<<

DÜŞÜNEN ŞEHİR MART 2018 SAYI: 5 Ücretsizdir Yerel Süreli Yayın ISSN: 2564-6354 E-ISSN: 2564-7121

İMTIYAZ SAHIBI HAKEM VE DANIŞMA KURULU Kayseri Büyükşehir Belediyesi adına Prof. Dr. Muharrem Akoğlu Fikret Karakaya Kayseri Büyükşehir Belediyesi Genel Prof. Dr. Köksal Alver Aydın Karakimseli Sekreteri Hüseyin Beyhan Prof. Dr. Yunus Apaydın Prof. Dr. Atabey Kılıç Prof. Dr. Hakkı Büyükbaş Prof Dr. Turan Koç GENEL KOORDINATÖR VE Yard. Doç. Dr. Aynur Erdoğan Coşkun Prof. Dr. Yurdagül Mehmedoğlu SORUMLU YAZI İŞLERI MÜDÜRÜ Mehmet Çayırdağ Ayşe Önder Yusuf Yerli Prof. Dr. Celalettin Çelik Prof. Dr. İlhan Özkeçeci Dursun Çiçek Prof. Dr. Selahattin Polat GENEL YAYIN YÖNETMENI Dr. Abdulkadir Dağlar Mehmet Sarıçiçek Dursun Çiçek Can Deveci Prof. Dr. Şefaettin Severcan Prof Dr. Muhittin Eliaçık Prof. Dr. İhsan Toker YAYIN KURULU Doç. Dr. Alev Erkilet Prof. Dr. Nur Urfalıoğlu Prof. Dr. Köksal Alver Yard. Doç. Dr. Fatih Ertugay Osman Yalçın Prof. Dr. Celalettin Çelik Yard. Doç. Dr. Yonca Gençoğlu Yusuf Yerli Dursun Çiçek Fatih Gökdağ Hasan Ali Yıldırım Yard. Doç. Dr. M. Fazıl Himmetoğlu Yard. Doç. Dr. M. Fazıl Himmetoğlu Yard. Doç. Dr. Ali Yıldız Yard. Doç. Dr. Faruk Karaaslan Leyla İpekçi Prof. Dr. Atabey Kılıç Semih Kaplanoğlu Salih Özgöncü Yard. Doç. Dr. Faruk Karaaslan Osman Yalçın Yusuf Yerli

YAPIM REDAKSİYON BASKI Mustafa İbakorkmaz EXPRESS DİJİTAL BASKI MERKEZİ Rümeysa Ersözlü Serçeönü Mah. Ahmetpaşa Cad. Uğur Plaza No:28 / B Barbaros Mahallesi Oymak Caddesi Kocasinan / KAYSERİ Sümer Hukuk Plaza A Blok Kat: 10 D: 55 FOTOĞRAF KURULU [email protected] Kocasinan - KAYSERİ Dursun ÇİÇEK T.: ( 0352 ) 222 28 78 t: +90 352 221 16 16 Ali SARAÇOĞLU bilgi@bilgegrafik. com Abdullah KOÇ KAPAK GRAVÜRÜ Faik ÇİFTÇİ JO. Barrows Fatih ÇOLAK Kayseri | 1884

Düşünen Şehir Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin üç ayda bir yayımlanan hakemli dergisidir. Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dahil olmak üzere çoğaltılma hakları yalnızca Kayseri Büyük- şehir Belediyesi’ne aittir. Yazılı izin olmadıkça makul alıntılar dışında bir kısmının ya da tamamının çoğaltılması yasaktır. Yayımlanan yazıların hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. BAŞKAN'DAN

ıllar önce okuduğum bir yazı “Mezarlıklar sakinleri olarak düşünürüz. Onlar bu dünya için ölüler Y Şehrin Nesi Olurlar” başlığını taşıyordu. Belki olsalar da bize öte dünyanın nefesini taşıdıkları için biliriz hayatın içinden gibi görünmeyen ama bizatihi hayatın tam ve hissederiz. Bu his ve bilgi bile mezarların şehrin toplum- ortasından bir soruydu bu? Şehirleri sadece hâlihazırda sal hayatındaki önemini, şehrin mekânının manasını ve yaşayan bir mekân olarak algılayan muhayyile için elbette ruhunu yansıtması bakımından önemlidir. bir anlamı olmayabilirdi bu sorunun. Ancak şehirleri Mezarlar mekânlarımızın, suretlerimizin, varlıklarımızın, ölüleri ile birlikte yaşayan ve yaşatan insanlar için derin hâsılı bu dünyanın geçiciliğinin de göstergesidir. Dolayı- anlamlara sahipti. sıyla mezarlar bizi bireysel olarak da toplumsal olarak da Çocukluğumuzdan beri kaç kez mezarlık ziyaretinde dengeler, insan kalmamızı sağlar. bulundum bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki günümüz gençleri ve insanları mezar ziyaretlerini adeta unuttular. Mezar, ziyaret edilen yer ise şehirlerimiz açısından da Mezarların ve mezarlıkların insan ve toplum için ne anlama mezarlarımızın bu bilince uygun yerler olması gerekir. geldiğini yeterince bilmiyorlar ya da biz onlara anlatmayı Çünkü mezar ölülerin yattığı mekânlardır ama hayatın ve ihmal ediyoruz. İnsanı tüketim ekseninde buluşturan dirilerin yaşadığı şehrin de göstergesidir. Bir şehri anlamak modern yaşama biçimi bize pek çok günü ve zamanı sem- için belki de mezarlıklarına bakmak gerekir. bolleştirerek hatırlattı, hatta bunları tüketimin ana unsuru Modern süreçle birlikte ölüyü yok sayan ve mezarları yaptı ama ne ölüm gününü, ne de ölümü hatırlamadı bile. şehrin dışına atan yaşama biçimine karşılık tecrübe ettiğimiz Aksine unutturmak için özel bir çaba sarfetti.. gelenek bize mezarlarla iç içe yaşamanın medeniyet boyutunu Gerek geleneğimizden devraldığımız anlayıştan ve da öğretir. Bazen bir caminin haziresinde, bazen bir evin gerekse içinde yaşadığımız tecrübeden hareketle söyle- bahçesinin köşesinde, bazen bir dağın yamacında, bazen yecek olursak: biz ölülerimizle ve mezarlarımızla birlikte mahallenin en güzel ve en yeşil köşesinde mezarlarımızla yaşarız. Mezarlar bizim sadece ziyaret alanlarımız değil, birlikte yaşarız. Bu yaşama şuurudur ki bizim zamanımızı çocukluğumuzda oyunlarımızı oynadığımız alanlardır. ve mekânımızı anlamlı kılar. Evimize giderken içinden geçtiğimiz, orada yatanlara bize İşte bu şuurla dergimizin bu sayısını Şehir ve Mezar ana ait olanlar duygusu ile sahip çıktığımız ve kendi aidiyetimizi başlığı ile çıkardık. Birbirinden güzel ve önemli yazılarıyla her dem taze olarak yaşadığımız mekânlarımızdır. Bunun içindir ki mezarlarımız bizim geçmişimizin, hafızamızın, yazarlarımız, içinde yaşadığımız kaotik zamana ötelerden bir kültürümüzün ve geleneğimizin taşıyıcı unsurlardır. nefes aldırmaya çalıştı. Düşünce ve Akademi bölümümüzde Şairlerimizin şiirinde, annelerimizin ağıdında, ozanla- beğeneceğinizi umduğumuz yazıları ile yazarlarımız bize rımızın türküsünde yaşatırız biz mezarlarımızı ve ölüleri- yeni tatlar tattırıyor, farklı bakışlar teklif ediyorlar. mizi. Kabristanları şehrimizin bir mahallesi, içinde ebedi Akif Emre Özel Sayısı olarak planladığımız bir sonraki istirahatgahlarına uğurladığımız insanlarımızı şehrimizin sayımızda buluşmak dileğiyle…✒  |  |

Mustafa ÇELİK Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı DÜŞÜNEN ŞEHİR

5 ▲ Döner Kümbet-Kayseri | Halil Çavuşoğlu Ölüm Ölüm dikkati hayata dinamizm ölümler yaşanıyor. İlkin ambargonun sevicilik ise her şeyi ölüme götüren bir katar. Hayata anlam katan en önemli yavaş yavaş etkisiyle çocuklar, hastalar reddiye, umutsuzluk ve nihilizm içerir. işaret taşlarıdır her bir ölüm. İslam başta olmak üzere insanlar sinsi bir İslam toplumlarını ayakta tutan, dünya toplumlarında ölüm hayatın içinde- ölüm tarlasına çekildiler. Gıdasızlık, taparlıktan koruyup kendi medeniyetini Dikkati dir. Hayatla barışık ölüm duygusu, ilaçsızlık binlercesini yok etti. Parça- inşa imkânı veren ölüm dikkatinden yaşanmışlıkların anlamını yerli yerine lanan ve birbirine hasım edilen sekter eser yok bugün. Ya Batı’nın öteyi yok oturtur. Mezarlıkların şehirlerde olması ve etnik grupların şiddet ve saldırıları sayan, ölümü unutturan seküler anla- AKIF EMRE hayata küsmenin değil hayata anlam çoktan Amerika’nın katliamlarını yışı yahut nihilist bir reddiyecilikle ölü katan fanilik duygusunun ebedi olana unutturdu. Bu coğrafyanın tarihine, seviciliğe kucak açan hayata küskün- işaret ederken insanı dünya taparlıktan kültürüne yabancı sekter çatışmaları lükler söz konusu. uzaklaştırır. Hayatın olanca çelişkile- körükleyecek politikalar bilinçli olarak Kendisinden başka her anlayışı Ölüm yoksa hayat da yoktur. rine, yaşanan travmalarına, elemlerine kışkırtıldı. Batılıların sömürgeci müda- din çerçevesinden uzaklaştıran ve bu Ölümle irtibatlı değilseniz karşın yaşama sevincine anlam katar. haleleri, İslam’ın modern dünyaya nedenle de gerektiğinde kendisiyle hayattan da kopuksunuz Srebrenitsa katliamının 21. yıldönü- vadettiklerini dillendirme imkânını beraber herkesi katletmeyi göze alan bir demektir. Ölümle barışık münde kimliği tespit edilen 127 beden elinden alarak sesini kan ve vahşetle harici anlayışla; bunu besleyen kültürle değilseniz hayatı anlamlan- daha toprağa verildi. 7 binden fazla bastırma ameliyesine dönüştü. Din yüzleşmek zorunda İslam âlemi. Bir Müslüman Boşnak erkek ve çocuğun adına nihilist tepkiler alabildiğine yanda etnik diğer tarafta sekter öfke dırmazsınız demektir. Sanıla- uygar dünyanın ölümden korkan BM medyatikleştirildi. Ortadoğu’ya dair coğrafyamızı ölüm tarlalarına çevirir- nın aksine hayatla da barışık askerlerinin gözü önünde katledilişini ürkütücü bir uygarlık havzası imajı ken yükselen öfke hakikati, İslam’ın değildir ölüm düşüncesine hüzünle, öfkeyle ve de çaresizliğin itina ile kurgulandı. muştusunu bastırıyor, kin tohumları barışık olmayanlar, ölüme ha- verdiği utançla anıyor insanlık. Bos- Kukladan önce kuklacıyla hesaplaş- ekiyor. İslam’ın insanlığa sunduğu zırlıklı olmayanlar. na’da yaşanan katliamların BM güvenli mayı unutan, medyatikleştikçe hafıza- muştu her tür stratejik ve siyasi hesabın Ölüm dikkati bizi hayat, bölgesinde gerçekleşmiş olmasının, sızlaşan modern dünyanın enformatik üstündedir. Reel politik konumlanışlar, varlık, ebediyet, yokluk gibi ölüm korkusuyla binlerce masumun cehaletle malûl insanı için “neden, mezhebi ve ırk kökenli kaygılar, ulusçu ölüme atılmasına göz yuman, ölüm şimdi ve burada” sorusunun anlamı ideolojik yönelişler bu coğrafyaya barış temel sarsıcı sorular karşı- dikkatini terk etmiş (Batı) kültürün kalmıyor artık. ve huzur değil; yeni parçalanmışlıklar, sında diri ve anlamlı kılan sonucu olması tesadüf değil. Amerika’nın küresel rekabet ve yeni kan davaları getirecektir. yegâne bilinç aşaması. Ölüm Her yıl olduğu gibi Bosna’daki yaşa- gelecek yılların stratejik planlamaları Yaşanmakta olan ölümcül stratejilerle dikkatinin yok olduğu, haya- nan soykırımın suçlusu olarak Sırpları, için yangın yerine çevrilmesinde sakınca hesaplaşmanın yolu, Haçlı ruhunun tımızdan çekildiği modern işbirlikçisi Hollanda askerlerini ve tüm görmediği Ortadoğu’da bu manzaranın küresel stratejileriyle örtüşen harici zamanlar hayatın da ölüm bunlara seyirci kalan hatta gizli teşvik tek sorumlusunun Batılılar olduğunu zihniyetinin modern versiyonunu düşüncesi gibi daha anlam- eden Batılıları suçlarken bir tür sorum- söylemek yeterince ikna edici olabilir diriltmek, etnik hassasiyetlerin cahili luluğu başından atmanın rahatlığını mi? En azından Srebrenitsa katliamı formlarını bayraklaştırmak değil; sızlaştığı bir insanlık durumu- yaşıyor Müslümanlar. Tarihsel olan kadar tüm sorumluluğu tarihsel tec- seküler dünyanın kurutmaya çalıştığı; na işaret eder. Kendi ölümü- bir kez daha tekrarlanmış, Avrupa; rübe ışığında Haçlı ruhuna yükleyip Ortadoğu’nun yüzlerce yıldır imbikten müzü dostlarımıza telefon ötekileştirdiği Boşnaklar, Müslüman- işin içinden sıyrılma lüksümüz var mı? geçirerek damıttığı Müslümanca yaşa-   |  |  | mesajında duyuracak kadar lar için kılını kıpırdatamamıştı tıpkı Batılıların sahayı hazır hale getirdiği yış ve düşünüş imkânlarını keşfetmek | ölüme yakın ve cenazelere savaş boyu Sırplara katliam izni veren ve her gün camilerde, pazar yerlerinde, olmalıdır. Srebrenitsa’yı unutmadan katılamayacak kadar meşgul politikaları gibi. havaalanlarında kendini patlatan insan- ama Ortadoğu’da üstümüze bulaşan Oysa yakıcı yüzleşme daha yanı ları ölüme götüren gerçek nedenler kanı da temizleyerek ölüm dikkatini ve uzak bir zamanı yaşıyoruz. başımızda Irak’ta, Suriye’de iki tür üzerinde yeterince kafa yorabildik mi? yeniden kuşanmalı. Yani hayata dön-

DÜŞÜNEN ŞEHİR katliam yaşanıyor. Amerika’nın ve Ölüm dikkati ile ölü sevicilik arasında meli; yaşamaya değer hayata. ✒ DÜŞÜNEN ŞEHİR Akif Emre 2008 Batılı müttefiklerinin müdahalesiyle temel bir fark var. Ölüm dikkati ölümü 6 7 artık yüz binle, milyonla ifade edilen yadsımaz ama hayat bahşeder. Ölü 12 Temmuz 2016 Yazı, Yazar, Şehir ve Mekân

I. edişiyle başlayan süreçte, varlığında bir kez daha yeniden kurgulayarak Mai ve Siyah’ın, Eylül’ün, Huzur’un, veya mekân, yaşadığımız yer değildir. HÜSEYIN SU ehirler ve şehirlerin kimliğini hissettiği yerleşme duygusu, giderek hayal ve hafızalarımızdaki mekânlarla Kaldırımlar’ın, Hızırla Kırk Saat’in, Yaşadığımız yerle kurduğumuz aidiyet Ş belirleyen bütün mekânlar, de yerleşme bilincine dönüşmüş ve tamamlayıp güzelleştirerek yaşanır Bereketli Topraklar Üzerinde’nin, İnce bağı, ancak sözünü ettiğim bu genel kanaatimce, şehir ve medeniyet tarihi hiç değişmemiştir. Ancak yeni koşul- kılmaya çalışıyoruz. Sanat ve edebiyat Memet’in, Bir Gün Tek Başına’nın, Tutu- ve temel bağın kapsamına girebilir. açısından yalnızca birer hafıza mekânları lara göre her zaman yenilenmiştir. İlk eserlerinin diğer unsurları gibi mekân namayanlar’ın, Uzun Hikâye’nin... ve Yaşamadığımız hâlde ait olduğumuzu değildir. İnsanı, dünyaya yerleştiren fıtrat insanın kurduğu ev, sokak, cadde, köy, unsuru da bu ihtiyacın ve çabanın bütün edebiyat eserlerinin mekânları, hissettiğimiz bir mekândan, şehirden bilgisi ve bilinciyle kurulan mekânlardır. kasaba ve şehirler bugünkülerle aynı eseridir. Bunların hemen hepsini de işte böyle bir temel sâikle var olan kopamayız. Yaşadığımız şehirden Daha doğrusu, dünyaya nasıl yerleştiği- olmamakla birlikte, ilk insanı da son hayallerimizle ve hafızalarımızla âdeta mekânlardır. Zaten dünya da bütünüyle daha çok orayı özleriz, çünkü oraya miz bilincini ve yerleşiklik duygusunu, insanı da bu mekânları kurmaya iten tamamlarız. Sanat ve edebiyat eserleri böyle bir mekân değil mi?.. çok daha aşkın bir bilinçle, duyguyla ancak bütün bu mekânlarla birlikte temel dürtü hep aynıdır: Yerleşme bu açıdan, yaşadığının yazılmasından ait olduğumuzu biliriz. konumlayabiliriz. Tabiî ki tersinden, ihtiyacı. Bu ihtiyaca, duyguya, dürtüye, daha çok, yazdığının yaşanılması arzu- II Bu şehirler, inanç, kültür, tarih gibi bazen yerleşemediğimizi de yine bütün bilince, biz, insanın mekân bilinci de sundan doğar. İnsanın kendisini bir yere, mekâna, bağlarla bağlı olduğumuz dünyanın bu mekânlarla konumlarız. Göçebe diyebiliriz. Varlığımızda içkin olan bu Sanat eserlerine giren mahalleler, şehre, bir anlama, bir yapıya veya bir herhangi bir şehri de olabilir. Gidip hayatı yaşayanlar daha iyi anlayacaktır mekân bilinci, bozan, yapan, mamur sokaklar, caddeler, kasabalar ve şehirler, varlığa ait hissetmesi için mutlaka bir gördüğümüzde, oraya ait olduğumuzu bunu. Dünya, dediğimiz büyük mekâna eden, harap eden müdahil bir varlık hafızamızdakiler değildir; hayallerimizin temel aidiyet bağının, bağlamının, duygu- anında hissederiz; benim şehrim,

 küçücük mahallemizden, sokağımız- olduğumuzun da işaretidir. estetik algısıyla yeniden inşa edilen sunun olması gerekir. Bu bağ olmadan benim mekânım, deriz. Böyle şehirlerin  |  |  | | dan, caddemizden, bir numarayla Hafıza mekânları dediğimiz o yeni- mekânlardır. Bu durum, sadece sanat bizi bir yerde yaşatan mecburiyetlerden sokaklarında, caddelerinde dolaşırken tanımlanan ve o büyük dünyaya dahil den var etme cehdi ve çabasıyla ortaya eserlerinde var olan mekânlar için söz edilebilir ancak. Bu bağ, rasgele, yabancılık duygusu taşımayız. Her kapıyı olan hânemizden bakarak yerleşiyoruz. çıkan eserler de yine fıtratımızdaki bu değil, sanat ve edebiyat ortamlarının birden ve kolaylıkla oluşmaz. Ancak rahatça çalabileceğimiz duygusu taşırız Bu temel bakış açısı, geçmişten arzulu bilince dahildir. Yaptığımız ve var olduğu somut mekânlar için de söz inançla, kültürle, sanatla yoğurulan ve kendimizi bu şehrin yerlisi kabul bugünümüze kadar gelişerek önemli yaşadığımız mekânlarda aradığımız, konusudur. Bu mekânlar, aynı bilinci bir bir hayatın içinde, tarihle, medeniyetle ederiz. Bu şehirlerin başına gelenler, DÜŞÜNEN ŞEHİR bir değişime uğramakla birlikte, asıl bulamadığımız ya da kaybettiğimiz taraftan var ederlerken, bir taraftan da oluşur ve kurulur. Çoğu zaman da kimi zaman yaşadığımız şehirden veya DÜŞÜNEN ŞEHİR insaniyetimizin gereği olan huzuru, 8 olarak insanın dünya mekânını arzu o bilinçle kendileri yeniden var olurlar. ait olduğumuzu hissettiğimiz şehir mahalleden daha çok etkiler bizi, daha 9 çok acıtır içimizi. Yazdığımız eserlere özlemekle onları yeniden yaşanılır daha çok yansır. Böylesine bir medeniyet hâle getirip hayatla bütünleştirmek, bağı, bağlamı, bilinci ve duygusuyla birbirine çok yakın dursa da aynı şey İstanbul’a, Bağdat’a, Kahire’ye, Şam’a, değildir. Geçmişteki şehirlerden geri Şiraz’a, İsfahan’a, Taşkent’e, Buhara’ya, getirmek istediklerimiz, yaşamaya dair Aşkaabat’a, Saraybosna’ya, Üsküp’e, Priz- temel değerlerimizi modernizmin ren’e, Endülüs’e, Kudüs’e, Mekke’ye ve merhametsiz dişlerine teslim etmeden, Medine’ye... ait hissediyorum kendimi. ancak hayatın bütünlüğü içinde estetik Hem de bugün yaşadığım şehirden dokusu sağlam bir şehir kültürüyle daha çok. Değiştiremeyiz galiba ait gerçekleştirilebilir. olduğumuz bu şehirleri, değişmele- rine de gönlümüz razı olmaz. Ayrıca IV değiştirilmemeli de. Kurgusal edebiyat eserlerindeki Çünkü değişim, kanaatimce, bütün ‘mekân’ların ve ‘kahraman’ların da büyüsüne ve etkisine karşın, sanıldığı bir ‘dünyada’, bir ‘hayatı’ temsil ederek kadar masum bir sözcük veya kavram yaşadıklarını unutmamak gerekir. Ne ki, edebiyat ve sanat eserlerindeki kişi- değildir. Bu şehirler, mekânlar değiştikçe, ▲ Kayseri ve Erciyes | Albert Gabriel ▲ Osmanlı Dönemi'nde Mekke sadece birer yazar, sanatçı olarak bizler lerin de mekânların da gerçek hayattan değil, coğrafya, hatta bütünüyle insanlık, çalıntılar, en çok da benzetmeler olduğu aidiyet bağını yitiriyor, giderek tarihsiz sanılır. Hâlbuki bu kişiler ve mekânlar ve geleceksiz şehirler hâline geliyor. da bizim hayatımızın mekânları ve Belki de değiştirilenleri değiştirmek kişileri kadar gerçektirler; elbette kendi gerçeklik dünyalarında böyledir. Hayat ve her mekânı, mümkün olduğu kadar ne kadar gerçek veya yalansa, edebiyat aslına döndürmek gerekir. Şehirler ve sanat eserlerindeki hayatlar ve yeniden tasarlanmamalı, kuruluş mekânlar da o kadar gerçek veya yalan- nedenlerine, tarihiyle, coğrafyasıyla, dır. Bu nedenle de edebiyat eserleriyle insanıyla, hatta havasıyla, suyuyla, birlikte tanıdığımız kurgusal şehirler, dağıyla, taşıyla, kurduyla, kuşuyla... mekânlar ve kişiler, varlıklarını belir- aslî bağlarının korunmasına son derece leyen sanat gücü oranında hayatımıza özen gösterilmeli. dahil olurlar. Bizimle birlikte yaşarlar; Şehirlerin, mekânların, taştan ve düşünce, duygu ve hayal dünyamızda topraktan ibaret olduğu gibi bir yanılgıya hep vardırlar; onlar, bir anlamda veya ▲ Medine ▲ Kudüs düşülmemeli. Şehirlerin ve mekânların her anlamda bizizdir. da insanlar gibi birer ruhları ve karakter- medeniyet oluşumu içindeki çabasını geçmiş olmasına karşın geleceğini taşıyamayacağımıza göre, bugün bizim her şehrin kendi zamanının kaderinin Bu düşünceler, kurgu sanatını bir tür leri vardır. Bu şehirlerin karakterlerinin gerektiren bir süreçte gerçekleşebilir. aydınlatan, yol gösterici bir imkândır yaşadığımız zamandan geleceğe kalacak ve mührünün de medeniyetler bağla- yüceltme değildir. Aslında, bütünüyle kotlarıyla oynandığında, onları kendisi da... Geleceğe bakarken yaslanabileceği şehirleri de birer medeniyet merkezi mında diğerleri kadar etkili, kalıcı ve zamana ve mekâna yayılan, varlığa olmaktan, yani kimliğinden çıkartmış nüfûz eden insanîlikten söz ediyorum. III bir dayanaktır... olabilecek şekilde ve sözünü ettiğimiz insanî olmasıdır. oluruz. Bu düşüncelerimizin bir nos- Sadece okuyucular, yazarlar ve sanat- Böyle bir kurgu, en azından her Bu görüngeden geçmişe bakınca, şehirlerin ruhuyla yoğurarak yeniden Kanaatimce geçmişteki şehirlerden taljiyle, eskiye bağlı kalmak ve yeniliğe çılardan bir taraf için değil, hepsi, her zaman mümkün değildir. Geçmiş, çok oradan bir şeyleri nasıl bugüne geti- kurmamız gerekir. Örneğin Kudüs, önce günümüze taşıyacağımız en önemli ruh karşı durmak psikolojisiyle hiçbir ilgisi iki taraf için de böyledir. Raskolnikov, uzun ve derin bir uzamdır. Yaratılış tarihi receğimizi değil de o birikimden nasıl Kenan ülkesinin, sonra da yeryüzünün ve bilinç budur. Ancak bu ruhla hayatı yoktur. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Prens Mişkin, Josef K, Gregor Samsa,  

|  de içerir. Bir o kadar da güçlüdür. Bir de yararlanacağımızı ve yeniden nasıl kaderidir ve bu kader, bir Mescid-i Aksa, yaşanılabilir, çekilebilir, sevilebilir |  | | ifadesiyle bir ‘türbedarlık’ değildir Madame Bovary, Goriot Baba, Rastignac, önerdiğimiz. Şüphesiz şunu da ekle- geçmiş, kendisine yapılan haksızlıklar üretebileceğimizi düşünmemiz gerekir. bir Kubbetü’s- Sahra ve birçok Peygam- hâle getirebiliriz. Bu şehirlerin yaydığı Vautrin, Ömer Behiç, Ahmet Cemil, memiz gerekir: Yaşadığımız şehir veya karşısında mutlaka bedel ödetir ama Şehirler ve mekânlar için de böyledir. berin izleriyle de mühürlenmiştir. Bu dinginliği, maneviliği, insaniliği ve Süreyya, İnce Memet, Murtaza, Suat, mekân, karakteri olan bir şehir değilse, insanoğlu çoğu zaman bunun farkına Bu anlamda geçmiş, kendisini bir türlü mühürlenmiş kaderi, dünyanın her uhrevîliğe açılan ufuklarını taşıyabiliriz Hayri İrdal, Kenan, Küçük Ağa, Selim bize düşen, bir sanatçı olarak yazdık- varamaz. Biz geçmişe hükmettiğimizi geleceğe taşır ve gelecekte etkisini zaman yaşaması, bu mühürleri taşıması bugünkü kurduğumuz şehirlere. En Işık... gibi daha nice kahramanlar ve bu

DÜŞÜNEN ŞEHİR larımızla, yaşadıklarımızla o şehrin sanırız. Hâlbuki geçmişimiz, daima bizi sürdürür. Kudüs’ü, İstanbul’u, Şam’ı, mümkün değildir kuşkusuz. Ama her önemlisi de hafızası çok güçlü ve sağlam kahramanların yaşadıkları mekânlar, DÜŞÜNEN ŞEHİR bir karakter kazanmasını sağlamaktır. terbiye de eder. Değerini bilen insan Bağdat’ı... üç, beş yüzyıl önceki hâl- zaman da bir başka kaderi yaşar ve bir medeniyet dokusuyla hâlâ yaşayan bizim için en az hayatımızdaki kişiler 10 11 Bu da ancak birkaç kuşağın, topyekûn ve toplum için geçmiş bir yük değil, leriyle ve insanî değerleriyle bugüne başka mührü taşır dünya; önemli olan şehirlere sahip olmaktır. Değerleri ve mekânlar kadar gerçek değil midir?.. Dokunarak yaşadığımız kişilerin insanîlik ve sanat edebiyat bütünlüğü Batı toplumunun eleştirisini yaparken ve mekânların gerçekliklerinden daha arzusuyla kurulmuştur. Söz konusu bu ve kendi düşüncesinin, felsefesinin çok bu eserlerin ve kahramanların var- bütünlüğü, bir sanat eserinin mutlaka teorisini kurarken Balzac’ın eserlerini lıklarına yakın ve sıcak durmaz mıyız? başarması gerekir. incelediği ve esas aldığı söylenir. Sadece yaşadıklarımız ve okuduklarımız Bu rivayette bir hakikat payı olmakla sında hâlâ simgesel olarak korunan açısından böyle değil, yazdıklarımız ve birlikte, İnsanlık Komedyası’nın sanat ve yarım bardak çayın, Tomris Uyar’ın yaşadıklarımız açısından da böyledir. V edebiyat eseri olarak etkisinin, bugün, eski ahşap masasının, bir başka yaza- Yazdığımız eserlerdeki mekânlarla bu Genel olarak hayat, sanat ve edebiyat, Karl Marks’ın düşüncelerinden çok rın koltuğunun, kaleminin, eserlerin kahramanlarının ruh hâli özel olarak da bir yazarın hayatı, sanatı daha güçlü ve kuşatıcı olduğunu yüz müsveddelerinin hüznüyle yetiniriz. arasında, bir insanın yaşadığı mekânla ve edebiyatı söz konusu olduğunda, yıllık bir tarih bize göstermiştir. İnsanlık Ayrıca, yazarların ve sanatçıların ruh hâli arasındaki insanî ilişki vardır; hemen her zaman ısrarla vurgulamaya Komedyası’nın zamanı, mekânı ve kişileri; şehirlerini ve mekânlarını yaşatacak en azından böyle olması gerekir. Bu çalıştığım husus şudur: Nereyi ve kimi bütünüyle kurduğu tahkiye dünyası hâlâ olan, onların eserleriyle birlikte, durum, bir sanat eseri için zorunluluktur. yazarsak yazalım, yazdıklarımızda artık yaşarken, Karl Marks’ın düşüncelerinin hafızası olan şehirler kurmayı ve bura- orasını ve o kişiyi, kişileri arayamayız; neredeyse büyük çoğunluğu yanlışlandı Hatta bu zorunluluk, sanat eserinin ları yaşatmayı amaç edinmiş şehir eğer ararsak yanılırız. Yazılanlar her ne bile. Rastignac’ın, Vautrin’in, Bette teknik ve dil özelliklerindeki ustalığa mimarları ve yöneticiler; şehremin- olursa olsun, yeni bir varlıktır. Yaratmak Abla’nın, Köy Hekimi’nin, İki Gelin’in, da büyük ölçüde yansır, onu görünür lerdir. Bizim ülkemizin şehirleri, hâle getirir. fiilini ihtiyatla kullanarak söylemek Goriot Baba’nın... birer insan olarak ▲ Buhara-Özbekistan mimarları ve yöneticileri, maalesef gerekirse, yeni ve başka bir yaratımdır varlıkları ve dolaştıkları Paris sokakları Sanat eserindeki teknik ve dil başarısı, bu açıdan bütünüyle aymaz bir hafı- hepsi de. Bazı yazarların, sanatçıların hâlâ yaşıyor. Bugünkü edebiyatta bizim sanat eserinin hayatla kurduğu başarılı zasızlıkla maruftur. eserlerine bakarak, yüzyıllar sonra yazdıklarımız için de kuşkusuz böyledir. gezindiği o köşklerin hiç unutulmadan caktır. Bu nedenle her iki durumda da irtibat noktasında zirveye ulaşır. Bu Benim de yazdığım mekânlarda, yaşadıkları şehirlerin ve mekânların Doğduğumuz, öğrenim gördüğümüz, yaşamasını kim engelleyebilir ki? Bir edebiyatın, sanatın ve insanın sanatçı noktada; işte bu gerçek bir sanat eseri, biraz da tarzımın ve dilimin gereği yeniden inşa edilebileceği söylenir ve çalıştığımız, az veya çok yaşadığımız şehirden asıl kalacak olan da bir sanat muhayyilesinin zenginleştirdiği mekân- bu da gerçek bir sanatçı, deriz. Gerçek olarak yaşadıklarımdan çok az iz bulu- yazılır. Bu sözle söylenmeye çalışılan bütün şehirler, hem mekân hem zaman ve edebiyat eserinin geleceğe taşıdığı ları bulmak çok güç olacaktır. Yaşamak, mekânlardan ve gerçek kişilerden bire- nabileceğini düşünüyorum. Bir şehrin incelik, somut gerçekliği yazdıkları, hem insanî doku hem de hayat dokusu sesler, tatlar, kokular, renkler, çizgiler, yazmak ve gezmek fiilleriyle var edilen, bir yansımalar, özellikler taşıdığı için veya mekânın imgesinden hareket tasvir edip kayda geçirdikleri anlamında itibariyle yazdığımız öykülerde ve imgeler ve hayatlardır; yani bütünsel kurulan şehirlerin, mekânların farklı- değil, böyle bile olsa onları, sanatın ve ederek yazsam da giderek o şehir veya bir düşünce veya yaklaşım değildir. Ter- romanlarda yaşamaya devam eder; eğer bir insanî ruhtur. Bu ruhun esere nasıl lıkları kaçınılmaz bir sonuçtur. Necip edebiyatın var ettiği hayata, yapaylığa mekân, yazdığım mekânın içinde erir, sine o şehirlerin ve mekânların ruhunu gerçek bir sanat eserinin ruhu olarak yansıyacağını yazarın, sanatçının Fazıl’ın yaşadığı ve yazdığı Çemberli- düşmeden ve başarılı bir başkalaşıma kaybolur. Yok denebilecek kadar özel içkin hâldeyseler... yeteneği, birikimi, sanatçı imliği, nasıl taş’taki konak, Kafka’nın yaşadığı ve tabi tutarak dahil ettiği için, hiçbir imge, yazdıklarıdır. Çünkü şehirler ruhlarıyla mekân adları vardır ve bunların çoğu da Bir okuyucu, okuduğu iyi bir roma- fark edileceğini ise ancak okuyucunun yazdığı Prag, Dostoyevski’nin yaşadığı ve simge, özellik ve benzerlik görmeden yaşar ve ruhlarıyla direnirler zamana birçok yerde rastlanabilecek ve anonim nın veya öykünün dünyasında, hiç feraseti belirler. yazdığı Petersburg, Sait Faik’in yaşadığı ve gözetmeden sanatçının muhayyile- karşı. İnsanı ve hayatını kuşatan da mekân adlarıdır. Uzun Çarşı, Cami-i tanımadığı şehirlerin, mekânların ve yazdığı Adalar, Memduh Şevket’in sinden sudûr eden zamanlar, mekânlar şehirlerin bu ruhlarıdır. Kebir... vb. gibi. Modern anlatıların, ve insanların sahihliğini hissedebilir, Kasabaları ve kasaba insanları, Abdülhak ve kişiler olduğu için de böyledir. Bazen Hiçbir sanat ve edebiyat eseri, sosyo- VI bir başka açıdan edebiyat hafızasının dahası yaşayabilir. Öykümüze giren bir edebiyat eserindeki mekân, gerçek loji ve tarih görüngesiyle bakmaz zamana Bir yazarın, sanatçının yaşadığı veya Şinasi Hisar’ın, Ahmet Hamdi Tanpı- aleyhine işleyen bir özelliğidir bu da. bir kahveyi, sokağı, oteli, evi, fabrikayı hayattaki hiçbir mekânlardan hiçbir iz ve mekâna. Bir romanın, öykünün yazdığı şehirleri, mekânları ziyaret nar’ın roman ve öykülerindeki Boğaz, Yazdığım öykülerdeki şehirleri gezecek insanların ve ülkenin hafızasından taşımadığı hâlde, daha da gerçektir. Bu mekânına sosyoloji ve tarih görünge- edip gezecek insanların beklentileri, İstanbul’un semtleri ve mekânları, olanlara ancak şöyle bir ‘şehir notu’ kimse silemez. Bu mekânların çoğu- hâlleriyle de asırlar sonra bile yıkılamaz siyle yaklaşıldığında, edebiyat ve sanat karşılaşacakları şehirden ve mekân- bugün buraları ziyaret eden okurlarına, bırakabilirim belki: Ziyaret ettiğiniz nun maddî gerçeklikleri hafızamızda, bir şekilde dünyamıza taht kurarlar. dilinin başarısını ve bu dilin var ettiği lardan çok farklı olacaktır. Bizler, o yaşanıldığı ve yazıldığı hâlleriyle çok bu şehir veya mekânda, yazdıklarımda artık sisler ardında birer hatıra olarak Kahramanlarımızdan birisi, bildiği- gerçekliğin mekânını göremeyiz. Çünkü mekânları, yazarın, sanatçının adının az şey ifade edecektir. görüp sevdiğiniz veya sevmediğiniz kalmışken, eserlerimizde hâlâ bir başka miz bir sokaktan geçse, bildiğimiz bir çok başka gerekçelerle, yöntemlerle ve eserinin etrafında oluşan auranın Birer mekân olarak yazarların çalışma şehirlerden ve mekânlardan çok az izler ve sanat gerçeklikleriyle yaşamaya çay evinde otursa bile, artık o sokak, o ve amaçlarla yaklaşırlar. Kuşkusuz içinde kurgularız. Hiçbir yazarın veya odaları ve masaları da öyle değil midir? bulabileceksiniz; belki bir ruhun veya devam ediyorlar. Değişimin elimizden çay evi, yaşadığımız bir mekân değil, öykü ve roman kişileri için de böyledir. sanatçının eserlerindeki birer sanat Peki bu şehirleri ve mekânları bizim insanî bir özün izine rastlayabilirsiniz; aldığı, hafızalarımızdan sildiği insan- sanatla arzu ettiğimiz, hep gitmek Onların gerçekliğini de sosyoloji ve eseri oluşu itibariyle çoğul mekânları, için önemli kılan nedir? O sanatçıların işte ancak bu iz, bir kapı aralayabilir  

|  ları, şehirleri ve mekânları, edebiyat |  | | istediğimiz bir mekândır. Örneğin, tarih görüngesi yeterince kuşatamaz. onun yaşadığı birkaç şehirden hareket kalemleri, defterleri, mürekkepleri, size. Değilse yorgunluğunuz yanınıza ve sanat eserleri yüzyıllar boyunca bizim, Yanağımda Dedemin Sakal İzleri, H. De Balzac’ın İnsanlık Komedyası ederek sınırlayamayız. Bu nedenle de acıları, umutları ve ömürlerini tör- kâr kalacaktır. Edebiyatın ve sanatın korur ve yaşatır. Gülşefdeli Yemeni, Kolum Kısa Yol Uzun, ana başlığı altında toplanan ve doksan birçoğunu okurken kendi yaşadığımız püleyerek eserlerine kattıkları insanî şehirlerini ve mekânlarını, gezmekten Giden Gün Ömürdendir, Ütü Yanığı beş kitaptan oluşan romanlarının ve Şato’nun, Anayurt Oteli’nin, Aylak mekânlarla özdeşleştiririz. öz değil midir? Onların eserlerindeki çok okuyarak yaşamayı ve yaşatmayı Günler, Ana Üşümesi, Beri Dön Güzel de öykülerinin, Paris şehri, Fransız halkı Adam‘ın, Zebercet’in, Acıbadem’deki Yazarak ve yaşanarak kurulan şehir- bu sanatçı insanî özü yakaladığımızda, yeğlemek gerekir. Çünkü onlar, daha

DÜŞÜNEN ŞEHİR Yüzün Göreyim... adlı öykülerimizdeki ve Batı toplumu için işte böyle, yani Köşk’ün, Fahim Bey’in, Çamlıca’daki ler, hiçbir zaman yazarların izini süren şehirlerine ve mekânlarına da girebiliriz. uzun ömürlü ve zamana karşı daha DÜŞÜNEN ŞEHİR mekânlar ve kişiler de böyledir. Yani, bu toplumsal ve tarihsel bir anlam ifade Eniştemiz’in, Hanımın Çiftliği’nin, Necip okurların okuyarak kendilerinin kur- Değilse, bu şehirler ve mekânlar bize dayanıklı ve daha çok direnebilen 12 13 metinlerdeki kişi ve mekân ilişkisi de bir ettiği söylenir. Hatta, Karl Marks’ın, Fazıl hikâyelerindeki perili, hayaletlerin duğu şehirler kadar imrenilesi olmaya- açılmaz; ancak Dostoyevski’nin masa- mekânlardır. ✒ DOSYA DÜŞÜNCE

PROF. DR. CELÂLEDDIN ÇELİK PROF. DR. ALI UZAY PEKER NİDAYİ SEVİM MEHMET ÇAYIRDAĞ MUSTAFA DOĞU Şehir ve Makber Ortaçağ Türbe Mimarisinin Osmanlı Mezar Taşlarında Kayseri’nin Tarihi Mezarlıkları Alzheimer İnsanlar ve Şehirler 14 İçerdiği Anlamlar: Kayseri Döner Başlıklar, Semboller, Şekiller ve 134 146 Kümbet Örneği Motifler… LEYLA İPEKÇI 56 100 YUSUF DURSUN Şehir ve Mezar Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri TARIH 24 PROF. DR. SUPHI SAATÇI PROF. DR. ATABEY KILIÇ Mezarlıkları Sinan ve Türbe Mimarisi Edebiyatımızda Mezar veya 140 PROF. DR. MUHITTIN ELIAÇIK PROF. DR. KEMAL SAYAR 64 Kabre Dâir Hüve’l Bakî 110 Kayseri Uleması Tarafından Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan 28 DOÇ. DR. ŞERIFE TALI Ölüm Sanat ve Kadın PROF. DR. ABDULVAHAP TAŞTAN Teşekkürnâme 154 DURSUN ÇİÇEK 74 Kimliğin Bir Boyutu Olarak Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir Evliya Kültü ve Gazi-Velî Motifi 34 KATHARINE BRANNING 118 Beden ve Taşlarında Rakipler DENEME YUSUF YERLİ Kayseri’nin İki Sultan Hanımı DOÇ. DR. MAHMUT HAKKI AKIN Önce Mezar Vardı 82 Şehir ve Ölüm, Taş ve Toprak HARUN SÖNMEZ 40 126 Yürüyen Her Gece Söken Şafağa DOÇ. DR. SÜLEYMAN BERK Bırakır Yerini M. ZEKI SAKA Osmanlı Mezar Taşı Kitâbelerinin BETÜL OK 162 Modern İnsan Mezarlıkta Ne Dili Taşa Nakşedilmiş Dua Arar! 94 130 46 ÇEVIRI

EDGAR ZILSEL Modern Bilimin Sosyal Kökenleri 166 içindekiler DOSYA Dosya Prof. Dr. Celâleddin ÇELİK Şehir ve Makber Şehirler mezarlıkla birlikte kurulur. Mumford “canlıla- ve sonrasına ilişkin inanç ve tasavvurlarından bağımsız rın şehrinden önce ölülerin şehri vardır” derken, hayatın olmamıştır. Bilinen ilk örneklerde insanların cenazelerini esasen mezarlıkla inşa olan bir mirasa dayandığını ve onun ortak ya da aynı mekân içinde gömdüklerini ve onları adeta bir hafıza mekânı olduğunu teyit eder (Mumford 2007, 18). başka bir âlem için hazırladıkları anlaşılmaktadır. Süreç İnsanların ölülerini gömme ihtiyacı ve mezarlık, şehrin de içerisinde müstakil mezarlıklar ancak ölülerin toprak, küp teşekkül sebebidir. Ölüler şehrin asıl ve kadim sakinleri olup, ya da kaya mezarı olarak dış mekânlara gömülmesiyle ortaya yaşayanlar ise şehri geçmişleriyle sahiplenirler. çıkmıştır. Cesetlerin mumyalanarak devasa mezarlara ve Meskûn şehir hayatı, süregiden yaşamın kendisi kadar piramitlere saklandığı eski uygarlıklarda bu durum onların ölüme de yer açar. Şehir müteveffa sakinleri için özel bir hem öbür dünyada dirilişlerini hem de bu dünyada süren alanın yani mezarlığın oluşumunu zorunlu kılar. Esasen varlıklarını simgelemiştir (Bahar 2013, 268-269). Kültürlere ortaya çıkışlarının sebebi bağlamında“mezarlık ve şehir” ve topluluklara göre mezarlık geleneklerinin farklılaş- birlikte var olmuştur. Hatta tarihte mezarlıklar bazen şehrin masında öncelikle coğrafi yapı ve iklim şartlarının etkisi Şehir ve yerine geçecek kadar genişlemiş, kadim geçmişte bir tür olmuştur. Ancak inanç ve geleneklerin belirlediği cenaze “mezar-şehirler” ya da “nekropolis”ler (ölüler şehri) ortaya defni ile mezarlık kültürü, insani ve kültürel etkileşimin çıkmıştır. Kısmen şehirlerle özdeşleşen anıt mezarlar ve hatta boyutlarından biri olarak çeşitlenmiştir. devasa büyüklükteki piramitler ise “yerüstü mezarları”na, Eski medeniyetlerde büyük anıt mezarların kültürel ve Anadolu’da sıkça rastlanan eski kültürlere ait oda ve kaya sosyal sistem içinde özel işlevleri vardı. Mısır şehirlerinde mezarları da “yeraltı mezarları”na örnek olmuştur (Bozkurt Firavun mezarları ve tapınaklar öteki dünyanın kaleleri 2004, 519). Büyük mezarlar ve anıtların inşası ile onların olarak tasavvur ediliyordu. Bazı şehirlerde devasa mezar- Makber insanlar ve toplum üzerindeki etkileri çok yönlü olmuştur. lar ve piramitler hayata o kadar hakimdi ki “ölüler” adeta “Ölümün ve mezarlığın kentsel tecriti” Bu etkiler sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerinde farklı yaşayanların yerine geçmişti. Nitekim büyük piramitlerin yönleriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Nitekim bu yaklaşım- inşa edildiği Giza bölgesi, yollar ve kavşaklara yerleştirilmiş larda ziyaret ve anma odakları haline gelen mezarlar, hem mezarlarla bu anlamda adeta bir “ölüler şehri”dir (Mumford yaşanan tarihi belgeleyen kalıcı anıtlar hem de toplulukların 2007, 104-105). Şehirlerle özdeşleşen büyük anıt mezarların istikrar sembolleri olarak tanımlanmaktadır. Bu meyanda topluluklar üzerinde yönetimin ve yöneticilerin gücünü anıt mezarlar kendilerine değer verilen kutsallaştırılmış hissettirme ve meşrulaştırma gibi bir özelliği bulunmaktadır. kişilere ihtiramın yanı sıra, geride bırakılan topluma vesayet Mezarların anıt ya da devasa piramitler şeklinde yapılma- MEZARIN VE MEZARLIĞIN eden, koruyan, gözeten ve birleştiren bir gücü temsil ederler. sının dünyevi otoriteyi kutsalla irtibatlı kılmasının dışında, SOSYOKÜLTÜREL ANLAMI Sosyolojik eğilime göre ise, ‘ölüm’ insanlarca ruhun bir üst yönetilenleri gözetme ve koruma işlevleri dikkat çekicidir. PROF. DR. CELÂLEDDIN ÇELİK ezar, ölümün simgesi ve “bu dünya” ile “ötesi” makama yükselişi olarak görüldüğü için mezarlıklar da ata- Bu bağlamda mezarlar ölüler için değil, daha çok yaşayan- Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi arasında bir eşiktir. İnsanın kaybettiklerini Din Sosyolojisi, M ların ruhlarını yadetmek amacıyla kurbanların adandığı ve lar ve yöneticiler için özel roller icra etmektedir. Büyük şuurlu bir şekilde toprağa vermesi ve özel bir mekânla BÜSAM Şehir Akademi ayinler ile ibadetlerin gerçekleştiği yerler biçiminde tasvir mezarlar, anıtlar, yaşanan bölgeyi, toprakları ve ülkeyi ata ölümü sabitlemesidir. Mezar, sevdiklerimize ve ecdada [email protected] edilmiştir (Durkheim 2005, 74). Burada mezarlığın daha çok ruhları ve manevi güçler sayesinde çeşitli felaketlerden ve saygının bir tezahürü olarak yüreğimizde yer edenlere kolektif ruha, yani topluluğun kolektif hafızasındaki yerine düşman saldırılarından da korurlar. Nitekim Anadolu’da mekânda kalıcı yer açmaktır. Mezarlık bir ölüler yurdu ve ritüel boyutuna yapılan vurgu dikkat çekicidir. Ancak halk arasında bazı din önderlerinin türbe ve mezarlarına olsa da aslında hayatın ve şehrin içindedir, sürekli yenile- elbette bireyler açısından bakıldığında mezarlar, simgesel atfedilen temel özelliklerden birisi de budur. Dini ve manevi nen hafızanın inşasında vazgeçilmez bir atıftır. Bu yüzden olarak insanın artık kendisine verilen mühletin ve ömrün şahsiyetlerin mezar ve türbelerinin bulunduğu çevreyi ve mezar, artık aslına dönmüş insanı bir mekânla yâd etme, sona ererek ebedi hayata geçişini simgeler. Mezar artık mekânı bir takım felaketlerden ve istilalardan koruduğuna uğurlama ve selamlama dünyasıdır. Geçmişin tahayyülüne yetiştirdikleri ve geride bıraktıkları eliyle iskan olunduğu dair inanışlar oldukça yaygındır. Ölüler şehirlerin daima ve varlığın tasavvuruna imkân veren bir dünyadır mezar. son yeridir insanın, şimdiden sonra ibrete nazar olacak eski mukimleri ve gerçek sahipleridir. Bir mezarlığın O kadar canlı bir yerdir ki mezarlık, muzdarip gönüllerin bir “sin”dir orası. bütünü değil belki ama şehrin tarihsel ve kültürel kimliğine de farklı zamanlarda ziyaretle tahassür ve acılarını teskin sinmiş bir şahsiyetin mezarı, muhtemel felaketlerden ve ettikleri mahaldir (Mumford 2007, 17). Mezar, gündelik

| Şehir ve Makber Dosya kötülüklerden koruyan, güven veren özel bir mekândır. | Şehir ve Makber Dosya | hayat ritminin yerine başka bir zaman algısının ikame MEZARLIKLA İNŞA OLAN BIR KÜLTÜR VE DÜNYA | Türbeler bu bakımdan maneviyatın ve moralin düştüğü, olduğu mekândır. Zamanı değiştiren, yeni ve uhrevi bir Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri kolektif kriz ve karışıklık anlarında coşkulu ziyaretlerin âleme geçişi hatırlatan süreçte “şimdi”ki son duraktır. Ger taş isen eriyesin bakıp göricek bunları merkezleri haline gelir. Bu sebeple mezarlıklar, toplumsal Dünya telaşesinin hikmet ve sebepleri unutturduğu, insani Y. Emre ve kültürel hayatın işleyişinde ve içindedir. Yaşayan canlı varoluşun anlam ve derinliğini kaybettirdiği hengâmede bir bahçedir mezarlık, ziyaretçileri her gelişlerinde huzur ve

DÜŞÜNEN ŞEHİR sarsıcı ve uyarıcı simgeler mekânıdır mezarlık. “Biz geride DÜŞÜNEN ŞEHİR Ölüm ve cenaze defni bağlamında mezarlığın kültürel ve sükûnet içine çeker. Kabristan bu bakımdan, sanatkârane kalanlar” açısından mezarlık“hatırlamak” içindir, ama en 16 mekânsal gelişimi, insanların varlık, yaratılış, hayat, ölüm bir şekilde işlenmiş taşlarıyla, her bir mezarın başına ve yol 17 çok da unutmakta olduğumuz “ölümü”. kenarlarına dikilmiş çiçekler, serviler, çeşmeler, ağaçlar ve ihata duvarlarıyla şehri tamamlayan özel bir muhittir (Hızlı 1999, 136-137). Şehrin o kadar içindedir ki mezarlık, gündelik hayatın asli bir unsuru olarak kültürün inşâsını ve sürekliliğini teminat altına alır. Kabirlerin etrafında gerçekleşen kültürel ve manevi hayat, ölüm ve öte dünya tasavvurundan bağımsız anlaşılamaz. İbrahimî şeriatlarda müşterek hale gelmiş ruhun ölü beden- den bir an önce uzaklaşma algısı kabirle ilgili inançların ve hatta yapılan birçok uygulamanın ortak noktasını oluştu- rur. Bu bakımdan kabirlerin simgesel anlamı topluluğun yapısında önemli bir fonksiyon üstlenmiştir. Kabirler bir yandan öteki dünyaya açılan kapılar, diğer yandan ölümü hatırlatan anıtlar hüviyetine bürünmüştür (Demirci 2001, 34). Kültürlerin de içinde boy attığı medeniyetler, hayat, dünya görüşü ve tasavvurla ilgili ayrımlarını mezarlık gelenekleri konusunda da devam ettirirler.

İSLAMI MEZAR GELENEĞI, MEDENIYET VE MEZAR İLIŞKISI Bir simge olarak mezar, hatırlanmak, unutulmamak ve ibret almak için vardır. Bu bakımdan gündelik dilde ‘kabir’ yerine ‘mezar’ kullanımının kültürel temellere sahip olduğu söylenebilir. Zira “ziyaret mekânı” anlamıyla mezar, bir kabir yerinden daha fazla rol ve anlam taşır. Mezarlık “ölülerin gömüldüğü” bir yerden ziyade, belli aralıklarla ve rutinlerle “ziyaret edilmesi gereken” bir alan olarak şehir kültüründe özel bir yere sahiptir. Daha çok edebî dilde kullanılan ve kabirlerin bulunduğu yer anlamındaki “makber”, hepimizin bir gün gelip bağrında yer bulacağı mahaldir. Ancak bu toplanma yerinde ölmeden önceki hüvi- yetin kısmî bir etkisi de vardır. Nitekim mezarlıklar sosyal hayata ilişkin itibar ve statülerin “özel mezarlar, işaretler ya da simgeler”de karşılığını bulan bir çeşitlilik boyutuna sahiptir. Hatta tarihi nitelikli “ravza, meşhed, kubbe, türbe ve kümbet” gibi isimlerle anılan küçük yapılı mezar yerleri bu itibarî ayrışmaları gösterir. Türk İslam medeniyetinin insan ve hayat tasavvurunda ancak anlaşılabilecek olan türbe ve kümbetler, sosyal imtiyazlardan çok manevi mertebelerin temsilini ifade eden sembollerdir. Yine cami, tekke ve türbe gibi yapıların bitişiğinde yer alan ‘hazîre’ler gibi küçük mezarlıklar da sık ziyarete imkân veren yapılar | Şehir ve Makber Dosya | Şehir ve Makber Dosya

| olarak dikkati çekerler (Bozkurt, 519). | Mezarlıkları sadece mekânsal bir yapı olarak şehirle ilişkileri içinde değil, daha çok medeniyet çerçevesinde anlamak önemlidir. İslam medeniyeti cenazelerin defni ve mezarlık konusunda şehir hayatıyla bağlantılı bir geleneği ve fıkhı oluşturmuştur. Bir başka deyişle İslam mezar gele- DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR neği, ölüm sonrası yapılacak şeyler ve uygulamalarla ilgili 18 özel bir tasavvur inşa etmiştir. Kabristanın şekli, mezarların 19 ▲ Mehmet Akın durumu ve kabir ziyareti gibi konular fıkıh geleneğinde Bir ziyaret mekânı olarak görkemli türbe ve kümbetlerin Mezarlıkla ilgili adap ve erkân, usul ve esaslar, şehir kül- Mezarlıkların merkezî ve bütüncül görüntüsü, kentsel önemli bir yer tutar. Fıkıh, mezarlığın ve cenaze defninin inşa edilmesi ile mezarlıklarda icra edilen ritüeller konu- türünün ve şehir mezar ilişkisinin bir devamıdır. Mezarlık ayrımlaşma ve farklılaşmayla birlikte çevresel ve kategorik durumunda arazi yapısı, coğrafya ve iklim gibi özellikleri sunda İslam düşünce ve mezhep tarihinde ciddi tartışmalar ziyareti ile ilgili kurallar, gelenekler şehir sosyal ilişkileri nitelikler kazanmaya başlamıştır. Büyüyen kent yaşamında dikkate alan bir esnekliği içerir. Bu çerçevede örneğin “yer yaşanmıştır. Özellikle ibadetler ve dini pratikler üzerine ve gündelik hayatı da etkilemektedir. Sosyal imtiyazlar ve mezarlıkların giderek standartlaşmayla birlikte yeni ayrış- darlığı, toprağı kazma zorluğu” gibi durumlarda esasen tepkisel bir yorumla ortaya çıkan Vahhabilik, İslam şehir ayrımların tezahürü olarak gösterişli mezarlar hoş görülme- maları da temsil eder hale gelmesi dikkat çekicidir. Hatta mekruh ya da haram kabul edilen “birden fazla kişinin aynı kültürü açısından özel bir değerlendirmenin konusudur. miştir. Ancak dinî, millî ve ilmî şahsiyetlerin mezarlarına bu ayrımı bazen cenaze namazlarının kılındığı camiler üze- mezara konulması”na bile izin verilebilmektedir. Hatta Vahhabiliğin mezarlıklarla ilgili geliştirdiği bu tavırda İslam halkın hürmetine istinaden bir zarafet ve istisnayla yaklaşılır. rinden bile fark etmek mümkündür. Nitekim Kayseri şehir zaruret halinde mezarlıklara özgü dinî ayrımların izafileştiği şehir geleneğiyle pek de uyumlu olmayan bir tepkisellik geleneğinde yaygın bir etkiye sahip “yerli-köylü” ayrımının Hunat ve Cami-i Kebir ekseninde devam etmesi ilginç bir KÜLTÜREL HAFIZADA MEZARIN örnektir. İstanbul’da “Fatih Camisi ile Teşvikiye Camisi gibi SEMBOLIK YITIMI Aşiyan Mezarlığı ile Eyüp Sultan Mezarlığı arasında adeta Türbe ve mezarların atalar kültürünün de etkisiyle ziya- toplumsal farklılıkların kendini gösterdiği bir ayrışmadan söz retten öte bağlılık ve atalet, geçmişe öykünme aracı haline edilebilir. Toplumsal dünyadaki itibar ve statü ayrımlarının gelmesi özel bir tavır olmakla birlikte nispeten kültürel mezarlıklara yansıması ilgi çekicidir. Söz konusu statü ve dünyanın içsel özellikleriyle ilgilidir. Türbe ve mezarlıkların itibar farklarını mezarlık biçimlerindeki çeşitlilikten anla- geniş halk kesimlerince maddi yoksunlukların, sefalet ve mak mümkündür. Her ne kadar kültürümüzde mezarların acıların dindirilmesi amacıyla yaygın şekilde araçsallaştı- bakımına önem verilse de pahalı mermerlerden yapılmış rılması, her şeyden önce toplumsal doku için sembolik bir süslü mezarların bir sosyal konum özenini yansıttığı aşikârdır. ikazdır. İnsanların manevi irtibat ve ruhani yöneliş için Diğer taraftan ekonomik durumu iyi olanlara hitap eden türbe ziyaretlerinde makul sebepler bulunmaktadır. Bu internet mezarlık bakım hizmetleri ile aylık ya da yıllık eğilimleri ve pratikleri arızî kabul etmek insani anlam ve abonelikler de yeni bir gelişme olarak dikkat çekmekte ve çözüm arayışlarına tepkisel bir yaklaşımdır. Ancak burada para karşılığı bakım ve dua hizmetlerinin satın alındığı özel arızi görünüm, sosyal dünyada artan yoksunluklar, görülmektedir. Öyle ki bu tür hizmetlerde “müşteriler” imkânsızlıklar, eşitsizlik ve adaletsizliklerin izalesinde türbe internet üzerinden sevdiklerine dua gönderebilmekte ya ziyaretlerinin esaslı bir araç haline gelmesiyle ilgilidir. İslami da sanal mezarlıkta yer alan yakınlarının mezar taşlarına gelenekte bunu bir şirk olarak gören ve işi tarihsel pratikte bakarak özlemlerini giderebilmektedirler (Sağır 2014, 25). mezar-türbe yıkıcılığına kadar götüren selefi-vahhabi çiz- ginin tepkisi de bazı anlaşılabilir temellere sahiptir. Burada MEZARLIKLARIN SEMBOLIK DILI; esasen bir şehir kültürü, ilişkiler ve pratikler sisteminden, MEZAR TAŞLARI VE KITABELER köklü bir şehir fıkhından mahrum tepkisel-harici şekilci ve Mezar taşları, mezarlıkların geçmişten geleceğe susma- dışlayıcı eğilimler, ancak mezar ve türbe tahribi üzerinden yan dilidir. Mezarlıklar bu dil sayesinde her şeyden önce bir kendini ifade edebilmiştir. tarih, kültür ve medeniyetin devamı ve kimliğin istikrarı Mezar ve türbelerin araçsallaştırılmasında dünyevi için aidiyet mekânlarıdır. Bir başka deyişle insani geçmişin (yoksunlukları telafi eden) ve uhrevi (günahlardan arınma) yurdu olan mezarlık toplumun kültürel varlığına ve gele- boyutlar tartışılmalıdır. Ziyaret odağı olarak yatır ve tür- ceğine atfın başladığı yerdir. Belki gelenek ve kültür olarak görülmekte, definde müslim-gayrimüslim ayrımı ortadan bulunmaktadır. Tevessül etrafındaki geliştirdiği doktriner beler etrafında gelişen inanç ve uygulamaların çok yönlü tezahür eden bir şeydir her bir mezarlık ama güçlü bir sahip- kalkabilmektedir. Müslüman şehirlerde farklı topluluk ve yaklaşımla Vahhabilik, özelikle mezarlar ve türbeleri ziyaret sebepleri bulunmaktadır. Bir başka deyişle halk inançları lik ve varlık hissi için de anlamlı bir kaynaktır. Mezarlıklar dinlerin zaruret halinde kabristanla ilgili ayrımlarının iptali, konusunu şirke götüren bidatler olarak tanımlamıştır. Ancak bağlamında türbe ziyaretinin basitçe ve sadece dinî temel- insanlarla birlikte şehirlerin hafızasıdır. Mezar taşları bu şehir kültürü ve fıkıh ilişkisinde dinî tasavvurun toplum- Müslüman şehir geleneği kabir ziyaretinde özel bir adab-ı leri içinde hurafe addedilmesi makul bir açıklama olarak hafızanın geçmişe atıf yapan en somut göstergeleridir. Tek sal ve kültürel pratiklerle uyumluluk ilişkisi bakımından muaşeret inşa etmiştir. Nitekim bu adaba veya geleneğe görülemez. Zira bu durumun bütün bir kitabî-fıkhî geleneğe tek kişilerin ebedi istirahatgahını işaretleyen taşlar, çoğu dikkat çekicidir. Öte yandan kabirlerin ve mezarlığın farklı göre ziyaret, her şeyden önce ölümü ve faniliği hatırlatma rağmen devam etmesi, olgunun teolojik boyutu kadar zaman bir dünyaya kültürel aidiyeti tekid eden kitabelerdir. şekiller alması, mezhepler ve kültürlere göre de değişebil- gibi bir maksadı içerir. Mezarlık ziyareti ölümü hatırlamak sosyolojik ve kültürel arka planının da dikkate alınmasını Şehir kültürü bakımından mezar taşlarının taşıdığı

| Şehir ve Makber Dosya mektedir. Bu farklılıklar mezar üzerine ve kabir taşlarına ve ölüye rahmet dilemek amaçlı olup bu meyanda feryat | Şehir ve Makber Dosya

| gerektirmektedir. Ziyaret fenomeni İslam öncesi inançlar anlamlar çok boyutludur. Onlar sadece kaybettiğimiz | yazı yazmaktan, kabrin şekline, kubbe, türbe ve bina gibi figana hoş bakılmamaktadır. Ziyaret geleneğinde kabirde ve kültürel temelleri ile birlikte İslami bir muhtevanın da yakınlarımızı ziyaret edebileceğimiz mekânsal göstergeler yapıların inşa edilmesine kadar geniş bir çeşitlilik gösterir. yatanlardan bir şey istenilmez, dilekte bulunulmaz, türbe ve iç içe geçtiği senkretik bir gelenektir. Elbette İslam şehir değil, şehri sanatsal ve mimari açılardan da tamamlayan Bazı yorumlarda kabirlerin özellikle gösterişli ve şatafatlı sandukanın öpülmesi gibi davranışlar hoş görülmez, mum geleneğinde mezarlıkların, şehir kültürü ve fıkhı açısından unsurlardır. Bazen mezarlıklar tarihe yönelişi, bir bilinç ve şekilde yapılması tevhid inancına zarar vereceği gerekçe- yakılmaz, kurban kesilmez. Kabristanın güzelleştirilmesi, tanımlanmış boyutları, özgün bir şehir kültürü ve medeni- idrak arayışını yönlendirebilecek göstergeleri içerirler. Çoğu siyle ya harama yakın mekruh ya da doğrudan haram kabul yeşillendirilmesi ve ağaç dikilmesi ise sünnet (Şener 2001, yeti içinde anlam kazanmıştır. Ancak gelişen şehir hayatı zaman da bir şehirde yaşadığımızı hatırlatan ve bir kültüre DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR edilmiş, mezarların israfa yol açan değerli taş ve malzemeyle 36) bağlamında bir gelenek olarak sürmüştür. ve kültürel etkileşimlerle birlikte ziyaretin boyutları ve aidiyetimizi besleyen motifler ve yazılarla somutlaşan ileti- 20 inşa edilmesi uygun görülmemiştir (Şener 2001, 35). temsilleri de değişmiştir. şim bağlarıdır. Mezar taşları üzerinden bir şehrin tarihini, 21 kültürünü ve insan tipolojisini anlamak her zaman imkân TÜRK MEZAR KÜLTÜRÜNÜN SERENCAMI dayanışmacı yönünü ikameye yönelik bir işleve hizmet eder gibi mezar yapılarında ayetler ve hadislere yer verilmiş, dâhilindedir. Mezar taşlarına kazınan yazılar ve kendilerine Eski Türklerde mezarın üstüne çadır kurulduğu ve (Aksoy 2015, 487-490, 498). mezarların yönü önceden doğuya doğru iken artık kıbleye verilen biçimler yalnızca bir devrin durumunu yansıtmaz, balbal denilen taşların dikildiği bilinmektedir. İslamiyet’le Müslüman şehirlerde ilk başlarda her kabilenin aşiretin ve güneye doğru değişmiş, kadın ve erkeklerin durumlarını zamana karşı direnen bir kültürün ölümle ilgili kodlarını birlikte çadırlar kümbete, balballar ise anıtsal mezar taşla- kendine özgü mezarlığa sahip olması, bunların yanında genel dikkate alan farklılaşmalar öne çıkmıştır. Mezarlarda este- da taşımaya devam eder. Mezar taşları bazen o kadar estetik rına dönüşmüştür (Bozkurt 2004, 519). Bir başka deyişle mezarlıklar ile belirli şahıslara ait mezarlıkların bulunması tik ve sanatsal eğilimlerin ortaya çıkması şehir hayatının bir iştiyakla yapılır ki, onların yansıttığı güzellik anlayışı Türklerde mezar geleneği oldukça eski köklere sahip olup, şehir gelişimi açısından dikkate değerdir. Öte yandan kabir- gelişimiyle ilgilidir. Şehir hayatı ve kültürünün gelişimiyle içinde ölümün acısı, uzaklığı ve soğukluğu unutulur. zaman içerisinde biçim değiştirmiştir. ler üzerine bina, yani türbe ve kümbet yapımının Şii İslam birlikte mezarlıklar ve mezar yapıları da estetik kaygılarla Taşlarda estetik duyarlılıkla yansımasını görebileceğimiz Kültür dünyamızda ölüm ve mezarlık hakkındaki inanç anlayışıyla birlikte tezahür etmeye başlaması da, kültürler değişmeye başlamıştır. Örneğin Osmanlı XVI. yüzyılında şehir kültürü, mezarları da en güzel şekilde tanzim etmenin ve uygulamaların, tarihsel süreçte inşa ettiğimiz mede- arası etkileşimin bir yansımasıdır (Can 1995, 143-144). gelişen mimari zarafet, taş işçiliği ve tezyinat özel bir estetik imkânına sahiptir (Hızlı 1999, 136). niyet tasavvurumuzla birlikte karşılaştığımız kültürlerin Mimari çerçevede mezarlıklar ve mezar taşları Osmanlı de izlerini görmek mümkündür. İslam öncesi ve sonrası medeniyeti için şehir kültürü bakımından çok özel anlamlar dönemlerinde süreklilik arz eden ve kültürel bir kod olarak taşır. Taş süsleme sanatının inceliklerini yansıtan erkek kolektif hafızaya yerleşmiş olan “atalar kültü”, ölüm ve mezar taşlarındaki farklı başlıklar sosyal statüleri ve meş- mezarlık tasavvurumuzu da köklü bir şekilde belirlemiştir. guliyetleri gösterirken, kadın mezar taşlarında ise çiçek Belki de bu sebeple geleneklerimizde ölen büyüklerinin ve motifleri, bu anlamda özel bir ayrışmanın simgelerini içerir. atalarının mezarını yaptırmayan ve gerekli zamanlarda Mezar taşları, ölenlerin sosyal dünyadaki konumlarını, ziyaret etmeyenlere iyi gözle bakılmaz (Bahar 2013, 295). mesleki meşguliyetlerini, cinsiyet, meşrep ve mezheplerini Bir başka deyişle kültürümüzde türbe ve ziyaret merkezli ilan eden dinamik iletişim araçlarıdır. Şehir mezarlıkları dindarlığın temelleri tarihsel ve toplumsal bir dokuya işaret şehrin sosyal ve kültürel hayatının izlerini taşlara işlenen etmektedir. Orta Asya’da büyük imamların, âlim, veli ve bilgilerle ikame etmeye devam eder. Mezar taşları orada pirlerin devasa büyüklükteki türbeleri ise sadece ziyaret için yatan kişi için doğum ve ölüm tarihleriyle birlikte bazen değil, vakar ve huşu ile sergilenen geniş bir ritüeller dizisine ölüm sebebinin de edebi bir dille yansıtıldığı bir hüviyet imkân verecek şekilde tezyin edilmiş ve yapılanmışlardır. özelliği taşır. Önceden gelip geçenler ya da ziyaretçiler için Modern şehir hayatı ölümü ve mezarlığı giderek şehrin dünyanın faniliğini vurgulayan özlü şiirsel sözler onlardan ve hayatın kenarına, görünmeyen geri alanlarına çekerken, Fatiha ve dua talebiyle son bulur. Bu durum kabir âleminin Türk şehir mimarisinde türbeler, kümbetler ve mezarlıklar de zorlu bir geçiş aşaması olduğunu hatırlatır. dünyanın faniliğini her an hatırda tutacak şekilde günlük Mezhep ve meşrep farklılığı mezar taşında sembolize hayatın, sosyal muhitin ve şehir mekânının en görünür edilen figürlerle ziyaretçilere adeta beyan edilir. Örneğin yerindedir. Mezar anıtlar şehir hayatını ikame eden diğer Tahtacı Alevilerin mezar taşlarında baş, boyun ve omuzlar sosyal yapılarla ilişkilendirilmiştir. Türbe ve kümbet gibi işlenmekte, bel kısmında ise Fatıma Ana’yı temsil eden bir İslam mimarisinin iki temel unsurunu geliştiren Türkler, kuşak veya kemer, Hasan ve Hüseyin’i ifade eden iki çiçek mezar anıt geleneğini İslam öncesi dönemlerden itibaren dalı göğse yerleştirilmektedir. Tahtacılarda mezarın baş sürdürmüşlerdir. Bu anıt-mezarlar Türklerde baskın olan tarafına testi ile bir bardak bırakırlar, cenaze defnedildikten “atalar kültü”yle ilişkili olarak öne çıkmıştır. Aksoy’a göre sonra mezarın baş ve ayakuçlarına birer tahta dikilir (Kara- Türk mezar geleneği içinde türbe ve kümbetler çok işlevli mağaralı 1977, 123-125). Bir kültürel topluluğun simgesel yapı ilişkileri bakımından camii, medrese, tarikat, sebil, inşası ve kimliksel farklılığını sürdürmede mezar taşları muvakkithane, kütüphane ve şifahane gibi unsurlarla başka birçok araçtan daha güçlü bir araçtır. irtibatlı yapılar olmuştur hep. Örneğin Kayseri Hunat Müslüman şehirlerde mezarlıklar genellikle yerleşim anlayışıyla mezarlık geleneğini ikame etmiştir. Önceden Müslüman mezarlıkların özel ağaçlar ve yeşilliklerle Hatun Külliyesinde türbe, cami ile medrese arasında yer mahallinin ya da surların dışında teşekkül etmiştir. Arazi taşların cüssesi, büyüklüğü ön plandayken, sonraları donatılmasının yanı sıra, mezar taşlarının ya da duvarlarının almaktadır. Konya’da Mevlana Türbesi, tarihsel süreç içinde yapısına göre mezarlık için çoğu zaman dağların yamaçları küçülen taşlarda güzel yazılar ve süslemeler öne çıkmıştır kenarına yatay çanak şeklinde oyuklar yapılması anlamlıdır. mescit ile semahanenin de yer aldığı bir külliye olmuştur. tercih edilirdi. Bazı mezarlıklar ise Eyüp mezarlığında (Bahar 2013, 291-292). Yağmur sularının biriktiği bu kâseler, kuşlar ve kedileri buranın Türbelerin diğer şehir mekânlarıyla birlikte yapılması, olduğu gibi, o şehrin ya da beldenin tarihinde önemli sayılan Diğer yapılarla ilişkisi içinde varlığını sürdüren türbeler,

| Şehir ve Makber Dosya sakini haline getirir adeta. Mezarlığın tabiatla iç içe ve hayata camii medrese, dergâh, sebil, çeşme ve kütüphane, şifahane bir şahsiyetin mezarı etrafında, ona yakın olma arzusuyla Anadolu şehirlerinde her ne kadar sosyal hayatın işlevselliği | Şehir ve Makber Dosya | | bitişik hali şehirle ve dünya hayatıyla hemhal olması esasen gibi vakıf yapıların devamlılığı açısından önemlidir. Bâni gelişirdi. Nitekim birçok şehir mezarlığı ehl-i beyt, evliya ve içinde eski önemlerini kaybetmiş görünseler de, yer yer kültürel bir durumdur. Yine aynı şekilde mezar taşlarının edebi mezarının yapıyla iç içe olması, vakfın ayakta kalması ve ulema kabirleri etrafında oluşmuştur. Şehirlerin zamanla popüler halk dindarlığının özel ziyaret mekânları haline birer yazıt haline gelmesi, ziyaretçilerini dünyanın faniliğini asırlarca hizmet etmesi sebebiyle vakfeden kişiye de sevap gelişmesi ve büyümesiyle mezarlıklar yerleşim alanı içinde dönüşmüşlerdir. Ancak bir kısım türbeler var ki şehri hatırlatan mesajlarla uyarması da kültürel bir hususiyettir. kazandıracağı düşüncesine matuftur. Burada bâninin kalmıştır (Bozkurt 2004, 520) . sembolize edecek ya da şehrin türbeyle birlikte anılmasına Mezar taşlarındaki meslek, meşrep, yaş ve cinsiyeti gösteren türbesinin bir kapı ya da pencereyle diğer yapıya bağlan- Türkler Müslüman olduktan sonra mezar geleneklerinde imkân verecek kadar öne çıkmışlardır. Bu bağlamda örneğin DÜŞÜNEN ŞEHİR özel başlık şekilleri medfun kişinin hüviyeti kadar mahal olarak ması, iyilik yapanların unutulmaması ile İslami geleneğin bazı değişimler yaşamışlar, mezar mimarisi de sürekli geli- Mevlana Türbesi geleneksel ziyaret mekânı statüsünden DÜŞÜNEN ŞEHİR 22 mezarlığın hayatla süren bağını da yansıtmaktadır. şen yeni paradigmaya göre şekil almıştır. Türbe ve kümbet uzaklaşmış olup, inanç turizmi de dâhil olmak üzere modern 23 seyahat turlarının vazgeçilmez uğrak yerlerinden biri haline Mezarlıkların geleneksel bağlar ve ilişkiler sisteminden Büyük şehirlerde iç göçe ve değişen nüfus yapısına bağlı daha fazla kurumsallaşmakta ve mekanikleşmektedir. gelmiştir. Mevlana Türbesi ziyaret yeri olarak uluslararası bir uzaklaşarak tecrit edilmesi, insani müdahale ve katılımın olarak mezarlıklar da yapısal ve kültürel bazı dönüşümler “Mezarlarımız artık betonlaştırılmıştır. İnsan ölümünde bile boyuta taşınmış ve mekânsal anlamı değişmiş, artık orası giderek azalması bir mekanikleşme ve yapaylaşmayı da geçirmektedir. Göçmenlerin şehirde sürdürmeye çalıştık- özü ve varlığının temeli olan toprağa karışamamaktadır. klasik ziyaret mekânı bir “mezar türbe” olmaktan çıkmış beraberinde getirmektedir. Son derece planlı ve düzenli ları kültürel hafıza ile ölüm ve mezar tecrübeleri arasında Modern insan topraksızdır; topraktan koparılmıştır, yapay tüketim kültüründe özel bir “müze mekâna” dönüşmüştür. yeni kent mezarları, esasen insani hayatın ve gündelik şehir bir etkileşim ilişkisi bulunmaktadır. Göçmenin kültürel bir tabiattadır. Artık ne yaşadığımız konutlar ve ne de ahir Diğer yandan tarihsel hafızada önemli yeri olan şehitlikler mekânının çeperlerine düşmüştür. Mezarlık hizmetlerinin kalıplarını bir ölçüde mezarlıklar ile törensel uygulama- ömrümüzü geçireceğimiz mezarlar topraktan değildir. Hayat de, zaman zaman yeni ziyaret mekânları olarak yeniden giderek profesyonel birimler ve kurumlar tarafından icra lara yansıttığını görmek mümkündür. Her ne kadar yerel ve ölümümüz betona mahsus kılınmaktadır.” (Bergen 2013, hatırlanmakta ve canlanmaktadır. edilmesi belki bireyselleştirici kent hayatının zorunlu bir idarelerin mezarlık hizmetleri göçmenlerin bu konudaki 208, 114). Kentsel kurumlaşma, bürokratikleşme ve birey- farklılıklarını azaltsa da, öncesinde ve sonrasında pek çok leşme sosyokültürel hayatı, monoton yapılaşma ise mimari anlayış ve uygulama kültürel hususiyetler taşımaya devam hayatı nasıl yoksullaştırıyorsa, kenara çekilen mezarlıklar eder. Nitekim mezarlık içinde bile bu farklılığı koruma da telafisi zor yeni manevi boşlukları işaretliyor. temayülü aile, köy ve hemşeri mezarlıkları şeklinde bir Yazımızın başında, mezar “ölümün hatırlanması için öbekleşmeyi teşvik eder. Büyük şehirlerde göçmenlerin ziyaret edilen yerdir” demiştik. Aslında bu yaklaşım Hz. mezarlıkla ilgili pratikleri, kültürel hafızayı ve aidiyeti Peygamberin sözüne istinaden, mezarlığın insan algısında ve sürdürmeye yönelik bir temele sahiptir. Aidiyeti anlamlı kültürel dünyada medeniyet tahayyülüyle irtibatlı boyutunu kılan şey, önceden bu topraklarda yaşamış kişilerle yan gösterir. Bu algı Müslüman şehir hayatında mezarlıkların yana defnedilerek kimlik kazanmada gizlidir. Ziyaretçiler insani ilişkiler ve anlamlar üzerinde özel bir dünya görüşü açısından ise bu anlam, birlikteliği ve dayanışmayı güçlen- ve tasavvuru ikame edici işlevine işaret eder. Belki de bu diren bir kolektif terapide karşılığını bulur (Sağır 2914, 108). yüzden şehirlerin en güzel yerlerinde tabii muhitler olarak Diğer yandan kentsel standardizasyonun etkileri mezar- teşekkül eden mezarlıklar, İslami âlem tasavvurunu besleyen lıklara kadar uzanmıştır. Bu çerçevede mezar taşlarının da konumları sebebiyle edebi ve estetik arayışların, muzdarip artık edebi-estetik bir süsleme ve sanatkâr ruhunun yan- hatıraların konusu oldu. Belki de bir medeniyet tasavvuru, sımasından ziyade, sıradan bir göstergeye dönüşüne şahit her an hatırda, zihinde ve hayatta tutmamız gereken ölümün oluyoruz. Mezar taşları geleneksel dünyanın kodlarını ve ve mezarlığın şehir ritimlerinden uzaklaşması sebebiyle can dilini kaybediyor giderek. Kabirlerde artık cinsiyeti, meşrebi bulamıyor. Varlığın kendi ritimlerine olan hasreti, kurum- ve meziyeti, makamı, mansıbı ya da medeniyeti gösteren sallaşan ve bürokratikleşen kentsel düzenin yalnızlaştırıcı taşlar inşa edilmiyor. Şehir mezarlıklarının şehre ait bir ve bireyselleştirici baskısıyla büyüyor. Hatırlanması ve ibret mekândan çok, şehirden sürülmüş ve tecrit edilmiş bir alan alınması gereken ölüm, kentlerde giderek yalnızlaşıyor. ✒ haline dönüşmesi, ailevi ilişkilere ve yakınlık bağlarımıza muhtelif şekillerde etki etmektedir. Kapitalist tüketim KAYNAKLAR kültürü ölümün mekânsal organizasyonu olan mezarları ▪▪Aksoy, Zeynep Demircan (2015). “Diğer Yapılarla İlişkileri Bakımından da mezarlık hizmetleri ve mezar taşı üreticileri bağlamında Mezar Anıtları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 8, S. 38, standart ticari bir kalıba sokmaktadır. Yeni tüketim eğilimleri 487-499. ölümü ve sonrasındaki işlemleri, müşterilere pazarlanan bir ▪▪Bahar, Hasan (2013). “Avrasya’da Ölüm ve Türklerde Mezar Kültürü”, , Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araş- hizmetler tasarımı haline getirmekte, söz konusu hizmetleri Prof. Dr. Nejat Göyünç’e Armağan MODERN KENTTE MEZARLIĞIN tırmaları Enstitüsü, Konya (267-304). sonucu olmakla birlikte bu gelişme insanı nihai sonuyla satın alanlar ise sürecin dışında kalmaktadırlar. Bu meyanda DEĞIŞEN ANLAMI ▪▪Bergen, Lütfi (2013). Kenti Durduran Şehir, MGV Yayınları, Ankara. yüzleşmekten ve onunla ilgili dini-geleneksel hafızanın gösterişli mezar taşları, yaldızlı boyalarla süslenmiş yazılar, ▪▪Bozkurt, Nebi (2004). “Mezarlık”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.29, 519-522. Mezarlığın geleneksel şehirdeki mekânsal konumu, sosyal müktesebatından tecrit etmektedir. Modern kent insanı yerden birkaç metre yükseklikte mezarlar, etrafı demir ▪▪Can, Yılmaz (1995). İslam Şehirlerinin Fiziki Yapısı, (H. I-III/M.VII-IX Yüzyıl) ve kültürel hayattaki yeri ile yüklendiği anlamları, giderek Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara. giderek bir mezarlık tecrübesinden uzaklaşmaktadır. Cenaze, çubuklarla veya uzun ve kalın duvarlarla çevrili mezarlık gelişen yeni kentsel hayat ve yapılarla birlikte değişmek- ▪▪Demirci, Kürşat (2001). “Kabir”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.24, 33-35. defin görmeyen, mezarın üstüne toprak atıp dua edemeyen alanları tüketicilerin maddi güçlerini gösteren ve sınıflar tedir. Geleneksel şehirdeki görünürlüğünü ve doğallığını ▪▪Durkheim, Emile (2005), Dini Hayatın İlkel Biçimleri, Çev. Fuat Aydın, ve adeta her şeyi uzaktan seyreden insanlar, bu süreçte arası farklılıkları da vurgulayan görselliklere dönüşebilmek- Ataç yayınları, İstanbul. kaybeden modern mezarlıklar artık yeni kent hayatının kolektif dini-kültürel hafızayı da yitirmektedir. tedir (Sağır 2014, 23). Küresel tüketim kültürünün etkisinde ▪▪Hızlı, Mefail (1999). “Osmanlı Dönemi Bursa Mezarlıkları”, Uludağ uzağına düşmüşlerdir. Gündelik hayatın hemen her alanının Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.8, C.8, 135-147.

| Şehir ve Makber Dosya Türkiye kentleşmesinde zaman zaman bütün olarak mezarlıklar, dünyanın ve hayatın faniliğine, ibret ve irfana | Şehir ve Makber Dosya | planlanıp organize edildiği kentsel sosyal dünyada ölüm ▪▪Karamağaralı, Beyhan (1977). “Narlıdere’de Bazı Figürlü Mezar Taşları”, | mezarlıkların tahrip edilmesi, taşınması ya da çoğu kez çağıran dokusunu giderek kaybetmektedir. ve mezarlıkların da görünürlüğü azaltılmış, yılın ancak Ankara Üniversitesi İslami İlimler Enstitüsü Dergisi, III, Ankara, 115-147. olduğu gibi tamamen kaldırılması (Sağır 2014, 385) hız- Küresel tüketim kültürünün tek tipleştirdiği modern ▪▪Mumford, Lewis (2007). Tarih Boyunca Kent, Çev. Gürol Koca, Tamer belirli günlerine indirgenen ziyaretlerle zamansal olarak da lanan zaman pratiği içinde kolay farkına varılmayan bir şehirlerde mezarlığın yeni durumu hakkında akla gelen Tosun, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. bizden koparılmıştır. Modern tatil kültürü dini bayramlar ▪▪Sağır, Adem (2014). Ölüm Sosyolojisi, Phoenix Yayınları, Ankara. kültürel travmadır. Hızlı ve çarpık kentleşme sürecinde soru şudur: mezarlar geleneksel şehre özgü görünürlüklerini da dâhil olmak üzere bütün boş zamanları endüstriyel ▪▪Şener, Mehmet (2001). “Kabir, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 24, 35-37. diğer kültürel kayıpların yanında çok da önemsenmeyen ve işlevlerini kaybederken, bunun insani ilişkilere, manevi

DÜŞÜNEN ŞEHİR tüketimin aracı haline getirdiği için, bayramlarda ziyaret DÜŞÜNEN ŞEHİR bu imha, tarihsel şehir hafızasının ana kaynaklarından algılara ve âlem tasavvuruna yansımaları nasıl olmaktadır? edilen mezarlıklar artık giderek bu dönemlerde de ziyaret 24 birinin kurumasına yol açmaktadır. Zira mezarlıkla ilgili süreçler ve işlemler artık giderek 25 dışı kalmaktadır. Leyla İpekçi Şehir ve Mezar ir şehre nereden girmek istersiniz? Ya da lık arazilerde dolaşırken en umulmadık bir anda üzeri pek B kasabaya? İlla mezarlığından yaklaşmayı okunmayan bir mezar taşı, meçhul bir türbe, isimsiz bir severim acizane. Ölülerini selamlayarak geldiğim beldeleri yatır bizi selamlar. Kuşaklardır orada oturmakta olanlar bile görmeden önce bir izlenim edinirim böylelikle. bu yatırların kime ait olduğunu bilmez çoğunlukla. Yine Macaristan’ın dağ köylerinden birinde trenle durdu- de efsaneler, kıssalar, çağlar içinde değişen söylenceler ile ğumda ziyaret ettiğim mezarlarda bütün ölüler sanki az daima günceller buradaki ölüler kendilerini. önce ölmüşler gibi taze çiçekler konmuştu vazolara. Cide’ye O kadar ki, Anadolu’da aynı veliye ait pek çok makam vardığımda ise sahil boyu devam eden kabristandaki ölüler / türbe vardır. El açıp dua eder geçip gidenler. Dedektiflik Karadeniz’i selamlıyordu yattıkları yerden. Eğil’in kabristanı yapıp huzur kaçırmaz kimse. Çünkü âşıkların mekânı Elyasa, Zülküf ve Danyal (as) peygamberlerin müthiş bir gönüllerdir. Makam, vesiledir onları anmaya. Bilirler. konumda yer alan türbelerinin gerisinde, rüzgâr ve taşa Ölüm her daim canlıdır bizim kültürümüzde. Anadolu’da ağıt yakıyordu tepelerde. nice yatır vardır ki tarihin bir döneminde azizlerin istirahat Şehir ve Mezar

Gönül şehrinde dinlenirken... LEYLA İPEKÇI

▲ Hasan Dağı - Helvadere Mezarlığı

| Şehir ve Mezar Dosya Kuzey Ege dağ köylerinden birinde karlı bir gün kabris- ettiğine inanıldığı için yerli Hıristiyanlar tarafından sahip | Şehir ve Mezar Dosya | | tandan güneşin ta ilerde parıldadığı açık denize bakarken çıkılırken bir başka döneminde buradaki Müslümanlar öylesine şenlikli bir ruh hali bütün tabiatı kuşatmıştı ki, mübarek diye el açıp dua ederler aynı azizin ruhuna. sanki şapkadan tavşan çıkarırmış gibi, ölülerle kış gülleri Hangi inancın azizi olduğunun önemi yoktur artık. Tıpkı sarmaş dolaş olmuş ölümün de hayata dâhil olduğunu Aya Sofya’nın altında gömülü kimi Hıristiyan azizleriyle, muştuluyorlardı büyük bir coşkuyla. avludaki padişah ailelerinin türbelerinin çağlar içerisinde DÜŞÜNEN ŞEHİR Anadolu’da dere tepe gezerken, tenha ve ıssız mezralarda, iç içe geçmiş olması gibi. DÜŞÜNEN ŞEHİR 26 rüzgârlı bayırlarda, boz ovalarda, dumanlı dağlarda, orman- 27 Mogadişu’da iç savaştan kaçanların sığındığı kamplarda Şiraz’da Hafız’ın türbesini ziyaret ederken etrafımızda o durmadan ölen bebeklerin, çocukların hemen oracıkta kadar dua eden ve şiir okuyan ahali vardı ki, her şeyi bırakıp toprak kazılarak alelacele gömülmek zorunda kalışlarını sosyolojik gözlem yapmıştım. Bakü’de Yahya Şirvani haz- görmek beni sarsmıştı. Hayatın bu kadar kalbinde atan retlerinin türbesine girerken kapalı olan havada bulutlar ölüleri bir arada görmemiştim daha önce. bir anda dağılmış ve tam türbenin tepesinde kocaman ve Çanakkale savaşının başladığı Seddülbahir koyunda, parlak bir güneş belirmişti. Türkistan’ın Çimkent’indeki imparatorluğun her köşesinden gelmiş gençlerin isimlerin- Yesevi hazretlerinin türbesine doğru yürürken ıssız bozkırın den oluşan şehitliği ilk gördüğümde o kadar etkilenmiştim ortasında çıkan fırtınaya dalmış ve adeta rüzgarın içinde ki, ilk şiirimi o kumsalda yazmıştım. uçarcasına makama ulaşarak huzurda bulmuştum kendimi. Dört buçuk yaşında annemin vefatıyla başladı mezarlıkla “Ah bu yurtsuz yarenler bu yaşlı kavaklar altında kurduğum ilişki. O zamanlar toprağın altında kemik yığını Anzak kemiklerini sızlatan bu son arzular olduğunu ve ruhun ölümsüzlüğünü biliyordum. Kimseye Her açan gül başka bir top mermisi sormamıştım. Ama belki çocuklar ölüme yakın olduğu için, Kumsala çarpıp vurdu vücudumdan dalgalar.” belki de yaşamın perdeleriyle kat kat henüz örtünmemiş oldukları için yalın bir bilgiydi bu. Artık her birimizin ölme- * den önce ölme marifetine ulaşana kadar bu dünyada kendi Meçhul asker anıtları, şehitlikler, yatırlar, mezarlar kabirlerimiz içinde gezinmekte olduğumuzu öğrendim. derken, her birimizin kalbinde apayrı yeri olan türbeler vardır. Ölmeden önce ölüp nefsini sır makamına erdirenlerin diri Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin türbesinde olduğunu ve türbelerine ziyarete gelenlerin dua ettiklerinde bir arefe günü ilk abdestimi almış ve makamında el açıp dua kalplerine inşirah indiğini defalarca tecrübe ettim. Evet, ederken müthiş bir ikramla karşılaşmıştım. İslam hakkında Yunus’un dediği gibi, hiçbir şey bilmezken okuduğum bir kitabıyla gönlümü açan İbn Arabi hazretlerinin Şam’da türbesini ziyaret ettiğimde “ölümden ne korkarsın ise rüyada gibiydim, coşkudan tutunacak yer aramıştım. korkma, ebedi varsın!” ✒

▲ Salim Şimşek * * Eskiler evimiz pazara ve mezara yakın olsun derlermiş. Gelgelelim Anadolu’da pek çok köy mezarlığı müzmin Kabristana oldukça yakın bir evde oturuyoruz ne zamandır. ziyaretçilerini giderek yitirmekte. Kabristanlar artık giderek Türklerin Konstantiniye fethedilmeden önce gelip hisar ıssızlaşan köylerin yegâne nöbetçisi olmaktalar. Ölülerini yaptırarak namaz kıldıkları ve şehit düştükleri Anadolu mezarlığa koymak için memlekete gelen ahali, cenazeyi Hisarı’nda. Evimizin hemen aşağısındaki tarihi mezarlık kaldırdıktan sonra büyük şehirde devam ettirdiği hayatına da o vakitten kalma. dönüyor vakit geçirmeden. Köylerde kalan birkaç hane. Muhtar, emekli ihtiyarlar. İstanbul kendine özgü şehirlerden oluşan bir külli Yazın sayfiye yeri olarak kullanılan köyüne ölmeye geliyor vücud ne zamandır. Hiçbir mezarlığı şehre giriş niteliği vakti dolanlar. Yaşayanından çok ölüsü var artık pek çok taşımıyor. Çünkü şehir bitmiyor. Tarihi kabristanlar ise beldenin. Bir kuşak sonra kabristanlardaki ölüler belki şehrin gelişigüzel pek çok noktasında bir anda karşımıza iyice yalnızlaşacak. Metropol kabristanları ise giderek çıkabiliyor. Mesela bizim semtin az ilerisinde Kandilli’de de sığmıyor artık betona asfalta, gökdelene. Batı Şeria’da yolumuzun üzerine zamansız bir köşe mezarlığı çıkıverir. gördüğüm bir kabristanda ölüler bir raf sistemi dâhilinde Eski süslü taşlarıyla yeşillikler içinde, vızır vızır taşıtların üst üste gömülmüştü. Kahire’deki mezar kentte ise sözüm geçtiği caddede Boğaz’ı seyreden birkaç mezar. ona iki milyona yakın insan yaşıyordu ama ölülerden beter | Şehir ve Mezar Dosya | Şehir ve Mezar Dosya

| Hayatın o kadar içindedir ki mezarlıklar, bir köşe başında haldeydi sığınakları. | ansızın size “ölüm var ölüm” diye sesleniverirler, hayatın Lübnan’ın Sayda şehrine giderken yol boyu dağlık arazide bütün koşuşturmasının ortasında. Zaten hangimiz ölüyüz, gördüğüm şehit makamlarını sokak panoları imliyordu. kimler ne kadar canlı, bu bitimsiz şehirde her şey iç içe Medine’deki Cennetü'l Baki mezarlığının üzerinde uçan girdiği gibi, zamanlar da üst üste yığılmıştır. Aynı anda kuşlara bakakalmıştım. Mescid-i Nebevi’nin karşısında, Efendimiz’in (sav) zevceleri, evlatları ve sahabeden pek çok DÜŞÜNEN ŞEHİR fetih günlerinden bugüne ve bugünden geleceğe pek çok DÜŞÜNEN ŞEHİR zaman kipini bir arada kucaklarız İstanbul’da. Ölümlerden kişinin makamında ölümün bir son olmadığını, sonsuz- 28 29 dirimler çıkarırız. laşma gününün daimi olduğunu hissetmiştim. Ama asıl, Prof. Dr. Kemal Sayar Hüve’l Bakî anladığını düşünerek “Efendim, bu Eyüp mezarlığında pikniğe çıkan Ölüm bizim medeniyetimizde haya- sayıya yerin altındakiler de dâhil olsa insanlara tesadüf edersiniz. İstanbul tın tam ortasında yaşar, hayatı terbiye gerek?” diye mukabele eder. O zaman mezarlıklarıyla İslam kimliğini kuşan- eder ve azgınlığını törpüler. Yunus Yahya Kemal o meşhûr cevabını verir: mıştır. Edhem Eldem’in sözleriyle, dilinde: ‘Başları ucunda hece taşları/ “Biz ölülerimizle birlikte yaşarız.” ‘Eyüp ve Karacaahmet gibi geniş alan- Ne söylerler, ne bir haber verirler’. Bir Ölüm bizim kültürümüzde munistir, lara yayılmış mezarlıklardan kentin tenbihçi gibi, gurura ve sarhoşluğa ondan korkulmaz bilakis ölüme dost tarihi dokusuna işlemiş beş on taşlık meyleden insan egosunu frenler ölüm. olunur. Mahallenin cami haziresinde hazirelere kadar Osmanlı payitahtının İşte bu yüzden kadim şehir de ölüme yatanlar da mahalle efradından sayılır. hemen her köşesinde mezar taşlarına soğuk bakmaz. Kabristan şehrin orta Bir ulu çınar, bir çeşme, bir mescid-tekke rastlamak mümkündür. Asırlar boyunca, yerindedir, ölüme ve ölülere hürmet ve küçük bir hazire, o mahallenin özellikle de son elli yılın hızlı kentleşme şehrin manevi dokusuna nüfuz etmiştir. manevi çekirdeğini oluşturur. O hazi- sürecinde büyük bölümü tahrip olmuş Mezar taşlarına nakış gibi işlenmiş reler çiçeklerle bezelidir, mezar taşları ve izini kaybettirmiş olmasına karşın, “Huve’l-Bâkî”, “Huve’l-Hallaku’l-Bâkî”, size türlü dilde konuşurlar. Ölümle bu taş ve mezarlıklar hala kentin hayati “Küllü men aleyhâ fan” ifadeleri, ölümü dostluk o mertebededir ki geçmişin bir unsurunu, kişiliğinin vazgeçilmez ve onun ötesinde de herşeyin helak kartpostallarında Karacaahmet veya bir özelliğini oluşturmaktadır’. olduğu bir dünyada sadece Allah’ın yüzünün kalıcı olacağını inananlara ▪▪ Hayat ve ölüm arasında bir kesinti yoktur, ikisinin de görevi akıp hatırlatır. Ölüm gibi ölmüş kişi de HÜVE’L BÂKÎ hayattan kovulmaz, dualardan eksik birbirine karışmaktan ibarettir. Şehir sadece yaşayanlar için bırakılmaz ve onunla yaşamaya devam bir mekân değildir, ölülerle dirilerin birbirine değdiği, birbiriyle edilir. Hayat ve ölüm arasında bir kesinti konuşmaya devam ettiği bir yerdir aynı zamanda. yoktur, ikisinin de görevi akıp birbirine karışmaktan ibarettir. Şehir sadece yaşayanlar için bir mekân değildir, PROF. DR. KEMAL SAYAR İlahi mağfiret Yahya Efendi ölülerle dirilerin birbirine değdiği, “ Dergâhı’nda adeta güzel bir birbiriyle konuşmaya devam ettiği bir insan yüzü takınır. Ölüm burada, hemen yerdir aynı zamanda. Batıda kişiye özel iki-üç basamak merdiven ve bir-iki mezar imtiyazlı kişilere mahsus bir hak setle çıkılıveren bu bahçede hayatla o iken, Osmanlı geleneğinde sonsuza dek kadar kardeştir ki, bir nevi erme yolu tek bir kişiye ayrılmış bir mezar anlayışı yahut aşk bahçesi sanılabilir” diye yazar hâkim olmuştur. İstanbul bir mezar- Ahmet Hamdi Tanpınar efsanevi eseri lıklar şehri olduğu kadar bir türbeler Beş Şehir’de. “Başka milletler içinde, şehridir. Şehirler Anadolu’da da mabet, onu bizden daha çok muhteşem şekilde çarşı ve çeşme kadar yatırlar etrafında tasavvur edenler, mezarı terk edilen da örgütlenir. Ölülerin hala dirilere dünya nimetlerinin küçük bir sergisi yardım edebileceğini düşünen ‘halk hâline getirenler, sanatlarının ve icat inanışı’, evliyanın öldükten sonra da ve kabiliyetlerinin bütün kaynaklarını insanlara görünebileceğini ve insanlara içlerindeki fânîlik korkusunu yenmek şifa dağıtabileceğini kabul eder. Evliya uğrunda tüketenler çok olmuştur; fakat tasavvufi olarak bir mertebeye erişmiş hiçbiri ona bizde aldığı ehlî yüzü vere- kişidir ve yeri ve zamanı geldiğinde memiş, onun korkunç realitesini, bizim mucizevi dokunuşlarla şifa verebilir.

Hüve’l Bakî | Hüve’l Dosya kadar yumuşatamamıştı” der. Hatırımda Anadolu halk kültüründe bedeni terk Bakî | Hüve’l Dosya | | kaldığına göre, Tanpınar’ın aktardığı eden ruhun zaman zaman evini ve geride bir rivayette, bir dost meclisinde Yahya bıraktıklarını ziyaret etmek için evine Kemal’e “Üstad, İstanbul’un nüfusu ne geldiğine, evinin çevresinde dolaştı- kadardır?” diye bir sual tevcih edilir. ğına inanılır. Ölmeden evvel ölmeyi Yahya Kemal’in bu suale cevap olarak şiar, ölümün tezekkür ve tefekkürünü DÜŞÜNEN ŞEHİR yüksek bir rakam vermesi üzerine, meslek edinen tasavvufi maya, bu DÜŞÜNEN ŞEHİR 30 soruyu soran kişi, üstadın soruyu yanlış coğrafyayı ölüm fikriyle barıştırmış ve 31 ile aynı anlama gelir. Her ikisi de yaşa- yor olduktan sonra, yaşayan ölüdür. sonra mezaristanda olan safahatın mak istememeyi ifade eder ve yaşamak Bugünün modern şehri, bu bakımdan teferruatı ölmezden evvel birçok saf ve istememek de ölmek istememekle aynı adeta bir yaşayanlar mezarlığıdır. Neon temiz ruhlu insanların hafızasında yer kapıya çıkar. İniş ve çıkış tek bir eğriyi ışıklarında ölümsüzlüğü ve uykusuz- etmiştir. Mezar taşları, insanların ölüm meydana getirir” demişti Jung. Dünyanın luğu yakalayan modern şehrin aksine, karşısında tevekküllerinin izahlarıyla en dayanıklı ve kalıcı evleri yaşayanlar kadim şehir, hayatın ve tabiatın doğal doludur. Şairler, kabir taşlarına yazdık- için değil, ölüler için yapılanlardır. çevrimlerine tabi olarak her gün ölme larını bazen kendi lisanlarından, dirilere Tac Mahal’i veya türbeleri düşünelim. ve ölümden sonra dirilmeyi yeniden hitab tarzında yazmışlardır. Ölenlerin Kahire’de dirilerin ölülerin evine konuk tecrübe eder. Kahire’de mezarlıklarda dilinden hitabı daha sûzişkâr olmuştur ve olduğu bir mezarlık mahalle bile vardır. yaşayan yoksulların mahallesi apayrı yanlarından geçen dirilere açık ve kapalı Bunda bir tuhaflık görülmez. Kadim bir örnektir. Kabristan sadece geçmişe serzenişlerde bulunmuşlar. “Bugün bana öğretide hayatla ölüm iç içedir; eğer değil bugüne de ev sahipliği yapar ise yarın sanadır” gibi sözler katmışlar- hayat seviliyor ve ölüm sevilmiyorsa bu, ve bugünün ölmeye itilmişlerini de dır. Gelip geçenler bunları okudukça hayatın da gerçek anlamda sevilmediğini sinesinde saklar. kendi telakkilerine göre müteessir ve gösterir. Hz. Peygamber’in vefat yaşını İstanbul ahalisinin ölüm karşı- mütehassis olmuşlardır…Netice şudur: geçen bilge kişilerin, bir teeddüp içinde, sındaki duygularını Süheyl Ünver İstanbul’da yaşayan halk ölülerin uykuda fazladan yaşadıklarını düşündükleri pek güzel anlatır: “Türkler ölümden olduklarına, yeniden hayata gelinceye bir medeniyet tasavvuru, hayatla ölüm korkmamışlar ve onu, “Ömrüm bu kadar uyuyup sonra dirileceklerine arasına duvar örmez. Ölüler diridir ve kadarmış.” diye ölecekleri anda bile kâildir. Halkın felsefesinin de ölmekle diriler de hakikatin hakkını veremi- tevekkül ile karşılamışlardır. Ölümden artık ebediyen yok olmak telakkisi yer

▲ Kovaçi Şehitliği - Saraybosna | Mustafa Çelik

onu can kuşunun özgürleşmesi, düğün yor. Ölümden gözlerimizi kaçırıyoruz. bizi kaygılandırıyor. İstanbul’da ‘Her gecesi gibi olumlu atıflarla sevimli hale Mezarlıklar giderek şehrin en ücra canlı ölümü tadacaktır’ ayetinin bir getirmiştir. Oysa modern çağda ölüm, köşelerine taşınıyor ve aynı zamanda kabristanın girişinde asılı durması, daha seküler anlamlara bürünmüştür. ölümü göz önünden çekip alacak başka zamanında pek çok kişiyi rahatsız Ölümün sekülerleşmesi hayatın tören biçimleri geliştiriliyor. Barselona etmişti. Mesela ‘uyumayan şehir’ New merkezine Tanrı’yı değil, insanı koy- şehrinin girişinde öldükten sonra yakıl- York, göğü saklayan devasa gökdelenleri makla başlıyor. Referans noktası artık mış insanların küllerini saklayan tıkış ve dur durak bilmez temposuyla bana Tanrı değil insandır ve ölüm öte âlemde tıkış cam gözler görmüştüm. Modern hep Tanrı’ya ve ölüme isyanı simgeler kişinin yeniden doğuşu, yepyeni bir Batı’da cenazeyi toprağa verme âdeti gibi görünmüştür. Oysa gökdelen ve hayata başlaması değil sadece hayatın giderek azalıyor ve krematoryumlarda avm tasallutu öncesi bir İstanbul veya bitişidir. Bizim modern ölüm tecrübe- yakılan insan cesetleri bir avuç küle Bursa, servilerin gölgesinde ölümün de mizi etkileyen önemli değişikliklerden dönüştürülüyor. Ölüyü yakmak, modern aşina bir yüze büründüğü, yaşayanla- biri, ölümün ‘toplumdan kurumlara dünyada, ölmüş olan kişinin defterinin rın ölülerle birlikte fizik ve metafizik taşınmış olmasıdır.’ Artık evde değil tamamen dürülmesi ve hayatın tempo- âlemleri tecrübe ettiği şehirlerdi. hastanede ölüyoruz, sevdiklerimizin suna kalındığı yerden devam edilmesi “Orta yaşlardan itibaren insan hayat- Hüve’l Bakî | Hüve’l Dosya Bakî | Hüve’l Dosya

| duaları ve sevecenliğiyle değil dok- anlamına geliyor. Ölümün metafizik tan çekilmeye hazır bir şekilde yaşar. | torların umutsuz bakışları altında öte çağrışımları kaybolduğunda, onu bir Çünkü hayatın öğlen vaktinin gizli bir âleme uğurlanıyoruz. Ölüm modern başarısızlık, bir yenik düşme olarak anında parabol tersine döner ve ölüm Batı’da müstekreh bir şey addedilerek telâkki etmeye başlıyoruz. Beklenmedik doğar. Hayatın ikinci yarısı yükselme, insan bilincinden kovuluyor. Dur durak bir anda başa gelen ölüm, modern insanı açılma ve taşmaya değil, ölüme işaret

DÜŞÜNEN ŞEHİR bilmeyen hayat koşuşturmacası ölümle huzursuz etmektedir artık. Ölümü eder; zira artık iniş başlamıştır. Hayatta DÜŞÜNEN ŞEHİR de bir mola vermiyor, süreklilik hissi inkâr ediyor, onsuz yaşamaya talip istediğimiz şeylere nail olmanın inkârı, 32 33 sevilen kişinin kaybıyla dahi zedelenmi- oluyoruz. Onun işaretlerini görmek onun sona ereceğini kabul etmeyi red bir bilgeyle karşılaşmış. ‘Neden kendine kişinin bir kaşığı paylaşması kötülenir. ölürken de kucaklaşma arayışındadır İnsanların, kendileri ve doğa ile daha bir ev inşa etmedin?’ diye sormuş adam Zenginlerin yaşam tarzlarına hâkim insan. Eduardo Galeano’ya kulak verir- uyumlu olduğu ve görece olarak daha şaşkınlıkla, ‘Hayat çok kısa’ diye cevap olan, ölüm karşıtı mücadele, kalkınma sek: “Barselona'da bir hastanede yeni küçük topluluklar halinde yaşadığı vermiş bilge, ‘yerleşmeye değmez’. havarileri tarafından bir dizi kurala doğanların bakımıyla ilgilenen Oriol zamanlarda yaşam ve ölüm arasındaki o Dünyanın yerleşmeye değer bir yer çevrilir, dünyanın yoksul nüfusunun Vall, insanın ilk hareketinin kucaklaşma ince sınır bu denli keskin değildi. “Konan olmadığı düşüncesi, mimari görkemin yaşamlarını bu kurallara göre sür- olduğunu söylüyor; bebeler birilerini göçer, gelen gider”; “Allah sıralı ölüm evlerden ziyade ziyade ibadethanelere dürmeleri emredilir. Ancak fazlasıyla arar gibi ellerini uzatıyorlar. Artık epey versin” gibi cümleler, çocukluğumuzda yansıtılmasına yol açar. Şaşaalı saraylar endüstriyel toplumlarda evrilen bir yaşlanmış olanlarla ilgilenen başka bir vefat haberi karşısında sıkça duydu- yerine Allah’ın yüceliğini gösteren kültür, ölüm imgesinin, yukarıda açık- doktorlar, ihtiyarların da günlerin ğumuz cümlelerdi. Kendi çocukluğumu camiler, mülkün evvel emirde kime ladığım ticarileşme sürecini olanaklı sonunda kollarını kaldırmaya çalışarak hatırlıyorum, aile büyüklerinin ölümü ait olduğunu ve insanın bu dünyada kılabilirdi. Bugün uç bir noktaya varan öldüğünü söylüyorlar. İşte böyle konu bizden gizlenmez; her türlü ritüele aile sadece bir yolcu olduğunu kulaklara “doğal ölüm”, artık insan organizmanın hakkında ne kadar çok kafa yorarsak üyeleriyle birlikte eşlik ederdik. Oysa fısıldar. Nasıl ölüneceğini bilen insan- tedaviyi reddettiği ana dönüşmüştür. yoralım, ne kadar söz sarf edersek şimdi ebeveynler de çocuklarını bu lar ancak, hayatı nasıl yaşayacaklarını İnsan artık son nefesini vermiyor ya da edelim, durum bu. Böyle. Fazla söze ritüellerden “korumak” adına uzak da bilirler. Ölümlerimiz hayatlarımızı kalbi durduğu için ölmüyor; elektroen- gerek yok, bir kanat çırpışı arasında tutuyorlar. Babaannesinin öldüğü aydınlatır. Buradan ilerleyerek şunu da sefalogram düz bir çizgi çizdiği zaman gerçekleşiyor yolculuk.” haberi, torundan gizleniyor, çocuk söyleyebiliriz: Ölüme dost olan şehir ölüyor. Toplumsal anlamda kabul gören hayata da dosttur. ölüm, insan yalnızca üretici olarak ▪▪ Ölümün sekülerleşmesi hayatın merkezine Tanrı’yı değil, insanı “Hayatın mutluluk olduğu ya da değil, aynı zamanda tüketici olarak mutlulukmuş gibi yaşanması gerektiği da, işe yaramaz hale geldiği zaman koymakla başlıyor. Referans noktası artık Tanrı değil insandır ve bir dönemde, ölümün çirkin yüzünün gerçekleşiyor.” ölüm öte âlemde kişinin yeniden doğuşu, yepyeni bir hayata mutlu bir hayatın ortasında beliriver- Modern şehirde ölüm bir yalnızlık başlaması değil sadece hayatın bitişidir. mesinin doğurduğu rahatsızlığı, sarsıcı serenadıdır çoğu zaman. Yalnızlık ve katlanılmaz acıyı açığa vurmaktan, hayatta olduğu gibi ölüm zamanında artık ölecek kişinin iyiliği için değil, da insanlara yapışır, hayata vedayı sıcak Kabristan, insanların ölüm sonrası ne mezara ne de duaya götürülüyor. yakınlarının, yani toplumun iyiliği için bir helalleşmenin koynundan alarak bir hayata duydukları inancın görünür hale Ölüm şehre sokulmuyor, ölüm bilince kaçınmak gerekiyordu” der Phillipe dizi soğuk bürokratik ritüele indirger. geldiği yerlerden birisidir. Eliade’ye yasaklanıyor. Soru şu, birkaç nesil Aries ve ekler:“Ölüm karşısındaki Ölme mekânı olarak hastanenin öne göre, ‘mezarlıklar ölumden sonraki sonra çocuklarımız babaannelerinin modern tavır, mutluluğu korumak çıkışı, şehrin ölüme küslüğünün, modern hayata inancın kesin kanıtlarıdır; yoksa mezarlarını bulabilecekler mi? Daha da üzere, ölümün yasaklanmasıdır”. Çağdaş şehirde ölümün inkâr edilişinin tipik cesedi gömmek için katlanılan zahmet vahim soru, torunlarımız dilleri dönüp toplumda, tema ve ayinler düzeyinde bir örneğidir. Taziye gelenekleri de anlaşılmaz bir şey olurdu’. Ölüm, insa- de ebedi istirahatgahında yatan biz gözlenen sürekliliğe rağmen, ölüme giderek zayıflar ve ölüm bize nasihat noğlu için hep baş etmesi gereken bir büyüklerine fatiha okuyabilecekler mi? meydan okunmuş ve ölüm, tanıdık ve tenbihatta bulunan bir öğretmen duygu olmuştur. Modern şehrin insanı ‘Allah’ın veçhinden başka her şey şeylerin dünyasından gizlice kovulmuş- olmaktan çıkar. Taziye evi şehrin manevi zamanı ekonomik birimlere dönüş- helak olucudur’ buyuruyor yüce Kur’an. tur. Hastaneler ölümün yeni mekân- varlığını devam ettirdiği, insandan türülmüş bir halde yaşıyor. Cenazeye Hüve’l Bakî. Bakî olan yalnızca odur. ları, hekim ve hastane personeli de insana giden sıcaklığın buharının veya kabir ziyaretine ayıracak zamanı Ölüm şehre manevi bir tılsım katar, hızlı ölümün yeni ustaları haline gelmiştir. tüttüğü bir yerdir. Orada şehrin beşeri yok. Anadolunun küçük şehirlerinde, olanın yavaş olanı yuttuğu modern şehir sermayesini bir arada bulursunuz. belediyelerin anons sistemlerinden hayatında, ölümle karşılaşmak insana Doğal ölümün yasaklanması ve adeta Ölümün bir anomali, bir zayıflık haline günde birkaç defa vefat haberlerinin bir tefekkür imkânı verir. Ölüm bilinci, toplumsal hayattan sürgün edilmesi getirildiği modern kültürde insan duyurulduğu anonslar yahut kasaba hayatı ve dolayısıyla şehri genişletir. ölümün de tıbbileştirilmesi sorununu ‘başkasının ölümü’ne bakmak istemez. ahalisini bütün işini bırakıp camiye Konanın göçtüğü bir gölgeler âleminde beraberinde getirir. Sağlığın Gaspı’nda Topluluk bağlarının zayıflaması, şehrin koşturan salalar, büyük şehirde duyul- bizi öte âlemle irtibatlandırır ve kimsesiz Ivan Illich bu durumu şöyle ifade eder:

Hüve’l Bakî | Hüve’l Dosya ahalisini ne dirimde ne de ölümde bir maz. Bir başkasının ölümüne duyulan insanlar olmaktan alıkoyar. Baki olan Bakî | Hüve’l Dosya | bulmamıştır. Halkın bu düşüncesi rübe etmek, hayatı fizik âlemden ibaret “Ölümün tıbbileşmesi aracılığıyla, sağlık | araya gelebilen, birbirine bîgane bir kayıtsızlık, şehir yaşamında daha da yalnızca O’dur. O varsa gam da yoktur. ✒ bugünkü felsefe cereyanlarının bazen saymamak…Bu hususiyetlerle şehirleri hizmetleri diğer tüm inançları dışlayan yalnızlar topluluğu kılar. Ölmekte olan fazladır. Aslında bu da bir çeşit savunma menfi yollar takip etmesine güzel bir imar eden cetlerimizin, evleri de kalıcı- bir dünya dini haline getirilmiştir, insanın veya bir yakınını öte âleme mekanizmasıdır; metropol hayatında cevaptır. Halkça ruh vardır ve ebedîdir. lığı ve yerleşmeyi ima eden taş yerine, bu dinin kuralları zorunlu derslerde uğurlamış kişinin en çok gereksindiği olumlu, olumsuz o kadar çok uyarana İnsanlar mutlaka ölüm geçidinden geçiciliği ve faniliği ima eden ahşapla öğretilir ve ahlaki çerçevesi, çevrenin şey, etrafında içten bir alâka gösteren maruz kalır ki insanlar, bazı uyaranlara

DÜŞÜNEN ŞEHİR geçecektir. Lâkin âdeme, yok olmağa inşa etmeleri manidardır. Çok eski bir bürokratik yeniden yapılandırılmasına DÜŞÜNEN ŞEHİR insanlardır. İnsan dostluk ve dostane algılarını kapatmamak sinir sistemleri değil, ruh âlemine.” Ruhlarla beraber hikâyede anlatıldığına göre, bir adam uygulanır; cinsellik bile kitabına göre 34 ilişki arayan bir varlık. Doğarken de üzerinde aşırı uyarılmaya yol açabilir. 35 yaşamak, ebediyeti şimdiki anda tec- mağarasında yüz yıldır yaşamakta olan yaşanır, hijyen kaygısı yüzünden, iki DURSUN ÇİÇEK Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir

Mezar Üzerine Ötelerde BİR ŞEHİR

▲ İbikli Köyü Mezarlığı - Kırşehir DURSUN ÇİÇEK Bir musiki orda zaman ve mekân.... BÜSAM Şehir Akademi Yıldız dolu feza küçük camekân.... başka bir dünyaya geçit olmuştu mezar… Dedeme mezarda için mezarlarımızı ziyaret ederiz biz. Ölüm yokluk ve bitiş İmkân atomunu çatlatan imkân.... yatan ölüleri sorduğumda, o mezarda yatan dirileri anlatırdı değil… Öyleyse mezarlarımız bize bir şey anlatır. Sadece Bir hiç ki, içinde heplerin hepsi hep. Mezardan sanki bir mahalleymiş, bir şehirmiş, köymüş bize mi? Zamana ve mekâna bir şey anlatır… Necip Fazıl Kısakürek gibi söz ederdi. “Onlar orada kendilerince yaşıyorlar, bizi Mezar ölüler için değildi aslında. Ölen öldüyse mezar bekliyorlar ve bize ibret oluyorlar…” yapsan ne olur yapmasan ne olur? Mezar diriler içindi. Mezardan korkar mı çocuklar? Ben korkmazdım… Bizim mezarlarımızda kasvet yoktur ki korku olsun, Dünya içindi daha çok. Çünkü dedem öyle diyordu. Biz Benim çocukluğumda uzun minaresi ve kubbesiyle camii içinde yaşadığımız mahallemizden, evlerimizden ayrı oraya bakarak ölümü hatırlarız, öte dünyayı unutmayız nasıl Allah’tıysa mezarlık da cennet bahçesiydi. Mezar değildir ki ıssızlık ve tedirginlik olsun… Hatta en huzurlu diyordu… Azıcık gavurlaşsak, haksızlık yapsak, mala mülke

| Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir Dosya çocuk muhayyilemde cennete açılan kapıydı. Bir şehrin, | Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir Dosya | olduğumuz yerlerdir mezarlıklar… Bizim mezarlarımız düşsek, gönül kalp kırsak mezar bize ses verir, nefes verir, | bir mekânın girişiyse eğer, bu evvela cennetin olmalıydı. bir bahçeyi andırır. (Karadeniz’de bazı bölgelerde aile kendimize gelmemizi sağlar diyordu. Çünkü dedelerim, nenelerim, bazı sevdiğim arkadaşlarım mezarlıkları evlerinin bahçesinin bir köşesindedir.) Cen- Büyüdük ve sekülerleşti zihinlerimiz. Rasyonelleşti… oradalardı. Mezarlık cennetti çünkü oraya gittiğimde kor- neti bu dünyaya hatırlatan bir bahçe… Cennetten bir koku Mezar artık bir cennet bahçesi değildi. Mecbur kalmadıkça kuyu hissetmiyor, Allah’ı düşünüyordum. Başka bir dün- ve nefes… Pencere… Bunun içindir ki oraya defnettiğimiz gidilmeyen bir mekân haline geldi. Bizimle birlikte gerçekte yanın kokusu geliyordu orada… Sanki dedemin küçükken

DÜŞÜNEN ŞEHİR bedenlerimiz ruhunu bekleyen tenler gibi, suyunu bekle- mekân ve mezar sekülerleşti. Oysa bizim dünyevileşmemizi DÜŞÜNEN ŞEHİR anlattığı masallar bitmiş, kıyamet yaklaşmış, yolun sonuna yen fidanlar gibi, güneşini bekleyen çiçekler gibi, suyunu en çok engelleyen yanımızdı mezarlarımız. Bize bu dünya- 36 gelinmiş ve zaten geçici olarak öğrendiğimiz bu dünyadan 37 bekleyen toprak gibi ölü değildir. Ölüm yokluk olmadığı nın geçiciliğini, ötelerde bir dünya olduğunu, ne yaparsak Sezai Karakoç’un “Mezarlardan yükselen bahar”ını Hayatın şehri olan içinde yaşadığımız mekânlar sesin ve öğrenemezsek Necip Fazıl’ın; nefesin şehriyken mezarlarımız ise sükutun şehridir. Öte dünya ile bu dünya arasındaki ortak paydadır mezar. Mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta; İnsan mezar bilinci ile ötelerin işaretini her dem hisseder. Hiç Mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta... ölmeyecekmiş gibi bu mekânın bilincinde olurken, her an ölecek gibi de öte mekânın bilincini taşır. Dolayısıyla mezar Sırrını nasıl öğreniriz. bizim vasatımızdır. Ölümüz zamansal anlamda nihayet Onun içindir ki bizim ölülerimiz “ölü” değildir. Allah bulsa da hala bizimle aynı mekândadır. Öyleyse başka bir yolunda ölen ölü değilse Allah yolunda ölenlerin yattığı bakışla aynı zamandadır. Bu yanıyla mezar berzahtır. Geçiş mezarlar nasıl ölüler yurdu olabilir. Bir şehidin mezarının yeri yani eşiktir. İşte bu yanıyla mekânın sekülerleşmesini olduğu bir yer bile bizim için bir âlemdir. engelleyici en önemli unsurdur. Çünkü biz mezarla hem Mezarlarımız bizim hikâyelerimizin yazılı olduğu kita- öte dünyayı, hem bu dünyayı yaşarız. Hem geçici dünyanın belerdir aynı zamanda. Her mezartaşı, her mezar amel idrakinde oluruz hem de öte dünyanın yani gerçek dünyanın defterimizle doğru orantılı bize gerçekliğimizi, hikâyemizi bilincinde oluruz. Bu idrak ise dünya başta olmak üzere, anlatır ve yansıtır. Mezarlar mekânda hayatın devam ettiği- zamanın ve mekânın geçiciliğinin en önemli göstergesidir. nin en önemli göstergeleridir. Mezarı olmayan mekân veya Modern insan kendi ürettiği ve içinde yaşadığını zan- şehir ölüdür. Ölüsü olmayan aile, millet, ölümü olmayan nettiği mekânda ölüyken, geleneksel insan mezarda bile insanlık yaşayabilir mi? diridir. “İlkel” denilen kavimlerden ve topraklardan Batı’nın Öyleyse coğrafya mezarsız eksiktir. Çünkü coğrafya mekânlarına, şehirlerine gelen insanların izlenimlerini aidiyettir. Bir mekânda mezarınız varsa orası size aittir. okuduğunuzda aslında kimin şehirde, kimin mezarda Mezar ayak izidir, can izidir, nefes mahallidir ama sessiz.. olduğunu daha iyi anlarsınız. Batının modern kentlerine Mezarınızın olduğu yerdir mekânınız. Aidiyetin ne olduğunu gelen “yerlilerin” evleri ve apartmanları mezarlara, kutu- mezarlar öğretir bize. Mezar mekândaki hafızadır. Bir dağ lara, tabutlara benzetmesi tesadüf olmasa gerektir. Modern başındaki yatır, bir göl kenarındaki yalnız ve adsız mezar, kentleri mezarlara benzeten muhayyile mezarların ise belki bir geçitteki kaya parçası size sizi anlatır. Her dem ölecekmiş de gerçek şehirler olduğunu veya en azından gerçekliğin gibi gezen bir insan bilir ki öldüğü yer kendisinindir. Bir bir görüntüsü, bir nefesi, bir kokusu olduğunu hissedebilir. derviş, bir akıncı bunun için ölümsüzdür. Menkıbe denilerek Mezara ölülerimizi koyarız ama bizim mezarlarımız bugünün muhayyilesinin safsata diye rasyonelleştirmeye canlıdır. Canlı olduğu için ziyaret ederiz. Gelenekte anlatılan çalıştırdığı hikâyeler safsatayı da, uydurmayı da bizatihi onların da bizi ziyaret ettikleri, savaşan ordumuza yardıma dışlayacak mesellerimizdir bizim. yetiştikleri, darda kalmışların darlığını gidermek vasıtası ile Çünkü bizim ölümüz konuştuğu gibi mezarımız da onlara can yoldaşı oldukları hikâyeleri sadece bir hikâyeden konuşur. Bize bizi anlatır. Mesele o dili anlayabilmekte. ibaret olmasa gerektir. Canlı olduğu bilinci iledir ki mezar- Mesele sınırsızlığı, coğrafi idraki, kelimeyi ve sessizliği larımızı şehir girişlerine veya yol kenarlarına ya da dağın en ▲ Somuncu Baba Mezarlığı - Aksaray bilebilmekte. güzel yamacına yaparız. Evlerimizle her an karşı karşıyadır. Mezarlarımızdaki canı en güzel de türkülerde hissederiz: ▪▪ Mezar ölüler için değildi aslında. Ölen öldüyse mezar yapsan ne olur yapmasan ne olur? Mezar diriler Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep; Bu mu dersin, taşlarda donmuş sükûta sebep? içindi. Dünya içindi daha çok. Çünkü dedem öyle diyordu. Biz oraya bakarak ölümü hatırlarız, öte Giderim giderim yolum yan gelir Necip Fazıl Ah ettikçe ciğerimden kan gelir dünyayı unutmayız diyordu… Azıcık gavurlaşsak, haksızlık yapsak, mala mülke düşsek, gönül kalp Kazın mezarımı yolun üstüne kırsak mezar bize ses verir, nefes verir, kendimize gelmemizi sağlar diyordu. Bunun içindir ki hayat vardır bizim mezarlarımızda. Yar gelip geçtikçe bana can gelir Coğrafi bir iz ve işaret vardır. Bu yanıyla bir şehirdir mezar- yapalım halimizin birbirinin aynı olan mekânlarda sonuç- Belki de insanlık eşiğimizdi mezarlarımız bizim. Varo- larımız… Evleri olan, sokakları olan, nefesleri olan… Fıtratın Ya da lanacağını gösteriyordu. Adaleti ve eşitliği hatırlatıyordu luşsal bir eşik… Öyle bir eşik ki bu tarafa ibret, öbür tarafa şehridir orası… Dünyanın kalıcı olmamasının göstergesi… | Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir Dosya | Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir Dosya | mezarlar. Her ne kadar zihniyetteki sekülerleşme mezarların gerçeklik… Yaşayan içindi mezarlarımız. Yaşayana bir Bu dünyanın “halinin” görüntüsü… O şehre vardığında insan Mezarımı yüce yapın | zahirine yansısa da istisnalar hariç mezar eşitliği, adaleti alem, bir işaret, bir nasihat, bir görüntü, bir iz, bir hikaye, anlar bütün şehirleri. O yere vardığında görür asıl görüneni. Yavrularım gele gölgelene temsil ediyordu. Bir bakıma öte dünyadaki, ahiretteki ger- bir hatıra… Ölümü hatırlatarak dirimi yaşatıyordu bize. Bu Perde nedir, sır nedir, görünen nedir, gördüğü nedir ortaya çekliğin bu dünyadaki tecellisi ve tezahürü idi. İnsanların dünyada nasıl yaşayabileceğimizi oradan öğreniyorduk. çıkar. “İnsanlar uykudadırlar öldüklerinde uyanırlar” sırrını İnsan bu dünyada yolcudur. Ölüm ise bu yol halinin akıbetini göstermesi bakımından önemliydi. Dünyada kur- Orada yatanlar neyi nasıl yapmamız gerektiğini bize anla- idrak ettiğinde her şey yerli yerine oturur. Tüm seküler bitmesidir. Doğum ile ölüm arasındaki yol hali insanın

DÜŞÜNEN ŞEHİR duğumuz şehirlere inat, kıyamet şehrinin nasıl olacağının tırlar eğer dinlemesini ve işitmesini bilirsek. anlamlar buharlaşır. Çünkü bizim geleneğimizde hayat hakikati ile doğru orantılıdır. Bu açıdan baktığımızda DÜŞÜNEN ŞEHİR 38 işaretlerini veriyordu. ölümün etrafında döner. Ve mezarlar ölümün şehridir. ise mezarlarımız yine yokluk ve yok oluşla ilgili değildir. 39 kir. Kâbe’nin, Mescid-i Nebi’nin, Mescid-i Aksa’nın mezarla Bu Tahanın ölümü değil yürüyüşü mezarların olan boyutunu unutmamak gerekir. Kâbe sonsuzuluktur ve Kabirlerin şamarıdır çağın yüzüne Allah’ın evidir. Tüm insanların vechini kendinde toplayan Geceye batışıdır taş bakışlarının sonsuzluk. Bir sonsuzluğun temsili… Dolayısıyla Kâbe, Sezai Karakoç Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa hem mezar hem hayattır. Ölmeden ölme şuurunun merkezi… İnsanın ve âlemin öte Mezarlar… Şehrin selam kapıları… Diğer deyişle bir dünya-bu dünya dediğimiz ikili yanı en müşahhas şekilde şehrin insanı karşılayan canları… Hayata ölümü gösteren, buralarda yaşanır ve hissedilir. makam sahibine makamsızlığı hatırlatan, sahte yükselişlere Mezarı makamsızlık makamı olarak tanımlayan İbni asıl yücelişi hissettiren mekânlar… Ölüm olmasa hayatı Arabi, onun hafıza ve süreklilikle ilgili yanına dikkat çeker. nasıl hissederdik? Mezarlar olmasa evlerimizi, yurtları- Ölümle hayatın iç içeliği ve göreli oluşunun altını çizer. Bir mızı hissedebilir miydik? Modernite insanlara cenneti ve mezar üzerinden hem ölümü hem hayatı, hem bu dünyayı ölümsüzlüğü bu dünyada vaat etti. Belki de dünyanın tek hem öte dünyayı anlatır. Mezarın yatay hali ölümü ve ahreti gerçeğini öldürdüğünü zannederek üstünü örttü. İnsan- temsil ederken, mezarın dikey hali (mezartaşı) canı, canlılığı, ları evsiz ve mezarsız bıraktı. Ölümü yok ederek hayat dünyayı ve hayatı temsil eder. kurduğunu düşündü ama ölümü öldürerek hayatı yok etti. Çünkü gerçekliği kendine/insana indirgeyen zaten Ölen şehirlerdir Taha değil bizim kastettiğimiz anlamda ölü bile değildir. Kendince Kuruyan nehirlerdir ölümü hayatın dışına kovan ile mezarları yaşadığı şehrin Lambadır sönen kış dökülmüş içine dışına atan topluluklar millet de olamazlar. Sadece tüketen, Sonbahar yaprağı ırmağı emmiş hafızası olmayan insanlar topluluğu, içinde yaşadıklarını ▲ Hızır İlyas Türbesi - Develi Asfalttır çekilen sıva bereket toprağının zannettikleri şehirleri mezardan da öte “kabirler” haline getirdiklerinin farkında bile değiller… ✒ Mezarlarımız bu yolculuktaki duraklarımızdır. Doğumla Yine Necip Fazıl sadece mezarı değil, mezara gidişin sem- birlikte başlayan ve devam eden yolculuğumuz, ölüm ile bolik hali olan tabut ve tabuta konuluş, tabutta götürülüşü birlikte bir başka boyutta devam eder aslında. Kendisine canlı olarak tahayyül ve tasavvur eder. Ölüm nasıl bir “yağız ▼ Tavlusun Mezarlığı- Kayseri Türklerin nüfusu sorulduğunda söylediği rakama ölüleri de at” ise tabut da insanın sarıldığı kundaktır. Yani ölüm bir katarak “hangimiz Fatih kadar yaşar ve yaşamaktadır” diye yeniden doğuştur ve tabut yeni yolculuğun başlangıcın- cevap veren Yahya Kemal ne güzel ifade eder bu durumu: daki insanın kundağıdır. Öyleyse mezarı da bir yeni oluşu beklediğimiz eşik, berzah veya âlem olarak niteleyebiliriz. Fani ömür biter, Bir uzun sonbahar olur. Aslında kundağa belediğimiz bir çocuk gibi ölüyü de ölümü Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur. de güzelleştiririz. Yıkarız, giydiririz, bir anlamda süsleriz ve Mevsim boyunca kendini hissettirir veda; gideceği yere hazır hale getiririz. Tıpkı doğduğunda olduğu Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ. gibi, tıpkı evlendiğinde, nikâhında, düğününde olduğu gibi, cenazesinde de vuslatına eşlik ederiz… Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir. Mezar hayatla ölümün iç içeliğinin göstergesidir. Ölümü Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir; şeb-i arus olarak tahayyül eden muhayyile mezarlardan Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere. yükselen baharın cennet nefesi ile ilgili olduğunu bilir. İnsan Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere. bu dünyayı imarla mükelleftir. İmarı yaparken de cenneti hatırlar. Bu dünyayı cennete benzettiği oranda kurtuluşa Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur. erecektir. Lakin bu dünyayı amaç haline getirmeden… İşte Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur. bunun en önemli örneği ve göstergesi ise mezardır. Mezar İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu; cennet bahçesi ve mekânı olması itibari ile insanın bu Bir başka musikiye geçiş farz eder bunu. dünyayı imar ederken ki dengesini oluşturur. Bir yandan | Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir Dosya | Mezar Üzerine Ötelerde Bir Şehir Dosya | dünyanın Allah adına güzelleştirmesini salık verirken öbür | Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline, yandan da geçiciliği hatırlatır. Benzer cihana gelmeden evvelki haline. İnsan Hac vasıtası ile bu dünyada nasıl kıyameti hatırlar ve yaşarsa mikatta ve ihramda da ölmeden ölmenin ne Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya olduğunu, ölümün ve hayatın ne anlama geldiğini öğrenir.

DÜŞÜNEN ŞEHİR Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya: Ahirette insan kul olma vasfının dışında tüm vasıflarından DÜŞÜNEN ŞEHİR

40 Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı; soyunur. Ölmeden önce ölme idrakinde olan insan bunun 41 Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı. idrakiyle yaşar. Mezarı bir de bu boyutu ile düşünmek gere- YUSUF YERLİ Önce Mezar Vardı

“Canlıların kentinden önce ölülerin kenti vardı.” Lewis Mumford

YUSUF YERLİ BÜSAM Şehir Akademi

Ölüm tadılır: “Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra ancak bize döndürüleceksiniz.” Ankebût-57.

Kabir ziyaret edilir: "Çoğaltma yarışı kabirleri ziyaret edinceye kadar sizi oyaladı." Tekasür-1-2.

“İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa mutlaka bir ▲ Göbekli Tepe - Şanlıurfa üçüncüsünü ister; onun gözünü ancak toprak doyurur.” (Buhârî, “Riķāķ”) Mezarlar medeniyetlerin meziyetini mezar taşları süslemeleri, türbelerin suluk içindedir. Mezar bir uruç yeridir, MEZARLAR MEKTEPTİR duyu organlarınızla) varıp, ilikleri- ele veren yapılardır. İslam Medeniyeti mimari karakteri insanın gözünü ve Yedi kat semaya yolculuğun eşiğidir. Mezarla aynı kökten gelen bir kelime- nize kadar hissedebilseydiniz. Kabri bir anlamda mezar medeniyetidir. gönlünü açar niteliktedir. Mescitlerin Mezar Miraç mekânıdır. “Göğe açılan dir ziyaret. Mezar hem gidenlerin hem kalıcı olarak ziyaret edenler ise ahirete "Dünya ahiretin tarlasıdır.” hadisinin kapıları / mihrapları gibi süslüdür mezar kapıdır, göğe yazılan yazıdır mezar.2 de kalanların ziyaret yeridir. Kabirler doğru yola çıkanlardır. Ölümü kendi ilham verdiği bir ilişki biçimi. Kabir taşlarımız: İkisi de Rabb’le buluşmayı Mezarlar önceden gidenlerin geriye iki şekilde ziyaret edilir. Kalıcı ziyaret, nefisleri üzerinden idrak edenlerdir. ya cennet bahçesinden bir bahçe ya ve cennete giriş kapılarını imgeler. Bir bıraktıkları makaledir, mektuptur. geçici ziyaret… Kabirleri geçici olarak Hakk el yakin olarak ölümü hisseden cehennem çukurundan bir çukurdur. düğün mekânına gelmişçesine karşılar ziyaret edenler “başkalarının ölümü” ve tadanlardır. Ölmeden önce ölmenin Firavun mezarı ehramların cesameti, ziyaretçisini mezarlar. Mezar taşları ve TÜRBELER TAPUDUR üzerinden tefekküre çağrılır: Nasıl olsa sırrını bulanlardır.1 azameti ve insanı yok eden, hiçleş- türbeler sizinle adeta konuşur, kendini Türbeler tapınaklarımız değil tapu- tadacaksınız ölümün tadını, keşke İlm tiren baskınlığına inat Peygamber ve kendisini hatırlatır ziyaretçisine. larımızdır, tarihimizdir.3 Türbeler

| Önce Mezar Vardı Dosya el yakin olarak dünya hayatının ahiret makamlarının mütevazılığı farklı dünya Mü’min; Mescitten Mihraba, Mihrap- Daru’l İslam’ın Mikat mahalleridir, sınır | Önce Mezar Vardı Dosya | KABİR KAPIDIR | hayatına kıyasla bir oyun ve eğlence- Kabir: Ahiretin giriş kapısı, berzah görüşlerinin işaretleridir adeta. Bizdeki tan Mezara, Mezardan Miraca bir seyr ü çizgileridir, giriş kapılarıdır. Şehirlere den ibaret olduğunu bilebilseydiniz. âlemi ya da eşik. Mikat mahalli. Geçittir Keşke ölmeden önce ölümün sırrını mezar, köprüdür kabir: Ahiretle dünyayı idrak edip Ayn el yakin derecesinde birbirine bağlayan. İki kapılı bir Han’ın dünyanın denniyetinin farkına (beş diğer kapısıdır Kabir. 2 Ölüm Terbiyesi; Zeynep Sayın, 93 DÜŞÜNEN ŞEHİR 3 “Yahudiler kendilerini atalarının yattıkları mezarların bulunduğu yerlerin vârisi saymaktaydılar; bu güçlü iddia bir bakıma ezeli (ve hatta DÜŞÜNEN ŞEHİR ebedi) bir iddiadır.”(Mumford) 42 Vardı Önce Mezar 43 1 Tekasür suresinden ilhamla Sırp Milliyetçisi Vuk Draskoviç “Sırp mezarının olduğu her yer Sırbistandır.” der. (Z. Sayın) ▪▪ Mü’min; Mescitten Mihraba, Bunların bulunmadığı şehirlerde (illa ki vardır) Ulema ve Umera mezar ve Mihraptan Mezara, Mezardan makamları şeklinde devam eder gider. Miraca bir seyr ü suluk için- Türbeler ve mescitler mekânın dedir. Mezar bir uruç yeridir, nirengi noktalarıdır. Nirengi noktası Yedi kat semaya yolculuğun olmayan coğrafyalar ve şehirler yön- lerini kaybetmiş mekânlardır. Böylesi eşiğidir. Mezar Miraç mekâ- mekânların ne yolu vardır, ne de yol nıdır. “Göğe açılan kapıdır, göstereni. İhrama bürünüp (kefeni göğe yazılan yazıdır mezar. giyinip) Mikat mahallinden5 geçen Mezarlar önceden gidenlerin kişi girdiği coğrafyanın bitkilerine, canlılarına (kendine zarar vermediği geriye bıraktıkları makaledir, müddetçe) dokunamaz.6 Mikatla bir- mektuptur. likte şan, şöhret, makam, mevki tüm etiketlerden soyunur. Tüm insanlar “bir tarağın dişleri gibi" eşitlenir. “Makam- kapılarından girmek Peygamber sızlık makamıdır” mikat ya da mezar. ▲ Aliya İzzetbegoviç'in Mezarı | Mustafa Çelik tavsiyesidir.4 Mescidler Beytullah’ın Takvadan başka üstünlük kriteri yoktur Daru’l İslam’daki izdüşümleridir. Nasıl ve o kriteri kullanma hakkı ise sadece Mekke’nin (Mescidi Haram’ın) mikat Hakk’dadır. Daru’s Selam’da adeta mahalleri varsa, İslam coğrafyasının, tüm varlık güven altındadır. Daru’s İslam şehirlerinin de Mikat mahalleri Selam Beldetü’l Emin’dir aynı zamanda. vardır, beytullahları vardır. Gittiğimiz Türbeleri tapınak olarak görenler şaşı her yere çil çil kubbeler (mescit-ma- bakanlardır. Mezarları mabet ve mescit bet-Beytullah), yeşil yeşil türbeler (mikat yapanlar var diye, türbeleri, mezarları, mahalli) dikmişizdir. Batı yönünden kabirleri tarumar mı etmemiz gerekiyor? Daru’l İslam’a giriş kapısı Sarı Saltuk türbesi, Blagay tekkesidir. Bosna’nın giriş kapısı Aliya makberidir. İstanbul’da İhrama girilecek zaman ve (الميقات) : Mîkāt Eyyüp Sultan Türbesi, Kayseri’de Seyyid 5 yer anlamında fıkıh terimi. Burhaneddin. Şam’da Seyyide Zeynep, Sözlükte “belli bir zaman tesbit etmek” Halep’de Zekeriyya as. makamıdır. Her anlamındaki vakt kökünden türeyen mîkāt şehirde o şehrin kapısı ya da kapıları (çoğulu mevâkīt), “vakit” karşılığı yanında vardır. Şehirlere kapı sahiplerinden “bir iş yapmak için belirlenen zaman veya yer” mânasına da gelir. Fıkıh terimi olarak destur alarak girilmesi şehir ziyaretinin hac ve umre ibadeti için ihram giyilecek adaplarındandır. Ziyarette öncelik (varsa günleri (el-mîkātü’z-zamânî) ve yerleri eğer) Peygamber mezar ve makamlarıdır, (el-mîkātü’l-mekânî) ifade eder. Zamanla ▲ Süleymaniye | Selman Yerli KÜMBETLER-ANITLAR-HEYKELLER sonra Ehl-i Beyt mezar ve makamları, ilgili mîkāt hac için şevval, zilkade aylarıyla zilhiccenin ilk on günü, umre için yılın Mezar ve mescit bizde iç içe yapılardır. Kâbe hem bir mezardır hem de bir sonra Sahabe mezar ve makamlarıdır. tamamıdır. Mekânla ilgili mîkāt Mekke’ye Mescit. Mescidi Nebevi’nin içindedir Makber-i Nebi. Cami ve mescitlerde hazi- gidenlerin veya hac ve umre yapacakların relerin olması, türbe ve mezarların olması bu geleneğin bir yansıması olarak ihrama girecekleri noktalardır (mevâkī- okunmalı. Bu gelenek ilhamını (Allahu Alem) Kehf Suresi-21. ayetten almaktadır: 4 “Ben ilmin Şehriyim Ali de onun kapısıdır,” şeklinde meşhur olan bir hadisi şerif vardır. Bu hadis Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman tü’l-ihrâm). Kelime bu son anlamında daha (Allah onlardan razı olsun) isimleri de ilave edilerek şu şekilde genişletilmiştir: Ben Sadakatin şehriyim Ebu Bekr de O’nun Kapısı. Ben yaygın bir kullanıma sahiptir. Dediler ki: “Üstlerine bir bina (anıt) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha | Önce Mezar Vardı Dosya | Önce Mezar Vardı Dosya

| Adaletin Şehriyim, Ömer de O’nun kapısı. Ben Ahlak’ın Şehriyim Osman da O’nun kapısı. Kim bu hususlarda bir şeyler öğrenmek istiyorsa Haccı ölmeden önce ölüm tecrübesinin iyi bilir.” Sözlerinde üstün gelen (müminler-yöneticiler): “Üzerlerine muhakkak | bu kapılardan geçip gelmeliler. yaşandığı ve ölüm ötesinin tefekkür edil- bir mescid yapacağız.” dediler.7 Batı kent meydanlarını devasa anıtlar/heykeller, .Ben ilim şehriyim. Ebû Bekir de onun temelidir”. diği bir ritüel olarak okuyacak olursak bizim şehir meydanlarımızı Kümbetler ve türbeler süsler انا مدينة العلم و ابو بكر اساسها ,Deylemî’nin Abdullah b. Saîd’den rivayet ettiği bir diğer hadise göre İlmin şehri Hz. Peygamber gösterilirken, onun temeli olarak Hz. Ebû Bekir gösterilmiştir. Şiî kaynaklarda bu rivayetin devamında Ömer’in eğer Mikat mahallinde ihrama girmeyi, ilim şehrinin duvarı, Osman’ın çatısı, Ali’nin de kapısı olduğu belirtilmiştir . https://siapedya.wordpress.com/2012/06/18/ben-ilim-sehri- kefenini giyen ölünün mezar sürecine yim-ali-de-onun-kapisidir. girmesi olarak yorumlayabiliriz. 7 Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve Ayrıca: Hz. Yakup: “Ey çocuklarım, (Mısır’a) tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin.”Yusuf Suresi-67. 6 De ki: “Rabbim, beni girdireceğin yere kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. DÜŞÜNEN ŞEHİR “(İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) “Hıtta!” hoşnutluk ve esenlikle girdir. Çıkaracağın Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dediler ki: “Üstlerine bir DÜŞÜNEN ŞEHİR 44 (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik.” (Bakara yerden hoşnutlukla çıkar ve bana katından bina (anıt) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir.” Sözlerinde üstün gelen 45 Suresi-58) yardımcı bir kuvvet ver.” İsraSuresi-80 (müminler-yöneticiler): “Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız.” dediler.” Kehf Suresi-21. kuran yapılardır. Kabil’i adam edecek litepe ise ölülerin (s. 145). Klaus Schmidt insanlığın DERKENAR yer kabirdir. gelişimini “.. önce tapınak kuruldu sonra şehir..” “Kalıcı insan yerleşimlerinin gelişiminde diğer top- Meşhur Pergel metaforunu bu hususa şeklinde özetler.9 (s.176) lumsal hayvan türlerindekine benzer gereksinimlerinin uyarlayacak olursak: Kabir pergelin Mabet ve Mezar iç içe yapılardır. Hayat ile ölümün dışa vurulduğunu görürüz; fakat kente yaklaşan en ilkel sabit ayağının durduğu yerdir. Diğer iç içeliği gibi. Şehir; Mezar, Mabet, Medrese, Çarşı oluşumlarda bile bunlardan daha fazlasına rastlanır. En ayağı ile tüm evren gezilip, dolaşılır. (market), Malikhane (idari bina), Maristan (hata- eski kamp ateşi veya paleolitik çağ aletlerinden başlayarak Mü’min ahirete ayarlı, mezara dönük, hane), Mahalle ve Medine şeklinde gelişen mekânın ilk insanın izini sürmeye koyulduğunuzda, hiçbir hay- ölüme hazırlıklı yaşam sürendir. Hiç organizasyonudur. Nasıl ki her mescit Beytullah’ın vanda bulunmayan ilgi ve kaygılara işaret eden kanıtlara, ölmeyecekmiş gibi bu dünya, yarın diğer mekânlardaki iz düşümüdür, Şehirler de özellikle de, bilinçli gömme işlemleriyle kendini gösteren ölecekmiş gibi ahiret için koşturandır. (İslam şehirleri) Medine’nin diğer bölgelerdeki ve ölüye yönelen törensel bir ilginin varlığına rastlarsı- Dünya ahiret dengesini elli bire kırk temsilcileridir. Medinelerden de İslam Medeniyeti nız; araştırmalarınızı daha da yoğunlaştırdığınızda ilk dokuz nispetinde tutar. Anlaşmazlık, neşvü nema bulur. Namaz Dinin, Mescit Medine’nin, insanın bu işlemi bir çeşit dindarca endişe ve korkuyla çatışma vb. durumda yüzde elli birin Mezar Medeniyetin direğidir. Direği olmayan ne gerçekleştirdiğine dair kanıtlar bulursunuz. dediği olur. Hayatta yüzde elli birlik Din, ne Medine ne de Medeniyet ayakta kalabilir. İlk insanın ölüye olan saygısı -ki bu, başlı başına onun hisse ölüme ait olmalıdır. İskeletsiz ceset gibi yığılır kalır. gündüz kurduğu hayaller ve gece gördüğü rüyalardaki “Ölüm yoksa hayat da yoktur. Ölümle İnsanoğlu iki durumu bizzat yaşar, başkası ile güçlü imgelerle nasıl büyülendiğinin bir ifadesidir- belirli irtibatlı değilseniz hayattan da kopuk- paylaşamaz duygularını: Aşk ve ölüm hali. bir toplanma mekânı ve sonuçta daimi bir yerleşim yeri sunuz demektir. Ölümle barışık değil- - Kabirler Kıyam yeridir, kıyamet kabirlerden başla- aramasında pratik ihtiyaçlarından daha önemli bir rol seniz hayatı anlamlandırmazsınız yacaktır. Mezarlardan yükselen bir bahar vardır, der oynamıştır belki de. Paleolitik çağ insanının huzursuz demektir. Sanılanın aksine hayatla şair. Mü’minler için asude bir bahar ülkesidir Mezar. göçebeliğinin ortasında ilk kalıcı yerleşim alanına sahip da barışık değildir ölüm düşüncesine Alvarlı Efe ne hoş söylemiş olanlar ölülerdi: Bir mağaraya, taşlarla işaretlenmiş barışık olmayanlar, ölüme hazırlıklı bir toprak yığınının altına, bir toplu mezar tümseğine olmayanlar.»(Akif Emre) “Dün gece yar hanesinde gömülürdü ölüler. Buraları, yaşayanların büyük olasılıkla “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını Yastığım bir taş idi ecdatlarının ruhlarıyla konuşmak veya onları teskin olsa ikinci bir vadi dolusu altına sahip Altım çamur üstüm yağmur etmek üzere ara sıra ziyaret ettikleri yerlerdi. Her ne kadar olmak ister. İnsanın gözünü ancak Gine gönlüm hoş idi.” ✒ toplayıcılık ve avcılık insanları belli bir alanı sürekli bir toprak doyurur.” mealindeki Hadisi yerleşim yeri olarak kullanmaya teşvik etmiyorduysa da, Şerif Tekasür Suresi’nin tefsiri gibidir. KAYNAKLAR en azından ölüler bu ayrıcalığa sahipti. Çok önceleri, Kabir ziyareti kabre cesedin gömülmesi ▪▪Kuranı Kerim Yahudiler kendilerini atalarının yattıkları mezarların anlamına gelebileceği gibi, kabri ziyaret ▪▪TDV İslam Ansiklopedisi bulunduğu yerlerin vârisi saymaktaydılar; bu güçlü ederek ölüm hakikatini hissetmek/ ▪▪Tarih Boyunca Kent, Lewis Mumford iddia bir bakıma ezeli bir iddiadır. Canlıların kentinden tatmak ve böylece hırs, makam, mal ▪▪Ölüm Terbiyesi, Zeynep Sayın önce ölülerin kenti vardı. Bir anlamda, ölülerin kenti her ▪▪SCHMIDT, C. (2007), Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alan küpü olmaktan; haksızlıkların peşinden Göbeklitepe: En Eski Tapınağı Yapanlar, Çev. Rüstem Aslan, canlılar kentinin öncülü, neredeyse onun özüdür.” (Tarih ▲ Hasan Dağı ve Helvadere Mezarlığı - Aksaray gitmekten kurtulmak için bir uyarıcı İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Boyunca Kent s. 17-18.) olma vasfını da anlatıyor olabilir. Kabir “Ama geçici yerleşimin üç özgün yönünden ikisinin Unutulmasını istemediğimiz edinceye kadar çokluk yarışı sizi oya- kibiri köreltir, kovar. Kapitalizmin kutsallıkla ilgili olduğunu, sadece hayatı idame ile ilgili kişilerle ilgili makam/mezarların ladı.” Çokluk yarışından düşmek için panzehiridir Kabirler. olmadığını unutmamak gerekir: Daha değerli ve anlamlı yapılması bir anlamda tapusunun ya ölmek ya da ölmeden önce ölmek Şehrin kurucu yapısı Mezardır. İlk bir hayatla ilişkilidir bu kutsallık, geçmiş ve gelecek üze- tescili işlemidir. Bir belgeleme, gerekiyor. Ölmeden önce ölmek için inşa edilen mekandır mezar.8 Mekke rine kafa yoran, cinsel üremenin ilksel gizemini ve ölümle bir belge oluşturma ameliyesidir. Kevser şarabından içmek, kabirleri Hz. Hacer, Hz. İsmail (as.)’ın mezarları ölüm ötesinin nihai gizemini kavrayan bir bilinçtir. Kent Mezarlar hafızadır. Türbeler tarihtir. ziyaret etmek, ölümün ve ölünün öğü- etrafında şekillenen bir şehirdir. Medine biçimlenirken buna çok daha fazlası eklenecektir. Fakat Hafızalarımızı yenilemek için ve düne kulak vermek gerekiyor. Önemli Hz. Muhammed (as.)'ın. Makber ile bu ana kaygılar kentin varlığına ilişkin temel neden olma

| Önce Mezar Vardı Dosya olan kendimiz için mezar hazırlamak Mabed iç içedir. özelliğini korur ve kentin ortaya çıkışını mümkün kılan | Önce Mezar Vardı Dosya | tarihimizi hatırlamak için türbe ve | mezarları ziyaret ederiz. değil, mezara kendimizi hazırlamaktır. Urfa Göbeklitepe’de kazı yapan ve ekonomik nüveden ayrı tutulamayacak bir unsur haline Kabir nasıl Mezar olmuştur? Her iki Kapitalizmi kahredecek yer Kabirdir. şehir tarihçiliğinin yeniden yazılmasına gelir. Bir mezarın veya resmedilmiş bir simgenin, büyük kelime de Arapçadır. Tekasür Suresi Kapitalizme karşı kıyam yerleridir neden olabilecek önemde arkeolojik bir taşın veya kutsal bir korunun civarında toplanmada, bize bunu açıklar: “Kabirleri ziyaret kabirler. Kabirler “kent”i yıkan “şehri” bulgular elde eden Schmidt’e göre, tapınaktan gözlemevine, tiyatrodan üniversiteye kadar Nevali Çori yaşayanların yeriydi, Göbek- çeşitlilik gösteren, birbirini izleyen kentsel kuramların DÜŞÜNEN ŞEHİR başlangıcını bulmak mümkündür.” (Tarih Boyunca DÜŞÜNEN ŞEHİR 46 8 Ardından Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga 9 SCHMIDT, C. (2007), Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Kent s. 21) ✒ 47 kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim?” dedi, ettiğine de pişman oldu.(Maide Suresi-31). Alan Göbeklitepe M. Zeki SAKA Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar!

I. epimizin ölümle, mezarla, H mezarlıkla ilişkisi yoktur. Ya da şöyle demek meseleyi biraz daha yumuşatır; hepimizin ölümle, mezarla Modern ve mezarlıkla ilişkisi bir şekilde vardır ve bu ilişki birbirinden hayli farklıdır. Bu yargıyı biraz daha ileriye götürebili- riz; ölümle, mezarla ve mezarlıkla, her biriyle farklı düzeylerde farklı ilişkiler kurarız. Ölmeyen canlı yoktur, fakat her İnsan ölümlü canlının ölümle ilişkisi yoktur. Ölmekten öte ölümle hiçbir ilişkisi olma- yanlar vardır. Yani hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak mümkündür. Sonra mezar başka bir şeydir, mezar- lık başka bir yerdir. Mezar tek kişilik Mezarlıkta olur, mezarlık birkaç mezardan oluşur diye bilinse de çok kişilik mezarlar da bir mezardan oluşan mezarlıklar da vardır. Kimi mezara bir kişi girilir, orada binler olunur. Kimi binlerceymiş gibi girer bir kendi bile olamaz. Mezar sahibini tanır ama adam seçmez. Mezara Ne Arar! ▲ Ahi Evran Türbesi iç mezarlar sığmayacak yoktur. En büyük mezar dünyanın kendisidir. Bu anlamda ▪ insanın bir ömür yaptığı şey, koca bir ▪ Ölüm unutulur. Gün gelir ölen de unutulur. Bu unutuşa rağmen mezarı niye yapar, ölümüzü neden mezarda oynamaktan öte değildir. mezara gömeriz? Ölüm hatırlansın diye mezar yapılmaz. Biz topraktan gelip toprağa döneceğiz. En “Bu mezarlıkta ne hayaller yatıyor yeğenim!” Mezar da nasip işidir, bir mezara sahip azından bu dünyaya başladığımız gibi o şekilde de bu hayatı bitireceğiz. Bizim mezarla hikâyemiz Kumrulu Hacı Osman Cebeci Amca olamamak da vardır. Dünya hayatının budur. Başladığın yerde bitirmek... O yüzden mezarlıklar ne ölüyü ne de ölümü hatırlatmak için bütün yorgunluğunda, yoksulluğunda bir kırık iğnesi olmamışın bile bir mezarı yapılmazlar. vardır. Aynı böyle bütün malı mülkü, bir izi vardır. Bir zulmetmeyip bin kere diği, gömüldüğü yer diye bilinir, fakat bekleneceği üzere bir ölüm şuuru, idraki serveti öldüğünde, gömüldüğünde | Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya | Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya

| mazlum olmuşun da zalimin zalimi mezara kelimeler, niyetler, hülyalar da ya da mefkûresi yoktur. O yüzden öyle | gören vardır. Öyle ki bütün serveti M. ZEKI SAKA olmuşun da izi, nihayet bir mezar taşı gömülür. Aynı böyle her mezara giren herkes ölümden korkmaz. Ki bu cesaret mezar taşı olan vardır. Bu dünyadaki Sosyolog kadardır. Her şey silinir, kir, sevgi, acı ve de orada kalmaz. Hayaller, kelimeler, değil cehalet meselesidir. Ölmekten bütün nasibi bu yokluk olan da vardır. nefret. Bu anlamda görünür görünmez, umutlar, dualar, rüyalar, keşkeler korkmak fakat ölümden korkmamak… Bu dünyada nasibi olmayan yoktur. insanın dünya namına sahip olduğu gömülmez, gömülemezler. Ölmekten de korkmamak! Ölümü Yaratılmış her şey için nasip vardır. Bu tek servet vardır; o da bir mezar taşıdır. Elbette hepimiz için ölümün gerek kavram olarak unutur insan. Kendinin DÜŞÜNEN ŞEHİR dünyada sesi soluğu duyulmayanın da DÜŞÜNEN ŞEHİR Sonra ölmeden mezara, mezarlıklara kavram olarak gerek de oluş/ eylem ölümlü olduğunu da unutur. Ölümle, 48 bir izi vardır, çağ açıp çağ kapatanın da 49 gidilebilir. Mezar, cenazenin defnedil- olarak bir anlamı var. Tabii herkeste, kendi ölümü arasında bir büyük boşluk var eden insanoğlu bu büyük boşluğun karşınızdakinin hali, ölümlülüğü ve hayatının içinde ne arayıp bulmuşsa olduğu yere dünya hayatını kurar. Küçük ölüme yakınlığı üzerinizden kendi ve neyi yitirmişse ona ağıtlar yakar. hadiselerle günlük hayatın meşgalesi, ölümünüzle, ölüm düşünceniz arasına Akıbet bilmez, akıbetini görmez kimse. hızı içinde bu büyük boşluğu başka bir mesafe girer. Ölüm sırayla beklenen bir İmtihana, hesaba, niyetlere, amellere şeyin kapatmasına izin vermez. Daha şeymişçesine karşınızdakine gelecektir, ağlamaz. Kulluğun da başka bağlamları, acı olan bunun eksikliğini de hissetmez. beklentinizi ona yüklersiniz. Sıra kendi ayrı kutupları vardır. Akıbet arar, akıbet “Ölümü sıkça hatırlayın” sözü bu nisyan doğallığında ondaymış gibidir. Çok acı anar, akıbeti sorar. Kendi sonunu düşü- için söylenmiş olmalıdır. bir şey ama dünya hayatı dediğimiz şey nen kahraman olur. Kim kimin akıbetini Her ölümün, ölenle biz arasındaki tam da bu unutma üzerine kurulur. Bu düşünebilmiş ki zaten? Bu dünyanın son ilişkinin sağlayabileceği ve kaldırabi- dünyadaki her şey gibi bir ölüm, başka noktası, durağı mezardır. Kimse ötesini leceği kadar özgül ağırlığı vardır. Öyle birinin ölümü de bize kendi ölümümüzü, soramaz. O yüzden herkes oraya kadar her ölümden etkilenmeyiz. Çünkü ölümlülüğümüzü unutturabilir. İnsanın ağlar. Mezardan ötesini düşünemeyen bir ateş düştüğü yeri yakar. Heidiegger, ilk trajedisi ayrılıksa ikincisi işte bu unut- iman, mezardan ötesine nasıl geçecek? “herkes kendi ölümünü ölür” derken madır. Kendi ölümünü, ölümlülüğünü En uzaktaki akıbet ufkumuzu mezar biraz da bunu kasteder. Hatta bazı unutan bir varlık, ancak bu kadar cesur belirler. Ne kadar kendimizi abartsak ölümler bize kendi ölümümüzü bile ve bu kadar vurdumduymaz olabilir. ne kadar hislerimizin derinliğinden unutturabilir. Sekerattaki birini ya da O yüzden bir cenaze merasiminin eminsek de mezarlık her anlamda yaşını başını almış, durumu ağır bir en kolay tarafı insanlara sabrı tavsiye sondur. Dünyanın, dünyaya ilişkin ne hastayı gördüğünüzde ölümle, kendi etmektir. Bu kadar zor bir ameliye, bu varsa her şeyin sonudur. Ötesini merak ölümünüzle de karşı karşıya gelirsi- kadar zor bir anda, bu kadar kolay söy- ettiğiniz her şeyin sınırındaki son, ne niz. Anlık bir anımsama, hatırlama lenir, tavsiye edilir. Metanetli ol! Herkes kadar düşünüp, hissettiğinizle daha hissedersiniz. Fakat az zaman sonra kaybına ağlar. Ne kaybetmişse, dünya geriye doğru kayar. Son, düşüncenin,

▼ Yahya Efendi Türbesi - İstanbul ▲ II. Mahmud Türbesi Haziresi

hissiyatın, niyetin ufkunda oluşur. çok kolay unutabileceğimiz bir duygudur. Evet, ölüm unutulur. Gün gelir Ufkumuz mezar olunca, dualarımız- Tıpkı bu duyguyla aynı hizada durabi- ölen de unutulur. Bu unutuşa rağmen dan, sevgimizden, sadakatimizden, lecek diğer duygularımız gibi, fanilik mezarı niye yapar, ölümüzü neden özlemlerimizden, ızdıraplarımızdan duygusu mesela. Acizlik sonra. “İnna mezara gömeriz? Ölüm hatırlansın her halimizden ve her hissiyatımızdan lillahi ve inna ileyhi raciun”; “muhak- diye mezar yapılmaz. Biz topraktan daha ilk anda mezarda kalanlar vardır. kak ki Allah’a aidiz ve ona döneceğiz”, gelip toprağa döneceğiz. En azından Mezar biraz da bunların gömüldüğü unutulan bu dönüştür. Bir cenazeye bu dünyaya başladığımız gibi o şekilde yerdir. Ama nasıl ki mezar, bu günden, denk gelindiğinde, sala duyulduğunda de bu hayatı bitireceğiz. Bizim mezarla bu dünyadan hiç kopmadan görünmez ya da bir şekilde bir ölüm haberi alındı- hikâyemiz budur. Başladığın yerde bir hayatın eşiğiyse, bizim için de ğında söylenen bu ayet dünya seferinin bitirmek... O yüzden mezarlıklar ne bazı şeylere eşik olur. Gömdüğümüz unutturduğu her şeyi hatırlatır. Aidiz ve ölüyü ne de ölümü hatırlatmak için şeyler kadar bir o kadar da eksiği orada, döneceğiz. Yani bu iş, bizim idrakimize, yapılmazlar. Hatta ölüyü gömmekle mezarda fark eder, hissederiz. hafızamıza, emelimize ve keyfimize yakmak arasında niyet olarak fark bırakılmayacaktır. Unutmak bu gerçeği da yoktur. Değer olarak farkı da sizin değiştiremez, olacak olanı erteleyemez. durduğunuz yer belirler. Dolayısıyla II. Gün gelecek unutup döndüğümüz neyse Hz. Peygamber’in söylediği sözün | Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya | Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya

| Ölümle ve ölenle olan ilişkimiz ona döneceğiz. Başkasının ölümünün hatırlatmaya değil unutmaya gönderme | devam eder. Fakat öldükten sonra bu bize tesiri biraz da budur. Öyle ya da yaptığını düşünülebilir. Unutmak ilişkinin ne kadar ve nasıl sürebilece- böyle dönüşü anımsatır, hatırlatır. hatırlamaktan da hatırlanmaktan da ğini kestirmek kolay değildir. Hatta bu Nihayet Hz. Peygamberin “Mezarlıkları daha ketumdur. Unutacağımız kesindir. ilişki ölümle mi devam ediyor ölenle gezin. Mezarlıklar size ölümü hatırlatır” Ama insan hep unuttuğunu hatırlamak mi devam ediyor? Kestirmek, tahminde DÜŞÜNEN ŞEHİR sözü, unutmayı, hatırlamayı başka bir için değil unutmamak içinde hatırla- DÜŞÜNEN ŞEHİR bulunmak zordur. Ölümle ilişkimiz bağlama oturtur. maya çalışır. İyi ezberler unutmamak 50 51 çabuk kopuyor. Esas mesele şu; ölüm, için yapılan hatırlama denemeleridir. Kulluk burada dirilir. Bu haliyle iman mezarlık üzerinden ortaya koymaya sında sadece bugüne hasredilebilecek kurulacak ilişkiyi sıradanlaştırabilir, bütün semavi, vahyi dinler hayat ve onların aileleri ve halk arasında sevilen teyakkuzdadır. Hatırda tutmak böyle çalışır. Ona göre, evvel emirde mezarlar, konular değil. Benzer bir durum Aries bu ilişkiden devşirmeyi umduğunuz ölüm karşısında benzer bir tavır sergi- sayılan ariflerin, erenlerin mezarları mümkün olur. Unutulanı hatırlamak şehir içlerindeki gözde, güzide yerlerde, için de geçerlidir. Ölülerin defninin ne ise onu görünmez kılabilir. Her gün lemişlerdir. Bekleneceği üzere cenaze vardır. Hatta sadece hanedan üyelerinin da önemlidir. Görece kolay olduğu kilise bahçelerinde, insanların günlük kilise bahçelerine yapılması, insanların gördüğünüz bir şeyle olan ilişkinizin törenleri, cenazeye ilişkin ritüeller birbi- mezarlarının bulunduğu camiler vardır. zannedilir. Dünya hayatı denen büyük hayatlarının geçtiği, görünür alanlara ölümle ne kadar içli dışlı olduklarını bir yerden sonra normalleşmesi belki rinden hayli farklıysa da ölüme ve ölüye Cami bahçesinde müstakil olarak aile aldatmaca, öğrenilmiş olanın, malu- yapılırdı. Bu, insanlara ölümü, ölümlü gösterebilir. Fakat tersinde ölümü beklenen ve istenen durumdur. Ama değer verme ortaktır. Bunun gibi batı mezarlığı olanlar da vardır. Burada mun, hafızada yeri olanın hep hatırda olduğunu hatırlatan bir durumdu. Ölüm unutmanın ne kadar kolay olduğunu ne ölüm fikri ne de mezar fikri bu kültüründeki kilise bahçesini mezarlık yöneten yönetilen ya da avam havas tutulduğunu vehmeder. İnsanın da hayatın gözle görülür bir parçasıydı. da gösterebilir. Ölüm, gözden ırak normalleşmeyi kaldırmaz. Ölümün yapmak durumu İslam kültürü için de ayrımından bahsedilebilir. Bahçesi aldanışı, ziyanda oluşu burada başlar. Hayatın iki yüzü de tek bir aynada tutulduğunda flulaşan, giderek azalan en beklendik durumda bile ansızın geçerlidir. Özellikle Selçuklu / Osmanlı tamamen mezarlık olan camiler olduğu görülüyordu. Beri taraftan bu ilişki ve nihayet yitip giden bir şeydir. III. aydınlanmayla birlikte yavaş yavaş Kilisenin şahsında mezarla mekân Ölümün, ölünün, mezarlığın insanla, değişti, modern zamanlarda insanların arasında kurulan ilişki önemli görü- hayatla, kültürle, değerle birlikte düşü- ölüm düşüncesi yerinden oldu. Mezarlar nüyor. Kilise bahçeleri doğal mezarlık nülesi ilişkisi var. Bir şeyleri çabuk şehir dışına taşındı, gözden uzak yerlere gibi anlaşılıyor. Anlaşılmasında hiçbir yapılmaya başlandı. Bu durum ölümün mahsur yok ama kilise ve bahçesindeki mezarlar, sanki biri diğerini anıştırıyor ▪▪ Modern insan sahip olduğu bütün imkân ve konforu adeta ölü- hatta çağırıyor gibi simgeleşirken bu ikisinin dışındaki hayata ne oluyor? leriyle paylaşmaktadır. Aydınlanmadan bu yana yaşadığı bütün Kilise zaten öteden beri hep bir öte dini, içkin değerlerdeki kopuşa rağmen ölüm düşüncesine sahip dünya vurgusuna sahipti. Bütün iddiası çıkmakta ve tabir yerindeyse ölülerine adeta ebedi istirahatgah ve inşası bunun üzerine kuruludur. yapmayı vazife bilmektedir. Hıristiyanlık için bütün hayatı kilise ile bahçesindeki mezar arasında kur- gulamak bir başarı göstergesidir. Diğer konuşup, hükme bağlıyoruz. Bilinen batılı insan için dışlanması demekti. taraftan şehir içindeki uğrak alan- iki örnekle devam edelim. Ne zaman Gerek Bauman’ın gerek de Aries lardaki mezarlar, ulaşım imkânıyla ölümü, ölümlülüğü, hayatı, gündelik ortaya koydukları argümanların, yaptık- ilgilidir. Güvenlik, toprak bütünlüğü meşgaleyi konuşsak “Modern hayat ları çıkarımın güçlü yanları var. Nerden gibi gerekçelerle toplu yaşamın yaygın ölümü unutturuyor, ölüm fikrini dışlıyor, bakarsanız bakın üzerine basmadıkla- olduğu koşullarda ortak kullanım ölümsüz hayatlar arzuluyoruz” gibi rımız, gözümüzden kaçırdıklarımız bir alanlarının bir köşesinin mezar olma- cümleleri sık duyuyor, kullanıyoruz. yana gözden ırak tuttuğumuz şeyler sından daha doğal bir şey olabilir mi? Sanki dünya ağrısının bütün isyanı bunlar. Ama her ikisinin de zannımca Esas bunun aksini düşünmek zordur. kelimelere dökülüyor. Zygmunt Bauman atladıkları bir nokta var; ölüm düşüncesi Diğer taraftan toplu mezarlıklar için elbette bir sosyolog olarak meseleyi çoğu durumda insana cazip gelmez. şehrin yüksek yerlerinin seçilmesi, buralara indirgemez, “Ölümlülük, Yaşamak her zaman için ölümden daha mezarların görece hâkim noktaya Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri” baskındır. İstek ve zaruret olarak... Ki kurulması olasıdır, mümkündür. Sel- (2000) kitabında uzun uzun tartışır yaşamak, ölmekten daha zordur. Çünkü çuklu, Osmanlı kültüründe de benzer bunları. Çok şey söyleyip tartıştık- bir tarafında öleceğini bilerek yaşamak bir uygulama var. Fakat esas manzara tan sonra, geldiği ve durduğu nokta vardır. Max Weber’in protestan etiğinde Aries’in çizdiği gibi şehrin göbeğine, ezcümle şudur; modern hayat ölümü bütün anlattıklarıyla birlikte anıştırdığı yerleşim alanının orta yerine mezarlık öldürmüştür. Daha doğrusu öldürmek şey, örtük olarak biraz da budur; öleceğini yapmak şeklinde değildir. Nüfus arttıkça, için uğraşmaktadır. Sonra Philippe bilerek çalışıp çabalamak. Protestanlar yerleşim yaygınlaştıkça mezarlarla şehir

| Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya Aries, “Batılının Ölüm Karşısında kapitalizmi var ederken katoliklere arasındaki mesafe de azalmış oluyor. | Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya | | Tavırları”’nda (1991), tarihsel süreçte buradan fark atacaklardı.1 Bauman’ın En kenardaki mezarlık bile zamanla gelivermiş gibi hissedilmesi önce bu İslam kültüründe de cami bahçelerinin gibi zamanla içine, yanına cami yapılan batılı insan için ölüm neydi, nelerden söylediği şeyler biraz da yaşamanın şehrin içinde kalıyor. Aksi düşünülse normalleşmeyi yerinden eder. mezarlık alanı olarak kullanılanları mezarlıklarda vardır. Hemen bütün sonra ne oldu diye araştırır. Aries, iyi ne kadar zor olduğudur. Bu anlamda dahi bunun insanın ölümle bağını olmuştur. Bu uygulama her camiye şehirlerde bu uygulamanın örnekleri kurguladığı metninde batılı insanın Bauman’ın ulaştığı neticeler başka bir güçlendirdiğini söylemek mümkün IV. teşmil edilemeyeceği gibi genellikle görülür. Cami ve mezarlık arasındaki ölümle olan ilişkisini bir yerde mezarla, tartışmanın konusu gibi dursa da esa- değildir. Bilakis bu durum ölümle Bütün hususiyetleriyle beraber İslam halka açık da bir uygulama değildir. ilişki tek boyutlu, düz olarak algılan- DÜŞÜNEN ŞEHİR kültüründeki uygulamalar da benzer Cami bahçesindeki mezarlıklarda genel- madığı, tek bir anlama indirgenmediği DÜŞÜNEN ŞEHİR 52 nitelikler taşımaktadır. Esasen hemen likle hanedan üyeleri, devlet erkânı ve sürece yeni anlamaların, anlaşılmaların 53 1 Bkz. Weber M.(2008),” Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”, (Çev. Z.Gürata), Ankara: Ayraç Yayınları önü açılabilir. Kilise ve mezar arasındaki sure ve duaların rahmet olacağına, mezarlık içindeki farklı işaretlemelerle Ölüm, ölümlülük fikri mezardan ötede ilişki de böyledir. Nihayetinde ölünün günahlara kefaret olacağına inanılan dünya hayatındaki sosyal konumlar değildir. İlk günden bugüne bu böyledir. ve cenaze uygulamalarının geride bir kültürde insanlar iyi olmak kadar ölüm üzerinde de işaretlenir. Demiş- Aries’in atladığı ve ölümle olan ilişkiyi kalanlar için ibadet olarak görülen iyi olarak anılmaya da önem atfeder- ken, türbe ve kümbetler maddi varlık biraz sofistike ettiği nokta burasıdır. yanları vardır. Bunların da başında ler. İyi insan olmakla iyi insan olarak göstergesi olarak, dünya hayatındaki Ölüm fikri mezarlıkla tecessüm eder. cenazeye hürmet etmek gelir. Mezar anılmak arasındaki mesafe her zaman sosyal görünümlere indirgenemezler. Mezarlık varsa ölüm de ölümlülük biraz da bu hürmetin gereğidir. Ölünün kısa ve az değildir. Bu mesafeyi bilip Mezar maddi, ekonomik ya da siyasal fikri de vardır. Ölümün zıddı yoktur. defni ile mezarı arasındaki fark burada sıfırlamak gayretindeki insanlar daha gücün basit bir göstergesi değildir. Şüp- Hilafına hiçbir şey onu anıştıramaz. görülür. Ölü toprağın altına gömülür, dünyadayken bu istikamette çalışıp hesiz bunlarla ilgilidir ama bu gücün Ölümü ancak ölüm çağrıştırır, ölüm mezar toprağın üstüne yapılır. O halde ömür sürerler ki bu insanlar adeta neticesine sığacak kadar değildir. En hatırlatır. Bu anlamda mezarlar ölümün bile her iki dünya arasında karşılıklı yaşarken mezarını, türbesini sırtında naif mezar bile sahip olduğu bütün görünür sosyal yüzüdür. bir göndermede bulunulur. Mezar taşır gibidirler. Ya da olmakla anılmak sadelikle toprağın yüzeyine bakan bir yapmakla, mezarın başına bir taş dik- arasındaki mesafenin genişliğine insanın gözüne farklı görünür. Yeryüzü- V. mekle, geride kalanlar, gidenin adına rağmen onların yokluğunda birileri nün yüzeyi ile mezar arasına topraktan Ölümden daha çok ölüyle, mezar ve son bir iz bırakmaktadırlar. bu işi onların yerine yapar. İnsanların bir mesafe girmiştir. Bu anlamda en mezarlıkla nasıl ki insanın kendince bir sıradan en naif bir mezar bile sahip ilişkisi var, şehirlerin de ilişkisi vardır. ▪▪ Bir şehir ölüsüyle dirisiyle aynı anda yaşar. Ölünün diriden, meza- olduğu oval yükseltiyle, başındaki Aynı insanla olduğu gibi şehirler için de taş parçasıyla en ihtişamlı türbelerin, rın evden fazla olduğu şehirler vardır. Bir şehir sahip olduğu tüm bu ilişki farklı seviyelerde farklı şekil- kümbetlerin minyatürü gibidir. Ya da lerde seyreder. Bu ilişki de tıpkı insanda mezarlıklarla yaşamak durumundadır. Bu haliyle şehirler defalarca en ihtişamlı bir türbe ki saray olarak olduğu gibi karşılıklıdır. Şehirden ölüme, evlat acısı yaşamış anne gibidir. Evladını da acısını da içine gömer, yapılanı bile vardır, en nihayetinde mezarda şehre bin bir yol vardır. Tarih içinde taşır. Bu yüzden şehirler sabırlıdır. İnsan acelecidir ama bir mezardır. Bunun insanlardan ölen şehirlerden bahseder. Baştan aşağı gelecek hayır duaya ya da gelecek şehirler sakin tabiatlıdır. mezar olan şehirleri anlatır. Sadece hayır duanın insana katkısı olur mu insana değil, kendi kendinin mezarı olursa ne kadar, nasıl olur şimdiden olan, kendine mezar olan şehirler de Cami etrafına yerleştirilen ve genel- şahadeti akıbeti değiştirir mi bilinmez bilemeyeceğiz. Ama en naifinden en vardır. Bir şehir ölüsüyle dirisiyle aynı likle hanedan üyeleriyle, devlet erkânına ama insanlar buna önem atfederler. ihtişamlısına kadar her mezar ölümle anda yaşar. Ölünün diriden, mezarın hasredilen mezarlar neyi hatırlatmak Bu anlamda tabir caizse ölen kişinin değil ölüyle ilişkiye göre yapılır. Öyle evden fazla olduğu şehirler vardır. Bir isterler? Bu mezarlar hatırlatmak üze- iki azasından biri muhakkak dünyada ki buradan geriye çoğu zaman ölüm şehir sahip olduğu tüm mezarlıklarla rine değil unutturmamak, unutulmaz kalır. Türbeler, kümbetler ya da müsta- ya da ölümlülük hissi değil öldükten yaşamak durumundadır. Bu haliyle olmak üzerine kurulmuşlardır. Cami kil mezarlar dünya hayatındaki sahip sonra da yaşamak fikri kalıyor. şehirler defalarca evlat acısı yaşamış avlusundaki mezarlar, mezar taşları, olunan sosyal imkânın, statünün ve Modern insanın kendisi için yerleşim anne gibidir. Evladını da acısını da taşların üzerine yazılan yazıların hepsi prestijin göstergesi olduğu kadar aynı alanı bulmak gibi bir sorunu varken, içine gömer, içinde taşır. Bu yüzden hatırlatmak değil unutmamak üze- şekilde insanlardan gelecek beklentinin ölüsüne müstakil yerler bulmakta kararlı şehirler sabırlıdır. İnsan acelecidir ama rine işlev görürler. Selçuklu, Osmanlı de bir gereğidir. Anadolu’daki birçok olması, şehrin dışında ya da merkezi şehirler sakin tabiatlıdır. devrinin kümbetlerinin, türbelerinin türbenin böyle bir hikâyesi vardır. Özel- yerinde mezarlıklar yapması ziyadesi Mezarı, mezarlığı olmayan şehir hepsinin esas gayesi unutmamak, likle hanedana ait türbelerde benzer bir ile önemlidir ve üzerinde düşünmeye yoktur. Unutmak, hatırlamak burada da unutturmamak üzerine kuruludur.2 manzara görürsünüz. Ölünün ardından değerdir. Modern insan sahip olduğu vardır. Ama şehirler için unutma yoktur, Böyle olduğu için de dünyevi nitelik türbe yapılan mezar hem ölen insanı bütün imkân ve konforu adeta ölüleriyle hatırlama da yoktur. Şehir mezarını taşırlar. Bu dünyevileşme sosyolojik manevi bir hale sokar hem de ziyaret paylaşmaktadır. Aydınlanmadan bu yana unutmaz ama mezarlar gibi şehirler de manada anladığımız sekülerleşme ile edip dualar eden insanı manevi bir hale yaşadığı bütün dini, içkin değerlerdeki ▲ Sırçalı Kümbet - Kayseri unutulacak olur. Bu yüzden mezarın aynı şey değildir. Öldükten sonra amel sokar. Bağımsız türbelerle, kümbetlerle, kopuşa rağmen ölüm düşüncesine şehri, şehrin de mezarı anımsattığı,

| Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya defterinin kapanmadığına, okunan müstakil mezar ve mezarlıklarla ya da sahip çıkmakta ve tabir yerindeyse ölülerine adeta ebedi istirahatgah kendiyle yüzleşmesini unutmamıştır. hatırlattığı olur. Mezarla hatırlanan | Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya | | yapmayı vazife bilmektedir. Modern Yazıklar olsun bana demiştir Kabil, şu şehirler biliyoruz. Konya’yı mesela, silüet 2 Son yıllarda bazı yerel yönetimler tarafından mezarlıklara ayrı bir önem verildiği gözlenmektedir. Özellikle tarihi değeri haiz mezar ve insan Kabil’in Habil’i katlettikten ve kuş kadar olamadım, öldürdüğüm olarak en güzel bir mezar anımsatır; mezarlıklar restore edilmekte, ziyarete açılmaktadır. Bu uygulama daha önceleri mezarlıkların rutin bakımı şeklinde kendini gösteriyordu. 3 Mevlana Türbesi / Müzesi. Çanakkale Şimdi ise birçok belediye tarihi mezarlıklarda restorasyon, gün yüzüne çıkarma, ziyarete açma çalışmaları yapmaktadır. Bunların yanında cesedini ortaya bıraktıktan sonraki kardeşimin cesedini ortada bıraktım. da mezarın ve mezarlığın sanat ve tarih açısından değerini belirlemekte, envanter ve dökümünü çıkarmakta ve bunu matbu olarak yayım- lamaktadırlar. Bu uygulamaların her biri burada dile getirilen unutma / hatırlama arasındaki ayrımı örneklemektedir. Mezarlıklar hatır- 3 Bu hadise Kuranı Kerim’de Maide Suresinin 30 /31. ayetlerinde şu şekilde geçmektedir: “Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldür- DÜŞÜNEN ŞEHİR lamak için değil unutmamak için yapılırlar. Sadece matbu yayımlanmış eserler bile bunun örneğidir. Bkz. AYAR A. Vd.,(2016), “Amasya meye itti, onu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu. Ardından Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için DÜŞÜNEN ŞEHİR 54 Kitabeleri ve Mezar Taşları, Amasya: Amasya Valiliği, BERK S.(2016), “Zamanı Aşan Taşlar 1,2”, İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Kültür yeri eşeleyen bir karga gönderdi. Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim? Dedi, ettiğine 55 Yayınları, ŞENTÜRK B. Vd.,(2010), “Ahlat; Anadolu’nun Orhun Abideleri, Selçuklu Mezar Taşları”, Ankara: Analiz Yayıncılık pişman oldu.” baştan aşağıya sıra sıra dizilmiş şehit eder. Adeta üzerine ölü toprağı dökülmüş kültürel, tabii yerler, mekânlar koyu kadar çok geziyorlar, görüyorlar ve havale edilmekte, sıradanlaşmakta, ulvi programları, egzersizler, yaşlı bakımı gibi mezarlarıyla anımsanır. Bosna, bu şehirler yeniden dirilirler. Anado- kahverengi tabelalarla gösterilmeye çoğu zaman bir şehri ya da bir ülkeyi değerini kaybetmektedir. Oysa bütün konulardaki artan talep ve ortaya konan Köprüsü kadar, koca bir alanı kaplayan lu’nun birçok ili, ilçesi böyle mezarla başlandı. İnanç / dini ya da tarihi hangi iki simge mekâna hapsedebiliyorlar. camiler, mezarlar ve türbeler tam da hizmetler ölüm ve ölümlülük fikrini ve uzaktan bakıldığında insanlar henüz dirilmişlerdir. Bir mezarın bir şehre başlık altında olduğu önemli değil Dahası özellikle kahverengi tabela- böyle vazife görürler. Onlardan bir şey insandan uzaklaştırmak yerine daha gömülmemiş de toprak üstünde, adeta ne katacağı bilindiği için olsa gerek bir şekilde bilinen türbeler, yatırlar, nın gösterdiği mekânların çoğu dini beklenecekse o da budur. Bu yapıların da belirginleştirmektedir. İnsan ölüm beyaz kefenle yatıyorlarmış gibi duran sahiplenilmiş mezarlar da vardır. Çünkü mezarlar, mezarlıklar hatta camiler, kimliğe sahip bulunuyor. Bu anlamda hiç biri insan seçmezler, sınıflamazlar. fikrine o kadar aşina o kadar yakındır soykırım mezarlıklarıyla hatırlanır. mezarlar şehirlerin kimlik oluşumuna medreseler, tekke ve dergâhlar koyu camiler, mezarlar, türbeler, tabii kilise Hiçbir ilişkiyi aleni olarak deruhte ki, meşgalesinin büyük kısmını buna Mısır, en çok Firavun mezarlarıyla katkı yaparlar. Mesela bir Yunus Emre kahverengi tabelalar ile işaretlenip gös- ve katedraller amacına uygun geziliyor etmezler. Benzer şekilde bir mezarlık ayırmaktadır. Ölüm belki de hiç olmadığı teriliyor. Bu tabelalar dünya genelindeki mu? Bir ibadet mekânının ya da yüzü bile kime, neye, hangi döneme ait kadar korkulan bir şey olmuştur. İnsan uygulamayla aynı şekilde seyrediyor. dine dönük mekânlar olarak mezar ve olduğunu bakmaksızın siz gittiğiniz bu kadar unuttuğu, uzağında olduğu Şehirlerin girişinde topluca gördüğünüz türbelerin turistik bir amaca hizmet için anlam kazanır, değerli olur. Zaten bir şeyi bu sıklıkta ve bu maliyetlerle bu kahverengi tabelalar, nokta nokta etmesi anlaşılabilir bir durum mudur? mezarın varsa bir değeri o da budur. düşünmekten yorgundur. Dolayısıyla dağıtılınca mesafe belirten, oklarla İnanç turizm neye denk gelir? Sorulara Hiçbir eylem ne tek taraflıdır ne de tek modern insan öyle zannedildiği gibi yönlendirme yapan işaret levhaları sorular eklemek mümkündür. Verile- anlamlıdır. Her şey bir tarafa insanın ölümü unutmuş değil. Haliyle modern oluyorlar. Bu halleriyle turistler için cek cevaplar, göndermede bulunulan ölümle, ölümlülükle ve bunlarla ilişkili zamanlar da ölümü unutturuyor değil. ciddi bir kolaylık sağlıyorlar. Turist mekânların lehine olacak şekilde eleştirel olduğu düşünülen her kavramla ilişki- Hatta modern zamanlar sahip olduğu en yabancısı olduğu bir şehirde bile durmaktadır. Birçok insan kendilerince sinin iyice azaldığının düşünüldüğü bir bütün risk potansiyeliyle, ölümü belir- kahverengi tabelayı takip etmek sure- buradaki menfi tutumu görmekte, dönemde insan mezarla, mezarlıkla sizleştirmektedir. Belirsizlik zaten başlı tiyle o şehirde değer atfedilen her şeyi mekânın, hissiyatın, mekânların ait kurduğu her ilişkinin önemsenmesi başına tedirginlik sebebidir.5 Modern görme imkânına ulaşıyor. Tabi bir oldukları bağlamın yerinden olduğuna gerekmez mi? Modern havari tavır insanın en büyük mücadelesi bu belir- şehir sadece kahverengi tabelalardan ilişkin cümleler kurmaktadır. Bunların görmese de kendinden, kökünden sizlikten beslenen tedirginlikledir. Bu mı oluşur, bu ayrı mesele. Tabelanın büyük çoğunluğu da sağduyudan çıkan kopmuş bir dünyada modern insan anlamda modern insan ölüm karşısında geride bıraktığı dünya ne olacak? Bir ve sağduyuya hitap eden cümlelerdir. öyle ya da böyle tarihle, tabiatla, değerle herkesten ve her dönemden daha acizdir diğer mesele kahverengi tabelalar neyi Sağduyu kolay karşılık bulur. Fakat buluşmaktadır. Şimdi gezip gördüğü daha zavallıdır. İlginç olan bu aciz ve gösterir? Gösteren midir gösterilen burada “modern havari tavrı” görülür. yerleri fark eden modern bilinç zamanla zavallı varlığın yaşamak konusundaki midir? Bunu kim, neye göre belirle- Bu modern havari tavır baktığı her buna yeni noktalar yeni güzergâhlar ısrarıdır. ✒ miştir? Daha çok soru var. şeyde insanın kendine ve çevresine da ekleyecektir. Sonra kahverengi Turistik mekânların ve orada gözle karşı yaşadığı yabancılaşmayı görür. tabelanın işaret ettiği her bir nokta, REFERANSLAR görülür her şeyin -ki buna artık kahve- Aynı insan her şeyi de önce kendine hem beşeri tecrübeyi somutlaştırmakta ▪▪ARİES P.,(1991),” Batılının Öülm Karşısında rengi tabelanın gösterdiği / işaretlediği karşı sonra birbirine karşı yabancılaş- hem de dilde olanı yazıya dökmektedir. Tavırları”, (Çev. M.A. Kılıçbay), İstanbul: Gece mekânlar da denilebilir-, kendi orta- tırmıştır. Garip bir şeyler olmaktadır Bu durum bir taraftan malumun ilamı Yayınları mından ve bağlamından uzaklaştığını, ve bunu fark etmek gerekmektedir. gibi çalışırken, diğer taraftan yeni yer- ▪▪AYAR A. Vd.,(2016), “Amasya Kitabeleri ve Mezar Taşları, Amasya: Amasya Valiliği bir fotoğraf merceğine sığdırıldığı Dünyanın çivisi çıkmış, şirazesi kay- lerin fark edilmesinin önünü açabilir. ▲ Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi Haziresi ▪▪BAUMAN Z.,(2000),”Ölümlülük, Ölümsüzlük ve düşünülmektedir. Bütün dünya, gezi- mıştır. Bu modern havari tavır, ilk Unutulanı da var olanı hatırlatmak ta Diğer Hayat Stratejileri”, (Çev. N.Demirdöven), len görülen her yer o merceğe girenler bakıldığında beşeri eylemin atıl duran, önemli görünüyor. Kahverengi tabela İstanbul: Ayrıntı Yayınları bilinir. Bu gibi şehirler için unutulmak mezarı, bugün on altı yerde olduğu kadardır. Gezilecek tarihi, kültürel, tabii güdük kalmış yanlarını fark ediyor gibi biraz da bunu yapıyor. ▪▪BECK U.,(2011), “Risk Toplumu, Başka Bir Modernliğe Doğru”, (K.Özdoğan, B.Doğan), söz konusu değildir. İlginçtir, kendini söyleniyor. Hangi il ya da ilçedeyse ve dini yerler, mekânlar öyle seçilir ki görünse de iflah olmaz bir muhalefet İnsan evladı ölümü, ölümlü olmayı, İstanbul: İthaki Yayınları bir faninin mezarına bağlayan şehirler orası Yunus Emre’nin mezarı burada- içinde bulunduğu bütün bir coğraf- ve memnuniyetsizlik damarı taşıyor dahası kendi ölümünü unutmaya bu ▪▪BERK S.(2016), “Zamanı Aşan Taşlar 1,2”, İstan- adeta ölümsüzleşirler. O yüzden burada dır, burasıdır diyor. Mezar bulamayan yayı, tarihsel sürekliliği temsil ettiği içinde. Ne bu dünya ne bu dünyada kadar meyyal olmasa, dünyanın fani- bul: Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları hatırlamak unutmanın gölgesinde makam yapıyor. Yunus’un memleketi düşünülür. Bu bir turist için yeterlidir. olup biten hiçbir şeyden memnun liğine kendini bu kadar kaptırmasa ▪▪DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KOMİSYON, (2014), “Kuran Yolu Meali”, Ankara: DİB Yayınları ikinci bir ameliye olarak kalır. Bir de olmak bir mezar taşında, üstü kapalı bir Fakat beri taraftan bu bakışın mekânları, değildir. O yüzden adresi, sahibi yoktur. bilmem şu kadar peygamber bir o kadar ▪▪ŞENTÜRK B. Vd.,(2010), “Ahlat; Anadolu’nun 4 mezarla dirilen şehirler vardır. Tozun türbede, yatırda tecessüm ediyor. Ve merakları tüketen bir tarafı da vardır. Pesimist ve memnuniyetsizdir. Hep kitap gelir miydi? Unutmamız yeni değil. Orhun Abideleri, Selçuklu Mezar Taşları”,

| Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya uçmadığı, yaprağın kımıldamadığı bir şehir bütün kimliğini bu mezarın Birçok sosyal bilimci için kahverengi olumsuzu görmek gibi, olumlu olanı Modern zamanlar dünyayı, önümüze, Ankara: Analiz Yayıncılık | Modern İnsan Mezarlıkta Ne Arar Dosya | | şehirler, yerleşimler vardır ve buralar üzerine kurabiliyor. tabelanın yaptığı gönderme bizzat ken- görememek gibi bir zaafı da vardır. avucumuza getiren teknoloji ile ölümü ▪▪URRY J.,(2009),” Turist Bakışı”, (Çev. İ.Yıldız, E. Tataroğlu), İstanbul: Bilge Su Yayınları ancak kendi nefesini duymakla ayakta Bütün bunlar olurken şehir ve mezar dinedir dolayısıyla işaret edilen şeyden Mesela kahverengi tabelaların yaptığı unutturmak bir yana hatırda tutmaya ▪▪URRY J.,(2015),”Mekanları Tüketmek”, kalabilirler. Buralardaki bir arkeolojik arasındaki ilişkinin yeni bir veçhesi insanı uzaklaştırmaktadır. Kolayca her gönderme eksiktir, seçili bir pers- imkân sağlayan birçok argümana (Çev. R.G.Öğdül), İstanbul: Ayrıntı Yayınları kazıda bulunan bir kaya mezarı bütün yaşanmaya başlandı. Son yıllarda artan kenara konulabilecek bir yaklaşım değil pektife dayalıdır. Diğer taraftan camiler, sahiptir. Özellikle tıp alanındaki uygu- ▪▪WEBER M.,(2008),”Protestan Etiği ve Kapita- buraların gündelik sakinliğini yerinden ve yaygınlaşan bir uygulamayla tarihi, bu. İnsanlar bugün hiç olmadıkları türbeler, mezarlıklar insan merakına lamalar, estetik ameliyatlar, beslenme lizmin Ruhu”, (Çev. Z.Gürata), Ankara: Ayraç

DÜŞÜNEN ŞEHİR Yayınları DÜŞÜNEN ŞEHİR

56 4 Bkz. Urry J.,(2009),” Turist Bakışı”, (Çev. İ.Yıldız, E. Tataroğlu), İstanbul: Bilge Su Yayınları 57 Urry J.,(2015),”Mekanları Tüketmek”, (Çev. R.G.Öğdül), İstanbul: Ayrıntı Yayınları 5 Bkz. BECK U.,(2011), “Risk Toplumu, Başka Bir Modernliğe Doğru”, (K.Özdoğan, B.Doğan), İstanbul: İthaki Yayınları Prof. Dr. Ali Uzay PEKER Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri Döner Kümbet Örneği

Döner Kümbet dış cephesinde geo- metrik kompozisyonların yanında çeşitli bitki ve hayvan motifleri de yer almaktadır. Yapının ana odaya giriş kapısı üzerindeki sivri kemerin içinde iki Sfenks motifi sırt sırta yerleştiril- miştir (Resim 3). Bu ikisinin arasında Ortaçağ Türbe Mimarisinin tahrip olmuş bir başka motif (Çift Başlı Kartal ?) bulunmaktadır. Kapıya bitişik iki yan cephe de ve kuzey-doğu pen- İçerdiği Anlamlar: ceresinin sağındaki doğu cephesinde sivri kemerlerin içine birer hurma ağaç, biçiminde kutsal ağaç kompozisyonu yerleştirilmiştir (Resim 3,2). Doğu cephesindeki kutsal ağacın altında biri tahrip olmuş karşılıklı iki Aslan motifi yer almaktadır (Resim 4). Kapının iki yanındaki kutsal ağaçları altındaki Kayseri ve ayrıca kapının solundaki kutsal ağacın dalların üst ucundaki motifler tahrip olmuştur, bu süsleme öğeleri büyük olasılıkla Aslan (belki de Harpi) motiflerinden oluşmaktadır. Döner Kümbet üzerinde işlenen bu hayvan ve bitki motifleri yapının içerdiği DÖNER KÜMBET mezar sembolizmini açıklayabilmek için ipuçları vermektedir. Giriş kapısının üzerinde yer alan Sfenks motifi antik dönemde Thebes Sfenksi adı altında mezarların koru- yucusu olarak uygulanmıştı.2 12-13. Örneği yüzyıllarda İslam dünyasında inşa edilen mezar yapıları üzerinde ve defin kumaşlarının süslemesi içinde yer alan Sfenks motifleri “Sonsuz Işık”, Yaşam sonrası” veya Cennet fikirlerini 3 PROF. DR. ALI UZAY PEKER hlat kümbetlerine olan benzerliği dolayısıyla Albert Gabriel çağrıştırmaktadır. Sfenks motiflerinin ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi tarafından, 1276-77 yıllarına tarihlenen ve kitabesine göre arasında ve kutsal ağaç motiflerinin BÜSAM Şehir Akademi A tepesinde yer alan Çift Başlı kartal motifi Şah Cihan Hatun için yapılmış olan Kayseri Döner Kümbet, dıştan on iki köşeli ve mukarnas kornişler üzerine oturan konik çatılı bir yapıdır (Resim 1,2). Yapı- ise yine Göksel, güneşsel bir simge olarak Güneş veya Gökyüzü Kapısının, Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri nın her yüzünde kaval silmelerin meydana getirdiği on iki adet sivri kemer Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri bulunmaktadır. Bu kemerlerin içleri geometrik desenlerden oluşan panolarla dolayısıyla Cennet Kapısının koruyucusu 4 | Dosya hareketlendirilmiştir. Yapı içten silindirik bir alt yapı özelliği gösterir ve üzeri ve simgesidir. Aslan motifi de benzer | Dosya | | bir kubbe ile örtülüdür. İç kısımda giriş kapısının karşısında bir mihrap ve anlamlara sahiptir. Aslan İslam öncesi duvarlarda iki adet pencere yer almaktadır. Pencereler dışta yapının portaline Yakın Doğu’da güneş simgesi ve Gökyüzü ▲ Resim 2 benzer şekilde dikdörtgen çerçeve içinde birer niş ile çevrelenmiştir. Gabriel’e veya Güneş Kapılarının koruyucusu göre iki kanatlı bir merdivenle çıkılan ana odanın altındaki bodrum katında içi olarak uygulanmıştır. Bu gelenek İslam sonradan doldurulmuş olan bir mumyalık kısmı bulunmaktadır.1 DÜŞÜNEN ŞEHİR Bu yazı 11-12 Nisan 1996 yılında 2 J. C. Cooper, An Illustrated Encyclopaedia of Traditional Symbols, (London: Thamesand Hudson, 1956) s. 156 DÜŞÜNEN ŞEHİR 58 Kayseri’de yapılan I. Kayseri ve Yöresi 3 Eva Baer, Sphinxesand Harpies in Medieval Islamic Art: An Iconographical Study, (Jerusalem: The Israel Oriental Society, 1965) s. 65 59 Tarih Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuştur. 1 Albert Gabriel, Monuments Turcs d’Anatolie, (Paris : E. de Boccard, 1931) s. 77-8. 4 Schuyler Cammann, “Symbolic Meanings in Oriental Rug Patterns II” , Textile Museum Journel, III/3, (Washington, 1972) s. 25,28,37-8. döneminde de sürmüştür. Mevlana altında, dalları ise Arş’ın altındadır. Müşahedesinde Yaratılış ittihadı, [:bir- (6. 1273) Mesnevi’de bu sembolizmi Bu ağacın sınırlarında yaratıkların leşme]) adlı Mahmut Kanık tarafından "Güneş, geceyi aslan gibi paralarsa da bilimi son bulur.9 Türkçe’ye çevrilmiş olan risalesinde laal, onun yüzünden atlas elbiselere Kur’an’ın içerdiği ağaç sembolizmi göksel yolculuk (mir’ac) sonunda ula- nail olur.”(V/b 64235) sözleriyle yan- İslam düşünürlerinin eserlerinde çok şılan “insan-ı kamil” mertebesine varış sıtmıştır.5 Yunus Emre (1238–1320) ise sık işlenen ve yorumlanan bir konu zamanı Külli Ağaç ve ard arda ortaya “dokuz gök” kavramının ’Tokuz Arslan’ olmuştur. Döner Kümbet’in yapıldığı 13. çıkan dört ruhsal kuş ile simgelenmiştir. deyişi ile karşılayarak aslanın gökyüzü yüzyılın başında Anadolu’da da bulun- Ağacın kökleri“sufli”(aşağı), dalları ise simgesi olarak kullanmıştır.6 Yunus muş olan tanınmış Endülüslü teosofist ulvi (yüce) alemleri simgeler. Kartal Emre ayrıca aslanın eski gelenekten İbn el-A’rabi (1162-1240)’nin Risaletü’l-it- en yüce mekâna sahiptir ve Tanrı’nın kaynaklanan kapı koruyuculuğu işle- tihadi’l-kevni fi hazreti’l-işhadi’I ayni feyzi ve O’nun Varlığının nurudur. vini de ifade etmektedir: "Hakiykatdur bi mahdari’ş-secereti’l-insaniyyeti ve’t Tanrı’nın tecellisi sonucu var olan, Hak şarı (Tanrı Şehri) yedidür kaplan. tuyuri’l-erbaati (İnsanlık Ağaç, ve Dört ulvi ve sufli alemleri içeren kartal, İlk Dergahında yazlidurgirup kudret gore- Ruhani Kuşun Huzurunda, Varlığın Akl (Akl’ü-Evvel) ya da Yüce Kalem’i sin... ikinci kapısında ik’arslanvardur anda. Niçeleri korkutmuş olmasın kim korkasın.”7 Buradaki “Tanrının Şehri” ▪▪ Döner Kümbet üzerinde yer alan simgelerin birincil niteliği göksel, kavramı, göksel bir boyutu, büyük Cennetsel olmalarıdır. Aslan, kartal ve Sfenks Cennet’e götüren olasılıkla Cennet kavramlarını ifade Gökyüzü Kapısı’nın ve Cennet’in koruyucularıdır; kutsal ağaç; etmektedir. Benzer şekilde, tarihin ▲ Resim 5: 'da Harrekan I (11. y.y.) hemen her döneminde uygulanan ise gökyüzünü ve gökyüzü içinde olduğu düşünülen gezegen- Mezar Anıtı İçinde Filayakları Üzerine kozmik bir simge olan“Kutsal Ağaç” leri içeren, insan tarafından algılanabilir olan dünyanın sonuna, Resmedilmiş Nar Ağacı Biçiminde Kutsal Ağaç Motifi (Çizim: Stronach ve Young) da göksel anlamlara sahiptir. Kutsal duyumsanamaz olan Tanrısal mekan ile bu dünya arasındaki ağaç her şeyden önce bir Cennet ve sınıra konumlandırılmış olan bir simgedir. Anka Kuşu doğmuştur. Anka âlemde “aydınlanma”simgesidir. Bu simge tek varolan her şeyin bittiği yer, sınırdır; Tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında bu O’nun meskeni batıda, dünyayı çevi- anlamı ile geçmektedir. Kutsal ağaçtan, simgelemektedir ve diğer varlıklar ren okyanusun kıyısındadır. Ulvi ve İncil’de Eden bahçesinde yetişen Bilgelik ondan çıkacaktır. Kartaldan doğmuş sufli aleme ait vücutlar (heyakil) ona ve Hayat Ağacı olarak söz edildiği gibi, olan gerdanlıklı güvercin, son sınırdaki bağlanırlar. Dördüncü kuş olan Karga bu ağaç, Kur’an’da “Sidret ül-Münteha”, ağaçta (Sidret ül-munteha) tünemiş olan Anka’nın oğludur ve zuhurun nihai yani en son sınırın ağacı olarak dünya Kutsal Ruhun ve İlk Nefis’in simgesi gelişimini simgeler. Evvel ve batın olan ile Cennet arasında konumlandırıl- olarak ortaya çıkmıştır. Güvercinin Kartal’a karşılık, Karga ahir ve zahirdir; mış bir ağaç olarak geçmektedir. Hz. ağacın tepesinde ilk gözükmesi var- bu nedenle varlıkların dirilişini ve ilk Muhammed mir’ac sırasında ‘en-üst lıkların ikili gerçekliğini yani varoluş- duruma döndüğünü haber vermektedir. sınır’ da yer alan Sidret ül-Münteha larını ve menşelerini kavrayarak öze Karga şekillerin aslıdır; misaller, örnekler, (son ağaç) ya kadar yükselmiş ve yuka- dönmelerini temsil etmektedir; zaten semboller onun suretinin mertebelerine rısındaki “ikamet bahçesi” (Cennet)’ni güvercinin kartaldan doğmuş olması göre verilir; ancak ona yönelerek sınıra görmüştür. (Kur’an, LIII, 13-18). Bazı da hakikatin ikili yönünü (erkek-dişi erişilir. “İstiva” (denklik, ekvator) kar- erken dönem İslam yazarları Sidret ya da aktif-pasif) simgelemektedir. Bu ganın üzerinde sahih (gerçek) olmuş; üI-Münteha’nın yedinci gökte Tanrı’nın doğum yüzünden kartal tarafından Allah’ın istiva ettiği yer (müsteva) ismi sağında yer aldığı ve ötesine meleklerin simgelenen varlığın birliği bozulmuştur. Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri ondan kinaye olmuştur. Ağaç ve dört Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri dahi geçemediği Cennet’in sınırlarını (kartal belki de bu nedenle çift başlı kuştan oluşan beşli ilkenin uyuşumu 8

| Dosya İşaret ettiğini yazar. Talebi’ye gore olarak gösterilmektedir). Güvercin | Dosya | yani birleşimi (ittihadü’l-kevni: yaratı- | Sidret ül-Münteha yedinci gökten ile kartal yani akıl ve nefsin tekabülü lışın birleşmesi) insanlarda mevcuttur, ▲ Resim 3: Giriş Cephesi Üstte Sfenksler ve İki Yanda Kutsal Ağaç Simgesi Cennet’ten sonra yer alır. Bu ağaç ▲ Resim 1: Kayseri Döner Kümbet (13. y.y.) ve temayülü sonucu birleşmeleri ile Planı ve Kesiti(Çizim: Albert Gabriel ) Birlik (ehadiyyet) ise Tanrı’ya aittir.10 Cennet’ten köklenir. Kökleri Kürsi’nin Külli Cisim yani maddeyi simgeleyen

5 Mevlana, Mesnevi, çev. Veled İzbudak, ( İstanbul : MEB, 1966) C. V: s. 343. 9 Toufy Fahd, “ La Naissance du Monde SelonL’Islam”, Sources Orientales I: La Naissance du Monde, (Paris: Aux Edition du Seuil, 1959) DÜŞÜNEN ŞEHİR 6 Yunus Emre, Risalat al Nushiyya ve Divan, (İstanbul: Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği, 1965) s. 99/ş. CX-1386. s.250-52. DÜŞÜNEN ŞEHİR 60 7 A.g.e., s. 106/ş CXXI-147 a, b. 10 İbn Arabi, Nurlar Risalesi (risaletu’l-envar fi ma yumnehu sahibu’l­ halveti min el-esrari) ve ittihadu’l-kevni Risalesi (risaletu’l-it- 61 8 George Lechler, “The Tree of life in İndo-European and Islamic Cultures”, Ars Islamica, IV ( Michigan, 1937) s. 369. tihadi’l-kevni fi hazreti’l-işhadi’l ayni bi mahdari’ş-şecereti’l insaniyeti ve’t tuyuri’l-erbaati), çeviren ve özetleyen Mahmut Kanık, İslam teosofisinde EI-Farabi (872- niteliği göksel, Cennetsel olmalarıdır. kavramını akla getirmektedir. Sivri ateş tapınağı cihar tak’dan esinlenen 950), İhvan-ı Safa (10.yy) ve İbn Sina Aslan, kartal ve Sfenks Cennet’e götüren külahlı kümbetin bir dağ veya tepeye bu cennetsel binayı taklit eder.15 (980-1037) gibi öncü filozofların geliş- Gökyüzü Kapısı’nın ve Cennet’in koru- benzerliği de bu kavramın yapının Mezar yapılarının, özellikle iç mekâ- tirdiği yaratılış hiyerarşisinde bütün yucularıdır; kutsal ağaç; ise gökyüzünü tasarımında etkin olmuş olabilece- nının, Cennet simgesi olduğu kabri, varlıkların İlk Akl’dan kaynaklandığı ve gökyüzü içinde olduğu düşünülen ğini düşündürmektedir. Görüldüğü Cennet bahçelerinden bir bahçe veya düşünülmüştür. İbn el-A’rabi’nin gezegenleri içeren, insan tarafından gibi simgelerin ve mimari biçimlerin Cehennem çukurlarından bir çukur yorumunda Kartal İlk Akl’ın bir simgesi algılanabilir olan dünyanın sonuna, içerdiği anlam çok katlıdır. Kümbetin olarak tasvir eden bir hadisin varlığı olarak evrenin aşamalı düzenlenişinde, duyumsanamaz olan Tanrısal mekan ile iç mekanı bir yandan dünyanın sınır- ile de desteklenmektedir. Mevlana Tanrı ve varlıkların arasında Tanrı’dan bu dünya arasındaki sınıra konumlan- larındaki Cennet’i simgelerken, yapı (ö.1273) da Mesnevi’sinde bu benzetmeyi sonraki ilk aşamayı simgeler. Kartal dırılmış olan bir simgedir. Bu simgeler bir bütün olarak bu mekana götüren kullanmıştır. "Bedeninin (İmadülmülk) ulvi (yüce) ve sufli (aşağı) alemleri türbenin iç mekânını ölmüş kişinin merdiven benzeri aracı bir mekan içinde mezarın içinde olduğu gibi hoş bir içerir, yani o Allah ile varlık alemi ruhunun ulaştığına inanılan Cennet olarak tasarlanmıştır. alem vardı. İçi eğlencelerle, düğün der- arasındaki sınır veya kapıdır. Kartalın mekânının bir simgesi kılmaktadır. neklerle doluydu, dışı gamlarla, kederlerle üzerinde tünediği kutsal ağaç Kur’an’da Buna ek olarak ölen kişinin aşamaları Döner Kümbet üzerindeki simgeler- "(Mes. Vl.b 3437).16 İran’da Harrekan’da (LIll,13-18) ’son sınırın ağacı (sidrat boyunca göğe tırmandığı üç kademeli den yola çıkılarak yaptığımız bu yorum ki Harrekan I (11.yy) mezar anıtının iç üI-munteha) olarak adlandırılmıştır; kozmik eksen sembolizmi kutsal ağacın denemesi Ortaçağ türbe mimarisinin süslemesi bu Cennet sembolizmini dolayısıyla ağaç ve kartal birlikteli- aşamaları ile verilmiştir; buna göre genel anlamda içerdiği sembolizme dışa vurmaktadır.17 Abbas Daneshva- ğinden oluşan kompozisyon varlıklar ağaç; yer altı -yer- gökyüzü üçlüsünden de uyum göstermektedir. Kayseri’deki ri’nin yorumuna göre mezar anıtının dünyası ile Tanrı ya da Cennet arasındaki oluşan dünyayı, tepesindeki kartal ise Döner Kümbet, Radkan Gunbad-ı Radkan içinde duvarlar üzerindeki nişlerde yer sınırda ya da kapıda yer almaktadır. Bu bu dünyadan üst gökyüzüne geçişi sim- Doğu (13.yy sonu) ve Gazan Han Mezar alan cam lamba resimleri Kur’an’daki bölge, İslam teosofisinde alem el-gaib gelemektedir. Schuyler Cammann, Asya (14.yy başı) anıtları gibi on iki kenarlıdır. (XXIV/35) Allah’ın ışığı sembolizmini (Orta Asya Türk kozmolojisinde kök geneline yaygın bir kozmolojik kavram Abbas Daneshvari’nin aktardığına göre yansıtmaktadır. Bu sembolizme göre kalık [:Üst gökyüzü]) adı verilen insan olan Dünya ekseninin içerdiği “evren Gazan Han’ın türbesinin Vassaf’ın Tarık-ı Allah göklerin ve yeryüzünün Işığı- algısının ötesindeki tanrısal mekana katmanları sembolizmi” nin kümbetlerin Vassaf’ındaki tasvirinde bu türbenin her dır. Lamba aynı zamanda Cennet’in geçiş yeridir. A’rabi’nin kartal ve ağaç tasarımlarını etkilediğini belirtmiştir.13 duvarının burçlar kuşağının bir işareti ile dördüncü düzeyinin de bir işaretidir. motiflerini ele alış biçimi döneminin Buna göre, kümbetin bodrum katındaki süslendiği belirtilir. Bu işaretler mezar Türbe içindeki fil ayakları üzerinde ve öncesinin kozmolojik tasavvurları mumyalık ya da kripta bolümü ölen yapısının göksel sembolizmini ortaya yer alan üzerine kuşlar tünemiş nar ile uyum içindedir. Asya genelinde kişinin maddi yanını oluşturan bede- koymaktadır. Daneshvari’ye göre kare, ağaçları Cennet kavramını ifade eder. yeraltı, yer, gökyüzü ve içinde Tanrı nini içine alan yeraltını göstermektedir. silindirik ve sekizgen mezar planlan da (Resim 5) ; çünkü Kur’an’a göre nar veya tanrıların yaşadığı üst-gökyüzünü Mumyalığın üzerindeki, içinde mihrap göksel-Cennetsel bir anlama sahiptir ve bir Cennet meyvesidir (LV/68); bu birleştiren ve bağlayan kutsal ağaç dört bulunan oda yeryüzünü simgelemekte, göksel arketiplerin yersel biçimleri olarak nedenle nar ölümsüzlük ve sonsuzluk aşamalı kozmik ekseni simgelemekte- bu kısmı örten kubbe ise gökyüzünü görülebilir.14 Hucviri’nin “Keşf el-Mah- kavramları ile birleştirilmiştir. Kur’an’da dir.11 Kartal ise Eski Mezopotamya, eski simgelemektedir. Kubbe ile konik çatı cub’unda” güneş evi olan gökyüzündeki (LVl/22,XXIV/41-43) ve Sanai’nin “Tarık İran ve Orta Asya’da İslamiyet Öncesi arasında bulunan boşluk gökyüzü kapı- dördüncü durak Tanrı’nın Tahtından ut ­ Tahkik”i ile el-Hucviri’nin “Keşf dönemlerde Güneş, gökyüzü, Işık ve sını somutlaştırmakta, konik çatının sarkan ışıklı lambalar ile özdeşleştil- el-Mahcub” unda kuşlar da Cennet Gökyüzü (veya Güneş) Kapısının simgesi ötesinde ise ölen kişinin göksel bir miştir. Bu düzeyde yer alan ve suların fikri ile birleştirilmiştir. Türbe için- ve aynı zamanda en Üstün olan göksel yolculuk sonunda ulaştığı düşünülen kaynaklandığı dört sütunlu, dört kapılı deki lambaların üzerindeki dairesel Tanrı’nın simgesi ve habercisidir.12 Cennet yani ilahi mekân uzanmaktadır. yapı inanışa göre dindarların ölümden madalyonlardaki tavus kuşları İslam Görüldüğü gibi Döner Kümbet Bu yorumdan ortaya çıkan görünüme sonra diriliş gününü bekleme yeridir. yazarları tarafından Cennet kuşu olarak üzerinde yer alan simgelerin birincil göre yapı bütün boyutları ile evreni Abbas Daneshvari’ye göre Buhara’daki değerlendirilmiştir. Mevlana Cennet’in bünyesinde içeren bir mikrokozmostur. yüksek evinin bir adı “tavus Illıyn” olan Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri Samani (10.y.y.), Takistan’daki Pir (12.yy) Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri Bu yorum eski çağların çok yaygın bir ve Maraga’daki Gunbad-ı Surkh (12.yy) bir tavus kuşu ile süslendiğini belirtir. (İstanbul: İnsan, 1991) s.77-80,102,104,110-1.

| Dosya kozmolojik kavramı olan eteklerinde gibi kare planlı kubbeli mezar yapıları Harâkanî Türbesinde içinde tavus kuş- | Dosya | 11 A.U. Peker, “Selçuklu Anıtsal Mimarisinde | Kozmolojik İmgeler: Evren Katmanlarının evren katmanlarını içeren “kozmik dağ” da ölümden sonra ulaşılan ve Sasani ları bulunan bu madalyonlar, içlerinde Simgesi Olarak “Kutsal Ağaç” Kompozisyonu”, I-II. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, (Konya,1993) s.204-5. 13 Cammann, a.g.e., s.26. 12 Bu konuda daha geniş bilgi için bknz: 14 Abbas Daneshvari, Medieval Tomb Towers of Iran: An Iconographical Study, (Lexington: Mazda Publ., 1986) ss.27-31, fig.11 , 17-8-7. A.U. Peker, The Double- Headed Eagle Plt.15. DÜŞÜNEN ŞEHİR ▲ Resim 4: Kutsal Ağaç of Seljuks: A Historical Study, Boğaziçi 15 A.g.e., s. 18-25, fig3, 8, plt. 5. DÜŞÜNEN ŞEHİR 62 Üniversitesi Yayımlanmamış yüksek lisans 16 Mevlana, a.g.e., C. VI: s.272. 63 tezi, ( İstanbul,1989) öz.134-216. 17 David Stronach-T. Cuyler Young Jr., “Three Octagonal Seljuq Tomb Towers from Iran”, Iran, IV(1966) fig.6,9,10, XIII a-b, XIV a-d, XV a-f. içice geçmiş çiftli üçgen ve karelerden olabileceğini söyler.18 Sonuçta Harrekan Suriye kralının âşıklar için inşa ettiği oluşan süslemeler bulunan madalyonlar I mezar anıtının iç mekanında da Döner mezar anıtını göklere ulaşan bir küm- ile dönüşümlü olarak yerleştirilmiştir. Kümbet gibi göksel, Cennetsel boyutun bet’e benzetir. Arif-i Ardibili (d.1313) Daneshvari bu madalyonları El-Biru- bir ifadesi olarak Ortaçağ’da mezar Ferhad-name’de Şirin’in Ferhad için ni’nin “Kitab el-Tafhim” ine gönderme anıtlarının mekansal tasarımını etkile- inşa ettiği kümbetin göklerin kubbesine yaparak gezegenlerin belli dönemlerde yen yaygın bir fikri somutlaştırılmıştır. ulaştığını yazmıştır. Göklere ulaşmak birbirlerine göre aldığı görünümler Abbas Daneshvari’ye göre mezar için Tanrı’ya ve onun Cenneti’ne ulaş- (sextile, quartile, trine), gezegenlerin kule (kümbet) lerinin gökyüzüne doğru mak ile eş anlamlıdır. Asya’nın eski birbirlerine olan ilişkileri (conjunct: yükselişi yersel olandan göksel olana, kavramlarından olan Gökyüzü-kapısı mujtama’in, partile: muktarin, equal: insandan Tanrı’ya uçuşun bir ifadesidir. Medine ile ilgili bir İslam dönemi anek- muttasilin) veya Ay’ın duraklarının Bunakati (Ö. 1330) Tarihi’inde, halkın, dotunda yer bulmuştur; buna göre A’işa burçsal görünümleri (althurayya: ple- Gazan Han’ın mezarını “gökyüzüne Medineli’lere kıtlıktan kurtulmaları iades, alhan’a’a: geminorium, alzubana: (ulaşan) bir merdiven” e benzettiğini için Peygamber’in mezarı üzerinde librae, alna’a’im: sagittarii)’ nin simgesi belirtir. Ayyuki, Varka ve Gülşah’ında, göğe doğru bir açıklık yapmalarını

öğütlemiştir; bu şekilde kutsal mezar rına benzemektedir. Mihrap benzeri biçimleri dolayısıyla olasılıklı”geçiş” kızgın göklerle doğrudan temas içine desenler mezar taşları üzerinde de fikrini somutlaştırmaktadır.21 Kayseri konulabilecektir.19 Kayseri’deki Döner uygulanmıştır.20 Erken İslam döne- Döner Kümbet’in giriş kapısı ve pence- Kümbet’in bir dağ biçimindeki sivri minde mihrap kelimesinin defin yeri releri dıştan dikdörtgen çerçeve içinde külahı ve kule biçimindeki silindirik anlamına gelmesinden ve mihrap nişler ile çevrelenmiştir. Bu nişlerin de

Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri gövdesi ile göğe uzanımı İslam Orta- arkasına ölü gömme geleneğinden Ortaçağ’a ait çeşitli mezar yapılarındaki Döner Kümbet Örneği Ortaçağ Türbe Mimarisinin İçerdiği Anlamlar: Kayseri çağı’nda mezar anıtının göğe götüren hareketle, Abbas Daneshvari mihrabı örnekler gibi mihrap nişlerine benzerliği

| Dosya bir aracı yapı olduğuna dair inanç ile bir “geçiş” simgesi olarak değerlendi- dikkat çekicidir. Bu mihrap benzeri | Dosya | | uyumlu olarak biçimlenmiştir. rir. Ortaçağ yazarları da mihrabı bir açıklıklar, diğer biçimsel öğeler gibi, Ortaçağ mezar anıtlarının giriş geçiş, yol veya kurtuluş simgesi olarak mezarın dış yapısının dünyasal mekân bölümlerindeki dikdörtgen çerçeveli değerlendirmiştir. Sonuçta mezar ile göksel mekân arasındaki aracılık paneller çağdaşı olan cami mihrapla- yapılarının girişleri mihrap benzeri işlevini somutlaştırmaktadır. ✒

DÜŞÜNEN ŞEHİR 19 A.g.e., s.14-7, 67. DÜŞÜNEN ŞEHİR 64 20 A.g.e., s. 31, fig. 19-23. 65 18 Daneshvari, a.g.e., s. 41-64, plt.9,21, fig.28-30. 21 A.g.e., s. 34-6. Prof. Dr. Suphi Saatçi Sinan ve Türbe Mimarisi Sinan ve Türbe

PROF. DR. SUPHI SAATÇİ ANADOLU TÜRBELERI FOTOĞRAFLAR: ALI İHSAN GÜLCÜ Anadolu türbe mimarisinin kökleri, Orta Asya’daki Mimarisi mezar anıtlarının yapım geleneğine kadar uzanır. Türklerin İslamiyet’i kabul edişinden sonra, ilk örnekleri Karahanlı- lar döneminde, 9. yüzyılda görülen türbeler, diğer İslam uygarlıklarına örnek olmuş, farklı bölgelerde farklı mezar anıtları ortaya çıkmıştır. Büyük Selçuklularla birlikte İran’a, oradan da Anadolu’ya taşınan anıt mezar geleneğinin, 20. yüzyıla kadar devam ettiği görülmektedir. Türk mimarisinin genel gelişimine paralel bir çizgi izleyen Anadolu türbelerinin ilk örnekleri, 12. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenebilir. Aslında anıt mezar yapma düşüncesinin İslamiyet ile bağdaşmamasına rağmen 9. yüzyıldan itibaren mezar anıtlarının yapıldığına tanık olunmaktadır. İslam coğrafya- sında bilinen ilk türbe, 9. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen Samarra’daki Kubbetü’s-Süleybiye’dir. Bunun dışında ilk türbe örnekleri, 10. yy. da Türk hâkimiyetindeki Horasan ve Türkistan bölgelerinde görülmeye başlanmış, Gazneliler ve Büyük Selçuklular döneminde (11.-12. yüzyıl) Azerbaycan ve İran’da yaygınlaşmıştır. Bu türbelerin ortak özellikleri, kare planlı kubbeli ve tuğla malzemeyle inşa edilmiş olmalarıdır. Gazneliler döneminde inşa edilmiş türbelerin en ilginç örneklerinden biri, kule mezar olduğu öne sürülen, 51 metre yüksekliğindeki Künbed-i Kabus’tur. İran’dan günümüze ulaşabilen Büyük Selçuklu türbeleri plan ve süslemeleriyle ilgi çeken örneklerdendir. Bunlardan Çihil Duhteran (Kırk Kızlar) Türbesi (Damgan, 1055), silindirik gövdeli türbelerin öncülerinden biridir. Türbe içte yarım küre şekilli bir kubbe, dışta ise piramidal bir külahla örtülüdür. Büyük Selçuklu dönemi türbelerinde inşa malzemesi genellikle tuğladır. Ancak, temellerde ve mumyalık katında, daha dayanıklı malzeme olan taşın tercih edildiği dikkati çekmektedir. Kare prizma, sekizgen prizma ve silindirik

| Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya gövdeli kubbeler en sık rastlanan tiplerdir. Türbelerin üzerini | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya | | örten yarım küre şekilli kubbe, dıştan bir külah veya tepesi sivri bir kubbeyle gizlenmiştir. Kubbeye geçişler genellikle tromplarla sağlanmış, silindirik gövdeli türbelerde ise geçiş unsuruna gerek duyulmamıştır. Anadolu-Türk Mimarisinde Selçuklu ve Beylikler döne- DÜŞÜNEN ŞEHİR minde inşa edilmiş türbeler, genellikle üç ana bölümden DÜŞÜNEN ŞEHİR 66 oluşmaktadır. 67 1. İçinde cesedin bulunduğu mezarı süslemesiyle farklı bir yapıdır. Sekiz- barındıran mumyalık gen planlı, üzeri kubbeli Eyüp Sultan 2. Lahit veya sandukaların bulun- Türbesi’nin güneyine inşa edilen cami duğu mescit katı dışında pek çok türbe camilerin mihrap 3. Üst örtü önündeki alanda yer almıştır. Bu Selçuklu ve Beylikler Dönemi tür- dönemde dikkati çeken en önemli özellik beleri genellikle gövde formlarına göre mezar yapılarının külliye programın- gruplandırılmaktadır. Yapılan ilk tipoloji daki yerinin karakteristik bir durum çalışmalarına göre bu dönem türbeleri, yatay ve dikey karakterli olmak üzere ▪▪ Osmanlı mimarisinde önemli bir iki gruba ayrılmaktadır. Poligonal, kübik ve silindirik gövdeli türbeler yeri olan Mimar Sinan’ın türbe dikey karakterli türbeler grubuna, mimarisine farklı katkılarda eyvan tipi türbelerle dikdörtgen planlı bulunduğu görülmektedir. İlk türbeler ise, yatay karakterli türbeler defa Kanuni Sultan Süleyman grubuna dâhil edilmektedir. Böylece tipoloji çalışmalarına göre Selçuklu ve Türbesi’nde uyguladığı çift Beylikler dönemi türbeleri şu başlıklar kabuklu ve çift kubbeli tasa- altında toplanabilir: rım şemasını, Ayasofya’daki ❱❱ Kübik Gövdeli Türbeler Sultan II. Selim Türbesi’nde ❱❱ Poligonal Gövdeli Türbeler (sekiz kenarlı, on kenarlı ve oniki kenarlı) içte ve dışta farklı plan kur- ❱❱ Silindirik Gövdeli Türbeler guları üzerinde deneyerek ❱❱ Eyvan Tipi Türbeler mükemmele ulaştıran Sinan, ❱❱ Eyvanla Kümbetin Birleşmesinden cami mimarisinde olduğu gibi Oluşmuş Türbeler ❱❱ Bir Medrese veya Caminin Bünyesinde türbe mimarisinde de yenilikler Yer Alan Türbeler yapmıştır. ❱❱ Dikdörtgen Planlı Türbeler ❱❱ Baldaken Kuruluşlu Türbeler almış olmasıdır. Fâtih Külliyesi’nde ERKEN DÖNEM mihrap duvarı önünde oluşturulan ve başlangıçta bir gül bahçesi şeklinde OSMANLI TÜRBELERI ▲ Sultan Süleyman Türbesi Erken dönem Osmanlı mimarisinde düzenlenen hazîre içine alınarak yeri belirlenen türbe, sonraki sultan ve vezir açık ve kapalı olmak üzere iki türbe Yapılış tarihleri erken olan bu türbelerin, ünlü mimarın yapı kataloğuna dâhil tasarım ürünüdür. Hem plan özellikleri Süleymaniye’deki dikdörtgen planlı açık külliyelerinde topografyanın elverdiği tipi ortaya çıkmıştır. Bu dönemin açık belki Sinan tarafından daha sonraki etmek gerekir. hem de çini ve kalem işi dekorasyonları türbesi de ilgi çeken yalın bir örnektir. ölçüde aynı yerde kullanılacaktır. İkinci türbe örnekleri arasında İznik’te Sarı tarihlerde onarıldıkları için listelerde Sinan türbelerinin bir kısmı günü- açısından bu türbeler, Türk mimarlık İlk olarak 16. yüzyılda Sinan’ın Bayezid ve Yavuz Sultan Selim türbeleri Saltuk (14. yüzyıl ikinci yarısı) ve Yakup yer almış oldukları tahmin edilmekte- müze ulaşmamıştır. Yangın, deprem ve sanat tarihi açısından büyük değer Eyüp’te inşa ettiği Sokullu Mehmet sekizgen planlı kubbeli şemalarıyla Çelebi’nin (15. yüzyıl başı) makam tür- dir. Bu bakımdan Yavuz Sultan Selim, veya imar düzenlemelerinin kurbanı taşıyan eserlerdir. Paşa Külliyesi’nde ortaya çıkan bu külliyelerde yerini almıştır. beleri, Bursa’da Devlet Hatun Türbesi Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa ve Bali olarak ortadan kalkan; ayrıca yeri sap- Sinan tarafından Eyüp’te inşa edilen şema Sinan’ın ardından bu yüzyılın ve Muradiye’deki Saraylılar Türbesi (16. Paşa’ya ait türbelerin Sinan tarafından tanamayan veya kaybolan türbelerin türbeler de mimari yönden türünün sonunda Koca Sinan Paşa Külliyesi’nde yüzyıl) yer alır. MIMAR SINAN DÖNEMI sadece onarılmış olduklarını kabul sayısı 15 dolayındadır. Sinan’ın klasik en olgun örnekleri kabul edilmektedir. uygulanmış, hatta 17. yüzyılda türbelerin | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya

| Çelebi Sultan Mehmet’in kendi TÜRBE MIMARISI etmek daha doğru olur. Diğer yandan üslupta inşa ettiği türbelerin çoğu Birer mimarî anıt olarak ilgi çeken artık medreselerle birlikte planlanması | adına Bursa’da yaptırdığı Yeşil Türbe de Sinan yapılarının listesini içeren yapılış tarihleri geç olan türbeleri de sekizgen gövdelidir. Özgün durumla- türbelerin ilki, 1539 tarihli Ayas Paşa gelenek haline gelmiştir. Yine Eyüp’te önemli bir yapıdır. Oğlu İkinci Murad’ın yazmalardaki türbelerin sayısı 45 adet- Sinan’a mal etmenin inandırıcı bir yanı rını koruyarak günümüze ulaşan bu Türbesidir. Eyüp Sultan Camii’nin hazi- Sinan eseri olan dikdörtgen planlı Pertev Bursa’daki külliyesinde yer alan türbesi tir. Bu listelerde zikredilen 5 türbenin olmadığını söylemek mümkündür. türbelerin büyük kısmı İstanbul’dadır. resinde bulunan ve baldaken formda Paşa Türbesi (1572), Beybaba sokağı İslâmî anlayışın biçimlendirdiği aydınlık yanlışlıkla yer aldığı sanılıyor. Bazı Bu arada Sinan tarafından yapıldığı Sinan tarafından yapılan ve türünün olan bu türbe, Sinan’ın mimarbaşı üzerinde bulunmaktadır. kubbeli tasarımı ile ilgi çeker. türbelerin yapılış tarihleri göz önüne

DÜŞÜNEN ŞEHİR kesinlik kazanan, ancak listede yer en çarpıcı örnekleri arasında sayılan olur olmaz inşa ettiği ilk uygulamadır. Osmanlı mimarisinde önemli bir yeri DÜŞÜNEN ŞEHİR İstanbul’un fethinden sonra inşa alındığı zaman, bunların Sinan tarafın- almayan Ayas Mehmet Paşa Türbesini Kanunî Sultan Süleyman ve oğlu Sultan Ünlü mimarın kendisi için tasarladığı olan Mimar Sinan’ın, türbe mimarisine 68 69 edilen Mahmut Paşa Türbesi dış cephe dan yapıldıklarını kabul etmek güçleşir. (İkinci) Selim türbeleri ise birer özel farklı katkılarda bulunduğu görülmek- MIMAR SINAN TARAFINDAN ğindeki çinileriyle çok süslü bir eserdir. YAPILAN ÖNEMLI TÜRBELER Dışarıdan köşeleri gömme sütunlarla (Türbeler yapılış tarihlerine göre belirginleşmiş, duvar üstleri stalaktitli sıralanmıştır) saçaklarla öne çıkmıştır. Türbenin yedi Ayas Paşa Türbesi yüzünde, altlı üstlü iki sıra hâlinde (İstanbul/Eyüp) 1539 ikişerden toplam yirmi sekiz pencere Eyüp Sultan Camii’nin haziresinde vardır. Giriş cephesinde ise kapı ve onun bulunan türbe bir baldakendir. Sinan üstünde de iki pencere bulunmaktadır. mimarbaşı olur olmaz inşa ettiği ilk Sağır kemerli alt sıra pencerelerin söve türbedir. Dört taraftan açık olan türbenin ve dolgularında beyaz mermer, üst sıra üstü, dört mermer sütunla taşınan tek pencerelerin söve ve kemerlerinde ise kubbe ile örtülüdür. 1894 depreminde vişneçürüğü ve kiremit rengi taşlar kubbesinin çatlaması üzerine, demir kullanılmıştır. çemberle çevrildiği, yine bu depremde Geniş saçaklı giriş revakı, stalaktit sütun başlıklarına oturan üst örtü başlıklı dört sütuna oturmaktadır. sisteminin yerinden oynadığı tahmin Kapının iki yanında çini panolar ilgi edilmektedir. Sütunlar arasındaki çeker. Türbenin içindeki duvarları şebekeler taştandır. Bunların üzerinde da çini kaplıdır. Kubbenin içinde ise eskiden mevcut olduğu sanılan demir malakârî süslemeler uygulanmıştır. şebekeler ve zaman içinde kubbenin Yapım tekniği ve malzeme seçimi ile üzerindeki kurşunlar yok olmuştur. Sinan’ın, Şehzade türbesinin tasa- Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi rımında büyük bir özen gösterdiği (İstanbul/Beşiktaş) H. 948 (1541-42) anlaşılmaktadır. Dünya tarihinin en büyük amirali Hüsrev Paşa Türbesi ve Osmanlı donanmasının Kaptan-ı (İstanbul/Yenibahçe) H. 952 (1546-1547) Kanunî Sultan Süleyman’ın vezir- Deryası (deniz kuvvetleri komutanı) ▲ Haseki Hürrem Sultan Türbesi olan Barbaros Hayrettin Paşa’nın lerinden Hüsrev Paşa adına yaptırılan türbe, sekizgen planlı sağır bir kubbe türbesi Beşiktaş Meydanında, Sinan alınlıklar, çepeçevre palmetlerle süslüdür. bir revak vardır. Girişte iki yandaki ile örtülüdür. Dışarıda cephenin sekiz Paşa Camiinin karşısındadır. Sekizgen Duvarların üstünde damlalıklı saçak ve duvarlar çini panolarla kaplıdır. Türbenin köşesinde gömme sütunceler, yüzeyle- planlı, sağır bir kubbe ile örtülü tür- bunun tepesinde de cepheyi dolanan içi de çinilerle süslüdür. Kubbe eteğini rinde iki katlı pencereler vardır. Yüksek benin önünde, saçaklı bir giriş vardır. süslü alınlıklar yer alır. İçeride kubbeyi çepeçevre dolanan kuşakta görülen kubbeyi kuşaklayan kasnağın üstündeki Beden duvarları taştan inşa sekiz kenarlı duvardan kubbeye geçiş ayet yazısı da yine çiniden oluşmuştur. edilen türbe, sade ve yalın bir görünüşe için, stalaktitli çıkmalar ve baklavalı Uygulanan çinilerin tamamı, üstün sahiptir. Kapının yer aldığı giriş yüzeyi kuşak kullanılmıştır. Giriş saçağı yıkı- nitelikli 16. yüzyıl İznik yapımıdır. dışındaki yedi duvar yüzeyinde iki sıra ▲ Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi lan türbe geçmiş dönemlerde yaşanan Kanunî’nin eşi Haseki Hürrem Sultan’ın halinde pencere sıralanır. Ölümünden yangınlarda zarar görmüştür. 1950 iki kez onarım geçiren türbesi, Sinan ▪▪ Anıt mezar yapma düşüncesinin tedir. İlk defa Kanuni Sultan Süleyman beş yıl önce Sinan’a türbesini yaptıran yılında onarılmışsa da daha sonraları tarafından tasarlanmış, türünün ilgi Türbesi’nde uyguladığı çift kabuklu ve Hayrettin Paşa, mezar yerinin seçimini yine bakımsız durumda kalmıştır. çekici örneklerindendir. İslamiyet ile bağdaşmamasına çift kubbeli tasarım şemasını, Ayasof- de kendisi yapmıştır. Klasik formunu Türbe 2010 yılında kapsamlı biçimde Kara Ahmet Paşa Türbesi rağmen 9. yüzyıldan itibaren ya’daki Sultan II. Selim Türbesi’nde içte bozmadan ve dikkatle yapılan onarımı restore edilmiştir. (İstanbul/Topkapı) H. 966 (1558-1559) mezar anıtlarının yapıldığına ve dışta farklı plan kurguları üzerinde sayesinde türbe iyi durumdadır. Haseki Hürrem Sultan Türbesi Kanuni Sultan Süleyman devri tanık olunmaktadır. İslam coğ- deneyerek mükemmele ulaştıran Sinan, Şehzade Mehmet Türbesi (İstanbul/Süleymaniye) H. 965 (1557-1558) veziriazamlarından Gazi Kara Ahmet | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya

| cami mimarisinde olduğu gibi türbe (İstanbul/ Şehzadebaşı) H. 950 (1544-1545) Sekizgen gövdeli olan türbe sağır Paşa’nın türbesi İstanbul Topkapı Sur | rafyasında bilinen ilk türbe, 9. mimarisinde de yenilikler yapmıştır. Türbe Kanunî Sultan Süleyman kubbelidir. Kesme küfeki taşından yapı- içinde Fatma Sultan mahallesindedir. yüzyılın ikinci yarısına tarih- Halefleri tarafından benimsenen bu tarafından genç yaşta ölen oğlu Şeh- lan türbenin giriş kapısının üstünde bir Mimar Sinan’ın yaptığı külliyenin bir lenen Samarra’daki Kubbe- şema, III. Murad ve III. Mehmet için zade Mehmet için yaptırılmıştır. Kendi pencere vardır. Diğer cephelerinin her parçası olan türbe, önceleri hazire içinde Ayasofya Camii yanında inşa edilen adına yaptırılan külliyenin ana yapısı birinde altlı üstlü birer pencere bulun- iken şimdi tek başına yol kenarında, tü’s-Süleybiye’dir. olan camiin haziresindedir. Sekizgen

DÜŞÜNEN ŞEHİR türbelerle 17. yüzyıla intikal etmiştir. maktadır. İçeriden ise türbenin planı, caminin 50 metre batısında müstakil bir DÜŞÜNEN ŞEHİR planlı türbe renkli taş işçiliği, yivli onaltıgen biçimine dönüştürülmüştür. yapı durumunda kalmıştır. Külliyenin 70 71 kasnaklı kubbesi ve renkli sır tekni- Girişinde dört sütunla taşınan saçaklı banisi Kara Ahmet Paşa, Yavuz Selim’in ▲ Haseki Hürrem Sultan Türbesi İçi ▲ Sultan İkinci Selim Türbesi

▲ Sultan Süleyman Türbesi İçi ▲ Sultan İkinci Selim Türbesi

damadıdır. Kara Ahmet Paşa sarayda üstlü birer pencere, altıncı yüzünde Camiin tamamlanma tarihi olan 1557 Sekizgen gövdenin tepesinde bir sıra melerin kaliteli işçilik ürünleri olarak yapı, Siyavuş Paşa Türbesi ile birlikte yetişmiş, kapıcıbaşı olarak dışarı çıkıp giriş kapısı ile bir pencere yer almıştır. yılında türbenin henüz yapılmadığı, palmet bulunan damlalı saçak vardır. ilgi çekerler. Sinan’ın türbe tasarımlar Eyüp’teki türbeler içinde en bakımlı ve sonra yeniçeri ağası, Rumeli Beylerbeyi Giriş saçağının ne zaman yok olduğu padişah toprağa verildikten sonra inşa Türbeyi saran revak, sivri kemerli ve arasında özel bir yere sahip olan bu yapı, ilgi çekmiş olanıdır. Türbenin cadde olmuş ve ikinci vezir iken 27 Temmuz saptanamamıştır. edildiği biliniyor. Bununla birlikte, başlıklı sütunlara oturur. Sütun Türk mimarlık tarihinde de türünün tarafındaki yüzünde küçük bir çeşme 1552 de Temeşvar’ı zapt etmiştir. Bundan Sultan Süleyman Türbesi cihan padişahı olarak dünyaya ün salan başlıkları stalaktitli ve korkulukları en gelişmiş örneği kabul edilmektedir. yer almaktadır. Yol kodunun sürekli dolayı da Osmanlı tarihinde Temeşvar (İstanbul/Süleymaniye) 1566 Kanunî türbesinin kapısı üzerinde şebekeli olan giriş revakının saçak Sokollu Mehmet Paşa Türbesi yükseltilmesi sonucu çeşme yalağı Fatihi olarak tanınmıştır. 1555’te idam Süleymaniye külliyesinin en önemli kitabe bulunmamaktadır. örtüsü geniş tutulmuştur. (İstanbul/Eyüp) H. 976 (1568) altta kalmıştır. Çeşmenin sol üst tara- | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya | edilmiş; ölümünden az önce yapımı parçası olan türbe, Kanunî Sultan Gövdesi sekizgen prizma biçimli Giriş kapısının her iki yanında yer Siyavuş Paşa Türbesi’nin karşısında fında talik yazı ile yazılmış 3 beyitten | başlayan külliyenin tamamlandığını Süleyman adına yaptırılmıştır. Camiin olan türbe, dışarıdan etrafı revakla alan çini panolar, dönemin değerli olan türbenin kitabesi, avlu kapısının oluşan H. 977 (1569) tarihli kitabe görmemiştir. Altıgen planlı türbe güneyindeki hazirede, tam kıble aksı çevrilidir. İçeriden duvarın pahlı köşe- sanat ürünlerindendir. Türbenin içinde üzerinde yer almaktadır. Medrese ile yer almaktadır. Türbenin içindeki kurşun kaplı çift kubbelidir. Kubbe üzerinde yer alır. Osmanlı Ordusu lerinin önüne konulan sekiz sütun ile duvarları süsleyen çiniler de üstün planlanmış olan türbe, medresenin üst pencerelerin tepesinde çinili yazı çokgen bir kasnakla kuşaklanmıştır. Zigetvar kuşatmasında iken 7 Eylül 1566 sandukaların etrafını dolaşan bir galeri nitelikli sanat eserleri arasında sayılır. uzunlamasına ekseni üzerinde yer almış, kuşağı vardır. Türbenin içini dolanan

DÜŞÜNEN ŞEHİR Dış cephenin altı köşesinde yuvarlak tarihinde ölen Kanuni’nin cenazesi 28 elde edilmiştir. Çift cidarlı olan kub- Kubbenin içinde koyu zemin üzerinde dershaneye bir revakla bağlanmıştır. kuşakta ayet yazılmıştır. DÜŞÜNEN ŞEHİR gömme sütunlar vardır. Kesme taştan Kasım’da İstanbul’a ulaşmış ve şimdiki benin kurşun kaplı dış kabuğu beden geçmelerle işlenmiş malakârî süsle- Dıştan sekizgen, içten onaltıgen planlı 72 73 yapılan türbenin beş yüzünde, altlı türbenin yerinde toprağa verilmiştir. duvarına, iç kabuğu sütunlara oturur. toplam otuziki şehzade ve hanım sultan mermerdendir. Dört sütuna oturan yatmaktadır. giriş revakı, geniş çatılıdır. Şemsi Ahmet Paşa Türbesi Geniş bordürlerle çerçevelenmiş (İstanbul/Üsküdar) H. 988 (1580-81) cephe yüzeyleri değişik pencere düze- Sinan’ın Üsküdar Boğaziçi sahilinde nine sahiptir. Haçın kolları eksenindeki yaptığı en küçük külliyenin parçasıdır. cephede altlı üstlü ikişer, sekizgen Camiin batı duvarına bitişiktir. Cami kenarın kalın yüzeylerinde birer üst ile arasında bronz şebekeli büyük bir pencere yer almıştır. Alt pencereler sağır pencere vardır. Kesme taştan yapılan sivri, üst pencereler ise alçı şebekeli, türbenin kurşun kaplı örtüsü kubbe kaş kemerlidir. Türbenin içerisinde formuna yaklaşmış çapraz tonoz biçi- kubbenin göbeği ile eteği ve pandantifler, mindedir. Dıştan sade görünüşe sahip haçın kolları üzerindeki ayna tonozla- olan türbenin içi, kalem işi bezemeleri rının yüzeyleri dönemin kalem işleri ile ile süslenmiştir. Son yıllarda onarım bezenmiştir. Bakımlı ve iyi durumda gören türbe iyi durumdadır. olan türbede Zal Mahmut Paşa, eşi Şah Zal Mahmut Paşa Türbesi Sultan ve kim olduğu bilinmeyen bir (İstanbul/Eyüp) kişiye ait mezar bulunmaktadır. Eyüp’te Zal Mahmut Paşa Külliye- Kılıç Ali Paşa Türbesi ▲ Sokollu Mehmet Paşa Türbesi ▲ Zal Mahmut Paşa Türbesi sinde yer alan türbe caminin doğu- (İstanbul/Tophane) H. 995 (1586-1587) sunda, Defterdar caddesine açılan Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa tarafın- Sultan İkinci Selim Türbesi Türbenin giriş kapısının üstünde kubbelidir. Giriş revakı gövdenin içine tarihinde geçirdiği onarım türbeyi de alt medresenin karşısındadır. Yapılış dan Sinan’a yaptırılan türbe külliyenin (İstanbul/Ayasofya) H. 984 (1576-77) kemerli nişe yerleşen çini panoda, itilmiş, iç kuruluşu ve pencere düzeni kapsamıştır. tarihi kesin olarak bilinmeyen türbenin bir parçasıdır. Camiin haziresinde olan Sinan’ın türbe mimarisi tasarımları dört beyitlik kitabe yer alır. Bundan asimetrik bir görünüş kazanmıştır. Siyavuş Paşa ve Evladı Türbesi kubbesi çift cidarlıdır. Önü revaklı olan türbenin üzerindeki kitabede yapılış arasında uyguladığı özgün örnekler- başka revakın sağında ve solunda Duvarları kesme taş, sütun ve pencere (İstanbul/Eyüp) den biridir. Türbe, Ayasofya Camii- Siyavuş Paşa’nın hayatta iken çocuk- nin haziresindedir. Yapının gövdesi, larına ve kendisine Sinan’a bir türbe köşeleri pahlanmış kare bir prizma yaptırdığı biliniyor. ile bunun üzerinde yükselen, yine H. 1011 (1602-03) yılında ölen Siya- köşeleri pahlanmış dört tromplu bir vuş Paşa, daha önce yaptırdığı türbeye sekizgen prizmadan oluşur. Çift cidarlı gömülmüştür. Ölüm tarihini bildiren kubbesi olan yapının dış kubbesi, ana kitabe de sokağa bakan pencere üstüne gövdeyi örter. Kubbe üzerinde, sekizgen konmuştur. Sokollu Mehmet Paşa prizmada ve tromplarda pencereler yer Türbesi’nin karşısında bulunan Siya- alır. Üç basamakla çıkılan giriş revakı vuş Paşa Türbesi, dışarıdan onaltıgen, ve bunu örten geniş saçağı ilgi çeker. içeriden sekizgen planlıdır. Dönemin Giriş revakının geniş olan orta gözü, çinileri olan içerideki panolar, türbeye mukarnas bingilere oturan sekiz dilimli büyük bir değer katmıştır. Bakımlı ve bir kubbeyle, yan gözler ise ayna tonoz ziyarete açık olan türbenin, günümüzde ile örtülüdür. Geniş saçağı taşıyan demir de ilgi ile gezildiği gözlemlenmektedir. eli böğründe elemanları ile girişe farklı Büyük ve gösterişli olan türbenin bir plastik kazandırılmıştır. Türbenin, kapı kemerlerinde, pencere sövele- revakın arkasında kalan giriş cephesi, rinde almaşık anlayışta değişik renkli portal gibi tavana kadar yükselmiştir. mermerler kullanılmıştır. Özellikle | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya | Sinan ve Türbe Mimarisi Dosya | İçerdeki kubbe, birbirine kemerlerle ▲ Siyavuş Paşa ve Evladı Türbesi ▲ Şemsi Ahmet Paşa Türbesi beyaz ve pembe somaki mermerlerin | bağlı sekiz sütuna oturur. Sütunlar kullanıldığı dikkat çekmektedir. Sinan’ın da kemerlerle dış duvara bağlanmıştır. önemli yapıları arasında yer alan türbe, türbe, dıştan sekizgen, içeriden haçvari tarihi belirtilmiştir. Öyle anlaşılıyor Kubbenin ve pandantiflerin içleri kalem çini panolar yer alır. Sol tarafta soluk söveleri mermerden yapılan türbenin dönemin değerli İznik çinilerine sahiptir. planlıdır. Haçın kolları ayna tonoz, ki Kılıç Ali Paşa, külliyeyi sağlığında işi süslemelidir. İçerideki duvarlarda renkli olan pano, eskileri taklit edilerek kubbesi kurşun kaplıdır. İçindeki kalem Türbe içindeki panolar, yapıya büyük ortası ise kubbelidir. Beden duvarları yaptırmıştır. Çünkü camiinin iki yapım

DÜŞÜNEN ŞEHİR üstün işçilikli çiniler, yapıya büyük yapılmıştır. Türbede Sultan Selim’in eşi işi nakışları 1979 yılında yapılan ona- bir değer katmıştır. Bakımlı ve göste- DÜŞÜNEN ŞEHİR küfeki taşından, söveler ve sütunlar kitabesi de H. 988 (1580-81) yılını değer katmıştır. Nurbanu Sultan ve çocukları ile birlikte rımda yenilenmiştir. Külliyenin 2011 rişli olan bu yapı en çok ziyaret edilen 74 gösteriyor. Sekizgen gövdeli ve çift 75 türbelerin başında gelir. ✒ Doç. Dr. Şerife Tali Ölüm Sanat ve Kadın

konulmuştur. Ölüm sonrasında kişilerin tır. Anadolu Beylikleri ve Osmanlı gibi Kayseri’de Anadolu Selçuklu Dev- maddi imkânlarına bağlı olarak farklı- belli başlı tarihi dönemlerde yapılan ve letinin ilk külliyesi içerisinde cami ile laşan, ölenin toplumdaki konumuna ve günümüze kadar gelen mezar anıtları medrese arasında inşa ettirilen, Mahperi onuruna yakışacak biçimde meydana şüphesiz hanedan mensuplarına ait Hatun Türbesi’nin üzerinde kitabesi Ölüm getirilecek olan mezar anıtları veya eserlerdir. Mezar mimarisinde kadın yoktur. I. Alâeddin Keykubad’ın eşi mezar taşları, tarihî, coğrafî, ekono- algısını, ona verilen değeri, kimliğini ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi mik şartlara ve toplumların kültürel eserlerin mimari, malzeme, bezeme Mahperi Hatun’un türbesi tamamen özelliklerine göre farklılıklar gösterse ve üzerlerinde yazılı kitabelerde yer kesme taş malzemeden yapılmış ve de amaç ölüme rağmen ölenin isminin alan ifadelerden anlamak mümkün- mukarnas dolgulu kare bir kaide üze- hep baki kalması olmuştur. dür. Selçukluda kadına verilen önem rinde sekizgen formlu olarak tasar- Türk sanatı içerisinde kadınlar için (Tekin: 2014, 992-1005) özellikle onlar lanmıştır. Türbe içten kubbe dıştan Sanat ve öldükten sonra yakınları tarafından adına inşa ettirilen mezar yapılarının külahla örtülürken çokgenin kolları yaptırılan ve varlığını hala sürdüren sayı ve mimarisi ile somut bir şekilde sütuncelerle sınırlanarak ara cepheler üzerine kitabeler yazılan türbe, mezar belgelemek mümkündür. Türbelerle kademeli sivri kemerli nişlerle hareket- taşları gibi önemli belli başlı bazı eserler ele alınmıştır. Tarihi süreçte kaybedilen annelerin, eşlerin, kız kardeşlerin, kız ▪▪ Gevher Nesibe, Gıyaseddin Keyhüsrev’den “Ben devasız bir derde çocuklarının ve sevgililerin ardından düştüm, kurtulmama imkân yoktur, hiç bir hekim derdime çare meydana getirilen bu eserler kadın zara- fetine uygun onun kimliğini belirleyici bulamamıştır, ben artık ahret yolcusuyum, eğer dilersen benim estetik öğelerle donatılmıştır. Coğrafya mal varlığımla benim adıma bir şifahane yaptır, bu şifahanede bir ve dönemlere göre ölü gömme adetleri yandan hastalara şifa verilirken, bir yandan da çaresi olmayan ve mezar anıtları form olarak farklılık dertlere deva aransın, ünlü hekim ve cerrahlar yetişsin, burada Kadın gösterse de bu ölümsüz mekânların biçimlenmesinin en belirleyici özel- kimseden bir kuruş para alınmasın, burası benim adıma bir vakıf DOÇ. DR. ŞERIFE TALI adın ve sanat kavramı özellikle ölümsüzlük likleri şüphesiz banilerin dini, siyasi, olsun” demişlerdir. K bağlamında ölümle birlikte ilişkilendirilerek ekonomik ve sosyo-kültürel durumları değerlendirilmiştir. Yok olma anlamındaki ölüm ile var olma olmuştur. Toplumda nüfuzlu, güçlü, anlamına gelen sanat gibi iki zıt kavramın birbirlerinin varlıklıların aksine gücü doğrultusunda ölümsüzleştirilen Selçuklu hatunları, lendirilmiş ve bu kısımlar geometrik devamı şeklinde varlıklarını sürdürdükleri görülmektedir. tüm olumsuzluk ve yokluğa rağmen her sultanların zevceleri, anneleri veya kız- düzendeki motiflerle bezenmiştir. Bir olgunun biterken bir diğerinin başlaması geride kalanlar daim ölülerinin adını var etme çabasının larıdır. Selçuklu başkentlerinden bazı Türbenin cephelerinin ortasına sivri için devam eden hayata yeni mana ve anlamlar yükleyen görülmesi ise özeldir. Ölüm, sanat ve örneklerle ifade etmeye çalışacağımız kemerli ikiz pencereler açılmış ve türbe esastır. Ölüm karşısındaki acizliğin, kaybetmenin, yitir- kadın gibi iç içe geçmiş ve oldukça geniş türbeler ve üzerindeki yazıtlar bu konuya üstte mukarnaslı bir kuşak ile kademeli menin başkaldırının tek çaresi ise ölümü bile sonsuzlukta bir konunun bu çalışmada kısmen belli rehberlik edecektir. Kayseri Mahperi silmelerden sonra örtüye geçilmiştir.

| Ölüm Sanat ve Kadın Dosya var edecek olan sanattır. İnsanlar dünyalarını değiştir- başlı özellikleri üzerinde durulmuştur. Huant Hatun Türbesi, Kayseri Gevher Türbenin mimari ve süsleme özellik- | Ölüm Sanat ve Kadın Dosya | | diklerinde geride kalanlar onların adına ve şanına uygun Kadının o dönemdeki statüsü, kimliği Nesibe Hatun Türbesi (1206), Kayseri lerinin yanı sıra buraya alınmasının törenler düzenleyip, ölüyü uğurladıktan sonra ölenin ismini ile bunların sanata nasıl yansıdığı ve Melike Adiliye/Gaziye Türbesi (Çifte en önemli nedeni Mahperi Hatun’un koruma ve onun sonsuza kadar adını yaşatma çabası içine şimdi nasıl okunması gerektiği anla- Kümbet) (1247), Konya’da Gömeç Hatun sandukası üzerinde yer alan kitabe ve girmişlerdir aslında. Ölüm karşısında takınılan tutumların şılmaya çalışılmıştır. Türbesi, Eskişehir Seyitgazi Ümmühan bu kitabenin içeriğidir. Kitabede: “Bu mezar mimarisinde duygu, düşünce, inanç, gelenek olarak Türk Sanatında mezar anıtlarının en Hatun Türbesi (1207-1208), Niğde kabir, Keykubad oğlu, dünya ve dinin DÜŞÜNEN ŞEHİR bulduğu ifade ile kadına atfedilen mananın sanat eserleri önemli örnekleri Anadolu Selçuklu ile Hüdavend Hatun Türbesi (1312-1313) koruyucusu merhum Sultan Gıyaseddin DÜŞÜNEN ŞEHİR 76 üzerinde nasıl yansıdığı ve onların algılanış biçimi ortaya birlikte Anadolu’da verilmeye başlanmış- bu dönemin başlıca eserleri arasındadır. Keyhüsrev’in annesi, namuslu, saadetli, 77 şehide, takva sahibi, ibadet ehli, dindar, tan’ın ağabeyi hükümdar I. Gıyaseddin bu eserin iki kapıdan yalnız portali üze- türbeler arasında en süslü olanı ve üstte geometrik ve zincirek motiflerle aslan, çift başlı kartal, hayat ağacı gibi mücadeleci, korunmuş, adalet sahibi, Keyhüsrev karşı çıkmış ve başsipahiyi rinde bulunan kitâbesi:“Kılıçarslan’ın ilginç mimari kuruluşu, olağanüstü bezenirken içte süsleme bitkiseldir. Bu figürlü bezemeleri ile dikkat çekicidir. dünyada kadınların sultanı, iffetli, temiz, bir savaşa göndermiştir. Başsipahi oğlu, dinin ve dünyanın koruyucusu muhayyile zenginliğiyle sıra dışı bir dönemde diğer bir örnek, Kayseri Şah Özel işçilikleri ve süslemeleri ile çağının Meryem’i, zamanının Hatice’si, gittiği savaşta şehit olmuş ve olayın büyük sultan Keyhüsrev zamanında yapıdır (Önkal: 1999, 28-29). Cihan Hatun Türbesi, halk arasında sayılarını artırabileceğimiz türbelerden maruf dost, binlerce mal sadaka veren, ardından Gevher Nesibe üzüntüsünden -zamanı daim olsun- Kılıçarslan’ın kızı, Anadolu Beylikler Dönemi XIV. yy. daha çok Döner Kümbet olarak bilinen farklı olarak biri Saltuklu Dönemine din ve dünyanın yüz akı, hanım hanı- hastalanarak vereme yakalanmıştır. Kız din ve dünyanın ismeti Melike Gevher mezar yapıları arasında da hanım sultan- yapıdır. Giriş kapısı üzerinde yer alan bir diğeri Eretna Beyliğine ait olan iki mefendi Mahperi hatun’undur. Allah kardeşinin durumunu öğrenen I. Gıya- Nesibe’nin -Allah sizin için onu razı lar için inşa ettirilmiş çok önemli mezar beyaz mermer kitabesinde: “Bu türbe hanım sultan için inşa ettirilen türbeler kılsın- vasiyeti olarak 602 H. yılında anıtları bulunmaktadır. Anadolu’nun saide Şah Cihan Hatun’undur. Allah konumları açısından oldukça önemlidir. bu hastanenin inşasına ittifak etti.” en büyük türbeleri arasında yer alan onu rızasıyla kaplasın” şeklinde ifade Yeni arayışlarla değişik yorumlara açık şeklindedir. Kümbetin sekizgen gövde- Erzurum Çifte Minareli Medrese’nin bulunurken, kitabede tarih ibaresi yoktur. olan türbelerden ilki, Saltuklu Beyli- sinin dış yüzeyinde pramit külahının eyvanına bitişik inşa ettirilen Padişah Türbe kare bir kaidenin köşelerinin ği’nin başına (1191) geçen II. İzzeddin altında ise (Bakara Suresi 255. ayeti) Hatun Türbesi, içten onikigen dıştan pahlanması ile geçilen silindirik formlu Saltuk’un kızı Mama Hatun tarafından Ayet-el Kürsi ile devamında Bakara silindirik bir plana sahiptir. Altta bir bir gövdeye sahiptir. İçten de silindirik Erzurum-Erzincan kervan yolu üzerinde Suresi 256. ayet yazılmıştır. Anadolu kryptası bulunan türbe içten kubbe plana sahip olan türbe dıştan Hatuniye Tercan’da yaptırılan külliyenin içerisinde Selçuklu türbeleri içerisinde üst kat dıştan konik bir külahla örtülmüştür. Türbesi’nde olduğu gibi kaval silmelerle yer alan Tercan Mama Hatun Türbesi’dir. düzenlemesi ve çatı üzerindeki gövdesi ile ilginç bir eserdir (Önkal:1999, 20).Bu dönemde önemli diğer bir eser Niğde’de Hüdavend Hatun Türbesi (1312-1313) dir. V. Rükneddin Kılıçarslan’ın kızı Hüdavend Hatun tarafından İlhanlı Valisi Sungur Ağa’nın yönetimi sırasında 712H./1312 M. de yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilen kümbet, mukarnaslı

▲ Çifte Kümbet - Kayseri ▪▪ İslam türbe mimarisinin en cümlesine Rahmet eylesin” şeklindeki seddin Keyhüsrev onu ölüm döşeğinde görkemli örneği hiç şüphesiz ifadeler son derece naiftir. ziyaret eder ve ona son dileğini sorarak Hint-Türk İmparatoru Şah Kayseri’de II. Kılıçarslan’ın kızı ve I. kendisinden özür dilmiştir. Gevher Cihan’ın büyük bir sevgiyle Gıyâseddin Keyhüsrev’in kardeşi Gevher Nesibe, Gıyaseddin Keyhüsrev’e “Ben bağlı olduğu genç yaşta vefat Nesibe Hatun’un vasiyeti üzerine 602 devasız bir derde düştüm, kurtulmama H./1206 M. de inşa edilen şifahane- imkân yoktur, hiç bir hekim derdime eden eşi Ercüment Banu Begüm nin içerisinde yer alan türbesi (1206) çare bulamamıştır, ben artık ahret (Mümtaz Mahal) için yaptırdığı, medresenin içerisinde bulunmaktadır yolcusuyum, eğer dilersen benim mal Tac Mahaldir. Hindistan’ın (Önkal:1999, 19-20).Bu türbe ve şifa- varlığımla benim adıma bir şifahane Agra şehrinde, Dünyanın yedi hanenin yaptırılması ile ilgili rivayet (hastane) yaptır, bu şifahanede bir şu şekiledir: “Gevher Nesibe Sultan, yandan hastalara şifa verilirken, bir harikası arasında yer alan saray başsipahisine gönül vermiştir. yandan da çaresi olmayan dertlere eserin inşası 1041 /(Ocak 1632) Evlenmelerine ise Gevher Nesibe Sul- deva aransın, ünlü hekim ve cerrahlar başlanıp yapımı yirmi iki yıl yetişsin, burada kimseden bir kuruş sürmüştür. para alınmasın, burası benim adıma

| Ölüm Sanat ve Kadın Dosya bir vakıf olsun” demiştir. I. Gıyaseddin | Ölüm Sanat ve Kadın Dosya | | Keyhüsrev kız kardeşinin hastalığına sekizgen bir kaide üzerinde, köşeleri Düzgün kesme taş malzeme ile yapılan yüzeyi onikigene dönüştürülmüştür. Bu Dilimli bir gövde ve külaha sahip olan kendisinin neden olmasından büyük bezemeli sütuncelerle yumuşatılmış türbenin çalınan taç kapısı ve içerisi türbenin alt kısmında bir cenazelik katı türbe birbirinden farklı mezar yapısı ve üzüntü duymuş ve onun bu son isteğini sekizgen bir plana sahiptir. Üstte planı mermerdir. Türbenin portali 1828 olup olmadığı henüz bilinmemektedir. nişlerle teşkilatlandırılan çevre duvarı yerine getirerek şifahanenin yapımını onaltıgene dönüşen türbe bezeme Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar Tamamen kesme taştan inşa edilen, şeklinde iki kısımdan oluşmaktadır. 1204’de başlatmıştır. Şifahane iki yılda açısından bitkisel, geometrik ve figürlü tarafından sökülerek götürülmüş- içten kubbe dıştan külahla örtülen Çevre duvarının ortasında yer alan DÜŞÜNEN ŞEHİR tamamlanarak 1206 M.de hizmete bezemesi ile özeldir. Türbe Anadolu tür. Dıştan burmalı kaval silmelerle türbe, geometrik, bitkisel ve özellikle türbe, Anadolu’da başka örneğine DÜŞÜNEN ŞEHİR 78 açılmıştır”. Vasiyeti üzerine oluşturulan Selçuklu prensesleri için yapılmış panolara ayrılan türbenin gövdesi rastlanmayan bir plan şeması ve mimari 79 ▲ Tercan Mama Hatun Türbesi özelliğe sahiptir. Kümbetin üzerindeki lerinde benzerine rastlamak mümkün sadece birkaçıdır (Önkal:1992, 242,247- almaktadır. Köşelerde bulunan 42 m. nılışına rağmen malzemenin ihtişamı kitabeden anlaşıldığına göre mimarı değildir. Tercan Mama Hatun Türbesi 248). Osmanlı Döneminde türbeler yüksekliğindeki minareler tarafından ve çok sayıdaki değerli taşın meydana Ahlatlı Ebü’n-Nema b. Mufaddal’dır. ile Suli Paşa Türbesi'nin bir avlu orta- mimari olarak dışarıda sade iken iç çerçevelenen türbe sekizgen bir plana getirdiği tesirlerle ihtişamlı bir görüntü İki katlı kümbet, üst köşeleri pahla- sına çekilerek etrafında bir dolanma mekânlar özellikle çini, kalem işi gibi sahiptir. Yapı merkezinin sekizgen bir oluşturulmuştur. Kemer aralarında, narak sekizgene dönüştürülmüş kare alanının oluşturulması ile orta alan süslemelerle adeta “cennet bahçesin- iç mekân, bu iç mekâna bağlanan dört kitabelerde ve sandukaların üzerinde kaide üzerinde dilimli türbenin, Mama vurgusu önemlidir. Bu iki hanım sultan den” bir bahçeye dönüştürülmüşlerdir. geniş eyvan ve bu eyvanlar arasında bulunan zümrüt, yakut, pırlanta, iri Hatun’un sandukasının bulunduğu, türbesi farklı konum ve düzenleri ile Eserlerin, mimarileri kadar süslemeleri koridorla orta alana bağlanan dört köşe incilerden ve diğer kıymetli taşlardan dört basamakla inilen, çapraz tonoz türbe mimarisinde farklı bir önem arz ve özellikle kitabelere kazınan ifadeleri; odasından oluşan bir plana sahiptir. 18 oluşan malzemeyle desteklenen tezyi- örtülü mumyalık kısmı kare planlıdır etmektedirler. kadına verilen değerin anlaşılması m. çapındaki orta mekânın üzeri 24 m. natın esasını meydana getiren kitabeler (Deknalbant:2003, 549-550). Osmanlı Dönemi mezar anıtlarının açısından önemlidir. yüksekliğinde bir iç kubbeyle örtülüdür. ve arabesk motifler yapının içinde ve Kayseri’nin güneydoğusunda Köşk en önemli örnekleri ise Bursa, Edirne Kadınlar için yapılan anıt mezar- Bu kubbeli mekânın etrafında yer alan dışında yer almaktadır (Beksac: 2010, Dağı adı verilen tepede yer alan türbe, ve özellikle İstanbul gibi devlete baş- lar Anadolu’dan seçilen örneklerle birimler iki katlı biçimde inşa edilmiş 337-339). Dünyada cenneti simgeleyen Halil Edhem Eldem’in eski bir kopya- kentlik yapmış merkezlerde verilmiştir. verilirken aslında bu grup içerisinde olup türbenin merkezini teşkil eden, bu eser, kadın varlığının yüceltildiği ve sına dayanarak yayımladığı bugüne Sultanlar eşleri, kızları, valideleri için İslam türbe mimarisinin en görkemli mermer sandukaların da içinde yer aldığı dile getirildiği İslam sanatı içerisinde ulaşmayan kitabesine göre 1339 yılında ihtişamlı, görkemli türbeler yaptırmış örneği hiç şüphesiz Hint-Türk İmpa- bu merkezî mekânı kuşatacak şekilde var olan örnekler arasında mimari Eretnaoğulları Beyliği’nin kurucusu bazen de bu türbelere onlarla birlikte ratoru Şah Cihan’ın büyük bir sevgiyle düzenlenmiştir. Dört yöne bakan 32 m. aracılığıyla dilde tutabileceği en önemli Alâeddin Eretna tarafından eşi Suli kendileri de gömülmüşlerdir. Erken bağlı olduğu genç yaşta vefat eden yüksekliğindeki büyük sivri kemerli mekândır. Kadının böylesi bir görkemli Paşa’nın ruhunu taziz için yaptırılmıştır. Devirde Bursa’da baldaken formdaki eşi Ercüment Banu Begüm (Mümtaz eyvanlarla dışarıya açılan binanın yapıt aracılığıyla dile gelmesi ve lingu- ▲ Suli Paşa Türbesi - Kayseri Halk arasında Köşk Medrese adıyla Devlet Hatun Türbesi sandukası üze- Mahal) için yaptırdığı, Tac Mahaldir. her cephesinde büyük eyvanların istik skalada üst düzeyde bir mekân Köşk Medrese İçerisinde tanınan aslında bir hankâh olarak rindeki ifadesi ile önemlidir, kitabesi: Hindistan’ın Agra şehrinde, Dünyanın yanlarına gelen iki katlı, sivri kemerli bulması erkeğin kadına yönelik ya da kabul edilen yapının (Şaman-Yazar: “Bu mübarek türbe, örtülü, namuslu, Sultan Türbesi (980/1558) sekizgen yedi harikası arasında yer alan eserin küçük eyvanlar yerleştirilerek mimari kadını merkeze alan dil kullanması 1991, 301-302), avlusunun ortasına yer- kadınların sultanı Devlet Hatun’undur. planlı olup içerisi renk ve kompozis- inşası 1041 /(Ocak 1632) başlayıp yirmi ahenk ve simetri çok daha etkili hale aracılığı iledir (Fidan: 2007, 139-138). Şah leştirilen türbe, mukarnaslı kare kaide O, hicri, hilali senesinin 816 sında/1414 yon olarak oldukça zengin çinilerle iki yıl sürmüştür. Babürlü mimarisinin getirilmiştir. Yapının üstünde 44 m. Cihan'ın eşi için sevgisinin bir ifadesi kaplanmıştır. Üsküdar Gülnuş Valide şaheseri olan Yamuna Nehri kenarında Sultan Türbesi, sekizgen planlı ve üzeri yer alan türbe, Şah Cihan’ın “nâyâb, latif, açık bir türbe (1715)’dir. Kitabesi Ayet-el acayip ve garip” bir eser yaptırmayı Kürsi ile başlar ve Arapça olarak “Bu amaç edindiği şeklinde yazılmaktadır. mezar, gaza ve fetihler babası muzaffer Osmanlı, İranlı, Suriyeli usta ve sanat- Sultan Ahmed Han’ın, hayır ve hasenat kârlarla birlikte Hintli ustalara da görev sahibi, hayâlıların efendisi saltanat veren hükümdar türbenin inşası için güneşinin doğuşu ve hilafet ayının mimar ve ustalardan oluşan bir heyet ortaya çıkışını sağlayan annesine aittir. kurmuş, heyetin başına da bizzat kendisi O, ecelin gelişi ile Rabbine kavuşmuş geçmiştir. Üstâd Îsâ (Muhammed Îsâ) ve kendisine cennet odalarından biri Efendi adlı, Osmanlı asıllı bir mimarın kurulmuştur…” şeklindedir (Önkal:1992, başlarında bulunduğu bildirilen bu 211-212). İstanbul Gülbahar Hatun heyet tarafından hazırlanan plan ve Türbesi (1782) revaklı sekizgen planlı maketler Şah Cihan’ın direktifleriyle bir eserdir, kitabesi: “Cennet mekân binaya aksettirilmiştir. Yapıya şekil veren Firdevs-i aşiyan merhum ve mağfurun aslında Şah Cihan’ın bizzat kendisidir. leh Fatih Sultan Mehmed Han tabe serah Tac Mahal, Orta Asya’da ve İran’daki hazretlerinin zevce-i muhteremeleri Timurlu geleneğiyle Hint-İslâm türbe mimarisinin ahenkli ve mükemmel ▲ Tac Mahal valid-i macid merhum ve mağfurun leh ▲ Huant Hatun Türbe Sandukası

| Ölüm Sanat ve Kadın Dosya sentezi olmuştur. Türbe tamamen beyaz | Ölüm Sanat ve Kadın Dosya

| Sultan Bayezıd Veli Han, merhum ve | mağfurun leha Gülbahar Hatun türbe-i mermerden ana türbe binası, mescit, üzerinde yükselen sekizgen bir plana Şevval ayında vefat etmiş olup, Bayezıd şerifidir. liseneti 1196/1782” şeklindedir kabul salonu, kapılar, ek pavyonlar ve yüksekliğindeki dış kubbe geniş bir olan bu eser mezar yapıları arasında sahiptir. İçten kubbe dıştan piramidal Han oğlu büyük sultan, Sultan Meh- (Önkal:1992, 237-238). Mihrişah Sultan geniş bahçelerden müteşekkil bir külliye kasnak üzerinde büyük bir haşmetle başka bir örnekle kıyaslanamayacak külahla örtülen türbenin, dıştan kare med’in –Allah onun mülkünü daim Türbesi (1210/1796) dilimli gövdesi ile meydana getirecek şekilde düzenlenmiş- durmakta olup soğan biçimindedir. özellikte bir şaheserdir. içine alınmış sekizgen revaklı avlunun kılsın-annesidir” (Önkal:1992, 60-61) İstanbul Şah Sultan Türbesi (1215/1800) tir. Yapıların ortasında bütün ihtişamıyla Yapının bütününe hâkim olan, mermer Osmanlı Döneminde kadınları DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR ortasındaki konumu açısından başka şeklindedir. Klasik devirde, Süleymaniye 12 beyitlik talik hatlı kitabesi ile Osmanlı yükselen ana türbe binası bir kenarı içine renkli taş kakma tekniğiyle yapıl- ölümsüzleştirmek için yapılan anıt 80 bir Selçuklu ve Beylikler dönemi eser- Külliyesi içerisinde yer alan Hürrem kadınları için inşa ettirilen örneklerden 95 m. olan kare bir kaide üzerinde yer mış tezyinatla, bütün mütevazı kulla- mezarlardan sonra bahsedilecek diğer 81 sanat eserleri mezar taşlarıdır. Ekonomik anlamda herkes yapılan şahideler onların varlığına geride kalanların isteği misal idi. Ruh-ı masumu için Fatiha. Fi 13 Kanun-ı Sâni sene Örneklerini artırabileceğimiz belki henüz literatüre türbe inşa ettiremeyeceği için mezar taşı yapımı ve kullanımı üzere hala şahitlik etmektedir. 1325 (26 ocak 1910) yevm-i Çarşamba.” şeklindedir. bile geçmemiş çok sayıda özel eserlerin var olacağını daha ulaşılabilir ve daha yaygın bir geleneğe sahiptir. Oldukça İstanbul Süleymaniye Cami Haziresinde yer alan, 17 Bir diğer örnek ise kitabenin içeriğinden anlaşıldığı belirtirken, kadın saflığına ve zarafetine uygun biçimlenen, geniş olan bu konu ile ilgili kadınlar için yapılan bazı ilginç yaşında vefat eden genç bir kıza ait olan mezar taşı bu üzere 19 yaşında lohusa iken vefat eden genç bir anneye ait ayrılık, sevgi, hastalık gibi her türlü konunun kitabelerle mezar taşı örnekleri üzerinde durularak konu özetlenmiştir. konuda en güzel örnektir. Silindirik formda ele alınan, mezar taşıdır. Bu mezar taşının başında başka bir kadına ait kayıt altına alındığı şahideler o dönemde kadın kimliğinin Kaybetme, acı, hüzün, sevgi ve tutkunun ifadesinde zara- şahideleri bulunan, kurdelelerle tutturulan, çelenklerle eski bir fotoğraf yaşam ile ölüm arasında duran gerçekliğin ve toplumun kadına verdiği değerin bugün anlaşılması fet dili ile verilen küçük eserlerle de ölümsüzlüğe çareler süslü sandukanın üzeri yekpare kapaklıdır. Baş taşı silindirik sanata yansımasıdır aslında. Baş taşı dalgalı formda ele açısından önemlidir. formda olup şahidenin başlığı aşağı alınmış talik hatla kitabeleri yazılırken tepelik kısmında Türk İslam sanatı çerçevesinde değinmeye çalıştığımız doğru kat kat inen bir gelin duvağı bir vazodan fışkırarak yanlara da sarkıtılan stilize yaprak kadınlar için yapılan anıt mezarlar ve bunlar üzerinde yer şeklinde yapılmıştır. Kitabesinden ve gül motifleri tüm canlılığı ile kadın zarafetine yakışır alan yazıtlarla kadına verilen önem sanata, mimariye yan- anlaşıldığı üzere taze bir çiçek iken tarzdadır. Kitabesi: sıdığı kadarıyla kısmen özetlemiştir. Kaybedilen kadınlar hayattan kopan bu genç için çok zarif bir için ölüme çare için yapılan türbeler, dikilen mezar taşları, eser meydana getirilmiştir. Şahidenin Âh mine’l-firâk (Ah Acı Ayrılık) yazılan manzum şiirler ekonomik gücün elverdiğince duvakla sarılan başlığının alt kısmı Bu cihân bağına geldim bir mürüvvet görmedim gerçekleştirilebilmiştir. Dünya sanat tarihi içerisinde İslam gonca güllerle ve uçuşur vaziyetteki Derdime derman aradım bir ilâcın bulmadım mezar mimarisinin başyapıtı, sevginin aşkın sembolü olarak fiyonklu kurdelelerle bağlanmıştır. Âh ile zâr kılarak tâzeliğime doymadım kıymetli taşlarla süslenen Tac Mahal gibi bir şaheser meydana Şahide alt kısımda talik hatla yazılan Çün ecel peymânesi dolmuş murâdım almadım getirilmiştir. Bu eserleri üst düzey, hali vakti yerinde olan kitabenin ardından kurdeleler arasına Nişân-ı Hümâyûn kapı çukadârı insanlar, insanoğlu varlığından itibaren kaçınılmaz olan yerleştirilen tüllerle bağlanmıştır. Aynı Es-Seyyid Hüseyin Efendi’nin kerimesi ölüm için sevdiği kadının, kızının, kardeşinin, annesinin formdaki ayak taşı ise on bir satırlık On dokuz yaşında iken loğusa adını yaşatacak türbeler yaptırıp, mezar taşları diktirmiştir. kitabe metni üzerinde sembolik olarak Döşeğinde irtihâl eden Fatma.. Fakat türbe yaptıracak veya mezar taşı diktirecek kadar evlenmeden önce vefat eden genç Hanım’ın ruhiyçün el-fatiha/ Sene 1296. varlığı, gücü olmayanları da unutmamak gerekir. Aslında kızları sembolize eden kırık bir gonca onları yüreğinde, gönlünün en güzel yerine koyan, orada gül motifi ile bezenmiştir. Kitabesi: Burada verilmesi gereken bir diğer şaheser ise kadına ebedileştiren babaları, erkek kardeşleri, eşleri ve sevgilileri “Ey zair, şu taşın altında yatan genç verilen değeri tüm açıklığı ile belgeler niteliktedir. Günümüzde de bu vesile ile anmış olalım… ✒ kızların en pâk ve afîf ve en zekî ve en İstanbul TİEM’de sergilenen son derece zarif mezar taşı ▲ Süleymeniye Haziresi güzellerinden biri idi, heyhat ecel onu hamile iken vefat eden bir kadın ve bebeğine aittir. Dikdört- KAYNAKÇA on yedi yaşında şu gördüğün toprağa gen kesitli düşey dikdörtgen gövdeli baş taşı form olarak ▪▪BEKSAÇ, A. Engin, “Tac Mahal” TDV. İslam Ansiklopedisi, C.39, İstanbul, yukarı doğru genişleyerek bitkisel bir tepelikle sonlanmıştır. aranmıştır. Sanatın yanı sıra mezar taşlarının üzerinde serdi. Yegâne emeli olduğu ailesinin kalbgâhından mevtin 2010, s.337-339. edebi açıdan büyük değer taşıyan dönemin en güzel hattı henüz pek taze iken kopardığı bu nadide çiçek, nûr-i zekâ Şahidenin karın kısmında ise küçük olarak tasarlanan anne ▪▪DEKNALBANT, Ayşe, “Mama Hatun Külliyesi” TDV. İslam Ansiklopedisi, ile manzum şiirler yazılarak acılar hafifletilmiş ve çeşitli ve malumat ile mümtaz hüsn-i ahlâk ve namusa mücessem ve karnında ölen erkek bebeğine ait şahidesi sanatı kadar C.27, Ankara, 2003, s.549-550. ▪▪FİDAN, Hafsa, “Sanat ve Dinin Kadın Varlığında “Türk-İslam Sanatında ifadelerle ölen için dualar istenmiştir. Bu mezar taşlarında daha çok sosyo-kültürel açıdan topluma verdiği mesaj Kadın İmgesi”, Milel ve Nihal İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları açısından önemlidir. Kitabe: özellikle kadınların gelenek, davranış, giyim kuşamlarını Dergisi C.4, S.1, 2007. ve sosyal hayattaki rollerini görebilmek mümkündür. ▪▪ÖNKAL, Hakkı, Anadolu Selçuklu Türbeleri, 2015, Ankara. Çocukken, genç yaşta evlenmeden, hamile veya lohusa Rahmetullahi Aleyhâ ▪▪ÖNKAL, Hakkı, Osmanlı Hanedan Türbeleri, 1992, Ankara. ▪▪ÖNKAL, Hakkı, Selçuklu-Osmanlı Sultanları ve Türbeleri, 1999, Ankara. iken ölen, çocuğu ile birlikte vefat eden kadınlar ya da Veda-ı Âlem-i Fani Eden ▪▪ŞAMAN DOĞAN, Nermin, “Kayseri’deki Selçuklu Dönemi Kadın Tür- Hamlini vaz edip Şehiden anneler için çok özel şahideler hazırlanmıştır. Küçük yaşta beleri” Vakıflar Dergisi, S.39, Ankara, 2013,s.15-26. vefat eden kız çocuklarının mezar taşları onlar gibi küçük Ecel Camın Nûş eden ▪▪ŞAMAN, Nermin-YAZAR, Turgay, “Kayseri Köşk Hanikâhı” Vakıflar ölçülerde yapılarak kimliklerine saygı duyulmuştur. Halk Humbarahane Muvakkidi Hafız Osman Dergisi, S.22, 1991, Ankara, s.301-314. ▪▪TEKİN, Başak Burcu, “Selçuklu Kültüründe Kadın’ın Konumu: Sanat kültürüne özgü içeriklerin de bulunduğu kitabelerde, kadın Efendinin Zevcesi Şerife Hanife Eserlerinden Hareketle Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme” Turkish Stu- Hanımın Ruhuna Fatiha mezar taşları kadın zarafetine uygun form ve bezemelerle dies-International Periodical For The Languages, Literature and History of dönemlere göre biçimlenmiştir. Kitabe ve başlık kısmı ile Ramazan 19 Sene 148? Turkish or Turkic Volume 9/10 Fall 2014, p. 991-1008, ANKARA-TURKEY. Mahdumu Seyyid Mustafa

| Ölüm Sanat ve Kadın Dosya farklılaşan kadın mezar taşlarında ayak taşları üzerinde | Ölüm Sanat ve Kadın Dosya | | uygulanan kompozisyonlarda geç örneklerde batılılaşmanın Hikmet Molla’nın etkisiyle stilize edilen motiflerin aynı zamanda her birine dini Ruhuna Fatiha. anlamlar yüklenmiş ve hiçbir motif rastgele seçilmemiştir. Estetik kaygılarla oluşturulan bu motiflere aynı zamanda ikonografik olarak da derin anlamlar yüklenmiştir. Mezarda DÜŞÜNEN ŞEHİR yatan kişinin genel özellikleri ile de doğru orantılı olarak ▲ Hürrem Sultan Türbesi - İstanbul DÜŞÜNEN ŞEHİR 82 83 Katharine Branning Beden ve Taşlarında Rakipler Kayseri’nin İki Sultan Hanımı

olduğunda Selçuklu İmparatorluğu’nun ve kızları Anadolu sathına yayılmış bir yaşamak için birbirlerine tutunmak, itici gücü Kayseri’de bulunuyordu. kısım çok etkili mimari şaheserlerin dayanak olmak durumundaydılar. Kayseri mimaride, özellikle Türkçede bizzat müsebbipleri olmakla birlikte Hiçbir hükümdar, Selçukluları ve Beden ve “türbe” veya “kümbet” olarak anılan kadın hamilerin yapımına en çok Kayseri’yi tarihi dünya haritası üzerine anıt mezarlar hususunda da öncü bir katkıda bulundukları mimari eserler konumlandırmak için Alaaddin Key- şehirdi. Türkiye’de bilinen 61 Selçuklu kümbetler olmuştur3. kubad’dan daha fazlasını yapmamıştır. kümbetinden 11’nin bu şehirde yer alıyor Kayseri’de İki Hanım Sultan: Mahperi Rakibi olan kardeşi I. İzzeddin Keyka- 1 olması Kayseri için yeterince övünü- Hatun ve Melike-i Adiliye vus’un ölümünün ardından tahta geçen Taşlarında Rakipler lecek bir durumdur. Mezar kümbetler, Selçuklunun bu birbirine rakip iki Alaaddin Keykubad 17 yıl boyunca süre- temel seviyesinde mezar mahzeni ve hanım sultanı farklı etnik kökene, farklı cek olan ve Selçuklu İmparaorluğunu üzerinde halka açık alanda bir lahit anadiline, aile gelenek ve göreneklerine Buralardan aceleyle yürüyerek geçip bu süre zarfında zirveye taşıyacak olan ihtiva eden standart bölmelerden oluş- sahip, farklı yerlerde doğmuş, farklı gidenlerin, yaklaşık 800 sene önce 13. parlak hükümdarlık dönemine başlamış maktadır. Selçuklu kümbetlerinin dış dinlere mensup olmuş olmalarına yy.’ın ortalarında, hem Sultan’a olan oldu. İmparatorluğu için siyasi 4 temel kısmı, bedeni, 5,6,8,10 ya da 12 köşeli ragmen ortak tek bir tarafları vardı: aşkları hem de çocuklarının istikbali hedef belirlemişti: Güney Akdeniz için imparatorluğu kontrol etme uğruna çokgen ya da yuvarlak olabilmektedir. Aynı erkeği, hem de yiğit mi yiğit bir sahillerini emniyet altına almak; kuzey birbirleriyle rekabet içinde destansı Kümbet bedeninin, ana gövdesinin iç adamı paylaşmışlardı. Üstelik ikisi de ve doğuya doğru bütün sınır- bir hayat yaşadıklarından kaçı haber- üst kısmında kubbe, bunun ları (Harezmliler, Eyyubiler, dardır? Bu iki kadın yalnızca yaşarken üzerinde de dıştan külah ▪ ▪ Türkiye’de bilinen 61 Selçuklu kümbetinden Mengücekler, Artuklular ve rakip değillerdi, ölünce de devam etti şeklinde görünen sivri bir 11’nin bu şehirde yer alıyor olması Kayseri için daha sonra Gürcülerle yapılan rekabetleri; zira türbeleri hala şehrin kısım bulunmaktadır. Tuğ- en güzeli olduklarını göstermek için ladan yapılma örnekleri de yeterince övünülecek bir durumdur. Kayseri savaşlarla) fethetmek; sağlam dikkatimizi çekmekte de yarışıyorlar. bulunmakla birlikte kümbet- kümbetlerinin yalnızca sayıları itibarı ile değil, inşa faaliyetleri aracılığıyla Bugün bu iki rakip Selçuklu kadını lerin çoğunluğunda kesme bir kısmının hanımlar tarafından ve hanımlar için Moğollara karşı şehirlerini Mahperi Hatun ile Melike-i Adiliye taş kullanılmıştır. Kayseri yaptırılmış olmaları dolayısıyla da ayrı bir yeri güçlendirmek ve uluslararası Sultanların inanılmaz hikayelerini bize kümbetlerinin ise yalnızca ticareti desteklemek. Çok anlatacak olan, türbelerindeki taşların sayıları itibarı ile değil, bir vardır. Bunlar Sultan Gevher Nesibe, Mahperi dil bilen bu mağrur savaşçı, tamamıdır. Öyle bir hikaye anlatırlar kısmının hanımlar tarafından Hatun, Melike-i Adiliye Hatun ve Şah Cihan imparatorluğunu savaşlar, ki bu taşlar, yalnızca iki kadının hayat ve hanımlar için yaptırılmış Hatun (Döner Kümbet) kümbetleridir. diplomasi, mimari ve kültürel hikayesini değil, başkent Konya’dan olmaları dolayısıyla da ayrı girişimlerle inşa etti. Sufilere, sonra Selçuklu İmparatorluğu’nun en bir yeri vardır. Bunlar Sultan İslam tefekkür sisteminin önemli şehri olan Kayseri’nin görkemli Gevher Nesibe, Mahperi Hatun, Melike-i siyasi evlilik aracılığıyla eş olmuşlardı. gözden geçirilmesine destek oldu. O tarihinin hikayesini de. Adiliye Hatun ve Şah Cihan Hatun (Döner Orta asırlarda hem Doğuda hem de günler Orta Doğunun semalarında Kümbet) kümbetleridir. Kadınlar için Batıda siyasal nedenlerle evlilikler parlak bir yıldız gibi ışıyan Selçuklu yapılan bu kümbetler biçim ve şekil yapmak yaygın bir uygulamaydı ve GIRIŞ KAYSERİ: İMPARATORLUĞUN İmparatorluğunun mesut günleriydi. itibariyle erkekler için yapılanlardan rakipler arasında barışı sağlamak, siyasi KATHARINE BRANNING Kayseri merkezinde yer alan ve her VE TÜRBELERİN İKİNCİ ŞEHRİ Yine de her başarılı ve muktedir insan Bağımsız araştırmacı ve yazar; çok farklı değildir, fakat büyük bir ilişkileri ve bağları perçinlemek için gün hayli kalabalık olan meydandaki Selçuklu mimarisinin izleri Anado- gibi onun da düşmanları vardı: Kıskanç Fransız İşbirliği Fransız Enstitüsü özenle süslenmiş oldukları görülür. kullanılan çok faydalı diplomatik bir Hunat Hatun Camii önünden binlerce lu’da 49 şehirde, yüzlerce köy ve kasabada ve açgözlü emirler, Sadettin Köpek Müdür Yardımcısı, New York araçtı. Barış anlaşmaları sonucu bir insan, yolları üzerindeki bir alışveriş bulunur fakat hiçbirinin varlığı bir Kümbet yapımının yanı sıra Sel- [email protected] ganimet olarak gelen bu kadınların karakterli hain başvezirler, İmparator- merkezinden meşhur Kayseri mantısı zamanlar Roma İmparatorluğu’nun da çuklu kadınları Kayseri’de, masrafları Atsız Elti Hatun tarafından karşılanan paylaştığı adam, Selçuklu sultanlarının luğunu elinden almak için çabalayan Çeviren: Prof. Dr. Ali Çavuşoğlu veya pastırması almak ya da yakınlarda önemli bir şehri olan Kayseri (Caesa- Moğollar ve bizzat kendi ailesi. Herşey bulunan resmi bir dairede işlerini rea)’dekilerden daha fazla ayan beyan Gülük Camii, Gevher Nesibe Sultan en büyüklerinden biri olan Alaaddin iyi sonuçlanmadı, zira Kayseri’de Meş- halletmek için aceleyle geçip giderler. hissolunmaz. İnsanoğlunun bilinen en Eğitim Hastanesi, Mahperi Hatun Kül- Keykubat’tan (1220-37) başkası değildir.

Beden ve Taşlarında Rakipler Kayseri’nin İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya liyesi, Sivasi Hatun tarafından Develi Başka başka topraklara hükmeden hediye ovasında kamptayken Moğol İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya | Hemen önlerindeki caminin girişin- eski ticaret merkezi (İ.Ö 20. yy.), Asur | elçilerinin misafir edildiği bir ziyafette deki zarif türbede bir hanım sultan ticaret kolonisi Karum Kaneş’in yerle- yakınlarında yaptırılan Ulu Camii’nin hükümdar ailelerinin farklı asalet ve 45 yaşında, 1237 yılında zehirlenerek hem de zamanın en güçlü Selçuklu şim alanı olan bu kadim şehir, doğal şehadetleriyle mimarinin hamileri özelliklerine sahip kızları olarak bu 2 hayata veda etti. Naaşı şehir merke- kadınlarından birinin bulunduğundan olarak İmparatorluğun ikinci önemli olarak çok büyük bir rol oynamışlardır . yabancı iki kadın belki de Anadolu kaçı haberdar acaba? Dahası birkaç şehri konumunu kazanmıştı. İdare ve Hakikaten Selçuklunun anneleri, eşleri Selçuklu topraklarında kaderlerini zindeki Alaaddin Tepesi’nde yer alan

DÜŞÜNEN ŞEHİR kilometre doğuda yine bir türbede kültür işleri başkent Konya’da bulunan DÜŞÜNEN ŞEHİR 1 Tuncer (1986), s.252 zamanın bir başka hanım sultanı- sarayda arzı endam edebilirdi elbette, 84 2 Özbek, Y. (2002). s. 1. 85 nın yatmakta olduğunu kaçı biliyor? fakat ticaret ve askeri güç söz konusu 3 Bates (1978), s. 250. türbede atalarının yanına defnedilmek Ermeni olduğunu düşündürmektedir4. üzere Konya’ya götürüldü. Alaaddin Keykubad’ın tahta geçince ilk Ziyafette onu kimin zehirlemiş faaliyetlerinden biri bugün Alanya olarak olduğu konusu hala bir sırdır, fakat bildiğimiz Mahperi Hatun’un vatanı pek çok parmak onun birbirine rakip olan Kalonoros limanını ele geçirmek iki hanımından birini işaret eder… Zira olmuştu. Kalonoros Kalesi’nin beyi olan bu rakipler, haince bir tertip sonucu babası, bir tepede yer alan bu yurtluğu tacı ele geçirmeye sevkedecek kadar uzunca bir zaman, 1221 sonlarında yeterli bir sebep olan İmparatorluğun kuşatma altında bulundurmuş olan iktidar oyununun tam merkezinde yer Selçuklu Sultanına kan dökülmesini önlemek için diplomatik bir barış 5 ▪ anlaşması yoluyla kızını vermişti . ▪ Kayseri’de Hunat Hatun Külli- Çiftin şehrin tesliminden hemen sonra yesi'nin masraflarını karşılayan, evlenmiş olduklarına inanılmaktadır6. ardından İncesu yakınlarındaki Kendisinden genellikle Hunat, bir derviş zaviyesi olan Şeyh Huand Hatun ya da Mahperi Hatun Turesan zaviyesini yaptıran, olarak söz edilir. Çiftin bilinen iki çocuğu bulunmaktadır; biri Selçuk adında bir kız, Tokat bölgesinde de 7 han inşa diğeri ise babasının ölümünden sonra ettiren Mahperi, Selçuklu döne- 1237’de tahta geçecek olan Gıyaseddin minde mimarinin tartışmasız Keyhüsrev olarak anılan erkek çocuk. en meşhur hamisi ünvanını Mahperi, oğlunun hükümdar olması üzerine önemli bir konum elde etti almıştır. Bunu ancak tüm var- ve Kayseri’de 16 yaşındaki oğlunun lığını üretkenlik ve iktidar için naibi olarak hatırı sayılır bir nüfuzun kullanan çok zengin bir kadın tadını çıkardı. Oğlunun tahta çıkışını yapabilirdi. gerçekleştirmek için din değiştirmesinin bu sıralarda olduğuna inanılır. Aynı yıl Kayseri’nin tam kalbinde Hunat alıyorlardı. Hiçbir düşman okunun Hatun Külliyesi olarak anılacak olan yapamayacağı, en güçlü Selçuklu ve iki hamam, cami, medrese ve kendi hükümdarını yere yıkan bu cürmü türbesinden oluşacak olan büyük bir kim işlemiş olabilirdi? külliyenin yapılması işine girişir. Kül- ▲ Hunat Hatun Türbesi ve Camii - Kayseri Mahperi Hatun liye 13. yy. Anadolu’sunda7 bir kadın zaviyesini yaptıran, Tokat bölgesinde10 Tarihçilerin çoğunun Ermeni asıllı tarafından yaptırılan en büyük mimari de 7 han inşa ettiren Mahperi, Selçuklu Mahperi Hatun, oğlunun 1243’te da en azından 1250’den önce olmalıdır. yaptığı siyasi yolculuğunda eşlik etmiş olduğunda hemfikir olmalarına ragmen, abide olup külliyedeki cami bütünüyle döneminde mimarinin tartışmasız Kösedağ Savaşında Moğollar karşısında İbni Bibi eserinde Mahperi’den, oğlunun olduğu" şeklindedir. ister Ermeni asıllı olsun ister Yunan, bir kadın tarafından yaptırılmış olan en meşhur hamisi ünvanını almıştır. ezici bir yenilgi alması sonucu zor günler ölümünden sonra iki kez bahseder. Melike-i Adiliye Mahperi Hatun’un önceden bir Hris- tek Selçuklu camiidir8. Kayseri’de bu Bunu ancak tüm varlığını üretkenlik yaşadı. Moğollardan canını kurtarmak Eserini 1250’den önce yazan Süryani Mahperi Hatun için hayat, kocası tiyan olduğunu biliyoruz. Babası Kyr külliyenin masraflarını karşılayan, ve iktidar için kullanan çok zengin bir için kaçarak, kızı ve gelini ile birlikte tarihçi Bar Hebreaus11 ise onun halen Fırat boyunca sınırlara yapmış olduğu Vart’ın Ermeni Kralı I. Leon’un tac ardından İncesu yakınlarındaki bir kadın yapabilirdi. Ermenistan Kralı Hethoum’un sarayına Hethoum’un esiri olduğunu nakleder; seferlerden 1227 yılında bir gün Melike-i giyme törenine katılmış olması bir derviş zaviyesi olan Şeyh Turesan9 sığınma ümidiyle Kilikya’ya (Adana ancak Hebreaus tarihleri karıştırıyor Adiliye adında, İsmetü’d-Dünya ve’d- bölgesine) gitti. Ne var ki Hethoum olmalıdır; yine de 1246’da oğlunun Din Bintü’l-Melikü’l-Adil Ebu Bekr İbn Beden ve Taşlarında Rakipler Kayseri’nin İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya

| 4 T.S.R. Boase (1978), s. 147. Moğolların baskısı dolayısıyla iade ölümüne kadar geçen zamanda hapis Eyyub künyesiyle anılan ikinci bir eşle | 5 Ibn-i Bibi. (1996), C. I, s. 266. edilmek üzere mültecileri hapsetti. Mah- hayatı yaşadığı kesindir. İbni Bibi’nin çıkıp gelince kaba bir şekilde tersyüz 6 Gıyaseddin’in hükümdar olduğu 1237 yılında 16 yaşında olduğunu biliyoruz; böylece geriye doğru gidecek olursak ve üzerine gebelik 12 dönemini de ekleyecek olursak 1222 yılında doğmuş olur. Bu da demektir ki Kalonoros kuşatmasının hemen ardından 1221 Aralık ayında peri birkaç yıl bir kalede tutuldu. Tam ondan en son bahsettiği tarih 1254’tür oluverdi. Bu kadın, hükümdar bir aile- ya da 1222 ocak ayında evlenmiş olmalıdırlar. olarak ne zaman serbest bırakıldığını ve “ll. Alaaddin Keykubad’ın büyükannesi- dendi, doğuştan Müslümandı, Cezire ve 7 S. Yalman (2017), s. 226. bilmiyoruz, fakat 1247’nin başları ya nin ona 1254’te Moğol saltanat merkezine Kahire’nin Sultanı, bölgedeki en güçlü 8 U. Bates (1978), s. 245-260. DÜŞÜNEN ŞEHİR 9 M. Çayırdağ (2008), s. 271-8. DÜŞÜNEN ŞEHİR 86 10 Pazar Hatun, Cimcimli, Çekereksu, Tahtoba, Ibipse, Çiftlik, ve Ezinepazar. Ayrıntılı bilgi ve adı geçen hanlar için www.turkishhan.org. web 11 Bar Hebraeus (1932), s. 477 87 sayfasını ziyaret ediniz. 12 H. Eldem (1934), s. 72. Müslüman devletin hükümdarı Eyyubi Mahperi de ilk erkek oğul ve taht vari- miydi? Asıl hak sahibi oğlunun bu haktan Hunat Hatun Türbesi: Şehzade Ebubekir el-Adil’in kızıydı. sinin annesi olması dolayısıyla benzer mahrum edilişini gören kızgın anne Kayseri’deki türbelerin en gösterişlisi, Alaaddin Keykubad yaklaşmakta olan hisleri yaşamış olabilir. miydi? Alaaddin’in hükümferma ikti- en süslüsü olmakla birlikte cami ile Moğol tehlikesini biliyordu ve Eyyubi- Her şeyin ötesinde, kesin olan şey yine darından bunalmış ve ellerinde kolayca medrese arasında adeta gizli bir alanda lerle iyi ilişkiler içinde olmasının kendi bu rekabetin çok kötü bir sonla, hakika- oynatabilecekleri zayıf karakterli bir yer almış olması dolayısıyla caddeden yararlarına olacağına karar vermişti. Bu ten çok feci bir şekilde bitmiş olmasıdır. hükümdara sahip olmak isteyen güçlü yalnızca koni biçimindeki tepe kısmı nedenle bir adı da Gaziye Hatun olan Bu iki insan arasındaki rekabet emirler grubu muydu? Babası tarafından görülebilmektedir. İlginç bir yanı da tam Melik el-Adil’in kızı ile evlenme görüş- yalnızca kocalarının romantik ilgisi bir kenara itildiği için incinmiş kıskanç şehrin merkezine külliyenin bir parçası meleri yapıldı. Bu görüşmelerde esir için değil, saygıdeğer oğullarının gele- evlat mıydı suçlu? Yoksa tahtın yeni olarak inşa edilmiş olan bu türbenin mübadelesinin yapılması da kararlaş- cekteki hayat memat meselesi içindi varisi ile ilgili olarak kocasının fikrini yapılış tarihinin bilinmemesidir. Bu tırılmıştı. Alaaddin’den Rükne’d-din ve elbette. Alaaddin Keykubad 1237’de değiştirmesinden korkarak gelecekten Kayseri külliyesinin üç tam kitabesi İzze’d-din Kılıç Aslan adlarında iki oğlu Diyarbakır Eyyubilerine karşı bir sefer emin olmak isteyen Eyyubi Hatun mu bulunmaktadır. Caminin batı kapısı ve birkaç tane de kızı olmuştu. 1238’de öncesi tüm birliklerini Kayseri’deki idi? Her ne ise, Alaaddin Keykubad’ın üzerindeki kitabe 1237/38 tarihini verir Ankara’ya sürgüne gönderilip sonra Meşhed ovasında topladı ve orada tüm katli Türk tarihinin hayli kafa karıştırıcı, ve Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi da 1240 yılında iki oğlu Rükne’d-din saray halkı arasında bir şok dalgasının çözülmemiş en soğuk vakalarından tarafından yaptırıldığını söyler; doğu ve İzze’d-din Kılıç Aslan, onların üvey yayılmasına neden olan sürpriz bir biri olarak kalmaya devam etmektedir. kapısındaki kitabe bu annenin adının kardeşleri ile birlikte kendisi de idam konuşma yaptı. Adet olduğu üzere tahta Belirgin olan bir şey var: Gıyased- Mahperi Hatun olduğunu söyler; diğer edilerek hayatı çok acı bir şekilde sona varis olması gereken Mahperi’den olma din babasının, üvey kardeşine olan kitabe de mezarı üzerinde yer almak- ermiş oldu13. en büyük oğlu Gıyaseddin’i azlederek ilgisini kıskanıyordu. İzzeddin Kılıç tadır14. Gabriel, Kuran, Aslanapa, Kara- yerine Melike’den olma en küçük oğlu Aslan, Alaaddin Keykubad tarafından mağaralı ve Sözen gibi sanat tarihçileri BEDENDE RAKİPLER: 8 yaşındaki İzzeddin Kılıç Aslan’ı tayin kendisinden sonra tahtın varisi ilan külliyenin muhtelif bölümlerinin yapılış MAHPERI HATUN VE ettiğini duyurdu. Bu değişikliği yap- edilmiş olmasına ragmen ll. Gıyaseddin sırası üzerinde uzun müzakerelerde maktaki gerçek niyetinin ne olduğu Keyhüsrev güçlü vezirler topluluğu MELIKE-I ADILIYE bulunmuşlar ve çoğunlukla inşa düze- Bu iki hatunla cesur Alaaddin Key- asla anlaşılamadı. 16 yaşındaki oğlu tarafından tahta çıkarılmıştır. Böylece ninde ilk sırayı hamamın almış olduğu, kubad’ın evliliklerinin kağıt üzerinde Gıyaseddin’in tahta geçecek kabiliyetten Mahperi, oğullarının siyasi gelecekleri (çünkü hamamın inşası Roma döne- yalnızca resmi bir evlilik mi olduğu, bir mahrum olduğunu mu hissetmişti? oyununda hem galip gelen taraf hem minde gerçekleşmişti) onu medresenin aşk ve tutkunun yaşanıp yaşanmadığı Küçük şehzadesi İzzeddin Kılıç Aslan de imparatorluğun dolaylı hâkimi olu- izlediği, ardından caminin, en son da hakkında bir şey bilmiyoruz. Kadınlar- onun gözbebeği olduğu için mi idi? Yoksa yordu. ll. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta türbenin yapılmış olduğu yorumunda dan birinin kocası üzerinde daha fazla Melike’yi Mahperi’den daha yukarı mı çıkışının ardından Melike ve oğulları bulunmuşlardır. Ancak caminin batı etki sahibi olmak için özel bir çaba taşımak istiyordu? Kocalarının kendi- bizzat Gıyaseddin’in emriyle Ankara kapısındaki kitabe 1237 tarihini verir; bu harcayıp harcamadıkları hakkında da lerine duyduğu ilgi çerçevesinde bu iki kulesine hapsedilirler, ardından da Türk da açıkça türbenin diğer bölümlerden bilgimiz bulunmamaktadır. Birinin daha kadın arasındaki ilişki her ne ise oğullar tarihinde hükümdar ailesi içerisinde çok sonra yapıldığını gösterir; üstelik güzel diğerinin daha dobradobur olup birbirlerine karşı bir oyuna dahil edilir ilk kardeş katli gerçekleştirilerek idam zaten taşların işlenmesindeki üslup, olmadığını da bilmiyoruz. Kadınların edilmez pençeler de ortaya çıkmıştı. edilirler. Bu kan donduran hadiseden derz ve süslemesi de farklıdır. Mezarın birbirlerinden hoşlandıklarını ya da Hikayenin geri kalan kısmı orta sonra Mahperi ülkenin en güçlü kadını üzerindeki kitabe ne zaman öldüğünü sözlü olarak da olsa birbirlerinden asra özgü yüksek seviyede esrarengiz haline gelir. söyler, fakat merhum Gıyaseddin Key- nefret edip etmediklerini de bilmi- bir ölüm olarak söylenegelmiştir. Ala- hüsrev ll’nin annesi olduğunu da söyler; addin Keykubad, Diyarbakır seferine o halde türbe oğlunun ölümünden yoruz. Fakat aralarında çok güçlü bir TAŞLARDA RAKİPLER: çıkmadan önce Büyük Moğol Hanı sonra, yani 1246’dan sonra yapılmış rekabetin olduğu ve bunun saraydaki MAHPERI VE MELIKE herkes tarafından hissedildiği aşikârdır. Ögedey’in elçileri onuruna, tabii kendi olmalıdır. Bu da bizi türbenin daha önce EL-ADILIYE’NIN TÜRBELERI Melike-i Adiliye güney Akdeniz makus talihinin sonu için de bir ziyafet değil, onun ölümünden sonra yapılmış tertip edilmesini emreder. Ziyafette Garip bir şekilde iki kadın da Kayse- olması gerektiği sonucuna götürmek- sahillerinde bir tepe başındaki sıradan ri’ye defnolunmayı tercih etmişlerdir.

Beden ve Taşlarında Rakipler Kayseri’nin İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya Alaaddin’e zehirli bir kadeh sunulur ve tedir, zaten gelenek de genellikle bu İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya | bir ikta sahibinin basit bir kızı değil, çok | kısa süre içinde korkunç bir şekilde can Türbeleri pek çok benzerlik ve farklılıklar şekildedir. Bu da yaklaşık 1254 tarihine mühim bir hükümdarın kızı olması gösterdiği gibi hayatlarının esrarengiz hasebiyle kendisinde bir üstünlük verir. Ziyafetteki herkes zan altındadır. işaret etmektedir ki İbni Bibi’nin onun bir yanına da işaret eder. 15 hissetmiş olabilir. Aynı şekilde elbette Suçlu, zayıf karakterli gözden düşmüş adından en son bahsettiği tarihtir . Gıyaseddin’in müttefiki, tahtın iplerini eline geçirmek isteyen Sadettin Köpek DÜŞÜNEN ŞEHİR 13 Bu idam hikayesi İbn-i Bibi’de yürek DÜŞÜNEN ŞEHİR 88 parçalayıcı bir tarzda anlatılır. Ibn-i Bibi, 14 Bütün Hunat külliyesinin kitabelerinin metinleri için, bak. H. Erketlioğlu (1998). 89 (1996) C. I, s. 27. 15 S. Yalman (2017), s. 244. ▲ Çifte Kümbet - Melike-i Adiliye Türbesi Sekizgen olan kümbet, yumuşak kesimi olan yöresel volkanik taşlarla Bu sekiz kenarlı köşegen kümbet çok yapılmıştır. Çoğu ustasının imzasını taşıyan bu taşlar kadim Roma şehri ve tam hoş kıvrımlı zengin geometrik desenler karşısında duran Bizans duvarlarının koyu gri bazalt taşlarıyla uyum içindedir. taşıyan kolonlarla bezenmiştir. Kolon Türbe dıştan piramide benzemekle birlikte içten bir kubbe görünümündedir. şaftları düşey zencirek, girih düğüm- Köşegen gövdesi zeminde 9 metrelik mermer bir kaide üzerine oturtulmuştur. Bu, ler ve yıldızlarla birbirine bağlanmış Selçuklu kümbet türbelerinin temelinde yegane mermer uygulaması örneğidir16. desenlerle süslüdür. Desenler orta asır Mermer bloklar 5 sıra derin kesilmiş mukarnas oymalıdır. Mukarnas, tabanda en Anadolu’sunun en karmaşık beşgen küçük sıra olmak üzere 45 derecelik aşamalı kesilmiş bir açı izler. En altta ve en geometrik girih desenleri arasında olup üstte sarkık motifler işlenmiştir ve yapraklı motiflerle ortada üç katman vardır. fevkalade üstün teknik bir yetkinliğin Mimari açıdan kümbetin konumu oldukça tuhaftır, zira diğer pek çok kule alameti olarak durmaktadır; öyle ki kümbetler gibi tek başına olmayıp cami ile medreseyi birbirine bağlayan geçiş desenler üç boyutlu kavisli yüzeyler yolu üzerine oturtulmuştur. Caminin sol taraftaki girişine yakın, Selçuklu ve üzerine giydirilmiştir18. Kolon başlıkları Osmanlı döneminin taş mezarlarının da bulunduğu küçük bir avlu içindedir. mukarnas bezelidir ve abidenin tepe- Caminin ana girişinden hemen sonra ziyaretçilerin onun yattığı yere bakıp ruhuna sinden saçaklara ve mermer kaidenin dua etmeleri için açık ve dar dört pencere yapılmış olup dış taraftan avlusuna üzerine kadar inen aynı desenlerle ahenk içindedir. Mukarnasın alt sıra- ▪▪ Selçuklu kadınları Kayseri’de, masrafları Atsız Elti Hatun tarafından sında Ayetülkürsi yer almaktadır ki cenaze ve defin işleriyle ilgili yerlerde karşılanan Gülük Camii, Gevher Nesibe Sultan Eğitim Hastanesi, tekrarlanması çok yaygındır. Mahperi Hatun Külliyesi, Sivasi Hatun tarafından Develi yakınla- Ancak bu kümbetle ilgili en garip rında yaptırılan Ulu Camii’nin şehadetleriyle mimarinin hamileri durum onun konumlanmış olduğu yer, olarak çok büyük bir rol oynamışlardır. çok süslü mermer kaidesi, gizli girişi ya da hayli müzeyyen işlemeleri değildir. Kümbetin en dikkat çekici tarafı burada girecek bir girişi bulunmamaktadır. Sol tarafa doğru daha ileride medresenin medfun olan kadının pek bilinmeyen duvarı cami ile birleşmektedir. Ziyaretçilerin kümbet odasına girebilmeleri için kişiliğine nüfuz etmemizi sağlayan camiden çıkmaları, medresenin etrafını dolaşarak avlunun güney-doğu köşesine kitabesidir. İki tarihi kaynakta verilen doğru gitmeleri gerekmektedir; zira bu köşede kümbet odasına giden gizli ve dik bilgiler dışında Mahperi Hatun’un haya- bir merdiven bulunmaktadır. Pek çok kümbetin ziyaretçilerin rahatça girip dua tıyla ilgili hiçbir malumata sahip değiliz. edebilmelerini kolaylaştıran çok rahat görülebilecek girişleri olmasına rağmen Hatta onu ismen bile anmayan İbni bu kümbetin girişi neredeyse oldukça gizli bir geçittir. Naaşın bulunduğu alanda Bibi sadece ll. Gıyaseddin Keyhüsrev’in geometrik desenlerle süslenmiş kavisli bir mihrab ve en büyüğü Mahperi Hatun’a annesi olduğunu söylemekle yetinir ve ait üç mezar taşı bulunmaktadır. İkincisi kızı Selçuki Hatun’a ait olup üzerinde 1250’li yıllarda eserini yazan Süryani adı ve ölüm tarihi olan 1284 yer almaktadır. Üçüncü taşın üzerinde herhangi bir tarihçi Bar Hebraeus da onu yalnızca şey yazmamaktadır ve bilinmeyen bir kadına aittir. Mahperi’nin mezar taşının ismen zikrederek Hethoum’un elinde bir tarafında Fatiha ve Ayetelkürsi yer almakta, diğer tarafında ise bir kitabe. tutsak olduğunu söyler. Ancak onun Bu kümbet, süslemeleriyle dikkat çekmektedir ve Kayseri’deki 10 Selçuklu hamiliği altında inşa edilen abidevi kümbetinin süslemeleri en zengin olanıdır. Süsleme tarzının teknik ve sanatta taş binalar, özellikle aile bağları ve iki gösterdiği bilgelik ve her yana yayılmış geometrik şekilleri insanı şaşkına çevirir. dinden getirmiş olduğu dini profili Kümbetin sekiz yüzünden her biri çift taraflı kör bir kemer ihtiva etmektedir. ile ilgili olarak bize bir hayat hikayesi Kuzey ve güney yüzleri hariç kümbetin dış yüzlerine içerinin havalanması için her anlatırlar. Mahperi’nin iki dinden biri çift taraflı kemerli bir pencere açılmıştır. Pencereleri çevreleyen kemerin üst gelen alışkanlıkları ile ilgili olarak

Beden ve Taşlarında Rakipler Kayseri’nin İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya tarafları bitki ve madalyon motifleriyle, kıvrık bol miktarda dantelli filigranlarla yapılan tartışmalarda tarihçiler hayli İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya | | doldurulmuştur17. Her pencere ince beyaz bir mermer kolonla bölünmüş, etrafı mürekkep harcamışlardır. Bazıları iki parçalı yaprak motifleri, kabartmalı nilüfer çiçeği motifleri ile kaplanmıştır. onun dindar bir Müslüman olduğuna Kolonun düz bir zemini, orta asır Romanesk mimarisini andıran ve kümbetin inanır. Bazıları bu dini yalnızca oğlunun işçiliğinde Hristiyan Ermeni ya da Bizanslı mimarların çalıştığının delili olan tahta geçmesi hatırına kabul ettiğini iki taraflı sütun başları bulunmaktadır. DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR

90 16 O. C. Tuncer (1986), s. 164. 91 17 Kümbetin zarif desenleri ve hatların tercümesi için bak: M. Akok (1967), fig 16-31, s. 33-37. 18 S. Yalman (2017), s. 245. söylerler. Hatta bazıları da onun din kümbeti, Niğde’deki (1332) Hudavend dönebilmişler ve annelerinin onuruna da nebati motiflerin yer aldığı gülceler değiştirmiş olduğunu kabul etmezler. Hatun Kümbeti gibi, hayır sahibinin 1247-8’de bu türbeyi inşa ettirmişlerdi. bulunmaktadır. Sivri kemerlerin üst Ne var ki kümbetindeki, yeniden ölmeden önce bizzat kendi kümbetini Abidenin sekiz köşeli gövdesi zemin- tarafında mermer kitabe yer alır. kullanılan antik lahit kapağı üzerindeki yaptırmış olduğu başka Selçuklu kümbet den 2 metre yüksekte dört köşe bir kaide Kapı üzerindeki kitabede kümbeti hat bize her şeyi anlatır: İki inancın da bir örnekleri de bulunmakla birlikte bunlar üzerine oturtulmuş olup kesimi kolay, yaptıran hayır sahibinin isminin ve parçası olduğunu hissettiğini öğreniriz: son derece nadirdir. kireç taşlarıyla inşa edilmiştir. Mezar inşa tarihinin de yer almış olması, “Bu kabir, Keykubat oğlu, dünya ve dinin Bu bir külliye kümbetidir. Muhtemel kısmında güney duvarının tam ortasına fakat Melike Hatun’un Alaaddin’in eşi koruyucusu merhum Sultan Gıyaseddin bir vaftizhaneyle ilişkilendirilmesi yerleştirilmiş, etrafına biri 11 diğeri olması gerçeğine hiç değinilmemesi Keyhüsrev’in annesi, namuslu, saadetli, anlaşılmaz bir durumdur. Sırf boşlukları 12 taraflı çokgen yerleştirilmiş olan dikkat çekicidir. Kitabede şu bilgiler şehide, takva sahibi, ibadet ehli, dindar, doldurmak için münasebetsiz dolgular dikkat çekici bir mihrab bulunmaktadır. yer almaktadır: mücadeleci, korunmuş, adalet sahibi, yerleştirmek kafaları idlal etmektir. Kübik başlıklı iki ince kolonla çatılmış Burası, Eyyuboğlu Melik Adil Ebu dünyada kadınların sultanı, iffetli, temiz, Gizli giriş şaşırtıcıdır. Mermer kaide ve mihrab oyuğu 7 sıra mukarnasla doldu- Bekir’in-Allah onların kabirlerini çağının Meryem’i, zamanının Hatice’si, zarif süslemeler eşsizdir. İnanç temelli rulmuştur. İçerde simgesel bir mezar nurlu, ruhlarını ve kokularını güzel maruf dost, binlerce mal sadaka veren, din kitabe büyüleyicidir. Üçüncü simgesel taşı bulunmamakta ve güney tarafında kokulu eylesin- kızı uğur ve bereketlerin ve dünyanın yüz akı, hanım hanımefendi mezardaki kadının kimliği esrarengiz- aslından olup olmadığı bilinmeyen bir kaynağı, melikeler melikesi, dünya ve Mahperi Hatun’undur. Allah cümlesine dir elbette, fakat bu fevkalade dikkate pencere bulunmaktadır. ahretin hatunu, üstün hasletlerin sahibi, Rahmet eylesin19.” değer kümbet mezar, ölen bir kadının Dış cephenin yedi sathında sivri zamanın Zübeydesi, dünyada kadınların Gerçek şu ki Mahperi Hatun’un defnedilmesi için yapılan tüm Selçuklu ve delik kör kemerler bulunmakta, efendisi, İslam’ın ve Müslümanların burada hem önceki dinin hem de onun hakikaten dindar bir Müslüman sanatında Meryem’den bahseden tek kümbetleri gibi bir kümbetten başka kemerlerin tam uç kısmının altında ise yüz akı, din ve dünyanın koruyucusu, sonradan kabul ettiği dinin değerle- olduğuna dair, yolcuların ve halkın kitabe de budur. bir şey değildir hakikaten. havalandırma amaçlı mütevazı küçük takvâ sahibi, güzel ahlaklı, saadetli riyle birlikte anılması oldukça dikkate pencereler yer almaktadır. Kümbetin yedi melikelerin şehitliğidir. Bunun yapıl- kullanması için İncesu yolu üzerinde21 Hunat Hatun Külliyesinde etraflı şayandır. Bu noktada oğlunun Kösedağ yaptırmış olduğu zaviye gibi yeterince araştırmalar yapmış olan akademisyen Melike-i Adiliye Kümbeti: yüzey sathının her bir kenarı geometrik masını muhterem kızları- Allah onları mağlubiyetinden sonra, geleceğini ikna edici deliller bulunmaktadır. Haluk Karamağaralı Mahperi’nin kab- Yerel kültürde Çifte Kümbet olarak unsurlar hakkedilmiş olan yarım daire emellerine ulaştırsın ve hallerini güzel 24 emniyet altına alabilmek amacıyla Bu iki din konusunun muhtemel rinin İslam öncesi Hristiyan maneviyatı bilinen bu mezar, Mahperi’nin mezarı- şeklinde koloncuklarla süslenmiştir. kılsın- H.645 (1247-1248) emretti .” güvenli bir sığınak bulabilmek için izahı bizzat teolojinin kendisidir. İslam açısından önemli olan bir vaftizhane nın güney doğusunda, şehir merkezine Yedi yüzeyin en üst tarafında kolon Bu kümbetin bir başka ilginç özelliği Latin Kralı Baudoin (1228-61)’e 5 Ağus- inancı İsa (as)’ya saygı duyar ve Peygam- ya da bir mabet kalıntısı üzerine inşa yaklaşık 6 km uzaklıkta, Sivas yolu başlıklarının üzerinde ve kümbetin kuzey taraftaki kör kemer üzerine yer- tos 1243’te İstanbul’da yenilgiden iki ay ber olarak kabul eder. Annesi Meryem edilmiş olduğunu, Hristiyan bir kadın üzerinde bulunmaktadır. Neden Çifte saçakları altına Ayet-el Kürsi işlenmiştir. leştirilmiş, mimarı Yusuf Bin Musa’nın sonra kızlarından biriyle diplomatik Kur’an’da hem de adına (Meryem Suresi olan Mahperi’nin ölmeden önce bu yeri Kümbet dendiği bilinmemektedir. Zira Kümbetin en ilginç özelliği kuzey adının yer aldığı ikinci bir kitabesinin bir evlilik arayışı çerçevesinde yazmış yanında başka bir kümbet olduğuna tarafındaki tüm yükseklik boyunca bulunmasıdır25. 19) sure bulunan tek kadındır. Müslü- seçmiş olduğunu söyler23. Bu teorisini olduğu mektup hatırlanmalıdır. Bu manlar açısından Meryem’in çok özel bir de taş işçiliğindeki farklara, güney dair herhangi bir iz bulunmamaktadır. uzanan giriş kısmıdır. Selçuklu ker- Melike’nin kümbeti pek çok açıdan mektupta Kral Baudouin’e kızının yeri vardır. Türkiye-Selçuk’ta bulunan duvarındaki ek yerlerinin ayrılığına ve Bu kümbet yapıldığı sıralarda yerleşim vansaraylarının tac kapılarını hatır- Mahperi’ninkinden ayrılır. Gizli bir istediği inançta özgür olacağı, eşinin ve modern Türkiye’de Selçuk’un da kümbetin cami ile olan alan ilişkisine alanlarının epey dışında kalmakla latmaktadır. Kümbetin girişi oldukça yerde olmanın tam aksine, gelen geçeni dinine saygı göstereceği, isterse sarayda popüler olmasını sağlayan Meryem dayandırır. Bu teori dayanaktan yoksun birlikte şimdi modern yerleşim alan- büyük ve neredeyse anıtın ta üst tarafına kendisini ziyaret etmeleri için çağırırca- kendisine ait özel mabedi olacağı, yine Ana’nın son evi olduğuna inanılan eve olmamakla birlikte daha fazla araştır- larının içinde kalmış olup çevresinde kadar uzanmaktadır. Kümbetin giriş sına kocaman ana kapısıyla tek başına arzu ettiği takdirde babasının ölünceye Müslümanların da kalabalıklar halinde maya ihtiyaç duymaktadır. Mahperi’nin sürekli büyüyen fabrikalar ve alışveriş kapısının kavisli kemerinin 85 cm. durmaktadır. Medrese avlusundan uzak kadar dinine sadakatten ayrılmayan gitmesi bunun delillerindendir. Müslü- kabrini buraya yaptırmak istemesindeki merkezleri bulunmaktadır. Üzerindeki derinliği olup gittikçe çukurlaştırılmış bir yerde gizli girişi olan bir kümbet annesi için yaptığı örnek davranışa man olmak İsa’dan yüz çevirmek ve onu sebep bu muydu? Post-modern bir kitabeye göre 1247-8 yılında yapılmıştır. 7 sıra mukarnasla doldurulan sivri bir değildir. Ne Mahperi’nin kümbetinin atıfta bulunarak beraberinde rahiplere reddetmek anlamına gelmemektedir. eser inşa eden mimar, caminin arka ll. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ya da kemerle çevrelenmiştir. Kemer çevre- pencerelerinde görülen aşırı tezyinatı izin verileceği konusunda güvence Bu kadının iki dinin geleneklerini de tarafındaki bahçe gibi, daha kolay veziri Sadettin Köpek’in emriyle (zira sinde dikdörtgen bir yapı vardır ve ön vardır ne de hayli müzeyyen mermer 20 vermeye çalışır . tam bir inançla kalben ahenk içinde ulaşılabilecek ve kümbetin tek başına tarihte bu alçakça yapılan icraattan cephenin ta tepesine kadar uzanmak- kaidesi. Bir külliye ortasında değil, Babanın ölümünden sonra sadece kimin sorumlu olduğu hakkında belir- tadır. Bu çerçevenin üç kenarı, bordürü şehrin kıyısında bir yerde yapayalnız yaşaması pekâlâ mümkündür22. Her durabileceği bir yer tercih etmeyecek oğlunun tahta çıkabilmesi için (Sultan’ın neyse, kitabesinde onun hakkında miydi? Mezarının ölmeden önce yapıl- sizlik bulunmaktadır) Ankara’da 1240 bulunmaktadır: en dışta dar kenarlı bir durmaktadır. Kitabe, mezarın üzerinde

Beden ve Taşlarında Rakipler Kayseri’nin İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya annesinin Müslüman olması şartı olduğu yılında boğdurularak idam edilmesin- bordür, sonra 9 ve 12 taraflı çokgenlerle değil, daha görünür bir yerde, kapının İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya

| söylenenler bizi her iki inançtan da ması için bizzat kendisi emir vermiş de | için) Müslüman olduğuna ilişkin tar- huzur duyduğuna inanmaya sevk olabilir, fakat kesin olan herhangi bir den sonra Melike-i Adiliye Ankara’ya doldurulmuş daha geniş bir bordür üzerinde orta yerdedir. Ancak sekizgen tışmalara inananlar olmasına ragmen etmektedir. Bilindiği kadarıyla Selçuklu şey yoktur. Tokat’taki Ali Tusi (1233) defnedilmişti. 1246’da Gıyaseddin ve iç tarafta sivri kemerlerin her biri olmalarıyla, kabrin üzerinde aynı şekilde Keyhüsrev’in ölümünden sonra iki kızı üzerindeki ince kolanlarla ağız ağıza Ayetelkürsi yer almasıyla ve hem kolon 19 H. Erkiletlioğlu (2001), s. 52 and RCEA no. 4414. beraberindekilerle birlikte Kayseri’ye gelebilmek için içe doğru şevlenmiş bir başlıklarında hemde kümbetin tavan 20 O. Turan (1953), s. 65-100 bordür. Kemer yivlerinin her iki yanında kısmında aynı mukarnas süslemeler DÜŞÜNEN ŞEHİR 21 M. Çayırdağ (2008), s. 271-8. DÜŞÜNEN ŞEHİR 92 22 Bir romanda bu tarihi dualitenin işlenmesine örnek olarak bak. K. Branning (2014). 24 Kitabe için bak K. Turkmen (1998), p. 443 veya H. Erketlioğlu (2001), s. 66. 93 23 H. Karamağaralı (1976), s. 213-214. 25 H. Erketlioğlu (2001), s. 69. olması dolayısıyla bir benzerlik göster- Neden kümbetin girişi öyle gizli ve Şahsi hayatlarında belli bir seviyede KAYNAKÇA ▪▪Çayirdağ, Mehmet (2008). “Kayseri’nin Incesu ▪▪Kayseri Taşinmaz Kültür Varliklari Envanteri, mektedirler. Melike’nin kitabesinde de esrarengizdi? Bu da mı Mahperi’nin bir rakip olmalarına rağmen bu iki gizemli Ilçisinde Seyh Turesan Zaviyesi”, Kayseri, pp. vol. 1. (2009). Kayseri, p. 163 (Mahperi Hatun ▪▪Akok, Mahmut (1968). “Kayseri’de Hunad 271-8. Türbesi), p. 165 (Çifte Türbesi). aynı şekilde Mahperi’nin kitabesinde kadın dönemin Selçuklu toplumunun kararıydı, yoksa aile tarafından ihtiyaten Mimari Külliyesinin Rölevesi”, Turk Arkeoloji ▪▪Crane, Howard (1993). “Notes on Saldjuq ▪▪Kuran, Aptullah (1969). Anadolu Medreseleri, yer alan aziz ruhlarına ilişkin aynı alınan bir karar mıydı? karakterini yansıtmaktadır: İç içe yaşa- Dergisi, 16/1. Ankara, 1967, pp. 5-44. Architectural Patronage in Thirteenth Century Ankara. sıfatlar yer almaktadır, fakat tabii ki Anıt mezar üzerindeki kitabede: nan inançlar (Müslüman, Hristiyan, ▪▪Arik, M. Oluş (1967). “Türbe” forms in early Anatolia”. Journal of the Economic and Social ▪▪Özbek, Yildiray (2002). “Women’s Tombs in Mahperi için ifade edilen iki inançla Mübalağalı övgüler rakibinden çok Ortodoks, Katolik, Yahudi); Irklar: Arap, Anatolian-Turkish Architecture”. Anadolu History of the Orient, XXXVI, pp. 1-57. Kayseri”. Kadin/Woman 2000, 2002. (Anatolia) II, pp. 101-119. ▪▪Eastmond, A. (2010).‘Gender and patronage ▪▪Répertoire chronologique d’épigraphie arabe ilgili sıfatlar kullanılmaz. Ermeni, Gürcü, Yunan, Türkmen); niha- daha itibarlı olduğunu göstermeye ▪▪Aslanapa, Oktay (1984). Turk Sanati. Istanbul: between Christianity and Islam in the thirte- (RCEA), under the direction of E. Combe, J. mi matuftu? İki inanca telmihte bulu- yetinde hepsi de Selçuklu döneminin Remzi Kitabevi. enth century’, in Change in the Byzantine Sauvaget, G. Wiet et al. (1831-82).Cairo, XI, TARTIŞMA nulması onun doğuştan Müslüman kucaklayıcı evrensel kültürünün bir ▪▪Bar Hebreaus (1932). The Chronography of world in the twelfth and thirteenth centuries, no. 4259, 4328, XII, no. 4414. Gregory Abu’l Faraj, the son of Aaron, the Bu iki kümbet, cevapladıkların- parçası olarak, bir Selçuklu vatandaşı eds. A. Ödekan, E. Akyürek, N. Necipoglu, 1 ▪▪Rogers, M. (1976).“Waqf and Patronage in rakibinden daha zengin bir maneviyata Hebrew physician commonly known as Bar Uluslararasi Sevgi Gönül Bizans Arastirmalari Seljuk Anatolia: the Epigraphic Evidence”, olarak bir arada yaşadılar. dan çok fazla sorular sorarlar. Sanat sahip olduğunu gösterme çabasından Hebraeus being the first part of his political Sempozyumu / First International Sevgi Gönül Anatolian Studies, 26,pp. 69-103. tarihçileri mezkûr konuları yıllarca, mı kaynaklanıyordu? history of the world. Trans: E. A. Budge. London: Byzantine Studies Symposium (Istanbul, 2010), ▪▪Sözen, Metin (1970). Anadolu Medreseleri, olabildiğince tartışmışlar, bu iki hüküm- SONUÇ Oxford University Press, pp. 406-8. pp. 78-88. Vol. I., Istanbul. Melike-i Adiliye: ▪▪Bates, U. (1978). “Women as Patrons of Archite- dar hanımının rekabetlerinden ve Kayseri’deki kümbetlerin de şehadet ▪▪Eldem, Halil (1934). Kayseriyye Sehri, Ankara. ▪▪Tuncer, Orhan Cezmi (1986). Anadolu Kümbetleri. Kızları defin için neden onun “rakibi”- cture in Turkey” in Women in the Muslim World, ▪▪Erkiletlioğlu, Halit (2001). Kayseri Kitabeleri. Vol. 1 : Selçuklu Dönemi. Ankara, pp. 164-172 son istirahat yerleri olan kabirlerinin nin bir külliye ile şehrin tam ortasında yer ettiği üzere yalnızca hayatlarıyla değil, (ed. Lois Beck and Nikki Keddie), Cambridge, Kayseri, pp. 52-60; 66-69. (Mahperi Hatun), pp. 151-155 (Melike Adiliye). mimarisindeki yansımalarından ortaya aldığı Kayseri’yi seçmişlerdi ki? Neden aynı zamanda efsanevi rekabetleriyle MA. , pp. 245-260. ▪▪Gabriel, A. (1931). Monuments turcs d’Anatolie, ▪▪Turan, Osman (1953). “Les Souverains seldjou- çıkan soruları nihai bir sonuca varacak de bu iki Selçuklu Sultan Hanımın ▪▪Boase, T.S.R. (1978). The Cilician Kingdom of I. Kayseri-Nigde. Paris, pp. 39-51. kides et leurs sujets non-musulmans”, Studia annelerinin naaşından arta kalanları Armenia. Edinburgh, p. 147. ▪ şekilde aydınlatamamışlardır. hikâyesinden bir kısmı, anlatılmaya ▪Ibn-i Bibi (1996). El Evamiru’l-Ala’iye Fi’l-U- Islamica I, pp. 65-100 ; 81-82. Mahperi’nin gölgesinde, torunlarının ▪▪Branning, Katharine (2001-2017). Selkuk Han muri’l-Ala’iye (Selcukname), (ed. M. Ozturk), ▪▪Turkmen, Kerim (1998). Selcuklu Döneminde Mahperi Hatun: hükümran olduğu bir şehirde, Kayse- çalışıldığı şekildedir. Bu iki kümbet of Anatolia. Web. Accessed 10 October, 2017. Vol. I-II, Ankara. Kayseri’nin Imar Faaliyetlerine Katkida Bulunan Kümbeti ne zaman yapıldı? Daha ri’de daha güvende olacağını düşünüp Kayseri’nin tarihindeki çok önemli bir http://www.turkishhan.org ▪▪Karamağarali, Haluk (1976). Kayseri’deki Hunad Hanimlar, II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempoz- da önemlisi ölümünden önce mi yoksa hadiseyi anlatır. Bu iki kadın neden ▪▪Branning, Katharine (2014). Moon Queen: a Camiinin Restitusyonu ve Hunad Manzumesinin yumu Bildirileri (16-17 April 1998), Ed. A. Aktan-A. de getirmişlerdi ki? novel. Clifton, N.J: Blue Dome Press. (Çeviri: sonra mı planlandı yapılması? Daha kocalarının yanına, daha etkili bir Kronolojisi Hakkinda Bazi Mulohazalar, A.U. Ozturk), Kayseri, pp. 437-449. Kümbetin hayli mübalağalı kapısı Ali Çavuşoğlu, Ay Sultan, Kimlik Yayınları, Ilahiyat Fakultesi Dergisi, XXI, pp. 199-243. ▪▪Yalman, Suzan (2017). “The Dual Identity’ ilk baştan mı külliyenin bir parçası konuma sahip olan Konya’ya değil de ile tam tezat teşkil eden Mahperi’nin Kayseri 2017. ▪▪Kayseri Ansiklopedisi (2009). Kayseri: Büyük- of Mahperi Khatun: Piety, Patronage and olması planlanmıştı yoksa sonradan Kayseri’ye defnolunmayı seçmişlerdi? ▪▪Çayırdağ, Mehmet (1998). Hunat Hatun Külli- şehir Belediyesi, pp. 386-388 (Çifte Türbesi); Marriage across frontiers in Seljuk Anatolia” kümbetinin özellikle esrarengiz girişine mı eklendi? Bu sorunlar kümbetin Rekabetlerinin şehrin iki başından yesi. Turkiye Diyanet Vakfi Yayinlari 7, Kayseri. pp. 410-414 (Mahperi Hatun Türbesi). in Blessing Patricia and Rachel Goshgarian, atfen sembolik bir mesaj göndermek daha ilk baştan inşa edilmiş olması birbirlerini görecek şekilde taşları ara- ed. Architecture and Landscape in Medieval mi amaçlanmıştı? Anatolia, 1100-1500. Edinburgh,pp. 224-252. halinde Melike’nin Kümbeti ile ilişkisi cılığıyla neden sonsuza kadar devam Mahperi’nin 1246’da oğlunun ölü- bağlamında kesinlikle malzeme seçimi, etmesini istemiş olabilirlerdi ki? münden sonra esaretten kurtulmuş yeri ve planı üzerinde etkili olacaktı. Ve şimdi soruyoruz kendi kendi- olması muhtemeldir. Öyleyse bu küm- Mahperi’nin malzeme seçiminde, mize: Kümbetlerinin taşları soğuktan betin yapılmakta olduğu sıralarda süslemelerde ve kitabede isteklerinin çatladığında ve yakıcı güneş bu kireç Kayseri’ye dönmüş olmalıdır. Yapım yansımış olduğu açıktır. Melike’den çatlaklarını yaygınlaştırdığında güçlü işinden haberdar olup şehir merkezinden hatta merhum kocasından daha güçlü Selçukluların modern torunları olan bir iktidara sahip olduğu gösterilmek uzakta bir yerde yapılması için bizzat Kayseri halkına ne hikâyeler anlat- için mi yapılmıştı bu? Kümbetin çok müdahalede mi bulundu? Kümbetin maya çalışacaklar acaba? Kışın soğuk zengin süslemeleri, özellikle mermer böyle bir yerde yapılması kararını veren rüzgarları Erciyes’ten aşağı doğru esip kaidesi, zamanın en zengin kadını, hatta kimdi? Kızları mı, Mahperi mi yoksa Huand Mahperi külliyesinin önündeki bir yol kenarında yatan rakibinden idarenin başında olan torunları mı? meydana bir kırbaç şaklatıp Sivas Cad- bile daha önemli bir kadın olduğunu Kitabeye gelince: Tıpkı şehrin dışına desinden Melike’nin türbesine doğru göstermek için miydi? sürgün edilmişçesine yapılan küm- giderken kanatlarında hangi haberleri Kümbet neden cami ile medrese beti gibi kitabesinde Hükümdarla taşıyacak acaba? Bir rahmet, bir dua, bu arasındaki dar alana sıkıştırılmış ve olan ilişkisine değinilmemesinden sevgili bacıya bir selam, bir iç sızısı, bir

Beden ve Taşlarında Rakipler Kayseri’nin İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya anlaşılmaktadır ki, anneleri için bir İki Sultan Hanımı Kayseri’nin Rakipler | Beden ve Taşlarında Dosya

| neden külliyenin arakasındaki avluya, keder, İmparatorluk adına kurulan bir | daha rahat bir alana yerleştirilmemişti? kümbet yapmak isteyen kızları üzerinde hayal, bir affetme arzusu, bir özlem, bir Bu ölmeden önce Mahperi’nin (burada onları sınırlandıran baskılar mevcuttu. beddua, bir buse ve bir Fatiha, kim bilir? hakikaten bir vaftizhane vardı da bu Onun bir hükümdar hanımı olduğunu, Elbette yalnızca Allah, bu iki kadın ve sebeple) yaptığı bir seçim mi yoksa hanedan ilişkisine değinmeyi kim taşlar. Kayseri efsanelerinden, tarihin sonradan mimar tarafından yapılan yasaklamış olabilirdi: Mahperi mi yoksa esrarengiz hikâyelerinin yer aldığı bir DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR bir seçim mi idi? torunları mı? sayfa da böyle işte. ✒ 94 95 Doç. Dr. Süleyman BERK Osmanlı Mezar Taşı Kitâbelerinin Dili Osmanlı Mezar Taşı Kitâbelerinin Dili

DOÇ. DR. SÜLEYMAN BERK smanlı mezarlıkları ve Yalova Üniversitesi Öğretim Üyesi O mezar taşları dün olduğu gibi bugün de herkesin ilgisini çekmek- tedir. Çünkü bu mezarlıklar, endamlı servileri, rengârenk çiçekleri ve sanat şâheseri taşlarıyla insana huzur veren mekânlardır. Eski mezarlıklarımızda, ölümün insana ürperti veren soğuk yüzü görülmez. Osmanlı kültürü bura- ları birer “mânevi istirahat bahçesine” çevirmiştir. Mezar taşı kitâbeleri, yapıları itiba- riyle sanat ve estetiğin konusu olmuş- lardır. Çok ince taş işçiliği, çeşitlilik arz eden başlıkları, taşıdıkları edebî ifadeler ve yazı sanatının çok güzel örneklerini taşımaları onları önemli

Osmanlı Mezar Taşı Kitâbelerinin Dili | Osmanlı Mezar Taşı Dosya kılmıştır. Ayrıca kişi ile ilgili en doğru Kitâbelerinin Dili | Osmanlı Mezar Taşı Dosya | | bilgiler mezar taşlarından elde edil- miştir. Meselâ, Sicill-i Osmâni müellifi Mehmed Süreyyâ kitabını telif ederken büyük ölçüde mezar taşı kitâbelerinden faydalandığını ifade etmiştir. DÜŞÜNEN ŞEHİR Her zaman öğündüğümüz medeni- DÜŞÜNEN ŞEHİR 96 yetimizde mezarlık alanları şehir dışına, 97

▲ Merkez Efendi Mezarlığı’ndan ▲ Merkez Efendi Mezarlığı’nda Bir ▲ Merkez Efendi Mezarlığı’nda Hanım Mezar Taşı Kitâbesi Bir Mezar Taşı Kitâbesi

Millî Mücâdele döneminde, Doğu zerâfetini yansıtan çiçek motifleri başlık Anadolu’da Ermeni devleti kurma olarak yer alır. girişiminin bulunduğu sırada, Erzu- Osmanlı’da Batılı anlamda bir heykel rum’a gelen Amerikan heyetinden geleneği yoktur. Batı’da en, boy ve General Harbord’a, Erzurum Belediye derinliği olan insan ve hayvan figür- Reîsi pencereden mezarlıkları işâret leri çalışılmasına karşılık, Osmanlı’da ederek: “….İşte Türk mezarlığı, işte özellikle mimarî unsurlarda çok farklı Ermeni mezarlığı; bu Ermeniler ölü- bezemelere sahip taş işçiliği kullanılmış- lerini yemediler ya!..” demiştir. Tabii tır. Bunun yanında mezar taşı kitâbeleri, ki, küçücük Ermeni mezarlığı yanında, taş işçiliği olarak çok zengin örnekler Müslüman mezarlığı çok daha büyüktü. olarak karşımıza çıkmaktadır. Genelde, Böylece vatanın gerçek sahibini tespitte hanım ve erkek mezar taşı olarak iki mezarlıklar önemli bir argüman olmuş- grupta toplanan bu taşlar, kendi içinde tur. Esasen tarihî eserler, bütünüyle de farklılıklar göstermektedir. Erkek bir memleketin tapusu ve karakteri mezar taşlarında, sosyal statü gereği hüviyetindedir. başlıkları çok çeşitlidir. Hanım olsun erkek olsun bir mezar MEZAR TAŞI taşı kitâbesinin yapısı (farklı tasnifler KITÂBELERININ YAPISI yapılabilirse de) şu bölümlere ayrılabilir. Mezar taşı kitâbelerinde üç önemli 1. Başlık ve Sembol özellik ve sanat göze çarpmaktadır: Taş 2. Serlevha ▲ Seyyid Nizam Mezarlığı işçiliği, yazı sanatı ve mezar taşlarında 3. Kimlik Osmanlı Mezar Taşı Kitâbelerinin Dili | Osmanlı Mezar Taşı Dosya Kitâbelerinin Dili | Osmanlı Mezar Taşı Dosya | bulunan dînî ve edebî ifadeler... Yapı 4. Dua | hayatın dışına taşınmamış, devamlı duymuşlardır. Bu sayede, devam edip hatırlatarak, kalıcı güzelliklere yönel- taşına ayrı bir özellik verilmiştir. Mezar olarak mezar taşları birbirlerine benzer 5. Tarih göz önünde olan yerlere yapılmıştır. giden hayatta fâniliklerini hiçbir zaman melerini hatırlatmıştır. taşına yazılan edebî ifadeler, düşürülen özellikler göstermektedir. Ana farklılık Şüphesiz bu tasnif ana başlıkları Önemli kişilerin türbelerinin etrafı, unutmamış, devamlı iyilik ve güzellik Hayatın her safhasında gerçek tarih mısraları, hayatı şuurla yaşamanın erkek ve hanım mezar taşlarında görül- itibariyle yapılmıştır. Bu bölümler cami hazîreleri, bazen mahallenin en peşinde olmuşlardır. Her gün beraber güzelliği yakalama gayreti, mahallenin bir ifadesi olarak görülebilir. Mezardaki mektedir. Erkek mezar taşlarında ölünün çoğu zaman yer değiştirebildiği gibi, birbiri içine giydirilmiş olarak da yer DÜŞÜNEN ŞEHİR mevkî yeri, mezarlık alanı olarak tahsis oldukları yahut önünde geçerken hayır bu mezar köşesinin de estetikten nasip- kişi ile ilgili bilgiler taşa kaydedilerek statüsüne göre bir başlık bulunmasına DÜŞÜNEN ŞEHİR edilmiştir. Bir manada insanlar ölüleri dua ile andıkları bu mezar sakinleri, lenmesini sağlamıştır. Hanım mezar sağlam bir kaynak oluşturulmuştur. karşın, kadın mezar taşlarında, hanım alabilmektedir. Yine bazı taşlarda bu 98 99 ile birlikte yaşamış, bundan da huzur onlara hayatın fâniliğini, geçiciliğini taşına ayrı bir güzellik, erkek mezar bölümlerin biri yahut ikisi yer almamak- XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren, daha alt kademelerde ve ebced düşürülmüş mezar taşı kitâbeleri de bulunmaktadır. bulunan kâtipler de, bu başlığı kullanmaya başlamışlardır. Mezar taşı ibarelerine iki örnek: Tarikatlara ait başlıklar da, ilk bakışta kendilerini belli ederler. Özellikle Mevlevîler’in kullandığı, etekte genişleyen Âh mine’l-firâk tepesi yuvarlak silindir şeklindeki sikkeler dikkat çekicidir. Bu cihan bağına geldim mürüvvet görmedim. Mevlevî dervişleri bu başlığı kullanırken, Dede statüsünde Derdime çare aradım bir ilacın bulmadım olanlar bu sikkenin alt kısmına destar (sarık) dolamaktay- Âh ile zâr kılarak tazeliğime doymadım dılar. Bektâşîler’in kullandığı on iki terkli “Hüseynî” ve Çün ecel peymânesi dolmuş murada ermedim dört terkli “Edhemî” tâcları da, ilk bakışta ayırt edilebilen Plevne’de Gazi Ali Bey sülâlesinden başlıklardır. Diğer tarikatlarda ise, takkenin üzerindeki Vakıf mütevellisi Ali Beyzâde Abdi dilim sayısı belirleyici olmaktadır. Bayramî Tarikatı altı Bey’in halîlesi Ayşe Hanım ruhuna Fâtiha terkli takke kullanırken, Celvetî Tarikatı on iki terkli takke Sene 1295 kullanmaktaydı. Öte yandan sivil ve resmi kişilerin bu tarikatlarla olan ilişkileri, daha çok mezar taşları üzerine Huve’l-Hallâku’l-Bâki işlenen simgeler vasıtasıyla belirtilmekteydi. Otuz seneden mütecâviz Belirlenmesi kolay olan bir başka başlık ise, kadınların Arnavuluk’ta teferrüd eden kullandığı “Hotoz” adı verilen özel başlıklardır. Genellikle Yanya Sancağı Mutasarrıfı sâbık basık yarım küre şeklinde olan bu başlıklar, bazen dilimli ya Meşhur Tepedelenli Ali ▲ Bir Hanım Mezar Taşı Kitâbesi ▲ Bir Hanım Mezar Taşı Kitâbesinin Başlığı ▲ Bir Hanım Mezar Taşı Kitâbesinin Başlığı da halkalı olabilmekte, bazı örneklerde ise yüzeyin dönemin Paşanın ser-i maktûudur.” üslûbunda desenlerle bezendiği görülmektedir. Boyun Sene 1237 tadır. Bazı mezar taşlarında manzum ❱❱ Hamidî Fes kâtipleri, tevkiî, Beylikçi, Reisü’l-küttâb, kısımları çoğunlukla çiçek demetleri ile bezeli olmakla ifadeler bazı mezar taşlarında mensur Tarikat Tâcları Defterdar, Tersane ve Darphane Emîni birlikte, maddî gücünü yansıtmak isteyenlerin, muhte- Mezar taşlarının, taş işçiliği ve edebî özelliği yanında yazı ifadeler yer almaktadır. Bazı mezar ❱❱ Mevlevî Tâcı gibi Hâcegân ünvanına sahip olan kişiler melen sağlıklarında sahip oldukları kolye, gerdanlık gibi sanatı bakımdan önemi bulunmaktadır. Tarihi mezar taşı taşlarında ölüm tarihi bulunmadığı ❱❱ Kâdirî Tâcı tarafından kullanılmaktaydı. “Kalafat” ziynet eşyalarını nakşettirdikleri de görülmektedir. Onlar kitâbelerinde, Osmanlı’nın önemli hattatlarının yazdığı imzalı gibi bazı mezar taşlarında, mevtanın ❱❱ Nakşî Tâcı olarak adlandırılan ve üst kısmı mantar mezar taşı kitâbeleri bulunmaktadır. ölüm günü saati ile verilmiştir. ❱❱ Bektâşî Tâcı şeklinde sonlanan tür, bu modelin en Mezar taşlarında genellikle Celî ❱❱ Halvetî Tâcı belirgin örneklerinden biridir. Ancak Sülüs, Celî Talik, Kûfi yazı çeşitleri Osmanlı’da mezar taşlarının asıl MEZAR TAŞI BAŞLIKLARI bunun kullanımı, yüzeyi yivlerle zen- kullanılmıştır. Sanatta üslûp sahibi amacının bir insan tasviri yaratmak Erkek mezartaşı kitâbelerinde mevta- ginleştirilmiş düz tepeli silindirik hattatlar yazdıkları mezar taşı kitâbe- olmadığı, aksine, o insanın pâyesini, daha nın sosyal hayattaki statüsünü yansıtan, kavuğa sahip olan türün yanında daha lerinin sonuna imzalarını atmışlardır. alt katmanda kimliğini ortaya çıkarmak, başlıklar ve semboller mezar taşı büyük nâdirdir. Yine bu türün İmza sadece hattat ismi olduğu gibi kısacası taşın sahibini tanıtmak olduğu çoğunlukla kitâbelerine işlenmiştir. Her içinde bulunmakla genelde “bunu yazan” anlamına gelen görülecektir. Kişinin genç yaşta ölmüş halde dünya üzerinde pek az toplum, birlikte, dilimli küre Arapça “ketebehû” fiiliyle birlikte de olduğunu belirten çiçek, Hacı olduğunu mezar taşlarını usta işi bezemeler, şeklinde olması ile kullanılmıştır. belirten hurma ağacı, idam edildiğini lâleler, sümbüller ve diğer nebâtat ile diğerlerinden ayrı- Yüksek bir kültürün mahsulü olan anlatan boyun kısmındaki kement, süsleyip mezarlıklarını Osmanlılar lan bir tür vardır bu mezar taşı kitâbeleri bir devrin mesleklerini yansıtan , çapa, kadar şenlendirebilmiştir. Şüphesiz ki, bu serpuşu güzelliğini ve özelliğini yansıtmaktadır. ok- yay – ki namlı bir kemankeş oldu- erkek mezar taşlarının en dikkat çeken kullanan kişilerin Hayatı zevkle ve şuurla yaşayan insan- ğuna işaret eder- ve okur- yazarlığına kısmı başlıklardır. Başlıklar üç ana sosyal statüleri ların ortaya koydukları bir güzelliktir. delâlet eden kalem- divit gibi simge- kısma ayrılabilirler: de farklıdır. Artık geçmişte kalan bu güzelliğin elde lerde de, kişinin kimliği ile ilgili daha Kavuklar Zira daha çok kalan numûnelerine sahip çıkmak ve özel bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Bu ❱❱ Kallâvi Kavuk divan kâtip- onlardaki özellikleri anlamaya çalışmak yüzden, serpuşun ve diğer simgelerin ❱❱ Mücevveze Kavuk leri tarafından yapabileceğimiz tek şeydir. Osmanlı Mezar Taşı Kitâbelerinin Dili | Osmanlı Mezar Taşı Dosya Kitâbelerinin Dili | Osmanlı Mezar Taşı Dosya

| mezar taşlarındaki anlamı, son derece | ❱❱ Kafesi Sarıklı Kavuk kullanılan ▲ Merkez Efendi Mezarlığı'ndan Yine ibret verici bir mezar taşı ibâresi büyüktür. Osmanlı’da sosyal statünün ❱❱ Kâtibî Kavuk diğer türlerin ile yazımıza son verelim: ❱❱ Örfi Kavuk en önemli göstergesi olan kavuklar, aksine, kapıkulu da kendi sosyal statülerini, herhalde böyle belirtmişlerdir. ❱❱ Yeniçeri Başlığı bu nedenle mezar taşlarının da en tabir olunan sipahiler Mezar taşlarının ibareleri dikkat çekici nükteleri ihtiva Akıllı isen aklını al başına Fesler belirleyici özelliği olmuşlardır. tarafından eder. Basit ifadeli taşlar yanında son derece edebî ifadeler Salınıp gezerken neler geldi başıma

DÜŞÜNEN ŞEHİR ❱❱ Mahmûdi Fes Sarığın kafes biçiminde sarılmış kullanıl- DÜŞÜNEN ŞEHİR taşıyan taşlara da rastlanmaktadır. Bunun yanında manzum Âkıbet türâb oldum taş dikildi başıma… ✒ ❱❱ Azîzi Fes olması nedeniyle “Kafesî” olarak adlan- maktaydı. 100 101 dırılan tür ise, daha çok dîvan ve sadâret Nitekim

▲ Destarlı Mevlevî Sikkesi NİDAYİ SEVİM Osmanlı Mezar Taşlarında Başlıklar, Semboller, Şekiller ve Motifler…

rahmetli Nihad Sami Banarlı bu gerçeği okurken Tahirül Mevlevi ve Namık HER MEZAR TAŞININ ALTINDA şöyle ifade eder:“Eğer bir medeniyetin Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır’ın da BIR DÜNYA TARIHI YATAR ihtişamını hâlâ görmek istiyorsanız, Eyüp refakat ettiği tarihi mezarlık gezilerini Osmanlı mezarlıklarına girildiğinde Sultan mezarlıklarına ve mezar taşla- hatıralarında şöyle anlatır:“Mezar taşları insanların içini hiçbir zaman kasvet rına bir göz atınız.” Ömrünü Osmanlı muazzam bir sergi halinde idi. Heykel kaplamamakta, aksine her bir mezar taşı mezarlıklarını araştırmaya vakfetmiş sergisi, resim sergisi, elişi sergisi hep bir üzerindeki süslü ve sanatlı motiflerle, bir kültür adamı olan merhum Fâzıl arada… Her kademedeki kişiler için ayrı derin manalar taşıyan bezemeleriyle İsmail Ayanoğlu ise:“Ortada mevcut biçimde oyulmuş ve şekillendirilmiş taşlar. insanlara ölümün güzel yüzünü his- yüksek sanat âbidelerimiz -faraza- olma- Kavuklu, fesli, sarıklı başlar… Çocuklar settirmeye çalışmaktadır. Başka dinlere saydı bile, mezarlıklarımızda bulunan için hakikaten zarif ve işlemeli sütunlar, sahip milletlerin mezarlıklarında duyu- nihayetsiz eserler, bu milleti medeniyet hatun kişiler için oya oya, yazma yazma, lan korku, ürperti ve endişenin yerini göklerine çıkarmağa kâfi gelirdi” diyerek tül tül mermerler… Tarihi mezar taşla- Osmanlı mezarlıklarında huzur, sükûnet, bu tarihi değerlerimize göz çevirme- rındaki inceliği anlamak kolay bir şey tefekkür ve muazzam hayallerin aldığı, mizin önemine işaret buyurmuşlardır. değil, bunların hepsi birer sanat eseri… bizlerin olduğu kadar ülkemizi ziyaret Başlıklar, Rahmetli Enver Tunçalp, 1930’lu Hele kitabeleri, en güzel motifli bir şiir eden gezginlerinde dikkatini çekmiş yıllarda Maltepe Askeri Lisesinde sergisinden daha hoş ve manalı…” NİDAYİ SEVİM ve nice gezgin mezarlıklarımızla ilgili

slami kaygılardan olsa gerek İ Osmanlı’da heykelcilik pek hoş karşılanmaz. Dedelerimiz bu alandaki Semboller, maharetlerini adeta mezar taşlarında göstermiş. Gelenekli sanatımızın pek çok nadide örneği asırlardır açık hava müzesi niteliğindeki tarihi mezarlıklarımızda sergidedir. Bin yıllık bir medeniyetin birikimini, hissiyatını, ruh iklimini Şekiller ve bütün ihtişamıyla mezar taşlarında gözlemlemek mümkün. Osmanlı insanı heykel dikmek yerine ebedi abideler dikmeyi yeğlemiş, muhitini baştanbaşa çeşmeler, sebiller, köprü- ler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar,

Osmanlı Mezar Taşlarında Osmanlı Mezar namazgâhlar, aşhaneler, şifahaneler ve Motifler… kütüphanelerle süsleyip bunların sürek- liliği için vakıflar meydana getirmiştir. Onun nazarında ebedileşmenin ölçüsü faydasız bir heykel yontmak değil, bir mabede imza atmak ya da insanlığın hayrına hizmet edecek bir medreseye kubbe çatmaktı. Özenle işleyip her birini sanat şaheserine dönüştürdüğü mezar Osmanlı Mezar Taşlarında Başlıklar, Semboller, Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında taşlarında ebediyet emelinin yansımaları

| Dosya açık bir şekilde görülmektedir. | Dosya | | Tarihi mezar taşlarımız üzerine ehli tarafından çok veciz, çok tesirli sözler söylenmiş. Mesela Üstad Yahya Kemal Beyatlı:“Hiç bir şiir bir mezar taşı kadar milli olamaz. Çünkü onda el emeği, göz DÜŞÜNEN ŞEHİR nuru, sanat vardır ve onlar bize bizi anlatır.” DÜŞÜNEN ŞEHİR 102 der. Yine ünlü edebiyatçılarımızdan 103 tığından edebiyat tarihini doğru tespit rastladığımız hattatlardan bazılarıdır. devlet adamlarının tercih ettiği ve 16. temel biçimini de oluşturan bu kavuğu, etmemize yardımcı olurlar. Şehirlerin Mezarların biçimleri, taşlar üzerinde yüzyılda kullanılmaya başlanan bu sarık derviş kavuklarından ayırmak her yapılanması, değişim süreçleri, afetler, bulunan yazılar, sembol ve işaretler çeşidini, Eyüp Sultan semtinde Sokullu zaman mümkün değildir. Bu kavuğu salgın hastalıklar, bazı coğrafi isimler, bize mezarda yatan kişi hakkında çeşitli Mehmet Paşa türbesi civarındaki pek takanların büyük bölümü küçük dere- toplumların sosyolojik yapısı, meslek, bilgiler vermektedir. Mezar taşlarında çok mezar taşında görmek mümkün- celi ulema, küçük ve orta kademeden sanat ve zanaatlarımız ile bunları icra yazı hiç okunmasa bile kabirde yatan dür. 17. yüzyıldan itibaren görmeye kadılar, müftüler, imamlar ve vakıflarda edenler, âlimler, şairler, devlet ricali kişinin kadın, erkek, asker, tarikat başladığımız farklı başlık çeşitleri artık çalışanlar ile derviş ve şeyhlerdir. 1829’da için bazen sadece mezar taşlarını örnek mensubu yahut çocuk olduğu kolayca kişilerin kimlikleri hakkında önemli yapılan kıyafet değişikliğinden sonra gösterebiliyoruz. Tarih boyunca yazılı anlaşılabilir. Osmanlı mezar taşları bilgiler vermekteydi. Çeşitli kademede bu tür kavukları yalnızca dervişlerde belge bulunmadığında ya da hiç var üzerinde kişinin kimliğini belirten devlet adamlarının, tasavvuf erbabının, görmek mümkündür. Ulemada bu olmadığında mezar kalıntıları tek ya da sembolik ifadeler çokça kullanılmıştır. askeri kurum mensuplarının, esnafın, başlığın yerini sarıklı fes almıştır. “Örfi ▲ Burma Sarıklı Başlık ▲ Mahmudi Fes en güvenilir kaynak olarak kabul edilir. Çocuk mezarlarının boyları küçüktür. sanatkârın, ilim adamlarının başlıkları destarlı kavuk II.” Birinci tip kavuklar Sosyoloji, antropoloji, tıp ve tasavvuf “Hanım mezar taşları” ise bir kadının birbirinden farklıdır. Mevlevi, Selimi, nasıl alt dereceden ulemaya aitse, II. tarihi alanlarında da istifade edilen incelik, letafet ve zarafetini en güzel Yusufi, Celali, Mücevveze, Edhemi, tip kavuklarda üst dereceden ulemaya mezar taşlarında etnografya ve müze- şekilde ortaya koyan şeyler, yani çiçek- Ahmedi, Cüneydi, Kallavi, Örfi, Ser- aittir. 18. yüzyıldan sonra ilmiyyenin ciliğin önemli bir konusu olan tarihi ler, buketler, bahar dalları, gerdanlık, dengeçti, Düzkaş, Kalafat, Dardağan, üst kademelerinde tören kavuğu olarak kıyafetler gerçekçi bir biçimde temsil küpe ve broşlarla süslüdür. Osmanlı Mollayı, Paşayi, Zaimi, Kâtibi, Kafesi, kullanılan örfi, dikine oval biçiminde edilmiştir. Bu sebeple olmalı Alman Hanımları günlük hayatlarında saç- Perişani, Çatal, Horasani ve Silahşor olup, üzerine tamamen sarık sarılmıştır. şair ve edebiyatçısı Heinrich Heine: larına hotoz taktıkları için hotoz başlı gibi isimler alan bu serpuşlar, devleti Bu tür kavuklar, Şeyhülislamlar, kazas- “Her mezar taşının altında bir dünya tarihi mezar taşları da görmek mümkündür. oluşturan sosyal sınıflar tarafından kerler, üst dereceden kadılar, Mekke-i yatar” der. Biz bu yazımızda mezar taş- Günümüzde bir bayan, evlenmeden giyilirdi. Hayattayken giyilen serpuşlar, Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de larındaki başlıklar, semboller, şekiller önce öldüğünde nasıl tabutunun üze- mezar taşlarında da kullanılmıştı. hizmette bulunan Hoca efendiler ve ve motiflere değineceğiz. Esasen mezar rine duvak konuluyorsa Osmanlı’da da selâtin camilerle dini kurumlarda taşlarının dilini çözmek için uzman, genç yaşta ölen bayanların mezar taşları ▪ görevli olanlar tarafından kullanılmıştır. sanat tarihçisi, sosyolog veya edebi- duvak şeklinde yapılmakta, hatta bu ▪ Şehirlerin yapılanması, deği- yat tarihçisi olmaya gerek yok. Biraz mezarların ayak taşına da kırılmış bir şim süreçleri, afetler, salgın yakından bakıldığında onlar zaten gül goncası işlenmekteydi. Yine gelin- hastalıklar, bazı coğrafi isimler, ▲ Katibi Kavuk ▲ Kallavi Kavuk kendilerini fark ettiriyor. Ecdadımız lik çağında ölen genç kızların mezar toplumların sosyolojik yapısı, başımıza gelecekleri öngörmüş olmalı taşlarına “Ters Lale” yahut ‘Ağlayan ▪▪ Bir mezar taşının başında başlık varsa bu mezar muhakkak bir ki mezar taşlarında yazılardan olduğu gelin” çiçeği de işlenirdi. meslek, sanat ve zanaatlarımız erkeğe aittir ve tamamen Osmanlıya hastır. kadar görsel öğelerden de mümkün oldu- ile bunları icra edenler, âlimler, ğunca yararlanma yoluna gitmişlerdir. BAŞLIKLI MEZAR TAŞI FORMU şairler, devlet ricali için bazen ilginç tespit ve yorumlarda bulunmuş- Gerçekten de tarihi araştırmaların OSMANLI’YA HASTIR sadece mezar taşlarını örnek lardır. 19. yüzyılda ülkemizi ziyaret temelini oluşturan tarihi mezarlık- İMZALI MEZAR TAŞLARI Erkek mezar taşları hanımlara göre gösterebiliyoruz. Tarih boyunca eden dünyaca tanınmış İtalyan yazar larımız ve mezar taşları; görsel ve Mezar taşları sade olduğu gibi çok daha çeşitlidir. Bir mezar taşının başında ve seyyah Edmondo De Amicis mezar- edebi zenginliğin yanı sıra kültürel, süslü ve görkemli de olabilmektedir. başlık varsa bu mezar muhakkak bir yazılı belge bulunmadığında ya lıklarımızdaki ulvi iklimin, ihtişamın sosyal, siyasi, askeri-stratejik ve daha Mezarda yatan kişinin sosyal hayattaki erkeğe aittir ve tamamen Osmanlıya da hiç var olmadığında mezar etkileyici manzarası karşısında bakın birçok açıdan bize hayati önemi haiz konumu, ekonomik durumu mezar hastır. Osmanlı mezarlıklarını gez- kalıntıları tek ya da en güvenilir neler söylüyor: “Fevkalade bir sessizliğe veriler sunar. Aklıselim pek çok tarihçi taşına yansımaktadır. Ölen kişinin diğimizde gördüğümüz mezar taşı kaynak olarak kabul edilir. gömülmüş, aristokratik bir mahalle gibi, “mezar taşları okunmadan yazılan tarihin ekonomik ve sosyal durumu iyi ise; başlıklarını kendi içlerinde en sade uhrevi bir hüzünle birlikte, dünyevi bir eksik kalacağı” hususunda fikir birliği

Osmanlı Mezar Taşlarında Başlıklar, Semboller, Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında mezar taşı metinleri devrin en meşhur şekliyle; sarıklı, kavuklu, başlıklı ve Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında hürmet hissini ilham eden, bembeyaz, içindedir. Türk dili ve edebiyatının şairlerine sipariş edilir, yazısı meşhur fesli olarak dörde ayırabiliriz. Osmanlı KALLAVI KAVUKLAR gölgeli ve şahane bir güzelliğe sahip bir önemli kaynaklarından birini oluş- | Dosya hattatlara yazdırılıp usta hakkaklara | Dosya

| erken dönem mezar taşlarında, sarık TÖRENLERDE GIYILIRDI | ▲ Hattat Mustafa Rakım Efendi mezar şehridir Eyüp. İstanbul’un başka turan mezar taşı kitabeleri, nazım ve işletilirdi. Pek tabii olarak ortaya çıkan sarılan başlık hemen hiç görülmezdi. “Örfi destarlı kavuk I.” Belli bir sınıfa İmzalı Mezar Taşı hiçbir yerinde, ölüm tasvirini güzelleştiren nesir ifadeleri ile edebiyat tarihimizin mezar taşları da birer sanat harikası Bu tarz serpuşlara “Burma sarıklı ait olduğu hemen fark edilen bu kavuk Müslüman sanatı, bu kadar zarafetle ulaşılamamış hazinesi durumundadır. olurdu. Bu kitabelerin bazılarında başlık” diyoruz. Bunların en erken düzgün bir oval şeklinde olup, alt tarafı- gözler önüne serilmez…” Fransız; şair, Bu gerçeği kabul etmeyen edebiyatçı devrin namlı hattatlarının imzaları örneklerinden olan kalın ve yukarıdan nın üçte ikilik bölümüne yassı bir sarık “Kallavi kavuk”lar, Osmanlı yönetiminde yazar ve gezgini Gérard de Nerval’in de hemen hemen yok gibidir. Çünkü mezar da yer alır. Hattat Mustafa Rakım aşağıya dilimli sarıklarda, içerideki sarılmıştır. Başlığın tepe bölümündeki Sadrazam, Kubbealtı vezirleri ve Kap- DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR Osmanlı mezarlıkları hakkında benzer taşı kitabeleri döneminin dil ve ifade Efendi, Sami Efendi, Seyyid Osman başlığın sivri tepesi az da olsa görülürdü. dikişlerin farklılığıyla birbirinden tan-ı deryalar tarafından kullanılırdı. 104 ifadeleri vardır. özelliklerini özgün bir şekilde yansıt- Efendi ve Kaşıkcızade, imzalarına Daha çok paşa, defterdar gibi üst düzey ayrılan değişik derviş kavuklarının Bu kavuklar yalnızca orduyla birlikte 105 sefere çıkıldığında ve arefe günlerinde Osmanlı mezar taşlarında en çok bu döneminden dolayı “Mahmudi Fes” bunu paşa olarak okuyabilmektedir. mezar taşı başlıkları“Destarlı sikke” lar vardır. Diğer tarikatlara ait mezar giyilmekteydi. En görkemli kavuk türü görülen başlık türü de şüphesiz festir. denmektedir. Bu feslerin üst kısımları Bu sebeple yazıların okunmasıyla şeklinde olup birkaç çeşide ayrılırlar taşları ise başlarındaki “Terk” sayısına olan bu kavuk, büyük boyutludur ve Kuzey Afrika’da hayli yaygın olan alt kısımlarından daha geniştir. Sultan birlikte başlıkların tanınması da önem Tarikata intisap edip yalnız “muhib” göre ayırt edilirler. “Bayramiler”de aşağıdan yukarıya doğru daralmaktadır. fes, II. Mahmud döneminde Osmanlı Abdülaziz döneminde, üst kısmı gayet arz etmektedir. derecesinde kalanların mezar taşlarında 6, “Sadiyye”lerde 7, “Rufailer”de 12, “Kâtibi kavuk”lar, İstanbul mezarlıkla- halkı ve ordusu tarafından da kul- dar ve basık, daha kısa fesler ortaya çıktı. Mezar taşları üzerinde kişinin mes- ise başlık olarak sikke yoktur. Bunun “Halvetiler"de 13 terkli başlık bulunur. rında en sık rastladığımız başlıklardandır. lanılmaya başlanmıştır. Bu dönem Bizzat padişah da bu tarz fesi kullanınca leği ve uğraştığı işlere ait sembollere yerine sikke bir sembol şeklinde taşın Sünbülî yolunun kurucusu Sünbül Baş kapı kethüdaları, kapıkulu görevli- sonrasında mezarlıklarda fesli mezar halk da bu fes tarzını tercih etti. Bu de rastlamak mümkündür. Ressamın gövdesine işlenmiştir. Bu uygulama Sinan Efendiden dolayı bu yola intisap leri ve üst düzey yeniçeriler tarafından taşları görülmeye başlanmıştır. Bu şekildeki feslere “Azizi fes” denmektedir. “paleti”, askerin “ok ve yayı”, “kılıcı”, diğer tarikatlarda da mevcuttur. edenler de mezar taşlarına “sümbül Sultan II. Abdülhamid ise yine toplum motifi” işletmektedirler. Tarikat taşları içinde uzun yıllardır kullanılan, üst ▪▪ Mezar taşları üzerinde kişinin mesleği ve uğraştığı işlere ait arasında en ilginç mezar taşları “Melami kısmı alt kısmından daha dar, fakat Hamzavi”lere ait olanlardır. Bu tarikat, Azizi fese göre bir hayli yüksek olan sembollere de rastlamak mümkündür. Ressamın “paleti”, askerin özel derviş kıyafet ve taçlarını reddettiği bir diğer fes çeşidini kullanmış ve “ok ve yayı”, “kılıcı”, “topu”, “madalyası”, denizcinin “çapası”, için mezar taşlarında başlık bulunmaz. bu tür, “Hamidi Fes” adını almıştır. tulumbacının tulumbası, kalem erbabının hokka ve diviti mezar Melamiler bütünüyle gizlilik esasına Feslerin son bir çeşidi ise üzerlerine taşına işlenirdi. uydukları için ancak ölümlerinden yine sarık kumaşı sarılan ve daha çok sonra başsız-ayaksız anlamına gelen camii hocalarının tercih ettiği tarzdır. “Bi-ser ü bi-pa” denilen değişik taş Bugün de camilerimizdeki imamlar “topu”, “madalyası”, denizcinin “çapası”, “Bektaşi” şeyhlerinin mezar taşla- formuyla rahatlıkla ayırt edilebilirler. ibadet esnasında bu tarz başlıklar tulumbacının tulumbası, kalem erba- rında çoğunlukla 12 terkli yani dilimli Taşların üzerinde kişinin tarikatla iliş- giymektedirler. Fesli başlıklar kişinin bının hokka ve diviti mezar taşına “Hüseyni” ve 4 terkli “Edhemi” başlık kisine ait bir bilgi yoktur. Yalnız isim mesleği hakkında tam bir bilgi vermez. işlenirdi. Mesleği ile birlikte tasavvufi kullanılmıştır. Bektaşilere ait mezar ve mesleğinden bahsedilir. Sadece hangi dönemde yaşadıklarını ekolü de taş üzerinde yerini alırdı. anlarız. Taş üzerinde sikke veya tacı Tarikat mensuplarına ait taşların baş- şerif varsa bu sadece tasavvufi meş- lıklarında mistik sembolizm oldukça rebini açıklar. Kesin bilgi için mezar barizdir. Hayattayken giyilen başlık, taşı kitabesindeki biyografi metninin mezar taşının üst kısmında yer alırdı. tamamını okumak gereklidir. Mesela, Mevlevi mezar taşlarının başlık kısmı tarikatın sembolü sayılan “sikke” RESSAMIN PALETI MEZAR formu şeklindedir. Mevlevi sikkesi: TAŞINDA DURUR “Ben mezar taşımı başımda taşıyorum, “Yeniçeri mezar taşları”, üzerlerindeki dünya muhabbetlerinin safında değilim, simge ve başlıklarla, Osmanlı mezar mezarım kendi başımda.” Anlayışını taşları içerisinde ayrı bir yere sahiptir. sembolize eder. Bu ulema-i kiramın 101 Yeniçeri ortasıyla 61 Yeniçeri bölü- sarığı gibidir. Ulema’nın sarığı da bir ğünün damgaları birer simge olarak kefenlik bezden yapılır. Fesin üzerine taşlar üzerine işlenmiştir. Yeniçerilerin bir kefenlik bez sarılır. Bunun sebebi Sultan II. Mahmud devrinde ortadan şudur: “Benim kefenim başında, başımı kaldırılmasıyla birlikte izleri mezar- da kesseniz hakikati söylemekten çekin- lıklardan da büyük ölçüde silinmiştir. mem.” Diğer tarikat kıyafetlerinin de Halk arasında Yeniçerilerin “Börklü” hepsinin birer manası vardır. Özellikle “tac-ı şerif” tabir olunan diğer tarikat ▲ Burma Sarıklı Mezar Taşı Osmanlı Mezar Taşlarında Başlıklar, Semboller, Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında başlıkları meşhurdur. Bu başlık çeşi- Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında şeyhlerinin giydikleri başlıklarda da ▲ Lahana Başlıklı Mezar Taşı dini günümüz mehter takımlarında

| Dosya genellikle rumuz halinde kelime-i | Dosya

| da görürüz. Bunun dışında “Çatal | tevhid, beş vakit namaz, dört büyük taşlarında ayrıca 12 köşeli “Teslim Lalafat”, “Silahşor”, “Serden Geçti”, LAHANACILAR VE kullanılmıştır. Bu kavuğun benzeri fakat taşlar kendi aralarında dört çeşit olarak kitap gibi rumuzlar. “Başımızda taşırız.” taşı” ile “Teber” ve “Keşkül” gibi tarikat “Dardağan” türü başlıklarına da zaman BAMYACILAR biraz daha görkemlisi olan “Kafesli ele alınabilir. Fesli mezar taşlarının en Manasına gelir. Mevlevi taşlarında kişi- eşyalarına da rastlamak mümkündür zaman rastlamak mümkün. Mesela Osmanlı mezar taşlarının en ilginç- Destarlı Başlık” ise Divan-ı Hümayun büyük ve görkemlileri fesin Osmanlı nin tarikat içindeki statüsü çok belirgin Kadiri ve Nakşî tarikatlarına ait mezar Dardağan başlıklı mezar taşlarını lerinden biri de hiç şüphesiz “lâhana” ve mensupları tarafından kullanılırdı. toplumunda kullanılmaya başladığı “Beşe”ler kullanırdı. Beşe, Baş ağa’nın şekilde ifade edilir. Tarikata intisap edip taşı başlıkları ise “Müjganlı”dır. Ayrıca DÜŞÜNEN ŞEHİR “bamya” başlıklı-motifli mezar taşlarıdır. DÜŞÜNEN ŞEHİR Bugünkü Bakanlar Kurulu üyeleri gibi. II. Mahmud döneminde kullanılan derviş olanların taşlarında “Destarsız Kadiri mezar taşlarında “18 köşeli yıldız” kısaltılmışıdır ve rütbe olarak onbaşı Bu mezarların baş şahidesinde ve ayak 106 feslerdir. En yaygın olarak kullanıldığı veya çavuş derecesindedir. Bazıları dal sikke” vardır. Şeyhlerin (dedelerin) ile “8 yapraklı gül” motifli kabartma- 107 mânâlar ifade eden bezemeler, kişilere Allah lafzının ilk harfi olan Elif’e de kadını ve doğurduğu kız çocuğunu ölümün güzel yüzünü hissettirmeye benzetilen Servinin sallanırken yap- sembolize etmektedir. Servi ağacının çalışmaktadır. Gerçekten de ölüm bir yok raklarından çıkan “Hu” sesiyle Allah’ı dallarının yukarı doğru güneşe, yani oluş değil de tam aksine ebedi âlemde (c.c.) zikrettiğine inanılır. Dalları kolay ışığa yükselişi, zirveye ulaşma isteğini diriliş değil midir? Mezar taşlarında en sarsılmaz, bu haliyle sabrın ve temkinin gösterir, ışık bilgi demektir, bilgiye yaygın kullanılan ağaç sembollerinden sembolüdür, dik duruşu ile doğruluğu yönelmek bütünleşmeye işaret eder. biri bolluk ve bereketin simgesi “Hayat ve dürüstlüğü temsil eder. Servinin Servi ağacının maharetleri elbette ağacı” motifidir. “Meyveli ağaç” ise üst dallarının eğri durması yaradanın bunlarla da sınırlı değil. Ortalama bir insan-ı kâmili temsil eder. Ölüm ve karşısında boynu bükük kalmayı yani servi 7-8 kişinin günlük oksijen üreti- faniliğin sembolü olarak kullanılan acziyeti ifade eder. Mezar taşlarında mini de karşılamaktadır. Şehirlerin bir “Servi ağacı” da mezar taşlarında en çok görülen boynu bükük servi, yitirilenin nevi oksijen deposunu oluşturan servi rastlanan motiflerdendir. Kendine has ardından boynu bükük kalmayı ve ağaçlarının birer birer hayatımızdan bir kokusu olan ve yaprakları yaz-kış sabretmek gerektiğini de hatırlatır. çıkması ne büyük eksiklik değil mi? yeşil kalan “Servi Ağacı” vahdeti yani Mesela mezar taşı üzerindeki “Servi Allah’ı (c.c.) birlemeği, sembolize eder. içinde Servi motifi” doğumda ölen

▲ Servi Ağacı şahidesinde, bazen de sadece ayak şahi- eden bu iki takım sayesinde Yeniçeri lerdir. Eyüp Sultan’da mezarlıkların desinde lâhana-bamya formunda başlık Ocağı alttan sürekli kuvvetlenerek bittiği nokta olan Karyağdı Bayırında bu bulunmaktadır. Çünkü burada yatan yetişmiş. Çeşitli meydanlarda cirit, taşlardan bir hayli vardır. Reşat Ekrem kişi, Osmanlı’nın meşhur takımlarından güreş, okçuluk, mızrak, top ve labut Koçu, cellât mezarlarının toplumdan lâhanacıların-bamyacıların ya bir üyesi atma gibi müsabakalar yapılmış. Bu ayrı bir yerde olmasını din ve ahlâk veya üyesinin yakınıdır. Lâhanacı ve takımlardaki şahıslar veya yakınları anlayışımızın en güzel örneklerinden Bamyacıların ünü I. Mehmet (Çelebi öldüklerinde ise mezar taşlarına bu olduğunu dile getirmiştir. Hatta cana Mehmet, Fatih Sultan Mehmet’in amblemlerin konması âdet olmuş. kıyan cellâdın ölüsünü halkın mezar- dedesidir) dönemine kadar gitmektedir. Bir de başlıksız, yazısız hiçbir özelliği lıklarına kabul etmeyişini son derece Osmanlı’nın ilk spor kulüplerinden- bulunmayan bir mezar taşı çeşidi var. takdire şayan bulmuştur. Cellâtların dir. Kaynaklar I. Mehmet’in düşman Bunlar “cellât mezar taşları”dır. 40–50 boğarak infaz ettiği insanların mezar atlılarının gücünü hissedip kendi cm eninde, 160–170 cm boyunda dikdört- taşlarında kement sembolünün oldu- ordusundaki hâkimiyeti artırmak için gen şeklinde olan bu taşlar kefeki’den ğunu da zikretmeliyiz.

Osmanlı Mezar Taşlarında Başlıklar, Semboller, Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında bu sistemi yani takımları kurduğunu yapılmıştır. Kimi rivayetlere göre cellât Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında zikreder. I. Mehmet o sıralar Merzifon’a mezar taşlarında sadece numaraların SERVI İÇINDE SERVI MOTIFI, | Dosya | Dosya

| çekildiği ve Merzifon’un da lahanası olduğu dile getirilir. Ancak inceleme- DOĞUMDA ÖLEN KADINI | meşhur olduğundan dolayı takımına lerimiz esnasında bu numaralardan bir VE DOĞURDUĞU KIZ Lahanacılar, Amasya’da bulunan oğlu II. eser bulamadık. O dönemde yaptıkları ÇOCUĞUNU SEMBOLIZE EDER Murad’ın takımına da buranın bamyası iş her ne kadar resmi de olsa Osmanlı Osmanlı mezar taşları hiçbir zaman, meşhur olduğundan Bamyacılar adı insanı ölülerini bile istememiş cellât ölen kişinin sadece kimlik bilgilerini

DÜŞÜNEN ŞEHİR verilir. Lahanacılar yeşil, Bamyacılar mezarlarının yakınlarında. Cellâtlar bu aktaran bir taş parçası olmamış, aksine DÜŞÜNEN ŞEHİR mavi kadife esvap (Forma) giyermiş. sebeple İstanbul’un en ücra köşelerine, her bir mezar taşı üzerindeki süslü 108 109 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar devam normal mezarlıkların dışına gömülmüş- ve sanatlı motifler, figürler ile derin Muhammedi” veya “Gül-i Muhammedi” bedenin alakasının kesilmesini de dikkat çekicidir. Özel semboller daha isimleri de verilen gülün kokusunun, Hz. ifade etmektedir. Yine mezar taşının çok yola bakan tarafa konmuştur. Tabii Muhammed’in (s.a.v.) kokusu olduğuna üzerinde simetrik bir daire, çember o zamanlar şimdiki gibi mezarlıkların inanılır. “Sümbül” motifi, Halvetiliğin bulunması bu kişinin taun (veba) has- etrafı yüksek duvarlarla çevrili değildi. ve Sümbüllüye tarikatının sembolü talığından öldüğünü anlatır. “Mühr-i Yahya Kemal o günleri ne kadar güzel olarak kullanılmıştır. “Yasemin çiçeği”, Süleyman” motifi; bolluk, bereket ve özetliyor: “Biz ölülerimizle yaşarız.” Hz. Fatıma’nın sembolüdür. güç sembolü olarak kullanılır. İç içe Bugün pek çoğumuzun yanından geçmiş iki üçgenden oluşan altıgen kayıtsızca geçtiği tarihi mezar taşları- BIZ ÖLÜLERIMIZLE YAŞARIZ yıldız şeklindeki motifin, Süleyman mızın üzerindeki simge ve semboller Mezar taşları üzerinde envai çeşit Peygamber’in yüzüğünden mülhem muhakkak bu kadarla sınırlı değildir. çiçeğin stilize edilerek kullanıldığı olduğu ve üzerinde ism-i azam’ın yazılı Taşlar üzerlerine işlenmiş ince ve derin görülür. Bunun yanı sıra çiçeklerin olduğu rivayet edilir. İsm-i azam ise mânâlar taşıyan nice simge ve sembol natüralist yani tabiattan olduğu gibi Allah’ın (c.c.) en büyük adıdır. Mezar lisan-ı hal ile bizlere Hz. Peygamber alınarak kullanıldığına da şahit oluruz. taşlarında asker kökenli kişilerin en (s.a.v)’in: “Müminler ölmezler! Bilakis “Lale, gül, sümbül, karanfil, yıldız çiçeği, çok tercih ettikleri motif ise “Osmanlı onlar fani âlemden baki âleme göç ederler.” buhur-i Meryem, şakayık, küpe çiçeği, Devlet Arması”dır. Pek çok devlet ada- Hadis-i şeriflerinde ifadesini bulan, nergis, süsen ve daha niceleri. 16 ve mının, önemli işlere imza atmış askerin herkesin bir gün fâni olacağını, kalına- 17. yüzyılda bulaşıcı hastalıktan ölen mezar taşı Şevkat, Mecidi veya Hamidi cak esas yurdun ahiret yurdu olduğu çocuk sandukalarının üzerleri kumaş Nişanları ile süslüdür. Mezar taşlarında gerçeğini fısıldamaktadır… desenleriyle kaplıdır ve bel kısımlarına amaç ölen kişiyi hayattakilere tanıt- Yazımızı Osman Sarı’nın “Taş Gazeli” işlenen kemer üzerindeki “Lama” ya mak ve merhumun ruhuna bir Fatiha isimli eserinden bir bölüm ile noktala- da “Hançer” hayatlarının kısa kesil- okutmak olduğu için mezar taşlarının yalım: “Taş taş değil bağrındır taş senin / diğini anlatır. Hançer motifi, ruh ve yola bakan tarafları saha süslü ve daha Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin…” ✒

LALE HÜDA’NIN GÜL RESUL-Ü Mezar taşları üzerinde sıkça gördü- objeler o kadar çeşitlendirilmiştir ki EKREM’IN SIMGESI ğümüz “geometrik şekiller” eşkenar mezar taşları üzerine resmedilen kandil Kur’an-ı Kerîm’in pek çok yerinde dörtgen, altıgen, kare ve dairevi son- formlarının sayısı yüz elliyi bulmuştur. geçen cennet tasvirlerinde anlatılan suzun, kâinatın sembolleridir. İç içe Kandiller mezar taşlarına konularak, geçmiş çok kenarlı geometrik biçimler kişinin kabrinin yaratıcı tarafından nice meyveler zarafetle mezar taşlarına her dönemde sevilerek kullanılmış aydınlatılması temenni edilmiştir. nakşedilmiştir. “Haşhaş bitkisi ve çam olmasına rağmen Anadolu’da daha 12. yüzyıldan itibaren çokça kulla- kozalakları” ebedi uykuyu ve cenneti çok Selçuklular devrinde kullanılmıştır. nılan “Lale” motifi ise vahdet-i vücudu temsil eder. Müslüman için hayatın İslam sanatında geometrik biçimler, yani Allah’ı (c.c.) sembolize etmektedir. meyvesi cennettir. Bu sebeple meyve, sonsuzluk ve süreklilik göstererek Zira Allah ismindeki harfler ile lale sembol olarak Allah’a dönüşü ifade

Osmanlı Mezar Taşlarında Başlıklar, Semboller, Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında Allah fikrini hatırlatırlar. Bir düzen kelimesinin yazılışındaki harflerin Şekiller ve Motifler Semboller, Başlıklar, Osmanlı Mezar Taşlarında eder. Zira meyve geleceğin tohumunu içerisinde süregiden geometrik çizgiler ebcet hesabına göre sayı değerleri

| Dosya içinde taşır, çünkü o özdür. Mezar taş- | Dosya

| (tek ve sonsuz olan) gücün, adaletin, aynıdır. (66) Hilal kelimesi de bu | larındaki meyve tabağı içinde yer alan genişliğin, sonsuzluğun sembolüdür- cümledendir. Lale ile gülün bir arada “Nar, armut, üzüm, zeytin, erik, kayısı, ler. Yine Anadolu mezar taşlarında kullanıldığı örnekler de mevcuttur. kavun, karpuz, ceviz, limon, hurma, incir” yaygın olarak kullanılan motiflerden “Gül”ün süsleme sanatlarında ve özel- gibi meyve örnekleri, hayat, bereket ve biri de “Kandil” motifidir. Selçuklular likle mezar taşları üzerinde görülmesi

DÜŞÜNEN ŞEHİR bolluk sembolü sayılmaktadır. Zira nar, döneminde gördüğümüz kandil motifi, ilahi güzelliği sembolize etmesi ve Hz. DÜŞÜNEN ŞEHİR incir ve hurma Kur’anı Kerim’de cennet günümüze kadar değişik biçimlerde ve Muhammed’in (s.a.v.) remzi olmasından 110 111 meyvesi olarak zikredilmektedir. sevilerek kullanılmış bir motiftir. Bu kaynaklanmaktadır. Bu yüzden “Verd-i Prof. Dr. Atabey Kılıç Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dâir Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dâir

Olmaz imiş ‘âşıka Bağdâd ırak Şehrini seyr eyle mezârına bak Taşlıcalı Yahyâ

PROF. DR. ATABEY KILIÇ rhan Veli Kanık, içimizden biri olan Süleyman BÜSAM Şehir Akademi O Efendi’nin hikâyesini anlattığı Kitâbe-i Seng-i Mezâr isimli üç kıt’alık meşhur şiirini, ilk dörtlüğü

“Şu kışlanın kapısına Mâil oldum yapısına Telli kurban bağlayayım Asker yârin kapısına” şeklinde olan Adana yöresine âit güzel türkümüzün

Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya ikinci bendindeki Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya | sin, merkad, meşhed ve lahd/lahit de mezar karşılığı olarak veya gömerlermiş. Göktürkler’de ise ölünün, birtakım | “Ölüm Allâh’ın emri, kullanılan kelimelerdendir. Edebiyatımızda mezar ile ilgili âyinlerin ardından mezara defnedildiğini öğreniyoruz. Ayrılık olmasaydı” bir kısım bilgileri yeniden hatırlatmak veya bir araya getir- Ölenin ardından onunla ilgili çeşitli bilgilerin de bulunduğu mısralarıyla bitirir. Ölüm mezâr demek âdetâ, mezâr ölüm... Ölüm, öte dünyâ meden önce, kadîm atalarımızın veya İslâm öncesi mede- dörtlükler hâlinde yazılıp kopuz eşliğinde söylenen “sagu”- ile şu an yaşadığımız dünyâ arasında bir perdedir, mezar ise muhtemelen, aslen niyetimizin ölüme nasıl baktığına da kısaca göz atmakta ların edebiyatımızda ölüm ile ilgili ilk mahsuller olduğunu buraya âit olan bedenin beklediği, sırlı bir mekân...

DÜŞÜNEN ŞEHİR fayda olduğunu zannediyoruz. söyleyebiliriz. Daha sonra ağıt ve mersiye ismiyle karşımıza DÜŞÜNEN ŞEHİR Arapça bir kelime olan mezâr, “ziyâret” kelimesinden gelmekte ve ism-i Çin kaynaklarından elde edilen bilgilere göre eski Türkler çıkacak türlerin de atası sayılabilecek bu sagularla ilgili 112 mekân olarak “ziyâret mahalli/yeri” anlamını karşılamaktadır. Kabir, makber, 113 “yuğ” adı verilen cenaze merasimleriyle ölülerini yakarlar elimizdeki en önemli örnek, Farsların Esrâsyâb diye bildik- leri, meşhur Şeh-nâme’de de hakkında methedici bilgiler Mezârum üzre ölicek eger güzer kılsañ gerçeğine ne kadar rahat bir bakış açısı, ne kadar engin bir Allah lafzının ilk harfidir. Öyleyse kadd denildiğinde Allah bulunan Alp Er Tunga için söylenmiştir. Efsânevî bir kah- Sücûd idüp ayaguña kılam öñüñde kıyâm duruş ve nüktedan yaklaşımdır bu! kastedildiğini hemen anlamak lâzım gelir. Beyitte anahtar raman olan Alp Er Tunga, rivâyete göre Saka hükümdarıdır, Henüz gönlü geçmemiş bir diğer âşık da 15-16. yy. şâir- kelime görevi gören “nahl-i gül” ise “gül çubuğu, fidesi, M.Ö. 7. asırda yaşamış ve Orta Asya’yla birlikte, Kafkasları (Öldüğümde, eğer mezârımın üzerinde/çevresinde dola- lerinden Celîli’dir: dalı” şeklinde günümüz diline çevrilirse bir tamlama ile iki aşarak Anadolu, Irak, Suriye ile Mısır’ı topraklarına kat- şacak olsan, ayağına secde eder, önünde kıyâma dururum.) mana veya mazmunun kastedildiği rahatlıkla anlaşılacaktır. mıştır. İran hükümdarını yenmiş ve yine Keyhüsrev isimli 16. yy.’ın üstâd şâirlerinden Zâtî ise “O lâle yanaklı, Bir nihâl-i tâze diksünler mezârum üstine Belki bugün gül dalı denilince birkaç santimlik bodur bir bir İran hükümdarının davetinde hileyle öldürülmüştür. şâyet mezârımı ziyârete gelirse susen dilli olup sinemin Kim henüz ol serv-kadde hasretüm vardur benüm bitki düşünülecektir haklı olarak; geleneksel bitkilerimiz Asur kaynaklarında Maduva, Yunan metinlerinde Madyes, yarasını/yanığını şerh etsin” şeklinde günümüz Türkçesine İran ve İslam kaynaklarında da Efrâsyâb adlarıyla anılan bu aktarabileceğimiz (O servi boyluya benim hâlâ hasretim vardır. Onun için büyük kahramanla ilgili ayrıca Kutadgu Bilig’de de bilgiler mezarımın üstüne bir tâze nihâl/fidan diksinler.) bulunmaktadır. Alp Er Tunga için söylenen Şerh ede dâğ-ı sînemi sûsen-zebân olup 16. yy. şâirlerinden Cinânî de “Senin gamınla ölürsek Ol lâle-had gelürse mezârum ziyârete mezârımız bizi tenhâ/yalnız bırakmaz. Çünkü, bizim cihanda Alp Er Tunga öldi mü yâr-ı gârımız/mağara arkadaşımız, senin aşkındır.” tarzında Isız ajun kaldı mu beytinde yine sevgiliden –çok da ümitli olmamakla aktarabileceğimiz Ödlek öçin aldı mu beraber- mezarını ziyaret etmesini, yüreğinde düğümlü Emdi yürek yırtılur kalan sırrı, susen çiçeği gibi dil uzatıp bir bir izah etmesini Tenhâ komaz gamuñla ölürsek mezârumuz dilemektedir. Susen, bilindiği üzere Osmanlı mezarlıklarında ‘Işkuñdurur cihanda bizüm yâr-ı gârumuz dörtlüğüyle başlayan 12 bendlik sagu, Kaşgarlı Mahmud’un sık görülen, çeşitli renklerde, güzel kokulu bir çiçektir. Dîvânü Lugâti’t-Türk adlı meşhur eserinde kayıtlıdır. Yaprakları genellikle kılıç veya süngüye de benzetilir. Lâle beytinde, hoş bir telmihte bulunmuştur. Malum, Hazret-i Yine İslâmiyet öncesinin önemli dil/edebiyat verimlerinden kelimesinin, yazıldığı harfler itibarıyla “Allah” lafzıyla da Peygamber hicret yolculuğunun başında, yanında bulunan olan Orhun ve Yenisey Âbidelerinde de ölüm ve onunla ilgili alâkası erbâbınca âşikârdır. Hâl böyle olunca, mezarda yatan tek dostu Hz. Ebûbekr-i Sıddîk ile Sevr mağarasına sığın- eski inançlarımıza dâir çok önemli bilgiler yer almaktadır. kişinin Allah/aşk yolunda bir şehit olduğu, sevgilinin gamze mıştı ve müşrikler mağaranın ağzına geldiği hâlde, girişe Eski Türklerin ölüm, defin, mezar âyin ve âdetleri, hâliyle kılıcı veya nazar oklarıyla sinesinin şerha şerhe parçalanarak bir çift güvercinin yuva yapmış olmasından ve örümceğin İslâm’ın kabulünden sonra da belki biraz değişerek devam ruhunu hakîkî sevgiliye teslim ettiğini anlamak, zor olmasa de girişi tamamen ağlarıyla örmesinden hareketle içeriye etmiştir. Kurgan, bark, sin, balbal vb. şeklinde gördüğümüz gerek. Bunu izah etmeye yarayan yine 16. yy. şâirlerinden girme gereği duymamışlardı. Bu esnâda, mağara içindeki mezarların, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinde özel- Üsküplü Atâ’ya âit şu beyti de aşağıya alalım: bir delikten çıkan yılanın Hazret-i Peygamberi sokma- likle türbe, künbed/kümbet ve baş taşı ve ayak taşlarıyla ması için orayı ayağıyla kapatan ve yılan ısırdığı hâlde ses müzeyyen lahit veya kabirlere dönüştüğünü söylemek Elifler çekdügüm cânâ bu levh-i sînem üstine çıkarmayan Hz. Ebûbekr’e, yakalanacakları düşüncesiyle arasında olan gül, çoğumuzun zannettiği gibi küçük, bodur yanlış olmasa gerek. Tenümi tîğ-i sûsenle yazılmış bir mezâr itdüm korkunca Peygamber aleyhisselâm, Tevbe sûresinde de bir bitki değil, aksine yerden dümdüz, yukarıya doğru 1-2 Elimizde Selçuklu dönemi edebiyatı ile ilgili, Haçlı seferleri, geçtiği üzere “Lâ tahzen! İnnellâhe ma’anâ.” “Hüzünlenme! metre kadar uzayan bir ağaçtır. Şâirlerimizin bu düz ve (Ey can/sevgili! Bu sîne levhası üstüne elifler çektiğim Moğol istilâsı gibi çeşitli sebeplerden dolayı, bilgi aktarabi- Allah, bizimledir.” demiştir. Bu telmihte geçen mazmunu uzun şekli her zaman, harfler arasında “elif”e benzettiğini tenimi/bedenimi, susen tığıyla/kılıcıyla yazılmış bir mezar/ lecek kaynak bulunmadığı için, maalesef yeterli bilgiye de kısaca hatırlattıktan sonra, şâirin bir beyitle mezarda yalnız tahmin etmek güç olmasa gerek... Hâl böyle olunca, beyitten ziyâretgâh yaptım.) sâhip değiliz. Osmanlı dönemi metinleri ise ancak 14. yy. olunmayacağı, yılan vs.nin çıkacağı, bu hicrette, yani diğer şöyle bir mana çıkarmak güç olmasa gerek: “Son nefesimde Sehî bu hususta biraz daha pervâsız ve hatta nüktelidir: itibarıyla bize ulaşmaya başlar. Biz burada özellikle Osmanlı âleme geçişte/göçüşte yine sâdık yârının Allah aşkı olduğu Lâ ilâhe illallâh, Muhammeden Resûllulâh! diyerek iman ile dönemi edebiyatının şiir alanından hareketle, beyitlerde gibi pek çok fikri ifâde ettiğini söyleyebiliriz. kabre girdiğime delil olarak mezârımı gül fidanlarıyla süsleyin Biline hançer-i gamzeñden öldügüm tâ kim karşımıza çıkan mezâr, kabir, makber gibi kelimeleri esas Yine 16. yy.’ın kıymetli şâirlerinden olan Hayâlî Bey’in ki, tevhîd ehli olduğum burada da bilinsin.” Mezârum üstine zeyn eyle bârî sûsenle alarak bilgi vermeye çalışacağız. Şiirlerinden ziyâde “Heşt Behişt” isimli şâirler tezkiresiyle Çeşitli edebî eserleri ana hatlarıyla gözden geçirdiğimizde Can versem añuban kadd ü ruhsâr-ı yârumı (Mezârımın üstünü susen çiçekleriyle süsle de böylece senin şöhret kazanmış olan Sehî Bey’in şu beytine göz atalım: karşımıza daha çok, mezar kelimesinin çıktığını görmekte- Nahl-i gül ile zînet edesüz mezârumı gamzenin/yan bakışının hançeriyle öldüğüm bilinsin.) yiz; kabir ve makber kelimeleri de daha az olmakla beraber Öldürürse tîr-i gamzeñ ey kemân-ebrû beni Nükte demişken 14-15. yy. şâirlerinden Vasfî’nin aşağıdaki beyitinde de çok zarif bir tablo resmedilmektedir. “Sev- karşılaştığımız kelimelerdendir. Yaz mezârum üstine hâzâ şehîdü’l-‘âşıkîn beytini de hatırlatmak gerekir diye düşünüyoruz: 15. yy. şâiri Bergamalı Sarıca Kemâl’in aşağıdaki beytinde gilimin yanağını ve boyunu anıp can verecek olsam, mezarımı sevgiliye duyulan fart-ı muhabbete ilâveten muazzam da bir güller ile süsleyesiniz.” gibi sadeleştirebileceğimiz beyitte (Ey kaşları yay sevgili! Nazar okların beni eğer öldürürse, Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya

| Eger hâk ola bu cismüm mezârumdan güzer kılsañ | hürmet sezilir. Kasdedilen, sevgilinin elif şeklindeki kâmeti, de yine girift, birbirinin içine girmiş mazmun/mana mezarımın üstüne “İşte, âşıkların şehidi/buradadır.” yaz.) Hevâ-yı mihr-i şevkuñla diyem hâ merhabâ ‘ömrüm yani boyu olsa da ilk okuma bize daha sade bir manzarayı bulunmaktadır. Sevgilinin yanağı, bizde genellikle gül veya Gelenekte, şâir, kendisini her şeyden önce âşık olarak rengi ile beraber düşünülür. Gül yanaklı ifadesi de buradan arz etmektedir. Malum olduğu üzre, kıyamet koptuğunda (Ölsem, bu cismim toprak olsa, sen de benim mezarımdan görür ve adlandırır, hattâ âşık kimliği şâir kimliğinden daha mezarda bulunan bütün bedenler kıyâma gelecek, yeniden hareketle ortaya çıkmış bir sıfattır. Gül edebiyatta, bilindiği baskındır. Hazret-i Peygamber’in “Kim ki aşka düşer ve geçecek olsan, yattığım yerden seni görürüm de o heyecanla/ üzere Hazret-i Peygamber’in remzidir, yani alâmeti. Kad haşrolunacaktır. Bu beyitte şâirin hem sevgilinin boyundan hevesle ‘Merhaba ömrüm!’ derim ha!”) Çoğumuzun bir ürpertiyle sırrını gizleyerek bu hâl üzre vefât ederse, kıyâmetten sonra DÜŞÜNEN ŞEHİR ötrü elif ve kâmeti hatırlatması hem de bir mazmun olarak ise, Türkçemizde boy diye ifade edilen kelimedir. Kâmet/ şehitler zümresiyle haşrolunur.” meâlinde bir hadisinin DÜŞÜNEN ŞEHİR yaklaştığı ölüm, mezar, toprağa kavuşma düşüncesi veya kıyâmet kelimeleriyle de birbirine uyumlu bir şekilde kulla- 114 “namaz” sahnesi güzel bir şekilde sunulmuştur. olduğuna şâirlerimiz kuvvetle inanırlar. Varlığın sebebi 115 nılan kadden anlaşılması gereken, “elif”tir ki dümdüzdür ve “aşk”tır, hakîkî “ma’şûk” da Allah’tır onlara göre. Mecâzî aşk Bilindiği üzere eski Türklerde mezar şekillerinden biri Bunlara benzer yüzlerce beyit sıralamak tabiî ki mümkün- Mezârum ravza-yı cennet civârı ola öldükde ise fâniler arasında cereyân eder, hakîkî olana kavuşmak için olan “bark”lar, bir metre kadar kazılmış bir çukurun üzerine dür. Hacmi daha da büyütmemek düşüncesi ve elde edilen Dikilse başum üstine nigâruñ işigi taşı bir basamaktır. Yukarıdaki beyte biz manevî cephesinden belli irilikteki taşların yığılmasıyla oluşturulmuş kabirlerdir. yüzlerce beyitlik malzemeyi de fevt etmemek endişesiyle, İshak Çelebi baktığımızda şunu söyleyebiliriz: “Ey tecellî nazarıyla beni Bu mekânların asırlar boyunca ziyâretgâh olarak kullanıldığı derlediğimiz beyitlerden bazılarını aşağıya almak isteriz: benden alan! Bakışlarının oku, kalbimi parçalar ve benlikten pek çok kaynakta etraflıca anlatılmaktadır. Mezârumda açılmış lâle sanmañ ‘aks-i dâğumdur geçip Hû makâmına ulaştırırsa, kabrimin üzerindeki baş taşına Bağdatlı Rûhî’nin rûhunu sevgilinin mahallesinde teslim Saçların çözsün bulutlar ra’d kılsun nâleler Ricâlü’l-gayb kabrümde komış yâhud çerâğumdur da “Hak âşıklarının şehidi!” yazdır.” Şehâdetin, İslâm dininde edip yine oraya defnedilmeyi istediği aşağıdaki beyit de Kabrim üzre haşre dek yansun göyünsün lâleler Hasan Ziyâî ne derece önemli olduğunu biliyoruz. Şehitler ölmez, onu zengin tablolar içermektedir. Sevgili yine eliftir veya boyu Âhî dirilerin anlaması da mümkün değildir. Makamları da elif gibidir. Onun için can verilir, ondan hiç ayrılmamak Gamuñdan cânum ölmişdür gelüp cismüm mezârında peygamberlerle birdir. Öyleyse şâire göre, âyette belirtilen ve dünyâdan zevk almayı, yaşamayı iyi bilen ziyâretçiler O müjgân ile ebrû var ise tîr ü kemânuèdur Karalar geyüben mâtemler iden tâze dâğumdur ölümsüzlüğün yolu aslında ölmekten geçer. Hazret-i Pey- tarafından da duâlarla anılmak için zekîce bir istektir, Degül seng-i mezâr ‘âşıkân meyl-i nişânuèdur Sun’î gamber’in “Ölmeden önce ölünüz.” hadisinde de bu hususu duâdır şâirin dileği... Kâdirî destekler bir mana bulunur. ‘Işkıla cânın virüp kûyında kim medfûn ola Yine Sehî Bey’in şu beyti de erbâbına malum olan güzel Ey serv-kad olurdı ziyâret-geh-i rindân Atduk murâd menziline âh okların Yazılur anuñ mezârında ki bu mağfûrdur bir tabloyu sunar ziyâfeten: Öldükde mahalleñde eger ola mezârum Taşlar dökildi oldı nişâne mezârımuz Muhibbî Lâ-Edrî 16. yy şâirlerinden meşhur Ganî-zâde Nâdirî de bir Hak Nûr ine eflâkden her şeb mezârum üstine âşığı olarak mezârda aslında ölü olarak değil de müjde- Kabre girince renc-i firâkuñla hasteñi Ben ki derd-i hasret-i ruhsâr-ı cânandan gidem lendiği üzere diri vaziyette bulunacağını ve gözünün hep Sâhib-firâş-ı çâr-şeb-i hecr ider misin Zâtî sevgilinin semtinde olduğunu tecrid sanatıyla zarif bir Sâbit şekilde ifade ediyor: Dikse kabrüm üzre duranlar melâmet taşını Zü’l-fekâr-ı müjeñle cân virene Görüben bir ‘âşık-ı şeydâ mezârıdur diñüz Mezârında yaturken Nâdirî gözler ser-i kûyuñ Nevvarallâhu kabrehu dirler Muhibbî Rasad-sâz oldı gûyâ seyr ider çâh içre gerdûnı Lâ-Edrî Ricâm oldur Hudâdan ol kıyâmet kaddi göstersin Bilindiği üzere, eski rasathâneler etrafı çevrili bir mekânın Hâk-i kabrüm tûtiyâ itse n’ola ‘uşşâk-ı zâr Şu dem kim gözüm açup turam ey Yahyâ mezârumdan ortasındaki içi belli miktarda su ile dolu derin bir kuyudan Ben Nedîmâ küşte-yi tîg-ı kazâ-yı hasretüm Ş. Yahyâ oluşmaktadır. Çok zengin bir hayâl tablosu ile dolu bu Nedîm beyitte, mezar veya kabir, karanlık ve derin oluşu yönüyle Biz bir makâm-ı vahdete irdük ki Hayretî rasathâneye benzetilmiş; fakat bununla yetinilmemiş, Zann itme merkadindeki seng-i mezârıdur Birdür heman bir arada olsa mezârumuz mezarda kıbleye doğru ama biraz da aşağıya bakar, yatar Taş oldı kaldı ol bütüñ ‘uşşâk-ı zârıdur vaziyette defnedilmemiz ile karanlık/karalık, kıble/Kâbe, Sâbit Celîlî’yi firâk u za’f veh kim nâ-bedîd itdi karanlık/aydınlık alâkası kurularak kat kat bindirilmiş girift Egerçi öldüm ammâ görinür yirde mezârum yok bir manzara tasvir edilmiştir. Eger haşr olmaz isem ol kıyâmet-kad nigârumla İnsan veya geleneğe göre şâir, öldükten sonra bırakır mı Ağlayup seyr eylese dil-ber mezârumdan yaña Gözüm mahşerde gögsüm dögerüñ seng-i mezârumla Helâk eylerse ey hûnî dil-i sad-pâremi gamzeñ sevdiğiyle alâkasını? Rumelili Za’îfî’nin enfes beyti buna iyi Kabrüm üstinde biten serv ü gül ü bâdâm ola Lâ-Edrî Mezârumdan çıka sûsen yirine kanlu hançerler bir cevap olabilir sanırız: Rahmî (Dilber/Gönlümü çarpıp götüren, mezarıma doğru bakıp Kanıla nakş-ı nigâr etdi mezârum sengini Sormaz lebüñ bu haste-dili bârî ölicek ağlayarak yürüse gitse, kabrimin üstünde biten servi, gül ve Çün beni sevdâ-yı çeşm-i mest-i dil-dâr öldürür Ölürsem râh-ı kûyında dikesiz taş işigini Kıl bir du’â bu câna mezârum ziyâret it bâdem olur.) Edirneli Şevkî Görenler diyeler rahmet şehîd-i ‘ışk mezârıdur Üsküplü İshak Çelebi’nin aşağıdaki beyti, bildiğimiz Muhibbî (Bu gönlü hasta, incinmiş kulunu dudakların bir kez bile olsun manada bir mezardan ziyade, kadim kültüre âit “bark” Başumuñ üstünde şerh eyler zebân-ı hâl ile anmaz. Hiç değilse, öldüğünde mezarımı ziyâret et, bir duâ eyle!) usûlü bir kabri ve cenâze âyinini çağrıştırıyor: Cevr ile can verdügüm baksañ mezârum taşına Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya Esb-i bâd-ı seher-i hulkı mezâristâna Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya | Hayretî’ye göre bu dünyâ akıllı insan için, eğlenilecek, | Hayâlî Bey Kesb ider mürde-i sad-sâle nizâm-ı a’zâ güzel kıyafetler giyilip geniş kasırlarda yaşanılacak, gezilip Dögüp taşlarla sînem derd ile İshâk can virdüm Nâbî dolaşılacak yer değildir. Çünkü sonunda giyilecek kıyafet Tenüm seng-i melâmetle yapılmış bir mezâr itdüm ‘Ayn-ı çeşmüñle femüñ mîmi vü zülfüñ lâmı kefen, yatacak yer de mezardır. Beni öldürdi mezârumda olısar ‘amelüm Sen az mı sanursın o mezâruñ şühedâsın (İshak! Sinemi, dertli dertli, taşlarla döğüp/parçalayıp can Üsküplü Atâ N’eylesün ‘âkil müferrih kasr u fâhir câmeyi Ol tîr-i müje Kânî cihânuñ çokın urdı DÜŞÜNEN ŞEHİR verdim. Bedenimi melâmet/kınama taşlarıyla yapılmış bir DÜŞÜNEN ŞEHİR Çün libâs âhir kefen olur yatacak yer mezâr 116 mezâr/ziyâretgâh yaptım.) 117 Mûnisüm kabrümde mihrüñ olısar ba‘de’l-ecel Nâz ile kabrüme gel ey büt-i şîrîn-harekât Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı ‘adem zâil önce Medine’ye ulaşılır. Minârelerden müezzinler bu beyti Hoş meseldür kim dinür el-kabrü sandûku’l-‘amel Görelüm rûh-ı revânuñ nicedür reftârı Amâdan açtı mevcûdât çeşmin tûtiyâdır bu okumaktadırlar. Nâbî de paşa da şaşırırlar. Minareden inen Hamdî Helâkî müezzine okuduğunun ne olduğunu sorarlar, sükut eder Mürâ’ât-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha müezzin, söyleyemeyeceğini belirtir. Nâbî, bu şiiri kısa Hâk-i siyâha kim kodılar cism-i pâküñi Baht-ı siyâhum üstüme geldi ziyârete Metâf-ı kudsiyandır bûsegâh-ı enbiyâdır bu bir zaman önce kendisinin yazdığını söyleyince, müezzin San defn-i zulmet eylediler kabre nûr ile Kabrümde sanma sâye-i seng-i mezârdur heyecanla “Senin adın Nâbî mi?” diye sorar. Evet cevabını Nâilî Ümîdî Ahmed (1. Edebi terk etmekten sakın, çünkü burası, Hudâ’nın mah- aldıktan sonra birbirlerine sarılırlar ve müezzin paşanın bûbu/Hz. Muhammed’in semtidir; Allah’ın nazar ettiği yerdir, sorması üzerine, akşam abdestli iken yattığını, az evvel Hz. Ol sahâbî cem’ olup geldi yine Ne rif’atdür ki kabrin mâtemi-i ‘âlem-i ‘aşkuñ Hz. Mustafâ’nın makâmıdır. 2. Gökyüzünde yeni ay, Cennet kapı- Peygamber’i rüyasında gördüğünü, kendisine “Yâ müezzin Mustafâ’yı kodı bunlar kabrine Siyâh u mâ’i atlasla şeb ü rûz âsumân örter sının yakası bağrı yırtık sevdâlısıdır. Bunun/Buranın kandili ise, kalk. Benim ümmetimden biri kabrimi ziyârete geliyor. Şu cüm- Vesîletü’n-necât Fehîm-i Kadîm cevzâ/ikizler burcu/güneştir. Burası aydınlığın doğduğu yerdir. 3. lelerle minâreden onu karşıla.” dediğini anlatır. Rivâyet odur Burası, fazilette Allah’ın Habîbi’nin uyuduğu yerdir ve Cenâb-ı ki Nâbî bu hikâyeyi duyunca oracıkta bayılır... Cümle ashâb başlarını açdılar Kabrüm üzre mihr ü meh şem’üm şafak hûnîn-kefen Allah katında, arş’ın bile üstünde bir değeri vardır. 4. Bu toprağın Yakın dönem edebiyatımızda mezar veya makbere dâir Kabri üzre çok zamân aglaşdılar Çerh olur türbem cesîm-i gamzeñ eylerse şehîd ışığından yokluk karanlığı bile aydınlandı. Var olanların gözleri, belki de en güzel şiire temas etmeden geçmek de olmaz. Mevlidü'n-Nebî Rahîmî körlükten kurtuldu. Çünkü bu toprak, insanların gözünü açan Abdülhak Hâmid Tarhan’ın (1852-1937) ilk eşi Fatma bir sürmedir. 5. Bu dergâha, edeb kurallarına harfiyen uyarak Hanım’ın Beyrut’ta vefâtı üzerine “Makber” ismini vererek Seyr kıl kabrümi ‘uşşâkuñ ile ben ölicek Dikse kabrüm üzre duranlar melâmet taşını gir Nâbî. Burası, meleklerin tavaf ettiği, peygamberlerin eteğini kaleme aldığı Dostum hâkümi ser-menzil-i eşrâf eyle Görüben bir ‘âşık-ı şeydâ mezârıdur diñüz öptüğü bir makamdır.) Hayâlî Bey Muhibbî Na’tın yazılış hikâyesini de kısaca hatırlatalım. 1678 Eyvâh!. Ne yer, ne yâr kaldı, yılında Nâbî Hazretleri, devlet büyüklerinden oluşan bir Gönlüm dolu âh u zâr kaldı. Kabrüme bassañ kadem ten cân bulup cûş eyleye Şol bî-kesem ki dünyada ölsem ‘Azîziyâ kâfileyle, Hacca gitmeye niyetlenir. Medîne’ye yaklaştıkça Serv-i kaddüñ sâyesin hâküm der-âgûş eyleye Kabrüm ziyâret etmege ancak sabâ gelür Nâbî’nin uykusu düneği kaybolur iyice. Medîne’ye varacak- Şimdi buradaydı gitti elden, Nev’î Azîzî ları günün gecesi, bir paşanın ayaklarını Mescid-i Nebevî Gitti ebede gelip ezelden.

Kabrüm üzre sâye salsañ bir gün ey serv-i sehî Ölicek ‘âşık-ı miskîni çıkarma dilden Ben gittim, o hâksâr kaldı, Haşr olınca gûşe-i firdevs ola sinüm benüm Hayra gir makberesin seng ile bünyâd eyle Bir gûşede târmâr kaldı; İshak Çelebi Üsküplü İshak Bâkî o enîs-i dilden, eyvâh!. Sıfr ile şekl-i elifdür yazıla kabrümde Makberüm kim yâr-ı gârumdur benüm Beyrût’ta bir mezâr kaldı. Her ne dem cân vire dil ‘aşkuñ ile âh diye Bağrına basup der-âgûş eyleye Sehî Bey Üsküplü İshak beyitleriyle başlayan mersiyesi, edebiyatımızın en güzel ve en duygusal şiirleri arasında sayılmaktadır. Küşte-i hicrânınuñ kabrine her şeb nûr iner Yazıyı, mezar yeri tarif eden, halk edebiyatımızın mah- Gamzesiyle her kimi katl eylese magfûrdur Bu beyitlere eklenecek tabiî ki daha pek çok şiir ve sullerinden, yeni sayılabilecek, çok da acıklı bir hikâyeye Râmî benzeri manzume, tür vs. vardır. Ana hatlarıyla bir temasta dayanan Yozgat Akdağmadeni türküsüyle bağlayalım: bulunmak maksadında olduğumuz için bu kadarı ile iktifâ Cân geldi yeñiden beden-i mürdeye sandum ediyoruz. Fakat 1712’de vefât eden Urfalı Nâbî’nin Hazret-i Rûhî gelicek kabrüme ol kadd-i kıyâmet Peygamber kabrine yani Mescid-i Nebevî’ye ya da Ravza-yı Hastane önünde incir ağacı Bağdatlı Rûhî Mutahhara’ya yaklaşırken büyük bir ilâhî ilhamla yazdığı Doktor bulamadı bana ilacı nat’-ı şerîfini de buraya eklememek haksızlık olurdu: Baş tabib geliyor zehirden acı Senüñ mihrüñle sînemde eger sine varam ey meh Diye ‘uşşâk kabrümde senüñ pür-nûr ola sinüñ Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-ı Hudâdır bu Garip kaldım yüreğime dert oldu Nazargâh-ı İlâhîdir, makâm-ı Mustafâdır bu Ellerin vatanı bana yurt oldu

Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya Le’âlî Dâir | Edebiyatımızda Mezar veya Kabre Dosya | ve kıbleye doğru uzatarak istirâhat ettiğini görür. Bir şey | Himmet taleb it Çâkerî kabrine gelürseñ Felekte mâh-ı nev Bâbü’s-Selâm’ın sîne-çâkidir diyemez ama dilinden “Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-ı Mezarımı kazın bayıra düze Kim kabri ziyâret geh-i rindân olacakdur Bunun kandîli Cevzâ, matla’-ı nûr-ı ziyâdır bu Hudâdır bu/Nazargâh-ı İlâhîdir, makâm-ı Mustafâdır bu” Yönünü çevirin sıladan yüze Çâkerî beyti dökülür. Paşa beyti duyunca kendine gelir, topar- Benden selam söylen sevdiğim kıza Habîb-i kibriyânın hâb-gâhıdır fazîlette lanır ve şiiri ne zaman yazdığını sorar. Az önce yazdığı DÜŞÜNEN ŞEHİR Yolına hâk oldum itmez kabrüme hergiz güzer Tefevvuk-kerde-i ‘arş-ı Cenâb-ı Kibriyâdır bu cevabını verir Nâbî. Başkalarının duymaması tembihini Başına koysun, karalar bağlasın DÜŞÜNEN ŞEHİR 118 Ağlar ise ağlasun ey dostlar gerdûn baña yapan paşa, kâfileye hareket emri verir ve sabah ezanından Gurbet elde kaldım diye ağlasın ✒ 119 Celîlî Prof. Dr. Abdulvahap Taştan Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Motifi

hemen her saatinde ve özellikle kadınlar olmak üzere her olgu olan din, daha genel anlamda kutsal ve onun sembo- yaştan insanların ziyaret ettiği Seyyid Burhaneddin Türbesi lik tezahür biçimlerinden biri kabul edilen ziyaret olayı ve bu tür kutsallık tecrübesinin yaşandığı önemli merkezler buna bağlı ziyaret dindarlığı gerek örf ve adetlere karışarak arasında yer alır. ve belli ölçülerde onları biçimlendirerek, gerekse yeni Bir şehrin hafızasını da yansıtan ve bir tür kutsallık sosyokültürel şartlarda yeni şekiller alarak yıllarca insan- atfedilen bu mekânlar ve bunların şahsında tezahür eden ların hayatında etkili olmuştur. Küçük gelenek olarak da Kimliğin tarihî, dinî ve kültürel motifler, evrensel yönlerinin yanı kavramsallaştırılan halk dindarlığının tipik bir tezahürü olarak görülen ziyaret olayı kutsalla ▪▪ Kayseri kentsel ve ekonomik örgütlenmesinin yanında geleneksel ve kimlikle ilişkisi bakımından önemli teorik bir çerçeveye de sahiptir. kültür unsurları açısından da önemli bir merkez teşkil etmektedir. Gerek tarihi şahsiyetler gerekse kutsalın tezahür alanlarını teşkil Bir Boyutu TEORIK ARKA PLAN eden ağaç, taş, kaya, su kaynaklarının zaman zaman ziyarete konu Sosyoloji literatüründe toplumsal olması, bu yerleri ziyaret amaçları ve ziyaret biçimleri açısından yapılarla bu tür pratikler arasında oldukça zengin kılmaktadır. bir ilişkinin varlığından söz edilir ve kutsalla ilgili yönelim ve uygulamalar Olarak modern öncesi geleneksel toplumların GIRIŞ sıra milli bir değer olarak da halkın kimlik inşasında yer tipik bir özelliği olarak kabul edilir. Bu bakışa göre modern Max Weber’in ‘Din önderleri/virtiöz’ dediği ve İslam’da alırlar. Bu bakımdan, bu tür eğilim ve ritüellerin popüler/ toplum rasyonel ve bilime dayalıdır ve bu tür uygulamalar daha çok sufi gelenekte ortaya çıkan (Weber, 2012: 286) halk dindarlığı adı altında bir bakıma ‘irrasyonel’ görülmesi, irrasyoneldir. Modern toplumun bu kesin, kategorik ve figür içinde sayılabilecek olan gazi-veli motifleri popü- dinin doğası ile de örtüşmez; zira bir din ne bir boşlukta saf dışlayıcı yaklaşımı, daha sonra post modern toplumsal ler dindarlığın önemli bir yönünü oluşturur. Bunlar ait olarak bulunur ne de sadece yüksek/resmî din ya da büyük düşüncede eleştiri konusu olmuş; modernitenin kutsalı oldukları bir toplumun prototipi oldukları kadar içinde gelenek formunda ( bkz. Yel, 2005:157-170). Bir toplumun kenarda tutan tavrına karşı onu merkeze taşıyan ve yeniden Evliya bulundukları bölgelerin ve şehirlerin de sembol değerleri temel kurumlarından biri ve aynı zamanda evrensel bir canlandıran fikrî ve olgusal bir gerçeklik doğmuştur. Burada olarak görülür. Bölge insanı bunların şahsında çoğu kez dini duygu ve tecrübesini coşkulu ve anlamlı bir dille ifade yoluna gidebilir. Bunlar sadece tarihî şahsiyetler değil aynı zamanda dinî/manevî bir kimliği de temsil ederler. Popüler kültür ve pratiklerinde dinî anlatılar zaman zaman bu ‘ulu’ Kültü ve kişilerin şahsında işlevsel/yararlı bir iş görür; topluluğu bütünleştirici rolünün yanında, kişisel sorunların/teodi- selerin üstesinden gelinmesinde de etkin bir rol oynarlar. Çünkü bu kişilerin bulunduklarına inanılan gerçek ya da makam türbe ve mezarlarına ilgi ve ziyaret, aslında bu tür yerlere meyleden kimselerin ‘hastalıklardan şifa bulmak, Gazi-Velî çocuk sahibi olmak, kısmetin açılması, mal-mülk sahibi olmak, geçim sıkıntısı çekmemek, sınavlarda başarılı olmak, hayvanların hastalıklardan iyileşmesi’ gibi çoğu kez bu dünyaya yönelik ihtiyaç ve dilekleriyle ilişkilidir. Türbe ve yatırları ziyaret yoluyla üstesinden gelinmeye çalışılan dünyevi sorunların/ ihtiyaçların başka pozitif Motifi kanallarla (sağlık ve ekonomik iyileşme gibi) yerine geti-

Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya rilmesiyle, günümüzde bu tür yerlere ilgi giderek azalma Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya | | eğilimi gösterse de, eski büyüsel/gizemli, haşyet uyandıran PROF. DR. ABDULVAHAP TAŞTAN kutsallık ilişkilerini ve kutsalla temasa özgü aşkınlık tecrü- besini canlı tutarak, yine Weber’in deyimiyle, modernite sürecinde ‘büyüsü bozulmuş dünyayı’ adeta yeniden büyüleme yolunda bir tecrübe de sunabilirler. Bu çerçevede, DÜŞÜNEN ŞEHİR günümüzde Kayseri’de Mimar Sinan beldesinde her yıl Hazi- DÜŞÜNEN ŞEHİR 120 ran aylarında kutlanan Evliyalar Günü ile günlük hayatın 121

▲ Omuzu Gürzlü (Güçlü) Türbesi şu noktaya dikkat çekmek yerinde olur: Modern düşünce elit, seçkinci ve ideolojik yapısıyla dine ve kutsala karşı itici bir tavır alırken, doğası gereği bunların yerini alabilecek bir mekanizma üretemeyişi nedeniyle, bir sonraki aşamada yine doğası gereği dini/manevi değerlerin yeniden can- lanması yoluyla bir dönüşüme de zemin hazırlamıştır. Bu dönüşüm “büyüsü bozulmuş dünyayı yeniden büyüleme” arayışlarıyla yeni bir süreci başlatmaktadır. Fakat bunun ne kadarı dinî, ne kadarı din dışı (profan) araçlarla sunu- lacağı tartışma konusudur. Bu resim, feodal-modern-post modern evrelerini düşünce ve eylem planında yaşamış ve eleştirisini yapmış Batı toplumları için anlamlıdır. Batı dışı toplumlar için modernleşmenin yanında “kendine özgülük ve öz bilinçlilik” ne kadar derinleşirse, perspektif o derece farklı olacaktır. Burada anahtar sayılabilecek şu soruya cevap aranmıştır:

▪▪ Kutsalın kaynağı da yine toplum ve toplumsal tasavvurlardır; dolayısıyla kutsallık atfedilen bir karaktere sahiptir. Bu bakımdan kendilerinde belli bir manevi güç bulunduğuna inanılan ve birtakım kerametler ve menkıbeler atfedilen kişilerin mezar ya da türbelerinin yanı sıra kutsal olarak görülen taş, kaya, pınar, ağaç vb. şeyler de ziyarete konu olur. Kendilerine kutsallık atfedilen şeyler genellikle yücelik ve güç bakımından üstün sayılır, ritüel ve uygu- lamalarla kutsal olmayana karşı ayırt edici bir nitelik kazanır.

Ziyarete konu olan türbe, mezar, pınar, kaya, ayak izi vs. nasıl kutsallık kazanmaktadır ve bu kutsallıkların kimlik inşasın- daki rolü nedir? Açıklayıcı cevaplar genelde Durkheim ve Eliade’ın din kuramına dayanır. Durkheim’e göre toplumsal hayat kutsal ve kutsal dışı (profan) olmak üzere ikiye ayrılır. Din kutsalla ilgili inanç ve pratikler bütünüdür ve hayatın önemli bir bölümünü oluşturur. Toplumsal bilinç ve aidi- yet bu yolla sağlanır ve güçlendirilir. Bunu dışında kalan

Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya ise kutsal dışı, seküler mekânlar, ilişkiler ve bu ilişkilerin Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya | | dayandığı kurumsal yapılardan oluşur. Daha çok işlevselci bakışı yansıtan bu yaklaşıma göre kutsalın kaynağı da yine toplum ve toplumsal tasavvurlardır; dolayısıyla kutsallık atfedilen bir karaktere sahiptir. Bu bakımdan kendilerinde belli bir manevi güç bulunduğuna inanılan ve birtakım DÜŞÜNEN ŞEHİR kerametler ve menkıbeler atfedilen kişilerin mezar ya da DÜŞÜNEN ŞEHİR 122 türbelerinin yanı sıra kutsal olarak görülen taş, kaya, pınar, 123

▲ Nebi Sultan KAYSERI’DE ZIYARET OLGUSU Kayseri’de tarihi ve menkıbevi şahsiyetleri hakkında VE GAZI-VELI MOTIFLERI bilgi sahibi olduğumuz yatırların büyük bir kısmı Orta Asya Kayseri kentsel ve ekonomik örgütlenmesinin yanında menşeli olup, Danişmendliler ve Selçuklular dönemine aittir. geleneksel kültür unsurları açısından da önemli bir merkez Tespitlerimize göre, araştırma alanımızda sayıları yirmiye teşkil etmektedir. Gerek tarihî şahsiyetler gerekse kutsalın erişen bu velilere Horasan Erenleri adı verilmekte olup, onlar tezahür alanlarını teşkil eden (ya da öyle kabul edilen) ağaç, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında kahramanlıkları, taş, kaya, su kaynaklarının zaman zaman ziyarete konu kerametleri ve faziletleri ile temayüz etmiş ve böylece Türk olması, bu yerleri ziyaret amaçları ve ziyaret biçimleri toplumunun gönlünde taht kurmuş kahramanlar, veliler ve açısından oldukça zengin kılmaktadır. erenlerdir. Bu gruba tarikat uluları olan şeyhler, pirler, sul- Merkez ve çevre ilçe ve mahallelerinde yüz altmışa tanlar, abdallar, babalar ve dedeler de eklenmektedir. Bugün yakın türbe, tekke, dede mezarı, ağaç, taş, kaya ve su Kayseri yöresindeki ziyaret yerlerinden Seyyid Burhaneddin, kaynakları bulunan Kayseri, bu yönüyle bile önemli bir Ebû İshak Alemdâri (ölm.1250), Dev Ali, Şeydi Şerif, Şeyh kültür merkezi ve inceleme alanıdır. Kayseri ayrıca tarihi Ümmi ve Yahya Gazi’nin kesin olarak Selçuklu dönemine dokusu itibariyle de zengin bir şehirdir. Kayseri’nin tarihi ait olduklarını bilinmektedir. Şeyh İbrahim Devletlü ile ve kültürel önemli zenginliklerinden biri de, Anadolu’yu Melik Gazi’nin Danişmendliler dönemine ait oldukları ve vatanlaştıran ve kısaca ‘Horasan Erenleri’ olarak bilinen sonuncusunun onların hükümdarlarından olduğu hususu gazi-veli kutsallığına dayalı ziyaret dindarlığı için önemli tarihî kaynaklarda görülmektedir. Şeyh İbrahim Tennûri, bir çekim merkezi oluşudur. Zira çok iyi bilinmektedir ki, Cemalettin Baba, Koyun Baba, Mir’ati Dede ve muhtemelen Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Horasan Şeyh Hacı İbrahim Osmanlı dönemine aittir. Cemil Baba, erenleri olarak tanınan gazi-velilerin rolü oldukça önem- Şeyh Hacı Hasan Efendi ve Şıh Yahya Efendi yüzyılımıza lidir. Kayseri’de ziyaret yerlerinden büyük bir kısmı da bu ait şahsiyetler olup, son ikisinin tarikat şeyhi oldukları da gazi-velilerin adını ve hatırasını yaşatmakta olup, bu yolla bilinmektedir. Zeynel Abidin ve Helvacı Dede muhtemelen tarihi ve kültürel bağlar bir anlamda canlı tutulmaktadır. Hicaz kökenlidir. Nihayet Battal Gazi’nin Emeviler döne- minde 717-740 yılları arasında Bizans’a yapılan seferlerde

▲ Şem'un El Gazi

ağaç vb. şeyler de ziyarete konu olur. Kendilerine kutsallık lığın bütün gelişim evrelerinde farklı şekillerde tezahür atfedilen şeyler genellikle yücelik ve güç bakımından üstün etse de, kutsal olan değişmeyen tek şeydir (Weber,2012: 98). sayılır, ritüel ve uygulamalarla kutsal olmayana karşı ayırt Kutsal aynı zamanda bir anlam kaynağı ve kimlik göster- edici bir nitelik kazanır (Durkheim, 2010: 68,69). gesi olarak da işlev görür ve bu yönüyle kişisel ve toplumsal Bu tanım olarak da tartışılan ve kutsal-profan ayrımını güvenlik alanlarını belirler. Kimlik inşası açısından bakıl- merkeze alan bu yaklaşım Müslüman toplumların duru- dığında, din ve dinî kutsallıklar daha çok kaos ve çatışmacı munu ne derece yansıtır? Söz gelimi, Hacerü’l Evsed’in durumlarda (modern toplumlara özgü yabancılaşma ve kutsallığına atıfla bir tanım olarak yansıttığı söylenebilir. anomi/kurasızlık halleri de buna dahil edilebilir) uzlaştırıcı Fakat İslam’ın yalnızca bir din olmayıp aynı zamanda bir ve düzenleyici bir faktör olarak işlev görür ve bunu bir dinî hayat tarzı olmasından dolayı Müslüman ülkelerde din ile kimliğe aidiyete dönüştürerek gerçekleştirir. sosyal hayatın diğer yönleri arasında bir ayırım yapmak Mol’ün kimlik ve din kuramında kutsallık merkezi bir zordur, dolayısıyla kutsaldan çok, kutsallaşma süreci kavramdır ve kimliği kutsallaştırarak onu dış tehditlere anlamlı ve açıklayıcı bir çerçeve sunmaktadır. Kutsalın karşı koruyucu bir rol üstlenir. Kutsallaşma somutlaşma, doğası ve tezahürü ile ilgili Eliade’ın çözümlemesi ve daha bağlanma, ritüel ve mit aşamalarından oluşur. Kutsallık sonra Mol’ün kutsallaşma evreleri Müslüman toplumları taş, kaya, mezar, ağaç gibi somut nesnelerde tezahür eder; da kapsayacak teorik bir atıf noktası sunmaktadır. Eliade’a duygusal bir bağlanma ile hayatiyet kazanır, ritüeller Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya

| göre kutsal atfedilen değil, insan bilincinde asli bir unsur- yoluyla bağlılık güçlendirilir ve mitler yoluyla anlamlı bir | dur ve profan objelerde tezahür ederek gerçeklik kazanır. gerçeklik oluşturulur (Mol, 1976:202-266). Söz gelimi, bir Aynı şekilde Otto da insanın dinî içgüdüye, din duygusuna yerin ziyarete dönüşmesi için bir efsane veya menkıbenin ve daha genel olarak kutsallık duygusuna sahip olduğunu oluşması gerekir. Evliya kerametleri ve buna bağlı men- ifade etmektedir. Onun kutsalı bütün dinlerde canlı bir kıbeler bir bakıma kuşaktan kuşağa aktarılarak kültürel

DÜŞÜNEN ŞEHİR prensip, önsel bir kategori olarak tanımlaması, kutsalın belleğin yaşatılmasına da katkıda bulunur (bkz. Günay, DÜŞÜNEN ŞEHİR başka faktörlere indirgenemez oluşuna işaret etmektedir Güngör &Taştan, 2015:139). 124 125 (akt. Adıbelli, 2011: 92). Kısacası, insanla birlikte ve insan- ▲ Şeyh Şaban ün yapmış ve efsaneleşmiş bir kahraman olduğu ve 740’da, Görüldüğü gibi, fenomenolojik ve ontolojik olarak, Kayseri miş olma eğilimi ise, orada birçok efsanenin, menkıbe ve SONUÇ YERINE bugünkü Afyonkarahisar yakınlarında şehit düştüğü göz ve çevresinde ziyaret yerleri; mezarlar, türbeler, taşlar, ağaçlar, kerametlerin zaman içerisinde birbirine karıştırılması ve Kutsalla ilgili inanç ve uygulamalar karşımıza hem önüne alınacak olursa, Kayseri’deki ziyaretgâhını belki de su kaynaklan, evler, mağaralar, tepeler, dağlar ve mevkiler pek çoğunun bulanıklaşması ve hatta unutulması sonucunu karmaşık bir olgu olarak çıkmakta hem de göründükle- bir makam türbesi olarak telâkki etmek uygun düşecektir. gibi değişik varlıklarda tezahür etmektedir. Bunların ziyaret doğurmuş olmalıdır. Bununla birlikte ziyaret fenomeni var rinden çok daha farklı anlamlar içermektedir. Geçmişte Melik Gazi ve Battal Gazi gibi Anadolu’nun Türkleşmesi ve yeri olarak bilinmesini sağlayan şey ise oralarda bulundu- oldukça menkıbeler ve kerametler de onlara refakat edecek; farklı dünyevi amaçlarla ve tazim duygusuyla yapılmış olan İslâmlaşmasında önemli roller almış ve efsaneleşmiş gazi- ğuna inanılan olağanüstü güçtür. Şu halde ziyaret yerlerini, bazıları unutulacak, yerine yenileri gelecektir. günümüzde de kısmen de olsa yapılmaya devam edilen bu veli motifinin yanı sıra, yine aynı amacı gerçekleştirmek için fizik-ötesi bu olağanüstü kutsal gücün tezahür merkezleri Bilindiği gibi efsaneler (mythes) genellikle halkın ağzında, tür pratiklerin iki önemli özelliği vardır. Birincisi, kutsala savaşırken ölen, ancak veya kaynakları olarak ağızdan ağza dolaşmak suretiyle şekillenen ve çoğunlukla özgü korkutucu ve büyüleyici sırla, gizemli bir dünya ile kahramanlar olarak ken- nitelemek gerekecektir. olağanüstü nitelikler taşıyan hikâyeler olup, araştırma temas kurmak; ikincisi bu tür amaç ve eylemlerin kendine dilerini gösteren şehit veli Nitekim halk buraları bu alanımızdaki ziyaret yerlerinin önemli bir bölümünün özgü sembolik anlamlara sahip olmasıdır. Söz gelimi, ziyaret örneğine de Kayseri yöre- gözle gördüğü içindir ki, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında görev alan yerlerindeki türbeye elini sürme, bel taşını ağrıyan yere sinde sıklıkla rastlıyoruz. oralara rağbet etmekte gaziler, şehitler ve kahramanlar olması, onlarla ilgili olarak koyma, türbe duvarına isim yazma, kutsal gücü olduğuna Ziyaret konusu olan bir ve bunu yaparken de anlatılanlara da bir ölçüde destanî bir özellik kazandırmış inanılan delikli taşın arasından geçme eylemleri bir yönüyle kısım velilerin ermişlik- kendi düşüncesi, mantığı, bulunmaktadır. Ancak bilindiği üzere efsaneler tarihi kutsallığa doğrudan ve yakından temas yoluyla yakınlaşma lerinin yanı sıra bilim inancı ve hayal gücüne gerçeklikleri çok aşmaktadırlar. Buna karşılık menkıbeler amacına yönelik ritüeller olarak gözükmekte; diğer taraftan, ehli olmaları da kayda göre birtakım kanıtlara tarihi gerçekliklerle daha çok irtibatlıdırlar, üstelik onlar örneğin delikli taşın arasından geçmenin yeniden doğuş ya değerdir ki bu çerçevede başvurmaktadır. İşte velilerle ilgili olduğu andan itibaren hayal gücü onları, tarihî da anadan doğmanın sağlıklı ve temiz ilk haline dönüşü ve şüphesiz ilk sırada, eser bu çerçevede efsaneler, gerçekliklerin çok daha ötesinde olağanüstü özellikler ve hayata tekrar başlayışı sembolize ettiğine inanılmaktadır. sahibi olan Seyyid Bur- menkıbeler ve keramet- unsurlar yükleyerek kutsallaştırmıştır. Nitekim araştırma Genelde “Halk İslam’ı” olarak kavramsallaştırılan ve haneddin’in yer aldığını leri, ziyaret yerlerinin alanımız Kayseri’deki ziyaret yerlerinin kahramanlarının birincil/törensel ilişkiler için belli ölçüde bir atıf noktası belirtelim. Bilindiği gibi ait oldukları sosyal çev- bir bölümü tarihî ya da destanî kişiliklerinden çok gazi-veli oluşturan bu çeşit dinsel tecrübe, bir taraftan geleneksel Seyyid lâkabı gerçek relerde tabiatüstü fev- hüviyetleriyle karşımıza çıkan tipler olmaktadırlar. Aynı İslam’ın norm ve değerleriyle uyumlaşırken, diğer taraftan veya itibari olarak Hz. kalâde güçlerle müceh- zamanda tarihî bir şahsiyet ve hatta hükümdar olması Kayseri’de pek çok örneğine rastladığımız gazi-velî tiple- Peygamber’e nesebi hez oldukları konusunda sebebiyle belki de bu türün Kayseri yöresindeki en dikkate mesi ve bunun türbe vb kutsal mekânlarda somutlaşmış bir mensubiyeti ifade ikna etmeye yarayan ve değer ve etkili örneği Melik Gazi’dir. Aslında bu türün motifleriyle de bütünleşmektedir. ✒ etmekte olup, bu çerçe- böylece onların kutsal- Anadolu’daki çok daha yaygın ve etkili örneği Battal Gazi vede özellikle Hz. Ali’nin laşıp, meşrulaşmasını olduğu halde, bu ikisine ait birer ziyaret yeri bulunmasına KAYNAKÇA soyuna irtibat örnekle- sağlayan vasıtalar ya da rağmen Melik Gazi’nin Kayseri ve çevresinde nüfuzunun ▪▪Adıbelli, Ramazan (2011), Mircea Eliade ve Din, İstanbul: İz Yayıncılık. rine Kayseri yöresinde mekanizmalar şeklinde çok daha yaygın ve etkili olduğunu belirtmeliyiz. Esasen, ▪▪Durkheim, Emile (2010), Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri, Çev. Özer Ozan- de rastlıyoruz. Esasen tanımlayabiliriz. araştırma alanımızda yalnızca gazi-veliler, şehitler vs. gibi kaya, İstanbul: Cem Yayınevi. Kayseri ve çevresinde Efsanevi, menkıbevi kahramanların mezarları değil, fakat onlar da dâhil olmak ▪▪Günay, Ünver, H. Güngör & A. Taştan (2015), Kutsallık ve Ziyaret Feno- Hz. Ali yalnızca soyu ve kerametlerle dopdolu üzere velilik özelliği, oradaki ziyaret yerlerinin pek çoğunda meni: Disiplinlerarası Bir Yaklaşım, Ankara: Otorite Yayınları. ▪▪Mol, H. (1976), Identity and The Sacred: A Sketch For A New Soci- aracılığı ile değil, fakat olan görünüm, araştırma hâkim bir karakter olarak görünüyor. Öyle ki, doğrudan al-Scientific Theory of Religion, Oxford: Blackwell. aynı zamanda efsaneleş- alanımızdaki ziyaret doğruya bir kahramanın ya da velinin söz konusu olmadığı, ▪▪Taştan, A. (2009), “Adak ve Ziyaret Yerleri”, Kayseri Ansiklopedisi, C.1, miş kişiliği ile de ziyaret yerlerini öylesine sıkı su, ağaç, dağ, tepe, taş gibi tabii fenomenlerin ziyarete konu ss.29-32, İstanbul: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları. fenomenleri arasında bir doku ile sarmıştır ki, teşkil ettiği birçok durumlarda dahi onlar bir veli ya da onun ▪▪Weber, Max (2012), Din Sosyolojisi, Çev. Latif Boyacı, İstanbul: Yarın. ▪▪Yel, Ali Murat (2005), “İslam’da Büyük ve Küçük Gelenekler Ya da İslam önemli bir motif olarak daha önce de işaret edil- mezarı ile ilişkilendirilmek suretiyle kutsallaşmaktadırlar. Din Antropolojisinde Yüksek Kültür ve Halk Kültürü”, Din, Toplum ve yer almaktadır. Beş Kızlar, diği üzere orada ziyaret Bununla birlikte, bu durum genel bir kural değildir. Çünkü Kültür: Din Sosyolojisi ve Antropolojisine Giriş içinde, ed. Ali Coşkun, Kırk Kızlar, Kızlar Mezar- fenomeni daha çok bu bir veliye veya onun mezarına bağlı olmaksızın bir dağ, tepe, İstanbul: İz Yayıncılık, ss.131-180. lığı ve Evliya Dağında veçhesi altında kendini su, ağaç ve taşların da keramet göstermeleri yahut fevkalade Çoban’ın karısı olarak sunmakta, hatta kendi- olaylara irtibatlı olmaları mümkündür. Bu sıfatla onlar ▲ Seklem Dede bilinen ziyaret yerleri, siyle ilgili olarak varsa kutsal sayılırlar (Günay, Güngör &Taştan, 2015: 129-142).

Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya araştırma yöremizdeki tarihî bilgi ve gerçeklik- Motifi | Kimliğin Bir Boyutu Olarak Evliya Kültü ve Gazi-Velî Dosya | | ermiş kadın yatır tipinin örnekleri olurlarken, keza çoban leri de bu yöne doğru çekmek suretiyle efsaneleştirmekte ve garip gibi isimsiz veli yatır motifinin orada fonksiyonel ve menkıbeleştirmektedir. Aslında bundan daha tabii bir olduğunu belirtmekte yarar vardır. Kayseri yöresindeki durum da söz konusu olmasa gerektir. Zira ziyaret fenomeni ziyaret yerleri ile ilgili olarak kayda değer hususlardan biri de genelde birçok toplumlarda ve çeşitli dönemlerde olduğu gibi, yatırların bazılarının yaşamış oldukları yahut mezarlarının araştırma alanı olan Kayseri’de de daha çok sözlü rivayetlere DÜŞÜNEN ŞEHİR bulunduğu yerlere kendi isimlerini vermiş olup, bu yerler dayalı bir halk dindarlığı ortamında hayatiyet bulmaktadır. DÜŞÜNEN ŞEHİR 126 halen onların isimleriyle anılmakta oluşudur. Genelde sözlü rivayetlere dayanma ve yazılı kültüre geçme- 127 Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın Şehir ve Ölüm, Taş ve Toprak

Diğer binaların ve evlerin mabede oranla daha yüksek olmaması, bir had bilme tavrı olarak anlaşılabilir. Yönetim mekânı ve karargâh olan sarayın da taştan yapılması dikkat çekicidir. Ayrıca pek çok geleneksel şehirde yönetici ailesine soy açısından bir üstünlük atfedilmiş ve genelde söz konusu üstünlüğe ilahi bir temel de üretilmiştir. Yöneticiler ve azizler için büyük ve heybetli heykeller ile anıt mezarlar yapılmıştır. Hemen Şehir ve Ölüm, her medeniyette kalıcı olan pek çok eser arasında bu tarz heykelleri ve anıt mezarları görmek mümkündür. Bu yapılar, insanoğlunun dünyevi iktidar elde ettikten sonra faniliğin sınırlarından kurtulma ve iktidarını ölümden sonra da sürdürme arzusunu TAŞ VE TOPRAK yansıtmaktadır. Mesela firavunların bedenleri kutsal kabul edildiği için öldüklerinde toprakla temas ettiril- memiş, mumyalanmış; ölüleri de piramitlerde muhafaza edilmiştir. Dünyevi iktidarlarını ölümlerinden DOÇ. DR. MAHMUT HAKKI AKIN nsanın topraktan yaratılması bu karşılık, hakikatte sadece insanda sonra da anıtlaştırma gayretinde olan- BÜSAM Şehir Akademi İ ile faniliği arasında bir ilişki oluşmuş bir izlenimdir. ların hırslarıyla peygamberimizin tavrı varsayılmaktadır. Bu faniliğin bir İnsan için fanilik ile sonsuzluk açıkça tezat oluşturmaktadır. Peygambe- sonucu olan ölüm ise faniliğin ötesinde, arasındaki halin yansımaları şehir rimizin, bir komutan ve devlet başkanı ölümsüzlüğün başlangıcı olarak kabul üzerinden de takip edilebilmektedir. olarak bulunduğu Medine’de ilk önce edilmektedir. Faniliğe hapsolmuş Göçebelik ile köy hayatının taş ile bir mabet ve mabedin yanında kendi- insanın, fanilik sınırlarını aşma ve kurduğu ilişki, daha sınırlı bir ilişki sine bugünkü evlerle kıyaslandığında toplamı mütevazı bir ev bile etmeyecek sonsuzluğa uzanma arzusu daima olarak gelişmiştir. Hâlbuki kendisi de odalar inşa ettirdiği bilinmektedir. Bir olmuştur. Varlığını sürdüren ve bunu bir insanlık devrimi olan şehir, taş ile peygamber, komutan ve devlet baş- idrak edebilen insan için yok olma, bir daha fazla ilişkilidir. Öyle ki geleneksel şehrin inşa edilmesinde taşın önemli kanı olarak Hz. Muhammed (S.A.V), anlamsızlık ya da belirsizlik üretebil- ve merkezi bir yeri vardır. Geleneksel mabedin de evinin de kerpiçten yapıl- mektedir. Faniliği nasıl toprak temsil şehrin temel mekânları özellikle taş ile masını ve üzerlerinin hurma dallarıyla ettiyse, sonsuzluğu da taş temsil etmiştir. anlam kazanmaktadır. Şehrin merkezi örtülmesini emretmişti. Kâbe’nin taş Burada toprağın ve topraktan yapılmış mekânlarından birisi mabettir. Mabet, olmasına karşılık, peygamberin mesci- olanın gelip geçiciliğine karşı, taşın ve Tanrı’yı, kutsalı ve sonsuzluğu temsil dinin kerpiçten ve hurma dallarından taştan yapılmış olanın kalıcılığı fikri ettiği için şehrin merkezine yerleşti- yapılmış sade bir yapıya sahip olması,

Şehir ve Ölüm, Taş ve Toprak | Şehir ve Ölüm, Taş Dosya bulunmaktadır. Mezar, toprak ile taşın İslam’ın insan anlayışını yansıtmak- ve Toprak | Şehir ve Ölüm, Taş Dosya | rilmiş ve genelde taştan yapılmıştır. | tadır. Burada peygamberimizin kendi birlikteliğinden oluşmaktadır. Böylece Bu durum, şehirlerin anası Mekke iradesiyle inşa ettirdiği ve inşasında fanilik ile ebediyet, ölüm ile ölümsüzlük ve ilk mabedi Kâbe için de geçerlidir. bizzat diğer inananlar gibi çalıştığı arasındaki bağ, toprak ile taş üzerinden Geleneksel şehirde mabet, heybetli bir mabedin faniliği ile insanın bu dün- kurulmaktadır. Ahşabın, kerpicin dire- yapıya sahipken diğer binalardan ve yadaki konumu arasındaki ilişki tespit

DÜŞÜNEN ŞEHİR nemediği yıllara taş direnebilmekte ve evlerden daha yüksek bir şekilde inşa DÜŞÜNEN ŞEHİR edilebilir. Peygamberin mescidi aynı insan için sonsuzluğa uzanma arzusuna edilmiştir. Böylece mabet, fani olanlara 128 zamanda karargâhtır. Peygamberimiz 129 kısmen karşılık verebilmektedir. Ancak baki olanı hatırlatma iddiasındadır. ▲ Üçler Mezarlığı - Konya tanımlanabilecek bir durumla ilgili ması, etrafını gözlemesi ve ibret alarak aradadır. Ancak aşırı betonlaşma ve çok olduğu tespit edilebilir. kendi faniliğinin farkında hareket etmesi yüksek binalar yapılması dolayısıyla ne Rivayet edilir ki ortalama ömürleri emredilmektedir. Faniliğinin farkında, bir minarenin ne de mezarlığın uzaktan bin yıl civarında olan Hz. Nuh döne- sınırlarını bilen insanın mutlu bir sonsuz görülebilmesi, seçilebilmesi mümkün minin insanları, kendi aralarında ahir hayat yaşayacağı müjdelenmektedir. olmamaktadır. Yazının başında mabet- zaman insanlarının altmış ya da yetmiş Topraktan ve toprakta yetişenin fani- lerin taştan ve diğer binalardan yüksek sene kadar yaşayacaklarını konuşurlar liğinden uzaklaşan insan, kendisinin inşa edilmesinin, had bilmeyle ilgili bir ve “acaba bu kadar kısa bir ömür için topraktan yaratıldığının, faniliğinin ve yönü bulunduğuna vurgu yapılmıştı. ev yaparlar mı” diye sorarlarmış. Pey- sonunda toprak olacağının ne kadar Bugün şehirlerde yaşadığımız betonlaş- gamberleri, “ev yapmak ne demek; ahir farkında olabilir? Taş ve toprak, mezar mayla had bilmeme arasında da yakın zaman insanları bu kısacık ömürlerinde üzerinden bu farkındalığın sürdürül- bir ilişki olduğu tespit edilebilir. Çünkü yüksek bina yapma yarışına girişecek- mesini sağlayan iki önemli unsurdur. nihayetinde haddini bilmek, kendini ler” diyerek cevap verirmiş. Bugün Hâkim bir konumdan baktığımızda bilmek demektir. Tarih boyunca taşın Türkiye’de büyükşehirlerde yaşayan betonlaşmış tepelerde gördüğümüz bir hâkimiyeti, insanın maddi ve manevi pek çok insan, toprağı hayatında daha camii avlusundaki mezarlardan ya da bir ürettikleri açısından fanilik idrakinin az görebilmektedir. Aşırı betonlaşma mezarlıktan yükselen ağaçlar, hakikatte dengesini bozabilmiştir. İnsan, ancak ve doğanın tahribi, zihniyetleri, hayata hayata dair bir şeyler söylemektedir. topraktan olduğunun ve toprak olaca- bakışları ve yaşayışları da etkilemektedir. Şehirlerimizdeki bu mekânlar, toprağın ğının farkında sonsuzluğa ulaşabilir; Kur’an-ı Kerim’de baharın bir dirilişi ve havanın betonlaşma yoluyla işgaline taşlaşma ve betonlaşma yoluyla değil. temsil ettiği anlatılmaktadır. İnsanın direnen yerlerdir. Üstelik bu direniş, Bu, soy ya da iktidar sahibi insanlar ve bu dünyadaki her şeyin faniliği, ölüm sadece mekân ile ilgili bir direniş de için de; insanların sosyal örgütlenme- ve diriliş, güçlü metaforlar üzerinden değildir. Tıpkı insanda bir arada olduğu lerinin bir sonucu olan şehirler için de anlatılırken insandan da aklını kullan- gibi, orada da fanilik ile sonsuzluk bir geçerlidir. ✒

ve ilk halifeler döneminde Medine’ye bir mezarlığı andırmaktadır. Yıkılmış, gelmek mümkündür. Burada ciddi bir gelip saray ve büyük bir mabet yapısı harabeye dönmüş bir şehir, görenler zihniyet dönüşümü fark edilebilir. Bu arayan, devlet başkanının herkes gibi bir ve gelip geçenler için ancak bir ibret yaşananlarla ölümün hatırda tutul- evde yaşadığını, herkes gibi giyindiğini vesikası olabilir. Bu, tıpkı mezarlıktaki masının son derece önemli olduğunu ve mabedinin de mütevazı bir toprak mezarların yaşayanlar için ibret olması kabul eden bir inanç ve bu inançtan bina olduğunu öğrenince şaşkınlığa gibi bir durumdur. Şehir de bir insan beslenen zihniyetin gücünü kaybettiği düşen yabancı elçilerin hikâyeleri ürünüdür ve bütün insan ürünleri gibi söylenebilir. Geçmişte yaşayan insanlar, anlatılagelmiştir. fani olma özelliğini taşımaktadır. mezarlar ve mezar taşlarıyla gündelik Geleneksel şehrin güvenliği için de Modern şehir, kalelere sığmayan hayatın pek çok zamanında camii avluları taş kullanılmıştır ve bu durum da şehri bir şehirdir. Pek çok geleneksel şehir, ya da türbeler dolayısıyla karşılaşmak diğer yerleşim birimlerinden ayıran modernleşmeyle merkezinin dışına imkânına sahip olmuşlardır. Elbette çok önemli bir özelliktir. Büyük surlar taşmıştır. Surlarla çevrili eski şehir bir kendi toplumumuzda da birkaç nesil şehrin sınırlarını belirlerken, geleneksel tarafta kalırken surların dışına, daha öncemizin, savaşlar, hastalıklar, çocuk şehir kendi başına bir garnizon olarak önce şehirden çok uzak yerlere yeni kayıpları gibi sebeplerle ölümle de daha ortaya çıkmıştır. Şehrin kendi varlığını şehir inşa edilmiştir. Nicelik artışı fazla iç içe olduğu söylenebilir. Değişen sürdürmesinin en güvenli aracı taş mekân ile ilgili pek çok meselenin hayat şartlarıyla ölümü gündemlerinden olmuştur. Taş, mezar ya da heykelde ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Pek daha çok çıkarmış insanların ona sanki Şehir ve Ölüm, Taş ve Toprak | Şehir ve Ölüm, Taş Dosya ve Toprak | Şehir ve Ölüm, Taş Dosya

| olduğu gibi sağlamlığın ve zamana çok şehrimizde şehir imarıyla ilgili pek de rastlanmayacak sıra dışı bir olay- | direnmenin en önemli sembolü olmuş- yapılan en dikkat çekici işlerden birisi mış gibi yaklaşmaları da anlaşılabilir tur. Ancak ne kadar güvenlik önlemleri bazı mezarlıkların ortadan kaldırıl- bir durumdur. Ne var ki her insanın alınırsa alınsın, sağlam taşlarla kaleler ması olmuştur. Gayrı Müslim ya da zorunlu olarak yaşayacağı bu hakikatin inşa edilirse edilsin, bazı şehirler de Müslüman mezarlıkları üzerine yol günümüzün pek çok insanı için makul

DÜŞÜNEN ŞEHİR ömürlerini tamamlamışlardır. İstilaya yapılmış ya da bina yapılması için imar karşılanması ve kabullenilmesi daha DÜŞÜNEN ŞEHİR uğramış, helak edilmiş ve yeniden hayat verilmiştir. Bazı kırılmış ve sökülmüş zor hale gelmektedir. Bu değişimin 130 131 üretilememiş bir şehir de taş yığınlarıyla mezar taşlarına şehir müzelerinde rast modern şehirlerde “topraksızlık” diye ▲ Şeyh Şaban Veli Mezarlığı Betül OK Taşa Nakşedilmiş Dua

Allah’tan geldi- amaçları aynıdır, kendisine mekânlar üretmiş, tasarlamış ğine inanılsa da her birisi orada ve günümüze kadar taşınmıştır. Sosyal insanlar aracı bulunma/olma eylem arenası olarak ele alınabilecek tayin etmek ister- sebeplerini bilirler. mekânlar vardır. Bunlar genellikle göz ler. Bu konuda Tanışıklık vardır Taşa önünde olan, varlığı kişilerce bilinen, devreye dua girer. yahut orada geliş- belirli grup yahut cemaatlerce de kul- Dua, istemektir. tirilir/gerçekleşir. lanılabilen, devlet tarafından destek- İçerisinde dil, söz Bireyler belli bir lenen/desteklenmeyen yahut kurulan ve sesi barındırır. mekân, zaman ve yerlerdir. Camii, medrese, külliye, kurs, Tapınma, yardım ritüeller çemberi meydan, stand gibi yerlerde kamuya açık çağırma yahut içinde bulunurlar. Nakşedilmiş etkinlikler düzenlenebilir. Etkinliğin istekte bulunma Yapılması ve yapıl- ötesinde dini ve kutsalı içeren nitelik- için dua edilir. maması gereken teki eylem ve anlam kümesi kendisine Dua, insanın yüce hem bireysel hem daha özel bir imkân yaratır. Bu imkân yaratıcı karşısında de sosyal kurallar daha çok birlikteliklerin inancı üze- acizliğini hem vardır. Giyimden rine gerçekleşir. Bir araya gelen, aynı bireysel hem de tutun, konuşmaya Dua düşünce, inanç yahut geleneğin sahip- toplumsal olarak kadar “uygun leri ortak hareket ve zaman içerisinde kabul etmesi anla- olanı yapmak” Zamanı Tanrı yaşar. İnsanoğlu hep ölmek için türemiş. bulunurlar. Buralarda önemli olan şey mını taşır. Modern zamanlarda psikoloji ile de desteklenen temel düsturdur. Bu eylem içerisinde dua da yer alır. Kur’an-ı ortak akıl ve kutsala olan ortak inanç, ve inancın gücü ile de tasavvur edilen dua, farklı boyutlar Kerim okunduktan sonra, tarihseli, toplumsalı, bireyseli, Bilge Kağan, Kül Tigin Abidesi inancın oluştuğu bilinçtir. Sosyolojik taşımaktadır. Duanın, biricik olduğu kadar toplumsal oluşu iyi ve kötüyü, ahlakı, inancı, bilinci içerisinde bulunduran muhayyile ve sosyal gerçeklik temelli da sosyal bilimcilerin dikkatini çekmiştir. Dua ve duacı, bir yol izlenerek dua edilir. Geçmiştekilere, yaşayanlara ve bir okuma, bize kolektif bilincin toplu- diğer meselelerde ve eylemlerde olduğu gibi kendine has bir gelecektekilere… Kapsayıcı, kuşatıcıdır. İstekler dile getirilir. BETÜL OK osyal varlık olarak insan, mun her sahasında etkin olabileceğini mekân ve zaman oluşturur. Duacı toplumsal tiptir. Kandiller, S kendisini var eden şeylerin göstermektedir. Kutsal her ne kadar mevlidler, mezarlıklar, hastahaneler, şifacılar, büyücüler… DUAYA ÂMIN DEMEK farkındadır. İnsan mutlak öz ve ruhtan aşkın olanı işaret etse de insandan Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile dua transferleri, dua Dua, tüm dinlerde var olan bir gerçekliktir. İnsanın iç oluşmuştur. Varlığının sosyal boyutunu, bağımsız değildir. İnsanın eylem ve adetleri, duanın fıkhi durumları, hadisler ve dualar gibi çeşitli dökmesi yahut alışılmış olanın ifadesi olarak ele alınabilir. anlam ve eylem kapsar. Eylemin en amacına riayet eden, anlam katan bir tartışma alanları açılmıştır. Medya işin içerisine girdiğinde Din söz konusu olduğunda bilindiği üzere ritüeller önemli etkili olduğu yerde inanç devreye girer. tarafı vardır. Vahdet-i Vücud anlayışı bireysel nitelik/özellik taşıyan ve Allah’a yalvarma, dilek ve bir yer edinirler. Çünkü az evvel de dediğimiz gibi insanın İnanç, yalnızca kutsal ile bağlantılı olarak da bilinen, Allah’ın varlığı ve temenni iletme aracısı olan dualar kamuya mal olmakta, yapıp etmeleri her vakit kayıt altına alınamamış, uygun olan olmayıp geleneksel, öğretilmiş, kurallara Allah’ın insanlara kendi ruhundan pazara düşmektedir. Böylelikle duanın sosyolojik boyutunun şifahi yollarla günümüze taşınmıştır. Bu sebeple, geliştirmiş bağlı olarak da ortaya çıkar. Konumuz üflemesi, insanların arayarak yahut yanı sıra siyasi ve propagandist bir yanı da ortaya çıkmak- olduğumuz sosyal davranışlar, içerisinde ritüelleri barındı- gereğince dine bağlı anlamlar silsilesi vasıtalar aracılığı ile Allah’a ulaşma tadır. Dua etmenin ve dua almanın rahatlatıcı etkisi vardır. rırlar. Biz Müslümanlar için önem taşıyan dinî mekânların

Taşa Nakşedilmiş Dua Nakşedilmiş | Taşa Dosya içindeki kutsalı anlamaya çalışacağız. çabalarını anlamlı kılar. Duanın daha çok bireysel ve toplumsal yönüne baktığımızda, başında Kâbe gelmektedir. Kâbe’nin tarihi her Müslüman Dua Nakşedilmiş | Taşa Dosya | | İnsanlığın başlangıcından beri, Din, şifahen de inanılan bir şeydir. kuşatıcılığı üzerine düşündüğümüzde, kişinin dile (n) mesi, için önemlidir. İslamiyetin vücut bulduğu ve gözle görülür kutsal olan kendi içerisinde hareket Şifahen inanma, dogma ile karıştırılma- istemesi ve arzu etmesi çerçevesinde gerçekleşen sözel olduğu, soyut olanın somut karşılığının gözlendiği yerdir. alanı/mekânı ve hareket zamanını malıdır. Burada var olan bir kabulden olarak yahut içten gerçekleşen eylem, kendi içerisinde Dua ve inanç kutsalın harçlarıdır. Kutsal olan, bizlere bu barındırmıştır. Bu hareket alanları bahsedilmektedir. Bu kabul, tarihî ve bir anlam inşa eder. Bu anlam diğer bireylerden bağımsız mekânlar ile daha da anlamlı gelir. Hakeza camiler de zaman zaman kamusal zaman zaman da insani olanı anlatır. Din, insana aittir. değildir. Toplumsal dediğimiz şey budur. İnşa her zaman aynı şekilde, somut bir din algısının, dini eylemin ortak- DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR bireysel niteliktedir. Dinî birlikteliklerin Kitabi ve sosyal bir din olan İslam’ın toplumun ve bireyin karşılıklı etkileşimi üzerine gerçekleşir. laşa yapıldığı, varlığının hissedildiği mekânlardır. Soyut 132 ortaya çıkarmış olduğu kolektif bilinç, içerisinde şifa kültürü de yer alır. Şifanın Mevlidlerde, bir araya gelen topluluğu düşünelim. Oraya geliş olanın değerinin görülmesi için somut mekânlar ve somut 133 zamanlar oluş (turul) muştur. Somutluğun bize sağladığı içerisinde sadece olumlu şeyleri taşımaz. Beddua, ah diye var olmuştur. Daha çok tarihçilerin, arkeologların ve öldürdüğü kişi kadar başına dikildiği, yiğitliğini ve ününü avantaj “işaret edebilmek”, “tanımlayabilmek”tir. Evet, de bir gerçeklik vardır. Bu da Allah’a karşı hâl sunmadır. genel anlamda sosyal bilimcilerin ilgilendiği bu araştırma sürdürmesi için mezarına adedince taş dikildiği söylenir. insan işaret edebildiği/gösterebildiği ve tanımlayabildiği Dua, yalnızca hayatta olan kişilere değil, ölenler için de konuları oldukça veluttur. Mezar taşlarının biçimlerine Kırdan kente göç ve sanatın ilerlemesi ile artık eski büyük şeyi daha çabuk kabullenir. Oradadır ve vardır. Soyut olsa edilir. Mezarlıklar, türbeler şehrin içinde bizlere ölümü ve bakarak, siyasî, tarihî, kültürel, sosyo-ekonomik bir okuma ve heybetli heykelli mezar taşları yerini küçük ve daha dahi bir şekilde, dünyaya indirgenmiş, dünya ve insan tara- duayı hatırlatan, anlamlı hale getiren yerlerdir. yapabilmek mümkündür. Taşın kullanıldığı malzeme, detaylı sanatlarla süslenmiş mezar taşlarına bırakmıştır. fından karşılık bulmuş ve onda tezahür etmiştir. Dua da bu üzerindeki yazılar, boyutu, yerleştirilme şekli bizlere akıl Mezarların, taş, mekân, dönem, coğrafya olarak değiştiği çerçevede edilmesi, karşılık bulması ve gerçekleşmesi ile ŞEHIR VE KABIR yürütme ve bilgi edinmede kolaylık sağlar. Mezarlıkların bir dünyada aslolan ölümün gerçekliğidir. Ölüm, söz konusu dünyaya indirgendiğinde anlamlı hale gelir. Kâbe’de edilen İnsanın hayatı doğumla başlar ve içerisinde türlü bu denli sembolik anlam yüklendiği yerler yalnızca şehirler bütün detayları önemsiz kılar. İnsanlar, mezarlıklarda dua dua değerlidir. Dua eder, bekleriz. İnanırız. Bunu namazda, şeyler barındırarak ölüme değin uzanır. Hayatı anlamlı ve köylerdir diyemeyiz. İnsanın olduğu her yerde mezar- ederler. Ölen kişiye “3 İhlas, 1 Fatiha okumak” önemlidir. namaz sonrasında, herhangi bir zamanda yapmış olmak da kılma çabası her insanın emelidir. Yaşayan herkesin bir lıklar vardır. Kabil’in bir karganın bir karga leşini gömme Bayramlar, ölüm yıl dönümleri, Cuma günleri mezarlık içerisinde katlar/dereceler barındırır. “Kabul olma” önemlidir. amacı vardır. Ölüm, geride kalan ve ölen için belirleyicidir. hikâyesinden esinle başlayan, edebiyatın da zaman zaman ziyareti için önemlidir. Abdestli gidilir. Ölünün toprağı Müslümanın Müslümana ettiği dua, yolcunun, hastanın, Ölüm öncesi, anı ve sonrası (defin, merasimler, ağırlama, mekânını oluşturan yerler mezarlıklardır. Filibeli Ahmed bozulmuşsa çapacıya belirli ücret karşılığında düzelttirilir. anne babanın ettiği dua, büyüklerin çocukların ettiği dua, yas süreci) ölen ve ölenin yakınları hakkında bilgi verir. Hilmi’nin Amak-ı Hayali bir mezarlıkta geçer. Mezarlıklar Mezarlıklarda hoparlör ile durmaksızın Kur’an-ı Kerim hocaların, seyitlerin ettiği dua kabul olma ihtimali yüksek Sosyal gerçeklik dünyasında doğumun ve ölümün tarihi uğranılacak yerlerdir. Şehrin hem içinde hem dışındadır. okunur. Mezar ziyaretleri sevaptır. Ölen kişinin geleni duadır. Böyle inanılır. Her birisi kendi içerisinde kabul olma vardır. İnsanlar bulunmuş olduğu coğrafyaya, inanca, Hadiste “mezarlıkları ziyaret ediniz. Çünkü ölümü hatırlatır” gördüğü, sevindiği düşünülür. Edilen dualar bu dünyaya denmektedir. Ölüm gerçeği ve bu dünya hayatının geçici ait değildir. Ölen için, onun azapta ise azabı dinsin diye dua olduğunun bilinci somut mekân olan mezarlıkta daha edilir. Gerçeğin, hakikatin kucağındaki o kişi için af dilenir. görünürdür. Doğu olarak adlandırdığımız coğrafi bölge Yaşarken işlediği günahlar için Allah’ın onu affetmesi ve eserlerinde de bu vardır. Hayal unsurlarının, uhrevi hayatın ona merhamet etmesi istenir. Mezarlıklarda ve türbelerde ve kişinin arayış içinde bulunduğu yerin ölüme en yakın edilen duaların birbirine benzer ve birbirinden ayrık yön- merkez olarak görülen mezarlıkta geçmesi. leri vardır. Türbeler özel bir yerde olduğu gibi, mezarlıklar İnsanın gerçeği olan ölüm, her devirde farklı karşılan- içinde de olurlar. Onlara da şefaat dilenir fakat onları mıştır. Ritüeller, mezar çeşitleri değişmiştir. Tarihçilerin aracı kılarak kişi kendisi için dilekte bulunur. Bu konular araştırmalarına göre, her tarihî devirde farklı ritüeller din sosyologları ve bazı araştırmacılar tarafından oldukça ortaya çıkmıştır. Paleolitik çağ (Eski taş) da Neandertal detaylı incelenmiştir. Bizim ele almak istediğimiz şey, din, denilen insanlar, toplu cenaze törenleri yapmış ve ceset şehir ve kutsal bağlamında ölenin nerede durduğudur. üzerlerini toprak ve taşlarla örtmüşlerdir. Bu cesetleri de Mezarlıklar büyük şehirlerde çoğu kere şehrin dışında yer mağara içindeki ocakların yanına gömmüşlerdir. Bu gömme almaktadırlar. Bunun sebebi olarak çoğu kere, alan problemi işleminde ölüleri cenin pozisyonuna getirmiş (ölüm-doğum gösterilmektedir. Kırda ise genelde mezarlıklar, yerleşim ilişkisi), yanlarına yiyecek et ve araç gereçler koymuşlardır. yerlerinin girişlerinde yer alırlar. Sembolik ve işlevsel Bu çağın sonlarına doğru ise insanlar biraz daha ileri gidip, ölülerini kırmızı aşı boya ile boyayarak gömdüler. Ölünün mekânlardır. Şehir içinde yol tarif ederken mezarlıklar solan vücuduna can geleceğini düşünerek. Çatalhöyük önemlidir. Mezarlıkta ölen kişi için dua etmek önemlidir mezarlarında, evlerin içinde (intramural) oturdukları seki- demiştik. Dua etmek, Kur’an okumak her çağda başka bir lerin altına hasır içinde ölülerini gömen insanlar daha sonra şekil almıştır. Yeri gelmiş Kur’an okuyamayan kişiler için M.Ö 5 binlerde ölülerini mekânların dışına (extramural) mezarlıklar içinde “ücretli okuyucular” ortaya çıkmıştır. gömmeye başladılar. Daha ilerleyen çağlarda ise dışarıya Dua etmek, dilenmek, ölen kişi için istemek, ölen kişiyi gömülen ölüler için sandıklara ihtiyaç duyuldu. Ölüyü yerinde ziyaret etmek dinin içerisinde kendisine yer edinmiş vahşi hayvanlardan ve soygunculardan korumak için bu önemli şeylerdendir. yolu benimsediler. Korunaklı mezar oluşumları Anado- Şehir, insan ve inanç daima dönemi ifade eden, kendi lu’da yaygındır. Toprak mezar, kaya oyuğu ve kaya aralığı gerçekliğini oluşturan eylem ve anlamı beraberce inşa mezarları, küp mezar, sandık mezar ve oda tipi mezarlar eder. İnsanın olduğu her yerde anlamlı bir birliktelik ve Taşa Nakşedilmiş Dua Nakşedilmiş | Taşa Dosya Dua Nakşedilmiş | Taşa Dosya

| vardır. Mezarlıklar şehir ile ilişkilendirildiğinde sembolik eylemler ağı bulunmaktadır. İnsanın yaşamı kadar ölümü | anlamlar da yüklenir. Taştan daha ötesine giden, kırda ve de anlam barındırır. Kutsal olan, inanç ve insan ekseninde derecesi taşır. İnsan, inanan ve inkâr edebilen bir varlıktır. duruma göre ritüellerini belirlemişlerdir. Mezarların ve kentte farklı boyutlara ulaşan mezar taşları bizlere veri sağlar. vücut bulur. Bu var oluş kendisini tanımlayan ve tanımlatan Eşrefi mahlûk olduğu kadar tam tersi de olabilir. Müslüman mezarlıkların yapımı da bununla ilgilidir. Bu belirginlik, Bekçi taşları, yular bağlama kazıkları, balballar bunlardan zaman ve mekânın da ruhunu oluşturur. Sosyal bilimler daima, Allahın bizlere verdiği değeri, eşrefi mahlûk olma içerisinde elbette değişimi de barındırır. Toplumsal olgu bazılarıdır. Balballar hakkında iki görüş vardır. İlk Göktürk için araştırma öznesi ve nesnesi olan insan ve toplumu, bu derecesini hak etmek, bu sıfatı korumak için dua eder. niteliği taşıyan ölüm, içerisinde cenaze törenlerini, adet,

DÜŞÜNEN ŞEHİR kitabelerinde geçen balbal kelimesi: Moğolca parçalamak çerçeveleri oluşturarak incelemek bizlere, insan ve toplum DÜŞÜNEN ŞEHİR Kendisi ve başkası için iyiyi ve güzeli ister. Acıdan uzakta gelenek ve görenekleri taşır. Tarihin farklı dönemlerinde anlamına gelir diyenler vardır. Ölen Alpin varlığını, belir- ekseninde yaşamayı, okumayı, anlamayı ve yorumlamayı 134 kalmayı, sevilen ve övülen olmayı arzu eder. Dua etme çeşitli mezarlıklar, mezar taşları ve cenaze merasimleri 135 lemek için yapılmıştır. Diğer görüşte de balbalların Alpin imkânlı kılacaktır. ✒ Mehmet Çayırdağ Kayseri’nin Tarihi Mezarlıkları Kayseri’nin Tarihî Mezarlıkları

MEHMET ÇAYIRDAĞ ▲ Seyyid Burhaneddin Türbesi

ayseri merkezinde yerleşim Romalılar çevrede olduğu gibi şehir K M.Ö. 1000 yılında başlamıştır. merkezinde de doğrudan anıt mezar- ve Selçuklular döneminde bu eski SEYYİD BURHÂNEDDİN Mezarlığı bulunuyordu. Bu Tümülüs Şehrin bilinen ilk adı Mazaka’dır. Daha lar yapmışlardır ki bunlardan birisi mabedi ayakta tutmak üzere ilave MEZARLIĞI ve içindeki Roma Mezarı 1971 yılında sonra Kapadokyalılar döneminde Euse- Cumhuriyet Meydanı’nda Bürüngüz takviyelerde bulunup önüne de, klasik Kayseri’nin Selçuklu döneminden belediye tarafından kaldırılırken üze- bia, Romalılar zamanında da Kaiseria Camii yakınında, Roma dönemi çift iki katlı bir türbe inşâ edilen caminin, zamanımıza kalan tek mezarlık, Mev- rinden çok miktarda kûfî hatla yazılar adını almıştır. Müslümanlar ve Türkler sıra kemerli surlar arasında kalmış etrafındaki mezarlık-şehitliğin mezar lânâ’nın hocası Seyyid Burhâneddin bulunan erken Selçuklu dönemi mezar bu ismi Kayseri’ye çevirmiştir. iki katlı Roma mezarıdır. taşları, maalesef 1960’lardan sonra çev- Hazretleri’nin medfûn bulunduğu taşları çıkmıştı. Mezarlık içerisinde Tarihi şehirlerde olduğu gibi Kay- Kayseri sekizinci yüzyılın başında rede oluşan gecekondulaşma faaliyeti Seyyid Burhâneddin Mezarlığı’dır. Bu de, Seyyid Burhâneddin Türbesi’ne seri’nin de eski mezarlıkları ve mezar Emevîler zamanında, Müslüman esnasında buradan sökülerek yapı taşı mezarlık bugünkü sınırlarından çok bitişik, yine Eretna dönemine ait Emir anıtları bulunmaktadır. Romalılar kuvvetler tarafından kısa süreli olarak olarak binalarda kullanılmıştır. Bu daha geniş alanı içine alıyordu. Büyük Erdoğmuş Türbesi ile, üst katı yıkılmış, döneminde şehrin şimdiki Eskişe- Bizans’tan ele geçirilmiştir. Bu dönemde yağmalanma esnasında, müze müdürü bir ihtimalle mezarlığın batısındaki 14. alt katı toprak altında kalmış başka bir hir semti çevresinde geniş bir alan inşa edilmiş veya mevcut bir Bizans iken tarafımızdan, kalan birkaç lahit yüzyıl başında, İlhanlı döneminde inşâ türbe kümbet daha bulunmaktadır. mezarlık (nekropol) idi. Burada ve yapısının camiye çevrilmiş hâli olup tipi Selçuklu mezar taşı, bahsi geçen edilmiş Döner Kümbet (Şah Cihan Hatun Konya’da Hz. Mevlânâ’yı yetiştir- çevredeki tepelerin zirvelerinde bu günümüze kadar gelmiş bulunan cami önündeki türbenin içerisine Türbesi), güneyinde, Kartal semtinde dikten sonra Kayseri’ye göçüp, burada dönemden kalan toprak yığma mezar Battal Camii’nin1 etrafında oluşan ilk taşıtılarak çalınmaları önlenmiş ve bulunan 14. yüzyıl ortasında Eretna dergâh-tekkesini kuran Seyyid Burhâ- anıtları-tümülüsler bulunmaktadır. Bu İslam mezarlığı, kayıtlarda “şehitlik” korumaya alınmıştır. Beyliği döneminde inşâ edilmiş Emir neddîn 1244 yılında yine burada vefat Tümülüsler içerisine ileri gelenlerin olarak geçmektedir. Anlaşılan burası ilk Şehirde Selçuklular ve Osmanlılar Ali (Kayseri’de Ahilerin başı) Türbesi etmiştir.2 O sırada Kayseri’de bulunan ve

Kayseri’nin Tarihi Mezarlıkları Tarihi | Kayseri’nin Dosya kesme taş tonozlu mezar odalarını fetihten itibaren şehitlerin defnedildiği zamanında bilhassa camiler çevresinde ona mürid olan Selçuklu devlet adamı Mezarlıkları Tarihi | Kayseri’nin Dosya

| ve aynı dönemine ait doğuda, şimdiki | yapmışlar, üzerini büyüklü küçüklü mezarlıktı. 1071 Malazgirt zaferinden çok geniş alanlarda mezarlıklar meydana sanat okulu bahçesindeki Sırçalı Kümbet Şemseddin Isfahanî’nin organize ettiği yığma toprak ve çakılla örtmüşlerdir. sonra da şehrin fethi esnasında şehit geldiği gibi, yine külliyeler içerisinde bu mezarlık sınırları içinde idi. Yine büyük cenaze merasimi ile, kendi adı Bunlar bir bakıma taşla inşa edilmiş olanlar da muhakkak ki bu eski şehit- veya müstakil olarak çok çeşitli mimari mezarlığın kuzeydoğusunda, bir Roma ile anılan mezarlıktaki şimdiki yerine Mısır piramitlerinin benzerleridir. liğe defnedilmişlerdir. Danişmendliler tarzda türbe-kümbetler inşâ edilmiştir. tümülüsünün üzerinde oluşmuş Garipler defnedilmiştir. Seyyid’in şimdi üze-

DÜŞÜNEN ŞEHİR 2 Mehmet Çayırdağ, Seyyid Burhaneddin Hüseyin, Kayseri, (çok miktarda bakısı yapılmış); Çayırdağ, Seyyid Burhaneddin’den Sonra Kayseri’de Mevlevîlik, DÜŞÜNEN ŞEHİR 136 1 Erol Yurdakul-Mehmet Çayırdağ, Kayseri Battal Camii ve Kırk Kızlar Türbesi, Vakıflar Dergisi, III. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, Kayseri 1997, s. 35-42; Yaşar Kağıtçı, Hz. Mevlana’nın Hocası Seyyid Burhaneddin Hazretleri 137 S. XXX, s. 271-294. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, No. 125, Kayseri 2014. ▪▪ Kayseri’nin Selçuklu döne- 1820’de meydana gelen Hasan Ağa eşkıyalık hareketini bastıran Kayseri minden zamanımıza kalan Mutasarrıfı Hacı Hüseyin Paşa’nın da tek mezarlık, Mevlânâ’nın 1821 senesinde vefatıyla bu mezarlığa hocası Seyyid Burhâneddin defnolunduğunu ve mezar taşı kitâbe- Hazretleri’nin medfûn bulun- sini Ahmed Nazif Efendi yazmaktadır.6 Kayseri eşrafından birçok kimsenin duğu Seyyid Burhâneddin mezarının olduğu bu mezarlıkta, şimdiki Mezarlığı’dır. Seyyid’in şimdi Orduevi’ne yakın yerde adına bir vakıf üzerinde bulunan türbe II. kurmuş bulunan ve yine 1820’de eşkıya Abdülhamid döneminde vakıf Hasan Ağa vak’asında öldürülmüş olan Güpgüp-zâde Hacı Ebûbekir Ağa’nın bütçesinden inşâ ettirilmiş, da mezarı bulunmakta idi. Bu zatın padişah buraya bir halı ile bir mezar taşı, şimdi müze hâline getirilmiş avize hediye etmiştir. bulunan evi, Güpgüpoğlu Konağı’nda teşhir edilmektedir. Eski resimlerde rinde bulunan türbe II. Abdülhamid mezarlık ve mezarlar görülmektedir. ▲ Zeynel Âbidin Türbesi ve Çevresinin Görünümü ▲ Kayseri Kurşunlu Camii - 1927 döneminde vakıf bütçesinden inşâ Mezarlıkla birlikte külliyenin mescidi ettirilmiş, padişah buraya bir halı ile ve tekke yapıları da ortadan kalkmıştır. kapının iç tarafında bulunan ve girişi Türbesi, aslında tekkeden, camiden, ların) mezarlarının yerlerinin yazıldığı bir avize hediye etmiştir. HUNAT CAMİİ BATI KAPISI Hunat Medresesi’nden olan Kayseri’nin türbeden ve diğer müştemilattan listelerde, İmam Sultan civarındaki Mezarlıkta Selçuklu-Beylikler ve ÖNÜNDEKİ MEZARLAR en ihtişamlı kümbeti Hunat Hatun oluşan bir külliye idi. Zeynel Âbidin mezarlıkta Karamânî Efendi’nin ve MEVLEVÎHÂNE Osmanlı dönemine ait çok miktarda Eski Kayseri resimlerinde gördü- Türbesi’nin etrafında da bir kısım de Kayseri’de ilk defa Rufâî Tarikatı’nı Mehmed Battal’ın medfûn bulundu- İÇERİSİNDEKİ MEZARLIK mezarlar bulunmaktadır. 1960’lara ğümüz üzere Selçuklulardan Ala- Selçuklu ve Osmanlı ulemasından kurmuş bir şeyh idi ve dergâhını burada ğunu kayıtlıdır.5 Her iki zat hakkında Kayseri Mevlevîhânesi şehir merke- kadar buraya defin yapılmaya devam addin Keykubad’ın zevcesi ve oğlu Küçük Hacı Hafız Efendi Damat Emin oluşturmuştu. Asıl adı Alaaddin Ali da bilgi bulunmamaktadır. Kayseri’de zinde, İç Kale’nin güneyinde, Kaleönü edilirken Kayseri Belediyesi definleri Efendi, Göncü-zâde Kasım Efendi gibi olan bu zat, yaklaşık 1414 yılında vefat durdurmuş ve Türbe ve etrafı hariç mezar taşları bulunmaktadır. Kümbet edip buradaki türbesine defnedilmiş- mezarlığı kaldırmaya teşebbüs etmiştir. içerisinde de Hunat Hatun’un torunu tir.4 Türbe 1885 yılında II. Abdülhamid Bu sebeple birçok tarihi mezar taşları Selçuk Hatun’un ve herhalde gelini döneminde Seyyid Burhâneddîn Tür- toplatılmış ve bunlar sonradan Müzeye Gürcü Hatun’un mezarları bulunmak- besi gibi, Ankara Valisi Abidin Paşa ve nakledilmiştir. Ancak Anıtlar Kurulu, tadır. Klasik Selçuklu tarzında olan Kayseri Mutasarrıfı Mehmed Nazım belediyenin bu kararını durdurmuş kümbetin Hunat Hatun’a ait olan mezar Paşa’nın delâletiyle vakıf bütçesinden fakat mezarlık harabe hâline gelmiştir. taşı eski bir Roma lahit kapağı olup yeniden yaptırılmış, Sultan bu türbeye Yeni Kayseri Büyükşehir Belediyesi, üzerine bir tarafına Selçuklu sülüsü de bir avize ve bir de halı hediye etmiştir. mezarlığı ve Türbe çevresini tanzim ile Ayetelkürsî (Kur’an 2-255) diğer Bir ara türbe kütüphaneye çevrilerek ederek mezarlığın bu perişanlığını tarafına Hunat Hatun’un çok büyük buradaki mezar Seyyid Burhânedddîn gidermiştir. Belediye tarafından 1954 unvanları ve şahsiyeti yazılmıştır.3 Türbesi’ne nakledilmiş ise de Vakıflar yılında yapılan yeni (asrî) mezarlığa defin ▲ Kayseri Hunat Hatun Camii Horasan harçla sıvalı üçüncü mezarda Bölge Müdürlüğümüz zamanında yaptırılmaya başlatılmış ve bu mezarlık Gertrude Bell - 1909 kitabe bulunmamaktadır. tarafımızdan bina tekrar türbe hâline o gün, bu gün kaderine terkedilmiştir. getirilip mezar asıl yerine nakledilmiştir. Mezarlıkta hâlâ incelenecek çok mik- Kayseri’de İmam Sultan olarak isim- tarda tarihi mezarlar ve mezar taşları II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi ZEYNEL ÂBİDİN TÜRBESİ lendirilen Zeynalâbidin’in türbesinin bulunmaktadır. Türbe içerisinde ve Mahperi Hunat Hatun’un 1238 yılında ETRAFINDAKİ MEZARLIK etrafında, yukarıda bahsedildiği gibi avluda babadan oğula geçmek üzere son bir külliye içerisinde yaptırmış olduğu Kayseri’de, birçok ilde olduğu gibi ▲ Hacıkılıç Mezarlığı | Albert Gabriel Kayseri’nin Tarihi Mezarlıkları Tarihi | Kayseri’nin Dosya Mezarlıkları Tarihi | Kayseri’nin Dosya

| geniş bir mezarlık meydana gelmiştir. | dört Kayseri Mevlevîhânesi’nin Süley- Hunat Camii’nin batı taç kapısı önünde cami ve türbeler etrafında mezarlıklar Kayseri’de medfûn önemli zatların (yatır- man Türabi, Ahmet Remzi, Süleyman mezarlar bulunmakta idi. Bilhassa 19. oluşmuştur. Bugün tamamen kaldırılmış Ataullah ve büyük şair ve yazar Ahmet yüzyıl Osmanlı ulemasından Hacı Torun bulunan bu mezarlıkta birçok ünlü şahıs Remzi Dede (Akyürek)’nin mezarları Efendi gibi âlimlerin medfûn olduğu medfûn bulunmaktaydı. Şehrin Kağnı 4 Sadi Bayram, Anadolu’da İlk Rufâîler ve Zeynelâbidin Ali Er-Rufâî Soyu Hakkında Yeni Hipotezler, I. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu mezarlık buradan kaldırılarak taşlar Pazarı mevkiinde, Hunat Külliyesi’ne Bildirileri (11-12 Nisan 1996) E.Ü. Kayseri ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi Yayınları, No.1, Kayseri 2000, s. 27-34; Çayırdağ, Kayseri’de bulunmaktadır. Kitabelerinden XV ve XVI. Yüzyıllarda Yapıldığı Anlaşılan İlk Osmanlı Yapıları, Vakıflar Dergisi, S. XIII, s. 557-558, Ali Rıza Karabulut, Zey- DÜŞÜNEN ŞEHİR müzeye nakledilmiştir. Bahis konusu yakın olarak bulunan Zeynel Âbidin nelâbidin Ali Er-Rufâî El-Kayseri, Kayseri 2016. DÜŞÜNEN ŞEHİR 138 5 Çayırdağ, Kayseri’deki Yatırlar, Erciyes Dergisi, Kayseri, 1979, S. 16-17, S. 26-31. 139 3 Çayırdağ, Hunat Hatun Külliyesi, Diyanet Vakfı, Kayseri Şubesi Yayını, No. 7, Kayseri 1998. 6 Ahmed Nazif, Mir’at-ı Kayseriye (Kayseri Tarihi), Yay. Prof. Dr. Mehmet Palamutoğlu, Kayseri 1987, s. 181, 182. tir.11 Yine aynı eserde ulemâdan Damat bulunamamıştır. Burada bulunan ve si’nde kesif olarak bulunan kümbetler Halil Efendi’nin ve Hafız Ağa-zâde yakın zamanlarda Roma Mezarı olarak (Anonim kümbetler), Hacip Kümbeti, Hacı Derviş Efendi’nin bu mezarlıkta isimlendirilen yapı aslında bir Selçuklu Ulu Hatun Türbesi ve Şeyh Seyfullah medfûn oldukları bildirilmiştir. türbe (kümbet) sinin alt katıdır. Kalın- Türbelerinin ve Kalenderhâne Tekkesi tının üst tarafı yanlış şekilde üçgen ve Camiinin bulunduğu geniş alanda HÜSEYİN BEY HAMAMI alınlıklı olarak çatı şeklinde onarıldığı da büyük bir mezarlık bulunmakta YANINDAKİ MEZARLIK için bu isim takılmıştır. Mezar aslında idi. Han Camii’nin batı ve kuzeyinde Kayseri’de Mimar Sinan’a eser yaptı- klasik, iki katlı kümbet olup belki de de mezarlar bulunmakta idi. Burada ranlardan birisi de, Kayserili olup XVI. yukarıda ismi geçen şahıslara ait idi. bulunan Şeyh Ebu İshak Alemdârî yüzyılda Aksaray Sancağı mirlivalığı Bugün içerisinde XIV. yüzyıla ait iki Tekkesi’nin mezarları hâlen mevcuttur. (sancak beyi) yapan Hüseyin Bey’dir.12 şahsın mezar taşı bulunmaktadır. Yine Yanıkoğlu Camii etrafında da bir Hüseyin Bey Kayseri’de Selçuklu Hacı mezarlık bulunuyordu. Burada bulunan Kılıç Camii’ni tamir ettirmiş, kuzeyine bir HACI KILIÇ CAMİİ Beylikler dönemine ait Emir Şahap Tür- imârethâne (aşevi) yaptırmıştır. Ayrıca ÇEVRESİNDEKİ MEZARLAR besi, Babük Bey Türbesi ve Suya Kanmış ismi Meydan veya Çömlek Hamamı Kayseri’de önemli Selçuklu yapıla- Hatun Türbeleri bu mezarlık içinde olan meşhur hamamını, Cumhuriyet rından Hac Kılıç Camii ve Medresesi’nin bulunması gerekmektedir. Yanıkoğlu Meydanı (eski At Pazarı) yakınında, etrafında da büyük bir mezarlık vardı. Camii yakınında olması gereken ve Sahibiye Medresesi arkasında, şimdiki Bu mezarlık, caminin doğusunda, birçok eski vakıf kayıtlarında zikredilen İstasyon caddesinin batısında Mimar şimdiki tiyatro (halkevi) binasından Kız Hoca Vatan Zaviyesi’nin de muhakkak Sinan’a yaptırmıştır. Hüseyin Bey Sanat Okulu’nun alanına kadar devam ki bir mezarlığı vardı. Nitekim Karama- Kayseri’deki bütün bu hayratı için de ediyordu. Bu mezarlık da tamamen noğulları’na ait bazı mezar taşları bu büyük bir vakıf kurmuştur.13 Kalıntıları kaldırılmıştır. Buradan geçen İstasyon çevreden çıkmıştır. Yakında bulunan yakın zamana kadar gelen hamamın Caddesi’nin genişletilmesi sırasında yol Kalem Kırdı Mescidi’nin inşaatında bu çevreden alınmış İslâmî mermer ▲ Seyyid Burhâneddin Mezarlığı doğusunda, Selçuklu Sahibiye Med- ortasında kalan, yukarıda bahsi geçen resesi ve Roma Mezarı denilen yapı Hüseyin Bey’in mezarı Hacı Kılıç Camii mezar taşları yapıtaşı olarak veya kitâbe mevkiinde bulunuyordu. Yukarıda bahsi ilk tarihi araştırmayı yapan Ahmet “Makarr-ı Mirmiran” denilen Kayseri’de olarak kullanılmıştır. Bu mescit yeni geçen Seyyid Burhâneddîn Hazretleri’nin Nazif Efendi, “Mir’at-ı Kayseri” isimli oturuyorlar ve hayratlarını burada ▪ yeri olan Seyyid Burhâneddin Türbesi dergâhının yerinde idi.7 Bu dergâhın eserinde zamanın Kayseri Mutasarrıfı yapıyorlardı. ▪ Kayseri sekizinci yüzyılın başında Emevîler zamanında, Müslüman yanına nakledildiğinde, taşların bir yerine VI. Murad’ın sadrazamlarından Hacı Bekir Paşa’nın oğlu Celâleddin Hacı Ahmet Paşa'nın 1573 yılında kuvvetler tarafından kısa süreli olarak Bizans’tan ele geçirilmiş- kısmı burada kullanılmış, bir kısmı Bayram Paşa yeni bir mevlevîhâne Bey’in 1819 yılında vefat etmesi üzerine Mimar Sinan’a yaptırdığı caminin tir. Bu dönemde inşa edilmiş veya mevcut bir Bizans yapısının da Kayseri Müzesi’ne teslim edilmiştir. (halk arasında adı Kurşunlu Camii)10 yaptırmış ve burasının ihtiyaçları için bu mezarlığa defnedildiğini ve mezar Yine şehrin en eski büyük camisi olan etrafında da bir mezarlık oluşmuş- camiye çevrilmiş hâli olup günümüze kadar gelmiş bulunan bir vakıf tesis etmiştir.8 Mevlevîhâne taşı kitâbesini bildirmektedir.9 Camii Kebir’in önünde bulunan, şimdi tur. Bu mezarlık şehrin Cumhuriyet Battal Camii’nin etrafında oluşan ilk İslam mezarlığı, kayıtlarda bugün tamamen yıkılıp yok olmuş yıkılmış medresesi içerisinde, camiyi Meydanı (eski At Pazarı)’na kadar olup yerine vakıflarca bir işhanı yaptı- “şehitlik” olarak geçmektedir. yaptıran Melik Mehmed Gazi’nin KURŞUNLU CAMİİ geliyordu. Ahmed Nazif Efendi’ye rılmıştır. Bir kısım alanı da bir banka türbesi olduğu gibi bunun önünde bir ÇEVRESİNDEKİ MEZARLIK göre (s. 27), bu caminin civarında bir arasında da bir mezarlık oluşmuştur. minaresi dibine nakledilmiştir. Yine son kısım şahsın ve hocaların da mezarları ve özel şahıslarca işgal edilmiştir. Bu XVI. yüzyılın ikinci yarsında Konya hayli âlim ve sâlih kişilerin mezarları Bu mezarlıkta da önemli kişiler medfûn devir âlimlerinden Gözübüyük-zâde bulunmaktadır. mevlevîhânede de diğer mevlevîhâ- Valiliği yapan Hacı Ahmed Paşa’nın bulunup bunların hayat hikâyeleri bulunuyorlardı. Eski yatır listelerinde İbrahim Efendi de burada medfûndu.15 Kayseri’nin eski mezarlıklarından, neler gibi bir mezarlık oluşmuştu. Kayseri’de Mimar Sinan’a inşâ ettir- ayrıca yazılmıştır. Yine Ahmed Nazif Necmeddin İmad (Kübra) ve Molla Kayseri’de bahsedilen bu mezarlıklar- asrî mezarlık yakınında bulunan ve Muhakkak ki bu mezarların çoğunluğu diği külliyesinin etrafında da büyük Efendi, Kayserili âlimlerden olup 1849 Tayyib’in burada medfûn olduğu kayıt- dan başka kümbet ve türbe olarak birçok büyük alana yayılmış olan Kıroğlu ve mevlevîhânenin gelmiş geçmiş hizmet bir mezarlık meydana gelmişti. XVI. tarihinde vefat eden Sadık Efendi’nin lıdır.14 Listelerde bazen Necmeddin mezar anıtı bulunmaktadır. Bunlardan İyiler Mezarlıkları 20 yıl kadar önce ehline aitti. Mevlevîhânenin babadan yüzyılda Konya Valileri (Beylerbeyiler), Kurşunlu Camii minaresi yakınında Kübra olarak kaydedilen meşhur Şeyh Hastane Caddesi’nde bulunan ve bugün belediye tarafından kaldırılarak yerleri oğula geçen son dört şeyhinin Seyyid Konya şehzade sancağı olduğundan, kabrinin bulunduğunu bildirmiş ve ✒ Kayseri’nin Tarihi Mezarlıkları Tarihi | Kayseri’nin Dosya îmara açılmıştır. Mezarlıkları Tarihi | Kayseri’nin Dosya

| Bağdat’ta medfûn olduğuna göre bura- yok olmuş olan Akyapı isimli kümbetin | Burhâneddîn Türbesi’nde olduğundan Konya’da şehzade ile birlikte değil, şuarâdan Mes’ud Efendi’nin yazmış daki isim Necmeddin İmad olmalıdır. etrafında da bir mezarlık oluşmuştu. Yine yukarıda bahsetmiştik. Kayseri hakkında vilâyetin ikinci büyük sancağı olan ve bulunduğu kabir kitâbesini nakletmiş- Ancak bu ve diğer şahıs hakkında bilgi Serçeönü, Sahibiye, Cürcürler Mahalle-

7 Çayırdağ, Seyyid Burhaneddin’den Sonra Kayseri’de Mevlevîlik. 11 Ahmed Nazif, Kayseri Meşhurları (Kayseriyye Meşahiri), Yay. Prof. Dr. Meserret Diriöz-Haydar Ali Diriöz, Kayseri 1991, s. 63-68. 8 Çayırdağ, Kayseri Mevlevîhânesi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Y. 12, S. 2, s. 91-95. 12 Çayırdağ, Mimar Sinan’ın Kayseri’deki Eserleri, Uluslararası IV. Türk Sanatları Kongresi Bildirileri. DÜŞÜNEN ŞEHİR 9 a.g.e., Ahmed Nazif, a.g.e. 13 Çayırdağ, Kayseri’de Kitabelerinden, s. 558-559. DÜŞÜNEN ŞEHİR 140 10 Çayırdağ, Mimar Sinan’ın Kayseri’deki Eserleri, Kayseri Tarihi Araştırmaları, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları No.38, Kayseri 14 Çayırdağ, Kayseri’deki Yatırlar. 141 2001, s. 285-304. 15 Ahmed Nazif, Kayseri Meşhurları, s.57, 58. Yusuf Dursun Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Mezarlıkları Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Mezarlıkları Mezara hizmet medeniyete hizmettir.

YUSUF DURSUN

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?..

Necip Fazıl

Dört asırdır inerek câmie nûr üstüne nûr Yerde bulmuş yaşayanlar da, ölenler de huzûr.

Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Mezarlıkları | Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Dosya nsan kendini bazen mezarlıkta dönüştürmüştür. Dolayısıyla insan modern hayatın içinde meşakkatsiz bir bekleme yeriydi. İçinde yetiştiğim geleneğin Mezarlıkları | Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Dosya | Ona hâlâ gidilirken geçilir bir yoldan, | daha canlı ve diri hisseder. gittikçe daha “ölü” hale geliyor. bana çocukluğumdan beri öğrettiği şey buydu. Göze çarpar ölüm âyetleri sağdan soldan, İ Çünkü modern hayat ve onun zorun- Yıllar önce Karadeniz’in şirin bir ilçesinin mezarlığını İstanbul’da boğazın en güzel yerlerinde denizi seyreden Sarmaşıklar, yazılar, taşlar ağaçlar karışık. lulukları, zamanla ilgili mekanik dayat- görünce duyduğum huzur ve hissettiğim duygudan dolayı mezarlıklarda da aynı duyguyu yaşadım. Ecdadın şehrin en Hâfız Osman gibi hattatla gömülmüş bir ışık maları, insanı evinde, mahallesinde, içimden “insanın ölesi geliyor” dediğimi hatırlıyorum. Çünkü güzel yerlerini mezarlara ayırmasındaki derinlik, hafıza, Bu mezarlıkta siyah toprağı aydınlatıyor; işyerinde ruhu alınmış bir varlığa benim için mezarlıklar ölüler yurdu değil, diriler yurduydu. hatırlama ve güzellik cennetten kalma bir iz, bir hatıra, bir

DÜŞÜNEN ŞEHİR Belli, kabrinde, O, bir nûra sarılmış yatıyor. DÜŞÜNEN ŞEHİR Bu dünya nasıl meşakkatle bekleme yeriyse, mezarlar da umut olmalıydı. Onun için ne zaman yeni bir şehre gitsem 142 önce mezarlıklarını gezerim. Çünkü o şehrin insanını, bir 143 Yahya Kemal Beyatlı ▲ Asri Mezarlık - Kayseri

▪▪ Erciyes hala ezelden ve ötelerden gelen bir şahide/mezartaşı gibi. Kayseri cennet kokulu şehirse/ mezarsa Erciyes onun mezartaşı olmalı. Çünkü Erciyes bir mezartaşı gibi sonsuzluğun ve geçiciliğin o ince çizgisini bir mekân ve şehir üzerinden anlatmaya devam ediyor. Ona nereden baktığına bağlı elbette. O kimi zaman bir veli, kimi zaman bir pusula, kimi zaman bir türkü, kimi zaman bir kahraman, kimi zaman da cenneti, öte dünyayı ve hakikati hatırlatan, sonsuzluk ve geçicilik habercisi bir şahide…

başka deyişle dirilerini en güzel biçimde mezarları anlatır, kimi zaman da cenneti, öte dünyayı ve hakikati hatırlatan, midir? Döner Kümbet’e giderken yürüdüğüm yolların sağlı biçimde huzura açılmış elleri, kıpırdayan dudaklar, nemli ölülerinden dinlersiniz. Ölülerinin dirilerini anlatmadığı sonsuzluk ve geçicilik habercisi bir şahide… sollu kenarlarında bizi selamlayan ehl-i kubur. gözler, bekleyiş dolu hasretler… Mezarlar diyorum aynı bir şehirde mezarlık yok demektir. Bu duygularla dolaştığım Seyyid Burhaneddin Mezarlığı Tarih kokan, huzur dolu mekânları izleyerek adına asri zamanda duyguların taşta tecelli ettiği mekânlar değil midir? Bu anlamda geçenlerde seyahat ettiğim Kayseri benim için hala tarihten sesler ve nefesler taşıyor. Mezarın bakımlılığı denilen şehir mezarlığına gittim… Öncelikle sırtını bir Mezarlığı gezerken insan huzurdan başka bir şey his- Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Mezarlıkları | Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Dosya Mezarlıkları | Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Dosya

| önemli ve anlamlı tecrübelere, ilginç gözlemlere sebep oldu. o kadar dikkat çekiyor ki, insanlar cennet tasavvurunu şehrin kapısına yaslaması dikkatimi çekti. Öyle demiyor setmiyor. Huzuru veren biraz da mezarlıklara ve orada | Erciyes hala ezelden ve ötelerden gelen bir şahide/ hala unutmamışlar dedirtiyor. Mezar aralarında gezerken muydu mütefekkir; mezarlar şehrin kapıları değil miydi? yatanlara verdiğimiz değerdir. Mezarlığı gezerken onlarca mezartaşı gibi. Kayseri cennet kokulu şehirse/mezarsa sanki mezarın sakinleri evlerini, yurtlarını, sokaklarını Sonra mezarların önemli bir bölümünün Erciyes Dağı’nı görevli gördüm. Kimisi çimleri suluyor veya biçiyor, kimisi Erciyes onun mezartaşı olmalı. Çünkü Erciyes bir mezartaşı temizlemişler gelecek misafirlerini bekliyorlar. Sonsuzluk görmesi hoşuma gitti. Onlar Erciyes’e şahit Erciyes onlara… yeni döşendiği belli olan taşların ritmini ve simetrisini gibi sonsuzluğun ve geçiciliğin o ince çizgisini bir mekân yurduna geleceklere bir işaret bırakıyorlar… Ne şanslılar dedim içimden… Şehir mezarlığı alabildiğine ayarlıyor, kimisi gözüne kekremsi görünen herhangi bir ve şehir üzerinden anlatmaya devam ediyor. Ona nereden Bir yanda Suiçmez Hazretleri, öbür yanda Ahmet Remzi temiz, düzenli, yeşil gerçekten bir bahçeyi andıran özelliğe unsurun mezarla aidiyetini bitiriyor. Mekândaki sükunetin DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR baktığına bağlı elbette. O kimi zaman bir veli, kimi zaman Hoca ve adı namı bilinen birkaç isim daha… Ama çoğunluğu sahip. Uzaklardan gelen Kur’an-ı Kerim sesi, bir eşiğe otu- bozulmasına izin vermiyor. 144 bir pusula, kimi zaman bir türkü, kimi zaman bir kahraman, isimsiz mezarlar. Nitekim burada isimsizlik sonsuzluk değil rurcasına oturulmuş, diz çökülmüş gönüllerin mütevazı 145 Defin işleri ile uğraşan görevlilerden, gelen ziyaretçilerin Bodrum kat, gasilhane ve garaj olarak planlanmış. Gasil- anlamı gözümde daha da büyüyor. Çünkü tarihi eserlerimizle Sonra bir mezarlıkta aradığı mezarları bulmasını sağlayanlara kadar etkileyici hane kısmı, bay ve bayan olarak ayrı düşünülüp çalışılmış. mezarlarımız arasında yakın bir ilgi vardır. Mezarlarımız ve Bir çukurun başında bir düzen ve ahenk var burada. Belli noktalara yapılmış Bodrum katta bay ve bayan cenaze yıkama yeri, bay ve bayan mezarlıklarımız nasıl o coğrafyanın bize ait olması ile ilgili Bir kapının ağzında çeşmeler (ki hepsi yörenin taşından ve yöresel dokuya uygun morgu, tabut- kefen ve malzeme depoları, teknik hacimler göstergelerse, tarihi eserlerimiz de aynı anlama sahiptir. Bir Herkes susar yapılmış) su sesiyle ferahlık veriyor sanki orada yatanlara. ve garaj bulunmakta. duvar, bir suyolu, bir harabe ev bile olsa o geçmişten gelen Konuşur ölüm Arabaların geçiş yolları, yayaların kullanacağı yollar, özenle, Mezarlık içerisine bir cami de yapılıyor. Yine görevlinin ve bizi geçmişe bağlayan bir izdir. Ve sürer hayat. insana saygı ilkesine göre düzenlenmiş. Mezara hizmet anlattığına göre yapılacak cami ile mezarlık içerisinde Mezarlığın kenarındaki yoldan geçen araba sesleri, biraz Erdem Beyazıt aslında diriye ve yaşayana, şehre hizmet dedim… bulunan gasilhanede yıkama ve kefenleme işlemleri yapılan ilerideki piknik alanından gelen insan sesleri hayatın işaret-

Misafir olduğumu anlayan görevli mezarlıkla ilgili detaylı naaşların cenaze namazlarının kılınması, böylece tüm defin leri… Hayat ve ölüm iç içe. Bu bireysel olarak kendi hayatı- ▪▪ Şehir mezarlığında diğer şehirlere göre bilgiler verdi: Asri Mezarlık içerisinde yer alan gasilhane işlemlerinin tek bir merkezde toplanması amaçlanmaktadır. mızda da böyle değil mi: Ama özen gösterilen bir mezarlık 2016 yılı içerisinde projelendirilip inşaatı tamamlanmış ve Cami Selçuklu motiflerinden esinlenerek inşa ediliyor. Tüm onlardan daha önemli ve derin boyutta hayatın işareti… dikkatimi çeken bir farklılık da mezarlar 2017 yılı başı itibarı ile hizmete girmiş. Proje planlanma- bu yapılanları tamamlayan unsur ise Taziye evi… Ölülerin yaşadığı idrakidir bizi canlı kılan. Ölülerimize kişiye mahsus değil aileye mahsus olarak sında mevcut yeşil dokunun korunması ve dokuya uygun Şehir mezarlığında diğer şehirlere göre dikkatimi çeken verdiğimiz anlamdır bizi anlamlı kılan. Ölmeden ölme sırrı düşünülmüş. Dolayısıyla mezarlıkta gezerken

Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Mezarlıkları | Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Dosya malzeme seçimi hedeflenmiş. Dokuya uygun bir hizmet bir farklılık da mezarlar kişiye mahsus değil aileye mahsus bu olsa gerek diyerek ve tüm yatanlara bir Fatiha okuyarak Mezarlıkları | Hayat ve Ölüm Arasında Kayseri Dosya | sanki caddesi sokağı olan evler arasında | binası da mevcut. Hizmet binasının 2 adet çalışma ofisi, olarak düşünülmüş. Dolayısıyla mezarlıkta gezerken sanki bir başka şehrin mezarlığına doğru içimdeki şiiri de mırıl- müdür odası, bekleme odası (lobi), arşiv, misafirhane (şehir caddesi sokağı olan evler arasında geziyor hissini yaşıyor- danarak yoluma devam ediyorum… geziyor hissini yaşıyorsunuz. dışından gelenlerin konaklayabileceği), bay ve bayan gassal sunuz. Camisi, sokakları, yolları, pınarları ve insanları ile odaları ile wc ve lavabolar bulunmakta. Diğer giriş işçi girişi bir şehri andırıyor. Ama bu şehir gerçekliğin, sessizliğin, olup, binanın yan tarafında. Bu girişi kullanacak olanlar mananın şehri… DÜŞÜNEN ŞEHİR için şoför odası, yemekhane- mutfak, personel dinlenme, Mezarlığın üst tarafında gördüğüm tarihi kalıntıların DÜŞÜNEN ŞEHİR 146 işçi-soyunma mekânları oluşturulmuş. şehrin tarihinden bir iz olduğunu öğrendiğimde mezarın 147 Düşünce DÜŞÜNCE Mustafa Doğu Alzheimer İnsanlar ve Şehirler

emek ki düşünmek; var olmanın, yaşamanın, iki farklı figürün temsilcilerinin çetin mücadelesine sahne D canlılığın, nefes alıp-vermenin devam ede- olmaktadır. Melek ise sadece itaatin fıtratına kodlandığı geldiği sürece kendisini hissettirdiği temel unsurlarından varoluşunun gereği olarak Allah katından insanlar arasından biridir. Düşünmek Allah’ın yaratmış olduğu canlı varlıklar seçilen elçilere mesajlar taşımak suretiyle diğer iki mükellef içerisinde insanoğluna sunduğu en büyük lütuf ve ikramıdır. varlığın temsilcilerine mükellefiyetlerini ve sorumluluklarını Unutmak/unutabilmek de en az düşünmek kadar insana tekrar tekrar hatırlatma görevini sürdürmektedir. verilen müthiş bir kazanımdır. Dua ederiz “unuttuklarımız- Peki; düşünmek kadar unutmak da bir lütuf mudur? Bir dan veya hataya düştüklerimizden dolayı sorumlu tutma olay oluyor, bir darbe alıyorsunuz veya kontrolünüz dışında bizi ey Rabbimiz!” diye. Etimolojik olarak insan kelimesinin gerçekleşen bir hadise neticesinde unutuveriyorsunuz tüm “unutmak” anlamına gelen “nisyan” kökünden geldiğini geçmişinizi, kim olduğunuzu, kendinizi, adınızı, varlığınızı, dikkate aldığımızda bunun da varoluşun en temel unsur- çevrenizdeki varlıkları, eşyayı, anlamlandıramıyorsunuz larından olduğunu kabullenmiş oluruz. Öyleyse şöyle bir zihninizde-havsalanızda. Bir hafıza kaybı yaşıyorsunuz. teorem gerçekleştirebiliriz en kısa deyimiyle; “düşünen Sürekli sorular sorarak bir an önce sıyrılmak, kurtulmak aynı zamanda unutabilendir”. istiyorsunuz düştüğünüz bu girdaptan. Birileri etrafınızda Düşünmek veya düşünüyor gözükmek acaba tüm canlı sürekli size geçmişinizi, varlığınızı, sevdiklerinizi hatırlatıcı varlıkların ortak özelliği midir? Hatta soruyu biraz daha çağrışımlarda bulunuyor ki bir bağ kuruluversin de bir an genişleterek canlı veya cansız tüm varlıkların ortak özelliği önce çıkıveresiniz diye içinde bulunduğunuz çıkmazdan. midir diye soralım? Yoksa sadece iradi varlıklara atfedilen Geçici, silinen hafızada kaybolanlar sonradan elde edilen, bir haslet midir? Bu geçmişte de uzun uzun tartışılmış ve yaşanılanlar oluyor sadece, yaratılıştan verilenler değil. muhtemelen gelecekte de aynı şekilde tartışılmaya devam Bu pozisyondaki insan hiç kimseyi-hiçbir şeyi tanıyamaz edecek bir konudur. Bizim bu yazıya böyle bir başlangıç iken acıkmak, gülmek, ağlamak gibi temel ihtiyaçlar sadır yapmamızın nedeni “unutmak/unutulmak” ekseninde olduğunda bir tanımlamaya gerek duymaksızın gereğini bir okuma yapacak olmamızdandır. Düşünmek için sor- yerine getirmektedir. Bu yukarıda anlatılmaya çalışılan duğumuz sorunun benzerini unutmak içinde sorabilir ve hadise, kontrol dışı gerçekleşen darbe veya kaza netice- üzerinde yoğun tartışmalar gerçekleştirebiliriz. sinde oluşan bir travma-bir unutma. Birde insanoğlunun MUSTAFA DOĞU Allah düşünme yetisini lütfettiği varlıkları katında mükel- yaşadıkları neticesinde hafızasından tüm izleri ile kazınır- Alzheimer lef kılınanlar olarak zikretmekte ve ölüm sonrası yeniden casına silinmesini istediği, hiçbir hatırası ile yüzleşmek dirilişin gerçekleşeceği kıyamet/mahşer günü kuracağı istemeyeceği hadiseler vardır unutamadığı, acılarla, dram- mahkemedeki mizanda tartılacakların bu vasfın kullanımı larla, ihanetlerle dolu olan. En sevdiklerinizi kaybettiğiniz ile gerçekleştirilenlerden olacağını bildirmektedir. Bu bir savaşlar, cinayetler, depremler, trafik kazaları, yangınlar, ödülü ve cezayı da beraberinde getirecek ve ebedi kılınan İnsanlar ve Şehirler yeni bir hayatın ikametgâhını da tayin edecektir. Melek, İblis afetler, bunlardan sayılabilecek olanların bir kısmıdır. (cin-şeytan) ve Âdem (insan) örneklemesinden bu olayın Bazen de hiç unutmamak istersiniz öfkenizin, kininizin, bize neler anlatması gerektiğini bildirmekte ve Âdem’in nefretinizin, intikam alma hissini-hırsını ayakta tutması ve canlı kalmasını sağlaması için. Nasreddin Hoca Akşehir pazarında bir adamın başına toplanmış olan kalabalığa yaklaşır. yaratılışı ile diğer iki varlığın bu yaratılan insan karşısındaki İslam, adaletli/erdemli/ahlaklı bir toplumunun inşası- Satıcı elindeki kuşu satmaya çalışmaktadır. pozisyonunu belirlemektedir. Melekler yaratılış fıtratlarına nın-ihyasının oluşturulup sürdürülebilmesinin beş temel Yandaki tavuklar 5 akçeyken, kuşun fiyatı 50 akçedir. uygun olarak emredileni sorgulamaksızın tereddütsüz Hoca bir türlü fiyattaki aşırı farka anlam vermez ve sorar: yerine getirmekte iken, İblis yaratılış fıtratında kendisine esas üzere bina edilmesi ile mümkün kılınabileceğini - “Hemşerim bu nasıl bir kuştur ki 50 akçe istersin?” bahşedilen düşünme yetisinin kazandırdığı bir güven ile emri vurgulamakta ve bu uğurda mücadele edilmesini salık - “Hoca efendi bu bildiğin kuş değildir bunun özelliği var.” sorgulamakta ve kafasına yatmadığı için isyanı seçmektedir. vermektedir. Bunlar din-akıl-can-mal-nesil emniyetleridir. - “Neymiş özelliği?” Karakterine itaatin ve isyanın birlikte yüklendiği Âdem Bunların içinde bir önem sıralaması yapılacak olsa, sanıyo- - “Hocam bu kuşa papağan derler ve konuşur. olan insan ise verdiği ilk sınavda isyankâr-azgın varlığın rum kahir ekseriyet akıl üzerinde mutabık kalacaktır. Zira Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler | “Hoca hemen eve koşar, kümesten hindisini kaptığı gibi pazara döner. kışkırtması ve iğvası ile yasak kılınan ağaca dokunmakta aklı olmayanın, mükellefiyetinin olamayacağı bilinen bir | Papağan satmakta olan adamın yanında durur ve yüksek sesle: ve aldanmış/aldatılmışlardan olmaktadır. Fakat aynı Âdem gerçektir. Sağlıklı bir toplum oluşturma ve nesiller boyu - “Bu gördüğünüz kuş sadece 100 Akçeye, gel, gelll!” yeniden düşünerek yaptığı şeyin büyük bir yanlış olduğunu devamlılığını sağlayabilme akıl sağlığı yerinde dinç-dinamik Herkesten çok, papağan satan şaşar bu işe ve sorar: fark ederek tevbeyi-pişmanlığı-nedameti seçerken, İblis insanların varlığı ile mümkün kılınabilmektedir. Siyasi - “Hocam 100 Akçe çok değil mi bir hindi için?” yeniden düşünmeye ihtiyaç dahi duymaksızın eylemini otorite-iktidar başta olmak üzere, erdemli birlikteliklerin/

DÜŞÜNEN ŞEHİR - “Sen 50 akçeye satıyorsun ama?” kendi doğrusu üzerinde mutlaklaştırarak isyanı-tuğyanı oluşumların uğrunda mücadele vermeleri gereken en temel DÜŞÜNEN ŞEHİR - “Dedim ya hocam benim kuş konuşur ama..” sürdürmeyi seçmiştir. Yeryüzü ise, düşünme/akletme yetisi haklardandır akıl sağlığı yerinde nesillerin varlığını ve 148 149 - “Öyleyse, benimki de düşünür!” ile muhakeme ve mukayese kabiliyetini kazanmış olan bu devamlılığını sürdürme uğraşısı. Akıl çalıştırıldıkça üretkenleşir. Akıl vahiy doğrultusunda tekrar -kısmi de olsa- hatırlaması sağlanır. Birde hard diskin dönemlere. Medain-i Salih’ten geçerken ürperirsiniz “Semud verilmiştir, bu beldeyi“Medine” kılması, geleceğin büyük işlevsel kılındıkça insanın beşer olması sağlanır. Rasyonalist formatlanıp tüm bilgilerin silinmesi gibi bir unutma vardır Kavminin” helak oluş hikâyesi ile“Lût gölü” civarından veya medeniyetini inşa etmesi için. bir bakış açısı insanı tanrılaştırır, bencilleştirir, narsistleştirir, ki, her insanın -özellikle ilerlemiş yaşlardakilerin korkunç “Pompei” şehrinden”, Lût kavminin insanlıktan nasıl çıkıp Yesrib bedevilikten hadariliğe geçiyor, medenileşip azgınlaştırır. Dolayısıyla Rabbimiz; kevnî ve vahyî ayetler kâbusu. Tıbbi deyimi ile “Alzheimer” denen bu hastalık, hayvanlardan dahi aşağı mertebelere sürüklenerek helak Medine’leşiyor, gelecekte oluşacak büyük bir ümranın küçük doğrultusunda sorgulayıcı bir aklın, teslimiyetçi bir akıldan, maalesef tedavisi de çok mümkün olmayan bir problem oluşlarını düşünürsünüz. Patra’da, Mısır’da, Kudüs’te, bir prototipini oluşturuyordu. Asırlardır kurumsallaşmış tahkiki imanın ise taklidi imandan daha üstün kılındığını olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hastalık insana öyle Şam’da geçmiş kavimlerin izlerinde dolaşırsınız bir şeyler ve bir devlet geleneği oluşturmuş, şirkin-tuğyanın egemen ve bu sorgulayıcı yaklaşımın ise itminana ermiş bir nefiste davranışlar sergiletiyor ki, en yakınlarınız-sevdikleriniz, yakalamak için. olduğu Bizans’a-Sasaniler’e-Habeşlilere karşı, tevhidin tüm tezahür bularak, insanın ulaşabileceği en güzel derece sizi çok sevenler bile uzun süre tahammül gösteremiyor ve Tevhidi dinlerin elçiliğini yapmış Allah resulleri-nebileri birimlerinde hayat bulacağı, aslında var olan, fakat üzeri bir an önce kurtulmak istiyor sizden ve bulundukları coğrafyanın “Ümm-ül Kura”larından (şehirlerin tozlanmış bulunan büyük bir medeniyetin ihyası ve yeni- ▪▪ Akıl çalıştırıldıkça üretkenleşir. Akıl vahiy doğrultusunda işlevsel pozisyonunuzdan. Sadece hiçbir şeyi anası-anakent) seçilerek görevli kılınmışlardır. Bir dinin, den inşası başlıyordu. Temelleri kibir/isyan üzerine bina hatırlatmamakla kalmıyor, fıtri/insani yaşam tarzının, hukukun, ümranın, harsın, medeniyetin, edilen saraylara karşı, temeli takva üzerine bina edilen bir kılındıkça insanın beşer olması sağlanır. Rasyonalist bir bakış davranışlarınızı bile sergilettirmiyor, kültürün oluşumu ve yayılması için başşehir-anakent seçimi mabedin-mescidin merkeze alınmasının mücadelesi idi bu. açısı insanı tanrılaştırır, bencilleştirir, narsistleştirir, azgınlaştırır. tam tersi davranışlarla tahammül son derece önemlidir. Elçiler zincirinin son halkasını oluşturan İhtişam ile tevazuunun, isyan ile itaatin, zulüm ile adaletin Dolayısıyla Rabbimiz; kevnî ve vahyî ayetler doğrultusunda sor- sınırlarını zorlatabiliyor. Hz. Muhammed (SAV) de, atalarının ve kendisinin doğduğu mücadelesi. Merkeze, tevazuunun-itaatin-teslimiyetin-ac- gulayıcı bir aklın, teslimiyetçi bir akıldan, tahkiki imanın ise taklidi Bir an geliyor hafızanız/zihniniz ve bir ömür geçirdiği, temeli atası İbrahim ve oğlu İsmail ziyetin-kul olmanın her türlü tezahürünü yansıtan mabet/ -formatlanmış bir disk gibi- yaratılışla imandan daha üstün kılındığını ve bu sorgulayıcı yaklaşımın ise ve sonradan elde edilen tüm kaza- itminana ermiş bir nefiste tezahür bularak, insanın ulaşabileceği nımların silindiği bomboş bir unsur en güzel derece olan ahseni takvim mertebesine ulaşılmasını haline geliyor. Düşünebiliyor musunuz sağladığını bildirmektedir. yıllarca beraber yaşadığınız başta en yakınlarınız olmak üzere etrafınızdaki hiçbir nesne-varlık-olay size bir şeyler olan ahseni takvim mertebesine ulaşılmasını sağladığını çağrıştırmıyor, bir şeyler anlatamıyor. Evladınız, kardeşle- bildirmektedir. Düşünülmesini-akledilmesini yüzlerce ayeti riniz, ebeveynleriniz, eşiniz, torunlarınız, şehriniz, eviniz, kerimesi ile adeta emir kipi denecek doğrultuda Rabbimiz mahalleniz, komşularınız, caminiz, okulunuz bir gün kullarından istemektedir. “İşleyen demir ışıldar” sözü baz geliyor ki, sizin zihin dünyanızda hiç bir hatırası kalmamış alındığında, insanoğlu vücudunun tüm aza ve organlarının nesnelere ve varlıklara dönüşebiliyor. Öyle ki en yakınla- kireç/pas tutmaması, bir ömür boyu sağlıklı kalması ve rınız, en tanışık kılınanlarınız, bir anda hiç tanımadığınız, onlardan maksimum istifade edebilmeyi sağlayabilmesi uzak kılınanlara dönüşüyor sizin için. Daha acısı kendinizi için, onları performanslı ve işlevsel kılmak zorundadır. tanıyamıyorsunuz, “ben kimim?” diye sürekli sorular soru- Düşüncenin de başarılı bir şekilde işlevsel kılınması ve yorsunuz birilerine, anlamsız boş gözlerle sağa sola bakarak. gelecekte karşılaşılması muhal olmayan Alzheimer’ın Aldığınız cevaplar sizde herhangi bir çağrışım yapmıyor, (tümden unutmanın) bertaraf edilmesi için, onu üretken söylenenleri-anlatılanları anlamlandırmaya çalışıyorsunuz kılmak, çalıştırmak-aktif ve diri tutmak bir zorunluluktur. kafanızı-beyninizi patlatırcasına, yoğunlaşıyorsunuz-yoru- Sonuç itibariyle düşünme var olmadır. Düşünme sağlık- luyorsunuz ama nafile, istenilen/arzulanan çözümlemeler tır-sıhhattir. Düşünme had bilmedir. Düşünme kendin bir türlü gerçekleşemiyor zihin dünyanızda. olmadır. Düşünme hürriyettir. Düşünme sorumluluktur. Allah; yeryüzünün/arzın/dünyanın gezilmesini, temaşa Düşünme Allah’a kul olmadır. Düşünme erdemdir, ahlaktır, edilmesini ve yaratılış başta olmak üzere inkâr edenlerin-ya- fazilettir, diyebiliriz. lanlayanların akıbetlerinin nasıl olduğunun gözlemlenmesini, Unutmak! Birçok insanoğlu için ciddi bir problem. anlamlandırılmasını, anlamak için okumalar yapılmasını İnsan zihnini bir bilgisayar diski gibi her şeyi aklında tutan mümin kullarından istemektedir. Yaratılışından beri bu bir unsur olarak telakki etmek, ona gereğinden fazla yük yaşlı dünya nice kavimlere, devletlere, imparatorluklara,

Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler yüklemektir. İnsan hafızası yine disklerde ki gibi sıralı kuruluş mücadelelerine, yükseliş ve düşüşlere, gelişmelere, Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler | | erişim mantığına göre dizayn edilmiş ve ihtiyaç duydukça medeniyetlere, istilalara, helak ve yok edilişlere sahne bir kelime veya cümle ile bütünü ortaya dökecek bir yapıya olmuş, her bir karış toprağı-dağı ve taşı tanık kılınmıştır. tarafından atılan, Arabistan-Hicaz bölgesinin en önemli mescid yerleştirilince, o beldeler tevhidin-adaletin egemen da sahip değildir. İnsanın karakterini fıtratı, diskin karak- Asırlık eserler ve yapıtlar kendilerinden sonra gelecek ibadet ve ticaret şehri olan Mekke’de seçilip-görevlendiril- olduğu topraklara dönüşüyor. Bu inancın oluşturduğu terini de işletim sistemleri belirler. İnsan zihni/hafızası bir kuşaklara-nesillere izler taşımış, mesajlar aktarmış, haber- miştir İlahi mesajları tüm insanlığa ulaştırması için. Mekke felsefe ile gerçekleşiyor imar ve inşa çalışmaları. Devlet takım bilgileri veya olayları tamamen veya kısmen unutur. ler vermişlerdir, okumasını ve anlamlandırmasını bilenler site devletini oluşturan parlamentonun despot ve zalim idari, askeri, adli, mali, ticari unsurlarını bu ruh ışığında DÜŞÜNEN ŞEHİR Ta ki, bu bilgiye veya olaya yeniden ihtiyaç duyulduğunda için. Bazen koca bir şaheser, bazen küçücük bir sikke, alıp yöneticileri tarafından kendisine ve dostlarına doğdukları kurumsallaştırıp şekillendiriyor. “Oku!” emrinin kurumsal DÜŞÜNEN ŞEHİR 150 çağrıştırıcı bir takım ipuçları devreye girdirilerek onları götürür sizi tarihin gizemli sayfaları arasından dolaşarak o topraklar dar kılındığında, Yesrib’e yöneltilmiş-hicret izni yapılanması şekilleniyor mescidin yanında “Suffa” (med- 151 rese-okul) olarak, vahyin ışığında ve yol göstericiliğinde Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlı geçmişini iyi okuyarak sağlayan birer hafızaları gibi. Geçmişine, hafızasına sahip olmadığını acı da olsa müşahede etmekteyiz. Modernizm düşünen-akleden bedenlerin oluşumunu sağlamak için. bugünlere kadar gelmeliyiz şehrin hafızalarından izler ol (a) mayan insanlar ve şehirler ne acıdır ki tedavisi adeta geliştirdiği Batı tarzı mimari ile şehirlerin geçmiş hafızalarını Alternatif çarşı-pazar kurularak faizin, stokçuluğun, kara- sürerek. Kültepe’de (Kaniş-Karum) Asurlulara-Hititlilere, imkânsız olan alzheimer hastalığına tutulmakta ve sağlıklı yok etmekle kalmıyor, tüm köprüleri yıkarak tarihsel bağları borsacılığın, sömürünün, haksız kazancın bir ahlaksızlık kale ile Bizans’a-Roma’ya, Kervansaraylar, hanlar, camiler, gelecekler inşa etmekten yoksun kalmaktadırlar. siliyor. Globalleşme; bütün şehirleri kaçınamayacakları ortak olduğunu, düzgün alışverişin, doğru ölçü-tartı ile nasıl oluş- medreseler, hamamlar, aşevleri, kümbetler ile Selçuklulara, Yirminci yüzyıl büyük savaşların, işgallerin, soykırımların, bir kaderde buluşturmuş gibi hiçbir özgünlükleri olmayan ması gerektiğini göstererek ticaret yeniden tanımlanıyordu. bedesten, çarşı ve köprüler ile Osmanlı’ya, Beyliklere doku- sömürgelerin yaşandığı ve neticesinde büyük trajedilere ve birbirlerinin kötü taklidi ve kopyaları olmaktan da öte Mezarlıklar inşa ediliyor; Müslüman yaşamının tek boyutlu nuruz o günleri anlamak-anlamlandırabilmek için... Seyyid sahne olan bir dönem olarak tarih sayfalarındaki yerini almış, geçemeyen kentlere dönüştürmektedir. Paris-Moskova-New almaya da devam etmektedir. Birinci ve ikinci dünya savaşları York-Londra’yı, Dubai-Riyad-Tahran-İstanbul’dan, Vatikan’ı milyonlarca insanın ölümüne, sakatlanmasına, kadınların Mekke-Medine’den farklı kılması gereken, inancın baskın dul, çocukların yetim kalmasına neden olmuş, insanlık dışı olduğu bir mimariden ne kadar bahsedebiliriz? Bütün bu bir vahşet olarak tanımlandırılabilecek atom bombası ile şehirlerde özgün olması gereken mimarinin ve estetiğin bir anda yüz binler kanları dahi akıtılmadan, büyük acılar kendini kaybettiğine, kapitalist bir zihin yapısının ortak içerisinde kıvrandırılarak ağır ağır son nefeslerini boğulmak değerleri olan aynı tarz gökdelenlerin, AVM’lerin, iş ve finans suretiyle vermişlerdir, kimsenin kimseye yardım edemediği merkezlerinin baskınlığına şahit olmaktayız. Oluşturulmaya bir pozisyonda. Tabiat ve tüm canlılar üzerinde onlarca yıl çalışılan mimari ile adeta, Firavun’un “Musa’nın Rabbi” ile savaşmak için Haman’a yapmasını ▪▪ Milattan önceki Asurlar-Sümerlere kadar uzanıp, milattan sonraki emrettiği kuleleri imrendirecek-kıs- kandıracak düzeydeki yapılan yüksek Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlı geçmişini iyi okuyarak bugünlere ve gösterişli gökdelenler, mabetleri kadar gelmeliyiz şehrin hafızalarından izler sürerek. Kültepe’de şehrin siluetlerinden ve baskın görü- Asurlulara-Hititlilere, kale ile Bizans’a-Roma’ya, Kervansaraylar, nürlüğünden silmekte, tüm şehirleri hanlar, camiler, medreseler, hamamlar, aşevleri, kümbetler ile inançların baskınlığından soyutlayarak aynileştirmektedir. Selçuklulara, bedesten, çarşı ve köprüler ile Osmanlı’ya, Bey- Yüz-yüz elli yıl önce dünyayı dolaşan liklere dokunuruz o günleri anlamak-anlamlandırabilmek için.. herhangi bir seyyah, gittiği ülkelerde hangi dinin-inancın baskın olduğunu o topraklarda uygulanan mimariden ve sürecek izleri ile insanlık karşı karşıya bırakılmıştır. İşte ortaya konulan eserler sayesinde bir kanaat sahibi olabilirdi. toplumsal hafızanın diri tutulması ve gelecek nesillerin Uzaktan ve yakından göreceği ilk binalar muhtemeldir ki yaşatılan bu insanlık dışı vahşetin oluşumunu sağlayan ibadethaneler-mabetler veya kutsal mekânlar olmaktaydı. mantık ve mantaliteyi iyi anlamlandırabilmesi olayın doğru Bu binaların etrafında şekillenmiş o inancın-düşüncenin okunması ile gerçekleşebilecektir. Japon yöneticileri her toplumsal alanlara anlam kattığı meskenler, çarşı-pazar- yıl, yeni nesillerin zihninde vahşeti canlı ve diri tutabilmek lar, eğitim kurumları, idari, askeri ve kamusal binaların için o günleri milli yas ilan ederek törenler ile anmakta/ bir ahenk-uyum içinde şekillendiğinin tanığı olmaktaydı. anlamlandırmaktadırlar. İnsanlığın gelebileceği en alt Bugün için aynı şeyleri söyleyebilmek ne kadar mümkün? olmadığını, dünya hayatının ebedi kılınmadığını, ölümün Burhaneddin, Ahi Evran, Turasan-ı Veli ile “taş üstünde taş, seviye olan “Belhüm Adal” (Esfele Safilin–aşağıların aşağısı) Bu iddiayı sürdürebilmek için, insanın biraz dürüst olma- kaçınılmaz bir gerçek olduğunu, yeniden dirilişin-ahiretin gövde üstünde baş” bırakılmayarak, adeta geçmiş tarihin yok noktasına emri verenlerin ve uygulayanların nasıl geldiğini ması ve iyiden iyiye hamaset yapmasını gerektirmektedir. mutlak gerçekleşecek bir va’d-vaîd olduğunu anlatmak için. edilerek, yeni bir tarihin yazılmaya başlandığı Moğol istila- tüm insanlığın görmesini ve düşünmesini sağlamak için Adeta tüm dünya, tek yürek olmuş bir inancın, ideolojinin Şehirlerin bir ruhunun olduğu ve canlı organizmalar gibi larını hatırlarız yüreğimizdeki yangın ve içimizdeki sızıyla. Hiroşima’yı ve Nagazaki’yi gündemden hiç düşürmemelidir. veya izimin etrafında saf tutmuş yeknesak bir görüntüyü beslenip büyüdüğü-geliştiği, değişip evirildiği göz önünde Hani milli şairimiz, basılan yerlerin toprak diyerek Yeter ki insanlık fıtratından kopmaya görsün, hiçbir acı, yansıtmaktadır. bulundurulduğunda, taşıdığı ruh -beslendiği kültürün bir geçilmemesini, bu topraklara altında yatan binlerce yiği- hiçbir trajedi, hiçbir vahşet yenilerinin önüne geçemeyecek Hıristiyan-Batı dünyanın geliştirdiği kapitalist ekonomik tezahürü olarak şekil bularak- mimaride, sanatta ve ticarette din/şehidin kanlarıyla hayat verildiğini hatırlattığı dizeleri ve benzer acılar sürekli yaşanacak-yaşatılacaktır. Ruanda, sistem, modernist felsefe ile hayatın her safhasına müdahil

Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler yansıyacaktır. Bir Bizans/Roma Hıristiyan kültürünün ege- var ya, işte onlarla mekâna, mekânın oluşumuna, zamana Srebrenitsa, Irak, Afganistan, Cezayir, Suriye, Çeçenistan, kılınmıştır. Adam Smith’in Kapital-modernist felsefesi- Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler | | menliği ile kurulup gelişen Kostantiniyye’nin, bir Osmanlı bir vurgu yaparak bunlar üzerinden düzgün bir okuma Doğu Türkistan, Keşmir, Arakan, Suriye ve daha sayamadık- nin egemen olduğu Avrupa veya ABD ile Karl Marks’ın İslam kültürü ile yoğrularak, yeniden şekil verilmek suretiyle, yapılmasını salık vermektedir. Bu vurgusu yapılan şehrin/ larımız en yakın tarihin tanıkları olduğumuz örnekleridir. Komünist-sosyalizm felsefesinin baskın olduğu Çin, Küba nasıl değişip evirildiğini ve İstanbul olduğunu örnek kıla- ülkenin hafızasıdır, kalbidir, kalbe kan pompalayan hayat Bugünün dünyasında İslam medeniyetinin şehircilik veya Kuzey Kore şehirlerini birbirinden ayıran bir fark var biliriz bu tezimize. Hakeza bir Kudüs’ün, bir Kahire’nin, bir damarlarıdır. Geçmiş ile bugünü anlamlandırma ve geleceğe anlayışını yansıttığını iddia edeceğimiz bütünsel bir mıdır? Budizm’in egemen olduğu Bangkok ile Şintoizm’in Şam’ın benzer kaderleri yaşadığını. Yaşamakta olduğumuz köprü inşa etme çabasıdır. Köprüler bağlantısı en güçlü ve örnekten bahsetmemiz ne kadar mümkündür? Mabetler egemen olduğu Pekin’i birbirinden ayıran farklar nelerdir? DÜŞÜNEN ŞEHİR şehrimizin de bir hikâyesi var bilinmesi gereken. Milattan önemi en yüksek geçiş güzergâhlarıdır. Birçok şehrin silu- dışarıda tutulduğunda, İslam şehri diye isimlendirilen tüm Kahire ile Paris, Şam ile Londra veya benzer şehirleri farklı DÜŞÜNEN ŞEHİR 152 önceki Asurlar-Sümerlere kadar uzanıp, milattan sonraki etini süsler köprüler, adeta geçmişin geleceğe taşınmasını şehirlerimizin Batı tarzı yapılaşmalardan hiçbir farkının kılan unsular nelerdir? Sadece ve sadece mabetlere yansı- 153 yan mimari çizgilerdir. Ötesi hep aynı. Hafızasını koruyan, yapılanlar sinsi ve hain bir düşüncenin eyleme dönüşü- varlıkların tamamından insanı farklı kılan iddiaları ve modern dünyada insan, rantiyeci bir düşüncenin pençesine geçmişi ile bağlarını koparmayan nadir de olsa bir takım münden başka bir şey olmasa gerek. Yapılanlardan daha hayalleridir. Mümin bir fert, iman ile müthiş bir iddianın takılmış debelendikçe boğulan-boğuldukça da debelenen şehirler varlığını sürdürmekte ve adeta hafızasını silmeye acısı ise, konformist Müslümanların (!) bu tür mekânları sahibi olduğunun bilinci ile yeryüzünde adaletin-erde- bir av pozisyonunu acınası bir halde sürdürmektedir. çalışanlara meydan okumaktadır. UNESCO tarafından tercih yarışına girerek umre ve hac ibadetlerini adeta birer min-refahın egemen olması hayallerini kurmakta ve bir Kaynaklar hoyratça kullanılmakta, değerler alabildiğince da koruma altına alınan, Belçika’da Burugge, Türkiye’de turistik geziye dönüştürmelerindeki zihinsel dönüşüm gün bunu gerçekleştirenlerden olmak için çaba sarf ederek değersizleştirilmektedir. Tek geçerli akçe “kazanç” olmakta Mardin, İran’da İsfahan bu nadirattan olan şehirlerdendir. yaşıyor olmaları. Bu alzheimer kadar-belki de daha fazla- yaşamına anlam katmaktadır. İddiaları ve hayalleri olmayan ve müreffeh bir hayat uğruna her şey feda edilebilmektedir. Yatay mimarinin oluşturduğu (tek veya iki katlı müstakil ağır ve tedavisi zor bir hastalıktır. insanlar, ruhsuz bir cesetten öte anlam ifade etmeyen sıra- Meskenler barınak ve sığınak olmaktan, dükkânlar ve iş evler) canlı-diri-içten-samimi insani ilişkileri bünyesinde Mimaride olan değişim sadece bununla kalmayacak, barındırırken, modern mimarinin oluşturduğu -insanları üst siyasetten hukuka, eğitimden sanata, idari yapılanmadan üste istifleme-paketleme olarak telakki edilebilecek- dikey ticarete kadar tüm toplumsal ilişkilerin yeniden tanım- yapılaşmalar (gökdelen-apartman) yerini sahte-yapmacık-iç- lanmasını ve şekillenmesini de beraberinde getirecektir. tenlikten uzak- gösterişe dayalı gayri insani ilişkilere terk Kapitalist-liberal ekonomi tercihi İslam medeniyetinin etmiştir. Yeni dünyanın yeni yaşam merkezleri yaklaşıldıkça oluşturduğu ticari anlayışı ve “Ahi kültürünü” yok ederken, uzaklaşılan bir anaforu meydana getirmekte ve sanal/ paylaşımcılığa-diğerkâmlığa karşı hodkâmlığı-bencilliği yapmacık ilişkiler çok önemli hasletleri de beraberinde ana felsefe haline getirebilmektedir. Müslümanlar gerçekte alıp götürmektedir. Bugünün dünyasında öyle apartman- alış-verişin bir dostluğa, dayanışmaya dönüştüğü kapalı çarşılardan-mahalle esnaflığından, her ▪▪ Modernizm geliştirdiği Batı tarzı mimari ile şehirlerin geçmiş şeyin (zaman-ömür-birikim) tüketildiği, veriş-alışların (!), doyumsuz hazların hafızalarını yok etmekle kalmıyor, tüm köprüleri yıkarak tarihsel esiri haline getirildiği AVM kültürüne bağları siliyor. Globalleşme; bütün şehirleri kaçınamayacakları savruluşun figüranları olmaktadırlar. ortak bir kaderde buluşturmuş gibi hiçbir özgünlükleri olmayan Servet belirli insanlar arasında dolaşan ve birbirlerinin kötü taklidi ve kopyaları olmaktan da öte geçe- bir iktidara dönüşerek, zengin daha zengin olmanın tarifi imkânsız hazzı meyen kentlere dönüştürmektedir. içerisinde kimliğinden-kişiliğinden uzaklaşıp sarhoş olurken, zenginlere lar-siteler var ki dünün birçok köyünden-kasabasından öykünen muhafazakâr-dar gelirliler ise başta inançları daha büyük, daha kalabalık. Dünün köyünde-kasabasında olmak üzere çok şeylerini kurban ettiklerinin farkında mesafelerin uzaklığı ilişkilerin sıcaklığına bir problem dahi olamamaktadırlar. oluşturmaz, herkes herkesi yedi göbek sülalesine kadar Şehirlerin referans noktaları vardır tüm zamanlarda tanırdı. Bugünün apartmanlarında mesafeler alabildi- değişmeyenler olarak. Oralardan ilham alarak tarih okumaları ğine –bir duvar mesafesine- kısaldı ama ilişkiler soğudu, yapılır, oralardan hareketle geçmişle bir bağ kurulmaya çalı- tanışıklıklar kayboldu. Karşı karşıya oturan insanlar bile şılır. Adreslemelerde oralar verilir değişmeyenler ve sabiteler bir birini tanımaktan, tanış olmaktan, komşu olmaktan olduğu için. Modernist zihin algısı bu değişmeyenleri de uzaklaştırıldı. Bu dünyada “kimse kimsenin külüne muhtaç görünmez, fark edilemez hale getirdi. Adreslemeler asırlık değil”, herkesin parası var istediği külü istediği marketten yapılardan daha ziyade daha seküler, daha modernist nok- dan bir varlığa dönüşmektedir. Müminin iddiası imanıdır, yerleri helal kazanç kapıları olmaktan çıkarılıp bencilliğin, satın alabilmektedir (!). Kimse komşu almıyor, sadece talardan referans ile yapılmaktadır. Buluşmalar/randevular hayalleri tevhidin bütün unsurları ile egemen olduğu bir egoizmin, hodkâmlığın her bireyde baskın olduğu rantiyeci barınacağı evler satın alıyor. kapitalist dünyanın ürettiği ve yediden yetmişe herkesin dünyadır. Bu hayallerin içinde en küçük toplum çekirdeğini bir felsefeye dönüş/türül/mektedir. “Dün ne yatırdın, bugün İslam dünyasının canı-ruhu-kalbi, Allah’ın beyti, içselleştirdiği mekânlarda gerçekleştirilmeye, zamanlar oluşturacak ailenin teşekkülünden, toplumun tamamını ne ediyor?” düşüncesi insanın mülk ile olan imtihanına müminlerin en kutsal mabedi kıyam ve hürriyet merkezi bu zihin dünyasının ürettiği kavramlarla oluşturulmaya kuşatacak işleyişe kadar her alanda oluşacak ahengin ayrı bir boyut kazandırmaktadır. Şehirler bir medeniyetin, Kâbe, etrafına örülen Batı tarzı mimari yapılanmalar ile çalışılmaktadır. İnsanlar, şu caminin, şu medresenin, şu tezahür etmesidir. Mimaride, sanatta, eğitimde, edebiyatta, bir inancın yaşama dönüşerek hayat bulduğu ve ruh-can adeta boğulup hapsedildi. Biraz dışarı çıkıp yüksek bir kümbetin veya şu kitabevinin önünde/yanında buluşa- bilimde, fende, sanayide, ticarette, ekonomide, tarımda, olduğu alanlar olmaktan çıkıp, çıkarcı bir zihniyetin arena-

Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler yerden bakıldığında Kâbe’yi görmek imkânsız hale geldi. lımdan daha çok, şu AVM’nin, şu otelin, şu restoranın, şu tevhidin karşılık bulduğu şehirleri, Medine’yi, ülkeyi, sına dönüş/türül/müştür. Yazımızın başında anlattığımız Düşünce | Alzheimer İnsanlar ve Şehirler | | Allah Resulü’nün Hira’dan izlediği Kâbe, müstekbir dün- kafenin önünde/yanında buluşalımı tercih ederek yaşamsal tüm dinamikleri ile tesis edip büyük ümranı-medeniyeti düşünen hindi adeta alzheimer olduğu için hocanın elinde yanın banilerinin eserleri beş yıldızlı otellerle kuşatılıp alanlarında etkin olan kültürü ifşa etmektedirler. Dünün gerçekleştirmektir asıl olan. Bu ferdin kendi zihin ve gönül patlayan bir metaa dönüşmüştür. Çağdaş hoca Nasrettinler görülmez kılınmıştır. İslam medeniyetinin oluşturduğu modernist yapıları asırlık devasa eserlere galebe çalmakta, dünyasındaki gerçekleştireceği devrimin-dönüşümün-ihya ise arsa, arazi pazarlarında kendilerine yer edinmiş biri bin mabet sanatından ve mimarisinden uzak bir mimari ile zihinler Batı medeniyetinin ürettiği eserlerin mahkûmu ve inşanın dalgalar olarak tüm topluma Allah’ın rahmeti yapmanın tarifi imkânsız keyfini sürmektedirler. İnancın, etrafı çevrelenen Allah’ın beyti, beton-mermer yığınlarının kılınmaktadırlar. olarak yansıması vadidir. idealizmin, geçmişin, insanın insanca yaşamının müca- DÜŞÜNEN ŞEHİR arasına hapsedilmiştir. Bu realiteyi çok masum kavramlarla İnsanlar iddia ve hayal sahibi olmayı yitirdiğinde sıra- Kırmızı veya siyah çizgilerin flulaştığı, kutsalların arka delesini verenlere de adeta bir ses şöyle haykırıyor; “Geçti DÜŞÜNEN ŞEHİR 154 ve düşüncelerle izah etmek aşırı safdillik olsa gerek. Bu danlaşır-makineleşir. Kâinatta var olan canlı ve cansız planlara atıldığı, her şeyin değersizleştirilip tüketildiği Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye.” ✒ 155 Tarih TARİH Prof. Dr. Muhittin Eliaçık Kayseri Uleması Tarafından Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme

da tercüme1, şerh veya haşiye yoluyla kaleme alınması "İmam'ın Kureyşten olması“meselesinin Osmanlı aleyhine üzerinde ayrıca düşünülmesi ve araştırılması gereken bir kullanılacağı hesaba katılarak kitaptaki bu kısım atlanmış husustur. Ancak şu kadarını söylemekle yetinelim: Dönem, olabilir diye düşünülse de asıl metnin imamet bahsinde İlerleme-gerileme tartışmalarının yaşandığı ve meşhur Hz. Peygamber’den sonra dört halifenin sırası ve ‘efdaliyyet’ Renan tarafından ortaya atılan "İslam terakkiye mânidir“ konusu açıklanmış ve efdaliyyetten kasdın: "hayırlı amel- iddialarının ortalıkta dolaştığı zamanlardır. Namık Kemal’in lerle kazanılan üstünlük olduğu; ilim, şeref vb. olmadığı" Renan Reddiyesi meşhurdur. Ulema da akaid kitaplarını vurgulanmıştır. Dolayısıyla bu husus ayrıca araştırılması güncelleyerek İslam inanç ve itikadına yönelik saldırılara gereken bir konudur. Fevzi Efendi aynı eserine daha önce karşı bir cevap üretme gayretine girmiş olmalıdır. de Kenzü’l-ferâid fî-şerhi’r-risâleti’l-Adudiyye mine’l-Akâid ayseri, makarr-ı ulema ünva- Öte yandan 1896’da Tunalı Hilmi tarafından Cenevre’de adıyla muhtasar bir şerh daha yazmıştır. Teşekkürnâme K nıyla ve çıkardığı iş ve ticaret Ezan, 1897’de Kahire’de Hoca Muhyiddin imzasıyla Kânûn-ı şöylece sadeleştirilebilir: adamlarıyla ünlenmiş bir şehirdir. Esâsî gazeteleri çıkarılmaya başlanmıştı. Öyle ki, Ezan’ın Kayseri şehri ulemasınca yüce padişahın ay gibi parlak Anadolu’nun tam ortasında kurulmuş hac mevsiminde Arafat’ta kaleme alınan ikinci sayısında makamına teşekkürnâme: olan bu şehrin ileri gelenleri geçmişte “dünyadaki tüm Müslümanlara Abdülhamit’e karşı Osmanlı İnnemâ yahşa’llahe min-‘ibâdihi’l-‘ulemâ hükmünü buyu- de günümüzde de devletçe yapılan Müslümanlarına destek vermeleri çağrısı yapılmıştır. O ran, âlemin nizamını dosdoğru yolu ile kuran, cahillerin birtakım hizmetlerden dolayı birçok dönemde Jön Türklük II. Abdülhamid rejimine muhalefetin iftiralarından pak ve temiz olan yüceler yücesi Cenâb-ı teşekkür, tebrik ve tes’it mektupları ayrışık bir buluşma noktası hâline gelmiş ve bu akım içinde Allah; şevket, heybet, kudret ve diyânet sahibi, yüksek yazıp sunmuştur. Kayseri şehrinin, ulemadan bir kısmı da yer almıştır. Ama Jön Türklerle ulema makamlı, ulema ve fuzalâyı koruyan, merhametle davra- bulunduğu coğrafi konumun da etki- arasında pragmatist ve mesafeli bir ilişki bulunduğu ve nan padişah efendimiz hazretlerinin -Cenab-ı Hak, tıpkı siyle öteden beri genellikle orta yolcu, 1902’den itibaren Jön Türklerce dışlanan ulemanın İttihat-Te- adını ve sanını Hamîd kıldığı gibi ömr-i şerîfini de artırıp devletçi bir anlayış sergilediği dikkatten rakkî saflarına katılıp, müteakiben bağımsız faaliyetlere gücünü ve yüce saltanatını uzun etsin- günbegün gücünü kaçmamıştır. Kayseri ileri gelenlerince giriştiği görülmüştür. Ulemanın II. Abdülhamid rejimine kuvvetini, şanını şevketini çoğaltsın, büyük fetihler ve yar- yazılan mektuplar genellikle Kayseri’de muhalefeti, yeniliklere açık olmadıkları ve kayıtsız şartsız dımlarla, İlâhî destekler ve başarılarla şâhâne pâk kalbini görev yapan çeşitli ulema ve memurlarca padişahı destekledikleri savına itirazdan kaynaklanmıştır. sevindirip güldürsün, düşmanlarını mahrum kılsın. Kur’ân-ı imzalanarak padişah veya diğer devlet II. Abdülhamid’e karşı dinî zeminde, din adamı kimliğiyle Kerîm ve Hz. Muhammed hürmetine amin amin amin. büyüklerine sunulmuştur. Bir şehre muhalefet yapanlar arasında Ubeydullah Efendi, Hoca Bu teşekkürnâmeyi sunan Devlet-i Aliyyenin duacıları, devletçe yapılan önemli hizmetlerden Muhyiddin Efendi, Hoca Kadri, Derviş Vahdetî, Said-i Nursî Ankara vilâyetine bağlı Kayseri uleması olup, yüce gölge- dolayı ora ileri gelenlerince teşekkür gibi isimleri saymak mümkündür. İşte Kayseri Uleması’nın nizde bazılarımız defalarca, bazılarımız bir kez çeşitli ilim mektupları sunulması ince bir siyaset bir heyet halinde II. Abdulhamid’e teşekkürname sunması ve fenlerden icâzet vermiş, bazılarımız da inşaallah icâzet olup yapılan hizmetlerin arkasının ve bağlılıklarını bildirmesi Ulemadan kimilerinin Abdulha- vermek için hâlâ ilim ve fen öğreterek Devlet-i Aliyyenizin gelmesine de sebep olmaktadır. Marifet mid rejmine karşı muhalefetine katılmadıklarının ifadesi ömrünün uzun olması için dua etmeyi adet edinmiş dua- iltifata, iltifat da marifete tâbi olup bunlar sadedinde bir girişim olarak yorumlanabilir. cılar olarak bu teşekkürnâmede yüce eşiğinize şöyle arz birbirinin tamamlayıcısı durumundadır. ederiz ki: Ma‘lûm-ı âlîleri oduğu üzere eskiden beri ulema Teşekkür etmek güzel bir davranıştır KAYSERİ ULEMASINCA SUNULAN arasında okutulagelip yedi kitabın sonuncusu olan, kelâm ve kâinatta her şeyin biribirine muhtaç TEŞEKKÜRNÂME ilminden en son okutulup tertipte icâzet dersi sayılan Celâl olduğunun bir işaretidir. Kayseri ulemasının teşekkürnâmesi Kayseri’de naip kitabını Mevlana Celâleddîn-i Devvânî bundan tam 396 Kayseri ulemasınca II. Abdulhamid’e olarak bulunan eski Edirne müftüsü Elhâc Muhammed yıl önce Adudiye Risalesi üzerine şerh olarak yazmış ve sunulan teşekkürnâmenin nedeni, Fevzî Efendi’nin Adudiye Risalesinin şerhine yazdığı el-Cemâ- bu kitap doğuda ve batıda ulema nezdinde gerçekten çok 1895 yılında Kayseri’ye naiplik (kadı lü’d-Deyyânî ale’l-Celâli’d-Devvânî adlı kendi haşiyesine geniş muteber olmuştur. Fakat ibaresi açıklık bakımından çok vekilliği) göreviyle gelmiş olan Elhâc bir izahat yapmasından dolayıdır. Fevzî Efendi bu çalışmayı müşkil olduğundan üzerine o günden beri birçok araştırıcı Muhammed Fevzî Efendi’nin burada haşiyeler yazmış; ancak bu hâşiyeler şerh olmadığından

Kayseri Uleması Tarafından Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri Kayseri’de gece gündüz çalışarak bir yılda bitirmiştir. Fevzî Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri önemli bir akaid kitabına mükemmel Efendi’nin haşiyesi, Adudüddin el-Îcî’nin el-Akâidü’l-A- Celâl’in her bir kelime ve bahsine dokunmayıp sadece

| Tarih bir şerh ve açıklama yazması ve bu bazı muğlak yerlerini açıklayarak diğer önemsemedikleri | Tarih

| dudiyye’sine Celâleddin ed-Devvânî’nin yazdığı Celâl adlı | kitabın basımının Padihşahça üstle- şerhin hâşiyesidir. Fevzi Efendi’nin bu eserinde imâmet yerleri olduğu gibi bırakmışlardır. İnsanda ise çeşitli aklî nilmesinin istenmesidir. Şerhi yapılan konusunun yer almaması, padişahçı kimliği dikkate alındı- mertebeler ve farklı kavrayışlar bulundugundan bu hâşiye- kitabın akaid konusunda olması ve ğında anlaşılamamıştır. Bu devrin başka kelâm kitaplarında lerden ulema ve öğrencilerin hepsi istifade edememekte- o dönemde başka akaid kitaplarının da imâmet konusunun yer almadığı görülmektedir. Bu dir. Dolayısıyla büyük üstadlardan birisinin çıkıp bu Celâl durumun sebebini tam bilmiyoruz; bir ihtimal dönemde kitabının tamamını ele alıp eski bir metni şerheder gibi en DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR PROF. DR. MUHITTIN ELIAÇIK 156 157 Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi 1 Mesela: Ahmed Hamdi, İlm-i Kelâmdan Akâid-i Adudiyye Şerhi Celâl Tercemesi, 14 Teşrîn-i Evvel 1310(1894). kolay ibarelerle güzel ve ayrıntılı bir şerh yapması gerekirdi ve bu da şüphesiz sizin başarılarınızın güzel eserlerinden ve eşsiz bir şerh yazarak ilme büyük bir hizmette leri bulunduğu vechle mine’l-kadîm beyne’l-‘ulemâ tedrîs ki bütün alim ve öğrenciler faydalansın. Zira, bu kitabın olduğundan âcizâne ve dâiyâne sizin, Allah’ın gölgesi olan bulunmuştur.8 olunagelüp nüsah-ı seb’anın nihâyeti olan ‘ilm-i kelâmdan izahı hakkıyla böyle bir gayrete muhtaçtı. Ne fayda ki uzun irfanla dolu eşiğinize kendimizce ulaştırılarak ve bütün din 5. Arapça olan Celâl kitabının şerhi Cemâl de Arapça ise de en nihâyet tedrîs olunan ve tertîbde icâzet dersi i’tibâr yıllar zarfında böyle bir şerh yaparak ilim yoluna büyük bir ulemasınca manevi vekâletle büyük teşekkürü sunmak için Fevzi Efendi kolay ibarelerle Celâl’in vavlarını bağlamış, edilen Celâl kitâbını bundan tamâm üç yüz doksan altı sene hizmette bulunmak, Allah katından eski yazarlardan hiçbir bu teşekkürnâmeyi sunmaya giriştik. Bu konuda ve her zamirlerini çevirmiş, sözcüklerini açıklayıp mana ve akdem Mevlânâ Celâleddîn-i Devvânî mellekehu’llahu te’âlâ zata nasip olmamıştır ki “Evvel, âhire hiçbir şey bırakmadı türlü konuda emir ve ferman yüce, kadirşinas ve övgü dolu işaretlerini ortaya koymuş ve ilim ve fen meydanında nevâsiye’l-emânî hazretleri risâle-i Adudiyye üzerine şerh mı?” Elhamdülillah ki 396 sene sonra bu yüce hilâfetin hasletlere sahip padişahımız -her türlü ahvalde Cenab-ı Hak büyük bir anıt dikmiştir. (Kendi haşiyesini daha da olarak te’lîf buyurmuş ve nefsü’l-emrde kitâb-ı şerîf-i mezkûr marifetlerle dolu zamanının âlimlerinden olup beldemize onu başarılı kılsın- efendimiz hazretlerinindir. Yukarıdaki açıklamıştır) beyne’l-meşrık ve’l-magrib ‘ınde’l-‘ulemâ pek mu’teber ü gelmesi aslâ düşünülmezken hasbelkader memuren naip mektup maddeler hâlinde aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 6. Hazırlanan bu eser basılıp dağıtıldığında alimlerle mu’tenâ tutulmuşdur. Fakat ‘ibâresinin tavzîh ü telvîhi pek olarak gelen ve uzun yıllar önce yazdığı otuz altı adet kitap 1. Teşekkürnâme, Osmanlı Devleti’nin uzun ömürlü öğrenciler çok rahatlayıp sevinecekler ve padişah için müşkil bulunmağla üzerine ol zamândan bu zamâna kadar ve risâle ile mantık, tefsir ve diğer ilimlerden birçok eseri olması için dua etmeyi adet edinen, bir kısmı çeşitli daha çok dua edeceklerdir. İşte bundan dolayı bu teşek- niçe muhakkık ve müdekkikler hâşiyeler tertîb etmişlerdir de beldemize getiren bilâd-ı hamse2 kadılarından Edirne ilim ve fenlerde defalarca, bir kısmı da ilk kez diploma kürnâme sunulmaktadır. ancak mezkûr hâşiyeler şerh olmadıklarından Celâlin her bir vilayeti eski müftüsü Elhâc Muhammed Fevzî Efendi sırf vermiş, bir kısmı ise diploma vermek üzere hâlen ilim kelime ve bahsine dokunmayup ba’zı muğlak mahallerini sizin yüce başarınızın güzel eserlerinden olarak sâyenizde öğretmekte olan, Ankara vilâyetine bağlı Kayseri uleması TEŞEKKÜRNÂME9 hall ü îzâh ederek diger mühimsemedikleri mahallerini bir yıl içinde gündüzleri akşama, geceleri de sabaha kadar tarafından sunulmuştur. Medîne-i Kayseriyyenin kâffe-i ‘ulemâsı taraf- ‘alâ-hâlihâ terk eylemişlerdir ve insânda ise merâtib-i ‘ukûl çalışarak Celâl kitâbını gerektiği gibi şerh ederek tam yılın 2. Teşekkürnâme, senelerdir ulema arasında okutulagelen larından rikâb-ı kamer-tâb-ı cenâb-ı şâhen-şâhîye ve idrâkât-ı mütefâvite bulundugundan havâşî-i mezkûreden Aslında 3. maddeyi atlamışlar. sonunda Allah’ın yardımıyla el-Cemâlü’d-Deyyânî ale’l-Celâ- yedi kitaptan olup kelâm ilminde de icazet dersi sayılan teşekkür-nâmedir ‘ulemâ vü tulebânın her sınıfı istifâde edememekdedir binâ- li’d-Devvânî adında ve aslâ sizin zamanınıza gelinceye kadar Celâleddîn-i Devvânî3’nin 1499 yılında Adudiye Risalesi4 Cenâb-ı Hudâ ve fermâyende-i innemâ yahşa’llahe min-‘i- ber-în lâzım gelirdi ki esâtize-i fuzalâdan bir zât zuhûr idüp eşi görülüp işitilmemiş şekilde büyük bir şerh yazmaya ve üzerine şerh olarak yazdığı Celâl kitabının haşiyesine bâdihi’l-‘ulemâ ve ce‘ale nizâme’l-‘âlemi bi’ş-şerî‘ati’l-garrâ de mezkûr kitâb-ı Celâli metn menzilinde tutarak bayağı bir ilme büyük ve kutsal bir hizmete muvaffak olmuştur. Şöyle yapılan izahattan dolayı sunulmuştur. te‘âlâ ve tekaddese ‘an-bühtânâti’l-cühelâi ‘ulüvven kebîrâ metni şerh eder gibi üzerine eshel ‘ibâre ile güzel ve mufas- ki, yüce pâdişahımızın malum-ı âlîleri olduğu üzere bu Celâl 3. İbaresi zor olan bu şerh üzerine birçok haşiye yazılmasına hazretleri şevketlü mehâbetlü kudretlü diyânetlü pâdişâh-ı sal bir şerh yapup fâidesi ‘ulemâ vü tulebânın her sınıfına kitabı arapça olup şimdiki şerhi Cemâl de aynen arapça ise rağmen bunlar sadece bazı muğlak yerleri açıklayıp diğer ‘âlî-câh-ı ‘ulemâ vü fuzalâ-perver ü merâhim-güster ce‘a- şâmil olmalıydı zîrâ kitâb-ı mezkûrun îzâhı bi-hakkin böyle de adı geçen şârih gayet kolay ibare ile Celâl’in vavlarını önemsenmeyen yerleri olduğu gibi bıraktıklarından le’llahu ‘ömrehu’ş-şerîfi mezîden ve zamânu şevketihi ve bir himmete muhtâc idi çi çâre ki sinîn-i kesîre-i mezkûre bağlayıp, zamirlerini geri çevirip, sözcüklerini açıklayıp, ulema ve öğrenciler istifade edememişlerdir. Bu sebeple saltanatihi’s-seniyyetihi medîden kemâ ce‘ale’smuhu ve zarfında öyle bir şerh tertîbiyle tarîk-i ‘ilm-i şerîfe bir büyük mana ve işaretlerini ortaya koyup, zorluklarını kolaylaştırıp büyük üstadlardan birinin bu kitabın tamamını ele alıp müsemmâhu hamîden efendimiz hazretlerinin yevmen hidmet etmek min-‘ındi’llahi te’âlâ musannifîn-i mütekad- gerçekten ilim ve maarif meydanında büyük bir anıt dikmiştir. eski bir metni şerheder gibi güzel ve ayrıntılı bir şerh fe-yevmen kuvvet ü kudret ve şân u şevket-i şehen-şâhîlerini dimînden hîçbir zâta nasîb ü müyesser olmamışdır ki kem Allah’ın yardımıyla sizin sayenizde bu Celâl kitabı basılıp yazması gerekmiştir. firâvân ve nusrât u fütûhât-ı ‘aliyye ve tevfîkât u te’yîdât-ı tereke’l-evveli li’l-âhir. Hele el-hamdü lillahi’l-‘alîmi’l-‘allâm dağıtıldığında alimler ve öğrencilerin büyük bir kolaylığa 4. İşte böyle bir ortamda, 1895 yılında, Kayseri’ye gelmesi İlâhiyye ile kalb-i pâk-i şâhânelerini şâdân u handân ve üç yüz doksan altı sene sonra işbu zamân-ı ma’ârif-iktirân-ı ulaşarak sevinecekleri ve sizin başarınızın artması için daha aslâ düşünülmezken5 hasbelkader naip olarak gelen düşmen-i bed-hâhlarını dûçâr-ı hızlân buyursun âmîn hilâfet-i ‘aliyye-i cenâb-ı zıllu’llahîleri ‘ulemâsından olup çok dua edecekleri şüphesizdir. İşte bu şekilde, benzeri bilâd-ı hamse6 kadılarından Edirne eski müftüsü Elhâc sümme ve sümme âmîn bi-hürmeti’l-kitâbi’l-mübîn ve beldemize gelmesi aslâ me’mûl-i dâ’iyânelerimiz degil görülmemiş nefis bir kitabın irfan meydânına konulması Muhammed Fevzî Efendi (1826-1900)7 Celâl kitâbına bi-hürmeti seyyidi’l-enbiyâi ve’l-mürselîn. İşbu mukaddim-i iken hasbe’l-kader me’mûren bi’n-niyâbe gönderilmekle ancak sizin saadetli yüce hilâfetinizde gerçekleştiğinden el-Cemâlü’d-Deyyânî ale’l-Celâli’d-Devvânî adıyla büyük teşekkür-nâme olan dâ‘iyân-ı Devlet-i Aliyyeleri memâlik-i gelmiş olan ve haylî seneler akdem te’lîf eyledigi otuz altı şâhânelerinden Ankara vilâyetine tâbi‘ Kayseriyye ‘ulemâsı ‘aded kütüb ü resâ’il cümlesinden gerek ‘ilm-i mantık ve 2 Beş belde: Kahire, Şam, Edirne, Bursa, Filibe (kadılıkları). olup sâye-i şâhânelerinde ba’zılarımız çend def’a ve ba’zı- gerek ‘ilm-i tefsîrde ve ‘ulûm-ı sâ’ireye müte‘allik haylî 3 Ebû Abdillâh Celâlüddîn Muhammed bin Es’ad b. Muhammed ed-Devvânî es-Sıddîkı (ö.1502). Çeşitli konularda eserler vermiş bir Eş’arî kelâmcısı olup, 1424-1427 arası bir yılda İran’ın Kâzerûn şehrine bağlı Devvân köyünde doğmuştur. Babası Es’ad, Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin larımız bir def’a ‘ulûm u fünûn-ı şettâdan icâzet vermiş ve âsâr u müellefâtı beldemize celble hâlâ tedrîs ü tederrüs öğrencisi ve es-Sevâdü’l-azam adlı tefsirin yazarıdır. Kaynaklarda Molla Celâl, Celâl, Celâleddin ed-Devvânî olarak da anılmıştır. Eserlerinde ba’zılarımız inşâallahu te’âlâ icâzet vermek arzûsuyla hâlâ olunmakda bulunan bilâd-ı hamse mevâlîsinden Edirne Sıddîkı nisbesini kullanmıştır. neşr ü tedrîs-i ‘ulûm u fünûn ederek devâm u izdiyâd-ı ‘ömr-i vilâyeti müftîsi esbak El-hâc Muhammed Fevzî Efendi 4 Tam adı el-Akâidü’l-Adudiyye olup, Eş’arî kelâmcsı Adudüddin el-Îcî (ö.1355) tarafından akaid konusunda yazılan bir risâledir. Ehl-i sünnet Devlet-i ‘Aliyyeleri du’âsını vird-i zebân edinmiş dâ’îleri dâ’îleri mücerred âsâr-ı hüsn-i muvaffakıyyet-i ‘aliyye-i âlimleri hicrî 5. yüzyıldan itibaren halkı yanlış inançlardan korumak için küçük akaid risâleleri yazmışlar, Îcî’nin eseri de bunlardan birisi olmuştur. Yazarın vefatından on iki gün önce tamamlanan bu eser, fırka-i nâciye ile Eş’ariyye’nin kastedildiğini ispat için yazılmıştır. Risâ- bulunarak ma’raz-ı teşekkürde hâk-i pây-i ‘uyûn-ârâ-yı cenâb-ı cihân-bânîlerinden olarak sâye-i ma‘ârif-pîrâye-i lede Eş’ariyye’nin diğer fırkalardan ayrılan yönleri, Allah’ın varlığı, tenzîhî ve sübûtî sıfatları, rü’yetullah, irade sıfatının küllî oluşu, vücûb hazret-i zıllu’llahîlerine şu vechle ‘arz u beyân-ı hâl ederiz şâhânelerinde bir sene zarfında gündüzleri tâ be-ahşam alellah ve aslah fikrinin reddi, hüsn ü kubhun şer‘îliği, meleklerin sınıf ve dereceleri, Kur’an’ın kadîmliği, haşr-ı ecsâd, hisâb, mîzan, sırat, ki ma’lûm-ı ma’âlim-melzûm-ı ‘âlî-i cenâb-ı hilâfet-penâhî- hüsn-i îfâ-yı me’mûriyyet ve giceleri tâ be-sabâh mezkûr Kayseri Uleması Tarafından Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri cennetle cehennemin ebedîliği, günah, tövbe, şefaat, kabir azabı, peygamberliğin mûcize ile ispatı, Hz. Muhammed’in son peygamber oluşu Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri vd. konular açıklanmıştır. Bu risalenin yirmiden fazla şerhi olup en önemlileri Mes‘ûd b. Ömer et-Teftâzânî, Seyyid Şerif el-Cürcânî, Hâkim | Tarih | Tarih

| Şerif b. Nâsır el-Husaynî, Celâleddin ed-Devvânî gibi kelâmcıların şerhleridir ve en çok öne çıkan şerhler de Cürcânî ve Devvânî şerhleridir. müftü olarak atanmıştır. Kendisini çekemeyenlerin dedikoduları yüzünden 1864’de bu müftülükten azledilip daha sonra Antalya, Filibe | Devvânî’nin şerhi, risâlenin muğlak ifadeleri açıklanıp güç meseleleri çözülmek üzere 1499 yılında tamamlanmıştır. Devvânî’nin bu şerhine ve Ankara’ya nâib olarak atanmış, ardından Halep, Kudüs, Kayseri ve Bitlis’te görev yapmış, 1887’de Medine mollası pâyesiyle Medine, iki çeşitli hâşiyeler yazılmış ve bunlar arasında İbrâhim bin Muhammed el-İsferâînî, Yûsuf bin Muhammed el-Karabâgî ve İsmâil bin Mustafa yıl sonra Balıkesir, ardından Edirne niyâbetine atanmış, daha sonra Rumeli kazaskeri olmuştur. Muhtelif görevlerle Osmanlı coğrafyasını el-Gelenbevî ile birlikte Muhammed Fevzi Efendi’ninki en öne çıkanları olmuştur. Devvânî şerhi Osmanlı medreselerinde uzun süre ders dolaşıp ulemâ, devlet adamı, halk ve öğrencilerle iç içe olup çok sevilmiştir. Müderris olarak gittiği yerlerde hem ders kitapları yazıp hem de kitabı olarak okutulmuş ve Siyâlkûtî, Gelenbevî ve Edirnevî hâşiyeleriyle birlikte yayımlanmıştır. Ayrıca Serbestzâde Ahmed Hamdi 1892 dersler vermiştir. Kayseri ulemasınca yazılan teşekkürnâme de bu gayretlerinden dolayı sunulmuştur. Şairliği de kuvvetli olup naatlardan yılında Türkçe tercümesini yapmıştır. oluşan bir divan düzenlemiştir. Bilinen seksen civarında eseri olup kelâmla ilgili eserleri: el-Cemâlü’d-deyyânî ale’l-Celâli’d-Devvânî ve bu 5 Bu ifade o dönemde Kayseri’nin ilmî gelişmelerden pek de faydalanamadığını düşündürmektedir. eserin muhtasarı Kenzü’l-ferâid fî şerhi’r-risâleti’l-Adudiyyedir. DÜŞÜNEN ŞEHİR 6 Kahire, Şam, Edirne, Bursa ve Filibe kadılarına verilen san. 8 Muhammed Fevzi Efendi’nin hazırladığı şerhin hatimesinde, 1301 yılında bitirdiği haşiyeyi Kayseri’de kadı (vekili) olarak bulunduğu sırada DÜŞÜNEN ŞEHİR 158 7 Yirmi yıl Edirne müftülüğü yaptığından Edirne Müftüsü Fevzi Efendi diye tanınan bu zat, ilk tahsilini Hâdimli Hacı Said Efendi’den alıp daha yeniden ele aldığını gösteren bir kayıt geçer. 159 sonra Manisa’da Evliyâzâde Ali Rızâ Efendi’den ve Erzincanlı Mehmed Efendi’den ders almış, 1847’de Edirne’ye önce dersiâm, ardından da 9 İÜ MK Nadir Eserler Kütp., nr. NECTY04275. Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye El-hâc Muhammed Enver el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm Es-Seyyid Mustafa el-‘arîf bi-Akbıyıkzâde el-müderris bi’d- fî Kayseriyye dersi’l-‘âm fî Kayseriyye

Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Es-Seyyid Muhammed Emîn el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm Es-Seyyid El-Hâc Muhammed el-‘arîf bi-Günlükzâde el-mü- fî Kayseriyye derris bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye

Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye El-hâc El-Hâfız Muhammed el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm Es-Seyyid Muhammed Sâbit el-‘arîf bi-Bekir Efendizâde fî Kayseriyye el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye

Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Es-Seyyid El-hâc Alî Vehbî el-‘arîf bi-Tarakçızâde el-müderris Es-Seyyid Muhammed el-‘arîf bi-Karakimselizâde el-mü- bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye derris bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye

Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Es-Seyyid Emîn el-‘arîf bi-Ken‘ânzâde el-müderris bi’d-der- Es-Seyyid İsma‘îl el-‘arîf bi-Yağmurzâde el-müderris bi’d- si’l-‘âm fî Kayseriyye dersi’l-‘âm fî Kayseriyye

Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Es-Seyyid El-hâc İsma‘îl el-Erzincanî el-müderris bi’d-der- Es-Seyyid Hasan el-‘arîf bi-Zamantılızâde el-müderris bi’d- si’l-‘âm fî Kayseriyye dersi’l-‘âm fî Kayseriyye

Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Es-Seyyid Alî el-‘arîf bi-Dellâkzâde el-müderris bi’d-dersi’l- Celâl kitâbı üzerine ber-vech-i lâzım şerh etmekle meş- yet-i celîle-i şâhâneleri cümle-i cemîlesinden idüginden Es-Seyyid Mustafa el-‘arîf bi-Âhirzamânzâde el-müderris ‘âm fî Kayseriyye gûliyyetde bulunarak tamâm sene hitâmında bi-tevfîkihi ‘âcizâne vü dâ’iyâne hâk-i pây-i ma’ârif-peymâ-yı cenâb-ı bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye te’âlâ el-Cemâlü’d-Deyyânî ‘ale’l-Celâli’d-Devvânî nâmında zıllu’llahîlerine kendilerimiz tarafından bi’l-isâle ve kâffe-i Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye ve aslâ ‘asr-ı ma‘ârif-hasr-ı humâyûn-ı mülûkânelerine ‘ulemâ-i dîn taraflarından bi’l-vekâleti’l-ma’neviyye ‘arz-ı Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Es-Seyyid Dervîş el-‘arîf bi-Şeyh Ağazâde el-müderris bi’d- gelinceye kadar misli görülmemiş ve işidilmemiş sûretde şükrâniyyet-i ‘azîme ma’razında takdîm-i teşekkür-nâmeye Es-Seyyid Muhammed Hilmî el-‘arîf bi-Şâkir Efendizâde dersi’l-‘âm fî Kayseriyye bir şerh-i şerîf tasnîfine ve ol vechle tarîk-i ‘ilm-i şerîfe bir ibtidâr eyledik. Ol bâbda ve kâtıbe-i ebvâbda emr ü fermân-ı el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye büyük hidmet-i mukaddeseye muvaffak olmuşdur. Şöyle celîlü’l-‘unvân şevketlü mehâbetlü kudretlü diyânetlü kadr- Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye ki şevketlü pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin ma’lûm-ı dân-ı ehl-i kemâl ve pâdişâh-ı mu’azzam-ı Hamîdü’l-hısâl Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Es-Seyyid Ahmed el-‘arîf bi-Kara Ahmedzâde el-müderris ‘âlî-i şehen-şâhîleri olduğu üzere mezkûr kitâb-ı Celâl veffekahu’l-Melikü’l-Müte’âl mâ-tahavvele küllü havlin ve hâl Es-Seyyid Kâsım el-‘arîf bi-Ferîklizâde el-müderris bi’d- bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye ‘arabiyyü’l-‘ibâre bulunduğundan şimdiki şerhi Cemâl efendimiz hazretlerinindir. dersi’l-‘âm fî Kayseriyye kezâlik ‘arabî ise de şârih-i mûmâ-ileyh dâ’îleri gâyet eshel Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye ‘ibâre ile mezkûr Celâlin vavlarını ‘atf ve zamîrlerini ircâ‘ TEŞEKKÜRNÂMEDE IMZASI El-Hâc Alî el-‘arîf bi-El-Hâc Ali Efendizâde el-müderris ve lugat u ıstılâhlarını beyân ve ma’nâ vü işâretlerini der- Es-Seyyid Nûrî el-‘arîf bi-Varasızâde el-müderris bi’d-dersi’l- BULUNAN KAYSERILI ULEMÂ: bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye ‘âm fî Kayseriyye miyân ve müşkilât u mu’dılâtını hall ü âsân ederek dogrusu Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye meydân-ı ‘ulûm-ı ‘âliyye ve mızmâr-ı ma’ârif-i sâmiyyede Es-Seyyid Ahmed Necmüddîn nakîbü’l-eşrâf ve’l-müderris Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye

Kayseri Uleması Tarafından Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri nasb-ı nişân eylemişdir. Çünki bi-mennihi te’âlâ sâye-i Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye Es-Seyyid Ahmed Hamdî el-‘arîf bi-Karslızâde el-müderris seniyye-i şâhânelerinde mezkûr kitâb-ı Celâl tab‘ u neşr Es-Seyyid El-Hâc Bekir el-‘arîf bi- El-Hâc Abdurrahmân

| Tarih bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye Ağazâde el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye | Tarih | olunduğu zamân ‘ulemâ vü tulebâ kemâliyle mazhar-ı Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye | yüsr ü sühûlet olarak şâdân u handân ve tezâyüd-i muvaf- Osmân el-‘arîf bi’t-Tarsusî el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye fakıyyet-i şâhâneleri du’âsına daha ziyâde müdâvimân Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye fî Kayseriyye Es-Seyyid Osmân el-‘arîf bi-Elibüyükzâde el-müderris bi’d- olacakları bî-rayb ü gümândır. İşte bu vechle bir nüsha-i Es-Seyyid Ahmed el-‘arîf bi-Abdullah Efendizâde el-müderris dersi’l-‘âm fî Kayseriyye bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye nefîse-i ‘ilmiyye-i gayr-i mesbûki’l-emsâlin meydân-ı Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye

DÜŞÜNEN ŞEHİR vücûd u ‘irfâna konulması ancak zamân-ı mes’ûd-ı hilâfet-i DÜŞÜNEN ŞEHİR Hâlâ müftî-i Kayseriyye Es-Seyyid Muhammed Nâ’il Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye kübrâ-yı cenâb-ı zıllu’llahîlerinde vâki‘ olduğundan ve bu Sâlim Efendizâde 160 Es-Seyyid Ahmed Hamdî el-‘arîf bi-Karslızâde el-müderris 161 ise bilâ-şekk ber-vech-i ma’rûz âsâr-ı hüsn-i muvaffakıy- bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye Ahmet Şuayb gibi pozitivist/materyalist şair ve yazarlar bu Es-Seyyid Mustafa el-‘arîf bi-Şeyhzâde el-müderris bi’d- akımı işlemişlerdir. Dolayısıyla hem inanç, hem de imamet dersi’l-‘âm fî Kayseriyye bağlamında onarılması gerekli bir ortam vardı. Muhalefe- tin ortak amacı II.Abdülhamid rejimi yerine meşrutiyetin Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye getirilmesi idi. II.Abdülhamid rejimine muhalefet edenler Es-Seyyid Tâhir el-‘arîf bi-Mes’ûd Efendizâde el-müderris arasında ulemadan kimselerin de bulunması daima dikkat bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye çekici bulunmuş ve bu muhalefet II.Abdülhamid rejimini içten çökertme endişesini de beraberinde getirmiştir. Yani Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye akaid risalelerinin neşrinde hem pozitivist, hem de ulemadan Es-Seyyid Muhammed el-‘arîf bi-Müftîzâde el-müderris muhaliflerin yayınları etili olmuştur denilebilir. İşte böyle bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye bir ortamda akaid risalelerinin önem kazanması tesadüfi olmayıp yukarıda adı geçen Devvânî şerhinin tercüme veya Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye haşiyelerinin neşri çabalarının da bu döneme rastlaması Es-Seyyid Na‘îm el-‘arîf bi-Himmet Efendizâde el-müderris manidardır. Kayseri uleması da bu hassas ortamda tavrını bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye padişahtan yana koyarak ve Kayseri’de hazırlanan eserden dolayı bir teşekkürnâme sunarak açıkça göstermiştir. Bu Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye teşekkürnâmenin Kayseri açısndan diğer bir önemi, imzaları Es-Seyyid ‘Alî el-‘arîf bi-Mürîdzâde el-müderris bi’d-dersi’l- bulunan 38 âlimin isim ve künyeleridir. Zira bu sayede yakın ‘âm fî Kayseriyye tarihte Kayseri’de hangi âlimlerin görev yaptıkları, nereli oldukları, babalarının adları, lakapları, hangi bölgeden Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye oldukları, seyyidlikleri ortaya konulmuştur. Teşekkürnâ- Es-Seyyid Mustafa el-‘arîf bi-Keçecizâde el-müderris bi’d- menin altında mühür ve imzası bulunan bütün isimlerin dersi’l-‘âm fî Kayseriyye başında Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye= Yüce Osmanlı Devletinin duacısı ibaresi bulunmakta olup hepsi Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye de Kayseri’de medrese veya camilerde ders-i âmm (Herkese Es-Seyyid Bekir el-‘arîf bi-Gelmeli Ağazâde el-müderris ders vermeye yetkili âlim) olarak görev yapan müderrisler- bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye dir. 38 âlim ve müderris yukarıdan aşağıya sıralandığında ilk sırada Es-Seyyid Ahmed Necmüddîn (nakîbü’l-eşrâf ve Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye müderris) bulunup, daha sonra Kayseri müftüsü Es-Seyyid Es-Seyyid Muhammed el-Burdurî el-müderris bi’d-dersi’l- Muhammed Nâ’il (Sâlim Efendizâde) gelmekte, daha sonra ‘âm fî Kayseriyye diğer müderrisler sıralanmaktadır. Listedeki ulemanın 34’ü es-seyyid (bir kısmı el-hâc), 2’si el-hâc, 1’i el-hâc el-hâfız, 1’i de Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye sadece müderristir. Listede Kayseri dışından da âlimler vardır: Es-Seyyid Muhammed Sâdık el-‘arîf bi-Hurdacızâde el-mü- ‘Osmân et-Tarsusî, Es-Seyyid El-hâc İsma‘îl el-Erzincanî, derris bi’d-dersi’l-‘âm fî Kayseriyye Es-Seyyid Ahmed Hamdî Karslızâde, Es-Seyyid Muham- med el-Burdurî’ gibi. Bir başka önemli husus da isim ve Ed-dâ’î li’d-Devleti’l’Aliyyeti’l-Osmâniyye künyelerden elde edilecek ipuçlarıyla âlim ve müderrisler Es-Seyyid Muhammed Tevfîk el-müderris bi’d-dersi’l-‘âm hakkında bilgi sahibi olunabilmesidir: Es-Seyyid El-hâc Alî Vehbî el-arîf bi-Tarakçızâde, Es-Seyyid Alî el-arîf bi-Dellâkzâde, TEŞEKKÜRNÂMENIN KAYSERI AÇISINDAN ÖNEMI Es-Seyyid Osmân el-arîf bi-Elibüyükzâde, Es-Seyyid El-Hâc Çalkantılı bir dönemde yazılmış olan bu teşekkürnâme Muhammed el-arîf bi-Günlükzâde, Es-Seyyid Muhammed el-arîf Kayseri Uleması Tarafından Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri Sultan II.Abdülhamid’e Sunulan Teşekkürnâme Uleması Tarafından Kayseri Kayseri ulemasının devlete bağlılık ve muhafazakâr tutumu bi-Karakimselizâde, Es-Seyyid İsmaîl el-arîf bi-Yağmurzâde,

| Tarih açısından önemlidir. O dönemde ulema, aydınlar, öğrenciler Es-Seyyid Hasan el-arîf bi-Zamantılızâde, Es-Seyyid Mustafa | Tarih | | vd. Padişahçı, İttihatçı diye ikiye ayrılmıştı. Ayrıca Auguste el-arîf bi-Âhirzamânzâde, Es-Seyyid Kâsım el-arîf bi-Ferîklizâde, Comte’un sistemleştirdiği pozitivizm akımı da Osmanlı’ya Es-Seyyid Nûrî el-arîf bi-Varasızâde, Es-Seyyid Muhammed edebiyat yoluyla girmiş ve çeşitli şair ve yazarlarla tahdîş-i el-arîf bi-Müftîzâde, Es-Seyyid Alî el-arîf bi-Mürîdzâde, Es-Seyyid ezhân ediliyor (zihinler kurcalanıyor) du. Dine göre şekillenmiş Mustafa el-arîf bi-Keçecizâde, Es-Seyyid Bekir el-arîf bi-Gelmeli bir devlette pozitivizmin yayılması çok zor olduğundan bu Ağazâde, Es-Seyyid Muhammed Sâdık el-arîf bi-Hurdacızâde DÜŞÜNEN ŞEHİR DÜŞÜNEN ŞEHİR akım Osmanlı’da önce edebiyat yoluyla yayılmış ve Şinasî’den gibi. Bu âlim ve müderrislerin hangi yönden tanındıkları 162 itibaren Tevfik Fikret, Beşir Fuad, Hüseyin Cahit, Ahmet Rıza, el-arîf ifadesiyle ortaya konulmuş olmaktadır. ✒ 163 DENEME DENEME Harun SÖNMEZ Yürüyen Her Gece Söken Şafağa Bırakır Yerini Gece derin, gece büyük sancıları. Güneşin karanlığı ikiye bölüşü. Nur dağının Doğum olur gecelerde yarılışı. Atılan tohumun göverişi. Yeniden dirilişin adresi. Gecenin sabırla sabahı bekleyişini Dağın göğsünden emzirilişi. Meleklerin lebbeyk sesleri- Önderin bir kentten başka bir kente geçişinde geceyi seçişi- nin yükselişi. Yücelerin göbeğinden meleğin kanadında nin bilgeliğini zembile sarıp sarmalanarak gelişi. Adı Müzzemmil... Yani Geceyi bunun için seviyorum etmez dünyaya tenezzül. Mağaranın üçüncü çocuğu, yani Gece bir savaş arkadaşı olur insana üçüncü dünyanın ağızlarıyla söndüremeyeceği bir nur Gecenin tanıkları gündüzün tanıklarından az değil derdi topu. Olumlanan gecenin göz nuru. Gözünüz aydın olsun! Her gece insan, kendini yeniden olumlayarak sabahı bulmalı. Müzzemmil büyür, büründüğü örtüsünden sıyrılır. Müzzemmil “kalk” diye ağır biz söz ile uyanır. Emir büyük Nuri Pakdil bir yerdendir, önce kıvama gelir sonra kıyama durur. Uyku yoktur artık ona. Öyle bir kalkış ile kalkar ki bu yatışı olma- Doğum olur gecelerde. Doğum bir karanlıklar dünyası yan bir kalkıştır artık. O kıyama durunca sözün sahibinin değil mi? Önce batnın/karnın karanlığı sonra Rahmin ‘gören gözü, işiten kulağı, uzanan eli, yürüyen ayağı’ olur. O Yürüyen Her Gece karanlığı ve en son da perdenin karanlığı sarar doğacak sözlerin en güzelini söyler, gözler onun bakışı ile keskinleşir, olanı. Bu karanlık duvarlar aşılınca merhametin gözleri açılır, cennetin kokusu duyulur. Biraz sancı, biraz ter, biraz gözyaşı, biraz acziyet, biraz Söken Şafağa Bırakır teslimiyet ve masumiyete bürünmüş bir yavru çıkagelir. Anaların rahmin- den kesilen bağlar yeniden Rahman’a tutunur. Karanlık tecrübeye, kurtarıcı geceye dönüşür. Tıpkı -engin denizlerde, balığın karnında ve ayrılığın koynun- Yerini da-üç karanlıkta yaşayan Yunus gibi. İç aydınlanması da bir doğumdur. Mağarada doğar kimi fikirler. Yeniden doğuşun, yeniden varoluşun ger- çekleştiği yerdir Hira. Korunaklı bir duldanın adıdır Hira. Zulümattan nura çıkış. Artan ve artıran, ışıyan ve ışıtan HARUN SÖNMEZ aranlık içinde kör olur renkler. Bütün ışıkların son bulduğu bir kurbiyyet. Yol arayanların durağı. noktadır karanlık. Bulutlar karaya boyanır. Gökten zifiri bir Anlam bulanların uğrağı… Hakikatin K tutuştuğu ve bütün dünyayı sardığı ▪▪ Ey Müzzemmil! Ey donanmış kişi! Okuyuşunu perçinle, derinleştir karanlık iner ve bir örtü gibi bürür sabahı. Duyu organlarıyla muttali olamadı- ğımız bilinmezliklerin hicabıdır belki de. Kapıya dayanan korkulardan, ayaza mekân... Göğüsleri daraltan kent haya- okuyuşunu. Ayıplarını örtecek yapraklar bul kendine. Kuşan beline, vurulan endişelerden, fırtınalara verilen fitnelerden, sinsice kurulan kumpaslar- tından Hira’ya yani terapinin merkezine eline ve diline hikmeti. Zira gündüz bir maraton başlayacaktır kaçış. Kurtuluş reçetesinin sunulduğu dan, afakı saran küfürden (örtücülerin örtüsünden), kevgire dönen uykulardan senin için. Gece, onurla yürüyenleri şafak durağına iletir. Gece emin olmak gerekirdi bu karanlıklarda. Bu hicap kalkmadan ve kaldırılmadan şifaya, geceden daha dar, daha karanlık emniyete erilemezdi. Karabasan gibi üzerimize bürünen katran karası karan- bir oyuğa sığınış. Batı'nın ışık vermez neşesi olmayanın gündüz neşesi olmaz. Kıyama durulan gece, lıklardan ve bilinmezlik örtüsünden sıyrılmanın yolu neydi? Göksel ışıkların dehlizlerinden Doğu'nun aydınlık kokusu çıkmayan nergis çiçeği gibidir. Geceyi imar edemeyen şartelini yeniden kaldırmak mı? Nur heykellerini1 dikmek mi? Güneşi batıda/n siperinde nöbet tutuş. Skolastik karan- gündüzü imar edemez. Gecenin en koyu noktasında tertille ışıl- 2 lıktan kurtuluş, hikmet perdelerinin

Yürüyen Her Gece Söken Şafağa Bırakır Yerini DENEME | Yürüyen Her Gece Söken doğurtmak mı? Ateşin harını büyütmek mi içinde? Karanlıkların çocuğu olmak Şafağa Bırakır Yerini DENEME | Yürüyen Her Gece Söken | dayan evler, parlayacak coğrafyanın teminatı olacak. Her bir ışık | yerine gecenin çocuğu olmak mı? Karanlığı delen bir Tarık bin Ziyad/olmak açılışı. Bilinmezlik kuyularından vakar mı? Gecenin nefesinin tutulduğu anlarda bir savaşçı gibi vakti kuşanmak mı? ile çıkış. Uzun uzadıya akıl yürütme huzmesi örümcekten yapılan evlerin temelini yıkacak. Geceden yine geceye sığınmak mı? Günün yarısını bir kalbin yarısı gibi sevmek gayretleri ve için için niyaz seansları. mi? Olumsuz geceyi olumlamak mı? Şairin dediği gibi; Fiziğin ötesine bir geçiş, maveraya bir sıçrayış belki de. Yükselmek ve yücelmek ötelere, ötelerin onun izin verdiği yerlere ayağı gider, el onun eliyle kuvvet DÜŞÜNEN ŞEHİR ötesine. Bir ışık arayışı. Nur Dağının esintisi, mağaranın bulur, kulağını ondan başkasına kiraya vermez, dil onu DÜŞÜNEN ŞEHİR 164 1 Sühreverdi’nin Heyakilu’n Nur adlı eseri ( İşraki filozoflarının temel kaynağıdır) iç ürpertisi, tenin tir tir titreyişi. Hira’da başlayan doğum anar, kalp onunla atar. 165 2 Mikel-Anj kendine ‘karanlıkların çocuğu’ adını veriyor. O yol gösterirse yoldan sapmazsın. Hakikate giden yolu ancak o gösterir. Doğruyla yanlışı, gerçekle yanılsamayı ayırt etme yeteneği verir. Gerçeği bulduğun oranda kendin olursun. Kendini bilen Rabbini bilir. O halde geceye yani kendi Hira’na dön. İçindeki çerağı uyandır. Titre ve tertil ile kendine gel. Kıyam et kıyamete dek. Kendi gerçeklerinden hakikatin kendine kıyam et. Kıyam edenler arınanlardır. Arınanların üzerinden ise rahmet melekleri eksik olmaz. Gözüne çekilen sahte perdeleri yırt. Münevver şehirler kur. Aydınlık evine/evresine gir. Ruhunun penceresini aç ve güneşe tutun. Yüzünü gökyüzüne çevir ve meleklerin kanat seslerini duy. Göksel yolculuğundan asla geri dönme. Unutma, yerin ve göğün Nur’u geceye yürüyenlere kandil olur. Gece ile barışık olanlarla melekler tanışık olur. Geceye bürünenler karanlığa bürünenlere galip gelir. Unutma, ne zaman kıyamda duruş biterse o zaman yıkılış başlar. Unutma,

Şairin “Gecenin üçüdür en uygun zaman, bahse girerim”3 (huda), yolunuzu aydınlatan (nur) ve hayatınıza canlılık dediği gibi gecenin yarısında kalkar ve tertil üzere bir katan (ruh) bir rehber ile gece yolculuğu (isra) yapar. Gece okuma yapar. Tertil, parça parça, dura dura, sindire sindire, ektiklerinin meyvesini gündüz devşirir. Müzzemmiler düşüne düşüne, ciddiyet ve samimiyet içinde bir okuma kendilerine verilen ulu nimetin kadri kıymeti sayesinde dik eylemidir. Tertil, taş üzerine taş koymaktır. Sırasıyla, mer- bir duruşa sahip olurlar. Müzzemmiller kıyama durduğu diveni basamak basamak çıkar gibi dikey bir yapılan/dır/ sürece mükezzibinin uğraşları boşa çıkar. Gece tertil üzere ma okumasıdır. Özgül ağırlığı olan sözlerin sindirilmesi, okunanlar bir ırmak gibi akar durur. Her bir okuyuş göveren okuduğunu anladığı oranda değişimin oluşumu, samimiyetle bir mevsime döner. yönelenlerin kaldırabilecekleri kadar bir yükün teklifidir. Söz ustası şairden aldığım ödünç sözlerde şöyle dile Öğrenilen hakikat ile hayatın güzelleştirilmesidir. Tertil gelir gece ve gündüz. ile münevver kılınır kişi, tertil ile tenvir edilir kent, tertil ile tenvir olur küre… Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; edemez. Gecenin en koyu noktasında tertille ışıldayan evler, Bir inşa süreci başlar her kalkışta. Gecenin kazandırdık- Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! önce gece tertile, sonra sabah tesbihe soyunmakla başlar. parlayacak coğrafyanın teminatı olacak. Her bir ışık huzmesi ları daha kuvvetli ve daha kalıcıdır. Gece tanıklar çağrılır. Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Unutma! Her olumlu geceden sonra olumlu bir sabah örümcekten yapılan evlerin temelini yıkacak. “Kuşkusuz Allah bilmektedir, kimin geceleyin kalkıp üçte bir, Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.6 gelecek. En koyu gecelerden sonra kardan aydınlık günler Ey Müzzemmil! Ey direnişçi! Ağır ağır dayan gecenin yarısı ya da daha fazlasında Kur’an’ı okuyarak geçirdiğini”4 gelecek. Her kıştan sonra bir bahar gelecek. Hira dağının kapılarına. Gece yürürse sabah da yürür. Vuruştur düşün- Gece “kalk ve insanları inzâr et”5 emrini aldıktan sonra Ey Müzzemmil! Ey donanmış kişi! Okuyuşunu perçinle, evlatları Olympos dağının çocuklarına galip gelecek.7 Diriliş celerini. Sırtlan cephanelerini. Uyandır içindeki cenneti. sabahleyin uygulama alanı bulur insan. Hira’nın evladı derinleştir okuyuşunu. Ayıplarını örtecek yapraklar bul şairi; “ Kaldır aradaki boşlukları. Gece ve gündüzün seyyahı ol. Geceye yenilmeyen her kişiye, ödül olarak bir sabah halkına kendini değil, aldığı bilinci ve okuduğu kitabı götü- kendine. Kuşan beline, eline ve diline hikmeti. Zira gündüz ve bir gündüz, bir güneş olacak” diyerek büyük bir dirilişin bir maraton başlayacaktır senin için. Gece, onurla yürüyen- Topun ile tüfeğin ile topyekûn seferber ol. Hayat bir yol-

Yürüyen Her Gece Söken Şafağa Bırakır Yerini DENEME | Yürüyen Her Gece Söken rür. Sorumluluğunun ve yüklendiği yükün bilincindedir. ihbarını verecek. Gece şafağa yerini bırakacak. Hira’da Şafağa Bırakır Yerini DENEME | Yürüyen Her Gece Söken | culuktur. Uzun soluklu yürüyüş için bir yol azığı ve bir yol | Gündüzün zorlu uğraşlarında, caddelerin kalabalıklarında, leri şafak durağına iletir. Gece neşesi olmayanın gündüz atılan her tohum çatlayacak... Hira’sını tamamlayanlara Nur haritası al. Sadece O’ndan talep et ihtiyacını. Yol azığın hayatın cazibesi karşısında kaybolmamak, yok olmamak neşesi olmaz. Kıyama durulan gece, kokusu çıkmayan dağı gebe kalacak... Gece doğum olacak… Dolunayın kara O’ndandır. Onun temiz yiyeceklerle donatılmış göksel için gece kalkar, kitap ile şarj olur. Doğru yola ulaştıran nergis çiçeği gibidir. Geceyi imar edemeyen gündüzü imar bulutların arasından doğduğu gibi Müzzemmiller doğacak… sofrasına otur. O’nun verdiği ziyafete icabet et. O doyurursa Sabah ola hayrola… ✒ aç kalmazsın. O donatırsa ayazda kalmazsın. O kuşatırsa 3 İsmet Özel’in ‘Fikir Uçuşmaları Şiir’inden

DÜŞÜNEN ŞEHİR düşmana korku salarsın. O gözünü de gönlünü de doyurur. DÜŞÜNEN ŞEHİR 4 73.Müzzemmil-20 166 5 73.Müzzemmil-2 167 6 Necip Fazıl Kısakürek’in “Kaldırımlar” Şiirinden 7 Cemil Meriç ÇEVİRİ Çeviri Edgar Zilsel Modern Bilimin Sosyal Kökenleri konmasıyla cevaplanabilir. Ne yazık ki Konunun kısa bir açıklamasını yapmak beynine güvenebilir ve geleneksel tam gelişmiş bilim için tarihsel gerçek adına, bilimin ortaya çıkışının zorunlu otoritelerin görüşlerinden bağımsız farklıdır ve sadece modern Batı Mede- şartlarını taşıdıkları için bazılarından olması beklenir. Eleştirinin olma- niyetinde ortaya çıkmıştır. Bu gerçek, bahsetmemiz gerekmektedir. dığı yerde bilim yoktur. Ekonomik sorunumuzu belirsiz kılmaktadır. 1. Erken kapitalizmin ortaya çıkışı, rekabet öncesinde hiçbir toplum Kendimizi ve kendi medeniyetimizi hem kültürel çerçevenin hem de tarafından bilinmeyen eleştirel insan gelişiminin doğal zirvesi olarak taşıyıcılarının (hamilerinin) değiş- bilimsel ruh, toplumların bugüne görmeye fazlaca eğilimliyiz. Bir gün mesiyle ilgilidir. Orta Çağ'ın feodal kadar ürettiği en etkili patlayıcıdır. kâşiflerin ve uzmanların ortaya çıktığı toplumunda, şövalye şatoları ve yerel Eleştirel ruh bütün düşünme ve ve tek yönlü entelektüel yükselişin son manastırlar kültürün merkezleriydi. davranış alanlarına genişletilecek aşaması olarak bilimi geliştirmelerine Erken kapitalizm döneminde kültü- olursa anarşizm ve sosyal çözül- kadar insanoğlunun adım adım daha rün merkezi şehirlere kaydı. Bilim meye yol açabilir. Günlük hayatta akıllı hale geldiği inancı, bu önyargıdan ruhu askerî değil dünyevi idi, din bu, sosyal güdü ve ortak gereksi- kaynaklanır. Bu yüzden insan düşün- adamları ve şövalyeler arasında nimlerce engellenir. Bilimde ise Modern Bilimin cesinin (bilimsel olanın içlerinden biri değil sadece şehirliler arasında bireyci eğilimler, bilimsel işbirliği olduğu) birbirinden farklı ve birden fazla gelişebilirdi. ile dengelenir. Bu konu daha sonra yolla geliştiği gerçeği fark edilmiyor. 2. Orta Çağların sonları, teknoloji ve tartışılacaktır. Bilimin tamamen ve özellikle belli bir teknolojik icatların hızla geliştiği 4. Erken kapitalizm rasyonalite ile dönemde ve kendine özgü sosyolojik bir dönemdir. Makineler, hem mal yönetilirken, feodal toplum gelenek şartlarda ortaya çıkmasının ne kadar üretiminde hem de silah yapımında ve alışkanlıklarca idare edilmekteydi. Sosyal Kökenleri şaşırtıcı olduğu unutuluyor. kullanılmaya başlanmıştı. Bu durum Kapitalizm ölçüyor, hesaplıyor, Bununla birlikte, modern bilimin bir yandan mekanik ve kimyaya yeni muhasebeleştiriyor ve makine ortaya çıkışının sosyolojik bir süreç görevler getirirken diğer yandan kullanıyordu. Ekonomik rasyona- olarak incelenmesi mümkündür. Bili- nedensel düşünceyi geliştirmiş ve litenin yükselişi, rasyonel bilimsel min zuhuru, erken Avrupa Kapitalizmi genel anlamda büyüsel (nedensel metodun gelişimini ilerletti. Orta Çağ EDGAR ZILSEL ÖZET: 1300-1600 yılları döneminde entelektüel faaliyetin üç sosyal tabakası döneminde olduğundan, Orta Çağ'ın olmayan) düşünceyi zayıflatmıştı. teorilerinde var olmayan kantitatif ÇEV: MURAT BANUŞ birbirinden ayrılmalıdır: Üniversite hocaları, hümanistler ve zanaatkârlar. Hem sonlarından 1600’lü yıllara kadarki 3. Orta Çağ toplumunda birey, değiş- metodun ortaya çıkışı, kapitalist Üniversite hocaları hem de hümanistler zihni eğitim almış kişilerdi. Yine de dönemi incelememiz gerekiyor. Bunun tirilmesi mümkün olmayan şekilde ekonominin sayma ve hesaplama yöntemleri, içinde bulundukları profesyonel koşullarca belirleniyordu ve bilimin yanında bilimsel ruhun belirli aşamaları, geleneksel gruplara (sınıflara) bağım- şevkinden ayrı düşünülemez. Çift yöntemlerinden esastan farklıydı. Gerek profesörler gerek hümanist edebiyatçılar, klasik Antikite veya belli bir dereceye lıydı. Erken kapitalizmde ekonomik kayıt muhasebe tekniğinin yazılı liberal sanatları mekanik sanatlardan ayrı görüyorlardı ve el emeğini, deneyi ve teşrihi kadar bazı Doğulu toplumlarda ve başarı, bireyin girişimcilik ruhuna olarak ilk görünmesi, on beşinci küçümsüyorlardı. O dönemde zanaatkâr ustalar nedensel düşünmenin uzmanlarıydı. Orta Çağ Arap kültürü gibi diğer başka bağlıydı. Erken feodalizmde, ekono- yüzyılın en iyi matematik kitabı Bazı yetenekli el işçi grupları (zanaatkar-mühendisler, cerrahlar, gemi ve müzik aleti kültürlerde de gelişti. Üstelik bilimsel mik rekabet bilinmiyordu. Rekabet, olan Luca Pacioli’nin Summa de yapımcıları, denizciler, topçular) deney yaptılar, teşrih ettiler, incelediler ve kalitatif ve yarı bilimsel kültürler birbirinden geç Orta Çağ şehirlerinde zanaatkâr arithmetica’sı (Venedik, 1494) iledir; yöntemleri kullandılar. Denizcilerin, topçuların ve cerrahların ölçme teknikleri, daha bağımsız değildir. Modern Avrupa’da ustalar ve tüccarlar arasında görül- kamu finans ve yönetimi sorunlarına sonraki fiziki aletlerin öncüleriydi. Yine de zanaatkâr ustalar metodik zihni eğitime bilimin başlangıcı, antik matematikçi ve meye başladığında, bağlı oldukları ilk uygulaması, bilimsel mekanik sahip değillerdi. Bu nedenle bilimsel yöntemin iki unsuru, sosyal engele takılıyordu: astronomlar ile Orta Çağ Arap hâkimler- loncalar tarafından kontrol altına uzmanı Simon Steven’in matema- Mantık eğitimi üst sınıf bilim adamlarına mahsustu; deney, nedenleri araştırma ve den büyük oranda etkilenmiştir. Burada, alınmak istendi. Ancak rekabet tik çalışmalarında (Hypomnemata kantitatif metot, kısmen aşağı tabakaya bırakılmıştı. Bilim, teknolojinin ilerlemesiyle, bu etkileri değil ama bunu mümkün loncalara üstün geldi. Bu durum Mathematica [Lyon, 1608]) ve Koper- deneysel metodun nihayet el emeğine karşı sosyal önyargıların aşılarak ve eğitimli kılan sosyolojik şartları tartışacağız. organizasyonları gevşetti ve Orta nik’in basılı araştırmalarının ilk beyne sahip âlimlerce uyarlanmasıyla doğdu. Bu 1600 yılları civarında gerçekleşti Burada konunun gerektiği kadar ve Çağ'ın (bireysel çıkarlara dayalı örneklerinden olan para reformu (Galileo, Bacon, Gilbert). Aynı zamanda skolastik münazara yöntemi ve hümanistik basitleştirilmiş bir taslağını vermekle olmayan) kolektif zihniyetini çökertti. üzerine bir çalışmasında (Monetae

Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri bireysel şöhret idealinin yerini, bilimin işbirliği ile tabiatı kontrol etme ve bilginin yetinilecek, daha fazla detay ve kanıt Babalarından gördükleri tarzda cudendae ratio [1552’de yazılmıştır] Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri | | ilerlemesi ideali aldı. Sosyolojik olarak farklı bir şekilde modern astronomi gelişti. başka yere bırakılacaktır. iş yapan tüccar ve zanaatkârlar, yapılmıştır. Bu bir tesadüf olamaz. Tüm süreç, kolektif zihniyeti, büyüsel düşünceyi (nedensel olmayan Çev.) ve otoritelere muhafazakâr olmayan, rekabetçi En rasyoneli olan matematiksel bağlılığı zayıflatan; dünyevi, nedensel ve rasyonel kantitatif düşünceyi ilerleten erken I tüccar ve zanaatkârlar tarafından bilimlerin gelişimi ekonomik ve tek- kapitalist ekonominin gelişiminde mündemiçti. Toplumların, feodalizmden erken geçildi. Yeni toplumun bireyciliği, nolojik rasyonalitenin gelişmesiyle Bilimin kaynağı hakkındaki “bilimin bünyesinde geliştiği ve bilime sahip kapitalizme dönüşümü benzeri büyük bilimsel düşüncenin öncülüdür. özellikle yakından ilişkilidir. Modern DÜŞÜNEN ŞEHİR olmayan farklı kültürler var mıdır “sorusu sosyolojik bir soru olarak kabul değişimleri pek sık yaşanmaz. Bu tür Aynı şekilde bilim adamı da, son matematiğin eşittir (=) işareti ilk olarak DÜŞÜNEN ŞEHİR 168 edilebilir ve bilimsel olan ve olmayan kültürlerin ayırıcı özelliklerinin ortaya dönüşümler genel olarak bilinmektedir. kertede, sadece kendi gözlerine ve Recorde’nin, “yaptıkları seyahatte 169 ticaretlerinin artması” dileğiyle Mos- ve Leonard Digges’ın, Almanya’da II tika tartışırlar (Kautilya, Vatsyayana)2. ve klasik bilginin peşinden koştular. da akademik sandalyeler elde edip kova Girişimcileri şirketine adadığı Dürer ve Stifel’in aritmetik risaleleri Kapitalist ruhun yükselişi için gerekli Benzer şekilde, 1600 yılı öncesi Orta Sonraki yüzyıllarda İtalyan hümanistler üniversitelerde Latince ve Yunanca (The Wetstone of Witte [Londra, 1557]) bu minvaldedir. Klasik matematik şartları oluşturan erken kapitalist top- Çağ skolastikleri ve üniversite hocaları, resmi bağlarını büyük oranda kaybettiler. öğrettiler. Fakat amaçları değişmedi, aritmetik ders kitabında kullanılmıştır. geleneği (Öklid, Arşimet, Apollonius, lumun bazı özelliklerinden bahsetmiş ince ayrımlar, listeler ve tartışmalardan Çoğu patron olarak bankerler, soylular bilgi ve ezbere dayalı kibirleri, şöhret Ondalık kesirler, “tüm astronom- Diophantus), on altıncı yüzyılda gözden olduk. Bu süreci sosyolojik olarak zevk alırlardı. Bağlı oldukları otorite- ve prenslerle ilişkili ama bağımsız tutkuları daha da arttı. lara, araştırmacılara, duvar halısı, fıçı geçirilebilirdi çünkü yeni toplum, ölçüm anlamak için 1300 ila 1600 yılları ara- lerden yaptıkları alıntıları doğru kabul aydınlar oldular. Bazıları prenslerin Belirli antik yazarların üsluplarını ölçümü yapanlara, tüm darphanecilere ve hesaplama talep ederek büyüyordu. sındaki dönemde entelektüel faaliyetin ederler, kendi görüşlerini yorum ve çocuklarına eğitmenlik yaptı bazıları kabul ediyorlardı ve bu dünyevi oto- üç aşamasını tefrik etmemiz gerekir: derlemeler şeklinde ifade ederlerdi. ▪▪ Seküler bilimin ilk temsilcileri on dördüncü yüzyılda İtalyan Üniversiteler, hümanizm ve emek (işçi On üçüncü yüzyıldan sonra dünyevi şehirlerinde görülür. Klasik geçmişin kültürel ve politik başarıla- sınıfı). Üniversitelerde teoloji ve Skolas- konular din adamlarınca da ele alınır tizm hala baskındı. Üniversite hocaları, oldu ve bir istisna olarak deney dahi rına kıskançlıkla bakan bu insanlar, bilim adamı değil rahiplerin, rasyonel düşünmeyi biliyorlardı fakat bazılarınca referans kabul edildi. Ancak prenslerin ve belediyelerin sekreterleri ve memurlarıydılar. İşve- gelişmiş ekonominin rasyonel metot- mektepliler bütün halinde seküler renlerinin harici işlerini yürüten bu eğitimli memurlar hümanizmin larından temelde farklı olan skolastik konularla ilgilendiklerinde, genel babaları oldular. rasyonalizmin metotlarını kullanıyor- anlamda “nedenleri”, fizik kanunlarını lardı. Ticaret erbabı hesaplamayla; ise asla araştırmadılar. Daha ziyade zanaatkârlar ve mühendisler işleyişin “nihai amaçları” ve olguların mana- kuralları, nedenlerin araştırılması ve larını açıklamaya gayret ettiler. Açık fizik kanunlarının rasyonalitesiyle şekilde okült, Skolastizm’in Aristocu ilgilenirler. Diğer yandan öğretmenler suret anlayışına uygun ama bilimsellik rasyonel ayrım ve sınıflandırmaya ilgi öncesi, büyüsel ve animistik teolojinin duyarlar. Eski “bene docet qui bene dis- aklileştirilmesi. On altıncı yüzyılın tinguit” (iyi tasnif eden iyi öğrenir) sözü ortalarına kadar üniversiteler, çağdaş doğru olduğu kadar sosyolojik olarak teknolojik gelişmeler ve hümanizmden önemlidir de. Okul eğitimi, sosyolojik pek etkilenmemişlerdi. Hala esas koşulları gereğince, benzer biçimlerine olarak Orta Çağ'a aittiler. Katı şekilde rahip adaylarını eğitmekle görevli eski örgütlenmiş okulların dış dünyadaki rahiplerde görülen, geçmişin müphem sosyal değişimlere karşı direnç gösterme ve tezatlarla dolu mitolojik geleneklerini potansiyeline sahip olmaları sosyolojik aklileştiren özel tür bir rasyonalite üretir. bir olgu gibi görünüyor3. Hindistan’da Brahmanlar, Japonya’da Seküler bilimin ilk temsilcileri on Budist teologlar, Arap ve Budist Orta Çağ dördüncü yüzyılda İtalyan şehirlerinde skolastikleri hayret verici derecede bu görülür. Klasik geçmişin kültürel usullere uyarlar. Yahudi Talmudistler, ve politik başarılarına kıskançlıkla meslekten din adamı olmamalarına bakan bu insanlar, bilim adamı değil rağmen aynı şekilde davranır, uygun rahiplerin, prenslerin ve belediyelerin ve tüccarlara iyi şanslar” diye yazan Kamu yönetimi ve hukukun rasyo- teolojik sorunlar yerine ritüel ve dinî sekreterleri ve memurlarıydılar. İşve- Steven’ın (De thiende [Leyden, 1585]) nalizasyonun dahi bilimsel fikirlerde hukukla uğraşırlar. Bu okul rasyonali- renlerinin harici işlerini yürüten bu bir broşüründe ilk kez gösterilmiştir. bir karşılığı vardı. Geleneksel müphem tesi, Brahmanik-Sankhya felsefesinde eğitimli memurlar hümanizmin baba- Pisagoryen ve Platonik metafiziklerin hukukuyla gevşek feodal devletin yerini korkunç derecede ilerlemiştir. ları oldular. Hedefleri, mesleklerinin telkinlerinden ayrı olarak, on beşinci ve merkezi hükümranlık ve rasyonel Kural olarak bu özel skolastik yön- gereğiydi aslında. Ne kadar bilgili ve on altıncı yüzyılın matematik yazmaları, hukukuyla mutlak monarşiler aldı. Bu temler, sosyal gelişme sürecinde, teo- parlak yazarlarsa, ne kadar belagatle

Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri önce ticari aritmetik problemlerinin politik ve hukuki değişim, bütün fiziki logların seküler konulu meseleleri ele konuşurlarsa işverenlerine o kadar Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri | | detaylarıyla sonra da askerî mühendis, süreçlerin Tanrı tarafından konulmuş almasında da muhafaza edilir. Hint prestij ve kendilerine ün sağlıyorlardı. mimar, araştırmacı ve zanaatkârların rasyonel tabiat kanunlarınca yönetildiği Edebiyatında, prenslerin hizmetine giren Bu yüzden üslupta mükemmelliğin ▲ Francis Bacon teknolojik ihtiyaçlarıyla ilgilenmiştir. fikrini besledi. Yine de bu durumun on Brahmanlar politik ve seks hayatının İtalya’da Piero della Francesca, Luca yedinci yüzyıldan sonra gerçekleştiğini değişik imkânlarını titizlikle ayırarak 2 M. Winternitz, Geschichte der indischen Literatur (Leipzig, 1920), III, s.509 ., s.536 Pacioli ve Tartaglia; İngiltere’de Recorde belirtelim (Descartes, Huyghens, Boyle).1 ve dökümünü yaparak, erotizm ve poli- 3 Pierre Duhem, on dördüncü yüzyıl Paris Üniversitesi Oklamistlerini gündeme getirmiş (Buridan, Oresme ve diğerleri) ve Galileo ile Koper- DÜŞÜNEN ŞEHİR nik’in bilimsel öncülleri olduklarını savunmuştu. Paris akademisyenleri hakkındaki bilgimiz Duham’ın araştırmasıyla hayli ilerlediyse de DÜŞÜNEN ŞEHİR 170 modern fizik ve astronomiyle ilgili “öngörülerini” abartmıştır. Modern doğa bilimlerince doğrulanan az sayıda ve ikincil görüşlerini bulup 171 1 Bkz: Edgar Zilsel, ‘The Genesis of the Concept of Physical Law’, çıkarmış ancak bol miktardaki farklılıkları görmezden gelmiştir. Duhem’in görüşleri çoğu kişi tarafından, kritik edilmeden kullanılmıştır. civarı) gerçekleşti. Bu durum, resim nedensel araştırmanın öncüleriydiler. ve heykelin mekanik mi yoksa liberal Eğitimsizdiler, muhtemelen okuma sanatlara mı ait olduğunu bıkmaksızın yazma bile bilmiyorlardı6 ve belki de tartışan dönemin sanatçılarının yazıla- bu yüzden isimlerini bile bilmiyoruz. rında açıkça görülür. Bu tartışmalarda Aralarında meslektaşlarından daha ressamlar, sosyal saygınlık elde etmek bilgili ve eğitimli olanları vardı. Bu için genelde, öğrenmeyle ilgilerini (resim, yetenekli ustaların en önemlileri sanat- perspektif ve geometri bilmeyi gerektirir) çılardı. Ressam, heykeltıraş, kuyumcu vurguluyorlardı. Teknoloji mucitleri ve mimar arasında keskin ayırımlar ve coğrafi kâşiflerden, zanaatkâr ve yoktu, aynı sanatçı birden fazla alanda sosyal sınıflarından gayet memnun- denizciler olarak, hümanist aydınlarca çalışabiliyordu çünkü Rönesans’ta iş dular. Eğitimsiz halkı hor görüyor- pek bahsedilmezdi. Hümanistlerin bölümü henüz pek gelişmemişti. Bu ise Floransalı kuyumcu, heykeltıraş lardı. Yerel dillerden uzak duruyor ve büyük çoğunluğu yazılarında onlardan noktadan sonra on beşinci yüzyılda ve askeri mühendis olan Benvenuto sadece Latince yazıp konuşuyorlardı. bahsetmemiştir. Bahsetmişlerse de bu, önemli bir meslek grubu ortaya çıktı. Cellini (1500-1571)’dir. Tasarı geometri İlaveten, üst sınıflara yakın duruyor; dikkatsizlik ve yanlışlık nedeniyledir. Zanaatkâr-mühendis diyebileceğimiz ve istihkâm üzerine incelemeler (1525 soyluların, tüccarların ve bankerlerin Günümüz bakış açısından Rönesans bu insanlar sadece resim, heykel ya ve1527) yazan Alman ressam ve hakkâk önyargılarını paylaşıyor ve el emeğini kültürü, en önemli başarılarını sanat- da katedral yapmıyor aynı zamanda (oymacı) Albrecht Dürer de bu gruba hor görüyorlardı. Böylece, mekanik çılara, mucitlere ve kâşiflere borçludur, asansör, top imal ediyor, kanallar, dâhildir. Zanaatkâr-mühendislerin ve liberal sanatlar arasındaki antik dönemin literatüründe tamamen geri savaklar ve kaleler inşa ediyorlardı. Yeni çoğu başardıklarıyla ilgili günlükler 5 ayrımı uyarlıyor, el emeği kullanması plana itilmiş olsalar da. pigmentler (dolayısıyla yeni renkler, ve notlar (anadillerinde ve meslek- gerekmeyen profesyonelleri iyi eğitimli Üniversite hocaları ve hümanist çev.) buldular, perspektifin geometrik taşlarına yönelik) yazdılar. Bu notlar insanlar olmaya layık buluyorlardı genelde el kitabı olarak elden ele Mekanik ve liberal sanatların, yani el ▪▪ Rönesans’ın üniversite hocaları ve hümanist aydınları, mensup dolaşıyordu. Zanaatkâr-mühendisler, ve dilin, toplumsal zıtlığı, Rönesans’ın eğitimlerini ustalarının atölyelerinde bütün entelektüel ve mesleki faaliyet- oldukları sosyal sınıflarından gayet memnundular. Eğitimsiz halkı çırak olarak tamamlıyorlardı. İçlerinden lerini etkilemiştir. Üniversite eğitimli hor görüyorlardı. Yerel dillerden uzak duruyor ve sadece Latince sadece Alberti, hümanistik manada tıp doktorları, Antikitenin tıp yazma- yazıp konuşuyorlardı. İlaveten, üst sınıflara yakın duruyor; soy- eğitime sahiptir. larını şöyle böyle yorumlayabilmeleri luların, tüccarların ve bankerlerin önyargılarını paylaşıyor ve el Cerrahlar, ikinci yetenekli zanaat- nedeniyle hallerinden memnundular; kârlar grubuna dâhildir. Bazı İtalyan operasyon ve teşrih gibi işlemler için el emeğini hor görüyorlardı. Böylece, mekanik ve liberal sanatlar cerrahlar, resim çizmenin anatomik emeği kullanan cerrahlar, berberlerle arasındaki antik ayrımı uyarlıyor, el emeği kullanması gerekme- bilgi gerektirmesi nedeniyle sanatçılarla bir tutuluyorlardı ve ebelerle benzer yen profesyonelleri iyi eğitimli insanlar olmaya layık buluyorlardı irtibat halindeydiler. Müzik enstrü- ▲ Leonardo Da Vinci bir sosyal statüye sahiptiler. Aydınlar/ manı yapımcıları da zanaatkâr-mü- edebiyatçılar, zanaatkârlardan çok hendislere dâhildir. Celini’nin babası, aydınların altında, sanatçılar, denizciler, kanunlarını düzenlediler ve mühendis- ritelere, teologların din otoritelerine çok edebi şekille, şeylerin kendisinden daha saygıdeğer idiler. On dördüncü örneğin, enstrüman yapımcısıydı ve tersaneciler, marangozlar, dökümcü- lik ve topçuluk için yeni ölçüm aletleri olduğu kadar bağlıydılar. Hümanizm çok kelimelerle ilgilendi. Hümanizm yüzyılda ikinciler, badanacılar ve taş bir dönem Papa’nın saray müzisyeni ler ve madenciler, modern toplumun geliştirdiler. Öncüleri, Floransa Kated- rasyoneldi, ancak yöntemleri skolastik bütün orta ve batı Avrupa’da yayıldı. işçilerinden ayrı görülmüyorlardı ve olarak atanmıştı. On beşinci ve on gelişimi için seslerini çıkarmadan rali’nin kubbesini yapan Brunelleschi rasyonalitenin modern bilimsel rasyo- İtalya dışındaki hümanistlerin mesleki diğer zanaatkârlar gibi loncalarda altıncı yüzyıllarda modern piyanonun çalıştılar. Denizciler için pusula ve topu (1377-1446) idi. Takipçileri arasında naliteden farklı olduğu kadar farklıydı. koşulları ve amaçları daha karmaşık örgütlenmişlerdi. On altıncı yüzyılın ilk örnekleri bu üçüncü gruba dâhil icat ettiler, kâğıt, tel, döküm fabrikaları Ghiberti (1377-1466), Leone Battista Hümanizm, bilimsel dilbilim yöntemini olsa da bütün olarak hepsinin yön- sonlarına doğru İtalya’da gerçekle- olanlar tarafından yapıldı. Denizcilik inşa ettiler, körüklü fırınlar yaptılar ve Alberti (1407-1472), Leonardo da Vinci geliştirdi fakat sebepleri araştırmayı temi aynıydı.4 şen ayrışmaya kadar yavaş yavaş el ve astronomiye ait aletler ve arazi on altıncı yüzyılda madenciliğe maki- (1492-1519) ve içeriğinde kimyayla ilgili ihmal etti ve fizik kanunlarını ve kanti- Rönesans’ın üniversite hocaları ve emeğinden uzaklaşmışlardı. Ayrışma, ölçümü ve topçuluk için mesafe ölçme

Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri neleri sundular. Lonca geleneğinin simya hurafeleri bulunmayan değer- Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri | tatif araştırmayı bilmiyordu. İçerikten hümanist aydınları, mensup oldukları Leonardo da Vinci döneminde (1500’ler aletleri yapımcıları dördüncü grubu | sınırlamalarını aşmış, ekonomik reka- lendirmelerinin yer aldığı ilk metalurji oluşturur. Bunlar, on altıncı yüzyılda betin yeniliklere zorladığı bu insanlar, kitabının yazarı Vanoccio Biringucci pusulalar, usturlablar, enlemleri tespite 4 Hümanizm benzeri seküler bilginin ilk olarak profesyonel kamu memuriyetinin olduğu yerlerde görülmesi, daha genel bir sosyolojik ampirik gözlemlerin, deneylerin ve (Ö. 1538) yer alır. Sonunculardan biri olgu gibi görünüyor. Çin’de, feodalizmin çözülmesi sonrasında Konfüçyüs döneminde, belirli antik yazmaları edebi örnekler olarak alan yarayan aletler, kadranlar, eğim ölçme ve üslup mükemmelliği ile ilgilenen eğitimli bir memur sınıfı oluştu. Daha sonraki dönemlerde kamu hizmetine alınma, üslup ve antik bilgiye dayalı sınava bağlandı. Yazı karakterlerinin Avrupa’da olanlardan daha karmaşık olduğu Çin’de kaligrafi yüksek eğitimin bir göster- 5 Aydın, sanatçı, kaşif ve mucitlerin saygınlığı hakkında bkz. Edgar Zilsel, Die Entstehung des Geniebegriffes: Ein Beitrag zur Ideengeschichte der Antike DÜŞÜNEN ŞEHİR gesiydi. Eğitim ve meslekleriyle övünen, antik modellere bağlı seküler kâtiplere Antik Mısır’da ve Yeni Pers İmparatorluğu’nda da rastlanır. und des Frühtkapitalismus (Tübingen, 1926), s. 130-175 ve 176 f. (istatistiksel bulgular). DÜŞÜNEN ŞEHİR 172 Klasik Antikite'de, Rönesans’ın hümanist aydınlarına oldukça benzeyen retorikçi, gramerci, dil bilimci ve filozof bolluğu vardır. Yine de 6 Krş. Giovanni Villani’nin günlüklerinde nüfus ve okul çocuklarının sayısı (X, 162 [on dördüncü yüzyıl, Floransa]) ve J.W. Adamson, “The 173 Cumhuriyet Dönemi’nde profesyonel sivil görevli eksikliği, mükemmel bir yazışma sisteminin gelişmesini engellemiştir. Extent of Literacy in England (İngiltere’de 15. yy ve 16. yy larda okuryazarlığın yaygınlığı)”, Library, X (4th ser., 1930), 167. aletleri yaptılar. Geliştirdikleri ölçüm yine de bilim adamı olarak adlandı- nın başarılarına dönüp bakmıyorlardı yöntemi, akademik eğitimli âlimlerce evinde zanaatkâr ustaların asistanlığını ve işçilerle sohbet etmeyi sürdürdü. aletleri modern fizik cihazlarının ilk rılamazlar ancak bilimin ilk öncüleri bile ve hala Latince yazıyorlardı. Diğer de benimsendi: Gerçek bilim doğmuştu. yaptıkları bir çalışma odası kurdu. Bu, 1638’te yazdığı asıl eseri Konuşmalar’daki örnekleridir. Bazıları gemici ve topçu onlardır. Kuşkusuz bildiğimiz anlamda, yandan on beşinci yüzyılın sonundan Bu olay 1600’ler civarında, William tarihteki ilk üniversite laboratuvarıdır. diyalog sahnesi Venedik cephaneliği- olarak emekli oldular.7 Araştırmacı onları saygıdeğer bilim adamları olarak itibaren makineler tarafından basılan Gilbert (1544-1603), Galileo (1564-1642), Çalışmalarına pompalar, nehirlerin dir. En büyük başarısı -düşen cisimler ya da denizci, nihayetinde biz onları değerlendiremeyiz. Bilimsel yöntemin İspanyolca, Portekizce, Fransızca, İngi- ve Francis Bacon (1561-1626)’la birlikte regülasyonu ve kale inşaatlarıyla ilgili kanununun keşfi; Konuşmalar’da yer mekanik sanatların temsilcileri olarak iki unsuru 1600’ler öncesinde hala lizce ve Almanca bir yazın oluştu. Bu gerçekleşti. araştırmalarla başladı. Basılmış ilk eseri alır- kedisinin de belirttiği gibi döne- biliyoruz. Bu insanlar (ve haritacılar), birbirinden ayrıydı: Aklın metodolojik yazın, denizcilik, yerel dilde matematik Kraliçe Elizabeth’in fizikçisi William (1606) kendisinin icat ettiği askeri amaçlı min topçuluğa ait bir probleminden deneyin gelişiminden daha çok notları, ticaretle ilgili diyaloglar, Gilbert, eğitimli bir üniversite hocası ölçme ve gözlemin gelişimi için teknoloji ve silah yapımıyla tarafından tamamen laboratuar deneyi önemlidirler. ilgili sorunlar hakkında kısa ve kendi gözlemlerine dayanan ilk kitabı Bu yetenekli zanaatkâr-us- değerlendirmelerle (ör. Étienne yayınladı (De Magnete [1600]). Gilbert, talar, eğitimli astronom, tıp de la Roche, Tartaglia, Dürer, fizik enstrümanları hem kullandı hem doktoru ve hümanistlerle irtibat Ympyn), metalurji, istihkâm, de icat etti ancak ne matematik kul- halindeydiler. Bu eğitimli arka- muhasebecilik, geometri, pusula landı ne de fizik kanunlarını araştırdı. daşlarından Arşimet, Öklid ve yapımı vs. hakkında yerel dilde Modern bir deneyciye benzer şekilde Vitruivus’u duymuşlardı; yaratıcı kitapçıklardan oluşur. Ayrıca eleştirel düşünen biriydi. Aristoculuk, ruhları, yine de, kendi profes- zanaatkâr-mühendislerin basılı yani otoritelere inanç ve hümanist yonel çalışmaları kaynaklıydı. olmayan ama elden ele dolaşan safsatalardan ciddi şekilde etkilenmişti. Cerrahlar ve kimi sanatçılar teşrih ve diğer meslektaşları tarafından Bilimsel metodu, yakın ilişkide olduğu ettiler, mimarlar ve denizciler özenle okunan notları mevcuttur. dökümcü, madenci ve gemicilerden ölçtüler, zanaatkâr-mühen- Bu kitapların çoğu, özellikle de alınmaydı. Deney aletleri ve diğer disler ve alet yapıcılar ölçme denizcilikle ilgili olanları defa- detaylar, emekli bir pusula yapımcısı ve deneyi mükemmel şekilde larca basılmıştır ancak saygın olan Robert Norman’ın (1581) kitapçı- kullanıyorlardı, başparmakla âlimlerce ısrarla görmezden ğından alınmaydı. 9 ölçme yöntemi, modern fizik gelinmiştir. Bu ayrım devam Galileo’nun teknoloji, askerî mühen- kurallarının ilk öncüsüdür. Okült ettiği ve âlimler, zanaatkârların dislik ve zanaatkâr-mühendislerle yöntemler ve skolastiğin mevcut horlanan yöntemlerini kullan- ilişkisi genelde görmezden gelinmiş- yöntemleri, hümanistlerin saf- mayı düşünmedikleri müddetçe, tir. 1680’lerde Pisa Üniversitesi’nde sataları, onların kullanımında kelimenin bugünkü modern okuduğu zamanlarda, matematik bu değildi. Bu yetenekli zanaat- anlamıyla bilim, imkânsızdır. üniversitede öğretilmiyordu. Matema- kârlar, mekanik, akustik, kimya, Yine de, 1550’ler civarında, birkaç tiği, yirmi yıl öncesinde genç sanatçı ve metalurji, geometri ve anatomi eğitimli yazar, teknolojinin zanaatkâr-mühendislerce Floransa’da alanlarında dikkate değer teori ve gelişmesiyle ekonomik anlamda kurulan Accademia del disegno’da, bilgi geliştirdiler. Fakat sistematik çok önemli hale gelen, mekanik Ostilio Ricci’den özel olarak öğrendi. olarak nasıl işleyeceklerini bilmedikleri eğitimi, eğitimli üst sınıflar, üniversite sanatlarla ve coğrafi keşifler, denizcilik, Akademinin kurucusu ressam Vasa- için, başarıları münferit keşifler olarak hocaları ve hümanistler içindi; deney haritacılık, madencilik ve metalurji, ri’dir. Gerek bu okulun kuruluşu (1562) kaldı. Leonardo, örneğin, günlüklerinde ve gözlem ise alaylılara bırakılmıştı. ölçme, mekanik ve topçulukla alakalı gerekse de Galileo’nun matematik kendisinin de belirttiği gibi, yıllar önce Liberal ve mekanik sanatlar ayırımı, Latince ve ana dilde yazılmış çalışmalarla eğitimi, bize mühendislik ve mühen- bizzat kendisinin doğru biçimde çözmüş dönemin edebiyatında kendini açıkça ilgilenmeye başladı.8 Nihayet bilimsel dislik metodun, nasıl aşama aşama olduğu problemlerle yanlış biçimde gösterir. 1550’den önce saygın âlimler, metodun iki unsuru arasındaki sosyal ustaların atölyelerinde doğduğunu ve tekrar uğraştı. Bu yetenekli ustalar, etraflarında yeni doğmakta olan dünya- bariyer çöktü ve yetenekli ustaların nihayetinde akademik öğrenim alanına nüfuz ettiğini gösteriyor. Padua’da genç ▲ Galileo Galilei

Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri bir profesör olarak (1592-1610) Galileo, Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri | | 7 Krş, ör. the Oxford Dictionary of National Biography on the English instrument-makers, Humfrey Cole (d. 1580), William Bourne (d. 1583), and üniversitede matematik ve astronomi, Robert Norman. özel derslerle de mekanik ve mühendis- bir ölçme aletini tanıtıyordu. Ömrü doğmuştur. 10 Fırlatma eğiminin şekli 8 Peter Martyr (1511, 1530), Peter Apian (1529) Gemma Phrysius (1530), Orontius Finaeus (1532), Nunes (1537, 1546, 1566), George (1530, 1556), lik eğitimi verdi. Bu dönemde Galileo, boyunca tersaneleri ziyarete gitmeyi dönemin topçuları arasında sık sık Pedro de Medina (1545), Ramusio (1550), Leonard Digges (1556, 1571, 1579), Mercator (1569, 1578, 1594), Benedetti (1575), Guido Ubaldo (1577), Hakluyt (1589), Thomas Hood (1590, 1592, 1596, 1598), Robert Hues (1594), Edward Wright (1599) ve diğerleri. İngiliz yazarların oranı dikkat çekicidir. Kıta yazarlarından daha önce mekanik sanatlarla ilgilenmeye başlamış görünüyorlar. (ör. Francis R. Johnson, Rönesans İngiltere’sinde cisi, sonradan Hollandalı büyük general ve modern bilimsel mekaniğin kurucusu Maurice Nassau’nun danışmanı ve eğitimcisi olan Simon DÜŞÜNEN ŞEHİR Astronomik Düşünce [Baltimore, 1937]). Diğer yandan aynı dönemde bazı mekanikçilerin çalışma ve eserlerinde bilimsel seviyeye yükseldiler: Stevin (1548-1620) bunlardan bazıları. DÜŞÜNEN ŞEHİR 174 Hollandalı hakkâk ve haritacı, İspanya’da II. Philip’in çoğrafyacısı olan Abraham Ortelius (1527-98); Fransız berber-cerrah, Fransa’da II. Hen- 9 Krş. Edgar Zilsel, ‘The Origins of William Gilbert’s Scientific Method’, s. 71-95. 175 ry’nin cerrahı ve modern bilimsel cerrahinin kurucusu Ambroise Paré (1510-90); Antwerp ve Bruges belediyelerinin veznedar ve muhasebe- 10 Letter to Marsili (November 11, 1632), Opere (ed. nazionale), XIV, 386. tartışma konusuydu. Tartaglia soruna dururken yakalandığı soğuk algınlığı demektir. Bacon, Yeni Atlantis’te, tek- ölçme, nicel çalışma kuralları ve nesnel ve filozoflarla kıyasla sanatçılar, yazılı nın bile özür dilenmesi gerekli bir şey doğru bir cevap geliştirememişti. Galileo, nedeniyle öldü. Bu kaza, döneminin nolojik ve bilimsel ilerlemeye, kendile- işbirliği konularını ekledi.12 eserlerde nadiren yer alır, mühendis- olduğunu düşünür. Bütün bu ilgi ve kırk yıl problemle uğraştıktan sonra, bilim adamlarının alışkanlıklarını ne rinden öncekilerin ve iş arkadaşlarının ler ve teknolojik mucitler ise asla yer gerçekler birkaç kez ifade edilmiştir. alaylı deneyle mektepli matematiksel kadar küçümsediğini ortaya koyar. Onun çalışmalarını kullanan ve sürdüren III almazdı. İkinciler muhtemelen yetenekli Erken Avrupa kapitalizminin serbest ölçümü birleştirerek çözüm buldu. döneminde bu tür bir deney, bir İngiliz bilim adamlarının planlı işbirliğiyle Açıktır ki yukarıda yaptığımız bilimin zanaatkâr veya ustabaşı olarak çalışan emeğe dayanması nedeniyle bilimin tam Modern bilimin metodu haline gelecek asilzadesinin eski danışmanına değil ulaşıldığı ideal bir durumu tasvir eder. gelişmesiyle ilgili açıklama eksiktir. azatlı kölelerdi. Antikite’de kaba işler anlamıyla modern Batı Medeniyetinde yönteminin, iki unsurunun farklı sosyal ancak bir aşçıya yahut işi leş toplayıp Bu bilim adamları Yeni Atlantis’in Para ekonomisi ve seküler bilim adamı köleler tarafından yapılırdı. geliştiği söylenebilir. Erken kapitalist kökenleri, matematiksel çıkarımlarını yok etmek olan birine layık görülürdü. yöneticilerdir. İş bölümü prensiplerine ve usta zanaatkârların bir tabaka oluş- Konumuzla ilgili olduğu kadarıyla, toplumda çok az köle vardı ve üretimde Latince, deney tartışmalarını İtalyanca Bununla birlikte Bacon, doğal bilimler göre dokuz grupta organize olmuş turarak birlikte var olması durumu bu klasik dönem ve erken dönem kapi- kullanılmıyorlardı ancak prenslerin yazdığı Konuşmalar’da açıkça görülür. sahasında önemli bir başarı göstereme- resmi kamu personelini oluştururlar. tarihte var olan bir durumdu. Ama talist toplum arasındaki temel farktır. mahiyetinde lüks birer hediye idiler. 1600’dan sonra Galileo, Latince yazmayı miştir ve yazıları, hümanistik retorik, Bacon’un bilimsel işbirliği ideali belli bilim, niçin hep var değildi o halde? Makine ve bilimin, köle emeğine dayanan Açıktır ki köle emeği eksikliği, bilimin bıraktı ve akademisyen olmadığını Skolastik kalıntılar ve bilimsel hatalarla ki, üretici ve zanaatkârların (usta, kalfa, Klasik Antikite ile yapılacak bir kıyas- bir medeniyette gelişmesi mümkün gelişmesi için gerekli ama yeterli şart belirtti. Neticede en önemli çalışma- doludur. Yine de insanlık tarihinde çırak. Çev.) sisteminden ilham almıştır. lama açıklamamızdaki, en azından bir değildir. Köleler genelde yeteneksiz değildir. Erken kapitalist toplumun Çin ları tamamen veya kısmen İtalyanca medeniyetin gelişimi için metodik Diğer yandan, erken kapitalist dönem boşluğu, dolduracaktır. Klasik kültür; ve karmaşık bir makineyi kullanacak Medeniyetiyle karşılaştırılması, kuşku- yazılmıştır. İtalyanca yazan birkaç bilimsel araştırmanın önemini tam el emekçileri, Bacon’un vurguladığı ve edebiyat, sanat ve felsefede, modern beceriden yoksundular. Üstelik köle suz başkaca şartları da ortaya koyacaktır. şair favorileri arasındadır. Edebiyat olarak kavrayan ilk yazardır. Galileo’nun bazen tekrarladığı şekliyle, olanlardan daha iyi olmayan, başarılar emeği, makineleri gereksiz bırakacak Çin'de köle emeği yaygın değildi ve para kendilerinden önceki ve mevcut meslek- elde etti. Seçkin ve çeşitli tarihçi, dilci ▪▪ Erken Avrupa kapitalizminin serbest emeğe dayanması nede- taşlarının tecrübelerinden faydalanmaya ve gramerci mevcuttu. Antik retorik, gayet alışıktılar. Öte yandan iş bölümü, niyle bilimin tam anlamıyla modern Batı Medeniyetinde geliştiği hem incelik hem de temsilcilerinin bir bütün olarak çağdaş toplum ve sayısı bakımından modern olandan söylenebilir. Erken kapitalist toplumda çok az köle vardı ve ekonomide gelişmiştir. daha üstündür. Antik dönem, teorik üretimde kullanılmıyorlardı ancak prenslerin mahiyetinde lüks Medeniyetin ilerlemesini sağlamak astronomi ve matematikte hayli dikkate birer hediye idiler. için bilim adamlarının işbirliği yapması değer, biyoloji sahasında sınırlı, fizik ideali, modern bilim için hayatidir. Tar- alanında zayıf başarılara sahiptir. Antik tıştığımız ne skolastikler ne de şöhret bilginlerce sadece üç fizik kuralı doğru zevki bile sıradan insanları tercih Bacon’un bilimin gelişmesine gerçek tutkunu aydınlar bilim adamı değildir. olarak biliniyordu: Kaldıraç prensibi, ettiğini gösterir. Çağdaşı profesör ve katkısı, hümanistlerle karşılaştırıldı- Bacon’un fikri esasen yenidir ve ne Arşimet’in prensipleri ve optik yansıtma hümanistlerin yöntem ve tavırlarına ğında ortaya çıkar. Hümanistler yaz- Antikitede ne de Rönesans’ta ortaya yasası. Teknoloji sahasında çok çarpıcı olan nefretini sık sık makale ve mek- dıklarıyla geçinmiyorlardı, ekonomik çıkmıştır. Aynı dönemde nispeten bir durum mevcuttur: Antikitede maki- tuplarında ifade etmiştir. olarak bankerlere, soylulara ve prenslere benzer görüşler Campanella, Stevin ve neler savaşta, hokkabazlıkta ve oyuncak Hümanist ve skolastizme (“scholasti- bağımlıydılar. Patronlarıyla aralarında Descartes tarafından da ileri sürülmüştür. olarak kullanılırdı ancak bir şey üret- cism” ve hoca, akademisyen anlamındaki bir çeşit simbiyotik (ortakyaşarlık) ilişki Bilindiği gibi Bacon’ın Yeni Atlantis’i, mek için kullanılmazdı. Bütün olarak “scholar” aynı kökten gelir. Çev.) karşı vardı. Hümanist, geçimini patronundan bilim cemiyetlerinin kurulmasına tesir bakıldığında antik kültürü, saraylarında oluş, Francis Bacon’un çalışmalarında da temin ediyor, karşılığında da yazılarıyla etmiştir. 1654’te Londra’da Royal Society, oturan bir avuç seçkin azınlık taşıyordu. görülür. Ondan önce hiçbir âlim klasik patronunu meşhur ediyordu. Elbette 1663’te Paris’te Académie Française Mesleki emek ile para kazanmak, antik kadar ucuzdu. Öte yandan kölelik, el ekonomisi M.Ö. 500’den beri mevcuttu. otoritelere ve Antikitenin taklit edilme- hümanist ne kadar etkili yazıyorsa o kurulmuş, 1664’de Royal Society ilk kültürü oluşturan bu çevre içinde emeğine karşı öyle bir sosyal tiksinti Ayrıca Çin’de hem yetenekli zanaatkârlar sine böylesine tutkuyla saldırmamıştı. kadar meşhur oluyordu. Dolayısıyla dergisini yayınlanmaya başlamıştır. Bu küçük görülüyordu. Hele ki el emeği, oluşturmuştu ki eğitimli olanlar bile hem de Avrupalı hümanistlere benzer Bacon, döneminin denizcileri, mucitleri bireysel şöhret, hümanist yazarın dönemde bilim adamlarının işbirliği; iyiden iyiye horlanıyordu. Rönesans’ta bunu aşamıyordu. Bu nedenle Antiki- iyi eğitimli devlet memurları vardı. ve zanaatkârları hakkında tutkuya mesleki hedefi idi. Kendilerini sık sık dergi, cemiyet, enstitü ve organizas- olduğu gibi, ressamlar ve heykeltıraş- te’nin entelektüel gelişimi, dil ve el ara- Yine de Çin’de otoritelerden bağımsız sahipti; onların ama sadece onların “şöhret dağıtıcıları” olarak adlandırıyor yonlar bünyesinde giderek artmıştır. lar, yavaş yavaş saygınlık kazandılar. sındaki engeli aşamamıştır. Antikite’de nedensel, deneysel ve kantitatif bilim başarıları, dönemin bilim adamları ve hem kendilerinin hem de tüm ente- Bütün olarak bakıldığında, 16 yüzyıl Yine de prestijleri hiçbir zaman yazar sadece en az önyargılı olanlar deney ve gelişmedi. Niye gelişmediği orada için bir model olmalıydı. “Meselelere lektüel faaliyetlerin motivasyonunun sonunda el emekçilerinin metodunun ve retorikçilerin seviyesine ulaşmadı, teşrih yapmayı göze alabilmiştir. Sadece kapitalizmin niye gelişmediği kadar

Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri mekanik yaklaşmanın ayıp bir şey şöhret olduğunu açıkça ilan ediyorlardı. akademik eğitimli bilginler/hocalar Plutarch ve Lucianus dönemlerinde bile Hipokrat ve takipçileri ile Demokrit az izah edilmiştir. Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri | | olduğu” 11 şeklindeki yaygın kanaat Bacon, şahsi şöhret hedefine karşıydı. mertebesine yükselmesi, bilimin doğu- Antikite’nin en büyük heykeltıraşları, ve Arşimet, modern tarzda bilimsel Bilimin yükselişi, genelde, asıl ona çocukça geliyordu. Bilimin yeni İki yeni hedef koydu: bilim aracılığıyla şunda belirleyici bir olaydır. Üst sınıf kol işçileri oldukları ve ücret karşılığı çalışmalar yaptılar ve Arşimet, kale olarak geçici bilimsel keşif ve başa- yöntemi olarak ilan ettiği tümevarım, “tabiatın kontrol edilmesi” ve “bilimin mantık eğitimi, eğitim, teorik merak çalıştıkları için aşağılanıyorlardı. Şair kapılarını kırmak için koçbaşı yapma- rılarla ilgilenen tarihçiler tarafından açıktır ki emekçilerin metodunun tam ilerlemesi”. Şöhret yerine ilerleme, şahsi alanlarında katkıda bulunabilirdi; alt olarak aynısıdır. Bir tavuğu kar ile dol- hedefin objektif olanla ikame edilmesi tabaka ise bunlara nedensel ilgi, deney, 12 Modern astronominin gelişimi biraz farklı bir yol izledi. Babil rahiplerinden beri astronominin rahiplik, takvim yapımı ve dinî günlerin DÜŞÜNEN ŞEHİR belirlenmesiyle olan alakası hiç kopmadı. Bu da astronomiyi ilahi haşmet fikrine ve daima serbest sanatlara bağlıyordu. Neticede Pisagorcu DÜŞÜNEN ŞEHİR 176 ve mekanik olmayan animistik fikirlere Kepler ve Kopernik şüpheyle yaklaştı. Öte yandan pratik astronomi, yıldızların tam pozisyonları 177 11 Novum Organum I, aph. 120. ve ölçümlemeyle ilgilenen denizcilikle bağlantılıydı. Newton döneminde modern astronominin metafizik ve astrolojik yönü temizlendi. çalışılmıştır. Hâlbuki bilimin doğuşu, sosyolojik bir olgu KAYNAKÇA NOTU olarak da çalışılabilir. Bilim hakkında yazanların ve onla- Doğuş halinde olan bilimin sosyolojik analizi, öncelikle 1400 ila 1650 yılları rın öncüllerinin meslekleri belirlenebilir. Bu mesleklerin arasında bilim hakkında yazılanlara dayanmalıdır. Çok geniş bir kaynak sosyolojik işlevleri ve mesleki amaçları analiz edilebilir. yelpazesi mevcut ve bunlar kendi bütünlüğü içerisinde kullanılmalıdır. Bili- Geçici başarılar ayıklanabilir, ilgili gruplar başka dönem- min teknoloji, ticaret, askeri mühendislik ve alet edevat yapımıyla ilgisi için lerle ve başka medeniyetlerdeki benzer gruplarla (Orta Çağ şu yazarlar özellikle önemlidir: Luca Pacioli, Tartaglia, İngiliz matematikçi Recorde ve Leonard ve Thomas Digges, Stevin, William Gilbert, Galileo skolastikleri ile Hint bilge rahipleri, Rönesans hümanistleri ve Francis Bacon. Çoğu zaman (Guido Ubaldo gibi) önsöz ve ithaflarda ile Çinli Mandarinleri, Rönesans zanaatkâr ve sanatçıları çok değerli malzemeler bulunur. Zanaatkârlar, alet edevat imalatçıları ve denizcilerin kendi dillerinde yazdığı eserler önemlidir. Şu yazarlardan bahsedilebilir: Ghiberti (Commentarii [ca. 1450]), Piero della Francesca (De prospectiva pingendi [1484]), Leonardo, Alberti, Biringuccio (Pirotechnia [ 1540 civarı]), Dürer (Underweysung der Messung [1525], Befestigung der stett, schloss und flecken[1527]), William Bourne (Inventions or Devices [1578], On the properties and qualities of glasses, in I.O. Halliwell (ed.), Rara mathematica), Robert Norman (The new attractive [1581], William Borough (Discourse of the variation of the compass [1581]), Palissy (Récepte véritable [1560], Discours admirables [1580]. Açıkca konuşmak gerekirse Tartaglia, Stevin ve Ambroise Paré’nin çalışmaları da bu gruba dâhildir. Bilim adamı sınıfından olmayan yazarlarca yazılmış matematik notları ve denizcilik değerlendirmelerini de sayabiliriz. Modern literatür, ikincil önemdedir. Birkaç çalışmadan bahsedilebilir: Werner Sombart’ın, Modern Capitalism’i dönemin ekonomi ve teknolojisi hakkında yoğun içeriğe sahiptir. Skolastizm hakkında: M. Grabmann, Geschichte der scholastischen Methode (1909); George Sarton, Intro- duction to the History of Science, Vol. II. Geç Orta Çağ Fiziği hakkında çok değerli bilgiler içeren Pierre Duhem, Etudes sur Léonard da Vinci (Paris, 1906) ve Les Origines de la statique (Paris, 1905).13 Ancak Duhem, ile klasik Antikite’deki muadilleri gibi) karşılaştırılabilir. Skolastik ile Modern Bilim arasındaki farkı dikkate almaz ve Paris Okla- Kültür sosyolojisinde deney mümkün olmadığına göre, mistleri’nin çalışmalarını abarttığı, B. Gunzburg tarafından, “Duhem and benzer olguların karşılaştırılması, nedensel açıklamalar Jordanus Nemorarius”, Isis, XXV (1936), 341( ve sonrası) ’da gösterilmiştir. Hümanzim hakkında: J. Burckhardt, The Civilization of the Renaissance; yapmanın ve bunları doğrulamanın yegâne yoludur. Bu J.A. Symonds, The Revival of Learning; J.E. Sandys, A History of Classical tür araştırmaların azlığı şaşırtıcıdır. Karmaşık entelektüel Scholarship. Zanaatkâr- Mühendisler ve bilimin başlangıcında mekanik yapılar sadece tarihsel açıdan çalışıldığı için yapılan bunca sanatların etkisi hakkında: Julius Schlosser, “Materialien zur Quellenkunde sosyolojik çalışmanın çoğu kendini temel olgularla sınırlan- der Kunstgeschichte”, Vienna Academy of Science (Phil. hist. Klasse), Vols. CLXXVII, CLXXIX, CLXXX, CXCII; Leonard Olschki, Geschichte der dırıyor. Üstelik ortada, en önemli ve en ilginç entelektüel neusprachlichen wissenschaftlichen Literatur, Vols. I and II; W.E. Houghton, olgunun sosyolojik ve nedensel olarak araştırılmaması için “The History of Trades”, Journal of the History of Ideas, II (1941), 33 ff.; R.K. hiçbir sebep yok. ✒ Merton, “Science and Technology in the Seventeenth Century”, Osiris, IV (1938), 360-632. Alet edevat imalatçıları hakkında: Robert T. Gunther, The Astrolabes of the World (Oxford, 1932)’da değerli (ama analiz edil- memiş) bilgiler mevcut. Monografiler: Jean Roz hakkında E.R.G. Taylor, Geogr. Journal (1924) ve William Bourne hakkında ibid. (1928). Galileo ve dönemin teknolojisi hakkında: L. Olschki, Galilei und seine Zeit (Halle, 1927). Stevin hakkında: George Sarton, Isis, XXI (1934), 241 (ve devamı). Bilimsel işbirliği hakkında: Martha Ornstein, The Role of Scientific Societies in the Seventeenth Century (Chicago, 1938). Çeşitli iyi bilinen bilim tarihi kitapları mevcuttur. F.R. Johnson, Astronomical Thought in Renaissance England (Baltimore, 1937), 16. yüzyıl bilimi hakında yazılmış en iyi kitaptır. M. Cantor, Vorlesungen ueber Geschichte der Mathematik, hala sosyolojik bakış açısıyla yazılmış en iyi matematik tarihidir. Bu makalenin yazarının 2,6 ve Çeviri | Modern Bilimin Sosyal Kökenleri

| 10 nolu dipnotlarda referans gösterilen yazıları bol sosyolojik materyal içermektedir. Rönesans bilimi hakkında (denizcilik, haritacılık, denizcilik ve astronomi aletlerini de kapsayan) modern literatüre ait tam bir bibliografya Modern Language Quarterly, II (1941), 363-401’da bulunabilir. Bibliografya, F.R. Johnson ve S.V. Larkey tarafından oluşturulmuştur. DÜŞÜNEN ŞEHİR

178 13 İngilizceye çevrilmiştir. The Origins of Statics: The Sources of Physical Theory. (Dordrecht; etc. Kluwer Academic Publishers, 1991). Boston Studies in the Philosophy of Science, Vol 123; Eds.].