T.C. ANKARA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ AVRUPA B İRL İĞİ VE ULUSLARARASI EKONOM İK İLİŞ KİLER ANAB İLİM DALI

MAKEDONYA KR İZİ VE ODGP’N İN ROLÜ

Yüksek Lisans Tezi

Murat SO ĞANGÖZ

Ankara-2007

T.C. ANKARA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ AVRUPA B İRL İĞİ VE ULUSLARARASI EKONOM İK İLİŞ KİLER ANAB İLİM DALI

MAKEDONYA KR İZİ VE ODGP’N İN ROLÜ

Yüksek Lisans Tezi

Murat SO ĞANGÖZ

Tez Danı şmanı Doç.Dr.Ça ğrı ERHAN

Ankara-2007

İÇİNDEK İLER

Sayfa

İÇİNDEK İLER...... i

KISALTMALAR...... iii

GİRİŞ ...... 1

BİRİNC İ BÖLÜM

AVRUPA B İRL İĞİ ’NDE DI Ş POL İTİKA ENTEGRASYONUNUN GEL İŞİ Mİ VE ODGP

A. ODGP’N İN TAR İHSEL ARKA PLANI…………………………….……….6 B. MAASTRICHT ANTLA ŞMASI VE ODGP……………………….……….18 C. AMSTERDAM ANTLA ŞMASI İLE ODGP’YE GET İRİLEN YEN İLİKLER…………………………………………………….…………29 D. NİCE ANTLA ŞMASI İLE ODGP’YE GET İRİLEN YEN İLİKLER ……...35 E. SAVUNMA ALANINDAK İ GEL İŞ MELER: AVRUPA GÜVENL İK VE SAVUNMA POL İTİKASI’NIN ORTAYA ÇIKI ŞI …...... 37 F. DE ĞERLEND İRME………………………………………………………...57

İKİNC İ BÖLÜM

TAR İHSEL OLARAK MAKEDONYA SORUNU VE MAKEDONYA’NIN BÖLGE AÇISINDAN ÖNEM İ

A. OSMANLI DÖNEM İNE KADAR MAKEDONYA...... 61 B. OSMANLI DÖNEM İNDE MAKEDONYA ………...... 71

i

C. 1945 YILINA KADAR MAKEDONYA …..….....…...... 90

D. TİTO’NUN YUGOSLAVYA’SINDA MAKEDONYA...... 102 E. DE ĞERLEND İRME...... 106

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MAKEDONYA KR İZİ VE ORTAK DI ŞİŞ LER İ VE GÜVENL İK POL İTİKASI’NIN ROLÜ

A. YUGOSLAVYA’NIN DA ĞILMASI VE MAKEDONYA’NIN BA ĞIMSIZLI ĞI…………………………………………………………...109 B. BA ĞIMSIZLIK SONRASI ULUSLARARASI ALANDA MAKEDONYA’NIN KAR ŞILA ŞTI ĞI SORUNLAR………………….....115 C. MAKEDONYA’DA ARNAVUT SORUNU VE MAKEDONYA KR İZİ………………………………………………………………………128 D. MAKEDONYA KR İZİNİN ÇÖZÜLMES İNDE VE İST İKRARIN SA ĞLANMASINDA ODGP’N İN ROLÜ…...…………………………….154 E. DE ĞERLEND İRME……………………………………………………….163

SONUÇ………………………………………………..…………………………...167

KAYNAKÇA……………………………………………..………………………..176

ÖZET

ABSTRACT

ii

KISALTMALAR

AKÇT Avrupa Kömür ve Çelik Toplulu ğu

AT Avrupa Toplulu ğu

AG İT Avrupa Güvenlik ve İş birli ği Te şkilatı

AS İ Avrupa Siyasi İş birli ği

AET Avrupa Ekonomik Toplulu ğu

AGSP Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası

ASNOM Makedonya’nın Ulusal Kurtulu şu için Anti-Fa şist Konsey

AVNOJ Yugoslavya’nın Ulusal Kurtulu şu için Anti-Fa şist Konsey

BAB Batı Avrupa Birli ği

BİO Barı ş İçin Ortaklık

BM Birle şmi ş Milletler

COREPER Daimi Temsilciler Komitesi

DPA Arnavutların Demokratik Partisi

ECHO Avrupa İnsani Yardım Ofisi

EURATOM Avrupa Atom Enerjisi Toplulu ğu

IMRO Makedonya İç Devrimci Örgütü

IPA Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı

KLA Kosova Kurtulu ş Ordusu

iii

NATO Kuzey Atlantik Antla şma Örgütü

NLA Ulusal Kurtulu ş Ordusu

ODGP Ortak Dı ş ve Güvenlik Politikası

PDP Demokratik Refah Partisi

SAA İstikrar ve Ortaklık Anla şması

SAP İstikrar ve Ortaklık Süreci

SNOF Slav Ulusal Kurtulu ş Cephesi

YFSC Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti

iv

GİRİŞ

Avrupa Birli ği’nin kurulması büyük bir barı ş ve siyasal entegrasyon projesinin hayata geçirilmesi çabalarının sonucudur. II. Dünya Sava şı’nın getirdi ği büyük yıkım, uluslararası ili şkilerde önemli bir a ğırlı ğı bulunan Avrupa’nın dünya siyasetindeki ba şatlı ğını kaybetmesine neden olmu ş ve Avrupa bundan sonra

Amerika Birle şik Devletleri (ABD) ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli ği

(SSCB) gibi iki süper gücün mücadele alanı haline gelmi ştir. Batı Avrupa ABD’nin etki alanına girerek ABD ile birlikte SSCB tehdidine kar şı NATO askeri ittifakı içerisinde yer almı ş, Do ğu Avrupa ise Sovyet nüfuzu altında kalarak NATO ve Batı

Avrupa Birli ği’ne (BAB) kar şı SSCB liderli ğinde kurulan bir askeri ittifak olan

Var şova Paktı’na katılmı ştır.

İki sava ş arası dönemde seslendirilmeye ba şlanan ‘Birle şik Avrupa’ fikri bu dönemde daha çok taraftar bulmaya ba şlamı ş, Winston Churchill de 1946 yılında

Zürih’te yaptı ğı ünlü konu şmasında ‘Avrupa Birle şik Devletleri’nin kurulması gerekti ğini belirtmi ştir. Bu konu şma, iki sava ş arası dönemde temelleri atılan federalizm fikrini savunanları cesaretlendirmi ştir. 1 İtalyan Altiero Spinelli’nin ba şını

çekti ği federalistler Avrupa uluslarının derhal bir siyasi birli ğe giderek federal bir

Avrupa devleti kurulmasını ve Avrupa’da sava şın ancak bu şekilde

1 Derek W. Urwin, The Community of Europe: a history of European integration since 1945 , First Edition, Longman Group UK Limited, New York, 1991, s. 29.

1 engellenebilece ğini savunmaktaydılar. ise Avrupa’da federal bir yapının kurulmasını uzun bir süreç olarak de ğerlendirmi ş ve yeni i şlevselcilik teorisini benimsemi ştir. Buna göre Avrupa’da siyasal entegrasyonun temelleri ekonomik bütünle şme ile atılacak ve yayılma etkisi sonucunda siyasal entegrasyon sa ğlanacaktı. 2 1951’de Paris Antla şması ile Avrupa Kömür ve Çelik Toplulu ğu

(AKÇT), 1957 Roma Antla şmaları ile de Avrupa Ekonomik Toplulu ğu (AET) ile

Avrupa Atom Enerjisi Toplulu ğu (EURATOM) kurulurken de Jean Monnet ve onun gibi dü şünenlerin fikirleri esas alınmı ştı.

Dolayısıyla, daha 1950’li yıllarda Avrupa Toplulukları kurulurken

Toplulukların tamamen ekonomik alanlarda yetkilendirilmesi yanıltıcı olmamalıdır.

Esas hedef yukarıda da belirtildi ği gibi siyasal entegrasyonu gerçekle ştirmektir.

Avrupa Toplulukları bu vizyonla kurulmu ştur. 1992 yılında imzalanarak 1993 yılında yürürlü ğe giren Maastricht Antla şması’nda da bu vizyonun yansımaları vardır. Bu antla şmayla Avrupa Toplulukları, Avrupa Birli ği adını almı ş ve 1970’te kurulan Avrupa Siyasi İş birli ği (AS İ) mekanizması daha da ileri götürülerek AB’nin bünyesine Ortak Dı ş ve Güvenlik Politikası (ODGP) katılmı ştır. 3

Ancak siyasal entegrasyon yolunda atılan bu adımlar AB’nin uluslararası alanda tutarlı ve yeknesak bir dı ş politika olu şturmasına yetmemi ştir. Özellikle güvenlik ve savunma konularının tartı şılarak karara ba ğlandı ğı ODGP sütununda karar alma AS İ’nin i şleyi şindeki gibi hükümetlerarası usulle devam etmi ş, tüm üye

2 Avrupa’da federalizm için bkz., Desmond Dinan, der., Avrupa Birli ği Ansiklopedisi , C I., çev. Hale Akay, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2005, s. 29-33. 3 Dominic Mc Goldrick, International Relations Law Of The , Longman, London and New York, 1997, s. 138.

2

ülkelerin veto hakları saklı tutulmu ştur. 4 AB’nin güvenlik ve savunma konularındaki zayıflı ğı kendisini 1990’lı yıllarda Balkanlarda çıkan etnik çatı şmalarda göstermi ştir.

Yugoslavya’nın kanlı etnik sava şlar ile da ğılması ve Kosova’da ya şanan çatı şmalar sırasında AB duruma müdahale etmekten aciz bir görüntü sergilemi ş ve bu da kendi kıtasında çıkan çatı şmalara etkin bir şekilde müdahale edemeyen bir AB görüntüsü yaratarak AB hakkında yapılan ‘ekonomik dev, siyasi cüce’ yakı ştırmalarını haklı

çıkarmı ştır.

Eski Yugoslavya’da çıkan etnik çatı şmalardaki ba şarısızlık AB üyesi

ülkelerin bu durumdan bazı dersler çıkarmasını sa ğlamı ştır. Kriz durumlarında

AB’nin ne kadar yetersiz kaldı ğını gören üye ülkeler, 1997’de imzaladıkları

Amsterdam Antla şması ile ODGP’ye yeni yetenekler kazandırarak ‘ODGP Yüksek

Temsilcili ği’nin kurulmasına, ODGP kapsamında Siyasal Planlama ve Erken Uyarı

Biriminin olu şturulmasına, ODGP sütununda oybirli ğinin nispeten yumu şatılmasına karar vermi ş ve Batı Avrupa Birli ği’nin (BAB) AB örgüt yapısına alınması hedefini belirtmi şlerdir. 5

Avrupa Güvenlik Savunma Politikası’nın (AGSP) ortaya çıkı şında dönüm noktası ise 1998 yılındaki St. Malo zirvesi olmu ş; bu zirvede bir araya gelen Fransa

Cumhurba şkanı Jaques Chirac ile İngiltere Ba şbakanı , AB bünyesinde bir güvenlik ve savunma politikası olu şturulmasının gereklili ği üzerinde anla şmı şlardır.

1999 Köln Zirvesi’nde ise bu karar resmiyete dökülerek AGSP’nin ODGP bünyesinde ba şlatıldı ğı ilan edilmi ştir. Zirvede, AB’nin krizlere müdahale edebilmek

4 İrfan Kaya Ülger, Avrupa Birli ğinde Siyasal Bütünle şme: Ortak Dı ş ve Güvenlik Politikasının Olu şumu , Gündo ğan Yayınları, İstanbul, 2002, s. 88-89. 5 Ibid., s. 97-102.

3 için gerekli kapasiteye sahip olması gerekti ği belirtilmi ş ve bu amaçla en geç 2003 yılına kadar 50-60 bin ki şilik bir acil müdahale gücünün olu şturulmasına karar verilmi ştir. 6

AB bünyesinde ortak bir güvenlik ve savunma politikası olu şturulurken

Balkanlarda yeni bir krizin de i şaretleri görülmekteydi. Makedonya’daki Arnavut azınlık ile Slav Makedon ço ğunluk arasındaki gerginlik giderek tırmanmakta idi.

Nitekim bu gerginlik 2001 yılında silahlı çatı şmalara dönü şmü ş ve silahlı Arnavut

örgüt Ulusal Kurtulu ş Ordusu ile Makedonya güvenlik güçleri arasında 6 ay boyunca

çatı şmalar devam etmi ştir. Avrupa Birli ği Makedonya’da çıkan bu krizde önceki

Balkan krizlerinden ders alarak daha tutarlı bir politika izlemi ş, ABD ile birlikte gösterilen çabalar sonucunda 13 A ğustos 2001’de Makedon ve etnik Arnavut liderlerin Ohrid Çerçeve Antla şması’na imzalamasıyla Makedonya’da devam eden

şiddet sona erdirilmi ştir. 7

Makedonya Krizi AB’de henüz olu şmaya ba şlayan AGSP yetenekleri

(özellikle kriz yönetimi) açısından önemli bir test olmu ştur. AGSP çerçevesinde gerçekle ştirilen ilk AB askeri operasyonu olan Concordia Askeri Misyonu 2003 yılında Makedonya’da gerçekle ştirilmi ştir 8. 2004 yılında ise AGSP çerçevesinde bir polis misyonu olan Proxima Makedonya’da gerçekle ştirilmi ştir 9. AGSP bu iki

önemli operasyonla Makedonya’da barı ş ve istikrar ortamının yeniden tesisine ve

6 Ibid., s. 102-103. 7 Ann-Sofi Jakobsson Hatay, “International Assistance To Post Conflict Democratisation And Reconciliation In Macedonia”, Department of Peace And Conflict Research Uppsala University, Uppsala, 2005, s. 14-15. 8 Dove Lynch, Antonio Missiroli, “ESDP Operations”, European Union Institute for Security Studies, , (15.05.2005), s. 3. 9 Gustav Lindström, “On the ground: ESDP operations”, ed. Nicole GNESOTTO, EU Security and Defence Policy , European Union Institute for Security Studies, 2004, www.iss-eu.org , (18.06.2005)

4

Makedon güvenlik kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması çabalarına önemli katkılar sa ğlamı ştır.

Bu tez kapsamında ODGP’nin Makedonya Krizi çerçevesinde gösterdiği performans ele alınaca ğından, konunun daha iyi anla şılabilmesi için ODGP’nin nasıl bir süreç sonucunda ortaya çıktı ğı, ODGP mekanizmasının nasıl i şledi ği ve AB hukukundaki yerinin ne oldu ğu konularının açıklı ğa kavu şturulması gerekmektedir.

Bu nedenle bu çalı şmanın birinci bölümünde, ODGP’nin nasıl bir tarihsel arkaplana sahip oldu ğu; hangi geli şmelerin ODGP’nin olu şturulmasını tetikledi ği ve ODGP’nin kurumsal yapılanmasında nasıl geli şmeler ya şandı ğı anlatılarak 2000’li yıllarda yeni olu şturulan ODGP olanaklarından bahsedilecektir.

2001 yılında Makedonya’da ya şanan krizin asıl nedenlerini ve yarattı ğı tehdidin ciddiyetini anlatabilmek için Makedonya’nın tarihi ve ya şanan siyasi süreçler hakkında da bilgi vermek gerekmektedir. Bundan hareketle, çalı şmanın ikinci bölümünde, Makedonya’nın, ilk ça ğlardan ba ğımsızlı ğını kazandı ğı 1991 yılına kadar geçirdi ği dönemler incelenecektir.

Üçüncü ve son bölümde ise Makedonya’da ba ğımsızlık sonrası artan etnik gerginli ğin ve bunun silahlı çatı şmalara dönü şmesinin nedenleri ile ODGP’nin bu krize müdahale etmede gösterdi ği ba şarı ve AB’nin Makedonya’da istikrarı sa ğlamak için kullandı ğı di ğer araçların etkisi tartı şılacaktır.

5

I. AVRUPA B İRL İĞİ ’NDE DI Ş POL İTİKA ENTEGRASYONUNUN

GEL İŞİ Mİ VE ODGP

A. ODGP’N İN TAR İHSEL ARKA PLANI

1997’de Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Gündem 2000 raporunda da belirtildi ği gibi son 40 yılda, kurucularının niyetleriyle uyumlu olarak AT/AB üyesi devletler aralarında bir gerçek bir güvenlik toplulu ğu gerçekle ştirmi şlerdir. Üye devletlerin, aralarındaki sorunları halletmede en ufak bir güç kullanma tehdidine bile ba şvurması günümüzde artık öngörülemez bir durum haline gelmi ştir. 10

Bugün yaygın olarak kabul edilen bu durum ilk yıllarda, özellikle de Sava ş

Sonrası dönemde garanti altında sayılmazdı. Bu dönemde ya şanan geli şmeler

Avrupa’da bugün olu şmu ş olan güvenlik yapılanmalarını ve AB’nin bir güvenlik toplulu ğu olarak in şasını anlamak açısından çok önemlidir. 11

1. Sava ş Sonrası Dönem

Avrupa kıtasında Sava ş Sonrası tehdit algılamalarında ilk önce Almanya’nın bir tehdit olarak öne çıktı ğı görülmektedir. Nitekim 1947 yılında Fransa ve İngiltere

10 Charlotte Bretherton and John Vogler, The European Union As A Global Actor , Routledge, London and New York, 1999, s. 199. 11 İdem.

6 arasında imzalanan ve 50 yıl süreli olarak hazırlanan Dunkirk Antla şması, Alman tehdidine kar şı ortak savunmayı öngören hükümlerden olu şmaktaydı. 12 1948 yılında ise bu antla şma Benelüks ülkelerinin (Belçika, Hollanda, Lüksemburg) de katılmasıyla geni şletilmi ş ve Brüksel Antla şması adını almı ştır. Brüksel Antla şması bir ortak savunma örgütü meydana getirmi ştir. Antla şmanın 5. maddesi, taraflardan birinin saldırıya u ğraması durumunda tüm taraflarca ortak olarak savunulaca ğını

öngörmektedir. 13

Ancak 1948 yılının ortalarından itibaren, Batı Avrupa ülkeleri ile SSCB arasındaki ili şkilerin de kötüle şmesiyle, Avrupa’da barı şın tekrar bir Alman saldırganlı ğından de ğil de SSCB’den geldi ği iyice netle şmeye ba şlamı ştır. Bu tehdide kar şı Brüksel Antla şması’nın getirdi ği savunma yapılanması pek yeterli görülmemi ş, Amerika Birle şik Devletleri (ABD) ve Kanada’nın da katılımıyla bir transatlantik ortak savunma örgütü olu şturulması için çalı şmalar ba şlatılmı ştır. 9

Nisan 1949’da Washington Antlaşması’nın yürürlü ğe girmesiyle Kuzey Atlantik

Antla şması Örgütü (NATO) kurulmu ş ve bu örgüte Brüksel Antla şması’na üye olan

ülkeler, ABD, Kanada, Danimarka, İzlanda, İtalya, Norveç ve Portekiz katılmı ştır.

Böylece Batı Avrupa’nın güvenli ği de NATO’ya emanet edilmi ştir. 14

NATO’nun kurulmasıyla, Batı Avrupa devletleri arasında Brüksel Antla şması

Te şkilatı’nın varlı ğı tartı şılmaya ba şlanmı ştır. Brüksel Antla şması Te şkilatı Danı şma

Komitesi’nin Aralık 1950 tarihli kararıyla, söz konusu te şkilatın savunma

12 Hikmet Erdo ğdu, Avrupa’nın Gelece ğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO İttifakı , İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004, s. 22’den R.G. Hawtrey, Western European Union: Implications For The United kingdom , Hertfordshire: Royal Institute Of International Affairs, 1949, s. 20. 13 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 199. 14 İbid., s.199-200.

7 mekanizması NATO’ya transfer edilmi ştir. Nisan 1951’den itibaren de yine Brüksel

Antla şması üyesi devletlerin teklifiyle, söz konusu örgütün Genelkurmay Ba şkanları

Komitesi’nin yetki ve sorumlulukları NATO’ya devredilmi ştir. 15

Ancak NATO’nun kurulması Avrupa içi güvenlik endi şelerinin tam olarak giderilmesi için yeterli olmamı ştır. Fransa’nın, Almanya’nın silahlandırılması konusundaki endi şeleri devam ederken, Kore Sava şı sonrasında ABD, Batı

Avrupa’nın kendi savunması için daha çok sorumluluk alması gerekti ğini dile getirmi ş ve de bunun için Federal Almanya’nın silahlandırılarak NATO’ya dahil edilmesini önermi ştir. Fransa ise buna alternatif olarak federal bir Avrupa ordusunun kurulmasını ve ba şına bir Avrupa Savunma Bakanı’nın geçmesini öngören Avrupa

Savunma Toplulu ğu (AST) giri şimini gündeme getirmi ştir. Ancak bu giri şim,

1954’te Fransa Milli Meclisi tarafından reddedilmi ş ve bu geli şme de AT’nin sivil bir güç olarak geli şimine zemin hazırlamı ştır. 16

Fransa’nın AST giri şiminin ba şarısızlıkla sonuçlanmasından sonra İngiltere,

Almanya’nın silahlandırılması için yeni bir giri şimde bulunmu ştur. Bu giri şim sonucunda Almanya’nın silahlandırılması NATO çerçevesinde gerçekle ştirilmi ştir.

İngiltere’nin giri şimi, Brüksel Antla şması’na Federal Almanya ve İtalya’nın da dahil edilerek Batı Avrupa Birli ği (BAB) adlı ortak savunma örgütünün kurulmasını ve

NATO çerçevesinde gerçekle ştirilecek olan Almanya’nın silahlandırılmasının bu

Avrupa kurumu aracılı ğıyla sa ğlanmasını içermekteydi. 17 Böylece 1954 yılında imzalanan Paris Antla şması sonucunda Brüksel Antla şması’nda de ğişiklikler

15 Erdo ğdu, op. cit., s. 24. 16 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 200. 17 Beril Dedeo ğlu, Uluslararası Güvenlik ve Strateji , İstanbul, Derin Yayınları, 2003, s. 259 .

8 yapılarak BAB kurulmu ştur. 1955 yılında Paris Antla şması’nın yürürlü ğe girmesiyle de BAB, merkezi olan Londra’da faaliyetlerine ba şlamı ş, Federal Almanya da BAB kontrolünde silahlandırılarak NATO üyesi olmu ştur. 18

Bu geli şmelerin sonucunda NATO, Avrupa savunmasının ba ş aktörü olarak konumunu sa ğlamla ştırmı ştır. 19 BAB ise ba şlangıçta Almanya’nın sisteme dahi edilmesi gibi kısa dönemli bazı hedefler dı şında kayda de ğer bir rol oynayamamı ş ve mütevazı bir örgütlenme olarak kalmı ştır. Ekonomik entegrasyonun ötesine geçerek siyasi birli ğe gitme gibi bir vizyonu olan AT’de, AST ba şarısızlı ğından sonra güvenlik ve savunma konularında ulusüstü çabalar rafa kalkmı ş, 1980’lerin ortalarına kadar güvenlik ve savunma konuları dı şarıda tutularak NATO’nun sorumluluk alanına bırakılmı ştır. 20 1949’dan itibaren, NATO Batı Avrupa için oldukça etkin bir güvenlik şemsiyesi sa ğlamı ş ve bu sayede de AT ekonomik yeniden yapılanma

üzerine odaklanabilmi ştir. 21

2. AT’de Dı ş Politika Yoklu ğu

Avrupa entegrasyonu, So ğuk Sava ş’ın ba şında ve sonunda oldu ğu gibi, belirsizlik ve potansiyel istikrarsızlık durumlarında konvansiyonel güvenlik endi şeleri üzerinde yo ğunla şmı ştır. Nitekim yukarıda bahsedilen AST giri şimi de bunun bir örne ğidir.

AST’nin ba şarısız olması sonucu, altı üyenin bütünle şme sürecini siyasi alana da yaymak amacıyla 1953 yılında ba şlattıkları Avrupa Siyasi Toplulu ğu22 giri şimi de

18 Erdo ğdu, op. cit., s. 26, 72. 19 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 200. 20 Erdo ğdu, op. cit., s. 72. 21 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 201. 22 AKÇT Ortak Parlamentosu’nun statüsünü 10 Mart 1953’te kabul etti ği Avrupa Siyasi Toplulu ğu ile, temel amacı insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması ile üye devletlerin dı ş politikalarının koordinasyonu olan ulusüstü niteli ğe sahip bir siyasi birlik kurulması hedeflenmi şti.

9 son bulmu ştur. 23 AT’de 10 yıl boyunca dı ş politika konusunda hiçbir giri şim yapılamamı ştır. 24

1957’de imzalanan ve Avrupa Ekonomik Toplulu ğu (AET) ile Avrupa Atom

Enerjisi Toplulu ğu’nu (EURATOM) kuran Roma Antla şmaları’nda da dı ş politika alanına, özelde de savunmaya, yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak

AT’ye, yetkili oldu ğu alanlarda üyeleri adına anla şma müzakere etme ve sonuçlandırma yetkisi ve de üçüncü taraflarla ortaklık anla şması imzalama yetkisi tanınmı ştır. Resmi olarak bir dı ş politika çerçevesi olu şturulmamı ş olmasına ra ğmen, bu yetkiler AT’nin önemli bir uluslararası aktör haline gelmesine temel olu şturmu ştur. 25

1960’lı yıllarda AT’nin uluslararası ekonomideki a ğırlı ğı artmaya ba şlamı ştır ve buna paralel olarak da AT içinde, uluslararası ekonomideki bu a ğırlı ğın dı ş politikanın siyasi boyutuna da yansıtılması tartı şmaları ba şlamı ştır. Bu dönemde

Fransa Cumhurba şkanı Charles de Gaulle Komisyon’un sahip oldu ğu yetkilerden rahatsızlık duymaktaydı. Bu nedenle Fransa Fouchet Planlarında AST’nin aksine tamamen hükümetlerarası yapıda olan ve ortak dı ş politika içeren bir Avrupa Siyasi

Birli ği önermi ştir. 26 Sırasıyla 1961 ve 1962 yıllarında, Fransa’nın Komisyon’a sundu ğu Birinci ve İkinci Fouchet Planları di ğer üye ülkeler tarafından ele ştirilmi ştir.

Benelüks ülkelerinin İngiltere’nin yer almadı ğı bir yapıda uluslararası yapıdansa ulusüstü yapılanmayı tercih etmeleri ve Fransa’nın NATO ve ABD’den ba ğımsız bir

23 Kemal İnat, “Avrupa Politik İş birli ği’nin Do ğuşu”, der. O ğuz Kaymakçı, Avrupa Birli ği Üzerine Notlar , Ankara, Nobel Basımevi, Şubat 2005, s. 12. 24 Bretherton and Vogel, op. cit., s. 173. 25 İbid., s. 174. 26 İdem.

10

Avrupa savunma örgütlenmesi projesine kar şı çıkmaları gibi nedenlerle Fouchet

Planları da reddedilerek ba şarısızlıkla sonuçlanmı ştır. 27

AT’de, 1960’lı yıllarda, politika yapmada supranasyonel ve hükümetlerarası görü şler arasında bir çatı şma ya şanmı ştır. Fransa Cumhurba şkanı Charles de Gaulle, hükümetlerarası görü şleri savunanların ba şında gelmi ş ve Avrupa Komisyonu’nun ekonomik entegrasyon alanında sahip oldu ğu yetkilerden rahatsızlı ğını dile getirmi ştir. De Gaulle’ün istifası AT’deki bu sorunu çözmü ştür. Nitekim 1970 yılında AT dı şişleri bakanları tarafından hazırlanan Davignon (Lüksemburg) Raporu ile kurulması öngörülen Avrupa Siyasi İş birli ği (AS İ) mekanizmasının dı ş ili şkilerde

Komisyon’a rakip olacak şekilde ortaya çıkmasından kaçınılmı ş ve AS İ mekanizması tamamen AT dı şında, hükümetlerarası bir yapıda olu şturulmu ştur. 28

3. Avrupa Siyasi İş birli ği

Aralık 1969 Lahey zirvesinde, AT devlet ve hükümet ba şkanları, AT dı şişleri bakanlarından siyasi birlik konusunda ilerleme sa ğlanabilmesi için izlenecek yollar

üzerinde çalı şmasını talep etti. 29

AT dı şişleri bakanları, Belçikalı Siyasi Direktör Vicomte Etienne

Davignon’un ba şkanlı ğında yaptıkları bir dizi müzakerelerin ardından, 27 Ekim

1970’te Lüksemburg Raporu olarak da bilinen belgeyi hazırlamı şlardır. Belgede siyasi birlik dü şüncesi şu şekilde ifade edilmi ştir: “Paris ve Roma Antla şmalarının

27 Ülger, op. cit., s. 60-63. 28 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 174. 29 Smith, op. cit., s. 39.

11 dibacesindeki ruha uygun olarak, belirtilmesi gereken ilk gerçek şudur ki, siyasi birlik iradesi Avrupa Topluluklarının ilerlemesinde her zaman itici güç olmu ştur.” 30

Lüksemburg Raporu ile kurulan AS İ, dı şişleri bakanlarının altı ayda bir toplandı ğı bir danı şma mekanizmasını öngörmekteydi. Ola ğanüstü hallerde bu konferansların sayısı arttırılabilecek ve çok önemli konularda dı şişleri bakanlarının yerine devlet ve hükümet Ba şkanlarının da toplanması söz konusu olabilecekti. 31 Bu mekanizma, üye ülke Dı şişleri Bakanlıklarının üst düzey görevlilerinden olu şan

Siyasi Direktörlerin yer aldı ğı Siyasi Komite (PoCo) tarafından organize edilecek ve yine üye ülke Dı şişleri Bakanlıklarının memurlarından olu şan uzman çalı şma grupları olu şturulacaktı. AS İ ile üçüncü ülkelerdeki üye devlet misyonları arasında işbirli ği te şvik edilmi ş; resmi dı ş temsil görevi Dönem Başkanlı ğı’na verilmi ş ve

1970’lerin ortasından itibaren, Dönem Ba şkanlı ğı’na bir önceki ve bir sonraki

Dönem Ba şkanlıkları tarafından destek verilmesi öngörülmü ş; bu olu şuma ise troyka adı verilmi ştir. 32 Lüksemburg Raporu’nda ayrıca, söz konusu konferanslarda dı şişleri bakanlarının AT ortak politika alanlarına giren konularda faaliyette bulunmaları durumunda, Komisyon’a görü ş bildirme hakkı tanınmaktaydı. Avrupa Parlamentosu ile ilgili olarak da, dı şişleri bakanlarının Avrupa Parlamentosu Siyasi Komisyonu

üyeleriyle AP İ ile ilgili konularda yılda iki toplantı yapması ve Dönem Ba şkanı olan

üye ülke Dı şişleri Bakanının yılda bir defa Parlamento’yu AP İ alanındaki geli şmelerle ilgili olarak bilgilendirmesi öngörülmü ştü. 33

30 Ülger, op. cit., s. 64-65. 31 İnat, op. cit., s. 16. 32 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 174-175. 33 İnat, op. cit., s. 16.

12

Lüksemburg Raporu’nun AS İ mekanizması için bir sekreterya kurulmasını

öngörmemi ş olması mekanizmanın devamlılı ğı ve ortak bir kurumsal hafızanın olu şturulabilmesi açısından olumsuz bir nokta te şkil etmi ştir. İdari destek Dönem

Ba şkanı ülke tarafından sa ğlanmakta ve AS İ toplantıları da Dönem Ba şkanı ülkenin ba şkentinde yapılmaktaydı. Ancak 1970’lerin sonlarında, belli ulusal görevlilerin arka arkaya gelen Dönem Ba şkanlıklarına yardım etmesi uygulaması ba şlatılmı ş olsa da AS İ mekanizmasında sekreteryanın eksikli ği hissedilmi ştir. 34

Lüksemburg Raporu’nda, dı ş politika alanındaki danı şma sürecinin ba şlamasından itibaren en çok iki yıl içerisinde, dı şişleri bakanlarının AP İ’nin işleyi şine ili şkin ikinci bir raporu Devlet ve Hükümet Ba şkanlarına sunmaları da

öngörülmü ştü. 19 Ekim 1972’de sonuçlanan Paris Zirvesinde, Devlet ve Hükümet

Ba şkanları bu raporun Haziran 1973’e kadar kendilerine sunulmasını kararla ştırmı şlardır. Ayrıca Paris Zirvesinde, AP İ çerçevesinde olu şturulan danı şma mekanizmasının güçlendirilmesi ve bu kapsamda gerçekle ştirilen dı şişleri bakanları toplantılarının yılda ikiden dört defaya çıkarılması kararla ştırılmı ştır. 35

AS İ’nin i şleyi şine ili şkin dı şişleri bakanları raporu, 23 Temmuz 1973’te kabul edilmi ştir. Kopenhag Raporu olarak bilinen bu raporda, üye devletlerin ortaklarına danı şmadan uluslararası olaylarda tavır belirlememesi ilkesi kabul edilmi ştir. 36 Raporun önemli bir di ğer noktası da, daha önce üye ülke dı şişleri bakanlıklarında AS İ çerçevesinde i şbirli ğini yürütmekle görevlendirilen ki şilerin sayısı arttırılarak bu amaçla Temas Grupları olu şturulması ve buna ek olarak söz

34 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 175. 35 İnat, op. cit., s.17. 36 Ülger, op. cit., s. 66.

13 konusu bakanlıklar arasında danı şma sürecini kolayla ştıracak bir sürekli ileti şim a ğı

(COREU – Correspondance Europeenne) kurulmu ştur. 37 Ayrıca Kopenhag

Raporu’nda Avrupa Siyasi İş birli ği ile Topluluk faaliyetleri arasındaki ayrım netle şmi ştir. Avrupa Siyasi İş birli ği’nin Topluluk faaliyetleri dı şında, hükümetlerarası düzeyde uluslararası politika sorunlarının tartı şıldı ğı bir zemin oldu ğu kabul edilmi ştir. 38

Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizmasının Topluluk faaliyetlerinden ayrı bir hükümetlerarası yapılanmasının olması hem ulusüstü görü şü savunanları hem de hükümetlerarası görü şü savunanları memnun etmi ştir. Ulusüstü görü şü savunanlar,

1960’larda Topluluk faaliyetlerini de hükümetlerarası bir mekanizmaya ba ğlamaya

çalı şan Fouchet Planları’ndan sonra AS İ mekanizmasının Topluluk faaliyetleri dı şında tutulmasından memnun olmu şlardır. Hükümetlerarası görü şü savunanlar ise

AS İ mekanizmasının Komisyon’un yetkileri dı şında kalmasından memnun olmu şlardır. 39

Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizmasının kurumsalla şmasında Kopenhag (14-

15 Aralık 1973) ve Paris (9-10 Aralık 1974) zirveleri önemli dönüm noktaları olmu ştur. 1973’teki Petrol krizinin hemen ardından toplanan Kopenhag zirvesinde

üye ülkelerin acil durumlarda i şbirli ği yapmaları kararla ştırılmı ştır. Dahası, zirvede

“Avrupa Kimli ği” adı verilen bir belge kabul edilmi ş; bu kimli ği olu şturan unsurlar demokrasi, hukukun üstünlü ğü, insan haklarına saygı ve sosyal adalet olarak

37 İnat, op. cit., s. 18. 38 Ülger, op. cit., s. 66. 39 Karen E. Smith, European Union Foreign Policy In A Changing World , Polity Press, Cambridge, 2003, s. 30.

14 sayılmı ştır. 1974 Paris zirvesinde ise üye ülkelerin devlet ve hükümet ba şkanlarının

“sık aralıklarla” bir araya gelmesi kabul edilmi ş ve bu de facto olu şumun adı da

Avrupa Konseyi olarak benimsenmi ştir. 40

Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizması, Avrupa Güvenlik ve İş birli ği

Konferansı (AG İK) sürecinde önemli bir testten geçmi ş ve de oldukça ba şarılı bir sınav vermi ştir. Konferansın ba şından itibaren tüm üye ülkeler ortak tutumlarda yer almı şlar ve de Do ğu/Batı diyalogunun geli ştirilmesinde önemli bir rol oynamı şlardır. 41

Aralık 1975’te Belçika Ba şbakanı tarafından hazırlanan ve kendi adını ta şıyan Tindemans Raporu’nda Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizmasında yapılması gereken de ğişikliklerle ilgili bazı öneriler getirilmi ştir. Bunlar, Topluluklar ile Avrupa Siyasi İş birli ği ayrımının ortadan kaldırılması, Avrupa Siyasi İş birli ği’nin hukuki bir zemine oturtulması, ortak dı ş politikanın temel yöneliminin Devlet ve

Hükümet Ba şkanlarından olu şan Avrupa Konseyi tarafından belirlenmesi ve

Bakanlar Konseyi’nin bu süreçte aktif rol oynaması gibi önerileri içermektedir. 42

Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizmasının ortaya çıkı şı, AT’de güvenlik ve savunma kavramları arasında ayrımların belirginle şmesini de beraberinde getirmi ştir.

Güvenlik kavramı artık “ekonomik, siyasi, çevresel veya askeri herhangi bir tehdit, risk veya belirsizli ğin azaltılması veya ortadan kaldırılması” anlamında kullanılmaya ba şlanmı ştır. Savunma ise geleneksel anlamını korumu ş ve “askeri gücün

40 Ülger, op. cit., s. 66. 41 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 176-177. 42 Ülger, op. cit., s. 67.

15 kullanılması veya askeri gücün organize bir şekilde kullanılması tehdidi” anlamında kullanılmaya devam etmi ştir. Güvenlik, AT’nin ekonomik ve siyasi araçlarıyla korunabilecek bir kavram olarak algılanırken, savunma ise askeri gücün olu şturulması ile sa ğlanabilecek bir kavram olarak algılanmı ştır. 43

1980’lerin ba şlarında So ğuk Sava ş’ın yeniden şiddetlendi ği bir ortamda,

İngiltere’nin öncülü ğünde AT dı şişleri bakanları tarafından kabul edilen 1981 Londra

Raporu’nda, silah denetimleri, terörizm, silahlanma gibi güvenli ğin siyasi boyutlarının Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizmasında tartı şılması benimsenmi ştir. 44

Stuttgart Bildirisi ile de AS İ mekanizmasında tartı şılan konuların kapsamına güvenli ğin ekonomik boyutu da eklenmi ş, üye devletlerin güvenli ğin hem ekonomik hem de siyasi boyutuna ili şkin konularda ortak eylem ve ortak tutum içinde olması gerekti ğine i şaret edilmi ştir. 45

4. Tek Avrupa Senedi

1986’da imzalanan ve 1987’de yürürlü ğe giren Tek Avrupa Senedi’nin Avrupa

Siyasi İş birli ği mekanizmasına getirdi ği en önemli yeniliklerden birisi, AS İ mekanizmasının Kurucu Antla şma metinlerine girmesidir. 1970’lerin ba şından beri kademeli bir şekilde geli şim kaydeden AS İ’nin de facto uygulamaları, Tek Avrupa

Senedi ile ilk defa hukuksal varlık kazanmı ştır. Tek Senet’in 3. Ba şlı ğı, AS İ’nin hukuksal temelini olu şturmu ştur. Madde 30.1, üye ülkelerin ortak bir şekilde bir

Avrupa dı ş politikası olu şturma ve uygulama gayreti içinde olacaklarını belirtirken

43 Sinem A. Açıkme şe, “The Underlying Dynamics of the European Security and Defence Policy”, Perceptions , Volume IX, T.C. Dı şişleri Bakanlı ğı Stratejik Ara ştırmalar Merkezi, Mart-Mayıs 2004, s. 120. 44 İbid., s. 122. 45 Ülger, op. cit, s. 68.

16 madde 30.5’te ise AT’nin dı ş politikaları ile AS İ mekanizmasında üzerinde anla şılan politikalar arasında tutarlılık olması gerekti ği belirtilmi ştir. Ancak AS İ’nin Topluluk karar mekanizmaları dı şındaki konumu Tek Avrupa Senedi ile devam etmi ş; AS İ’nin kurumsal yapısı ve karar alma süreçlerinde de herhangi bir de ğişiklik yapılmamı ştır. 46

Tek Senet ile gelen bir di ğer yenilik ise Brüksel’de AS İ Sekreteryası’nın kurulmasıdır. Fakat Sekreterya kalıcı bir yapı te şkil edememi ştir; çünkü sadece 5 ulusal diplomat ve de idari personelden olu şmu ş ve Konsey Genel Sekreterli ği’nin dı şında tutulmu ştur. Art arda gelen Dönem Ba şkanlıkları tarafından, AS İ’ye çok de ğerli bir destek olarak görülen AS İ Sekreteryası proaktif bir politika rolü için gerekli kaynaklara sahip olamamı ştır. 47 Bu durumda, Fransa’nın de Gaulle mirasını koruyarak, Sekreterya’nın etkinli ğini kısıtlamak istemesi de önemli rol oynamı ştır. 48

AS İ mekanizmasının uygulanmasında, birçok konuda Avrupa

Toplulukları’nın yetki alanıyla çakı şmalar ya şanmı ştır. Bu nedenle Komisyon’da

AS İ mekanizmasının uygulamalarına kar şı bazı tepkiler olu şmu ştur. 49 Bu sorunu gidermek amacıyla, Komisyon’un AS İ sürecinde daha fazla yer almasını sa ğlayacak bazı geçici düzenlemelere gidilmi ştir. AS İ mekanizmasının kurucu belgesi olan 1970

Lüksemburg Raporu’nda Komisyon’a sadece Topluluk faaliyetlerinin etkilenmesi

46 Brian White, Understanding European Foreign Policy , Palgrave, New York, 2001, s.74. 47 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 175. 48 Anthony Forster and William Wallace, “Common Foreign And Security Policy”, Policy-Making In The European Union , Helen Wallace and William Wallace ed., Oxford University Press, Oxford, 2000, s.466. 49 Bretherton and Vogler, 175-176.

17 durumunda danı şılaca ğı belirtilirken, 1981 Londra Raporu’nda Komisyon’un AS İ mekanizması ile her seviyede tamamen ilgili olaca ğı belirtilmi ştir. 50

AS İ mekanizmasının sa ğladı ğı ve uluslararası geli şmelerde en çok kullanılan araç ortak deklarasyonlar yayınlamak olmu ştur. Bazı yazarlar hukuksal etkisi olmayan deklarasyonların üye ülkeler arasındaki anla şmazlıkları gizlemekten ba şka bir i şe yaramadı ğını ve dı ş politika ile ilgili hedeflerin gerçekle ştirilmesine yardımcı olmadı ğını savunurken, Simon Nutall ise deklarasyonların bazı durumlarda oldukça etkin araçlara ve diplomatik olaylara dönü şebilece ğini savunmakta ve 1980 Venedik

Deklarasyonu ile 1983 ve 1984’teki Orta Amerika Deklarasyonlarını buna örnek göstermektedir. 51

B. MAASTRICHT ANTLA ŞMASI VE ODGP

Tek Avrupa Senedi’nin yürürlü ğe girdi ği 1987 yılında dünyada büyük de ğişiklikler ortaya çıkmaya ba şlamı ştı. AT’nin yanı ba şındaki Komünist blokta da ğılmak

üzereydi ve bu de ğişimin Avrupa entegrasyonu ve Avrupa dı ş politikası için çok

önemli anlamları olacaktı. 52

Kurucu antla şmada yapılacak de ğişiklikleri ve yeni olu şturulacak politikaları müzakere etmek için 1990-91’de gerçekle ştirilmesi kararla ştırılan Hükümetlerarası

Konferans parasal birlik üzerine yo ğunla şacaktı ve dı ş politika ve güvenlik politikası

50 White, op. cit., s.76. 51 İbid., s. 80. 52 Cristopher Piening, Global Europe: The European Union In World Affairs , Boulder, London, 1997, s. 38.

18 gibi alanları içeren siyasi birlik konusunda bir Hükümetlerarası Konferans

öngörülmemi şti. Ancak bu durumu de ğiştiren, 1989 yılında orta ve do ğu Avrupa’da ya şanan ihtilaller ve de Almanya’nın yeniden birle şmesi oldu. Schuman Planı’ndan beri, batı Avrupa entegrasyonunun temel hedeflerinden birisi yeniden in şa edilmi ş bir

Almanya’nın egemenli ğini kısıtlamaktı. 53

Mart 1990’da Belçika hükümeti, siyasi birlik üzerine ikinci bir

Hükümetlerarası Konferans’ın düzenlenmesini önerdi. Almanya Ba şbakanı Kohl ve

Fransa Cumhurba şkanı Mitterand, ortak bir mektup yayınlayarak Belçika’nın

önerisini kabul ettiklerini açıkladılar ve Hükümetlerarası Konferans’ın bir ortak dı ş ve güvenlik politikası hazırlamasını talep ettiler. Bu teklifin destek bulması,

Almanya’nın yeniden birle şmesi hızlandıkça çabukla şmı ş, di ğer üye ülkelerde de birle şik bir Almanya’nın potansiyel bir bölgesel hegemonyasına kar şı önlem olarak

AT’nin güçlendirilmesi mantı ğı ortaya çıkmı ştır. 54

Aslında Kohl hükümeti de siyasi birli ğe gidilmesinden yanaydı ve ortak dı ş politikanın Topluluk çerçevesinde olu şturularak de Gaulle mirasının devamı olan

AS İ -AT ayrılı ğının sonlandırılmasını istiyordu. Benelüks ülkeleri de bu yakla şımı payla şmaktaydılar, ancak Fransız ve İngiliz hükümetleri dı ş politikada yetki devrine kar şıydılar. Güvenlik ve dı ş politika konusunda ise ayrım NATO çerçevesinin zayıflamasına kar şı çıkan Atlantikçi ülkeler ( İngiltere, Hollanda ve Portekiz) ve

53 Forster and Wallace, op. cit., s. 467. 54 İdem.

19

Avrupacılar (Fransa, Belçika ve İtalya) ve de iki görü şün arasında kalan Alman hükümeti şeklinde olu şmu ştur. 55

Siyasi birlik ve dı ş politika konusunda bu tarz görü ş ayrılıklarının ortaya

çıktı ğı 1990-91 Hükümetlerarası Konferansları sonrasında 7 Şubat 1992’de imzalanan ve 1 Kasım 1993’te yürürlü ğe giren Maastricht Antla şması (Avrupa

Birli ği Antla şması) ile AT, AB adını almı ş ve üç sütunlu bir yapı olu şturulmu ştur.

Birinci sütun ulusüstü yapıda olup AT’nin faaliyet alanlarından olu şmaktadır. İkinci sütunu AS İ mekanizmasının yerini alan Ortak Dı ş ve Güvenlik Politikası (ODGP) olu şturmakta, üçüncü sütunda ise Adalet ve İçi şleri yer almaktadır.

Avrupa Birli ği Antla şması (ABA), proaktif ve tutarlı bir dı ş politika olu şturulmasını hedeflemi ş; ancak sütun yapısı nedeniyle dı ş politikanın Topluluk boyutu ile siyasi boyutu arasındaki yapısal ayrımı derinle ştirmi ştir. Halbuki Avrupa

Komisyonu AS İ mekanizmasının artık Toplulu ğa entegre edilerek ulusüstü yapıya kavu şturulmasından yanaydı. ABA’da, dı ş ili şkilerin farklı boyutları arasındaki tutarlılı ğın sa ğlanmasından Konsey ve Komisyon’un sorumlu olaca ğı belirtilmi ştir. 56

ODGP’nin sınırları ve içeri ği konusunda yukarıda bahsedilen görü ş ayrılıkları, Maastricht Antla şması’na yansımı ş, Antla şmada ikinci sütunun sınırları net olmaktan uzak ve ilgili tüm tarafları tatmin edecek bir görünüm ta şımı ştır. Bu anlamda Maastricht Antla şması’nın ODGP’ye ili şkin hükümleri, üye ülkelerin

55 İbid., s. 467-470. 56 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 179.

20 savunma ve güvenlik alanlarında en dü şük ortak paydada uzla şısını simgelemektedir. 57

İngiltere, Almanya, Fransa gibi AB içinde a ğırlı ğı olan bu ülkeler arasındaki görü ş ayrılıkları, ODGP’nin Avrupa Topluluklar karar mekanizmasının dı şında tutulmasının da en önemli nedenidir. Bunun sonucu olarak en dü şük ortak payda olan

Avrupa Siyasi İş birli ği’nin kurdu ğu yapı korunmu ştur. 58

ODGP, Maastricht Antla şması V. Ba şlık, J maddesinde 11 alt madde olarak düzenlenmi ştir. Anla şmanın J1 maddesinin 1. fıkrasında ODGP’nin amaçları şu

şekilde ifade edilmi ştir 59 :

- Birli ğin ortak de ğerlerini, temel çıkarlarını ve ba ğımsızlı ğını korumak

- Birli ğin ve üye devletlerin güvenli ğini tüm yöntemlerle peki ştirmek

- Birle şmi ş Milletler (BM) Ana Sözle şmesi, Helsinki Nihal Senedi ve Paris

şartı ile uyumlu olarak uluslararası barı ş ve güvenli ği korumak

- Uluslararası i şbirli ğini güçlendirmek

- Demokrasiyi ve hukuk düzenini geli ştirmek insan hakları ve temel

özgürlüklerle saygıyı geli ştirmek

Antla şmanın J.1. maddesinde, üye ülkelerin bir sadakat ve kar şılıklılık ruhu içerisinde Birlik dı ş ve güvenlik politikasına aktif biçimde ve çekincesiz olarak destek verecekleri belirtilmi ş; üye ülkelerin birlik çıkarlarına aykırı veya Birli ğin

57 İnat, op. cit., s. 35. 58 Ülger, op. cit., s. 89. 59 Piening, op. cit., s. 40.

21 tutarlı bir aktör olarak uluslararası ili şkilerdeki etkinli ğini zedeleyecek eylemlerden kaçınacakları öngörülmü ştür. 60

Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizmasının geli şiminde de facto bir şekilde ortaya çıkan ve Tek Avrupa Senedi ile hukuki varlı ğı kabul edilen Avrupa Konseyi,

AB’nin genel politikaları açısından oldu ğu gibi ODGP mekanizmasında da belirleyici rolündedir. Maastricht Antla şması’nın D maddesinde Avrupa

Konseyi’nin, Birli ğin geli şimi için gerekli te şviki sa ğlayaca ğı ve genel siyasi prensipleri belirleyece ği belirtilmi ştir. Antla şmanın J.8. maddesinde ise Avrupa

Konseyi’nin ODGP için ilkeleri ve genel prensipleri tanımlayaca ğı öngörülmü ştür.

Avrupa Konseyi’nin buradaki genel prensipleri belirleme rolü AS İ mekanizmasındaki ile aynıdır. 61

Avrupa Birli ği Antla şması ya da di ğer adıyla Maastricht Antla şması ile olu şturulan ODGP’nin içerdi ği en önemli yenilik, Topluluk kurumlarının da artık

ODGP sütununda politika yapımı sürecine katılacak olmasıdır. Tek Avrupa Senendi ile Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizması için ayrı bir Konsey olu şturulmu şken,

Avrupa Birli ği Antla şması’nda birlikte hem AT sütunundaki hem de ODGP sütunundaki kararlardan Dı şişleri Bakanları Konseyi, COREPER (Daimi Temsilciler

Komitesi) ve Komisyon’un ortak bir şekilde sorumlu olması öngörülmü ştür. 62

Maastricht Antla şması’nda Bakanlar Konseyi’ne ODGP sütununda birçok görev verilmi ştir. Bunlardan birisi ODGP’nin tanımlanması ve uygulanması ile ilgili

60 Mc Goldrick, op. cit., s. 144-145. 61 İbid., s. 143-144. 62 White, op. cit., s. 97.

22 gerekli kararları Avrupa Konseyi’nin belirledi ği genel prensipler do ğrultusunda almaktır. Antla şmada, gerekli oldu ğunda Konsey’in ortak tutumları tanımlayaca ğı

öngörülmü ş; Konsey’in Avrupa Konseyi’nin belirledi ği genel prensiplere dayanarak da herhangi bir konuda ortak eylem gerçekle ştirilip gerçekle ştirilmeyece ğine karar verece ği belirtilmi ştir. 63

Maastricht Antla şması’nda öngörüldü ğü gibi, 1994 yılında, sütunlar arasındaki koordinasyonu güçlendirmek maksadıyla, ODGP Sekreteryası Konsey

Genel Sekreterli ği’nin Dı ş İli şkiler Genel Müdürlü ğü’ne ba ğlanmı ştır. Böylece

ODGP çalı şanları ile dı ş ekonomik ili şkiler çalı şanları aynı yapıda bir araya gelmi ştir. Dı ş İli şkiler Genel Müdürlü ğü hem birinci hem de ikinci sütunla ilgili faaliyet göstermektedir. 64

Konsey Genel Sekreterli ği’ne ba ğlı Dı ş İli şkiler Genel Müdürlü ğü’nde I.

Sütunla ilgili çalı şan ekip geleneksel bir sekreterya görevi yaparken ODGP birimi ise politika tavsiyelerinde bulunabilmektedir. Bunun nedeni, I. Sütunda Komisyon’un,

II. Sütunda ise Dönem Ba şkanlı ğı’nın giri şimde bulunma yetkisi bulunmasıdır.

ODGP birimi, ortak tutumlar ve ortak eylemler için taslak önerilerin hazırlanması sürecinde yer almaya ba şlamı ş ve 25 ODGP çalı şma grubu ile de ileti şim içinde olmakla sorumlu hale getirilmi ştir. 65 ODGP birimi do ğrudan Dönem Ba şkanlı ğı’na bilgi vermektedir. 66

63 Mc Goldrick, op. cit., s. 144. 64 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 181. 65 İdem. 66 Mc Goldrick, op. cit., s. 146.

23

ODGP biriminin Avrupa Siyasi İş birli ği için kurulan birimden önemli bir farkı da her üye ülkeden birer temsilcinin dört yıllık bir dönem için daimi görevde bulunmasıdır. Böylece üye ülkelerin ve ODGP biriminin kar şılıklı olarak birbirinden haberdar olması ve devamlılık sa ğlanacaktı. Ancak bu sefer de bu daimi görevlilerin sadakatlerindeki bölünmenin yarattı ğı sorunlar ortaya çıkmaktaydı. Yine de ODGP birimi görevlilerinin ulusal politika süreçlerinden de haberdar olması Dönem

Ba şkanlı ğı’na, Konsey’de koordinasyonu sa ğlama konusunda önemli olanaklar sa ğlamı ştır. 67

Yukarıda da bahsedildi ği gibi ODGP sütununda da Topluluk kurumlarının sorumlulu ğunun Avrupa Birli ği Antla şması ile öngörülmesiyle COREPER de ODGP konularında faaliyet göstermeye ba şlamı ştır. Bakanlar Konseyi’nde görü şülecek olan tüm faaliyetlerle ilgili söz söyleme hakkına sahip olan ve Konsey ile ilgili tüm i şleri yürüten COREPER’in ODGP’de de yetkili olması ve hiyerar şik yapılanmada Siyasi

Komite’den üstte yer alması, sadece bu sütundaki kararlarla ilgilenen Siyasi

Komite’yi rahatsız eden bir geli şme olmu ş ve iki yapı arasında gerginlik olu şmu ştur. 68

Ayrıca COREPER, ODGP çalı şma gruplarının koordinasyonundan da sorumlu hale getirilmi ştir. Avrupa Siyasi İş birli ği mekanizmasında Dönem

Ba şkanlı ğı’nı elinde bulunduran ülkenin ba şkentinde toplanan çalı şma grupları da

67 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 181-182. 68 İbid., s. 181.

24 daimi olarak Brüksel’de toplanmaya ba şlamı ştır. Bu çalı şma gruplarının kademeli olarak Topluluk çalı şma grupları ile birle ştirilmesi öngörülmü ştür. 69

Antla şma ile Birli ği tüm ODGP konularında temsil eden Konsey Dönem

Ba şkanlı ğı’nın rolü güçlendirilmi ştir. Dönem Ba şkanlı ğı ODGP’de alınacak ortak tedbirlerin uygulanmasından sorumlu kılınmı ş; Dönem Ba şkanlı ğı’nın uluslararası

örgütlerde ve konferanslarda Birli ğin tutumunu ilke olarak ifade edece ği

öngörülmü ştür. Temsil ve uygulama görevlerini yerine getirmede Dönem

Ba şkanlı ğı’na troyka yardımcı olacaktır. Troykanın, mevcut Dönem Ba şkanlı ğı ile bir önceki ve bir sonraki Dönem Ba şkanlı ğı’nı elinde bulunduran üye ülkelerden olu şması ve Komisyon’un da troyka faaliyetlerinin her a şamasında yer alması

öngörülmü ştür. 70

Maastricht Antla şması ile ODGP’nin kurulmasını takiben Komisyon’da da dı ş ili şkilerle ilgili yeni bir yapılanmaya gidilmi ş ve ’un Komisyon

Ba şkanlı ğı’nın son iki yılında (1993-1994) dı ş ili şkilerle ilgili yapılanmada dı ş ekonomik ili şkiler ve ODGP’yi de içeren dı ş siyasi ili şkiler ayrımına gidilerek fonksiyonel bir görev da ğılımı yapılmı ştır. Ancak zamanla, dı ş ili şkilerde

“ekonomik” kısım ile “siyasi” kısmı ayırmanın çok zor oldu ğu anla şılmı ştır.

Delors’tan sonra Komisyon Ba şkanlı ğı’na atanan Jacques Santer’in giri şimiyle

Komisyon’un dı ş ili şkiler yapılanmasında yeni düzenlemeler gidilmi ştir. Hem önceki düzenlemenin ba şarılı olamaması hem de Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in katılımı ile geni şleyen Birlik’te yeni Komisyoner pozisyonu açılması gere ğinden yola

69 White, op. cit., s. 97. 70 Mc Goldrick, op. cit., s. 145-146.

25

çıkılarak Genel Müdürlük 1 (DG1), Genel Müdürlük 1A (DG1A), Genel Müdürlük

1B (DG1B) ve DGVIII gibi yeni Komisyon genel müdürlükleri olu şturulmu ştur. Bu dört genel müdürlü ğe ek olarak Avrupa Toplulu ğu İnsani Yardım Dairesi (ECHO) için ve bir de ekonomik i şlerle ilgili bir pozisyon için iki Komisyoner daha atanmı ştır. Genel Müdürlüklerden DG1A Avrupa, Ba ğımsız Devletler Toplulu ğu,

ODGP ve dı ş misyonlardan sorumlu olacaktı. Ayrıca Komisyon’daki bir di ğer dı ş ili şkiler yenili ği ise Ba şkan Santer’in bu altı Komisyoneri kendi ba şkanlı ğı altında düzenli olarak toplanmaya davet etmesiydi. Bu grup, bundan sonra Relex (Dı ş

İli şkiler) Komisyoner Grubu olarak bilinmeye ba şlanmı ştır. 71

Sütunlar arasında tutarlı ğı sa ğlamak amacıyla ABA ile Komisyon’un

ODGP’deki rolü güçlendirilmi ştir. Topluluk faaliyetlerinde oldu ğu gibi

Komisyon’un bir özel giri şimde bulunma hakkı olmasa da Komisyon temsilcilerinin politika önerileri yapabilecekleri Antla şma ile getirilen bir yeniliktir. 72

Maastricht Antla şması’nda Avrupa Parlamentosu’na ODGP sütunu ile ilgili tanınan yetkiler çok sınırlı düzeyde kalmı ştır. Antla şmanın J.7. maddesinde, Dönem

Ba şkanlı ğı’nın ODGP’nin “önemli yanları ve temel tercihleri” ile ilgili

Parlamento’ya danı şılaca ğı ve Parlamento’nun görü şlerinin layıkıyla dikkate alınaca ğı ve de Dönem Ba şkanlı ğı ile Komisyon’un Parlamento’yu ODGP’deki geli şmelerle ilgili düzenli olarak bilgilendirece ği öngörülmü ştür. 73 Antla şmada

ODGP faaliyetlerinin Topluluk bütçesinden kar şılanması öngörülmü ş; bu da

71 Fraser Cameron, “Building a common foreign policy”, ed. John Peterson and Helene Sjursen, A Common Foreign Policy for Europe: Competing visions of the CFSP , London and New York, Routledge, 1998, Reprinted in 2000 and 2001, s. 62-63. 72 Smith, op. cit., s. 38. 73 Mc Goldrick, op. cit., s. 148.

26

Parlamento’ya ODGP konusunda bütçeyle geni ş yetkilerini kullanma fırsatı vermi ştir. Ancak ODGP’nin finansmanı Haziran 1997’de varılan anla şmaya kadar

üye devletler arasında ve Konsey ile Parlamento arasında tartı şmalara neden olmu ştur. 74

Antla şmanın J.11. maddesinde düzenlenen ODGP finansmanı konusunda, idari harcamaların Topluluk bütçesinden kar şılanaca ğı belirtilmi ştir. Ancak operasyonel harcamaların ise oybirli ği durumunda Topluluk bütçesinden kar şılanabilece ği; aksi durumda ise üye ülkelerin ulusal katkılarıyla kar şılanaca ğı

öngörülmü ştür. “ İdari harcamalar” ile “operasyonel harcamalar” arasında net bir ayrım yapılamamı ş; yukarıda bahsedilen tartı şmalar da bu yüzden ya şanmı ştır.

Konsey “idari harcamalar” kavramının daha geni ş bir şekilde yorumlanmasını savunurken, Parlamento ise “operasyonel harcamalar” kavramının daha geni ş yorumlanmasını savunmu ştur. 75

Maastricht Antla şması’nda AB’ye uluslararası hukuk ki şili ği verilmemesi hayal kırıklı ğı yaratan bir noktadır. Üyeleri adına uluslararası anla şmalar sonuçlandırma yetkisi AT’ye ait bir özellik olarak kalmı ştır. 76

Antla şmada ODGP faaliyetlerinin Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın

(ATAD) yetkisine girmedi ği belirtilmi ştir. ATAD sadece AT sütunu ile ilgili konularda yetkili olup, ODGP sütunundaki bir karar veya uygulamanın ATAD’a ba şvuru konusu yapılması mümkün olmayaca ğı öngörülmü ştür. ODGP ile ilgili

74 Smith, op. cit., s. 38. 75 Mc Goldrick, op. cit., 157. 76 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 180.

27 dayanı şma ve destek verme yükümlülüklerine uyulmasını sa ğlamak Konsey’in siyasi seviyedeki bir sorumlulu ğudur ve Topluluk hukuku açısından hiçbir sonuç do ğurmayaca ğı kabul edilmi ştir. 77

Genel olarak bakıldı ğında, ABA ile olu şturulan ODGP’nin çok fazla yenilik içerdi ği söylenemez. ODGP’yi, AS İ’ye göre büyük bir de ğişiklikten ziyade sadece halihazırda bulunan bazı kurumsal düzenlemelerin de ğiştirilmesi olarak da tanımlamak da mümkündür. 78 Yalnız bazı vurguların AS İ mekanizmasının hukuksal geçerlilik kazandı ğı Tek Avrupa Senedi’ne göre daha güçlü yapıldı ğı görülmektedir.

Tek Senet’in 3. Ba şlı ğında AS İ’den, “bir Avrupa dı ş politikası olu şturmak ve uygulamak için ortak bir çaba sarf etme” olarak bahsedilirken ABA’nın 5.

Ba şlı ğında, “böylece bir ortak dı ş ve güvenlik politikası kurulmu ştur” ifadesi yer almı ştır. 79

AB’nin askeri olanaklara eri şimini sa ğlama çabası ABA’nın getirdi ği önemli bir yenilik olarak kabul edilebilir. Atlantikçi ülkelerin uzla şmasını sa ğlayabilmek için net olmayan bir dille “ileride ortak savunmaya dönü şebilecek olan bir ortak savunma politikasının nihai olarak olu şturulması”na atıfta bulunulmu ştur. 80

Antla şmanın J.4. maddesinin 2. fıkrasında, Batı Avrupa Birli ği’nin AB’nin geli şiminin ayrılmaz bir parçası oldu ğu ve Birli ğin talebi halinde Batı Avrupa

77 Mc Goldrick, op. cit., s. 149. 78 Forster and Wallace, op. cit., s. 473. 79 Bretherton and Vogler, op. cit., s.180. 80 Forster and Wallace, op. cit., s. 473.

28

Birli ği’nin, Birli ğin savunma ile ilgili karar ve eylemlerini detaylı olarak hazırlayıp uygulayaca ğı belirtilmi ştir. 81

C. AMSTERDAM ANTLA ŞMASI İLE ODGP’YE GET İRİLEN YEN İLİKLER

Maastricht Antla şması’nın J.4. maddesinde, imzacı tarafların ODGP’nin i şleyi şi konusunda bir rapor hazırlayarak dört yıl sonra bir Hükümetlerarası Konferans’ta toplanmasını ve öngörmekteydi. 82 1996-97 Hükümetlerarası Konferansı’nda en çok

üstünde durulan konulardan birisi de ODGP olmu ştur. Çünkü üye devletler ve AB kurumları, ODGP’de bazı reformlara gidilmesi gerekti ği gerçe ğini kabul etmi şlerdi.

“Dı ş politika ve ortak güvenlik politikası” gibi bir kavram hayli iddialıydı ve bunun sonucu olarak hem Avrupa içinden hem de Avrupa dı şından bazı beklentiler olu şmu ştu. Ancak üye devletlerin konuya yakla şımı entegrasyonu savunanlardan ve hükümetlerarası yapıyı savunanlara kadar çe şitli farklılıklar göstermekteydi. 83

Görü şmeler öncesi süreç, 1995 yılının ba şlarında Carlos Westendorp’un ba şkanlı ğında bir Reflection Grubu’nun görevlendirilmesiyle ba şlamı ş; üye ülke hükümetleri sundukları önerilerle bu sürece katılmı şlardır. 84

Fransız hükümeti, Birlik için bir Yüksek Temsilci atanmasını, bunun

ODGP’de de ğişen dönem ba şkanlıklarının ve troykanın sa ğlayamadı ğı devamlılık ve liderlik için gerekti ğini savunuyordu. Küçük üye ülkeler ise Fransa’nın bu giri şimini,

ODGP’de büyük devlet a ğırlı ğını peki ştirme amaçlı oldu ğunu dü şünüyorlardı.

81 Mc Goldrick, op. cit., s. 160. 82 Forster and Wallace, op. cit., s. 477. 83 Goldrick, op. cit., s. 160-161. 84 Forster and Wallace, op. cit., s. 482.

29

ODGP’nin hükümetlerarası yapısına verilen merkezi deste ğin güçlendirilmesi amacıyla Konsey Genel Sekreterli ği bünyesinde olu şturulması önerilen politika planlama birimi ise daha geni ş bir yelpazede kabul görmü ştü. Ancak yine de Fransa ve İngiltere’nin bu birimin daha küçük tutulmasını istemeleri küçük üye ülke hükümetleri tarafından yine büyük üye ülkelerin a ğırlı ğını arttırma niyeti olarak algılanıyordu. 85

ODGP konusunda en isteksiz üyeler Topluluk konularında entegrasyona en istekli olan üyelerdi. Bunların en dikkat çekenleri İrlanda ve Yunanistan’dı. Almanya ise ODGP’de ilerleme sa ğlama konusunda oldukça istekliydi. Fransa ise eskiden süregeldi ği gibi hükümetlerarası yakla şımı savunuyor, dı ş politika ve güvenlik gibi hassas konularda yetki devrine kar şı çıkıyordu. 86

Reflection Grubu, ODGP hakkında hazırladı ğı ilerleme raporunda, ODGP’nin ilerleyen yıllarda kar şıla şılacak meydan okumalarla ba ş etmekte yetersiz oldu ğu fikri

üzerinde uzla şılmı ştır. Fakat Reflection Grubu’ndaki üye ülke temsilcilerinin bunun gere ğini yapma konusundaki dü şünceleri farklılıklar ta şımaktaydı. Almanya ve

Fransa temsilcileri Batı Avrupa Birli ği’nin AB’ye entegre edilmesine kadar gitmeye hazırlardı, ancak İngiliz temsilcisi bunu kabul etmemi ştir. 87

Amsterdam Antla şması’nın tartı şıldı ğı ve sonuçlandırıldı ğı dönemin ko şullarına bakıldı ğında, büyük beklentiler olu şturan ODGP konusunun tek para birimine geçi ş ve geni şleme gibi gündemin önemli konuları tarafından gölgelendi ği

85 İdem. 86 Goldrick, op. cit., s. 161-162. 87 Cameron, op. cit., s. 67.

30 görülmektedir. Bu anlamda Amsterdam zirvesindeki gündemin a şırı yüklü olması, kurumsal reform gibi hayli tartı şmalı konularda görü şmelerin çok kısa kalmasına ve sa ğlanan ilerlemenin beklenenden az olmasına yol açmı ştır. 88

Amsterdam Antla şması’nın dı ş politika ile ilgili getirdi ği yeniliklere bakıldı ğında, dı ş politikayı olumsuz etkileyen iki önemli sorun konusunda biraz ilerleme sa ğlandı ğı görülmektedir. Bu iki önemli sorun, sütunlar arasında koordinasyon ve AB’nin dı ş politikada kimli ğini ifade etmesi konularında ortaya

çıkmaktadır. 89

Amsterdam Antla şması ile getirilen önemli bir kurumsal yenilik Konsey

Genel Sekreterli ği bünyesinde Politika Planlama ve Erken Uyarı Birimi’nin olu şturulmasıdır. Bu birimin olu şturulmasındaki en önemli neden, Birli ğin uluslararası olaylar kar şısında önceden geli ştirilmi ş stratejiler olu şturamaması ve reaktif durumda kalmasıdır. 90 Bu birimin personeli Komisyon, Batı Avrupa Birli ği ve

üye devlet memurlarından olu şturulmu ştur. Birimin görevleri ise Dönem Ba şkanlı ğı ve Konsey’e politika olu şturmada yardımcı olmak, ODGP ile alakalı konulardaki geli şmeleri izlemek, zamanında de ğerlendirmeler ve erken uyarılar yapmak, Birlik dı ş ve güvenlik politikasının çıkarları hakkında de ğerlendirmede bulunmak ve

ODGP’nin gelecekteki öncelik alanlarını belirlemektir. 91

88 İbid., s. 69. 89 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 188-189. 90 Smith, op. cit., s. 44. 91 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 190.

31

Antla şma ile getirilen bir di ğer önemli yenilik ise ODGP Yüksek Temsilcili ği makamının olu şturulmasıdır. Yüksek Temsilcinin aynı zamanda Konsey Genel

Sekreterli ği görevini de üstlenmesi öngörülmü ştür. Yüksek Temsilcinin di ğer görevleri Konsey’e ODGP konularında yardımcı olmak, politika kararlarının olu şturulmasına, hazırlanmasına ve uygulanmasına katkıda bulunmak ve Dönem

Ba şkanlı ğı’nın iste ği üzerine Konsey adına üçüncü taraflarla siyasi diyalog yürütmek olarak belirlenmi ştir. 92

Yüksek Temsilcilik makamının olu şturulmasının yanı sıra, Antla şma ile troyka düzenlemelerinde de de ğişikli ğe gidilmi ş; troykada bir önceki Dönem Ba şkanı ve bir sonraki Dönem Ba şkanı’nın yer almasına son verilmi ştir. 18. maddenin 8. fıkrasında, “e ğer gerekirse” bir sonraki Dönem Ba şkanlı ğı’nı yürütecek olan üye

ülkenin troykaya katılabilece ği belirtilmi ştir. Böylece Birlik dı ş politikasındaki devamlılık ve kurumsal hafızanın Konsey Genel Sekreterli ği tarafından desteklenen

Yüksek Temsilci tarafından sa ğlanması hedeflenmi ştir. Komisyon’un da yeni düzenlenen troykada yer alaca ğı ve bunun da dı ş ili şkilerden de sorumlu olacak olan

Komisyon Ba şkan Yardımcısı’nın katılımıyla sa ğlanaca ğı belirtilmi ştir. Ancak bu geli şme, Komisyon Ba şkanı’nın dı ş ili şkilerde daha fazla temsil yetkisine kavu şmasını isteyen Komisyon için hayal kırıklı ğı yaratmı ş ve Yüksek Temsilcilik makamının Konsey Genel Sekreterli ği’nde ihdas edilmesi ODGP’nin hükümetlerarası karakterini daha da peki ştirmi ştir. 93

92 İbid., s. 193. 93 İdem.

32

Amsterdam Antla şması’nda, politikalara en üst düzeyde stratejik yönlendirme sa ğlanması konusunda bir irade göze çarpmaktadır. Avrupa Konseyi’ne açıkça bir stratejik rol verilmi ştir. Antla şma ile ODGP araçlarına ortak stratejiler de eklenmi ştir. Antla şmanın 13. maddesinin 2. fıkrasında, üye ülkelerin önemli ortak

çıkarlarının bulundu ğu alanlarda Birlik tarafından ortak stratejiler uygulanması

öngörülmü ş; ortak stratejileri, bunların amaçlarını, süresini ve üye devletler ile Birlik tarafından sa ğlanacak araçları belirleme yetkisi Avrupa Konseyi’ne verilmi ştir. 94

Antla şma ile ortak stratejilerin etkinlik kazanması için ortak eylemler ve ortak tutumlar olu şturma görevi Bakanlar Konseyi’ne verilmi ştir. Ayrıca, Maastricht

Antla şması’nda tam olarak tanımı yapılmayan ortak eylemler ve ortak tutumların da tanımı bu antla şmada yapılmı ştır. 14. maddenin 1. fıkrasında ortak eylemler, “Birlik tarafından operasyonel faaliyetlerin yapılmasının gerekli olduğu spesifik durumlar” olarak tanımlanmı ştır. 15. maddede ise ortak tutumların “Birli ğin belirli co ğrafi bir konuya veya bir soruna olan yakla şımını” belirleyen araçlar olaca ğı belirtilmi ştir. 95

Antla şma ile getirilen önemli bir de ğişiklikle ortak eylemlerin kararla ştırılmasında nitelikli oy ço ğunlu ğu sistemi getirilmi ştir. 23. maddede belirtilen bu de ğişikli ğin istisnası ise askeri veya savunma ile ilgili olan kararlar olarak belirlenmi ştir. Yani askeri ve savunma ile ilgili kararlar içeriyorsa, ortak eylem kararının oybirli ği ile alınabilece ği öngörülmü ştür. Ayrıca, üye ülkelerin, ulusal politika ile ilgili önemli ve beyan edilmi ş bir durum öne sürerek veto hakkını

94 İbid., s. 189. 95 Cameron, op. cit., s. 70.

33 kullanabilecekleri de aynı maddede belirtilmi ştir. Bu duruma “acil fren” adı verilmi ştir. 96

Amsterdam Antla şması’nın 23. maddesi ile ODGP sütununa “yapıcı

çekimserlik” adında bir prosedür getirilmi ştir. Buna göre, ODGP sütununda karar alınabilmesi için her üyenin bu karara katılması şart de ğildir. Karara katılmayan ancak çekimser kalan üyelerin varlı ğı halinde, di ğer üye ülkeler yine bir karar alabileceklerdir. Fakat “yapıcı çekimserlik” kuralının uygulanabilmesi için, çekimser kalan üye ülke sayısının toplam oy a ğırlı ğının üçte birini geçmemesi gerekmektedir.

Çekimser kalan üye ülkeler kararı uygulamak zorunda olmayacaklar, ancak kararın

Birli ği ba ğladı ğını kabul etmek ve kararla çeli şen eylemlerden kaçınmak durumunda olacaklardır. 97

Amsterdam Antla şması’nda AB’nin dı ş politika ve güvenli ğine ili şkin tüm konuların ODGP kapsamına girdi ği belirtilmi ş, ODGP’nin amaçları arasına dı ş sınırların korunması da eklenmi ştir. Ayrıca 2. maddede Birli ğin amaçları sayılırken

“özellikle ODGP uygulamasıyla uluslararası alanda Avrupa kimli ğinin vurgulanması”na i şaret edilmi ştir. 98

Savunma alanında Amsterdam Antla şması’nın çok önemli yenilikler getirmedi ği görülmektedir. Reflection Grubu görü şmeleri sırasında Fransa ve

Almanya hükümetinin temsilcileri BAB’ın AB’ye entegre edilmesini önermi ş ancak bu öneri İngiltere ve AB üyesi olan tarafsız devletler tarafından reddedilmi ştir. BAB-

96 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 189-190. 97 Cameron, op. cit., s. 71. 98 Ülger, op. cit., s. 92.

34

AB entegrasyonu sa ğlanamamı ş ve Petersberg görevleri olarak adlandırılan ve BAB

Bakanlar Konseyi’nin 1992’de kabul etti ği; insani görevler, arama ve kurtarma faaliyetleri, barı şı koruma ve barı şı sa ğlama faaliyetlerinin ODGP kapsamına alınması öngörülmü ştür. Bu görevlerin gerçekle ştirilebilmesi için AB’nin BAB’dan yararlanması öngörülmü ş ve isteyen tüm AB üyelerinin bu görevlere tamamen katılabilece ği belirtilmi ştir. 99

Ayrıca ODGP’nin finansmanının kar şılanması Amsterdam Antla şması V.

Ba şlık m. 28’de yer almı ştır. Buna göre idari harcamaların Topluluk bütçesinden kar şılanması öngörülmü ştür. Ancak, ortak eylemin Topluluk bütçesinden kar şılanması için askeri ve savunma ile ilgili konulardaki kararlarda Bakanlar

Konseyi’nin oybirli ği ile karar alması gerekti ği belirtilmi ştir. Ancak AB bütçesinden finansman sa ğlanamadı ğı takdirde, GSMH rakamlarıyla orantılı olarak harcamaları

üye devletlerin kar şılaması öngörülmü ştür. 100 Böylece üye ülkeler arasında ve

Konsey ile Parlamento arasında yo ğun tartı şmalara neden olan ortak eylemlerin finansmanı sorunu çözülmü ştür.

D. NICE ANTLA ŞMASI İLE ODGP’YE GET İRİLEN YEN İLİKLER

Nice Antla şması ile yapılan de ğişikliklerin ba şında güçlendirilmi ş i şbirli ğinin uygulama alanının ODGP'yi de içine alacak şekilde geni şletilmesi gelmektedir. 101

Ancak OGDP alanında güçlendirilmi ş i şbirli ği ilkesi, askeri ve savunma alanlarına girmeyen di ğer konularla sınırlandırılmı ştır. Güçlendirilmi ş i şbirli ği üye ülkelerin

99 Smith, op. cit., s. 45. 100 Ülger, op. cit, 95-96. 101 İbid ., s. 97.

35 hiçbirisi itiraz etmemesi ya da oybirli ği istememesi şartıyla (acil fren) ortak eylem ve ortak tutumların uygulanması ile sınırlı olarak Konsey'de nitelikli oyçoklu ğu ile kabul edilir. Ancak kararda üye ülkelerin yarıdan bir fazlasının oyu (15 üye devlette sekiz) aranır (ABA m.27). Görüldü ğü gibi güçlendirilmi ş i şbirli ği konusunda ciddi kısıtlamalara gidilmi ş ve ODGP'nin özellikle güvenlik alanı kapsam dı şında bırakılmı ştır. 102

Bir di ğer de ğişiklik ise, Siyasi ve Güvenlik Komitesi'nin Avrupa Konseyi'nin do ğrudan yönetimi altına alınması olmu ştur. Yapılan de ğişiklikle Bu Komiteye

Avrupa Konseyi'nin yönetimi altında kriz yönetimi operasyonlarında politik kontrol ve stratejik yönlendirmeleri gerçekle ştirmek için uygun kararları alma görevi verilmi ştir. Bu yetki Komiteye ODGP konusunda daha etkin bir rol kazandırmı ştır. 103

Nice Antla şması ile AB - BAB arasındaki ili şki gözden geçirilmi ş BAB,

AB'ye entegre edilmi ş ve kriz yönetim i şlemleri AB'ye devredilmi ştir. AB

Antla şması'nın 17. maddesinde yapılan düzenlemeler ile AB-BAB arasındaki hükümler kaldırılmı ştır. 104

102 Mehmet Özcan, “AB Ortak Dı ş ve Güvenlik Politikası”, http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=18, (10.03.2007). 103 İbid. 104 İbid.

36

E. SAVUNMA ALANINDAK İ GEL İŞ MELER: AVRUPA GÜVENL İK VE

SAVUNMA POL İTİKASI’NIN ORTAYA ÇIKI ŞI VE GEL İŞİ Mİ

1. So ğuk Sava ş Sonrası Ya şanan Geli şmeler ve BAB’ın Yeniden Aktif Hale

Getirilmesi

Avrupa Savunma Toplulu ğu giri şiminin ba şarısızlı ğa u ğramasından sonra

Avrupa’nın güvenli ğinde NATO ba şat aktör haline gelmi ş ve So ğuk Sava ş boyunca savunma konuları AT dı şında tartı şılmı ştır. 1980’lere gelindi ğinde ise güvenlik konusu AS İ gündemi içerisine resmen dahil olmu ştur. Bunun, biri iç biri dı ş olmak

üzere iki nedeni vardır. Dı ş neden, Ronald Reagan’ın seçilmesinden sonra Amerikan dı ş politikasının yönelimi konusunda Avrupa’da artan endi şelerden ve de Do ğu-Batı gerginli ğinin tekrar su yüzüne çıkmasından kaynaklanmaktadır. İç neden ise

1980’lerde Avrupa entegrasyonunda ortaya çıkan hareketlilikten kaynaklanmaktadır.

1981’deki Londra Raporu, ardından gelen Genscher-Colombo Planı ve 1984’teki

Stuttgart Deklarasyonu bu hareketlili ğin sonucu ortaya çıkmı ş ve güvenlik konularının da AS İ’de tartı şılması yönünde adımlar atılmı ştır. 105

Transatlantik ili şkilerde ya şanan gerginle şme sonucunda AS İ mekanizmasının savunma konularını da içermesi do ğrultusunda bir öneri getirilmi ş; bu öneri Danimarka, Yunanistan ve İrlanda’nın kar şı çıkması sonucu reddedilmi ştir.

Bunun üzerine, 1984 yılında, BAB’ın yedi üyesi, örgütün tekrar aktif hale getirilmesine karar vermi ştir. 106

105 White, op .cit., s. 145-146. 106 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 202.

37

BAB’ın yeniden aktif hale getirilmesi Fransız ve İngiliz görü şlerinin

çakı şması sonucunda gerçekle şmi ştir. Ancak iki ülkenin bu konudaki temel fikirleri farklıdır. Fransa, NATO kontrolü dı şında, ba ğımsız bir Avrupa savunma kimli ği olu şturulmasını hedeflerken; İngiltere ise BAB’ın, NATO’nun ba şatlı ğına zarar vermedi ği sürece, savunma konularını tartı şmak için hükümetlerarası bir platform sa ğlayaca ğını dü şünmü ştür. 107

Bu geli şmeler üzerine BAB, Ekim 1984’te Roma Deklarasyonu’nu yayınlamı ş ve savunma i şbirli ği için alanlar ve bunu destekleyecek kurumsal mekanizmalar belirlemi ştir. Ekim 1987’deki Lahey Platformu ise Avrupa entegrasyonunun güvenlik ve savunma alanlarını içermedi ği sürece tamamlanmamı ş olaca ğını açıklamı ştır. 108 Bu platform, aynı zamanda İspanya ve Portekiz’i de BAB’a

üye olmaya davet etmi ş; 1990 yılında bu iki AT üyesi BAB’a üye olmu şlardır. 109

Maastricht Antla şması ile ODGP olu şturulmu ş; ayrıca, “zamanla ortak savunmaya dönü şebilecek olan bir ortak savunma politikasının nihai olarak olu şturulması”na yapılan atıfla da Antla şma, savunma konusunun da Birlik gündeminde olması iste ğini içermi ştir. Bu süreçte de savunma ile ilgili konularda kararlar hazırlama ve uygulama görevi BAB’a verilerek; atıfta bulunulan ortak savunma politikası gerçekle ştirilinceye kadar, BAB’ın AB’nin savunma kolu olarak hizmet vermesi öngörülmü ştür. Ancak BAB bu rolü oynamak için gerekli komuta yapıları, askeri veya planlama yeteneklerinden yoksundu. 1992’de Petersberg’de toplanan BAB Bakanlar Konseyi, BAB’ı i şler hale getirmek amacıyla bazı görevler

107 White, op. cit., s. 146-147. 108 İbid., s. 147. 109 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 202.

38 belirlemi ş; bunlara da Petersberg görevleri denilmi ştir. Bu görevler BAB’a, ortak savunmayı öngören V. Madde dı şında “dü şük yo ğunluklu, alan dı şı görevleri” getirmi ştir. Petersberg görevleri, insani görevler, kurtarma görevleri, barı şı koruma görevleri ve barı şı sa ğlamayı da içeren kriz yönetimi görevlerinden olu şmaktadır. 110

Maastricht Antla şması’na Ekli 2 No’lu Deklarasyon ile BAB üyesi olmayan tüm AB üyeleri BAB’a üye olmaya davet edilerek AB ve BAB arasındaki ba ğın güçlendirilmesi hedeflenmi ştir. Bu davete olumlu tek yanıt Yunanistan’dan gelmi ş;

Danimarka, Finlandiya ve İsveç ise gözlemci statüsünü yeterli görmü ştür. 111

Ayrıca Maastricht Antla şması’nın imzalanmasından sonra BAB merkezi de

Londra’dan Brüksel’e ta şınmı ştır. Bunun amacı, Brüksel’de bulunan AB kurumları ile BAB’ın daha yakın bir ileti şim içinde olmasıdır. AB ile uyumlu olması amacıyla

BAB Dönem Ba şkanlı ğı da 1 yıldan 6 aya indirilmi ştir. Ancak AB ile BAB’ın

üyelerinin farklı olması nedeniyle iki örgütün dönem ba şkanlıklarında çakı şma sa ğlanamamı ştır. 112

Maastricht Antla şması’na Ekli 1 No’lu Deklarasyon’da ise BAB’ın AB’nin savunma ö ğesi ve Atlantik İttifakı’nın Avrupa sütunu oldu ğu belirtilmekteydi. 113 Bu ifade Avrupa’nın savunma yeteneklerinin NATO çerçevesinde kalmaya devam edece ği anlamına gelmekteydi.

110 Açıkme şe, op. cit., s. 123-124. 111 Bretherton and Vogler, op. cit., s. 204. 112 İbid., s. 205. 113 İbid., s. 203.

39

Avrupa güvelik ve savunma politikası fikri So ğuk Sava ş’ın sonunda yeni ke şfedilmi ş bir şey olmamakla birlikte, Avrupa iki kutuplulu ğun çökmesi bu fikre yeni bir hayat vermi ştir. 114 1990’lar Batı Avrupa Birli ği’nin görev ve yeteneklerindeki artı ş ile NATO’nun dönü şümüne sahne olmu ştur. Güvenlik algılamalarının kutuplar arası kar şı kar şıya gelme, toprakların savunulması ve ortak savunmadan kriz yönetimine kayması hem NATO hem de transatlantik ili şkiler açısından önemli sonuçlar do ğurmu ştur. 115

NATO’nun 1991 Roma zirvesinde, So ğuk Sava ş sonrasında ittifakın yeni yönünü belirlemek amacıyla gelecekteki faaliyetlerle ilgili üç önemli alan içeren bir

‘Yeni Stratejik Konsept’ kabul edilmi ştir. Bu alanlardan birincisi güvenlik kavramındaki geni şlemeyi kabul etmi ş ve NATO faaliyetlerinde i şbirli ği ve diyalog

öğelerinin arttırılmasını; ikinci alan askeri yeteneklerin kriz yönetimine odaklanarak yeniden yapılandırılmasını öngörmü ştür. ‘Yeni Stratejik Konsept’te belirtilen üçüncü alanda ise Avrupalı müttefiklerin gelecekte kendi güvenlikleri için daha fazla sorumluluk alaca ğı belirtilmi ştir. 116

1994 ve 1996 yılları arasındaki dönemde ise NATO çatısı altında Avrupa

Güvenlik ve Savunma Kimli ği (AGSK) olu şturulmu ştur. AGSK, ABD’nin katılmak istemedi ği durumlarda Avrupa’nın ayrı bir şekilde siyasi ve operasyonel hareket edebilmesi amacıyla olu şturulmu ştur. 117 1994 Brüksel zirvesinde, askeri yeteneklerin

114 Helene Sjursen, “Missed opportunity or eternal fantasy: The idea of a European security and defense policy”, John Peterson and Helene Sjursen eds., A Common Foreign Policy for Europe: Competing visions of the CFSP , London and New York, Routledge, 1998, s. 95. 115 Simon Duke, “Small States and Europan Security”, Erich Reiter and Heinz Gärtner eds., Small States and Alliances , New York, Physica-Verlag Heidelberg, 2001, s. 33. 116 White, op. cit., s. 148. 117 Duke, “Small States and European Security”, s. 33.

40 yeni stratejik ortamda hem NATO hem de Avrupa için uygun olarak yapılandırılması amacıyla Birle şik Ortak Görev Gücü olu şturulmu ştur. Bu kavram, ABD’nin katılmadı ğı durumlarda Avrupa hükümetlerinin operasyonlar için ‘istekliler koalisyonları’ oluşturması ve bu operasyonları gerçekle ştirirken NATO karargahını, komuta olanaklarını, ileti şim sistemlerini ve lojistik deste ğini kullanılmayı talep etmesini sa ğlamak niyetiyle olu şturulmu ştur. 118 Haziran 1996’daki Berlin NATO

Konseyi toplantısında ise bu güçlerin, ABD’nin katılmadı ğı askeri operasyonlarda

BAB tarafından kullanılabilece ği kararla ştırılmı ştır. 119

Fakat yukarıda sayılan NATO olanaklarının kullanılması sıkı şartlara ba ğlanmı ş; ABD’nin katılmadı ğı operasyonlarda Birle şik Ortak Görev Gücü’nün kullanımı her durum için ayrıca ele alınmak üzere Kuzey Atlantik Konseyi’nin onayına bırakılmı ştır. 120 Brüksel ve Berlin zirveleri ile getirilen bu yeni düzenlemeler

Avrupa merkezli bir savunma kimli ğini güçlendirmekten çok BAB ve AGSK’nin

NATO çerçevesine daha çok ba ğlı hale gelmesi sonucunu do ğurmu ştur. 121

Böylece Amsterdam Antla şması’nın imzalandı ğı 1997 yılına gelindi ğinde

BAB, AB’den çok NATO’yla yakın ili şkiler içerisine girmi ştir. Bu da NATO’nun, kendisini Avrupa’da yapılan birçok güvenlik düzenlemesinin tepe noktasında konumlandırmayı ba şarmı ş olmasından kaynaklanmaktadır. 122

Bu şartlar altında imzalanan Amsterdam Antla şması’nda, AB’nin olu şturmaya çalı ştı ğı ortak savunma politikası ile ilgili pek fazla ilerleme

118 Forster and Wallace, op. cit., s. 482. 119 White, op. cit., s. 148. 120 Açıkme şe, op. cit., s.125. 121 White, op. cit., s. 148. 122 Sjursen, op. cit., s. 101.

41 sa ğlanamamı ştır. Antla şma ile sa ğlanabilen tek önemli geli şme ise Petersberg görevlerinin ODGP sütunu içine alınması ve AB’nin bu görevleri yerine getirirken

BAB’dan yararlanabilece ğinin öngörülmesi olmu ştur. Ancak bu görevlerin de savunmadan ziyade güvenlik ile ilgili oldu ğu gözden kaçmamalıdır. 123 Ayrıca

Antla şmanın 17. maddesinde, AB’nin alaca ğı savunma ile ilgili herhangi bir kararın,

‘ortak savunmalarının NATO’da gerçekle ştirildi ğini dü şünen belli üye ülkelerin yükümlülüklerine saygı göstermek’ durumunda oldu ğu belirtilerek savunma alanında

NATO’nun kurumsal üstünlü ğü daha da güçlendirilmi ştir. 124

NATO’nun Avrupa güvenlik ve savunma yapılanması ile ilgili yapılan yeni düzenlemelerde ba şat rol üstlenmeyi ba şarmasının önemli bir nedeni de 1990’ların ilk yarısında Fransa’nın NATO ile yakınla şmasıdır. Fransa 1991 yılında Körfez sava şında Batı koalisyonunda yer almı ş ve eski Yugoslavya’daki operasyonlarda

NATO komutası altında askeri katılım göstermi ştir. Bu yakınla şma sonucunda

Fransa, Nisan 1993’te NATO’nun askeri komitesinde tamamen yer almaya karar vermi ştir. 125 Fakat bunun kar şılı ğında Fransa, ABD’den NATO’nun gerçek anlamda

‘Avrupalıla şmasını talep etmi ştir. 1996’daki Berlin zirvesinde Fransa’nın NATO içinde yeniden tam anlamıyla yer almasını sa ğlamak amacıyla Avrupa hükümetlerinin NATO’daki rollerinin arttırılmasına karar verilmiştir. Ancak Fransa

Cumhurba şkanı Chirac, bu geri dönü ş için NATO’nun güney kanadının Fransız komutası altına geçmesini talep etmi ş; bu istek ABD tarafından kabul edilmemi ş ve

Fransa’nın NATO’ya tamamen geri dönü şü gerçekle şmemiştir. 126

123 Açıkme şe, op. cit., s. 126. 124 White, op. cit., s. 148-149. 125 Sjursen, op. cit., s. 106. 126 Forster and Wallace, op. cit., s. 483.

42

2. St. Malo ve Sonrası: Askeri ve sivil kriz yönetimi yeteneklerinin olu şturulması

Amsterdam Antla şması sonrasında en önemli geli şmeler güvenlik ve savunma alanında ya şanmı ştır. İngiltere’de i ş ba şına gelen İş çi Partisi hükümeti bu konudaki bakı ş açısını de ğiştirmi ştir. İngiltere’nin yakla şımındaki de ğişiklik, Avrupa’nın di ğer ana askeri gücü Fransa ile birlikte yapılan St. Malo giri şiminde görülmü ştür. 127

Jacques Chirac ile Tony Blair, 14 Aralık 1998’de St. Malo zirvesinde bir araya gelmi ş; zirve sonunda yayınlanan bildiride a şağıdaki noktalar üzerinde anla şmaya vardıklarını beyan etmi şlerdir 128 :

• Amsterdam Antla şması’nda yer alan Ortak Dı ş Politika ve Güvenlik

Politikası’nın süratle uygulamaya aktarılması;

• AB’nin uluslararası krizlere müdahale edebilecek, müstakil eylemlerde

bulunabilecek kapasiteye sahip olması ve bunun için yeterli askeri güç ile

desteklenmesi;

• NATO’nun bir bütün olarak müdahil olmadı ğı yerlerde, AB’nin karar

alması için AB’nin uygun bir yapıya ve askeri kapasiteye kavu şturulması;

• Avrupa’nın güçlendirilmi ş silahlı kuvvetlere ihtiyacı bulundu ğu ve bunun

da rekabetçi bir Avrupa savunma sanayisi ile desteklenmesi gerekti ği.

127 Smith, op. cit., 45-46. 128 Ülger, op. cit., s. 102-103.

43

İngiltere’nin bu politika de ğişikli ğinin en önemli nedeni savunma alanında bir

“Avrupalıla şma” sürecinden geçmekte olu şuydu. İngiliz dı ş politikasında, İngiliz hükümetlerinin güçlü direni şine ra ğmen “Avrupalıla şma” görülmü ştür. Ancak savunma alanındaki bu Avrupalıla şmanın asıl hedefi AB’ye bir ortak savunma boyutu kazandırmaktan çok Avrupa’nın NATO ile ba ğlarını güçlendirmeye yöneliktir. 129

AGSP’nin olu şum sürecinde BAB ve NATO ile ili şkilerin belirleyici oldu ğu görülmektedir. 1954’te kurulan ancak so ğuk Sava ş boyunca NATO’nun gölgesinde işlevsiz kalan BAB, 90’larda yeniden canlandırılmı ştır. Bunun en önemli nedeni,

So ğuk Sava ş sonrası dönemde NATO’nun Avrupa aya ğını güçlendirmektir. Nitekim

1994 NATO Zirvesinde, NATO içerisinde olu şturulmaya çalı şılan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimli ği’nin BAB ile kolektif yürütülmesi kabul edilmi ştir. Haziran

1996’da Berlin ve Brüksel’de yapılan NATO Bakanlar Konseyi toplantılarında ve aynı dönemde Birmingham’da yapılan BAB Bakanlar Konseyi toplantısında;

AGSK’nin NATO içinde geli ştirilmesi teyit edilmi ştir. Ancak İngiltere’nin 1998 St.

Malo Zirvesinde tutum de ğiştirmesi AGSK’nin olu şum sürecinde duraklamaya neden olmu ş ve bu geli şmenin ardından AB içerisinde ODGP’nin yeni bir açılımı olarak AGSP ön plana çıkmı ştır. 130

İngiltere’nin bu yakla şım de ğişikli ği sonrasında olu şturulan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası ile ilgili kararlar AB zirvelerinde hızla alınmaya ba şlanmı ş ve

129 White, op. cit., s. 118-119. 130 İbid., s. 104-106.

44

AGSP hızla geli şen bir politika alanı olmu ştur. ODGP Yüksek Temsilcisi Javier

Solana bu durumu şöyle ifade etmi ştir:

“…Devletlerin ulusal imtiyazları arasında güvenlik ve savunma politikası,

ortak bir Avrupa yakla şımı olu şturmaya en elveri şsiz olanıdır. Bununla

birlikte, ortak para birimine geçi şten sonra Avrupa Birli ği’nin son 5 yıldır

yaptı ğı en hızlı ve görülmeye de ğer atılım bu alanda olmu ştur .” 131

3 – 4 Haziran 1999’da yapılan Köln zirvesinde, AB’nin uluslararası alanda kendisinden beklenilenleri yerine getirebilmek için ortak Avrupa Güvenlik ve

Savunma Politikası uygulama kararlı ğı ifade edilmi ş; AGSP projesinin resmen uygulamaya konuldu ğu ilan edilmi ştir. Bu zirvede, ortak bir savunma politikasının geliştirilmesi için de ayrıntılı bir çerçeve ortaya konulmu ş; gelecekteki AB askeri operasyonlarında ve kriz yönetiminde gerekli olan karar alma mekanizmalarını olu şturmak için de üye devletler tarafından siyasi zemin olu şturulmu ştur. Bu zirve,

St. Malo zirvesinde alınan kararların hayata geçirilmesi için genel prensipleri ortaya koymu ş; bundan sonraki zirvelerde ise olu şturulacak AGSP olanakları hakkında hızlı bir şekilde karar alınmaya ba şlanmı ştır. 132

Ayrıca Helsinki zirvesi sonucunda yayınlanan ve AGSP’nin güçlendirilmesine ili şkin olan Dönem Ba şkanlı ğı raporunda da AB’nin gelecekte

AGSP çerçevesinde yapaca ğı askeri operasyonların NATO olanakları kullanılarak

131 Javier Solana, “Önsöz”, AB Güvenlik ve Savunma Politikası , der. Nicole Gnesotto, çev. ed. Emir Han Göral, Gülçin Koçbil, Hande Kolçak Köstendil, Mustafa Cenk Sanıvar, İstanbul, Tasam Yayınları, 2005, s. 9. 132 Açıkme şe, op. cit., s. 128.

45 veya kullanılmadan yapılaca ğı belirtilmi ş; NATO olanaklarının kullanılaca ğı AB operasyonlarının dayana ğının da 1996 Berlin NATO zirvesi ve 1999 Washington

NATO zirvesi kararları 133 olaca ğı ifade edilmi ştir. Ayrıca, AGSP çerçevesinde

NATO imkanlarından faydalanarak gerçekle ştirilecek operasyonlarda, AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyelerinin de e şit haklarla operasyonlarda yer alabilece ği belirtilmi ş ve bunun sa ğlanabilmesi için de bu ülkelerle gerekli düzenlemelerin yapılaca ğı açıklanmı ştır. Bu operasyonlara, AB üyesi olmayan Avrupalı NATO

üyelerinin operasyonun yürütülmesi a şamasında e şit haklarla katılırken, operasyonla ilgili alınacak siyasi kararların Avrupa Konseyi’nin karar alma mekanizmasına tabi olaca ğı da bu raporda belirtilmi ştir. 134

Aralık 1999 Helsinki zirvesinde ise, AGSP’nin amacı “kendi ba şına karar alabilme ve NATO katılımı olmadan uluslararası krizlere müdahale edebilme yetene ği olu şturma” şeklinde ifade edilmi ştir. Zirvede ayrıca 2003’e kadar 50 – 60 bin ki şilik bir acil müdahale gücü olu şturulması, bu gücün hava ve deniz kuvvetleriyle takviye edilmesi, 60 gün içinde toplanabilecek ve görev alanında asgari bir yıl kalabilecek bir altyapıya sahip olması kararla ştırılmı ştır. Bu gücün faaliyetleri de Petersberg görevleriyle sınırlandırılmı ş ve daimi olarak silah altında tutulmak yerine ihtiyaç do ğdu ğunda toplanması öngörülmü ştür. 135

133 1999’da Washington’da yapılan NATO zirvesinde NATO Stratejik Konsepti’ni güncellemi ştir. Bu zirvede alınan kararlarda; AB’nin dı ş ve güvenlik politikasının güçlendirilmesinden, St. Malo zirvesi ve bu zirveden sonraki AB zirvelerinde alınan kararlarla da BAB’ın güçlendirilmesinden duyulan memnuniyet belirtilmi ştir. Ayrıca, AB ülkelerinin güvenlik ve savunma konusunda yeni görevler üstlenme ba ğlamında gösterdikleri kararlılıktan da memnuniyet duyuldu ğu ifade edilmi ştir. Bkz. From St. Malo To Nice-European Defence: Core Documents , compiled by Maartje Rutten, Chaillot Paper No: 47, Institute For Security Studies Western European Union, Paris, May 2001, s. 20. 134 Böylece Köln zirvesi sonucunda alınan kararlar Berlin-plus anla şmasının da iskeletini ortaya koymu ştur. Bkz. From St. Malo To Nice-European Defence: Core Documents , s. 44-45. 135 Ülger, op. cit., s. 103.

46

Haziran 2000’deki Feira zirvesinde ise AGSP kapsamında sivil kriz yönetimi yeteneklerinin geli ştirilmesi konusunda kararlar alınmı ştır. Bu kapsamda; polis, hukukun üstünlü ğünün güçlendirilmesi, sivil yönetim ve sivillerin korunması alanlarında yeni yetenekler olu şturulması öngörülmü ştür. 136 Ayrıca zirvede, kriz bölgelerinde faaliyet göstermek üzere, en az 1000’i bir ay içinde bir araya gelebilecek 5000 ki şilik bir polis ekibinin AGSP mekanizması altında kullanılabilir hale getirilmesi taahhüdünde de bulunulmu ştur. Zirvenin bir di ğer önemli sonucu da,

AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyelerinin AB operasyonlarında yer alması ve

AB ile NATO arasında sürekli görü ş alı şveri şlerini sa ğlayacak kalıcı mekanizmaların kurulması için gereken düzenlemelerin taslak haline getirilmesi olmu ştur. 137

Feira zirvesi tarafından bir öneri olarak belirlenen AB-NATO danı şma prosedürleri oldukça ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. Buna göre; AB üyeleri ile

AB adayı olan ülkeler ve AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyeleri arasında

(AB+15) düzenli görü şmeler yapılması öngörülürken, AB üyeleri ile AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyeleri arasında (AB+6) ise her Dönem Ba şkanlı ğı içerisinde en az iki kez toplantı yapılması ve e ğer daha fazlasına ihtiyaç duyulursa bunun Konsey kararı veya Siyasi ve Güvenlik Komitesi kararı ile yapılabilece ği karara ba ğlanmı ştır. 138

Ayrıca, AB tarafından yürütülecek bir operasyon ihtimali ortaya çıktı ğında bu danı şma süreçleri görü ş alı şveri şini sa ğlayacak ve taraflar güvenlik endi şelerini ifade

136 Jean-Yves Haine, “Tarihsel Bir Perspektif”, AB Güvenlik ve Savunma Politikası , der. Nicole Gnesotto, çev. ed. Emir Han Göral, Gülçin Koçbil, Hande Kolçak Köstendil, Mustafa Cenk Sanıvar, İstanbul, Tasam Yayınları, 2005, s. 47. 137 From St. Malo To Nice-European Defence: Core Documents , s. 126-130. 138 İbid., s. 129.

47 edebileceklerdir. NATO imkanlarından yararlanılması konusu gündemde ise AB

üyesi olmayan Avrupalı NATO üyelerinin görü şlerine özel önem verilecektir. NATO imkanlarının kullanılaca ğı AB operasyonlarına, Konsey’in kararı üzerine, AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyeleri de isterlerse katılabileceklerdir. Operasyon,

Konsey kararı ile ba şlatılır. Operasyona katılan AB üyesi olmayan Avrupalı NATO

üyeleri ve AB adayları, operasyonun günlük yürütülmesinde AB üyeleri ile e şit haklara sahip olacaklardır. AB üyesi ülkeler ile di ğer katılımcı ülkelerden olu şan geçici bir Katkı Sa ğlayanlar Komitesi kurulacaktır. Operasyonun siyasi kontrolü ve stratejik yönü AB Konseyi’nin otoritesine tabi olacak; operasyonun sona erdirilmesi kararı, Katkı Sa ğlayanlar Komitesinde yer alan ülkelere de danı şılarak Konsey tarafından alınacaktır. 139

Sonuç bildirgesinde; Konsey’in, Komisyon’un 18 Mayıs 2000 tarihinde

Konsey’e sundu ğu Acil Müdahale Olana ğı olu şturulması konusundaki önerisini inceledi ği de belirtilmi ştir. 140

Feira zirvesi sonrasında ya şanan önemli bir geli şme de, Mart 2000’deki

Lizbon zirvesinde kurulan Geçici Askeri Yapı’nın Temmuz 2000’de toplanarak bir

‘Güç Katalo ğu’ olu şturmasıdır. Bu katalogda; her AB üyesi ülke, gelecekteki AB operasyonlarında en az bir yıllı ğına sa ğlayabilece ği kara, hava ve deniz güçleri hakkında bilgi vermi ştir. Katalog; sava şan tarafların güç kullanarak ayrılması, barı şı koruma, insani yardım ve ilgili ülke vatanda şlarının tahliyesinden olu şan dört ayrı senaryoya göre sınıflandırılmı ştır. Bu katalogun olu şturulması sonrasında, 20 Kasım

139 İbid., s. 129-130. 140 İbid., s. 126.

48

2000’de Brüksel’de Yetenek Taahhütleri Konferansı toplanmı ş; bu konferansta AB

ülkeleri, bir kriz sırasında olu şturulacak bir AB gücüne sa ğlayabilecekleri askeri yetenekler konusunda taahhütlerde bulunmu şlardır. Konferans sonunda yayınlanan

‘Askeri Yetenekler Taahhütleri Deklarasyonu’, 1999 Helsinki zirvesi ile belirlenen

‘en az bir yıllık bir görev için 60 gün içinde harekete geçebilecek 60.000 asker’ hedefinin nicelik olarak gerçekle ştirildi ğini açıklamı ştır. NATO üyelerinden ve AB

üyesi olmayan ülkelerden de gelen katkılarla 100.000 ki şilik bir asker kontenjanı olu şturulmu ştur. 141

Aralık 2000’deki Nice zirvesinde ise AGSP’nin ODGP’nin bir uzantısı oldu ğu resmen deklare edilmi ştir. Ayrıca “Siyasi ve Askeri Komite”, “Askeri

Komite” ve “AB Genelkurmayı” adıyla üç yeni birim olu şturulmu ştur. Siyasi ve

Askeri Komitenin görevli krizlere kar şı olu şturulan AB tutumlarının stratejik yönelimleri belirlemektir. Askeri Komite ise üye ülke savunma bakanlarından olu şur ve görevli AB dı şı ülke ve örgütlerle askeri ili şkileri sürdürmek ve önerilerde bulunmaktır. AB Genelkurmayı’nın görevi ise askeri geli şmeleri gözlemlemek, askeri planlama yapmak, strateji belirlemek, ulusal ve uluslararası düzeyde askeri merkezlerle ileti şim halinde bulunmak ve ODGP kararlarını uygulamak için askeri koordinasyon sa ğlamaktır. 142

Nice zirvesinin en önemli sonucu Helsinki ve Feira zirvelerinde tanımlanan ve AB’nin olu şturmayı taahhüt etti ği askeri olanaklar ile sivil kriz yönetimi olanaklarının hayata geçirilmesi konusunda karar alınmı ş olmasıdır. Di ğer önemli

141 Mark Oakes, “European Security and Defence Policy: Nice and Beyond”, House Of Commons Library Internataional Affairs And Defence Section, Research Paper, 2 May 2001, s. 10. 142 Ülger, op. cit., s. 103-104.

49 sonuç ise, AB’nin askeri operasyonlarında NATO imkanlarını kullanaca ğı zaman uygulanacak olan prosedürleri içeren tasla ğın kabul edilmesidir. 143 Böylece, Feira zirvesinde AB ile NATO arasında olu şturulması planlanan mekanizmalar tanımlanmış; Berlin-plus anla şmasının sonlandırılabilmesi için geriye, aralarında

Türkiye’nin de bulundu ğu AB üyesi olmayan Avrupalı NATO üyelerinin ikna edilmesi kalmı ştır.

AGSP’ye yeni yetenekler kazandırma sürecinde 15-16 Haziran 2001 tarihlerinde yapılan Göteborg zirvesi de önemli rol oynamı ştır. Göteborg zirvesi,

Feira zirvesinde belirlenen sivil kriz yönetimi hedeflerine ek olarak yeni somut hedefler belirlemi ştir. Bu hedefler şunlardır:

• Hukukun üstünlü ğü alanındaki yeteneklerin güçlendirilmesi: Bu genel

hedef kapsamında Üye Devletler, kriz yönetimi operasyonlarında özellikle

cezai yargı sürecinde polis deste ği sa ğlayabilecek 200 personel temin

etmek için birlikte çalı şmalıdırlar.

• Kriz yönetimi esnasında sivil yönetim içinde görev alabilecek ve kısa bir

sürede harekete geçebilecek bir uzmanlar havuzu olu şturulması.

• Sivillerin korunması alanında yeteneklerin geli ştirilmesi: Üye Devletler

kısa bir süre içinde, birlikte çalı şarak personel sayısı 2000’e kadar ula şan

müdahale ekipleri olu şturmalıdırlar. Üye Devletler; de ğerlendirme ve

143 Oakes, op. cit., s. 17-27.

50

koordinasyon ekipleri ile destekleyici veya daha uzmanla şmı ş kaynaklar

sa ğlayabilmelidirler. 144

Göteborg zirvesinin bir di ğer önemli yönü de AB Şiddet İçeren Çatı şmaların

Önlenmesi Programının ba şlatılması olmu ştur. Bu Program, AB’nin daha tutarlı erken uyarı, analiz ve eylemlerde bulunması için önemli bir gelişme olmu ştur. 145

19 Kasım 2001 tarihinde AB Savunma Bakanları AB Yeteneklerinin

Geli ştirilmesi Konferansında gayrı resmi olarak bir araya gelmişlerdir. Bu konferansın sonunda AB Savunma Bakanları Helsinki Temel Hedefi’nin gerçekle ştirilmesi konusundaki sorumluluklarını tekrar belirtmi şler ve bir yıl önce toplanan Yetenek Taahhütleri Konferansımda taahhüt ettikleri askeri olanakları do ğrulamı şlardır. Ayrıca; taahhüt edilen askeri yeteneklerin analizi yapılarak yapılan bir de ğerlendirmede, 2003 yılından itibaren AB’nin tüm Petersberg görevlerini yerine getirebilece ği sonucuna varıldı ğı da açıklanmı ştır. Bu konferansta aynı zamanda, Avrupa Yetenekleri Eylem Planı ortaya konmu ştur. Bu plan, AB’nin askeri yetenekler konusundaki eksikliklerini tespit ederek bunların giderilmesini amaçlamaktadır. 146

14-15 Aralık 2001’deki Laeken zirvesinde, AGSP olanaklarının hem sivil hem de askeri anlamda giderek geli ştirildi ği ve artık AB’nin AGSP mekanizmalarını

144 From Nice To Laeken-European Defence: Core Documents, compiled by Maartje Rutten, Volume II, Chaillot Paper No: 51, Institute For Security Studies Western European Union, Paris, April 2002, s. 35. 145 Özlem Terzi, “Evolving European Security Capabilities and EU-Turkish Relations”, Perceptions , Mart-Mayıs 2004, vol.IX, no.1, s. 104. 146 İbid., s. 95-98.

51 kullanarak bazı kriz yönetimi operasyonlarını gerçekle ştirebilece ği ilan edilmi ştir.

Ayrıca, NATO ile AB arasındaki düzenlemelerin bir an önce gerçekle ştirilmesi için

AB’nin kararlı oldu ğu ve bunun gerçekle ştirilmesi halinde, AB’nin Petersberg görevlerinin tamamını kapsayan kriz yönetimi operasyonlarını yerine getirme yetene ğinin artaca ğı da zirve sonunda belirtilmi ştir. 147

2001 yılı sonundaki Laeken zirvesinde AGSP kısmen operasyonel ilan edilmi ş ve AGSP kapsamında ‘bazı’ kriz yönetimi operasyonlarının yürütülebilece ği ifade edilmi ş; dolayısıyla 2003 yılı için konmu ş olan sivil ve askeri kriz yönetimi yetenekleri hedeflerinin henüz tam olarak gerçekle ştirilmedi ği görülmü ştür. Bu nedenle, sivil ve askeri kriz yönetimi yeteneklerinin geli ştirilmesi konusundaki

çalı şmalar yo ğunla ştırılmı ştır. Kasım 2002’de Brüksel’de toplanan bir Sivil Kriz

Yönetimi Yetenekleri Konferansı’nda, Üye Devletlerin gönüllü katkılarıyla, Feira ve

Göteborg zirvelerinde ortaya konmu ş somut hedeflerin a şıldı ğı açıklanmı ştır. AGSP kapsamındaki ilk sivil kriz yönetimi operasyonu da Bosna Hersek’te ba şlatılan polis misyonu olmu ştur. 148

3. Ankara Uzla şısı ve Berlin Plus Anla şması

AB üyesi olmayan Avrupalı bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin de AB’nin yeni askeri olanaklarının yürürlüğe girebilmesi için ikna edilmesi gerekiyordu. Çünkü

Türkiye bir NATO üyesi olarak, NATO imkanlarının AB askeri operasyonlarında kullanılması konusunda veto hakkına sahip bulunmaktaydı.

147 İbid., s. 110-111. 148 Civilian Crisis Management: the EU way , ed. Agnieszka Nowak, Chaillot Paper No: 90, Institute For Security Studies Western European Union, Paris, June 2006, s. 24.

52

Türkiye, 90’lı yılların ortalarında NATO içinde ortaya çıkan Avrupa

Güvenlik ve Savunma Kimli ği’ne (AGSK) oldukça sıcak bakmaktaydı. Çünkü

AGSK kapsamında AB üyelerinin NATO imkanlarından faydalanması her olay bazında NATO Konseyi’nin onayına tabi idi. Ancak, AGSP ile önceden belirlenmi ş

NATO olanaklarının her AB askeri operasyonu için kullanılabilir hale getirilmesinin hedeflenmesi Türkiye’nin bu konuya şüphe ile yakla şmasına sebep olmu ştur. Bunun nedeni de Avrupa’nın güvenlik ve savunmasının Türkiye’nin üye oldu ğu ve e şit haklara sahip oldu ğu NATO çerçevesinden çıkıp, siyasi olarak söz sahibi olmadı ğı

AB kapsamına alınması idi. Türkiye’nin şüphelerinin bir di ğer nedeni de AB üyesi

Yunanistan ile ya şadı ğı sorunlardı. Yunanistan’ın karar mekanizmalarında söz sahibi oldu ğu bir AB’nin siyasi inisiyatifinde yapılacak AGSP operasyonlarında NATO olanaklarının kullanılması Türkiye’yi rahatsız etmekteydi. 149

Türkiye, AB askeri operasyonlarının NATO imkanlarından faydalanmasını kabul etmek için tüm AB operasyonlarının karar verme mekanizmasında yer almayı talep etmi ştir. Ancak, AB tarafı buna kar şı çıkmı ş; AB üyesi olmayan bir ülkenin,

AB inisiyatifinde düzenlenen askeri operasyonların karar mekanizmasında yer alamayaca ğını belirtmi ştir. Berlin-plus anla şmasının önündeki engelleri kaldırabilmek için Aralık 2002’ye kadar Türkiye ve Yunanistan’a, NATO olanaklarını kullanan hiçbir AB operasyonunun Do ğu Akdeniz’e - yani Kıbrıs’a -

149 Esra Do ğan, “Turkey In The New European Security And Defence Architecture”, Perceptions , Volume 8, T.C. Dı şişleri Bakanlı ğı Stratejik Ara ştırmalar Merkezi, March-May 2003, s. 9.

53 müdahale etmeyece ği konusunda güvenceler verilmesi ve bu ülkelerin ikna edilmesi gerekmi ştir. 150

Türkiye’yi ikna etmek amacıyla Mayıs 2001’de İstanbul’da, Türkiye ve

İngiltere arasında ABD’nin de yardımıyla bir dizi görü şme yapılmı ş ve taraflar anla şarak 2 Aralık 2001’de Ankara Belgesi olarak adlandırılan bir belge yayınlamı şlardır. Bu belgede AGSP’nin hiçbir NATO müttefikine kar şı kullanılmayaca ğı belirtilerek Türkiye’ye bir güvenlik garantisi verilmi ştir. Belgede ayrıca; AB’nin ba ğımsız olarak askeri bir operasyona giri şmesi halinde ve bu operasyonun AB üyesi olmayan bir Avrupa ülkesinin yakın çevresinde olması veya

çıkarlarını etkilemesi durumunda, AB Konseyi’nin bu ülkeye danı şaca ğı ve bu danı şmaya göre bu ülkenin operasyona katılımı ile ilgili karar verece ği de belirtilmi ştir. 151

Bu belge AB içindeki itirazlar yüzünden Laeken ve Sevilla zirvelerinde kabul edilmemi ştir. Ancak 1 Temmuz 2002’de Yunanistan’ın AB Dönem Ba şkanlı ğı’nı devralması ve AGSP’nin 2003 yılında tamamen operasyonel ilan edilmesi gereklili ği nedeniyle AB ODGP Yüksek Temsilcisi Javier Solana, inisiyatif kullanarak bir anla şma sa ğlanması için büyük çaba göstermi ştir. 152 Bu çabalar meyvesini 24-25

Ekim’deki Brüksel zirvesinde vermi ş ve Ankara Belgesi üzerinde iki küçük de ğişiklik yapılarak AB Devlet ve Hükümet Ba şkanlarının belgeyi kabul etmesi sa ğlanmı ştır. Belgeye, NATO askeri kriz yönetimi faaliyetlerinin AB’ye veya AB

150 Tânia Felício, “EU’s Mission in Macedonia – milestone for EU’s ESDP or proof of EU’s dependence on its transatlantic partners?”, http://www.ciari.org/investigacao/EU_mission_macedonia.pdf , (11.06.2007), s. 2. 151 Do ğan, op. cit., s. 10-11. 152 İbid., s. 11.

54

üye ülkelerine kar şı kullanılamayaca ğını ve BM Şartı’nda yer alan ilkelere aykırı herhangi bir eylemde bulunulmayaca ğını belirten ifadeler eklenmi ştir. Bu geli şmeden itibaren, bu belge Nice Uygulama Belgesi olarak adlandırılmıştır. 153

Solana, 14 Kasım 2002’de Türkiye’ye bir günlük bir ziyaret gerçekleştirmi ş ve yaptı ğı görü şmelerden olumlu sonuç almı ştır. Bu dönemde Türkiye’de ya şanan iktidar de ğişikli ği sonrası pozisyonunu yumu şatan Türkiye, Solana’nın da çabalarıyla

AB-NATO düzenlemelerini kabul etmi ştir. 154 12-13 Aralık 2003’te Kopenhag’da AB ve NATO’nun koordineli çalı şması sonucunda nihai çözüme ula şılmı ştır. Solana, 13

Aralık’ta NATO’ya resmi olarak Nice Uygulama Belgesi’ni iletmi ş, NATO Genel

Sekreteri George Robertson da buna kar şılık aynı gün alınan NATO Konseyi kararının nihai metnini iletmi ştir. 16 Aralık’ta da ortak bir NATO-AB bildirisi yayınlanmı ş ve belgede iki örgüt de NATO-AB stratejik ortaklı ğının kurulmasını memnuniyetle kar şıladıklarını belirterek bu ortaklı ğın ilkelerini de resmen kabul etmi şlerdir. 155

Kopenhag zirvesi sonuç bildirisinde; Berlin-plus düzenlemelerinin NATO

üyesi olan AB üyesi ülkeler, NATO’nun Barı ş İçin Ortaklık (B İO) programına katılan ülkeler ve de NATO ile ikili güvenlik anla şması imzalayan ülkeler için uygulanaca ğı; dolayısıyla 2004 yılında AB’ye üye olacak olan Kıbrıs Rum Kesimi ve

Malta’nın Berlin-plus düzenlemelerine dahil olamayaca ğı da belirtilmi ştir. 156

153 From Laeken To Copenhagen , compiled by Jean-Yves Haine, Institute For Security Studies Western European Union, Paris, February 2003, s. 136-137. 154 Antonio Missiroli, “ESDP - Post-Iraq. Building a European Security Defence Policy: What are the priorities?”, The Cicero Foundation, Paris, 12 June 2003, http://www.iss- eu.org/new/analysis/analy060.pdf , (15.05.2007)., s. 2. 155 From Laeken To Copenhagen , s. 178-180. 156 İbid., s. 170-171.

55

4. AGSP Konusundaki Tartı şmalar – Farklı Görü şler

AB’nin sivil ve askeri kriz yönetimi operasyonlarının yürütüldü ğü AGSP üzerinde

AB üyeleri arasında görü ş farklılıkları bulunmaktadır. AGSP’nin rolü konusunda

İngiltere ve Fransa’nın çok farklı yakla şımları vardır. Fransa, AGSP’yi ileride

ABD’ye kar şı potansiyel bir rakip olabilece ğini öngörmekte; İngiltere ise ABD’ye yakın kalmak istemektedir. Do ğal olarak; Fransa NATO’dan ba ğımsız yapılan bir

AGSP, İngiltere ise NATO ile i şbirli ği içinde bir AGSP olu şturmak istemektedir.

ABD ise, Avrupa’nın NATO’dan ba ğımsız bir altyapı kurmak istemesine sıcak bakmamakla birlikte, AGSP’nin olu şturulmasının AB’nin savunma harcamalarını artıracak olmasını olumlu kar şılamaktadır. 157

AGSP konusundaki bu farklı görü şler, 2003 yılında meydana gelen geli şmelerle su yüzüne çıkmı ştır. Irak sava şı sırasında Avrupa’da ya şanan ABD yanlısı ve ABD kar şıtı ayrımı, AGSP konusuna da sıçramı ştır. Nisan 2003’te bir araya gelen Almanya, Fransa, Belçika ve Lüksemburg yetkilileri AB’nin NATO imkan ve yeteneklerini kullanmaksızın kendi planlama ve operasyon yeteneklerini olu şturmasını önermi şlerdir. Belçika ise daha da radikal bir tavırla Tervuren’de bir

AB askeri komuta merkezi kurulması teklif etmi ştir. Di ğer yandan İngiltere,

NATO’nun Avrupa güvenli ğinin kalbi oldu ğunu öne sürerek Mons’taki NATO komutanlı ğının içinde bir Avrupa birimi kurulmasını önermi ştir. NATO ise AB için ayrı planlama olanaklarının ve askeri komuta merkezinin kurulması fikrini, NATO ittifakına kar şı ciddi bir tehdit olarak algılamı ştır. 158

157 Ülger, op. cit., s. 107-109. 158 Terzi, op. cit., s. 103-104.

56

Berlin-plus anla şması ile olu şturulan ve NATO’nun dahil olmadı ğı askeri kriz yönetimi operasyonlarında AB’nin NATO imkanlarından faydalanmasını sa ğlayan düzenlemeler, AGSP’nin NATO’ya ba ğımlı bir şekilde geli şmesini sa ğlamı ştır.

Ancak, AB’nin askeri yeteneklerini geli ştirmek amacıyla ba şlattı ğı Avrupa

Yetenekleri Eylem Planı AB’nin askeri alandaki eksikliklerini adım adım gidermeyi amaçlamakta ve AB’nin askeri yetenekleri giderek güçlenmektedir. Yine de

AGSP’nin tamamen NATO’dan ba ğımsız, kendi planlama olanakları olan ve kendi komuta merkezi olan bir yapıya dönü şmesi yakın gelecekte mümkün görünmemektedir. Çünkü bunun gerçekle şmesi için tüm AB üyelerinin onayı gerekmekte; fakat İngiltere’nin ba şını çekti ği Atlantikçi grup NATO’nun Avrupa güvenli ğinde öncelikli platform olması gerekti ğini dü şünmektedir.

F. DE ĞERLEND İRME

AT 1957’de kuruldu ğunda bu olu şuma ku şku ile bakan birçok ülke bulunmaktaydı.

Ancak, kurulu şundan itibaren büyük ekonomik ba şarılar sa ğlayan AT, kalıcı bir uluslararası aktör olaca ğını göstermi ştir. Siyasi entegrasyon vizyonuyla kurulan ve bunu da ekonomik entegrasyon yoluyla gerçekle ştirmesi öngörülen AT, siyasi entegrasyonda çok zayıf ve yava ş kalmı ştır. Bu durum AT için ‘ekonomik dev, siyasi cüce’ yakı ştırmasına da yol açmı ştır.

Siyasi entegrasyonda en kritik alan dı ş politikanın siyasi ve askeri aya ğıdır.

Zaten ekonomik boyutta önemli bir sorun bulunmamaktadır. So ğuk Sava ş boyunca yakın Sovyet tehdidi altındaki Avrupa, dı ş politikasının siyasi-askeri yönünü NATO

57

çerçevesinde şekillendirerek güvenli ğini sa ğlamayı amaçlamı ştır ve NATO da So ğuk

Sava ş boyunca Avrupa için etkin bir güvenlik şemsiyesi sa ğlamı ştır.

Ancak So ğuk Sava ş’ın sona ermesiyle Sovyet tehdidi ortadan kalkmı ş ve

Avrupa için daha serbest bir dı ş politika izleme fırsatı do ğmu ştur. Ayrıca,

Avrupa’nın yakın çevresinde ortaya çıkan yeni güvenlik tehditleri de Avrupa inisiyatifli bir dı ş politika uygulaması ihtiyacını ortaya çıkarmı ştır. Bunun en somut

örnekleri Bosna ve Kosova Sava şları ile görülmü ştür. Bu sava şlar, AB’nin

NATO’nun tüm fonksiyonlarını içeren bir güvenlik yapılanması olmasa bile en azından etkin kriz yönetimi, barı şı sa ğlama, barı şı koruma ve insani yardım operasyonlarını gerçekle ştirme yeteneklerine sahip olması gerekti ğini göstermi ştir.

Bu geli şmelerle AB, ilk olarak Maastricht Antla şması ile olu şturdu ğu ODGP sütununu 90’lı yıllar boyunca kademeli olarak geli ştirmi ştir. Bu çerçevede atılan en

önemli adım da 1999 yılındaki Köln zirvesi ile ba şlatılan AGSP olmu ştur. Köln zirvesini izleyen Helsinki ve Feira zirvelerinde AGSP’nin etkin sivil ve askeri kriz yönetimi yeteneklerine kavu şturulması amacıyla hedefler belirlenmi ştir. Çok hızlı ilerleyen bu süreç sonunda, AGSP 2003 yılında operasyonel hale gelmi ştir. Bunun ilk uygulamaları da Makedonya ve Bosna-Hersek’te devralınan askeri ve sivil misyonlarla gerçekle ştirilmi ştir.

Böylece AB’nin artık kendi sivil ve askeri kriz yönetimi yetenekleri olu şturulmu ştur. Ancak AGSP’nin NATO’dan tamamen ba ğımsız veya NATO’ya kar şı bir olu şum olması beklenmemelidir. AB içinde İngiltere’nin ba şını çekti ği

58

Atlantikçi birçok ülke bulunmaktadır. AGSP mekanizması ile olu şturulan yeteneklerin en önemli fonksiyonu, ABD’nin yer almak istemeyece ği veya do ğrudan

çıkarının bulunmadı ğı ve de Avrupa için tehdit arz eden krizlere müdahale olana ğı sa ğlamı ş olmasıdır.

59

II. MAKEDONYA CO ĞRAFYASININ TAR İHSEL ARKAPLANI VE

MAKEDONYA SORUNU

Bu bölümde Makedonya’nın tarihi anlatılarak, Makedonya’da tarih boyunca ne kadar

çok çatı şmalar ya şandı ğı; Makedonya’nın Balkan yarımadasındaki önemi ve günümüzde Makedonya’nın ya şadı ğı siyasi sorunlar ve bunların arz etti ği bölgesel güvenlik riskleri; Makedonya Cumhuriyeti’nde ya şamakta olan halkların tarihsel arka planı ve Makedonya tarihi hakkında Balkan ulusları arasındaki anla şmazlıklar gibi konulara de ğinilecektir.

Co ğrafi olarak Makedonya terimi, Vardar, Struma ve Meriç nehir havzaları etrafında, kuzeyde Şar da ğları, Üsküp Karada ğı, do ğuda Rila ve Rodop da ğları, güneyde Selanik çevresindeki Ege kıyıları, Olimpos Da ğı, Pindus da ğları ve batıda da Ohrid ve Prespa gölleri ile çevrelenen toprakları ifade etmektedir. Bu topraklar günümüzde Makedonya Cumhuriyeti, Yunanistan ve Bulgaristan arasında bölü şülmü ş durumdadır. Makedonya Cumhuriyeti’ni olu şturan kısıma Yugoslav

Makedonya veya Vardar Makedonyası, Yunanistan’a ait olan kısıma Ege

Makedonyası veya Yunan Makedonya, Bulgaristan’a ait olan kısıma ise Pirin

Makedonyası denilmektedir. 159 Bugünkü Makedonya devletinin toprakları, co ğrafi

159 Henry J. Sokalski, An Ounce Of Prevention: Macedonia And The UN Experience in Preventive Diplomacy , United States Institute of Peace Press, Washington, D.C., s. 34.

60

Makedonya topraklarının % 38’ini olu şturmaktadır. 67.000 km²’lik bir alanı kapsayan co ğrafi Makedonya’nın, bugün sadece 25.714 km²’lik bir kısmı

Makedonya Cumhuriyeti’nin topraklarıdır. 160

Yukarıda co ğrafi olarak tanımlanan Makedonya topraklarında ilkça ğlardan beri kurulan çe şitli devletler ve bu topraklarda ya şayan halkların kimlikleri konusunda günümüzde Yunan, Makedon ve Bulgar resmi tarihleri ve tarihçileri arasında birbirine zıt görü şler mevcuttur. Ayrıca Makedonya, Balkanlarda etnik

çe şitlili ğin en yo ğun görüldü ğü yerdir. Makedonya’nın tarihi üzerinde bu denli yo ğun tartı şmaların ve anla şmazlıkların olması ve ülkenin çok etnikli yapısı

Makedonya Cumhuriyeti’nde 2001 yılında ya şanan etnik çatı şmaların sadece

Makedonya’nın iç sorunu olmadı ğını ve tüm bölgeyi tehdit edebilecek bir potansiyele sahip oldu ğunu göstermektedir.

A. OSMANLI DÖNEM İNE KADAR MAKEDONYA

1. İlk Yerle şimler

Makedonya’daki ilk sürekli istilanın, Makedonya kıyı düzlü ğünde Neolitik ça ğın ba şlarına, M.Ö. 6200 yılına kadar gitti ği bilinmektedir. Yakla şık 1000 yıl boyunca süre giden bu medeniyet Batı Anadolu ile temas halinde olmu ştur. Bu medeniyet,

Yunanistan, merkezi Balkanlar ve Anadolu arasındaki etkileşimlerin ilk örne ğini olu şturmu ştur. 161

160 Osman Karatay, “Orta Ça ğ’da Makedonya: Bir Siyasi Co ğrafyanın Süreklilik Öyküsü”, der. Murat Hatipo ğlu, Makedonya Sorunu: Dünden Bugüne , Avrasya Stratejik Ara ştırmalar Merkezi Yayınları, Balkan Ara ştırmaları Dizisi: 6, Ankara, 2002, s. 4. 161 Hugh Poulton, Who Are The Macedonians , Indiana University Press, Indianapolis, 2000, s. 11.

61

3-4 bin yıl süren uzun Neolitik ça ğ boyunca, Makedonya ve Trakya, Balkan yarımadasının güneyinde ya şayan halklardan farklı kültürleri olan halklar tarafından istila edilmi ştir. Bütün bu topraklarda ya şayanlar, Akdeniz ikliminin etkisindeki alanlarla bu alanların dı şında kalan yukarı Makedonya ve kuzey Epir bölgeleri gibi yerlerde ya şayan halkların kültürlerinin karı şımı olan melez bir nüfusu olu şturmaktaydı. Bronz ça ğının ba şlarında, M.Ö. 2800’den M.Ö. 2200’e kadar,

Anadolu’dan gelen göçmenler yarımadaya ula şmı ştır. M.Ö. 2500’den M.Ö. 2000’e kadar ve M.Ö. 400’den M.Ö. 350’ye kadar ise iki dalga halinde Yunanca konu şanlar yarımadaya gelmi ştir. 162

Makedonya, Balkan yarımadasının güneyine ve Yunanistan’a geçi ş için transit bir yol haline gelmi ştir. Özellikle Yunanistan ana karası ile yukarı Makedonya arasındaki co ğrafi ve iklimsel farklar, Makedonya’yı daha sonra yarımadanın kuzeyine do ğru yayılacak olan Yunan kültürünün etkisinden uzakta tutmu ştur. 163

2. Makedonya Krallı ğı, II. Filip ve Büyük İskender

Bu dönemdeki Makedonların kimli ği hakkında Yunan ve Makedon resmi tarihleri arasında bir anla şmazlık mevcuttur. Makedon resmi tarihi eski Makedonların kendi ataları oldu ğunu savunurken; Yunan resmi tarihi, eski Makedonların bir Yunan kabilesi oldu ğunu, Filip ve İskender’in de Yunanistan’ın birle ştiricileri oldu ğunu savunmaktadır. 164

162 İbid., s. 12. 163 İdem. 164 Kyril Drezov, “ Macedonian Identity: an overwiev of the major claims”, The New Macedonian Question , ed. James Pettifer, Macmillan Press, London, 1999, s. 47.

62

Bronz ça ğının sonlarına do ğru, Makedonya’da ya şayan çe şitli halklar arasında, Yunanca konu şan kabilelerden kalanlar da vardı. Yakla şık olarak M.Ö. 7. yüzyılda, bu Makedon topluluklarından birisi, nüfuzunu a şağı Makedonya’nın kıyı düzlüklerine kadar geni şletmi ş ve soyunun devamı Klasik dönemin ana kara

‘Makedonyalıları’ olan ‘Makedonya’ krallı ğına dönü şmü ştür. Poulton’a göre,

Makedonya krallı ğının hükümdarları, yukarı Makedonya’nın kantonları üzerinde geleneksel bir hakimiyet iddiasına sahiptiler ve ba şta Zeus ve Herakles olmak üzere

Yunan tanrılarına tapmaktaydılar. M.Ö. 5. yüzyılın ba şlarında Makedon sarayı,

Olimpiyat oyunları ba şkanları tarafından ‘Yunan’ olarak tanınmı ştır. Makedon kralları kendilerini Yunan soyundan kabul etmi şler ve Zeus’un o ğlu Herakles’i de ataları saymı şlardır. 165

Ancak bazı Makedon tarihçiler ve resmi Makedon tarihi, II. Filip’ten önce

Olimpiyat oyunlarında bir Makedon’un yer aldı ğında dair herhangi bir kanıt bulunmadı ğını ve Makedon sarayının Yunan soyundan gelmedi ğini savunmaktadır. 166

Poulton ise Makedonya krallı ğının hükümdarlarının ve saraydakilerin

Yunanca konu şup ve kendilerini Yunan olarak kabul etti ğini; fakat Makedonya halkının kendini Yunan saymadı ğını, Yunan kom şuları tarafından da öyle kabul edilmedi ğini savunmaktadır. 167

165 Poulton, op. cit., s. 13. 166 Bkz. Jovan Pavlovski and Mishel Pavlovski, Macedonia: Yesterday And Today , MI-AN, Skopje, 1996, s. 30. 167 Poulton, op. cit., s. 13-14.

63

Bazı Yunan kaynakları da eski Makedonların aslında Yunan kökenli oldu ğunu savunmaktadır. Andriotis’e göre, Heredot Makedonların Dor soyundan geldiğini belirtmi ştir ve Dorlar da Yunan oldu ğundan dolayı eski Makedonlar da

Yunandır. 168

M.Ö. 4. yüzyılda, Makedon devleti oldukça ilkel bir durumdaydı ve çok gev şek bir yapılanması bulunmaktaydı. Fakat II. Filip bu durumu tamamen de ğiştirip, o ğlu İskender’e, Yunanistan’ı hakim olan bir Makedonya bırakmı ştır. II.

Filip’in ölümünden sonra hükümdar olan İskender ise Makedon devletinin sınırlarını oldukça geni şleterek Finike, Suriye, Mısır, Mezopotamya, İran’ı fethederek

Uzakdo ğu’ya kadar uzanmı ştır. Bu denli büyük bir geni şleme ile zaten yönetim sorunu ya şayan Makedon devleti, M.Ö. 323 yılında İskender’in genç ya ştaki ani

ölümünden sonra parçalanmı ştır. 169

Tarihteki bu Makedon devletinin yöneticileri Yunan kültüründen oldukça etkilenmi ş ve Yunan kimli ğini benimsemi şlerdir. Ancak yine de bu durum, onların günümüzdeki Yunanlıların ataları oldu ğunu ispatlamamaktadır. Kesin olan bir şey ise eski Makedon halkının ne Yunan oldu ğu ne de günümüz Makedonlarının ataları oldu ğudur. Tarafsız tüm kaynaklarda eski Makedonlar Yunanlılardan ayrı bir topluluk olarak yer almaktadır. Bu da Yunan olmadıklarının açık bir kanıtıdır. Eski

Makedonların günümüz Makedonlarının ataları olmadı ğı da çok açıktır. Günümüz

168 Bkz. Nikolaos Andriotis, “The Language And The Greek Origins Of The Ancient Macedonians”, Macedonia: Past And Present , Institute For Balkan Studies, Thessaloniki, 1992, s. 24. 169 L.S. Stavrianos, The Balkans Since 1453 , New York University Press, New York, Fourth Edition, 2005, s. 18-19.

64

Makedonları Slav kökenli olup; Slavlar, a şağıda da anlatılaca ğı gibi Balkanlara 6. yüzyıldan itibaren yerle şmeye ba şlamı şlardır.

3. Roma Hakimiyeti

Büyük İskender öldükten sonra, imparatorlu ğu Makedonya (Yunanistan dahil),

Suriye ve Mısır olmak üzere üçe bölünmü ştür. 170 I. Antigonus’un hanedanı

Makedonya ve Yunanistan’ın hakimiyetini ele geçirmi ş; II. Antigonus döneminde

Makedon devleti Yunanistan üzerindeki hakimiyetini güçlendirmi ştir. II.

Antigonus’un torunu olan V. Filip, do ğuya do ğru geni şleyen Roma İmparatorlu ğu ile mücadele etmi ş ve iki ülke Makedonya sava şlarında kar şı kar şıya gelmi şlerdir. Bu sava şların üçüncüsünde, V. Filip’in o ğlu olan ve son Makedon hükümdarı olan

Perseus döneminde, Roma Makedonya Krallı ğını ma ğlup etmi ş ve M.Ö. 146 yılında

Makedonya bir Roma eyaleti haline gelmi ştir. 171

4. Makedonya’da Ya şayan Halklar

Makedonya Balkanlarda etnik olarak en karı şık ülkedir. Günümüz Makedonyasında,

Makedonlar dı şında Arnavutlar, Türkler, Ulahlar, Yahudiler ve Çingeneler ya şamaktadır. Bu halklar Makedonya’ya çok eski tarihlerde yerle şmi şler ve zamanla buranın yerlisi haline gelmi şlerdir.

a. Ulahlar

Roma bölündükten sonra do ğu tarafında kalanlar arasında da hala Latince konu şan halklar vardı. Tuna nehrinin kuzeyinde bugünkü Romen halkının ataları olan Dako-

170 Poulton, op. cit., s. 16. 171 John Philips, Macedonia: Warlords&Rebels In The Balkans , I.B.. Taurus, London and New York, 2004, s. 17.

65

Romenler ya şamakta ve Latince konu şmaktaydılar. Tuna’nın güneyinde de, özellikle

Yunanistan ve Makedonya’da Latince konu şan bazı halklar vardı. Bunlar günümüzdeki Ulahların atalarıydılar. Ulahlar kendilerini Aromani veya Aromanyalı olarak isimlendirirken; Romenler ise onları Makedo-Romenler şeklinde adlandırmaktaydılar. Yunanlılar ise Ulahlara Koutzovlachs ismini vermi şlerdir.

Koutzos Yunancada aksak anlamında, vlach ise çoban anlamındadır. Ulahlar

çobanlıkla u ğra ştı ğı ve Yunancayı da aksak konu ştukları için Yunanlılar onlara bu ismi takmı şlardır. Ulahlar yaylalarda çobanlık yaptıklarından dolayı Yunan kültüründen çok fazla etkilenmemi şler ve Yunancanın oldukça yaygınla ştı ğı bu co ğrafyada Latince konu şmaya devam etmi şlerdir. 172 1994 yılı nüfus sayımına göre toplam 2 milyon olan Makedonya Cumhuriyeti nüfusunun % 0,4’ü Ulahlardan olu şmaktadır. 173

b. Arnavutlar

Arnavutlar, Makedonya Cumhuriyeti’nde ya şayan en büyük azınlık grubudur. Genel olarak tarih kaynaklarında Arnavutların İlliridyalıların soyundan geldikleri konusunda bir görü ş mevcuttur. İlliridyalılar, Bronz Ça ğı’nda Balkanların merkezinde yerle şmi ş bulunmaktaydılar. Slavlar 6. yüzyılda Balkanlara inmeye ba şladıktan sonra, İlliridyalıları Balkanların merkezinden bugünkü Arnavutluk,

Karada ğ ve Kosova topraklarına sürmü şlerdir. Bu süreç 9. yüzyıldan önce

172 Poulton, op. cit., s. 17-18. 173 Duncan Perry, “Conflicting Ambitions And Shared Fates: The Past, Present And Future Of Albanians And Macedonians, ed. Victor Roudometof, The Macedonian Question: Culture, Historiography, Politics , East European Monographs, Boulder, New York, 2000, s. 262.

66 tamamlanmı ştır. Arnavutlar günümüzde de bu bölgelerde yo ğun olarak ya şamaktadırlar. 174

c. Slavlar

Makedonya Cumhuriyeti’nde nüfusun ço ğunlu ğunu olu şturan Makedonlar Slav kökenli bir halktır. Orta ve do ğu Avrupa kökenli bir Hint-Avrupa halkı olan Slavlar,

6. yüzyılda Tuna nehrini a şıp Balkanlara inmeye ba şlamı şlardır. 7. yüzyılda,

Slavların ve Ural-Volga Türklerinden olan Bulgarların saldırıları sonucunda, 681 yılında ilk Bulgar devleti kurulmu ştur. 175

Slavların Hıristiyanlı ğı kabul etmesinde Selanikli iki karde ş Konstantin Kiril ile Metod’un çok büyük etkileri olmu ştur. Kiril ve Metod, İncil’i Yunancadan Güney

Makedonya’daki Slavların diline çevirmi şler; gerekti ği yerlerde de yeni Slavca kelimeler türetmi şlerdir. Böylece ortaya çıkan ilk Slav yazı diline Kilise Slavcası ya da Eski Slavca denir. Kilise Slavcası günümüzde günlük hayatta kullanılmamaktadır; ancak Ortodoks Slavların ibadet dilidir. 176 Kiril ve Metod karde şlerin bıraktı ğı mirasla Slav okur yazarlı ğının geli şimi, Slavların kuzeydeki veya güneydeki (Yunan) kültürler tarafından asimile edilmesini engellemede hayati öneme sahip olmu ştur. 177

Ortodoks dünyasında ‘Slavların Havarileri’ diye bilinen Kiril ve Metod karde şler günümüz Makedonları tarafından milli kahraman olarak kabul edilmektedirler. Hatta Üsküp’te Kiril ve Metod Üniversitesi’nin bulunması da bunun

174 Perry, op. cit., s. 262-263. 175 Poulton, op. cit., s. 18-19. 176 Karatay, op. cit., s. 10. 177 Sokalski, op. cit., s. 35.

67 bir yansımasıdır. 178 Kiril ve Metod karde şlerin kimli ği Bulgarlarla Makedonlar arasında tartı şma konusudur. Makedonların sahiplenmesine kar şılık, Bulgarlar Kiril ve Metod karde şleri kendi kültürlerine ait oldu ğunu savunmaktadır. 179

9. yüzyılın ortalarından itibaren Bulgar devleti Makedonya üzerindeki hakimiyetini güçlendirmi ş ve hükümdarları Boris öncülü ğünde, Türk kökenli olan bu ilk Bulgarlar, kitleler halinde Hıristiyanlı ğı kabul etmeye ba şlamı şlardır. Böylece, zaten Hıristiyanla şmı ş Slavlarla kolayca entegre olan Bulgarlar, 9. yüzyılın sonunda

Slavca konu şan bir halka dönü şmü şlerdir. 180 Boris Hıristiyanlı ğı kabul etti ği sırada,

Bizans da Ortodoks oldu ğundan, Bizans etkisine girmemek için çe şitli önlemler dü şünmü ştür. Bunun için Bulgar devleti önce Roma’ya ba ğlanmayı denemi ş; ancak bunda ba şarısız olmu ştur. Bunun üzerine Bulgar devleti, kiliseyi millile ştirerek, daha sonraki milli Ortodoks kiliselerine örnek ve ilk adım olmak üzere ‘eksharhlık’ haline getirmi ştir. 181

Makedonya toprakları, Bulgarların Hıristiyanla şmasından sonra da Bulgar ve

Bizans devletleri arasında bir mücadele alanı olmaya devam etmi ştir. 8. yüzyılın sonlarında ve 9. yüzyılın ba şlarında Bulgar devletini yöneten Kardam (777-803) ve halefi Kurum Han (803-814) dönemlerinde Bulgar devleti fetih hareketlerini

Makedonya toprakları üzerine yöneltmi ştir. Kurum Han zamanında Makedonya’nın do ğu kısmı Bulgar yönetimine girmi ştir. Makedonya’daki Bulgar egemenli ği,

178 Poulton, op. cit., s. 11. 179 Sokalski, op. cit., s. 35. 180 Stavrianos, op. cit., s. 24-26. 181 Karatay, op. cit., s. 11.

68 bugünkü Arnavutluk’u da topraklarına katan Simeon döneminde en geni ş sınırlarına ula şmı ştır. Ancak gene de Makedonya’nın güneyi Bizans’ın elinden alınamamı ştır. 182

Slavlarla Bizans arasındaki büyük askeri rekabet sonucunda Bulgar devletinin gücü giderek gerilemi ştir. Ancak Makedonya’da Ohrid ve Prespa gölleri civarında bir devlet kuran Samuil, Bizans’a kar şı bir güç haline gelmi ştir. 183 Samuil, güney sahili hariç Makedonya’yı ve Dobruca da dahil tüm Bulgaristan’ı; bugünkü Sırbistan,

Kosova, Karada ğ, Hersek ve Arnavutluk’u, Epir ve Teselya’nın tamamını ve

Bosna’nın büyük bir bölümünü Bizans’ın elinden almı ştır. Ancak Samuil’in

Makedonya’da kurdu ğu bu devlet çok uzun ömürlü olamamı ş ve Bizans İmparatoru

2. Basileos tarafından, 1014 yılında ortadan kaldırılmı ştır. 184 Bundan sonra 1230 yılına kadar, Makedonya’da sıkı bir Bizans hakimiyeti sürmü ştür. 185

Günümüzde bazı Makedon tarihçiler, Samuil’in devletini Makedonya co ğrafyasında kurmasından hareketle, bu dönemde ya şayan Makedonya Slavlarının

Bulgaristan’da ya şayan Slavlardan ayrı bir halk olduklarını ve Samuil’in Bulgar de ğil de Makedon oldu ğunu iddia etmi şlerdir. 186

1282 yılında Sırp kralı Milutin, Üsküp’ü Bizans’ın elinden almı ş ve 13. yüzyılın sonunda Balkanların ço ğu yerinde hakimiyet kurmu ş ve Makedonya’nın da

önemli bir kısmını kontrolü altına almı ştır. Sırp imparatorlu ğunun gücünün zirveye

çıktı ğı dönem, 1346’da tahta çıkan Stefan Dušan dönemidir. Dušan zamanında Sırp

182 İbid., s. 11-12. 183 Poulton, op. cit., s. 20. 184 Karatay, op. cit., s. 15-16. 185 Poulton, op. cit., s. 20. 186 Bkz. Jovan Pavlovski and Mishel Pavlovski, op. cit., s. 82-84.

69 imparatorlu ğu Tuna nehrinden merkezi Yunanistan’a ve Drina nehrinden batı

Trakya’ya kadar uzanmaktaydı. Dušan’ın 1355 yılında ölümü ile Sırp imparatorlu ğu da ğılmı ştır. Bundan sonra Balkanlarda ya şanan kronik bölünmü şlük, Osmanlı

Türklerinin yarımadayı Makedonya ve Meriç vadisi üzerinden ele geçirmesine imkan tanımı ştır. 187

d. Yahudiler

Selanik’te çok önemli bir ö ğe haline gelen Yahudi nüfusu, Yahudilerin İspanya’dan kovulmasını takiben, Osmanlı zamanında Makedonya’ya gelmi şlerdir. Fakat bundan

önce de Makedonya’ya gelmi ş olan ve ya şamakta olan Yahudiler de vardı. Bunların bazılarının Makedonya’ya geli şi M.Ö. 6. yüzyıla kadar gitmektedir ve

Makedonya’ya gelen Fenikeli tüccarlar tarafından köle olarak getirilmi şlerdir. Bizans döneminde, toplanan konsüllerde ve imparator emirleri ile Yahudiler aleyhinde kararlar alınmı ş; bu durum Yahudilerin Selanik ve İstanbul gibi merkezlerdeki zulümden kaçarak Slav topraklarına hareket etmelerine sebep olmuştur. Sırp imparatorlu ğu zamanında da, Yahudiler Bizans’a göre daha ho şgörülü muamele görmü ş olsalar da statüleri Bizans’takinden çok farklı olmamı ştır. 188

e. Çingeneler

Çingeneler Hindistan kökenlidir. Çingeneler 5. yüzyıldan itibaren İran’a ve daha sonra Orta Do ğu’nun Arap imparatorluklarına göç etmi şlerdir. Bazı gruplar 10. yüzyılda Bizans topraklarına ula şmı şlardır. Uzun süre Osmanlı hakimiyeti altında kalan Balkanlarda, Çingenelerin ço ğunlu ğu Müslüman’dır. Çingeneler, geleneksel

187 Poulton, op. cit., s. 21. 188 İbid., s. 22-23.

70 olarak Do ğu Avrupa ülkelerinde sosyo-ekonomik hayattan dı şlanmı şlar; zulüm görmü şler ve renklerinden dolayı ırkçılı ğa maruz kalmı şlardır. 189

B. OSMANLI DÖNEM İNDE MAKEDONYA

1. Makedonya’nın Fethi

Osmanlıların Balkanlardaki devletlerle ili şkileri 1340’lı yıllara kadar dayanmaktadır.

Bu tarihlerde tahta çıkan Sırp Kralı Stefan Dušan, Makedonya’yı ele geçirdikten sonra İstanbul’u ele geçirmek için Orhan Bey’e anla şma teklifinde bulunmu ştur.

Orhan Bey ise bu teklifi kabul etmemi ştir. Bu dönemde Bizans’ta ortaya çıkan taht kavgaları sırasında Sırp Kralı Dušan Bizans İmparatoru V. Paleiologos’u, Osmanlılar ise tahtı ele geçirmek isteyen Kantakuzenos’u desteklemi ş; mücadeleyi kazanan

Kantakuzenos da Orhan Bey’in bu yardımlarına kar şılık Rumeli’de bir üs olarak

Çimpe Kalesi ve civarını Osmanlılara vermi ştir. 190

Osmanlılar, Bizans’ın zayıflı ğından da yararlanarak kısa süre içinde

Rumeli’deki topraklarını geni şletmi şler; 1362’de Edirne’yi fethederek ba şkent yapmı şlardır. 1371 yılında meydana gelen ve II. Meriç veya Çimen olarak adlandırılan sava şta Osmanlılar, Sırp Kralı ve müttefiklerini yenilgiye u ğratmı ştır.

Bu sava şın kazanılmasından sonra Batı Trakya’nın ve Makedonya’nın fethinin

önünde hiçbir engel kalmamı ştır. 1372’de Köstendil, 1380’de İş tip, 1382’de

Manastır ve Pirlepe ve 1385’te ise Ohrid fethedilmi ştir. 1389’da ise Sırpların

189 İbid., s. 23. 190 Mehmet İnba şı, “Makedonya’da Osmanlı Hakimiyeti: De ğişen ve De ğişmeyen Kimlik”, der. Murat Hatipo ğlu, Makedonya Sorunu: Dünden Bugüne , Avrasya Stratejik Ara ştırmalar Merkezi Yayınları, Balkan Ara ştırmaları Dizisi: 6, Ankara, 2002, s. 28-29.

71 ağırlıkta oldu ğu Balkan devletlerinden olu şan bir ittifakla Osmanlılar arasında yapılan I. Kosova Sava şı’nda Osmanlılar galip gelmi ştir. Bu sava şın kazanılmasından sonra Osmanlı fetihleri Makedonya, Sırbistan, Arnavutluk ve

Bosna’ya kadar uzanmı ştır. Tarihi kesinlik arz etmemekle birlikte Üsküp de 1392 yılında fethedilmi ştir. 191

Fetihten sonra Pa şa Yi ğit Bey tarafından, Üsküp’e Saruhan bölgesinden

Türkmenler yerle ştirilmiş ve Üsküp Balkanlarda Osmanlı Devleti’nin en önemli uç merkezlerinden biri haline gelmi ştir. Fethedildi ği 1392 yılından Sırbistan ve

Bosna’nın Osmanlı topraklarına katılmasına kadarki dönemde, buradan Bosna’ya kadar uzanan Türk bölgelerini idare eden uç beylerinin merkezi olmu ştur. Üsküp’ün bu stratejik önemi Belgrat’ın 1521’de Osmanlılar tarafından fethedilmesine kadar sürmü ş; bu tarihten sonra ise şehir artık Osmanlılar için ikinci plana dü şmü ştür. 192

2. Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki İskan Politikası

Osmanlı Devleti, Rumeli’de fetihlere ba şlar ba şlamaz fethetti ği yerle şim yerlerinde sistemli bir iskan politikası da ba şlatmı ştır. Fetihler sırasında ya şadıkları yerleri terk edenlerin yerine, Anadolu’dan büyük ölçüde Türkmen nüfus yerle ştirilmi ştir ve

Balkanlar önemli ölçüde Türkle ştirilmi ştir. Böylece Osmanlı fetihlerinden sonra

Balkanlarda önemli büyüklükte bir Müslüman nüfus olmu ştur. 193

Osmanlı yönetimi 1566’da tahta çıkan II. Selim’den itibaren bir yozla şma içerisine girmi ş ve devlet yönetiminde büyük bozulmalar ya şanmaya ba şlanmı ştır.

191 İbid., s. 28-31. 192 İbid., s. 32. 193 Stavrianos, op. cit., s. 97.

72

Askeri yapının önemli bir aya ğını olu şturan sipahiler artık sava şmaya isteksiz hale gelmi şlerdir; çünkü artık sava şlarda kazanılan ganimetler önemli ölçüde azalmı ştır.

Ordunun di ğer bir aya ğını olu şturan Yeniçeri Oca ğı da eski etkinli ğini kaybetmi ş; bir zamanlar Avrupa’nın en korkulan askerleri olan Yeniçerilere katılabilmek için gerekli şartlar artık uygulanmaz olmu ştur. Ço ğunlukla Hıristiyan tebaalardan dev şirilen askerlerden olu şan Yeniçeri Oca ğı’na çok miktarda Müslüman alınmı ş; aşırı şişen orduda bundan sonra disiplini sa ğlamak mümkün olmamı ştır. Yeniçeriler, tamamen bozulmu ş bir yapı haline gelmi şler; sürekli ayaklanmalar çıkarmı ş, daha

çok maa ş istemi ş ve İstanbul dükkanlarını ya ğmalamaya ba şlamı şlardır. Yeniçeriler bir Osmanlı Sadrazamı ve hatta bir Osmanlı Padi şahı bile öldürmü şlerdir. 194

Osmanlı yönetiminin bozulması ile birlikte Balkanlarda tek tük ayaklanma hareketleri ba şlamı ştır. Sırbistan, Bulgaristan, Makedonya ve Yunanistan’da, da ğlarda ve ormanlarda gerilla çeteleri görülmeye ba şlanmı ştır. Bu çetelere

Türkçedeki haydut kelimesinden esinlenilerek hayduk denilmi ştir. Ba şlarda sadece sopa ve balta gibi oldukça ilkel silahlar kullanan hayduk çetelerinin ilk ayaklanması,

1560’larda günümüz Makedonya topraklarının güneyinde Mariovo bölgesinde kaydedilmi ştir. 17. yüzyılda, hayduk çetelerine katılan insanların sayısı oldukça artmaya ba şlamı ştır. Hayduk faaliyetleri, 19. ve 20. yüzyıldaki ulusal ba ğımsızlık hareketlerine kadar, Balkan Hıristiyan halklarının Osmanlı Devleti’ne ve feodalizme kar şı gösterebildi ği tek silahlı direni ş hareketi olmu ştur. 195

194 Stoyan Pribichevich, Macedonia: Its People and History , The Pennsylvania State University Press, US, 1982, s. 100-101. 195 İbid., s. 101-103.

73

Osmanlı Devleti’nin artık gerilemeye ba şladı ğı 17. yüzyıldan itibaren artık

Rumeli’ye göç yapılmadı ğı ve Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki hakimiyetinin zayıflamaya ba şladı ğı görülmektedir. Nitekim II. Viyana Seferi ba şarısızlı ğı da bunu göstermektedir. Bu sava şta Avusturya ordusu Makedonya topraklarına saldırmı ş ve bazı Sırp grupların da deste ği ile Üsküp şehrini ya ğmalamı ştır. Ayrıca 17. yüzyıldan itibaren sava şların uzamaya ba şlaması ve devletin kontrolünün zayıflaması, iskan edilmi ş olan Türkmenlerin yüzyılın sonlarına do ğru iskan edildikleri bölgelerden ayrılarak Balkanların do ğusuna hareket etmelerine sebep olmu ştur. Buna ra ğmen

Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk ve Mora’da çok sayıda Müslüman-Türk nüfus ya şamaya devam etmi ştir. 18. yüzyıl içerisinde de bu nüfus durumunu korumu ştur; ancak 1789 Fransız İhtilali sonrası yayılan milliyetçilik fikirleri 19. yüzyılda

Balkanlarda ya şayan Müslüman-Türk nüfusu oldukça zor durumlarda bırakmı ştır. 196

3. İmparatorlu ğun En Uzun Yüzyılı 197 ve Makedonya Sorunu a. Makedonların 19. yüzyıldaki durumu

Bu yüzyılda Fransız ihtilalinin ürünlerinden birisi olan milliyetçilik Avrupa’da çok etkili olmu ş; Osmanlı egemenli ğinde ya şayan Balkan halkları da bu dalgadan etkilenmi ştir. Yunanistan 1829’da ba ğımsızlı ğını kazanmı ş, Sırplar, Bulgarlar,

Romenler, Karada ğlılar bu yüzyılda kendi ulus devletlerini kurabilmek için harekete geçmi şlerdir. Bu ulusların çıkarları Osmanlılara kar şı ortak olsa da bunun dışında genel olarak çatı şma içinde olmu ştur. Balkanlar gibi küçük bir bölgede bu kadar çok farklı halkın ve dolayısıyla da nüfuz mücadelesinin bulunması, Makedonlar gibi

196 İnba şı, op. cit., s. 42-43. 197 İlber Ortaylı, İmparatorlu ğun En Uzun Yüzyılı , İleti şim Yayınları, İstanbul, 12. Baskı, 2002.

74 di ğer Balkan halkları ile kar şıla ştırıldı ğında çok az nüfusa sahip bir halkın ulusal uyanı şını oldukça zorla ştıran bir faktör olmu ştur.

Yunanlılar, Sırplar ve Bulgarlar 19. Yüzyılda hem kendi ulus devletlerini kurma mücadelesini vermi şler; hem de etnik olarak karı şık bir bölge olan

Makedonya’da kendi nüfuzlarını yayarak bu bölgeyi de kendi topraklarına katmayı amaçlamı şlardır.

19. yüzyılda ayrı bir Makedon ulus bilincinin var olup olmadı ğı tartı şmalı bir konudur. Bu konuda Makedon resmi tarihi, 19. Yüzyılda Makedon ulus bilincinin de olu ştu ğunu iddia ederken; Bulgar resmi tarihi ve Yunan tarihçiler, 19. yüzyılda ayrı bir Makedon ulus bilincinin var olmadı ğını ve bahsedilen ulus bilincinin aslında

Bulgar ulus bilinci oldu ğunu savunmaktadır.

Makedon ulus bilincinin varlı ğını savunan Pribichevich’e göre 19. yüzyıl ortalarına kadar Makedonlar kendilerini ‘Makedon’ olarak de ğil, ‘Hıristiyan’ veya

‘Slav’ olarak adlandırmaktaydı. Makedonca dilinde e ğitim veren okullar ilk kez

1840’larda açılmı ş, ilk Makedonca ders kitapları 1857’de okutulmaya ba şlanmı ştı. 198

18. yüzyılda ya şanan bazı geli şmeler Slav halklarını Yunan etkisi altına sokmu ştur. 1766’da Sırp Peç Patrikli ğinin ve 1767’de Ohrid Patrikli ğinin kapatılmasından sonra, Yunanlılar İstanbul’daki Patrikhane aracılı ğıyla Slavları dini olarak hakimiyet altına almı şlardır. Çünkü Osmanlı tebaası tüm Ortodoks halklar

198 Pribichevich, op. cit., s. 107.

75 artık Patrikhane’ye ba ğlı hale gelmi şlerdir. Yunanlılar bu sayede Makedonya’da i ş, eğitim ve din alanında Slavları baskı altına almı şlardır. 199

19. yüzyılda Makedon ulus bilincinin varlı ğıyla ilgili tartı şmaların önemli bir noktası da Miladinov karde şlerdir. Makedonya’da ö ğretmenlik yapan Dimitar

Miladinov, karde şi Konstantin ile birlikte köyleri dola şarak çe şitli halk şiirleri, efsaneler, atasözleri gibi ö ğeleri yazılı hale getirmi ştir. Miladinov karde şlerin eserlerine Bulgar Halk Şiirleri adını vermi ş olmalarına ra ğmen, Pribichevich’e göre bu, Bulgarların o dönemde daha çok bilinen bir ulus olmasından kaynaklanmaktadır ve sadece konjonktürden dolayıdır. O dönemde Makedonlar, Yunan baskısına kar şı

Bulgarlarla ortak bir mücadele vermektedir ve Makedonlar bu nedenle ayrı bir kimlik ifade etmekten kaçınmı şlardır. 200

Roudometof’a göre 19. yüzyılın ilk yarısında, Bulgar ve Makedon entelektüelleri arasında bir ayrımdan söz edilememektedir. Bunun nedeni de Yunan baskısına kar şı yapılan ortak mücadeledir. Ancak 1840’lardan sonra, Bulgar ve

Makedon entelektüelleri arasında bir ayrı şma görülmü ş; her iki taraf da kendi lehçelerini korumaya yönelmi ştir. Bu ayrı şmanın somut sonucu, Makedonların kendi lehçelerinde ders kitapları yayınlamaları olmu ştur. 201

1860’lı yıllarda Makedonya’da iki çe şit ders kitabı kullanılmaktaydı:

Makedonca-Bulgarca karı şık bir dille yazılanlar ve sadece Makedonca diliyle

199 Elisabeth Barker, “The Origin of the Macedonian dispute”, ed. James Pettifer, The New Macedonian Question , Macmillan Press Ltd, London, 1999, s. 108. 200 Pribichevich, op. cit., s. 109-111. 201 Victor Roudometof, Collective Memory, National Identity, and Ethnic Conflict: Greece, Bulgaria and the Macedonian Question , Praeger, Westport, 2002, s. 66.

76 yazılanlar. İlk türdeki kitaplar Bulgarlarla beraber olmayı savunanlarca destekleniyor; ikinci türde olanlar ise Makedon halkı için tek çözüm yolu olarak ba ğımsızlı ğı görenler tarafından destekleniyordu. 202

Yukarıda belirtildi ği gibi Sırplar da Makedonya üzerinde emellere sahipti.

Sırbistan 1829’dan sonra özerk bir Balkan devleti haline gelmi şti. 1840’lı yıllar ve

1860’lı yıllar arasında Sırpça ders kitapları ile birlikte, Sırp ö ğretmenler de

Makedonya’ya gelmi ştir. Böylece Sırplar, Makedonya’daki Bulgar etkisini kırma amacını gütmü şlerdir. 203

Yunan, Sırp ve Bulgar taraflarını içeren bu üçlü mücadelede Bulgarların konumu, 1870 yılında Osmanlı İmparatorlu ğu’nun Bulgar Eksharhlı ğı’nı imparatorluk topraklarındaki tüm Slavların Kilisesi olarak tanımasıyla oldukça güçlenmi ştir. Aynı anda, İstanbul’daki Rum Patrikli ği de Bulgar Eksharhlı ğı’nı ayrılıkçı bir olu şum olarak ilan etmi ş; ancak bunun siyasi olarak hiçbir sonucu olmamı ştır. 204

Makedonlar bu dönemdeki kültürel mücadelelerini ortak dü şman olarak gördükleri Türklere ve Rum Patrikli ği’ne kar şı Bulgarlarla ortak yürütmü şler; kendisi de Slav Ortodoks olan Rusya’ya güvenmi şlerdir. Makedon burjuvazisi daha zayıf oldu ğundan, liderlik İstanbul’daki büyük Bulgar tüccarlarında olmu ştur. Bu ittifak,

Bulgarların Makedonya’da kendi nüfuzlarını arttırmalarında büyük rol oynamı ştır.

Nitekim 1870 yılında Eksharhlı ğın kurulması ortak bir Bulgar-Makedon zaferi olarak

202 Pribechivch, op. cit., s. 111. 203 İbid., s. 113-114. 204 Philips, op. cit., s. 23-24.

77 görülmü ştür. Ancak Pribichevich’e göre, Bulgarlar bundan sonra, Makedonlara Rum

Patrikli ği’nin uyguladı ğı baskıyı uygulamaya ba şlamı ş; kiliselerde Bulgar din adamlarını görevlendirerek, Bulgar okulları açmı şlardır. Bu, 1878 yılında Eksharhlık

Bulgar devletinin bir kurumu haline geldi ğinde sistematik bir politikaya dönü şmü ştür. 205

b. 19. yüzyılda Osmanlı reformları

18. yüzyılın sonlarından itibaren, Osmanlı yönetici eliti ülkenin Avrupa’nın ne kadar gerisine dü ştü ğünün farkına varmı şlar ve eski kurumları yenileriyle de ğiştirme giri şimlerine ba şlamı şlardır. Kapsamlı reformlara II. Mahmut zamanında ba şlanmı ştır. Bunların en önemlilerinden birisi de Yeniçeri Oca ğı’nın kaldırılması olmu ştur. 1839’daki Tanzimat Fermanı ile Osmanlı İmparatorlu ğu’nda büyük bir de ğişiklik gerçekle ştirilmi ştir. Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Müslümanlar birinci sınıf vatanda şlar olarak görülmekte; Hıristiyan ve Yahudilere ise tolerans gösterilmekle birlikte Müslümanlar ile e şit haklar tanınmamaktaydı. Tanzimat Fermanı ile ya şamın ve mülkün dokunulmazlı ğı, adil ve halka açık yargılama ve mahkemede dini yönden eşitlik kavramları gibi çok büyük yenilikler getirilmi ştir. 1856’da ilan edilen Islahat

Fermanı ile de İmparatorlu ğun tüm halklarının e şitli ği kabul edilmi ştir. 206

Ancak bu reformlar, Balkanlarda ya şayan Hıristiyan halklar üzerinde pek olumlu bir yansıma bulamadı ğı gibi Balkan Müslümanları tarafından da tepki ile kar şılanmı şlardır. İmparatorlu ğun üstün ve ayrıcalıklı tebaası olarak ya şamaya alı şmı ş olan Müslüman halk, tüm dini topluluklar arasında e şitlik prensibinin

205 İbid., s. 114. 206 Poulton, op. cit., s. 39-40

78 getirilmesini Osmanlı İmparatorlu ğu’nun güçsüzlü ğünün bir göstergesi olarak görmü ştür. 207

c. 1877-1878 Osmanlı-Rus Sava şı ve Makedonya sorununun ortaya çıkı şı

1875 baharında Türk vergi tahsildarları Hersek eyaletinde haraç vergisini toplarken, o yıl ürün alamayan yerel halk isyan etmi ş ve bu isyan kısa sürede tüm Bosna’ya yayılarak Sırbistan ve Osmanlı İmparatorlu ğu arasında bir sava şa yol açmı ştır. 1876 yılında ise Makedonya’nın da ğlık bir bölgesi olan Malaševo’da bir ayaklanma

çıkmı ş; fakat kısa sürede bastırılmı ştır. Sırpların ba şlattı ğı ve Karada ğlıların da katıldı ğı isyan ise bazı ba şarılar kazanmı ş; ancak o da bir süre sonra bastırılmı ştır.

Aynı yıl içinde Bulgaristan’da da geni ş çaplı, fakat kötü organize edilmi ş bir isyan

çıkmı ş; bu isyan da kısa bir süre içinde bastırılmı ştır. Ancak isyan bastırıldıktan sonra harekete geçen ba şıbozuklar birçok köyü ya ğmalayarak katliamlar yapmı şlardır. 208

Arka arkaya ya şanan bu olaylar sonucunda Rusya, Osmanlı İmparatorlu ğu’na sava ş ilan etmi ştir. Sava şta Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye u ğratan Rus ordusu

Edirne’yi de geçerek İstanbul yakınlarına kadar gelmi ştir. Bunun üzerine Rusya ile

Osmanlı İmparatorlu ğu arasında 1878 yılında imzalanan Ayastefanos Antla şması imzalanmı ştır. Bu antla şmanın en çarpıcı noktası, Ege’ye kadar uzanan çok geni ş topraklar üzerinde özerk bir Bulgar prensli ği kurulmasını öngörmü ş olmasıydı. 209

207 Misha Glenny, The Balkans: Nationalism, War and the Great Powers (1804-1999) , Penguin Books, United States, 2001, s. 90-91. 208 Pribichevich, op. cit., s. 116. 209 Stavrianos, op. cit., s. 406-409.

79

Ancak tamamen Rusların iste ği do ğrultusunda ve Rus çıkarlarını gözeten bir

şekilde yapılan Ayastefanos Antla şması’na ba şta İngiltere’ye ve di ğer büyük devletler ve Sırbistan ile Yunanistan da kar şı çıkmı ştır. Bunun üzerine 1878 yılında

Berlin’de İngiltere, Rusya, Avusturya-Macaristan, Almanya, Osmanlı İmparatorlu ğu,

Fransa ve İtalya’nın katılımıyla bir uluslararası konferans toplanmı ştır. Konferansın sonunda imzalanan Berlin Antla şması ile Ayastefanos Antla şması’nın öngördü ğü büyük Bulgaristan yerine Ege denizine çıkı şı olmayan ve Osmanlı İmparatorlu ğu’na ba ğlı bir Bulgar prensli ği kurulmu ştur. Böylece Makedonya toprakları Osmanlı egemenli ğinde kalmı ştır. 210

Berlin Konferansı, bu dönemde Balkanlarla yakından ilgili olan ve önemli

çıkarları bulunan Rusya ve Avusturya-Macaristan arasındaki çıkar çatı şmasının dengelenmesi için çalı şmı ştır. Rusya, Romanya’dan Besarabya’yı geri almı ş; bunun kar şılı ğında Dobruca Bulgaristan’dan alınarak Romanya’ya verilmi ştir. Ayrıca

Avusturya-Macaristan’a Bosna Hersek’i i şgal etme ve Osmanlı padi şahı adına yönetme hakkı tanınmı ştır. 211

Berlin Konferansı’nın iki hayati sonucu olmu ştur: Birincisi, Almanya ve

Avusturya-Macaristan arasındaki ittifak ve do ğuya do ğru Alman etkisinin artmaya ba şlamasıdır. İkincisi ise Fransa, Rusya ve İngiltere arasında ya şanan yakınla şmadır.

Böylece bu iki geli şme, I. Dünya Sava şı’nda birbiriyle sava şan ittifakların da temelini atmı ştır. 1877 yılından itibaren Rusya, Bulgaristan’ı Balkanlarda kendi

210 İbid., s. 409-412. 211 Glenny, op. cit., s. 143-150.

80 politikalarını gerçekle ştirmek için bir dayanak noktası olarak görmü ş ve desteklemi ştir. 212

Berlin Konferansı sonrasında, Balkanlardaki yeni odak noktası Makedonya olmu ş; bu toprakların da er geç Osmanlı İmparatorlu ğu’nun elinden çıkaca ğını dü şünen büyük devletler – özellikle Avusturya ve Rusya – ile kom şu Balkan halkları

– Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar – Makedonya’daki nüfuz mücadelelerine hız vermi şlerdir. 213

1878 yılından itibaren, özellikle Berlin Antla şması ile Makedonya topraklarını kaybeden Bulgaristan yeni durumdan memnun kalmamı ş; Makedonya’yı kaybedilmi ş fakat zamanı gelince geri alınabilecek bir bölge olarak görmeye ba şlamı ştır. Ancak kom şu Balkan ülkeleri Bulgaristan’ın Makedonya’yı ele geçirmesine kar şıydılar; çünkü Makedonya’nın Bulgaristan’a katılması,

Balkanlardaki güç dengesinin önemli ölçüde Bulgaristan lehine de ğişmesi anlamına gelmekteydi. Bu nedenle di ğer Balkan devletleri de Makedonya’daki Osmanlı hakimiyetinin devam etmesinden memnun olmakta; ancak ortaya çıkabilecek herhangi bir fırsatta kendi çıkarlarını gerçekle ştirmek için beklemekteydiler. 214 Artık

Balkanlarda Makedonya’nın Osmanlı hakimiyetinden çıkaca ğından kimse şüphe duymuyordu. Osmanlı İmparatorlu ğu’nun Makedonya’yı da kaybetmesi an meselesiydi ve Balkan ulusları için asıl mesele bu toprakların nasıl payla şılaca ğı idi.

212 Pribichevich, op. cit., s. 118-119. 213 Glenny, op. cit., s. 154-160. 214 Gül Tokay, Makedonya Sorunu: Jön Türk İhtilalinin Kökenleri (1903-1908) , Alfa Yayınları, İstanbul, Ocak 2006, s. 31.

81

Bulgarlar, Yunanlılar ve Sırplar arasındaki bu mesele tarihte ‘Makedonya sorunu’ olarak adlandırılmı ştır. 215

1884-1894 yılları arasındaki dönemde Makedonya’daki Bulgar etkisi çok büyük bir artı ş göstermi ş; Selanik’te 150 kasaba ve köy Patrikhane’den Eksharhlı ğın kontrolü altına geçmi ştir. Bu dönemde Bulgar Prensli ği’nin ba şında bulunan

Stambolov, Osmanlı yönetimi ile uyumlu olmaya çalı şmı ş; Bulgar halkının ayaklanmasına kar şı çıkmı ş ve barı şçı bir şekilde bölgeyi Bulgarla ştırma politikası izlemi ştir. Bu politikada e ğitim, yukarıda da belirtildi ği gibi yine kilit rol oynamı ştır.

Bulgarlar, Selanik’i e ğitim merkezleri olarak seçmi şler; 1881’de burada ilk liselerini kurmu şlar; 1890’ların ortalarında gelindi ğinde ise Selanik’te ço ğu Bulgar

Eksharhlı ğı’na ba ğlı olan 600-700 okul sayısına ula şmı şlardır. 216

d. IMRO (Makedonya Devrimci İç Örgütü)

Makedonya Devrimci İç Örgütü 1893 yılında Selanik’te kurulmu ştur. Temel hedefinin bir “Balkan federasyonu” içerisinde özerk bir Makedonya olduğunu açıklaya IMRO, davasını Bulgar Hükümetinden ayrı olarak yürütece ğini açıkladı.

IMRO, Makedonya’nın özerkli ğinin hiçbir ulusa ba ğımlı olmadan gerçekle ştirmeyi hedeflemi şti. IMRO’ya İç Örgüt de denmi ştir. 217

IMRO’ya rakip olarak 1895 yılında Sofya’da Yüksek Makedonya Komitesi kurulmu ştur. Bulgar hükümdarının deste ği altında kurulan Yüksek Makedonya

Komitesi, Makedonya’nın ayrı bir devlet olmasına kar şı çıkarak, do ğrudan

215 Glenny, op. cit., s. 154-160. 216 Poulton, op. cit., s. 51. 217 Tokay, op. cit., s. 37.

82

Bulgaristan’ın bir parçası olması gerekti ğini savunuyor ve mücadelesini bunun için verece ğini açıklamı ştır. Bu örgüt Makedonya dı şında kuruldu ğu için Dı ş Örgüt olarak adlandırılmı ştır. 218

Selanik’te kurulan IMRO’nun da yeknesak biçimde özerk bir Makedonya’yı savundu ğu şüphelidir. Birçok tarihçiye göre özerk bir Makedonya’yı savunanlar

ço ğunlukta olmakla beraber, örgütte Bulgar ulusal çıkarlarına ba ğlı bir grup da mevcuttu. Bazı örgüt üyeleri arasında örgütün kurulu ş ismi konusundaki farklı iddialar da bunun bir kanıtı olarak görülebilir. Bazı örgüt üyeleri kurulu ş sırasında

örgütün Bulgar Makedonya – Edirne Devrimci Komiteleri ismi aldı ğını öne sürerken, bazıları da Makedonya Devrimci Örgütü isminin kullanıldı ğını iddia etmi ştir. 219

İç Örgüt önceleri geni ş bir halk ayaklanması ba şlatarak hedefine ula şmaya

çalı şmı ş, 1897 yılında Türk otoriteleri yeraltındaki bu örgütün bir kısmını ortaya

çıkarana kadar silahlı eylemlerden kaçınmı ştır. Dı ş Örgüt ise şiddet eylemlerine ağırlık vermi ş; sınırı geçerek suikast ve baskınlar düzenlemi ştir. 220

Bulgarların artan etkisi Sırpları ve Yunanlıları da harekete geçirmi ştir.

Sırplar, Avusturyalıların da te şvikiyle Makedonya’da nüfuzlarını artırmayı bir

öncelik haline getirmi şler; 1886 yılında kurdukları Saint Sava Toplulu ğu ile

Makedonya’da Sırp milliyetçili ğini yaymaya çalı şmı şlardır. Bu örgüt ö ğretmenler, kitaplar ve çe şitli propagandalar kullanarak hedefine ula şmaya çalı şmı ştır. Yunanlılar

218 Stavrianos, op. cit., s. 520. 219 Fikret Adanır, Makedonya Sorunu: Olu şumu Ve 1908’e Kadar Geli şimi , çev. İhsan Çatay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2001, İstanbul, s. 119-120. 220 Stavrianos, op. cit., s. 520.

83 ise 1894’te kurulan Etniki Eterya örgütü aracılı ğıyla Makedonya üzerindeki

çıkarlarını korumaya çalı şmı şlardır. Yunan ordusu tarafından da desteklenen Etniki

Eterya’nın ana hedefi Türk hakimiyetindeki tüm Yunanlıların özgürlü ğünü sa ğlamaktı. 221

Bu dönemde meydana gelen bir olay sonucunda Makedonya sorunundan

Amerika Birle şik Devletleri (ABD) kamuoyu da haberdar olmu ştur. Boston’dan günümüz Bulgar Makedonyasına gelen Amerikalı Protestan bir misyoner olan Helen

Stone, IMRO tarafından kaçırılmı ş ve kar şılı ğında fidye istenmi ştir. 222 ABD’nin gönderdi ği 70.000 dolarlık fidye ile serbest bırakılmı ş; bu olaylar Amerikan basınına da yansımı ştır. Stone, ABD’ye döndükten sonra Amerikan basınına,

Makedonya’daki halkın Osmanlı İmparatorlu ğu’nun zulmü altında ya şadı ğını ve tek

çözümün Makedonya’nın Osmanlı İmparatorlu ğu’ndan ayrılması oldu ğunu açıklamı ştır. Stone’un aslında kaçırılmadı ğı; gönüllü olarak, Komitacılara destek vermek için bu eyleme kalkı ştı ğını savunan görü şler de mevcuttur. 223

e. İlinden Ayaklanması

1903 yılının ba şlarında Selanik’te toplanan İç Örgüt kongresinde ilkbaharda genel bir isyan çıkarılması kararı almı ştır. Bu karar, Gotse Delçev ve Gruev’in a ğırlı ğını koymasıyla birçok Makedon liderin kar şı çıkmasına ra ğmen alınmı ştır. Bu karar, 28

Nisan ak şamı Selanik’te Osmanlı Bankası’nın bombalanmasıyla ba şlayan bir dizi bombalı saldırılar dizisiyle uygulamaya konmu ştur. Bu olaylarla Makedonya’nın

221 İbid., s. 520-521. 222 Pribichevich, op. cit., s. 123. 223 Ça ğrı Erhan, Türk-Amerikan İli şkilerinin Tarihsel Kökenleri , İmge Kitabevi, Ankara, Mayıs 2001, s. 298-300.

84 ba ğımsızlı ğını Avrupa gündemine yerle ştirmeyi hedefleyen İç Örgüt bunda ba şarılı olamamı ştır. 224

Bu olaylardan üç ay sonra ise İlinden ayaklanması ba şlamı ş ve Osmanlı ordusunu üç ay boyunca me şgul etmi ştir. 2 A ğustos 1903’te, IMRO Makedonya’da geni ş kapsamlı bir ayaklanma ça ğrısı yapmı ş ve ‘ İlinden Ayaklanması’ olarak bilinen isyan çıkmı ştır. Kurtarılmı ş bir da ğ kasabası olan İlinden’de, isyancılar bir Sosyalist

Cumhuriyet ilan etmi şler; Osmanlı İmparatorlu ğu topraklarında ya şayan tüm Balkan ulusları için de ba ğımsızlık talep etmi şlerdir. Bu devlet varlı ğını on gün sürdürebilmi ş; isyan Osmanlı ordusu ve ba şıbozuk çeteleri tarafından sert bir şekilde bastırılmı ştır. Selanik ve Üsküp’te kitlesel katılım bulamayan bu ayaklanma,

Manastır bölgesinde kitlesel bir özellik göstermi ştir. 225

10 A ğustos 1903’te IMRO Merkezi Komitesi, yabancı temsilcileri aracılı ğıyla büyük devletlere birer bildiri ula ştırmı ş; bu bildiride Makedonya’daki Hıristiyanların

şiddete maruz kalmalarından dolayı silahlı bir ayaklanmaya ba şvurdu ğunu belirtmi ş; akan kanın Avrupalıların müdahalesi ile sonlandırılabilece ğini ifade ederek

Makedonya’nın ba şına Türklerle hiçbir ba ğlantısı olmayan Hıristiyan bir yönetici getirilmesi yönünde talepler dile getirmi şlerdir. 226

Eylül 1903’te bir araya gelen Rus Çarı II. Nikola ile Avusturya-Macaristan

İmparatoru Francis Joseph Balkanlardaki geli şmeleri ele aldılar ve Makedonya’da uygulanmak üzere Mürzsteg reformu üzerinde anla ştılar. Buna göre, (i)

224 Adanır, op. cit., s. 175-187. 225 Pribichevich, op. cit., s. 124-128. 226 Adanır, op. cit., s. 196-197.

85

Makedonya’yı Müslüman bir vali ile ona yardımcı olacak iki Avrupalı temsilci (bir

Avusturyalı ve bir Rus) yönetecek; (ii) jandarma te şkilatı yabancı bir generalin emri altında olacak; (iii) Makedonya vilayetleri etnik ve dini açıdan yeniden düzenlenecek; (iv) adli ve idari kurumlara Hıristiyanlar da atanacak; (v) siyasi ve di ğer suçları incelemek üzere Avusturyalı ve Rus temsilcileri de içeren Hıristiyan ve

Müslümanlardan olu şan bir komite kurulacak; (vi) Osmanlı İmparatorlu ğu,

Hıristiyan mültecilere tazminat ödeyecek ve Türkler tarafından yakılıp yıkılan yerleri onaracak; (vii) Bulgarlar bir yıl boyunca vergiden muaf tutulacak ve (viii) Ba şıbozuk

çeteleri derhal da ğıtılacaktı. 227

f. Jön Türk İhtilali ve Balkan Sava şları

1908 yılında Osmanlı İmparatorlu ğu’nda Jön Türk ihtilali gerçekle şmi ş; gizli bir

örgütlenme olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin II. Abdülhamit’e yaptı ğı baskılar sonucunda, Abdülhamit anayasayı tekrar yürürlü ğe koymu ştur. Bununla e ş zamanlı olarak Avusturya-Macaristan Bosna-Hersek’i ilhak etmi ş; Bulgaristan da Osmanlı

İmparatorlu ğu’ndan tamamen ba ğımsızlı ğını ilan etmi ştir. İhtilalden kısa bir süre sonra, 1909 yılında, İttihat ve Terakki, II. Abdülhamit’i tahttan indirerek yerine V.

Mehmet Re şat’ı getirmi ş; bundan sonra Osmanlı İmparatorlu ğu’nun yönetimine

İttihat ve Terakki hakim olmu ştur. Jön Türk ihtilalinden ve de II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra, İttihat ve Terakki Osmanlı İmparatorlu ğu’nun yönetiminde söz sahibi olmu ştur. 228

227 Tokay, op. cit., s. 47-48. 228 Stavrianos, op. cit., s. 524-531.

86

Ba şlangıçta, özgürlük ve e şitlik gibi söylemleri olan İttihat ve Terakki,

İmparatorlu ğun yönetiminde söz sahibi olunca Avrupa’da ve Balkanlarda oldukça olumlu kar şılanmı ştır. İngiltere Dı şişleri Bakanı Sir Edward Grey, Makedonya sorununun tamamen ortadan kalkaca ğını söylemi ş; IMRO’nun Merkezci sol kanadı,

Jane Sandanski liderli ğinde, Jön Türklerin Makedonya’da yapılacak olan tarım reformu, bölgesel özerklik ve de okullarda Makedoncanın okutulması gibi yenilikler temelinde i şbirli ği yapma davetini kabul etmi ştir. IMRO’nun sol kanadı, aynı zamanda silahlı birliklerinin da ğdan inmesini emretmi ş; örgüt Jön Türklerin toplantı ve kutlamalarına katılmı ş ve hatta IMRO’nun sol kanadı komplocu karakterinden vazgeçerek yasal bir parti haline dönü şmü ştür. 229

Ancak Jön Türkler; tarım reformu, İmparatorluktaki tüm uluslara e şit haklar verilmesi konularında verdikleri bu sözleri tutmamı ş; İmparatorlukta sadece Türk olmakla sivil hakların kazanılabilece ği milliyetçi bir anlayı ş benimsemi şlerdir.

Bunun sonucunda, Balkan Hıristiyanları ve Arnavutlar ayaklanmı ştır. 230 Arnavutlar,

Osmanlı İmparatorlu ğu’na en sadık halk olarak görülmekteydiler. Fakat 19. yüzyılın sonlarına do ğru artan Yunan ve Sırp yayılmacılı ğı, Arnavutların, Osmanlı

İmparatorlu ğu’nun kendileri için yeterli bir koruma sa ğlayıp sa ğlayamayaca ğı hakkında şüpheye dü şmelerine sebep olmu ş; Arnavutlar arasında da milliyetçilik hareketleri yayılmaya ba şlamı ştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi ele geçirdi ğinde Arnavutlarla ili şkileri oldukça iyi idi. Hatta Üsküp’teki İttihat ve

Terakki olu şumunun ço ğu Arnavutlardan olu şmaktaydı. Ancak, İttihat ve

Terakki’nin, verdi ği sözlerin aksine Türk milliyetçili ğine dönük politikalara

229 Pribichevich, op. cit., s. 134-135. 230 Stavrianos, op. cit., s. 528.

87 yönelmesi Arnavutların da ayaklanmasına neden olmu ş; Balkan sava şlarına kadar

İttihat ve Terakki’yi Balkanlarda en çok zorlayan olay Arnavut isyanları olmu ştur. 231

1890’lardan önce zayıf ve küçük olan Balkan devletleri, 1890’larda hızla askeri kapasitelerini geli ştirmi ş; Osmanlı İmparatorlu ğu’na tehdit olu şturabilecek duruma gelmi şlerdi. 1912 yılında, Sırbistan ve Bulgaristan yaptıkları gizli anla şmada ba ğımsız bir Makedonya üzerinde anla şmı şlar ve Makedonya’nın kuzeyini kendi aralarında nüfuz bölgelerine bölmü şlerdir. Daha sonra Bulgaristan ve Yunanistan arasında ve Karada ğ, Bulgaristan ve Sırbistan arasında varılan ittifak anla şmaları, birinci Balkan sava şının ba şlangıcını hazırlamı ştır. Ekim 1912’de ba şlayan birinci

Balkan sava şı sonunda 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Antla şması ile Osmanlı

İmparatorlu ğu Avrupa kıtasındaki topraklarını İstanbul ve çevresi hariç tamamen kaybetmi ştir. 232

Birinci Balkan sava şı sonunda ise bu sefer, Balkan devletleri Osmanlı

İmparatorlu ğu’nun kaybetti ği toprakların payla şımında birbirine dü şmü ş; Bulgaristan ittifaktaki di ğer Balkan devletleri ile kar şı kar şıya gelmi ştir. Bulgaristan, Osmanlı topraklarına en yakın Balkan devleti olarak sava şta en çok yıpranan ülke olmu ştur.

Özellikle İtalya ve Avusturya-Macaristan gibi büyük devletlerin ba ğımsız bir

Arnavutluk kurulması konusundaki ısrarı sonucunda, Bulgaristan-Sırbistan anla şması gere ği Sırbistan’a bırakılması gereken Makedonya topraklarının bir kısmı

Arnavutluk devletine katılmı ş; Sırbistan da buna kar şılık Bulgaristan’dan daha çok toprak talep etmi ştir. Ayrıca, Yunanistan ve Bulgaristan arasında Selanik’i kimin

231 Poulton, op. cit., s. 64-66. 232 İbid., s. 72-73.

88 alaca ğı konusunda büyük bir rekabet vardı ve de Romanya sava şta tarafsız kalmasının kar şılı ğı olarak Bulgaristan’dan Dobruca bölgesinin bir kısmını talep etmekteydi. 233

Rusya, bu anla şmazlıkları gidermek için tarafları uzla ştırmaya çalı şırken;

Bulgaristan, Yunanistan’a ve Sırbistan’a saldırarak kendisi için oldukça kötü sonuçlar do ğuracak bir hata yapmı ştır. 234 Haziran 1913’te ikinci Balkan sava şı ba şlamı ş; Osmanlı İmparatorlu ğu ve Romanya da Bulgaristan’a sava ş açmı ştır. 31

Temmuz’da ate şkes imzalandı ğında Osmanlı İmparatorlu ğu Edirne’yi geri almı ş;

Romanya Dobruca’yı i şgal etmi ş; Makedonya topraklarının büyük bir kısmı ise

Sırbistan ve Yunanistan arasında payla şılmı ştı. 10 A ğustos 1913’te imzalanan

Bükre ş Antla şması İle Makedonya toprakları Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan arasında payla şılmı ş; bu antla şma ile getirilen sınır düzenlemeleri çok küçük de ğişikliklerle günümüze kadar geçerlili ğini korumu ştur. Bu antla şma ile Selanik ve

Kavala’nın da dahil oldu ğu güney Makedonya’nın çok büyük bir kısmını, Sırbistan

Vardar Makedonyasını ve Bulgaristan ise Edirne’yi Osmanlı İmparatorlu ğu’na geri verirken Makedonya’dan küçük bir paçayı topraklarına katmı ştır. 235

İkinci Balkan sava şı sırasında ve sonrasında, Yunanistan ve Sırbistan’ın ele geçirdi ği Makedonya topraklarında Bulgarlar büyük baskı ve katliamlara tabi tutulmu ş; yüzlerce Eksharhlık kilisesi ve Bulgar okulu kapatılmı ş; birçok Eksharhlık rahibi öldürülmü ş; binlerce Bulgar Bulgaristan’a kaçmı ştır. 236

233 Stavrianos, op. cit., s. 536-538. 234 Pribichevich, op. cit., s. 137. 235 Poulton, op. cit., s. 74. 236 İbid., s. 74-75.

89

Tarihte ‘Makedonya sorunu’ olarak adlandırılan olgu, yukarıda da anlatıldı ğı gibi 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorlu ğu’ndan kopan Yunan, Bulgar ve Sırplar arasında Osmanlı’nın Balkanlarda kalan son topra ğı olan Makedonya topraklarının payla şılması idi. Balkan Sava şları bu sorunun Balkan ülkeleri arasında yarattı ğı çıkar

çatı şmalarının bir sonucu olarak gerçekle şmi ştir. Fakat bu sava şlar Makedonya sorununu çözmemi ştir. Sava şlar sonunda Makedonya’dan en az payı alan

Bulgaristan, Balkan Sava şları’nın hemen ardından ba şlayan I. Dünya Sava şı’nda ve daha sonra da II. Dünya Sava şı’nda Makedonya topraklarını egemenlik altına almak ve Ayastefanos Antla şması ile olu şturulması öngörülen büyük Bulgaristan’ı yaratmak güdüsüyle revizyonist ve saldırgan olan tarafa kaymı ş ve Bulgaristan’ın bu revizyonizmi Balkanlarda istikrarı her zaman tehdit eder nitelikte olmu ştur.

C. 1945 YILINA KADAR MAKEDONYA

1. Birinci Dünya Sava şı

Bulgaristan I. Dünya Sava şı’nı, kaybetti ği Makedonya topraklarını geri almak için bir fırsat olarak görmü ştür. Bulgaristan, Merkezi Güçler olan Almanya ve

Avusturya-Macaristan’ın yanında sava şa girmi ş; sava ş sırasında Sırbistan egemenli ğindeki Makedonya topraklarının tümünü ve Yunanistan’ın egemenli ğindeki Makedonya topraklarının do ğu kısmını i şgal etmi ştir. Bu i şgal sırasında Makedonya’daki Sırplara ve Yunanlılara büyük baskılar uygulanmı ştır. 237

237 Evangelos Kofos, Nationalism and Communism in Macedonia: Civil Conflict, Politics of Mutation, National Identity , Aristide D. Caratzas, New York, 1993, s. 41-42.

90

Bulgaristan, Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında sava şa girmeden

önce Müttefikler, Osmanlı İmparatorlu ğu’na saldırması kar şılı ğında Bulgaristan’a

Trakya ve Makedonya’yı vermeyi teklif etmi şler; ancak Bulgar Çarı Ferdinand sava şı Merkezi güçlerin kazanaca ğını dü şündü ğü için bu teklifi reddetmi ştir. 238

I. Dünya Sava şı’nda Almanya’nın yenilgiye u ğraması sonucunda

Bulgaristan’ın Makedonya i şgali de son bulmu ştur. Bulgarlar Makedonya’dan

çekilirken büyük yıkımlar yaratmı şlar; bu da kom şu halklar arasında süregelen dü şmanlı ğın bir göstergesi olmu ştur. Sava ş sonunda Bulgaristan ile Müttefikler arasında Neuilly Antla şması imzalanmı ş; Bulgaristan i şgal etti ği tüm toprakları

Yunanistan ve Sırbistan’a geri vermek zorunda kalmı ştır. Antla şma ile Bulgaristan ve Yunanistan arasında bir nüfus mübadelesi de öngörülmü ştür. Sava ş sırasında kaçarak yer de ğiştirenlerin sayısı da eklendi ğinde; 46 bin Yunan Bulgaristan’dan

Yunanistan’a geçmi ş, 92 bin Bulgar da Yunanistan’dan Bulgaristan’a geçmi ştir. 239

2. İki Sava ş Arası Dönem

Birinci Dünya Sava şı sırasında ve sonrasında; Rus, Habsburg, Alman ve Osmanlı

İmparatorlukları yıkılmı ş; Wilson’un self-determinasyon ilkesi do ğrultusunda Orta

Avrupa’da ve Baltık bölgesinde küçük ba ğımsız devletler kurulmu ştur. Balkanlarda ise güney Slavları, yarımadaya yerle ştikten yakla şık on üç yüzyıl sonra kendi ba ğımsız devletlerini Sırplar, Hırvatlar ve Slovenler Krallı ğı adı altında kurmu şlar;

1931 yılında bu devletin adı Yugoslavya Krallı ğı olarak de ğiştirilmi ştir. 240

238 Stavrianos, op. cit., s. 560-561. 239 Kofos, Nationalism and Communism in Macedonia , s. 42-43. 240 Pribichevich, op. cit., s. 138.

91 a. Bulgaristan’da ya şanan geli şmeler ve IMRO

Makedonya sorunu, Bulgaristan iç politikasında Birinci Dünya Sava şının sonundan

1930’ların ortalarına kadar kilit bir rol oynamı ş ve bu rol ço ğunlukla yıkıcı olmu ştur.

Hem Balkan sava şlarında hem de Birinci Dünya Sava şında Makedonya konusunda kaybeden taraf olan Bulgaristan, irredentist tavrını bu dönemde de sürdürmü ştür. 241

Birinci Dünya Sava şı sonrasında, Bulgar Çarı Ferdinand, sava şta Almanya ve

Avusturya-Macaristan tarafında yer aldı ğı için hapis cezasına çarptırılmı ş ve daha sonra da ülkeyi terk etmek zorunda kalmı ştır. 1919 yılında yapılan seçimlerde ise

Bulgar Çiftçi Partisi lideri Alexander Stamboliski Bulgaristan Devlet Ba şkanı seçilmi ştir. Yugoslavya ile iyi ili şkiler sürdürmek isteyen Stamboliski, 1923 yılında

Ni ş’te bu ülkeyle anla şmı ş ve IMRO’nun Yugoslav Makedonyasına giri şlerini engelleme sözü vermi ştir. Stamboliski bu dönemde, ba şta IMRO olmak üzere

Bulgaristan’daki tüm Yugoslav kar şıtı Makedon örgütleri yasaklamı ş; önemli IMRO liderlerini tutuklatmı ştır. Ancak hapisten kaçan iki önemli IMRO lideri Todor

Alexandrov ve Alexander Protogerov, yüksek burjuvazi ve askeri çevrelerin deste ği ile ba şkent Sofya’yı ve devlet yönetimini ele geçirmi şlerdir. Stamboliski ise yakalanarak i şkenceye tabi tutulmu ş ve öldürülmü ştür. 242

Stamboliski’nin ölümünden sonra IMRO, Yugoslav Makedonyasına küçük terörist gruplarla baskınlar yapmayı sürdürmü ş; uygulanan zorla Sırpla ştırma politikasının da etkisiyle buradaki halktan önemli bir destek sa ğlamı ştır. IMRO,

Stamboliski’nin ölümünden sonra Pirin Makedonyasının yönetimini de ele geçirmi ş;

241 Poulton, op. cit., s. 79-80. 242 Stavrianos, op. cit., s. 644-651.

92 burada küçük bir Makedon devleti kurmu ş; halktan vergi toplayarak kendisine mali destek sa ğlamı ştır. IMRO, 1934 yılındaki darbeye kadar Bulgaristan siyasetine hakim olmu ştur. 243

Balkan Sava şlarında Selanik’in Bulgaristan’a kaybedilmesi ve I. Dünya

Sava şı’ndaki i şgalin de ba şarısız olmasından sonra, iki sava ş arası dönemde artık sadece Bulgaristan merkezli faaliyet gösteren IMRO Federalist ve Merkezci olmak

üzere iki olu şuma bölünmü ştür. Federalistler, birle şik ve özerk bir Makedonya amacı güderken, Merkezciler ise do ğrudan Bulgaristan’a ba ğlı bir Makedonya amacı do ğrultusunda faaliyet göstermekteydi. Bulgar devleti ise Makedonya’nın

Bulgaristan’a ba ğlanmasını amaçlayan Merkezcileri desteklemi ştir. 244

Bu dönemde Merkezciler olarak adlandırılan olu şum, I. Dünya Sava şı

öncesinde Sofya merkezli faaliyet gösteren Dı ş Örgüt’ün yani Supremistlerin devamı niteli ğindedir. Federalistler ise I. Dünya Sava şı öncesinde Selanik merkezli olarak faaliyet gösteren İç Örgütün yani o dönemdeki Merkezcilerin devamı niteli ğindedir.

Dolayısıyla, I. Dünya Sava şı öncesi dönemdeki ile iki sava ş arası dönemdeki

Merkezciler terimi farklı olu şumları i şaret etmektedir ve birbiriyle karı ştırılmamalıdır.

İki sava ş arası dönemde ve özellikle de 1920’lerde IMRO, Makedonya’nın kurtarılması için çalı şan bir örgütten çok terörist bir karaktere bürünmü ş; Federalist

243 Kofos, Nationalism and Communism in Macedonia , s. 52-54. 244 Stavrianos, op. cit., s. 651.

93 ve Merkezci gruplar arasında birçok silahlı çatı şma ya şanmı ş, iki gruptan da birçok

önemli isim öldürülmü ştür. 245

Makedonya politikası ile ilgili olarak komünistler ise sadece teoriler ortaya koymakla kalmı şlar; bu teorileri uygulamaya koymakta ba şarısız olmu şlardır.

Komünistler, Komintern’in kararlarını temel alarak IMRO’nun Federalist kanadı ile aynı görü şleri savunmu şlar; yani bir Balkan federasyonu içerisinde ba ğımsız bir

Makedonya’nın yer almasını desteklemi şlerdir. 246

1924 yılında kısa bir süre için komünistler, IMRO’nun sa ğ kanadı ve

Federalistler güç birli ği yapmı şlardır. Bunun üzerine bir manifesto yayınlanmı ş ve bu gruplar Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan hükümetlerini Makedonya topraklarını böldükleri için ele ştirerek bir Balkan federasyonu kurularak ba ğımsız bir

Makedonya’nın bu federasyonda yer alması gerekti ğini açıklamı şlardır. Ancak bu manifesto, IMRO’nun sa ğ kanadını oldukça kızdırmı ş; IMRO’daki Merkezciler-

Federalistler bölünmesi bu olaydan sonra ya şanmı ştır. Federalist olu şumun birçok

önemli lideri öldürülmü ş, bu grubun Bulgar siyasetindeki etkisi çok sınırlı kalmı ştır.

Bulgar siyasetçilerin IMRO’nun Merkezci sa ğ grubunu desteklemesi de bunda rol oynamı ştır. 247

Mayıs 1934’te, bir grup subayın bir grup entelektüelle birlikte gerçekle ştirdi ği bir darbe ile Bulgaristan’da Georgiev hükümeti iktidara getirilmi ştir. Stamboliski hükümeti gibi bu hükümet de Yugoslavya ile ili şkiler içinde olmak istemi ş;

245 Glenny, op. cit., s. 438. 246 Kofos, Nationalism and Communism in Macedonia , s. 52-53. 247 İbid., s. 53.

94 dolayısıyla bu hükümetin ilk icraatlarından birisi de IMRO’nun da ğıtılması olmu ştur.

Mayıs 1934’te IMRO’nun yasaklanmasından sonra, örgüt İkinci Dünya Sava şı

çıkana kadar durgun kalmı ştır. 248

b. Yugoslavya’da ya şanan geli şmeler

İki sava ş arası dönemde Yugoslavya, bir Sırp hanedanı tarafından yönetilen merkezi bir devlet olmu ştur. Bu devlette Makedonlar ayrı bir ulus olarak tanınmamı ş;

Makedonya’daki resmi dil Sırpça olmu ş ve okullar da Sırpça e ğitim vermi şlerdir.

Makedonlar Sırp olarak kabul edilmi ş ve Makedonya’ya da Güney Sırbistan denmi ştir. Bu durum İkinci Dünya Sava şına kadar devam etmi ştir. 249

İkinci Dünya Sava şı sırasında ba ğımsız bir Makedonya’yı savunacak olan

Yugoslavya Komünist partisi 1919 yılında kurulmu ştur. Makedonya’da oldukça popüler olan Yugoslav Komünist partisi, 1921 yılında yasaklanmadan önce girdi ği

1920 seçimlerinde Makedonya’da % 36 seviyesinde bir oy oranı yakalamı ştır.

Komünist Parti’nin Üsküp’teki lideri ve bir Sırp olan Dusan Cekic, bir Balkan federasyonu içerisinde özerk bir Makedonya’dan yanaydı. Ancak Komünist Parti’nin merkezdeki lideri Filip Filipovic, Makedonları ayrı bir ulus olarak tanımaya kar şıydı.

Ayrıca Makedonlara özerklik verilmesi fikri, bu dönemde Sırplar arasında da çok popüler de ğildi. 250

İki sava ş arası dönemdeki Komintern kararlarına bakıldı ğında ise Moskova tarafından yönlendirilen uluslararası komünizmin, bir Balkan federasyonunun

248 Pribichevich, op. cit., s. 141-142. 249 Poulton, op. cit., s. 90. 250 Philips, op. cit., s. 34.

95 olu şturulması ve bunun içinde de özerk bir Makedonya’nın yer alması yönünde bir tavrının ortaya çıktı ğı görülmektedir. Bunun en önemli nedeni ise Balkan ulusları arasında en revizyonist olanının Bulgarlar olması ve de bundan dolayı

Bulgaristan’daki komünist hareketi güçlü tutabilmek için böyle bir politikanın daha uygun görülmesidir.

1923 yılında Moskova’ya ça ğrılan parti liderlerine Komintern tarafından,

“Yugoslavya’nın birli ği” yerine federal çizgilerde bir devleti öngören bir program benimsemesi tavsiye edilmi ştir. Mayıs 1923’te yapılan İkinci Parti Kongresinde ise

“Yugoslavya’nın birli ği”ni savunanlar “sa ğcı” ilan edilmi ştir. 1923’teki Üçüncü Parti

Kongresi, Komintern’e danı şarak, Balkan halkları arasında kalıcı bir barı ş kurulabilmesinin tek yolunun federal bir Balkan cumhuriyeti çerçevesinde ba ğımsız

Makedonya’nın kurulması oldu ğunu belirten bir karar almı ştır. 251

Ancak 1930’lardan itibaren Hitler ve Mussolini liderli ğinde Avrupa’da etkisi oldukça artan fa şizme kar şı uluslararası komünizmin zayıflı ğını gören Sovyetler, daha yumu şak söylemler benimsenerek anti-fa şist kampın güçlendirilmesini amaçlamı şlardır. Bu amaçla Makedonya’nın Balkan federasyonu içinde özerk bir statü ile yer alması gibi Yugoslavya, Yunanistan ve Bulgaristan’daki komünist hareketleri zor duruma dü şüren söylemler bir süreli ğine terk edilmi ştir.

Mesela, 1935 yılında toplanan Komintern’in Yedinci Dünya Kongresi’nde alınan kararda, ‘zulüm altındaki halklar’ sorunu rafa kaldırılarak, Sovyetlerin kapitalizme kar şı ba şarılı olması halinde tüm halklara e şit haklar verilece ği gibi

251 Pribichevich, op. cit., s. 144.

96 yuvarlak bir ifade kullanılmı ştır. II. Dünya Sava şı yakla ştıkça, Balkanlardaki komünist hareketlerin kendi ülkelerinin ulusal politikalarına daha yakın durmaya ba şladı ğı görülmü ştür. 252

1937 yılında Josip Broz Tito Yugoslavya Komünist partisi lideri olduğunda

Makedonya’nın federal bir Yugoslavya içinde yer alması gerekti ğini belirmi ştir. 253

Böylece Makedonya’yı ayrı bir ulus olarak tanıma konusunda isteksiz olan Yugoslav

Komünist Partisi’nde politika de ğişikli ği ya şanmı ştır. 1940 yılında toplanan Be şinci

Yugoslav Komünist partisi Kongresi, kararında Makedon halkının Sırp burjuvazisinin baskısına kar şı e şitlik ve self-determinasyonu için mücadele

ça ğrısında bulunmu ştur. 254

3. İkinci Dünya Sava şı sırasındaki geli şmeler

İkinci Dünya Sava şı sırasında, Nisan 1941’de Mihver devletleri Makedonya’yı i şgal etmi ştir. Bölge ço ğunlukla Bulgar i şgali altında kalmı ş; bazı batı kısımlar ise İtalyan yanlısı Arnavutların kontrolüne girmi ştir. Makedon komünistler ise bu dönemde

Yugoslavya Komünist Partisi’nin direktiflerine uymamı ş; daha çok Bulgar Komünist

Partisi’nin etkisinde kalmı ştır. 255

a. Yugoslav-Bulgar mücadelesi

1941 yılında Makedon komünistler üzerinde Bulgar Komünist Partisi ile Yugoslavya

Komünist Partisi arasında bir nüfuz mücadelesi ba şlamı ştır. Yugoslavya Krallı ğı

252 Kofos, Nationalism and Communism in Macedonia , s. 90-94. 253 Philips, op. cit., s. 35. 254 Pribichevich, op. cit., s. 145. 255 İbid., s. 145-146.

97 altında yirmi yıldan fazla bir süredir Sırp baskılarına maruz kalan Makedonlar, bunun da etkisiyle ba şlangıçta Bulgarlara daha olumlu yakla şmı şlardır. Bu mücadelede Komintern, 1941 yılında tercihini Bulgar Komünist Partisi’ne kar şı

Yugoslav Komünist Partisi’nden yana kullanmı ştır. Tito, geli şmeleri kontrol altına almak amacıyla Makedonya’ya en güvendi ği adamlarından olan Svetozar

Vukmanovic’i (Tempo) göndermi ştir. 256

Vukmanovic (Tempo) kısa sürede Makedon Komünistlerini Yugoslavya lehinde örgütlemi ş; Makedon ulusunun da gelecekte kurulacak olan federal

Yugoslavya’nın e şit bir üyesi olaca ğını; bu olu şumda Yunan ve Bulgar

Makedonlarının da yer almasını hedefledi ğini açıklayarak Makedon Komünistlerinin güvenini kazanmaya çalı şmı ştır. Makedonya Komünist partisi, İlinden

Ayaklanmasının yıldönümünde, 2 A ğustos 1943’te yayınladıkları bildiride Tito’nun liderli ğini kabul etmi ş; böylece Tito liderli ğindeki Yugoslav Komünist partisi,

Bulgar Komünistler ile verdi ği Makedonya mücadelesinden galip çıkmı ştır. Bunda,

Tito’nun ‘Büyük Sırbistan’ fikrinden uzak durması ve Makedonların ba şlangıçta olumlu kar şıladıkları Bulgarların ayrı bir Makedon ulusunun varlı ğını tanımaktan

çekinmeleri ve onları Bulgar olarak tanımlamaları da önemli rol oynamı ştır. 257

İkinci Dünya Sava şı’na Almanya’nın yanında giren Bulgaristan, sava ş sırasında Yugoslav ve Yunan Makedonyasını i şgal etmi ştir. Bulgaristan, Yugoslav

Makedonyasında ya şayan Slavları kendi tarafına çekebilmek için çalı şmı ş; burada yakla şık 800 okul açarak Bulgar ö ğretmenler yollamı ştır. Bulgaristan’ın

256 Stavrianos, op. cit., s. 778. 257 Pribichevich, op. cit., s. 148-152.

98

ço ğunlu ğunu Yunan nüfusun olu şturdu ğu Yunan Makedonyasında uyguladı ğı politikalar ise daha çok sertlik içermi ş, buradaki Yunanlılar zorla Bulgarla ştırılmaya

çalı şılmı ştır. 258

Yugoslavya’nın Ulusal Kurtulu şu için Anti-Fa şist Konsey’in (AVNOJ)

Kasım 1943’te Bosna’da toplanan ikinci oturumunda, Yugoslavya’nın Sırbistan,

Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Karada ğ ve Bosna-Hersek halklarının e şitli ğini sa ğlayacak federal bir yapıya dayanaca ğı kararla ştırılmı ş; böylece Makedonya,

Yugoslavya’nın di ğer be ş federal birimi ile e şit statüye kavu şmu ştur. 259

Yugoslav komünistlerin hedefi Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek,

Slovenya, Makedonya ve Karada ğ gibi Bulgaristan’ın da federasyona dahil olması ve kurulacak Balkan federasyonunda tüm bu yedi cumhuriyetin de e şit statüde yer almasıydı. Yugoslav komünistler ayrıca Yunan Makedonyasının da Makedonya

Cumhuriyeti’ne katılarak yeni kurulacak Balkan federasyonuna dahil edilmesi için

Yunanistan Komünist Partisi ve Yunanistan’daki Slavlar üzerindeki etkisini artırma

çabası içine girmi şlerdir. 260

2 A ğustos 1944’te İlinden Ayaklanması’nın yıldönümünde, Makedonya’nın

Ulusal Kurtulu şu için Anti-Fa şist Konsey’in (ASNOM) ilk toplantısı gerçekle ştirilmi ş; Makedonya Halk Cumhuriyeti federal Yugoslavya’da e şit bir birim

258 Stavrianos, op. cit., s. 768. 259 Philips, op. cit., s. 35. 260 Kofos, Nationalism and Communism in Macedonia , s. 118-119.

99 olarak ilan edilmi ştir. ASNOM, cumhuriyetin yüksek yasama ve yürütme organı olmu ş; Makedonca resmi dil haline getirilmi ştir. 261

1945 yılında, Yugoslavya Komünist Partisi ile Bulgar Komünist Partisi arasında Yugoslavya ve Bulgaristan’ın bir Balkan federasyonu kurması konusunda görü şmeler ba şlamı ştır. Ancak, Yugoslav komünistler yukarıda da anlatıldı ğı gibi

Bulgaristan’ın kurulacak olan Balkan federasyonunda di ğer altı Yugoslav cumhuriyeti ile e şit statüde olmasını önerdi ğinde, Bulgarlar buna kar şı çıkarak

Yugoslavya Federasyonu ve Bulgaristan’ı e şit taraflar olarak kabul eden ikili bir federasyon kurulmasını önermi ştir. Taraflar arasındaki görü şmeler sonuçsuz bir

şekilde devam ederken, Yugoslavya ile Sovyetlerin arası bozulmuş; 1948 yılında

Yugoslavya’nın Kominform’dan çıkarılması sonrasında Balkan federasyonu kurulması artık tamamen imkansız hale gelmi ştir. 262

b. Yunan Makedonyasındaki geli şmeler

Mayıs 1943’te, Tito’nun özel elçisi Tempo Yugoslav Makedonyasındaki partizan hareketini düzene sokmu ş; Enver Hoca’nın Arnavut Partizanları ile temasa geçmi ş ve

Yunanistan’a girerek Yunan komünistleri ile de temas kurmu ştur. Yunanistan’ı diktatörlükle yöneten Metaxas’ın Makedon Slavlara uyguladı ğı baskılar sonucunda

Yunan Makedonyasındaki Slavlar ile Yunanlılar arasındaki gerginlikler artmı ştı.

Tempo’nun hedefi ise Yunanistan’daki Makedon Slavları Partizan Birlikleri olarak düzenlemekti. Yunan Komünistler bunu kabul etmi ş ve Slav Ulusal Kurtulu ş Cephesi

(SNOF) kurulmu ştur. Bir Makedon’un askeri liderli ğini üstlendi ği SNOF birlikleri,

261 Sokalski, op. cit., s 38. 262 Philips, op. cit., s. 37-38.

100

Yunan komutası altına girmi ştir. Ancak, Yunan Komünistler, Tito’nun hedefi olan

Yunan Makedonyasının Yugoslav Makedonyası ile birle ştirilmesi fikrine kar şı olmu şlar; sadece Metaxas’ın baskısı altında ya şayan Yunan Makedonyasındaki

Makedon Slavların özgür ve güvenli ya şamalarını savunmu şlardır. A ğustos 1944’te

SNOF birlikleri ile Yunan Komünistleri arasında anla şmazlıklar çıkmı ş; SNOF birlikleri Yugoslav Makedonyasına geçmi ş; kendini feshederek daha sonra Yugoslav ordusuna katılmı ştır. 263

11 Ekim 1945’te Tito her şeye ra ğmen Makedon ulusunun birle şmesi hedefinden vazgeçmedi ğini; tüm Makedonların kendi ülkelerinde birle şmesini sa ğlayaca ğını söylemi ştir. Ancak Yunan Komünistleri Tito’nun bu hedefine hiçbir zaman destek vermemi şlerdir. Yine de 1946 yılında ba şlayan Yunan iç sava şı sırasında Tito, Markos Vafiades liderli ğindeki Komünist güçlere destek sa ğlamı ştır.

Ancak 28 Haziran 1948’deki Tito-Kominform ayrılı ğından sonra, Yugoslav komünistler Yunan Makedonyası ile Yugoslav Makedonyasının birle ştirilmesi konusunda bir daha giri şimde bulunmamı şlardır. 264

Tito, Yunan iç sava şında Atina hükümetine ve İngiliz güçlerine kar şı Yunan komünistleri destekleyerek Yunan Makedonyasını da Yugoslavya topraklarına katmayı ve böylece Yugoslavya’nın güneyde Selanik limanına kadar eri şmesini sa ğlamayı hedeflemi ştir. Ancak Sovyet lideri Stalin, Romanya ve Bulgaristan

üzerindeki hakimiyetine kar şılık İngiltere’yi Yunanistan’da serbest bırakmı ştır. Bu yüzden Stalin, Yunanistan’daki komünist güçlere deste ği kesmi ştir. İngiltere’nin ve

263 Pribichevich, op. cit., s. 154. 264 İbid., s. 154-155.

101

1947’de ilan edilen Truman doktrini ile birlikte ABD’nin deste ğini alan Yunan hükümeti ülkedeki komünist güçlere kar şı üstünlük sa ğlamı ştır. 265

D. T İTO’NUN YUGOSLAVYA’SINDA MAKEDONYA

II. Dünya Sava şı sonunda Yugoslavya’da Tito’nun liderli ğindeki komünist

Partizanlar, Çetniklere kar şı üstünlük sa ğlamı şlar ve Kasım 1945’teki seçimler sonrasında ülkede Yugoslavya Komünist Partisi’ne kar şı hiçbir muhalefet unsuru kalmamı ştır. Böylece komünizm tekeli, Do ğu Avrupa’da en erken Yugoslavya’da kendini göstermi ştir. 266

Fakat bu da Tito ile Stalin’in arasının bozulmasına engel olamamıştır. Stalin,

II. Dünya Sava şı sonrasında kendi etki alanında kalan Do ğu Avrupa ülkelerinin ba ğımsız dı ş politika izlemelerine kar şı çıkmı ş; bu ülkelerin tüm politikalarının

Sovyet çıkarları do ğrultusunda düzenlenmesini talep etmi ştir. Ancak Tito,

Yugoslavya’nın çıkarlarını daha önde tutan politikalar izlemi ş; Yunanistan’da

Stalin’in destek vermedi ği komünistleri desteklemi ş; Stalin’in kar şı kar şıya gelmek istemedi ği Batı’ya kar şı sert tutum takınmı ştır. Stalin, Yugoslavya’yı 21 Haziran

1948’deki Kominform kararı ile Kominform’dan çıkarmı ş ve Yugoslavya’ya verdi ği tüm ekonomik yardımları keserek Batı ile de mesafeli olan Yugoslavya’yı çaresiz bırakmayı hedeflemi ştir. 267

265 Glenny, op. cit., s. 533-544. 266 İbid., s. 532. 267 İbid., s. 534-537.

102

Philips’e göre Tito, Makedonya’yı Yugoslavya Federal Sosyalist

Cumhuriyeti’nin altı kurucu cumhuriyetinden birisi yaparak ‘Makedonya Sorunu’nu sona erdirmi ştir. Makedonya’yı ayrı bir cumhuriyet haline getirirken Tito, yukarıda da anlatıldı ğı gibi Yunan Makedonyasını Yugoslav Makedonyası ile birle ştirerek

Selanik limanına inmeyi, Rusya’nın destekledi ği ve içinde önemli miktarda etnik

Makedon nüfus barındıran Bulgarlara kar şı baskı uygulamayı hedeflemi ştir. 268

Tito, bu amaçlarına ula şmak için Makedonya’da bir etnogenesis uygulaması ba şlatmı ş; Makedon ulusal kimli ği bu dönemde devlet eliyle güçlendirilmeye

çalı şılmı ştır. Bu amaçla kuzey Makedonya lehçesi Makedonca için esas alınmaya ba şlanmı ştır. Bunun nedeni, Bitola-Veles lehçelerinin Bulgarcaya daha yakın olması ve Tito’nun da Bulgarlardan ayrı bir Makedon ulusu bilincini güçlendirmeye

çalı şmasıdır. Bu amaçlarla belirlenen yeni Makedon alfabesi ve imla kuralları 1945 yılında kabul edilmi ştir. Ayrı bir Makedon ulusu bilincini güçlendirme politikasının

önemli bir aya ğını da Makedon resmi tarih yazımı olu şturmu ş; Bulgarların kendilerine mal etti ği orta ça ğ imparatoru Samuil ve 1903’teki İlinden

Ayaklanması’nın liderlerinden olan Gotse Delçev Makedonya’daki okul kitaplarında

Makedon olarak tanıtılmı ştır. 19. Yüzyılda Slavlarda ulus bilincinin geli şmesinde

önemli katkıları olan ve bazı çalı şmalarında Bulgar olduklarını belirten Miladinov karde şlerin de Makedon oldu ğu iddia edilmi ştir. 269

Makedon ulus bilincinin önemli bir ö ğesi de Ortodoks Kilisesi’dir. Balkan

Sava şlarından beri Sırp Ortodoks Kilisesi’ne ba ğlı olan Makedon Ortodoks Kilisesi

268 Philips, op. cit., s. 33. 269 Poulton, op. cit., s. 116-117.

103

1950’lerden itibaren ba ğımsızlı ğını kazanmak için giri şimlerde bulunmaya ba şlamı ştır. 1967 yılında ba ğımsızlı ğını ilan eden Makedon Ortodoks Kilisesi di ğer

Ortodoks kiliseleri tarafından tanınmamı ştır. Sırp Ortodoks Kilisesi, bu hareketin

Makedonya’nın Yugoslavya’dan kopmasında bir ilk adım te şkil edebilece ğini öne sürerek buna kar şı çıkarken; Yunan Kilisesi ise kendi topraklarındaki Makedonya bölgesi ile aynı ismi ta şıyan bir kilisenin ba ğımsız olmasına kar şı çıkmı ştır. 270

Makedon ulusal bilincini güçlendirme politikası Kanada ve Avustralya’daki büyük Makedon göçmen kitleleri üzerinde de uygulanmı ştır. Sava ş öncesinde

Makedonya’dan bu ülkelere göç etmi ş olan ve Bulgar kimlikleri a ğır basan

Makedonlar; Tito’nun 1960’larda gev şetti ği seyahat kısıtlamaları sayesinde bu

ülkelere giden birçok Makedon ile ileti şim içine girmi ştir. Di ğer yandan Yugoslav otoriteleri de Matica adında bir ajans kurarak Makedon göçmenler arasında Makedon ulus bilincini yaymaya çalı şmıştır. 271

Tito döneminde Makedonya’daki Arnavutların Arnavutluk ile ba ğlantıları kesilerek bu topluluk izole edilmi ştir. Tito’nun ölümünden sonra da Batı

Makedonya’daki Arnavutlar üzerinde sert baskı politikaları devam etmi ştir.

Arnavutlara dini baskılar da uygulanmı ş ve dini kurumlara kar şı politikalar uygulanmı ştır. 272

1960’lardan ba şlayarak Arnavut milliyetçili ğinde bir yükseli ş ya şanmı ştır.

Tito’nun 1966 yılında Yugoslavya Komünistler İttifakı Sekreteri olan ve Komünist

270 Sokalski, op. cit., s. 39. 271 Philips, op. cit., s. 43. 272 İbid., s. 43.

104

Parti içinde Tito’dan sonraki en etkin isim olan Rankoviç’i görevden almasından sonra Kasım 1968’de Kosova’da, Arnavutlar Kosova’nın statüsünün cumhuriyete yükseltilmesi için gösteriler düzenlemi şler; bu gösterileri Makedonya’nın Tetovo

şehrinde yapılan Arnavut gösterileri izlemi ştir. Yugoslavya genelinde artan Arnavut milliyetçili ği; Yugoslavya’da, Arnavutların Kosova ve Batı Makedonya’yı kopararak

Arnavutluk ile birle şme niyetlerinin bir göstergesi olarak görülmü ştür. Makedonya

Cumhuriyeti’nde de Arnavut milliyetçili ği hem cumhuriyetin hem de Makedon ulusunun bütünlü ğüne kar şı bir çok ciddi bir tehdit olarak algılanmı ştır. Bu algılamaların da etkisiyle hem Yugoslavya genelinde hem de Makedonya

Cumhuriyeti’nde Arnavutlara yönelik baskılar artmı ştır. 273

Yugoslavya’da yükselen Arnavut milliyetçili ği, Yugoslavya Federal Sosyalist

Cumhuriyeti’nin son on yılına damgasını vurmu ş; bu dönemde Arnavutlara kar şı uygulanan baskı politikaları ve Arnavut milliyetçili ğinin büyük bir tehdit olarak algılanması, Makedonya’nın ba ğımsızlık sonrasında ya şadı ğı Arnavut sorununun da zeminini olu şturmu ştur.

E. DE ĞERLEND İRME

Yukarıda da anlatıldı ğı gibi Makedonya tarihi birçok anla şmazlı ğın ve birçok sava şın konusu olmu ştur. Tarihten gelen bu anla şmazlıklar, Makedon ulusunun tarihteki varlı ğı ile ilgili tartı şmaların da bir parçasını olu şturmu ştur. Günümüzdeki

Makedonya Cumhuriyeti ve geni ş olarak dü şünüldü ğünde co ğrafi anlamda

Makedonya olarak kabul edilen topraklar üzerindeki mücadeleler ve bu bölgenin

273 Poulton, op. cit., s. 126-130.

105 tarihi üzerinde Balkan ulusları arasında süregelen anla şmazlıklar, ba ğımsızlı ğını kazandıktan sonra Makedonya Cumhuriyeti’nin dı ş politikada bazı sıkıntılar ya şamasına sebep olmu ştur. Bu sorunlar, ülkenin iç politikasına ve sosyo-ekonomik geli şimine de etkide bulunmu ştur. Dolayısıyla bu geçmi şin sebep oldu ğu sorunlar, dolaylı olarak da olsa 2001 yılındaki etnik krize giden süreçte bir faktördür.

Makedonya tarihi ile ilgili tartı şmalar Makedonya Krallı ğı’nın hüküm sürdü ğü M.Ö. 300’lü yıllara kadar uzanmaktadır. Bu dönemde hüküm sürmü ş

Makedon hanedanını ve özellikle de Büyük İskender’i ve de eski Makedon halkını günümüzde Makedonya Cumhuriyeti ve Yunanistan kendisine mal etmektedir. İki

ülke arasındaki bu anla şmazlık Makedonya Cumhuriyeti’nin tanınması sorununa ve hatta Yunanistan’ın Makedonya’ya 1992-1995 yılları arasında uyguladı ğı ekonomik ambargoya kadar varmı ştır.

Makedonya tarihinin hemen her dönemi için Makedonya Cumhuriyeti ve kom şuları arasında çe şitli anla şmazlıklar mevcuttur. Ancak bunların en

önemlilerinden biri de ayrı bir Makedon ulus bilincinin ne zaman ortaya çıktı ğı sorusudur. Bu tartı şmalar 19. yüzyıl ba şlangıç noktası alınarak yapılmakta ve İkinci

Dünya Sava şı sonunda Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulmasına kadar varmaktadır. Ayrıca Makedonya Cumhuriyeti’nin ba ğımsızlı ğı sonrasında bile

Bulgaristan ile Makedonya Cumhuriyeti arasında Makedon ulusu ve dilinin varlı ğı konusunda sorunlar ya şanmı ştır.

106

Makedonlar, 19. yüzyıldaki milliyetçilik dalgasında kendi ulus devletlerini kuran Balkan uluslarının gerisinde kalmı şlar, Makedon ulusunu temel alan bir devletin kurulabilmesi için 1945 yılını beklemek durumunda kalmı şlardır.

Makedonların bu 1945’e kadar bu imkana ve güce sahip olamamaları, kom şu Balkan devletlerinin ilgisini bu bölge üzerine çekmi ş; 19. yüzyılda Sırbistan, Bulgaristan ve

Yunanistan, 20. Yüzyılda ise Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan, Makedonya topraklarını ele geçirmek ve burada kendi kültürünü yaymak için hep birbirleriyle mücadele içinde olmu ştur. Bugün de bu mücadelelerin ve kom şu ulusların bıraktı ğı izler Makedonya’da halen mevcuttur.

Tüm bu tarihsel faktörler Makedonya Cumhuriyeti’nin ba ğımsızlık sonrasında tüm bölge için potansiyel bir bomba niteli ği ta şımasına sebep olmu ştur.

1991 yılındaki ba ğımsızlıktan sonra da kom şu ülkelerin Makedonya üzerindeki ilgilerinin sona ermedi ği görülmü ş; bu da Makedonya tarihinin bile tek ba şına bir istikrarsızla ştırma potansiyeli içerdi ğini ispatlamı ştır.

Makedonya Cumhuriyeti’nin Yugoslav geçmi şi de ba ğımsızlık sonrası ortaya

çıkan Arnavut sorununun temelini olu şturmu ştur. Yugoslavya içinde genel olarak baskı altında tutulan Arnavutlar, Slav halklarına göre sosyal olanaklardan yoksun kalmı şlar; bunun sonucunda daha fakir ve dolayısıyla çatı şmaya daha meyilli bir karakter ta şımı şlardır.

107

III. MAKEDONYA KR İZİ VE ORTAK DI Ş VE GÜVENL İK

POL İTİKASI’NIN ROLÜ

Bu bölümde Tito’nun ölümünden sonra hızla da ğılma sürecine giren ve 1990’ların ba şında da ğılan Yugoslavya’dan koparak ba ğımsızlı ğını ilan eden Makedonya

Cumhuriyeti’nde 1990’larda ya şanan siyasi geli şmeler anlatılarak, ülkedeki Slav

Makedon ço ğunluk ile Arnavut azınlık arasındaki sorunların nedenleri irdelenecek;

Kosova Sava şı sonrasında silahlı çatı şmaya kadar giden ve bir uluslararası krize dönü şen bu sorunların çözülmesi ve Makedonya’nın nispeten daha istikrarlı bir duruma gelmesinde Avrupa Birli ği’nin kullandı ğı dı ş politika araçlarının rolü ve ba şarısı tartı şılacaktır.

A. YUGOSLAVYA’NIN DA ĞILMASI VE MAKEDONYA’NIN

BA ĞIMSIZLI ĞI

1. Yugoslavya’nın Da ğılma Süreci

Tito’nun 1980 yılında ölmesinden sonra Yugoslavya’da milliyetçilik yükselmeye ba şlamı ş, a ğır ekonomik sorunlar ya şanmı ş ve 1980’lerin sonuna do ğru Yugoslavya

Sosyalist Federal Cumhuriyeti (YFSC) da ğılma sinyalleri vermeye ba şlamı ştır.

108

Özellikle, Tito döneminde Yugoslav kimli ği çerçevesinde baskı altında tutulan Sırp milliyetçili ğindeki yükseli ş274 YFSC’nin da ğılmasında önemli rol oynamı ştır.

Yugoslav Komünistler Ligi’nin 1990’da piyasa ekonomisine ve çok partili hayata geçilmesine karar vermesinin ardından Eylül 1990’da yapılan seçimlerde,

Sırbistan ve Karada ğ dı şındaki tüm cumhuriyetlerde milliyetçi partiler iktidara gelmi ştir. Yine Eylül 1990’da Sırbistan’ın, Kosova ve Voyvodina 275 bölgelerinin

özerkliklerini kaldırması, Kosova’da Arnavutlara yönelik baskılarını artırması ve

Hırvatistan ve Slovenya yönetimleri ile artan anla şmazlıklar Yugoslavya’nın da ğılmasının i şaretleri olmu ştur. 276

Sırbistan’da Slobodan Miloseviç milliyetçili ğin bayra ğını ta şıyan bir lider olmu ştur. 1987’de Sırbistan Komünistler Birli ği’nin liderli ğini ele geçiren Miloseviç, bu partiyi milliyetçi-fa şist bir partiye dönü ştürmü ştür. Miloseviç’in popülaritesi,

Nisan 1987’de Kosova’ya yaptı ğı bir ziyaret sırasında planlanmı ş bir mizansen sonucunda Miloseviç yanlılarının çıkardı ğı olaylara Arnavut kökenli polislerin müdahale etmesi ve Miloseviç’in, televizyon kameralarının hazır oldu ğu bu ortamda,

Sırplara “bundan sonra kimse sizi dövemeyecek” diye seslenmesi sonucunda oldukça artmı ştır. Bu olaydan sonra Miloseviç kendisini Sırp halkının koruyucusu olarak

274 Sırp milliyetçili ğinin hızlı yükseli şinde Kosova’da ya şananlar da önemli rol oynamı ştır. 1980’lerde Yugoslavya’da ya şanan bunalım 1981’de Kosova’da ba ğımsızlık yanlısı Arnavut ö ğrencilerin gösterileri ile ortaya çıkan krizle ba şlamı ş; 1990 yılında Kosova’nın özerkli ğinin kaldırılmasına kar şı tepkiler sonucunda yine Kosova’da olu şan bir kriz Yugoslavya’daki durumu daha da kötüle ştirmi ştir. Daha fazla bilgi için bkz., R. J. Crampton, The Balkans Since The Second World War , Longman, Great Britain, 2002, s. 240-250. 275 1974 yılında de ğiştirilen YFSC Anayasası, Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti’ni altı federe cumhuriyet ve iki özerk bölgeden olu şan bir yapı olarak yeniden biçimlendirmi ş; federe cumhuriyetlerin yetkileri artırılmı ş; Arnavutların ço ğunlukta oldu ğu Kosova ve Macarların ço ğunlukta bulundu ğu Voyvodina’ya özerklik statüsü tanınmı ştır. Bkz., Şule Kut, Balkanlarda Kimlik ve Egemenlik , Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 46-47. 276 Kut, op. cit., s. 46-47.

109 kabul ettirmi ş; Sırp milliyetçili ği söylemini ve Kosova sorununu siyasal gündeminin merkezine yerle ştirmi ştir. 277

Yugoslavya’nın da ğılması sürecinde göze çarpan bir di ğer geli şme de federal yapıların i şlerli ğini kaybetmesidir. 1990 yılından itibaren sırasıyla Yugoslav

Komünistler Ligi, federal ba şkanlık, federal ba şbakanlık, federal bütçe ve federal ordu i şlevini tamamen kaybetmi ş bir duruma gelmi ştir. 278

Sırbistan’da a şırı Sırp milliyetçisi Slobodan Miloseviç’in 1990 yılında yapılan ilk serbest seçimlerden sonra da iktidarını koruması di ğer cumhuriyetlerin kaygılarını da artırmı ştır. Yugoslavya’nın en büyük federe cumhuriyeti olan Sırbistan ve onunla birlikte hareket eden Karada ğ, bir yandan federasyonun toprak bütünlü ğünün korunmasını savunurken di ğer yandan da federal merkezin Sırbistan’ın güdümünde güçlendirilmesini hedeflemekteydiler. Fakat Slovenya ve Hırvatistan,

Sırbistan’ın hedefi olan görünü şte federal ancak fiilen üniter yapıda bir Yugoslavya içinde yer almamakta kararlıydı. Federasyonun en yoksul cumhuriyeti olan

Makedonya ile etnik açıdan en karı şık cumhuriyeti olan Bosna Hersek ise federasyonun gev şek bir konfederasyon şeklinde devamından yana olmu şlar; ancak

Slovenya ve Hırvatistan’ın yer almadı ğı ve dolayısıyla tamamen Sırbistan’ın ağırlı ğını koyaca ğı bir federasyon ihtimalinden ürkmü şlerdir. 279

277 İlhan Uzgel, “Ba ğlantısızlıktan Yalnızlı ğa Yugoslavya’da Milliyetçilik ve Dı ş Politika”, der. Mustafa Türke ş ve İlhan Uzgel, Türkiye’nin Kom şuları , İmge Kitabevi, Ankara, Şubat 2002, s. 131- 133. 278 Crampton, op. cit., s. 248-251. 279 Kut, op. cit., s. 47-48.

110

12 Şubat 1992’de görü şen Slovenya Devlet Ba şkanı Kuçan ile Hırvatistan

Devlet Ba şkanı Tudjman, Yugoslavya’nın sadece bir ba ğımsız cumhuriyetler birli ği olarak varlı ğını sürdürebilece ğini konusunda anla şmı ş ve 30 Haziran 1991 tarihine kadar gerekli anayasal de ğişiklikler üzerinde anla şma sa ğlanamaması durumunda

BM’den hakemlik talep edeceklerini açıklamı şlardır. Ancak Haziran ayının sonuna gelindi ğinde Yugoslav anayasası konusunda herhangi bir anla şma zemini olu şmamı ş,

Slovenya ve Hırvatistan 25 Haziran 1991’de ba ğımsızlı ğını ilan etmi ştir. 280

Bunun üzerine Yugoslav Ulusal Ordusu (JNA) saldırıya geçmi ş ve 1991 yılı sonunda Sırp birlikleri Hırvatistan’ın % 30’unu ele geçirmi ştir. Daha sonra sıra

Bosna-Hersek’e gelmi ş; Miloseviç ve Tudjman Bosna-Hersek’i aralarında payla şmaya karar vermi şler ve 1992 ilkbaharında JNA Bosna’ya saldırmı ştır. Bosna-

Hersek parlamentosunun 15 Ekim 1991’de aldı ğı ba ğımsızlık kararı 29 Şubat 1992 tarihinde yapılan referandumla kabul edilmi ş; ancak Sırplar 1992 sonbaharında

Bosna-Hersek’in % 70’ini ele geçirmi ştir. 281

Almanya’nın 23 Aralık 1991’de Hırvatistan ve Slovenya’yı tanıması Bosna-

Hersek için tam bir felakete neden olmu ştur. Bu tanıma sonrasında Sırplar ve

Hırvatlar, Bosna ve Hersek’i ele geçirebilmek için saldırıya geçmi şlerdir. 282 27 Nisan

1992’de Sırbistan ve Karada ğ’ın yeni “Yugoslavya Federal Cumhuriyeti”ni ilan etmeleri ile Yugoslavya Federasyonu resmen sona ermi ştir. 283

280 Crampton, op. cit., s. 251. 281 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994 , 8. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara, 2000, s. 517. 282 Crampton, op. cit., s. 254-255. 283 Kut, op. cit., s. 50.

111

2. Makedonya’da Ya şanan Geli şmeler ve Ba ğımsızlı ğın İlanı

Yugoslavya Federasyonu içerisinde -özellikle de Kosova’da- yaşanan geli şmeler

Makedonya’daki Arnavutları da do ğrudan etkilemi ştir. 1981 yılında Kosova’da,

Arnavutların federe cumhuriyet statüsüne yükseltilme taleplerinin dile getirildi ği gösterilerden sonra Makedonya’daki Arnavutların durumu oldukça zorla şmı ş; Üsküp yönetimi Arnavutlara kar şı baskıcı bir politika uygulamaya ba şlamı ştır. Arnavutça eğitim yapan okullar kapatılmı ş, Arnavut ö ğretmenler ve di ğer memurlar i şlerinden

çıkartılmı ş, milliyetçi faaliyetlere karı ştı ğı iddia edilen Arnavutlar hapse atılmı ştır.

Ayrıca 1989 yılında anayasada de ğişiklik yapılarak Makedonya, Makedon ulusunun devleti olarak tanımlanmı ş, Arnavutlar ve Türklerin 1974 anayasasıyla elde ettikleri kurucu millet statüsü azınlık statüsüne çevrilmi ştir. Böylece, Arnavutlar 1974 anayasası ile kazandıkları hakları 1989 de ğişiklikleri ile kaybetmi şlerdir. 284

1990 yılı ile birlikte Makedonya için Yugoslavya Federasyonu’nda kalmaktan ba ğımsızlı ğa kadarki tüm seçenekler tartı şılmaya ba şlanmı ştır. Makedonya’daki milliyetçi parti VMRO-DPMNE 285 (Makedonya İç Devrimci Örgütü-Makedon

Ulusal Birli ği Demokratik Partisi) bu süreçte Makedonya’nın ba ğımsızlı ğını savunmu ştur. 1990 sonbaharında yapılan Makedonya Parlamentosu seçimlerinde en

çok oyu VMRO-DPMNE almı ş, 120 sandalyeden 37’sini kazanmı ştır. Eski komünistlerden olu şan Makedonya Sosyal Demokrat Birli ği (SDSM) 31, en büyük

284 Birgül Demirta ş Co şkun ve Emir Türko ğlu, “Makedonya Bıçak Sırtında: Balkanların Eski ‘Model Ülke’si Yeni İstikrarsızlık Unsuru mu?”, der. Murat Hatipo ğlu, Makedonya Sorunu: Dünden Bugüne , Avrasya Stratejik Ara ştırmalar Merkezi Yayınları, Balkan Ara ştırmaları Dizisi: 6, Ankara, 2002, s. 121-122. 285 Makedon milliyetçisi bir parti olan VMRO tarihsel kökenlerini 1893 yılında kurulan Makedonya İç Devrimci Örgütü’ne dayandırmakta ve Bulgaristan ile yakın ili şkiler kurulmasını savunmaktadır. Bkz. Kut, Balkanlarda Kimlik ve Egemenlik , Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 7.

112

Arnavut partisi olan Makedonya Demokratik Refah Partisi 25, Makedonya Reform

Güçleri-Liberal Parti 18 sandalye kazanmı ştır. 286

Makedonya Parlamentosu 25 Ocak 1991’de “egemen Yugoslav devletlerinin ileride olu şturabilecekleri bir birli ğe" katılma seçene ğini de içeren Egemenlik

Deklarasyonu’nu kabul etmi ştir. Meclis 27 Ocak 1991’de, 1941’den bu yana siyasette yer alan ve 1974-1978 yılları arasında Yugoslavya Federal Meclisi ba şkanlı ğı yapan Kiro Gligorov’u Makedonya Cumhuriyeti’nin ilk cumhurba şkanı olarak seçmi ştir. 7 Haziran 1991’de ise Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti’nin adı

Makedonya Cumhuriyeti olarak de ğiştirilmi ştir. 287

Çok tecrübeli bir Yugoslav siyasetçi olan Kiro Gligorov, 1990’lı yıllarda akılcı politikalarıyla Makedonya’yı Balkanlardaki çatı şmaların dı şında tutmaya

çalı şmı ştır. Gligorov ilk zamanlarda Bosna-Hersek Devlet Ba şkanı İzzetbegoviç ile birlikte Yugoslav devletinin en azından gev şek bir konfederasyon şeklinde devamından yana olmu ş, açıkça ba ğımsızlık yanlısı politikalar izlemekten kaçınmı ştır. Bu dönemde Makedonya’da, ülkenin batısında yo ğun olan Arnavut nüfus, kom şu Kosova ve Arnavutluk ve Makedon ulusunun varlı ğını bile reddeden

Yunanistan ve Bulgaristan gibi kom şuların varlı ğı da korku yaratmı ştır. Bu faktörler de Gligorov’un ba ğımsızlık konusunda temkinli davranmasına yol açmı ş; ancak

Yugoslavya’da meydana gelen geli şmeler Makedonya’yı da ba ğımsızlık yönüne do ğru itmi ştir. 288

286 Philips, op. cit., s. 50. 287 Kut, op. cit., s. 4-5. 288 Poulton, op. cit., s. 175-176.

113

Makedonya, 8 Eylül 1991’de yapılan ba ğımsızlık referandumunda katılımcıların % 96’sının ba ğımsızlıktan yana oy kullanmasıyla tercihini ba ğımsızlıktan yana kullanmı ş ve 17 Eylül 1991’de Makedonya Parlamentosu referandum sonuçlarını onaylayarak Yugoslavya Federasyonu’ndan ba ğımsızlı ğını ilan etmi ştir. 289 Makedon Parlamentosu tarafından kabul edilen yeni anayasa ise yine

“Makedonya’nın Makedon halkının ulusal devleti” oldu ğunu belirtmi ş, dolayısıyla

1989’daki ifade korunmu ştur. Arnavutlar bu duruma kar şı çıkarak kendilerinin de kurucu millet statüsü ile anayasada yer almaları gerekti ğini savunmu şlardır. Bu duruma kar şı tepkilerini göstermek için Makedonya’da ya şayan Arnavutlar ba ğımsızlık referandumuna ve yine 1991 yılında yapılan nüfus sayımına katılmamı şlardır. 290

B. BA ĞIMSIZLIK SONRASI ULUSLARARASI ALANDA

MAKEDONYA’NIN KAR ŞILA ŞTI ĞI SORUNLAR

Makedonya Cumhuriyeti ba ğımsızlı ğını kazandıktan sonra uluslararası alanda oldukça büyük sorunlar ya şamı ştır. Özellikle Yunanistan’ın, Makedonya’nın tanınmasına kar şı çıkardı ğı engeller ve Makedonya’yı uluslararası ili şkilerde izole etme politikası Makedonya’yı zor durumda bırakmı ştır. Di ğer üç kom şusu olan

Bulgaristan, Sırbistan ve Arnavutluk ile de çe şitli sorunlar ya şayan Makedonya için

1990’lar dı ş politikada oldukça zorlu geçmi ştir.

289 Sokalski, op. cit., s. 40-41. 290 Co şkun ve Türko ğlu, op. cit., s. 122.

114

1. Tanınma Sorunu ve Yunanistan ile İli şkiler

Yeni ba ğımsızlı ğını kazanmı ş bir devlet olarak Makedonya için tanınma siyasal ve ekonomik anlamda büyük önem ta şımaktaydı. Ayrıca Makedonya Cumhuriyeti’nin bu adla tanınması Makedon halkının ve Makedonya devletinin de ko şulsuz tescili anlamına gelecekti. Fakat Makedonya’nın tanınma süreci di ğer eski Yugoslav cumhuriyetlerine (Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek) göre oldukça zorlu olmu ş,

özellikle Yunanistan’ın itirazları uluslararası arenada Makedonya’yı oldukça uğra ştırmı ştır. Yunanistan ilk olarak AT’nin Makedonya’yı tanımasını engellemi ş, daha sonra da farklı bir isimle tanınmasına sebep olmu ştur. Aynı süreç BM’de de ya şanmı ştır.

Yunanistan ile ya şanan bu sorun Makedonya’nın dı ş politikadaki ana ekseni olan Avro-Atlantik yapılara entegrasyon hedefi önünde bir engel te şkil etmi ştir.

Makedonya’daki siyasi elit, ba ğımsızlıktan itibaren Makedonya’nın dı ş politikadaki

önceli ğini AB ve NATO gibi ba şlıca Avro-Atlantik yapılara üye olmak olarak belirlemi ş ve bu hedef günümüze kadar ülkede i ş ba şına gelen tüm hükümetler tarafından da benimsenerek bir devlet politikası haline gelmiştir. AB ve NATO’ya

üye olan Yunanistan, isim konusunda anla şmazlık ya şadı ğı Makedonya’nın AB ve

NATO ile ili şkilerini de bloke etmi ştir.

16 Aralık 1991’de Avrupa Toplulu ğu, Dışişleri Bakanları Konseyi kararı ile

Do ğu Avrupa ve Sovyetler Birli ği’nden kopan devletlerin tanınması için bazı ilke ve

şartlar belirlemi ştir. Bu karara paralel olarak da, Yugoslavya için bu sorunu

çözebilmek amacıyla Fransız Anayasa Mahkemesi Ba şkanı Badinter’in

115 ba şkanlı ğında bir AT Yugoslavya Uzla ştırma Komisyonu (Badinter Komisyonu olarak da bilinmektedir) kurulmasına karar verilmi ştir. Badinter Komisyonu,

Yugoslavya’dan ayrılmak isteyen özerk cumhuriyetleri (Makedonya, Hırvatistan,

Slovenya, Bosna-Hersek) inceleyerek bu cumhuriyetlerin Konsey tarafından belirlenmi ş olan kriterleri yerine getirip getirmedi ğini belirleyecekti. 291

Bunun üzerine Makedonya Parlamentosu, tanınma kriterlerini yerine getirebilmek amacıyla 6 Ocak 1992’de Makedonya Anayasası’nın 3. ve 49.

Maddelerinde de ğişiklikler yapmı ştır. 3. Maddeye “Makedonya Cumhuriyeti’nin kom şu devletlere kar şı hiçbir toprak talebi yoktur” cümlesi eklenmi ş; 3. Maddenin

üçüncü fıkrası da “Makedonya Cumhuriyeti’nin sınırları yalnızca Anayasa’ya uygun olarak ve gönüllülük ilkesine ve genel kabul gören uluslararası normlara dayanarak de ğiştirilebilir” şeklinde düzenlenmi ştir. Anayasanın 49. Maddesinin 1. Fıkrasına

“Cumhuriyet, ba şka ülkelerin egemenlik haklarına ve içi şlerine karı şmayacaktır” cümlesi eklenmi ştir. Bu de ğişiklikler, Makedonya’nın uluslararası toplumda tanınmasını önündeki engelleri kaldırmak için Yunanistan’ı yatı ştırmak ve

Yunanistan’ın itirazlarına kar şı uluslararası kamuoyunun deste ğini sa ğlamak amacıyla yapılmı ştır. 292

Bu de ğişikliklerin de etkisiyle, Badinter Komisyonu Ocak 1992’de yaptı ğı açıklamada Makedonya’nın tanınma kriterlerini yerine getirdi ğini ilan etmi ştir.

AT’nin tanınma için öne sürdü ğü, yeni devletin sınırları ötesinde herhangi bir toprak talebinde bulunmadı ğını ve kom şuları aleyhine dü şmanca propaganda

291 Roland Rich, “Symposium: Recent Developments in the Practice of State Recognition, European Journal Of International Law , Volume 4, No.1, 1993, s. 42. 292 Kut, op. cit., s. 12-13.

116 yapmayaca ğını açıkça gösteren anayasal de ğişiklikleri yapması ve BM Şartı,

Helsinki Nihai Senedi ile AG İK (Avrupa Güvenlik ve İş birli ği Konferansı) Paris

Şartı’na saygılı olaca ğını temin etmesi gibi şartlar Makedonya tarafından yerine getirilmi ştir. 293

Ancak 27 Haziran 1992’de, AT’nin Lizbon zirvesinde “Makedonya’nın içinde Makedonya geçmeyen bir adla tanınması” yönünde karar alınmı ş; 3 Temmuz

1992’de Makedonya Parlamentosu yayınladı ğı deklarasyonla bu kararı kabul edilemez buldu ğunu açıklamı ştır. Makedonya’nın Birle şmi ş Milletler’e üyelik ba şvurusu da Yunan kar şı propagandası ve engellemeleriyle kar şı kar şıya kalmı ştır.

Yunanistan’ın bu yo ğun propagandası sonucunda Birle şmi ş Milletler, 8 Nisan

1993’te Makedonya Cumhuriyeti’ni ‘Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya’ adı ile

üyeli ğe kabul etmi ştir. 294

Yunanistan’ın kuzeyinde merkezi Selanik olan ve Makedonya adını ta şıyan bir idari bölge bulunması ve bu bölgenin 1944-1948 yılları arasındaki Yunan İç

Sava şı sırasında “Yunan milliyetçileri”ne kar şı sava şan komünistlerin kalesi olması,

Yunan İç Sava şı’nda solun olası bir zaferinin Yunanistan topraklarının bir kısmını da içeren ba ğımsız bir Makedonya kurulması anlamına gelmi ş olması da Yunanistan’ın yeni ba ğımsızlı ğını kazanan Makedonya devletini bir tehdit olarak algılamasında

önemli rol oynamı ştır.

293 Sokalski, op. cit., s. 46. 294 Kut, op. cit., s. 13-15.

117

Türkiye ve Bulgaristan bu dönemde Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıyan ilk ülkeler olmu şlardır. Ayrıca, Eylül 1992’de de Rusya Federasyonu tarafından tanınan Makedonya Cumhuriyeti için bu geli şme rahatlatıcı bir adım olmu ştur. Rusya

Dı şişleri Bakanlı ğı sözcüsü, Makedonya’nın tanınmasının Balkanlarda ya şayan halkların güvenlik ve istikrarı için şart oldu ğunu açıklamı ştır. 295

Makedonya Cumhuriyeti’nin bayra ğı da Yunanistan’ın tepkisini çekmi ştir.

Makedonya’nın bayra ğında kullandı ğı kırmızı zemin üzerine sarı İskender (Vergina) güne şi Yunanistan’ın milli sembollerindendir. Vergina güne şi Büyük İskender ve babası II. Filip’i kendi tarihlerine mal eden Yunan ve Makedon resmi görü şleri arasında yoğun tartı şma yaratmı ştır. Yunanlılar, II. Filip’in ve Büyük İskender’in

Yunan oldu ğunu, Makedonya Krallı ğı’nın da Yugoslav Makedonyasında de ğil,

Yunan Makedonyasında kurulmu ş oldu ğunu dolayısıyla da Makedonya

Cumhuriyeti’nin Vergina güne şini kullanarak Yunan kültürüne ait bir sembolü

çaldı ğını iddia etmi şlerdir. 296

Makedonya ve Yunanistan arasındaki anla şmazlı ğın bir di ğer nedeni de

Yunanistan’da ya şayan Makedon azınlık ve Yunanistan’ın bu azınlı ğın varlı ğını kabul etmemekte direnmesidir. Bu da Yunanistan’ın genel azınlık politikasından kaynaklanmakta; Yunanistan’ın bu politikasına göre Yunanistan, topraklarında hiçbir ulusal azınlık bulunmamaktadır. 297

295 Rich, op. cit., s. 52-53. 296 K.S. Brown, “In The Realm Of The Double-Headed Eagle: Parapolitics In Macedonia”, ed. Jane E. Cowan, Macedonia: The Politics of Identity and Difference , Pluto Press, London, 2000, s. 123-124. 297 Kut, op. cit., s. 18-19.

118

Yunanistan’ın Makedonya politikasının amacı, Makedonya Cumhuriyeti’nin ismini, bayra ğını ve anayasasını, Yunanistan’ın toprak bütünlü ğüne tehdit olu şturdu ğu için de ğiştirmesini sa ğlamak olmu ştur. Yunanistan, Makedonya’nın

üçüncü devletler nezdinde tanınmasını önlemek için büyük bir diplomatik baskıda bulunmu ş, Makedonya’nın uluslararası örgütlere üyeli ğine karşı veto kullanmı ş,

1994-1995 yıllarında Makedonya’ya ekonomik ambargo uygulamı ş ve dünya kamuoyunda “Makedonya Yunan’dır” propagandası yürütmü ştür. Yunanistan’ın bu politikaları Makedonya’yı uluslararası arenada büyük sıkıntıya soktu ğu gibi, ekonomik ambargo da Makedonya ekonomisine büyük darbe vurmu ştur. İkinci bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatılan Makedonya tarihi üzerindeki anla şmazlıklar, böylece Makedonya Cumhuriyeti’ni dı ş politikada do ğrudan etkilemi ştir.

Eski Yugoslavya Konferansı’na birlikte ba şkanlık eden ve Bosna Sava şı’nın sonlandırılmasında da önemli çalı şmalara imza atan Amerikalı eski Devlet Bakanı

Cyrus Vance ile İngiliz eski siyasetçi David Owen, Makedonya ve Yunanistan arasındaki ili şkilerin normalle ştirilmesi için de bir plan hazırlamı şlardır. 1993 yılında taraflara sunulan ve müzakere edilen bu plan, iki ülke arasındaki ili şkilerin her yönünü düzenleyen taslak bir antla şma metni idi. Ancak 1993 yılında

Yunanistan’daki yo ğun protestolar üzerine Yunan hükümeti planı reddetmi ştir. 298

Bu ba şarısızlıktan sonra Yunanistan’daki Papandreou hükümeti çözümü hızlandırabilmek için Makedonya’ya 1994 yılında ambargo uygulamaya ba şlamı ştır.

Yunan akademisyen Kofos’a göre bu yanlı ş bir adım olmu ş, ambargo yüzünden

298 Evangelos Kofos, “The Unresolved Difference Over The Name: A Greek Perspective”, ed. Evangelos Kofos and Vlasis Vlasidis, Athens-Skopje: An Uneasy Symbiosis , Hellenic Foundation For European And Foreign Policy, Athens, 2005, s. 135-136.

1 19

Yunanistan uluslararası baskı altında kalmı ştır. Özellikle ABD Yunanistan üzerinde büyük bir baskı kurmu ş ve bu baskı sonucunda Yunan hükümeti 1993 yılında reddetti ği Vance-Owen planı temelinde bir planı 1995 yılında kabul etmek zorunda kalmı ştır. Geçici Uzla şı olarak adlandırılan bu metinde, iki ülke arasındaki anla şmazlık noktalarından çok normalle şmenin sa ğlayaca ğı kazanımlara a ğırlık verilmi ştir. 299

Uzla şı’ya göre Makedonya 30 gün içinde bayra ğını de ğiştirecek ve anayasasında mevcut sınırları ötesinde hiçbir tarihsel hak iddiası ve toprak emeli bulunmadı ğını belirtecekti. Ayrıca, taraflar diplomatik ili şki kuracak, Yunanistan

Makedonya’yı tanıyacak, Makedonya’nın uluslararası örgütlere üyeli ğine kar şı vetosunu kaldıracak ve Makedonya’ya uyguladı ğı ambargoyu anılan 30 günlük süre içinde kaldırarak Selanik limanını Makedonya’ya açacaktı. 300

Makedonya Cumhuriyeti’nin ismi ile ilgili olarak da iki tarafın kendi tercih ettikleri isimleri kullanması öngörülmü ş, yani herhangi bir anla şmaya varılamamı ştır.

Bu nedenle belgede imzacı tarafların isimleri kullanılmamı ş; ‘Yunanistan’ yerine

‘Birinci Taraf’, ‘Makedonya Cumhuriyeti’ veya ‘Eski Yugoslavya Cumhuriyeti

Makedonya’ yerine de ‘ İkinci Taraf’ terimi kullanılmı ştır. 301

Geçici Uzla şı imzalandıktan kısa bir süre sonra Makedonya Cumhurba şkanı

Kiro Gligorov’a silahlı bir suikast düzenlenmi ştir. Ancak buna ra ğmen Makedonya

299 İbid., s. 136-137. 300 Kut, op. cit., s. 126. 301 Nikos Zaikos, “The Interim Accord: Prospects And Developments In Accordance With International Law”, ed. Evangelos Kofos and Vlasis Vlasidis, Athens-Skopje: An Uneasy Symbiosis , Hellenic Foundation For European And Foreign Policy, Athens, 2005, s. 22-23.

120

Parlamentosu 5 Ekim 1995’te Geçici Uzla şı’yı onaylamı ş, Makedonya bayra ğını de ğiştirerek ve Makedonya Anayasası’nın hiçbir tarihsel toprak iddiası içermedi ği yönünde bir kararı kabul etmi ştir. Yunanistan da 13 Ekim 1995’te Makedonya’yı,

Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya (Former Yugoslav Republic of

Macedonia-FYROM) olarak tanımı ş, kuzey sınırını açarak Selanik ambargosunu kaldırmı ş; Makedonya’nın AG İT, Avrupa Konseyi ve NATO’nun Barı ş İçin Ortaklık

Giri şimi’ne katılımına kar şı kullandı ğı vetosunu kaldırmı ştır. 302 Böylece, bu

örgütlere entegre olma yolunda Makedonya’nın önündeki çok önemli bir engel ortadan kalkmı ş; Makedonya 1995 yılı sonunda AG İT’e, B İO’ya ve Avro-Atlantik

Ortaklık Konseyi’ne üye olmu ştur. B İO ve Avro-Atlantik Ortaklık Konseyi

üyelikleri Makedonya’nın Avro-Atlantik savunma kurulu şlarına hızla entegre olması açısından oldukça önemli olmu ştur. 303

Geçici Uzla şı ile sa ğlanan bu geli şmelerle Yunan-Makedon ili şkilerinin normalle şme sürecine girmesi özellikle Makedonya açısından oldukça önemlidir.

Ancak yine de Geçici Uzla şı Makedonya ve Yunanistan arasındaki sorunları kalıcı olarak çözmekten uzak gibi görünmektedir. Geçici Uzla şı ile taraflar aralarındaki

önemli anla şmazlıkları dondurarak iki ülke arasındaki ili şkilerin normalle şmesine

öncelik vermi şlerdir. İsim konusundaki anla şmazlık ve Yunanistan’daki Makedon azınlık konusu çözümlenememi ştir.

Özellikle isim konusu, iki ülke arasında sorun yaratacak gibi gözükmektedir.

Nitekim yedi yıllık bir süre için imzalanan Geçici Uzla şı’nın süresi 2002 yılında

302 Kut, op. cit., s. 126. 303 Hatay, op. cit., s. 12.

121 dolmu ştur ve Yunanistan, 2005 yılında AB’ye aday ülke statüsü verilen

Makedonya’nın ismi üzerindeki anla şmazlı ğın Makedonya AB’ye üye olmadan önce

çözülmesi gerekti ğini açıklamasını yaparak, konuyu Makedonya’nın AB üyeli ğine kar şı bir tehdit aracı olarak kullanabilece ğinin i şaretini vermi ştir. Yunanistan’ın bu tehdidi Makedonya’nın NATO üyeli ği konusunda da geçerlidir. Yunanistan Dı şişleri

Bakanı Dora Bakoyannis, 25 Aralık 2007 tarihinde yaptı ğı açıklamada, bu sorun

çözülmedikçe Yunanistan’ın veto hakkı nedeniyle Makedonya’nın NATO’ya veya

AB’ye üye olamayaca ğını belirtmi ştir. 304

Dolayısıyla, Yunanistan ile olan isim sorunu önümüzdeki dönemde

Makedonya açısından çok önemli bir sorun te şkil edecek gibi gözükmektedir. AB ve

NATO’ya üye olmak, 1991 yılında ba ğımsızlık kazanıldıktan sonra tüm Makedon siyasi elitinin öncelikli bir dı ş politika hedefi olmu ştur. Yunanistan bu iki örgüte de

üye oldu ğundan dolayı yeni üye kabulünde veto hakkını kullanabilecektir. Bu durum,

Makedonya’nın elini Yunanistan’a kar şı zayıflatmaktadır. Makedonya açısından daha kabul edilebilir bir çözüme ula şılması ABD’nin ve AB’nin sözü dinlenen

ülkelerinin Yunanistan’a kar şı bu konuda sergileyece ği tutuma ba ğlı olacaktır.

2. Bulgaristan ile Ya şanan Sorunlar

Bulgaristan Makedonya Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk ülke olmu ştur. Ancak

Bulgaristan, Makedonya Cumhuriyeti’ni tanırken Makedon ulusu diye bir ulusun var olmadı ğını, Makedonların aslında Bulgar olduklarını, Makedoncanın da Bulgarcanın bir lehçesi oldu ğunu savunan resmi görü şünden vazgeçmemi ştir. 305

304 ABHaber İnternet Sitesi, < http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=20309 >, (25.12.2007). 305 Crampton, op. cit., s. 295-296.

122

İkinci bölümde detaylı olarak anlatıldı ğı gibi Bulgaristan, 1878’de imzalanan

Ayastefanos Antla şması ile elde etti ği Makedonya topraklarını yine aynı yıl imzalanan Berlin Antla şması ile kaybetmi şti. Makedonya topraklarının payla şılması için yapılan Balkan Sava şlarında da Makedonya topraklarından en küçük payı

Bulgaristan almı ştı. Bu olaylar Bulgaristan’da derin izler bırakmı ş, Bulgaristan’ın I. ve II. Dünya Sava şlarındaki mücadelesinin öncelikli hedefi Makedonya topraklarını egemenli ği altına almak olmu ştur.

Günümüzde de Bulgaristan’ın bu emellerinin devam etti ği yönünde bazı görü şler bulunmaktadır. Makedonya’daki milliyetçi partilerden VMRO-SMD’nin

(Makedonya İç Devrimci Örgütü-Makedon Örgütleri Birli ği) lideri Stoyan

Boyadzhiev, yaptı ğı açıklamada Balkanlarda yeni sınırlar çizmek istemediklerini, tam tersine sınırların kalkması gerekti ğini belirtmi ştir. Boyadzhiev, bunun

Makedonya’daki Bulgar kar şıtı ideolojinin yıkılması ve bu sayede Makedonya’da

Bulgar ulus bilincinin yeniden uyanmasıyla mümkün olabilece ğini belirtmi ştir. 306

Bulgaristan ile Makedonya arasında Bulgaristan’ın Makedon ulusunun ve dilinin varlı ğını reddetmesinden kaynaklanan bu sorun 1999 yılına kadar sürmüş,

1997 yılında iki ülke arasında imzalanan bir antla şma ile Bulgaristan, ayrı bir

Makedon ulusunun, dilinin ve kültürünün varlı ğını resmen tanımı ştır. Bunun kar şılı ğında da Makedonya Cumhuriyeti, Pirin Makedonyası üzerinde hiçbir hak iddiası olmadı ğını taahhüt etmi ştir. 307

306 Symeon A. Giannakos, “Bulgaria’s Macedonia Dilemma”, Journal of Southern Europe and the Balkans , Volume 3, Number 2, 2001, s. 154. 307 Crampton, op. cit., s. 296.

123

Bulgaristan’ın tutumundaki bu de ğişikli ğin en önemli nedeni ülkenin 90’ların sonuna do ğru AB ve NATO üyeli ğine do ğru hızla yakla şmaya ba şlamasıdır.

Bulgaristan, kom şularıyla ili şkilerini iyile ştirerek, AB ve NATO üyeli ği sürecinde

Balkanlarda istikrarsızla ştırıcı de ğil de istikrarla ştırıcı bir aktör olarak algılanmayı hedeflemi ştir.

3. Sırbistan ile İli şkiler

Makedonya YFSC’den herhangi bir silahlı çatı şma ya şanmadan ayrılabilen tek

Cumhuriyet olmu ştur. Makedonya Cumhuriyeti’nin ba ğımsızlı ğını ilan etmesinden sonra Yugoslav Federal Ordusu’nun Makedonya’dan olaysız ayrılması, YFSC’nin mirasçısı olan Sırbistan’ın, Makedonya’nın ba ğımsızlı ğını onayladı ğı izlenimini yaratmı ştır. Ancak iki ülkede ya şanan geli şmeler ve çıkan bazı sorunlar

Makedonya’nın Sırbistan’dan tehdit algılamasına sebep olmu ştur.

Ba şlangıçta Makedon yönetici elitinin bir kısmı, Miloseviç’in Sırbistan’da iktidarı ele geçirmesini olumlu kar şılamı ştır. Bunun nedeni ise Miloseviç’in Kosova

Arnavutlarına yönelik sert tutumudur. Makedonya’da ya şayan Arnavut azınlı ğa dü şmanlık besleyen bu elit grup, bu nedenle Miloseviç’e de sempati duymaktaydı.

Fakat Bosna Sava şında ya şananlar bu durumun de ğişmesine sebep olmu ştur.

Makedonya yönetimi, kendisine yönelik asıl tehdidin güneyden değil de kuzeyden yani Sırbistan’dan geldi ğini dü şünmeye ba şlamı ş; Makedonya’nın kuzeyden tehdit altında olmadı ğını belirten Makedonya Genelkurmay Ba şkanı Makedonya

Cumhurba şkanı Kiro Gligorov tarafından görevden alınmı ştır. 308

308 Poulton, op. cit., s. 179.

124

Uluslararası toplumun bu dönemde attı ğı bazı adımlar da 90’ların ba şlarında

Makedonya’ya asıl tehdidin kuzeydeki kom şusundan, yani Sırbistan’dan geldi ğinin bir kanıtıdır. 1993 yılında Birle şmi ş Milletler (BM), eski Yugoslavya’da çıkan

çatı şmaların yayılmasını engellemek amacıyla Makedonya’nın Sırbistan ve

Arnavutluk ile olan sınırlarına asker göndermi ştir. Amerika Birle şik Devletleri

(ABD), Birle şmi ş Milletler Önleyici Barı şı Koruma Gücü (UNPREDEP) ile

Makedonya’da, yo ğun silahlı çatı şmaların ya şandı ğı Bosna’daki BM gücünden bile daha önce konumlanmı ştır. 309

Makedonya’nın 1990’ların ba şında en büyük tehdidi Sırbistan’dan algılamasının en önemli nedenlerinden birisi de 1992 yılında Miloseviç’in

Yunanistan Ba şbakanı Mitsotakis’e açıkça Makedonya’yı aralarında payla şmayı

önermi ş olmasıdır. Sırbistan’da bazı a şırı liderler de Yunanistan ile sınır kom şusu olma isteklerini açıkça ifade etmi ştir. Bu durumun gerçekle şmesi ise Makedonya devletinin ortadan kaldırılması anlamına gelmekteydi 310

309 Bu konumlanmanın, CIA’nin, Amerikan Ba şkanı George Bush’a Makedonya’da her an bir çatı şma ya şanabilece ğini ve bunun da Türkiye ve Yunanistan’ı sava şın e şiğine getirebilece ğini bildirmesinden sonra gerçekle ştirildi ği yolunda bazı haberler çıkmı ştır. Miloseviç ve Makedonya Cumhurba şkanı Gligorov Haziran 1993’te Ohrid’de görü şmü şler; bu görü şmede Miloseviç, Gligorov’dan ABD askeri konumlanmasını kabul etmemesini talep etmi ştir. Gligorov ise ilk ba şta bu talebe olumlu yakla şmı ş; ancak daha sonra ABD askeri konumlanmasını kabul etmenin NATO’ya üyelik yolunda önemli oldu ğunu dü şünen Üsküp yönetimi Miloseviç’in istedi ği gibi hareket etmemi ştir. Makedonya, 17 Haziran 1993’te NATO’nun Barı ş İçin Ortaklık (B İO) programının öncüsü olan Orta Avrupa Giri şimi’ne üye olarak kabul edilmi ştir. Makedonya’daki BM gücünün süresi 1996 ve 1998 yılında iki kere uzatılmı ş; ancak Makedonya’nın 1999’da ekonomik yardım alabilmek için Tayvan’ı tanıması nedeniyle Çin’in 25 Şubat 1999’da toplanan BM Güvelik Konseyi’nde veto etmesi ile UNPREDEP yürürlükten kalkmı ştır. Arnavutlarla olan sorunları ile ilgili kararlarda çıkacak kararlarda BM vetosunu elinde bulunduran Çin ile Makedonya 2001 yılında diplomatik ili şkilerini tekrar kurmu ştur. Amerikan güçlerinin Bosna’dan bile önce Makedonya’da konumlanmasının nedeni olarak ABD’nin enerji güvenli ği de gösterilmektedir. Makedonya, Hazar petrollerini Karadeniz üzerinden Avrupa’ya ta şıyacak olan boru hattı için hayati bir jeostratejij öneme sahiptir. Bkz. John Philips, Macedonia: Warlords & Rebels In The Balkans , Yale University Press, New Haven and London, 2004, s. 60-63. 310 P. H. Liotta, Dismembering The State: The Death Of Yugoslavia And Why It Matters , Lexington Books, Oxford, 2001, s. 295.

125

Ayrıca, Makedonya Cumhuriyeti’nin ba ğımsızlı ğını kazanmasından sonra

Sırbistan ile arasında bir kilise sorunu ortaya çıkmı ştır. 1967 yılında, komünist

Yugoslav otoriteleri ayrı bir Makedon Ortodoks Kilisesi’nin kurulmasına ön ayak olmu şlar, bunu Makedon milli kimli ğinin yaratılmasında önemli bir ö ğe olarak görmü şlerdir. Makedonya ba ğımsızlı ğını kazandıktan sonra, komünist dönemde devlet kontrolünde olan Makedon Ortodoks Kilisesi’nin binalarının mülkiyeti

Kilise’nin mülkiyetine geçmi ştir. Ancak Sırp Ortodoks Kilisesi 1992 yılında,

Makedon Ortodoks Kilisesi’nin 1967 yılından sonra in şa edilen binalarının Makedon

Kilisesi’ne ait oldu ğunu kabul etmi ş; bu tarihten önce in şa edilen binaların mülkiyetinin ise kendisine ait oldu ğunu iddia ederek bunları Makedon Ortodoks

Kilisesi’nden geri istemi ştir. Sırp Ortodoks Kilisesi ile Makedon Ortodoks Kilisesi arasında yapılan görü şmelerde bir anla şma sa ğlanamamı ş, Makedonya hükümeti de

Makedon Kilisesi’ne müdahale edilmesine sert tepki göstermi ştir. 311

4. Arnavutluk ile İli şkiler

Makedonya Cumhuriyeti’nin ba ğımsızlı ğı sonrası dönemde Arnavutluk ile de bazı sorunları olmu ştur. Arnavutluk, Makedonya’da ya şayan Arnavutların ezildi ğini iddia etmi ş ve zaman zaman uluslararası alanda Makedonya’ya kar şı tutum takınmı ştır.

Makedonya’nın AG İK üyeli ğine Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile birlikte

Arnavutluk da kar şı çıkmı ş ve Makedonya’nın AG İK üyeli ğini engellemi ştir. 312

Makedonya’nın Arnavutluk’tan algıladı ğı tehdidin asıl nedeni kendi sınırları içinde ya şayan Arnavut azınlık olmu ştur. Arnavutluk, Makedonya’nın

311 Poulton, op. cit., s. 180-182. 312 Kut, op. cit., s. 23.

126 kuzeybatısında yo ğun olarak bulunan Arnavutların Makedonya nüfusunun % 40’ını olu şturdu ğunu iddia etmi ş ve burada ya şayan Arnavutların Slav bir Makedonya ile herhangi bir ba ğlarının olmadı ğını belirtmi ştir. 313

Kosova’da eskiden nüfus olarak azınlık konumunda olan, fakat yüksek do ğum oranları ve Sırpların da bölgeden göçüyle kademeli olarak % 90’lık bir

ço ğunlu ğu ele geçirmi ş olan Arnavutların aynı durumu Makedonya’da da gerçekle ştirip Arnavutluk ve Kosova ile birle şerek Büyük Arnavutluk’un kurulması olasılı ğı, Slav Makedonları ve Slav Makedon siyasetçileri her zaman için korkutan bir senaryo olmu ştur.

C. MAKEDONYA’DA ARNAVUT SORUNU VE MAKEDONYA KR İZİ

Arnavutların rahatsızlıkları YFSC’nin son dönemlerinde Arnavutlar üzerinde artmaya ba şlayan baskılar ile ba şlamı ş, Makedonya’nın ba ğımsızlı ğını kazanmasından sonra da bu ülkenin ana siyasi gündemi Slav Makedon ço ğunluk ile

Arnavut azınlık arasındaki sorunlar ve Arnavutların siyasi talepleri ile şekillenmi ştir.

Yine YFSC’den kalma bir sorun olan Kosova sorununun 1990’ların sonunda Sırplar ile Arnavutlar arasında bir silahlı çatı şmaya dönü şmesiyle Makedonya’daki durum da oldukça karma şık bir hale gelmi ş, 2001 yılında Slav Makedonlar ile Arnavutlar arasında silahlı çatı şmaların ya şandı ğı ve uluslararası toplumu büyük endi şeye sevk eden Makedonya krizi ortaya çıkmı ştır.

313 Liotta, Dismembering The State , s. 289-290.

127

Arnavut azınlık ile Slav Makedon ço ğunluk arasında, nüfus oranları konusundaki anla şmazlık ve Arnavutların kamu sektöründe nüfusları oranında istihdam edilmemesi, anayasal statü sorunu, Arnavutça e ğitim veren bir üniversite kurulması, kaynakların payla şımında etnik gruplar arasındaki dengesizlik gibi sorunlar Makedonya’da istikrarlı ve güçlü bir devletin olu şturulmasını engellemi ş ve

ülkedeki etnik tansiyonu artırmı ştır.

Bu sorunlara ra ğmen etnik Arnavutlar 1990’ların sonlarına kadar sistem içinde sorunlarını çözme yolunu seçmi şlerdir. 1999 yılındaki Kosova Sava şı bu durumu de ğiştirmi ş, 90’lı yıllar boyunca sistem içinde sorunlara çözüm bulunamamasının getirdi ği memnuniyetsizli ğin de etkisiyle etnik Arnavutlar artan bir

şekilde radikal unsurlara deste ğini artırmı ştır. 2001 Makedonya Cumhuriyeti’ni parçalanmanın e şiğine getiren silahlı etnik çatı şmalar bu ortamda ba şlamı ştır.

1. Ba ğımsızlık Sonrasında Arnavutların Şikayetleri ve Etnik Sorunlar

Makedonya’da ço ğunlu ğu olu şturan Slav Makedonlar ile en büyük azınlık grubu olan Arnavutlar arasındaki ili şkiler tarih boyunca sorunlu olmu ş ve eski komünist sistemde Arnavut milliyetçili ğinin her şekli a ğır bir şekilde cezalandırılmı ştır. 314

Makedonya ba ğımsızlı ğını kazandıktan sonra da Arnavut azınlık ile Slav Makedon arasında bazı sorunlar ortaya çıkmı ş, 2001’de ortaya çıkan Makedonya Krizi’ne bu sorunlar temel olu şturmu ştur.

Slav Makedonlar ile etnik Arnavutlar arasında sorunlardan biri nüfus oranları konusundaki anla şmazlıklar olmu ştur. 1991 yılında yapılan nüfus sayımına göre

314 Poulton, op. cit., s. 184.

128

Makedonya’nın toplam nüfusu resmi rakamlarla 2.033.964’tür. Bunun 1.314.283’ü

Makedon, 427.313’ü Arnavut, 97.416’sı Türk, 55.575’i Çingene, 44.159’u Sırp,

35.256’sı Torbe ş, 8.129’u Ulah ve 51.833’ü “di ğer” etnik gruplardan (Yunan,

Bulgar, vs.) olu şmaktadır. Resmi rakamlar nüfusun % 65’inin Makedon, % 21’inin

Arnavut oldu ğunu gösterirken, Arnavutlar ise nüfusun yarıya yakınını olu şturduklarını iddia etmi şlerdir. 315

Etnik Arnavutlar hem nüfuslarının resmi rakamlardan çok daha fazla oldu ğunu iddia etmi şler, hem de kamu yönetiminde nüfus oranlarının çok altında bir oranla temsil edildiklerinden şikayetçi olmu şlardır. Arnavutların bu şikayetlerinde

çok da haksız olmadıkları görülmektedir. Çünkü Makedonya Cumhuriyeti’nin resmi nüfus rakamları göz önüne alındı ğında bile Arnavutların kamu sektöründeki istihdamı nüfuslarına göre çok dü şük bir oranda kalmı ştır. 1994 yılındaki nüfus sayımına göre resmi rakamlarla nüfusun % 22,7’sini olu şturan etnik Arnavutların kamu sektöründeki genel oranı 2002 yılında sadece % 10,2 olarak gerçekle şmi ştir. 316

1992 yılında Makedon parlamentosu tarafından çıkarılan yeni vatanda şlık yasası, vatanda şlık için gerekli şartları oldukça katıla ştırmı ş; Makedonya vatanda şlı ğı alabilme şartı olarak 15 yıl ülkede ya şamı ş olma şartı getirmi ştir. 317 2000 yılında

Uluslararası Kriz Grubu tarafından yayınlanan bir Makedonya raporunda, bu yasanın getirdi ği kısıtlama nedeniyle 100 binden fazla etnik Arnavut’un vatanda şlık alamadı ğı ve dolayısıyla da nüfusta sayılmadı ğı belirtilmektedir. Raporda

315 Kut, op. cit., s. 30. 316 “The Other Macedonian Conflict”, ESI Discussion Paper , European Stability Initiative, 20 February 2002, s. 5. 317 Zhidas Daskalovski, “Democratic Consolidation and the ‘Stateness’ Problem: The Case of Macedonia”, The Global Review of Ethnopolitics , Vol. 3, No.2, January 2004, s. 57.

129

Arnavutların oranının, gerek yüksek do ğum oranlarından gerekse de eski

Yugoslavya’daki –özellikle Kosova’daki- baskıdan kaçarak Makedonya’ya göç eden etnik Arnavutlardan dolayı oldukça arttı ğı ve bunun Arnavutların iddia etti ği % 40 kadar abartılı bir oran olmamasına ra ğmen en azından % 30’lara yakın veya % 30’un biraz üzerinde oldu ğu da belirtilmektedir. 318

Makedon yönetimiyle Arnavutlar arasındaki bir di ğer sorun da anayasal statü konusunda olmu ştur. Arnavutlar, 1989 Anayasası ile getirilen ve de 1991

Anayasasında da aynen yer alan “Makedonya Cumhuriyeti Makedonların ulusal devletidir” ifadesine kar şı çıkıyor; 1974 Anayasasında sahip oldukları kurucu millet statüsünü geri kazanmak istiyorlardı. 1974 Anayasasında ise “Makedonya, Makedon halkının ve Arnavut ve Türk azınlıkların devletidir” ifadesi yer almaktaydı. 319 Ayrıca

1991 Anayasası ile azınlık hakları 1989 Anayasasına göre daha da geriye gitmi ş, azınlıkların kamu kurumlarında nüfusları oranında istihdam edilme hakkı da kaldırılmı ştır. 320

Makedonya’nın ba ğımsızlı ğı sonrasında bazı Arnavut elitler sistemin içinde kalarak haklarını aramaya çalı şırken, bazı gruplar daha radikal taleplerde bulunmu ştur. 31 Mart 1992’de Üsküp’te toplanan yakla şık 40 bin etnik Arnavut,

ülkede ço ğunlu ğu olu şturdukları bölgelerde Arnavutlara özerklik hakkı tanınmadı ğı sürece Makedonya Cumhuriyeti’nin tanınmaması gerekti ğini ifade eden bir gösteri düzenlemi ştir. Yine aynı yıl içinde etnik Arnavutlar, ülkede ço ğunlu ğu olu şturdukları

318 “Macedonia’s Ethnic Albanians: Bridging the Gulf”, ICG Balkans Report, International Crisis Group, No. 98, 2 August 2000, < http://www.crisisgroup.org/home/index.cfm?id=1706&l=1 >, (12.12.2007), s. 4-5. 319 Perry, op. cit., s. 277. 320 Philips, op. cit., s. 65.

130 bölgelerde gizli bir ba ğımsızlık referandumu düzenlemi şler ve sonuçta katılanların %

90’ı ba ğımsızlık yönünde oy kullanmı ştır. Nisan 1992’de Arnavut liderler Struga’da

‘İlliridya Özerk Arnavut Cumhuriyeti’ni ilan etmi şler, ancak bunu hayata geçirecek herhangi bir ileri adım atılmamı ştır. 321

Makedonların bir di ğer talebi de Arnavutça e ğitim yapan bir üniversitenin açılması olmu ştur. Arnavutlar 1994 yılı sonunda Tetovo’da bir Arnavutça e ğitim veren bir özel üniversite açmı şlardır. Bu üniversite Makedon otoriteleri tarafından yasadı şı ilan edilmi ş ve kapatılmı ştır. Ancak Arnavutlar bu üniversitede e ğitime devam etmi şler, Makedon devleti de üniversiteyi yasadı şı ilan etmesine ve diplomalarını tanımamasına ra ğmen buna kar şı herhangi bir harekette bulunmamı ştır.

Tetovo Üniversitesi gayrı resmi ve yasadı şı bir üniversite olarak e ğitimini sürdürmü ş, ancak üniversitede verilen e ğitimin kalitesi oldukça dü şük bir seviyede olmu ştur. 322

1997 yılında Makedonya Parlamentosu’nun kabul etti ği yasa ile Üsküp’teki

Pedagoji Fakültesinde ö ğretmenlerin e ğitilmesinde Arnavutça kullanılmasını serbest bırakması ile yeni bir tartı şma ba şlamı ş, ancak Tetovo Üniversitesi konusundaki soruna bir çözüm getirilmemi ştir. Ayrıca Makedonya Parlamentosu’nun attı ğı bu adım Makedon milliyetçilerinin de protestolarına neden olmu ştur. 323 İlginç bir

şekilde bu yasaya Arnavut partileri de kar şı çıkmı ştır. Arnavutlar, Pedagoji

Fakültesinde Arnavutça e ğitime izin verilerek Tetovo Üniversitesi’nin me şruiyetinin

321 Daskalovski, op. cit., s. 56-57. 322 Perry, op. cit., s. 280. 323 Poulton, op. cit., s. 185-186.

131 ortadan kaldırılmak istendi ğini; dolayısıyla bu yasanın Arnavutlar aleyhinde oldu ğunu savunmu ş ve yasa tasarısı aleyhinde oy kullanmı ştır. 324

Makedonya’da Arnavutların durumlarında iyile şme olmadıkça Arnavut siyasetindeki radikal unsurlar giderek güçlenmeye ba şlamı ştır. A ğustos 1993’te toplanan yıllık PDP kongresinde Tetovo’dan gelen bazı parti üyeleri partinin lider kadrosunun tamamen istifa etmesi gerekti ğini belirtmi şler; Aralık ayında Gostivar’da ola ğanüstü toplanan radikaller yeni bir liderlik olu şumu ilan etmi şlerdir. Bir süre için iki ayrı PDP var olmu ştur. Radikallerin ilan etti ği yeni olu şum Kosova’da gazetecilik yapmı ş olan Arben Xhaferi’yi lider seçmi ştir. Yeni lider kadrosunun Arnavutluk’ta iktidarda bulunan ve Arnavut birli ğini hedefleyen a şırı bir politikaya geçi ş yapan

Demokrat Parti ve Kosova’daki Arnavutlar ile yakın ba ğları bulunmaktaydı. 325

Nisan 1994’te ‘Arnavutlar İçin Demokratik Refah Partisi’ni (PDP-A) kuran

Arben Xhaferi ve radikaller, Tetovo merkezli küçük bir Arnavut partisi olan

Demokrat Halk Partisi ile 1997 yılında birle şerek ‘Arnavutların Demokrat Partisi’ni

(DPA) kurmu şlardır. DPA, özellikle Tetovo ve Gostivar gibi önemli merkezlerde

PDP’ye kar şı önemli güç kazanmı ştır. PDP ve DPA’nın amaç bazında pek farkları bulunmamı ş, farklar daha çok kullanılacak taktiklerde ortaya çıkmı ştır. PDP koalisyon hükümetlerinde yer almaya devam etmi ş, DPA ise milliyetçi söylemi daha

çok kullanarak çatı şma ortamı yaratma takti ğini kullanmı ştır. 326

324 Kut, op. cit., s. 170. 325 Poulton, op. cit., s 195-196. 326 İbid., s. 197.

132

Etnik Arnavut siyasetindeki radikalle şme 1997 yılındaki bayrak krizinde de kendisini göstermi ştir. 1997 yılında yapılan yerel seçimler sonucunda giderek güçlenmekte olan DPA, birçok yerde seçimi kazanmı ştır. Aynı yıl içinde DPA’lı olan

Gostivar ve Tetovo belediyelerine Arnavutluk ve Türkiye bayrakları asılmı ş, duruma müdahale ederek bayrakları indirmek isteyen Makedon güvenlik güçleri ile etnik

Arnavutlar arasında çatı şmalar ya şanmı ştır. Bayrakların indirilmesi için Makedon otoritelerinin müdahalesi etnik Arnavut siyasetçiler tarafından bir ‘insan hakları ihlali’ olarak de ğerlendirilmi ş; Gostivar Belediye Ba şkanı Rufi Osmani, Arnavutları bayraklarını kanları ile korumaya ça ğırmı ştır. Olaylar sonucu Gostivar Belediye

Ba şkanı Rufi Osmani tutuklanmı ştır. 327

Rufi Osmani, bu olaylardan sonra Arnavut halkının gözünde bir kahraman haline gelmi ş, Arnavutlar Osmani’ye verilen cezayı protesto etmek için gösteriler düzenlemi ştir. Bayrak sorunu, Arnavutlar için etnik kökenden kaynaklanan ba ğlılı ğın vatanda şlık gibi modern bir kavramdan çok daha güçlü bir aidiyet hissi yarattı ğını göstermi ştir. DPA Nisan 1998’de, bayrak olayları sonucunda Tetovo ve Gostivar belediye ba şkanlarının aldı ğı hapis cezalarını protesto etmek amacıyla yine radikal bir karar alarak tüm üyelerinin Makedonya devletinin kurumlarından ayrılması

ça ğrısında bulunmu ştur. 328

Arnavutlar siyasal olarak da yeterince temsil edilmediklerini dü şünmekteydiler. 1998 yılına kadar süren Kiro Gligorov liderli ğindeki SDSM ile

327 “Macedonia Report: The Politics of Ethnicity and Conflict”, International Crisis Group , 30 October 1997, http://www.crisisgroup.org/home/index.cfm?id=1701&CFID=32533726&CFTOKEN=51531836s , (18.11.2007), s. 12-15. 328 Poulton, op. cit., s. 189-192.

133

PDP arasındaki koalisyon hükümetlerinde be ş Arnavut Bakan yer almı ştır. Ancak

Arnavutlar bu bakanların siyasal olarak çok kısıtlı nüfuza sahip olduğunu dü şünmü şlerdir. PDP Eski Ba şkan Yardımcısı İbrahimi, SDSM ile PDP arasındaki bu koalisyonların olası bir hükümet krizini önlemek amacıyla göstermelik olarak kuruldu ğunu iddia etmi ştir. 329 Koalisyon orta ğı Arnavut partilerine verilen bakanlıklar genellikle daha az öneme sahip bakanlıklar olmu ş; Arnavutlara genellikle bakan yardımcısı gibi önemsiz pozisyonlar verilmi ş ve genellikle kendilerine ba ğlı personelleri olmamı ştır. Özellikle İçi şleri Bakanlı ğı gibi devletteki gücün ana kayna ğı olan ve hassas konularla ilgili bakanlıklar Slav Makedon partilerinde olmu ştur. 330

Arnavutların Makedonya devletinden talep ettikleri konusunda farklı yorumlar mevcuttur. Kut’a göre, Arnavutların mücadelesi ‘azınlık hakları’ için de ğil

‘Arnavut hakları’ için yapılmaktadır. Makedonya’daki Arnavutlar, Makedonlarla eşit; ancak di ğer milliyetlerden daha ayrıcalıklı bir statü talep etmektedir. 331

Liotta’ya göre ise Makedonya’daki Arnavutların istedi ği, istikrar ve e şit fırsatlardır. Makedonya’daki Arnavutların ‘Büyük Arnavutluk’ gibi bir iste ği bulunmamaktadır. Arnavutların genel olarak talepleri Arnavutçanın resmi dil olması, merkezi yönetimden daha çok yetkinin yerele devredilmesi, e şitli ği temin eden anayasal de ğişikliklerin yapılması, anayasanın önsözünün de ğişmesi, uluslararası

329 İbid., s. 190-191. 330 Philips, op. cit., s. 65. 331 Kut, op. cit., s. 33.

134 gözlemcilerin e şli ğinde yapılacak bir nüfus sayımı ve Arnavutça e ğitim veren bir

üniversite olmu ştur. 332

1990’ların sonuna do ğru, yukarıda anlatılan olayların Slav Makedonlar ile

Arnavutlar arasındaki ayrı şmayı daha da derinle şmesi ve Kosova Sava şının etkisi ile gerek Arnavut azınlık içinde gerekse de Slav Makedonlar arasında gençler artık daha radikal söylemlerin pe şinden gitmeye ba şlamı şlardır. Bunun sonucunda 1998 seçimlerinde Makedon milliyetçisi VMRO-DPMNE en çok oyu alırken; radikal

Arnavut partisi DPA, PDP’yi geride bırakmı ştır. VMRO-DPMNE beklenmedik bir

şekilde DPA’ya koalisyon teklifinde bulunmu ş, hükümeti bu iki parti kurmu ş ve

Arben Xhaferi de Ba şbakan Yardımcısı olarak hükümette yer almı ştır. Yeni hükümet, bayrak krizi sonucunda hapis cezası alan ve Arnavutların gözünde kahraman haline gelen Tetovo’nun eski belediye ba şkanı Rufi Osmani de dahil olmak üzere 800 mahkum için bir af çıkarmı ş; bu af Cumhurba şkanı Gligorov’un itirazlarına ra ğmen 1999 yılında yürürlü ğe girmi ştir. 333

Bu arada Cumhurba şkanı Kiro Gligorov’un görev süresi 1999 yılı sonunda dolmu ş, Ekim 1999’da yapılan Cumhurba şkanlı ğı seçimlerini VMRO-DPMNE adayı

Boris Trajkovski kazanmı ş ve Kasım 1999’da Cumhurba şkanlı ğı görevine ba şlamı ştır. Trajkovski seçilirken Arnavut azınlıktan da önemli miktarda oy almı ş, aynı zamanda Batılı ülkeler de Trajkovski’yi desteklemi şlerdir. 334 Bu durum

Trajkovski’nin ılımlı ve saygın bir siyasetçi olmasından kaynaklanmı ş, Makedonya

332 P. H. Liotta and Cindy R. Jebb, “Macedonia: End of the Beginning or Beginning of the End?”, Parameters , Spring 2002, pp. 96-111, s. 100. 333 Poulton, op. cit., s. 199. 334 Philips, op. cit., s. 77.

135 halkı genel olarak Trajkovski’yi ülkeyi istikrara kavu şturabilecek ve etnik gerginli ği azaltabilecek bir lider olarak görmü şlerdir.

Makedonya ekonomisinin kötü durumu da etnik gerginli ği artıran bir faktör olmu ştur. 1994 yılının ortalarında i şsizlik oranı % 28 olarak gerçekle şmi ş ve

çalı şanların da % 23’üne dört ay boyunca ödeme yapılamamı ştır. Bazı yorumculara göre bu i şsizlik oranı asıl olarak kayıt altındaki ekonomi için geçerli olmu ş,

Arnavutlar daha çok kayıt dı şı çalı ştıkları için i şsizlikten daha az etkilenmi şlerdir. Bu durum Slav Makedonlar arasında Arnavutlara kar şı bir tepkiye yol açmı ş ve

Makedon milliyetçisi partileri güçlendirmi ştir. 335

Makedonya ba ğımsızlı ğını kazandıktan sonra bölgedeki en fakir ülkelerden birisi olmu ş, 1992-1995 ve 1998-2000 yılları arasında ba şlıca ticari orta ğı olan

Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’ne uygulanan ekonomik yaptırımlar ve

Yunanistan’ın 1992, 1994 ve 1995 yıllarında Makedonya’ya uyguladı ğı ekonomik ambargo ülke ekonomisine ciddi anlamda zarar vermi ştir. Özellikle Yunanistan’ın uyguladı ğı ekonomik ambargo, denize çıkı şı olmayan bir ülke olan Makedonya’nın

Selanik limanına eri şimini de engellemi ş ve Makedonya’nın petrol kaynaklarını kesmi ştir. 336

Kırsal alanlardaki a şırı yoksulluk da Makedonya’da ya şanan silahlı etnik

çatı şmalarda önemli bir rol oynamı ştır. 1950’lerden itibaren YFSC içinde sosyalist bir proje olarak ba şlatılan ekonomik reform sürecinde, endüstrile şme ve şehirle şme

335 İbid., s. 69. 336 Hatay, op. cit., s. 14.

136 te şvik edilmi ş ve şehirlerde bu amaçla birçok masa ba şı i ş pozisyonu yaratılmı ştır.

Bu süreç Makedonya’da da ya şanmı ştır. Ancak Makedonya’da bu süreçten faydalananlar a ğırlıkla Slav Makedonlar olmu ş, etnik Arnavutlara bu olanaklar genellikle kapalı tutulmu ştur. Bunun sonucunda günümüz Makedonyasında da

Arnavutlar daha kırsal ve daha fakir bir nüfus yapısına sahip olmu şlardır. İş sizlik oranları özellikle genç etnik Arnavutlar için daha yüksek rakamlarda gerçekle şmi ştir.

Nisan 2000 tarihli Makedonya Devlet İstatistik Enstitüsü i şgücü ara ştırmasına göre

Arnavut nüfusun yo ğun olarak ya şadı ğı Tetovo ve Kumanovo’daki i şsizlerin %

64’ünü 35 ya şın altındakiler olu şturmu ş, bu da silahlı radikal hareketler için bir insan deposu anlamına gelmi ştir. 337

2. Kosova’nın Radikalle ştirici Etkisi ve Makedonya’da Etnik Çatı şma

PDP ve DPA gibi Arnavut partilerinin Makedonya’da kurulan hükümetlerde koalisyon orta ğı olarak yer almaları Slav Makedonlar ile Arnavutlar arasındaki ili şkilerin do ğasında bir de ğişiklik yaratmamı ş, kar şılıklı güvensizlik ve sosyal kopukluk devam etmi ş, iki topluluk arasındaki çatı şma potansiyeli ortadan kalkmamı ştır.

1998 yılında Miloseviç liderli ğindeki Sırbistan, Kosova Arnavutlarına kar şı etnik temizlik harekatı ba şlatmı ş; Kosova’daki olaylar Makedonya’da zaten kırılgan olan siyaseti ve interetnik ili şkileri oldukça olumsuz etkilemi ş ve Balkanlarda geni ş

çaplı bölgesel bir çatı şma riski ortaya çıkmı ştır. 338

337 “The Other Macedonian Conflict”, s. 3-6. 338 Sokalski, op. cit., s. 61-62.

137

1999 yılında yüz binlerce Kosova Arnavut’u Makedonya’ya kaçmı ştır.

Sadece 2 Nisan 1999 günü Makedonya’ya giri ş yapan Arnavut sayısı 45.000’dir.

1998 yılında Makedonya, Sırbistan ile anla şarak, Kosova’dan gelecek olan olası bir mülteci akınının Makedonya’nın Arnavut nüfusun bulunan yerlerinden geçmeden do ğrudan Arnavutluk’a ula şması için bir koridor planlamı ş; ancak bu kadar büyük bir mülteci yı ğılması kar şısında bu koridor i şlevsiz kalmı ştır. Miloseviç’in,

Makedonya’ya giri ş yapacak olan Arnavut mültecilerin Makedonya’daki istikrarı bozarak Slav Makedonlar ile Arnavutlar arasında bir çatı şmaya yol açaca ğı ve böylece etnik bir çatı şmaya sürüklenen Makedonya’nın ba ğımsızlık sonrasında bölünerek Sırbistan’la tekrar birle şmek isteyece ği beklentisi içinde oldu ğunu savunan görü şler de vardır. 339

Bu büyük mülteci dalgası kar şısında Birle şmi ş Milletler Yüksek Komiserli ği

(UNCHR) ve NATO harekete geçmi ş; 8.000 NATO askeri bölgeye gönderilerek

Makedonya’nın Sırbistan sınırında mülteci kampları kurmu ş ve mülteciler bu kamplara yerle ştirilmi ştir. Fakat mülteci sayısının çok yüksek olması kampların yetersiz kalmasına neden olmu ş; kamplar kapasitelerinin üç katı kadar mülteci almı ş olmasına ra ğmen mültecilerin ço ğunlu ğu kamplara yerle ştirilen mülteci sayısı toplam mülteci sayısının çok küçük bir kısmını olu şturmu ştur. Makedonya hükümeti, mültecilerin Makedonya’da ya şayan Arnavut dost veya akrabalarının yanına ta şınmalarını önlemek amacıyla kampların dı şına çıkmasını yasaklamı ştır. 340

339 Perry, op. cit., s. 290-292. 340 Philips, op. cit., s. 74-75.

138

Slav Makedonlar bu mülteci dalgası ile kendilerini tehdit altında hissetmi şler; bu dalga ile ülkenin güvenli ğinin bozulmasından; Arnavutların ülkede ço ğunlu ğu ele geçirmesinden korkmu şlardır. Slav Makedonların bu korkusunun nedeni,

Arnavutların Sırbistan, Makedonya, Karada ğ ve Yunanistan gibi kom şu ülkelerde

Arnavutların ya şadı ğı bölgeleri bu ülkelerden kopararak Arnavutluk ile birle ştirme hedefleri oldu ğunu dü şünmeleriydi.

Kosova’dan Makedonya’ya mülteci akını ba şladı ğında, Makedonya’daki

Arnavutlar da Makedonya’da polisin yapabilece ği baskıcı uygulamalara kar şı ve

çıkabilecek olası bir sava şta kendilerini korumak amacıyla silahlı bir olu şum kurma sürecine girmi şlerdir. Nisan 1999’da Makedonya’da önemli büyüklükte silah depoları bulunmu ş; bunlar çok uluslu bir Makedonya devletinin tehdit eder boyutta olmu ştur. 341

2001 yılında Makedonya’da ba şlayan Arnavut silahlı mücadelesi öncesinde buna zemin hazırlayan önemli dı ş etkenler bulunmaktaydı. Makedonya-Kosova sınır bölgesinde silah kaçakçılı ğı oldukça yaygındı ve Makedonya ile Kosova arasında yo ğun bir silah trafi ği cereyan etmekteydi. Bu durum Makedonya’daki Arnavutlara silahlanma için önemli bir imkan sa ğlamı ştır. Bir di ğer dı ş etken ise Kosova’daki krizde Miloseviç yönetimine kar şı Batının ve özellikle de ABD’nin açık deste ğini alan Kosova Kurtulu ş Ordusu (KLA), bölgedeki Arnavut gruplara Makedonya’da herhangi bir Arnavut silahlı mücadelesi ba şlatılması durumunda da Batılı ülkelerin

341 İbid., s. 289-290.

139 deste ğinin sa ğlanaca ğı mesajını vermekteydi. Bu mesaj Makedonya’da silahlanan

Arnavutları cesaretlendirmi ştir. 342

Bu ortam içerisinde meydana gelen bazı geli şmeler Makedonya’daki silahlı mücadeleyi ate şlemi ştir. Birinci olarak, Şubat 2001’de Yugoslavya ve Makedonya arasında varılan ve 2 Mart’ta Makedonya Parlamentosu tarafından onaylanan anla şmaya göre aralarındaki sınır konusunda bir düzenleme yapılmı ştır. Buna göre,

1991 yılından beri anla şma yapılmadı ğından dolayı tarafsız bölge olan

Makedonya’nın kuzeyindeki Tanuševci’nin kuzeydo ğusunda yer alan da ğlık bir bölge Makedonya’ya bırakılmı ştır. PDP milletvekilleri Parlamentoda anla şmaya ret oyu vermi şler ve böyle bir anla şmanın Kosova Arnavutlarına ve Kosova’daki BM

Yönetimi UNMIK’e sorulmadan yapılmasının etik olmadı ğını savunmu şlardır.

Kosova Arnavutları bu anla şmaya daha da sert bir tepki göstermi şlerdir. Böylece

Makedonya ve Sırbistan, aralarında yaptıkları bu anla şma ile sınırın iki tarafında da yo ğun olarak ya şayan Arnavutlara ortak bir dava yaratmı şlardır. 343

İkinci olarak, Kosova krizi sırasında Haziran 1999’da NATO ile Sırbistan arasındaki anla şma ile Kosova’nın do ğusunda ve Makedonya’nın kuzeyinde yer alan,

Sırbistan topra ğı olan Pre şevo vadisinde olu şturulan tampon bölgeye 8 Mart 2001 tarihinde Sırp askerlerinin tekrar girmesine izin verilmi ştir. Pre şevo vadisinde faaliyet gösteren silahlı bir Arnavut örgütü olan PMBLA (Pre şevo, Medvedja ve

342 Kristina Balalovska, Alessandro Silj and Mario Zucconi, “Minority Politics in Southeast Europe: Crisis in Macedonia, Ethnobarometer , Rome, 2002, s. 12-13. 343 “The Macedonian Question: Reform or Rebellion”, ICG Balkans Report , International Crisis Group, No. 109, 5 April 2001, http://www.crisisgroup.org/home/index.cfm?id=1704&CFID=32196724&CFTOKEN=93428128 , (19.11.2007), s. 5.

140

Bujanovac Kurtulu ş Ordusu) bu geli şme üzerine Pre şevo vadisini terk etmek zorunda kalmı ş; örgüt silahlarıyla birlikte Kuzey Makedonya’ya kaçarak burada,

Makedonya’daki silahlı Arnavut örgütü Ulusal Kurtulu ş Ordusu (NLA) ile birle şmi ştir. Ciddi bir şekilde organize olan bu Arnavut gruplar Makedonya, Kosova ve Sırbistan arasındaki sınır bölgesinde bazı köyleri ele geçirmi şlerdir. Bu sınır bölgesini 1999 yılına kadar UNPREDEP yönetmi ş; fakat UNPREDEP, görevi

1999’da uzatılmayınca bölgeden çekilmi ştir. Makedonya ordusu do ğan bo şlu ğu doldurmamı ş ve bölge fiilen yönetimsiz kalmı ştır. 344

Üçüncü olarak, NATO müdahalesi sonrasında Kosova’daki çatı şmalar son ermi ş, burada sava şan ve silahlı mücadeleye alışmı ş olan Arnavutlar bo şta kalmı şlardır. 345 Judah’a göre NATO’nun 1999 yılında 78 gün süren Yugoslavya bombardımanı Miloseviç’in Kosova Arnavutlarına kar şı yaptı ğı kötü muameleyi durdurmanın yanı sıra çatı şmanın Makedonya’ya sıçramasını da önleme amacını da gütmü ştür. Ancak bu NATO bombardımanı, silahlı çatı şmaların yayılmasını

önleyememi ş; hatta yayılmasına da neden olmu ştur. 346

Makedonya’daki silahlı Arnavut örgütü NLA’nın siyasi lideri Ali Ahmeti,

Kosova Kurtulu ş Ordusu’nun (UÇK) lojistik organizasyonunda görev almı ştır. Ali

Ahmeti’nin liderli ğindeki Arnavut grup Kosova sava şından sonra Makedonya’da silahlı bir çatı şma ba şlatmak için propaganda yapmı ştır. NLA Makedonya’da,

UÇK’nın Kosova’da gördü ğü büyük deste ği görememi ş; NLA’nın giri şti ği eylemler

344 Balalovska et. al., op. cit., s. 13-14. 345 İbid., op. cit., s. 13. 346 Tim Judah, “Greater Albania”, Survival , Vol. 43, No. 2, Summer 2001, s. 7.

141

Arnavutları da korkutmu ştur. 347 Bazı gözlemciler, NLA eylemlerinin Kosova’daki seçimleri Rugova’nın ılımlı partisinin kazanması sonucu hayal kırıklı ğına u ğrayan aşırılık yanlısı Arnavutlardan kaynaklandı ğını iddia etmi şlerdir. 348

NLA 22 Ocak 2001’de Tetovo’ya ba ğlı Tearce köyündeki polis karakoluna saldırmı ştır. NLA, bu saldırının ertesi günü yayınladı ğı bildiride, saldırının Makedon işgalcilere ve onların Arnavut i şbirlikçilerine kar şı bir uyarı oldu ğu ve Arnavutlar kurtarılana kadar üniformalı Makedon i şgalcilere saldırıların devam edece ği belirtilmi ştir. NLA bundan sonra, 16 Şubat 2001 tarihinde, Makedonya ile

Sırbistan’ın yaptı ğı sınır anla şmasından sonra Makedonya’ya bırakılan Tanuševci köyü civarına gönderilen Makedon güçlerine saldırmı ş ve bu eylem Makedon güçleri ile NLA gerillaları arasında gerçek anlamdaki ilk silahlı çatı şma olmu ştur. 349

Çatı şmalar süratle Arnavutların ço ğunlukta ya şadı ğı Batı Makedonya’daki Tetovo

şehrine sıçramı ş, Mart ayında iyice tırmanan çatı şmalar sonucu Makedonya güvenlik güçleri tüm gücüyle saldırıya geçmi ştir. 350

NLA çatı şmaların ba şlangıcından itibaren, amacının ‘Büyük Arnavutluk’ yaratabilmek için Makedonya’nın sınırlarında de ğişiklik yapmak olmadı ğını vurgulamı ştır. Ancak buna ra ğmen, yerel halktan birçok insan geleceklerini Kosova

Arnavutları ile aynı devlette gördüklerini belirtmi ştir. 351

347 Balalovska et. al., s. 13-14. 348 Liotta and Jebb, op. cit., s. 98. 349 “The Macedonian Question: Reform or Rebellion”, s. 3-4. 350 Hatay, op. cit., s. 27. 351 Philips, op. cit., s. 95.

142

Mart ayının sonunda Makedonya ordusu NLA gerillaları üzerine piyade saldırısı ba şlatmı ştır. Bu durum ülkedeki kutupla şmayı daha da artırmı ştır. Slav

Makedonlar sonunda ordunun harekete geçmesinden memnuniyet duymu şlar; buna kar şılık, muhalefetteki Arnavut partisi PDP Parlamentoya katılımını askıya almı ş, hükümet orta ğı olan DPA’ya da hükümetten çekilmesi ça ğrısında bulunmu ştur. 352

DPA yetkililerinden Menduh Thaci 29 Mart’ta yaptı ğı açıklamada çatı şmaların iki taraf için de kötü oldu ğunu belirterek, DPA’nın iki tarafın arasında yer aldı ğını söylemi ştir. 24 Mart’ta ise DPA lideri Xhaferi, ordunun a şırı güç kullanımını sürdürmesi durumunda DPA’yı hükümetten çekme tehdidinde bulunmu ştur.

Çatışmalar DPA’yı çok zor durumda bırakmı ş; bir yandan NLA’nın artan deste ği kar şısında kendi me şruiyetini korumaya çalı şan DPA, di ğer yandan da NLA’nın sava şmakta oldu ğu hükümetin orta ğı konumunda olmu ştur. 353

Batılı diplomatlar Makedonya ordusunun eylemlerinde sa ğduyulu davrandı ğını ve Arnavut gerillalara kar şı kullandı ğı gücün tehditle orantılı oldu ğunu belirtmi şlerdir. ABD’nin Makedonya’daki politikasının en önemli aktörlerinden

Christopher Hill ise Arnavutları ele ştirmi ş ve geçmi şte NATO’nun yardım etti ği insanların problem yaratmaya ba şlamasının hayal kırıklı ğı yarattı ğını belirtmi ştir.

Avrupa Birli ği Ortak Dı şişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Javier

Solana ise AB’nin Makedonya ordusunun gerillalara kar şı operasyonlarını destekledi ğini ve saldırının makul oldu ğunu belirtmi ştir. 354 21 Mart 2001 tarihinde

352 İbid., s. 97. 353 Balalovska et. al., op. cit., s. 24. 354 Philips, op. cit., s. 97-98.

143 alınan 1345 Sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı, Makedonya’da meydana gelen ve terörist eylemleri de içeren a şırılıkçı şiddeti kınamı ştır. 355

Tetovo’daki çatı şmalar sürdükçe, Üsküp’te NATO’ya kar şı bir tepki olu şmaya ba şlamı ş; NATO’nun krizde pasif kaldı ğı ele ştirileri yapılmı ştır.

Makedonya Ba şbakanı Georgievski yaptı ğı açıklamada, ABD ve Alman hükümetlerinin bu terörist saldırıları durdurmak için gerekli önlemleri almadı ğını söylemi ştir. 356

Makedon ordusu 21 Mart’ta NLA’ya silahlarını bırakması veya ülkeyi terk etmesi için 24 saatlik bir süre vermi şlerdir. NLA da bu ça ğrıya tek taraflı bir ate şkes ile kar şılık vermi ş ve Arnavut haklarının görü şülmesi talebinde bulunmu ştur. Ancak

Makedon hükümeti bunu reddetmi ş ve 25 Mart’ta Makedon ordusu saldırıya geçmi ştir. Ertesi gün Makedon hükümeti NLA’nın püskürtüldü ğünü ve Makedon ordusunun zafer kazandı ğını açıklamı ştır. 357

Ancak, Zoran Kusovac gibi bazı askeri uzmanlar Makedon ordusunun NLA gerillalarına kar şı zafer kazandı ğı yönündeki iddiaların do ğru olmadı ğını belirtmi ştir.

Batılı askeri ata şeler de Makedon ordusunun ne kadar kötü donanımlı oldu ğundan bahsetmi şlerdir. Bu dönemde Makedon ordusu dı ş yardımlarla ayakta kalmı ştır.

Bulgaristan önemli miktarda silah ve teçhizat yardımında bulunurken, ABD

355 Sokalski, op. cit., s. 231. 356 Philips, op. cit., s. 92. 357 “The Macedonian Question: Reform or Rebellion”, s. 7.

144 hükümeti de 29 Mart 2001 tarihinde 2001 yılı için Makedonya’ya 13,6 milyon dolarlık askeri yardım yapaca ğını açıklamı ştır. 358

20 Mart 2001 tarihinde NLA’nın Tetovo örgütü tarafından yayınlanan açıklamada Makedonya devletinin, Arnavutların taleplerine kar şı ihmalkar tutumu ve saygısızlı ğının sınırları a ştı ğı; Makedonya Cumhurba şkanı Boris Trajkovski’ye

Arnavutların haklarını vermesi ve e şitli ğini kabul etmesi için zaman tanındı ğı; ancak beklenen sinyallerin gelmedi ği; silahlı mücadelenin bu yüzden yürütüldü ğü belirtilmi ştir. 359

Hükümetin Mart ayında ba şlattı ğı saldırılarda meydana gelen silahlı

çatı şmalar sonucu herhangi bir siyasi sürecin ba şlamadı ğını ve hükümetin kendisi ile görü şmeye razı olmadı ğını gören NLA, Mayıs ayında yeni saldırılar ba şlatmı ştır.

Makedon ordusunun kar şı saldırısı da bir hafta sonra ba şlamı ş ve çatı şmalar

Kumanovo’ya sıçramı ştır. 360

Kumanovo çevresinde ya şanan çatı şmalar Tetovo’daki çatı şmalardan daha uzun sürmü ş ve NLA’nın zaferi ile sonuçlanmı ştır. Batılı gözlemcilere göre bu durum, Makedon güvenlik güçlerinin Kumanovo yakınındaki köylere yerle şmi ş olan gerillaları ma ğlup edecek askeri güçten yoksun oldu ğunu göstermi ştir. Makedon ordusunun kullandı ğı tek taktik, köyleri helikopter roketleri ile destekli a ğır top ve tank ate şine tutmak olmu ştur. 361 Kumanovo’daki çatı şmalar, hükümetin gerillalara

358 Philips, op. cit., s. 98-100. 359 İbid., s. 87. 360 Balalovska et. al., op. cit., s. 25-26. 361 Philips, op. cit., s. 103.

145 kar şı ciddi anlamda zorluk ya şadı ğını da do ğrular nitelikte olmu ş; Makedon güvenlik güçlerinin mücadele stratejisi savunma temelinde kurulmu ştur. 362

Bu dönemde Makedonya’daki etnik gerilim iyice tırmanmı ş ve iki tarafta da radikalle şmeler görülmü ştür. Çatı şmalar Tetovo’dan Kumanovo’ya yayıldı ğında, can ve mal kayıplarının da arttı ğı bir ortama girilmi ştir. 363 NLA gerillaları ele geçirdikleri köylerde Slav Makedonları yerlerinden etmi ş; buna kar şılık olarak

Makedon ordusu da köylere yaptı ğı operasyonlarında artan bir şekilde hava saldırıları düzenlemi ştir. NLA’nın ele geçirdi ği köylerde Slav Makedonlara kar şı uyguladı ğı etnik temizlik Slav Makedonlara önemli can ve mal kaybı verdirmiştir.

Slav Makedonlar da ço ğunlukta oldukları Bitola (Manastır) kentinde Arnavutlara ve

Müslüman Makedonlara kar şı etnik temizlik hareketine giri şmi şlerdir. 364

Bu olaylar üzerine, Batının baskısıyla 8 Mayıs’ta tüm partileri içeren bir ulusal birlik hükümeti kurulmu ş; Makedon milliyetçisi VMRO-DPMNE ile radikal

Arnavut partisi DPA’dan olu şmakta olan hükümete SDSM ve PDP de katılmı ştır.

Böyle bir hükümetin kurulmasının amacı sistemdeki tüm ana partileri hükümete dahil ederek, sonuçta varılacak olan siyasi bir çözümün tam anlamıyla me şruiyetini sa ğlamak olmu ştur. 365 Ulusal birlik hükümeti, Arnavut talepleri üzerinde görü şmeleri ba şlatarak NLA gerillalarının marjinal bir konuma dü şmesini sa ğlamı ş ve bu hükümetin kurulması, ülkede ciddi bir siyasi bir uzla şı ortamının olu şması açısından dönüm noktası olmu ştur.

362 Balalovska et. al., op. cit., s. 26. 363 İbid., s. 27. 364 Sokalski, op. cit., s. 232. 365 “Macedonia: The Last Chance For Peace”, ICG Balkans Report , International Crisis Group, No. 113, 20 June 2001, , (24.12.2007), s. 7.

146

Mayıs ayının sonlarına do ğru Makedonya’daki çatı şmanın barı şçı yollardan

çözülece ğini gösteren bir geli şme olmu ş; 22 Mayıs tarihlerinde Prizren’de NLA ve

Makedonya’daki iki büyük Arnavut partisi PDP ile DPA arasında Makedonya

Cumhuriyeti’ndeki barı ş ve reform süreci ile ilgili bir anla şma yapılmı ştır. Bu anla şmaya göre NLA, PDP ve DPA ile birlikte hareket etmeye karar vermi ş; böylece

Arnavut partileri NLA gerillalarının talepleri de görü şme masasında dile getirilme imkanı bulmu ştur. Bu sayede, artık Arnavutlar için silahlı mücadele bir çözüm yolu olmaktan çıkmı ştır. Bu anla şma Amerikalı diplomat Robert Frowick’in önerdi ği ve

NLA da dahil tüm Arnavut tarafları ile görü şerek onlara kabul ettirdi ği bir plan

üzerinden yapılmı ştır. 366

Haziran ayı ba şında, NLA gerillaları ciddi bir direni şle kar şıla şmadan

Üsküp’e sadece be ş kilometre uzaklıktaki Aracinovo köyünü ele geçirmi ştir. NLA artık menzili dahilindeki hükümet binalarını ve Parlamento’yu vurma tehditlerine ba şlamı ştır. Bir NLA komutanı yaptı ğı açıklamada sava şın o ana kadar sadece

Arnavutlara zarar verdi ğini artık bu zararın payla şılaca ğını belirterek bu tehdidi açıkça ifade etmi ştir. 367 Aracinovo’nun NLA gerillaları tarafından ele geçirilmesi, hem Batılılarda hem de Makedonlarda artık olayların kontrolünün tamamen elden kaçtı ğı algılamasını güçlendirmi ştir. Aracinovo köyünün, Petrovec’teki uluslararası havaalanına ve ülkedeki tek petrol rafinerisine olan yakınlı ğı ile de oldukça stratejik bir konuma sahip olması Makedon hükümetini alarma geçirmi ştir. Makedon ordusunun köye yapaca ğı herhangi bir sert müdahale de ba şlamakta olan yumu şama

366 İbid., s. 10-11. 367 Philips, op. cit., s. 114.

147 ve barı ş sürecini tehlikeye atabilece ğinden Batılı ülkeler böyle bir operasyona kar şı

çıkmı şlardır. 368

Genel olarak bakıldı ğında 2001’de Makedonya’da ya şanan çatı şmalar boyunca iki tarafın da büyük bir cephane harcamasına ra ğmen, katliamların boyutu

Bosna veya Kosova’da ya şanan ölçüde olmamı ştır. Silahlı çatı şmalar Bosna ve

Kosova’ya göre çok daha kısa sürmü ş ve daha dü şük yo ğunluklu olmu ştur. Şubat

2001’den A ğustos 2001’e kadar yedi ay süren bu çatı şmalarda, her iki tarafın verdi ği kayıplar birbirine yakın olarak, toplam 200 ki şi öldürülmü ştür. Siviller genellikle

çatı şmaların dı şında kalabilmi ş ve sivil ölümü az sayıda olmu ştur. Şiddet eylemleri genellikle iki belli grup arasında cereyan etmi ştir: NLA’nın Arnavut gerilla sava şçıları ve Makedon devletinin güvenlik güçleri. Makedonya’daki çatı şmaların bir di ğer özelli ği de dar bir bölgede meydana gelmi ş olmasıdır. Çatı şmalar, Arnavut nüfusun yo ğunlukla ya şadı ğı kuzeybatı kesimde gerçekle şmi ştir. Ayrıca

Makedonya’daki çatı şmalar, Bosna veya Kosova’daki kadar büyük ölçekli etnik temizlik hareketlerine sahne olmamı ştır. 369

3. Uluslararası Müdahale ve Ohrid Çerçeve Anla şması

Yukarıda da belirtildi ği gibi, ulusal birlik hükümetinin kurulması ve NLA ile

Makedonya’daki Arnavut partileri arasındaki Prizren anla şması Makedonya’da barı şçı bir çözüm için gerekli yumu şama ortamına zemin hazırlamı ştır. Ayrıca

Makedonya’daki durumun kırılganlı ğını gören ve krizin büyümesinin çok daha ciddi bölgesel bir sava şa yol açabilece ğini de hesaba katarak alarma geçen uluslararası

368 Balalovska et. al., op. cit., s. 32-33. 369 Hatay, op. cit., s. 21-22.

148 aktörler, gerek Makedon hükümetine gerekse de Arnavutlara dı ş baskı uygulayarak krizin barı şçı bir şekilde çözülmesi ve Makedonya’nın istikrarlı bir ülke haline gelmesi için önemli çabalar göstermi şlerdir.

16 Haziran 2001 tarihinde AB Dı şişleri Bakanları yaptıkları açıklamada

Makedon otoritelerini somut ilerleme sa ğlamaya ça ğırmı şlar; Makedon hükümetinin,

AB Dı şişleri Bakanlarına 25 Haziran’da interetnik barı ş çabaları ile ilgili bir rapor sunması gerekti ğini belirtmi şlerdir. Ayrıca Üsküp’teki bir AB diplomatı,

Makedonya’nın AB’den alaca ğı dı ş yardımın da Makedonya’nın bu interetnik soruna barı şçı bir çözüm bulması şartına ba ğlanabilece ğini belirtmi ştir. 22 Haziran’da

Avrupa Komisyonu’nun dı ş ili şkiler sözcüsü Wigan, Makedonya’da siyasi bir çözüm bulunaca ğına inandı ğını açıklamı ş ve çözüm bulundu ğu takdirde Avrupa

Komisyonu’nun Makedonya’ya mali yardımda bulunmaya devam edece ğini belirtmi ştir. Makedonya gibi Batı yardımına ba ğımlı olan ve çatı şmaların da ülkeyi ekonomik olarak çökertti ği bir ülke için bu açıklamalar bir ültimatom niteli ğinde olmu ştur. Askeri olarak da çok iyi durumda olmayan Makedon hükümeti görü şme masasına oturdu ğu sırada ülke topraklarının altıda biri NLA’nın kontrolünde olmu ş, bu durum Makedon hükümetinin pazarlık gücünü daha da zayıflatmı ştır. 370

Barı ş görü şmeleri sırasında kar şıla şılan en önemli zorluk NLA’nın silahlı faaliyetlerine devam etmesi ve bunun da İçi şleri Bakanı Boskovski gibi Slav

Makedon radikallerin konumunu güçlendirmesi olmu ştur. Haziran ayı ba şında

Cumhurba şkanı Trajkovski’nin getirdi ği öneride NLA’nın siyasi ve askeri olarak etkisiz hale getirilmesi, silahsızlanması ve buna kar şılık Arnavutların kamu

370 Balalovska et. al., op. cit., s. 33-34.

149 sektöründe daha fazla istihdam edilmeleri, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, dil sorunun çözülmesi, vatanda şlık ba ğı ile tanımlanan ça ğda ş bir ulus tanımı getirilmesi ve hatta NLA gerillaları için kısmi bir af çıkarılması gibi adımlar atılması yer almı ştır. VMRO-DPMNE, çatı şmalarda ölen Makedon askerlerini de öne sürerek bu

öneriye kar şı çıkmı ştır. 371

Sonunda A ğustos ayında uluslararası toplumun yo ğun çabalarıyla ve özellikle

AB ODGP Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın önemli katkılarıyla Makedonya’daki siyasi taraflar arasında bir anla şmaya varılmı ş ve 13 A ğustos 2001 tarihinde krize kalıcı sorunlar getirecek anayasal reformları içeren Ohrid Çerçeve Anla şması imzalanmı ştır. Anla şma dört bölümden olu şmaktadır: a) anayasada yapılacak de ğişiklikler, b) yasal düzenlemeler, c) çatı şmaların sonlandırılması için bir plan ve d) anla şmanın uygulanması için bir takvim. Anla şma hem Makedonya’da yapılacak reformlar için hem de çatı şma sonrası dönemde barı şın sa ğlanması için yapılacak uluslararası yardım için bir çerçeve belge niteli ğini ta şımı ştır. 372

Ohrid Çerçeve Anla şması be ş ana ilke ortaya koymu ştur: 373

i. Siyasi amaçlarla şiddete ba şvurulması tamamen ve şartsız olarak

reddedilmektedir.

ii. Makedonya’nın egemenli ği ve toprak bütünlü ğü ve Devletin üniter

karakteri ihlal edilemez. Etnik sorunlara topraksal çözümler getirilemez.

371 İbid., s. 34-35. 372 Hatay, op. cit., s. 34-35. 373 Ohrid Framework Agreement, < http://faq.macedonia.org/politics/framework_agreement.pdf >, (20.08.2007).

150

iii. Makedonya toplumunun çok etnikli yapısı korunmalı ve kamusal hayata

da yansıtılmalıdır.

iv. Devletin anayasası tüm vatanda şlarının ihtiyaçlarını kar şılamalı ve en

yüksek uluslararası standartları sa ğlamalıdır.

v. Demokratik hayata vatanda şların katılımını te şvik etmek ve toplulukların

kimliklerine saygıyı üstün tutmak için yerel yönetimlerin geliştirilmesi

şarttır.

Ohrid Çerçeve Anla şması her şeyden önce etnik bazda bir devlet kavramı yerine vatanda şlık ba ğına dayalı bir kavram ortaya koymu ştur. Anla şmanın Ekler bölümündeki Ek A’da yer alan Anayasal De ğişiklikler kısmında kullanılan dile bakıldı ğında, Anayasaya ‘milliyetler’ kavramının yerine ‘topluluklar’ kavramını getirilmesi yolunda bir e ğilim görülmekte, bu da Makedonya Cumhuriyeti’nin etnik bazda tanımlı gruplardan ziyade devlete vatanda şlık ba ğı ile ba ğlı ‘topluluklardan' olu ştu ğunun kabul edildi ğinin bir kanıtıdır. Etnik vurgudan uzakla şıldı ğının bir di ğer kanıtı da, Arnavutların şikayetçi oldu ğunu Anayasanın dibacesindeki “Makedonya

Cumhuriyeti Makedon ulusunun devletidir” ifadesinin kaldırılarak vatanda şlara atıfta bulunulmasıdır. 374

Ohrid Çerçeve Anla şması aynı zamanda azınlık topluluklarının haklarını sa ğlamak ve çıkarlarını korumak amacı güden bazı spesifik düzenlemeler de

öngörmü ştür. Bu düzenlemeler, azınlık topluluklarının kilit devlet kurumlarında temsil edilmesini sa ğlamaya yöneliktir. Kültür, dilin kullanımı, e ğitim ve yerel

374 Ohrid Framework Agreement, < http://faq.macedonia.org/politics/framework_agreement.pdf >, (20.08.2007).

151 yönetim gibi konulardaki yasama süreçlerinde bir ‘azınlık vetosu’ hakkı

öngörülmü ştür. 375

Arnavutların en önemli taleplerinden olan Arnavutçanın resmi dil olması konusundaki düzenlemeye göre, yerel halkın % 20’si tarafından konu şulan dillerin, o bölgenin yerel yönetiminde Makedonca ile birlikte resmi dil olarak geçerli olmasına karar verilmi ştir. 376 Bu düzenleme ile Üsküp’te nüfusun % 20’sinden fazla bir bölümünü olu şturan Arnavutların varlı ğı sayesinde, Arnavutça ba şkentte de resmi dil sıfatını kazanacaktı. Makedonca herhangi bir yüzde şartı aranmaksızın tüm ülkede ve dı ş ili şkilerde ülkenin tek resmi dili olmaya edecekti. 377

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de anla şmanın temel noktalarından bir tanesi olmu ş; yerel yönetimlerin ve belediyelerin rolü artırılırken, kamu hizmetleri,

çevre koruma, kültür, e ğitim, sosyal refah ve sa ğlık hizmetleri gibi birçok konuda yetkileri geni şletilmi ştir. 378

Ohrid Çerçeve Anla şması ile Arnavutların şikayetçi oldu ğu ve etnik gerilimin sebebi olan birçok konu çözüme ba ğlanmı ştır. Anla şma, her şeyden önce silaha ba şvurmama prensibini getirerek tarafların bundan sonraki anla şmazlıklarını da siyasi diyalog yoluyla çözmelerinin önünü açmı ştır. Ayrıca, nüfusun % 20’sinden fazlasının Arnavut oldu ğu bölgelerde Arnavutçanın da resmi dil kabul edilmesi ve de yerel yönetimlere birçok konuda yeni yetkiler getirilmesi hep Arnavutların 1990’lı

375 Hatay, op. cit., s. 36. 376 Ohrid Framework Agreement, < http://faq.macedonia.org/politics/framework_agreement.pdf >, (20.08.2007). 377 Hatay, op. cit., s. 36. 378 İbid., s. 36-37.

152 yıllarda talep ettikleri geli şmelerdi. Çerçeve Anla şma tüm etnik anla şmazlıkları ve gerginlikleri kısa vadede çözemese de Makedonya’ya bir yol çizmi ştir. Çerçeve

Anla şma’nın uygulanaca ğı bir Makedonya Cumhuriyeti’nin AB ve NATO üyelik süreçlerinde önü açık olacaktır.

D. MAKEDONYA KR İZİNİN ÇÖZÜLMES İNDE VE İST İKRARIN

SA ĞLANMASINDA ODGP’N İN ROLÜ

Makedonya’da meydana gelen etnik çatı şmaların sonlandırılması ve Makedonya’nın istikrarlı bir ülke haline getirilmesi için uluslararası toplum yo ğun çaba göstermi ştir.

AB de kendi kıtasında çıkan bu çatı şmanın çözümünde NATO ile birlikte ba şat bir rol üstlenmi ş; ülkenin istikrara kavu şması için çe şitli politika araçlarını devreye sokmu ştur. Bu araçlar gerek ODGP kapsamına giren konularda, gerekse de AB’nin uluslararası ili şkilerde çok önemli bir siyasi kaldıraç olarak kullandı ğı AB üyelik perspektifi ve dı ş yardımları kapsamında olmu ştur.

Bu kısımda, öncelikle AB’nin Makedonya ile ilgili genel politikaları ve

Makedonya-AB ili şkilerinin geli şiminden bahsedilecek; daha sonra ODGP’nin

Makedonya’da krizindeki i şleyi şi ve çatı şma sonrasında istikrarın sürdürülmesi

çabalarına katkısı de ğerlendirilecektir.

1. AB’nin Makedonya Politikası ve Makedonya-AB İli şkileri

1996 yılında Makedonya ve AT arasında imzalanan ve Makedonya’nın, AT’nin

PHARE programından yararlanmasını öngören anla şma Makedonya-AB

153 ili şkilerindeki ilk yazılı metni olu şturmaktadır. 1997 yılında ise Makedonya ile AT arasında İş birli ği Anla şması imzalanmı ş ve bu anla şma 1998 yılından 2003 yılına kadar yürürlükte kalmı ştır. 379

1990’larda eski Yugoslavya’da meydana gelen çatı şmaların da etkisiyle ve bu

çatı şmalardan sonra sa ğlanan barı ş düzenlemelerinin uygulanmasını kolayla ştırmak amacıyla AB, Batı Balkanlara bölgesel bir yakla şım politikası geli ştirme kararı almı ş ve 24 Kasım 2000’de toplanan Zagreb zirvesinde İstikrar ve Ortaklık Süreci’ni

(SAP) ba şlatmı ştır. Bu süreç çerçevesinde AB ile Batı Balkan ülkeleri arasında

İstikrar ve Ortaklık Anla şmaları (SAA) imzalanmı ştır. SAP süreci aynı zamanda Batı

Balkan ülkelerine yönelik AB finansal yardımlarını ve bu ülkelerin ürünlerinin AB pazarına gümrüksüz girmesini de içermektedir. 380

SAP süreci çerçevesinde AB’nin İstikrar ve Ortaklık Anla şması (SAA) imzaladı ğı ilk ülke Makedonya olmu ştur. Nisan 2001’de imzalanan SAA, Nisan

2004’te yürürlü ğe girmi ştir. 381 Pond’a göre AB’nin ilk olarak Makedonya ile SAA imzalamasının iki hedefi vardı: Birincisi, SAA sayesinde geçici ve kolay ula şılabilecek hedefler belirlenerek Makedonya’nın AB üyeli ği yolunda kendine güven duyması sa ğlanabilirdi. İkinci olarak ise SAA ülkenin dinamiklerini kısa

379 Bu anla şma Makedonya ve AT arasındaki ili şkilerin geli ştirilmesini ve Makedonya’nın kom şu ülkelerle i şbirli ğinin artırılarak bölgesel istikrara katkıda bulunulmasını hedeflemekteydi. Bkz. Avrupa Komisyonu İnternet Sitesi, , (23.08.2007). 380 Avrupa Komisyonu İnternet Sitesi, , (23.08.2007). 381 Avrupa Komisyonu İnternet Sitesi, , (23.08.2007).

154 dönemli kriz yönetimi yerine uzun dönemde AB üyeli ği hedefini baz alan ekonomik ve siyasi bir geli şim sürecine girebilirdi. 382

Nitekim Makedonya, SAA’nın imzalanmasından sonra AB üyeli ği perspektifini korumu ş ve 22 Mart 2004 tarihinde AB’ye üyelik ba şvurusunda bulunmu ştur. Avrupa Komisyonu 9 Kasım 2005 tarihinde açıkladı ğı görü şünde,

Makedonya’nın ba şvurusu ile ilgili olumlu bir tutum takınmı ştır. Komisyon,

Makedonya’nın i şleyen bir demokratik sisteme sahip oldu ğunu ve Kopenhag kriterlerini kar şılama yolunda oldu ğunu; ülkenin i şleyen bir piyasa ekonomisi olma yolunda da önemli adımlar attı ğını ve Makedonya’nın orta vadede üyelikten kaynaklanacak yükümlülükleri kar şılayacak duruma gelece ğini belirtmi ştir. Ayrıca

Komisyon, Makedonya’nın Ohrid Çerçeve Anla şması ve SAA’dan kaynaklanan yükümlülüklerini uygulama iradesini de dikkate alarak Konsey’e Makedonya’ya adaylık statüsü tanımasını ve Makedonya yeterli seviyeye ula ştı ğında da üyelik müzakerelerini açmasını tavsiye etmi ştir. 383 Bunu müteakip 15-16 Aralık 2005 tarihinde toplanan Avrupa Konseyi, Makedonya’ya adaylık statüsü tanımı ş ve yine

Ohrid Çerçeve Anla şması’nın ve SAA’nın uygulanmasındaki ba şarıya atıfta bulunmu ştur. 384

Makedonya, AB ile ili şkileri kapsamında AB mali yardımlarından da faydalanmaktadır. 1992-2005 yılları arasında Makedonya AB’den toplam 767

382 Elizabeth Pond, Endgame In The Balkans: Regime Change, European Style , Brookings Institution Press, Washington D.C., 2006, s. 172. 383 Commission Of The , Commission Opinion on the application from the former Yugoslav Republic of Macedonia for membersip of the European Union , , (24.08.2007). 384 Brussels 15/16 December 2005, Presidency Conclusions , , (24.08.2007).

155 milyon mali yardım almı ştır. Ayrıca Makedonya, SAP süreci çerçevesinde Batı

Balkanlara yönelik olarak ba şlatılan CARDS yardım programından da faydalanmı ştır. 385 Makedonya 1 Ocak 2007’den itibaren, geçmi şte uygulanan

PHARE, ISPA, SAPARD ve CARDS gibi tüm mali yardım programlarını tek bir

çerçevede toplayan IPA (Katılım Öncesi Yardım Aracı) programından faydalanmaktadır.

2. ODGP’nin Makedonya Krizindeki İş leyi şi ve Kriz Sonrası İstikrara Katkısı

2001 yılında Makedonya’da ya şanan kriz, Makedonya’nın ba ğımsızlı ğı sonrasında dü şük bir profilde seyreden Makedonya-AB ili şkilerinde bir dönüm noktası olmu ş;

Ohrid Çerçeve Anla şması’nın imzalanmasında AB diplomaları, ABD’li meslekta şları ile birlikte kilit rol oynamı şlardır. Ohrid Çerçeve Anla şması’nın imzalanması sonrasında ba şlayan barı ş in şası sürecinde de AB ba şat bir rol üstlenmi ştir. 386

Makedonya krizinin ba şından itibaren AB, ODGP’yi aktif bir şekilde devreye sokmu ştur. Claire Piana’ya göre; bu krizde, 1990’larda ODGP hakkında çok yaygın olarak kullanılan ‘olanaklar-beklentiler’ açı ğının 1990’lardaki Balkan

çatı şmalarındaki kadar büyük olmadı ğı söylenebilir. 387 Aynı zamanda, birinci bölümde de anlatıldı ğı gibi, bu kısa dönemde ODGP ve AGSP için tamamen yeni bir

çerçeve olu şturulmasında da büyük bir ilerleme sa ğlanmı ştır.

385 Avrupa Komisyonu İnternet Sitesi, , (24.08.2007). 386 Hatay, op. cit., s. 45. 387 Claire Piana, “The EU’s Decision-Making Process in the Common Foreign and Security Policy: The Case of the Former Yugoslav Republic of Macedonia”, European Foreign Affairs Review , Kluwer Law International, 7: 209-226, 2002, s. 211.

156

ODGP’nin Makedonya krizi sırasındaki aktif ODGP politikasında ODGP

Yüksek Temsilcisi’nin kilit rolü olmu ştur. Makedonya’daki silahlı çatı şmaların daha fazla tırmanmadan sona erdirilmesi amacıyla, 2001 yılının Mart ve Nisan aylarında,

AB diplomatları Brüksel ve Üsküp arasında çok yo ğun bir mekik diplomasisi yürütmü şlerdir. Bu dönemde AB’nin Makedonya krizine yönelik uyguladı ğı kriz yönetimi Yüksek Temsilci Javier Solana liderli ğinde gerçekle ştirilmi ş; Solana,

Mart’ta Tetovo’da ba şlayan çatı şmalar sırasında bölgeyi birçok kez ziyaret etmi ştir.

Solana aynı zamanda, kendisine ba ğlı Politika Birimi’nden Üsküp’e daimi ba ğlantı personeli yollamı ş ve kuzeybatı Makedonya’ya da izleme ekipleri göndermi ştir. 388

Solana, 2 Nisan 2001 tarihinde Üsküp’te düzenlenen bir basın toplantısında,

AB’nin amacının Makedonya’daki etnik krizde aracı rolü oynamak olmadı ğını;

AB’nin sadece taraflar arasındaki görü şmeler için uygun bir çerçeve olu şturmayı amaçladı ğını belirtmi ştir. Solana’nın bu giri şimleri meyvesini vermi ş ve Mart ayı sonunda Makedonya Cumhurba şkanı Trajkovski ba şkanlı ğında, Makedonya

Parlamentosu’nda temsil edilen tüm partilerin de katılımıyla Slav Makedonlar ile etnik Arnavutlar arasında görü şmeler ba şlamı ştır. 389

Solana’nın bu ba şarısında, Avrupa Komisyonu’nun Makedonya’ya yönelik kullandı ğı birinci sütun politika araçlarının da büyük rolü vardır. Yukarıda bahsedildi ği gibi, 2001 yılında henüz çatı şmalar sürerken, Makedonya AB ile SAA imzalayan ilk Batı Balkan ülkesi olmu ştur. Bu geli şme, Slav Makedon ve etnik

Arnavut taraflara masaya oturmaları konusunda baskı yapmak için Solana’ya çok

388 Ulrich Schneckener, “Developing And Applying EU Crisis Management: Test Case Macedonia”, ECMI Working Paper, No: 14, January 2002, s. 31. 389 İdem.

157

önemli bir silah vermi ştir. Çünkü SAA, Makedonya’ya potansiyel AB üyesi adayı statüsü kazandırmı ş ve gelecekte olası bir AB üyeli ği için vizyon olu şturmu ştur. 390

Mart ayı sonunda ba şlayan görü şmelerden bir sonuç alınamaması, Mayıs ayında çatı şmaların tırmanmasına neden oldu ğunda, AB bu tırmanı şa kar şı NATO ile ortak hareket etmi ş ve bu süreçte AB ve NATO arasında daha önce görülmeyen yo ğunlukta çalı şma ili şkileri kurulmu ştur. ODGP Yüksek Temsilcisi Solana ile

NATO Genel Sekreteri Robertson’ın çabaları ile 13 Mayıs’ta Makedonya’da Slav

Makedon ve etnik Arnavut partilerini içeren bir ‘ulusal birlik hükümeti’ kurulmu ş; yine bu ikilinin çabalarıyla Makedonya Ba şbakanı Georgievski, 6 Haziran’da ülkede

‘sava ş hali’ ilan etmekten vazgeçirilmi ştir. Solana ve Robertson, Cumhurba şkanı

Trajkovski’nin 14 Haziran’da açıkladı ğı ve NLA’nın silahsızlandırılmasını öngören be ş maddelik planını da desteklemi ştir. 391

Çatı şmanın son safhasının cereyan etti ği Temmuz ve A ğustos aylarında da

AB ve ABD, çözüm için yo ğun giri şimlerini sürdürmü şlerdir. 25 Haziran’da AB,

Makedonya’ya yönelik önemli bir yardım paketi açıklamı ş ve Fransa Savunma

Bakanı Francois Leotard’ı Makedonya özel temsilcisi olarak görevlendirmi ştir. ABD hükümeti de eski bir büyükelçi olan James Pardew’i Makedonya’ya özel temsilcisi olarak atamı ştır. Leotard ve Pardew, ortak bir AB-ABD aracılık ekibi gibi hareket etmi şler ve bu çabalarında Frowick’in yerine AG İT özel temsilcili ğine getirilen Max van der Stoel’in de katkılarını almı şlardır. NATO da bu dönemde NLA ile dolaylı

390 Piana, op. cit., s. 212-213. 391 Bu süreçte Avrupa Güvenlik ve İş birli ği Te şkilatı (AG İT) da çatı şmaların sonlandırılması amacıyla önemli çalı şmalarda bulunmu ş, AG İT özel temsilcisi ve bir Amerikan diplomatı olan Frowick, NLA gerillaları ile do ğrudan görü şülmesini ve gerillalar için bir af çıkarılmasını savunmu ş; bu görü şleri Slav Makedonlar tarafından şiddetle ele ştirilmi ştir. Bkz. Schneckener, op. cit., s. 32-33.

158 görü şmeler yürüterek, 5 Temmuz’da bir ate şkes ilan edilmesinde önemli rol oynamı ştır. 392

Uluslararası aktörler görü şmelerin akı şını sadece Slav Makedonlar ile etnik

Arnavutların inisiyatifine bırakmamı şlar ve AB-ABD ortaklı ğı öncülü ğünde 7

Temmuz’da taraflara bir Çerçeve Belge sunmu şlardır. Bu çerçeve belgenin hazırlanmasında, 1990’ların ba şında eski Yugoslavya için kurulmu ş olan AB komisyonuna ba şkanlık eden Robert Badinter gibi hukuk uzmanlarından destek alınmı ştır. Bu çerçeve belgeye kar şı önemli direni şler görülmü ş ve bunun taraflara kabul ettirilmesi için Solana ve Robertson’ın aktif katılımları gerekmi ştir. Sonunda bu çabalar sonucunda 13 A ğustos’ta Ohrid Çerçeve Anla şması imzalanmı ştır. 393

Bu süreçte AB-NATO ortaklı ğı önceden tahmin edilemeyecek boyutta yo ğun bir i şbirli ği içinde gerçekle ştirilmi ş ve ba şarılı bir sonuç vermi ştir. AB, krizi çözme

çabalarında NATO’ya caydırıcı bir askeri güç olarak ihtiyaç duymaktaydı. Çünkü

AGSP henüz operasyonel de ğildi. Ayrıca, NATO’nun, Makedonya’nın kuzey sınırında olan Kosova’da birlikler bulundurması da bu caydırıcılı ğı önemli ölçüde artıran bir faktör olmu ştur. 394

13 A ğustos’ta imzalanan Ohrid Çerçeve Anla şması, AB’yi, uluslararası barı ş in şası çalı şmalarını koordine etme görevini üstlenmeye davet etmi ştir. AB bu davete,

392 Schneckener, op. cit., s. 34. 393 İbid., s. 35. 394 Piana, op. cit., s. 215-216.

159

özel bir AB temsilcisi atayarak yanıt vermi ş; Makedonya’daki AB özel temsilcisi bundan sonra ülkedeki barı ş in şası çabalarının kilit aktörü konumuna gelmi ştir. 395

AB, 31 Mart 2003 tarihinde Makedonya’da, ilk askeri AB operasyonu olan

Concordia ’yı ba şlatmı ştır. AB askeri güçlerinin, Makedonya’daki NATO barı şı koruma gücünden görevi devralarak ba şlattı ğı bu misyonun amacı, Ohrid Çerçeve

Anla şması’nın uygulanmasını sa ğlamak ve Makedonya’da istikrarlı ve güvenli bir ortama katkıda bulunmak olarak açıklanmı ştır. Concordia görevi, Makedonya tarafından talep edilmi ş ve 1371 Sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı ile de uluslararası me şruiyetini kazanmı ştır. Concordia ’ya AB üyesi ülkeler 308 personelle,

üçüncü ülkeler ise 49 personelle katkıda bulunmu ştur. Üçüncü ülkeler arasında bulunan Türkiye de göreve 10 personel tahsis etmi ştir. 396

Concordia , bir AB operasyonu olmakla birlikte; AB bu görevde, Berlin-plus düzenlemeleri çerçevesinde NATO imkanlarını kullanmı ştır. Misyon,

Makedonya’daki AB özel temsilcisi Belçikalı Alexis Brouhns ile sıkı bir koordinasyon içinde çalı şmı ştır. Concordia görevi, Berlin-plus ile olu şturulan stratejik kriz yönetimi ortaklı ğı için de bir sınav niteli ğinde olmu ştur. Concordia , 15

Aralık 2003 tarihinde sona ermi ş ve e ş zamanlı olarak bir AB polis görevi olan

Proxima ba şlatılmı ştır. 397

395 Hatay, op. cit., s. 50-51. 396 Dov Lynch and Antonio Missiroli, “ESDP Operations”, European Union Institute For Security Studies, < http://www.iss-eu.org >, (15.08.2006), s. 3. 397 İbid., s. 4.

160

AB özel temsilcisinin siyasi rehberli ğinde faaliyet göstermi ş olan Proxima polis misyonu 185 personel içermi ş ve Makedonya’da yapılan polis reformlarında bir danı şma görevi üstlenmi ş; ülkenin kuzeyinde ve kuzeybatısındaki eski çatı şma bölgelerinde polise yardım etme görevini yerine getirmi ştir. 398

Proxima görevinin Concordia görevinin yerini almasında önemli bir faktör de

Makedonya hükümetinin bu yöndeki iste ği olmu ştur. AB ve NATO üyeli ği hedefleri olan Makedonya’da hükümet, ülke topraklarında askeri bir barı şı koruma gücü bulunmasını bu hedefler açısından sakıncalı bulmu ş ve bir polis operasyonunun

Makedonya’nın bu hedefleri açısından daha olumlu olaca ğını dü şünmü ştür. 399

Genel olarak bakıldı ğında ODGP’nin Makedonya’daki performansı,

1990’lardaki Balkan krizlerindeki performansına göre oldukça iyidir. AB, ODGP ile

Makedonya’daki uluslararası barı ş in şası ve barı şı koruma çabalarında ba şat güç rolünü üstlenmi ştir. Bosna ve Kosova sava şlarında etkin bir politika geli ştiremeyen ve ABD ile onun etkin oldu ğu NATO’nun gölgesinde kalan AB, Makedonya krizindeki uluslararası çabalarda ba ştan sona kadar aktif rol oynamı ş ve

Makedonya’da istikrarın tesisinde önemli pay sahibi olmu ştur.

ODGP’nin bu ba şarılı performansının altında 1999 yılında ba şlatılan ve

2000’li yıllarda kurumsal kapasitesi ve olanakları hızla geli ştirilen Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın da çok önemli etkisi vardır. NATO ile AB arasında Aralık

398 Hatay, op. cit., 51. 399 Isabelle Ioannides, “EU Police Mission Proxima: Testing the ‘European’ approach to building peace”, ed. Agnieszka Nowak, Civilian Crisis Management: the EU Way , Chaillot Paper No: 90, European Union Institute for Security Studies, June 2006, s. 74.

161

2002’de varılan Berlin-plus anla şması ile AGSP kapsamında düzenlenecek askeri operasyonlarda NATO olanaklarından yararlanılması kararla ştırılmı ştır. AGSP’nin operasyonel faaliyete geçebilmesi için gereken çalı şmalar da 2001 yılı sonunda tamamlanmı ş ve Aralık 2001’deki Laeken Deklarasyonu ile AGSP operasyonel ilan edilmi ştir.

ODGP’nin Makedonya’daki bu ba şarısındaki bir di ğer faktör de birinci sütun dı ş politika araçlarının da etkin bir şekilde kullanılmı ş olmasıdır. Avrupa

Komisyonu’nun Nisan 2001’de, henüz Makedonya’da silahlı çatı şmalar yeni ba şlamı şken, Batı Balkanlar’da ilk kez bu ülke ile SAA imzalaması ODGP araçlarını kullanan aktörlerin de elini çok güçlendirmi ş ve Makedonya’daki etnik çatı şmaların sonlandırılması için taraflara yapılan baskıların etkili olmasında önemli rol oynamı ştır.

E. DE ĞERLEND İRME

Makedonya Cumhuriyeti ba ğımsızlı ğını kazandıktan sonra gerek iç gerekse dı ş politikada tarihsel arka planı olan büyük sorunlarla u ğra şmak zorunda kalmı ştır. Dı ş politikadaki en önemli sorun Yunanistan ile olan isim sorunu olmu ştur. Bu sorunun kayna ğı çok eskiden kurulmu ş bir imparatorluktan ve de İkinci Dünya Sava şı sonundaki Yunan İç Sava şından kaynaklanmı ştır. İç politikadaki ana sorun olan

Arnavut sorunu ise YFSC döneminde Arnavutlara uygulanan ayrımcı ve baskıcı bazı politikaların devamı şeklinde nitelendirilebilir.

162

Yunanistan’ın Makedonya ismine kar şı çıkması ve üye oldu ğu uluslararası

örgütlerde Makedonya’yı dı şlaması, Makedonya açısından büyük sıkıntı yaratmı ştır.

Ba ğımsızlık sonrasında Makedon siyasi elitinin öncelikli hedef olarak belirledi ği

Avro-Atlantik yapılarla bütünle şme politikası Yunanistan’ın engellemeleriyle

1990’ların ilk yarısında sekteye u ğramı ştır. Ayrıca Yunanistan’ın uyguladı ğı ekonomik ambargo da zaten zayıf olan Makedon ekonomisine çok büyük zarar vermi ştir. Bu dönemde Eski Yugoslavya’ya yönelik olarak da ambargo uygulandı ğı dü şünülecek olursa, bu durum Makedon ekonomisi için bir felaket anlamını ta şımı ştır. 2001 yılındaki etnik çatı şmanın bir nedeni de yaygın i şsizlik ve yoksulluk oldu ğundan, dı ş politikadaki bu sorunlar 2001’deki krize dolaylı da olsa etkide bulunmu ştur.

Makedonya’nın ba ğımsızlık sonrası en ciddi sorunu ise Arnavut azınlı ğın talepleri ve bu taleplerin kar şılanmaması sonucunda ortaya çıkan etnik gerginlikler olmu ştur. 1990’ların büyük bölümünde sistem içinde kalarak sorunlarına çözüm arayan Arnavutlar, 1990’ların sonunda radikal unsurlara artan bir şekilde destek vermeye ba şlamı şlardır. Bunda en önemli faktörler, Arnavutların Makedonya’daki siyasi sistemin kısır bir döngü oldu ğuna ve sorunlarına barı şçı bir çözüm bulunamayaca ğına inanmaya ba şlaması ve de 1999’daki Kosova Sava şı sırasında

Kosova’dan gelen Arnavut mültecilere Makedon devletinin getirdi ği kısıtlamalar ve

Sırp-Makedon sınırının kapatılması gibi geli şmelerin Makedonya Arnavutlarını daha da radikalle ştirmesi olmu ştur.

163

Kosova kökenli olan ve 1990’ların sonundaki ortamda Makedonya’da destek bularak güçlenen Ulusal Kurtulu ş Örgütü Arnavut haklarının verilmesi amacıyla

2001 yılında Makedonya Cumhuriyeti’ne kar şı silahlı bir mücadele ba şlatmı ştır. Bu mücadelede Makedon ordusu da paramiliter bir yapılanma olan UÇK’ya kar şı kesin bir üstünlük sa ğlayamamı ş, tarafların masaya oturarak barı şçıl bir çözüme yönelmeleri ancak AB ve ABD’nin öncülü ğündeki yo ğun uluslararası diplomasi

çabalarıyla gerçekle ştirilmi ştir.

13 A ğustos’ta Ohrid Çerçeve Anla şması’nın imzalanmasıyla Makedonya

Cumhuriyeti için yeni bir dönem ba şlamı ştır. Özellikle AB’nin Topluluk dı ş politika araçlarını ve ODGP araçlarını bir arada kullanarak hem ekonomik hem askeri-siyasi bazda uyguladı ğı dı ş politika Makedonya’da etnik diyalogun tekrar sa ğlanarak istikrarlı bir yapının olu şturulmasında kilit rol oynamı ştır.

AB gerek Çerçeve Anla şma’nın imzalanma sürecinde birle şik bir görünüm sergileyerek NATO ile birlikte uluslararası çabalara öncülük etmi ş gerekse de

çatı şma sonrası istikrar sa ğlama sürecinde ba şat aktör olarak hareket etmi ştir. Yüksek

Temsilci Solana’nın ve çe şitli izleme ekiplerinin diplomatik çabaları sürerken, Nisan

2001’de imzalanan SAA, ODGP’ye önemli bir kaldıraç sa ğlamı ştır. Çünkü SAA, kısa ve orta vadede AB mali yardımları ve uzun vadede AB üyeli ği anlamına gelmekteydi.

Çerçeve Anla şma sonrasında ise anla şmanın uygulanarak gerekli reformların yapılması ve ülkedeki etnik tansiyonun çok yükselmemesi için ODGP kapsamında

164

Concordia askeri görevi ve Proxima polis misyonu yürütülmü ştür. Bu misyonlar

Çerçeve Anla şma’nın uygulanması için gerekli güven ortamını sa ğlamı ş ve ülkede uluslararası standartlarda bir polis yapılanmasının olu şturulmasında önemli katkılar sa ğlamı ştır.

165

SONUÇ

1950’lerde önce AKÇT daha sonra da AET ve EURATOM ile Avrupa

Birli ği’nin temelleri atılırken, Avrupa’da sava ş çıkması ihtimalinin kesin olarak ortadan kaldırılması ve Avrupa ülkelerinin siyasi olarak birbirlerine entegre olması ile Avrupa’da tek bir devlet olu şturulması hedeflenmi ştir. Bu hedefe ula şmak için ise ekonomik entegrasyon yolu benimsenmi ştir.

Bunun sonucunda Avrupa entegrasyonu uzun yıllar ekonomik bazda ilerlemi ş; dı ş politika ve savunma gibi hassas konularda ortak bir politika olu şturulamamı ştır. Bu durum 1973’te AS İ mekanizmasının olu şturulmasıyla de ğişmeye ba şlamı ş, So ğuk Sava ş’ın sona ermesiyle ortaya çıkan yeni güvenlik tehditlerine kar şı AB çapında bir dı ş politika olu şturma gere ği ortaya çıkmı ştır.

1993 yılında yürürlü ğe giren Maastricht Antla şması ile AS İ mekanizması yerine ODGP mekanizması getirilmi ştir. AS İ gibi hükümetlerarası bir yapıda olması kararla ştırılan ODGP, AB dı ş politikasında devrim niteli ğinde bir de ğişiklik yaratmamı ştır. Ancak 1990’larda özellikle Balkanlarda meydana gelen etnik

çatı şmalarda AB’nin çok pasif ve etkisiz kalması, ODGP’nin kurumsal yapısının geli ştirilmesi ve AB’nin de askeri müdahale olanaklarına sahip olması gerekti ğini

166

Avrupalılara göstermi ş; Birlik içinde a şamalı olarak bu yönde bir siyasi irade olu şmu ştur.

14 Aralık 1998 tarihinde St. Malo’da bir araya gelen İngiltere Ba şbakanı

Tony Blair ile Fransa Devlet Ba şkanı Chirac, yayınladıkları deklarasyon ile AB’nin krizlere müdahale edebilecek, müstakil eylemlerde bulunabilecek bir askeri güce sahip olması gerekti ğini açıklamı şlardır. Bu geli şme ile AB’de güvenlik ve savunma gibi konularda geleneksel olarak NATO çerçevesinde kalınmasını savunan İngiltere tutumunu de ğiştirmi ş ve ODGP’nin kurumsal yapısının ve olanaklarının geli ştirilmesinin önü açılmı ştır.

1999 yılında ODGP çerçevesinde AGSP ba şlatılmı ş ve 2000’li yılların ba şlarında AGSP’nin askeri olanaklarının kurulmasında büyük ilerlemeler sa ğlanmı ştır. Aralık 2001’deki Laeken zirvesinde AGSP’nin operasyonel hale geldi ği açıklanmı ştır. Aralık 2002’de AB ile NATO arasında varılan Berlin-plus anla şması ile AGSP operasyonlarında AB’nin NATO imkanlarından, NATO ülkelerinin onayı olmaksızın yararlanması kabul edilmi ştir. Böylece AB, müstakil hareket edebilen ve krizlere müdahale edebilecek bir askeri mekanizmaya kavu şmu ştur. Ayrıca AGSP

çerçevesinde kriz yönetimi konusunda da önemli kurumsal yapılar olu şturulmu ştur.

Makedonya’da 2001 yılında ortaya çıkan kriz, 2000’li yıllarda ivme kazanan

ODGP’nin geli şimi açısından da bir sınav niteli ğinde olmu ştur. Makedonya,

Balkanların tam ortasında yer alan jeopolitik açıdan çok önemli bir ülkedir.

Makedonya’nın jeopolitik önemi, Hazar petrollerinin Karadeniz üzerinden Batı

167

Avrupa’ya ula ştırılması projesi güzergahında yer almasının dı şında tarihsel olaylardan da kaynaklanmaktadır.

Co ğrafi Makedonya toprakları üzerinde tarihte sürekli mücadeleler olmu ş ve bu topraklara sahip olmak Balkanlarda varlı ğını sürdürmek isteyen veya nüfuzunu artırmak isteyen devletler açısından hayati öneme sahip olmu ştur. II. Filip’in güçlendirdi ği ve o ğlu Büyük İskender’in en parlak günlerini ya şattı ğı Makedon

İmparatorlu ğu co ğrafi Makedonya topraklarında kurulmu ş; bu imparatorlu ğun yıkılmasından sonra da Makedonya tarihte büyük imparatorluklar tarafından fethedilmi ştir. Roma, Bizans ve Osmanlı gibi imparatorluklar co ğrafi Makedonya topraklarını yüzyıllarca ellerinde tutmu şlardır.

19. yüzyılın sonlarına gelindi ğinde halen Osmanlı egemenli ğinde bulunan

Makedonya toprakları Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan’ın nüfuz mücadelesine sahne olmu ştur. 19. Yüzyılın son çeyre ğinden Birinci Dünya Sava şı’na kadar olan dönemde bu üç ülke Makedonya topraklarını egemenli ği altına almak için yo ğun faaliyetlerde bulunmu ştur.

1912 yılında bu ülkeler aralarında ittifak kurarak Osmanlı İmparatorlu ğu’na saldırması üzerine çıkan I. Balkan Sava şı’nda tüm Makedonya toprakları Osmanlı

İmparatorlu ğu’nun elinden çıkmı ştır. Ancak bu sefer de Balkan ülkeleri bu toprakları payla şmada anla şmazlı ğa dü şmü şler; 1913 yılında Sırbistan, Yunanistan ve

Romanya, Bulgaristan’a sava ş açmı şlardır. II. Balkan Sava şı olarak adlandırılan bu sava ş sonucunda, Makedonya topraklarının payla şılması süreci tamamlanmı ş; a ğır

168 yenilgiye u ğrayan Bulgaristan en az payı alırken Yunanistan Ege Makedonyasını topraklarına katarak en karlı çıkan ülke olmu ştur. Sırbistan ise Vardar

Makedonyasını topraklarına katmı ştır.

Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar ve Arnavutlar I. Dünya Sava şı ba şlamadan önce kendi ulus devletlerini kurmu şlardır. Ancak Makedon ulusunun bunun için beklemesi gerekmi ştir. Makedon ulus bilincinin 19. Yüzyılda ve hatta 20.yüzyıl ba şlarında var olup olmadı ğı tartı şmalı bir konudur. Makedon resmi tarihi, bu bilincin 19. yüzyılın ortalarına do ğru ortaya çıktı ğını savunurken, Bulgar resmi tarihine göre ise Makedon ulusu diye bir şey yoktur ve aslında Makedonlar Bulgar’dır. Yunan resmi tarihi de ayrı bir Makedon ulusunun gerçekte var olmadı ğını ve bunun Tito rejimi tarafından icat edilmi ş oldu ğunu iddia etmektedir.

II. Dünya Sava şı sonunda Tito liderli ğinde kurulan Yugoslavya Federal

Sosyalist Cumhuriyeti, Makedon ulusu için bir dönüm noktası olmu ştur. YFSC çatısı altında Makedonya’ya da altı kurucu cumhuriyetten birisi olmu ş; Tito, Makedon ulusal kimli ğinin geli ştirilmesine ayrı bir önem vererek Bulgar ve Arnavut yayılmacılı ğına kar şı bir tampon bölge olu şturmayı amaçlamı ştır. Böylece, II. Dünya

Sava şı sonrasına kadar bulunup bulunmadı ğı bile tartı şılan Makedon ulus bilinci bu dönemde gelişme fırsatı bulmu ştur.

YFSC döneminde uygulanan politikalar, Arnavutların devlet hizmetlerinden daha az faydalanmalarına sebep olmu ş, Arnavutlar bu sebeple ekonomik olarak geri kalmı şlardır. Etnik kimlik olarak da baskı altında kalan Arnavutların ekonomik

169 olarak da dı şlanmı ş olmaları, onlara çatı şmaya yatkın bir karakter kazandırmı ştır.

Nitekim Makedonya Cumhuriyeti ba ğımsızlı ğını ilan ettikten sonra Arnavutların dillendirdi ği bazı talepler Yugoslav geçmi şinden kaynaklanan sorunların devamından kaynaklanmıştır.

Tito’nun ölümü sonrasında YFSC a ğır bir bunalıma girmi ş ve 1990’ların ba şında da ğılmı ştır. Makedonya da 1991 yılında YFSC’den ba ğımsızlı ğını ilan etmi ş, böylece ba ğımsız bir Makedonya Cumhuriyeti ortaya çıkmı ştır.

Makedonya, ba ğımsızlık sonrasında gerek iç gerekse dı ş politikada çok büyük sorunlarla kar şıla şmı ştır. Dı ş politikada en önemli sorun tanınma sorunu olmu ştur.

Bu sorun, Makedonya tarihi üzerindeki tartı şmaların sadece akademik olarak yapılmadı ğını, aynı zamanda Makedonya’nın dı ş politikasını da do ğrudan etkileyebildi ğini göstermi ştir. Yunanistan, kendi kuzey bölgesinin de aynı adı ta şıması nedeniyle irredentist ça ğrı şım yaptı ğını öne sürerek Makedonya ismine kar şı

çıkmı ş ve Makedonya’nın bu isimle tanınmasını engellemi ştir.

Ayrıca 1992, 1994 ve 1995 yıllarında sınırını kapatarak Makedonya’ya ekonomik ambargo uygulayan Yunanistan, Makedonya ekonomisine büyük darbe vurmu ştur. Dü şük ekonomik geli şmi şli ğin de 2001 yılındaki krizde önemli rolü oldu ğu göz önüne alındı ğında Yunanistan’ın bu politikalarıyla dolaylı da olsa

Makedonya’daki etnik krizde bir rol oynadı ğı söylenebilir.

170

Yunanistan, aynı zamanda Makedonya’nın AG İT ve B İO gibi uluslararası platformlara üye olmasını engelleyerek Makedonya’nın uluslararası camia ile bütünle şmesini de uzun süre engellemi ştir. Yunanistan bu dönemde Makedonya’nın

AB ile ili şkilerini de bloke etmi ştir. Yunanistan’ın bu tutumu, ba ğımsızlık sonrasında

Avro-Atlantik yapılara entegre olmayı devlet politikası olarak benimseyen

Makedonya’nın dı ş politikadaki bu önceli ğini gerçekle ştirmesinde önemli bir gecikme te şkil etmi ştir.

İç politikada ise Arnavut azınlı ğın çe şitli siyasi talepleri ve bu taleplerin kar şılanmaması Slav Makedonlar ile etnik Arnavut azınlık arasında gerginli ğin artmasına yol açmı ştır. Arnavutlar, Makedonya Anayasasında kendilerine kurucu ulus statüsünün tanınmasını, Arnavutça e ğitim veren bir üniversite açılmasını,

Arnavutçanın da resmi dil olarak kabul edilmesinin, Arnavutların devlet yönetiminde daha adil bir oranda istihdam edilmelerini ve yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesini talep etmi şlerdir.

Arnavutlar tüm bu sorunlara ra ğmen 1990’lı yılların büyük bölümünde sistem içinde kalarak haklarını elde etme yolunu seçmi şlerdir. Ancak, 90’lı yılların sonlarına do ğru sistem içinde sorunlara çözüm bulma umudunu kaybetmeye ba şlayan

Arnavutlar, 1999’daki Kosova Sava şı sırasında Kosova’dan Makedonya’ya kaçan

Arnavut mültecilere kar şı Makedon devletinin yaptı ğı uygulamaların da etkisiyle gittikçe radikal unsurlara daha çok destek vermeye ba şlamı şlardır.

171

Kosova’daki çatı şmaların NATO müdahalesi ile sona erdirilmesinden sonra,

Kosova’da ve Sırbistan’da faaliyet gösteren ve silahsızlandırılmayan Arnavut gerillalar, Makedonya ve Sırbistan arasında Arnavutların iki ülke sınırları arasındaki hareketliliğini önlemeyi hedefleyen anla şmasının da etkisiyle Sırbistan’dan sonra bu kez Makedonya’da silahlı eylemlere giri şmi şlerdir. Kosova ve Sırbistan’dan gelen

Arnavut gerillaların a ğırlıkta oldu ğu Ulusal Kurtulu ş Ordusu (NLA) 2001 yılı ba şında Makedonya’da silahlı eylemlerine ba şlamı ş ve silahlı çatı şmalar yakla şık 6 ay devam etmi ştir.

Makedon ordusu NLA gerillalarına kar şı mücadelede yetersiz kalmı ştır. AB ve ABD’nin ba şını çekti ği uluslararası toplum, Makedonya’daki çatı şmalar kar şısında alarma geçmi ştir. Makedonya’daki etnik çatı şmaların, tarihsel olarak

Makedonya üzerinde emelleri olan kom şu ülkeleri de sava şın e şiğine getirmesi ihtimalinden korkulmu ştur.

Makedonya’da taraflar arasındaki sorunların çözülmesi amacıyla AB ve ABD büyük çaba sarf etmi ştir. AB, ODGP Yüksek Temsilcisi Javier Solana aracılı ğıyla tarafları görü şme masasına oturtmak için çaba sarf etmi ştir. Solana’nın çabaları etkili olmu ş ve Makedonya’da Mart ayı sonunda taraflar arasında görü şmeler ba şlamı ştır. 8

Mayıs 2001’de ulusal birlik hükümeti kurulmu ş ve 13 A ğustos’ta da Ohrid Çerçeve

Anla şması imzalanmı ştır. Ohrid Çerçeve Anla şması ile Makedonya Anayasasında reformlar yapılarak etnik anla şmazlıkların sonlandırılması amaçlanmı ştır.

172

AB, Makedonya krizinin çözümünde ODGP aracılı ğıyla diplomatik baskı uygularken di ğer yandan bu politikasını birinci sütun araçları ile de desteklemi ştir.

2001 yılının Nisan ayında Makedonya, AB ile SAA imzalayan ilk Batı Balkan ülkesi olmu ştur. Bu anla şmanın imzalanmasıyla Makedonya, potansiyel AB adayı statüsüne kavu şmu ş ve AB üyeli ği perspektifi, ODGP Yüksek Temsilcisi Solana’nın diplomatik çabalarının etkisini oldukça artırmı ştır.

AB Kosova ve Bosna sava şlarına göre Makedonya’da oldukça aktif bir

ODGP uygulamı ş, uluslararası diplomatik çabalarda NATO ile birlikte öne çıkmı ştır.

Ohrid Çerçeve Anla şması’nın imzalanmasında önemli rolü olan ODGP, kriz sonrasında barı şın korunması, istikrarın sürdürülmesi ve Çerçeve Anla şma’nın uygulanmasının kolayla ştırılması amaçlarına da aktif bir şekilde hizmet etmeye devam etmi ştir. AB, 15 Mart 2003’te Makedonya’da, AGSP’nin ilk askeri operasyonu olan Concordia ’yı ba şlatmı ştır. Bu görev NATO barı şı koruma gücünden devralınmı ş ve 15 Aralık 2003’e kadar devam etmi ştir.

ODGP, bu faaliyetleriyle Makedonya’da istikrarın sa ğlanmasında ve ülkenin

AB perspektifini korumasında do ğrudan etkili olmu ştur. Nitekim AB ve NATO gibi

Avro-Atlantik yapılara üye olma hedefinde olan Makedonya hükümeti, 2003 yılı sonunda askeri bir operasyon olan Concordia ’nın sonlandırılıp yerine bir polis misyonunun ba şlatılmasını talep etmi ştir. Makedonya hükümeti, askeri bir barı şı koruma operasyonun ülkede sürmesinin, Makedonya’nın AB ve NATO üyeli ği süreçlerini olumsuz etkileyece ğini dü şünmü ştür.

173

Makedonya hükümetinin bu talebi üzerine Concordia görevi 15 Aralık

2003’te sonlandırılmı ş ve yerine AB polis misyonu Proxima eş zamanlı olarak ba şlatılmı ştır. Proxima ile de Makedonya İçi şleri Bakanlı ğı’nın ve polis te şkilatının yeniden yapılandırılmasında danı şmanlık sa ğlanması ve Ohrid Çerçeve

Anla şması’nın uygulanması hedeflenmi ştir. İki yıl süren bu misyon da 15 Aralık

2005 tarihinde sona ermi ştir.

AGSP’nin kriz yönetimi olanakları çerçevesinde gerçekle ştirilen bu AB görevleri, Makedonya’da istikrarın korunmasına önemli katkı sa ğlamı ştır. Temelde

Ohrid Çerçeve Anlaşması’nın uygulanması ile etnik anla şmazlıkların sonlandırılması amacını güden bu misyonlar, bu yolla da Makedonya’nın AB perspektifinin korunmasında önemli rol oynamı ştır.

AB, ikinci sütun kurumsal yapılanması altında gerçekle ştirdi ği bu misyonları ve hedeflerini, Makedonya’ya AB üyeli ği perspektifi sunarak desteklemi ştir.

Makedonya, 22 Mart 2004 tarihinde AB’ye üyelik ba şvurusunda bulunmu ştur. 9

Kasım 2005’te görü şünü açıklayan Avrupa Komisyonu; Konsey’e, Makedonya’ya adaylık statüsü tanımasını tavsiye ederken de Ohrid Çerçeve Anla şması’nın uygulanmasında Makedonya hükümetinin gösterdi ği iradeye atıfta bulunmu ştur. 16

Aralık 2005’te toplanan Brüksel zirvesi de, Makedonya’ya adaylık statüsü tanırken

Ohrid Çerçeve Anla şması’nın uygulanmasına atıfta bulunmu ştur.

Sonuç olarak, Avrupa Birli ği’nin a şamalı olarak geli ştirdi ği ODGP ve onun kapsamında yer alan AGSP, yeni kurumsal düzenlemelerle ve yeni olanakların

174 yaratılması ile giderek daha etkin bir hale gelmektedir. Makedonya örne ğinde de görüldü ğü gibi; giderek geli şen ve etkinli ği artan ODGP’nin ba şarısı için, ODGP’nin

AB genelinde bir siyasi irade birli ği ve di ğer sütunlardaki politika araçları ile de tutarlı olarak desteklenmesi gerekmektedir.

175

KAYNAKÇA

KİTAPLAR

 AARBAKKE, Vermund, Ethnic Rivalry And The Quest For Macedonia

1870-1913 , East European Monographs, Boulder, New York, 2003.

 ADANIR, Fikret, Makedonya Sorunu: Olu şumu ve 1908’e Kadar Geli şimi ,

Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996.

 AKHUND, Nadine Lange, The Macedonian Question: 1893-1908 From

Western Sources , East European Monographs, Boulder, New York, 1998.

 BANAC, Ivo, The National Question in Yugoslavia: Origins, History,

Politics , Cornell University Press, Ithaca and London, 1994.

 BRAILSFORD, H. N., Macedonia: Its Races and their Future , Arno Press &

The New York Times, New York, 1971.

 BRETHERTON, Charlotte and VOGLER, John, The European Union As A

Global Actor , Routledge, London and New York, 1999.

176

 BROWN, Keith, The Past In Question: Modern Macedonia And The

Uncertainties Of Nation , Princeton University Press, Princeton and Oxford,

2003.

 COWAN, Jane K. ed., Macedonia: The Politics Of Identity And Difference ,

Pluto Press, London, 2000.

 CRAMPTON, R. J., The Balkans Since The Second World War , Longman,

Great Britain, 2002.

 DEDEO ĞLU, Beril, Uluslararası Güvenlik ve Strateji , İstanbul, Derin

Yayınları, 2003.

 DINAN, Desmond der., Avrupa Birli ği Ansiklopedisi , C I-II., çev. Hale Akay,

İstanbul, Kitap Yayınevi, 2005.

 ERDO ĞDU, Hikmet, Avrupa’nın Gelece ğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO

İttifakı , İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004.

 ERHAN, Ça ğrı, Türk-Amerikan İli şkilerinin Tarihsel Kökenleri , İmge

Kitabevi, Ankara, Mayıs 2001.

 GLENNY, Misha, The Balkans: Nationalism, War, and the Great Powers,

1804-1999 , Penguin Books, United States of America, 2001.

 HAT İPO ĞLU, Murat, der., Makedonya Sorunu: Dünden Bugüne , Avrasya

Stratejik Ara ştırmalar Merkezi Yayınları, Balkan Ara ştırmaları Dizisi:6, Ankara,

2002.

177

 HILL, Cristopher ed., The Actors In Europe’s Foreign Policy , Routledge,

London and New York, 1996.

 Institute For Balkan Studies, Macedonia: Past And Present , Thessaloniki,

1992.

 KOFOS, Evangelos, Nationalism and Communism in Macedonia: Civil

Conflict, Politics of Mutation, National Identity , Aristide D. Caratzas, New

York, 1993.

 KUT, Şule, Balkanlarda Kimlik ve Egemenlik , Bilgi Üniversitesi Yayınları,

İstanbul, 2005.

 LIOTTA, P. H., Dismembering The State: The Death Of Yugoslavia And

Why It Matters , Lexington Books, Oxford, 2001.

 Mc GOLDRICK, Dominic, International Relations Law Of The European

Union , Longman, London and New York, 1997.

 MEIER, Viktor, Yugoslavia: A History Of Its Demise , Routledge, London and

New York, 1995.

 ORTAYLI, İlber, İmparatorlu ğun En Uzun Yüzyılı , İleti şim Yayınları,

İstanbul, 12. Baskı, 2002.

 PAVLOVSKI Jovan, PAVLOVSKI Mishel, Macedonia: Yesterday And

Today , MI-AN, Skopje, 1996.

178

 PERRY, Duncan M., The Politics Of Terror: The Macedonian Liberation

Movements 1893-1903 , Duke University Press, Durham and London, 1988.

 PETERSON, John and SJURSEN, Helene ed., A Common Foreign Policy For

Europe: Competing Visions Of The CFSP , Routledge, London and New York,

1998.

 PETTIFER, James ed., The New Macedonian Question , Macmillan Press Ltd,

New York, 1999.

 PHILIPS, John, Macedonia: Warlords&Rebels In The Balkans , I.B.. Taurus,

London and New York, 2004.

 PIENING, Cristopher, Global Europe: The European Union In World

Affairs , Boulder, London, 1997.

 POND, Elizabeth, Endgame In The Balkans: Regime Change, European

Style , Brookings Institution Press, Washington D.C., 2006.

 POULTON, Hugh, Who Are The Macedonians , Indiana University Press,

Indianapolis, 2000.

 PRIBICHEVICH, Stoyan, Macedonia: Its People and History , The

Pennsylvania State University Press, US, 1982.

 RAMET, P. Sabrina, Balkan Babel: The Disintegration of Yugoslavia From

The Death Of Tito To The Fall Of Milosevic , Westview Press, Oxford, 2002.

179

 ROUDOMETOF, Victor ed., The Macedonian Question: Culture,

Historiography, Politics , East European Monographs, Boulder, New York,

2000.

 SANDER, Oral, Siyasi Tarih: 1918-1994 , İmge Kitabevi, 8. Baskı, Ankara,

2000.

 SMITH, Karen E., European Union Foreign Policy In A Changing World ,

Polity Press, Cambridge, 2003.

 SOKALSKI, Henry J., An Ounce Of Prevention: Macedonia And The UN

Experience in Preventive Diplomacy , United States Institute of Peace Press,

Washington, D.C., 2003.

 STAVRIANOS, L., S., The Balkans Since 1453 , New York University Press,

New York, 2005.

 TOKAY, Gül, Makedonya Sorunu: Jön Türk İhtilalinin Kökenleri (1903-

1908) , Alfa Yayınları, İstanbul, Ocak 2006.

 URWIN, Derek W., The Community of Europe: a history of European

integration since 1945 , First Edition, Longman Group UK Limited, New York,

1991.

 ÜLGER, İrfan Kaya, Avrupa Birli ğinde Siyasal Bütünle şme: Ortak Dı ş ve

Güvenlik Politikasının Olu şumu , Gündo ğan Yayınları, İstanbul, 2002.

 WHITE, Brian, Understanding European Foreign Policy , Palgrave, New York,

2001.

180

MAKALELER

 AÇIKME ŞE, Sinem A., “The Underlying Dynamics of the European Security

and Defence Policy”, Perceptions , Volume IX, T.C. Dı şişleri Bakanlı ğı Stratejik

Ara ştırmalar Merkezi, Mart-Mayıs 2004, pp. 119-147.

 ALAGJOZOVSKI, Robert, “The EU in Macedonia”, Transitions Online,

1/20/2003.

 BALALOVSKA, Kristina, SILJ, Alessandro and ZUCCONI, Mario, “Minority

Politics in Southeast Europe: Crisis in Macedonia, Ethnobarometer , Rome,

2002.

 BENDIEK, Annegret, “Europe’s Conflict Resolution: The Stability Pact For

South Eastern Europe”, Paper To Be Presented At The ECPR Joint Session

Workshop , Uppsala, 2004, 25p.

 CAPPELLI, Vanni, “The Macedonian Question Again”, The Washington

Quarterly , Summer 1998, p.29, 7p.

 DASKALOVSKI, Zhidas, “Democratic Consolidation and the ‘Stateness’

Problem: The Case of Macedonia”, The Global Review of Ethnopolitics, Vol.

3, No.2, January 2004, pp. 52-66.

 DUKE, Simon, “The Convention, the draft Constitution and External Relations:

Effects and Implications for the EU and its international role”, Maastricht,

European Institute of Public Administration, 2003.

181

 FORSTER, Anthony and WALLACE, William, “Common Foreign And Security

Policy”, Policy-Making In The European Union , Helen Wallace and William

Wallace ed., Oxford University Press, Oxford, 2000, pp. 461-493.

 GRILLER, Stephan, “External Relations”, Bruno De Witte (ed.) Ten Reflections

on the Constitutional Treaty for Europe , Florence, European University

Institute, 2003.

 HATAY, Ann-Sofi Jakobsson, “International Assistance To Post Conflict

Democratisation And Reconciliation In Macedonia”, Department of Peace And

Conflict Research Uppsala University , Uppsala, 2005, 66 p.

 GLENNY, Misha, “The Macedonian Question”, International Perspectives On

The Yugoslav Conflict , Alex Danchec and Thomas Halverson ed., St Anthony’s

College, Oxford, 1996, pp. 134-148.

 “Going Military”, Economist , 4/5/2003, Vol. 366 Issue 8318, p. 48.

 HOPE, Kerin, “The Macedonia question”, Europe, May 94, Issue 336, 8p.

 İNAT, Kemal, “Avrupa Politik İş birli ği’nin Do ğuşu”, der. O ğuz Kaymakçı,

Avrupa Birli ği Üzerine Notlar , Ankara, Nobel Basımevi, Şubat 2005, pp. 3-21.

 GIANNAKOS, Symeon A., “Bulgaria’s Macedonia Dilemma”, Journal of

Southern Europe and the Balkans , Volume 3, Number 2, 2001, pp. 153-170.

 LIOTTA, P. H. and JEBB, Cindy R., “Macedonia: End Of The Beginning Or

Beginning Of The End, Parameters , Spring 2002, pp. 96-111.

182

 LUDLOW, David J., “Preventive Peacemaking in Macedonia: An Assessment of

U.N. Good Offices Diplomacy”, Brigham Young University Law Review ,

2003, Vol. 2003 Issue 2, p761-800, 40p.

 MISSIROLI, Antonio, “Mind the Steps: The Constitutional Treaty and beyond”,

EU Security and Defence Policy-First Five Years(1999-2004) , Institute for

Security Studies, Paris, 2004.

 MUHIC, Ferid, “Macedonia-An Island On The Balkan Mainland”, David A.

Dyker and Ivan Vejvoda ed., Yugoslavia and After: A Study in

Fragmentation, Despair and Rebirth , Longman, London and New York, 1996,

pp. 232-248.

 NOWAK, Agnieszka ed., Civilian Crisis Management: the EU Way , Chaillot

Paper No: 90, European Union Institute for Security Studies, June 2006,

, (18.08.2006).

 PIANA, Claire, “The EU’S Decision-Making Process In The Common Foreign

And Security Policy: The Case Of The Former Yugoslav Republic Of

Macedonia”, European Foreign Affairs Review , 7: 209-226, 2002.

 POULTON, Hugh, “Macedonians and Albanians as Yugoslavs”, Yugoslavism:

Histories Of A Failed Idea 1918-1992 , Dejan Djokic ed., The University of

Wisconsin Press, 2003, pp. 115-136.

 RICH, Roland, “Symposium: Recent Developments in the Practice of State

Recognition, European Journal Of International Law , Volume 4, No.1, 1993,

pp. 36-65.

183

 ROSSOS, Andrew, “The Macedonian Question And Instability In The Balkans”,

Yugoslavia And Its Historians: Understanding The Balkan Wars Of The

1990s , Norman M. Naimark and Holly Case ed., Stanford University Press,

Stanford, 2003, pp. 140-160.

 SCHNECKENER, Ulrich, “Developing And Applying EU Crisis Managemenet:

Test Case Macedonia”, ECMI Working Paper , No: 14, January 2002.

 STAVROVA, Biljana, “Macedonia: The Blacklist as Peace Tool”, Transitions

Online , 2/23/2004, 1p.

 STAVROVA, Biljana, “No Time for Complacency”, Transitions Online ,

11/10/2003.

 “Undermining NATO”, Global Agenda , 5/2/2003.

 UZGEL, İlhan, “Ba ğlantısızlıktan Yalnızlı ğa Yugoslavya’da Milliyetçilik ve Dı ş

Politika”, der. Mustafa Türke ş ve İlhan Uzgel, Türkiye’nin Kom şuları , İmge

Kitabevi, Ankara, Şubat 2002.

 WHYTE, Nicholas, ARBATOVA, Nadia Alexandrova and ALLIN, Dana H.,

“The Macedonian Crisis And Balkan Security”, ESF Working Paper No.2 , July

2001.

184

BELGELER VE D İĞ ER KAYNAKLAR

 ABHaber İnternet Sitesi , , (25.12.2007).

 Avrupa Komisyonu İnternet Sitesi , < http://ec.europa.eu >, (16.08.2007).

 Brussels European Council 15/16 December 2005, Presidency Conclusions ,

.pdf>, (24.08.2007).

 Commission Of The European Communities, Commission Opinion on the

application from the former Yugoslav Republic of Macedonia for

membersip of the European Union ,

lex.europa.eu/LexUriServ/site/en/com/2005/com2005_0562en01.pdf>,

(24.08.2007).

 GNESOTTO, Nicole, ed., EU Security and Defence Policy , European Union

Institute for Security Studies, 2004, < www.iss-eu.org >, (18.06.2005).

 LINDSTRÖM, Gustav, “On the ground: ESDP operations”, ed. Nicole

GNESOTTO, EU Security and Defence Policy , European Union Institute for

Security Studies, 2004, < www.iss-eu.org >, (26.05.2005).

 LYNCH, Dove, MISSIROLI, Antonio, ESDP Operations , European Union

Institute for Security Studies, < www.iss-eu.org >, (15.05.2005).

185

 “Macedonia’s Ethnic Albanians: Bridging the Gulf”, ICG Balkans Report ,

International Crisis Group, No. 98, 2 August 2000,

http://www.crisisgroup.org/home/index.cfm?id=1706&l=1 , (12.12.2007), 27 p.

 “Macedonia: The Last Chance For Peace”, ICG Balkans Report , International

Crisis Group, No. 113, 20 June 2001,

, (24.12.2007), 22 p.

 “Macedonia Report: The Politics of Ethnicity and Conflict”, International

Crisis Group , 30 October 1997,

http://www.crisisgroup.org/home/index.cfm?id=1701&CFID=32533726&CFTO

KEN=51531836s , (18.11.2007), 21 p.

 Ohrid Framework Agreement ,

, (20.08.2007).

 ÖZCAN, Mehmet, “AB Ortak Dı ş ve Güvenlik Politikası”,

http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=18 , (10.03.2007).

 “The Macedonian Question: Reform or Rebellion”, ICG Balkans Report ,

International Crisis Group, No. 109, 5 April 2001,

http://www.crisisgroup.org/home/index.cfm?id=1704&CFID=32196724&CFTO

KEN=93428128 , (19.11.2007), 17 p.

 “The Other Macedonian Conflict”, ESI Discussion Paper , European Stability

Initiative, 20 February 2002,

http://www.esiweb.org/index.php?lang=en&id=156&document_ID=32 ,

(15.12.2007), 13 p.

186

 Treaty Establishing a Constitution for Europe , EU Security and Defence,

Core Documents-Institute for Security Studies, Paris, Volume V., 2004.

187

T.C. ANKARA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ AVRUPA B İRL İĞİ VE ULUSLARARASI EKONOM İK İLİŞ KİLER ANAB İLİM DALI

ANKARA 2007

MAKEDONYA KR İZİ VE ODGP’N İN ROLÜ

YÜKSEK L İSANS TEZ İ

MURAT SO ĞANGÖZ

ÖZET

Bu tez çalı şması, Avrupa Birli ği’nin bünyesinde olu şturulan ve sürekli bir geli şim içinde olan Ortak Dı ş ve Güvenlik Politikası’nın (ODGP) Makedonya’daki kriz ve sonrasındaki ba şarısını ele almayı amaçlamaktadır. Yapılan analizin daha anla şılır olması amacıyla, ODGP’nin tarihsel arkaplanı ve geli şimi ortaya konulmu ştur. AB son yıllarda ODGP kapsamındaki kurumsal kapasitesini ve askeri olanaklarını iyile ştirmede önemli ilerlemeler sa ğlamı ştır. 2001 yılında meydana gelen Makedonya krizi, ODGP ve AGSP çerçevesi ve olanakları için ciddi bir sınav niteli ğinde olmu ştur. Makedonya krizi incelendi ğinden ve Makedonya’nın ba ğımsızlık sonrasında ya şadı ğı sorunların kayna ğı ülkenin geçmi şinde oldu ğundan dolayı, Makedonya’nın tarihi de çalı şmada anlatılmaktadır. ODGP, yeni olu şturulmu ş kriz yönetimi ve barı şı koruma olanaklarını da kullanarak Makedonya’da taraflar arasında bir anla şmaya varılması ve çatı şma sonrasında

ülkenin istikrara kavu şması için harcadı ğı çabalar sonucunda ba şarılı olmu ştur.

Anahtar Kelimeler: ODGP, AGSP, Kriz Yönetimi, Makedonya Sorunu, İstikrar ve

Ortaklık Anla şması, İstikrar ve Ortaklık Süreci, Ohrid Çerçeve Anla şması T.C. ANKARA UNIVERSITY INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES DEPARTMENT OF EU AND INTERNATIONAL ECONOMIC RELATIONS

ANKARA 2007

THE MACEDONIAN CRISIS AND THE ROLE OF THE CFSP

MASTER THESIS

MURAT SO ĞANGÖZ

ABSTRACT

This thesis aims to analyze the success of the Common Foreign and Security

Policy of the EU during and after the crisis in Macedonia. For a clear analysis, the historical background and the development of the CFSP have been explored. EU achieved significant progress in furthering the institutional capacity and military capabilities available under the CFSP. The Macedonian crisis, which broke out in

2001, became a serious test for the already developing CFSP and ESDP framework and capabilities. Since the Macedonian crisis is examined in this thesis and the problems which Macedonia lived after independence lie in the past of the country, it was necessary to expose the history of Macedonia. The CFSP have proven successful in its efforts for reaching a settlement in Macedonia and stabilizing the country after the conflict by using its newly developed crisis management and peace keeping capabilities.

Key words : CFSP, ESDP, Crisis management, The Macedonian Question, SAA,

SAP, Ohrid Framework Agreement