OPRAK

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ

YUNUS EMRE T SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇERÇEVELEME KURAMI BAĞLAMINDA ANABİLİM DALI YÜKSEK KAMUOYU OLUŞTURMA: AMERİKAN MEDYASINDA KÖRFEZ SAVAŞI

ANITIM LİSANS TEZİ YUNUS EMRE TOPRAK İLİŞKİLER VE T HALKLA

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI 2017 TEMMUZ 2017 TEMMUZ

ÇERÇEVELEME KURAMI BAĞLAMINDA KAMUOYU OLUŞTURMA: AMERİKAN MEDYASINDA KÖRFEZ SAVAŞI

Yunus Emre TOPRAK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMMUZ 2017

IV

ÇERÇEVELEME KURAMI BAĞLAMINDA KAMUOYU OLUŞTURMA: AMERİKAN MEDYASINDA KÖRFEZ SAVAŞI

(Yüksek Lisans Tezi)

Yunus Emre TOPRAK

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Temmuz 2017

ÖZET

Kamuoyu yönetimin ve karar vericilerin dikkate alması gereken bir olgudur. Teknolojik gelişim ile birlikte kamuoyunun biçimi de değişmiş, medya kamuoyu oluşturmanın en etkili aracı haline gelmiştir. Politik ve ekonomik olarak gücü elinde bulunduranlar, toplumun genelini ilgilendiren konularda kendi çıkarları yönünde kamuoyu oluşturabilmek ve stratejik amaçlarına ulaşabilmek maksadıyla medyayı sıklıkla kullanmaktadırlar. Stratejik iletişim çalışmalarının en önemli unsurlarından birisi olan medya; egemen ideolojilerin olumlu, diğer ideolojilerin ise olumsuz olarak çerçevelenerek insanların ikna edilmesinde ve güçlü elitler tarafından alınan kararlara toplumun geneli tarafından rıza gösterilmesinde oldukça önemli bir role sahiptir. Bu bağlamda, gücün kapital olarak güçlüden, enformasyonel olarak güçlü olana kaydığı günümüz dünyasında, özellikle kriz dönemlerinde Amerikan ideolojisini dünyaya yayma misyonu üstlenmiş olan Amerikan medyası; Körfez Savaşı’nda da haberlerini bilinçli bir şekilde çerçeveleyerek Amerikan politik elitleri tarafından verilen kararların desteklenmesi yönünde bir kamuoyu oluşturmayı amaçlamıştır.

Bilim Kodu : 115503

Anahtar Kelimeler : Kamuoyu, medya, çerçeveleme kuramı, stratejik iletişim, söylem analizi

Sayfa Adedi : 266

Tez Danışmanı : Doç. Dr. Muharrem ÇETİN V

FORMING PUBLIC OPINION IN THE CONTEXT OF FRAMING THEORY:

GULF WAR IN AMERICAN MEDIA

(M. Sc. Thesis)

Yunus Emre TOPRAK

GAZİ UNIVERSITY

GRADUATE SCHOOL OF SOCIAL SCIENCES

July 2017

ABSTRACT

Public opinion is a phenomenon that administration and decision makers have to take in consideration. The formation of public opinion has changed with the development in technology, and media has become the most efficient device of forming public opinion. The ones who have the power economically and politically frequently use media in order to form public opinion for their own interests in issues which concern the overall society and to be able to reach their strategic purposes. Media, which is one of the most important means of strategic communication practices, has a significant role in persuading people and approval of decisions which are made by the power elites by framing dominant ideology positively, while presenting other ideologies negatively. In this context, in today’s world, where the power shifts from the capitally strong to informationally strong, especially in crisis situations American media, which have taken on the mission to spread American ideology to the world, also aimed to form a public opinion in Gulf War in the direction of supporting the decisions taken by American politic elites by framing the news intentionally.

Science Code : 115503

Key Words : Public opinion, media, framing theory, strategic communication, discourse analysis

Page Number : 266

Supervisor : Assoc. Prof. Muharrem ÇETİN VI

TEŞEKKÜR

Gerek ders dönemi, gerekse tez döneminde desteğini hiçbir zaman esirgemeyen tez danışmanım Doç. Dr. Muharrem ÇETİN’e ve yüksek lisans eğitimim boyunca tanıma ve derslerine katılma şansı bulduğum, kendi alanlarının en seçkin bilim insanlarından olan Prof. Dr. Mehmet KÜÇÜKKURT, Prof. Dr. Özlen ÖZGEN, Prof. Dr. Hanife GÜZ, Prof. Dr. Ayhan BİBER, Doç. Dr. Gülcan IŞIK, Doç. Dr. Serpil AYDOS, Yrd. Doç. Dr. Sirel GÖLÖNÜ ve Yrd. Doç. Dr. Esra İlkay İŞLER’e minnet ve şükran duyguları içerisinde teşekkür ederim.

Eğitim hayatıma başladığım günden bu yana, beni her zaman ilime teşvik eden, ideallerimin ve ufkumun aydınlatıcıları annem ve babama, ders ve tez dönemi boyunca yeni doğmuş oğlumuzla çalışan bir anne olarak tek başına ilgilenmek zorunda kalmasına rağmen bitmek tükenmez bir sabırla beni her zaman destekleyen eşime, en güzel zamanlarında yanında olamadığım oğluma ve çalışmamın olgunlaşmasında büyük katkıları olan Gazi Üniversitesi Kütüphanesi, Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi ve Milli Kütüphane çalışanları ile Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü personeli Ayten ERDEM’e teşekkürü bir borç bilirim.

VII

İÇİNDEKİLER Sayfa

ÖZET ...... iv

ABSTRACT ...... v

TEŞEKKÜR ...... vi

İÇİNDEKİLER ...... vii

ÇİZELGELERİN LİSTESİ ...... x

ŞEKİLLERİN LİSTESİ ...... xi

RESİMLERİN LİSTESİ ...... xii

SİMGELER VE KISALTMALAR ...... xiii

GİRİŞ…………………………………………………………………………………………………………………………. 1

1. BÖLÜM

KAMUOYU VE KAMUOYU OLUŞUMU SÜRECİ

1.1. KAMUOYUNUN TANIMI VE OLUŞUMU………………………………….……………………………. 7

1.2. KAMUOYU OLUŞUMUNDA MEDYANIN ROLÜ.……………………………………………………. 13

1.2.1. Medya Olgusu...…………………………………………………………………………………….. 14

1.2.1.1. Yazılı Medya………………………………………………………………………………. 15

1.2.1.2. İşitsel Medya……………………………………………………………………………… 18

1.2.1.3. Görsel İşitsel Medya…..………………………………………………………………. 20

1.2.1.4. İnternet……………………………………………………………………………………… 24

1.2.2. Medyanın İşlevleri………………………………………………………………………………….. 26

1.2.3. Medyaya Toplumsal Yaklaşımlardan Çerçeveleme Yaklaşımı………………….. 29

1.2.4. Medyanın Stratejik İletişimi……………………………………………………………………. 46

1.3. GEÇMİŞTE VE GÜNÜMÜZDE KAMUSAL ALAN OLGUSU………………………………………. 50

VIII

2. BÖLÜM

AMERİKAN MEDYASININ KÖRFEZ SAVAŞINI SUNUMU

2.1. YÖNTEM OLARAK SÖYLEM ANALİZİ ………………………………………………………………….. 61 2.2. NİCEL VERİLERİN ANALİZİ ………………………………………………………………………………….. 69 2.3. SÖYLEM ANALİZİNE KONU OLAN HABERLERİN SEÇİMİ ………………………………………. 80 2.4. NEWSWEEK DERGİSİ KÖRFEZ SAVAŞI HABERLERİNİN ÇÖZÜMLENMESİ …………….. 81 2.4.1. Haberlerin Makro Yapıya Yönelik Tematik Analizi …………………………………. 81 2.4.1.1. Haber başlıkları …………………………………………………………………………. 81 2.4.1.2. Haber girişleri …………………………………………………………………………… 85 2.4.2. Haberlerin Makro Yapıya Yönelik Şematik Analizi …………………………………. 101 2.4.2.1. Ana olayın sunumu ve sonuçlar ………………………………………………… 101 2.4.2.2. Ardalan ve bağlam bilgisi ………………………………………………………….. 119 2.4.2.3. Haber kaynakları ………………………………………………………………………. 135 2.4.3. Haberlerin Mikro Yapıya Yönelik Analizi ……………………………………………….. 136 2.4.3.1. Sentaktik analiz …………………………………………………………………………. 136 2.4.3.2. Sözcük seçimleri ……………………………………………………………………….. 139 2.4.3.3. Haberlerin retoriği ……………………………………………………………………. 144 2.5. TIME DERGİSİ KÖRFEZ SAVAŞI HABERLERİNİN ÇÖZÜMLENMESİ ……….………………. 151 2.5.1. Haberlerin Makro Yapıya Yönelik Tematik Analizi …………………………………. 151 2.5.1.1. Haber başlıkları …………………………………………………………………………. 151 2.5.1.2. Haber girişleri ……………………………………………………………………………. 154 2.5.2. Haberlerin Makro Yapıya Yönelik Şematik Analizi ………………………………….. 166 2.5.2.1. Ana olayın sunumu ve sonuçlar …………………………………………………. 166 2.5.2.2. Ardalan ve bağlam bilgisi …………………………………………………………… 183 2.5.2.3. Haber kaynakları ……………………………………………………………………….. 203 2.5.3. Haberlerin Mikro Yapıya Yönelik Analizi ……………………………………………….. 203 2.5.3.1. Sentaktik analiz …………………………………………………………………………. 203 2.5.3.2. Sözcük seçimleri ……………………………………………………………………….. 206 2.5.3.3. Haberlerin retoriği …………………………………………………………………….. 210 SONUÇ …………………………………………………………………………………………………………………….. 217 KAYNAKÇA ……………………………………………………………………………………………………………….. 225 IX

EKLER………………………………………………………………………………..……………………………………… 237 EK-1. Newsweek Dergisi Haberlerinde Yer Alan Haber Kaynakları……………………. 238 EK-2. Time Dergisi Haberlerinde Yer Alan Haber Kaynakları……………………………… 254 ÖZGEÇMİŞ ……………………………………………………………………………………………………………….. 267

X

ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge Sayfa Çizelge 1.1. Kamu ile kitlenin karşılaştırılması .…………………………………………………………. 11

Çizelge 1.2. Politik yayıncılığın gelişimi …………………………………………………………………….. 43

Çizelge 1.3. Çerçeveleme etki türleri .………………………………………………………………………. 44

Çizelge 2.1. Newsweek dergisinin Körfez Krizi ve Savaşı’na yer verdiği sayfalar ……….. 70

Çizelge 2.2. Time dergisinin Körfez Krizi ve Savaşı’na yer verdiği sayfalar .……………….. 71

Çizelge 2.3. Newsweek dergisinde diğer kategorisinde değerlendirilen görseller …….. 74

Çizelge 2.4. Time dergisinde diğer kategorisinde değerlendirilen görseller ………………. 75

Çizelge 2.5. Newsweek dergisinde fotoğrafları sunulan politikacı ve üst düzey askerler …………………………………………………………………………………………………. 78

Çizelge 2.6. Time dergisinde fotoğrafları sunulan politikacı ve üst düzey askerler …… 79

Çizelge 2.7. Söylem analizine konu olan haberlerin kategorize edilmesi ………………….. 80

XI

ŞEKİLLERİN LİSTESİ Şekil Sayfa Şekil 1.1. Medyanın etki türleri………………………………………………………………………………… 31 Şekil 1.2. Çerçevelemenin bütünleşik süreç modeli …………………………………………………. 41 Şekil 2.1. Ocak ve Şubat 1991 dönemlerinde Körfez Harekatı ile alakalı haberlerin Amerikan televizyonlarında çerçevelenişi………………………………………………….. 60

Şekil 2.2. Haber söylem şeması ……………………………………………………………………………….. 67

Şekil 2.3. Newsweek ve Time dergilerinin Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili haberler için ayırdıkları sayfa sayılarının aylara göre dağılımı ……………………. 72

Şekil 2.4. Newsweek ve Time dergilerinin kapak sayfalarında Körfez Krizi ve Savaşı’na yer verme frekansları ………………………………………………………………… 72

Şekil 2.5. Newsweek ve Time dergilerinin Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili yaptıkları haber sayılarının aylara göre dağılımı ……………………………………………………….. 73 Şekil 2.6. Newsweek dergisi tarafından kullanılan görsellerin sınıflandırılması ………… 74

Şekil 2.7. Time dergisi tarafından kullanılan görsellerin sınıflandırılması …………………. 75

Şekil 2.8. Newsweek ve Time dergilerinde Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili kullanılan askeri fotoğraflar ……………………………………………………………………………………… 76

Şekil 2.9. Newsweek dergisinde yayınlanan Koalisyon Kuvvetleri’ne ait askeri fotoğrafların ülkelere göre dağılımı …………………………………………………………… 77 Şekil 2.10. Time dergisinde yayınlanan Koalisyon Kuvvetleri’ne ait askeri fotoğrafların ülkelere göre dağılımı ………………………………………………………… 77

XII

RESİMLERİN LİSTESİ Resim Sayfa Resim 2.1. Iwo Jiwa adasına Amerikan bayrağının dikilmesi ……………………………………. 99 Resim 2.2. Trang Bang’de Amerikan napalm bombası saldırısından kaçan Vietnamlı çocuklar.………………………………………………………………………………………………… 100 Resim 2.3. Saddam Hüseyin’in iki tekerlekli cenk arabasında resmedilişi ………………… 185

XIII

KISALTMALAR

Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.

Kısaltmalar Açıklamalar

A.B.D. Amerika Birleşik Devletleri AR-GE Araştırma Geliştirme B.A.E. Birleşik Arap Emirlikleri CIA Central Intelligence Agency CPI Committee of Public Information IISS International Institute for Strategic Studies IOM International Organization for Migration JUSPAO Joint United States Public Affairs Office NATO North Atlantic Treaty Organization NCWCD National Commission for Wildlife Conservation and Development OPEC Organization of Petroleum Exporting Countries OWI US Office of War Information PLO Palestine Liberation Organization PWE Political Warfare Executive SERE Survival, Evasion, Resistance and Escape SLCM sea-launched cruise missiles UCLA University of California Los Angeles UN United Nations UNICEF United Nations International Children's Emergency Fund USIA United States Information Agency VOA Voice of America

1

GİRİŞ

İnsanlar, diğer canlılardan farklı bir biçimde dil ve iletişim ilişkisi içerisinde kendi toplumsal ve bireysel varlıklarını sürdürmektedirler. Bireyler arasında kurulan iletişim, tarihsel ve toplumsal koşullara bağlı olarak çeşitli biçimler almaktadır. 18. yüzyıl Avrupa’sında ortaya çıkan Paris ve Londra gibi şehirler, iletişimin biçimini değiştirmiş ve kamuoyu kavramının toplumsal yaşamda yer edinmesine çok önemli katkılar sağlamıştır. Şehirlerin gelişmesi, toplumsal yaşamı hareketlendirerek ve çok çeşitli grupların sarayın denetiminden ayrı olarak bir araya gelmesini mümkün kılarak, kamusal alanların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu noktada, İngiltere’de kahvehaneler ve Fransa’da ise salonlar, edebi olarak ortaya çıkan; fakat daha sonra siyasi konuların tartışıldığı ve konuşulduğu mekanlara dönüşen merkezler olmuşlardır. Matbaanın bulunması ve basının ortaya çıkışı ile birlikte, medyanın gündeminde yer alan konular hakkında insanlar kafeler ve salonlar gibi kamusal alanlarda düşüncelerini, fikirlerini ve kanaatlerini paylaşma fırsatını bulmuşlardır.

19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında teknolojik gelişmeler doğrultusunda ortaya çıkan yeni kitle iletişim araçları bir nevi kamusal alanların yerini almış, iletişim ve buna bağlı olarak kamuoyu olgusunu yeniden yapılandırmıştır. Günümüzde kamuoyu oluşturmanın en önemli unsuru kitle iletişim araçlarıdır. Politik karar vericiler ve gücü elinde bulunduran elitler, kitle iletişim araçları vasıtasıyla kamuyu meydana getiren bireylerin bir konu hakkındaki tutumunu, düşüncesini ve kararını etkileyebilmekte ve hatta yeniden inşa edebilmektedir. Elit bir azınlığın çoğunluğu kitle iletişim araçları ile zora başvurmadan kontrol edebildiğini savunan Gramsci’ye göre de medya; izleyicilere, okuyuculara ve dinleyicilere egemen sınıfın değerlerini aktaran bir araçtır. Bu noktada, medya ve siyasetin kurumsal olarak örgütlenmesi sonucunda, kitle iletişim araçları egemen ideolojinin yayılmasına fırsat tanımanın yanı sıra, muhalif görüşlerin yayılmasının engellenmesine de hizmet eden bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle hegemonik toplumlarda medya, devletin ideolojik aygıtı olma işlevini de yerine getirmektedir. Bu durum, bir rıza üretimi olarak da değerlendirilebilmektedir. Bu bağlamda, tutum ve kanaatler gibi psikolojik faktörlerin biçimlendirilmesinde çok önemli bir role sahip olan kitle iletişim araçları; belirli ideolojileri diğerlerinin arasında daha görünür kılmak ve yayılmasını 2 sağlamak maksadıyla sessizlik sarmalı, bilgi açığı, bağımlılık, gündem kurma ve çerçeveleme gibi kuramların ileri sürdüğü bilgi ve bulgulardan da faydalanmaktadır.

İnsan bilincini belirli tutumlar ve düşünceler geliştirerek etki altına alma yöntemi olarak değerlendirilebilecek olan çerçeveleme kuramı; insanların ne düşüneceklerinin yanı sıra, nasıl düşünecekleri konusu üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda, çerçevelemede problemin tanımı ve sebepleri ile birlikte sonuç önerileri de sunulmaktadır. Kısacası, kitle medyası toplumsal bilgiyi inşa etmekte, bu bilgiye yönelik tercih edilmiş anlam ve yorumlar önermekte ve son olarak spesifik meseleler üzerine toplumsal bir konsensüse öncülük etmektedir. Medya, özellikle kriz dönemlerinde oluşturduğu çerçeveler ile egemen yapının tepesinde bulunan elitlere toplumsal, politik ve ekonomik güçlerini devam ettirebilmeleri için destek sağlamaktadır. Bu destek, seçilen ideolojinin oluşturulan çerçeve içerisinde sürekli olarak olumlu bir biçimde sunulması yönünde olabildiği gibi, istenilmeyen ideolojinin çerçevenin dışında tutulması ya da olumsuz çerçevelerde sunulması suretiyle olabilmektedir.

Savaş zamanlarında medya, savaşın gerekliliği konusunda oluşturduğu çerçeveler vasıtasıyla politik elitlerin kararlarının desteklenmesi konusunda kamuoyu oluşturulmasına hizmet edebilmektedir. Bu noktada, politik karar vericilerin kamunun geniş bir kısmı tarafından desteklenmesi; Paul’un (2011: 3) “milli hedeflerin desteklenmesi amacıyla seçilmiş bir kitleyi bilgilendirme, etkileme ve ikna etmek üzere planlanmış koordineli faaliyetler, mesajlar ve imajlar” olarak tanımladığı stratejik iletişim çalışmalarını gerektirmektedir. Kelimeler ve fiiliyatın bir senkronizasyonu olan stratejik iletişim çalışmaları ülke kamuoyunun yanı sıra, uluslararası kamuoyunu da etki altına almaya ve ikna etmeye yöneliktir. Bir devletin kültürünü ve ideolojisini çekici bir hale getirmesi, diğer ülkelerde bulunan kamuların söz konusu kültür ve ideolojiyi takip etmedeki isteklerini arttırabilmektedir. Küreselleşme sürecinde kitle iletişim araçları ile sık sık gündemde tutulan “Amerikan rüyası” kavramı bu duruma verilebilecek en güzel örneklerden birisi olarak değerlendirilebilir.

Amerika Birleşik Devletleri askeri harekatlarını destekleyebilmek maksadıyla stratejik iletişim çalışmalarına sıklıkla başvurmaktadır. Bu noktada, Birinci Dünya Savaşı’nda Kamuyu 3

Bilgilendirme Komitesi (Committee of Public Information-CPI), İkinci Dünya Savaşı’nda Yerel Şube ve Denizaşırı Şube olmak üzere iki şubeden oluşan Birleşik Devletler Savaş Bilgilendirme Ofisi (US Office of War Information - OWI), Vietnam Savaşı ve Körfez Savaşı’nda Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı (United States Information Agency-USIA) gibi kurumlar ile Amerika Birleşik Devletleri’nin söz konusu savaşlara katılmasını gerektiren nedenler, ulusal ve uluslararası kamuoyuna anlatılmaya çalışmıştır. Bu kurumlar, icra ettikleri faaliyetlerde kitle iletişim araçlarını etkin bir biçimde kullanmışlardır. Bu bağlamda, Hiebert’in (2003: 248) de ifade ettiği gibi, kullanılan kitle iletişim araçları bağlamında değerlendirildiğinde, Birinci Dünya Savaşı ilk propaganda savaşı, İkinci Dünya Savaşı temel olarak radyo savaşı, Vietnam Savaşı ilk televizyon savaşı, Birinci Körfez Savaşı özellikle CNN’in dünyanın dikkatini çektiği kablolu TV savaşı olarak tanımlanabilir. Fakat, yeni bir iletişim aracının ortaya çıkışı ile birlikte diğer kitle iletişim araçlarının öneminin azaldığı düşüncesi bir takım yanlış çıkarımlara sebebiyet verebilmektedir. İnternet çağında yaşıyor olmamıza rağmen, günümüzde gazete, dergi, radyo ve televizyon halen önemini korumaktadır. Çünkü, gerek radyo ve televizyon kanallarının, gerekse yazılı basının internetle olan ilişkisi; bir rekabet ilişkisinden ziyade tamamlayıcı ve bütünleşik bir ilişki biçimindedir.

Tüm bu açıklamalar ışığında, çalışmada Time ve Newsweek dergilerinin Körfez Savaşı ile ilgili haberlerinin kamuoyunu şekillendirmek maksadıyla nasıl çerçevelendiği ve hangi biçimde sunulduğunun ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, örneklem olarak seçilen dergilerden toplanan veriler, nicel veri analizine tabi tutulduktan sonra, topluma aktarılan mesajlara yönelik bir yorumun geliştirilebilmesi maksadıyla Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi yöntemi çerçevesinde değerlendirilecektir. Gerek Time, gerekse Newsweek dergisinin söz konusu dönemde dünyanın büyük bir bölümünde satılması ve yüksek tirajlı haber dergileri olması, örneklem seçiminde dikkat edilen bir kriter olmuştur.

Time ve Newsweek dergilerinin 6 Ağustos 1990 ile 1 Nisan 1991 tarihleri arasında yayınlanan sayılarını kapsayan çalışma; dergilerin söz konusu tarih aralığında yer verdiği ve kamuoyu oluşturmaya yönelik olduğu değerlendirilen Körfez Krizi ve Savaşı haberleri ile sınırlı tutulacaktır. Bu bağlamda, Newsweek Dergisinden 42, Time Dergisinden ise 38 olmak 4

üzere toplam 80 haber sekiz başlık altında kategorize edilerek söylem analizine tabi tutulmuştur.

Körfez Savaşı, televizyondan canlı yayınlanan bir savaş olma özelliği ile iletişim tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. İletişim teknolojilerindeki gelişmeyle birlikte medyanın kamuoyu oluşturmadaki önemi de artmıştır. Bu bağlamda, savaşlarda kamuoyu oluşturmak için karar vericiler ve kitle iletişim araçlarını yönetenler arasındaki ilişkiler de yeniden biçimlenmiştir. Literatürde bu zamana kadar yapılan akademik araştırmalar incelendiğinde; Körfez Savaşı ile ilgili çalışmaların daha çok uluslararası ilişkiler, siyasal bilimler, tarih ve ekonomi alanlarında yapıldığı gözlemlenmektedir. Körfez Savaşı’nda yazılı basının söylem analizi üzerine yapılan çalışmalar azdır. Körfez Savaşı boyunca dünyanın neredeyse tamamında satışı bulunan Time ve Newsweek dergilerinin; savaşın öncesinde, esnasında ve sonrasında yaptıkları yayınlarla askeri ve politik karar vericileri nasıl desteklediklerinin ortaya çıkarılması önem taşımaktadır.

Çalışmanın çıkış noktası, kitle iletişim araçlarının gerek yurt içinde gerekse yurt dışında kitlelerin tutum ve düşüncelerini egemen ideolojiler doğrultusunda yönlendirip, söz konusu ideolojilere yönelik olumlu bir kamuoyu oluşturabilmek için haberleri belirli çerçeveler içinde, objektiflikten uzak bir habercilik anlayışı içerisinde sundukları varsayımıdır. Bu doğrultuda çalışmanın alt varsayımları ise; Körfez Savaşı’nda yaşananların toplumu etkilemek maksadıyla abartılarak sunulduğu; kamuoyunun tepkisini çekmemek için meşru gösterilmeye çalışıldığı; Amerikan kamuoyunun tepkisini azaltmak için Amerikan kayıplarının sayısının az gösterildiği; Amerikan hükümetinin savaş politikasının sembolik olarak çerçevelenmesinin Amerikan halkının savaşı yorumlamalarına ve savaşa destek vermelerine etki ettiği ve medyanın sessizlik sarmalına katkısının sadece karşıt görüşleri olumsuz bir biçimde sunmak ile sınırlı kalmadığı, vatanseverlik, milliyetçilik ve askerlik ruhu gibi sembolik değerlere başvurarak kamuoyunun savaşı olumlu bir şekilde değerlendirmesini de sağladığı şeklinde sıralanmaktadır.

Çalışmanın genel çerçevesi kamuoyu kavramı ve çerçeveleme kuramı ile ilgili yayınların taranması; dünya çapında satışı olan iki Amerikan haber dergisinin örneklem olarak seçilmesi ve seçilen bu dergilerde kamuoyu oluşturma bağlamında yayınlandığı 5 değerlendirilen haberlerin eleştirel söylem analizi ile değerlendirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, çalışmanın kavramsal ve kuramsal çerçevesi oluşturulmuş; kamuoyu, kamuoyu oluşumunda medyanın rolü, kitle iletişim kuramları, medyanın işlevleri, medyanın toplumsal etkileri, çerçeveleme kuramı ve stratejik iletişim kavramına değinilmiştir. Çalışmanın analiz bölümünü oluşturan ikinci bölümünde Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi yöntemi hakkında teorik bilgiler sunulmuş, nicel verilerin analizi yapılmış, Time ve Newsweek dergilerinden 6 Ağustos 1990-1 Nisan 1991 tarihleri arasında seçilen 80 haber eleştirel söylem analizi yöntemi ile incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise, söylem analizi ile elde edilen veriler, kavramsal ve kuramsal çerçevede sunulan açıklamalar ile sentezlenerek değerlendirmeler yapılmıştır.

6

7

1.KAMUOYU VE KAMUOYU OLUŞUMU SÜRECİ

Latince’deki publicus ve opinion sözcüklerinden türetilerek Batı dillerine giren ve İngilizce’de public opinion sözcükleri ile ifade edilen bir kavram olan kamuoyunun karşılığı olarak dilimizde ilk zamanlar efkarıumumiye, halk efkarı, amme efkarı ve kamu efkarı gibi kavramlar kullanılmış; günümüzde ise kamu ve oy kelimelerinin birleşmesi ile kamuoyu olarak dilimize yerleşmiştir. Bilge bir kişinin memuriyetlerin dağıtımı konusunda kamuoyunu göz ardı etmemesi gerektiğini vurgulayan Niccolo Machiavelli, 1500’lü yılların başında kamuoyu kavramını kullanan ilk düşünürlerden birisidir (Gönenç, 2002: 153). İngiltere’de 1741 yılında “halkın düşüncesi”, Fransa’da ise 1744 yılında Rousseau tarafından “toplumun tavrı” anlamında kullanılan kamuoyu olgusu, 18. ve 19. yüzyıllarda belirginlik kazanan sanayileşme, demokratikleşme, şehirleşme, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve okur yazarlık oranındaki artış ile birlikte, 20. yüzyılın başlarından itibaren bilim adamlarının üzerine eğildikleri bir konu haline gelmiştir (Atabek, 2002: 223-224).

Orta sınıfın gelişmeye başladığı 18. yüzyıldan önce kamuoyu olgusu hakkındaki farkındalık fazla değildir. Hegel için kamuoyu, algılanan şeyin değerlendirilmesi ile eşleştirilen kamu ya da toplumsal algı anlamını taşımaktadır. Voltaire kamuoyunun gücünü yüceltirken, John Stuart Mill kamuoyunu tiranlıkla suçlamıştır. Tarihsel olarak kamuoyu kavramı, yönetenlerin güçlerinin yönetilenlerin onayına dayanması gerektiği - yani demokrasi - fikriyle beraber gelişmiştir ve 19. yüzyıldan bu yana genel olarak sokaktaki adamın (man in the street) fikrine artan bir ilgi oluşmaktadır (MacBride vd., 1980: 196).

1.1. Kamuoyunun Tanımı ve Oluşumu

Bir çok iletişim bilimcisi, tarihçi, sosyolog ve siyaset bilimcinin kendi bakış açıları ile yorumladıkları kamuoyu kavramına yönelik tanımlamalar, politika bilimi ve sosyal bilimler olmak üzere iki başlık altında toparlanabilir. Siyaset bilimciler tarafından yasama, yürütme ve yargıdan oluşan devletin üç organının davranışını belirleyen ya da kanaat önderleri tarafından oluşturulan ve belirlenen norm olarak açıklanan kamuoyu; sosyal bilimlerde bireyin kendisinden hareket ederek davranışını ve kanaatini ailesinin, çalışma ve içinde 8 yaşadığı grubun ve de toplumun bütününü kapsayan sosyal grubun kanaat ve davranışları ile ilişkilendirme çabası olarak yorumlanmaktadır (Gökçe, 1996: 211).

Kamuoyu kavramına yönelik tanımlar genellikle üç temel özelliği kapsamaktadır. Bireysel tutumların kamusal alanda yerlerini alabilmeleri için açık bir biçimde ifade edilmeleri gerektiğinden, birinci özellik açıklık prensibinin bir önkoşul olmasıdır. Düşünceleri bireyden kolektif bir ortama taşımaya yardımcı olan kamuoyu, bireyler arasındaki ilişki ve etkileşimleri kapsadığından, ikinci özellik kamuoyunun dayanışmayı gerektirmesidir. Son olarak, kamuoyu bireylerin güncel toplumsal sorunlarla ilişkili tutumları ile kamu görevlilerinin aynı sorunlara ilişkin kararları arasında önemli bir bağın oluşmasına neden olduğundan, üçüncü özellik kamuoyunun kararları kapsamasıdır (Temizel, 2008: 130).

Hegel kamuoyunu “bireylerin genel sorunlar üzerine kanaat, düşünce ve önerilerini belirttikleri subjektif ve formel özgürlüğün bir parçası” olarak tanımlamıştır (Yücedoğan, 1997: 84). Geniş anlamda kamuoyu kavramını halkı ilgilendiren belli bir mesele hakkında, belirli bir zamandaki genel yargı ya da ortak kanaat olarak tanımlayan Daver (1993: 251- 252), dar anlamda kamuoyunu ise sendika ve dernek gibi toplumsal grupların ve seslerini duyuran kişilerin, hükümet ve parlamento gibi siyasal otoritelere basın, radyo, TV gibi kitle haberleşme araçları, konuşma ya da fısıltı ile anlatmak istedikleri fikirlerin bir ortalaması olarak açıklamaktadır (Akt. Temizel, 2008: 130). Bu noktada Habermas (1962/2015: 395), dar anlamda bir kamuoyunun, ancak resmi ve gayri resmi iletişim sahalarının eleştirel aleniyet aracılığı ile uzlaştırıldığı ölçüde inşa edilebileceğini savunmaktadır. Habermas’a göre, kanaatler kamuoyunun hammaddesini oluştursa da kamusal akıl, kanaatlerin toplamı değildir. Önyargılar, değerler ve kültürel varsayımlar bağlamında oluşan gündelik düşünce biçimleri ve kanaatler kamusal tartışma ve eleştirinin filtresinden geçirildiği için; kamuoyu eleştirel bir aklın ürünüdür. Buna rağmen, günümüzde kanaatlerin toplamı olarak ele alınan kamuoyu; aslında kamusal olmayan kanaatlerden ibarettir ve manipüle edilen bir onay merciidir. (Özbek, 2004: 42,59). Bu bağlamda kamusal olmayan oy, ancak partiler tarafından işlenip şekillendirilmekle kamusal oy olarak hayatiyet kazanmaktadır (Habermas, 1962/2015: 383). 9

Kamu (public) kavramı hem açık (open) hem de kolektif (collective); oy kavramı ise hem tercih (preference), hem de kanaat (belief) anlamına gelebilir ve kamuoyu (public opinion), kişisel tercihlerin (private preferences) dağılımının yerini tutan kişisel kanaatlerin (private opinion) ve kamusal tercihlerin (public preferences) dağılımı olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda, politik gücü destekleyen şey, kişisel kanaatlerden ziyade, kamuoyunun kendisidir. Kişisel kanaatler bir rejim, politika, ya da kuruma karşı oldukça ters bir konumda olabilir ama değişim için kamusal bir haykırış oluşturamazlar. (Kuran, 1997: 54-57). Kamuoyunu bir siyaset yönelimi olarak tanımlayan Milburn’e (1991/1998: 39-40) göre, kamuoyunun siyasal sonuçları vardır ve kamuoyu baskısını göz ardı eden yönetim ve siyasetçiler uzun süre ayakta kalamazlar. Bu bağlamda, kamuoyu değişik insanların değişik bir dizi konuda siyasete ilişkin tutumlarını yansıtır.

Kamuoyu; gelenekler, kurallar, kanunlar ve yetkililer ile hem bireylere hem de toplumlara belirli durumlarda nasıl karar vermeleri gerektiği konusunda yardımda bulunarak sıklıkla bir karar verme işlevini yerine getirir. Ayrıca bir çok konu üzerindeki kamuoyu, toplam nüfusun çok daha küçük bir azınlığının fikirlerini içerir. Bu azınlık, sorgulanan konu için bir kamu yapılandırır. Bir toplumda ya da toplulukta üzerinde karar verilmesi gereken bir mesele belirdiğinde, kamuoyu bu kararın biçimlendirilmesinde bazen tek başına bazen ise yönetimin daha önceden belirlenmiş kuralları, yetkili kişiler ve yaşlılar konseyi gibi diğer unsurlarla beraber rol alır (Davison, 1992: 305-306).

Kapsam ve süreç unsurları kamuoyu kavramının iki temel unsurudur. Bu noktada kamuoyu kavramının anlaşılabilmesi için kapsam unsurunu meydana getiren kamu ve oy kavramlarının açıklanması gerekmektedir. Anık (1994: 90), sosyolojik bir olgu olan kamu kavramının, kanaat ve tutum gibi psikolojik bir taban üzerinde oluştuğunu ifade etmektedir. Benzer bir şekilde, Gökçe (1996: 22) de kamu kavramının sosyologlar ve siyaset bilimciler tarafından belli bir sorun ve olaylar karşısında benzer tutum ya da kanaatlere sahip olan grup anlamında kullanıldığını belirtmektedir. Seçmenler, öğrenciler ve diğer farklı gruplar farklı türde kamu oluştururlar ve farklı ortamlar farklı sorunlara neden oldukça grubun büyüklüğünde değişiklikler de meydana gelebilir. Ayrıca, siyasi sürece yoğun bir ilgi söz konusu olduğu için kamu ve kamuoyuna ilişkin en büyük ilgi siyasi alanda görülmektedir. Sosyoloji ve psikolojinin buluştuğu bir noktada yer alan oy kavramı ise gruba hakim olan 10 kanaat anlamında kullanılmaktadır (Temizel, 2008: 131). Oy kavramı ile ifade edilen, toplumun bütün kesimlerinin ortak bir düşünceye sahip olmadıklarıdır. Herhangi bir konu hakkında herkes aynı fikre sahipse oy anlamında bir kanaat söz konusu olamayacağından, oy kavramı toplumun değişik kesimleri tarafından tartışılan bir fikri ifade etmektedir (Taşdemir, 2002: 82). Kamuoyu, gruba hakim olan kanaatlerin kapsam ve yoğunluğu ile birlikte bir süreci de ifade ettiğinden; grupta hakim bir kanaatin var olabilmesi için grup üyelerinin karşılıklı bilgi alışverişinde ve etkileşimde bulunduğu belirli bir sürenin geçmesi gereklidir. Bu noktada, grubun etkileşimde bulunduğu süre, kamuoyunda süreç unsurunu meydana getirmektedir (Temizel, 2008: 131).

UNESCO Komisyonu’nca hazırlanan raporda MacBride vd. (1980: 195-196), kamunun kendisini oluşturan bireylerin basit bir toplamı olmadığını savunmuş ve bu yüzden kamunun değil, kamuların konuşulması gerektiğini ifade etmişlerdir. Benzer bir şekilde kamuoyu da bireysel oyların toplamından ziyade, geniş çerçevedeki bilgi ve tecrübeye dayanan fikirleri mukayese etme ve karşılaştırmayı içeren bir süreçtir. Kamu bireylerin belirli tecrübeleri, anıları, gelenekleri ve yaşam şartlarını paylaşmaları sonucunda oluşan bir bütünlük anlamına gelmektedir. Buna rağmen, bu bütünlük küçük bir toplumda bile bir teklik anlamına gelmemektedir. Kamuda; toplumsal sınıf, ekonomik çıkar, dini inanç, politik ve ideolojik eğilim gibi farklılıklara dayanan çok farklı değişkenler ortaya çıkabilmektedir. Kamuyu oluşturan bireyler, bireyselliği reddederek kendilerini kitlelere dönüştüren medya için geniş ve anonim bir hedef olarak görünmektedir. Politik ve sosyal liderler, enformasyondan sorumlu olanlar ile birlikte toplumsal ve mesleki ayrım yapmada başarısız olarak ve yaş ile cinsiyet farklılıklarını reddederek sıklıkla homojen bir kamuyu adres gösterme fikrini aşılamaktadırlar. Bu yaklaşım, dünyanın bazı ülkeleri ve bölgeleri için kısmen doğru olsa da farklı politik ve ekonomik sistemleri hesaba katmamakta ve bir ülke içinde var olan büyük, küçük ve özel kamular gibi çeşitlilikleri ihmal etmektedir.

Herbst (1998: 14), makro seviyede bir kamuoyunun inşa edilmesinde dört unsuru ön plana çıkarmıştır. Bunlar:

1. Topluluğun ya da milletin üyeleri tarafından paylaşılan demokrasi modeli, 2. Fikri değerlendirmeye uygun teknoloji ve metodoloji türleri, 3. Liderlerin retorikleri, 11

4. Kamuoyunun gazeteciler tarafından değerlendirilmesidir.

Bu noktada toplumların demokrasi modelleri, teknoloji ve metodoloji türleri, liderlerin kullandığı retorikler, gazetelerin mülkiyet yapıları, gazetelerin ideolojik durumları ile gazetecilerin kamuoyunu algılama biçimleri farklılık gösterebilmektedir. Böylece; kamuoyunun inşa edilmesine yönelik oluşturulan modeller farklı toplumlarda farklı sonuçlar oluşmasına sebep olabilmektedir.

C. W. Mills, The Power Elite kitabında kamusal topluluk ile kitleyi karşılaştırarak kamuoyunun tanımlanmasına yönelik kullanışlı ölçütler elde etmiştir (Habermas, 1962/2015: 396). Bu bağlamda, kamu ile kitle karşılaştırması Çizelge 1.1’de sunulmuştur.

Çizelge 1.1. Kamu ile kitlenin karşılaştırılması

KAMU KİTLE

Pratik olarak kanaatleri alımlayan insanlar Kamusal topluluklar cemaati, izlenimleri kitle kadar onları ifade edenler de bulunmaktadır. iletişim araçlarından alan soyut bir bireyler topluluğu haline getirdiklerinden, kanaatleri alımlayanlardan çok daha az oranda görüş ifade eden insan bulunur.

Kitle iletişimi öyle örgütlenmiştir ki, aleni Yürürlükteki iletişim öyle örgütlenmiştir ki, olarak ifade edilen herhangi bir kanaate karşı birey için hemen ve etkili bir şekilde karşılık doğrudan ve etkili bir şekilde cevap verme vermek güç ya da imkansızdır. fırsatı vardır.

Eğer gerekli ise yürürlükteki otorite sistemine Eylem içindeki kanaatin gerçekleşmesi, bu karşı da yönelebilen etkili bir eylemle bir çıkış türden eylem kanallarını örgütleyen ve yolu bulunabilir denetleyen otoriteler tarafından kontrol edilmektedir.

Otorite mercileri, hareketlerinde az ya da çok Kitle, kurumlara karşı özerk değildir; aksine özerk olan kamuya nüfuz edemezler yetkili kurumların aracıları, tartışma yoluyla kanaat oluştururken sahip olabileceği özerkliği azaltarak bu kitleye nüfus ederler.

Bazen az sayıda katılım ile bazen de toplumun genelini ilgilendiren konular etrafında geniş katılımla oluşabilen kamu, belirli bir olay veya sorun etrafında belirli bir zamanda oluşan gruptur. Bir gruba ait kanaatin kamuoyu görüşü olarak adlandırılabilmesi için sorun etrafında toplanan ve iletişim içerisinde bulunan bir gruptaki kişilerin tekil fikirlerinden ziyade ortak bir fikri olmalıdır. Bununla birlikte, söz konusu grup tarafından dile getirilen 12 görüşün bir karar mekanizmasını, bir kuruluşu veya değişik toplumsal görüşleri bir amaç doğrultusunda harekete geçirme arzusu olmalıdır (Atabek, 2002: 224). Tüm kamular, üyelerinin meseleler hakkında bilgi sahibi olması ve bu üyelerin birbirleri ile görüş alışverişinde bulunabilmesi için, iletişim kanallarına sahiptir. Bu kanallar genellikle ağızdan ağıza (word of mouth) kanallardır; ama buluşmalar, bir çok türde organizasyonlar ve hatta kitle iletişim araçları da bu kanallarda yer alabilirler. Bununla birlikte, politika biçimlendiren kamular tarafından verilen kararlar başka bir uzman grup ya da genel kamunun üyeleri tarafından sorgulanabilir. Otto Bismark’ın savaşın generallere bırakılmayacak kadar önemli bir şey olduğu yönündeki söylemi de politik karar vericilerin, askeri kamuların kararlarını sorgulaması olarak değerlendirilebilir (Davison, 1992: 308-309).

MacBride vd. (1980: 199) göre, dünya kamuoyu bir çok ülkenin az gelişmişlik, yetersiz beslenme, açlık, toplumsal eşitsizlik, enerji krizi ve gençlik problemleri gibi ulusal problemler etrafında ya da kalkınma için işbirliği, silahsızlanma, yeni bir ekonomik düzenin kurulması, dekolonizasyon gibi uluslararası ölçek etrafında oluşturulabilmektedir. İşitsel, görsel ve hatta bilgisayar destekli olmak üzere iletişimin bir çok biçimi uluslararası bir mesele hakkında dünyanın her yerine enformasyon yaymak için kullanılmaktadır. Hükümetler, gazeteler, radyo ve televizyon yorumcuları, dergiler, özel firmalar, siyasi partiler, ticaret birlikleri ve sayısız toplumsal organizasyonlar spesifik bir bakış açısı sunmak ve onay alabilmek için medyayı kullanmaktadırlar. Enformasyon kaynaklarının kısıtlı olması ve sadece bir bakış açısının topluma sunulması durumunda, kamu propaganda ile manipüle edilmiş olmaktadır. Bu nedenle, “Hatalı bir biçimde bilgilendirilen insan bağımlı, iyi bilgilendirilen insan ise vatandaştır.” söyleyişinden hareketle, özgür bir kamuoyunun oluşması için medya farklı bakış açılarını mümkün olduğunca objektif bir biçimde sunmak için çaba göstermelidir.

Günümüzde medya kuruluşlarının farklı bakış açılarını objektif bir biçimde sunmaktan çok, savunduğu ideolojinin çıkarlarını destekleyecek bir kamuoyu oluşturmak için çabaladığı bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda, medyanın demokrasi fikrini toplumlara yaymaktan ziyade, bağımlı bir enformasyon toplumunun yaratılmasına öncülük ettiği değerlendirilebilir. 13

1.2. Kamuoyu Oluşumunda Medyanın Rolü

Medya ve kamuoyu arasında oldukça hassas bir ilişki bulunmaktadır. Bir toplumun geleceği aydınlık ve berrak bir bakış açısına, bilim ve kültür alanındaki çalışmalara, sorumluluklarının bilincinde bir medyaya ve sağlıklı koşullarda oluşmuş çağdaş ve üretken bir kamuoyuna bağlı olduğundan, toplumun içinde bulunduğu durumlar ve koşullar, toplumun çıkarına olan kurumlar, korunması gereken kavramlar, ideolojiler ve değerler medya tarafından zedelenmemelidir (Yücedoğan, 1997: 86-87). Ayrıca, toplumda yer alan bütün görüşleri duyuran bir platform olarak toplumun içinde var olan bütün fikirlere yer vermek suretiyle kamuoyunun serbest bir şekilde dolaşmasını sağlamak basının en önemli sorumluluklarından birisidir. Bu noktada basının temel görevi, toplumda beliren fikir ve görüşlere yorum yapmaktan ziyade, bu fikir ve görüşler hakkında yansız bir şekilde toplumun bütününe bilgi vermektir (Işık, 1998: 51-52). Basında yer alan haber ve bilgilerin yanlı olması, basında tekelleşme, basına uygulanan siyasi ve ekonomik baskı ve basına uygulanan yasal sınırlamalar Udeoğlu’na (2015: 28-33) göre basının sağlıklı bir kamuoyu oluşturmasını engelleyen faktörlerdir.

Kitle medyası kamuoyu oluşma sürecine yardım etmektedir. Otoriter bir yönetim altında, kamuoyu bir enformasyon kaynağı olmak yerine yönetenlerin bir aracı haline gelmektedir. Kamuoyu yapay olarak kalıplaştırılmakta ve manipüle edilmektedir. Böylece toylukla, önemli meselelere karşı ilgisizlikle ve yetersizlikle eleştirilen kitlesel kamunun edilgenliği açığa vurulmakta ve toplum bir elit ya da oligarşi tarafından yönetilmeye hazır duruma getirilmektedir. Haber dağıtımının tüm formlarını içeren yüksek tirajlı basın, uzun bir süredir dördüncü kuvvet olarak görülmektedir. Bugün herkes basının gücü ile anlatılmak istenenin yanı sıra; basının devrimsel ideolojileri yaymadaki, hükümet suistimallerini ve toplumsal skandalları ifşa etmedeki, hukuki olmayan bir çok eylemi ve inkar edilemeyecek adaletsizlikleri ortaya çıkarmadaki önemini anlayabilmektedir (MacBride, 1980: 197). İnceoğlu ve Çomak’a (2009: 191-192) göre ise, medya iktidara yabancı olmamasına karşın bir iktidar mercii değildir. Medya ve gazeteciler kendilerini iktidarın karşısında konumlandırırlar ve hiç bir davranış kuralına, yasaya ve yargılama yetkisine sahip değildirler. Aksine, meşruluklarını vaat ettikleri iktidar eleştirisi üzerine kurarlar. Bu bağlamda, medya dördüncü güç değildir. Medyanın dördüncü güç olarak görülmesinin 14 nedeni; diğer toplumsal güçlerin bir manipülasyon, şantaj ve promosyon aracı olarak işleyebilen medya ile iyi geçinmeleri gerektiğini düşünmeleridir. Dolayısıyla, günümüzde medyanın sahip olduğu medya gücü, toplumsal katmanların tümü üzerinde daha önce görülmemiş bir biçimde artmıştır.

Günümüzde, özellikle toplumun genelini ilgilendiren meselelerle ilgili egemen ideolojinin desteklediği bir kamuoyu oluşturulması için, politik karar vericiler ve medya arasında daha önce görülmemiş bir işbirliği tesis edilebilmektedir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde, günümüz medyasının yenilikçi ideolojileri yaymaktan çok, mevcut statükoların korunmasına hizmet ettiği düşünülebilir. Bunun yanı sıra, medya kuruluşlarının ve bu kuruluşlar bünyesinde çalışan kişilerin çoğu kendisini iktidarın karşısında konumlandırmamaktadır. Bu bağlamda, özellikle demokrasilerin çok gelişmediği ve basına yönelik kısıtlayıcı tedbirlerin alınabildiği otoriter rejimlerde; medyanın dördüncü güç olmaktan ziyade, üç güç unsurundan birisi olan yürütmenin bir aracı olduğu değerlendirilebilir.

Medyanın kamuoyunu yönlendirdiği gibi zaman zaman kamuoyu da medyayı yönlendirebilmektedir. Günümüzde özellikle sosyal medya platformlarının ve vatandaş gazeteciliğin gelişmesi ile birlikte, ulusal ve uluslararası medya kuruluşları gündemlerini oluştururlarken, insanların sosyal ağlarda dile getirdikleri düşünceleri dikkate almaktadırlar. Bir çok haber ve tartışma programları, yayınları esnasında Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformları üzerinden izleyicileri ile etkileşimde bulunmaktadır.

1.2.1. Medya olgusu

Postman (1992/2013: 66-71), enformasyon devrimini beş evrede ele almıştır. Bunlardan birincisi, matbaanın icat edilmesidir. Bu evrede gazeteler, broşürler, ilanlar ve kitaplar sayesinde kamusal söylemin yeni biçimleri ortaya çıkmıştır. İkincisi, ulaşım ve iletişim arasındaki bağlantıyı kesen ve iletişimin hareket alanındaki mesafe sınırlamasını kaldıran telgrafın icat edilmesidir. Üçüncüsü, görüntünün semboller dünyasına dahil olmasını sağlayan fotoğraf makinesinin icadıdır. Fotoğrafın ön planda olduğu yeni anlatım biçimi, dile yardımcı olma işlevini yerine getirmekten ziyade, gerçeğin kavranmasının ve 15 tahlil edilmesinin başat vasıtası olmuştur. Dördüncüsü, radyo ve televizyonun, beşincisi ise bilgisayar teknolojilerinin ortaya çıkışıdır. Her evre, görülmemiş miktarda ve giderek artan hızlara sahip enformasyon biçimlerini de beraberinde getirmiştir.

Yazılı basın ile birlikte kitle iletişim araçları dünyada etkin bir biçimde kullanılmaya başlamıştır. 1930’larla 1950’ler arasındaki döneme özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir propaganda aracı olarak radyo damgasını vurmuş; 1950’lerden sonraki dönemde ise televizyon hızlı bir şekilde toplumsal yaşamın içerisindeki yerini almıştır. Söz konusu araçlar belirli bir döneme damgasını vurmasına rağmen, bir önceki iletişim aracı da güncelliğini kaybetmemiştir (Kocadaş, 2006: 4). Bu bağlamda, günümüzde en yeni iletişim araçları olarak bilgisayarlar ve internet her ne kadar etkin bir biçimde kullanılıyor olsa da; gazete, radyo ve televizyon önemini kaybetmemiştir. Aksine kitle iletişim araçları birbirleri ile senkronize bir hale gelmişlerdir. İnternetin gündelik yaşama girmesinden sonra, kitle medyasının yeniden yapılanması; iletişimin biçimini de değiştirmektedir. Bu noktada tek yönlü iletişim, kısmen de olsa karşılıklı etkileşimin belirgin olduğu bir yapıya dönüşmektedir. Okuyucular, dinleyiciler ya da izleyiciler, haber kaynakları tarafından sunulan içeriklere; medya kuruluşlarının hem geleneksel ağ siteleri hem de resmi sosyal medya hesapları üzerinden yorum yapabilmektedirler. Yapılan yorumlar, medya kuruluşları tarafından sunulan içerikleri destekleyici yönde bir kamuoyunun oluşmasına hizmet edebildiği gibi; içeriklere karşı tepkisel bir kamuoyu oluşmasına ve medya kuruluşlarının bu yorumları değerlendirerek içeriklerini düzeltmelerine de sebep olabilmektedir. Bununla birlikte, haber kanalları hem içeriklerini oluşturmada, hem de haberleri esnasında izleyicileri ile etkileşim oluşturmada, sosyal medyadan etkin bir şekilde faydalanmaktadırlar. Benzer bir durum radyo için de geçerlidir. Bugün hem televizyon hem de radyo kanallarının canlı yayın akışlarına internet üzerinden erişim mümkün kılınmıştır. Sonuç olarak, internetin ortaya çıkışı kitle iletişim araçları arasında bir rekabet oluşturmaktan ziyade, bu araçlar arasında bütünleştirici bir etki yaratmıştır.

1.2.1.1. Yazılı medya

Avrupa’da 17. yüzyılda gazetelerin çıkmaya başlamasının ardından kralların yönetimi, kliselerin durumu, siyasetçiler ve günlük yaşam sorgulanmaya başlanmış ve kralların 16 otoriteleri sarsılmıştır. Bu durum sonucunda gazetelerin yazdıklarına sınırlandırma getirilmiş ve gazetecilerin olayları olduğu gibi yansıtması engellenmeye başlanmıştır. Bununla birlikte, bazı krallıklar krallık bünyesinde resmi ya da yarı resmi gazeteler çıkarmışlardır. Avrupa’da sansürün kaldırılması, bugünkü anlamda süreli ve sürekli gazetelerin çıkarılmasının önünü açmıştır. Bu durum 15. yüzyılda Reform ve Rönesans çalışmaları ile başlayan ve 18. yüzyılda meyvelerini veren Aydınlanma Çağı’nın bir sonucu olarak değerlendirilebilir (Aziz, 2012: 121).

İlk defa 1609 yılında Almanya’da kayda geçen gazete, risalelerden farklı olarak genellikle bir ya da iki haftada bir olacak şekilde düzenli aralıklarla satışa sunulmuştur ve her nüsha, okuyucuların kaçırdıkları nüsha olup olmadığını bilmeleri için numaralandırılmıştır. Halkın 1789 Fransız Devrimi’ne katılışı, medyanın devrime dahil olmasının hem bir nedeni hem de sonucu olmuştur. Özgür basın çağrıları ile başlayan Fransız Devrimi’nde basılı malzeme önemli bir rol oynamıştır. Yeni yayınlarda bir patlama söz konusu olmuş, 1789’un son altı ayında farklı hedef kitleleri olan en az 250 gazete kurulmuştur. (Briggs ve Burke, 2009/2011: 94). Bu noktada, yazılı basının Fransız Devrimi’ndeki rolünün, farklı hedef kitlelerini tek bir amaç etrafında birleştirmek olduğu değerlendirilebilir.

Aziz’e (2012: 121) göre, A.B.D.’nin bir İngiliz sömürgesi olmasından kaynaklanan farklı siyasi durumu, matbaanın A.B.D.’ye gelişini ve kullanıma açılmasını Avrupa’ya göre daha farklı boyutlarda geliştirmiştir. Amerikan halkının bilinçlenmesinden ve sömürge yönetimine karşı gelmesinden çekinen İngilizler, matbaanın Amerika’ya gelişini geciktirmişlerdir. A.B.D.’de ilk sürekli gazete 1784 yılında çıkarılan Pennsylvania Packet olmuştur. 1880 yılına gelindiğinde ise 17’si günlük olmak üzere toplam 200 haftalık gazete ve dergi Amerikan toplumuna yayınlanır hale gelmiştir.

Toplumsal gruplar ya da baskı grupları kendi çıkarlarına olan meselelerde düşünce ve görüşlerini benimsetebilmek için gazeteleri kullanma yoluna gittiklerinden, bazı durumlarda gazeteler gerçekleri değil, söz konusu grupların çıkarları doğrultusunda değiştirilmiş gerçeği sunan manipülatif bir araç haline gelebilmektedir. Bu bağlamda, gazetelerin mülkiyet yapısı belirli kişilerin elinde toplandıkça, kitlelere belirli düşüncelerin 17 benimsetilmesi kolaylaşmaktadır (Gönenç, 2002: 155). Kitlelerin; medyanın manipülatif tutumu neticesinde belirli bir düşünce ve ideoloji etrafında toparlanması, rakip kamuların oluşumunu zorlaştırabilmekte ve toplumsal denetime zarar verebilmektedir.

Birleşik Devletler kamuoyu oluşturabilmek için gazeteyi Birinci Dünya Savaşı’nda etkin bir biçimde kullanmıştır. Kitlelerin düşüncelerine direkt olarak rehberlik etmek için Mayıs 1917’de Kamuyu Bilgilendirme Komitesi’nin kendi gazetesi olan “Offical Bulletin” yayımlanmaya başlamıştır. 115.000’e yaklaşan dağıtımı ile gazete; kamu görevlilerini, diğer gazeteleri ve gazetenin içinde bulunan resmi bilgileri yayma imkanına sahip kamusal ya da yarı kamusal kurumları hedef kitle olarak belirlemiştir (Ewen, 1996: 111). Walters’a (1992: 243) göre gazete ile Kamuyu Bilgilendirme Komitesi İngiliz “London Gazette” ve Fransız “Gazette Officiale” ile rekabet etmeyi amaçlamıştır. Briggs ve Burke’ye (2009/2011: 236) göre , İkinci Dünya Savaşı boyunca ulusal gazetelerin satışı artış göstermiştir. Bu dönemde taşra gazetelerinin satışında bir düşüş yaşanırken, 1930’lardan başlayarak ulusal gazetelerin tirajı yavaş yavaş yükselişe geçmiştir. Amerikan basın mensupları subayların üniformalarını giyerek basın kamplarına katılmış ve birliklerle hareket etmiştir. Yazılı basında görev yapan gazeteciler askeri birliklerin içine saplanmış ve genellikle savaşın korkusu ile Amerikan askerlerinin çektikleri zorlukları acıklı bir şekilde yazmışlardır (Porch,2002: 88).

Matbaa ile başlayan ve tarihsel gelişimi gazeteler ile benzerlik gösteren dergiler, basın sektörü tarafından ticari amaçlarla çıkarıldığı gibi, pek çok kurum ve kuruluş tarafından kendi ilgi ve çalışmalarını destekleyebilme amaçları ile de çıkarılmaktadır. Bu noktada dergiler yayınlanma amacına bağlı olarak sosyal ve siyasi içerikli dergiler, sanat dergileri, ekonomi dergileri, bilim dergileri, sağlık dergileri, spor dergileri, kadın dergileri, gençlik ve çocuk dergileri gibi gruplar altında toplanabilmektedir (Aziz, 2012: 124).

Almanya’da 1663 yılında tek bir yazar tarafından oluşturulan, periyodik aralıklarla basılan ve entelektüel bir okuyucu kitlesi hedefleyen Erbauliche Monaths Unterredungen adındaki edebiyat ve felsefe dergisi, tarihte dergi olarak değerlendirilebilecek ilk yayındır. Bugünkü dergi biçimine en yakın olan dergi ise 1672 yılında Fransız yazar Jean Donneau de Vize tarafından oluşturulan Le Mercure Galant dergisidir. Mahkeme olayları, tiyatro ve edebiyat konularından oluşan derginin konsepti Avrupa çapında taklit edilmiştir. İlk kadın 18 dergisi ise 1693 yılında İngiltere’de çıkarılan Ladie’s Mercury olmuştur. Dergi (magazine) ismi ilk kez 1731’de yayınlanmaya başlayan Gentleman’s Magazine dergisinde kullanılmıştır. Bu yıllarda gerek basım, gerekse dağıtım maliyetleri yüzünden, satış rakamları düşük kalmıştır. 19. yüzyılın sonlarında teknolojinin gelişimi, dağıtım imkanları ve görsel kullanımının artması, dergilerin reklam almaya başlamasını sağlamış; bunun sonucunda dergilerin satış fiyatları düşmüş ve orta sınıf da dergiler ile tanışmıştır. Britton Hadden, Time dergisinin editörü olarak haber dergisi konseptini tasarlamış, derginin kişiliğini oluşturmuş, dergiye sadık bir okuyucu kitlesi kazandırmış ve dergiyi yayınlayan şirkete finansal bir kar getirisi sağlamıştır. İlk Time dergisi 3 Mart 1923 tarihinde yayınlanmıştır. Aynı şirket daha sonra Life, Sports, Illustrated ve Money gibi iyi bilinen dergileri de tasarlamıştır. Newsweek dergisi ise Time dergisinde eski bir editör olan Thomas J. C. Martyn tarafından ilk kez 17 Şubat 1933 tarihinde yayınlanmıştır (History Of Magazines, 2013).

1.2.1.2. İşitsel medya

Tarihsel gelişimi içerisinde sinemadan sonra toplum hizmetine sunulan kitle iletişim aracı olan radyo ile ilgili ilk çalışmalar, Avrupa’da 19. yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Tek bir kişinin buluşu olmayan radyo; farklı ülkelerden olan Maxwell, Hertz, Marconi ve De Foret’in birbirini izleyen buluşları sonucunda toplumsal hayata girmiştir. Deneme niteliğinde olan ilk radyo yayınları, Birinci Dünya Savaşı esnasında yapılmıştır. Düzenli yayınlar ise A.B.D.’de 1920 yılında, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği’nde 1922 yılında, Almanya’da ise 1923 yılında başlamıştır. 1927 yılına kadar Avrupa ve Amerika’nın tümünde, Japonya’da ve Yeni Zelanda’da radyo yayınları başlamıştır (Aziz, 2012: 128). Radyo yayıncılığının gelişimine katkıda bulunan bütün ülkelerde, radyo yayıncılığı yeni oluşturulan yerel, bölgesel ve ulusal kamu yayın kurumlarına bırakılmıştır ve bu kurumlar 1920’ler boyunca büyümüşlerdir (Briggs ve Burke, 2009/2011: 190). Lamba teknolojisinin kullanıldığı ilk yıllarda, boyutunun büyük olması nedeniyle yerleştirildikleri sabit mekanlarda bir çok kişinin toplanmasını sağlayan radyo; daha sonraki yıllarda ses kalitesinin iyileşmesi, boyutlarının küçülmesi ve dayanıklılığının artması gibi bir çok değişikliğe uğramıştır. Bununla birlikte, özellikle İkinci Dünya Savaşı esnasında propaganda maksadıyla da kullanılmıştır (Mısırlı, 2013: 165-166). 19

İnsanların yanında taşıyabileceği boyutlarda üretilen, arabalarda kolayca dinlenebilen radyo aracılığı ile insanların ilk bilgileri alması sağlanmaktadır. Gönenç (2002: 154-155), radyo ile gazete arasındaki ilişkiyi bir rekabetten ziyade, görsel ve işitsel bağlamda birbirini tamamlayıcı bir ilişki olarak değerlendirmektedir.

Askeri bağlamda değerlendirildiğinde radyo, İkinci Dünya Savaşı’na damgasını vuran iletişim aracı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı Normandiya Çıkarma Harekatı’na yirmi yedi muhabir katılmıştır. Modern basın havuzunun öncüleri, radyo muhabirleri arasından çıkmıştır (Porch,2002: 89). Rhodes’a (1976: 147-150) göre Amerika Birleşik Devletleri’nde radyo propaganda maksadıyla yoğun bir şekilde kullanılmış ve diğer ülkeler karşısında kullanılan medya araçlarının önüne geçmiştir. Başkan Roosevelt’in “Ocak Başı Sohbetleri” İkinci Dünya Savaşı’nda Amerika Birleşik Devletleri’nde radyo kullanımının mükemmel bir örneği olarak gösterilebilir. Şubat 1942’de Norman Corwin’in “Bu Savaş” serisi tüm ülkede ve kısa dalga ile de tüm dünyada yayımlanmıştır. CBS Radyo’nun karşı propaganda serisi “Bizim Gizli Silahımız” yazar Rex Stout’un sunumu ile Mihver Devletlerin kısa dalga radyo propaganda yayınlarını dinlemiş ve haftanın en eğlenceli yalanlarını çürütmüştür (Dunning, 1998: 529).

Şubat 1942’de Savaş Bilgilendirme Ofisi ticari kısa dalga istasyonları kiralamıştır. Amerika’nın Sesi (Voice of America) radyosu Avrupa’ya ilk yayınını BBC vericileri aracılığı ile New York’ta kiralanan stüdyolardan yapmıştır. Amerika’nın Sesi sunucusu John Hauseman Almanya’ya yapılan ilk yayını: “Bugünden itibaren her gün, savaş hakkında konuşmak için Amerika’dan sizlerle beraber olacağız. Haberler bizim için iyi ya da kötü olabilir. Sizlere her zaman doğruları söyleyeceğiz.” sözleri ile açmıştır. Haziran 1942’ye gelindiğinde Amerika’nın Sesi Radyosu hızlı bir şekilde büyümüş ve Savaş Bilgilendirme Ofisi radyonun yeni organizasyonel evi olmuştur. Ocak 1943’e gelindiğinde ise radyo 23 verici ile 27 dilde yayın yapan bir organizasyon haline gelmiştir (Narrative of History of VOA Bethany, 2015). Amerika’nın Sesi Radyosu Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası kısa dalga frekansındaki resmi sesi olmuştur. Ancak dünyadaki popülaritesine ve yıllık bütçesini oluşturan milyonlarca dolarlık kamu ödeneğine rağmen, kısa dalga yayınları dinleyen radyo fanatikleri hariç kendi ülkesi olan Amerika Birleşik Devletleri’nde az bilinen bir radyo olmuş ve hatta tam olarak anlaşılamamıştır (Uttaro, 1982: 104). Britanya’da ise Enformasyon 20

Bakanlığı ve Siyasi Harp Dairesi (Political Warfare Executive – PWE) işbirliği sonucunda, BBC savaşın en yoğun olduğu dönemlerde bile 45 dilde radyo yayını yapmıştır (Briggs ve Burke, 2009/2011: 236).

İnsanların özne rolünü oynamasına liberal yollardan izin veren telefondan radyoya atılan adımla birlikte herkes demokratik yoldan aynı ölçüde dinleyiciye dönüştürülmüş, otoriter bir biçimde farklı kanallarda yayınlanan aynı programların dinleyicileri haline getirilmiştir. Bu noktada, herhangi bir cevap mekanizması gelişmediği gibi yayınlar da bağımlılığa mahkumdur (Adorno, 1944/2016: 49). İnternet ve telefon vasıtasıyla geleneksel kitle iletişim araçları üzerinde karşılıklı etkileşim temelinde ortaya çıkan bütünleştirici etkinin; günümüzde Adorno’nun bağımlılık görüşünün yeniden sorgulanmasına neden olabileceği değerlendirilebilir. Bu durumun sebebi, radyo yayınlarının, program içeriklerinde canlı telefon bağlantılarına ve sosyal medya etkileşimine oldukça önem vermeleridir.

1.2.1.3. Görsel işitsel medya

İçeriğine bakıldığında mesajın kitlesel olarak hazırlanması, dağıtımı ve gösterimi gibi unsurlar, sinemayı kendisinden önceki yazılı basından ve kendisinden sonra keşfedilen radyo, televizyon ve internetten farklı bir konuma taşımıştır. Sinema üretimi ve tekniği ile ilgili teknik 19. yüzyılın sonuna doğru bulunsa da esas gelişimi 20. yüzyılın ilk yarısında olmuş ve kısa sürede dünyaya yayılmıştır. Sinemanın topluma getirdiği en büyük katkı; kitlesel iletişime hareketli görselliği getirmiş olmasıdır (Aziz, 2012: 126-127).

Briggs ve Burke (2009/2011: 204), roman gibi filmin de uluslararası bir güç olduğunu savunmaktadırlar. Eğlencenin sarhoş edici büyüsünden gelen yeni iletişim aracı olan sinema; Birinci Dünya Savaşı’nda ikna amaçları için gerçekliğin üstüne çıkan olağanüstü bir yeteneği ortaya çıkarmıştır. Fikir verici anlamları ile bu güçlü araca sahip olan Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı Film Bölümü, filmleri savaşın araçları olarak kullanmak için daha önce görülmemiş bir çaba harcamıştır (Ewen, 1996: 115). Dünya genelinde dağıtım için Film Bölümü’nün talimatları doğrultusunda “Pershing’s Crusaders, America’s Answer, Under Four Flags” gibi bir çok özel film çekilmiştir (Creel, 1920: 117). Bu tarz filmlerin hepsi 21 yurtdışına gönderilme niyeti ile çekilmiştir. Özellikle gerçek görüntülerin kullanıldığı filmler, askeri yarar açısından gözden geçirilmiş ve olumsuz görüntülerin kaldırılması için kontrol edilmiştir (Rossini, 2009: 109).

Digital History ağ sitesine göre, Amerikan film endüstrisi Hollywood’un İkinci Dünya Savaşı’na en büyük katkısı moral olmuştur. Savaş esnasında üretilen filmlerin çoğu milli amacı onaylayan vatansever sloganlar içermiştir. Savaş yıllarının filmleri vatanseverliğe, gruplarının çabasına ve büyük amaçlar için bireysel fedakarlıkların değerine vurgu yaparak savaşı insanlığın savaşı olarak göstermişlerdir. Çok farklı etnik gruplardan bir araya gelen insan gruplarının kendilerini birliklerine adayarak muharebe alanında yaşadıklarını konu edinmişlerdir. Savaş filmlerinin bir çoğu harp hemşireleri, perçin ustaları, kaynakçılar ve evin bacasını tüttüren sabırlı anneler olarak savaşta aktif rol oynayan kadın karakterleri de işlemiştir. Bugs Bunny gibi çizgi filmler bile morale katkıda bulunmuştur. Bununla beraber; hükümet film endüstrisini denetlemek için Savaş Bilgilendirme Ofisi altında iki büro kurmuştur. Bunlardan birincisi eğitici filmler üreten ve stüdyoda oluşturulan metinleri gözden geçiren Film Bürosu (The Bureau of Motion Pictures), ikincisi ise film ihracatını denetleyen Sansür Bürosu’dur (The Bureau of Cencorship).

Günümüzde hemen hemen her evde kullanılan televizyon, görsel iletişim bağlamında en çok kullanılan kitle iletişim aracıdır. Televizyon da radyonun geçirmiş olduğu gelişim sürecine benzer bir gelişim süreci geçirmiştir ve televizyon alanındaki ilk yayınlar 1930’lu yıllarda gerçekleşmiştir. Zaman içerisinde eriştiği görüntü ve ses kalitesine rağmen sinema ve radyonun yerine geçememiştir (Mısırlı, 2013: 175). Televizyon yayınını “elektronik dalgaların aracılığı ile bir olayın, iletinin topluma hem ses, hem de görüntü olarak aktarılması” olarak tanımlayan Aziz (2012: 130), ilk düzenli televizyon yayınının 1939’da A.B.D.’de kullanılmaya başladığını belirtmiştir. İkinci Dünya Savaşı nedeni ile Avrupa’da yaygınlaşması geciken televizyon, savaşın sona ermesinin ardından Avrupa’da 1945’ten sonra; Asya, Avustralya ve bazı Güney Amerika ülkelerinde 1950’den sonra yayına başlamıştır. 1951 yılında ise kısa dalga üzerinden kıtalar arası ilk yayın yapılmıştır.

Briggs ve Burke’ye (2009/2011: 262) göre, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra televizyona yönelik heyecan sürse de televizyona duyulan ilgi sınırlı bir düzeyde 22 olmuştur. Televizyonun yaygınlaşması için gerekli olan yatırım, radyoya büyük yatırım yapmış olan çıkar çevrelerinin engellemeleri yüzünden yeterli bir düzeye ulaşamamıştır. Engellemelerin son bulması ile birlikte 1947 ile 1952 yılları arasında televizyon setlerinin üretilmesinde çarpıcı bir artış yaşanmıştır. Bu dönemde, 178 bin olan televizyon üretimi 15 milyona çıkmış, bir sonraki sene ise 20 milyona yükselmiştir. 1953 yılında Kraliçe Elizabeth’in taç giyme töreninin televizyondan yayınlanması, televizyon için itici bir güç olmuştur. Britanya’da söz konusu dönemde 2 milyon civarında televizyon olmasına rağmen sinemalarda ve halka açık salonlarda 20 milyonu aşkın insan tarafından izlendiği söylenen taç giyme töreninin görüntüleri havayolu ile A.B.D.’ye taşınarak Amerikalı izleyicilere de sunulmuştur.

Günümüzde en önemli kitle iletişim aracı olarak değerlendirilebilecek olan televizyon, gerek kamuoyu oluşumunda, gerekse kişilerin dikkatinin başka yönlere çekilmesinde kullanılan en önemli araç haline gelmiştir. Hem görsel hem de işitsel öğelerin kullanılmasına imkan veren televizyon, özellikle seçim çalışmalarında siyasiler tarafından bir propaganda aracı olarak da kullanılmaktadır. Televizyonun eğitme, bilgi verme ve eğlendirmeyi içeren üç önemli amacı bulunduğunu belirten Gönenç (2002: 156), televizyon programlarında eğlendirici öğelerin diğer iki öğenin üstünde tutulduğunu; bu durumun insanların doğru bilgilendirme gereksinimi ile bağdaşmadığını ve kamuoyunun sağlıklı bir şekilde oluşmasını engellediğini savunmaktadır.

Pek çok insanın televizyon kültürü içerisinde yetiştiğini savunan Gerbner’e göre; televizyon şimdiye değin tarihte sadece din tarafından organize edilebilmiş bir kültürel güç durumuna gelmiştir. Geçmişte gerçeklik hakkında ortak mesajlar iletebilen ve dolayısıyla ortak bir kültür oluşturabilen dinin gücü, günümüzde televizyonda mevcuttur (Batuş vd., 2011: 28-29). Bu noktada dinin televizyon tarafından nasıl etkilendiği, çözümü hiç de kolay olmayan uzun vadeli tartışmalara bir yenisini eklemiştir. Dinsel içerikli televizyon değişim sürecini sürdürürken hiçbir dini kurum televizyonu kapsayamamış ve denetimi altına alamamıştır (Briggs ve Burke, 2009/2011: 280).

Farklı aşamalardan geçen uzun bir savaş olan Vietnam Savaşı, evdeki ekranlardan görülen ilk savaş olma özelliği taşımaktadır (Briggs ve Burke, 2009/2011: 281). Benzer bir 23

şekilde İlhan ve Dirik’e (2003: 64-65) göre, Vietnam Savaşı’nın seyrini tamamen değiştiren televizyon, savaşa damgasını vuran iletişim aracı olmuştur. Savaş döneminde A.B.D.’de yapılan araştırmaların çoğu savaş haberlerinin takibinde televizyona, radyo ve gazeteden çok daha fazla başvurulduğunu göstermektedir. Foley (2015:40), 1960’lı yıllarda Amerikalıların evlerinde televizyon bulunma oranı %90 olarak ifade etmektedir. Bir simülasyon olarak değerlendirilebilecek olan Vietnam Savaşı, imajların gerçeklerin önünden gittiği bir alan ortaya çıkarmıştır. Vietnam Savaşı dönemi olarak 1960’lar, kitle iletişim araçlarındaki gelişiminden muazzam derecede etkilenmiştir. Televizyonlar savaşı yayımladıklarında, imajlar gerçekler ile yer değiştirmiştir ve gerçeklerden daha önemli bir duruma gelmiştir (Park, 2007: 116-117). Bu noktada, özellikle kriz dönemlerinde televizyon kanallarının çoğunun, toplumu oluşturan bireylere gerçekleri objektif bir biçimde sunmaktan çok, savunduğu ideoloji için üretilen hikayelerin toplum tarafından gerçek olarak algılanması için çaba sarf ettiği değerlendirilebilir. Bunun yanı sıra; bir birey, grup ya da kuruma dair olumlu bir imaj oluşturulmasında, bozulan imajın restore edilmesinde ya da var olan olumlu bir imajın kötülenmesinde televizyon oldukça önemli bir araçtır.

Tet saldırısına kadar savaşı destekleyen ABC, CBS ve NBC’nin başını çektiği Amerikan televizyonları, bu saldırının ardından verdikleri destekten vazgeçmiş ve savaş hakkında olumsuz tutum sergilemeye başlamıştır. Bu durum Amerikan kamuoyunda da savaşın kazanılamayacağı görüşünü yaygınlaştırmıştır. Bununla birlikte ABC, CBS ve NBC’nin Tet saldırısı öncesindeki dönemde devletin karar verici makamlarında bulunan üst düzey yöneticileri tarafından iç sansür uygulama konusunda yönlendirildikleri de iddia edilmektedir (İlhan ve Dirik, 2003: 65) .

Gerçekliğin dengelenmiş ve tektipleştirilmiş betimlemelerini sağlayan bir araç olarak tanımlanan televizyon; yoğun izleyiciler olan bireylerin, televizyonda gördüklerini gerçek olarak algılamalarını sağlamakta ve bu kişilerin görüşlerini ve inançlarını çarpıtmaktadır. Gerçeklik algısının ekilmesini ve ona göre davranılmasını sağlamada, ana akıma dahil etme (mainstreaming) ve rezonans (resonance) olmak üzere iki mekanizma bulunmaktadır. Ana akıma dahil etme, farklı alt-kültürlere ya da sınıflara dahil olan bireylerin farklılıklarının, az televizyon izleyenlere oranla çok televizyon izleyenlerin zihninde daha az yer bulmasını sağlayan bir homojenlerştirme sürecidir. Rezonans ise, kültürel bir ekmeye tabi tutulmuş 24 olan izleyicilerin, gerçek hayatta bu ekme sonrasında oluşan düşünceleri ile hareket etmelerine vurgu yapmaktadır (Batuş vd., 2011: 55).

Kitle iletişim araçlarının dünya çapındaki kaynaşmanın belirleyicisi olmakla kalmadığını savunan Habermas’a göre (1962/2015: 55), meydanlarda ve caddelerde gösteri yapan kitlelerin fiziki varlığı da ancak televizyon aracılığı ile her yerde hazır ve nazır bir mevcudiyete dönüştürülebildiği ölçüde devrimci bir güç haline gelebilmiştir.

1.2.1.4. İnternet

Üretilen bilgiyi saklama, paylaşma ve ona kolayca ulaşma imkanı sağlayan bir bilgi teknolojisi olan internetin gelişimi ile ilgili ilk çalışmalar 1960’lı yıllarda askeri amaçlarla A.B.D.’de başlamıştır. Her ne kadar askeri amaçlar bağlamında dar kapsamlı düşünülmüş olsa da, teknolojik gelişmelerle birlikte ticari amaçlı kullanımlara da açılarak tüm dünyayı saran bir bilgi ağı haline gelmiştir (Aziz, 2012: 142-143). İnternet düşüncesi 1960’larda olası bir nükleer savaşta Sovyetler Birliği’nin zaferini önlemek ve Amerikan iletişim bağlantılarının çökertilmesini engellemek maksatları ile doğmuştur. Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı tarafından kurulan ARPANET, Soğuk Savaş ile ilgili planlamaların ötesinde birçok grup ve insan tarafından kullanılan binlerce bilgisayar ağının, küresel ve yatay iletişimin temelini oluşturmuştur (Castells, 1996/2013: 8). 1974’de TCP/IP protokolünün geliştirilmesi ile birlikte sistem hızla büyümüş ve gün geçtikçe daha fazla bilgisayar birbirine bağlanmaya başlamıştır. Briggs ve Burke’ye (2009/2011: 333) göre, her şeyin her şeye bağlanabileceği bir uzay yaratılması için bilgisayar programlanabileceği varsayımı ile hareket eden İngiliz mühendis Tim Bemers-Lee, dünya çapında ağ (world wide web-www) olarak adlandırdığı olguyu 1989’da İsviçre Cern’de tasarlamıştır. Yalnızca seçkinlerin kullanabildiği güçlü bir iletişim sistemini bir kitle iletişim aracına dönüştüren Bemers-Lee; ağın yalnızca metinleri değil, aynı zamanda ses ve resimleri de kapsayacağına dikkat çekmiştir. Web’in hızlı bir şekilde büyümesi, yakın dönem medya tarihinin diğer boyutlarının önemli bir kısmının arka planda kalmasına neden olmuştur. Her gün kullanıcısı artan internet, iş hayatını ve toplumu ciddi bir hızla dönüştürmüştür Bu dönüşümden medya da etkilenmiştir. Amerika’da Associated Press ve İngiltere’de Reuters gibi haber ajansları aynı zamanda internet gazeteciliği de yürütmeye başlamışlardır (Aziz, 2012: 146). 25

Kullanıcı merkezli içerik ana akım medya organizasyonları tarafından önemli bir haber ve içerik kaynağı olarak görülmeye başlanmıştır. Örneğin Birleşik Krallık’ta BBC, Sky News, Channel 4 ve diğer kanallar haber içeriklerine katkı yapan vatandaş gazetecilere (citizen journalists) giderek daha fazla açık olmaya başlamıştır. Sıradan insanların medya üreticisi olma durumu; kullanıcıların eleştirilerini yayımlayabildiği ve birbirleri ile etkileşime geçebildiği Amazon gibi ticari ve Wikipedia, Facebook, YouTube, Flicker gibi sayıları giderek artan sosyal ağlarda da görülmektedir (Loader, 2008: 1927). Castells’e (2007: 252) göre, Rupert Murdoch’un yönetimindeki şirketler grubu NewsCorp’un yetmiş yedi milyondan fazla aboneye ve yüz milyondan fazla sayfa sayısına sahip kişisel sayfalar ve sanal topluluklar ağı olan MySpace’i 2006 yılında satın alması şirketleşmiş medyanın internet stratejilerini yeniden değerlendirdiğinin en açık kanıtıdır.

Kullanılan kitle iletişim araçları bağlamında değerlendirildiğinde Birinci Dünya Savaşı ilk propaganda savaşı, İkinci Dünya Savaşı temel olarak radyo savaşı, Vietnam Savaşı ilk televizyon savaşı, Birinci Körfez Savaşı özellikle CNN’in dünyanın dikkatini çektiği kablolu TV savaşı, İkinci Körfez Savaşı ise ilk internet savaşı olarak tanımlanabilir. Mart ayında, savaşın başlamasından kısa bir süre önce, CNN savaş hakkında haberlerin yayımlandığı internetin ilk radyo istasyonunu kurmuştur. CBS ve MSNBC çevrimiçi video içeriklerini arttırmışlardır. ABC savaşı yayımlamak için internetin ilk canlı video haber kanalını kurmuştur. Bununla birlikte bütün büyük gazeteler web sitelerine özel savaş içerikleri eklemişlerdir. Bunun sebebi, İkinci Körfez Savaşı esnasında dünya genelinde 500 milyondan fazla insanın internet erişiminin bulunmasıdır (Hiebert, 2003: 248).

İnternet aynı zamanda büyük bir savaş karşıtı mücadeleyi de başlatmıştır. İnternetin iletişim alanına girmiş olduğu 1990’ların sonundan beri, gücü ilk defa İkinci Körfez Savaşı esnasında uluslararası bir savaşa yoğunlaşmıştır. Bunun sonucunda, savaşın kaydını tutmak ya da savaş hakkında yorumlarda bulunmak için kurulmuş, sınıflandırılması mümkün olmayan yüzbinlerce blog ortaya çıkmıştır. Yüz milyonlarca izleyici internet erişimi vasıtasıyla bu blogların arasında dolaşmıştır (Financial Times, 29 Mart 2003: 31). Bir çok insan, hükümetin kitle medyası ile işbirliği içerisinde olduğunu düşünürken; internet, gerçekleri değişik bakış açıları ve eleştirel perspektifte öğrenmek isteyen insanlar için son bir sığınak olarak görülmüştür (Hiebert, 2003: 248). 26

1.2.2. Medyanın işlevleri

Aziz’e (2012: 116) göre, kitle iletişim araçlarının işlevleri genelde iletişimin işlevleri ile benzerlik göstermektedir. Bu işlevler; haber, eğitim ve kültür aktarma, propaganda, reklam, tanıtım ve eğlendirmedir. İletişim olgu ve sürecinde yer alan işlevler ile kitlesel iletişim araçlarının işlevlerinin arasındaki en önemli fark; kitlesel iletişimin bireyden ziyade sayıca çok bireylerden oluşan geniş kitlelere yönelik olarak yapılmasıdır. Bir başka ifade ile, söz konusu işlevleri yerine getiren yazılı, sessel ve görsel öğelerden oluşan hizmetler; aynı zaman dilimi içerisinde farklı sosyo-ekonomik düzeylerdeki kitlelere aynı içerikte gönderilebilmekte ve sunulabilmektedir. Bu bağlamda, kitle iletişiminde sunulan mesajlar birey için değil, toplum içindir. Toplumun kimlerden ve nasıl oluştuğu ise söz konusu toplumun yapısı ile birlikte kitle iletişim araçlarının niteliği ve amacına bağlıdır.

Kitle iletişim araçlarının işlevlerini toplumsal ve bireysel olmak üzere iki ana başlık altında inceleyen McQuail (1994: 75-79), toplumsal işlevleri kendi içerisinde enformasyon, korelasyon (bağlantı), devamlılık, eğlence ve seferberlikten oluşan beş alt başlıkta; bireysel işlevleri ise kendi içerisinde enformasyon, kişisel kimlik, entegrasyon ve sosyal etkileşim ve eğlenceden oluşan dört alt başlıkta ele almaktadır (Akt. Güz, 2005: 13).

Tarihsel gelişimi içerisinde ülkelerin kitlesel iletişimin işlevleri hakkındaki yaklaşımlarının farklılık gösterdiğini ifade eden Aziz’e (2012: 116) göre, günümüzde; otoriter yaklaşım, liberal yaklaşım, Sovyet medya yaklaşımı ve toplumsal sorumluluk yaklaşımı olmak üzere dört farklı yaklaşımın varlığı kabul edilmekte ve uygulanmaktadır. Güz (2005: 23-24) ise gelişme yaklaşımı ve demokratik katılımcı kitle iletişim araçları yaklaşımını, kitlesel iletişimin işlevleri hakkındaki diğer dört yaklaşıma ek olarak ele almıştır.

Birinci yaklaşım, devlet yapısında kiliseler ile krallık ya da imparatorlukların egemen olduğu ve her ikisinin de kendi yönetimlerini en sert biçimde uyguladığı 16. ve 17. yüzyıl Avrupası’nın tek iletişim aracı olan yazılı kitle iletişim araçlarının krallık ve kilise yönetimlerini pekiştirici bir işlev üstlendiği otoriter yaklaşımdır. Bu yaklaşımın icrasında krallıklar ile kitle iletişim araçlarını elinde bulunduranlar arasında zaman zaman savaşımlar da oluşmuştur (Aziz, 2012: 116-117). Bu yaklaşımda, basının önleyici ve engelleyici olan 27 devlet gücünün bir aracı olduğu ve yöneticilerin basınla daha ilk ortaya çıkışından itibaren ilgilendikleri kabul edilmiştir. Bu yaklaşım baskıcı, yarı demokratik, diktatörlük ve askeri rejimlerle yönetilen toplumlar için halen geçerlidir ve bazı durumlarda basın mülkiyet olarak yönetici grubun elinde bulunmaktadır. Medyanın sınırlandırılması için toplumsal gücü ya da iktidarı elinde bulunduranlara gerekli ortamı yaratan yaklaşımın beş temel prensibi bulunmaktadır (Güz, 2005: 17-18).

1. Medya kuruluşları, kanunları veya kurulu düzeni bozucu yayın yapmaktan kaçınmak zorundadır. 2. Medya otoriteyi elinde bulunduran otoriteye bağlı kalmak zorundadır. 3. Medya siyasi ve ahlaki değerlere ve çoğunluğa karşı olmamalıdır. Yaklaşıma göre, kuralları uygulamak için sansür uygulanabilir. 4. Mevcut otoriteye karşı çıkma, kabullenilene saldırma, resmi politikaya sataşma veya moral değerlere saldırı suç değerlendirilmesi içindedir. 5. İletişimciler kendi medya organizasyonları içerisinde özgürdürler.

İkinci yaklaşım, 18. yüzyılda Birleşik Devletler’de sömürge yönetimine başkaldırma ile başlayan ve Philadelphia Haklar Beyannamesi’nin kabulü ve Fransız İhtilali ile beliren özgürlükçü ortamın etkisi ile benimsenen liberal yaklaşımdır. Kitle iletişim araçlarının aydınlatma görevi üstendiği, basının her türlü mesajı topluma özgürce sunduğu ve yöneticilerin emrinde olmadığı bu yaklaşım, öncelikle liberal ekonomiyi benimsemiş Amerika Birleşik Devletleri ve onu izleyen diğer Amerika ülkelerinde uygulanmıştır (Aziz, 2012: 117). Yaklaşımın temel olarak kabul ettiği olgu, kişinin istediği şeyi yayınlayabilmesi konusunda özgür olmasıdır. Düşünce, ifade, örgütlenme, toplantı hak ve özgürlüklerinin bir uzantısı olarak kabul edilebilecek yaklaşımın ortaya koymuş olduğu ilkeler, liberal demokratik sistemin bireyin dürüstlüğüne, akla, gerçeğe, ilerlemeye ve halk iradesinin üstünlüğüne inanması gibi ilkeleriyle uyuşmaktadır (Güz, 2005: 19).

Üçüncü yaklaşım olan ve temelde otoriter yaklaşımla benzerlik gösteren komünist yaklaşımda (Sovyet medya yaklaşımı) iletişim araçlarının asıl işlevi, komünist yaklaşımın toplumda yaygınlaşmasını ve pekiştirilmesini sağlamaktır (Aziz, 2012: 117). Medyanın hükümet organları tarafından kontrol edilmesini kabul eden yaklaşıma göre, bütün medya 28 kuruluşları başta komünist partisi olmak üzere işçi sınıfının temsilcisi tarafından denetlenmelidir. Sosyalist toplumlarda sınıf olmadığı için sınıf çatışmaları da olmamaktadır. Bu bağlamda, medya yayın politikasını politik çatışmalardan uzak olarak düzenlemektedir (Güz, 2005: 19).

Dördüncü yaklaşım gerek otoriter yaklaşımın, gerekse liberal yaklaşımın toplumları zaman zaman olumsuz olarak etkilemesi ve 20. yüzyılın ikinci yarısına doğru elektronik kitle iletişim araçlarının toplumları etkilemedeki gücü sonucunda geliştirilen toplumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Yetki ve sorumluluğun yasalar çerçevesinde kitle iletişim araçlarını elinde bulunduranlara verildiği bu yaklaşımda, verilen mesajlar toplumun yararına olmalıdır (Aziz, 2012: 117). Güz’e (2005: 22) göre, sosyal sorumluluk yaklaşımı toplumsal görevle bağımsızlığı bağdaştırmak zorundadır. Bu bağlamda, medyanın değişik görüşlerin sunulduğu bir platform olma ve kültür konusunda topluma karşı ödevlerini yapma işlevi ile medyanın tam bağımsızlığı arasında bir denge kurulmalıdır.

Buna göre beşinci yaklaşım olan gelişme yaklaşımının temel özelliği ekonomik ve sosyal gelişmenin kabul edilmesi ile etkileşim içinde bulunan ulusal yapılanmadır. Yaklaşımın beş temel ilkesi bulunmaktadır.

1. Medya milli politikayla aynı kulvarda pozitif gelişme görevini kabul etmeli ve yerine getirmelidir. 2. Medyanın özgürlüğü, ekonomik öncelikler ve toplumun gelişme ihtiyaçlarına göre kısıtlanmaya açık olmalıdır. 3. Medya içeriklerinde sosyal kültüre ve dile öncelik vermelidir. 4. Gazeteciler ve diğer medya çalışanları enformasyonu toplama hakkı kadar onun sorumluluğuna da sahiptir. 5. Devlet, gelişme politikaları çerçevesinde medya işlevlerine müdahale edebilir, kısıtlayabilir, denetim ve kontrol yapabilir.

Altıncı ve son yaklaşım olan demokratik katılımcı kitle iletişim araçları yaklaşımının merkezini siyasi toplumda enformasyonu alanların istek ve beklentileri oluşturmaktadır. Düzenlenmiş, merkezileştirilmiş, profesyonelleştirilmiş, tarafsızlaştırılmış ve devlet 29 kontrolünde bir medyayı reddeden yaklaşım; çoğulculuğu, daha küçük gruplar halinde örgütlenmeyi, yerelliği, kurumsallaşmamayı, enformasyon kaynak ve hedefinin değişebilirliliğini, toplumun bütününde iletişimin yatay örgütlenmesini ve etki altına almamayı desteklemektedir (Güz, 2005: 24).

1.2.3. Medyaya toplumsal yaklaşımlardan çerçeveleme yaklaşımı

Barrett ve Braham’a (1995: 84) göre, medya bireylerlerin bilgi, kanaat, tutum, duygu ve davranışlarını ciddi bir biçimde etkileme yetisine sahiptir. Bununla birlikte, medyanın etkileme alanı bireylerle sınırlı kalmamakta; toplumsal grupları, organizasyonları, toplumun bütününü ve kültürü içine almaktadır. Bu noktada medyanın toplumu değiştirme doğrultusundaki etkileri değiştirip dönüştürme, önemsiz değişiklikler yapma ve kuvvetlendirme olmak üzere üç ana kategori altında değerlendirilebilmektedir (Akt. Aslan, 2006: 4).

Güz’e (2005: 157-158) göre, kitle iletişim araçlarının hedef kitleye sundukları içerikler sadece bilgilendirme ile kalmamakta aynı zamanda ikna ve yönlendirme süreçlerini de kapsamaktadır. Genel olarak kitle iletişim araçlarının ideolojik yapısı bilinse de, kitle iletişim araçları tarafından sunulan içeriklere ulaşan insanların çoğu, verilen enformasyonu bu duruma dikkat etmeden takip etmektedirler. Toplumdaki etkileri bağlamında kitle iletişim araçlarının yayınları ile hedef kitlesini yönlendirmesi birçok araştırmacı tarafından eleştirilmektedir. Kitle iletişim araçları tarafından sunulan mesajların hedef kitlede arzu edilen etkiyi gösterebilmesi için düşünce, tutum ve davranışları değiştirmeye yönelik yayınların, bireyin düşünce, tutum ve davranışı değişinceye kadar yapılması gerekmektedir. Kelman kanaatlerin değişimi için üç ana süreçten söz etmektedir:

1. Uyma: Bireyin bir ödül beklentisi ya da cezadan kaçınmak için verilen mesajlara uyması ve kabul etmesi. 2. Özdeşleşme: Bireyin kaynağa benzeme ve onu taklit etmesi sonucunda davranışlarını kaynağa göre düzenlemesi. 3. İçleştirme: Bireyin daha önce var olan istek, ihtiyaç ve beklentileri ile kaynağın verdiği mesajların uyuşması. 30

Habermas’a (1962/2015: 34) göre, Stuart Hall’ın sunulanın yapısına boyun eğenler, sunulana muhalefet edenler ve sunulanı kendi anlamlandırmalarıyla sentezleyenler olmak üzere üçe ayırdığı seyircilerin yorumlama stratejileri; dümdüz etki zincirlerini varsayan eski açıklama modellerinin bakış açısındaki değişimi açıkça gözler önüne sermektedir. Modern demokrasilerde özellikle seçim dönemlerinde kitle iletişim araçlarının kendilerinden beklenen görev ve fonksiyonları tam olarak yerine getirip getiremedikleri tartışılmaktadır. Bu bağlamda, kitle iletişim araçlarının vatandaşların serbest bir şekilde siyasal seçimine yardımcı olmaya mı yoksa vatandaşın seçimini manipüle etmeye mi çalıştığı hususunda kuşkular sürmektedir (Güz, 2005: 49). Medyanın kamusal eylem alanını yapaylaştırması nedeni ile siyaset bir gösteriye, şova ve eğlenceye dönüşmektedir. Bu noktada siyasetçiler düşüncelerini derinleştirmekten ziyade, medyanın ilgisini çekebileceği düşünülen, üzerinde daha önceden çalışılmış söylemler üretmektedirler. Buradaki amaç, söylemlerinin gazetelerde yer alması, manşetlerde kullanılması ve bu söylemlerin yorumlanmasının sağlanmasıdır (İnceoğlu ve Çomak, 2009: 197). Günümüzde bu uygulamaların bir çoğu, medya çalışanları ve sahipleri ile menfaat ilişkisi kuran ve bu sayede politik elitler ve medya arasında bir işbirliği tesis eden spin doktorları tarafından yürütülmektedir. Siyasetçiler özellikle seçim, savaş ve kriz dönemlerinde “Zafere giden her yol mübahtır.” anlayışında olan spin doktorlarından oldukça faydalanmaktadır. Spin doktorlarının, sahip oldukları bağlantılar vasıtasıyla bir krize ilişkin medya söylemine yapacağı ufak bir etki; toplumun söz konusu durum ile ilgili tutum ve davranışında büyük bir değişime yol açabilmektedir.

Aslan (2006: 2), medyanın bireyler, toplumsal gruplar ve toplumun bütünü üzerinde yarattığı etkiler konusunda birbirinden oldukça farklı görüşler bulunduğunu belirtmektedir. Kimi düşünürlere göre, medyanın bireyler, toplumun belirli kesimleri ve toplumun geneli üzerindeki etkileri herhangi bir kasıt olmaksızın kendiliğinden oluşmaktadır. Buna rağmen, yapılan bir çok araştırma sonucunda ulaşılan bulgular, medya tarafından ortaya konan çıktıların genellikle bilinçli, amaçlı ve planlı bir şekilde tasarlandığını bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir. Barret ve Braham’a (1995: 85) göre, medyanın etki türlerini zaman ve kasıtlılık ekseninde dört ana başlık altında inceleyen McQuail, Şekil 1.1’de belirtilen figürü ortaya koymaktadır. 31

Şekil 1.1. Medyanın etki türleri (Arslan, 2006, 5).

Şekil 1.1’den hareketle medyanın etkileri dört başlık altında toplanabilir:

1. Kısa süreli önceden planlanmamış etkiler 2. Kısa süreli önceden planlanmış etkiler 3. Uzun süreli önceden planlanmamış etkiler 4. Uzun süreli önceden planlanmış etkiler

İnceoğlu ve Çomak’a (2009: 202-203) göre, olabildiğince geniş bir kitleye seslenmeyi tercih eden medya, haberin hedeflediği geniş kitle için haberin hem ilginç hem de önemli olduğuna yönelik bir etki yapmak zorundadır. Böylelikle, medya kendisine rağmen bir manipülatör olmak durumunda kalacak ve kısır bir döngünün içerisinde kendi kendisini manipüle edecektir.

Kitle iletişim araçlarının manipülatif amaçlarını gizlemek için kamuoyunda bir takım ilkeler oluşturduğunu savunan Schiller (1973/1993: 19-34), manipülasyon ve paketlenmiş bilinç içeriği oluşturan beş temel mit üzerinde durmuştur. 32

Bu mitlerden birincisi, Batı’nın gelişiminde katkısı bulunan özel tarihi koşulların avantajlarının kullanılarak özgürlük tanımında bireysellik boyutunun sahip olduğu önemin aşırı derecede abartılmasının ve bunun tartışılmayacak bir gerçek olarak takdim edilmesinin sonucu olarak ortaya çıkan bireyselcilik ve kişisel tercih mitidir. Bu noktada, hem üretim araçlarının özel mülkiyette bulunması savunulmakta hem de bireyin mülk edinme hakkı olmadığında kişiliğini koruyamayacağı yönünde bir inanç pekiştirilmektedir.

İkincisi, yansızlık mitidir. Manipülasyonun etkili bir şekilde devam edebilmesi, varlığının kaynağı olan unsurların gizlenmesi ile mümkün olabilmektedir. Bu noktada, manipülasyon yanlış bir realiteye gereksinim duymaktadır ve bu yanlış realitenin işlevi, manipülasyonun varlığını sürekli olarak inkar etmektir. Manipüle edilen insanların, yaşadıkları toplumun kurumlarının tarafsızlığına inanıyor olması gerektiğinden; hükümetin, eğitimin, bilimin ve medyanın toplumsal çıkar kavgalarının içerisinde olmadığı konusunda inandırılmaları gerekmektedir. Manipülasyonun en etkili aracı olan medyayı elinde bulunduranlar, buldukları her fırsatta tarafsızlıktan ve eşitlikten bahsetmekte, tarafsızlıklarına gölge düşürecek içerikler toplum tarafından eleştirildiğinde ise kişisel hataları hatanın kaynağı olarak göstererek sahip olduğu medya kurumunu aklamaya çalışmaktadırlar.

Üçüncüsü, değişmeyen insan tabiatı mitidir. Toplumsal değişimin önünü açan faktörlerden bir tanesi insanların beklentileridir ve insanların beklentilerinin az olması durumunda pasif bir toplum yapısı oluşmaktadır. Bu bağlamda, insan tabiatının kusurlu olduğu varsayımı kullanılarak üretilen teoriler statükonun güçlendirilmesine hizmet etmektedir. Özellikle statükoya tehdit olabilecek medya içerikleri kitle iletişim araçları vasıtası ile nadir de olsa sunulduğunda, statüko savunucusu yorumcular devreye girmekte, çok büyük emeklerle oluşturulmuş imajların ve dondurulmuş beyinlerin bozulmaması için izleyicilere rehberlik etmekte ve onları uyarmaktadır.

Dördüncüsü, toplumsal çatışmanın var olmadığı mitidir. Ekonomik açıdan güçlü olan elitler, kendilerinin de içerisinde bulunduğu sömürü faaliyetlerinin ortaya çıkması durumunda rahatsız olacaklarından, seçkinlerin kontrolü toplumsal realitenin ihmalini ve çarpıtılmasını gerektirmektedir. Toplumsal meselelerin kurcalanması insanları rahatsız 33 edeceğinden yapılacak en akıllı iş; bu tip meseleleri gündemden uzak tutmaktır. Bu bağlamda Birleşik Devletler’de başarılı olan ve iletişim sistemince coşku ile karşılanan eğlence ve kültür ürünleri; toplumsal çatışmaya hiç dokunmayan filmler, televizyon programları, kitaplar ve Disneyland gibi kitlesel eğlence kurumlarıdır.

Beşincisi, medya pluralizmi mitidir. Bu mit, kültür-enformasyon çeşitliliğinin bulunduğu bir ortamda kişisel tercihlerin vücut bulmakta olduğu yolundaki imaj ile dünyaya yansıtılmaktadır. Örnek olarak, binlerce ticari radyo istasyonu, yüzlerce ticari televizyon kanalı ve gazetesi, her sene yüzlerce film üreten bir sinema sanayi ve yıllık ciroları milyonlarca dolarla ifade edilen özel yayınevleri bulunan bir ülke olan Birleşik Devletler’de, enformasyon ve eğlence yelpazesinin son derece geniş olduğu düşünülebilir. Fakat gerçek bu şekilde değildir. Medyada, yerel ve yabancı haberlerde fikir çeşitliliğine rastlamak neredeyse imkansızdır. Bu durumun en temel sebebi, iletişim endüstrisinin monopolistik karakteri ile medya sahiplerinin çıkarlarının ve ideolojilerinin çatışmasıdır. Medya kaynaklarının sayısı sonucu etkilememektedir. Bu noktada eğlence öğeleri, haberler, enformasyon ve mesajlar aynı enformasyon evreninin eşik bekçileri tarafından özenle seçilmektedir . Stil ve tarzda farklılıklar olmasına rağmen, öz aynı olmaktadır.

Manipülatif amaçlarını ve toplumsal çatışmaları gizlemek için kendisini topluma tarafsız, özgürlükçü, kişisel tercihlere saygı gösteren ve yol gösterici bir imajla sunmaya çalışan medya; kamuoyu oluşturma fonksiyonunu yerine getirirken, sessizlik sarmalı, bilgi açığı, bağımlılık, gündem kurma ve çerçeveleme gibi bir takım model ve kuramlardan sıklıkla faydalanmaktadır.

Elisabeth Noelle Neumann tarafından geliştirilen ve sosyal-psikolojik bir yaklaşım olan sessizlik sarmalı yaklaşımı, önemli kamusal konularda bir çok insanın yalnız kalmamak için hakim düşüncenin ne olduğu, hangi görüşlerin güç kaybettiği ya da kazandığı ile ilgili ipuçları elde etmek maksadıyla çevresine baktığını ileri sürmektedir. Bu noktada, kişi kendi sahip olduğu görüşlerin özellikle kitle iletişim araçları tarafından ifade edilen egemen görüşler arasında olmadığı kanaatine varırsa, görüşlerini açıkça ifade etmeye daha az eğilimli olacaktır. Sonuç olarak egemen olarak algılanan görüşler daha da güç kazanırken, alternatif görüşler giderek azalmaktadır (McQuail ve Windahl, 1982/2010: 146-148). 34

Medya vasıtası ile oluşturulan ve sosyal bir nitelik kazanan sarmal, toplumsal bağlamda iki eğilimi ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, insanların büyük bir bölümü gücü ve çoğunluğu elinde bulundurarın yanında olmak isteyeceğinden, görünüşte çok desteklenen tutumun daha da güçlü hale gelmesidir. İkincisi, insanların çoğu toplumda daha az destek gördüğü değerlendirilen tutumların yanında olmayacağından, görünüşte zayıf olan fikir ve tutumların daha da güçsüzleşmesidir. Çoğunluk etkisinin yaratılmasını, medyaya hakim olan ya da medyada daha fazla yer bulan fikir ve ideolojiler mümkün kılmaktadır (Güz, 2005: 54). Bu noktada, toplumun medya vasıtası ile manipüle edilmesi sorunu ortaya çıkmaktadır. Medyayı elinde bulunduran güç odakları, gerçekte çoğunluk tarafından destek görmeyen bir fikir ya da ideolojiyi, kitle iletişim araçlarını bir manipüle aracı olarak kullanarak toplumun genelinin desteklediği bir fikir ya da ideoloji olarak kamuoyuna sunabilmektedirler. Benzer bir şekilde, gerçekte toplumun büyük bir bölümü tarafından destek gören görüşler ise, yine kitle iletişim araçları vasıtasıyla zayıf hale getirilebilmektedir.

Tichenor, Donohue ve Olien tarafından ortaya atılan bilgi açığı yaklaşımı, enformasyon akışının arttığı bir toplumsal sistemde iyi eğitimli ve yüksek sosyoekonomik koşullara sahip kişilerin, eğitim seviyesi düşük ve alt statüde bulunan kişilere göre enformasyonu daha iyi özümseyebileceğini iddia etmektedir. Bu noktada artan enformasyon bilgi açığını kapatmaktan ziyade, açığın daha da açılmasına sebep olmaktadır (McQuail ve Windahl, 1982/2010: 146-148). Severin ve Tankard’a (1987/1994: 410-411) göre, bilgi açığının oluşması beş nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi, haberlerin yüksek eğitimliler tarafından daha hızlı elde edilmesidir. İkincisi, daha önce bilgisi olan bireylerin daha iyi öğrenmesidir. Üçüncüsü, daha fazla sosyal etkileşimin daha fazla bilgi yaymasıdır. Dördüncüsü, bireylerin bilgiyi akılda tutması, kabul etmesi ve bilerek maruz kalmasıdır. Bireyler kitle iletişim araçları tarafından sunulan haberleri değerlerine ters olarak yorumlayabilir ve bu haberlere ilgisiz kalabilir. Beşincisi ise kitle iletişim araçlarının doğasıdır. Bu noktada, kitle iletişim araçları eğitim seviyesi daha yüksek ve maddi durumu daha iyi bireylere hitap etmektedir.

Kitle iletişim araçlarının bilgi açığını kapatma ya da arttırma yönünde farklı fonksiyonları bulunmaktadır. Eğitim seviyesi yüksek olan bireyler politik, ekonomik ve 35 toplumsal meselelerle ilgili makaleleri okuma eğilimine sahip iken, düşük eğitimli insanların spor ve magazin gibi haberleri takip etmesi sonucunda gazetelerin bilgi açığını arttırdığı değerlendirilebilir. Televizyon her ne kadar bilgi eşitleyici olarak görülse de, günümüzde televizyon kanallarının haber, spor, eğlence, belgesel, tarih ve bilim gibi spesifik alanlara yönelmesi ve izleyicilerin bu alanlarla ilgili seçim yapabilmeleri sonucunda, televizyonun tıpkı gazetede olduğu gibi bilgi açığını arttırdığı düşünülebilir. Radyo bilgi açığını kapatırken, internetin bilgi açığını arttırdığı da genel olarak kabul edilen bir düşüncedir. Eğitim seviyesi yüksek olan bireyler internette araştırma, topluluklar ve gruplar gibi amaca yönelik siteleri takip ederken, eğitim seviyesi düşük olan kişilerin pornografi, oyun ve sohbet siteleri gibi eğlence unsurunu ön plana çıkaran siteleri tercih etmesi bu durumun sebebi olarak yorumlanabilir.

Bilgi açığının oluşmasında bireyin kişisel özelliklerinin ve sosyal çevresinin de medya kadar etkisi bulunmaktadır. Görmek ve kendi dilini konuşmak gibi temel özellikleri olan insanların; farklı diller konuşmak ve bilgisayar kullanmak gibi sonradan kazanılan yetenekleri de bulunmaktadır. Ayrıca insanlar gelir, eğitim yaş, cinsiyet gibi sosyal pozisyonuna bağlı özellikleri ile içinde yaşadığı toplumsal yapının özelliklerini de barındırdığından, toplumun kendisi de bir iletişim sistemi olarak ele alınmalıdır (Akt. Güz, 2005: 55).

Ball, Roeach ve De Fleur tarafından 1976 yılında geliştirilen bağımlılık yaklaşımı, bireylerin kendi toplumlarında ne olduğuna dair bilgilendirilmek ve yönlendirilmek için kitle iletişim araçlarının enformasyon kaynaklarına giderek daha fazla bağlandıklarını savunmaktadır. Model; kitle iletişim araçları, toplum ve izleyici arasındaki karşılıklı ilişkiyi ve bağı ortaya koymaktadır (McQuail ve Windahl, 1982/2010: 140). Toplumun medya sistemlerine bağımlılığı olduğu gibi, toplumdan beslenerek büyüyen medya sistemlerinin de topluma karşı bir bağımlılığı bulunmaktadır. Bu noktada, iki ilişki ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, toplumsal sistem ile izleyici arasındaki ilişkidir. Her ne kadar toplumsal ilişkinin yapısı nedeni ile toplumların kitle iletişim araçlarına bağımlılık derecesi aynı değilse de, toplumsal sistem büyüdükçe izleyiciler öznel yapıdan çıkarak nesnel yapılara dönüşmektedir. Bunun sonucunda izleyiciler arasındaki ilişkiler bozulmakta ve izleyicilerin kitle iletişim araçlarına olan bağımlılıkları artmaktadır. İkincisi, medya sistemi ile izleyici 36 arasındaki ilişkidir. İzleyiciler; bilişsel, davranışsal ve duygusal olarak etkilenen bireyler olduklarından, özellikle kaos ve kriz dönemlerinde kitle iletişim araçlarına daha bağımlı bir hale gelmektedirler.

Medya bağımlılığı yaklaşımı bir sosyal yapı modeli olarak medyayı hem modern toplumda var olan enformasyon sistemi olarak kabul etmekte, hem de medyanın sosyal hayatta korunma, değişme ve çatışma süreçlerinde önemli bir rol oynadığını ileri sürmektedir. Kitle toplumunda bireylerin bilgi kaynaklarına bağımlı bir hale gelmelerinin nedeni, kendi toplumlarındaki mevcut gelişmelerle ilgili bilgi sahibi olmak istemeleri ve bu bilgilere göre hayatlarını düzenlemeyi istemeleridir (Akt. Güz, 2005: 56). Bu noktada kitle iletişim araçları bireyler tarafından enformasyonun alındığı kaynaklardan birisi olmaktan ziyade, tek kaynak haline gelmektedir. Kitle iletişim araçlarının tek enformasyon kaynağı haline gelmesi ise bireyi sosyal hayattan kopma noktasına getirmektedir.

1972 yılında McCombs ve Shaw tarafından ortaya atılan gündem kurma yaklaşımı, izleyicilerin kamusal ve diğer konuları kitle iletişim kanalları ile öğrenmekle kalmadıklarını, aynı zamanda bir konuya ne kadar önem vereceklerini kitle iletişim araçlarının bunlara verdiği önemden öğrendiklerini savunmaktadır (McQuail ve Windahl, 1982/2010: 132). Kitle iletişim araçlarının bilgilendirme özelliğinden hareket eden model, kitle iletişim araçlarının gündeminin, toplumun gündemini de belirlediğini savunmaktadır. Bu noktada, televizyonun bir habere ne kadar süre ayırdığı, ne sıklıkla verdiği, haberi görüntülerle destekleyip desteklemediği ve verilen haberin sonrasında bu haberle ilgili yorumlarda bulunup bulunmadığı ya da gazetenin bir haberi verip vermediği, verdiyse manşette mi sürmanşette mi ya da iç sayfalarda mı verdiği ve kaç sütunda verdiği gibi sorular önem kazanmaktadır. Bir tutum geliştirme modeli olan gündem kurma ve saptama hipotezinde, tutum değişimin doğrudan fikir değiştirme ile değil öğretilerek yapılması amaçlanmaktadır.

İnsanlar medyada yer alan haberler ve bilgiler üzerine konuştukları için medya bireylerin, grupların ve örgütlerin düşüncelerini etkileyen sorunlar hakkında bilgi iletmekte ve sorunlara hangi bakış açılarıyla bakılması gerektiğini göstermektedir. Bu noktada, bir sorunun medya tarafından tartışılması, söz konusu sorunun bütün toplum tarafından tartışılması anlamına gelmektedir. Medyanın yer vermediği konular, küçük gruplar 37 tarafından tartışılsa da, bu grubun fikirleri kitle iletişim araçları tarafından toplumun geneline yayılmadığı için büyük grupların dikkatini çekmemektedir. Bununla birlikte, medya insanların toplumsal değer yargıları için belirli standartlar ortaya kayarak fikirlerin gelişimine etkide bulunmaktadır(Akt. Güz, 2005: 51).

Çalışmanın kuramsal çerçevesini; insanların ne hakkında düşünmesi gerektiğinin yanı sıra, nasıl düşünmesi gerektiğinin üzerinde medyanın önemli bir rolü olduğunu varsayan çerçeveleme yaklaşımı oluşturmaktadır.

Teorik olarak zengin ve yararlı bir konsept olmasına karşın, çerçeveleme ile ilgili net bir tanımlama bulunmamaktadır. Metinsel, psikolojik ve sosyo-politik yapılarca benimsenen çerçevelemenin anlamı; araştırma sorusuna, analizin seviyesine ya da görüşün altında yatan psikolojik sürece göre değişmektedir. Çerçeveleme paradigmasını kullanarak iletişimi inceleyen ilk araştırmacılar antropoloji ve sosyoloji disiplinlerinden olmuşlardır (Hallahan, 1999: 209). Sosyoloji temelinde büyüyen ve iletişim alanını da etkileyen çerçeveleme araştırmalarında; haberlerin oluşturulmasında kullanılan kelimeler, imgeler, görüntüler, tamlamalar, sunum üslupları ve bu oluşumda yer alan süreçler incelenmektedir (Özarslan ve Güran, 2015: 34). Goffman (1974: 21) çerçeveyi “enformasyonu anlamak için bir bağlam oluşturan ve bireylerin yerlerini saptamalarını, algılamalarını, tanımlamalarını ve nitelendirmelerini mümkün kılan yorum şemaları” olarak tanımlamıştır. Benzer bir şekilde, Gitlin (1980: 7) çerçeveleri “kalıcı seçim, vurgu ve hariç tutma” olarak tanımlamış ve çerçevelerin, gazetecilerin çok miktardaki bilgiyi hızlı ve rutin bir şekilde işlemesini mümkün kıldığını belirterek, çerçeve kavramını direkt olarak haber söyleminin üretilmesi ile ilişkilendirmiştir. Medyanın kamusal ideolojinin biçimlendirilmesinde önemli bir toplumsal güç olduğunu kabul eden Gitlin, bu ideolojinin nasıl ve ne çeşit çerçevelerle oluşturulduğunu araştırmıştır (Özarslan ve Güran, 2015: 35).

Bir iletişimsel metnin gücünü tarif etmek için tutarlı bir yol öneren çerçeveleme kuramında çerçeveleme, belli bir olayda yer alan bir konuya ideolojik neden ve tercihlerden dolayı diğer konulara göre daha fazla yer verilmesi ve söz konusu konunun daha görünür hale getirilmesidir. Bu noktada çerçeveleme analizi, insan bilincini belirli tutumlar ve düşünceler geliştirerek etki altına alma yöntemi olarak değerlendirilebilir (Kılıç, 2007: 70). 38

Entman’e (1993: 55) göre, çerçeveleme temel olarak seçim ve dikkat çekmeyi içermektedir. Çerçevelemek; algılanan gerçekliğin belirli bakış açılarını seçmek ve seçilen bakış açılarını belirli bir problem tanımı, sıradan yorum, ahlaki değerlendirme ve davranış önerisini gibi yollarla iletişim metninde destekleyerek daha belirgin bir hale getirmektir. Bu bağlamda çerçeveler problemleri tanımlamakta, olayların sebeplerini teşhis etmekte, ahlaki muhakemelerde ve çare önerisinde bulunmaktadır.

Çeşitli baskılar ve düşünceler, belli haber çerçevelerinin diğerleri arasından seçiminde rol oynamaktadır. Haber çerçeveleme, birbirleri ile rekabet halinde olan anlamlandırmalarla alakalıdır ve haber yapıcılar kendi durumlarına uygun çerçeveleri desteklemek için rekabet ettiğinden, haber medyası politik etki için girişilen mücadelenin kilit alanıdır. Meselenin doğası ve genel politik durum belli aktörlerin medyada öne çıkarak diğer aktörler karşısında avantaj elde etmesini sağlayabileceğinden, gazeteciler ve haber kaynakları çerçeve sponsoru olarak değerlendirilebilir. Medya en büyük etkiyi rakiplerin eşit olmadığı durumlarda gösterebilir. Her iki taraf da kendi yorumlarının gerekçelerini açıklarken, haber medyası genellikle güçsüz olana dikkat çekmedeki tek araçtır (Schwalbe ve Doughert, 2015: 145).

Çerçeveleme, siyasi manevralarda ve iknada temel öneme sahip alternatif sınıflandırmalar ile belli siyasi inanç ve politikalara destek kazandırmaktadır (Edelman, 1993: 232). Hallahan’a (1999: 207) göre çerçeve, mesajın özelliğine göre bireylerin mesaj hakkında yaptıkları çıkarımları biçimlendirerek mesajın anlamını tanımlamakta ya da kısıtlamaktadır. Çerçeveler, mesaj yaratıcıları ya da çerçeveciler tarafından verilen kararları yansıtmaktadırlar. Bazı çerçeveler enformasyonun alternatif değerini sunar (değer çerçevelemesi-valence framing). Diğer çerçeveler kavramların basit alternatif ifadesini içerir (semantic çerçeveleme-semantic framing). Çerçevelemenin en karmaşık biçimi ise hikaye anlatımıdır (hikaye çerçevelemesi-story framing). Hikaye çerçevelemesi mesajın odağını oluşturan kilit konu ya da fikirlerin seçimini ve konuyu destekleyen çeşitli hikaye anlatımı ve anlatı tekniklerinin bir araya toplanmasını içermektedir. Pan ve Kosicki (1993: 59-62) çerçevelemenin, mesajın içindeki bir takım yapılarla açığa çıkartılabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu yapılar, metinin içindeki kelime ve cümleleri düzenleyen sabit kalıplar olan sentaktik yapılar (syntactical structures), metinin içindeki olayların tahmin edilebilir ve 39 beklenebilir bir kalıp içerisinde kurallı bir biçimde sıralaması olan senaryo yapılar (script structures), metinin içindeki unsurların ilişkilerini açıklayan mesele ya da hipotezin sunumu olan tematik yapılar (thematic structures) ve kurnaz bir biçimde metnin nasıl yorumlanması gerektiğini belirten retorik yapılardır (rhetorical structures).

Pan ve Kosicki’ye (2001) göre çerçeveleme, bir mobilizasyon stratejisi olarak görülmektedir. Kurumlar, kamusal tartışma içinde bulunan bir meselede kamuoyu desteği sağlamak için kendi çerçevelerini oluşturma konusunda ciddi bir gayret göstermektedirler. Benzer şekilde, politikacılar da kamunun sempatisi ve desteğini sağlayabilmek için rakipleri ile sürekli olarak mücadele etmek durumundadırlar. Bu bağlamda, politik halkla ilişkilerin amacı spesifik bir politik çerçeveye olabildiğince fazla destek sağlamaktır (Akt. Froehlich ve Rüdiger, 2005: 19).

Çerçeveleme iki yüzyıl yılı aşkın bir süredir politik olarak önemli bir kavram olsa da, çerçeveler ile ilgili ampirik araştırmalar yaklaşık elli yıl öce başlamıştır. Çerçeveleme, politik haberlerin sistematik analizinde genellikle ideolojik olan tematik tutumların kapısını açan içerik analizinin içerisinden çıkmıştır (Callaghan ve Schnell, 2005: 4). Çerçeveleri ölçmek için ampirik bir yaklaşımı benimseyen bilim insanları, çerçevelerin spesifik metinler ve görsel unsurları olduğu konusunda hemfikirdirler. Tankard’ın (2001: 101) haber çerçevelerini tanımlamak ve ölçmek için ortaya koyduğu 11 çerçeveleme mekanizması en kapsamlı ampirik yaklaşım olarak değerlendirilebilir:

1. Başlıklar 2. Alt başlıklar 3. Fotoğraflar 4. Fotoğraf altları 5. Manşetler 6. Kaynak seçimi 7. Alıntı seçimi 8. Tanıtımlar 9. Logolar 10. İstatistikler ve şemalar 11. Son cümleler ve paragraflar 40

Hall (1979), kitle medyasının toplumumuzda üç ana fonksiyonunun olduğuna dikkat çekmiştir. Birincisi, kitle medyası toplumsal bilgiyi titizlikle inşa etmektedir. İkincisi, kitle medyası toplumun farklı bakış açılarını yansıtmakla kalmamakta, aynı zamanda tercih edilmiş anlam ve yorumlar önererek toplumsal bilgiyi planlamakta ve derecelendirmektedir. Bu noktada, kitle medyası yorum araçları ve çerçeveler oluşturmaktadır. Üçüncüsü; tartışma, söyleşi, müzakere, istişare ve yorum süreçleri boyunca; kitle medyası spesifik toplumsal meseleler üzerine toplumsal bir konsensüse öncülük etmektedir (Akt. Yeo vd., 2007: 2-3).

Çerçeve kavramı, gazetecilerin olağan uygulanmalarını ve bu uygulamaların kamunun dünyayı anlamlandırmasına olan etkilerini analiz etmek için faydalı araçlar sağlamaktadır. Bu bağlamda çerçeve, bir tartışmanın ne hakkında olduğunun ve meselenin özününün ne olduğunun anlaşılması için yorumlar sunmaktadır (Yeo vd., 2007: 3).

Ryan vd. (2001: 176) göre, çerçeveler haber hikayelerini de kapsayacak bir biçimde seçim şablonları, vurgu ve hariç tutma ile söylemi düzenlemektedirler. Toplumsal aktörler, politik meseleleri çerçeveleyerek meselelerin nelerle ilgili olduğunu ya da olmadığını tanımlamaktadırlar. Gazetecilerin, zamana bağlı olarak bir çok mesele ve olayları tanımlamasından dolayı çerçeveler de bir takım değişikliklere uğramaktadır. Bu noktada, medyada belirli çerçeveler önem kazanabilmekte ya da gözden düşebilmektedir. Bununla birlikte, değişen politik koşullar ya da rakipleri tarafından geliştirilen çerçeveler göz önünde bulundurulduğunda, çerçeve sponsorları belli meseleler hakkındaki çerçevelemelerini yeniden yapılandırabilmektedirler. Bir çerçevenin yeterliliği sponsorunun ekonomik ve kültürel kaynaklarını, gazetecilik uygulaması hakkındaki bilgi birikimini ve çerçevenin daha kapsamlı politik değerler ve eğilimler ile olan ilişkisini kapsayan çeşitli karmaşık faktörlere dayanmaktadır.

Her gün milyonlarca insan yüzünü demokrasilerin yapıtaşı unsurlarından birisi olan haber medyasına çevirmektedir. Medyanın kamuoyunu biçimlendirmede kullandığı en etkin yollardan birisi, belirli tarzdaki olay ve meseleleri çerçevelemektir. Çerçeveleme, bir olayın sunumunda ve tanımlanmasında bir iletişim kaynağı gerektirmektedir. Medya içerikleri ile kamuoyu ve medya arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara yol gösteren 41

çerçeveleme kavramı, iletişim disiplinlerinde ivme kazanmıştır. Çerçeveleme kavramının potansiyeli, iletişim sürecinin odağında yatmaktadır. İletişim, statik olmaktan ziyade, içinde çerçeve inşasını (frame-building) ve çerçeve ayarını (frame-setting) ihtiva eden dinamik bir yapıdadır. Çerçeve inşası çerçevelerin nasıl ortaya çıktığı; çerçeve ayarı ise medya çerçeveleri ile izleyici eğilimleri arasındaki ilişki ile ilgilidir (De Vreese, 2005: 51-52).

Çerçeve İnşası (Frame-Building) Çerçeve Ayarı (Frame-Setting)

Haber odasında çerçeveleme Haberlerdeki çerçeveler Çerçeveleme etkileri

*İç faktörler *konu-spesifik çerçeveler *bilgi işleme etkileri

*Dış faktörler *toplumsal çerçeveler *tutumsal etkiler

*davranışsal etkiler

Şekil 1.2. Çerçevelemenin bütünleşik süreç modeli (De Vreese, 2005: 52).

Çerçeve ve çerçevelemenin bir çok tanımlaması bir takım varsayımları paylaşmaktadır. Çerçeveler yorum kalıpları olarak görülmektedir ve insanlar bilgiyi verimli bir şekilde ele alabilmek için bu yorum kalıpları vasıtasıyla enformasyonu sınıflandırmaktadırlar. Realitenin farklı bakış açılarına vurgu yapmakta olan çerçeveler ile alıcılara spesifik yüklemeler, değerlendirmeler ya da kararlar atfedilmektedir (Scheufele, 2004: 402). Entman (1993:52), çerçevelerin iletişim sürecinde en az dört farklı konuma sahip olduğunu ileri sürmektedir. Bunlar; iletişimci, metin, alıcı ve kültürdür. D’Angelo’ya (2002: 873-874) göre çerçeveleme araştırmasının özü aynı zamanda dört varsayımla belirtilebilir. Birinci varsayım, çerçevelerin içeriği ile ilgilidir ve haber çerçevelerinin çeşitli çerçeveleme araçları ile taşınan haber hikayelerinin içindeki temalar olduğunu belirtmektedir. Gans (1979) ve Gitlin (1980) içerik hakkındaki yaklaşımları beş ana başlık altında toplamışlardır (Akt. Shoemaker ve Reese, 1996: 6-7). Bunlar:

1. İçerik, toplumsal gerçekliği çarpıtmadan ya da çok az çarpıtarak yansıtır. 2. İçerik, medya çalışanlarının sosyal adaptasyon ve tutumlarından etkilenir. 42

3. İçerik, medya rutinlerinden etkilenir. 4. İçerik diğer toplumsal kurumlar ve kuvvetlerden etkilenir. 5. İçerik, ideolojik fikrin bir fonksiyonudur ve statükoyu korur.

İkinci varsayım, haber çerçevelerinin, realitenin çeşitli seviyelerini biçimlendiren ilk nedenler olduğunu öne sürmektedir. Üçüncü varsayım, haber çerçevelerinin ilk sırada biçimlendirdiği toplumsal ve algısal davranışlar ile bir etkileşim kurduğunu ifade etmektedir. Son olarak dördüncü yaklaşım ise çerçevelemenin politik meseleler hakkındaki kamusal diyalogları biçimlendirdiğini söylemektedir.

Kolmer ve Semetko’ya (2099: 643) göre, televizyon haberleri bir çok demokraside halk tarafından genellikle haberin ve enformasyonun en önemli kaynağı olarak adlandırılmakta ve yazılı basına göre daha tarafsız olarak değerlendirilmektedir. Buna rağmen, televizyon haberciliği iletmekte olduğu görüntünün potansiyel gücü nedeni ile dünya çapında birçok ülkede politik mücadelenin öznesi olmaktadır. Scheufele’a (1999: 105) göre çerçeveleme, politik iletişim alanında toplumsal yapısalcılık temelinde tanımlanmalı ve işlevselleştirilmelidir. Kitle medyası okuyucuların ya da izleyicilerin kamusal olayları yorumlamakta ve tartışmakta kullandığı referansların çerçevelerini etkin bir şekilde oluşturmaktadır.

Kamuyu oluşturan izleyici ve okuyuculardan olumlu geribildirim alabilme çabası haber organizasyonlarının içeriklerine, politik seçkinlerin ise hitap ve eylemlerine yansımaktadır (Entman 1991:7). Elitler, insanların belirli kalıplarda davranmasını, faaliyetlerini desteklemelerini ya da en azından tolore etmelerini istediklerinden, insanların ne düşündüklerini bilmek istemektedirler. Zaman kısıtlamaları, dikkat ve rasyonalite göz önünde bulundurulduğunda, insanların belirli kalıplarda düşünmesini sağlamak izleyicilere hakkında anlatılmak üzere bir takım seçimleri gerektirmektedir. Politik aktörlerin gündemi etkileyen ya da kuran metinleri biçimlendirmesi ve insanların ne hakkında düşündüğü konusundaki değerlendirmeler çerçeveleme vasıtası ile yapılmaktadır (Entman 2007: 165).

Politik karar vericilerin hepsi yaygın bir şekilde, etkili fikirler yaratabilmek maksadıyla dil olgusunu kullanmaktadırlar. Meseleleri tanımlamak, anlam yüklemek ve bu anlamları 43 daha büyük çevrelerle ilişkilendirebilmek için medyanın da dahil olduğu tüm politik aktörler tarafından başvurulan ve çerçeveleme olarak bilinmekte olan bu süreçte çerçeveler; temel olarak kamusal politik münakaşanın sınırlarını ortaya koymaktadır (Callaghan ve Schnell, 2005: 2).

1994 yılında Amerikan seçim kampanyalarının politik yayınlarını analiz eden Patterson; “konu yayını” ve “stratejik yayın” olmak üzere iki tip politik yayına dikkat çekmiştir. 1998 yılında Kerbel tarafından bu iki yayına “meta yayın” tipi de eklemiştir (Esser vd., 2001: 16-17).

Çizelge 1.2. Politik yayıncılığın gelişimi (Esser vd., 2001: 17).

Konu Yayını Stratejik Yayın Meta Yayın 1900’den itibaren 1972’den itibaren 1998’den itibaren

Şema Politik şema Oyun şeması Sahne arkası şema

Çerçeve Tanımlayıcı Yorumlayıcı Öz - çözümsel

Yayın Tarafsız Fikir savunucu Spontane

Kaynak Politikacılar Gazeteciler Spin doktorları (Ana kaynak) (Ana kaynak) (Yeni kaynak)

Konu Politik konular Kampanyalardaki Medya manipülasyonu uyuşmazlıklar

Haberdeki konuların ve olayların öğrenilmesi, yorumu ve değerlendirilmesi çerçeveler tarafından etkilenebilmektedir. Bu noktada, çerçeveleme sürecinin bireysel ve toplumsal olmak üzere iki boyuttaki sonuçlarından bahsedilebilir. Çerçevelemenin bireysel düzeydeki sonucu, belirli çerçevelere maruz kalma sonucunda bir mesele hakkında tutum değişikliği olabilirken; toplumsal seviyedeki sonucu ise politik sosyalleşme, karar verme ve kolektif hareketler gibi toplumsal süreçlerin biçimlendirilmesine katkı sağlaması olabilmektedir (De Vreese, 2005: 52).

İletişim alanındaki çerçeveler izleyicilerin tutum ve davranışlarına etki etmektedir. Politikacılar; genellikle diğer politikacılar, medya veya vatandaşlar tarafından kullanılan 44 iletişim çerçevelerini benimsemektedirler. Aynı şekilde, medya çerçeveleri de bazı durumlarda politikacılar, toplumsal aktivistler, diğer medya çıktıları ya da vatandaşlar tarafından kullanılan çerçeveleri taklit etmektedirler. Bunun sonucunda vatandaşlar, diğer vatandaşlarla olan etkileşimleri esnasında öğrendikleri çerçevelere adapte olmaktadırlar. Siyasal bilimler ve iletişim alanında yapılan çalışmalar; politikacılar, medya sahipleri ve çıkar grupları gibi elitlerin iletişiminde çerçevelerin vatandaşların tutum ve çerçevelerini nasıl etkilediği üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu süreç genellikle çerçeveleme etkisi olarak adlandırılmaktadır (Chong ve Druckman, 2007: 109).

Haberler bazı düşünceleri, duyguları ve değerleri diğerlerine oranla daha fazla harekete geçirerek politika hakkında belli düşünce dizilerini teşvik edebilmekte ve izleyicilerin daha fazla ya da daha az tahmin edilebilen sonuçlara varmasına öncülük edebilmektedir. Çerçeveleme etkisi, belli fikirlerin mesajın düzenlenmesi, içerik seçimi veya tematik yapısı gibi mesajın belirgin nitelikleri tarafından uygunlaştırılması ve bunun sonucunda bu fikirlerin etkinleşmesi ve değerlendirmelerde kullanılması ile ortaya çıkan etki olarak tanımlanmaktadır (Price vd., 1997: 483-486).

Çizelge 1.3. Çerçeveleme etki türleri (Scheufele, 2004: 412; Özarslan, 2007: 49).

İsim Tanım Mekanizma

Etkinleştirme etkisi -Mevcut şemaların etkinleştirilmesi -Kısa dönemli uygulanabilirlik -Mükerrer etkinleştirme (önceleme) -Uzun dönemli erişilebilirlik

Dönüştürme etkisi -Mevcut semaların medya çerçevesine -Uyumlu ve birikmeli medya ve uygun olarak dönüştürülmesi sunumu Oluşturma etkisi -Tamamen yeni semaların veya -Şemaların alt türlere ayrılması semalar arasındaki bağlantıların oluşturulması

Tutumsal etki Mevcut tutumlar veya kanaatler Tutumların bilişsel unsurunda arasında değişim değişiklik yaparak tutumların değerlendirmeci unsurunda değişim sağlama 45

Scheufele’a (2004:411) göre medya çerçevelerinden kaynaklanan birincisi etkileştirme etkisi, ikincisi dönüştürme ve oluşturma etkisi, üçüncüsü ise tutumsal etki olmak üzere üç tür çerçeveleme etkisinden söz edilebilir. Söz konusu etkiler ile birlikte, etkilerin tanımlamaları ve mekanizmaları Çizelge 1.3’de gösterilmiştir.

Bütünüyle teknik bir araç olarak, konu ya da mesaj çerçeveleri izleyiciler için değişik fikirleri bir paket haline getiren içerik ve hikaye konusunu düzenlemede merkezi bir rol almaktadır. Stratejik bir araç olarak çerçeveleme, bir gerçekler dizisine - izleyiciler için nasıl düzenlenecekleri konusunda - anlam yüklemektedirler. Enformasyonu düzenleme süreci hangi enformasyonun seçileceği, vurgulanacağı ya da dışarıda bırakılacağına karar verilmesi için aralarında medyanın da bulunduğu sembol çözücüler gerektirmektedir. Bazı enformasyonların devre dışı bırakılması, izleyicilerin alternatif görüşlere olan erişimini kısıtlamakta ve seçilmiş enformasyonu güçlendirmektedir. Sonuç olarak, bu durum izleyicileri belirli bir düşünce ve netice çizgisine yönlendirmektedir. Irak Savaşı’nda medyanın belirli çerçeveleri seçerek kamunun algı ve hafızasını etkilemesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir (Schwalbe ve Doughert, 2015: 144-145).

Savaş ve kriz gibi kaotik olayların ortaya çıktığı zamanlarda çatışma; devamlılığı, duygusal yoğunluğu ve etkileyici görüntüleri olan bir kavram haline dönüştüğü için haber konusu olarak seçilmeye uygun düşmektedir. Bu noktada, böyle zamanlarda birinci boyutu medyada yer bulma isteği, ikinci boyutu ise medya çerçevelerini belirleme çabaları olmak üzere medyanın ilgisine yönelik iki boyutlu bir mücadele gerçekleşmekte, basın da kendi arasında bir savaş yaşamaktadır (Kılıç, 2007: 75). Medyanın meseleleri sunuş biçimi kamuoyu oluşturabileceğinden, çerçeveleme savaş zamanlarında oldukça önemlidir. Bir haber çerçevesinin ne sıklıkla kullanıldığı önemlidir. Çünkü haber çerçevesi savaş için kamuya sunulan gerekçeleri daha belirgin hale getirebilir. Birleşik Devletler öncülüğündeki koalisyon kuvvetleri Mart 2003’te Irak’ı işgal ettiğinde, Arap izleyiciler televizyonlarda yaralı ve çığlık atan Iraklı kadınlar ve çocuklarla beraber her iki tarafa ait savaş esirlerini izlerken; Amerikan ve Britanya televizyonları çatışmayı, mazlum Iraklılara özgürlük götüren cesur Amerikan ve Britanya birlikleri ile çerçevelemişlerdir (Schwalbe ve Doughert, 2015: 146). 46

Powlick ve Katz’a (1998: 36) göre çerçeveler politik alandaki rakipler için genellikle etkili bir araçtır. Elitlerin çerçevelerin savaşını sürdürdüklerini ileri süren Entman’a (1993: 58) göre elitler kendi çerçevelerinin belli bir problem hakkında baskın düşünce biçimi olması durumunda kamuoyu için giriştikleri savaşı kazanacaklarının bilincindedirler. Buna rağmen, çerçeveleme kavramı genellikle uluslararası politika konuları ile ilgili çalışmalarda kullanılmaktadır. Bu bağlamda, Iyengar ve Simon (1993), Körfez Savaşı ile ilgili kamuoyunun üzerindeki çerçeveleme etkilerini ortaya çıkarmışlardır. Gamson (1992) ise Arap – İsrail çatışmasında insanların fikirlerini biçimlendirmede çerçevelemenin yaratmış olabileceği etki üzerine çalışmıştır (Powlick ve Katz, 1998: 36).

Amerikan politik alanındaki çerçeveleme çalışmaları çerçevelerin nasıl oluşturulduğu ve bu çerçevelerin kamuoyunu nasıl etkilediği gibi iki kilit nokta üzerine yoğunlaşmaktadır. Günümüzde önemli bir araştırma yöntemi olan çerçeveleme analizi çalışmaları; konuya özgü çerçeveleri (issue-specific frames), jenerik çerçeveleri (generic frames), tematik ve epizodik çerçeveleri (thematic and episodic frames) kavramsal olarak birbirinden ayırmaktadır. Konuya özgü çerçeveler politik bir mesele hakkındaki alternatif tanımların tutum ve tercihler üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. Jenerik çerçeveler gazetecilerin politik bilgiyi aktarmak için kullandığı anlatı yöntemleri olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, çerçeveler tematik ve epizodik bir biçimde sunulabilir. Tematik çerçeveler politik mesele ya da olayları bir bağlamın içerisine yerleştirirken, epizodik ya da olay güdümlü çerçeveler ise spesifik bir olay ya da kişiye yoğunlaşmaktadır (Callaghan ve Schnell, 2005: 4- 5).

1.2.4. Medyanın Stratejik İletişimi

Botan ve Soto’ya (1998: 24-25) göre, stratejik iletişim, kişilerarası ve metinsel bağlamları da içermek suretiyle, bir çok bağlamda geçekleşse de; özü planlı ve amaca yönelik bir stratejik çalışmadır. Bu çalışmalar, konu ile ilgili çevresel güçlerle ilişkileri müzakere etmek için organizasyon ya da grubu konumlandırmadaki planlanan rolleri ile karakterize edilmektedir. Halka ilişkiler ya da diğer stratejik iletişim çalışmaları bir çok amaca yönelik olabilmektedir. Halkla ilişkiler, stratejik iletişim çalışmalarının paradigmatik bir örneğidir. Ancak, stratejik çalışmalar topluluk ilişkileri, seçmen ilişkileri, kriz yönetimi, 47 sağlık ilişkileri, bütünleşmiş pazarlama iletişimi, sorun yönetimi, yatırımcı ilişkileri, üyelik ilişkileri, sosyal yardım, kamu ilişkileri, kamu sağlığı, kamuyu bilgilendirme, risk iletişimi, stratejik reklamcılık ve stratejik pazarlamayı da içeren bir çok alanı da kullanabilmektedir.

Nye’e (2010:8) göre, enformasyon çağında başarının kaynağı sadece kazanan ordular değil; aynı zamanda kazanan hikayelerdir. Uluslararası politikanın değişen doğası ile birlikte gücün maddi olmayan biçimleri de daha önemli bir pozisyona gelmiştir. Güç, “kapital olarak güçlü” olandan “enformasyon yönünden güçlü” olana kaymaktadır. Bu noktada, diğerlerinin belirli durumlarda değişmesini sağlamak için dünya siyasetinde gündemi belirlemek ve konumları yapılandırmak oldukça önemlidir (Nye, 1990: 164-166). Ancak kapital olarak güçlü olan enformasyon yönünde de güçlü olabilir. Kapital, iletişim alanında gerçekleştirilen yeni araç-gereçlere sahip olmanın en önemli kaynağıdır. Bir medya kuruluşu aldığı reklamlar ile finansal olarak güçlü duruma gelebilmektedir.

Benzer bir şekilde Botan’a (1997: 193) göre, enformasyon toplumunun ve beraberinde enformasyon ekonomisinin gelişimi, organizasyonlar ile kamuları arasındaki iletişim ilişkisinin artışını da beraberinde getirmiştir. Bu durum dört sebepten ötürü ortaya çıkmaktadır. Bunlar:

1. Kurumsal faaliyetler saatler ya da dakikalar içerisinde dünya çapındaki izleyicilere iletilebilir ya da sergilenebilir. 2. Kamular daha fazla enformasyon bekleyen bir pozisyona gelmiştir. 3. Daha iyi eğitimli kamular enformasyonu baştan sona, en azından geçmişte olduğundan daha nitelikli bir şekilde işlemektedir. 4. Aktivist ve tüketici gruplarındaki artış, problemli bir kurumsal faaliyetin fark edilmeme ihtimalini azaltmaktadır.

Bu ve buna benzer faktörler, stratejik iletişime olan ihtiyacın artacağı ve stratejik iletişimin kurumların itibarlarını belirlemede önemli bir etken olacağı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır (Botan, 1997: 193).

Stratejik iletişimi “milli hedeflerin desteklenmesi amacıyla seçilmiş bir kitleyi bilgilendirme, etkileme ve ikna etmek üzere planlanmış koordineli faaliyetler, mesajlar ve 48 imajlar” olarak tanımlayan Paul’a (2011: 3-7) göre stratejik iletişim kavramı dört ana noktada açıklanabilir. Bunlar:

1. Bilgilendirme, etkileme ve ikna etme önemlidir. 2. Etkili bir şekilde bilgilendirme, etkileme ve ikna etme net hedefler gerektirir. 3. Koordinasyon ve çakışmayı önleme, enformasyon çatışmasını engellemek için gereklidir. 4. İletişimi eylemler kurar ve eylemlerin sesi kelimelerin sesinden daha yüksektir.

Bush hükümetince yayınlanan Kamu Diplomasisi ve Stratejik İletişim için Ulusal Strateji Belgesi’nde (2007: 2), stratejik iletişimin net bir tanımlaması yapılmasa da “kamu diplomasisi ve stratejik iletişim her zaman ulusumuzun temel değerlerini ve milli güvenlik hedeflerini desteklemelidir” ifadesine yer verilmiş ve kamu diplomasisi faaliyetlerinin dört sorumluluğuna vurgu yapılmıştır. Buna göre tüm iletişim ve kamu diplomasisi faaliyetleri;

1. Özgürlüğe, insan haklarına, bütün insanlığın haysiyet ve eşitliğine olan Birleşik Devletler sorumluluğunun altını çizmelidir. 2. Birleşik Devletler ideallerini paylaşanlara ulaştırılmalıdır. 3. Özgürlük ve demokrasi için mücadele edenleri desteklemelidir. 4. Nefret ve zulüm ideolojilerini benimseyenler karşısında durmalıdır.

Beyaz Saray, Stratejik İletişim İçin Ulusal Çerçeve (2010: 2) dokümanında stratejik iletişimi “kelimeler ile fiiliyatın senkronizasyonu ve bunların hedef kitleye nasıl algılatılacağı” ve “halkla ilişkiler, kamu diplomasisi ve enformasyon işletim uzmanları vasıtasıyla seçilmiş kitle ile iletişime girmek ve ilişki kurmayı bilinçli bir şekilde amaçlayan program ve faaliyetler” olarak tanımlamıştır.

Stratejik iletişimi “bir başkasının fikrini kabul etmesi konusunda insanları ikna etme” olarak tanımlayan Halloran (2007: 5-6) stratejik iletişimin, müttefiklerin yanınızda kalmaya devam etmesi için ikna edilmesi; tarafsızların sizin tarafınıza geçmesi ya da en azından tarafsız kalmaya devam etmesi için ikna edilmesi; düşmanların gücü elinde bulundurduğunuz ve bu gücü onların üzerinde kullanma kararlılığınızın olduğu konusunda ikna edilmesi anlamlarına da gelebileceğini ifade etmektedir. Bununla birlikte, oldukça 49

önemli bir kavram olan stratejik iletişim, ulusu oluşturan vatandaşların liderlerinin politikalarını desteklemek konusunda ikna edilmesi anlamını da taşımaktadır. Bu sayede, ulusal çıkarlar milli hedeflere ulaşabilmek için oluşturulabilmektedir.

Stratejik iletişim planlayıcıları öncelikle enformasyon çevresini ve söz konusu çevrenin fiziksel, enformasyonel ve algısal boyutlarını tanımlamalıdır. Bu süreçte, hedef kitlenin enformasyona nasıl ulaştığı, kültürün mesaj üzerinde ne kadar etkisinin olduğu, güvenilir mesaj taşıyıcıların kimler olduğu gibi soruların cevapları aranmalıdır. Planlayıcılar daha sonra algısal boyutta istenilen etki üzerine düşünmelidirler. Bu süreçte, son durumun algıları değiştirmeyi, insanları etkilemeyi, rıza sağlamayı, güven ve inanılırlık sağlamayı, destek sağlamayı içerip içermediği sorgulanmalıdır. Bu sorgulama, konu ve mesajların gerekli olduğu ama yeterli olmadığı durumlarda stratejik iletişim sürecinin nasıl yürütüleceğini yönlendirecektir (Murphy, 2008: 3).

Kamuoyunun oluşmasında tutumlar ve kanaatler gibi psikolojik faktörler; gruplar, baskı grupları, kanaat önderleri, kültürel yapı, hukuki ve sosyal ortam gibi kurumlar etki sahibidir. Hiç şüphesiz günümüzde kamuoyu oluşturmak için kullanılan araçların başında ise kitle iletişim araçları gelmektedir. Gazete, dergi, radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçları tutum ve kanaatler gibi psikolojik faktörlerin biçimlendirilmesinde çok önemli bir role sahiptir. Kitle iletişim araçları bunu yaparken toplumun hukuki ve sosyal ortamına, kültürel yapısına, kanaat önderlerinin kişilik yapısına uygun davranmaya özen gösterirler. Bu noktada, Avrupa’da başarılı olan bir kamuoyu oluşturma çabası, kültürel ve toplumsal farklılıklardan dolayı A.B.D.’de başarılı olamayabilir. Günümüzde gündemi belirleyen konuların ve tartışmaların seçimi, medya tarafından yapılmaktadır. Bu durum iletişimi tek taraflı bir olgu haline getirmekte ve insanlar arasındaki etkileşimi sınırlamaktadır. Medyada yer alan haber ya da olaylar, insanların yüz yüze iletişimine de etki etmektedir. Dolayısıyla medyada yer alan gündem, sadece kitle iletişim aracında sunulduğu süre ile kısıtlı kalmamakta, toplumu oluşturan bireylerin bu gündem hakkında etkileşimde bulunması sağlanarak daha uzun bir zamana yayılmaktadır. Bu noktada, medya gündemi belirlemenin yanı sıra, politik karar vericilerin ve güçlü elitlerin güdümünde yayın yaparak özellikle politik, ekonomik ve askeri konularda çıkar gruplarını destekleyecek bir kamuoyunun oluşmasına da aracılık etmektedir. 50

Habermas’a (1962/2015) göre, kitle iletişim araçları vasıtasıyla hem önceden yapılandırılan hem de egemen olunan kamusallık, sadece nüfuz elde etmek üzere değil, aynı zamanda insanların davranışlarını etkileyen iletişim akışlarına stratejik eğilimlerini olabildiğince gizleyerek hakim olmak üzere, konuları ve katılım alanları için mücadele verilen iktidarla donanmış bir alan haline gelmiştir.

1970’lerin ortalarında bir kaç ay boyunca CBS, Newsweek ve New York Times’da haber üretim süreçlerini gözlemleyen sosyolog Herbert Gans, Deciding What’s News adlı kitabında televizyon ve gazetelerde yer alan haberlerin temelinde yatan bir dizi değer üzerinde durmuştur. Bu bağlamda kitle iletişim araçlarının benmerkezci bir yaklaşımla Birleşik Devletler’i diğer ülke ve uluslardan daha üstün gördüğünü ve başka ülkelere Birleşik Devletler standartlarına uyma ölçüsünde değer verdiğini vurgulamıştır (Milburn, 1991/1998: 232).

1.3. Geçmişte ve Günümüzde Kamusal Alan Olgusu

Benhabib (1992/1996: 238), cumhuriyeti ve sivil yaşamı erdeme dayandıran geleneklerde ortak olan kamu alanı anlayışını agonistik kamu alanı; adil ve istikrarlı kamu düzenini politik düşüncelerinin merkezine yerleştiren liberallerin görüşünü legalistik kamu alanı; Habermas’ın eserlerinde bulunan, geç dönem kapitalist toplumların demokratik- sosyalist bir yeniden yapılanışını öngören anlayışı da söylemsel kamu alanı olarak tanımlamıştır.

Ahlaki ve politik büyüklüğün, seçkinliğin ve kahramanlığın ortaya çıktığı, sergilendiği ve başkalarıyla paylaşıldığı görünümler alanı olan agonistik kamu alanı; insanların tanınmak, üstün olmak ve itibar görmek için birbirleri ile rekabet ettiği, insani olan her şeyin boşuna ve geçici olmaması için güvence aradığı yerdir. Kamusal alana katılım yönünden nihai çoğulculuğa açık, özgürlük ve eşitlik ilkelerine uygun olan liberal kamu modelinin, kamusal gündemi sınırlıdır. Bu sınırlama, grup kimliğine ilişkin kimi toplumsal ve kültürel nitelikli sorunların bazen kamusal alana getirilemeyeceği anlamını da taşıyabilir ve çoğulculukla bağdaşmaz. Söylemsel kamu alanında katılım sadece politik alanda değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel alanlarda da söz konusu edilecek bir etkinlik olarak görülmektedir. Bu bağlamda kirletilmiş bir limanı temizlemeye çalışan bir yurttaş inisiyatifine katılmak; en az 51 belirli grupları gazetelerde eleştirmek ya da cinsiyetçiliğe ve ırkçılığa medyada karşı çıkmak kadar önemlidir (Benhabib, 1992/1996: 251; Karadağ, 2003 :177-193).

Arendt’in (1958/1994: 72) kamu alanı anlayışı rekabetçi ve birleşimsel olmak üzere iki farklı biçimde oluşmaktadır. Kişilerin başkalarına karşı olan üstünlüklerini gösterebileceği alanı ifade eden rekabetçi kamu alanında; yapılan her etkinliğin, gizlilik alanında karşılığı olmayan bir erdeme ulaşması olasıdır. Tanımı gereği erdem, başkalarının varlığını gerektirmektedir ve bu varlık kişinin akranlarınca oluşturulan resmi bir kamunun içerisinde yer almalıdır. Birleşimsel yönüyle kamusal alan ise Benhabib’e (1992/1996: 241) göre, insanların uyum içerisinde hareket ettikleri her yerde ve her zaman ortaya çıkan, özgürlüğün kendisini gösterebildiği bir uzamdır (Akt. Karadağ, 2003 :177).

Arendt, modern toplumların kurumsal bir farklılaşım geçirmesiyle politik olanın sosyal tarafından engellendiğini ve politika denen kamu alanının - bireylerin eylemde bulunmayı bırakarak ekonomik üreticiler, tüketiciler ve kent sakinleri olarak davranması sonucunda - sahte bir alana dönüştüğünü savunmaktadır. Bu bağlamda polis’in agonistik politika alanını mümkün kılan şey; kadınların, kölelerin, emekçilerin, yurttaş olmayan sakinler gibi geniş insan gruplarının politik alandan dışlanması ve söz konusu insanların emeği sayesinde gündelik gereksinimleri ile ilgilenmek zorunda olmayan az sayıdaki insanın politika yapmak için gerekli zamanı bulabilmesidir (Benhabib, 1992/1996: 239).

Olgun Yunan şehir devletlerinde özgür vatandaşların ortak bir şekilde kullandığı polis’in alanı, şahıslara ait olan oikos’un alanından net bir biçimde ayrılmıştır. Kamusal hayat (bios politikos), pazar meydanında (agora) cereyan etmektedir; fakat mekânsal olarak bağlanmış durumda değildir. Bu noktada kamu; mahkeme ve meclis görüşmeleri gibi müzakerelerin (lexis) yanı sıra, savaş ve savaş oyunları gibi ortak eylemlerde (praxis) de oluşabilmektedir. Polis’te bir şahsın konumu hayatın yeniden üretimi, kölelerin çalıştırılması, kadınların hizmeti, doğum ve ölüm gibi hususları içeren oikos’taki despotluğuna bağlıdır. Yani, zorunluluk ve geçicilik alemi özel alanın gölgesinde gizlenmektedir. Yunan bilincine göre kamu, özel alanın karşısında bir özgürlük ve istikrar alanı olarak yükselmektedir. Bu bağlamda, her şey ancak kamunun ışığında açığa çıkmakta, herkesin gözüne orada görünmektedir. Sorunlar, vatandaşlar arasındaki konuşmalarda dile 52 getirilmekte ve şekillenmektedir. Eşitler arasındaki çatışmada en iyi olan ortaya çıkmakta ve gerçek özüne bürünmektedir. Sonuç olarak, hayat kavgası ve hayati ihtiyaçların karşılanması zorunluluğu, oikos’un sınırları içerisinde utançla saklanırken; polis onur kazanılabilen serbest bir alan sunmaktadır (Habermas, 1962/2015: 60).

1560’ların başından 1590’ların ortasına kadar süren Fransa’daki din savaşları ile 1560’lardan 1609’a kadar süren Hollanda Ayaklanması’nda medyanın oynadığı rol ve savaşların teşvik ettiği dinsel ve siyasal tartışmalar, bu iki ülke de kamusal alanın 1570’ler ve 1580’ler kadar erken bir tarihte doğduğu düşüncesini desteklemektedir. Fransız Din Savaşları, kılıçlar ve silahların savaşı olduğu kadar; broşür yazarlığı, imge yapımcılığı, imge kırıcılığı ve sözlü iletişim öğelerinin etkin bir şekilde kullanıldığı medya savaşları da olmuştur. Medyanın Hollanda’daki kamusal rolü, Fransa’dakinden daha büyük olmuştur. Hollanda kütüphanelerinde, ayaklanma döneminden kalan, özgürlükler ile birlikte Hollanda kentlerine saygı göstermeyen II. Felipe’yi bir tiran olarak gösteren yedi binden fazla risale bulunmaktadır (Briggs ve Burke, 2009/2011: 90-94).

Habermas’a (1962/2015: 64-73) göre, genç ortaçağın feodal toplumunda özel alandan ayrılmış bir kamusal alandan söz etmek mümkün değildir. Bununla beraber, egemenliğin vasıflarının kamusal olarak tanımlanması bir tesadüf değildir. Çünkü egemenlik kamusal bir nitelikle temsil edilmektedir. Daha çok bir statü belirtisi olan temsili kamu, kendisini bir kamu alanı olarak ortaya koymamaktadır ve temsili kamunun (egemenliğin) sahibi kendisini hep daha yüksek bir erkin cisimleşmesi olarak göstermektedir. En yeni anayasa öğretisine kadar intikal eden bu öğretiye göre, temsiliyet sadece kamu alanında cereyan edebilir ve özel mesele niteliği taşıyan bir temsiliyet olamaz. Aristokratik toplumun oluşmaya başladığı Rönesans toplumunda ise temsili kamunun, monarkın sarayına sıkışan ve keskinleşen nihai biçimi, devletten ayrışmakta olan toplumun içerisinde istisnai bir hukuk haline gelmiştir. Özel ve kamusal alanlar; özgül modern anlamda ancak o zaman ayrışmaya başlamıştır. Bu noktada, Goethe’nin, burjuvazinin artık temsil edemeyeceği bir temsili kamunun oluşumuna evinde oturarak etkide bulunamayacağı yönündeki gözlemi oldukça önemlidir. Soylu şahsı temsil ettiği belirlerken, burjuvayı ürettiği belirlemektedir. Soylu şahıs kişiliğini sunmakla her şeyini verirken, burjuva kişiliği ile hiçbir şey vermemelidir. Soylu şahıs yalnızca görünür olmalıyken, burjuva sadece var olmalıdır. Bu dönemde burjuva 53 toplumu, eski toplumdaki devletin benzeri olarak inşa edilmiştir. O zamana kadar ev ekonomisinin çerçevesi ile sınırlandırılmış faaliyetler ve bağımlılıklar evin eşiğinden kamunun ışığına çıkmaya başlamıştır.

Kamuoyunun yeniden sahneye çıkışında önemli bir pay sahibi olan Reform ve Rönesans Hareketleri, kilisenin insan tutum ve davranışları üzerindeki etkisini ortadan kaldırılmasında kritik bir rol oynamıştır (Kılınç, 2002: 6). Avrupa’da 18. yüzyılda ortaya çıkan Paris ve Londra gibi büyük kentler, kamuoyu olgusunun çağdaş anlamda toplumsal yaşamda yer edinmesinde önemli bir yere sahiptir. Kentlerin gelişmesi, sarayın ve kralın denetiminden ayrı olarak toplumsal yaşam içerisinde bir hareketlilik ve çok çeşitli toplumsal grupların bir araya gelme olanağı bulduğu kamusal alanların oluşmasına zemin hazırlamıştır (Atabek, 2002: 227). Şehrin sarayın kültürel işlevlerini üstlenmesiyle birlikte, yalnızca kamunun taşıyıcısı değil, bizzat kamunun kendisi de değişmiştir. İngiltere’de 1680 - 1730 yılları arasında serpilen kahvehaneler ile Fransa’da devrime kadar Naiplik döneminde ortaya çıkan salonlar; edebi olarak ortaya çıkan, fakat daha sonra siyasal nitelik kazanan eleştiri merkezleri olmuşlardır (Habermas, 1962/2015: 99-100). 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren temel hak ve özgürlüklerin önem kazanması ile birlikte kamunun gücü artmış ve kamunun kanaatlerinin önemsenmesi gerekliliği gündeme gelmiştir (Kılınç, 2002: 8).

Habermas’a göre, 18. yüzyıl egemen kamusal alan kamu erkiyle sınırlı iken, hakiki kamusal alan ise devletin dışında yer almaktadır. Pazar alanı özel alan, özel alanın çekirdeği olan aile ise mahremiyet alanıdır. Mahremiyetin karşıtı ifşaat ve sırrı açığa vurmak olarak değerlendirildiği için aleniyet ilkesi mahremiyet ile çakışmamaktadır. Weintraub ise kamusal ve özel alan ayrımını dört farklı model ışığında sunmaktadır. Liberal ekonomist modelde kamusal özel ayrımı, devlet idaresi ve pazar ekonomisi arasında çizilir. Cumhuriyetçi Erdem Modelinde kamusal alan politik topluluk ve yurttaşlık iken, özel alan ailenin ve ekonominin alanıdır. Sosyal etkileşim alanını ele alan üçüncü modelde sosyallik içindeki kamusal yaşamın alanı kamusal alanı, mahremiyet özel alanı oluşturur. Feminist modelde ise kamusal ve özel alan ayrımı hanenin dışı ve hanedir. Benhabib’e göre burjuva öz bilincine göre mahrem/özel alan, ahlak, kültür, sevgi ve sığınmanın alanı; kamusal alan ise sorumluluk, saygı, adalet, akıl ve formel eşitliğin, yasanın alanı olarak kurgulanmaktadır. Bu noktada, liberal devlet özel alanın özerkliğini garanti etmek için gerekli sorumluluklarını 54 yerine getirmekle mükelleftir. Ahlaki ve dinsel vicdan alanı, ekonomik özgürlüklere ilişkin haklar ve kişisel alanla ilişkili haklar özel alan ya da bireye ait özel hakların birbirinden farklı üç boyutudur. Bununla birlikte, tarihsel olarak özel alan ve kamusal alan arasında çizilen geleneksel ayrım biçimleri; özel alandaki adaletsizliği, tahakküm ve sömürüyü meşrulaştıran ideolojik söylemlere hizmet etmektedir (Özbek, 2004: 44-50).

Habermas’a (1962/2015: 19) göre, kültürel ve siyasal açıdan seferber olmuş alt tabakaların dışlanması, oluşum halinde bulunan kamunun çoğalmasına yol açmıştır. Bu noktada, hegemonik kamunun yanında ve ona teğetlenmiş durumda bir plebyen kamusallık oluşmaktadır. Kamusal alanın kendisini ancak sınıfsal engelleri ve toplumsal tabakalaşma ve sömürünün yüzyıllık zincirlerini geride bırakmış bir sivil toplum üzerine temellendirebileceğini (Özbek, 2004: 85) savunan Habermas; gazeteler, dergiler, radyo ve televizyonu günümüz kamusal alanın iletişim araçları olarak değerlendirmektedir. Bununla birlikte, kamusal alanın yürütücüsü olarak görülen devlet otoritesinin de aslında kamusal alanın bir parçası olmadığını savunmaktadır. Bu bağlamda kamuoyu kavramı da yurttaşların oluşturduğu kamusal gövdenin, seçim dönemlerinde formel olsa da, genellikle enformel olarak devlete karşı yürüttüğü eleştiri yapma ve onu kontrol edebilme görevlerine işaret etmektedir (Habermas, 1977/2004: 95). Habermas (1962/2015: 55), kitle iletişim araçlarının dünya çapındaki kaynaşmanın belirleyicisi olmanın yanı sıra, meydanlarda ve caddelerde gösteri yapan kitleleri devrimci bir güç haline getirmenin aracısı -özellikle televizyon vasıtasıyla- olduğunu da savunmaktadır. Habermas’a (1962/2015: 32) göre kitle iletişim araçlarınca hem önceden yapılandırılan hem de egemen olunan kamusallık, konuları ve katılım imkanları için boğuşulan bir arena haline gelmiştir.

Özbek (2004:24), Habermas’ın kamusal alan anlayışını önemli kılan üç etken bulunduğunu belirtmektedir. Habermas;

1. Kamuoyunun içinde oluştuğu alan olarak kamusal alanın, eleştirel akıl ve rasyonel rızaya dayalı modern özyönetim ilkesi ile tarihsel bağını yeniden kurmaktadır. 2. Kurduğu tarihsel bağ ile hukuk devleti ve müzakereci demokrasi arasındaki ilişkiyi radikalleştirmektedir. 55

3. Kamusallık (eleştirel/iletişimsel) ilkesinin bugünkü koşulları açısından gerçekleşebilirliliğini irdelerken, analizini kapitalizmin tarihsel ve bütünleyici mantığı içerisinde, çok yönlü bir şekilde kavramsallaştırmaktadır.

Habermas’ın kamusal alanının eleştirel sorgulanmaya ve yeniden inşaya ihtiyacı olduğunu savunan Fraser’a (1990/2004: 105-119) göre Habermas, rakip kamusal alanları incelemeyi ihmal ederek liberal kamusal alanı idealize etmiştir. Bu noktada burjuva kamusu, kamunun bütünü değildir. Burjuva dışı kesim, kamusal alana erişim sağladıkça, toplumsal sorun ortaya çıkmış ve toplum sınıf mücadelesi ile kutuplaşmış ve bunun sonucu olarak kamu, birbiriyle çatışan çıkar grupları kitlesi olarak parçalanmıştır. Devletin eleştirel sorgulanması anlamındaki kamusallık da; halkla ilişkiler, kitle iletişim araçları aracılığı ile sahnelenen gösteriler, kamuoyunun ihmali ve manipülasyonu haline almıştır. Resmi kamusal alan, hegemonyacı hakimiyet tarzını tanımlayan rızanın kurulmasını sağlayan temel bir kurumsal alandır.

Kamusal alanlar burjuva kavrayışının aksine, sadece fikirlerin oluşum ortamları değil; aynı zamanda toplumsal kimliklerin oluşum ve gerçekleşme alanlarıdır. Bu bağlamda eşitlikçi ve çok kültürlü bir toplum fikri, farklı değerlere ve retoriklere sahip grupların katıldığı kamusal alanların çoğulluğu ile bir anlam ifade edebilir. Burjuva kavrayışı, müzakere pratiği yalnızca fikir oluşturma sürecinden ibaret olan zayıf kamuların müzakere yetkilerinin karar vermeyi de kapsayacak şekilde genişlemesini, kamuoyunun özerkliğine bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Bunun nedeni, kamunun fiilen devlet gibi olması ve devlet üzerinde eleştirel bir söylemsel kontrol kurma olanağının ortadan kalkmasıdır. Bu bağlamda burjuva kamusal alanı; sivil toplum ile devlet arasında kesin bir ayrım çizgisi olması gerektiğini savunmaktadır. Buna rağmen, kamusal alanın tarihinde dönüm yaratan parlamenter egemenliğin ortaya çıkışı ile birlikte, söylemi ile hem fikir oluşturma hem de karar verme yetkilerine sahip olan güçlü kamular ortaya çıkmıştır. Parlamenter egemenliğin gerçekleşmesi ile birlikte, devlet ile sivil toplum arasındaki ayrım çizgisi de belirsizleşmiştir (Fraser, 1990/2004: 119-129).

Kamusal alanı, devlet ve toplum arasında kalan bir ara alan olarak ele alan yerleşik kategorileştirmeyi eleştiren Negt ve Kluge ise; gündemden düşürülen ve değersizleştirilen 56

üretim, emek ve sınıf mücadelesi kavramlarının, sadece metaların maddi üretim sürecinde değil, aynı zamanda toplumsal üretimin bütün süreçlerinde geçerli kavramlar olarak yeniden dolaşıma sokulmasını desteklemektedir (Özbek, 2004: 37).

Özellikle matbaanın bulunması ile başlayan teknolojik gelişim ve bu gelişimin sonuçlarından biri olarak değerlendirilebilecek Aydınlanma Hareketi kamusal alanın biçimini değiştirmiştir. Bu noktada, Paris ve Londra gibi Avrupa’nın büyük şehirlerinde insanların gündelik olaylarla ilgili fikirlerini ve görüşlerini ifade edebilme ve yazılı basın yoluyla da iletebilme fırsatı bulduğu kamusal alanlar ortaya çıkmıştır. Başlangıçta, herkesin görüşlerini eşit bir biçimde açıklamasına olanak veren ve aktif katılımcıların oluşturduğu kamusal alanlar, Habermas’ın da üzerinde durduğu gibi, medya ile siyasetin kurumsal olarak örgütlenmesi, kitle iletişim araçlarının ekonomik ve siyasi olarak gücü eline bulunduranların kontrolüne geçmesi ve kapitalist kitle medyasının pasif izleyiciler yaratmaya başlaması ile birlikte yok olma sürecine girmiştir. Fakat; Habermas’ın zengin ile yoksulu, iyi eğitimli ile eğitimsizi ayırt etmeyerek; bununla birlikte azınlıklara, kadınlara ve işçi sınıfına kamusal alanda yer vermeyerek tek ve bütüncül bir kamusal alanı varsayması bir takım eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak fikir, müzakere, retorik, kültür ve iletişim temelinde ortaya çıkan kamusal alan olgusu üzerine yapılan tanımlamaların, toplumdaki dönüşüm ile birlikte biçim değiştirmeye ve tartışılmaya devam edeceği değerlendirilebilir.

57

2. AMERİKAN MEDYASININ KÖRFEZ SAVAŞINI SUNUMU

Cull’a (2006: 2) göre, gerek Çöl Kalkanı, gerekse Çöl Fırtınası Harekatlarında medya faktörü Amerikan siyasetinde önemli bir rol oynamıştır. Vietnam Savaşı’ndan alınan dersler; Birleşmiş Milletler kararlarıyla desteklenen ve uluslararası bir koalisyon tarafından sınırları kesin olarak belirlenmiş bir savaş alanında icra edilecek bir savaş planlamasına önem verilmesine öncülük etmiştir. Bu bağlamda, Körfez Harekatı’na hukuki bir meşruiyet ve kamuoyu desteği kazandırılması amaçlanmıştır (Toprak ve Çetin, 2016: 225).

Birinci Körfez Savaşı esnasında Amerika Birleşik Devletleri’nin kamu diplomasi faaliyetlerinde Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı (USIA) ve Amerika’nın Sesi Radyosu (VOA) etkin bir rol oynamıştır. Cull’a (2006: 3) göre, Vietnam’ın tersine Çöl Kalkanı ve Çöl Fırtınası Harekatlarında haber üretimi ve psikolojik operasyonlar USIA’dan ziyade Savunma Bakanlığı’nın görevi olmuştur. Buna rağmen USIA, kırılgan müttefik koalisyon güçlerinin üyeleri ile ilişkilerde anahtar bir rol üstlenerek önemli bir destek sağlamıştır. Daha önemlisi, Çöl Kalkanı ve Çöl Fırtınası Harekatları kanıtlanabilir bir şekilde; düşünce araştırması, kültürel farkındalık ve politikanın doğrudan yönlendirilmesi konularında ajans tarihinin en çok desteklediği harekatlar olarak değerlendirilebilir. 1991’de hazırlanan bir raporda ajans; Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon’un bir takım üyeleri ile hem Washington’da hem de sahada günlük yakın koordinasyonda bulunma gerekliliğinden bahsetmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında medya ile ilişkilere verilen yoğun dikkatin sonucunda Basra Körfezi’nde daha önce görülmemiş ve dikkatlice yönetilmiş kuvvet ve imajın kombinasyonu ortaya çıkmıştır (Kellner, 1992: 386).

Heil’e (2003: 320-321) göre, kriz sürecince USIA Körfez Bölgesi’ndeki orta dalga kapasitesini yükseltmeye çalışmıştır. Rusya vericilerini ödünç vermiş, Bahreyn ise VOA radyosu vericilerinin ülkesine kurulmasına izin verse de daha sonra VOA radyosunun Arapça yayınını nakletmeyi reddetmiştir. VOA, özgürleştirilmesinin ardından Kuveyt’te yeni bir konum bulmuştur. VOA’nın kendi vericileri, sinyallerinin taşındığı tek kanal olmamıştır. VOA, Arapça Yayın akışını hızlandırmak için bir telefon servisi kurmuştur. İlk yılında servis 200 binden fazla telefon almıştır. VOA haberleri dünya genelinde 75 ülkede bulunan 1800 istasyondan dinlenebilirken; Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Bahreyn’in de aralarında 58 bulunduğu yedi Arap ülkesinde bulunan istasyonlar ise VOA haber raporlarını Arapça olarak yayınlamışlardır. Çatışmanın başlangıcında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Irak üzerindeki müzakereleri VOA tarafından 43 dilde yayımlanmıştır ve Ekim’den Aralık’a kadar “Evden Mesajlar” adlı program Irak’ta ya da Kuveyt’te zor durumda kalan Amerikalıların ailelerine, sevdikleri ile doğrudan konuşma fırsatı sunmuştur. Çöl Kalkanı aşamasında Amerikan, Iraklı, Mısırlı ve Kuveytli diplomatlar VOA Arapça Servisi’ne telefonla bağlanarak konuşmalar yapmışlardır. Bununla birlikte VOA bünyesindeki muhabirler, krizi sahadan da rapor etmişlerdir.

Körfez Savaşı ilk defa bir savaşın televizyondan naklen yayınlanması açısından televizyonculuk tarihindeki ilklerden birisine sahne olmuştur. Körfez Savaşı’nda savaş haberleri, televizyon görüntüleri ve canlı yayınlar, tarihte ilk defa son teknoloji ürünü silahlarla beraber kullanılmıştır. CNN yayın sinyalleri iletişim teknolojileri vasıtasıyla tüm dünyaya dağıtılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurulan yayın havuzlarında toplanan gazeteciler, kendilerine verilen mihmandarlar nezaretinde savaş bölgelerine götürülmüş ve bu bölgelerden yayın yapmışlardır. Peter Arnett tüm savaş boyunca Irak’ta kalmış ve CNN için canlı bağlantılar gerçekleştirmiştir (Çakar, 2003: 25). Felman (1993: 31- 32) televizyonu, uluslararası politikanın ve diplomasinin dünyanın her yerindeki izleyicilerinin önünde oynandığı bir arena olarak tanımlamış ve bunun en güzel örneği olarak da Çöl Fırtınası Harekatı’nı işaret etmiştir .

1990 sonbaharı boyunca, Amerika Birleşik Devletleri yirmi yıllık bir aradan sonra ilk defa geniş ölçekli bir savaş ihtimali ile yüzleşmiştir. Irak ile savaş tehditti arttıkça, Amerikan kamuoyu keskin bir şekilde ikiye bölünmüştür. Sıradan vatandaşlar ve politik elitler Körfez Savaşı öncesi beş aylık dönemde askeri yapılanma meselesini etraflıca düşünüp tartışırken, haber anlatımları hükümetin savaş hakkındaki uygulamaları üzerinde artan bir fikir birliği olduğu kanısı oluşturmuş ve bu kanıyı kamuoyuna resmetmiştir (Mueller, 1993: 83; Allen vd., 1994: 256). Irak’ın Kuveyt’i işgalini takip eden zamanda sıradan insanlar gibi kongre ve diğer elitler de harekatın desteklenip desteklenmemesi konusunda ikiye bölünmüştür. Ama birkaç ay sonra Başkan Bush’a Irak Harekatı konusunda Amerikan tarihinde daha önce görülmemiş oranda bir destek verilmiştir. Savaşı destekleyici yönde kamuoyunun biçimlendirilmesinde medya önemli bir rol oynamıştır (Reese ve Buckalew, 1995: 40). 59

Aralık 1990’da Milli Savunma Üniversitesi’nde konuşan dönemin Genelkurmay Başkanı Colin Powell, komutanların askeri görevlerini tamamlar tamamlamaz yüzlerini medyaya dönmelerinin gerekliliğinden bahsetmiş; hikayenin iyi kurgulanamamasının, muharebenin kazanılmasına rağmen savaşın kaybedilmesine neden olabileceğini vurgulamıştır. Bu noktada Powell; halkla ilişkiler ve politikanın ileri düzeyde birbirini anlaması ve bu anlayışın askeri alanda icraya dönüşmesini askeri başarının en önemli anahtarlarından birisi olarak tanımlamıştır (Woodward, 1991: 155).

Snyder’e (2003: 15) göre, Kamuyu Bilgilendirmeden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Pete Williams tarafından; muharebe alanındaki tüm gazetecilerin resmi olarak oluşturulan medya havuzu mensubu olması ve bu gazetecilerin faaliyetlerine kamuyu bilgilendirme subaylarınca nezaret edilmesi, tüm röportaj ve görüntülerin, kamuyu bilgilendirme subayları tarafından güvenlik taramasından geçirildikten sonra yayınlanması ve ciddi şekilde yaralanan Amerikan askerleri ile ilgili haber yapılmaması konusunda teşvik edilmesi gibi genellikle kısıtlamalar içeren yeni basın ilkeleri geliştirilmiştir (Akt. Çetin ve Toprak, 2016: 225).

Amerikan politika belirleyicileri, askeri kayıpların ülke içi siyasi desteği azaltacağının farkında olarak, savaş planlarını temel olarak hava harekatı ve bu harekatı destekleyecek kısa bir kara harekatı içerecek şekilde oluşturmuşlardır. Yoğun bir medya yönetiminin uygulandığı savaş esnasında hükümet tarafından yerli ve yabancı gazeteciler için bir haber havuzu kurulmuştur. Bu noktada, Amerikan medyası epizodik çerçeveler oluşturarak daha önce görülmemiş bir vatanseverlik teması işlemiştir (Cull, 2006: 2). Örtülü bir sansür uygulaması olan haber havuzu sistemi, Körfez Savaşı hakkında haber yapan 1.600 muhabire ciddi sınırlamalar getirmiştir (Mutlu, 2003: 194).

Iyengar ve Simon’a (1993: 379) göre, izleyiciler milli problemler için tematik çerçevelemede kültürel normları, ekonomik durumları ve kamu yetkililerinin hareketlerini içeren genel toplumsal faktörleri sorumlu tutma eğiliminde iken; epizodik çerçevelemede ise bireylerin veya grupların davranışlarını sorumlu tutma eğilimi göstermektedirler. Bu bağlamda, Kuveyt’in Irak’tan kurtarılması için uygun stratejinin belirlenmesi aşamasında, 60 askeri tercihlerin epizodik çerçevelemenin kolayca yayılan sunumu ile; diplomatik ve ekonomik tercihlere nazaran daha fazla güçleneceği umulmuştur.

Şekil 2.1. Ocak ve Şubat 1991 dönemlerinde Körfez Harekatı ile alakalı haberlerin Amerikan televizyonlarında çerçevelenişi (Iyengar ve Simon, 1993: 378; Çetin ve Toprak, 2016: 224).

Körfez’deki durum, yayın akışlarının tek büyük olayı haline gelmiştir. Küresel performans yönetimi danışma organizasyonu Gallup’un Ocak 1991’de yaptığı bir araştırmaya katılan Amerikalıların % 70’i Körfez ile ilgili haberleri yakından takip ettiklerini belirtmiştir. Araştırmaya katılanların % 80’i ise Körfez krizi ile ilgili haber izleyebilmek için geç saatlere kadar uyumadıklarını belirtmişlerdir. Ana enformasyon kaynağı sağlayıcısı olan CNN’in reytinglerinin çift haneli rakamlara ulaşması bu durumla ilgili başka bir ipucu da sunmaktadır (Iyengar ve Simon 1993: 365-366).

Ruffini’nin (1992: 83) de vurguladığı gibi haber programları, Bush yönetiminin Basra Körfezi’ndeki askeri politikalarına karşı çıkmak için ortaya koyulan kamusal çabaları çoğu zaman önemsememiştir. 8 Ağustos 1990 - 2 Ocak 1991 tarihleri arasında yaklaşık 5 ay boyunca Amerikan televizyonlarında Körfez Krizi ile ilgili yapılan 2855 dakikalık yayının sadece 29 dakikalık bölümü Körfez’deki Amerikan yığınaklanmasına ciddi anlamda karşı çıkılmasına yönelik haberleri kapsamaktadır. Bu bağlamda, Amerikan televizyonlarında savaşa karşı oluşan kamuoyunun sunumu % 1’e denk gelmektedir (Allen vd., 1994: 257).

Çalışmada, Körfez Savaşı döneminde dünya çapında satışı bulunan Amerikan haber dergileri olan Time ve Newsweek’in 6 Ağustos 1990 ile 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Körfez Savaşı ile ilgili yaptıkları haberler ele alınacaktır. 61

2.1. Yöntem Olarak Söylem Analizi

En iyi şekilde iletişimsel olay ve iletişimsel eylem kavramlarının altında ele alınabilecek olan söylem, daha geniş bir anlamda edebi biçimin, anlamın ve eylemin karmaşık bir bütünlüğüdür. Paylaşılan anlamlar, dil bilgisi, dünya bilgisi ve diğer inanışlar söylem anlamının karakterize edilmesinde hesaba katılmalıdır. Yazılı iletişimde, yazarlar ve okuyucular sosyokültürel bir uygulamada birbirlerine bağlıdırlar (Van Dijk, 1988a: 8-9).

Kesin doğruların, tanımların ve sistemlerin anlaşılmasına çalışan Marx, Freud ve Saussure’nin öncülük ettiği yapısalcılara tepki olarak ortaya çıkan post yapısalcılar, sosyal olay ve olguların toplumlara özgü değişkenlerle oluştuğunu savunmuşlardır. Bu bağlamda, Foucault’un öncülük ettiği eleştirel söylem çözümlemesinde, sosyal yaşamda oluşan olay ve olguların hem sebep hem de sonuçlarından birisi olan dilin; güç, direnç ve politika yapılarındaki rolü üzerinde durulur. Austin, Searle, Wittgenstein, Foucault, Van Dijk, Haliday, Hymes ve Haliday gibi eleştirel söylem analizcileri, dilin toplumsal yapıdaki etkinliğini belirleyip betimlemekten ziyade, bunu nasıl ve neden yaptığını araştırmaktadırlar (Gür, 2013: 192).

Diğer söylem analizcilerin aksine, eleştirel söylem analizcileri görüşlerini, perspektiflerini, prensiplerini ve amaçlarını, alanları ve toplumun geneli dahilinde ayrıntılı bir biçimde açıklayarak sosyopolitik durumu belirginleştirirler. Teoriksel biçimlendirme ve analizin her aşamasında olmasa da, işleri kuşkusuz bir biçimde politiktir. Analizcilerin eleştiri hedefleri toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliği sahneye koyan, devam ettiren, meşrulaştıran, görmezlikten gelen ve dikkate almayan güçlü elitlerdir. Eleştiriler bireysel ve tesadüfi değil; genel ve yapısal olmalıdır. Bununla birlikte gruplara ve gruplar arasındaki güç ilişkilerine de odaklanmalıdır. Bu bağlamda, eleştirel söylem uzmanları toplumsal eleştirici ve aktivist oldukları kadar, toplumsal ve politik bilim insanı da olmalıdırlar (Van Dijk, 1993: 252-253).

Söylem çalışmalarının tarihi antik anlaşmalar ve yazınbilimine kadar uzansa da, söylemin modern gelişiminin başlangıcı 1960ların ortalarına rastlamaktadır. Sovyet devrimine eşlik eden Rus formalizmi karşıtı hareketin tarihsel arka planında, antropologlar, dil bilimciler ve yazınsal uzmanlar söylemin çok çeşitli ilk temel yapısal analizlerini ortaya 62 koymuşlardır. 1970’ler hem Avrupa hem de Birleşik Devletler’de bu tarz bir yapısalcılığın etkisinin hızlıca yayıldığı bir dönem olmuştur. Avrupa’nın ve Amerika’nın Latin ülkelerinde söylemin ana ve en kalıcı etkisi görülebilir. 1960lar ve 1970lerin başındaki söylem çalışmalarının aksine, Althusser, Foucault, Derrida ve Locan gibi bilim adamlarından etkilenen söylem analizi; sıklıkla kullanılan ideolojik, tarihsel, psikanalitik ve yeni Marksist referanslarla daha filozofik bir tarza sahiptir. Bu yönelimin yazı tarzı aynı zamanda daha mecazidir (metaphorical) ve bu yüzden bazen konunun yabancısı olanlar için zordur (Van Dijk, 1988a: 3-7).

Dilin işlevlerini ve kullanım biçimini inceleyen söylem analizi, bunu yaparken eşitsizliğin ve tahakküm ilişkilerinin var olduğu toplumsal sistemin nasıl yeniden üretildiğini, metinlerde kullanılan dil aracılığı ile ortaya çıkarmayı amaç edinir. Medya metinlerinin stratejilerin ve yapıların ifşa edildiği söylem analizinde Van Dijk; haberde yer alan aktörlerin nasıl sunulacağının ve onların hakkında nelerin nasıl söyleneceğinin, haberdeki öykü başlıklarının seçiminin, seçmeci kaynak kullanımının ve tekdüze haber temposunun önemine dikkat çekmiştir (Bulut ve Yaylagül, 2004: 126).

Van Dijk (1989/1999: 340-341) toplumsal pratiklerin ve kurumların, ideolojinin yeniden üretilmesinde, harekete geçirilmesinde ya da ifade edilmesinde önemli bir rol oynadığını kabul etmekle birlikte; bir grubun, sınıfın ya da diğer toplumsal oluşumların üyeleri tarafından paylaşılan bir biliş biçimi olarak tanımladığı ideolojinin, toplumsal pratik ve kurumlarla aynı şey olmadığını varsaymaktadır (Akt. Özer, 2011: 50-51).

Van Dijk’a (1998/2003: 13) göre, ideolojilerin toplumsal boyutu, ideolojilerin yeniden üretiminde ve gelişmesinde gruplar ve kurumlar arasında ne tür ilişkiler yer aldığını açıklarken; ideolojinin söylem boyutu, ideolojilerin günlük konuşmalarımızı nasıl etkilediğini, ideolojik söylemi nasıl aldığımızı ve ideolojinin toplumda yeniden üretiminde söylemin nasıl yer aldığını açıklamaktadır. Gündelik hayatın içinde olması nedeni ile insan bilincini belirleme gücüne sahip olan ideolojiden etkilenen toplumsal pratiklerden birisi de ideolojileri nasıl edindiğimizi, öğrendiğimizi ve ideolojileri nasıl değiştirdiğimizi etkileyen dil kullanımı ve söylemdir (Akt. Özer, 2011: 52). 63

Van Dijk’a göre, söylemin üretimi ve denetimi söylem yoluyla toplumsal denetim uygulamasının önemli bir koşuludur. Söylemin türlerini, rollerini ve üslubunu denetleyen toplumun ekonomik ve siyasi elitleri; söylem tiplerini, başlıkları, enformasyon miktarını, argüman seçimini ya da sansür edilmesini ve söylemin retoriğini belirlemektedirler (Koç, 2012: 205). Güç ilişkilerinin karmaşıklığı ve anlaşılmazlığına rağmen, eleştirel söylem analizi kanunların, demokrasinin kural ve prensiplerinin, eşitliğin ve adaletin gücü elinde bulunduranlar tarafından çiğnenmesini içeren güç suistimalleri ile spesifik bir biçimde ilgilenir (Van Dijk, 1993: 254-255).

Günümüzde yayınlanan gazetelerin birçoğunun ilk sayfalarında yazılı dilin yerini görsel öğelerin almaya başladığını savunan Van Dijk (1997: 268), mikro yapılarda haberi destekleyen unsurların önemine işaret etmektedir. Haber söyleminde makro ve mikro yapıların sınırlarını çok geniş tutan Van Dijk, tüm dünya ülkelerinin haber ajanslarına olan bağımlılıklarını uluslararası haberin yapısı üzerine yaptığı çalışmasında ortaya koymuştur. Kitle iletişim araçlarının ardında yer alan egemen ideoloji ve başat kültürel yapı, hem ekonomi politik hem de kültürel çalışmalar açısından haber söyleminin kodlanmasında rol oynayan başlıca etmendir (Gölcü, 2009: 87-88). Medya ve politika gibi kamu söylemleri genellikle daha fazla yetkileri olan ve dolayısıyla daha güvenilir olan kurumsal konuşmacıları ve temsilcileri ön plana çıkartırlar. Günümüzde, gruplar arasında ya da toplumda yapılandırılan ideolojik konsensüslerin; güncel konuların kitle medyasında yer almaması durumunda sürdürülmesi çok zordur (Van Dijk, 1998: 265).

Biçim, farklı kelimeler ya da farklı sentaktik yapılar kullanarak aynı şey hakkında daha az ya da daha fazla şey söylemenin yolları arasındaki seçimlerin metinsel sonucudur. Bu biçimsel seçimler, aynı zamanda net sosyal ve ideolojik çıkarımlara sahiptir. Çünkü toplumsal ve iletişimsel durumun özelliklerini işaret ettikleri gibi, muhabirin haberin aktörleri ve habere konu olan olaylar hakkındaki fikrini de açığa çıkartır. Eleştirel söylem analizinde en güçlü anlamsal kavramlardan birisi imadır. Haber metninde yer alan bilgilerin bir çoğu açık bir şekilde ifade edilmekten ziyade, örtük olarak bırakılır. Kelimeler, cümleler ve diğer metinsel ifadelerde, arka plan bilgisinden yorumlanacak kavram ve iddialar belirtilebilir. Söylemin ve iletişimin bu özelliği önemli ideolojik boyutlara sahiptir. 64

Söylenmemiş olanın analizi, bazen haber metninde ifade edilenler üzerinde yapılan çalışmalardan daha kolay olabilir (Van Dijk 1991: 133-115).

Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi yönteminde dil, gramerine duyarlı olarak makro ve mikro düzeyde incelenir. Van Dijk’a göre, söylemin denetimi ve bizzat üretimi söylem yolu ile toplumsal denetimin uygulanmasının önemli bir koşulu olduğu için, Van Dijk’ın söylem çözümlenmesinde söylemin üretilme pratiklerine daha fazla yoğunlaşılmaktadır (Gölcü, 2009: 87). Makro yapı, haber başlıkları, giriş, sonuç ve genel fikir verme işlevine sahiptir. Ana metinde esas olay, arka plan bilgileri, bağlam ve yorumlar yer alırken; okuyucuya en önemli bilgiler öncelikle verilmek suretiyle neyin daha önemli olduğu bildirilmektedir. (Bulut ve Yaylagül, 2004: 126). Metnin cümle yapısı, anlamları, ses ve sözcük yapılarını kapsayan mikro yapıda ise söylem stili ele alınmaktadır ve aynı konunun farklı bir biçimde nasıl dile getirildiği incelenmektedir. Bu bağlamda yaş, cinsiyet, etnik aidiyet, statü, eğitim gibi unsurlar; dilin farklı bir biçimde ifade edilmesini etkileyen en önemli faktörler olarak gösterilebilir (Devran, 2010: 65).

Bir kavramsal modeldeki söylemin semantik makro yapıları sadece konu ve ana fikri açıklamak ya da küresel uyumluluk bakış açılarını yorumlamak anlamına gelmez. Makro yapılardan aynı zamanda daha fazla temel kavramsal nedenler talep edilir. Makro kurallar bununla birlikte enformasyon eksiltmesinin ve enformasyon organizasyonunun da kurallarıdır. Karmaşık semantik yapıların cümleler, resimler, doğal görüntüler ve eylemler gibi geniş dizilimi daha üst yapılar olmadan ele alınamaz. Okuyucular metni anladıktan sonra, daha önce okudukları cümlelere erişmezler. Bu durum bir çok detayın sadece kısmen geri elde edildiği günlük olay ve faaliyetlerde de benzer bir şekildedir. Şayet semantik yapının geniş sıralanışı, hiyerarşik yapılı makro planlar altında makro kurallar tarafından ihtiva edilirse ve bu makro yapılar sonraki söylemin, olayların ya da eylemlerin anlaşılmasında gerekli temellere sahipse, o zaman bir çok semantik detayın içinde düzeni sağlama konusu yönetilebilir bir hale gelebilir (Kintsch ve Van Dijk, 1983: 194-195).

Medya haberlerinin en belirgin özelliklerinden birisi - ister yazılı basında ister televizyonda olsun - söylemin özel bir biçimini oluşturmasıdır. Medya söylemleri çok çeşitli seviyelerdeki yapısal sınırları dahilinde analiz edilmelidir. Bu şekilde bir yapısal analiz, 65 sesbilimin dil bilgisel tarifiyle, biçimsellikle, ayrılmış kelimelerin, kelime gruplarının ve cümlelerin sentaktik ya da anlamsal yapılarıyla sınırlı değildir. Söylem bu özelliklerin dışında cümleler, geniş kapsamlı konular, şematik yapılar ile bütünlük ilişkileri, biçimsel ve retoriksel boyutlar gibi daha karmaşık ve üst seviye niteliklere sahiptir. Konuşma iletişimi, kavramsal psikoloji, sosyal psikoloji, mikro sosyoloji ve etnografya gibi farklı disiplinlerdeki söylem çalışmalarındaki gelişim, söylemin soyutlanmış basit bir metinsel ve diyalojik yapı olmadığını ortaya çıkarmıştır. Aksine söylem, üretim ve alımlama süreçlerinin yanı sıra sosyal bağlam içeren, katılımcıların ve onların özelliklerini ön plana çıkaran karmaşık bir iletişimsel eylemdir (Van Dijk, 1988a: 1-2).

Söylem üzerine dil bilimi dışında yapılan en ilgi çekici çalışmalara antropoloji, sosyoloji, retorik ve yazınsal bilim disiplinleri kaynaklık etmiştir. Antropoloji “konuşmanın etnografyası” paradigması ile farklı kültürlerde kullanılan öykü anlatımları, bilmeceler, kelime oyunları, küfürler gibi söylemin çeşitli türlerine yoğun bir dikkat gösterirken; sosyoloji “etkileşim yöntembilimi (ethnometodology)” ile günlük konuşmalara, söylemdeki kısıtlamalara ve etkileşimdeki konuşma eylemine odaklanmıştır. Sosyal psikoloji ise söylemin sistematik analizinden ziyade; söylemin sistematik etkilerine ve özellikle kitle medyası analizi çerçevesinde toplumdaki bireylerin inanış ve davranışlarına yönelmiştir (Van Dijk, 1986: 12).

Daha geniş bir kültürel çerçeve ile birlikte, dil kullanıcısı topluma uygun hale getirilmiş sosyal ortamın içerisindeki iletişim olayların içinde yer alır. Etkileşimsel bağlamın özellikleri, sistematik bir biçimde söylem yapıları ile bağlantılı hale getirilebilir. Bu tipte bir bağlamsal bilgi bir kez verildiğinde, dil kullanıcısı şemanın asıl kategorileri hakkında makul çıkarımlar yapabilir. Üstyapıların belirlenmesi muhakkak ki stratejik bir doğaya sahiptir. Bir dil kullanıcısı yerel ya da küresel bilginin şematik işlevlerine karar vermek için normal şartlarda bölümün ya da bütün söylemin sonuna kadar beklemez. Tam tersine - bir şemanın bazı kategorilerinin belirlenmesi ile birlikte - şemanın kabul edilmiş yapısı hakkındaki bilgi, dil kullanıcısının okumaya ve kavramaya olanak sağlayan metindeki bilgiyi öngörmesine izin verir (Kintsch ve Van Dijk, 1983: 237-239). 66

Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi genellikle medya metinlerinin yapılarını açıklamaya çalışır ve medya söyleminin ardında bulunan ideolojilerin, değerlerin, kimliklerin ve güç ilişkilerinin dilsel kurgulara nasıl dönüştüğü ile ilgilenir (Solak, 2011:3). Bu noktada eleştirel söylem çalışmalarının ardında yatan esas etken sosyal işleyişteki güç ilişkilerinin farklı boyutlarını göstererek yeni açılımlar sağlayabilmektir (Kolukırık, 2009: 8).

Haber metinlerini metin çözümlemesi, metin anlambilimi, yerel ve küresel bütünlük, etkiler, üst yapılar, haber şemaları, üslup ve retorik, sosyal kognisyon ve sosyo-kültürel bağlamlar çerçevesinde inceleyen Van Dijk; söylem çözümlemesinde nicelik ve nitelik çözümlemelerini birleştirmiştir (Mora, 2011: 16).

Van Dijk’a göre;

1. Dünyada ne olup bittiğine dair sosyal ve politik inançların ya da bilgilerin çoğu gündelik haberlerden gelir. 2. Haberi yazan muhabir, okuyan okur ve çözümleme yapan araştırmacı, birincil olarak haberin anlamı ile ilgilidir. 3. Van Dijk çalışmasına bir bütün olarak bakar. 4. Aynı haberin farklı kelimelerle anlatılarak metne dönüştürülmesi ile sosyal ve ideolojik etkiler açığa çıkarılır. 5. Söylem çözümlemesi ile anlamlar, fikirler ve ideolojiler de açığa çıkarılır. 6. Hafızada temsil edilen bilgi, metni anlamaya yarayan zihinsel yapılanmadır. Bilginin hafızadaki temsili, sadece metinde temsil edilen anlamları değil, aynı zamanda metne ilişkin ayrıntıları da kapsar. Bağlam modeli diye adlandırılan bu spesifik zihni modele göre, söylemin sosyal durum ve yapı ile bağlantısı kurularak, söylemin iletişime ve etkileşime dayalı görünüşü düzenlenir (Sözen, 1999: 125-127’den akt. Mora, 2011: 16).

Bununla birlikte, Van Dijk (1988: 84-85) haber söyleminin öne sürülen iddialar için ikna sürecini destekleyecek standart stratejilere vurgu yapmaktadır.

1. Olayların gerçekçi doğasına vurgu yapılması: Süregelen olayın direkt olarak tarifi; görgü tanıklarından ve güvenilir kaynaklardan elde edilen bilgilerin kullanılması; 67

insanlar, zaman ve olaylar için kesinlik bildiren rakamların kullanılması; kaynaklardan direkt alıntı yapılması. 2. Güçlü bir ilişkisel yapının inşa edilmesi: Gelecekteki olayların tarif edilebilmesi ya da tahmin edilebilmesi için önceki olaylardan sebep ve şartlar olarak bahsedilmesi; gerçeklerin iyi bilinen durumların içerisine sokulması; iyi bilinen senaryoların ve konseptlerin kullanılması. 3. Gerçekler güçlü duygular içermesi ya da harekete geçirmesi durumunda daha iyi bir şekilde sunulacağından ve hatırlanacağından; tutumsal ve duygusal boyutları olan enformasyonun sağlanması.

Van Dijk’a (1988) göre söylem analizinin ilkeleri haberin sentaksı, açılış ve kapanış söylemi, hikayenin kurulması, haber başlıkları, haberin bütünsel olarak anlamı, söylemin konusu, haberin retoriği ve bağlamıyla oluşturulan ikna edici soyutlamaların toplumsal bağlama yerleştirilmesi ve kapanışı ile gerçekleştirilir (Akt. Bulut ve Yaylagül, 2004: 126).

Konular genellikle bir haber metninin işlevinin ne olduğunu belirten geleneksel kategorileri içeren bir özet şeması ile organize edilir. Bu şema üstyapı olarak adlandırılır. Hikayeler ve argümantasyonlara benzer bir şekilde, haber metinleri de başlık, giriş (özet ile birlikte), ana olaylar, bağlam, tarih (ardalan ile birlikte), sözlü tepkiler ve yorumlar gibi geleneksel kategorileri içeren hiyerarşik bir şemayı takip ederler (Van Dijk 1991: 114-115).

Şekil 2.2. Haber söylem şeması (Van Dijk, 1988a: 92). 68

Van Dijk’ın eleştirel söylem analizi modeli makro yapı ve mikro yapı olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Makro yapı da ikiye ayrılarak tematik çözümleme ve şematik çözümleme altında incelenmektedir. Tematik çözümlemede üst başlık, başlık, alt başlık, spot ve/veya haber girişleri incelenmektedir. Haberlerin hiyerarşik bir sırayı takip ettiği, genelden özele, en önemliden önemsize şekliyle ele alınan bölümde, özetlemenin ön planda olduğu vurgusu yapılmaktadır. Metne giriş görevi de bu yapı içerisinde yer almaktadır. Van Dijk’a (1991a: 50) göre, basında başlıklar önemli metinsel ve algısal işlevlere sahip olduğundan, üzerinde özel bir dikkat gerektirmektedir. Her gazete okuyucusunun bildiği üzere; koyu ve büyük harflerle sayfanın başına kısa olarak yazılan başlıklar haber metninin en göze çarpan unsurudur. Başlıkların ana görevi, haberin en önemli bilgisini özetlemektir. Gramatik olarak başlıklar genellikle nesneler gibi yardımcı kelimelerin silinebildiği tamamlanmamış cümlelerdir. Bu durum, örneğin bir olayın sorumluluğunun gizlenmek zorunda olması gibi ideolojik işlevlerin yerine getirilmesi durumunda belirsizlik ve anlam karmaşasına sebebiyet verebilir. Başlıklar aynı zamanda algısal işlevlere de sahiptir. Genellikle ilk okunan bölüm olan başlıklarda ifade edilen bilgiler, okuyucular tarafından haberi anlama sürecinde haber metninin tamamını okumadan metnin bütününün ya da ana fikrin anlamının inşa edilmesinde stratejik biçimde kullanılır. Hatta okuyucular bazen haberin başlığından başka bir şey okumazlar. Başlık bilgisi okuyucunun haber metnini anlamlandırması için gerekli olan önceki bilgileri aktif hale getirmek için de kullanılır

Şematik çözümleme, durum ve yorum bölümlerinden oluşmakta olup; haber olayı hakkındaki bilgileri içermekte ve ana olayın ele alınış biçimini değerlendirmektedir. Kintsch ve Van Dijk’a (1978: 366) göre, şematik yapılar söylem üretiminde ve kavrayışında önemli bir rol oynamaktadır. Bunlar olmadan dili kullananların söylemi bir hikaye olarak anlamlandırabilmelerinin ya da bir hikayeyi doğru ya da yanlış olarak yargılayabilmelerinin nedenini açıklamak zordur.

Mikro yapı çözümlemesinde, sözdizimsel yapıya, ardı ardına gelen cümlelerin ve cümleciklerin birbiri ile ilişkileri olan kelimeler arası bölgesel uyuma bakılmaktadır. Sentaktik analizde haberde kullanılan cümlelerin kısa, uzun basit ya da bileşik, etken ve ya edilgen olması hususu çözümlenmektedir. Daha sonra muhabirin ya da gazetenin 69 ideolojisini yansıtan kelime seçimlerine ve son olarak da retoriğe bakılmaktadır. Van Dijk’a (1988a: 11) göre, basında kullanılan dilin gramatikal analizi gazetecinin ve gazetenin perspektifini ortaya çıkarabilir. Cümlelerin sentaktik yapısı - kelime sırası, ilişkisel işlevleri (özne, nesne), ya da aktif ya da pasif formların kullanımı ile – bir olaya iştirak edenlerin anlamsal rollerini ifade eder. “Polis göstericileri öldürdü.” cümlesinde polis özne olarak cümlenin başına koyulmuştur ve olayda etken bir rolü vardır. “Göstericiler polis tarafından öldürüldü.” cümlesinde polis yine olayın etken unsurlarından birisidir; fakat burada cümlenin başına ve özne pozisyonuna göstericiler koyulmuştur. Bu, polisin rolünün daha az ön plana çıkarılması anlamını taşımaktadır. Son olarak, “Göstericiler öldürüldü” cümlesi polisin olaydaki rolünü örtük bir biçime getirebilir.

Retorik boyutu metnin tüm yapısal seviyelerini etkileyebilir. Belirginlik yapılanması neyin en önemli olduğunu ifade ya da işaret ederken; her seviyedeki çeşitli özel işlemler metinin daha ikna edici olabilmesi için kullanılır. Kafiye gibi fonolojik işlemler, benzerlik gibi sentaktik işlemler, karşılaştırmalar ve metaforlar gibi anlamsal (semantik) işlemler bu işlemlerin en bilinir olanlarındandır. Benzer bir şekilde haber metinlerinde de abartma yapmak, eksik beyan vermek için kelimeler; zıtlık kurmak veya haberi doruk noktasına ulaştırmak için kelime ve cümle anlamları kullanılabilir (Van Dijk, 1988a: 16).

2.2. Nicel Verilerin Analizi

Time ve Newsweek dergilerinde 6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1990 yer alan haberlerin sayısal verilerinin ortaya koyulması, dergilerin kriz sürecindeki tavrının açığa çıkarılabilmesi sürecinde önemli olarak değerlendirilmektedir. Bu noktada elde edilen nicel verilerin, nitel çalışmayı ve konunun anlaşılabilir olmasını destekleyebileceği düşünülebilir.

Çizelge 2.1 ve Çizelge 2.2’de 6 Ağustos 1990 - 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Newsweek ve Time dergilerinde yer alan Körfez Krizi ile ilgili haberlerin bulunduğu sayfalar gösterilmiştir. Buna göre, söz konusu zaman zarfında Körfez Krizi’ne Newsweek dergisinin 572, Time dergisinin de 523 sayfa ayırdığı görülmektedir.

70

Çizelge 2.1. Newsweek dergisinin Körfez Krizi ve Savaşı’na yer verdiği sayfalar

Tarih Körfez Savaşı Haberlerinin Yer Aldığı Sayfalar Toplam Sayfa 6 Ağustos 1990 7,31 2 13 Ağustos 1990 Kapak,3,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23 17 20 Ağustos 1990 Kapak,1,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23 21 27 Ağustos 1990 Kapak, 1,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23 17 3 Eylül 1990 Kapak,1,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25 23 10 Eylül 1990 Kapak,1,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25 19 17 Eylül 1990 Kapak,1,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19 17 24 Eylül 1990 3,11,12,13,14,15,16,17 8 1 Ekim 1990 1,7,8,9,10,11,12,13,14,15 10 8 Ekim 1990 Kapak,1,9,10,11,12,13,14,15,16,19 11 15 Ekim 1990 3,20,21,22,23 5 22 Ekim 1990 11,17 2 29 Ekim 1990 Kapak,1,3,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19 13 5 Kasım 1990 5,24,25,26 4 12 Kasım 1990 1,9,10,11,12,13,14,15,16,17 10 19 Kasım 1990 1,9,10,11,12,13 6 26 Kasım 1990 7,28,29,30,31,32,33 7 3 Aralık 1990 11,26,27,28,29 5 10 Aralık 1990 Kapak,1,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17 12 17 Aralık 1990 7,20,21,22,23,24,25 7 24 Aralık 1990 1,7,8,9,10,11,12,13 8 31 Aralık 1990 Ulaşılamamıştır - 7 Ocak 1991 14,15,16,18,19,20,21 7 14 Ocak 1991 Kapak,1,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21 15 21 Ocak 1991 Kapak,1,3,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26, 24 27,28,29 28 Ocak 1991 Kapak,1,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23, 45 24,25,26,27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41,42,43,44,45 4 Şubat 1991 Kapak,1,3,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26, 39 27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41,42,43,56 11 Şubat 1991 Kapak,1,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25, 29 26,27,28,29,30,31 18 Şubat 1991 Kapak,3,6,7,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26, 25 27,28,29 25 Şubat 1991 Kapak,1,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23, 29 24,29,30,31,32,33 4 Mart 1991 Kapak,1,3,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26, 36 27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41 11 Mart 1991 Kapak,1,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25, 46 26,27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41,42,43,44,45,46, 47,48 18 Mart 1991 Kapak,1,3,4,5,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24, 29 25,26,27,28,29,30 25 Mart 1991 Kapak,1,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15 13 1 Nisan 1991 16,17,18,19,22,23,24,32,33,34,35 11 TOPLAM 572 71

Çizelge 2.2. Time dergisinin Körfez Krizi ve Savaşı’na yer verdiği sayfalar

Tarih Körfez Savaşı Haberlerinin Yer Aldığı Sayfalar Toplam Sayfa 6 Ağustos 1990 46,47,48 3 13 Ağustos 1990 Kapak,16,17,18,19,20,21,22,23,24 10 20 Ağustos 1990 Kapak,18,19,20,21,22,26,27,28,29,30,31,32,33,34,36,37,38,39, 21 42,43 27 Ağustos 1990 Kapak,3,7,14,15,16,17,18,19,20,21,24,25,26,27,28,29,30,32,37 20 3 Eylül 1990 Kapak,1,24,25,26,27,28,29,30,31,32,34,35,36,37,39,40,41,42,43, 21 44 10 Eylül 1990 Kapak,1,20,21,22,23,24,27,28,30,31,32,34,35,36,37 16 17 Eylül 1990 3,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,21 13 24 Eylül 1990 Kapak,2,32,33,34,35,36,38,39,40,41,44,45 13 1 Ekim 1990 50,51,52,54,55 5 8 Ekim 1990 26,27,28,29,30,31,33,34,39 9 15 Ekim 1990 3,50,51,52,53,54,55,56 8 22 Ekim 1990 4,38,39,40,42,43 6 29 Ekim 1990 Kapak,2,48,49,50,51 6 5 Kasım 1990 3,10,11,12,13,14,15 7 12 Kasım 1990 Kapak,2,24,25,26,27,28,29,30,31,34 11 19 Kasım 1990 Kapak,2,48,49,50,51 6 26 Kasım 1990 Kapak,30,31,32,33,34 6 3 Aralık 1990 22 1 10 Aralık 1990 Kapak,26,27,28,29,30,35,38,39,40,42,43 12 17 Aralık 1990 Kapak,2,28,29,30,31,32,33, 8 24 Aralık 1990 Kapak,26,27,28,29,30,31,32,33,36,37,38,43 13 31 Aralık 1990 26,27 2 7 Ocak 1991 22,23,24,25,26,54,55,56 8 14 Ocak 1991 Kapak,2,12,13,14,15,16,17,28,29,30 11 21 Ocak 1991 Kapak,9,22,23,24,25,26,27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,37,40,41, 23 42,43,44 28 Ocak 1991 Kapak,2,3,14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,29,30,31,32,33,34, 39 35,37,38,39,40,63,64,65,66,67,68,69,70,71,72,73,74,77,78 4 Şubat 1991 Kapak,2,13,15,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30,32, 36 33,34,35,36,37,39,40,41,42,43,44,45,46,47,48,49 11 Şubat 1991 Kapak,2,3,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30,33,34,35,36,37,38, 29 39,40,41,42,51,52,53,54,55 18 Şubat 1991 Kapak,2,3,14,15,16,17,18,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,30,31, 24 32,33,34,39 25 Şubat 1991 Kapak,16,17,18,19,20,21,23,24,27,28,29,30,31,32,33,34,35, 29 36,37,38,47,48,49,50,51,52,53,55 4 Mart 1991 Kapak,3,18,19,20,21,22,23,24,25,26,28,32,33,34,35,36,37, 25 38,39,40,41,42,47,48 11 Mart 1991 Kapak,2,3,16,17,18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,30,31,32,33,34, 48 35,36,38,39,40,41,42,43,44,45,46,47,48,49,50,51,52,53,54,55, 56,57,58,61,62,63,64,66 18 Mart 1991 Kapak,2,3,17,18,19,20,21,22,23,25,26,27,28,29,30,31,32,33,34, 26 35,36,37,38,56,58 25 Mart 1991 21,36,39,40,41,42,43 7 1 Nisan 1991 82 1 TOPLAM 523 72

140 124 122 120 91 118 100 106 80 67 57 81 60 41 63 30 36 40 54 32 11 20 34 27 0 1 Ağu.90 Eyl.90 Eki.90 Kas.90 Ara.90 Oca.91 Şub.91 Mar.91 Nis.91

Körfez Savaşı ile İlgili Sayfa Sayısı-Newsweek (Toplam 572) Körfez Savaşı ile İlgili Sayfa Sayısı-Time (Toplam 523)

Şekil 2.3. Newsweek ve Time dergilerinin Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili haberler için ayırdıkları sayfa sayılarının aylara göre dağılımı

Şekil 2.3 incelendiğinde, Newsweek dergisinin Körfez Krizi’ne Ağustos 1990’da 57, Eylül 1990’da 67, Ekim 1990’da 41, Kasım 1990’da 27, Aralık 1990’da 32, Ocak 1991’de 91, Şubat 1991’de 122, Mart 1991’de 124 ve Nisan 1991’de 11 sayfa ayırdığı görülmektedir. Time dergisi ise krize Ağustos 1990’da 54, Eylül 1990’da 63, Ekim 1990’da 34, Kasım 1990’da 30, Aralık 1990’da 36, Ocak 1991’de 81, Şubat 1991’de 118, Mart 1991’de 106 ve Nisan 1991’de 1 sayfa ayırmıştır. Grafik dikkatli incelendiğinde, her iki derginin de gerek toplam sayfa sayılarının gerekse bu sayfalarının aylara göre dağılımının oldukça benzer olduğu ortaya çıkmaktadır. Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi ile birlikte Ağustos ve devamındaki Eylül ayında artış gösteren sayfa sayılarının Ekim, Kasım ve Aralık aylarında düşüşe geçtiği; koalisyon kuvvetlerinin Irak’ı vurmaya başladığı 17 Ocak 1991’den itibaren tekrar yükselen bir seyir kazandığı ve Nisan ayına kadar bu ivmesini sürdürdüğü görülmektedir.

40 35 35

30 23 20 20 10 0 Time Newsweek

Körfez Krizi ve Savaşı'nı Kapak Yaptıkları Sayı Toplamı Söz Konusu Zaman Diliminde Yayınladıkları Sayı Toplamı

Şekil 2.4. Newsweek ve Time dergilerinin kapak sayfalarında Körfez Krizi ve Savaşı’na yer verme frekansları 73

Şekil 2.4 incelendiğinde, Newsweek dergisinin 6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1991 tarihleri arasında yayınladığı 35 sayıdan 20’sinin; Time dergisinin ise aynı zaman zarfında yayınladığı 35 sayıdan 23’ünün kapağında Körfez Krizi’ne yer verildiği görülmektedir.

80 64 57 60 58 36 41 49 40 29 22 15 18 33 20 31 18 20 17 6 0 11 1 Ağu.90 Eyl.90 Eki.90 Kas.90 Ara.90 Oca.91 Şub.91 Mar.91 Nis.91

Körfez Krizi ve Savaşı ile İlgili Haber Sayısı - Newsweek (Toplam 268) Körfez Krizi ve Savaşı ile İlgili Haber Sayısı - Time (Toplam 258)

Şekil 2.5. Newsweek ve Time dergilerinin Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili yaptıkları haber sayılarının aylara göre dağılımı

Şekil 2.5 incelendiğinde, Newsweek dergisinin Körfez Krizi ile ilgili Ağustos 1990’da 29, Eylül 1990’da 31, Ekim 1990’da 20, Kasım 1990’da 11, Aralık 1990’da 17, Ocak 1991’de 33, Şubat 1991’de 64, Mart 1991’de 57 ve Nisan 1991’de 6 haber yaptığı görülmektedir. Time dergisi ise kriz ile ilgili Ağustos 1990’da 18, Eylül 1990’da 36, Ekim 1990’da 22, Kasım 1990’da 15, Aralık 1990’da 18, Ocak 1991’de 41, Şubat 1991’de 58, Mart 1991’de 49 ve Nisan 1991’de 1 haber yapmıştır. Grafik dikkatli incelendiğinde, sayfa sayılarındaki gibi, her iki derginin de gerek toplam haber sayılarının gerekse bu haberlerin aylara göre dağılımının oldukça benzer olduğu ortaya çıkmaktadır. Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi ile birlikte Ağustos ve devamındaki Eylül ayında artış gösteren haber sayılarının Ekim, Kasım aylarında düşüşe geçtiği; Aralık, Ocak ve Şubat aylarında tekrar yükselme eğilimi gösterdikten sonra Mart ve Nisan aylarında düzenli olarak azaldığı görülmektedir.

6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Newsweek dergisi tarafından kullanılan görseller Şekil 2.6’da sınıflandırılmıştır. Buna göre, söz konusu zaman zarfında dergide 251 adet asker ve silah görseli, 201 adet politikacı ve üst düzey asker görseli, 62 adet karikatür, 46 adet harita/plan/kroki, 32 adet Batılı rehine görseli, 28 adet kamuoyu yoklama çizelgesi, 20 adet protesto/gösteri görseli, 13 adet petrol kuyusu/boru hattı görseli, 12 adet Iraklı savaş esiri görseli, 11 adet koalisyon savaş esirleri görseli ve 11 adat Irak’ta tahrip edilen araç ve yer görseli kullanılmıştır. 74

300 251 250 201 200 150 98 100 62 46 32 28 50 20 13 12 11 11 0

Toplam: 785 resim

Şekil 2.6. Newsweek dergisi tarafından kullanılan görsellerin sınıflandırılması

Şekil 2.6’da diğer kategorisinde gösterilen 98 adet görsele ilişkin açıklamalar Çizelge 2.3’te yapılmıştır.

Çizelge 2.3. Newsweek dergisinde diğer kategorisinde değerlendirilen görseller

75

6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1990 tarihleri arasında Time dergisi tarafından kullanılan görseller Şekil 2.7’de sınıflandırılmıştır. Buna göre, söz konusu zaman zarfında dergide 210 adet politikacı ve üst düzey asker görseli, 181 adet asker ve silah görseli, 35 adet harita/plan/kroki, 29 adet protesto/gösteri görseli, 20 adet kamuoyu yoklama çizelgesi, 20 adet grafik, 17 adet gazeteci görseli, 14 adet Iraklı sivil görseli, 14 adet ölen A.B.D.li asker görseli, 13 adet Irak’ta tahrip edilen araç ve yer görseli, 12 adet petrol kuyusu/boru hattı görseli kullanılmıştır.

250 210 200 181 143 150 100 35 29 50 20 20 17 14 14 13 12 0

Toplam:708 resim

Şekil 2.7. Time dergisi tarafından kullanılan görsellerin sınıflandırılması

Şekil 2.7’de diğer kategorisinde gösterilen 143 adet görsele ilişkin açıklamalar Çizelge 2.4’te yapılmıştır.

Çizelge 2.4. Time dergisinde diğer kategorisinde değerlendirilen görseller

76

Çizelge 2.4. (devam) Time dergisinde diğer kategorisinde değerlendirilen görseller

6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Newsweek ve Time dergilerinde yer alan askeri fotoğraflar Şekil 2.8’de gösterilmiştir. Newsweek dergisinde yer alan 251 askeri fotoğrafın 228’inin koalisyon kuvvetlerine, 23’ünün ise Irak ordusuna ait fotoğraflar olduğu; Time dergisinde yer alan 181 askeri fotoğrafın 165’inin koalisyon kuvvetlerine, 16’sının da Irak ordusuna ait fotoğraflar olduğu görülmektedir. Her iki dergide de Irak ordusuna ait fotoğrafların koalisyon kuvvetlerine ait fotoğraflara oranı yaklaşık olarak yüzde 10’dur.

300 251 250 228

200 181 165 150

100

50 23 16 0 Newsweek Time

Koalisyon Kuvvetleri Irak Toplam

Şekil 2.8. Newsweek ve Time dergilerinde Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili kullanılan askeri fotoğraflar 77

6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Newsweek dergisinde yayınlanan koalisyon kuvvetlerine ait 228 askeri fotoğrafın ülkelere göre dağılımı Şekil 2.9’da gösterilmiştir. Buna göre, kullanılan 228 koalisyon kuvvetleri fotoğrafının 181’i A.B.D., 11’i Fransa, 9’u Birleşik Krallık, 7’si Suudi Arabistan, 5’i Suriye, 2’si İtalya, 2’si Mısır, 1’i İsveç ve 1’i de Kuveyt kuvvetlerine aittir. Birleşmiş Milletler kararları ile meşruiyeti sağlanmış ve uluslararası işbirliği vurgusu yapılan Körfez Savaşı’nın sunumunda kullanılan askeri fotoğrafların %79.3’ünün A.B.D. kuvvetlerine ait olması dikkat çekicidir.

250 228 181 200 150 100 50 11 9 9 7 5 2 2 1 1 0

Şekil 2.9. Newsweek dergisinde yayınlanan Koalisyon Kuvvetleri’ne ait askeri fotoğrafların ülkelere göre dağılımı

6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Time dergisinde yayınlanan koalisyon kuvvetlerine ait 165 askeri fotoğrafın ülkelere göre dağılımı Şekil 2.10’da gösterilmiştir. Buna göre, kullanılan 165 koalisyon kuvvetleri fotoğrafının 127’si A.B.D., 14’ü Suudi Arabistan, 5’i Birleşik Krallık, 5’i Kuveyt, 4’ü Fransa, 3’ü İsrail, 3’ü Mısır, 2’si Suriye, 1’i Avustralya ve 1’i Katar kuvvetlerine aittir. Newsweek dergisine benzer şekilde, Time dergisinde de Amerikan kuvvetlerine ait fotoğraflar %76.9’luk oranı ile dikkat çekmektedir.

200 165 150 127 100 50 14 5 5 4 3 3 2 1 1 0

Şekil 2.10. Time dergisinde yayınlanan Koalisyon Kuvvetleri’ne ait askeri fotoğrafların ülkelere göre dağılımı 78

Çizelge 2.5. Newsweek dergisinde fotoğrafları sunulan politikacı ve üst düzey askerler Resim Adı Görevi Sayısı Saddam Hüseyin Irak Devlet Başkanı 41 George Herbert Walker Bush ABD Başkanı 33 General Colin Luther Powell ABD Genelkurmay Başkanı 16 General Herbert Norman Schwarzkopf ABD Körfez Birlikleri Komutanı 15 James Baker ABD Dışişleri Bakanı 11 ABD’li siyasetçi ve bürokratlar Senatörler, bakan yardımcıları, eski 13 bakanlar, emekli generaller Dick Cheney ABD Savunma Bakanı 6 Mihail Sergeyeviç Gorbaçov SSCB Devlet Başkanı 6 Kral Hüseyin Ürdün Kralı 5 Cabir el-Ahmed el-Sabah Kuveyt Emiri 4 Muhammed Hüsnü Said Mübarek Mısır Cumhurbaşkanı 4 Hafız Esad Suriye Devlet Başkanı 4 Margaret Hilda Thatcher Birleşik Krallık Başbakanı 4 John Major Birleşik Krallık Başbakanı 4 Tarık Aziz Irak Dışişleri Bakanı 3 Akbar Hashemi Rafsanjani İran Devlet Başkanı 3 Kral Fehd bin Abdülaziz el-Suud Suudi Arabistan Kralı 3 Yaser Arafat Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı 3 Birleşmiş Milletler Delegeleri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 3 Turgut Özal Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı 2 James Danforth (Dan) Quayle ABD Başkan Yardımcısı 2 Toşiki Kaifu Japonya Başbakanı 2 Eduard Şevardnadze SSCB Dışişleri Bakanı 2 Helmut Kohl Almanya Şansölyesi 1 Hans Dietrich Genscher Almanya Dışişleri Bakanı 1 Sultan bin Abdulaziz el-Suud Suudi Arabistan Savunma Bakanı 1 Ali Ekber Velayeti İran Dışişleri Bakanı 1 General Michael J. Dugan ABD Hava Kuvvetleri Komutanı 1 Dmitriy Timofeyeviç Yazov SSCB Savunma Bakanı 1 Brent Scowcroft ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı 1 Marlin Fitzwater Beyaz Saray Basın Sözcüsü 1 Lee Kuan Yew Singapur Başbakanı 1 Kersten Voight Almanya Milletvekili 1 Geoffrey Howe Birleşik Krallık Eski Dışişleri Bakanı 1 Yasuhiro Nakasone Japonya Eski Başbakanı 1 TOPLAM 201

79

Çizelge 2.6. Time dergisinde fotoğrafları sunulan politikacı ve üst düzey askerler Resim Adı Görevi Sayısı Saddam Hüseyin Irak Devlet Başkanı 31 George Herbert Walker Bush ABD Başkanı 31 ABD’li siyasetçi ve bürokratlar Senatör, büyükelçi, bakan yardımcısı, 19 eski bakan, emekli general James Baker ABD Dışişleri Bakanı 18 General Herbert Norman Schwarzkopf ABD Körfez Birlikleri Komutanı 10 General Colin Luther Powell ABD Genelkurmay Başkanı 9 Dick Cheney ABD Savunma Bakanı 9 Mihail Sergeyeviç Gorbaçov SSCB Devlet Başkanı 8 Kral Fehd bin Abdülaziz el-Suud Suudi Arabistan Kralı 7 Kral Hüseyin Ürdün Kralı 6 Muhammed Hüsnü Said Mübarek Mısır Cumhurbaşkanı 6 Tarık Aziz Irak Dışişleri Bakanı 6 İzak Şamir İsrail Başbakanı 5 Cabir el-Ahmed el-Sabah Kuveyt Emiri 4 Yaser Arafat Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı 3 Hafız Esad Suriye Devlet Başkanı 3 Eduard Şevardnadze SSCB Dışişleri Bakanı 3 Yevgeni Primakov Mihail Gorbaçov’un Danışmanı 3 Şeyh Saad El Abdullah el Sabah Kuveyt Başbakanı 2 Turgut Özal Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı 2 Brent Scowcroft ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı 2 John H. Sununu Beyaz Saray Personel Başkanı 2 François Mitterand Fransa Cumhurbaşkanı 2 Margaret Hilda Thatcher Birleşik Krallık Başbakanı 1 Prens Sultan bin Abdulaziz el-Suud Suudi Arabistan Savunma Bakanı 1 Ahmet Zeki Yamani Suudi Arabistan Eski Petrol Bakanı 1 Prens Bender bin Sultan el Suud Suudi Arabistan ABD Büyükelçisi 1 Utman el Humaide Suudi Arabistan Savunma Bakan Yrd. 1 Şeyh Selim el Sabah Kuveyt İçişleri Bakanı 1 Şeyh Ali el Khalifa el Sabah Kuveyt Ekonomi Bakanı 1 Moşe Arens İsrail Savunma Bakanı 1 Rehavam Ze’evi İsrailli Politikacı 1 Ayetullah Ali Hamaneyi İran Dini Lideri 1 Akbar Hashemi Rafsanjani İran Devlet Başkanı 1 Javier Perez de Cuellar Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri 1 Birleşmiş Milletler Delegeleri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1 Pete Williams Pentagon Basın Sözcüsü 1 General Thomas William Kelly Pentagon Brifing Sorumlusu 1 General Michael Dugan ABD Hava Kuvvetleri Komutanı 1 William Hedgcock Webster CIA Direktörü 1 Alexander Alexandrovich Bessmertnykh SSCB Dışişleri Bakanı 1 Jacques Poos Lüksemburg Dışişleri Bakanı 1 TOPLAM 210 80

Newsweek ve Time dergilerinde fotoğraflarına yer verilen politikacı ve üst düzey askeri yetkililer ve bu kişilerin Körfez Krizi esnasındaki görevleri Çizelge 2.5 ve Çizelge 2.6’da gösterilmiştir. Her iki dergide de en çok resimleri yayınlanan kişiler A.B.D. Başkanı George Bush ve Irak lideri Saddam Hüseyin’dir. Bu bağlamda krizin ve savaşın sunumunda Saddam Hüseyin’in olumsuz; George Bush’un ise olumlu olarak çerçevelendirildiği düşünülebilir. Bununla birlikte gerek Newsweek, gerekse Time dergilerinde fotoğrafları kullanılan kişilerin ülkelerindeki çeşitlilik göz önünde bulundurulduğunda; Irak’a düzenlenecek A.B.D. öncülüğündeki askeri harekatın meşru kılınabilmesi için dünya genelinde bir kamuoyu oluşturma gayreti içinde olunduğu da değerlendirilebilir.

2.3. Söylem Analizine Konu Olan Haberlerin Seçimi

6 Ağustos 1990 – 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Körfez Krizi ve Savaşı hakkında Newsweek dergisinde 268, Time dergisinde ise 258 haber yayınlaşmıştır. Yapılan incelemede kamuoyu oluşturma bağlamında ele alınabileceği değerlendirilen Newsweek dergisinin 42, Time dergisinin ise 38 haberi söylem analizi için seçilmiştir. 8 başlık altında kategorize edilen 80 haberin kategorilere göre dağılımı Çizelge 2.7’de gösterilmiştir.

Çizelge 2.7. Söylem analizine konu olan haberlerin kategorize edilmesi

Kategori Haber Sayısı Haber Sayısı (Newsweek) (Time) Saddam Hüseyin’i kötülemeye yönelik haberler 6 7

Irak ve Kuveyt’teki sivil rehinelere, savaş esirlerine ve 9 6 mültecilere yönelik haberler Diplomatik girişimlere, uluslararası kararlara ve savaşın 8 8 meşruiyetine yönelik haberler Teknolojik üstünlüğe yönelik haberler 8 3

Irak’ın teröristlerle işbirliği yapmasına yönelik haberler 3 3

Irak’ın çevre terörüne yönelik haberler 2 3

Vietnam Savaşı’na dair olumsuz algının değiştirilmesine 3 4 yönelik haberler Koalisyon ülkelerinin işbirliğine yönelik haberler 3 4

Toplam 42 38

81

2.4. Newsweek Dergisi Körfez Savaşı Haberlerinin Çözümlenmesi

2.4.1. Haberlerin makro yapıya yönelik tematik analizi

2.4.1.1. Haber başlıkları

Okuyucunun ilgisini çekme ve okunma olasılığı haber başlıklarının çarpıcı olması ile doğru orantılı olduğundan başlıkların haberlerin en dikkat çekici bölümleri oldukları değerlendirilebilir. Başlıklar, haberi duyurmak ve içeriği ile alakalı ipuçları vermek suretiyle ana olayın temasını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, okuyucuların haberi okuması için yönlendirilmesi maksadıyla başlıklarda bilgi eksiltmesine gidilebilmekte ve neyin haber verildiğinin ve ne söylendiğinin anlaşılması da zorlaştırılabilmektedir (İşkar, 2014: 99-100). Newsweek dergisinin Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili yaptığı haberler sekiz başlık atında kategorize edilmiştir.

Saddam Hüseyin’i kötülemeye yönelik haberler:

Başlık 1: “Playing the Bully Again” / Yine Zorbayı Oynuyor (Newsweek, 6 Ağustos 1990: 31).

Başlık 2: “Baghdad’s Bully” / Bağdat’ın Zorbası (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 10).

Başlık 3: “The Making of a Monster” / Bir Canavarın Yaratılması (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 16).

Başlık 4: “Inside Iraq” / Irak’ın İçinde (Newsweek, 8 Ekim 1990: 10).

Başlık 5: “Under the Boot” / Çizmelerin Altında (Newsweek, 15 Ekim 1990: 20).

Başlık 6: “More Than a Madman” / Deliden Daha Fazlası (Newsweek, 14 Ocak 1991: 16).

Irak ve Kuveyt’teki sivil rehinelere, savaş esirlerine ve mültecilere yönelik haberler:

Başlık 7: “Waiting, Hoping, Praying” / Beklemek, Umut Etmek, Dua Etmek (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 15). 82

Başlık 8: “War Path” / Savaş Yolu (Newsweek, 27 Ağustos 1990: 10).

Başlık 9: “The Hostage Dilemma” / Rehine Çıkmazı (Newsweek, 27 Ağustos 1990: 15).

Başlık 10: “Staring down the Bully” / Zorbayı Sindirmek (Newsweek, 3 Eylül 1990: 7).

Başlık 11: “The Wrong Place, The Wrong Time” / Yanlış Yer, Yanlış Zaman (Newsweek, 3 Eylül 1990: 22).

Başlık 12: “The Long Road Home” / Eve Giden Uzun Yol (Newsweek, 17 Eylül 1990: 18).

Başlık 13: “‘Try Not to Hit This House’” / “Bu Evi Vurmamaya Çalışın (Newsweek: 8 Ekim 1990, 14).

Başlık 14: “Notes from Underground” / Yerin Altından Notlar (Newsweek, 12 Kasım 1990: 12).

Başlık 15: “Stick or No Stick?” / Sopayla mı Sopasız mı (Newsweek, 17 Aralık 1990: 20).

Diplomatik girişimlere, uluslararası kararlara ve savaşın meşruiyetine yönelik haberler:

Başlık 16: “Time Out for Talk” / Müzakere İçin Ara (Newsweek, 10 Eylül 1990: 10).

Başlık 17: “Talking Peace and Moving Toward” / Barışı Konuşmak ve Savaşa Yönelmek (Newsweek, 8 Ekim 1990: 16).

Başlık 18: “Still Searching for a Way to Avoid War” / Halen Savaşı Önlemek İçin Bir Yol Arıyor (Newsweek, 19 Kasım 1990: 12).

Başlık 19: “Why We Are in The Gulf” / Neden Körfez’deyiz (Newsweek, 26 Kasım 1990: 30).

Başlık 20: “Bush’s 47-Day Gamble” / Bush’un 47 Günlük Kumarı (Newsweek, 10 Aralık 1990: 15). 83

Başlık 21: “First Steps Toward Peace” / Barış İçin İlk Adımlar (Newsweek, 17 Aralık 1990: 25).

Başlık 22: “Peace Talks ‘On Hold’: Playing Chicken” / Barış Görüşmeleri “Beklemede”: En Cesuru Görmek İçin Tehlikeli Oyunlar (Newsweek, 24 Aralık 1990: 10).

Başlık 23: “Jim Baker’s Biggest Test” / Jim Baker’ın En Büyük Sınavı (Newsweek, 14 Ocak 1991: 10).

Teknolojik üstünlüğe yönelik haberler:

Başlık 24: “Air Power Faces Its Biggest Test” / Hava Gücü En Büyük Sınavı ile Karşı Karşıya (Newsweek, 21 Ocak 1991: 26).

Başlık 25: “Desert Storm” / Çöl Fırtınası (Newsweek, 28 Ocak 1991: 7).

Başlık 26: “A New Kind of Warfare” / Yeni Bir Savaş Türü (Newsweek, 28 Ocak 1991: 11).

Başlık 27: “Bringing Them Back Alive” / Onları Canlı Olarak Geri Getirmek (Newsweek, 4 Şubat 1991: 36).

Başlık 28: “Star Wars in the Desert” / Çölde Yıldız Savaşları (Newsweek, 18 Şubat 1991: 6).

Başlık 29: “War’s New Science” / Savaşın Yeni Bilimi (Newsweek, 18 Şubat 1991: 20).

Başlık 30: “The Mind of a Missile” / Bir Füzenin Aklı (Newsweek, 18 Şubat 1991: 22).

Başlık 31: “The Might and Myth of the B-52” / B-52’nin Yeteneği ve Miti (Newsweek, 18 Şubat 1991: 26).

Irak’ın teröristlerle işbirliği yapmasına yönelik haberler:

Başlık 32: “In Baghdad, a Welcome Mat for Terrorists” / Bağdat’ta Teröristler İçin Kırmızı Halı (Newsweek, 3 Eylül 1990: 19). 84

Başlık 33: “The World Is Wide Open to Us” / Dünya Bize Ardına Kadar Açık (Newsweek, 8 Ekim 1990: 12).

Başlık 34: “Terror: Iraq’s Second Front” / Terör: Irak’ın İkinci Cephesi (Newsweek, 28 Ocak 1991: 32).

Irak’ın çevre terörüne yönelik haberler:

Başlık 35: “Saddam’s Ecoterror” / Saddam’ın Çevre Terörü (Newsweek, 4 Şubat 1991: 22).

Başlık 36: “Trying to Bail Out the Titanic” / Titanic’i Kurtarmaya Çalışmak (Newsweek, 11 Şubat 1991: 25).

Vietnam Savaşı’na dair olumsuz algının değiştirilmesine yönelik haberler:

Başlık 37: “‘No Vietnam’” / “Bu Bir Vietnam Değil” (Newsweek, 10 Aralık 1990: 8).

Başlık 38: “This Time, a Winnable War” / Bu Sefer Kazanılabilir Bir Savaş (Newsweek, 10 Aralık 1990: 12).

Başlık 39: “The Military’s New Image” / Ordunun Yeni İmajı (Newsweek, 11 Mart 1991: 30).

Koalisyon ülkelerinin işbirliğine yönelik haberler:

Başlık 40: “The Staunchest Ally” / En Sadık Müttefik (Newsweek, 8 Ekim 1990: 15).

Başlık 41: “One Army, 38 Flags” / Bir Ordu, 38 Bayrak (Newsweek, 4 Mart 1991: 22).

Başlık 42: “The Spirit of Lafayette Revived” / Lafayette Ruhu Yeniden Canlandı (Newsweek, 4 Mart 1991: 26).

85

2.4.1.2. Haber girişleri

Tematik yapının analizinde, haber girişleri de habere ilişkin çerçevenin çizilmesi esnasında neyin önemli olduğunun tespit edilebilmesinde haber söyleminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır (İşkar: 2014: 106). Çalışmada haber girişi olarak spotlar ve ilk paragraflar ele alınmaktadır.

Haber Girişi 1: 6 Ağustos 1990 tarihinde “Yine Zorbayı Oynuyor” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam Hüseyin ham petrolün fiyatını arttırmak konusunda OPEC’i zorluyor.” ifadelerine yer verilmiş; haberin ilk paragrafında “Saddam Hüseyin Ortadoğu’nun zorbası olarak bilindik rolünü oynuyormuş gibi görünüyor. Iraklı diktatör ağır silahlarla destekli en az 30.000 kişilik birliklerini, Irak’ı arkadan bıçaklayan ve cezalandırılması gereken bir Amerikan kuklası olarak tanımladığı Kuveyt’in sınırına yığdı. Kuveyt ve diğer bir körfez ülkesi olan Birleşik Arap Emirlikleri’ni (B.A.E.) piyasaya ucuz petrol satmakla ve dünya çapında bir tokluk oluşması neticesinde enerji fiyatlarında bir çöküşe sebep olmakla suçladı…Hüseyin sadece kabadayılık taslıyordu ama istediğini elde etti. Kuveyt ve B.A.E., Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’ndeki (OPEC) üretim kotalarında kalacaklarının sözünü verdiler. Haftanın sonlarına doğru Cenevre’de düzenlenen bir toplantıda, OPEC petrol bakanları ham petrolün varil fiyatını 3 dolar arttırma konusunda anlaşmaya vardılar.” ifadeleri kullanılmıştır. Beş paragraftan oluşan haber Saddam Hüseyin’in ve bir Kuveyt petrol sahasının görselleri ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 2: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Bağdat’ın Zorbası” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Şaşırtıcı Kuveyt işgali ile Saddam Hüseyin komşularını dehşete düşürdü ve yeni bir gerginliğe yol açtı. Onu durdurmak mümkün, ama hiç de kolay değil.” ifadelerine yer verilmiş, haberin ilk paragrafında “Bu Saddam Hüseyin’in en kolay fethiydi. Geçen Perşembe kavurucu çöl havasının en serin olduğu gece 02.00’da yüzlerce Irak tankı sınırın diğer tarafındaki zengin ama ufak Kuveyt Emirliği’ne geçti. Çok geçmeden altı şeritli bir otoyoldan Kuveyt’in savunmasız sayılabilecek zenginliklerine doğru büyük bir gürültü ile ilerliyorlardı. Bazı yerlerde çatışmalar alevlendi. Bu çatışmaların en şiddetlisi Emir’in erkek kardeşinin de işgalcilere direnirken öldüğü yer olarak söylenen kraliyet sarayında oldu. Emir, helikopter ile komşu Suudi Arabistan’a uçtu ve çok geçmeden Kuveyt güçleri, Saddam Hüseyin’in savaş 86 tecrübesi ile yoğurulmuş, güçlü ordusunun öncüleri tarafından mağlup edildi. Kuveyt’i korkudan donduran Saddam, kendisine karşı çıkmaya çalışan olduğu taktirde bölgeyi bir mezarlığa dönüştüreceği uyarısında bulundu.” ifadeleri kullanılmıştır. Ayrıca haberin devamında Bush’un, Saddam’dan çekinen Arap liderlerini desteklemek ve diğer demokrasilerden yardım istemek maksadıyla yoğun bir telefon trafiği içerisinde olduğu “Telefon Başında Yoğun Mesai” alt başlığı ile, Saddam Hüseyin’in yakın zamanda gerçekleştirilen bir Arap konferansında zengin körfez ülkelerinden 30 milyar dolarlık bir yardım talep etmesi, bu yardımı alamaması durumunda zorla alacağını belirtmesi “Zorla Alacağım” alt başlığı ile, 9 Kuveytli subaydan oluşan yeni bir Kuveyt hükümetin kurulması “Askeri Hükümet” alt başlığı ile, Saddam Hüseyin’in Arap ülkeleri ve Batı tarafından uygulanan teskin etme politikalarından karlı çıkması “Teskin Etme Politikaları” alt başlığı ile dergi tarafından okuyuculara aktarılmıştır. Haberde Saddam Hüseyin, George Bush, Margaret Hilda Thatcher, Emir Cabir el-Ahmed el-Sabah, Kral Hüseyin, Hafız Esad, Hüsnü Mübarek ve Kral Fahd’ın resimlerinin yanı sıra Ortadoğu petrol hatlarının krokisi, İran-Irak Savaşı’nda İran’a karşı savaşan bir Irak tankı ve Kuveytli direnişçilerle çatışan Irak askerlerinin bir zırhlı aracın arkasında mevzilenişini gösteren görsellere de yer verilmiştir.

Haber Girişi 3: 20 Ağustos 1990 tarihinde “Bir Canavarın Yaratılması” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Dünya Saddam’ın gücüne nasıl katkıda bulundu?” ifadelerine yer verilmiş, haberin ilk paragrafında “17 Mayıs 1987 günü gecenin karanlığında, Fransız yapımı Irak savaş uçağı tarafından fırlatılan iki Fransız Exocet füzesi, Basra Körfezi’nde seyir halinde olan Birleşik Devletler Gemisi (USS) Stark’ın gövdesine şiddetle çarptı. 37 Amerikan denizcisi öldü.” ifadeleri kullanılmıştır. Ayrıca, haberi desteklemek için Saddam Hüseyin’in askeri üniformalı bir resmine de yer verilmiştir.

Haber Girişi 4: 8 Ekim 1990 tarihinde “Irak’ın İçinde” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam’ın yalanlar dünyası, kabadayılığı ve gerçekleri algılamadaki başarısızlığı: Tek fikre saplanma eğiliminden mustarip olan Saddam Hüseyin’in rejimi, Kuveyt vizyonlarına karşı dünyanın gösterdiği öfkeyi hafife alıyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Zafer Takı’nın Irak versiyonu: Zaferin Elleri. Yeni tören yolunun üstünde 140 feet yüksekliğe uzanan, Saddam Hüseyin’in kendi bileklerinin büyük bir sureti olduğu söylenen, iki dev bronz bilek tarafından sımsıkı tutulan iki çapraz kılıç. Irak’ın ekonomisini harap eden bir savaşı 87 anmak için 120 milyon dolar harcanarak yapılan karmaşık bir abidenin parçaları. Kılıçların kınına gerilmiş, savaşta ölmüş yüzlerce İranlı askerin miğferleri ile dolu olan, ağ çantaları. Kalan miğferler ise anıtın altında bulunan caddede tırtıklı şeritler yapmak için çimento içine koyulmuş.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde basın açıklaması yapan Saddam Hüseyin’in, eğitimdeki Irak askerlerinin, elinde tüfek olan Iraklı kadınların, ekmek kuyruğunda bekleyen Iraklı insanların ve alışveriş yapan Iraklı sivillerin görsellerine de yer verilmiştir.

Haber Girişi 5: 15 Ekim 1990 tarihinde “Çizmelerin Altında” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam’ın Mukhabarat Servisi Kuveyt’i bozgunun, işkencenin ve cinayetin tüyler ürpertici korku hikayesine dönüştürdü. Kuveyt’in direnişi neredeyse kırıldı.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Saddam Hüseyin iyi bir sebepten ötürü neşeli görünüyordu. Geçen hafta askeri üniformalarını kuşanmış bir şekilde memleketinin en yeni köşesi olan işgal edilmiş Kuveyt’te dolaşıyordu. Irak televizyonunun kameraları kepenkleri inmiş dükkanları, tahrip edilmiş araçları, boş caddeleri çekerken neredeyse görüntülenebilecek hiçbir insan yoktu. Saddam gözlemlediği perişanlığa sevinmiş gibi görünüyordu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Kuveyt’te gezen Saddam Hüseyin’in, meskun mahal eğitimi yapan Amerikan askerlerinin ve yanan bir Irak kamyonunun görsellerine de yer verilmiştir.

Haber Girişi 6: 14 Ocak 1991 tarihinde “Deliden Daha Fazlası” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam kendisi tarafından tamamen sarsılan bir bölge olan Ortadoğu’nun ihtiras ve karmaşıklığını yansıtıyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Kılıçla kurulan imparatorluklar kendi kahramanlarına gereksinim duyarlar. İslam’ın en unutulmaz figürlerinden birisi, 8. yüzyıl generali Tarık Bin Ziyad’tır. O Hristiyan Avrupa’sına peygamberin dinini ilk kez getiren kişidir. 711 yılında Kuzey Afrika’dan Gibraltar’a geçen Tarık Bin Ziyad gemilerini ateşe verdikten sonra adamlarına şu şekilde seslenmiştir: ‘Deniz arkanızda, düşman ise önünüzde. Ya Allah, cesaret ve azminizi korumak dışında başka bir kurtuluşunuz yok.’” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Saddam Hüseyin’in askeri üniformalı, takım elbiseli, yerel Arap kıyafetleri içindeki görsellerinin yanı sıra, Saddam Hüseyin posteri önündeki Iraklı çocukların görseli de yer almıştır. 88

Haber Girişi 7: 20 Ağustos 1990 tarihinde “Beklemek, Umut Etmek, Dua Etmek” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Potansiyel rehine krizinin risklerini değerlendirmek” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Tahran’da 52 Amerikalı’nın esir alınması Jimmy Carter’ın 1980’de aldığı mağlubiyetin kati sebeplerinden birisiydi. Lübnan’daki 6 Amerikalı rehinenin serbest bırakılması yönündeki çabaları, Ronald Reagan’ı İran kontra skandalının içine soktu. Şimdi ise hem Batı’nın ekonomisini hem de Ortadoğu’nun dengesini tehdit eden bir krizle yüzleşen George Bush, ellerinde 3.500 Amerikan hayatı tutan kavgacı bir diktatörle bir şekilde ilgilenmek zorunda.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Kuveyt’te petrol işçisi olarak çalışan bir Amerikan vatandaşının çocuklarının görseline de yer verilmiştir.

Haber Girişi 8: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Savaş Yolu” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Suudi Arabistan’daki Birleşik Devletler askeri yığınaklanması devam ettikçe, Irak’ın Amerikan vatandaşlarını toplama tehditleri yeni bir rehine krizi korkusunu arttırıyor ve tam ölçekli bir savaş olasılığını yükseltiyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Bir sunucunun geçen Cumartesi günü Irak televizyonunda okuduğu bildiri ile, Saddam Hüseyin bir kez daha beklentilerin uzağında durdu. Bildiri, Irak ve Kuveyt’te tutulan 3.100 Amerikan vatandaşı ve binlerce diğer Batılının can güvenliğine sert bir tehdit içeriyor. Sunucu, imalı bir şekilde saldırgan milletlerin vatandaşlarının Irak askeri üslerinde ve Amerikan bombalarının potansiyel hedeflerinde esir olarak tutulacağı uyarısında bulundu. Bununla birlikte Bağdat’a uygulanan uluslararası ticari ambargo sebebiyle yabancıların, Irak askerleri ve kritik işçilerin besin ihtiyaçlarından artan gıda maddelerini bölüşmek zorunda kalacakları uyarısı da yapıldı. Sunucu, bu hoşgörüsüzlüğün yabancı ailelerin bebeklerine dahi uygulanacağı söyledi.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, Suudi Arabistan’da savaş hazırlığı yapan Amerikan birliklerine ait dört görselle desteklenmiştir.

Haber Girişi 9: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Rehine Çıkmazı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Batı’nın ellerinin bağlanmasına izin vermek ya da kan banyosu riskini almak.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Bu, 1962’deki Küba füze krizinden beri, bir Amerikan Başkanı’nın yüzleştiği en zor seçim. John F. Kennedy’nin Küba’daki Sovyet füzeleri hakkında ne yapacağını düşünmek için 13 günü vardı. George Bush’un Ortadoğu’daki rehineler hakkında karar vermek için bu kadar uzun bir süresi olmayabilir. Başkanlığının kritik bir döneminde ve kararının sonuçları sadece Kuveyt ve Irak’ta rehine 89 olarak tutulan Amerikalıları değil; dünyadaki milyonlarca insanı etkileyecek.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Başkan Bush’un telefonla konuşan bir resminin yanı sıra, Irak ve Kuveyt’te bulunan Amerikan, Britanyalı, Fransız, Japon, Sovyet ve diğer Avrupalıların sayılarının verildiği bir grafik de sunulmuştur.

Haber Girişi 10: 3 Eylül 1990 tarihinde “Zorbayı Sindirmek” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Ürpertici video film kaydı ile, Saddam Hüseyin körfezdeki çatışmayı bir rehine krizine dönüştürüyor ve Bush’un bekleme stratejisi ile topyekûn savaş arasındaki seçimini netleştiriyor” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Bush hiçbir zaman uzun vadeli amaçları kısa vadeli amaçlardan faklı değerlendiren politik görüşe sahip olan bir lider olarak bilinmemiştir, ama geçen hafta sürat teknesi Fidelity’de lüfer için olta attığı zaman, yeni bir dünya düzeninin ta kendisini kurgulamaya çalıştı. Bush Kennebunkport’daki tatil evinde balık tutarken, savaşın doğası gereği tahmin edilemez olduğu konusunda milli güvenlik danışmanı Brent Scowcroft ile aynı fikirdeydi… Irak’a yapılacak bir saldırıda, askeri planlamacıların nazik bir biçimde ‘sivil zayiat’ olarak adlandırdıkları şey, Irak’ta bulunan yüzlerce Amerikan rehinesini de içine alabilir.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Amerikan askerleri ve silahlarına ait 6, Saddam Hüseyin’e ait 1 görsel ile birlikte körfez krizi hakkında bir kamuoyu yoklaması da dergi tarafından okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 11: 3 Eylül 1990 tarihinde “Yanlış Yer, Yanlış Zaman” başlığı ile sunulan haberin spotunda “5 yaşındaki bir İngiliz erkek çocuğu ve binlerce diğeri kendilerini Saddam’ın rehine yerleşkesinde buldular” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Judy Campell ve ailesi tatilden yeni evlerinde dönmüşlerdi. Televizyon açıldığında herkes dondu. Ekrandaki, 5 yaşındaki yeğeni Stuart Lockwood’tu ve yanında oturan Saddam Hüseyin’in karşısında isteksizce ayakta duruyordu. Onu esir eden adam sırıtarak şunları söyledi: ‘Eminim ki Stuart barışın sürdürülmesi konusunda kendisine düşen rolden ötürü mutluluk duyacak.’ Stuart mutlu görünmüyordu. British Midlands’de ofis görevlisi olarak çalışan Judy: ‘O sadece 5 yaşında, ama nerede olduğunun farkında olduğuna eminim. Neden orada olduğunun farkında olduğunu ise düşünmüyorum’ dedi.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Stuart’ın oyun oynarken çekilmiş bir fotoğrafı ile Irak’ta rehine olarak tutulan 24 kişinin fotoğraflarına da yer verilmiştir. 90

Haber Girişi 12: 17 Eylül 1990 tarihinde “Eve Giden Uzun Yol” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Kuveyt ve Irak’taki yaklaşık 2 milyon yabancı açlıkla, susuzlukla, akreplerle, eşkıyalarla ve belirsiz bir gelecekle yüzleşmeye razı ise gitmek konusunda özgürler.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “27 yaşında eski bir ofis çalışanı olan Hindistan batı kıyıları yerlisi Suresh Guru bazen Kuveyt’in dışına çıkmayı başarmış olmasından ötürü pişmanlık duyuyor: ‘Bir mermi ile çabucak ölmeyi tercih ederdim. Burada acı çekmek ve ölmek istemiyorum’ diyor. O ve ciddi sayıdaki diğer mülteciler, Ürdün’deki Shaalan One Kampı’nda bavul yığınlarının arasına battaniye gerdirilmesi ile yapılan eğreti çadırları paylaşıyorlar.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber kamptaki durumu gösteren 4 adet fotoğraf ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 13: 8 Ekim 1990 tarihinde “Bu Evi Vurmamaya Çalışın” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam’ın askerlerinden saklanmakla geçen zor yaşam” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Son 40 gündür 24 Amerikan vatandaşı Bağdat’ta bir yerde, nispeten güvenli bir diplomatik yerleşkede, Iraklılar tarafından tutuluyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Amerikalı 4 kadın rehinenin bir arada bulunduğu bir fotoğrafa da yer verilmiştir.

Haber Girişi 14: 12 Kasım 1990 tarihinde “Yerin Altından Notlar” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Kuveyt’te rehineleri olan bir ailenin günlüğü” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Davet Kuveyt’e bir ziyaret ve ardından Avrupa’da rüya gibi bir tatil içindi. Donald Latham ve karısı Maria, anne ve babaları Eugene ve Lucille Hughes’e bu teklifi sunduklarında körfez krizi içten içe kaynıyordu. Eugene ve Lucille Hughes çiftinin kızlarından biri olan Velma Edson, anne ve babalarına gitmemelerini söyledi. Çiftin kızlarına cevabı: ‘Bize bir şey olmaz’ oldu ve yola koyuldular. Kuveyt’ten ayrılmalarına bir gün kala, Saddam Hüseyin ülkeyi işgal etti ve dört Amerikalı yerin altına saklandı. Lucille Hughes ve Maria Latham dışarı çıktılar, ama kocaları halen saklanıyor. İşgal gününden beri Velma Edson ailesinin çektiği çilenin günlüğünü tutuyor. Velma mektupları Newsweek’ten Jeanne Gordon’a ulaştırdı.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Eugene Hughes ile Don Latham’ın yer altında beraberken çekilmiş bir fotoğrafı ile Lucille Hughes’un ABD’de Albuquerque Havaalanı’nda karşılaşması esnasında çekilmiş bir fotoğrafı dergi tarafından okuyucularla paylaşılmıştır. 91

Haber Girişi 15: 17 Aralık 1990 tarihinde “Sopayla mı Sopasız mı?” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam’ın rehine girişimi, diplomasi için desteği arttırdı ve savaş seçeneğini beklemeye aldı.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “George Bush müzakere edilecek hiç bir şey olmadığını söylüyor. Irak’ın Kuveyt’ten koşulsuz bir şekilde ve tamamen geri çekilmesi konusunda ısrar ediyor. Saddam Hüseyin ise bu konuda inatçı gözüküyor ve Kuveyt’i toprakları katma konusunun masada olmadığını söylüyor. Bu konudaki uzlaşmazlığa rağmen, Birleşik Devletler ve Irak, Basra Körfezi krizinin barışçıl yollarla çözümü için müzakerelere başladılar.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, rehinelere ait bir fotoğraf ile George Bush’un Şili’de çekilen bir fotoğrafına da yer verilmiştir.

Haber Girişi 16: 10 Eylül 1990 tarihinde “Müzakere İçin Ara” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Diplomasi Basra Körfezi’ndeki krizi çözme şansına sahip. Fakat, krizi sona erdirmek için yapılan tüm diplomatik yoklamalara rağmen, tehlikeli zıtlaşmanın müzakere ile çözümü için ciddi engeller var” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Çölde haftalardır süren askeri yığınaklanma ve gerginliğin ardından, diplomatlar ve gönüllü arabulucular yönünü Basra Körfezi Krizi’nin çözümüne çevirdi.” ifadeleri yer almıştır. Haberde, Suudi Arabistan’da konuşlanmış Apache taarruz helikopteri, M1 tankı, 155 mm top ve göreve hazırlanan Amerikan askerlerinin fotoğraflarının yanı sıra Bush ve Saddam Hüseyin’in birer fotoğrafına yer verilmiştir.

Haber Girişi 17: 8 Ekim 1990 tarihinde “Barışı Konuşmak ve Savaşa Yönelmek” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Birleşmiş Milletler’de, güç kullanımını yetkilendiren bir plan” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Bir yıl önce hayal bile edilemeyecek bir ittifak görüntüsüyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dokuzuncu Irak karşıtı kararını da onayladı. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze başkanlığında alınan 670 sayılı karara, sadece son komünist ülkelerden olan Küba tarafından karşı çıkıldı.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı James Baker ile Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze’nin Birleşmiş Milletler 670 sayılı karar teklifinin kabul edilmesi için el kaldırırken çekilmiş fotoğraflarına da yer verilmiştir. 92

Haber Girişi 18: 19 Kasım 1992 tarihinde “Halen Savaşı Önlemek İçin Bir Yol Arıyor” başlığıyla sunulan haberin ilk paragrafında “Saddam Hüseyin Batı’ya karşı soğuk duruşunun dışında barışçıl bir yol arıyor mu? Irak liderini belki de herkesten daha iyi anlayan Kral Hüseyin bu konuda olumlu düşünüyor. Ortadoğu liderleri arasında işgalden önce Saddam’ın Kuveyt’i vurma tehdidini ciddiye alan tek lider Kral Hüseyin’di. Kral Hüseyin, Saddam’ın blöf yapacak karakterde birisi olmadığını biliyordu. Şimdi ise Saddam’ın savaşı engellemek için bir yol aradığını söylüyor. Kral Newsweek’e ‘Problemin barışçıl çözümü için çok ama çok net bir istek var’ dedi.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde Ürdün Kralı Hüseyin’in Saddam Hüseyin’e bir tüfek hediye ederken çekilmiş bir fotoğraf da kullanılmıştır.

Haber Girişi 19: 26 Kasım 1992 tarihinde A.B.D. Başkanı George Bush tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Neden Körfez’deyiz” başlığıyla haberleştirilen yazılı açıklamanın ilk paragrafında “Irak tanklarının, Irak ile Kuveyt’i ayıran sınır hattını ikaz etmeden ve merhametsiz bir biçimde geçmesinin üzerinden 15 gün geçti. Üç gün içerisinde, 100.000 kişilik Irak birlikleri Kuwait City’nin caddelerini kontrol altına aldı ve Kuveyt’in komşusu olan Suudi Arabistan’ın sınırına yığınaklandı. İkinci bir işgalin ya da en azından askeri gözdağının olması yakın ve muhakkak görünüyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haber, George Bush’un Beyaz Saray Oval Ofis’te çalışırken çekilmiş bir fotoğrafı ile birlikte okuyucuya sunulmuştur.

Haber Girişi 20: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bush’un 47 Günlük Kumarı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Diplomatik önerileri sonuç mu alacak yoksa Saddam’ın oltanın kancasından kurtulmasına izin mi verecek?” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “George Bush şimdi Saddam Hüseyin’i Basra Körfezi’nden elini çekmek konusunda ikna etmeyi amaçlayan 47 günlük sonucu önemli ve yüksek profilli bir diplomasiye girişti.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yapılan bir oylama esnasında çekilen bir fotoğraf da kullanılmıştır.

Haber Girişi 21: 17 Aralık 1990 tarihinde A.B.D. Eski Başkanı Jimmy Carter tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Barış İçin İlk Adımlar” başlığı ile haberleştirilen yazının spotunda “Eski başkandan ‘esneklik çağrısı’” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Birleşik Devletler yetkilileri Irak karşısında askeri gücün kullanılmasına yetki veren Birleşmiş Milletler kararı için diğer ülkelerin onayını almak konusunda çabalarken, 93

Başkan Mihail Gorbaçov ve diğer önemli yabancı liderler derin endişelerini ifade ettiler. Bir kısmı, kuvvet kullanımının onaylanmasından önce müzakereleri tercih ettiler. Iraklılar da aynı karar için çağrıda bulundu. Iraklı liderlerle direkt olarak müzakere etme yönündeki Amerikan önerisi takdire değer; bu teklif körfez krizinin çözümünde tümüyle yeni konseptler de ortaya çıkarıyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, 17 Eylül 1978’de dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, Mısır Başkanı Enver El Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin tarafından imzalanan Camp David Anlaşması esnasında çekilen bir fotoğrafa da yer verilmiştir.

Haber Girişi 22: 24 Aralık 1990 tarihinde “Barış Görüşmeleri Beklemede: En Cesuru Görmek İçin Tehlikeli Oyunlar” başlığı ile sunulan haberin ilk paragrafında “Başkan kızdı. George Bush geçen Salı: ‘Saddam Hüseyin çok kısa bir sürede Kurt Waldheim1, Willy Brandt2, Muhammed Ali3, Ted Health4, John Connally5, Ramsey Clark6 ve diğerleri ile görüşürken çok meşgul değildi. Ve iki haftalık bir süre içerisinde A.B.D. Dışişleri Bakanı’na bir iki saat yaratamaması tek kelime ile inandırıcı değil’ dedi.” ifadeleri yer almaktadır. Haberde, Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’in bir fotoğrafı da okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 23: 14 Ocak 1991 tarihinde “Jim Baker’ın En Büyük Sınavı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Irak müzakerecisi ile olan görüşmesi körfezde barışçıl bir uzlaşı için son şans olabilir.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Jim Baker kaybetmekten nefret eder. Son on yılda, kendisini zaferle birlikte tanımlama ve yenilgi için mazeretten kaçınma konusunda ondan daha hünerli hiçbir Washington figürü yoktu. Önce Ronald Reagan’ın Beyaz Saray Başkanı ve Hazine Bakanı; şimdi de George Bush’un Dışişleri Bakanı olarak Baker, zaferden emin olmadıkça itibarını peşinen nadir olarak ortaya koyar. Ve bu nadir durumlarda sıkıştığı anlarda kendisine hayran basın ve sırtı sıvazlanmış Kongre tarafından korunur... ‘Bu halledilmiş bir mesele’ Baker’ın favori sözü. Fakat barış için son bir çaba harcamak için yönünü Batı ve Ortadoğu’ya çevirirken, Kuveyt konusunda Saddam’a blöf yapmanın halledilemeyecek bir meseleye dönüşebileceğinin de son derece farkında.”

1 Avusturyalı Siyasetçi. Birleşmiş Milletler 4. Genel Sekreteri (1 Ocak 1972 - 31 Aralık 1981) 2 Alman Siyasetçi. Federal Almanya Şansölyesi (1969-1974) 3 A.B.D.li eski dünya şampiyonu boksör 4 İngiliz Siyasetçi. Birleşik Krallık Başbakanı (19 Haziran 1970 - 4 Mart 1974) 5 A.B.D.li siyasetçi. Birleşik Devletler 61. Hazine Bakanı (11 Şubat 1971 – 12 Haziran 1972) 6 A.B.D.li avukat ve siyasetçi. 66. A.B.D. Adalet Bakanı (28 Kasım 1966 – 20 Ocak 1969) 94 ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, James Baker, George Bush, Saddam Hüseyin’in fotoğraflarının yanı sıra, çölde eğitim yapan Amerikan askerlerine ait 3 fotoğraf da kullanılmıştır.

Haber Girişi 24: 21 Ocak 1991 tarihinde “Hava Gücü En Büyük Sınavı ile Karşı Karşıya” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Müttefiklerin ilk saldırısı havadan gelecek.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Suudi Arabistan’da bir hava üssünde konuşlu 71’inci Taktik Jet Filosu, vurdukları her Irak jetinden sonra uçaklarının gövdelerine resmedecekleri bir işaret buldular bile: Irak bayrağının renkleri olan kırmızı ve yeşil renkli üçgenler. Amerikalı havacılarda Iraklı pilotların da aynı şeyi kırmızı, mavi ve beyaz renkleri ile yapabileceği düşüncesi oluşmamış.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, A.B.D. Hava Kuvvetlerinde kullanılan B-52G, A-10 Tumberbolt, EF-111A; A.B.D. Deniz Kuvvetleri’nde kullanılan F/A-18A; Birleşik Krallık, İtalya ve Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri’nde kullanılan Tornado GR-1 savaş uçaklarına ait 5 adet görsel ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 25: 28 Ocak 1991 tarihinde “Çöl Fırtınası” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Muazzam hava gücü Irak karşısındaki askeri harekatın ilk cephesini ateş altına aldı.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Bir Tomahawk füzesinin kulakları sağır edici gürültüsü ile, Birleşik Devletler ve müttefikleri geçen hafta modern savaşın tüm hiddetini Irak üzerine saldı. İlk sonuçlar olağanüstü ve dehşet verici. Bağdat’ın afallamış savunucuları karanlık gökyüzünü işe yaramayan aydınlatma mühimmatları ile doldururken, Washington’un Saddam karşıtı koalisyonunun birleşik güçleri hassas güdümlü mühimmatlarını Irak’ın baskı altına alınmış askeri kuruluşlarının sığınak ve komuta merkezlerine yönlendirdiler.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, uçak gemisindeki lançerinden yeni çıkmış bir Tomahawk füzesinin ve bir Amerikan savaş uçağının fotoğrafları da yer almıştır.

Haber Girişi 26: 28 Ocak 1991 tarihinde “Yeni Bir Savaş Türü” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Güçlü hava ordusu Irak’ı vurdu ve savaş teknolojisi yeni bir neslin eşiğine atlamış gibi görünüyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Neredeyse çok kolay gibi göründü. Ürkütücü isabetleri ile akıllı bombalar bacalardan içeri girdi ve sığınak kapılarını delip geçti.” ifadeleri kullanılmıştır. A.B.D. ordusuna ait 10 savaş uçağı ve 1 savaş 95 gemisinin fotoğrafı, Irak topçusu tarafından vurulan bir Suudi Arabistan petrol rafinesinin fotoğrafı, Bush’un savaş öncesi basın mensuplarına verdiği brifing esnasında çekilen bir fotoğrafı, Saddam Hüseyin’in Irak televizyonunda dua ederken çekilmiş bir fotoğrafı ve hava harekatının işleyişi ile ilgili bir harekat krokisi de haberle birlikte okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 27: 4 Şubat 1991 tarihinde “Onları Canlı Olarak Geri Getirmek” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Yüksek teknolojili kurtarma timleri, düşman bölgesine paraşütle atlamak zorunda kalan pilotları almak için havalanıyorlar.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Savaş sadece ilerlemek ve geri çekilmek değildir. Savaş aynı zamanda spin ve karşı spindir. Saddam Hüseyin’in ilk savaş esiri ile küresel izleyici önünde gösteri yaptığı haftada, müttefik kuvvetler de Körfez Savaşı’nın ilk başarılı kurtarma operasyonunu gerçekleştirdiğini duyurdu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde kurtarma operasyonunu aşamalarını anlatan bir şema da okuyucuya sunulmuştur.

Haber Girişi 28: 18 Şubat 1991 tarihinde “Çölde Yıldız Savaşları” başlığı ile sunulan haberin spotunda “1980’lerde üzerine kara çalınan yüksek teknolojili silah sistemleri, şimdi ise Basra Körfezi’nde Tanrı’nın bir lütfu” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “1980’lerin üzerine en çok kara çalınan silahlarının, 1991’in en harika silahları haline gelmesi ne kadar ironik.” ifadeleri kullanılmıştır.

Haber Girişi 29: 18 Şubat 1991 tarihinde “Savaşın Yeni Bilimi” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Çöl Fırtınası, yüksek teknolojili silahlarımızın taahhüt ve tahditlerini gösteriyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Masrafsız zafer. Düğmeye basılarak zayiatsız kazanılan uzaktan kontrol edilen bir savaş. Sivilleri ayırırken, askeri hedefleri yok eden ölümcül vuruşlar.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, F-117A savaş uçağı ve M-1A1 tankının fotoğrafları ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 30: 18 Şubat 1991 tarihinde “Bir Füzenin Aklı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Körfez’in muzaffer seyir füzesi neredeyse laboratuvardan hiç çıkmamış bir teknoloji harikası.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Kathi Crebo Çöl Fırtınası Harekatı’nın başladığını ofiste duydu. San Diego’da bulunan General Dynamics’in7

7 Amerika Birleşik Devletleri patentli savunma şirketi 96

Convair8 kısmında süpervizör olarak çalışan Crebo, fabrika sevinç çığlıkları atılmaya başlandığında bir eğitim sınıfının başındaydı. Tomahawk seyir füzesini oluşturan çalışanlar artık ürünlerinin işe yaradığını biliyorlardı. Takip eden birkaç günde sevincin yerini dengeli düşünme aldı. Crebo: ‘Körfez’de görev alan insanları çoğumuz biliyoruz ve çok fazla gülmek ve şaka yapmak istemedik’ dedi.” ifadeleri kullanılmıştır. Tomahawk füzesinin çalışma esaslarını gösteren bir grafiğin yanı sıra, füzenin bir A.B.D. savaş gemisinde konuşlu lançerinden yapılan bir test atışı fotoğrafı, füzenin laboratuvar çalışması esnasında çekilen bir fotoğrafı ve füze tarafından Irak’ta tahrip edilen bir köprünün fotoğrafı da haberle birlikte okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 31: 18 Şubat 1991 tarihinde “B-52’nin Yeteneği ve Miti” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Yüksek teknolojili araçlarla modernize edilen tecrübeli asker Çöl Fırtınası’nın zor işini yapıyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Şimdiye kadar Irak’a karşı yürütülen savaşta manşetleri yüksek teknolojili jetler ve seyir füzeleri süsledi. Ancak Birleşik Devletler savaş planları Irak ve Kuveyt’te mevzileri içinde bulunan Irak birliklerine odaklandıkça, Amerikan Ordusu yeniden kendisini 36 yaşındaki ve hemen hemen kendisini kullanan pilotların çoğundan daha yaşlı olan B-52’ye bel bağlamış olarak buldu.” ifadeleri kullanılmıştır.

Haber Girişi 32: 3 Eylül 1990 tarihinde “Bağdat’ta Teröristler İçin Kırmızı Halı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam Batı’yı mı yoksa Arap soydaşlarını mı hedef alacak?” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “1980’lerin ortalarında İran ile olan savaşında Amerikan yardımına ihtiyaç duyduğunda, Saddam Hüseyin Washington’a terörizme sponsor olma işinden vazgeçeceğinin sözünü vermişti. Bağlılığını göstermek için kötü şöhretli Abu Nidal’ı Irak’tan Libya’ya firar etmesi için zorlamıştı. Fakat şuan George Bush en büyük şeytan olduğu için, uluslararası teröristler için kırmızı halı yeniden seriliyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Abu Nidal ve Abul Abbas’ın fotoğraflarına da yer verilmiştir.

8 Uçak, roket ve uzay araçları üreten Amerikan şirketi. 1994’de şirketin bir çok bölümü satılmış, kalan bölümleri ise 1996’da kapatılmıştır. 97

Haber Girişi 33: 8 Ekim 1990 tarihinde “Dünya Bize Ardına Kadar Açık” başlığı ile sunulan haberin ilk paragrafında “Abul Abbas ziyaretçisi ile bir tokalaşma ve şaka ile selamlaştı: ‘Bir ziyaretçi misin yoksa misafir mi? Misafir (Guest) Iraklıların Batılı rehineler için kullandığı söylemdir. Sandalyesine oturarak bedenini küçülttü ve Bağdat’ta çok sıkı bir şekilde korunan ofisinin duvarında asılı olan resimleri gösterdi: Geçen baharda Tel Aviv plajlarına amfibi taarruz için yola koyulan Filistinli komandolar. ‘Her ne kadar engellense de bu operasyon Filistinlilerle olan Amerikan-İsrail diyaloğunu bitirdi.’ dedi.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde Abul Abbas’a ait bir fotoğraf da kullanılmıştır.

Haber Girişi 34: 28 Ocak 1991 tarihinde “Terör: Irak’ın İkinci Cephesi” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam’ın Kuveyt’in özgürleştirilmesi için uğraşanlar karşısındaki intikam çağrısı güvenlik uzmanlarını alarma geçirdi.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında Bağdat Radyosu tarafından yapılan: “‘Saldırganların çıkarlarını ateşe verin ve dünyanın hangi köşesinde olursa olsun, yakalayıncaya kadar bu saldırganların peşini bırakmayın. Artık oyalanmak için hiç bir oda yok.’” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, Saddam Hüseyin’in çağrısının ardından A.B.D. ve Birleşik Krallık’ta alınan güvenlik önlemlerini gösteren fotoğraflarla desteklenmiştir.

Haber Girişi 35: 4 Şubat 1991 tarihinde “Saddam’ın Çevre Terörü” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Irak petrol taşkını çevresel tehditler ve askeri engeller yaratıyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Petrol ile kaplı bir karabatak, kendisini Kuveyt’in kayalıklı kıyılarına atmaya çalışıyor; kafasını kaldırıp bir iki kanat çırptıktan sonra tekrar düşüyor. Denizdeki kuşlar hesaplanamayacak oranda Kuveyt plajlarını yıkayan ham petrolden kurtulabilmek için beyhude bir şekilde iki üç saniyede bir kafalarını sallıyorlar; ikili üçlü gruplar halinde suyun üstünde ölmüş halde duruyorlar. Yunuslar, burunlarını boğucu petrol tabakasının üzerine çıkarmak için uğraşıyorlar.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde petrolle kaplı karabatakların resimleri, Irak topçusu tarafından vurulan bir Kuveyt petrol rafinerisinin resmi ve Irak’ın ateşe verdiği petrol rafinerilerini gösteren bir kroki de okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 36: 11 Şubat 1991 tarihinde “Titanic’i Kurtarmaya Çalışmak” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Çevre terörü cephesinde, Saddam kazanıyor.” ifadelerine yer verilmiştir. 98

Haberin ilk paragrafında “Petrolle kaplı karabatakları yıkayan gönüllü öğrenciler yoktu, hassas adalar ve plajların çevresine önleme materyalleri yerleştiren balıkçı gemileri de yoktu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde petrole bulanmış bir karabatak resmi de yer almaktadır.

Haber Girişi 37: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bu Bir Vietnam Değil” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Güneydoğu Asya’da alınan dersler, Başkan’ın körfez stratejisini biçimlendiriyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Vietnam; bir kabus gibi, hastayı ömrünün sonuna kadar nevrotik bir kişi olarak bırakacak ruhsal bir yara gibi kolektif hafızada asılı duruyor. Vietnam, politikacıların ve siyasi karar vericilerin tepesinde ölmeyecek bir geçmiş olarak dikili duruyor. İlk ceset torbasını akşam haberlerinde gören bir çocuk için, şuan Pentagonun E- Bölgesinde (E-Ring 9) omuzlarındaki yıldızlarla oturan eski bölük komutanları için, çocuklarının isimleri duvarlarda yazılı olan anneler için, mesaj yankılandıkça yankılanıyor: Bir daha asla.” ifadeleri kullanılmıştır. Ayrıca, George Bush’un basına konuşurken çekilmiş bir fotoğrafı, Birleşmiş Milletler’in savaş ilanı kararını gazeteden okuyan Suudi Arabistan’da konuşlu Amerikan askerlerinin fotoğrafı, bir A.B.D. uçak gemisinin gövdesinde bulunan bir Amerikan jetinin fotoğrafı, Suudi Arabistan’da mevzilenmiş bir donanma Hawk füzesinin fotoğrafı ve Amerikan askerlerinin Vietnam Savaşı esnasında çekilmiş 2 fotoğrafı haberle birlikte okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 38: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bu Sefer Kazanılabilir Bir Savaş” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Newsweek’ten Tony Clifton beş yıl boyunca Vietnam Savaşı hakkında haber yaptı. Körfez’de Amerikan birlikleri ile 6 hafta geçirdikten sonra geçen hafta döndü ve bu raporu hazırladı.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Irak karşısında bir savaş kazanılabilir, Vietnam ise hiçbir zaman kazanılabilir değildi. Vietnamlılar, Amerikalılar gelmeden çok daha önce Amerikalılara karşı uygulayacakları taktik, tektik ve stratejileri geliştirerek Fransızlarla sekiz yıl boyunca savaşmışlardı. Araziyi ve arazisinin örtüsünü biliyorlardı, hiçbir zaman kara taarruzuna maruz kalmamış Kuzey Vietnam gibi bir sığınakları vardı, Laos ve Kamboçya’da ek üsleri ve yolları vardı. Çin’de ve Doğu Avrupa bloğunda savaş boyunca silah sağlayıcıları vardı ve bu ikmal ve iaşeleri hiçbir zaman etkin

9 A,B,C,D ve E olmak üzere toplam beş bölümden oluşan Pentagon’da, dünyanın herhangi bir yerinde uygulanacak askeri bir müdahalenin planlandığı ve onaylandığı en önemli bölüm. 99 olarak engellenemedi. Vietnamlılar savaşa, istedikleri şekilde savaşacak biçimde donatılarak gittiler.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Güney Vietnam’da çekilen yaralı Amerikan askerlerinin bir fotoğrafı da sunulmuştur.

Haber Girişi 39: 11 Mart 1991 tarihinde “Ordunun Yeni İmajı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Çöl Fırtınası Harekatı’nın başarısı sonunda Vietnam’ın lekesini siliyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Modern savaşlar genellikle tek bir resim ile tanımlanır. Örneğin Iwo Jiwa10 üstünde dalgalanan bayrak ya da 1972’de Trang Bang’de Amerikan napalm bombası11 saldırısından kaçan dehşete düşmüş Vietnamlı çocuklar12. Kendilerini ele geçiren Amerikan denizcilerinin ellerini öpmek için dizleri üstüne çöken Iraklı askerlerin geçen haftaki televizyon görüntüsü ise Basra Körfezi’ndeki savaşı tanımlayan görsel olabilir.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Amerikan askerlerinin zaferi kutlarken çekilmiş bir fotoğrafı ile, savaştan sonra orduya duyulan güvenin yüzde 88’e çıktığını gösteren bir kamuoyu yoklamasına da yer verilmiştir.

Resim 2.1. Iwo Jiwa adasına Amerikan bayrağının dikilmesi Kaynak: http://www.popularmechanics.com/military/a20738/whos-really-in-that-iconic-photo-of-iwo-jima/

10 1945 yılında II. Dünya Savaşı'nın sonlarında ABD ile Japonya arasındaki savaş sonucunda A.B.D.’nin eline geçen ve 1968 yılında Japonya'ya tekrar iade edilen ada. 11 Belirli sayıda yanıcı sıvının pelteleştirilmiş benzin ile karışımı sonucunda elde edilen patlayıcı. 12 Amerikanların napalm saldırısı sonucunda yanan elbisesini çıkarıp kaçmaya çalışan Phan Thi Kim Phuc isimli kız çocuğunun Nick Ut tarafından çekilen bu resmi Pulitzer Ödülü’ne layık görülmüştür. 100

Resim 2.2. Trang Bang’de Amerikan napalm bombası saldırısından kaçan Vietnamlı çocuklar Kaynak: http://www.dailymail.co.uk/news/article-2153091/Napalm-girl-photo-Vietnam-War-turns-40.html

Haber Girişi 40: 8 Ekim 1990 tarihinde “En Sadık Müttefik” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Körfez Krizi’nde Thatcher ve Birleşik Devletler ile Britanya arasındaki özel ilişki” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Britanya körfeze asker gönderme konusunda söz vererek Birleşik Devletler’e katılan ilk Batılı milletti. Downing Street 10 Numara’da13 yapılan bir saatlik röportajda Thatcher Newsweek Uluslararası Editörü Kenneth Auchincloss ve Londra Büro Şefi Daniel Pedersen’e konuştu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberin devamında Thatcher’ın Newsweek ekibinin sorduğu on bir soruya verdiği cevaplar yer almaktadır. Haberde, Thatcher’ın bir fotoğrafına da yer verilmiştir.

Haber Girişi 41: 4 Mart 1991 tarihinde “Bir Ordu, 38 Bayrak” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Koalisyon nasıl bir savaş makinasına dönüştürüldü?” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Hafar El-Batin, Suudi çölünde durgun bir muharebe ileri karakoluydu. En başarılı sakinleri, bedevilerin Japon pikap tutkusundan menfaat sağlayan oto parçası satıcılarıydı. Şimdi 90.000 nüfusu ve Kuveyt sınırına olan 80 kilometre mesafesiyle Hafar El-Batin hareketli bir uluslararası havaalanını andırıyor. Geçen hafta

13 İngiliz Başbakanı resmi konutu. 101 sokakları Britanya tankları ve nakliye birlikleri, Mısır cephe hattı birlikleri, Birleşik Devletler hava birlikleri ve topçuları, Fransız ikmal uzmanları, Çekoslovak temizleme birimleri ve müttefik koalisyonun diğer birlikleri ile doluydu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, A.B.D., Britanya, Fransa, Suudi Arabistan ve Kuveytli gönüllü askerlerin fotoğrafları ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 42: 4 Mart 1991 tarihinde “Lafayette Ruhu Yeniden Canlandı” başlığı ile sunulan haberin ilk paragrafında “Bir senaryoya göre bir Fransız-Amerikan kuvveti, Irak Cumhuriyet Muhafızları’nın ikmal ve kaçış yollarını engellemek için tasarlanan Irak’a yapılacak bir hücum harekatına öncülük edecek.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, bir Fransız komutanın birliklerini denetlerken çekilmiş fotoğrafı da kullanılmıştır.

2.4.2. Haberlerin makro yapıya yönelik şematik analizi

2.4.2.1. Ana olayın sunumu ve sonuçlar

Özer (2011: 92) bir olaya haber değerliliği atfedilmesinin gerekçesinin haber girişinden çıkarılabileceğini belirtmiştir. Van Dijk’a (1991: 115) göre, durum ve yorum bölümlerinden oluşan şematik çözümlemenin durum bölümünde, hikaye örgüsü incelenerek durum hakkındaki bilginin olup olmadığına bakılır ve ana olayın işleniş biçimi ele alınarak sonuçlar değerlendirilir (Akt. Özer, 2000: 81). Yapılan incelemede gerek ana olayın gerekse sonuçların genellikle haber girişlerinde olduğu görülmüştür.

Haber 1: 6 Ağustos 1990 tarihinde “Yine Zorbayı Oynuyor” başlığı ile sunulan haberde ana olay Saddam Hüseyin’in Kuveyt sınırına ağır silahlarla destekli 30.000 kişilik bir birlik yığması ve bunun sonucunda OPEC petrol bakanlarının ham petrol fiyatını 3 dolar arttırmasıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek için “Bush hükümeti Körfez’de kesintisiz bir petrol akışının korunması için gerektiğinde kuvvet kullanmaya hazır olduğuna dair net bir mesajı Bağdat’a gönderdi.” ifadeleri kullanılmıştır. Bu ifadelerin aktarılması ile okuyucuda Saddam Hüseyin’in Kuveyt sınırına birlik yığmasının yanlış bir davranış olduğuna yönelik bir algı oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: A.B.D., Irak’ın Basra Körfezi’ndeki petrol üreticisi olan ülkeler üzerinde bir baskı kurup petrol akışına zarar vermesi durumunda Irak’a karşı askeri bir harekata hazırdır. 102

Haber 2: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Bağdat’ın Zorbası” başlığı ile sunulan haberde ana olay Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi, işgal neticesinde Kuveyt emirinin erkek kardeşinin ölmesi ve emirin Suudi Arabistan’a kaçmasıdır. “Bu Saddam Hüseyin’in en kolay fethiydi” ve “Kuveyt’i korkudan donduran Saddam, kendisine karşı çıkmaya çalışan olduğu taktirde bölgeyi bir mezarlığa dönüştüreceği uyarısında bulundu” ifadeleri ile pekiştirilen haberde, Kuveyt askeri açıdan zayıf ve diğer dünya ülkeleri tarafından korunması gereken bir ülke, Saddam Hüseyin ise kana susamış bir zorba olarak okuyucuya sunulmuştur. Haberde ayrıca A.B.D., Sovyetler Birliği, Avrupa Topluluğu ve Arap Ligi’nin Irak’ın Kuveyt’i işgali karşısında aldıkları tedbirlere ve oluşturdukları koordinasyona da yer verilmiştir. Bu noktada haberde ortaya çıkan sonuç, Irak’ın Kuveyt’i işgalini sonlandırmaması halinde tüm dünyayı karşısına alacağıdır.

Haber 3: 20 Ağustos 1990 tarihinde “Bir Canavarın Yaratılması” başlığı ile sunulan haberde ana olay Saddam Hüseyin’in Batılı devletlerin kendisine temin ettiği silah sistemleri ile bir canavara dönüşmesidir. “1970’lerin sonunda Sovyetler Birliği, Irak’ın en büyük silah sağlayıcısı konumuna geldi.”, “Fransa petrol karşılığında silah ticareti yapmakta istekliydi…Fransa Saddam’a aralarında 133 Mirage F-1 jeti ve USS Stark’ı vuran Exocet füzelerinin de bulunduğu 16,6 milyar dolar değerinde gelişmiş silah sistemleri satmış olabilir.” ve “Iran’a ve Libya lideri Kaddafi’ye kanalize olan Amerikan diplomatları, Saddam’ı Arap politikasının yatıştırılması için bir güç olarak öngördü.” ifadeleri ile pekiştirilen haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Batılı Devletler’in belirli dönemlerdeki ekonomik ve siyasi çıkarlarını korumak ve geliştirmek adına özellikle silah teknolojileri bağlamında destekledikleri Irak, hakim bir güç haline gelerek bölgesindeki istikrarı bozmuş ve çıkarları kendisine geçmişte destek veren ülkelerin çıkarları ile ters düşmüştür. Bunun sonucunda da bölgede bir kriz oluşmuştur.

Haber 4: 8 Ekim 1990 tarihinde “Irak’ın İçinde” başlığı ile sunulan haberde ana olay Irak’ın dünyanın kendisine gösterdiği öfkeyi hafife almasıdır. Haberin başında kullanılan “Bu anıtla (Zaferin Elleri Anıtı) ilgili her şey yalan. Irak, İran karşısında yaptığı savaşı kazanamadı…Yüzbinlerce hayatın karşılığı önemsiz bir teritoryal bölgenin kazanımı oldu. O kazanım ki bugün körfez krizinde İran’ı kendi tarafına çekebilmek için kısa bir süre önce İran’a teslim edildi. Miğferlerin çoğu İranlılara ait değil, abideyi inşa edenler yeterince 103 bulamayınca başka miğferleri İranlılara ait miğferlerin içine karıştırmışlar.” ifadeleri açık bir şekilde okuyucuda Saddam Hüseyin karşıtı bir algı oluşturmak için biçimlendirilmiştir. Haberin devamında Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Douglas Hurd’un, Iraklı yetkililerin kariyerlerini ve hatta yaşamlarını, Saddam Hüseyin’e yaptıkları yaltakçılığa borçlu olduğu yönündeki ifadeleri ile hiçbir Iraklı yetkilinin Saddam Hüseyin’in aldığı kararları sorgulayabilecek bir durumda olmadığı düşüncesinin okuyucuda oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Bununla birlikte, Batı’nın Irak’a duyduğu öfkenin dikkate alınmaması, 32 yaşındaki Iraklı bir kamyon şoförünün “Birleşik Devletler’in bize saldırmaya hakkı yok” ifadeleri ile pekiştirilmiştir. Haberden çıkan sonuç, az gelişmiş bir ülke olan Irak’ta yaşayan insanların, kendilerini yönetenlerin söylemlerini olduğu gibi kabul ederek yanlış yönlendirilmeleri ve bu yanlış yönlendirme sonucunda ülkede bir Amerikan düşmanlığının oluşmasıdır.

Haber 5: 15 Ekim 1990 tarihinde “Çizmelerin Altında” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak’ın Kuveyt’te yaptığı bozgun ve işkence ile işlediği cinayetlerdir. Haberde anlatımı pekiştirmek adına kullanılan “Saddam gözlemlediği perişanlığa sevinmiş gibi görünüyordu” ifadeleri ile Saddam Hüseyin’in okuyucuya merhametsiz ve acımasız bir insan olarak sunulduğu değerlendirilebilir. Haberin devamında Başkan Bush’un “Irak bir zamanlar barış içinde ve güvenli olan bir ülkeyi talan etti ve yağmaladı” ve Bush’un milli güvenlik danışmanı Brent Scowcroft’un “Kuveyt’in sistematik bir şekilde yıkımı Amerika’nın ekonomik yaptırımların işe yaraması için bekleyeceği zamanı azaltabilir” ifadeleri haberde şu sonucu ortaya çıkarmaktadır: Irak’ın, bir zamanlar insanların barış içerisinde yaşadığı güvenilir bir yer olan Kuveyt’teki yıkımları, cinayetleri, işkenceleri ve bozgunları devam ederse, A.B.D. yaptırım seçeneğini rafa kaldırıp Irak’a askeri müdahalede bulunacaktır.

Haber 6: 14 Ocak 1991 tarihinde “Deliden Daha Fazlası” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in hayat hikayesi ve kişiliğindeki tutarsızlıklardır. “Saddam kendisi tarafından tamamen sarsılan bir bölge olan Ortadoğu’nun ihtiras ve karmaşıklığını yansıtıyor.” ifadeleri ile Saddam Hüseyin’in kişilik yapısının Ortadoğu ile benzerlik gösterdiği vurgulanmıştır. Ayrıca, “Kılıçla kurulan imparatorluklar kendi kahramanlarına gereksinim duyarlar. İslam’ın en unutulmaz figürlerinden birisi, 8. yüzyıl generali Tarık Bin Ziyad’tır. O Hristiyan Avrupa’sına peygamberin dinini ilk kez getiren kişidir. 711 yılında Kuzey 104

Afrika’dan Gibraltar’a geçen Tarık Bin Ziyad gemilerini ateşe verdikten sonra adamlarına şu şekilde seslenmiştir: ‘Deniz arkanızda, düşman ise önünüzde. Ya Allah, cesaret ve azminizi korumak dışında başka bir kurtuluşunuz yok.’ ” ifadeleri ile Tarık Bin Ziyad yüceltilirken, “Tarık Bin Ziyad gibi Saddam Hüseyin de geri çekilme hatlarını kesmekte istekli. Ve bu süreçte, kem kendi hayatının hem de insanlarının hayatlarının üzerine bir kumar oynuyor. Irak diktatörü hakkında ne söylenirse söylensin, cesaret ve azimden yoksun olduğu tartışılmasına bile gerek olmayan bir gerçektir.” ifadeleri ile Tarık Bin Ziyad ile karşılaştırılan Saddam Hüseyin’in olumsuz kişilik özellikleri pekiştirilmiştir. Bu ifadeler ile aynı zamanda düşmanın İslam dini olmadığının, İslam dininden de yüce insanlar çıkabileceğinin altı çizilerek Irak karşıtı bir koalisyona karşı bir cihat yaklaşımının da engellenmeye çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberden çıkarılan sonuç, Saddam Hüseyin’in Irak ile birlikte hassas dengeler üzerinde duran Ortadoğu’nun tamamına zarar verdiği ve Ortadoğu’nun huzurunun sağlanması için, Saddam Hüseyin’in içinde yer almadığı çözümler üretilmesi konusunda diğer Arap ülkelerine bir takım görevler düştüğüdür.

Haber 7: 20 Ağustos 1990 tarihinde “Beklemek, Umut Etmek, Dua Etmek” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in 3500 Amerikan vatandaşını rehine olarak Irak’ta tutmasıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek adına kullanılan “… hem Batı’nın ekonomisini hem de Ortadoğu’nun dengesini tehdit eden bir krizle yüzleşen George Bush, ellerinde 3.500 Amerikan hayatı tutan kavgacı bir diktatörle bir şekilde ilgilenmek zorunda.” ifadelerinin hem Saddam Hüseyin’in okuyucudaki olumsuz karakterini pekiştirmek hem de okuyucuda Bush’un Saddam Hüseyin’in tehditlerini bertaraf etmek için bir şeyler yapması gerektiği algısını oluşturmak amacı taşıdığı değerlendirilebilir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Jimmy Carter ve Ronald Reagan’ın Tahran’da 52, Lübnan’da ise 6 Amerikalının rehine alınmaları sonucunda patlak veren krizlerinin yönetimindeki başarısızlıklarının ardından, George Bush Irak ve Kuveyt’teki Amerikalı rehine sorununu başarılı bir şekilde çözmek zorundadır.

Haber 8: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Savaş Yolu” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in Birleşik Devletler’in Suudi Arabistan’a yığınaklanma yapmasına misilleme olarak Irak televizyonunda yayınladığı bir bildiri ile Amerikalı rehineleri Irak askeri üslerinde ve potansiyel hedeflerde tutma tehdididir. “Bir sunucunun geçen Cumartesi günü 105

Irak televizyonunda okuduğu bildiri ile, Saddam Hüseyin bir kez daha beklentilerin uzağında durdu.” ifadeleri ile Saddam Hüseyin’in barışçıl bir çözüme engel olduğu ve “…Bağdat’a uygulanan uluslararası ticari ambargo sebebiyle yabancıların, Irak askerleri ve kritik işçilerin besin ihtiyaçlarından artan gıda maddelerini bölüşmek zorunda kalacakları uyarısı da yapıldı. Sunucu, bu hoşgörüsüzlüğün yabancı ailelerin bebeklerine dahi uygulanacağı söyledi.” ifadeleri ile de Saddam Hüseyin’in bebeklere bile merhametsiz bir şekilde davranabilecek bir cani olduğu yönündeki algı okuyucuda pekiştirilmeye çalışılmıştır. Bazı Arap müttefiklerin George Bush’u arayarak A.B.D.’den Saddam Hüseyin’in Kuveyt’ten zorla çıkarılmasını talep etmelerine de yer verilen haberden şu sonuç çıkmaktadır: Saddam Hüseyin’in uygulamaları devam ettikçe Irak’ın Kuveyt’i işgalini sonlandırmak için, Birleşik Devletler’in yanı sıra bir çok Arap ülkesinin de dahil olacağı tam ölçekli bir savaş ihtimali artmaktadır.

Haber 9: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Rehine Çıkmazı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak’ın Batılı bir çok insanı rehine olarak tutmasıdır. “…Başkanlığının kritik bir döneminde ve kararının sonuçları sadece Kuveyt ve Irak’ta rehine olarak tutulan Amerikalıları değil; dünyadaki milyonlarca insanı etkileyecek.” ifadeleri ile George Bush’un zor bir karar aşamasında olduğunun açık bir biçimde, yapılacak askeri harekatın sadece A.B.D. ve Kuveyt’in değil, aynı zamanda bütün dünyanın çıkarlarını olumlu yönde etkileyeceğinin de örtük bir biçimde ima edildiği değerlendirilebilir. Haberin devamında anlatımı pekiştirmek maksadıyla kullanılan “Birleşik Devletler güçleri muhtemelen Kuwait City’i denizden ve havadan vuracak. 82. Hava Tümeni Suudi Arabistan’da bulundukları üslerinden havalanarak paraşütle atlayacaklar. Askeri planlamacıların söylediğine göre, onların rolü kapıyı açmak olacak.” ifadeleri ile savaş olup olmayacağından ziyade savaşın planlama detayları sunularak, okuyucularda savaşın kaçınılmaz olduğu izleniminin oluşturulmaya çalışıldığı düşünülebilir. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Rehine krizini çözüme kavuşturmak Başkan Bush için çok zor bir süreç olacak. Ama bu kriz barışçıl yollarla çözülemez ise bütün dünyanın menfaati için Birleşik Devletler’in savaş planları hazır.

Haber 10: 3 Eylül 1990 tarihinde “Zorbayı Sindirmek” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Başkan Bush’un askeri bir harekat seçeneğine yakınlaşmasıdır. “Ürpertici video film kaydı ile, Saddam Hüseyin körfezdeki çatışmayı bir rehine krizine dönüştürüyor ve Bush’un 106 bekleme stratejisi ile topyekûn savaş arasındaki seçimini netleştiriyor.” ifadeleri ile pekiştirilen haberde, okuyucuda muhtemel bir savaşın sorumluluğunun çatışmayı rehine krizine dönüştüren Saddam Hüseyin’e ait olduğu izleniminin oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal ettikten sonra olası bir Amerikan saldırısı karşısında Batılı rehineleri bir tehdit olarak kullanması, körfezde topyekûn bir savaşı kaçınılmaz bir şekilde tetikliyor. Çıkacak savaşın ve muhtemel can kayıplarının tek sorumlusu Saddam Hüseyin’dir.

Haber 11: 3 Eylül 1990 tarihinde “Yanlış Yer, Yanlış Zaman” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in Irak’ta bulunan batılı mültecilerin bir kısmı ile televizyon karşısına geçmesidir. Haberde anlatımı pekiştirmek adına “Stuart mutlu görünmüyordu. British Midlands’de ofis görevlisi olarak çalışan Judy: ‘ O sadece 5 yaşında, ama nerede olduğunun farkında olduğuna eminim. Neden orada olduğunun farkında olduğunu ise düşünmüyorum’ dedi.” ifadeleri kullanılarak okuyucuda, Saddam Hüseyin’in 5 yaşındaki bir çocuğu bile propaganda maksadıyla kullanabileceği algısı oluşturulmaya çalışıldığı yorumlanabilir. Haberin devamında “Avrupa Topluluğu adına İtalya rehinelere zarar verilmemesi konusunda Bağdat’ı uyardı: ‘Eğer Iraklılar Avrupa Topluluğu vatandaşlarının saçlarının bir teline dahi dokunurlarsa, topluluk bir blok halinde hareket edecektir.’ Diğer hükümetler ve uluslararası müttefiklikler de benzer tehditlerde bulundular.” ifadeleri ile biçimlendirilen haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Irak mültecileri derhal serbest bırakmalıdır. Aksi taktirde mültecilerin kurtarılması için Irak’a askeri tedbirler de dahil olmak üzere her türlü yaptırım uygulanacaktır.

Haber 12: 17 Eylül 1990 tarihinde “Eve Giden Uzun Yol” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Ürdün’deki Shaalan One kampındaki mültecilerin yaşadıkları sıkıntılardır. “Kampın yaklaşık 40.000 kişiden oluşan sakinlerine bir parça Arap ekmeği, bir kap yoğurt ve birkaç tane domates ya da salatalık veriliyor. Kumanyalar geldiğinde genellikle kavga çıkıyor. Su kamyonları sırasında bekleyiş 6 saati bulabiliyor.” ifadeleri ile anlatımı pekiştirilen haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali binlerce insanı evinden etti ve bu insanlar çözüm bulunamadığı taktirde açlık, susuzluk ve bir çok hastalıkla yüzleşmeye devam edecekler. 107

Haber 13: 8 Ekim 1990 tarihinde “Bu Evi Vurmamaya Çalışın” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Bağdat’ta bulunan 24 Amerikalının Bağdat’ta Irak Ordusu tarafından alıkonmasıdır. “24 rehinenin çoğu ve kendileri gibi Irak’ın ve işgal altındaki Kuveyt’in çeşitli bölgelerinde tutulan diğerleri, kurtulmalarının tek yolunun Amerikan askeri müdahalesi olduğunu düşünüyor.” ifadeleri ile pekiştirilen habere okuyucuda askeri müdahalenin Amerikan rehinelerini kurtarmak için bir gereklilik olduğu algısının oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: Uzun süredir Irak ve Kuveyt’te Irak ordusu tarafından rehine olarak tutulan Amerikan vatandaşlarını kurtarmanın tek yolu askeri müdahaledir.

Haber 14: 12 Kasım 1990 tarihinde “Yerin Altından Notlar” başlığı ile sunulan haberin ana olayı anne ve babası Kuveyt’te rehine olarak tutulan Velma Edson’un ailesinin çektiği çilenin günlüğünü tutmasıdır. “Kocası Kuveyt’te olan bir kadınla konuştum. Çok üzgündü. Kocası, Kuveyt kıyısında bir çok tankın, denizde ise savaş gemisinin olduğunu söylemiş.” ve “Kaçmayı başaran insanlar annemi ve babamı bir çok kez gördüklerini söylüyorlar. Büyük şirketler ve alışveriş merkezler yakılmış ve yağmalanmış. Yiyecek tükeniyor.” ifadeleri ile haberdeki anlatım pekiştirilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Kuveyt ve Irak’ta bulunan rehineler can güvenlikleri olmadığı gibi açlık ile de yüzleşmek zorunda kalacaklardır. Bush hükümeti bu duruma çözüm bulmak için harekete geçmek zorundadır.

Haber 15: 17 Aralık 1990 tarihinde “Sopayla mı Sopasız mı?” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Birleşik Devletler ile Irak arasında krizin çözümü için müzakerelerin başlamasıdır. “Taraflar, muğlak sinyaller ve dile getirilmeyen mesajlar göndererek diplomatik sisli perdelerin arkasında pazarlık yapıyorlar. Bush, iki hafta önce Irak’la ilgilenme şeklini değiştirip yüz yüze görüşme çağrısı yaparak büyük bir adım attı. Saddam ise bütün yabancı rehinelerin ‘yapılan her kötülük için özür dilekleri’ ile serbest bırakılabileceğini teklif ederek, Bush’a baş döndürücü bir girişim ile karşılık verdi. Son gün olan 15 Ocak’ın yaklaşması ile birlikte barışçıl bir uzlaşma ihtimali henüz net değil. Ancak görüşmeler devam ettikçe, Bush’un savaş tercihi ciddi anlamda beklemede.” ifadeleri ile müzakerelerin olumlu sonuçlanma ihtimali pekiştirilse de “George Bush müzakere edilecek hiç bir şey olmadığını söylüyor. Irak’ın Kuveyt’ten koşulsuz bir şekilde ve tamamen geri çekilmesi konusunda ısrar ediyor. Saddam Hüseyin ise bu konuda inatçı gözüküyor ve Kuveyt’i toprakları katma 108 konusunun masada olmadığını söylüyor.” ifadeleriyle her iki tarafın da önceliklerinden vazgeçmediği vurgulanmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Irak, koşulsuz ve şartsız bir biçimde Kuveyt’ten geri çekilmeyi kabul etmediği takdirde müzakere edilecek bir konu yoktur ve Birleşik Devletler Irak’ı sopalayarak Kuveyt’i kurtaracaktır.

Haber 16: 10 Eylül 1990 tarihinde “Müzakere İçin Ara” başlığı ile sunulan haberin ana olayı bir çok arabulucunun krizin barışçıl yollarla çözümlenebilmesi için girişimlerde bulunmasıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek maksadıyla “Birleşmiş Birletler Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar, düşüncelerini Iraklılara aktarabilme fırsatı bulup bulamayacağını görmek için Amman’a uçtu. Ürdün Kralı Hüseyin, kriz hakkında inatla ‘Arap Çözümü’ vurgusu yaparak Kuzey Afrika ve Batı Avrupa’da girişimlerde bulundu. Kamuda ve özelde Yaser Arafat’tan eski üst düzey Amerikalı yetkililere kadar uzanan kendi kendini tayin etmiş aracılar, barış için formüller ürettiler. Ve George Bush ile Mihail Gorbaçov, daha çok körfezi tartışmak için gelecek Pazar Helsinki’de buluşma konusunda mutabık kaldılar.” ifadeleri kullanılmasına rağmen, Başkan Bush’un “Bu diplomatik girişimlerden ötürü çok memnunum; fakat şuan itibariyle iyimser değilim.” söylemi ile barışçıl bir çözüm ihtimalinin çok zor olduğu izleniminin okuyucuda oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Bu noktada haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Bir çok arabulucunun savaş olmaması için yaptıkları girişimler memnuniyet vericidir, ama Saddam Hüseyin kayıtsız şartsız Kuveyt’ten çekilip, Batılı rehineleri serbest bırakmaz ise savaş kaçınılmaz olacaktır.

Haber 17: 8 Ekim 1990 tarihinde “Barışı Konuşmak ve Savaşa Yönelmek” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Birleşmiş Milletlerin Irak karşısında 670 sayılı kararını almasıdır. “Karar, Irak üzerine bir hava ambargosu, ekonomik kuşatmayı sıkılaştırma ve Saddam’ın acımasız Kuveyt işgalini bir kez daha kınamayı içeriyor. Ufukta, dünyanın Irak’ın saldırganlığını onaylamamasını yeniden bildirmek için yeni kararlar da olabilir. Ama Birleşmiş Milletler Saddam’ı cezalandırmak için barışçıl araçları tüketmek üzere. Ambargoların ve tehditlerin ötesine gidebilmek için, Birleşmiş Milletler Irak karşısında bir askeri harekat başlatmak ya da en azından yetkilendirmek zorunda kalacak.” ifadeleri ile barışçıl yolların tükenmek üzere olduğu ve Birleşmiş Milletlerin bir sonraki adımının Irak’a karşı güç kullanılması olabileceği algısının okuyucuda oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Bu bağlamda haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Birleşmiş Milletler’de Irak’a karşı alınan 670 sayılı 109 yaptırım kararında daha önce görülmemiş bir mutabakat sağlanmıştır. Buna rağmen krizin çözümü konusunda barışçıl yollar tükenmektedir ve Irak kendisinden talep edilen hamleleri yapmadığı müddetçe Birleşmiş Milletler’in bir sonraki kararı, Irak’a karşı güç kullanmayı yetkilendirmek olacaktır.

Haber 18: 19 Kasım 1992 tarihinde “Halen Savaşı Önlemek İçin Bir Yol Arıyor” başlığıyla sunulan haberin ana olayı Ürdün Kralı Hüseyin’in krizin çözülmesi için gösterdiği çabadır. Kral Hüseyin’in bu çabası “Kral Newsweek’e ‘Problemin barışçıl çözümü için çok ama çok net bir istek var’ dedi.“ ifadeleri ile pekiştirilmiş olsa da haberin devamında yer alan “O (Kral Hüseyin) Washington ile Bağdat arasındaki arka kanal konuşmalarını ve temsilciler yoluyla Bağdat’a iletilen mesajların hiçbirini biliyormuş gibi görünmüyor” ifadeleri ile Kral Hüseyin’in krizin çözümünde çok da etkin bir aktör olmadığı izleniminin okuyucuda oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Kral Hüseyin iyi niyetli bir şekilde savaşı engellemek için diplomatik girişimlerde bulunmasına rağmen Irak ve A.B.D arasında yapılan sisli görüşmeler hakkında bilgi sahibi değildir. Bununla birlikte ne Irak, ne A.B.D. ne de bölgede etkin diğer Arap devletleri kendisine çok itibar etmediğinden, Kral Hüseyin’in krizi çözme çabaları sonuçsuz kalacaktır.

Haber 19: 26 Kasım 1992 tarihinde A.B.D. Başkanı George Bush tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Neden Körfez’deyiz” başlığıyla haberleştirilen yazının ana olayı Bush’un Amerikan birliklerinin neden körfezde olduğunu kamuoyuna açıklamasıdır. Haberin başında kullanılan “Irak tanklarının, Irak ile Kuveyt’i ayıran sınır hattını ikaz etmeden ve merhametsiz bir biçimde geçmesinin üzerinden 15 gün geçti…” ifadeleri ile Irak’ın icraatlarının okuyucu tarafından olumsuz bir şekilde düşünülmesinin amaçlandığı değerlendirilebilir. Haberin devamında kullanılan “Birincisi, dünya bu saldırganlığın karşılığını vermelidir…İkincisi, ulusal güvenliğimiz tehdit altında. Dünya, Saddam’ın dünyanın tüm ekonomik hayat çizgisinde mutlak bir güç olmasına izin vermenin bedelini karşılayabilir mi?...Sonuncusu, masum hayatlar tehdit altında. Amerikalıların ve diğerlerinin korkudan uzak yaşayabildikleri bir dünya görmek istiyorum…” ifadeleri ile de okuyucuda kuvvet kullanmanın gerekli olduğu algısının oluşturulmaya çalışıldığı düşünülebilir. Bu bağlamda haberden şu sonuç çıkmaktadır: Kuveyt’teki merhametsiz Irak işgali 15 gündür sürmektedir. A.B.D.’nin ulusal 110 güvenliği, dünyanın ekonomik dengesi ve masum hayatlar tehdit altındadır. Bu tehdidin bertaraf edilmesi için dünyanın Irak’ın saldırısına askeri bir karşılık vermesi gerekmektedir.

Haber 20: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bush’un 47 Günlük Kumarı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Başkan Bush’un krizi diplomatik yollarla çözme girişimidir. Haberde, “Bush’un müzakere teklifi geçen hafta Amerikan Kongresi ve A.B.D.’nin müttefiklerinden övgü alırken…” ifadeleri ile Bush’un barışçıl önerilerinin hem ulusal hem de uluslararası destek gördüğü vurgulanırken, hemen arkasından kullanılan “…şimdi sorulması gereken soru; diyaloğun amaçlanan etkiye sahip olacağı mı yoksa mükemmel bir müzakereci ve propagandacı olarak Saddam Hüseyin’in Amerikan önerisini kendi avantajına çevirebileceği mi” ifadeleri ile Bush’un girişiminin sonucunun ne olacağı sorgulanmıştır. Bu bağlamda haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Bush’un Amerikan Kongresi ve müttefikleri tarafından desteklenen diplomatik girişimi, Irak’ın Kuveyt’i koşulsuz bir şekilde terk etmesi ve rehineleri serbest bırakması ile tam olarak amacına ulaşabilir. Fakat Saddam Hüseyin’in bu girişime, Birleşmiş Milletler kararlarına tam anlamı ile uymadan başarılı bir şekilde planlanmış bir propagandayla destekli kısmi bir geri çekilme ile cevap vermesi durumunda Bush başarısız olabilir.

Haber 21: 17 Aralık 1990 tarihinde A.B.D. Eski Başkanı Jimmy Carter tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Barış İçin İlk Adımlar” başlığı ile haberleştirilen yazının ana olayı Jimmy Carter’ın barışçıl bir çözüm konusundaki değerlendirmeleridir. “Saddam Hüseyin savaşı engellemek istiyorsa Birleşmiş Milletler taleplerini kabul etmelidir: Irak güçlerinin Irak’tan geri çekilmesi ve meşru Kuveyt hükümetinin geri dönmesi. Üçüncü talep olan rehinelerin serbest bırakılmasını zaten kabul etti” ifadeleri ile barışın tesisinin Saddam Hüseyin’in Birleşmiş Milletler kararlarına uyması ile mümkün olacağı okuyucuya aktarılmıştır. Bununla birlikte haberin devamında “Müttefikler savaştan önceki durumdaki (quo ante) bazı sapmaları da kabul edebilir. Belki…Irak’ın borçlarının affedilmesi ve denize ulaşımını kolaylaştırmak adına bir bölgenin uzun süreliğine Irak’a kiralanması…” ifadeleri ile de Irak’a bazı ayrıcalıklar tanınabileceğinin de altı çizilmiştir. Bu bağlamda haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Müzakere çabaları ve teklifleri önemlidir ve yeni konseptleri ortaya çıkarabilir. Krizin çözümünde Irak’a bazı ayrıcalıklar tanınabilir. Ama savaş olmaması 111 için Birleşmiş Milletler tarafından alınan kararlar Irak, tarafından kesinlikle yerine getirilmelidir.

Haber 22: 24 Aralık 1990 tarihinde “Barış Görüşmeleri Beklemede: En Cesuru Görmek İçin Tehlikeli Oyunlar” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in James Baker ile yapılacağı görüşme için zaman yaratmamasıdır. Bir Dışişleri bakanlığı yetkilisinin, Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı James Baker’ın Irak’a yapacağı ziyaret için Irak’ın bir tarih belirleyememesi hakkında: “Onlara 15 gün süre verdik. Eğer bir gün belirlerlerse ne ala. Belirlemezlerse belirlemezler. Bu onların kaybı olur, bizim değil” söylemi ile okuyucuya Saddam Hüseyin’in barışçıl bir süreci zorlaştırdığı izlenimi vermenin amaçlandığı değerlendirilebilir. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: A.B.D. krizin barışçıl yollarla çözümü için Saddam Hüseyin’in kendisi ile de görüşmek istedi. Fakat Bağdat yönetimi bir çok insanla görüşmek için zaman yaratabilirken, A.B.D. Dışişleri Bakanı’na zaman yaratmak istemiyor. Bu noktada, krizin barışçıl bir yolla çözümlenememesi durumunda kaybeden taraf askeri güce maruz kalan Irak olacaktır.

Haber 23: 14 Ocak 1991 tarihinde “Jim Baker’ın En Büyük Sınavı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Birleşmiş Milletler’in Irak’a Kuveyt’ten geri çekilmesi için verdiği sürenin dolmasına bir hafta kala, Dışişleri Bakanı Baker’ın barışçıl bir uzlaşı için son girişimleridir. Baker’ın savaşa bir hafta kala barışçıl bir çözüm için yoğun bir şekilde çalışması “Pek tabii, Baker bugünlerde geceleri uyanık. Karısı Susan 17 yıllık evliliklerinde ilk defa: ‘Dünyadaki herkesten daha iyi uyuyan Baker, bir anda uykusuz geceler geçirmeye başladı’ diyor.” ifadeleri ile pekiştirilmiştir. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: Amerikan politika belirleyicileri krizin başarılı bir şekilde çözümlenebilmesi için gece gündüz demeden son ana kadar yoğun bir çaba sarf etmektedirler.

Haber 24: 21 Ocak 1991 tarihinde “Hava Gücü En Büyük Sınavı ile Karşı Karşıya” başlığı ile sunulan haberin ana olayı müttefiklerin yüksek teknolojili hava silah ve araçlarına sahip olmasıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek adına “Müttefiklerin ilk saldırısı havadan gelecek.” ve “Yüzbaşı Greg York: ‘Siz herhangi bir düşman pilotuna saygı duyuyorsunuz, ben ise bizim teknolojimize ve pilotlarımıza saygı duyuyorum. Biz daha iyiyiz.’ dedi.” ifadelerine yer 112 verilmiştir. Haberde ortaya çıkan sonuç şudur: Müttefikler üstün hava gücü ve eğitimli savaş pilotları ile kısa bir zamanda Irak savaş uçaklarını bertaraf edecektir.

Haber 25: 28 Ocak 1991 tarihinde “Çöl Fırtınası” başlığı ile sunulan haberin ana olayı müttefiklerin modern silah araçları ile Irak karşısında muazzam bir başarı elde etmesidir. Haberi pekiştirmek maksadıyla kullanılan “Durum, yorucu olmayan, çok temiz ve gerçeküstü gibi görünüyor: taarruz edenlerin kayıpları çok az, ve koalisyon kuvvetlerinin cephaneliklerindeki multi milyon dolarlık yüksek teknolojili araçlar ölümle beraber çalışıyormuş gibi görünüyorlar. Bir pilot bu durum için: ‘Ofiste geçen sıradan bir gün gibi’ dedi. Bu senin için Saddam.” ifadeleri ile okuyucuda kolay bir zafer algısı yaratılmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Yüksek teknolojili araç ve silah sistemleri sayesinde savaş müttefik pilotları için sıradan bir günden farksız. Irak’ın nafile çabalarına rağmen, üstün bir silah teknolojisine sahip koalisyon ülkeleri çok kısa bir sürede nihai zafere ulaşacaktır.

Haber 26: 28 Ocak 1991 tarihinde “Yeni Bir Savaş Türü” başlığı ile sunulan haberin ana olayı akıllı bombaların hedeflerini başarılı bir şekilde imha etmesi, Irak savaş uçaklarının kolay bir şekilde düşürülmesi ya da kaçmaya zorlamasıdır. Haberin anlatımı “Basra Körfezi ve Kızıl Deniz’den fırlatılan ölümcül robotlar olan seyir füzeleri, Irak Savunma Bakanlığı ve Başkanlık Sarayı’nı vurdu. Bombalar gökyüzünde parelenirken, uçaksavar mermilerinin sıcak akışı geceyi aydınlattı. Çölde Irak Hava Kuvvetleri en sağlam sığınaklarına saklandı; davetsiz misafirlere meydan okumaya gelen az sayıdaki Iraklı pilotlar ise ya hemen vuruldular ya da sıvışıp kuzeye doğru uçtular. Bağdat bombardımanı, televizyon izleyicilerine bir çırpıda kimin yaptığı belli olmayan ve fantastik bir video oyunu gibi göründü.” ifadeleri ile pekiştirilmiş ve okuyucularda Irak ordusunun savunma yapmak bir yana sığınaklardan dahi çıkamadıkları yönünde bilgiler sunulmuştur. Bununla birlikte “Güçlü hava ordusu Irak’ı vurdu ve savaş teknolojisi yeni bir neslin eşiğine atlamış gibi görünüyor.” ifadeleri ile koalisyon kuvvetlerinin savaş teknolojisinden övgü ile bahsedilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmıştır: Uzun süredir üzerinde çalışılan akıllı silah sistemleri Çöl Fırtınası Harekatı’nda başarısını kanıtlayarak düşmanı ya imha etmiş ya da sığınaklarda saklanmaya mecbur etmiştir. Bu başarı ile birlikte nesil atlayan savaş teknolojisi, önüne çıkan her düşmanı kolay bir şekilde imha edebilecek kudret ve yeteneğe sahiptir. 113

Haber 27: 4 Şubat 1991 tarihinde “Onları Canlı Olarak Geri Getirmek” başlığı ile sunulan haberin ana olayı düşman bölgesine paraşütle atlamak zorunda kalan müttefik pilotlarının kurtarılmasıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek adına “Geçen Pazartesi bir MH-53 arama kurtarma helikopteri, cüretkar bir teşebbüs ile 8 saat önce çöle atlamak zorunda kalan bir donanma F-14 Tomcat pilotunu kurtarmak için Irak’a sızdı. 2 A-10 savaş uçağı helikopterin uçuşunu emniyete aldı.” ifadeleri kullanılmıştır. Devamında kurtarma operasyonunun aşamalarından bahsedilen haberden; yüksek teknolojili silah ve araçlar sadece düşman hedeflerini imha etmek için değil, aynı zamanda kaza kırıma uğrayarak düşman bölgesine paraşütle atlamak zorunda kalan müttefik savaş pilotlarının kurtarılması için de kullanılmaktadır sonucu ortaya çıkmaktadır.

Haber 28: 18 Şubat 1991 tarihinde “Çölde Yıldız Savaşları” başlığı ile sunulan haberin ana olayı araştırma geliştirme aşamasında çok fazla eleştiriye tabi tutulan silah sistemlerinin Körfez Savaşı’nda büyük başarılar elde edilmesine katkı sağlamasıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek maksadıyla “Savunma şüphecilerinin ve silah kontrol fırsatçılarının…parçalamak ve durdurmak için bir yolunu aradığı silah teknolojileri, Irak karşısında icra edilen askeri harekatın teknolojik süper yıldızı haline geldi.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Yüksek teknolojili silah sistemlerinin araştırma geliştirme süreçleri çok maliyetlidir. Fakat bu sistemler, muharebede yarattığı katma değer ile araştırma geliştirme sürecinde yapılan masrafın karşılığını fazlası ile vermektedirler.

Haber 29: 18 Şubat 1991 tarihinde “Savaşın Yeni Bilimi” başlığı ile sunulan haberin ana olayı yüksek teknolojili Amerikan savaş sistemlerinin elde ettiği başarıdır. Anlatımı pekiştirmek maksadıyla kullanılan “Bir televizyon setine sahip olup, Irak’ın kapı aralıklarında süzülen ve bacalarından giren Amerikan bombalarının videolarını izleyen herhangi birisi şunu kesinlikle merak edebilir: Eğer bu silahlar müthişten daha fazlasıysa, piyadelerden ve onların kara taarruzlarından tamamen vazgeçilemez mi? Basra Körfezi’nde önemli bir yeri olan ölümcül kara savaşları ile, bilim tarafından kansız bir şekilde tasarlanan savaş fantazisi artan bir şekilde çekici hale geliyor.” ifadeleri ile teknolojik gelişmelerin kara unsurlarına duyulan gerekliliği ortadan kaldırıp kaldıramayacağı sorgulanmıştır. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Yüksek teknolojili Amerikan silahları dostu düşmandan, askeri sivilden 114 ayırabilecek, hedefleri kullanıcısının muharebe alanına girmesine gerek kalmadan imha edecek akıllı silahlara sahip. Bu ileri teknoloji ileride kara savaşlarına, tanklara ve piyadelere duyulan gereksinimi tamamen ortadan kaldırabilir.

Haber 30: 18 Şubat 1991 tarihinde “Bir Füzenin Aklı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı ilk defa gerçek bir savaşta kullanılan Tomahawk seyir füzesinin hedefleri imha etmekteki başarısı sonrasında tasarlayıcıları ve ailelerinin duydukları övünçtür. Haber “Körfez’in muzaffer seyir füzesi neredeyse laboratuvardan hiç çıkmamış bir teknoloji harikası.” ve “Her şeyi kaplayan bir övünç vardı. Tomahawk füzesinin başarılı vuruşlarını duyan General Dynamics’te çalışan bir işçinin kızı: ‘Babam bu füzelere dokundu’ dedi.” ifadeleri ile pekiştirilmiştir. Haberden, yıllarını bir silahın geliştirilmesine adayan insanlar, ülkelerine kazandırdıkları silahın elde ettiği başarıyı kutlamayı ve ürettikleri şeyle övünç duymayı sonuna kadar hak etmektedir sonucu ortaya çıkmaktadır.

Haber 31: 18 Şubat 1991 tarihinde “B-52’nin Yeteneği ve Miti” başlığı ile sunulan haberin ana olayı sığınaklara saklanan Irak askerlerinin imha edilebilmesi için B-52 ağır bombardıman uçağına gereksinim duyulmasıdır. Haberde kullanılan “Yakıt ikmali yapmadan 7500 km gidebilecek şekilde tasarlanan yaklaşık 50 B-52 Saddam Hüseyin’in kuvvetlerini Türkiye, Suudi Arabistan, İspanya, Britanya, Diego Garcia ve Louisiana’daki askeri üslerden kalkarak ateş altına aldı. B-52’den yaptığı en iyi şey isteniyor: Kulak zarı delici, yeri gümbürdetici 20 ton yüksek patlayıcıyı 30.000 feet yükseklikten bir seferde bırakması.” ifadeleri ile uçağın imkan ve kabiliyeti hakkında bilgiler verilmiştir. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: İleri teknolojili silah sistemleri savaşın yıldızları olsa da savaş içerisinde oluşan bazı durumların çözümlenebilmesi için rüştünü ispat etmiş olgun savaş araç ve gereçleri de kullanılabilir ve bu sistemler savaşın başarısına çok önemli katkılar sağlayabilir.

Haber 32: 3 Eylül 1990 tarihinde “Bağdat’ta Teröristler İçin Kırmızı Halı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Abu Nidal’ın ve Abul Abbas’ın Bağdat’ta olduğuna dair inanıştır. “Abu Nidal’ın; seyir gemisi Achille Lauro’nun 1985’te kaçırılmasının ve bu yılın başında Tel Aviv’e denizden yapılan baskının sorumlusu olan Filistinli gerilla Abul Abbas ile birlikte Irak’a dönmüş olduğuna inanılıyor.” ifadeleri ile pekiştirilen haberle okuyucuda Irak’ın 115 teröristlerle işbirliği yaptığı algısı oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: Koalisyon güçleri Irak’a karşı bir askeri harekat düzenlerlerse Irak misilleme yapmak maksadıyla geçmişte bir çok masum insanın öldürülmesinden sorumlu olan teröristlerle işbirliği içinde bulunarak dünya çapında terör eylemlere başvurabilir.

Haber 33: 8 Ekim 1990 tarihinde “Dünya Bize Ardına Kadar Açık” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Newsweek muhabirlerinin Abul Abbas ile Bağdat’ta çok sıkı bir biçimde korunan ofisinde yaptığı görüşmedir. Haberde anlatımı pekiştirmek adına “1985’deki Achille Lauro gemisinin kaçırılmasının planlayıcısı geçen hafta Irak Başbakan Birinci Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ile buluştu ve destek sözü verdi. Abbas Newsweek’e, Birleşik Devletlerin - Körfez Krizi’ni Filistin sorununa bağladığı için övdüğü - Saddam Hüseyin’e saldırması durumunda, adamlarının Irak’ı savunacağını söyledi. ‘Her yöntemi benimseyeceğiz. Dünya bize ardına kadar açık.’” ifadelerine yer verilerek okuyucuda teröristlerin Saddam Hüseyin yönetimi ile beraber savaşacakları algısı oluşturulmasının amaçlandığı düşünülebilir. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Birleşik Devletler Saddam Hüseyin’e saldırırsa, Abul Abbas ve kendisine bağlı olan grup, Irak’ı savunmanın yanı sıra dünyanın her yerinde, yöntemsel sınırlamalar koymadan her türlü terörist eylemleri icra edebilirler.

Haber 34: 28 Ocak 1991 tarihinde “Terör: Irak’ın İkinci Cephesi” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Bağdat radyosu tarafından tüm dünyadaki Müslümanlara Birleşik Devletler ve onun körfez koalisyon partnerlerinin çıkarlarına, tesislerine, sembollerine ve figürlerine saldırma çağrısı yapılmasıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek maksadıyla “Bağdat radyosu geçen hafta tüm dünyadaki Müslümanlara Birleşik Devletler ve onun körfez koalisyon partnerlerinin çıkarlarına, tesislerine, sembollerine ve figürlerine saldırma çağrısı yaptı: ‘Düşmanı ezmenin ve rezaleti gidermenin zamanı geldi’” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin devamında güvenlik uzmanlarının alarma geçtiği vurgulanarak A.B.D. ve Birleşik Krallık’ta alınan önlemlerden bahsedilmiştir. Bu noktada, kullanılan söylemlerle okuyucularda terörizme karşı savaş izlenimi oluşturulmaya çalışıldığı da değerlendirilebilir. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Irak, koalisyon kuvvetlerine askeri açıdan cevap verecek imkan kabiliyete sahip olmadığı için devlet radyosu vasıtasıyla tüm Müslümanlara, koalisyona katılan ülkelere karşı şiddet eylemleri yapmaları çağrısında bulunmuştur. Birleşik Devletler 116 ve Birleşik Krallık’ta alınan önlemler teröristlerin evlerimize kadar gelme ihtimali olduğunu göstermektedir. Bu maksatla, terörün kaynağı yok edilmelidir.

Haber 35: 4 Şubat 1991 tarihinde “Saddam’ın Çevre Terörü” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in ham petrolü denize akıtarak ve petrol kıyılarını ateşe vererek çevreye zarar vermesidir. Haberdeki anlatımı pekiştirmek için “Dalgalarla kıyıya vuran kara bataklık o kadar yoğun ki mutfak gider borusu tarafından emilen bir yemek artığı gibi inliyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Irak lideri Saddam Hüseyin koalisyon güçlerine askeri engeller yaratmak için bir çevre terörüne imza atmaktadır.

Haber 36: 11 Şubat 1991 tarihinde “Titanic’i Kurtarmaya Çalışmak” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in doğaya verdiği zararlardır. Haberde “Tarihteki en kötü petrol sızıntısının ardından, önlemler o kadar yetersiz ki; bir radansa ile Titanic’i kurtarmaya çalışmaya benziyor.” ifadeleri ile önlemlerin yetersizliği vurgulanmıştır. Haberin devamında kullanılan “Saddam’ın kıyıdaki petrol tabakasını müttefik askeri operasyonlarını başarısızlığa uğratmak için tasarladığı düşünülse de felaketi, düşünülmesi bile hoş olmayan yollara başvuracak kadar merhametsiz olan imajını daha da sağlamlaştırmak için yarattığı algısı son zamanlarda giderek büyüyor. Yarattığı çevre terörü son füze düştükten ve son atış yapıldıktan çok daha sonra bile savaşın etkilerinin bizimle kalacağını kesinleştiriyor.” ifadeleri ile de okuyucunun Saddam Hüseyin hakkındaki olumsuz imajının pekiştirilmeye çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: Şu ana kadar Saddam Hüseyin’in yarattığı çevre katliamı için alınan önlemler çok yetersizdir. Merhametsiz imajını daha da güçlendirmek adına yarattığı katliam o kadar büyüktür ki savaş bittikten yıllar sonra bile sebep olduğu felaketin izleri hayatımızda yer almaya devam edecektir.

Haber 37: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bu Bir Vietnam Değil” başlığı ile sunulan haberin ana olayı George Bush’un Amerikan kamuoyunu körfezde olması muhtemel bir savaş için ikna edebilmek maksadıyla yaptığı açıklamalardır. Haberde anlatımı pekiştirmek adına George Bush’un “Ülkemizde, yeni bir Vietnam olacağı konusunda bazı korkular olduğunu biliyorum. Askeri harekatın gerekliliği konusunda size güvence vermeme izin verin. Bu, yeni bir Vietnam olmayacak. Bu uzun süreli ve bitkin bir savaş değil. Tertip edilen kuvvet sayısı farklı, düşman 117 farklı, Saddam’ın askeri ikmali farklı olacak, Saddam karşısında Birleşmiş Milletler’de birleşen ülkeler farklı; Kuveyt’in topoğrafyası farklı ve tamamı gönüllü askerlerimizin motivasyonu harikulade” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Birleşmiş Milletler’in onayı alınarak ve tamamı gönüllü askerlerin iştiraki ile yapılacak sonucu kesin ve kısa bir savaş olan Körfez Savaşı, kesinlikle bir Vietnam Savaşı’na dönüşmeyecektir.

Haber 38: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bu Sefer Kazanılabilir Bir Savaş” başlığı ile sunulan haberin ana olayı beş yıl boyunca Vietnam hakkında haber yapan bir Newsweek muhabirinin Körfez’deki Amerikan birlikleri ile 6 hafta geçirdikten sonra kaleme aldığı raporunda savaşın kazanılabilir bir savaş olduğu yönündeki tespitleridir. Haberde anlatımı pekiştirmek adına “Irak’ın İran’a karşı savaşında elde ettiği tecrübe, Birleşik Devletler ile yapacağı tipte bir savaş için bir hazırlık olarak değerlendirilemez. Iraklılar hiçbir zaman havadan ve denizden ciddi bir taarruza maruz kalmadılar…” ifadelerine yer verilmiştir. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: Daha önce etkili silah sistemlerine sahip güçlü bir ülkeyle savaşmamış bir ülke olan Irak, koalisyon kuvvetleri ile savaşacak tecrübeye sahip değildir. Açık çöl arazisi, kendilerine örtü ve gizleme de sağlamayacaktır. Küba dışında Birleşmiş Milletler’de Irak’ı destekleyen bir ülke olmadığı için silah ve lojistik destek sağlayacakları başka ülkeler de olmayacaktır. Bu noktada Irak’a karşı girişilecek savaş kısa sürede kazanılacak, sonucu belli bir savaştır.

Haber 39: 11 Mart 1991 tarihinde “Ordunun Yeni İmajı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Amerikan birliklerin Körfez Savaşı’nda gösterdiği başarıyla Vietnam Savaşı’nın kötü izlerini silmesidir. Haberdeki anlatımın pekiştirilmesi maksadıyla “Görevdeki (orduda) bir çok kişi için Çöl Fırtınası Vietnam’ın çirkin anılarını azalttı. Pentagon’da görevli bir subay: ‘Vietnam’ın lekesi silindi. Bu tam ve topyekun bir zaferin gerekli olmasının bir sebebidir.’ dedi.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır. Geçmişteki bir savaşın neden olduğu kötü izler ancak yeni zaferlerde silinebilir. Körfez zaferi de Vietnam’ın izlerini silerek orduya yeni ve olumlu bir imaj kazandırmıştır.

Haber 40: 8 Ekim 1990 tarihinde “En Sadık Müttefik” başlığı ile sunulan haberin ana olayı A.B.D.’ye Körfez Krizi’nde destek vereceğini ilan eden ilk ülke olan Britanya’nın Başbakanı 118

Margaret Hilda Thatcher’ın Newsweek’e yaptığı değerlendirmelerdir. Haberin anlatımı Thatcher’ın “Saddam Hüseyin Kuveyt’i terk etmek zorundadır ve meşru hükümet yeniden kurulmalıdır. Bu Birleşmiş Milletler kararıdır ve tartışmaya açık değildir” ifadeleri ile pekiştirilmiş ve Thatcher’ın da Başkan Bush ile aynı düşüncelere sahip olduğu okuyucuya yansıtılmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Panama’da olduğu gibi Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık’ın Körfez Krizine bakış açısı ortaktır ve bu iki devlet birbirlerine tam anlamıyla sadık iki müttefiktir.

Haber 41: 4 Mart 1991 tarihinde “Bir Ordu, 38 Bayrak” başlığı ile sunulan haberin ana olayı 38 farklı ülkeye mensup askerlerin Körfez Savaşı’ndaki muazzam bir işbirliği ile tek bir ordu gibi hareket etmesidir. Haberde anlatım “Hafar El-Batin, Suudi çölünde durgun bir muharebe ileri karakoluydu. En başarılı sakinleri, bedevilerin Japon pikap tutkusundan menfaat sağlayan oto parçası satıcılarıydı. Şimdi 90.000 nüfusu ve Kuveyt sınırına olan 80 kilometre mesafesiyle Hafar El-Batin hareketli bir uluslararası havaalanını andırıyor. Geçen hafta sokakları Britanya tankları ve nakliye birlikleri, Mısır cephe hattı birlikleri, Birleşik Devletler hava birlikleri ve topçuları, Fransız ikmal uzmanları, Çekoslovak temizleme birimleri ve müttefik koalisyonun diğer birlikleri ile doluydu.” ifadeleri ile pekiştirilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Körfez Harekatı, uluslararası mutabakat sağlanarak Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde icra edilen meşru ve çok uluslu müşterek bir harekattır.

Haber 42: 4 Mart 1991 tarihinde “Lafayette Ruhu Yeniden Canlandı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Fransa ve A.B.D. arasındaki işbirliğidir. Haberde anlatımı pekiştirmek adına Fransızlarla Amerikanların müşterek olarak icra edecekleri bir muharebe hakkında: “Bu - Lafayette’nin Özgürlük Savaşı’nda Amerikanlara yardıma gelmesinden beri müttefik olan - Birleşik Devletler ve Fransa’nın Kore Savaşı’ndan bu yana beraber icra edecekleri ilk muharebe olacak.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Birleşik Devletler ve Fransa bir çok savaşta olduğu gibi Körfez Savaşı’nda da müttefik iki devlet olduklarını kanıtlayacaklardır.

119

2.4.2.2. Ardalan ve bağlam bilgisi

İnceleme konusu olayların sosyal ve politik yönünü oluşturan ardalan bilgisi, bağlamdan farklı olarak gerçek olayların tarihini ve bu olayların bağlamlarını da içerebilmektedir. Ana olayın anlaşılır kılınmasında olay öncesi yaşanan gelişmeler önemli olarak değerlendirilmektedir (İşkar, 2014: 124). Bununla birlikte, okuyucunun olaylar hakkında kendi görüş açısını belirleyebilmesi ve geliştirebilmesi de ardalan ve bağlam bilgisi ile mümkün kılınabilmektedir (Özer, 2000: 88). Newsweek dergisinin Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili yaptığı haberlerin ardalan ve bağlam bilgileri incelenirken, haberlere konu olan olayların gerekçeleri (reason), geri planları (background), önceki olayları (previous events), tarihleri (history) ve durumları (circumstances) ele alınmıştır.

Haber 1: 6 Ağustos 1990 tarihinde “Yine Zorbayı Oynuyor” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde, İran ile sekiz yıl süren savaşın Irak’ın ekonomisini güç durumda bırakması, Saddam Hüseyin’in bölgede zorbayı oynamasının nedeni olarak ifade edilmiştir. Bununla birlikte Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin dünya pazarına OPEC kotası olan günlük 2 milyon varil yerine 4 milyon varil petrol sunarak petrolün varil fiyatının 14 dolara kadar düşmesine sebep verdikleri de belirtilmiştir. Saddam Hüseyin’in şuan 18 dolar olan petrolün varil fiyatının 25 dolara çıkartılmasını sağlayarak, ülkesinin ekonomisini düzeltmeyi amaçladığına yer verilen haberde, Hüsnü Mübarek’in Irak ve Kuveytli yetkilileri Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, sorunların çözümüne yönelik yapılacak bir buluşma konusunda ikna ettiği bilgisi de yer almaktadır.

Haber 2: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Bağdat’ın Zorbası” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde kendisini bitiren sekiz yıllık savaşını başlatırken Saddam Hüseyin’in çok düşüncesiz bir şekilde davrandığı ifade edilmiştir. Saddam Hüseyin’in yakın zamanda gerçekleştirilen bir Arap konferansında zengin körfez ülkelerinden 30 milyar dolarlık bir yardım talep ettiği, bu yardımı alamaması durumunda zorla alacağını belirttiği yönünde bilgiler sunulan haberde, OPEC’in 18 dolar olan petrolün varil fiyatını 21 dolara yükselttiği; fakat Saddam Hüseyin’in petrolün varil fiyatının 25 dolara yükseltilmesini istediği belirtilmiştir. Haberde, Mısır’ın El-Ahram gazetesinin Saddam Hüseyin’in, Kuveyt’i işgal vizyonunu sorgulayan 120 Iraklı subayı infaz ettirdiği iddiası okuyucularla paylaşılmış, 9 120

Kuveytli subaydan oluşan yeni bir Kuveyt hükümetin kurulduğu yönünde bilgiler sunulmuştur. Bununla birlikte işgalin ardından Amerikan Başkanı George Bush’un çekingen Arap liderlerini Saddam Hüseyin karşısında toplamak ve diğer demokrasilerden yardım istemek maksadıyla yoğun bir telefon trafiği içerisinde olduğu bilgisi de haberde yer almaktadır.

Haber 3: 20 Ağustos 1990 tarihinde “Bir Canavarın Yaratılması” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde 1972 yılında Irak ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan dostluk antlaşmasının, Sovyetler Birliği’ne Irak’ta, zaman zaman Saddam Hüseyin’in de politik gücünü arttırmak için kullandığı, bir casusluk ağı sunduğuna ve 1970’lerin sonunda Sovyetler Birliği’nin, Irak’ın en büyük silah sağlayıcısı konumuna geldiğine; Fransa’nın Saddam Hüseyin’e aralarında 133 Mirage F-1 jeti ve USS Stark’ı vuran Exocet füzelerinin de bulunduğu 16,6 milyar dolar değerinde gelişmiş silah sistemleri satmış olabileceğine; İran’a ve Libya lideri Kaddafi’ye kanalize olan Amerikan diplomatlarının, Saddam Hüseyin’i Arap politikasının yatıştırılması için bir güç olarak öngördüğüne ve Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesinden sadece birkaç gün önce üst düzey bir Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin Saddam Hüseyin’i tehditkar davranışları olan bir kişi olarak gördükleri; fakat bir tehdit olarak görmedikleri yönündeki düşüncelerine yer verilmiştir.

Haber 4: 8 Ekim 1990 tarihinde “Irak’ın İçinde” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde İran ile yapılan savaşta kazanılan zaferi destanlaştırmak için yapılan Zaferin Elleri anıtı ile ilgili her şeyin yalan olduğu, Irak’ın İran karşısında yaptığı savaşı kazanamadığı, yüzbinlerce hayatın karşılığının önemsiz bir teritoryal bölgenin kazanımı olduğu, o kazanımın bugün körfez krizinde İran’ı kendi tarafına çekebilmek için Saddam Hüseyin tarafından kısa bir süre önce İran’a teslim edildiği, anıttaki miğferlerin çoğunun İranlılara ait olmadığı, abideyi inşa edenlerin yeterince İran miğferi bulamayınca başka miğferleri İranlılara ait miğferlerin içine karıştırdığı ifade edilmiştir. Haberin devamında, insanların ekmek kuyruğunda beklemesinin rutin bir görüntü olduğuna ve Irak’a uygulanan ambargo ile alakası olmadığına, ambargo sonucunda Iraklı bebeklerin açlık çektiğine içerlenen bir satıcının arkasında kendi boyundan daha fazla bebek maması bulunduğuna ve söyleminin gerçekleri yansıtmadığına yönelik ifadeler de yer almaktadır. 121

Haber 5: 15 Ekim 1990 tarihinde “Çizmelerin Altında” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde bölgeden yeni tahliye edilmiş birisine göre, Kuveyt'te 3500 tank ve 430.000 kişilik orduya ek olarak 7.000 Mukhabarat canisinin de bulunduğu ve bu 7.000 kişinin hepsinin, kötülüğü ile nam salmış olan Saddam Hüseyin’in kuzeni Ali Hasan el-Majid’in komutasında olduğu bilgisine yer verilmiştir. Okulların, polis merkezlerinin ve diğer kamu binalarının Saddam Hüseyin’in ordusu tarafından sorgu ve işkence merkezlerine dönüştürüldüğünün ifade edildiği haberde, Bush’un ulusal güvenlik danışmanı Brent Scowcroft’un, Irak’ın Kuveyt’teki sistematik yıkımının, Birleşik Devletler’in ekonomik yaptırımların sonuçlarını bekleme süresini kısaltacağı yönündeki uyarısı da yer bulmuştur. Haberin devamında Şii Dava Partisi’nin 1980’lerde Kuveyt ve Lübnan’da bir çok bombalı intihar eylemi düzenlediği ve 1970’lerden beri ana amacının Saddam Hüseyin’i koltuğundan indirebilmek için Irak’ın Şii çoğunluğunu harekete geçirmek olduğu bilgilerine yer verilmiştir. Bu nedenle Kuveyt’teki direnişi kontrol eden sürgündeki Kuveyt hükümeti ve Suudi Arabistan’ın, Saddam Hüseyin sonrasında daha büyük bir tehdit oluşturabileceğini değerlendirdiği Şii’leri silahlandırmak istemedikleri de haberde aktarılmıştır. Saddam Hüseyin’in bir hafta önce yaptığı bir konuşmada 19. Irak eyaleti olarak adlandırdığı Kuveyt’ten bir parça toprak dahi vermeyeceği söylemi de haberin sonlarında yer almıştır.

Haber 6: 14 Ocak 1991 tarihinde “Deliden Daha Fazlası” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in 1937’de Kuzey Irak’ta bulunan Tigrit şehri yakınlarındaki fakir bir köyde cahil bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiği ve yoksulluğu bebeklikten itibaren bildiği, kötü davranışları olan üvey bir babadan kin beslemeyi öğrendiği ve hayran olduğu amcasının kendisine ülkenin Britanyalı amirlerinden nefret etmeyi öğrettiği ifadeleri yer almaktadır. Haberin devamında, Saddam Hüseyin’in yaşıtlarına göre büyük bir ortaokul öğrencisi olarak 1950lerin ortalarında kendisini bölgede yayılan Arap milliyetçiliğinin içinde bulduğu, 20 yaşında laik ve belli belirsiz sosyalist olan Baas Partisi’ne katıldığı ve iki yıl sonra askeri diktatör Abdülkerim Kasım’a yönelik başarısız bir suikast girişiminde yer aldığı bilgilerine yer verilmiştir. Ayrıca Kahire’de geçen sürgün döneminden sonra 1963’de partide yükselişe geçtiği, propaganda yaptığı ve gizli polisi organize ettiği, 1968 yılında Baas Partisi’ni iktidara getiren darbeden sonra Başkan Ahmet Hasan El-Bakır’ın altında Devrim Komuta Konsey Yardımcılığı görevine geldiği ve 1979 yılında El-Bakır’ın koltuğunu kendisine bırakması ile 42 yaşında başkan olduğu bilgileri haberde yer almaktadır. 122

Ayrıca haberde, Saddam Hüseyin’in politik alemdeki vahşiliğine rağmen, geleneksel dinsel sınırlamaları gevşettiği; kadınların otomobil kullanmasının bile yasak olduğu Suudi Arabistan’a kıyasla Iraklı kadınların eşit iş için eşit ücret aldıkları ve ücretli annelik iznine ayrılabildikleri bilgisi okuyuculara sunulmuştur. Haberin sonlarına doğru Saddam Hüseyin’in Birleşik Devletler ve İsrail’e karşı duruşu ile Araplar için kahraman konumuna gelmesine rağmen, krizin büyümesi ile Arap dünyasının Kuveyt’in işgalinin Arap birliğine katkı sağlamaktan çok zarar veren bir gelişme olduğunun farkına vardığı bilgisi okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 7: 20 Ağustos 1990 tarihinde “Beklemek, Umut Etmek, Dua Etmek” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Birleşik Devletler diplomatlarının Kuveyt ve Irak’ta kapana kısılmış binlerce Amerikan vatandaşı ile bir temas kurabilmek için telaş içinde çalıştığı ve diğerlerine göre daha cesur ve şanslı bazı Amerikalıların, Iraklılar sınırı kapatmadan önce araba ile Ürdün ve Suudi Arabistan’a kaçtığı ifade edilmiştir.

Haber 8: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Savaş Yolu” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in yeni düşmanına konsantre olabilmek için İran Başkanı Rafsancani’ye “Sevgili Kardeşim” sözcükleri ile başlayan mektubunda sekiz yıllık savaşın sonucunda kazanmış olduğu 1126 kilometre karelik alanı geri vermeyi ve savaş esirlerini özgür bırakmayı teklif ettiği ifade edilmiştir. Bununa birlikte geçen Cumartesi 40 Britanya, 5 Amerikan, 4 Alman ve 1 Fransız vatandaşının Kuveyt’teki otellerden gizli tutulan bölgelere taşındığının Birleşik Krallık Dışişleri tarafından onaylandığı ve Fransa’nın bazı yabancıların Irak’ın farklı bölgelerinde bulunan stratejik tesislere dağıtıldığını söylediği bilgileri haberde yer almaktadır. Bush’un tek taraflı hareketlerinin ekonomik yaptırımlara kritik destek veren Sovyetler Birliği ve Fransa tarafından eleştirildiği yönünde bilgiler sunulan haberde ayrıca, Kral Hüseyin ile buluşmasından sonra Başkan Bush’un Irak’ın Kuveyt’ten geri çekileceğine ve kısa zamanda bir diplomatik çözümün bulunacağına dair bir umudu olmadığı söylemi de okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 9: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Rehine Çıkmazı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in 3.100 Amerikan, 4.700 Birleşik Krallık, 560 Fransız, 508 Japon, 8.710 Sovyet ve 3.107 diğer Avrupa ülkeleri vatandaşları olmak üzere toplam 20.685 123 yabancının Kuveyt ve Irak’tan çıkışını engellediği ifade edilmiştir. Haberin devamında Birleşik Devletler’in Panama ve Grenada’nın işgalinde sivilleri kurtarmak ve temel hedeflere saldırmak için özel kuvvetleri (Delta Force ve Navy SEALS) kullandığı ve bu özel birliklerin benzer görevleri ifa etmek için büyük ihtimalle Kuwait City’e askeri harekat başlamadan gireceği bilgileri okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 10: 3 Eylül 1990 tarihinde “Zorbayı Sindirmek” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Irak’ın İran ile süren sekiz yıllık savaş sonrasında zaten tükenmiş bir durumda olduğu ve ana silah sağlayıcısı olan Sovyetler Birliği ile olan bağlantısı kesildiğinde kısa sürede yedek parça ve cephanesinin biteceği; buna karşılık çöldeki A.B.D. birliklerinin zorunlu askerlerden değil, elit alaylarda yetiştirilmiş gönüllü askerlerden oluştuğu ifade edilmiştir. Haberde, Amerikan hükümeti tarafından resmen ifade edilmese de Saddam Hüseyin’in zehirli gazla dolu savaş başlıklarının takılı olduğu füzelere çoktandır sahip olduğu ve bir çok uzmanın Saddam Hüseyin’in beş ila yedi yıl arasında nükleer silah yapabilme kapasitesine ulaşabileceğine inandığı bilgilerine yer verilmiştir. Ayrıca Saddam Hüseyin’in bu korkunç silahları kullanmamasının garanti edilebilmesi için hem Irak diktatörünün hem de onun savaş çıkarabilme kapasitesinin yok edilmesi gerektiği okuyuculara aktarılmıştır.

Haber 11: 3 Eylül 1990 tarihinde “Yanlış Yer, Yanlış Zaman” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde İtalya’nın Avrupa Topluluğu adına rehinelere zarar verilmemesi konusunda Bağdat’ı uyardığı, diğer hükümetler ve uluslararası müttefikliklerin de benzer tehditlerde bulundukları, Japonya’nın Japon rehinelerin iadesi karşılığında Irak’a uygulanan uluslararası ambargoyu delmeyi reddettiği ve bir çok Batılı hükümetin Irak ile gerçekleşecek herhangi bir müzakere ile ilgilenmedikleri ifade edilmiştir. Haberde Fransa’nın, Irak tarafından sunulan bazı Fransız rehinelerle ilgili özel değerlendirme teklifini bütün ülkelerin vatandaşlarının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması konusunda ısrar ederek reddetmesine rağmen, Avusturya Başkanı Kurt Waldheim’ın Saddam Hüseyin ile görüşmek için Bağdat’a uçtuğu ve Kuveyt ve Irak’ta bulunan Avusturya vatandaşlarının kendisi ile birlikte Avusturya’ya dönebileceğini duyurduğu bilgilerine yer verilmiştir. Ayrıca haberde Anita Garcia isimli 37 yaşında ve altı çocuk annesi Filipinli terzinin, Filipinler’e döndüğü ve Bağdat işgal güçleri içerisinde bulunan Filistinli gönüllülerin Kuveyt’teki evine nasıl girdiğini ve kendisine tecavüz ettiğini anlattığı aktarılmıştır. 124

Haber 12: 17 Eylül 1990 tarihinde “Eve Giden Uzun Yol” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in Irak’ın Kuveyt’i işgal ettiği 2 Ağustos’tan bu yana Ürdün’e yarım milyona yakın yabancının geldiğini ve bir o kadarının da Ürdün’e ulaşmak için yolda olduğunu tahmin ettiği ifade edilmiştir. Haberin devamında, Kuveyt’in sürgündeki petrol bakanı Rashid Selim El-Ameeri’nin geçen hafta Yeni Delhi’yi ziyaret ettiği ve Hindistan hükümetinin daha önce yüzeysel bir şekilde yaptığı işgal kınamasını güçlendirdiği, buna karşılık olarak Irak’ın ise Hindistan vatandaşlarının Irak’tan tahliye edilmesi için Hindistan Hava Kuvvetleri uçaklarına vermiş olduğu yetkilendirmeyi geri çektiği bilgilerine yer verilmiştir. Haberde ayrıca Türkiye’nin 27.000 mülteciyi kabul ettiği ve bu rakamın dört katına yakın mültecinin ise Türkiye Irak sınırında halen beklediği ve dünyanın en fakir ülkelerinden olan Bangladeş’in Irak ve Kuveyt’te çalışan vatandaşlarının ülkelerine para gönderememeleri neticesinde yıllık 100 milyon dolar kaybedeceği bilgileri de aktarılmıştır.

Haber 13: 8 Ekim 1990 tarihinde “Bu Evi Vurmamaya Çalışın” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Bağdat’taki Amerikan Büyükelçiliği’nin aralarında Irak’ta tedavi edilemeyecek kadar ağır durumda olan üç kişinin de olduğu 63 Amerikalı hastanın isimlerinden oluşan bir liste hazırladığı; fakat Iraklıların söz konusu kişilerin gitmesi için talep edilen izni vermediği ifade edilmiştir. Haberde ayrıca Irak Dışişleri Bakanlığı’nın, Devrim Komuta Konseyi’nin Batılı rehineleri barındıranların casus olarak değerlendirilip asılacağı yönündeki kararını Batılı büyükelçiliklere nota olarak gönderdiği bilgisi de yer almaktadır.

Haber 14: 12 Kasım 1990 tarihinde “Yerin Altından Notlar” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Velma Edson’un 19 Ekim 1990 tarihinde kaleme aldığı “Bütün Kızılhaç ofisleri kapatıldı…Hastanelerdeki bütün tıbbi malzemeler Bağdat’a götürüldü. Iraklı ve Filistinli olmayan insanlara yardım etmeyi reddediyorlar. Saddam Hüseyin zorlanmadığı sürece burayı terk etmeyecek. Yaptırımlar kulağa hoş geliyor ama onların etkilerini çok az görüyoruz.” ifadelerine yer verilmiştir.

Haber 15: 17 Aralık 1990 tarihinde “Sopayla mı Sopasız mı?” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Irak ve Kuveyt’te bulunan Amerikan, Japon, Sovyet, Britanyalı, Fransız, 125

Alman ve Çinli yabancıların 2 Ağustos’taki ve Aralık başındaki sayıları mukayese edilmiştir. Buna göre bölgede bulunan söz konusu ülke vatandaşlarının toplam sayısı 2 Ağustos’ta 29.800 iken; Aralık başında 11.030’a düşmüştür. Haberin devamında Newsweek tarafından yapılan bir anketin sonuçlarına göre, Amerikan halkının yüzde 56’sının Irak’ın Kuveyt’ten geri çekilmeyi kabul etmemesi durumunda Amerikan askeri harekatını onayladığı; yüzde 53’ünün ise Irak’a uygulanan ekonomik yaptırımların sonuç verip vermediğinin daha iyi bir şekilde değerlendirilebilmesi için kuvvet kullanımı için belirlenen 15 Ocak 1991 tarihinin uzatılması gerektiğini düşündüğü ifade edilmiştir. Haberin sonlarında, Birleşmiş Milletler’in Filistin problemi üzerinde tarihi henüz belirlenmemiş bir uluslararası konferans çağrısı kararının Birleşik Devletler tarafından kabul edilecek gibi durduğu ifade edilmiş; Birleşik Devletler’in bu tip bir kararın oylamasında çekimser kalmasının bile İsrail’e karşı büyük bir darbe olacağı ve Bush’un Körfez Krizi ile Filistin Meselesi arasında hiçbir zaman bir bağ kurulmayacağı yönündeki daha önceki söylemi ile çelişeceği vurgulanmıştır.

Haber 16: 10 Eylül 1990 tarihinde “Müzakere İçin Ara” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in CBS sunucusu Dan Rather’la yaptığı görüşmede Kuveyt’i fethinin müzakere edilecek bir konu olmadığı ve Kuveyt’in Irak’ın bir parçası olduğu söylemine yer verilmiştir. Haberde, Saddam Hüseyin’in rehine meselesini yatıştırma umudu ile geçen Salı kadınların ve çocukların ülkeyi terk edebileceklerini ilan etmesine rağmen Bağdat’ın halen Batılıları toplamaya devam ettiği ve bazı yabancı erkekleri insani kalkan olarak kullanmak maksadıyla potansiyel askeri hedeflere gönderdiği bilgisine yer verilmiştir. Haberin devamında Moskova ile ilişkilerin geliştirilmesinin Bush için çok önemli olduğu, Sovyetler Birliği’nin Birleşmiş Milletler tarafından Irak’a uygulanacak ambargo ve kuşatmayı mümkün kıldığı, Bush’un Birleşik Devletler liderliğindeki uluslararası toplumun bölgesel çatışmaları söndürebileceği yeni dünya düzeninde, Sovyetler Birliği ile ilişkilerin mihenk taşı olmasını umduğu ve Sovyetler Birliği’nin Irak envanterinde bulunan karadan havaya atılabilen Sovyet füzelerinin elektronik şifrelerini Birleşik Devletler’e verdiği bilgileri aktarılmıştır.

Haberde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar’ın Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz ile Amman’da gerçekleştirdiği buluşmada kadın ve çocuk rehinelerin bırakılmasını önemli ama yetersiz bir adım olarak değerlendirdiği ve tüm yabancıların 126 bırakılması için Irak’a çağrı yaptığı aktarılmış, haberin sonlarında Bush’un Japonya ve Almanya gibi savaşa katılmayan ülkelerden 25 milyar dolar civarında masraf parası almayı umduğu, bu parayla Birleşik Devletler masraflarını karşılamayı ve Irak’a uygulanan ambargo nedeni ile ekonomileri zarar gören Mısır, Ürdün ve Türkiye’yi ekonomik olarak desteklemeyi düşündüğü bilgisi yer almaktadır.

Haber 17: 8 Ekim 1990 tarihinde “Barışı Konuşmak ve Savaşa Yönelmek” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı James Baker tarafından G-714 ülkeleri (A.B.D., Japonya, Batı Almanya, Fransa, Britanya, İtalya ve Kanada) dışişleri bakanlarına verilen yemekte Irak’a kolektif bir askeri cevap verilip verilmeyeceğin uzun uzadıya tartışıldığı, Bush ve Baker’ın savaş Irak’a karşı bir askeri harekatı tercih etmediği, ancak zorunda kalındığı takdirde mümkün olan en temiz şekilde savaş ilan etmek istedikleri ifadelerine yer verilmiştir. Haberin devamında hükümetin savaşa karar vermesi durumunda savaşı Güvenlik Konseyi’nin kolektif hareketi yetkilendirmesine izin veren Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün 42. maddesi altında icra etmeyi tercih edeceği aktarılmıştır. Haberde ayrıca Saddam Hüseyin’in Amerikalılara yönelik bir video kasetle Birleşik Devletler’in Irak ile olan savaşının Vietnam’dan tek farkının daha fazla Amerikan zayiatı olacağı tehdidinde bulunduğu bilgisi yer almaktadır.

Haber 18: 19 Kasım 1992 tarihinde “Halen Savaşı Önlemek İçin Bir Yol Arıyor” başlığıyla sunulan haberin ardalan bilgisinde Kral Hüseyin’in barışçıl çözüm için girişimlerde bulunmasına rağmen, muhtemel savaşın tarafları tarafından çok da dikkate alınmadığı “Ürdün monarşisinin pek tatbiki halkanın dışında olması muhtemel. Suudiler ve Mısırlılar ona (Kral Hüseyin) açıkça düşman ve Washington ona sırlarını açıklamak konusunda pek de hevesli görünmüyor. Iraklılar da son zamanlarda yardımcı olmuyorlar. Kral Hüseyin aylardır Fransızların hassas noktaları olarak tanımladıkları ‘çekilme esasları’ nı Saddam Hüseyin’e kabul ettirmek için çaba sarf etmekte. Fakat Kral geçen hafta Başkan François Mitterand ile görüşme yapmak için Fransa’ya geldiğinde, Irak Enformasyon Bakanı Bağdat’ta basına ‘Biz

14 1976 yılında Kanada’nın katılmasından 1997 yılında Rusya’nın gruba dahil olmasına kadar G-7 olarak anılan grup, 1997’den itibaren G-8 olarak adlandırılmaktadır. 127 hiçbir zaman Kuveyt’ten çekilmeyeceğiz’ açıklamasında bulundu.” ifadeleri ile okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 19: 26 Kasım 1990 tarihinde A.B.D. Başkanı George Bush tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Neden Körfez’deyiz” başlığıyla haberleştirilen yazının ardalan bilgisinde birincisi Irak’ın hemen ve koşulsuz bir şekilde Kuveyt’teki birliklerini geri çekmesi, ikincisi Kuveyt’in sürgündeki meşru hükümetinin geri getirilmesi, üçüncüsü Harry Truman’dan beri Birleşik Devletlerin önemli bir ulusal çıkarı olan Körfez’de güvenlik ve dengenin tesis edilmesi, dördüncüsü ise yurt dışında bulunan Amerikan vatandaşlarının korunması olmak üzere Birleşik Devletler’in Körfez’de bulunmasının dört amacı okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 20: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bush’un 47 Günlük Kumarı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Bush’un planında, koalisyon dayanışmasını vurgulayabilmek için Tarık Aziz’in 10 Aralık haftasında Washington’a gelerek Bush’un yanı sıra aralarında Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze’nin de bulunduğu diğer koalisyon hükümetlerin temsilcileri ile görüşmesinin ve Irak’ın kabul etmesi durumunda Dışişleri Bakanı James Baker’ın 15 Aralık 1990 ile Irak’a Kuveyt’ten çekilmesi için müsaade edilen 15 Ocak 1990 tarihleri arasında Saddam Hüseyin ile görüşmek için Bağdat’a uçmasının olduğu ifade edilmiştir.

Haber 21: 17 Aralık 1990 tarihinde A.B.D. Eski Başkanı Jimmy Carter tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Barış İçin İlk Adımlar” başlığı ile haberleştirilen yazının ardalan bilgisinde Uluslararası Atom Enerji Kurumu’nun Irak’ın bilinen zenginleştirilmiş uranyum kaynaklarının patlayıcı amaçlarla modifiye edilmediği yönündeki raporunun, sıkça gündeme getirilen Irak’ın nükleer gelişim programı tehdidinin kısmen de olsa kırılmasına sebep olduğu; gaz difüzyonu ve santrifüj yoluyla zenginleştirilmiş uranyum elde etmenin karmaşık, zaman alıcı ve kolayca tespit edilebilir bir süreç olduğu; düzenli kontrollerin, nükleer yakıt ve teknoloji satışında sıkı ambargoların mevcut durumun değişmemesini garanti edebileceği ifade edilmiştir.

Haber 22: 24 Aralık 1990 tarihinde “Barış Görüşmeleri Beklemede: En Cesuru Görmek İçin Tehlikeli Oyunlar” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde müzakerelerdeki 128 kördüğümün, masanın şekli gibi prosedürler üzerindeki uzun inatlaşmalar nedeni ile 1968’in başlangıcında ertelenen Vietnam barış görüşmelerini hatırlattığı ifade edilmiştir. Haberin devamında Bağdat’taki diplomatların Saddam Hüseyin’in Amerikanları kendisine daha saygılı davranmaya zorlamak için ağırdan aldığına yönelik ifadelerine ve iki hafta önce Saddam Hüseyin ile buluşan eski Texas valisi John Connally’nin Saddam Hüseyin’in kurnaz ve temkinli göründüğüne yönelik söylemine de yer verilmiştir.

Haber 23: 14 Ocak 1991 tarihinde “Jim Baker’ın En Büyük Sınavı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Gallup tarafından 3 ve 4 Ocak 1991 tarihinde 759 kişi ile telefon görüşmesi yapılarak oluşturulan anket sonuçları yer almaktadır. Ankete katılanların yüzde 61’i Irak’ın Kuveyt’ten geri çekilmeyi ve eski hükümetin tekrar Kuveyt’e dönmesini reddetmesi durumunda Birleşik Devletler kuvvetlerinin savaşta yer almasını desteklemektedir. Bununla birlikte Birleşik Devletlerin Suudi Arabistan ve civarında bir savaşa katılma olasılığı sorusuna ankete katılanların yüzde 50’si tarafından oldukça muhtemel (very likely), yüzde 32’si tarafından muhtemel (somewhat likely), yüzde 11’i tarafından çok olası değil (not too likely) ve yüzde 4’ü tarafından kesinlikle olası değil (not at all likely) cevabı verilmiştir. Haberin devamında Avrupa’da savaş karşıtı bir kamuoyunun biçimlendiğine, geçen hafta Avrupa Topluluğu’nun 12 üyesinin Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz ile görüşme konusunda karar aldığına, özellikle Fransa olmak üzere bazı Avrupalıların anlaşma için Bush’un yaptığından daha fazla bastırdıklarına yer verilmiştir. Bu bağlamda haberde, Fransa Başkanı Mitterrand’ın “Irak Kuveyt’ten çekileceğinin sözünü verirse, her şey mümkün olabilir” söylemine yer verilmiş, Mitterrand’a yakınlığı ile bilinen Fransız politikacı Michel Vauzelle’nin bir anlaşma konusunda Saddam Hüseyin’i yoklamak maksadıyla Bağdat’a gittiği aktarılmıştır.

Haber 24: 21 Ocak 1991 tarihinde “Hava Gücü En Büyük Sınavı ile Karşı Karşıya” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde altı Birleşik Devletler gemisinden ve Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye ve Kıbrıs’ta bulunan 30 hava üssünden havalanarak günde 1.800 sorti yapma imkan ve kabiliyetine sahip 1.300 uçaklık müttefik hava filosunun yenilemez olarak gözüktüğü ifade edilmiştir. Buna karşılık Irak’ın sahip olduğu 650 jetin sadece 65-75’inin üstün kaliteli Sovyet jetleri olduğu okuyucuya aktarılmıştır. Haberin devamında F-117A, F- 129

15, AWACS, Tornado, EF-111A ve F-4G uçaklarının teknik özellikleri ve hava taarruzundaki muhtemel görevlerine yönelik bilgilere yer verilmiştir.

Haber 25: 28 Ocak 1991 tarihinde “Çöl Fırtınası” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde dünyada milyonlarca televizyon izleyicisinin ileri teknoloji hava taarruzuna konsantre olduğu ve ortaya çıkan savaşa Birleşik Devletler ve Avrupa’daki halk desteğinin artmaya devam ettiği ifade edilmiştir.

Haber 26: 28 Ocak 1991 tarihinde “Yeni Bir Savaş Türü” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Körfez Savaşı’nda müttefik pilotları tarafından muharebenin ilk 14 saatinde atılan 1.000 sortinin Eylül 1965’te Vietnam’daki Rolling Thunder Operasyonu’nda15 Birleşik Devletler pilotları tarafından atılan haftalık ortalama 3.050 sortiden daha fazla olduğu; Körfez Savaşı’nda müttefikler tarafından ilk 24 saatte atılan 2.232 ton yüksek patlayıcının Aralık 1972’de Vietnam’daki Linebacker II16 Operasyonu’nda atılan bomba yoğunluğundan daha fazla olduğu; Körfez Savaşı’nda 2000 sortide düşen 8 müttefik savaş uçağı ortalamasının 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda düşen İsrail savaş uçağı ortalamasının yaklaşık onda biri olduğu ifade edilmiş ve Körfez Savaşı, hava taarruzu tarihin en büyük hava taarruzu olarak aktarılmıştır. Haberin devamında Tomahawk füzesinin bir savaşta kullanılan ilk seyir füzesi olduğu ve atılan 150 Tomahawk füzesinin yüzde 85’inin hedefini vurduğu bilgilerine yer verilmiştir. Haberde ayrıca Saddam Hüseyin’in bölgedeki çatışmaya İsrail’in dahil olmasını sağlamak ve krizi bir Arap-İsrail meselesine dönüştürmek için Cumartesi ve Pazar günü Kuzey Irak’ta bulunan füze lançerlerinden İsrail’e Scud füzeleri fırlattırdığına; fakat füzelerin sadece birkaç İsraillinin hafif bir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiğine ve etkili olmadığına yer verilmiştir. Haberin sonlarında, Türkiye’nin kendi bölgesinde bulunan üslerinin Irak’ı bombalamakla görevlendirilmiş Amerikan savaş uçakları tarafından kullanılmasına karar verdiği de yer almıştır.

Haber 27: 4 Şubat 1991 tarihinde “Onları Canlı Olarak Geri Getirmek” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde pilot kurtarma taktiklerinin ilk olarak 2. Dünya Savaşı esnasında

15 Vietnam Savaşı esnasında 2 Mart 1965 - 2 Kasım 1968 tarihleri arasında Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’ne (Kuzey Vietnam) karşı Birleşik Devletler 2’nci Hava Tümeni, Birleşik Devletler Donanması ve Vietnam Cumhuriyeti Hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen hava bombardımanı. 16 Vietnam Savaşı esnasında 18 Aralık 1972 - 29 Aralık 1972 tarihleri arasında Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nde (Kuzey Vietnam) bulunan hedeflere karşı düzenlenen hava bombardımanı. 130

Almanlar tarafından geliştirildiği, düşen altı pilottan birinin kurtarıldığı Vietnam Savaşı’nda ise ciddi anlamda ilerlediği ifade edilmiştir. Haberde, Vietnam Savaşı esnasında 1300 pilotun kurtarıldığı, buna karşılık 71 kurtarıcının kurtarma görevlerinde öldüğü bilgisine yer verilmiştir. Haberin devamında, Çöl Fırtınası Harekatı açık bir alanda cereyan ettiği için bölgenin paraşütle atlayan pilotlar için örtü ve gizleme yapmaya müsait olmadığı da aktarılmıştır.

Haber 28: 18 Şubat 1991 tarihinde “Çölde Yıldız Savaşları” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde düşman radarlarından kurtulan F-117A hayalet uçaklarının Irak uçaksavar sistemlerinin hızlı ve sert bir şekilde vurulmasını sağladığı; Reagan ve Bush’un ısrarla üzerinde durduğu denizden atılan seyir füzeleri (sea-launched cruise missiles - SLCM) projesinin, atılan Tomahawk füzelerinin yüzde 90’ının hedeflerini imha etmesi ile meyvesini verdiği; F-117A radara yakalanmayan savaş uçakları ve Tomahawk seyir füzelerinin diğer savaş uçaklarının güvenli bir şekilde uçmasını sağlayacak bir koridor açtığı ifade edilmiştir. Haberde ayrıca zamanında ciddi eleştirilere maruz kalan Reagan tarafından yönetilen askeri yapılanmanın bugünün Birleşik Devletler savaş araç ve gereçlerini oluşturduğu bilgisine yer verilmiş; bugün körfezdeki başarının, Reagan’ın 1980lerdeki savunma savaşlarında Kongre’de elde ettiği zaferler sayesinde sağlandığı aktarılmıştır.

Haber 29: 18 Şubat 1991 tarihinde “Savaşın Yeni Bilimi” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Amerikan ordusunun uçakların düşman savunması tarafından fark edilmeden uçmasını sağlayacak olan hayalet teknolojisini geliştirmek için milyar dolarlar harcadığı, 850 milyon dolarlık yüksek maliyeti (bir tanesi) nedeniyle Capitol Hill’de17 onaylanması tehlikede olan B-2 Hayalet Bombardıman Uçağı için kongre desteği bulabilmek maksadıyla Pentagon’un F-117A hayalet uçağının körfezdeki üstün performansını şimdiden kullanmaya başladığı ifade edilmiştir. Haberin devamında Hava Kuvvetleri’nin düşman uçakları için yanan sönen ışıklar ve hedefe giden yolu gösteren sarı çizgilerle pilotlara savaş alanının görüntüsünü sağlayacak bir sanal gerçeklik başlığı üzerinde çalıştığı, Pentagon’un on yılın üzerinde bir süreden beri AMRAAM adında lazer güdümlü at ve unut (use and forget) füzesini geliştirmeye çabaladığı bilgilerine yer verilmiştir. Haberin sonunda “Tahmin edilemez doğası nedeni ile, savaş Dr. Strangelove’un bilgisayarına bırakılamaz.” ifadesi ile

17 Amerikan Kongre Binası. 131 silah teknolojilerindeki gelişime rağmen, insanların savaş alanlarında olmaya devam edeceği okuyuculara aktarılmıştır.

Haber 30: 18 Şubat 1991 tarihinde “Bir Füzenin Aklı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde fırlatılan ilk 52 Tomahawk füzesinden 51’inin hedefini vurduğu, savaşın üçüncü haftası sonunda atılan 300 Tomahawk füzesinin yüzde 85’inin hedefini imha ettiğine yer verilmiştir. Haberde, Almanların 1944 yılında bir tonluk harp başlığına, saatte maksimum 400 mil hıza ve 200 millik bir menzile sahip olan seyir füzelerinin öncüsü olan hantal V-1 füzesini ürettiğine, altı günlük Arap İsrail Savaşı’nda (5 Haziran 1967 - 11 Haziran 1967) Mısır’ın İsrail destroyeri Eliat’ı Sovyet yapımı SS-N-2 Styx seyir füzesi ile batırmasının Amerikan savunma stratejistlerini şaşkına çevirdiği ve bunun üzerine donanmanın anti-füze sistemleri üzerinde çalışmaya başladığı, 1971’de Amerikan Kongresi uzun menzilli seyir füzesi ön araştırmaları için 10 milyon dolar bütçe ayırdığı bilgileri aktarılmıştır. Haberin devamında yüksek maliyeti ve bazı test atışlarındaki başarısız sonuçları nedeni ile üzerinde çok büyük bir sis perdesi olan Tomahawk füzesinin, körfezdeki performansının şüpheleri ortadan kaldırdığına yer verilmiştir.

Haber 31: 18 Şubat 1991 tarihinde “B-52’nin Yeteneği ve Miti” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde 1960’larda B-52’nin daha güçlü kanatlara ve Sovyet radarlarından kurtulmak için yaptığı alçak uçuşların şokunu absorbe eden geliştirilmiş bir iskelete sahip olduğu, 1970’lerde ise taarruz füzeleri eklenerek uçağın hem bomba bırakabilen hem de belirli bir mesafeden ateş edebilen havada bekleyen bir bombacıya dönüştürüldüğü ifade edilmiştir. Haberin devamında, aslında Sovyetler Birliği karşısında bir nükleer görev için modifiye edilen uçağın ilk kez 1965’te Guam’dan kalkarak Ben Cat’taki Cong18 üslerini vurmak için Vietnam’da kullanıldığı, 1972’de Kuzey Vietnam’daki Noel baskınında 34 hedefe yapılan 729 sortide B-52’lerin Hiroşima’ya atılan eşdeğerde bomba bıraktığı bilgileri aktarılmıştır. Haberin sonlarında ise 10.000 fite kadar alçalabilmesi durumunda uçağın daha yüksek doğrulukla Irak savunma hattında gedikler açabileceği ve mayın tarlalarının imha edilmesinde de kullanılabileceği yönünde bilgiler sunulmuştur.

18 Vietnam’da yaşayan etnik bir grup. 132

Haber 32: 3 Eylül 1990 tarihinde “Bağdat’ta Teröristler İçin Kırmızı Halı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Abu Nidal’ın 1982’de İsrail’in Londra’da Birleşik Krallık büyükelçisine yönelik suikast girişiminin İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesine, Roma ve Viyana saldırılarının ise Birleşik Devletler’in 1986’da Libya’ya askeri harekat icra etmesine neden olduğu ifade edilmiştir. Haberin devamında ise Saddam Hüseyin’in - kendisinin Arap dünyasına lider olabilmesine katkı sağlayabileceğini düşündüğü - teröristleri, kuvvetlerinin temel bir parçası olarak göz önünde bulundurduğu aktarılmıştır.

Haber 33: 8 Ekim 1990 tarihinde “Dünya Bize Ardına Kadar Açık” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde 1985’deki Achille Lauro gemisinin kaçırılmasının planlayıcısı olan Abul Abbas’ın geçen hafta Irak Başbakan Birinci Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ile buluştuğu ve destek sözü verdiği, , Birleşik Devletlerin - Körfez Krizi’ni Filistin sorununa bağladığı için övdüğü - Saddam Hüseyin’e saldırması durumunda, adamlarının Irak’ı savunacaklarını ve her yöntemi benimseyeceklerini söylediği ifade edilmiştir. Haberin devamında Pentagon’un en büyük korkusunun 1983’de Beyrut’ta bulunan deniz piyadesi yerleşkesinin bombalanması gibi bir olayla karşılaşmak olduğu aktarılmış; Birleşik Devletler istihbarat kaynaklarının bir çok terörist aktivitenin Bağdat’tan yönetilmekte olduğunu değerlendirdikleri, uçak bombalama konusunda uzmanlaşmış 15 Mayıs Örgütü üyesi olan Abu İbrahim’in en tedirgin edici teröristlerden birisi olduğu ve bir süredir Bağdat’ta bulunduğu bilgileri de haberde yer almıştır.

Haber 34: 28 Ocak 1991 tarihinde “Terör: Irak’ın İkinci Cephesi” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Gallup tarafından 3 ve 18 Ocak 1991 tarihinde 75 kişi ile telefon görüşmesi yapılarak oluşturulan anket sonuçları yer almaktadır. Ankete katılanların yüzde 63’ü denizaşırı bir uçak seyahati yapmayı çok fazla düşünmediklerini, yüzde 39’u da ülke içi bir uçak seyahati yapmayı çok fazla düşünmediklerini belirtmişlerdir. Haberin devamında Saddam Hüseyin’in Filistin Kurtuluş Örgütü’nden Abul Abbas, bomba uzmanı Abu İbrahim ve Abu Nidal gibi terör planlayıcılarını topladığı ve Saddam Hüseyin’in ilk hedefinin başta Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere hain olarak değerlendirdiği Arap milletleri olacağı aktarılmıştır. Ayrıca haberde Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan Amerikan yerleşkelerinin videolarının çekildiği ve gözetim altında tutulduğuna dair bir çok rapor geldiği bilgisi de yer almaktadır. 133

Haber 35: 4 Şubat 1991 tarihinde “Saddam’ın Çevre Terörü” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Irak birliklerinin 1983’te İran’ın Nevruz bölgesinde bulunan bir deniz sondaj platformuna roket saldırısı düzenleyerek yaklaşık 2 milyon varil ham petrolün körfeze akmasına sebep oldukları ifade edilmiştir. Haberin devamında, petrol akıntısının birçok körfez ülkesinin ve Çöl Fırtınası birliklerinin su ihtiyacını karşılayan tuz arıtma tesislerinin kapanmasına neden olabileceği; Amerikan birliklerinin suya sadece içmek için değil, kimyasal bir taarruz karşısında arınmak için de ihtiyaç duyduğu ve Suudi çölünde su kuyuları kazmakta olduğu bilgileri de okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 36: 11 Şubat 1991 tarihinde “Titanic’i Kurtarmaya Çalışmak” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde rüzgarın ve dalgaların sızan ham petrolü ne yanan ne de kimyasal parçalarına ayrılabilen yapış yapış bir köpüğe dönüştürdüğü ve giderek artan sızıntının bu hafta 18 milyon Suudi Arabistanlının içme suyunu karşılayan Jubail tuzdan arındırma ünitesine ulaşabileceği ifade edilmiştir. Haberin devamında, Irak’ın sabotajlarından önce de körfezin el değmemiş bir ekosistem olmadığı, tankerlerin her gün körfeze ham petrol sızdırdığı, sadece İran-Irak savaşı esnasında körfezin 545 petrol akıntısına maruz kaldığı, 1983’te Irak’ın İran’a ait Nevruz Petrol Platformu’nu vurması neticesinde 2-4 milyon varil ham petrolün körfeze aktığı bilgileri okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 37: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bu Bir Vietnam Değil” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in 15 Ocak 1991’e kadar Kuveyt’teki birliklerini çekmemesi durumunda kuvvet kullanımını meşrulaştıran ve Vietnam Savaşı esnasında iki kutuplu bir dünyada alınması mümkün olmayan bir Birleşmiş Milletler kararı uluslararası azmin güçlü bir göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Haberin devamında Vietnam Savaşı’nda Kuzey Vietnam’ın savaş boyunca komünist destekçileri olan Sovyetler Birliği ve Çin tarafından silah ve cephane bağlamında desteklendiği; bir zamanlar iyi bir Sovyet müşterisi olan Saddam Hüseyin’in silah ve cephane ikmalinin ise uluslararası ambargolar ile kesildiği aktarılmıştır. Vietnam’ın aksine Çöl Fırtınası birliklerinde bulunan askerlerin tamamın gönüllü olduğu bilgisine de yer verilen haberde ayrıca Vietnam Savaşı esnasında yüzde 14 olan astsubayların evlilik oranının bugün yüzde 71 olması modern ordunun daha yerleşik olmasına, Vietnam Savaşı esnasında yüzde 12 olan siyahi asker oranının bugün yüzde 30 olması modern orduda azınlıkların daha iyi temsil edilmesine bağlanmıştır. 134

Haberin sonlarında Bush’un dünya ekonomisinde bir çöküş yaşanmasından çekindiği için ekonomik yaptırımların sonuçlarını çok fazla beklememek istemediğine ve Çekoslovakya Başkanı Vaclav Havel’in yüksek petrol fiyatlarının kapitalist demokrasiye geçme çabası gösteren Doğu Avrupa ülkelerini felce uğratacağı söyleminden çok etkilendiğine yer verilmiştir.

Haber 38: 10 Aralık 1990 tarihinde “Bu Sefer Kazanılabilir Bir Savaş” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Birleşik Devletler’in körfezdeki savaşı kazanmak için sadece düşman savunma hatlarını değil, düşmanın sinirlerini ve savaşma isteğini de bozmak zorunda olduğu, bir süper gücün ana silahı olan dev çekiç darbesini düşmanın çok dağınık olması nedeni ile Vietnam’da vuramadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte haberde, Pentagon’un Vietnam’da haber yönetiminin önemini anladığı ve bu bağlamda televizyon başındaki halkın akşam haberlerinde körfezde ölen çocuklarını görmeyecekleri de aktarılmıştır.

Haber 39: 11 Mart 1991 tarihinde “Ordunun Yeni İmajı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Newsweek tarafından 1 Mart 1991 tarihinde yapılan anket sonuçları yer almaktadır. Anket sonuçlarına göre 1981’de yüzde 50 ve 1990’da yüzde 68 olan orduya güven Mart 1991’de yüzde 88’e yükselmiştir. Ayrıca 1981’de yüzde 64 ve 1990’da yüzde 56 olan kiliseye güven Mart 1991’de yüzde 58; 1981’de yüzde 46 ve 1990’da yüzde 47 olan yüce divana güven Mart 1991’de yüzde 51; 1981’de yüzde 46 ve 1990’da yüzde 36 olan bankalara güven Mart 1991’de yüzde 30; 1981’de yüzde 25 ve 1990’da yüzde 25 olan televizyona güven Mart 1991’de yüzde 30; 1981’de yüzde 29 ve 1990’da yüzde 24 olan kongreye güven Mart 1991’de yüzde 33 olarak tespit edilmiştir. Kilise, yüce divan, bankalar, televizyon ve kongreye olan artan ya da azalan güven değişimleri küçük miktarlarda iken orduya olan güvendeki artış dikkat çekicidir. Haberin devamında ordunun hız, aldatma ve manevrayı temel alan yeni savaş doktrinine adaptasyonu, Pentagon komuta yapısındaki esneklik ve 1980’ler boyunca birliklerin taktik ve eğitim üzerine yoğunlaşması gibi teknik reformlar Çöl Fırtınası Harekatı’nın başarısının altında yatan unsurlar olarak aktarılmıştır.

Haber 40: 8 Ekim 1990 tarihinde “En Sadık Müttefik” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisini Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher’ın ortak miras, ortak dil, adalet ve 135 hukukun egemenliğini Amerika Birleşik Devletleri ile Birleşik Krallık’ı geçmişte birleştirmiş olan ve bugün de birleştirmekte olan unsurlar olarak değerlendirmesi oluşturmaktadır.

Haber 41: 4 Mart 1991 tarihinde “Bir Ordu, 38 Bayrak” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Birleşik Devletler, Britanya, ve Fransız kuvvetlerinin Suudi Arabistan-Kuveyt ve Suudi Arabistan-Irak sınırında bulunan Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt, Suriye ve Katar birliklerinin üzerinden aşarak Kuveyt’in içlerine ve Güney Irak’a doğru ilerleyecekleri ve Saddam Hüseyin’in elit birlikleri olan Cumhuriyet Muhafızları ile muharebe edecekleri aktarılmıştır. Haberin devamında NATO üyesi ülkelerinin aynı taktiksel doktrini paylaşması beklenirken, çoğu Sovyet modeline göre savaşan Arap orduları ile koordinasyon sağlamanın çok da kolay olmayacağı bilgisine yer verilmiştir.

Haber 42: 4 Mart 1991 tarihinde “Lafayette Ruhu Yeniden Canlandı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Libya’nın 1987’de Çad’a ilerleyişini bozguna uğratılmasında donanımsız Çad ordusuna yardım eden Fransızların, çöl savaşında oldukça yetenekli olduğu ifade edilmiştir. Haberin devamında gerek Fransızların gerekse Amerikalıların birbirlerine büyük saygı duyarak körfeze gelmedikleri, Fransızların 1970’lerin ortasında ve sonlarında Avrupa’daki Amerikan birliklerini küçümsedikleri, buna karşılık Birleşik Devletler’in Charles de Gaulle’nin 1966’da Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından çekmesine uzun bir süre içerlediği bilgileri yer almış; fakat Suudi çölünde haftalarca beraber çalışıldıktan sonra Amerikan ve Fransız askerleri arasında karşılıklı saygının geliştiği okuyucuya aktarılmıştır.

2.4.2.3. Haber kaynakları

Haber kaynakları, okuyucuda haberin güvenilir olduğu yönünde bir izlenim oluşturulabilmesi açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda medya kuruluşları, haberlerini oluşturma sürecinde karar verme mekanizmasında etkin bir şekilde rol alan elitler ile birlikte habere konu olan olayın toplumsal sebepleri ve gelecekte görülebilecek sonuçları ile ilgili derin bir bilgi sahibine sahip olan kişilerden yararlanmayı önemsemektedirler. Bunun yanı sıra medya kuruluşları, olaylara tanıklık etmiş ve habere konu olan olayların benzerleri geçmişte tecrübe etmiş kişilerden de faydalanmaktadırlar. 136

Newsweek dergisinin Körfez Krizi haberlerinde haber kaynaklarını göstermeyi önemsediği; George Bush, Colin Powell, James Baker, Saddam Hüseyin ve Tarık Aziz gibi kamuoyunun büyük bir kısmı tarafınan görev tanımı bilinen siyasi ve askeri karar vericileri haber kaynağı olarak kullandığı görülmüştür. Ayrıca, derginin okuyucunun ikna edilebilmesi maksadıyla; habere konu olan olaylarla ilgili görüşlerine yer verdiği eski asker, eski bürokrat ve akademisyenler gibi haber kaynaklarının görevlerini ve sosyal statülerini de belirttiği yapılan incelemede tespit edilmiştir. Bununla birlikte, habere konu olan olayların içerisinde yer alan ve olaylara tanıklık eden sahadaki askerler, yerel insanlar ve mülteciler gibi bir çok insan dergi tarafından haber kaynağı olarak sunulmuştur. Yapılan haberlerde özellikle Amerikan siyasi karar vericilerin sıklıkla kaynak olarak gösterilmesi, kararlaştırılan politikaların halk tarafından benimsenmesi yönünde bir çaba olarak da değerlendirilebilir. Dergide kullanılan haber kaynakları, dergi tarafından tercih edilen söylem ile birlikte altı çizilmiş bir biçimde EK-1’de sunulmuştur.

2.4.3. Haberlerin mikro yapıya yönelik analizi

2.4.3.1. Sentaktik analiz

Cümlelerin uzun ya da kısa oluşlarının, etken ya da edilgen olma durumlarının, basitlik ya da karmaşıklığının incelendiği sentaktik analiz ile yazılı basının olay ve aktörlere yönelik tutum ve bakış açıları ortaya koyulabilmektedir.

Haberde ana olayın sorumlularının açık bir şekilde ortaya konup konmadığı önem taşıdığından, etken ve edilgen cümle yapılarının çözümlenmesinin amacı eylemi yapanı saptamaktır. Kişilerin ve kurumların eylemlerinin aktif ya da pasif bir yapıyla verilmesi, olayı haberleştiren basının ideolojik tercihini de barındırmaktadır (Aygün, 2011:228).

Newsweek dergisinin Körfez Krizi ve Körfez Savaşı süreci ile ilgili yaptığı haberlerin başlıklarında kısa, basit, etken ve tamamlanmamış cümle yapılarını kullandığı görülmektedir. Aktif yapının kullanılması, inisiyatifi elinde bulunduran öznelerin kararlığına ve gücüne vurgu yapmaktadır. Haberlerde ana aktörün ana olayı başlatan olduğu ve haberin ana aktörün başlattığı olayın etrafında biçimlendirildiği sonucuna da ulaşılabilir. Haber 137 başlıklarında ana olaylara etki eden iki aktör göze çarpmaktadır. Bunlardan birincisi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküş dönemine girmesi ile birlikte dünyanın tek süper gücü konumuna gelen Amerika Birleşik Devletleri, diğeri ise her ne kadar bir süper güç olmasa da askeri yatırım ve silah harcamaları ile kendi bölgesinde bir güç unsuru olan Irak’tır. Van Dijk’a (1988: 81) göre, polis gibi otoriteler eğer negatif bir eylemin faili iseler, fail durumunda daha az gösterilme eğilimindedirler. “polis tarafından” gibi pasif bir yapıda daha az göze çarpabilirler ya da “Bir çok gösterici yaralandı” gibi failsiz bir cümle yapısında örtük olarak kalabilirler. Gramsci’nin (1971) de belirttiği gibi baskın grupların gücü kanun, kural, norm, alışkanlık ve hatta genel konsensüs ile bütünleştirilebilmektedir (Akt. Van Dijk, 2015: 469). Bu bağlamda Newsweek başlıkları incelendiğinde çok büyük bir konsensüs ile alınan Birleşmiş Milletler kararları ile ulusal ve uluslararası hukuksal meşruiyet sağlayan koalisyon askeri harekatlarının pasif bir yapıda sunulmasına gerek duyulmamıştır. Aksine, topraklarını acımasız bir diktatörün ordusu tarafından işgal edilmiş bir ülkeyi kurtarmak için askeri bir harekat düzenlemenin olumsuz bir yani yoktur ve koalisyon kuvvetleri düzeni sağlamak için düzene el koyan ve başarıyla görevleri yapan unsurlar olarak gösterilmektedir. Koalisyon kuvvetlerinin haberlerde bu şekilde biçimlendirilmelerinin bir diğer nedeni ise basının özellikle Amerikan yumuşak gücü tarafından yönetilen haber akışına bağımlı olmasıdır.

► “War Path” / Savaş Yolu (Newsweek, 27 Ağustos 1990: 10).

► “Staring down the Bully” / Zorbayı Sindirmek (Newsweek, 3 Eylül 1990: 7).

► “Why We Are in The Gulf” / Neden Körfez’deyiz (Newsweek, 26 Kasım 1990: 30).

► “Stick or No Stick?” / Sopayla mı Sopasız mı? (Newsweek, 17 Aralık 1990: 20).

► “Air Power Faces Its Biggest Test” / Hava Gücü En Büyük Sınavı ile Karşı Karşıya (Newsweek, 21 Ocak 1991: 26).

► “Desert Storm” / Çöl Fırtınası (Newsweek, 28 Ocak 1991: 7).

► “A New Kind of Warfare” / Yeni Bir Savaş Türü (Newsweek, 28 Ocak 1991: 11).

► “Star Wars in the Desert” / Çölde Yıldız Savaşları (Newsweek, 18 Şubat 1991: 6).

► “War’s New Science” / Savaşın Yeni Bilimi (Newsweek, 18 Şubat 1991: 20). 138

► “The Mind of a Missile” / Bir Füzenin Aklı (Newsweek, 18 Şubat 1991: 22).

► “One Army, 38 Flags” / Bir Ordu, 38 Bayrak (Newsweek, 4 Mart 1991: 22).

► “The Military’s New Image” / Ordunun Yeni İmajı (Newsweek, 11 Mart 1991: 30).

Diğer taraftan Irak ordusu ve Saddam Hüseyin’in eylemleri de pasif yapıda sunularak failin sorumluluklarının gizlenmeye çalışılması yerine; tamamlanmamış haber başlıklarına yine aktif yapıda yansıtılmış; bölgede oluşan ve oluşabilecek her türlü olumsuzluğun sorumlusu olarak Saddam Hüseyin ve ordusu gösterilmiştir.

► “Playing the Bully Again” / Yine Zorbayı Oynuyor (Newsweek, 6 Ağustos 1990: 31).

► “Baghdad’s Bully” / Bağdat’ın Zorbası (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 10).

► “The Making of a Monster” / Bir Canavarın Yaratılması (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 16).

► “Inside Iraq” / Irak’ın İçinde (Newsweek, 8 Ekim 1990: 10).

► “Under the Boot” / Çizmelerin Altında (Newsweek, 15 Ekim 1990: 20).

► “More Than a Madman” / Deliden Daha Fazlası (Newsweek, 14 Ocak 1991: 16).

Edilgen cümle yapısını haber başlıklarında kullanmayı tercih etmeyen Newsweek dergisinin, vermiş olduğu haber metinlerinde de edilgen cümle yapısını çok fazla kullanmadığı, etken ve bileşik cümle yapısını daha çok kullanmayı tercih ettiği görülmektedir. Bileşik cümle yapısıyla sunulan metinlerde, olayların gerekçelerinin verildiği nedensel ilişkilerin ve önceki cümlede sunulan ifadenin açılımının yapıldığı işlevsel ilişkilerin kurulduğu değerlendirilebilir.

► “He () accused Kuwait and another Gulf State, the United Arab Emirates, of flooding the market with cheap oil, causing a worldwide glut and a collapse in oil prices.” / Kuveyt ve diğer bir körfez ülkesi olan Birleşik Arap Emirlikleri’ni (B.A.E.) piyasaya ucuz petrol satmakla ve dünya çapında bir tokluk oluşması neticesinde enerji fiyatlarında bir çöküşe sebep olmakla suçladı (Newsweek, 6 Ağustos 1990: 31). 139

► “In a display of unity that would have been unimaginable even a year ago, the United Nations Security Council passed its ninth anti-Iraq resolution last week.” / Bir yıl önce hayal bile edilemeyecek bir ittifak görüntüsüyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dokuzuncu Irak karşıtı kararını da onayladı (Newsweek, 8 Ekim 1990: 16).

► “After weeks of military buildup and a tense standoff in the desert, the diplomats and the would-be peacemakers got their turn at resolving the Persian Gulf crisis last week.” / Çölde haftalardır süren askeri yığınaklanma ve gerginliğin ardından, diplomatlar ve gönüllü arabulucular yönünü Basra Körfezi Krizi’nin çözümüne çevirdi (Newsweek, 10 Eylül 1990: 10).

Kendi iradelerini ortaya koyamayan, ülkelerinin işgal edilmesini engelleyemeyen, sürgüne gönderilen, esir edilen Kuveytliler ile Saddam Hüseyin tarafından Irak ve Kuveyt’te tutulan yabancı rehineler haber metinlerinde edilgen özneler olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte hem Irak’ın denize petrol akıtmasından hem de koalisyon bombardımanından olumsuz anlamda etkilenen ekolojik yapı da çevresel haberlerde edilgen bir yapıda sunulmuştur. Gerek Kuveytlilerin, gerek yabancı rehinelerin, gerekse ekolojik yaşamın edilgen özneler olarak kullanılmasıyla, okuyucuda onların bir kurtarıcıya ihtiyacı olduğu algısının oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir.

► “… and soon Kuwaiti Forces were overwhelmed by the vanguard of Saddam Hussein’s battle-hardened, million-strong Army.” / … ve çok geçmeden Kuveyt güçleri, Saddam Hüseyin’in savaş tecrübesi ile yoğurulmuş, güçlü ordusunun öncüleri tarafından mağlup edildi (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 11).

► “The Red Cross Offices have been closed and its board members captured and subjected to brutal treatment. All medical equipment from the hospitals has taken to Baghdad.” / Kızılhaç ofisleri kapatıldı ve üyeleri esir alındı ve acımasız bir muameleye maruz bırakıldı. Hastanelerdeki tüm tıbbi malzemeler Bağdat’a götürüldü (Newsweek, 12 Kasım 1990: 13).

2.4.3.2. Sözcük seçimleri

Haber söyleminin oluşumuna katkı sağlayan ve muhabirin ya da gazetenin dünya görüşünü yansıtan kelime tercihleri söylem analizinin önemli bölümlerinden birini 140 oluşturmaktadır. Gazetelerin ideolojik yapısı bağlamında bir gazetede terörist olarak sunulan kişi ya da gruplar diğer gazetede özgürlük savaşçısı olarak ifade edilebilmektedir. Haberde anlamın oluşmasında bir gösterge pozisyonuna geçen sözcükler genellikle okuyucu açısından yönlendirici bir özelliğe sahip olmaktadır (İşkar, 2014: 139). Van Dijk’a (1983: 31) göre sosyal katılımcılar ve sosyal aktörlere yönelik temel inanç ve ideolojiler, sözcük seçimlerindeki bu farklılık yoluyla ortaya konulabilmektedir (Akt. Özer, 2011: 84).

6 Ağustos 1990 - 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Newsweek tarafından Körfez Krizi ve Savaşı ile ilgili yapılan haberlerde, Irak lideri Saddam Hüseyin’in karakteri ve eylemlerine yönelik kullanılan kabadayılık (bluster), acımasız (brutal), tehditkar (menacing), zorba (bully), canavar (monster), deli (madman), kavgacı (bellicose), diktatör (dictator), merhametsiz (ruthless), yeni bir Hitler (a new Hitler) ifadeleri derginin ideolojisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu noktada Saddam Hüseyin’in olumsuz bir çerçevede sunulduğu değerlendirilebilir.

► “Playing the Bully Again” (Newsweek, 6 Ağustos 1990: 31).

► “Baghdad’s Bully” (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 10).

► “Now George Bush , facing a crisis that threatens both the economy of the West and the stability of the Middle East, must somehow deal with a bellicose dictator who holds 3500 American lives in his hand” (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 15).

► “The Making of a Monster” (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 16).

► “Just before Saddam rolled into Kuwait, a high-ranking State Department official told The New Republic: ‘We see him as engaged in menacing behavior, yes, but not as a menace.’” (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 17).

► “Saddam’s world of lies, bluster and self-delusion: suffering from tunnel vision, his regime underestimates world outrage over his vision of Kuwait” (Newsweek, 8 Ekim 1990: 10).

► “The measure imposed an air embargo on Iraq, tightening the economic blockade and condemning once more Saddam Hussein’s brutal occupation of Kuwait” (Newsweek, 8 Ekim 1990: 16). 141

► “The Red Cross Offices have been closed and its board members captured and subjected to brutal treatment. All medical equipment from the hospitals has taken to Baghdad” (Newsweek, 12 Kasım 1990: 13).

► “More Than a Madman” (Newsweek, 14 Ocak 1991: 16).

► “Whatever is said against the Iraqi dictator, it cannot be argued that he lacks valor, or determination” (Newsweek, 14 Ocak 1991: 16).

► “If Saddam Hussein is a new Hitler in George Bush’s eyes…” (Newsweek, 14 Ocak 1991: 16).

► “While Saddam may have engineered the slick to foil allied military operations, there is a growing sense that he created the disaster to reinforce his image as a man ruthless enough to resort the unthinkable” (Newsweek, 11 Şubat 1991: 25).

Yapılan haberlerde sık sık Irak’ın koşulsuz şartsız geri çekilmesi, sürgündeki meşru Kuveyt hükümetinin yeniden kurulması ve hem Irak hem de Kuveyt’te bulunan yabancıların serbest bırakılması yönündeki Birleşmiş Milletler kararlarına vurgu yapılmaktadır. Bu bağlamda, haberlerde Birleşmiş Milletler kararlarına sıklıkla vurgu yapılmasındaki amacın Irak üzerine uygulanan siyasi, hukuki ve askeri yaptırımların dünya kamuoyu tarafından meşru olarak algılanmasını sağlamak olduğu düşünülebilir. Koşulsuz (unconditional), koşulsuz olarak (unconditionally), geri çekilme (withdrawal), serbest bırakma (release), sürgün (exile), sürgündeki (exiled) ve meşru (legitimate) kelimelerinin kullanıldığı bazı örnekler aşağıda sunulmuştur.

► “… The French insisted that all countries’ citizens be released immediately and unconditionally” (Newsweek, 3 Eylül 1990: 23).

► “After Kuwait’s exiled oil minister, Rashid Salim al-Ameeri, visited New Delhi last week …” (Newsweek, 17 Eylül 1990: 18).

► “Therefore, Saddam Hussein must leave Kuwait and the legitimate government must be restored” (Newsweek, 8 Ekim 1990: 15). 142

► “But the Kuwaiti government in exile and the Saudis who control supplies to the resistance did not want to build up the Shiites for fear they would be a greater threat after Saddam is gone” (Newsweek, 15 Ekim 1990: 21).

► “Our goals have not changed since I first outlined them to the American people last August. First, the immediate and unconditional withdrawal of all Iraqi forces from Kuwait. Second, the restoration of Kuwait’s legitimate government” (Newsweek, 26 Kasım 1990: 31).

► “He (George Bush) insists that Iraq has to get out of Kuwait, completely and unconditionally” (Newsweek, 17 Aralık 1990: 20).

► “The more basic U.N. demands can and must be accepted by Saddam Hussein if he wants to avoid war: withdrawal of Iraqi forces from Kuwait and the return of the legitimate government of Kuwait. He has already agreed to the third demand: the release of hostages” (Newsweek, 17 Aralık 1990: 25).

Diğer yandan dergi tarafından yapılan haberlerde Amerikalı politik karar vericiler başta olmak üzere bir çok politikacı, akademisyen ve bürokratın barış girişimlerinde bulunduğu bilgileri de okuyucuya aktarılmıştır. Barışçıl ve diplomatik çözüm arayışlarına bu kadar çok yer verilmesindeki amacın ise okuyucuda Birleşik Devletler öncülüğündeki koalisyon kuvvetlerinin savaş çıkmaması için her türlü diplomatik ve barışçıl çözüm arayışını denediği yönünde bir bakış açısı oluşturmak olduğu değerlendirilebilir. Barış (peace), barışçıl (peaceful), diplomasi (diplomacy), müzakere (negotiation) kelimelerinin kullanıldığı bazı örnekler aşağıda yer almaktadır.

► “Despite the show of intransigence, the United States and Iraq have begun negotiations for a peaceful solution of the Persian Gulf crisis” (Newsweek, 17 Aralık 1990: 20).

► “King Hussein of Jordon toured North Africa and Western Europe, doggedly promoting an “Arab solution” to the crisis. In public and in private, self appointed middleman, ranging from Yasir Arafat to a former high-ranking official of the U.S. government, circulated formulas for peace” (Newsweek, 10 Eylül 1990: 10). 143

► “But the United Nations has just about run out of ways to punish Saddam by peaceful means” (Newsweek, 8 Ekim 1990: 16).

► “George Bush is now embarked on 47 days of high-stakes, high profile diplomacy aimed at persuading Saddam Hussein to fold his hand in the Persian Gulf” (Newsweek, 10 Aralık 1990: 15).

Dergi tarafından sunulan haberlerde teknoloji konusuna da ayrı bir parantez açmanın faydalı olacağı düşünülmektedir. Özellikle Vietnam Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nde orduya karşı oluşan güvensizliği ortadan kaldırmak, 1980’li yıllardan itibaren yüksek silah harcamalarına karşı kamuoyunda belirmeye başlayan yüksek tepkiyi bertaraf etmek ve özellikle Amerikan kamuoyunda Irak ile yapılacak muhtemel bir savaşın çok kısa bir sürede zaferle sonuçlanacağı algısı oluşturmak için Newsweek dergisi tarafından teknolojik üstünlük konusuna sık sık vurgu yaptığı değerlendirilmektedir. Teknoloji (technology) ve ileri teknoloji (high-tech) kelimelerinin yer aldığı örneklere aşağıda yer verilmiştir.

► “…, and the high-tech gadgets in the coalition’s multibillion-dollar arsenal seemed to work with surgical lethality” (Newsweek, 28 Ocak 1991: 7).

► “A mighty air armada strikes Iraq, and war technology seems to cross a threshold to a new generation” (Newsweek, 28 Ocak 1991: 11).

► “High-tech retrieval teams take to the skies when pilots bail out over enemy territory” (Newsweek, 4 Şubat 1991: 11).

► “Those high-tech weapon systems, so maligned during the 1980s, are now a godsend in the Persian Gulf” (Newsweek, 18 Şubat 1991: 11).

Saddam Hüseyin tarafından yaratılan çevre terörü ilgili haberler yaparak, derginin dünya kamuoyunun Irak karşısında icra edilecek askeri harekata vereceği desteğin arttırılması için çaba gösterdiği sonucuna da ulaşılabilir. Çevre terörü (eco terror) ve çevre terörizmi (ecoterrorism) kelimelerinin kullanıldığı haberlerden bazıları aşağıda örnek olarak verilmiştir. 144

► “Saddam’s Ecoterror” (Newsweek, 4 Şubat 1991: 22).

► “On the ecoterrorism front, Saddam is winning” (11 Şubat 1991, 25).

► “His (Saddam Hussein’s) ecoterrorism ensures that, long after the last missile has flown and the last shot been fired, the effects of this war will remain with us” (11 Şubat 1991, 25).

2.4.3.3. Haberlerin retoriği

Van Dijk’a (1988: 82-83) göre söylemin retoriği olayların nasıl söylendiği ile alakalıdır ve haberlerde retorik yapılarının kullanımı amaçlara ve iletişimin istenilen etkilerine bağlıdır. Dinleyici ve okuyucunun kastedileni mükemmel bir şekilde anlaması iletişimin niyetinin yarısıdır. İletişimde aynı zamanda okuyucu ya da dinleyicinin öne sürülenlere inanması, kendisinden beklenen davranışı uygulaması, kendisine verilen telkinleri yerine getirmesi; yani söylenilen şeyleri kabul etmesi de istenir. Bu durum, retorik açısından bir ikna sürecinin içinde bulunma anlamına gelir. Haberler ideolojik olarak toplumdaki elit grupların fikir ve düşüncelerini dolaylı bir biçimde destekler. Basında yer alan haberlerdeki iddialı söylevlere eşlik eden retorik yapıları, okuyucuların fikirlerinin haber metninde ileri sürülen mesele ile uyum göstermesini sağlamayı başarabilmelidir.

Temel amacı okuyucunun güvenini kazanmak olan haberin ikna edici doğası ilk olarak düşüncelerin ve tutumların değişmesine yönelmez. Bu bağlamda retorik stratejileri metinin kusursuzluğuna ve doğruluğuna vurgu yapmak için kullanılır. Kullanılan retorik araçları; doğrudan gözlemleri, görgü tanıkları ile röportajları, olaya iştirak edenlerden yapılan alıntıları, olay yeri tariflerini ve özellikle sayıları içerebilirler (Van Dijk, 1988a: 114).

Newsweek dergisinin körfez krizinin sunumunda retoriksel yöntemleri sıklıkla kullandığı tespit edilmiştir. Yapılan incelemede derginin tarih, zaman aralığı, zaman mühleti, oran, sonuç, mesafe, miktar, miktar aralığı, maliyet, fiyat, ağırlık, yükseklik, nüfus ve yaş belirtirken rakam kullanımından faydalandığı görülmüştür. Haber metinlerinde okuyucuları ikna etmek ve inandırıcılığı sağlamak maksadıyla yer verilen rakam kullanımı örnekleri aşağıda sıralanmıştır. 145

► “Kuwait, he claimed, has cheated Iraq out $14 billion in lost oil revenues and had ‘stolen’ a further $2.4 billion worth of crude pumped from oilfields straddling their Common border” (Newsweek, 6 Ağustos 1990: 31).

► “At 2 a.m. last Thursday with the torrid desert air as cool as it was going to get, hundred of Iraqi tanks rolled across the border into the rich but tiny emirate of Kuwait” (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 11).

► “But there were no less concerned about the estimated 3.000 American civilians in Kuwait, or the 580 Americans who live and work in Iraq” (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 15).

► “French arm sales began in 1978: during the gulf war, France may have sold Saddam as much as $16.6 billion worth of sophisticated military hardware, including 133 Mirage F-1 fighters and Exocet missiles like the one that hit the Stark” (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 16).

► “By next month, the Americans will be as ready as they’re going to be, with about 125.000 combat troops and support personnel in the theater” (Newsweek, 27 Ağustos 1990: 12).

► “By the end of this week, Bush will have in place some 33.000 Marines to launch such an attack” (Newsweek, 27 Ağustos 1990: 15).

► “To that end, the Pentagon continued to flood the Saudi desert with the largest air and sealift since D-Day: A billion pounds of material, including 150.000 bottles of sunscreen and 168.000 chemical-protective suits” (Newsweek, 3 Eylül 1990: 8).

► “U.S. troops camped in Saudi Arabia are surrounding themselves with elaborate barriers to thwart a truck bomb like the one that killed 241 Marines in Beirut in 1983” (Newsweek, 3 Eylül 1990: 19).

► “Stuart seemed anything but happy. ‘He looked terrified,’ says Campbell, an office receptionist in the British Midlands. ‘He is only 5, but I’m quite sure h’s aware of where he is, I don’t think he’s aware of why he’s there’” (Newsweek, 3 Eylül 1990: 22).

► “And Bush hopes that by raising perhaps $ 25 billion in “burden sharing” money from rich noncombatants likes Japan and Germany, …” (Newsweek, 10 Eylül 1990: 15). 146

► “Meanwhile, diplomats who have recently visited Kuwait report severe logistic problems just feeding the estimated 400.000 Iraqi troops” (Newsweek, 8 Ekim 1990: 10).

► “Somewhere in Baghdad, in the relative safety of a house in a diplomatic compound, 24 American men have evaded capture by the Iraqis for the past 40 days” (Newsweek, 8 Ekim 1990: 14).

► “All Kuwait residents have given time until Oct. 23 to exchange their Kuwaiti identity cards for Iraqi documents” (Newsweek, 22 Ekim 1990: 20).

► “Now, as I write this, more than 200.000 men and women wearing the uniforms of the U.S. armed forces stand guard on the sand and along the shores of the Arabian peninsula, together with the armed forces of more than 25 other countries” (Newsweek, 26 Kasım 1990: 30).

► “By a 12 - 2 vote, with only Cuba and Yemen in dissent and China abstaining, the United Nations Security Council approved a resolution to authorize the use of force if Saddam failed to quit Kuwait by Jan.15” (Newsweek, 10 Aralık 1990: 10).

► “If Iraq agrees, Baker will fly to Baghdad to meet with Saddam sometime between Dec. 15 and Jan. 15” (Newsweek, 10 Aralık 1990: 15).

► “A 53 percent majority wanted Washington to wait longer to see if economic and diplomatic sanctions are effective” (Newsweek, 17 Aralık 1990: 21).

► “U.S. officials said the White House would probably accept a date as late as Jan. 9” (Newsweek, 24 Aralık 1990: 30).

► “Last week the 12 - member European Community decided to hold its own meeting with Aziz the day after the Iraqi Foreign minister confers with Baker” (Newsweek, 14 Ocak 1991: 13).

► “The causalities were appalling: by some reports, 120.000 Iraqi soldiers died, and 300.000 lay wounded” (Newsweek, 14 Ocak 1991: 17).

► “On paper, at least, the 1300 plane allied aerial armada in the gulf, capable of flying at least 1.800 sorties per day from six U.S. aircraft carriers and almost 30 bases in Saudi Arabia, Egypt, Turkey and Cyprus, seems unbeatable” (Newsweek, 21 Ocak 1991: 27). 147

► “The U.S. Navy’s Tomahawk became the first cruise missile to be used in a battle, and of the first 150 that were fired, more than 85 percent hit their targets, Pentagon sources said” (Newsweek, 28 Ocak 1991: 11).

► “More than 200.000 Palestinians live in Saudi Arabia, and Israeli experts believe that some have recruited by radical PLO groups” (Newsweek, 28 Ocak 1991: 33).

► “The Iraqis opened the pumps at Sea Island Terminal, a supertanker loading dock almost 10 miles off the Kuwaiti coast that can discharge at least 100.000 barrels of crude a day” (Newsweek, 4 Şubat 1991: 22).

► “One in six downed pilots was saved - about 1.300 lives in all - at a cost of 71 rescuers” (Newsweek, 4 Şubat 1991: 36).

► “This week, for example, the leading edge of the slick could reach the Jubail desalination unit, which provides drinking water for 18 million Saudis” (Newsweek, 11 Şubat 1991: 25).

► “Norman R. Augustine, chairman of Martin Marietta, calculates that from the American Civil War through the Vietnam War, it took anywhere from 10.000 to 100.000 rounds of rifle fire to produce a single enemy casualty” (Newsweek, 18 Şubat 1991: 6).

► “Of the first 52 Tomahawks fired, the military reported 51 hit home. By the end of the war’s third week, some 300 of the $ 1.3 million Tomahawk cruise missiles had been fired to Iraq. Officials told Congress that the Tomahawks have been more than 85 percent effective in destroying their targets” (Newsweek, 18 Şubat 1991: 22).

► “The B-52 is being asked to do what it does best, unleash nearly 20 tons of high explosives from 300.000 feet in one stunning …” (Newsweek, 18 Şubat 1991: 26).

► “Now Hafar al-Batin (population 90.000; distance from the Kuwaiti border: 80 kilometers) look like a bustling international airport” (Newsweek, 4 Mart 1991: 22).

► “Paris has sent 16.000 ground troops to Saudi Arabia” (Newsweek, 4 Mart 1991: 26).

► “We didn’t shut off the Tv until 4 o’clock this morning,” said Vietnam veteran Arthur Stevenson of Massachusetts, whose son John is serving with the Navy in the Persian Gulf” (Newsweek, 11 Mart 1991: 30). 148

Haberde inandırıcılığın sağlanmasında sayısal verilerin yanı sıra alıntılardan da faydalanılmaktadır (Özer, 2000: 92). Metin içerisinde tırnak işareti içerisinde yapılan alıntılar doğrudan alıntı, tırnak işareti kullanılmadan yapılan alıntılar dolaylı alıntı olarak adlandırılırken; haber metninin kendi sesine dönüşen alıntılar ise örtük alıntı olarak değerlendirilmektedir (Akt. İşkar, 2014: 150). Doğrudan ve dolaylı alıntının sıklıkla yer aldığı Körfez Krizi haberlerinde, hem doğrudan hem de dolaylı alıntıların beraber kullanıldığı örneklere de rastlanmıştır. Bununla birlikte, dergi haber metinlerinde az da olsa örtük alıntılara da yer vermiştir.

Doğrudan Alıntı Örnekleri

► “‘This kind of confrontational behavior is very damaging to reputations,’ said James Placke, an international consultant and former State Department official” (Newsweek, 6 Ağustos 1990: 31).

► “John Kelly, the assistant secretary of State for Near East affairs, told the Senate Foreign Relations Committee, ‘It would be the American farmer and the American exporter who would be … punished [by sanctions]’” (Newsweek, 20 Ağustos 1990: 17).

► “‘Sick beyond expression,’ said White House spokesman Marlin Fitzwater” (Newsweek, 3 Eylül 1990: 8).

► “‘I am glad that these diplomatic efforts are taking place,’ Bush said earlier at a news conference. ‘Perhaps one will hit pay dirt. But as of now, I must say, I’m not optimistic’” (Newsweek, 10 Eylül 1990: 10).

► “‘There’s a very very clear wish for a peaceful solution to the problem,’ the king (Hussein) told NEWSWEEK” (Newsweek, 19 Kasım 1990: 12).

► “‘I would rather die quickly, with a bullet,’ says the 27-year-old former office messenger, a native of India’s west coast” (Newsweek, 17 Eylül 1990: 18).

► “‘We don’t sleep well these days,’ says the IOM’s director of operations, Rolf Jenny” (Newsweek, 17 Eylül 1990: 18).

► “‘We have got a carrot-and-stick policy,’ said Baker, ‘and the carrot is, if he [Saddam Hussein] gets out, he does not get the stick’” (Newsweek, 17 Aralık 1990: 21). 149

► “‘Saddam Hussein is not too busy to see, on short notice, Kurt Waldheim, Willy Brandt, Muhammad Ali, Ted Heath, John Connally, Ramsey Clark and many, many others,’ George Bush said last Friday” (Newsweek, 24 Aralık 1990: 10).

► “‘Terrorists have tended to be conservative in tactics and methods,’ says Paul Wilkinson, director of London’s research Institute for the Study of Conflict and Terrorism” (Newsweek, 28 Ocak 1991: 33).

► “‘This threatens to be more than a dozen times bigger than the Exxon Valdez spill,’ said Pentagon spokesman Pete Williams” (Newsweek, 4 Şubat 1991: 22).

► “… ‘we feel we could launch a [Tomahawk] from Boston Harbor aimed at RFK Stadium and we’ll put it between the goals posts,’ says Bob Holsapple, a spokesman for the U.S. Navy’s Cruise Missile Project” (Newsweek, 18 Şubat 1991: 23).

► “‘One of the most important things to happen since August has been the ease with which our country has adjusted to women in the gulf,’ said Elizabeth Fox-Genovese, director of women’s studies at Emory University in Atlanta” (Newsweek, 11 Mart 1991: 31).

Dolaylı alıntı örnekleri

► “Hussein told U.S. Ambassador April Glaspie that there was no need for a U.S. military response in the Gulf” (Newsweek, 6 Ağustos 1990: 31).

► “Iraq dictator claimed that excess pumping had cost Iraq $14 billion in lost oil revenues” (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 13).

► “And he (Saddam Hussein) warned that, because of the international embargo on trade with Baghdad, the foreigners would have to share whatever food was left over after Iraqi soldiers and essential workers had been fed” (Newsweek, 27 Ağustos 1990: 11).

► “Saddam suddenly announced last Tuesday that Western women and children could leave, starting the next day” (Newsweek, 10 Eylül 1990: 10).

► “According to a United Nations Children’s Fund (UNICEF) estimates, half a million foreign workers and dependents have fled to Jordan since Baghdad’s Aug.2 invasion of Kuwait, and half a million are on the way” (Newsweek, 17 Eylül 1990: 18). 150

► “UNICEF announced last week that its Jordanian efforts will require at least $5.2 million in new donations” (Newsweek, 17 Eylül 1990: 18).

► “Jordan’s King Hussein told NEWSWEEK that such a dialogue could set the stage for inter- Arab talks that would not only resolve the Iraqi occupation of Kuwait but lead to regional arms-control discussions” (Newsweek, 24 Aralık 1990: 10).

► “The Norwegian ship Al-Waasit was scooping up a half square mile per day of the 350- squaremile slick, said Abdulluh Dabbagh of King Fahd University of Petroleum and Minerals” (Newsweek, 11 Şubat 1991: 25).

Doğrudan ve dolaylı alıntıların birlikte kullanıldığı örnekler

► “He (Saddam Hussein) abruptly offered to make peace with his archenemy, Iran, so that he could concentrate on his American foe in what he called ‘the great dueling arena’” (Newsweek, 27 Ağustos 1990: 11).

► “Saddam said he was willing to discuss ‘new ideas,’ but he insisted that the key issue in the gulf crisis, his conquest of Kuwait, was nonnegotiable. ‘Kuwait is a part of Iraq’ he told CBS …” (Newsweek, 10 Eylül 1990: 10).

► “In September French President François Mitterrand said that if Saddam promised to get out of Kuwait, ‘everything would be possible’” (Newsweek, 14 Ocak 1991: 12).

Örtük alıntı örnekleri

► “The Egyptian newspaper Al-Ahram claimed in an unsourced report, that 120 Iraqi officers had been excited for questioning the wisdom of invasion” (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 13-14).

► “According to an Iraqi news agency, about 140.000 Iraqis already had volunteered – more than the number of Iraqi troops already in Kuwait” (Newsweek, 13 Ağustos 1990: 14).

► “Officials say Bangladesh, one of the world’s poorest countries will lose $100 million a year in foreign exchange without the money sent home by the workers in Iraq and Kuwait” (Newsweek, 10 Eylül 1990: 19). 151

► “More than 7.000 Mukhabarat thugs are deployed in the occupied city in addition to the 430.000 regular troops and 3.500 tanks in the region, according to a recent evacuee” (Newsweek, 15 Ekim 1990: 20).

2.5. Time Dergisi Körfez Savaşı Haberlerinin Çözümlenmesi

2.5.1. Haberlerin makro yapıya yönelik tematik analizi

2.5.1.1. Haber başlıkları

Saddam Hüseyin’i kötülemeye yönelik haberler:

Başlık 1: “The Crude Enforcer” / Edepsiz Zorba (Time, 6 Ağustos 1990: 46).

Başlık 2: “Iraq’s Power Grab” / Irak’ın Güç Gaspı (Time, 13 Ağustos 1990: 16).

Başlık 3: “Master of His Universe” / Kendi Evreninin Efendisi (Time, 13 Ağustos 1990: 23).

Başlık 4: “He Gives Us a Ray of Hope” / O Bize Umut Işığı veriyor (Time, 27 Ağustos 1990: 26).

Başlık 5: “In the Capital of Dread” / Korkunun Merkezinde (Time, 8 Ekim 1990: 30).

Başlık 6: “The Man Behind A Demonic Image” / Şeytani İmajın Arkasındaki Adam (Time, 11 Şubat 1991: 36).

Başlık 7: “Wanted: A Strong Leader for a Broken Land - Not You, Saddam” / Parçalanmış Bir Ülke İçin Güçlü Bir Lider Aranıyor - Senin Dışında Saddam (Time, 25 Mart 1991: 36).

Irak ve Kuveyt’teki sivil rehinelere, savaş esirlerine ve mültecilere yönelik haberler:

Başlık 8: “Saddam’s Strongest Card” / Saddam’ın En Güçlü Kartı (Time, 27 Ağustos 1990: 24). 152

Başlık 9: “Gathering Storm” / Fırtına Geliyor (Time, 3 Eylül 1990: 24).

Başlık 10: “Sitzkrieg in the Sand” / Kumda Yavaş Savaş (Time, 3 Eylül 1990: 37).

Başlık 11: “Chaos at the Border” / Sınırda Kaos (Time, 3 Eylül 1990: 43).

Başlık 12: “On the Edge of Tragedy” / Trajedinin Eşiğinde (Time, 17 Eylül 1990: 20).

Başlık 13: “Iraq’s Horror Picture Show” / Irak’ın Korkunç Film Gösterisi (Time, 4 Şubat 1991: 34).

Diplomatik girişimlere, uluslararası kararlara ve savaşın meşruiyetine yönelik haberler:

Başlık 14: “Pausing at the Rim of the Abyss” / Uçurumun Kenarında Ara Vermek (Time, 10 Eylül 1990: 20).

Başlık 15: “A New World” / Yeni Bir Dünya (Time, 17 Eylül 1990: 10).

Başlık 16: “The Need to Negotiate” / Müzakere Etme Gerekliliği (Time, 22 Ekim 1990: 43).

Başlık 17: “Deadline: Jan. 15” / Son Gün: 15 Ocak (Time, 10 Aralık 1990: 26).

Başlık 18: “Tick, Tick, Tick” / Tik Tak, Tik Tak, Tik Tak (Time, 7 Ocak 1991: 54).

Başlık 19: “Last Chance To Talk” / Müzakere İçin Son Şans (Time, 14 Ocak 1991: 15).

Başlık 20: “Last Gasps on the Negotiation Trail” / Müzakere Yolunda Son Dakikalar (Time, 21 Ocak 1991: 30).

Başlık 21: “My Final Visit with Saddam Hussein” / Saddam Hüseyin’i Son Ziyaretim (Time, 11 Mart 1991: 44).

153

Teknolojik üstünlüğe yönelik haberler:

Başlık 22: “Advantage: the Alliance” / Avantaj: Müttefikler (Time, 21 Ocak 1991: 34).

Başlık 23: “High-Tech Payoff” / Yüksek Teknolojinin Karşılığı (Time, 28 Ocak 1991: 30).

Başlık 24: “Inside the High-Tech Arsenal” / Yüksek Teknolojili Cephanenin İçi (Time, 4 Şubat 1991: 46).

Irak’ın teröristlerle işbirliği yapmasına yönelik haberler:

Başlık 25: “Saddam’s VIP Guests” / Saddam’ın VIP Misafirleri (Time, 17 Eylül 1990: 21).

Başlık 26: “The Life and Crimes of a Middle East Terrorist” / Bir Ortadoğu Teröristinin Yaşamı ve Cinayetleri (Time, 14 Ocak 1991: 28).

Başlık 27: “Saddam’s Secret Weapon” / Saddam’ın Gizli Silahı (Time, 21 Ocak 1991: 35).

Irak’ın çevre terörüne yönelik haberler:

Başlık 28: “A War Against the Earth” / Yeryüzüne Karşı Savaş (Time, 4 Şubat 1991: 32).

Başlık 29: “Dead Sea in the Making” / Bir Deniz Öldürülürken (Time, 11 Şubat 1991: 40).

Başlık 30: “A Man-Made Hell on Earth” / Dünya Üzerinde Bir Adam Tarafından Yaratılan Cehennem (Time, 18 Mart 1991: 36).

Vietnam Savaşı’na dair olumsuz algının değiştirilmesine yönelik haberler:

Başlık 31: “Can the Pro-War Consensus Survive?” / Savaşı Destekleyen Konsensüs Kurtulabilir Mi? (Time, 18 Şubat 1991: 32).

Başlık 32: “Exorcising an Old Demon” / Eski Bir İblisten Kurtulmak (Time, 11 Mart 1991: 52). 154

Başlık 33: “A New Breed of Brass” / Yeni Bir Subay Nesli (Time, 11 Mart 1991: 58).

Başlık 34: “Revolution at Defense” / Savunmada Devrim (Time,18 Mart 1991: 25).

Koalisyon ülkelerinin işbirliğine yönelik haberler:

Başlık 35: “Call to Arms” / Silahlara Çağrı (Time, 24 Eylül 1990: 32).

Başlık 36: “They Don’t Need to Fight” / Savaşmak Zorunda Değiller (Time, 12 Kasım 1990: 34).

Başlık 37: “A Partnership to Remember” / Hatırlanacak Ortaklık (Time, 11 Mart 1991: 49).

Başlık 38: “Fighting for the Same Cause” / Ortak Amaç İçin Savaşmak (Time, 11 Mart 1991: 51).

2.5.1.2. Haber girişleri

Haber Girişi 1: 6 Ağustos 1990 tarihinde “Edepsiz Zorba” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Irak lideri, komşularını petrol çıktılarını kısmaları konusunda korkutmak için birliklerini seferber etti; bu taktiği petrol fiyatlarını arttıracak-ama ne kadar süre?” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Kuveyt’ten Irak’a yol alan Batılı askeri ateşeler için, manzara kesinlikle hayret verici olmalı. Irak sınır askerleri tarafından gamsız bir şekilde el sallanan yolcular Bağdat’a doğru yol aldıkça, önce düzinelerce, sonra yüzlerce ve daha sonra sınıra doğru büyük bir gürültüyle ilerleyen ve yabancıların 30.000’e yakın asker taşıdığını tahmin ettiği 3000’e yakın askeri araç saydılar” ifadeleri kullanılmıştır. Saddam Hüseyin’in sivil kıyafetli bir fotoğrafının yanı sıra Kuveyt’te bulunan bir petrol kuyusunun görseli ve petrol fiyatlarındaki artışı gösteren bir grafik de haberle birlikte okuyucuya sunulmuştur.

Haber Girişi 2: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Irak’ın Güç Gaspı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Cüretkar ve merhametsiz, Saddam küçük Kuveyt’i gasp ediyor-ve hiç kimse onun bu ihtirasının nerede biteceğinden emin değil.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk 155 paragrafında “Devasa petrol ve para rezervlerine ev sahipliği yapan, Basra Körfezi’ndeki mükemmel limanı ile övünen ve Irak’ın usta savaş makinesine karşı kendini savunma yeteneğinden tamamen aciz, olgun ve dolgun Kuveyt orada duruyordu. Para için aç olan ama halen bölgesel hakimiyet için de istekli olan Saddam Hüseyin, daha ilk askerleri sınırı geçmeden önce bunun kolay bir zafer olacağını biliyordu ve öyle de oldu. 12 saat içerisinde Kuveyt onundu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Bush, Gorbaçov, Thatcher, Kral Hüseyin, Saddam Hüseyin’in fotoğrafları ile birlikte Kuveyt’te bir petrol rafinerisinin, Irak askerlerinin, Londra’da Irak Büyükelçiliği önünde Irak’ın Kuveyt’i işgal edişini protesto eden Kuveytli göstericilerin ve İran-Irak savaşı esnasında Irak tarafından İran’a atılan bir füzenin yarattığı tahribatın görselleri de yer almıştır. Ayrıca, Kuveyt, Irak ve Suudi Arabistan’ın nüfus, yüzölçümü, milli gelir, petrol üretimi, tank sayısı, savaş uçağı sayısı ve gemi sayısının karşılaştırıldığı bir grafik de haberde kullanılmıştır.

Haber Girişi 3: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Kendi Evreninin Efendisi” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Irak diktatörü, istediğini elde etmek için her şeyi yapabilecek birisi olarak görünüyor” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Ne tip bir adam soğuk kanlılıkla komşu bir ülkeyi silip süpürür? Ne tip bir adam bir başbakana suikast düzenlemeye çalışır? Ne tip bir adam savunmasız köyleri gazla zehirler ve en yakın çalışma arkadaşlarını infaz ettirir? Kısacası, Irak’ın ömür boyu başkanı Saddam Hüseyin ne tip bir adam?” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Saddam Hüseyin’in altı fotoğrafından kesilen parçalar ile oluşturulmuş bir fotoğrafı da kullanılmıştır.

Haber Girişi 4: 27 Ağustos 1990 tarihinde “O Bize Umut Işığı veriyor” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Ellerine bulaşmış kana rağmen, Saddam’ın duygusal etkileyiciliği sürpriz bir Arap desteği ortaya çıkardı. Bu durum, çözülmesi zor bir hal alabilir.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Batılı gözle Saddam Hüseyin bir katil, kana susamış br diktatör, yeni bir Hitler. Ama bir çok Arap’a göre o bir kahraman, pan-Arap milliyetçiliğinin karizmatik savunucusu, emperyalist girişimin - uzun süredir beledikleri - yiğit düşmanı. Belki de körfez krizinin en şaşırtıcı ve tehlikeli sarsıntılarından birisi, Saddam Hüseyin’in faaliyetleri ve çağrıları tarafından ortaya çıkarılan tesirli Arap hissinin ciddi bir şekilde vukuu bulması.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, Ürdün’de icra edilen Saddam Hüseyin’e destek mitinginde çekilen bir fotoğrafla desteklenmiştir. 156

Haber Girişi 5: 8 Ekim 1990 tarihinde “Korkunun Merkezinde” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Esnaflardan bakanlara, Iraklılar hayatlarının geri dönülemez bir biçimde değiştiğinin farkına varıyorlar. Belki de bu yüzden Saddam ile ilgili memnuniyetsizlik homurdanmaları var.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Savaşın eşiğine asılı bir halde, bir seferde bir çok yöne doğru hareket eden bir şehir (Bağdat); bu yönlerden hiç birisi teşvik edici değil, bazıları son derece üzücü, hepsi korkutucu.” ifadeleri kullanılmıştır. Bağdat’ta Saddam Hüseyin’e destek gösterisinde çekilmiş bir fotoğraf ile Irak’ta günlük yaşamı tasvir eden üç fotoğraf dergi tarafından haberle birlikte okuyucularına sunulmuştur.

Haber Girişi 6: 11 Şubat 1991 tarihinde “Şeytani İmajın Arkasındaki Adam” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam’ın acımasız keşmekeşliğini idrak edebilmek için, onu biçimlendiren hayatın ve kızgınlığın keşfedilmesi gerek.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Silahların korkunç işbirliği ile yüzleşince, savaş dışı bir ülkedeki sivillere füzeler fırlatıyor. Havadan dehşet verici bir saldırıya uğradığında, birliklerini ve vatandaşlarını daha da savunmasız bir durumda bırakarak en iyi uçak ve pilotlarının bir kısmını tarafsız bir ülkenin hava alanlarına yolluyor. Görünür bir şekilde kötü davranılan savaş esirlerini televizyon kameraları önüne çıkartarak kendisinin karşısında sıralanan güçlerin nefret ve öfkesini canlandırıyor. Yalnızca komşularını değil, aynı zamanda kendi insanlarını da çevre felaketi ile yüz yüze bırakacak bir biçimde, yüz milyonlarca galon petrolü Basra Körfezi’ne akıtıyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, Saddam Hüseyin’in 1940’lı yıllarda çocukken, otomobil içerisinde puro içerken ve kızlarından birisi ile yüzerken çekilmiş 3 adet fotoğrafı ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 7: 25 Mart 1991 tarihinde “Ülke İçin Güçlü Bir Lider Aranıyor (Senin Dışında Saddam)” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Müttefikler Irak diktatörünü değiştirmekten memnun olurlar, ama uygun bir halef hiç bir yerde yok.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Dünyaya dayanışmalarını göstermek için toplandılar. Ama Beyrut Bristol Hotel’de geçen hafta düzenlenen ve beraberlik pozu verilen resmi oturumların aralarında Iraklı muhaliflerin farklı üyeleri, birbirleri hakkında aşağılama yağdırma durumuna engel olamadılar.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Körfez Savaşı’nda Saddam Hüseyin’e karşı savaşan sivil direnişçilere ait iki fotoğrafa da yer verilmiştir. 157

Haber Girişi 8: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Saddam’ın En Güçlü Kartı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Bir kaç şanslı kaçışa rağmen, Irak lideri binlerce Amerikalı yabancıyı rehine konumuna getiriyor ve Birleşik Devletler geri çekilene kadar onları esir olarak tutacağına ant içiyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Saddam Hüseyin’in Birleşik Devletler ve müttefiklerini defetmek için elinde tuttuğu kartlardan en güçlüsü, Irak ve Kuveyt’teki isteklerinin karşısında duran binlerce Amerikalı, Britanyalı ve diğer yabancı milletlere mensup insanlar.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, körfezde bulunan eşi hakkında endişelenen Texaslı bir kadının, Kuveyt’ten Suudi Arabistan’a kaçan ve içinde Amerikan, Britanyalı, Kanadalı ve Hindistanlı sivillerin bulunduğu bir grubun fotoğraflarının yanı sıra; Kuveyt ve Irak’ta bulunan yabancı ülkelere mensup insanların sayısını gösteren bir tablo da dergi tarafından okuyucularına sunulmuştur.

Haber Girişi 9: 3 Eylül 1990 tarihinde “Fırtına Geliyor” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Birleşik Devletler askeri yığınaklanması hızlandıkça ve Saddam daha fazla rehine aldıkça, korkunç bir savaşın ortaya çıkması muhtemel görünüyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Rehineler. Hava ikmali. Kuşatma. Hesaplaşma. Körfezdeki kriz dördüncü haftasını geride bırakırken, krizi tarif etmek için kullanılan kelimeler neredeyse tamamen çatışmanın hararetli sözlüğünden ve milli gururdan geldi. Ve ivmesi artan olayların adımlarıyla barışçıl bir çözüme giden bir yol bulmak çok zorlaştı…” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Suudi Arabistan’da bir hava üssünde konuşlu Amerikan F-15 savaş uçağının görseline de yer verilmiştir.

Haber Girişi 10: 3 Eylül 1990 tarihinde “Kumda Yavaş Savaş” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Eğer yeteri kadar akıllı ise, Saddam kapanacak ve en iyi taarruzun iyi bir savunma yapmak olduğunu ispatlamaya çalışacak.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Üzerinde zarif bir takım elbise vardı, askeri kıyafet değil. Gülümsedi ve kahvaltıda ne yediğini sorarak (mısır gevreği ve süt) Stuart Lockwood adındaki genç erkek çocuğunun saçlarını okşadı ve delikanlının bazı Iraklı çocuklardan nasıl daha iyi beslenebildiğine hayret etti. Bir grup gergin Britanyalı rehine ile neşeli bir şekilde konuşarak, kendisini saldırgan bir biçimde davranmaktan başka bir seçeneği olmayan (Kuveyt’e karşı) sevecen ve yanlış anlaşılan bir lider olarak sundu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde ayrıca Saddam Hüseyin’in Stuart Lockwood’a yönelik “Eminim ki Stuart barışın sürdürülmesi 158 konusunda kendisine düşen rolden ötürü mutluluk duyacak. Eminim bir günlüğün vardır ve tüm hislerini yazacaksın.” söylemine de yer verilmiştir. Haberde, Saddam Hüseyin ve Stuart Lockwood’un Irak televizyonunda yayınlanan bir görseli ile birlikte; Saddam Hüseyin’in sahip olduğu savaş uçağı, tank, uzun ve kısa menzilli füzelerin imkan ve kabiliyetlerini gösteren bir grafik de okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 11: 3 Eylül 1990 tarihinde “Sınırda Kaos” başlığı ile sunulan haberin ilk paragrafında “Parlak klimalı otomobillerle, otobüs ve kamyonlarla, ve yürüyerek geldiler. Bazıları hasta, birçoğu aç ve susuz. Hepsi çaresiz. Savaş tehdidi yüzünden Ürdün’e sürülen 2 milyon Arap ve Asyalıların bir kısmı. Son üç hafta boyunca 210.000’den fazla mülteci Ürdün’e geldi, ama sadece 67.000’i ülkeyi terk edebildi.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, ellerinde bavullarıyla Irak-Ürdün sınırında ilerleyen Arap mültecilere ait bir fotoğrafa da bulunmaktadır.

Haber Girişi 12: 17 Eylül 1990 tarihinde “Trajedinin Eşiğinde” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Sayıları günden güne artan bir şekilde Ürdün ve Irak arasındaki kavurucu boş arazide hapsolmuş on binlerce mülteci hayatta kalmak için çabalıyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, Ürdün’deki kampta çekilen mültecilere ait üç fotoğraf ve mülteci hareketlerini tasvir eden bir kroki de yer almaktadır.

Haber Girişi 13: 4 Şubat 1991 tarihinde “Irak’ın Korkunç Film Gösterisi” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Saddam müttefik esirlerini televizyon kamerası önünde topladı, ama bu propaganda manevrası sadece onun hareketinin kabul edilebilir olamayacağını vurguladı.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Görüntüler çok bilindik. Adamlar dosdoğru karşıya bakıyor, gözleri donuk ve şişmiş, bedenleri sabit, hareket etmiyor. Yüzleri tükenmişlikten kırışmış, incinmişliği ve güvensizliği gösteriyor, kesikler ve zedelenmeler yüzünden renkleri değişmiş. Sert ve sahipsiz bir ses ‘ Nasıl düşürüldünüz? Irak karşısındaki bu saldırı için ne düşünüyorsunuz?’ sorularını soruyor. Adamlar donuk bir ifadeyle cevaplıyor, konuşmalarının ritimleri kesik kesik ve yapmacık. Bazıları tuhaf aksanlar kullanıyor. Bir tanesi şarkı söyleme ritminde konuşuyor. Diğeri kafasını kaldırmayı reddediyor ya da kaldıramıyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, koalisyon savaş esirlerinin yakalandıktan sonra çekilen on fotoğrafına da yer verilmiştir. 159

Haber Girişi 14: 10 Eylül 1990 tarihinde “Uçurumun Kenarında Ara Vermek” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Aniden konuşma zamanı. Ancak bir yandan her iki taraf da çıkış yolu arıyormuş gibi görünürken, diğer yandan ikisi de temel taleplerinden vazgeçmeye hazır değil” ifadeleri kullanılmıştır. Haberin ilk paragrafında “Savaş uçurumuna doğru paldır küldür ilerlerlerken, Basra Körfezi krizindeki her iki taraf da geçen hafta cehenneme dikkatle baktı ve derin bir nefes aldı. Tüm belirtilere göre iki taraf da uçurumun kenarından geriye doğru adım atmak istedi.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, Britanyalı rehinelerin, Kuveyt sınırında eğitim yapan Suudi Arabistanlı askerlerin fotoğraflarının yanı sıra, son bir haftada gerçekleştirilen müzakere trafiğini gösteren bir kroki de kullanılmıştır.

Haber Girişi 15: 17 Eylül 1990 tarihinde “Yeni Bir Dünya” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Helsinki Zirvesi, Saddam’ın savaş sever karakterinin küresel uzlaşmayı nasıl dönüştürdüğünün ve genel olarak kabul görmüş gerçekleri nasıl sarstığının sadece son göstergesidir.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Saddam Hüseyin’in niyetlendiği hiçbir şeyin olmadığı kesin, ama onun Kuveyt’i işgal etmesi Pazar günü en önemli meyvesini verdi. II. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği liderleri Soğuk Savaş’ın rakipleri ya da yarışlarını daha yönetilebilir yapmanın yollarını arayan tetikteki düşmanlar olarak değil; ortak bir düşman olan Saddam karşısında işbirliği yapmak için ortaklar olarak buluştular” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Mihail Gorbaçov’un, George Bush’un, bir Arap zirvesinde buluşan Hüsnü Mübarek ve Hafız Esad’ın, Birleşmiş Milletler’de Irak’a ambargo kararını onaylayan Birleşik Devletler, Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği delegelerinin, Suudi Arabistan Ordusu’na kayıt yaptıran gönüllülerin, Suudi Arabistan Ordusu’na ait bir helikopterin ve Irak Ordusu’nda görevli bir kadın askerin fotoğrafları da okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 16: 22 Ekim 1990 tarihinde A.B.D. Eski Başkanı Jimmy Carter tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Müzakere Etme Gerekliliği” başlığıyla haberleştirilen yazının spotunda “Eski Başkan, zamanın barış görüşmeleri için düşünme zamanı olduğunu ve bu görüşmelerde Kral Hüseyin’in önemli bir rol alması gerektiğini savunuyor” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Durumu sertleştirmek Basra Körfez krizinin barışçıl bir şekilde sonuçlanma ihtimalini azaltıyor. Kriz bittiği zaman, bu durumda en iyisini nasıl 160 yapabiliriz ve kırılmış bir bölgeyi nasıl iyileştirebiliriz?” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Saddam Hüseyin ile Kral Hüseyin’in kucaklaşırken çekilmiş bir fotoğrafları da yer almıştır.

Haber Girişi 17: 10 Aralık 1990 tarihinde “Son Gün: 15 Ocak” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Irak Kuveyt’ten altı hafta içinde geri çekilmesi, aksi taktirde savaş tehdidi ile karşı karşıya kalacağı konusunda bir ültimatom aldı. Washington’un kabusu Saddam’ın şartlara kısmen uyacak olması.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, George Bush ve Suudi Arabistan’da eğitim yapan Amerikan askerlerinin fotoğrafları da yer almıştır.

Haber Girişi 18: 7 Ocak 1991 tarihinde “Tik Tak, Tik Tak, Tik Tak” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Birleşmiş Milletler’in Irak’a Kuveyt’ten çekilmesi için verdiği tarihe yaklaşılırken, George Bush, Saddam’ı zamanının tükendiği konusunda ikna etmenin yollarını arıyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “ Gerçek bir savaş için beklentiler ne olursa olsun, Basra Körfezi’ndeki sinir harbi geçen hafta şiddetlendi.” ifadeleri yer almıştır. George Bush’un ve Suudi Arabistan’a henüz gelmiş Amerikan askerlerinin hava alanında çekilmiş fotoğrafları haberle birlikte okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 19: 14 Ocak 1991 tarihinde “Müzakere İçin Son Şans” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Birleşik Devletler ve Irak sonunda buluşmayı kabul ettiler-ama barışa ulaşılması zor bir noktada duruyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Eğer nicelik niteliğin alternatifi olmuş olsaydı, körfez krizi diplomatik araçlarla şimdiye kadar çözülmüş olurdu. Geçen hafta, hepsi Kuveyt üzerindeki - aksi takdirde eli kulağında olan - savaşı engellemeyi amaçlayan bir çok zirve, karşılıklı görüşme (téte-à-téte), girişim ve görüşmeler hakkında ön haber balonları sağnağını beraberinde getirdi.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, A.B.D. Dışişleri Bakanı James Baker, Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz ve Suudi Arabistan’da atış eğitimi yapan Amerikan deniz piyadelerinin fotoğrafları da yer almaktadır.

Haber Girişi 20: 21 Ocak 1991 tarihinde “Müzakere Yolunda Son Dakikalar” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Birleşik Devletler ve Irak tarafından gelinen çıkmaz sokağa şaşırmayan diğer diplomatlar, barış için bir yol yaratmaya çabalıyorlar.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı ve James Baker ve Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’in geçen hafta Cenevre’deki buluşmasında geçen 387 161 dakikanın tamamında taraflar arasındaki gediğin dilsiz ispatı olan açılmamış bir karton zarf masanın üzerinde durdu. Zarfın içinde Başkan Bush’tan Saddam Hüseyin’e gönderilen Washington’un Irak’ı Kuveyt’in dışında görme kararlılığına ilişkin çok sert tabirler içeren bir mektup vardı. Baker toplantının başında bu mektubun bir fotokopisini Aziz’e verdi. Baker ve mevcut 16 yetkilinin bakışları arasında, Tarık Aziz mektubu elleri titreyerek yavaşça okudu. Sonunda, ülkelerin başkanlarının iletişimin uygun olabileceği tonu ile bu tarz bir mektubu liderine götüremeyeceğini ve bunun teamüllere aykırı olacağını söyledi.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar, ABD Dışişleri Bakanı James Baker, Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ve Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jacques Poos’un fotoğraflarına da yer verilmiştir.

Haber Girişi 21: 11 Mart 1991 tarihinde S.S.C.B. Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un kişisel danışmanı Yevgeni Primakov tarafından kaleme alınan ve dergi tarafından “Saddam Hüseyin’i Son Ziyaretim” başlığıyla haberleştirilen yazının spotunda “George Bush, kara taarruzu başlatmaya hazırlanırken; Mihail Gorbaçov, Irak ve müttefikler arasındaki barışa aracılık etmek için son bir girişimde bulundu. Kişisel danışmanı Yevgeni Primakov’u bir kez daha Bağdat’a gönderdi ve sonra Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’i Moskova’da görmeyi kabul etti. Kremlin, can havli ile Saddam Hüseyin’i Birleşmiş Milletler kararlarına uyması aksi halde kara taarruzunun çok acı sonuçları ile yüzleşeceği konusunda ikna etmeye çalıştı. İşte Primakov’un bu son gergin günlerle ilgili açıklamaları ” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında Primakov’un “Ekim’den beri Saddam’ı görmek için Bağdat’a iki kez gittim, ama hava taarruzu yüzünden bu sefer Irak başkentine gitmek çok daha zordu. 11 Şubat’ta Tahran’a uçtum, daha sonra da otomobil ile Irak Dışişleri Bakan Yardımcısı Saad El Faysal ve Sovyetler Birliği Büyükelçisi Viktor Posuvalyuk tarafından karşılandığım Irak sınırına geçtim. Bağdat’a doğru çok yüksek bir hızla sürdük. Sıkışık konvoyda ilerleyen otomobiller aşırı karanlıkta yolu kestirebilmek için zaman zaman projektörlerini açıyorlardı.” ifadeleri kullanılmıştır. Haber, Mihail Gorbaçov ve Tarık Aziz’in görüşmeleri esnasında çekilmiş bir fotoğraf ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 22: 21 Ocak 1991 tarihinde “Avantaj: Müttefikler” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Savaş uçakları, tanklar, eğitim ve lojistikteki muazzam üstünlük, Irak ile yapılacak bir savaşta Birleşik Devletlerin Irak’ı hızlı bir şekilde nakavt etmesine yardım 162 edebilir.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, F-4G savaş uçağı ve Suudi Arabistan’da konuşlu A.B.D. askerlerinin fotoğraflarına da yer verilmiştir.

Haber Girişi 23: 28 Ocak 1991 tarihinde “Yüksek Teknolojinin Karşılığı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Maliyeti yüksek silahlar ilk muharebeleri ile yüzleştiler ve değerlerini kanıtladılar.” ifadelerine yer verilmiştir. Haber, seyir füzeleri, hayalet uçak (F 117A), hava kuvvetleri ve donanma savaş uçaklarında taşınan elektronik karıştırma (jamming) cihazları, Patriot hava savunma sistemleri, akıllı bombalar ve gece görüş sistemlerinin görselleri ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 24: 4 Şubat 1991 tarihinde “Yüksek Teknolojili Cephanenin İçi” başlığı ile sunulan haberin spotunda “‘Akıllı’ bombalar, hızlı uçaklar ve keskin gözlü uydular Birleşik Devletler silahlarını yıldızlar haline getirdi, ama hassas cihaz mühendisliği her iki yolu da kesebilir.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde uyduların, Tomahawk seyir füzesinin ve Patriot hava savunma sisteminin çalışma esasları ve aşamalarını anlatan üç adet şemaya da yer verilmiştir.

Haber Girişi 25: 17 Eylül 1990 tarihinde “Saddam’ın VIP Misafirleri” başlığı ile sunulan haberin ilk paragrafında “Birlikleri Kuveyt’e saldırdığında, Irak’ın eline geçen ganimetlerin arasında Kuwait City hapishanesinde beş yıldan ömür boyuna kadar çeşitli cezalara çarptırılmış on yedi mahkum da vardı. Hükümlüler değerli bir ödüle dönüştü. Hepsi Şii terör örgütü İslami Cihat’la bağlantılı olan bu on yedi kişiye, 1983’de Birleşik Devletler ve Fransa büyükelçiliklerini ve Kuveyt başkentindeki diğer hedefleri bombalayarak altı kişiyi öldürmek suçundan hüküm giydirildi. Iranla bağları olan İslami Cihat örgütü, Lübnan’da tutulan Batılı rehinelerin serbest bırakılması için defalarca bu on yedi hükümlünün özgürlüğünü talep etti.” ifadeleri kullanılmıştır.

Haber Girişi 26: 14 Ocak 1991 tarihinde “Bir Ortadoğu Teröristinin Yaşamı ve Cinayetleri” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Özel bir raporla, TIME, Irak ile şüpheli bir Filistinli grup için çalışan üst düzey bir terörist arasındaki bağlantıyı ortaya çıkardı” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “30 Ağustos 1982’de, Adnan Awad isimli Irak’tan iyi giyimli bir Filistinli İsviçre Bern’deki Birleşik Devletler büyükelçiliğine geldi ve Cenevre’deki 163 otel odasına az önce bir bomba bıraktığını söyledi. İstihbarat örgütleri tarafından Bağdat tabanlı br terörist grup olan 15 Mayıs Örgütü’nden Cenevre Noga Hilton Hotel’i patlatmak için emir aldığını ifade etti. Ama Cenevre’ye geldiğinde bunu yapamayacağını anladı. Şimdi yardım için Birleşik Devletler’e başvuruyordu.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Adnan Awad’ın, dört Amerikalı’nın öldüğü 1986 Trans World Havayolları patlamasının, 1980 Londra Mount Royal Hotel patlamasının ve elleri kelepçeli bir biçimde Atina’da duruşmaya götürülen Muhammed Rashid’in görsellerine de yer verilmiştir.

Haber Girişi 27: 21 Ocak 1991 tarihinde “Saddam’ın Gizli Silahı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Teröristler Birleşik Devletler’de ikinci bir cephe açacaklar mı?” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Eğer Birleşik Devletler ve müttefikleri Irak’a saldırırsa, Saddam Hüseyin kaçınılmaz bir şekilde kendi sahip olduğu uzun menzilli silahlarla karşılık verecek: uluslararası terörizm.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde Abul Abbas ve Abu Nidal’ın görsellerine de yer verilmiştir.

Haber Girişi 28: 4 Şubat 1991 tarihinde “Yeryüzüne Karşı Savaş” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Petrol kuyularını ateşe vererek ve ham petrolü körfeze boşaltarak, Saddam gezegeni son kurbanı yapıyor” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Askeri literatürün yeni bir terime ihtiyacı var: ‘çevre-savaşı.’” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Suudi Arabistan kıyılarında ham petrole bulanmış bir karabatağının görselinin yanı sıra, çevresel felaketin nedenleri arasında gösterilen kimyasal ve biyolojik tesislerin vurulması, nükleer tesislerin vurulması, ham petrolün denize akması, petrol kuyu ve rafinerilerinin yanması bir grafik değerlendirmesi ile okuyucuya sunulmuştur.

Haber Girişi 29: 11 Şubat 1991 tarihinde “Bir Deniz Öldürülürken” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Bir çok canlının yaşadığı kırılgan bir ekosistem yok olma yolunda ilerliyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Geçen hafta, strateji ve taktikleri kendi ağır silahları, istihbarat raporları ve uluslararası uzman timleri ile uygulanan tam teşekküllü yeni bir savaş başladı. Bu sefer Saddam’ın ordusundan daha az korkunç olmayan bir düşman karşısında: tahminen 80 km uzunluğunda ve 19 km genişliğinde, yoğunluğu erimiş çikolata kıvamında olan ve Basra Körfezi’ne doğru akarken parçalara ayrılan bir petrol tabakası.” 164 ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, tehdit altında gösterilen şişe burunlu yunus, dugon19, yeşil kaplumbağa ve Hazar sumrusu görsellerinin yanı sıra, bölgedeki ekolojik hayata ilişkin bir krokiye de ver verilmiştir.

Haber Girişi 30: 18 Mart 1991 tarihinde “Dünya Üzerinde Bir Adam Tarafından Yaratılan Cehennem” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Kuveyt’in ekolojik hasarı düşünülenden daha kötü, ama daha önce tahmin edildiği gibi gezegen çapında da değil.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Yüzlerce turuncu alev topu kükürt bulutlarını havaya doğru gönderirken ejderha gibi kükrüyor. İs, siperleri boyayarak ve elbiseleri lekeleyerek kumlu kar taneleri gibi düşüyor. Yapış yapış petrol tabakası kirletilmiş sahile çarparken, kapalı havadan yağlı siyah yağmur taneleri düşüyor. Eğri büğrü demir yığınlarının yanmış enkazları; bomba üreticileri, kara mayınları ve kumda yüzeysel olarak kazılmış mezarlar tarafından lekelenmiş bir manzarayı çöplüğe çeviriyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Kuveyt’te yanan petrol kuyularının fotoğrafı da okuyuculara sunulmuştur.

Haber Girişi 31: 18 Şubat 1991 tarihinde “Savaşı Destekleyen Konsensüs Kurtulabilir Mi?” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Kore ve Vietnam’da savaşın arkasında duranlar ölü sayısı arttıkça çözülmüştü, ama bu şablon kat’i Birleşik Devletler zaferi ile kırılabilir.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, A.B.D. ordusuna yeni katılan askerlere ait bir fotoğrafın yanı sıra Körfez Savaşı’nda ölmüş bir A.B.D. askerinin cenazesinde çekilmiş bir fotoğraf da yer almaktadır. Ayrıca haber, Amerikan halkının savaşa destek oranlarının verildiği anket sonuçları ile desteklenmiştir.

Haber Girişi 32: 11 Mart 1991 tarihinde “Eski Bir İblisten Kurtulmak” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Harikulade askeri zafer Amerikalılara kutlayabilecekleri bir şey sundu ve Vietnam’ın mirası olan kendinden şüphelenme ve bölücülüğü yok etti.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Merhaba Kuveyt. Elveda Vietnam” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, körfezde görevli A.B.D.li asker yakınlarının Başkan Bush’un ateşkesi duyurmasının ardından yaptığı kutlamada çekilmiş bir fotoğraf da yer almaktadır.

19 Kızıldeniz ve Hint okyanusu sularında yaşayan ve bitkiyle beslenen bir çeşit memeli hayvan. 165

Haber Girişi 33: 11 Mart 1991 tarihinde “Yeni Bir Subay Nesli” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Pentagon, Vietnam’ın küllerinden iyi konuşan ve akıllı savaşan, tecrübeli bir ordu biçimlendirdi.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde A.B.D. Kara Harp Okulu West Point’in 1990 mezuniyet töreninde çekilmiş bir fotoğraf da yer almaktadır.

Haber Girişi 34: 18 Mart 1991 tarihinde “Savunmada Devrim” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Vietnam’ın zor derslerini kavradıktan sonra, Pentagon stratejisini gözden geçirdi, yöntemlerini modernize etti ve kendisini muhteşem bir kuruluşa dönüştürdü.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Yenilgiler zaferlerden daha önemli dersler öğretir. Vietnam’daki uzun ve acı tecrübelerinin ardından, Birleşik Devletler o tecrübelerden öğrenecek çok şeye sahipti. Amerikan komutanları bir çok kez bürokratik ve hayal gücünden yoksun, askerleri ise ilhamsız ve çoğu zaman disiplinsiz olduklarını gösterdi. Saigon’un düşmesinin ardından halen devam eden fiyaskolar Pentagon’un kabiliyetsizliğini büsbütün haykırdı. 1980’de İran’daki Amerikan rehinlerini kurtarma teşebbüsü çölde çöktü. 1983’de bir teröristin bomba yüklü aracı 241 Amerikan vatandaşını öldürürken Birleşik Devletler’i Lübnan’daki barışı sürdürme rolünden utanç bir şekilde geri çekilmeye zorladı.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, Norman Schwarzkopf’un basın açıklaması yaparken çekilmiş bir fotoğrafı ile bir Amerikan Apache pilotunun helikopterinin önünde çekilmiş fotoğrafı da yer almaktadır.

Haber Girişi 35: 24 Eylül 1990 tarihinde “Silahlara Çağrı” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Bush Saddam’a şuana kadarki en sert uyarısını yapıyor, ve Tahran’ın Birleşik Devletler karşısında yaptığı cihat çağrısına rağmen, Irak karşısındaki koalisyon güçleniyor.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde Bush ve Hamaneyi’nin birer görseli okuyucuya sunulmuştur.

Haber Girişi 36: 12 Kasım 1990 tarihinde “Savaşmak Zorunda Değiller” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Çölde konuşlu bulunan Müslüman müttefikler bir kez dahi ateş etmeseler bile zaten kendi üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiler.” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Arka arkaya dizili ağır tanklar havaya dalda dalga duman bulutu salarak Kuveyt’in hemen güneyindeki düz Arap çölünde gümbürdediler. M- 60 tankları Amerikan yapımı ama mürettebatı Mısırlıydı. Beş mil ötede, bir grup Britanya 166 yapımı Chieftain tankı silahları sınıra dönük bir şekilde hazırdı. Bu müfreze, Iraklı işgalcilerden kaçmayı başaran Kuveyt kara kuvvetleri tugayının bir parçasıydı. Birliğin komutan yardımcısı Albay İbrahim El Wasmi: ‘Görevimiz Kuveyt’e dönmektir.’ dedi.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, A.B.D. ve Suudi Arabistan birlikleri tarafından icra edilen müşterek tanksavar eğitimi esnasında çekilmiş bir fotoğrafa da yer verilmiştir.

Haber Girişi 37: 11 Mart 1991 tarihinde “Hatırlanacak Ortaklık” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Aylar süren savaş öncesi şüpheler ve endişeden sonra, Saddam karşıtı koalisyon ortak gayeye yönelik azim ve bağlılıklarını kanıtladılar” ifadelerine yer verilmiştir. Haberin ilk paragrafında “Eğer General Norman Schwarzkopf geçen hafta Kuwait City’e ‘İşte geri döndüm’ diyerek girmediyse bunun iki sebebi vardı. Birincisi, zaten oradan hiç ayrılmamıştı. İkincisi ise daha önemli bir sebep: Birleşik Devletler Çöl Fırtınası Harekatı Komutanı’nın, yağmalanan Arap başkentinin (Kuwait City) Araplar - sürgündeki Kuveytliler, Suudiler ve anti Irak koalisyonun Arap soyundan olan diğer birlikleri - tarafından kurtarılmasını istemesiydi.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Körfez Savaşı’nda yer alan Suudi Arabistan askerlerine ait bir fotoğraf da paylaşılmıştır.

Haber Girişi 38: 11 Mart 1991 tarihinde “Ortak Amaç İçin Savaşmak” başlığı ile sunulan haberin spotunda “Fransız kuvvetleri körfezde bulunuşların zarif bir jestten daha fazlası olduğunu gösterdiler” ifadelerine yer verilmiştir. Haberde, Körfez Savaşı’nda yer alan Fransız askerlerine ait bir fotoğraf da paylaşılmıştır.

2.5.2. Haberlerin makro yapıya yönelik şematik analizi

2.5.2.1. Ana olayın sunumu ve sonuçlar

Haber 1: 6 Ağustos 1990 tarihinde “Edepsiz Zorba” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak’ın Kuveyt sınırına yığınaklanma yapmasıdır. Haberde anlatımın pekiştirilmesi maksadıyla “Irak’ın 1 milyonluk ordusunun sadece bir bölümünü temsil eden ve sınıra doğru ilerleyen bu iki tümen bile, Kuveyt’in toplam silahlı kuvvetlerinden 3’e 2 oranında sayıca üstün.” ifadeleri kullanılmıştır. Ayrıca Saddam Hüseyin’in “Boyunları kesmek, yaşam kaynaklarını kesmekten daha iyidir. Allah şahit, biz onları uyardık.” söylemi ile Saddam Hüseyin’in okuyucuya merhametsiz ve gaddar bir insan olarak sunulmaya çalışıldığı 167 değerlendirilebilir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin Kuveyt’i sınırına askeri yığınaklanma yapmak suretiyle tehdit ederek OPEC’i ham petrol varil fiyatlarının arttırılması konusunda zorlamış ve bunda başarılı olmuştur. Cenevre’de toplanan OPEC petrol bakanları Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin talepleri doğrultusunda ham petrolün varil fiyatı 18 dolardan 21 dolara yükseltilmiştir.

Haber 2: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Irak’ın Güç Gaspı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesidir. Haberde kullanılan “Saddam’ın saldırısı finansal pazarları hemen bir karmaşaya yöneltti. Bazı ekonomistler fiyatlardaki ufak yükselmelerin bile Amerikan ekonomisini zorlayacağı görüşünde.” ifadeleri ile Irak’ın Kuveyt’i işgalinin dünya pazarları ve Birleşik Devletler ekonomisinde yaratacağı muhtemel olumsuzluklar vurgulanmıştır. Haberin devamında A.B.D Dışişleri Bakanı James Baker ve S.S.C.B. Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze’nin Moskova’da buluştuğu ve Irak’a silah ambargosu uygulama konusunda mutabık kaldıkları bilgisine de yer verilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Merhametsiz Irak lideri Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi dünyanın ekonomik dengelerini alt üst etmeye başlamıştır. Ekonomik dengedeki bu bozulma iki süper güç olan A.B.D. ve S.S.C.B.’yi onun kural tanımazlığını engellemek maksadıyla bir çözüm arayışına itmiştir.

Haber 3: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Kendi Evreninin Efendisi” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in istediğini elde edebilmek için her şeyi yapabilecek bir insan olarak gösterilmesidir. Haberde Saddam Hüseyin’in “Bana en yakın kişi, yanlış yaptığı zaman bana en uzak kişi olur.” söylemi ile okuyucularda Saddam Hüseyin’in en yakınındaki insanlara karşı bile acımasız olabileceği yönünde bir algı oluşturulmaya çalışıldığı düşünülebilir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin kafasına koyduğu şeyleri gerçekleştirebilmek için savaştan suikasta, infazdan biyolojik silah kullanmaya kadar her yolu deneyebilecek hasta ruhlu bir insandır.

Haber 4: 27 Ağustos 1990 tarihinde “O Bize Umut Işığı veriyor” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Batı’nın ve Arap dünyasının Saddam Hüseyin’e bakış açısındaki farklılıklardır. Haberde Saddam Hüseyin’in Arap dünyası içinde sahip olduğu olumlu imaj, Ürdünlü bir kamyon şoförünün “Yabancılar, evinize gidin! Savaş geliyor. Irak’a dokunursanız, tüm Arap 168 dünyası sizi parçalara ayıracak.”, Arap Ligi’nden Clovis Maksoud’un “Arap dünyası bir daha asla şuana kadar olduğu gibi olmayacak. Tarih bizim için yapılmayacak. Tarih bizim tarafımızdan yazılmak zorunda.” ve Ürdünlü Emekli General Yusuf Kawash’ın “Arapları zorla da olsa birleştirecek Arap liderleri seviyorum. Biz kültürümüzü eski zafer dolu günlere taşıyacak tek bir imparatorluk görmek istiyoruz.” söylemleri ile vurgulanmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin eli kanlı bir diktatör olmasına rağmen, duygusal ikna ediciliği ile ciddi bir Arap desteğine sahiptir. Kuveyt sorununu çözmek maksadıyla Saddam’a karşı bir cephe oluşturması muhtemel olan Batı için, Arap dünyasındaki Saddam Hüseyin hayranlığı çözülmesi zor bir probleme dönüşebilir.

Haber 5: 8 Ekim 1990 tarihinde “Korkunun Merkezinde” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Iraklı insanların yaşam şartlarının kötüleşmesi ve bunun sonucu olarak Saddam Hüseyin’i sorgulamaya başlamalarıdır. Anlatımın “Otoriteler yabancılara her şeyin normal seyrinde gittiğinin görüntüsünü vermeye çalışıyorlar. Fakat yakında bir savaş olacağı ya da bir iki ay daha pamuk ipliğine bağlı bir barışın devam edeceği gerçeğini saklayacak bir argüman yok, Irak milleti için yaşam geri dönülemez bir biçimde değişiyor.” ifadeleri ile pekiştirildiği haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Yaşamlarının olumsuz bir şekilde değiştiğinin farkına varan Iraklılar arasında Saddam Hüseyin ile ilgili homurdanmalar başlamıştır. Iraklı yetkililer her ne kadar ülkede her şeyin normal olduğu konusunda bir algı yaratmaya çalışsalar da; ellerinde Batı’nın Kuveyt’i özgürleştirmek için yakın zamanda Irak’a askeri bir harekat düzenleyeceğini ya da ambargolarla Irak’ın içinde bulunduğu durumu daha da olumsuz bir hale getireceğini saklayacak argümanları bulunmamaktadır.

Haber 6: 11 Şubat 1991 tarihinde “Şeytani İmajın Arkasındaki Adam” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’i bugünkü acımasızlık noktasına getiren ve hayatını biçimlendiren olaylardır. Haberin anlatımını pekiştirmek adına “Komplolarla dolu bir kültürde yetişti. Kerpiçten bir evde yoksul bir hayat sürerken kaos içindeki bir dünyaya şahitlik etti.” ifadeleri kullanılmış ve bu günkü öfkesi geçmişine bağlanmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin’in bugünkü şeytanı imajının arkasında yatan gerçek geçmişidir. 169

Haber 7: 25 Mart 1991 tarihinde “Ülke İçin Güçlü Bir Lider Aranıyor (Senin Dışında Saddam)” başlığı ile sunulan haberin ana olayı savaş sonrası Irak için bir lider aranmasıdır. Haberde “Birisi, Yusuf El-Durrah’ın Demokratik Hareket’e katılmadan önce Saddam Hüseyin’in basın direktörü olduğuna işaret etti. Rakiplerden biri, Arap Bağımsızlar hareketinden Hasan Alawi’nin, bir zamanlar Saddam’ın metin yazarı olarak çalıştığına dikkat çekti. Ve o komünist Naziha Doulai mi? Evet onun için de bir eleştiri kolayca gönüllü oldu, bir zamanlar o da Saddam Kabinesi’nin asil üyelerinden birisiydi.” ifadeleri ile yapılan toplantıda uygun bir lider adayının bulunamadığı vurgulanmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Müttefikler Irak diktatörünün yerine başka bir lider aramaktadırlar. Ama Beyrut Bristol Hotel’de yapılan görüşmede savaş sonrası Irak’ta Saddam Hüseyin’in yerine adı geçen bütün muhaliflerin öyle ya da böyle geçmişte Saddam Hüseyin ile mutlaka bir ilişkisi ortaya çıktığından uygun bir aday bulamamaktadırlar.

Haber 8: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Saddam’ın En Güçlü Kartı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Saddam Hüseyin’in Batılı bir çok insanı rehine olarak Irak ve Kuveyt’te tutmasıdır. Haberde anlatım Saddam Hüseyin’in Amerikalı yabancıları rehine konumuna getirmesine ve bu rehineleri koz olarak kullanmasına vurgu yapılarak pekiştirilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Müttefiklerin Kuveyt’i özgürleştirmek için Irak’a karşı icra edeceği muhtemel askeri harekatı engellemek için Saddam Hüseyin ülkesinde ve Kuveyt’te rehine olarak tuttuğu binlerce Batılı insanı koz olarak kullanmaktadır.

Haber 9: 3 Eylül 1990 tarihinde “Fırtına Geliyor” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Körfez’de Irak ve müttefikler arasında artan gerilimdir. Anlatımın pekiştirilmesi maksadıyla “Bölge savaşın eşiğinde duruyor gibi gözüküyor. Kimyasal silahların sadece askeri birliklere değil, aynı zamanda yüzbinlerce savunmasız sivile karşı kullanılabileceği ihtimali krizi artan bir şekilde korkunç bir duruma getirdi.” ifadelerinin kullanıldığı haberden şu sonuç çıkmaktadır: Birleşik Devletler askeri yığınaklanmasını, Saddam Hüseyin’in ise rehine sayısını arttırması ile Körfez’de giderek yükselen gerilim nedeniyle, kimyasal silahların da kullanılma ihtimalinin olduğu korkunç bir savaşın ortaya çıkması muhtemel görünmektedir.

Haber 10: 3 Eylül 1990 tarihinde “Kumda Yavaş Savaş” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak lideri Saddam Hüseyin’in bir grup Britanyalı rehine ile televizyon karşısına geçmesidir. 170

Haberde “Modası geçmiş halkla ilişkiler kitabından bir sayfa kopararak, Saddam Hüseyin geçen hafta imajını düzeltmek ve düşmanları üzerindeki baskıyı arttırmak için televizyonda yanlış hesaplanmış bir girişimde bulundu. Şunu daha iyi bilmeli. Çocukları sevmekteki edepsiz ikiyüzlülüğü Iraklı kitleleri Arap dünyasının sözde şövalyesinin o kadar da kötü bir adam olmadığı konusunda ikna edebilir. Ama samimi bir gösterinin Batıyı duygulandırabileceği yönündeki inancı aslında içinde bulunduğu yalnızlığının bir kanıtı idi.” ifadeleri ile girişiminin Batı’da sempati yerine öfke yarattığı vurgusu yapılmıştır. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: Saddam Hüseyin olumsuz imajı nedeniyle dünyada kendisine karşı oluşan antipatiyi ortadan kaldırabilmek ve müttefik ülkelerdeki baskıyı arttırabilmek maksadıyla modası geçmiş halkla ilişkiler uygulamalarına başvurmaktadır. Arap dünyasında olumlu bir şekilde algılanabilecek bu uygulamalar ,Batı’da kendisine olan öfkenin azalmasından ziyade artmasına neden olacaktır.

Haber 11: 3 Eylül 1990 tarihinde “Sınırda Kaos” başlığı ile sunulan haberin ana olayı mültecilerin Ürdün’deki bir mülteci kampında yaşadıkları sıkıntılardır. Haberde, işgalin başladığı gün Kuveyt’te bulunan anne ve babasını ziyarete gelen 21 yaşındaki bir Bangladeşli olan Mansur Hasan’ın “Orada kanlı bir karışıklık vardı. İnsanlar ızgaranın üstündeki kedi gibi korkmuş bir şekilde koşuyorlardı.” ve Kuveyt’ten kaçan Mısırlı bir işçinin “Iraklılar bize köpek gibi davrandı ve bize domuz diye seslendi. Bu ayki maaşım dahil tüm birikimimi elimden aldılar. Kahire’de eşim ve altı çocuğum var. Döndüğümde hiçbir işim olmayacak. Aç kalacağız. Ama Allah’a çok şükür Irak’ın dışındayım” söylemleri ile mültecilerin kampa gelmeden önce yaşadığı dramlar ile okuyucuda bir etki bırakılmasının hedeflendiği değerlendirilebilir. Haberde ortaya çıkan sonuç şudur: Körfez’de artan gerilim neticesinde bir çok insan Iraklı askerler tarafından kötü muameleler görmüş ve evlerini terk ederek Ürdün’de bulunan bir mülteci kampına sığınmıştır; fakat buradaki şartların iyi olmaması sonucunda bir çoğu açlık, susuzluk ve hastalık tehdidi ile yüzleşmek zorunda kalmıştır.

Haber 12: 17 Eylül 1990 tarihinde “Trajedinin Eşiğinde” başlığı ile sunulan haberin ana olayı mültecilerin Ürdün ile Irak arasındaki bir kampta verdikleri hayatta kalma mücadelesidir. Anlatımın pekiştirilmesi maksadıyla “Melia Tabono yarı bilinçli bir şekilde bir örtünün üzerinde yatıyor, şişmiş yüzü ter ve tuzdan parlıyor. Bir damar tüpü, damarlarını salin solüsyonu ile besliyor, Filipinli arkadaşı Theme Nonatura 35 derecelik sıcaklıkla baş 171 edebilmek için bir karton parçasını umutsuzca sallıyor. Altı hafta önce 38 yaşındaki Tabono Kuwait City’de terzi olarak çalışıyordu. Şimdi Irak ve Ürdün arasında kavrulan çölün bir parçasında hayatta kalmaya çabalayan on binlerce mültecinin arasında. Nonatura: ‘Hayatlarımız mahvoldu. Artık hiçbir şey hissedemiyorum’ şeklinde mırıldanıyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde ayrıca kampa su kamyonu geldiğinde insanların su alabilmek için birbirleri ile yarıştığı ve hatta kavga ettiği bilgisi, insanlığın bittiği an olarak tarif edilmiştir. Haberden şu sonuç çıkmaktadır: Canlarını kurtarmak için savaştan kaçan insanlar, mülteci kampında hayatta kalabilmek için başka bir savaşın içerisine girmiştir.

Haber 13: 4 Şubat 1991 tarihinde “Irak’ın Korkunç Film Gösterisi” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak askerleri tarafından ele geçirilen müttefik savaş esirlerinin televizyona çıkarılmasıdır. Anlatımın pekiştirilmesi maksadıyla Cenevre Anlaşmasının 17. maddesi olan “Ne fiziksel yada ruhsal işkence ne de baskının başka bir çeşidi savaş esirleri üzerinde uygulanamaz.” ifadelerinin büyük puntolarla yer verildiği haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin fiziksel şiddet uyguladığı müttefik esirlerini televizyon kamerası önünde toplayarak bir propaganda manevrasında bulunmuştur. Fakat bu propaganda manevrası, kendisine katkı sağlamaktan ziyade Cenevre Anlaşması’na aykırı olan hareketini ifşa etmiştir.

Haber 14: 10 Eylül 1990 tarihinde “Uçurumun Kenarında Ara Vermek” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak ile A.B.D. arasındaki sonuca ulaşamayan barışçıl uzlaşma girişimleridir. Haberde anlatım “Bir anda çok fazla miktarda konuşma oldu - barış konuşması, yerleşme konuşması, müzakere konuşması - ama bunların büyük bir bölümü sadece konuşma idi. Terlemiş görünen Saddam Hüseyin müzakere etmek için telaş içinde önerilerde bulundu, ama onun bu maskaralığı genel anlamda askeri hesaplaşmayı önleme niyeti taşıyormuş gibi görünüyor.” ifadeleri ile iki tarafın da onaylayacağı bir anlaşma ihtimalinin çok zayıf olduğu izleniminin okuyucuda oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Haberde ortaya çıkan sonuç şudur: Saddam Hüseyin’in müzakereleri sadece müttefik askeri harekatı engelleyecek bir araç olarak görmesi ve her iki tarafın da temel taleplerinden taviz vermemesi nedeni ile Körfez’de barışçıl bir kriz çözümü - yapılan bir çok girişime rağmen - mümkün görünmemektedir. 172

Haber 15: 17 Eylül 1990 tarihinde “Yeni Bir Dünya” başlığı ile sunulan haberin ana olayı A.B.D. Başkanı George Bush ve S.S.C.B. Başkanı Mihail Gorbaçov arasında Helsinki’de gerçekleştirilen zirvedir. Haberde anlatımı pekiştirmek maksadıyla “Başkan George Bush ve Mihail Gorbaçov, Saddam’ın petrol şeyhliğindeki Irak işgalini bitirmesi konusunda uygulanacak metot ve taktikler konusunda aynı fikirde değiller. Fakat ikisi de Bush’un girişimi ile acilen Helsinki’de düzenlenen zirve konferansına geldiler ve hedefleri üzerinde tamamen anlaştılar: Ama öyle ama böyle. Saddam Irak birliklerini koşulsuz olarak Kuveyt’ten çekmesi konusunda ikna edilmeli ya da zorlanmalı.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Her ne kadar uygulanacak yöntemler konusunda aralarında görüş farklılıkları bulunsa da Bush ve Gorbaçov, Irak’ın Kuveyt’ten koşulsuz şartsız geri çekilmesi konusunda fikir birliğine varmışlardır. Bugüne kadar bir çok olumsuz olaylara sebep olan Irak’ın Kuveyt’i işgali, soğuk savaşın iki tarafı olan A.B.D. ve S.S.C.B.’yi müttefik durumuna getirerek küresel uzlaşmaya katkı sağlamıştır.

Haber 16: 22 Ekim 1990 tarihinde “Müzakere Etme Gerekliliği” başlığıyla sunulan haberin ana olayı A.B.D. Eski Başkanı Jimmy Carter’ın Körfez Krizi ile ilgili önerileridir. Haberin anlatımının pekiştirilmesi maksadıyla “Irak’ın şartlı teslim olması da dahil gelecek aylarda ne olursa olsun, müzakerelerin gerekli olacağı bir zaman için hazırlanıyor olmalıyız. Bu süreci hızlandırabilecek bazı arabulucular var: Birleşmiş Milletler yetkilileri, Fransız, Sovyet ve diğer müttefiklerimiz; ya da Arap milletleri içinden liderler. Bunlardan herhangi birisi uygun olabilir., ama benim kişisel tercihim Arap toplumudur. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinden kısa bir süre sonra, Paris, Moskova ve diğer yerlerde bir Arap planı önerildi. Bu plan, Irak’ın Kuveyt’ten diğer Arap güçleri tarafından çıkarılması, Suudi Arabistan’da bulunan Batılı güçleri rahatlatacak bir Birleşmiş Milletler ya da Arap gücü ve daha sonra Kuveytlilerin kendi geleceklerini belirleyebilecekleri uluslararası gözetim altında düzenlenecek bir referandum çağrısında bulunuyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: A.B.D. Irak ile müzakerelere hazırlıklı olmalıdır ve Ortadoğu’nun kaderi Araplar tarafından belirlemelidir.

Haber 17: 10 Aralık 1990 tarihinde “Son Gün: 15 Ocak” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak’ın Kuveyt’ten 15 Ocak 1990’a kadar şartsız bir şekilde geri çekilmesi yönündeki Birleşmiş Milletler kararının ardından, A.B.D. Başkanı George Bush tarafından Irak’a yapılan 173 müzakere çağrısıdır. Haberde anlatımın pekiştirilmesi adına “Bir hamle vardı! Ya da, aslını söylemek gerekirse iki. George Bush elinde bir savaş seçeneği ile geçen hafta Saddam Hüseyin ile üst düzey diyalog başlatmak için adımlar attı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin - Birleşik Devletler diplomasisi için bir zafer olan - Saddam’ın Kuveyt’ten 15 Ocak 1990’a kadar şartsız bir şekilde geri çekilmesi yönündeki Birleşmiş Milletler çağrısına uymaması durumunda, Irak’a karşı güç kullanımını yetkilendirmesinin üzerinden 18 saatten daha az bir süre geçmişti ki Bush sürpriz bir açıklama yaptı: ‘Irak Dışişleri Bakanı 10 Aralık Haftası’nda Beyaz Saray’da ağırlanabilir ve daha sonra A.B.D. Dışişleri Bakanı James Baker, Saddam ile Bağdat’ta buluşabilir.’” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Her ne kadar Birleşmiş Milletler Irak’a karşı kuvvet kullanımını yetkilendirmiş olsa da A.B.D. krizin barışçıl yollarla çözümlenebilmesi için her türlü diplomatik girişimlerde bulunmaktadır.

Haber 18: 7 Ocak 1991 tarihinde “Tik Tak, Tik Tak, Tik Tak” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak’a Kuveyt’ten çekilmesi için verilen süre dolarken George Bush’un Saddam Hüseyin’i ikna çabalarıdır. Haberde anlatımı pekiştirmek adına “Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde Bir Ortadoğu uzmanı olan Robert Hunter’ın gözlemlerine göre: ‘Saat savaşa ya da barışa doğru tik tak atıyor ama kimse ne zaman gerçekleşeceğini bilmiyor.’ Irak’a Kuveyt’ten geri çekilmesi konusunda Birleşmiş Milletler tarafından 15 Ocak’a kadar verilen sürenin dolmasına iki hafta kala, George Bush Saddam Hüseyin’i zamanının tükeniyor olduğu konusunda ikna etmek için kararlı görünüyor.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde, Amerikan üst düzey askeri yetkililerinin Şubat ortasından önce hazır olamayacakları yönünde Bush’a sunduğu raporun, Saddam Hüseyin’in 15 Ocak tarihini çok ciddiye almamasına sebep olduğu ve aynı zamanda Saddam Hüseyin’in, Irak’ın Kuveyt’ten geri çekilmesine karşılık İsrail’in de Batı Şeria ve Gazze’den çekilmesi talep ettiği ile bilgiler de okuyucuya aktarılmıştır. Haberde ayrıca George Bush’un: “Saddam Hüseyin ile bir uzlaşma olmayacak. Bu, dünyaya gönderilen en kötü sinyal olur.” söylemine de yer verilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin, Bush’un tüm ikna çabalarına rağmen koalisyon taarruzunun 15 Ocak’tan hemen sonra gerçekleşeceğine ihtimal vermemektedir. Bu da ona Kuveyt’ten geri çekilme konusunda zaman kazandırmaktadır. Ayrıca Saddam Hüseyin Birleşmiş Milletler’in koşulsuz şartsız Kuveyt’ten geri çekilme kararına rağmen, İsrail’in de Batı Şeria ve Gazze’den geri çekilmesini talep 174 etmekte iken Bush ise bu konuda bir pazarlığın kesinlikle olmayacağını ifade etmektedir. Bu şartlar altında Ortadoğu kaçınılmaz bir şekilde bir savaşla yüzleşecektir.

Haber 19: 14 Ocak 1991 tarihinde “Müzakere İçin Son Şans” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Birleşik Devletler ve Irak’ın müzakere için buluşmayı kabul etmesidir. Haberde yer alan anlatım “Avrupa Topluluğu Lüksemburg’da toplandı. Ürdün Kralı Hüseyin Avrupa’da mekik dokudu. Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın eski yardımcılarından birisi şansını Bağdat’ta denedi ve Libya lideri Muammer Kaddafi kendi Arap grubunu topladı. En önemlisi, ne zaman bir araya gelineceği konusunda haftalardır süren cılız uzlaşma pazarlıklarının ardından, Birleşik Devletler ve Irak meydan okumaların patlak verdiği 2 Ağustos’tan sonra ilk kez Cenevre’de bu hafta üst düzey bir toplantı konusunda anlaştı.” ifadeleri ile pekiştirilmiş olsa da “Birleşik Devletler ve Irak sonunda buluşmayı kabul ettiler-ama barışa ulaşılması zor bir noktada duruyor.” ifadeleri ile okuyucuda savaşın kaçınılmaz olduğu izleniminin oluşmasının amaçlandığı değerlendirilebilir. Bu noktada, haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Bir çok siyasi karar verici tarafından barış için sayısı çok fazla görüşmeler yapılmış, yapılıyor ya da yapılacak olsa da bu görüşmelerin çoğu nitelik bakımından yetersizdir. Sürenin dolmasına çok kısa bir süre kala Birleşik Devletler ve Irak Cenevre’de üst düzey br toplantı konusunda anlaşmış olsalar da körfezde barışçıl bir çözüm mümkün görünmemektedir.

Haber 20: 21 Ocak 1991 tarihinde “Müzakere Yolunda Son Dakikalar” başlığı ile sunulan haberin ana olayı A.B.D. Dışişleri Bakanı James Baker, Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz ve ilgili diplomatlar arasında Cenevre’de gerçekleştirilen toplantıdır. Haberde, toplantının detaylarına ilişkin “Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı ve James Baker ve Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’in geçen hafta Cenevre’deki buluşmasında geçen 387 dakikanın tamamında taraflar arasındaki gediğin dilsiz ispatı olan açılmamış bir karton zarf masanın üzerinde durdu. Zarfın içinde Başkan Bush’tan Saddam Hüseyin’e gönderilen Washington’un Irak’ı Kuveyt’in dışında görme kararlılığına ilişkin çok sert tabirler içeren bir mektup vardı. Baker toplantının başında bu mektubun bir fotokopisini Aziz’e verdi. Baker ve mevcut 16 yetkilinin bakışları arasında, Tarık Aziz mektubu elleri titreyerek yavaşça okudu. Sonunda, ülkelerin başkanlarının iletişimin uygun olabileceği tonu ile bu tarz bir mektubu liderine götüremeyeceğini ve bunun temayüllere aykırı olacağını söyledi.” ifadeleri kullanılmıştır. 175

Haberin devamında Baker’ın Aziz’e mektubu iletmemek konusunda emin olup olmadığını sorması üzerine Aziz’in “Evet” cevabı verdiği, bunun üzerine Baker’in masadaki mektubu aldığı ve toplantının sakin ve profesyonel bir biçimde geçmesine rağmen verimli olmadığı bilgilerine de yer verilmiştir. Haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Kimseyi şaşırtmayacak bir şekilde, Tarık Aziz’in kendisine James Baker tarafından iletilen George Bush’un mektubunu Saddam Hüseyin’e iletmeyi reddetmesi ile birlikte Irak ve Birleşik Devletler arasında gerçekleştirilen görüşmeden, krizin barışçıl bir yolla çözümü konusunda bir sonuç çıkmamıştır.

Haber 21: 11 Mart 1991 tarihinde “Saddam Hüseyin’i Son Ziyaretim” başlığıyla sunulan haberin ana olayı 12 Şubat 1991 tarihinde S.S.C.B. Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un kişisel danışmanı Yevgeni Primakov ile Irak lideri Saddam Hüseyin arasında gerçekleşen görüşmedir. Haberde Rusya’nın müttefik hava taarruzundan beş gün önce bulunduğu girişim “Kremlin, can havli ile Saddam Hüseyin’i Birleşmiş Milletler kararlarına uyması aksi halde kara taarruzunun çok acı sonuçları ile yüzleşeceği konusunda ikna etmeye çalıştı.” ve Gorbaçov’un Tarık Aziz’e yönelik “Eğer vatandaşlarınızın hayatlarına ve Irak’ın kaderine değer veriyorsanız, gecikmeden harekete geçmek zorundasınız” ifadeleri ile pekiştirilmiştir. Haberde ortaya çıkan sonuç şudur: S.S.C.B.’nin krizin barışçıl bir yolla çözümlenmesi maksadıyla son ana kadar yürüttüğü diplomasi de sonuçsuz kalmış ve müttefik kuvvetler, Birleşmiş Milletler’in Irak hakkında kendilerine vermiş olduğu kuvvet kullanma yetkisine dayanarak Irak’a karşı bir asker harekatı başlatmışladır.

Haber 22: 21 Ocak 1991 tarihinde “Avantaj: Müttefikler” başlığı ile sunulan haberin ana olayı müttefiklerin silah ve araç donanımları bakımından Irak’tan üstün olmasıdır. Haberde anlatım “Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri’ne ait F-15E savaş uçağı bir Suudi hava alanından kalktığında kanatlarının altındaki ölümcül Sparrow ve Sidewinder füzeleri parıldıyordu. Basra Körfezi’nde çok uzakta olmayan Wisconsin savaş gemisindeki denizciler, her biri 1.000 librelik (454 kg) konvansiyonel harp başlığı ile 700 mil ötedeki hedefleri vurma kabiliyeti olan 32 adet Tomahawk seyir füzesi ile eğitim tatbikatları icra ettiler. Suudi Arabistan’ın kuzeydoğusunda ıssız bir çöl arazisinde Birleşik Devletler 1’inci Deniz Tümeni’nin tankları atışlı tatbikatlar yaptılar.” ifadeleri ile pekiştirilmiş ve okuyucuda müttefiklerin kolay ve çabuk bir zafer elde edeceği yönünde bir algı yaratılmaya çalışılmıştır. Haberde şu sonuç 176 ortaya çıkmaktadır: Başta Birleşik Devletler olmak üzere koalisyon kuvvetlerini oluşturan ülkeler; gerek lojistik, silah, araç ve gereçlerdeki üstünlüğü ile gerekse sürekli icra ettikleri eğitim ve tatbikatların kazanımları ile Irak’ta kolay ve hızlı bir zafer elde edecektir.

Haber 23: 28 Ocak 1991 tarihinde “Yüksek Teknolojinin Karşılığı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı tasarımları sırasında ciddi paralar harcanan yüksek teknolojili silahların Körfez Savaşı’nda kendilerini ispat etmesidir. Haberde anlatımı pekiştirmek maksadıyla “II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük hava filosu ile körfezi vurmak için hazırlandı, 15 Ocak’a kadar verilen mühlet küresel dikkatin odağındaydı. Geçen hafta 100 seyir füzesi ve 1000’den fazla uçağın savaşın ilk saatlerinde Irak ve Kuveyt’teki hedeflere doğru uçuşu ‘nasıl’ sorularını da beraberinde getirdi, müttefikler A.B.D. Genelkurmay Başkanı Colin Powell’ın ‘taktik sürpriz’ olarak tanımladığı şeyi başardılar. Cevap: Birleşik Devletler’in yüksek teknolojili silahlardaki üstünlüğü, Irak hava savunmasını körleştirdi ve felce uğrattı. Elektronik savaşın son jenerasyonu rüştünü ispatladı.” ifadeleri kullanılmıştır. Bu noktada haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: İleri teknolojiye sahip elektronik silahların tasarlanması ve uygulamaya geçirilmesi maliyeti yüksek bir süreç olsa da gerek düşman hedeflerinin hızlı bir şekilde imha edilmesine gerekse düşman harp silah araç ve gereçlerinin kullanılmasının sekteye uğratılmasına katkı sağlayarak Körfez Savaşı’nda değerlerini ispatlamışlardır.

Haber 24: 4 Şubat 1991 tarihinde “Yüksek Teknolojili Cephanenin İçi” başlığı ile sunulan haberin ana olayı yapımı aşamasında yüksek maliyeti nedeni ile eleştirilen silahların Körfez Savaşı’na muazzam bir katkı sağlamasıdır. “Amerikan askeri donanımı yıllardır en kötü şakaların, vergi mükelleflerinin şikayetlerinin ve kongre araştırmalarının odağında idi. Aşırı maliyet ve test hataları üzerinden yargılanan A.B.D. ordusu kontrolden çıkan uçaklardan, manevra yapmaya elverişsiz tanklardan ve Tiffany mağazası fiyat etiketli yedek parçalardan oluşuyormuş gibi görünüyordu. Bir savaşın yarattığı ne fark ama. Şimdi Birleşik Devletler Patriotları Scud füzelerini havada bulup yakalıyor, lazer güdümlü bombalar Irak’taki hedefleri çiviliyor, bir zamanların alay edilen mühimmatları savaşın yıldızları haline geldi. Birdenbire herkes silah parlatıcısı oldu.” ifadeleriyle pekiştirilen haber ile okuyucu üzerinde silah teknolojileri geliştirilmesi için yapılan harcamaların boşa gitmediği konusunda bir algı oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Bu bağlamda haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Silah teknolojileri barış zamanında her ne kadar maliyetleri konusunda sert 177 eleştirilere, kötü şakalara ve bitmek tükenmek bilmeyen şikayetlere maruz kalsa da, savaş zamanında yarattığı katma değer ile olumsuz düşünceleri değiştirmiş ve herkesi kendisine hayran bırakmıştır.

Haber 25: 17 Eylül 1990 tarihinde “Saddam’ın VIP Misafirleri” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Kuwait City hapishanesinde bulunan 17 teröristin Saddam Hüseyin tarafından Bağdat’ta misafir edilmesidir. Haberde anlatımı pekiştirmek maksadıyla “En geçerli teori, teröristlerin şehirden ayrılmamaları koşulu ile giriş çıkışlarının serbest olduğu bir Bağdat otelinde tutulduğu yönünde. Grubun iki Lübnanlı üyesinin çoktan Lübnan’a döndüğü yönünde doğrulanmamış raporlar mevcut. Batılı terörizm uzmanları Saddam’ın bu mahkumlardan özellikle - 1985’de Trans World Airlines’ın 847 uçuş numaralı uçağının kaçırılmasının planlayıcısı olduğundan şüphelenilen Lübnanlı terörist Imad Mughniyad’ın kayın biraderi olan - Suriyeli eğitimli patlayıcı uzmanı Mustafa Bedreddin ile ilgilenebileceğine inanmaktalar.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin, Kuwait City Hapishanesi’nden çıkartarak Bağdat’ta bir otelde misafir etmekte olduğu 17 teröristten; olası bir koalisyon askeri harekatına karşı koymak maksadıyla faydalanabilir.

Haber 26: 14 Ocak 1991 tarihinde “Bir Ortadoğu Teröristinin Yaşamı ve Cinayetleri” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak ile şüpheli bir Filistinli grup için çalışan üst düzey bir terörist arasındaki bağlantının ortaya çıkarılmasıdır. Haberde kullanılan “Awad bomba yapımına karşı koyması durumunda hayatına Bağdat’ta devam edemeyeceğini farkına vardı ve Abu İbrahim’in Bağdat’ın batısında müreffeh bir diplomatik yerleşkede bulunan villasına gitti. Abu İbrahim, gönülsüz teröristi hoş bir şekilde karşıladı ve bizzat kendisi eğitti. Bir noktada Awad, Abu İbrahim’e hava alanındayken Irak polisinin çantasındaki bombayı bulması durumunda ne olacağını sordu. Abu İbrahim’in cevabı: ‘Endişelenme, Iraklılar yaptığın her şeyi biliyor’ oldu.” ifadeleri ile şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Irak devleti teröristlerle işbirliği yapmaktadır.

Haber 27: 21 Ocak 1991 tarihinde “Saddam’ın Gizli Silahı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı müttefiklerin Irak’a askeri harekat düzenlemesi durumunda Saddam Hüseyin’in savaşı tüm dünyaya yayma tehdididir. Haberde anlatımı pekiştirmek adına “Geçen haftaki bir 178 konuşmasında, Irak lideri savaş çıkması halinde milletinin savaşını tüm dünyaya yayacağı tehdidini ileri sürerken yine terörist saldırıları ima etti. En muhtemel hedefler Amerika dışındaki Amerikan vatandaşları ve mülkleri. Ama karanlık Iraklı grupların Birleşik Devletler içerisinde ikinci bir cephe açmaya çalışması ihtimali de mevcut.” ifadeleri kullanılmıştır. Uluslararası terörizm tehdidinin uzun menzilli silaha ve ikinci bir cepheye benzetildiği haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Müttefikler Irak’a askeri harekatta bulunurlarsa, Irak illegal gruplarla beraber hareket ederek hem Birleşik Devletler dışındaki Amerikan vatandaşlarına ve tesislerine hem de Birleşik Devletler içindeki stratejik noktalara terör saldırılarında bulunabilir.

Haber 28: 4 Şubat 1991 tarihinde “Yeryüzüne Karşı Savaş” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Körfez Savaşı esnasında çevreye verilen zararlardır. Haberde anlatımı pekiştirmek için kullanılan “Havanın yanan petrol kuyularının dumanları ile dolu olduğu ve doğal yaşama zarar veren çok büyük miktardaki ham petrolün denize döküldüğü Basra Körfezi’nde geçen hafta yapılan çevresel katliam faaliyetlerini tarif etmek için daha iyi bir yol var mı? Eğer felaketler akla Exxon Valdez’i20 getirdiyse, nükleer ve kimyasal tesisler üzerine icra edilen hava taarruzları da Çernobil21 ve Bhopal’in22 ruhlarını geri çağırdı. Doğanın kendisi hem silah hem de kurban konumuna geldi.” ifadeleri ile haberden şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Saddam Hüseyin’in müttefiklerin askeri harekatını zorlaştırmak için başvurduğu yöntemler (petrol kuyularını ateşe vermek ve ham petrolü denize akıtmak) ve müttefiklerin Irak’a ait nükleer ve kimyasal tesisleri vurması akıllara Exxon Valdez’i, Çernobil’i ve Bhopal’i getiren bir çevre katliamına yol açmaktadır. Bu çevre katliamının sorumlusu Saddam Hüseyin’dir.

Haber 29: 11 Şubat 1991 tarihinde “Bir Deniz Öldürülürken” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Basra Körfezi’ndeki ekolojik hayata verilen zarardır. Haberde kullanılan “Saddam Hüseyin petrolün denize akıtılmasını müttefiklerin herhangi bir amfibi harekatını başarısız kılmak için planlamış olabilir, ama aynı zamanda Suudi Arabistan’ın Doğu bölgesinin tatlı su ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan deniz kıyısındaki tuzdan arındırma tesislerini faaliyet

20 Mart 1989’da Exxon Valdez isimli tankerden Alaska kıyılarına sızan 10,8 galon petrolün sebep olduğu çevre felaketi. 21 26 Nisan 1986’da Ukrayna’nın Kiev şehrine bağlı Çernobil kentinde bulunan nükleer güç reaktörünün dördüncü ünitesinde yaşanan patlamanın sebep olduğu çevre felaketi. 22 Hindistan’da böcek ilacı üreten ABD merkezli Union Carbide firmasının, 3 Aralık 1984 günü fabrikasından 40 ton metil isosiyanat gazının dışarı atması sonucunda 18.000 kişinin ölümüne neden olan felaket. 179 dışı bırakmaya da çalışıyor olabilir.” ifadeleri ile haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır. Saddam Hüseyin’in müttefik deniz çıkarmasını engellemek ve Suudi Arabistan içme suyu üretim tesislerini çalışamaz hale getirmek için Basra Körfezi’ne akıttığı muazzam büyüklükteki ham petrol Basra Körfezi’ndeki ekolojik yaşamı yok olma noktasına getirmiştir.

Haber 30: 18 Mart 1991 tarihinde “Dünya Üzerinde Bir Adam Tarafından Yaratılan Cehennem” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Basra Körfezi’ndeki çevresel yıkımdır. Haberde, çevresel yıkımın sanıldığı kadar büyük olmadığı yönünde söylemlere de yer verilmiştir. Buradaki amacın Birleşik Devletler’in Irak ve Kuveyt’te kullandığı mühimmatların sebep olduğu çevresel zararın dünya kamuoyundan alacağı eleştirilerin azaltılması olduğu düşünülebilir. Her ne kadar bu yönde söylemler kullanılmış olsa da “Körfez Savaşı, eko terörizmin muhariplerin savaş planında temel bir rol oynadığı ilk çatışma. Ve savaş sadece 42 gün sürse de çevresel olarak en yıkıcı savaş olarak harp tarihindeki yerini alabilir. Uzmanlar halen savaşın - bazıları gelecek nesillere kadar sürecek - hava, kara ve denizdeki etkilerini aydınlığa kavuşturmaya çalışıyorlar.” ifadeleri ile çevresel yıkımın büyüklüğü gözler önüne serilmiştir. Ayrıca, “Çevresel gruplar gelecekte çevresel savaş eylemlerinin caydırılması maksadıyla araştırma heyeti ve yasal düzenlemeler talep ediyorlar. Onların kabusu, doğayı esir tutma düşüncesinin diğer çatışmalara da yayılma ihtimali.” ifadeleri ile özellikle Saddam Hüseyin’e gönderme yapılmış ve çevresel kuruluşların harekete geçtiğinin altı çizilmiştir. Bu bağlamda, haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Bazı bilim adamlarına göre, Körfez Savaşı’nın yarattığı çevre felaketi sanıldığı kadar büyük olmasa da, bazılarına göre, Körfez Savaşı çevresel olarak harp tarihindeki en yıkıcı savaş olabilir. Çevrenin bir rehine gibi tehdit unsuru olarak kullanılması kabul edilemez ve gelecekte Basra Körfezi’nde yaşanan çevresel yıkımın tekrar vukuu bulmaması için bu konuda hukuki düzenlemeler ve sözleşmeler gerekmektedir.

Haber 31: 18 Şubat 1991 tarihinde “Savaşı Destekleyen Konsensüs Kurtulabilir Mi?” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Körfez Savaşı’na Amerikan halkı tarafından verilen desteğin ne şartlarda sürdürülebileceğidir. Her ne kadar habere “George Bush’un körfezdeki politikasını destekleyen konsensüsün kırılması için ne gerekli? Yanmış tankların içindeki erimiş bedenlerin her yere saçıldığı bir yıprandırma savaşı? Videoteyp gösterisi yapılan bir kadın savaş esiri? Ufak bakır parçaları New York Limanı’nın dibine batmakta olan 180 bombalanmış bir Özgürlük Anıtı?” ifadeleri ile eleştirel bir giriş yapılmış olsa da haberin devamında kullanılan “Körfez’deki savaş, bir ulusal özgürlük hareketini bastırmak için yapılan tek taraflı bir gerilla savaşı değil; Birleşmiş Milletler’e karşı gelen bir işgal ordusunu komşusunun topraklarından çıkartmayı amaçlayan bir çabadır. Geçen hafta Yankelovich Clancy Shulman tarafından düzenlenen bir TIME/CNN anketinde, ankete katılanların yüzde 79’u, yapılacak kara taarruzunda muhtemel Birleşik Devletler kayıplarının binlerce ya da on binlerce olacağı cevabını verdi. Feci derecedeki zayiata rağmen, ankete katılanların yüzde 58’u, savaşın Amerikan hayatlarına değer olduğunu düşünüyor.” ifadeleri ile Amerikan halkının Körfez Savaşı’na vermiş olduğu destek vurgulanmıştır. “Kore ve Vietnam’da savaşın arkasında duranlar ölü sayısı arttıkça çözülmüştü, ama bu şablon kat’i Birleşik Devletler zaferi ile kırılabilir.” ifadeleri ile haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Amerikan halkı Birleşmiş Milletler kararları ile meşrulaştırılmış Körfez Savaşı’nda kesin bir zafer kazanılması durumunda muhtemel Amerikan zayiatını kabullenebilir ve bu kesin zafer, savaşa destek veren siyasi karar vericilerin çözülmeden ayakta kalmasını sağlayabilir.

Haber 32: 11 Mart 1991 tarihinde “Eski Bir İblisten Kurtulmak” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Birleşik Devletler ordusunun Basra Körfezi’nde elde ettiği başarıdır. Anlatımı desteklemek maksadıyla kullanılan “Gelecek ay, Amerikalıların ve arkadaşlarının helikopterlerle çatılardan acele bir şekilde havalanıp Saigon’u Vietnam’ın muzaffer komünistlerine bırakmalarının üstünden 16 yıl geçmiş olacak. Bunun ve bunun gibi bir çok Vietnam anısının acısı…yıllar geçtikçe arttı. Geçen hafta Birleşik Devletler, kuvvetlerin Kuveyt ve Irak’a girmesine öncülük ettiğinde, sadece Irak ordusu değil aynı zamanda Vietnam döneminin daha düşmanca hayaletleri olan kendinden şüphe etme, güç korkusu, bölücülük ve dünyadaki Amerikan amaçları hakkındaki temel belirsizlik de mağlup edildi.” ifadeleri ile haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Körfez Savaşı’nda elde edilen zafer, Vietnam Savaşı’nın Amerikan halkı üzerinde kurduğu olumsuz etkiyi de ortadan kaldırmıştır.

Haber 33: 11 Mart 1991 tarihinde “Yeni Bir Subay Nesli” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Vietnam Savaşı’ndan sonra Amerikan ordusunda vukuu bulan yapısal değişimdir. Haberde bu yapısal değişim anlatısının pekiştirilmesi adına “Körfez Savaşı kronolojisinde sonsuza kadar var olacak hayret verici şeyler kataloğundaki hiçbir şey, harekatı planlayan ve savaşan Birleşik Devletler askerlerinin dikkate değer profesyonelliklerinden daha belirgin 181 değil. Bu durum, Washington ve Suudi Arabistan’daki yüksek rütbeli askerlerin pürüzsüz televizyon performansları üzerinden en görünür şekilde örneklendirilebilir. Akıllı, samimi, bazen dokunaklı bir şekilde, bu adamlar sadece mesleklerinin titiz kavrayışına sahip olan değil, aynı zamanda engin politik ve dünyevi entelektüellik gösteren Amerikan askeri liderlerinin yeni bir sınıfını karakterize ediyormuş gibi göründü.” ifadeleri kullanılmıştır. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Vietnam Savaşı’ndan dersler çıkaran Amerikan ordusu sadece gelişmiş askeri niteliklere değil, aynı zamanda ikna etme kabiliyetine, entelektüelliğe ve politik bilgiye sahip donanımlı subaylar yetiştirmektedir.

Haber 34: 18 Mart 1991 tarihinde “Savunmada Devrim” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Amerikan ordusunun Vietnam Savaşı’ndan dersler çıkardıktan sonra yeniden yapılanmasıdır. Haberin anlatımında kullanılan “Silahlı kuvvetler sessiz bir devrim yaşadı. Tamamen yeni bir savunma düzeni yaratıldı. Kademeleri gönüllülerle dolduruldu, yöntemleri, eğitimi ve stratejisi etraflıca modernize edildi. Bunun sonuçları havadan havaya muharebede kayıp germeden 40 Irak savaş uçağını imha eden Hava Kuvvetleri ve sadece 3 tank zayiatı verip 3700 düşman tankını imha eden ya da ele geçiren Kara Kuvvetleri oldu.” ifadeleri ile ordunun Körfez Savaşı’ndaki başarısı yüceltilmiştir. Haberde ortaya çıkan sonuç şudur: Vietnam savaşından dersler çıkardıktan sonra, stratejisini gözden geçiren Pentagon kendisini modernize ederek muhteşem bir kuruluşa dönüştürdü.

Haber 35: 24 Eylül 1990 tarihinde “Silahlara Çağrı” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Irak’a karşı olan koalisyonun güçlenmesidir. Haberde Ayetullah Ali Hamaneyi’nin “Amerikan saldırısına karşı savaşan herkes Allah adına yapılan bir cihatın içinde olmuş olur. Ve bu yolda ölenler şehit sayılırlar.” söylemine yer verilerek bir cihat çağrısında bulunulduğu vurgulanmıştır. Buna karşılık “Bush Saddam’a şuana kadarki en sert uyarısını yapıyor, ve Tahran’ın Birleşik Devletler karşısında yaptığı cihat çağrısına rağmen, Irak karşısındaki koalisyon güçleniyor.” ifadeleri ile okuyucuda cihat çağrısının ciddi bir etki yaratmadığı algısının oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir. Ayrıca, haberde anlatımı pekiştirmek için A.B.D. Başkanı George Bush’un Saddam Hüseyin’e yönelik “Irak’ın Kuveyt’i ilhak etmesine izin verilmeyecek. Bu bir tehdit değil, tafra satma değil. Bu sadece olacak olan şeydir.” söylemine de yer verilmiştir. Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Ayetullah Ali 182

Hamaneyi’nin cihat çağrısına rağmen, Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için oluşturulan koalisyon kuvvetleri içine Müslüman ülkeleri de alacak şekilde genişlemektedir.

Haber 36: 12 Kasım 1990 tarihinde “Savaşmak Zorunda Değiller” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Müslüman müttefiklerin harekata destek vermek maksadıyla çölde konuşlu olmasıdır. Haberde anlatım “Birkaç hafta öncesine kadar boş olan çölün iç kısımları, Kuveyt’in özgürleştirilmesi için söz veren 11 Arap ve Müslüman ordusunun birlik ve malzemeleri ile doluyor. Kağıt üstünde müthiş bir güç oluşturdular. Suudi Arabistan’dan 60.000, diğer Körfez ülkelerinden 10.000 kişilik birlikler. Mısır’dan ve Suriye’den zırhlı tümenler; Bangladeş, Fas ve Pakistan’dan piyade alayları. Bu ülkeler, Birleşik Devletler ve onun Avrupalı müttefiklerine resmen dahil olarak ve Irakla olan çatışmanın Arap milleti üzerine yeni-sömürgeci (neocolonial) bir saldırı olmadığını kanıtlayarak daha şimdiden en önemli katkılarını sundular.” ifadeleri ile pekiştirilmiştir. Haberde ortaya çıkan şudur: Irak’a karşı yapılacak askeri harekat Arap ya da Müslüman dünyasına karşı yapılan bir savaş değildir. Bu bağlamda, Irak’a karşı oluşturulan koalisyonda Arap ve Müslüman birliklerinin, çoğunluğu Hristiyan olan Amerikalı ve Avrupalı koalisyon kuvvetlerine sunduğu en büyük katkı, Körfez Savaşı’nın bir din ya da ırk savaşı olduğuna dair oluşabilecek bir algıyı önlemektir.

Haber 37: 11 Mart 1991 tarihinde “Hatırlanacak Ortaklık” başlığı ile sunulan haberin ana olayı koalisyon kuvvetlerinin Körfez Savaşı’nda gösterdiği azim ve bağlılıktır. Haberde kullanılan “Kara taarruzunda görev alan askerlerin neredeyse yarısı Amerikalı değildi. Temel olarak, çoktan aza doğru, Suudi Arabistan, Mısır, Britanya, Suriye ve Fransa’dan oluşuyordu. 17 diğer ülkeden daha küçük birlikler savaş uçağı, gemi ve cephe hattı gerisi desteği sağlarken, sürgündeki Kuveyt hükümetini de içeren küçük Arap şeyhlikleri Suudi Arabistan ile birlikte 11.500 kişilik bir birliği savaş alanına çıkardılar. 28 koalisyon üyesinin büyük çoğunluğu muharebe dışı görev aldılar ya da, 1.700 kişilik Fas birliğinin yaptığı gibi, görünmez olmaya çalıştılar: bu ülkelerin birliklerinin Suudi Arabistan’a sevki, kendi memleketlerinde münakaşanın odağında oldu.” ifadeleri ile kritik savaş hamlelerinin Birleşik Devletler, Birleşik Krallık, Fransa ve Suudi Arabistan tarafından yapıldığı vurgulanırken, diğer koalisyon üyesi ülkelere savaştaki etkinlikleri konusunda örtük bir eleştiri yapılmıştır. Haberin devamında kullanılan “Birleşik Devletler kuvvetlerinin tek başına 183

Kuveyt’i kurtarıp kurtaramayacağı sorusu akademik bir soru. Gerçekte ise Irak’ı yenilgiye uğratmak maksadıyla Basra Körfezi’ne yapılan askeri yığınaklanmanın başından itibaren çokuluslu bir oluşum politik olarak gerekli idi. Dünya toplumunun Saddam’ın karşısında olduğunu göstermek için dizayn edilen çokuluslu oluşum, aynı zamanda Irak diktatörünün kafirlere karşı yürütülen bir Arap-Müslüman savaşının lideri olmadığı anlamına da geliyordu.” ifadeleri haberden çıkarılması gereken sonucu açık bir şekilde ortaya atmıştır: Irak’a karşı koalisyonu oluşturan ülkelere ait birliklerin çoğunun hava taarruzları ve kara manevralarına etkin bir biçimde katılmadığı Körfez Savaşı’nda, A.B.D. tek başına da Kuveyt’i kurtarabilirdi. Ama, özellikle Müslüman ve Arap ülkelere ait birlikler, uluslararası toplumun tamamına yakınının Saddam Hüseyin’e olan karşıtlığını sembolize ederek ve Saddam Hüseyin’in içinde Müslüman olmayan bir koalisyon kuvvetine karşı ilan edebileceği cihat çağrısını engelleyerek üzerlerine düşen görevi yerine getirmişlerdir.

Haber 38: 11 Mart 1991 tarihinde “Ortak Amaç İçin Savaşmak” başlığı ile sunulan haberin ana olayı Fransız birliklerinin Körfez Savaşı’na yaptıkları katkıdır. Haberde “General Jean Baptiste Rochambeau komutasındaki bir Fransız gücü Britanyalılara karşı savaşmak için 1781’de George Washington’un devrimci ordusu ile birleştiğinde, Fransa Amerika’nın ilk savaş müttefiki olmuştu. Bu yüzden Irak’a yönelik Fransız-Birleşik Devletler taarruzundaki ilk hedef için belirlenen kodun Rochambeau olması yerindeydi. Bu seçim, sadece Fransa’nın müttefik bir mesele için savaşma yükümlülüğünü selamlamakla kalmadı, aynı zamanda savaş geldiğinde Fransa’nın Birleşik Devletler ile yeni keşfedilen dayanışmasını da sembolize etti.” ifadeleri ile pekiştirilmiştir: Haberde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Fransa ve Birleşik devletler Basra Körfezi’nde ortak amaçlar için savaşarak 1781’den bu güne süren müttefikliklerini kanıtlamışlardır.

2.5.2.2. Ardalan ve bağlam bilgisi

Haber 1: 6 Ağustos 1990 tarihinde “Edepsiz Zorba” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Irak’ın zorbalık taktiklerinin zaten kimyasal silah kullanımı ve nükleer silah geliştirme girişimleri nedeniyle Irak’a kızgın olan Birleşik Devletler’de öfkeye neden olduğu, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’ten 18 kilometrelik kıyı hattının neredeyse tamamını bloke eden Bubiyan Adası’nı topyekûn vermesini ya da kiralamasını ve İran Irak savaşı esnasında 184

Kuveyt’ten aldığı borçların silinmesini istediği ifade edilmiştir. Haberin devamında diğer ana para birimleri karşısında değer kaybeden doların petrol fiyatlarındaki yükselişin etkisini azaltacağından, Japonya ve diğer Batılı ülkelerin büyük petrol ithalatçıları olmalarına rağmen çok fazla endişelenmedikleri; buna karşın toplam petrol tüketiminin yüzde 49,9’unu ithal eden Birleşik Devletler’in konuya daha büyük bir ilgi duyduğu aktarılmıştır. Haberin sonlarında Saddam Hüseyin’in İsrail ve başta Birleşik Devletler olmak üzere İsrail’in destekçileri ile oluşacak bir Arap gerginliğinde petrolün bir silah olarak kullanılması gerektiğine inandığı bilgisine de yer verilmiştir.

Haber 2: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Irak’ın Güç Gaspı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde otoriter Irak liderinin çöle doğru yaptığı sıçrayışla dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde 20’sini kontrol altına alarak, yüzde 25’ini kontrol eden Suudi Arabistan’dan sonra Irak’ı dünyanın en fazla petrol rezervine sahip olan ikinci ülke konumuna getirdiği ve Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e saldırısının uluslararası pazarları hemen krize soktuğu ifade edilmiştir. Haberin devamında Bağdat’ın dokuz Kuveytli subaydan oluşan yeni bir Kuveyt hükümeti kurduğu ve Kuveyt için 100.000 gönüllü Iraklıdan oluşan yeni bir ordu meydana getirmekte olduğu aktarılmıştır. Kuveyt’in ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin OPEC kotaları üstünde petrol satması nedeniyle Irak’ın ham petrolün varil fiyatının yaklaşık olarak 7 dolar düştüğü yönündeki şikayetlerinin ve ihracatının yüzde 95’i petrole dayan Irak’ın petrolün varil fiyatının her 1 dolarlık düşüşünde yıllık 1 milyar dolar zarar ettiğine yönelik iddialarının yer aldığı haberde, Irak’ın birlikleri Kuveyt’ten çekmekten ziyade Kuveyt’i 70.000 yeni asker ile takviye ettiği bilgisi de sunulmuştur. Haberin sonlarında Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı James Baker’ın Sovyet mevkidaşı Eduard Şevardnadze ile görüşmek için acilen Moskova’ya uçtuğu ve görüşmenin sonunda iki bakanın acımasız ve hukuksuz Irak saldırısının kınanması için tüm milletlerin Irak’a uygulanacak silah ambargosuna katılması için çağrıda bulundukları bilgisi okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 3: 13 Ağustos 1990 tarihinde “Kendi Evreninin Efendisi” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde İsrailli istihbarat ajanlarının geçenlerde Saddam Hüseyin’in el yazısını, önde gelen bir yazıdan karakter tahlil edicisine - yazının kime ait olduğunu söylemeden - analiz ettirdiği ve analiz sonucunda yazının sahibinin megaloman ve paranoyak bir kişiliğe 185 sahip olduğu sonucu ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Haberin devamında, Saddam Hüseyin’in kısa zaman önce kahramanı olarak gördüğü - M.Ö. 587 yılında Jerusalem’i yakan ve sakinlerini 70 yıl boyunda zindana attıran - Babil Kralı Nebukadnezar’ın iki tekerlekli cenk arabasındaki resmine benzer şekilde kendisini resmettirdiği ve bunun açık bir uyarı anlamı taşıdığı aktarılmıştır.

Resim 2.3. Saddam Hüseyin’in iki tekerlekli cenk arabasında resmedilişi Kaynak: http://www.biblesearchers.com/prophecy/daniel/daniel8-4.shtml

Haberde Saddam Hüseyin’in 9 yaşına kadar okula gitmediği, Bağdat Askeri Akademisi’ne olan başvurusunun düşük notları sebebiyle reddedildiği, öğrencilik yıllarında Batı karşıtı ve Pan-Arap sosyalist hareketi olan Baas Partisi’ne katıldığı, parti tarafından Abdülkerim Kasım’a suikast düzenleyecek timde görevlendirildiği fakat başarılı olamadığı, bunun üzerine Suriye’ye kaçtığı, orada hapse atıldığı ve o zamanlar Pan-Arabizmin sembollerinden olan Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır tarafından Kahire’ye getirtildiği aktarılmıştır. Haberin sonlarında Saddam Hüseyin’in 1963 yılında Bağdat’a dönerek 1968’deki darbeyi gerçekleştiren Baas Partisi milis kuvvetlerini organize ettiği, her ne kadar ülkenin yeni Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan El-Bekir olarak gözükse de ülkenin 11 yıl boyunca Saddam Hüseyin’in kontrolünde olduğu ve El-Bekir’in 1979 yılında koltuğunu Saddam Hüseyin’e bıraktığı bilgilerine yer verilmiştir. 186

Haber 4: 27 Ağustos 1990 tarihinde “O Bize Umut Işığı veriyor” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam’ın retoriğinin Batı Şeria’daki Filistinlilerde, Ürdün’de, Yemen’de, Tunus’ta ve Sudan’da olumlu karşılık bulurken; Saddam’ın acımasız yönetim tarının farkında olan Mısır gibi ülkelerde genel anlamda bir etki yaratmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca Araplar arasında petrol gelirlerinin bölüşümünün adil olmadığı, petrolden elde edilen gelirin çoğunun petrol emirlerine gittiği yönünde yaygın bir kanının olduğuna ve bölgede başta Avrupalılar ve Amerikalılar olmak üzere, bir zamanların güçlü Arap dünyasını bölmekle sorumlu tuttukları yabancılara beslenen bir yabancı düşmanlığı bulunduğuna haberde dikkat çekilmiştir. Haberin devamında geçen iki haftada Yemen, Ürdün, Suriye, Cezayir, Tunus ve Sudan gibi ülkelerde “Amerika’ya hayır! Yahudilere hayır!” sloganlar atılarak Saddam Hüseyin’e destek veren mitingler yapıldığı, sadece sokaktaki sıradan Arapların değil bazı eğitimli ve tecrübeli Arapların da benzer duyguları taşıdığı aktarılmıştır. Haberin sonlarında 1973’te petrol fiyatlarının üç kat arttırılması için Arap petrol üreticilerine önderlik eden Muammer Kaddafi gibi Arap milliyetçiliği şövalyelerinin, 12. yüzyılda Hristiyanları bölgeden kovan Selahaddin Eyyubi’nin ruhunu kendi bedenlerinde yaşama dönmüş gibi gösterdiklerine yer verilmiştir.

Haber 5: 8 Ekim 1990 tarihinde “Korkunun Merkezinde” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Musul’da kıtlığını protesto eden 28 göstericinin öldürüldüğüne dair söylentiler olduğu, bu söylentilerin sadece diplomatik istihbarat kaynaklarından değil, aynı zamanda Iraklılardan da geldiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte Irak’ın her yerinde görülebilen uyuşmuş nüfus, yıpranmış kamu hizmetleri, işsizlik ve Saddam Hüseyin’in kurallarının korku ile yayılmasını sağlayan her tarafa yayılmış polis devleti gibi sorunların, İran’la sekiz yıl boyunca yapılan savaşın harap edici sonuçlarından olduğu aktarılmıştır. Haberin devamında Saddam Hüseyin karşıtı Iraklıların, Saddam Hüseyin hakkındaki olumsuz düşünceleri okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 6: 11 Şubat 1991 tarihinde “Şeytani İmajın Arkasındaki Adam” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in meydan okumaya can atan, herkesten ve her şeyden şüphelenen, kötü niyetli bir narsist olduğu; bugünkü körfez krizinin köklerinin Saddam Hüseyin’in mutsuz çocukluğuyla bağdaştırılabileceği ifade edilmiştir. Haberin devamında Saddam Hüseyin’in Baas başarısının mimarlarından birisi olduğu, her zaman ve 187 her yerde bulunan korkunç bir istihbarat ağı kurduğu, birçok düşmanını ve hatta bir çok arkadaşını öldürttüğü bilgilerine yer verilmiştir. Haberin sonlarında İran ile olan savaşı esnasında Saddam Hüseyin’in savaş hazırlıkları yapması maksadıyla birliklerinin Kuveyt arazilerini kullanması için Kuveyt’ten izin istediği, Kuveyt’in ise izin vermediği, bu sebepten ötürü Kuveyt’e karşı bir süredir kin beslediği yer almıştır.

Haber 7: 25 Mart 1991 tarihinde “Ülke İçin Güçlü Bir Lider Aranıyor (Senin Dışında Saddam)” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde üç hafta önce Irak ile imzalanan geçici ateşkes antlaşması uyarınca Irak’ın kalıcı bir ateşkes antlaşmasına kadar sabit kanatlı uçakları kullanmasının yasaklandığı; yolların ve köprülerin tahrip olmuş olması nedeni ile helikopter kullanmalarına ise izin verildiği ifade edilmiştir. Haberin devamında Bush’un “yapacakları en kötü şey olur.” söylemi ile İran’ı, Irak’ı işgal etmemesi konusunda uyardığı aktarılmıştır. Ayrıca, Beyrut’ta yapılan toplantıda İran’ın Irak’ı işgal etmesinin önüne geçmek için muhalefet liderlerinin seçim yapılmasında ısrar ettiği; fakat bu durumun amaçları her zaman için İslami bir rejim kurmak isteyen Şii’ler için bir kalp değişimi gibi olduğu (rejim için başkan seçmek yerine rejimi değiştirmek) aktarılmıştır. Haberin sonunda 1978’de Saddam Hüseyin ile yolları ayrılan ve üç yıl sonra Kuzey Irak’taki başarısız Kürt ve Müslüman ayaklanmalarına öncülük eden 62 yaşındaki eski Irak Genelkurmay Başkan Yardımcısı Hasan Naqib’in şu ana kadar öne çıkan adaylar arasındaki en kuvvetli isim olduğu bilgisine yer verilmiştir.

Haber 8: 27 Ağustos 1990 tarihinde “Saddam’ın En Güçlü Kartı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde 950.000 Mısır, 6.000 Türkiye, 135.000 Pakistan ve 110.000 Bangladeş vatandaşının Kuveyt ve Irak’ı terk etmesine izin verildiği; 508 Japonya, 8710 Sovyetler Birliği, 900 Batı Almanya, 480 Fransa, 490 İtalya ve 127 Avustralya vatandaşının Kuveyt ve Irak’tan ayrılmasına izin verilmediği; 30130 Birleşik Devletler ve 4600 Britanya vatandaşının ise Kuveyt ve Irak’ta çok büyük bir tehlikenin içinde olduğu ifade edilmiştir. Haberde, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Douglas Hurd’un Irak’ın yaptıklarını “utanç verici, insanlık dışı ve medeni davranışa uymayan” söylemi ile kınadığı ve Birleşik Krallık’ın Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmaya zorlamak için çaba sarf etmeye devam edeceğini belirttiği ifade edilmiştir. Haberde ayrıca 2 Ağustos 1990’dan itibaren Ürdün’e giden 150.000 yabancının çoğunun Doğu Avrupalı, Arap ve Pakistanlı olduğu, Kuveyt’ten kaçmayı başaran Batılıların 188 yağmalamalar kadar gıda kıtlığından da bahsettiği, Kuveyt’e gönderilen küçük yaştaki bazı Iraklı askerlerin Kuveytlilere neden Kuveyt’te olduklarını bilmediklerini ve büyük ihtimalle bir Birleşik Devletler hava saldırısı sonucunda öleceklerini söyledikleri de okuyuculara aktarılmıştır.

Haber 9: 3 Eylül 1990 tarihinde “Fırtına Geliyor” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in kendi insanlarına karşı kimyasal gaz kullandığını unutmanın mümkün olmadığı, Amerikan ve Mısır Birliklerinin 43 °C’de (110 Fahrenhayt) kimyasal savaş elbiselerini denedikleri ve Tel Aviv’e yaşayanlara kadar bir çok sivilin buna benzer malzemeler tedarik etmeye çalıştığı ifade edilmiştir. Haberin devamında Bush’un Vietnam’dan bu yana ilk defa rezerv askerleri çağırdığı ve Suud Arabistan’a F-15 savaş uçaklarının satışını onayladığı, Birleşmiş Milletler’in 45 yıllık tarihinde ilk defa ekonomik yaptırımı desteklemek için kuvvet kullanımını yetkilendirdiği bilgileri aktarılmıştır. Haberde ayrıca Saddam Hüseyin’in kendisini barış insanı olarak göstermek için 25 Britanyalı rehineyi ziyaret ettiği ve rehineleri “Irak halkının misafirleri” olarak tanımladığı bilgileri de yer almıştır.

Haber 10: 3 Eylül 1990 tarihinde “Kumda Yavaş Savaş” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in televizyon şovunun Amerikan Dışişleri tarafından “utanç verici bir gösteri.” , Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Douglas Hurd tarafından ise “son zamanlarda gördüğüm en mide bulandırıcı şey.” olarak değerlendirildiği ifade edilmiştir. Haberin devamında Saddam Hüseyin’in 80 Avusturya vatandaşını kurtarmak için Irak’a gelen Avusturya Başkanı Kurt Waldheim ile birlikte Bağdat’ta iki gün önce bir basın toplantısı düzenlediği aktarılmıştır. Gıda ihtiyacının yüzde 75’ini ithal eden bir ülke olarak Irak’ın çok fazla gıda stokunun bulunmaması, yurt dışındaki sermayelerinin dondurulması ve petrolünü ihraç edememesi nedeni ile Saddam Hüseyin’in Birleşmiş Milletler tarafından uygulanan ambargoyu kaldırtmaya çalıştığı bilgisine yer verilen haberde ayrıca Irak ordusunun ne kadar güçlü olursa olsun Avrupa ve Birleşik Devletler standartlarında olmadığına, birliklerinin sadece yüzde 20’sinin savaş tecrübesine sahip olduğuna, envanterinde bulunan tankların sadece 500 tanesinin modern tipte olduğuna, hava kuvvetlerinin İran’a yapılan hava taarruzlarında ürkek davrandığına ve istihbaratının Birleşik Devletler’in sahip olduğu uydu ve elektronik imkanlardan yoksun olduğuna yer verilmiştir. 189

Haber 11: 3 Eylül 1990 tarihinde “Sınırda Kaos” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Ürdün Kralı Hüseyin’in ülkesindeki mültecilere sunacak kaynaklara sahip olmadığı, geçen hafta Ürdün’ün Irak sınır kapısını mültecilerin sağlık sorunları ile ilgilenebilmek ve uygun düzenlemeleri yapmak için geçici olarak kapadığı; fakat iki gün sonra tekrar açtığı ve binlerce insanın Ürdün’e aktığı ifade edilmiştir. Haberin devamında mültecilerin durumlarının kötüleşmesi üzerine uluslararası yardımın ivme kazandığı; Birleşmiş Milletler’in gıda, içme suyu, battaniye ve çöp torbası içeren 30-40 tonluk acil yardımı hafta başında İtalya’dan Ürdün’e göndereceği; Birleşik Devletler’in yardım çabalarına 1 milyon dolar ve 500 çadırla destek olacağı; ayrıca Fransa, Belçika ve Hollanda’nın da para ve malzeme yardımı taahhüdünde bulunduğu aktarılmıştır.

Haber 12: 17 Eylül 1990 tarihinde “Trajedinin Eşiğinde” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde aralarında iki bebeğin de olduğu en az 10 kişinin sıvı kaybı ve açıkta kalma yüzünden hayatını kaybettiği, Irak’tan Ürdün’deki kamplara her gün 15.000 ile 20.000 arasında insan gelmekte olduğu ve ilerleyen haftalarda 1 milyon kişinin daha gelmesinin beklendiği ifade edilmiştir. Haberin devamında mültecileri tahliye edebilmek maksadıyla Amman’dan kalkan uçak sayısının 50’den 100’e çıkarıldığı, Hindistan’ın günde ortalama altı uçuş gerçekleştirdiği, Pakistan’ın 7.000 vatandaşı için geçen hafta Akabe’ye23 bir yolcu gemisi gönderdiği ve Uluslararası Göç Örgütü’nün (International Organization for Migration) Sri Lanka, Bangladeş ve maddi kaynağı kısıtlı olan diğer ülkeler için ve 50 milyon dolarlık bir uçakla taşıma programı başlattığı bilgileri okuyuculara aktarılmıştır.

Haber 13: 4 Şubat 1991 tarihinde “Irak’ın Korkunç Film Gösterisi” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde 8 Amerikan, 2 Britanyalı, 2 İtalyan ve 1 Kuveytli olmak üzere Irak tarafından savaş esiri olarak tutulan toplam 13 pilota, Cenevre Sözleşmesi ihlal edilerek acımasız bir şekilde davranıldığı ifade edilmiştir. Haberin devamında Saddam Hüseyin’in Amerikan savaş esirlerini televizyon karşısına çıkartarak, Vietnam Savaşı’nda olduğu gibi Amerikan halkının moralini bozmayı ve savaşa verdikleri desteği azaltmalarını hedeflediği, Bush’un “Eğer Saddam pilotlara acımasız bir şekilde davranmayı dünyadan destek sağlamanın yolu olarak görüyorsa, ölümüne yanılıyor.” ve Birleşik Krallık Başbakanı John Major’ın “O merhametten yoksun birisi.” söylemleri ile Saddam Hüseyin’in savaş esirlerine

23 Ürdün'ün güneyinde Akabe Körfezi kıyısında yer alan önemli bir liman şehri 190 yönelik davranışlarının Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık tarafından eleştirildiği aktarılmıştır. 1970’li yıllardan itibaren ordular tarafından askerlere Hayatta Kalma, Kurtulma, Direnme ve Kaçma (Survival, Evasion, Resistance and Escape - SERE) eğitimi verildiği bilgisi sunulan haberde ayrıca Irak’ın Kızılhaç’ın savaş esiri durumunda olan müttefik pilotlara erişim isteğini reddettiği, buna karşılık müttefiklerin bir Suudi Arabistan hastanesinde bulunan 7 Iraklı savaş esirinin ve Britanya’ya öğrenci olarak gelip Irak ordusu mensubu olduğu anlaşıldıktan sonra savaş esiri olarak tutuklanan 35 Iraklının Kızılhaç tarafından ziyaret edilmesinin onaylandığı bilgilerine yer verilmiştir.

Haber 14: 10 Eylül 1990 tarihinde “Uçurumun Kenarında Ara Vermek” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in kamuoyu oluşturmaya çalıştığı, barış görüşmelerinin kendisi tarafından memnuniyetle karşılanacağını belirtmek için televizyonu sık sık kullandığı, kadın ve çocuk rehineleri serbest bırakma sözü verdiği ifade edilmesine rağmen haberin devamında bu tavırların gerçeklikten ziyade halkla ilişkiler gibi göründüğü okuyucuya aktarılmıştır. Haberde aralarında Ürdün Kralı Hüseyin, Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri Yaser Arafat, Fransa Başbakanı Michel Rocard’ın da bulunduğu birçok devlet adamının ve hatta gazeteci Jesse Jackson’un barış için görüşmelerde bulunduğu, Irak’tan Birleşik Devletler’e arabulucular yoluyla mesaj gönderdiğine ilişkin dedikoduların Washington tarafından onaylanmasına rağmen, Irak tarafından resmen yalanlandığı bilgilerine yer verilmiştir. Haberin devamında Pentagon’a göre Irak’ın Kuveyt’te bulunan asker sayısını 265.000’e yükselttiği; Irak’ın savaş çıkması durumunda sadece Suudi Arabistan’a değil, aynı zamanda İsrail’e de saldıracağını ileri sürdüğü; Bush’un Japonya, Batı Almanya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Güney Kore gibi ülkelerin aylık 1,4 milyar dolar olan Amerikan konuşlanma masrafının karşılanması için aylık 1 milyar dolar yardımda bulunmalarını ve Irak’a uygulanan ekonomik ambargo nedeniyle ekonomileri zarar gören Ürdün, Mısır ve Türkiye’ye verilmek üzere 10 milyar dolar daha yardımda bulunmalarını istediği aktarılmıştır.

Haber 15: 17 Eylül 1990 tarihinde “Yeni Bir Dünya” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Moskova’nın şu ana kadar Irak’a silah satışının durdurulmasında ve Irak’a dünya çapında uygulanacak olan ambargonun Birleşmiş Milletler’de oylanmasında kendisi için bir talepte bulunmadan Birleşik Devletler’e tam destek verdiği, Suudi Arabistan Kralı Fahd’ın 191

Suudi kadınları geçen hafta ülke savunması için göreve çağırdığı, Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri Yaser Arafat’ın Irak’a verdiği destek yüzünden Filistin Kurtuluş Örgütü’nün finansçıları olan Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinin düşmanlığını kazanarak krizin kaybedenlerinden birisi durumuna geldiği ifade edilmiştir. Haberin sonlarında Bush hükümetinin yeni dünya düzenini inşa etmek için Birleşmiş Milletler’i temel yapı taşı olarak gördükleri bilgisi de okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 16: 22 Ekim 1990 tarihinde “Müzakere Etme Gerekliliği” başlığıyla sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin tarafından bir provokasyon yapılmadan Irak’a yapılacak bir saldırının Ortadoğu’da Birleşik Devletler’e yönelik güveni sarsacağı, birçok Müslümanın kutsal topraklarındaki Batılı askeri birliklerden rahatsız olduğu, Sovyetler Birliği’nin sadece Birleşmiş Milletler askeri harekatını destekleyeceğini işaret etmesi ve Irak-Kuveyt meselesi ile İsrail Filistin meselesi arasında bağlantı kurması neticesinde uluslararası desteğin çok sağlam olmadığı ifade edilmiştir. Haberin devamında Arap liderleri arasında onurlu ve barışsever bir adam olarak Ürdün Kralı Hüseyin’in kritik bir rol oynayabileceği ve acımasız eleştirileri hak etmediği; Kral Hüseyin’in - halkının çoğu Saddam Hüseyin’i desteklemesine rağmen - Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesine, emirin ve ailesinin Kuveyt’e dönüşüne ve Irak’a ekonomik yaptırımların uygulanmasına yönelik Birleşmiş Milletler kararlarına destek verdiği aktarılmıştır.

Haber 17: 10 Aralık 1990 tarihinde “Son Gün: 15 Ocak” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Bush’un Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı James Baker’ın yapacağı görüşmeleri imtiyaz verme seyahatleri olarak değil; Saddam Hüseyin’in Birleşik Devletler’in kararlılığını anlamasını sağlamayı amaçlayan görüşmeler olarak değerlendirdiği ifade edilmiş ve bu durumdan Bush ve Baker’ın sadece Irak’ın teslim olma meselesi ve zamanını tartışmaya hazır oldukları anlamı çıkarılabileceği aktarılmıştır. Haberin sonarında Bush’un kriz öncesi duruma dönülmesini yeterli görmediği ve daha önce müttefik liderlerine özel olarak dillendirdiği Irak’ın bölgede savaş çıkarabileceği askeri yeteneklerine izin vermeyeceği söylemini geçen hafta resmi olarak da aktardığı haberde okuyucuya sunulmuştur.

Haber 18: 7 Ocak 1991 tarihinde “Tik Tak, Tik Tak, Tik Tak” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Bush’un körfeze 17 savaş gemisi daha göndererek toplam savaş gemisi 192 sayısını 64’e çıkarmasının Birleşik Devletler’in savaşa hazırlandığının ilk ciddi sinyalleri olduğu, heybetli donanmanın America ve Theodore Roosevelt’in de aralarında bulunduğu, Irak’ı vurma mesafesinde 300 taarruz uçağını taşıyan altı uçak gemisi içerdiğini ifade edilmiştir. Haberin devamında Saddam Hüseyin’in bir İspanyol televizyon kanalına savaşın patlak vermesi durumunda ilk misillemenin İsrail’e yapılacağını belirttiği; barışçıl bir çözüm bulmak için diplomatik çabaların ivme kaybetmeye devam ettiği ve İsrail gazetesi Ma’ariv’in Saddam Hüseyin ve James Baker’ın 9 Ocak’ta Bağdat’ta görüşeceklerine yönelik ortaya attığı iddianın hem Irak hem de Birleşik Devletler kaynakları tarafından reddedildiği yer almıştır. Haberin sonlarında, Saddam Hüseyin’in - bir çoğu Birleşik Devletler öncülüğündeki müttefik kuvvetlere birliklerini gönderen - 20 ülkeye büyükelçilerini göndererek savaşı önlemek için ciddi bir diyaloğa hazır olduğu mesajı ilettirdiği; fakat söz konusu diyalog için Irak’ın Kuveyt’ten geri çekilmesi ile İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’den çekilmesi arasında bir bağlantı kurulmasını talep ettiği bilgileri aktarılmıştır.

Haber 19: 14 Ocak 1991 tarihinde “Müzakere İçin Son Şans” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Washington ve müttefiklerin Irak’ın koşulsuz şartsız Kuveyt’ten geri çekilmesi yönünde çağrıda bulundukları, Irak’ın ise sadece İsrail’in işgal ettiği bölgelerden, Suriye’nin ise Lübnan’dan çekilmesi durumunda barışçıl ve politik bir çözüm bulunabileceği, aksi takdirde Kuveyt’in sonsuza kadar kendilerinin olduğunu belirttikleri ifade edilmiştir. Haberin devamında Bağdat’ın geçen hafta 17 yaşındaki erkekleri askere almaya başladığı ve Kuveyt’i 20.000 askerle takviye ettiği; Suudi hükümetinin vatandaşlarına gaz maskesi ve tahliye haritaları dağıttığı; NATO’nun Irakla 200 mil sınırı olan Türkiye’ye İtalya, Almanya ve Belçika’dan 42 savaş uçağı sevk ettiği aktarılmıştır. Haberde ayrıca geçen hafta Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’in, A.B.D.’nin körfez krizi ile ilişkilendirmeyi reddettiği Filistin meselesini gündeme getirdiği ve Birleşik Devletler’in, Baker’ın Aziz’e ültimatomdan fazla bir şey önermeyeceği konusunda ısrarcı olmaya devam ettiği bilgileri yer almıştır. Haberin sonlarında Avrupa Topluluğu’nun Irak ile müzakere etme konusunda kendi çabalarının sinyallerini verdiği, başta Kral Hüseyin’in barışçıl çözüm önerileri ve Kaddafi’nin çabaları olmak üzere diğer diplomatik çözüm arayışlarının Bush hükümetince sakıncalı olarak değerlendirildiği ve anlamlı sonuçlar getirmeyecek gibi göründüğü okuyucuya aktarılmıştır. 193

Haber 20: 21 Ocak 1991 tarihinde “Müzakere Yolunda Son Dakikalar” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Bush’un Saddam Hüseyin’e yazdığı mektupta “Kuveyt’ten tamamen ve koşulsuz geri çekilmemeniz durumunda Kuveyt’ten daha fazlasını kaybedeceksiniz” ifadelerinin bulunduğu aktarılmıştır. Haberin devamında bir çıkış yolu bulmak için Avrupa Topluluğu, Fransa ve Cezayir tarafından gösterilen çabaların Washington tarafından çok çekici bulunmadığı, Avrupa birliği tarafından bir oturumda hazırlanan barış planının körfez krizi ile Filistin meselesi arasında Saddam Hüseyin’in istediği şekilde bir bağlantı kurulması nedeni ile Bush yönetimi tarafından reddedildiği ifade edilmiştir. Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın “Bush’a saygı duyuyorum ama kendimi onun genelkurmay başkanının emirlerine uymak zorunda olan ikinci sınıf bir erin pozisyonunda hissetmiyorum.” ifadelerine yer verilen haberin devamında Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze’nin Bağdat’a, Irak’ın derhal savaş ve barış arasında bir seçim yapması yönündeki Amerikan görüşünü tekrarlayan bir mesaj gönderdiği aktarılmıştır. Haberin sonlarında Washington’daki bir çok kişinin Saddam Hüseyin’in gerilimi tırmandırma politikası uyguladığı ve sadece Çöl Kalkanı koalisyonunun kendisini Kuveyt’ten çıkarma konusunda çok ciddi olduğunu anladığı zaman geri çekileceği konusunda ikna olacağı bilgisi yer almıştır.

Haber 21: 11 Mart 1991 tarihinde “Saddam Hüseyin’i Son Ziyaretim” başlığıyla sunulan haberin ardalan bilgisinde S.S.C.B. Başkanı Gorbaçov’un 18 Şubat 1991 sabahı Moskova’da Tarık Aziz’e yönelik kullandığı “Duruşunuz çok tutarsız görünüyor. Bir taraftan şartsız bir geri çekilme talep eden Birleşmiş Milletler 660 sayılı kararını kabul ederek politik anlaşmazlığı halletme yolunda çok önemli bir adım atıyorsunuz; diğer yandan şu anki pozisyonunuz bu geri çekilme için bazı önkoşullar içeriyor gibi görünüyor.” ifadeleri aktarılmıştır. Haberin devamında Tolstoy Caddesi’nde bulunan Dışişleri Bakanlığı binasında Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Alexander Bessmertnykh, Dışişleri Bakan Yardımcısı Alexander Belonogov, Gorbaçov’un danışmanı Primakov ve Tarık Aziz arasında gerçekleşen görüşmede Sovyetler Birliği tarafının Irak’ın Kuveyt’ten geri çekilmesini ateşkes başladıktan sonra üç günlük bir süre içerisinde tamamlaması; Irak tarafının ise teknik sebeplere vurgu yaparak altı haftalık bir süre verilmesi konusunda ısrar ettiği aktarılmıştır. Haberin sonlarında Birleşik Devletler’in Irak birliklerinin New York saati ile Cumartesi (23 Şubat 1991) öğlenden başlamak üzere Kuwait City’i 48 saatte, Kuveyt’i ise bir haftada boşaltmasını talep ederek 194

Irak’a bir ültimatom verdiği, Irak’ın New York saati ile akşam saat 18.00’de bu talebi kabul ettiği; ancak Tarık Aziz’in 660 sayılı karar Irak tarafından uygulandıktan sonra Birleşmiş Milletler’in diğer kararlarının geçersiz sayıldığının açıklanması yönünde bir talepte bulunduğu ve bunun yeni bir durum yarattığı aktarılmıştır. Bunun üzerine Gorbaçov’un Güvenlik Konseyi üyesi devletlere telgraf yolladığına, Bush’u ve çok uluslu koalisyon ülkelerinin liderlerini aradığına, Birleşmiş Milletler Sovyetler Birliği temsilcisini Güvenlik Konseyi’nden acil bir oturum talep etmekle görevlendirdiğine; ancak bu esnada koalisyon kara taarruzunun başladığına da haberin ardalan bilgisinde yer verilmiştir.

Haber 22: 21 Ocak 1991 tarihinde “Avantaj: Müttefikler” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Birleşik Devletler, Birleşik Krallık ve Suudi Arabistan’ın Irak karşısında günlük 2000 civarında bombalama sortisi yapmaya yetecek 1500 savaş uçağına sahip olduğu, ilk saldırının radara yakalanmayan F- 117A savaş uçakları ve denizden atılan Tomahawk seyir füzeleri ile Irak’ın kilit askeri ve altyapı tesislerine yapılacağı, hava taarruzunun ikinci dalgasında B- 52, F-111, F-15E, F/A-18 ve A6’ların Irak’ın su arıtma tesisleri, komuta kontrol merkezleri ve havaalanlarını vuracağı aktarılmıştır. Haberin devamında konvansiyonel bir savaşta taarruz edenin savunma yapanın üç katı fazla olması gerektiği düşüncesinin Irak karşısında yapılacak savaşta dikkate alınmamasında Birleşik Devletler’in eğitim, silah, lojistik, komuta ve motivasyon üstünlüğünün geçerli sebepler olduğu bilgilerine yer verilmiştir.

Haber 23: 28 Ocak 1991 tarihinde “Yüksek Teknolojinin Karşılığı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde 1300’den fazla sortinin yapıldığı hava taarruzunun ilk 14 saatinde sadece bir Amerikan ve bir Birleşik Krallık uçağının kaybedildiği, Irak’ın güçsüz askeri cevabının modern Sovyet ordusunun kurucusu Amiral Sergei Gorshkov’un “Gelecek savaşı elektromanyetik spektrumu en iyi kullanan taraf kazanacak” söylemini doğruladığı ifade edilmiştir.

Haber 24: 4 Şubat 1991 tarihinde “Yüksek Teknolojili Cephanenin İçi” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Tomahawk seyir füzesi, Patriot hava savunma füzesi ve uyduların çalışma prensipleri şemalar üzerinden ifade edilmiştir. Haberin devamında harekatın ilk haftasında yüzde 95’lik vuruş yüzdesi yakalayan Patriot’ların, uzmanların yüzde 60’lık 195 beklentisinin çok daha üzerinde bir sonuç elde ettiği, Komuta Merkezi’nin günde 3000 görevi organize eden general ve komutanların işlerini kolaylaştırabilmek için 14 Ocak’tan daha önce bölgede olacak şekilde geçen ay 1300 masaüstü bilgisayar, 1300 lazer printer, 350 dizüstü bilgisayar, 10 yerel ağ şebekesi ve toz kılıfından temizleme kitine kadar çeşitli yan donanımlar sipariş ettiği bilgilerine yer verilmiştir. Haberin sonlarında çöl kumunun türbin motor yapraklarına yapışarak ve gazın içine karışarak Birleşik Krallık Tornado jetlerine zarar verdiği, Amerikan jetlerinin ise - motor uzmanlarının Birleşik Devletler’e yıllar önce test için tonlarca Suudi çöl kumu getirip, malzemelerini kuma göre dizayn etmeleri neticesinde - bu durumun üstesinden daha iyi geldiği aktarılmıştır.

Haber 25: 17 Eylül 1990 tarihinde “Saddam’ın VIP Misafirleri” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Saddam Hüseyin’in Mustafa Bedreddin ve arkadaşlarını Birleşik Devletler karşısında yapılacak muhtemel terörist eylemlerde kullanmayı deneyebileceği, onları bir iyi niyet gösterisi olarak İran’a gönderebileceği ya da Batı ile yürüteceği müzakerelerde koz olarak kullanabileceği ifade edilmiştir.

Haber 26: 14 Ocak 1991 tarihinde “Bir Ortadoğu Teröristinin Yaşamı ve Cinayetleri” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Awad’ın 1982 yılı başlarında Jerusalem’den (Kudüs) sürgün edilmiş 30’lu yaşlarında olan Muhammed Rashid ile buluştuğu, Rashid’in Filistinliler arasında çok da olağandışı olmayan bir özgürlük savaşçısı olduğunu bildiği, Rashid ve ateşli silahlara yoğun ilgili, Avusturya doğumlu, çilleri ve uzun saçlarıyla gayet çekici bir kadın olan karısı Fatima (Batılı kaynaklara göre ismi Christine Pinter) ile pikniklere gittikleri ifade edilmiştir. Haberin devamında Mart 1982’de Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı’nın İran- Irak savaşında Irak’a olan desteğini göstererek Irak’ı terörizme destek veren ülkeler listesinden çıkardığına; fakat 1982’nin sonlarında Birleşik Devletler hedeflerine karşı yapılan bombalama eylemlerinin arkasında Irak destekli bir grubun olduğu yönünde delillerin belirmeye başlamasının Amerikan hükümetinde küçük çaplı bir başkaldırıya sebebiyet verdiğine yer verilmiştir. Haberde ayrıca Awad’ın 1984 yılı başlarınca Birleşik Devletler’e gitmeyi, Tanık Koruma Programı’na girmeyi ve Rashid aleyhinde şahitlik etmeyi kabul ettiği, Temmuz 1987’de hakim karşısına çıktığı, federal mahkemenin Awad’ın ifadelerine ve diğer eylemlere dayanarak Rashid, Fatima ve Abu İbrahim’i 1982 Hawaii bombalaması ve diğer terörist eylemlerle itham ettiği, 1988 başında elektronik kestirmeler ve diğer istihbaratların 196

Rashid’in izine karısı Fatima ile birlikte yaşadığı Khartoum’da24 bir evde ulaştığı aktarılmış; Mayıs 1988’de Rashid’in Yunanistan’a geçmeyi planladığını öğrenen Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (Central Intelligence Agency -CIA) Filistin Kurtuluş Örgütü’ne sempatisi olan Papandreou hükümetinin Rashid’e yasal işlem yapmama ihtimalini göz önünde bulundurarak, Rashid’in adını vermeden sahte Suriye pasaportu taşıyan bir kişinin Yunanistan’a girmeye çalışacağı yönünde bir bilgiyi Yunan güvenlik birimlerine aktardığı ve bunun üzerine Yunanlıların Rashid’i, Rashid olduğunu bilmeden yakaladıkları bilgileri okuyucuya sunulmuş ve anlatım “We told them it was Rashid. They said, ‘Oh, shit!’” ifadeleri ile güçlendirilmiştir. Haberin sonunda, Yunanlıların Rashid’in teslim edilmesi yönündeki Amerikan çabalarını reddettikleri, halen Khartoum’da yaşayan ve Birleşik Devletler yargısı tarafından birçok suçla itham edilen Rashid’in karısı Fatima’nın sahte bir isim ve Yunan pasaportu ile Rashid’i en az iki kez hapishanede ziyaret ettiği bilgisi de okuyucuya aktarılmıştır.

Haber 27: 21 Ocak 1991 tarihinde “Saddam’ın Gizli Silahı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde son yıllarda gerçekleştirilen bir çok vahşi terörist eylemlerin sorumlusu olduğuna inanılan Abu Nidal Örgütü’nün ve 1985 yılında Achille Lauro’nun25 kaçırılmasının planlayıcısı olan Abul Abbas’ın Saddam Hüseyin’in müttefikleri arasında bulunduğu, geçen hafta Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı’nın Irak tarafından desteklenen terörist grupların Avrupa ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın bir çok yerinde terörist eylem hazırlığında olduklarını duyurduğu ifade edilmiştir. Haberin devamında Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Richard Boucher’in yurt dışına seyahet edecek Amerikalıları ekstra önlem almaları konusunda uyardığı; Almanya’da bulunan Birleşik Devletler askeri üslerinin güvenliklerinin arttırıldığı; Bonn’da bulunan Amerikan vatandaşlarının günlük rutin yollarını değiştirme konusunda Birleşik Devletler Büyükelçiliği tarafından ikaz edildiği; Ford, Chrysler ve 3M şirketlerinin, çalışanlarının A.B.D. dışı seyahatlerini yasakladığı ya da ciddi bir biçimde kısıtladığı aktarılmıştır. Haberin sonlarında, Amerikan hükümetinin havaalanlarındaki ve nükleer tesislerdeki güvenliğin arttırılması yönünde talimatlar verdiği ve federal ajanların

24 Sudan’ın başkenti ve en büyük ikinci şehri. 25 Filistin Kurtuluş Cephesi mensubu dört kişi tarafından İsrail’in 1 Ekim 1985’de Tunus’ta bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü genel merkezini bombalamasına misilleme olarak kaçırılan yolcu gemisi. 197

Birleşik Devletler’e Irak ve Kuveyt pasaportu ile giriş yapan herkesin fotoğrafını çekip parmak izlerini aldıkları bilgilerine yer verilmiştir.

Haber 28: 4 Şubat 1991 tarihinde “Yeryüzüne Karşı Savaş” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde denize çıkış ağzının sadece 35 mil genişliğinde olması nedeni ile adeta kapalı bir havza olan Basra Körfezi’nin petrol sızıntılarına karşı oldukça savunmasız olduğu, yoğun petrol sızıntısının körfezi ekolojik olarak bir ölü denize dönüştürebileceği ifade edilmiştir. Haberin devamında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’te faaliyet gösteren 360 petrol rafinerisine mayın döşettiğinin düşünüldüğü, şalteri indirmesi durumunda Afganistan ve Kuzey Hindistan’a kadar gökyüzünün yoğun siyah bir dumanla kaplanabileceği de aktarılmıştır.

Haber 29: 11 Şubat 1991 tarihinde “Bir Deniz Öldürülürken” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Riyad’ın içme suyunun yüzde 80’ini karşılayan Jubail Arıtma Tesisi ve doğu bölgesindeki insanların içme suyu ihtiyacının yarısını karşılayan El-Khobar’da bulunan Aziziye Arıtma Tesisi gibi tesislerin büyük ihtimalle kirlenmeden ilk dalgada etkilenecek yerler arasında olduğu, Kızıldeniz’den tuzdan arındırılmış su getirilmesinin ya da yeni su kuyuları kazmanın ve acı suyu tatlı suya dönüştürmenin zaman alıcı alternatifler olduğu; deniz kırlangıcı, kızıl bacak, çulluk, ördek ve karabatak gibi kuşların sızıntının görünen ilk kurbanları olduğu ve Jubail bölgesinde bulunan yüzlerce Suudi vatandaşının kuşları yıkamak konusunda gönüllü olmalarına rağmen, kuşların çoğunun çamur tabakasında bulunan kirlenmiş yumuşakçalar ve solucanları yedikleri için öleceği ifade edilmiştir. Haberin devamında ticari açıdan önemli olan ton, uskumru ve sardalye balıklarının şahin gagalı ve yeşil kaplumbağalar gibi tehdit altında bulunduğu; yunus, balina ve Florida deniz ayısına benzeyen tehlike altındaki dugon türü gibi deniz memelilerinin oldukça savunmasız bir durumda olduğu aktarılmıştır.

Haber 30: 18 Mart 1991 tarihinde “Dünya Üzerinde Bir Adam Tarafından Yaratılan Cehennem” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde petrol rafinelerinin ateşe verilmesi nedeniyle oluşan yoğun kara bulutların altında yaşayanlar için gündüzün gece gibi göründüğü ve bu bölgelerdeki sıcaklığın havanın açık olduğu yerlerle karşılaştırıldığında yaklaşık 11 °C daha düşük olduğu ifade edilmiştir. Haberin devamında çölün yaşam olmayan 198 bir yer olarak düşünülmesine rağmen develer, koyunlar ve ceylanların yanı sıra bir çok çeşit örümcek, yılan ve akrebe de ev sahipliği yaptığı; çöldeki kumların uçmasının ince bir yüzey kabuğu oluşturan mikroorganizmalar tarafından engellendiği; çöl yüzeyinin yüzbinlerce askerin manevraları sebebiyle bozulduğunda toparlanmasının on yıllar sürebileceği; İkinci Dünya Savaşı esnasında Libya Çölü’nde oluşan tank paleti izlerinin halen görülebildiği aktarılmıştır. Bununla birlikte bölgedeki mayınların temizlenmesinin de yıllarca sürebileceği, İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden 50 yıl geçmiş olmasına rağmen Mısır’ın Batı çölünde insanların halen mayına bastığı bilgilerine de haberde yer verilmiştir.

Haber 31: 18 Şubat 1991 tarihinde “Savaşı Destekleyen Konsensüs Kurtulabilir Mi?” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Yankelovich Clancy Shulman tarafından CNN ve Time için 7 Şubat 1991 tarihinde 1000 kişi ile telefon görüşmesi yapılarak oluşturulan anket sonuçlarının detayları yer almaktadır. Savaş Amerikan hayatlarına değer mi sorusuna ankete katılanların % 58’i evet, %31’i hayır cevabını vermiştir. Savaşın ne kadar süreceği sorusuna ankete katılanların % 6’sı dört hafta ya da daha az, % 48’i bir ay ile altı ay arası, % 38’i altı aydan daha fazla cevabını vermiştir. Ankete katılanların % 83’ü Amerikan kuvvetlerinin önemli zayiatlar vereceğini, % 50’si müttefik kuvvetler kara güçlerinin savaşı kısa zamanda bitireceğini, % 75’i de Irak’ın kimyasal ya da biyolojik silahlar kullanacağını düşünmektedir. Haberin devamında Bush’un Birleşmiş Milletler, Amerikan Kongresi ve Arap ülkeleri ile işbirliği yaparak geliştirdiği ölçülü ve çok uluslu yaklaşımının kamuoyunda muazzam bir destek aldığı ve Amerikan pilotlarının sivil hedefleri engellemek için gösterdikleri sıra dışı çabanın da kamuoyu tarafından görmezden gelinmediği ifade edilmiştir. Haberin sonlarında Vietnam Savaşı’nın aksine Amerikan halkının bu sefer askeri birlikleri suçlamama ve onları desteksiz bırakmama hususlarında kararlı olduğu aktarılmıştır.

Haber 32: 11 Mart 1991 tarihinde “Eski Bir İblisten Kurtulmak” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde ülke çapındaki kalabalıkların Saddam Hüseyin’in mağlup edilmesinden çok Bush’un “Tanrı’nın yardımıyla Vietnam sendromunu tek seferde ve sonsuza kadar tekmeledik” ifadelerini içeren ateş kez ilanını kutladığı ifade edilmiştir. Haberin devamında Vietnam Savaşı esnasında William Westmoreland gibi askerlerin ve Lyndon Johnson gibi politikacıların hatalarının, yanlış kararlarının ve yanıltmalarının bedelini ağır şekilde 199

ödedikleri; bunun akside Bush, Savunma Bakanı Dick Cheney, Genelkurmay Başkanı Colin Powell ve Çöl Fırtınası Harekatı Komutanı Norman Schwarzkopf başta olmak üzere Körfez Savaşı liderlerinin zengin politik ve mesleki ödüller alacağı aktarılmıştır.

Haber 33: 11 Mart 1991 tarihinde “Yeni Bir Subay Nesli” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde ordunun Vietnam Savaşı sonrasında topyekûn bir değişime gittiği, ordunun artık toplumun uygun olmayan bireylerinin yeri olmadığı ve genellikle Amerika’nın orta sınıf insanlarını temsil ettiği, bugün orduya giren erkek ya da kadınların en azından lise diplomasına, bütün subayların siyasal bilimlerden Avrupa tarihine kadar en az üniversite diplomasına sahip olduğu ifade edilmiştir. Haberin devamında Pentagon’un Washington brifinglerini yöneten Tuğgeneral Thomas Kelly’nin gazetecilik fakültesi mezunu olduğu, Suudi Arabistan ana brifing sorumlusu deniz piyade tuğgenerali Richard Neal’ın eğitim yüksek lisansının olduğu, müttefik kuvvetler komutanı General Norman Schwarzkopf’un makine mühendisliği yüksek lisansı yaptığı, Genelkurmay Başkanı Colin Powell’ın ise jeoloji lisansını müteakip işletme yüksek lisansını bitirdiği aktarılmıştır. Bununla birlikte subaylar için eğitim programları, seminerler ve kursların yıl boyunca devam ettiği, 1986 yılından sonra Genelkurmay Başkanı’na ordunun başı olmanın yanı sıra Başkan’ın tek ve otoriter askeri danışmanlığı görevi verildiği, “kitaptan yap” eğitim anlayışının “kazanmak için eğitim” anlayışına dönüştüğü, komuta faaliyetlerinin herkesin kendi muharebesinde savaştığı görev tabanlı operasyonlardan; yakın, müşterek işbirliğine döndüğü bilgileri haberde yer almıştır.

Haber 34: 18 Mart 1991 tarihinde “Savunmada Devrim” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Vietnam savaşından sonra ordunun tamamen gönüllülerden oluşan bir yapı haline getirildiği ifade edilmiş ve anlatım körfezdeki kara kuvvetlerinin komutanı General John J. Yeosock’un “Şuan komuta ettiğim bir milyonun üçte biri askerle, 1973’te emir komutasını üstlendiğim 1000 askerle yaşadığımdan daha az disiplin problemi yaşıyorum.” ifadeleri ile güçlendirilmiştir. Haberin devamında asker maaşlarını arttırmak26, askerlerin yaşayacakları konutları ve eğitimi geliştirmek için kongre tarafından ödenekler sağlandığı, askeri birliklerin asker kabul ederken daha yüksek eğitim standartları27 koyduğu, Vietnam

26 Vietnam Savaşı döneminde bir gönüllü askerin maaşı 217 dolar iken, Körfez Savaşı döneminde 669 dolar olmuştur. 27 Vietnam Savaşı döneminde lise mezunu askerlerin oranı %65 iken, Körfez Savaşı döneminde % 96 olmuştur. 200

Savaşı esnasında General Ulysses S. Grant’ın Sivil Savaş döneminde uyguladığı metotların devamı olan ve düşmanı ezici ateş gücü ile yıpratarak yenmenin amaçlandığı konumsal savaş doktrininin yerine Körfez Savaşı’nda mobilite ve manevraya dayanan ve General Norman Schwarzkopf tarafından Irak karşısında başarılı bir şekilde uygulanan Hava-Kara Savaşı (Air-Land Battle) stratejisine geçildiği aktarılmıştır.

Haber 35: 24 Eylül 1990 tarihinde “Silahlara Çağrı” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Kuveyt’teki Irak birliklerinin Fransa, Kanada, Belçika ve Hollanda elçilik yerleşkelerini yağmaladığı, aralarında bir Amerikalının da bulunduğu beş konsolosu alıkoyduğu ve üç Fransız vatandaşını bilinmeyen bir bölgeye kaçırdığı ifade edilmiştir. Haberin devamında Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Irak’a uygulanan ambargoların genişletilmesi konusunda çağrıda bulunduğu ve 4.000 asker daha göndererek körfezdeki asker sayısını 3.800’den 7.800’e çıkaracağını deklere ettiği, Britanya’nın bölgeye 6.000 asker daha görevlendirdiği, Kanada’nın 12 CF-18 jetinden oluşan bir hava filosunu körfeze göndereceği ve İtalya’nın 8 Tornado savaş uçağı ve bir firkateyni körfeze göndermeyi taahhüt ettiği aktarılmıştır. Bölgeye daha önce 3.000 asker gönderen Suriye lideri Esad’ın 3.000 tank ve 15.000 asker daha gönderme konusunda mutabık kaldığı, Irak ve İran’ın on yıldır tıkalı olan diplomatik ilişkileri açmak için müzakerelerde bulunduğu, İran’ın Bağdat’a gıda ve ilaç gönderimine başlayabileceği, Irak’ın da İran’a günde 200.000 varil petrol göndermeye hazırlandığı bilgilerine yer verilen haberde ayrıca Birleşmiş Milletlerin, Birleşik Devletler ve diğer dört daimi üye ( Çin, Sovyetler Birliği, Birleşik Krallık, Fransa) tarafından ortaya konulan gıda dağıtım planını 13’e karşı 2 (Küba ve Yemen) oyla kabul ettiği, bu gıdaların gönderilmesinin duruma göre ilkesi (case-by-case basis) ve sadece Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşların denetimi altında yapılmasının kararlaştırıldığı aktarılmıştır.

Haberde Bağdat’a zehirli gaz üretmesi için gereken araç ve gereçlerin Batı Alman firmaları tarafından hukuki olmayan bir şekilde sağlanması nedeni ile Batı Almanya’nın körfez krizine müdahil olmaması utanç verici bir durum olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte Almanya Şansölyesi Kohl’un A.B.D. Dışişleri Bakanı James Baker ile buluştuktan sonra Birleşik Devletler öncülüğündeki askeri operasyonların masraflarının karşılanması ve Irak’a uygulanan ambargo nedeni ile ekonomisi ciddi anlamda zarar gören Türkiye, Mısır ve 201

Ürdün’ün ekonomik olarak desteklenmesi için Batı Almanya’nın 2,1 milyar dolar katkıda bulunacağını beyan ettiği aktarılmıştır. Haberin sonlarında Sovyetler Birliği Lideri Gorbaçov ve Almanya Şansölyesi Kohl’un körfez krizinde birliklerinin kullanılmasına sadece Birleşmiş Milletler bayrağı altında yapılacak bir askeri harekat olması durumunda onay verecekleri belirtilmiş; fakat Birleşik Devletler’in kara ve hava kuvvetlerinin kullanımında başka ülkelerin karar vermesini istemediği de hemen arkasından aktarılmıştır.

Haber 36: 12 Kasım 1990 tarihinde “Savaşmak Zorunda Değiller” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Sultan’ın, Kral Fahd’ın izni olmadan Suudi birliklerinin Irak’a yapılacak bir taarruzda ilk giren birlikler olarak kullanamayacağını belirttiği; Mısır ve Suriyeli komutanların birliklerinin bir taarruz için değil Suudi Arabistan’ı savunmak için görevlendirildiğini açıkladıkları, koalisyonda yer alan bazı İslami Arap orduları için “Arap kardeşlerini” öldürme düşüncesinin halen Irak karşısında icra edilecek bir taarruzda bulunmalarına caydırıcı bir etken olduğu ifade edilmiştir. Haberin devamında büyük bir muharebede sadece yüksek tank sayısına sahip Suudi Arabistan, Mısır ve Suriye’nin önemli bir rol oynayabileceği; Suudi ordusunun hava kuvvetlerinin modern ve iyi eğitimli olmasına karşın kara kuvvetlerinin zayıf olduğu; Mısır ordusunda bulunan M-60 tanklarının yeni M-1 Abraham tanklarına göre daha eski ve yavaş olduğu, fakat Mısır kuvvetlerinin yıllardır Amerikan ordusu ile beraber Mısır’da iki yılda bir icra edilen Parlak Yıldız (Bright Star) manevralarına katılmasının büyük bir avantaj olduğu aktarılmıştır. Haberin sonlarında bütün Müslüman birliklerin Suudi Genelkurmay Başkanı General Khalid bin Sultan’ın emir komutasında olmasına rağmen; Suudilerin Amerikan silahlarını ve taktiklerini kullanırken Suriyelilerin Sovyet silah ve teçhizatları ile Sovyet ordusu gibi faaliyet gösterecek olmasının, Arapların kendi aralarındaki lehçe farklılıklarının ve Pakistan ve Bangladeşlilerle İngilizce iletişim kurmak zorunda olmalarının en büyük problemin komuta kontrol konusunda yaşanmasına zemin hazırlayabileceği bilgisine de yer verilmiştir.

Haber 37: 11 Mart 1991 tarihinde “Hatırlanacak Ortaklık” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde kara taarruzunun ilk saatlerinde iki Suudi görev kuvvetinin tahkimatlarla kuvvetlendirilmiş Irak cephesini yararak Kuveyt’in doğusuna yönelen bir taarruz başlattığı, kıyı boyunca uzanan harekatın kuzey mıntıkasındaki Suudilerin birincisi Bağdat’ı tüm müttefik kuvvetlerinin bir cephe taarruzu için toplandığı düşüncesi ile yanıltmak, ikincisi ise 202

Irak savunma kuvvetlerini Birleşik Devletler deniz piyadeleri batıya doğru ilerlerken kuzeye doğru çekmek olan iki önemli görevi olduğu ifade edilmiştir. Haberin devamında Birleşik Krallık 1’inci Zırhlı Tümeni’nin Irak’ın elit birlikleri olan Cumhuriyet Muhafızları karşısında oldukça hareketli bir muharebeye giriştikleri; uzak batı taarruzunda Fransa 6’ncı Hafif Zırhlı Tümeni’nin Irak bölgesinin 105 mil içine girerek savaşın en önemli kahramanlıklarından birisini gösterdikleri ve çöl harekatında uzman olduklarını kanıtladıkları; 40.000 kişilik Suudi ordusundan sonra 38.500 askeri ile müttefiklerin en büyük ikinci ordusu konumunda bulunan Mısırlıların Saddam Hüseyin’in petrolle dolu korkunç ateş mevzilerine girdiği ve Mısırlıların ardından 270 Sovyet yapımı T-62 tankı ve 19.000 askeri ile Suriye 9’uncu Zırhlı Tümeni’nin harekata dahil olduğu aktarılmıştır.

Haber 38: 11 Mart 1991 tarihinde “Ortak Amaç İçin Savaşmak” başlığı ile sunulan haberin ardalan bilgisinde Çöl Fırtınası Harekatı başladığında 12.600 kişilik Fransız birliğinin, Fransa’nın NATO’da yaptığı gibi Birleşik Devletler liderliğini kabul etmede gönülsüz olacağı ve koalisyon kuvvetlerinin bütünleşmiş komuta yapısından uzak duracağına yönelik şüphelerin olduğu; fakat Irak hedeflerine yönelik ilk taarruzun başlaması ile birlikte, General Michel Roquejoffre komutasındaki Fransızların kendilerini Birleşik Devletler’in operasyonel komutasına bırakarak diğer müttefiklerle kenetlendiği ifade edilmiştir. Haberin devamında Irak’ın Ortadoğu silah pazarında Fransa’nın en iyi müşterisi olduğu, Mitterrand’ın General Charles de Gaulle’nin Arap dünyasının Fransa’nın kaderinin bir parçası olduğu ve bu yüzden Araplarla özel ilişkiler geliştirilmesi yönündeki düşüncesini göz önünde bulundurması gerektiği, Fransa liderinin aynı zamanda Irak karşısındaki Fransız faaliyetlerinin Akdeniz’de komşu oldukları Arap ülkelerinde ve kendi ülkesinde yaşayan 4 milyon Kuzey Afrikalıda yaratacağı etkiyi de tartmak zorunda olduğu bilgilerine yer verilerek Fransa’nın tek başına yürüme diplomasinin anlaşılabilir sebepleri olduğu okuyucuya aktarılmıştır. Haberin sonunda Fransa’da, Filistinliler için bir anavatanın yeni dünya düzeninde yeri olması konusunda bir konsensüs olduğu ve bu nedenle zaferin ardından Fransa’nın bir kez daha zor bir müttefik olabileceğine değinilmiştir.

203

2.5.2.3. Haber kaynakları

Time dergisinin habere konu olan olayların sunumunda kullandığı haber kaynakları Newsweek dergisi ile benzerlik göstermektedir. Askeri ve siyasi karar vericilere, eski asker ve bürokratlara, sahadaki askerlere, yerel halka ve mültecilere; dergi tarafınan yapılan haberlerde sıklıkla haber kaynağı olarak yer verilmiştir. Derginin Körfez Krizi ile ilgili yaptığı haberlerde yer alan haber kaynakları, derginin kullandığı söylem içerisinde altı çizilmiş bir biçimde EK-2’de sunulmuştur.

2.5.3. Haberlerin mikro yapıya yönelik analizi

2.5.3.1. Sentaktik analiz

Time dergisi tarafından yapılan Körfez Krizi ve Körfez Savaşı haberlerinin başlıklarında da kısa, basit etken ve tamamlanmamış cümle yapılarının kullanıldığı görülmektedir. Gücü ve inisiyatifi elinde bulunduran Birleşik Devletler öncülüğündeki koalisyon kuvvetlerinin askeri ve diplomatik hareketlerinin sunumunda, okuyucuda olumlu bir bakış açısı oluşturmak için tasarlandığı değerlendirilen kısa ve etken yapıdaki tamamlanmamış haber başlıklarından bir kısmı aşağıda örnek olarak yer almaktadır. Haber başlıkları incelendiğinde özellikle Amerikan kamuoyunda 80’li yılların başından itibaren oluşmaya başlayan silahların AR-GE harcamalarına yönelik olumsuz algının değiştirilmesi amaçlayan başlıkların fazlalığı da dikkat çekmektedir.

► “A New World” / Yeni Bir Dünya (Time, 17 Eylül 1990: 10).

► “Deadline: Jan. 15” / Son Gün: 15 Ocak (Time, 10 Aralık 1990: 26).

► “Tick, Tick, Tick” / Tik Tak, Tik Tak, Tik Tak (Time, 7 Ocak 1991: 54).

► “Advantage: the Alliance” / Avantaj: Müttefikler (Time, 21 Ocak 1991: 34).

► “High-Tech Payoff” / Yüksek Teknolojinin Karşılığı (Time, 28 Ocak 1991: 30).

► “Inside the High-Tech Arsenal” / Yüksek Teknolojili Cephanenin (Time, 4 Şubat 1991: 46).

► “Fighting for the Same Cause” / Ortak Amaç İçin Savaşmak (Time, 11 Mart 1991: 51). 204

► “A New Breed of Brass” / Yeni Bir Subay Nesli (Time, 11 Mart 1991: 58).

► “Revolution at Defense” / Savunmada Devrim (Time,18 Mart 1991: 25).

Diğer taraftan Irak ordusu ve Saddam Hüseyin’in eylemleri okuyucuya aktarılırken, haber başlıklarının aktif ve kısa cümle yapıları içerisinde zorba, gasp, korku ve şeytani gibi kelimeler ile çerçevelendirildiği düşünülebilir. Bu bağlamda, okuyucuda zaten olumsuz bir imaja sahip bir lider ve ülke karşısında alınacak her türlü askeri, ekonomik ve politik kararın kamuoyu tarafından meşrulaştırılmasının hedeflendiği değerlendirilebilir.

► “The Crude Enforcer” / Edepsiz Zorba (Time, 6 Ağustos 1990: 46).

► “Iraq’s Power Grab” / Irak’ın Güç Gaspı (Time, 13 Ağustos 1990: 16).

► “In the Capital of Dread” / Korkunun Merkezinde (Time, 8 Ekim 1990: 30).

► “The Man Behind A Demonic Image” / Şeytani İmajın Arkasındaki Adam (Time, 11 Şubat 1991: 36).

► “Iraq’s Horror Picture Show” / Irak’ın Korkunç Film Gösterisi (Time, 4 Şubat 1991: 34).

İncelemeye konu olan haber başlıklarında iki adet pasif cümle yapısının kullanıldığı da görülmektedir. 18 Mart 1991 tarihinde sunulan bu başlıkların ilkinde çevre savunmasız, kirletilen ve kurtarılmayı bekleyen bir olgu olarak edilgen özne konumundadır. Saddam Hüseyin de bu zarara sebep olan kişi olarak sunulmaktadır. Bu noktada başlığın bilinçli olarak pasif yapıda sunulduğu değerlendirilebilir. 25 Mart 1991 tarihindeki başlıkta ise “Wanted” (Aranıyor) söz kalıbı kullanılması neticesinde pasif bir yapı oluşmuştur ve bu yapının ideolojik bir tercih neticesinde biçimlendirilmediği değerlendirilmektedir.

► “A Man-Made Hell on Earth” / Dünya Üzerinde Bir Adam Tarafından Yaratılan Cehennem (Time, 18 Mart 1991: 36).

► “Wanted: A Strong Leader for a Broken Land - Not You, Saddam” / Parçalanmış Bir Ülke İçin Güçlü Bir Lider Aranıyor - Senin Dışında Saddam (Time, 25 Mart 1991: 36).

Edilgen cümle yapısını haber başlıklarında çok fazla kullanmayı tercih etmeyen Time dergisinin vermiş olduğu haber metinlerinde etken ve bileşik cümle yapısının yanında basit 205 edilgen cümleler de kullanmayı tercih ettiği görülmektedir. Haber metinlerinde etken ve edilgen cümle yapılarının beraber kullanıldığı paragrafların olduğu da görülmüştür. Bileşik cümle yapısıyla sunulan metinlerde, nedensel ve işlevsel ilişkilerin kurulduğu değerlendirilebilir.

► “Saddam Hussein, hungry for money but greedier still for regional dominance, knew before the first of his soldiers crossed the border that it would be a walkover-and it was.” / Para için aç olan ama halen bölgesel hakimiyet için de istekli olan Saddam Hüseyin, daha ilk askerleri sınırı geçmeden önce bunun kolay bir zafer olacağını biliyordu ve öyle de oldu. (Time, 13 Ağustos 1990: 16).

► “With a war resolution in hand, George Bush last week took steps to begin a high level dialogue with Saddam Hussein.” / George Bush elinde bir savaş seçeneği ile geçen hafta Saddam Hüseyin ile üst düzey diyalog başlatmak için adımlar attı (Time, 10 Aralık 1990:26).

Dergide edilgen özneler olarak kullanılan ve kurtarılmaya ihtiyaçları olduğu algısı oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilecek olan Kuveytliler, savaş esirleri, mülteciler, rehineler ve çevre ile ilgili örnekler aşağıda sunulmuştur.

► “Kuwait has never been acknowledged as a separate entity by Baghdad.” / Kuveyt, hiç bir zaman Bağdat tarafından ayrı bir entite olarak kabul edilmemiştir (Time, 13 Ağustos 1990: 19).

► “During the battle, the Emir’s younger brother Fahd was killed.” / Çatışma esnasında, Emir’in küçük erkek kardeşi Fahd öldürüldü (Time, 13 Ağustos 1990: 19).

► “After being stopped by Iraqi soldiers there times while trying to leave Kuwait City, Romana Magee, an American, and Anita Rawlinson, a Briton, made it out by using disguises.” / Kuwait City’i terk etmeye çalışırken Irak askerleri tarafından üç kez durdurulan Amerikalı Romana Magee ve Britanyalı Anita Rawlison, amaçlarına kılık değiştirme ile ulaştılar (Time, 27 Ağustos 1990: 25).

► “Commercially important fish such as tuna, mackerel and sardines are threatened as well, as are hawksbill and green turtles.” / Ticari açıdan önemli olan ton, uskumru ve 206 sardalye balıkları şahin gagalı ve yeşil kaplumbağalar gibi tehdit altında bulunmaktadır (Time, 11 Ocak 1991: 41).

Time Dergisi’nin edilgen cümle yapısını, cümlenin öznesini mazlum ve çaresiz olarak göstermek için kullanmasının yanı sıra, cümlenin öznesini olumsuzlamak için de tercih ettiği görülmektedir.

► “… one way or another, Saddam must be persuaded or forced into unconditional pullout of Iraq’s Troops from Kuwait.” / … ama öyle ama böyle. Saddam Irak birliklerini koşulsuz olarak Kuveyt’ten çekmesi konusunda ikna edilmeli ya da zorlanmalıdır (Time, 17 Eylül 1990: 10).

2.5.3.2. Sözcük seçimleri

6 Ağustos 1990 - 1 Nisan 1991 tarihleri arasında Time dergisi tarafından yapılan Basra Körfezi haberlerinde okuyucuda Irak lideri Saddam Hüseyin’in karakteri ve eylemleri hakkında olumsuz bir tutum oluşturmak için kullanılan edepsiz (crude), zorba (enforcer), gasp (grab), şeytani (demonic), korku (dread), trajedi (tragedy), korkunç (horror), diktatör (dictator), katil (killer), kana susamış (bloodthirsty), zalim (tyrant), yeni bir Hitler (a new Hitler) acımasız (cruel), merhametsiz (ruthless), paranoya (paranoia) ifadeleri, derginin ideolojisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

► “The Crude Enforcer” (Time, 6 Ağustos 1990: 46).

► “Iraq’s Power Grab” (Time, 13 Ağustos 1990: 16).

► “Audacious and ruthless, Saddam Hussein seizes tiny Kuwait - and no one is sure where his ambition will end” (Time, 13 Ağustos 1990: 16).

► “Iraq’s dictator seems capable of doing anything to get his way” (Time, 13 Ağustos 1990: 23).

► “When Israeli intelligence agents gave an enormous sample of Saddam’s handwriting to a leading graphologist recently, the analyst said the writer suffered from severe megalomania with symptoms of paranoia” (Time, 13 Ağustos 1990: 23). 207

► “In Western eyes, Saddam Hussein is a killer, a bloodthirsty tyrant, a new Hitler” (Time, 27 Ağustos 1990: 26).

► “On the Edge of Tragedy” (Time, 17 Eylül 1990: 20).

► “In the Capital of Dread” (Time, 8 Ekim 1990: 30).

► “Iraq’s Horror Picture Show” (Time, 4 Şubat 1991: 34).

► “The Man Behind A Demonic Image” (Time, 11 Şubat 1991: 36).

► “To fathom the cruel complexities of Saddam, one must explore the world and the anger that shaped him” (Time, 11 Şubat 1991: 36).

Yapılan haberlerde koşulsuz (unconditional / without conditions), geri çekilme (withdrawal), terk etmek (leave), sürgündeki (exiled / in exile) ve Birleşmiş Milletler’in Irak’a Kuveyt’ten geri çekilmesi için müsaade en son tarih olan 15 Ocak (Jan. 15) kelimeleri kullanılarak Birleşmiş Milletler kararlarına vurgu yapılan bazı örnekler aşağıda sunulmuştur.

► “… one way or another, Saddam must be persuaded or forced into unconditional pullout of Iraq’s Troops from Kuwait.” (Time, 17 Eylül 1990: 10).

► “Iraq get an ultimatum - leave Kuwait in six weeks or face the threat of war” (Time, 10 Aralık 1990: 26).

► “Less than 18 hours after the Security Council authorized the use of force against Iraq if Saddam fails to comply with U.N.’s call for an unconditional withdrawal from Kuwait by Jan.15 - a triumph for U.S. diplomacy - Bush made a surprise announcement” (Time, 10 Aralık 1990: 26).

► “With only two weeks remaining before the United Nations’ Jan. 15 deadline for Iraq to withdraw from Kuwait, George Bush seemed determined to convince Saddam that his time is running out” (Time, 7 Ocak 1991: 54).

► “Washington and its allies say flatly that Iraq must leave Kuwait without conditions” (Time, 14 Ocak 1991: 15). 208

► “The second was more important: the U.S. commander of Operation Desert Storm wanted the ravaged Arab capital to be liberated by Arabs - exiled Kuwaitis as well as Saudis and kindred units in the anti-Iraq coalition” (Time, 11 Mart 1991: 49).

► “The small gulf sheikdoms - including Kuwait’s government in exile - fielded 11.500 troops with the Saudis …” (Time, 11 Mart 1991: 49).

Diğer yandan dergi tarafından yapılan haberlerde Birleşik Devletler öncülüğündeki koalisyon kuvvetlerinin krizin savaşa başvurulmadan çözümü için her türlü politik ve barışçıl çözüm yollarını denemelerine rağmen, Irak’ın bu girişimlere kayıtsız kaldığı ve müzakereleri zaman kazanmak için bir koz olarak kullandığı sıklıkla vurgulanmıştır. Bu bağlamda, barışçıl bir şekilde (peacefully), barışçıl (peaceful), politik (political), diplomasi (diplomacy), diplomatik (diplomatic), müzakere etmek (negotiate), müzakere (negotiation) kelimelerinin kullanıldığı bazı örnekler aşağıda yer almaktadır.

► “And with the accelerating pace of events, the path to a peaceful resolution became increasingly difficult to find, let alone follow” (Time, 3 Eylül 1990: 25).

► “The Need to Negotiate” (Time, 22 Ekim 1990: 43).

► “Hardening the positions make a peaceful resolution of the Persian Gulf crisis ever less likely” (Time, 22 Ekim 1990: 43).

► “Less than 18 hours after the Security Council authorized the use of force against Iraq if Saddam fails to comply with U.N.’s call for an unconditional withdrawal from Kuwait by Jan.15 - a triumph for U.S. diplomacy - Bush made a surprise announcement” (Time, 10 Aralık 1990: 26).

► “Saddam appeared to be pondering a last minute maneuver that would make it harder to dislodge him peacefully from Kuwait - and more difficult to use force to oust him” (Time, 7 Ocak 1991: 54).

► “‘I really hope we can find a peaceful and political solution,’ U.S. Secretary of State James Baker said in a TV interview last week” (Time, 14 Ocak 1991: 15).

► “If quantity were any substitute for quality, the gulf crisis might have been resolved by diplomatic means” (Time, 14 Ocak 1991: 15). 209

► “Last Gasps on the Negotiation Trail” (Time, 21 Ocak 1991: 30).

Dergi tarafından ileri teknoloji (high-tech) kelimesi kullanılarak Amerikan silah teknolojisinin üstünlüğünü vurgulamak için sunulan haber başlık ve metinlerinden bazılarına aşağıda yer verilmiştir.

► “High-Tech Payoff” (Time, 28 Ocak 1991: 30).

► “Inside the High-Tech Arsenal” (Time, 4 Şubat 1991: 46).

► “U.S. superiority in high-tech weaponry had blinded and crippled Iraq’s air defenses” (Time, 28 Ocak 1991: 30).

Saddam Hüseyin tarafından müttefik askeri harekatları sekteye uğratmak için askeri bir araç olarak kullanılan petrolün çevreye verdiği zararları ortaya koyabilmek ve yeni bir savaş doktrini olarak ortaya atılan çevresel savaşın gelecekte kullanımının engellenmesi yönünde bir kamuoyu oluşturabilmek maksadıyla dergi tarafından kullanılan çevresel felaket (ecological disaster), çevresel zarar (environmental damage), çevresel savaş (eco- war / ecowarfare) kelimelerinin kullanıldığı haberlerden bazıları aşağıda örnek olarak verilmiştir.

► “He (Saddam Hussein) releases hundreds of millions of gallons of oil into the Persian Gulf, threatening not just his neighbors but also his own people with ecological disaster” (Time, 11 Şubat 1991: 36).

► “The military lexicon needs a new term: “eco-war.” What better way to describe the acts of environmental damage committed last week in the Persian Gulf, …” (Time, 4 Şubat 1991: 32).

► “Environmental groups are calling for fact-finding missions and legal action to discourage future acts of ecowarfare” (Time, 18 Mart 1991: 37).

210

2.5.3.3. Haberlerin retoriği

Haberin oluşturulması aşamasında temel kaygıların başında haber metninin ikna edici olması gelmektedir. Verilen bilginin nasıl söylendiğini, okuyucunun neye yönlendirilmeye çalışıldığını ve neyin anlatılmak istendiğini metindeki retorik göstermektedir. Kanıt olarak yakın görgü tanıklarının ve uzmanlar gibi güvenilir kaynakların sunulması, resmi kurum raporları, zaman, sayı ve olaylar haber söyleminde inandırıcılığın sağlanması için en çok başvurulan stratejilerdir (İşkar, 2014: 146).

Körfez krizinin sunumunda Time dergisinin retoriksel yöntemleri sıklıkla kullandığı görülmektedir. Yapılan incelemede derginin karşılaştırma, adlandırma ve tahmin yaparken; bununla birlikte miktar, oran, süre, yaş, zaman, sonuç, sıcaklık, tarih, mesafe, yükseklik ve uzunluk belirtirken rakam kullanımından faydalandığı tespit edilmiştir. Rakam kullanımı ile okuyucuları ikna etmeyi amaçlayan örnekler aşağıda sıralanmıştır.

► “As the travelers headed toward Baghdad, having been blithely waved on by Iraqi border guards, they counted dozens, then hundreds, then as many as 3.000 Iraqi military vehicles rumbling toward the frontier, carrying what the foreigners estimated to be 30.000 fighting men” (Time, 6 Ağustos 1990: 46).

► “While representing only a fraction of Iraq’s army of 1 million, the two divisions headed for the border outnumbered tiny Kuwait’s entire armed forces by a ratio of 3 to 2” (Time, 6 Ağustos 1990: 46).

► “The U.S. has a greater cause for concern. The country relies more on foreign fuel today than it ever has, importing 49.9% of its total consumption” (Time, 6 Ağustos 1990: 48).

“In 12 hours, Kuwait was his” (Time, 13 Ağustos 1990: 16).

► “At 25, Saddam began studying law, but his heart was in other things” (Time, 13 Ağustos 1990: 23).

► “Of the more than 150.000 foreigners who fled to Jordan from Iraq since Aug. 2, most were Europeans, Arabs and Pakistanis” (Time, 27 Ağustos 1990: 25). 211

► “Some 2 million Egyptians went to work in Iraq during the Iranian war, and many were cheated, mistreated, pressed into military service, even killed” (Time, 27 Ağustos 1990: 26).

► “He (Saddam Hussein) won a significant victory early Saturday when the United Nations Security Council voted 13 to 0” (Time, 3 Eylül 1990: 25).

► “Yet as American and Egyptian troops tried on their chemical-warfare suits in 110° heat…” (Time, 3 Eylül 1990: 25).

► “Saddam is well aware that the U.S. would launch any offensive with the air power, and he has kept his own 513-plane air force at home” (Time, 3 Eylül 1990: 39).

► “The odds have to be read against him because Iraq does not have large stockpiles of food, 75% of which it imports; its funds abroad are frozen; and he cannot export his oil” (Time, 3 Eylül 1990: 39).

► “More than 210.000 refugees have arrived in Jordan during the past three weeks, but only 67.000 have been able to leave the country” (Time, 3 Eylül 1990: 43).

► “This scenario must be very much on Saddam’s mind too, a fact that argues against his giving up his new 19th province without a fight” (Time, 10 Eylül 1990: 23).

► “Some glimmerings of the alignment surfaced last week when Egypt and Syria agreed to send as many as 50.000 more soldiers to help defend the Saudis” (Time, 17 Eylül 1990: 13).

►“There are rumors: of 28 people killed in the town of during a demonstration protesting food shortages …” (Time, 8 Ekim 1990: 30).

► “Iraq’s Foreign Minister would be welcome at the White House during the week of Dec. 10, and Secretary of State James Baker could meet with Saddam in Bagdad thereafter” (Time, 10 Aralık 1990: 26).

►“The formidable armada includes the giant aircraft carriers America and Theodore Roosevelt; all told, six American carriers, with as many as 300 attack planes, will be within striking distance of Iraq on Jan. 15” (Time, 7 Ocak 1991: 26).

► “Baghdad last week began drafting all 17-year-old males” (Time, 14 Ocak 1991: 15). 212

► “The bomb had been found on Aug. 25, 14 days and 40.000 miles later, unexploded, when the aircraft landed in Rio de Janeiro” (Time, 14 Ocak 1991: 29).

► “For the entire 387 minutes that U.S. Secretary of State James Baker and Iraqi Foreign Minister met in Geneva last week, a brown manila envelope lay unopened on the table, mute testimony to the breach between their positions” (Time, 21 Ocak 1991: 30).

► “By K-day, 430.000 U.S. and 245.000 allied soldiers will square off against 605.000 Iraqi troops” (Time, 21 Ocak 1991: 34).

► “Some of the F-15E Eagle and F-16 Fighting Falcon attackers released their ordnance from as high as 20.000 ft. well above the light-caliber Iraqi flak” (Time, 28 Ocak 1991: 31).

► “Iraq is believed to have opened the spigots of Kuwait’s main supertanker-loading pier, the Sea Island terminal, 16 km off-shore from the country’s major petroleum refinery and loading complex at Mina Al-Ahmadi” (Time, 4 Şubat 1991: 32).

► “During the first week of the war, the Patriot performed better than had been expected, hitting 95% of its targets as opposed to the 60% experts had predicted” (Time, 4 Şubat 1991: 46).

► “How do generals keep straight the tens of thousands of details involved in organizing up to 3.000 missions a day?” (Time, 4 Şubat 1991: 47).

► “From his point of view, the alternative was worse: the militant Islamic fundamentalism, fanned by the Ayatullah Khomeini, would arouse Iraq’s Shi’ite Muslims, some 55% of the population …” (Time, 11 Şubat 1991: 30).

► “Meanwhile, Gorbachev had a 90-minute telephone conversation with Bush, for which I was present” (Time, 11 Mart 1991: 45).

Rakamları sıklıkla kullanan derginin; inandırıcılığın sağlanması için haber metinlerinde doğrudan, dolaylı ve örtük alıntıların yanı sıra doğrudan ve dolaylı alıntıların birlikte kullanıldığı cümle yapılarına da oldukça fazla yer verdiği tespit edilmiştir.

213

Doğrudan alıntı örnekleri

► “‘Iraqis will not forget the saying that cutting necks is better that cutting means of living,’ he (Saddam Hussein) declared. ‘O God almighty, be witness that we have warned them’” (Time, 6 Ağustos 1990: 46).

► “‘Foreigner, go home! War is coming!’ shouted a Jordanian driving a Mercedes in downtown Amman” (Time, 27 Ağustos 1990: 26).

► “‘Your presence here,’ he (Saddam Hussein) told the captives, ‘is meant to avoid war. You are not hostages’” (Time, 3 Eylül 1990: 37).

► “‘The Iraqis treated us like dogs and called us pigs,’ says an Egyptian laborer who escaped from Kuwait” (Time, 3 Eylül 1990: 43).

► “‘It is a cat-and-mouse game,’ said British Foreign Secretary Douglas Hurd in a remark about Saddam’s treatment of the hostages” (Time, 10 Eylül 1990: 20).

► “‘War in the gulf’ said German Foreign Minister Hans-Dietrich Genscher, ‘is by no means unavoidable’” (Time, 14 Ocak 1991: 16).

► “Says French President François Mitterrand: ‘I respect Mr. Bush, but I do not feel myself to be in the position of a second-class private obliged to obey his commander in chief’” (Time, 21 Ocak 1991: 31).

► “Says Specialist Robert Kraus, 20, of Jefferson Station, N.Y.: ‘There is a fear to an extent. I am not saying the Army washes you. But we train so much that we are used to what is going to happen’” (Time, 21 Ocak 1991: 35).

► “‘Massive oil spills could turn this body of water into a virtual dead sea,’ says Brent Blackwelder, vice president of Friends of the Earth” (Time, 4 Şubat 1991: 33).

► “‘I think this war is crazy and should never have happened,’ says Marine Chief Warrant Officer Guy Hunter Jr., 46, his blackened left eye nearly closed” (Time, 4 Şubat 1991: 34).

► “‘It could be tens of years if not centuries before some of the reefs come back’ says Roger McManus, president of the Center for Marine Conservation” (Time, 11 Şubat 1991: 41). 214

► “Lieut. General Peter de la Billiere, commander of the British forces, called the alliance’s performance ‘one of the greatest victories that we’ve ever experienced, certainly in our lives and possibly in history’” (Time, 11 Mart 1991: 49).

Dolaylı alıntı örnekleri

► “Baghdad said it was raising a new army for Kuwait in which – surprise - 100.000 Iraqis had volunteered to serve” (Time, 13 Ağustos 1990: 18).

► “On Saturday an incensed French President François Mitterrand called upon the United Nations Security Council to extend the embargo against Saddam to all air traffic flying in and out of Iraq” (Time, 24 Eylül 1990: 33).

► “The Saudi Defense Minister, Prince Sultan said early in the crisis that his country could not be used as a launching pad for an attack on Iraq without King Fahd’s approval” (Time, 12 Kasım 1990: 34).

► “Baghdad also vowed to bring up the Palestinian question and other Arab grievances at the talks” (Time, 10 Aralık 1990: 26).

► “The French newspaper Le Figaro reported last week that Iraqi secret service agents have been going door to door in Baghdad urging people to assemble next week for a ‘spontaneous’ rally in favor of withdrawing from Kuwait” (Time, 7 Ocak 1991: 56).

► “But he said, Baghdad was sticking to its insistence on linking the gulf crisis with the Palestinian issue, a proposition Washington will not accept” (Time, 21 Ocak 1991: 31).

► “State Department spokesman Richard Boucher urged Americans travelling abroad to take extra precautions” (Time, 21 Ocak 1991: 35).

Doğrudan ve dolaylı alıntıların birlikte kullanıldığı örnekler

► “When Baghdad denounced this ‘imperialist plot,’ the Emirates, more shaken than ever, denied anything out of the ordinary had taken place” (Time, 6 Ağustos 1990: 47).

► “Last weekend one of his spokesman snarled that if anyone moved against Iraqi forces, Baghdad would ‘chop off his arm from the shoulder’” (Time, 13 Ağustos 1990: 17). 215

► “Echoing other experts, a former Chairman of the Joint Chiefs, David Jones said that the economic embargo was ‘biting heavily’ …” (Time, 10 Aralık 1990: 27).

► “Awad asked what would happen if the Iraqi police found the bomb in his suitcase while he was at the airport. ‘Do not worry,’ Abu İbrahim replied, ‘The Iraqis know about everything we do’” (Time, 14 Ocak 1991: 29).

► “While actually conducting a limited war, he (George Bush) has promised that American soldiers will not fight ‘with one hand tied behind their backs’” (Time, 18 Ocak 1991: 32).

Örtük alıntı örnekleri

► “According to a British diplomat, on other occasions Saddam took a band of Cabinet ministers and aides down to Baghdad’s central prison to serve as the firing squad for a number of political prisoners” (Time, 13 Ağustos 1990: 23-24).

► “Some of the teenage soldiers told Kuwaitis that they did not know why they were there and that they expected to die in a U.S. counterattack” (Time, 27 Ağustos 1990: 25).

► “Some observers discount today’s support for Saddam, all the noisy threats and curses, as traditional Arab rhetoric, and they judge the demonstrations insignificant in the long term” (Time, 27 Ağustos 1990: 27).

► “Every day brings 15.000 to 20.000 more refugees pouring out of Iraq, and Jordanian officials predict that as many as 1 million more may arrive in the coming weeks” (Time, 17 Eylül 1990: 20).

► “Most think the safest heaven will be their embassy or residence” (Time, 8 Ekim 1990: 31).

► “Arab sources close to Baghdad claimed that the U.S. and Iraq have agreed in principle to go ahead with the Baker meeting…” (Time, 7 Ocak 1991: 55).

► “A rival pointed out that Hassan Alawi of the Arab Independents once worked as Saddam’s speechwriter” (Time, 25 Mart 1991: 36).

216

217

SONUÇ

Haber söylemine yönelik yapılan çalışmalarda bilginin nasıl üretildiği ve toplumsal anlamların nasıl kurulduğu ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda haberin söylem olarak ele alınması ve çözümlenmesi, toplumsal yapı içerisinde bulunan güç ve iktidar ilişkilerinin incelenmesi anlamına da gelmektedir. Bu noktada haber başlıkları, haber girişleri, fotoğraflar, ana olayın sunumu ve sonuçlar, sentaks, sözcük seçimleri, ardalan ve bağlam bilgisi ve retorik söylem analizi kapsamında çözümlemeye tabi tutulmaktadır.

Araştırmanın hipotezini oluşturan “kitle iletişim araçları gerek yurt içinde gerekse yurt dışında kitlelerin tutum ve düşüncelerini egemen ideolojiler doğrultusunda yönlendirip, söz konusu ideolojilere yönelik olumlu bir kamuoyu oluşturabilmek için haberleri belirli çerçeveler içinde objektiflikten uzak bir habercilik anlayışı içerisinde sunmaktadır” önermesi, yapılan araştırma neticesinde doğrulanmıştır.

Nicel verilerin analizinde 6 Ağustos 1990-1 Nisan 1991 tarihleri arasında Körfez Krizi ve Savaşının sunumunda Time dergisinin 258 habere 523 sayfa, Newsweek dergisinin ise 268 habere 572 sayfa ayırdıkları görülmüştür. Bu noktada Time dergisinin haber başına ortalama 2,02 sayfa, Newsweek dergisinin ise haber başına ortalama 2,13 sayfa ayırdığı belirlenmiştir. Söz konusu zaman zarfında, Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi ile birlikte Ağustos ve devamındaki Eylül ayında artış gösteren haber ve sayfa sayılarının Ekim, Kasım ve Aralık aylarında düşüşe geçtiği; koalisyon kuvvetlerinin Irak’ı vurmaya başladığı 17 Ocak 1991’den itibaren tekrar yükselen bir seyir kazandığı ve Nisan ayına kadar bu ivmesini sürdürdüğü görülmektedir.

Time dergisi söz konusu zaman zarfında yayınladığı 35 sayının 23’ünde, Newsweek dergisi ise yayınladığı 35 sayının 20’sinde Körfez Krizi ve Savaşı’nın sunumuna kapak sayfalarında yer vermiştir. Bu noktada, her iki derginin de Basra Körfezi’nde cereyan eden gerginliği çok yakından takip ettikleri ve gündemlerinin ilk sırasında tuttukları değerlendirilebilir.

Seçilen zaman aralığında Time dergisinde kullanılan 708 görselin 210’u politikacı ve üst düzey asker, 181’i asker ve silah görselidir. Newsweek dergisinde kullanılan 785 görselin 218 ise 251’i asker ve silah, 201’i politikacı ve üst düzey asker görselidir. Her iki dergide de kullanılan görsellerin yarıdan fazlasının asker, silah, politik ve askeri karar vericilere ait olması; dergilerin egemen yapının tepesinde bulunan elitlere özellikle politik ve askeri güçlerini devam ettirebilmeleri için destek sağladıkları şeklinde yorumlanabilir. Meşruiyetin, stratejik iletişimin temelini oluşturduğu göz önünde bulundurulduğunda, her iki derginin de gücü elinde bulunduran Amerikan politik ve askeri karar vericilerinin aldıkları savaş kararını, hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda meşrulaştırmak görevi üstlendiği değerlendirilebilir.

Newsweek dergisinde yer alan 251 askeri fotoğrafın 228’inin koalisyon kuvvetlerine, 23’ünün ise Irak ordusuna ait fotoğraflar olduğu; Time dergisinde yer alan 181 askeri fotoğrafın 165’inin koalisyon kuvvetlerine, 16’sının da Irak ordusuna ait fotoğraflar olduğu görülmektedir. Her iki dergide de Irak ordusuna ait fotoğrafların koalisyon kuvvetlerine ait fotoğraflara oranı yaklaşık olarak yüzde 10’dur. Newsweek dergisinde kullanılan 228 koalisyon kuvvetleri fotoğrafının 181’i A.B.D., 11’i Fransa, 9’u Birleşik Krallık, 7’si Suudi Arabistan, 5’i Suriye, 2’si İtalya, 2’si Mısır, 1’i İsveç ve 1’i de Kuveyt kuvvetlerine aittir. Birleşmiş Milletler kararları ile meşruiyeti sağlanmış ve uluslararası işbirliği vurgusu yapılan Körfez Savaşı’nın sunumunda kullanılan askeri fotoğrafların %79.3’ünün A.B.D. kuvvetlerine ait olması dikkat çekicidir. Time dergisinde kullanılan 165 koalisyon kuvvetleri fotoğrafının 127’si A.B.D., 14’ü Suudi Arabistan, 5’i Birleşik Krallık, 5’i Kuveyt, 4’ü Fransa, 3’ü İsrail, 3’ü Mısır, 2’si Suriye, 1’i Avustralya ve 1’i Katar kuvvetlerine aittir. Newsweek dergisine benzer şekilde, Time dergisinde de Amerikan kuvvetlerine ait fotoğraflar %76.9’luk oranı ile dikkat çekmektedir. Her iki dergide de Amerika Birleşik Devletleri’ne ait askeri görsellerin sıklıkla kullanılmasındaki amacın, Amerika Birleşik Devletleri’ni dünyanın jandarması olarak göstermek olduğu değerlendirilebilir. Bu noktada, Amerikan askeri gücüne vurgu yapılarak, Birleşik Devletler ile müttefik olan devletleri Birleşik Devletleri destekleme konusunda teşvik etmek; Birleşik Devletler ile müttefik olmayan ülkeleri ise ileri teknolojiye sahip Amerikan askeri gücü ile gözdağı vermek suretiyle Birleşik Devletler tarafına çekmek ya da en azından nötr kalmalarını sağlamak da Amerikan askeri görsellerinin bir yumuşak güç unsuru olan kitle iletişim araçlarında sıklıkla kullanılmasının örtük amacı olarak değerlendirilebilir. 219

Irak lideri Saddam Hüseyin’in Time dergisinde 31, Newsweek dergisinde 41 görseli; Amerikan Başkanı George Bush’un ise Time dergisinde 31, Newsweek dergisinde 33 görseli okuyucuya aktarılmıştır. Bu bağlamda Körfez Savaşı’nın Saddam Hüseyin ve George Bush üzerinde çerçevelendiği değerlendirilebilir. Saddam Hüseyin okuyucuya olumsuz bir biçimde sunulurken, George Bush ise olumlu ya da nötr olarak aktarılmıştır. Böylelikle, mevcut tutum ve kanaatler arasında bir değişim sağlanarak okuyucuda çerçeveleme etki türlerinden tutumsal etkinin oluşturulmasının amaçlandığı düşünülebilir. Bununla birlikte her iki dergide Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Asya’dan Uzak Doğu’ya, NATO’dan Birleşmiş Milletlere çok sayıda politik elitin, askerin ve bürokratın görsellerine yer verilerek Körfez Harekatı’nın Amerika Birleşik Devletleri özelinde bir savaş olmadığı, Irak’a karşı yapılacak savaş için tüm dünyanın bir konsensüs içerisinde olduğu algısının yaratılmaya çalışıldığı sonucu çıkartılabilir.

Time dergisinde 38, Newsweek dergisinde ise 42 olmak üzere toplam 80 haberin kamuoyu oluşturmak maksadıyla yayınlandığı değerlendirilmiş; söz konusu 80 haber, Van Dijk tarafından geliştirilen ve haber söylemini esas alan eleştirel söylem analizi yöntemine göre incelenmiştir. Time dergisinin 38 haberine 91 sayfa, Newsweek dergisinin 42 haberine ise 114 sayfa ayrıldığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda seçilen haberlerin ortalaması dikkate alındığında, Time dergisinin bir habere ortalama 2,39 sayfa, Newsweek dergisinin ise bir habere ortalama 2,71 sayfa ayırdığı görülmektedir. Kamuoyu oluşturmak bağlamında söylem analizine seçilen 80 haberin ortalamasının, söylem analizi dışında bırakılan Körfez haberlerin ortalamasından daha yüksek oluşu, seçilen haberlerin okuyucuların dikkatini daha fazla çekmek ve onları etkileyebilmek maksadıyla daha detaylı ve kapsamlı hazırlandığını ortaya çıkarmaktadır.

Söz konusu 80 haberin tematik analiz sonuçlarına göre, hem Time hem de Newsweek dergisinin haber başlıklarında merak duygusu uyandıracak, sansasyonel ve duygusal ifadeler kullandığı görülmektedir. Bu noktada, başlıklarda genel bir şekilde sunulan bilginin detayları haber girişleri ve haber metinlerinde okuyuculara aktarılmıştır. Bununla birlikte Newsweek dergisi “bully”, “monster”, “madman”, “terror”, “ecoterror”; Time dergisinde ise “enforcer”, “grab”, “dread”, “demonic”, “tragedy”, “hell” ifadeleri ile Irak ve Saddam Hüseyin haber başlıklarında olumsuz bir biçimde okuyucuya aktarılmıştır. 220

Şematik analiz sonuçlarına göre, ana olayın sunumunun ve sonuçların her iki dergide de genellikle haber girişini oluşturan spotlar ve ilk paragraflarda verildiği görülmüştür. Her iki derginin de ana olayın sunumunda Amerika Birleşik Devletleri’ni açıkça destekleyen, Irak’ı ise net bir biçimde olumsuz olarak aktaran ifadeler kullandığı tespit edilmiştir. Analize tabi tutulan Time ve Newsweek dergilerine ait 80 haber Saddam Hüseyin’i kötülemeye yönelik; Irak ve Kuveyt’teki sivil rehinelere, savaş esirlerine ve mültecilere yönelik; diplomatik girişimlere, uluslararası kararlara ve savaşın meşruiyetine yönelik; teknolojik üstünlüğe yönelik; Irak’ın teröristlerle işbirliği yapmasına yönelik; Irak’ın çevre terörüne yönelik; Vietnam Savaşı’na dair olumsuz algının değiştirilmesine yönelik ve koalisyon ülkelerinin işbirliğine yönelik olmak üzere sekiz başlık altında çerçevelemiştir. Söz konusu 8 çerçevenin 7’sinde Time ve Newsweek dergilerinin yaptığı haber sayıları birbirleri ile paralellik göstermektedir. Göze çarpan tek fark, Newsweek dergisi Amerikan teknolojik üstünlüğüne yönelik 8 haber yaparken, Time dergisinin bu konuya yönelik 3 haber ile yetinmiş olmasıdır. Time ve Newsweek dergilerinde bu başlıklar altında değerlendirilebilecek haberlerin fazlalığı, Irak’a yapılacak askeri operasyonun kamuoyu tarafından olumlu bir şekilde algılanması yönünde bir çaba olarak yorumlanabilir. Bu noktada söz konusu haberler ile Irak okuyuculara teröristlerle işbirliği yapan, çevre katliamlarına imza atan, sivilleri rehin alan, sivillere ve savaş esirlerine kötü davranan ve savaş nedeni ile evlerini terk eden yüzbinlerce insanın mülteci pozisyonuna düşerek kamplarda sefalet çekmesine sebep olan bir ülke olarak sunulurken; Amerika Birleşik Devletleri ise suçsuz insanları kurtarmaya çalışan ileri seviyede teknolojik askeri araç ve gereçlere sahip bir ülke olarak sunulmuştur. Bununla birlikte, seçilen haberlerden Vietnam Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri ve dünya kamuoyunda Amerikan siyasi ve askeri karar vericilerine karşı oluşan olumsuz algının da değiştirilmeye çalışıldığı sonucu çıkartılabilir. Son olarak, yapılan haberlerde sıklıkla Birleşmiş Milletler kararlarına, barış müzakerelerine ve diplomatik girişimlere atıfta bulunulması, savaşın meşru kılınma çabaları olarak değerlendirilebilir.

Seçilen haberler incelendiğinde her iki derginin de ana olayla ilgili ardalan bilgisi vermeye ve bilgileri sunarken eksikliğe yer vermemeye çalıştığı görülmüştür. Bu bağlamda, olayların tarihi, geçmiş olaylar, mevcut durumlar ve koşullar ardalan bilgisi olarak haberlerde yer almıştır. Seçilen haberlerde yer alan haber kaynaklarının her iki dergide de 221 toplumda güç ve iktidar sahibi kişi ve kurumlar olan akredite kaynaklardan oluşturulmaya çalışıldığı tespit edilmiştir. Bu noktada, egemen söylemin her iki dergi tarafından topluma yayılmaya çalışıldığı sonucuna varılabilir. Her iki derginin de genellikle politik seçkinleri, üst düzey askeri yetkilileri, akademisyenleri ve gazetecileri akredite kaynak olarak kullanarak kararlaştırılan politikaların halk tarafından benimsenmesi yönünde bir çaba sarf ettiği değerlendirilebilir. Bununla birlikte, rehineler ve mülteciler gibi haber kaynakları ile okuyucuda Saddam Hüseyin ve Irak ordusunun insanları tehdit ederek ve korkutarak bir zulme sebep olduğu algısı oluşturulmaya çalışıldığı düşünülebilir.

Mikro yapıya yönelik sentaktik analiz sonuçlarına göre her iki dergi de haber başlıklarında kısa, basit, etken ve tamamlanmamış cümle yapılarını tercih etmiştir. Negatif eylemlerin faili olan kişi ya da kurumlar cümle içerisinde pasif yapıda kullanılarak örtük bir biçimde sunulabilirler. Her iki dergi de özellikle Birleşmiş Milletler kararları ile hukuki meşruiyeti sağlanan Körfez Savaşı’nda, Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki koalisyon kuvvetlerinin eylemlerini pasif bir yapıda sunmaya gerek duymamışlardır. Aksine bu eylemler, toprakları acımasız bir lider ve ordusu tarafından işgal edilen insanları kurtarmak için yapılan meşru eylemler olarak haber metinlerinde genellikle aktif yapıda kullanılmıştır. Diğer yandan Irak ordusunun eylemleri pasif yapılarda örtük olarak sunulmak yerine aktif yapıda sunulmuştur. Buradaki amacının, bölgede yaşanan problemlerin failinin Irak ordusu ve lideri olduğunun açık bir şekilde vurgulanması olduğu değerlendirilebilir. Haber içerikleri incelendiğinde birleşik cümle yapısı ile sunulan metinlerde her iki derginin de nedensel ve işlevsel ilişkilere yer verdiği tespit edilmiştir. Haber metinlerinde zulme uğradığı ifade edilen mülteciler ve rehineler ile Irak’ın faaliyetleri neticesinde olumsuz anlamda etkilendiği vurgulanan çevre edilgen bir yapıda sunulmuştur. Bu bağlamda okuyucularda mülteciler, rehineler ve çevrenin kendi iradelerini koruyamadıkları ve bir kurtarıcıya ihtiyacı olduğu algısı oluşturulmaya çalışıldığı değerlendirilebilir.

Mikro yapıya yönelik sözcük seçimleri analizinde de Time ve Newsweek dergileri benzerlik göstermektedir. Newsweek dergisi, Saddam Hüseyin’i olumsuzlamak için kabadayılık (bluster), acımasız (brutal), tehditkar (menacing), zorba (bully), canavar (monster), deli (madman), kavgacı (bellicose), diktatör (dictator), merhametsiz (ruthless), yeni bir Hitler (a new Hitler) ifadelerini kullanırken; Time dergisinin edepsiz (crude), zorba 222

(enforcer), gasp (grab), şeytani (demonic), korku (dread), trajedi (tragedy), korkunç (horror), diktatör (dictator), katil (killer), kana susamış (bloodthirsty), zalim (tyrant), yeni bir Hitler (a new Hitler) acımasız (cruel), merhametsiz (ruthless), paranoya (paranoia) ifadelerini tercih ettiği görülmüştür.

Irak’ın Kuveyt’ten koşulsuz şartsız geri çekilmesini ve sürgündeki Kuveyt hükümetinin tekrar ülkenin yönetimini devralmasını ve hem Irak hem de Kuveyt’te bulunan yabancı rehinelerin serbest bırakılmasını içeren Birleşmiş Milletler kararları bağlamında Newsweek dergisi savaşın meşruiyetini okuyucularına aktarmak için sıklıkla koşulsuz (unconditional), koşulsuz olarak (unconditionally), geri çekilme (withdrawal), serbest bırakma (release), sürgün (exile), sürgündeki (exiled) ve meşru (legitimate) kelimelerini kullanmıştır. Time dergisi de Newsweek dergisi ile benzer bir şekilde koşulsuz (unconditional / without conditions), geri çekilme (withdrawal), terk etmek (leave), sürgündeki (exiled / in exile) ifadelerini tercih etmiştir.

Okuyucularda savaşın sebebinin Birleşik Devletler öncülüğündeki koalisyon kuvvetleri olmadığı; aksine bu ülkelere mensup bir çok politikacı, akademisyen ve bürokratın savaşı engelleyebilmek için defalarca girişimde bulunduğuna vurgu yapılmıştır. Her iki derginin de savaşın sorumluluğunu Saddam Hüseyin’e yüklerken, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok Batılı ülkeyi ise diplomatik girişimler ve barışçıl çözüm arayışları ile savaşı engellemeye çalışan unsurlar olarak göstermeye çalıştığı değerlendirilebilir. Bu bağlamda Newsweek dergisi barış (peace), barışçıl (peaceful), diplomasi (diplomacy), müzakere (negotiation ) ifadelerine ağırlık verirken; Time dergisinin de benzer bir biçimde barışçıl bir şekilde (peacefully), barışçıl (peaceful), politik (political), diplomasi (diplomacy), diplomatik (diplomatic), müzakere etmek (negotiate), müzakere (negotiation) ifadelerini kullandığı tespit edilmiştir.

Her iki dergi tarafından sıklıkla kullanılan teknoloji (technology) ve ileri teknoloji (high- tech) ifadeleri ile, Amerikan kamuoyunda 1980’li yıllardan itibaren yüksek silah harcamalarına karşı belirmeye başlayan yüksek tepkinin bertaraf edilmesinin ve Irak ile yapılacak muhtemel bir savaşın çok kısa bir sürede zaferle sonuçlanacağı algısı oluşturmanın amaçlandığı değerlendirilebilir. Bununla birlikte, Newsweek dergisinin çevre 223 terörü (eco terror) ve çevre terörizmi (ecoterrorism) ifadeleri ile; Time dergisinin ise çevresel felaket (ecological disaster), çevresel zarar (environmental damage), çevresel savaş (eco-war / ecowarfare) ifadeleri ile Saddam Hüseyin önderliğindeki Irak ordusunun çevreyi, müttefik askeri harekatını sekteye uğratmak için bir araç olarak kullandığının, bunun ise geri dönülemez çevresel felaketlere yol açtığının altı çizilmiştir. Bu noktada her iki derginin de çevre faktörünü, Saddam Hüseyin’in imajını olumsuzlaştırmak maksadıyla bir araç olarak kullandığı düşünülebilir.

Mikro yapıya yönelik retorik analizinde Newsweek dergisinin tarih, zaman aralığı, zaman mühleti, oran, sonuç, mesafe, miktar, miktar aralığı, maliyet, fiyat, ağırlık, yükseklik, nüfus ve yaş belirtirken rakam kullanımından faydalandığı görülmüştür. Benzer bir şekilde Time dergisinin de karşılaştırma, adlandırma ve tahmin yaparken; bununla birlikte miktar, oran, süre, yaş, zaman, sonuç, sıcaklık, tarih, mesafe, yükseklik ve uzunluk belirtirken rakam kullanımından faydalandığı tespit edilmiştir. Her iki derginin de haber metinlerinde rakam kullanımına bu kadar sık başvurmasının amacının okuyucuları ikna etmek ve inandırıcılığı sağlamak olduğu değerlendirilebilir.

Time ve Newsweek dergileri haberde inandırıcılığın sağlanmasında sayısal verilerin yanı sıra alıntılardan da faydalanmışlardır. Doğrudan ve dolaylı alıntının sıklıkla yer aldığı Newsweek dergisi Körfez Krizi haberlerinde, hem doğrudan hem de dolaylı alıntıların beraber kullanıldığı örneklere de rastlanmıştır. Bununla birlikte, dergi haber metinlerinde az da olsa örtük alıntılara da yer vermiştir. Time dergisinin ise haber metinlerinde doğrudan, dolaylı ve örtük alıntıların yanı sıra doğrudan ve dolaylı alıntıların birlikte kullanıldığı cümle yapılarına da oldukça fazla yer verdiği tespit edilmiştir.

Medya, sert gücün en önemli olgusu olan askeri harekatı destekleyen bir yumuşak güç unsurudur. Bu bağlamda medya, insanlarda tutum değişikliği yaratmak suretiyle politik ve askeri karar vericilerin toplum tarafından onaylanmasını sağlamak maksadıyla gündemi belirlemekle kalmamakta, aynı zamanda toplumdaki güçlü elitlerin yararına olan haberleri olumlu, zararına olan haberleri ise olumsuz bir biçimde çerçevelemektedir. Bu noktada, Birleşik Devletler Enformasyon Ajansı’nın öncülüğünde başarılı bir stratejik iletişim çalışması yürütülerek Amerikan stratejisini destekleyen haberler dünya kamuoyuna 224 sunulmuştur. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında söz konusu zaman zarfında önemli bir okuyucu kitlesine sahip olan Newsweek ve Time dergileri de oluşturulan haber havuzlarına, kısıtlamalara ve sınırlamalara karşı durmak yerine ordu tarafından kendilerine sunulan haber içeriklerine bağlı kalarak Amerikan yumuşak gücünün bir unsuru olmuştur.

225

KAYNAKÇA

Adorno, T. W. (2016). Kültür endüstrisi. (Çev. N. Ülner, M. Tüzel ve E. Gen). İstanbul: İletişim Yayınları.

Allen, B., O'Loughlin, P., Jasperson, A., and Sullivan, J. L. (1994). “The Media and the Gulf War: Framing, Priming, and the Spiral of Silence”. Polity, 27(2), 255-284.

Anık, C. (1994). “Kamuoyu Oluşturan Araçlar”. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 1- 2, 83-110.

Arendt, H. (1994). İnsanlık Durumu. İstanbul: İletişim Yayınları.

Arslan, A. (2006). “Medyanın birey, toplum ve kültür üzerine etkileri”. Journal of Human Sciences, 1(1), 1-12.

Atabek, N. (2002). “Kamuoyu, Medya ve Demokrasi”. Kurgu Dergisi, 19, 223-238.

Aygün, E. (2011). Yazılı Basın Haber Söylemlerinde Cumhuriyet Mitinglerinin Sunumu, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Aziz, A. (2012). İletişime Giriş. İstanbul: Hiperlink Yayınları.

Batuş, G., Alver, F., Arık, B., Çoban, B. ve Çığ, Ü. (2011). Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar. İstanbul: Su Yayınları.

Benhabib, S. (1996). Kamu Alanı Modelleri (Çev. D. Şahiner). Kent ve Kültürü, 8, 239-258. (Orijinal makalenin yayım tarihi, 1992).

Botan, C. (1997). “Ethics in Strategic Communication Campaigns: The Case for a New Approach to Public Relations”. Journal of Business Communication, 34(2), 188-202.

Botan, C. H., and Soto, F. (1998). A Semiotic Approach to the Internal Functioning of Publics: Implications for Strategic Communication and Public Relations. Public Relations Review, 24(1), 21-44.

Boyd-Barret, O., and Braham P. (1995). Media, Knowledge and Power. London: Routledge

Bulut, S., ve Yaylagül, L. (2004). “Türkiye’deki Yazılı Basında Yargıtay ve Mafya İlişkisine Yönelik Haberler”. İletişim Dergisi, 19, 119-142.

Burke, P., and Briggs, A. (2011). Medyanın Toplumsal Tarihi (Çev. Ü. H. Yolsal, E. Uzun). İstanbul: Kırmızı Yayınları. (Eserin orijinali 2009’da yayımlandı).

Callaghan, K., and Schnell, F. (2005). Framing American Politics. Pittsburgh, PA: University of Pittsburgh Press.

Castells, M. (2007). “Communication, power and counter-power in the network society”. International journal of communication, 1(1), 238-266. 226

Castells, M. (2013). Ağ Toplumunun Yükselişi-Enformasyon Çağı: Ekonomi. Toplum ve Kültür (Çev. E. Kılıç). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. (Eserin orijinali 1996’da yayımlandı).

Chong, D., and Druckman, J. N. (2007). “Framing Theory”. Annual Review Political Science, 10, 103-126.

Creel, G. (1920). How we advertised America. NY: Arno Press.

Cull, N. J. (2006). “The Perfect War: US Public Diplomacy and International Broadcasting During Desert Shield and Desert Storm 1990/1991”. Transnational Broadcasting Studies, 15, 1-45.

Çakar, M. (2003). “Savaş ve Medya”. Pivolka Özel Sayısı, 25-27.

Çetin, M., ve Toprak, Y. E. (2016). “Çerçeveleme Kuramı Bağlamında Kamuoyu Oluşturmada Spin: Birinci Körfez Savaşı”. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 42, 213-232.

D'Angelo, P. (2002). “News Framing as a Multiparadigmatic Research Program: A Response to Entman”. Journal of Communication, 52(4), 870-888.

Daver, B. (1993). Siyaset Bilimine Giriş. Ankara: Siyasal Kitabevi.

Davison, W. P. (1992). “The Future of Public Opinion in Liberal Democratic Societies”. In S. Rothman (Ed.), The Mass Media in Liberal Democratic Societies. New York: Paragan House Publishers, pp. 305-329.

Devran, Y. (2010). Haber Söylem İdeoloji. İstanbul: Başlık Yayın Grubu.

De Vreese, C. H. (2005). “News framing: Theory and Typology”. Information Design Journal+ Document Design, 13(1), 51-62.

Dunning, J. (1998). On the air: The encyclopedia of old-time radio. Oxford: Oxford University Press.

Edelman, M. (1993). “Contestable Categories and Public Opinion”. Political Communication, 10(3), 231-242.

Entman, R. M. (1991). “Framing US Coverage of International News: Contrasts in Narratives of the KAL and Iran Air incidents”. Journal of communication, 41(4), 6-26.

Entman, R. M. (1993). “Framing: Toward Clarification of a Fractured Paradigm”. Journal of Communication, 43(4), 51-58.

Entman, R. M. (2007). “Framing Bias: Media in the Distribution of Power”. Journal of Communication, 57, 163-173.

Ewen, S. (1996). PR!: a social history of spin. New York: Basic Books. 227

Felman, M. D. (1993). The Military / Media Clash and The New Principle of War: Media Spin. Alabama: Air University Press.

Foley, C. (2015). An Analysis of American Propaganda in World War II and the Vietnam War. Honors Program Theses and Projects, Bridgewater State University, Bridgewater, Massachusetts.

Fraser, N. (2004). “Kamusal Alanı Yeniden Düşünmek: Gerçekte Varolan Demokrasinin Eleştirisine Bir Katkı” (Çev. M. Özbek, C. Balcı). (Orijinal makalenin yayım tarihi, 1990). M. Özbek (Editör). Kamusal alan. İstanbul: Hil Yayın, s. 103-133.

Froehlich, R., and Rüdiger, B. (2006). “Framing Political Public Relations: Measuring Success of Political Communication Strategies in Germany”. Public Relations Review, 32(1), 18-25.

Gamson, W. A. (1992). Talking Politics. Cambridge: Cambridge University Press.

Gans, H. J. (1979). Deciding What’s News. New York: Pantheon Books.

Gitlin, T. (1980). The Whole World Is Watching: Mass Media in the Making & Unmaking of the New Left. Berkeley, CA: University of California Press.

Goffman, E. (1974). Frame analysis: An Essay on the Organization of Experience. Cambridge, MA: Harvard University Press.

Gökçe, O. (1996). “Kamuoyu Kavramının Anlam ve Kapsamı”. Kurgu Dergisi, 14, 211-227.

Gölcü, A. (2009). “Haber Söyleminde Medya-Siyaset ilişkisi: 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri”. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 29, 81-101.

Gönenç, E. Ö. (2002). “Medyanın Kamuoyu Oluşturmadaki Etkisi”. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 14, 151-158.

Gramsci, A. (1971). Selections From the Prison Notebook. London: Lawrence and Wishart.

Gür, T. (2013). “Post Modern Bir Araştırma Yöntemi Olarak Söylem Çözümlemesi”. Zeitschrift für die Welt der Türken, 5(1), 185-202.

Güz, N. (2005). Haberde Yönlendirme ve Kamuoyu Araştırmaları. Ankara: Nobel Yayınevi.

Habermas, J. (2004). “Kamusal Alan” (Çev. M. Özbek). (Orijinal makalenin yayım tarihi, 1990). M. Özbek (Editör). Kamusal alan. İstanbul: Hil Yayın, s. 95-102.

Habermas, J. (2015). Kamusallığın Yapısal Dönüşümü (Çev. T. Bora, M. Sancar). İstanbul: İletişim Yayınları. (Eserin orijinali 1990’da yayımlandı).

Hall, S. (1979). “Culture, The Media and The ‘Ideological Effect’”. In J. Curran, M. Gurevitch and J. Woollacott (Eds.), Mass Communication and Society. Beverly Hills, CA: Sage, pp. 315-348. 228

Hallahan, K. (1999). “Seven Models of Framing: Implications for public relations”. Journal of public relations research, 11(3), 205-242.

Halloran, R. (2007). “Strategic communication”. Parameters, 37(3), 4-14.

Heil, A. L. (2003). Voice of America: A history. New York: Columbia University Press.

Herbst, S. (1998). Reading Public Opinion: How Political Actors View the Democratic Process. Chicago: University of Chicago Press.

Hiebert, R. E. (2003). “Public Relations and Propaganda in Framing the : A preliminary review”. Public Relations Review, 29(3), 243-255.

Işık, M. (1998). Basının Kamuoyu Oluşturma Fonksiyonu: Bir Örnek Olay Olarak 24 Aralık 1995 Genel Seçimleri Sonrasında ANAP-RP Koalisyon Görüşmelerine Basının Yaklaşımı, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Iyengar, S., and Simon, A. (1993). “News Coverage of the Gulf Crisis and Public Opinion: A study of Agenda-Setting, Priming and Framing”. Communication Research, 20(3), 365- 383.

İlhan, E., Dirik, N. (2003). Savaş Haberleri Bağlamında Haber Politikaları: A.B.D. Örneği. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi,33, 61-86.

İnceoğlu, Y., ve Çomak, N. A. (2009). Metin çözümlemeleri. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

İşkar, E. (2014). İspanya ile ETA Arasında Yürütülen Terör Müzakerelerinin Yazılı Basında Ele Alınış Biçiminin Söylem Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

Karadağ, A. (2003). “Kamusal Alan Modelleri: Çoğulcu Perspektiften Bir Değerlendirme”. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 58(3), 171-195.

Kellner, D. (1992). The Persian Gulf TV War. Boulder, CO: Westview Press.

Kılıç, D. (2007). “Türk Basınında İran Nükleer Krizi’nin Sunumu: Haberlerin Çerçevelenmesi”. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 6, 67-78.

Kılınç, F. (2002). Kamuoyu ve İletişim, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Kintsch, W., and Van Dijk, T. A. (1978). “Toward a Model of Text Comprehension and Production”. Psychological Review, 85(5), 363-394.

Kintsch, W., and Van Dijk, T. A. (1983). Strategies of Discourse Comprehension. New York: Academic Press.

Kocadaş, B. (2006). Kültür ve medya. Journal of Human Sciences, 1(1), 1-8. 229

Koç, N. K. (2012). “Türkiye’deki Yazılı Basında Tekel İşçi Eyleminin Sunumu”. Çalışma ve Toplum, 4(35), 189-215.

Kolmer, C., and Semetko, H. A. (2009). “Framing the Iraq War Perspectives from American, UK, Czech, German, South African, and Al-Jazeera News”. American Behavioral Scientist, 52(5), 643-656.

Kuran, T. (1997). Private Truths, Public Lies: The Social Consequences of Preference Falsification. Cambridge, MA: Harvard University Press.

Loader, B. D. (2008). “Social movements and new media”. Sociology Compass, 2(6), 1920- 1933.

MacBride, S. (1980). Communication and Society Today and Tomorrow: Many Voices One World. London: Kogan Page.

McQuail, D. and Windahl, S. (2010). İletişim Modelleri: Kitle İletişim Çalışmalarında (Çev. K. Yumlu). Ankara: İmge Kitabevi. (Eserin orijinali 1982’de yayımlandı).

Mısırlı, İ. (2013). Genel ve Teknik İletişim: Kavramlar, İlkeler, Uygulamalar. Ankara: Detay Yayıncılık.

Milburn, M. A. (1998). Sosyal Psikolojik Açıdan Kamuoyu ve Siyaset (Çev. A. Dönmez ve V. Duyan). Ankara: İmge Yayıncılık. (Eserin orijinal 1991’de yayımlandı).

Mora, N. (2011). Medya Çalışmaları, Medya Pedagojisi ve Küresel iletişim. İstanbul: Alt Kitap Yayıncılık.

Mueller, J. (1993). American Public Opinion and the Gulf War. Pittsburgh, PA: University of Pittsburgh Press.

Murphy, D. M. (2008). “The Trouble with Strategic Communication”. Center for Strategic Leadership Issue Paper, 2(8), 1-4.

Mutlu, M. (2003). Vietnam’dan Körfez’e Savaşlarda Kamuoyu Oluşumu. İstanbul: Okumuş Adam Yayıncılık.

Nye, J. S. (1990). “Soft Power”. Foreign Policy, 80, 153-171.

Nye, J. S. (2010). “The Future of Soft Power in US Foreign Policy”. In I. Parmar and M. Cox (Eds.), Soft Power and US Foreign Policy: Theoretical, Historical and Contemporary Perspectives. New York: Routledge, pp. 4-11.

Özarslan, H. (2007). Çerçeveleme Yaklaşımı Açısından Haber Çerçevelerinin İzler Kitle Düşünceleri Üzerindeki Etkisi, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. 230

Özarslan, H., ve Güran, M. S. (2015). “İletişim Araştırmalarında Çerçeveleme Paradigması: Son Döneme Ait Bir İnceleme”. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, 8(4), 32-48.

Özbek, M. (2004). “Giriş: Kamusal Alanın Sınırları”. Meral Özbek (Editör). Kamusal Alan. İstanbul: Hil Yayın, s. 10-90.

Özer, Ö. (2000). “Haberde Egemen Söylemin Yeniden Üretimi Türk Basınında Türkiye’deki İranlı Muhaliflerle İlgili Haberler”. Kültür ve İletişim, 3(2), 76-97.

Özer, Ö. (2011). Haber Söylem İdeoloji. İstanbul: Literatürk.

Pan, Z., and Kosicki, G. M. (1993). “Framing Analysis: An Approach to News Discourse”. Political Communication, 10(1), 55-75.

Pan, Z., and Kosicki, G. M. (2001). “Framing as a Strategic Action in Public Deliberation”. In S. D. Reese, O. H. Gandy Jr. and A. E. Grant (Eds.), Framing public life. Perspectives on media and our understanding of the social world. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum, pp. 35-65.

Park, J. (2007). Narratives of the Vietnam War by Korean and American Writers. New York: Peter Lang.

Paul, C. (2011). Strategic Communication: Origins, Concepts, and Current Debates: Origins, Concepts, and Current Debates. Santa Barbara, CA: ABC-CLIO.

Porch, D. (2002). No bad stories. Naval War College Review, 55(1), 85-107.

Postman, N. (2013). Teknopoli: Kültürün İdeolojiye Teslim Oluşu (Çev. M. E. Yılmaz). Bursa: Sentez Yayınları. (Eserin orijinali 1992’de yayımlandı).

Powlick, P. J., and Katz, A. Z. (1998). “Defining the American Public Opinion/Foreign Policy Nexus”. Mershon International Studies Review, 42, 29-61.

Price, V., Tewksbury, D., and Powers, E. (1997). “Switching Trains of Thought the Impact of News Frames on Readers' Cognitive Responses”. Communication research, 24(5), 481-506.

Reese, S. D. and Buckalew, B. (1995). “The Militarism of Local Television: The Routine Framing of the Persian Gulf War”. Critical Studies in Media Communication, 12(1), 40- 59.

Rhodes, A. R. E. (1976). Propaganda: The Art of Persuasion, World War II. New York: Chelsea House Publishers.

Rossini, D. (2009). Censorship in World War One: The Actions of Wilson’s Committee on Public Information. In Cornelis A. von Minnen, Sylvia L. Hilton eds, Political Repression in US History, Amsterdam: VU University Press. 231

Ruffini, G. (1992). “Press Failed to Challenge the Rush to War.” In H. Smith (Ed.), The Media and the Gulf War. Washington D.C.: Seven Locks Press, pp. 282-287.

Ryan, C., Carragee, K. M., and Meinhofer, W. (2001). “Theory into Practice: Framing, the News Media, and Collective Action”. Journal of Broadcasting and Electronic Media, 45(1), 175-182.

Scheufele, B. (2004). “Framing-Effects Approach: A Theoretical and Methodological Critique”. Communications, 29(4), 401-428.

Schiller, H. (1993). Zihin Yönlendirenler (Çev. C. Cerit). İstanbul: Pınar Yayınları. (Eserin orijinali 1973’de yayımlandı).

Schwalbe, C. B., and Dougherty, S. M. (2015). “Visual Coverage of the 2006 Lebanon War: Framing Conflict in Three US News Magazines”. Media, War and Conflict, 8(1), 141- 162.

Shoemaker, J. S., and Reese, S. D. (1996). Mediating The Message: Theories of Influences on Mass Media Content. New York: Longman.

Severin, W. J. ve Tankard, J. W. (1994). İletişim Kuramları: Kökenleri, Yöntemleri ve Kitle İletişim Araçlarında Kullanımları (Çev. A. Bir ve S. Sever). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Kibele Sanat Merkezi. (Eserin orijinali 1987’de yayımlandı).

Snyder, J. B. (2003). Seeing Through the Conflict: Military-Media Relations, Strategy Research Project, US Army War College, Carlisle Barrack, PA.

Solak, Ö. (2011). “Küçük Ağa Romanının Eleştirel Söylem Analizi”. Akademik Bakış Dergisi, 26, 1-14.

Sözen, E. (1999). Söylem. İstanbul: Paradigma Yayınları.

Strategic Communication and Public Diplomacy Policy Coordinating Committee (2007). U.S. National Strategy for Public Diplomacy and Strategic Communication.

Tankard, J. W. (2001). “The Empirical Approach to the Study of Media Framing”. In S. D. Reese, O. H. Gandy and A. E. Grant (Eds.), Framing Public Life: Perspectives on Media and Our Understanding of the Social World. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum, pp. 95- 106.

Taşdemir, E. (2002). “Basının Kamuoyu Oluşturma Fonksiyonu Doğrultusunda Siyasi Partilere Yaklaşımı”. Selçuk İletişim Dergisi, 2(3), 79-95.

Temizel, H. (2008). “Kamuoyu Kuramları Ve Kamuoyu Oluşumunda Kitle İletişim Araçları”. Selçuk Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 15, 127-146.

The White House (2010). National Framework for Strategic Communication. Washington D.C. 232

Udeoğlu, B. (2015). Basının Kamuoyu Oluşturma Görevi: 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçim Kampanyası Dönemi, Yeni Şafak ve Sözcü Gazetesi Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Uttaro, R. A. (1982). “The Voice of America in International Radio Propaganda”. Law and Contemporary Problems, 45(1), 103-122.

Van Dijk, T. A. (1983). “Discourse Analysis: Its Development and Application to the Structure of News”. Journal of Communication, 33(2), 20-43.

Van Dijk, T. A. (1986). Text and Context Explorations in the Semantics and Pragmatics of Discourse. New York: Longman.

Van Dijk, T. A. (1988). News As Discourse. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.

Van Dijk, T. A. (1988a). News Analysis: Case Studies of International and National News in the Press. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.

Van Dijk, T. A. (1991). “The Interdisciplinary Study of News as Discourse”. In K. B. Jensen and N.W. Jankowski (Eds.), A Handbook of Qualitative Methodologies for Mass Communication Research. London: Routledge, pp. 108-120.

Van Dijk, T. A. (1991a). Racism and the Press. London: Routledge.

Van Dijk, T. A. (1993). “Principles of Critical Discourse Analysis”. Discourse and Society, 4(2), 249-283.

Van Dijk, T. A. (1997). Discourse as Structure and Process. London: Sage Publications.

Van Dijk, T. A. (1998). Ideology: A Multidisciplinary Approach. London: Sage Publications.

Van Dijk, T. A. (1999). “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları” (Çev. M. Küçük). (Orijinal makalenin yayım tarihi, 1989). M. Küçük (Editör). Medya, İktidar, İdeoloji. Ankara: Ark Yayınları, s. 350-369.

Van Dijk, T. A. (2003). “Söylem ve ideoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım” ( Çev. B. Çoban, Z. Özarslan ve N. Ateş). (Eserin orijinali 1998’de yayımlandı). B. Çoban ve Z. Özarslan (Editörler). Söylem ve İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji. İstanbul: Su Yayınları, s. 13-112.

Van Dijk, T. A. (2015). “Critical Discourse Analysis”. In D. Tannen, H. E. Hamilton and D. Schiffrin (Eds.), The Handbook of Discourse Analysis. West Sussex: Bloomsbury Publishing, pp. 466-485.

Walters, J. (1992). The Official Bulletin of the United States: America's first official gazette. Government Publications Review, 19(3), 243-256

Woodward, B. (1991). The Commanders. New York: Simon and Schuster.

Yeo, E. H., Park, K. W. & Arabi, A. (2007). “News Framing West Nile Virus - an Outbreak of New Health Hazard”. Journal of Humanities and Social Sciences, 1(2), 1-14. 233

Yücedoğan, G. (1997). “Medya-Kamuoyu İlişkisi”. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakemli Dergisi, 6, 83-87.

İnternet: “History of Magazines”. (1993). Web: http://www.magazinedesigning.com /history-of-the-magazines/ adresinden 7 Haziran 2016’da alınmıştır.

İnternet: “Narrative of History of VOA Bethany”. (2015). Web: http://www.voamuseum.org adresinden 29 Mart 2016’da alınmıştır.

Internet: “Wartime Hollywood”. (2016). Web: http://www.digitalhistory.uh.edu adresinden 10 Nisan 2017’de alınmıştır.

Financial Times, 29 Mart 2003, 31.

Newsweek, 6 Ağustos 1990, 7, 31.

Newsweek, 13 Ağustos 1990, 3, 9-23.

Newsweek, 20 Ağustos 1990, 1, 5-23.

Newsweek, 27 Ağustos 1990, 1, 9-23.

Newsweek, 3 Eylül 1990, 1, 5-25.

Newsweek, 10 Eylül 1990, 1, 9-25.

Newsweek, 17 Eylül 1990, 1, 5-19.

Newsweek, 24 Eylül 1990, 3, 11-17.

Newsweek, 1 Ekim 1990, 1, 7-15.

Newsweek, 8 Ekim 1990, 1, 9-16, 19.

Newsweek, 15 Ekim 1990, 3, 20-23.

Newsweek, 22 Ekim 1990, 11, 17.

Newsweek, 29 Ekim 1990, 1, 3, 10-19.

Newsweek, 5 Kasım 1990, 5, 24-26.

Newsweek, 12 Kasım 1990, 1, 9-17.

Newsweek, 19 Kasım 1990, 1, 9-13.

Newsweek, 26 Kasım 1990, 7, 28-33.

Newsweek, 3 Aralık 1990, 11, 26-29. 234

Newsweek, 10 Aralık 1990, 1, 8-17.

Newsweek, 17 Aralık 1990, 7, 20-25.

Newsweek, 24 Aralık 1990, 1, 7-13.

Newsweek, 7 Ocak 1991, 14-21.

Newsweek, 14 Ocak 1991, 1, 9-21.

Newsweek, 21 Ocak 1991, 1, 3, 9-29.

Newsweek, 28 Ocak 1991, 1, 3-45.

Newsweek, 4 Şubat 1991, 1, 3, 9-43, 56.

Newsweek, 11 Şubat 1991, 1, 5-31.

Newsweek, 18 Şubat 1991, 3, 6-29.

Newsweek, 25 Şubat 1991, 1-24, 29-33.

Newsweek, 4 Mart 1991, 1, 3, 9-41.

Newsweek, 11 Mart 1991, 1, 5-48.

Newsweek, 18 Mart 1991, 1, 3-30.

Newsweek, 25 Mart 1991, 1, 5-15.

Newsweek, 1 Nisan 1991, 16-19, 22-24, 32-35.

Time, 6 Ağustos 1990, 46-48.

Time, 13 Ağustos 1990, 16-24.

Time, 20 Ağustos 1990, 18-39, 42-43.

Time, 27 Ağustos 1990, 3, 7, 14-21, 24-32, 37.

Time, 3 Eylül 1990, 1, 24-44.

Time, 10 Eylül 1990, 1, 20-37.

Time, 17 Eylül 1990, 3, 10-21.

Time, 24 Eylül 1990, 2, 32-41, 44-45.

Time, 1 Ekim 1990, 50-55. 235

Time, 8 Ekim 1990, 26-34, 39.

Time, 15 Ekim 1990, 3, 50-56.

Time, 22 Ekim 1990, 4, 38-43.

Time, 29 Ekim 1990, 2, 48-51.

Time, 5 Kasım 1990, 3, 10-15.

Time, 12 Kasım 1990, 2, 24-31, 34.

Time, 19 Kasım 1990, 2, 48-51.

Time, 26 Kasım 1990, 30-34.

Time, 3 Aralık 1990, 22.

Time, 10 Aralık 199026-30, 35, 38-43.

Time, 17 Aralık 1990, 2, 28-33.

Time, 24 Aralık 1990, 26-38, 43.

Time, 31 Aralık 1990, 26-27.

Time, 7 Ocak 1991, 22-26, 54-56.

Time, 14 Ocak 1991, 2, 12-17, 28-30.

Time, 21 Ocak 1991, 9, 22-37, 40-44.

Time, 28 Ocak 1991, 2-3, 14-24, 29-40, 63-74, 77-78.

Time, 4 Şubat 1991, 2, 13-49.

Time, 11 Şubat 1991, 2-3, 20-30, 33-42, 51-55.

Time, 18 Şubat 1991, 2-3, 14-34, 39.

Time, 25 Şubat 1991, 16-38, 47-55.

Time, 4 Mart 1991, 3, 18-28, 32-42, 47-48.

Time, 11 Mart 1991, 2-3, 16-27, 30-58, 63-64.

Time, 18 Mart 1991, 2-3, 17-38, 56-58.

Time, 25 Mart 1991, 21, 36, 39-43. 236

237

EKLER

238

EK-1: Newsweek Dergisi Haberlerinde Yer Alan Haber Kaynakları

Haber 1

► “The Iraqi strongman (Saddam Hussein) massed at least 30.000 heavily armed troops near the border of Kuwait - a U.S. ‘puppet,’ he declared, that had ‘stabbed Iraq in the back’ and had to be punished.”

► “According to the U.S. officials quoted in the Washington Post…”

► “‘This kind of confrontational behavior is very damaging to reputations’ said James Placke, an international consultant and former State Department official.”

Haber 2

► “Last Friday the Iraqis said they had set up a ‘provisional free government’ in Kuwait…”

► “To protect ‘vital’ U.S. interests, he (George Bush) said he was ready to assist Saudi Arabia ‘in any way we possibly can’…”

► “‘The Saudis have enough cash to solve this situation.’ a senior Bush aide argued cynically.”

► “‘He needs the Kuwaiti wealth’ said a senior official of Palestine Liberation Organization (PLO)…”

► “‘I need $30 billion,’ he (Saddam Hussein) was quoted as saying ‘and if they don’t want to give it to me, I’m going to take it from them.’”

► “Even after the invasion began, Iraq’s ambassador to Washington, Mohammad al- Mashat, assured reporters that ‘the events currently occurring in Kuwait are an international affair with which Iraq has no relation.’”

► “The Egyptian newspaper Al-Ahram claimed…”

► “An Iraqi spokesman said there could be ‘no return to the extinct regime after the sun of dignity and honor has shone.’”

► “According to an Iraqi news agency…”

► “… said Saad Jabr, an exiled Iraqi politician in London.” 239

► “‘You’re talking about 100.000 Iraqi soldiers in a country of 1.4 million people,’ says a U.S. official.”

► “‘The Saudis always get cold feet,’ complains a diplomat from another Arab country.”

► “‘The best thing we have going for us is that Saddam s broke and that he’s heavily dependent on food imports,’ says a senior U.S. official.”

► “‘None of us can do it separately,’ British Prime Minister Margaret Thatcher said in Colorado, where she met with Bush.”

Haber 3

► “‘We have been crying out in the desert about the extremely evil character of the regime,’ says Kendal Nezan of the Kurdish Institute in Paris…”

► “In the April meeting with Saddam, Alan Simpson (Republican Senator) told the Iraqi leader, ‘Your problem is with the Western media.’”

► “John Kelly, the assistant secretary of State for Near East affairs, told the Senate Foreign Relations Committee ‘It would be American farmer and the American exporter who would be … punished [by sanctions].’”

► “Just before Saddam rolled into Kuwait, a high-ranking State Department official told The New Republic: ‘We see him as engaged in menacing behavior, yes, but not as a menace.’”

Haber 4

► “As British Foreign Secretary Douglas Hurd said last week, Iraqi officials ‘owe their careers, indeed their lives, to telling [Saddam] how marvelous he is and how well he is doing.’”

► “‘This is the first step to break up of the anti-Iraq coalition,’ said Naji al-Hadithi, the general director of press and information.”

► “‘Tell a lie long enough and often enough,’ said a Western diplomat in Baghdad…” 240

► “A Palestinian diplomat who recently saw Foreign Minister Tariq Aziz and First Deputy Prime Minister said that Iraq is convinced of a U.S. attack.”

► “Meanwhile, diplomats who have recently visited Kuwait report severe logistic problems just feeding the estimated 400.000 Iraqi troops.”

► “‘The daily diatribes are becoming increasingly shrill, desperate, the messianic complex coming out,’ said a U.S. diplomat.”

► “‘I went to the Foreign Ministry right afterward,’ said a Western Ambassador.”

► “‘In Iraq, a dissenting voice today is no voice tomorrow,’ as one European diplomat put it.”

► “One day he (The minister of Information, Latif Jassim) vowed to reporters that ‘ we will eat American fliers who fall from the skies.’”

► “Raad Saadoun, a shopkeeper in downtown Baghdad, recently denounced…”

► “‘There is nothing to suggest that we’re heading anywhere but war,’ said one Western diplomat in Baghdad.”

► “‘The U.S. has no right to attack us,’ truck driver Kareem Sethan,32, said last week.”

Haber 5

► “He (Saddam Hussein) fiddled with a machine gun, inspected foxholes and joked with a nervous Iraqi soldier: ‘Have any Americans come here?’”

► “‘They (Iraqis) go into practically every house to check if there are any foreigners, any arms,’ said a Palestinian based in Kuwait.”

► “‘The looting was organized by the government,’ said a foreigner who traveled from Kuwait City to Baghdad recently.”

► “Interior Minister Salem al-Sabah told the Washington Post, ‘We have moved away from human targets.’”

► “‘The Kuwaiti resistance movement was just wiped out,’ said a Palestinian who frequently travels in and out of Kuwait.” 241

► “‘We want the support of the world,’ said Nasser al-Mari, a young London-based banker who was wounded in an attack on an Iraqi communications center.”

► “President Bush said Iraq had ‘ransacked and pillaged a once peaceful and secure country.’”

► “National security adviser Brent Scowcroft warned that the ‘systematic destruction’ of Kuwait could limit the time America can wait for economic sanctions to work.”

Haber 6

► “Our nation has a message he (Saddam Hussein) proclaimed. ‘That is why it can never be an average nation…’”

► “‘Without us, the whole Middle East would be wrapped in a chador,’ says ceramic artist Nuha al-Radi in Baghdad.”

► “‘He (Saddam Hussein) awakened the desire in every Arab soul for a glorious Arab stand,’ said the progovernment Jordanian newspaper Ad-Dustour.”

► “‘Pan-Arabism is dead, and so are its adherents,’ says one angry Saudi Arabian diplomat.”

► “In the current crisis, says political-scientist Saad Eddin Ibrahim of the American University in Cairo, ‘both types of traditional Arab regime…are going to be weakened…’”

► “‘We have to hear the voice of the people more clearly,’ says Prince Nawwaf bin Abdul Aziz, a bother of King Fahd.”

► “‘I think this crises could be like a storm in the desert,’ says Salah Bassouni, an Egyptian diplomat turned entrepreneur.”

► “‘Life is going to change completely when we get back,’ says Barah al-Sabah, the daughter of Kuwait’s last Interior minister.”

► “‘You would be wrong to assume democracy would be the only alternative if the old regimes fell,’ says Muhammad Heikal, the highly respected Egyptian journalist.” 242

► “Countries like Saudi Arabia ‘must win the battle of masses and prevent demagogues like Saddam from exploiting the rich-poor divide,’ says former Egyptian diplomat Tahseen Bashir.”

► “‘People already fear the Americans are not going to go away,’ says Ibrahim in Cairo.”

Haber 7

► “‘We are not helpless, no,’ Bush told reporters…”

► “A senior U.S. diplomat was somewhat more candid. ‘We realize we may not get them back,’ he said.”

► “One refugee said he saw an Iraqi soldier rape a British Airways stewardess.”

► “‘We don’t have as far as I know, any indication of mistreatment of Americans, but there are reports of pretty brutal treatment of Kuwaitis in Kuwait,’ said a U.S. official in Washington.”

► “‘Two soldiers walked around the car and we bolted,’ Jim Calvin (The American coach of Kuwaiti national basketball team) said.”

► “‘I am not prepared to call them hostages yet,’ a senior administration official said.”

► “Edwin Davis of Koran, La., whose daughter Martha, her Kuwaiti born husband and their children were visiting relatives in Kuwait when the Iraqi invasion began said he had a phone call from his daughter on Aug. 2. ‘They said they were under attack and that helicopters we flying overhead’ he said.”

Haber 8

► “‘Saddam is not going to back away without suffering a military blow,’ says a senior Arab diplomat.”

► “‘I sure would like to give Saddam Hussein a big kick in the ass’ an F-14 pilot on the Independence told NEWSWEEK’s Ray Wilkinson.”

► “An Iraqi newspaper boasted that U.S. planes ‘will fall down like a dead sparrow.’” 243

► “One question mark was Jordon. Its ruler, King Hussein, said he would honor the U.N. embargo…”

► “‘Things were getting very ominous there,’ a middle-aged British woman said after her escape from Kuwait City to Saudi Arabia.”

► “But after his meeting with King Hussein, Bush said he did not have ‘a feeling of hope’ that Iraq would withdraw its troops from Kuwait or that a diplomatic solution would soon be found.”

Haber 9 Haberin kaynağı NEWSWEEK muhabirleri Evan Thomas ve John Berry’dir.

Haber 10

► “‘Sick beyond expression’ said White House spokesman Marlin Fitzwater.”

► “‘It is one thing to have support for deployment. It’s another to have support for combat casualties,’ warns Lee Hamilton, a senior member of the House Foreign Affairs Committee.”

Haber 11

► “‘Stuart will, I am sure, be happy to have as a part of his…personal history that he played a role in maintaining peace,’ the boy’s captor (Saddam Hussein) grinned.”

► “‘He looked terrified,’ says Campbell, (Stuart’s aunt) an office receptionist in the British Midlands.”

► “‘It is not a question of which is more important,’ he (Japanese Prime Minister Toshiki Kaifu) insisted. ‘We must do both. But right now protection of Japanese is more urgent.’”

► “‘We will soon have some Japanese go on television with a message for their families,’ said Iraq’s Minister of Culture and Information, Latif Nasif al-Jasim.”

► “‘The Soviet Union rejects Baghdad’s argument that Kuwait is a historical part of Iraq and therefore exempt from international law,’ the newspaper (Izvestia) declared.”

► “‘It is easy for people to relate the plight of five people, or maybe even 50,’ says François Heisbourg of London’s International Institute for Strategic Studies…” 244

Haber 12

► “‘I would rather die quickly, with a bullet’ says the 27-year-old former office messenger, a native of India’s west coasts.”

► “‘You can’t handle 40.000 people in the middle of nowhere,’ he (Ali al-Hadeed, a Jordanian gas station employee) says.”

► “‘We don’t sleep well these days,’ says IOM’s (International Organization for Migration) director of operations, Rolf Jenny.”

Haber 13

► “‘I don’t want to die, I have too many things I want to do, too many places I want to go,’ said Jack, who, like many of the hostages, asked that his last name not to be used.”

► “‘It is difficult to say this, but ultimately intervention is the best option,’ Graham (one of the hostages) said. He had a simple message to U.S. troops if they do attack: ‘Be decisive and be expedient-and try not to hit this house.’”

► “An outraged U.S. diplomat in Baghdad termed the note ‘more inept bullying and flagrant violation of the Geneva conventions…We are not going to offer an American citizen to go into detention.’”

Haber 14 Haberin kaynağı Irak’ın Kuveyt’i işgal ettiği günden beri ailesinin çektiği çilenin günlüğünü tutan ve bu günlüğü NEWSWEEK’ten Jeanne Gordon’a ulaştıran Velma Edson’dur.

Haber 15

► “Bush says there is nothing to negotiate about.”

► “‘This meeting will not be the beginning of a negotiation,’ Baker told Congress last week.”

► “‘Of course there is a linkage (between the gulf crisis and Palestinian problem),’ admits a senior U.S. official. ‘There is linkage because Saddam says there is a linkage, and because the other Arabs agree with him.’” 245

► “‘We have got a carrot-and-stick policy.’ said Baker, ‘and the carrot is, if he (Saddam Hussein) gets out, he doesn’t get the stick.’”

► “‘He (Saddam Hussein) is signaling that he is really serious about working this out,’ said a senior U.S. official.”

Haber 16

► “‘I am glad that these diplomatic efforts are taken place,’ Bush said earlier at a news conference.”

► “Saddam said he was willing to discuss ‘new ideas’ …”

► “‘The bottom line is, we don’t have nearly enough force on the ground yet,’ a top U.S. administration official said last week.”

► “Military sources told NEWSWEEK that the Soviets had quietly given the U.S. experts the electronic secrets of the latest Soviet-built surface-to-air missiles in Iraq’s arsenal.”

► “‘For the moment, everything is working,’ a presidential aide boasted last week.”

► “Meanwhile, Baghdad said foreign men were being taken to military bases, factories and oil refineries all over the country.”

► “Meeting in Amman with Iraqi Foreign Minister Tarık Aziz, Perez de Cuellar said the decision to release women and children was ‘an important step forward,’ but ‘not enough.’”

► “‘The whole issue is getting rid of Saddam,’ says an ambassador from one of the gulf states.”

Haber 17

► “‘Bush and Baker would rather not go to hostilities, but if they must, then they want to go into it as cleanly as possible,’ says a senior U.S. official.”

► “‘By passing the resolution,’ says another U.S. source, ‘we would be playing at once our last diplomatic card and our first military one.’”

► “‘If Saddam were shopping for, or trying to peddle, some diplomatic way out, this week offered him a perfect chance to test the market,’ a U.S. official said at the United Nations.” 246

► “French President François Mitterand said that negotiations could bring if Iraq merely declared ‘its intention’ to get out of Kuwait and to free foreign hostages.”

► “…Shevardnadze, who denounced Saddam more vehemently than ever and warned: ‘War may break out in the gulf any day, any moment.’”

► “His (Bush’s) national-security adviser, Brent Scowcroft, said that ‘what’s happening inside Kuwait affects the timetable’ or choosing between military action and a diplomatic solution.”

► “‘If the U.N. Security Council decides on that, we will have no objection,’ Turkish Prime Minister Turgut Özal told NEWSWEEK.”

Haber 18

► “‘There is a very, very clear wish for a peaceful solution to the problem,’ the king (Hussein of Jordan) told NEWSWEEK.”

► “Iraq’s information minister told the press in Baghdad ‘we will never go out of Kuwait, ever.’”

Haber 19

Haberin kaynağı Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George Bush’dur.

Haber 20 ► “Martin Indyk, director of the Washington Institute for Near East Policy, thinks Bush was right to take the initiative and seize the high ground in the war of public perceptions that is now underway.” ► “‘If Saddam is looking for a way out, then this may work,’ one U.S. official says.”

Haber 21 Haberin kaynağı Amerika Birleşik Devletleri 39. Başkanı Jimmy Carter’dır.

247

Haber 22

► “‘Saddam Hussein is not too busy to see, on short notice, Kurt Waldheim, Willy Brandt, Muhammad Ali, Ted Heath, John Connally, Ramsey Cark and many many others,’ George Bush said last week.”

► “‘He (Saddam Hussein) can’t pull out half a million troops in three days, and he obviously wouldn’t start doing it in advance of the [Baker] meeting,’ said a top State Department official.”

► ‘”We are not on bended knee,’ said another State Department official.”

► “Jordan’s King Hussein told NEWSWEEK that such a dialogue could set the stage for inter- Arab talks that would not only resolve the Iraqi occupation of Kuwait but lead to regional arms-control discussions.”

► “‘He (Saddam Hussein) understand English very well, though he uses an interpreter,’ said Connally (the former Texas governor and U.S.. Treasury secretary).”

Haber 23

► “‘We have crossed the Rubicon,’ Democratic Sen. Patrick Leahy of Vermont wrote in his journal after briefing from President Bush. ‘The question is not whether we will have a war, but when.’”

► “‘This will not be secret diplomacy at work,’ Bush vowed on Saturday. ‘Secretary Baker will restate, in person, a message for Saddam Hussein: withdraw from Kuwait unconditionally and immediately, or face the terrible consequences.’”

► “But in most Arab parleys, says William Quandt, a national security staffer under Jimmy Carter, ‘There are a lot of hints about one’s position, without making things clear. Things usually don’t get done in one meeting, and everything is susceptible to bargaining.’”

► “In September French President François Mitterand said that if Saddam promised to get out of Kuwait, ‘everything would be possible.’”

► ‘When we look at those soldiers, we see the face of our son,’ says Susan Baker (wife of James Baker). 248

► “‘For five months we’ve had to play both sides of the equation,’ Baker told NEWSWEEK. ‘When something helps one side, it generally hurts the other.’”

Haber 24

► “‘You respect any [enemy] pilot,’ says Capt. Greg York. ‘But I respect our technology and I respect our pilots. We are better.’”

► “‘We are not only fighting against Saddam Hussein here,’ one Air Force officer in Saudi Arabia says.”

Haber 25

► “Like a day at the office, one pilot said. This one’s for you, Saddam.”

Haber 26

► “The U.S. Navy’s Tomahawk became the first cruise missile to be used in battle, and of the first 150 that were fired, more than 85 percent hit their targets, Pentagon sources said.”

► “‘We are into euphoria control around here,’ said one of the president’s closest advisers.”

► “‘You have to wonder if the technology would appear to be working so well against the Soviet Union,’ says Col. Andrew Duncan, a military-affairs expert at the International Institute for Strategic Studies (IISS) in London.”

Haber 27

► “‘It was a rather indescribable feeling to know that he (a Navy F-14 Tomcat pilot downed in the desert) was now on the helicopter, and we were coming out of enemy territory-that we were about to pull this of,’ said Capt. Paul Johnson, who led the effort.”

► “We tell them (pilots), ‘Ration your sweat, not your water’, says S/Sgt. Kevin M. Miller, who teaches a survival course at Fairchild Air Force Base.”

► “…it is not a jungle out there, after all. ‘You are pretty much out in the open,’ says an Air Force colonel.” 249

► “After every modern air war, ‘the Air Force air-rescue forces are the first to go,’ says Earl H. Tilford Jr., visiting professor of military history at the Air Force’s Air Command and Staff College.”

Haber 28

Haberin kaynağı Reagan hükümeti döneminde silah-kontrol direktörü, bugün ise Modern Çalışmalar Enstitüsü Başkan Vekili olan Ken Adelman’dır.

Haber 29

Haberin kaynağı NEWSWEEK muhabirleri Evan Thomas ve John Berry’dir.

Haber 30

► “‘Most of us know people who are over in the gulf,’ Crebo (a supervisor at General Dynamics’ Convair Division plant in suburban San Diego) says, ‘and we didn’t want a lot of laughing and joking.’”

► “The daughter of a General Dynamics worker heard about the Tomahawk strikes and said, ‘My daddy touched that.’”

► “‘We have been through a soap opera. There would be hope, then despair,’ says Frank Thompson, General Dynamics’ Tomahawk director.”

► “‘We feel we could launch a [Tomahawk] from Boston Harbor aimed at it between the goals posts,’ says Bob Holsapple, a spokesman for the Navy’s Cruise Missile Project.”

Haber 31

► “B-52 navigator Lt. David Rey compares the feeling of riding in the BUFF (B-52) to going over an endless series of speed bumps. ‘Flying it is very tiring,’ he says.”

► “‘The best chance the B-1 has of getting to Saudi Arabia safely is if the Navy transports it there,’ says Democratic Sen. Patrick Leahy of Vermont.”

250

Haber 32

► “‘Saddam Hussein’s tactic of choice the next month or so will be terrorism,’ says Robert Kupperman of Georgetown University.”

► “Saddam’s interest lies in threats, not action. Says Anat Kurz of the Jaffee Center for Strategic Studies in Tel Aviv: ‘Terrorism is for those without tanks or jets.’”

Haber 33

Haberin kaynağı NEWSWEEK muhabirleri Rod Nordland ve Douglas Waller’a röportaj veren Abul Abbas’tır.

Haber 34

► “‘Terrorists have tended to be conservative in tactics and methods,’ says Paul Wilkinson, director of London’s Research Institute for the Study of Conflict and Terrorism.”

► “‘It would take a long time to smuggle or gather the necessary arms and explosives and to lay the groundwork of the intelligence, trained personnel and escape routes,’ says Ariel Merari, a terror specialist at Tel Aviv University.”

► “‘Saddam’s chief targets at first will be Arab nations he considers traitors,’ says a senior Israeli security official…”

Haber 35

► “‘This threatens to be more than a dozen times bigger than the Exxon Valdez spill,’ said Pentagon spokesman Pete Williams.”

► “‘It is not a war stopper at this point,’ concluded Maj. Gen. Robert Johnston, chief of staff of the U.S. Central Command, at a briefing in Riyadh.”

► “…the spill ‘create havoc within the gulf’s economic life…bringing to a halt normal activity,’ says Richard Golob, publisher of Golob’s Oil Pollution Bulletin.”

► “The Army has dug wells in the Saudi desert; still says a Pentagon source, ‘if they foul up the plants, it puts a crimp on our water supplies.’” 251

► “As the lighter fractions of spilled oil evaporate, a terry mass will remain behind and sink to the bottom, says Mark Pokras of Tufts University, who has treated animals hurt by oil spills…”

► “The best way to fight spreading crude is to do what cars and furnaces do with oil: burn it. ‘That is the most efficient way to get rid of a lot of oil very fast,’ says Alan A. Allen, an oil- spill specialist in Seattle who worked on the Valdez cleanup.”

Haber 36

► “The Norwegian ship al-Waasit was scooping up a half square mile per day of the 350- square-mile slick, said Abdulluh Dabbagh of King Fahd University of Petroleum and Minerals.”

► “‘We have never brought back a coral reef after a major oil spill,’ says marine biologist Anitra Thorhaug of Florida International University in Miami.”

► “‘If the sea grass beds and mangroves are wiped out, human suffering in the gulf will continue long past the final shots,’ says Kathryn Fuller, president of World Wildlife Fund.”

► Ultimately, nature may have to clean itself. ‘Bacteria and microorganisms that degrade oil are ubiquitous,’ says Jack Gould of the American Petroleum Institute.”

Haber 37

► “Sending Baker, said Sen. Albert Gore of Tennessee, a Democratic member of Armed Services, was ‘politically brilliant. It bought Bush time.’”

► “‘Presidents do not go to war,’ grumbled Sen. John Glenn. ‘It is the nation that goes to war, and the people must understand and support the decision if we are to avoid the disasters of the past.’”

► “‘I will never, ever agree to a halfway effort,’ he (George Bush) told the nation last week.”

► “‘All you do by defeating Iraq is remove the immediate threat,’ says Edward Luttwak of the Center for Strategic and International Studies in Washington. ‘But you do nothing to remove the long term threat of instability waiting in the wings.’” 252

Haber 38 Haberin kaynağı Vietnam Savaşı hakkında beş yıl boyunca haber yapan ve Irak ile yaşanan kriz döneminde Amerikan birlikleri ile körfezde 6 hafta geçirdikten sonra bir rapor hazırlayan NEWSWEEK muhabiri Tony Clifton’dur.

Haber 39

► “‘The stigma of Vietnam has been erased,’ said an Army officer at the Pentagon.”

► “‘We didn’t shut off the TV until 4 o’clock this morning,” said Vietnam veteran Arthur Stevenson of Massachusetts, whose son John is serving with the Navy in the Persian Gulf.”

► “‘One of the most important things to happen since August has been the ease with which our country has adjusted to women in the gulf,’ said Elizabeth Fox-Genovese, director of women’s studies at Emory University in Atlanta.”

► “… ‘desire to make up for the way the military was treated after Vietnam,’ said historian Robert Dallek of the University of California at Los Angeles.”

► “‘In the history of war, I don’t think there is ever been such a disproportionate battle as this,’ Kenneth Watman of the Rand Corp. said.”

Haber 40 Haberin kaynağı NEWSWEEK Uluslararası Editörü Kenneth Auchincloss ve Londra Büro Şefi Daniel Pedersen’e röportaj veren Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher’dır.

Haber 41

► “‘The American people very quickly get adapted with us,’ Gen. Mamduah Kamel, assistant commander of the Egyptian Third Division, said in his carpeted headquarter tent.”

► “‘There is no doubt that the allies are going to have more complications than Saddam,’ says Air Chief Marshall Sir Michael Armitage, former commandant of the Royal College of Defense Studies in London.” 253

► “‘Gen. [H. Norman] Schwarzkopf is going to be torn between using the best troops available for the job and insuring that the nations involved get a piece of the action and suitable recognition for their involvement,’ says British Gen. Sir John Akehurst.”

► “‘When you have two opposing forces intertwined, it is very difficult to separate the friendlies from the enemy,’ says American Lt. Col. Bill Hatch, commander of an Apache battalion.”

► “‘There is a science to how we do this and it keeps you from attacking your buddy,’ says a U.S. Army officer.”

► “‘Our American friends!’ he (Capt. Hamza Darwish, a 26-year-old Egyptian tank commander) exclaimed the other day. ‘I am like Americans very much.’ Or take a 29-year- old Saudi lieutenant. ‘The Egyptians and Syrians speak differently from us,’ he said. ‘But we understand.’”

Haber 42

► “‘They know how to maneuver,’ says one senior French officer. ‘They shoot and move very quickly. And they’ve been trained to operate for a long time in the sand and the sun.’”

254

EK-2: Time Dergisi Haberlerinde Yer Alan Haber Kaynakları

Haber 1

► “‘Iraqis will not forget the saying that cutting necks is better than cutting means of living,’ he (Saddam Hussein) declared. ‘O God almighty, be Witness that we have warned them!’”

► “OPEC Secretary General Subroto called Saddam’s means ‘alarming.’”

► “Says Barry Rubin, senior fellow at the Washington Institute for Near East Policy: ‘Iraq wants to show that it dominates the Middle East, that everyone has to line up behind it or else.’”

Haber 2

► “Said a senior State Department official: ‘You just cannot allow this kind of behavior to go unchecked.’”

► “Baghdad radio warned that Iraq would ‘make Kuwait a graveyard for those who launch any aggression.’”

► “As Robert E. Hunter, former director of Middle East affairs for the National Security Council, points out, ‘If you are going to run a protection rocket, every once in a while you have to blow up a dry cleaner.’”

► “President Bush at first said his government was not ‘discussing intervention.’”

► “‘The invasion is the first fundamental challenge to the new superpower order,’ says John Hannah of the Washington Institute for Near East Policy.”

Haber 3

► “‘He (Saddam Hussein) is an extremely shrewd, cold blooded, clever thug,’ says a senior British diplomat who has dealt with him. ‘Human life means nothing to him.’”

► “According to a British diplomat, on other occasions Saddam took a band of Cabinet ministers and aides down to Baghdad’s central prison to serve as the firing squad for a number of political prisoner.”

► “Says a Western official: ‘Everyone knows that no one is safe.’” 255

Haber 4

► “‘His (Saddam Hussein’s) treatment of Egyptian workers has been barbaric,’ said an Egyptian journalist. ‘We cannot forgive him for that.’”

► “The oil belongs to all Arabs, says Jordanian newspaperman Ramai Khoury. ‘This wealth is our only chance to develop the Arab world. People know Saddam wants to help the poor Arab nations.’”

► “‘Foreigner, go home! War is coming!’ shouted a Jordanian driving a Mercedes in a downtown Amman.”

► “‘I love any Arab leader who will unite the Arabs, even by force,’ says Major General Yusuf Kawash, a retired Jordanian army officer who once studied in U.S.”

► “‘The big trouble with Americans is that they don’t propose sanctions against Israel, but only against Iraq,’ says Elia Khoury, assistant American archbishop in Amman.”

Haber 5

► “‘Go out and talk to the people,’ Information Minister told a group of reporters one night last week. ‘It is more important than what any minister says.’”

► “‘This could have been the most prosperous, advanced country in the Middle East,’ says a diplomat stationed here (Baghdad) for six years.”

► “…a Scandinavian says, ‘We will sit beneath the staircase or in a corridor with no windows and hope for the best.’”

► “‘Our hope is in the street,’ said a top Saddam aide, referring to the region’s tens of millions of poor Arabs.”

► “‘People are talking much more freely, which is astonishing,’ says a West European who has lived here for several years.”

► “‘Business is very bad,’ concedes a senior minister. ‘The blockade is hurting.’ Meanwhile, says Information Minister Latif Jassim, ‘morale is very high, and the people are very strong.’” 256

Haber 6

► “The simplest solution may be that proposed by a Saudi prince: ‘We always thought he (Saddam Hussein) was possessed of a pure criminal mentality, but now he is going crazy.’”

► “…according to Paul Rogers, senior lecturer in the Department of Peace Studies at the University of Bradford in England, Saddam has lived on notice that he could expect the same treatment again…”

Haber 7

► “As soon as they (loyalist troops) moved on to other rebellious spots, trouble erupted again ‘like fire under peat,’ as a Western diplomat in Riyadh put it.”

► “‘We would like the people to elect us to implement it,’ explained Abu Bilal al Adib of the al-Dawa party, a sometime sponsor of terrorism.”

► “‘Participation in political parties requires a political maturity that is lacking in Iraq,’ said the Democratic Movement’s al-Durrah.”

► “According to Bashir Samourai, a member of the Democratic Movement, the opposition has been in touch with the Iraqi military.”

Haber 8

► “As the speaker of Iraq’s parliament sarcastically put it, ‘The people of Iraq have decided to play host to the citizens of these aggressive nations as long as Iraq remains threatened with an aggressive war.’”

► “‘The U.N. resolution on sanctions does not support a starvation strategy,’ a senior White House official emphasized.”

► “‘Domestic pressures may bear down on Bush rapidly to use almost an means to free the Americans,’ said a high-ranking British diplomat.”

► “‘I am never willing to sacrifice the life of any American,’ he (Bush) said.”

257

Haber 9

► “If, for example, the embargo takes many months to exert serious pressure on Saddam, says a White House official, ‘Iraq could simply hunker down and wait us out.’”

► “Said former Secretary of Defense and CIA Director James Schlesinger: ‘The President may have gotten himself to a point where he can neither back up nor go forward because he lacks the military capacity to expel the Iraqis.’”

Haber 10

► “‘Your presence here,’ he (Saddam Hussein) told the captives, ‘is meant to avoid war. You are not hostages.’”

► “British Foreign Secretary Douglas Hurd said it was ‘the most sickening thing I have seen for a long time.’”

► “‘Time is now on Saddam’s side,’ says a senior Israeli intelligence officer.”

► “‘He would kill a lot of people,’ says the Brooking Institution’s Judith Kipper, ‘but Iraq would be devastated and he’d be dead. He cannot believe he can win.’”

► “Some experts, like Richard Murphy, a senior fellow at the New York Council on Foreign Relations, think that if such a point is reached, both sides will acquiesce.”

Haber 11

► “‘It is all a bloody mess there, with people running about scared as cats on a griddle,’ reports Mansoor Hassan, 21, a Bangladeshi who was visiting his parents in Kuwait when the invasion started.”

► “‘The Iraqis treated us like dogs and called us pigs,’ says an Egyptian laborer who escaped from Kuwait.”

Haber 12

► “‘Our lives have been destroyed,’ murmurs Thelma Nonatura (a fellow Filipino).” 258

► “‘I have never seen anything like this,’ says Dr. Khaled Abu-Halimeh of the Jordanian Red Crescent Society, who treats 60 patients a day in the makeshift medical tent.”

► “Says Xavier Emmanuelli, president of the French relief organization Doctors Without Borders: ‘These people are hostages of the desert.’”

► “‘Yesterday they gave me one piece of bread and three tomatoes,’ says Mashama Nawaz, 35, Pakistani. ‘I kept telling them I have children to feed, and they kept saying We are sorry’”

Haber 13

► “‘I think this war is crazy and should never have happened,’ says Marine Chief Warrant Officer Guy Hunter Jr., 46…”

► “‘I think our leaders and our people have wrongly attacked the peaceful people of Iraq,’ says Navy Lieut. Jeffrey Zaun,28…”

► “‘America is angry about this,’ said irritated President Bush. ‘If Saddam thought this brutal treatment of pilots is the way to muster world support, he is deadly wrong.’”

► “‘He is a man without pity,’ said British Prime Minister John Major.”

Haber 14

► “Said Perez de Cuellar: ‘I have seen some indications that Iraq would like to find a way out.’”

► “‘It is a cat and mouse game,’ said British Foreign Secretary Douglas Hurd in a remark about Saddam’s treatment of the hostages.”

► “‘He hopes that after a while everyone will get used to Kuwait’s being under Iraqi control,’ said an Iraq expert who advices the U.S. military on Saddam.”

► “‘I hope we will come out of the war mind-set,’ said French President François Mitterrand, ‘but I have not seen obvious signs over the past few days of an improvement in the situation.’” 259

► “‘That demand tells us that Saddam Hussein still doesn’t get it,’ said a senior White House official.”

► “Said Bush: ‘I think the world would demand that there be no chance of another invasion the minute this ended.’”

Haber 15

► “‘If the nations of the world, acting together, continue as they have been, we will put in place the cornerstone of an international order more peaceful than any that we have known’ said Bush in Helsinki. Added Secretary of Defense Dick Cheney: ‘I think we are clearly writing a new chapter in the history of 20th century.’”

► “Says Richard Murphy, senior fellow at the Council on Foreign Relations: ‘There are a number of silken ropes around us.’”

Haber 16

Haberin kaynağı Amerika Birleşik Devletleri 39. Başkanı Jimmy Carter’dır.

Haber 17

► “‘When [Bush] saw us last month,’ says a senior Kuwaiti official, ‘we were told we would hear and see a lot of things that might be upsetting but that he was not going to give in and that in the end it will be important for the world to believe we have spared no effort to bring Saddam to his senses.’”

► “‘Do you want to know what would probably happen if Saddam retreated to that remote part of Kuwait?’ asks a White House aide.”

► “‘He (Saddam Hussein) believes in American weakness and sees everything through that prism,’ says an Egyptian official.”

Haber 18

► “‘We consider that the responsibility for the Arab conflicts falls on Israel and the Zionists’ he (Saddam Hussein) warned.” 260

► “To a Mexican television interviewer, Saddam vowed that the al-Sabah family, deposed by the Iraqi invasion, will ‘never again rule’ Kuwait.”

► “Asked to comment on Le Figaro’s story, the Deputy Speaker of Iraq’s parliament gave a tantalizing reply: ‘We entered Kuwait because the people demanded it. In Iraq it is the people who decide.’”

► “‘The U.S. attack will be something entirely outside Saddam’s realm of experience,’ says former Army Chief of Staff General John Wickham.”

Haber 19

► “‘I really hope we can find a peaceful and political solution,’ U.S. Secretary of State James Baker said in a TV interview last week.”

► “‘There will be nothing in our message indicating that we are ready to float any kind of deal,’ said a senior Bush administration official.”

► “‘War in the gulf,’ said German Foreign Minister Hans-Dietrich Genscher, ‘is by no means unavoidable.’”

Haber 20

► “[James] Baker said Iraq must quit Kuwait without conditions or face war. [Tarık] Aziz insisted the gulf conflict must be solved in conjunction with all Middle East problems.”

► “‘The window for peace has not widened, but neither has it been slammed shut,’ said German Foreign Minister Hans-Dietrich Genscher.”

► “‘Saddam needs to look like he’s standing up to the United States,’ said a White House official…”

► “Says French President François Mitterrand: ‘I respect Mr. Bush, but I do not feel myself to be in the position of a second-class private obliged to obey his commander in chief.’”

► “Late last week Iraqi Information Minister Latif Nassif Jassim told TIME his country was ‘psychologically prepared’ for peace talks.”

261

Haber 21

Haberin kaynağı S.S.C.B. Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un kişisel danışmanı Yevgeni Primakov’dur.

Haber 22

► “‘We are ready,’ is all that Brigadier General Mike Myatt, commander of the 1st Marines, would say.”

► “‘I look at the scenarios,’ says an Army colonel, ‘and I just don’t see where Saddam’s army is going to hide.’”

► “Each Apache is equipped with eight laser-guided Hellfire antitank missiles, and, says a maintenance officer, ‘each Hellfire’s a dead tank.’”

► “‘Saddam might yet regret having given us time to get ready,’ said Sergeant First Class Donna Munyon, 33, of McHenry, III.”

Haber 23

► “‘Sophistication has worked heavily in our favor,’ said Powell’s predecessor, Admiral William Crowe after the military claimed astonishing success.”

Haber 24

Haberin kaynağı TIME muhabirleri Sue Butler, Jerry Hannifin ve Lara Marlowe’dur.

Haber 25

► “Western terrorism experts believe Saddam could be especially interested in one of the prisoners, Mustafa Badreddin, a Syrian-trained explosives expert who is the brother-in-law of Imad Mughniyad, a Lebanese terrorist and suspected kidnapper identified as the mastermind behind the 1985 hijacking of TWA Flight 847.”

262

Haber 26

Haberin kaynağı 15 Mayıs Örgütü tarafından 31 Ağustos 1982 tarihinde Cenevre’de bulunan Noga Hilton Oteli’ni bombalamakla görevlendiren; fakat daha sonra bu eylemden vazgeçip Amerikan Büyükelçiliği’ne giderek olayı anlatan ve terörist eylemleri terk ettiğini açıklayan Filistinli Adnan Awad’dır.

Haber 27

► “Says a former member of Saddam’s feared secret police, the Mukhabarat: ‘There are teams outside Iraq ready to do many things. About %80 of Iraqi embassy personnel overseas work for the Mukhabarat.’”

► “‘If the FBI suspects somebody, go get them,’ says Fozi Ahoury. A San Diego businessman who was questioned last week. ‘But don’t go after people because of their ancestors.’”

► “William Baker, assistant FBI director for criminal investigations, says agents are merely putting out the word that Arab Americans should contact the FBI if they come across any information that might prevent a terrorist act.”

Haber 28

► “The spill is ‘in enemy territory,’ says Marine Major General Robert Johnston, the U.S. Central Command’s chief of staff. ‘We can’t just go in and shut it off.’”

► “‘Massive oil spills could turn this body of water into a virtual dead sea,’ says Brent Blackwelder, vice president of Friends of the Earth.”

► “‘The eco-systems are endangered anyway,’ says Frank Barnaby, former director of the Stockholm Peace Research Institute.”

► “‘You would need a direct hit to splatter the stuff around,’ says Thomas B. Cochran of the New York City-based Natural Resources Defense Council.”

Haber 29

► “‘We learned in the Exxon Valdez cleanup that you can’t control the oil but you can exclude it from a small area,’ says Andy Bayliss, a consultant involved in the Alaskan effort.” 263

► “Ecologists say this particular stretch of the planet is extraordinarily sensitive to upheaval.”

► “‘It takes three to five years for the water to be flushed out,’ says Abdul Aziz Abu Zinada, Secretary General of the Saudi National Commission for Wildlife Conservation and Development (NCWCD).”

► “… ‘the fetch of the waves is not high,’ says John Grainger, a British scientist working with NCWCD, ‘so wave action is not very cleansing.’”

Haber 30

► “‘There is a real danger to human life,’ says a Western diplomat in Riyadh. ‘When the winds stop, a lot of people are going to die.’”

► “‘The monsoon is too large and powerful a global phenomenon to be affected by one local event,’ says Vasant Gowariker, a monsoon expert at India’s Department of Science and Technology.”

► “‘I don’t think we can tolerate this happening again,’ says Michael Renner, senior researcher at the Worldwatch Institute.”

Haber 31

► “‘Our patriotic impulse is also a moral impulse,’ says Professor John Schutz, who teaches a history course at the University of Southern California called Patriotism and American Spirit.”

► “‘In earlier wars, even in Vietnam, it took months and years for public opinion to shift,’ says a senior White House official.”

► “‘Americans have a very difficult time understanding and accepting limited war,’ says UCLA (University of California, Los Angeles) history professor Robert Dallek.”

► “‘To win the war we’ve got to hit ’em on the ground,’ says Isaac Freeman, a delivery truck driver in Washington.”

► “‘This is a real legacy of Vietnam,’ says Boston business consultant Jack Caldwell.” 264

Haber 32

► “‘This largely puts Vietnam behind us,’ says political-science professor Joe Cooper of Rice University.”

► “In Vietnam says Tip Hale, a Chicago insurance salesman: ‘we didn’t have a cause that united everyone.’”

► “‘Anyone will have to think twice about messing with the U.S. again,’ says Detroit advertising executive William Miller, who had initially opposed the gulf war.”

Haber 33

► “As a consequence, says Anthony Cordesman, professor of national security studies in Georgetown University (and now something of a minor celebrity as a result of his sophisticated military analysis on ABC television), the Pentagon can boast of an ‘unprecedented level of professionalism that in every way is a superior to the old conscript.’”

Haber 34

► “‘After Vietnam,’ says Lieut. General Calvin Waller, deputy commander in chief of the Central Command in Saudi Arabia, ‘most of the military men who decided to stay soldiers said to themselves, We have to do something different.’ ”

► Says Lieut. General John J. Yeosock, commander of the Army units in the gulf: ‘I have fewer disciplinary problems commanding a third of a million troops now than I did in 1973 commanding 1.000 men.’”

► “‘Killing enemy tank is something of a letdown,’ says Sergeant Tom Cavanaugh of the 2nd Armored Division’s Tiger Brigade. ‘I got two kills, and it was just like we trained for.’”

Haber 35

► “But he (Iran’s spiritual leader, Ayatullah Ali Khamenei) said, it was the duty of the other states of the region to settle the conflict. ‘Anyone who fights America’s aggression,’ Khamenei went on, ‘has engaged in a holy war in the cause of Allah, and anyone who is killed on that path is a martyr.’” 265

► “… the U.S. commander in the gulf, General H. Norman Schwarzkopf, says shipments are behind schedule, and it will be a month before all the heavy armor en route is actually delivered.”

► “Kohl (German Chancellor) said he would push for constitutional changes that would permit military participation in U.N. peacekeeping operations.”

Haber 36

► “‘Our mission,’ says Colonel Ibrahim Al-Wami, the unit’s (Kuwaiti army brigade) deputy commander, ‘is to return to Kuwait.’”

► “‘The Arab forces complicate Saddam’s problems if he chooses to go south,’ says retired U.S. Army Lieut. General William Odom, now an analyst with the Hudson Institute in Washington. “They complicate ours if we choose to go north.”

► “… ‘If they never fire a shot,’ says Jeffrey Record, a Washington military analyst, ‘they are worth their weight in gold.’”

Haber 37

► “Said General Gilbert Forray, the [France] army Chief of Staff: ‘We can never emphasize enough the excellence of our men and materiel.’”

► “Lieut. General Peter de la Billiere, commander of British forces, called the alliance’s grand-slam performance ‘one of the greatest victories that we’ve ever experienced, certainly in our lives and possibly in history.’”

► “The Saudi-led Arab forces ‘did a terrific job’ in branching a very, very tough barrier system,’ Schwarzkopf said, nothing that they had been ‘required to fight the kind of fight that the Iraqis wanted them to.’”

Haber 38

► “‘It is true that France insists on her differences,’ he (François Mitterrand) said last week, ‘but during combat, when soldiers are down there together, like brothers, fighting for the 266 same cause, when the safety of one depends on that of the other, are we going to engage in games of divergence or opposition?’”

► “‘We will spell out the objectives we consider just, and no one will give us orders,’ he (François Mitterrand) declared a few days before the fighting stopped.”

267

ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : TOPRAK, Yunus Emre Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri : 07/09/1983 Medeni hali : Evli

Telefon : 0531 205 32 33 e-mail : [email protected]

Eğitim Derece Eğitim Birimi Mezuniyet tarihi Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi Devam ediyor Lisans Kara Harp Okulu 2006 Lise Işıklar Askeri Lisesi 2002

İş Deneyimi Yıl Yer Görev 2006-2017 Kara Kuvvetleri Komutanlığı Takım/Bölük Komutanı

Yabancı Dil İngilizce

GAZİLİ OLMAK AYRICALIKTIR... OPRAK

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ

YUNUS EMRE T SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇERÇEVELEME KURAMI BAĞLAMINDA ANABİLİM DALI YÜKSEK KAMUOYU OLUŞTURMA: AMERİKAN MEDYASINDA KÖRFEZ SAVAŞI

ANITIM LİSANS TEZİ YUNUS EMRE TOPRAK İLİŞKİLER VE T HALKLA

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI 2017 TEMMUZ 2017 TEMMUZ