T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ESKİÇAĞ DİLLERİ VE KÜLTÜRLERİ ANABİLİM DALI LATİN DİLİ VE EDEBİYATI BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

OVIDIUS VE ESERİNDE OCAK AYI FESTİVALLERİ BAĞLAMINDA

TANRI IANUS

Burcu Meltem TOHUM 2501150454

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Bedia DEMİRİŞ

İSTANBUL – 2019

TEZ ONAY SAYFASI

ÖZ

OVIDIUS VE FASTI ESERİNDE OCAK AYI FESTİVALLERİ BAĞLAMINDA TANRI IANUS Burcu Meltem TOHUM

Bu çalışmada Latin Edebiyatının ünlü şairlerinden Publius Ovidius Naso’nun, Fasti adlı eserinin birinci kitabında anlattığı Roma takviminin Ocak ayında gerçekleşen Roma festivalleri, ritüelleri ve ayinleri incelenmekte, ayrıca söz konusu ayın en önemli festivali olan Ianus Festivali üzerinde durulmaktadır Çalışmada Ovidius’un söz konusu eseri çerçevesinde genel özellikleriyle Roma’nın dini gelenek ve inanışları üzerinde durulurken, şairin Roma festivallerine bakış açısı ve Tanrı Ianus’a verdiği önem irdelenmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ovidius, Fasti, Roma Dini, Roma Takvimi, Ianus Kültü

iii

ABSTRACT

ON AND GOD IANUS THROUGH THE FESTIVITIES OF JANUARY DEPICTED IN FASTI Burcu Meltem TOHUM

In this work, we studied the Roman festivals, rituals and rites taking place in the first month of the Roman Calendar as described in the first book of Fasti by Publius Ovidius Naso, one of the famous poets of Latin Literature. We also focused in a detailed manner on the most important festival of the month in question, the Ianus Festival. The study examines generally the religious traditions and beliefs of the Romans within the framework of the work in question, as well as the look of the poet to the Roman festivities and the importance he gave to God Ianus.

Keywords: Ovid, Fasti, Roman Religion, Roman Calendar, The Cult of

iv

ÖNSÖZ

Bu çalışmada Roma’nın kültür ve yaşam tarzına doğrudan etki eden dini etkinliklerin temellendirilmesi konusunda Latin Edebiyatı’nda önemli bir yere sahip olan Publius Ovidius Naso’nun Fasti adlı eserinin birinci kitabı, temel araştırma alanı olarak belirlenmiştir. Bu tezin amacı Ovidius’un Fasti eserine odaklanarak özellikle Ocak ayında gerçekleşen festivaller, ritüeller ve ayinler bağlamında Tanrı Ianus’un Antik Roma dini yaşamında ve tarihinde oynadığı önemli rolü açıklamaktır. Tarihte her zaman çift yüzlü olarak tasvir edilen Tanrı Ianus, dinler tarihi ve özellikle de paganizm tarihi açısından son derece önemli bir konumda bulunmaktadır. Tanrı Ianus’un kökeni ve inanç bakımından hakimiyet alanı, Antik Yunan ve Roma tarihinin çok daha ötesine geçmekte, büyük bir tarihsel dönemi kapsamaktadır. Sosyoloji, Dinler Tarihi ve Antropoloji düzleminde birçok araştırmanın konusu olan Ianus, Antik Roma öncesindeki izleriyle de hala birçok antropoloğun ilgisini çekmektedir. Ovidius’un eserlerinden öğrendiğimiz kadarıyla “evrenin başlangıcı” gibi başat ve özel bir nitelemeye sahip olan Tanrı Ianus, tarihte sayısız toplumda sayısız şekilde karşımıza çıkarak, bu sıfatını adeta hak ediyor. Tanrı Ianus ve kültü üzerine odaklanmamıza şairin eserinde Ocak ayı boyunca bu tanrıyla olan yer yer diyalog yer yer de monolog tarzındaki konuşmaları yön verdi. Eserde sürekli Ianus’a danışır halde gözlemlediğimiz Ovidius için bu tanrı çok önemli bir yere sahipti. Ianus’un diğer tanrılar arasında birçok bakımdan benzersiz olmasının ve Romalıların onu yaratıcı olarak görüp diğer tanrılardan daha yüksek bir yere koymalarının nedenini anlayabilmek için Fasti’nin Ocak ayına ayrılan birinci kitabını incelemek istedik. Roma toplumunun gündelik yaşantısına sızan festivaller ve onlara bağlı olarak gelişen dini etkinlikler toplum yapısına yön vermiş, yaşanan bu değişiklikler günümüzde kullandığımız takvimi bile etkilemiştir.

v

Netice itibariyle bu çalışma Romalıların hayatının her alanına etki eden dini gelenekler ve değerlerin neden bu kadar önemli olduğunu incelemeyi belli bir neden- sonuç ilişkisi çerçevesinde Tanrı Ianus’un toplum üzerindeki etkisini, önemini ve şair için anlamını açıklamayı önermektedir. Son olarak, yüksek lisans dersleri sırasında aklımdaki tez konusunu şekillendirmeme yardımcı olan saygıdeğer Hocam Prof. Dr. Çiğdem Dürüşken’e, bana tez yazma süreci boyunca her anlamda yardımı ve yol gösterdiği için değerli Hocam Prof. Dr. Bedia Demiriş’e, lisans dersleri sırasında tez konum için bakış açısı geliştirmeme yardımcı olan Dr. Öğr. Üyesi Ekin Öyken’e, Fransızca kaynakların çevirisi, aktarımı ve her türlü desteği için Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Necmi Öztürk’e teşekkür etmeyi borç bilirim.

Burcu Meltem Tohum İstanbul, 2019

vi

İÇİNDEKİLER

ÖZ………………………………………………………….………………… iii ABSTRACT…………………………………………………….…………… iv ÖNSÖZ……………………………………………………………….……... v TABLOLAR LİSTESİ …………………………………………………….. viii KISALTMALAR LİSTESİ - ANTİK YAZARLAR VE ESERLERİ ….... ix GİRİŞ……………………………………………………………………….... 1

Sayfa BİRİNCİ BÖLÜM PUBLIUS OVIDIUS NASO A. Hayatı..……...... 11 B. Eserleri ve Üslubu...... 20 İKİNCİ BÖLÜM FASTI A. Roma Takviminin Düzenlenişi...... 27 B. Ovidius’un Fasti’sinin Kompozisyonu ve Üslubu...... 35

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM FASTI ESERİNİN BİRİNCİ KİTABI: OCAK AYI FESTİVALLERİ A. Tanrı Ianus ve Ianus Festivali ...... 54 B. Ocak Ayındaki Diğer Festivaller...... 75 1. Agonalia Festivali...... 75 2. Carmentalia Festivali...... 84 3. Sementiva Festivali...... 91 4. Paganalia Festivali...... 95

SONUÇ ……………………………………………………………………….. 99 KAYNAKÇA …………………………………………………………….…… 103

vii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Caesar’ın eklediği günlere göre değişen takvim …………………… 33

Tablo 2: Ianus’a atfedilen biçimler ………………………………….……….. 68

viii

KISALTMALAR LİSTESİ1 ANTİK YAZARLAR VE ESERLERİ

August.De civ. D. : Augustinus, De Civitate Dei

Bkz. : Bakınız

Callim.Aet. : Kallimakhos, Aetia

Cato.Agr. : Cato, De re rustica

Cic.Brut. : Cicero, Brutus

Cic.Nat. D. : Cicero, De natura deorum

Dion.Hal. Ant. Rom. : Halikarnassos, Antiquitates Romanae

Gell.NA. : Aulus Gellius, Noctes Atticae

Hor.Carm. : Horatius, Carmina

Lydus.Mens. : Lydus, De Mensibus

Macr.Sat. : Macrobius, Saturnalia

Ov.Am. : Ovidius, Amores

Ov.Ars am. : Ovidius, Ars Amatoria

Ov.Fast. : Ovidius, Fasti

Ov.Her. : Ovidius, Heroides

Ov.Met. : Ovidius, De Medicamine Faciei Femineae

Ov.Pont. : Ovidius, Epistulae ex Ponto

Ov.Rem. am. : Ovidius, Remedia Amoris

1 Antik yazar ve eserlerin kısaltmaları Oxford Classical Dictionary’den alınmıştır. Bkz. https://oxfordre.com/classics/page/abbreviation-list/#v

ix

Ov.Tr. : Ovidius, Tristia

Plin.HN. : Plinius, Naturalis Historia

Plut.Quaest. Rom. : Plutarkhos, Quaestiones Romanae

Plut.Vit. : Plutarkhos, Vitae Parallelae

Sen.Controv. : Seneca, Controversiae

Varro.Ling. : Varro, De lingua Latina

Varro.Agr. : Varro, De Agri Cultura

Varro. Rust. : Varro, De re rustica

Verg.Aen. : Vergilius, Aeneis

x

GİRİŞ

Geçmişten günümüze dünyanın işleyişine baktığımızda görürüz ki bir toplumun düzeninin kurulması ve bu düzenin bazı kurallar çerçevesinde devam ettirilmesi, belli kurumlar ve kişilerce belirlenir. Bu kişiler görevleri süresince toplumun huzuru, düzeni ve refahı için çalışırlar. Bunun sebebi bir toplumun gelişmesinin belirli bir düzene bağlı olmasıdır; özellikle Khaos’un ve düzensizliğin hâkim olduğu bir ortamda işlerin işleyişinin bozulması ve bir zaman sonra iyileştirilemez hale gelmesi çoğu zaman düzeni temsil eden kurumların ve kişilerin gerektiği gibi davranmamasından veya tamamen yok olmasından kaynaklanır. Antik çağda, Roma’da düzeni temsil eden en önemli etmenlerden biri de din kurumuydu. Hemen her toplumda olduğu gibi Antik dünyada da din, insanlar için oldukça büyük bir önem taşıyordu; gündelik işlerin belirlenmesinden özel günlerin adlandırılmasına kadar, karar verilmesi gereken önemli konularda din kurumuna danışılırdı. Roma’da din alanında görevli olan pontifex’ler belli zaman aralıklarında yapılacak olan imar çalışmaları ya da bir etkinlik için listeler hazırlayıp, olayları tek tek not ederlerdi. Bugün nasıl ki bir günümüzü, ayımızı veya yılımızı planlarken ajandalar kullanıyorsak antikçağda, Roma’da bu işler için pontifex’ler fasti yani, bugün “takvim” diye adlandırabileceğimiz listeleri hazırlarlardı; tabii ki herkesin kendi fasti’si yoktu ancak herkesin görevlerini temsil eden genel bir fasti mevcuttu. Bu listeler Roma’nın düzenini temsil ederdi; listeyi oluşturan pontifex’ler görevlerinden ayrılsa bile onlardan sonra aynı görevi üstlenecek kişiler için bu listeler büyük önem taşıyordu. Bazen çok önemli bir etkinlik olacağı zaman ya da duyuru niteliğinde topluma seslenmek gerektiğinde, fasti denilen bu listeler tapınakların duvarlarına asılırdı. Temel olarak fasti, yıllık konsül listelerini içeren Fasti Consulares, savaşta zafer kazanmış olan kişilerin adlarının yer aldığı Fasti Triumphales, sadece dini günleri ve etkinlikleri gösteren Fasti Calendares, yılın önemli etkinliklerinde görev alan rahiplerin listelerinin olduğu Fasti Sacerdotales, hangi kahinlerin hangi kehanetleri söylediğini gösteren Fasti Augurales ve tamamen Ocak, Şubat, Mart,

1

Nisan ve Aralık aylarındaki dini etkinlikleri, zaferleri gösteren Fasti Praenestini olmak üzere altı tane fasti vardır. Toplumun gelenekleri, görenekleri ve yaşayış biçimi “din” denilen bu kurumun belirlemeleriyle şeklini alırdı ve Roma dininde önemli bir yer tutan ritüeller, festivaller, ayinler ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen birçok etkinlik bu şekilde belirlenirdi. Bu noktada Fasti’nin, Roma’nın dini etkinliklerini anlamak ve onların izahını yapmak için önemli bir kaynak olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Antropolog James George Frazer, Ovidius’un Fasti’sinden hareketle, her bir Roma ayındaki geleneksel ve dini etkinlikleri en ince ayrıntısına kadar incelemiş ve bu etkinliklerin adlandırılmasıyla ilgili kökenbilimsel açıklamalar yapıp, bunların nedenlerini araştırmıştır. Frazer’ın altı ciltlik Ovidius’un Fasti eseri üzerine yaptığı çalışma sayesinde Fasti, Batı dünyasında Metamorphoses eserinden sonra Ovidius’un en çok bilinen bir diğer eseri olarak görülmeye başlamıştır. Elegeia vezniyle yazılmış olan Fasti, hem tarihsel ve mitolojik hem de dinsel ve gökbilimsel bilinmezliklerle doludur. Frazer’ın yapmış olduğu geniş çaplı araştırmalara rağmen, eserde hala çözülemeyen ve doldurulması gereken boşluklar vardır. Bu noktada biz, Frazer’ın yol göstericiliği ışığında Fasti’de açıklık getirilmesi gereken noktalara dikkat çekmek üzere elimizdeki diğer kaynaklardan da yararlandık. Tanrı Ianus’u temsil etmesi bakımından çalışmamız için oldukça önemli bir yere sahip olan Ocak ayının şair için de önemli bir yeri olmalı ki eserin bu ilk bölümü, kendisinin Ianus’a yakarışlarını ve onunla olan dialoglarını en çok gördüğümüz bölümdür.2 Üç bölümden oluşan tezimizin odak noktasında Roma Pantheon’un en eski tanrılarından biri olan Ianus bulunmakta. Ianus’un hem Roma dini açısından önemini ortaya koymak hem de onun kültünün diğer kültler arasında önemini açıklamak için tezimizin son bölümünde Ocak ayının festivallerine ve dini etkinliklerine eğildik.

2 Ov.Fast.1.89.

2

Fasti eserinin Ocak ayı bölümünde başta Ianus Festivali olmak üzere, Agonalia, Carmentalia, Sementiva ve Paganalia Festivali ile birlikte toplam 5 festival yer almaktadır. Ayrıca eserin bu bölümünde Porrima ve kutsal ayinleri ve çeşitli astronomik olayların gelişimiyle ilgili de bilgilere yer verilmiştir. Tezimizin birinci bölümünde Ovidius’un yaşamı ve döneminin önemli olayları üzerinde ayrıntılı olarak durduk. Bu sebeple çalışmamızda şairin hayatına, dostlarıyla olan yakın ilişkilerine ve bunlarla bağlantılı olarak günümüze ulaşan ve ulaşmamış olsa da ismen bildiğimiz eserlerine geniş bir yer ayırdık, onları tezimizin ilk bölümünde, çalışmamızın kapsamının izin verdiği sınırlar çerçevesinde ayrıntılı olarak incelemeye çalıştık. Fasti’yi doğru bir şekilde anlamlandırabilmek ve aktarabilmek için şairin hayatını çok iyi bilmek gerektiğini düşündük çünkü şairi bu eseri yazmaya iten nedenlerin arasında sürgün edilmesi de vardır. Ovidius’un yazınsal serüvenine baktığımızda, başından sonuna değin bir çeşitlilik tablosuyla karşılaşırız: Onun eserlerinin, tamamı elegeia vezniyle yazılmış olmakla birlikte, son derece farklı içeriklere sahip olduğunu belirtmek gerekir; mitolojik hikâyelerden öğretici içeriklere, otobiyografik unsurlardan mektup türüne değin eserleri müthiş bir çeşitlilik göstermektedir. Yapıtlarında gözlenen bu konu çeşitliliğine bir açıklama getirmek adına, şairin başta aile ilişkileri ve eğitimi olmak üzere tanışıklıklarının, kişisel hayatındaki deneyimlerinin ve hayatındaki bazı dönüm noktalarının bu duruma önemli katkısı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Eğitiminin bir kısmını Yunanistan’da diğer kısmını ise İtalya’da tamamlayan Ovidius, bu süreçte ister istemez eserlerinde her zaman Yunanların edebiyat anlayışını model olarak almış, ancak Roma’nın edebiyat anlayışını da tamamen terk etmemiştir. Eğitiminin kazandırdığı edebiyat bilgisi, ona kendi eserlerini kaleme almada mükemmel bir sentez yapma yetisi kazandırmıştır. Ondaki bu yeti; özgünlüğü ve olaylara bakış açısındaki detaycılığıyla birleşince Ovidius’un kaleme aldığı eserlerinde potansiyelini sonuna kadar kullanmasına yardımcı olmuştur. Bugün Ovidius’un günümüze ulaşan eserlerinin tek tek hangi tarihte kaleme alındığı konusunda kesin bir bilgi verilememektedir çünkü şairin bir eserini çoktan yarılamışken bir diğerini kaleme almaya başladığı tahmin edilmektedir.

3

Şair, kaleme aldığı eserlerinde kendisine her zaman Musalar’ın3 eşlik ettiğini ima eder, hatta onlar olmasa bir şey yazmanın ne kadar güç olduğunu vurgular: Ailesi onu istediğinden farklı bir eğitim almaya yönlendirdiğinde bile yanında Musalar olduğu için yazma kuvvetini kendinde bulduğunu söylemiştir.4 Buradan hareketle Ovidius’un içinde bulunduğu her ortamda yazınsal üretimini besleyebilecek unsurlar bulduğunu, yarattığını söyleyebiliriz. Öyle ki şair, günümüzde başyapıt olarak görülen eserlerinin çoğunu sürgün döneminde yazmıştı. Bu dönemde vatanından uzakta çektiği yalnızlık, bulunduğu yerde hissettiği yabancılık onun yaratıcılığını yoğun bir şekilde etkilemiş, şair de olumsuz gibi görünebilecek bu durumu kendi lehine çevirerek birçok önemli yapıt üretmişti. Bu güçlü duruşunun yanı sıra, eserlerinde öğretici unsurları kendine has iğneleyici dokunuşlarla ortak paydada buluşturması onun yazınsal düzlemdeki çok yönlülüğünü göstermektedir. Fasti’nin yazıldığı dönem Ovidius’un sürgün edildiği döneme denk gelmişti ve şairin hem doğayı hem de sürgündeyken içinde bulunduğu bölgede yaşayan insanları incelemek için bolca vakti olmuştu. Şair geçmişe yönelik hatıralarını ve deneyimlerini tartıp bunları eserin içine yerleştirmiş, böylelikle ona hem nesnel, hem de öznel bir bağlam kazandırmıştır. Bazı araştırmacılar şairin bu eseri kaleme almaktaki amacının Augustus ile arasını düzeltme isteği olduğunu ileri sürse de, Ovidius’un diğer eserleri gibi bu yapıtını da tam olarak hangi amaçla kaleme aldığı bilinmemekte, bu konuyla ilgili tartışmalar halen devam etmektedir. Tezimizin ikinci bölümünde genel olarak Roma takviminden söz ettikten sonra Fasti eserini plan ve yazılış amacı bakımından ele alarak yapıtın günümüze aktarılışına, bugün nasıl yorumlandığı konularına değindik. Takvimin günlük yaşantıda ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçek; toplumlar her zaman belirli kutlama günlerini, yakınlarının vefat ve doğum günlerini,

3 Musalar, (Eski Yunanca’da Μοῦσαι, Mousai) Yunan mitolojisinde edebiyat, bilim ve sanatın ilham veren esin perileridir. Daha sonra Romalılar tarafından Pantheonlar’ın bir parçası olarak kabul edildi. Günümüzde ise bu kelime genel olarak bir sanatçıya, müzisyene ya da yazara ilham veren nesne, kavram ya da kişi olarak tanımlanmaktadır. 4 Ov.Tr.3.7.9.

4

gündelik görüşmelerini, ayın hareketlerini, mevsimlerin değişimini ifade eden işaretleri ve daha birçok konuyu takvime not almıştır. Takvim kavramının günlük yaşamda ne kadar düzenleyici bir işlevi olduğunu bilen Romalılar da daha önce söylediğimiz gibi, kendileri için önemli olan etkinlikler, festivaller ve olaylarla ilgili takvimler oluşturuyorlardı. Bilindiği kadarıyla Roma’nın ilk takvimini kurucu kral Romulus, gökteki yıldızların hareketlerine ve mevsimlerin geçişlerine göre oluşturmuştu. Bu takvim, günümüzdeki anlamıyla bir takvim olarak değerlendirilemezdi. Daha sonra Roma’nın ikinci kralı Numa Pompilius, kral Romulus’un oluşturduğu takvim üzerinde bazı değişiklikler yaptı ve takvimi dinsel ve kültürel olaylar çerçevesinde tekrar düzenledi. Ovidius’un Fasti’si, bugün bize Roma’nın gelenek ve görenekleriyle, festival ve dini ritüelleriyle ilgili, günümüze ulaşan başka hiçbir kaynakta yer almayan önemli bilgiler vermektedir. Başlangıçta Roma takviminde 10 ay bulunmasına, sonrasında da iki ay daha eklenip toplamda günümüzde kullandığımız 12 sayısına ulaşılmış olmasına rağmen, Ovidius’un Fasti eserinde sadece 6 aydan söz edilmektedir. Elimizde kesin bir bilgi olmamakla beraber bu eser ya bilinçli olarak 6 kitaptan oluşmaktaydı ya da bilinmeyen sebeplerden ötürü yarıda kalmıştı. Şair, Fasti’yi kaleme alırken sadece dinsel etkinliklerden, belirli günlerde kutlanan festivallerden, ayinlerden söz etmemiş, bu etkinliklerle bağlantılı olan yıldız olaylarını da eserine dahil etmiştir. Kral Romulus’un, kendi düzenlediği takvimde göksel olaylara yer vermesi gibi, Ovidius da kendi Fasti’sinde dinsel etkinlikleri, önemli olayları ele alırken içerisinde yıldızlarla bağlantılı olan göksel olayları takvimden dışlamamış, hemen her ayda onlar hakkında bilgi de vermiştir. Fasti’de Ocak ayından Haziran ayına kadar gerçekleşen birçok dinsel etkinlik ayrıntılı olarak betimlenmekle kalmayıp, kurban törenlerinin nasıl yapıldığına dair de önemli bilgiler paylaşılmaktadır. Ovidius’un eseriyle ilgili başka bir ilginç noktaysa, yapıtın adının kökenine dayanmaktadır. “Fasti” sözcüğünün kökeniyle ilgili tartışmalara bu noktada değinmek doğru olacaktır.

5

Fasti sözcüğünün nereden türediğine dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte genel kabul Fasti’nin konuşmak, söylemek anlamına gelen for, fari fiilinden geldiğidir.5 Günümüzde fasti’nin fari kelimesinden türediğine ilişkin var olan genel kabul dolayısıyla fastus ve nefastus terimlerine değinmek yararlı olacaktır. Fas kelimesinden türemiş olan fasti terimi, tanrılar tarafından belirlenmiş adaleti temsil etmektedir. Roma’da ius, insanlar dünyasındaki ve insanlar arasındaki ilişkilerin adaletini tanımlarken, fas kelimesinin kutsal olan, yani tanrı tarafından belirlenmiş dinsel yasaları oluşturan bir bütün anlamında kullanılması oldukça dikkat çekicidir. Fasti, kökenbilimsel açıdan tanrılarla insanlar arasındaki yasayı yansıttığı, yani dini bir altyapıya sahip olduğu için başlangıçta bu takvim sadece dinsel törenlerde görevli olan pontifex’ler tarafından düzenleniyordu. Ancak MÖ 4. yüzyılda Fasti’yi düzenlemek için patricii sınıfı da görev almaya başladı. Böylece başlangıçta sadece dinsel etkinlikleri belirlemede kullanılan Fasti, daha sonra günlük yaşamın işleyişinin düzenlenmesinde de büyük rol oynadı. Bu yüzden fastus ve nefastus terimleri türedi; buna göre fastus, dinsel etkinlik ve görevlerin yapılmadığı, hukuk işlerinin yapıldığı günlerdi, nefastus ise işlerin yapılmasının yasak olduğu, sadece dinsel etkinliklere ayrılan günler için kullanılırdı. Nefastus günlerinde tanrının sözünü söylemek, ona kurban adayarak onu yüceltmek ve onunla tanrısal bir yakınlık kurmak oldukça önemliydi. Yine genel kanıya göre Latince’de “kader” anlamına gelen fatum kelimesi fari’den türemiştir: Fari, fasti ile bağlantılı olmak üzere tanrısal konuşmayı ifade etmektedir.6 Tanrı ne söylemişse onun gerçekleşeceğine yönelik bir anlam taşıyan fatum, kutsal sayılan yani nefastus günlerinin de ne kadar önemli olduğunu gösteriyor; tanrılara bir adaklar sunmanın nedeni kimi zaman onların öfkelerini dindirmek kimi zaman ise onların desteğini almak içindi, bu da fatum’u belirleyen en büyük etkenlerden birkaçıydı.7

5 Michel Bréal, “Mémoire sur l'origine des mots fas, jus et lex”, Mémoires de l'Institut national de France, Vol. 32, S. 2, 1982, s. 1-12. 6 M. Bettini, “Weighty Words, Suspect Speech: "Fari" in Roman Culture”, Arethusa, Vol. 41, S. 2, The Johns Hopkins University Press, 2008, s. 313-375. 7 Bréal, a.g.e., s.6.

6

Latince’de “izin verilir” ve “izin verilmez” ifadeleri de fasti terimi ile bağlantılıdır; “fas est”, “izin verilir” anlamında kullanılırken “nefas est”, “izin verilmez ve yasaktır” anlamlarında kullanılıyordu. Ayrıca yine fasti ile bağlantılı olduğu düşünülen ve Cicero’nun da In Verrem adlı hukuki söylevinde geçen fas kelimesi ismin hem özne8 hem de nesne hali9 için vardı, çekimsiz bir kelimeydi ve sadece savaş ilan etmek için kullanılıyordu. Ayrıca Latince’de fasti kelimesinden tapınak anlamında fesnum / fasnum, fesna - fanum kelimeleri türetilmiştir: Tapınak, Romalıların dini etkinliklerini gerçekleştirmede en önemli mekânlardan biriydi.10 Hatta dini etkinliklerde tanrılara bir şey sunulacak tapınakların, bu sunu ritüeli ile mutlaka bir bağlantısı olurdu. Tapınak kapılarının da dinsel etkinliklerde önemi büyüktü. Ianus’un görevlerinden biri de kapı koruyuculuğu yapmaktı; savaş esnasında tüm kapılar açık bırakılırken, barış zamanında da tüm kapıların kapalı olmasından Ianus sorumluydu. Tapınak kapılarının da dinsel etkinliklerde önemi büyüktü; kapıların dinsel etkinlikler esnasında açık ya da kapalı tutulması Ianus ile ilişkilendirilir. Roma dininde dinsel etkinliklerin Romalıların yaşamında önemli bir yer tuttuğunu ve birçoğunun Yunanların dinsel etkinlikleriyle benzerlik taşıdığını düşünecek, hatta bazılarının doğrudan Yunanlardan alındığı ihtimalini göz önünde bulunduracak olursak, fasti kelimesinin Yunanlarda nasıl karşılık bulduğuna ve ne anlam taşıdığına da kısaca değinmek gerektiği açıktır. Fasti kelimesinin anlamsal olarak Yunanca’daki karşılığı Θέµις diye geçer. Themis Yunan mitolojisinde adaleti ve düzeni temsil ettiğine göre, onun fasti ile olan anlamsal ilişkisini daha iyi kavrayabiliriz. Themis’in Roma mitolojisindeki karşılığı, Iustitia’dır. Yaşam ile ölümün dengesini kurmada yüce güç olarak görülen bu tanrıçanın doğrudan olmasa da, düzen ve dengeyi temsil etmesinden ötürü fasti ile dolaylı bir bağlantısı bulunmaktadır. Nasıl ki Latincede “fas est” “izin verilir / izin vardır”, “nefas est” ise “izin verilmez” ve “yasaktır” anlamlarında kullanılıyorsa, Yunancada da “izin verilir” anlamında Θέµις έστί, “izin verilmez, yasaktır”

8 Nominativus hali. 9 Accusativus hali. 10 Gerhard Radke, “Fanum und feriae: Unterschiedliche Wege einer Wortgeschichte”, Historische Sprachforschung / Historical Linguistics, 1992, s. 260-264.

7

anlamında ise où Θέµις ifadesi kullanılır. Ayrıca ‘yasalar’ anlamına gelen αι Θέµιστες de, Θέµις kelimesinden gelmektedir. Buradan hareketle Yunanca’daki Theta harfi “Θ”, Latince’deki “F” harfi ile aynı isim ailesinden gelmiştir.11 Yukarıda da belirtildiği üzere Ovidius’un Fasti’si Roma diniyle ilgili olarak bugün sahip olduğumuz en önemli bilgileri verirken Roma dünyasının dinsel etkinliklerini bize ay ay en ince ayrıntısına kadar aktarmıştır. Her ne kadar şairin eserini altı kitap olarak planlayıp planlamadığı bilinmese de günümüze ulaşan bu altı kitap bile Romalıların doğasını, geleneklerini ve yaşayış biçimlerini; dinsel etkinlikleri çerçevesinde çözümlemek için son derece zengin bir kaynaktır. Çalışmamızın üçüncü bölümünde, Ocak ayında kutlanan festivallerin özelliklerini açıklamaya çalıştık. Ovidius Ocak ayındaki Agonalia, Carmentalia, Sementiva ve Paganalia festivallerini ayrıntılı olarak betimlemiş, kutlamaların kökeni üzerine kendi fikirlerini söylemeyi de ihmal etmemiştir. Tezimizin üçüncü ve son bölümünü, yılın ilk etkinliklerinin kutlanmasında öncü olan Roma’nın en önemli tanrısı Ianus’a ve Ocak ayının dini etkinliklerine ayırdık. Ianus hem Roma hem de Ovidius için oldukça önemli bir konumdadır. Genelden özele doğru gidecek olursak Ianus’un Roma dini için neden önemli olduğuyla başlamak gerekir. Ianus hem görsel açıdan hem de nitelik anlamında hiçbir değişime uğramadan Roma kültüründeki yerini her zaman korumuştur. Roma’nın tanrıları zaman zaman biçimleri ve görevleri anlamında değişikliğe uğramış olsa da Ianus’un değişmeden kalması onun Roma tanrıları arasında ayrı ve yüce bir noktaya konumlandırıldığını göstermektedir. Bunun yanı sıra Ianus her ne kadar Yunan kültüründe Zeus ve Iupiter ile eşleştirilse de onun bu tanrılarla sadece görevleri açısından benzerlikler taşıyabileceğini söyleyebiliriz; iki farklı yöne bakan iki suratlı olarak tasvir edilen Ianus hiçbir tanrıya benzemez ve bu anlamda, eşsizdir.

11 Bréal, a.g.e., s.5.

8

Zaman, mekân, mevsim hareketleri gibi evrenin düzenini temsil eden tüm unsurlarda Ianus’un etkileri vardır çünkü Ianus’un daha Khaos varken bile var olduğu düşünülür ve Ianus, Khaos’un içinde düzen kurucu olarak temsil edilirdi. Hatta Ianus’un Ovidius için önemli bir yeri olduğunu onun Metamorphoses eserinde de görmek mümkündür.12 Şair bu eserinde Ianus’u, evrenin düzenini koruyan temsili bir karakter olarak çizmiştir. Bu sebeple şairin Ianus’u, Fasti’nin hemen ilk ayında karşımıza çıkarmasını ve sürekli onunla sohbet eder halde olmasını buna bağlayabiliriz.13 Louis Lacroix’nın bir yorumuna göre Ianus’un iki suratlı olarak tasvir edilmesinin sebebi evrenin başlangıcındaki Khaos’u kendisinin hatırlaması ve onun tasvirini gören herkese hatırlatması içindi.14 Ianus Khaos anında düzeni nasıl geri getireceğini biliyordu: Bu sebeple, dünyanın, evrenin en büyük koruyucusu sayılıyordu. Aynı zamanda tüm evrenin gözeticisi ve koruyucusu olması da yine onu diğer tanrılardan ayıran en önemli özeliklerinden birkaçıydı.

“Me chaos antiqui, nam res sum prisca, vocabant.”15

Eskiler beni khaos olarak adlandırıyorlardı Zira eskiden beri var olan şeyim ben.16

Ianus’un anlamı Roma için ne derece büyükse Ovidius’un Fasti’si için de önemi aynı derecede büyüktü; bunu en açık şekilde şairin tüm eseri boyunca Tanrı Ianus’a aynı eserinde geçen diğer tanrılardan daha fazla seslenmesi, onunla daha çok konuşuyor olmasından ve eserde en uzun bölümü Ianus’a ayırmasından anlayabiliriz. Ayrıca Ianus’a Fasti’nin sadece ilk ayında değil, eserdeki ikinci ve dördüncü aylarda da yer aldığını, hakkında bilgiler verildiğini eklememiz gerekir. Yani, Ianus bu eserde adı en çok geçen tanrı olma unvanına sahiptir. Bu özelliği bile dikkatimizi onun üzerine yöneltmeye yetecektir.

12 Ov.Met.1.33. 13 Ov.Fast.89-288. 14 Louis Lacroix, Recherches sur la religion des romains, Forgotten Books, 2007, s. 55-60. 15 Ov.Fast.1.101. 16 Aksi belirtilmediği sürece Antik kaynaklardan yapılan alıntıların Türkçe’ye çevirileri tarafımızdan yapılmıştır.

9

Ovidius Fasti’nin ilk bölümünün 63 ila 288 arası dizelerini tamamen Ianus’a ayırmıştır; bu satırlar arasında şair, Ianus’a seslenmektedir ve onun bazı özelliklerinden bahsederek onu bir anlamda okura tanıtmaya çalışmaktadır. Şair Ianus’a Ocak ayında 13 kez, Şubat ayında 4 kez, Mart ayında 1 kez, Mayıs ayında 2 kez ve Haziran ayında 3 kez olmak üzere eser boyunca Ianus adını toplamda 23 kez geçirmiştir. İlk kurban töreninde kurbanın Ianus’a atfedilmesi; böylece onun ne kadar önemli bir tanrı olduğunun gösterilmesi, Ianus’un Ovidius için de önemine vurgu yapmaktadır. Ovidius’un Fasti eseri üzerine bu çalışmamızı hazırlarken Türkçe kaynaklarda Doç. Dr. Asuman Coşkun Abuagla’nın yapmış olduğu Fasti çevirisi ve bu çeviriye bağlı olarak yazdığı Roma Takvimi adlı kitabından faydalanmış bulunmaktayız. Bu tezi hazırlama sürecinde yakın zamanlarda yayınlanmış olan Ovidius ve Fasti ile ilgili önemli bulduğumuz astronomik gelişmeler hakkında Emma Gee’nin Ovid, Aratus and Augustus: Astronomy in Ovid's Fasti adlı eseri, Katharina E. Volk’un Ovid, D. E. W. Wormell’ın Ovid and the “Fasti” ve H. Fränkel’ın Ovid, A Poet Between Two Worlds adlı çalışmalarından yararlandık. Ayrıca dilbilgisi, kökenbilim ve sözcükbilim alanlarında Michel Bréal, Maurizio Bettini, Gerhard Radke; Roma dini ve Roma eğitimi konularında Louis Lacroix, Jörg Rüpke, H. Scullard, Jérôme Carcopino, G. Wissowa, Ovidius’un hayatı ve eserleri hakkında ise Hermann Fränkel, Wilkinson, Nisard, Katharina Volk, E.K. Rand, B.W. Boyd, W. Wormell, Pierre Grimal ve M.C. Howatson’un çalışmaları tezimizi yazmada başvurduğumuz önemli diğer kaynaklardır. Tezimizin esas metni olan Ovidius’un Fasti eseri ve diğer antik kaynaklar için Loeb Classical Library edisyonu kullanılmıştır.

10

BİRİNCİ BÖLÜM PUBLIUS OVIDIUS NASO

A. Hayatı

Büyük ustalıkla kaleme aldığı eserleriyle kendi çağını ve sonraki yüzyılları önemli ölçüde etkilemiş, 18. ve 19. yüzyıllarda bile hem yazınsal yetkinliği hem de ele aldığı konular açısından Avrupa ve Dünya edebiyatında hep taklit edilmeye çalışılmış, antik döneme olduğu kadar modern dönem yazınına da ilham kaynağı olmuş, Latin Edebiyatı’nın en önemli şairlerinden biri olan Publius Ovidius Naso,17 kültürel açıdan son derece zengin bir yaşam sürmüştü. Ovidius hakkında bildiklerimizin büyük çoğunluğunu kendi yazdıklarına borçluyuz. Hemen hemen bütün eserlerinden kendisi hakkında bilgi edinebilsek de şairin hayatıyla ilgili ana kaynakların başında, otobiyografi olarak nitelendirilen Tristia adlı eseri gelir. Augustus Dönemi Latin edebiyatının en önemli temsilcilerinden biri olan, elegeia 18 şairi Ovidius, Roma’nın 145 km doğusunda, Paeligni kavminin yaşadığı bölgede bulunan ve günümüzdeki adı Abruzzo olarak geçen Sulmo kasabasında doğmuştur. Şair, elegeia vezniyle yazdığı Amores adlı eserinde Sulmo’nun coğrafi özelliklerinden bahsederken o bölgede çok sayıda akarsu bulunduğunu, oranın oldukça yeşil bir yer olduğunu, ayrıca buğdayın ve üzüm bağlarının çokça bulunduğunu ve bu yerin bazı bölgelerinde badem de yetiştiğini söyleyerek, genel olarak bu bölgenin ne kadar güzel bir yer olduğunu belirtir.19 Her ne kadar Ovidius’un Sulmo’da doğmamış olmasına yönelik bazı savlar olsa da araştırmacı ve yazar Wilkinson, Ovidius’un Sulmo’da doğmuş olabileceğini şu sözleriyle dile getirir: “Günümüz Sulmo’sunda gezerken, Rönesans döneminde

17 Naso, Ovidius’un takma adıdır; ailesinden aldığı bu ismi, ona atalarından birisinin verdiği bilinmektedir. Nasus, Latince’de iri burun anlamına gelmektedir, nitelik belirten ablativus (ablativus qualitatis) hali Naso, Ovidius’un takma adı olarak kullanılırdı. Ovidius’un burnu büyük ve öne doğru çıkıktı. Ona bu yüzden bu takma ad verilmişti. 18 İki dizeden oluşan beyitlerle, bir uzun bir de kısa hecenin bir araya gelmesiyle meydana gelen ölçü ile yazılan elegeia aracılığıyla, her türlü duygu ve heyecan dile getirilir. 19 Ov.Am.2.16.1-10.

11

yapılmış olan bir Ovidius heykeli20 ile karşılaşabiliyor olmamız Ovidius’un orada doğmuş olmasıyla alakalıdır”: Araştırmacıya göre Ovidius orada doğmuş olmasaydı bu surlarla çevrili küçük kasabanın adını bugün kimse duymazdı.21 Şair, Amores eserinde Sulmo’yu, bölgeyi tanıyan biri gibi betimlemiş, o yerle ilgili ayrıntılı tasvirler yaparak, ancak orada yaşamış birinin kullanabileceği ifadelere yer vermiştir.22 Wilkinson’a göre tıpkı Roma’da bazı yapılarda görülen S.P.Q.R.23 ifadesi gibi Ovidius’u çağrıştıran S.M.P.E. ifadesinden de bahsedilirdi ve bu ifade Ovidius’un Tristia eserinde yer aldığı şekliyle Sulmo Mihi Patria Est24 (“Sulmo Benim Vatanımdır”) anlamına geliyordu. 25 Bu, Ovidius’un Sulmo’da doğmuş olduğunu gösterebilecek önemli bir ifade sayılabilirdi. MÖ 43 yılında, 20 Mart’ta doğan26 Ovidius’un doğum tarihi, Roma’da yeni bir dönemin başlangıcıyla, Caesar’ın ölümünden Augustus’un ölümüne kadar olan çalkantılı dönemle örtüşür. Atlı sınıfına mensup,27 soylu bir aileden gelen Ovidius doğduğunda,28 devlet adamı Gaius Iulius Caesar29 öldürülmüş, Roma Cumhuriyeti son bulmuş ve Octavianus tarafından principatus 30 yönetim biçimi kurulmuştu. Anlaşıldığı üzere Ovidius’un doğumu tarihteki bu üç olayın yaşandığı hareketli bir atmosfer içinde gerçekleşmiştir. Ne var ki şairin doğumunun öncesi ve sonrasında

20 Heykelin bulunduğu yer günümüzde Corso Ovidio adıyla bilinmektedir. 21 L. P. Wilkinson, Ovid Recalled, Cambridge University Press, United Kingdom, 1955, s. 2. 22 Ov.Am.3.15.11-14. 23 Senatus Populusque Romanus; Roma Senatosu ve Halkı, Eski Roma'da Cumhuriyet Dönemi’nin mutlak yasama ve yürütme organının simgesidir. 24 Ov.Tr.4.10.3. 25 Wilkinson, a.g.e., s.2. 26 Hermann Fränkel, Ovid: A Poet Between Two Worlds, University of California Press, ABD, 1969, s. 4. 27 Roma'daki toplumsal düzen, hiyerarşik bir yapıya sahipti, birden fazla ve bazıları birbiriyle örtüşen toplumsal sınıflar vardı. Bireylerin konumuna göre değişim gösteren toplumsal sınıflar, belli bir aşamalı düzende derecelendirilmekteydi. Atlı sınıfı da Cumhuriyet döneminde öne çıkan bir toplumsal sınıftı. Bu sınıfa Latince’de equitatus denilmekteydi. Equitatus, Roma'nın senator sınıfının altında yer almaktaydı ve mülkiyet temelli sınıflandırmada ikinci derecedeki sınıfı oluştururdu. 28 Ov.Tr.4.10.8. 29 Roma Cumhuriyeti'nin çöküşü ve Roma İmparatorluğunun yükselişinde kritik rol oynayan, Roma’nın politik yaşamı ve yönetimi açılarından önemli bir isimdi. Ayrıca verdiği eserler Latin edebiyatının düz yazı türü için oldukça önemlidir. 30 MÖ 27 ila MS 284 yılları arasındaki döneme verilen Principatus adı, başlangıçta İmparator Augustus’un getirdiği bir yönetim biçimini nitelese de sonrasında siyasal istikrarı sürdürmek için imparatorluğun temel yönetim biçimi haline gelmişti.

12

gerçekleşen olaylar toplumda sıkıntı yaratan olaylardı: Ovidius’un doğumundan yaklaşık bir yıl önce Latin edebiyatında düzyazı türüyle ün kazanan Marcus Tullius Cicero31 suikastle öldürülmüş, Ovidius henüz 12 yaşındayken ise, Actium Savaşı32 patlak vermişti. Edebiyat dünyasında ise; Cicero’nun hatipliği, Titus Lucretius Carus’un33 felsefesi ve Gaius Valerius Catullus’un,34 elegeia’larının şöhreti çoktan sönmüş, politika alanında ataerkil otokrasi ve Pax Romana35 tüm Roma dünyasını sarmıştı.36 Ovidius’un da içinde yaşadığı, İmparator Caesar Divi Filius Augustus’un hüküm sürdüğü bu dönem, MÖ 27 ilâ MS 14 yıllarını kapsamaktaydı. Son derece zengin edebiyat eserlerine sahip olan bu çağda, Ovidius dışında birçok yazar, şair ve sanatçının oldukça verimli olduğu biliniyor. Bunlar arasında Publius Vergilius Maro, Quintus Horatius Flaccus, Sextus Aurelius Propertius, Albius Tibullus, Titus Livius, Grattius Faliscus, Marcus Manilius, Gaius Iulius Hyginus, Marcus Verrius Flaccus, Marcus Vitruvius Pollio, Marcus Antistius Labeo, Lucius Cestius Pius, Gnaeus Pompeius Trogus, Marcus Porcius Latro ve Gaius Valgius Rufus gibi isimler sayılabilir. Ovidius’un ailesi, özellikle de babası, onun hukuk ve siyaset alanında kariyer yapmasını istemişti. Bu yüzden Ovidius ve kardeşi Lucius, genç yaştan itibaren ailesi tarafından disiplinli bir eğitim anlayışıyla yetiştirilmişti; Lucius, ailesinin ona çizdiği hayat biçiminden memnun olsa da aynı durum Ovidius için geçerli değildi. 37 Babasının ısrarları üzerine, Ovidius’un şiirden vazgeçip artık sadece düzyazı

31 Atlı sınıfına mensup olan Marcus Tullius Cicero, Roma’nın önemli siyasetçi ve avukatlarından biriydi. Düz yazı alanında verdiği eserler Latin edebiyatında önemli bir yere sahipti. Retorik alanında dersler de vermiş olan Cicero, Roma’da hatiplik konusunda da danışılan biriydi. Onun çok yönlü çalışmaları Roma ve Latin Edebiyatı bağlamında son derece değerlidir. 32 Actium Savaşı, Octavianus'un komutasındaki Roma güçleriyle, Marcus Antonius ve Kleopatra'nın kontrolündeki güçler arasında Yunanistan'ın batı kıyılarında, Actium civarında yaşanmış olan deniz muharebesidir. 33 Titus Lucretius Carus, Roma şairi ve filozofuydu. Bilinen tek eseri, felsefi şiir olarak sayılan De Rerum Natura'dır. 34 Roma Cumhuriyet Dönemi’nin önemli şairlerinden biriydi. Eserlerinde klasik kahramanlardan ziyade kendi özel hayatından kişilere yer vermişti. Lucretius, Latin edebiyatında şiir sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. 35 Latince’de “Roma Barışı” anlamına gelen Pax Romana, Augustus’un imparator olduğu, MÖ 27 yılından MS 180 yılına kadar olan 207 yıllık dönemi kapsar. 36 Wilkinson, a.g.e., s.5. 37 Ov.Tr.4.10.10-20.

13

yazmaya söz verdiği dahi bilinmekteydi.38 Ne var ki şiir, onun yaşamının ayrılmaz bir parçasıydı. Eğitimini tamamladığı hukuk alanında çalışmak istemeyen Ovidius, bu alandaki isteksizliğine rağmen kamuda üstlendiği görevlerle yüksek başarılar kazanmıştır: Başlangıçta Triumvir, 39 sonrasında Centumvir, 40 en sonunda da Decemvir41 olmuştu. Ovidius, topluma karşı yükümlülüklerine o kadar bağlı kalmıştır ki kendisine yapılan senatörlük tekliflerini geri çevirmiştir.42 Çünkü teklifleri kabul etseydi şiir yazmayı senatörlük göreviyle birlikte aynı seviyede götüremeyeceğinden korkmuştu.43 Ovidius’un kendisini huzur içinde hissettiği, sığındığı yegâne yer, edebiyattı: Şair, Tristia adlı eserinde onu şiir yazmaya itenin Musalar olduğunu ve Musalar’ın ona tatlı uğraşlar salık verdiğini söyler.44 Ovidius’un zamanında Roma’da eğitim, Hellenistik Artes Liberales45 eğitim sisteminden alınmıştı: Buna göre, Grammatica 46 eğitimde en temel dersti ancak matematik ve müzik, tamamlayıcı derslerdi.47 Ovidius, Livius Andronicus’un48 Homeros çevirileri üzerine Quintus Horatius Flaccus ile çalışmış ve birlikte eserlerin mitolojik, tarihsel arka planını

38 Ov.Tr.3.15-25. 39 Latince "tres viri", "üç adam" anlamına gelir. Roma Cumhuriyeti’nin ilanının ilk yıllarından itibaren devletin yönetim ve idari mekanizmalarının bir parçası olarak oluşturulmuş, gerekliliği mevcut devlet idaresi tarafından öngörüldükten sonra farklı yetkilerle donatılmış üç memurun bu birimlere atanmasıyla oluşturulmuş gruptur. 40 Sözcük anlamıyla “100 adam” anlamına gelen Centumviri, Roma’daki mahkeme türlerinden birinin adıdır. Bu terim aynı zamanda 100 üyeden oluşan Veies ve Cures senatolarını da ifade eder. 41 Latince’de Decemviri olarak geçen bu kelime “on adam” anlamına gelir. Bu, Roma Cumhuriyeti tarafından kurulan on kişilik komisyonlara verilen isimdi. En önemlileri arasında, Roma yönetim ilkelerinin tanımlanarak yasalar halinde kaleme alınması için Decemviri Legibus Scribundis Consulari Imperio, bireylerin statüleriyle alâkalı sorunlarla ilgilenmesi için Decemviri Stilitibus Iudicandis, pleblerin devlet dininde eşit yönetimsel pay alma iddiaları sonucu ortaya çıkmış, dinsel işlevi olan Decemviri Sacris Faciundis, kamu arazilerinin (ager publicus) bölüşümünü kontrol etmek amacıyla kurulan Decemviri Agris Dandis Adsignandis sayılabilir. 42 Ov.Tr.10.25-45 43 Ov.Tr.10.35-38. 44 Ov.Tr.3.7.9. 45 “Cicero tarafından artes liberales veya liberalis disciplina olarak latinceleştirilen enkyklios paideia’nın amacı, Romalı eğitimcilere göre, öğrenciye her konuda uzmanlık bilgisi vermek yerine, sadece uzmanlaşacağı bilgi dalının kullanımında yardımcı olacak genel ilkeleri öğretmektir.”: Bkz. Ç. Dürüşken, Roma’da Rhetorica Eğitimi, Arkeoloji ve Sanat Yayınları İstanbul, 2001, s.50. 46 Latince’de litterarum scientia olarak da bilinir ve sözcüklerin bilgisi anlamına gelir. 47 Wilkinson, a.g.e., s.5.

14

tartışmışlardı. 49 Roma eğitiminde Yunanca ve bu dilde yazılmış edebi eserler kuşkusuz çok önemli bir yere sahipti. Roma’da eğitim, yaş ve eğilimlere göre değişiklik gösterirdi. Ovidius grammaticus50 ve rhetor51 olarak yetiştirilmiş, eğitimini bu yönde almıştı. Roma, Atina, Sicilya ve Yunanistan’ın önemli kentlerinde eğitim almış olan Ovidius, Yunan dilini öğrenme ve bu dilin telaffuzu konusunda kendini geliştirmişti.52 Ovidius Roma’da, hatip Arellius Fuscus53 ve söz sanatçısı Marcus Porcius Latro’dan 54 ders aldı. Burada özellikle suasoria 55 ve controversia 56 alanlarında eğitim görerek dile hakimiyet açısından kendisini geliştirdi. Gençlik yıllarının bir döneminde, ayrıca hatiplik konusunda usta olan Yaşlı Seneca’dan dersler alan Ovidius’un hitabet sanatındaki başarısı, hocasının da dikkatini çekmişti. Yaşlı Seneca, Controversiae adlı eserinde onun yeteneğinin pürüzsüz ve doğal olduğunu, kimsenin onun yeteneğine yaklaşamadığını yazmıştır.57 Eğitim döneminin bir kısmını Yaşlı Seneca (MÖ 54 – MS 39) ile geçiren Ovidius, daha sonra sententiae 58 konusunda da kendini geliştirmek için çeşitli eğitmenlerin yanında bulundu. Roma’nın yanı sıra Atina’da da bir süre eğitim gören şair, burada edebiyat topluluklarının içine girdi ve orada kuşlar üzerine yazmış olduğu Ornithogonia adlı eseriyle bilinen didaktik şair Aemilius Macer ile tanıştı,

48 MÖ 284 ila 205 yılları arasında yaşamış ve birçok Yunanca eseri Latince’ye çevirmiş bir tragedya yazarı ve şair. 49 Jörg Rüpke, Religion: Antiquity & Its Legacy, Oxford University Press, London, 2014, s. 37. 50 Gramer ve edebiyat öğretmeni. 51 Konuşmacı, toplum içinde konuşma yapan kimse. 52 Wilkinson, a.g.e., s.5-6. 53 Hitabet alanında ünlü olan Arellius Fuscus Latince ve Yunanca birçok eser vermiştir. Öğrencileri arasında Ovidius ve yaşlı Plinius yer almaktadır. 54 Romalı retorik sanatçısı ve skolastik retoriğin kurucusu. 55 Roma’da rhetorica eğitiminde, öykü türünde kurgusal konuşmaları kapsayan declamatio etkili bir yöntemdi. İki tür declamatio vardı. Bunlardan biri tarihten seçilen kişilere belli bir duruma ilişkin öğütte bulunmak için kullanılan suasoria idi. “Ayrıca bu yöntem rhetorica eğitimine yeni başlayan öğrencilerin akıl yürütme ve çıkarım yapma tekniklerinde gelişim sağlardı”: Bkz. Ç. Dürüşken, a.g.e., s.50. 56 “Kurgusal nitelikte yasal bir davayı savunmak ya da çürütmek için yapılır. Rhetorica eğitiminde suasoria’dan sonraki, daha ileri düzeyde bir çalışmadır.”: Bkz. Ç. Dürüşken, a.g.e., s.72. Yaşlı Seneca’nın bununla ilgili Controversiæ adlı bir eseri vardır. Yazar burada çeşitli davaların bir derlemesini sunar. 57 Sen.Controv.2.2.12. 58 Latince olan bu kelime çoğul haldeyken atasözleri, özlü sözler gibi anlamları ifade eder. Tekil olarak kullanıldığında ise cümle anlamına gelir. Sunum ve belli bir konuşma esnasında kullanıldığı için retorik bir özellik taşır.

15

onunla Asia Minor ve Sicilya’da vakit geçirdi.59 Macer onun için bir ebeveyn, bir öğretmen, bir arkadaştan da öteydi. Edebiyat alanındaki ilk adımlarını atmasında ona oldukça yardımcı olmuştu.60 Ovidius, hayatının bir döneminde ona çok yakın olan bu dostundan, toplamda dört kitaptan oluşan ve içerisinde mitolojik unsurlarının yanı sıra kendi hayatından da birçok tasvirin yer aldığı Tristia 61 ve Epistulae ex Ponto’da62 bahseder. Atina’daki eğitimini tamamladıktan sonra Ovidius tekrar Roma’ya döndü ve orada siyaset kariyerine başlayıp, bazı küçük görevlerde çalıştı. “Yaklaşık olarak 23 yaşındayken, devlet işlerini bırakıp kendini tamamen şiir sanatına verdi.” 63 Tüm gücünü şiir sanatına vermek isteyen Ovidius, kendisine ağır gelen politik sorumluluklardan kısa sürede kurtulmayı başardı.64 Onunla ilgili anlatılan şu anekdot tüm gücünü şiir sanatına vermek istediğinin göstergesidir. Roma’da erkeklerin ilk sakallarının kesildiği zaman oldukça önemliydi.65 Bu törensel olay, Ovidius ilk sakalını kestiğinde de hayatında önemli bir olay haline gelmişti, çünkü sakalı kesilirken yazdığı şiirlerinden birini sakal kesim anında orada bulunan herkesle paylaşmıştı.66 Öte yandan içindeki eğilime ses vererek şiir sanatına yönelen Ovidius’un bu faaliyetinin Roma toplumunda nasıl görüldüğüne baktığımızda şiirle ilgilenmek otium67 kategorisine girmektedir. Otium kavramı gündelik çalışmalardan uzaklaşma anlamında kullanılmaktadır, ayrıca emeklilik gibi uzun bir döneme işaret edebildiği

59 Fränkel, a.g.e., s.7. 60 Désiré Nisard, Notice sur la vie et les œuvres d’Ovide, Firmin-Didot, Paris, 1869, s. 8. 61 Ov.Tr.4.10.43. 62 Ov.Pont.4.16.6. 63 Fränkel, a.g.e., s.7. 64 Katharina Volk, Ovid, Wiley-Blackwell, New Jersey, 2010, s. 127. 65 Tıraş olma konusunun, Roma’nın erken tarihleri boyunca tam olarak hangi düzleme oturtulduğu bilinmemektedir. Yaşlı Plinius, Eski Roma’ya tıraş olma, sakal kesme kavramını ilk getiren kişinin, Publius Ticinius olduğunu söyler. Onunla birlikte Roma’da tıraş olma kavramı iyice yayılmıştır. Romalılar için tıraş olma temiz olma, Yunan olmamak anlamına geliyordu. Bu yüzden onlar için tıraş olma kavramı oldukça önemliydi: Birinin ilk tıraş olacağı zaman herkes tıraş olacak kişinin etrafında toplanır, eğlenirlerdi. Ancak Cumhuriyet'in daha sonraki dönemlerinde Romalı gençler sakallarını yalnızca kısmen tıraşlamaya başlar ve tıraş olmayı bir süsleme unsuru şeklinde görerek sakala şekil verirlerdi. Yine de sakal kesme ve bir kişinin sakalının çıkması Roma’da önemini hep koruyan bir şeydi. Roma’da sakalı çıkmayan erkeklere prebubescens denilirdi. Sakalı çıkmayan erkeklerin sakalı çıksın diye bu erkeklerin çeneleri yağlanırdı. 66 Ov.Tr.4.10.58. 67 Roma toplumsal hayatında, günlük yaşamda kullanılan bu terim; yeme, oyun oynama, dinlenme, düşünme gibi işleri ifade eder. Diğer bir deyişle, kamu görevlerinden uzaklaşmak anlamındadır.

16

gibi, aynı zamanda bir insanın hayatındaki kısa bir eylemsizlik dönemini de ifade edebilirdi. Roma’da sadece üç faaliyet, çalışmak yani negotium 68 kategorisine giriyordu. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Para kazanmak, hayatını geçindirmek için olan çalışma. 2. Zafer kazanmak ya da barışı muhafaza etmek için yapılan çalışma. 3. Savaş ve barış dönemlerinde otoriteyi sağlamak amaçlı yapılan çalışma.”69

Yunanistan’da ise şiir sanatı ruha yönelik bir hizmet olarak görüldüğünden şiir yazmak, önemli işlerden biri olarak sayılıyordu. Roma’da şiir sanatının böyle bir iş sayılmamasının nedeni şiirin ruha hizmet eden bir yönünün olmadığının düşünülmesinden kaynaklanıyordu: Roma’da şiir sanatı eğlence konumundaydı, hatta şiir sanatı içerikli dersler sadece çocuk yaşta veriliyordu ve yetişkinler için şiir sanatına dair herhangi bir eğitim sağlanmamaktaydı.70 Elbette Augustus döneminde edebiyata verilen önem ve değer, bu dönemi bütün Roma tarihinde istisnai bir noktaya taşımaktadır. Ekonomik gücü yerinde olan ve mevki açısından iyi konumda bulunan Ovidius, İmparator Augustus döneminin sanat ve edebiyat dünyasında sözü geçen Marcus Valerius Messalla Corvinus ve çevresiyle yakındı ve sosyal ilişkileri de sağlamdı. Bu sebeple edebi çevrelerden birçok kişiyi tanıyordu. Kendisi Tibullus, Propertius ve Bassus ile samimi olduğunu, ancak Vergilius’u hayatında sadece bir kez gördüğünü dile getirmiştir.71 Kadın ve erkek ilişkileri konusunda Ars Amatoria isimli bir eser kaleme almış olan Ovidius, hayatı boyunca üç kez evlenmiştir.72 İlk iki eşinde sadakati ve sevgiyi bulamayan şair, Fabia ailesine mensup olan üçüncü eşinde aradığını

68 Roma iş hayatında kullanılan bu terim eğlence ve zevklerden uzak bir şekilde sadece belli bir amaç doğrultusunda yapılan işleri içerir. 69 Fränkel, a.g.e., s.8. 70 Fränkel, a.g.e., s.8. 71 Ov.Tr.4.10.45-51. 72 Eski Roma'da evlilik tek eşli bir kurumdu: Yasaya göre bir Roma vatandaşı aynı anda sadece bir eşe sahip olabilirdi. Araştırmacılara göre tek eşlilik, şehir devletlerinin demokratik ve cumhuriyetçi siyasal sistemlerinin eşitlikçiliğinden kaynaklanmaktadır. İleri dönemlerde bu anlayış Batı kültüründe de ideal olarak devam ettirilmiştir. Latince’de maritare fiili hem erkek hem de kadın için evlenmek anlamında kullanılır.

17

bulmuş,73 mutlu bir evlilik yaşamış, bir de kız çocuğu sahibi olmuştur. Ovidius’un kızından birçok kaynakta bahsedilmesine karşın ismi pek telaffuz edilmez, öte yandan şair, Tristia adlı eserinde kızından açıkça ismiyle bahsetmiştir: Perilla.74 Ne var ki MS 8 yılında, günümüzde halen açıklık kazanmamış bir sebepten

ötürü, yaşamının en müreffeh ve verimli zamanlarında, Tomis’e sürgüne 75 gönderilmiştir. Ovidius, Tristia’daki bir şiirinde bunun tamamen bir yanlış anlaşılmayla ilgili olduğunu söyler. Yine aynı eserde, görmemesi gereken bir şey gördüğünden ötürü sürgüne gönderildiğine dair bize sürgün nedenini belirtecek bazı ipuçları verse de elimizdeki veriler halen yetersizdir. Resmi kaynaklarda gösterilen sürgün sebebi, Ars Amatoria adlı eseri idi. Ancak araştırmacıların dediğine göre bu eser, Ovidius’un sürgün edilmesi için yeterli ya da en azından meşru bir sebep olamazdı. Ovidius, toplamda üç kitaptan oluşan ve içerisinde görgü ve nezaket kurallarıyla ilgili birçok tasvirin yer aldığı Ars Amatoria’nın yazılmasından tam on yıl sonra sürgün cezasına çarptırılmıştı. Dolayısıyla her ne kadar tarihte resmi sürgün edilme nedeni olarak bu eser gösterilmiş olsa da durum halen muğlaklığını korumaktadır. Ovidius’un sürgün edilme nedenleri arasında bu zamana kadar en mantıklı gelen açıklama, şairin Augustus’un özel yaşamıyla ilgili olarak kimsenin bilmemesi gereken ama kendisinin bildiği düşünülen bilgilere sahip olduğu savıdır. Denildiğine göre Ovidius, Augustus’un torunu Iulia’nın,76 Decimus Iunius Silanus77 ile arasında geçen yasak aşkı biliyordu ve Augustus da bu bilginin ortaya çıkmaması için Ovidius’a sürgün cezası vermişti. Her ne kadar bu, Ovidius’un sürgün edilme

73 Ov.Tr.4.10.69-74. 74 Ov.Tr.3.7.1. 75 Latince’de “sürgün” kelimesi exilium ya da exsilium’dan gelir; bir yerden sürgün edilme, cezalandırılma anlamındadır. Roma’da devletin yasasını takiben işlenen suçun şiddetine dayalı belli cezalar bulunmaktaydı. Bunlar arasında sürgün cezaları da vardı ve farklı derecelere göre sınıflandırılmışlardı. Bunlar fuga, relegatio, aquae et ignis interdictio ve deportatio şeklinde sıralanabilir. Ovidius’un sürgün türü ise en hafif cezalandırma yöntemi olarak sayılan relegatio idi. Relegatio, kişinin Roma ya da Roma vilayetinden bir süre uzaklaştırılmasıdır. Kişi bu ceza yönteminde bütün vatandaşlık haklarını elinde tutar, sürgün cezası bitince geri dönme hakkına sahip olurdu. 76 Augustus’un Scribonia ile ikinci evliliğinden olan öz çocuğudur. İmparator Tiberius ile evlenmiştir. Caligula’nın anneannesidir. İmparatoriçe Agrippa’nın, İmparator Claudius’un ve Nero’nun büyük annesidir. 77 Roma Cumhuriyeti’nin önemli konsüllerindendir. Marcus Iunius Silanus’un oğludur.

18

nedenleri arasında ortaya atılan en makul nedenlerden biri olarak gözükse de, diğer tüm nedenler gibi, teoriden ileri gitmemektedir. Bir başka teori de, gizemli isim Corinna üzerine kuruludur. Nasıl Gallus, Propertius ve Tibullus aşklarını Lycoris, Cynthia ve Nemesis takma isimli kadınlara yönelik haykırdılarsa, Ovidius da en sevdiği metresini düşünerek kaleme aldığı elegeia’larında, metresinin gerçek ismi yerine, hayali bir karakter olan Corinna adını kullanmıştır.78 Peki gerçekte kimdir bu Corinna? Bugüne kadar çözülememiş olan bu sorunun cevabı elbette büyük bir önem arz etmiyor, ancak Corinna’nın gerçek kimliğinin, Ovidius’un sürgüne gönderilmesiyle ilgili olma ihtimali, bu soruyu hep gündemde tutmuştur. Bu konuda yer alan teorilerin sayısının fazlalığı ve elimizdeki kaynaklardaki ayrıntı zenginliği nedeniyle, Corinna’nın gerçek kimliği ve Ovidius’un sürgüne gönderilmesindeki rolüyle ilgili akıl yürütmelerini çalışmamıza dahil etmeyeceğiz. Ovidius Tomis'deki durumunu hayatında yaşadığı en kötü deneyim olarak anlatır; kitapların ve eğitimli insanların bulunmadığı ve Latince'nin neredeyse hiç bilinmediği yer olan Tomis, Ovidius’a sürgünü boyunca zor anlar yaşatmıştır. 79 Roma'ya geri dönmesine izin verilmesi için birkaç mektup yazmış olmasına rağmen kimse onu bu sürgün hayatından kurtaramaz: O kadar ki İmparator Augustus, Ovidius’un sürgünü sırasında onun tüm eserlerini Roma halk kütüphanelerinden çıkarttırır.80 Şair, mecburiyetten sürgünde geçirdiği yıllara dayanmasının güç olduğunu her seferinde eserlerinde vurgulamıştır. Sürgün edildiği yerin dilini öğrenip, orada yaşayan yerel halkın da sevgisini kazanan Ovidius, vergilerden muaf tutulmuştu. Ancak buna rağmen sürgüne gönderilmesiyle umutlarının, hayallerinin yerini korku, bilinmezlik ve yalnızlık almış, yaklaşık MS 18’de, sürgün yeri olan Tomis'de hayatını kaybetmiştir. Şairin ölümüyle, günümüzde Latin Edebiyatı’nın altın çağının sona erdiği dile getirilir. Ovidius, Tristia adlı eserinde, birinci kitabın üçüncü

78 Nisard, a.g.e., s.12. 79 Ov.Pont.4.14.55-56. 80 Nisard, a.g.e., s.8.

19

Elegeia’sını, son derece ayrıntılı bir şekilde, sürgüne gitmeden önce yaşadıklarına ayırır.81 Ovidius’un ceza almasını meşru kılan ne bir Senato kararı ne de bir mahkeme hükmüydü, İmparator’un ağzından çıkan bir ferman yeterli olmuştu.82 Aslında ne sürgün ne de sınır dışı edilmişti; ancak imparatorluğun en uç noktasına yollanmıştı. Bu cezaya çarptırılanlar vatandaşlık haklarını ve malvarlıklarını ellerinde tutabiliyorlardı. Sonuç olarak Ovidius’un verimli, renkli ve zengin hayatının üç ayrı coğrafyada geçtiğinden söz edilebilir. Bu bölgelerden ilki şairin doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği Sulmo, ikincisi eğitim aldığı ve hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Roma, üçüncüsü ise sürgün edildiği ve hayata gözlerini yumduğu Tomis’dir. Sulmo’dan Roma’ya, Roma’dan Tomis’e yaptığı her yolculuğun Ovidius’un hayatıyla ilgili önemli bir değişime, gelişime işaret ettiği aşikâr.

B. Eserleri ve Üslubu

Augustus çağının önemli bir simgesi olan Ovidius, eserlerinde her zaman tek bir temaya bağlı kalıp kendini tekrarlama hatasına düşmemiş,83 çalışmalarını bazen edebi kıvraklıkla, bazen de hayatının önemli dönemlerindeki deneyimlerinden esinlenerek kaleme almıştır. Onun için mekân hiçbir zaman belli bir önem taşımamış, nerede olursa olsun her zaman yazmaya devam etmiştir.84 Genç yaşta eser vermeye başlayan Ovidius’un toplamda yazdığı eser sayısı on olarak bilinmektedir. Bunların yanında bugüne ulaşan ama kendisine ait olup olmadığı kesinliğe kavuşmamış eserler de bulunmaktadır. Kaybolan eserlerini de hesaba katınca Ovidius’un eserlerini tek tek kronolojik olarak düzenlemek güç olsa da tüm eserlerini üç başlık altında toplamak mümkündür. İlk başlık altında şairin elegeia türünde yazılmış olan, erken dönem aşk şiirleri

81 Ov.Tr.1.3.1-102. 82 Ov.Tr.2.1.131-133. 83 Edward Kennard Rand, Ovid and His Influence, Harvard University Press, Cambridge, 1925, s. 27. 84 Barbara Weiden Boyd, Brill’s Companion to Ovid, Brill, Boston, 2001, s. 107.

20

yer alır. Bu eserleri diğer eserlerine oranla daha kısadır ve daha çok sevgi, aşk gibi yoğun duygular dışa vurulmaktadır. İ kinci başlık altında şairin mitolojik temalı eserleri, son başlık altında ise sürgündeyken yazmış olduğu eserleri bulunmaktadır. Ovidius’un eserlerinden genellikle modern kaynaklarda ele alındığı sırayla bahsedecek olursak, sıralama şu şekildedir: Amores, Heroides, Ars Amatoria, De Medicamine Faciei Femineae, Remedia Amoris, Metamorphoses, Ibis, Fasti, Tristia ve Epistulae ex Ponto. Ovidius eserlerini elegeia türünde kaleme alıp, kendi deneyimlerini en duru ve en sıcak ifadelerle mısralarına aktarmıştı. MÖ ikinci yüzyılın sonlarına doğru Roma’daki aristokrat sınıf da bu türü kullanmaya başlamıştı. Roma’da bu türde eser verenler arasında Catullus dışında, Sextus Propertius, Gaius Licinius Calvus, Marcus Terentius Varro ve Gaius Cornelius Gallus gibi Latin edebiyatının önemli isimleri yer almaktadır. Ovidius’un ilk ele alacağımız eseri olan Amores, şairin gençlik dönemi çalışmalarındandır: MÖ 16 tarihli eser, şairin şiir biçiminde yazılmış eserleri arasında, yarım kalmayan ilk eser olarak kabul edilir. İçerisinde 49 elegeia şiiri bulunan üç kitaplık Amores’in olay örügüsü,

Corinna 85 adlı hayali bir kadın karakter ile kurulan ilişki etrafında ş ekillenir. 86 Ovidius’un Elegeia’larını bir araya getirdiği bu eser, öncelikle beş kitap olarak yayımlanmıştı. Ne var ki bu durumu kendi deyimiyle “fazlalıkları ateşe vererek düzeltmiş”, gerçekten de kalıcı olmaya uygun kriterlere sahip olmadığını düşündüklerini yakmış ve geri kalanları üç kitap halinde hazırlamıştı.87 Duygusal olarak içinde çelişkiler barındıran bir eser olan Amores hakkında, Ovidius’un, bu eserini kaleme alırken sürekli Eros 88 tarafından bölündüğü ve Eros’un, bu eseri

85 Eserdeki bu karakterin gerçekte kim olduğu tartışmalıdır. Bazı araştırmacılar bu karakterin Ovidius’un elegeia ile yazılmış diğer eserlerindeki “puella” arketipi olduğunu öne sürerler. Corinna ismi Eski Yunanca’da “bakire” anlamına gelen “kore” sözcüğüne dayanmaktadır. Araştırmacılar Ovidius’un eserinde özellike bu ismin kullanılmasını Ovidius’a özgü tipik sansürleme olarak açıklamaktadır. 86 Volk, a.g.e., s.34. 87 Nisard, a.g.e., s.13. 88 Ovidius eserlerini kaleme alırken çoğunlukla Eros’tan ilham almıştır. Özellikle aşk temalı eserlerinde Eros onun için yol gösterici olmuştur.

21

tamamlamasını engellemeye çalıştığı söylenir.89 Bu eser bizi sıradan bir biçimde, âşık olan birisinin yaşamına gizlice sokmaz. 90 Aslında bu eser, bir sevgili ile ilgili değildir: Amores, Cupido91 üzerine kurulu bir eser olarak kendini göstermektedir. Bazı araştırmacılar tarafından sahte bir destan, bazı eleştirmenler tarafından ise bir roman olarak görülen Amores’in yazım sürecinde Ovidius, Vergilius’un Aeneis adlı eserinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Ovidius kendisinden önce birçok şairin yaptığı gibi bu eserinde “şair ve onun sevdiği kız” temasına büyük ölçüde sadık kalmıştır. Ovidius kahramanların aşklarını dile getirdikten sonra kendisine ün kazandıran kişisel aşklarından da bahsetmiştir. Zenginler verdikleri büyük davetlerde, halk da her fırsatta Ovidius’un aşklarından bahsediyordu: Bu ününden dolayı kendisinden uzak durmak yerine şaire daha da yaklaşan kadınlar onun ilgisini hak etmeye çalışıyorlardı.92 Şairin Heroides adlı eserinin ise Amores ile aynı zaman diliminde kaleme alındığı düşünülmektedir. Eserde kullanılan temalarla, birden fazla mitolojik kahramana gönderme yapılmaktadır: Medea, Phaedra, Laodamia, Briseis, Deianira, Dido, Ariadne, Ermioni, Hypermestra gibi. Eserinde bu karakterleri hep ön planda tutan Ovidius, bu bakımdan eğitim seviyesi oldukça yüksek olan bir kesime hitap ediyordu; bu eseri okuyan kişinin en azından dönemin mitolojik bilgisi açısından donanımlı olması gerekirdi. Tamamen aşk mektuplarından oluşan ve elegeia vezniyle yazılmış olan bu eser ana hatlarıyla iki bölüme ayrılmaktadır: İlk bölümdeki mektuplar mitolojideki kadın kahramanların mektuplarından oluşmaktadır. Toplamda on beş mektup içeren bu bölüm, sevgiliye ya da eşe yazılmış karşılıksız mektuplardan meydana gelir. Eserin ikinci bölümünde ise toplam altı mektup vardır. İlk bölümde olduğu gibi bu bölümde de mitolojik kahramanların mektupları öne çıkmaktadır ancak yazılan mektupların her biri alıcısı tarafından yanıtlanmıştır. Bu mektuplar yine ilk bölümdekiler gibi ya sevgiliye ya da eşe yazılmıştır.

89 Fränkel, a.g.e., s.12. 90 Volk a.g.e., s.51. 91 Mitolojide “arzu, şehvet” anlamına gelir. Arzunun, erotizmin, cazibe ve sevginin tanrısıdır. Sevgi tanrısı Venus ve Savaş tanrısı Mars’ın oğlu olarak tasvir edilir. Metinlerde Amor olarak da geçer. 92 Nisard, a.g.e., s.12.

22

Anlaşılan o ki, Ovidius Heroides adlı eserinde ironi yapmak amacıyla antik dünyanın kadın kahramanlarının aşklarını sıradan küçük tutkulara indirgemek istemiştir. Aşk konusunda kendisini ifade etmekte hiç zorlanmayan Ovidius, bir başka eserinde yine aşk üzerine dersler vermek ister. Kendisini mutlu eden bir deneyim sonrası böyle bir işe girişen şair, sevme uğraşının, ya da daha çok, kadınlarla konuşma sanatının kurallarını yazdığı Ars Amatoria’yı kaleme alır. Elegeia vezniyle yazılmış olan Ars Amatoria, MS 2 yılı civarında yazılmıştır. Toplamda üç kitaptan oluşan bu eserin ilk iki kitabı kadınlara, üçüncü kitabı erkeklere hitap eder. Ovidius’un bu eseri yazmasındaki amaç aşk konusunda yol gösterici olmak istemesidir. Şair bu eserle kendisini adeta bir aşk öğretmeni, okuyucularını da öğrencileri gibi görmüştür. Eserde Ovidius, erkeklere kadınların, kadınlara ise erkeklerin dünyasının perdelerini aralar. Eser, verdiği öğütlerle aşk hayatı için bir rehber niteliğindedir. Ovidius, bir oyun olarak gördüğü aşkı açıklamak için kaleme aldığı bu eserde baştan çıkarma tekniklerini şöyle sıralar: Her zaman sevilen kişiye karşı sevecen ve cömert gözükmek ve o kişinin eksikliklerini yüceltmek, bir rakip çıktığında endişelenmemek ve sadakat eksikliklerini saklamak. Ars Amatoria, Roma’da büyük bir başarı kazanır. Bu eseriyle Ovidius, sadece erkeklere yönelik bir eser yazmakla suçlanmıştır çünkü kitapta kadınlar hakkında erkeklere verilen öğütler daha fazladır. Ovidius, bu eleştirilere cevap vermek adına hemen hemen Ars Amatoria ile aynı dönemde yazıldığı bilinen De Medicamine Faciei Femineae adlı eseri kaleme almıştır. Hoş görünmek, Ovidius’un gözünde tam anlamıyla bir sanattı; bunun üzerine söylenebilecek her şeyi söylemek ve bu konu üzerine eksiksiz bir deneme kaleme almak istedi. Ovidius De Medicamine Faciei Femineae eserinde, yüzdeki lekeleri, derideki sivilceleri vs. ortadan kaldırmaya yarayan çeşitli merhemler tarif ediyordu. Bu merhem ve kremlerin nasıl yapıldığını anlattıktan sonra ise, her birine katılacak olan malzemelerin tam olarak hangi dozda kullanılması gerektiğini de açıklıyordu. Ovidius bu eserinde kadınlara kendilerine nasıl bakacaklarını öğretmeye çalışırken, güzellik ürünleri yapmak için tarifler vererek onlara güzellik hakkında açıklamalarda bulunuyordu. Eser, günümüz araştırmalarına göre sıradan bir eser gibi gözükse bile bir kadının her zaman bakımlı ve iyi gözükmesini, hatta vakti yoksa bakıcıların kadını topluma çıkabilecek en iyi şekilde hazırlamaları gerektiğini

23

vurgular. Kadınların yanı sıra Ovidius erkekler için de eserinde birtakım önerilerde bulunur. Ovidius hem Ars Amatoria hem de De Medicamine Faciei Femineae eserleri için ahlak bakımından yargılanıp, suçlanmıştır. Sevme sanatı üzerine dersler verdikten sonra sanki “taşkınlık ve tutku içinde” bir eser kaleme almış olmanın verdiği suçluluk duygusundan arınmak ve kendini affettirmek istermiş gibi, önceki eserinin tersine, sevgi yoksunluğunu yazmak istedi ve Remedia Amoris’i kaleme aldı. Yine de bu eserde Ovidius, aşka çare bulmanın, aşktan daha kötü bir şey olduğunu söylemekten de geri durmamış, sonuç olarak yine de aşkın güzelliğine övgüde bulunmuştur.93 Remedia Amoris, Ovidius’un daha önce yazdığı eserlerin karşısında duran bir eser olarak kendini gösterir ve genç kızlara, erkeklere aşkın kötü yanlarından nasıl kaçınacaklarını ve tutkunun kökünü nasıl kurutacaklarını öğretir.94 Yaklaşık 814 dizeden oluşan bu eserde Ovidius önceki eserlerinde verdiği öğütleri çürütme yoluna gitmiştir. Eserinde aşktan ve sevgiden hiçbir zaman vazgeçmediğini söylese de aşk ve sevgi yüzünden hem psikolojik hem de fizyolojik bakımdan sefalet içine düşen kişilere yönelik olarak, diğer eserlerinde olduğu gibi aşkı savunmadığını da ısrarla vurgular.95 Şairin MS 2-3 yıllarında kaleme almaya başladığı bilinen ve günümüzde en önemli eseri olarak adlandırılan Metamorphoses, heksametron vezni ile yazılmıştır ve 15 kitaba yayılan yaklaşık 12.000 dizeden oluşmaktadır. Ovidius’un sürgün edildiği dönemde ele aldığı bilinen bu eser baştan sona Yunan ve Roma mitolojisi etkisi altındadır. Mitolojiyi her açıdan ele alan şair onu neden ve sonuç ilişkisine bağlı kalarak açıklamış ve tarihsel olarak da eklemelerde bulunmuştur. Şiirin, felsefenin ve tarihin tüm dönemlerini muhteşem bir çeşitlilik sunarak bir araya getiren bu eser bütün inanışların engin bir tablosunu sunar. İnsanlık tarihi, bütün dönemleriyle bu eserde buluşur. İnsanoğlunun ilk çağları, barbarlık dönemi, kahramanlıklar devri, İtalya’da uygarlık çağı ve bütün bu arka arkaya gelen tarihsel dönemler de sürekli bir dönüşüm haline işaret eder.

93 Ov.Rem. am.653. 94 Ov.Rem. am.95. 95 Ov.Rem. am.74.

24

Bu eserde öne çıkan olgulardan biri de büyük bir metafor, kelime oyunu ve ifade zenginliğidir. Aynı zamanda tek bir konuyu veya hikâyeyi son derecede farklı şekillerde ifade edebilme becerisi de eserde kendini göstermektedir. Çünkü Ovidius bu eserinde birçok olayı ele alsa da hepsini tek bir sonuca ustalıkla bağlayabilmektedir. Şair Metamorphoses eseriyle, kullandığı dilin akıcılığı, duruluğu ve sadeliği nedeniyle diğer eserlerine oranla çok daha fazla övülmüştür. Toplamda sadece 644 mısradan oluşan Ovidius’un sürgünde yazdığı bir diğer eser Ibis, şairin elegeia biçiminde yazdığı, hiciv türünde bir eserdir. Şair bu eserde kızdığı bir kişiyi ya da kişileri eleştirmiştir ancak bu kişinin ya da kişilerin kim olduklarına dair herhangi bir açıklama vermez. Ancak bazı araştırmacılar, başta Hyginus, Cassius Severus, Titus Labienus, Caninius Rebilus olmak üzere Ovidius’un bu eserini onun sürgün edilmesinde rol oynayan Augustus yanlılarına yönelik yazdığını ileri sürmüşlerdir. Ibis adlı eserde şair her ne kadar hiciv türünde bir eser yazmış olsa da edebi üslubunu hiçbir zaman bozmamıştır. Cümlelerinde kullandığı ifadeler her zaman diğer eserlerinde de olduğu gibi sade ama düşündürücüdür. Çalışmamızın konusu olan Fasti eserini bir sonraki bölümde detaylı olarak anlatacağımızdan esere bu bölümde yer vermeyeceğiz. Şimdilik sürgün nedeniyle yarıda kalan bu eserin toplamda altı kitaptan oluştuğu, elegeia vezni ile yazıldığı, eserde Roma’nın takviminin ele alındığı ve dinsel günlerin, önemli olay ve etkinliklerin öykülerle desteklenerek anlatıldığı bilgisini vermekle yetinelim. Ovidius’un sürgündeyken yazdığı bir diğer eser ise Tristia’dır. Yine elegeia vezni ile yazmış olduğu bu eser toplamda beş kitaptan oluşmaktadır. Eserin ilk kitabı Tomis’e gittiğinde başından geçenleri kapsar. İkinci kitapta ise sürgün edilmesi konusunda Augustus’a karşı kendisini savunur ve sürülmesine neden olabilecek herhangi bir şey yapmadığını iddia eder. Eserin diğer kitaplarında ise Ovidius’un başından geçenlere odaklanılmıştır. Sürgün döneminde oldukça üretken olan Ovidius, Epistulae ex Ponto adlı eserini de yine bu dönemde yazmıştır. Şair bu yapıtta da belli kişilere yazdığı mektupları konu eder, ancak bu sefer mektupların alıcıları bellidir. Bazı araştırmacılar Ovidius’un bu tercihini Augustus’un ona karşı yumuşamasına, bazıları ise yazdığı kişilerin konumlarının güçlü olmasına yormaktadırlar.

25

Augustus hakkında yer yer övgüyle bahsettiği bu eserde şair kendisine verilen sürgün cezasını artık yavaş yavaş kabul etme aşamasındadır. Yine de oradan kurtulup anavatanına gitme konusunda hala bir umudu vardır.96 Ovidius her ne kadar sürgün döneminin başlarında Tomis’den nefret etse de sürgün cezasının ilerleyen zamanlarında oraya alışmıştı. Hatta Tomis görsel açıdan onu çok etkilemişti. Bu yüzden o da sürgünde yazdığı son eserlerinde bu yerin tasvirlerini sık sık yapmıştır. Oranın coğrafi ve doğal güzelliklerinden esinlenip orada yaşayan insanlarla etkileşime geçmesi onu duygusal olarak rahatlatmış ve sürgünün ilk zamanlarında var olan gerginliğini üzerinden atmasını sağlamıştır.97 Ovidius hayatını kaybettiğinde henüz altmış bir yaşındaydı ve ömrünün son sekiz yılını Tomis’de geçirmişti. Refah seviyesi son derece yüksek seyretmiş olan bir yaşamın bu şekilde sona ermesi oldukça düşündürücüdür. Şairin ölmeden önceki son sözlerini onun Epistulae ex Ponto adlı eserinde görebiliriz; şair bu eserde kendisini kıskanan ve hâkir görenlere karşı “Azimli birini cesede dönüştürünce elinize ne geçecek?” diye seslenir ve “artık yeni bir darbeye katlanacak gücünün kalmadığını” ekler.98 Ölümünden sonra şair olarak şöhreti daha da yükselmişti. Tristia adlı eserinde Ovidius sürgünde geçirdiği ömrünün son yıllarını Styx kıyılarında zaman geçirmeye benzetir.99 Yine aynı ifadenin benzeri şairin Epistulae ex Ponto adlı eserinde de geçer.100 Ovidius’a göre bu yer, ölümleri hızlı bir şekilde gerçekleşen ölümlülerin alemidir. Sürgün sebebiyle son yıllarında zamanının tümünü Karadeniz kıyılarında geçirmesi Ovidius’un kendi tercihi değildi. Ovidius’un eserlerine genel olarak baktığımızda şairin sıklıkla mitolojik öğelerden beslendiğini, mitlerin onun edebi yaratımında büyük etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Sürgün döneminde yazdığı düşünülen Fasti’nin de temelinde yine mitolojik öğelere yapılan göndermeler, çağrışımlar ve tanrılara duyulan saygı yatmaktadır. Bunun yanısıra Fasti’nin Roma dini, Roma toplumunun yaşayışı, inanışları, vb. üzerine çok değerli ve detaylı bilgiler içermesi, söz konusu eseri Ovidius külliyatında son derece önemli bir konuma yerleştirmiştir.

96 Ov.Tr.5.2.77-78. 97 Ov.Pont.2.7.75-79. 98 Ov.Pont.4.16.49. 99 Ov.Tr.4.5.22. 100 Ov.Pont.1.8.27.

26

İKİNCİ BÖLÜM FASTI

A. Roma Takviminin Düzenlenişi

Ovidius’un Fasti adlı eseriyle Roma takvimini nasıl ayrıntılı bir biçimde gözler önüne serdiği konusuna eğilmeden önce tarihsel olarak Roma’da takvim konusunda yapılan değişikliklerden bahsetmek yerinde olacaktır. Başta tezimizin ana kaynağı olan Ovidius’un Fasti’si, ardından Varro’nun De Lingua Latina’sı, Plutarkhos’un Vitae Parallelae ve Macrobius’un Saturnalia’sı olmak üzere Roma takvimiyle ilgili bizi aydınlatan bir dizi yazılı kaynak bulunmaktadır. Macrobius’dan öğrendiğimize göre Numa Pompilius, hükümdar olduğunda 304 günlük Romulus takvimine 50 gün daha eklenmesini istemiş, her aya denk düşen gün dağılımını da yeniden düzenlemiştir; Romalılar çift sayıların uğursuz olduğuna inanırlardı ve bu inanış, Numa’nın takvimde yaptığı değişikliklerden bazılarını da belirlemiştir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:101

1) Numa Pompilius, yıla 50 gün eklemiştir. 2) İçinde bulunduğu yıldan 6 gün çıkartmıştır (30 çeken 6 ayın her birinden 1 gün eksiltmiştir) 3) Fazladan iki ay yaratmıştır: Ianuarius (Ianus adına) ve Februarius. Bu iki ayın her biri 28’er gün çeker ve toplamda 56 sayısı, eklenen 50 gün ile diğer aylardan eksiltilen 6 günün bir araya getirilmesiyle karşılanır. 4) Ancak bu şekilde ne yazık ki bir yılın toplam gün sayısı 354 yapar ve bu bir çift sayıdır. Bu nedenle Ocak ayına 1 gün daha eklenmiştir ve toplamda tek sayıya ulaşılabilmiştir: Bir yıl, Numa Pompilius’un değişiklikleri sonucu 355 günden oluşmaktaydı. Bu bilgiler ışığında aylara göre olası gün dağılımı şu şekildedir:

101 Theodor Mommsen, The History of Rome Volumes 1-5 (çeviri: William Purdie Dickson) Çevrimiçi: itunes.apple.com, 15.02.2019 s.440

27

Martius: 31 Gün Aprilis: 29 Gün Maius: 31 Gün Junius: 29 Gün Quintilis: 31 Gün Sextilis: 29 Gün September: 29 Gün October: 31 Gün November: 29 Gün December: 29 Gün Januarius: 29 Gün Februarius: 28 Gün

Macrobius’a göre, Numa takviminde Ianuarius ve Februarius, December’den sonra gelir ancak Plutarkhos, Numa’dan önce bile Ocak ve Şubat aylarının varlıklarını sürdürdüğünü, üstelik Numa Dönemi’nde Ocak’ın birinci ay olduğunu yazmıştır: Ona göre Romulus Döneminde ilk ay Mart’tı, Ocak 11. aydı. Şubat ayı ise 12. ayken, Numa döneminde 2. ay olarak kullanıma girmişti.102 En çok başvurulan kaynak kitaplardan biri olan “Roma Tarihi”nin yazarı Alman tarihçi Theodor Mommsen bu karışıklığı şöyle yorumlamaktadır: “Rahipler konseyi 5. yüzyılın ilk yarısına gelindiğinde tutarlı ve daha kullanışlı bir takvim oluşturmak için işe koyulduğunda, takvimin en başına, o zamana kadar bilinmeyen eski Roma krallarının egemenliklerinin başlama tarihini ve düşüşlerini yerleştirmişlerdi: Ardından, rahipler Cumhuriyet’in kuruluşunu (13 Eylül 245) Iupiter Capitolium Tapınağı’nın kutsandığı gün olarak bildiğinden, kuruluş tarihini bu yeni takvime dâhil ettiler.”103

Bugün birçok araştırmacı, Ianus’un takvimin ilk ayı olarak belirlenmesinin sebebini Ianus adında bir tanrı olmasına dayandırmaktadır. Öte yandan Mommsen’e

102 Plut.Vit.1.14. 103 Mommsen, Çevrimiçi, a.g.e., s.625.

28

göre, bu belirlemenin bir sebebi de kışın ilk döneminin geride kalmasının ardından, Ocak ayından sonra tarlalardaki çalışmaların yeniden başlayacak olmasıdır: Buna göre Ianus bir çehresiyle geçmişe bakıp, onu uğurlarken diğer çehresiyle de geleceğe yeni mahsulleriyle selam eder.104 Roma takvimi başlangıçta tamamen Ay’ın döngülerine dayanan ay takvimi105 olarak geliştirildi ancak Romalılar için ay takvimini güneş yılıyla106 bağdaştırmak zordu.107 Bu yüzden Romalılar Ay ve Güneş’in hareketlerini inceleyerek Latince’de ay anlamına gelen luna ve güneş anlamına gelen sol kelimelerinden türemiş bir birleşik kelime olan Lunisolar adı verilen bir sistem geliştirdiler: Batıl inançlar sebebiyle, iki takvimi birleştirmenin tamamen rafa kaldırıldığı dönemler oldu.108 Öte yandan bazen, publicanus’ların109 lehine yılı kâh uzatmak, kâh kısaltmak isteyen rahipler,110 gün sayısında bir azaltma veya çoğaltma yaparlardı, öyle ki Macrobius’un söylediğine göre takvim konusunda bir kesinliğe ulaşmak amacıyla yapılan bu müdahaleler, daha da büyük bir karmaşaya yol açmaktan başka bir işe yaramamıştı.111 Macrobius’un aktardığına göre Caesar’ın Roma takviminde köklü ve kapsamlı değişikliklerin yapılması gerektiği ve takvimin bir reforma ihtiyacı olduğu konusu önemliydi. Caesar’ın MÖ 45 yılındaki takvim reformundan önce Roma takvimi bir dizi aşamadan geçmişti. Caesar, dönemin belirsiz ve kesinlikten uzak olan zaman çizelgesine, M. Flavius’un katkılarıyla, değişmeyen bir sistem getirmişti; Flavius, Caesar’a kolayca bulabilsin diye günlerin düzenli bir şekilde yazılmış olduğu bir tablo sundu.112

104 Mommsen, a.g.e., s.625-630. 105 Lunar calendar olarak da bilinen ay takvimi doğrudan ayın döngülerine dayanan bir takvimdir. Gregoryen takvimi başlangıçta ay takvimi olarak geliştirilmişti. Bazı eski toplumlarda hala dini ve tarımsal amaçlardan ötürü kullanılmaktadır. 106 Solar calendar, Dünya’nın Güneş etrafında gerçekleştirdiği tura dayalı takvim. 107 Güneş yılının çalışma sistemi ay takviminin aksine yıllık döngülere bağlıdır. Buna göre güneş yılı, dünyanın güneş etrafında bir kez dönüşüne dayanır. Bu da yaklaşık olarak 365 güne denk gelir. 108 Dwayne Meisner, “The Evolution of the Roman Calendar”, Past Imperfect, Vol. 15, 2009, s. 290. 109 Roma’da vergi toplamakla görevli kişidir. 110 Săcerdos, ōtis: Rahip. 111 Macr.Sat.1.14.1. 112 Macr.Sat.1.14.2.

29

Yılı yeniden düzenlemek isteyen Caesar, öncelikle kafa karışıklığı yaratabilecek tüm günleri olduğu gibi bıraktı; böylece o yıl, yani dağınıklık döneminin son yılı113, toplamda 443 günden oluşuyordu.114 Ardından, gökyüzünün sırlarına olan hâkimiyetleriyle bilinen Mısırlılar’ın izinden giderek, yılı Dünya’nın Güneş etrafındaki devri üzerine kurmaya çalıştı, gezegenimiz Güneş etrafındaki devrini, 365 gün 6 saatte tamamlıyordu.115 Caesar’ın takvim reformundaki temel amacı, ayların uzunluğunu değiştirerek ay takviminde ortaya çıkan sorunları çözmekti: Roma takvimi üzerinde değişiklikler yaparken kendisinin oluşturduğu Iulius takvimi öncesi takvimin yaradılışında yatan festivallerin asıl zamanlarını koruma arzusundaydı. 116 Bu nedenle Caesar yaptığı takvim reformunda mos maiorum yani “ataların geleneklerini” korumaya çalıştı.117 Macrobius’un açıkladığına göre Ay, takımyıldızının etrafını 30 günden biraz daha kısa bir sürede dolaştığı için biz nasıl Ay yılını 30 güne denk olarak alıp ona “bir ay” diyorsak, Güneş yılını da bu bakımdan ele almak gerekir; yani Dünya takımyıldızı kuşağının etrafını tam olarak kaç günde dolaşıyorsa, bir yıl o kadar gün demektir: Romalıların Güneş yılına vertens (dönen) ve magnus (büyük) sıfatlarını vermelerinin sebebi de burada yatar, oysa ki Ay yılı, annus brevis (küçük yıl) olarak adlandırılmaktadır.118

Vergilius, Aeneis adlı eserinde, bahsi geçen döngüyü şu şekilde ifade etmişti:

“Interea magnum sol circumvolvitur annum.”119

Öte yandan güneş, büyük yılın etrafında döner.

Macrobius, Gaius Ateius Capito’nun “yıl” sözcüğünün “zaman döngüsü”120 anlamına gelmiş olduğunu düşündüğünü; zira eskilerin “yıl” derken “circum”

113 Iulius Caesar, MÖ 45 yılında yürürlüğe giren takvim reformuna hazırlık olarak yeniden bir düzenleme yaptı. Böylece yıl 445 gün oldu, bu nedenle bu döneme annus confusionis (dağınık, karışık dönem) adı verildi. 114 Meisner, a.g.e., s.290-292. 115 Macr.Sat.1.14.3. 116 H. H. Scullard, Festivals and Ceremonies, Cornell University Press, ABD, 1981, s. 79-80. 117 Meisner, a.g.e., s. 291. 118 Macr.Sat.1.14.4. 119 Verg.Aen.3, 284. 120 Circuitu temporis.

30

kelimesini kast ettiklerini, dolayısıyla Marcus Porcius Cato’nun Origines adlı eserinde, “circum terminum” (sınır etrafında) yerine “an terminum”; “circumire” (etrafını çevirmek, gidiş geliş) yerine de “ambire” 121 fiilini kullandığını söylemektedir.

“Hinc et Ateius Capito annum a circuitu temporis putat dictum, quia veteres an pro circum ponere consuerunt, ut Cato in Originibus: Arator an terminum, id est circum terminum, et ambire dicitur pro circumire.”122

Bu yüzdendir ki Ateius Capito, "yıl" sözcüğünün "devir" anlamına geldiğini düşünür. Ne de olsa eskiler "yıl" için "circum"u kullanırlardı. Dolayısıyla Cato Origines eserinde "circum terminum" (sınırın etrafında) yerine "an terminum", "circumire" (etrafında dolanmak) yerine de "ambire" terimlerini kullanır.

Yılın başlangıcı olarak belirlenen Mart ayı, Roma takvimi için önemliydi çünkü Romalılar tarım ile uğraştıklarından, yılın başlangıcının ilkbaharın başlangıcında olması gerekiyordu: Her şeyin yeniden hayata döndüğü ve ilkbahar ile başladığı göz önünde bulundurulacak olursa Romalıların Mart ayını yılın başlangıcı saymaları normaldi. Günü algılama biçimlerine göre yılı da şekillendiren Romalılar başlangıçta takvimin yapısını tarım çalışmaları çatısı altında geliştirmişlerdi, ancak ilerleyen zamanlarda tarım çalışmalarına bağlı olarak tarım ve dinsel kutlamaların da gelişmesiyle Roma takvimi üzerinde değişiklikler yapılması gerektiği ortaya çıktı.123 Caesar, Güneş’in yıldız kuşağını kat ederken geçirdiği 365 günü de kapsasın diye, eski yıla 10 gün daha ekledi ve 365 güne ek olan ¼ günü de atlamamak adına şöyle bir sistem geliştirdi: Her dört yılda bir, aylara ve günlere tanıklık eden rahipler hep aynı aya ve eskilerin de yaptığı gibi Şubat’ın son beş gününe 1 gün daha eklediler ve bu işleme Caesar, “bisextum”124 adını verdi.125

121 Bu kelime Latince’de “kuşatmak, etrafını çevirmek” anlamlarına gelir. 122 Macr.Sat.1.14.5-6. 123 Jérôme Carcopino, Daily Life in , Penguin Books, London, 1956, s. 161-169. 124 Latince’de bisextus, ilave edilmiş gün anlamına gelir. 125 Macr.Sat.1.14.7.

31

Caesar’ın eklediğini söylediğimiz 10 güne gelince, sıraları şu şekildedir: Ocak ayına, altıncı aya (Ağustos)126 ve Aralık ayına ikişer gün; Nisan, Haziran, Eylül ve Kasım aylarına da birer gün eklemiştir, ne var ki cehennem tanrılarının127 kültüne müdahale etmemek adına, Şubat ayına gün ekletmemiştir.128 Mart, Mayıs, beşinci ay (Temmuz) ve Ekim ayları aynı kalmışlardır, çünkü sahip oldukları gün sayısı (31) yeterli görülmüştür. Caesar bu aylara hiç gün eklemediği için, Nonae günleri129 de değişmemiş, Numa’nın belirlediği gibi, yedinci günde kalmışlardır. İkişer gün eklediği Ocak, altıncı ay (Ağustos) ve Aralık ayları, artık 31 güne sahip olmalarına rağmen, yine de Nonae beşinci güne denk gelmekteydi: Nonae günlerini takip eden Kalendae ve Idus günleri ayın 19 gün sonrasına sabitlenmişti,130 çünkü Caesar, aylara eklediği günlerin Nonae günlerinden veya Idus günlerinden önce gelmesini istememiştir:131 Bunun sebebi de, yeni bir sıralama yaratarak bu dönemlerde yapılan dinsel ayinleri bozmamaktır. 132 Bu sebeple eklediği bu günleri hep kutlamaları izleyen günlere yerleştirdi.133 Dolayısıyla Ocak ayına eklendiğini söylediğimiz günler Şubat ayının Kalendae günlerinden önceki dördüncü ve üçüncü gün; Nisan ayına eklenen gün Mayıs Kalendae günlerinden önceki üçüncü gün; Haziran ayına eklenen gün Temmuz Kalendae günlerinden önceki üçüncü gün; Ağustos ayına eklenenler Eylül Kalendae gününden önceki dördüncü ve üçüncü gün; Eylül ayına eklenen gün Ekim Kalendae gününden önceki üçüncü gün; Kasım ayına eklenen gün Aralık ayının

126 Roma takviminde yılbaşı Mart ayıdır. Buna göre Macrobius’un Saturnalia adlı eserinde bahsetmiş olduğu altıncı ay Ağustos ayına denk gelmektedir. 127 Deum inferum. 128 Romalılar pratik insanlardı; Temmuz ve Ağustos aylarını 30 güne indirip Şubat ayını da 30 gün yapabilirlerdi ancak din ve geleneklerine çok bağlı olduklarından ve ritüeller, dini etkinlikler bakımından ayın özgün uzunluğunun aynı kalması şart olduğu için Şubat ayına el sürmediler. Bkz. Macr.Sat.1.14.7-15. 129 Normalde 31 çeken ayların Nonae’ları, yedinci gündedir. 130 Macr.Sat.1.14.7. 131 Romalılar takvimlerinde bir aya 1’den 31’e kadar sayı vermek ve günleri o şekilde söylemek yerine, bir ay içinde üç dönem belirleyip bunlardan geriye doğru sayarak günleri ifade etmekteydiler: Nonae günleri (her ayın uzunluğuna göre 5. veya 7. güne denk gelir), Idus (Mart, Mayıs, Temmuz ve Ekim aylarında ayın 15’i, geri kalan tüm aylarda ayın 13’ü) ve Kalendae günleri (takip eden ayın 1’i anlamında). Ayrıca Idus günleri Dolunay’ın gözlemlenmesi sayesinde belirlenmişti, bu da Roma takviminin Ay’ın hareketlerine dayanmasının en önemli kanıtı olarak bilinmektedir. En eski takvimde Mart ayının Idus günleri yeni yılın ilk Dolunay’ındaydı. 132 Macr.Sat.1.14.8. 133 Meisner, a.g.e., s.293.

32

Kalendae gününden önceki üçüncü gün; Aralık ayına eklenen günler de Ocak Kalendae gününden önceki dördüncü ve üçüncü gün olarak sabitlenmiş oldu.134

Tüm bu değişimleri biçimsel bir düzlemde özetlemek gerekirse şu şekilde bir tablo oluşturulabilir:

Eklentilerin denk geldiği günler Günlerin eklendiği Önceki Önceki Önceki Önceki Kalendae’dan aylar 4. gün 3. gün 2. gün 1. gün Ocak x x - - Şubat Nisan x - - Mayıs Haziran x - - Temmuz Ağustos x x - - Eylül Eylül x - - Ekim Kasım x - - Aralık Aralık x x - - Ocak Tablo 1: Caesar’ın eklediği günlere göre değişen takvim.

Her ay kutlanan bayramlar düzenlerini korudu. Örneğin bir ayın Idus günlerinden sonraki üçüncü gün kutlama veya tatil yapılıyorsa, o gün, Kalendae’dan önceki 16. gün olarak ifade ediliyordu: Yıla yapılan eklemelerden sonra, bu kutlama takvimdeki yerini (misal Idus’dan sonraki 3. gün) aynen koruyordu, tek farkı ona artık Kalendae’dan önceki 16. değil, o aya yapılan eklemenin bir veya iki gün oluşuna göre, Kalendae’dan önceki 17. veya 18. gün deniyordu.135 Caesar her ayın sonuna, kutlamaların ardına eklenen bu günleri fasti 136 olarak belirledi çünkü gündelik yaşamdaki çalışmaların (ticaret, vs.) olduğu gibi devam etmesini istiyordu.137 Caesar, yüksek memurlara138 konuşma fırsatı vermemek için bu günlerde herhangi bir toplantı bile yapılmamasını buyurmuştu. 139 Böylelikle yılı Ay’ın hareketleriyle uyumlu bir şekilde bölümleyen Caesar, bu değişimi bir emirname ile

134 Macr.Sat.1.14.9. 135 Meisner, a.g.e., s.250-290. 136 Roma’da fasti iş günleri anlamında kullanılmaktaydı. 137 Macr.Sat.1.14.10. 138 Măgistrātus , ūs; yüksek devlet memurluğu, makamı, yüksek resmi görevli. 139 Macr.Sat.1.14.10-13.

33

duyurdu. Ancak Caesar’ın emirnamesini yanlış anlayan din adamları, düzeltilmiş olan bu takvimin kendilerine göre “yeni ve düzgün” bir versiyonunu yapmışlardı: Her yılın sonundaki ¼’lük günün, dört yılın sonunda toplamda 1 tam gün olarak yeni yıla eklenmesi gerekirken, din adamları bu günü dört yıl dolduktan sonra değil, dördüncü yıl başlarken takvime eklemişlerdi.140 Din adamlarının yaptığı bu hata tam 36 yıl boyunca sürdü; bu sürede takvime toplamda 12 gün eklenmiş oldu, halbuki sadece 9 gün eklenmeliydi.141 Hata en sonunda fark edildi ve Augustus bu durumu düzeltmek için, dört yılda bir eklenmesi gereken günün, takip eden 12 yıl boyunca takvime hiç eklenmemesini buyurdu; böylece rahiplerin aşırı aceleciliği yüzünden fazladan eklenmiş olan 3 gün, takip eden 12 yıla yedirilmiş olacaktı ve takvim tekrar düzene girecekti. 142 Bu 12 yıllık sürenin sonunda imparator Augustus bir yasa koyarak takvime her dört yılın sonunda, yani tıpkı Caesar’ın dediği gibi beş yılda bir, 1 gün eklenmesini buyurdu ve takvimle ilgili olan tüm bu düzeneği de, bir daha hiç bozulmasın ve sonsuza dek bu şekilde kalsın diye, tunçtan bir masaya oydurdu.143 Görüldüğü gibi Roma tarihinin önemli konularından biri olarak öne çıkan Roma takvimi, çağlar boyunca sürekli değiştirilmiş, yenilenmiş, üzerinde oynamalar yapılmıştır. Amaç ister mükemmel takvime ister eksiksiz, kesin bir takvime ulaşmak olsun, yapılan araştırma ve çalışmalar hep göksel olayların kavranması, anlaşılması ve gündelik hayatı yönlendirmede başat konuma yerleştirilmeleri amacına hizmet etmiştir.

140 Macr.Sat.1.14.11-12. 141 Mommsen, Çevrimiçi, a.g.e., s.245-247. 142 Mommsen, Çevrimiçi, a.g.e., s.250-255. 143 Macr.Sat.1.14.13.

34

B. Ovidius’un Fasti’sinin Kompozisyonu ve Üslubu

MÖ 45 yılında Caesar’ın takvim reformuyla Roma Takvimi’nin geçirdiği önemli değişimden sonra MÖ 8 yılında Ovidius, Fasti eserinde, doğal olarak bu değişimlere yer vermek, yapılan tüm ekleme ve çıkarmaları göz önünde bulundurmak durumundaydı. Eserine Mart ayından başlamaması bile kendi başına önemli bir noktadır, betimlenen her ay ile beraber şairin yaptığı diğer seçimler de öne çıkmaktadır. Ovidius’un Tomis’de sürgündeyken yazmaya başladığı tahmin edilen Fasti’nin günümüze altı kitabı ulaştığı düşünülmektedir. Elegeia vezniyle yazılan bu eserin her kitabı Ocak ayından Haziran ayına kadar, her bir ayda gerçekleşen dini etkinlikleri ve bu etkinliklere bağlı olarak önemli olayları kapsamaktadır. Ocak ayına ayrılmış olan ilk kitapta, sonraki bölümde ayrıntılı bir şekilde ele alacağımız Ianus Festivali başta olmak üzere Agonalia, Carmentalia, Sementiva ve Paganalia festivalleri betimlenir. Ayrıca yine ilk kitapta Porrima ve Postverta’nın kutsal ayinleriyle ilgili bilgiler de yer alır. Şair, eserin ilk kitabına yıl boyunca düzenlenen festivaller, ritüeller, mevsimlerin geçişi, takımyıldızların doğuşu ve batışıyla ilgili bilgiler vereceğini söyleyerek başlar. 144 Burada aslında eserinin tamamının nasıl bir şekilde ilerleyeceğini okuyucuyla paylaşır. Aynı zamanda eserinde festivaller ve dini etkinlikler için bilgilendirmede bulunurken eski yıllıkları da hesaba kattığını açıkça belirtir. 145 İlk kitap, ş airin kendi deneyimlerinden aktarımlarıyla ve daha önceki yıllıklar aracılığıyla eserin yazılış nedenini açıklar niteliktedir. Ayrıca Roma takviminin kaç aydan oluştuğunu ve ayların adlandırılmasının nasıl yapıldığını da belirtir.146 Adını Ianus’tan alan Ocak ayı’nın (Ianuarius) birinci kitap Tanrı Ianus ile ilgili birçok betimleme içerir.

144 Ov.Fast.1.1-5. 145 Ov.Fast.1.5-10. 146 Ov.Fast.1.10-30.

35

Eserin ikinci kitabında Lupercalia, Stultorum, Fornacalia, Terminalia ve Feralia festivalleri yer alır. Ayrıca Muta ayinleri ve Caristia şöleninin yanı sıra Mars onuruna yapılan at yarışları hakkında da bilgi verilmiştir. Ovidius için kışın bitimi ve ilkbaharın başlangıcı gibi doğanın dönemsel durumlarını temsil eden zaman dilimleri büyük önem taşır, şair Şubat ayını anlattığı ikinci kitabında ilkbaharın gelişinden de bahsederek, dikkati doğanın döngüsel değişimine çekmiştir. Şair eserine, kullandığı elegeia veznine seslenerek başlar. 147 Latin Edebiyatı’nda elegeia vezni ciddi konular içeren konular için kullanılmazdı; Fasti gibi ciddi konusu olan eserler için destan vezni olan heksametron ile yazılması gerekirdi.148 Ovidius elegeia’lara seslendiği bu kısımda Fasti’yi heksametron değil de elegeia vezni ile yazdığından zor bir işin üstesinden gelebildiğine vurgu yapmıştır. Daha sonra Şubat ayının etimolojisinden hareketle onun takvimde neden ikinci ay olarak yer aldığını açıklar.149 Ovidius eserin birinci kitabında Ianus’u çokça övüp, sürekli ondan bahsetmekle kalmaz, eserin ikinci kitabında Şubat ayını açıklarken yine Ianus’dan bahsederek onu yüceltir.150 Şair, eserinin üçüncü kitabına Mart ayına adını veren savaş tanrısı Mars’a seslenerek başlar. 151 Ardından Mars’ı, okurun onu hiç tanımadığını varsayarak tanıtır.152 Ayrıca şair, Roma kentinin kuruluşundan bahsederek neden Mart ayının eskiden Roma takviminde yılın ilk ayı olarak yer aldığını da belirtmektedir.153 Bu kitapta Matronalia, Liberalia, Quinquatrus, Concordia kutlamaları ve Salii rahiplerinin festivali ile ilgili bilgiler verilmiş, dördüncü kitapta ise Megalesia, Palilia, Vinalia, Robigalia ve Floralia festivalleri üzerinde durulmuş, Roma’nın kuruluşunun yıl dönümüne dikkat çekilmiş, Roma için önemli sayılabilecek bazı tapınakların inşasıyla ilgili açıklamalar yapılmıştır. Eserin dördüncü kitabında tanrıça Venus’a seslenen şair Amores adlı eserinde aşkın ıstıraplı ve acı verici olduğundan bahsettiğini okuyucuya bir kez daha

147 Ov.Fast.2.1-5. 148 A. C. Abuagla, Roma Takvimi Fasti ve Antik Kaynaklar Işığında Roma Takvimine Göre İlk Altı Ayda Kutlanan Festivaller, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2017.s. 74. 149 Ov.Fast.2.18-55. 150 Ov.Fast.2.45-50. 151 Ov.Fast.3.1-5. 152 Ov.Fast.3.20-25. 153 Ov.Fast.3.65-90.

36

hatırlatmıştır.154 Ayrıca Venus sözcüğünün kökenine de eğilerek diğer aylarda yaptığı gibi Nisan ayının neden Venus’den gelmiş olduğuna açıklık getirmeye çalışmıştır.155 Şair, eserin beşinci kitabına adeta okuyucuyla konuşuyormuş edasıyla başlamıştır.156 Ele alınması gereken çok fazla öğe olduğu için tam olarak nereden başlaması gerektiği konusunda kararsız olduğunu belirten Ovidius, Mayıs ayının adlandırılışıyla ilgili açıklamar yapıp, Iupiter’i övmüştür. 157 Bu kitapta Floralia Festivali’nin kapanışını açıkladıktan sonra bu kez Lemuria, Mercurius, Tubilustria ve ikinci Agonalia festivalinin kutlanışı aktarılmış, Mars onuruna yapılan oyunlara, Lar’lar için sunak dikilmesine, yaz mevsiminin başlamasına dair bilgiler verilmiştir. Ovidius, eserinin son kitabında söze, ayın adıyla ilgili bazı belirsizliklerin olduğunu ve her şeyi tüm açıklığıyla söyleyeceğini belirterek başlamıştır.158 Eserdeki tüm kitaplarda tanrıların kendisine gözüktüğünden bahseden ve aralarındaki konuşmaları bizlere aktaran Ovidius, eserinin son kitabında bu ayrıcalıklara, ş air olduğu için nail olduğunun da altını çizmekten geri durmaz. 159 Hatta bu kitapta kendisi bizzat Iuno’nun ağzından Haziran ayının nereden geldiğini de açıklar.160 Fasti’nin son kitabı olduğu düşünülen bu kitapta ise Matralia ve Quinquatrus festivallerinin yanı sıra Tanrıça Carna, Vesta ve Fors Fortuna ayinlerine yer verilmiştir. Bu kitapta festival ve ayinlerin yanı sıra tapınak inşa etme süreçleri hakkında da bilgiler bulunmaktadır. Ovidius’un, günümüze ulaşan altı kitaplık Fasti’sinde genel olarak yukarıda bahsettiğimiz konular ele alınmaktadır. Tezimizi Ocak ayı festivalleri ve Ianus kültüyle sınırladığımız için diğer aylardaki festivelleri derinlemesine çözümleme yoluna gitmeyeceğiz. Yine de Ocak ayı etkinliklerine ayırdığımız bölüme gelmeden önce, yukarıda kısaca değindiğimiz Şubat, Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarındaki festivaller, kutlamalar ve bayramlara biraz daha ayrıntılı olarak bakacağız.

154 Ov.Fast.4.1-5. 155 Ov.Fast.4.50-65. 156 Ov.Fast.5.1-3. 157 Ov.Fast.5.1-110. 158 Ov.Fast.6.1-5. 159 Ov.Fast.6.5-10. 160 Ov.Fast.6.25-40.

37

Fasti’nin Şubat ayına ayrılmış ikinci kitabında hakkında neredeyse hiç bilgi verilmeyen ve bu nedenle çalışmamızın dışında tuttuğumuz Faunus ayinlerinin ardından ele alınan ilk bayram, Lupercalia’dır. Bu bayram, kökeni Tanrı Pan’ın adı olan Lupercus’a dayanan bir bayram olup, Romulus ve Remus’u emziren dişi kurdu öldüren Tanrı Pan onuruna 15 Şubat’ta düzenlenir ve kutlanırdı. Bereketin ve doğurganlığın yüceltildiği bu kutlamada, üzerlerine bir keçi ile bir köpeğin kanları dökülmüş, ardından da sütle yıkanmış olan çıplak kadınlar omuzlarında bir keçi postuyla şehri dolaşır, kalabalığı kırbaçlarlardı. Hamile kadınlar bu kırbaç darbelerine maruz kalmaya çalışırlardı çünkü, böylelikle doğum sırasında daha az acı çekeceklerini düşünürlerdi. Kimileri de bu hareketin doğurganlığı artırdığına inanırdı. Bu kutlamalar 5. yüzyıl sonlarına, Papa I. Gelasius yasaklayana dek sürdü.161 Şubat ayındaki bir sonraki etkinlik ise, Quirinalia Festivali olarak da bilinen, 17 Şubat’ta kutlanan Stultorum162 Festivali idi. Quirinus yani Romulus’a adanmış olan bu festival163 aynı gün kutlanan Fornacalia Festivali için bir hazırlık olarak görülürdü. Hatta Stultorum Festivalinin adlandırılışının da bu festivalin ne zaman yapıldığını öğrenmeye fırsat bulamayanlara ve Fornacalia Festivali için kurban kesme etkinliğine katılmayanlara dayandığı düşünülür.164 Fornacalia Festivali, ekmek pişirilen fırınların tanrıçası Fornax adına kutlanırdı. Mısırların pişirildiği ve tanrıçaya sunulduğu bu festivalin Numa tarafından kurulduğu bilinmektedir.165 Kutlama zamanında festival Curio Maximus166 tarafından ilan edilirdi.167 Etkinlik her yıl aynı zamanda yapılmazdı çünkü ahmaklar tarafından festivalin kutlanma günü unutulurdu; bu yüzden Forum’a festivallerin ne zaman kutlandığına dair birçok levha asılırdı.168

161 Paul Augé, Larousse du XXème Siècle en 6 Volumes, Librairie Larousse, Paris, 1931, Cilt 4, s. 552 162 Latince’de ahmak, salak anlamlarına gelen stultus, a, um,. 163 Ov.Fast.2.475-480. 164 A. C. Abuagla, a.e. s. 71-74 165 Plin.HN.18.6-8. 166 Bütün ayinleri yöneten baş yöneticiydi. 167 Ov.Fast.2.528-529. 168 Ov.Fast.2.525-533.

38

19 Şubat’ta kutlanan Feralia Festivali’nin bir diğer adı Parentalia169 idi. Bu festival ailede vefat etmiş biri varsa onların onuruna kutlanırdı.170 Sextus Pompeius Festus, De Verborum Significtione adlı eserin altıncı kitabında bu festivalin diğer adının neden Feralia olduğuna dair bir açıklama getirmiştir: Ölülerin ruhlarını dindirmek ve onları huzura erdirmek, yatıştırmak için ölülere özel ziyafetler verilirdi; Latince’de ferire fiili kurban etmek anlamına geliyordu. Festus’a göre bu festivale Feralia denmesinin sebebi festival adının ferire fiiliyle bağlantılı olmasıydı.171Ancak Varro’ya göre ölülerin ruhlarını yatıştırmak için yapılan bu festivalin adı Latince’de “aşağıda, yer altında” gibi anlamlara gelen inferus kelimesiyle “taşımak” anlamına gelen ferre fiilinin birleşmesinden oluşmuştur.172 Adının nereden geldiğine yönelik bu tip farklı savlar olsa da Ovidius’a göre bu festival tamamen ölülerin ruhlarını rahatlatmak için yapılıyordu: Hatta ölüler rahat etsin, mutlu olsunlar diye aile fertleri festivale ölmüş kişi için önemli sayılabilecek eşyalardan getirirdi.173 Ovidius’un aktardığına göre bu festivalde herhangi bir düğün ya da başka bir kutlama yapılmazdı, ayrıca mahkemeler de kapalı olurdu; insanlar tapınaklarda ölüler için tütsüler yakarak onların ruhlarına seslenirlerdi: Böylece ölü ruhların da insanların kendilerine getirmiş olduğu yiyeceklerle beslendiklerine ve bırakılan eşyalarla mutlu olduklarına inanılırdı.174 Yine 19 Şubat’ta, Feralia Festivali ile aynı gün kutlanan Muta ayinlerinin bir diğer adı da Tacita idi. Tacita, Latince’de sessiz olmak, konuşmamak anlamına gelen taceo fiilinden geliyordu. Bu ayinde kapı eşiğine tütsü konur, büyü yapılmış ipler bağlanır ve ağıza yedi tane kara fasülye atılırdı:

169 Parentalia Festivali’nin etimolojik kökeni Latince’de aile, ata anlamında kullanılan părens, entis kelimesinden gelmektedir. 170 Ov.Fast.2.555-560. 171 Festus, De Verborum Significtione, 6: “Feralia diis manibus sacrata festa, a ferendis epulis, vel a feriendis pecudibus appellata.” 172 Varro. Ling.6.3-4: “Feralis ab inferis et ferrendo, quod ferunt tum epulas ad sepulcrum quibus ius tibi parentare.” 173 Ov.Fast.2.530-545. 174 Ov.Fast.2.557-566.

39

Ovidius, Fasti’de sevilmeyen ve istenmeyen kişilerin ağızlarını kapatıp dillerini mühürlemek için bu ayinde büyünün nasıl yapıldığına dair uzunca bir tarif verir.175 22 Şubat’ta kutlanan Caristia şöleni ise aileyle bir araya gelip mutlu anlar yaşamak için düzenlenirdi. Bu şölen, Feralia Festivali’nin hemen akabinde yapılırdı, bunun sebebi ölüler ile olan ilişkileri düzelttikten sonra sıranın yaşayanlarla olan ilişkilerin iyileştirilmesine gelmiş olmasındandı.176 Bu şölende ailede birbirine ihanet veya kötülük edenlerin yeri yoktu.177 Şölende tütsüler yakılır, yiyecekler sunulur ve kutsal sözler söylenirdi.178 Terminalia Festivali, sabit ve hareketsiz duran tanrı Terminus’u onurlandırmak için 23 Şubat’ta kutlanırdı. Tanrı Terminus’un Roma şehrini ve Romalıları dışarıdan gelebilecek herhangi bir kötülüğe karşı koruduğuna inanılırdı. Bu festivalde bol bol şarap içilir, mısır ve bal peteği ile beraber ekmek yenir; bunların yanısıra kuzu ya da domuz kurban edilirdi.179 Ayrıca Ovidius’un aktardığına göre bu festivale çörekler ve iki çelenk de getirilirdi.180 Kökeni Latince matrona, yani “evli kadın” sözcüğünden gelen Matronalia bayramı, Romalı evli kadınlar tarafından, Iuno Lucina onuruna, 1 Mart’ta kutlanırdı. Bu bayramda kadınlar birbirlerine hediye gönderirlerdi, aynı zamanda diye kocaları da onlara hediye alırdı.181 Matronalia’nın kutlandığı aynı tarihte Salii Rahiplerinin Festivali de kutlanmaktaydı. Anna Perenna Festivali 15 Mart’ta tanrıça Anna Perenna için kutlanırdı. Bu festival sırasında herkes yeşil çimenlere oturup birbirleriyle yiyeceklerini paylaşırdı.182 Tanrıça Minerva’nın onuruna düzenlenen Quinquatrus Festivali ise 19 Mart’ta kutlanmaktaydı. Bu festivalin ilk günü arenada hiçbir dövüş yapılmazdı.183

175 Ov.Fast.2.570-585. 176 Ov.Fast.2.616-622. 177 Ov.Fast.2.620-627. 178 Ov.Fast.2.630-635. 179 Hor.Carm.2.59. 180 Ov.Fast.2.640-645. 181 Augé, a.g.e., s.742. 182 Ov.Fast.3.525-526. 183 Ov.Fast.3.811-812.

40

Ertesi gün ise düzenlenen gladyatör dövüşlerinin Minerva’yı mutlu ettiği düşünülürdü.184 23 Mart’ta Roma ordusu başarılı bir savaş geçirsin diye Tubilustria Festivali kutlanırdı. Bu festivalde kutsal ayinlerde ve törenlerde kullanılan borazanlar arındırılır ve kurban verilirdi.185 Bu festival 23 Mayıs’ta tekrarlanırdı. 29 Mart’ta Ovidius’un Fasti’sinde ayrıntılı bilgi bulamadığımız Roma’nın sağlığı, huzuru ve barışı için Concordia Festivali kutlanırken 31 Mart’ta ise Diana’nın onuruna Diana ayinleri düzenlenirdi. Liberalia, Liber Pater ve Libera onuruna 17 Mart’ta düzenlenen bir bayramdı. Günün en ilginç aktivitesi, ergenlik dönemine gelen gençlerin togalarını almalarıydı. Bulla’larını186 Penates heykelciklerinin boyunlarına asan genç erkekler, aileleri ve arkadaşlarıyla birlikte belli bir tapınağa gidip togalarını alırdı. Eğer genç erkek çok büyük bir aileye mensupsa Capitolium’a bile gidilebilirdi. Ardından togalı gençlere, kortej halinde Forum’a kadar eşlik edilirdi.187 4 Nisan’da kutlanan Megalesia Festivali ise Kybele için kutlanıyordu. Bu bayramda Palatinus’ta birçok oyun ve tiyatro sahnelenirdi. Bayrama köleler haricinde senatoda önemli bir mevkiye sahip kişiler dahil herkes katılım göstermekteydi. 19 Nisan’da ise Ceres’in onuruna her yıl Cerealia Festivali düzenlenirdi. Fasti’de Ceres’in beyaz elbiseler içerisinde kayıp kızı Persephone’yi bulmak için etrafta dolandığı anlatılır.188 Bu bayramda oyunlar Circus Maximus’ta yapılırdı ve katılanlar beyaz kıyafetler giyerlerdi; beyazlar içinde ağıtlar söyleyerek yas tutarlardı.189 21 Nisan’da, çobanların tanrıçası olan Pales’in onuruna Palilia Festivali kutlanırdı. Bu festival sürülerin çoğalmasıyla bereketin arttırılması için yapılırdı. Ovidius, Fasti’nin dördüncü kitabında bu festivalde kendisinin ateşlerin üzerinden

184 Ov.Fast.3.813-815. 185 Ov.Fast.3.849-850. 186 Hür doğan Romalılara doğumlarında verilen bir tür kolye. 187 Augé, a.g.e., s.438. 188 Ov.Fast.4.494. 189 Ov.Fast.4.620.

41

atladığını yazarken bizzat bu festivalde yer aldığını vurgulamıştır; ayrıca festivalde zeytin ve defne dallarıyla etrafa sular saçıldığı bilgisini de vermiştir.190 Romalılar tarafından kutlanan, Vinalia adında iki festival vardı: Bunlar Vinalia Urbana ya da Vinalia Priora ve Vinalia Rustica ya da Vinalia Altera şeklinde adlandırılmaktaydı. Vinalia Urbana 23 Nisan’da kutlanırdı. Bu bayramın adı Grekçede πιθοιγία olarak geçmekteydi. Etkinlik boyunca güz ayları gelmeden önce içi şarap dolu fıçılardan şarap içilirdi. 191 Bayramda erkekler yeni bir şarabı tatmadan önce, tanrı Iupiter'in şerefine şarabı toprağa dökerlerdi.192 25 Nisan’da ise ekinleri çürüten ve onların zamanla küflenmesine sebep olan Robigo193 için Robigalia Festivali kutlanırdı. Ovidius, Robigo yüzünden ekinlerin heba olduğunu ve onun engin gücünün bütün ekinleri çürütebileceğini yazmıştı; o yüzden onun kontrol altına alınması gerektiğini düşünüyordu. 194 Bu festivalde tütsüler yakılır, şaraplar içilir, koyunun ve köpeğin bağırsakları Robigo’ya sunulurdu.195 Floralia, diğer bir deyişle Florales Ludi, bayramı Flora ya da Chloris'i onurlandırmak adına düzenlenirdi. Nisan ayının 28'inden 2 Mayıs’a kadar süren bu bayram 5 gün boyunca kutlanırdı.196 Çiçeklerin tanrıçası Flora onuruna yapılan bu festivalde çiçeklerin açacağına ve her yerin yemyeşil olacağına inanılırdı. Ancak Ovidius, Fasti’de bu festivalden bahsederken Flora’nın hangi isimle adlandırıldığına dair bir karışıklık olduğunu belirtir ve bu konuya açıklık getirmesi için doğrudan tanrıçaya soru sorar.197 1 Mayıs’ta Ovidius’un Fasti’sinde ayrıntılı bilgi bulamadığımız Bona Dea için kutsal ayinler düzenlenirdi. Bu ayinlere erkeklerin girmesi yasaktı. 198 Macrobius’un aktardığına göre bu ayinlerde mersin dalı kullanılmaz, şarap için süt,

190 Ov.Fast.4.721-728. 191 Plin.HN.18.69. 192 Varro.Ling.6.3: “Vinalia rustica dicuntur ante diem XIIII Kalendas Septembres, quod tum Veneri dedicata aedes et horti ei deae dicantur ac tum sunt feriati holitores.” 193 Rōbīgo (rūb, ĭnis; pas, küf. 194 Ov.Fast.4.900-932. 195 Ov.Fast.4.930-945. 196 Ov.Fast.5.185. 197 Ov.Fast.4.945-948. 198 Abuagla, a.e., s.202.

42

yani “lac, lactis” kelimesi kullanılırdı.199 Aynı gün ev tanrıları Lar’ların onuruna da kutlama yapılırdı.200 Lemuria, Roma’da Mayıs ayında kutlanan ve ölmüş insanların hayaletleri onuruna düzenlenen dini bir bayramdı. Remus, Romulus tarafından öldürülünce tüm şehre yayılan bir salgın o kentteki insanların büyük bölümünü öldürmüştü. Kâhin, Remus onuruna bir tapınak inşa edilmesini ve her yıl, Remus’un acısını hafifletmek adına onun için bir kutlama yapılmasını emretmişti. Böylece Lemuria, Mayıs ayında düzenlenen bir ölüler bayramı halini almıştı. Kutlamaların devam ettiği dokuz gün boyunca tapınaklar kapalı tutulur, evlilik kutlamaları yasaklanırdı. Evler arındırılır ve büyülü sözlerle ölülerin yaşayanları rahatsız etmelerine izin verilmezdi.201 1 Haziran, menteşe tanrıçası olan Carna için ayin yapıldığı gün olarak betimlenmektedir. Ovidius, Fasti’nin altıncı kitabında tanrıça Carna’nın güçlü yanlarından bahsetmiş, onu okuyucuya tanıtmaya çalışmıştır.202 9 Haziran’da ise Vesta ayini yapılırdı. Bu ayin Latium’daki Vesta tapınağında gerçekleştirilirdi. Ovidius bu kısımda sürekli Vesta’nın gücünden bahsederek onu övmüş, yüceltmiştir.203 Mater Matuta için düzenlenen Matralia Festivali 11 Haziran’da kutlanırdı. Bu festivale sadece bir kez evlenmiş özgür kadınlar katılabilirdi; kadın köleler asla bu törende yer almaz, tapınaklara bile giremezlerdi: Festivalin kutlandığı gün sadece bir kadın köle alınırdı ve o aşağılanıp dövülürdü.204 Roma festival ve ayinlerinin en önemli amaçlarından biri bereketlilik, diğeri ise tüm yılın uğurlu geçmesini sağlayan tanrılara yapılan adaklardı. 24 Haziran’da yapılan Fors Fortuna Festivali de uğur ve bereketlilik getirsin diye kutlanırdı. Bu festivalde herkes kek yapar ve birbirlerine dağıtıp dans ederlerdi.205

199 Macr.Sat.1.12.25. 200 Abuagla, a.e., s.202. 201 Augé, a.g.e., s.399. 202 Ov.Fast.6.100-110. 203 Ov.Fast.6.300-310 204 Abuagla, a.e., s.251. 205 Ov.Fast.6.773-780.

43

Ovidius, burada özetlemediğimiz bazı festival tekrarları dışında, hem altı kitaplık eserini hem de Haziran ayı etkinliklerini, Fors Fortuna Festivali ile sonlandırmıştır. D. E. W. Wormell’a göre Fasti, şairin Metamorphoses eseri kadar etkili değildi ve eserden günümüze sadece altı kitabın ulaşmasının nedeni de bundan kaynaklanmaktaydı: Fasti, şairin diğer eserlerine kıyasla o kadar silik kaldı ki geri kalan altı kitap basılmaya değer görülmedi. 206 Öte yandan konu itibariyle Fasti, edebiyat tarihi açısından basit bir çalışma alanı olmaktan uzaktır; Ovidius’un ele aldığı konular o kadar geniş ve çeşitlidir ki, altı ayı kapsayan eser tamamlansaydı Roma takvimine ait bilinmesi gerekli olan hemen her türlü bilgiyi içermiş ve irdelemiş olacaktı. Temelde Roma dini ve tarihi, ayrıca astronomi ile mitoloji konularını kapsayan üç ana bölüm barındıran Fasti, Wormell’a göre, Ovidius tarafından son derece disiplinli bir kesinlik içinde, bir arkeoloji metni kaleme alıyormuşçasına kronolojik olarak bölümlendirilmiş ve düzenlenmiştir. Araştırmacının ileri sürdüğüne göre, Ovidius bu eserini 12 ayı anlatmak üzere kurgulamış ve 12 ayı içerecek şekilde yazmıştır.207 Fasti, Haziran ayıyla sonlanmıştır ama Augustus ve Caesar’ı temsil eden, orijinalinde Quintilis ve Sextilis olarak adlandırılan Temmuz ve Ağustos ayları, Ovidius’un bu iki imparatoru övmesi için ideal aylar olduğundan, şairin böyle bir fırsatı kaçırması mantığa sığmayan bir davranış olurdu. Bu sava dayanarak, bazı araştırmacılar Fasti’nin normalde 12 kitaptan oluşan bir eser olduğunu düşünmektedir. Ovidius, imparator Augustus’un gözünden düşmeden önce yazmaya başladığı Fasti eserine, sürgünde de devam etmişti. Yukarıda bahsettiğimiz konuyla ilgili olarak, “şair son altı kitabı hiç yazmamış mıdır, yoksa bu son altı kitap kayıp mı olmuştur?” sorusu bilim adamları arasında tartışılmaya devam etmektedir. Bu sorulardan her ikisi de şaşırtıcı bir şekilde, Tristia’dan alınan aynı mısraya ve eserde

206 D. E. W. Wormell, “Ovid and the Fasti”, Hermathena, No:127, Trinity College Dublin, 1979, s. 39-50. 207 A.e., s.40-50.

44

Fasti’den bahsedilen tek mısraya dayandırılarak savunulmuş; belli bir geçerlilik kazanmıştır.208 Bu konuda Rönesans dönemi filozofu yazar Nicolaas Heinsius, yazılmışlarsa da, son altı kitabın daha dördüncü yüzyıl başında bile kaybolmuş olabileceği ihtimalinin altını çizer, zira 325 yılında hayata gözlerini yuman filozof Lactantius,209 Divinae Institutiones 210 adlı kitabında, Fasti şiirinden yaptığı alıntıları, eserin sadece ilk altı kitabından yapmıştır.211 Eserin büyük bir kısmının günümüze ulaşmamış olmasına rağmen Fasti, Antik dönemin gelenekler bağlamında günlük yaşantısını betimleyen önemli bir kaynaktır. Şair son derece zengin ve parıltılı bir şiir diliyle bizlere, dini törenleri, kurumları, bayramları, kutsal gelenekleri, yaygın inanışları anlatır. Araştırmacı Volk’a göre Ovidius’ta, hem tanrısal işaretleri okuyup yorumlayan bir kâhinin bilgisi, hem de bir yüce rahip bilgeliği vardır.212 Ovidius’un olgunluk döneminde yazdığı bilimsel bir eser olarak nitelendirilen Fasti, aylara bölünerek Roma’nın festivallerini ve dini etkinliklerini anlatması bakımından, bazı araştırma kitaplarında “Roma Takvimi” şeklinde geçmektedir. Şair, Fasti’de Roma’nın geleneksel etkinliklerinin önemini açıklamış; kendi deneyimleri ve gözlemlerinden yola çıkarak bunları örneklendirmiş ve geleneksel etkinliklerde kullanılan teknik terimleri yorumlamıştır. Mesela Fasti’nin dördüncü kitabında Nisan ayının 21’inde Parilia Festivali’nde, etkinlik için malzemeleri bizzat kendinin getirdiğini ve festivalde alevler üzerinden atladığını dile getirir:

“certe ego de vitulo cinerem stipulasque fabales saepe tuli plena, februa tosta, manu; certe ego transilui positas ter in ordine flammas, udaque roratas laurea misit aquas.”213

208 Ov.Tr.2.549-550. 209 Kuzey Afrika yerlisi olan Lactantius, Arnobius'un öğrencisiydi. Çeşitli şehirlerde retorik eğitimi aldı. Yazar en çok Hristiyanlığı terimlerle açıklayan savunma amaçlı çalışmalarıyla tanınır. 210 Türkçe’ye Tanrısal Kurumlar diye çevrilen Divinae Institutiones adlı eseri, Hristiyan düşüncesinin sistematik sunumuna ait en erken örneklerden biridir. Yazarın ölümünden sonra bu eser heretik olarak adlandırılmıştır. 211 Nisard, a.g.e., s.8. 212 Volk a.g.e., s.37. 213 Ov.Fast.4.725-728.

45

Diyebilirim ki tüketilen danaların küllerini ağızlarına dek dolu Kovalarla taşıdım hep, bakla saplarını da aynı şekilde. Yan yana dizilmiş üç sıra halinde alevler üstünden atladım, Ve ıslak defne ağacı her yere sular saçtı.

Ovidius eserde Roma takviminin planını çizmiş ve ayların isimlerini kökenbilimsel olarak çözümlemiştir. 214 Ayrıca şair aylara göre takımyıldızlarının hareketini tespit etmiş ve iklimin nasıl değişiklikler gösterdiğiyle ilgili notlarını da paylaşmıştır:

“Postera lux hiemem medio discrimine signat, aequaque praeteritae quae superabit erit.”215

Kış mevsimi iki eşit parçaya bölünmüş: Bir yarısı yeni bitmişken, diğer yarısı başlar.

Roma yılını tematik olarak belli kısımlara ayıran şair, eserinde takımyıldızlarının yükseliş ve batışlarına da yer vermiştir: Ovidius bunları yıl içerisinde belli bir zamana konumlandırmış, takımyıldızlarıyla ilgili olan yerlerde mevsimlerin gökyüzü hareketlerini de çalışmasına eklemiştir.

“Institerint Nonae, missi tibi nubibus atris signa dabunt imbres exoriente Lyra.”216

İşte Nonae geldi. Kara bulutlardan düşen sağanak yağmur, Lyra yükseldiğinde sana işaretler verecek.

Şairin sürgün sırasında bu eseri kaleme almaya bir süreliğine ara vermiş ve hatta eseri yazma projesini uzun bir süre rafa kaldırmış olduğu düşünülmektedir;

214 Ov.Fast.1.37-40. 215 Ov.Fast.1.458-460. 216 Ov.Fast.1.315-316.

46

çünkü sürgün onu başlangıçta hem psikolojik hem de fiziksel olarak yormaya başlamıştı.217 Ayrıca Fasti bütünüyle Roma’nın festivalleri, ayinleri ve geleneksel, dinsel, tarihsel olaylarıyla ilgili olduğu için Ovidius’un bu eseri Roma dışında bir yerde yazması oldukça güçtü. Tüm bunlar ışığında ş air kendini tekrar Fasti’yi ele alabilecek güçte hissedene kadar esere dokunmamıştı. Aslında Ovidius’un Fasti’yi tamamlamayı ertelemesinin bir başka nedeni daha vardı: Bu da, şiirle ve yıldız takvimiyle yakından ilgilenen Caesar Germanicus’un 218 dikkatini olumlu yönde çekmekti.219 Ovidius Fasti’yi yazarken efsanelerden, mitolojiden, astronomi biliminden ve tarihten yararlanmıştı. Bu eserde karakterleri konuşturma konusunda sözcüklere olan hâkimiyetini ortaya koymuş, kurduğu cümlelerinde hafif ve eğlenceli ifadeler kullanarak tezatlıklar oluşturmuştu. Şair, Tristia adlı eserinin ikinci kitabında Fasti hakkında bilgi vererek konusunu açıklar, ayrıca her bir kitapta bir ayı ele alıp işlediğini ve bu eseri yazmadaki gücünü Caesar’dan aldığını, başına gelen bir felaket sebebiyle eserinin yazımının kesintiye uğradığını belirtir:

“Sex ego Fastorum scripsi totidemque libellos, cumque suo finem mense uolumen habet, idque tuo nuper scriptum sub nomine, Caesar, et tibi sacratum sors mea rupit opus”220

Altı kitapta bayramların tanımını yazdım, Her biri ele aldığı ay ile son buluyordu, ne var ki ey Caesar, senin himayen altında başladığım ve sana ithaf ettiğim bu eser, başıma gelen bir kötülük nedeniyle kesintiye uğradı.

217 Fränkel, a.g.e., s.142. 218 Nero Claudius Drusus’un oğludur. Tiberius tarafından evlat edinildikten sonra Iulianus soyunun bir üyesi olmuştur. 219 James George Frazer, The Fasti Of Ovid: Volume 2, Cambridge University Press, United Kingdom, 2015, s. 3-4. 220 Ov.Tr.2.1.549-552.

47

Ovidius eserinde hem Yunan hem Roma’nın dini törenlerine ve etkinliklerine yer vererek her iki kültürün efsane ve hikayelerini tek bir çatı altında toplamış oldu. Ayrıca yılın ilerleyişini, döngüsünü ve mevsimsel hareketlerini sadece yıldızları gözlemleyerek değil, aynı zamanda takvimdeki günleri sayarak takip etmiş, böylece takımyıldızların yükseliş ve batış tarihlerini belirlemişti:

“Haec ubi transierint, Capricorno, Phoebe, relicto per iuvenis curres signa regentis aquam. septimus hinc Oriens cum se demiserit undis, fulgebit toto iam Lyra nulla polo.”221

Bu törenlerle birlikte Oğlak takımyıldızını terk ederken, Ey Phoebus, eğik duran testisinden su akıtan genç adamın Takımyıldızına giriyorsun! Gündüz yıldızı yedi defa okyanusa İndiğinde, Lyra’nın göklerdeki parıldaması son bulacak.

Ovidius, tıpkı Yunan edebiyatında Homeros ve Hesiodos’un yaptığı gibi kendi eserinde de yıldızlara geniş bir yer ayırarak onların döngülerinden bahsetmiştir. Bu bağlamda Fasti’nin Yunan yıldız efsaneleriyle olan ilişkisi kaçınılmazdır. 222 Aşağıdaki dizelerde buna örnek olarak Cancer takımyıldızından bahsetmesini gösterebiliriz:

“Ergo ubi nox aderit venturis tertia Nonis, sparsaque caelesti rore madebit humus, octipedis frustra quaerentur bracchia Cancri: praeceps occiduas ille subibit aquas.”223

Nonae’dan önceki üçüncü gece, göksel çiyin damlaları Toprağı nemlendirdiğinde, sekiz ayaklı yengeç takımyıldızını Boşuna ararsınız: batan güneşin sularına gömülmüştür o.

221 Ov.Fast.1.651-654. 222 F. Carter Philips, “Heracles”, The Classical World, Vol:71, No:7, The Johns Hopkins University Press, 1978, s. 431-440. 223 Ov.Fast.1.311-314.

48

Bir Yunan efsanesine göre Hera, Herakles’i öldürmek için çeşitli yollar denemiştir ancak Herakles o kadar güçlüydü ki Hera’nın kendisi için planladığı bütün öldürme teşebbüslerini püskürtmüştü; Hera’nın Herakles’i öldürme planlarından biri de dokuz başlı Hydra’nın gönderilmesidir. Ancak Herakles’in kolları çok kuvvetliydi ve bu yüzden Hera, Hydra’ya yardımcı olabilmesi için Cancer’i de göndermiş olsa da bu, hiçbir işe yaramamıştı. Yine de Hera, Cancer’e gösterdiği üstün çaba nedeniyle gökyüzünde bir yer vermişti. Fasti, Roma kültürü açısından her zaman başvurulan bir eser olmuştur: İçinde barındırdığı festivaller, ayinler, kültler, ş enlikler ve diğer tüm dini etkinlikler her zaman insanların dikkatini çekmeye devam eder. Ovidius’un böyle zengin bir konuyu şiir biçiminde sunmuş olması da bu eserin cezbedici olmasındaki en önemli unsurlardan biridir. Aslında bu, Ovidius’un planlayarak yaptığı bir politikaydı diyebiliriz: Böylece Augustus’un ona karşı olumlu düşünceler beslemesini sağlayabilirdi çünkü İmparator’un da isteği her zaman Roma’nın değerlerini ve geleneksel yapısını ön plana çıkarmaktı. Ovidius, önceki eserleriyle kıyaslandığında Fasti ile farklı bir yol seçmişti çünkü şair ilk kez bu eserinde bir kişinin heyecan verici deneyimlerine değil de, toplumun deneyimlerine, gelenek ve göreneklerine dikkat çekmişti. Daha önce kişisel hayatındaki deneyimlerden yola çıkarak eser veren şair, bu sefer toplumsal olarak saygı görecek bir yazma uğraşına girişmişti. Peki, Ovidius Fasti gibi edebi açıdan zengin bir eseri kaleme alırken kimlerden etkilenmişti? Araştırmacı Hermann Fränkel ve James George Frazer’a göre Ovidius, Fasti’yi yazarken büyük ölçüde Kallimakhos'un Aetia (Nedenler / Sebepler) adlı eserinin izinden gitmiştir. Hellenistik çağda Aetia'ya olan ilgi Yunan dünyasında oldukça büyüktü. Özellikle o dönemin araştırmacıları ve şairleri bu eserle yakından ilgilenmişti. Ovidius’un Fasti’yi yazmaya karar vermesinde önemli bir ilham kaynağı olduğu düşünülen Aetia, elegeia şeklinde yazılmış dört kitaptan oluşmaktaydı. Bu eserde, İskenderiyeli şair Kallimakhos, Yunan geleneklerini, efsanelerini, ayinlerini, mitlerini açıklamıştır.

49

Fasti, tıpkı Kallimakhos’un Aetia’sında olduğu gibi, nedenler ve şeyler üzerine tipik bir araştırma sunar.224 Örneğin eserde ilk kitabın hemen ilk cümlesinde şair söze “tempora cum causis…” ile başlar:

“Tempora cum causis Latium digesta per annum lapsaque sub terras ortaque signa canam.”225

Roma yılını, bölümlerini, bunların sebeplerini betimleyeceğim; takımyıldızları ne zaman ortaya çıkıyor, ne zaman ufuk çizgisinin altında kalıyorlar hepsini açıklayacağım.

Burada yapmayı amaçladığı ş ey ne daha önceki eserlerinden alışık olduğumuz öğretmen edasıyla okuyucuya yol göstermek ne de bir dönüşüm hikayesi sunmaktır. 226 Ovidius’un buradaki amacı, Fasti’de kullandığı ifadelerden bellidir: Eserindeki her şeyi etiyolojik bir çerçevede ele almıştır.227 Fränkel ve Frazer’ın bu yöndeki görüşlerini, Fasti’nin üçüncü kitabında yer alan bir ifadeyle örneklendirebiliriz: 228

“Sed non est carminis huius opus. carminis huius opus causas exponere quare vitisator populos ad sua liba vocet.”229

Ama bu şiirin konusu bu değil. Burada benim için önemli olan, yaşlı bir kadıncağızın neden insanları çöreklerinden satın almaya çağırdığını açıklamak.

224 Fränkel, a.g.e., s.145. 225 Ov.Fast.1.1. 226 Frazer, a.g.e., s.1. 227 Fränkel, a.g.e., s.145. 228 Ov.Fast.3.723-725. 229 Ov.Fast.3.724-726.

50

Fasti’yi yazma sürecinde Ovidius’a rehber olabilecek kişiler arasında Kallimakhos dışında Ennius, Fabius Pictor, Verrius Flaccus ve Livius gibi isimler de bulunmaktadır.230 Bunun yanı sıra şair, Fasti’nin birinci ve dördüncü kitaplarında kendisine bu eseri yazmada eski yıllıkların da yol gösterdiğini belirtmiştir:

“sacra recognosces annalibus eruta priscis et quo sit merito quaeque notata dies.”231

Eski yıllıklarla tekrar dini törenlerimizi ve belirli günlerin işaret eden olaylarını da hatırlayacaksınız.

Sürgüne gönderilmeden önce Ovidius’un Augustus ve onun rejimi altında verdiği eserler İmparator’a olan sadakatini gösterir niteliktedir. Bu yüzden ş airin sürgüne gönderilmeden önce yazdığı eserler daha az eleştirel bir yaklaşım içerir; bu eserlerinde onun hicivsel tutumu, kaynağını daha çok kendi deneyimlerine dayanan kişisel meselelerden almaktadır.232 Bununla birlikte, sürgün döneminde yazdığı Fasti eserinde Augustus dönemi şiir geleneği de genel hatlarıyla canlanmaktadır.233 Ovidius’un eserlerindeki yazım tarzı akıcı ve durudur. Ne var ki sürekli zaman ifadeleri kullanarak okuyucuyu sıkmamak ve eserinde tekrara düşmeyi önlemek için bu ifadeleri kendine özgü üslubuyla esere yaymış, bunu yaparken de

Hellenistik yazım tekniklerinden faydalanmıştır.234 Ovidius, Fasti’de birçok yerde tanrılarla sohbet eder, onlarla olan etkileşimini diyalog biçiminde okura aktarır. Bu diyalogları oluştururken tanrılardan ilham aldığını vurgulamaktan geri durmaz:

230 Wilkinson, a.g.e., s.242-245. 231 Ov.Fast.1.7-8. 232 Fränkel, a.g.e., s.144-146. 233 Frazer, a.g.e., s.4-6. 234 Fränkel, a.g.e., s.146.

51

“facta canam; sed erunt qui me finxisse loquantur, nullaque mortali numina visa putent est deus in nobis, agitante calescimus illo; impetus hic sacrae semina mentis habet: fas mihi praecipue voltus vidisse deorum, vel quia sum vates, vel quia sacra cano.”235

Doğruları söyleyeceğim, ama birçok kişi yalancı diyecektir bana, Yüce varlıkların asla bir ölümlü tarafından görülemeyeceğini düşünerek. Tanrı içimizdedir, bizi harekete geçirdiğinde yüreğimiz ısınır, onun itkisidir her birimize esin tohumlarını eken. Tanrıların yüzlerini görme konusunda bana özel bir hak bahşedilmiştir, ye ozan olmam, ya da kutsal şeylerden bahsetmemdir bu hakkın kaynağı.

Şair Fasti’yi kaleme alırken bazı batıl inançları da bu esere yansıtmış, örneğin Haziran ayının dua etmek veya başka dini etkinlikler için uygun olmadığını söylemiştir.236 Günümüzdeki bilim adamları ve araştırmacılar Fasti’yi genel olarak Roma kültleri ve onun uygulamaları, etkinlikleri için bir kaynak kitap olarak değerlendirmekteyse de, yazarın uğraşı bunun çok daha ötesindedir: Onun cümlelere ve kelimelere olan hâkimiyeti Augustus çağı şairleri içinde önemli bir mertebeye yükselmesini sağlamıştır.237 Öte yandan yıldızlar, şair nezdinde önemli ilham kaynaklarından biriydi; eserlerinde sık sık takımyıldızlarının batışına, yükselişine ve döngüsel hareketlerine gönderme yapmıştır. Ancak Fasti eserini astronomi yönünden ele alan çoğu yazar onun yıldızlara yönelik hiçbir bilgisi olmadığı konusunda ortak karara varmışlardır. Bunlar arasında 19. yüzyılın önemli matematikçilerinden Hans Rehm de

235 Ov.Fast.6.3-8. 236 Ov.Fast.6.219-234. 237 Fränkel, a.g.e., s.145-147.

52

bulunmaktadır. Rehm, Fasti eserinde yıldızlarla ilgili yaptığı tanımlamalarda Ovidius’un kesinlikle hatalı olduğunu ve onun tek bir yıldıza bile bakmadığını, onları derinlemesine incelemediğini belirtmişti.238 Carol E. Newlands ise Ovidius’un Fasti’de yıldızlar konusundaki dikkatsizliğinin tamamen Yunan mitolojisini kendi Roma şiirine yedirmek istemesiyle ilişkili olduğunu söylemişti. Mathew Fox da Ovidius’un Fasti eseri üzerine yapılan bu yorumları bir kenara bırakıp yıldızların konumlanışını edebiyat açısından değerlendirerek Ovidius’un eseri hakkında yapılan bu aşırı eleştirilerin şairin eserini okumamızı engelleyebileceğinin altını çizmişti.239 Fox’un bu noktada Ovidius’un muhtemel hatalarından bahsetmek yerine onun yıldızlar üzerine ihtimamından bahsetmektedir.240 Fasti başta Latin edebiyatı olmak üzere bugün birçok yönden Batı edebiyatının ustaları sayılabilecek yazarları etkilemiş, bu yönüyle edebiyat tarihine farklı bir boyut kazandırmıştır. Ovidius, Fasti’nin her kitabında birden fazla tanrıya seslenir 241 ya da onları genel olarak betimlemeye çalışır ancak daha önce de söylediğimiz gibi hiçbir tanrı, Ianus kadar ayrıntılı bir şekilde betimlenmemiş, onun kadar özel ve yüce bir konuma oturtulmamıştır.

238 Emma Gee, Ovid, Aratus and Augustus: Astronomy in Ovid's Fasti, Cambridge University Press, United Kingdom, 2000, s. 14-16. 239 Gee, a.g.e., s.10. 240 Matthew Fox, Roman Historical Myths, The Regal Period in Augustan Literature, Oxford University Press, London, 1996, s. 114-155. 241 Ov.Fast.1.103-114.

53

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM FASTI ESERİNİN BİRİNCİ KİTABI: OCAK AYI FESTİVALLERİ

Tezimizin bu bölümünde Fasti eserinin birinci kitabında yer alan festivalleri tek tek ayrıntılı olarak ele almaya çalışacağız. Ovidius’un eserinde her zaman açıkça dile getirdiği gibi, başlangıcı Ianus ve Ianus adına düzenlenen etkinliklerle yapmak gerekmektedir. Ovidius’un hayatını Tanrı Ianus’a adadığı gibi bir kanıya varamayız ancak eserlerinden, Ianus’a çok değer verdiğini ve ona Tanrılar arasında her zaman en büyük saygıyı gösterdiğini anlamak mümkün.

A. Tanrı Ianus ve Ianus Festivali

Tezimizin ana konusunun kaynağı olan Tanrı Ianus, Roma Pantheonu’nun kadim tanrılarından biri olarak bilinmektedir. Günümüze ulaşan çeşitli kaynaklar sayesinde Ianus’un mitolojiye, bazı tarihsel verilere ve genel anlamda Roma kültürüne yoğun bir ş ekilde nüfuz ettiğini, adının kökeniyle ilgili de birçok farklı görüş olduğunu biliyoruz. Bazen birbirini destekleyen, bazen ise birbiriyle çelişen bu bilgileri eski ve yeni kaynaklar üzerinden tutarlı bir biçimde çalışmamıza dahil etmeye gayret ettik. Tezimizin bu bölümünde, Fasti’nin ilk kitabında ağırlıklı olarak yer alan Ianus Festivali çerçevesinde, Pantheon’un en eski tanrılarından Ianus’un Roma Takvimi ve şair açısından neden çok önemli bir yere sahip olduğunu anlamaya ve açıklamaya çalışacağız. Biri öne, diğeri ise arkaya bakacak şekilde çift yüzlü olarak tasvir edilen Ianus, birçok Roma efsane ve söyleninde karşımıza çıkar: Antik dünyayla ilgili okumalarımızda ve günümüz gelenek – göreneklerinin irdelendiği araştırma kitaplarında kendisine sıklıkla rastlıyor olmamız, kesin bir başlangıcı olmamasına ve kökeninin çok eski zamanlara uzanmasına dayanır.

54

Kendine özgü bir görünüşü olan bu tanrı, diğer Roma tanrılarının aksine en başından sonuna değin özelliklerine ve görüntüsüne dair hiçbir değişim geçirmemiştir.242 Ianus’un biçimi o kadar tutarlıdır ki Vergilius’un Aeneis’inde bile, Kral Latinus’un sarayının girişinde Saturnus’un ve Ianus bifrons’un (iki yüzü olan) heykellerinini durduğu bilgisine rastlamaktayız:

(…) curvam servans sub imagine falcem, Saturnusque senex Ianique bifrontis imago vestibulo astabant (…) 243

temsil edilmiş eğri tırpanıyla Saturnus, iki yüzlü Ianus da yanında, duruyorlardı girişte yanyana

Ianus belli bir zaman diliminde yaşamış olan biri miydi yoksa sadece çok değer verilen ve saygı duyulan bir mitolojik karakter miydi? Bu soruya cevaben Pierre Grimal’in bazı mitograflar aracılığıyla aktardığına göre Ianus, Roma’da yaşamış, o bölgenin çok saygı gören bir sakiniydi: Her ne kadar elimizde adı dışında pek de bir bilgi olmasa da Ianus ile aynı dönemde yaşadığı düşünülen yarı-mitolojik İmparator Cameses, Ianus’un yakın dostu idi.244 Modern kaynaklarda bu, Ianus’un Roma’da el üstünde tutulmasının sebebi olarak gösterilir. Yine de bu bilgiler birer sav olmaktan öteye geçmediği, elimizde Grimal’in aktardığı bu bilgiyi destekleyecek başka bir kaynak olmadığı için, bilimsel düşünce bizi, bu savı sadece bir tahmin bağlamında değerlendirmeye itiyor. Ayrıca bu sav, Ovidius’un Ianus’a Fasti’nin ilk kitabı boyunca seslenmesi ve neden onu ön plana çıkarmaya çalıştığı konularına da herhangi bir açıklık getirmemektedir. Öte yandan Grimal’in, Ianus’un önemli bir karakter olmasıyla ilgili aktardığı bir diğer bilgi, Ovidius’un ona neden daha fazla önem verdiği konusunda bize ipucu

242 Ov.Fast.1. 90-100. 243 Verg.Aen. 7. 179-181 244 Pierre Grimal, Dictionnaire de la Mythologie grecque et romaine, Presses Universitaires de France, Paris, 1951, s. 306.

55

vermektedir. Buna göre Ianus, Thessalialı bir yabancıydı ve İmparator Cameses ile yaşadığı bir anlaşmazlık yüzünden Roma’ya sürgün edilmiş, ancak bir süre sonra Cameses ile araları düzelen Ianus’un sürgünü sonlandırılmış ve İmparator tarafından iyi bir şekilde karşılanmaya başlamıştı. 245 Hatta öyle ki Cameses, onunla kendi imparatorluğunu paylaşmaya kalkmıştı. Bunun üzerine Ianus, Roma’da bir tepenin üzerine şehir kurmuştu. Grimal’in aktardığı bu olasılık Ianus’un bugün antikite için neden bu kadar önemli olduğunu açıklamasının yanı sıra Ovidius’un Ianus’un sürgünüyle kendininkini özdeşleştirmesi ihtimali açısından da çok önemlidir.246 Ovidius’un Fasti eserini sürgünde yazdığını ve bu eserin bir bakıma onun sürgün manifestosu olduğunu düşündüğümüzde, şairin Ianus ile kendisi arasında ortak bir nokta bulmuş olması ihtimali mantığa daha uygun gelmektedir. Ne var ki günümüze bu savı destekleyecek fazla verinin ulaşmamış olması, bizi yine bilimsel bakış açısıyla, bu mantıklı açıklamayı da sadece bir tahmin olarak sınıflandırmaya itiyor. Yukarıda bahsettiğimiz Ianus’un şehir kurduğu tepe, daha sonraları tanrının adına ithafen Ianiculum Tepesi adıyla anılmaya başlandı. Günümüzde Roma’nın önemli turistik mekanları arasında yer alan ve Ianus’un adıyla anılan Ianiculum Tepesi, Grimal’in aktardığı bilgi nedeniyle önemlidir: Hemen hemen birçok kaynak, Ianus’un sadece mitolojik kişiliğine ve özelliklerine eğilirken Ianiculum Tepesi’nin neden Ianus’un adıyla anıldığına ilişkin net bir açıklama yoktur. Macrobius, Saturnalia eserinde kendi zamanında İtalya adını almış olan Ianiculum Tepesi’ni tarihsel çerçevesiyle şu şekilde açıklar:

“Regionem istam, quae nunc vocatur Italia, regno Ianus optinuit, qui, ut Hyginus Protarchum Trallianum secutus tradit, cum Camese aeque indigena terram hanc ita participata potentia possidebant, ut regio Camesene, oppidum Ianiculum vocitaretur”247

245 Grimal, a.g.e., s.306. 246 A.e., s.306-307. 247 Macr.Sat.1.7.19.

56

Bugün İtalya adını alan bu bölge, eskiden Ianus’a boyun eğerdi, o Ianus ki, Hyginus’un Protarchus Trallianus’dan aktardığına göre, Kendisi de oralı olan Cameses ile beraber, bu ülkeyi Yarı yarıya bölüşmüşler aralarında, o kadar ki Bölge Camesene bölgesi olarak, kent de Ianiculum olarak adlandırılırmış.

Tiber Nehri’nin batısında ve eski Roma’nın dışında yer alması nedeniyle Ianiculum Tepesi, Roma’nın yedi ünlü tepesi arasında yer almaz. Şöyle devam eder Grimal: “Ianus, Roma’da bir tepenin üzerine bir site kurdu. Bu tepe daha sonra tanrının adına ithafen Ianiculum tepesi adını aldı. İtalya’ya Camese ya da Camasene adındaki eşiyle gelen Ianus’un, burada çocukları oldu. Bunlardan Tiberius, Tiberis nehrine adını vermiştir.”248 Ianus’un geçmişten günümüze değin iki yüzlü olarak tasvir edilmesi aslında bir tanrı olarak onun diğer birçok tanrıdan çok daha özel ve güçlü olduğunun göstergeleri arasında yer alır çünkü Ovidius’un da aktardığı gibi, onun dışında başka hiçbir tanrının böylesine özgün bir şekilde tasvir edildiği görülmemiştir:

“Iane biceps, anni tacite labentis origo, solus de superis qui tua terga vides”249

Yavaşça kayıp giden yılın başlatıcısı iki başlı Ianus, göksel varlıklar arasında sadece sen arkanı da görürsün.

Macrobius’un Saturnalia adlı eserinden aldığımız bilgiye göre Ianus’un iki suratlı olması onun hem geçmişe hem de geleceğe hakimiyeti açısından güçlülüğünün önemli bir göstergesiydi.250 Ianus’un, Roma’nın her yerine hâkim olmasını sağlayan Ianiculum Tepesi’nde Roma’yı gözlediğine ve onun başına dışarıdan herhangi bir kötülük gelmemesi için gözcülük ettiğine inanılıyordu.

248 Pierre Grimal, Mitoloji Sözlüğü Yunan ve Roma, (Çev. S. Tamgüç, C. Karakaya), Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1997, s.313. 249 Ov.Fast.1.65-66. 250 Macr.Sat.1.7.20.

57

Ianiculum Tepesi günümüzde Roma’nın merkezine uzak olması nedeniyle uzun yürüyüşlerle ya da bir araç vasıtasıyla ulaşılabilecek bir konumdadır: Ancak Tepe’ye ulaşıldığında Roma’nın tüm görkemini görme deneyimine ulaşma açısından oldukça iyi bir manzarası vardır.251 Bu bakımdan Ianus’un göksel bir tanrı olarak da kabul ediliyor olması, İmparator Cameses’in ona bu tepeyi vermiş olma nedenini açıklar niteliktedir. Bir diğer önemli nokta, Ianus adının etimolojik kökeninin, anlamsal olarak gök ile ilgili “Dianus” kelimesinden geldiğinin düşünülmesidir. Onun bu kelime ile olan bağlantısı tanrı olarak evrenin her yerine hâkim olabilme özelliğine bir atıftır. Macrobius, Saturnalia eserinde Ianus ile Diana arasındaki bağı açıklamak için, Publius Nigidus Figulus’un açıklamalarını alıntılar ve bunları akla yatkın görür:

“Pronuntiavit Nigidius Apollinem Janum esse. Dianamque Janam; apposita d littera, quae saepe i litterae, causa decoris; apponitur, ut reditur, redhibetur, redintegratur, et similia.”252

Nigidas, Apollo ile Ianus’un, tıpkı Diana ve Iana gibi, kulağa hoş gelsin diye i’ye eklenen d harfinden dolayı, birbirinin aynısı olduğunu söyler. Aynı reditur, redhibetur, redintegratur ve benzer başka sözcüklerde olduğu gibi.

Macrobius’tan öğrendiğimize göre İmparator Cameses’in ölümünün ardından Latium’da tek başına hüküm süren Ianus, Iupiter tarafından kovulan Saturnus’u hüküm sürdüğü yere davet etti ve onun orada kendisiyle yaşamasına izin verdi. Ianus, Ianiculum Tepesi’nde hüküm sürerken Saturnus ise Capitolium Tepesi’nde yer alan Saturnia’da hüküm sürüyordu:

“Hic igitur Ianus, cum Saturnum classe pervectum excepisset hospitio et ab eo edoctus peritiam ruris ferum illum et rudem ante fruges cognitas victum in melius redegisset, regni eum societate muneravit.”253

251 http://www.jeffbondono.com/TouristInRome/JaniculumHill.html 252Macr.Sat.1.9.26-29

58

Yine bu aynı Ianus, Saturnus İtalya’ya bir donanmayla geldiğinde, Ona kendi topraklarında sığınma sağlamış, ayrıca ondan toprağı İşlemesini öğrenmiş ve o zamana dek insanların yediği iğrenç yemek yerine Çok daha güzel yiyecekler getirmiştir, Saturnus da Ianus’u kendi tebasına bağlayarak ödüllendirmiştir.

Ianus, Saturnus’un yolculuğu ile ilgili olarak bronz sikkelerin bir yüzüne kendi suretini, diğer yüzüne de, Saturnus’un Roma’ya gelişini ve Ianus ile olan münasabetini hatırlatması için, bir kayık sureti koydurmuştur. Böylelikle yapılan yolculuklar sırasında bu sikkeler kullanılırken Ianus’un sureti herkes tarafından bilinecek, Saturnus’un Roma’ya geliş öyküsünü de herkes hatırlayacaktı. Tarihte ve mitolojik anlatılarda bu davranış, Ianus’un Saturnus’a gösterdiği saygı duruşunun bir sonucu olarak görülür. Ianus’un bu davranışı sayesinde Roma’ya günümüzdeki anlamda alışveriş kavramının getirilmiş olması da bu hikâyeyi tarihsel açıdan çok önemli bir noktaya yerleştirmektedir. Macrobius, Saturnalia’sında bu olaydan şöyle bahseder:

“Cum primus quoque aera signaret, servavit et in hoc Saturni reverentiam, ut, quoniam ille navi fuerat advectus, ex una quidem parte sui capitis effigies, ex altera vero navis exprimeretur, quo Saturni memoriam in posteros propagaret. Aes ita fuisse signatum hodieque intellegitur in aleae lusum, cum pueri denarios in sublime iactantes capita aut navia lusu teste vetustatis exclamant.”254

Ianus bakırdan sikkeler dövdürdüğünde, Saturnus’a hürmetini tekrar göstermiştir. Saturnus’un İtalya’ya bir gemiyle geldiğini söylemiştik, Ianus sikkenin bir tarafına kendi portresini,

253 Macr.Sat.1.7.21. 254 Macr.Sat.1.7.22.

59

diğer tarafına da bir gemi oyulmasını istemiştir, böylece Saturnus’un anısı sonsuza dek yaşayacaktır. Bu olayın ilk sikkenin iki yüzünde Olduğunun bir kanıtı da, bugün halen oynanan ve bir demir sikkenin havaya atıldığı şans oyununda, çocukların “kafa mı gemi mi?” diye sormalarıdır.

Ianus isminin kökeni, etimolojik açıdan birçok Latince sözcüğün doğuşuna neden olmuştur. Bunlar arasında “kapıcı” anlamındaki Ianitor, “Ianus Tepesi” anlamındaki Ianiculum, “Ocak ayı” anlamındaki Ianuaris, “Ianus’a ayrılmış çörek” anlamındaki Ianual ve “kapı” anlamındaki Ianua sayılabilir.255 Günümüzde yapılan Antikçağ araştırmaları kapsamında, Ianus kelimesinin anlamının kapı ile ilişkili olduğunu düşünen araştırmacı ve dilbilimcilerin sayısı oldukça fazladır. Frazer, Ianus’un Latince’de kapı anlamına gelen ianua kelimesiyle olan ilişkisinden bahseder.256 Bu bağlamda yaşanılan evin kutsallaştırılması kavramını açıklayan Frazer, evin içinde olduğumuzda da, içeriden dışarı çıktığımızda da her zaman en mahrem ve korunması gereken bir alan olarak görüldüğünü belirtir. Ianus sadece bir kapı koruyucusunu değil, aynı zamanda kutsallığı, saflığı ve uğuru temsil eder. Önemli olan, ev gibi kutsal sayılabilecek bir yerin sadece bir kapı koruyucusu tarafından korunması değil, evi koruyanın kendisinin de kutsal olmasıdır. Frazer, Ianus’un “kapı koruyucusu” olarak görülen Forculus, veya kapı eşiği koruyucusu olduğu düşünülen Limentinus ile olan bağlantısına da dikkat çeker.257 Limentinus, Latince’de limen kelimesinden türemiştir. Bu kelime “kapıya ilişkin olan”, “kapı eşiği” veya “kapı yanı” anlamlarına gelir. Antik dönemde neden kapı koruyuculuğu ile görevlendirilmiş birden fazla tanrı ve tanrıça var? Sadece tek bir tanrı ya da tanrıça kapı koruyuculuğu görevinde yetersiz mi kalıyordu? Aslında bu sorular ilk bakışta konuyla ilgilenen araştırmacıların ya da okuyucuların temel sorunları arasında yer alıyor gibi görünse

255 Hortensius Bonnius Tulmetino, Dictionarium De Primus Syllabis Cognoscendis, 1603, s.73 256 Frazer, a.g.e., s.92-94. 257 Frazer, a.g.e., s.91.

60

de Frazer’a göre Antik dönemde hem maddi hem de manevi anlamda kapıya ilişkin birçok koruyucu tanrı olmasının nedeni kapının parça – bütün ilişkisi içinde değerlendirilmesiyle ilgiliydi.258 Önemli olan kapıyı tek başına bir kapı olarak değil de onu, kendi yapısını oluşturan diğer parçalarla bir görmekti. Buna göre yukarıda kapı ile ilişkili olarak saydıklarımız arasında kapı koruyucusu Forculus, menteşe koruyucusu Cardea ve kapı eşiği koruyucusu da Limentinus olarak ortaya çıkmaktadır. Hepsinin görevi kapıya ilişkin olmasına rağmen görev dağılımları farklıydı. Bu bakımdan kapı eşiği koruyucusu, menteşe koruyucusunun görevini üstlenemezdi. Peki Ianus’un görevi tam olarak neydi? Ianus’un kapı koruyuculukla ilişkisi olan diğer tanrı ve tanrıçalarla bağlantısı olduğu her zaman düşünülmüştür. Ancak bu tanrı isimlerinin hepsi Ianus’u ifade etmek için birer sıfat olarak kullanılmıştır diyebiliriz. Yani, ianua foris, Ianus Kapısı şeklinde de ifade edilebilir. Frazer’ın, Ianus’un görevi ile ilgili ortaya attığı bir diğer sava göre Ianus’un adı Dianus’tan gelmekteydi. Ancak Di’nin zamanla formu bozulmuş ve I’ye dönüşmüştü.259 Dianus’un orijinal hali Diovis veya Diespiter’dir, sonrasında evrim geçirerek değişime uğradığından ötürü bu isim Iovis ve Iupiter olmuştur. Dianus’un dişil hali Diana ise halkın telaffuz edişiyle zamanla Iana’ya dönüşmüştür. Varro, Rerum Rusticarum’da bununla ilgili şöyle der:

“Dies lunares quoque observandi, qui quodam modo bipertiti, quod a nova luna crescit ad plenam et inde rursus ad novam lunam decrescit, quaad veniat ad intermenstruum, quo die dicitur luna esse extrema et prima; a quo eum diem Athenis appellant enhn kai nean, triakada alii.”260

258 Frazer, a.g.e., s.95-100. 259 Frazer, a.g.e., s.90. 260 Varro.Rust.1.37

61

Ay’ın dönemleri de dikkatli gözlenmelidir, bunlar kabaca iki türlüdür, çünkü Ay Yeni Ay formundan Dolunay’a, sonra tekrar solarak Yeni Ay’a dönüşür ta ki iki ay arasına varıncaya dek, yani “iki ay arasındaki zamana”, bu günde Ay için “ilk ve son” denir, o nedenle Atina’da bu günü “eski ve yeni” şeklinde adlandırırlar.

Macrobius, Saturnalia adlı eserinde Ianus’tan “Tanrıların Tanrısı” (Deorum deum)261 şeklinde söz eder. Kurban etme törenlerinde ilk onun adıyla dua edilip bağışın ona sunulduğu bilinir. Bunun sebebi Ianus’un başlangıç tanrısı, ilk tanrı olarak kabul edilmesidir. Hatta yine bu nedenle, Ovidius’un Fasti’sinde ilk ay olarak geçer. Yılın ilk zamanındaki tüm kutlamalar, ayinler ve törenler onunla ilişkilendirilir. Diğer aylarda yine Ovidius’un ona seslenmesi ve onunla monolog halinde konuşması da aslında Ianus’un tüm bir yıl üzerinde etkin bir tanrı olduğunu göstermektedir. Ianus sadece anlamıyla değil aynı zamanda tarihsel yapılarda yer alması itibariyle de dikkat çeker: Capitolium Tepesi’nde, Regia Duvarları ve Augustus Kemeri’nde Roma yüksek memurlarının isimleri yazardı. Bu kronolojik liste, “fasti” olarak adlandırılırdı. Fasti’de, Ianus’un adını verdiği Ocak ayı bölümü, Ovidius’un aslında tüm eseri tanıttığı aydır; günlerin zamansal dizilişinde, yılın geri kalanı için bir başlangıç oluşturma işlevine sahiptir. Fasti’nin ilk kitabının ilk 33 mısrası eserde, Ianus’un adının birçok defa geçtiği kısımlardır. Şair bu satırlarda tanrıyı eserinin içine yavaş yavaş davet eder. Eserde, Ovidius’un Ianus ile olan sohbeti çoğunlukla soru - cevap biçiminde kendini gösterir. Ancak bu sohbet daha çok tek taraflı gibidir çünkü şair Ianus’un kim olduğuna yönelik tanrıya sürekli sorular yöneltirken, aldığı cevapları açık bir şekilde

261 Macr.Sat.1.9.60.

62

sunmaz. Hatta bazen sorduğu sorunun akabinde cevap almasa da hemen başka bir soruya geçer, ya da sorusunu kendisi cevaplar:

“quem tamen esse deum te dicam, Iane biformis? nam tibi par nullum Graecia numen habet,”262

Ancak senin hangi tanrı olduğunu söylemeye hakkım var mı, çift yüzlü Ianus? Bütün Yunanistan’da yok sana benzeyen bir Tanrı.

Şair tanrı Ianus’a, biraz da onun neden Romalılar için önemli bir tanrı olduğunu göstermek için sorular yöneltir. Bu bakımdan görevleri arasında kutsal kapı bekçiliği de olan Ianus’a Ovidius’un sorduğu ilk sorunun onun kim olduğuna yönelik olması mecazi ve teolojik bir altyapı da içermektedir. Ianus’un anladığımız anlamda sürekli belli bir zaman içinde belli bir kapının koruyuculuğunu yaptığını söyleyemeyiz. Koruyuculuğu daha çok, tanrısal düzlemde kabul görmüştür. Gökyüzünden tüm kapıları izler ve bunu yaparken de herhangi bir şekilde bir kapıya doğrudan bakması gerekmez. Ianus’un kapı koruyuculuğu yapması onun Roma halkını sadece savaş esnasında değil aynı zamanda hastalık ve başlarına gelebilecek herhangi bir kötülükten de koruması anlamına gelmekteydi. Bundan ötürü Roma’da kapıların kutsallık anlamında önemi oldukça büyüktür. Hatta festivallerde ya da ayinlerde tanrılara kurban adandığı zaman, kurbandan birkaç parça da kapıların önüne bırakılırdı. Ianus, Roma dininde kapıların ve girişlerin, daha geniş anlamda her tür başlangıcın tanrısıydı; Salii’nin263 ilahilerinde veya herhangi bir duada adları sayılan tanrılar arasında en önce gelirdi, hatta kurbandan alınan ilk parçanın mutlaka ona sunulması gerekirdi: Frazer, Zeus isminin, başlangıçta varolan “D” ve “I” yani “DI” öntakısının bozularak “Z”ye dönüşmesinden kaynaklandığını söyler: Onun ortaya attığı bu sava göre Zeus kelimesi bozulmadan önce DIEUS şeklindeydi; Frazer’ı bu

262 Ov.Fast.1.89-90. 263 Mars rahipleri.

63

düşünceye iten en önemli etmenlerden biri Dieus sözcüğünün tanrısal olana daha yakın bir ifade olmasıdır.264 Aynı şekilde Frazer, “ZAN” kelimesinin de Zeus’u ifade eden eski ifade biçimlerinden biri olduğunu ekler: Bu kelime de orijinalinde “DIAN” şeklinde okunmalıdır ve bu da doğrudan doğruya Latince “DIANUS” hatta “IANUS” ile bağlantılıdır.265 Cicero, De Natura Deorum adlı eserinde Apollon’a göre DIANA isminin Grekçe olduğunu ve bu ismin güneş ile doğrudan bağlantısı bulunduğunu dile getirmektedir:

“lam Apollinis nomen est Graecum, quem solem esse volunt, Dianam autem et lunam eandem esse putant, cum sol dictus sit vel quia solus ex omnibus sideribus est tantus vel quia cum est exortus obscuratis omnibus solus apparet”266

Apollo adı da Yunancadır, Onun Güneş olduğu söylenir, Diana’yı da Ay ile özdeşleştirirler, sol sözcüğü solus’dan gelir, bunun sebebi de ya güneşin diğer tüm göksel nesnelerden daha büyük olan “tek” nesne olması ya da güneş doğduğunda diğer tüm yıldızların sönükleşerek “sadece” güneşin görünmesidir.

Cicero, yine aynı eserinde, DIANA’nın hem geceye hem de gündüze hâkim olacak kadar güçlü olduğunu ifade etmiştir:

“Diana dicta quia noctu quasi diem efficeret, adhibetur autem ad partus, quod maturescunt aut septem non numquam aut ut plerumque novem lunae cursibus, qui quia mensa spatia conficiunt menses nominantur”267

264 Frazer, a.e., s. 143. 265 A.e., s. 143. 266 Cic. Nat. D.2.27.68

64

Ona Diana deniyordu çünkü gece vakti bir tür “gün” yaratmıştı. Çocukları doğurtmak için o davet edilirdi çünkü gebelik dönemi ya yedi, ya da çoğunlukla dokuz Ay döngüsüne denk gelirdi, bunlara da menses (ay) denirdi, çünkü ölçülebilen (mensa) bir zamana işaret ediyorlardı.

Bu bilgiler ışığında görüyoruz ki Zeus, bugün adlandırdığımız ismi olmadan önce “DIAN”, “DIANUS” hatta “IANUS” olarak adlandırılıyor, ona bu şekilde hitap ediliyordu. Ianus’un günümüzde farklı adlandırmalar ya da tanrılar, ayinler ile bağdaştırılmış olması ve onunla birçok kaynakta karşılaşmamız, onun Roma’da ne kadar önemli bir konumda olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bunları takiben Zeus’un, en eski tapınağı Dodona’yı Dione ile paylaştığı bilgisi ayrı bir tartışma konusu. Apollodorus’un aktardığına göre Dione, Zeus’un ilk karısıdır: Bu kadın daha sonra kaynaklarda Hera olarak karşımıza çıkar ancak İtalyanca kaynaklarda Iupiter olarak bilinir.268 Yine bazı kaynaklarda gördüğümüz Zeus’un karısı Iuno, aslında Diono’dur: Frazer, Sanskritçe’de “DYAUS” ve eski Almanca’da “ZIO” olarak geçen bu isimlerin hepsinin Hint Avrupa kaynaklı ve “parlak” anlamına gelen “DI” kökeninden gelmekte olduğunu söyler.269 Sanskritçe ’de “DYAUS”, Yunanca’da “ZEUS” ve Latince ’de “IUPITER”, gökyüzünün kişileştirilmiş halleri olan bu isimler birbirlerinden farklı tutulamazlar. Dolayısıyla Ianus, kökeninde aslında gökyüzü tanrısı olarak ortaya çıkmaktadır. Frazer Ianus’un Iupiter ya da DYAUS olduğunu özellikle söylemese de, onların bir kopyası olabileceğinin altını çizmektedir.270 Roma ve Yunan’da her tanrı özellikle uzman olduğu ve kendisine atfedilmiş bir görevle bilinirdi. Bu nedenle aynı tanrının bir başka tanrıyla aynı görevi üstlenmesi ya da nitelendirilmesi Antik dünyada hoş karşılanacak bir şey değildi. Ancak Frazer, Iupiter ve Ianus’un akraba olmaları ihtimalini düşünmekte ve bazı

267 Cic. Nat. D.2.27.69 268 Frazer, a.e., s. 143. 269 Frazer, a.e., s. 143. 270 Frazer, a.e., s. 143.

65

Antik kaynaklarda Iupiter ve Ianus’un aynı kişi olabileceğine dair atıfların olduğunu aktarmaktadır.271 Frazer’ın aktardığına göre, Etrüskler, “gökyüzü” için “ianus” kelimesini kullanıyorlardı. Bu kaynağı takiben elimizdeki bu konuyla ilgili bilgilerin filolojik olarak da tutarlı bir yapıya sahip olduklarını görüyoruz.272 Peki, Romalılar birçok isimle adlandırılan bu gökyüzü tanrılarını nasıl tek bir tanrıya indirgeyip kendilerine mâl edebildiler? En önemlisi de kendi din anlayışları için bu kadar önem arz eden gökyüzünü bu isim farklılıkları bağlamında nasıl tahayyül edebiliyorlardı? Bunu farklı lehçeleri konuşan ancak bir noktada aynı şeyi ifade etmek isteyen kavimlerin bir araya gelmesiyle açıklayabiliriz. Bir araya gelen insan topluluklarının tanrısal varlığa yönelttikleri farklı hitab şekilleri nedeniyle, Ianus’un özgün kimliği tekil bir ifadeyle kendini gösteremez. Buna ek olarak Romalılar kendi dini etkinliklerinde aynı işlevi gören farklı tanrıları Ianus temelinde, tek kişiymiş gibi değerlendiriyorlardı. Bunun sonucu olarak aynı anlama gelebilen farklı tanrısal isimleri açıklamada çaresiz kalmış olmaları hiç de mantıktan uzak görünmemektedir. Frazer, antropolog kimliği sayesinde edindiği bilgilere göre Ianus’un temel doğasının şu şekillerde açıklanabileceğini dile getirmiştir: Bugün Güney Amerika’da bulunan Surinam’da bazı yerliler, eskiden kapılara ve kendilerince oluşturdukları geçitlere kutsal koruma sağlaması ve kötü ruhların geçmesine engel olması açısından Ianus’a benzeyen iki yüzlü ahşap maske ve heykeller koyarlardı.273 Yine bu yerliler, aynı şekilde yaşadıkları bölgedeki geçitlere, insan yüzü şeklinde tahta maskeler koyarlar, o geçitlerden her geçtiklerinde bu tahtadan yapılma yüzlere vurur ya da dokunurlarmış.274 Bu durum aklımıza günümüzde kötü ruhları kovmak ya da bir uğursuzluğu yanımıza çağırmamak için yapılan tahtaya vurma batıl inancını getirir. Her ne kadar şu noktada elimizde Ianus ile bu inancı bir tutmamızı sağlayacak bir kaynak olmasa da, Surinam’daki yerlilerin kötü ruhları kovmalarında

271 Frazer, a.e., s. 143. 272 Frazer, a.e., s. 143. 273 Frazer, a.e., s. 143. 274 Frazer, a.e., s. 143.

66

tahtayı ve iki yüzlü kutsal varlık temsillerini bir araç olarak kullanmaları göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir tesadüftür. Tüm bu bilgiler ışığında Ianus’un temelde koruyuculuk görevini üstlendiğini görmekteyiz. Yani, gökyüzü olarak ifade edilse de gökyüzünde olmayıp yeryüzünde bazı geçitlerde ya da kapılarda koruyuculuk yaptığı düşünülse bile, aslında her iki durumda da onun kötü ruhları kovmada ya da herhangi bir kötülüğün önüne geçilmesinde önemli olduğunu görmekteyiz. Robert Schilling’e göre Ianus’un temsil ettiği “kapı” ya da “geçiş”in belirgin özelliği “bir başlangıcı temsil etmesi”dir.275 O zaman Ovidius, bu yüzden mi Ianus’u temsil ettiğini düşünerek Ocak ayını Fasti’nin başlangıç ayı olarak yazmayı tercih etmişti? Schilling’in ortaya attığı bu savın izlerine, Cicero’nun De Natura Deorum adlı eserinde rastlamak mümkündür. Cicero, kutsal törenlerde Ianus sözcüğünün “ilk” olma özelliğini ele almıştır:

“Cumque in omnibus rebus vim haberent maxumam prima et extrema, principem in sacrificando Ianum esse voluerunt, quod ab eundo nomen est ductum, ex quo transitiones perviae iani foresque in liminibus profanarum aedium ianuae nominantur.”276

Ayrıca, her işin başlangıcı ve sonu en önemli kısımlar olduğu için, Ianus’u kurban töreninde önder olarak seçtiler isim “ire”den türemiştir, o nedenle de kemerler için “iani” sözcüğü, giriş kapıları veya kutsal olmayan yapılar için de ianuae sözcüğü kullanılır.

275 R. Schilling, Le Dieu Introducteur - Le Dieu des Passages in Mélanges de l’école française de Rome, 1960, ss.89-131, Paris, s.93. 276 Cic. Nat. D.2.27.67.

67

Buraya kadar, daha çok Ianus kültü bağlamında verdiğimiz bilgiler ve bunlara ek olarak bazı yeni kaynaklar ışığında, Ianus’a atfedilen görev, sıfat ve alametleri bir tablo aracılığıyla şu şekilde özetleyebiliriz:

Atıf / Görev Sebep Kaynak Kapıların / giriş ve Hem içeriyi hem dışarıyı kollaması Birçok Antik Kaynakta çıkışların koruyucusu gerektiği için. Geçmektedir Aynı anda geçmişe ve geleceğe bakması Roma Takvimi Ovidius / Fasti nedeniyle. Chaos’tan Tanrı’ya dönüşmüştür ve bir yüzüyle geçmişine yani chaos içinde Ovidius / Arketipal temsil karmaşık halde duran elementlere, diğer Metamorphoses yüzüyle de artık şekil almış olan (I, 7-88) maddeye bakmaktadır. Birçok antik kaynakta Kayık / Kano Tiber Nehri’nden geldiği için geçmektedir. Nehir kenarında yaşayan bir topluluğa yardım ettiği için (Aynı anda hem Kayık / Kano Jean Gagé kanoya hem de kıyıya / kıyılara bakması gerekiyor. Kayık / Kano Nuh peygamber ile bir tutulduğu için. George Stanley Faber Bir elinde asa, Suya yön verdiğine inanılır (Romulus – G.S. Faber ve Jean kayadan su fışkırtırken Titus Tatius savaşı) Gagé Muhtemel ikilikler: - Ianus ve Iuturnus (çocukları Fontus) Sırt sırta vermiş Birçok antik kaynakta - Ianus ve Venilia (çocukları oturan iki genç tanrı geçmektedir. Canens) - Ianus ve Camise / (çocukları Evandra) Eskiden canavar olan ancak sonra insan Dictionnaire Infernal / Bifrons formunu almış olan bir İblistir ve adının Jacques Auguste Simon kökeninde Ianus bulunmaktadır. Collin de Plancy Macrobius’un Saturnalia eserinde bu Eanus Macrobius / Saturnalia adla geçer.

Tablo 2: Ianus’a atfedilen biçimler

Ovidius, eserinin ilk kitabı olan Ocak ayını anlatmaya başlamadan önce, sadece bu ilk ayla değil, bütün yapıtındaki aylarla ilgili genel bir bilgi verir. Bu zengin içerikli giriş yazısının ardından, diğer tüm aylarda yapılacağı şekilde, bu ilk

68

ayla ilgili bayramlar, dinsel törenler, kutlamalar, gelenekler, inanışlar, festivaller, özel günler, takvimin ilerleyişi, vb. etkinlikler tasvir edilir. Bu noktada Ocak ayının hem Ovidius için, hem de eserin tamamı ve takvim kavramı bakımından ne kadar önemli olduğunu, doğrudan Ovidius’un Ianus’a atfettiği bir sözle dile getirebiliriz. Ovidius tam 200 mısra boyunca sözü Ianus’a verir ve 178. mısrada şu cümleyi söyletir Tanrı Ianus’a:

“‘Omina principiis’ inquit inesse solent.” 277

‘Kehanetler her zaman başlangıçlarla birliktedirler’ dedi.

Wilkinson’a göre bu cümleyle demek istediği, insanların her zaman için ilk gördükleri, ilk duydukları, ilk defa öğrendikleri, ilk kez hissettikleri nesne ve duygulara çok önem verdikleri ve hep bu ilkler içinde sonrakilerin işaretlerini, bilgisini aradıklarıdır.278 Dolayısıyla bu ilk kitapta tüm Roma takvimi ve festivallerle ilgili işaretler, ipuçları ve temel bilgiler bulunmaktadır. Tüm bunlar da aynı şekilde, Ocak ayını tüm kitabın en önemli ayı yapan bir başka sebep olarak kendini göstermektedir. Ianus Festivali’ne ana hatlarıyla baktığımızda, şair bize şu bilgileri vermektedir: Festival 1 Ocak’ta kutlanırdı ve yeni yılda yeni ürünlerin yetişmesinde Ianus’un uğur getireceğine inanılırdı. Festival döneminde hiçbir şekilde iş yapılmazdı. Öyle ki köleler bile bu festivalde diğer günlerde yaptıkları gibi çalışmak yerine, aileleriyle birlikte vakit geçirirlerdi.279 Dolayısıyla bu gün, iyi dileklerin ve güzel sözlerin telaffuz edildiği bir gün olarak ortaya çıkmaktadır. MÖ 700 civarında inşa edilmiş olan Ianus Tapınağı, Ianus ile ilgili tüm kutlamaların merkezinde yer almaktadır. Ianus tapınağı kara bir yapıydı ve bazı kısımları pirinçten yapılmıştı; ayrıca beş metre yüksekliğinde bir Ianus heykeli de barındırmaktaydı. 280 Bu yer, savaşta kapıları kapatılabilecek şekilde tasarlanmıştı. Romalılar, Ianus tapınağının kendilerine şans getirdiğini düşünüyorlardı.

277 Ov.Fast.1.178. 278 Wilkinson, a.g.e., s.241-244. 279 Ov.Fast.1.79-85. 280 Frazer, a.e., s. 104.

69

Antik Dünyanın en eski tanrılarından olan Ianus, birçok dini formu bünyesinde toplar. Frazer’ın aktardığına göre Cato, Ianus’u rustik ritüellerinde birinci sıraya koymuştur.281 Hasat öncesi Iupiter, Iuno gibi birçok tanrıya şarap ve tütsülerle ulaşılmaya çalışılır. Ianus, Roma halkının bu yakarışlarına cevap veren tanrıdır.282 Kutlamalar sırasında Ianus’a kek ve şarap sunmak bir zorunluluktu; kek ve şarap eşliğinde edilen bu dualar daha önce birçok tanrıya da edilmişti; Cato bunların bereketin arttırılması için yapıldığını söylemektedir.283 Biri yaşlı, diğeri genç olmak üzere iki karşıt yüze sahip olan Ianus’un, daha önce de belirttiğimiz gibi, bir yüzü ileriye bakarken diğer yüzü geriye bakmaktadır: Bu, hafızayı ve öngörüyü birleştiren bir bilgelik özelliğidir.284 Tanrı Ianus’un Roma’daki tapınağının kapıları savaşta açık tutulurken, barış döneminde kapatılırdı. Tapınak, Roma tarihi boyunca toplamda sadece üç kez kapatılmıştır.285 Ocak ayı, “yeni yıl günü” olarak adlandırılıyordu; herkes yılın bu ayını sevinçle bekler ve bu ayda özel bir şeyler yapmak için hazırlıklara çok önceden başlardı.286 Roma’daki en ünlü Ianus temsili, her iki tarafında da çift kapılı basit birer dikdörtgen yapı bulunan Ianus Geminus idi. Ovidius’un, kendisiyle tanrı Ianus arasında ilerleyen bir soru – cevap zincirine yer vermesinin sebebi, şairin Ianus’u daha iyi tanımak, aynı zamanda da bazı retorik sorularla onu okurlara daha iyi tanıtmak istemesidir; eserindeki ilk ayı tamamen Ianus ile olan ve yer yer tek taraflı bir konuşmaya dönüşen bu iletişim şekli, kısa kısa da olsa yapıtın başka yerlerinde de karşımıza çıkacaktır. Ovidius’un Tanrı Ianus ile konuşuyor olması aynı zamanda şairin, eserinin altıncı kitabında geçen şu dizelerin de kaynağını oluşturmaktadır:

281 Cato.De re Rustica.143. 282 Frazer, a.e., s. 106. 283 Cato.De re Rustica.143. 284 Frazer, a.e., s. 90-100. 285 Frazer, a.e., s. 104. 286 Ov.Fast.1.71-75.

70

“facta canam; sed erunt qui me finxisse loquantur, nullaque mortali numina visa putent287

Doğruları söyleyeceğim, ama birçok kişi yalancı diyecektir bana, Yüce varlıkların asla bir ölümlü tarafından görülemeyeceğini düşünerek.

Ovidius kendisinin Tanrı Ianus ile konuştuğuna kimsenin inanmayacağını, daha doğrusu kimsenin şairin Tanrı Ianus ile konuşmuş ve onun huzuruna çıkmış olabileceğine ihtimal vermeyeceğini söyleyerek metnin devamında neden haklı olduğunu, tanrıların neden kendisiyle konuşmayı tercih ettiğini açıklamıştır:

fas mihi praecipue voltus vidisse deorum, vel quia sum vates, vel quia sacra cano.”288

Tanrıların yüzlerini görme konusunda bana özel bir hak bahşedilmiştir, ya ozan olmam, ya da kutsal şeylerden bahsetmemdir bu hakkın kaynağı.

Ovidius’a göre, tanrılarla ya şair olduğu ya da kutsal varlıklardan, kutsal konulardan bahsettiği için görüşebilmektedir. Şair için ilk kitabındaki tüm bu sürecin altında αἰτία, yani nedensellik unsuru yatmaktadır. Bu yüzden sürekli Ianus’a sorular yöneltir. Şair, 89. satırda Ianus’un neden farklı yönlere bakan iki yüzünün olduğuna dair açıklama getirmeye çalışır. Hatta bunun için bir nevi Ianus’tan izin ister:

quem tamen esse deum te dicam, Iane biformis? 289

Ancak senin kim olduğunu söylemeye hakkım var mı, çift yüzlü Ianus?

287 Ov.Fast.6.1-2. 288 Ov.Fast.6.3-4. 289 Ov.Fast.1.89.

71

Şair kendi kendine sorduğu bu soruya cevap verirken hem Ianus’u fizyolojik olarak tarif etmiş, hem de onun neden iki farklı yüzünün olduğuna dair mitolojik açıklamalar sunmuştur.

Nam tibi par nullum Graecia numen habet290

Bütün Yunanistan’da yok sana benzeyen bir Tanrı.

Ardından Ianus’u fiziksel olarak tanıtırken onun “sağ elinde bir değnek, sol elinde bir anahtar” tuttuğunu söyler:

Ille tenens baculum dextra clavemque sinstra291

Sağ elinde bir değne ve sol elinde de bir anahtaı tutarak.

Ovidius sorularını peş peşe Ianus’a yöneltirken Ianus da kısa sürede şairin sorularına yanıt vermeye başlar. Ianus, adıyla ve kendisiyle ilgili açıklamalar yaptıktan sonra evrenin başlangıcından beri var olduğuna vurgu yapar:

Me Chaos antiqui vocabant292

Eskiler beni khaos diye çağırırdı.

Ovidius’un Ianus’dan “başlangıç” olarak bahsettiğini bir kez daha gördüğümüz bu alıntı, aslında khaos’un kozmos’a dönüşmesi düzleminde bir sonraki sayfada bahsettiğimiz Metamorphoses alıntısına da bağlanıyor ve sonuç olarak bize Ianus’un başlangıcı ve sonu temsil eden bir Tanrı olduğu gerçeğini bir kez daha bildiriyor. Bu noktada Hesiodos’un Theogonia eserinden kısaca bahsedebiliriz; çünkü bu eserde geçen “Khaos’tu hepsinden önce var olan” ifadesi, Ovidius’un mısralarıyla birleştiğinde, ortaya Ianus’un evrenin başlangıcı olduğu anlamı çıkmaktadır:

290 Ov.Fast.1.90. 291 Ov.Fast.1.99. 292 Ov.Fast.1.103.

72

ἦ τοι μὲν πρώτιστα Χάος γένετ᾽, αὐτὰρ ἔπειτα293

“Khaos’tu hepsinden önce var olan” 294

Khaos, Grekçe’de χάος, εος, yani kaos, evren, açılma, sonsuz boşluk, sonsuz karanlık anlamlarına gelir. Hesiodos, Theogonia’sında yerin, göğün ve evrenin oluşumunu, dönüşümünü anlatırken Khaos’un her şeyden önce var olduğunu söyler. Ovidius’un eserinde Ianus’u konuşturarak, onun Khaos olduğunu vurgulaması, Ianus’un her şeyden önce var olduğunu ve varlığının sonsuz olduğunu ön plana çıkarmak istemesindendir. Ovidius, Metamorphoses adlı eserinde Ianus’u biçimsiz, hareket halindeki tüm parçaları düzenleyen, ayarlayan ve yöneten Khaos olarak adlandırmıştır. 295 Fasti’de ise Ianus, bütün bu işleri yapan tanrı olarak karşımıza çıkar. Lacroix’ya göre Ianus’un iki başlı olmasının sebebi evrenin doğuşuyla ilgili kaotik durumu aktarmak içindir; o nedenle Ianus’un bir yüzü her zaman geçmişe bakar, geçmişte yaşananları ise bir ayna gibi, geleceğe dönük diğer yüzüyle yansıtır.296 İlerleyen mısralarda ş air, Ianus’a sikkelerdeki gemi sembolünü de sorar ve böylece sadece ilk bakır sikke üzerindeki sembolün Saturnus ile ilgili hikayesini değil, aynı zamanda Romalılar arasında sikkeye sahip olma hırsının nasıl arttığını da Tanrı Ianus’a sorarak öğrenir. Şöyle der Ianus:

et tetigit summos vertice Roma deos, creverunt et opes et opum furiosa cupido et, cum possideant plurima, plura petunt297

ne zaman ki Roma tanrılar katında en yüksek mertebeye erişti zenginler ve onlarla birlikte varlık peşinde koşma da artmıştır çok şeye sahip oldukları halde, daha da fazlası için kıvranıyorlar.

293 Hes.Theog.1.116. 294 Hesiodos, Theogonia İşler ve Günler, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016 (Çevirenler: Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu) 295 Ov.Met.1.5-10. 296 Lacroix a.g.e., s.50-60. 297 Ov.Fast.1.210-212.

73

Bu dizelerden anlaşılmaktadır ki Roma’nın yükselmesiyle birlikte Romalılar arasında zenginlik peşinde koşma hırsı artmış, toplumun genel yapısına para hırsı hâkim olmuştur. Bu mısraların ardından, Ovidius’un Ianus’a yönelttiği “neden tüm geçitlerde heykelin veya tapınağın yok?” 298 sorusuna cevaben, Ianus’un Spartalı Tatius’un savaşından bahsettiğini görmekteyiz. Ovidius burada Saturnus’un kızı Tanrıça Iuno’dan bahsederek, yine Ianus’un ağzından, Tatius’un nasıl kaynayan sularla geri püskürtüldüğünü anlatır: Bu sayede Sabinler geri çekilmiş, bölge eski sakin haline geri dönmüş. Ianus’un sayesinde gerçekleşen bu olay sonrasında bölgeye onun için küçük bir tapınak dikilmiş.299

sumque repentinas eiaculatus aquas: ante tamen madidis subieci sulpura venis300

birden dışarı saldım şiddetli akan suları tabii öncesinde sülfür kattım sulara

Ianus kendisi için yapılan bu tapınağın kapılarını savaş zamanı savaşa gidenler kolay bir şekilde içeri girebilsinler diye açık tutup barış zamanı ise “barış” dışarı çıkmasın içeride kalsın diye tapınakların kapılarını sürgülerdi.301 Takip eden bölümde şair, yeni bir konuyu ele almaya girişir: Yıldızlar ve her birinin nasıl doğup battığı konusu. Ovidius bu noktada tanrıların rehberliğinde gökyüzündeki yıldızları anlamaya çalışacağını, özel günleri takımyıldızlara göre saptayacağını belirtir. Bu bölümden sonra Ovidius, Ocak ayındaki bazı dini günler ve ayinlerden bahsederek altı kitaplık yapıtının başlangıç kitabını, Ocak ayı ile ilgili etkinlikleri sonlandırır.

298 Ov.Fast.1.256-260. 299 Ov.Fast.1.270-275. 300 Ov.Fast.1.270-271. 301 Ov.Fast.1.279-282.

74

B. Ocak Ayındaki Diğer Festivaller

1. Agonalia Festivali Agonalia festivali Roma takviminde Ocak ayının dokuzunda kutlanırdı. Takvimde bu festivalin kısaltması “AGON” olarak geçerdi. 302 Ovidius’un Fasti üzerinden bize aktardığına göre Agonalia festivali için kullanılan AGON kısaltmasının o dönemki insanlar için bir anlamı yoktu. Frazer’ın aktardığına göre303 araştırmacılar da bu kısaltmanın anlamını çözememişti.304 Agonalia festivaline adını veren Agonalia’nın kökeninin kurban etme anlamında kutlanan agonium kelimesinden geldiğini düşünmüşlerdi. 305 Ovidius Fasti’nin ilk kitabında Agonalia’nın kökeninin Latince’de çekmek, götürmek anlamında kullanılan

“agere”306 fiilinden geldiğini ima etmişti:

“Pars, quia non veniant pecudes, sed agantur, ab actu”307 Nomen Agonalem credit habere diem.

Bazıları Agonalia festivalinin adını Koyunlar kendiliğinden gelmediği, zorla çekilip götürüldüğü için bu eylem sebebiyle aldığını düşünür.

Frazer’ın aktardığına göre Agonalia festivalinin adının ve anlamının kurban edilmiş şey ya da kişi anlamında kullanılan agonia308 kelimesinden gelmektedir.309

302 Frazer, a.g.e., s.137. 303 Frazer, a.g.e., s.137. 304 Araştırmacılar “AGON” kısaltmasının Agonalia festivalinin Roma takvimi dışında diğer takvimlerde kutlanan günlerle (9 Ocak, 17 Mart, 21 Mayıs ve 11 Aralık) bağlantılı olabileceğini düşünmüşlerdi ancak bu düşüncelerini temellendirebilecek herhangi bir şey sunmamışlardı. 305 Frazer, a.g.e., s.138. 306 Bu fiil, Fasti’de kurban etme anlamında kullanılmıştı. 307 Ov.Fast.1.323-324. 308 Bu, Roma’da dini işlerle ilgilenen kişilerin temsilcisidir ve kurban etme törenlerinde öncülük edip, töreni yönetmişti. Aynı zamanda kurban etme törenlerini açıklama görevi de ona aitti. Frazer, The Golden Bough adlı eserinde “Kutsal Kral” kavramını yarattı. Eserde Kutsal Kral sayısız ritüel ve ayinlerin başında bulunurdu ve doğurganlık, yaratma, bereket getirme, sıkıntıları ortadan kaldırma, kriz anında her şeyi çözüme kavuşturma, kutsal ayinlere öncülük ve yöneticilik gibi özellikleri vardı. Kutsal Kral, çözülemeyen bir durum veya olay karşısında feda ya da kurban edilen insan anlamına geliyordu. 309 Frazer, a.g.e., s.138.

75

Festival adının Yunan mitolojisindeki Agonios’tan geldiği de düşünülmektedir.310 Tanrısal gücünün olduğu ve dinsel işlere öncülük ettiği düşünülen Agonius, Agonalia gibi her türlü dini festival, ritüel ve ayinlere yöneticilik etmişti. Varro, Agonalia festivalinin Rex Sacrorum için verilen kurban ile bağlantılı olduğunu ileri sürmüştü. 311 Varro’nun bu düşüncesi Ovidius’un eserinde söylediklerini desteklemektedir:

“Nominis esse potest succinctus causa minister”312

Giysisi beline toplanmış rahip yüzünden gün böyle adlandırılmalı.

Ovidius’tan öğrendiğimize göre Rex Sacrorum, festivallerde önemli bir kişiydi; eğer o isterse kurban etme töreni hemen durur ve hatta iptal bile olabilirdi.313 O yüzden Rex Sacrorum’a çok önem verilirdi. Roma halkı hiçbir zaman yapılması planlanan festivalleri ertelemek ya da iptal etmek istemezdi, çünkü eğer festivallerden biri bile iptal olursa tüm yıl boyunca kendilerine uğursuzluk geleceğini, ekinlerinin boşa gideceğini ve verimliliğin tamamen ortadan kaybolacağını düşünürlerdi.314 Agonalia festivalinin nereden geldiğine ilişkin ortaya atılan düşünceler arasında en çok Ovidius ve Varro’nunki birbirine yakındı. Örneğin Ovidius’un Fasti eserinin ilk kitabının 322. satırında kurbanı kesmekle görevli olan kişinin “devam edeyim mi?” soru ifadesini görürüz.315 Bu ifadede kastedilen şey agone’dir.316 Şair burada muhtemelen Varro’nun düşüncesini takip etmişti:

310 Diğer adı Enagonios’dur. 311 Varro.Ling.6.3: “Dies Agonales per quos rex in Regia arietem immolat, dicti ab "agon," eo quod interrogat minister sacrificii "agone?": nisi si a Graeca lingua, ubi agon princeps, ab eo quod immolatur a principe civitatis et princeps gregis immolatur.” 312 Ov.Fast.1.319. 313 Ov.Fast.1.315-323. 314 Frazer, a.g.e., s.137-140. 315 A.e., s.139. 316 Frazer, a.g.e., s.137-140.

76

“Dies Agonales per quos rex in regia arietem Immolat, dicti ab ‘agone’, eo quod interrogat minister sacrificii "agone?"317

Yüksek rahibin sarayda koyun kurban ettiği Agonia günlerinin adının “agon” sözcüğünden gelmesi, bu soru cümlesi yüzündendir.

Ovidius, Agonalia festivalinin anlamına ve nereden geldiğine yönelik ihtimalleri eserinde paylaşmıştı. Bu ihtimallerden biri de kendisinden önce yaşamış olanların bu festivali Agnalia diye adlandırmış olmalarıydı.318 Bunun dışında şairin konuyla ilgili öne sürmüş olduğu bir diğer ihtimal ise bu festivalde kurban edilecek olan hayvanın korkusunu ifade ettiği içindi: Roma’da eğer festivalde bir hayvan kurban edilecekse o zaman festival başlamadan önce kurbanın bulunduğu yere birbirinden farklı bıçaklar ve bir kova dolusu temiz su getirilirdi.319

“an, quia praevisos in aqua timet hostia cultros, a pecoris lux est ipsa notata metu?”320

Acaba kurban önceden gördüğü sudaki bıçaklardan korktuğu için mi Hayvanın korkusundan yola çıkarak günün kendisi böyle adlandırıldı?

Roma’da büyükbaş hayvan, kurban için hazırlanıyorsa önce onu sersemletmek amaçlı kafasına balta ile vurulurdu, çünkü kurban etme anında kurbanın sakin ve hareketsiz durması gerekiyordu; ne zaman sersemlerse o zaman kurban edilmek üzere bıçaklar hazırlanırdı. 321 Ovidius kurbanın korkup, tepki vermesiyle ilgili benzer bir ifadeyi Metamorphoses eserinin 15. kitabında da

317 Varro.Ling.6.3. 318 Ov.Fast.1.323-324. 319 Roma’nın festivallerinde kurban etme hazırlıkları esnasında temizliğe çok önem verilirdi bunun sebebi kirli bir şeyin festivalin kutsallığını bozacağına inanmalarıydı. Eğer festivalin kutsallığı bozulursa bunun uğursuzluk getireceğini düşünülerdi. Bu yüzden kurban etme esnasında kullanılan bıçakların temiz olması oldukça önemliydi: Bkz. Frazer, a.g.e., s.137-140. 320 Ov.Fast.1.327-328. 321 Frazer, a.g.e., s.138.

77

vermişti.322 Frazer’a göre şairin, festival ya da bir ritüel anında kurbanın etrafında gerçekleşen olaylara yönelik verdiği bu tepkiyi eserinde kullanma fikri

Kallimakhos’tan gelmişti. 323 Yazar, Aetia adlı eserinde öküzlerin bıçakları görüp etrafı dağıtmasından bahsetmişti. 324 Ovidius’un Fasti eserini yazarken Kallimakhos’un Aetia eserinden etkilenmiş olma ihtimalini göz önünde bulunduracak olursak şairin bu ifadeyi Kallimakhos aracılığıyla yazmış olması yüksek bir ihtimaldi.325 Festus’a göre kralın evinde326 kral için bir koç kesilmişti ve bu kesilen koç, Agonalia festivalini ifade ediyordu: Festus Agonalia günü diye adlandırdığı festival gününün agone kelimesinden geldiğini düşünüyordu.327 Frazer’ın aktardığına göre Verrius Flaccus, De Verborum Significatione adlı eserinde Agonalia’nın agone kelimesinden geldiğini söyler ve agone’nin kurban ya da koyun, keçi olduğunu ekler.328 Ovidius Fasti’de koyun için eski lehçede agonia denildiğine işaret etmişti:

“pecus antiquus dicebat agonia sermo”329

Eski dilde kurban edilecek havyana agonia denirdi.

Ayrıca şair eserde Agonalia’nın ilk ışığında tanrıların yatıştırılmasından, onların gönlünü almaktan bahsetmiştir. Onun bu ifadesi Agonalia’da Rex Sacrorum için bir koyun kurban edilmesine işaret etmekteydi.330

“Ianus Agonali luce piandus erit”331

Agonalia’nın ilk ışığında Ianus’un gönlü alınmalı.

322 Ov.Met.15.134-135: “percussaque sanguine cultros inficit in liquida praevisos forsitan unda.” 323 Frazer, a.g.e., s.138. 324 Callim.Aet.3.1. 325 Frazer, a.g.e., s.141. 326 Rēgĭa , ae - regius; krala ait, asil, soylu, görkemli. 327 Festus, 9 (ed.Lindsay) 328 A.e., s.139. 329 Ov.Fast.1.331. 330 Frazer, a.g.e., s.139. 331 Ov.Fast.1.319.

78

Burada tanrıların yatıştırılması dışında Agonalia festivalinin Ianus ile olan ilişkisinin örneğini görmüş oluruz. Frazer’a göre Agonalia festivali, Ianus festivali’nden hemen sonra olduğu için ve Ovidius, Fasti’de Agonalia’nın Ianus’u yatıştırmasından bahsettiğinden ötürü bu festivalin Ianus ile bir bağlantısı olabilirdi: Ianus, Romalıların en önemli koruyucu tanrılarından biriydi ve Agonalia festivali Ianus festivalinin hemen sonrasında geldiği için Ovidius burada Ianus’a karşı saygısını göstermekteydi.332

“Quattuor adde dies ductos ex ordine Nonis, Ianus Agonali luce piandus erit.”333

Nonae’lerden dört gün sonra, Agonalia gelir Tanrı Ianus’a adak adanır.

Festus yukarıda bahsettiğimiz açıklamalardan farklı olarak Agonalia’nın daha çok kurban törenleri için gidilen Agoni dağından geldiğini savunmuştu. Roma’nın yedi tepesinden biri olan ve şehrin kuzeydoğusunda yer alan Collis Quirinalis,334 Agonus ve Porta Collina 335 ise Porta Agonensis diye adlandırılıyordu. Festus bu bilgiler ışığında Agonalia’nın adını bir dağdan aldığını düşünüyor ve düşüncesini bu dağların isimleriyle temellendiriyordu. 336 Ayrıca ona göre Agonalia festivali

Septimontium 337 ile bağlantılı olabilirdi: Septimontium festivali de bu tarihte yapıldığı için Festus, Agonalia festivalinin Septimontium festivali ile ilişkili olabileceğini düşünüyordu; Frazer, Agonalia festivalinin Apollon ile bağlantılı olduğunu düşünüyordu ve Septimontium festivalinin Roma’nın kuruluşuyla ilgili olan yedi dağ için yapıldığı, dolayısıyla Festus’un Agonalia festivalinin adını bir

332 Frazer, a.g.e., s.137. 333 Ov.Fast.1.317-318. 334 Quirinal Tepesi. 335 Collina Kapısı. 336 Frazer, a.g.e., s.139. 337 Septimontium, Montani tarafından kutlanan Roma’nın en eski festivallerinden biriydi. Bu festival, içinde Roma’nın dağları ya da tepeleriyle ilişkili olan yedi kişi barındırırdı: Oppius, Palatium, Velia, Fagutal, Cermalus, Caelius ve Cispius. Septimontium, takvimlere göre Eylül ya da Aralık ayının 11’inde kutlanırdı. Varro’ya göre bu festival halka açık olarak yapılmazdı ve Paganalia ile de benzerlikleri vardı.

79

dağdan aldığı düşüncesinin kesin olmadığını belirtiyordu.338 Varro, Septimontium festivalinin Roma’nın üzerine kurulduğu dağlarla ilgili olduğunu ve bu festivalin tüm Romalılar için değil, sadece o dağlarda yaşayanlar için olduğunu yazmıştı:

“Dies Septimontium nominatus ab his septem montibus, inquis sita urbs est; feriae non populi, sed montanorum modo.”339

Septimontium günleri adını şehrin üzerine kurulduğu bu yedi dağdan almıştır, Festival halka değil sadece dağlarda yaşayan kişilere aitti.

Festus için Agonalia festivalinin bir dağ için kutlanmış olma ihtimali onun aklına bu festivalin Septimontium ile ilişkili olabileceğini getirmişti. Ancak Septimontium festivali için verilen kurbanlar farklı bir şekilde adlandırılıyordu; örneğin festival Palatinus Tepesi’nde yapılıyorsa o zaman kurbana, dağ ile bağlantılı olarak Palatuar deniyordu340 ve isim ona Flamen Palatualis tarafından veriliyordu.341 Septimontium festivalinin kutlandığı her bir dağda kurban ile yapılacak olan işlemler farklı olup, bu işlemleri yapacak olan kişiler de farklılık gösteriyordu. Oysa Agonalia festivalinde bu duruma yakın olabilecek herhangi bir şey yoktu. Sonuç olarak Festus’un ortaya attığı Septimontium ile Agonalia bağlantısı oldukça zayıftı. Ayrıca Yunanlar halk için düzenlenen oyunlar ve yarışmalar için Agones ifadesini kullanıyordu. Ovidius’un Yunan’da kullanılan bu kavramı da göze alarak Fasti’yi yazdığını düşünecek olursak Agonalia’nın Septimontium ile bağlantılı olmayacağı düşüncesini kuvvetlendirmiş oluruz. Roma’da kurban kavramı ikiye ayrılırdı; bunlardan biri yenilgiyi ifade eden, yani düşman için kurban etme, diğeri ise zafer için kurban etme eylemleriydi.342

338 Frazer, a.g.e., s.137. 339 Varro.Ling.6.24. 340 Frazer, a.g.e., s.140. 341 Festus, 476. 342 Frazer, a.g.e., s.142.

80

Ovidius her ne kadar bu iki ayrımı eserinde açık bir şekilde vermese de kurban için victima der:

“victima, quae dextra cecidit victrice, vocatur; Hostibus a domitis hostia nomen habet.”343

Zafer kazanan sağ elle ölmüş olana, Victima denir, Hostia ise adını onu feth eden düşmandan alırdı.

Ovidius’un da burada ifade ettiği gibi Roma’da victima, zafer kazananların344 düzenlediği kurban etme töreninde kurban için kullanılır, hostia ise kaybedilen savaş karşısında düşman için verilen kurbanın adıdır: Genellikle victima halk arasında kesilen daha küçük hayvanlar için kullanılırken, hostia daha büyük ve üst sınıf için kesilen hayvanlar için adlandırılıyordu. 345 Festus’a göre hostia, koyunun kurban edilmesini ifade ediyordu. Bunu herhangi bir etimolojik nedene bağlamayan Festus, bu fikrini tamamen koyunun fiziksel özelliklerine göre ortaya atmıştı. Frazer’a göre Ovidius’un anlatımında Agonalia festivali için kurban edilen hayvan pecudes olarak adlandırılırdı346 ve bu hayvan çok yüksek bir olasılıkla koyunu ifade ediyordu.347 Horatius’a göre ise hostia ve victima arasında herhangi bir fark yoktu ve her ikisi de kurban etme için kullanılabilirdi. 348 Yaşlı Plinius ise büyük ya da küçük diye ayırmaksızın bütün kurban edilen hayvanlara hostia diyerek onları tek bir terimin çatısı altında toplamıştı:

“Deorum honoris causa in sacris nihil aliud excogitatum est quam ut auratis cornibus hostiae, maiores dumtaxat, immolarentur.”349

343 Ov.Fast.1.335-336. 344 Post victoriam. 345 Frazer, a.g.e., s.141-142. 346 Ov.Fast.1.323-324. 347 Frazer, a.g.e., s.142. 348 Hor.Carm.3.23.16-20. 349 Plin.HN.33.12.39.

81

Tanrılar onuruna yapılan kurban törenlerinde, kurbanların boynuzlarını süslemek en çok istenilen şeydi, ama sadece çok büyük olanları süslerlerdi, kurban etmeden önce.

Agonalia festivalinde hem kurban hazırlıkları öncesinde hem de sırasında tuzun kullanıldığı bilinmektedir. Roma’da tuzun anlamı oldukça önemliydi çünkü insanlar tuzun kendilerini, huzurlarını ve aile bağlarını koruduğuna inanırdı. 350 Ovidius, Fasti eserinin ilk kitabında tuzun ve buğdayın tanrıları yatıştırmak ve onların saygısını, hoşgörüsünü kazanmak için kullanıldığını yazmıştı. 351 Horatius, Romalılar için tuzun ve buğdayın önemli olduğunu vurgularken, tanrılara pahalı bir havyanı sunmaktansa buğdayın ve tuzun sunulmasının daha önemli olduğunu vurgulamıştı. 352 Tibullus ise Romalılar’ın tuzun ve buğdayın kötü niyetli biri tarafından tanrılara sunulmasının o kişinin kötü niyetini yok edeceğine ve onu kötü düşüncelerden arındıracağına inandıklarını yazmıştı. 353 Halikarnasoslu Dionysos’a göre buğday Yunanlar için kurban ritüellerinde her zaman kullanılırdı. Eğer buğday olmazsa ritüel gerçekleşmez ve bunun uğursuzluk getireceği düşünülürdü.354 Peki, buğday, tuz Romalılar ve Yunanlılar için neden bu kadar önemliydi ve hayatlarının bir parçası haline gelmişti? Yaşlı Plinius, Verrius Flaccus’un Romalıların 300 yıl boyunca buğdaydan başka bir şey kullanmadıkları bilgisinden hareketle buğdayın Romalılar’ın kullandığı ilk yiyecek olduğunu söyler. 355 Ovidius, Fasti’de kurban hazırlanırken tuzun buğday ile birlikte kullanıldığını söyler:

“Ante, deos homini quod conciliare valeret, Far erat et puri lucida mica salis.”356

Önceden, tanrıları yatıştırmak istediğinden insan için, Temiz tuzun parlak taneleri ve biraz buğday vardı.

350 Frazer, a.g.e., s.143. 351 Ov.Fast.1.336-340. 352 Hor.Carm.3.23.16-20. 353 Tibullus.3.4.9-10. 354 Dion. Hal.Ant.Rom.2.25.2. 355 Plin.HN.18.83. 356 Ov.Fast.1.336-340.

82

Frazer’a göre Ovidius burada tuzun ve buğdayın birleşiminden ortaya çıkan bir yemekten357 bahseder.358 Yaşlı Plinius, tuzun ve buğdayın Romalılar için bu kadar önemli olma sebebini eski bir gelenek olmasına dayandırmıştı ve tuz ile buğday karışımından oluşan yemeğin ilk kez Kral Numa tarafından yapıldığını söylemişti.359 Ovidius, Fasti’de temiz tuzdan bahsederken onu, tüm yıl boyunca işlenen günahlardan arınma simgesi olarak göstermişti. 360 Frazer’a göre festivalde tanrıya kurban vermek zaten oldukça önemli bir şeyken tuzun ve buğdayın da kurban sunusunda kullanılması, bunun yapılan festivalin önemini daha çok ortaya

çıkardığını göstermekteydi.361 Ayrıca Romalıların günlük hayatta da önem verdikleri tuzun ve buğdayın kurban edilirken kullanılması tanrıların yatıştırılmasının zorluğunu da göstermekteydi: Agonalia festivalinde tanrıların yatıştırılması sadece verilen kurbana değil aynı zamanda tuza ve buğdaya da bağlıydı, bu da Agonalia festivalinin yapıldığı dönemde Romalılar’ın tanrıları oldukça sinirlendirmiş olduklarını göstermekteydi. Frazer’a göre bir evde tuzun olması o evin tüm kötülüklerden uzakta olduğunu ve tüm kötü düşüncelerden arındığını gösterirdi.362 Agonalia festivalinde önemli olan bir diğer unsur tütsü idi. Ovidius, Fasti’de tütsünün dumanının Sabin otlarıyla tüttüğünden bahseder. Arabistan’ın Sabin kentinden geldiği bilinen tütsü, Arap aileler için çok önemliydi; ailenin üyeleri tütsü için ağaçları kesiyorlardı ve bundan dolayı kutsal olarak anılırlardı: Tütsüyü toplayan kişilerin cinsel ilişkiye girmesi ve cenazelere gitmesi yasaktı.363

357 Mola salsa. 358 Frazer, a.g.e., s.143. 359 Plin.HN.28.7. 360 Ov.Fast.1.336-342. 361 Frazer, a.g.e., s.140-155. 362 Frazer, a.g.e., s.143. 363 Plin.HN.12.54.

83

2. Carmentalia Festivali Carmentalia festivali Arcadialı 364 tanrıça Carmentis 365 onuruna düzenlenen bir festivaldi. Bu festival Roma’da ilk 11 Ocak’ta kutlanırdı, 15 Ocak’ta ise kutlama yinelenirdi. Festivalin 11 ve 15 Ocak günlerinde düzenlenmesi devamlılığına işaret etmemekteydi. Böylece 11 Ocak ila 15 Ocak arasındaki günlerde festivale yönelik herhangi bir şey yapılmazdı. 11 Ocak, tanrıça Carmentis onuruna kutlanırken, festivalin 15 Ocak’ta yinelenmesi ise tanrıça onuruna değil, onun kız kardeşleri Porrima366 ve Postverta’nın367 onurunaydı:

“Fient Parrhasiae sacra relata deae”368

Kutsal ritüeller Parrhasia’lı tanrıça onuruna tekrar edilecektir.

Adları ve adlarının etimolojik kökenleri 369 günümüzde hala tam olarak açıklığa kavuşturulamayan ancak Latince’de değiştirmek, döndürmek ve evirmek anlamlarına gelen vertere fiilinden geldiği düşünülen Porrima ve Postverta, Aulus

Gellius’tan öğrendiğimize göre,370 doğumla ilişkiliydi.371 Roma’da doğumlar, normal ve normal olmayan şeklinde ikiye ayrılırdı; normal olmayan doğumlar daha çok kadınların doğum esnasında zorluk çektiği doğumlardı. Bu tip durumlarda kadınlar bu tanrıçaları çağırır ve onlardan kendilerini yatıştırması konusunda yardım

364 Arcadialı’lar Praelunites olarak adlandırılır çünkü onların Ay’dan bile önce varoldukları iddia edilir. İlk insanlar “Orta prior luna” olarak adlandırıldıkları için ilk halk yapısını da onlar kurmuştur. Bkz. Frazer, a.e.g., 188-189. 365 Arcadia’da ona sadece Carmentis demezler. Carmenta, Nicostrate, Timandra, Telpousa, Themis gibi isimlerle de ona seslenirler. 366 İkinci yüzılda Romalılar Porrima’yı Antevorta, bazen de Postvorta olarak adlandırmışlar. Bazı kaynaklarca Postverta onun diğer kardeşi değil, ikinci adıdır. Bkz. A. Gell, NA, 16.2.1. Carmenta ya da Carmentis’in kız kardeşi olarak anılmasının yanı sıra tek başına tanrıça olarak da değerlendirilmiştir. Porrima ayrıca yıldız olarak da bilinmektedir. 367 Ovidius, Fasti’nin birinci kitabında Postverta’dan yakında gelecek olan şey anlamında venturum postmodo diye bahseder. 368 Ov.Fast.1.619. 369 Carmentis’in adının kökenini Latince’de bir şeyden yoksun olmak anlamındaki carere ve akıl anlamındaki mens’in birleşiminden geldiğini ortaya atanlar da vardır. Bkz. Désiré Nisard, a.e.g., 554- 555. 370 Gell.NA.16.1-5. 371 şiir tanrıçaları kehanet ile ilgiliydiler. Camenae tanrıçalarının içinde başta liderleri Carmenta ya da Carmentis olarak adlandırılan tanrıça olmak üzere Antevorta, Postverta, ve Aegeria da vardı. Kökenleri İtalya’dır. Nisard’a göre Carmenae adlı tanrıçalar daha çok kadınlara yönelik işlerin, oluşların ve durumların bekçisi olmuştu. Bkz. Désiré Nisard, a.e.g., 542.

84

isterlerdi. Doğum esnasında bebeğin başı ön pozisyonda geldiğinde Porrima, arka pozisyonda geldiğinde ise Postverta çağrılırdı.372 Bu iki tanrıçanın doğum esnasında her zaman uğur getirdiğine inanılırdı; sıkıntılı bir doğum anında onların adı anılır ve doğum bitene kadar bu tanrıçalardan yardım istenmeye devam edilirdi.

“Porrima placatur Postvertaque”373

Porrima ve Postverta’nın gönülleri alınmıştır.

Bu festivale çoğunlukla kadınlar katılır, erkekler diğer Roma festivallerine göre daha seyrek görülürdü. Ayrıca diğer Roma festivallerinde de olduğu gibi bu festivale de deriden yapılma şeylerin getirilmesi yasaktı. 374 Bunun sebebi ise Ovidius’a göre deriden yapılma olan şeylerin festivaldeki kutsal olan şeyleri bozacağı düşüncesiydi. Roma’da festivallerin yapıldığı yerlere tapınaklar da dahil olduğu için, özellikle tapınaklara deriden yapılma eşyaların getirilmesi caiz değildi. Ancak sadece rahipler deriden yapılma şeyleri festival esnasında yanında getirebilirdi.375 “scortea non illi fas est inferre sacello”376

Tanrıçanın sunağına deri getirmek yasaya aykırıdır.

Ovidius’un Fasti adlı eserinin ilk kitabında da adı geçen bu tanrıça İtalya’nın eski bir tanrıçası olarak bilinir, görevi ise çocuk doğumu esnasında kadınlara yardımcı olmak ve onlara yol göstermektir. 377 Şair, Fasti’de Latince’deki Carpentum378 kelimesinin bu tanrıça vasıtasıyla türetilmiş olduğunu düşünmektedir.

372 Frazer, a.g.e., s.178-181. 373 Ov.Fast.1.33. 374 Ov.Fast.1.629. 375 Frazer, a.g.e., s.178. 376 Ov.Fast.1.629. 377 Antik dönemde her hamile kadın çocuğunu sağlıklı bir şekilde doğurma konusunda başarılı olamazdı. Bunun sebebi dönemin sağlık işleri bakımından gelişmemiş ve yeterli tekniğin ilerlememiş olmasıydı. Carmentis bu hamile kadınların çocuklarını doğurabileceklerini ya da doğuramayacaklarını öngörür, eğer doğuramayacaklarsa neler yapabileceklerine dair öneriler verirdi. 378 Carpentum, Roma’da en eski taşıma aracıdır. Bu araç festivallerde sadece kadınları taşımak amacıyla kullanılıyordu. Kadınlar bu aracın içinde önemli buldukları şeyleri, mücevherleri ve

85

“Ausonias matres carpenta vehebant”379

Eskiden Ausonia’lı evli kadınlar arabalar üzerinde taşınırdı.

Bu tanrıçaya daha çok Romalı yaşlı bilge kadınlar kurbanlar ve adaklar adamışlardı. Tanrıçanın tapınağını 380 yine yaşlı bilge kadınlar inşa etmişlerdi. 381 Plutarkhos’un Quaestiones Romanae adlı eserinde yaşlı bilge kadınların hangi amaçla ilk olarak Carmentis Tapınağı inşa ettiklerine ve neden en çok ona taptıklarına yönelik bir açıklama getirir. 382 Plutarkhos’un açıklamasına göre yaşlı bilge kadınlar senatoya alınmıyorlardı ve senatoya alınmamalarına tepki olarak eşlerine ne bakıyorlardı ne de onlar için çocuk yapıyorlardı, hatta daha önceden

çocuğu olan kadınlar da bu sebeple çocuklarına bakmayı bırakmıştı.383 Bu durum bir Carmentis tapınağı inşa edinceye kadar sürdü çünkü inşa ettikleri Carmentis tapınağı onlara şans getirdi ve onun sayesinde senatoda söz hakları oldu. Ovidius ise Fasti eserinde kadınların senatoya karşı olan bu duruşunu farklı bir şekilde yorumlar: Ona göre kadınların her şeyden ellerini çekmelerinin sebebi onları festivallere özel olarak götüren Carpentum aracının onlardan geri alınması ve bir daha verilmemesiydi.384

Carmentis, Evander’in385 annesiydi ve İtalya yarımadasında yaşayanlar ona Themis diyordu. Romalılar için Carmentis kutlu bir şeydi, çünkü carminanın sözleri

gidecekleri festivalle ilgili şeyleri yanlarında bulundururlardı. Bunun kadınlar için önemli bir ayrıcalık olduğu düşünülüyordu. Bu araçların kullanımı Cumhuriyet döneminde yasaklanmıştı. Bu arabanın o dönemki formunu Yaşlı Agrippina’nın ölümünden sonra onun onuruna yapılan madalyanın üzerinde görmek mümkündür. 379 Ov.Fast.1.620. 380 Carmentis tapınağı Porta Carmentalis'e yakın Capitol'de bulunmaktadır. Carmentis'in daha önce burada yaşadığı söylenmektedir. 381 Ov.Fast.1.465-525. 382 Plut.Quaest. Rom.56. 383 Plut.Quaest. Rom.56. 384 Ov.Fast.1.620-5. 385 Evander, Pallantion kentinden gelmiş bir Arcadialı’dır. Roma kenti kurulmadan önce Pallatium Tepesi üzerinde Pallatium kentini kurmuştu. Annesinden ötürü Evander’in de geleceği bilme yeteneğine sahip olduğu söylenir. Ovidius, Fasti’nin birinci kitabında Carmentalia Festivali’ni anlatırken Carmentis ile bağlantılı olduğu için sık sık Evander’den bahseder. Hatta onunla kendisini özdeşleştirir. Çünkü Evander belli olmayan bir nedenden ötürü sürgün edilmişti ve yaşadığı yerden uzaklaştırılmıştı. Ovidius eserinde sürekli Evander’e dayanması konusunda öğütler vererek, bu günlerin geçeceğine dair teselli verir. Frazer’a göre Ovidius’un buradaki amacı kendi sürgününü kendi kendine teselli etmek zorunda kalmasıdır. Çünkü Ovidius tıpkı eserinde bahsettiği Evander gibi yalnızdır ve sürgün nedenini de bilmediği için acı çekmiştir. Evander’in sürgün meselesiyle ilgili

86

onda saklıydı ve bu sayede onlara şans getiriyordu.386 Ancak Vergilius Aeneis adlı eserinde Carmina’nın şarkılarla387, dualarla ilgili olduğunu ve Carmentis’in kendi

şarkılarını, dualarını sesli bir şekilde okuyarak kehanetlerini söylediğini belirtmişti.388 Carmentis’in tamamen kaderin kendisi olduğunu düşünen görüşler de vardı. Carmentis hiçbir zaman olumsuz bir terim ya da adlandırma etrafında değerlendirilmedi. Bundan ötürü başta anneler olmak üzere herkes ona dua ediyor ve bolca kurban veriyordu çünkü onun, verimliliği arttıracağına inanıyorlardı. 389 Plutarkhos, Carmentis’in carmina’dan geldiğini düşünmüyor, aksine carmina’ya ilham verenin Carmentis olduğunu söylüyordu.390 Carmentis’in kahinlik yönü391 daha çok bir çocuğun doğmadan önceki zaman dilimiyle ya da çocuğun doğmasına yakın olan zamandaki olaylarla ilgiliydi. Hatta Ovidius, Fasti’nin birinci kitabında, hem oğlu Evander’in hem de kendisinin büyük bir tehlikede olduğunu, başlarına kötü bir şey geleceklerini önceden tahmin ettiğini söylemişti.392

“nam iuvenis nimium vera cum matre fugatus deserit Arcadiam Parrhasiumque larem.”393

Annenin söylediklerinin doğru olduğu anlaşıldı, sürgüne gönderilen genç terk edince Arcadia’yı ve Parrhasia’lı evi.

yaşadıkları Ovidius’un kendi sürgününde yaşadıklarıyla benzer olduğu için şairin burada Evander adı altında kendinden bahsetmiş olma olasılığı yüksektir. Bkz. Ov.Fast.1 386 Plut.Quaest. Rom.56. 387 Ov.Fast.1.474. 388 Verg.A.8.306. 389 Plut.Quaest. Rom.56. 390 Plut.Quaest. Rom.56. 391 Ov.Fast.1.449. 392 Ov.Fast.1.471-480. 393 Ov.Fast.1.620.

87

Genel düşünce Carmentis’in genel konularda kehanet belirtme yetkisi olmadığı yönünde olsa da tanrıça kendisinin ve oğlunun sürgün edilmesini öngörüp,394 Roma’nın geleceğiyle ilgili tahminlerde bulunmuştu:

“hi fient ingentia moenia colles”395

Bu tepeler güçlü duvarlarla çevrilecek.

Ancak Carmentis’in gelecekle ilgili öngöremediği şeyler de vardı; bunlar daha çok kendisi ve oğlunun sürgün döneminde nelerle karşılaşacağı ile ilgili olan şeylerdi.396 Şunu da eklemek gerekir ki Ovidius ne zaman Carmentis’in sürgününe ilişkin ifadeler kullansa ona kendi sürgününden bir şeyler yüklemişti: Bu yüzden Carmentis’in sürgünüyle ilgili kendi geleceği hakkında herhangi bir tahminde bulunamamasının nedeni Ovidius’un kişisel tercihlerinden dolayı olma ihtimali yüksektir.397 Carmentis’in Yunan kültüründeki eş değeri Moirai’dı.398 Augustinus, De Civitate Dei adlı eserinde bu tanrıçayı kaderi fısıldayan olarak adlandırmıştı.399 Ayrıca eski Roma kehanet tanrıçalarının sadece Carmentis olarak adlandırıldığı da bilinirdi. Araştırmacı Varro’ya göre Carmentalia festivali Carmentis’den geliyordu:

“Carmentalia nominantur quod sacra tum et feriae Carmentis.”400

Carmentalia adı bu dönemde kurban kesilmesinden ve Carmentis festivalinin düzenlenmesinden gelir.

394 Ov.Fast.1.475-480. 395 Ov.Fast.1.515. 396 Ov.Fast.1.495-498. 397 Frazer, a.g.e., s.177-181. 398 Moirai’lar, insan kaderini temsil eden üç tanrıçaya verilen isimdi. Anlamı ise paylar, parçalardır. Çünkü onlar insanlara kaderlerinde ne varsa onun paylarını verirler. Bu üç tanrıçanın adı başta ana işleri yapan Klotho olmak üzere grupta dengeyi sağlayan Lachesis ve kader paylaşımı yapan Aisa olarak da bilinen ’tur. Bir insanın doğumundan ölümüne kadar olan sürecin ipi bu tanrıçaların elindedir. İnsanlar onların tavsiyelerine göre hareket ederler. 399 August.De civ. D.4.2. 400 Varro.Ling.6.12-13.

88

Roma’da doğum her zaman olağan bir şekilde, olması gerektiği gibi gerçekleşmiyordu, yani bazı doğumlarda çocukların önce ayakları değil, başka uzuvları çıkıyordu ve bu da doğum sürecini uzatıyordu. Bu durum doğurmak üzere olan bir kadın için çok zordu, çünkü doğum süresinin uzaması kadına fiziksel olarak rahatsızlık vermekle kalmayıp aynı zamanda onu zihinsel olarak da yoruyordu. Aulus Gellius’un Varro’dan aktardığına göre toplamda iki Carmentis tanrıçası olduğuna inanılırdı; bunlardan biri doğum esnasında arkada olan Postverta’dır, diğeri ise ön tarafta duran Prorsa’dır. 401 Bu ikisi doğum yapan kadına doğum esnasında yol gösterir, onu rahatlatırdı. Ovidius ise Varro’dan farklı düşünmekle birlikte, onun Prorsa diye adlandırdığına Porrima derdi. 402 Ona göre Porrima, gelecek ve geçmişle ilgili bir şeydir ve bu özelliğiyle Carmentis’in oluşumuna da ilham vermişti.403 Macrobius ise Carmentis’in işleyişi ve adları bakımından ne Varro ne de Ovidius ile aynı düşüncedeydi; ona göre Carmentis, Antevorta ve Postvorta olarak ikiye ayrılır. Onların işlevine yönelik düşüncesi ise Ovidius’un düşüncesine çok yakın olmakla birlikte tam olarak aynısı değildi.404 Frazer ise Carmentis’e yönelik yapılan açıklama ve tartışmalardan en çok Varro’nun ortaya atmış olduğu düşünceye daha yakındı. Ona göre Carmentis’in işlevlerinin ve görevlerinin tek bir kişiye değil de iki kişiye verilmesi çok daha mantıklıydı. Çünkü Varro’nun da dediği gibi doğumlar esnasında doğum türleri normal doğum ve normal olmayan doğum olarak ikiye ayrılıyordu ve her iki durumda da kadına doğum sırasında yardım eden birileri varsa bunlar iki kişi olmalıydı, çünkü tek bir kişi aynı anda birden fazla görevi üstlenemezdi. Carmentalia festivaline yönelik yukarıdaki bu tanımlamalar ve görevlerle ilgili açıklamalar Roma dininin ne kadar çeşitli ve birçok kültürden etkilendiğini ve Roma dininin kendine özgü herhangi bir karakteristik yanının olmadığını göstermektedir. Konuya ilişkin bir başka araştırmacıya, Wissowa’ya göre ise Carmentis’in kökeni su tanrıçasıyla ilgilidir; ona göre bu festival Ocak ayının

401 Gell.NA.16.16. 402 Ov.Fast.1.634. 403 Ov.Fast.1.633-636. 404 Macr.Sat.1.7.20.

89

dokuzunda, Carmentis ile ilişkili olduğunu düşündüğü Iuturna 405 ile birlikte kutlanırdı: Iuturna, Roma’nın bahar zamanlarında Forum’da kutlanırdı.406 Ovidius, Fasti’nin birinci kitabında Arcadia’lı Tanrıça’nın Iuturna’yı tapınağına kabul ettiğini yazar. 407 Bazı kaynaklar Iuturna’yı tamamen Carmentis olarak da tanıtır, ancak Ovidius’un eserinde bize verdiği ipucu Carmentis ile Iuturna’nın birbiriyle ilişkili olduğu fakat aynı kişi olmadığı yönündedir.408 Wissowa’ya göre bu festival esnasında başta su olmak üzere birçok içecek içilir ve herkese de içmesi için ikramlar yapılırdı. Böylece su ile birlikte bolluk, bereket ve zenginlik olacağına inanırlardı. 409 Bu da Carmentis’in karakteristik yapısının su nympha’sı olan Egeria ile ilişkili olduğunu gösterir. Wissowa’nın Carmentis ile ilgili ortaya attığı bu tezin doğru olup olmadığını söyleyemeyiz ancak Antik dönemde bir şeye inanma ve onun varlığına bir şeyler kurban ederek ona tapma oldukça önemliydi. Buna bağlı olan etkinliklerin bazıları ise Flamenlere410 bağlı olarak yapılırdı. Carmentis ise Flamen Carmentalis ile bağlantılıydı. Flamen Carmentalis, Carmenta ya da Carmentis diye adlandırılan kült için yapılan kutlamalara, törenlere öncülük ederdi. Flamen Carmentalis, Cicero’nun Brutus adlı eserinde de geçer; yazar ondan Güneş, Ay, Apollon ve Diana ile ilişkili olarak bahseder.411 Varro da De lingua Latina adlı eserinde Carmentalia festivalinden bahsederken Carmentalia’nın kutsal olduğunu ve Carmentis ile bağlantılı olduğunu

405 Carmentis, Roma’da su kaynaklarının nympha’larından olan Carmena’lardan biri olarak da bilinir. Diuturna olarak da tanınan Iuturnai Numicius kıyısında tapınılan su kaynaklarının nympha’sıydı. Bu yüzden Carmentalia Festivali’nin önemli temsilcisi Carmentis’in Iuturna ile bir bağlantısı olduğu düşünülmektedir. 406 G. Wissowa, Religion und Kultur der Römer, Harvard University, Cambridge, 1902, s. 219. 407 Ov.Fast.1.462. 408 Wissowa, a.g.e., s.219-221. 409 Ov.Fast.1.20. 410 Flamen içerisinde tanrılara hizmet eden belli başlı üç rahip vardır; ancak bu rahipler üstlendikleri görevlere göre kendi içlerinde gruplara ayrılırlar. Flamen’lerin sayısının 13 ya da 12 olduğunu iddia edenler de vardır. Flamen’ler kutsal günlerde tanrılara ayinler düzenler ve halka açık alanlarda yapılan ibadetleri denetlerler. Flamen’ler Collegium Pontificum’da bulunur. Flamen’ler Flamines Maiores ve Flamines Minores şeklinde ikiye ayrılırlar. Flamines Maiores’te Flamen Dialis, Flamen Martialis ve Flamen Quirinalis olmak üzere toplamda üç Flamen vardır. Flamen Minores’te ise Flamen Carmentalis, Flamen Cerealis, Flamen Falacer, Flamen Florealis, Flamen Furrinalis, Flamen Palatualis, Flamen Pomonalis, Flamen Portunalis, Flamen Volcanalis ve Flamen Volturnalis olmak üzere toplamda 10 Flamen vardır. 411 Cic.Brut.14.56.

90

belirtir.412 O, Arcadia’lı413 olduğu için onun bereket ve zenginliği ifade ettiği, nerede adı anılsa orada şansın olduğu vurgulanır. Ovidius’tan öğrendiğimize göre Carmentalia, Carmentis için yapılan festival olarak bilinmekte ve festival bu takvimlerde her zaman Ocak ayının 11 ila 15 arasında kutlanmaktaydı. 414 Roma’da bayramların çoğunluğu bir günden fazla bir süre içerisinde kutlanabilirdi ancak aynı bayram altında kutlama yapılan her gün bayramın devamı niteliğinde sayılmaz ve kabul görmezdi; bayramın ikinci günü her zaman sanki başka bir bayram kutlaması niteliğindeydi. Roma’da bir bayram 3-5 gün sürüyorsa ve o bayramın her günü birbirinin devamı gibi kutlanıyorsa bu uğursuzluk sayılırdı.415 Eğer bir festivalin başıyla sonu arasında birkaç gün varsa, Romalılar bu festival günlerinin arasına onunla ilgili herhangi bir etkinliğin olmadığı boş diye adlandırılan günler koyarlar, böylece uğursuzluktan uzakta olduklarını düşünürlerdi.416

3. Sementiva Festivali Sementiva Festivali,417 Roma’da Ocak ayının 24’ünde kutlanırdı. Ovidius, Fasti’de hemen ilk cümlesinde bu festivalden bahsederken festivali bildiği bütün takvimlerde incelediğini ancak tohum ekme günü olan Sementiva gününü hiçbir takvimde bulamadığını söyler:

“Ter quater evolvi signantes tempora fastos, Nec Sementiva est ulla reperta dies”418

Takvim kayıtları üzerinden üç veya dört defa geçmeme rağmen, Hiçbir yerde Sementiva günü üzerine bir ize rastlamadım.

412 Varro. Ling.6.12. 413 Ovidius’a göre Arcadialı’lar adlarını Arcas’tan almıştı. Arcas, Iupiter ile Callisto’nun oğluydu. Arcadialı’lara hükmedip onlara tarım sanatıyla ilgili bilgiler verdi. Bu yüzden Arcadialı’ların tarım, yetiştiricilik, ekmek yapma gibi yeteneklerinin olduğu söylenir. Bu yetenekler onları, bulundukları her yerde refaha ulaştırmıştır. 414 Ov.Fast.1.461. 415 Frazer, a.g.e., s.177-181. 416 Wissowa, a.g.e., s.37. 417 Feriae Sementivae. 418 Ov.Fast.1.657-659.

91

Ancak şair, yılın mevsimsel geçişlerini, havanın hangi dönemlere göre nasıl olduğunu ve rahibin belirlemiş olduğu özel günleri de göz önüne alarak Sementiva gününün yılın hangi zamanında olabileceğine dair ipuçları yakalayabilmişti. 419 Ovidius yıl içerisinde belirlenmiş bu günlerin değişiklik gösterebileceğini söylemişti. Varro, bu tip günlerin conceptivae olarak adlandırıldığını söyleyip, günlerin belirlenmesinde concipiuntur fiilinin kullanıldığını belirtmişti.420 Frazer’ın aktardığına göre bu festival ile ilgili en temel bilgiyi Yunan yazar Joannes Lydus’dan öğreniyoruz: yazara göre Romalılar tarafından Sementivae olarak adlandırılan bu gün ekip biçme ile alakalıdır ancak bu ekip biçme sonbahar değil daha çok ilkbahar yağmurlarının düştüğü zamanda yapılırdı. Bu festival iki gün boyunca kutlanırdı, ne var ki bu iki gün birbirini takip etmez, ikisi arasında 7 günlük bir boşluk bulunurdu. İlk gün bereket tanrıçası Demeter için; yedi gün sonra ise bereketin koruyucusu Kore için kurban verilirdi: Çünkü her tohum yedinci günde filizlenirdi.421 Ovidius, Fasti’de ürünlerin yatıştırılması ve gelecek sene daha iyi ürünler alabilmek için tanrılara gebe bir domuz kurban verildiğini söylemişti: Roma’da özellikle ürünlerin bereketi için tanrılara gebe hayvanların kurban verilmesi tercih edilir, çünkü gebe bir hayvanın bereketi arttıracağına inanılır.422 Roma’da tanrılara gebe bir hayvanın kurban verilmesine benzer olarak kadınlar, doğurganlıklarını arttırmak için tanrılara çeşitli otlar verirdi. Hatta kadınların aynı sebepten ötürü bahçelerine filizlenmesi için tohumlar ektiği bilinirdi. Bunun sebebi kadınların sağlıklı bir doğum geçirmek istemesidir. Ayrıca, tanrıların hoş görüsünü kazanan hamile kadınların bir sonraki çocuklarına hamile kalma olasılığı yüksek olarak düşünülürdü. Roma’da kadınların peşi sıra hamile kalmaları bir mutluluk sebebiydi, çünkü eğer bir yerde doğumların sayısı çoksa her yıl verilen ürünlerin sayısının da çok olacağına inanılırdı.423

419 Frazer, a.g.e., s.254. 420 Varro.Ling.6.26. 421 Lydus.Mens.3.9. 422 Frazer, a.g.e., s.255. 423 Frazer, a.g.e., s.254-256

92

Sementiva festivalinde önemli olan bir diğer unsur ise maskelerdi. Latince oscilla denilen bu maskeler festival zamanı kesip biçilecek olan ağaçlara asılırdı. Romalılar’ın bu geleneği tam olarak ne için ve nereden aldıkları bilinmemekle birlikte Frazer, bu geleneğin Attica’da yapılan Aiora 424 festivalindan geldiğini düşünmekteydi. Bu festivalde ağaçların dallarından ipler sarkıtılırdı ve iplere bağlanan tahtalar üzerinde insanlar sallanırlardı. Bu gelenek Dionysos’a tapınmayla bağdaştırılıyordu.425 Varro, De Agri Cultura adlı eserinde Sementiva festivaline babasının ve büyük babasının her zaman katıldığını söyleyip kendisinin de tıpkı ailesi gibi bu festivale arkadaşlarıyla beraber gittiğini eklemişti:

“Quid vos hic? inquam, num feriae sementivae otiosos huc adduxerunt, ut patres et avos solebant nostros?”426

Ne yapıyorsunuz burada? dedim onlara. Sementiva kutlamaları mı sizi buraya getiren, babalarımızın ve atalarımızın yaptığı gibi, tatilinizi geçirmek için?

Sementiva festivalinin sonbahar ekinoksundan sonraki 91 günün toprak ekimi için uygun olduğunu söyleyen Varro, Romalılar’ın ilkbahar ve sonbaharda hiç hız kaybetmeden toprak ekip biçtiklerini söylemişti: Ayrıca Şubat ve Mart ayları, Roma’da diğer bütün aylardan daha fazla fidan dikildiği, tohum saçıldığı aylardı:

424 Aiora, Yunan’da kutlanan önemli festivallerden biriydi. Bu festivalde katılımcılar eşliğinde büyük bir ziyafet verilirdi. Denilene göre Çobanlara şarap ikram ettiği için onlar tarafından sevilen Icarius, verdiği bu içeceğin etkilerine yabancı olduğu için, onların zehirlendiğini, onlara bilmeden zehir verdiğini zannetti. Icarius'un kızı Erigone'a, sadık bir köpek tarafından yol gösterilir ve Erigone, uzun süre boşuna arayıp durduğu babasının cesedini bu şekilde bulur; ardından tanrılara yakaran Erigone, tüm Atinalı bakirelerin bu şekilde ölmeleri gerektiğini söyler ve kendini asar. Bu olayın ardından gerçekten de birçok Atinalı kadın kendini asmıştı, üstelik somut bir sebep olmadan; bu konu Kahin'e danışıldığında ise verdiği cevap, Icarius ile Erigone'nin bir festival onuruyla yatıştırılmaları gerektiğiydi. Hesychius'a göre bu festival, tiran Temaleus'u anmak üzere düzenleniyordu. Eustathius, kendini asan bakireyi Aiora diye adlandırdı. Ancak festivalin bir diğer adı da Ἀλῆτις (anlaşılan Icarius'un kızı Erigone'un amaçsız gezinmelerine dayanılarak bu ismi vermişti) idi. Aiora günümüzde olimpiyat oyunlarında kullanılan bir jimnastik aletidir. 425 Frazer, a.g.e., s.255-256. 426 Varro. Agr.2.1.

93

“Sexto intervallo ab aequinoctio autumnali incipere scribunt oportere serere usque ad diem nonagensimum unum.”427

Altıncı dönemde, sonbahar ekinoksunda, yetkililer hasadın başlaması ve Doksan birinci güne dek devam etmesi gerektiğini söylüyorlar.

Ovidius, Sementiva festivalinde hayvanların süslenmesinin çok önemli olduğunu söylemişti. Hayvanlar, tanrıları hoşnut etmek ve yatıştırmak için süslenirdi:

“state coronati plenum ad praesepe, iuvenci”428

Boğalar başlarındaki yapraklı süslerle ağıldaki yerlerini alsınlar.

Ovidius, Fasti’nin genelinde her zaman sabrı ön plana çıkarmıştı. Şair bu eseri yazarken sürgünde olduğu için, onun sürgün sancılarını sabrı ifade eden şu cümlede görebiliriz; şair burada tarlalardaki ürünlerin oluşması için gösterilen çabanın karşılığının bir gün alınacağını ifade etmişti:

“cum tepido vestrum vere redibit opus”429

ılık ilkbaharla birlikte emeğinizin karşılığını alacaksınız.

Fasti’nin beşinci ve altıncı kitaplarında da Ovidius’un atların ve eşeklerin festivallerde bu şekilde taçlanması geleneğinden bahsettiğini görürüz:

“illa coronatis alta triumphat equis”430

Taçlarla süslenmiş atların koşulduğu zafer arabasının üstünde

427 Varro. Agr.34. 428 Ov.Fast.1.663. 429 Ov.Fast.1.664. 430 Ov.Fast.5.52.

94

Tibullus neredeyse aynı sözcükleri, kırsal bir festivali betimlemek için kullanmıştı; büyükbaş hayvanların taçlanması geleneği, yazara göre onları cadılara ve kötü ruhlara karşı korumak amacıyla yapılıyordu:

“Nunc ad praesepia debent capite. plena coronato stare boues” 431

Şimdi öküzler doldurulmuş yemlikleriyle Ayakta durmalı ve başları çelenklerle süslenmeli.

4. Paganalia Festivali Paganalia festivali, Sementiva festivaliyle aynı günde, Ocak ayının 24’ünde kutlanırdı. Ovidius, Fasti’de Paganalia’dan ilk bahsettiği mısrada bu festival için her yerin arınması gerektiğini vurgulamıştı. Sementiva festivali, Paganalia festivaliyle aynı gün kutlandığından Ovidius’un Sementiva festivalini anlatmaktan Paganalia festivaline geçişi birden bire olmuştur:

“pagus agat festum: pagum lustrate, coloni”432

Köyde bayram olsun, köy sakinleri, evlerinizi arındırın.

Kırsal tanrılar için yapılan bu festival, ilk kez Servius Tullius tarafından düzenlenmişti. Tullius, köylere böldüğü arazilerin her birine sunak koydurtmuştu. Böylece Paganalia festivali kutlandığında köydekiler bu sunaklarda tanrılar için kurban verebilirdi. Bu festivalde tanrılar için sadece kurban verilmezdi. Aynı zamanda onlar için çörekler yapılırdı:

431 Tibullus.Elegeia.2.7-8. 432 Ov.Fast.1.669.

95

“placentur frugum matres, Tellusque Ceresque, farre suo gravidae visceribusque suis: officium commune Ceres et Terra tuentur; haec praebet causam frugibus, illa locum.”433

Tellus ve Ceres’e, bu hasat analarına, onlara borçlu olduğunuz buğdaydan biraz ikram edin, bir de bütün bir domuzun bağırsaklarını. Ceres ve Yerküre, tarımı birlikte yönetirler Biri tohumları bağrına bastırırsa, diğeri de onları yeşertir.

Paganalia festivalinin kırsal tanrılar için yapıldığını en iyi Ovidius’un şu cümlelerinden anlayabiliriz:

“consortes operis, per quas correcta vetustas quernaque glans victa est utiliore cibo, frugibus immensis avidos satiate colonos, ut capiant cultus praemia digna sui.”434

Ey güçlü tanrıçalar, birlikte kadim barbarlığı defetmiş, Meşe palamudunu sürgün etmişlerdir, yerine daha hoş bir yiyecek koymak için, doyumsuz emekçiyi sonu gelmeyen hediyelerinize boğun ki alın teriyle ödesin böyle vakur bir ödülü.

Ovidius burada Toprak Ana anlamına gelen Terra’dan bahsedip doğaya sunulan ürünlerle bereketin artacağına, toprağın daha da güç kazanacağına vurgu yapmıştır: “vos date perpetuos teneris sementibus auctus, nec nova per gelidas herba sit usta nives.”435

433 Ov.Fast.1.670-675. 434 Ov.Fast.1.675-678. 435 Ov.Fast.1.679-680.

96

Bu güzel tohumların büyümelerinin durmamasını gözetin Filizlenen otlar ölümcül kar soğuğuyla karşı karşıya kalmasın.

Aynı şekilde şair burada hasat zamanı gçtikten sonra toprağın daha çok ürün vereceğine dair vurgu yapmıştır:

“post messem praedae copia maior erit.”436

Hasattan sonra erzakınız, aksine daha da artacaktır.

Ayrıca şair sık sık ürünlerin doğru bir şekilde, hiç zarar görmeden ekilebilmesi için tavsiyeler vermiştir:

“interea crescat scabrae robiginis expers nec vitio caeli palleat ulla seges, et neque deficiat macie nec pinguior aequo divitiis pereat luxuriosa suis; et careant loliis oculos vitiantibus agri, nec sterilis culto surgat avena solo; triticeos fetus passuraque farra bis ignem hordeaque ingenti fenore reddat ager.”437

Kemirgen pas hastalığının bağışladığı ekinler büyüsün, Yakıcı sıcak hava altın sarısı renklerini soldurmasın, Zayıflıktan yok olup gitmesinler, boğulmasınlar da Aşırı çoğalmış olan başaklar arasında. Görüntüyü mahveden karamuk asla göstermesin kendini bu topraklarda Verimsiz koyun yumağı bitkisi asla belini doğrultamasın tarlalarımızda Araziler buğdayı ve arpayı misliyle yetiştirsin, İki defa ateşle sınanacak olan unu bize sunsun.

436 Ov.Fast.1.686. 437 Ov.Fast.1.687-694.

97

Ovidius eğer festival olması gerektiği gibi kutlanırsa tanrıçanın köylüleri ödüllendireceğine inanıyordu:

“haec ego pro vobis, haec vos optate coloni, efficiatque ratas utraque diva preces.”438

İşte bizim, ve işte sizin dilekleriniz, ey işçiler, Tanrıçalardan biri veya diğeri tarafından kabul edilsinler.

Kırsal bölgeler "pagi" adlı, arazi ya da kasabalara bölünmüştü439, bu sözcüğü dilimize "ruhani bölge" şeklinde çevirebiliriz. Bölünen bu arazilerin her bölgesinin kendine ait bir yöneticisi vardı ve bu kişinin bölge sakinleri üzerinde belli bir otoritesi bulunmaktaydı. Bölgeler her yıl, "Paganalia" adlı bir tarım festivali kutlardı. Aynı zamanda her ruhani bölgede, düşman saldırısı olduğunda sığınmak için kullanılan bir tepecik, tümsek veya höyük vardı. Tibullus'un betimlediği kırsal festival, mahsullerin, tarlaların ve bölge sakinlerinin arındırılmasını içeriyordu; Paganalia’nın olduğu zaman dinlenme ve huzur zamanıydı. Çiftçi işini bırakır ve sabanını duvara asardı. Büyükbaş hayvanlar boyunduruklarından kurtarılır ve beslenirdi. Hiçbir kadın yün örmemeliydi. Festivalin önceki gecesinde iradelerine sahip çıkanlar dışında hiçbir kadının sunağa yaklaşmasına izin verilmezdi. Tüm kötü ruhları o bölgenin dışına sürmeleri, mahsullerin devamlı olması ve kuzuların kurtlardan korunması için tanrılara yakarılırdı.

438 Ov.Fast.1.695-696. 439 Frazer, a.g.e., s.258.

98

SONUÇ

Latin Edebiyatı ve kültürünün en tanınmış şairlerinden Publius Ovidius Naso’nun Fasti adlı eseri üzerine yürüttüğümüz çalışmamızda amacımız bu antik dönem şairini ve yapıtlarını genel hatlarıyla tanımak, ardından da Fasti üzerinden Tanrı Ianus konusuna eğilmekti. Ianus, Fasti eserinin ilk kitabında diğer Roma tanrılarına göre adı en çok geçen tanrıydı. Ovidius’un bu eserinin birinci kitabında onunla olan gerek diyalog gerekse monolog halindeki dizeleri bizi Ianus’un Ovidius için ne denli önemli olduğunu araştırmaya itti. Bu bakımdan çalışmamıza öncelikle Ovidius’un hayatı ile başladık. Eserleri ile ilgili aldığı kararlarda veya kullandığı yazı üslubunda şairin hayatı önemli bir rol oynadığı için, bu kısmı çalışmamızın dışında tutmayı düşünmedik. Örneğin şairin sürgün edildiği bir dönemde, Tomis’de kaleme aldığı Fasti’nin, tam anlamıyla bir sürgün eseri olduğu bilgisine ve bu durumun da yapıtın içeriğine, işlediği konulara, hatta şairin üslubuna etki ettiği kanısına, şairin hayatına eğilmeden ulaşamazdık. Şairin büyüdüğü ortam, aldığı eğitim ve ailesi bakımından Roma toplumundaki statüsü, tüm bunlar bize Ovidius’un sanatsal eğilimlerini anlama konusunda yardımcı oldu. Ailesinin isteğiyle hukuk eğitimi alması, ancak kendisini en iyi şiir sanatında ifade ettiğini anlayarak ilk eserlerini genç yaşta vermeye başlaması gibi bilgiler, Ovidius’u daha iyi tanımamızı sağladı kuşkusuz. Ardından Ovidius’un üslubundan ve ele aldığı yapıtların genel olarak içeriklerinden, yapılarından bahsederek şairi biraz daha yakından tanımaya ve tanıtmaya gayret ettik. Sonrasında ise çalışmamıza temel teşkil eden Fasti eseri üzerine yoğunlaştık. Ele alınan festivaller, kutlamalar, ritüeller, bayramlar, dini günler ve etkinlikleri açıkladıktan sonra çalışmamızı ana konumuz olan Ocak ayı festivallerine ve Tanrı Ianus kültüne ayırdık. Tezimizin üçüncü kısmına denk düşen bu bölümde Roma’nın en eski tanrılarından Ianus’un hem Ovidius’un gözünde hem de Roma toplumunun yaşantısında ne derece önemli bir yeri olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalıştık., Tanrı Ianus’un Roma tarihini ve Roma coğrafyasını aşan engin varlığı, çalışmamızı antropoloji, sosyoloji gibi bilim dallarından da faydalanmaya yöneltti.

99

Ianus’un Antik Roma öncesinde, hatta anaerkil döneme özgü tanrıçalar düzleminde varlık gösterdiğini öğrenmek bizim için çok değerliydi. Tanrı Ianus’un, Pagan inanışın en eski tanrıçalarından olan Diana ile önce etimolojik, ardından da antropolojik veriler bağlamında ortak yönlerinin bulunması, Ianus’u dinler tarihinde çok daha eşsiz bir noktaya taşımaktadır. Çalışmamızı, elimize altı kitap halinde ulaşan bu yapıtın ilk kitabıyla sınırladık. Bunu yapmaktaki amacımız, Roma toplumu ve yaşantısında büyük öneme sahip olan Tanrı Ianus üzerine yoğunlaşmaktı, çünkü Ocak ayının ve etkinliklerinin tasvir edildiği bu ilk kitapta, Ianus son derece önemli bir yere sahipti. Ovidius’un, Fasti’nin diğer beş kitabında da yer yer hep bu Tanrıdan bahsetmesi, Ianus’un, şairin gözündeki önemine işaret etmektedir. Çalışmamızda inceleme konumuz olan Fasti’yi kaleme alan şairin hayatına ve kendi dönemindeki metinlere başvurmamızın bir sebebi de, çalışmamızda yöntem olarak klasik inceleme dizgesini seçmiş olmamız. Klasik kaynaklara, yani doğrudan özgün metinlere ve çağlar boyu kabul görmüş veya doğrulukları, güvenilirlikleri kanıtlanmış yan metinlere başvurarak, incelememizi ilerletme yöntemini benimsedik. Bunlar arasında en çok yine Ovidius’un kendi eserlerine başvurduk, bunlar arasında en önemlisi Antik dönem uzmanları arasında “otobiyografi” olarak anılan Tristia’dır, bu yapıttan özellikle şairin hayatıyla ilgili birçok bilgiyi çalışmamıza dahil ettik. Ardından bilgi edindiğimiz ve alıntı yaptığımız birçok antik dönem yazarı arasında Macrobius, Varro, Plutarkhos, Cicero ve Vergilius sayılabilir. Klasik edebi metinlerin yanı sıra Fasti’yi daha iyi anlamamıza ve bilimsel bir çözümleme yapmamıza yardımcı olan modern metinler arasında en önemlileri, Sir James George Frazer’ın, metnin çevirisiyle birlikte altı ciltlik Fasti incelemesidir. Bu son derece zengin modern kaynağın yanı sıra Latin dili ve grameri üzerine yazılmış başvuru kitapları da çalışmamızda bize yol gösterdi, özellikle de orijinal metinlerden yaptığımız çeviriler konusunda. Özgün dilden yaptığımız çevirileri kabul görmüş en değerli İngilizce, Fransızca ve Türkçe versiyonlarla karşılaştırmayı da ihmal etmedik. Çalışmamızın sonunda, Tanrı Ianus’un hem Yunan hem de Latin kültüründe, felsefesinde ve antik dönem günlük yaşamında her zaman varlığını koruduğunu, hatta günümüz toplumlarında bile bu etkinin izlerini görebildiğimizi fark ettik. Hem

100

dilsel, dilbilgisel açıdan, hem de toplumların evrimi açısından bu dönüşüme, Zeus’un eski adının Ianus olmasına, Diana ve Arthemis birlikteliğine kadar her ayrıntının izlediği yola tanık olmak çok önemliydi bizim için. Ianus’un, tarih sayfasında ve dinler tarihi bakımından Diana ve Arthemis’den devraldığı görevi kültürel ve dinsel anlamda sürdürmeye devam etmesi, hatta bazı kültürlere göre bu yüce varlıkların aslında tek tanrıyı / tanrıçayı ifade ettiği bilgisi, çalışmamızın önemli katkılarındandı. Takvimin kaç aydan oluşacağı, ayların kendi içlerinde bölünüşü, tatil günleri, çalışma günleri, özel günler, tüm bu öğelerin gelişimini incelerken bir anlamda insanlığın da ileriye doğru attığı adımlara tanık olduk. Çalışmamıza başlarken Ovidius’un hayatına, eserlerine, Antik dönem takvim kavramına ve Ianus kültü konularına olabildiğince hâkim olmayı amaçlamıştık, bu amaçları çalışmamızın kapsamı çerçevesinde gerçekleştirmiş olmayı diliyoruz, ancak bunların yanında ortaya koyduğumuz bu çalışma, bize Antik Roma’daki gündelik yaşam, Romalıların sahip olduğu gelenekler, inanışlar ve batıl inançlar hakkında da bilgi sağlayarak ufkumuzu açtı. Ayrıca Tanrı Ianus kültü üzerine yaptığımız araştırmalar ve edindiğimiz bilgiler sonucunda, Antik dönem tanrıları ve özellikle de Ianus konusunun, dilbilim, dinler tarihi ve antropoloji gibi önemli çalışma alanlarına da katkıda bulunabilecek çok zengin bir altyapıya sahip olduğunu tespit ettik. Tanrı Ianus’un gerek kökeni gerekse etkilediği diğer tanrısal varlıklar açısından hem Antik Roma toplumunu hem de günümüz dünyasının tamamını etkilediğini, Ianus kültünün, bu inanışın izlerinin sayısız toplum ve kültürde takip edilebileceğini gördük. Cicero’nun “Cumque in omnibus rebus vim haberent maxumam prima et extrema” 440 sözünde olduğu gibi, başlangıçlar da aynı sonlar gibi her zaman en önemli noktalar oldukları için, Ianus’un, Roma toplumunu geliştiren ve bir anlamda insanlığın gelişimine katkıda bulunan bir başlangıç noktası olduğu gerçeği, çalışmamızda birçok kez karşımıza çıktı.

440 Cicero, De Natura Deorum, 2, 67.

101

Dolayısıyla Antik Dönemde son derece önemli bir yere sahip olan inanışların, gelenek ve göreneklerin, kısacası insana özgü olan hemen her özelliğin, günümüz modern dünyasında da birçok açıdan karşılık bulduğunu ve tüm bu paralelliğin, tarihin en özgün tekerrürlerinden biri olduğunu gördük.

102

KAYNAKÇA

A. Antikçağ Kaynakları

Augustinus: August. City of God, Volume II, Trans. William M. Green, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1963.

Callimachus: Callim. Aetia, Iambi, Hecale and Other Fragments. Hero and Leander, Trans.-Ed. C. A. Trypanis, T. Gelzer, Cedric H. Whitman, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1999.

Cato: De Re Rustica, Trans. W. D. Hooper, H. B. Ash, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1967.

Cicero: Brutus, Trans. G. L. Hendrickson, H. M. Hubbell, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1939.

Cicero: De Natura Deorum, Trans. H. Rackham, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1951.

Dionysius (Halikarnassoslu): Dion. Hal. Roman Antiquities, Volume I, Trans. Earnest Cary, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1937.

Gellius, A.: Gell. Attic Nights, Volume III, Trans. J. C. Rolfe, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1927.

Hesiodos: Theogonia İşler ve Günler, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016 (Çevirenler: Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu)

Horatius: Hor. Odes and Epodes, Trans.-Ed. Niall Rudd, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1926.

Horatius: Hor. Satires. Epistles. The Art of Poetry, Trans. H. Rushton Fairclough, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1926.

Lydus, J.: De Mensibus, çevrimiçi (13.04.2019): http://penelope.uchicago.edu/Thayer/E/Roman/Texts/Lydus/de _Mensibus/home.html

103

Macrobius: Macr. Saturnalia, Volume I, Trans.-Ed. Robert A. Kaster, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 2011.

Ovidius: Ovid. Cosmetics. Remedies for Love. Ibis. Walnut-tree. Sea Fishing. Consolation, Trans. J. H. Mozley, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1929.

Ovidius: Ovid. Fasti, Trans. James G. Frazer, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1996.

Ovidius: Fasti (I-VI) Roma Takvimi ve Festivaller, Çev. Asuman Coşkun Abuagla, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016.

Ovidius: Ovid. Heroides and Amores, Trans. G. Showerman, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1964.

Ovidius: Ovid. Metamorphoses, Volume I, Trans. Frank Justus Miller, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1984.

Ovidius: Ovid. Tristia, Epistulae ex Ponto, Trans. A. L. Wheeler, The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1924, (rep. 1939).

Plinius: Plin. Natural History, Volume IX: Books 33-35, Trans. H. Rackham, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1952.

Plutarkhos: Plut. Lives, Volume I, Trans. Bernadotte Perrin, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1914.

Plutarkhos: Plut. Moralia, Volume IV, Trans. Frank Cole Babbitt, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1936.

Seneca: Sen. Declamations, Volume I: Controversiae, Books 1-6, Trans. Michael Winterbottom, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1974.

Tibullus: Catullus, Tibullus, Pervigilium Veneris, Trans. J.P. Postgate, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1988.

104

Varro: De Agri Cultura, Trans. W. D. Hooper, Harrison Boyd Ash, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1934.

Varro: De re rustica, Trans. W. D. Hooper, H. B. Ash, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1967.

Varro: On the Latin Language, Volume I, Trans. Roland G. Kent, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1938.

Vergilius: Verg. Eclogues. Georgics. Aeneid: Books 1-6, Trans. H. Rushton Fairclough, The The Loeb Classical Library, Harvard University Press, London, 1999.

B. Modern Kaynaklar

Abuagla, A. C.: Roma Takvimi Fasti ve Antik Kaynaklar Işığında Roma Takvimine Göre İlk Altı Ayda Kutlanan Festivaller, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2017.

Augé, P.: Larousse du XXème Siècle en 6 Volumes, Librairie Larousse, Paris, 1931.

Bettini, M.: “Weighty Words, Suspect Speech: Fari in Roman Culture”, Arethusa, Vol. 41, S. 2, The John Hopkins University Press, 2008, s. 313-375.

Boyd, B. W.: Brill’s Companion to Ovid, Brill, Boston, 2001.

Bréal, M.: “Mémoire sur l'origine des mots fas, jus et lex”, Mémoires de l'Institut national de France, Vol. 32, S. 2, 1982, s. 1-12.

Carcopino, J.: Daily Life in Ancient Rome, Penguin Books, United Kingdom, 1956.

Dürüşken, Ç.: Roma'da Rhetorica Eğitimi Antik Çağda Doğan Bir Eğitim Sistemi, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2001.

Fox, M.: Roman Historical Myths, The Regal Period in Augustan Literature, Oxford University Press, United Kingdom, 1996.

Fränkel, H.: Ovid: A Poet Between Two Worlds, University of California Press, ABD, 1969.

105

Frazer, J. G.: The Fasti Of Ovid: Volumes 1-6, Cambridge University Press, United Kingdom, 2015.

Gee, E.: Ovid, Aratus and Augustus: Astronomy in Ovid's Fasti, Cambridge University Press, United Kingdom, 2000.

Grimal, P.: Dictionnaire de la Mythologie grecque et romaine, Presses Universitaires de France, Paris, 1951.

Grimal, P.: Mitoloji Sözlüğü Yunan ve Roma, (Çev. S. Tamgüç, C. Karakaya), Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1997

Howatson, M. C.: Oxford Antikçağ Sözlüğü, Çev. F. Ersöz, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013.

Howatson, M. C.: Oxford Companion to Classical Literature, Oxford University Press, 1989.

Lacroix, L.: Recherches sur la religion des romains, Forgotten Books, 2007.

Meisner, D.: “The Evolution of the Roman Calendar”, Past Imperfect, Vol. 15, 2009, s. 290.

Mommsen, T.: The History of Rome Volumes 1-5 (çeviri: William Purdie Dickson) Çevrimiçi: itunes.apple.com, 15.02.2019 s.440

Nisard, D.: Notice sur la vie et les œuvres d’Ovide, Firmin-Didot, Paris, 1869.

Philips, F.C.: “Heracles”, The Classical World, Vol:71, No:7, The Johns Hopkins University Press, 1978.

Radke, G.: “Fanum und feriae: Unterschiedliche Wege einer Wortgeschichte”, Historische Sprachforschung / Historical Linguistics, 1992, s. 260-264.

Rand, E. K.: Ovid And His Influence, Harvard University Press, ABD, 1925.

Rüpke, J.: Religion: Antiquity & Its Legacy, Oxford University Press, United Kingdom, 2014.

Schilling, R.: Le Dieu Introducteur - Le Dieu des Passages in Mélanges de l’école française de Rome, 1960, ss.89-131, Paris

106

Scullard, H. H.: Festivals and Ceremonies, Cornell University Press, ABD, 1981.

Tulmetino, H.B.: Dictionarium De Primus Syllabis Cognoscendis, 1603

Volk, K.: Ovid, Wiley-Blackwell, ABD, 2010.

Wilkinson, L. P.: Ovid Recalled, Cambridge University Press, United Kingdom, 1955.

Wissowa, G.: Religion und Kultur der Römer, Harvard University, ABD, 1902.

Wormell, D. E. W.: “Ovid and the Fasti”, Hermathena, No:127, Trinity College Dublin, 1979, s. 39-50.

107