Altinci Baskinin Söz Başi
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
ALTINCI BASKININ SÖZ BAŞI “Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançları’nın İzleri” (DAETİİ) isimli bu kitap çalışmasının 6. baskısı münasebeti ile evvelce baskısı yapılan nüshaların Söz Başı bölümlerinde olduğu gibi bazı genel ve özel açıklamalar yapmak istiyo- ruz. Bu açıklamalarda, alandaki çalışmalarımızın geçirdiği evrelere, bu alanda ve anılan coğrafya ile ilgili olarak yapı- lan çalışmalara, bu çalışmaların yapılış amacı itibariyle böl- gesel gelişmelerin halk kültürü, bu arada doğal olarak halk inançları kültürü çalışmalarına olan yansımalarına dair bazı değerlendirmeler yapmayı düşünüyoruz. DAETİİ isimli çalışmanın yapılmasında bizi yola düşü- ren etken, Anadolu’da halk arasında yaşayan kitabî dinle muhakkak örtüştüğü söylenemeyen bazı inançların anadili farklılığına rağmen büyük ölçüde aynılıklar içermesi idi. 1 Buradan yola çıkınca çalışmalarımızda kitabın her yeni bas- 1 Araştırmacı, düşünür, yazar Nevzat Kösoğlu, resmi dinin yanı sıra oluşan yapıya “İnanç Sistemi” demektedir. ( Nevzat Kösoğlu, “İs- lam Medeniyeti ve Temel Unsurları: Türkiye’ye Günümüze Yan- sımaları”, Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sempozyumu, 0202––––0303 Kasım 2009, Ankara.) Yaşar Kalafat kısına, genişleyen coğrafyadan yeni örnekler eklememiz çalışmayı yatay ve dikey anlamda zenginleştiriyordu. DAETİİ’nin 5. baskısından sonra 5 yıl geçmişti. Tür- kiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesindeki halk, halk- millet ilişkisi anlayışı halk kültürü-millî kimlik ilişkileri yaklaşımı, içerden ve dışardan birtakım baskılar yaşamış daha sağlıklı bir ifade ile başlangıçtan beri var olan bu baskı- lar yoğunlaşarak etkisini artırır olmuştur. Bu baskılar kültü- rel kimlikten yola çıkarak üniter yapıyı hedef olarak yürü- tülürken, kültürel hayattın millilik vasfını tahribe odaklan- mışlardır. Bu tespit üzerinde durmak istediklerimizden biri- sidir ve biz bu görüşü de irdelemeği düşünüyoruz. Küresel gücün orta doğuda Türkiye’ye komşu oluşu, Türkiye’nin bir dönem için de olsa bu gücün bölge politi- kasına ”hayır” demiş olması, Bu gücün Irak halkının bir bölümünü özel koruması altına almasına ve milletleştirme sürecine sokmasına yol açmıştır. 2 Özel koruma altına alı- 2 Süper güç bölgeye gelişinin gerekçesini terör karşıtı olmakla açıkla- mıştır. Aynı güç 20–25 yıllık bir geçmişi olan tekrarlamalarında PKK’nın bir terör örgütü olduğunu kabullenmiştir. Ancak terör örgü- tü listesindeki Taliban gibi örgütler karşısında aldığı tavrı almamıştır. Obana ile başlayan süreçte Türkiye, ABD ve Bölgesel Yönetim PKK terörüne karşı işbirliği kararı almışlardır. Bu mücadelede ABD, PKK kamplarının bulunduğu ve özel koruması altına aldığı Kuzey Irak’taki kamplara müdahale etmemiş ve Türkiye’nin sınır ötesi hareketini de önlemiştir. ABD’nin bu konudaki desteği kamp koordinatlarını ver- diği şeklinde açıklanmıştır. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi PKK terörünü onaylamadığını, mevcut silahlı gücü ile bu örgütü tesirsiz hale getiremeyeceğini, esasen PKK ile aynı halk tabanını paylaştıkla- rını açıklamıştır 10 Doğu Anadolu’da Eski Türk Đnançlarının Đzleri nan Irak halkının bu bölümü Türkiye’de yaşayan ve Türk milletini oluşturan halklardan bir bölümünün uzantısı idi. Böylece Türkiye Cumhuriyetini kuran halk esaslandırma- sından hareketle kimliği “Türk” olarak belirlenen ve ana dili Türkçe olmayan bu halk bölgede iki ayrı kimlikle ta- nınır duruma getirilmiştir. Bununla da kalınmayıp Türki- ye, İran, Irak ve Suriye’de dağınık demografik yapı arz ederek içiçe yaşayan halkların ihtilaflı halklar haline so- kulmasına gidilmiştir. Türkiye’de etnik kimlik farklılığından temellenen bir siyasî ideolojik hareketin oluşması için AB ve ABD farklı platformlarda ve değişen dozda ve üslupla onlarca yıldan beri hedef belirlemiş ve bu istikamette etkinlik gösteriyorlardı. AB, kapılarını zorlayan Türkiye’nin bu cesametli gövdesi ile kendisine muhatap edilmesini iste- miyor, kilo vermesini ve gövdeden atılacak kısmın elinin altında olmasını istiyordu. ABD ise gerektiğinde direnme temayülleri de gösterebilen, Türkiye’nin direnç gücünü kırabilecek olan, Türkiye’den yitirtilen bu gücün farklı formatta da kendi saffında yer almasını istiyordu. Etnik zeminli bu mücadele içerden de destek bularak Türkiye’de dayanılmaz noktalara getirildi. Bu gelişmelerin sonucu, Türkiye’de siyasî iktidar bazı tanımlara yeni içerik kazan- dırmanın kapılarını araladı. Böylece halkların demokratik kültür paylaşımı, söz konusu etnik kesime sözcülük ya- panların, ulus kimliği inşa arayışlarına girmesine yol açtı ki, bu hal halklar arasında ciddi bir yol ayırımı tablosu çiziyordu. Emperyalizm bölge halklarının ortak kültür 11 Yaşar Kalafat değerlerini Irak’ta ateşli silahlarla yıkmıştır. 3 Bu yıkım, yakın çevresinde de işgal şartlarına uygun zemin hazırla- mış ve bu enkazdan doğacak yeni yapılanmaların fitilini ateşlemişti. Bu gelişmenin halk kültürüne yansımaması beklenemezdi. Emperyalizm hep vardı ve olacaktı. Demokrasilerde farklı arayışlar ve çıkış noktalarının olması da doğaldı. Halk kültüründeki yapılanmayı etkilememesi de bekle- nemezdi. O halk kültürü ki, antiemperyalist kültürel yapı- lanmanın en güçlü kalesi idi. Yeni dönemde halkların ortak kültürel hayattan pay almaları safhası ve onun de- mokratik mücadelesi yok sayılmış Irak halkından üretilen çok milletli toplum modeli mücadelesi komşularına sıçra- tılmıştı. Bu gelişmenin seyri ve arkasına aldığı güçlerle birlikte amaçladığı hedef Sevr’i hatırlatıyordu. 4 Yerel dillerden esaslandırılan kimlik, yerel dillerle millî eğitim yapılması ve kültür dili statüsü tanınması, bu dillerden resmi yayın ve resmi yüksek eğitim yapılabilirli- 3 Irak bombalanırken sadece insanlar canlarından ve maddi imkân- larından yoksun bırakılmamış, bu insanların ruhu öldürülmüş veya öldürülmek istenilmiştir. Bu ruh Irak’ın ruhu idi. Bu ruh bölgesel bir ruhtu. Iraktaki ana dilleri ve doğma dinleri farklı da olsa varisi ve yapıcısı oldukları aynı kültürü soluyorlardı. Yıkılan tarihi eserler, yağmalanan müzeler ve kütüphaneler Irak halkının hatta bölge halklarının ortak geçmişi ortak hafızası idi. 4 Sevr’de de Kürt etnik kimliğinden yola çıkılarak Anadolu’nun belirli bölgesinde bir siyasi yapılanma planlanıyor. Bu yönetime Osman Devletinin parçalandırılmasında olduğu gibi tedrici haklar veriliyor, etnik milliyet merkezli yapılanma ileride Irak, Suriye ve İran’ı da kapsaması planlanıyordu. 12 Doğu Anadolu’da Eski Türk Đnançlarının Đzleri ğin kabul ve uygulama imkânı bulması, halkların kültür zenginliği adına sürdürdükleri yarışta, yerini milliyetler savaşına bırakma temayülünee sokulmuştur. 5 Farklı eğitim ve kültür dilinin olduğu kabul edilmiş, kabul ettirilmiş, kabul edilme durumunda bırakılmış bir toplumda halk kültürü ortaklılığından bahisle, birlikteliği sürdürme umudu oldukça zayıflamıştır. Türkiye “İki devlet tek millet” çizgisinden “İki mil- let tek devlet” yapılanmasına meyillendirilmiştir. Üzerinde durula gelen, “halkların kültürlerini eşit yaşamalarını engelleyen mevzuatın kaldırılması, halkların kültürlerinin inkârı ve asimile edilmeleri” politikasından vazgeçilmesi, Cumhuriyeti kuran halkın kültürünün Türk kültürü olarak kabullenilmesi ve benzerleri arayışlar yeri- ni, etnik merkezli siyasi partilerin etkinliklerine, bırak- mıştır. Bu partilerin ABD ile sorunlarının çözümü için temsilcilik kurabileceklerine bırakmış, süper güç müttefiki olan bir devletin bir siyasi partisine bağımsız devlet mua- melesi yapmıştır. AB, Türkiye’den beklentileri arasına bu halkla ilgili taleplerini de eklemiştir. Bu talepler halkların birlikteliklerini değil ihtilaflarını hedefliyordu. Esasen Hıristiyan emperyalizmin Türkiye’den bek- lentisi bin yılı aşkın geçmişi olan “Müslüman toplumların 5 Halkların farklı ana dilleri var ise bu dillere yaşama şansının tanınması istemek, bu dillerle de halkların kendilerini anlatabil- me haklarının olduğunu savunmak, saygın, demokratik ve karşı- lıklı saygının bir sonucudur. Ancak anlayışın yerini ortak halk kültürünü emperyalizmden güç alarak zoraki doğumlara sokmak annenin ve yavrunun sağlığını tehlikeye atan insanlık suçudur. 13 Yaşar Kalafat ıslaha muhtaç vahşiler olduğu” zihniyet dönemi ile başla- mıştır. Emperyalizm-oryantalizm bağlantılı etkinliklerin uygulama yöntemleri bilinirken “İç ve dış dinamikler” yapay yapılanmasından da bahsedilirken sağlıklı bir ifade kullanılmış olmayacaktır. İç dinamikler emperyalizmin yerli işbirlikçilerinden başkası değillerdir. Şu nokta göz- den kaçmamalıdır ki, yerli işbirlikçileri muhakkak anadili Türkçe olmayanların arasında aramamak gerekir. Anadili Türkçe, Kürtçe veya başka bir Anadolu dili olan öylesine işbirlikçiler vardır ki, bunların muhakkak dağda aranma- ları gerekmediği gibi muhakkak “bölücü” safta oldukları teşhisi de bir yanıltmacadır. Yerli işbirlikçiler, her dönem her kesim ve her meslekten kimseler olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesi, Türk mil- letini Türkiye Cumhuriyetini kuran halk olarak ve Türk kültürünü de Türk milletinin kültürü olarak tanımlarken, anadili veya yerel diller farklılığını Türk olmak için ölçü almamış, farklı anadilli Türklerin kültürünü de milli kül- türün dışında tutmamıştır. Buradan hareketle Türkiye’de ana dili farklılığından doğan tanımlar, Türklüğün alterna- tifi değildir. Bu algılamayı çarpıtmak ve çarpık zihniyetini resmi veya değil icraatına yansıtmak, ana dili Türkçe olan- ları da, bir şekilde, yerli işbirlikçi olmaktan kurtarmaz. Kurucu irade bu anlayışı temsil ettiği için tarama sözlükleri çalışmaları yapılırken ortak yazılı ürünleri ve derleme sözlükleri de yapılırken halkta yaşayan ortak dil esas alınmıştır. Bu zihniyetten sapıldığı nispette ve dö- nemlerde, Ortak Anadolu Türkçesi