IRAK’TAKİ TÜRKMENLERİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

IRAK’TA TÜRKMENLER’ĠN YAġADIĞI DRAM VE ĠNSANLIK FACĠASI

ALİ KERKÜKLÜ

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ BĠRĠNCĠ BÖLÜM: IRAK TÜRKLERĠ Nüfus ve Yerleşme Irak‟ta Türklerin Tarihi İngiliz Mandası ve Irak Kraliyet Devleti İdaresinde Irak Türkleri Cumhuriyet Döneminde Irak Türkleri 1. Abdülkerim Kasım Döneminde Irak Türkleri 2. Abdülselam ve Abdürrahman Arif Döneminde Irak Türkleri 3. Birinci Baas Döneminde Irak Türkleri 4. Saddam Hüseyin Döneminde Irak Türkleri

ĠKĠNCĠ BÖLÜM: TÜRKMENLERĠN VARLIĞI, COĞRAFYASI, KĠMLĠĞĠ VE TARĠHĠ YOK EDĠLĠYOR Musul Düştü, Halk Kaçıyor 1 Aylık Bebek 3 Gündür Açlıkla Pençeleşiyor 45 Derece Sıcakta Aç ve Susuz Bekleyiş Katliam Korkusu Ayakkabılarını Bile Giymeden... Türkmen Kızları ve Kadınları İntihar Ediyor Peşmerge, Kerkük‟ü İşgal Etti Keyvan Askeri Üssüne Peşmergeler Yerleşti Kırmızı Çizgiler Terk Edildi, Kerkük Gözden Çıkarıldı… Sığınmacı Ailelerin Yaşadıkları Dram Yürek Burkuyor Kıyafetlerini Almadan Evlerini Bırakmak Zorunda Kaldılar Kimse Sahip Çıkmıyor Depolar Türkmenlerin Kampı Oldu IŞİD Peşmerge Kontrolündeki Sincar İlçesini Ele Geçirdi Türkmenler, İki Kez Zorunlu Göçe Maruz Kaldı Çocuklar Ölüyor, Dünya Sessiz Çölde ÖlümKalım Savaşı Geç Kaldınız, Artık Kamp Kursanız da Kalacak Türkmen Bulamazsınız Beşir‟de Yüzlerce Türkmen Katledildi Türkmenler‟e Türkiye Değil Kucak Açtı! IŞİD‟in İnsafına Terkedildiler Beşir de IŞİD Kontrolüne Geçti Ya Ölün Ya Da Göç Edin! IŞİD Türkmen Bölgelerini Hedef Aldı IŞİD Operasyonları Türkmenler İçin Doğrudan Tehdit Oluşturuyor IŞİD, Peşmergenin Elindeki Bölgelere Yönelebilir Barzani'nin Referandum Açıklaması Silah Gücünün Olmaması Türkmenleri Korumasız Bıraktı Yaşanan Krizin en Büyük Kazananı olan Kürtler, Bağımsızlığa Yaklaştı Telafer‟e Susanlar Kobani‟de Neden Feryat Ediyor? Irak‟taki en Büyük Darbeyi Türkmenler Aldı 2

Türkmenler‟i Türkiye Geri Çevirdi Bizi İnsan Olarak Görün Yaşanan Dram Irak‟ta Türkmenlerin Yaşadığı Dram ve Trajediyi Görmüyor Musunuz? Zihnimiz ve Gönlümüz Gazze İle Meşgul Türkmenlerin Sahibi Yok Ölüyoruz, Görün Artık Filistin'in Kaderi, Türkiye'nin Kaderidir Uğradıkları Katliamlar ve Tecavüzler Unutuluyor Türkmeneli'nin de Çığlıklarını Duyun Yazıklar Olsun Bize Kadın Kolları Nerede? Türkmeneli Giderse Sıra Türkiye‟ye Gelir Gözden Çıkarıldılar Hükümet Onları Yok Sayıyor Türkmen Politikası Yanlış Bölgeden Atılıyorlar Bütün Endişem Filistin, Filistin, Filistin! Türkiye (Hükümet), Türkmenleri Petrol ile Tarttı, Petrol Ağır Geldi Bu Coğrafyada Güçlü Olan Hayatta Kalıyor Tazehurmatu‟da Türkmen Direnişi Kahraman Türkmen Kasabası Amirli‟nin Destanı Neden düşmedi ve nasıl direndi Amirli?

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-IRAKLI KÜRTLER, TÜRKĠYE VE IRAK PETROLÜ Kürtler, Kerkük Petrol Sahaları ve Boru Hatlarıda EleGeçirdi Kürtler Kerkük'ün Petrolünü Satıyor Türkiye Üzerinden Kaçak Irak Petrolü İhracatı Barzani Yönetimiyle Gizli Petrol Anlaşması, Kürt devletinin ilk adımı Irak Tahkime Başvurdu Irak Anayasası Ne Diyor? Kaçak Petrole Alıcı Çıkmadı Türkiye Kendi Ayağına Kurşun Sıktı Petrolü İsrail‟e Türkiye‟yle Sattık Türkiye Artık Kerkük Petrolünü İsrail‟e Gönderecek

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-IġĠD VE EL-KAĠDE NĠÇĠN KURULDU? IŞİD‟in Tarihi Saldırı ve Eylemleri Neler? Hedef ve Şemsiye Organizasyonları IŞİD'in Arkasında Bakın Kim Var? Amaç İsrail‟i Korumak Hedef Bölgeyi Kaosa Sürüklemek Herşey Bir Amaç İçin Yaratılır Sihir Sihirbaza Oynanıyor

3

Türkiye (Hükümet), IŞİD‟e Kırmızı Halı Serdi IŞİD Şimdiki Başarısı İçin Türkiye‟ye Teşekkür Etmeli

BEġĠNCĠ BÖLÜM: KERKÜK’ÜN TÜRK KĠMLĠĞĠ Belgelerle Kerkük‟ün Kimliği ve Tarihi Gerçekler Türk Kimliğini Ortadan Kaldırma Çabası Belgelerle Kerkük‟ün Türk Kimliği Milletler Cemiyet-i Meclisine (Konseyine) Sunulan Rapor Türkmen Şehri Kerkük ve Kalesi Kerkük Kalesini Kürtler mi Yaptı? Barzani‟ye Göre Barış ve İstikrarı Garanti Edecek En İdeal Yol Kardeşlik ve Eşitliktir!!!! Irak Türklerinin Nüfus Durumu Kerkük‟ün Tarihi Yapıları Kerkük‟ün Türk Kimliği Neden Yok Edilmeye Çalışılıyor? Kerkük‟e Yerleştirilen İthal Kürtler Irak'ın Geleceğinde Pazarlık Konusu Kozu: Kerkük Kerkük Olmadan Asla! Kerkük Kürtleşmeli! Türkmenler gitmeli! Kerkük‟ü Kimseye Yamamayın! Sözde Kürdistan Birleşince, Sizce Türkiye‟nin Birliğini Devam Ettirmek Mümkün Olur Mu? Türkmenlerin Kaderini Kürt Gruplarına Teslim Etmek Ahlaki, Vicdani ve İnsanimidir? Irak Türkleri Ata Toprağını Asla Terk Etmez!!! Irak Türkmenleri İnsan Sayılmıyormu?

ALTINCI BÖLÜM: KERKÜK KATLĠAMI Kerkük Katliamını Unutmadık! Ayaklarına İpler Takarak, Motorlu Araçlarla Cesetleri Sokak Sokak Sürüklediler

YEDĠNCĠ BÖLÜM: BÖLGEDE OYUNUN ADI; PETROL VE ÜLKELERĠ PARÇALAMAK Kerkük‟te Kanlı Petrol Savaşının Kirli Oyunları Bir Damla Petrol Bir Damla Kandan Daha Değerlidir! Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)Hangi Ülkeleri Kapsıyor? Kerkük – Hayfa Boru Hattının Yeniden Hayata Geçirilmesi Projesi Irak Petrolünü Kerkük‟ten Akdeniz Limanlarına Taşımak İçin Döşenen Boru Hatları Zengin Petrol Yatağı Kerkük Türkiye Irak‟ın Kuzeyindeki İnsanlara Yardım Dağıttı ve “Bölgenin” Alt Yapısını Kurdu Sıra Türkiye‟de! Asıl Hedef Toprak ve Bir Kürt Devleti Kurmak Irak'taki Senaryonun Aynısı Türkiye'de Sahneye Konuluyor Edip Başer: Hedef Büyük Kürdistan PKK´ya Erzak Götüren Askerin Görüntülerini Ralston‟a İzlettik Büyük Ortadoğu Projesi Devam Ediyor Kürtler, Sizi de Parçalarlar İsrail, Irak'ın Kuzeyinde bir Kürt Devleti İstediğini Artık Gizlemiyor

4

ABD için Önemli olan Stratejik Çıkarlarıdır İsrail‟in “Kürt Operasyonu” CIA Ajanları Irak‟ın Kuzeyinde DIA‟nın Görevi Nedir? ABD, Özgürleştirilmiş Irak‟tan Çekildi! Amerika‟nın Irak Fiyaskosu Irak‟ın Tarihi Yağmalandı Irak İşgalinin Gerekçesi Petroldü

SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM-GĠZLĠ TARĠH: ĠSRAĠL KÜRT ĠLĠġKĠLERĠ İsrail ile Kürtler Arasındaki İlişkiler Sürüyor Gizli İlişkinin Başlaması ve Tarihi Süreç İsrailli Subaylar Peşmergeleri Eğitiyor Mossad Irak‟ta Cirit Atıyor Irak‟ın Kuzeyinde Görev Yapan Mossad Başkanları Kürtlerin İlan Edilmemiş Genel Kurmay Başkanı Mossad Generali: Aliayzar Jeffrey(Eliezer (Geizi) Tsafrir) Barzani ve Mossad Bağlantısı

İthaf:

Topraklarını can ve kanları pahasına savunan, dünyaya kahramanlık destanı yazdıran Şanlı Amirlilere….

5

ÖNSÖZ

3 milyon nüfuslu Irak Devleti içinde Türkmenler; Araplar ve Kürtler ile birlikte üç “asli unsur”dan birini oluşturmaktadır. Türkmenler, en eğitimli, kültürel düzeyi en yüksek ve şehir hayatına en alışkın etnik unsurdur. Buna rağmen önce “Araplaştırılma”, şimdilerde ise “Kürtleştirme” politikaları ile Türkmen varlığı ortadan kaldırılmaya ve kimliği yok edilmeye çalışılmaktadır. Buna ilave olarak Türkmenler, bir boyutu ile “katliamlara”, bir boyutu ile de “etnik temizlik hareketlerine” varacak düzeyde insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya kalmışlardır. Dünya, bütün bu yaşananlara kulaklarını tıkamış, adeta gözlerini kapatmıştır. Irak Türkleri‟nin Irak rejiminden beklentileri neydi? Irak‟ta yaşayan diğer toplumlar gibi Türkmenler de kendilerine siyasi, sosyal ve kültürel hakların tanınması ve insanca yaşama hakkı talep ediyorlardı.

Türkmenler, yıllardır binbir çeşit baskı, eziyet, işkence ve katliamlara maruz kalmaktadır. Ne yazık ki bugün bile bu çileleri bitmeyip, korku altında yaşamaya devam etmektedirler. Bugün Türkmenlerin yurtları, yaşadıkları yerler bazı grupların işgali ve istilası altındadır.

ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmesi ile 10 Nisan 2003‟ten beri Irak‟ta Türkmenleri sindirmek ve yıldırmak için Türkmenlere yönelik bombalı saldırılar düzenlenmektedir.Kamunun üst düzey Türkmen yetkililerine ve sivil kuruluşlara yönelik bombalama eylemlerinin yanında tutuklama, tehdit, suikast, sivilleri öldürme, göçe zorlama, mallarını ele geçirme, soygun ve fidye istemek için Türkmenlerin kaçırılmaları olayları bölgede yaşanmaktadır. Yani Türkmenleri dünyanın gözü önünde bölgeden arındırmak istemektedirler.

10 Haziran 2014 tarihinde Irak‟ta iç karışıklıkların başladığı günden itibaren yaklaşık 1 milyon 200 bin insan evini terk etmek zorunda kaldı. Musul´un düşmesiyle birlikte önemli bir bölümü Türkmenlerden oluşan 375 bin kişi evlerini terk etti. Irak'ta yaşanan krizin en büyük kurbanı olan Türkmenler, doğup büyüdükleri topraklarda soykırıma uğrayıp, canlarını kurtarmak için yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda bırakıldılar.

Irak tam bir kaos ve göç dalgasıyla karşı karşıya kaldı ve bundan en çok etkilenenler ise pek gündeme gelmeyen Türkmenler oldu. Yüz binlerce Türkmen çöllerde, dağlarda ve yollarda cehennem sıcağında kendilerine barınacak yer aradılar. Güneşin altında günlerce bekleyen Türkmenler, kamyon, otomobil ve minibüslerle bir yerden bir yere gitmeye çalıştılar. İki üç aileyi birlikte küçücük arabalara tıkıştırılmış şekilde görmek sıradan bir durum haline geldi. Türkmenler Irak‟ın içlerinde göç hâlinde iken panik hâli içerisindeydiler.

Irak Türkleri,Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve peşmerge arasında kültürel soykırım ve kitlesel soykırım tercihleri arasında bırakılmış, yüz binlerce Irak Türk‟ü, ölüm ve zorunlu göç arasında sıkışıp kalmıştır. Irak Türklerinin can ve mal güvenliği, Türkmeneli‟nin şeref, namus ve iffeti yok edilmeye çalışılıyor.Türkmenleri dünyanın gözü önünde bölgeden arındırılıyorlar. Türkmenlerin karşı karşıya kaldığı olaylar açıkça kıyım ve etnik temizliktir.

IŞİD, Türkmen illerinde katliam yaparken; Peşmerge de Türkmenlere zulmederken; Türkiye'de "Türkmen" ismine sahip çıkma manasında hareket eden bir hükümet yetkilisi dahi yoktu.

İnsan hakları konusunda faaliyet gösteren tarafsız ve bağımsız yabancı kuruluşların dahi durumlarına dikkat çektikleri Türkmenlerin sorunlarına yeterince ilgi göstermeyen ülkelerden biri 6 de Türkiye‟dir. Kamuoyunda sempati yaratmaya yönelik ufak adımlar dışında son yıllarda Türkiye‟nin Türkmenler konusunda somut bir politika geliştirememiş olması son derece üzücüdür.

Dünya petrol üretiminin %72‟ si “Büyük Ortadoğu” diye adlandırılan bu bölgede üretilmektedir. İstatistik rakamlara baktığımızda en az 200 yıl daha enerji olarak Petrol ve Gaz‟a bağımlı olunacağından ve bu enerjinin neredeyse hepsinin Büyük Ortadoğu‟da bulunması bu bölgeyi başlı başına bir hâkimiyet arenasına dönüştürmektedir.

Bugün “stratejik ortak” olmakla övünülen emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi‟nin (BOP) en önemli adımı, tüm dünya petrol rezervlerinin bulundukları ülke halklarının değil emperyalizmin tekeli altına alınması, dağıtımının yine aynı güç tarafından denetlenmesidir. Okyanus ötesinde hazırlanan ve 27 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi öngören Büyük Ortadoğu Projesi, bu coğrafyada adım adım uygulanmaktadır.

Irak küresel düzeyde sahip olduğu 505 milyar varil toplam petrol rezervi ve çıkarılabilir 143,1(133,8)milyar varillik rezervle, dünyada Suudi Arabistan‟dan sonra en büyük ikinci petrol rezervine sahip ülke konumundadır. Görüldüğü gibi bugün Irak, dünyanın en büyük ikinci petrol rezervine sahip bir ülke. Bu ülkede petrol olduğu sürece huzur da olmayacaktır.

1936 yılında İngiliz Başbakanı Winston Churchill'in: “ Bundan sonra bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir” sözünde küresel güçlerin petrol stratejisinin şifreleri de yatıyor. Petrolün kıymetini anlayan Batılı ülkeler kaynaklara sahip olabilmek için Ortadoğu‟yu kan gölüne çevirdiler.

ABD Eski Dışişleri Bakanı James Baker, 2003 Haziran'ında Mısırlı gazeteciyazar Cihan El-Tahri'ye verdiği demeçte şöyle diyordu: "Körfez'in enerji rezervlerine ulaşmayı güvence altına alacak bir politika benimsedik. Çünkü bu olmazsa, Amerikan ekonomisi sarsılır. Ekonomi sarsılırsa insanlar işlerini kaybeder, insanlar işsiz kalırsa, yönetimler de siyasal desteklerini yitirirler. Saddam'ın Kör- fez'deki enerji kaynaklarını ele geçirmesine seyirci kalsaydık, bu dediklerimin hepsi olacaktı. Birinci Körfez Savaşı'nın da gerçek nedeni bu, ikincisinin de!"

Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük, bölgesel ve uluslararası bir öneme sahiptir. Resmi rakamlar bu kentin, dünya petrol rezervinin yüzde 7,5‟ine sahip olduğunu teyit ediyor. Kerkük‟te Petrol zenginliği olmasaydı Kerkük böylesinin önemi artar mıydı? Kerkük petrol kurbanıdır ve faturasını da insanlar canları ile ödüyor.

Türkmenleri, Irak‟ın siyasi sahnesinden silmek isteyen Kürt gruplar, Türkmenlerin yaşadıkları bölgeleri Kürtleştirmek ve ele geçirmek için tüm güçleri ile çalışıyorlar. Dış güçlerin hedefi bölgede bir Kürt devleti (ikinci bir İsrail) kurmaktır. Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük olmadan, Kürt devleti kurma fikri bir anlam ifade etmiyor. Kuracakları devleti yaşatabilmek için bölgenin kalbine ve tüm hayat damarlarına mutlaka sahip olmak gerekiyor. Bunun bilincinde olan Kürt grupları, Kerkük‟ü ele geçirmek ve Kerkük‟ü Kürtleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Kürt grupların son yıllarda Türkmen şehri Kerkük´ü zorla ele geçirmek için uyguladığı sistemli çabalar herkesin malumudur. Tapu ve nüfus daireleri yakıp yıkılıp, tarihi Türk mezarları parçalanıp, Türkmenler zulümlerle yıldırılmaya çalışılırken;Türkiye, İran ve Suriye‟nin Kürt Bölgeleri‟nden gelen 700 bin Kürt Kerkük´e yerleştirilmiştir. Türkmenler ancak dillerinden, kültürlerinden hatta evlatlarının canlarından feragat etme şartlarıyla Kerkük´te kalabilme hakkına sahip olabilmişlerdir. Kürt grupların ortak nihai hedefi, Türkmenleri Iraktan çıkarmak ve bölgede bulunan petrol

7 yataklarına hâkim olmaktır. Kerkük‟ün Kürtleştirilmesi ise bu hedefe giden adımların en önemlisidir. Bu durumun gerçekleşmesi halinde, Kürtlerin büyük ideali “Büyük Kürdistan”ın dört yöne (Irak, Türkiye, İran ve Suriye) genişlemesinin önündeki en büyük engel de ortadan kalkmış olacaktır.

Türkmenler, bin yılı aşkın bir süredir Irak topraklarında yaşamaktadırlar, köklü geçmişi, ülkede bıraktığı zengin tarihî ve kültürel mirası günümüzde bile halen daha canlılığını korumaktadır.

Türkmenleri kim koruyor? Maalesef hiç kimse. Türkmenler, kendi kaderlerine terk edildiler.

İsrail, Irak‟ın kuzeyindeki Kürt isyancı gruplar ile 1950‟li yıllarda yakın ilişki kurmuştur. İsrail, Irak devletine karşı yapılacak isyanda kullanılmak üzere Iraklı Kürtlere büyük miktarda savaş malzemesi, silah, mühimmat, cephane ve askeri eğitim vermiştir. Irak‟ın kuzeyinde topladığı Kürt peşmergeleri, uzman eğiticiler kullanarak eğitmiş ve Kürtlere yardım etmek için maddi ve manevi her türlü desteği sağlamıştır. Her adım, İsrail‟in stratejisi ve menfaatleri çerçevesinde atılmıştır. İleride kurulacak kukla bir Kürt Devleti‟nin İsrail üzerinde Araplar tarafından kurulan baskıyı hafifleteceği hesapları yapılıyordu. İsrail, Kürt işbirlikçilerine Irak ve bölgedeki ülkeler hakkında istihbarat toplaması karşılığında bütün imkânlarını seferber etmiştir. Bu amacının gerçekleştirilmesinde de en önemli kartı her zaman için Kürt gruplar olmuştur.

IŞİD‟in arkasında bakın kimler var? Rusya'ya sığınan ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve ABD ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) eski çalışanı Edward Snowden‟ınverdiği bilgilere göre: “IŞİD, bölgede İsrail'in güvenliğini tesis ediyor. ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratları, dünyadaki bütün terörü „eşek arısı yuvası‟ adlı bir strateji ile bir araya getirmeye çalışıyor. Üç ülke böylelikle dünyanın her hangi bir noktasında ajanları tarafından yönetilen yerel bir terör örgütü sayesinde hem enerji kaynaklarına ulaşmayı hem de bölgelerdeki siyasi boşluğu doldurmayı hedefliyor.” diye vurguluyor.

İsrail'i korumak için, Ortadoğu'da İsrail'e karşı olan grupların kendi içlerinde savaştırılması, İslami değerlere zarar veren ve bölgeyi kaosa sürükleyen IŞİD'in ise İsrail hakkında hiçbir açıklamada bulunmaması ve sürekli savunmasız insanları hedef alması dikkat çekiyor.

Ali Kerküklü

Kerkük-2015

8

ESSĠZ ÇIĞLIK S

Ben bir çocuğum Ümitsizlik kanıma işlemiş İliklerimden acı bir tat geçmiş Işıltısını kaybeden gözlere sahibim.

Ben bir çocuğum Karanlığın tam ortasında Yalnız ve ürkek bir çukurda Elimde solmuş bir çiçeğe sahibim.

Ben bir çocuğum Dudağımda acı bir gülümseme Yüreğimde buruk bir neşe Öksüz bir bedene sahibim.

Ben bir çocuğum Elimde meşin yuvarlak Yok olmuş içimde umut Onu sektiremeyen bir ayağa sahibim.

Ben bir çocuğum Kapana kısılmış duygularla yaşıyorum Yaşamın soğukluğundan tırsıyorum Arkama bile bakmadan kaçıyorum

Ben bir çocuğum Dünya üzerindeki nimetleri bırakıyorum Aç gözlü olmaktan korkuyorum Acımasızlığın tadına varamıyorum.

Ben bir çocuğum Zannederler ki ben hiçbir şey görmüyorum Yargılamıyorum, anlamıyorum, sezmiyorum Ben herşeyi içimde yaşıyorum.

Ben bir çocuğum Yüzüm Bombaların arasında Gülümsüyor hayata...

9

BĠRĠNCĠ BÖLÜM: IRAK TÜRKLERĠ

Nüfus ve YerleĢme

Günümüzde Irak sınırları içinde yaşayan ve Türkmen olarak tanımlanan yaklaşık 2.5 ila 3 milyon civarında bir Türk topluluğu bulunmaktadır. Nüfus itibarı ile Araplar ve Kürtlerden sonra üçüncü büyük topluluğu oluşturan Irak Türklerinin yerleşim bölgeleri; Irak'ın kuzeybatısından başlayarak güneydoğusunda İran sınırlarına kadar uzanan, zengin yeraltı petrol, maden, yerüstü su kaynaklarına, ılımlı iklim koşullarına sahip coğrafi bölgenin üzerine yayılmıştır.

1988 yılında Irak‟ta yayınlanan devlet istatistiklerinde yer alan bilgilere göre Irak‟ta kilometre kareye düşen nüfus yoğunluğu 42 kişi, ortalama doğum oranı % 4.5, yıllık nüfus artış hızı % 3.7, doğurgan kadına düşen ortalama çocuk sayısı 7, ölüm oranı % 87‟dir. Bu istatistik verilere göre yapılan nüfus yansıtımı 1976 sayımında 11.505.000 iken, 1988‟de Irak Planlama Başkanlığı verilerine göre 18.100 olarak bulunmuştur.

Irak‟ta yapılan tahminlerde ise yine aynı sonuç alınmıştır. Buradaki rakamlardan yola çıkarak “1921, 1926, 1947, 1957, 1969 ve 1965 yılları” içerisinde yaşayan etnik yapıya göre elde edilen nüfus oranları; Hıristiyanlar % 3, Türkler % 16, Kürtler % 18, Araplar % 63 olarak ortaya çıkmaktadır. Bu oranlara göre nüfus sayısı 18.100.000 iken Irak‟ta yaşayan etnik kimliklere göre nüfus sayıları; Hıristiyanlar 546.000, Türkler 2.880.000, Kürtler 3.240.000, Araplar 11.444.000‟dir.(Hangi yıl) Irak Planlama Bakanlığı verilerine göre, 2000 yılı için Irak‟ın nüfusu 20.000.000 olarak gösterilmektedir. Bu rakamı doğru kabul edersek Irak‟ta Türkmenlerin nüfusunun 3.200.000 civarında olması gerekir.1

Irak Türkmenleri, Irak‟ın kuzeyinden itibaren Telafer, Musul, Erbil, Altunköprü, Kerkük, Tuzhurmatu, Kifri, Kara Tepe, Hanekin, Mendeli ve Bağdat‟ın güneydoğusunda bulunan Bedre‟ye kadar uzanan bir şerit üzerinde yaşamaktadırlar.Tarihsel olarak Türkmenlerin yaşadıkları bölgelere Türkmeneli adı verilmiştir. Türkmenlerin nüfus yoğunluğu daha çok petrol zengini Kerkük şehrinde bulunmaktadır.

Türkmeneli adı açısından: Musul müzakerelerinde, Telafer‟den başlayarak, Erbil, Kerkük üzerinden Bağdat‟a uzanan ve Türklerin meskûn olduğu sahanın adı bile İngilizlerin aleyhine olmuştur. Çünkü İngilizler geçmişte yapmış oldukları uluslararası antlaşmalarla bu bölgenin Irak‟tan ayrı bir bölge olduğunu kabul etmiştir. Gerçi bölgenin tamamı için değil ama Erbil, Kerkük üzerinden Bağdat‟a ulaşan ve “Tarik-i Kebir” adıyla bilinen saha “Türkmeneli” diye adlandırılmıştır.

William Guthrie adlı bir İngiliz coğrafyacısı tarafından 1785‟te çizilen haritada bugünkü Türkiye, Turchia veya Turcomania diye adlandırılmışken, haritanın sol alt köşesinde ise İngilizce olarak: “Arap bölgelerinde ve Asya‟da Türkler konusunda dakik bir harita, en yetkililerden alınan bilgilerle çizilmiştir.” Harita‟da bugünkü Irak‟ın Kuzeyi büyük ölçüde ve sarı renkli olarak “Turcomania” diye gösterilmesine karşılık, “Kürtlerin yaşadığı bölge” ise Süleymaniye‟den başlayarak Batı İran‟ın bir bölümünü kapsamaktadır. Kerkük şehri ise “Karkuk” diye ve “Turcomania” bölgesinde yer almıştır.2

15.Cengiz Eroğlu, “Irak’ta Türkmen Var Mı?”, Global Strateji, S.1 (İIkbahar, 2005), Ankara, 2005, s.79. 2(Guthrie, 1937: 2; Ortaylı, 2006: 85; Kerküklü, 2008: 13). 10

Amerikalı tarihçi G. Le Strange tarafından 1930‟da çizilen ve “Doğu Halifeliğinin Alanları, Müslüman Fatih Timur Zamanında Mezopotamya, İran ve Orta Asya‟dır” açıklamasına yer verilen harita‟da Türkmeneli bölgesi “Alcazireh Province” diye gösterilirken, “Kürtlerin yaşadığı bölge” ise günümüz İran sınırları içinde ve batı bölgesinde yer almıştır.3

Görüldüğü gibi, Musul müzakerelerinin yapılmasından çok önce ve hatta Ankara Irak’taki Türkmeneli (Turcomania). Harita 1785 Antlaşması‟ndan sonra bile bir dönem Ġngiliz Coğrafyası William Guthrie yapımıdır. “Türkmeneli” adı kullanılmıştır. Bu durum elbette İngiliz siyasetinin temel iddialarını ortadan kaldıracak mahiyette ve sağlamlıktadır. Türk resmi belgelerinde “Türkmeneli” adı yeterince yer almadığı gibi zamanla literatürdeki etkisi de tamamen azalmıştır.

Irak’ta Türklerin Tarihi4

Irak Türkleri ya da Irak Türkmenleri, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nden ayrılmış, Irak adı ile kurulan devletin vatandaşları olarak varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Osmanlı döneminde bu insanlar hakkında uzun yıllar "Türkler" diye söz edilmiştir. Ancak Lozan Konferansı sıralarında İngiliz heyeti "Türkmenler" olarak ifade etmişlerdir. Buna karşılık olarak Türk delegesi başkanı İsmet İnönü Türkmen ile Türk'ün eşanlamlı olduğunu ve Türkiye Türklerinin de Türkmen olduklarını savunmuştur. 1923 Lozan ve 1926 Ankara Antlaşmaları‟nda "Musul Türkleri" ifadesine yer verilmiştir. 1959 yılında Abdülkerim Kasım'ın yönetimi ele geçirmesinden sonra Irak'ta yaşayan Türklere "Türkmen" denilmeye başlamıştır. Türkmenler sadece Irak‟ta değil, Anadolu‟dan Kafkasya‟ya, Balkanlardan Suriye ve Filistin‟e kadar birçok coğrafyaya yayılmışlardır. Hatta Afganistan‟da ve İran‟da Türkmen boyları bulunmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, toprakları İngiliz işgaline uğrayan Musul, Kerkük ve Erbil Türkmenlerinin ileri gelenleri, istilacı güçlere karşı mücadele etmek için, hemen harekete geçmişlerdi. Anadolu toprakları üzerinde yürütülen Milli Mücadele'ye paralel olarak başlayan, bölgedeki hareketler, gücünü yine Anadolu'dan alıyordu. İlk olarak, İngilizlerin, halkı Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmalarını önlemek için, acil biçimde önlemler alınmaya başlandı. İngilizlerin bölgedeki siyasi hakimleri, para vererek elde ettikleri bazı aşiret reislerini yanlarına çekmek için büyük gayret gösteriyorlardı. Buna karşılık, Türklerin ileri gelen liderleri, İngilizlerin bu gayretlerini boşa çıkarmak için, olağanüstü çaba harcıyorlardı. Bunların arasında Erbil Türklerinin çok sevilen ve sayılan din âlimi Küçük Molla Efendi (1867-1943)'nin, halkı İngilizlere karşı

GUTHRİE, William. (1937) A General History of the World, New York.,ORTAYLI, İ (2006) Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, İstanbul. 3(Nakip, 2007: 174) , Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007. 4 Cengiz Eroğlu, araştırmacı-yazar.

11 mücadeleye davet eden ve işgalcilerin propagandalarına karşı uyanık olmaya yönelik konuşma ve sohbetleri, büyük etki gösteriyordu.5Irak‟ta yaşamını sürdüren Türkler Orta Asya bozkırlarından Batı‟ya doğru sel gibi akıp gelen Türkmen boy ve oymakları Anadolu‟ya yerleşmeden önce bugünkü Irak‟a yerleşmişlerdir.6 Nitekim Osmanlı Arşiv belgelerinde bölge ile ilgili vesikalarda bu hadise önemle vurgulanmaktadır. Örneğin; Dâhiliye Nazırlığından (İçişleri Bakanlığı) Sadarete gönderilen 20 Ağustos 1330(M. 1914) tarihli belgede Telafer Halkı hakkında verilen bilgilerde, Anadolu‟dan önce Telafer‟e yerleştirildiği vurgulanmaktadır. Türkler, aralıklı olarak Musul ve Kerkük bölgesine gelerek yerleşmeleri sonucu, Irak‟ta büyük ve önemli bir Türk varlığı ortaya çıkmıştır. Bölge çok çeşitli Türk unsurlarından meydana gelmektedir. Bu düşünceyi destekleyen en büyük delil bölgede kurulmuş olan Türk devletleri ve beylikleridir.7

Ancak Irak‟ta Türk varlığının en eski kanıtını veya belgesini ortaya koymadan önce bu konu hakkında daha önce yazmamıza rağmen8 ne yazık ki, bazı kaynaklar Irak‟ta Türk varlığının tarihini H.54(Miladi 106) yılına bağlamaktadır.

Evet, H.54(M. 673-674) yılında da Irak‟a Türkler gelip yerleşmişlerdir. Hilafet merkezi olan Irak‟ta görünmeleri Emevî Devletinden sonra Abbasî Devleti döneminde de devam etmiştir. Zira Türkler‟in Irak‟a yerleşmeleri uzun vadede olmuş ve çeşitli dönemlerde bu bölgeye akın akın yerleşmişlerdir.Ancak Irak‟ta Türk varlığını gösteren en eski belge bunlar değildir. En eski belge ünlü Arap tarihçisi Yakut El-Hamavî‟nin “Mu‟cemu‟l-Buldan” adlı eserinde bulunmaktadır.9

Bu kaynak eser bize Halid bin Velid komutasındaki İslam Ordusunun Irak‟ı fethederken karşısına ilk olarak Furslar‟ın (Farslar) değil, Türkler‟in çıktığını göstermektedir. Ve bu eserde Banukya Antlaşması‟ndan bahsetmektedir. Anlaşma İslam ordularının günümüz Irak‟ı (Mezopotamya) fethederken (H.12) (M.632-633) karşılaştıkları ilk kavim ile yapılan bir akittir. Ayrıca bu anlaşmayla alınan cizye, İslam devletinin kasasına giren ve Medine‟ye gönderilen ilk cizyedir. Ama her şeyden önemlisi, İslam ordularının meşhur komutanı olan Halid bin Velid‟in o bölgede Fars halkı ve devleti ile karşılaşmadan önce, bir Türk devleti ve bir Türk lideriyle karşılaşması ve onlarla bu anlaşmayı imzalamasıdır. Tarihçi Abdizâde Hüseyin Hüsamettin‟in verdiği bilgilere göre; İslam dini ortaya çıktığında, Irak bölgesinde çok sayıda Türk aşireti ve Türk beyliği bulunmaktaydı. O dönemde söz konusu aşiretlerden en meşhuru olanı, Fırat kenarında yerleşen Banuklu aşiretidir. Bu ب ص بهري) aşiret Banukya10 denilen şehirde yerleşmiştir. Bu milletin lideri (Başbuğu) olan Basbahri bu isim, Bozbörü kelimesinin Arapçalaşmış yazı şeklidir), İslam ordularıyla giriştiği çatışmalarda babasının yerini alır. İslam ordusuyla (بﺎصﻟﻮﺧﺎﻦ - vefat ettikten sonra oğlu Bay Sülü Han11 (Basluhan

5Akgündüz Ahmet, Osmanlı Devleti Zamanında Irak Türkmenleri Bozuluslar, adlı makale. 6BOA.DED. Siyasi 12 (2–5) 7Irak’ta sırasıyla 1055 tarihinden itibaren Selçuklu Devleti, Atabelikler, İlhanlı Devleti, Celayirli Devleti, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti ve Osmanlı İmparatorlu hâkimiyetiyle yaklaşık bin yıllık bir Türk hakimiyeti söz konusudur. Büyük İslam Tarihi Ansiklopedisi, c. 13, Çağ Yayınları, İstanbul 1989. s. 174. 8Daha detaylı bilgi için bkz.Irak Türklerinin Kökeni, Kardaşlık Dergisi, Sayı 43, yıl 11, Eylül-Ekim 2009. 9Yakut El-Hamavî, Mu’cemu’l-Buldan, (ilk yayınlandığı tarih, Halep, 20 Safer 621 H./13 Mart 1224 M.), Beyrut, 1977, 1.cilt, s.331. 10Yakut El-Hamavî’ye göre; Banukya veya Banikya Küfe şehri yakınlarında Fırat nehri kenarında bir yerleşim yeri, Hz. İbrahim döneminde adı geçmektedir. 11Türkler arasında “Baysülü Han” lakabıyla meşhur olmuştur.Sonra bu isim Araplaştırılarak “Basluhan” denilmiştir.Şu halde “Basluhan” adının aslı olan “Baysülü Han” bizim lehçemizde “Bey Sülü Han” veya “Sülü Han Bey” demek olur. ”örneğinde olduğu gibi. Buna eski Türk dilinde “Sülay veya Sülav (ﺒﻙﻁورﺨﺎن) ve Turhan Bey ( ﺒﻙاورﺨﺎن) Orhan Bey denirdi.Örneğin Sülav Han adı Arapçalaştırıldığında Seluhan” diye telaffuz edilmiştir.Hüsamettin Amasyalının ilgi ma- kalesinden alınmıştır. 12

çatışmanın bir faydası olmayacağını anlar ve Halid bin Velid‟den barış talep eder. Bu zat çok zeki ve akıllı olduğundan halkını büyük bir felaketten kurtarır. Bay Sülü Han veya Sülü Han Bey, İslam ordusu komutanı Halid b.Velid ile bir anlaşma yapar. Ayrıca ondan birde bir Amannâme alır. Yakut El-Hamavî‟nin “Mu‟cemu‟l-Buldan” adlı eserinin “Banukya” maddesinde yer alan anlaşmanın metni şudur;“Bismillahirrahmanirrahim; Halid Bin velid‟in bu mektubu (akdi), Fırat kenarında mukim olan Sülü Bay Bin Basbahri‟ye mahsustur. Sen, kendin, aşiretin ve köyün Banukya halkı tarafından, belirlenen bin dirhem cizyeyi,12 canını ve malını korunmak üzere verdikçe aman-ı ilâhî ile eminsin. Biz senden bu miktarı kabul ettik. Yanımda bulunan Müslümanlar da razı olmuştur. Allah‟ın ve Resulü Hazreti Muhammed‟in ve Müslümanların özel koruması altındasın.Şahitler; Hişam Bin Velid, Cerir Bin Abdullah Eba Avuf ve Said Bin A‟mru‟dur. Vesselam… Sene H.13‟te (M.634-635) (bir diğer rivayete göre H. 12.‟de) yazıldı.”13

Bay Sülü Han, bu anlaşmayla halkını yok olmaktan kurtararak, günümüze kadar bölgede var olmasını sağlayan kişidir. Bu belge Irak‟ta yaşayan Türkler için son derece önemlidir. Zira bugüne kadar bilinen bir gerçeği değiştirmektedir. Daha doğrusu bilinen gerçekleri alt üst etmektedir. Peki, bilinen bu gerçekler nelerdir?

Irak‟ta yayınlanan tarih kitaplarına baktığımız zaman genel olarak hepsinde Irak Türklerinden bahsederken Türklerin Emevî Devleti döneminde ilk olarak Irak bölgesine yerleşen ufak bir topluluktan ibaret olduğu belirtilir.

Başta Iraklı tarihçi Dr. Mustafa CEVAT olmak üzere bazı tarihçiler de, Türklerin Irak‟a gelişlerini Hicri 32 (M.652-653) yılına bağlıyorlar ki, bu yılda Müslüman Araplar ilk olarak Türklerin anayurduna girerek burada bazı Türkleri esir almışlardı. Bu esirler, içlerinde Irak da olmak üzere birçok Müslüman bölgesine gönderilmiştir. 14 Ancak bildiğimiz kadarıyla bu esirler birkaç yüz kişiden fazla değildi ve bunların Irak‟ta önemli hiçbir rolü olmamıştı. Ünlü Arap Tarihçisi El- Tabari, Türklerin yoğun olarak Irak‟a gelişlerini, Emevî Devletinin ilk halifesi olan Muaviye b. Ebusüfyan‟ın Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyad zamanında özelikle Hicri 54 yılında (M. 674) kaydetmiştir. 15 Ancak El-Tabari, bunu özet bir şekilde Arapların fetihleri sırasında Türk memleketlerine girdiklerinden bahsettiği vakit belirtmiştir. Bu konuyla ilgili bize derli toplu bilgi veren en önemli Arap bilgini coğrafyacı El-Belaziri‟dir.16 El-Belaziri‟ye göre; Halife Muaviye, Basra Valisi olan Ubeydullah b. Ziyad‟ı Horasan‟a tayin etti ve 24.000 kişiyle Ceyhun Nehrini aşan Ubeydullah, Buhara şehrine varıp burada Türkmenlerin başı olan Kaboç Hatun‟la anlaşmaya varmış ve bu anlaşma sonucunda Ubeydullah, Türkmenlerden 2000 okçuyu yanına alarak Basra‟ya yerleştirmiştir. Türkmenleri Basra‟ya getiren Ubeydullah, bunları kendilerine özgü adlarıyla anılan

12Cizye İslam Devletlerinde zimmî statüsündeki (İslam devleti tebaasında olan) Müslüman olmayanların erkek nüfusundan alınan Şer‛î vergilerdendir. 13Yakut El-Hamavî, a.g.e. 1.cilt, s.332. 14Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.17. 15El-Tabari, İbni Cerir, Tarihil Umem velmülük, Kahire 1939. 16Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.19. 13 bir sokağa yerleştirmiştir. Yine Meşrik17 Valisi Yezid b. Ömer, Miladi 749 senesinde Buhara‟dan 300 kadar Türkmen askerini getirerek ordusuna katmıştır.18

Türklerin, hilafet merkezi olan Bağdat‟ta görünmeleri Emevî Devletinden sonra Abbasî Devleti döneminde de devam etmiştir. Özellikle Abbasîlerin ikici halifesi olan Ebucafer El-Mansur, kurmuş olduğu Bağdat şehrinde Türklere de yer ayırmıştır. Bu Türkler, geldikleri yerler göz önüne alınarak Bağdat‟ın çeşitli semtlerine yerleştirilmiş ve bu semtlere bunların adları takılmıştır [Örneğin Derbu‟l-Buhara (Buhara Evleri)].19

Daha sonra gelen Abbasî halifeleri, siyasî ve askerî merkezlerini güçlendirmekte Türk askerlerine büyük önem vermişler, hatta Halife Harun Reşid döneminde (786–809) muhafız birliğini tamamen Türklerden oluşturmuştur. Halife Mu‟tasım devrinde de (833–842) Türk askerlerin kalması için Bağdat ile Kerkük arasında 70.000 kişinin yaşayacağı Samarra şehri kurulmuştur.20

Bu dönemden sonra, Türklerin Hilafet merkezinde söz sahibi olduklarını gösteren bir başka gelişme de Halife Mu‟tasım‟ın kendini güvende hissetmeyerek hilafet merkezini Bağdat‟tan Samarra‟ya nakletmesi ve Türk muhafızları himayesinde buraya yerleşmesidir.21 Bu gelişme Irak Türklerinin tarihinde bir dönüm noktası ve yeni bir çığırın başlamasına yol açmıştır. Bu dönemde Samarra şehri bir Türk şehri halini almıştır. Semtlerine, yollarına ve ırmaklarına Türk isimleri verilmiştir. Şehir o suretle yapılmıştı ki, Türkler kendi vatanlarında hangi kabile ve oymakla hem civar ise burada da aynı şekilde iskân edilmişlerdi.22

Bütün saydığımız bu bilgiler herkesçe kabul gören doğrulardır ve hiç kimse bunları inkâr edemez. Ancak yukarıda bahsedilen “Banukya Anlaşması” bize bazı gerçekleri değiştirmek zorunda bırakmaktadır. Bu gerçeklerde şunlardır:

Türklerin Irak bölgesine gelişlerinin Emevî Devleti döneminde olmadığı, daha önceden de bu bölgede var olduklarını ispat etmektedir. Yani Türklerin Mezopotamya bölgesinde İslamiyet‟ten çok daha önce var oldukları ispatlanmış durumdadır.

Irak Türkleri, Emevî veya Abbasî devletlerinin paralı askerleri olarak bölgeye yerleşmemişlerdir. Zaten bölgede var olan ana unsurlardan biridir. Yani dışarıdan getirilmiş yabancı bir güç değildir. Hatta şunu söylemek hiç yanlış olmaz ki; Türkler (Türkmenler) en az Araplar kadar bu bölgenin en eski sakinlerinden birisidir.

Türkler, Irak bölgesinde sonradan olduğu gibi önceden de bir devlet geleneğine sahiptir. Bu topluluk bölgede kurulan her devletin içinde şu veya bu şekilde yer almıştır.

Irak Türkleri, Irak‟ın devlet geleneğinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle uzun bir kültür tarihi ve tecrübesi olan bu topluluk, devlet geleneğinde vazgeçilmemesi gereken bir unsurdur. Aksi

17Meşrik bölgesi Hicri 54 ile 93 yılları arasında Müslümanlar tarafından fethedilen Semerkand, Buhara ve Afganistan sınırına kadar olan bölgedir. Stanley Lane Pool, Dynasties Of İslam, Farsça diline Abbas İkbal tarafından tercüme edilmiştir. Farsçadan da Arapçaya, Maki Tahir Al-KAABİ tarafından 1968 yılında tercüme edilmiş ve Bağdat’ta Basr’s Publication House tarafından yayınlanmıştır. 18Dr. Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, Eren Yayıncılık, İstanbul 1988. 19Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.22. 20Dr. Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, Eren Yayıncılık, İstanbul 1988. 21Laszlo Rasonyi; Tarihte Türklük, TKAE Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1988, s. 160. 22M. Fuat Köprülü, Türkiye Tarihi, İstanbul 1923. 14 takdirde işin tabiatına aykırı bir siyaset izlenmiş olur. Buda Irak‟ın geleceği için hiçte doğru bir politika olamaz.

Türkler, Irak‟ın binlerce yıldır kültürü, ekonomisi, siyasi yapısı ve medeniyetinin içerisinde yer almış bir topluluktur, gelecekte de Irak için çok önemli bir zenginlik olacaktır. Bu nedenle sadece varlığı Irak‟ın bütünlüğü için büyük önem arz etmektedir.

Sonuç olarak karşımıza çok önemli bir netice çıkmaktadır. O da, Türklerin Irak‟ta varlığı H.32 veya H. 54 yılında başlamamaktadır. Türklerin Irak‟ta varlığı en az 1400 yıldan fazladır. Yine önemli bir neticede, Türkler‟in Irak‟ta en az 1000 yıllık bir hâkimiyeti söz konusudur.

Ġngiliz Mandası ve Irak Kraliyet Devleti Ġdaresinde Irak Türkleri

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Irak'ın İngiliz işgaline girmesi, Irak Türkleri için karanlık bir dönemin başlangıcı oldu. Irak Türklerinin kaderi tamamen değişmiş ve günümüze kadar devam eden katliam, sürgün, acı ve ızdırapla dolu bir zaman tüneline girilmiştir. Toprakları İngiliz işgaline uğrayan Musul, Kerkük ve Erbil Türklerinin ileri gelenleri işgal güçlerine karşı mücadele etmek için hemen harekete geçtiler. İlk olarak, İngilizlerin halkı Osmanlı devleti aleyhine kışkırtmalarını önlemek için çalışmalar yaptılar. İngilizlerin bölgedeki siyasi hakimleri, para vererek elde ettikleri bazı aşiret reislerini yanlarına çekmek için büyük gayret gösteriyorlardı. Buna karşılık, Türklerin ileri gelen liderleri, İngilizlerin bu gayretlerini boşa çıkarmak için büyük çaba harcadılar.

Irak‟ın genelinde İngiliz mandaterliğine karşı büyük bir tepki birikmekteydi. Nihayetinde bu tepkiler 4 Temmuz 1920‟de isyan halini aldı. İngiliz yönetimine karşı çıkan isyanlardan biri de tamamı Türklerden oluşan Telafer‟de yaşandı. Arap aşiretleri de bu isyana destek verdiler. Ancak bu isyan İngilizler tarafından bastırıldı. Telaferliler şehri terk etmek zorunda kaldılar. İngilizler ise boş olarak girdikleri şehri top ateşiyle yıktılar. Bir süre sonra Telaferliler şartlı olarak yurtlarına geri dönebildilerse de halkın ileri gelen liderlerin ve aydınların birçoğu tutuklandı ve sürgün edildi.

Musul meselesi, siyasi bir sorun olarak Türkiye ile İngiltere arasında 1926 senesine kadar devam etmiştir. Türkiye, iç dış siyasi ve askerî gelişmeler neticesinde 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması'yla, Musul vilâyetinden çıkarılan petrolden 25 yıl boyunca %10 bir pay alma karşılığında, Musul vilâyetinin Irak'a bırakılmasını resmen kabul etmek zorunda kalmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, işgalci İngilizlere karşı mücadele veren Irak Türklerinin, Ankara Antlaşması'ndan sonra anavatana tekrar kavuşabilme umutları tamamen ortadan kalkmış ve gelecekleri Irak'ta İngiliz mandası altında kurulan Irak Kraliyet Devleti'nin insafına bırakılmıştır.

Irak Türklerinin savaş sonrasında İngilizlere ve Kral Faysal'a karşı olan tutumlarından dolayı Kraliyet yönetimi tarafından sindirme, sürgün ve katliamlara maruz kalmışlardır.

Irak Türklerine karşı ilk katliam, Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngilizler ile işbirliği yapan yerli gayrimüslim taifesine mensup Tayyari Asurilerin, Levy adı altında oluşturdukları askerî milis teşkilâtı tarafından, (Ramazan ayının 30'unda, arife günü) 4 Mayıs 1924 tarihinde Kerkük'te işlenmiştir.

15

İkinci katliam ise, Kerkük'te petrol şirketinde çalışan işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi adına düzenlemiş oldukları toplantı ve yürüyüş üzerine, 12 Temmuz 1946 tarihinde polis güçlerinin toplanan işçilere ateş açmasıyla meydana gelmiştir.

Kraliyet döneminde Irak Türklerinin başşehri olarak kabul edilen Kerkük'te gerçekleştirilen bu katliam girişimleri, aslında Irak Türklerini sindirmeye yönelik idi.

Türkiye ile Irak arasında kraliyet döneminde, bölgesel güvenliğin sağlanmasına dönük İngilizlerin desteği ile gerçekleştirilen 1937 Sadabat ve 1955 Bağdat Paktları dönemlerinde bile Irak Türklerine karşı sürgün ve sindirme politikaları sürdürülmüştür.

1918-1958 yılları arasında İngilizler ve dolayısı ile Irak Kraliyet İdaresi, Irak halkını İngilizlerin geleneksel (Böl-Yönet) politikası çerçevesinde idare etmişlerdir.

Cumhuriyet Döneminde Irak Türkleri

Irak Türklerinin Cumhuriyet döneminde yaşamış oldukları siyasî gelişmeler, 1958'den günümüze kadar olan dönem içerisinde Irak'ta gerçekleştirilen askerî ve siyasî darbeler doğrultusunda yön kazanmıştır. Bu nedenle Irak Türklerinin Cumhuriyet sonrasındaki durumunu dört ayrı döneme ayırarak ele alınmalıdır.

1. Abdülkerim Kasım Döneminde Irak Türkleri

Orta Doğu'da 1948'de İsrail Devleti'nin İngilizlerin desteğiyle kurulması ve gerçekleşen birinci İsrail-Arap savaşından İsrail'in galip çıkması, Mısır'da Arap Milliyetçiliğin lideri olarak kabul edilen Cemal Abdülnasır'ın 1952'de iktidara gelmesi, 1955'te Bağdat Paktı'nın imzalanması gibi Irak'ın doğrudan etkilendiği birtakım siyasî ve askerî gelişmeler yaşanmıştır.

Irak Kraliyet idaresinin, Irak halkına karşı Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra uygulamış olduğu İngiltere yanlısı politikalar sonucunda 14 Temmuz 1958'de, ordu içinde teşkilâtlanmış olan Arap milliyetçi ve solcu subayların işbirliği ve General Abdülkerim Kasım önderliğinde gerçekleştirilen askerî darbe ile Irak'ta Kraliyet rejimi devrilmiş ve yerine Cumhuriyet rejimi kurulmuştur.

Başta Irak Türkleri olmak üzere bütün Irak halkı tarafından sevinçle karşılanan bu devrim, kısa bir süre sonra Milliyetçi Arapları safdışı etmiş ve Komünistler ile Kürtlerin nüfuzu ve etkisi altına girmiştir.

Krallık döneminde sürgüne gönderilen siyasi suçlular affedilmiştir. 11 yıldan beri Rusya'da bulunan ve Ruslar tarafından eğitilen, yetiştirilen, gerilla taktik ve tekniği öğretilen Molla Mustafa Barzani, bu aftanyararlanarak Süleymaniye‟ye gitmek üzere 22 Ekim 1958 tarihinde Kerkük Askerî Havaalanı‟na geldi ve Kürtler de Barzani‟yi karşılamak amacıyla Kerkük‟e geldiler. Kerkük‟ten Süleymaniye‟ye giden Barzani, burada Kürt aşiret reisleriyle görüştükten sonra, 24 Ekim günü Bağdat‟a dönmek üzere tekrar Kerkük‟e geldi. Ancak, gelirken yanında büyük miktarda silahlı Kürt grupları vardı. Bu gruplar Türkmenler aleyhine sloganlar atmaya başladılar. Bu arada Türkmen gençlerle birtakım sürtüşmeler yaşandı. Kürtler daha da ileri giderek alışveriş merkezlerini yağmalamaya, Türkmenlere ait evlere saldırmaya başladılar. Saldırgan Kürtler, ellerinde Kasım ve Barzani‟nin posterleri olduğu halde, “Kerkük Kürtlerindir buraları terk edin” şeklinde sloganlar atarak, Türk büyüklerinin resimlerini yırttılar. Bunun üzerine Türkmenlerle Kürtler arasında ilk büyük çatışma meydana geldi. Kerkük Garnizon Komutanı Hidayet Aslan, olayları yatıştırmak için 16 büyük çaba harcadı. Ancak, Türkmenlere yapılan saldırılara dayanamayıp üzüntüden kalp krizi geçirerek öldü. Bu arada Barzani Bağdat‟a gitmek üzere Kerkük‟ten ayrıldı. Olaylar birkaç gün daha devam etti ancak Türkmen ileri gelenlerinin gayretleri ile sona erdirildi.

Bu olaydan sonra Kerkük‟teki ikinci Tümen Komutanı General Nazım Tabakçalı, Kürtlerin bölgedeki faaliyetleri hakkında Bağdat‟a düzenli raporlar göndermeye başladı. Bu raporlarda, Kürtlerin Kerkük petrollerine hâkim olmaya çalıştıklarını, bu amaçla çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu Kerkük‟ü Kürtleştirmek için çevre bölgedeki Kürtleri bu şehirde toplama gayretinde olduklarını, bu gelişmeler önlenmediği takdirde, vahim sonuçların doğabileceğini bildirmiş ve alınması gereken tedbirleri sıralamıştır.

Kerkük'te gelişen birtakım kışkırtıcı olaylar sonunda, 14 Temmuz 1959 günü, yeni kurulmuş olan Cumhuriyetin birinci yıldönümü kutlamaları sırasında, Kerkük'te Türklere karşı büyük bir katliam gerçekleştirilmiştir.

Tarihe 1959 Kerkük Katliamı olarak geçen soykırım girişimi, 14-16 Temmuz 1959 tarihleri arasında yaklaşık 3 gün süren ve insan olan herkesi dehşete düşüren yöntemlerle, yaşlı genç, kadın erkek ve büyük küçük demeden, silahsız ve masum Kerkük Türk halkına yönelik cinayetler işlenmiş, evleri, dükkânları ve ticarethaneleri yağmalanmıştır.

Gelen uluslararası tepkiler üzerineAbdülkerim Kasım yönetimi, soruşturma komisyonları kurmuş ve bu cinayetleri gerçekleştirenler hakkında 28 idam kararı almış ancak hiçbirini gerçekleştirmemiştir.

2. Abdülselam ve Abdürrahman Arif Döneminde Irak Türkleri

Irak'ta Komünistlerin giderek yönetime hâkim olmaları, Irak ordusundaki milliyetçi Arap subaylarını yeniden harekete geçirmiş ve Baas Partisi'nin askerî kanadı ile işbirliği yaparak 8 Şubat 1963 tarihinde, General Abdülselam Arif önderliğinde gerçekleştirilen bir askerî darbe ile Abdülkerim Kasım yönetimi devrilmiştir.

Abdülselam Arif'in Cumhurbaşkanlığı ve Ahmet Hasan el-Bekir'in Başbakanlığında kurulan yeni yönetime Irak Türkleri destek vermişlerdir.

Yeni yönetim de Irak Türklerinin güvenini kazanmak amacıyla Abdülkerim Kasım döneminde 59 Kerkük Katliam sorumluları olarak haklarında idam hükmü verilen, ancak gerçekleştirilmeyen idam kararlarını 23 Haziran 1963 tarihinde uygulamıştır.

Abdüsselam Arif, Baas kanadı ile anlaşamayacağını ve iktidarını bunlara güvenerek sürdüremeyeceğini anlayınca ordunun da desteğini alarak, Kasım 1963'te iktidar içinde bir iç darbe gerçekleştirerek Baasçıları iktidardan uzaklaştırmıştır.

Nisan 1966'da bir helikopter kazasında hayatını kaybeden Abdülselam Arif'in yerine kardeşi Abdürrahman Arif getirilmiştir.Irak Türkleri açısından, önceki dönemlere göre göreceli olarak rahat bir dönem olan kardeş Arifler dönemi, 17 Temmuz 1968 tarihinde Baasçıların Ahmet Hasan el- Bekir önderliğinde gerçekleştirilen yeni bir askerî darbe ile sona ermiştir.

3. Birinci Baas Döneminde Irak Türkleri

17 Temmuz 1968 darbesiyle, Irak'ta iktidara gelen Sosyalist Arap Baas Partisi'nden Türklere karşı olumsuz bir tutum beklenmemekte idi. Zira o tarihe kadar Türkler ile Araplar arasında olumsuz 17 herhangi bir gelişme yaşanmamıştı. Aksine, iki kesimde Komünistlerin baskısı altında kalmışlardı. Dolayısıyla Irak Türkleri açısından, 1960 yıllarındaki Molla Mustafa Barzani hareketindenitibarenAbdülkerim Kasım döneminde bölgede ve özellikle Kerkük civarında Türkler aleyhine gelişmiş olan nüfuz alanlarının kısıtlanması beklenmekte idi.

Nitekim Baas iktidarının en üst komuta meclisi olan Devrim Komuta Konseyi, almış olduğu 89 sayılı 24 Ocak 1970 tarihli kararıyla, Irak Türklerine kültürel haklarının verilmesini kabul etmiştir.

Irak Türkleri tarafından büyük bir sevinçle karşılanan bu kararın uygulanma aşamasında başlangıçta göstermelik birtakım teşebbüsler yaşanmış ise de kısa bir süre sonra bu hakların uygulanmasına yönelik kısıtlamalar getirilmiş ve içi boşaltılmaya çalışılmıştır.

Bununla birlikte Irak Baas yönetimi, İran ile yapılan 1975 Cezayir Antlaşması sonucunda Irak'ın Kuzeyinde Molla Mustafa Barzani‟ye karşı sürdürülen Kürt isyanının bastırılması ile birlikte Irak Türklerine karşı gerçek niyet ve amaçlarını açığa vuran ve temelinde uzun vadede Türk bölgelerinin Araplaştırılması üzerine dayalı olan ve günümüze kadar devam eden uygulamalarını planlı bir şekilde ortaya koymaya başlamıştır.

Türk bölgelerindeki Türk isimli okul ve köylerin isimlerini Arap isimleri ile değiştirmekle başlayan bu süreç, Türklerin çoğunlukta oldukları ilçe ve kasabaların idarî bağlantılarını başka illere bağlamakla, güneyden Arapların Kerkük'e gelmelerini ve yerleşmelerini teşvik etmekle devam etmiştir.

Bu Araplaştırma politikası en çok Irak Türklerinin başşehri olan ve zengin petrol kaynaklarına sahip olan Kerkük ve civarında uygulanmıştır.

4. Saddam Hüseyin Döneminde Irak Türkleri

Irak'ta, 1979 senesinin Temmuz ayında, Cumhurbaşkanı Ahmet Hasan el-Bekir sağlık gerekçeleriyle görevinden istifa ettiğini ve yerini Saddam Hüseyin'e devrettiğini açıklamıştır. Saddam Hüseyin, bu şekilde başa gelmesini kabul etmeyen Devrim Komuta Konseyi üyelerini ve Baas Partisi üst düzey kadrosunu tasfiye etmiş ve mutlak iktidarını sağlamlaştırmıştır.

Irak'ta Türklerin ve Türk bölgelerinin Araplaştırılması politikalarını çok açık ve hızlı bir şekilde uygulamaya koyan Saddam Hüseyin yönetimi, Ocak 1980 tarihinde almış olduğu bir kararla Irak Türklerini topluca güneye ve oralarda Araplar arasında üç ayrı (Kut, al-Imara ve Samava) bölgede yerleştirme kararını almıştır. İran-Irak savaşı süresince de Türk bölgelerine Arapların yerleştirilmesine devam edilmiş ve bu amaçla 1984 ve 1986 yıllarında Devrim Komuta Konseyi'nin almış olduğu kararla birlikte nüfus kütüğünü Kerkük'e nakleden ve buraya yerleşen Araplara 10.000 Irak Dinarı ayrıca bedava arsalar verilmiştir. Türk kızları ile evlenen Araplara ve işyeri açmak isteyenlere kredi verilmiş, bir kısım Araplar da Kerkük'te petrol şirketinde istihdam edilmişlerdir.Buna karşın Irak Türklerine yönelik her türlü zulüm, sürgün, işkence ve idam sıradan hale gelmiş, Irak Türklerinin gayrimenkul ve ticari araç almaları, Arap ortağı olmadan işyeri açmaları yasaklanmıştır.

Kuveyt Savaşı sonrasında, Irak ordusunun Kuveyt'ten büyük bir bozguna uğratarak çıkartılmasının akabinde, güneyde Şiiler ve kuzeyde Kürtler tarafından başlatılan 1991 halk ayaklanmasına Irak Türkleri de katılmışlardır.

18

Bu ayaklanmalar sonucunda, Irak'ın Bağdat, Musul, Tikrit ve Ramadi şehirleri dışında tüm illeri ve kasabaları ayaklanan halk eline geçmiştir. Ancak bu ortam içinde Irak'ta Saddam'a karşı umut ettiği bir ordu içinden bir askerî darbenin gerçekleşmemesi ve güneydeki durumun giderek İran yanlısı tarafların eline geçmesi üzerine, Batılı Müttefik güçler, savaş sırasında güneyde alıkoymuş oldukları Irak'ın askerî araç gereçlerini serbest bırakarak, askerî helikopterlerin uçuş yasağı dışında olduğunu açıklayarak, yönetimin tekrar Saddam'ın eline geçmesini bilfiil sağlamışlardır.

Irak rejimi, güneydeki ayaklanmayı bastırdıktan sonra, 1991 senesinin Mart ayında, kuzeyde ayaklanmayı silah gücü ile bastırmasının akabinde bir milyon insan (Iraklı Türkler ile Kürtler), Türkiye ve İran'a sığınmak zorunda kalmışlardır.

Kürtlerinin yerlerinde güvence içinde yaşamalarını sağlamak amacıyla, Türkiye topraklarında Çekiç Güç adı ile bilinen ABD önderliğinde bir uluslararası askerî güç gölgesinde, Irak'ın 36. paralelin kuzeyinde bir tampon bölge oluşturulmuştur. Bu uygulama ile Irak Türkleri, Kürtler ile Araplar arasında iki ayrı bölgede bölünmüş olarak kalmaya mahkûm edilmişlerdir.

Saddam Hüseyin yönetimi altında yaşanan bu ağır baskıların yanı sıra, Kuveyt Savaşı sonrasında Irak halkına karşı uygulanan ekonomik ambargo ile birlikte, Irak Türkleri büsbütün yok olma durumu ile karşı karşıya kalmışlardır.

Coğrafi konumları itibarı ile Araplar ile Kürtler arasında sıkışıp kalan ve yaşam tarzları ile büyük çoğunluğu şehirli olan Irak Türklerinin sahipsizlik ve çaresizlik içerisinde kalan eğitimli ve aydın bilim adamları, 1000 yılı aşkın süredir vatan edindikleri topraklarını terk etmek zorunda bırakılmışlardır.

Irak yönetimi, Türkmenleri asimile etmek ve bölgelerini Araplaştırmak için özellikle 1980‟den sonra baskılarını arttırmıştır. Açık yerlerde Türkçe konuşmayı yasaklamakla kalmamış, telefonda kendi ailesiyle konuşanları cezalandırma yoluna gitmiştir. Yüzlerce Türkmen köyü ve kasabası çeşitli bahanelerle yıkılmış, Türkmen halkı başka yerlere göçe zorlanmış, Irak‟ın güneyinde yüz binlerce Arap vatandaşın Türkmen Bölgelerine yerleşmeleri için kendilerine karşılıksız teşvik primleri verilmiş ve arazi dağıtılmıştır.

Irak‟ın İran ile giriştiği savaş, ülkedeki genel durumu kötüleştirirken, Türkmenlerin durumu daha çok zorlaşmaya başlamıştı. Bağdat yönetimi Türkleri bir yandan savaş cephelerinin ön saflarına sürerken, diğer yandan Türklerin ileri gelenlerini idam etmeye devam etmiştir.

ĠKĠNCĠ BÖLÜM: TÜRKMENLERĠN VARLIĞI, COĞRAFYASI, KĠMLĠĞĠ VE TARĠHĠ YOK EDĠLĠYOR

Musul DüĢtü, Halk Kaçıyor

Musul 10 Haziran 2014‟te tamamen Irak Şam İslam Devleti‟nin (IŞİD) kontrolüne geçti. Irak Parlamento Başkanı, yaptığı açıklama ile IŞİD ile Irak ordusu arasında yaşanan şiddetli çatışma sonrasında Musul‟un düştüğünü açıkladı. İçişleri Bakanlığı‟ndan bir yetkili ise: "Musul şehri artık devlet kontrolünden çıkararak isyancıların eline geçti" dedi. 7 Haziran‟dan bu yana Musul‟da bir dizi saldırı başlatan IŞİD, yaptığı saldırılarla kenti tamamıyla ele geçirdiği bildirdi. Irak‟ın Musul şehrinde konuşlandırılmış Irak ordusu ve öteki güvenlik güçlerinin IŞİD‟e karşı koymamaları ve 19

üslerini terk etmeleri üzerine halk da kenti terk etmeye başladı ve Kerkük, Duhok ve Erbil‟e doğru yola çıktıklar. Kontrol noktalarında yoğun bir yığılma yaşandı. Musul halkı tank, top ve ağır silahlara sahip ordunun silahlarını bırakarak geri çekilmesinin yol açtığı güvensizlik nedeniyleIŞİD gelmeden evlerini terk ettiler.

ArdındanIŞİDMusul‟a bağlı Türkmen ilçesi Telafer'iele geçirdi. IŞİD‟in Telafer taarruzu, havan topu saldırılarıyla başladı. Telafer‟e girmeye çalışan IŞİD militanları ile 6 bin Türkmen gönüllü ve merkezi hükümete bağlı askerler arasında çatışmalar yaşandı. Binlerce aile şehri terk etmeye başlarken, sabah saatlerinde kent düştü.

Haydar Abida: "Telafer‟e bir anda saldırdılar. Ben oradaki askerî birlikte görevliydim. Saldırılarda son kurşunumuza kadar savaştık. Ancak imkânlarımız azdı. Cephanemiz, yiyeceğimiz ve suyumuz tükendi. Yardım da gönderilmedi. Biz sonuna Onbinlerce Türkmen Aile Telaferi Terk Ediyor kadar çarpıştık. Ancak IŞİD‟in militanları ve silah gücü bizden daha fazlaydı. Bu nedenle çekilmek zorunda kaldık" dedi. Musul‟dan Suriye sınırına giden yol üzerinde kurulu kilit bir şehir olan Telafer‟in ele geçirilmesi de bu yönde atılmış kritik bir adım olarak değerlendiriliyor.

1 Aylık Bebek 3 Gündür Açlıkla PençeleĢiyor

Türkmen Haci Muhammed ve ailesi de 3 günden bu yana aç ve çok az bir su ile yolda olduklarını söyledi. 8 kişilik ailenin eski bir arabada yolculuk yaptığı görülürken, araçta bulunan 1 aylık Hatice bebek ise dramın boyutlarını gözler önüne serdi. 3 günden bu yana aç olduğu belirtilen ve çok kısıtlı bir su ile hayatlarını sürdürdüklerini söyleyen aile, Hatice bebeğin ölmemesi için yardım gönderilmesini istiyordu.

8 kişilik ailenin reisi Haci Muham- med,"Telafer‟de durum çok kötü. Çatış- malar ve havadan bombardıman var. Biz arabayla yola çıktık. 3 günden beri açız. 1 aylık bebeğimiz ölmek üzere. Arabada kaçamadığımız için ailenin bir kısmını Musul‟a bıraktık. Güvenli bir yere gitmek için yola çıktık. Ben kalp hastasıyım ve Cehennem Sıcağında Çıplak Ayaklı Çocuklar ve Çadırların ilaçlarım bitmek üzere. Su ve yemek bu- Altına Sığınan Aileler 20 lamazsak burada öleceğiz. Türkiye‟den bize yardım göndermesini istiyoruz" diye feryat ediyordu.

45 Derece Sıcakta Aç ve Susuz BekleyiĢ

Türkmenlerin Erbil‟e gitmek için işlemlerinin yapıldığı Hazer kontrol noktasında ise tam bir insanlık dramı yaşanıyordu. Hava sıcaklığının 45 dereceye ulaştığı bölgede çok sayıda aile güneşin altında bekliyor. Yemek ve su bulamayan aileler ikamet işlemleri için bekletilirken, çıplak ayaklı çocuklar ve çadırların altına sığınan aileler de yaşanan dramı gözler önüne seriyordu. Türkmen ailelerin çocuklarının durumu içler acısıydı. 2 gündür yolda olan çocukların bitap hali dikkat çekiyordu. Sürekli ağlayan çocukların toz toprağa bulanmış çıplak ayakları dikkat çekiyordu.

Katliam Korkusu

Musul′un Telafer ilçesinde yaşanan çatışmalar nedeniyle Türkmenler, ya- şadıkları bölgelerden Yezidilerin yoğun Balık Ġstifi Olarak Kamyonet Kasasında Seyahat Eden olarak yaşadığı Sincar ilçesine göç etti- Türkmen Aileler ler. Telafer′de yaşayan aileler araçlarıyla birlikte peşmergelerin denetimi altındaki kontrol noktalarından geçerek Sincar ilçesine göç etmek zorunda kaldılar. Telafer‟den göç eden bazı ailelerin son paralarıyla kiraladıkları kamyonetin kasasında 45 derece sıcaklıkta seyahat ettikle- ri görüldü. Balık istifi olarak kamyonet kasasına binen aileler, IŞİD‟e yakalanmamak için ara yol- lardan Erbil‟e ulaşmaya çalıştılar.

Ayakkabılarını Bile Giymeden...

Telafer′de yaşayan Türkmenler, ilçenin IŞİD militanlarının kontrolüne geçmesi üzerine akın akın peşmerge kontrolündeki Sincar ilçesine sığındılar. Çoğu kadın, çocuk, yaşlı ve engelli yüzlerce Türkmen ailenin, yanlarına herhangi bir eşya almadan yola çıktığı, bazı Türkmenlerin ayakkabılarını bile giymeye fırsat bulamadan evlerini terk ettiği görüldü. Saatler süren yolculuk ve sıcaklar nedeniyle yorgun olduğu gözlemlenen ve köprü altları, camiler, okullar ve inşaatlarda zor şartlarda kalan Türkmenler, özellikle çocukları için endişeleniyor. Anneler, sıcaktan etkilenen çocukları, suya tutarak serinletmeye çalışıyor. Günlerdir yollarda olan sığınmacılar, IŞİD teröründen kaçma çilelerinin artık bitmesini istiyorlar.Erbil'e sığınan Türkmenlerin ise; Kerkük, Bağdat, Kerbela ve Necef‟e gidebilmeleri için Erbil'deki Hazer kontrol noktasından geçmeleri gerekmekteydi. Ancak peşmerge, Türkmenlerin o şehirlere geçişine izin vermiyordu.

Türkmen Kızları ve Kadınları Ġntihar Ediyor

Araçları olmadığı için Telafer‟de kalan ve IŞİD‟e karşı direnen 350 ailenin erkekleri kurşuna dizildi. Kimi kadınlar IŞİD‟in eline düşmemek için canına kıyarken bunu başaramayanlara tecavüz edildi. IŞİD, aileleri tehdit ederek çocuklarını kendilerine vermelerini istiyordu. Türkmenler, kızlarını örgüte teslim etmek ve cihat nikâhından kurtarmak için zehirleyerek öldürdüler. Tecavüz

21

edilen Türkmen kadınları ve kızları intihar etti. Uluslararası kamuoyu, Hıristiyan ve Yezidilere yapılanları sürekleri gündeme taşırken söz konusu Türkmenler olduğunda ise gözlerini kapadı.

PeĢmerge, Kerkük’ü ĠĢgal Etti

Musul olayını fırsat bilen peşmergeler Türkmen şehri Kerkük'ü işgal etti. Kerkük‟teolaylar çok farklı gelişti.Peşmergeler, Irak Dicle Operasyonlar Gücü'ne bağlı 12.

Musul Olayını Fırsat Bilen PeĢmerge Kerkük’ü ĠĢgal Tümen Komutanlığı'na gelerek Irak Etti ordusuna bağlı görevli rütbeli askerlerden karargâhı terk etmelerini istediler.Terk etmedikleri takdirde herkesin öleceğini dile getirdiler. Komutanlarının ayrıldığını fark eden askerler de üniformalarını çıkararak karargâhtan ayrıldı.

Bir tek askerin kalmadığı karargâhta yağma ve talan başladı. Kürtler, karargâha girerek askeri araç, silah, kelepçe, üniforma alıp götürdü. Talan esnasında kargaşa yaşanması, eşyaları paylaşmakta anlaşamayan gruplar arasında çatışma çıkması ve 12. Tümen Komutanlığı'na sadece 1 kilometre mesafede olan polis güçlerinin talanı engellememesi dikkat çekiciydi. Bu arada talan devam ederken Kerkük'ün 15 kilometre güneyindeki karargâhın yol güzergâhında çok sayıda askeri araç Kürtler tarafından yakıldı.

Karargâhtan alınan eşyalar, Kerkük şehir merkezine götürüldü. Karargâh ile Kerkük arasında peşmergelerin kontrolünde bulunan 5 kontrol noktasında, yağmacı ve talancıların engellenmediği görüldü. Talancıların eline ağır silahların geçmesi ve peşmergenin de müdahale etmediği dikkat çekiciydi. Askeri eşyaları yağma ve talan edenlerin Erbil ve Süleymaniye plakalı araçlar kullandıkları gözden kaçmıyordu. Selahaddin iline bağlı Türkmen ilçesi Tuzhurmatu da peşmergelerin eline düştü.

Türkmen köyleri Biravcılı, Çardaklı ve Karanaz köylerindeki Türkmenler IŞİD‟in gelmesiyle Tuzhurmatu‟ya sığındılar. Tuzhurmatu‟ya bağlı Türkmen nahiyesi Amirli, IŞİD tarafından kuşatılmışken; ilçe merkezi de Kerkük gibi peşmerge kontrolüne geçmiş ve devlet dairelerinde de artık Kürt yönetimi bayrağı dalgalanmaya başlamıştır.

IŞİD işgalini fırsat bilen peşmerge, IŞİD ile eşgüdümlü bir şekilde Türkmen kentlerine giriyor. Türkmeneli, IŞİD ile peşmerge arasında paylaşılıyor. Bu duruma tepki gösteren Türkmenleri,Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu "Barzani ile işbirliği yapın" diye azarlıyor.

Keyvan Askeri Üssüne PeĢmergeler YerleĢti

Kerkük çıkışındaki K1(Keyvan) olarak bilinen en büyük askeri üsse peşmergeler yerleşti. Irak ordusu askerleri, stratejik öneme sahip Kerkük çıkışındaki en büyük askeri üssü boşalttı. Irak 22 ordusuna ait teknolojik araç ve silahlara peşmergeler el koydu. Irak ordusunun bölgeyi terk etmesi üzerine Kerkük civarına iki tugay peşmerge sevk edildi. Peşmergeler Kerkük‟ün çevresini sardı. Kerkük‟ün çevresine mevzilenen peşmergeler, mekân olarak Irak ordusunun terk ettiği askeri binaları seçti. Ağır silahlarla Kerkük‟ün bütün çıkışlarını kontrol noktasına alan peşmergeler, Kerkük çıkışında bulunan ve Irak ordusunun kullanımında olan en büyük askeri üsse yerleşmeyi ihmal etmedi. Bölgeye sevk edilen yaklaşık 20 bin peşmergenin büyük bir bölümü Irak ordusunun boşalttığı askeri üsse yerleşti.

Askeri üssün kontrolünü eline alan peşmerge güçlerinden bir asker, açıklamasında “Burası birkaç gün önce Irak ordusunun kullanımındaydı. Buradaki bütün araçları yakmışlar. Şuan burayı biz kullanıyoruz‟‟ dedi.

Peşmergeler yerleştikleri K1 askeri üssünün yanı sıra Kerkük çıkışındaki bütün yolları da hâkimiyeti altına aldı. Yollarda araçları kontrolden geçiren peşmerge güçleri, bütün giriş çıkışları tuttu. Peşmerge güçleri, Irak ordusunun bıraktığı araçlara kendi bayraklarını çekmeyi de ihmal etmedi. Reuters Haber Ajansına konuşan peşmerge sözcüsü Cebbar Yavar, "Tüm Kerkük, peşmergelerin eline düştü. Kerkük'te Irak ordusu kalmadı" dedi.

2003'teki ABD işgalinin ardından Irak Kürtleri, Irak'taki yıllardır “hayalini kurdukları” sınırları beklemedikleri bir anda kontrol altına aldılar.

Kırmızı Çizgiler Terk Edildi, Kerkük Gözden Çıkarıldı…

IŞİD‟in hamlesi Kürtlere yaradı ve peşmergenin Kerkük'ü işgal etmesi ile birlikte Kürtler ilk kez “Kerkük” hayalini gerçeğe çevirme yolunda bir fırsat yakaladılar. Kerkük, Kürtler'in önüne altın tepsiyle sunulmuş oldu. Yarın ne olur bilinmez ama bugün itibariyle Kürtler „hayaldi gerçek oldu‟ diyerek Kerkük'ün kontrolünü ele geçirmiş görünüyorlar.

Kerkük'te peşmergenin kontrolü ele geçirmesi, Suriye'deki PKK güdümlü Demokratik Birlik Partisi‟nin (PYD) iştahını kabarttı. PYD‟nin askeri kanadı Halk Savunma Birlikleri‟nin (YPG)başında bulunan Sipan Hemo, ANF'ye verdiği demeçte Kerkük için şunları söyledi: “Kürtler için Kerkük bir rüyaydı. Kerkük Kürtlerin Kudüs‟üdür. Kerkük Kürtler için en önemli yerlerden biridir. Biz YPG olarak her koşul altında kardeşlerimizle birlikte Kerkük‟ü savunmaya hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Kürtler için doğan bu tarihi fırsat elden bırakılmamalı ve sahip çıkılmalıdır.”

Kerkük Kürtlerin Kudüs‟ü müdür? Yalandan kim ölmüş! Bir yerin "Kudüs" olması için tarihe dayanan bir duygusal bağın olması gerekiyor. Oysa bugün Kerkük'te Kürtlere ait tarihi bir eser bile yok.İleriki bölümlerde Türkmen şehri Kerkük‟ün Türk kimliğini belgelerle daha ayrıntılı irdeleyeceğiz. Anlaşılması güç olmayan husus ise; Kerkük petrollerinin, bağımsızlık için Kürtlere gerekli olan ekonomik kaynağı sağlayacak olmasıdır.

Elbette Türkmen şehri Kerkük'ün Kürtler için önemi duygusal sebeplere dayanıyor. Kerkük, Irak'taki en önemli petrol yataklarının merkezinde. Müthiş petrol rezervi ile de bölgedeki tüm ülkelerin iştahını kabartan bir cazibeye sahip. Dünya petrol rezervinin %4‟ü Kerkük ve civarından elde edilirken, bu oran Irak‟ın ürettiği petrolün de %50‟sini oluşturuyor.

Irak petrolüne Türkiye‟yle işbirliği içinde alıcı çıkan İsrail, Kürt Yönetimi‟nin artık bağımsız Kürt Devleti haline gelmesi gerektiğini ilan etti. İktidar partisi sözcüsü, “Ey İsrail” kısmını telaffuz 23 etmekten haklı nedenlerle kaçındığı açıklamasında, İran, Suriye ve Merkezi Irak Hükümeti‟nin şaşkın bakışları altında hızla destek çıktı bu tebliğnameye. İran, Suriye ve Irak niye mi şaşkın? Bir devletin kendi bölünmesi için bu kadar hevesli olmasını hala anlayabilmiş değiller de ondan.

Sığınmacı Ailelerin YaĢadıkları Dram Yürek Burkuyor

Kerkük'e sığınan aileler, okullar, boş inşaat- lar, kaldırımlar, barakalar ve izbe yerlerde hayat mücadelesi veriyor. Kutsal ramazan ayında sığınmacı ailelerin yaşadıkları dram yürek burkuyor. Gündüz 50 dereceyi bulan sıcakların altında çaresizce bekleyen aileler, Sokaklarda, Yol Kenarlarında ve Kaldırımlarda geceleri yere bir battaniye sermek suretiyle Yerlerde Battaniye Üzerinde çocuklarıyla yatıyor. Göç hayatı ve evsizlik özellikle çocukları perişan ediyor. Çoğu hasta, tedavi edilmeyi bekliyor. Bazı anneler ise kaldırım taşlarını çocuklarına yastık yapmak suretiyle bekleyiş- lerini sürdürüyor. Arabasıyla geçen bazı vatandaşlar, göçmen ailelere eşya ve para yardımında bu- lunuyordu.

Topraklarını ve evlerini bırakarak göç etmek zorunda kalan Türkmenlere, Kerküklü Türkmenler sahip çıkmaya çalışsa da göçün fazla olmasından dolayı bu durum, onlarında imkânlarını zorluyordu. Türkmenler, ellerinden geldiğince yardım etmeye çalışıyorlardı.

Kerkük‟ün etrafından büyük bir Türkmen nüfus kent merkezine sığındı. Kerkük‟ün Tazehurmatu nahiyesine bağlı Türkmen köyü Beşir, IŞİD kontrolüne geçti, köyde çok sayıda Türkmen katledildi.

Kıyafetlerini AlmadanEvlerini Bırakmak Zorunda Kaldılar

Sincar'da bulunan Al Jazeera Türk ekibi, sığınak haline gelen inşaatlara girdi ve göç etmek zorunda kalan Türkmenlerin sıkıntılarını dinledi. Sığınmacılardan Gülendam Rıza, çocukları ve eşiyle birlikte inşaat halindeki binanın zeminine serdikleri kartonların üzerinde yatıyor. Bombardımandan kaçtıklarını ifade eden Rıza, Sincar’da ĠnĢaat Halindeki Binada Serdikleri Kartonların yaşadıklarını şöyle Üzerinde Yatan Sığınmacı Türkmenler anlattı:"Havan topu atıyorlardı. Elektrik ve suyumuz yoktu. Kıyafetlerimizi bile almadan evlerimizi bırakmak zorunda kaldık. Hiçbir şeyimiz yok. Kartonların üzerinde yatıyoruz".

24

Kimse Sahip Çıkmıyor

Sığınmacı Bakır Muhammed, Türkmen oldukları için bir türlü huzura kavuşamadıklarına inanıyor:"On yıldır bu durumdayız. Türkmen olduğumuz için kimse bize sahip çıkmıyor. Arap geliyor bize vuruyor. Amerikalı geliyor bize vuruyor. Kürt geliyor bize vuruyor. Biz sahipsiz kaldık".

Telafer İlçe Meclisi Başkanı Seyyid IġĠD Teröründen Yerini Yurdunu Terk Etmek Muhammed: "Çatışmalar yoğunlaşınca çocuk Zorunda Kalan Yezidi, Türkmen ve Araplar ve kadınların güvenliğinden endişe ettiğimiz için Telafer'i boşaltmaya karar verdik. Ailelerimiz Sincar'da güvende ama şu anda temiz içme suyuna bile ihtiyacımız var. Irak Hükümeti başta olmak üzere Türkiye ve bütün hayırseverlerin yardımını bekliyoruz" şeklinde konuştu.

Depolar Türkmenlerin Kampı Oldu

Bir inşaat firmasına ait üç depoda yan yana 5-10 metrekarelik alanlarda kalan Türkmen ailelerin durumu içler acısı. Depo oldukça kalabalık, neredeyse adım atacak yer yok. Aileler, iplere çekilen branda ve battaniyelerle birbirinden ayrılıyor. Yüksek sıcaklıklar, yetersiz havalandırma ve depolarda soğutucu sistemlerin olmaması nedeniyle çocuklarda ishal, kusma ve yüksek ateş vakaları çok görülüyor. Türkmen sığınmacı ailelerin çocukları 50 dereceyi geçen sıcaklıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.

Depolarda 5-10 metrekarelik Alanlarda IġĠD PeĢmerge Kontrolündeki Sincar Ġlçesini Kalan Sahipsiz Türkmen Aileler Ele Geçirdi

IŞİD öncülüğündeki silahlı grupların, Musul'un Sincar ilçesini ele geçirmesi nedeniyle binlerce insan, bölgeden kaçarak dağlara ve Erbil'e sığındı. IŞİD'in, iki gün süren çatışmaların ardından Peşmerge kontrolündeki Sincar ilçesini ele geçirmesi nedeniyle bölgedeki halk, çareyi kaçmakta buldu. Çoluk çocuklarıyla otomobil, kamyon, otobüs ve pikapları dolduran aileler, bölgeyi terk etti.

Sincar ilçesi ve çevresindeki nahiye ve köylerden gelen aileleri, Erbil'e 50 kilometre uzaklıktaki Hazer kontrol noktasına geldi. Güvenlik kontrolü nedeniyle Hazer noktasında uzun araç kuyrukları oluştu. Arasında Türkmen, Arap ve Yezidilerin bulunduğu ailelerin kimisi Erbil'e geçmek isterken, kimisi de, Kerkük üzerinden Bağdat, Kerbela ve Necef'e gitmek istiyordu. Bu arada peşmerge, Erbil'de bir kefil gösterenlerin geçişine izin veriyordu. Kürtler ve Yezidiler, sorgusuz sualsiz, arama yapılmaksızın ve kendilerine kefil olması istenen birinin olması şartı aranmaksızın Erbil‟e giriyorduama Türkmenler içeri sokulmuyordu. Çölde kurulan kamplarda yaşamaya zorlanıyordu.

25

Kaçanlar, can güvenlikleri kalmadığı gerekçesiyle bölgeyi terkettiklerini dile getiriyor. IŞİD'in, 10 Haziran'da Musul merkezini ele geçirdiğini hatırlatan Telaferli Türkmen Ali Hüseyin, "Bir ayı aşkın bir zamandır Sincar ilçesindeki okulda kalıyorduk. Kaldığımız şartlar çök kötüydü. Ancak en azından güvenli olduğunu düşünmüştük. Fakat IŞİD saldırılarını başlatınca çareyi kaçmakta bulduk" dedi.

Türkmenler, Ġki Kez Zorunlu Göçe Maruz Kaldı

IŞİD‟in 10 Haziran‟da Musul‟a, 2 Ağustos‟ta ise Sincar‟a girmesini ve bu saldırıların Irak‟taki Türkmenleri nasıl etkilediği ile ilgili DHA muhabirine açıklamalarda bulunan Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu üyesi Aydın Maruf Selim, binlerce Türkmen‟in halen Kampta YaĢayan Türkmen Aileler Sincar Dağı‟nda kurtarılmayı beklediğini söyledi. Selim, IŞİD saldırılarının Türkmenler için zor bir süreç olduğunu, Türkmenlerin bu bölgede iki defa göçe maruz kaldığını belirterek, “Çünkü Musul‟un ve Telafer‟in saldırıya uğramasından sonra bu bögelerden göç eden Türkmenler, Sincar‟a sığınmıştı. IŞİD‟in Sincar‟ı işgal etmesinden sonra Türkmenler Yezidiler ile bir kez daha zorunlu göçe maruz kaldı” dedi.

Çocuklar Ölüyor, Dünya Sessiz

Yan yana kurulmuş yüzlerce çadır... Çöl iklimini andıran tozlu bir araziye yayılmış... Termometreler 50 derecenin üstünde... Etrafta dönen rüzgâr, tozu dumana katarak bir süre etkisini gösteriyor. Sıcakla birleştiğinde nefes almak neredeyse imkânsız hale geliyor. Burası IŞİD‟den kaçan çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu Erbil yakınındaki Gazil kampı... Canlarını kurtarmış olsalar da yaşama nasıl tutunacaklarını bilmiyorlar. Musullu Türkmen olan Kahtan Adnan Abdullah ve ailesi mesela... Henüz birkaç günlük olan bebeği ile 22 kişinin tek bir çadırda yaşamak zorunda kalmasından yakınıyor. Kahtan Adnan Abdullah, aslında iki gün öncesine kadar bu kampta sadece 8 kişilik bir aile olduklarını ancak IŞİD‟in Sincar ve çevresindeki 40 köye saldırmasıyla yörede bulunan diğer akrabalarının da kaçıp bu kampta toplandıklarını anlatıyor...

Bir süre sonra ıssız çadır aralarından oyuncağı olmayan çocukların oyun sesleri yükseldi. Yanlarına yaklaştığımızda çadırların arasından akıp giden kirli suyla oynadıklarını gördük. Derken alışık olmadığımız bir şekilde kamp içinden bir kadın sesi yükseldiğini görünce ne anlatmak istediğini sorduk. Sadece “Bütün dünya bunu görsün” diyordu.

Tüm vücudu felçli olduğu için sürekli çadırda yatan 12 yaşındaki kız çocuğu Esil‟in babası Abdülmuhsin Mehmed, 20 günden bu yana kampta olduklarını belirterek, “Burada halimiz çok kötü. İki hastamız var. Kızım felçli ve burada eziyet çekiyor. Burası çok sıcak. Elektrik yok. Durumumuz hiç iyi değil. Türkiye bu hastalarımızı alsa bile yeter. Tedavisi sadece Türkiye‟de var” dedi.

26

Çölde Ölüm Kalım SavaĢı

Irak‟ta, Türkmenlerin göçe maruz kaldığı bölgelerde bir insanlık dramı yaşanıyor. Yaşanan katliam karşısında Türkmenler tamamen çaresiz. Bölgede yalnız olan Türkmenler komşu ülkelerden yardım çağrısında bulunuyor. 50 dereceyi bulan sıcaklık, açlık, susuzluk, zehirli akrepler ve salgın hastalıklarla boğuşarak yaşamaya çalışan Türkmenler, çöl ortasında kimsesiz...

Türkmenler, Cehennem Sıcağında Çöl Ortasında Kimsesiz ve Sahipsiz

Bir dönem Türkiye'nin Irak politikasının "Kırmızı Çizgileri”nden biri olan Türkmenlerin güvenliğinin sağlanması IŞİD'in saldırılarıyla birlikte büyük darbe aldı. Irak'ta bir kuşak halinde yaşayan Türkmenler Kerkük, Musul, Erbil, Selahaddin ve Diyala vilayetlerine dağılmış durumdadır.

Son olaylar öncesinde Erbil dışındaki Türkmenlerin büyük kısmı Irak merkezi hükümetinin kontrolü altındaki bölgelerde yaşıyordu. Ancak IŞİD saldırılarıyla birlikte Türkmenlerin yaşadığı coğrafyanın önemli bir kısmı savaş alanına döndü. Musul merkezindeki Türkmenler, şehrin düşmesinden kısa bir süre sonra göç yollarına düşerken çareyi komşu şehirlere sığınmakta buldular. Türkmenlerin en önemli yerleşimlerinden olan Kerkük ve Tuzhurmatu'nun Kürt peşmergelerin kontrolüne girdi. Bunun dışında kalan yerlerin büyük bir kısmı ise IŞİD tarafından işgal edildi.

Musul, Telafer ve Tuzhurmatu bölgelerinde yaşayan onbinlerce Türkmen, Kerkük ve Erbil‟e sığınmak istedi. Kerkük‟e göç eden Türkmenler, şehre alınırken, Erbil‟e girmek isteyenler şehre alınmadı.

Topraklarını ve evlerini bırakarak göç etmek zorunda kalan Türkmenlere, Kerküklü Türkmenler sahip çıkmaya çalışsa da göçün fazla olmasından dolayı onlarında imkânlarının yetişmediği görüldü.

Türkmenler, kuzeyde sığınabilecekleri tek yer olarak Türkmen nüfusun da yaşadığı peşmerge kontrolündeki Kerkük‟ü görüyor. O yüzden de amaçları Kerkük‟e, orası da olmazsa Bağdat‟a ya da güneydeki Necef ya da Kerbela‟ya gitmek.

27

Onbinlerce Türkmen, gidecekleri yerleri olmadığı için Erbil‟in girişindeki Hazer kontrol noktasındaki çölde 45-50 derece sıcaklıkta aç-susuz kaderlerine terk edildi.

6 çocuğu IŞİD'in elinde esir kalan Türkmen bir Anne: "Bu sıcakta aç, susuz, bu topraklardayız" diyerek feryat ediyor.

Mahsun Habil Muhsin (35): “Burada eziyet çekiyoruz, peşmerge Erbil‟e bırakmıyor, sıcaktan ve hastalıktan çocuklarımız ölüyor, yolda 2 yaşlı kadını, dün de 3 çocuğu gömdük. Yeni doğmuş 2-3 günlük bebekler var, onlar da her an ölebilir” diyor.

Kontrol noktasının hemen yanı başındaki çölde yeni doğan bebeklerden yaşlılara kadar Depolar Türkmenlerin Kampı her yaştan binlerce kişi, cehennem sıcağında Oldu battaniyelerden yaptıkları tentelerin altında hayatta kalmaya çalışıyor. Türkmenler: “Burada Arap‟ın, Kürt‟ün sahibi var, bir tek Türkmenlerin yok, Türkiye neden bize sahip çıkmıyor?” diye isyan ediyor.

Zalimler, Türkmen bölgelerini ve sokaklarını kana boyar ancak kimse duymaz. Televizyonlar vermez, gazeteciler gelmez. Göçe maruz kalan Türkmen çocuklar, anne ve babalarının gözyaşları içinde çaresiz şekilde seyrettikleri bir ortamda çölde 50 derecede susuzluktan ölürler. Kimseler görmez, politikacılar susar. Türkmen olmak unutularak ölmek demektir.

Geç Kaldınız, Artık Kamp Kursanız da Kalacak Türkmen Bulamazsınız

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama‟nın yaklaşık 40 dakika baş başa görüştüğü, Galler‟de yapılan NATO zirvesi ile ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıktı. Zirvede, ABD‟li ve Türk diplomatlar, olası IŞİD operasyonunu tüm yönleriyle masaya yatırdı. Bu esnada Türkmenlerin durumu da gündeme geldi. Konuyu ABD‟li diplomatlar açtı. Irak‟taki son durum hakkında detaylı bilgiler veren ABD„li diplomatlar Türkiye‟nin Türkmenlere yardım götürmek konusunda geç kaldığını söyledi. Yine aynı diplomat, Türkiye‟nin Türkmenler için kamp açmamasını da eleştirdi. Ankara‟nın bu konuda söz verdiğini hatırlatan diplomat, artık kamplar açılsa bile bu kamplara yerleştirilecek Türkmen kalmadığını belirtti.

Bu esnada, Türk diplomatlar, Türkiye‟nin Türkmenlere yaptığı yardımları anlattılar. Ve olası bir operasyon sırasında Türkiye‟nin Türkmenler için kamp kurmasının ve kamplara sığınanlara destek olmasının daha doğru olacağına yönelik sözler sarf ettiler. ABD‟li diplomatlar ise, IŞİD‟in Musul ve Telafer‟i ele geçirdiği dönemde buralardan kaçan Türkmenlerin Sincar‟a sığınmak zorunda kaldığını hatırlattı. Ve bu dönemde Türkiye‟den güvenli bölge olarak görülen Duhok ve Zaho‟da kamp kurmasının talep edildiğini ancak bu talebin yerine getirilmediği vurgulandı. ABD‟li diplomatlar, “Türkmen kampları o dönemde kurulmalıydı. Ve hızlı bir şekilde hareket edilmeliydi. Yüz bini aşkın Türkmen Necef, Kerbela ve Bağdat gibi güneydeki şehirlere gitmek zorunda kaldı. Şimdi kurulacak kamplara Türkmen bulmazsınız. Söz konusu bölgeden geriye dönüş daha riskli hale geldi” değerlendirmesinde bulundu.

28

BeĢir’de Yüzlerce Türkmen Katledildi

Kerkük'e bağlı Türkmen köyü Beşir‟e baskın yapan IŞİD, burada kendileri ile işbirliği yapan Araplarla birlikte Türkmenlere saldırdı. Aralarında genç kadın ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 200 Türkmeni ise rehin aldı. Canını kurtarmak isteyen Türkmenlere ateş açan IŞİD, yüzlercesini öldürürken, 150 kadar cenaze ise gömülmeden evlerde ve arazilerde bırakıldı. Beşir'den canlarını kurtararak Kerkük'e sığınan Türkmenler ise buradaki ibadethanelere ve inşaat halindeki evlere sığındı.

Türkmenlerden Akil Osman Kasım, IŞİD'in saldırısı sonrasında önce onlara karşı direnmek istediklerini ancak bunu başaramadıklarını belirterek: "Komşu olduğumuz Araplarla birlikte bize saldırdılar. Yıllarca iç içe yaşadığımız Araplarla bize saldırdılar. Silahlarla önüne geleni tarıyorlardı. Kimi evlerinin içinde, kimi işyerlerinin içinde, kimi de kaçarken vuruldu. Ağabeyim onlara silahla karşılık vermek istedi, ancak onu öldürdüler. Bizler araçla kaçmaya çalıştık Kerkük'e doğru. Aracımıza da suikast silahıyla ateş açtılar, ben ayağımdan yaralandım. Yaralı halimle ailemi oradan kaçırıp Kerkük'e ulaşabildik" dedi.

Türkmen kadınlarından Hamiye Ali Hüseyin, Arap komşularının da kendilerine saldırdığını, saldırırken: “Saddam sizin hakkınızdan geliyordu, Saddam gitti ancak şimdi biz varız diyerek IŞİD ile birlikte saldırdılar. Önlerine geleni taradılar. Sonra tek tek isim listeleri halinde evlere baskın yaptılar. Yakaladıklarını götürüyorlardı. Erkeklerin bir kısmını öldürdüler sokak ortasında. Öldürüp videoya çekiyorlardı. Bizler de sadece üzerimizdeki elbiselerle ve çocuklarımızı alarak kaçabildik Beşir'den. Geride kimler kaldı, ne oldu bilmiyoruz" şeklinde konuştu.

İktiyem Kays Kasım ise aynı mahallede oturan dayı ve teyze çocuklarının öldürüldüğünü gördüklerini, kendilerini saklayarak kaçabildiklerini söyledi. Beşir'den kaçarken araç bulamadıklarını ve yürüyerek uzaklaşmaya başladıklarını belirten Kasım, kaçarken bile IŞİD militanlarının kendilerine ateş açtığını söyledi. Ateş sonucu ölenlere yardım edemediklerini kaydeden Kasım, geride kimin kalıp kalmadığından haberlerinin olmadığını belirtti.

Kasım, silahlı araçla Beşir'e baskın yapan IŞİD'in ve kasaba içinde onlarla işbirliği yapan Arapların ellerindeki liste ile evleri dolaştığını ve topladıklarının bir kısmını öldürdükten sonra aralarında genç kadın ve çocukların da bulunduğu 200'den fazla kişiyi ise araçlara bindirerek bilinmeyen bir yere götürdüklerini söyledi.

Beşir‟de demircilik yaptığını ve şu ana kadar kimseyle bir sorunlarının olmadığını anlatan Ali Cafer İlyas: "Aniden etrafa silah sıkarak Beşir'e girdiler. Kimse bir şey yapamadı. Tek tük karşılık verenler oldu, ama onları da öldürdüler. Sonra Araplarla birlikte bizlere saldırdılar. Benim ailemden 8 kişiyi öldürdüler. Bunların cenazesini alabildik. Ancak halen haber alamadığım akrabalarımdan 20'den fazla kişi var. Öldüler mi yoksa esirler mi alınmışlar bilemiyorum. Bundan sonra sonumuz ne olur hiçbir bilgim yok" dedi.

Canını kurtarmak isteyen binlerce Türkmen Musul, Tuzhurmatu, Beşir ve Telafer'den Kerkük'e sığınırken, Kerkük'te çöl sıcağında arazilerde, çadırlarda, ibadethanelerde ve inşaatlarda yaşamaya çalışıyor.

29

Türkmenler’e Türkiye Değil Ġran Kucak Açtı!

Irak'ta yaşanan son olaylarla ilgili Genelkurmay Başkanlığı tarafından bölgeden ulaşan istihbaratlar doğrultusunda hazırlanan günlük raporda Türkmenlerle ilgili acı gerçekler gün yüzüne çıktı.

IġĠD’in Ġnsafına Terkedildiler

Raporda Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) zulmünden kaçan Türkmenlere Türkiye'nin değil, İran'ın kucak açtığı belirtildi. Genelkurmay'ın raporuna göre; Kerkük ve Tuzhurmatu'nun bazı bölgelerindeki Türkmenler ya IŞİD'in insafsızlığına terk edilmiş ya da İran'ın kucağına itilmiş durumda.

BeĢir de IġĠD Kontrolüne Geçti

Kerkük'ün Beşir köyünün ise IŞİD tarafından düşürüldüğü rapora yansıdı. Diğer taraftan Rusya ve ABD'nin bölgede ayrı ayrı IŞİD'e karşı operasyon hazırlığında olduğu ve Türkiye'nin ise Irak denkleminin tamamen dışında kaldığı da raporda yer aldı.

Ya Ölün Ya Da Göç Edin!

Raporda, bölgede Türkmenler‟e yaşam hakkının tanınmadığı, ya ölümü ya da göçü tercihe zorlandıkları vurgulandı. Aynı raporda şu bilgilere yer verildi: "Kerkük'ün Tazehurmatu ve Beşir köyü bölgesinde Türkmenleri İran'ın desteklediği belirtilmektedir. Bölgede mücadele eden Türkmenler, Türkiye'nin kendilerine yardım etmekten kaçındığını, ancak İran'ın kendilerine her türlü yardımı geçekleştirildiğini ifade etmektedirler. 15 Haziran 2014 tarihinde Türkiye'nin Süleymaniye Konsolosu'nun kendilerini ziyaret ederek her türlü yardımı yapacağını dile getirmesine rağmen şu ana kadar hiçbir yardımın yapılmadığı ve yalnız bırakıldıkları İran'a mahkum edildikleri ifade edilmektedir.

IġĠD Türkmen Bölgelerini Hedef Aldı

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi(ORSAM), Irak'taki Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) saldırılarının bölge halkı, özellikle de Türkmenler açısından yarattığı tehditle ilgili hazırladığı raporda, IŞİD tehdidinin, açık olarak Türkmen bölgelerini hedef aldığı, Türkmenlerin Irak‟taki gelişmelerden her türlü zararı gören taraf olduğu belirtildi.

ORSAM, Irak'ta ilerlemeye devam eden IŞİD'in bölgedeki halkta neden olduğu krizin yanı sıra özellikle bölgedeki Türkmenler için oluşturduğu göç ve güvenlik sıkıntıları, mevcut siyasi istikrarsızlıktan çıkışın yolları ve Türkiye'nin bölgedeki Türkmenler için neler yapabileceğinin değerlendirildiği ''IŞİD Operasyonlarının Türkmenler Üzerindeki Etkisi'' başlıklı rapor hazırladı.

IŞİD'in hâkim olduğu Musul, Telafer, Selahaddin, Diyala gibi bölgelerde yoğun olarak Sünni Arap ve Türkmenlerin yaşadığı belirtilen raporda, Sünni Araplardan çok Türkmenlerin doğrudan ve dolaylı tehdit altında olduğu kaydedildi.

IġĠD Operasyonları Türkmenler Ġçin Doğrudan Tehdit OluĢturuyor

Sünni yoğunluklu yerleşimlerde ve çevresinde yaşayan Türkmenler açısından IŞİD operasyonları doğrudan tehdit oluşturuyor. Ayrıca Türkmenlerin Irak‟ta bütüncül bir coğrafyaya sahip olmamaları, Türkmen bölgelerinde güvenlik açığı ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle IŞİD 30 operasyonlarının Türkmenler için çok taraflı tehditler oluşturduğu vurgulanan raporda, "Türkmenlerin korumasız olması, silahlı bir güce sahip olmamaları, coğrafi olarak bölünmüş olmalarından dolayı da Türkmenleri doğrudan IŞİD tehdidiyle karşı karşıya bırakmaktadır'' ifadesi kullanıldı.

Irak‟ın kuzey bölümündeki petrol bölgelerinin Türkmenlerin yaşam alanları içerisinde kaldığı, söz konusu coğrafyanın merkezi hükümet ileIrak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasındaki mücadelenin ana çarpışma noktası olduğu kaydedildi.

IġĠD, PeĢmergenin Elindeki Bölgelere Yönelebilir

IŞİD‟in, bölgede tam olarak hâkimiyet kurmasının ardından peşmergelerin elindeki Kerkük gibi diğer bölgelere yönelmesinin muhtemel olduğu ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi: ''Göç etmek zorunda kalan Türkmenler IKBY‟ye sığınmaya çalışmakta ancak IKBY yeterli imkân bulunmadığını bahane ederek, Türkmenleri IKBY‟ye almamaktadır. Türkmenlerin bir kısmı IKBY sınırları dışarısında geçici olarak oluşturulan üç kampta yerleşmeye çalışmaktadır. Ancak ne IKBY ne de Irak merkezi hükümetinden yardım gitmemekte ve sadece Birleşmiş Milletler ve Türkiye tarafından yapılan kısıtlı yardımlara Türkmenler hayatta kalmaya çalışmaktadır.''

Raporda, Türkmenlerin Irak‟taki gelişmelerden her türlü zararı gören taraf olduğuna işaret edilerek IŞİD tehdidinin açık olarak Türkmen bölgeleri ve Türkmenleri hedef aldığı, hem Kerkük‟ün hem de civarının (Tuzhurmatu, Tazehurmatu, Altunköprü, Tavuk, Çardağlı, Yahyava, Yayçılı, Kümbetli….) peşmergelerin kontrolünde olmasının Türkmenler üzerindeki Kürt baskısını arttırdığı, Irak merkezi hükümetinin IŞİD‟e karşı yaptığı operasyonlarda Türkmen bölgelerinin rastgele hedef alınmasının sivil halka zarar verdiği belirtildi.

Barzani'nin Referandum Açıklaması

IŞİD saldırılarının ardından peşmergelerin kontrolüne geçen Kerkük'teki durumun da değerlendiril- diği raporda, Kerkük‟teki dengenin bozulmasının çatışma dinamiklerinin ortaya çıkma ihtimalini güçlendirdiği, Kerkük‟teki nüfus artışının (Kerkük‟e 700 bin Kürt ithal edildi) neredeyse tamamının Kürtlerin lehine olmasının kentte sosyal, siyasal ve ekonomik dengeyi bozduğu, bu durumun Türkmenler ve hatta Kerküklü yerli Arapları rahatsız ve tedirgin ettiğine işaret edildi.

Barzani‟nin son dönemde yaptığı açıklamalara bakıldığında, "Kerkük, Kürt toprağıdır. Kürdistan‟a katılacaktır" şeklindeki söylemlerinin ve Kerkük‟te referandum yapılacağına ilişkin açıklamalarının da Türkmenlerdeki rahatsızlığı arttırdığı kaydedildi. Kerkük‟ün bir ''oldu bittiyle'' IKBY sınırlarının içerisine dahil edilmesi, Türkmenler açısından yeni problemlere yol açabilir. Merkezi hükümetin, IŞİD karşısında üstünlük sağlaması durumunda Kerkük‟teki peşmerge hâkimiyetine son vermek için girişimde bulunabileceğine dikkat çekildi.

Türkmenler, Kerkük‟ün IKBY‟ye bağlanması ya da tek taraflı bir müdahalenin olması durumunda Kerkük için savaşmaktan kaçmayacaklarını açık olarak dile getirmektedir. Buradaki bir diğer sıkıntı Kerkük‟teki çatışmanın diğer bölgelere de sıçraması olasılığıdır.

Silah Gücünün Olmaması Türkmenleri Korumasız Bıraktı

Türkiye'nin zarar gören Türkmen bölgelerine insani yardım gönderdiği ancak bunun, 350 bini bulan Türkmen göçmenlerin sorunların giderilmesinde yeterli olmadığı vurgulandı. Türkmenlerin insani 31 yardımın yanı sıra acil olarak siyasi desteğe ve korunmaya ihtiyaç duyduğu belirtilen raporda, silah- lı gücünün olmamasının Türkmenleri tamamen korumasız bıraktığı, bu şartlar altında Türkmenlerin kısıtlı imkânlarla güvenliklerini sağlamaya ve yerel olarak kendi silahlarıyla mahalle, sokak ve ev- lerini korumaya çalıştığı, ne IKBY ne de Irak merkezi hükümetinin Türkmenleri koruyabildiği kay- dedildi.

YaĢanan Krizin en Büyük Kazananı olan Kürtler, Bağımsızlığa YaklaĢtı

Merkezi Washington‟da bulunan Partilerüstü Politikalar Merkezi‟nin toplantısına katılan uzmanlar, Irak‟ta yaşanan çatışmaların bölgesel yansımalarını, bölge ülkelerine etkisini ve Amerika‟nın seçeneklerini değerlendirdi. Merkezin Türkiye Girişimi uzmanlarından John Hannah, yaşanan krizin en büyük kazananının, IŞİD dışında Kürtler olduğunu söyledi. Kürtler‟in Türkiye‟yle petrol ticaretini geliştirdiğine dikkati çeken Hannah, özellikle yaşanan gelişmelerin, Kürtler‟i yıllardır ulaşmaya çalıştıkları hedefe, yani bağımsızlığa yakınlaştırdığı görüşünde. Başkan Yardımcısı‟nın eski ulusal güvenlik ekibinde de görev yapan Hannah, Kerkük‟ü kendi denetimleri altına alan Kürtler‟in kenti asla Bağdat‟a iade etmeyeceğini savundu. Toplantıda konuşan Amerika‟nın Ankara eski büyükelçisi Eric Edelman ise, Türkiye‟de büyükelçilik yaptığı on yıl öncesinden bu yana koşulların çok değiştiğini, eskiden Kerkük‟ü Kürtler‟in işgal etmesini „Kırmızı Çizgi‟ olarak gören Ankara‟nın, IŞİD tehlikesiyle birlikte kente Kürtler‟in girmesinden dolayı rahatladığını söyledi.

Telafer’e Susanlar Kobani’de Neden Feryat Ediyor?

15 Haziran 2014'te IŞİD, yüzde 70‟ini Avşar Türkmenlerinin oluşturduğu Türkçe konuşulan Telafer‟e girdiğinde bugünkü Kobane diyen kesimlerin sesini çıkarmaması dikkat çekciydi.Öncesi… Ve sonrasında… “Telafer… Telafer” diyen birilerini duydunuz mu? Hayır.

Aynı IŞİD, “Kobane”yi kuşatınca neden herkesin ağzından “Kobane… Kobane” adı düşmüyor? Dün Telafer‟e sessiz kalanlar bugün “Kobane” diye neden feryat ediyor?

Acı ama gerçek: Telafer düşüp Türkmenler bölgeden sürülünce kimileri çok sevindi; çünkü Telafer, Irak Kürtleri ile Suriye Kürtleri arasında tampon bölge (Yumurtalık boru hattı da buradan geçiyor).IŞİD bölgede Büyük Kürdistan'ı kurmak için var gücüyle çalışıyor.

Düşündüler ki, IŞİD yok olunca Telafer Kürtlerin olur; Suriye ve Irak Kürtleri komşu olur ve sonrası belli; “Büyük Kürdistan”!" Evet: IŞİD, “Büyük Kürdistan”ı kurmak için var gücüyle çalışıyor; saldığı korkuyla bölgenin demografik yapısını değiştiriyor; İslam‟a ait ne varsa yıkıyor! Bölgeyi İsrail‟e hazırlıyor sanki!.. Dün: Çekiç Güç‟e Barzani Devleti‟ni kurdurdular.Yarın: Tampon bölge stratejisiyle Suriye Kürt Devleti‟ni kurdururlar artık!23

Irak’taki en Büyük Darbeyi Türkmenler Aldı

Hem Türk Hükümeti hem de dünya, Irak'ta Türkmenlere yönelik saldırılara gözünü kapattı. Saldırılarda binlerce Türkmen hayatını kaybetti, binlercesi de yaralandı. Yüz binlerce Türkmen göç etmek zorunda kaldı. Türkmenler için yapılan açıklamalar ve verilen sözler de havada kaldı. IŞİD

23Soner Yalçın, Ayn el Arap, Sözcü Gazetesi, 1 Ekim 2014

32 saldırıları nedeniyle göç etmek zorunda kalan Türkmenlerin sayısı 300 bini aştı. Irak'ta saldırılar sürerken ne Türkiye'den ne de dünyadan Türkmenlere yönelik bir adım atıldı.

Irak'tan Türkiye'ye gelen Yezidilere ve Kobanililere sınır kapıları açıldı ancak IŞİD teröründen kaçan 450 Türkmen ailesi "pasaportları olmadığı" gerekçesiyle geri çevrildi.Bu ailelerden Abbas Beyatlı, “Sınıra kadar geldik. Türkiye bize de kapısını açsın. Bizim pasaportumuz yok ama bize de sığınma versin” dedi.

Türkmenler için Duhok'a kamp kurulacağı açıklandı. Ancak, bu adım da açıklamanın ötesine geçmedi. 1988'de 50 bin, 1991'de 500 bin Kürt mülteciye, son 2 yıldır da 1 milyondan fazla Suriyeli'ye kapılarını açan,kamp, çadır, baraka, yemek içmek sağlayan, hatta çocuklarına okul bile açan Türk Hükümeti, Türkmenlerin yüzüne kapıları kapattı.

Türkmenler’i Türkiye Geri Çevirdi

Yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalan ve Erbil‟e kadar ulaşan Türkmenlerin birçoğunun Türkiye‟nin Erbil Başkonsolosluğu‟na Türkiye‟ye gitmek için resmen başvuruda bulundu. Bu talebe konsolosluğun, “Ancak pasaportunuzla geçebilirsiniz” yanıtı verildi. Başkonsolosluk yetkililerinin, Türkmenlere, “Ya yaşadığınız yere gidin, ya da Bağdat‟a gidip pasaport çıkartın. Buradan Irak pasaportu çıkartamazsınız” diyerek taleplere olumsuz yanıt verdi.

Resmi rakamlara göre yaklaşık 1 milyon 385 bin Suriyeliyi Türkiye'de barındıran Türk Hükümeti, IŞİD teröründen evlerini terk etmek zorunda kalan Türkmen ailelerine sınırı kapadı.

Pasaportları olmayan Türkmen Aileler “Suriyeliler gibi sığınma” talep etti. Ancak Türkmenlerden pasaport istendi. Türkmenlere sınırda pasaport soran, Türkiye'ye almayan hükümet, Yezidilere, Kobanililere ve Suriyelilere sınırı hemen açtı.

Sınırda bulunan ve Türkiye‟ye geçmek isteyen Türkmenler neden sığınma hakkı verilmedi? Türkmenlerden pasaport istenmesinin gerekçesi nedir? Türkmen canı diğer etnik gruplara oranla daha değersiz midir? Türkmen kanı, İnsan kanı değil midir?

Bizi Ġnsan Olarak Görün

Bir yandan sıcak, açlık ve susuzlukla baş etmeye çalışan Türkmenler, diğer yandan çöldeki zehirli akrepler sebebiyle ölüm korkusu yaşıyor. 50 dereceyi bulan sıcaklar, ishal, yetersiz besleme ve akrep sokması gibi olumsuzluklar 1 haftada 20 çocuğun ölümüne yol açtı. Kürt Yönetimi ise sosyal ve ekonomik krize sebep olabileceği gerekçesiyle kente 30 km mesafedeki Kelek kontrol noktasından Erbil‟e geçişe izin vermiyor. Kontrol noktası yakınlarındaki 3 bin kişilik mülteci kampına da yer olmadığı için alınmıyorlar. 50 derece sıcaklıkta, bir gölge bulma imkânının dahi olmadığı çölü mesken tutmak zorunda kalan Türkmenler, zehirli çöl hayvanları nedeniyle de ölümle burun buruna yaşıyor.

Ancak söz konusu bölgelerdeki demografik yapı yüzünden Türkmenlerin çalabileceği kapı sayısı çok az. Evlerini ve yurtlarını tamamen terk eden Türkmenlerin geri dönüşü neredeyse imkânsız. Çünkü göç edilen yerlerin etnik yapıları Arap ve Kürt yoğunluklu olduğundan kendilerine sınırlı sayıda kapı açılıyor.

33

Gündüz 50 dereceyi bulan sıcakların altında çaresizce bekleyen aileler, geceleri yere bir battaniye sererek çocuklarıyla açık alanda yatıyor. Göç hayatı ve evsizlik özellikle çocukları perişan ediyor. Tedavi imkânı bulunmayan hastalar çaresiz bir şekilde sabrediyorlar. Ölüm kalım savaşında Türkmenler maddi açıdan da kötü durumda. Çölde, bir bardak su 1 dolar, bir şişe buz 10 dolar. Gölgenin bile olmadığı çölde yaşam savaşı veren Türkmenler, sıcak havada kafalarına havlu sararak korunmaya çalışıyor. Salgın hastalıklar ise kapıda.

Sıcak ve sağlıksız koşullar özellikle bebeklik döneminde olan çocukların hayatını kaybetmesine neden oluyor. Kaçış yolunda iki çocuğunu kaybeden Muhammed Ali, bir haftadır çöl şartlarında mücadele ettiklerini anlatıyor. Geçimini çiftçilikle sağlayan Muhammed Ali: “İki çocuğum yolda ishal sebebiyle öldü. Biri 6 aylıktı, diğeri de iki yaşındaydı.” diyor. Kendilerine sahip çıkılmadığını söyleyen Muhammed Ali adeta feryat ediyor: “Artık dayanacak gücümüz kalmadı. Bize geçiş için izin vermiyorlar. Ben Kerbela‟ya Necef‟e gideceğim. Çocuklarım Arapça bilmiyorlar, şimdi Türkçe konuşuyorlar. Ama orada bir daha çocuklarım Türkçe konuşamayacak. Ekmeğimizi, evimizi, dilimizi -yani her şeyimizi- kaybediyoruz.”

Muhammed Halis, “Bizi Türkmen olarak görmüyorsanız, bari insan olarak görün. Dinimizi, mezhebimizi biz seçmedik. Bize kimse yardım etmiyor.” diyor.

Öğretmenlik yapan Ali Hasan da geride kalan akrabalarının öldürülmesinden korktuğu için fotoğraf çekilmesini istemiyor: “Hiçbir şeyimizi alamadık yanımıza. Bizi neden Türkiye sormuyor? Biz Türkmen‟iz. Necef‟e, Kerbela‟ya gitmek istemiyoruz. Sincar‟da kaldık bir süre. Burada gece kumun üzerinde yatıyoruz. Yolu açsınlar, hamile kadınlarımız var. Burada 6 çocuğumuz, zehirli akrep sokması nedeniyle hayatını kaybetti. Peşmergeler bize çok kötü davranıyorlar. Bir yaşlı kadının ayağını kırdılar.”

Hadi Hasan tanık olduğu vahşeti şöyle anlatıyor: “Beşiğindeki 40 günlük çocuğu bile öldürdüler. İmam Sadi‟nin türbesini patlattılar. Hayvanları telef ettiler, inekleri, davarları, koyunları bile yok ettiler. Bazı cenazeler yollarda kaldı, gömemedik bile.”

YaĢanan Dram

Zeynep Ali Ekber (25) ise: “Babam çobandı, bir gün öğle vakti IŞİD militanları geldi, köydeki erkeklerin hepsini alıp götürdüler. Diğer köylerden de aynı şekilde çok insanı alıp götürdüler. Bir daha haber alamadık.”

İlkokul öğretmenliği yapan Hıdır Süleyman (42): “Her şeyimizi bırakıp evlerimizi terk etmek zorunda kaldık. Yanımıza kimliğimizi bile alamadık. Yaşlılar yollarda öldü, kadınlarımız, çocuklarımız ölüyor. Ne haldeyiz görüyorsunuz, buradan bizi çıkarsınlar, başka bir şey istemiyoruz. Bizi götürüp Türkiye‟de bir kasabaya bıraksınlar”

Eyat Sutto (35) ise eşinin 5 gündür ağır hasta olduğunu ancak peşmerge kontrol noktasını geçmelerine izin vermediği için hastaneye götüremediğini anlatırken isyan ediyor: “Atatürk‟ün „Türkmenlere sahip çıkın‟ diye vasiyeti var. Biz burada toz toprağın içinde sıcaktan öleceğiz. Hepimizi katledip öldürsünler kurtulalım bari.”

Mahsun Habil Muhsin, “IŞİD, Telafer‟e saldırınca 16 Haziran‟da Sincar‟a geçtik, orada su yok, yemek yok, mecburen buraya geldik. Peşmerge yolu açsa gideriz ama açmıyor. Biz Türküz, Türkiye

34 bize niye sahip çıkmıyor? Geri dönelim de IŞİD kellemizi mi alsın? Türkiye bize yardım etsin, Kürt Yönetimi ile konuşsun, yolu açsınlar” diyor.

Ganim Muhammet, yaşadığı zor günleri AA muhabirine, Kerkük´e alınmanın da kolay olmadığını belirterek, "Peşmerge, Kerkük girişinde binlerce aileyi bekletiyor. Sadece Kerkük´ten kefil gösterenler, şehre alınıyor. Biz de bir akrabamızı kefil göstererek, Kerkük´e girebildik" şeklinde konuştu.

Irak’ta Türkmenlerin YaĢadığı Dram ve Trajediyi Görmüyor Musunuz?

19 Mart 2003 tarihinde Ankara'dayapılan toplantıda başta ABD olmak üzere Irak'taki bütün taraflar Kürtler'inKerkükveMusul'a girmeyeceklerini garanti etmişti. Bugün ise Türkmen şehri Kerkük'te ve Türkmen ilçeşi Tuzhurmatu‟da Kürtler, Musul'a ve Türkmen ilçesi Telafer‟a ise Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)hâkim olmuştur.HedefteiseTürkmenler var. Gerçekte, Türkmenler kaderlerine terk edildi. Hani Musul ve KerkükTürkiye‟ninmilli meselesivekırmızı çizgisiydi. Hani “Kerkük‟e ve Telafer‟e dokunan Türkiye‟ye dokunur” sözü nerde kaldı?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu‟nun 2 Ağustos 2012‟de Türkmen şehri Kerkük‟e yaptığı ziyarette aynen şöyle demişti: "(Irak Türkmenlerine) Sizin burada tırnağınıza küçük bir diken batsa, onun acısını 75 milyon Türk Anadolu‟da hisseder.”

Zihnimiz ve Gönlümüz Gazze Ġle MeĢgul

Konya'nın Beyşehir ilçesinde bir düğün salonunda bayramlaşma programları kapsamında konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: "Bir taraftan Türkiye‟de bayramı idrak ediyoruz, bir taraftan da bayramı idrak edemeyen Gazzeli kardeşlerimizle dertleşiyoruz. Onların derdini yüreğimizde taşıyoruz. 10 Ağustos seçimini sizler ne kadar yakından takip edecekseniz, aynı şekilde Gazze'deki her bir ev, her bir aile, her bir fert sizler kadar yakından takip edecek. Çünkü Gazze'dekiler biliyorlar ki; Türkiye'de onlara sahip çıkan bir lider cumhurbaşkanıysa, onlar da kendi evlerinde daha huzur içinde olacaklar. Başlarına bir bomba değil, bir küçük çakıl düşse Ankara'da oturan liderler, onlarla birlikte ağlayacaklar. Onun için günlerdir Gazze ile zihnimiz ve gönlümüz meşgul. Onlar bu huzura kavuşana kadar da gece gündüz çalışmaya, rüyalarımız da dahil Gazze'yi görmeye kararlıyız." diyor.

Türkmenlerin Sahibi Yok

Terör ve çatışmalardan evlerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler, derme çatma çadırlarda, depolarda, mezarlarda, inşaatlarda, yol kenarlarında yaşam mücadelesi veriyor. 50 dereceyi bulan sıcaklık, açlık, susuzluk, zehirli akrepler ve salgın hastalıklarla boğuşarak barınaksız ve korumasız yaşamaya çalışan Iraklı Türkmenler, çöl ortasında kimsesiz... Türkmenler, “Burada Arap‟ın, Kürt‟ün sahibi var, bir tek Türkmenlerin yok. Türkiye neden bize sahip çıkmıyor?” diye isyan ediyor.

Türkmenler öldürülüyor ve göçe zorlanıyor, Türkmeneli‟nin şeref, namus ve iffeti hedef alınıyor. Irak Türkmenleri tarihin en büyük dram, acı ve zulmüyle karĢı karĢıyadır. Bugün Irak Türkmenleri de kendi evlerinde huzur içinde yaşamak istiyorlar!

35

Türkmenler kan ağlıyor görmiyorsunuz, Türkmenler yardım için yalvarıyor duymuyorsunuz, Türkmenler çaresiz ama el uzatmıyorsunuz, kimsesiz ve sahipsiz Türkmenler korku ve panik içinde, yerinden yurdundan göçe zorlanıyor, coğrafyası değiştiriliyor, Türkmen izleri yok ediliyor ve sizden ses yok, 12-13 yaşındaki Türkmen kızlarına ayan beyan, ortalarda tecavüz ediyorlar ve o körpe kızları elektrik direklerine asıp öldürüyorlar ve siz bunları görmezlikten geliyorsunuz, Allah aşkına siz ne biçim insansınız!Gazze, Suriye, Mısır, Libya‟ya destek olanlar, Türkmenleri niye görmüyorlar?

Ölüyoruz, Görün Artık

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) yetkililerinden alınan bilgiye göre, Irak´ta, 10 Haziran 2014 tarihinde iç karışıklıkların başladığı günden itibaren yaklaşık 1 milyon 200 bin insan evini terk etti. Türkmenlerin yoğun yaşadığı Türkmenler, Çöl Ortasında Derme Çatma Musul, Kerkük, Telafer, Selahaddin ve Çadırlarda YaĢam Mücadelesi Veriyor Diyala‟da çatışmalardan en çok etkilenen kentler oldu.

Haziran ayında Musul´un düşmesiyle önemli bir bölümü Türkmenlerden oluşan 375 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bunlardan 166 bini Musul´un batısına, 78 bini Erbil´e, 52 bini Süleymaniye´ye, 18 bini Selahaddin´e, 18 bini Dohuk´a ve 16 bini Kerkük´e sığındı. IŞİD Türkmen illerinde katliam yaparken, Peşmerge‟de Türkmenlere zulüm yaparken, Türkiye'de "Türkmen" ismini sahip çıkma manasında telaffuz eden bir hühümet yetkilisi dahi yoktur.

Terör ve çatışmalardan evlerini terk etmek zorunda kalan Irak‟taki Türkmenler, derme çatma çadırlarda, depolarda, camilerde, mezarlarda, ahırlarda, inşaatlarda, yol kenarlarında yaşam savaşı veriyor. 45-50 dereceyi bulan sıcaklık, açlık, susuzluk, salgın hastalıklarla boğuşarak barınaksız ve korumasız yaşamaya çalışan Türkmenler, çöl ortasında sahipsiz ve kimsesiz.Iraklı Türkmenler bir soykırımla karşı karşıyadır, ölüm kalım savaşı veriyor.Dünya Türkmenlerin çığlıklarına kulaklarını kapatmış durumda.

Filistin'in Kaderi, Türkiye'nin Kaderidir

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Filistin ile ilgili görüşünü şöyle ifade ediyor: " Türkiye'nin Filistin'le tarihi, duygusal bağlarının olduğu malumuzdur. Şunu çok açık, net söylemem lazım Türkiye'nin kaderi, Filistin'in kaderinden, Filistin'in kaderi aynı şekilde Türkiye'nin kaderinden, Kudüs'ün, Ramallah'ın, Gazze'nin kaderi, İstanbul'un Ankara'nın, İzmir'in kaderinden ayrı değildir. Tarih boyunca olduğu Çöl Ortasında Sahipsiz ve Kimsesiz gibi Filistin'in acısı bizim acımızdır. Filistin'in Türkmenler Derme Çatma Çadırlarda sevinci bizim sevincimizdir. Gazze'ye yönelik YaĢam SavaĢı Veriyor 36 ilgimiz aramızdaki tarihi ve kültürel bağların ötesinde insan olmanın zorunlu kıldığı bir ilgidir ( Iraklı Türkmenler insan sayılmıyor mu?). Biz, evet Filistin diyoruz, Gazze diyoruz, Kudüs diyoruz, çocuklar öldürülmesin diyoruz. Masum siviller hayatlarının baharında katledilmesin diyoruz. Evler yıkılmasın, okullar, hastaneler bombalanmasın istiyoruz, bunu insaniyet adına söylüyoruz. Vicdanımıza kulak verdiğimiz için söylüyoruz ve bunu söylemek için değil kalbimizden, vicdanımızdan gelen ses olduğu için söylüyoruz". Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu sözleri neden Türkmenler için söylemiyorsunuz ve Türkmenlerin feryadını ve çığlığını neden duymuyorsunuz? Bugün Kaderlerine terk edilmiş Türkmenlerin Iğdır Milletvekili Sinan Oğan çocukları da öldürülüyor, evleri yıkılıyor ve yerinden yurdundan sürülüyor!

Anlaşılan o ki, Türk Hükümeti, Türkiye‟nin kaderini tümüyle Filistin meselesine bağlamaktadır.Gazze'ye ağlayanlar nedenMüslüman Türkmenlere yapılan zulmü görmezler. Türkmenler, Filistinli olmadıkları için mi ihmal ediliyor?Bugün Türkmenlerin Kendilerini koruyacakAllah'dan başka kimseleri de yoktur.Adaletiyle ün yapmış Türk Devleti, bu vahim duruma nasıl düşürülmüştür? Biz gerçekten bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.

Uğradıkları Katliamlar ve Tecavüzler Unutuluyor

Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, tek sıkıntı yaşanan bölgenin de Filistin ve Gazze olmadığının unutulmaması

CumhurbaĢkanı Adayı gerektiğini, hükümetin Irak'ta Türkmenler'in uğradığı katliamları, Ekmeleddin Ġhsanoğlu, tecavüzleri görmediğini savunarak, "Gazze'deki kardeşlerimizle Türkmen Bayrağını dayanışma içinde olmak güzel ama Irak Türkmenleri'nin uğradığı Öperken katliamlar, tecavüzler unutuluyor. Sırf, Filistinli mi olmak lazım? Elbette Filistin ile dayanışma içinde olun ama biraz da Allah rızası için Irak Türkmenleri'ne bakın. Türkmen kardeşlerimiz için de aynı şeyleri yapmamız lazım. Gerekirse onlara kamplar açmamız lazım. Onlara sahip çıkacak bizden başka kimse yok." dedi.

Türkmenlerin insani yardımın yanı sıra acil olarak siyasi bir desteğe ve korunmaya ihtiyacı vardır.Türkmenler: “Burada Arap‟ın, Kürt‟ün sahibi var, bir tek Türkmenlerin yok. Türkiye neden bize sahip çıkmıyor?” diye isyan ediyor.

Türkmeneli'nin de Çığlıklarını Duyun

MHP Iğdır Milletvekili Sinan OğanTürkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)Genel Kurulunda, IŞİD'in Müslümanları öldürmesiyle İsrail zulmü arasında fark olmadığını söyledi. Oğan: "Orta

37

Doğu'da katliam üzerine katliam yaşanıyor. Gazze'de Telafer'de her gün insanlarımız öldürülüyor, Türkmen çocukları aç susuz 50 derece sıcakta katlediliyor. Ama bir arkadaşımızın Türkmeneli atkısı takmadığını üzülerek gördüğümü ifade etmek istiyorum. Gazze'de ölen bizim insanımız ama Türkmeneli'nde ölen de bizim insanımız " dedi.

Yazıklar Olsun Bize

Oğan: "Ölenin çığlığını duyamazsak, tecavüz edilen çocukların sesini duyamazsak, kaçırılan, çarmıha gerilen Türkmen kadınlarının sesini duymayıp sadece Gazze'nin sesini duyarsak, sizin sadece tek bir tarafa bakıp öbür tarafa sessiz kalmanızı anlamak mümkün değil. Suriye'den kaçanlara da Türkiye kucak açtı. Şimdi soruyorum: Türkiye, 5 bin, 10 bin Türkmen'i almaktan aciz mi? 5 bin Türkmen gelse Türkiye'ye yük Yusuf Halaçoğlu mü olacak? Niye Suriyeliden vize istemiyoruz, niye Suriyeliden pasaport istemiyoruz da Türkmen'e “illa git pasaport al” diyoruz. Kimden alacak Türkmen? Gidip IŞİD'den pasaport mu çıkaracak? Zaten kampta 50 derece sıcaklıktalar. İktidarın bu sorunun cevabını vermesi lazım. Niye Türkmenleri Türkiye'ye kabul edemiyoruz, Türkmen katliamına niye kaygısızız? Türkmen'e su, çocuklarına ilaç götüremiyorsak yazıklar olsun hepimize. Türkmenler kan ağlıyor, sizin kılınız kıpırdamıyor. Türkmenler aç açıkta, kadınları tecavüze uğruyor. AKP'nin kadın milletvekillerine sesleniyorum. Bir eylem de bunun için yapsanıza. Niye sesiniz çıkmıyor. Türkmen olunca niye kör ve sağırsınız."

Kadın Kolları Nerede?

Oğan, AKP sıralarından laf atılması üzerine: "Siz bostan korkuluğu musunuz, iktidarsınız. Ülkenin vergisini sağa sola çarçur ediyorsunuz, Türkmen olunca bu imkanlar niye sağlanmıyor? Türkmenler'den bu kadar mı rahatsızlık duyuyorsunuz? Orada ölen çocuklarda sizin de sorumluluğunuz var. Kadınlara tecavüz ediliyor ama buradan kınamıyorsunuz bile" diye konuştu.

Türkmeneli Giderse Sıra Türkiye’ye Gelir

Türkiye‟nin Türkmenleri yalnız bıraktığını savunan muhalefetten AKP hükümetinin dış politikada izlediği yöntemlere sert tepki geldi. Siyasiler: “Türkmeneli bölgesi Türkmenler‟in elinden çıkarsa sıra Türkiye‟ye gelecektir” uyarısında bulundu.

Gözden Çıkarıldılar

MHP Grup Başkan Vekili Yusuf Halaçoğlu: Hükümetin Irak Türkmenler‟i ile ilgili ciddi bir politi- kası yok. Bunun en önemli göstergelerinden biri geçen gün gerçekleşti.

IŞİD Sincar bölgesini kontrolü altına aldığında oraya sürülmüş olan Türkmenler Türkiye sınırına geldi. Fakat maalesef Türkiye‟ye almadılar, pasaport sordular. Suriye‟den gelen Araplar‟ın hepsi pasaport sorulmadan alındı. IŞİD o çocukları keserken hükümetin onlara karşı bir tavrı da olmadı. Dolayısıyla hükümetin Irak‟taki Türkmenler‟i gözden çıkardığını düşünüyorum.

38

Hükümet Onları Yok Sayıyor

CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay: Irak Türkmenler‟i hepimizin içini kanatan bir yaradır. Hükümet Irak Türkmenleri‟ni yok sayıyor. Bazı TIR‟lar Adana‟da yakalanmaya çalışıldı. Ancak hükümet yakalanmayan, engellenmeyen onlarca

TIR‟la IŞİD‟e roket, silah ve mühimmat Haluk Koç verdi.

Recep Tayyip Erdoğan‟ın, Türkmenler‟i yok sayması Türk milletinin vicdanını kanatmaktadır. Türkiye‟nin bölgedeki gücünü hissettirmesi ve Türkmenler‟in güvenliğini sağlamak için alınacak askeri tedbir dâhil her seçeneği masaya yatır- ması lazım. Biz Türkmenler‟i kendi kaderine terk etmeyecek kadar acizleşmemeliyiz. Hükümet IŞİ- D‟i adeta kollamaktadır. IŞİD‟İ masum göster- mek için her yolu denemektedir.

Türkmen Politikası YanlıĢ

CHP Sözcüsü Haluk Koç: Türkiye‟nin Irak Türkmenler‟i politikası baştan aşağı yanlıştır. Dışişleri Bakanı evlere şenlik açıklamalar yap- maktadır. Burada dirayetli bir politika izlenme- diği ortadadır. Silah yüklü TIR‟lar yakalandı- ğında, „Efendim, insani yardım malzemesi gö- türüyoruz‟ diye bir savunmaya geçiş var.

Silah çıktığında da “Biz bunu Türkmenler‟e götü- Engin Altay rüyorduk” dendi. Böyle bir yardımın intikal etme- si söz konusu değil, durum ortada. Hükümetin elleriyle, yanlış politikalarıyla büyüttüğü, belki de büyük bir stratejik ortaklık kurarak desteklediği bu radikal terör grupları şimdi Türkiye‟yi tehdit ediyor.

Bölgeden Atılıyorlar

MHP Konya Milletvekili Faruk Bal: Büyük Ortadoğu Pro- jesi‟nin hedefi petroldür. Irak‟ta petrol de Türkmeneli böl- gesinde bulunmaktadır. Türkmenler hamurun tekneden sıy- rıldığı gibi bölgeden atılıyor. Böyle bir durumda Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟ne düşen görev şayet Ortadoğu‟da yaprak kımıldasa haberi olan bir devlet ise, şayet başbakan dünya lideri olmuş ise Türkmenler‟in can ve mal güvenliği sağlamalıdır. Böyle tarihi bir görevde bulunan AKP‟nin Dı- şişleri Bakanı IŞİD‟i meşrulaştıran beyanda bulunuyor. Faruk Bal

39

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, „Türkmenler akıllı insanlardır, Türkiye‟den yardım gelmeyece- ğini bilirler‟ diyor. Türkmenler‟in can ve mal güvenliği eli kanlı IŞİD terör örgütü ile Peşmerge‟ye bırakılmıştır. Türkmeneli bölgesi Türkmenler‟in elinden çıkarsa sıra Türkiye‟ye gelecektir.

Bütün EndiĢem Filistin, Filistin, Filistin!

Recep Tayyip Erdoğan Mersin‟de diyor ki: “Gazze, Filistin konusunda sesimizi yükselttiğimiz için ne diyorlar? Rahatsız oluyorlar. Türkmenleri unutuyormuşuz. Elinize dizinize dursun. MİT‟in TIR‟larını durdurdular. Türkmen kardeşlerimize yardım götürüyorlardı(Hangi Türkmenlere? Iraklı Türkmenlere gitmediğine göre Uzaydaki Türkmenlere mi gitti?). Anormal şartlara rağmen yardıma devam ediyoruz.” Aynı gün Amerikan CNN‟de bir soruya Erdoğan; “Ben geceleri alarm halindeyim. Şimdi bütün endişem Filistin, Filistin, Filistin. Bu katliam beni ciddi şekilde rahatsız ediyor. Çünkü, bu olay bizim İsrail ile normalleşmeyi düşündüğümüz bir sırada ortaya çıktı”.

Erdoğan‟ın Suriye Türkmenlerine, insani yardım götürüyor dediği “MİT TIR‟ının”, aslında IŞİD‟e silah ve cephane taşıyan TIR‟lardan sadece biri olduğu, yerli ve yabancı basında fazlasıyla yer aldı. Türkmenler ise yardım almadıklarını açıkladılar. Demek ki Türkmenler istismar edileceği zaman hatırlanıyor. Yine Erdoğan‟ın CNN‟deki “Filistin, Filistin” sözlerinden “İsrail ile normalleşmenin” esas olduğunu anlamak gerekmiyor mu?

Irak‟a müdahale etmek isteyen ABD, 1993‟lü yıllarda Irak muhalefetiyle Türkiye ve ABD‟de toplantılar yapıyordu. Alınan bir kararla Irak‟ın, Arap, Kürt ve Türkmen unsurlardan meydana geldiği ilke olarak kabul edilmiştir. (Bu üçlü yapı, 1932‟de Irak anayasasında da vardır.) Ama daha sonra Türkmenler unsur olmaktan çıkarılmıştır. 2005‟de, Türkiye‟nin de onayladığı Irak Federal Anayasasıyla, kurucu unsur olarak Arap ve Kürtler kabul edilmiş, Barzani üniter ulus devleti buna göre kurmuştur. Nüfusu Kürtlere yakın olan Türkmenler ise, bu yönetimin azınlığı yapılmıştır. Bu haksızlığa Türkiye siyaseti onay vermiştir.Türkmen‟in gerçeği böyledir.

Türkiye (Hükümet), Türkmenleri Petrol ile Tarttı, Petrol Ağır Geldi

Bu yazıyı yazarken içim acıyor, çünkü milletim etnik temizlik vesoykırımla karşı karşıyadır. Türkmenler, ölüm kalım savaşı veriyor. Bugün Irak Türkleri, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve peşmerge arasında kültürel soykırım ve kitlesel soykırım tercihleri arasında bırakılmış, yüz binlerce Irak Türk‟ü, ölüm ve zorunlu göç arasında kalmıştır. Irak Türklerinin can ve mal güvenliği yok, Türkmeneli‟nin şeref, namus ve iffeti hedef alınıyor. Türkmenleri dünyanın gözü önünde bölgeden arandırılıyor. Türkmenlerin yüz yüze kaldığı olaylar açıkça kıyımdır ve etnik temizliktir ama kimse ses çıkarmıyor. Gazze, Suriye, Rabia için hüngür hüngür ağlayanların, katledilen Türkmen‟ler için neden gözlerinin yaşı bile akmaz? İşte böyle ikiyüzlü bir dünyada yaşıyoruz!

ABD ve AB (Avrupa Birliği), IŞİD‟ın Yezidi, Kobani, ve Kürtlere dokunduğu anda dünya ayağa kalktı. ABD Yezidi, Kobani ve Kürtlere yardım etmek amacıyla hava saldırısı düzenledi ve onlarahavadan insani yardım desteği sağladı, korunmaya alındı ve yaraları anında sarıldı. Kürtleri IŞİD‟tan korumak için, hemen silah yardımına koşan ABD, İsrail, Almanya, Fransa, Arnavutluk, Kanada, Hırvatistan, Danimarka, İtalya, Türkiye…, Söz konusu Türkmenler olunca Batı‟nın Türkmen katliamlarına sesi çıkmıyor. İran bile Kürtlere silah yardımında bulundu.

40

Irak şu anda tam bir kaos ve göç dalgasıyla karşı karşıya. Bundan en çok etkilenenler ise pek gündeme gelmeyen Türkmenler. Yüz binlerce Türkmen şu anda çöllerde, dağlarda ve yollarda 50 derece sıcakta kendilerine barınacak bir yer arıyor. Güneşin altında günlerce bekleyen Türkmenler kamyon, otomobil ve minibüslerle bir yerden bir yere gitmeye çalışıyor. Küçücük arabalara tıkıştırılmış iki-üç aileyi görmek sıradan bir durum. Göç ve panik hâli hâlâ mevcut. Hâlihazırda Türkmenler Irak‟ın içlerinde göç hâlinde. Yezidi, Kobani ve Kürtlere gösterilen uluslararası ilgi Türkmenlere neden gösterilmez? Yezidiler, Kobanililer ve Kürtler insan da Türkmen değil mi? Türkmenlerin esamisi bile okunmuyor, Çünkü Türkmenler kimsesiz ve sahipsizdir. Yezidileri ve Kobanilileri Türkiye'ye alanlar, saatlerce haber programlarında Yezidileri ve Kobanilileri konuşanlar neden Türkmenleri görmezden geliyor? Türkmenler gerçekten bunu anlamakta güçlük çekiyor.

IŞİD‟in saldırıları Türkmenleri bu bölgede iki defa göçe maruz bıraktı. IŞİD‟in Musul ve Telafer‟e saldırılarından sonra buralardan canını kurtaran on binlerce Türkmen Yezidilerin yoğun yaşadığı Sincar kasabasına sığınmıştı. IŞİD‟in Sincar‟ı işgal etmesinden sonra Türkmenler Yezidiler ile bir kez daha zorunlu göçe maruz kaldı. Göçün nereye kadar süreceği, ne zaman biteceği ya da bitip bitmeyeceği belli değil. Türkmenler Çöllerde Barınacak Yer Arıyor 50 yaşındaki Ala Salih bu çelişkiyi yaşayan Türkmenlerden biri: "Bizim Türk soydaşlarımızla hiçbir problemimiz yok. Onlardan şikâyetçi değiliz. Ancak devletin bize sahip çıkması gerekirdi. Kimse bizim mağduriyetimizi dile getirmiyor. Bugün yanımızda olmayan Türkiye ne zaman bize sahip çıkacak?”

Irak Türkmen Cephesi (ITC) Başkanı Erşat Salihi: “Dünyada bir tek Yezidilerden konuşuluyor. Sanki orada bir tek Yezidi var, Türkmen dramı yaşanmamış. Bu da bilinçli olarak yapılan bir meseledir. 300 bin Türkmen‟in göçe maruz kaldı. Coğrafyası elinden alındı. Filistinlilerin konumuna düştüler. BM Güvenlik Konseyi aldığı kararlarda sadece Hıristiyanlar, Yezidiler ve Şebekler‟den bahsettiler. Bir tek Türkmenleri söylemediler. Bu konu bilinçlidir tabii ki. Bunun ardında tabii ki farklı güçler vardır. Türkmenleri bilinçli olarak göz ardı etme politikası yürütülüyor. Kesinlikle bu da dünya siyasetinin bir parçasıydı. Herkesten fazla zararı gören Türkmenlerdir.” dedi

Bu Coğrafyada Güçlü Olan Hayatta Kalıyor

Bölgede silahsız ve korumasız olan tek toplum Türkmenlerdir.Türkmenler hariç her kesimin silahlı gücü var. Bu coğrafyada güçlü olan hayatta kalıyor. Çünkü burası İsviçre veya Norveç değil. Bugün Türkmenlerin insani yardımdan çok acil olarak silaha ve korunmaya ihtiyacı var. Diğer kesimler gibi Türkmenler de Emniyetleri ve kendilerini korumak için silahlanmalıdır. Bu topraklarda var olmak isteniyorsa buna ihtiyaç var.

Türkmenler: “Bize de Kürtler veya diğerleri gibi silah yardımı yapılsın kendimizi korumak istiyoruz yoksa yok olacağız. Kimseye karşı değiliz, sadece saldırılara karşı kendimizi korumak istiyoruz. Bağdat‟tan destek istediğimizde size Ankara yardım etsin diyorlar.”

41

Kerkük‟e bağlı Türkmen kasabası Tazehurmatu‟da oluşturulan Türkmen Birliği‟nin sorumlularından Türkeş Mahili: “Biz Türkmenlerin silahlı bir yapısı yoktu. Ancak çok zorda kaldık ve kendi topraklarımızı, namusumuzu korumak için böyle bir karar aldık. Şimdi herkes gönüllü olarak cephede savaşıyor. Evimizi, toprağımızı koruyoruz. Bundan sonra da bu silahlar bırakılmayacak. Bu topraklarda var olmak istiyorsan buna ihtiyacın var. Türkiye‟nin yanımızda yer almasını isterdik. Herkes herkese yardım ediyor. Büyük devlet olmak budur. Ama biz yalnız bırakıldık. Türkiye bizi petrol ile tarttı ve sanırım petrol ağır geldi! Türkiye‟de Türkmenlere silah yardımı yapıldı deniyor. Bize ne silah geldi ne de başka bir şey. Keşke gelseydi. Bu bize moral olurdu ve sahipsiz olmadığımızı anlardık.” dedi.

Ama resmi açıklamalara bakarsanız AKP Hükümeti Türkmenlere “çok büyük yardımlar” gönderiyor. Adana‟da TIR‟lar durdururlunca da hükümet “Türkmen kardeşlerimize giden yardımlardı onlar” diye savunmaya geçmişti. Ama o TIR‟lar Irak‟a değil, Suriye‟ye gidiyordu, ama gerçekte o TIR‟lar Türkmenlere gitmiyordu, o zaman kime gidiyordu? Onu da lütfen siz bilin!

Irak Türkmenlerinin silahlanmak için girişimlerde bulunduğu bir sırada Türkiye Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç: “ITC (Irak Türkmen Cephesi) Türkiye'den silah istemeyeceğini bilir” diyerek, Türkmenleri Türkiye'nin korumayacağını bütün dünyaya duyurmuş oluyordu. Bunun anlamı da, Türkmenler sessiz bir şekilde ölün!

Türk Hükümeti, El-Nusra Cephesi, Irak Şam İslam Devleti (IġĠD), Müslüman KardeĢler gibi radikal İslamcı örgütlere ve Özgür Suriye Ordusu‟na silah, eğitim, lojistik destek, para ve istihbarat yardımı yapmıyor mu, bu radikal İslamcı örgütlerin yaralıları Türk hastanelerinde tedavi görmüyor mü? Türkmenler, ölüm kalım mücadelesinde şeref, namus ve kendilerini korumak için anavatanından destek ve yardım istemesinden daha doğal ne olabilir? Kürtler gibi Türkmenler de, destek ve yardımı İsrail‟den mi istesinler? Diğer etnik gruplar çeşitli güçler tarafından korunurken, yani herkesin sahibi varken, Türk Hükümeti, Türkmenlerin yaşadığı bu insanlık dramı ve felaketi karşısında Türkmenleri korudu mu, siyasi destek verdi mi? Türkmenler yalnızlığa ve çaresizliğe mahkûm edildi.

Türkmen şehir, nahiye ve kasabaları; Kerkük, Tuzhurmatu, Telafer, Bastamlı, Çardağlı, Biravcılı, Karanaz, Yengice, Beşir, Tazehurmatu, Amirli (IŞİD kuşatmasına karşı 84 gün kahramanca direnen Amirliler, kuşatmadan daha yeni kurtuldu ) ve diğer Türkmen bölgelerinin ve Türkmenlerin Barzani ve IŞİD‟in insafına terk edilmesi ihmal değil, AKP iktidarının izlediği bilinçli bir siyasetin sonucudur. Bu siyasetin sonucun da, Türkmenler, cehennem sıcağında çöllerde, dağlarda ve yollarda aç, susuz, sahipsiz ve kimsesiz kaderlerine terk edildi.

Hani Musul ve Kerkük Türkiye'nin milli meselesi ve kırmızı çizgisiydi. Hani “Kerkük'e ve Telafer'e dokunan Türkiye'ye dokunur” sözü nerde kaldı? Türkmenleri, kırmızı çizgi ve Irak‟ın toprak bütünlüğü yalanı ile aldattılar ve Türkmenlerin bugünkü insanlık dramına zemin hazırladılar. Peki yaşanan bu felaketi ve insanlık faciasının hesabını kimden soracağız? Gerçek şu ki, Bugün petrol ve Radikal İslamcı örgütleri, Türkmenlere tercih eden bir iktidar var Türkiye‟de!

Türkmen Birliği sorumlularından Türkeş Mahili, “Türkiye (Hükümet) bizi petrol ile tarttı ve sanırım petrol ağır geldi!” sözü Aslında her şeyi açıklıyor. Yüz binlerce Türkmen ölüm ve göç arasında kaldı. Coğrafyası elinden alındı. Filistinlilerin konumuna düşürüldü. Bizi bu hallere düşürenler Allah'ından bulsun.

42

Tazehurmatu’da Türkmen DireniĢi

IŞİD‟den en büyük zararı Irak ve Suriye‟deki Türkmenler gördü. Kerkük‟e bağlı Türkmen kasabası Tazehurmatu, sessiz sedasız, hiçbir yerden yardım almadan IŞİD‟in tehdidine karşı kahramanca direniyor. Kobani (Ayn el-Arap) için BM dâhil kıyameti koparanlar, Tazehurmatu için üç maymunu oynuyorlar. 10 Haziran‟da Musul‟u ele geçiren IŞİD, kısa süre içinde doğuya doğru ilerleyince, Tazehurmatulular yaşadıkları toprağı koruma mücadelesi başlattı.

Irak ordusu, Kerkük‟ün güneyindeki karakollardan da çekilince, Türk kasabası Tazehurmatu ve Türkmen köyü Beşir‟in kaderi değişti. Beşir, Tazehurmatu‟ya 2.5 km. mesafede ve tamamı Türkmenlerden oluşuyor. Saddam Hüseyin döneminde toprakları ellerinden alınan ve yerlerine Araplar yerleştirilen Beşirliler, 2003‟ten sonra doğup-büyüdükleri topraklara geri dönmüşler ve ellerinden alınan ata yurtlarına yeniden yerleşmek için büyük mücadele vermişlerdi. İşte bu durum Beşir‟i, çevresindeki Arap köylerinin ilk hedefi haline getirdi. IŞİD‟in saldırısıyla birlikte, Arap aşiretlerinin yol gösterdiği IŞİD, Beşir‟i 17 Haziran tarihinde ele geçirdi.

Türkmen kasabası Tazehurmatu‟yu Musul‟un düşmesinden sadece 6 gün sonra IŞİD‟le sınır haline getirdi. Tazehurmatu, IŞİD ile burun buruna geldikten sonra bu örgütün birkaç kez saldırısına uğradı. Tazehurmatu‟ya birkaç kez gece baskını düzenlendi. Gece saldırıları, büyük çoğunluğunu Tazehurmatu’da Türkmen DireniĢçiler Türkmenlerin oluşturduğu yerel milislerinin gayretiyle püskürtüldü. Bunun ardından terör örgütü militanları, kanas suikast tüfekleri ve “doçka” larla uzun mesafe ateşlerinin saldırısıyla yıldırılmak istendi. Bununla da kalmayan IŞİD güçleri, havan saldırılarında çoğu kadın ve çocuk onlarca Türkmen yaralandı.

Tazehurmatu direnişinin en önemli özelliklerinden birisi Beşir‟de olup bitenlerden ders çıkarılmasıdır. Beşir‟in IŞİD‟in eline geçmesiyle Tazehurmatulular, çoluk - çocuk ve yaşlıları, kasabanın dışına çıkarıp, eli silah tutanları seferber ettiler. Böylece Tazehurmatu, sivillerin kendilerini koruduğu bir yerel askeri kampa dönüştü. Tazehurmatu‟da başlangıçta kendiliğinden oluşan bu harekete yerel polis gücü ve Kerkük‟teki Türkmen Sahva Güçleri‟nin de destek vermesiyle IŞİD‟e karşı bir cephe oluşturuldu. Tazehurmatu kasabasını Sahva Güçleri, Haşdi Şahabi, ve Ulusal Muhafızlar (Haras El-Vatani) koruyor.

Kendini savunarak hayatta kalmasına rağmen Tazehurmatu‟da insanlar son derece zor günler yaşıyorlar. Çatışmalar nedeniyle tarım yapılamıyor. Ayrıca evlerin bir kısmı da havan top ateşleri nedeniyle ağır hasar gördüğünden kullanılamaz halde. Özellikle sivil halk, uzun süre bölgeye hiçbir yardım ulaşmadığından şikâyet ediyor. Türkiye‟den yardım geldiği iddiaları ise Tazehurmatulu Türkmenlerin, acısını daha da pekiştiriyor.

43

Tazehurmatu‟da Türkiye‟ye yaklaşım ise aslında Kerkük‟teki durumun genelini yansıtıyor. Kerkük‟te Türkmenlerin Türkiye‟ye yönelik duygularını ifade edebilecek en iyi kelime hayal kırıklığı. Zor durumda Türkiye tarafından korunacağına inanan Türkmenler artık verilen sözlere inanmıyor. Çünkü Türkmenler kendi kaderine terk edildi.

Kahraman Türkmen Kasabası Amirli’nin Destanı

Irak'ın Selahaddin iline bağlı 20 bin Türkmen nüfuslu Amirli kasabası 84 gün IŞİD'e karşı direndi. Kasabanın etrafındaki 34 köy tek tek IŞİD‟in eline düşerken, Amirli‟nin silahlanan gönüllüleri IŞİD‟a geçit vermedi. Amirli‟ye ilk kez 10 Haziran‟da saldırı düzenlenmiş ve 8 gün sonra da etrafı tamamen sarılmıştı. Bu küçük Türkmen kasabasının halkı böylece, Destan Yazan Amirliler Irak‟taki IŞİD saldırıları sırasında yaşanan en uzun ve en dramatik kuşatmanın kahramanları oldu.

4 taraftan IŞİD kuşatması altında olmasına rağmen Türkmen kasabası Amirli, Amirli‟nin silahlanan gönüllülerisayesinde 84 gün dayanabildi ve onlarca saldırıya karşılık verdi. Ancak kuşatma altındaki kasabada giderek büyüyen insani bir kriz yaşanıyordu. Halk, yaz sıcağının altında elektrik ve içecek su olmadan yaşamaya çalışıyordu, gıda ve ilaç stokları tükeniyordu.

Irak‟ta kitlesel korkunun tavan yaptığı ve yüz binlerin göç yollarına düştüğü aşamada haritada bir nokta gibi görülen Türkmen Amirli herkesi şaşkına çeviren onur yüklü kahramanlığa ev sahipliği yapıyordu.

Amirli'de silahlı gönüllülerden H.A., DHA mikrofonlarına şunları söyledi: "84 gün kuşatma altında kaldık ilk önce elektriğimizi kestiler ardından suyu ve tüm çıkış ve giriş yollarını kestiler ve bizi kuşatma altına aldılar, buna rağmen sabır ettik açlığa dayandık, hastanede çok az ilaç kalmıştı zorla kifayet ediyordu, her gün bizi kuşatan IŞİD'le çatışıyorduk. 4 defa bize karşı çok sayıda militanın ve zırhlı tankların katılımıyla saldırdılar ve 1 gün içinde kasabaya 300 havan topu attılar, kesintisiz 14 saat boyunca onlarla bir çatışmamız olmuştu ve Allah'ın desteğiyle zafer hep bizim oluyordu. Bize kardeşlerimiz ulaştı ve kuşatma kaldırıldı, bizim sayımız az olmasına rağmen IŞİD'e karşı durduk ve toprağımızı kaptırmadık keşke Telafer başta olmak üzere tüm Türkmen kardeşlerimiz bizim gibi davransaydı bu kadar yerleri işgal edilmezdi."

Neden düĢmedi ve nasıl direndi Amirli?

IŞİD, Amirli‟ye yaklaşırken, Amirli‟nin önünde iki seçenek vardı. Ya tek mermi atmadan göç yollarına düşecek ya kalıp son ferdine kadar savaşacaktı. Aynı coğrafya üzerinde yüz binlerin kaçışına tanıklık ederken çocuk, kadın, genç, yaşlı topu topu 20 bin nüfusu olan Türkmen Amirli‟nin aldığı karar bir çılgınlık değil miydi? Genel bakış açısı; „kalarak kendi katliamına davetiye çıkardı‟ yönünde tecelli etmişti.

44

20 bin Amirli Türkmen bir meydanda toplandı, silah kuşanıp, söz onurdur dedi. Söz hükmünü gerçek kıldı. 20 bin tek yürek oldu, var güçleriyle saldıran, kasabaya giremeyince kuşatan IŞİD‟e unutamayacakları ders verdiler. Geldiler ama giremediler, geldiler karşılarında genç-yaşlı, kadın- erkek 20 bin Amirli kahramanın şehit üstüne şehit vererek ördüğü direnişin barikatına çarptılar.

Amirliler 84 gün boyunca su, yemek, ilaç ve zaruri ihtiyaçlardan mahrum bırakılmalarına rağmen kendilerinden hem sayı, hem de askeri ekipman olarak üstün düşmana karşı direnerek destan yazdılar. Kahraman Amirli Türkmenlerinin direniş destanı, bin beş yüz yıllık Irak Türkmen tarihine, altın harflarla yazılıcak yeni bir sayfayla geçecektir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-IRAKLI KÜRTLER, TÜRKĠYE VE IRAK PETROLÜ

Kürtler, Kerkük Petrol Sahaları ve Boru Hatları da Ele Geçirdi

Irak Petrol Bakanlığı, peşmergelerin Bayhsan ve Kerkük petrol sahaları ile boru hatlarını ele geçirdiğini açıkladı. Kürtlerin petrol sahalarını ele geçirmesi, Bağdat ve Kürt yönetimi arasındaki iplerin daha da gerilmesine neden oldu. Son gelişmeler ışığında Irak‟ın adım adım bölünmeye doğru gittiği değerlendirmesi yapıldı. Bağımsızlık için nabız yoklayan Kürt Yönetimi, hendek kazmaya başladı.

Kürtler Kerkük'ün Petrolünü Satıyor

Kuzey Petrolleri Şirketi yetkilisi Ferhat Hamza yaptığı açıklamada: "Kerkük'teki Kuzey Petrolleri Şirketi'ne ait 12 merkezden 5'i Kürtlerin kontrolündedir. Bunlar da Güney Bayhasan, Kuzey Bayhsan, Avana, Serbeşak ve Serelu'dur. Kürtler, bu merkezlerden günlük 200 bin varil petrol elde ediyor. Kerkük'teki kuyulardan çıkarılan petrol, Hurmala Boru Hattı'na pompalanıyor. Buradan da diğer Kürt Yönetimi‟nin kontrolündeki Petrol ile birleştirilerek Türkiye'ye ihraç ediliyor. Diğer 4 merkez ile Kerkük'e bağlı Dibis ilçesi kuyuları da Hurmala'ya bağlanacak. Çalışmanın tamamlanmasıyla Kerkük'ten Türkiye'ye ihraç edilecek günlük petrol miktarı 1 milyon varile çıkacak" diye konuştu. Irak‟ın Kerkük kentini ve çevresindeki petrol sahalarını kontrol altına alan Kürtler, Merkezi Yönetimden bağımsız olarak kendi başına kaçak ihraç ettiği petrol miktarını hızla artırmayı çalışıyor. Kerkük‟ü ele geçiren Kürt yönetimi, sınırlarını üçte birden fazla oranda büyüttü.

Kürt Yönetimi‟nin Doğal Kaynaklar Bakanı Ashti Hawrami, Reuters ile yaptığı söyleşide 2015 sonuna kadar ham petrol ihracatını sekiz katına çıkarmayı planladıklarını söyledi. Söz konusu artış Kürt Yönetimi‟ne bağlı silahlı güçlerin ele geçirdiği Kerkük kentindeki üretimi de içeriyor. Hawrami: “Gelecek yılsonuna kadar günde 1 milyon varil ihracat yapabileceğimizi düşünüyoruz. Buna Kerkük ham petrolü de dâhil. Ancak Musul öncesindeki Irak artık yok, şimdi yeni bir realite var...” dedi.

Kerkük petrolünün yeniden ihraç edilebilmesi için bu sahanın, Kürt Yönetimi‟nin inşa ettiği ve işlettiği bağımsız boru hattına bağlanması gerektiğini söyledi. Söz konusu kaçak boru hattı Kürt bölgesinden Ceyhan‟daki terminale ulaşıyor.

Bir Kürt milletvekili gazeteye yaptığı açıklamada pompalama işleminin başladığını doğrulayarak, “Kerkük petrolünü satmak için haftalardır bir plan yapılıyordu. Petrolü en kısa zamanda satmaya çalışacaklar, zira petrol yatakları yasal olarak Irak‟a ait olsa da, Türkiye bu ticareti kabul etti” dedi. 45

Irak Türkmen Cephesi (ITC) Başkanı Erşad Salihi: “Peşmergenin kuyuları kontrolüne almasının anayasaya aykırı olduğunu. Kerkük sınırları içerisinde ihraç edilen petrolden varil başı 5 dolar Kerkük‟ün imarı için tahsis ediliyordu. Birilerinin bu kuyuları kontrol etmesi, Kerküklülerin bu gelirden mahrum kalması anlamına geliyor. Bu yüzden Irak Bölgesel Kürt Yönetimi‟ne (IKBY) petrol kuyularını geri verme çağrısı yapıyoruz” dedi.

Türkiye Üzerinden Kaçak Irak Petrolü Ġhracatı

Irak‟ın Kuzeyinde bulunan petrol ve doğal gazın Irak Merkezi Hükümeti‟nin onayı olmadan kaçak çıkarılıp dünya pazarlarına arz edilmesi konusunda da son aşamaya gelindi. Irak Kürtleri, TaqTaq ve Tawke bölgesinden çıkarılarak Zaho üzerinden Türkiye sınırına gelen ve Silopi yakınlarında Kerkük-Yumurtalık boru hattına kaçak bağlanmış Recep Tayyip Erdoğan, Mesud boru hattından, petrol pompalanmaya başlandı. Şu Barzani ile Bir AçılıĢ Töreninde anda Kürtlerin kontrolü altında bulunan bölgede Irak petrollerinin Türkiye üzerinden kaçak olarak Akdeniz‟e ve dolayısıyla Batı‟ya taşınıyor. Bölgenin denize kıyısı olmadığına göre, bu enerji Irak Merkezi Hükümeti‟nin onayı olmadan Türkiye aracılığıyla dünya pazarlarına ihraç ediliyor.

Bugün Kerkük-Yumurtalık arasında Ceyhan terminaline gelen birbirine paralel iki ham petrol ihraç boru hattı bulunuyor. Birbirine paralel iki hattan oluşan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı, Irak‟ın Kerkük ve diğer üretim sahalarından elde edilen ham Irak petrolü, Türkiye'nin Akdeniz kıyısındaki Ceyhan terminaline zaten ulaştırıyor.

Barzani Yönetimiyle Gizli Petrol AnlaĢması, Kürt devletinin ilk adımı

Neçirvan Barzani‟nin Ankara ziyaretinde Irak petrolünün Türkiye üzerinden dünya pazarına arz edilmesine ilişkin anlaşmaların gizlice imzalandığı ortaya çıkmıştı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Neçirvan Barzani arasındaki üç saatlik görüşmede altı adet anlaşmanın imzalandığı; bunlardan beşinin sözleşme, birinin ise Turkish Energy Company‟nin (TEC) Irak‟ın Kuzeyinde yapacağı petrol arama faaliyetlerine ilişkin protokol olduğu belirtilmişti. Söz konusu anlaşmaların imzalandığı bilgisi, Irak Merkezi Hükümeti‟nin ve ABD‟nin tepkisini çekmemek için basından gizlenmişti.

Recep Tayyip Erdoğan: “Bu konuyla ilgili olarak Neçirvan Barzani ile yaptığım görüşmeyi konuşabilirim. (Kürtlerin) %17 yasal hakları var bunu Türkiye üzerinden paylaşmak istiyorlar.”

Irak Petrol Bakanlığı: “Kürt Yönetimi'ni, İsrail'e petrol satmak ve ülkeyi 34 milyar dolar zarara uğratmakla suçladı. Kaçak yollarla gerçekleştirdiği petrol satışından Irak bütçesine ve ekonomisine verilmiş büyük bir zarardır. Iraklı Kürtler, 2011 ile 2014 yılları arasında bütçeden yüzde 17'lik payını aldı. Petrol satışından ülkeyi, 34 milyar dolar zarara uğrattı. Sadece bu yıl verdiği zarar 8 milyar 400 milyon ABD dolarıdır"

46

Iraklı Kürtler, zaten Irak‟ın bütçesinden %17 pay alıyor, ayrıca Kürtler, Türkiye ve İran‟a açılan gümrük kapıları, havaalanları ve Irak petrollerini yıllardır kamyonlarla kaçak olarak komşu ülkelere taşınması ve satışından elde edilen geliri de kendi kasalarına atıyorlar. Kürtler, Bağdat‟tan petrol payı olarak yılda 11 milyar dolar alıyor ancak petrolü kendileri pazarlarsa, yani Türkiye ile ortak yürütülen kaçak boru hattı ile 16 milyar dolar elde edilecek. İnsanoğlu, açgözlüdür, doymak bilmez, verdikçe daha çok ister. Kürtler dün neredeydiler, bugün nereye geldiler, ama açgözlü Iraklı Kürtler doymak bilmiyor. Tamah, insanları felakete götürür.

Türk Hükümeti ile Barzani yönetimi arasında imzalanan gizli petrol anlaşmasında petrol satışından elde edilen gelirin Türkiye Halk Bankası‟nda bir hesaba aktarılması ve kürtlerin %17'lik payı düştükten sonra gerisinin Irak Hükümeti‟ne gönderilmesi öngörülüyor.Türk Hükümeti‟nin bu konuyla taraf olması ve dört ülkenin toprağını (Irak, Türkiye, İran ve Suriye‟yi) içine alan Kürt devleti kurmak isteyen Mesut Barzani‟nin çıkarlarını savunması ve desteklemesi çok ilginçtir. Şayet bir sorun varsa, bu Irak‟ın iç meselesidir, Irak‟tan başkasını ilgilendirmez. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti mi? O zaman Irak‟ın Anayasası‟na ve iyi komşuluk ilişkisi ilkelerinin hakkını verecek ve komşuluk hukukuna saygı duyacak.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız: "Petrol gelirse aktarırız. Bu Iraklı kardeşlerimizin iç problemi. Eğer Irak'ın kuzeyinde veya güneyinde herhangi bir petrol çıkartılıp da dünya piyasalarına sunulacaksa bunun en güvenli yolu Türkiye. Türkiye, her zaman olduğu gibi enerjiyi barışın ve pozitif durumun gerekçesi olarak kullanmaya devam edecektir. Biz Anayasa'ya aykırı iş yapmayız ve Irak'ın bütünlüğü ve egemenliğiyle alakalı herhangi bir konuda farklı düşünmeyiz."

Ceyhan limanından Türkiye aracılığı ile 1 milyon varil kaçak Irak petrolü United Leaderhsip adlı tankere yüklendi. 22 Mayıs 2014‟da Ceyhan'dan yola çıkan tanker açık denizde mahsur kaldı. Kaçak Irak petrolüne dünya petrol marketinde hala bir alıcı bulunamadı. Madem ki Türk hükümeti Anayasa'ya aykırı iş yapmıyorsa, o zaman 1 milyon varil kaçak Irak petrolüne neden alıcı bulunamıyor?

Irak Petrol Bakanlığı: “Kürt Yönetimi‟nce Türkiye‟ye kaçak yollarla petrol ihracatı yapılması halinde Türkiye‟ye karşı yasal yollara başvuracaklarını açıkladı. Ayrıca Türk şirketlerini boykot etmek ve bütün sözleşmelerin iptal edilmesini.” bildirdi.

Irak Petrol Bakanı AbdulkerimLuaibi: “Irak Hükümeti‟nin izni olmaksızın Irak‟ın Kuzeyinden kaçak petrol ihraç edildiğini, Irak Petrol Bakanlığı veya Irak Milli Petrol Şirketi (SOMO) izinlerinin alınmadığını, bu konuda Türkiye‟ye karşı yasal işlem başlatacaklarını.” açıkladı.

Türk Hükümeti, Irak Hükümeti‟ni devre dışı bırakması, Barzani Yönetimi ile gizli petrol anlaşmaları yapması, hala Irak‟ın bir parçası olan bu bölgeden tüm Irak halkına ait Irak petrollerinin Türkiye aracılığı ile dünya piyasalarına kaçak taşınması ve pazarlanması, Kürtlerin ekonomik özgürlüklerini sağlayarak Irak‟ın parçalanması ve bir Kürt devletinin kurulması için önemli bir adımın destekçisi olmuyor mu? Türk Hükümeti‟nin bu yaptıkları Irak'ın bağımsızlığına bir müdahale değil mi? Hangi Irak‟ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinden bahsediliyor? Güldürmeyin insanı, zekâsıyla da oynamayın!

Türk Hükümeti‟nin Iraklı Kürtlerle yaptığı enerji anlaşmalarının Irak‟ın egemenlik haklarını ihlal ediyor. Çünkü hala Irak‟ın bir parçası olan bu bölge‟nin, Merkezi Hükümetin dışında kendi başına petrol ihraç etmesi konusunda hukuki değildir ve Irak Anayasası‟na aykırıdır. Ayrıca Kürtlerin 47 egemen bir devleti yok. Bundan dolayı Türk Hükümeti‟yle varıldığı bu gizli anlaşmaların hukuki geçerliliği de yoktur.

Kürtlerin inşa ettiği bu kaçak boru hattı bir şekilde mevcut Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattına bağlanmış durumda. Ama Kerkük-Yumurtalık boru hattı Irak devletine ait. Ankara ve Bağdat arasında 2010 tarihli boru hattı gümrük anlaşması var. Bu anlaşmaya göre boru hattının içindeki ham petrol, Irak Hükümeti‟ne ait. Boru hattı uluslararası sınırları geçerse, bu Irak Hükümeti‟nin devreye girmesini gerektirir.

Ayrıca ödemeler sorunu da var. Irak Hükümeti‟nin malı olan petrol karşılığında yapılacak ödeme, Irak Hükümeti‟ni dışlayıp başka bir ortağa yapılamaz. Bu durum, Irak‟ın mal varlığına el konması anlamına gelir.

Barzani Yönetimi ile Türk Hükümeti arasında yapılan petrol anlaşması, Kürt aydınlar tarafından, "müstakbel Kürt devleti" için ilk adım olarak yorumlanıyor. Kürt aydınlarından Mumtaz Hayderi ve Mesut Abdulhalık, Türkiye ile yapılan petrol ve doğalgaz anlaşmasının, "müstakbel" Kürt devleti için önemli bir adım olacağını savundular. Bölge halkı da (Kürtler) anlaşmanın refah seviyesini yükselteceğini belirttiler.

Mümtaz Hayderi: “Türkiye ile imzalanan petrol boru hattı ve doğalgaz anlaşmasının, gelecekte kurulacak bir Kürt devletinin ilk adımı olabileceğini öne sürdü. Hayderi, petrolün daha önce Kürtlerin devlet olmasına engel olduğunu; bugün ise kendilerini devletleşmeye yakınlaştırdığını.” ifade etti.

Türk Hükümeti ile Barzani Yönetimi arasında imzalanan petrol boru hattı ve doğalgaz anlaşmasının, Iraklı Kürtler tarafından, Kürt devleti için önemli bir adım olarak yorumlanıyor. Irak‟ın parçalanması, Türkiye‟nin de parçalanması demektir. Akıllı anlar.

Irak Tahkime BaĢvurdu

Irak hükümeti Paris‟te bulunan Uluslararası Ticaret Odası‟na tahkim başvurusunda bulunduğunu bildirdi. Başvuru, Irak Hükümeti‟nin onayını almadan Barzani Yönetimi‟nin tek yanlı pazarladığı petrolü satın alan Türkiye ve BOTAŞ‟ı dava etti.

Irak Petrol Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada: “Irak‟ın Kuzeyinden ham petrolü taşıyan, depolayan ve Ceyhan limanında bekleyen gemilere yükleyen Türkiye ve BOTAŞ, Irak ve Türkiye arasındaki iki adet(Kerkük-Yumurtalık) petrol boru hattı anlaşmasını ihlal etmiştir.” Bağdat Yönetimi, böylesi bir satışın "petrol kaçakçılığı" anlamına geldiği görüşünde”.

Irak Anayasası Ne Diyor?

1976‟da çıkarılan 101 no‟lu ve 1987‟de çıkarılan 272 no‟lu kanunlara göre, ham petrol, doğalgaz ve petrol ürünlerinin Irak‟tan ihracat ve ithalatına yetkisi olan tek kurumun Irak Milli Petrol Şirketi (SOMO)‟dur. Barzani yönetimi tarafından Türkiye‟ye yapılan kaçak petrol ihracatı ve Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırılması Irak kanunlarına göre "yasadışı"dır. Irak'ta bulunan petrol ve doğal gaz, sadece Iraklı Kürtlerinin malı değil tüm Irak halkının malıdır. Irak Anayasası Madde 111 göre: “Irak'ta bulunan petrol ve doğal gaz, çeşitli bölge ve vilayetlerde yaşayan bütün Irak halkının malıdır.” Kimin malı kime satılıyor?

48

Bilindiği gibi ülkeler arasında iyi komşuluk ilişkileri büyük önem taşır, ülkeler komşularıyla ilişkilerini karşılıklı saygı ve iyi komşuluk ilkelerine bağlı kalarak sürdürürler. Türk Hükümeti'nin komşu ülkelerle ''Sıfır sorun'' politikası, herkesle çatışma politikasına dönüştü.

Gazeteci-yazar Cengiz Çandar, Radikal gezetesinde 7 Eylül 2012 tarihli “Ortadoğu Statükosu Bozulunca” yazısında:“Türkiye‟nin şu andaki dış politika görüntüsünün “komşularla sıfır sorun” ile ilgisi kalmadı. Tam tersine, “sorunsuz sıfır komşu” politikasına dönüştü. Mesut Barzani başkanlığındaki Kürt Yönetimi‟nden gayrı (bu da ayrı bir ironi) Türkiye‟nin sorunsuz tek bir komşusu yok. Tüm komşularıyla ağır sorunları var.”

Kaçak Petrole Alıcı Çıkmadı

Ceyhan‟dan yüklemesi yapılan kaçak Irak petrolünün alıcıları Irak‟ın tehditleri karşısında vazgeçti. United Leadership „SCF Aldan‟ isimli gemi açık denizde mahsur kaldı ve „Homeless‟ (evsiz) oldu. Gemi 22 Mayıs 2014 tarihinde Türkiye aracılığı ile Ceyhan limanından 1 milyon varil kaçak Irak petrolü ile hareket etmişti. Irak Hükümeti ise Satışta aracı olan Türkiye‟yi Uluslararası Tahkim‟de dava etmişti. Enerji Bakanı Taner Yıldız gemideki petrolün Almanya ve İtalya‟ya gittiğini açıklamıştı. Ancak aradan günler geçmesine rağmen gemideki petrole müşteri çıkmadı. Gemi rotayı, Akdeniz‟den Atlas Okyanusu‟na çevirdi. Uzmanlara göre, Irak‟ın Kuzeyinden gelen petrolü Türkiye‟nin alması da mümkün değil.

Enerji Bakanlığı ve Barzani Yönetimi ile yapılan anlaşma gereği Türk Hükümeti‟nin pazarladığı kaçak Irak Petrolünün markete girememesi, Türkiye'nin itibarını büyük zarar verirken,Türkiye'nin büyük bir skandala imza atmasına neden oldu. Türk dışişleri ve enerji politikası ise beceriksiz siyasetçilerin elinde oyuncak olmaya devam ediyor.

Türk Hükümeti, Barzani Yönetimi ile yapmış olduğu petrol anlaşması, Irak ve Türkiye arasındaki iki adet Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı anlaşmasını ihlal ederek, Irak Hükümeti‟ni devre dışı bırakarak Irak‟ın Kuzeyinden kaçak petrol ihraç etmsi, Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslararası arenada gülünç ve güç duruma düşürmüş ve Türkiye uluslar arasıalanda güvenilirliğini kaybetmiştir. Siz olsanız uluslararası anlaşmalara ve kurallara, komşuluk ilişkilerine saygı duymayan bir ülkeyle iş ve yatırım yapar mısınız? Daha doğrusu böyle bir ülkeye güvenir misiniz?

ABD Dışişleri Bakanlığı: “Irak‟ın Kuzeyinden Irak petrolünün Türkiye'den uluslararası piyasaya sevkiyatına başlanmasıyla ilgili olarak Irak hükümetinin onayı olmaksızın yapılan ihracatları desteklemediklerini.” belirtti.

Türkiye Kendi Ayağına KurĢun Sıktı

Yaşanan gelişmelerden sonra Irak Milli Petrol Şirketi (SOMO), Irak petrollerini dünya pazarları ile buluşturacak projelerinde değişiklik çalışmalarına başladığını açıkladı. Türkiye üzerinden 4 boru hattı geçirmek isteyen SOMO, şimdi 3‟ü Suriye‟den 2‟si İsrail‟den olmak üzere 5 boru hattı için projelerini revize ediyor. Buna göre 6 boru hattının (ikisi Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı) yönü Türkiye devre dışı bırakılarak, İsrail‟den ve Suriye‟den yol alacak…

Dünya petrol ticaretinin en önemli ayağı Irak, Türkiye‟ye ciddi bir tepki koydu. Merkezi hükümeti değil de Türkiye‟ye karşı tehlikeli planlar içindeki Barzani‟yi tercih eden Türk Hükümeti, Irak kartını da kaybetmiş durumda. Türkiye kendi ayağına kurşun sıktı.

49

Özet olarak; Iraklı Kürtlerin egemen bir devleti yok, hala Irak‟ın bir parçası olan bu bölge‟nin petrollerini dünya pazarlarına satmak için Türkiye sınırına kadar kaçak boru hattı inşa ettiler. Bu kaçak boru hattı, Türkiye sınırında Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattına bağlandı. Kürtler, tüm Irak halkına ait olan Irak petrollerini Bağdat'tan bağımsız olarak dünya pazarlarına satmak için Türk Hükümeti ile gizli petrol anlaşmaları yaptılar. Türk Hükümeti ise tüm uluslararası kuralları hiçe sayarak, Irak Hükümeti‟ni devre dışı bırakarak, Irak petrollerini Türkiye üzerinden kaçak olarak Akdeniz‟e ve dolayısıyla Batı‟ya taşınması ve pazarlanmasını sağladı. Böylece Türk Hükümeti, Barzani Yönetimi‟ne çok büyük hizmetler sunuyor, Kürtlerin bağımsız bir Kürt devleti kurmaları için ekonomik bağımsızlıklarını elde etmelerine de Türk Hükümeti yardımcı oluyor.

Petrolü Ġsrail’e Türkiye’yle Sattık

Kürtler, Bağdat‟ın muhalefetine rağmen Türkiye üzerinden yasa dışı gerçekleştirdiği petrol ihracatının Kürt ekonomisinin “can damarı” olduğu belirtilirken bu konuda karşılaşılan sorunlara da vurgu yapılıyor. Yayımlanan bir analizde Ceyhan‟dan yüklenen dört tankerin sadece birindeki petrolün satıldığı, bu petrolün İsrail‟de “boşaltıldığı” ve “Kara ile çevrili bölgenin Irak‟taki pozisyonu ne kadar güçlü ise, geleceği, Türkiye‟nin sondaki adımına bağlı” yorumu yapılıyor.

Analizde Kürt Yönetimi ile Bağdat‟taki merkezi hükümet arasındaki petrol ihtilafına dikkat çekiyor ve Irak hükümetinin, Ankara‟nın farklı yorumladığı anlaşmalara aykırı hareket ettiği gerekçesiyle Türkiye aleyhinde bir uluslararası hakemlik kurumu olan Paris‟teki Uluslararası Ticaret Odası nezdinde dava açarken potansiyel alıcılara mektup göndererek yasal işlemlerle tehdit ettiğini anımsatıyor.

Hukukçu Kirk Sowell, Avrupalıların hakemliğe verdikleri önemin altını çizerken Paris‟teki mahkemenin Türkiye‟yi haksız bulması durumunda Irak petrolü alıcılarının ülkelerinde yaptırımlara maruz kalacağını belirterek “Avrupa‟nın herhangi bir yerinde iş yapan bir şirket tehlikede olur” uyarısını yaptı.

Şimdiye kadar teslim edilen tek tanker petrolünün, İsrail‟de “boşaltılmış olmasının rastlantı olmadığı” görüşü dile getirildiği analizde İsrail‟in geçmişte sık sık uluslararası mahkemelerin kararlarını görmezlikten geldiğini, “teknik” olarak da 1948 yılından bu yana Irak ile savaşta olduğuna dikkat çekiliyor.

Türkiye‟nin ise, Irak ile anlaşmaları kolay kolay geçersiz ilan etmeyeceği belirtilirken “Ancak (Türkiye), antlaşmayı daha da açık bir gerekçe ile geçersiz sayılabilir eğer Kürtler başarılı biçimde bağımsızlık ilan ederse, ama bu da Ankara‟nın açık onayını gerektirir” yorumu yapılıyor.

Türkiye Artık Kerkük Petrolünü Ġsrail’e Gönderecek

İsrail‟in Gazze‟ye bir kez daha askeri operasyon başlatması ve sivilleri katletmeye başlamasının üzerine gözler bir anda Türkiye‟nin Ceyhan limanına çevrildi. Ceyhan‟dan İsrail‟e petrol gidiyor muydu gerçekten? Yabancı basının alenen yazdığı ve İsrail ve Kürt taraflarının reddetmediği petrol ticareti bizzat Halk Bankası‟nın resmi duyurusuyla netleşmiştir. Türkiye‟nin Kürt Yönetimi ile kurduğu enerji ilişkisi o kadar içinden çıkılmaz bir hal almıştır ki, Türkiye, Kerkük‟ün statüsünü koruyamadığı gibi artık Ceyhan‟dan Kerkük petrolünün satılmasına aracılık etmektedir. IŞİD‟in Irak‟a saldırması ile birlikte Kerkük‟ü ilhak ederek Kürdistan‟ın bağımsızlığına hazırlanan Barzani yönetiminin ilk işi, Kerkük‟ün petrol sahalarının kontrolünü sağlamak olmuştur.

50

Türkiye‟nin ise Kürt Yönetimi‟nin “Kerkük, artık bir daha Irak yönetimine bırakılmayacaktır, Kerkük, Kürdistan‟ın başkentidir” söylemlerine karşılık en ufak bir itiraz sesi duyulmamakla birlikte, Barzani‟ye Irak petrolünün satışına aracılık etmeye devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından Gazze olayları seçim döneminde olunmasının da etkisiyle iç politikaya yönelik olarak seslendirilirken, çok net bir şekilde anlaşılmıştır ki kaçak Irak petrolü İsrail‟e gitmekte, İsrail rafinerisinde işlendikten sonra jet yakıtı ya da tank yakıtı olarak (Artık nasıl bir yakıta çevireceği İsrail‟e kalmış) kullanılmaktadır. Dolayısıyla burada şunu da eklemek gerekmektedir. Türkiye‟nin İsrail‟e jet yakıtı satıp satmadığının tartışılmasının bir mantığı yoktur. Çünkü zaten kaçak Irak petrolünün İsrail‟e ulaşması aynı zamanda İsrail uçaklarına jet yakıtının da ulaşması anlamına gelmektedir.

Kerkük‟ün petrol kaynaklarının üzerine oturan Kürt Yönetimi ve peşmergeleri, IŞİD saldırısını fırsat bilerek Kerkük‟ten, Türkiye sınırının altında Kerkük-Ceyhan petrol boru hattı ile birleşen kendi boru hatlarına ulaşan ek bir boru hattı inşa etmişlerdir. IŞİD, Irak hükümeti ve Irak ordusu kontrolündeki şehirlere saldırırken, Barzani peşmergelerinin kontrolündeki şehirlere saldırmamakta ve nasıl oluyorsa Kürt Yönetimi kolaylıkla boru hattı inşa edebilmektedir.

Üstelikte Kerkük‟ten kuzeye doğru inşa edilen ek boru hattı, Türk şirketi olduğu iddia edilen fakat İngiltere borsasına kayıtlı Genel Enerji şirketinin çalışma sahasının bulunduğu Tak Tak sahasına ulaşmaktadır. Acaba bu ek boru hattını kim inşa etmiştir.

Bu bağlamda Halkbank‟ta biriken petrol parasında artık Kerkük‟ün de hakkı vardır. Fakat hesap Kürt Yönetimi adına açılmıştır ve Barzani‟nin paranın tamamını istediği bilinmektedir. Oysa ki Irak anayasasına göre paranın % 83‟ü Irak merkezi hükümetinin, % 17‟si ise Kürtlerin olmalıdır. Kürt yönetimi mali olarak sıkışmış durumda ve Türkiye‟ye muhtaç durumdadır. Böyle bir durumda Türkiye‟nin Kürt Yönetimi‟ne taleplerini kabul ettirmesi gerekirken, tam tersi olarak Kürt Yönetimi, Türkiye‟ye taleplerini neredeyse itirazsız kabul ettirmektedir.

Türkiye‟nin Barzani‟nin hiçbir politikasına sessiz kalmadığı bir nokta da Kerkük‟ün hali hazırdaki petrol üretimi Barzani yönetiminin yardımına yetişmiştir. Kürt Yönetimi enerji politikalarının mimarı Hawrami‟ye göre mevcut durumdaki Kürt bölgesinin 200-250 bin varil üretimi yılsonuna kadar 400 bin varile ulaşacaktır. Üretimdeki bu artış pek tabii ki Kerkük kaynaklarının eklenmesiyle gerçekleşecektir. Kürt Yönetimi‟nin petrolünün satış için tek geçiş noktası Türkiye olduğuna göre, Türkiye, Ceyhan limanından Kerkük petrolünü de tankerlere yükleyecektir. Bu durumda Kerkük petrolü pek tabii ki İsrail‟e de gidecektir.

Bu nasıl bir dış politika ve enerji politikasıdır ki Kerkük üzerindeki Türkiye‟nin bütün tezleri, söylemleri veya hassasiyetlerini bitirmiş ve Türkiye, Kerkük petrolünün parasını Kürt Yönetimi‟nin hesabına yatırır hale gelmiştir? Türkiye, ne ve hangi amaçlar için Irak‟ın bölünmesine ve Kerkük‟ün Barzani peşmergelerinin eline geçmesine izin vermiştir? Eğer bunun ekonomik bir açıklaması olacaksa, bu da geçersizdir çünkü Irak merkezi hükümetinin Türkiye‟ye vaat ettiği enerji projeleri ve kaynakları Kürt Yönetim‟nin vaat ettiğinden kat kat fazladır. Maalesef tüm bu politikalar oluşturulurken Kerkük‟ün Türkmen halkının ise esamesinden bile bahsedilmemektedir.

51

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-IġĠD VE EL-KAĠDE NĠÇĠN KURULDU?

IġĠD’in Tarihi

Son günlerde, Dünyanın en çok konuştuğu tehdit unsurlarından biri olan IŞİD katliamlarını giderek arttırıyor. Peki, IŞİD Nedir?, IŞİD'i kim kurdu, amacı ne?, lideri kim? "IŞİD" kelimesi ne anlama gelir? IŞİD'in hedefi ne? IŞİD nasıl kurulmuştur? IŞİD'e Türkiye'den katılım var mı? IŞİD grubunun Suriye'deki savaşçı sayısı kaç? IŞİD IġĠD Elleri Arkadan Bağlı ve Gözleri Açık Bir Halde Savunmasız Örgütünün gücü ne? Ġnsanların Kanını Donduracak VahĢetle Ġnfaz Ediyor IŞİD nerede kuruldu? IŞİD nedir?

Irak ve Levant İslâm Devleti, kısaca IŞİD, Devlet'ül İslâmiyye fi'l Irak ve'ş Şam, Irak ve Suriye'de etkinlik gösteren radikal İslamcı aktif bir grup. Petrol kaynaklarına yakınlığı nedeniyle dünyanın en zengin terör grupları arasında sayılmaktadır. Irak Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan ve 2004 yılında El-Kaide'ye bağlılığını ilan eden grup bir süre sonra Irak El-Kaidesi adını aldı.

Grup genelde Sünnî topluluklar olmak üzere Mücahidîn Şûra Konseyi, El-Kaide, Jaysh El-Fatiheen, Jund El-Sahaba, Katbiyan Ansar El-Tevhid vel Sunnah, Jeish El-Taiifa El - Mansoura gibi farklı isyancı gruplardan oluşur ve onların desteğini alır. Irak ve Levant'te Sünnî nüfusun yoğun olduğu bölgelerde halifeliği kurma hedefi vardır. Şubat 2014'te, sekiz aylık uzun bir güç mücadelesinden sonra, El-Kaide IŞİD ile bütün bağlarını kestiğini duyurdu.

Irak Savaşı'nın yoğun olarak yaşandığı dönemlerde Irak'ın Anbar, Musul, Diyala, Babil, Kerkük ve Selahaddin illerinde çok büyük etkinlik gösterdi. Bakuba'yı başkent ilan etti. Halen devam eden Suriye İç Savaşı'nda Suriye'nin İdlip, Rakka ve Halep bölgelerinde varlık göstermektedir.

IŞİD, binlerce sivil Iraklı, Irak hükümet üyeleri ve onların uluslararası müttefiklerinin ölümlerinden sorumlu tutulmaktadır. Irak Savaşı'nın son evrelerine doğru grup gerilemeye başladıysa da, ABD'nin Irak'tan çekilmesiyle 2012'de gücünü tekrar yenilediği ve üye sayısını iki katından fazla arttırdığı öne sürülür.

2013 yılında El-Cezire'ye sızdırılan bir mektup ve ses kaydıyla El-Kaide lideri Aymen el Zevâhiri, bu grubun Suriye kanadını tasfiye ettiğini açıkladıysa da IŞİD emiri Ebu Bekir Bağdadi, bu tasfiye kararını reddetiğini ve grubun Suriye'deki operasyonlarına devam edeceğini açıkladı. Nisan 2013 ile birlikte IŞİD, Suriye'nin kuzeyinde hızlı bir şekilde askerî güç kazanmaya başladı.

52

Suriye'nin kuzeyindeki en güçlü gruplardan biri oldu. Grup Suriye'de etkin olduğu bölgelerde şeriat kanunlarını icraya başladı ve rakip gördükleri askerleri, yabancı gazetecileri, yardım kuruluşlarına üye insanları sürgüne gönderdiler veya hapsettiler.

Suriye İnsan Hakları Gözleme örgütünün raporuna göre Ağustos 2014'te grubun Suriye'deki savaşçı sayısının 50.000, Irak'ta ise 30.000 olduğu bildirildi. CIA ise Eylül 2014'te örgütün Suriye ve Irak'ta toplam 20.000 ile 31.500 arasında savaşçıya sahip olduğunu açıkladı. Türk istihbarat birimlerinin son değerlendirme raporlarına göre, şu an IŞİD'in içinde 600 - 700 Türk olduğu tahmin edilmektedir.

Grup kuruluşundan itibaren pek çok kez ismini değiştirdi. İlk kurulduğu yıllarda ismi "Cemaat El- Tevhid vel-Cihad" idi. Ekim 2004'te "Tanzim Kāidāt El-Cihād fî Bilâd El-Rafidayn" ya da daha çok bilinen "Irak El-Kaidesi" adını aldı. Ocak 2006'da birkaç küçük grupla birleşerek "Mücahidîn Şûrâ Konseyi" adını, Ekim 2006'da da "Irak İslâm Devleti" adını aldı. Nisan 2013'te adı "Irak ve Şam İslâm Devleti" olarak değiştirildi. Temmuz 2014'ten bu yana Ebu Bekir El-Bağdadi'nin sözcüsü Adnani'nin Hilafeti ilan etmesi ile ismi "İslam Devleti" olarak kaldı.

Saldırı ve Eylemleri Neler?

Örgütün gücü tam olarak bilinmemekle birlikte binlerce savaşçıya sahip olduğu tahmin edilmekte. 2006'da ABD istihbaratının hazırladığı raporda Irak El-Kaidesi'nin kurucu ve üst düzey üye sayısının 1000'den fazla olduğu belirtildi. Grubunun intihar saldırılarından dolayı çok sayıda üyesini kaybettiği bildirildi fakat bunun grubun gücü üzerinde çok az etkisi olduğu belirtildi. ABD'nin Irak'tan çekilmesiyle örgütün üye sayısı ikiye katlanarak 1000'den 2500'e çıktı.

Hedef ve ġemsiye Organizasyonları

Temmuz 2005'te Ebu Musab Zerkāvî, Aymen el Zevâhirî'ye yazdığı mektupta Irak Savaşı'nı genişletmek için ABD'nin Irak'tan çıkarılması, halifeliğin kurulması, çatışmaların Irak'ın seküler bölgelerine yayılması ve Arap-İsrail çatışmasında etkin rol alınmasını da kapsayan dört aşamalı bir plândan bahseder. Irak'ın dışındaki bağlantılı gruplar da bu planın uygulanmasında rol aldı, örneğin 2005'te Mısır'da meydana gelen ve çoğu turist olan 88 kişinin öldüğü patlama gibi.

Ocak 2006'da Irak El-Kaidesi Irak'ta savaşmakta olan Sünnî grupları bir çatı altında toplamak için Mücahidîn Şûrâ Konseyi adı altında şemsiye bir organizasyon kurdu. Sivillere karşı acımasız şiddet uygulamalarından ve radikal İslâmî doktrinlerinden dolayı Iraklı Sünnî milliyetçilerin ve seküler grupların bu şemsiye organizasyona katılımı zayıf kaldı. Bu sebeplerden ötürü bu çaba başarısızlıkla sonuçlandı.

Irak El-Kaidesi saldırılarını ve eylemlerini Ekim 2006'ya kadar Mücahidîn Şûrâ Konseyi'ne atfetti. Ebu Eyüp El-Masrî'nin Irak İslâm Devleti'ni ilan etmesiyle bu son bulmuş oldu. Bu tarihten itibaren örgüt eylemlerini Irak İslâm Devleti'ne atfetmeye başladı. Amerikan istihbaratına göre Irak İslâm Devleti'nin ülkeyi Sünnî bir halife devletine dönüştürme hedefi vardır.

IġĠD'in Arkasında Bakın Kim Var?

Rusya'ya sığınan ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve ABD ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) eski çalışanı Edward Snowden, Irak'ta kaosa neden olan IŞİD'in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbarat teşkilatlarının olduğu. Snowden'a göre CIA, MI6 ve MOSSAD tarafından kurulan örgütün 53

Ortadoğu'da denge ve tehdit unsuru olarak ABD, İngiltere ve İsrail'e hizmet etmesi planlandı.

Amaç Ġsrail’i Korumak

IŞİD'in bölgede İsrail'in güvenliğini tesis ettiğini söyleyen Snowden'a göre ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratları dünyadaki bütün terörü "eşek arısı yuvası" adlı bir strateji ile bir araya getirmeye çalışıyor. Üç ülke böylelikle dünyanın her hangi bir noktasında ajanları tarafından yönetilen yerel bir terör örgütü sayesinde hem enerji kaynaklarına ulaşmayı hem de bölgelerdeki siyasi boşluğu doldurmayı hedefliyor.

Hedef Bölgeyi Kaosa Sürüklemek

İsrail'i korumak için, Ortadoğu'da İsrail'e karşı olan grupların kendi içlerinde savaştırıldığını, İslami Ebu Bakir Bağdadi, Washington’daki Bir GörüĢmede Eski değerlere zarar veren ve bölgeyi Senatör John MC Cain ile Aynı Fotoğraf Karesinde kaosa sürükleyen IŞİD'in İsrail hakkında hiçbir açıklamada bulunmaması ve sürekli savunmasız insanları hedef alması dikkat çekmişti.

Snowden‟e göre IŞİD lideri Ebu Bekir El-Bağdadi‟nin Arap değil Yahudi ve asıl adının Shimon Eilot… IŞİD‟in finansal kaynağı ise ABD‟nin müttefiki Ortadoğu ülkeleri olan Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan…

IŞİD‟in kilit adamlarının 2012 yılında Ürdün‟deki kamplarda CIA ve Amerikan özel kuvvetler tarafından eğitilmiş olduğunu Ürdünlü yetkililer açıklamıştı. IŞİD üyelerinin Amerikan pasaportu var. ABD ve NATO, “temsili savaş”lar çıkararak istedikleri ülkelerde rejim değişikliklerini gerçekleştiriyor.

İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney: “IŞİD ve El-Kaide örgütlerini ABD ile İngiltere'nin kurduğunu ve amaçlarının Sünniler ile Şiiler arasında ihtilaf çıkarmak olduğunu. Ancak bunun geri teptiğini ve gelişmelere analitik olarak bakıldığı zaman ABD ve müttefiklerinin (İngiltere, İsrail…) IŞİD'le mücadele etmediklerinin bunun aksine Müslümanlar arasında bölünme ve düşmanlık yaydıklarını.” söyledi.

HerĢey Bir Amaç Ġçin Yaratılır

El-kaide Örgütü, Afganistan'daki mücahitleri, Sovyetler Birliği yanlısı Afganistan hükümeti ve SSCB'yle savaşırken, destekleme için yaratıldı. Sovyetler Birliği,1979 Aralık ayında Afganistan'ı işgal etti, bu olay da Müslüman dünyasından, Haçlı bir devlet tarafından, bir Müslüman devletini işgal edildiğini algılandı, Suudi Arabistan'daki din adamları da Arap gençleri, Afganistan'da, Sovyetlerin savaşmalarına yönelik hutbeler vermeye başladılar, hatta camilerde Cuma namazlarında, Afganistan'daki mücahitleri desteklemek için bağış olarak para toplamaya başladılar,

54 gönüllü Arap gençleri de Pakistan'ın Pilavur kentine aktılar, orada eğitim görüp, Afganistan'a girerlerdi, işte bu El-kaide'nin kuruluşunun nüvesidir.

Başlangıçta Afganistan'da, Sovyetler Birliği'ninsoğuk savaş döneminde bu ülkedeki askeri işgali sırasında Washington tarafından kurulan örgüte, “üs” anlamında El-Kaide adı verilmişti. Kısa süre içinde grup, Sovyet güçlerinin bölgeden çıkarılması ve ABD‟nin çıkarlarının korunması için CIA'in ve Suudi finansmanlı Pakistan istihbarat teşkilatının (ISI)himayesi altında genişledi.Washington, gizli bir uzun vadeli gündem doğrultusunda, dünyada İslam adına çarpık bir ideolojiyi yayma ve aşılama yönündeki nihai hedefine paralel olarak, Afganistan, Suudi Arabistan, Pakistan, Ürdün, Yemen veorta Asya ülkeleri de dâhil olmak üzere bölgenin farklı kısımlarından militanlar istihdam etti. Richard Clark'a göre El Kaide, Suudi Arabistan'la işbirliği içinde CIA tarafından, 1980'lerde Sovyetler Birliğ'ne karşı yürütülen Afgan savaşında Suud Hanedanı üzerinden Usame bin Ladin'i finanse etmek üzere kurulmuştu ve “Riyad ile Washington, birlikte, 'mücahidlere' yaklaşık 3,5 milyar dolarlık yardım yaptı.

El-Kaide'yi bölgede ilk sıraya yerleştirenvedünyada görünmeyen güçiçin dahabüyük bir rol öngören Washington, temel olarak, Ortadoğu'daemperyalizmin ana hedefi olarak siyasivestratejik denklemleri bozmada veya yıpratmada belirleyici bir rol oynayacak bir perde arkası oyuncuya ihtiyaç duyuyordu.İşte yeni oluşturulmuşbu olgubuşekilde sahneye girdivekademeli olarak Sipah- iSahabe, Leşker-iCengvi, Leşker-iTaiba, Taliban, El-Nusra Cephesi, IrakveŞam İslam Devletidedâhil olmak üzere türevler doğurmaya başladı.

Pakistan Cumhurbaşkanı Zerdari, Taliban‟ın ABD casusluk teşkilatı "CIA" ve Pakistan iç istihbarat servisi "ISI"nın işbirliğinde kurulduğunu söyledi.

Sihir Sihirbaza Oynanıyor

Afgan-Sovyet savaşı süresinde, Amerikan merkezi istihbarat ajansı CIA ayarcıyla, Suudi Arabistan mücahitleri destekliyordu, büyük liderlerden hariç, sıradan mücahitler bu desteğin detayları bilmezlerdi, savaş bittiğinde Sovyet birlikleri Afganistan'dan ayırdıklarında Arap mücahitleri görevi bitti, Bin Ladin da Suudi Arabistan'a döndü, ABD bu birliklerin tehlikesini fark etmeye başladılar, çünkü bunların kuruluş amaçları, gayrı Müslüman kuvvetleri, Müslüman topraklarından çıkartmaktır, işte savaş bittiğinde kısa bir aradan sonra liderler aralarında görüş ayrılığı su üstüne çıktı, mesela, Eymen Elzavahiri ve Abdullah Azam, Elzavahiri, mücahitlerin Afganistan'da kalmalarını savunuyordu ama Azam onları, Siyonist askeriyle savaşmak üzere Filistin'e gitmelerini savundu, bu olaylardan kısa bir süreden sonra Azam bir suikast kurbanı oluyor, faillerim kimlikleri hala belirsiz olduğuna rağmen, bütün suç parmakları İsrail'e yöneliyor, çünkü ancak böyle bir görüş sunduktan sonra öldürüldü, bu olaydan sonra, mücahitler, gayrı Müslüman devletiyle savaşırken, Suudi Arabistan ve Pakistan gibi hükümetler aracılarıyla bir diğer gayrı Müslüman devleti tarafından, kandırıldıklarını algıladılar, bu yüzden Suudi Arabistan ve Pakistan hükümetlerine düşmanlıkları başladı.

Türkiye (Hükümet), IġĠD’e Kırmızı Halı Serdi

Washington Post Berlin Büro Şefi Anthony Faiola ve Souad Mekhennet imzasıyla yayınlanan haberde, Batılı diplomatlar, yerel yetkililer ve güvenlik uzmanlarına göre Türkiye‟nin kime bağlı olduklarının kestirilmesinin zorluğundan dolayı sınırdan silah ve savaşçıların ayrım yapmaksızın geçişlerine izin verdiğini. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad‟ın her tür düşmanına yardım etmeye 55 hevesli Türkiye‟nin, IŞİD‟e kırmızı halı serdi. Bir zamanlar Ortadoğu‟da yeni-Osmanlı etki alanı inşa etme hevesiyle yanıp tutuşan Recep Tayyip Erdoğan açısından, Suriye muhalefetinin geniş bir kesiminin taktiksel olarak desteklenmesi girişimi geri tepti.

Habere göre, IŞİD ve El Nusra Cephesi‟nin üyeleri, Türkiye hastanelerinde tedavi gördü. Daha da önemlisi, Reyhanlı ve diğer kasabalar yabancı savaşçılarla silahların sınırdan geçiş istasyonu haline gelirken, Türk hükümeti bu gelişmelere sessiz kaldı. İŞID‟in artan gücü ise Türkiye‟ye sınır güvenliğinin artırmaya itti.

Giderek genişleyen bir ihtilafın girdabı içindeki bölgede, Türkiye kendi ektiğini biçiyor. Bir zamanlar taktiksel olarak yardım ettiği isyancılarla sınırda çatışmaya giriyor. Önlemlere rağmen IŞİD‟in hala Türkiye‟deki şebekeler vasıtasıyla sınırdan sızmaya devam ettiği belirtiliyor.

IġĠD ġimdiki BaĢarısı Ġçin Türkiye’ye TeĢekkür Etmeli

Reyhanlı‟da görüşülen üst düzey bir IŞİD yöneticisinin sözlerine yer veriliyor. İsminin Yusuf olduğunu söyleyen IŞİD yöneticisi: “Türkiye‟ye gelmek eskisi kadar kolay değil. Benim de kaçakçılarla bağlantı kurmam gerekti ama gördüğünüz gibi bunun hala yöntemleri var. Geçmişte üst düzey üyelerinin Türkiye‟deki hastanelerde tedavi gördüğünü ve IŞİD‟e katılan savaşçılar, malzeme ve teçhizat ihtiyacının çoğunluğunun Türkiye üzerinden geldiğini belirtiyor. IŞİD‟in artık çok güçlendiğini ve Türkiye sınırına ihtiyacı kalmadığını, şu an Irak‟tan yeterli miktarda silah geliyor ve Suriye‟de bile yeterince silah satın alabiliyoruz. Artık silahları dışarıdan almaya pek ihtiyaç kalmadı” diyor.

BEġĠNCĠ BÖLÜM: KERKÜK’ÜN TÜRK KĠMLĠĞĠ

Belgelerle Kerkük’ün Kimliği ve Tarihi Gerçekler

Irak, tarih boyunca pek çok medeniyete beşiklik eden bir ülkedir. Örneğin M.Ö. 5000 yıllarında Sü- merlerin, 2750‟lerde Akadlar‟ın, 2000 dolaylarında Asurluların, 1171 yıllarına kadar da Babilli- ler‟in yurdu olan Mezopotamya, M.S. Romalılar ve Sasanilerin elinde kalmıştır. 7. yy.‟da Mezopo- tamya Müslümanların akınlarına sahne olmuş ve 637 yılında bölgenin tamamı İslam idaresine bağ- lanmıştır. Sırasıyla Emevi Devleti, Abbasi Devleti, Selçuklu Devleti, Musul ve Sincar Atabeyliği, Erbil Atabeyliği, Celayirliler Devleti, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti, Osmanlı İmpara- torluğu Irak‟ta hüküm süren devletler oldular. Irak I. Dünya savaşına kadar Osmanlı idaresinde kal- dı.1918 Kasım ayında bölgenin tamamını işgal eden İngiltere‟nin nezaretinde 1921 de Irak devleti kuruldu.

Tarih boyunca bölgede Kerkük‟ü içine alan hiçbir zaman ne bir Kürt devleti nede beyliği kurul- muştur. Bölgede Türkler tarafından kurulan Türkmen devlet ve beylikleri şunlardır:

a. Irak Selçuklu Devleti 1118-1194 b. Atabeylikler  Musul Atabeyliği 1127-1233  Erbil Beyliği 1144-1233 c. İlhanlılar Devleti 1258 -1339 d. Celayirliler Devleti 1339 -1410 e. Karakoyunlu Devleti 1411 -1468 f. Akkoyunlu Devleti 1468 -1508 56

Bu dönemden sonra 1918‟e kadar Osmanlı İmparatorluğu Irak‟ta hüküm sürmüştür. Irak‟ta Türk hâkimiyeti 900 yıldan daha fazladır. 400 yılı kesintisizdir. Yani Kürtlerin, Kerkük‟ün tarihi bir Kürt kenti olduğu iddiası bir hayal ve safsatadır. Bunu biz söylemiyoruz tarih söylüyor.

Türk Kimliğini Ortadan Kaldırma Çabası

1930'lu yıllardan itibaren Irak hükümetleri tarafından bölgeye yönelik olarak sistematik bir şekilde "Araplaştırma" politikası başladı. Bu politika Saddam Hüseyin'in iktidarı döneminde büyük yoğunluk kazandı. Saddam rejimi, Irak'taki Türklerin merkezi durumunda olan Kerkük'te, "Araplaştırma politikasını büyük bir hızla uygulamaya koydu. Bir tarafta güneyde yaşayan Arapları Kerkük'e yerleştirirken, Kerkük'te yaşayan Türkmenleri de göçe zorladı. Devrim Komuta Konseyi‟nin 29 Ocak 1976 tarih ve 41 no‟lu kararı ile Kerkük‟ün adını Araplaştırma politikası gereğince Al-Tamim ola- rak değiştirildi ve Kerkük‟ün en büyük Türkmen ilçesi olan Tuzhurmatu, Saddam‟ın doğum yeri olan Tikrit‟e (Selahaddin‟e) bağlandı.

Saddam Hüseyin'in rejimi 1979 yılında Türkmen liderlerini gözaltına alır, ağır işkencelere maruz kalırlar. Bunların arasında, Türkmen Kardaşlık Ocağı'nın uzun yıllar başkanlığını yapmış Emekli Albay Abdullah Abdurrahman ile Bağdat Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Necdet Koçak başta geliyordu. Ayrıca Abdullah Abdurrahman'ın yakın çalışma arkadaşı Dr. Rıza Demirci ve Müteahhit Adil Şerif de tutuklanarak, işkencelere tabi tutulurlar. 16 Ocak 1980‟de idam edilirler. Ancak bugüne kadar Dr. Rıza Demirci‟nin ne cenazesi teslim edilmiş, ne de idamı doğrulanmıştır. Yıllar boyunca binlerce masum Türkmen, aydın, öğrenci, öğretmen tutuklandı, hapsedildi ve katledildi.

Diktatör Saddam Hüseyin, kentin Türk kimliğini ortadan kaldırmak istedi.1960'lı yılların başlarına kadar Kerkük nüfusunun %95‟i Türk iken, bu rakam sistemli göç hareketleri ile ve Kerkük ilinin sınırlarının daraltılması nedenleriyle 1980‟li yıllarda %75‟e düştü. Birçok yerleşim yerinin Türkçe olan adları Arapça isimler ile değiştirildi. Hamzalı, Beşir, Belova, Türkalan, Leylan, Ömer Menden, Çardaklı, Yayçı, Kümbetler, Karahasan,Kızılyar, Sarıtepe, Topuzova, Yahyaova,Tisin, Kerkük Kalesi ve onlarca Türkmen köyü ve yerleşim yeri yıkılmış ve Türkmenler Irak‟ın güneyine ve farklı illerine sürülmüştür. İran-Irak savaşı süresince (1980-1988), vatanını savunmak için cephelere ko- şan onbinlerce Türkmen gözünü kırpmadan vatanı için şehit düşerken, Devrim Komuta Konseyi‟nin 20 Ekim 1981‟de 1391 numaralı karar ile Türkmenlerin Güney illerine tehcir edilmelerikararlaştırıl- mıştır. 27.09.1984 tarihinde ise 1081 numaralı karar ile Türkmenlerin arazilerinin istimlak edilerek güneyden getirilen Araplara dağıtılması sağlanmıştır. Bakın bu kararlar hangi tarihte alınıyor ? Irak Türkleri savaşta (İran-Irak savaşında) vatanları Irak‟ı cephelerde savunup şehit düşerlerken bu kararlar alınıyordu!!! Böyle utanmaz, ahlaksız, zalim ve insafsızca karalar dünyanın neresinde görülmüştür. Irak yönetimi ve başındaki diktatör Saddam‟ın Türkmenlere yaptıkları, İnsan düşmanına yapmaz. Türkmenlerin Suçu neydi ? Petrol yatakları üzerinde doğmak, vatanını sevmek ve Türk olmaktı.

Türk bölgelerine Arapların yerleştirilmesine devam edildi ve bu amaçla, 1984 ve 1986 yılında Dev- rim Komuta Konseyinin almış olduğu karar ile, nüfus kütüğünü Kerkük‟e nakleden ve buraya yerle- şen Araplara 10.000 Irak dinarı (33 bin dolar) ve bedava arsalar verilmiş. Türkmenlere gayrimenkul alım-satımı ve resmi dairelerde bile aralarında ana dilleri ile konuşmaları yasaklanmıştır. Göç ettiri- len Türkmenlere hiçbir tazminat ödenmediği gibi, gönderildikleri yerlerde kendilerine kalacak yer dahi gösterilmemiştir. Türkmenlerin mülklerine yerleştirilen Araplara ise Irak devletinden her türlü 57 mali destek sağlanmış, arazi ve konut tahsis edilmiştir. Türkmenlere yönelik her türlü zulüm, sür- gün, işkence ve idam eylemleri sıradan hale gelmişti. Binlerce Türkmen, Irak yönetiminin insanlık dışı uygulamalarının kurbanı olmuş ve bir o kadarı da kayıp olmuştur.

Saddam yönetimi sürekli olarak ülkede Türkmen toplumunun yaşamadığı veya çok az sayıda oldu- ğu iddiasını ileri süregelmiştir. Yukarıda anlatılan baskıların önemli bir kısmı BM İnsan Hakları raporlarında da yer almıştır.

BM İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü Hollandalı Diplomat Max Van Der Stoel‟in 74/1991 ve 74/1993 sayılı BM Genel Kurulu kararlan doğrultusunda hazırladığı “Irak‟ta İnsan Haklan İhlalleri” başlığını taşıyan raporun 5. bölümüdür. Söz konusu raporda, Türkmenlerin karşılaştıkları insanlık dışı eylemler vurgulanırken, bunların çoğunluklu olarak yaşadıkları bölgelerin de altı çizilmektedir. Raporun 114. maddesinde yer alan bir paragrafa göre; “Türkmenler, Irak‟ta üçüncü büyük etnik grubu oluşturmaktadır. Kökeni Orta Asya‟ya dayanan bu toplumun Irak‟a yerleştiği tarihin üzerinden bin yıl geçmiştir. Halen Irak‟ın kuzey ve orta bölgelerinde oturan Türkmenlerin yoğunlaştıkları yerler ise, Musul, Erbil, Kerkük, Selahaddin ve Diyala vilayetleridir. Nüfusları 2,5 milyonu aşmaktadır..”

Bu rapor, birçok eserden/belgeden sadece bir tanesidir.

Başlangıçta, Araplaştırma politikası ile Türk kimliğini eritme çabaları, günümüzde, yani ABD'nin Irak'ı işgali ile "Kürtleştirme" politikasına dönüştü. Irak yönetimlerinin Türkmenlere yönelik insanlık dışı uygulamalarının daha beterini bugün Kürtler yapmaktadır. Türkmenler, yağmurdan kurtulduk derken, doluya yakalandılar. 2003 Nisan ayında ABD işgalinin hemen ardından Kürtlerin Kerkük'e girmeleri, Irak'taki bu Türk şehri için sonun başlangıcı oldu. Kürtler, şehre girer girmez nüfus ve tapu dairesine saldırarak, yakıp yıkıp yağmaladılar. Bir anlamda, bunu yaparak, kentin tarihini/hafızasını yok etmek istediler. Bundan sonra, diğer bir deyişle işgalden hemen sonra Kürtler hızla bölgeye/Kerkük'e göç etmeye başladılar (Kerkük‟e 700 bin Kürt ithal edildi). Aslında, bu göçler bir anlamda teşvik edildi ve desteklendi. Kürtler, Türkmenlere ve devlete ait arazilere ev yaptılar ve yerleştiler. İşgal güçlerinin göz yummasıyla Kerkük‟ün demografik yapısı Kürtler tarafından hızlı bir şekilde değiştirilmeye çalışılıldı. Kürtler, sözde Kerkük‟ün tarihi bir Kürt kenti olduğunu iddia etmeye başladılar.Yani Yahudilerin, Filistin‟de kendilerine ait olmayan toprak talebi gibi. İnsanın aklına şu soru geliyor; “Türkmen şehri Kerkük neden bu kadar önemlidir?“ Bunun cevabını yazımızın devamında bulabilirsiniz.

Kürtler, Kerkük konusunda siyasi çalışmalarının yanı sıra, yazar ve çizerleri ile de, bölgenin yani Türkmeneli topraklarının Kürt bölgesi olduğu, nüfusunun da Kürt olduğu iddiasını yazarlar. Tarihi çarpıtarak yapay geçmiş yaratmaya, yalan ve uydurmacalarla dolu kitaplar yayımlamaya ve dünyayı yanıltmaya çalışıyorlar.Kanıt, belge ve tarihi gerçeklere dayalı; Onlarca yazarın eserlerinde ve res- mi devlet kayıtlarındaki mevcut bilgilerle Kerkük‟ün Türk, nüfusunun çoğunluğunun Türk, konuşu- lan dilin de Türkçe olduğu belgelenmektedir.Birçok Arap, Türk ve yabancı araştırmacı ve yazarların bu konuyu yani Kerkük'ün bir Türkmen şehri olduğu teyit eden birçok eseri mevcuttur.

Belgelerle Kerkük’ün Türk Kimliği

Gertrude Bell, 1. Dünya Savaşı sonrasının Irak‟ını kurmuş, sınırlarını cetvelle kendisi çizmiş ve ya- rattığı Irak‟ın kralını bile bizzat kendisi tayin etmiş bir İngiliz ajanıdır. 14 Ağustos 1921 tarihinde babasına yazdığı mektubunda “Referandum yapıldı ve Kral Faysal oy birliği ile seçildi, ama Ker- 58 kük, Kralın lehine oy kullanmadı. Kerkük‟ün içi ve ilçeleri Türkmenlerden oluştuğu, bazı köylerin ise Kürtlerden sakin olduğunu yazmaktadır.24Irak‟ın kurucusu Gertrude Bell‟in mektuplarında Ker- kük‟ün Türkmen şehri olduğu açık bir şekilde yazılmaktadır.

Kerkük‟te İki buçuk sene il danışmanlığını, idari müfettişliğini ve Irak‟ın kuzeyinde Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye de de yıllarca görev yapan C. J. Edmonds Kürtler, Türkler ve Araplar adlı eserinde: “Kerkük‟te Belediye gibi şehri ilgilendiren konularla uğraşan Miller (Ingiliz subayı), daha önce de söylediğim gibi Türkçeyi düzgün ve akıcı bir biçimde konuşmaktaydı ve özellikle Belediye Başkanı Abdulmecid Yakubi ile dostane bir ilişki kurmuş, sık sık kentten ayrılmam gereken dönemlerde iyi bir iş çıkararak mükemmel bir zemin çalışması gerçekleştirmişti. Livanın resmi dilinin Türkçe olarak kalması ve memurların da yerel ahaliden olmasını güvence altına alacak bir bildirimde, bulunmasıydı. Bu formül, Kerkük için kaydedilen büyük bir aşamaydı.25

Görüldüğü gibi Kerkük‟ün Türk olduğunu ispatlayan bu belge açıkça gösteriyor ki Kerkük‟ün resmi dilinin Türkçe kalmasının nedeni, şehrin ahalisinin Türk, dilinin Türk olmasıdır. Kürtlerin dostu, işgalci İngiltere tarafından bile kabul edilmiştir.

İngiliz işgali sırasında, Kürtlerin Lawrence'i diye tanınan İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Edward William Charles Noel, Şeyh Mahmut Berzenci„yi Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye temsilcisi olarak atama yetkisini almıştı. Noel bu yetkiyi hemen kullanmış, ancak “Kerkük bölgesi Türkmen olup, Türkçe konuştukları için, Şeyh Mahmut‟un nüfuz alanında olmayı reddetmişler, bunun üzeri- ne işgal kuvvetleri de bu bölgeyi, Kerkük Bölgesi ismiyle özel bir bölge olarak ilan etmişti.

Kerkük‟te siyasi subay olarak görev yapan binbaşı Stephen Hemsly Longrigg “Irak‟ın Yeni Tarihin- de Dört Asır” adlı eserinde, Türkmenlerin yerleşim bölgelerini anlatarak şöyle demektedir: “Türk- menlerin, Telafer‟de ve uzun bir çizgi olarak Musul yolunda Deli Abbas‟tan Büyük zab‟a kadar uzanmaktadır. Güzel Kerkük şehri ise son iki asırda pek değişmemiştir. Ve büyük güzergah üzerin- deki Türkmen köylerinin konumu, hatta yağmura dayalı tarımla uğraşan çeşitli köylerin konumu da hiç değişmemiştir. Türk kanının hakim olduğu bölgelerde, Türkçe‟nin ve Türk bariz bir şekilde gö- rüldüğü yerlerde, her zaman Türk ağırlığı görülmüştür”.26

Longrigg bu kapsamda Kerkük‟ü anlatırken, konuşulan dilin Türkçe olduğunu söylemektedir.Bir İngiliz subayı olarak Kerkük‟te görev yapmış olan Stephen Hemsly Longrigg, Kerkük‟ün bir Türk şehri olduğunu söylemektedir, bu Kerkük‟ün bir Türkmen şehri olduğu tescili değil midir?

İngiliz işgali sırasında Erbil'in siyasi valisi olan W. R. Hay, bölge hakkında yazdığı bir kitapta şöyle demektedir: “Kerkük şehrinin bölgedeki Türklerin ana merkezi olduğunu ve savaştan önce 30.000 nüfusu bulunduğunu, ayrıca civarda birçok köy halkının da Türkçe konuştuğunu” yazmaktadır.27

Alman araştırmacı Reinhard Fischer‟in Berlin üniversitesinde yüksek lisans diplomasını almak için sunduğu tezin konusu 'Irak Türkmenleri'. Irak‟taki Türkmenlerin en önemli merkezi Kerkük‟tür. Kerkük‟ün rolü yalnız önemli bir kültür merkezi olmaktan ziyade, Türkmenlerin en yoğun olduğu şehirdir.

24Bayan Gertude Bell “El-Irak Fi Resaili Miss Bell” tercüme ve yorum. Cafer El-Hayyat,s.383. 25C.J. Edmonds Kürtler, Türkler ve Araplar, s.446. 26Stephen Hemsly Longrigg, Irak’ın Yeni Tarihinde Dört Yüzyıl, s.122, 361. 27W.R.Hay, Two Years in Kurdistan, Experiencies of a Political Officer 1918-1920, London 1921, s.81. 59

Fransız araştırmacı ve yazar Chris KUTSCHERA‟nın "Kürt Ulusal Hareketi" adlı kitabında : "Ker- kük‟ün çok özel bir statüsü vardı. Teorik olarak Irak‟a bağlıydı. Bağdat‟la ilişkilerinde resmi dil olarak TÜRKÇE kullanılıyordu. Kerkük, danışmanları İngiliz olan bir Türk mutasarrıfı (vali) tara- fından yönetiliyordu. İngiliz yetkililer (Faysal‟ın 23 ekim 1922 tarihli genelgesi çerçevesinde) Ker- kük eşrafını kendi bölgelerinde bir kurucu meclis seçimi yapılacağından haberdar etmişlerdi".28

1890'lı yıllarda Duyun-i Umumiye müfettişi olarak bölgeye gelen Fransız Vital Cuinet, "Le Turquie î D'Asia" isimli eserinde, Kerkük şehrinin nüfusunu 30 bin olarak verirken, bu nüfusun 28 bininin Türkmen olduğunu belirtmektedir.29

Rus araştırmacı Vladimir F.Minorsky “Türkmenler; Telafer, Erbil, Altunköprü, Kerkük, Tazehur- matu, Tavuk, Tuzhurmatu, Kifri ve Karatepe gibi şehir ve kasabalarda ve Musul bölgesinin güne- yinden geçen tarihi “İpek Yolu” denilen yol üzerindeki bölgede çoğunluğu teşkil etmektedirler.”30

Kerkük katliamı 1959‟da Kerkük‟te Kürt komünistleri,Kürt askerleri ve KDP peşmergeleri silahsız ve suçsuz Türkmenleri 3 gün 3 gece hünharca katlettiler. Ve bu tarihe “Kerkük Katliamı” olarak geçecektir. Bu olay Amerikan basınında da yankı bulmuştur. Amerikanın tanınmış gazetelerinden The Newyork Times Gazetesi bu konuda haber vermiştir. "Bağdat'ın 150 mil kuzeyinde olan Kerkük'ün çoğunluğu müreffeh Türkmenlerden oluşmaktadır. eyleme, çeşitli silahlarla donatılmış sivil Kürtlerle, ordu ile işbirliği içerisinde olan komünist ağırlıklı Halkın Direniş Grubu (çoğu Kürtlerden oluşuyordu) katılmışlardır.31

Kürt asıllı Prof. Dr. Nuri Talabani, Kerkük Bölgesinin Araplaştırılması adlı kitabında, Kerkük‟ün 2. tümen komutanı Nazım Tabakçalı‟nın Kerkük‟teki gelişmeleri Bağdat‟ta ki Savunma Bakanlığı‟nın askeri istihbaratına gönderdiği raporda:

Belge: Kerkük eyaletinin Arap, Hıristiyan (Asuri,Keldani, Ermeni) azınlıklarıyla bir Türkmen ço- ğunluğuna sahip olduğu. Kerkük eyaletinde Kürt Eğitim Müdürlüğü kurulması veya girişimi buradaki diğer milliyetler arasında projeye karşı huzursuzluk duyguları uyanmasına yol açacaktır. Ayrıca öğretmenler birliği (Arap milliyetçiler, Baasçılar ve Türkmenlerden oluşan "Ulusal Liste" içinde Öğretmenler Birliği seçimlerini kazanan hepsi Türkmen olan grup) bunu bana kamu yararı için bildirdiklerini, ilkeleri Kürt olmayan çoğunluğun yaşadığı bir eyalete asla uyarlanamayacak bir müdürlüğün varlığıyla tehdit altına girebilecek ülke geleceği, eğitimin birliği için yaptıklarını da söylediler.32

İmzalı

Tümgeneral Nazım el-Tabakçalı ikinci Tümen Komutanı

Askeri istihbarat Müdürlüğü

28Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi, s.85, 86. 29Zekeriya Kurşun; “Kerkük’ün Sosyal ve Demografik Yapısı”, Global Strateji, Yıl:1 Sayı:1 İlkbahar 2005, s.7. 30Vladimir F.Minorsky “ Musul Meselesi”, adlı kitabı Arapça tercümesi: Salim Şahin Kürt Araştırma Merkezi yayını, İs- tanbul-1998 s.22. 31The New York Times, 21 Temmuz 1959. 32Nuri Talabani, Kerkük Bölgesinin Araplaştırılması, s.90,91. 60

Aslı Arap olan ancak Amerika'da yaşayan Said K. Aburish, Saddam hakkında İngilizce kaleme aldığı eserinde bir gerçeği aydınlatmak istiyor: "Saddam, Kerkük'ü Araplaştırmaya çalışıyordu. Saddam Kerkük'ün bir Arap, Kürtler de bir Kürt şehri olduğunu iddia ediyorlardı. Aslında bu şehir ne Arap ne de bir Kürt şehridir. O şüphe götürmez bir Türkmen şehridir. Kürtler 1960 yıllarından itibaren planlı bir şekilde Kerkük'e gelmeye ve yerleşmeye başlamışlardır".33

Filistinli yazar ve araştırmacı Hana Batatu : “Kerkük şehri yakın tarihe kadar kelimenin tam mana- sıyla bir Türk şehri idi. Kürtler bu şehre yakın köylerden göç etmeye başladılar. 1959 yılında Kürt- ler şehrin yaklaşık üçte birini oluşturmaya başladılar.34

Ferik El-Mızhır El-Firavn “Irak‟taki azınlıklar şöyledir: Süleymaniye de Kürtler ve Kerkük‟te Türk- ler.35

Seyyar El Cemil “Irak‟ın kuzeyinde belirli bölgelerde yaşayan Türkmenler Dicle nehrinin doğusun- daki Kerkük‟te ve nehrin batısındaki Telafer‟de yoğun olarak yaşamaktadır. Bunların asılları Irak‟ta egemenlik kuran Türkmen Devletlerine dayanmaktadır.36

Araştırmacı yazar Sati Al-Hisri “Irak‟ta Hatıralarım” adlı eserinde 1921 yılında, o dönemin Eğitim Bakanlığı baş müşaviri görevinde bulunan İngiliz yüzbaşı N.Varel ile olan ihtilafı ve çarpışmasını, Eğitim Müdürü muavinliği görevini reddettiğini açıklarken, Varel‟in kendisine:“Kerkük‟e git, orada Eğitim Müdürlüğü görevini sana verelim, orada Türkçe konuşulur, sen de Türkçe biliyorsun”, dedi- ğini hatırlatıyor. Varel bu önerisini Kraliyet Sarayı Başkanı Rüstem Haydar‟a da tekrarlamış ve AlHisri‟den Türkçe konuşulan Kerkük‟te yararlı olabileceğini söylemişti.37

Bir başka yazar, Abdulmecid Hasip Al-Kaysi‟ye bakacak olursak, 1 Haziran 2000 tarihinde Lond- ra‟da çıkan el-Hayat gazetesinde Asuriler adlı kitabı hakkında yayınlanan bir eleştiriye verdiği ce- vapta, kendisini tanıtırken Irak‟ın siyasi tarihiyle ilgilenmesinin elli yılı bulduğunu ifade eden bu yazar, adı geçen kitabında Kerkük‟ün bir Türkmen şehri olup, halkının Türk ırkından olduğunu yaz- maktadır.38

Dr. Mecit Khudduri “Cumhuriyet Döneminde Irak” adlı esrinde Kerkük, Altunköprü ve Telafer‟e temas ederken, buraların Türkmenlerce meskun olduğunu yazar.39

Iraklı yazar Mir Basri “Yeni Irak‟ın Edebiyat Yıldızları” adlı eserinde Irak‟ta gelişen edebiyattan söz ederken, Kürtlerin Süleymaniye bölgesinde edebi eserler vermelerine karşın, Kerkük‟te Türk- men edebiyatının yaygın olduğunu yazarak, Fuzuli, Fazli, Rizai, Ahdi, Şemsi ve Hüseyni ile başla- yan edebiyat akımının, sadece Türkmen edebiyatı ile geliştiğini ve Hicri Dede, Hıdır Lütfü, Naci Hürmüzlü, Mehmet Sadık ve Ahmet Faiz ile doruğa çıktığını, Kürt asıllı Şeyh Rıza Talabani‟nin de Türkçe yazmak durumunda olduğunu bildirmektedir.40

33Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Saddam Hüseyin: İntikamın Politikası), Blooms Bury, Lon- don, 2001, s.88. 34Hana Batatu “Irak” 3. cilt,Beyrut 1. baskı. 1992,s :224. 35Ferik El-Mızhır El-Firavn-1920 Irak Ayaklanması Liderlerinden, “Irak 1920 Ayaklanması” Bağdat-ikinci baskı,1995, s.12. 36Seyyar El Cemil “Liderler ve Efendiler, Osmanlı paşaları ve Arap İlericileri”, Amman – Ürdün. 1. baskı, 1999, s.131. 37Sati Al-Hisri, Irak’ta Hatıralarım 1. Cilt, 1927, s.140, 141, 142. 38Abdulmecid Hasip El-Kaysi, Modern Irak’ın siyasi tarihi Asuriler, s.41. 39Mecit Khudduri, Cumhuriyet Döneminde Irak, s.201. 40Mir Basri ,Yeni Irak’ın Edebiyat Yıldızları, s.27. 61

Irak‟ın yeni tarihi üzerine pekçok araştırması ve eseri bulunan Hayri Emin Ömeri de, Irak‟ın yeni tarihinden politik hikayeler (Arapça) , Bağdat, 1969, S. 66. Irak tahtı üzerine yaşanan tartışma ve çatışmaları anlatırken Kerkük‟te çoğunluğun Türkmen olduğunu yazmaktadır.

Dr. Fazıl Hüseyin‟in “Musul Sorunu” kitabının 2‟nci baskısının 92‟nci sayfasında, Erbil, Kerkük ve diğer Türkmen bölgeleri hakkında Milletler Cemiyeti raporunda şunu yazmıştır: “Milletler Cemiyeti komisyonu bu şehirlerin sakinlerinin asıllarının Türk olduklarını belirterek Erbil‟de, Türklerden beş, yarısı Türk, yarısı Kürt olan ve bir de Yahudi mahalle vardır. Komisyonun ifadesinde, hükümet de- netiminde tek gazete basıldığını, burada yayınlanan resmi fermanlarda Arapça ve Türkçe dillerinin kullanıldığını belirtmiştir. Kerkük‟te bulunan İngiliz siyasi subayı Arapça ve Kürtçe konuşmayı da- hi bilmiyordu. Yalnızca Türkçe‟yi öğrenmişti. Altınköprü ve Tuzhurmatu tamamen Türk veya Türkmen şehirleridir. Bunlar içinde birkaç aile Yahudi bulunmaktadır. Karatepe %75‟i Türk, %22‟si Kürt, %3‟ü ise Araplardan oluşmaktadır. Tazehurmatu ve Dakuk tamamen Türk şehirleridir. Yalnız çevresindeki köyler Kürtlerden oluşmaktadır.”

İngiltere‟nin bölgeye gönderdiği görevlilerden birisi olan Claude J.Edmonds yazdığı “Kürtler, Türkler ve Araplar” kitabının 349‟ncu sayfasında : “Kerkük şehrinin nüfusu 25.000 iken kent nüfusunun büyük çoğunluğunu Türkmenler, dörtte birini Kürtler ve geriye kalan kısmını da çok az bir nüfusa sahip olan Hıristiyan ve Yahudi toplulukları oluşturmaktadır.”

Ansiklopedik bilgilere başvuracak olursak, Camb- ridge Üniversitesi yayını olan “Dünyanın Yöresel Mimarisi Ansiklopedisi” adlı eserin Kirkuk (Ker- kük) maddesi, Kerkük‟te çoğunluğun Türkmen ol- duğunu ve Irak‟ta Türkmen nüfusunun 2.5 milyo- nun altında olmadığını yazmaktadır.41

Ana Britannica Ansiklopedisi‟nin “Kerkük” mad- desini J.H. Kramers yazmıştır. Kramers ilgili maddede 111 Numaralı Kerkük’e Ait Tahrir “Kerkük‟ün 1. Cihan Harbi‟nden az evvel 20.000 ka- Defteri dar tahmin edilen nüfusunun hakim unsurunu Türkler teşkil ediyordu” diye yazmaktadır.42

Microsoft Ansiklopedisinde ise Kerkük Irak‟ın petrol sanayisinin merkezidir. Akdeniz‟e ham petrol taşınması için petrol boru hattıyla bağlıdır. Kerkük nüfus çoğunluğu Türkmendir. Ayrıca Kürt, Arap, Asuri ve Ermenilerde bulunmaktadır.43

28 Ekim 1992 tarihli Meydan Larousse‟un Türkiye baskısının Kerkük maddesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Kerkük‟te yoğun bir Türk topluluğu ile onun geliştirdiği Türk kültürü vardır. Şehirde 350 aile kadar olan Hıristiyanlar da Türkçe konuşur ve Türkçe‟yi Süryani harfleri ile yazarlar ve bir bölümü de Kerkük Kalesi‟nde otururlar.”

41Paul, Oliver. Encyclopedia Of Vernacular Architecture Of The World, Cambridge. 42Hasan Celal Güzel, Tercüman Gazetesi, 9 Şubat 2005. 43Microsoft.Encyclopedia.GlobalSecurity.Org. 62

Irak‟ın kuzeyinde bütünüyle Türkmen kasaba ve köyleri vardır. Önemli bir kent olan Kerkük‟te bunlardan biridir.44

Kerkük konusunda yalan söylemekten çekinmeyen Kürtler, Kerkük'ün aslında Osmanlı arşivlerine göre de Kürt şehri olduğunu söylerken, gerçek Osmanlı arşivleri bu konuda tam tersini söylemektedir.

Belgelerle dolu olan bu kitap, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Dairesi Başkanlığı Nu: 64, “Kanuni Devri”nde 111 numaralı Kerkük‟e ait tahrir defteridir, yayın ta- rihi: 2003.

Tahrir defteri incelendiğinde, bölgede yaşayan toplumların etnik kimlikleri, bağlı oldukları aşiretler ve bu aşiretlerin kimliği, bölgenin idari yapısı, nüfusu, din ve mezhepleri, vakıflar, toprağın yani arazilerin tasarruf şekli ve kime ait olduğu, hayvancılık hakkında bilgilerin yanı sıra 7320 erkek nü- fusunun bulunduğu ve bunların da % 90‟ının Türkolduğu görülmektedir.

Kürt yazar ve çizerlerin çoğu da bilimsel bir araştırma olarak takdim ettikleri Şemsettin Sami'nin Kamusü‟l-A‟lâm adlı eserini kaynak göstererek, bunun önemli bir Osmanlı tarih ve coğrafya ansiklopedisi olduğunu, her yerde ve mahfilde ibraz ettikleri tek kaynakları, Arnavut asıllı Şemseddin Sami‟nin verdiği bilgilerdir. Ama gerçekte Şemseddin Sami'nin “Kamusü‟l-A‟lâm” adlı eserinde, yıl 1895, cilt IV, s.2888‟da Kerkük maddesinde şöyle yazıyor:“Musul‟un güneydoğusunda, nüfusunun çoğu Türk olan Kerkük, Musul Vilayeti‟ni oluşturan üç sancaktan biridir. Batı ve kuzeyde Musul Sancağı ile doğuda İran ve Süleymaniye Sancağı ile güneyde Bağdat Vilayeti ile çevrilidir (Sami, 1895, C.IV;2888). Kerkük Sancağı (toplam); 6 kaza, 8 nâhiye ve 1150 köyden meydana gelir.” (Sami, 1895, C.IV;2889). SAMİ, Şemseddin, (1889-1898), Kâmusu‟l- Âlâm, C. I-VI, Mihran Matbaası, İstanbul.

Şemseddin Sami'nin “Kamusü‟l-A‟lâm” adlı eserinde Türkmen şehri Kerkük hakkında yazdığı “Musul‟un güneydoğusunda, nüfusunun çoğu Türk olan Kerkük” bilgileri, Kürtlerin her yerde ve mahfilde ibraz ettikleri tek kaynakları da böylece çürütülmüş oldu.

Prof. Dr. Suphi Saatçi‟nin yazdığı “Kerkük‟ün Türkmenliği Tarihi Bir Gerçektir” yazısından bir bölüm okuyalım:“Kentlerin kimlikleri de, tıpkı toplulukların kimliği gibi, tarihe emanet edilen belgelerin ve geçmişte bırakılan izlerin zenginliği ile ölçülür. Uydurdukları yalanlar, yaptıkları tahrifat ve tezviratlar da tarihi vesikalar önünde eriyince, yeni yalanların da sonuç vermeyeceğini bildikleri için sıkıntıya düşerler ve ardından hırçınlaşırlar.

Tarihi olmayanların, haliyle kültür birikimleri de olmaz ve sarılacak belgelerden yoksun kalırlar. Tarihi kanıtlara ve belgelere sarılamayanlar, yapacakları başka bir şey kalmayınca silaha sarılırlar ve fikirlerini bu yolla kabul ettirmeğe çalışırlar. Bu yüzden tartışmaları demokratik platformlardan, antidemokratik dayatmacı yollara kaydırırlar.”

“Belge: ” Devlet arşivinden alınmış bir devlet belgesidir. Tartışma götürmez gerçek bir belgedir.

“Musul Vilâyeti-Salnâme-i Resmiyesidir”. 1904 yılında bundan 100 yıl önce yazılan bu belge, Şem- seddin Sami‟nin yazdıkları ile aynı tarihlere rastlar. İki belge arasındaki farklara bakılmak suretiyle bilimsel olarak konuyu iyi değerlendirmek gerekmektedir. Eski Türk alfabesi ile yazılan belgeden

44KREYENBROEK – SPERL , Kürtler (Güncel bir araştırma), s.45. 63 bazı satırları okuyalım. S. 212, 213, 214.:“Kerkük Sancağına dair malûmat:... Kerkük şehrinde 26510 İslâm ve 432 Keldani ve 463 Musevi, buna bir misli ünas (kadın), üç binden aşağı olmayan yabancı ilâve olunursa şehrin nüfus mecmuası 57810‟a baliğ olur. Kerkük şehri “kale” ve “karşı ya- ka” ve “korya” namları ile üç kısma münkasim (bölünmüş) olup, bu her üç kısımda 14 mahalle var- dır. AHALİ-İ ŞEHİR: UMUMİYETLE TÜRK OLUP TÜRKÇE TEKELLÜM EDERLER. (konu- şurlar). GURABA (yabancı) OLARAK BİR MİKTAR ARAP VE KÜRT İLE KALİL‟İL (az)- MİKTAR İRANİ BULUNUR”. Kerkük‟ü, çevresini yakından bilenler, tanıyanlar, orada yaşayan- lar, Kürtlerin ne kadar tarih bilgisinden yoksun, hayal peşinde koştuklarını anlayacaklardır.

Milletler Cemiyet-i Meclisine (Konseyine) Sunulan Rapor

29/30 Eylül 1924‟te toplanan Milletler Cemiyet-i Meclisi Genel Sekreterliğinin hazırladığı rapor çerçevesinde, Musul Meselesini tetkik edecek bir komisyonun kurulmasını kararlaştırır. Musul Tahkik Komisyon ise “1-Kont Teleki (Macaristan Eski Başbakanı), 2-Af Wirsen (Belçikalı, Büyükelçi), 3-A. Poulis (İsveçli, Albay)” isimlerden oluşur. Komisyon, Londra, Ankara, Bağdat‟ı ziyaret ettikten sonra ulaştığı Musul Vilayeti‟nde yaptığı incelemeleri 16 Temmuz 1925‟te 91 sayfa halindeki raporunu Milletler Cemiyet-i Meclisine (Konseyine) sunar. Rapor, a)Coğrafi ve etnik, b)Tarihi, c) İktisadi, d)Stratejik, e)Siyasi iddiaları ele almıştır. (Ayın Tarihi, C.V, No. 17, 1341/1925: 315).

Ayın Tarihi, 1340/1341 - 1924/1925. Ankara.

Musul Tahkik Komisyonun16 Temmuz 1925‟te Milletler Cemiyet-i Meclisine (Konseyine) sunduğu rapora göre: Mamafih şurası zahirdir ki, tarik-i kebir dedikleri yolun boyunca imtidat eden şehirler ahalisinin nev-i kadimesi Türk‟tür. Oralarda eşraf ve müteheyyizan Türk olup bunların birçoğunun evlerinde maaile Türkçe görüştüklerini sual sormaksızın müşahede eyledik. Şurası da tezekküre şayandır ki Kerkük‟te Hıristiyanlar bile aralarında Türkçe lisanını kullanmaktadırlar.

Birkaç misal vaziyeti daha iyi tenvir edecektir: Erbil‟de şehir yedi daireye taksim edilmiştir. Biz bu nahiyelerin muhtarları ile görüştük. Milliyetleri hakkında vaki olan suale cevaben bunların beşi Türk olduklarını, biri Türk ve o nispette Kürt olduğunu ve yedincisi ise Yahudi olduğunu ifade etti. Kerkük‟te haftada iki defa olmak üzere hükümetin kontrolü altında intişar eden yegâne gazete Türkçe olarak çıkmaktadır. Evrak ve vesaiki resmiye Türkçe ve Arapça olarak neşredilmektedir. İngiliz politika memuru olan zabit Türkçe bildiği halde Arapça ve Kürtçe bilmiyor.

Bütün tarik-i kebir boyunca az çok ehemmiyeti haiz kasabaların kahvesinde Türkçe konuşulmaktadır. Altunköprü namındaki küçük kasaba bütün manasıyla Türk‟tür. Tuzhurmtu halkı, birkaç Yahudi aile istisna edilirse kâmilen Türk yahut Türkmen‟dir. Belediye reisinin ifadesine nazaran dört yüz beş aileden otuz beş Yahudi‟dir. Bizim tahminimize göre Karatepe ahalisinin yüzde yetmiş beşi Türk, yüzde yirmi ikisi Kürt, yüzde üçü Arap‟tır. Tuzhurmatu ve Tavuk ahalisi ekseriyet itibarı ile Türk‟tür. ” (Ayın Tarihi, C.V, No.17, 1925: 368). Ayın Tarihi, 1340/1341 - 1924/1925. Ankara.

64

Türkmen ġehri Kerkük ve Kalesi

Kerkük şehri düz bir ovada kurulmuştur. Kalenin yapılışı M.Ö. 3000 yıllarının ortalarına kadar uzanır.Kale bir tepenin üzerinde yer alır ve Kerkük‟ün her tarafına kuş bakışı bakan bir konuma sahiptir. Kerkük‟ün ortasından Hassa Su çayı geçer. Hassa Su çayı Kerkük‟ü Eski yaka ve Korya yaka olmak üzere iki yakaya ayırır. Kale ile beraber şehir üç kısma bölünür. Kale şehrin ilk yerleşim yeridir. Çevresine hâkim surları ve dar sokakları vardı. Kalenin içindeki kesim Hamam, Ağalık, Meydan ve Zindan adlı dört mahalleden oluşmaktaydı. Şehrin kale dışına taşması muhtemelen nüfusun da baskısıyla 17. yüzyılda olmuştur.

Kerkük‟te, kale dışında İmam Kasım‟ın küçük bir yerleşme çekirdeği olarak varlığını biliyoruz. Ayrıca kalenin yarım mil ötesinde ve Hasa Su çayının diğer tarafında Korya‟nın, tıpkı Tisin köyü gibi küçük bir yerleşme olduğu tarihi belgelerle saptanmıştır. Daha sonraki tarihlerde bu iki yerleşme de Kerkük kentinin yerleşme dokusu ile bütünleşmişlerdir. Korya yakasında çokça resmi devlet binaları bulunuyor. Nitekim valilik, kışla, belediye binası, nüfus dairesi, tapu dairesi, adliye, kamu yapıları Korya yakasında inşa edilmişlerdir.

Büyük Pazar, Korya Pazarı, Kayseri Çarşısı Kerkük‟ün Türkmen kimliğinin en yoğun şekilde hissedildiği yerlerin başında geliyor. Aslında Kayseri ‟Kapalı Çarşı‟ anlamında kullanılıyor. Geçmişten bu yana alışılagelmiş şekilde, Anadolu‟nun ortasında yer alan ve ticaretiyle ünlü Kayseri‟nin adı verilmiş ‟Kapalı Çarşı‟lara. Bu çarşılardaki dükkân mülkiyetlerinin hemen hemen tamamı Türkmenlere ait.

Kerkük‟ün ilk yerleşme merkezinin çekirdeği olan Türkmenlerin simgesi kale, bu yüzden en eski mimarlık ve kentsel dokunun da merkezi idi. Kerkük kalesi 4 mahalle (Meydan, Hamam, Ağalık ve Zindan), 743 geleneksel ev ve onlarca tarihi eserden oluşuyordu. Kerkük Kalesi‟nde oturanların hemen hemen tamamı Türkmen idi. 1995 yılında Saddam Hüseyin'in talimatıyla kale sakinleri zorla boşaltılır ve 1997'den itibaren 2003'e kadar yüzlerce geleneksel tarihi Türk evi ve eseri buldozerlerle yerle bir edilir. Türkmenlere ait ne varsa, evleri, tarihi eserleri, hatta mezar taşları bile yok edilir. Amaç Kerkük‟ün Türkmen kimliği ve izlerini silmekti.

Kerkük‟te Türkmenlerin bugünkü durumunu en iyi tanıtan şey, tarihi Kerkük Kalesi'nde tanık olduğumuz içler acısı görüntü olsa gerek. Yakın tarihe kadar yüzlerce evi barındıran ve Türkmenlerin yüzyıllar boyunca yaşadıkları kalenin içi bugün dozerlerle yerle bir edilmiş halde duruyor.

Kerkük Kalesini Kürtler mi Yaptı?

Sözde bazı Kürt araştırmacı, yazar ve çizerleri Kerkük‟ü hayal edilen Kürt devletinin sınırları içine almak için türlü yalan ve uydurma belgelerle insanları yanıltıyorlar. Bu sözde Kürt Yıkılmadan Önce ġehitler Köprüsü Araştırmacıları:"Bu bölgede yaşayan Kürtlerin ve Kerkük Kalesi bağımsız devletleri, imparatorlukları, devletçikleri ve emirlikleri olmuştur... Irak kuzeyinin kalesiyle meşhur olan şehri Kerkük'tür”. 65

Kürtlerin küçük ve dağınık beylikler kurduklarını kabul etmek mümkündür. Ancak, devletler, hatta imparatorluklar kurduklarını iddia etmenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu devletler ve imparatorluklar ne zaman ve nerede kurulmuştur? Adları nedir, hükümdarları kimlerdir? Hiç belli değildir.45

Zira tarihsizler, yapay geçmiş yaratmaya çalışıyorlar. Kürt tarihçileri ve aydınları bir dala tutunmak ve yeni bir tarih yaratmak istiyorlar, ama tarihi dayanakları yok ve iddialarını da hiçbir tarihi kay- nak doğrulamıyor. Yapabildikleri tek şey, başka milletlerin tarihi şahsiyetlerini ve kültürel varlıkla- rını kendilerine mal etmeye çalışmak. Yarında Osmanlı İmparatorluğu‟nun kurucularının Kürtler‟in olduğunu söylerlerse kimse şaşmasın.

Yoksa Kerkük Kalesini Kürtler mi Yaptı?!! Kerkük'te diktikleri, tarihi değeri olan bir mimari eserleri var mı? Bir tane yoktur. Ama bu hayalperestler utanmadan Kerkük‟ün tarihi ve coğrafi olarak Kürt şehridir derler!

Bir Ortadoğu uzmanı olan David McDowall Modern Kürt Tarihi isimli kitabında diyor ki:"Az sayıda Kürt, 1958 gibi yakın bir tarihten bu yana daha büyük bir Türkmen nüfusa sahip olmasına rağmen, bugün bile Kerkük şehrinin kendilerinin olduğunu öne sürecektir"46

Kerkük‟ün Türkmen şehri olduğunu gösteren önemli belgelerden birisi de, Irak liselerinde okutulan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından seçilen “Irak Coğrafyası”adlı ders kitabında Kerkük nüfusuna dair verilen bilgilerdir. 1929 tarihinde Irak eski Başbakanı ve Savunma Bakanı General Taha El-Ha- şimi tarafından yazılan ve Bağdat‟ta Dar ElSelam yayınevinde basılan bu kitap; Irak Coğrafyası 1929

Irak Coğrafyası - Lise Okulları, Yazar: Zaim Taha El Haşimi, (Maarif Bakanlığı tarafından Liselerde okutulmasına karar verilmiştir), Darulselam Matbaası – Bağdat, 1929-1348 sayfa : 242

Kerkük Livası

Bu liva Irak`ın kuzeyinde bulunmaktadır. Nüfus yoğunluğu 4:8/km2 (Çemçemal ve Kifri ) ila 16:32/km2 (Kerkük ilçeleri).

1920 yılının verilerine göre bu livanın toplam nüfusu 92.000 kişi, nüfusun çoğunluğu ise Türktür, daha sonra kürt ve arap. Yapılan son sayıma göre Kerkük kazası 59216, Kifri kazası 32789 ve Çemçemal ve Kifri 35054 kişi olarak tespit edildi.

Kerkük: Kerkük şehri Kara Hasan dağının doğu eteklerinde yer almaktadır. Hasa Su ırmağının iki tarafına bölünmüş bir şekildedir. Hasa Su`nun doğu cephesinde kale yer almaktadır. Doğu cephesine kale tarafı, batı cephesinede Korya olarak adlandırılmaktadır. Korya tarafında çok sayıda bağ ve bostan bulunmaktadır. Şehrin kuzeyinde Şaturlu Mahallesi yer almaktadır. Konut sayısı yaklaşık 40.000 dir. Evler taş ile yapılmıştır. Son sayımda Kerkük merkezinin toplam nüfusu 32191 olarak tespit edilmiştir. Nüfusun çoğu Türktür. Bağdat-Kerkük demir yolları bu şehirden geçmektedir. Kerkük Irak`ın çok önemli merkezlerinden biridir.

45Prof. Dr. Mahir Nakip,Bilgi Yayınevi, Kerkük’ün Kimliği, s.256. 46David McDowall, Modern Kürt Tarihi, Doruk, İstanbul 2004, s.24.

66

Bu önemli belge, Kerkük‟ün bir Türk şehri olduğunun Irak resmi makamlarınca tescil edildiğini göstermektedir. Hem de Kerkük ve civarının Türk olduğunu belirten bu belgenin yazarı, o dönemin Irak Başbakanı ve Savunma Bakanıdır. Kerkük‟ün Türkmen şehri olduğuna dair en küçük bir şüp- hesi olanlara bu belge ithaf olunur.

Kerkük‟le ilgili bütün resmi belgeler, açıkça gösteriyor ki, 1958 yılına kadar Kerkük‟te Kürtlerin nüfus oranı kesinlikle %10‟u geçmiyordu. Yal- nız üç mahallede Kürtler yoğun olarak yaşıyor- lardı: Ahi Hüseyin, İmam Kasım ve Şorca. Şor- ca mahallesinde sadece 126 hane bulunmaktay- dı. Buna karşılık 38 semt ve mahalle Türkmen- lere ait idi. Arapların oturduğu tek bir mahalle vardı, o da Araplar mahallesi diye biliniyordu. Bir mahallede ise (Elmas bölgesi) Hıristiyanlar 1929 Yıllarındaki Irak Liselerinde Okutulan (Asuri, Keldani, Ermeni) ve Türkmenler karışık Coğrafya Kitabında Kerkük’ün Türkmen halde yaşıyorlardı. Kerkük Kalesinde oturanla- ġehri Olduğunu Gösterir Bir Belge rın tamamı Türkmen idi ve burada dört mahalle bulunuyordu: Meydan, Ağalık, Zindan ve Hamam mahalleleridir. Yalnız kale içinde yaşayan Türkmen nüfusu, 3 Kürt mahallesinin nüfusuna eşitti. 1957 nüfus sayımı ise Kerkük‟ün kesin olarak bir Türk şehri olduğunu göstermekteydi. 1970‟de Kürtlere özerklik verilmesine ilişkin görüşmeler esnasında Irak Hükümeti, 1957 nüfus sayımına da- yanarak, Kerkük‟ün hüviyetini belirlemek istemişti ama Molla Mustafa Barzani Kerkük‟ün demog- rafik yapısını çok iyi bildiği için bu isteği kesin bir dil ile reddetmişti. Şayet Kerkük gerçekten iddia ettikleri gibi bir Kürt şehri olsaydı reddeder miydi? İngiliz Yazar David McDowall A Modern History of The Kurds “Modern Kürt Tarihi”, eserinde şöyle demektedir:

"Molla Mustafa (Barzani) Bağdat hükümetini Kerkük, Hanekin ve Sincar gibi bölgelere Arapları yerleştirmekle suçladı ve Arapları çoğunlukta gösteren nüfus sayımı sonuçlarını kabul etmeyeceğini hükümete bildirdi. Ayrıca üzerinde sahtekârlık yapıldığı için, 1965 yılı nüfus sayımının verilerini de kabul etmedi. Hükümet, Kerkük için 1957 sayım sonuçlarının dikkate alınmasını önerdi; ancak Barzani ise, Kerkük kentinde çoğunluğu hâlâ Türkmenlerin oluşturduğu gerekçesiyle bu öneriyi de reddetti."47Bu da Kerkük‟ün bir Türkmen şehri olduğunun itirafıdır.

1970‟te Irak Devleti Türkmenlere kültürel haklar tanıdı.48Bu karara göre, Kerkük‟te 124 okulun 104‟ü, Tuzhurmatu, Kifri, Altunköprü ve başka bölgelerin ezici çoğunluğu da (toplam 199 okul) Türkçe öğretimi seçmiştir. Yalnızca bu rakamlar bile Kerkük‟ün ne kadar Türk olduğunun ya da Kürt olduğundan bir ispatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu okulların isimleri de Türkçe oldu. Bun- ların bir kısmı; Yıldız, Baba gürgür, Aydınlık, Çalışkan, Barış, Gençlik, Uğur, Aktaş gibi öz be öz Türkçe isimler taşıdılar.Türkçe eğitimi yapma kararı alındıktan bir yıl sonra hükümet aynı kararı hiç bilip okulları kapatarak Türkçe ile eğitim yapmayı yasaklamıştır.

Irak‟taki Türk varlığının sembolü olan Kerkük üzerinde, yıllardır sürdürülen baskı ve zulmü her fır- satta dile getiriyor ve oynanan oyunlara dikkat çekiyoruz. Fakat son yıllarda, özellikle Körfez sava-

47David McDowall, A Modern History of The Kurds “Modern Kürt Tarihi”, London, 1996, s.329 48Devrim Komite Konseyi kararı: No.89, Tarih: 24 Ocak 1970. 67

şından beri, bu tarihi Türk şehri üzerinde yoğun bir propaganda ve yayın faaliyetlerinin yürütüldüğü gözlenmektedir.

Kerkük‟teki Türkmen halkının Irak yönetimince yıllardır planlı ve maksatlı şekilde göçe zorlanması gerçeği dahi çarpıtılmaktadır. Son yıllarda gittikçe daha da Kerkük üzerinde yoğunlaşan Kürtleştir- me planına hizmet için yayın yapan Kürt yayın organları, Saddam rejiminin Kerkük‟teki Kürtleri göçe zorladığını yayarak, konuyu çarpıtmaya yelteniyorlar.

Kerkük‟ün bir Kürt şehri olmadığını söyleyen ve Ker- kük‟teki etnik dokudaki hakim rengin Türkmen olduğunu kaydeden Tarık Aziz‟nin sözlerine dikkatinizi çekmek istiyoruz. Kerkük‟ün Türkmen karakterli bir şehir olduğu- nu itiraf eden Irak‟ın ikinci adamı Tarık Aziz‟in sözlerini, bilmem bu fanatik yazarlar duymuşlar mıdır, görmüşler midir? Gören- görmeyen duyan-duymayan herkese bu söz- leri hatırlatmak yerinde olacaktır. Gazeteci Yazar Hamide Na‟ne, Tarık Aziz‟e soruyor:

- “Kerkük‟ü Kürt bölgesine ilhak etmek istiyorlar?

Tarık Aziz, Bir KiĢi ve Bir Dava Tarık Aziz cevap veriyor: Kitabının Kapağı - Doğrudur, 70‟li yıllardan beri Bağdat yönetiminin bu ko- nudaki tavrı belli idi: O da Kerkük‟ün özerk Kürt bölgesinin içinde olmamasıdır. Çünkü Kerkük özerk bölgeye alındığı taktirde, petrol oyunları ve uluslararası entrikalar devreye girerek, merkezi yönetimden ayrılmaya doğru büyük bir aşama kaydeder. Ki bu da ülkenin ulusal birliğini zedeler. Bu bakımdan Kerkük‟ün özerk bölge dışında kalması ayrılıkçı hareket ve oyunlarını önlemiş ve bölge için güvence sağlamış olur. Birinci Nokta: Tarihi açıdan Kerkük, Kürt vilayeti değildir.

Kerkük‟e gittiğiniz zaman orada Türkmenleri, Arapları ve Kürtleri bulursunuz. Ancak baskın kim- lik Türkmendir”.

Tarık Aziz, “Lider ve Dava” (Beyrut, 2000) adlı eserin 163. sayfasında Kerkük‟ün bir Türkmen şehri olduğu ve baskın kimlikte Türkmen olduğu, hem de Tarık Aziz tarafından dile getirilmişse, bunun ayrı bir önemi ve değeri vardır. Büyük bir kanıt niteliğinde olan bu itiraf, sağduyu sahibi olan bütün araştırmacıların dikkatine, vicdanına ve insafına sunulmaktadır.49

Kerkük‟te ilk matbaa 1879 yılında kurulur. Kerkük‟te yayınlanan ilk gazete Türkçe Havadis Gaze- tesidir. İlk dergi de Türkçe Maarif Dergisidir. Kevkeb-i Maarif dergisi, Nemce (Yıldız) Gazetesi, Teceddüd Gazetesi, Kerkük Gazetesi (46 sene) ve İleri Gazetesi. Bu gazeteler ve dergiler Türkçe yayınlanmıştır. Gavur Bağı Gazetesi, Afak Gazetesi, Beşir Gazetesi ve el-Mürebbi yayını ise Türk- çe – Arapça yayınlanmıştır. Kerkük‟de gazete ve dergi yayınları 1974 tarihine kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra Baas rejimi, uygulamaya koyduğu Araplaştırma politikası gereğince yıllarca Ker- kük‟te ne bir yayın ve ne de bir dergi veya gazete yayınlanmıştır. Tarihi boyunca bir Türk şehri olan Kerkük‟ün, tarihi olarak da Kürtlere ait olduğu kimi çevrelerce iddia edilmektedir. Kerkük‟te, Kürt- ler tarihlerinde ilk defa Şafak isminde Arapça-Kürtçe bir dergi yayımlamışlardır. Lütfen tarihe dik- kat edelim. Bu derginin ilk sayısı, 15 Ocak 1958‟de yayınlanmıştır. Mayıs 1959 tarihli dördüncü sa-

49Suphi Saatçi, Kardaşlık, Dergisi,Yıl: 3, Sayı: 10, Nisan-Haziran 2001,İstanbul,s.2. 68 yısı çıktıktan sonra derginin yayımına son verilmiştir. Bu aylık derginin sahibi Süleymaniye‟li Ab- dulkadir Berzenci, mali işler müdürü yine Süleymaniyeli Ali Bapir adındaki şahıslardı. Derginin idarehanesi, sahibinin kaldığı Umera Otelin‟in bir yatak odasıydı. Dergi sanki başka şehirde çıkıyor gibi Kerkük toplumunun kültür ve edebiyatından hiç söz etmiyordu. Bu yüzden yerli halk tarafından boykot edilen ve rağbet görmeyen bu dergi, Süleymaniye de “Beh yan” yani Beyan adı altında sade- ce Kürtçe olarak basılmaya başlanmıştır.50

Ne gariptir ki, Kerkük‟te Arapça-Kürtçe bir dergi yayınlanıyor, sahipleri Kerküklü değil Süleyma- niye‟li yani ithal. İdarehanesi kaldıkları otelin yatak odası. Şimdi ise Kürtler utanmadan, Kerkük üzerinde hak iddia ederek „Kürt şehridir‟ diyebiliyorlar. Yani dağdan gelen bağdakini kovuyor.

Barzani’ye Göre BarıĢ ve Ġstikrarı Garanti Edecek En Ġdeal Yol KardeĢlik ve EĢitliktir!!!!

Mesud Barzani‟nin, “Barzani I” adlı kitabında, Kerkük hakkındaki görüşleri şöyledir: ” Kerkük şeh- ri bir çok nedenden dolayı önem kazanıyor. Bunların en önemlisi de büyük bir petrol rezervine sa- hip olmasıdır (İşte petrol, Türkmen şehri kerkük‟ün demografik yapısının değiştirilmesi ile ilgili konunun özüdür, 2003 yılında Irak‟ın işgal edilmesinden sonra Kerkük‟e 700 bin Kürt ithal edildi). Ayrıca bir ekonomik merkez olması da önemini artırıyor. Kerkük‟te bir Türk azınlığının bulunduğu gerçeğini kimse inkar edemez. Bu bir realitedir. Ama bunun yanında Asuri azınlığı da vardır. Türkmenlerin Kerkük‟te ve Kerkük‟e bağlı bazı ilçelerde çoğunluğu oluşturduklarına dair sözleri işitiyor ya da okuyoruz. Bu noktayı tartışmak istemiyorum. Diyelim ki bu iddia doğrudur, o zaman Kerkük‟ün Kürt topraklarında yer aldığı, Türk toprağı olmadığı gerçeği açık bir şekilde kabul edil- melidir (Kardeşlik ve eşitliğin savunucusu Barzani! Türkmenler istesenizde istemesenizde Kerkük‟ü Kürt bölgesine katacağız diyor)”51

Aynı kitabın ikinci cildi,s.373‟de bakın Mesud Barzani ne kadar demokrat, barışçıl, insancıl, hoşgörülü, halkların onurlu ve özgür bir hayat sürme hakkını inkâr etmeyen birisi oluyor: "Kürt halkı tarihte gelmiş geçmiş sayısız kuşakları boyunca her zaman hoşgörü sahibi ve bütün halklarla kardeşlik duyguları içinde bir arada barış içinde yaşamıştır. Kürt halkı, hiçbir halkın onurlu ve özgür bir hayat sürme hakkını inkâr etmemiştir. Haklar ve görevlerde tam eşitlik ilkesine samimiyetle bağlı kalmıştır. Bu, Barzani'nin düşüncesiydi ve bu düşüncesiyle tanınırdı. Halklar ve gruplar arasında kurulacak en iyi ilişkinin karşılıklı saygıya dayalı ilişki olduğuna dair derin inancıyla saygıyla anılmaktadır. Ona göre barış ve istikrarı garanti edecek en ideal yol kardeşlik ve eşitlikti.“52

Allah aşkına hangi karşılıklı saygı, kardeşlik, hoşgörü ve eşitlikten bahsediliyor? İlk önce Barzani bu hakları Kürt halkına tanımış mı? Ki başka halklara hoşgörülü olsun. Bölgede yaşayan Türkmenler, Araplar, Asuriler, Keldaniler, Süryaniler, Yezidiler, Şebekler ve diğerlerine karşı Kürt grupları tarafından yapılan insan hakları ihlalleri insanın kanını donduracak cinstendir.

Bölgede insan hakları ihlallerini daha iyi anlamak için Asuri bir Hıristiyan büyüğünün bölgede yaşadıklarını bakın nasıl anlatıyor: “(Saddam Hüseyin dönemindeki) totaliter hükümet döneminde baskı altında olmamız anlaşılabilirdi. Şimdi ise, özgür ve demokratik olmamız gerekiyor, ama bu demokrasi bizi öldürüyor”. Bağdat‟ki Katolik kilisesi Piskopaslarından Shlemon Warduni "Kim

50Ata Terzibaşı, Kerkük Matbuat Tarihi, s.121,122) 51Mesud Barzani, Barzani I, s.375,376,377. 52Mesud Barzani, Barzani II, s. 373. 69 cehenneme inanmıyorsa Irak'taki Hıristiyanları ziyaret etsin". Bu insanlar, zorla göçe zorlanıyor. Ölüm tehtidleri karşısında canını kurtarmaya çalışıyor. Irak‟ta yaşayan Yezidiler dini ve kültürel faaliyetlerinin, Kürt siyasi partileri tarafından baskı altında tutuluyor. Kürtlerden ve Araplardan farklı dini inanışlara sahip olduklarını ifade eden Yezidiler, Kürt siyasi partilerinin, milli, dini ve siyasi faaliyetlerine engel olmaya ve Yezidileri zorla Kürtleştirmeye çalışıyorlar. Yezidilerin dini lideri Muaviye bin İsmail el Yezidi (Prens Enver Muaviye İsmail) Kasım 1990 ve Ağustos 1992 yılında yazdığı iki yazıda: “Kürtler"le bir ilgilerinin olmadığını ifade ederek kendilerini şöyle tanıtır: "Türkiye deki halkımız Doğu Anadolu: Diyarbakır, Siirt, Mardin, Şanlıurfa gibi kentlerde ve bu kentlerin çevre köylerinde yaşıyor... Irak‟taki Şeyhan, Tilkeyf, Başika, Bazane, Dohuk, Musul, Zaho ve çevreleridir... Biz hepimiz Azda, Yazdan, İzed veya Ahura Mazdâ‟nın halkıyız... Asuri ve Yezidiler büyük Asur imparatorluğunun gerçek soylarıdır... Bu duyuru ile, istisnasız Irak‟taki tüm Kürt partilerini, özellikle Mesud Barzani ve Celal Talabani‟yi tüm uluslararası düzeylerde Yezidileri temsil etmelerini....durmalarını, Yezidilerin bir Kürt milliyetine ait olduğuna dair asılsız yalanların durdurmalarını ve kendi idari bölgelerine bağlı Sincar ve Şekbari‟deki taleplerine son vermeleri için ikaz ederiz...”

Ağustos 2010‟da Iraklı Yezidi Emiri Enver Muaviye İsmail ORSAM‟a (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) verdiği röportajda “Yezidiler üzerinde özellikle 2003 yılındaki işgalden sonra büyük bir baskı kurulduğunu, Yezidilerin siyasal tercihlerini özgürce yapamadıklarını ve dini kimliklerinin etnik kimliğe dönüştürülmek isteniyor. 2003‟ten sonra kürtler silah zoru ile bizim bölgelerimizi işgal ettiler. Yezidilerin merkezi hükümetle ilişkilerini tamamıyla kestiler. Tarihi değiştirmeye başladılar. Televizyon, internet, gazete aracılığı ile sahte bir tarih yazmaya başladılar. Burada asıl amaç tabii ki Yezidiler değil, Yezidilerin arazileri idi. Bizim arazilerimize el koyup, kendi bölgelerine bağlamak istediler. Irak‟ın haritasına bakarsanız Yezidiler; Türkiye, Suriye, Irak üçgeninde yaşamaktadır. O bölgeleri kontrol ettikleri zaman Suriye ile çok kolay bir şekilde bağlanabileceklerini düşünüyorlar. Karayolu ile Irak‟ın Türkiye ile olan bağlantısını kesmeyi amaçlıyorlar. Yezidilerin yaşadığı stratejik bölgeleri kontrol etmek istiyorlar.”

Kürt Yönetimi tarafından bölgede yaşayan Türkmenlere, Araplara, Asurilere, Keldanilere, Süryanilere, Yezidilere, Şebeklere ve diğerlerine karşı uygulanan bu sistemli baskı, sindirme, yıldırma, etnik temizlik ve göçe zorlama politikaları Uluslararası İnsan Hakları Örgütü rapor ve belgelerinde yer almaktadır. Bu rapor ve belgelerde yer alan ve insanın kanı donduran bilgiler, dış güçlerin Kürtlerle işi bittikten sonra, dünya olup bitenleri tam öğrenme şansına sahip olacaktır. Dış güçler ile Kürtler arasında bal ayı daha bitmedi! Bal ayı bittikten sonra ne mi olacak?1947,1975, 1988 ve 1991 yıllarında Irak‟lı Kürtler silah sesini duyduklarında yanlış tarafta olduklarını gördüler, ama Kürtler tarihin tekerrür edeceğini hesaba katmazlar ve derste almazlar. İnsanlar hatalarından neden ders almazlar?Ne diyelim; kendi düşen ağlamaz…

1947 yılında Mesud Barzani‟nin babası Molla Mustafa Barzani Irak ve İran„ı karıştırdı sonrada Sovyetler Birliği‟ne Kaçtı. 20 Temmuz 1958 de Cumhuriyetin ilanından bir hafta sonra genel af ilan edildi. Krallık döneminde gıyabında idam kararı verilen ve Sovyetler Birliğine kaçan Molla Mustafa Barzani, general Abdulkerim Kasım tarafından affedildi. Barzani‟nin 11 sene sonra Irak‟a dönüşü Kürtleri büyük ölçüde cesaretlendirdi. Kürtler, petrol yatakları ile zengin Kerkük‟ü (hedef gösterdiler) kendi bölgeleri arasına katmayı planlamaya başladılar. Hayallerinde düşledikleri devlete ekonomik kaynak sağlamak için, zengin Baba Gürgür petrol yataklarının yer aldığı

70

Kerkük‟ü hedef seçtiler. Ancak bu planın karşısında büyük bir engel vardı. Bu da Kerkük‟ün tamamiyle Türk şehri olması idi. O tarihlerde Kerkük‟te çok az sayıda Kürt nüfusu vardı.53

O günden beri petrol zengini Kerkük baba Barzani, oğlu Mesud Barzani ve Celal Talabani tarafından Kürtlere hedef gösterildi. Kürtler, Kerkük‟ü ele geçirmek için dış güçlerle işbirliği yaptılar ve Kürt milliyetçiliğini tetiklemek için hep Kerkük koz olarak kullanıldı. Şimdi kardeşlikten bahsediliyor? Kardeş adaletli olur kardeşine haksızlık etmez. Kardeşinin topraklarına göz dikmez ve kardeşinin hayatını cehenneme çevirmez. Tabi Kerkük büyük bir petrol rezervine sa- hip, Türkmenlerin yaşadığı baskı, zulüm, göçe zorlama, etnik temizleme, çile, katliam ve idamlar petrol yüzünden değil mi? Amerika‟nın 10 bin kilometre uzaktan gelip, Kürtlerle işbirliği yaparak bu bölgeleri işgal etmesinin nedeni petrol değil mi?

Petrol Barzani‟nin ve dış güçlerin iştahını kabartıyor. Barzani, Kürtlerin Irak‟taki 4 milyonluk nüfu- suna bakmaksızın 3 milyonluk Irak Türk‟ünü azınlık olarak görebiliyor ve bu noktayı tartışmak is- temediğini söyleyebiliyor. Oysa Irak‟ta Türkleri, azınlık olarak nitelendirenler, Türkiye Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ve Ankara Devlet Kadastro ve Tapu Genel Müdürlüğüne müra- caat edildiğinde oturdukları bölgenin tapusunun kime ait olduğunu öğrenecekler. Ne gariptir Ker- kük‟te tek tarihi esere sahip olmayan Kürtler, ülkeyi bölerek Kerkük‟ü sözde Kürt bölgesine katma hayali içindeler.

Amerikalı yazar Khristina O‟Donelly “The Horseman” adlı kitabında Irak Türklerini ve maruz kaldıkları haksızlıkları şöyle anlatıyor: “Irak‟ın üçüncü milliyeti olan Türkmenler, Orta Asya‟dan 1000 sene önce göç edip Musul, Kerkük ve Erbil‟e yerleşmişlerdir. Kimse de bunların çektikleri acıları hatırlamaz, haksızlığa uğrayan bu insanların ise hiç mi yaşamaya hakları yok? Acaba bunlar ikinci sınıf insanlar mı? Hükümetler ise hep gerçek sayılarını sakladı, ki Türkmenler gerçekte 2 mil- yonun üzerinde bir nüfusa sahipti. Allah aşkına bilmiyor musunuz? bunlar Türk asıllıdırlar, Türki- ye, eski Sovyetler Birliğinin güneyinde yaşayanlar gibi (Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan). Bazı Irak Hükümetleri tarafından asimilasyona ve yok edilmeye maruz kalmışlardır. Bu topluma karşı Baas rejimi tarafından yoğun insan hakları ihlalleri yapılmıştır (Şimdi de Kürtler daha beterini yapmaktadırlar, Ne yazık ki Türkmenlerin kaderi bu gün bile değişmemiştir). Özellikle öğrenci ve aydın kesimine baskı, hapis ve idamlar yapılmıştır”.54

Irak Türklerinin Nüfus Durumu

Musul, Kerkük ve Erbil illeri, Diyala ve Selahattin'in bazı ilçe ve köyleri ile Bağdat'ta yaşayan 300.000'den fazla Türk nüfusunun toplamı bize Irak‟taki Türk varlığının en düşük rakamla iki buçuk milyonun üzerine olduğunu ispatlamaktadır.55

1957'de yapılan nüfus sayımında Irak'ın nüfusu 6.340.000, Türkmen nüfusu da 500 bin olarak bildirilmiştir. 1958 devriminden sonra, Türkmen nüfusu 567 bin olarak verilmiştir. 1958 yılında Bağdat'ta yayımlanan "The Iraqi Revolution 14th July Celebrations Committee" adlı rapora göre de, 1957 sayımında Türkmen nüfusunun 600 bin olduğu ifade edilmiştir. 1965'te Irak Planlama Başkanlığının Sayımlar İdaresince de Türkmen nüfusu 780 bin olarak tahmin edilmiştir. 1965'te

53Zubaida Umar, “The Forgotton Minority The Turkman’s Of ”, “Afkar inquiry”;4/2, February 1987, s.37,43. 54Khristina O’Donelly “The Horseman”, s.554,555. 55Raşit Kısacık, ABD’den Kürtlere Bir Demet Kerkük, s.69,70,74. 71

İngiltere'de basılan "Britannica" ansiklopedisi de Kerkük şehrini, Arapça ve Kürtçe konuşulsa da aslında bir Türkmen şehri olarak açıklamıştır.

1957 yılı nüfus sayımı esas alınarak yapılan tahminlere göre 1987'deki Türkmen nüfusun 1.6 milyon civarında olacağı tahmin edilmiştir. İngiltere'de yayımlanan Inquiry dergisinin1987 Şubat sayısında da, Irak'taki Türkmen nüfusunun 1.500.000'den fazla olduğu bildirilmektedir.

ABD‟de yayımlanan ve saygın kuruluşlardan olan The Washington Institute for Near East Policy (yakın doğu politikası Washington Enistütüsü‟nün) 27 Mart 2003 tarihli, 735 numaralı tespit raporuna göre; Belge: ”1957 sayımında ki Türkmenlerin kendi varlıklarıyla kayıt yaptırabildikleri son sayımdır, 567 bin Türkmen (6,300,000 olan ülke nüfusunun %9‟u) sayımı yapılmıştır. Aynı sayımda Kürtlerin nüfusu 819 bin, yani ülke nüfusunun %13‟ü oranında çıkmıştır.”

1957 sayımında Kerkük‟ün konumuna göz atmak gerekirse Bağdat‟ta Nüfus genel müdürlüğünce yayımlanan “1957 Genel Sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi” adlı eserinde, Kerkük‟ün çeşitli mahallelerinde yaşayan ailelerin dökümü verilmiştir.(Emin el- Hilali, Delil İstimarat ve Müsveddat el-Tescil el-âm lilsene 1957 ve irtibatüha bil-Sicilli‟l- Medeni.[34] Bu formlara göre, o tarihte Kerkük şehir merkezinde dağıtılan formların toplamı 22945 olmuştur. O zaman Kerkük‟te şu mahalleler vardı. Ve burada ikamet edenlere formlar dağıtılmıştı: Sarıkahya, Mahatta (İstasyon), Tisin, Begler, Şaturlu, Hasa, Elmas, İmam Kasım, Bulak, Ahi Hüseyin, Şorca, Çay, Çukur, Piryadi, Avcı, Musalla, Ağalık, Kale, Meydan, Hamam, Müslim ve Yeni Kerkük (Arafa).

Bu sayımda temel alınan mahalleler arasında bugün Kerkük‟te bulunan İskan, Azadi veya Rahimava gibi mahalleler yoktu. Bunlar sonradan Süleymaniye ve Erbil istikametinden göç alarak kurulmuştu. 1947 sayımında Kerkük mahalleleri dökümüne baktığımızda da bugün Kürtlerin çoğunlukta olduğu Şorca Mahallesi bile yoktur. (Emin el-Hilali, Delil İstimarat ve Müsveddat el- Tescil el-âm lilsene 1957 ve irtibatüha bil-Sicilli‟l-Medeni.56

Çeşitli siyasi gelişmelere bağlı olarak Kerkük ve çevresinin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmıştır. Bunda bölgenin zengin petrol kaynaklarına sahip olması en önemli etken olmuştur. Dün ve bugün emperyalist devletler ile bunların yönlendirdikleri Arap ve Kürt gruplar bölgenin nüfus yapısını Kerkük Türklerinin aleyhine değiştirmek için her yola başvurmuşlardır.

İngilizler bölgeyi işgal ettikten sonra 1919‟da yaptıkları nüfus tespitinde vilayet nüfusunu 703.378 olarak vermişlerdir. Bunun 601.893‟ü Müslüman (% 85.58), 55.470‟i Hıristiyan (% 7.88), 14.835‟i Yahudi (% 2.11), 31.180‟ de Yezidi (% 4.43) idi. Osmanlı Devleti‟nin nüfus sayımlarındaki eksiklikler şüphesiz İngilizlerin tespitlerinde de bulunmaktadır. Fakat, bütün sayımlardaki Müslüman, Gayrimüslim oranlarının bu sayımda da yaklaşık olarak aynı olduğu (% 85.58 Müslüman, % 14.42 Gayrimüslim) görülmektedir.

İngilizler, bu aşamada henüz Türk taleplerini ciddi bir tehdit olarak değerlendirmedikleri için bu oranları aslına uygun olarak vermişlerdir. Bundan sonraki hiçbir İngiliz nüfus tespitinde (1921, 1922, 1924) Müslümanlar açısından bu oranları görmek mümkün olamayacaktır. Başlangıçta petrol politikalarını bölgedeki Hıristiyanlar üzerine bina etmek isteyen İngilizler, bunun yeterli

561957 Genel sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi), Cilt.1-Bölüm 1, Bağdat 1965.“Son İki Kaynak, Kardaşlık Dergisi, Araştırmacı-Yazar Erşat Hürmüzlü’den alınmıştır.” 72 olamadığını görünce; bu defa Müslüman unsurlar üzerinde özellikle de Kürtler üzerinde çalışmaya başlayacaktır. Bu nedenle, sonraki İngiliz nüfus istatistiklerinde daima Arap ve Kürt nüfuslar artırılacak; buna karşılık Türk nüfus hep az gösterilecektir

Kerkük‟ün bir Türkmen şehri olduğu en önemli canlı delillerden biri de, çok eskiden beri yanmakta olan ezeli ateşin adının Baba Gürgür oluşudur. Burası Kerkük merkezinden yaklaşık 15 kilometre kuzey batısında bulunan ve içinde sürekli petrol gazlarının yandığı bir çukurdur. Baba Gürgür ateşi- nin çok gür ve gürlercesine sesli yanışına özgü, Türkmenler çok eskiden bu adı uygun görmüşlerdir. Bu ad yabancılar ve diğer topluluklar tarafından da aynen kullanılmaktadır. Eğer Türkmenlerin dı- şında Kerkük ve çevresine Türkmenlerden daha önce başka bir topluluk yerleşmiş ise, neden kendi dillerinde adlar kullanmamışlardır? Eğer bu topraklar iddia ettikleri gibi çok eskiden beri Kürtlere ait ise, o kadar çok verimli toprak, mera ve su var iken Kürtler neden dağları mekan seçmişlerdir? Kaldı ki, Türkmenler vatan haline getirdikleri bu topraklarda tarih içerisinde altı tane devlet ve bey- lik kurmuşlardır. Bu bölge eski uygarlıkların beşiği olmuştur. Bu nedenle buranın eski yerlisi olan Türkmenlerin yarattığı uygarlığın kalıcı izlerine her adımda rastlanmaktadır.

Buna karşılık bölgede Kürt topluluklarına ait bir tane bile medeniyet eseri bulunmamaktadır. Bugün dahi Irak‟ta yaşayan kitleler arasında kültür düzeyi en yüksek olan topluluğun Türkmenler olması iddiamızın bir ispatıdır.

Irak‟ın genelinde 1957 yılı nüfus sayımına katılmaları duyurusu içeren Arapça broşürler dağıtılır- ken, Kerkük şehri üzerine eski Türkçe yazılı lacivert renkte broşürler atılmıştır. Türkçe broşür dağı- tılmasının sebebi, 1957 yılında Kerkük‟te yaşayan halkın ezici bir çoğunlukla Türkmen olmasıdır. O günün demografik yapısı içinde Kerkük‟te yaşayan kayda değer bir başka etnik grup mevcut ol- saydı mutlaka anlayabilmeleri için onların dillerinde de broşürler yayınlanırdı.

Bir toplumun varlığını ispatlayan birkaç unsurdan biri edebiyat ve diğeri müziktir. Kerkük‟te geç- mişten bugüne kadar Türkmenlerden Şair Fuzuli, Nesimi, Dede Hicri gibi bir çok ünlü şair çıkarken bugün Kerkük‟te yaşayan diğer topluluklara mensup bir tane bile şair mevcut değildir. Kerkük Tür- küleri, BBC ve Amerikanın Sesi gibi bir çok radyoda aynı ad altında yayınlanırken neden Kerkük adı altında diğer toplulukların dillerinde Türküler yayınlanmamış ve yayınlanmamaktadır. Çünkü yoktur ve bu da Kerkük‟ün bir Türkmen şehri olduğunun önemli bir göstergesidir.

Kerkük’ün Tarihi Yapıları

Türkmenlerin simgesi Kerkük Kalesi, en eski tarihi eserleri de surları içerisinde saklamaktadır. Türkmenlerin yaşadığı Kerkük Kalesi 1997 yılında Saddam yönetimi tarafından yıkıldı, kale sakinleri boşaltıldı ve bir çok eserde tahrip edildi. Türkmenlere ait ne varsa, tarihi eserleri, hatta mezar taşları bile yok edildi. Amaç Kerkük‟ün Türkmen özelliğini ve izlerini silmekti.

“Yıktılar kalamızı, Sürdüler balamızı, Daha can boğazdayken, Çektiler salamızı” Kerkük‟ün en eski mezarlığı kalede bulunan Danyal Peygamber Camii‟nin haziresidir. Burada bulunan mezar taşlarının eski harfli Türkçe kitabeleri, kentin başlı başına bir tapusu niteliğindedir. 73

Bunun dışında Atlas Caddesi üzerinde yer alan Ali Paşa Mezarlığı, günümüzde Şehitler Türbeliği adı ile tanınır. Buradaki mezar taşları da Türkçe kitabeleri ile süslüdür. Kentin günümüzde en büyük mezarlığı Büyük Türbelik adını alan Musalla Mezarlığı‟dır. Burası Türkçe mezar taşlarının bir açık hava müzesi niteliğindedir. Kerküklü bir şair, yazar, devlet ve siyaset adamı bu mezarlıkta gömülüdür.

Bin yılı aşkın geçmişi ile Irak‟ta varlık gösteren Türkmenlerin en yoğun olarak yaşadıkları kent Kerkük‟ün içinde yaşayan canlıları bir yana bırakarak, mahalleler, anıtlar, mezarlıklar ve yer adları incelenirse, kentin etnik yapısı hakkında daha sağlıklı ipuçları elde edilebilir. Kerkük‟te60‟tan fazla Türk eserine Kerkük‟ün her noktasında rastlamak mümkündür:

Danyal Peygamber Camii, Türbesi ve Minaresi, Minarenin Bitişinde Türk Mezarı Görülmekte…

Ulu Camii, Etrafında Yıkık, dökük, harabe GelenekselTürk Evleri Ve Tarihi Eserler.

Ulu Camii; 1200‟lü yılların başında yapılmıştır.

Kalede Yer Altında Kilciler Pazarı (Kapalı ÇarĢı)

Kilciler pazarı; Üstü kapalı iki katlı, iki kapılı boydan ikiye bölünmüş her bölümde yan yana dizilmiş mermer kemerli karşılıklı 17 dükkân yer almakta.

Uryan Camii; 1729 yılında Osmanlı döneminde yapılmış olup kale surları

içerisinde bulunmaktadır.

74

Gök Kümbet:1361 yılında Celayirliler döneminde 820 metre kare alan ve 17 metre yüksekliğinde yapılmıştır. Kale‟nin içinde günümüze kadar ayakta kalabilen Türk mirasının bir şaheseridir. Selçuklu dönemine ait Gök Kümbet'in dış duvarlarıyla karşı karşıya geldiğimizde, üstündeki yazıttan da anlaşıldığı gibi kümbet 14. yüz yılda Selçuklu hanedanına mensup Buğday Hatun için yaptırılmıştır. Türk çadırından ilham alınarak yapılan Kümbet iki katlı, sekiz köşelidir, kemer ve pencere süslemeleri yeşil renk ağırlıklı pişmiş topraktandır, bu sebepten dolayı Türkmenler Gök kümbetin yanında yeşil kümbette derler.

Gök Kümbet, 1361 Yılında Kerkük Kalesinde Selçuk Türkleri Tarafından

Buğday Hatun İçin Yapılan Türk Tarihi Eserlerden biridir. Bu Eşsiz Tarihi Eser Onarım Adı Altında Kubbesi Yıkılıp Tahrip Edilmiştir.

Hasan Pakiz Camii yıkık Ve dökük, Etrafında Geleneksel Türk Tarihi Evleri

Hasan Pakiz Camii; 1701 yılında Vali Firari Hasan Paşa tarafından yapılmıştır.

Fuzuli Mescidi: Türk Şairi Fuzuli‟nin babası Molla Süleyman bu mescidin imamlığını yapmıştır. Türkmen şair Mehmet Süleyman Fuzuli, 1504'de Kerkük kalesinde doğmuştur. 1556 yılında ölen şairin, Kerkük kalesinde kendi adına bir ev ve mescit bulunmaktaydı. Bu ev ve mescit siyasi nedenlerden dolayı Irak yönetimi tarafından yıkılmıştır. Oğuz Türklerinin Bayat boyuna mensup Türkmen şairi Fuzuli Kerkük için özel bir anlam ifade ettiği kadar, bu ünlü Türkmen şairin yaşamı üzerine çalışanlar için de önemlidir. Kanuni Sultan Süleyman Han,1534 yılında Bağdatı Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine dâhil ettiğinde ise, Fuzuli bu fetih için övgüler yazdı. Osmanlı hükümdarı için beş kaside yazmıştır. Fuzuliye Kanuni tarafından maaş bağlanmıştı. Fakat hükümdarın İstanbula dönmesinden sonra bu parayı alamayan şair İstanbula o ünlü mektubu gönderir; ''Şikâyetname''. Osmanlı yöneticileri ile gayet iyi ilişkiler kuran Fuzuli; ''Leyla ve Mecnun'' ve ''Hadikatüs-Sü'eda'' ''Saadete Erenlerin Bahçesi'' Bir süre Hz. Ali‟nin türbedarlığını yapmıştır.

75

NakıĢlı Minare Camii; Kayseri Çarşısının yanında yer alan Nakışlı Minare Camisi 1818'de yapıldı.

Seyit Necip Tekkesi; 1897 yılında Kerkük kalesinde yapılan bu tekke, Rifai (Rufai) Tarikatının dergâhıdır.

ġeyh Abdurrahman Tekkesi; Günümüze kadar ulaşabilen önemli ibadet merkezlerinden biri, 1706'da yapılan Şeyh Abdurrahman Tekkesi'dir. Birçok Türk edip ve şairi, Kadiri Tarikatının Kerkük'teki dergâhı olan bu tekkede yetişmiştir. Bu Türk eseri, bugün 'Talabani Tekkesi' olarak anılmaktadır.

Kayseri (Kapalı) ÇarĢısı; Halk tarafında Kayseri olarak bilinen Kapalı Çarşı 1800‟lü yıllarda Osmanlı tarafından yapılmış, 7 kapı ve 365 dükkândan ibarettir.

Seyit Necip Tekkesi; 1897 yılında Kerkük kalesinde yapılan bu tekke, Rifai (Rufai) Tarikatının dergâhıdır. 76

Kırdar Hanı ve ÇarĢısı; Mustafa Kırdar tarafından 1883 yılında yapıldı.

Kerkük Kale Hanı

Aziziye kıĢlası (Kerkük KıĢlası); 1863 yılında Sultan Abdulaziz zamanında, Bağdat Valisi Mehmet Namık Paşa tarafından yapıldı. Irak‟ta Önemli Türk mimarı eserleinden biridir.

TaĢköprü; 1875 yılında Vali Muşir Nafiz Paşa tarafından 16 gözlü olarak yapılmıştır. Kerkük‟ün iki yakasının birbirine bağlanması amacıyla yapılan köprü, 2 Mart 1954 tarihinden itibaren siyasi nedenlerden dolayı Irak yönetimi tarafından yıkılmıştır.

Türkmen Şehri Kerkük‟ün İki Yakasını Birbirine Bağlayan, Yıkılmadan ÖnceTarihi Taşköprü ve Kerkük Kalesi-Bu Tarihi Fotoğrafı Irak‟ı Kuran Ve kralını Tayin Eden, Kerkük‟ün bir Türkmen 77

Şehri Olduğunu Mektuplarında Yazan İngiliz Ajanı Bayan Gertrude Bell Tarafından Mart 1911‟de çekilmiştir.

Altun Köprü: Kerkük'teki önemli Türk eserlerinden biri olan Altun Köprü, adını aldığı Kerkük ile Erbil arasındaki Altunköprü Kasabası'nda, Küçük Zap Suyu üzerinde bulunuyordu. Köprünün Selçuklu Türkleri döneminde yapıldığı biliniyor. Altun Köprü, Osmanlı Türkleri döneminde, Sultan IV. Murat'ın emriyle 1664'te Vali Çerkez Hasan Paşa tarafından tamir ettirildi. Saddam rejimi, 28 Mart 1991 tarihinde Altunköprü'de yüzlerceTürkmen'i katletti ve bu Türk kasabası, tarihe bu faciayla da geçti. Yüzlerce Türkmen gencinin kurşuna dizildiği bu faciada 8-10 yaşlarında bulunan ve ne olduğunu anlamayan Türkmen çocukları da can vermiştir. Aralarında Tazehurmatulu, Kerküklü ve Altunköprülülerin de bulunduğu Türkmen şehitleri, toplu mezarlara gömülmüşlerdir.Türkmen şehitlerinin mezarları daha sonraki günlerde ortaya çıkarılmıştır.

Altun Köprü, Bu Tarihi Fotoğrafı Irak‟ı Kuran Ve kralını Tayin Eden İngiliz Ajanı Bayan Gertrude Bell Tarafından Mart 1911‟de Çekilmiştir.

Dakuk Ulu Camii Minaresi: Dakuk (Tavuk) kasabası, Bağdat-Kerkük Karayolu üzerinde bulunuyor. Buradaki Ulu Cami'nin, 1167-1232 tarihleri arasında Erbil Atabek‟in Türk Hükümdarı Muzafferiddin Kökbörü tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır, Türkmen şehri Erbil‟de bulunan Muzafferiye (Çöl) Minaresinin benzeridir. Irak Eski Eserler Müdürlüğü'nce 1955-1956'da kazı yapılarak minarenin güneydoğusundaki caminin temelleri ortaya çıkarıldı. Camiden günümüze ulaşan tuğladan yapılmış minarenin kaide üzerindeki birinci şerefesi tamamen yıkılmıştır. Gövdenin bir kısmı ile üst şerefesi de bugün mevcut değildir.

Kerkük‟te yaşayan Türkmenlerin dışındaki milletlerin buna benzer acaba kaç tane tarihi eseri vardır? Ama en güçlü delil sayılabilecek cami, tekke, medrese, han, köprü ve hamam gibi sivil yapılar oldukça önemlidir. Bunların sahipleri kimse, o kentin sahipleri de onlardır. Yapıların dili yoksa da kimlikleri vardır. Kerkük, bütün bunları tamamlayan; okullar, kütüphaneler, mezarlıklar, geleneksel Türk evleri, eski camiler, kapalı ya da açık çarşılar, hamamlar, ticaret hanları, folklor, şairleri, edipleri, basın ve yayın hayatı, halk müziği, ses ustaları, tiyatrosu, ressamları, spor hayatı gibi bütün diğer kültür unsurları açısından da tamamıyla bir Türkmen şehridir. Şüphesiz kendi bölgelerinde Arapların tarihi ve sivil mimarileri olmuştur. Kürtlerin de Süleymaniye‟de bir halk mimarileri olduğu bilinmektedir. Ancak Kerkük‟teki sivil mimarinin sahibi ve ustaları sadece Türkmenlerdir.57

Şimdi sormak istiyorum. Mademki, Kerkük‟te Kürt nüfusu çoğunluktaydı da Kerkük ve Musul‟u Kürtler işgal edince, neden Kürtlerin ilk işi nüfus kayıtlarını ve tapu evraklarını yok etmek oldu?

57Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007,s.118. 78

Mademki, Kürtler Kerkük seçimlerinden emindiler, ne diye Irak‟ın Kuzeyinden kamyon kamyon adam taşıdılar? Daha nice akıl almaz hilekarlıklara niçin başvurdular? Kendine, nüfusuna, güvenen kişiler bu kepazelikleri yaparlar mı? 2003 Nisan Irak işgalinden sonra Kerkük‟e ithal edilen 700 bin Kürde ne diyeceksiniz?

Kürtler Türkmen şehri Kerkük‟ün kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar. Şayet Kürtler, Kerkük‟ün yerel halkı iseler tarih, medeniyet ve kültür mirasları nerede? Hiç yok. Ellerinde bu asılsız iddiayı doğrulayacak bir belge, Kerkük‟te yaşadıklarına dair tapuları olmadığı için kentin Türk kimliğini yok etmek gayesiyle nüfus ve tapu kayıtlarını imhaya kalkıştılar. Bu tahrip, talan ve yağmaların meydana gelmesi, Irak ordusunun Kerkük‟ten güneye doğru çekilmesinden sonra olmuştur. Herhangi bir savaş yaşanmadığı bir ortamda Kürtler, devlet dairelerini, hastane ve okulları, insanların evlerini, özel araçlarını ve iş yerlerini yağmalamışlardır. Kürtler Kerkük'ün kendilerine ait olduğu iddiasında bulunuyorlar. Sayın Okuyucular Allah aşkına insan kendine ait olan bir şehri talan edip, yağmalar mı hiç? Ayrıca bu talan ve yağmalama Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye ve Dohuk şehirleri ile Çamçamal, Akra, Hac Umran, Selahaddin, Zaho gibi kent ve kasabalar da olmamıştır. Kürtler tarafından bu yağma ve talanın sadece Türkmen şehri Kerkük ve Musul‟da olması bir anlam taşımıyor mu sizce? Kerkük Kürtlerin ise o zaman Kürtler neden Kerkük‟ü yağmalayıp, yıkıp, talan ediyorlar? Kerkük 11 Nisan 2003’de Life Dergisi Belgere dayalı bu çalışmamız, Türkmen şehri tarafından Çekilen Bu Fotoğrafta Kerkük‟ün sözde “Kürtlerin Kudüs'ü” Kürtlerin Yağma Ve Talan Ettiği Petrolle iddiasında bulunan tarihi çarpıtan utanmaz, hayasız Dolu Variller ve arsızların yüzlerini kızartacak mı ?!! Kürtlerin Kerkük ile ilgili tezgahlarını ahlaklı, insaflı ve şerefli insanların vicdanına bırakıyoruz. Herkes bilmelidir, Türkmenler yerinden, yurdundan, toprağından ve haklarından asla vazgeçmeyecek, kimseye de boyun eğmeyecektir.

Tabii ki Kerkük‟ün bir Türkmen şehri olduğunu gösteren yüzlerce kaynak ve belge vardır. Arap, Türk, Kürt ve yabancı kaynakların yalnızca bir bölümünü kullandık. Hepsini kullanmaya ne zamanımız ne de yazımız yeterdi. Kerkük‟ün Türkmen şehri olduğunu ispatlamaya gayret etmiyoruz. Zaten güneş balçıkla sıvanmaz. Yalnız şüphesi olanlara ithaf olunur.

Kerkük’ün Türk Kimliği Neden Yok Edilmeye ÇalıĢılıyor? Kerkük’ün Zengin Petrol Yataklarından 15 Ekim 1927 tarihinde Türkmen şehri Kerkük Baba Gürgür ve Petrol Rafinerisi yakınlarında ve şehre 15 kilometre uzaklıktaki Görünüyor Baba Gürgür bölgesinde zengin petrol yatakları bulundu, sondaj yapılarak adeta bir “ırmak” gibi petrol akmıştı. Kerkük petrol rafinerisi de aynı bölgede kuruldu. Ama maalesef fışkıran bu petrol 79

Türkmenler için sonun başlangıcı oldu. Bu şehre bir göç hareketini başlatmış oldu. Devrik Saddam döneminde ise bu bölgede sistemli bir asimile hareketi başlatıldı. Şehre Irak‟ın güney bölgelerinden yüz binlerce Arap getirtilip Kerkük‟e iskân ettirildi, bunlara arsa, maddi destek ve iş imkânı sağlandı, Kerkük‟ün civar semtlerinde Arap mahalleleri inşa edilerek bu aileler oralara yerleştirildi. Bunun karşılığında Türkmenlere çeşitli baskılar uygulandı ve on binlerce Türkmen zorunlu göçe tabi tutuldu.

ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmesi ile 10 Nisan 2003 tarihinde Irak askerlerinin Kerkük‟ü boşaltıp güneye doğru çekilmeleri üzerine Kürt peşmergeleri Kerkük‟e saldırdılar. Türkmen şehrine girmekle kalmadılar, şehirdeki resmi daire binalarını, hastane, işyeri, evleri, özel araçları yağma ve talan ettiler. İlk yağmalanan yerlerin Tapu Ve Nüfus Dairelerinin olması, Kürtlerin maksadının Kerkük'teki Türkmen nüfuskayıtlarını yok etmekti.

ABD‟nin 2003 tarihinde Irak‟ı işgal etmesinin hemen sonrasında ise, sistemli, planlı ve programlı bir şekilde şehri Kürtleştirmek amacıyla yüz binlerce Kürt Kerkük‟e yerleştirildi. Irak işgal altında ve Kürtler işgalcilerle işbirliği içindeydi, devlet ve kanun yoktu. Kürtler bu durumu fırsat bilerek Kerkük‟ü işgal ederler. Çeşitli vaatlerle Kerkük‟e getirilen Kürtlerin Türkmen şehri Erbil ve Süleymaniye şehri yolu üzerinde oluşturulan çadır kentlerle Kerkük‟ün demografik yapısının nasıl değiştirilmeye çalışıldığına en can alıcı örneklerinden bir tanesidir. Kerkük‟te 2003‟ten beri değişen sadece nüfusu dağılımı olmadı. Aynı zamanda kentin yönetimi de siyasi olarak da büyük ölçüde Kürtlerin kontrolüne geçti. Bu işgal ve tecavüzler tüm dünyanın gözü önünde cereyan etti ve hala Kerkük'e Kürt göçü teşvik edilmektedir.

Kürtler, Kerkük’e ilk olarak çadırlarıyla getirildi. Daha sonra bu Çadırların yerine

konutlar yapılarak yeni kürt mahalleri oluĢturuldu. Dün çadırlarıyla gelen Kürtler hem iĢ, maaĢ hem de konut sahibi oldular.

80

Daha sonra bu çadır kentlerin yerine konutlar yapılarak yeni Kürt mahalleleri oluşturuldu, yani dün çadırlarıyla gelen Kürtler hem iş hem de konut sahibi oldular. Bu İthal Kürtlere maddi destek ve iş imkânları sağlandı, Kerkük‟e yerleştikleri için de Kürt partilerinden ve devletin imkânları da kullanılarak “göçmen adıyla” maaş bağlandı. Kürtler böyle bir imkânı cennette bile bulamazlardı. Kerkük‟ün civar semtlerine onlarca yeni Kürt mahalleleri inşa edildi ve bu aileler oralara yerleştirildi. Bu getirilen Kürtlere sahte “Kerkük” nüfus kâğıdı ve gıda karnesi verildi. Aslında, bu göçler bir anlamda teşvik edildi. Kürtler boş buldukları arsalarda ev yapmaları için o kadar düzensiz ve acele gerçekleştirilmeye çalışıldı ki, bu kadar göçü kaldıramayan Kerkük'te diktatör Saddam Hüseyin döneminde, Araplar ve Kerkük petrol şirketi çalışanları için yapılan konutlara, askeri garnizonlara, devlet dairelerine ve hatta Kerkük Olimpiyat Stadyumu'nun soyunma odalarına bile Kürtler yerleştirildi.

Kerkük’e YerleĢtirilen Ġthal Kürtler

İstihbarat Kerkük Raporu da Kerkük'ün demografik yapısının nasıl değiştirildiğini, bu konuda bugüne kadar yapılanları açıkça ifade ediyor.

Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerden, Türkiye, İran ve Suriye‟den 700 bin Kürt, 20 bin Dolar para, aylık maaş ve arazi vaadi ile Kerkük‟e getirildi. Kerkük‟le ilgisi olmayanlar buraya taşındı. Onlara ev, arazi, çadır verildi. Yerleşmeleri teşvik edildi. Bu evler ve araziler devlete ve Türkmenlere aitti. Kürtler bu Türkmenlerin Yoğun YaĢadığı Musalla evleri, konutları ve arazileri gasp ettiler. İstila Mahallesi Ve Türkmenlere Ait Musalla ettikleri ve buldukları bütün boş arazilere ev ve konut Mezarlığı Etrafındaki Arazilere Ġthal yaptılar. Kürtler Ġçin Yapılan Kaçak Konutlar Irak'ın işgali öncesinde Kerkük'ün nüfusu 830 bindi. Kerkük‟te 2004 yılında 369 bin olan toplam seçmen sayısı 2014 yılı itibarıyla 841.297 bine yükselmiştir, 841.297 bin rakamı sadece seçmen sayısıdır. Bu bilgiler Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından yayınlanan bilgilerdir. Nüfusuna güvenenler neden Kerkük‟ün Tapu ve nüfus kayıtlarını yaktılar, yağmalayıp talan ettiler?

2004‟te Kerkük‟te seçmen sayısı 369 bin iken 2014‟te ise 841.297 bin olmuştur yani artış yüzde yüzün üzerinde. Saddam döneminin Irak'ında ve BM kaynaklarına göre, Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten göçe zorlanan Türkmen, Kürt, Arap ve Keldo-Asuri‟nin toplam sayısı ise 11 bin 800 civarında… Saddam'ın devrilmesinden sonra Kerkük'e 700 bin Kürt ithal edilmiş durumda. 12 sene önce Kerkük‟ün nüfus sayısı 830 bin iken bugün ise 1.5 milyonu aşmıştır. Bu da gösteriyor ki Kerkük'ün nüfus yapısı kökten değiştiriliyor.Kerkük‟le ilgisi olmayan bu insanları Kerkük‟e yerleştiren, finansını sağlayan ve maaşa bağlayan kimlerdir ve hedefleri nedir? Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük‟ü de içine alacak sözde bir Kürt devleti kurmak olmasın!

Bugün Türkmenler kendi ata yurtlarında ancak dillerinden, kültürlerinden hatta evlatlarının canlarından feragat etme şartlarıyla Kerkük´te kalabilme hakkına sahip olmuşlardır. Kürt gruplarının, tek ortak nihai hedefi Türkmenleri Iraktan çıkarmak ve bölgede bulunan zengin petrol yataklarına hâkim olma hesabıdır. Kerkük‟ün Kürtleştirilmesi ise bu adımların en önemlisidir. Kerkük‟ün Kürtleştirilmesinin kabul edilmesi halinde Kürt grupların “büyük Kürdistan”ının dört

81 yöne (Irak, Türkiye, İran ve Suriye) genişlemesinin önündeki en zorlu engel ortadan kalkmış olacaktır.

Bu ithal Kürtler Kerkük'ü, Leylan kasabası, Süleymaniye ve Erbil şehirlerine bağlayan kuzey güzergâhındaki yollar üzerinde bulunan Rahimova, İskan ve Şorca mahallelerinde yapılmış veya yapımı başlayan konutlara yerleştirildi. Kerkük‟ün Türkmenlerin yoğun yaşadığı Musalla Mahallesi ve Türkmenlere ait Musalla mezarlığı etrafındaki Türkmen ve devlet arazilerine, Tören Alanı (Sahat El-İhtifalat) etrafındaki arazilere, petrol yataklarını ele geçirmek için Kerkük‟ün zengin petrol yatakları ve rafinerisi etrafındaki arazilere, Erbil şehri yolu üzerinde bulunan petrol kuyuları yakınındaki zengin petrol yatağı arazilere konutlar yaparak yerleştiler. Saddam döneminden kalma Kerkük'teki askeri garnizon (Feylak) içinde bulunan lojmanlara ve yapılan evlere de ithal Kürt aileleri yerleştirildi. Ayrıca Kerkük‟ün girişinde hem Süleymaniye hem de Erbil‟in kontrol noktalarını geçtikten sonra yolun iki tarafında iki katlı toplu konutlar yapıldı. Bu konutlar, Kerkük‟e ithal edilen, çadır, stadyum, devlet binaları, askeri garnizonlar, evsiz, barksız on binlerce Kürt‟e verildi. Kerkük'te dış mahalleler oluşturuldu, On binlerce Kürt‟ün Kerkük'ün etrafını çevirmiş durumda. Kerkük‟ün etrafına Kürt Güvenlik Hattı oluşturuldu.

Ġthal Kürtler, Türkmen ve Devlet Arazilerine Konutlar Yaparak yerleĢiyor

82

Kerkük’ün Demografik Yapısını DeğiĢtirmek Ġçin Kerkük’ün Etrafına OluĢturulan Yeni Kürt Mahalleleri

Abu Garip hapishanedeki işkence skandalını dünyaya duyuran Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci yazar Seymour Hersh; “Kerkük‟ün demografisini değiştirmek için kente her gün 50 Kürt aile gönderiliyor. Bağımsızlık ve petrol istiyorlar.” dedi.

Irak'ın Geleceğinde Pazarlık Konusu Kozu: Kerkük

9 Şubat 2005 tarihli Amerikan‟ın önde gelen gazetelerden The New York Times'ta yayınlanan makalede Sandra Mackey şöyle diyor: Kerkük Irak'ın bilinen petrol kaynaklarının %40'ını oluşturan petrol kuyuları açısından anahtar konumunda. Bu kuyular en kötü ihtimalle Irak'ın geleceğine dair pazarlıklarda önemli bir koz olacak. En iyi ihtimalle de müstakbel bir Kürt devletinin ekonomik temelini teşkil edecek." Gerçekten Kerkük'te olanları sadece Ankara değil, Tahran ve Şam da dikkatle izlemektedir. Halen Irak'ta devam eden iç savaşın dışında kalan Kürt bölgelerinde 83 başlayabilecek çatışmalar, Kerkük petrollerinin paylaşımından kaynaklanacaktır. Çünkü Kerkük'e yönelik Kürt nüfus kaydırması, seçimlerden sonra da devam etti. "Kendilerine ait olmayan yerleri parselleyip, el koyarak oralarda binalar yapıyorlar. Hatta devlet dairelerini bile parsellediler. Şimdiye kadar 500 bin kişi geldi." diyor.

9 Aralık 2007 tarihinde araştırmacı gazeteci Stephen Farrell‟in The Newyork Times‟te Türkmen şehri Kerkük‟ün Demografik yapısının değiştirilmesini “ Kerkük Petrol Mücadelesinde Kullanılan Piyon Kürtler” başlığıyla her şeyi gözler önüne seriyor.

Irak‟ın petrol yönünden en zengin rezervlerinin yanı başındaki bu varoşlarda, kurak futbol sahasının tam girişinde idrar deresi akıyor.

Stadyumda kalan 2,200 Kürt, stadyumdaki boşlukları, stantları ve otoparkları briket gecekondulardan mürekkep bir mülteci şehrine dönüştürmüş; stadyumda bu Kürtlerden başka kimse yok.

Bu evsiz Kürtler (Gerçekten Kerküklü iseler yaşadıkları evleri, tapuları, okudukları okulları, yakınları ve akrabaları nerededir?) futbol için değil siyaset için orada bulunuyor. Petrolün bol olduğu kuzeydeki Tamim Eyaleti‟nin ve başkenti Kerkük‟ün, Kürt Bölgesel Yönetimi idaresine mi gireceğini yoksa Bağdat yönetiminde mi kalacağını belirleyecek referandumda oynaması gereken gönülsüz oyuncular onlar.

Kerkük Olimpiyat Stadyumunun Ġçine Ve Çevresine YerleĢtirilen Ġthal Kürtler

84

Bu durumdan şikâyetçi olan 67 yaşındaki taksi şoförü Hacı Velid Muhammed 2003 işgalinden sonra, Kürt yetkililerinin Çamçamal yakınlarında yaşayan bir grup Kürt‟e dediği, “orada bir çadıra dahi sahip olsanız, oraya gitmek zorundasınız” şeklindeki cümleyi aktarıyor.

Reddetmesi durumunda ne olacağını kendine sorduğumuzda, şöyle diyor Muhammed: Allah şahit, yemeğimizi keserler aylığımızı ödemezlerdi, bize hiçbir şey vermez geri dönmeye mecbur bırakırlardı.

Saddam Hüseyin yönetiminde Hava Kuvvetleri Tuğgenerali Vafak Aziz El Ubeydi, kendinin ve tüm komşularının bölgeyi terk ettiğini, eski mallarını kontrol etmek için zaman zaman buraya döndüğünü ifade ediyor: “Araplara karşı saldırgan bir tavır takınan peşmergelerin nefretinden korunabilmek için, binlerce Arabın yaptığı gibi ben de evimi terk ettim. 20 gün sonra Kerkük‟e döndüğümde evimin sahiplenildiğini ve eşyalarımın çalındığını gördüm, ayrıca eve Kürtçe bir de yazı bırakılmıştı. Daha sonra Kürt üniformaları giyen kişiler bana gelerek „Canını seviyorsan evi hemen terk et‟ dedi ve evimi terk etmek zorunda kaldım.”

13 Şubat 2008 tarihli Türkiye gazetesinde yayınlanan “Kerkük‟te istila artarak devam ediyor” yazıda: “Yasadışı yollara başvuran Kürtler Kerkük‟e akın etmeye devam ediyor. Kürtlerin Kerkük‟teki stadyum ve mezarlıkların etrafını tamamen doldurduğu, çevre ilçelerdeki arazilere de el koydukları gözleniyor. Arsa ve araziler ise iş makineleriyle yıkılırken, yerlerine Kürt yerleşimciler getiriliyor.”

ABD'de yayımlanan The New York Times gazetesinin 29 Mayıs 2009 tarihli sayısında, Timothy Williams/Suadad Al-Salhy imzalarıyla ve ”Irak Petrolünün Paylaşılması Husumeti Artırabilir” başlığı altında yer alan Kerkük çıkışlı gazete yazısı şöyledir: “Petrol kenti Kerkük'e yerleşen ve ev kurmak için geniş araziler üzerinde hak iddia eden binlerce Kürt, Kerkük üzerinde hak iddialarını güçlendirmek için kurduğu evlerden bir kısmı, dumanların yükseldiği doğal gaz tesislerine sadece yarım mil uzaklıkta. En kötüsü de bölge güvenliğinin peşmergelere devredilmesinin ardından beklenen etnik savaşın çıkması olur.”

Kerkük - Erbil Yolu Üzerinde Dumanların Yükseldiği Doğal Gaz

Tesisleri, Rafineri ve Petrol Yataklarının Sadece Yarım Mil Uzaklığında Devlete Ait Arazilere Yasa DıĢı Yapılan Konutlara YerleĢtirilen Ġthal Kürtler Kerkük Olmadan Asla!

Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük olmadan Kürt devleti kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor. Kuracakları devleti yaşatabilmek için bölgenin kalbi tüm hayat damarlarına mutlaka sahip olmak

85 gerekiyor. Bunun bilincinde olan Kürtler, Kerkük‟ü ele geçirmek, Kerkük‟ü Kürtleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kerkük konusunda planlarını uygulayabilmek için bölgenin ezici bir çoğunlukla hâkim unsuru olan Türkmenleri etkisiz hale getirmek gerekliliğinin farkındalar.

Kürtlerin, Kerkük ile ilgili Türkmenlere yönelik izledikleri politikanın argümanları, Irak hükümetlerinin geçmişte uyguladıklarının adeta tıpatıp benzerleri. Saddam Hüseyin sonrasında Kerkük‟ü hedef alan Kürtlerin hareketlerinin temel hedefi, şehirdeki demografik yapıyı değiştirmekti. Kürt grupları Kerkük‟teki emellerine ulaşabilmek için sözde Kerkük‟ten göç ettirildiklerini ileri sürdükleri kişileri, bu kente yerleştirebilmek için binlerce sahte belge hazırladıkları bilinmektedir. Bunun haricinde Irak‟ın işgalinden sonra kullanılan Kürtleştirme argümanlarından biri de, Kerkük‟teki demografik yapıyı değiştirme amacıyla diğer Kürt yerleşim birimlerinde doğan çocukların Kerkük‟te kayıt edilmelerini sağlamak ve bu konuda özendirici maddi teşvikler vermek olmuştur.

Günümüzde Kerkük‟te Kürt aileleri ve Arap aşiretleri de mevcuttur. Türk boylarına nazaran bunların hiçbirisinin tarihi daha eskiye dayanmaz. Arapların Kerkük‟e yerleşmeleri ise genelde 20. yüzyılın başlarında başlamıştır. Naimi aşireti Sultan Abdülhamid‟in son yıllarında, Hadidiler 1915 yılında, Cubur ve Ubeydi aşiretleri 1936 yılında, Hamdaniler 1950 yıllarında Kekkük‟e yerleşmişlerdir. 1936 yılında Irak‟ta Başbakan olan Yasin Al-Haşimi bazı Arap aşiretlerini Kerkük‟e yerleştirmiştir.

Türkmen şehri olan Kerkük‟te 50'li yılların sonlarında ve 60'lı yılların başlarında Kürt göçü dalgası Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerden Cebbari, Zengene, Berzenci, Caf, Tilşani, Talabani, Şuvan ve benzeri Kürt aşiretlerinin kente göçmesi şeklinde gerçekleşti. Kürtlerin kente akın etmesi kentte yeni mahallelerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu arada İmam Kasım, Rahimava ve Şorca gibi geleneksel Kürt mahalleleri de genişledi ki 1947 yılında ne şimdiki Kürt mahalleleri olan Şorca, Rahimava, İskan, Azadi Mahalleleri vardı, ne de sonradan Baas partisi döneminde asimilasyon politikası doğrultusunda Araplar için inşa edilen mahalleler vardı. 1947 yılında bir adet Kürt ya da Arap Mahallesi olsa idi, bu durum resmi belgede yerini almış olurdu. Buna bağlı olarak Kürtler hissedilir bir şekilde kentin başka mahallelerine de sızmaya başladılar.

Irak Devletinin resmi belgelerinde bulunan en eski nüfus sayımı olan 1947 nüfus sayımı için yayınlanan resmi kitapçıklarda Kerkük şehrinin o zamanki mahalleleri ve her mahalledeki aile sayısı beyan edilmiştir. Bu mahallelerin isimleri kitapçığın ikinci cildinin 101. Sayfasında şöyle beyan edilmiştir: (1) Sarıkahya, (2) Şaturlu, (3) Begler, (4) İmam Kasım, (5) Bulak, (6) Ahi Hüseyin, (7) Meydan, (8) Ağalık, (9) Hamam Müslim, (10) Hamam Mesihi. Bu resmi belgeye göre Kerkük şehri 1947 yılında isimleri belirtilen 10 adet mahalleden oluşmaktadır. Kürt ve Türkmenlerden oluşan „‟İmam Kasım‟‟ mahallesi yer almakta ve Şorca mahallesi de geçen yüz yılın kırkları ve ellilerinde yoktur. Kerkük‟te sonradan ihdas edilen „‟iskan‟‟ ile „‟Rahimava‟‟ Kürt mahalleleri bu listede yer almamıştır.

Listedeki kalan 9 mahallenin hepsi ki bunlar yüz yıllardan beri yerleşim bölgeleridir, Türkmenlerin oturduğu bölgelerdir. Bu bölgelerdeki tüm konutlar, tesisler, mağaza ve dükkânlar, hanlar, hamamlar, kahvehaneler ve camiler de Türkmenlerin mülkiyetinde olduğu yapılardır. Bunun yanında Begler, Sarıkahya ve Şaturlu mahallelerinde belirli sayıda Ermeni ve Süryani aileler de oturuyordu.

86

Dumanların Yükseldiği Zengin Baba Gürgür Petrol Yatakları Ve Tesislerinin Çevresine YerleĢtirilen Ġthal Kürtler

Yıllardır Türkmen şehri Kerkük baba Barzani, Mesud Barzani ve Celal Talabani tarafından Kürtlere hedef gösterildi, Kürt ırkçılığı ve milliyetçiliğini tetiklemek için hep Kerkük koz olarak kullanıldı. Kürt halkını kışkırttıkları ve saldırganlaştırdıkları açıktır. Hedef açık ve nettir, petrol ve bağımsız bir Kürt devleti kurmak.

Haklı olarak insanın aklına şu soru geliyor: Bir millet, bir şehrin tarihine, eserine, mimarisine ve kültürüne hiç katkısı olmamışsa, o şehri sahiplenebilir mi, yoksa bir insan kendi evini yağmalamaya, talan etmeye ya da yakmaya hiç kıyabilir mi?

Türkmen şehri Kerkük tarihi, mimarisi, sanatı, folkloru, müziği, edebiyatı, şiiri ve Türk kültürünün en canlı örnekleriyle tüm dünyanın gözü önünde dimdik durmaktadır.

Kerkük KürtleĢmeli! Türkmenler gitmeli!

Gazeteci-yazar ve program yapımcısı Banu Avar Türkmen şehri Kerkük ve Erbil‟i ziyaret etmiş ve izlenimlerini ekrana ve yazdığı kitabına yansıtmıştı.

Banu Avar ABD‟nin Kerkük‟ü laboratuvar olarak kullandığını belirterek “Onların hedefi Kerkük‟ü Türkler‟den arındırmak. Bölge tarihinin en elim dönemini yaşıyor” açıklamasını yapıyordu. Banu Avar: “Kerkük bir laboratuvar… Büyük güçler, tıpkı yüz yıl önce olduğu gibi, toprağın üstündekileri yok edip toprağın altını ele geçirmeyi hedefliyor. Hedef büyük. Kerkük, Irak petrollerinin büyük bir kısmına sahip. Herkes başka yanından çekiştiriyor! Türkmen kenti Kerkük, birileri için Kürt bölgesinin kalbi! Diğerleri, “Mezarlıklara, henüz yok edilmemiş Osmanlı izlerine bakın!” diyor. İlçelerin, sokakların isimlerine, konuşulan dile, âdetlere! Ama nafile… Etnik ve dini ayrım Batı‟nın kılıcıyla şekilleniyor. Savaşın ortasında Kerkük‟te bir demokrasi oyunu oynanıyor. Meclisler kuruluyor, (Kürt) valiler atanıyor, mahkemeler yapılıyor… ABD, Kerkük‟e girdiği gün nüfus ve tapu daireleri ( ABD‟nin göz yummasıyla Kürtler tarafından) yakılmıştı… Şimdi Kerkük‟e yeni bir kimlik biçiliyor.

Terk edilmiş bir stadyumun ( Kerkük Olimpiyat Stadyumu) kapısından içeri giriyoruz. Her yanda zayıf, hasta, bitkin çocukların yaşlanmış gözleriyle karşılaşıyoruz… Çocuk bedenlerinde işgalin ağır izleri var. Ellerinde kurumuş ekmek parçaları, gaz bidonlarına doldurulmuş pis sulardan içiyorlar… “Kürt Kerkük” için oynanan oyunun kurbanları. Kürt Yönetimi, onları ( Kürt çocukları) gazetecilere göstermek için özel gayret sarf ediyor. Böylece Türkmen şehri Kerkük‟ün ne kadar “Kürt” olduğunu göstermiş oluyorlar. Buraya ölümcül bir oyunun aktörleri olarak getirilen halk, adına “yaşamak” denen bir deneyden geçiyor…”

87

Kerkük’e Ġthal Edilen Kürt Ailelerinin YerleĢtirildiği Kerkük Olimpiyat Stadyumu

Kerkük‟ten Erbil‟e uzanıyor Avar. Erbil‟deki planda kullanılan yine Kürtler. Ama onlar da kendi içinde parçalanmış. Amerikan yardım kuruluşları kol geziyor, demokrasi komedisi sahneleniyor. Parlamentolarda üst düzey politik savaşlar sürerken, halk da ikiye bölünmüş. Bir tarafta kolerayla boğuşanlar, öteki tarafta yükselen dev inşaatlar, lüks yaşamlar. Türkmenlerin yaşam alanları da giderek kısıtlanıyor, Türkçeye ambargolar konuyor, Türkmen okulları kapatılıyor. Plan tıkır tıkır işliyor. Remzi Kitabevi‟nden çıkan “Böl ve Yut” kitabında Banu Avar Kerkük‟ün durumunu şöyle anlatıyor.‟‟Amaçları Türksüz Kerkük yaratmak olan Amerikalılar (Ve İsrail), Kerkük‟ü bir laboratuar olarak kullanıyor. Amerika, Kerkük‟e girdiği ilk gün nüfus ve tapu dairelerini yakmıştır. Yakmalarının sebebini anlamak çok da zor olmasa gerek: Türkmenlerin kalbi olan Kerkük‟ten Türkmen izlerini silmek. Şimdilerde Saddam‟ın sürgün ettiği 11 bin Kürt bugün Kerkük‟e 650 bin olarak geri dönmüştür ( Kürt İthal edilmiştir). Anlaşılacağı gibi bu rakam göçe tabi tutulan rakam değildir. Yani birileri Kerkük‟ü Kürtleştirme çabası içindedir. Saddam‟ın sürdüğü Türkmenler ise Kerkük ve Musul‟a dönememekte korkutulup ya da öldürülüp göçe zorlanmaktadır.‟‟

Kerkük‟te oynanan oyunların amacının “Türksüz bir Kerkük yaratmak” olduğunu, Ortadoğu‟da bir İsrail daha yaratılmak istendiğini görüyorsunuz. Dış güçlerin sahip olmak istediği Türkmen şehri Kerkük‟te dünyanın en kaliteli ve zengin petrol yatakları var. Bu güçlerin yapmak istediği bir cümleyle özetleniyor: “Kerkük Kürtleşmeli! Türkmenler gitmeli!”

Yıllardır dış güçlerle içli-dışlı olan Kürt grupları, Bir Türkmen şehri olan Kerkük‟ün, 2003 yılından itibaren ABD ve İngiltere‟nin göz yummasıyla bölgedeki Kürtler tarafından demografik yapısı hızlı bir şekilde değiştiriliyor. Türkmenleri, Irak‟ın siyasi sahnesinden silmek isteyen Kürtler, Türkmenlerin yaşadıkları bölgeleri Kürtleştirmek ve ele geçirmek için tüm güçlerini kullanıyorlar. Dış güçlerin hedefi işbirlikçileri Kürtlere bölgede bir devlet (ikinci bir İsrail) kurmaktır.

Soru: Kitabınızda Kerkük‟ün „Kürtleştirilip‟ Türkmenlerden arındırıldığını belirtiyorsunuz. Bu plandaki hedef nedir?

Banu Avar: Ben bölgedeydim. ABD açısından Kerkük‟ün en önemli özelliği, Irak‟taki petrollerin yüzde 45′inin Kerkük bölgesinde olması. Biz gittiğimizde alev alev yanıyordu petrol. Olağandışı bir bölge orası. ABD istihbarat örgütlerinin konuşmalarında en fazla altı çizilen nokta, Kerkük‟ün özel bir statüye kavuşturulması. Bunu yaparken de Şiilerle Sunnilerin birbirine düşürülmesi ve bu arada Kürtlerin durumdan istifade ederek Türkmenleri yok etmesi. Kısaca rahat rahat Kerkük‟ün yönetimine el koymak istiyorlar. Sadece Türkmenler değil, bölgeyi diğer kültürlerden de temizleyip

88 sadece Kürt kenti olarak yapılandırmak istiyorlar. Oradakiler ( Kürt grupları) zaten „Bizim kurtarıcımız ABD. O bize dedi ki‟ diye konuşmaya başlıyorlar. Bu plan, Kerkük‟te sahneye konuluyor. Zaten güçlü bir Türkiye olmadıkça bölgedeki Türkmenler‟in durumunun ne olacağını birçok insan yazıp çiziyordu. Kerkük, bence tarihinin en elim dönemini yaşıyor ve hiçbir şey de yapılamıyor.

Kerkük’ü Kimseye Yamamayın!

Türkiye‟nin susarak izlediği hayati konulardan birisi de hiç şüphesiz Kerkük, Tuzhurmatu, Telafer gibi 3 milyon Irak Türkmeninin bulunduğu bölgelerde yaşananlar. ABD‟nin 2003‟te Irak‟ı işgalinden sonra, arkasına Amerikan ordusunu alan Barzani ve Talabani, çoğu Türkmenlere ait olan bölgeleri işgal etti. Kürt grupların, tek ortak nihai hedefi Türkmenleri Iraktan çıkarmak ve bölgede bulunan petrol yataklarına hâkim olma hesabıdır. Türkmenler, zengin petrol yatakları üzerinde yaşıyor. Ama Petrol Türkmenlerin baş belâsı olmuş, insanlarına felaket, kan, ölüm ve gözyaşı getirmiştir.

Herkes bilmelidir ki, Kerkük‟ün Kürtleştirilmesi ise bu adımların en önemlisidir. Kerkük‟ün Kürtleştirilmesinin kabul edilmesi halinde Kürt grupların “büyük Kürdistan”ının dört yöne (Irak, Türkiye, İran ve Suriye) genişlemesinin önündeki en zorlu engel ortadan kalkmış olacaktır.

Sözde Kürdistan BirleĢince, Sizce Türkiye’nin Birliğini Devam Ettirmek Mümkün Olur Mu?

30 Kasım 2012 tarihinde Ümit Özdağ‟ın “ Neden Kerkük‟ü tartışıyoruz” yazısında: “Irak‟ın Kuzeyinde bir Kürt devleti, Kerkük petrollerine sahip olmadan yaşayamaz. Kerkük‟ün Barzani tarafından işgalinin hukuken de gerçekleşmesi durumunda Barzani‟yi hiçbir güç Irak içinde tutamaz. Irak‟ın Kuzeyinde bağımsız Kürdistan kurulur. Kerkük petrolleri üzerinde oturan bir Kürdistan‟ın Türkiye‟nin güneydoğusu üzerinde oluşturacağı cazibe açıktır. AKP‟nin PKK‟yı tatmin ve taviz üzerine kurulu politikasının ortaya çıkardığı ve güçlendirmeye devam ettiği ayrışmacılık ve ayrı millet bilinci ile Irak‟ın Kuzeyinde ekonomik cazibe merkezi haline gelen bir Kürdistan birleşince, sizce Türkiye‟nin birliğini devam ettirmek mümkün olur mu? Kerkük bundan dolayı da önemlidir ve Irak‟ın toprak bütünlüğü içinde kalmalıdır. Oysa Ankara susarak, Barzani‟yi cesaretlendiriyor.”

Türkmenlerin Kaderini Kürt Gruplarına Teslim Etmek Ahlaki, Vicdani ve Ġnsanimidir?

Hem Araplar hem de Kürtler Türkmenleri Irak'ta Türkiye'nin bir uzantısı ve beşinci kolu olarak görüyorlar.Irak rejimleri hemen hemen her devirde Türkmenleri potansiyel bir tehlike olarak gördüler. Ki Irak Türkmenleri, Irak devleti kurulduğundan beri devletine, toprağına ve bayrağına sadık bir toplum olarak şerefli bir geçmişe sahiptir. Türkmenler Irak'ta hiçbir zaman ayrılıkçı bir siyaset gütmemiş, isyana kalkışmamış, devletine karşı silah çekmemiş ve Irak askerini öldürmemiştir. Savaşlarda vatanını şereflice savunmuş ve ülkesi uğruna binlerce şehit vermiştir.Türkmenler Irak‟ın parçalanmasına karşı olan ve Irak‟ın toprak bütünlüğünü en çok savunan ve ülkesini seven insanlardır. Bunlar zaten Türkmenlerin doğasında var.

Ama ne yazık ki, yıllarca Irak Türkmenleri, Irak rejimleri tarafından baskı, zulüm, işkence, asimilasyon, etnik temizlik, katliamlar ve zorla göçe tabi tutulmuşlardır. Şimdi de aynısını Kürtler yapıyor.

89

Türkiye‟nin Irak ile yaşadığı sorunların acısını, Irak rejimleri hep Türkmenlerden çıkardı. 1 Mart Tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmesi üzerine ABD, öfkesini yine Türkmenlerden çıkardı. ABD, Türkmen şehri Kerkük‟ün Kürtleştirilmesine ve Türkmenlere etnik temizlik yapılmasına destek verdi. 2003 yılında Kerkük Kürtler tarafından işgal edildi, yakılıp yıkılıp ve yağmalandı, tapu ve nüfus daireleri yakıldı ve Kerkük‟e yüz binlerce Kürt ithal edildi.

Bugün Türkmenlerin varlığını tehdit eden terör ve şiddet politikalarının sürmesi karşısında, Türk Hükümeti‟nden hiçbir ses çıkmaması ve bu duruma sessiz kalması gerçekten düşündürücüdür. Türk Hükümeti feryadımızı gerçekten duymuyor mu?

Türkiye'nin kırmızı çizgisi Kerkük ne oldu? Bugün Kerkük‟ün kilit noktaları silahlı Kürt grupların denetiminde. Türkmenlerin kaderini Kürt gruplarına teslim etmek ahlaki, vicdani ve insani midir?

Bölgede Türkmenlerin önemi ve değerini bilmeyenlere sesleniyoruz! Sakın ha petrol için Kerkük ve Türkmenleri Kürt bölgesel yönetimine kimse yamamaya kalkışmasın, Türkmenler ne olup bittiğini çok iyi biliyorlar. Bu tezgâhlanan oyuna izin vermezler ve tarafta olmazlar.

Kimliğine, diline, kültürüne, tarihine, milli varlığına ve birliğine sahip çıkmak, her Irak Türkmen‟inin en kutsal görevidir. Ayrıca Türkmenler hedefini bilen ve davasına inanan yeni bir nesil yetiştirmek, başkalarından medet umma yerine kendi başının çaresine bakmak zorundadır.

Hem Irak‟ın toprak bütünlüğü bağıra bağıra savunuluyor hem de Irak Merkezi Hükümeti‟nin bilgisi ve izni olamadan doğrudan bölgesel Kürt yönetimi ile petrol ve ticaret anlaşmaları yapılıyor. Yani Türkiye, Irak Anayasa‟sına aykırı olarak Irak‟ın bütünüyle değil küçük bir parçasıyla petrol anlaşmaları yapıyor. Bilindiği gibi ülkeler arasında iyi komşuluk ilişkileri büyük önem taşır, ülkeler komşularıyla ilişkilerini karşılıklı saygı ve iyi komşuluk ilkelerine bağlı kalarak sürdürürler. Türk Hükümeti'nin komşu ülkelerle ''Sıfır sorun'' politikası, herkesle çatışma politikasına dönüştü.

Gazeteci-yazar Cengiz Çandar, Radikal gezetesinde 7 Eylül 2012 tarihli “Ortadoğu Statükosu Bozulunca” yazısında:“Türkiye‟nin şu andaki dış politika görüntüsünün “komşularla sıfır sorun” ile ilgisi kalmadı. Tam tersine, “sorunsuz sıfır komşu” politikasına dönüştü. Mesut Barzani başkanlığındaki Irak Kürt bölgesel yönetiminden gayrı (bu da ayrı bir ironi) Türkiye‟nin sorunsuz tek bir komşusu yok. Tüm komşularıyla ağır sorunları var.”

Irak‟ın toprak bütünlüğü Türkiye için önemlidir deniliyor!!!! Ama Türkiye komşuluk ilişkilerini Irak Devleti ile değil dört ülkenin toprağını ( Irak, Türkiye, İran ve Suriye) içine alan Kürt devleti kurmak isteyen Mesut Barzani ile geliştiriyor. Nasıl bir çelişki bu? Bunun adına da politika deniliyor… Türkiye'nin komşu ülkelerle “sıfır sorun” politikası bu mudur?

Türkmenlerin Simgesi Kerkük Kalesi Irak Türkleri Ata Toprağını Asla Terk Etmez!!!

2003 Irak işgalinden beri Irak Türklerini sin- dirmek, yıldırmak, göçe zorlamak ve mallarını ele geçirmek ve fidye istemek için, kaçırılmala- rı sıkça yaşanmaktadır. Kerkük‟ün güvenliği Kürtlerin denetiminde, kaçırılanlar sadece Irak Türkleridir, bunun bir anlamı olmalıdır. Ayrıca

90

Türkmenlerin Kerkük‟ün kaderinde ciddi rol oynamalarına mani olmak ve onları yıldırmak ve sin- dirmek amacıyla özellikle tehdit, öldürme ve tutuklamalar yapılıyor, Türkmenler işsiz bırakılıyor ve kamu da çalışmaları engelleniyor. Ayrıca Irak Türklerine asimetrik psikolojik savaş uygulanıyor ve bu savaşın boyutları tahmin edilenden daha büyüktür. Amaç Korkutmak, sindirmek, yıldırmak, öl- dürmek, toplum arasında güveni sarsmak ve kaos yaratmaktır. Bugün Kerkük‟te Milli Eğitim Mü- dürlüğü hariç tüm devlet daireleri silah zoru ile Kürt grupların denetiminde. Tüm bunlar göz önüne alınıp son 11 yıllık gelişmelere bakılınca, bazı güçlerin Kerkük‟te gizli siyasi ajandası olduğu orta- da. Ama bu hain eller sevinmesinler, Irak Türkleri yerini yurdunu dağdan ve çölden gelenlere bı- rakmayacaktır. Tehdit, korkutma, adam kaçırma, öldürme, yağma ve fidye gibi yöntemlerle Irak Türklerini ata toprağından göçe zorlamak çok ağır bir insanlık suçudur. Irak Türkleri bu topraklarda doğdu, Tarihi, kültürü, eserleri ve mezarları buradadır ve sonsuza dekte bu topraklarda var olacak- lardır. 2003‟te İşgalci ABD Kerkük‟teki asker, istihbarat ve sivil idaresini işgalcilere öncülük eden ve ül- kesine ihanet eden Kürt gruplarına teslim etti. Kerkük‟te yaşanan bu olaylar sistematik, düzenli, bilinçli bir şekilde yapılmaktadır. Amaç Irak Türklerini göçe zorlamak. Irak Türkleri bölgede silah- sız bir toplumdur, Kendilerini korumak için acilen silahlanmaları gerekir, silahlı güce sahip olmalı- dır. Her ülke kendi menfaati doğrultusunda bir grubu desteklemektedir, ama Irak Türkleri sahipsiz. Bu milletin sahibi olsaydı bu hallere düşer miydi?

ABD ve İngiltere Irak‟ı işgal ederken Sünni, Şii ve Kürt diye ithal bir proje ile geldiler. Iraklılık kimliğini silmek için her yola başvurdular, tüm oyun ve planlarını iki mezhep ve bir etnik üzerine kurmuşlardı “böl ve yönet”. İşgalciler Irak devletinin tüm kurumlarını dağıttılar, Sünni, Şii ve Kürt yani mezhep ve etnik köken üzerine Iraklılar için sözde özgür ve demokratik yeni bir ülke kurdular. Bugün Irak can güvenliğinin olmadığı, dünyanın en tehlikeli ülkesidir. Irak‟ta devlet diye bir şey yok. Eline silah alan herkes, kendi hegemonyasını (üstünlüğünü) ilan edebilmekte. Ciddi bir güven- lik problemi yaşanıyor. İşgalden sonra Irak`ta ölenlerin sayısı 1 milyondan fazla ve 4 milyon Iraklı ise yerinden yurdundan oldu. Bu oyunun adı ise “ Özgürlük ve demokrasi” idi, ama ne özgürlük değil mi? Allah aşkına sizlere soruyorum Özgürlük ve demokrasi “şampiyonu” ABD ve İngiltere Irak‟ta uyguladığı mezhep ve etnik köken modelini neden kendi ülkelerinde uygulamıyor? Cevap verebilir misiniz?

Irak Türkmenleri Ġnsan Sayılmıyormu?

Perdeleri örtük, Lambaları sönük, Sırtında yıllar yük, Hatıraları kırık dökük, Bir yer olacak orada, Adı, Kerkük...” Arif Nihat Asya

91

Türkmenlerin varlığını tehdit eden şiddet politikalarının sürmesi karşısında, Kerkük bir zulüm ve ateş yurduna çevrilmiştir, tarihi sorumluğu olan Türk Hükümeti‟nden hiçbir ses çıkmaması çok düşündürücüdür!!!! Kürt grupların Kerkük'ü zorla ele geçirmek için uyguladığı sistemli yıldırma, sindirme ve göçe zorlama politikası herkesin malumudur. Türkmenlere verilen mesaj şu; Türkmenler ana yurdunuzu terk edin!

Irak Kürtleri, Irak 2003‟de işgal edildikten sonra ve Bağdat‟taki Merkezi Hükümet‟in zaafından yararlanarak “tartışmalı bölgeler” tezgâhını kurdular. Bilindiği gibi “tartışmalı bölgeler” iki ülke arasında olur, bir millet içinde olmaz.

Kerkük Kalesi ve Tarihi TaĢ Köprü Irak‟ın tarihi boyunca Kürtler, İstikrarlı bir Irak‟ı hiç istemediler. Irak‟ı istikrarsız ve zayıf kılmak için hep dış güçlerle işbirliği yaptılar. Bugün Kürtler, Irak Merkezi Hükümeti‟nin izni olmadan yabancı firmalarla petrol çıkarma ve satma anlaşmaları yapıyorlar. Irak vatandaşı Irak Kürtleri “tartışmalı bölgeler” tezgâhı ile Irak Devletinden (Musul, Kerkük, Salahaddin ve Diyala‟dan ) toprak talep ediyorlar. Irak, 1932 yılında bir bütün ve sınırları belirlenmiş „tam bağımsız‟ bir devlet olarak Milletler Cemiyeti‟ne üye olmuştur. 3 Ekim 1932 tarihinde Birleşmiş Milletler Irak‟ı bir bütün ve bağımsız bir devlet olarak kabul etmiştir. Bir Allah‟ın kulu çıkıp da ey Irak vatandaşı Kürtler “tartışmalı bölgeler” oyunu ve tezgâhı ile Irak Devleti‟nden toprak talebi de ne oluyor soramıyor?

Türk Hükümeti’nin ĠĢ Ortakları Mesud Barzan’in Asıl Ustaları Bakın Kimlerdir; Soldan sağa Mesud Barzani, Menahem Nahik Navut (Mossad 2. BaĢkanı 1984 – 1986), Mahmut Osman (Irak Parlamentosu’nda Milletvekili), Mossad BaĢkanı Zvi Zamir (1968 – 1974), Mossad BaĢkanı Nahum Admoni (1982 – 1989) ve Bir Kürt Koruma- Irak’ı Kuzeyi

Kürt grupları, Irak‟ı ve komşu ülkeleri huzursuz etmek, parçalamak ve bölgede bir Kürt devleti (ikinci İsrail‟i) kurmak istiyorlar.

Türkmenler bir tiyatro oyunu ile karşı karşıya bırakıldı, “tartışmalı bölgeler” oyunu. Aynı ülke içinde ”tartışmalı bölgeler” olur mu hiç? Bu oyunla Kürt grupları, Türkmenlerin yerini yurdunu ele geçirmek istiyor, hedefleri bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır. Bu tezgâh hala devam ediyor.

Türkmenlere karşı tarihi sorumluluğu olan Türk Hükümeti, Türkmenlerin haklarını korumak gibi ciddi bir gayret gösterdi mi? Türkmenlerin sorunlarını uluslararası platformlara taşıdı mı? Hayır, ne varsa yoksa Gazze, Suriye ve yeni iş ortakları Irak Kürt gruplarının meseleleri. Ya Türkmenler, galiba Türkmenler insan sayılmıyorlar. Türkmenler kaderlerine terk edildi ve yalnız bırakıldılar.

1 Mart Tezkeresinin TBMM tarafından reddedilmesi üzerine ABD, öfkesini Türkmenlerden çıkar- dı.ABD, Türkmen şehri Kerkük‟ün Kürtleştirilmesine ve Türkmenlere etnik temizlik yapılmasına 92 destek verdi. Kerkük işgal edildi, yakılıp yıkılıp ve yağmalandı, tapu ve nüfus daireleri yakıldı ve Kerkük‟e 700 bin Kürt ithal edildi.

2003 yılında Kürt grupları Kerkük'ü işgal ederse, Türkiye için savaş nedeniydi. Kerkük Kürt grupları tarafından işgal edildi ve demografisi değiştirildi. Türkiye'nin kırmızı çizgisi olan Kerkük ne oldu? Türkiye'nin kırmızı çizgisiKerkük‟ün ve Türkmenlerin üstüne bir çizgi çekildi. Yani Kerkük ve Türkmenler gözden çıkarıldı! İnsan gördüklerine mi, yoksa duyduklarına mı inanır?

Anavatanımız Türkiye ise yerimizi yurdumuzu ele geçirmek isteyenlerle işbirliği yapıyor. Çünkü Petrol ve ticaret antlaşmaları her değerin üstünde diye düşünülüyor. Bu dünyada ahlaki ve vicdani değerler önemini yitirdi mi? Türkmenlerin feryadını duyan yok mu? Galiba feryadımızı bizden başka duyan yok!!!!

ALTINCI BÖLÜM: KERKÜK KATLĠAMI

Kerkük Katliamını Unutmadık!

Kerkük‟te Irak Türklerini yok etmek için eli kanlı caniler katliam yaparlar. 14 Temmuz 1959 günü Cumhuriyetin ilk yıl dönümüydü, Kerkük yüze yakın zafer takısı ile süslenmişti. O gün yapılacak şenlik ve törenler için şehir adeta büyük bir bayram hazırlığı yapmıştı. Çoluk–çocuk, küçük–büyük, kadın–erkek Kerkük halkı milli kıyafetler içinde kutlama töreninin başlamasını bekliyordu. Akşam saat 18:00‟den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmaya başladı. Giyilen milli kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyordu. Saat 19:00‟da ise resmi geçit başladı. Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan KDP peşmergeleri ve çoğunluğu Kürt olan Halk Direniş Örgütü militanları Türkler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Resmi geçit korteji Atlas caddesinde 14 Temmuz kahvesinin önüne gelmişti ki, bir el ateş edildi. Arkasından hemen otomatik silahların ateş kustuğu duyuldu. Bu gözü dönmüş Kürt caniler, otomatik silahlarını çıkararak ateş etmeye başladılar. İlk beş dakika içinde kahvenin sahibi Türkmen olan Osman Hıdır hunharca katledildi. Bu katiller, Osman Hıdır‟ın ayaklarına ipler takarak, bir motorlu araca bağlayıp sürüklemeye başladılar. Silahsız ve sadece Cumhuriyetin ilanının birinci yıl dönümünü kutlamaya çıkmış bulunan Türkmenler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladılar. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmaya ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramaya koyuldular. Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe “Kerkük Katliamı” olarak geçen soykırım başlamış oldu.

Ayaklarına Ġpler Takarak, Motorlu Araçlarla Cesetleri Sokak Sokak Sürüklediler

Hemen sokağa çıkma yasağı anonsları devreye sokularak, insanların evlerine kapanmaları sağlandı. Ancak çok geçmeden bu yasağın sadece Türkmenler için ilan edilmiş olduğu anlaşıldı. Saldırganlar Türkmenlerin yoğun yaşadığı Kerkük Kalesine havan topları ile saldırdılar, ama kaleye girmeyi başaramadılar. Bu arada daha önceden tespit edilen evlere yıldırım baskınlar düzenlenerek, Türkmenlerin lider kadrosunu tasfiye planı işleme koyuldu. Çok sayıda Türkmen ileri gelenleri, 2. Tümen Komutanlığınca istendikleri gerekçesiyle evlerinden alınarak, Kerkük (Aziziye) Kışlasına götürüldüler. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş–on dakika içinde yargılanarak kurşuna dizildiler. Kürt askerler, subaylar, polisler ve Kürt sivil teşkilatları ile Kürt komünistler, KDP peşmergeleri elele vererek Türkmenleri yok etmeye yemin etmişlerdi.

93

Bu kana susamışlar evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türkmeni tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler. Evlerinden alınan bazı Türkmen liderleri, ailelerinin gözleri önünde makineli tüfeklerle şehit edildiler. Bu kudurmuşlar Türkmen aileleri ve çocuklarını bile evlerinde kurşuna dizerek katlettiler. Daha sonra katledilen Türkmenlerin ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklenildiler. Bazı tutukluları, ayaklarına ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlandı ve böylece iki parçaya ayrıldı. Bazılarının cesetleri, sokak sokak sürüklendikten sonra üzerlerinden kamyon ve traktör geçirildi. Türkmenlerin aydın kesiminden ve memleket ruhuyla kalbi çarpan esnaf ve gençlerden ele geçenler akla alınmaz yöntemlerle öldürülüyor, motorlu araçların arkasına takılıyor ve elektrik direklerine asılıyordu ve kızgın güneş altında bırakılıyordu. Kimilerini diri diri toprağa gömdüler. Kimilerinin gözlerini oydular.

Diri Diri Gömülen Türkmenler Katledilen, Sokaklarda Sürüklenen Türkmenler

Ölenlerin yanı sıra binlerce Türkmen çeşitli biçimde yaralanmıştı. Bu vahşeti gören bazı kişiler, aklını kaybederek çıldırdı. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve hapishanelerde de yer kalmadığı için birçok okul cezaevi haline getirildi. Bu vahşetler devam ederken Türkmenlere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliği yanı sıra, Türkmenlerin mal güvenliği de kalmamıştı, yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türkmenlere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü. Kerkük‟te hüküm süren belirsizlikler arasında dikkat çeken her tarafta yangınların yükselmesiydi.

19 Temmuz 1959 günü İngilterenin Bağdat Büyükelçisi Londrada Dışişleri Bakanlığına şu raporu gönderdi: “Irak ordusunun II. Tümeninin Kürt elemanları da hücuma katıldı ve 15 Temmuz günü boyunca kontrol tamamıyla kayboldu. Bazı Türkmenler kaleye iltica ettilerse de hadiseyi yaratan Kürtler, atılan havan toplarıyla onları oradan indirmek için ölümüne uğraştılar”.

30 Temmuz 1959 günü İngiltere‟nin Bağdat Büyükelçiliği, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği telgrafta Başbakan Abdulkerim Kasımın tepkisini şöyle anlatıyordu gazetecilere. Yayınlamamak kaydıyla verdiği açıklamalarda, ölü sayısını 120, yaralıların da 140 kişiye varabileceğini, bütün bunların da Türkmen olduklarını söylemişlerdi.

31 Temmuz 1959 günü İngiltere‟nin Bağdat Büyükelçiliği, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği telgrafta basın toplantısı hakkındaki görüşlerini ve gazetelere yansımalarını bildiriyordu. Telgraf aynen şöyledir:“Başbakan Abdulkerim Kasım şöyle diyordu: Bana karşı taraftan öldürülen tek kişi

94

(Kürt) gösterin. Halk düşmanları, vatandaşları sokaklarda sürükleyenlerdir. (Bu arada Türkmen kadın ve çocuk fotoğrafları gösterdi).”

Alâ Beşir, Bağdat‟ta karar merkezlerine yakın biri olarak, “The Insider” adlı kitabında şöyle yazıyordu:“1959 yılında petrol zengini Kerkük şehrinde yeni bir katliam yaşandı. Askeri darbenin ve monarşinin yıkılışının yıldönümünde, Kerkük‟ün ticaret ve iş hayatını da elinde tutan ve çoğunluğu teşkil eden Türkmenlere saldırı başladı. Türkmenlerin evleri ve işyerleri tahrip edildi ve yağmalandı. Babalar ve çocuklar dışarı çıkarılarak saldırıya uğradı ve ateş edildi”.

Kerkük katliamını yapanlar ve Türkmenleri yok etmek isteyenleri de unutmadık, 1959‟da Kerkük‟te Kürt komünistleri, Kürt askerleri ve KDP peşmergeleri silahsız ve suçsuz Türkmenleri 3 gün 3 gece hunharca katlettiler. Bu olay Amerikan basınında da yankı bulmuştur. Amerikanın tanınmış gazetelerinden “The New York Times” bu konuda haber vermiştir: “Bağdadın 150 mil kuzeyinde olan Kerkükün çoğunluğu müreffeh Türkmenlerden oluşmaktadır. Eyleme, çeşitli silahlarla donatılmış sivil Kürtlerle, ordu ile işbirliği içerisinde olan komünist ağırlıklı Halkın Direniş Katledilen Türkmenler Grubu (çoğu Kürtlerden oluşuyordu) katılmışlardır. Dün Türkmenleri yok etmek isteyenler, bugün de sahnedeler”. Türkmenlere Baskı, zulüm, tehdit ve katliam yapanlar ve Türkmenlerin varlığından rahatsız olanlara sesleniyoruz, isteseniz de, istemeseniz de biz buradayız ve hep buralarda olacağız, hem de sonsuza dek!!! Buralar doğduğumuz ata topraklarıdır!

YEDĠNCĠ BÖLÜM: BÖLGEDE OYUNUN ADI; PETROL VE ÜLKELERĠ PARÇALAMAK

Kerkük’te Kanlı Petrol SavaĢının Kirli Oyunları

Dünya petrol üretiminin %72‟ si “Büyük Ortadoğu” diye adlandırılan bu bölgede üretilmektedir. İstatistik rakamlara baktığımızda en az 200 yıl daha enerji olarak Petrol ve Gaz‟a bağımlı olunacağından ve bu enerjinin neredeyse hepsinin Büyük Ortadoğu‟da bulunması bu bölgeyi başlı başına bir hâkimiyet arenasına dönüştürmektedir.

4 Ekim 2010 tarihinde Irak eski Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani, Başkent Bağdat‟ta düzenlediği basın toplantısında, yabancı petrol şirketleri ile Petrol Bakanlığının birlikte yaptıkları çalışmalar sonucunda: “ Irak‟ın petrol rezervinin 505 milyar varil olduğunu ve bunun 143,1 milyar varilinin çıkarılabilir sabit rezerv olduğunu. Yapılan çalışmalar sonucunda çıkarılabilir petrol rezervinin 115 milyar varilden 143,1 varile çıktığını ve bu rezervin petrol çıkarma çalışmalarının yıllardan beri devam etmesi sebebiyle 133,8 varile indiğini” söyledi.

Irak küresel düzeyde, sahip olduğu 505 milyar varil toplam petrol rezervi ve çıkarılabilir 143,1 varillik rezervle, dünyada Suudi Arabistan‟dan sonra en büyük ikinci petrol rezervine sahip ülke konumunda bulunuyor. Görüldüğü gibi bugün Irak dünyanın en büyük ikinci petrol rezervine sahip bir ülke. Bu ülkede petrol olduğu sürece huzur de olmayacaktır.

95

Bir Damla Petrol Bir Damla Kandan Daha Değerlidir!

1936 yılında İngiliz Başbakanı Winston Churchill'in: “ Bundan sonra bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir” sözünde, yani küresel güçlerin petrol stratejisinin şifrelerinde yatıyor. Petrolün kıymetini anlayan Batılı ülkeler kaynaklarına sahip olabilmek için Ortadoğu‟yu kan gölüne çevirdiler.

21inci Yüzyıl‟ın dünya enerji haritası daha 1940‟lı, 50‟li yıllarda çizilirken, bunun mürekkebinin de bol miktarda insan kanı olduğu çok açık. Dünya petrol rezervlerinin en önemli bölümünün bulunduğu bölgemizde bugün var olan ve yarın daha da genişleyerek büyümesi olası olan kan gölünün sınırları, bugün “stratejik ortak” olmakla övünülen emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)‟dir. Bu projenin en önemli adımı, tüm dünya petrol rezervlerinin, bulundukları ülke halklarının değil, emperyalizmin tekeli altına alınması, dağılımının yine aynı güç tarafından denetlenmesidir.

Irak‟ın Petrol yataklarını ele geçirmek için, 2003 baharında insanlık, doğanın güzelliklerinin tadını çıkarmaya hazırlanırken talihsiz Irak halkı, dünya tarihinin en büyük emperyalist güçleri olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin saldırı ve işgallerine maruz kaldı. Demokrasi ve özgürlük vaadi ile sahneye çıktılar, ama "Demokrasi ve özgürlük" oyununun her sahnesinde, insanlık adına yüz kızartıcı görüntülerden başka bir şey sergileyemediler. Bu toprakları, mazlum insanların kan ve gözyaşları ile suladılar. Okyanus ötesinde hazırlanan ve yirmi yedi ülkenin sınırlarını değiştirmeyi öngören Büyük Ortadoğu Projesi bu coğrafyada adım adım uygulanıyordu.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)Hangi Ülkeleri Kapsıyor?

BOP‟un eylem alanı olarak resmen ilan edilen net sınırlar söz konusu değildir. Her an yeni ülkelerin kapsam içine alınabilmesi için ”açık kapı” bırakılmaktadır. Bununla birlikte, özellikle ABD kaynakları 27 ülkenin ilk planda BOP çerçevesinde değerlendirildiğini vurgulamaktadırlar. Bu ülkeler şunlardır: ”Afganistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin Özerk Yönetimi, Irak, İran, İsrail, Katar, Kuveyt, Komor Adaları, Lübnan, Libya, Mısır, Moritanya, Pakistan, Somali, Suudi Arabistan, Sudan, Suriye, Tunus, Türkiye, Umman, Ürdün ve Yemen.”

Genişleme halinde, bu alana Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri ile Endonezya ve Malezya‟nın da dahil edilebileceği belirtilmektedir.

Recep Tayyip Erdoğan 12 Haziran 2005‟de ABD dönüşü Esenboğa havalimanında verdiği demeçte: “Biz büyük Ortadoğu Projesi‟ne bu seyahatte başlamadık. biliyorsunuz adı değişti, geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika inisiyatifi olarak belirlendi. Bunun içerisinde Türkiye, İtalya ve Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP),27 Yemen, eşbaşkan olarak çalışmaya Ülkenin Sınırlarını DeğiĢtirmeyi Öngören Büyük başladık“. Ortadoğu Projesi Bu Coğrafyada Adım Adım Recep Tayyip Erdoğan 30 Mayıs 2006 uygulanıyor. de TBMM‟de AKP Grup

96

Toplantısında da tekrarlıyordu: “Büyük Ortadoğu Projesinin amaçları bellidir ve bu amaçlar içerisinde üstlendiği görevler de bellidir. Türkiye‟nin Ortadoğu‟da bir görevi var. Biz Büyük Ortadoğu Projesi‟nin eş başkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz.”

ABD Eski Dışişleri Bakanı James Baker, 2003 Haziran'ında Mısırlı gazeteci-yazar Cihan El- Tahri'ye verdiği demeçte şöyle diyordu: "Körfez'in enerji rezervlerine ulaşmayı güvence altına alacak bir politika benimsedik. Çünkü bu olmazsa, Amerikan ekonomisi sarsılır. Ekonomi sarsılırsa insanlar işlerini kaybeder, insanlar işsiz kalırsa, yönetimler de siyasal desteklerini yitirirler. Saddam'ın Körfez'deki enerji kaynaklarını ele geçirmesine seyirci kalsaydık, bu dediklerimin hepsi olacaktı. Birinci Körfez Savaşı'nın da gerçek nedeni bu, ikincisinin de!"

Amerikan ekonomisini tam 18 yıl boyunca yöneten Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan, “Türbülans Yılları: Yeni Bir Dünyada Maceralar” isimli kitabında Irak‟ın işgal gerekçesini ilk kez açık dille ifade etti. “Herkesin adı gibi bildiği ama bir türlü kabul etmediği şeyi size açıkça söyleyeyim. Irak Savaşı petrol için çıktı. Saddam Hüseyin‟in Ortadoğu‟daki petrol stokları için bir tehdit oluşturduğunu düşünüyorduk. O yüzden kendisini devirmeye ve petrolü garanti altına almaya karar verdik” diye itiraf etmiştir. Görüldüğü gibi dış güçlerin petrol yataklarını ele geçirmek için bölgede yaşayan insanları kan, ölüm, gözyaşına boğmuş ve hayatlarını cehenneme çevirmiştir.

ABD‟nin Ortadoğu politikası iki faktör üzerine şekilleniyor. Birincisi bölge petrollerine hakimiyet kurmak ve istediği fiyatlarla dünya pazarlarına ulaşmasını sağlamak. İkincisi ise Arap dünyası ile çatışmada olan İsrail devletini desteklemek ve güvenliğini sağlamak. Akdeniz‟e sahili olan Suriye jeopolitik konumu nedeniyle İran ve Irak‟tan dünya piyasalarına yapılacak petrol ihracatı konusunda büyük öneme sahip. Suriye‟ Irak kaynaklı kendi topraklarından geçen petrol boru hatlarını kontrol edilmesi için ideal bir jeopolitik konuma sahip.

Suriye'nin istikrasızlaştırılmasının bir başka amacı da 1948 yılında devre dışı bırakılan Kerkük – Hayfa boru hattının yeniden gündeme getirilmesidir. Suriye‟deki rejim değişikliği ile Batı; Irak ve İsrail‟de yeterince değerlendirilemeyen bu doğal kaynakların paylaşım imkâna da kavuşmuş olacak. Boru hattının kapatılması ile Hayfa limanı önemini yitirmiş, İsrail‟de petrol gelirlerinden mahrum edilmiştir.

Kerkük – Hayfa Boru Hattının Yeniden Hayata Geçirilmesi Projesi

2003 yılında ABD‟nin Irak‟ı işgali bu boru hatlarının tekrar tamir projeleri gündeme getirilmeye başlandı. Bu projenin gerçekleşmesi Kerkük-Yumurtalık Boru Hattını devre dışı bırakacaktır. Ortadoğu petrollerinin Akdeniz‟e, yani Batı‟ya bu şekilde tümüyle İsrail denetiminde açılması Büyük Ortadoğu Projesi‟nin ilk perdesidir.

İsrail, Kerkük-Hayfa petrol boru hattının açılması için harekete geçmeye hazırlanıyor. Kerkük‟teki petrol yataklarından Hayfa‟ya uzanan 591 kilometrelik hat, bölgenin ilk petrol boru hattı güzergâhlarından biri. Kerkük‟ten başlayan Ürdün‟e uzanan, bir bölümü de Suriye‟den geçen, Filistin yönetimindeki topraklardan İsrail'in Hayfa Limanı'na uzanan hattın, Irak petrolünün batı pazarlarına ulaştırılmasında ana hat olarak kullanılması planlanıyor. İsrail hattı işletildiği takdirde, hem Suriye hem de Türkiye devre dışı bırakılmış olacak, hem de İsrail'in enerji krizi çözümlenecek. Aynı zamanda Ortadoğu petrolleri de İsrail‟in kontrolünde olacak.

97

Kerkük-Hayfa petrol boru hattının tekrar hayata geçirileceğine ilişkin tartışmalar ilk kez ABD‟nin Bağdat"a girdiği 9 Nisan 2003 tarihinde İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı Josef Paritzky tarafından gündeme getirildi. Paritzky‟nin, uzmanlardan söz konusu hattın durumu ile ilgili bir değerlendirme raporu istediğine ilişkin haberlere ABD Enerji Bakanlığı"nın da benzer çalışmalar yürüttüğü bilgisi eklendi. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan İsrail Dışişleri Bakanlığı'na giden bir yazıda, ''Musul-Kerkük-Hayfa Petrol Boru Hattı ne durumda? Kısa sürede çalışır duruma geçebilir mi?'' diye soruldu. Bunun üzerine İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın da ''4-5 aylık bir çalışmanın ardından boru hattı tekrar çalışır hale getirilebilir'' yanıtını verdiği bildirildi.

ABD Enerji Bakanlığı'na bağlı bir teknik heyet bir süredir boru hatları üzerinde çalışma yapıyor. Çalışmanın amacı yıllarca devre dışı kalan Kerkük-Hayfa petrol boru hattının yeniden faaliyete geçirilmesidir.

Kerkük-Hayfa ve Musul-Hayfa petrol boru hatlarının onarımı ile İsrail'in Hayfa Limanı'na günde 5 milyon varil petrol taşınacak. Tüm Ortadoğu‟nun yeniden şekillendirilmesi projesi olan İsrail-ABD kaynaklı Büyük Ortadoğu Projesi‟nde tabii Irak‟ın güneyindeki dev petrol sahaları ve Suudi Arabistan petrolleri de unutulmuyor. Suudi petrollerini de Akdeniz'e taşımak için, 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD ordusunun desteği ile yapılan Trans-Arabistan (TAP) petrol boru hattı hayata geçirilmek isteniyor. Bir ucu Lübnan'a, bir ucu da İsrail'in işgali altındaki Golan Tepeleri'nden Hayfa'ya giden bu hat, günde 2 milyon varil Suudi petrolünü İsrail'in Hayfa limanına taşıyacak. Günlük kapasitesi 1 milyon varil olan Rumeyla-Hayfa boru hattının eklenmesi ile Hayfa'ya günde toplam 3 milyon varil Güney Irak ve Suudi petrolü taşınması hedefleniyor.

İsrail‟in Iraklı Kürtlerle olan ilişkilerinde en önemli meselelerden birisini de Kerkük-Hayfa boru hattının açılmak istenmesidir. İsrail‟in Iraklı Kürtleri desteklemesi ve bölgede bağımsız bir kürt devletinin kurulmasını istemesi her halde boşuna değildir.

İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Josef Partiski, 2004 Mart‟ında Haaretz gazetesine verdiği demeçte: “Bu petrol boru hattının İsrail‟in enerji seçeneklerini çeşitlendireceğini ve petrol üreticisi ülkelere ve Rusya‟nın pahalı petrolüne olan bağımlılığını azaltacağını” söyledi. İsrailli şirketlerin efsane projeyi geliştirmek için teklif üstüne teklif verdikleri, gizli görüşmeler yaptıkları ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi de İsrailli Ofer şirketidir. Şirketin bölgesel Kürt yönetimi ile görüştüğü ve servetlerinin büyük bir bölümünü Kerkük petrollerine yatırmak istedikleri belirtilmiştir. Projelerdeki ana hedef İsrail‟in enerji ihtiyacının karşılanması, bunun yanı sıra İsrail‟in, Akdeniz‟i bir çekim merkezi haline getirerek İran‟ın Basra körfezi ticaretine de alternatif çıkarmayı amaçladığı düşünülmektedir. Ayrıca boru hattı bölgesel Kürt yönetiminin Türkiye‟ye karşı elini güçlendiren bir koz olabilme özelliği taşımaktadır. Görüldüğü üzere İsrail-Iraklı Kürtlerle ilişkilerinin 2003 yılından sonra genel olarak askeri-strateji-enerji başlıkları altında birçok gizli noktayı içerdiği malumdur. Bundan herkes emin olsun, bu projenin (Kerkük-Hayfa boru hattı) gerçekleşmesi durumunda Kerkük-Yumurtalık Boru Hattına hiç gerek kalmayacaktır. Çünkü Ortadoğu petrolleri İsrail‟in denetiminde olacak. Sizce ABD, Ortadoğu‟daki petrol kaynaklarının denetimini İsrail‟e mi, yoksa Türkiye‟ye mi verecek?

98

Irak Petrolünü Kerkük’ten Akdeniz Limanlarına TaĢımak Ġçin DöĢenen Boru Hatları

Irak'ta petrolün varlığı, 1902 yılında Kerkük yakınlarında keşfedilen Baba Gürgür kuyusu petrol rezerviyle anlaşılmıştır (Keşif, İngilizler hesabına çalışan Yeni Zelanda'lı maden mühendisi William KNOX'a aittir). Ancak, Irak‟ta ilk üretim, yine Baba Gürgür kuyusu olmak üzere, 1927 yılında başlar. Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Petrol yatakları esas önemlerini, 1927 yılından sonra Hatları kazanmaya başlamışlardır. Ham petrolü Kerkük‟ten, Filistin, Suriye ve Lübnan Akdeniz kıyısı limanlarına taşıyacak başlıca petrol boru hatları döşenmeye başlanmıştır. Bu hatlardan, Kerkük- Hayfa petrol boru hattı, 1935 yılında yapımı tamamlanmıştır. 1948 yılında İsrail devletinin kurulması ile birlikte kapatılmıştır. Ancak, 1948'de İsrail devletinin kurulması ve Arap-İsrail anlaşmazlığı gibi siyasal sorunlar nedeniyle, yeni bir boru hattı yapılması gerekmişti. Bu da, 1952 yılında hizmete giren Musul-Kerkük-Sayda (Lübnan'da) ve Musul-Kerkük-Tartus-Banyas (Suriye'de) boru hattı olup,1360 km. uzunluğunda olan bu hattın yıllık taşıma kapasitesi, 35 milyon ton kadardı

Irak petrolünü Akdeniz'e çıkarmak, oradan da Batıya ulaşmasını sağlamak için Türkiye-Irak arasında yeni hatlar döşenmiştir. Bunlar, iki adet Kerkük-Yumurtalık petrol boru hatları olup, bu hatların döşenmesiyle Irak, ham petrolü, Türkiye'nin İskenderun körfezi (Yumurtalık terminali) üzerinden, daha güvenli bir biçimde, Batı pazarlarına taşınmaya başlanmıştır.

Irak ile 27 Ağustos 1973‟de Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması imzalandı, Inşaatı 15 Ağustos 1974'te başlandı. 3 Ocak 1977‟de Kerkük‟te ve 5 Ocak 1977‟de İskenderun‟da (Yumurtalık) yapılan törenlerle açıldı. Boru çapı 40 inç olan bu hattın toplam 986 km. uzunluğunda, 345 km.si Irak‟ta, 641 km.si ise Türkiye sınırları içinde bulunmakta. Bu hat 1976 yılında işletmeye alınmış ve ilk tanker yüklemesi 25 Mayıs 1977 tarihinde gerçekleştirilmiştir. İkinci boru hattı birinci boru hattına paralel olan ve inşaat çalışmaları 1985 yılında başlandı 1987 yılında tamamlandı. 46 inç çapındaki bu ikinci hat toplam 890 km. uzunluğunda, 234 km.si Irak‟ta, 656 km.si ise Türkiye sınırları içinde bulunmakta. Bu ikinci hat ile yıllık ham petrol taşıma kapasitesi 70.9 Milyon ton‟a yükseltilmiştir.

Türkiye, enerji kaynakları son derece zengin olan ülkelerle sınır durumundadır. Dünya üzerindeki ispatlanmış petrol ve gaz rezervlerinin dörtte üçü Türkiye'nin çevresindedir. Ama ne gariptir Türkiye‟de petrol Kerkük’ten, Filistin, Suriye ve Lübnan Akdeniz yatakları yok! Türkiye, bu ülkelere Kıyısı Limanlarına DöĢenen baĢlıca Petrol Boru coğrafi olarak çok yakın. Yani taşıma Hatları maliyeti düşük. Zaten Türkiye'ye petrolün girişi de ucuz, O zaman neden

99

Türkiye‟de insanlar dünyanın en pahalı enerjisini kullanıyor? Türkiye‟de İnsanlar pahalı enerjinin ağır bedeli altından kalkması mümkün mü?

Türkiye varil başına 0.90 ile 1.18 Amerikan Doları arası taşıma (geçiş ücreti) ücreti alıyor. Türkiye'nin sadece Kerkük-Yumurtalık petrol boru hatlarından ham petrol taşımadan kazancı yıllık 450 milyon doları aşıyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı‟ndan ve Türk Boğazları‟ndan geçen petrol tankerlerinden elde edilen geliri de hesaba katarsak, Türkiye‟nin petrolden elde ettiği kazancı siz düşünün. Ama ne hikmetse dünyanın en pahalı benzini ve doğalgazı Türkiye‟de!

Samsun-Ceyhan Boru Hattı da devreye girerse, Orta Asya ve Hazar petrollerinin Türkiye üzerinden Akdeniz'e indirilecek. Yılda 70 milyon ton ham petrol taşıması planlanıyor. Bu hat devreye girdiğinde Türkiye‟de petrol ve doğalgaz ürünleri ucuzlar mı?

Zengin Petrol Yatağı Kerkük

Türkmen kenti Kerkük‟ün sahip olduğu stratejik konumu ve yer altı kaynaklarıyla bu bölgedeki en önemli şehirlerden biri. Ayrıca Kerkük bölgesel ve uluslar arası öneme sahiptir. Kerkük, Irak'ın bilinen petrol kaynaklarının yüzde 40'ını oluşturan petrol kuyuları açısından anahtar konumda. Resmi rakamlar bu kentin dünya petrol rezervinin yüzde 7,5‟ine sahip olduğunu teyit ediyor. Kerkük, Irak‟ı ve halkını refaha taşıyacak zengin petrol yataklarına sahip bir kenttir.Bu nedenle 2003 yılında Irak‟ın işgali ile Kürt grupları, ABD, İngiltere ve İsrail‟in desteği ile Türkmen şehri Kerkük işgal ettiler. Dünyanın gözü önünde Kerkük‟ü yakıp, yıkıp ve her yeri yağmaladılar. Kerkük'ün tapu ve nüfus kayıtlarını yaktılar. Kerkük petrollerini ele geçirmek için de 700 bin Kürt Kerkük‟e ithal edildi.Kürt kentlerinden, Türkiye, İran ve Suriye'den on binlerce Kürt, 20 bin Dolar para, aylık maaş ve arazi vaadi ile Kerkük'e getirildi.İthal edilenlere aş, iş, toprak, maaş ve konut yapmak için para verildi. “Cennete” bile olmayan böyle fırsatlara kim hayır der ki? Bu fırsatlardan yararlanmak için de sadece Kürt kökenli olmak yeterdi. Çünkü Türkmen şehri Kerkük‟ü ele geçirmek için tezgâhlanan oyunun başrol oyuncusu Kürtlerdi. Bu oyunun senaryosunu yazan ABD ve İsrail, başrol oyuncusunu seçmişti ve istediği gibi de kullanıyordu.Düşünsenize, dış güçler ve Türk Hükümeti olmasaydı, bölgede Kürtler bu güce sahip olabilir miydi? Hayır

1927 yılında Türkmen Şehri Kerkük'te Baba Gürgür'den çıkan petrol herkesin can damarı olacaktı. Olacaktır da bunun Kerkük'e faydası ne? Kerkük, bu gezegende, aklımıza gelebilecek en büyük servetin (zengin petrol yatağı) üzerinde oturup, ama yoksulluk ve sefalet içinde yaşatılan insanların kenti. Muhtemelen Türkmen şehri Kerkük‟ten başka Irak‟ta ismi petrolle birlikte anılan ve bu yüzden de son 80 yıl boyunca birçok kanlı ve siyasi gelişmeye sahne olan ikinci bir kent yoktur.

Büyük güçler, tıpkı yüz yıl önce olduğu gibi, toprağın üstündekileri yok edip toprağın altını ele geçirmeyi hedefliyor. Hedef büyük, dış güçlerin sahip olmak istediği Kerkük‟te dünyanın en kaliteli ve zengin petrol yatakları var. Herkes başka yanından çekiştiriyor! Etnik ve dini ayrım Batı‟nın kılıcıyla şekilleniyor. Savaşın ortasında Kerkük‟te bir demokrasi oyunu oynanıyor. ABD, Kerkük‟e girdiği gün nüfus ve tapu daireleri (ABD‟nin göz yummasıyla Kürtler tarafından) yakılmıştı… Şimdi Kerkük‟e yeni bir kimlik biçiliyor. Kerkük‟te petrol zenginliği olmasaydı Kerkük böylesine önem kazanır mıydı? Kerkük petrol kurbanıdır ve faturasını da insanları canları ile ödüyor.

Türkiye Irak’ın Kuzeyindeki Ġnsanlara Yardım Dağıttı ve “Bölgenin” Alt Yapısını Kurdu

Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir. Oscar Wilde

100

Türkmenler‟in çok büyük sıkıntılar yaşadığını, Sürekli olarak da Türkmen bölgelerinden feryatlar yükseliyor. Burada Türkmenler üzerinde çok ağır baskılar uygulanıyor. Türkiye nedense Türkmen bölgelerinden yükselen bu sesleri duymak istemiyor. Bu da, hiç şüphesiz, Türkmen bölgeleri üzerinde hain plan uygulayan Barzani ve Talabani‟ye cesaret veriyor. Türkmenler sahipsiz, Türkmenler Barzani ve Talabani‟nin kucağına atılmış. Öz topraklarından silinmelerine, kovulmalarına, aşağılanmalarına karşı Türkiye hiçbir şey yapmıyor, sadece seyrediyor. ABD ve İsrail‟in desteğini arkasına alan Barzani ve Talabani, ne yazık ki Türkiye‟yle oyun oynuyorlar. Türk askerlerinin PKK tarafından şehit edilmesine izin veren Barzani ve Talabani‟nin tavırları ortada, Onların hakim olduğu bölgeden Türkiye‟ye saldırılıyor, ama hep aynı kırık plak “PKK silah bırakıyor”. Yıllardır Irak‟ın Kuzeyinde PKK‟ya yardım ve yataklık yapan, hastanelerinde tedavi gören ve onları besleyen, büyüten, silah, idari ve lojistik destek veren kimlerdi, bunların ipiyle kuyuya inilir mi hiç?

Türk Kızılay‟ı Genel Müdürü Ömer Taşlı, Pakistan'dan, Filistin‟e, Bosna'ya, Endonezya'ya kadar dünyanın dört bir yanındaki felaket bölgelerinde koşuşturduktan sonra Genel Müdürlüğe yükselmiş bir Kızılaycı. Taşlı, 8 Nisan 2012 tarihinde Hürriyet gazetesine verdiği söyleşide Irak‟ın Kuzeyinde yaşadıklarını bakın nasıl anlatıyor: ”Hayatımda buruk olduğum tek Bölgede Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) toplum Irak'ın Kuzeyinde yaşayanlar. 1994‟te Adım Adım Uygulanıyor ekiplerimizi, Erbil ve Dohuk'ta konuşlandırıp inanılmaz bir insani operasyon yaptık. Irak'ın Kuzeyindeki ailelerin her birine düzenli olarak üç ayda bir gıda verdik. Bu dört yıl sürdü. Talabani ile yakındık, karargahına davet ederdi Kızılay ekibini. Orada güzel yemekler sunardı, "Sayın Talabani, yine yöneten yönetilen çelişkisi. Biz aşağıda yardım dağıtıyoruz, siz burada bize yemekler, keklikler, ceylanlar ikram ediyorsunuz" derdim. Bana hep şunu söylemiştir, "Türkiye, İstanbul'u başkent yapsa biz de (sizinle) birleşsek, beraber yaşasak." O halkları ve Türkmenleri biz ayakta tuttuk dört yıl. Tehdit, tehlike her şey vardı orada. Allahın izniyle bir şey olmadı bize orada. Ama sonradan zan altında bırakarak ve yanlış hedef alınarak arkadaşlarımızı şehit ettiler. Onlar Kızılaycıydı, MİT görevlisi değillerdi. O katliamı yapanlar, Kızılay'ın o mübarek bayrağına el uzattılar. Ama esas kırgınlığım şuna, ABD'nin Irak'ı işgalinin beşinci günü Kerkük'e gittiğimde Türkmenlerin zulüm altında olduğunu gördüm. Hem de Talabani ve Barzani'nin adamları tarafından. Çok üzüldüm.”

Bugün Türk Hükümeti insanlarımıza zulüm eden ve öldüren, bölgeyi ateşe vermek isteyen bu nankörlerin ayağının altına kırmızı halılar seriyor, ne kadar acı değil mi?Şayet Türk karar vericilerine neden böyle bir dış politika yürütüldüğünü soracak olursanız, diyeceklerdir ki: siz anlamazsınız bu bir politikadır!!!! İnşallah bu politikayla Türkiye elden gitmez ve parçalanmaz.

Sıra Türkiye’de!

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Musul ve Tikrit‟in ardından, nüfusunun çoğu Türkmen olan Telafer şehrini de ele geçirdi. Türkmenler, canlarını kurtarmak için 50 derece sıcağın altında yollara düştü. 300 bin Türkmen yerinden yurdundan oldu. Bu arada Türkmenler, çölde mahsur, sıcak, açlık ve susuzlukla baş etmeye çalışıyorlar. Bir oldubitti ileTürkmen şehri Kerkük'ün ve Türkmen Kenti Tuzhurmatu‟nun da Peşmerge tarafından işgal edilmesine de Ankara'dan hiçbir tepki gelmemesi, 101

Türkmenlerin yalnız ve sahipsiz kaldığının açık bir göstergesidir. Daha sonra Peşmergeler, Kerkük ve Bayhasan petrol kuyularını, ayrıca Hurmala Boru Hattı'nın kontrolünü de ele geçirdi.

Kürtler, Kerkük'teki iki petrol sahasının ele geçirilmesinin ardından çıkarılan petrolün de merkezi hükümetten bağımsız olarak Türkiye üzerindenuluslararası piyasaya ihraç etmek istiyorlar. Barzani yönetimi Sözcüsü Sefin Dizayi'nin, " petrol ihracını yılsonuna kadar 120 bin varilden 400 bin varile çıkarmayı hedeflediklerini ve Türkiye'nin de buna göre hazırlık yapmasını istedik" dedi.

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Irak uzmanı Ali Semin de bu yöndeki hedef beyanlarının başından beri Kerkük petrolünü de dâhil edilerek yapıldığını, Kürtlerin statüsü henüz belirlenmemiş (Bölge hala Irak‟ın bir parçasıdır, ayrıca Kürtler'in egemen bir devleti yok) Kerkük'ün petrolünü satmasının Irak anayasasının ihlali olacağını belirtmişti. Semin, "Bu durumda Türkmenler de Araplar da susmaz ve Türkiye de zor durumda bırakılmış olur" dedi. Türkiye, Irak merkezi Hükümeti‟ni devre dışı bırakarak Barzani yönetimi ile yaptığı gizli petrol anlaşmalar, bir anlamda Türkiye, Irak'ın egemenliğini ihlal ediyor.

IŞİD Irak'ta birden bire harekete geçti. İsrail, AKP ve Barzani üçlüsü de aynı anda "Kürdistan'ın kurulma vaktinin geldiğini" haykırmaya başladılar. Irak Türkleri için artık çok daha kötü günler başlıyor. Türkmenler, IŞİD ve Peşmerge‟nin insafına terk edildi. Anlaşılan Irak Türklerinin çilesi hiç bitmeyecektir.

ABD bölgeye demokrasi getirecekti, insan haklarını koruyacaktı, hani nerede? İdare eski tas eski hamam; Öyle ki, Kürtler tek başına ve Irak Anayasası‟na aykırı olarak Türkiye üzerinden dünyaya (özellikle İsrail‟e) Irak‟ın petrolünü satıyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de, bu husus için ikna edilmiş, karşılığında bir miktar petrolle avutulmuştur. Türkmen ne kimsenin derdinde ne de umurundadır. Altta kalanın canı çıkıyor. Mağdur ve mazlum Türkmenlerden başka altta kalan da yok; tapuları yakılmış, toprakları ellerinden alınmış, insanları göçe zorlanmış ve yerinden yurdundan sürgün edilmiş, gelen vuruyor, giden vuruyor! Ey petrol sen nelere kadirsin?

Türk çoğunluklu bölgeleri Kürtleştirmeye çalışan ve bağımsız bir Kürt devleti amacından vazgeçmeyen Kürtlerin egemenlik alanında kalması hâlinde, Irak Türkleri‟nin canı, malı, varlığı, kimliği, kültürü, dili ve güvenliğinin tehlikeye atıldığını belirtmeye gerek dahi yoktur. Bin yıllık Türk şehri Kerkük‟ü, “Kürt şehri” yapmaya çalışıyorlar ve uyduruk Kürt devletinin başşehri ilân etmeye hazırlanıyorlar. Ne acı değil mi?

Asıl Hedef Toprak ve Bir Kürt Devleti Kurmak

Mesut Barzani: "Artık, bizim şimdiye kadar bildiğimizden, daha farklı bir Irak'ta yaşıyoruz. Irak'ta son yaşananlar, Kürt halkının kendi geleceğini belirleme fırsatını kaçırmaması gerektiğini ortaya koydu. Bağımsızlık hakkımız geri adım atmayacağız." dedi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik‟de; Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması ihtimalinin devlet erkini eskiden olduğu gibi rahatsız etmediğini ve bazı şeylerin değiştiğini belirterek "Eskiden bağımsız bir Kürt devleti mevzuu Türkiye için savaş nedeni sayılıyordu. Hatta Kürdistan kelimesi bile insanları sinirli ve agresif yapmaya yeterliydi. Ama onların adı Kürdistan ve bunun kabul edilmesi gerekli. Eğer Irak bölünürse ki bu kaçınılmaz görünüyor; onlar bizim kardeşimizdir"demişti. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu gibi Mesut Barzani'yi teyit ediyor ve açık açık uyduruk Kürt

102 devletinin kurulmasına ışık yakıyor. Bu sözde devlet kurulursa, Türkiye'yi bölünme ve parçalanmanın eşiğine getirmeyecek mi? AKP Hükümeti, Kimlerle dans ettiklerini hala bilmiyorlar. Bu coğrafyadaki asıl büyük balık Türkiye'dir!

Kısa bir süre önce Suriye'nin kuzeyinde yer alan Kürtler arasında Rojava olarak adlandırılan bölgede ikinci özerk yönetim ilan edildi. Kürtler, üç kanton (Cizre, Kobani ve Afrin) halinde özerk yönetimler tesis ettiler. Özerk Yönetim Yasama Meclisi, bölgeyi yönetecek “Toplumsal Sözleşme”si de (Anayasa‟sı) kabul edildi.

Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğü bozuluyor, Türkiye‟de toprak bütünlüğü bozulmayacak diyenler var, öyle mi? Türkiye‟nin toprak bütünlüğüne yönelik tehditleri bertaraf etmeden ve önlem almadan Türkiye‟nin toprak bütünlüğün bozulmayacağının garantisini kim verebilir?

Irak'taki Senaryonun Aynısı Türkiye'de Sahneye Konuluyor

Kürt grupları, Kürt ırkını yücelten politikaları, Kürtlerin kendi etnik hedefleri için tehdit oluşturduğunu düşündükleri herkesle kavga etmeye hazır, fanatik ve ırkçı bir kuşağın ortaya çıkmasını teşvik eden, yanlış, uydurma ve sahte tarihi ve coğrafi bilgilere dayalı ders programları hazırladılar.Kürtler, tarihte hiçbir zaman bağımsız bir devlet olamamış, daima, o çevreye hâkim devletlerin yönetiminde kalmışlar, her dönemde bağımsız olmak için çeşitli güçlerin tahrik ve teşvikleri ile başkaldırmışlardır. Kürt grupları sözde toprakları başkaları tarafından işgal edilip bir mazlumiyet ve mağduriyet duygusu yaratmaya çalışıyorlar, başta petrol zengini Türkmen şehri Kerkük olmak üzere Kürt bölgesinin içinde olduğunu. Farklı bir görüş ortaya koyan tarihi ve akademik kaynaklara rağmen, onlar geniş Irak toprakları üzerinde sözde Kürt devletini (ikinci İsrail‟i) inşa etmelerinin tarihi hakları olduğuna iddia etmeye başladılar.

Saddam Hüseyin‟in devrilmesinden sonra ortaya çıkan otorite boşluğu pek çok grup tarafından fırsat bilinmiş, özellikle Kürt gruplar bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışan kesimlerden biri olmuştur, otoritenin sarsılması (Merkezi Hükümetin zayıflığı) ve işgal, Kürtler tarafından tarihi bir şans olarak algılanmıştır. Bu bağlamda ABD, İngiltere ve İsrail‟in desteği ile Kürtler, bölgelerini genişletmek için de yeni topraklara göz dikmiştir.

Irak Hükümeti, 11 Mart 1970 yılında Kürtlere istedikleri özerkliği tanımış.1970′li yıllardan bu yana özerkliğe sahip olan Kürtlerin siyasi beklentileri gelişerek, 2003‟den sonra yerini federasyona bırakmıştır. Irak‟ın işgalinde, işgalcilere öncülük ve savaş süresince ABD, İngiltere ve İsrail ile işbirliği yapan Kürtler federasyonu da elde etmişlerdi. Dış güçlerin desteği ile Kürtler, Irak‟ın yeniden yapılandırılması sürecinde belirleyici güçlerden biri haline gelmiş. Bölgesinde merkezden bağımsız olmuş, fiili egemenliklerini devam ettirmiş, kurulan hükümetlerde önemli konumlar kazanmış ve Irak‟ın iç ve dış politikasında etkili olmuştur. Kürtler, ABD, İngiltere ve İsrail‟in desteği ile kendi büyüklükleriyle orantısız olarak Irak devletinde çok sayıda önemli görevi ele geçirdiler. Bugün Iraklı Kürtler, Irak‟tan toprak talep ediyor ve petrol zengini Türkmen şehri Kerkük‟ü de sınırları içine katmak ve hayal ettikleri Kürt devletini (İkinci İsrail‟i) kurmak istiyorlar. Sonraki hedef ise Türkiye, İran, Suriye, Azerbaycan (Nahçivan) ve Ermenistan‟dan da toprak talebinde bulunmak. Kürtlerin senaryosu bu ülkelerde de sahneye konulmuştur; kimlik tanıma, anadilde eğitim, özerklik veya federasyon ve son hedef ise Kürt devleti (ikinci İsrail‟i) kurmaktır. Irak‟ta bu senaryo 50 sene önce sahneye konulmuştu, Irak‟ın durumu ortada! Bugün Irak'ın toprak bütünlüğü tehlikede ve Irak parçalanmak üzeredir. Şimdi ise aynı senaryo (kimlik tanıma, anadilde

103 eğitim, özerklik veya federasyon) Türkiye‟de sahneye konuldu, yani cehennemin kapısı Türkiye‟ye de açıldı! Sıra Türkiye‟de!

Irak‟ta gelişecek ayrılıkçı bir Kürt hareketinin, hele bir Kürt devletinin bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü (Türkiye, İran, Suriye, Azerbaycan (Nahçivan) ve Ermenistan‟i) etkilemeyeceğini düşünmek mümkün müdür? Zaten düşünmemek saflık olur!

Kürtlerin hayal ettikleri Irak, Türkiye, İran, Suriye, Azerbaycan (Nahçivan) ve Ermenistan topraklarında sözde Kürt devletinin (ikinci İsrail‟in) sınırları: İskenderun Körfezi‟nin batısından başlayan sınır, Amanos‟un doğu ucu ve Toros Dağı‟nın otlakları boyunca kuzeydoğu yönünde, Kahramanmaraş ve Sözde Kürdistan Haritası ve Sınırları Malatya‟nın yanından geçerek Fırat Nehri‟nin batı kıyısı boyunca kıvrılır. Kuzeye doğru ilerler ve Tunceli yaylalarını içine alarak Karasu‟nun (Fırat Nehri‟nin batısı) oluşturduğu halka boyunca doğuya döner. Buradan Karasu‟nun yukarı kısımları boyunca, Erzurum‟un içinden geçerek genişler. Bu noktada Kars ilinin bazı bölümlerini içine alarak kuzey- kuzeydoğu yönüne kayar, Türkiye sınırlarını geçerek Ermenistan‟daki Alagöz Dağı boyunca ilerler. Nahçivan‟ı içine alacak biçimde keskin bir dönüşle Erivan‟ın güneyine yönelir, Koy‟un doğusundan geçerek Salamas, Urmiye ve Uşnu‟yu içine alacak biçimde Urmiye Gölü‟nün batı kıyıları boyunca ilerler. Urmiye Gölü‟nün güneyinden küçük bir açıyla doğuya yönelir; Miyandup ve Bicar‟ın etrafını dolanır. Uzun Kızıl Nehir‟in yukarı kısmını keserek Kangavar‟a değin gider. Buradan güneybatıya doğru büyük bir yay çizerek Kirmanşah‟ı içine alır ve Luristan‟ın kuzey sınırındaki Maniş Kuh‟ta sonlanır.

Bu noktadan sonra, hilalin iç kenarını oluşturacak şekilde kuzeybatı yönünde ilerler, Hanakin‟de İran-Irak sınırının yakınından geçerek Zohab ve Mahidaş ovalarını içine alır. Kızlarbat yakınlarında Diyala Nehri‟ni geçerek kuzey-kuzeybatıya yönelir. Kifri ve Kerkük yakınlarından geçerek Altun Köprü‟de Küçük Zap‟ı keser. Buradan batıya dönerek Karakoç Dağı‟nı ve Erbil Yaylası‟nı içine alır. Eski Kelek‟te Büyük Zap‟ı geçerek Musul ve Duhok‟a değin Maglup Dağı‟nın güney ucunu takip eder ve simayl‟e ulaşır. Ardından Dicle‟yi kesip önce güneye sonra kuzeye yönelerek Habur yakınlarından geçer ve Sincar Dağı‟nı içine alır. Daha sonra batıya yönelerek Yukarı Cezire‟nin kuzeyinden geçer. Oradan Tur Abdin ve Karacadağ‟ın güney yamacını izler, Türkiye-Suriye sınırı boyunca batıya doğru ilerleyerek Kamışlı, Mardin, Şanlıurfa ve Kilis yakınlarından geçer ve İskenderun Körfezi‟nin batısında son bulur. Kürtler, Sözde Türkiye‟nin doğusu (Kuzey Kürdistan), Irak‟ın kuzeyi (Güney Kürdistan), İran‟ın kuzey batısı (Doğu Kürdistan) ve Suriye‟nin kuzeyine (Batı Kürdistan) diye gönderme yapıyorlar.

Kürt grupları, elden ele ve internet sitelerinde dolaşan sözde Kürdistan haritasını dünyaya açıkça ilan ediyorlar. Sözde Kürdistan‟ın resmi sınırları olarak gösteriliyor. Türkiye (Türkiye‟nin 27 ili ), Suriye, İran, Azerbaycan (Nahçivan), Ermenistan ve Irak‟ın toprakları da bu haritanın içinde yer alıyor. Bu haritada Türkiye topraklarını da içine alan 27 il şunlardır; Muş, Van, Adıyaman, Bitlis, Bingöl, Malatya, Hakkari, Mardin, Erzincan, Kars, Siirt, Şanlıurfa, Tunceli, Mersin, Hatay, 104

Kahramanmaraş, Ağrı, Elazığ, Şırnak, Batman, Iğdır, Osmaniye, Kilis, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep ve Sivas.

Irak gibi tarihi olan bir ülke etnik ve dini esaslara göre bölünürse Türkiye neden bundan muaf olsun. Aynısı İran, Suriye, Suudi Arabistan, Yemen ve Ürdün‟de de bölünme olur. Pandora‟nın kutusu sadece Irak‟ta değil, Türkiye dâhil bütün bölgede açılacak. Vatansever Türkler durumu doğru analiz etmelidir! Aksi takdirde Türkiye‟de bölünür ve parçalanır. Büyük Ortadoğu Projesi adım adım uygulanıyor, Türkiye‟ye bir şey olmaz demeyin!

Edip BaĢer: Hedef Büyük Kürdistan

Bir dönem “özel temsilci” sıfatıyla PKK ile mücadele için Amerika ile pazarlık yürüten Emekli Org. Edip Başer, Büyük Kürdistan´ın kurulmasına doğru gidildiğini söyledi. Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel´in Edip Başer ile yaptığı röportajda bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi.

PKK´ya Erzak Götüren Askerin Görüntülerini Ralston’a Ġzlettik

-2006‟da Terörle Mücadele özel temsilcisiyken Barzani ve Talabani‟ye bağlı Peşmergelerin PKK‟ya lojistik destek verdiğini tespit ediyorsunuz. Hatta bunu yapanlar arasında Amerikan askerleri de vardı diyorsunuz.

O görevi kabul ederken Amerikalılardan iki şey elde etmeyi düşünüyordum. Birincisi, ABD‟nin Barzani‟ye gerekli baskıyı yapmasını sağlayarak PKK‟nın lojistik destek zincirini ortadan kaldırtmaktı. İkincisi de, Avrupa ülkelerinde PKK‟nın finans kanallarına engel olunması. Irak‟ın kuzeyinde devamlı olarak mühimmatı, yiyeceği, içeceği, giyeceği akan bir örgütten bahsediyoruz. Düşünün bu lojistik hattında Amerikalı askerler yardımcı oluyor. Amerikalı General JosephRalston‟a Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt‟ın odasında bir CD izlettik. PKK kamplarından birine erzak götüren pikabın ön tarafında Amerikalı asker oturuyor. Tabii Ralston “Hemen bunu inceleteceğiz, size cevap vereceğiz” diye aldı. Hiçbir cevap falan gelmedi. Bir yerde daha benzer bir durum tespit ettik. “Onlar Amerikalı asker değil, yardım gönüllüleri, Peşmergeler onlara Türk uçaklarının yıktığı bir köyü gösteriyorlar” gibi şeyler söylediler.

-Özetle "PKK, Irak´ın kuzeyinde ABD´den de destek alarak bugüne geldi" diyorsunuz. Yanlış mı?

Kesinlikle, hiç yanlış değil. Bakın EUROPOL´ün raporuna göre PKK´nın bir yıl içinde sadece uyuşturucudan elde ettiği para 300 ila 500 milyon Euro arasında. Bu para işte Avrupa bankalarında aklanıyor, ondan sonra PKK´nın finans kanalına giriyor. Sonra silahını alıyor Avusturya´dan, Almanya´dan ve Fransa´dan en ileri telsizlerini falan alıyor. Oralarda liberal ekonomi söz konusu olduğu için gidip herhangi bir firmadan sipariş verip malzeme alma imkânları var. Bunlara da o ülkeler engel olmuyor. Bir takım sonuçlar da aldık Amerikalılardan beklentilerimizde. Ama çok gevşek bir çalışmaydı. En sonunda da toparlanıp gittiler bildiğim kadarıyla.

Büyük Ortadoğu Projesi Devam Ediyor

- Kitabınızda görevden alınmadan hemen önce yaptığınız Washington ziyaretinde daha önceden sizde var olan bir kanaatin pekiştiğini anlatıyorsunuz. “ABD‟nin Kürdistan projesinin gerçekleşmesi için bu kanlı örgüte rol tasarlanmıştı” diyorsunuz.

105

ABD‟nin bölgeden son derece önemli çıkarları var. Belki yakın zamanda enerji bağımlılığı bu ölçüde olmayacak ama yine de bölge ticari bakımdan ABD‟nin hayati çıkarlarının olduğu bölgelerden biri olmayı sürdürecek. Orada bir diğer önemli faktör de İsrail‟in güvenliğinin devam ettirilmesi. Amerika‟nın biliyorsunuz bir Büyük Ortadoğu Projesi var. Hatta bir muhterem büyüğümüz de bunun eşbaşkanıydı, hala öyle mi bilemiyorum.

-Büyük Ortadoğu Projesi rafa kalkmadı mı?

Sonra onun adı Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi oldu. Eski Amerikan Dışişleri Bakanı Condelezza Rice bir sefer demişti ki; "Bölgede 22 ülkenin sınırlar değişecek". Bu arada Amerikan Silahlı Kuvvetleri´nin bir dergisinde bir harita yayınlandı. "Büyük Kürdistan"ı ayrı bir devlet olarak gösteren ve Türkiye´nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin büyük bir kısmını içine alan bir haritaydı bu. ABD´nin kafasındakinin bu olduğu kanısındayım ben. Bu büyük planlarında ABD önemli sapmalar yapmaz. Büyük devlet olmanın verdiği güvenle ana politikalarını saptar ve o politikanın uygulanması için aynı puzzle´da olduğu gibi parçaları adım adım yerine koyar. Ben o politik bir proje olan "Büyük Ortadoğu"nun iptal edildiği kanaatinde değilim. Bu genel proje içinde Kürdistan´ın önemli bir konu olduğu anlaşılıyor. O size bahsettiğim yanlışlıkla basılacak bir harita değildi. Yine 2006 yılının sonlarına doğruydu. Ben özel temsilciyken Irak kuzeyinden Barzani´ye karşı olan iki aşiret reisini Türkiye´ye getirttim. Bunlardan bir tanesi bana bir almanak verdi. Süper bir baskı, deri kapak, en arka kapak içinde bir harita. Büyük Kürdistan haritası. Kafalarında böyle bir planla yaşayan insanların bugün o hedefleri gerçekleşmediği sürece Türkiye ile dost olacaklarını düşünmek mümkün değil. Son süreç de, "Büyük Kürdistan"ın oluşması için onlar açısından bir adım.

-“Büyük Kürdistan”a doğru mu gidiyoruz yani?

“Büyük Kürdistan”a doğru gidiyoruz evet. Önce Türkiye‟yi de içine alacak bir Kürdistan, ondan sonra da Büyük Kürdistan. Biliyorsunuz, Büyük Kürdistan dedikleri, Kars‟tan başlıyor, Erzurum- Erzincan, Sivas ve Malatya‟yı içine alıyor, Mersin‟e iniyor. Mersin de dahil olmak üzere bir harita.

-ABD‟nin bundan çıkarı nedir?

Şimdi artık Amerika için Boğazların eskisi kadar önemi kalmadı. Amerika artık Boğazları elinde tutan bir Türkiye‟ye, petrol bölgelerine hâkim ve İsrail‟in güvenliği açısından hayati olan bir Kürdistan‟ı mutlaka tercih eder.

Kürtler, Sizi de Parçalarlar

ABD askerlerinin tahliyesine ilişkin antlaşmanın altına imza atıldığı gün Bağdat‟ta Başbakan Maliki ile görüşme fırsatı bulmuştum. Görüşme sırasında Maliki, Türk olduğumu söyleyen görevlilerin takdiminin bitmesini beklemeden sertçe elimi sıktı ve sitemle şu soruyu sordu: “Türkiye Irak‟ın toprak bütünlüğünü savunmuyor mu artık?”

Türkmen kökenli siyasi danışmanı koluma girdi ve kulağıma şöyle fısıldadı: “Kürtlerle fiili bir ittifak düşünüyorsanız ilerde elinizdeki topraklardan da olursunuz.. Sizi de parçalarlar!….”

Türkiye‟nin Irak‟ta kendisine “dostlar” ve “düşmanlar” yaratmak oldu. Oysa dış politikada dostlar ve düşmanlar olmaz; sadece ulusal çıkarlar olur. Barzani Türkiye‟nin dostu değildir; doğal olarak Kürt ulusal çıkarını her şeyin üzerinde tutan pragmatik biridir. Türkiye‟nin yıllardır açılmasını talep 106 ettiği Ovaköy sınır kapısına engel olan Barzani‟dir. Hezil çayında coğrafi olarak en uygun geçiş noktası olan Ovaköy, Kürt bölgesini by-pass ederek Türkmen bölgelerine ve giderek Musul ve Kerkük‟e inen en kestirme koridordur. Barzani kendi ulusal çıkarını esas alarak bu sınır kapısının açılmasına hep muhalefet etti. Bugün varılan protokol gereği ikinci sınır kapısı Ovaköy‟ün 20 kilometre doğusundan ve Kürt bölgesinden açılacaktır. Türkiye‟nin Ovaköy‟ü açtıracak gücünün olmaması, bu konuda kendisine destek verecek “dostu” olmaması ne acıdır….

Telafer‟e ne demeli… Nüfusunun tamamı Türkmenler‟den oluşan 300.000 nüfuslu Telafer 2005‟den bu yana Kürtler tarafından baskı altında tutuluyor. Telafer, Musul‟un kuzey batısında yer alan Türkmen varlığı nedeni ile Kürtler için temizlenmesi gereken bir ayrık otu… Telafer Kürtleştirilirse Irak Kürtleri ile Suriye‟nin Kamışlı bölgesindeki Kürtler arasında mütecanis bir alan açılmış olacak.. Türkiye‟nin Telafer‟i koruyacak gücünün olmaması, bu konuda kendisine destek verecek “dostu” olmaması ne acıdır….

Türkiye‟nin oluşturduğu “dost” ve “düşman” algısı maddi gerçeği görmek noktasında da bir körlük oluşturuyor. Irak‟ın işgali sonrası Kürtler hakları olmayan yerlere tecavüz etmiş ve yayılmacı bir politika izlemişti. Bağdat‟ın kuzeyinden Tuzhurmatu‟dan başlayıp Kerkük kadar uzanan bir yay bugün idari, adli ve askeri olarak Kürtler‟in kontrolünde bulunuyor. Bir başka örnekse gene Kürtlerin Anayasa‟ya aykırı olarak imzaladığı ve Türkiye‟nin de ne yazık ki taraf olmaya başladığı petrol antlaşmaları…

Ġsrail, Irak'ın Kuzeyinde bir Kürt Devleti Ġstediğini Artık Gizlemiyor

Geçmişte Irak Kürtleri ile kurduğu ilişkilerde ağzı sıkı davranmaya çalışan İsrail, artık bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına verdiği desteği gizlemiyor. Kürt Bölgesi‟nin, Irak merkezi hükümetinin itirazlarına rağmen, Türkiye‟ye uzanan boru hattıyla ihraç ettiği petrollerin bir kısmının İsrail‟e satıldığı haberlerinin hemen arkasından geldi.

İsrailli yetkililerin bu yöndeki açıklama en tepeden, Devlet Başkanı Simon Peres‟ten geldi. ABD‟yi 26 Haziran 2014‟da ziyaret eden Peres, Irak‟ta savaşan grupların birleşemeyeceğini ve Kürt devletinin fiili olarak kurulduğunu söyledi.

Simon Peres: “ Irak Kürtlerinin petrol satmasına yardımcı olan Türkiye‟nin de Irak Kürtlerinin yeni durumunu kabul etmişe benziyor.”

Yanı sıra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu‟nun ve İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman‟ın “Kürtlerin bağımsızlık arzusuna” destek verenler arasında.

Irak Kürtleriyle İsrail‟in ilişkilerini Al Jazeera‟ye değerlendiren İsrail Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarı, Türkiye‟de de görev yapmış diplomat Alon Liel de İsrail‟in, Kürtlerin bağımsızlığından duyduğu memnuniyeti artık saklamamasının arkasında Türkiye‟nin tutumunun da etkisi olduğunu söyledi: “Türkiye, Irak Kürtlerine karşı tavrını değiştirdi. Dolayısıyla Kürt Yönetimi ile ilişkileri nedeniyle İsrail‟in Türkiye‟nin tepkisine neden olmaktan çekinmesine gerek kalmadı.”

Tel Aviv Üniversitesi'nden Irak uzmanı, Kürtlerle ilgili iki kitabın ve İsrail ile Kürtler arasındaki ilişkileri anlatan birçok makalenin yazarı Ofra Bengio‟ya göre, Irak petrollerinin İsrail‟e satılması, “devletlerarası ilişki” denilebilecek bir bütünün yalnızca bir parçası: “Eminim ki (Kürtler) bağımsızlık ilan ettiğinde, bu ilişkilerin bütünü açık hâle dönüşecek.”

107

ABD için Önemli olan Stratejik Çıkarlarıdır

1991'de Körfez Savaşı'ndan hemen sonra Kuzey'de Kürtler, Güney'de de Şiiler ayaklanırlar. Kendilerine yardım edilmesi için ABD'ye ısrarlı çağrılarda bulundular, fakat ABD parmağını kıpırdatmaz. Saddam'ın kuzeye ilerlemesi karşısında Kürtler kitle halinde Türkiye ve İran'a sığınır. Daha sonra Kürtlerin birbirleri ile savaşmalarını(birbirlerini boğazlamalarını) önlemek ve Yıllarca destekledikleri Saddam'ı devirme hareketlerini düzenlemek görevi CIA'ya verilir.

CIA‟da bu görevi Sahada çalışmış en başarılı CIA ajanı Robert Baer'e verir. Baer 1976-1997 yılları arasında CIA‟de “saha görevlisi” olarak çalışmış, Ortadoğu ve Asya‟da görev yapmış, Arapça konuşan pek çok üst düzey görevde bulunmuş birisidir. Baer ve emrindeki CIA ajanları 21 Ocak 1995 tarihinde Irak‟ın Kuzeyine geçerler. Baer çok ciddi bir darbe hazırlığı başlatmıştı. Bağdat'tan Kuzey'e iltica eden bir Iraklı general iki Irak tümeni ile bir tugayın kendisine sadakatini sağlamıştı. Mesud Banzani'nin ve Celal Talabani'nin operasyonu desteklemelerini sağlamaya uğraşıyordu. Özellikle Celal Talabani Erbil'in güneyindeki Irak kuvvetlerine saldırmak görevini üstlenmişti. Bu plan iki nedenden akamete uğradı. Birincisi, ABD Milli Güvenlik Konseyi üyesi Anthony Lake'in son dakikada operasyonun durdurulması için verdiği talimattı ve İkincisi Mesud Barzani'nin ihaneti oldu. Bir yıl sonra ise Celal Talabani ile Mesud Barzani yeniden şiddetli bir çatışma içine girdiler. Türkmen şehri Erbil Barzani ve Talabani‟nin iktidar çekişmesi alanına girer. Barzan‟i Erbil‟i kontrolü altına alma hırsı neticesinde Talabani‟ ye karşı Saddam'dan yardım ister. Barzani, Saddam ile anlaşmıştır, 31 Ağustos'ta Erbil'e giren Irak birlikleri şehri Barzani'ye teslim eder. CIA ekibi güvenlik ortamının artık mevcut olmadığı sonucuna vararak kendisi ile işbirliği yapan rejim karşıtları ile birlikte Irak'ın Kuzeyini apar topar terk eder.

Olan Yine Türkmenlere olmuştur, Barzani‟ye ait Peşmergeler ve Kürt Kıyafeti giyimli Irak istihbaratı özel birlikleri 31 ağustos günü Türkmen siyasi parti, kurum, kuruluş, karargah ve Türkmen evlerine baskınlar yaptılar, Yüzlerce Türkmen‟i tutuklayıp, kurşuna dizdiler ve bir kısmını da Bağdat‟a götürdüler, Bu Türkmenlerin bir çoğunun akıbeti ise bugüne kadar meçhul kalmıştır. Her zamanki gibi Türkmen kurum ve kuruluşları talan edilip yağmalanır.

Irak‟ın Kuzeyinde CIA‟ın İstasyon Bölge Şefi Robert Baer‟in See No Evil: The True Story Of a Ground Soldier in the CIA‟s War on Terrorism adlı, anılarını anlattığı kitabından Kürtlerle ilgili bölümü okuyalım: “Kürt çatışmasının temeli, zaman, tarih ve özellik açısından çok derindi. Ama 1995 Şubatının sonunda, eski çatlaklar iki ana grubun oluşmasına neden oldu: KDP ve KYB beraberlik durumunda birbirleriyle savaşmışlardı. Ama grupların yaptığı gibi ateşkese gitmektense savaşmaya devam ettiler. Daha da kötüsü, çaresizlikleri arttıkça her iki taraf da ayrı ayrı Saddam‟ı davet edip küçümsenen ordusunun müdahale etmesini sağlamayı düşünüyordu. Yardım istedikleri Saddam, 1988′de kimyasal silahla binlerce Kürt sivilin ölümüne neden olanla aynı kişiydi.

Amerikan uçaklarıyla sağlanan hava koruması, ücretsiz sunuldu. ABD neredeyse hiçbir zaman işlerine müdahale etmedi. 1994′ün sonlarında Barzani‟nin petrol kaçakçılığından bir serveti vardı Buraya varmak için, KDP tarafından kontrol edilen ve Barzani‟nin her kamyondan hisse aldığı Kürt Bölgesi‟nin büyük bir bölümünden geçmesi

CIA Ajanı Robert Baer 108 gerekiyordu. Kaçırılan petrol aynı zamanda Saddam için de bir cankurtarandı. Buradan aldığı pa- rayı, onu canlı tutan kuvvetlere yani Özel Cumhuriyet Muhafızları ve istihbarat servisine fon sağlamak için kullanıyordu. Barzani‟nin Kürt düşmanı Celal Talabani,. Ayrıca birinci sınıf bir aktör ve gerçek bir politikacıydı. Fırat kadar geniş gülümsemesiyle, Talabani sempatik bir serseri gibi gö- rünmekten hoşlanıyordu. Barzani‟nin konumuna teşvik edilmemiş bazı saldırılar yaptıktan sonra güler, bana bir sigara uzatır ve bir daha yapmayacağına dair söz verirdi. Ertesi gün tabii ki, saldırıya tekrar başlardı. İki adam da çok yalan söylerdi. “Bir yol ayrımındaydım” dedi Talabani akıcı ama aksanlı İngilizcesiyle. Yüzüne bakan iki yüzü olduğunu ve bunların ikisinin de güvenli olmadığını söylerdi.

Son yıl olduğu gibi Barzani‟yle savaşmaya devam edebilirdi, ama yıpranma savaşı haline gelmişti ve kesin bir yenilgiye uğratması olası görünmüyordu. Bu arada, kirli petrol parası Barzani‟ye aşılamaz bir nakit para akışı sağlıyordu. Çatışmanın şu anki seviyesinde Talabani‟nin bir ya da iki hafta içinde savaşacak hiçbir şeyi kalmayacaktı. Ya da Barzani ve KDP‟ye karşı, KYB‟nin tüm silah ve cephane stokları tamamen bitene kadar bütünüyle saldırı başlatıp ölüm kalım savaşı verebilirdi. Kesinliği dışında, ikinci plan, İran ya da Türkiye gibi bir dış güce dayanma ya da Saddam‟ı kuzeye girmeye teşvik etme risklerini taşıyordu.” Bunları yazan kişi Kürtleri çok iyi tanıyan ve Irak‟ın Kuzeyinde görev yapan CIA‟ın İstasyon Bölge Şefi ABD‟li Robert Baer‟dir. Baer: ” Irak‟taki Kürt bölgesinde CIA‟ın yanı sıra MOSSAD ajanları da etkin bir şekilde çalışıyor. Hatta bölgede kendini Amerikalı diye tanıtan kişilerin çoğu aslında MOSSAD ajanıdır.

İsrail'in, Mesud Barzani‟nin babası Molla Mustafa Barzani ile ilk ilişkisi 1950‟lerin sonunda başladı. 11 Eylül 1961 tarihinde, Irak‟ın kuzeyinde isyan başladığı zaman, İsrail‟lilerin girişimiyle başlamıştır. Haziran 1963 tarihinde KDP‟nin Dışilişkiler sorumlusu Celal Talabani ile Şimon Peres arasındaki görüşme gizlice gerçekleşmiştir. Bu görüşmenin ardından, Celal Talabani‟nin kayın pe- deri KDP genel sekreteri İbrahim Ahmed başkanlığında bir heyet, İran üzerinden İsrail‟e yetkililerle görüşmek için gitmiştir.

Ġsrail’in “Kürt Operasyonu”

2003 Irak Savaşı öncesinde İsrail‟in Irak Kürtlerine ilgisi daha fazla arttı. Kürt peşmergelerin ABD ve İsrail tarafından askeri eğitimden geçirildiği, bunlara Tel Aviv tarafından silah yardımı yapıldığı herkesin malumuydu. Ancak İsrail kendisinin Irak‟taki tüm faaliyetlerini yalanladı. Savaştan sonra ise İsrail ajanları ve diğer personeli en küçük Irak karakollarına kadar girdi. Kürtlerin güçlendirilmesi çalışmaları tam hız devam etti. 2004‟de dünyaca tanınmış-saygın gazeteci Seymour M. Hers‟in The New Yorker‟da yayınlanan makalesi İsrail‟in „Kürt Operasyonu‟ konusunda tüm dünyayı açıkça bilgilendirdi. Buna göre İsrail gizli servisi ve askeri birimleri Irak‟ın Kürt bölgesinde peşmergelere komando ve diğer askeri eğitimleri veriyor, ayrıca Irak dışında İran ve Suriye Kürt bölgelerinde operasyonlar düzenliyordu. Bu faaliyetlerde MOSSAD mensupları daha çok işadamı ve bilim adamı kimliklerini kullandılar. Hiçbirinde İsrail pasaportu yoktu. Tamamına yakını mükemmel Arapça ve Kürtçe konuşuyordu ve fiziksel olarak bir Irak‟lıdan ayrılmaları olanaksızdı. Bunlara ek olarak diğer İsrail birimlerinden gelenler de benzeri özellikleri taşıyorlardı. Hersh‟in konuştuğu bir CIA ajanına göre İsrail‟ uzun süredir Kuzey Irak‟taydı ve Amerikan istihbaratçıları bunu uzun süredir biliyordu. İsrail‟e göre Kürtler öncelikle İran‟a ve İran‟ın Irak‟taki uzantılarına karşı kullanılacak. İsrail bu bağlamda sıradan komandoların dışında bir Kürt „Mistaravim‟ oluşturmaya çalışıyor. Son derece hızlı ve etkili bir komando birliği. Bu birlik sadece

109 savaşmayacak, suikastlar düzenlecek, özellikle Şii ve Sünni liderleri ortadan kaldıracak ve istihbarat toplayacaktı. Kısacası Amerikalıların yapamadığını yapacaktı.

Sunday Times Gazetesi‟nde yer alan haberde; Kürt bölgesiyle yakın işbirliği yapan İsrail ordusuna bağlı komandolar, İran‟a sızmadan önce sakal bırakıyor ve bu ülkeye ait askeri üniformalar giyiyorlar.

CIA Ajanları Irak’ın Kuzeyinde

Eski DIA ve CIA görevlisi bugün NBC News televizyonu siyasi uzmanı Rick Francona: “İşgal öncesinde CIA‟nın Irak‟ta Saddam Hüseyin‟e karşı gizli bir birim kurduğunu ve kendisinin de bu birimde yer aldığını. Saddam iktidarı sırasında Iraklı generallerle görüştüklerini, onları yönetime karşı gizli birime üye olma ve olası bir işgal ya da darbe sırasında direnişe katılmama konusunda ikna etmeye çalıştıklarını. CIA‟nın işgalden önce kendisini Saddam yönetiminin güçsüz olduğu Irak‟ın Kuzeyine gönderdiğini ve aralarında Irak Devlet Başkanı Celal Talabani‟nin de bulunduğu Kürt gruplarla görüştüklerini.” dedi.

Rick Francona bir CIA ajanı olarak, Lübnan, Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan ve dünyanın birçok ülkesinde görev aldı.

DIA’nın Görevi Nedir?

Amerika‟da Ulusal Güvenlik Örgütü, Merkezi Haber Alma Örgütü (CIA), Federal Soruşturma Dairesi, Ulusal Keşif Ofisi gibi bilinen tam 13 tane istihbarat örgütü var. Bunlardan, DIA yani Savunma İstihbarat Örgütü Amerika‟nın askeri istihbaratını yürüten en tepedeki organ. DIA savunma savaşı yapan bir istihbarat Soldan Sağa Kürtlerin Ġlan EdilmemiĢ Genel örgütü olarak biliniyor. Tüm dünyada 7000 Kurmay BaĢkanı MOSSAD Subayı Sagi Chori, üstünde askeri ve sivil çalışanı var. DIA‟nın Molla Mustafa Barzani ve Neçirvan Barzaninin görevi diğer istihbarat örgütlerinden farklı Babası Ġdris Barzani-Irak’ın Kuzeyi olarak yabancı ülkelerin askeri güçlerine istihbarat desteği sağlamak ve böylece onları CIA Ajanı Rick Francona Elinde RPK yönlendirmek. Aslında DIA bu yöntemle diğer Silahıyla PeĢmerge Kıyafetiyle (Ortada) ülkelerin de askeri güçlerinin Amerikan politik Oturuyor-Irak’ın Kuzeyi çıkarlarına uygun olmasını sağlıyor. 80‟li yıllardaki en büyük görevi İran-Irak savaşı sırasında Irak güçlerine yardımcı olmaktı. İran- Irak savaşı sırasında DIA dinlediği telsiz konuşmaları, çektiği uydu fotoğrafları ile roket saldırılarının nerelere yapılacağını haber vererek Irak ordusunu bilgilendirdi. Ve Irak‟ın hava operasyonlarını bizzat yönlendirdi. Irak‟ta o dönemde tam 60 DIA ajanı bulunuyordu. DIA mensuplarının Iraklı askerlerle bizzat 110

operasyonlara gittikleri dahi oldu. Bir DIA yetkilisi Rick Francona, 1988 yılında bizzat Iraklı askerlerle beraber kimyasal silahların ve atropin gazının üretildiği tesislere gittiklerini ve bu silahları da rapor ettiğini açıkladı. Amerikalılar kimyasal silahların varlığını, İran‟a ve Kürtlere karşı kullanıldığın DIA sayesinde biliyorlardı.

Irak körfez krizi sırasında DIA en etkin rolünü üstlendi. Özellikle Irak‟ın Kuzeyine konuşlanan DIA ajanları Irak güçlerini Kuveyt‟ten çıkarmak için koalisyon güçlerine yardım etti. Çöl fırtınası operasyonu başladığında 200 DIA ajanı oradaydı. DIA körfez savaşı boyunca Amerikan güçlerini ve

PeĢmerge Kıyafetiyle Rick Irak‟a muhalif güçleri yönlendirdi. Francona-Irak’ın Kuzeyi ABD Suçlarını da Saddam‟la Gömdü, İngiliz gazeteci ve Ortadoğu uzmanı Robert Fisk 31 Aralık 2006 tarihli The Independent Gazetesin de “ABD suçlarını da Saddam‟la gömdü” yazdığı adlı makalede çok çarpıcı bilgiler içeriyor: ”ABD ve Britanya‟nın Saddam‟a 10 yılı aşkın bir süre verdiği utanmaz, rezil, gizli askeri destek, başkan ve başbakanlarımızın dünyanın hatırlamasını istemediği korkunç hikâyelerden biri olmayı sürdürüyor. Ve İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki en zalim saldırıların bazılarını tertiplerken Rick Francona Celal Talaba- Batı‟dan aldığı bu desteği bütün yönleriyle bilen Saddam niyle-Irak’ın Kuzeyi öldü.

Arap dünyasında Saddam‟ın 1980‟deki İran istilası öncesinde üst düzey Amerikalı yetkililerle bir dizi toplantı yaptığına ve Pentagon‟un, İran‟ın savaş düzeni hakkında istihbarat sağlayarak Irak askeri aygıtına yardım etmesi emri aldığına dair kanıtlar var. 1987‟nin sisli bir gününde, Köln yakınlarında bir Alman silah tüccarıyla görüşmüştüm; Amerika‟nın isteği üzerine Washington‟la Bağdat arasındaki ilk doğrudan bağlantıyı bu adam kurmuştu. Şunları anlatmıştı bana: “Sayın Fisk, savaşın en başında, Eylül 1980‟de Pentagon‟a davet edildim. Orada bana İran cephe hatlarını gösteren en son ABD uydu fotoğrafları teslim edildi. Fotoğraflarda her şeyi görebiliyordunuz. İran‟ın Abadan‟daki ve Hürremşehr‟in arkasındaki top mevzilerini, Karun Nehri‟nin doğusundaki siperleri, ki binlerceydi, Bir ordu bundan daha fazlasını isteyemezdi. Ve bu haritalarla birlikte Washington‟dan Frankfurt‟a, oradan da Bağdat‟a uçtum. Iraklılar çok ama çok minnettardı!”

İran‟ın Irak‟la sekiz yıllık savaşına dair resmi tarihi, Saddam‟ın İran birliklerine karşı ilk kimyasal silahı 13 Rick Francona Mesud Barzaniyle Ocak 1981‟de kullandığı tarihtir. Pentagon, O dönem İranlılar bu korkunç kokteyli Saddam‟a ABD‟nin Irak’ın Kuzeyi verdiğini iddia etmişti. Washington bu iddiayı reddetti.

111

Fakat İranlılar haklıydı. Amerika‟nın bu vahşete suç ortaklığı yapmasını sağlayan uzun müzakereler hâlâ bir sır, ki bu süreçte Başkan Ronald Reagan‟ın görevlendirdiği adamlardan biri eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld‟di. Saddam‟ın bütün ayrıntıları bildiğine şüphe yoktu. Irak‟ın kimyasal silah kullanımının ne boyutlara vardığından habersiz değildi. Sözgelimi 1988‟de Saddam, ABD savunma istihbaratı yetkililerinden Yarbay Rick Francona‟nın Irak güçlerinin Donald Rumsfeld ve Saddam Hüseyin Ġle İranlılardan geri aldığı Fao Yarımadası‟nı ziyaret El SıkıĢıyorlar-20 Aralık 1983 Bağdat etmesine şahsen izin verdi.

Rick Francona’nın Pasaportu, 1988 Yılında Aldığı Irak Vizesi ve Irak’a giriĢ çıkıĢ Damgası Görünüyor

Francona, Irak genelkurmayına İran mevzileri, taktik planlama ve bombardıman hasar tespiti konusunda gizlice bilgi sağlayan 60 Amerikalı subaydan biriydi. Yarbay Rick Francona, Washington‟a Iraklıların kimyasal silah kullanarak zafere ulaştığını rapor etti. O dönemde üst düzey savunma istihbarat yetkilisi olan Albay Walter Lang, sonradan Saddam tarafından savaş alanında gaz kullanılmasının „ciddi bir stratejik kaygı nedeni sayılmadığını‟ söyleyecekti.

Saddam Hüseyin‟le birlikte bütün gerçekler de öldü. Saddam‟ın sonsuza kadar susturulması, Washington ve Londra‟da birçoklarının rahat bir nefes almasını sağlamış olmalı.”

Körfez savaşı üzerine hazırlanan bir gizli dosyada, Irak'ın kimyasal silah üretimine katkı sağlayan bütün şirketlerin Batılı olduğu ortaya çıkmıştı. Buna göre; gerek İran-Irak savaşında, gerekse Saddam'ın Irak kuzeyindeki Kürtlere karşı harekâtın da kullanılan silahların büyük bölümü Batılı şirketler tarafından sağlamıştı. Irak'ın askeri programlarında, özellikle de bu kimya sanayinin kuruluşunda iki yüz sekiz Batılı şirket vardı ve liste şöyleydi; 86 Batı Alman işletmesi, 18 Amerikan firması, 18 İngiliz firması, 16 Fransız, 12 İtalyan, 11 İsviçre, 17 Avusturya, 8 Belçika... (Körfez Savaşı Gizli Dosya, belgesel dizi, Pierre Salinger Eric Laurent, Ocak 1991, E Yayınları.)

Bu belge ve açıklamalardan şu sonuç ortaya çıkmaktadır; Saddam'ı destekleyen ve kimyasal güç yapan, Halepçe olayının yolunu açan ve Saddam‟ın boynuna ipi geçiren, Saddam‟ın işlediği ve dünyaca az çok bilinen büyük insanlık suçlarının suç ortağı Batı ve ABD‟dir. İşin en ilginç yanı ABD kürtleri katletti, ama Kürtler hala ABD‟nin peşindeler!

Bu olayları, 1991 yılına kadar ABD ve diğer Batı devletler ve medyaları tarafından örtbas edildi, her zaman görmezlikten gelindi. Ne zaman ki diktatör Saddam ile Kuveyt işgali nedeniyle araları açıldı, çelişkileri büyüdü, işte o zaman, Irak halkı değil de özellikle Kürtler gündeme getirildi. Yine 1991‟de Saddam‟a karşı ayaklanan Irakları bastırmada tank, uçak ve helikopterlerin kullanılması 112 iznini veren ABD‟den başkası değildir. Bu bastırma hareketinde milyona yakın insan (Arap, Kürt ve Türkmen) yerinden yurdundan edilmiş ve sınırlara yığılmıştı. On binlerce Irak‟lı da Saddam güçleri tarafından katledilmişti. 1975 Cezayir Anlaşmasının baş mimarı ABD‟den başkası değildir. Bunları Kürtler çok iyi biliyor. Ama bu bilgilerine rağmen kimilerinin tarih bilinçleri zayıftır! Peki, “yeni ihanetlerin” olmayacağının garantisini kim verebilir?

Amerika'nın dünyaca ünlü gazetelerinden Washington Post, Amerikan Kuvvetleri'nin Irak ve Afganistan'dan çekilmesinden sonra Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA'in bu iki ülkede gizlice ve daha uzun bir süre yer alacağını duyurdu. Bunun Amerikan çıkarlarını korumak amacıyla, Amerikan Başkanı Barack Obama'nın planlarından biri olduğu belirtildi. Amerikalı yetkililere dayandırılarak verilen haberde, büyük ihtimalle CIA'in Bağdat ve Kabil'de büyük bir varlığı bulunacağı ifade edildi. Haberde, Amerikan Kuvvetleri'nin 2011 yılının Aralık ayında Irak'tan çekilmesinin ardından, Hükümet'in çalışmalarını, El Kaide ile mücadele ve İran'ın Irak'taki nüfuzunu kontrol etmek amacıyla, CIA ajanlarının Irak'ta daha etkin duruma getirildikleri kaydedildi. İşin en tuhafı nedir bilir misiniz? Irak‟ın işgalinden önce Irak‟ta ne El Kaide nede İran'ın nüfuzu vardı. El Kaide ve İran'ın Irak'taki nüfuzu işgalcilerin göz yumması ile olmuştur. Irak‟ın işgalinden sonra Irak sınırları kontrolsüz bölgelerin oluşması nedeniyle isteyen güç Irak‟a girdi. Açıkçası Irak İşgalciler tarafından İran‟a altın tepside sunuldu. ABD için önemli olan stratejik çıkarlarıdır. Bunun için geliştirmeyeceği ilişki, satmayacağı, idam etmeyeceği, ayaklar altına almayacağı “müttefik ve dost” yoktur! Bunun sayısız örnekleri var: (Muhammed Rıza Şah Pehlevi (İran), Ferdinand Marcos (Filipinler), Manuel Antonio Noriega Moreno (Panama) Saddam Hüseyin (Irak), Muammer Kaddafi (Libya), Hüsnü Mübarek (Mısır), Ali Abdullah Salih (Yemen)! Önemli olan ders alması gerekenlerin bundan gereken dersleri almalarıdır! Kısacası, emperyalizmin, ABD‟nin ürünü ve suç ortağı olan Saddam idam edilerek suç ortaklarının suç defteri kapatıldı ve gelecekte nicelerin defteri buna benzer kapatılacaktır.

ABD, ÖzgürleĢtirilmiĢ Irak’tan Çekildi!

İşgalci güç Amerika ve İngiltere Türkmen kentlerini bir bir peşmergeye teslim ediyor. Saddam Hüseyin'in otuz beş yıl baskı ve zulüm altında tuttuğu ve Araplaştırma politikalarına maruz bıraktığı Irak Türkleri, bugün hem işgalci Amerikan ve İngiliz güçleri hem de işbirlikçi Peşmergelerin zulmü altında yaşam ve kimlik mücadelesi veriyor. Petrol yatakları üzerinde kurulu bulunan Kerkük'ün, gelecekte çok daha önemli bir petrol üretim merkezi haline geleceği biliniyor. Kürt grupları, bu zengin kaynaklar üzerine oturmanın hayallerini kuruyor.

İşgal güçlerinin, Irak'lı tutuklulara işkence yapması-tutukluların dövülmesi, aşağılanması, cinsel istismara uğraması ve öldürülmesi dünyanın gündemine oturmuştu.“Medeniyetin taşıyıcısı” olduğunu iddia edenlerin, hemcinslerine karşı yaptığı işkenceler, insanın kanını donduracak türdendi. Özgürlük ve demokrasi adına Irak‟ı kan gölüne çevirdiler. İşgalciler, Irak‟ı parçalamak için ellerinden geleni yaptılar, farklı mezhep ve etnik kökenlerden meydana gelen Iraklılarbilinçli bir şekilde ayrıştırıldı, mezhep çatışmasına dönüştürüldü. İşte Irak'a ve Iraklılara vaat edilen ve getirilen “özgürlük ve demokrasi”!

113

ABD ve İngiltere'nin yeni emperyalist stratejisinin pilot bölgesi olan Irak'ta, bölgeyi giderek ateş, vahşet, nefret ve kin girdabına sürükleyecek olan kaos stratejisini lanetlerken, bu stratejinin gölge oyuncuları ve piyonları, olma rolünü üstlenmiş olanların insanlık dışı zihniyetin yaptıklarına karşı susmak istemiyoruz. Ama taraftar gürültüsü içinde sesiniz cılız kalıyor.

BM diplomasisinin “iyi uygulamaları” (Ekonomik Ambargo ve Silah Denetimleri) kullanılarak Irak‟ın diz çökmesi sağlandıktan, insanları aç bırakıldıktan, yarım milyon çocuk öldürüldükten, Irak‟ın altyapısında onarılmaz yaralar açtıktan, hatta silahlarının büyük çoğunluğu tahrip edildikten sonra (Diktatör Saddam‟a bu silahları satanlar işgalcilerin kendileri değil miydi?) tarihte görülmemiş düzeyde bir korkaklık ile “Müttefikler”/”İstekliler Koalisyonu” (nam-ı diğer „Korkutulmuşlar ve Satılmışlar Koalisyonu‟) Irak‟a işgalci ordularını saldılar!

Küresel çapta hükümet, kurum ve şirketlerin sakladıkları belgeleri kamuoyuna sunmasıyla tanınan WikiLeaks sitesi, ABD‟nin Irak işgaliyle ilgili tam 400 bin belgeyi gözler önüne serdi. Washington‟ın resmi politikası hâlâ ABD‟nin „ahlâki liderliğinde Irak‟a özgürlük ve demokrasi getirildiğini‟ iddia ederken, Ocak 2004 Ocak 2010‟u kapsayan belgeler sistematik işkence, toplu infaz, kontrol noktalarında yüzlerce sivilin öldürülmesi ve daha önce bilinmeyen binlerce sivil ölümünü daha içeriyor. Belgeler işgalci Amerikalıların işledikleri yüzlerce cinayet, işkence ve tecavüzü saptasalar bile hiçbirini soruşturmadıklarını, zira bu yönde gizli emir bulunduğunu gösteriyor.

Yeni belgelerde, İşgalciler tarafından eğitilen Irak güçleri işgalcilerden eksiği bulunmadığını gösteriyor. Bazısı ölümle sonuçlanan ve tıbbi kanıtları da olan kötü muamele yöntemleri şöyle: Gözlerini bağlama, imkânsız pozisyonlarda saatlerce bağlı tutma, kablo, metal-tahta çubuk, su borusu, motor kayışı, zincir gibi aletlerle kırbaçlama, cinsel taciz veya tecavüz, yaralara acı biber, vücuda asit dökme, parmak kesme. Ayrıca Ebu Gureyb Hapishanesi’ndeki ABD Askerlerinin kadınlara tecavüz edilmiş, engellilerin ĠĢkence Yöntemlerinden biri sakat yerleri hedef alınmış, çocuklar bile tavana asılarak dövülmüş.

Amerikan ordularının başı olan Başkan George W. Bush‟a göre “işkenceciler birkaç kişi”ydi. Bush, haftalık radyo konuşmasında: “Irak‟taki görevimiz sürecek. Ülkeyi caniler ve katillerin merhametine bırakmaya niyetimiz yok. Özgür ve istikrarlı bir Irak kurulmasına yardımcı olmaya kararlıyız.” diyordu.

üç ay Amerikan işkencesi altında kalan ve sonra hiçbir suçlama yapılmadan serbest bırakılan Abdülrahman Muhammed Salih‟in sözleri tüm gerçekleri olanca açıklığıyla göstermektedir: “Tek istediğim, Amerikalıların gitmesi. Çektiklerimizin tazminatı budur. Onlar tüm uygarlığı yok etmeye gelmişti.”

114

Amerikan kontrol noktalarına yaklaştıkları için aralarında hamile kadınlarla zihinsel engellilerin de bulunduğu yüzlerce sivil öldürülmüş, binlerce sivil yaralanmış.

Şubat 2005‟te Amerikan konvoyunun yakınında koştuğu için vurduğu Iraklı o yolda dilenen bir zihinsel engelli çıkmış. Eylül 2005‟te iki Amerikan askeri kendilerine yaklaşan bir araca makineli tüfekle 100 kurşun sıkmış. Iraklı erkeklerin hamile eşlerini ya da hasta akrabalarını hastaneye yetiştirmek için aceleyle sürdüğü araçlar pek çok kez hedef olmuş. Wikileaks kurucusu Julian Assange, “Savaş suçlarına dair çok güçlü kanıtlar. Afganistan‟la kıyaslandığında Irak‟ta beş katı fazla öldürme, daha büyük bir kan gölü var” dedi.

Sızdırılanlar arasında Amerikan ordusu askerlerinin kontrol noktalarında ve operasyonlar sırasında sivilleri öldürdükleriyle ilgili de pek çok belge de yer alıyor. Söz konusu bu sivil ölümlerinin bir çoğu kamuoyuna yansımayan ölümler. 2007 yılı Temmuz ayında meydana gelen bir olayda sivil olan 26 Iraklının bir

Yavrusunu Kaybeden Bir Türkmen Anne helikopterden açılan ateşle öldürüldüğü de faaliyet raporlarına kaydedilmiş.

İşgalci ABD askerleri Irak‟ın Hadisa kasabasında çoluk çocuk 24 sivili soğukkanlı biçimde öldürdüler (Katliam yaptılar). Erbaş Humberto Mendoza “vur” emrini, komutanı çavuş Frank Wuterich‟den aldığını itiraf etti. Hadisa kasabasında 19 Kasım 2005‟te girişilen bir operasyonda erbaş Mendoza: “Bir evin kapısını çaldık, deniz piyadeleri bekliyordu. Çavuş Wuterich, kapıyı açtıklarında ateş açın, dedi. Ateş edip antrede duran bir erkek çocuğunu öldürdüm. Bir başka evde yatak odasının kapısını açtığımda kadın ve çocuklar gördüm. Dışarı çıkıp erbaşı Stephen Tatum‟a, sadece kadın ve çocuklar var, dedim. O da, güzel, öldür onları, dedi. Evin ön cephesine döndüm, arkamdan kapı açıldı ve bir gürültü koptu. Öğleden sonra geri dönünce bir oda dolusu cesetle karşılaştım.”58

Hadisa Katliamından saklanarak yaralı kurtulan 10 yaşındaki İman, yaşadığı dehşeti şöyle anlattı: “Okula gitmek için kalktım. Babam namaz kılıyordu. Dışarıdaki bazı patlama seslerinin ardından askerler evimize girdi. Dedemin ve ninemin odasına bomba attılar. Annemi gözümün önünde katlettiler. Teyzemi kucağındaki bebekle, dayımı ise evden kaçmaya çalışırken vurdular. Bacağımdan yaralandım. Sadece ben ve kardeşim Abdurrahman kurtulduk. Çok korkmuştuk. Kımıldamaktan bile çekindik. Yakınlarım hemen ölmedi. Amerikalı askerler gidince ailemin inleyerek ölmesini seyrettik.”

58Radikal Gazetesi, 1 Eylül 2007, Cumartesi 115

Amerika’nın Irak Fiyaskosu

Eylül 2007‟de İngiliz bağımsız araştırma kuruluşu Opinion Research Business, Irak savaşının toplam zayiatı konusunda yaptığı araştırmada, Iraklı kaybının bir milyonu aştığını duyurdu. Washington Post‟un deneyimli Pentagon muhabiri Thomas E. Ricks, “Fiyasko” adıyla yayımlanan kitabında, ABD açısından işlerin nasıl sarpa sardığını, Irak‟a Özgürlük Operasyonu‟nun Iraklıları nasıl Saddam Hüseyin‟i bile aratacak hale getirdiğini anlatmaktadır. Amerikan yönetiminin savaşı ele alışı ve işgali sürdürme konusundaki beceriksizlikleri üzerine kurgulamaktalar. Orduya yönelik eleştirilerdeyse, özellikle işkence ve kötü muamele skandalları üzerinde durulmaktadır. Irak‟taki Amerika için sıkça “züccaciyeci dükkânındaki fil” benzetmesi yapılmaktadır.

Amerikan yönetimindeki birimler arasındaki ahlaksız çekişmelerin Hollywood senaristlerinin hayal gücünden ibaret olmadığı da görülmektedir. Farklı “şahin” grupların iç çekişmelerinde işinin ehli memurların önü kesilirken faturanın Irak halkına kesilmesi acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Amerikan askerlerinin “spor olsun” diye suçu kanıtlanmamış Iraklı tutukluları yere yığılana kadar dövmeleri ya da çelik beysbol sopalarıyla kemiklerini kırmaları raporlara geçen vahşet sahnelerinden sadece birkaçıdır.

Acı gerçeklerden biri de, kamuoyunun şiddeti ne kadar kanıksadığı: İkinci Felluce Savaşı‟nda (Kasım 2004) bir camiye giren Amerikan deniz piyadesinin yerde yatan yaralı ve silahsız Iraklıyı öldürmesinin video görüntüleri, dünya kamuoyunda pek yankı bulmadığı gibi bugün o korkunç olayı hatırlamamız için hafızamızı zorlamamız gerekmektedir. Bu duygu erozyonunun günümüzdeki yansıması ise artık “küçük zayiatlı” bombalamaların, haber değeri bile taşımamasıdır!

“Irak‟a özgürlük” adı altında başlatılan savaş, Irak halkının tarihine, kültürüne, ulusal kimliğine ve varlığına yönelmiş bir şiddete dönüştü. Ülkede on binlerce masum sivilin katledileceği, bir o kadarının sakat kaldığı, ülkenin mezhep çatışmaları karanlığına teslim gömdüğü felaketin başlangıcı oldu. 20 Mart 2003‟ten bu yana ülkede şiddet ve saldırıların yaşanmadığı gün olmadı. İşgal öncesinde bir arada yaşayan Iraklılar arasındaki mezhep farklılıklarını gün ışığına çıkararak kardeş kavgasının fitilini yakan ABD ve İngiltere oldu. Samarra‟daki Askeriye Türbesi‟ne yapılan provokasyon, mezhep çatışmalarının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Irak’ın Tarihi Yağmalandı

Bağdat daha düşmeden işe koyulan yağmacıların Amerikan askerleri tarafından engellenmediği, hatta yönlendirildiğini gören çok insan vardır. Aralarında Independent‟in ünlü muhabiri Robert Fisk‟in de bulunduğu birçok güvenilir kaynak, yağmacıların, mavi beyaz otobüslerle şehre geldiğine ve ellerindeki haritalarda belirlenen binaları, Amerikan askerlerinin gözleri önünde yağmaladıklarına şahit olmuşlardı. Bu binalardan bazılarının duvarları da bizzat Amerikan tankları tarafından yıkılmıştı. İçinde yüzlerce yıllık elyazmaları bulunan Evkaf Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve sahip olduğu emsalsiz tarihi eserlerle dünyanın en önemli müzelerinden biri olarak gösterilen Irak Ulusal Müzesi de yine bu “otobüslü-haritalı” insanlar tarafından yağmalanıp yakılmıştı. Hangi binaların yağmalanması, hangilerinden uzak durulması gerektiğini gösteren bu haritaların yağmacıların eline nasıl geçtiği, yağmacıların geldikleri otobüsleri nereden buldukları ya da bu otobüslerle birlikte geldikleri insanlarla bu kadar koordineli çalışmaya nasıl karar verdikleri konusundaki birçok soru ise hâlâ cevabını aramaktadır.

116

Müzedeki emsalsiz tarihi eserlerin yağmalanması planlı bir şekilde yapılmıştı: olayın şahidi Robert Fisk, yağmacılardan bazılarının, anahtarlara sahip olduklarını belirtmişti. Bir müze görevlisinin söyledikleri ise bütün bu olup bitene bambaşka bir boyut getirecek türdendi: O, Amerikalı askerlerin yağmacılar gelmeden önce, üç saat boyunca müzede gezindiklerini söyledi. Müzenin bahçesindeki Babil arkeolojik yerleşiminden esinlenerek yapılmış dev giriş kapısının üzerindeki kocaman delik de yine bir Amerikan tankının işidir. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld‟e, tüm dünyada büyük tepki uyandıran bu tarih ve kültür talanının nasıl olup da engellenmediği sorulduğunda alınan yanıt, belki de her şeyi açıklar niteliktedir. Basın toplantısında, bu tarz soruların sorulmasından duyduğu rahatsızlığı gizleme gereği hissetmeyen Rumsfeld, gazetecileri azarlar bir tonda: “Sadece özgür insanların suç işleme özgürlüğü vardır.” şeklinde konuştu.

The Guardian yazarı Seumus Milne: “Irak felaketi sadece hatalar ve planlama eksikliğinden değil, halkın işgale direneceği gerçeğini inkârdan da kaynaklandı.” demektedir. Yazara göre, bugün Iraklıların çoğunluğu, ülkede hüküm süren şiddet ortamını yabancı askerlerin (İşgalcilerin) varlığına bağlamaktadır. Iraklıların 85% (Iraklı Kürtler hariç) bu askerlerin derhal çekilmesini istemekteydi.

Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin eski Başkanı Hans Blix, İngiliz The Guardian gazetesinde işgali ve sonuçlarını şu sözlerle değerlendirmekte: “Irak‟ın işgali, Irak için, Amerika için, Birleşmiş Milletler için, hakikat ve insanlık onuru için bir trajediydi. Savaşın tek kazancı, Saddam Hüseyin gibi katil bir despotun devrilmesi oldu. Saddam Hüseyin iktidarda kalsaydı, kendi halkına zulmeden, ancak dünya için tehdit oluşturmayan, başka bir Kaddafi ya da Castro olacaktı. 10 yıl süren yaptırımlar (ambargo), Irak‟ı zaten dize getirmişti. Savaşın hedefi (Sözde) kitle imha silahlarını yok etmekti. Çünkü başka türlü bu savaşı halka kabul ettirmenin yolu yoktu.”

Irak‟ta 500 ayrı tesisin 700 kez denetlendiğini ve kitle imha silahı bulunamadığını belirten Blix, yazısına şöyle devam etmekte: “Kitle imha silahları mevcut olmadığı için yok edemediler. El Kaide‟yi de ortadan kaldıramadılar. Çünkü El Kaide, Irak‟a işgalden sonra geldi. Üçüncü hedef de Irak‟a demokrasi getirmekti. (Getirilen ise kan, ölüm, gözyaşı ve kargaşa oldu). Irak tüm bölgeye örnek olacaktı. Bu şimdiye kadar başarılamadı. Irak‟a, demokrasiden daha fazla terör getirdi. Savaşın açıkça telaffuz edilmeyen diğer bir hedefi belki de İsrail‟in güvenliğini artırmaktı. Bu da başarılamadı, zira savaş İran‟ı güçlendirdi. Bu trajedinin sorumluluğu, gerçekleri görmezden gelenlerin boynundadır.”

Irak ĠĢgalinin Gerekçesi Petroldü

ABD ve İngiliz işbirliğiyle 20 Mart 2003‟te “Irak‟a Özgürlük Operasyonu” adı altında başlatılan Irak işgali, her geçen gün biraz daha artan bir şiddetle günümüzde de devam etmektedir. Irak‟ta yasaklanmış kitle imha silahları bulunduğu bahanesiyle başlatılan operasyonun/işgalin, aslında Irak petrollerine yönelik olduğu daha işgal başlamadan, gündemdeki yerini almıştı. Hatta bu süre içerisinde işgalin gerçek nedenleri gerek resmi gerekse de gayri resmi ağızlardan birçok kez kaçtı.

İşgal sırasında İngiltere Başbakanı Tony Blair, “Irak‟ın Özgürlüğü Operasyonu‟nun amacının, Irak petrolünün yine Irak halkına geri verilmesi” olduğunu söyleyerek içimize su serpmektedir. Yani Irak petrolünün çok uluslu şirketler aracılığı ile Irak halkına geri verilmesi... Örneğin Shell, Chevron ya da Halliburton. Burada atladığımız bir şey mi var acaba? Acaba Halliburton aslen bir Irak firması olabilir mi? Halliburton‟un eski direktörü olan Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney, acaba gizli bir Iraklı mı?!

117

Amerika ve İngiltere, Irak‟ın işgali ve Petrolü ele geçirilmesi operasyonuna koydukları ad (Kod) Irak‟ı Özgürleştirme Operasyonu‟nun İngilizcesi olan “Operation Iraqi Liberation” sözlerinin baş harflerinin kısaltılmasından meydana gelen “OIL” kelimesinin anlamı petroldür. Zaten amaçları da bu değil miydi? Yoksa mazlum Irak halkını zalim ve diktatör Saddam‟dan kurtarmaya mı geldiler zannettiniz?

Amerikan ordularının başı olan Başkan George W. Bush, açık ve net bir mesaj veriyordu: “Irak Özgürlüğe Kavuşturulacak.” (“Irak Will Be Liberated”) Belki de demek istiyordu ki, Irak‟lı insanların vücutları öldürülse bile, ruhları özgür olacak. Evet bugün Irak‟lı insanların vücutları değil ruhları özgür!!!!

SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM: GĠZLĠ TARĠH: ĠSRAĠL KÜRT ĠLĠġKĠLERĠ

Ġsrail ile Kürtler Arasındaki ĠliĢkiler Sürüyor

İsrail'in toprak anlamında stratejik bir derinliği yok. Bunun için Arap kuşağında, Arapların Araplarla ya da Arap olmayanlarla bir çatışmaya sürüklenmesini istiyor. Böylece kendi üzerindeki yoğunluğu azaltmış olacak. Ayrıca bölgede Irak her zaman İsrail için en büyük tehdit olmuştur. Burada kurulacak bir „Kürt devleti' ile Irak tehdidini ortadan kaldırmak istiyordu. Kürt isyanına ta başından beri stratejik hesap yapan ve bu kartı Irak, Türkiye, İran ve Suriye'ye karşı kullanan ülke İsrail'dir.Bu politikanın bir uzantısı olarak İsrailli yetkililer, I. Dünya Savaşından sonra Ortadoğu‟da yeni devletlerin kurulması sürecinde Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları içinde kalan Kürt nüfus ile ilişkileri sıcak tutmayı bölgesel çıkarlar açısından önemli görmüşlerdir.

Tarihsel süreç, Ortadoğu‟da dış güçlerin hakimiyet kurmak için dini, etnik ve mezhebi farklılıkları tahrik ederek bölge üzerinde etkili olmaya çalıştıklarını göstermektedir.

İsraillilerin uzun vadeli planlarına göre,Irak, etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünecek, kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti kurdurmaktır.

İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın eski üst düzey yetkililerinden Oded Yinon, Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organı Kivunim dergisinde 1982 senesinde yayınlanan “1980'lerde İsrail için Strateji” başlıklı yazısında İsrail‟in bölge politikasının ana hatlarını çizmektedir. Yinon makalesinde Ortadoğu'daki bütün ülkelerin çok zayıf durumda bulunduklarına, çünkü bu ülkelerde kurulan devletlerin, yapay sınırlar içinde bir arada yaşamak istemeyen etnik ve dini cemaatleri toplayarak kurulduklarına değinir. Bu gerçekten hareketle, İsrail'in bir devlet olarak ayakta kalabilmesi için bu manzaraya uygun biçimde bölge devletlerinin (Irak, Türkiye, İran ve Suriye) bölünmesi gerekliliğini ifade eder. Yinon‟a göre Irak, etnik ve mezhebi

Soldan Sağa Mossad BaĢkanı General Meir Amit, Mesud Barzani, Ġsrail Savunma Bakanı MoĢe Dayan, ġemseddin Müfti ve Irak’ın Kuzeyinde Mossad Ġstasyon Ģefi David Kron- Ġsrail 118

temeller üzerinde bölünecektir; kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir Sünni ve güneyde ise Şii devleti kurulacaktır.

ABD, Kanada ve Avusturalya‟da onlarca etnik ve dini mezhep ve cemaat mevcuttur, yani oradan buradan göçmen olarak gelmiş ve yerleşmiş toplama ülkelerdir.Bu etnik ve mezhebi temeller üzerine parçalama projesi neden oralarda uygulanmıyor?Binlerce sene birlikte yaşadığımız ve akraba olduğumuz bu topralarda, bize siz bölünün, birlikte yaşayamazsınız diyorlar. Ne garip değilmi?

İsrailliler, günümüzde de bu konuda hazırladıkları planlara uygun politikalarını uygulamaya devam etmektedirler. Her zaman güçlü bir Irak devletinden çekinen İsrail, Irak‟ı parçaladıktan sonra planı- nın diğer bölümlerini daha kolay uygulamak fırsatını bulacaktır. Ayrıca İsrail, artık Kürtler sayesin- de Türkiye, İran ve Suriye üzerinde yaptığı planlarını kolayca uygulayabilecektir.

Gizli ĠliĢkinin BaĢlaması ve Tarihi Süreç

İsrail Devleti kurulunca Mossad'ın (İsrail İstihbarat Teşkilatı) ilk başkanı olacak olan Reuven Zoslanski (1949-1952) yapacaktı. Zoslanski Filistin'de kurulacak Yahudi Devleti için „Shiloah' (vazifeli) kod adıyla Orta doğuda çeşitli milletler nezdinde zemin hazırlıyordu. İsrailli yazar Hagai Eshed'in One Man Mossad: Reuven Shiloah, Father of Israeli Intelligence (Tek Adamlık Mossad: İsrail İstihbaratının Babası) adlı uzun makalesinde belirttiği gibi, Shiloah, İsrail'in ilk 10 yılı boyunca istihbarat servisinin yapılanmasında olduğu kadar, dış politikanın oluşumunda da büyük pay sahibiydi.

Reuven Shiloah, 1930′lu ve 40′lı yıllarda yaptığı Ortadoğu gezileri sırasında (1931-1934 yılları arasında Irak'ta kalır ve Kürtlerle ilişki kurar) edindiği istihbarat birikimini Mossad'ın liderliğini üstlendiğinde yoğun biçimde kullanmaya başladı. Arap dünyasını iyi tanıyordu ve Yahudi Devleti'nin hayatta kalmak için bu dünyayı nasıl düzenlemesi gerektiğini de biliyordu. İyi bildiği işleri başında da, düşman gibi gözüken komşu ülkelerle gizli ilişkiler kurmak geliyordu. Shiloah tarafından geliştirilen bu "çevreleme stratejisi” Başbakan David Ben Gurion tarafından İsrail'in kuruluşundan bugüne kadar politikasının temel ekseni haline getirilecektir.

İsrailli yazar Benjamin Beit-Hallahmi, The Israeli Connection: Who Israel Arms and Why? (İsrail Bağlantısı: İsrail Kimi Neden Silahlandırıyor?) adlı kitabında Yahudi Devleti'nin bu strateji doğrultusunda, 1950'li yılların sonunda Irak'ın Kuzeyinde gelişen rejim muhalifi Kürt hareketine vermeye başladığı desteği şöyle anlatıyor:

"...Irak'taki Kürt isyancılar her zaman İsrail'in ilgi alanı içerisindeydi. Mossad'ın Kürtlere desteği 1958'de başladı. İsrailli askeri danışmanları, cephaneyi ve silahları kapsayan daha geniş çaptaki yardım ise 1963'de başladı. Ağustos 1965'de İsrailli askeri uzmanlar tarafından Kürt peşmergeler için Irak‟ın Kuzeyindeki dağlarda eğitim kampları oluşturuldu. Haziran 1966'da Başbakan Levi Eshkol Irak Kürtleri ile görüşmeler yaptı. 1967 Savaşı sırasında, Kürtler İsrail'in isteği üzerine Kuzeyden Bağdat yönetimine bir saldırı düzenlediler ve Irak ordusunun diğer Arap ülkelerine yardım etmesini engellediler. Savaş sonrasında ise Kürtlere Mısır ve Suriye birliklerinden ele geçirilen Sovyet yapımı silahlarla yardım edildi. Her ay yaklaşık 500.000 dolarlık bir para yardımı da İsrail tarafından Kürt peşmergelere ulaştırılıyordu. Mesud Barzani ve babası Molla Mustafa Barzani önce Eylül1968'de sonra 1973'de İsrail'i ziyaret etti."

119

Soldan Sağa Mossad BaĢkanı General Meir Amit, Ġsrail BaĢbakanı Levi Eshkol, Mesud Barzani’nin Babası Molla Mustafa Barzani, Mahmud Osman ve ġemseddin Müfti- Ġsrail

Hayfa Üniversitesi Modern Ortadoğu Tarih Bölümü`nden İsrailli Prof. Dr. Amatzia Baram „İsrail ve Irak'taki Kürt Sorunu' isimli kitabında, 1963 yazında İsrail İstihbarat Teşkilatı (Mossad) Başkanı General Meir Amit, İran istihbarat Teşkilatı‟nın (SAVAK) başkanı ile görüşerek, SAVAK yolu ile Kürtlere silah gönderme konusunda anlaşıyor. Kürt İsrail işbirliğine İran da dâhil olur ve İran üzerinden Irak'ın Kuzeyine geçen İsrailli subaylar burada Kürt peşmergeleri eğitmeye başlar.”

Mossad bu dönemde özellikle Kürtlerin Avrupa temsilcisi olan Türkiye Kürt'ü Kamuran Ali Bedirhan ile ciddi işbirliği içine girer. Bedirhan‟ın İsrail devleti kurulduktan sonra Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu işleri bölümüne bir rapor sundu. Raporda; Suriye ve Lübnan‟ın, İsrail‟e karşı etkisiz kalması için buradaki azınlıkların isyana teşvik edilmesinin şart olduğunu ifade edilmiş ve Dürzî-Marunî-Kürtlerin, İsrail‟in doğal müttefiki olduğunu belirtilmiştir. Bu doğrultuda İsrail‟den Kürtlere destek istemiştir.

Siyasi temasları sürdürme çabasında olan İsrail adına dönemin Savunma Bakan Yardımcısı Şimon Peres ile Ali Bedirhan 1964 yılında bir araya gelirler. Yapılan görüşmede Kürt peşmergelerinden bir grubun İsraillilerden askeri eğitim almasına karar verilir ve 1965 sonlarında İsrail eğitim vermek üzere üç subayını Irak‟ın Kuzeyine gönderir.İsrailli eski General Rafael Eitan anılarında 1969 yılında Irak‟ın Kuzeyine giderek ayaklanmayı yakından gördüğünü ve ayaklanmayı daha yaygın savaşa dönüştürme konusunda görüştüğünü aktarmaktadır.

O tarihte Kamuran Ali Bedirhan vasıtasıy- Neçirvan Barzani’nin Babası ve Mesud la Paris'te Celal Talabani ile Şimon Peres Barzani’nin Abisi Ġdris Barzani (Solda), Mossad arasında gizli bir görüşme gerçekleşir. Bu BaĢkanı Zvi Zamir Silah Eğitimi Verirken-Irak’ın görüşmede Celal Talabani, Kürt Kuzeyi 1969 Mossad ArĢivi peşmergelere ağır silah yardımı yapılması için çağrıda bulunur. Bu görüşmenin ardından Celal Talabani'nin eşi Hero Talabani‟nin babası İbra- him Ahmed başkanlığında Ömer Mustafa Debabe ve Seyid Aziz Şemzini'den oluşan bir heyet İran üzerinden İsrail'e giderler. 120

Celal Talabani‟nin kayınpederi İbrahim Ahmed, Mossad başkanı General Meir Amit (1963 - 1968) ile görüşür. Kendisinden bazuka, mühimmat, tüfek, para ve benzeri yardımlar ister. İran, İsrail‟den gönderilen yardımların toprakları üzerinden aktarılmasına izin vermiş, kapılarını açmıştı. Herhalde İsrail ve İran bu yardımları Allah rızası için yapmıyordu. Bu yardımların mutlaka bir bedeli olacaktı.

İsrail açısından Iraklı Kürtlere verilen desteğin iki önemli nedeni olduğu açıktır. Birincisi isyanın sürmesi Irak‟ta istikrarsızlık yaratmakta ve Bağdat hükümetini askeri, siyasi ve ekonomik anlamda yıpratmaktadır. İkincisi Kürtler, Arap topraklarına sızmakta ve bilgi edinmekte zorluk çeken İsrail‟in bölgedeki gözü kulağı olmaktadır. İsrail, kurulan ilişkiler kapsamında Ağustos 1966 yılında Kürt istihbarat örgütünün (PARASTİN) şekillenmesine de yardımcı oldu. Amaç Irak hakkında İsrail için istihbarat toplamaktı. Mossad, Kürt istihbaratçıları yetiştirdi. Parastin‟in başına Mesud Barzani getirildi.

Mesud Barzani, “Barzani II” adlı kitabında: “O zaman bir güvenlik ve istihbarat varlığına ihtiyaç duyuldu. Bu örgütün (PARASTİN) kurulması görevi bana tevdi edildi. İlk başta Şekib Akravi, Mu- hammed Aziz Kadir, Franso Hariri (18 Şubat 2001‟de Erbil‟de öldürüldü), Fahir Mergesori ve di- ğerlerinden yardım alıyordum” demektedir.

İsrail'in Kürt isyancılara giderek artan desteğinin en sembolik göstergelerinden biri Eylül 1968′de Mesud Barzani ve babası Molla Mustafa Barzani'in İsrail'e yaptığı ziyaret olarak gösteriliyor. Barzani kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan'a hediye olarak bir „Kürt Hançeri' ile birlikte Türkmen şehri Kerkük'ün petrol rafinerilerinin nasıl

Celal Talabani'nin Kayınpederi Ġbrahim Ahmed vurulabileceğinin planlarını da vermişti. (Solda) ve Ġsrail Genel Kurmay BaĢkanı Daha sonra Mart 1969′da bu plan Rehavam “Gandhi” Zeevi doğrultusunda yapılan bir operasyonla Mossad ve peşmergeler Kerkük rafinerilerini bombalayarak, çalışamaz hale getirdiler. Bu operasyon CIA raporlarında da yerini alıyor. Barzani'nin ziyaretinden sonra rafineri haritasına karşılık İsrail de „Altı Gün Savaşları' sonucunda elde ettiği savaş ganimeti Sovyet yapısı silahları, Iraklıları öldürmek için, Tahran'daki İsrail askeri ataşesi Yaakov Nimrodi aracılığı ile Kürtlere ulaştırdı. Kendilerine verilen Doğu Blok'u silahlarına önce şaşıran daha sonra çok sevinen Mesud Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani, ayrıca bulduğu İsrail yapımı bombalardan daha çok istemişti. Kendisini silah ve paraya boğan İsrail'in gücüne hayran kalan Barzani, İsraillilere ortak bir seferberlik de önermişti.

121

Soldan Sağa Mahmud Osman, Ġsrail Genel Kurmay BaĢkanı Rehavam “Gandhi” Zeevi, Mesud Barzani’nin Babası Molla Mustafa Barzani, Ġsrail Savunma Bakanı MoĢe Dayan, Mossad BaĢkanı General Meir Amit ve ġemseddin Müfti- Ġsrail

1973‟ten sonra Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA de bu işbirliğine katıldı. CIA ajanları, Irak‟ın Kuzeyine, İran üzerinden peşmergelere gelen askeri malzemenin akışını koordine etmeye başladılar.

İlk başlarda Sovyet yanlısı olan baba Molla Mustafa Barzani, İsrail devletinin kurulmasıyla coğrafyadaki yüzünü yeni devlete döndürdü. Barzani, İsrail ile ilişkilerinin devamında 1973′te İsrail‟e ikinci kez ziyarette bulunuyor. Kürtçe konuşan çocukluk arkadaşı Irak Yahudilerden 1950′den beri İsrail‟de yaşayan David Gabayi‟nin evinde kalıyor. Saklanan bu ziyaretler, 28 Eylül 1980 de İsrail Başbakan‟ı Begin‟in, İsrail‟in Kürtlere para, silah ve eğitim sağladığını ilk kez açıklaması ve 29 ve 30 Eylül tarihli İsrail gazetelerinin Barzani‟nin 1960larda ve 1970li yılların başlarında İsrail‟e birkaç gizli ziyaret gerçekleştirdiğini yazmaları üzerine su yüzüne çıkar. Şubat 2004‟te Radikal Gazetesinden Murat Yetkin‟in sorularını yanıtlayan İsrail Dışişleri Eski Müsteşarı Alon Liel de 1960′larda, 70′lerde Molla Mustafa Barzani‟ye İsrail‟in destek verdiğini söylemektedir.

2 Mayıs 2005‟de Sabah gazetesinde yayınlanan Aslı Aydıntaşbaşın, Şimon Peres‟le Tel-Aviv‟de yaptığı röportaj- da; Şimon Peres‟in Irak konusunda ne Ġsrail Kürt Yahudilerinin Festivalinden bir sahne, düşündüğünü soruyor? “Irak‟ta toprak Ġsrail CumhurbaĢkanı ġimon Peres (Sağda) halay da insanlar da güzel. Ya bölünecek ya çekiyor da konfederasyon oluşturacaklar…” Tüm gruplar güçlü bir federasyona yöneliyor. Ayrıca tarihte ilk kez bir Arap ülkesinin başına bir Arap olmayan biri geçti (Şimon Peres‟in eski dostlarından Kürt Cumhurbaşkanı Celal Talabani). Aslı Aydıntaşbaşın İsrail‟in Irak‟ın Kuzeyinde Kürtler ve bağımsız Kürt devletini desteklediği yolundaki kaygıları gündeme getirdiğinde ise “Bakın biz Kürtleri başları beladayken, Saddam onları öldürürken destekliyorduk. Ama şimdi böyle bir durum yok.

122

Irak‟ta Saddam döneminde başı belada olan tek Kürtler miydi? Türkmenler, Araplar, Hıristiyanla- rın (Asuri ve Keldaniler) başları belada değil miydi?” İsrail‟in bu insani yardımları(!) neden bir tek Kürtlere yapılıyordu? Karşılığında ne isteniyordu?

Tel Aviv Üniversitesi'nden Irak uzmanı, Kürtlerle ilgili iki kitabın ve İsrail ile Kürtler arasındaki ilişkileri anlatan birçok makalenin yazarı Ofra Bengio, İsrail‟in Kürtlerle olan ilişkisinin Kürtlerin yaşadıkları ülkeye göre değiştiğini söylüyor ve İsrail'in meseleye “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı çerçevesinden baktığını Quarterly Dergisi'nin 2014 Yaz sayısındaki makalesinde şöyle anlatıyor:“Ortak düşman, 1968-2003 yılları arasında Irak‟ta hüküm süren Baas Partisi'ydi. Ama aslında Kürtlerle ilişkiler, Baas Partisi'nden önce de kurulmuştu. Bunun altında İsrail‟in 1950‟lerde benimsediği „yakın çevre‟ stratejisi var. Bu stratejiye göre, İsrail yakın çevresinde Arap olmayan bütün unsurlarla ve azınlıklarla iyi ilişkileri içinde olmalıydı.”

Jack Anderson, ABD‟nin en çok okunan köşe yazarlarından biriydi. Pulitzer Ödülü sahibiy- di.Amerika dış politika uzmanı Jack Anderson'un 18 Eylül 1972′de Washington Post gazetesinde yazdığı bir yazısında her ay İsrailli bir yetkili Mesud Barzani'nin babası Molla Mustafa'ya 500 bin dolar vermekteydi, dönemin CIA raporlarına göre Mossad şefi Zvi Zamir, Barzani'yi Irak'ın Kuzeyindeki kampında ziyaret ederek, Bağdat'a karşı yapılan saldırı ve sabotajların dozunun artırılmasını istemişti.

1973'ten sonra Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA‟de bu işbirliğine katıldı. CIA ajanları, Irak'ın Kuzeyine, İran üzerinden peşmergelere gelen askeri malzemenin akışını koordine etmeye başladılar.

Bölgede kendisine bağlı bir Kürt devleti isteyen İsrail'in ilişkileri baba Barzani'den sonra da devam etti. İsrail ile oğul Mesud Barzani arasındaki ilişkiler babası dönemindeki gibi aleni olmaktan çok, farklı konseptler de sürüyor. Bölgede bulunan 24 değişik grubun içinde Barzanilerin etkin konuma gelmesinin en önemli sebebi ABD ve İsrail'in verdiği destek olarak gösteriliyor. Araştırmacı Aytunç Altundal'a göre İsrail'in Irak'ın Kuzeyi ile olan ilişkilerini Kürt Yahudiler sağlıyor (İsrail'de 100-150 bin arasında Kürt Yahudisi yaşamaktadır) . Altundal; "İsrail ile ilişkiyi Barzani'nin yanında bulunan Sami Abdurrahman sağlıyordu (1 Şubat 2004 tarihinde Türkmen şehri Erbil‟de bir intihar saldırısında öldürüldü. Sami Abdurrahman İsrail tarafından özel olarak eğitilip yetiştirilmişti, Irak Hükümetinde bakanlık yaptığı sırada Irak hakkında tüm bilgileri İsrail'e aktarıyordu). Barzanilerin Amerika ile CIA bağlantısı yine İsrail aracılığı ile sağlanıyor” diyor.

Mossad'ın Barzani ile ilişkileri, Londra ve Sidney'de yayınlanan "Israel's Secret Wars – A History of Israel's Intelligence Services” (İsrail'in Gizli Savaşı – İsrail İstihbarat Servislerinin Tarihi) adlı kitapta da sergilenmektedir. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel- Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmıştır. Kitapta Mossad-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve Mossad yazışmalarına dayanılarak açıklanmaktadır. Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği belirtilmektedir.

Bu bilgilerin dışında, 1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafın- dan yapıldığı açıklanmaktadır. Mossad-Barzani ilişkilerinin İsrail'in Tahran'daki askeri ateşesi Yaa- kov Nimrodi aracılığı ile gerçekleştirildiği de bir başka önemli bilgidir. Nimrodi'nin üstlendiği gö-

123

rev de son derece ilginçtir; Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani'nin eline geçmesinde rol oynamıştır.

Kitapta Mossad'dan Kürtlere 500 bin dolar para verildiği, sağlam bilgi kaynaklarına dayanılarak açıklanmaktadır. Bu durumda önemli bir soru gündeme gelmektedir: 70′li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürmekte mi- dir? Kitapta ele alınan bilgilere göre bu so- Ġsrail Subaylarının Irak’ın Kuzeyinde Kürt runun cevabı, "evet” dir: Ian Black ve PeĢmergeleri Eğittikleri Kamplardan Birtanesi Benny Morris'in deyimiyle, Kürtler ile İsrail arasındaki ilişkiler "Ortadoğu'nun en kötü saklanan sırrı”dır. Bütün bunların mâkul açıklaması Amerika ve İsrail'in Ortadoğu'da, başlangıçtan günümüze değin ortaklaşa sürdürdükleri kirli oyun- ları deşifre eden kilometre taşlarında saklıdır.

Mısırlı gazeteci M. Hasaneyn Heykel, “Irak‟ın Kuzeyinde, Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgede İsrailli subayların İsrail ile düzenli bir telsiz bağlantısı içinde olduklarını ve Irak içindeki istihbarat ve sa- botaj faaliyetlerini organize ettiklerini” yazdı.

Ġsrailli Subaylar PeĢmergeleri Eğitiyor

2003 Irak Savaşı öncesinde İsrail‟in Irak Kürtlerine ilgisi daha fazla arttı. Kürt peşmergelerin ABD ve İsrail tarafından askeri eğitimden geçirildiği, bunlara Tel Aviv tarafından silah yardımı yapıldığı herkesin malumuydu. Ancak İsrail kendisinin Irak‟taki tüm faaliyetlerini yalanladı. Savaştan sonra ise İsrail ajanları ve diğer personeli en küçük Irak karakollarına kadar girdi. Kürtlerin güçlendirilmesi çalışmaları tam hız devam etti. 2004‟de Pulitzer ödüllü dünyaca tanınmış-saygın gazeteci Seymour M. Hers‟in The New Yorker‟da yayınlanan makalesi İsrail‟in „Kürt Operasyonu‟ konusunda tüm dünyayı açıkça bilgilendirdi. Buna göre İsrail gizli servisi ve askeri birimleri Irak‟ın Kürt bölgesinde peşmergelere komando ve diğer askeri eğitimleri veriyor, ayrıca Irak dışında İran ve Suriye Kürt bölgelerinde operasyonlar düzenliyordu.

Bu faaliyetlerde Mossad ajanları daha çok işadamı ve bilim adamı kimliklerini kullandılar. Hiçbirinde İsrail pasaportu yoktu. Tamamına yakını mükemmel Arapça ve Kürtçe konuşuyordu ve fiziksel olarak bir Irak‟lıdan ayrılmaları imkansızdı. Bunlara ek olarak diğer İsrail birimlerinden gelenler de benzeri özellikleri taşıyorlardı. Hersh‟in konuştuğu bir CIA ajanına göre İsrail‟ uzun süredir Irak‟ın Kuzeyindeydi ve Amerikan istihbaratçıları bunu uzun süredir biliyordu. İsrail‟e göre Kürtler öncelikle İran‟a ve İran‟ın Irak‟taki uzantılarına karşı kullanılacak. İsrail bu bağlamda sıradan komandoların dışında bir Kürt „Mistaravim‟ oluşturmaya çalışıyor. Son derece hızlı ve etkili bir komando birliği. Bu birlik sadece savaşmayacak, suikastlar düzenlecek, özellikle Şii ve Sünni liderleri ortadan kaldıracak ve istihbarat toplayacaktı. Kısacası Amerikalıların yapamadığını yapacaktı.

Seymour M. Hersh‟in “Emir Komuta Zinciri” adlı kitabında ilginç bilgiler yer almaktadır: “Üst dü- zey bir CIA yetkilisi, kendisiyle bir görüşmemizde, „İsraillilerin Irak‟ın Kuzeyinde faaliyet göster- diklerini kabul etmişti. İsrailliler orada da olmaları gerektiğini düşünüyorlar‟ dedi. İsraillilerin Was- hington‟un onayını isteyip istemediklerini sorduğumda ise aynı yetkili gülerek “İsraillilere ne yap-

124 maları gerektiğini söyleyebilecek birini tanıyor musun? Onlar hep kendi çıkarlarına en uygun düşen şeyi yaparlar” karşılığını verdi. CIA yetkilisi İsrail‟in bölgedeki varlığının Amerikan istihbarat çev- relerinde bilindiğini de ilave etti.”

Eski bir İsrail istihbarat subayı, 2003 yılı sonlarından beri Kürt komando birliklerini, İsrail‟in en gizli komando birimi olan Mistaravim kadar etkin bir güçte eğittiklerini açıklamış ve sonra da şunu eklemişti: “Bakın, İsrail Saddam‟a karşı bir denge unsuru olarak Kürtleri hep desteklemişti. (http://www.youtube.com/watch?v=XTt84I3bxF4, Israel Training Iraqi Kurds-israil Irak Kürtlerini eğitiyor, youtube sitesinde video görüntüsü ), BBC televizyonu tarafından yayınlanan belgeselde İsrailli komandolar ve Mossad ajanlarının Irak‟ın Kuzeyinde cirit attığının kanıtı adeta . Peşmergelere gizlice askeri eğitim veren İsrailli askerlerin arkasına dizilmiş peşmergeler marş söylemekteler. Videodaki görüntüler İsrail‟in Irak‟ın Kuzeyinde faaliyet gösterdiklerinin bir ispatı. PKK‟yi Türkiye‟ye karşı silahlandıran, eğiten, barındıran ve lojistik destek verenler kimlerdir sizce?

Mossad Irak’ta Cirit Atıyor

İsrail‟de yayınlanan Yedioth Ahronot Gazetesi ise, bazı İsrail şirketlerinin Irak‟ın Kuzeyindeki bölgesel yönetimle anlaşmalı olarak, Kürt güvenlik güçlerini (peşmergeleri) gizlice eğittiklerini, onları milyonlarca dolarlık malzeme ile donattıklarını ve ayrıca Erbil´deki bir havaalanı inşaatına da gizli katkı sağladıklarını bildirdi. Mossad Başkanlığına Meir Dagan‟ın atanmasıyla birlikte; Bağdat, Nasiriye, Kerkük ve Basra‟da da şubeler açıldığı ve Irak genelinde aktif istihbari operasyonlar yürütülmeye başlandığı belirtiliyor. Mossad bu arada, Kerkük‟te, en büyük casusluk ve dinleme istasyonunu kurdu (Mossad Kerkük‟ün Arafa semtinde ve Bağdat yolunda “Kadınları Kalkındırma” ve “Demokrasiyi Yerleştirme” gibi kurumlar açtığını bölge istihbarat birimleri tarafından bilinmektedir). Beytülmukaddes‟te yayınlanan El-Menar Gazetesi, Mossad‟ın, Irak ile İran sınır bölgelerinde çok sayıda casusluk ve dinleme istasyonu kurduğuna dikkat çekiyor.

Mossad ajanları Bağdat‟ın çeşitli ve hassas bölgelerinde yüksek fiyatlar ile birçok mülk ve arazi satın aldılar. Irak‟a sızma eylemi, sadece arazi ve mülk satın almak veya gizli ekonomik ve ticari şirketler kurmakla sınırlı değil. Mossad ajanları, Irak ekonomik yapısını da yönlendirme, ekonomik politikalarını sevk ve idare etme mekanizmalarını da oluşturdu. Irak‟ta yayınlanan El-Şule Gazetesi‟nin haberine göre, Irak‟a giriş yapan Yahudiler, Iraklı Ġsrail Basın Organları Yedioth ailelere tahsis edilen gıda karnelerini satın almak için Ahronot, Maarif ve Haaretz Gibi 60 milyon dolar tutarında bir teklifte bulundular. Gazetelerin Yayınladığı Ġsrail Askeri İsrailli şirketlerin Irak‟taki faaliyetlerinin artması ve Uzmanlarının Kürt PeĢmergelerini Irak halkının bu sızma girişimlerine tepki göstermesi Eğittiğini Belgeleyen Görüntü ve sonucu, Yedioth Ahronot Gazetesi hedef saptırmak Heberleri amacıyla, ABD‟nin isteği üzerine alt yapı işleri uzmanı 8 İsrailli‟nin Irak‟ta görevlendirildiğini belirtti. İsrailli

125 tüccar ve iş adamlarının Irak‟taki faaliyetlerini kolaylaştırmak amacıyla Yahudi turistler veya göçmenlere yeni kimlikler hazırlıyor. İsrail‟in Irak‟ta rant elde etmek ve vurgun yapabilmek için kullandığı diğer bir ekonomik ve ticari yöntem ise, tüketim tarihi sona ermiş, ikinci el eşya ve malzemeleri Irak pazarına sevk etmektir.

2005'in Aralık ayında ise konuyu bu kez İtalyan La Stampa gazetesi gündeme taşıdı. La Stampa'ya göre İsrailli onlarca asker „tarım uzmanı' ve „mühendis' kimliği altında Iraklı Kürtleri eğitiyordu.

Gazeteye göre İsrailliler bölgeye Türkiye üzerinden geçiş yaptılar. Geçişin ardından „Z Bölgesi' olarak kodlanmış gizli bir yere konuşlanan İsrailliler burada Kürtlere ağır askeri eğitim vermeye başladılar. Analizini İsrail'in Yediot Ahronot gazetesine dayandıran La Stampa'ya göre Kürtler ile ilk temasları sağlayan da Mossad'ın eski başkanı Dany Yaton'du (1996-1998). İlk temasların ardın- dan bağlantı İsrailli işadamı Şlomi Michaels tarafından sürdürüldü. Yatom'un kurduğu Magalcom şirketi yakın bir zamana kadar Kürtlere „stratejik danışmanlık' yaptı. Yatom tüm bu iddiaları reddet- ti. Ancak eldeki belgeler bu yalanları boşa çıkarıyor. Bu arada İsrailli askerlerin bölgedeki varlığını İsrail gazetesi Yediot Ahronot da görüntüledi. Erbil yakınlarındaki Erbil Havaalanı'ndaki görüntüler İsraillilerin bu bölgedeki varlığını kanıtla- yan önemli bir kanıt oldu. Mossad‟ın, Irak‟taki operasyonlarının en önemli hedeflerinden biri de, ülkenin bil- gin, alîm, düşünür, yazar, araştırmacı ve stratejist gibi seçkin ve eğitimli insanlarını bir şekilde devre dışı bırakmaktır. Irak Üniversiteleri Öğretim Üyeleri Derne- ği‟nin yayınladığı bir rapora göre, Irak‟ın işgal edildiği tarihten beri yüzlerce Iraklı Ġsrail Subayı Kürt peĢmergelerini eğitirken- öğretim üyesi-bilgin ve aydın öldürüldü. Irak’ın Kuzeyi Mossad‟ın listesinde 800 kişinin daha bu- lunduğu öne sürülüyor. Saldırılardan kur- tulmak amacıyla ülkeyi terk eden Iraklı bilgin-öğretim üyesi ve araştırmacı sayısı ise onbinleri aştı.

Özel jeopolitik konumu ve ülkenin Ortadoğu‟daki güç ve kriz kaynaklarına yakınlığından dolayı Irak, daima İsrail ile Amerika‟nın dikkatini çekmiştir. Elbette İsrail, Iraklı Kürtlerle ve partilerle çok gizli bir ilişki kurmuştur. Bu nedenle, İsrail‟in Irak‟taki örtülü varlığı ile yakından ilgilenen bölge ülkeleri, 1948 yılında, önce Filistin‟de görülen yayılmacı politikanın benzerinin, şimdi Irak‟ta uygulanıyor.

28 Eylül 1980 de İsrail Başbakan'ı Menahem Begin'in, İsrail'in Kürtlere para, silah ve eğitim sağladığını ilk kez açıklaması ve 29 ve 30 Eylül tarihli İsrail gazetelerinin Barzani'nin 1960larda ve 1970li yılların başlarında İsrail'e birkaç gizli ziyaret gerçekleştirdiğini yazmaları üzerine su yüzüne çıkar

"1960'ların ortasından beri İran, İsrail'in Kürt isyancılara yardımına destek çıktı. İsrail, bu gruplara finansal ve maddi destek sağladı; Irak‟n Kuzeyinde ve İran'daki mevzilerde Kürt aşiret üyelerinin eğitilmesi için askerî ve istihbarat alanında uzman danışmanlar gönderdi. İsrail'de Kürtler eğitildi. Bu desteğin mümkün olmasını sağlayan ise, İran'ın yardımıydı. Bu yardım

126 olmasaydı Tel Aviv'in Kürtlere yardıma devam etmesine pek ihtimal bulunmuyordu." ABD Savunma İstihbarat Ajansı, Mayıs 1975

"İsrailliler, Irak'ta düşmanlıkların yeniden başlaması içinyoğun çaba içerisindeydilerveKürtlere uçaksavarvehafif silah sağlama sözü verdiler. İdris Barzani ise, zırhlı araçvezırhlı personel taşıyıcı şeklinde bir yardım talep etti. İsrailliler, aynı zamanda bu tür ekipmanı sağlamaya da söz verdiler."ABD İstihbarat Bilgilendirme Telgrafı, Mart 1970

TRT‟nin Arapça yayın yapan kanalın koordinatörü Sefer Turan ve gazeteci Hüsnü Mahalli‟nin Bağdat‟ta Celal Talabani ile yaptıkları röportaj 21 Ekim 2010 tarihinde Yeni Şafak Gazetesinde yayımlandı.

Soru: Bazı uluslararası medya kuruluşlarının çokça gündeme getirdiği bir konu var. Bu da Mesud Barzani’nin Abisi Ġdris Barzani (Solda) ve İsrail‟in Irak‟taki varlığı. Sizden Mossad Ġstasyon Ģefi General Aliayzar Jeffrey(Sağda)- direkt olarak İsrail‟le ilişkilerinizi Irak’ın Kuzeyi sormak istiyoruz. İsrail‟in Irak‟taki varlığı doğru mu?

İsrail‟in Irak‟ta resmi bir varlığı yok. Hem Irak‟ın Kuzeyinde, hem Orta Irak‟ta, hem Güney Irak‟ta… Tabi bazı batı ülkelerinin gönderdiği Yahudi temsilciler olabilir. Yahut İsrail‟le ilişkileri olan kimseler olabilir. Bunu yalanlayamam. Çünkü biz insanlara yani buraya şirketler ya da başka kurumlar adına gelenlere bu tür sorular sormuyoruz. Ancak İsrailliler olarak ne Irak‟ın Kuzeyinde ne de diğer bölgelerde İsrail yok. Irak‟ın İsrail‟le herhangi bir ilişkisi yok. Bu nedenle bu propagandalar Arap ulusalcılarının söylemleri. Yeni Irak‟a karşı olanların propagandaları, başka bir şey değil.

Akşam gazetesinin Suriye asıllı Ortadoğu Uzmanı Hüsnü Mahalli‟nin Mesud Barzani ile Aralık 2005‟de yaptığı röportajda; Irak Devleti’nin Ġsrail ile Diplomatik ĠliĢkisi Yok, Ama Irak’ın Kürt CumhurbaĢkanı Celal Talabani, Soru: Sayın başkan, şu İsrail ile Ġsrail Savunma Bakanı Ehud Barak Ġle GörüĢme işbirliğinize gelelim… Geçenlerde Yapıyor yine İsrail basını bazı İsrailli subayların peşmergeleri eğittiğini yazdı…

Barzani: Bakın tüm bunlar saçma, kışkırtıcı, kasıtlı ve gerçekle ilgisi olmayan rezil iddialardır. Peşmergelerin İsrail generallerin eğitimine ihtiyacı yoktur. Peşmergeler kendileri başkalarını eğitecek düzeydedir. Ancak İsrail ile ilişkilerin 127 de bir suç olduğunu sanmıyorum. Unutmamak gerekir ki, biz Irak‟ın bir parçasıyız. Eğer Irak hükümeti İsrail‟i tanır ve diplomatik ilişki kurarsa (ki Irak hükümeti İsrail‟i tanımıyor) biz de o zaman İsrail konsolosluğunu Erbil‟de açarız ve ilgilenen herkesi davet ederiz.

23 Mart 2007‟de Londra‟da yayınlanan el-Hayat gazetesinden Gassan Şerbel‟in Mesud Barzani ile yaptığı söyleyişte;

Soru: İsraillilerin Irak‟ın kuzeyine sızdığına dair konuşmalar var. Güvenlik ve ekonomi açısından… İsrail‟in bölgedeki azınlıklar konusu üzerinde çalıştığı söyleniyor.

Barzani: Biz Irak devletinin bir parçasıyız. Anayasal olarak herhangi bir devletle ilişkiler kurma hakkımız yok. Eğer İsrail‟in Bağdat‟ta büyükelçiliği açılırsa Erbil‟de de bir konsolosluğu açılır. Bununla birlikte İsrail‟le ilişki içerisinde olmanın bir suç olduğunu düşünmüyorum. Ancak Irak anayasasına da karşı çıkmayacağım.

-İşte Türkiye‟nin yıllarca terör örgütü PKK konusunda medet umduğu Mesud Barzani ve “fırıldak” Celal Talabani‟nin yalanlarını görüyorsunuz! İsrail‟in Irak‟ta resmi bir varlığı yok! Gün aydın Türkiye. Kürtlerin İsrail ile ilişkileri tüm hızıyla devam ediyor.

2003‟te Irak‟ın, ABD tarafından Ġsrail Askerleri Kürt peĢmergelerini eğitirken Irak’ın işgaliyle ilişkiler gün yüzüne çıkmaya Kuzeyi başlamış ve İsrail‟in, Irak‟ın Kuzeyinde askeri eğitim faaliyetleri videolar, araştırma yazıları ile belgelenmiştir.

Irak’ın Kuzeyinde Görev Yapan Mossad BaĢkanları

Hemen hemen tüm Mossad başkan ve yardımcıları Irak‟ın Kuzeyinde görev yapmış ve Kürtlerle yakın ilişkide bulunmuştur. Irak‟ın Kuzeyinde görev yapan Mossad başkan ve yardımcıları: Reuven Shiloah (1949-1962), Meir Amit (1963-1968), Zvi Zamir (1968-1974). Zvi Zamir‟den boşalan Mossad Başkanlığı‟na Yitzhak Hofi (1974-1982) atanmıştır. Yitzhak Hofi‟nin yardımcılığına ise David Kimche atanır (1976-1980). İkisi de daha önce Irak‟ın Kuzeyinde görev yapmışlardı. Bir süre sonra Mossad‟ın Başkan Yardımcılığına David Kimche‟nin yerine, Nahum Admoni getirilir (1980- 1982). Nahum Admoni (1982 – 1989) seneleri arasında Mossad Başkanlığı koltuğuna oturacaktır. Nahum Admoni da Irak‟ın Kuzeyinde görevli olarak bulunmuştur. Nahum Admoni‟nin yardımcılığına getirilen Menahem „Nahik‟ Navot (1984-1986 ) Irak‟ın Kuzeyinde görev yapanlar arasındadır. Nahum Admoni‟nin yerine Mossad koltuğuna 1989 – 1996 yılları arası Shabtai Shavit oturacaktır. O da Irak‟ın Kuzeyinde görev almıştır. 1998–2002 yılları arasında Mossad Başkanlığını yapan Efraim Halevy‟de Irak‟ın Kuzeyinde görevlendirilenlerden biridir. Her halde Irak Kürtlerine insani yardım götürmek için gitmişlerdir!!!! Bu ünlü isimlerin Irak‟ın Kuzeyinde peş peşe görevlen- dirilmeleri, bölgenin İsrail için ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu göstermiyor mu? Bölge- nin önemi İsrailliler için her geçen gün daha da arttı. Kutsal topraklara duyulan sevgi ve enerji kay- naklarına gösterilen ilgi, İsrail‟i Irak‟ın kuzeyi ve Kürtlerin sevdalısı haline getirdi. 128

Kürtlerin Ġlan EdilmemiĢ Genel Kurmay BaĢkanı

Irak‟ın Kuzeyinde görev yapan Kürtlerin ilan edilmemiş genelkurmay başkanı Mossad ajanı Sagi Chori, İsrail ordusunda paraşütçü olarak görev aldıktan sonra Mossad'ın 1966 tarihinde peşmergeleri eğitmek amacı ile gönderdiği Mossad BaĢkanı General Meir Amit Molla Mustafa Barzani askeri danışmanların en önde Ġle Birlikte-Irak’ın Kuzeyi gelenidir. Irak'ın Kuzeyine, İsrail'den hareket eden uçak ile, o zamanlar İran Şah'ı ve İsrail arasındaki yakın ilişkiden faydalanarak İran'a gelmiş ve sonra kara yolu ile İran'dan Irak sınırını geçerek ulaşmıştır. Sagi Chori, Kürtlerin Mossad‟la ilişkileri hakkında bakın neler anlatıyor:

“İsrail, Iraklı Kürtlere ilk desteği 1966 yılında vermeye başladı. O dönem Mossad adına çalışıyordum. Beni Kürt peşmergelere eğitim vermem için Irak‟ın Kuzeyine gönderdiler. Bölgeye yalnız gittim. Orada Barzani‟nin ofisinde Hacı Umran‟da, David Kron (Irak Kuzeyinin Mossad istasyon şefi) ve ismini hatırlamadığım bir Mossad ajanı ile buluştum. Burada Molla Mustafa, oğulları İdris ve Mesud Barzani‟nin konuğu olarak kaldım. Kürtçe ve Arapça bilmediğim için bir tercüman vasıtasıyla konuştuk. Bu ziyaretin ardından Tahran‟a geçtim. Burada da Kürt peşmergelere eğitim verdim. Sonra Şah istemedi ve söz konusu peşmergeleri İsrail‟e götürüp orada eğittik. Verdiğimiz eğitim, “az kişiyle büyük güçlere karşı savaş” eğitimiydi.

Daha sonra tekrar Irak‟a geçtim. Kürt peşmergelerle birlikte verdiğimiz eğitim çerçevesinde Irak‟ta savaşmaya başladık. Barzani ile her gün görüşüyorduk. Verdiğim teknikler sayesinde büyük ordulara karşı az kişiyle nasıl başarılı olabileceklerini öğrendiler. İsrail‟e

Kürtlerin Ġlan EdilmemiĢ Genelkurmay BaĢkanı Mossad geri döndüm. Döndükten sonra Subayı Kürt Kıyafeti ile Chori Sagi (Sağda) ve Mesud Barzani‟nin el yazısı ile bana Barzani’nin Babası Molla Mustafa Barzani-Irak’ın mektup gönderdiğini görünce çok Kuzeyi sevindim.”

Mossad Generali: Aliayzar Jeffrey (Eliezer (Geizi) Tsafrir) Babası Irak‟ın kuzeyinden İsrail'e göç eden Kürt kökenli Yahudi'dir. Annesi ise Tunus'tan İsrail'e göç eden bir Yahudi'dir. Aliayzar Jeffrey Kürtçe bilmektedir ve Mossad' da kendisine kod adı olarak Geizi denilmektedir. "I am a Kurd" isimli ve Barzani'nin bölgede çevirdiği entrikaları

129 kahramanlık olarak betimlediği bir de kitabı yayınlanmıştır. Bu kitabın Kürtçe'ye çevrilerek Irak'ta Barzani kontrolündeki yerlerde yayınlanması planlanmaktadır.

Mossad‟ın Irak Kuzeyinin eski istasyon şefi generalAliayzar Jeffrey‟iKürt-İsrail ilişkileri üzerine İsrail ile Irak Kürtleri arasında tarihsel bağlar olduğu inkar edilmeyecek gerçeklerdendir. Özellikle 1970'li yıllarda Molla Mustafa Barzani ile sıcak ilişkiler yaşandığı ve İsrail Gizli servisi Mossad tarafından Irak ordusuna karşı kullanılmak üzere silah yardımında bulunulduğu artık sır olmaktan çıkmış durumdadır. Bir dönem Molla Mustafa Barzani ile yakın ilişkisi ile bilinen, Barzani‟ye silah götüren ve peşmergelere eğitim veren generalJeffrey, Mossad‟ın Lübnan ve Irak Kürtleri büro şefliğini de yaptı.

Odatv‟den Barış Terkoğlu‟nun Mossad‟ın eski istasyon şefi generalAliayzar Jeffreyile yaptığı ropörtajda;

Sayın Jeffrey, siz uzun yıllar Mossad‟da görev yaptınız. Mossad'ın KDP ve onun baş- kanı Molla Mustafa Barzani ile ilişkisi nasıl başladı?

Mossad ile Irak'taki Kürtler Sağdan 1. General Aliayzar Jeffrey Mossad Ġstasyon Ģefi arasındaki ilişki 1965 yılında iken-Irak’ın Kuzeyi başladı. İlk temas Irak Kürtle- rinin İsrail'in Avrupa‟daki bir elçiliğine müracaatı ile yaşandı. Asıl ilişki ise Kamuran Ali Bedirhan aracılığı ile kuruldu. Be- dirhan Paris'te Kürtçe Profesörü idi. Kendisi Molla Mustafa Barzani adına İsrail‟le ilişki kurmak için müracaat etti. İsrail'de dönemin başbakanı Ben Gurion kendisine olumlu cevap verilmesini is- tedi ve bu görevi Mossad'a yönlendirdi.

Mossad, Irak Kuzeyin'de gerçekleşen operasyonlara nasıl destek verdi? (Eğitim, lojistik, saldırı vb. gibi)

Ne Mossad ne de herhangi bir İsrailli Kürtlerin savaşına iştirak etmedi (Bu söze kim inanır? Sadece saflar). Kendilerine danışmanlık yaptık ve kendilerini eğittik. Manga'dan tabur yönetimi kurslarına kadar kurslar verdik. Onlara Araplar‟la yaptığımız savaşlardan elde ettiğimiz topları verdik. Karadan karaya atılan toplar ile uçaksavar toplarına kadar toplar verdik ( tabi ki Iraklıları öldürmek için!). Bunların dışında Irak‟ın Kuzeyinde birkaç yıl boyunca Sahra Hastanesi bulundurduk. Bu hastane İsrail Savunma Kuvvetleri doktor ve hastabakıcılarının emekleriyle ayakta tutuldu.

Siz Mustafa Barzani ile nasıl tanıştınız? Barzani, İsrail'e ve onun politikalarına nasıl bakıyordu?

Molla Mustafa Barzani ile birçok kez karşılaştım. Orada bulunduğum bir sene boyunca neredeyse haftada iki kez buluştum kendisiyle. İsrail'e ve İsrail‟in yardımlarına karşı büyük takdiri vardı. Irak bunalımı karşısında hiçbir ülkenin yardımlarına koşmadığı bir zamanda bizim yardım etmiş olmamızı takdir ediyordu. O da bizim Filistinliler karşısındaki konumumuza tavır koymuyordu. Mossad'ın Irak‟ın Kuzeyinde çekirdek bir biriminin olduğu yaklaşık 10 yıl boyunca diyebiliriz ki

130

İsrail ve Kürtler arasında bir sevgi romanı oluştu. Fiili bir ilişki olsun veya olmasın bu sevgi hep mevcuttu.

Mustafa Barzani, İsrail'e sadece pragmatik nedenlerle mi yakın davranıyordu? Yoksa İsrail-KDP ilişkileri stratejik mi? Aynı değerlendirmeyi İsrail'in Kürtlere bakışı için yapar mısınız?

O yıllardaki jeopolitik sisteme göre, (hatta kısmen de bugün bile) özellikle İslam dünyasının büyük bir kısmının İsrail düşmanı olduğu bir ortamda, bizimle iyi ilişkileri korumaya hazır olan herkesle bu ilişkileri iyi tutmak bizim de görevimizdi. Hatta stratejik olarak şarttı. Bu ülkelerin başında da Türkiye ve İran gelmekteydi. Irak'ta Kürtler, Lübnan'da ise Hıristiyanlar ve daha başkaları da...

Irak'ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti İsrail'in çıkarına mı? Siz yıllardır Mossad'la ilişkili olan bir isim olarak İsrail'in bu konudaki politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Irak'taki Kürtlerin ki onlarla uzun ve iyi ilişkilerimiz olmuştu. Şayet Kürt halkının tamamından bahsedecek olursak; Türkiye, Irak, Suriye ve İran'da“azınlık” olarak yaşamakta olan onlarca milyon insandan söz ederken, bölgedeki bütün milletler için neyin iyi olması gerektiğini söylüyorsak onlar için de aynısını söyleyebilmeliyiz.

Barzani ve Mossad Bağlantısı

7 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet Gazetesi‟nde Uğur Mumcu, Mossad-Barzani bağlantısını şöyle anlatmaktadır: " Ortadoğu‟nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir.

MOSSAD, İsrail‟in gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?

Barzani‟nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi.

Kimse bu ilişkiye, “Hayır olmadı” diyemiyor.

CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da

MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.

MOSSAD‟ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney‟de yayınlanan “Israel‟s Secret Wars-A History of Israel‟s Intelligence Services” adlı kitapta sergileniyor.

Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington‟daki Brooking Enstitüsü„nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış.

Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.

Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

* * *

131

Barzani‟nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dışişleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.

Kitapta, MOSSAD‟dan Kürtler‟e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sh.328)

70‟li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?

Kitaba göre sürüyor.

“Körfez Savaşı” sırasında Irak‟ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv‟e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sh.521)

Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.

MOSSAD, Barzani‟ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor.

Kitapta, Mesud Barzani‟nin İsrail‟e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor.

Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha da sürecek...

Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...

İlgi belli...

İlişki de belli...

Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD‟ın Kürtler arasında?

Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”

Tarih boyunca İngiltere, ABD, İran, SSCB, Suriye ve İsrail Kürtleri kullanmışlar ve işleri bittikten sonra kendi kaderleriyle baş başa bırakmışlardır, ama Kürtler tarihten ders alamamışlardır.

Lee F. Dinsmore, ABD‟li diplomat:"Kürtler, kendileriyle ilgilenmemizin, onların hedefleriyle de ilgilendiğimiz anlamına geldiğini sanıyorlardı."

Yazımızda vatanını, ülkesini, devletini, bayrağnı, toprağını seven Kürtleri tenzih ediyoruz.

132

KAYNAKLAR

Aburish, Said K. Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Sadam Hüseyin : İntikamın Politikası, Blooms bury, London, 2001.

Açıkgöz, Özkan. “Irak’ın Etnik Sosyal Yapısı ve Büyük Ortadoğu Projesi”, Büyük OrtadoğuProjesi Yeni Olu- şumlar ve Değişen Dengeler, (Ed.) Atilla Sandıklı, Kenan Dağcı, TASAM Yayınları, İtanbul 2006.

Arı, Tayyar; Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa Yayınları, İstabul 2004.

Avar, Banu. Böl ve Yut, Remzi Kitabevi, 5.Basım, İstanbul, Mart 2009.

Bademci, Ali. Irak'ta Türkmen Dramı,Togan Yayınları, İstanbul, 2014.

Batatu, Hanna. The Old Social Classes and the Revolutionary Movements of Iraq: a Study of Iraq’s Old Lan- ded and Commercial Classes and of its Communists, Ba’thists and Free Officers, Princeton University Pres, Princeton, N. J. 1978.

Beit – Hallahmi, Benjamin. The Israeli Connection: Who Israel arms and why. Newyork: Pantheon Books, 1987

Black lan, Benny Morris. Israel’s Secret Wars: A History Of Israel’s Intelligence Services. Newyork. Grove Weidenfeld, 1991.

Barzani, Mesud. Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi I,2. İstanbul Doz Yayınları, 2005

Çetinoğlu, Oğuz. Irak Türkleri, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul, 2012.

Çetinoğlu, Oğuz. Türkmenname, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul, 2013.

Dan Raviv, Yossi Melman. Every Spy a Prince: The Compelete Story Of Israel’s Intelligence Community. Boston: Houghton Mifflin Company, 1991.

Demirci, Nefi. Musul'un Siyasi Tarihi, IQ Kültür sanat Yayıncılık, İstanbul 2009.

Demirci, Nefi. Sönmeyen Ateş Dinmeyen Hasret Kerkük, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Yayınları, İstan- bul, 2006

Dursun, İsmail. İsrail/ABD Ve ingiliz Üçgeninde Kürt Tezgahı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2006.

Edmonds, C.J., Kürtler, Türkler ve Araplar, Avesta Yayınları, İstanbul, 2003.

El-Bğdadi, El-Munşi', Rihlet El-Munşi' El-Bağdadi, Çev. Abbas el-Azzavî, Tab' Şeriket El-ticare ve'l-tiba'a El- mahdude, Bağda,t 1948.

Guthrie, William. A General History of the World, New York, 1937.

Hersh, Seymour H. Emir Komuta zinciri, 11 Eylül’den Ebu Gureyb’e Uzanan Yol, Agora Yayınları, İstanbul, 2005.

Hürmüzlü, Erşat. Irak’ta Türkmen Gerçeği, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005.

Kerküklü, Ali. İstihbarat Oyunları Petrol ve Kerkük, IQ Kültür sanat Yayıncılık, İstanbul 2008.

Kerküklü, Ali. Irak’a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2010.

Kerküklü, Ali. Oyun İçinde Oyun Kerkük, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006.

Khadduri, Majid. Independent Iraq 1932–1958, Oxford University Pres, London 1960.

133

Khadduri, Majid. Republican Iraq, Oxford University Pres, London 1969.

Kutschera, Chris. Kürt Ulusal Hareketi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2001.

Küzeci, Şemsettin. Kerkük Soykırımları, TEKNOED Yayınları, Ankara, 2004.

Longrigg, Stephen Hemsley. 1900 – 1950 Arası Yeni Irak, Tercüme ve Yorum, Selim Taha el- Tikriti, el-Fecir Yayınları, Bağdat, 1988.

Mansfield, Peter. The Otoman Empire and its Successors, New York 1973.

Marufoğlu, Sinan, “Irak Türkleri”, TÜRKLER, Editörler: Hasan Celal Güzel, Prof.Dr.Kemal Çiçek, Prof.Dr. Salim Koca, 20, 603-610,Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002.

Marr, Phebe. The Modern History of Iraq, Westview Pres, Boulder Colorado 1985.

Mengü, Cüneyt. ABD- Türkiye- Irak Üçgeninde Türkmen Meselesi, Yalın Yancılık, İstanbul, 2012.

Mengü, Cüneyt. Osmanlı Arşivi Belgelerinde Kültür Merkezi Kerkük, Yalın Yancılık, İstanbul, 2012.

McDowal, David. Modern Kürt Tarihi, Doruk, İstanbul, 2004.

Minorsky, Vladimir F. Musul Sorunu, Çeviri : Salim Şahin, Kürt Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul, 1998.

Nakdimon, Shkomo. Irak’ta ve Civar Ülkelerde MOSSAD, İsrail ve Kürtlerin Umutsuz Umudu, DAR EL-JALE- EL (Dar el Celil) Yayınevi, Umman, 1997.

Nakip, Mahir. Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007.

Na’ne, Hamide. Tarık Aziz.. Bir Kişi ve Bir Dava, Beyrut, 2000.

O’Donelly, Kristina. The Horseman, Roze Intl, Publishing House, USA, 2003

Ortaylı, İlber. Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006.

Özkan, Tuncay. CIA Kürtleri, Kürt Devleti’nin Gizli Tarihi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004.

Özkaya, Ömer. Amerikan İstihbarat Belgeleriyle Kürtler, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2013.

Öznur, Hakkı. Çahşların savaşı, Altınküre Yayınları, Ankara, 2003.

Randal, Jonathan C. Bunca Bilgiden sonra Ne Bağışlanması? Avesta Yayınları, İstanbul, 2001.

Suphi Saatçi, Kerkük Evleri, Klasik Yayınları, İstanbul, 2003.

Saatçi, Suphi. Tarihten Günümüze Irak Türkleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2003.

Samancı, Aziz Kadir. Irak Türklerinin Siyasi Tarihi, DarASAQI Yayınları, Beyrut (Lübnan), 1999

Sami, Şemseddin. Kâmusu’l-Âlâm, C. I-VI, Mihran Matbaası, İstanbul, 1889-1898.

Terzibaşı, Ata. Kerkük Matbuat Tarihi, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005.

Thomas E.Ricks, Fiyasko “Irak İşgalinin Gerçek Kronolojisi…”, Doğan Kitap, İstanbul, 2008.

Thomas, Gordon. Gideon’un Casusları, Mossad Gizli Tarihi. Koridor yayınları, İstanbul, 2005.

Yahya, Harun. İsrail’in Kürt Kartı, Araştırma Yayınları, İstanbul, 2002.

Yavi, Ersal. Kürdistan Ütopyası. 1. ve 2. Dosya, Yazıcı Yayınevi, İzmir, 2006 134

MAKALE VE ARAġTIRMALAR

Arslan, Esat.“NATO Zirvesine Doğru Irak‟ın Yeniden Yapılandırılması”, 2023 Dergisi, S.38 (15 Haziran 2004).

Aymalı,Ömer. “Dünden bugüne Irak Türkmenleri”, Dünya Bülteni, 18 Haziran 2014

Baram,Amatzia. “İsrail ile Irak‟ta Kürt Sorunu.”Avrasya Dosyası Dergisi, Cilt I, Sayı 4, İlkbahar 1996.

Demirci, Nefi. “Belgelerle Kerkük‟ün Kimliği”, Orkun Dergisi, Sayı:80, Ekim 2004.

Ergin, Fatih. “Türkmenler Sizi İyi Bilir!”, 22 Haziran 2014. Eroğlu, Cengiz. “Irak‟ta Türkmen Var Mı?”, Global Strateji, S.1 (İlkbahar, 2005), Ankara, 2005.

Feyzioğlu, Metin. “Ey hamaset sen nelere kadirsin”, Odatv.com, 13.07.2014.

Hasan, Mazin. “Irak‟ın Gizlenen Gerçeği: Türkmenler”, Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi Ya- yınları, ASAM Yayınları:57, Ortadoğu Araştırma Dizisi:4, Ankara 2003.

İnan, Aybüke. "Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı Türkiye-Irak İlişkileri(1973-2011)", Orta Doğu Analiz, cilt.5, 2013.

Kayıran, Mehmet ve Saygın, Selami. “Irak Türkmenleri”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 31,Aralık 2011.

Kılıç, Remzi. “Kerkük ve Musul‟un Tarihi Coğrafyası”, Çukurova Üniversitesi-Türkoloji Araştırma Merkezi, 2010.

Laçiner, Sedat. “İsrailli Askerler ve Iraklı Kürtler,” USAK Stratejik Gündem, 9 Temmuz, 2006.

Marufoğlu, Sinan. "Osmanlı Döneminde Kerkük Şehrinin Sosyal ve İktisadî Yapısı (1847-1908)", Türk Dünyası Araştırmaları, sayı 103, İstanbul 1996.

Nazım Sait, Hikmet. “El kaide nasıl kuruldu, kim kurdu ve ne yapıyor”, Ortadoğu Politikalar Analiz Merkezi, 12 Aralık 2013.

Özdağ, Ümit. Yeni Çağ Gazetesi , “Türkmenlerin yok oluşu nasıl durdurulur“, 21 Ağustos 2014.

Saatçi, Suphi. “Kerkük‟ün Türkmenliği Tarihî Bir Gerçektir”, Kardaşlık, Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 33, Ocak Mart 2007.

Semin, Ali. “Irak‟ın Kuzeyinde İnsan Hakları İhlalleri”, Ortadoğu-Afrika Masası, Kıdemli Asistan,12 Kasım 2009.

Söylemez, Haşim. “Barzani harita verdi, İsrail bombaladı”, Aksiyon Dergisi, , Sayı 432, 17 Mart 2003.

Umar, Zubaida. “The Forgotten Minority: The Turkomans Of Iraq”, Afkar Inguiry, S.37-43, 4/2 February 1987.

135

Varol Sevim, Tuğçe. “Türkiye artık Kerkük Petrolünü İsrail‟e Gönderecek”, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 25 Temmuz 2014.

Yılmaz, İlhan. “Geçmişten Günümüze Irak'ta Türkmen Politikası”,Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 12, Bahar, 2006.

DERGĠLER VE GAZETELER

Akşam

Aksiyon Dergisi

Bugün

Cumhuriyet

Hürriyet

Milliyet

Kardaşlık dergisi

Orkun Dergisi

Radika

Sabah

Takvim

The Independent

The New York Times

Türkiye

Vatan

Yeniçağ

Zaman

Washington Post

ĠNTERNET KAYNAKLARI http://arsiv.setav.org/public/HaberDetay.aspx?Dil=tr&hid=12019&q=israil-in-kuzey-irak-politikasi- ve-turkiye http://asimetriksavaslar.wordpress.com/2011/03/30/irakli-turkmenlere-yonelik-etnik-temizlik/ http://www.minorityrights.org/5750/iraq/turkomans.html http://www.tahahaber.com/haber/4806-el-kaide-nin-yapi-bozumu-periferideki-bir-guc

136 http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=358846 www.kerkukvakfi.org www.turkmeneli.com

137

(ARKA KAPAK YAZISI)

Türkmenler, Araplar ve Kürtlerden sonra 3 milyon nüfusu ile Irak'ın 3 asli unsurlarından biridir. Türkmenler, bin yılı aşkın bir süredir Irak topraklarında yaşamaktadırlar. Petrol sebebiyle, bu topraklarda yaşayan Türkmenler için bir çile ve felâket ortamı haline getirilmiştir. Türkmenler, yıllardır türlü baskı, eziyet, işkence, katliamlar ve korku altında yaşadılar ve ne yazık ki bugün bile bu çileleri bitmedi.

Bugün Türkmenler, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Kürt peşmerge arasında kültürel soykırım ve kitlesel soykırım tercihleri arasında bırakılmış, yüz binlerce Irak Türk‟ü, ölüm ve zorunlu göç arasında kalmıştır. Türkmenlerin yeri yurdu bu grupların işgali ve istilası altına girmiştir. Türkmenlerin yüz yüze kaldığı olaylar açıkça kıyımdır ve etnik temizliktir.

Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük bölgesel ve uluslar arası öneme sahiptir. Resmi rakamlar bu kentin dünya petrol rezervinin yüzde 7,5‟ine sahip olduğunu teyit ediyor.

Dış güçlerin hedefi bölgede bir Kürt devleti (ikinci bir İsrail) kurmaktır. Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük olmadan Kürt devleti kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor. Kerkük‟ün Kürtleştirilmesi ise bu adımların en önemlisidir. Kerkük‟ün Kürtleştirilmesinin kabul edilmesi halinde Kürt grupların “büyük Kürdistan”ının dört yöne (Irak, Türkiye, İran ve Suriye) genişlemesinin önündeki en zorlu engel ortadan kalkmış olacaktır.

Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi‟nin (BOP) en önemli adımı, tüm dünya petrol rezervlerinin, bulundukları ülke halklarının değil, emperyalizmin tekeli altına alınması, dağılımının yine aynı güç tarafından denetlenmesidir. Okyanus ötesinde hazırlanan ve ülkelerin sınırlarını değiştirmeyi öngören Büyük Ortadoğu Projesi bu coğrafyada adım adım uygulanıyor.

Bu kitapta, belgelerle Kerkük‟ün kimliği ve tarihi gerçekler, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) niçin kuruldu, kim kurdu, amacı ne? Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)hangi ülkeleri kapsıyor? 50 sene önce (kimlik tanıma, anadilde eğitim, özerklik veya federasyon) Irak'taki senaryonun aynısı Türkiye'de sahneye konuluyor, gizli tarih: İsrail Kürt ilişkilerini elinizdeki kitapta bulacaksınız.

138