Kevin Hearne - Kazıkçı Demir Druid Günlükleri 8
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Kevin Hearne - Kazıkçı Demir Druid Günlükleri 8 www.CepSitesi.Net DAHA ÖNCE NELER OLDU? Atdcus O’Sullivan, M.Ö. 83’te Siodhachan Ö Suleabhain olarak doğdu ve bir Druid olarak geçirdiği uzun yaşamının büyük bir kısmını Tuatha De Danann’ın bir üyesi olan Aenghus Og’den kaçarak geçirdi. Aenghus Og ikinci yüzyılda Atticus’un kendisinden çaldığı büyülü kılıç Fragarach’ı geri istiyordu, Atticus’un genç kalmanın sırrını çözmesi ve bir türlü ölmemesi de Aenghus Og’ü sinir ediyordu. Aenghus Og, Atticus’un Tempe, Arizona’da saklandığını öğrendi. Atdcus da bunun üzerine, kaçmak yerine kaderiyle yüzleşmeye karar verdi. Düşük profilli bir yaşam sürmeye çalışsa da üzerine bir çığ gibi düşecek olaylar zincirini te-dkledi. Takipçide kendine bir çırak buldu: Granuaile MacTiernan. Hintli bir cadı olan Laksha Kulasekaran’ın odak olarak kullandığı bir kolyeyi ele geçirdi ve soğuk demir aurasının cehennem ateşine dayanıklı olduğunu öğrendi. Morrigan, Brighid ve yerel bir kurt adam sürüsünden yardım alarak Aenghus Ög’ü yendi. Fakat tam anlamıyla hayırsever denilemeyecek ama Phoenix’i çok daha tehlikeli avcılardan koruyan bir cadılar meclisini sakat bıraktı. İkinci kitapta (Büyücü) bu sorunla mücadele etmek zorunda kaldı çünkü çok daha tehlikeli bir cadı meclisi, Uç Aura Kız Kardeşliği’nin bölgesini ele geçirmeye çalışıyordu. Bir grup Bacchant da, Scottdale’e yerleşmek için uğraşıyordu. Atticus şehri tehditlerden kurtarmak için Laksha Kulasekaran ve bir vampir olan Leif Helgarson ile bir anlaşma yaptı. Üçüncü kitap olan Çekiççîde, yaptığı anlaşmaların bedelini ödemek zorunda kaldı. Hem Laksha hem de Leif, Atticus’un Asgard’a gitmesini ve Nordik tanrılarla karşılaşmasını istiyordu. Atticus kendine sert çocuklardan bir ekip kurdu ve Asgard’a iki kez baskın yaptı. Morrigan ve İsa bunun korkunç bir fikir olduğu konusunda Atticus’u uyarıp sözünü tutmamasının çok daha mantıklı olacağını söyledi. Epik bir katliam yaşandı, ALsir ağır kayıplar verdi. Bunlar arasında Nornlar, Thorn ve sakat kalan Odin de vardı. Kader’i temsil eden Nornlar’ın ölümüyle Ragnarok kehanetlerinin zinciri kırıldı ve Hel kendisine direnen kalmayınca Aisir’e karşı mücadeleye başladı. Fakat Fin kahramanı Vâinâmöinen’in yaşadığı garip bir tesadüf, Atticus’a farklı bir kehaneti hatırlattı, sirenler çok uzun zaman önce Odysseus’a dünyanın on üç yıl sonra -belki de farklı bir tür Ragnarok’tan geçerek- yanacağını söylemişti. Dalaverelerinin sıcaklığını ensesinde hisseden ve çırağını eğitmek zorunda olan Atticus, dördüncü kitap Hilecide Coyote’den yardım alarak kendini ölmüş gibi gösterdi. Hel gerçekten de Atticus’un karşısına çıktı, çok sayıda ALsir’i öldürdüğü için Druid’in kendisine katılacağını düşündü ama teklifi reddedildi. Atticus, Leif Helgarson’un ihanetine uğradı ve kadim bir vampir olan Zdenik’in yardımıyla kaçabildi. Kitabın sonunda, rahatsız edilmeden Granuaile’i eğitecek gibi duruyordu. Granuaile on iki senelik eğitimin ardından toprağa bağlanmaya hazırdı ama beşinci kitap Tuzakçıâa. Druid’in düşmanları da bu anı bekler gibi hep birlikte açığa çıktı. Atticus vampirler, kara elfler, periler ve Roma tanrısı Bacchus ile mücadele etmek zorunda kaldı. Olimposlulardan birine bulaşınca dünyanın en eski ve en güçlü iki panteonunun ilgisini üzerine çekti. Granuaile tam bir Druid olduktan sonra Atticus tüm Avrupa’yı koşarak geçmek zorunda kaldı. Diana ve Artemis peşindeydi. Beşinci kitapta Bacchus ve Olimposlu dryad’lara yaptıklarının hesabını sormak istiyorlardı. Morrigan, Atticus’un kaçmasına yardımcı olmak için kendini feda etti ve altıncı kitap Avcı başladı. Kendisini öldürmek için yapılmış kusursuz plandan koşarak ve dövüşerek kurtuldu, İngiltere’ye ulaşmayı başardı, Avcı Herne ve İrlanda av tanrıçası Flidais’ten yardım aldı. Orada Olimposluları yendi ve onlarla Hel ve Loki’ye karşı pamuk ipliğine bağlı bir anlaşma yaptı. Kitabın sonunda Başdruid’inin Tır na nÖg’da zamanın içinde donup kaldığını öğrendi. Eski hocasını kurtarınca, onun hâlâ aksi ihtiyarın teki olduğunu öğrendi. Yedinci kitap Dövmecîde Başdruid Owen Kennedy kendine Tempe sürüsünde bir yer buldu ve Brighid’i devirmek için harekete geçen Tir na nOg’a karşı Atticus ile Granuaile’e yardım etti. Loki, Granuaile’i Hindistan’da test etti ve genç Druid sonsuza kadar değişti. Kadim vampirlerden biri olan Theophilus’un temsilcisi Atticus’un eski dostlarından birini öldürdü. Tüm bunlar olurken, fino köpekleri ve sosislerden de bahsedilmiş olabilir. 1. BOLUM Soygunu teatral bir biçimde sahneleyecek zamanım yoktu. Havalı bir güneş gözlüğüm bile yoktu. Sadece kafamın içinde Tarantino’dan bir film müziği çalıyordu. Borular ve kontrbas olan şarkılardan biri. Gitar ıvaka- chaka-ıvaka-chaka diye çalarken asfaltın üzerinde adım atıyor, bir yandan da birinin, ayaklarımın dibinden röntgencilik yaptığı hissine kapılıyordum. Planım da harikulade sayılmazdı. İstediğim her şeyi yapmaya hazır Ferris isminde bir demir elementalini kullanacaktım çünkü bunu yaparsa kendisini büyüyle besleyeceğimi biliyordu. Belki aperitif bir peri ya da büyülü bir zımbırtı ile. Ferris bu gibi şeylerin çok tatlı olduğunu düşünüyor. Büyü ona âdeta çok şeker yemenin hazzını veriyordu. Koşmaya başlamadan önce parktaki toprağı kullanarak onunla iletişime geçmiş ve planın ne olduğunu anlatmıştım. Toronto’nun ölü temelleri içinden geçerek beni takip edecek ve harekete geçeceği anı bekleyecekti. Bunu yapmak onun için bir sürü elementalden daha kolaydı. Günümüzde betonlar demir çubuklar ile destekleniyordu ve Ferris o kadar güçlüydü ki modern şehirlerin cansız karnından rahatlıkla geçebiliyordu. Oberon’u ve ayakkabılarımı karanlık bir ara sokakta bırakıp üzerime kamuflaj büyüsü yaptım. Ardından Front ve Tork Caddeleri’nin kesiştiği yere çıktım. Görünmez olmasam burada sadece Kanada Kraliyet Bankası’nınkiler değil bir sürü kamera beni takip edebilirdi. Fakat açıldığı zaman bankaya doğru yürüdüm ve birinin peşinden içeriye girdim. Ferris sokağın altından beni takip etti. Sağ ayağımın altındaki titreşimlerden, varlığını hissedebiliyordum. Lobide güvenlik görevlileri vardı ama silahları yoktu. Suçların işlenmesine engel olmaktan çok, işlenen suça tanıklık etmek ve daha sonra kibarca ifade vermek için içerideydiler. Kanadalılar bir bankanın lobisinde insanları riske atacak bir şey yapmak yerine, hırsızları yalnız kalana kadar takip edip sonra yüzleşmeyi tercih ederdi. Bazılarınız sadece dikileceklerse güvenliğe ihtiyaç olmadığını düşünebilir ama öyle değil. Kameralar her şeyi yakalayamaz. Bazen hiç çalışmayabilirler çünkü siz zeki bir hırsız olarak ekibinize lolipop fetişi olan anarşist bir bilgisayar korsanı eklemiş olabilirsiniz. Ama kameralar çalışsa ve her şeyi kaydetse bile güvenlik görevlileri kameraların fark edemediği şeyleri görebilir. Sesler, göz rengi, kıyafetlerin detayları ve bunun gibi şeyler. Veznedar pencerelerinin arkasında kasa kapısı kapalıydı. Henüz kimse kiralık kasaları ziyaret etmek istememişti. Birini bekleyip onunla içeri girebilir fakat bunu yapmak için kamuflajımın yetmeyeceği kadar beklemek zorunda kalabilirdim. Hedefime ulaşmak için vakit azalıyordu. İstediğimi ne kadar erken alırsam o kadar çok zarar verirdim. O yüzden Ferris’e kasa kapısını gösterdim ve parçalamasını istedim. Alarmlar çalmaya başladı. Kasa kapısının ufalanışım ve insanların eş zamanlı olarak aklını kaybetmesini seyretmek harikaydı. Erimiş metalin üzerinden atlayıp bir sonraki engele doğru yürürken, kafamın içindeki film müziği de vites artırdı. Kilitli camdan bir kapının ardında kiralık kasalar duruyordu. Küçük silahların mermilerini geçirmeyecek bir camdı ama ağır kalibreli silahlara dayanacak kadar kalın değildi. Ferris kasa kapısı gibi bunu da parçalayamazdı ama zaten gerek yoktu; kilit mekanizması metaldi ve bunu çabucak eritebilirdi. Kapıyı ittim ve bana verilen numara olan 517 numaralı kasayı aramaya başladım. Solda ve yere yakın bir yerde kasayı buldum. Geniş, sığ, yassı bir kasaydı. Bir kilit müşterinin, diğeri ise banka çalışanının anahtarı içindi. Ferris’ten bir kez daha yardım isteyip iki kilidi de yok ettim ve kasayı açıp içindeki üç telli dosyayı aldım. Kimse kasaya adım atmadan dosyayı kamuflajımın içine soktum. Sonunda birkaç güvenlik görevlisi ortaya çıkınca kasanın kapağını tekmeleyerek kapattım. Güvenlik görevlileri camın ardından içeriye bakıyordu. Bir tanesi uzun boylu ve şişmandı, diğeri ise sert görünümlü bir Latin Amerikalı. Şişman olan, Merhaba, dedi. İçeride kimse var mı? Sert görünümlü olan, içeride birinin olduğunu varsaydı. Orada nereye gizlenirsen gizlen her yerde kameralar var. Gizlenemezsin. Yanılıyordu. Şişman olan, Sence bunu umursar mı? diye sordu. Gözetlendiği için duracağını mı düşünüyorsun? Sert çocuk kaşlarını çattı ve meslektaşına tısladı. Bir şey söylemek zorundayım, değil mi? Sen olsan ne derdin? Şişman olan, Şimdi teslim olursan, diye seslendi, seni vurmayız. Kaçarsan peşinden silahlı adamlar göndeririz. Sert çocuk, Sen tam bir geri zekâlısın Gary, diye mırıldandı. Gary -şişmandan daha iyi bir isim- gözlerini kırpıştırdı. Anlayamadım, ne dedin? Haklısın Gary. Göremediğimiz soyguncuya bunları söylemem gerekirdi. Gary inanmış görünmüyordu ama ilk defasında ne söylediğini tam olarak duyamamıştı, zaten sert çocuk da konuyu uzatmasına izin vermedi. Eşikten geçen sert çocuk, Belki de arkadaki özel odadadır, dedi. Neden bahsettiğini anlamak için arkama döndüm ve kasanın arkasında bir kapı daha gördüm. Normalde, müşteriler kiralık kasalarını aldıktan sonra özel odaya girer ve işleri bitene kadar orada kalırlardı. Sert çocuk o kapıya doğru yürüyordu ve ben de sırtımı kasalara yapıştırıp geçmesine izin verdim. Gary camdan kapının eşiğinde