T.C. ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RADYO-TELEVİZYON-SİNEMA ANABİLİM DALI

DOKTORA TEZİ

TÜRKİYE’DE ÖZEL TELEVİZYON HABERCİLİĞİNDE EĞLENDİREN BİLGİ (INFOTAİNMENT) SÜRECİ VE ÖRNEK PROGRAM SHOW TV ANAHABER KUŞAĞI

HAZIRLAYAN ABDULKADİR ATİK 2502010143

TEZ DANIŞMANI PROF. DR. SUAT GEZGİN

İSTANBUL-2006 ii ÖZ

Türkiye’de özel televizyon yayıncılığına egemen olan haber yayın politikası haberlerin, eğlence içeriği kazanarak bir tüketim nesnesine dönüşmesinin yolunu açmaktadır. Tüketim kültürü pratikleri içinde yeni bir anlam kazanan haber; kitleselleşme çabalarıyla birlikte ortalama beğeninin tutturulmaya çalışıldığı metinlere dönüşmektedir. Bilgilendirici içeriğin eğlence unsurlarıyla birleştirilerek ilgi ve beğeninin arttırılmaya çalışılması yönündeki bu eğilim, toplumun haber alma özgürlüğünün önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Sosyo-politik yapının sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi ve daha demokratik bir yapının oluşturulması, toplumun doğru bir şekilde bilgilendirilmesini gerekli kılmaktadır. Eğlendiren bilgi, haberlerin özünü oluşturan bilginin eksik, yüzeysel ve çarpık bir şekilde düzenlenmesine neden olmaktadır. Çarpıtılan bilgi, toplumun ihtiyaç ve beklentilerine cevap verememekte, piyasa dinamikleri doğrultusunda manipüle edilmesine yol açmaktadır.

ABSTRACT

The news broadcasting policy that dominates the Turkish private TV channel sector, makes the news contain entertainment content and become a consumption article. The news regains a new meaning in the practices of the consumption culture, and transforms into the texts which reflect the general appeal, through the mass media efforts. This tendency in which the informative content is merged with entertainment elements to increase interest and appeal, constitutes a big impediment before the liberty of press of the people. A healthy functioning of the sociopolitical structure and forming more democratic structure require informing the people in a proper way. Infotainment causes that the information which constitutes the essence of the news, is processed defective, artificial and deformed. The degenerated information doesn’t meet the requirements and needs of the society and manipulates the common opinion in line with the dynamics of the market.

iii ÖN SÖZ

Bu çalışmada; medyadaki bilgilendirici yapımlara egemen olan eğlence içeriğini ifade eden eğlendiren bilgi (infotainment) sürecinin Türkiye’deki özel televizyon haberciliğindeki yansımaları incelenmektedir. Günümüz insanının temel enformasyon kaynaklarından biri olan televizyon haberciliğinin kazandığı yeni ivme, dezenformasyona yol açmakta ve böylelikle kamuoyunun yetersiz ve yanlış bilgilendirilmesinin yolu açılmaktadır.

Türkiye’de özel televizyon yayıncılığının önünü açan serbest piyasa ekonomisinin oluşturduğu dinamikler, televizyon kuruluşlarının ekonomi-politiği üzerinde etkili olmaktadır. Tekelleşme eğilimleri, politik mücadeleler ve kâr maksimizasyonu, haberin bir tüketim nesnesi olarak görülmesine yol açmaktadır. Tüketim değerleri doğrultusunda üretilen haberler, televizyonun anlatı yapılarının da etkisiyle duygusal unsurların ağır bastığı, kişileştirmelerle birlikte gerçeklik hissinin arttırıldığı, bilgiyle sezgiyi harmanlayan, seyredilmesi eğlenceli ve kolay tüketilen bir dramatik anlatı halinde yapılandırılmaktadır. Çalışmada eğlendiren bilgi süreci, haberin egemen ideolojik yapının özelliklerini yansıttığı görüşünden hareketle, tüketim kültürü değerlerinin ve bilgi kavramlarının açılımından yola çıkılarak ele alınmıştır.

Çalışma esnasında ilgisini, desteğini, sabrını esirgemeyen tez danışmanım Prof. Dr. Suat GEZGİN’e, değerli katkıları ve yönlendirmelerinden dolayı Prof. Dr. Nurdoğan Rigel’e, Prof. Dr. Gül BATUŞ’a, Doç. Dr. Neşe Kars’a ve fikir ve deneyimlerinden yararlandığım tüm bilim insanlarına, hocalarıma, çalışma arkadaşlarıma, aileme, yakınlarıma ve dostlarıma teşekkür ve şükranlarımı sunarım.

iv İÇİNDEKİLER sayfa ÖZ………………………………………………………………………….. ……. .iii ÖNSÖZ….………………………………………………………………….……. ..iv TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………………………viii KISALTMALAR LİSTESİ………………………………………………………..ix GİRİŞ…………………………………………………………………………...... 1 1.BÖLÜM: TÜKETİM KÜLTÜRÜ VE TELEVİZYON………………...... 8 1.1.Tüketim Kültürü İdeolojisi ve Popüler Kültür………………………………... 8 1.2.Küreselleşme Kapsamında Tüketim Toplumu……………………………….. 16 1.3.Tüketim Toplumunda Televizyonun Yeri ve Önemi……………………….... 29 1.3.1.Bireysel ve Sosyo-Politik Yaşam Alanında Televizyon……………….. 29 1.3.2.Kültürel Üretim Sistemi İçinde Televizyon…………………………….. 39 1.3.3.Haber Verme İşlevi Bağlamında Televizyon…………………………... 48 1.4.Haber Üretim Süreci Bağlamında Eğlendiren Bilgi (Infotainment)………….. 58 1.4.1.Televizyon Haberinin Yapım ve Yayın Süreci………………………… 58 1.4.1.1.Televizyonda Haber-Gerçeklik İlişkisi………………………… 58 1.4.1.2.Televizyon Haberinin Teknik Yapım ve Yayın Süreci………… 67 1.4.2.Kurumsal ve Bireysel Düzeyde Haber Toplama ve Yapma Sürecine Etki Eden Faktörler……………………………………………………………. 80 1.4.2.1.Televizyonun Kurumsallaşma ve İşleyişinden Kaynaklanan Faktörler………………………………………………………….. 80 1.4.2.2.Haber Değerlendirme Ölçütleri…………………………………… 87 1.4.2.3.Haber Kaynaklarıyla Olan İlişkiler………………………………. 110

2.BÖLÜM: BİLGİDEN EĞLENDİREN BİLGİ (INFOTAİNMENT)’YE GEÇİŞ BAĞLAMINDA TELEVİZYON HABERCİLİĞİ…………………. 120 2.1.Televizyon Haberinin Kavramsal Çerçevesi………………………………… 120 2.2.Eğlendiren Bilgi (Infotainment) Sürecinde Televizyon Haberinin Özellikleri. 131 2.2.1.Görsel Dil ve Gerçeklik Etkisi…………………………………………. 131 2.2.2.Haber Kurgusu ve Dramatik Anlatı Biçimi…………………………….. 143 2.2.3.Kişileştirme ve Haber Aktörleri…………………………………………151

v 2.2.4.Çerçeveleme ve Yakın Çekim Miti……………………………………...168 3.BÖLÜM: TÜKETİM KÜLTÜRÜ BAĞLAMINDA EĞLENDİREN BİLGİ (INFOTAİNMENT) OLGUSU………………………………………… 176 3.1.Kültürel Üretim Sistemi İçinde Infotainment (Eğlendiren Bilgi)…………….. 176 3.2.Eğlence Kültürü ve Infotainment (Eğlendiren Bilgi)………………………….182

4. BÖLÜM: TÜRKİYE’DE ÖZEL TELEVİZYON YAYINCILIĞININ GELİŞİM SÜRECİ VE HABER YAYINCILIĞI………………………………189 4.1.Türkiye’de İlk Televizyon Yayınları ve Türkiye Radyo Televizyonu (TRT) Dönemi……………………………………………………………………. 189 4.1.1.TRT’nin Kuruluşu Ve İlk Yayınlar…………………………………….. 189 4.1.2.Ekonomi-Politik Açıdan TRT…………………………………………... 191 4.2.Türkiye’de Özel Televizyon Yayıncılığı………………………………………194 4.2.1.İlk Özel Televizyon Yayınları………………………………………….. 194 4.2.2. Show TV’nin Kuruluşu ve Gelişimi…………………………………… 199 4.3. Özel Televizyon Kanallarında Yayıncılık Anlayışı………………………….. .201 4.4. Özel Televizyon Kanallarında Haber Yayıncılığının Temel Nitelikleri………204

5. BÖLÜM UYGULAMA ÇALIŞMASI: BİLGİDEN EĞLENDİREN BİLGİYE GEÇİŞ BAĞLAMINDA SHOW TV ANAHABER KUŞAĞININ İNCELENMESİ…………………………………………………………………. 209 5.1.Araştırmanın Sorunsalı……………………………………………………….. 209 5.2.Kapsam ve sınırlılıklar………………………………………………………... 209 5.3. Araştırmanın varsayımları…………………………………………………….210 5.4. Araştırma yöntemi…………………………………………………………….211 5.5.Uygulama: Haber Metinlerinin Analizi………………………………………..214 5.5.1.Show TV AnaHaber Kuşağının Genel Değerlendirilmesi……………….214 5.5.1.1.Haberlerin Konuları Bakımından İncelenmesi…………………..214 5.5.1.2.Haber Türleri Bakımından İnceleme……………………………215 5.5.1.3.Haber Değerleri Bakımından İnceleme………………………….216 5.5.1.4.Haber Unsurları Bakımından İnceleme………………………….218 5.5.1.5.Haber Süreleri Bakımından İnceleme……………………………220

vi 5.5.1.6.Kaynakların Belirtilmesi Bakımından İnceleme…………………221 5.5.2.Görsel ve İşitsel Uyarıcılar Açısından Show Haber ve TRT Haber’in İncelenmesi……………………………………………….. 222 5.5.2.1.Görsel Uyarıcılar Bakımından İnceleme…………………………. 222 5.5.2.1.1.Görüntü Efektleri Bakımından İnceleme……………….. 222 5.5.2.1.2.Görüntü Tekrarları Bakımından İnceleme……………… 223 5.5.2.1.3.Çekim ve Kurgu Tekniği Bakımından İnceleme……….. 224 5.5.2.1.4. KJ Olarak Verilen Alt Yazılar Bakımından İnceleme…. 225 5.5.2.1.5.Haber Spotları Bakımından İnceleme……………………226 5.5.2.2.Sesli Uyarıcılar Bakımından İnceleme…………………………….226 5.5.2.2.1.Ses Efektleri Bakımından Haberler………………………227 5.5.2.2.2.Müzik Kullanımı Bakımından İnceleme…………………228 5.5.2.2.3.Doğal (Dip) Ses Bakımından İnceleme…………………..229 5.5.3 Haber Özneleri ve Haberde Görsel Olarak Sergilenen Muhabirler ve Sunucular Bakımından İnceleme……………………………………………..229 5.5.3.1. Haberlerde Görsel Olarak Sergilenen Muhabirlerin ve Sunucuların İncelenmesi…………………………………………………..229 5.5.3.1.1.Haber Sunucularının İncelenmesi………………………. 229 5.5.3.1.1.1.Ekranda Kalma Süresi Bakımından Haber Sunucusunun İncelenmesi…………………………. 229 5.5.3.1.1.2.Haberi Sunuş Biçimi Bakımından Haber Sunucusunun İncelenmesi…………………………. 231 5.5.3.1.2.Muhabirlerin Görsel Olarak Sergilenmesi……………… 233 5.5.3.2.Haber Özneleri Bakımından İnceleme……………………………. 236

SONUÇ………………………………………………………………………… 238 KAYNAKÇA…………………………………………………………………….. 242 EKLER: EK 1: Show TV Anahaber kuşağı Haber Metinleri………………………. 256 EK 2: Tablo 4: Haber unsurları açısından Show Haber…………………....293 ÖZ GEÇMİŞ……………………………………………………………………..296

vii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Anahaber kuşağındaki haberlerin konularına göre incelenmesi……….. 214 Tablo 2: Haber türleri açısından Show Haber…………………………………….215 Tablo 3: Haber değerleri açısından Show Haber………………………………….216 Tablo 4a: Haber Unsurlarının Öne Çıkartılması Bakımından Show Haber………218 Tablo 4b: Cevabı Verilmeyen veya Eksik Tutulan Haber Unsurları Bakımından Show Haber……………………………………………………………..219 Tablo 5: Haber süreleri açısından Show Haber………………………………….. .220 Tablo 6: Sesli uyarıcılar açısından Show Haber…………………………………..227 Tablo 7: Ekranda kalma süresi bakımından anahaber sunucusu…………………..230 Tablo 8: Muhabirlerin röportajlı ve anonslu haberlerle görsel olarak sergilenme Sıklığı…………………………………………………………………….233 Tablo 9: Haber özneleri bakımından anahaber kuşağı…………………………….236

viii KISALTMALAR LİSTESİ

AA: Anadolu Ajansı AB: Avrupa Birliği. ABC: American Broadcasting Company. ABD: Amerika Birleşik Devletleri. BBC: British Broadcasting Corporation. BİMAŞ: Birleşik Medya Pazarlama A.Ş. CBS: Columbia Broadcasting System. CHA: Cihan Haber Ajansı. CNBC: Consumer News and Business Channel CNN: Cable News Network. DHA: Doğan Haber Ajansı. DVD: Digital Video Disc ya da Digital Versatile Disc. HDTV: High Defination Television. İHA: İhlas Haber Ajansı. LCD: Liquid Crystal Display. NBC: National Broadcasting Company. NTV: Nergis TV. NTV: News TV. RTÜK: Radyo Televizyon Üst Kurulu. TGRT: Türkiye Gazetesi Radyo Televizyonu. TRT: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu. VHS: Video Home System.

ix GİRİŞ

“Türkiye’de Özel Televizyon Haberciliğinde Eğlendiren Bilgi (Infotainment) Süreci ve Örnek Program Show TV Anahaber Kuşağı” adlı tezde; tüketim kültürü değerleriyle yoğrulan bilgi (enformasyon)’nin eğlence unsurlarıyla birleşerek nasıl ‘eğlendiren bilgi’ (infotainment) sürecinden geçtiği ve bu süreçte haberin temel dinamiklerinde oluşan bozulmalar, Türkiye’deki özel televizyon haberciliğinden hareketle açıklanmaya çalışılmaktadır.

Bu bağlamda tez; Türkiye’de özel televizyon yayıncılığında haberin, eğlendiren bilgi sürecinden geçerek bilgiyle eğlencenin harmanlandığı bir tüketim nesnesine dönüştüğü varsayımı üzerine kurulmaktadır. Tüketim kültürü pratikleri içinde yeni bir anlam kazanan haber; kitleselleşme çabalarıyla birlikte ortalama beğeninin tutturulmaya çalışıldığı metinlere dönüşmektedir. Bu kaygılarla hazırlanan haberler televizyonun anlatı yapılarının da etkisiyle duygusal unsurların ağır bastığı, kişileştirmelerle birlikte gerçeklik hissinin arttırıldığı, bilgiyle sezgiyi harmanlayan, seyredilmesi eğlenceli ve kolay bir dramatik anlatı halinde yapılandırılmaktadır. Duygusal eğilimler, tarafsız ve kamu yararının hedeflenerek etik kodlar doğrultusunda üretilmesi gereken haberlerde, acının ve ıstırabın seyirlik bir nesne olarak kullanılmasına yol açmaktadır.

1980’li yıllardan itibaren dünyada yaşanan ve Türkiye’yi de içine alan Serbest Pazar Ekonomisi’nin oluşturduğu tüketim ideolojisi, tüketimi fizyolojik ve sosyo-kültürel bir ihtiyaç olmanın ötesinde bir gösterge sistemine dönüştürmüştür.1 Bu dönüşüm içinde medya ve özellikle de televizyon, ticari şirketlerin reklam ve pazarlama aracı olarak yeniden konumlandırılmıştır. Kapitalist üretim pratiklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan kitle kültürü ve yine postmodernist dönemin belirgin karakteristiği olan popüler kültür, medya içeriklerini yeniden düzenlemektedir.

1 Yavuz Odabaşı, Tüketim Kültürü: Yetinen Toplumun Tüketen Topluma Dönüşümü, İstanbul, Sistem Yayıncılık: 202, Araştırma İnceleme Dizisi, 1999, s. 8.

1 Habermas’ın tanımlamasıyla “sistematik olarak çarpıtılan bir iletişim”2 şeklinde ifade edilebilecek ideoloji; “geleneksel “toplum haritaları”nın modern çağlarda faydalarını yitirmelerinin sonucudur: yeni bir toplum anlamları “haritası” türetme çabası olarak görülebilir.”3 Toplumsal ideolojik yapı, kültürel üretim mekanizmalarının ve bilinç endüstrisinin nasıl oluşturulduğu ve işlerlik kazandığını ortaya koyan yol haritası niteliğindedir. Medya içerikleri de bu ideolojik yapı içinde, egemen kültürü meşrulaştıran ve yeniden üreten başat kültürel metinler olarak ortaya çıkmaktadır.

Günümüzde kültürel aktörün medya ekseninde konumlandığı ve medyanın, özellikle de etkililiği bakımından önemli bir yere sahip olan televizyonun, giderek kültürün öznesi ve kaynağı haline geldiği görülmektedir. Ekonomiden, politikaya, kültürden sanata varana kadar toplumun her kesimiyle irtibatlı olarak örgütlenen ve dolayısıyla da egemenlik ilişkileri anlamında önemli bir konuma yükselen televizyonun kilit noktada olduğu bir gerçektir. Hemen hemen her alanda medyanın onayı ve kabulü son derece önemli hale gelmiştir.

Medya ve özellikle de televizyon insanların dünya görüşünü şekillendirebilmekte, düşünce ve davranış biçimlerine yön verebilmektedir. Medya bu gücünü eğlendirme ve haber verme işlevleri sayesinde elde etmektedir. Bu durum haberi, medya için çok önemli bir noktaya taşımaktadır. Dünyada yalnızca haber vermek amacıyla kurulmuş ulusal ve uluslararası ölçekte pek çok tematik televizyon istasyonu bulunmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte birçok televizyon kanalı uluslararası boyutlarda yayın yapmaya başlamıştır. Bu da özellikle haber gibi ürünlerin ulusal sınırları aşıp uluslararası bir boyutta tasarlanmasını gerektirmektedir. “...Gerçekten de televizyonun popüler anlatıları, özellikle kurmaca ya da dramatik metinleri, bugün dünyanın farklı ülkelerindeki çeşitli kültürlere, belki bütün bir

2 Nurdoğan Rigel, “Lacan’ın Çekiciyle Put Kırmak: Slavoj Zizek”, Kadife Karanlık: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Hazırlayanlar: Nurdoğan Rigel, Gül Batuş, Güleda Yücedoğan, Barış Çoban, 2. Baskı, İstanbul, Su Yayınevi, 2005, s. 317. 3 Erik Allardt, “Finland: Institutionalized Radicalism,” Decline of Ideology içinde (M. Rejai, New York 1971), s. 117, aktaran: Şerif Mardin, İdeoloji, 10. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 20.

2 dünya kültürüne hitap etme isteğiyle karakterize olmaktadır. Bu yönüyle televizyon hiç kuşkusuz günümüzün evrensel öykücüsüdür.”4

Beş bölümden oluşan çalışmanın ilk dört bölümünde araştırmanın kuramsal temelleri oluşturulmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde; küreselleşme olgusuyla birlikte bütün dünyada egemen olan tüketim kültürü ve televizyon ilişkisi ortaya konulmaktadır. Bu kapsamda Kitle Kültürü, Popüler Kültür ve Küreselleşme kavramları ele alınarak bu kültürel üretim sistemi içinde televizyonun yeri ve önemine değinilmektedir. Bu bölümde ayrıca televizyonun haber verme işlevinden bahsedilmekte ve eğlendiren bilgi (infotainment) kavramı haber üretim süreci bağlamında ele alınmaktadır. Televizyonun sosyo-politik, kültürel ve ekonomik alanla olan ilişkisine değinilerek küreselleşme süreciyle kazandığı yeni işlevinden söz edilmektedir. Eğlendirme, eğitme, haberdar etme, toplumsallaştırma gibi işlevleri olan televizyonun bireysel ve toplumsal anlamda yeri, önemi ve belirleyiciliğinin altı çizilerek günümüz insanı açısından taşıdığı anlam vurgulanmaktadır. Televizyonun, etkisini hissettirdiği her alanda değiştirici ve dönüştürücü bir araç olarak çağımızın en önemli kitle iletişim aracı haline gelmesi tarihi gelişim süreciyle birlikte incelenmektedir.

Çalışmanın 2. bölümünde haber kavramı ve televizyon haberciliği bilgiden eğlendiren bilgiye geçiş sürecinde ele alınmaktadır. Bu kapsamda haberin ve televizyon haberinin kavramsal çerçevesi ele alınmakta, televizyon haberinin özelliklerine değinilmektedir. Artan rekabet koşulları, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan güç ilişkileri, tekelleşme, çokuluslu şirketlerin pazar arayışları gibi etkenler medya organizasyonunu ve dolayısıyla da ürünü/çıktıyı belirlemektedir.

Böylelikle televizyon, piyasa koşulları tarafından belirlenen yayın politikasıyla bir kültür endüstrisi halini almıştır. “Dolayısıyla egemenlik ilişkileri içerisinde yer alan televizyonun ve piyasa koşulları altında üretilen haberin, var olan

4 Erol Mutlu, Televizyonu Anlamak, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1991, s.25-26.

3 ideolojik dizgenin belirleyiciliğinde -toplumsal iktidarın pekiştirilmesi açısından- önemli bir araç işlevi üstlenebileceğini önceden kestirmek güç olmayacaktır.”5

Medyanın, iktidar ilişkileri içinde sahip olduğu potansiyel güç, büyük sermaye sahiplerinin bu alanda kendini göstermesiyle sonuçlanmıştır. Geleneksel medyanın kendine özgü üretim mekanizması ve etik değerleri bu süreç sonrasında giderek yozlaşmış ve egemen gücün etkisi altına girmiştir. İşletmeye tamamen egemen olan ‘maksimum kâr’ anlayışı televizyon yayıncılığında köklü değişikliklere yol açmıştır. Ürün; egemen gücün ideolojisini yansıtan, kolay pazarlanabilir, maksimum düzeyde tüketiciye ulaşabilecek ve en fazla kârı sağlayacak biçimde tasarlanan bir metaya dönüşmüştür. Tüm bu gelişmeler televizyonun, seyircilerin istek ve beklentilerine cevap verebilmek amacıyla eğlence unsurunu öne çıkarmasına yol açmıştır. Televizyon kanallarında giderek artan eğlence programlarının yanı sıra bilgilendirici yapımlarda da eğlence içeriğinin etkili olduğu ve bu anlamda ortaya yeni program türlerinin çıktığı görülmektedir. Televizyon haberleri de eğlendiren bilgi sürecinde tüm medyada yaşanan bu eğilimin etkisinde kalarak eğlence unsurlarıyla farklı bir içeriğe bürünmüştür.

Çalışmanın 3. bölümünde eğlendiren bilgi olgusu, tüketim kültürü bağlamında ele alınmaktadır. Eğlendiren bilgi, kültürel üretim sistemin içinde son derece önemli bir yere sahip olan eğlence kavramıyla birlikte açıklanmaktadır. Kültürel üretim sistemi içerisinde televizyon, pazar payını genişletmek, seyircilerin taleplerine cevap verebilmek amacıyla eğlence unsuruna daha çok yer vermeye başlamıştır. Bu amaçla daha ciddi ve bilgilendirici programlar eğlence unsurlarıyla birleştirilerek yeni program formatları oluşturulmuştur. İlgi ve beğeni düzeyi oldukça yüksek olan bu programlar ticari televizyon yayıncılığının egemen olduğu bütün ülkelerde etkisini göstermeye başlamıştır.

5 Hakan Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2000, s.10-11.

4 4. bölümde Türkiye’de özel televizyon yayıncılığının gelişim süreci ve haber yayıncılığı incelenmektedir. Türkiye’de devlet yayıncılığından özel televizyon yayıncılığına geçiş süreci, tarihsel ve toplumsal gelişmelerle birlikte ele alınmaktadır. Türkiye’de 1990’lı yıllara kadar radyo ve televizyon yayıncılığı devletin tekelinde yürütülmüştür. 1980’li yıllarda tüm dünyada etkisini hissettirmeye başlayan Serbest Pazar Ekonomisi Türkiye’yi de etkisi altına alarak kamu sektörünün yavaş yavaş özel sektöre açılmasının önünü açmıştır. Serbest Pazar Ekonomisi’nin temel göstergelerinden biri olan özelleştirmeler, yayıncılık alanında da etkisini göstermeye başlamış, yasal düzenlemeler gerçekleştirilmeden yurt dışından yapılan televizyon yayınlarıyla fiili olarak özel televizyon yayıncılığı başlatılmıştır. Televizyon haberleri, egemen ideolojik yapının özelliklerini yansıtmaktadır. Bu nedenle habere dönük çalışmaların medyanın ekonomi-politiğinden soyutlanarak yapılamayacağı gerçeğinden hareketle çalışmada Türkiye’de özel televizyon yayıncılığı, ülkedeki ekonomik ve sosyo-politik gelişmeler ışığında ele alınmıştır.

5. bölümü ise çalışmanın uygulama alanı oluşturmaktadır. Örnek televizyon programı olarak seçilen Show TV Anahaber Kuşağı, eğlendiren bilgi olgusunun haber üzerinde oluşturduğu etkiler çerçevesinde incelemeye tabi tutulmaktadır. Haber kuşağı; süre, haber özneleri, ses ve görüntü efektleri, kamera hareketleri, çekim ve kurgulama teknikleri bakımından incelenmektedir. Araştırmada 2006 yılında Türkiye’de en çok seyredilen haber kuşağı olan Show TV Anahaber Kuşağı’nın 15 Ocak 2007 tarihli anahaber kuşağı incelenmektedir.

İncelemede haberler 3 kategoride analize tabi tutulmuştur. 1. bölümdeki genel değerlendirme bağlamında haberler; konu ve türleri, değerlendirme ölçütleri, haber unsurları, haber süreleri ve haber kaynakları bakımından incelenmektedir. Show TV anahaber kuşağında yayımlanan haberler nitel ve nicel içerik analiziyle incelenmiştir. Hollanda Amsterdam Üniversitesi öğretim üyelerinden Kees Brants ve Peter Neijens’in, 1994 yılında Hollanda genel seçimlerinde politikacıların eğlendiren bilgi türündeki programlara yönelişinin araştırıldığı çalışmaları örnek olarak alınmıştır. Bu çalışma, eğlendiren bilginin ölçümü için kriterler geliştirilmesi açısından değerlendirilmiştir.

5

İkinci analizde ise haberler görsel ve işitsel uyarıcılar açısından ele alınmaktadır. Günümüz televizyon haberciliğinde teknolojik gelişmelerle birlikte görsel ve işitsel uyarıcıların bir anlatım ve aktarım unsuru olarak son derece önem kazandığı görülmektedir. Dolayısıyla haberdeki açık veya örtük anlamların açımlanabilmesi, sözel ve dilsel bir analizle birlikte görsel ve işitsel unsurların da göz önüne alındığı bir çözümlemeyi zorunlu kılmaktadır. Haber çözümlemesinde görsel uyarıcılar bağlamında görüntü efektleri, görüntü tekrarları, çekim ve kurgu teknikleri, alt yazılar ve haber spotları ele alınmıştır. İşitsel uyarıcılar bakımından da haberler; ses efektleri, müzik kullanımı ve doğal (dip) ses kullanımı konuları açısından değerlendirilmektedir.

Habercilerin sözel ve görsel sembolleri işleyerek oluşturdukları haberler gerçekliğin bir benzeri olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaman, bütçe ve kaynakların oluşturduğu sınırlılıklara bir de haberlerin seçimi, sıkıştırılıp basitleştirilmesi eklendiğinde gerçekliğin ne kadarının seyirciye yansıtıldığı iyice tartışılır hale gelmektedir. Televizyon haberinin dramatik yapısı içinde oluştural sözel ve görsel dil; grafik ve diğer sembolik ifadelere başvurulması, başlıkların kullanımı, görüşmenin kimle yapıldığı, içeriği kısacası bilginin eğlence unsurlarıyla harmanlanarak nasıl bir araya getirildiği konuyu daha da karmaşık hale getirmektedir.6 Yapılan incelemede nitel bileşende eğlence unsurlarının nasıl bilgiyle bir araya getirildiği, malzemenin belirlenme, şekillenme, yapılandırılma ve sunuş şeklinin nasıl oluşturulduğu ortaya konulmaktadır. Böylece haberdeki eğlence özelliklerinin hem içerik hem de şekil bakımından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Üçüncü analizde ise haber özneleri incelenmektedir. Bu kapsamda haberler, haberin odağında olan kişiler ve haber yapım ve yayın sürecinde görsel olarak sergilenen muhabirler ve haber sunucularının analizine yönelik olarak değerlendirilmiştir. Haber sunucularının ve muhabirlerin haberlerde ne şekilde temsil

6 Angela McRobbie, “Postmodernism And Popular Culture”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg, Edinburg Universty Press, 1996, p. 4-5.

6 edildikleri ortaya konulmaktadır. Haberlerdeki kişileştirme, yoğun dramatik içerik, hızlı tempo, daha az soyutlama gibi özellikler seyircilerin ilgisinin canlı tutulmasına yönelik olarak kullanılmaktadır.7 Bu nedenle incelemede bu gibi unsurların haberlerde ne şekilde kullanıldığı üzerinde durulmuştur.

Ayrıca haberlerin klasik gazetecilik formülü olan 5N 1K kuralındaki kim, ne, nerede, ne zaman, niçin ve nasıl sorularının cevaplarını verebilecek biçimde oluşturulap oluşturulmadıkları incelenmektedir. Anlaşılması zor konuların kişisel karakterler etrafında nasıl basite indirgenerek ele alındığı araştırılmaktadır. Böylece haberlerin konu, tarz ve format özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.

7 Kees Brants, Peter Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, 15:2, 1998, p. 152.

7 1.BÖLÜM: TÜKETİM KÜLTÜRÜ VE TELEVİZYON 1.1. Tüketim Kültürü İdeolojisi ve Popüler Kültür Kültürün ve tüketimin iç içeliği ve hem kültürün hem de tüketimin toplumsal ve bireysel yaşamdaki merkeziliği, dünyanın yeni görünümün anlaşılabilmesi bakımından “tüketim kültürü” kavramının açımlanmasını gerekli kılmaktadır.

Tüketim kültürü, toplumsal yapı ile bu yapının merkezinde duran ürünler dünyası arasındaki ilişki biçimiyle tanımlanabilmektedir. Bu ilişki iki düzeyde ele alınmaktadır: “Birincisi iktisadın kültürel boyutu, maddi ürünlerin sadece fayda değil, aynı zamanda “iletişim vasıtaları” olarak kullanımına ve ikincisi, kültürel ürünlerin iktisadı çerçevesinde, hayat tarzları, kültürel ürünler ve metalar alanı içerisinde işleyen arz, talep, sermaye birikimi, rekabet ve tekelleşme gibi piyasa ilkelerine odaklanmayı içerir.”8

Tüketimi, “belirli bir ihtiyacımızı tatmin etmek için bir ürünü ya da hizmeti edinme, sahiplenme, kullanma ya da yok etme olarak tanımlamak”9 mümkündür. “Tüketim, en fazla konuşulan, eleştiriler ve övgüler getirilen konulardan birisidir. Tüketim yeni dünyanın bir ideolojisidir.”10

Merkezinde “tüketici egemenliği”nin yer aldığı tüketim ideolojisinin daha iyi anlaşılabilmesi için kapitalist üretim biçimlerinin geçirdiği aşamalar olan “Fordizm” ve “Post-Fordizm”in açımlanması gerekmektedir. Fordizm; endüstriyel gelişmelerin yoğunlaşmaya başladığı ve seri üretimle birlikte kitlesel üretim aşamasına geçilen 1930’lardan sonra etkili olmaya başlayan ve F. Taylor’un bilimsel işletmeciliğin ilkelerini belirlediği üretim biçimi olarak ifade edilmektedir. Kitlesel üretimle birlikte oluşan arzın dengelenebilmesi için kitlesel tüketimin gerçekleşmesi gerekmekteydi. Üretimi belirleyen nokta, tüketicinin tercih ve beklentilerin çok üreticinin tercihleriydi. Henry Ford’un “müşterilerimiz, rengi siyah olmak kaydıyla

8 Mike Featherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, 2. Baskı, Çeviren: Mehmet Küçük, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2005, s. 143. 9 Odabaşı, Tüketim Toplumu…, s. 4. 10 A.e.

8 istedikleri her renk arabayı satın alabilirler” sözü Fordizm’in üretim mantığını ortaya koymaktaydı. Fordizm, rakip ürünler arasında az da olsa gerçek ve algılanan kalite ve özellik farkları yaratırken, bireysel tüketicileri kitle içinde toplamaya ve fazla farklılaştırılmamış pazarlara yöneltmekteydi. Sosyal farklılıklar, standart demografik bilgiler, farklı meslekler, cinsiyetler ve farklı coğrafik bölünmeler önem kazanmaktaydı.11

Fordizm 1970’li yıllarda standart tüketim alışkanlıklarının dışında hareket eden farklı tüketici tercih ve beklentilerinin baskısıyla karşılaşmıştır. Tüketicilerin daha kaliteli ve sürekli değişen modellere yönelmesiyle birlikte Post-Fordizm kendini göstermeye başlamıştır. Post-Fordizm tüketim pazarını tek bir bütün olarak görmek yerine tüketicilerin “yaşam biçimleri”ne, “hedef tüketici gruplar”a, “niş pazarlar”a bölmüştür. Hizmet sektörünün önem kazandığı bu dönemin en belirgin özelliği, Pazar sürülen ürün ve faaliyetler ile geniş sosyal demografik yapıdaki imajların ve sosyal anlamların bağlarının kurulmasıdır. “Post-Fordizm’in geniş anlamdaki önerisi, yaşam biçimine yönelik pazarlamanın sadece varolan yaşam biçimlerinin tanınması ve hedeflenmesi değil, tüketiciler için anlamlı yapılara göre yeni yaşam biçimlerini oluşturması ve önermesidir.”12

Kültür kavramı, çeşitli disiplinlerin etkisi altında farklı yönleriyle açıklanmaya çalışılsa da genel olarak “bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini sağlayan bütün değerlerinin tümü”13 olarak tanımlanmaktadır. İnsanlığın bugüne kadar elde ettiği maddi ve manevi kazanımların tümünü kapsayan kültür, felsefi anlamda da, insanın kendine göre üretip şekil verdiği yeni doğayı ifade etmektedir. Bu yönüyle kültür, metafizik ve idealist öğretilerin aksine sadece seçkinci sınıfların değil tüm insanların ortak çabalarının ve ideallerinin sonucu ortaya olarak

11 Don Slater, Consumer Culture and Modernity, (Cambridge: Polity Press, 1997), s. 191, aktaran: Odabaşı, s. 11-12. 12 Odabaşı, s. 12. 13 Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, 14. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2004, s. 231.

9 gerçekleşmektedir.14 Tüketim kültürü üzerinde yapılan çalışmaların bir bölümü kültürün bu maddi yönüne dikkatleri çekmektedir.

Kültürü antropolojik bir bakış açısı içinde inceleyenler metaların üretiminin, değişiminin ve tüketiminin bir kültürel döngü içinde gerçekleştiği fikrinden hareketle ekonominin kültürel önkoşullarına dikkatleri çekmektedirler. Ürünlerin insanın fizyolojik ihtiyaçlarına cevap vermelerinin ötesinde bir değere sahip olduğu düşüncesi ve kapitalizmin yeniden üretilmesinde kültürün oynadığı önemli rol neomarksizm içerisinde de görülmektedir. Bu grup içinde yer alan Baudrillard, meta- gösterge kuramıyla tüketimin, kullanım değerlerinin tüketimi olarak değil göstergelerin tüketimi olarak algılanması gerektiğini ileri sürmektedir.15 Neomarksizm’in temsilcilerinden Jameson kültürün “bizzat tüketim toplumunun asli bir öğesi”16 olduğunu vurgulamaktadır.

Baudrillard tüketim toplumlarında nesnelerin hayatın merkezinde odaklandığını, toplumsal ilişki biçimlerininse artık diğer insanlarla değil nesnelerle olan ilişkiler biçimde gerçekleştiğini belirtmektedir. Tüketimin tüm yaşamı kuşattığı, tüm etkinliklerin aynı bileştirici biçime uygun olarak zincir oluşturduğu, insanı ödüllendirme yollarının saat be saat önceden ayarlandığı, çevrenin bir bütün oluşturduğu, bütünüyle iklimlendirildiği, düzenlendiği, kültürelleştirildiği bir noktadayız.17

Kültürün genel olarak; bir bakış açısı, dünyayı algılama ve yaşama biçimi şeklinde ele alındığı göz önünde tutulursa kültürün yaratıcısıyla kültür arasındaki ilişkinin sınırlılığı görülecektir. Yani kültürün üreticisini bir kişi olarak değil de bir özne olarak tanımlamak mümkündür. Bu açıdan ele alındığında kültür, süreç içinde düşünülmesi ve anlamlandırılması gereken bir olgudur. Yine kültürel üretimle onun belli kesimler tarafından kurumsallaştırılmış biçiminin birbirinden ayrı düşünülmesi

14 Hançerlioğlu, s. 231-232. 15 Featherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, s. 143. 16 F. Jameson, The Political Unconscious, Ithaca: Cornell University Press, 1981, p. 131, aktaran: Featherstone, s. 144. 17 Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, 2. Baskı, Çevirenler: Hazal Deliceçaylı ve Ferda Keskin, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004, s. 20.

10 gerekmektedir. Günümüzün enformasyon toplumu ile geleneksel toplum arasındaki farklılaşmanın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle tüketim kültürü; kapitalist üretim biçimleriyle birlikte kitle kültürü ve popüler kültür kavramlarının da açılımını gerektirmektedir.

Kitle kültürü; sanayileşme ve endüstrileşmenin ardı sıra değişen toplumsal ve ekonomik koşulların belirleyici olduğu kültürdür. Kitle kültürünün özelliği; bir anda artan mal ve hizmet üretimi ve yeni bir toplumsal tabaka olarak ortaya çıkan işçi sınıfının yönlendirildiği, onların tüketimi için üretilen bir kültür olmasıdır. Kitle kültürünün, tüketicileri sistemle uyumlu hale getiren ve böylelikle kapitalizme hizmet ettiği düşünülen bu yapısı Marksistler tarafından eleştirilerine neden olmuştur. Yine bu yapı içinde şekillenen kitle iletişim araçları da bu uyum sürecini hızlandırıp pekiştirerek, kitle kültürünün bir endüstriye dönüştürülmesine yol açmıştır.18

Bu durum aynı zamanda kültürün ideolojik boyutunu ortaya koymaktadır. Toplumdaki ideolojik doku, kültürel yapının belli kesimlerin görüş ve çıkarları doğrultusunda düzenlenmesine neden olmaktadır. İdeolojik kodlar, insanların tutum ve davranışlarına yön veren kültürel simgeler olarak kültürün kendisini oluşturmaktadır.

Habermas’ın tanımlamasıyla “sistematik olarak çarpıtılan bir iletişim”19 şeklinde ifade edilebilecek ideoloji, “geleneksel “toplum haritaları”nın modern çağlarda faydalarını yitirmelerinin sonucudur: yeni bir toplum anlamları “haritası” türetme çabası olarak görülebilir.”20 Toplumsal ideolojik yapı, kültürel üretim mekanizmalarının ve bilinç endüstrisinin nasıl oluşturulduğu ve işlerlik kazandığını ortaya koyan yol haritası niteliğindedir. Medya içerikleri de bu ideolojik yapı içinde başat kültürel metinler olarak ortaya çıkmaktadır.

18 Tania Modleski, Eğlence İncelemeleri, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998, s. 7-8. 19 Rigel, “Lacan’ın Çekiciyle Put Kırmak: Slavoj Zizek”, Kadife Karanlık…, s. 317. 20 Erik Allardt, “Finland: Institutionalized Radicalism,” Decline of Ideology içinde (M. Rejai, New York 1971), s. 117, aktaran: Şerif Mardin, İdeoloji, 10. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 20.

11 Oskay günümüzün gelişmiş ülkelerinde ve bu ülkelerin oluşturdukları birliktelikler içinde belli oranlarda gelişmişlik düzeyine sahip olabilmiş gelişmekte olan ülkelerde, kitle kültürünün ve popüler kültürün iç içe yaşadığını belirtmektedir. Kitle kültürünü “acımasızlığı, yarışma etiğini, başka insanlarla kurulan ilişkilerde yalnızca “av ya da avcı” konumlarının olabileceği inancını, eşitsizliği, özel mülkiyeti, değişim değerinin her türlü değerin ölçütü olduğu inancını bütün insanlara aşılayan, benimseten”21 kültür olarak tanımlamaktadır. Kitle kültürünü toplumun değişik kesimlerinin bir araya gelip kaynaştıkları alanlarda üretilen değerler bütünü olan başat kültürle özdeş saymaktadır. Bu bağlamda kitle kültürü insanların toplumla ilişkilerini düzenleyen, çalışma, eğlenme ve yaşama pratiklerini belirleyen kültürdür. Popüler kültür ise genellikle tektipleştirilememiş, kültürel farklılıkların belirgin bir şekilde yaşandığı toplumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu, iki durumda mümkündür. Ya, sanayi kapitalizminden önceki dönemlerin toplumlarında ya da aşırı homojenleştirilmenin, insanlarda yaşama şevki bırakmayacağı, bu nedenle, tüketimlerini kısacakları için, sistemin genel etkinliği açısından zararlı olabilecek kadar gelişmiş, rafineleşmiş, üretkenlik düzeyi yüksek, “demokratik” örgütlenmelere, hayatındaki farklılıklara tahammül gösterebilen ileri ülkelerde…Popüler kültürün neden olduğu yanılsama ise, kitle kültürünün yanılsamasından çok daha rafinedir. Bireyliğin, özgürlüğün, spontaneliğin, farklılığın toplumsal hayatın can alıcı alanlarında baskı altına alınmış olmasının neden olduğu “atropi” ve “anomiyi” hafifletecek edilginleştirilmiş, sın ırları iyi çizilmiş bir “özgünlük, farklılık, spontanelik, diğerlilik” yaşadığımız için popüler kültürün yanılsaması bir boyutu ile sisteme bağlıyken, bir diğer boyutu bizim sisteme karşı baş kaldırışımızı dile getirmek ister gibidir. İçinde yaşadığımız toplumun üretim teknolojisi ne denli gelişkin ise, bu ikinci boyutun sesinin yüksekliği de o denli artar.22

Popüler kültür bireylerin gönüllü katılımı esasına dayanmaktadır. Heves ve arzulara hitap edilerek bireyin bilincini ele geçirmek, yoğun enformasyon akışıyla

21 Ünsal Oskay, “Kitapsız Toplumun Televizyonu”, Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım, 2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1999, s. 155. 22 Oskay, s. 153-156.

12 tüketim odaklı bir yaşama biçimini benimsemesi hedeflenmektedir.23 Popüler sözcüğü eski dönemlerdeki ‘halkın olan’ anlamından günümüzdeki “birçok kişi tarafından sevilen veya seçilen”24 anlamındaki kullanımıyla popüler kültürün özünü ortaya koymaktadır.

Frankfurt Okulu kuramcılarından Adorno’nun, ekonomik üretim sisteminin işleyişinden yola çıkarak geliştirdiği ‘endüstriyel standartlaşma’ kuramında da popüler kültürün başka bir yönüne dikkat çekilmektedir. Endüstriyel standartlaşma küresel düzeyde bütün kültürel yapıyı yeniden biçimlendiren bir popüler kültür olgusu olarak ortaya çıkmaktadır.25 Çağdaş Amerikan kültürü üzerine çalışmalar yapan Amerikalı Toplumbilimci George Ritzer ise popüler kültürü ‘McDonaldlaştırma’ terimiyle açıklamaktadır. Bir fast-food restoran zinciri olan McDonald’s, küresel düzeyde 14 bin şubesi bulunan ve 1993 rakamlarına göre yılda 23,6 milyar dolarlık26 satış rakamlarına ulaşan küresel bir şirket olarak popüler kültürü temsil etmektedir. Örgütlenmesi, yemek ve servis anlayışı, personeli ve dekorasyonuyla popüler kültür içinde merkezi bir rol oynamaktadır. Gençlerin gösterdiği ilgi, televizyon ve sinema filmlerinde üstlendiği sembolik görevler ve hızlı ve kolay yemek yeme alışkanlığına yönelik düzenlenişiyle çağdaş Amerikan kültürünün göstergelerini yansıtmaktadır. Ritzer, fordist üretim biçiminden post- fordist üretime geçişin de sembolü olarak gördüğü McDonald’s’ın, küresel düzeyde kutsal bir kuruma dönüştüğünü ve pek çok insanın kendini özdeşleştirdiğini belirtmektedir.27

Günümüz toplumlarının tüketim pratikleri, ürünlerin tasarlanması, satın alınması ve teşhir edilmesi McDonal’s örneğinde olduğu gibi yaşam tarzına ve yaşamın estetize edilmesine gösterilen tüketim toplumu değerleriyle

23 Nurdoğan Rigel, Şahlanan Şiddet: Reality Show ve Haber Programlarının Etki Analizi 1994- 1995 Karşılaştırması, İstanbul, Der Yayınları, 1995, s. 24. 24 Korkmaz Alemdar, İrfan Erdoğan, Popüler Kültür ve İletişim, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1994, s. 99. 25 Alemdar, Erdoğan, s. 40-41. 26 George Ritzer, Toplumun McDonaldlaştırılması: Çağdaş Toplum Yaşamının Değişen Karakteri Üzerine Bir İnceleme, Çeviren: Şen Süer Kaya, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1998, s. 23. 27 Ritzer, s. 22-28.

13 açıklanabilmektedir. Gerçekliğin estetize edilmesi ve piyasa dinamikleriyle sürekli yenilenen üslubun öne çıkarılması tüketim kültürünün temel karakteristiklerinden biridir. Ürünler, işlevsel özellikleriyle değil yeni bir yaşam tarzının kapısını aralayan nesneler olarak kabul görmektedir. Tüketim kültürünün yeni kahramanları bir hayat tarzını üzerinde düşünmeksizin gelenek ya da alışkanlık yoluyla benimsemekten ziyade, hayat tarzını bir hayat projesi haline getirir; bir hayat tarzı çerçevesinde bir araya getirdikleri ürünlerin, giysilerin, pratiklerin, tecrübelerin, görünüşlerin ve bedensel özelliklerin tikelliğinde kendi bireyselliklerini ve üslup arayışlarını teşhir ederler. Tüketim kültürü içerisinde modern bireyin sadece elbiseleriyle değil, bir beğeniden yoksun olup olmadığını gösterecek şekilde, evi, mobilyaları, dekorasyonu, otomobili ve diğer faaliyetleriyle de konuştuğunun bilincine varması sağlanır.28

Bu yaşama biçiminin içselleştirilmesine karşı duyulan istek, yalnızca gençler ve zenginlerle sınırlı kalmayıp toplumun her kesiminde yaygın olarak görülmektedir. Tüketim toplumu, hayatın kendilerine verilmiş bir ödül olduğunu düşünen ve olabildiğince keyifli, dolu dolu yaşamak gerektiğinin bilincinde olan ve bunun için bütün imkânlarını seferber eden erkekler ve kadınlardan oluşmaktadır.29

Kitle kültüründe bir ürün, üretim amacı göz önünde bulundurularak kodlanmış mesajlarla tanıtılırken tüketim kültüründe mesajların çok daha belirsiz ve çeşitli biçimlerde yorumlanabilecek tarzda olduğu görülmektedir. Bu da tüketim kültürünün insanlara vaat ettiği bireysellik ve farklılık anlayışla açıklanabilecek bir olgudur. Bu eğilim farklılıkların toplumsal olarak tanınması ve meşrulaştırılması amacına da hizmet etmektedir.30

Kitle iletişim araçları ve özellikle de televizyon aracılığıyla bir çevrimden geçen tüketim bir göstergeler ve anlamlar bütünü olarak yeniden oluşturulmaktadır. “TV ve radyo araçlarının verdiği hakiki ileti, kodu açılmış, bilinçsizce ve derin

28 Featherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, s. 145. 29 J. Winship, “Options – For the Way You Want to Live Now, or a Magazine for Superwomen”, Teory, Culture & Society, 1 (3), aktaran: Featherstone, s. 145-146. 30 Featherstone, s. 146.

14 olarak “tüketilen” ileti, seslerin ve imgelerin görünen içeriği değil, bu araçların teknik özlerine bağlı olan ve gerçeği birbiri ardı sıra gelen ve birbirlerine eşdeğer olan göstergeler biçiminde çarpıtan yapıdır…”31 Dolayısıyla televizyon, dayattığı yeni ilişki ve algılama biçimleriyle ailenin ve toplumun geleneksel yapısının değişmesine yol açmaktadır. Baudrillard’a göre tüketim kültürü, gerçeğin estetize edilerek gerçeklik ile hayali olan arasındaki ayırımın belirsizleştiği bir simülasyon dünyası yanılsamasına yol açmaktadır. Sonuçta tüm değerlerin aşırı değerlendiği ve sanatın gerçeklik üzerinde zafer kazandığı bir postmoden kültürdür.32 Alman bilim adamı Werner Faulstich ise medya kültür ilişkisini,Baudrillard’ı olumlar nitelikte ‘medyasız hiçbir kültürün olamayacağı’ yaklaşımıyla ele almaktadır. Faulstich, medya kuramının kültürel kuramların can damarı olduğunu ifade etmektedir. Medyayı dışlayan bir kültürden bahsetmenin imkânsızlığına değinen Faulstich kültürü “gerçekliğin kurgulanması amacıyla, medyayla yaratıcı bir uğraş” şeklinde tanımlamaktadır. Kültür, eskiden insanlarla, sonra basılı araçlarla şimdi de elektronik medyayla biçimlenmektedir.33

Raymond Williams, televizyon reklamlarının ekonomik yönünün dışında farklı bir tür olarak televizyon için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmektedir. “O, bir iletişim formülü olarak, önceliklerin saf bir ortamı, yani gerçek sosyal kaynakların taraflı bir gösterimidir.”34 Özellikle bazı Amerikan televizyonlarında görüldüğü gibi televizyon artık yayını reklamla kesilen bir program kuşağı değil, içinde reklamların ayrılmaz bir parçayı oluşturduğu ardışık bir yayın düzeni olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Seyirciyi reklamları izlemeye yönelten ve reklamlara karşı duyulan antipatiyi azaltmayı hedefleyen bu yöntemler baskın bir kültürel biçimin oluşumu/yapısı olarak görülmelidir.

31 Baudrillard, Tüketim Toplumu, s. 154. 32 Mike Featherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, s. 144. 33 Gürsel Aytaç, Edebiyat ve Medya: Kitaptan Ekrana Edebiyat, Ankara, Kültür Bakanlığı, Kültür Eserleri, 2002, s. 146-147. 34 Raymond Wıllıams, Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, Çeviren: Ahmet Ulvi Türkbağ, Ankara, Dost Kitabevi, 2003, s. 57-58.

15 Günümüzde tüketim bir ekonomik süreç olmanın ötesinde kültürel bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kültürel süreçte; değerlerin ve anlamların tüketildiği sembolik bir alışverişten bahsetmek mümkündür.

1.2. Küreselleşme Kapsamında Tüketim Toplumu Bugün dünyada etkisini iyice hissettiren ve son yirmi yıla damgasını vuran küreselleşme olgusu, dünyada yaşanan bir dizi ekonomik ve politik gelişmenin sonucunda ortaya çıkmıştır. Çokuluslu şirketlerin dünyayı küresel bir pazar haline getirme politikalarına uygun olarak, küresel bir bilişim ve iletişim altyapısı oluşturulmuştur. Medya ve özel bir konuma sahip olan televizyon ise, bilinç endüstrisinin başat aracı olarak küresel politikalar doğrultusunda, sınırötesi misyonunu başarıyla yerine getirebilecek şekilde yeniden biçimlendirilmiştir.

Küreselleşme, tüm tartışmalar ve mitolojilere rağmen, Soğuk Savaş Dönemi sonrasında post-modern bir fikir sistemi olarak dünyayı kuşatmaktadır. 1990’lı yıllarda ‘Yeni Dünya Düzeni’ olarak tanımlanan küresel kuşatma, devlet kontrolü üzerindeki Özgür-Pazar dogmasının zaferini yansıtmaktadır.35 Kahire’den Kalküta’ya, Minsk’ten Mombasa’ya, Lima’dan Lago’sa kadar bütün dünyada etkili olan Batı televizyonunu veya onun bir taklidi olan küresel medya kültürünü oluşturmaya devam ediyor. Hollywood, bu yeni postmodern medya gerçekliğini yönetmektedir. Amerikan yapımları veya bunlardan esinlenerek üretilmiş programlar dünyanın büyük bir bölümündeki televizyon yapımlarına egemen olmaktadır. Oyunlar ve sohbet gösterileri hızlı ve kayıtsızca eğitici ve bilgilendirici programlarının yerini almaktadır. Haberler bir gösteriye dönüşmüştür. ‘İnfotainment’ endüstrisi yeni sınırların küresel seyircisini fethetmektedir.36

1970’li yılların başlarında dünya ekonomisinde yaşanan daralma 1973 yılında çıkan Petrol Krizi’yle birlikte ülkeleri yeni arayışlara itmiştir. Gelişmiş Batı ülkeleri ekonomik politikalarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalmışlardır. Devletin denetimi ve müdahalesi altında özel girişimi öngören Keynesci yaklaşım yerini,

35 Daya Kishan Thussu, “Globalisation of the ‘infotainment’ industry”, Third World Quarterly, Routledge, Vol 18, No 2, 1997, p. 391. 36 A.e.

16 Amerikalı iktisatçı Friedman’ın serbest piyasa ekonomisi politikalarına bırakmıştır.37 Böylece ekonomide devletin müdahalesini azaltan ve özel girişimin önünün açıldığı serbest piyasa ekonomisine geçilmiştir.

Yeni ekonomik sistem Sovyetler Birliği’nin güdümündeki eski Doğu Bloku ülkelerini bile etkisi altına almaya başlamıştır. 80’li yıllara damgasını vuran serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşme Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ideolojik temellerini iyice sağlamlaştırmıştır. Çokuluslu şirketlerin başını çektiği dünyadaki tüm ülkelerin serbest piyasa ekonomisiyle bütünleşmesini ve böylelikle mal-hizmet-sermaye hareketlerinin serbestleşmesiyle küresel bir ekonomi oluşturmayı hedefleyen bu olgu her alanda kendini hissettirmeye başlamıştır.38 ABD ve Avrupa’da yaşanan ve kısa zamanda tüm dünyayı saran bu gelişmeler küreselleşme (globalisation) denilen yeni düzenin temellerini atmıştır.

Birçok sosyal bilimci küreselleşmeyi çağımızın en önemli olgusu olarak kabul etmektedir. 16. yüzyılda, kendini dünyanın merkezi olarak görmeye başlayan Batı Avrupa’nın, Asya’da, Amerika’da ve Afrika’da sürdürdüğü emperyalist politikalar küreselleşmenin köklerini oluşturmaktadır.39 Noam Chomsky de, temelinde yatan emperyalist fikirlerden dolayı küreselleşmeyi yaklaşık 500 yıl öncesine; 1492 yılında ‘Amerika’nın keşfi’ne kadar götürmektedir. Chomsky’ye göre küreselleşme; ulusötesi şirketlerin dünyayı paylaşma istek ve eylemlerinden başka bir şey değildir. ABD ticaretinin yalnızca %40’ını ulusal şirketlerin iç ticareti oluşturmaktadır. %60’lık bölüm ise küresel düzeyde gerçekleşmektedir. Böyle bir manzara içinde ‘küresel bir toplumun’ varlığından söz etmekte anlamsızdır. Chomsky, sosyal alanda büyük değişimlerini olduğunu kabul etmekle birlikte sermayenin ulusal ekonomilerin kapasitelerine göre ulus ötesi dolaşımı mümkün kıldığı savından hareketle yüzyılın başındaki durumdan pek de farklı bir noktada

37 Gülten Kazgan, Ekonomide Dışa Açık Büyüme, İstanbul, Altın Yayınları, 1985, s.19-29, aktaran: Özden Cankaya, Dünden Bugüne Radyo Televizyon, İstanbul, Beta Yayınları, 1997, s.72. 38 Cem Pekman, Televizyonda Özelleşme, İstanbul, Beta Yayınları, 1997, s.23, aktaran: Cankaya, s.72. 39 Gül Batuş, “Neil Postman: İnsan Aklının Kendi Yarattığı Teknolojiyle Dostluk Arayışı”, Kadife Karanlık: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Hazırlayanlar: Nurdoğan Rigel, Gül Batuş, Güleda Yücedoğan, Barış Çoban, 2. Baskı, İstanbul, Su Yayınevi, 2005, s. 261.

17 olmadığını dile getirmektedir.40 Herbert Schiller de Chomsky gibi kamusal alanın dev sermaye şirketlerinin kontrolüne geçtiğini bu durumun, özgürlük ve demokrasinin önünde büyük bir tehdit oluşturduğunu ifade etmektedir.41

Buna karşılık bilginin hızlı ve özgürce dolaşımı küreselleşme yanlıları tarafından, özgürlüğün ve demokrasinin ihtiyaçları açısından heyecanla karşılanmıştır. Bunun en büyük göstergesi olarak da kapitalizmin Sovyet sosyalizmi üzerindeki zaferini medya endüstrisinin küreselleşmesine bağlı olarak gerçekleştiğini savını ileri sürmektedirler.42

Ekonomik ve siyasal alanda yaşanan bu gelişmeler yayıncılık alanında da kendini hissettirmeye başlamıştır. Dünya egemenliğine soyunan güçler medyayı, küresel politikalarının yaygınlaştırılması ve meşrulaştırılması amacı doğrultusunda yeniden düzenlemişlerdir.43 Televizyon yayınlarını önemli oranda devlet tekelinde bulunduğu ve kamu hizmeti yayıncılığının benimsendiği ülkelerde hızlı bir şekilde özelleştirmenin önü açılmıştır. Devlet tekelinin kaldırılmasıyla birlikte ticari yayın kuruluşları devreye girmiştir. Yeni üretim anlayışıyla örgütlenen sermaye medyayı özellikle de televizyonu bir reklam ve pazarlama aracı olarak kullanmak istemiş ve bu konuda devlet tekelinin kırılması için yönetime baskı yapmıştır. Şirketlerin yeni pazar arayışları bu baskının uluslararası boyutlara taşınmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler kamu hizmeti işlevi gören radyo ve televizyonun reklam ve pazarlama aracı gibi algılanmasına ve bu anlayışa göre yapılanmasına neden olmuştur.44

Küreselleşme süreci dünyayı ve medyayı, Sovyetler Birliği’nin çöktüğü 1989 ve 1991 yıllarına kadar olan 30 yıllık dönemde olduğundan daha çok değiştirdi. Uluslararası ağların ve yeni enformasyon veya iletişim servislerinin öncülüğünde dünya, enformasyon toplumuna geçmek için birinci endüstriyel aşamayı terk etmiştir. Enformasyonun 1950’lerde başlayan ilk evresini aşabilmesi için yarım yüzyıllık bir

40 Noam Chomsky, Sömürgecilikten Küreselleşmeye, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2001, s. 110-112. 41 H Schiller, Culture Inc, Oxford: Oxford University Press, 1989, aktaran: Thussu, “Globalisation of the ‘infotainment’ industry”, p. 391. 42 Thussu, p. 391. 43 Batuş, “Neil Postman: İnsan Aklının Kendi Yarattığı…”, s. 262. 44 Cankaya, Dünden Bugüne Radyo Televizyon, s.76.

18 zaman dilimi gerekmiştir. 1992 yılından beri yeni iletişim düzenini adlandırmak için kullanılan “enformasyonun otoyolları” (autoroutes de l’information) metaforu, sembolik olarak endüstriyel çağın sonunu ve enformasyon toplumuna girişi ifade etmektedir.45

Küresel sermaye medyayı, ‘neo-liberal sistemi’ olumlayan ve pazarlayan bir kültürü üretebilecek şekilde yeniden düzenlemiştir. Geçmiş dönemlerde oldukça geniş bir seyirci kitlesi tarafından ilgiyle seyredilen Zengin ve Yoksul, Dallas, Flamingo Yolu, Şahin Tepesi gibi televizyon dizileri birer örnektir.46 “…büyük medyalar (özellikle, başkalarının genellikle izlemekle yetindikleri gündemi belirleyen elit medyalar), ayrıcalıklı izleyicilerini diğer işyerlerine ‘satan’ kuruluşlardan oluşur. Bunların sundukları dünya tablosu satıcılarla alıcıların perspektif ve çıkarları ile ürünü yansıtıyorsa, buna pek şaşırılmaz. Gerçekten medyaların mülkiyetinin yoğunlaşması ileri boyutlardadır ve bu eğilim gün geçtikçe artmaktadır.”47 Medyadaki bu genel eğilimi, medya yöneticilerinin ve yorum/söz sahibi olanların yine bu elit kesime ait olmaları güçlendirmektedir. Bu aidiyetlik beraberinde olayları kendi algılamaları, özlemleri ve çıkarları doğrultusunda işlemeleri ve paylaşmaları sakıncasını doğurmuştur. Bu sisteme dahil olan bütün çalışanların aynı değer yargılarını benimsemediği sürece başarılı olma ve sistem içinde barınma şansları kalmamıştır. Medyaya reklam verenlerin etkisi ise daha doğrudan olabilmektedir. Zaten tüm üretim daha başından buna düzenlendiği için sektörün doğrudan etkilere maruz kalması da kaçınılmazdır.48

Chomsky, Edward Herman Said ile birlikte geliştirdikleri ‘propaganda modeli’nde medyanın nasıl devlet-şirket bağının ihtiyaçları doğrultusunda örgütlendiğini açıklamaktadır. Bu modele göre medya; “…haberlerin ve çözümlemelerin çatısını yerleşik ayrıcalıkları destekleyen bir çerçevede kurarak ve bu doğrultuda her türlü tartışmayı sınırlayarak, birbiriyle sıkı sıkıya kaynaşmış olan

45 Francis Balle, Medias et Societes: De Gutenberg A Internet, 8. Edition, Paris, Montchrestien, E.J.A., 1997, p. 627. 46 Ahmet Oktay, Türkiye’de Popüler Kültür, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1997, s. 42. 47 Noam Chomsky, Medya Gerçeği, Çeviren: Abdullah Yılmaz, Osman Akınhay, İstanbul, Everest Yayınları, 2002, s. 12-13. 48 Chomsky, s. 12.

19 devletin ve şirketlerin çıkarlarına hizmet etmektedir.”49 Bu yönüyle medya toplumsal bir amaca hizmet etmektedir: “İnsanların politik, ekonomik ve toplumsal düzeninin değerlerine erdemli bir bağlılıkla itaat etmesi temelinde eğitilmesi.”

Küresel medyanın üretim pratikleri ve örgütlenme biçimi televizyon yapım ve yayınlarının niteliğinde de büyük değişmelere yol açmıştır. Ticari hedefler doğrultusunda hazırlanan televizyon içerikleri toplumların geneli tarafından kolay tüketilebilecek, eğlenceli, duygulara hitap eder nitelikte oluşturulmaya başlanmıştır. Benzerleştirme (mimetism) televizyon içeriklerinin din, dil, ırk, renk, sınıf, ideoloji, kültür farklılıklarına rağmen her insanda aynı olan duygulara hitap edecek karakteristiğe sahip medya içerikleri oluşturma amacına yönelik olarak ortaya çıkmıştır. Prenses Diana’nın kaza haberlerinin bütün dünyada ilgiyle seyredilmesinin altında yatan nedenlerden biri de haber içeriklerine bu duygudaşlığın oluşturulmasıdır.50

Kültür emperyalizminin en önemli olgularından biri olan ‘küresel kültürel benzerleştirme’51 medya yoluyla başarıyla gerçekleştirilmektedir. Özellikle görsel dilin evrenselliği, uluslararası haberlerde video görüntülerinin ve fotoğrafın haberin önüne geçmesine ve hatta haberin kendisi olmasına neden olmaktadır.

Fransa’da yayımlanan Le Monde Diplomatique dergisinin genel yayın yönetmeni Ignacio Ramonet’nin Ekim’98 sayısında yer alan “Benzerleştirmeye Karşı” (Contre le Mimetisme) başlıklı yazısı ‘benzerleştirme’nin ayrıntılı bir tahlilini yapılmaktadır. Türkiye’de de benzerleştirme ve duygusallaştırma etkisi siyasi haberlerden gündelik olaylara varana kadar hemen hemen her konuda bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde uygulanmaktadır. Yine küresel medyada rastlanan bir diğer uygulama ise içeriklerin benzerliğidir. Gazeteler, televizyonlar, radyolar

49 Chomsky, s.16. 50 Ragıp Duran, Global Medya Eleştirileri: Burası Dünya Polis Radyosu, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2001, s .67-68. 51 Nurçay Türkoğlu, “Soruşturma”, Varlık, Aylık Edebiyat Sanat Dergisi, S: 1106, Yıl: 67, İstanbul, Kasım 1999, s. 11.

20 örgütlenmenin zorunlu bir sonucu olarak hemen hemen benzer içeriklerde metinler hazırlamaktadırlar.52

Medya içeriğinin magazinleşmesi özellikle haberde bozulmalara yol açmaktadır. “Duygu bolluğu, bilgi eksikliğine yol açarken, haberciliğin tayin edici olan soruları “neden?” ve “nasıl?” pas geçiliyor.”53 Duyguyu bu derece vurgulayanlar, zekâ katsayısı olan IQ’nun yanı sıra, EQ’nun yani duygusallık katsayısının olayları kavramada önemli olduğunu belirtiyorlar. Çünkü dünyanın dört bir tarafında yaşayan tüm insanların anlayabileceği ortak bir dil; duygu. Sevmek, kormak, merhamet etmek, ağlamak, gülmek gibi ortak hisler yine ortak kodlar olan görüntülerle insanları aktarılıyor. Genele hitap etmenin ve dikkatleri çekmenin en bilindik biçimi yine küresel medya tarafından en insafsız şekilde sahnelenmektedir. Hepimizin kendi deneyimlerinden bildiği üzere, kararlarımızı ve hareketlerimizi şekillendiren hislerimiz çoğu zaman düşüncelerimize baskın çıkar salt zekâya, yani IQ’nun ölçtüğü şeye verdiğimiz değer ve önemde çok aşırıya gitmişiz duygular bize hâkim olduğu sürece, zekâ -iyi ya da kötü- hiçbir yere varamaz.54

Küresel medya tarafından üretilen içeriklere egemen olan unsurlar zamanla insanların gerçekliği algılama biçimlerinde değişikliğe neden olmaktadır. Televizyon artık bireyleri bir anlamda kendileri olmaktan çıkartıp dünyaya uyumlayan bir sosyalizasyon aracı haline gelmiştir. Bireyler üzerinde bir antisürrealizm etkisi yaratıp psikolojik telafi mekanizmalarını harekete geçirmektedir. Yani nesneler ve olaylar ile onlara yüklenilen anlamlar arasında değişimlere yol açmaktadır.55

Yakın dönemde Bosna’da Avrupalılar’ın ve dünyanın gözü önünde yaşanan vahşet karşısında insanların sergiledikleri tavır; televizyon ekranının kolektif bir psişik savunma ve ayıklama mekanizması oluşturarak, bireysel veya toplumsal

52 Duran, Global Medya Eleştirileri…, s. 68-69. 53 Duran, s. 69. 54 Daniel Goleman, Duygusal Zekâ: Neden IQ’dan Daha Önemlidir?, Çeviren: Banu Seçkin Yüksel, 28. Baskı, İstanbul, Varlık Yayınları: 847, 2005, s. 18. 55 Jacques Ellul, Sözün Düşüşü, Çeviren: Hüsamettin Arslan, İstanbul, Paradigma Yayınları, 1998, s. 174.

21 psikolojik taleplere cevap vermesi açısından önemlidir.56 Baudrillard’a göre, Bosna’da yaşanan dramda yanılsama içinde olmayanlar, sadece vahşete maruz kalan Boşnaklardı. Onlar, kendilerine merhamet edilsin duygusu içinde olmadan yapılması gerekenleri yapmanın peşindeydiler. Bu gerçekliğin kendisiydi. Bu gerçeklik; olayları olduğu haliyle yaşıyor olmanın gerçekliğiydi. Vahşeti seyredenlerin merhamet dürtülerini harekete geçirenlerin hissettikleri gerçeklik yanılsaması değildi.57

Baudrillard bu durumu Susan Sontag’ın yorumlarıyla desteklemektedir. Sontag, insani yardım çabaları ve medyayla Boşnakların hiç de inanmadıkları çaresiz kaldıkları yanılsamasının içine düşmediklerini belirtmektedir. Bu bir cehennem, hiper-gerçek cehennem, sonuçta, bütün dünyanın kendilerine karşı tutumunu daha da anlaşılmaz kılan, ama kitle iletişim araçlarının ve insani hareketlerin üstlerine fazlasıyla düşmesiyle daha da hiper-gerçek bir özelliğe büründürülmüş cehennem. Böyle olunca, bir tür hayalet dünyasına dönüşen savaşın içinde yaşıyor onlar –iyi ki böyle, aksi halde bu cehenneme asla katlanamazlardı. Onlar böyle diyor, ben değil. New York’tan kalkıp gelen Suzan Sontag gerçekliğin ne olduğunu onlardan daha iyi biliyor olmalı, çünkü gerçekliğe vücut vermek için onları seçmiş. Bu seçimin nedeni basittir, çünkü onun ve bütün Batı’nın en çok eksikliğini duyduğu şey bu gerçekliktir de ondan. Nerede kan akıyorsa, gidip orada kendine yeniden bir gerçeklik edinmek gerekir. Erzaklarımızı ve “kültürümüzü” onlara göndermek için çizdiğimiz bütün bu “kulvarlar”, aslında çaresizliğin kulvarlarıdır ve biz oradan onların canlı gücünü ve felaketlerinin enerjisini ithal ediyoruz. İşte bir kez daha eşitsiz bir değiş-tokuş. Gerçeğe ilişkin kökten bir düş kırıklığı sonrasında (buna, bizi yöneten ve Avrupa gerçekliği ilkesinin içinde de pekala yer alan siyasal rasyonellik ilkesine taşımayan şeyin ardından ayakta kalabilme cesaretini bulanları, Susan Sontag kalkmış, kendi acılarının “gerçekliğine” inandırıyor, ama tabii onu kültürselleştirerek ve dayanışmanın da içinde yer aldığı Batılı değerler tiyatrosunda bir başvuru kaynağı oluşturması için tiyatrolaştırarak.58

56 David Morley, Kevin Robins, Kimlik Mekânları: Küresel Medya, Elektronik Ortamlar ve Küresel Sınırlar, Çeviren: Emrehan Zeybekoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1997, s. 196. 57 Jean Baudrillard, Tam Ekran, Çeviren: Bahadır Gülmez, İstanbul, Yapı Kredi Yay., 2001, s. 40. 58 Baudrillard, s. 40-41.

22 Diğer toplumsal ve siyasal kurumlardan da beslenen ve medyada vücut bulan gerçeklik, Bosna’da yaşanan dramda ‘merhamet duyma’ güdüsüyle simüle edilmiştir. Bu yanılsama politikacılar ve aydınlar tarafından da desteklenerek giderek mutlak bir gerçekliğe dönüştürülmektedir. Bosna’da yaşanan yanılsamanın bir benzeri Körfez Savaşı’nda da yaşanmıştır. Teknolojinin gösterisine dönüşen ve yalnızca Batılıların kaz sonucu öldüğü savaş sanal bir gücün yanılsamasıydı.59

Küresel toplumda görülen yine medya merkezli aforizmalardan biri de ‘aklama’ olarak karşımıza çıkmaktadır. 20. yüzyılın ilk üç çeyreğinde yaşanan acıların, şiddetin, yozlaşmanın üzerimizde bıraktığı izler aynı zamanda kendimizi temize çıkarmamız için bize fırsat sunuyor. “Kirli tarihi, kirli parayı, yozlaşmış bilinçleri, kirli gezegeni aklama. Anıların temizlenmesi –çevrenin sağlığa elverişli hale getirilmesi- etnik temizlik, ırk temizliği. Ama özellikle siyasal kesim, pişmanlığın kurban edilmesi çağına girdi.”60 Özellikle siyasette yaşanan ve arınmak için sanal bir kirlenmeye iftiraya maruz kalan, sonra da ‘kurban’ rolüne bürünerek kendini aklamaya çalışan politikacılar aklanma geleneğinin baş aktörleri olarak karşımıza getiriliyor. Yine politikacılar gibi bir çeşit dokunulmazlık hakkına sahip medya ise aklanma modasının uymuş durumdadır. Baudrillard özellikle Reality Show’ların çok sayıda olmasının nedenini buna bağlamaktadır. İzleyicilere figüranlık görevinin verildiği şovlarda bir çeşit karşılıklı aklanma etkileşimi yaşanmaktadır.61 Ama gerçek bozulma, gerçek yozlaşma burada değil. Gizli kusur, Umberto Eco’nun da altını çizdiği gibi, medyanın birbirine göndermede bulunmasında ve sadece birbirlerine hitap etmelerinde. Mültimedyum intermedyuma∗ dönüşmüştür. Zaten sorunlu olan bu durum, tek bir hiper-iletişim aracı, yani bizzat kendisine göz diken televizyon olursa, daha da ciddi boyut alır. Üstelik, çok ağır, belirsiz bir törel ve politik yargı bu tele-merkeziyetçiliğe eşlik ederek, kitlelerin ne anlama ne de enformasyona ihtiyaç ve arzu duymadıklarını sezinletir –onların istediği tek şey, göstergeler ve görüntülerdir.62

59 Baudrillard, s. 54-55. 60 Baudrillard, s. 59. 61 Baudrillard, s. 60. ∗ mültimedyum: Çoklu iletişim aracı, İntermedyum: Geçişli iletişim aracı. 62 Baudrillard, s.141.

23 Bilişim ve medya teknolojisinde meydana gelen gelişmeler hesapta olmayan yeni açılımlar sunmaktadır: Zaman ve mesafeler kısalmakta hatta ortadan kalkmaktadır. Her türlü fikir ve düşünce yeni veriler ve imajlarla sürekli değişebilmektedir. 1990’lı yılların temel karakteristiği olan bu teknolojik ilerlemeler, ekonominin küreselleşmesi ve dünyanın adaptasyonu gibi olgular çok uluslu şirketler tarafından gerçekleştirilen bir global stratejik uyum planı çerçevesinde uygulamaya geçirilmektedir. “Küresel medya ve piyasa her şeyi aynı değerler altında birleştirmekte; özgürlük, demokrasi ve ahlaki değerler giderek önemini yitirmektedir.”63

Enformasyonun bir endüstriye dönüştüğü günümüzde “enformasyonun otoyolları” her geçen gün daha fazla insan üzerinde etkisini hissettirmektedir. Küresel Pazar Ekonomisi’nin gerekleri doğrultusunda yeniden inşa edilen toplumda insanların neyi düşünmeleri ve nasıl yaşamaları gerektiğine karar vermektedir. Üstelik bunu toplumun gönüllü katılımıyla gerçekleştirmektedir.64

Her ne kadar Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte dünya haritası yeniden şekillendiyse de gelişmeler ABD, Avrupa ve Batı Asya öncülüğünde gerçekleşmektedir.65 Küreselleşmenin başaktörleri konumunda olan çok uluslu şirketlerin önemli bir bölümünü Amerikan şirketleri oluşturmaktadır. Bu şirketlerde küresel düzeyde tekelleşme eğilimlerinin yaşandığı görülmektedir. Medya mülkiyetlerinin hızla daha az sayıda dev firmanın tekeline geçmesine rağmen hükümetler bu duruma sessiz kalmışlardır. Bugün dünya üzerinde film stüdyoları, televizyon şebekeleri, müzik şirketleri, kablolu kanallar, dergiler, televizyon istasyonları, kitap yayıncılığı, ajanslar ve internet portalları 9 çokuluslu şirketin tekelinde merkezileşmiştir. Bunlar: Disney, AOL Time Warmer, Viacom (CBS’in sahibi), News Corporation, Bertelsmann, General Electric (NBC’nin sahibi), Sony,

63 Balle, Medias et Societes…, p. 627. 64 Balle, s. 629. 65 Balle, s. 628.

24 AT&T-Liberty Media ve Vivendi Universal şirketleridir.66 Yine iki Amerikan şirketi olan Hughes ve News Corporation son dönemde Latin Amerika’nın televizyon piyasasını ele geçirmiştir.67

Küresel sermaye şirketlerinin baskısıyla basında da ulusal ve uluslararası düzeyde birleşmelerin ve tekelleşme eğilimlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Gelişmiş ülkeler bile küreselleşme dalgasının önünde durmakta güçlük çekmektedir. Yeni iletişim düzeninde Fransa’da yapımcıların içinde bulunduğu koşullar dergilerin, yayınevlerinin ve grupların birleşmeleri zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Radyolar, televizyonlar ve özellikle de multimedya gibi iletişimin her alanında yaşanan birleşmeler medyanın tipik karakteristiği haline gelmiştir. Örneğin dergicilik alanında dünyaca ünlü Life, Time ve Fortune dergileri birleşmelerin liderliğini yapmaktadır.68

Küreselleşme toplumlarda yerleşik olan medya alışkanlıklarının da değişmesine neden olmaktadır. Önceden oldukça güvenilir bulunan ve büyük bir beğeniyle seyredilen medya kuruluşlarının eski önemlerini kaybettikleri bilinmektedir. Ulusal ölçekli medya kuruluşları küresel medya şirketlerin arkasındaki güçlü sermayeyle rekabet edememektedir. Bunun en iyi örneklerinden biri CNN televizyonudur. Özellikle Körfez Savaşı’yla büyük bir çıkış yakalayan CNN ABD’de her geçen gün önemini yitirmektedir. Dahası 1996 yılından beri güçlü iki rakibiyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bunlar: MSNBC (NBC ve Microsoft arasındaki birleşmeyle kurulmuştur.) ve medya devi Rupert Murdoch’ın kanalı olan Fox News’tir.69

Küresel medyanın tipik özelliklerinden biri de enformasyon akışının küresel ölçekte örgütlenen belirli haber ajansları tarafından sağlanıyor olmasıdır. Günümüz

66 Ben Bagdikian, The Media Monopoly 6. baskı (Boston: Beacon Press, 2000), s. xxi, aktaran: Edward S. Herman ve Noam Chomsky, Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, İstanbul, Aram Yayıncılık, 2006, s. 17. 67 Balle, Medias et Societes…, p. 770. 68 Jean-Marie Charon, La Press Magazine, Paris, Editions La Couverte, 1999, p. 43. 69 Antoine Char, La Guerre Mondiale De L’Information, Quebec, Presse De L’Universite Du Quebec, 1999, s. 57.

25 televizyonlarında çok az sayıda olay doğrudan muhabirler tarafından oluşturulmaktadır. Haber öykülerinin çoğu haber ajansları gibi ikincil kaynaklarda paketlenmektedir.70 Bu da enformasyon bağımlılığını ortaya koymaktadır. Ayrıca dünyadaki gelişmeleri tek taraflı yorumlamak gibi sakıncalara yol açmaktadır.

Küresel televizyon Batı’nın jeo-stratejik çıkarlarını korumaktadır. Keval Kumar ise Hindistan’daki televizyon kanallarında uluslararası haberleri incelediği kitabında, uluslararası ajanslardan gelen bilgiler ve görüntülerin ajansın siyasal, ekonomik ve kültürel ilgisini yansıttığını belirtmektedir.71 Uluslararası düzeyde örgütlenmiş, arkalarında büyük sermaye kuruluşlarının olduğu büyük şirketler dünya üzerindeki bilgi ve haber akışını yönlendirmektedir. Bu şirketlerin başında dünya çapında televizyon şebekelerinin yüzlercesine görüntü sağlayan iki ajans APTV ve dünyadaki en büyük haber ajansı Amerikan orijinli Associated Press gelmektedir. Bunun yanı sıra haber ve haber program sağlayan televizyon kuruluşları olan Murdoch’ın Sky News’i, BBC’nin World Service Television’u ve Time-Warner’ın Cable News Network (CNN)’dir.72 Bunların yanı sıra haber ve eğlence medyasını yönlendiren Disney, Microsoft, Reuters ve Rupert Murdoch'un News Corporation şirketi yerel kültürlerin gelişimini şimdiye kadar görülmemiş ölçüde olumsuz etkilemektedir.73

Küreselleşme sürecinde film sanayisi de yeni ekonomik sistemin dünya ölçeğinde gelişip yerleşmesinde kilit sektörlerden biri olmuştur. Ekonomi ile kültürün iç içeliği politik alanla film sanayisinin bir yerde kesişmesine neden olmaktadır.

Hollywood, on yılları bulan merkeziliği ve küresel egemenliği sayesinde dünyaya ABD’nin kültürel biçimlerini tasarlayıp sunmaktadır. Küreselleşme süreciyle birlikte Hollywood’ta ‘filmmaking’ anlayışı egemen olmuştur.

70 Daniel Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”, (çevrimiçi) http ://www.aber.ac.uk/media/Modules/TF33120/news.html, 5. 6. 2007. 71 Thussu, , “Globalisation of the ‘infotainment’ industry”, s. 394. 72 A. e. 73 Thussu, s. 392.

26 Filmmaking, Amerikan politikalarının ve kültürel gerçekliğin inşasında etkili olmaya başlamıştır.74 Başlangıçtan günümüze kadar Hollywood üç aşamadan geçmiştir: İlk aşamayı oluşturan 1915-1960 dönemi Stüdyo Çağı olarak adlandırılmaktadır. 1960- 1990 dönemi ise dağıtım ve organizasyonun egemen olduğu dönemdir. 1990 ve sonrası ise dijital alan ve siberuzaya açılan yeni bir dönemi temsil etmektedir. Dijital çağda üreticiler siberuzayın sınırlarını aşarak sanayinin kontrolünü tekrar ele geçermeyi denemişlerdir. Silikon Vadisi projesi, telekomünikasyon şirketleriyle ve askeri endüstriyel şirketlerle kurulan birliktelikler endüstri üzerindeki denetimin etkinleştirilmesine yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.75

Küreselleşme sürecinde uluslararası örgütler de şirketlerin amaçlarına hizmet edecek şekilde yeniden biçimlendirilmiştir. Deregülasyon sürecinde küresel sermaye Birleşmiş Milletler, UNESCO, Uluslararası Telekom Birliği gibi küresel örgütleri baypas ederek etkisizleştirmiştir.76

Küresel kültürün ve medya endüstrisinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi ve ulusların kültürel egemenliğini tehdit eder boyutlara ulaşmasıyla birlikte Batı’da kültürel bağımsızlık ve bilginin serbest dolaşımı kavramlarını yeniden kamuoyunun gündemine taşımıştır. Bu gelişmeleri savunanlarsa küresel televizyon yayınlarının coğrafi, tarihi ve kültürel sınırları aşarak Batı’nın değerlerini Üçüncü Dünya Ülkeleri’ne tanıttığını ve böylece Batı’nın kültürel değerlerinin bu ülkeleri etkilediğini ileri sürmektedir. Tüm dünyada televizyonun ticarileşmesi, kanalların çoğalmasını, reklam gelirlerinin yükselmesini, seyirci say ısının artmasını sağlayarak Avrupa ülkelerinde ve Rusya’da olduğu gibi gelişmiş ülkelerdeki televizyon yayıncılığını tamamen değiştirmiştir.77 Ticari televizyon yayıncılığının gelişmesinde pazar arayışları da etkili olmuştur. ‘Gelişen dünya’da zamanla eskitilen programlar ucuz fiyatlara oluşturulan bu yeni pazarlara sürülmüştür. Televizyon üretim hizmetinin oldukça pahalı olduğu bu pazarlara sunulan ucuz ürünler tercih nedeni

74 Andrew Flibbert, “The Politics of Industrial Change in Hollywood”, International Studies Review, (5), 2003, p. 119. 75 Flibbert, s. 120. 76 H Schiller, Informational Inequality, London: Routledge, 1996, p 123, aktaran: Thussu, “Globalisation of the ‘infotainment’ industry”, p. 392. 77 Thussu, p. 393-394.

27 haline gelmiştir. Bu sisteme direnen ülkelerde kamuoyunu ikna etme operasyonları yürütülmüştür. Hatta başka bir geleneğin güçlü olduğu İngiltere'de bile, televizyon ile radyoyu ticarileştirme kampanyaları, sonuçta en azından kısmi olarak başarılı olmuştur. Diğer pek çok ülkede, özellikle temel televizyon üretim hizmetinin pahalı bulunduğu küçük ve orta ölçekli toplumlarda, bu etkin giriş hemen hemen tamamlanmıştır… Televizyon, liberal demokraside ve görece serbest piyasa ekonomisinde, bir görüntüler tekniği olma potansiyelinden sonuna kadar yararlanmayı besleyen bir iklim bulmuştur. Amerikan televizyon programlarının dünyanın her tarafında yoğun taleple karşılaşması bunun bir sonucudur. ABD'nin ihraç ettiği televizyon programlarının toplam miktarı yaklaşık olarak 100.000-200.000 saat arasında değişmektedir ve bu programlar Latin Amerika, Asya ve Avrupa arasında eşit derecede paylaşılmaktadır...Bütün bu gelişmeler, Amerika'n ın dünya çapındaki ahlaki ve politik prestijinin zayıflamasıyla aynı zamana denk düşer. Amerikan televizyon programları gene talep görmektedir, ama Amerika sevildiği için değil, Amerikan televizyonu sevildiği için.78

Uydu ve kablolu yayın sistemleri Avrupa'da Ortadoğu’dan yayın yapan Zee TV gibi azınlıklara hitap eden kanalların gelişmesine imkân tanımaktadır. Yine bunun gibi Londra merkezli bir televizyon kanalı Avrupa ve Kuzey Amerika'da oldukça geniş bir coğrafyada yaşayan Arap Yahudileri’nin haber ve eğlence ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bugün, Latin Amerikalı Telenovelas, Rusya'da seyredilmektedir. Avustralyalı sabun köpüğü dizileri, İngiltere’de aşırı derecede popülerdir. Rupert Murdoch’ın sahibi olduğu STAR TV, 1991 yılında dünyanın en büyük pazarı olma potansiyeline sahip Asya’ya yönelik uydu yayınlarına başlamıştır. Birçok yerel dilde ve İngilizce olarak yayınlarını sürdüren STAR TV kısa zamanda Asya’da yayıncılık anlayışını değişmesine öncülük etmiştir. Batı toplumunun değerleri ve eğlence anlayışıyla Asya toplumlarının geleneksel değerlerine uygun programlarla etkili olmuştur. Yine Hindistan bu konuda iyi bir örnek teşkil etmektedir. 1980’li yılların ortalarına kadar yayıncılıkta katı bir devlet tekelinin olmasına rağmen günümüzde sayıları 40’ı bulan ticari televizyon kanalı yayın

78 Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence, Çeviren: Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994, s.98.

28 yapmaktadır. Latin Amerika’da ise ticari Avrupa’daki kamu hizmeti yayıncılık anlayışı yerine 1950’li yıllardan beri ABD’den ithal edilen ticari yayıncılık anlayışı egemen olmuştur. Afrika ise durum yeterli sermaye, teknoloji ve tecrübeye sahip olmadıklarından dolayı yayıncılığın tamamen dışa bağımlı olduğu şeklindedir. Batı kaynaklarına ciddi bir bağımlılık yaşanmaktadır.79

1.3. Tüketim Toplumunda Televizyonun Yeri ve Önemi 1.3.1. Bireysel ve Sosyo-Politik Yaşam Alanında Televizyon Televizyon, teknolojik ve ekonomik gelişmelerle birlikte kendi yapısal özelliklerini oluşturmaya başladığı 1960’lı yıllardan itibaren toplumsal yaşamın önemli bir parçası haline gelmiştir. Yaygın bir toplumsallaşma aracı olarak kabul edilen televizyon, ürettiği özgün içeriklerle eğlenme ve haberleşme ihtiyacını karşılamanın yanı sıra insanların davranış ve tutumlarına yön veren, toplumsal ve politik alanın hemen hemen tamamını kuşatan bir olguya dönüşmüştür. Sosyo-politik alan da, bu çift yönlü etkileşim doğrultusunda, medyanın özgürlük alanını belirlemekte, kurumsallaşma ve işleyişine yön verebilmektedir. Zaman zaman çatışmaların yaşanmasına ve gelişmelerin olağan seyrinden saptamalara rağmen, medya ile politik ve toplumsal eğilimlerin paralel gerçekleştiği söylenebilir.

Televizyon aracıyla onun iletişim biçimini aynı anda ve bir arada inceleme zorunluluğu bizi toplum ile televizyon arasındaki karşılıklı ilişkiyi açıklamaya yöneltmektedir.80 Medyada meydana gelen değişimlerle toplumsal değişim arasındaki ilişki karmaşık ve karşılıklıdır.81 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde medyanın giderek toplumsal hayatın merkezine doğru yerleşmeye başlamasıyla birlikte politik alanın ilgisi de yavaş yavaş bu alana doğru evrilmiştir. Savaş sonrası dönemde politikada modernizasyon, bireyleştirme, sekülarizasyon, ekonomizasyon, estetizasyon, rasyonalizasyon süreçleriyle birlikte bir ‘Mediatization’ süreci de

79 Thussu, , “Globalisation of the ‘infotainment’ industry”, p. 393-394. 80 Balle, Medias et Societes…, p. 55. 81 Jay G. Blumler, Dennis Kavanagh, “The Third Age of Political Communication: Influences and Features”, Political Communication, 16:3, 1999, p. 210.

29 başlamıştır.82 1952 yılında yapılan seçimlerde politikacılar televizyona 3 milyon dolarlık bir reklam harcaması yaparak ilk defa radyo ve basınla aynı oranda reklam bütçesi ayırmışlardır.83 Blumler ve Kavanagh medya ile politikanın günümüze gelinceye kadar üç ayrı aşamadan geçtiğini belirtmektedir. İlk dönemde medya, göreceli olarak güçlü ve istikrarlı politik kurumlar ve inançlar karşısında oldukça etkisizdi. İkinci dönemde daha hareketli bir seçmen kitlesi karşısında gittikçe profesyonelleşen partiler, haber değerlerine ve televizyon formatlarına politik iletişimi adapte etti. Son dönemde ise medya ile politik alan arasındaki ilişki ekonomi-politik gelişmelerle birlikte daha da girift bir hal almıştır.84 Medya ile politikacılar arasında yaşanan iktidar ilişkileri, politik iletişim kültürü kapsamında geleneksel ‘demokrasi’ ve ‘vatandaşlık’ kavramlarının yeniden tartışılmasına neden olmaktadır.85

Televizyonun özellikle 1980’li yıllarda kazanmaya başladığı ivme, Soğuk Savaş döneminin bitmesiyle birlikte, politik ve toplumsal alanda büyük bir etkinliğe kavuşmasına yol açmıştır. Batı politikalarının medya başlıklarıyla düzenlendiği düşüncesi gittikçe yaygınlık kazanmaktadır. Televizyona yansıyan görüntülerle başlayan savaşlar, yine televizyondaki cesetlerin ve vahşet görüntülerinin oluşturduğu tepkiyle son bulabilmektedir. Pierce Robinson’un ‘CNN Etkisi’ olarak değerlendirdiği bu durum, politik alanın medya politikalarıyla belirlenmeye başlandığının göstergesi olarak kabul edilmektedir. Medya, ülkeleri savaşın eşiğine getirebilmekte, olayların seyrini değiştirebilmekte, çözüm önerileri sunmakta ve politik bir aktör gibi hareket edebilmektedir.86 90’larda gazeteciler sadece olayı etraflıca araştırmak ve rapor etmek yerine onları etkiliyor. İnsan haklarını hiçe sayanları cezalandırması ve kurbanları kurtarması için Batılı askeri güçleri müdahaleye çağırıyor…. Batı’nın, daha güçsüz devletlerin ulusal bağımsızlıklarına aldırmaksızın insan haklarına müdahalesini haklı çıkaracak

82 A.e. 83 La Television Dans Le Monde, Paris, UNESCO, 1954, p. 81. 84 Blumler, Kavanagh, “The Third Age of Political Communication: Influences and Features”, p. 209. 85 Kees Brants, “Who’s afraid of infotainment?”, European Journal of Communication, 13, 1998, aktaran: Blumler, Kavanagh, s. 209. 86 Philip Hammond, “Maging War Peace”, 2002, (çevrimiçi) http://www.sbu.ac.uk/philip-hammond/ review04.html, 5 Nisan 2003.

30 yeni ahlakçı bir dil oluşturmakta önemli bir rol oynadılar. Medya birçok yönden bu “yeni hümanizm”e bulaştırıldı, ilk olarak da Batı medyası. Quardian’ın Balkan muhabiri Maggie O’Kane’e göre; “Miloseviç’e karşı iyi bir mücadele için ihtiyacı olan toplumsal destek ve sempatiyi Tony Blair’e Bosna Savaşı ve Kosova mültecilerini haber yapan basın sağladı.”87

Sosyo-politik alanda medya ürünleri toplumdaki iktidar ilişkilerinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca bilgi, düşünce ve davranışların semboller aracılığıyla aktarılması süreci88 olarak tanımlanan iletişim ise; toplumsal ilişkilerin odağında yer alan ilk ve vazgeçilmez bir unsur olarak kabul edilmektedir. Zamana ve toplumsal koşullara göre değişiklik gösterse de iletişimin toplumsal işlevleri dört grupta incelenebilmektedir. Bunlar; haberdar etme, eş güdüm, kuşaklar arasında köprü olma ve eğlencedir.89 Modern iletişim araçları asla toplumsal yapılar ve pratikler alanı dışında kavramsallaştırılamazlar, çünkü giderek artan oranda bu alanın bir parçası haline gelmektedirler. Günümüzde iletişim kurumları ve ilişkileri toplumsal alanı tanımlıyor ve inşa ediyor; siyasal alanın inşasına yardım ediyor; üretken ekonomik ilişkileri dolayımlıyorlar; modern endüstriyel sistemler içinde ‘maddi bir güç’ haline geldiler, bizatihi teknolojik olanı tanımlıyorlar; kültürel olana hükmediyorlar. Giderek artan bir biçimde kültürel ve toplumsal dünyaya ilişkin deneyimlerimiz haline gelen ikinci düzey evreleri inşa ediyor ve yaşatıyorlar.90

1990’lı yıllardan itibaren kitle iletişim araçları teriminin yerini alan medya91 sözcüğü ise İngilizce’deki “araç, orta, ortam, aracı anlamlarına gelen medium (Latince Medius) sözcüğünün çoğulu”92 olarak kullanılmaktadır. Günümüzün karmaşık toplumsal yapısı içinde önemini ve etkisini iyice hissettiren kitle iletişimi; genel bir görüşün ve yaşama biçiminin paylaşılması şeklinde de tanımlanmaktadır.

87 Hammond, a.y. 88 Raymond Williams, Communications, London: Penguin Boks, 1997, s.9, aktaran: Ersan İlal, İletişim, Yığınsal İletim Araçları ve Toplum, 2. Baskı, İstanbul, Der Yayınları, 1991, s. 9. 89 Merih Zıllıoğlu, İletişim Nedir?, İstanbul, Cem Yayınevi, 1993, s. 80. 90 Stuart Hall, “İdeoloji ve İletişim Kuramı”, Derleyen: Süleyman İrvan, Medya Kültür Siyaset, Ankara, Alp Yayınevi, 2002, s. 107. 91 Nurdağan Rigel, Rüya Körleşmesi, İstanbul, Der Yayınları, 2000, s. 53. 92 Halil Nalçaoğlu, “Medya ve Toplum İlişkisini Anlamak Üzere Bir Çerçeve”, Medya ve Toplum, Derleyen: Sevda Alankuş, 2. Baskı, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları: 4, Habercinin El Kitabı Dizisi:1, 2005, s. 51.

31 Geleneksel toplumlarda ilişkiler genellikle kişiler ve kurumlar arasındaki etkileşimlerden oluşmaktaydı. Toplumsallaşmanın, kültürel etkileşimin ve kimliğin temelinde bu ilişkiler bulunmaktaydı. Bu nedenle ilişkiler daha basit ve gerçekçi bir düzeyde gerçekleşmekteydi. Kitle iletişimi ise bu ilişkileri güçlendirme ve kolaylaştırma iddiasıyla ortaya çıkmasına rağmen, giderek karmaşıklaşan toplumsal yapıda, ilişkilerin farklı bir gerçeklik algılaması içinde oluşmasına yol açmıştır.

Kitle iletişim araçları tüm eleştirilere rağmen, sosyo-politik açıdan demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul edilmektedir. Yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olarak görülen kitle iletişim araçları, bu üç gücü toplum adına denetleyen bir tür karşı-iktidar olarak konumlandırılmaktadır.93 Kitle iletişim araçlarının işlevleri ve etkileri sorunsalına daha ılımlı yaklaşan ve olumlayan bu bakış açısı, bu araçların yönetenlerle yönetilenler arasında bir köprü görevi üstlenmesi gerektiğini öngörmektedir.

Televizyon ise günümüzdeki yaygınlığı ve kişisel ve toplumsal hayattaki vazgeçilmezliğiyle, kitle iletişim araçları içinde özel bir yere sahip teknolojik bir tür olarak görülmektedir. Geçmiş toplumların, kitle iletişimine yönelik ‘gerçeğe dönüşen hayali’ olan televizyon, etkinliği ölçüsünde eleştirilerin de odak noktasını oluşturmaktadır.

Televizyon, özellikle 1980’li yıllardan bu yana kuramsal çalışmaların üzerinde yoğunlaştığı bir araç konumuna gelmiştir. John Corner, yaptığı incelemede televizyonu aç ıklamaya dönük olarak ortaya atılan kuramların dört grupta toplandığını belirtmektedir. Temsil kuramları; Louis Althusser’in ideolojik yeniden üretim kuramından hareketle toplumsal kuramda ortaya çıkan yapısalcı/göstergebilimsel eğilimleri esas almaktadır. Araç kuramları, televizyonun kültürel bir teknoloji olduğu düşüncesi üzerine oluşturulmuştur. Kurum kuramları daha çok televizyon içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik sisteme bağlı olarak

93 Doğan Tılıç, 2000’ler Türkiye’sinde Gazetecilik ve Medyayı Anlamak, İstanbul, Su Yayınları, 2001, s. 177.

32 geliştirdiği örgütsel yapıya dönüktür. Süreç kuramları ise televizyon ve seyirci etkileşimini baz alarak televizyonu açıklamaya yönelik çalışmaların sonucunda gelişmiştir.94

Marshall McLuhan’ın televizyonun bireysel ve toplumsal hayata hızlı bir şekilde girmeye başladığı 1950’li yıllarda bu yeni kitle iletişim aracı için söylediği sözler günümüzün kitle iletişim ortamı için de geçerliliğini sürdürmektedir. 1940’ların başında 4 buçuk milyon olan alıcı sayısının 1961 yılında 85 milyona yükselmesiyle birlikte aracın eğitimde ve diğer toplumsal alanlarda kullanılabilirliği tartışmaları gündeme gelmiştir. Enformasyonun yeni araçları bizi bütünüyle yeni sorunlarla karşı karşıya getirmektedir. Bu aracı yeni bir anadil materyali gibi dikkatle incelemek zorundayız. Günümüz gençleri bu yeni anlatım biçimini kendi anadillerini öğrenir gibi öğreniyorlar…Bugün biz doğal olarak geleneksel alışkanlıkları altüst eden bu kolaylaştırıcı yeni araçlara çekinerek yaklaşıyoruz. Biz henüz bu enformasyon biçimlerine zorlama bir sanatın yeni biçimleri gibi bakmaya cesaret edemedik.95

Televizyona yönelik olarak geliştirilen kuramlar genellikle televizyonun, eleştirel düşüncenin ve insan bilincinin önündeki en büyük engel olduğu konusunda birleşmişlerdir. Bu kuramcılardan biri de Marshall McLuhan’ın öğrencisi ve varisi olan Derrick de Kerckhove’dir. Derrick televizyonun, insanları büyüleyen ve uyuşturan bir gücü olduğuna vurgu yaparak demokratik politik sürecin karşısında büyük bir tehlike olduğunu belirtmektedir. Televizyon politik yapıyı biçimlendirerek demokrasinin ‘telekrasi’ye dönüşmesine neden olmaktadır. Telekrasilerde seçmenler somut uygulamalara göre değil de önsezilerine göre oy kullanmaktadır. Bu da

94 John Corner, (1997), “Television in Teory”, Media, Culture and Society, 19(2): 247-262, aktaran: Erol Mutlu, Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2005, s. 80-83. 95 Marshall McLuhan, The Role of Mass Communication in Meeting Today’s Problems, p. 4, 5. [ 109] , aktaran: Henry R. Cassirer, La Television et L’Enseignement La Presse, Le Film Et La Radio Dans Le Monde D’Aujourd’hui, Paris, Collection d’Etudes Publiee Par L’Unesco, 1961, p. 161-162.

33 politikacıların giderek artan bir oranda televizyona göre seçim kampanyalarını düzenlemelerine neden olmaktadır.96

Televizyonun başarısını eğiticilik düzeyinde ele alan ve olumlayan Groombridge, etkili bir iletişimden yoksun toplumlarda televizyonun çok önemli bir iletişim aracı haline geldiğini savunmaktadır. 1970’li yıllarda İngiltere’de basında ve parlamentoda tartışılan medyanın işlevleri konusunda; halkın aldığını sevmek zorunda kalan bir pozisyonda olduğuna dikkat çekmektedir. Televizyonun, koşullandırılmış beğenileriyle çoğu kişinin uyuma ve çalışma dışında yaşantılarının bir bölümü haline geldiğini ifade etmektedir.97

İnsanların televizyon karşısında geçirdikleri zaman, Türkiye’de de giderek artan bir oranda kendini göstermektedir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Dr. A. Zahid Akman, çocukların günde 3 saatlerini ekran karşısında geçirdiklerini belirterek, ekrandan gelen mesajları onlara doğru biçimde aktaracak bir rehberin bulunmadığına değinmektedir. Bu konuda RTÜK tarafından çocukları bilgilendirmek amacıyla kanunla zorunlu hale getirilen Akıllı İşaretler Sembol Sistemi uygulaması başlatılmıştır.98 İlk olarak Kanada televizyonlarında uygulanan sistem, programların hangi yaş grubuna yönelik olduğunu belirten ekrana yansıyan uyarıcı işaretlerden oluşmaktadır. Bunun ne derece etkili olduğu tartışma konusudur. RTÜK’ün gündeminde olan bir diğer konu da ilköğretim okullarına medya okur- yazarlığı dersinin konulmasıdır.

Ünlü İngiliz düşünür Karl R. Popper, ‘kötü bir eğitmen’ ve demokrasinin önüne bir engel olarak dikilen büyük bir politik güç olarak gördüğü televizyona yönelik çocukların ve halkın ilgisini şöyle açıklamaktadır:

96 Derrick de Kerckhove, Brainframes. Metne, tecnologia, mercato, Bologna, Baskerville, 1993, s. 53, aktaran: Massimo Baldini, İletişim Tarihi, Çeviren: Gül Batuş, İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 2000, s. 93-94. 97 Brian Groombridge, Televizyon ve Toplum, Çeviren: Ayseli Usluata, İstanbul, İstanbul Reklam Yayınları:41, 1976, s.9. 98 http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=d54efa81-7d42-444f-9152- f94e696483b5/5.12.2006.

34 Ben şimdi olduğu gibi o zaman da çocuklarımızı televizyon ve diğer kitle iletişim araçları ile yetiştirdiğimiz görüşündeyim. Bu nedenle sansür uygulanması gerektiğini savunuyorum. Demokrat ve özgürlükçü bir düşünür olarak bunu söylemek beni üzüyor ama, özgürlüğün sorumluluktan kaynaklandığını unutmamak gerekir.99

Yine RTÜK tarafından 2006 yılında yapılan ‘Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması’nın sonuçları Türkiye’de televizyon izleme alışkanlığının arttığını ortaya koymaktadır. Araştırma kapsamında; izleyicilerin TV izleme süreleri ve saatleri, en çok izledikleri program türleri, kitle iletişim araçlarına olan güven düzeyleri, rahatsızlık duydukları televizyon yayınları, reklamların seyredilme düzeyi ile RTÜK’ün bilinme düzeyi tespit edilmiştir. Örneklemi, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından belirlenen araştırmaya, Türkiye genelinde 14 ilde, 15 ve daha yukarı yaşlardaki toplam 4606 kadın ve erkek katılmıştır. Hafta içi günde ortalama televizyon izleme süresi 5.09 saat olarak saptanmıştır. Yine benzer bir araştırma ilköğretim çağındaki çocukların televizyon izleme alışkanlıklarını belirlemeye yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemi Türkiye genelini temsil edecek şekilde oluşturulmuştur. Çalışma sonucunda; televizyon yayınlarının çocuklar üzerindeki etkisi, farklı sosyo- ekonomik ve kültürel ve çevreye sahip, özel ve resmi okullarda öğrenim gören ilköğretim çocuklarının toplumsallaşması, eğitimi ve yetişmesinde televizyonun önemi, televizyon izleme alışkanlıkları ve televizyon izlemek için ayırdıkları zaman, kanal ve programları hangi nedenle seçtikleri, televizyonun günlük hayatlarındaki yeri ve önemi ile tercih edilen TV programların çocuklarımızın fiziksel, zihinsel ve ruhsal yapıları üzerindeki etkileri ile Üst Kurul’dan beklentileri tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda ilköğretim çağındaki çocukların televizyona ayırdıkları zaman; hafta içi %27.4’lük kesimin 2 saat, %19.5’inin 1 saat, %19.1’inin 3 saat, hafta sonu ise; %28.4’ü 5 saat ve üstü, % 20.8’i 2 saat ve % 18.1’i ise 3 saat olduğu saptanmıştır.100 Televizyon seyretme alışkanlığının gelişmiş Avrupa ülkelerinde de ileri düzeyde olduğu görülmektedir. “Toplumsal bir bakış açısıyla televizyonun Fransız toplumu için her yaş grubunda bir

99 Karl R. Popper, La lezione di questo secolo. Gianfranco Bosetti’nin röportajı, Marsilia, Venezia 1992, s. 36-37, aktaran: Baldini, İletişim Tarihi, s. 100-101. 100 http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=3a3dca75-6997-4399-816d- 7dc27d5623d0/5.12.2006.

35 numaralı medya olduğu söylenebilir. Günde ortalama olarak 3 saat 34 dakika televizyon seyredilmektedir. Bunu 2 saat 2 dakikayla radyo dinle alışkanlığı takip ederken basının takip edilme alışkanlığı 37 dakikayla sınırlı kalıyor.”101

2004 yılında, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmaya göre; çocuklar genel olarak televizyon seyretme eyleminde ebeveynlerden bağımsız hareket etmektedir. Çocukların %82’si, televizyonda hangi programları seçeceğine kendileri vermektedir. Yine %31’i ise saat 22’ye kadar ekran başında kalabilmektedir.102

Televizyon bugünkü halini alana kadar toplumsal ve ekonomik faktörlerin etkisiyle farklı aşamalardan geçmiştir. Kamusal yayıncılık anlayışının yaygın olduğu İngiltere’de 1950’li yıllarda televizyon salt bir eğlence aracıyken 1970’li yıllarda eğlendiren bir araç olmasının yanında bilgi veren bir araca dönüşmüştür.103 Böylelikle tiyatro ve sinemanın yanı sıra basını da bünyesine alarak daha etkili bir araca dönüşmüştür.

Groombridge televizyonun bu potansiyelinin dikkate alınıp eğitim alanında kullanılabileceğini savunmaktadır. Demokrasiyi; “kendi kişisel ve toplumsal yazgılarını etkileyen siyasaların, biçimlenip uygulanması üzerine halkın söz hakkıyla denetimini sağlayan bir yönetim düzeni” olarak tanımlamakta bu sistemde seçimlerin ve temsillerin önemine dikkat çekmektedir. Televizyon ise eğitici görevini bu noktada yerine getirebilecektir. Kişiler ve gruplar karar alma, katılma ve denetim aşamasında televizyondan yararlanabileceklerdir. Televizyona dönük düzenlemelerin bu bağlamda yapılması gerekmektedir.104 Çünkü siyasal katılmanın mümkün olmadığı durumlarda enformasyon anlamını yitirmektedir. Araştırmalar; kullanılma imkânı olmayan bilgilerin kısa sürede yitip gittiğini göstermektedir. Televizyonun

101 Phipippe Viallon, L’Analyse Du Discours De La Television, Paris, Presses Universitaires de France, 1996, p. 4. 102 Güldal Akşit, “Açılış Konuşması”, Medyada Şiddete Duyarlılık Paneli, Ankara, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını: 11, Başbakanlık Basımevi, 26 Kasım 2004, s. 20. 103 Groombridge, Televizyon ve Toplum, s.10. 104 Groombridge, s.15.

36 eğitici/bilgilendirici işlevi ancak siyasal katılmanın mümkün kılındığı durumlarda tam anlamıyla işe yarayacaktır.

Sosyo-politik alanda medyanın ve dolayısıyla da televizyonun gücü sadece ona olan ilgiyle sınırlı değildir. İnsanlar televizyonu eğlenmek veya hoşça vakit geçirmek amacıyla seyrederken aynı zamanda bilinçli ya da bilinçsiz medya merkezlerinden yayılan manipülasyonun etkisi altında kalmaktadırlar. Medya bir taraftan insanları kategorize ederken diğer taraftan da neden bu kategorizasyona dahil olduklarına dair anlayışlarını düzenlemektedir. Bu yargılama kalıpları çoğu zaman bireysel ve toplumsal bilinci düzenlemekte ve gerçek yaşamdaki ilişkilerde insanlar bu kalıplara göre birbirlerini yargılanmaktadır. Televizyon pek çok alanın birleşiminden oluşan yeni bir tür olarak karş ımıza çıkmaktadır. Araca olan ilgi, bu türün özelliklerinin kendini sürekli yinelemesini ve sağlamlaştırmasını kolaylaştırmaktadır.105 Günümüz toplumlarında televizyona ait değerler o kadar tanıdık hale gelmiştir ki; anlam ve değer iletileri, kişilerin giyim, kuşam, fiziksel görünüş, davranış biçimleri ve ilişkileriyle inşa edilir olmuştur. Televizyon dili toplumsal ilişkileri algılama ve anlamlandırma aşamalarında oldukça etkin hale gelmiştir.

Medyanın bu kuşatıcı etkisi toplumun her kesiminde kendini hissettirmektedir. Toplumsal yapı içinde yer alan bazı sınıf ve gruplar ne kadar da kendi koşullarına uygun düşen şekilde ve kendi alt-kültür değerlerine göre yaşasalar da bir noktada yine başat kültürel yapıya uyumlanmak zorunda kalmaktadırlar. Ortak yaşam alanları, insanları başat kültürel değerlerin öngördüğü şekilde buna mecbur bırakmaktadır. Okullar, gazetelerdeki, radyo ve televizyonlardaki haberler, programlar, reklamlar, kentsel yapılaşma hatta park ve bahçe düzenlemeleri bile olayları ve dünyayı bu başat kültüre göre tasvir etmekte ve yorumlamaktadır.106 Basının başka hiçbir türü Fransızların için bu kadar geniş bir okuyucu alanı bulamamaktadır. Haftalık televizyon dergilerinin satış rakamları (1997 yılı için)

105 Graeme Burton, Görünenden Fazlası, Çeviren: Nefin Dinç, İstanbul, Alan Yayıncılık, 1995, s.111-112. 106 Oskay, ‘Kitapsız Toplumun Televizyonu’, Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım, s. 15.

37 diğer türlere göre oldukça yüksektir: TV Magazine (5.4 Milyon), Tele 7 Jour (2.7 Milyon), Tele Z (2.2 Milyon) ve Tele Star (1.9 Milyon).107

Televizyonun toplumdaki egemenlik yapısını yansıtan ve haklılaştıran, başat kültür değerlerin toplumda hâkim kılmayı hedefleyen bu özelliği, yalnızca hegemonik ideolojiyi sunan kültürel bir manipülasyon aracı olarak değerlendirilmemelidir. Tam da bu noktada medyanın bu kadar etkili olmasını sağlayan bir özelliği ortaya çıkmaktadır. Televizyonun bu işlevini yerine getirebilmesi, hedef kitlesini de bu üretim sürecine sokabilmesiyle mümkündür. Bu da kolektifleştirilmiş bilincin, onayladığı ölçüde bu sürece gönüllü katılımıyla sağlanmaktadır.108 Hatta ABD’de medyanın, politik ortamı yeniden biçimlendirerek demokratik yapıyı tahrip etmesi; demokrasinin özü olarak kabul edilmektedir. Annals of the American Academy of Political and Social Science’in tanınmış halkla ilişkiler uzmanlarından Edward Bernays, “demokratik sürecin özünün ikna etme ve öneride bulunma özgürlüğü”109 olduğunu öne sürerek, toplumu yönetme yetkisine sahip olanlar ile kaynakların denetimini ellerinde bulunduranların medyayı kullanarak, politikanın harekete geçirilmesini sağlamalarını demokrasinin gereği olarak değerlendirmektedir.

Bireysel ve toplumsal hayatın bir parçası olan televizyon 1960’lı yıllardan bu yana politik alanla yakınlaşmaya başlamıştır. Aracın yaygınlık kazanmasıyla birlikte giderek daha fazla politikacı televizyon ekranlarında görülmeye başlamıştır. Bryce’ın Modern Demokrasiler incelemesinde belirttiği gibi günümüzde ‘politik bir kişiliğin sadece bir figür’110den ibaret olması demokratik ortamlarda medya ve politika ilişkisini özetlemektedir. Tyler Cowen ise “televizyonun gücün sırrını çözme kapasitesi vardır. Başarılı politikacılar televizyonu kullanmalıdır ve seyircinin

107 Charon, La Presse Magazine, p. 57. 108 Ünsal Oskay, Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri, İstanbul, Der Yayınları, 1993, s. 26. 109 Chomsky, Medya Gerçeği, s. 26-27. 110 J. Bryce, Modern Democracies, vol. 2 (London: Macmillan and Co., 1923), 69 aktaran: John Roper, “The Contemporary Presidency: George W. Bush and the Myth of Heroic Presidential Leadership”, Presidential Studies Quarterly, 2004, p. 138.

38 dikkatini çekebilmek için popüler kültürle yarışmalıdır.”111 diyerek televizyonun politik süreç üzerindeki etkisini dile getirmektedir.

Televizyonun sosyo-politik alandaki kuşatıcı etkisinin enformasyon özgürlüğü ve demokrasi önünde oluşturduğu sakıncalara rağmen yeterince eleştirilmemektedir. Televizyon yönetmeni Bernard Gesper eleştirel bir tavırla bu durumu şöyle dile getirmektedir: “Televizyona karşı ciddi eleştiriler yöneltilmiyor. Yalnızca bir kenar mahallesiyle sınırlı bir seyirci kitlesi olan sinema filmi üzerine yazıyorlar ama günde ortalama 30 milyon kişinin seyrettiği televizyonu önemsemiyorlar”112 Bu sözün söylenmesi üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen durum değişmemiştir. Telerama ve Le Monde gibi gazetelerde çıkan yazılar daha çok olumlayıcı ve betimleyici üslupta kaleme alınmaktadır.113

Televizyonun sosyo-politik alandaki yerinin anlaşılabilmesi ancak, toplumsal egemenlik yapısının ayrıntılı analiziyle mümkün olabilmektedir. Üretimin toplumsallaşması ve aynı ölçüde de karmaşıklaşması, televizyonun bu egemen yapıdaki örgütlenme biçimini ve işleyişini belirlemektedir. Toplum-televizyon- seyirci üçlüsünün bağımlılıkları televizyon içeriklerine yön vermektedir. Bu üçlü sacayağının en edilgen tarafını oluşturan seyirci ise, bütün hesapların kendisi üzerinden yapılmasına rağmen sadece olup biteni seyretmekle yetinmektedir.

1.3.2. Kültürel Üretim Sistemi İçinde Televizyon Televizyon, gerek bireysel gerekse toplumsal yaşamı etkisi altına alan önemli ve merkezi kültürel bir olgu olma özelliğine sahiptir. Televizyonun bu niteliği yalnızca kültürü etkilemesinden kaynaklanmamaktadır. Günümüzde özellikle televizyonun bireylerin hayatlarında önemli bir yere sahip olduğu ülkelerde, artık bir ‘kültürel belirleyici’ konumuna yükselmiştir. Televizyon, diğer kültürel dinamiklere

111 T. Cowen, What Price Fame? (Cambridge: Harvard University Press, 2000), 50-51, aktaran: Roper, p. 139-140. 112 La Reveu du Cinema, n 298, Septembre 1975. aktaran: Rene Predal, La Critique Des Spectacles, Paris, Les Guides du Centre De Formation Et De Perfectionnement Des Journalistes, 1998, p. 101. 113 Predal, p. 104.

39 etki ederek kültürün üretilmesi, yaygınlaştırılması ve sonraki kuşaklara nakledilmesinde belirleyici bir işleve sahiptir.

McLuhan, dünyayı algılayış biçiminde köklü değişikliklere yol açan televizyonun, insanın görme ve işitme duyusunun yerini alarak, duyu organlarının ulaşabildiği alanı genişlettiğini belirtmektedir. McLuhan “mesaj, aracın kendisidir” derken televizyonun artık insanların dünyayı algılama aracı olmanın ötesinde, dünyayı algılama biçimine dönüştüğünü ifade etmektedir.114 Yazılı kültürün etki alanından çıkan toplumlar, görüntünün hızlı ve çok yönlü dünyasının çekiciliğine kapılmışlardır. “Televizyonun ortaya çıkışıyla, dikkate dayalı okuma alışkanlığına dayanan kültür, derinden değişmiştir. Onun yerine daha rahat, daha yayılmış, çok boyutlu ve hazır sunulan bilgilerden oluşan yeni bir düşünce ve gerçeklik algılama biçimi gelişmiştir”.115 Radyo aracılığıyla dinler kitleye ulaşan sesli iletiler, televizyonla görüntüsel iletiye dönüştürülmüş ve insanlar için yeni alımlama süreci başlatılmıştır. Televizyonla birlikte gelişen ‘görüntüsel algılama’ olgusu, farklı bilişsel süreçleri içeren gerçekliği algılama biçimine dönüşmüştür.

Televizyon kültür ilişkisi kapsamında doğru değerlendirmeler yapabilmek için kapsayıcı bir bakış açısına gerek duyulmaktadır. Bu da kitle kültürünün eleştirel bir bakış açısıyla gözden geçirilmesinin yanı sıra televizyon içeriklerinin kendi bağlamından koparılmadan değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bir televizyon programının içeriğine etki eden şey; geleneksel kodlar ve iletişim biçimleriyle birlikte metnin üretildiği ortamdır. Televizyonun “ozanlık işlevi…izleyiciye kişisel özerkliğini büyük ölçüde geri verir, yani herhangi bir mesajı anlamlı kılan göstergesel ve toplumsal koşulları izleyici sağlayacaktır.”116

114 Derya Altay, “Küresel Köyün Medyatik Mimarı: Marshall McLuhan”, Kadife Karanlık: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Hazırlayanlar: Nurdoğan Rigel, Gül Batuş, Güleda Yücedoğan, Barış Çoban, 2. Baskı, İstanbul, Su Yayınevi, 2005, s.14-15. 115 Martin Esslin, TV Beyaz Camın Arkasında, Çeviren: Murat Çiftkaya, İstanbul, Pınar Yayınları, 1991, s. 11-12. 116 John Fiske, John Hartley, Reading Television, Londra, Methuen, 1978, s.125-126, Aktaran: Modleski, Eğlence İncelemeleri, s. 13.

40 Medya ile kültür arasındaki ilişki, medya içeriklerinin tüketiciler üzerindeki etkilerinden hareketle açımlanmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle kitle kültürü eleştirmenleri incelemelerini kültürel metinlerden çok doğrudan tüketiciler üzerine yöneltmişlerdir. Bu konuda geliştirilen kuramlar iki farklı görüşü yansıtmaktadır. Bunlardan ilki kitle iletişim araçlarının, edilgen konumda olan hedef kitle üzerinde yıkıcı ve baskın bir etkiye sahip olduğunu öne sürmektedir. İkinci görüş ise kitle iletişim araçlarının etkilerinin hedef kitlenin politik ve ideolojik inançları ve deneyimlerine bağlı olarak nispeten sınırlı düzeyde gerçekleştiğini savunmaktadır.

İngiltere’deki Birmingham Okulu Kültür Kuramı, kitle kültürünün insanlar üzerindeki türdeşleştirici etkisinin, gösterilen tepki ve dirençler nedeniyle farklı yönde işlediğini öne sürmektedir. Toplumsal tabakalar, kitle kültürüne karşı direnebilecek bir tepki potansiyeline sahiptir. Stuart Hall bu tepkinin; yaygın, uzlaşmaya dayalı ve muhalif olma şeklinde üç dinamiğe bağlı olarak ortaya çıkabileceğini göstermeye çalışmaktadır.117 Kitle kültürü metinlerinin yaygın okunması; metnin olduğu gibi kabul edilmesi şeklinde gerçekleşirken, uzlaşmaya dayalı okuma; iletinin tamamını kabul edip belli noktalarda karşı çıkmalar biçiminde ortaya çıkmaktadır. Muhalif tepki ise daha bilinçli, eleştirel bir bakış açısıyla kapitalist sistemin tümden reddiyle gerçekleşmektedir. Bundan yola çıkarak kitle kültürü içeriklerinin insanları üzerindeki etkisi içeriklere değil insanların politik ve ideolojik görüşleri ile toplumsal deneyimlerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.118

Medya içeriklerinin tüketicilerin iradelerinin dışında, son derece etkili bir işleve sahip olduğu görüşünü savunanlar ise kitle kültürünün, “yöneten ile yönetileni, varlıklı ile yoksulu, özgür olan ile özgür olmayanı, mutsuz insan ile onu mutsuz kılan toplumsal realiteyi özdeş kılacak bir yanılsama oluşturma”119 gibi işlevi olduğunu öne sürmektedirler. Ünsal Oskay, bu üretim biçiminde tüketicinin edilgen konumuna dikkat çekerek kitle kültürünün tüketicilerden bağımsız olarak tasarlanıp, üretildiğini

117 Stuart Hall, “Encoding and Decoding in the Television Discourse”, Stencilled Occasional Papers, no.7, Birmingham, İngiltere, Çağdaş Kültürel Araştırmalar Merkezi, 1973, Aktaran: Modleski, s. 10. 118 Modleski, s.10. 119 Oskay, Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım, s. 152.

41 belirtmektedir. Bu süreçte tüketici ‘potansiyel müşteri (cliantile)’ denilen bir konumdadır. Kitle kültürü ürünü denen kitapları, plakları, müzikleri, filmleri, konfeksiyon işi giysileri, TV parodilerindeki esprileri ve deyiş biçimlerini üretenlerin “kafalarındaki” insanlar olarak yer alırız bu kültürün üretim sürecinde. Bizim neleri seveceğimizi, neleri sevmeyeceğimizi, nelerden korkacağımızı, neleri ve kimleri kıskanacağımızı, kimlere hayranlık duyacağımızı, kimleri küçük görerek kendimizden hoşnutluk duyacağımızı, kalitatif ve kantitatif araştırmalar da yaptırarak, ortaya koymaya; bizim “fiili kimliğimizi” mümkün olduğu kadar tasvir edilmiş bir biçimde görmeye çalışırlar. Bundan amaç, bizlere, gerçekten estetik değeri olan, bize uygun bir bilgilenim sağlayabilecek, bugünkü toplumsal realitemizi değiştirebilmek için arada şöyle bir durup dinlenmemizi sağlayacak eğlenim olanakları sunmak değildir. Tersine, bizi, bugünkü toplumsal realitemizin içinde kalmaya ikna edici, bunu değiştirmenin gereksizliğini ve umutsuzluğunu kanıtlamaya yönelik bir amaç taşır kitle kültürü ürünlerinin tasarlanması, dizayn edilmesi, üretilmesi ve toplumun çeşitli sınıf ve katmanlarına ‘bulaştırılması.120

Neil Postman, televizyonun kültürel yaşam üzerindeki artan etkisini ‘medya ekolojisi’ (Medienökologie) terimiyle dile getirmektedir. “Medya ekolojisi, teknolojilerin sebep olduğu olaylar üzerine hikâyeler anlatma amacına hizmet etmektedir. Medya çevrelerinin düşünce ve toplumsal davranışlarımızı biçimleyen, tarzları değiştiren, bizi daha akıllı ya da daha akılsız, daha iyi ya da daha kötü, daha özgür daha tutsak eden yeni kontekst (bağlam) lerin medya çevrelerince nasıl oluşturulduğunu tasvir etmek de medya ekolojisinin amacıdır.”121

Medyanın oluşturduğu bilinç endüstrisi sanattan spora, edebiyattan bilime tüm kültürel alanı yeniden düzenlemektedir. Örneğin televizyonun etkisiyle futbolseverlerin stadyumlara dönük beklentileri değişmiştir. Oturma odalarındaki televizyonun sahnelenişine benzer biçimde stadyumlara konulan ‘video-matrix perdesi’ futbolu, ekrandan takip etme eğilimine yönelik olarak gelişmiştir. Ekran

120 Oskay, s. 152. 121 Neil Postman, Die Verweigerung der Hörigkeit, Frankfurt/M. 1988, s. 31, aktaran: Aytaç, Edebiyat ve Medya: Kitaptan Ekrana Edebiyat, s. 131-132.

42 aracığıyla futbolseverler aktörlere ve oyun alanına görsel olarak daha fazla yakınlaşabilmektedir. Yine futbolu televizyon pratiğine uyarlama çabaları sonucunda kural değişikliğine gidilmesi tartışmaları uzun zamandır sürmektedir. Bu çabalar sportif heyecanı dinamikleştirmek, dramatikleştirmek ve gerilim frekansını yükseltmek amacına yöneliktir. Eski FIFA Başkanı Joao Havalange 1990’da, maçları yayımlayan televizyona daha fazla reklam alma imkânı oluşturmak amacıyla futbol karşılaşmalarının 25’er dakikalık dilimler halinde dört devre olma önerisinde bulunmuştur.122

2002 yılında Almanya’da yayımlanan, kitap okuma alışkanlığı üzerine yapılmış geniş çaplı bir araştırmanın sonuçlarının değerlendirildiği ‘Yeni Bin Yılda Almanya’da Kitap Okuma Alışkanlığı’ adlı kitapta televizyonun alışkanlıkları nasıl değiştirdiğine dair ilginç bulgular yer almaktadır. Bunlardan biri, televizyona özgü ‘zaplama’ alışkanlığının kitap okuma alışkanlığına uyarlanmasıdır. İnsanların, eski alışkanlıkları doğrultusunda kitabın başından sonuna kadar tamamını değil de karıştırmak, göz gezdirmek ve ilginç görülen yerlerini okumak biçiminde yeni bir alışkanlık edindikleri gözlenmiştir.123

İnsanların kitap okuma alışkanlıkları konusundaki bu değişimi Amerikalı iletişim bilimci George Gerbner’in medyanın etkileri üzerine ortaya attığı ‘Cultivation’ teziyle açıklamak mümkündür. Çok fazla televizyon seyreden kişiler gerçek yaşamı, ekranda gördükleri biçimde algılamaya başlamaktadırlar.124 Medyanın etkileri üzerine yapılan çalışmaların çoğu, medyanın en önemli işlevinin; haber verme ve tutumların şekillendirilmesi olduğu yönündedir.125 Toplumsal talebin ve ilginin yoğunluğu ile medya içeriklerinin yüksek ekonomik değeri olan metalara dönüşmesi doğru orantılı olarak seyretmektedir.

122 Andreas Klose, “Televizyon Futbolu: Medya Yapımı Bir Ürün, Gerçekliği Nasıl Değiştiriyor?”, Futbol ve Kültürü: Takımlar, Taraftarlar, Endüstri, Efsaneler, Derleyenler: Roman Harok, Wolfgang Reiter, Tanıl Bora, 4. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 381-382. 123 Aytaç, Edebiyat ve Medya: Kitaptan Ekrana Edebiyat, s. 130. 124 Denis McQuail, Sven Windahl, Kitle İletişim Modelleri, Çeviren: Konca Yumlu, Ankara, İmge Kitabevi, 1997, s. 34-38. 125 Çiğdem Alpaslan, “Medya ve Cinsellik”, Katarsis, Sayı: 2, İstanbul, 2000, s. 11.

43 Rakamlar televizyonun, özellikle gelişmiş ülkelerde insanların yaşamının vazgeçilmezi haline gelmiş olduğunu göstermektedir. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki eğilim de bu yöndedir. 2002 yılı verilerine göre gelişmiş ülkelerde her 10 kişiye 8 televizyon düşerken Türkiye’de bu rakam 4,2’dir. Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması, her 10 kişiye 6 televizyon şeklindedir. Televizyon sayısında en çarpıcı rakama sahip olan İsveç’te ise hemen hemen kişi başına 1 televizyon düşmektedir. İsveç’i sırasıyla İngiltere, ABD ve Norveç takip etmektedir.126 Bugün dünyada uydular, kablo tv ağları gibi elektromanyetik ağlar 5 milyon korsan, 10 milyon resmi alıcıya hizmet vermektedir. Bu sayının kısa bir zamanda iki katına çıkması beklenmektedir.127

Televizyonun kültürel etkileri; toplumun din, aile, okul gibi geleneksel kurumlarının yerine alarak, bir ‘hikâye anlatıcısı’na dönüştüğü bu bağlamda uzun süreli, güçlü ve biçimlendirici etkilerinin olduğu şeklinde de açıklanmaktadır.128 Televizyonun etkisi özellikle öğrenme çağındaki çocuklar ve gençler üzerinde model oluşturması bakımından önemlidir. Toplumda büyük bir ilgiyle takip edilen ‘Kurtlar Vadisi’ filmi, şiddeti arttırdığı ve meşrulaştırdığı yönünde tartışmalara neden olmuştur. Filmin ana karakteri Polat Alemdar’ın özellikle çocuklar ve gençler tarafından sevilip benimsendiği bir gerçektir. Yapılan araştırmalar doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclis’i, okullarda artan şiddet olaylarını önlemek amacıyla Polat’ı canlandıran Necati Şaşmaz’la iş birliğine gitme kararı almıştır. Okullarda Şiddeti Araştırma Komisyonu Başkanı Halide İncekara, yaptığ ı açıklamada; Necati Şaşmaz ile görüşüp, şiddet karşıtı kampanyalarda görev almasını, okullara gidip öğrenciler ile sohbet etmesini ve Polat Alemdar tipini yeniden yaratmasını önereceklerini belirtmektedir.129

Televizyonun dönüştürücü gücü tüm kuşatıcılığıyla sanatta da kendini hissettirmektedir. Özellikle geçmişin görsel sanatları, varoluş nedenleri olan gizemli

126 S. Nanthikesan, “Trends in Digital Divide”, (Çevrimiçi), http://hdr.undp.org/docs/publications/ background_papers/nanthikesan.doc, 7 Kasım 2006. 127 Balle, Medias et Societes, p. 770. 128 McQuail, Windahl, Kitle İletişiminin Kültürel Etkileri, s. 117. 129 Zübeyde Yalçın, “Meclis Polat Alemdar’a Görev Teklif Edecek”, (Çevrimiçi), http://www. nethaber.com/NewsDetails.aspx?id=7483 25.12.2006.

44 ve kutsal olma niteliklerinden arındırılarak kolayca ulaşılabilen, değersiz ve ucuz nesnelere dönüştürülmüştür.130 Sınırsız bir yapay imajlar evreni131 içinde yaşayan insanın gerçekliği algılama biçimi, sanat ve estetik anlayışına da yansımaktadır. Hız, zaman ve mekân yanılsaması içinde sanat eserleri de medyanın sembollerle yücelttiği, idealize ettiği ve kutsallaştırdığı ürünler olarak varlıklarını sürdürebilmektedir.

Bu yeni gerçekliği algılama biçimi, insanların sanat eserlerine bakışının da bazı şartlandırmalar doğrultusunda oluşmasına yol açmaktadır. İnsanla sanat eseri arasındaki ilişki, daha pasif ve özgürce tepkilerin oluşmasına engel olacak kadar şartlandırılmış bir bağa dönüşmüştür. Egemenlik-güç ilişkisinin de etkisiyle akıl ve beden birbirinden sanat eseri de bedenden uzaklaşmıştır.132 Ayrıca sanatçının gerçekliğe eleştirel yaklaşımını ifade eden sanatsal gerçekliğin eleştirel yönü133 de, yine popüler kültürün özgürlüğe tanıdığı bir ödün olarak varolanın olumlanmasına yardımcı olmaktadır.

Televizyon, kültür ve sanata reklam mantığına yakın bir bakış açısıyla ilgi göstermiş ve yeniden üretmiştir. Reklam mantığı ikna etme üzerine kuruludur.134 Buna göre sanat ve kültür ikna edici nitelikte, yarara dönük ve popüler olmalıdır. Popüler yazarlardan Tuna Kiremitçi’nin romanlarını çekim senaryosuna benzer bir teknikle yazması ve karakterleri sanki onları takip eden kameralar varmış gibi televizyon tekniğine uygun bir dille anlatması bu etkiyi ortaya koyar niteliktedir.

130 John Berger, Görme Biçimleri, Çeviren: Yurdanur Salman, 10. Baskı, İstanbul, Metis Yayınları, 2004, s. 32-33. 131 Ellul, Sözün Düşüşü, s. 273. 132 David Freedberg, The Power of Images: Studies in the History and Theory of Response, The University of Chicago Pres: Chicago and London, 1989, aktaran: Nurcay Türkoğlu, Görü-Yorum: Gündelik Yaşamda İmgelerin Gücü, İstanbul, Der Yayınları, 2000, s. 109. 133 Ahmet Cemal, Aradığımız Tiyatro, İstanbul, MitosBOYUT Yayınları, 1998, s. 99. 134 Paul Rutherford, Yeni İkonalar, Çeviri: Mustafa K. Gerçeker, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1996, s. 109.

45 Kültürel tarihin, “kültürün bütünlüklü tarih içinde aşılma tasarısı ve gösteri seyrinde ölü bir nesne olarak korunmasının örgütlenmesi”yle135 sona erdiğini savunan Guy Debord, “kültürde ve doğada, giderek önemini kaybeden ve gün geçtikçe gösterinin ihtiyaçlarına uygun olarak seçilen ve sınıflandırılan eski kitap ve eski bina mirasının hâlen bu önemi korumasının dışında, modern endüstrinin araçları ve çıkarları doğrultusunda değiştirilmemiş ve kirletilmemiş hiçbir şey”in136 kalmadığını öne sürmektedir.

Ticari televizyonların yaygınlaşmasıyla kamusal yayıncılıktan vazgeçen Avrupa ülkeleri ise, televizyonun kültürel alanda oluşturduğu çalkantılar nedeniyle birtakım yasal ve ekonomik tedbirler almak zorunda kalmışlardır. Örneğin Fransa’da reklam ve tanıtım harcamalarının 1968’den bu yana sürekli televizyona doğru kaymaktadır. 1990’lı yılların ortalarında tanıtım harcamalarının yarısının basına gitmesine karşılık %28’i televizyona yönelmiştir. Bu yöneliş her geçen gün hızlanarak devam etmektedir.137

Televizyonun içinde şekillendiği ekonomik sistem diğer iş kollarında da önemli değişikliklere yol açmıştır. Geleneksel üretim biçimleri yerini reklamın, halkla ilişkilerin, pazarlama stratejilerinin belirlediği ekonomik ilişkilere bırakmıştır. Ürünün oluşumundan önce devreye giren imaj, reklam, marka çalışmaları ürünle üretici arasındaki ilişkinin gittikçe azalmasına yol açmış, egemenliğin belirleyici temel etken olan küresel sermaye stratejilerinin geçmesine neden olmuştur.

Ekonomik sistem ürünü, tek bir karar mekanizmasının inisiyatifine bırakmayacak kadar değerli bir meta olarak âdeta kutsallaştırmıştır.138 Televizyonların gelirlerinin %95’ini oluşturan reklamlar ise program içeriklerine izlenme oranının inisiyatifine bırakmış durumdadır. ABD’de izlenme oranı ölçümlerine göre yüzde 1’lik bir seyirci kaybı, televizyonların reklam gelirinde yılda

135 Guy Debord, Gösteri Toplumu, Çevirenler: Ayşen Ekmekçi, Okşan Taşkent, 2. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2006, s. 145. 136 Debord, s. 180. 137 Viallon, L’Analyse Du Discours De La Television, p. 3. 138 Sadık Güneş, Medya ve Kültür: Sessiz Yığınların Kültürel İntiharı, Ankara, Vadi Yayınları, 1996, s.153-154.

46 80-100 milyon dolarlık bir zarara yol açmaktadır. Reklam verenler diğer niteliklerin yanı sıra öncelikle rakamlarla ilgilenmektedir.139

Avrupa Birliği’nin önde gelen ülkeleri bir yandan yayın özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmaya çalışırken diğer yandan da yerel kültürlerin ve Avrupa’nın ortak mirası kabul edilen kültürel unsurların korunmasına yönelik tedbirler almaya çalışmaktadır. Televizyonda yayımlanan ve “haber, spor olayları, oyunlar, reklam veya teleteks hizmetleri ve telealışveriş” dışındaki her şeyi eser olarak kabul eden Sınır-tanımayan Televizyon Direktifi, dış kaynaklı yayınlara kota uygulanmasını, Avrupa kültür mirasının geliştirilmesine yönelik programları destekleme ve özendirme ve kültürel yapıyı korumaya yönelik hükümler içermektedir.140

Gelinen noktada kültürel aktörün medya ekseninde konumlandığı ve medyanın özellikle de etkililiği ve tüketiciliği bakımından önemli bir yere sahip olan televizyonun da giderek kültürün öznesi ve kaynağı haline geldiği görülmektedir. Ekonomiden, politikaya, kültürden sanata varana kadar toplumun her kesimiyle irtibatlı olarak örgütlenen ve dolayısıyla da egemenlik ilişkileri anlamında önemli bir konuma yükselen televizyonun kilit noktada olduğu bir gerçektir. Hemen hemen her alanda medyanın onayı ve kabulü son derece önemli hale gelmiştir. Yolu televizyonla kesişmeyen bir olgunun yaşama şansı yok gibidir. Artık ‘sevdiğini alan’ değil de ‘aldığını seven’ ya da sevmek zorunda kalan bir toplumdan ve böyle bir toplum içinde yaşanan kültürel ilişkilerden bahsedilebilir.

139 Taylan Doğan, “Rızanın İmalatı: Bir Propaganda Aracı Olarak Medya, (çevrimiçi) http://www.bgst. org/keab/ManufacturingConsent.asp, 7 Ağustos 2006. 140 Bkz. Avrupa Medya Enstitüsü tarafından yaptırılan ve Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç ve İngiltere gibi gelişmiş yedi ülkenin, televizyon ve kültür politikaları anlamında karşılaştırmalı olarak incelendiği araştırma. Emmanuel Machet, Serge Robillard, Televizyon ve Kültür: Avrupa’daki Politikalar ve Yasal Düzenlemeler, Çeviren: Erol Mutlu, Ankara, TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı, 1999.

47 1.3.3. Haber Verme İşlevi Bağlamında Televizyon Televizyon da tıpkı buhar makinesi, otomobil, atom bombası gibi icat edildikleri dönemde varolan toplumsal düzeni değiştirip, öngörülemeyen sonuçların ortaya çıkmasına neden olan araçlardan biridir. Son derece etkili bir toplumsallaştırma aracı olan televizyonun öngörülememiş en önemli sonuçlarından biri; geleneksel kurumlardaki ve toplumsal ilişki biçimlerindeki köklü değişimlerde oynadığı roldür. Birçok iletişim ve sanat biçiminin bileşiminden oluşan görsel ve işitsel bir araç olan televizyonun geniş kitlelere ulaşabilme gücü onun toplumsal dönüşümün baş aktörlerinden biri olmasını sağlamıştır.141 Televizyonun bu kuşatıcı etkisi haber alanında da kendini göstermiştir. Genel olarak insanların en fazla yöneldikleri enformasyon kaynağı olan televizyon, kendine özgü teknolojik diliyle haberin ve diğer haber medyasının baş aktörü konumuna gelmiştir.

UNESCO tarafından düzenlenen MacBride toplantısında enformasyonun günümüzdeki çok yönlü yapısı ele alınmış ve toplumsal gelişmedeki önemine vurgular yapılmıştır. Böylece kitle iletişim araçlarının haber verme ve bilgilendirme işlevlerinin öneminin altı çizilmiştir. “Özellikle 3. Dünya Ülkeleri yönetici ve araştırmacılarının çoğunun gözünde iletişimin ve enformasyonun eğitici değeri öne çıkarılmaktadır. Öyle ki bu durum sayısız yetişkin ve çocuk için başka hiçbir şeyle telafi edilemeyecek kadar önemlidir.”142 McBride Raporu’na göre enformasyonun bu karmaşık ve çok yönlü yapısı ülkeler açısından taşıdığı önem göz önünde bulundurularak gelişmiş ülkeler, eski Doğu Bloku ülkeleri ve 3. Dünya ülkeleri olmak üzere üç kategoride değerlendirilmiştir.143

Gelişmiş ülkelerdeki enformasyon ‘güncellik’, ‘yakınlık’ ve ‘heyecan vericilik’ üzerinde gerçekleştirilmektedir. Yabancı, tuhaf, alışılmadık nitelikteki haberlerin öncelikli olarak temel haber ölçütü olarak görülmesi çok eski bir habercilik klişesi olan “köpeğin adamı ısırması değil de adamın köpeği ısırması haberdir” mantığını öne çıkarmaktadır. Eski Komünist Bloku ülkelerinde ise

141 Wıllıams, Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, s. 11. 142Dominique Wolton, Penser La Communication, Paris, Flammarion, p. 298, aktaran: Char, La Guerre Mondiale De L’Information, p. 50-52. 143 Char, p. 50.

48 enformasyon önceden propagandaya ve Komünist ideoloji ve devlet politikalarının benimsetilmesine dayalıydı. Günümüzde ise gelişmiş ülkelerde enformasyonun gösterdiği temel özelliklere göre ne objektiftir ne de sansasyonel. Olumsuz gelişmelere ve kişilerin özel hayatlarına pek ilgi gösterilmemektedir. 3. Dünya ülkelerinde ise enformasyonun gelişme ve ilerleme kaydettiği gözlemlenmektedir. Bu ülkelerde enformasyonun temel işlevi yeni barajlar, yollar, hastaneler olarak görülmektedir. Enformasyon öğretici ve eğitici bir etken olarak toplumsallaştırmaya katkıda bulunmalıdır.144 Televizyonun haber verme işlevi haberin doğası gereği diğer işlevlerine göre üzerinde daha titiz durulması gereken bir konudur.

Televizyonda haberler; canlı yayın (live form), günlük haber bültenleri (daily news programs), geniş kapsamlı haber programları (in-depth programs) ve yorumlar (editorials)145 olmak üzere 4 ayrı tür olarak gündeme gelmektedir. Televizyon haberciliğinin en yaygın ve düzenli bir şekilde ekranlarda yer eden türü haber bültenleridir. Gündüz kuşağında belli saat dilimlerinde verilen kısa bültenlerden ayrı olarak hazırlanan ve âdeta bir ritüel haline gelen haber program türü akşam haber bültenidir.Akşam haberleri, "newscaster", "anchorman-anchorwoman", "news- reader" gibi terimlerle anılan akşam bültenleri birçok insan için günün gelişmelerinin seyredildiği önemli bir program olarak kabul edilmektedir. Akşam haberlerinde yer alan haberler öncelikle ciddi haberler (hard news) olarak adlandırılan ulusal ve uluslararası gelişmeler, politik haberler, hükümet, meclis, dış işleri ve resmi kuruluşlara ilişkin haberlerdir. Bunları kazalar, afetler gibi olay haberleri takip eder. Son olarak da daha çok mizah havası taşıyan, önemsiz ama ilginç gelişmeler yer alır. Ortalama olarak 30 ila 45 dakika süren bültenler ayrı bölümler halinde hazırlanmış spor haberleri ve hava durumu haberleriyle sona ermektedir.146

1930'lu yıllarda ortaya çıkan televizyon, günümüzdeki anlayışından çok uzakta, etkileri son derece sınırlı bir yapıdaydı. Büyük ve ağır olan kameralar stüdyo

144 A.e. 145 William A. Wood, Electronic Journalism, Columbia Uni. Press, NY., 1967, s.18, aktaran: Seyide Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, İzmir, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi Yayınları, 1993, s.44. 146 Parsa, s.47-49.

49 içerisinde kalmaya mahkumdu veya çok güç olarak dışarıya çıkabilirdi. Programların yapım maliyeti oldukça büyüktü ve geniş bir ekip çalışması gerektiriyordu. Televizyonun haber alanında etkisini göstermesi ancak 1940'lı yılların sonuna doğru gerçekleşebildi. Bugünkü alışılmış haber biçiminin oluşması ve sunucuların ortaya çıkması ise 1950'li yıllarda gerçekleşti. Haber bültenlerindeki asıl gelişme ise 60'lı yıllarda gerçekleşti. Televizyon haberlerinde hız ve görsellik ön plana çıkmaya başladı.

Günümüzde bir ritüel haline gelen akşam haberlerinin doğuşu ise 1948'e dayanmaktadır. Bülten niteliğindeki ilk akşam haberi 15 Ağustos 1948'de Amerika'da CBS televizyonu tarafından yayımlandı. Akşam saatlerinde bir haber bülteni sunma düşüncesi iki gereklilikten ortaya çıkmıştır. Birinci gereklilik; birçok insanın evlerinde bulunduğu akşam saatlerinde yapılacak haber yayınıyla siyasetçilerle yakın ilişkiler kurma olanağına sahip olma düşüncesinden kaynaklanmaktadır. İkinci amaç ise sponsorsuz yayımlanacak olan bir haber programıyla geniş halk kitlelerinin sempatisini ve güvenini kazanmak olmuştur. Radyonun son derece etkili olduğu 1940’lı ve 50’lili yıllarda televizyon, haber yayımcılığında radyoyu örnek almıştır. Dramatik bir tarzda düzenlenen radyo haberlerinin büyük bir ilgiyle dinlendiği yıllarda öne çıkan isimlerden biri Edward Murrow'dur. Radyodaki başarısını televizyona da taşımaya karar veren Murrow, dramatik haber söylemini televizyona uyarlayan kişilerin başında gelmektedir. 19 Kasım 1951 tarihinde saat 15:30'da televizyon seyircisinin karşısına ilk kez çıkan Murrow, televizyon haberciliğine yeni bir boyut kazandırmıştır. Murrow’un televizyon haberciliğine getirdiği bir diğer yenilik ise ‘kışkırtıcılık’ olmuştur. Günümüz televizyon haberciliğinin olmazsa olmazlarından biri olan bu teknik gerek haber metinlerinin düzenlenmesinde gerekse de haber sunumlarında Murrow’la birlikte ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Senatör Mc Carthy'nin yarattığı cadı kazanı ve ünlü listesini açıklayan ilk kişi olarak ün yapan Murrow bir süre sonra hazırladığı programı yayımlamayı ret eden CBS’ten ayrılarak kendi ajansını kurmuştur. CBS’in istemediği televizyon programını da NBC’ye satarak haber yayıncılığında etkisini sürdürmeye devam etmiştir. Televizyon haberciliğinin gelişme sürecinde etkili olan unsurlardan biri de 1962'de Telestar adı verilen bir

50 sistemle gerçekleştirilen Avrupa-Amerika uydu bağlantısı olmuştur. Bu sistem 1970'lerde iyice yaygınlaşmış ve televizyon haberciliğinin hızla gelişmesine yol açmıştır.147

1953 yılında ABD’de özel sektör tarafından gerçekleştirilen 139 televizyon istasyonu yayın yapmaktaydı. Alıcıların sayısı ise 21 milyon 500 bin olduğu tahmin edilmektedir.148 Bu dönemde televizyon aktüalitenin aynası olarak, güncel gelişmeleri ve özel olayları milyonlarca kişi tarafından seyredilen ekranlara taşımaya başlamıştır. Televizyon kanallarının çoğu günde 3 veya 4 kere haber özetleri vermeye başlamışlardır. Bir anlatıcının eşliğinde gösterilen filmlerden oluşan bültenler kısa zamanda seyircinin ilgisini çekmiş ve televizyon basının ve radyonun yerini almaya başlamıştır. Haber programları ise az sayıda magazin programının dışında genelde önemli kişilerle yapılan röportajlar ve görsel sunumlara dayalı olarak hazırlanmıştır.149

Teknolojik gelişmelerin de televizyonda haber üretim sürecine uyarlanmasıyla birlikte televizyon haberleri, gerçeği yansıtmaya en yakın ileti olma özelliğiyle tüketici üzerinde oldukça etkili olan bir tür haline gelmiştir. Televizyonda hızlı habercilik, maliyetli ve teknolojik altyapı gerektirmektedir. Haber üreticileri, görüntülerin izleyici üzerinde giderek artan etkisini gördükçe habere daha çok zaman ayırmaya ve yatırım yapmaya başladılar. Bu gelişmeler giderek haberin bir metaya dönüşmesine yol açtı. Çünkü yapılan yatırımların karşılığı belli bir artı değerle katlanarak geri dönmeliydi. İşletme mantığının egemen olmaya başladığı haber üretim süreci haber anlayışında önemli değişmelere yol açtı. Zamanla haber kamusal yararının yanı sıra, tüketici üzerinden getireceği kârı da fazla olan bir bilgi türüne dönüştü.150

Günümüzde medya ve özellikle televizyon insanların dünya görüşünü şekillendirebilmekte, düşünce ve davranış biçimlerine yön verebilmektedir. Medya

147Yasemin İnceoğlu, Medya ve Toplum, İstanbul, Der Yayınları, 1998, s. 66-67. 148 La Television Dans Le Monde, p. 53. 149 La Television Dans Le Monde, p. 81 150 Rigel, Şahlanan Şiddet, s. 19-20.

51 bu gücünü eğlendirme ve haber verme işlevleri sayesinde elde etmektedir. Bu durum haberi, medya için çok önemli bir noktaya taşımaktadır. Dünyada yalnızca haber vermek amacıyla kurulmuş ulusal ve uluslar arası ölçekte pek çok tematik televizyon istasyonu bulunmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte birçok televizyon kanalı uluslar arası boyutlarda yayın yapmaya başlamıştır. Bu da özellikle haber gibi ürünlerin ulusal sınırları aşıp uluslararası bir boyutta tasarlanmasını gerektirmektedir. “...Gerçekten de televizyonun popüler anlatıları, özellikle kurmaca yada dramatik metinleri, bugün dünyanın farklı ülkelerindeki çeşitli kültürlere, belki bütün bir dünya kültürüne hitap etme isteğiyle karakterize olmaktadır. Bu yönüyle televizyon hiç kuşkusuz günümüzün evrensel öykücüsüdür.”151

Bunun yanı sıra diğer televizyon kanallarında da haber yayınları önemli bir orana sahiptir. Televizyon kanalları haftada yaklaşık 2100 saat yayın yaptığı Amerika'da insanların yüzde doksanı haberleri televizyondan edinmektedir. 13 milyon insan her gün başlıca 3 bulvar gazetesi ve 3 fikir gazetesi okumaktadır. Bir Amerikalı her gün ortalama 2 saatini sadece televizyon seyrederek geçirmektedir.152 Günümüzde Türkiye’de ve dünyada insanların büyük bir bölümünün tercih ettiği haber türü elektronik haber, haber kaynağı ise televizyondur.153 Yine Amerika’da yapılan araştırmalar, yaklaşık 10 yıl önce yapılan araştırmalarda bir gün önce gazete okuduğunu söyleyen %58’lik kesimin aksine günümüzde çok az sayıda insanın gazete okuduğunu göstermektedir. İngiltere’de ise hemen herkes televizyonu tercih ederken toplumun dörtte birinden biraz fazlası gazeteleri önemli bir haber kaynağı olarak görmektedir.154

Gazetelerin modern kitle iletişim araçlarına model olduğu görüşü tartışmalı bir konudur. Ama gazetenin ve onu örnek alarak yapılandırılan radyo ve televizyonun ana içeriklerinin ‘haber’ olgusu olduğu tartışmasız ortadadır. Haber, gazeteleri diğer medya kuruluşları nezdinde yücelten ve farklı kılan bir unsur olarak

151 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s.25-26. 152Burton, Görünenden Fazlası, s. 14-15. 153 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s.36. 154 Ian Hargreaves, Gazetecilik, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, Kültür Kitaplığı: 53, 2006, s. 20-21.

52 televizyona da halk adına görüş bildirme yetkisi vererek onu bir baskı aracına dönüştürmüştür.155

Bourdieu’ye göre medya, liberal Batı demokrasisini totalitarizm haline getiren bir katalizör görevi üstlenmiştir. Bu durum, demokrasisi gelişmemiş ülkelerde çok daha ciddi boyutlarda yaşanmaktadır. İnsanı insan yapan değerlerin korunması, insanın özgür bir birey olarak var olabilmesi ancak ve ancak medyanın şartlandırmalarına karşı çıkmakla mümkündür. Bunun için yapılması gereken şeylerin başında özellikle aydınların medyanın şartlandırmalarına karşı çıkmaları gerekmektedir. Zira medyanın zayıf yanı aydınların doğrulatmasına muhtaç olmasından kaynaklanmaktadır.156 Televizyondaki üretim mekanizması, kültürel üretimin farklı bölümlerini, bilimi, sanatı, felsefeyi, hukuku çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu tehlikeden sosyal yaşam ve demokrasi de nasibini almaktadır. Televizyon, Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Kardak Krizi’nde de görüldüğü gibi yanına gazeteleri de alarak ilkel bir tutku olan milliyetçiliği harekete geçirmekte, ülkeleri bir anda savaşın eşiğine getirebilmektedir. Bu tür ülkelerde görülen yabancı düşmanlığı ve milliyetçi hareketlenmenin özü modern kitle iletişim araçları ve özellik de daha geniş bir kitleye ulaşma çabasıyla hareket eden televizyondur. …izleyici sayısını artırmak uğruna girişilen sınırsız rekabetin yol açtığı tehlikelerin en mükemmel örneğini, hiç şüphesiz, Yunanistan ile Türkiye arasında yakınlarda patlak veren bir olay oluşturmaktadır: küçücük ıssız bir adacık olan Kardak kayalıkları dolayısıyla bir özel televizyonun yükselttiği savaş çığlıkları ve seferberlik çağrıları üzerine, Yunanistan’ın özel radyo ve televizyonları, günlük gazetelerin eşliğinde, milliyetçi bir çılgınlık mezatına giriştiler; aynı izleme-oranı (audimat/rating) rekabetinin mantığıyla sürüklenen Türk televizyon ve gazeteleri de kavgaya katıldılar. Yunan askerleri adacığa çıkarma yaptı, donanmalar harekete geçti ve savaş kıl payı önlendi. Türkiye ve Yunanistan’da, ama aynı zamanda eski Yugoslavya, Fransa ya da başka yerlerde gözlenen yabancı düşmanlığı ve milliyetçilik patlamalarındaki yeniliğin özü, belki de modern iletişim araçlarının,

155 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s. 212. 156 Pierre Bourdieu, Televizyon Üzerine, Çeviren: Turhan Ilgaz, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000, s. 8.

53 bugün, bu ilkel tutkuları sonuna kadar sömürme imkanlarını sağlamalarında yatmaktadır.157

Berkeley’in, ‘olmak algılanmış olmaktır’ sözü günümüz televizyon-insan ilişkilerini tanımlar niteliktedir. Politikacıların yanı sıra felsefecilerin, bilim adamlarının, sanatçıların önemli bir çoğunluğu için televizyonda algılanmış olmak yeterli olmaktadır. Söylenecek sözleri olsun ya da olmasın sırf görünmüş olmak için televizyonun doğrudan ya da dolaylı yönden taleplerine boyun eğmektedirler. Kendi yaşama ve algılama biçimleri gibi eserleri de bir süre sonra televizyonun standartlarına uygun bir şekilde yeniden üretilecektir. Bir tür narsistçil teşhir mekânı haline gelen televizyon dönüşmeye ve dönüştürmeye devam etmektedir.158 Gelinen noktada televizyon haberciliği açısından iki bulgu kesinlik kazanmaktadır; biri televizyon izleyicisinin sayıca her yerde gazete okurları sayısını aşmış olması, diğeri televizyonun halkı günlük olaylara ve olayları yaratan kişilere daha önce hiçbir aracın yapamadığı biçimde yaklaştırmadır. Amerikalı iletişim bilimciler açısından da haber; eğlence programları ve reklamların yanında üçüncü tür olarak televizyonda programları arasında yerini almıştır.159

Toplumun en önemli enformasyon kaynağı olan haberlerle insan arasında nispeten güvene dayalı bir ilişki söz konusudur. Yapısı gereği tarafsız, nesnel, dürüst vb olması beklenen haberlere karşı oluşan genel eğilim bu şekildedir. Haber, bir anlamda dünyayı algılaması, açımlama ve tavır gelişmede sıklıkla başvurulan bir kaynaktır. Bu nedenle güvenilirliği ve inanılırlığı en az sorgulanan metinler arasındadır.160 Haberin insanlar tarafından, gerçekle kurulan özel bir ilişki olarak algılandığı bilinmektedir. Bu yönüyle kişiyi çevresine bağlayan bir bağa olarak işlev görmektedir. Öyle ki hiç izlenmeyen haber bülteninin bile bir milyonu aşkın kişi tarafından takip edildiği günümüzde akşam bültenleri kişileri buluşturan kamusal bir alan niteliğini kazanmıştır. Toplumun böylesi bir ilgiyle bağlandığı haber bültenleri şirketler tarafından da kanalın tercih edilme oranını ortaya koyan bir ölçüt haline

157 Bourdieu, s. 14-15. 158 Bourdieu, s.18. 159 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s. 1. 160 Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, s. 9.

54 gelmiştir. Haberi televizyon şirketleri için önemli kılan bir diğer öğe de televizyonun haberler sayesinde haber kaynakları ve toplumla oluşturulan bağlantı haline gelmiş olması. Kanallar için de haber, dışa açılan bir pencere durumundadır.

Yine televizyonun bir baskı aracına dönüşmesi haberler sayesinde gerçekleşebilmektedir. Medyayı kamuoyunda dördüncü güç durumuna getiren de haberdir. Gündem oluşturma konusunda televizyon haberleri diğer medya kuruluşlarını da etkisi altına alarak belirleyici olmuştur. Televizyon günümüzde hemen hemen dünyanın her yerinde gündemi oluşturan temel güç konumundadır.161

Televizyon haberinin toplumsal yaşamdaki belirleyiciliği özellikle Batı’da haber alanında yaşanan tartışmaları tetiklemiştir. Bu tartışmalar ‘haberin günümüz demokrasilerinde, demokratik işleyişin önemli unsuru’ haline geldiği noktada neredeyse hem fikirdir. Yine aynı şey Amerika Birleşik Devletleri için de geçerlidir. Haber; ABD’de ‘demokrasinin hammaddesi’ olarak algılanmaktadır. ABD’de basın toplumu haberdar etmede oldukça önemli olsa da televizyon haberleri haberin simgesi, gündeme ilişkin olarak izleyici ilgisinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.162

Habere olan ihtiyaç, onu inandırıcı kılan değerlerin gittikçe ortadan kalkmasına rağmen artarak devam etmektedir. Bir kitle iletişim aracı olarak televizyon doğasından kaynaklanan avantajları nedeniyle iletişim araçlarının en inandırıcısı olmaya devam etmektedir. Televizyonun bu başarısının temelinde iki unsur bulunmaktadır: Görsellik ve yine görsellik özelliğinin bir sonucu olan; haberci kadrosunun sergilenmesi. Görsel algılamanın belirleyici olduğu toplumsal yaşamda televizyon bu iki özelliği sayesinde inandırıcılık açısından birinci sıraya yükselmiştir. Televizyonun yarattığı deneyim haber kavramındaki inandırıcılık unsurlarını da yeniden biçimlendirmiştir.163

161 İnceoğlu, Medya ve Toplum, s. 66. 162 Margaret Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, Derleyen: Tania Modleski, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998. s. 84-85. 163 Morse, s. 84.

55

Televizyonun etkisiyle görselliğin medyada ön plana çıkması yazılı basının da haber anlayışında değişikliklere yol açmıştır. Basın içerikten çok göze hitap eden düzenlemelere yönelmeye başlamıştır. Örneğin gazetelerin sayfa düzeninde fotoğrafların kapladığı alan yazıya göre daha fazla olabilmektedir. Fotoğrafın işlevi bilgilendirici, yazıyı tamamlayıcı ve etkiyi arttırıcı olmaktan renklendirici olma yönünde değişikliğe uğramıştır. “Sayfa düzeni gösterişli olmak zorundadır” anlayışı, magazinel unsurların haber içeriklerine zarar verecek düzeyde artmasına neden olmaktadır.164 Televizyon haberlerinin ulaştığı bu son noktayı Neil Postman ise şöyle değerlendirmektedir: Televizyon bizim kamusal enformasyon anlayışımızın paradigmasını oluşturmaktadır. Matbaanın daha önceki başarısına paralel olarak, televizyon da haberin hangi biçimle sunulmasının gerekli olduğunu belirleme gücüne ulaşmıştır ve bizim buna nasıl tepki göstereceğimizi de kendisi belirlemektedir. Televizyon, haberleri bize vodvil paketine sokulmuş haliyle sunarken, diğer iletişim araçlarını da aynısını yapmaya zorlamakta, böylece enformasyon ortamı bütünüyle televizyonu yansıtacak biçimde şekillenmektedir. Örneğin Amerika'nın en yeni ve oldukça başarılı ulusal gazetesi USA Today, tamamen televizyon formatını model almıştır. Sokakta, şekli televizyon aygıtlarına benzeyen poşetlerde satı lır. İçindeki haberler olağanüstü derecede kısadır, tasarımı ağırlıkla resimlere, çizgilere ve diğer grafiklere -çeşitli renklerde- dayanmaktadır.165

Jean Baudrillard ise gelinen noktada buraya kadar anlatılanları doğrular nitelikte televizyon haberlerinin toplumsallaşmayı belirlediğini dile getirmektedir. Ama televizyon haberleri kitleleri haber içeriğine karşı tepkisizleştirmektedir. Haber, ona duyulan ihtiyaç doğrultusunda gün geçtikçe daha geniş kitleler tarafından talep edilmektedir. Fakat topluma bir amaca dönük olarak fikir vermek yerine toplumsal

164 Suat Gezgin, Basında Fotoğrafçılık, İstanbul, Der Yayınları, 1994, s. 46-47. 165 Postman, Televizyon Öldüren Eğlence, s. 123-124.

56 olanı nötralize edip kitleleri pasifleştirmektedir.166 Pasifize olmuş toplum giderek haberin içeriğine karşı duyarsızlaşmakta ve tepkisiz kalmaktadır.

Herbert Schiller de Baudrillard’ı olumlar nitelikte televizyonu “bireysel pasifliği teşvik eden araçların sonuncusu ve en etkin olanı” şeklinde değerlendirmektedir. Televizyon karşısında geçirilen saatler, insanın yalnızca fiziksel anlamda insanın tembelleşmesiyle sınırlı değildir. Bundan daha da vahim olanı; zihinsel fonksiyonlarda oluşan yavaşlamanın zamanla zekânın körelmesine yol açmasıdır.167 İnsan bedeninin ve zihinsel işleyişin zamanla, duruma ve şartlara uygun şekilde değişime uğradığı gerçeği bu durumu ispatlar niteliktedir.

Televizyon ile haber alanındaki ilişkinin başka bir boyutu da ‘popüler gazetecilik’ anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözlü kültür geleneğini başarıyla uygulayan bir araç olan televizyon, bu geleneğin değer yargılarının belirleyiciliğinde iletileri tasarlamaktadır. Popüler gazetecilik, sansasyonel, popülist ve kuşkucu yaklaşımlar ve eğlence nitelikli kurgusal yapı gibi niteliklerle karşımıza çıkmaktadır. Bu nitelikler aynı zamanda sözlü kültürün de temel unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda haber anlayışı ve habercilik mesleği; geleneksel değerlerden beslenen popüler kültürü ve folklorik değerleri birleştiren sözel kültürde farklı bir kültürel biçim olarak karşımıza çıkmaktadır.168 Popüler değerler üzerinden yapılan gazetecilik mesleği –popüler kültürün kendisinin de içinde olduğu- folklorik ve sözel değerlerin yüceltildiği geleneksel toplumsal yapıyı önemli bir kaynak olarak kullanmaktadır.

Hemen hemen bütün televizyon kanallarının temel programları arasında yer alan akşam haber kuşağı (ana haber kuşağı)’nın ise yayın akışında özel bir anlamı bulunmaktadır. Toplumu yönlendirmeye programlanmış olan televizyon kanalları

166 Jean Baudrillard, Sessiz Yığınların Gölgesinde/Toplumsalın Sonu, Ankara, Doğu Batı Yayınları, 2003, s. 29. 167 A.e. 168 Liesbest Von Zoonen, “A Day At the Zoon: Political Communication, Pigs and Popular Culture”, Media, Culture and Society, sayı: 20, 1998, s.187, aktaran: Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, s.28-29.

57 seyirciye prime-time kuşağına çekebilmek için erken saatlerde bir akşam haber kuşağı yayımlamaktadırlar. Bunu ulusal ilginin aksine daha yerel ve hafif konulara değinen bir haber magazin programı takip etmektedir. Böylece ailedeki tüm bireylerin ilgisinin ekranda tutulması amaçlanmaktadır.169

1.4. Haber Üretim Süreci Bağlamında Eğlendiren Bilgi (Infotainment) 1.4.1. Televizyon Haberinin Yapım ve Yayın Süreci 1.4.1.1. Televizyonda Haber-Gerçeklik İlişkisi Televizyonda haberin televizyonun diğer program formatları gibi gündemi, tarzı ve biçimi olmasına rağmen gerçekliği ifade etmenin en objektif ve dolayımlanmamış yolu olduğu genel olarak kabul edilen bir görüştür.170 Haberin temel amacının “onun seyircilerinin topluma karışabilmek için ihtiyaç duydukları şey”171 olduğu düşünüldüğünde haberin gerçekliğin ne kadarını yansıttığı sorusu öne çıkmaktadır. Son derece karmaşık bir üretim sistemi içinde biçimlendirilen haber ticari televizyon kuruluşları açısından, kendisinden beklenen faydayı yerine getirebilecek kadar kârlı olması gereken bir mala dönüşmektedir. Üretimin temel amacı kârdır. Beklentileri yerine getirebilmesi için kendisini talep eden bir seyirci kitlesini oluşturması gerekmektedir.172

Tüketim kültürü değerleri içerisinde enformasyonun kültürel bir ürün olarak algılanmaya başlamasıyla birlikte enformasyon ticari bir nitelik kazanmış hatta “bir deterjan adı gibi”173 algılanmaya başlanmıştır. Günümüzde “bir gazete okuyucuya ihtiyaç duymayan özel bir şirket gibi”174 örgütlenmiştir. Medyanın bu ekonomi- politiği ürünün özelliklerini de belirlemektedir. Haber de biçim ve içerik bakımından bu üretim sisteminin değerlerini yansıtan bir mala dönüşmüş durumdadır.

169 Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 170 Mark Peace, “The Construction of Reality in Television News”, (çevrimiçi)http://www.aber.ac.uk /media/Students/mbp9701.html 171 John Fiske, Television Culture, London: Routledge, 1987, p. 281, aktaran: Peace, p. 1. 172 Peace, p.1. 173 Char, La Guerre Mondiale De L’Information, p. 48. 174 A.e.

58 Buna göre televizyon haberi içerik olarak egemen ideolojik yapıyı yansıtmaktadır. Egemen ideolojik gruplar hem haberlerin temel kaynaklarını hem de konularını oluşturmaktadırlar. Haberler genel olarak olaylardan çok bu olaylarla ilgili olarak kimin ne dediğini yansıtmaktadır.175 Televizyon inşa edildiği egemen ideolojik yapıdaki seçkinlerin sunumuna öncelik tanımaktadır. Sıradan insanlara nadiren yer verilirken daha az güçlü sınıfların temsili farklı biçimlerde olabilmektedir. Örneğin kadınlar ve azınlıklar gibi. Bazı azınlık grupları görmezden gelinebilmekte hatta yok sayılabilmektedir. Bazıları hakkındaysa olumsuz ve küçük düşürücü yayınlar yapılabilmektedir.176

Haberin ekonomik değer olarak algılanması getireceği kârın yanı sıra olabildiğince düşük maliyetli olması düşüncesini öne çıkartmaktadır. Bu da haber yapımında lojistik unsurların etkisini önemli ölçüde arttırmaktadır. Haber için yeterli bütçe ve personelin olup olmadığı, kaynakların sınırlılığı haber seçimine etki etmektedir. Elde etmesi kolay bir hikâye veya raporun diğerlerine göre gündeme alınma ihtimali daha yüksektir.177

Televizyon haberciliğinin temel özelliklerini zamanlılık, açıklamadan çok bilgi verme ve görsel-işitsel etki olarak sınıflandırmak mümkündür.178 Televizyonun teknolojik yapısı aynı zamanda televizyon program formatlarının ve türlerin niteliğini de ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak haber de, görsel-işitsel teknolojinin belirleyici özelliklerini yansıtmaktadır. Televizyon haberinin en belirgin özelliği haberin konuşma biçiminde düzenlenmesidir.

Hall haberin formatının içerikten daha önemli olduğuna dikkatleri çekmektedir. Bu olgu habercilerin işin başından beri bir şartlanmışlıkla hareket etmelerine neden olmaktadır. Bu yüzden haberler, haberciler onları yazmadan önce

175 Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 176 Denis McQuail, Mass Communication Theory: An Introduction (2nd edn.). London: Sage, 1987, p. 194, aktaran: Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 177 Chadler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 178 B. Brooks, G. Kennedy, D. Moen, D. Ranly, News Reporting and Writing, St. Martin Press, NY, 1985, s.407, aktaran: Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s.41-42.

59 zaten yazılmışlardır.179 Haber formatı biçim içerik arasındaki eski tartışmadan daha fazlasını ifade etmektedir. “Biz biçimin boş bir kutu gibi olduğunu düşünürdük ve böylece onun önemi içine koyduğumuz şeye bağlı olarak ortaya çıkardı. Şimdi ise biçim içeriğin önemli bir parçası haline gelmiştir.”180

Kitle iletişim araçlarının bütün eylemleri alıcı ve verici arasındaki bağı aynı içerikte ve program formatında birleştiren bir ilkeyi kullanmaktadır. Bu ilke seyirciyle program düzenlemesini karşı karşıya getirmektedir. Televizyon, sahneyi kendine özgü gösteri tarzıyla yeniden düzenleyerek seyirciye özel bir yenilik sunmaktadır. Televizyonun seyirciyle giriştiği para-sosyal ilişki bu sunuş biçiminin seyirci tarafından daha samimi ve dostane algılanmasına neden olmaktadır.181 Bu yaklaşım haber sunucularının güvenilir, inanılır kişilikler olarak evin bir üyesi biçiminde kabullenilmesini sağlamaktadır. Walter Croncite Amerikalılar için ‘haberin sesi’, ‘gerçeğin sesi’ olarak nitelendirilen ulusal bir kahramana dönüşmüştür. Öyle ki medya haberin güvenilirliğini vurgulamak için önceleri ‘Times’da böyle yazıyor derken sonraları ‘Walter Croncite böyle söyledi’ demeye başlamıştır.182

Sunucuyla birlikte haberi yapan muhabirin ve kameramanın sergilenmesi televizyon haberinin gücünün kaynağı olarak kabul edilmektedir.183 Haber kişilikleri seyirci tarafından olaya tanıklık eden ve tüm sorumluluğu üstlenen kişiler olarak algılanmaktadır. Carolyn Diana Lewis haber sunucularının haber yönetmenleri tarafından şöyle yönlendirildiğini belirtir: Haberi konuşmayı andıran, doğrudan, teklifsiz bir tarzda sunun. Kameraya baktığınızda onun hiç de kamera olmadığına, taş ya da bina gibi ölü bir nesne değil, canlı bir şey olduğuna inanmalısınız. Oraya bakıp da orada yalnızca cansız bir

179 Michael Schudson, “The Sociology of News Production Revisisted”, In Curran & Gurevitch (Eds.), op. cit., 1991, p. 153’ten aktaran: Chadler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 180 John Fiske, Television Culture, London: Routledge, 1987, p. 293, aktaran: Chadler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 181 Dominique Mehl, La Television De L’Intimite, Paris, Editions Du Seuil, 1996, p. 195. 182 William Wood, Electronic Journalism, Columbia U.P., NY, 1967, s.18, aktaran: Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s.24. 183 Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s. 86-87.

60 kamera görüyorsanız, o zaman gözleriniz, sizinle izleyici arasına bir engel koyabilecek donuk bir bakış geliştirecektir. Oysa zihninizde canlı bir izleyici hayal edebilir, ona konuşmak yerine onunla konuşabilirseniz, ona ulaşabilecek doğru ses tonunu bulursunuz.184

Toplumsal gerçeklik haber kişiliklerinin sergilenmesiyle başka bir boyut kazanmaktadır. Peter Berger ve Thomas Luckman The Social Construction of Reality’de bu durumu şöyle açıklamaktadırlar: “Başkalarının en önemli deneyimi, toplumsal etkileşimin en yetkin örneğini oluşturan yüz yüze durumda gerçekleşir. Yüz yüze durumda, öteki tümüyle gerçektir. Bu gerçeklik gündelik hayatın topyekün gerçekliğinin parçasıdır, bu özelliğiyle de kuşatıcı ve zorlayıcıdır…Gerçekten de, yüz yüze durumda ötekinin benim için kendimden daha gerçek olduğu ileri sürülebilir.”185 Bu yüz yüze gerçeklik “kendini bilince en kuşatıcı, en acil, en yoğun tarzda dayatır”-bedenin ve bugünün şimdi ve buradası, dilin nesnelleştirdiği özneler arası bir dünya. Biri tarafından bana anlatılan öznel haber bu yüce gerçekliğin biçimini benimser, böylece günlük hayat ile dolayımlı ya da “ikincil deneyim” arasındaki sınırları belirsizleştirir. (Kıyaslanacak olursa gazete haberi “gerçeklik”in daha mesafeli bir simgesel meşrulaştırılmasıdır; adlandırma, boşluk doldurma ve hiyerarşi kurmadan oluşan ikincil bir düzenleme sürecidir. Olsa olsa, kahvaltıya ya da sabah evden işe giderken insana eşlik eden, kişisel olmayan gazete sayfası gibi “gerçek”tir.) Yüz yüze konuşma nesnel haberden daha gerçekmiş gibi görünür; aynı zamanda farklı doğruluk koşullarına tabidir: Söylem (gerçeğin bir tarzı olan) temsil değil de gerçekliğin içinde bir eylem olduğundan, söylem olarak haber farklı bir dilsel, dolayısıyla da varlıkbilimsel statüye sahiptir. Söylemin göndermesi kendisidir; kendi zamanı, yeri ve özneleri onun “gerçekliği”dir. Bu yüzden temsili bir dünya oluşturan bir haberin, hatta bir fotoğrafın göndermesiyle aynı doğrulamaya tabi değildir. Yüz yüze konuşma “gerçeklik”e denk düşmek ya da benzemek zorunda değildir; gerçekliğin kendisidir o.186

184 Carolyn Diana Lewis, Reporting for Television, New York, Columbia University Press, 1984:54, aktaran: Morse, s. 87. 185 Peter L. Berger ve Thomas Luckman, The Social Construction of Reality, New York, Anchor- Doubleday, 1967:29, aktaran: Morse, s. 92. 186 Morse, s. 92-93.

61

Kişiler arası iletişimin de en önemli özelliği olan yüz yüze konuşma, göz teması sağlandığı için başarılı bir iletişim için son derece önemlidir. Televizyonda ‘kameraya bakma’ sadece belirli profesyonellere verilmiş bir ayrıcalık olarak kabul edilmektedir. Programlarda yer alan konuşmacılar dramatik bir etki oluşturulmak istendiği anların dışında kameraya bakarak konuşmazlar. Buna karşılık haber yayınında sunucular özellikle ekrana bakarak konuşur. John Hartley bu durumu göz temasının yalnızca haber sunucusu olan ‘ben’ ve aradaki ekranın diğer tarafında yer alan seyirciyi temsil eden ‘sen’le ilgili bir ayrıcalık olarak açıklamaktadır. Böylece ilişki özelleşmekte ve araya istenmedik herhangi bir fikrin girmesine engel olunmaktadır.187

Televizyonda izleyiciyle yüz yüze konuşan sunucu izleyiciye kendisinden daha gerçek gelebilmektedir. Ama bu konuşma tek yönlü olduğu için geri besleme yoktur. Gerçeklik olgusu seyircilerle haber kişilikleri arasında yaşanan ‘orada olma’ psikolojisiyle oluşan paylaşılan zaman ve mekân yanılsamasıdır. Paylaşılan mekân, haber sunucusunun kameraya doğrudan bakışı ve dudakları, yakın çekim planları ve çeşitli kamera hareketleriyle seyircinin sunucuyla söylem içinde fiili bir ilişkiye girmesi anlamına gelmektedir. Sunucunun seyirciyle, muhabirlerle, uzmanlarla ve haber kaynaklarıyla giriştiği koordineli ilişki ‘ben’ ya da ‘sen’ gibi dilsel değiştiricilerin yerine geçmektedir.188 Sunucu artık sadece haberi nakleden değil haberin bilgisine muktedir ve haberin seyirciye nakledilmesini sağlayan bir konuma yükselmiştir. Haber sunucuları haklarında konuşulan, eleştirilen ünlü kişilikler olarak televizyon haberciliğinde gerçeklik ve güvenilirlik unsuru olarak yerlerini almışlardır.

Televizyon haberinin bir diğer özelliği yine zamanlılık olgusu içinde değerlendirilen canlı/naklen yayın (live form) olarak seyirciyle buluşabilmesidir. Televizyonun bu yeteneği sayesinde habercilikteki zaman unsuru ‘şimdi’ olarak

187 John Hartley, Tele-ology: Studies In Television, London: Routledge, 1992, p. 77, aktaran: Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 188 Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s. 93-94.

62 değişmeye başlamıştır. Artık videofonlar sayesinde uydu aracılığıyla yayınlar eşzamanlı olarak seyirciye ulaştırılabilmektedir. Canlı yayın seyircide zamansal ve mekânsal yakınlaşma yaratarak gerçekliğin nispeten yalın ve kurgusuz biçimde algılanmasına ve ‘tarihe tanıklık etme’ (eyewitnes to history) heyecanına imkân tanımaktadır. Canlı yayın ve televizyondaki ‘zaman’ olgusu aynı zamanda haberciliğin hızlı olmasına yol açmaktadır.189 Televizyonlar arasında yaşanan rekabet habercilikte hızlı olmayı gerektirmektedir. Başarılı habercilik, ise haberin diğer kanallardan önce yayımlanabilmesi ve haber atlatmayla mümkün olabilmektedir.

Televizyon haberciliğinin en önemli niteliklerinden biri de hız ve zamanlama olarak karşımıza çıkmaktadır. Ana haber bültenlerinde yayımlanan haberler ise genel olarak 60 ila 90 saniyeyle sınırlı tutulmaktadır.190 Birbirinin ardından hızla akan haberler, televizyon teknolojisinin süreksizliğinde çabucak kayboluvermektedir. Ara bültenlerde ortalama bir rutin haber ise, 30 saniye sürerken özel haber niteliğinde hazırlanmış haberler ise 3 dakikayı geçmemek üzere hazırlanmaktadır. Bazı magazinel haber bültenlerinde ve önemli olaylarda bu süre aşılabilmektedir. Kısa bir süre içinde kaybolan haber bir daha seyredilememektedir. Radyo haberleri için de geçerli olan bu özelliği sayesinde basından da önemli bir biçimde ayrılmaktadır.

Chicago İllinois Üniversitesi’nden Doris Graber’in değişik kültürlerden gelen Amerikalıların, haber medyasından nasıl etkiledikleri üzerine yaptığı araştırma; televizyondaki hızlı veri akışının haberlerin algılanması ve hatırlanmasında önemli bir etken olduğunu ortaya çıkarmıştır. Haberler, anahtar sözcüklere, tekrarlamalara, dramatizasyona ve şöhretlere ra ğmen seçici ve muhalif bir tavırla seyredilmektedir. Birçok haber ya dikkatleri çekmemekte ya da ilgisizce takip edilmektedir.191 Benzer bir araştırma 1983’te Fransa’da Antene 2 kanalının 20.00 haberleri için yapılmıştır. 30 dakika süren haberlerin bitiminde deneklere ana haber kuşağında seyrettikleri 28

189 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s. 24-25. 190 Murat Güloğlu, “Görsel Medyada Gazeteci Olmak”, Köşesiz Gazeteciler Yazıyor: Muhabir ve Stajyerlerin Kaleminden Medya Tanıklıkları, Derleyen: Özden Cankaya, Aykut Aykanat, İstanbul, Bağımsız Yayınlar Ltd. Şti, 2005, s. 123. 191 Doris Graber, (1988): Processing the News: How People Tame the Information Tide (2nd ed.). New York: Longman [www document] URL, http://www.aber.ac.uk/media/Modules/TF33120/ graber.html, 5 Nisan 2003.

63 haberle ilgili sorular soruldu. Toplamda ortalama olarak yalnızca 3 haberin akılda kaldığı ortaya çıkartılmıştır.192

Televizyon haberindeki süreksizlik seyirciye haberi seçme imkânı bırakmamaktadır. Hangi haberin ne zaman seyredileceği inisiyatifi bülteni hazırlayan haber yönetmenleri veya editörlere bırakılmıştır.193 Seyirci bu konularda tamamen edilgen durumdadır. Bu hızlı seyir, enformasyonun önemli bir bölümünün düşünce boyutuna ulaşmadan akıp gitmesine neden olduğu için haberin akılda kalırlığı veya hatırlanabilirliği ancak başka etkenlere bağlı olarak gerçekleşebilmektedir.

Televizyonda görüntünün esas olması gündemdeki haberler açısından önemli bir dezavantaja yol açmaktadır. ‘Görüntüsüz televizyon haberi olmaz’ anlayışı, zorunlu hallerde her ne kadar grafik, dia, fotoğraf, harita gibi yardımcı malzemeler kullanılabilse de görüntüsü alınamayan haberlerin bültende yer almaması sonucunu doğurmaktadır. Ya da televizyonculuk deyimiyle ‘temiz görüntü’ye sahip bölümlerin öne çıkartılması gibi bir sakıncayı beraberinde getirmektedir. Bu durum röportajlarda ve açıklamalarda daha ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Kişilerin haber metnine yerleştirilecek ve kendi ağzından verilecek konuşmaları sesteki bozukluk veya uzun olması nedeniyle verilmemektedir. Hatta özellikle sokak röportajlarında haberde kullanılacak çoğunlukla bir cümlelik çarpıcı, dikkat çekici söz muhabirler tarafından röportajı yapılan kişilere söylettirilmektedir.

Televizyon habercileri, henüz olay yaşanmadan bile gerçekliğin olağan seyrinin dışına çıkarak farklı bir şekle bürünmesine neden olabilmektedirler. Televizyon kamerası çoğu insanı tedirgin etmekte ve daha dikkatli davranmaya zorlamaktadır. Hatta kameraya demeç vermekten çekinen haberin asıl özneleri kamera karşısında konuşamadıkları için yerlerinin ilgisiz kişiler tarafından doldurulmasına yol açabilmektedir. Kameranın bu etkisi yayıncılıkta ‘yapay

192 Christian Darroy, Louis Guery, Marika Gumuchian, Nathalene Isnard etc. Pour Mieux Communiquer Avec La Press, Paris, Les Guides Du Centre De Formation Et De Perfectionnement Des Journalistes, 1990, p. 80-81. 193 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s. 25.

64 haberler-pseudo events’194 olarak adlandırılan düzmece haber kavramını doğurarak televizyon haberciliğinin inandırıcılığı önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bu durum bazen daha vahim boyutlarda yaşanabilmektedir. Olay yerine geç kalan haber ekibi düzmece bir eylem düzenleterek görüntü almaya girişebilmektedir.

Televizyon haberleri dramatik anlatılar biçiminde düzenlendiği için bir bütünlüğe sahiptir. Enformasyonun tam olarak anlaşılabilmesi, son sözün söylendiği, son karenin seyredildiği ana kadar mümkün olamamaktadır. Haberler gazetelerdeki gibi gerektiğinde yer kısıtlılığı nedeniyle alttan kesilebilecek tarzda üretilemezler. Bültende yer bulunamaması gibi bir durumda o haberin tamamı bültenden çıkarılabilmektedir.195

Tüm bu özellikler televizyon haberinin akıldan çok duygulara, düşünceden çok eylemlere önem veren bir yapıya sahip olmasına yol açmıştır. Haber, televizyonda canlı, renkli, konunun yüzeysel işlendiği, rahatlıkla tüketilebilecek eğlenceli bir dramatik anlatı biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğlence anlayışı haber programları için de geçerlidir.

Haberciler kurumsal ve toplumsal yapıdaki atmosferin oluşturduğu refleksle reytingi yüksek haberlere veya görüntülere yönelmektedir. Hatta ilgi gören haberler farklı yönlerden ele alınarak sonraki bültenlerde de seyircilerin beğenisi kaybolana kadar bir dizi film mantığıyla ele alınmaktadır.196 Özenle seçilen sunucular, haberlerde müzik kullanımı, canlandırmalar, duygusal unsurların ön plana çıkartılması vs. programı keyifli kılan ve stilize bir temsil olarak algılanmasını sağlayan tekniklerdir. Haberler genelde kısa ve yüzeyseldir. Sunucunun seyirciyle olan iletişim biçimi programın bir bütünlük içinde algılanmasına ve seyirciyi ekrana bağlamaktadır.197 Habere giriş yapan esas sunucuların tavırları, seyircilerin haberle ilgilenip ilgilenmemeleri konusunda önemli bir etkiye sahiptir.198 Buna göre

194 Parsa, s. 26. 195 Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, Ankara, İmge Kitabevi, 2006, s. 409. 196 Güloğlu, “Görsel Medyada Gazeteci Olmak”, Köşesiz Gazeteciler Yazıyor…, s. 123. 197 Postman, Televizyon Öldüren Eğlence, s.115. 198 Graber, Processing the News: How People Tame the Information Tide.

65 seyirciler haberin ayrıntılarına dikkat etmekte ya da muhalif bir tavır sergileyerek habere kayıtsız kalabilmekte veya tümden reddetmektedir.199

Egemen kültürün baskın özelliklerini yansıtan kodlarla oluşturulmuş haberlerin çoğu başka bir yoruma gerek bırakmayacak kapalı bir yapıt niteliğindedir. Bu özellik seyircilerin, farkındalık ve bilinç düzeylerine bağlı olarak haberleri seçilmeleriyle ve kendi inanç ve değer yargılarına göre bir okumaya tabi tutmalarıyla sonuçlanmaktadır. Hall’un haberlerin etkililiği konusunda üzerinde durduğu seçici ve muhalif okumaları doğrular özellikler taşımaktadır.200

Haberlerin etkililiği ise daha çok gündem oluşturma ya da asıl gündemin saptırılması amacıyla dikkatlerin başka yönlere çekilmeye çalışılması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu da konunun tekrarlarla ve başka yayın veya programlarla sürekli olarak gündemde tutulmasıyla mümkün olabilmektedir.

Bunun yanı sıra televizyon haberlerinin oluşturduğu asıl tehlike; diğer toplumsal alanlardan kopan insanların, haberleri tek enformasyon kaynağı olarak görmeleridir. Bu eğilim özellikle televizyon karşısında daha çok zaman geçiren, politik ve toplumsal konulara ilgi duymayan gençlerde daha sık görülmektedir.201 Görselliği sayesinde gerçeğe en yakın olma iddiasını taşıyan televizyon her ne kadar ABD ve İngiltere gibi ülkelerde diğer medya organlarına göre daha güvenilir bulunsa da John Fiske göre gerçekliğin doğru ve tarafsız bir resmini sunamamaktadır. Fiske televizyonun gelişkin demokrasilerde bütün yapıyı yansıtması, farklı sesleri dile getirmesi ve haberleri seyirciyi daha eleştirel bir okumaya davet edecek tarzda düzenlemesi gerektiğini savunmaktadır.202

Televizyon yayıncılığında asıl amaç seyircileri ekran başında tutmak ve kanal değiştirmelerine engel olmaktır. Televizyon programları izleyicilerin ilgi ve

199 Bridget Petty, “How do People Read Television News?”, (çevrimiçi) www.aber.ac.uk/media/ students/bcp9901.html, 5 Nisan 2003. 200 a.e. 201 a.e. 202 John Fiske, Television Culture, London: Routledge, 1987, s. 282, aktaran: Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”.

66 beklentileri doğrultusunda onları program süresince sürekli ekranda tutmak stratejisiyle düzenlenmektedir.203 Bir televizyon haberinde ise insanların ilgisini en fazla çeken olayların başında genel için bir önemi olmamasına rağmen daha dar grupların ilgi duydukları özel okul ya da üniversite sınav sonuçları gibi haberler gelmektedir. Savaşlar, büyük grevler, ücretlerdeki artış, banka soygunları, terör haberleri sayılabilir, trafik kazaları, yangın, sel, deprem gibi afetler en fazla seyredilen haberlerdir. Ayrıca dramatik özelliğe sahip duygusallığın ön plana çıktığı seyircilerin haber tercihlerinin başında gelmektedir.204

Amerika Birleşik Devletleri’nde, televizyon ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi açıklamak için, ‘kamera gerçeği ekonomik olarak kullanır’ deyişi yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle eğlence dünyası başından beri, gösteri sanatlarında ve diğer alanlarda olduğu gibi televizyonda da akıllıca düzenlenmiş görsel hilelere ve illüzyonlara başvurmuştur.205 Televizyonun gerçekle olan ilişkisini ironik bir şekilde ortaya koyan bu deyiş bir yandan da kameranın teknolojik ve ekonomik sınırlılıklarına işaret etmektedir. Televizyon haberciliğinin temelinde ise yine bu iki gerçeklik yatmaktadır. Görsel olmanın gerektiği zorlayıcı ve sınırlayıcı unsurlar, hızlı ve ekonomik olma endişeleriyle birleşince ortaya; klasik haber tanımlamalarından farklı olarak, gerçekliğin yeniden kurgulandığı, meta değeri yüksek yeni bir haber anlayışı çıkmaktadır.

1.4.1.2.Televizyon Haberinin Teknik Yapım ve Yayın Süreci Televizyon kanalları için haber, belirleyici bir unsur olarak önemini ve etkinliği gün geçtikçe daha da artan bir oranda hissettirmektedir. Pek çok televizyonun en organize olmuş birimi haber merkezleridir. Ulusal, bölgesel ya da yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ile TRT bünyesinde, toplumun haber ihtiyacını ve beklentilerini karşılayabilmek amacıyla oluşturulmuş haber birimleri bulunmaktadır.

203 Neşe Kars, Televizyon Programı Yapalım Herkes İzlesin, İstanbul, Derin Yayınları, 2003, s.25. 204 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, 37-38. 205 Gerald Kelsey, Televizyon Yazarlığı, Çeviren: Bahar Öcal Düzgören, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İletişim: 2, 1995, s. 39.

67 Tam donanımlı bir haber merkezi genel olarak yurt haberleri servisi, dış haberler servisi, ekonomi haberleri servisi, istihbarat ve editör masası gibi birimlerden oluşmaktadır. Kanalın yayın politikasına göre spor masası, magazin servisi gibi birimler de ayrı bir birim olarak örgütsel yapı içinde yer alabilmektedir. Yurt haberleri servisi, abone olunan haber ajansları ile yurt genelindeki muhabirlerden alınan haberleri yayına hazırlamakla yükümlüdür. İstihbarat servisinin görevi ise gün içindeki sıcak gelişmeleri takip etmek ve gerekli noktalara muhabirler göndererek haber oluşturmaktır. Dış haberler servisi ise ajanslar ve yabancı medya aracılığıyla yurt dışındaki önemli gelişmeleri olayları haberleştirerek seyircilere aktarmaktadır. Ekonomi servisi de gün içinde gerçekleşen tüm borsa, finans, bankacılık, ticaret vb haberleri hazırlamaktadır.

Haber merkezlerinde servislerin yanı sıra televizyon haberinin görüntülü ve sesli yapısı nedeniyle kurgu ve seslendirme servisi de televizyonun genelinden ayrı bir birim olarak yer almaktadır. Ayrıca haberlerin sunulduğu haber stüdyosu da diğer stüdyolardan ayrı olarak haber merkezinin denetiminde konumlandırılmıştır.

Profesyonel bir ekip çalışmasının ürünü olan televizyon haberi en üstte haber müdürünün yer aldığı bir örgütsel yapı içinde gerçekleşmektedir. Haber müdürü görev ve konumu itibarıyla gazetelerdeki istihbarat şefine denk gelmektedir.206 Haber müdürü, haber yayınının genel sorumlusudur. Gündeme hangi haberlerin, ne şekilde alınacağına karar verdiği gibi haber akışını da düzenleyebilmektedir. Hiyerarşik yapı içinde haber müdüründen hemen sonra servis şefleri gelmektedir. Genelde aynı zamanda editör olan şefler, servisteki işleyişi yönlendirmektedir. Örgütsel yapıda yönetici konumunda olmayan ve servis şeflerinde sonra gelen editörler ise yine haberleri belirleyen, muhabirleri yönlendiren ve habere son şeklini veren profesyonellerdir. Editörlerden sonra muhabirler gelmektedir.

Haberin süresi ve akıştaki yeri haber yönetmeninin veya haber yapımcılarının habere atfettiği değeri ortaya koyması açısından önemlidir. Bu nedenle haber

206 Erkan Yüksel, Halil İbrahim Gürcan, Haber Toplama ve Yazma, Konya, Tablet Kitabevi, 2005, s. 8.

68 kuşağında haberlerin akışı önemli haberden önemsize doğru bir hiyerarşiyi takip etmektedir.207

Haber müdürü, servis şefleri, editörler ve muhabirler haber toplama ve yazma sürecinde görev alan uzman grubunu oluşturmaktadır. Eşikbekçileri olarak adlandırılan bu grup, Bass’ın eşikbekçisi kuramı doğrultusunda, haber toplama ve haber işleme olmak üzere iki ayrı evrede haber üretim sürecinde yer almaktadır.208 Haber toplama ve yazma işiyle uğraşanlar, televizyonun diğer alanlarındaki belli program türlerinde uzmanlaşmış program yapım ve yöneticilerinden ayrı tutularak; yapım ve yönetim işini de ellerinde bulunduran ‘kadrolu yazarlar’ olarak nitelendirilmektedir.209 Haber yayını ise haber yönetmeni, stüdyo şefi, kameraman, VTR operatörü, sesçi, ışıkçı, kamera kontrol elemanı, telesine elemanı, resim seçici ve KJ operatörü gibi teknik bir grup210 tarafından gerçekleştirilmektedir.

Ayrıca haberin seslendirmesi ve kurgusu için uzmanlardan oluşan ayrı birimler bulunmaktadır. Seslendirme; seslendirme elemanı ya da perforeci∗ denilen uzmanlar tarafından gerçekleştirilirken kurgu için haber kurgusu konusunda eğitim almış profesyoneller çalıştırılmaktadır. Haber sunumu ise spiker veya esas sunucular tarafından gerçekleştirilmektedir.

Televizyon haberciliğinde haber merkezinin yanı sıra haber ajanslarından da yararlanılmaktadır. Abonelik sayısı göz önüne alındığında, en fazla tercih edilen haber ajansının Anadolu Ajansı olduğu ortaya çıkmaktadır. Anadolu Ajansı ayrıca en fazla güvenilen haber ajansı olma özelliğine de sahiptir.211 Televizyonların görüntü kaynakları ise kurum kameralarının yanı sıra Reuters, İHA (İhlas Haber Ajansı), CHA (Cihan Haber Ajansı) ve DHA (Doğan Haber Ajansı) gibi görüntülü haber ağırlıklı çalışan yerli ve yabancı ajanslar.

207 Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 208 McQuail, Windahl, Kitle İletişim Modelleri, s. 201. 209 Kelsey, Televizyon Yazarlığı, s. 11. 210 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s. 72. ∗ Perfore; görüntünün üzerini kaplayan, örten ses anlamında kullanılmaktadır. Televizyonlarda yaygın olarak seslendirme yerine perfore yapma, bu işi yapana da perforeci terimleri kullanılmaktadır. 211 Mustafa Azizoğlu, SkyTürk Dış Haberler Müdürü. 24.05.2004 tarihli röportaj.

69 Haberin görüntüsü ve bilgisi ajanstan alınmışsa haberi oluşturacak muhabir öncelikle eldeki görüntüleri dikkatli bir şekilde izleyerek ve haberde kullanılacak olanları, haberin süresini ve kanalın haber tarzını göz önünde bulundurarak ayıklamaktadır. Haber merkezi tarafından gerçekleştirilmesi gereken haberler ise istihbaratı alan muhabir ve kameramanın olay yerine gitmesiyle başlar. Bu ekibin birbirini iyi tanıması, anlaması ve uyumlu çalışması gerekmektedir. Çünkü yazılacak metne uygun görüntüler alınmalıdır. Ya da tam tersi, haberde kullanılacak görüntüleri açıklayıcı verilerin muhabir tarafından toplanması gerekmektedir. Haberin sorumlusu muhabir olduğu için kameramanı uygun görüntülerin alınması konusunda yönlendirmektedir. Bu süreçte televizyon haberi için ‘acımasız kuralların’ geçerli olduğu süre ve zamanlama devreye girmektedir. Haberin toplanması ve yazılması, akışın düzenlenmesi, sunulması adeta zamanla yarış gibidir.212

Muhabir olay yerine ulaştığında deneyimi ve haberci refleksleri doğrultusunda, önceden zihninde oluşturduğu yapıya göre, 5 N 1 K olarak formüle edilen soruların cevapları bulmak için harekete geçer. Haber kaynaklarıyla görüşür. Kameraman ise muhabirin yönlendirmeleri doğrultusunda görüntüleri alır. Kameramanın alacağı görüntülerde genel ve yakın görüntülerle birlikte ayrıntı görüntülerinin de olması gerekmektedir. Genel görüntüler olayın birkaç parçasının veya tamamının aynı karede olduğu görüntülerdir. Yakın görüntüler ise olayın asıl öznelerinin yakın plan çekildiği görüntülerdir. Ayrıntılar ise, görüntü çeşitliliğini sağlayan, habere renk ve hareketlilik katan, görüntü tekrarlarının yol açtığı sıkıcılıktan kurtaran asıl konuyla dolaylı ilişkili görüntülerdir. Ayrıntılar aynı zamanda muhabirin veya kameramanın dikkatini, farkını vurgulayan görüntülerdir. Bazen yakalanan bir ayrıntı, asıl konunun önüne geçmekte ve kendisi haber olmaktadır.

Açıklamaya dayalı bir haberlerde ise muhabir konuşmaları dikkatlice dinler ve konuşmaların sürekli çekimi mümkün olmadığı durumlarda haberde kullanılacak bölümün kaydedilmesi için kameramanı yönlendirir. Gerekli görüldüğü durumlarda

212 Darroy, Guery, Gumuchian, Isnard etc, Pour Mieux Communiquer Avec La Presse, p. 77

70 röportajlar yapılır. Bunun yanı sıra televizyon haberciliğine özel bir durum olan anons çekimler ya da sunumlar yapılır. Anons çekimler; olay yerinde muhabirin seyircilere haberi doğrudan sunduğu görüntülerinden oluşmaktadır. Tek bir anons yapılabildiği gibi açılış ve kapanış anonsu olarak ya da haber anlatımı sırasında yer yer ekranlara getirilen ara anonslar da çekilebilir.

Anons çekimler, muhabirlerin ekranlarda sergilenmesini sağlamaktadır. Seyircilerde haber kanalının oraya elemanlarını göndererek olayı önemsediği duygusu oluşturmaktadır. Ayrıca gerçeklik etkisi oluşturarak haberin inanılırlığını arttırmaktadır. Muhabirin kameraya dönerek doğrudan seyirciyle göz göze gelmesi yalnızca profesyonellere özgü bir ayrıcalık olarak kabul edilmektedir. Anons çekimler muhabirin motivasyonu açısından da önemli olmaktadır. Ekranda kendini gören muhabir, milyonlarca insan tarafından seyredilmenin verdiği hazzı yaşamaktadır. Haber merkezlerinde anons çekim gerektiren haberlere gidebilmek için muhabirler arasında yoğun rekabet bunun göstergesidir. Muhabirin haberde sergilenmesi, haberci kişiliklerinin aktörleşmesi sürecinde de son derece önemlidir.

Yayıncılık teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak haber kameralarının küçülmesi, işlevlerinin artması ve kullanım kolaylığının sağlanmasıyla birlikte önceleri haber ekibinde yer alan yardımcı kameraman, ışıkçı ve sesçilere gerek kalmamıştır. Haber ekibi muhabir ve kameraman ikilisine indirgenmiştir. Günümüz haberciliğinde ise multi-medya anlayışı doğrultusunda yavaş yavaş bütün işi tek bir kişinin yaptığı ‘muhabir kameraman’lığa doğru bir gidiş söz konusudur.

Multi-medya terimi haberciler açısından; televizyon için yapılan bir haberin aynı zamanda gazetelerin, dergilerin, ajansların, radyoların ve internetin de düşünülerek oluşturulmasını öngörmektedir. Bu durum medyayı bir bütün olarak algılayan ve bilişim teknolojisini çok iyi kullanan, kendini çok yönlü olarak geliştirmiş habercilerin eğitimini gündeme getirmiştir. Türkiye’deki medya grupları yayıncılıktaki bu yöneliş doğrultusunda meslek içi eğitime dönük adımlar atmaya başlamışlardır. Örneğin merkezi Almanya’da bulunan İleri Teknik Haber Organizasyonu şirketinden Kerry J. Northrup, 2000 yılında Türkiye’ye getirtilmiş ve

71 Doğan Grubu’nun editör ve yöneticilerine ‘multi skilling’ olarak ifade edilen çk yönlü eğitim konusunda seminerler vermiştir.213 Artık haberci elindeki küçük dijital kamerasıyla haberin görüntüsü çeken, bilgisini toplayan hatta dizüstü bilgisayarında kurgusunu yaparak kısa zamanda haber merkezine yollayan, teknolojiyi çok iyi kullanan ve ‘bilginin süper otoyollarında’ yarışan bir kimliğe bürünmüştür.

Haber ekibi bu doğrultuda çalışarak en kısa zamanda veriler ve görüntülerle haber merkezine dönmektedir. Görüntüler muhabir tarafından iyice izlendikten sonra haberin verileri EGS adlı, hemen hemen bütün televizyonlarda kullanılan haber yazma programında haber metnine haline getirilmektedir. Yazılı metinde görüntüye dönük unsurlar da belirtilmektedir. Nerelerde röportajların, konuşma veya açıklamaların girileceği, hangi noktalarda sesin durdurularak doğal sesin verileceği, ‘es’ (duraklama) yerleri belirtilir. Bu şekilde hazırlanan haber öncelikle editör masasında ilgili editörler tarafından kontrol edilir. Editörler haber metinlerine son şeklini vermenin yanı sıra haberin bültendeki yerini belirlemektedir.

Bu yöndeki çalışmaların bir sonucu olarak 2000’li yıllarda geliştirilen NewsCutter XP Mobile sistemi sayesinde muhabirler olay yerinden dizüstü bilgisayarla telefon hattına bile gerek kalmadan uydumodem aracılığıyla haber merkezinin otomasyon sistemine bağlanabilmekte ve sanki oradaymış gibi sistemi kullanarak kurgu yapabilmekte ya da verileri merkeze gönderebilmektedir. Böylece haberler muhabirler tarafından mobil olarak son derece hızlı ve dolaysız bir kurguyla oluşturulabilmektedir.214

Editör masasından geçen haber metni, seslendirme elemanları tarafından seslendirilir. Seslendirilen metin kurgu ünitesinde uygun görüntülerle ve haber kurgu mantığına uygun olarak birleştirilir. Eldeki görüntüler yetersizse arşivden uygun görüntü bulunur ya da grafik, fotoğraf, harita gibi diğer görsel malzemelerle desteklenir. Bazen de görüntü tekrarlarıyla bunun üstesinden gelinmeye çalışılır.

213 Tılıç, 2000’ler Türkiyesi’nde Gazetecilik ve Medyayı Anlamak, s. 225-226. 214 “Haber Yapım Ortamında Mobil Kurgu”, Broadcasterinfo, Aylık Televizyon, Radyo, Sinema Teknolojileri Dergisi, S: 5, İstanbul, Aralık 2003, s. 124-127.

72 Televizyon haberciliğinin en temel belirleyicisi olan görsellik unsuru görüntüsü olmayan haberlerin verilmemesi gibi bir sonucu doğurmaktadır. Görüntülenemeyecek haberler televizyonculuk açısında değer taşımaz. Ancak haberin verilmesinin zorunlu olduğu durumlarda, ‘stüdyo haber’ denilen sistem uygulanır. Bu şekilde verilen haberleri spiker görüntüsüz bir şekilde okur. Ancak bu tip haberler en fazla bir ya da iki kere yayımlanabilir. Bir haberin stüdyo şekilde uzun süre tekrarlanması televizyonculuk mantığıyla çelişmektedir.

Görüntünün önemi özellikle haber birimleri için arşivi hayati bir noktaya taşımıştır. Bu durum televizyonun geneli için geçerlidir. Ayrıca yasal olarak her türlü yayına ait yayın bandının bir yıl süreyle saklanması zorunlulu arşivi daha önemli bir hale getirmektedir. Arşivin zenginliği muhabirlerin haberlerini oluştururken çok daha rahat davranmalarını sağlar. Kanala çeşitli kaynaklardan gelen hemen hemen tüm görüntüler arşivlenerek saklanır. Daha sonra numaralandırılan arşiv bantları genelin kullanımına açık network ağı içinde bilgisayardaki arşiv programlarına kaydedilir. Böylece ihtiyaç duyulan görüntü bilgisayardan sorgulanarak hangi bantta ve kaçıncı dakikada olduğu tespit edilir.

Eğer arşivdeki görüntüler yetersizse haber grafikler yardımıyla oluşturulur. Kanalın grafik servisinde görüntüsü olmayan haberlere uygun grafikler hazırlanır. Grafik aynı zamanda sadece dinleyerek zor anlaşılacak haberlerde de haberi görselleştiren ve anlaşılmasını kolaylaştıran bir unsur olarak devreye girer. Örneğin bir ekonomi haberindeki enflasyon oranları sadece haber metinindeki sesle verilirse anlaşılmaz ve kalıcı olmaz. Ayrıca haberi sıkıcı kılar. Bu oranların grafiklerle ekrana yansıtılması haberi daha akılda kalıc ı kılmaktadır. Grafik servisi ayrıca her gün yayımlanan tanıtımlar, jenerikler ve hava durumu gibi rutinlere de destek olmaktadır.

Haberin görüntüsü bu şekilde tamamlandıktan sonra kurgu aşamasına geçilir. Televizyonlarda genellikle haber kurgusu üç şekilde yapılmaktadır. Cut setlerde, velocitylerde ve newsedit setlerinde. Farklı amaçlar için üretilmiş bu kurgu sistemleri içinde haber kurgusuna en uygun olan cut setlerdir. Son derece hızlı bir şekilde haberin kurgusunun yapılabildiği bu setlerde günümüz haberciliğinde sıkça

73 kullanılan görsel ve işitsel efektler kullanılamamaktadır. Basit bir cut set biri oynatıcı diğeri kaydedici olmak üzere iki vtr (video teyp recorder), bir ses masası ve monitörden oluşmaktadır. Görüntüler doğrudan alınan ses kaydının üzerine kurgulanmaktadır.

Dijital setler ise her türlü kurguya imkân tanımakla birlikte haber için son derece önemli olan zamanlama konusunda dezavantajlara sahiptir. News Edit ise basitliği ve pratikliğiyle haber üretiminde en çok kullanılan kurgu setlerinden biridir. Bu sistemin tercih edilmesinin nedenlerinden biri kullanıcıya hata yapma lüksü tanımasıdır. Kurgu asıl malzemenin yani asıl ses ve görüntünün üzerinde değil bunların aktarıldığı bilgisayar ortamında yapılır. Bu nedenle bir hata yapıldığında bunu kolayca düzeltmek mümkün olabilmektedir. Her türlü ses ve görüntü efekti de bu sistemde kolayca uygulanabilmektedir. Gelişmiş kurgu setlerinden velocityleri özellikle program yapımcıları tercih etmektedir. Post prodüksiyon ve kurgusal yap ımlar için geliştirilmiş Velocity sistemi sayesinde kullanıcı kurguda hayal gücünün sınırlarını zorlayabilmektedir. Bu sistemde de kurgu bilgisayar ortamında yapılır.

Kurgusu tamamlanan haber yayın bantları arasına konulmaktadır. Bu noktadan sonra haberi yapan muhabirin görevi sonlanmaktadır. Haber artık başka kişilerin sorumluluğu altına girmiştir. Ancak yine de muhabir yapılan haberle ilgili yeni bir gelişme olup olmadığını sürekli kontrol etmekle ve gelişmeler doğrultusunda haberi düzeltmekle sorumludur. Ayrıca gelişmelere göre muhabir, televizyonculuk deyimiyle ‘haber eskidiği’ takdirde yayından çekmekle de sorumludur. Bu noktadan sonra artık haberden tamamen reji birimi sorumludur.

Kurgusu tamamlanan haber metnine kapak eklenerek sunucunun karşısına konulan son şekli verilir. Kapakta yer alan bilgiler; Kam/spiker, süre, ‘spot’ ya da ‘kuşak’, ‘KJ’ ve ‘son söz’den oluşmaktadır. Kam/Spiker, kamera/spikerin kısaltılmış halidir. Haberin spiker tarafından okunan, gazetecilikte ‘haberin flaşı’ olarak adlandırılan giriş bölümüdür. Bu bölüm gerekirli görüldüğü durumlarda esas sunucular ya da spikerler tarafından yeniden düzenlenebilmektedir. Spot ise haberin

74 görüntüsü ekrana getirildiğinde ekranın altında verilen ve olayı birkaç sözcükle açıklayan özet yazıyı ifade etmektedir. Bu yazılar kurguda görüntü üzerine döşenmediği ve yayın sırasında oluşturulduğu için kapakta belirtilmektedir. Bazı televizyonların tercih ettiği ‘spot cümle’ ya da TRT’de kullanıldığı şekliyle ‘kuşak’ terimi de aynı anlama gelmektedir.

KJ ise Karakter Jeneratörü adı verilen ve ekrana yazı, rakam vb karakterlerin yansıtılmasını sağlayan aletin adıdır. Zamanla yapılan işi de KJ denilmiştir. Habercilikte ise yine haberin görüntüsü yayımlanırken ekranın altında belirecek olan muhabirin, kameramanın veya kurgucunun adları, açıklaması ya da röportajı yayımlanan kişilerin adları gibi yazıları anlatmak için kullanılmaktadır. Son söz ise kurgulanmış banttaki veya haber metnindeki son sözcüğü ya da sözcük grubunu ifade etmektedir. Bunun belirtilmesinin nedeni; haber yayınında görev alan kişiler için, haberin bittiğinin anlaşılmasını kolaylaştırmaktır.

Bu şekilde üretimin tüm aşamalarından geçirilerek oluşturulmuş haberlere ‘sesli haber’ denilmektedir. En ideal televizyon haberi biçimi sesli haberdir. Çünkü yapımda ve yayında hataya yer bırakılmamıştır. Haber olması gerektiği gibi kurgulanmış süresi ve niteliğiyle son şeklini almıştır. Bunun dışında televizyon haberciliğinde zamanın ve imkânların elvermediği durumlarda haberler DSF (doğal ses fonda) haber şeklinde yayımlanmaktadır. Son anda gerçekleşen önemli bir olay bültene yetiştirilmesi için hemen metine dönüştürülür ve canlı yayında spiker tarafından okunması sağlanır. Bu arada elde görüntü varsa ekrana verilir. Ayrıca sürekli gelişebilecek veya değişme ihtimali olabilecek haberler de DSF haber şeklinde hazırlanmaktadır. Bu sayede haberin verilişinde hız ve doğruluk sağlanmaktadır. Yayına bir dakika kalsa bile haberin içeriği değiştirilebilmektedir. Ancak yorucu ve riskli olduğu için haber yapım ve yayın ekibi tarafından tercih edilmemektedir.

Haber merkezinin en önemli birimlerinden biri reji veya kontrol odasıdır. Özellikle haber rejisi çok büyük sorumluluk gerektirmektedir. Çünkü hazırlanan haber, rejide oluşacak bir hatayla kötü ya da yanlış yayımlanabilir. Rejiyi kontrol

75 eden kişi reji yönetmenidir. Rejide ayrıca VTR (video bant kaydı) operatörü, KJ operatörü, promter operatörü, sesçi, resim seçici, teknik yönetmen ve yönetmen yardımcısı gibi kişiler görev yapmaktadır.

Rejide yönetmen, setteki kameralara bağlı olan monitörlerden görüntüleri seyrederek hangilerinin seçileceğine karar vermektedir. VTR operatörü ise önceden hazırlanan bantların sırası geldiğinde cihaza yerleştirerek yayına girmesini sağlar. Resim seçici ise setteki bir kameradan diğerine geçiş ve seçilen kameralardan alınan görüntülerin linke gönderilmesi işiyle görevlidir.215 Rejiden verilen çıkış yayını uydu aracılığıyla vericilere ulaştırılır. Bu bağlantıya uplink, bağlantıyı sağlayan kişiye de up-linkçi denmektedir. Up-linkçiler sadece yayını sağlamakla kalmaz aynı zamanda ajanslar ve bürolardan görüntü alınırken de gerekli bağlantıyı oluşturur.

Televizyonda görsellik ön planda olduğu için stüdyoların yeterliliği de haber programların kalitesini doğrudan etkilemektedir. Dekorlar, kameralar ve ışıklar programın içeriği kadar önemlidir. Haber stüdyoları genellikle diğer stüdyolardan ayrı bir şekilde sadece haber amaçlı oluşturulmuş stüdyolardır. Haberin verilişinde çabukluk açısından bu gerekli olmaktadır. Böylelikle haber spikeriyle doğrudan bağlantı kurulabilmekte ve hataya yer bırakılmamaktadır.

Günümüzde haberin içeriği kadar sunuşu da son derece önemli hale gelmiştir. Yeni haber anlayışıyla birlikte haber sunucuları etkili bir kişilik kazanmıştır. Geçmişteki haber sunucusunun haberin üzerindeki etkisi, yalnızca onu okumaktan ibaretti. Sunucu otoritesini, okuduğu haber kağıdından almaktaydı. Hatta bazı Avrupa ülkelerinde izleyicilerin haberi, sunucuyla özdeşleştirmesini önlemek amacıyla her gün ekrana başka bir sunucu çıkartılmaktaydı. Böylece görüntülü haberde sunucunun kişiliği silinmekte ve etkisiz kılınması sağlanmaktaydı.216 Amerika’da başlayan anchorman geleneğiyle birlikte televizyon sunucuları, haberin birliğinden sorumlu olmalarının yanı sıra haber akışını yönlendiren, bağlantıları

215 Kelsey, Televizyon Yazarlığı, s. 14. 216 Barbara Matusow, The Evening Stars: The Making of the Network News Anchor, Boston, Houngton Mifflin, 1983:51, aktaran: Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s. 88.

76 sağlayan, stüdyoya çağrılacak canlı yayın konukları tespit eden çok yönlü bir kişiliğe sahip oldular. Böylelikle sunucular sayfadan okumanın üzerlerinde yarattığı baskıdan kurtularak kendilerine özgü yöntemlerle seyircinin karşısına çıkmaya başlamışlardır. Artık esas sunucular televizyon haberine egemen olan ve genel biçimine yön veren en önemli haber öznesi konumuna yükselmiştir.217

Yukarıda ayrıntılı olarak anlatılan süreçlerden geçen haberler halkın güvenini kazanmış, ‘anchorman’ adı verilen tanıdık kişilikler tarafından seyircilere ulaştırılmaktadır. ‘Anchor’ terimi ilk olarak Amerika’da, 1952 yılında Başkanlık Kongresi’nde kullanılmıştır. Anchor, ‘bayrak yarışlarındaki en iyi koşucuya verilen addan, koşunun son ayağını koşan ‘anchorman’den uyarlanmıştır. Aynı zamanda ‘anchor’ (çapa) sözcüğü ‘sabit bir konum’u218 anlatmak için de kullanılmaktadır. Türk Dil Kurumu ise 1990’lı yıllarda medyada tartışılmaya başlayan sözcüğe Türkçe karşılık olarak ‘ana haber sunucusu’, ‘başhaberci’ ve ‘uzman haberci’ sözcüklerini önermiştir. TDK bu karşılıkları önerirken sözcüğün habercilikle ilişkisini vurgulayan Emre Kongar’ın ‘Konsantremi Bozma’ adlı kitabında yazdığı; “Hem haber akışından sorumlu (yani bizdeki deyimiyle haber müdürü veya genel yayın müdürü) olacaksınız hem kendi oluşturduğunuz haberleri sunacaksınız hem de bu özelliklerinizle kamuoyu sizi güvenilir kişi olarak kabul edecek.” yorumunu ve medyadaki uygulamaları baz almıştır.219

Anchormanler sözcüğün anlamına uygun olarak haber söyleminin merkezinde yer almaktadırlar. Çünkü bu sunucular haberi nakletmenin yanı sıra haberin nakledilmesinden sorumlu kişilikler haline gelmişlerdir. Bütün haber kişilikleri arasında esas sunucular ABD’de ulusal çapta yayın yapan NBC, CBS ve ABC gibi kanallarda bir bütün olarak haberin süper öznesi durumundadır. Bu sunucular zamanla ulusal bir rol ve kimliğe sahip olan kahramanlar olabilmektedirler. Öyle ki

217 Jessica Savitch, Anchorwoman, New York, Putnam, 1982:165, aktaran: Morse, s. 89. 218 Marvin Barret, Rich News, Poor News, New York, Crowell, 1978:22, aktaran: Morse, s. 88. 219 Hamza Zülfikar, “Doğru Yazalım Doğru Konuşalım”, (çevrimiçi) http://www.tdk.gdv.tr/TR/ dos yagoster.asp x?DIL=1&BELGEANAH=1967&DOSYAISIM=dogruyazalim_mayis2005.htm, 17 Haziran 2005.

77 esas sunucular haber yayınındaki işlevleriyle sundukları haberler ve kişilikler kadar haber değeri taşır hale gelmişlerdir.220

Meksika’nın en ünlü ana haber sunucusu tiyatro oyuncusu ve palyaço olan ‘Palyaço Brozo’ lakaplı Victor Trujillo’dur. Kısık sesinin dezavantajına rağmen haber bültenini başarıyla sunmakta ve halk tarafından büyük sevgiyle benimsenmektedir. Reuters tarafından medyaya geçilen, “Brozo Bir Kanaat Önderi” başlıklı haberde Trujillo şöyle tanıtılmaktadır:

Meksika'nın en ünlü ‘anchorman’i bir palyaço. Tiyatro oyuncusu ve haber bülteni tiryakisi Victor Trujillo, namı diğer Palyaço 'Brozo', her sabah 07.00-10.00 saatleri arasında ülkenin en büyük TV'si Televisa'nın ekranında; Camel ve tekiladan kısılmış sesiyle haberleri yorumluyor. Brozo, ciddi ciddi işini yapan takım elbiseli üç genç 'anchorman'in arasında oturuyor. Ve cinsel imalarla yüklü şakalarla onlara musallat oluyor. ‘El Mananero’ adlı programda, haber özetleri rap formunda sunuluyor. ‘El Mananero’ argoda sabah ayaküstü yapılan seks demek. Haber bülteni çok kuruysa, Brozo, sarışın sekreterini sete çağırıyor. Bu sululuklara rağmen, programda işlenen skandallar ses getiriyor. Pek çok ünlü politikacıyı ağırlayan Brozo, kadın konukları karşısında iki kat edepsiz. Tüm bunların ardında da bir kadın, Brozo’nun ‘yapımcım, karım ve celladım’ dediği Carolina var.221

Günümüz haber sunucularının konumu, onlara izleyiciler tarafından bir takım kültürel değerler yüklenmesine neden olmuştur. Esas sunucular, haberin anlaşılması ve yorumlanmasında izleyiciye yardımcı olduğu gibi, neyin iyi neyin doğru, neyi ahlaki neyin ahlakdışı olduğu konusunda da yol gösterir. Bunun yanı sıra olayı derinlemesine işleyerek gerçeğin ortaya çıkmasını sağlar. Bir anlamda izleyici adına hareket ederek gerçeği ortaya çıkarmak ve bunu geçerli bir değerler sistemi içine yerleştirir. Haberin yalnızca bir bölümünden ya da birinden sorumlu olan muhabirin aksine esas sunucu bültenin geneline hükmetmektedir. Bu durum onun tek başına haberin sonra belli bir kanalın ya da kamu çıkarının temsilcisi olma konumuna

220 Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s. 87-88. 221 “İşte en sevilen ‘anchor’”, (çevrimiçi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=29870, 21 Şubat 2002.

78 yükselmesine neden olmuştur. Dolayısıyla da esas sunucu, ‘kurumsal düzenin tutarlı bir bütünlük olarak simgesel temsili’222 haline gelmiştir.

Seyircilerin yayına müdahalesine izin vermeyen televizyon, haber bültenlerinde esas sunucular aracılığıyla bu durumun üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Olup biteni yalnızca seyretmekle yükümlü olan seyirci esas sunucular aracığıyla nispeten olaylara müdahale edebilmekte, gerektiğinde hesap sorabilmektedir. Bu durumda esas sunucular eleştiren, yorum yapan seyirciler adına hesap soran konumuna yükselmiştir.223 Bir dönem Show TV’nin haber genel yayın yönetmeni olarak görev yapan Reha Muhtar’ın başarılı olmasının nedenlerinden birinin de bu olduğu kabul edilmektedir. Reha Muhtar’ın esas sunuculuğunu yaptığı Show Tv akşam haber bülteni uzun bir süre en fazla seyredilen ana haber bülteni olmuştur.

Haber sunucuları gücünü izleyiciden alır ve doğruyu söyleme yetkisiyle donatılmışlardır. Hareket kolaylığı sağlayan, her şeye egemen bir konumdaki masa, canlı yayın bağlantılarını sağlayarak muhabirler, diğer stüdyolar ve haber kaynaklarıyla görüşülen arka ekran, yayın akışını ve stüdyo içi iletişimi sağlayan dizüstü bilgisayar ve dikkatleri sunucuya odaklayan özel kamera hareketleriyle esas sunucu kişisellikten sıyrılıp genel bir özne duruma gelmiştir. Böylece esas sunucular haber üretim sürecine katkısı olan yönetmen, muhabir, kameraman, kurgu elemanı vs. gibi profesyonel bir ekibin görülebilir temsilcisi olma özelliğine de sahip olmuşlardır.224 Haber bildirme eylemi esas sunucunun kişiliğinde toplanarak inandırıcılığını artırır. Böylece izleyicilerin yalnızca habere olan ihtiyaçları değil aynı zamanda haberin doğruluğuna inanma ihtiyaçları da karşılanmış olur.

222 Peter L. Berger ve Thomas Luckman, The Social Construction of Reality, New York, Achor- Doubleday, 1967:76, aktaran: Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s. 89-90. 223 Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü, Çeviren: Serpil Durak ve Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1996, s. 353. 224 Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s.92.

79 Haber organizasyonu üretimi hızlandırmak ve hata payını en aza indirgemek mantığı üzerinde gerçekleştirilmektedir. Haber yayını bir anlamda neyin yayında olmayacağını ve yayına verilecek olanın da nasıl anlatılacağının kararlaştırıldığı bir süreçtir.225

1.4.2. Kurumsal ve Bireysel Düzeyde Haber Toplama ve Yapma Sürecine Etki Eden Faktörler 1.4.2.1.Televizyonun Kurumsallaşma ve İşleyişinden Kaynaklanan Faktörler Önceki başlıklarda ayrıntılı bir şekilde incelenen popüler bir medya olarak televizyonun sosyo-politik ve kültürel alandaki konumu, haber içeriklerinin doğasını belirleyen en önemli etken olma özelliğini taşımaktadır. Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler ise medyanın bu egemen karakteristiğini ve dolayısıyla içerikleri etkileyen üst unsurlar olarak bilgiyi ve bilgilenmeyi daha da önemli hale getirmiştir. Kurumsal yapı değerleri ve çalışma ilkelerini kapsadığı gibi örgütlenme ve işleyiş biçimini de temsil etmektedir. Televizyon kanallarının toplumsal alana uygun olarak gelişen kurumsal yapısı yayın politikasını belirlediği gibi çalışanların tutum ve davranışlarına da etki etmektedir.

Haberciler genel anlamda ‘gerçeğe’, ‘topluma’ ve ‘çalıştı kları kuruma’ bağlı olmak zorundadır.226 Günümüzde ise medyanın içinde yapılandığı ideolojik ortam nedeniyle çalışanların öncelikli olarak ‘çalıştıkları kuruma’ ve haber kaynaklarına olan bağlılıkları önem kazanmaktadır.227 Bu da kurumsal yapıdaki üretim sisteminin ve işleyişin içeriklere nasıl etki ettiği sorusunu önemli hale getirmektedir. Medya kuruluşlarında örgütlenme anlamında genel olarak tekelleşme, büyüklük ve dikey

225 Richard J. Gelles, Robert R. Faulkner, “Time and Television News Work”, The Sociological Quarterly 19 (Winter 1978), p. 95. 226 Ragıp Duran, “Dünyada ve Türkiye’de Medya Etiği”, Habercinin El Kitabı: Medya, Etik ve Hukuk, Derleyen: Sevda Alankuş, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2003, s. 114-115. 227 Halil Nalçaoğlu, “Medya ve Toplum İlişkisini Anlamak Üzere Bir Çerçeve”, Habercinin El Kibabı: Medya ve Toplum, Derleyen: Sevda Alankuş, 2. Baskı, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2005, s. 62-64.

80 bütünleşme gibi üç eğilim gözlenmektedir.228 İşleyiş ise bu eğilimler çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. Kurumun finans kaynakları, politik ve ideolojik bağımlılıkları, reklam verenler gibi unsurlar göz önünde bulundurularak oluşturulmuş kurumsal yapıda içerikler de metaya dönüşmüş durumdadır.

Şirket mantığıyla işleyen kurumsal yapıda çalışan çağdaş haberciler, kendilerini sınırlayan ve yönlendiren ekonomik dinamiklere göre hareket etmek zorunda kalmaktadırlar. A. J. Liebling, “basın özgürlüğünün ancak bir basın kuruluşuna sahip olanlar için var olduğunu ve bunun sonucunda da internete neden ‘Liebling’in intikamı’ denildiğini”229 açıklarken günümüz habercilerinin özgür davranabildikleri tek alanın yalnızca internet ortamı olduğunu belirtmektedir. Kurum içindeki hiyerarşik yapıda alt katmanları oluşturan muhabirler, üstlerine ve genel olarak kurumsal yapıya karşı hiçbir etkiye sahip değildir. Kurumsal hiyerarşi, habercilerin içerikler üzerindeki kontrollerinin ve etkilerinin kaybolmasına neden olmaktadır. Medya kuruluşlarında iç hiyerarşiler o denli belirleyici ki, muhabirler karar verme sürecini etkileyememekte ve haberlerinin gazeteye veya bültene girebilmesinin tek yolunu kurumla “uyumlu-uzlaşıcı” bir ilişkide görmekteler. Bu yapı yüzenden de, kurumlarına haber taşıyan muhabirler gerçeğin ve doğrunun peşinde koşmaktan çok, çalıştıkları yerde yayınlanabilecek, haber müdürlerinin beğeneceği nitelikte haberler aramaya başlıyorlar.230 Jean-Luc Martin-Lagardette habercilerin kuruluşun yönetim ve organizasyon yapısı içinde ortaya çıkan sınırlılıklara göre hareket etmek zorunda olduğunu dile getirmektedir. Bu sınırlılıklar aynı zamanda habercilerin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemektedir. Haberciler temelde aşağıdaki sınırlılıklar içinde hareket etmektedir:231 Yürürlükteki yasalar: Gazeteci yürürlükteki yasalara saygı çerçevesinde istediğin her şeyi söyleyebilme hakkına sahiptir. Basın yasası özellikle iftirayı,

228 Burton, Görünenden Fazlası, s. 48-49. 229 Hargreaves, Gazetecilik, s. 101-102. 230 Tılıç, 2000’ler Türkiyesi’nde Gazetecilik ve Medyayı Anlamak, s. 39. 231 Jean-Luc Martin-Lagardette, Le Guide De L’Ecriture Journalistique, Cinquime Edition, La Decouverte, Paris, 2003, p. 28-29.

81 haksızlığı, ırkçı yayınları önleyebilmek adına gazetecileri sınırlayan hükümler içermektedir. Okuyucuların talep ve beklentileri: Okuyuculara yönelik olarak gerçekleştiren anket çalışmaları, okuyuculardan gelen postalar, aboneliğini iptal edenler üzerinde yapılan araştırmalar vs editoryal hattı teşvik etmekte ve hatta yeni bir yön verebilmektedir. Bu unsur o kadar dikkate alınmaktadır ki, bazen bir yayın kuruluşunun çizgisini tamamen değiştirmesine yol açabilmektedir. Kaynakları koruma: Haberciler çoğunlukla haber kaynaklarını koruyabilmek adına onlara zarar verebilecek uygulamalardan kaçınmaktadırlar. İşletmenin çıkarları: Yayın direktörünün, işletmenin ve reklam biriminin baskıları haberciler üzerinde etkili olmaktadır. Önemlilerin baskıları: Uygulamada sıkça görüldüğü gibi gazetenin patronunu ya da yöneticisini arayan bir yerel yönetici veya bir şirketin şefi gazetecilerin üzerinde bir baskı unsuru olabilmektedir. Özdenetim: Haberciler kuruluşun kendi etik anlayışı doğrultusunda oluşturduğu ilkeler doğrultusunda hareket etmekle yükümlüdür.

Bir meta/ürüne dönüşen haber, habercilerin reklam verenlerin istek ve beklentileri doğrultusunda hareket etmelerine neden olmaktadır. Televizyon haberciliğinin önündeki en büyük sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir. Kurumsal yapı, editörleri reklam satmak ve birilerinin sonunu hazırlamak arasında gidip gelmek durumunda bırakmıştır.232 Çünkü ticari televizyonların gelirlerinin en büyük dilimini reklam sürelerinin satılmasından sağlanan gelirler oluşturmaktadır.233

Reklamın televizyon haberciliğine olan etkisi iki yönlüdür. Bunlardan biri haberin üretim sürecinin her aşamasına doğrudan ya da dolaylı olarak etki eden reklam olgusu diğeri ise daha çok içeriğe etki eden sponsorluktur. Haberlerin reytinginin düşmesi reklam kazançlarının ve sponsorların kaybedilmesine neden olmaktadır. Bu yüzden televizyon haberciliği, ‘seyredilme’ stratejileri üzerine kurulmaktadır. Bu da sansasyonel ve magazinel anlayışın haber mantığına egemen

232 Hargreaves, Gazetecilik, s. 102. 233 Burton, Görünenden Fazlası, s. 55.

82 olmasına yol açmaktadır.234 Televizyonun ilk dönemlerinde (paleo-television) yapımcılar programlarla ilgili geri-bildirimleri seyircilerden aldıkları mektup, telefon gibi tepkilere göre test ediyorlardı. Günümüzde ise seyirci ölçümleme yöntemleri geliştirildi. Düzenli olarak yapılan anket çalışmaları, telefon görüşmeleri toplumun programla ilgili görüşlerini sıcağı sıcağına tespit edebilmektedir.235 Daha bilimsel ve kesin sonuçlara ulaşılabilmesi amacıyla yeni yöntem arayışları devam etmektedir.

Reytingin belirleyiciliği bütün televizyon programları gibi haberler içinde geçerli hale gelmiştir. 2004 yılında ilk olarak atv televizyonu tarafından reytinge dayalı olarak geliştirilen ‘ne kadar satış o kadar para’ uygulaması haber bültenleri için de geçerli olmaya başlamıştır. Müzik dünyasında uygulanan bu yöntem televizyon için ‘ne kadar reyting o kadar para’ şeklinde uyarlanmıştır. Buna göre atv yönetimi 7 ve altında reyting alan dizilerine yapımcısına, dizinin maliyetine bakılmaksızın 75 milyar TL (75 bin YTL) ödeyeceğini açıklamıştır. 7’nin üstünde elde edilen her reyting puanı için de 10 bin YTL verileceği belirtilmektedir.236

Haberlerde sponsorluğun etkisi ise daha saklı bir şekilde gerçekleşmektedir.237 Genel uygulamada şirketlerin, reklam, pazarlama ve halkla ilişkiler amacıyla “güzel sanatlar, kültür yayınları, spor, eğitim ve benzeri etkinliklere yaptıkları parasal yardımlar”238 olarak tanımlanan sponsorluk, RTÜK tarafından ‘Program Desteklemesi’ bağlığı altında yasada ele alınmıştır. Buna göre sponsorluk; “yayına konu olan programların veya bu programlarda kullanılan görsel ve işitsel eserlerin üretimi dışında faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişilerin, kendi isimlerini ve markalarını tanıtmak ve intibalarını geliştirmek amacıyla doğrudan veya dolaylı olarak bir programın finansmanına ayni, nakdi veya sair suretlerle katılmaları”239 şeklinde tanımlanmaktadır. Haber içerikleri doğal olarak sponsor firmanın istek ve

234 Marilyn J. Matelski, TV HaberciliğindeEtik, Çeviren: Bahar Öcal Düzgören, 2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2000, s. 25. 235 Viallon, L’Analyse Du Discours De La Television, p. 18. 236 Ali Eyüboğlu, “Reytingini Söyle, Fiyatını Söyleyeyim”, Milliyet Gazetesi, 24 Mart 2004. 237 Matelski, TV Haberciliğinde Etik, s. 25. 238 Leyla Melek, Reklam Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Yayınevi Modern Dünya Dizisi, 1995, s. 237- 238. 239 RTÜK: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu: Kanun, Yönetmelik ve Tebliğler, Ankara, 1996, s. 61.

83 beklentileri doğrultusunda düzenlenmektedir. Günümüzde sponsor firmaların program üzerindeki etkisi henüz program oluşmadan başlamaktadır. Çünkü hiçbir televizyon kanalı sponsoru olmayan bir program önerisini kabul etme riskini göze almamaktadır. Bu nedenle hazırlanan programlar daha en baştan muhtemel sponsorların istek ve beklentileri doğrultusunda hazırlanmaktadır.

Televizyon haberciliğinin önündeki en büyük engellerden biri de ‘çıkar çatışmaları’ olarak kabul edilmektedir. Medya patronlarının başka alanlarda da faaliyet gösteren şirketlere sahip olmaları medyanın çıkarları doğrultusunda kullanılmasıyla sonuçlanmaktadır. Bu sorun aynı zamanda habercilerin patron adına iş takipçiliği ve bunun gerektirdiği yan işleri yapmak gibi sakıncaları da beraberinde getirmektedir.240 ‘Editoryal bağımsızlık’ medya mülkiyetinden ayrı olarak kurum içi bağımsızlığı ifade etmektedir. Ama patronların çıkarları editoryal bağımsızlığı ortadan kaldırabilmektedir. Haberciliğin önündeki en büyük engelin editoryal bağımsızlığın ortadan kalması olduğuna inanan Endişeli Gazeteciler Komitesi’nden Tom Rosenstiel günümüzdeki medya ortamını “En büyük değişiklik, gazeteciliğin büyük bir kısmının artık öncelikli olarak gazetecilikle uğraşan şirketler tarafından yapılamamasıdır.”241 şeklinde değerlendirmektedir.

Haber kaynaklarıyla ilişkide devrede olan bir unsur da ‘konu teklifçiliği’dir. Haber kaynakları zaman zaman belli bir konuya kamuoyunun dikkatini çekebilmek amacıyla eşik bekçileri olarak adlandırılan televizyon haber gündemini belirleyen üst düzey editör veya genel yayın yönetmenine konu teklifinde bulunabilmektedir.242 Genellikle sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, sağlık, eğitim, bilim gibi alanlarda toplumu yakından ilgilendiren konularda haber yapılması amacıyla medyaya teklif sunulabilmektedir. Haberin insanlar tarafından ilgi görmesi durumunda haber kaynağı konumundaki kişiler sürekli olarak gündeme gelebilmektedir.

240 Süleyman İrvan, “Medya ve Etik”, Habercinin El Kitabı: Medya Etik Hukuk, Derleyen: Sevda Alankuş, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2003, s. 76-77. 241 Hargreaves, Gazetecilik, s. 112. 242 J.W. Dearing ve E.M. Rogers, Communication Concept: 6 Agenda-Setting, Sage, Thousand Oaks, 1996, s. 25, aktaran: Erkan Yüksel, Medyanın Gündem Belirleme Gücü, Konya, Çizgi Kitabevi, 2001, s. 85.

84

Konu teklifçiliği çıkar grupları ve şirketler tarafından halkla ilişkiler faaliyetleri çerçevesinde de gerçekleşebilmektedir. Halkla ilişkiler araştırmalarının da önemli bir bölümü bu konu üzerine yoğunlaşmıştır.243 Halkla ilişkiler uzmanları açısından ‘kontrol altında olmayan araçlar’244 olarak tanımlanan medya kuruluşları, kimliklendirme, meşrulaştırma ve konumlandırma stratejileri üzerine oluşturulan kampanyalarla ikna edilmeye çalışılmaktadır.245 Medyanın merkezileşmesi ve kaynakların azalması, medyayı hem haberleri üreten hem de kolay erişilebilir ve ucuz yazılı malzeme sağlayarak finansal destek sunan birincil belirleyicilere her zamankinden daha bağımlı hale getirdi. Artık onlar medyayı maniple eden daha güçlü araçlara sahipler. Bu ve başka güçlü grupların çıkarlarına hizmet eden halkla ilişkiler şirketlerinin medya kaynakları olarak önemli bir rol üstlendikleri görülmektedir.246

Bu konuyla ilgili yapılan araştırmalar, halkla ilişkiler şirketlerinin hazırladığı basın bültenlerinin haberciler için önemli bir kaynak haline geldiğini ortaya koymaktadır. Halkla ilişkiler şirketlerinde çalışan ve basın bültenlerini hazırlayan uzmanların sayısının bunlardan haber yazan muhabirlere göre 20 bin kişi fazla olduğu saptanmıştır.247

Reklam, prestij sağlama veya kamuoyunda oluşan olumsuz fikir ve kanaatlerin önüne geçmek amacıyla düzenlenen kampanyalarda medyanın ilgisini çekme temel amaç olmaktadır. Tüm dünyayı etkisi altına alan ‘Kuş Gribi’ salgınında tavukçuluk sektörünün tanıtım kampanyalarında araştırmacı haberci kimliğiyle tanınan Uğur Dündar’ı tercih etmesinin altında yatan nedenlerden biri de budur. Toplumun güvenini kazanmış ve yıllarca halkın sağlığını bozan bozuk gıdalar

243 Robert B. Albritton ve Jarol B. Manhaim, "Public Relations Efforts for the Third World:Images in the News", Media Power in Politics, Der:Doris A. Graber, Cogressional Quarterly Press, İkinci Baskı, Washington, 1980, s.404-415, aktaran: Yüksel, s. 88. 244 Mahmut Oktay, Halkla İlişkiler Mesleğinin İletişim Yöntem ve Araçları, İstanbul, Der Yayınları, 1996, s. 37. 245 Oktay, s. 56. 246 S. Herman, Chomsky, Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği…, s. 22. 247 Mark Dovie, “Introduction”, Stauber ve Rampton, Toxic Sludge, aktaran: S. Herman, Chomsky, s. 22.

85 üzerinde haber yapmış bir kişinin tanıtım ve reklamlarda kullanılması şirketlerin haber medyasını bakışını ortaya koyması açısından iyi bir örnek oluşturmaktadır.

Salgın nedeniyle satışlarının %50 gerilemesi üzerine, 19 şirketin ortaklaşa kurduğu Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu tarafından tüketiciyi bilgilendirmek amacıyla düzenlenen kampanyaya Uğur Dündar’dan gönüllü olarak destek vermiştir. Dündar ise yaptığı açıklamada; “Ben de bir medya mensubu olarak bu gereksiz paniğe son vermek, dürüst üreticiyi korumak ve tüketiciye bilimsel doğruları anlatmak için bu kampanyada gönüllü olarak yer aldım. Çünkü medyanın görevlerinden biri de toplumu doğru yönde bilgilendirmek ve örnek olmaktır Bu kampanyada halkın güvendiği kişi olarak benim seçilmem, toplumun medyaya güveninin bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir.”248 demektedir. Ayrıca kampanya, bilim, medya ve sivil toplum örgütlerini hedef alan etkinliklerle genişletilmiştir. Konuyla ilgili gerçekleştirilen ulusal ve uluslararası seminerler ve konferanslarla medyanın ilgisinin çekilerek, toplumda yaşanan panik havasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Gerek televizyon haberciliğinde gerekse basında belli bir habere yoğunlaşmayla ve haber kaynağının öne çıkartılmasıyla sonuçlanan bir diğer etken de ‘gündem belirleme’ faaliyetidir. Medyada başarının ölçütü olarak algılanan yaygın anlayış ‘gündemin peşinden gitmek değil, gündemi oluşturmak’ şeklindedir. Haber medyasının nihai hedefini bu konu oluşturmaktadır. gündem gazete için manşet haber, televizyon içinse birinci haber olarak tanımlanmaktadır. Haber gündemi aynı zamanda halkın gündemi olarak algılanmaktadır. Halkın ilgisini bir habere çekmek, ertesi gün toplu taşıma araçlarında, iş yerlerinde konuşulmak gündemi oluşturmak olarak değerlendirilmektedir.

248 http://www.sagliklitavuk.org/announces.php/announces_id/51, 3 Mart 2006.

86 1.4.2.2.Haber Değerlendirme Ölçütleri Haber değeri; “haber üretim aşamasında, medya organizasyonunun yaratıcı grubunda yer alan, genel yayın yönetmeninden stajyer muhabire kadar tüm eşik bekçilerinin önlerine gelen enformasyondan hangisinin, haber üretim sistemine alınacağına karar vermelerine yardımcı olan ölçütler”249 olarak tanımlanmaktadır. Kavram ilk olarak 1695 yılında Alman yazar Kaspar Steiler tarafından kullanılmıştır. Steiler bir olayın haber niteliği taşıyabilmesi için ‘eve yakınlık’, ‘olumsuzluk’ ve ‘dramatik öykü’ özelliklerini taşıması gerektiğini vurgulamıştır. Bu niteliklerden ‘eve yakınlık’ özelliğini ise temel ölçüt olarak kabul etmiştir. Steiler’in haber değeri kavramı sonraları Walter Lippmann’ın ‘Kamuoyu’ adlı eserine de temel oluşturmuştur. Haber değerleri konusunda en bilindik çalışmaları ise 1965 yılında Norveçli araştırmacılar Johan Galtung ve Mari Ruge tarafından gerçekleştirilmiştir.250

Gazetecinin temel işi haberin seçilmesi ve planlanmasıdır. “Gazeteci öncelikle enformel bir iş üzerinde çalışan bir sanatçı, bir teknisyen gibidir. Gazeteci araştırır, seçer, değerlendirir ve anlamlandırarak, uyarlayarak, işe yarar hale getirerek topluma aktarır.”251

Galtung ve Ruge çalışmalarında, haber üretim sürecinde haber seçimine etki eden unsurları ve unsurların birbirleriyle olan bağlantılarını ortaya koymuşlardır. Haber seçiminde belirleyici olan etkenleri kurumsal yapıdan kaynaklanan etkenler, sosyo-kültürel etkenler ve gündelik yaşam bağlantılarının getirdiği etkenler olmak üzere üç grupta incelemişlerdir. Medya organizasyonunun oluşturduğu kuramsal yapı haber değerini belirleyen temel etkendir. Kurumsal yapıda öncelikle habercilik mesleğinin evrensel kodları göz önünde bulundurulmaktadır. Bu nedenle haber medyası genellikle, önemli gelişmeleri, açık olayları, güncel olayları, kolayca

249 Melvin DeFleur, Everette Dennis, Understanding Mass Communication, Houghton Mifflin Company, Boston, 1991, p.384-386, aktaran: Nurdoğan Rigel, İleti Tasarımında Haber, İstanbul, Der Yayınları, 2000, s. 202. 250 Rigel, s. 203-204. 251 Martin-Lagardette, Le Guide De L’Ecriture Journalistique, p. 19.

87 tanımlanabilecek ve anlaşılabilecek olayları ve seçilip sunulması en kolay olan gelişmeleri tercih etmektedir.252

Medya kuruluşlarında haber seçiminde etkili olan bu ölçütler genel bir eğilim olarak tüm medya kuruluşları için geçerli olmaktadır. Bu ölçütler aynı zamanda haberin doğası gereği taşıması gereken gerçeklik, önemlilik ve zamanlılık gibi üç önemli özelliğini de ortaya koymaktadır. Kurumsal yapı, haberin genel değerlerinin ve içerik değerlerinin belirlenmesindeki en önemli unsurdur.

Galtung ve Ruge, gündelik yaşam bağlantılarının haber değerlerine olan etkisinin ise gazetecilerin ve okuyucuların gündelik yaşam pratikleri içinde gerçekleştiğini belirtmektedirler. Toplumun beklentileri, genel olarak haberlerin geçmişte yaşanmış olaylarla uyum içinde olması yönündedir. Bunun yanı sıra bilindik ama şaşırtıcı olaylar haber olarak daha çok dikkate alınmaktadır. Sosyo- kültürel açıdan da okuyucular daha çok seçkin kişilerle ilgili haberlere değer vermektedirler.253 Galtung ve Ruge’un Norveç gazetelerinde yaptığı çalışmalar okuyucuların özellikle Kuzey Avrupa kültüründen olan seçkin kişilerle ve seçkin uluslarla ilgili haberlere önem verdiklerini ortaya koymuştur. Kişisellik ve olayın kişiselleştirilebilme özelliği temel bir haber değeri olarak tanımlanmıştır.254

Haber değeri konusunda çalışmalar yapan Stuart Hall ise medyanın ideolojik işlevlerinden hareketle haberi ideolojik değer taşıyan bir metin olarak ele almıştır. Hall haberin standart ve ideolojik olarak iki farklı değer taşıdığını savunmaktadır. 255 Standart haber değeri medya profesyonelleri tarafından geliştirilmiş gazetecilik meslek kodlarını içermektedir. İdeolojik haber değeri ise kurumsal yapının ideolojik yapıdaki konumundan kaynaklanmaktadır. Medya kuruluşlarının ideolojik konumu, yayın politikası ve toplumsal imajı haberin ideolojik bir değer kazanmasına yol

252 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s. 216-217. 253 McQuail, s. 217. 254 Johan Galtung ve Mari Ruge, Structure and Selecting News, s. 52-63, The Manufacture of News, Social Problems, deviance and the Mass Media, Revised Edition, Ed. Stanley Cohen and Jock Young, Constable, London,1988, aktaran: Şeyda Sever, “Haber Fotoğrafı ve Belgesel Fotoğraf”, (Çevrimiçi) http://www.fotografya.gen.tr/issue-13/s_sever/s_sever.html#_ftn19, 06 Kasım 2005. 255 Stuart Hall, The Determinations of News Photographs, aktaran: Sever, s. 2.

88 açmaktadır. İdeolojik değer haberin medyada yer alıp almamasını ve eğer yer alacaksa ne şekilde işleneceğini etki etmektedir.

McQuail ise haber üretim sürecindeki düzenlemenin, haber değerlerinin hangi aşamada ve ne derece etkili olduğunun anlaşılması açısından önemli olduğunu ifade etmektedir. Bu konuda iki ayrı görüş bulunmaktadır. Genellikle medya profesyonellerinin de içinde yer aldığı birinci grup haber üretim sürecindeki düzenlemenin; olaylar, haber seçme ölçütleri (haber değerleri), halkın habere ilgisi ve haber sunumu şeklinde gerçekleştiğini savunmaktadırlar. Bu dizilim haberin olayı nesnel ve tarafsız bir şekilde yansıttığı, planlı ve düzenli bir üretim sürecinden geçerek insanların ilgisine sunulduğu savını taşımaktadır. Alternatif dizilim ise; habere ilgi, haber ölçütleri, olaylar ve haber sunumu şeklinde gerçekle şmektedir. Bu dizilim, neyin haber değeri taşıdığının ve dolayısıyla insanların ilgisini neyin çektiğinin önceden edinilmiş bir deneyim olarak haber üretim sürecinin en başından etkili olduğunu ortaya koyması açısından daha gerçekçi görünmektedir. Yine de her iki dizilimin de uygulamadaki pek çok olayı açıklamada yetersiz kaldıkları görülmektedir.256

Graeme Burton haber değerlendirme ölçütlerini genel değerler ve geliştirim değerleri olarak iki grupta incelemektedir. Genel değerler meslek pratikleri içinde tarihsel olarak ortaya çıkan evrensel kodladı içerirken geliştirim değerleri iletinin geliştirilmesi ve öykünün ele alınış biçimindeki yöntem ve teknikleri içermektedir. Genel değerler; eve yakınlık, olumsuzluk, basitlik, zamanlılık, revaçta olma, süreklilik, kişisellik gibi evrensel nitelikteki ölçütleri içerirken geliştirim değerleri geleneksel ve bireysel alışkanlıklara dönük olarak ortaya çıkmaktadır. Haberciler belirli geliştirimlere açık olan olayları diğerlerine göre daha çok tercih etmektedirler. Haberin geliştirimlere uygun öyküsü tercih nedeni olmaktadır. Televizyon haberciliğinde görüntü zenginliği olan olaylar ve dramatize edilebilecek öyküler geliştirim değeri açısından önemli sayılmaktadırlar. Yine temelinde insanın bulunduğu öyküler geliştirim de ğerine sahip gelişmeler olarak kabul edilmektedir. Bir öykünün kişilere indirgenebilir olması aynı zamanda inanılırlığı açısından da son

256 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s. 218-219.

89 derece önemlidir. Televizyonun önemli ve karmaşık olayları bile dramatize etme yoluna gitmesi geliştirim değerlerinin genel değerlendirme ölçütlerine göre daha etkili olduğunun göstergesidir.257

Genelde haber seçiminde güncel gelişmeler, seyirci/dinleyici/okuyucuların ilgi ve beklentileri ile editoryal birim etkili olmaktadır.258 Temel olarak kabul edilen beş ölçüt bulunmaktadır. Bunlar; zamanlılık (immediacy), yakınlık (proximity), önemlilik (prominence), sonuç (consequence) ve insanın ilgisini çekme (human interest)’dir.259 Bunların dışında haberci ve akademisyenler tarafından ortaya atılmış çeşitli ölçütler bulunmaktadır. Haber üretim sürecine etki eden temel değerlendirme ölçütlerini aşağıdaki gibi açıklamak ve sınıflandırmak mümkündür:

Etkililik/Önemlilik: Etkililik aynı zamanda önemlilik olarak da adlandırılan haber değeridir. Haber, etkilediği grubun büyüklüğü ölçüsünde değerli olarak kabul edilmektedir.260 Çok sayıda insanı etkileyen ulusal veya uluslararası gelişmeler önemli olaylar olarak nitelendirilmektedir. Haberin önem derecesi genel olarak haberdeki ‘ne oldu?’ sorusunun cevabına yöneliktir. Bununla birlikte sonuç unsurunu ‘nasıl ve neden oldu?’ sorularının cevapları desteklemektedir. Bu unsurların öne çıkması haberin önem derecesini ortaya koymaktadır.261 Örneğin pek çok insanı ilgilendiren bir savaş haberi etkililik ve önemlilik açısından son derece değerli bir haberdir. Böyle bir haberde insanlar ilk olarak ‘ne oldu?’ sorusunun cevabıyla ilgilenmektedirler. Bu ilgiyi ‘nasıl ve neden oldu?’ sorularının cevapları takip edecektir.

Zamanlılık: Zamanlılık hem güncel gelişmelerin haber değeri taşımasını hem de haberin zamanında topluma ulaştırılmasını içermektedir. Haberciler arasında kullanılan ‘dünyanın en çabuk bayatlayan şeyi haberdir’ deyimi zamanın önemini vurgular niteliktedir. İletişim teknolojisindeki gelişmeler zaman kavramını oldukça

257 Burton, Görünenden Fazlası, s. 139. 258 Martin-Lagardette, Le Guide De L’Ecriture Journalistique, p. 21 259 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 221-222. 260 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 202. 261 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 225-226.

90 önemli hale getirmiştir. Gazeteler için zaman değeri dün iken televizyon ve radyo için şimdi olarak tanımlanmaktadır.

Zamanlılık değeri, haber tanımlarında da kullanılan bir ölçüt olarak haber seçiminde son derece etkili bir unsurdur. Uygun zamanlılık hem yenilik hem de ilgililik anlamına gelmektedir.262 Haberde zamanlılık yenilik, anilik ve geçerlilik bileşkelerinin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Haber bu şekilde zamanlı bir enformasyon olma niteliğini kazanabilmektedir.263 Zamanın haber değeri açısından önemi habercileri birbirleriyle kıyasıya bir yarışa sürüklemektedir. Bu hız ve çabukluk rekabetinin sonucu olarak haberciler arasında ‘birbirini atlatma’ mücadelesi yaşanmaktadır.264

Özellikle görsel işitsel medyada yaşanan teknolojik gelişmeler haberde eşzamanlılığı gündeme getirmiştir. Televizyonun temel özgünlüğü onun anındalığından kaynaklanmaktadır. Seyirci olayları tıpkı bir tiyatro sahnesinde olduğu gibi geliştiği anda görebilmektedir.265 Televizyon haberi için zaman değeri ‘şimdi’dir. Haberler özellikle gerçekleştirilen canlı bağlantılarla ‘şimdiki zamana ait bir söylem’le nakledilmektedirler. Bu anlamda televizyon haberi ‘canlı’ olarak algılanmaktadır.266 Geçici gönderme dünyadaki zaman değil (televizyon haberlerinde tarihin nadiren kullanıldığını kaydedelim), konuşma zamanıyla ilişkili zamandır (bugün, dün, yarın). Geçmişteki haberler kuşatılarak sözcenin bugünüyle ilişkilendirilir (örneğin bir fotoğrafta, olayın zamanı ile seyirciye fotoğraf olarak sunuluşu arasında büyük bir zaman aralığı vardır. Roland Barthes’ın hakkında yazdığı burada/bugün, orada/o zaman birliğidir bu; hareket eden dudaklar imgesinin kapattığı işte bu aralıktır). Jane Feuer’in bir bütün olarak televizyonla ilişkisi içinde incelediği “canlılık” ideolojisi267, yalnızca anında kaydetme ve nakletmenin elektronik teknolojisi üzerinde değil, aynı

262 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s.177. 263 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 224. 264 Burton, Görünenden Fazlası, s. 137. 265 La Television Dans Le Monde, p. 30. 266 Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s. 95. 267 Jane Feuer, “The Concept of Live Television: Ontology as Ideology”, Regarding Television, Yayına Hazırlayan:E. Ann Kaplan, American Film Institü Monograph Series, 2.cilt, Frederick, MD, University Publications of America, 1983:12-22, aktaran: Morse, s. 95-96.

91 zamanda bir cemaatin yakın mekanda ve “gerçek” zamanda sürdürdüğü konuşmada bir zamanlar fark edilebilir olan fiili söylem biçimleri üzerinde yükselir.268

Kişisellik: Haber hikâyeleri ağırlıklı olarak kişileri öne çıkarmaktadır. Olaylar büyük ölçüde toplumsal süreçteki yeri ve öneminden çok, merkezinde kimin olduğu bakımından değer kazanmaktadır. Galtung ve Ruge bu durumu Batı toplumunun bireyci yapısına ve haber hikâyesinin doğasına bağlamaktadır.269 Haberde kişiselliğin öne çıkmasında insan zihninin algılama özelliğinin de etkisi olabilmektedir. psikologlar insanın düşünme biçiminin olayın arka planını daha iyi algılayabilmek amacıyla bireylere sorumluluk atfettiği şeklinde gerçekleştiğini öne sürmektedirler. Böylece olaylar kişilerin etrafında dönmektedir.270 John Fiske ise habercilerin bireyleri ve olayları stereotipleştirilerek hikâyenin daha kolay algılanmasına çalıştıklarını ileri sürmektedir.271

Haber aktörü olarak toplumsal bellekte yer edinmiş kişi ve kurumlar hakkındaki her türlü gelişmeler haber değeri taşımaktadır.272 “Kısaca söylem seçkinlerinin neredeyse kamusal yaşamlarının büyük bir bölümü haber değeri taşır. Bu nedenle Amerikalı medya analisti David Barsamian, gazetecileri “gücün stenografları” diye eleştirmiştir.”273 Toplum tarafından bilinen kişiler ve kurumlarla ilgili gelişmeler ya da bir insanla ilişkilendirilebilecek dramatik öyküler insanlar tarafından büyük bir ilgi ve merakla takip edilmektedir. Bu tür olaylar doğal olarak insanla ilgili bakış açısına uygun bir şekilde gelişmektedir.274

Haberlerde kişiselliğin ön plana çıkartılmasında kuşkusuz seyircilerin istek ve beklentilerinden yönelik mesleki deneyimler etkili olmaktadır. Bu tür haberlere

268 Morse, s. 95-96. 269 Michael Schudson, “The Sociology of News Production Revisisted”, In Curran & Gurevitch (Eds.), op. cit., 1991, p. 153’ten aktaran: Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 270 Chandler. 271 John Fiske, Television Culture, London: Routledge, 1987, s. 285, aktaran: Chandler. 272 Richard Keeble, The Newspaper Handbook, Routledge, New York, 1994, ss.45-47, aktaran: Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 203. 273 James Watson, Media Communication, Mac Millan Press, London, 1998, s.123, aktaran: Rigel, s. 203. 274 Burton, Görünenden Fazlası, s. 137-138.

92 gösterilen ilgi zamanla haber seçimine yansımakta ve kişisellik önemli bir değerlendirme ölçütü olarak öne çıkmaktadır. Özellikle televizyon haberciliğinde seyirci beklentileri en üst noktadadır. Seyircinin ilgisinin ekranda tutulması onun olayın içindeymiş gibi hissetmesini sağlamakla mümkün olabilmektedir.

NTV’de yayımlanan ‘Ve İnsan’ adlı haber programın yönetmenliğini ve sunuculuğunu yapan aynı zamanda Türkiye Televizyon Yayıncıları Derneği Başkanı olan Oğuz Haksever, kişiselliğin televizyon haberi için ne derece önemli olduğunu şu sözlerle dile getirmektedir: “İnsanlara, bir olayı izlettirirken, o olayın içindeymiş hissini vermek gerekir. Çok önemli bir düstur; bunun mutlaka ve mutlaka yapılması, yani kameranın olayın içine sokulması gerekiyor. Örnek; miting. Önce insanlara geniş açıdan kalabalığı, her şeyi gösterdiniz. Ama, aşağıya inin, insanların arasına karışın, sıradan bir insanın, o miting içerisindeki bir insanın etrafını nasıl algıladığını kamera aracılığıyla göstermeye çalışın.”275

Haksever’e göre yine kişiselliğin unsurunun gereği olarak ortaya çıkan ‘odaklanma’ televizyon haberciliği için son derece önemli bir konudur. Sıcak gelişmelerin dışındaki haberlerde öyküleme televizyon haberinin başarısında yaşamsal bir önem sahiptir. Öyküleme seyredilmenin yanı sıra haberin akılda kalmasını da sağlamaktadır. NBC’nin ünlü muhabirlerinden Bob Datson “insanlar, eğer, anlattığın öyküyü anımsıyorlarsa –belki, hepimizin amacı bu- seni de anımsarlar” demektedir. Haksever NTV’nin genel yayın yönetmenliğini yaptığı bir dönemde Bolu’da yaşanan bir otobüs kazasının NTV tarafından nasıl habere dönüştürüldüğünün öyküsünü şöyle anlatmaktadır: Bolu’daki o büyük otobüs kazasında bunu yaşadık, gördük. Bütün sıcak görüntüleri helikopterlerle çektik. Çarpışmış otobüs, yaralılar, bağıranlar, çağıranlar; ama ondan sonra öykü aradık ve bulduk: Bir not defteri. Not defterinin sahibi genç kız, Candan Erçetin’in, “Dünyada ölümden başka her şey yalan” şarkısını not etmiş. Ondan sonra o kızın hayatını takip ettik, bulduk. Belki de haberin o kazadan daha fazla akılda

275 Oğuz Haksever, “Televizyon Haberciliği”, Yerel Televizyonculukta Meslek İçi Eğitim, Trabzon, Yerel Basın Eğitimi Seminerleri Dizisi: 14, 26-27 Ekim 1999, s. 141.

93 kalıcı yanı yönü bu öykü oldu… Olayın göbeğini, odağını yakaladınız mı? Haberi akılda kalıcı hale getirdiniz mi? İşte, televizyon haberinin sırrı bence bu.276

Oğuz Haksever’in yapım ve yönetmenliğini üstlendiği ve yalnızca insan öykülerinin ele alındığı bir haber program olan ‘Ve İnsan’, haberde kişisellik değerinin önemi açısından başarılı bir örnek olma niteliği taşımaktadır. Irak Savaşı sırasında, insan öykülerine dönük haber görüntülerinin ve seyirciler tarafından NTV haber merkezine ve haber portalına gönderilen fotoğrafların yayımlanmasıyla başlayan program, önceleri ‘Savaş ve İnsan’ adıyla ekranlara gelmiştir. Seyircilerin gösterdiği büyük ilgi nedeniyle savaş sonrasında da ‘Ve İnsan’ adıyla yayına devam etmiştir. Programın ilgiyle seyredilmesinin nedenlerinden biri de dünyanın dört bir tarafından çekilen fotoğrafların yorumlarından oluşan ‘o’ an bölümüdür. Haksever ‘Ve İnsan’ programı ve ‘O An’ için şunları söylemektedir: Fotoğraflarla gelen bilgileri aktarıp bununla yetinebilirdim. Haberciliğin gereği bunu her fotoğrafta yaptım. Ancak, ‘o’ anın uyandırdığı bir duyguya veya duyguların, çağrıştırdığı bilgilerin, gözlerin, renklerin, yüz ifadelerinin, çizgilerin ama genellikle ışığın söylemek istediklerine aracı olma gereğini hissettim. Böylece, kimi fotoğrafta bilgiyi verip arkasından yorumu yaptım, kimi fotoğraftaysa haber bilgisiyle yorumu harmanladım. Sanırım bu yaklaşım, NTV izleyicisinde genel bir kabul gördü.277

Kişisellik değeri insandaki duyuların harekete geçerek ilginin habere yönelmesi davranışıyla da yakından ilgilidir. Başkalarının başına gelen iyi ya da kötü olaylar insanların ilgilerini çekmektedir. Kişisellik bu açıdan diğer bütün habercilik ilkelerini tamamlayan bir etkinliğe sahiptir. İnsanlarda heyecan, korku, nefret, merhamet, sevgi gibi duyguların harekete geçmesine neden olan olaylar daha çok kişisel veya kişiselleştirilebilir öyküleri olan haberlerde görülmektedir.278

276 Haksever, s. 146-147. 277 Oğuz Haksever, ‘O’ an, 2. Baskı, İstanbul, Doğuş Grubu İletişim Yay. ve Tic. A.Ş., 2006, s. 3. 278 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 228-229.

94 Kişisellik Brooks'un haber ölçütlerinde ‘göze çarpıcılık’279 olarak tanımlanmaktadır. Ünlü insanlar onları ünlü yapan niteliklerin dışındaki gayriresmi davranışlarıyla da haber değeri taşımaktadırlar. Bu açıdan sıradan insanların sürekli olarak sergileyebilecekleri davranışlar ünlüler tarafından yapıldığında habere dönüşmektedirler. Bir insanın attan düşmesi son derece sıradan bir olayken ve haber değeri taşımazken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bindiği attan düşmesi birinci haber olarak gündemi oluşturabilmektedir. Kişisellik ölçütü, haberde ne olduğundan çok ‘kim’ sorusunun cevabına yönelik bir haber değeri olarak özellikle de televizyon haberciliğindeki etkinliği açısından önemli bir ölçüt olarak kabul edilmektedir.

2004 yılının son aylarında medyada yaşanan ‘Zeynep Krizi’, haber değeri açısından kişiselliğin öneminin medya etiği kapsamında sorgulanmasına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Haber metinlerinde sık sık ‘güzeller güzeli’ ifadesiyle nitelendirilen Zeynep Sağıroğlu’nun haber aktörüne dönüşmesinde sarışın, renkli gözlü güzel bir görünüme sahip olması, genç bir üniversiteli kız olması ve öyküsünün esrarengizliği etkili olmuştur.

Medyanın gündemini aylarca meşgul eden ‘Zeynep Krizi’, Trakya Üniversitesi’nde okuyan 17 yaşındaki Zeynep Sağıroğlu’nun kendisinden 16 büyük turizmci Murat Kılınç tarafından ‘aşkına karşılık bulamadığı’ gerekçesiyle zorla kaçırılmasıyla başlamıştır. Televizyonların elinde video görüntüsü olmadı ğı için, genç kızın ailesi tarafından medyaya dağıtılan fotoğrafı, haber boyunca ekranlarda olduğu gibi gösterilmiştir. Basın da, artık adli bir nitelik kazanan olayın ilk sayfalarda yer alan haberlerde kullanılan fotoğrafını, genç kızın yaşının küçük olabileceği ihtimali düşünülmeden olduğu gibi yayımlamıştır.

Medyanın olaya gösterdiği ilgi, toplumun dikkatinin ‘Zeynep Krizi’ne yoğunlaşmasına neden olmuştur. Haberlerdeki kızı gördüğünü iddia eden kişiler 155 polis ihbar ve imdat numarasını arayarak emniyet güçlerinin hatalı yönlendirilmesine

279 B. Brooks, G. Kennedy, D. Moen, D. Ranly, News Reporting and Writing, St. Martin Press, NY, 1985, s.4, aktaran: Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s. 40.

95 neden olmuşlardır.280 Zeynep’in Çanakkale’de olduğu yönündeki haberler üzerine Çanakkale yerel medyasının haftalarca âdeta bir kolluk gücü gibi olayı soruşturmasına yol açmıştır. Bu arada kaçırıldığı iddia edilen Zeynep’in ailesini arayarak evlenebilmek için vekâletname istemesi281 kafaların karışmasına neden olmuştur.

19 gün sonra kurtarılan Zeynep’in polise verdiği ifadede kaçırılmadığı “Murat beni zorla kaçırdı ama âşık oldum evleneceğim”282 söylemiştir. ‘Küçük yaşta kızı kaçırmak ve alıkoymak’ suçundan yargılanan Murat Kılınç ise mahkemeye verdiği ifadede Zeynep’i kaçırmadığını ve evleneceklerini öne sürmüştür.283 Öykünün bitti sanıldığı noktada ortaya çıkan ve medyanın ‘Zeynep’in gerçek aşkı’ olarak tanıttığı okul ardaşı Osman Sadık kaçırılma olayına tanık olduğunu ve onu sevdiğini, evleneceklerini dile getirmiştir.

Zeynep’in öyküsünün medyadaki çelişkili ve abartılı sunumu pek çok insanın bu konudaki medyanın tutumunu eleştirmesine neden olmuştur. Hürriyetin okuyucu şikâyetleri bölümünde gelen eleştiriler karşısında okur temsilcisinin savunması şöyledir:

Hürriyet okurları, zaman zaman bazı haberlerin bazı sayfalarda kullanılmasını eleştiriyorlar. Eleştirilen konu, bazen bir haberin neden manşet yapıldığı, bazen de bir haberin ya küçük, ya da çok büyük kullanıldığı olabiliyor.

Son olarak da kaçırılıp 19 gün alıkonulan Zeynep Sağıroğlu ile ilgili haberler eleştiri topladı… Haber değerlendirme, tümüyle kişiye göre değişen bir konu. Bu nedenle Hürriyet’te haber değerlendirmeleri, genel olarak toplantılarda bir uzlaşı sağlanarak kararlaştırılıyor. 1’inci sayfadaki haberler, Genel Yayın Yönetmeni, Başyazar, Yayın

280 İHA, “Zeynep İçin İhbar Yağıyor”, (Çevrimiçi), http://www.kenthaber.com/Archives/ News/2004/11 /30/35681.asp, 2 Aralık 2004. 281 “Zeynep'in Esrarı”, (Çevrimiçi), http://www.takvim.com.tr/2004/11/29/gnc105.html, 29 Kasım 2004. 282 “En Zor Karar”, (Çevrimiçi), http://www.sabah.com.tr/2004/12/01/gun101.html, 1 Aralık 2004. 283 Gürkan Düzenli, “Zeynep Olayı Tam Arapsaçı!”, (Çevrimiçi), http://www.takvim.com.tr/ 2004/12/03/gnc102.html, 3.12.2004.

96 ve Haber Koordinatörleri ile Yazı İşleri Müdürleri’nin katıldığı toplantıda belirleniyor. Sayfalardaki haberler ise editörlerin katıldığı toplantılarda kararlaştırılıyor. Kararların kişisel değil, ortak bir aklın sonucu olmasına gayret ediliyor.

Ancak buna rağmen, yine de toplantılarda ‘Keşke bu haberi biraz daha büyük kullansaydık, keşke bu haberi 1’inci sayfadan verseydik, keşke bu haber bu kadar büyük olmasaydı’ türünden konuşmalar hep duyuluyor. Çünkü bazen bir haber gereğinden fazla büyütülmüş, önemli bir haber ise küçücük geçiştirilmiş olabiliyor.284

Bütün bu olaylar Zeynep Sağıroğlu’nun enformasyon değeri yüksek bir haber aktörüne dönüşmesine neden olmuştur. Televizyonlar Zeynep’le görüşebilmek amacıyla büyük bir rekabete girişmişlerdir. Sabah Gazetesi’nin verdiği haber yaşanan rekabeti açıklayıcı niteliktedir:

Televizyoncular Zeynep için yarıştı.: Günlerdir gündemi meşgul eden Zeynep Sağıroğlu'nun kaçırılması davasının mutlu sonla bittiğinin duyulmasıyla beraber güzel Zeynep'e ulaşmak isteyen televizyon kanalları arasında büyük bir yarış yaşandı. Zeynep ve ailesi, dün sabah saatlerinde İstanbul'a doğru yola çıktı. Bu sırada pek çok televizyon programcısı genç kızı, konuk edebilmek için birbiriyle yarıştı. Tam bir kovalamaca yaşanırken, Zeynep, Serap Ezgü'nün hazırlayıp sunduğu programa katılmak için ünlü spikerin otomobiline bindi. Ezgü ve ekibi yol boyunca

diğer basın mensuplarını atlatmaya çalıştı.285

Yakınlık: Yakınlık fiziksel ve manevi yakınlığı ifade eden bir haber değerlendirme ölçütüdür. İnsanlar doğal olarak öncelikle kendilerine yakın buldukları şeylerle ilgilenme eğilimindedirler. Kendini güvende hissetme dürtüsüyle çevresinde olup bitenlerden haberdar olmaya çalışan insanlar yakınlarında gelişen olaylara karşı daha duyarlı davranmaktadırlar. Yaşadığımız şehirde gerçekleşen bir olay diğer şehirlerdeki olaylara göre bizi daha çok ilgilendirmektedir. Yine komşu ülkedeki bir savaş Afrika’da ya da Amerika’da yaşanan savaşa göre daha çok ilgi çekmektedir.

284 Doğan Satmış, “Hangi haber hangi sayfaya”, (Çevrimiçi), http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,, sid~2@nvid~509555,00.asp, 30 Aralık 2004. 285 http://www.sabah.com.tr/2004/12/02/gun104.html, 2 Aralık 2004.

97 Bunun gibi manevi yakınlığın olduğu insanların başlarına gelenler diğerlerine göre daha etkili olmaktadır. Avrupa’da düşen bir Alman uçağında Türklerin de bulunması Türkiye’de yaşayan insanlar için o haberi daha da önemli hale getirmektedir. Manevi yakınlık kültürel, dini, ırksal, tarihsel, sınıfsal yakınlıkları ifade etmektedir.

Yakınlık haberlerin, insanların hayatlarını ve duygularını doğrudan etkileyen konularla ilintili olmasını gerektirmektedir.286 Yakınlık değeri haber seçiminde genel bir eğilim olarak kabul edilmektedir. Efsanevi İngiliz İngiliz editörü ‘McLurg Yasası’ olarak bilinen ilke şöyledir: “1 ölü İngiliz, 5 ölü Fransız’a, 20 ölü Mısırlı’ya,500 ölü Hintli’ye ve 1000 ölü Çinli’ye değerdir”287

Yakınlık ölçütü kısmen de olsa medya tarafından toplumda oluşturulan alışkanlık ve beklentilerin bir sonucu olarak da ortaya çıkmaktadır. Medyada yer alan haberlerin menşeinin medya kuruluşunun oluşturduğu haber ağıyla yakından ilişkisi bulunmaktadır. Belli merkezlere ve kurumlara bağlı olarak gerçekleştirilen medya organizasyonu sürekli olarak o bölgelerle ilgili haberlerin yapılması sonucunu doğurmaktadır. Türkiye’de gerek ulusal televizyonlar gerekse ulusal basın için bu durum geçerlidir. Haberlerin önemli bir bölümünü İstanbul’la ilgili gelişmeler oluşturmaktadır. Bunda Anadolu’daki teşkilatlanmanın ihmal edilmesinin önemli bir payı bulunmaktadır.

Haber seçiminde medya organizasyonunun önemi konusunda çalışmalar yapan Walter Lippman, haber toplamanın rutinleştiğini ortaya koymuştur. Haber medyası ajanslara bağlı olarak bir organizasyona gittiği için haberlerin de doğal olarak ajanslardan gelen haberler arasından seçilmektedir. Bu da gücün odaklandığı merkezlerde yoğunlaşan haber ajanslarının yine bu bölgelere dönük haberleri gündeme getirmesine yol açmaktadır. Bunun yanı sıra kolay haber akışının tercih edilmesi uzak bölgelerde yaşanan gelişmelerin ihmal edilmesine neden olmaktadır.

286 Herman Schlapp, Gazeteciliğe Giriş, Çeviren: Işık Aygün, 4. Baskı, Ankara, Konrad Adenauer Yayınevi, 2000, s. 20. 287 Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”.

98 Haber kaynaklarına olan yakınlık ve erişilebilirlik yine nelerin haber konusu olacağında önemli bir etken olarak devreye girmektedir.288

Çatışma: Çatışma temel haber değerlendirme ölçütlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bireyler, gruplar, kurumlar ve ülkeler arasında anlaşmazlıklardan veya çıkar çatışmalarından dolayı yaşanan her türlü gerginlik ve şiddet, çatışma olarak haber değeri taşımaktadır.289 Çatışma Brooks’un temel haber ölçütlerinden biridir. Brooks’a göre haberciler, zamanlarının önemli bir bölümünü çatışmaları izleyerek geçirmektedirler. Savaşlar, politik mücadeleler, suçlar ve hatta spor karşılaşmaları bile çatışma kavramı içinde ele alınmaktadır. Bu nedenle haberlerin çoğunun konusunu çatışmalar oluşturmaktadır.290 Haberciler tarafların haklılığı ya da haksızlığı üzerinde durmaktan çok olayın vahametini gösterme eğilimi içerisinde hareket etmektedirler.

Olumsuzluk değeri haber seçiminde ve sınıflandırılmasında önemli bir etkendir. Haberin dramatik yapısı olumsuzluk unsuruyla pekişmektedir. Özünde çatışmanın olduğu olaylar doğal olarak olumsuzluk değeri taşımaktadır.291 Çatışmalar insanlığın varolduğu günden bugüne dek süregelen bir olgudur. Bu yüzden dünya tarihi, kültürler arasındaki dünya dengesini bozan çatışmalar ve mücadeleler olarak algılanmaktadır.292 Gazeteciliğin başlangıcının MÖ 490 yılında Pheidippides adlı bir Atinalı koşucunun Atina’ya kadar koşarak, Persler’e karşı kazanılan zaferi bildirmesi293 olarak kabul edilmesi çatışmaların haber değeri açısından ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Özellikle savaş dönemlerinde insanların medyaya olan ilgisi olağanüstü düzeyde artmaktadır. Radyo ve televizyonlar olağan akışlarını keserek savaş haberlerini duyurmaktadırlar. 1991 yılında yaşanan Körfez Savaşı’nın Amerika’nın 4 büyük Network’ünden biri olan CNN televizyonunu

288 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s. 176. 289 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 203. 290 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s. 40. 291 Peace, “The Construction of Reality in Television News”, p. 2. 292 William H. McNeill, Dünya Tarihi, 4. Baskı, Çeviren: Alâeddin Şenel, Ankara, İmge Kitabevi, 1998, s. 12. 293 İsmet Giritli, Günümüzde Haberleşme: Olaylar, Sorunlar, Gözlemler, İstanbul, Der Yayınları, 1988, s. 15.

99 başarıya taşıması buna iyi bir örnek oluşturmaktadır. savaştan önce yalnızca 50 bin evde izlenen CNN savaş sırasında 1.5 milyon evde izlenmeye başlanmıştır.294

Medyanın çatışma haberlerine gösterdiği ilgi, haberciler savaşın bir parçası haline gelmelerine yol açmıştır. Artık askerlerle birlikte en sıcak çatışmaların yaşandığı bölgelere gitmek zorunda kalan haberciler hayatlarını kaybedebilmektedir. 1994 ila 2004 döneminde savaşlarda öldürülen gazeteci sayısı 337’yi bulmaktadır. Yine 1995-2004 döneminde yalnızca Irak’ta 36 haberci hayatını kaybetmiştir.295

Yine 1990’lı yıllarda Hırvatistan ve Bosna’da yaşanan Sırp destekli soykırım, televizyonda en fazla yer verilen olay olarak tarihe geçmiştir. Avrupa’nın merkezinde yaşanan bu dram, “…dünyanın televizyondan naklen yayımlanan ilk soykırımı”296 olarak ekranlara getirilmiştir. Savaşlar, televizyon seyircisinin sayıca en üst düzeye çıktığı olaylar arasında yer almaktadır. Başka bir ülkede meydana gelen felaketlerin seyircisi olmak, gazeteciler diye bilinen profesyonel, uzman turistlerin bir buçuk asrı aşkın sürelik maceralarında gittikçe katlanan birikimleriyle doğrudan ilintili olan, esaslı bir modern deneyimdir. Öyle ki, artık savaşlar hepimizin oturma odalarında sükûnet içinde seyredilip dinlenen görüntü ve seslere dönüşmüş durumdadır. Bunun beraberinde getirdiği olgulardan biri, başka bir yerde gelişen olaylar hakkındaki enformasyonun (ki bu enformasyonun adına ‘haberler’ denmektedir) aslan payının her zaman çatışma ve şiddet görüntülerine ait olduğudur.297

Philip Hammond, ‘Savaş ve Barış Yaratmak’ adlı makalesinde; günümüzde gazetecilerin artık savaşın bir parçası haline geldiklerini ve Batı’daki pek çok insan için savaşın ‘televizyonlarda seyredilen bir şey’ olarak algılanmaya başladığını belirtmektedir. Artık gazeteciler de askerler ve politikacılar gibi savaşın aktörlerine dönüşmüş durumdadır.

294 Gong, TV Dergisi, İstanbul, 27 Ocak 1991, s. 11, aktaran: Nurdoğan Rigel, Elektronik Rönesans, İstanbul, Der Yayınları, 1991, s. 188. 295 Hargreaves, Gazetecilik, s. 31-33. 296 Stjepan Mestrovic, Duyguötesi Toplum, Çeviren: Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999, s. 26-27. 297 Susan Sontag, Başkalarının Acısına Bakmak, Çeviren: Osman Akınhay, 2. Baskı, İstanbul, Agora Kitaplığı: 22, 2005, s. 17.

100 Şüphesiz 11 Eylül saldırıları sadece meydana gelen yıkımı göstermek için değil global bir medya gösterisi abartıldı. Muhtemelen açıkça olmasa da terörizme karşı açılan Afganistan Savaşı da TV’ler için yapıldı. 2001 Ekim’inde Kandahar’a giren özel ABD kuvvetleri aslında dublorlük yapan, kahramanlıklarını dünya medyası için videoya alan aktörlerdi… Bir çok olayda gazetecilerin kendileri de aktördü. Röportajlarını haber toplamak için değil, Londra’da ya da Washington’daki merkezlerinden gönderilen hikâyeleri gerçeğe dönüştürmek için yaptılar. Medya savaşlarının ve gazetecilerin olayları gözlemek yerine olayların bir parçası olduğu bir çağda yaşıyoruz.298

Çatışmalar önemli bir haber değerlendirme ölçütü olan ‘olumsuzluk’ değerini de kapsamaktadır. Haberler genel olarak ‘kötü haberler’in dramatik etkisi üzerinde durmaktadırlar. Habercilikte yaygın olarak kullanılan ‘kötü haber iyi haberdir’ deyimi olumsuzluk değerini vurgulamaktadır.299 Ekonomideki olumlu gelişmeler de haber değeri taşımaktadır ama yaşanan bir ekonomik kriz son derece önemli bir gelişme olarak gündeme yerleşir. Yine bunun gibi toplumsal olayların normal seyrinin dışında yaşanan olumsuz gelişmeler başlı başına haber değeri oluşturmaktadırlar.

Galtung ve Ruge da olumsuzluk değerini temel haber değerlerinden biri olarak ele almışlardır. Bir gazetedeki haberlerin büyük bir bölümünün olumsuzluk üzerine kurulmuş olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Galtung ve Ruge gazetecilerin özellikle olumsuz gelişmeleri gösterme eğilimiyle hareket ettiklerini vurgulamaktadırlar. Örneğin, olumlu bir gelişme olan bir ödül töreni ile bir terörist eylem arasında seçim yapmak zorunda kalan gazeteciler tereddütsüz olumsuz gelişmeyi haber yapmaktadırlar.300

Bourdieu de bu durumu habercilerin özel ‘gözlükleri’nin olduğu ve bu nedenle gördüklerini belli bir tarzda görme ve nakletme eğilimi içinde hareket ettikleri şeklinde tanımlamaktadır. Haberciler bu gözlüklerle olaylara bakar,

298 Hammond, “Maging War Peace”. 299 Burton, Görünenden Fazlası, s. 137-138. 300 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 205.

101 ayıklama yapar ve değerlendirirler. Gözlükler genelde sansasyonel olanın ve gösteri niteliği taşıyanın öne çıkmasını sağlarlar. Özellikle “televizyon, iki anlamıyla da dramatikleştirmeye (canlandırmaya) başvurur: bir olayı sahneye koyar, görüntülendirir ve bu olayın önemini, vahametini, dramatik ve trajik niteliğini abartır.”301 Bir çeşit şaşılık olarak da değerlendirilebilecek bu durum habere ‘olanın’ değil, ‘olunması istenen’in302 egemen olmasına yol açmaktadır. Çünkü haberciler mesleğin gerektirdiği içgüdüyle olayları görmek istedikleri gibi görme eğilimiyle hareket etmektedirler.

Tuhaflık/İlginçlik: Önemli olmasa da olayların normal akışının dışında yaşanan sıra dışı gelişmeler haber değeri taşımaktadırlar.303 Örneğin medyanın ilgisini çekmek amacıyla alışılmışın dışında bir düzenlemeyle gerçekleştirilen grevler haber olarak gündeme gelebilmektedir. Son dönemlerde Türkiye’de oldukça dar bir katılımcı grubuyla gerçekleştirilen memur eylemleri, seslerini duyurabilmek amacıyla düzenlenmiş sıra dışı yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bir memurun tabuta konulmuş olarak temsil edildiği ve omuzlarda taşınan tabutla gerçekleştirilen eylem bunun tipik bir örneğidir. Yine bunun gibi müşterilerinin saçlarını havuzun içinde kesmeye çalışan bir berber sıra dışı bir davranış sergilediği için habere konu olabilmektedir. Bu gibi olaylarda olayın etkisinden çok sıra dışılığı ön planda tutulmaktadır. İnsanların gördüklerinde ş aşırmalarına neden olan bu tür olaylar çağlar boyunca ilgi odağı olmuştur.

İlginçlik değeri olayların son derece basit olması nedeniyle de haberciler tarafından önemsenmektedir. Olayların kolaylıkla algılanabilme özelliği haberciler için her zaman tercih nedeni olmuştur. Özellikle popüler habercilik yapan kuruluşlar haber değeri olarak ilginçliği ön planda tutmaktadırlar.304

301 Bourdieu, Televizyon Üzerine, s. 24. 302 Toktamış Ateş, Toplumların Belleği ve Medya: Köşe Yazıları, İstanbul, Cumhuriyet Kitap Kulübü Yayınları, 1998, s. 19. 303 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 203. 304 Burton, Görünenden Fazlası, s. 138.

102 Haberde tuhaflık değeri olayın tek olması ve ender olarak rastlanılmasıyla yakından ilgilidir. Genellikle ‘ilk’ler, ‘son’lar ve ‘tek’ler insanları şaşırtan nitelikleriyle haber değeri taşımaktadırlar. Brooks’un temel haber değerlendirme ölçütleri içine aldığı ‘tek olma, nadirlik (unusualness)’ ölçütü bu nitelikteki olayları içermektedir.305 Genellikle ana haber bültenlerinde ortalarda ya da sonlarda yer alan bu tür haberler insanların hayal dünyalarına hitap ettiği, onları oyaladığı ve diğer haberlerin üzerlerinde oluşturduğu sıkıntıyı dağıttığı için tercih edilmektedirler.

Geçerlilik: Olup bitmesine rağmen toplumda etkisinin sürmesi, olayın hâlen geçerli olduğu için haber değeri taşıdığı anlamına gelmektedir.306 Örneğin İstanbul’da yaşanan 17 Ağustos depremi uzun bir süre çok değişik yönleriyle haberlere konu olmuştur. Yine son dönemlerde yaşanan küresel ısınma zaman zaman haberciler tarafından gündeme taşınmaktadır.

Geçerlilik haber üretim sürecinin en başında haber seçimine etki eden bir ölçüttür. Haberciler, etkisini uzun süre hissettireceğini öngördüğü konulara yönelme eğilimindedir. Olup bitmesine rağmen insanların gündelik yaşamlarına etki eden konular, yeniden değişik yönleriyle ele alınmakta ve hatta ayrıntılar üzerinden hareketle haberler yapılmaktadır. Böylelikle konu günlerce hatta haftalarca gündemde kalabilmektedir.307

İnsani İlgi: Doğrudan doğruya insanların duygularına hitap eden, kadın erkek herkesi ilgilendiren olaylara duyulan merakın karşılığı olarak ortaya çıkan haberlerdir. İnsani ilgi (human interest) başkalarının özel hayatlarına gösterilen ilgiyi de içerdiğinden haberciliğe tümüyle egemen olan temel bir haber ölçütü olarak kabul edilmektedir. Geleneksel habercilik anlayışındaki düz haberler ve renkli haberler anlayışı günümüzde yapısal bir değişikliğe uğramıştır. Özellikle televizyon haberciliğinde göze çarpan ciddi haberlerden tatlı haberlere kayış, ciddi haberlerin bile biçim ve içeriklerinin renkli haber şeklinde düzenlenmesiyle sonuçlanmıştır.

305 Parsa, Televizyon Haberciliği ve Kuramları, s. 40. 306 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 203. 307 Burton, Görünenden Fazlası, s. 138.

103 İnsani ilgi haber üretim sürecini etkisi altına alarak haberlerin büyük bir bölümünün bu konu üzerinde odaklanmasına neden olmuştur.308 “Değişen gazetecilik anlayışı olayda yer alan insanları aktörler olarak düşünmek, değerlendirmek artık muhabirler için zorunlu hale gelmiştir. Ayrıca muhabirler, bunlara kişisel yönler, yorumlar da eklemek durumundadırlar. Yazdıklarını değerlendirirken, gerekirse ilginç kılmak için renkli malzeme bulup, açıklayıcı noktalar katmaktadırlar. Hatta haberi, yarattığı etkiye karşı tepkileri de eklemektedirler.”309

Haberciliği etkisi altına alan bu yeni anlayış haber değerlendirme ölçütlerinde de etkisini hissettirerek ilgililik-ilginçlik ölçütlerinin ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu da haber içeriklerinde gün geçtikçe magazinel unsurların egemen olmasına yol açmaktadır. Magazinin öne çıktığı haberler, daha çok sansasyonel etkileri olan şiddet, cinsellik, dram ve suç gibi unsurlardan meydana gelmektedir.

Yayıncılık dünyasında gelgeç olaylar (faits divers) olarak adlandırılan haberler artık gündemi oluşturan haberler olarak sunulmaktadır. Bu tür haberler oyalayıcı niteliğe sahiptir. “Televizyonun, örneğin haberler düzeyindeki simgesel eyleminin bir bölümü, dikkatleri, herkesin ilgisini çekecek türden, omnibüs olarak nitelenebilecek –yani herkes için geçerli olan- olaylarda yoğunlaştırmaktan ibarettir. Omnibüs olaylar, söylenegeldiği üzere, hiç kimseyi şaşırtmamak zorunda olan, hiçbir tercih içermeyen, bölmeyen, uzlaşım sağlayan, herkesi ilgilendiren ama hiçbir önemli şeye dokunmayan bir kipte ilgilendiren olaylardır. Gelgeç olay, işte bu türden, basit, ilkel nevaledir, hiçbir sakıncası olmaksızın herkesi ilgilendirdiği ve zaman aldığı, başka şeyleri söylemek için kullanılabilecek zamanı harcadığı için çok önemli olan haberdir…Ve eğer bunca değerli dakikalar bunca önemsiz şeyler söylemek için kullanılıyorsa, bunun nedeni, bunca önemsiz bu şeylerin, değerli şeyleri gizledikleri ölçüde, aslında çok önemli olmalarıdır.”310

308 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 228-233. 309 Tokgöz, s. 232. 310 Bourdieu, Televizyon Üzerine, s. 22.

104 Galtung ve Ruge yeni haber anlayışının haber seçiminde kısa, yeterince ilginç ve çarpıcı, belirli ve anlaşılır, beklenmeyen, halkın yakından ilgilendiği kültüre yakın, geçmişteki etkilerini gelecekte yansıtabilme niteliği gibi özelliklerin belirleyici olduğunu ortaya koymuşlardır.311 Bu durum düşük maliyetli, anında hazırlanabilecek, kolay tüketilen tektip ve beklentilere uygun haberlerin medyaya egemen olması anlamına gelmektedir.

Yayıncılık dünyasında piyasa mantığının işlemesiyle birlikte haberin bir meta haline gelmesi magazinleşmenin temel nedenlerinden biridir. Televizyon kanalları arasında yaşanan yoğun rekabet en ciddi televizyon kanallarını bile sansasyonel programlar yayımlamaya itmektedir. Televizyon programlarına egemen olan ‘şimdiye kadar böylesini hiç görmediniz’ mantığı haber için de geçerli olmaya başlamıştır. Örneğin CBS kanalında yayımlanan ve Amerika’nın en çok seyredilen 10 programı arasında yer alan ‘60 Dakika’ programında hastanelerde gerçekleşen ötenaziler canlı olarak insanlara seyrettirilmektedir. Yine Amerikan televizyonlarında mahkeme duruşmaları ve idamlık mahkûmların infaz görüntüleri canlı olarak sunulmaktadır.

New York Times gazetesi ’60 Dakika’ programında yayımlanan canlı ötenazi görüntülerini şu yorumla ele ştirmektedir: “CBS, haber verme görevinin sınırını aştı ve kameralar için gerçekleştirilen bir ölüm sahnesinin suç ortağı oldu. 60 dakika böylelikle, en ilkel, en ucuz yayıncılığa, tele-gerçeğe doğru bir adım daha atmış oldu. Bu tür programlarda insan yaşamı, televizyon gösterisinin hammaddesi olmaktan öte bir şey değildir.”312

Yine Amerika’da Los Angeles’ta yayın yapan bir televizyon kanalı 30 Nisan 1998’de, çocukların seyrettiği bir programı keserek cinnet getiren bir kişinin intiharını canlı olarak yayımlamıştır. Arabasını otoyolun kenarında durdurarak intihar eden bu kişinin görüntüleri ‘video akbaba helikopterleri’313 tarafından

311 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s.178-179. 312 Liberation, 24 Kasım 1998, aktaran : İgnacio Ramonet, Medyanın Zorbalığı, Çeviren: Aykut Derman, İstanbul, Om İletişim Yayınları, 2000, s. 96. 313 Yves Eudes, “Les video-vautours de Los Angeles”, Le Monde diplomatique, Ekim 1993, aktaran : Ramonet, s. 96-97.

105 çekilmiştir. İntihar eden kişi giysilerini ateşe verdikten sonra, tüfeğiyle başına bir kurşun sıkarak canına kıymıştır.314 O sırada ekran başında çocukların bulunması televizyon tarafından dikkate alınmamıştır. Bu intihar görüntüleri tüm dünya televizyonlarının ilgisini çekmiş, görüntüler çoğu televizyonda haber bültenlerinde gösterilmiştir.

Serge Halimi küresel network olarak bilinen CNN televizyonunun yayınları için şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Cinayet haberleri (polis arabaları, polis helikopterleri, cesetler, şüphelilerin tutuklanması) genel olarak yerel televizyonların haber programlarının %72’sini, yayın sürelerinin de %29 ile %33’ünü oluşturuyor. Network’lerin tele-gazete haberlerine gelince, bunlar yerel televizyonlarda her gün haber niyetine art arda sunulan cinayetler, hava durumu programlarının ve spor dizilerinin, kaba sabalık bakımından biraz aşağısında.”315 Ramonet bu durumun Fransa’nın resmi kanalı olan TF1 için de geçerli olduğunu ifade etmektedir. TF1’de yayımlanan ve 7 milyon kişinin izlediği 13 haber bülteninde hava durumuna, günlük olaylara, sıradan insanların somut dertlerine öncelik tanınmaktadır. Paris III üniversitesi profesörlerinden François Jost, ‘halkın sesi’ olma iddiasını taşıyan 13 haber bülteninin, olabildiğince geniş bir kitle tarafından izlenebilme mantığıyla hareket ettiğini ve habercilik misyonunun gereklerine göre hareket etmektense sıradan insanların yaşam öykülerine yöneldiğini dile getirmektedir.316 Ulusal veya uluslararası medyada görülen bu durum yerel ve bölgesel medyayı da etkisi altına almaya başlamıştır. En önemli haber değerlendirme ölçütünün ‘heyecanlılık’ olduğu ve haber seçiminde bu ölçütün ön planda tutulması gerektiği görüşü yerel medyanın yayın politikasına yansımaktadır. Balıkesir’de düzenlenen bir meslek içi eğitim seminerinde; ‘heyecanlılık’ın en önemli haber ölçütü olduğu ve ‘habercilerin halkın heyecanlarını yansıtan haberler yapmaya önem vermeleri’317 dile getirilmektedir.

314 Liberation, 24 Kasım 1998, aktaran: Ramonet, Medyanın Zorbalığı, s. 97. 315 Serge Halimi, “Un Journalism de racolage”, Le Monde diplomatique, Ağustos 1998, aktaran : Ramonet, Medyanın Zorbalığı, s. 98. 316 Telerama, 9 Aralık 1998, aktaran : Ramonet, Medyanın Zorbalığı, s. 99. 317 Erkan Yüksel, “Haber Toplama ve Yazma”, Yerel Gazetecilikte Meslekiçi Eğitim, Balıkesir, Yerel Basın Eğitim Seminerleri Dizisi: 20, 22-23 Mart 2002, s. 102.

106 Tüm bu genel değerlendirme ölçütlerinin yanı sıra haber değerleri kurumsal yapı içindeki işleyiş esnasında da değişime uğramaktadır. Kurumsal yapının örgütlenişi, geleneksel yayıncılık ilkeleri, çalışanların yaşamı algılama biçimleri gibi etkenler haber içeriğine yansımaktadır. Hatta haberi kaleme alan muhabirin bilgi birikimi, kelime haznesi, toplumsal konumu bile haberin nesnel ve taraf bir ileti olarak gerçekleri yansıttığı görüşünün önünde bir engel oluşturmaktadır.

Kurumsal yapı, haber gerçekliğinin medya profesyonellerinin süzgecinden geçerek hedef kitlede farklı bir dünya görüntüsünün oluşmasına yol açmaktadır. Uluslararası Barış Araştırmaları dergisinde yayı mlanan ‘Haberlerin Üretimi’ adlı çalışma, gerçekliğin haberciler tarafından yeniden kurgulanarak farklı bir anlam kazandığı görüşü üzerinde durmaktadır.318 Kurumsal yapıda haber değerlerine etki eden en önemli unsurlardan biri yazı işleri müdürünün habere bakış açısıdır. Haber üretim sürecinde hiyerarşik yapının en üst noktasında bulunanların haber anlayışı zamanla kurumun yayın politikası olarak algılanmaktadır. Bu politika çoğu zaman yazılı olmayan kuralların tavandan tabana doğru yayılmasıyla ve benimsenmesiyle gerçekleşmektedir.

Zamanla gelenek haline dönüşen bu kurallar neyin haber olarak seçileceğine ve nasıl düzenlenip sunulacağına dair yazılı olmayan ilkeleri oluşturmaktadırlar. Televizyonda ise bu kurallar program formatlarına dönüşmektedir. Bir haber programında ne tür haberlerin yer alacağı ve bu haber öykülerinin nasıl bir araya getirilip ele alınacağı ve sunulacağı o programında formatını belirlemektedir. Ayrıca sunucunun programdaki işlevi, nasıl görünecekleri, ne giyecekleri, muhabirlere yer verilip verilmemesi gibi unsurlar yine bu yazılı olmayan kurallar tarafından doğrudan ya da dolaylı yollarla belirlenmektedir.319 Tüm bunlar haber değerlerini oluşturan kurumsal etkenler olarak devreye girmektedir.

318 James Watson, Media Communication, Mac Millan Press, London, 1998, s.117, aktaran: Rigel, İleti Tasarımında Haber, s.204. 319 Burton, Görünenden Fazlası, s. 140.

107 Amerikan haber medyasının krizlere verdiği tepkiyle ilgili en klasik olay, 23 Ekim 1984 yılında, NBC gece haberlerinin Etiyopya’daki açlık haberinde ortaya çıkmıştır. Kıtlık, Amerikan televizyonlarında 10 yıldan beri görmezlikten gelinmekteydi. ABD prime-time haber programları arasında nelerin izlendiğine ilişkin bir çalışma, haber kuruluşlarının Afrika’da Güney Afrika dışında hiçbir yere ilgisinin olmadığını göstermiştir. 1984 yılında Etiyopya dolaylarında hiçbir Amerikan televizyonu temsilcisi bulunmuyordu. Serbest çalışan bir muhabir 1983’te CBS, NBC ve PBS’ye kıtlığa ilişkin filmler teklif ettiğinde hepsi geri çevirmiştir. Ancak BBC, NBC’nin Londra bürosu müdürü John Angotti tarafından yönetilen bir program hazırlandı. Ama Angotti de patronlarını konu hakkında uyardığında geri çevrilmiştir. Haberi yine de New York’a gönderdiğinde, sunucu Tom Brokaw haberi kullanmakta ısrar etmiş ve televizyon yönetimini ikna etmeyi başarmıştır. Haber Amerikan halkının büyük bir ilgisini çekmiştir. Bir dizi kıtlık haberini takiben seyirciler Regan yönetimini konuya eğilmeye zorlamıştır.320

Bazı köklü yayın kuruluşları bu kuralları yayıncılık ilkeleri biçiminde yazılı hale dönüştürmüşlerdir. Türkiye’nin köklü gazetelerinden biri olan Hürriyet gazetesinin yayıncılık ilkeleri 20 madde halinde düzenlenmiş ve ‘Doğan Grubu Yayın İlkeleri’ olarak yazılı hale getirilmiştir.321 Gazetecinin görev yetkilerinin tanımından yola çıkılarak habercilik mesleğinin sınırlarının belirlendiği yayın ilkelerinde ayrıca Doğan Grubu’nda çalışan gazetecilerin tabi oldukları mesleki sınırlılıklar ve yasaklara değinilmektedir. Yayın ilkelerinin birinci maddesi gazeteciliği şu şekilde tanımlamaktadır: ‘Gazetecilikte temel işlev, gerçekleri bulup bozmadan, abartmadan ve hiçbir baskının etkisi altında kalmadan, en kısa zamanda ve edinilebilen tam bilgiyle kamuoyuna iletmektir.’ Yine haber değerleri bağlamında yer alan bir madde; ‘haberlerin araştırılması, hazırlanması ve yayımlanmasında her zaman dengeli, gerçeğe bağlı ve objektif davranılması şarttır.’ şeklindedir. Bu yazılı ilkelerin uygulanabilirliği tartışmalı bir konudur.

320 Stephen Hess, News & Newsmaking, The Brookings Institution Washington D.C. 1984, p. 91-92. 321 Sefa Kaplan, Hürriyet Gazeteciliği, İstanbul, b.y.y., 2003, s. 19-23.

108 Kurumsal yapıdaki ekonomik, teknolojik ve kültürel organizasyon halkın istek ve beklentilerini karşılayabilecek şekilde düzenlenmektedir. En düşük maliyetle talebin karşılanması düşüncesi organizasyon yapısını etkilediği gibi çok ciddi ekonomik baskılar olarak haber içeriklerine yansımaktadır. Bu gibi durumlarda genellikle medya kuruluşlarının kültür standartizasyonuna gittikleri gözlemlenmektedir. Zamanla ne tür konuların ele alınacağı oluşan fikir birliği ve beklentiler tarafından belirlenmektedir. Haberler, spor, eğlence ve reklamcılıkta standartlaşmış formlar izlenmektedir.322 BBC, kendi yayıncılık ilkelerine ve genel yayıncılık yasalarına göre hiçbir politik görüşü ya da tarafı desteklemeyecek şekilde bir yayın politikası gütmektedir. Toplumsal fikir birliği haber yayınlarına egemen bir anlayış olarak sürekli göz önünde bulundurulmaktadır. Tartışmalı konularla ilgili haberlerde ise uzlaşmadan yana tavır alınmaktadır.323

Haber değerlerine kurumsal açıdan etki eden bir diğer unsur da haber içeriklerine kişisel görüşlerin yansıtılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Haberin tarafsız olduğu fikri evrensel bir mesleki ilke olarak kabul edilse de haber profesyonellerinin içinde yaşadığı toplumsal yapı ve insanın duygusal bir varlık olması, haber içeriklerine kaçınılmaz olarak kişisel bakış açılarının ve düşüncelerin yansıtılmasına yol açmaktadır. Haberlerde kişisel görüşler kapalı veya açık bir şekilde yansıtılabilmektedir. Kişisel yorum ve düşüncelerin açık bir şekilde belirtilmesi genellikle habercilerin de taraf olduğu toplumsal olaylarda daha sık görülmektedir. Toplumun genelini ya da büyük bir bölümüne etki eden ve duygusal yönü ağır basan bir gelişmede haberci kendine sessiz çoğunluğun sesi olarak konumlandırabilmekte ve kendi bakış açısını sanki toplumun düşüncesiymiş gibi sunabilmektedir.

Haber profesyonellerinin kişisel görüş ve düşüncelerinin kapalı bir şekilde içeriklere yansıtılması ise genellikle habercilerin gerçekliği algılama biçimi, bilgi birikimi, inançları, ideolojisi, eğitim düzeyi gibi çeşitli sosyo-kültürel ve ekonomik

322 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s. 180-181. 323 Burton, Görünenden Fazlası, s.141.

109 etkenlere bağlı olarak gerçekleşmektedir.324 Tüm bu etkenler olayların yorumlanış biçimini farklılaştırmaktadır. “Gazeteler, isminden de anlaşılabileceği gibi, taraf tutar; çünkü hiçbir iletişim yansız ya da değer içermiyor olamaz.”325 Televizyon haberciğinde bu taraf tutma daha örtük bir şekilde gerçekleşmektedir. Çünkü haberin oluşumunda yalnızca bir kişi yetkili değildir. Haberin üretimindeki çok ellilik, kişiselliğin içeriklere örtük olarak yansımasına neden olurken, gerçeklik ile haber arasındaki ilişkiyi zayıflatmaktadır.

1.4.2.3.Haber Kaynaklarıyla Olan İlişkiler Haber kaynakları (news sources), haber üretim sürecinin en önemli aşaması olan haber toplama esnasında başvurulan kişi ve kurumları ifade eden bir kavram olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda haber kaynakları bir kurumun ve muhabirin sermayesi olarak nitelendirilmektedir. Çünkü haberlerin çeşitliliği, niteliği ve gerçeklikle olan bağı, enformasyon kaynaklarıyla kurulan ilişkilerle doğru orantılı olarak gelişmektedir. Ayrıca haberin inandırıcılığı ve güvenilirliği açısından kaynaklar son derece önemlidir. Bu nedenle habercilik etik ilkelerinin önemli bir bölümü habercilerin kaynaklarla olan ilişkilerini saptayan kurallardan oluşmaktadır. Kaynakların haber açısından taşıdığı önem haberin “gazeteci aracılığıyla kaynağından alınan ve okura sunulan bilgiler toplamı”326 şeklinde, doğrudan kaynağın baz alınarak tanımlanmasına temel oluşturmaktadır.

Haber kaynakları, kitle iletişim sürecinin alıcısı konumunda olan hedef kitle açısından ele alınması gereken bir olgudur. Bir iletinin hedef kitle üzerindeki etkinliği haber kaynaklarıyla yakından ilişkilidir. İletinin benimsenmesi kaynağın inanılırlık ve güvenilirliği ölçüsünde gerçekleşebilmektedir. Kaynağın güvenilirliği ve haberleşmenin etkinliği üzerindeki etkisi konusunda yapılan araştırmalar; hedef kitlede oluşan kanaat değişikliğinin, kaynağın güvenilirliğiyle doğru orantılı olarak

324 Nurettin Güz, Haberde Yönlendirme ve Kamuoyu Araştırmaları, Ankara, Nobel Yayınları, 2005, s. 81. 325 Burton, Görünenden Fazlası, s.142. 326 Orhan Erinç, “Gazeteci-Haber Kaynağı İlişkileri”, II. Yerel Medya Eğitim Semineri (11-13 Haziran 1998 Trabzon, Ankara, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Yayınları, Ümit Yayıncılık, 1998, s. 14.

110 gerçekleştiğini göstermektedir. Enformasyon sürecinde iletilerin öğrenilmesi ve hatırlanması, farklı değişkenlere bağlı olarak gerçekleşirken ‘kabul edilmesi’nde ise kaynağın son derece önemli bir unsur olduğu görülmüştür.327

ABD'de Columbia Üniversitesi Gazetecilik Bölümü tarafından yürütülen Mükemmellik Gazetecilik Projesi’ (Project for Excellence in Journalism) adlı araştırma, kaynakların güvenilirliğinin sorgulanması açısından önemli sonuçları ortaya çıkarmıştır. Yazılı, görsel, işitsel tüm medya kuruluşlarını kapsayan araştırma sonuçlarına göre ABD’de yayımlanan gazetelerin toplam tirajının 1990'dan bu yana yüzde 11 oranında gerilediğini ve son 10 yıl içinde akşam haberlerinin reytinginin yüzde 34 oranında düştüğünü göstermektedir. Özellikle online gazeteciliğe ve İspanyolca yayımlanan gazetelere olan ilginin artması, ana akım medyanın itibar kaybettiğinin ve Amerikan halkının alternatif haber kaynaklarına yöneldiğinin göstergesi olarak yorumlanmaktadır.328

Araştırmanın sonuçlarına göre; sabahları yayımlanan haber programlarını seyredenlerin sayısı, 2003’te, on yıl öncesine göre bir milyonluk bir artış göstermiştir. İnternetteki haber siteleri günde 80 milyon kullanıcı tarafından ziyaret edilmektedir. Sonuçlar, haber kaynaklarına olan güvenin de önemli ölçüde azaldığını ortaya koymaktadır. Televizyon haberleri gazete haberine göre daha inandırıcı bulunmaktadır. 1980’li yıllarda gazetelerdeki haberlerin doğruluğuna inananların oranı %80 iken 2003’te %59’a düşmüştür. Televizyon haberlerine inananların oranı ise 1996’da %74 iken 2002’de %65 olarak tespit edilmiştir.329

Haberler, toplandıkları kaynaklar bakımından niteliklerine göre bir takım sınıflandırmalara tabi tutulmuşlardır. Bu sınıflandırma aynı zamanda habercilerin kaynakları göz önünde bulundurarak uzmanlaşmaya gitmelerini gerektirmiştir. Uzmanlaşmayla birlikte haber kaynaklarıyla daha ideal ilişkiler kurulmakta ve

327 Carl I. Hovland, Walter Weiss, “Kaynağın Güvenilirliği ve Haberleşmenin Etkinliği”, Kitle Haberleşme Teorilerine Giriş, Ünsal Oskay, 5. Baskı, İstanbul, Der Yayınları, 2000, s. 239-255. 328Project for Excellence in Journalism, (Çevrimiçi), http://lanic.utexas.edu/la/region/journalism/, 7 Kasım 2006. 329 A.y.

111 kaynakların daha doğru değerlendirilmesi sağlanabilmektedir. Buna göre haberleri dört grup altında sınıflandırmak mümkündür:330 - Genel haberler: Konuları bakımından her zaman gerçekleşebilecek gelişmelerden oluşturun haberlerdir. Kısa kişi haberleri, toplantılar, törenler, basın açıklamaları, görüşmeler, yayınlar vb gibi haberler genel haber kapsamında ele alınmaktadır. - Basit haberler: Muhabirlerin haber malzemesini fazla yoruma girmeden, yüzeysel olarak ele aldıkları, genelde duyuru niteliğinde konulu haberlerdir. Ölümler, hastalıklar, yangın, kaza, doğal afetler, iklim ve hava durumu, cinayet vb haberler bu türden haberlerdir. - Karmaşık haberler: Geniş çaplı araştırma ve inceleme gerektiren, olayın derinlemesine ele alındığı haberlerdir. Adli, polisiye, siyasi, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişme haberleri, dinsel ve toplumsal konularla ilgili haberler karmaşık haber kümesinde yer almaktadırlar. - Özel haberler: Yapılabilmesi uzmanlık gerektiren, yine özel bir araştırma sonucunda ortaya çıkartılan kişiye ve kuruma özgü haberlerdir. Sosyete- kadın, Spor, Edebiyat, güzel sanatlar, eleştiri, Makale, imzalı sütunlar vb hemen her konuda yapılabilecek özel nitelikli haberler bu grup içinde değerlendirilmektedir.

Daha çok uygulamadaki esasları dikkate alarak oluşturulmuş bu haber sınıflandırması aynı zamanda habercilerin uzmanlık alanlarına da işaret etmektedir. Haber medyasında ekonomi, polis, adliye, parlamento, magazin, kültür-sanat, sağlık, spor gibi özel alanlara yönelik muhabirler bulunmaktadır. Yine bunun gibi ayrı bir haber türü olarak kabul edilen röportaj, söyleşi, yazı dizisi türlerinde uzmanlaşmış muhabirlere rastlanabilmektedir. Bu uzmanlık alanları aynı zamanda o alana özgü haber kaynaklarıyla olan ilişkilerin de çerçevesini belirlemektedir. Muhabirler genel kaynakların yanı sıra iletişim içinde bulundukları özel kaynakları sayesinde gelişmelerden haberdar olabilmektedirler. Başarılı bir habercilik etkileşim içinde bulunulan kaynakların çokluğuna ve kalitesine bağlı olarak gerçekleşmektedir.

330 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 218-219.

112

Habercilik pratiklerine yönelik bu sınıflandırmanın dışında dilbilimciler ise haberi yapı bakımından ele alarak ‘hard news/sert haber’ ve ‘soft news/yumuşak haber’ olarak sınıflandırmaktadırlar. Sert haberler daha çok önemli olayları konu alan ciddi içeriklere sahip haberler olarak tanımlanırken yumuşak haberlerse sıradan konuları işleyen tek bir yapı ilkesine bağlı haberleri kapsamaktadır. Bunun gibi çeşitli kaynaklarda haberler değişik varyasyonlara göre farklı sınıflandırmalara tabi tutulmuşlardır.

Haber kaynakları, haber toplama süreci içinde değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Haber toplama sürecinde habercinin sezgisel gücünün, öngörü yeteneğinin, toplumsal gelişmeleri çok gözlemleyip, yakın izlemesinin ve kaynaklarla kurduğu ilişkinin sonucunda gerçekleşen zor bir aşamadır. Haberci haberin bilgisini nereden, ne zaman ve kimden alacağını ve eldeki veriyi nasıl değerlendireceğini çok iyi bilmelidir.331 Haber toplama; “haberlerin bir meyve gibi, toplanıp, ayıklanıp, izleyici için paketlenmeyi ima eder. Ancak haber eksiksiz ve tamamen şekillendirilmiş bir şey de değildir, o yaratılır. Hatta çoğu zaman, popüler olarak kabul edildiği gibi, muhabir tarafından “toplanmaz”…Avrupa’daki televizyon haberleri çalışmalarını her sabah konuların alınıp satıldığı bir link hattı aracılığıyla yürütür. Haberler muhabirler tarafından elde ediliyor olsa bile işin büyük bölümü belirli bir düzene göre yapılır; her zaman ki kaynaklara başvurulur, sadece hükümetin değil çoğu kuruluşun vitrinini oluşturan basın sözcüleri ve basın toplantıları takip edilir.”332

Haber toplama, kurumsal yapıdaki organizasyona bağlı olarak haber kaynaklarıyla girilen etkileşim sürecinde gerçekleşmektedir. Habercilerin kaynaklarla olan etkileşim biçimi ve bunun doğurduğu sonuçlar aynı zamanda haber sosyolojisinin de temelini oluşturmaktadır.333 Haber kaynaklarını, “haberin taşıdığı gerçeklik, doğruluk gibi etik değerlerin oluşumuna ve haberin enformatik yapısına

331 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 235-236. 332 Burton, Görünenden Fazlası, s. 136-137. 333 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 236.

113 katkı sağlayan, haberin temelini oluşturan ilk bilginin elde edildiği kişi, kurum, yazılı belge veya raporlar”334 olarak tanımlamak mümkündür.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, medyanın seçim kampanyalarının takibinde izleyeceği yola ilişkin olarak aldığı tavsiye kararında gazetecinin ve kaynağın tanımı da yapılarak habercilerin kaynaklarla olan ilişkilerine yönelik düzenlemelere yer verilmiştir. Karardaki tanımlamaya göre gazeteci; “düzenli bir şekilde veya profesyonel olarak haber toplayan ve bu haberlerin her türlü kitle iletişim araçlarıyla halka ulaşmasını sağlayan tüm hakiki veya tüzel kişiler” olarak tanımlanırken kaynak ise “bir gazeteciye bilgi sağlayan tüm kişiler” olarak ifade edilmiştir. Bir kaynağı tanımlayan haber ise; “haber kaynağının tanınmasını sağlayacak her türlü bilgi”335 olarak tanımlanmaktadır.

Aynı tavsiye kararında kaynağın tanınmasını sağlayacak bilgilerin ne olduğu şöyle açıklanmaktadır: - Kişinin adı, kimlik bilgileri, sesi veya görüntüsü. - Habercinin kaynaktan sağlanan bilgilerin nasıl elde edildiğine dair bilgiler. - Kaynağın haberciye verdiği bilgilerin ham hali. - Habercilerin kişisel ve mesleki bilgileri.336

Yine bir başka tanımda ise haber kaynakları; “haber konusu olabilecek enformasyonu gazetecilere sağlayan küme”337 olarak ifade edilmektedir. Tanımların hepsinde görülen ortak nokta, habercilerin kaynaklara olan bağımlılığının haber üretim sürecini biçimlendirecek kadar girift olması. Öyle ki yapılan bazı araştırmalar haber gündeminin oluşmasında haber kaynaklarının habercilerden daha etkili olduğunu ortaya koymaktadır.338 Haber bültenlerinde yayımlanan haberlerin büyük

334 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 188. 335 Fikret İlkiz, “Gazetecinin Haber Kaynağını Açıklamama Hakkı”, Habercinin El Kitabı: Medya, Etik, Hukuk, Derleyen: Sevda Alankuş, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2003, s. 166-167. 336 İlkiz, s. 167. 337 Erol Mutlu, İletişim Sözlüğü, 3. Baskı, Ankara, Ark Yayınları, 1998, s. 151. 338 Dan Berkowitz, “Who Sets The Media Agenda? The Ability of Policymakers to determine News Decisions”, içinde, J. David Kennamar (der.), Public Opinion, The Press, and Public Policy, Praeger, Westport, 1992, p. 81-102, aktaran: Mutlu, İletişim Sözlüğü, s. 151.

114 bir bölümü haber kaynaklarının yönlendirmeleri sonucu oluşturulmaktadır. Örneğin Grossman ve Kumar’ın yaptığı çalışmalarda ortaya koydukları gibi devlet başkanları gelecekteki gelişmeleri de etkileyebildikleri için başlı başına haber kaynağı konumundadır.339 Dolayısıyla pek çok haber bu aktörler üzerinden gerçekleşmektedir.

Haber kaynakları genel olarak iki grup altında incelenmektedir. Bunlar; birinci el kaynaklar ve ikinci el kaynaklardır. Birinci el kaynaklar; habercilerin olay yerine giderek bilgi aldığı olaya maruz kalmış kişiler ve/veya görgü tanıkları ile yetkili kişiler oluşmaktadır. İkinci el kaynaklar ise; olay yerine gidilmesinin mümkün olmadığı durumlarda başvurulan ajanslar, basın bildirileri, bültenler, açıklamalar, kamu ve özel sektör kuruluşları, meslek örgütleri ve çeşitli kişilerden gelen bilgi, belge, dosyalar vb olarak tanımlanmaktadır.340

Haber kaynakları yapısal olarak da sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Buna göre kaynaklar; resmi kurumlar, özel sektör, haber ajansları, ulusal ve uluslararası haber kaynakları, değişik haber kaynakları, gazete ve dergi çıkışlı dış haber kaynakları ile gezen, durağan ve rastlantısal kaynaklar olmak üzere 7 grupta incelenebilmektedir. Resmi kaynaklar, tüm kamu kurumlarını ifade etmektedir. Özel kaynaklar ise resmi sektörün dışında kalan tüm özel iş yerleri, dernek, vakıf ve meslek kuruluşlarını kapsamaktadır. Haber ajansları, ‘haber toptancıları’341 olarak tanımlanan tüm ulusal ve uluslararası haber ajanslarını kapsamaktadır. Ulusal haber ajansları, Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Doğan Haber Ajansı (DHA), Cihan Haber Ajansı (CİHA), Ankara Ajansı (ANKA), Ulusal Basın Ajansı (UBA), Türk Haberler Ajansı (THA) vb. uluslararası Haber Ajansları ise, İngiltere’nin Reuters, ABD’nin Associated Press (AP), Fransa’nın Agence France Presse (AFP), Almanya’nın Deutche Press Agentur (DPA), İtalya’nın ANSA ve Rusya’nın Tass-Itar vb. Ulusal ve uluslararası haber kaynakları ise tüketici konumunda olmalarına rağmen aynı zamanda haber üreticisi olarak da kabul edilen

339 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s.175-176. 340 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 236-237. 341 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 189.

115 radyolar ve televizyonlardır. Uluslararası çapta haber toptancılığı yapan televizyonlar arasında CNN, BBC, ABC, CBS, el-Cezire gibi kanallar gelmektedir. Değişik haber kaynakları teknolojik yenilikler sonucunda ortaya çıkan internet vs gibi kaynaklardır. Gezen, durağan ve rastlantısal kaynaklar ise kişileri kapsamaktadır. Gazete ve dergi çıkışlı dış haber kaynakları olarak da uluslararası alanda yayım yapan USA Today, New York Times, Time, Newsweek, The Independent, The Guardian, Le Monde, Le Soir, Paris Match, Frankfurter Algemagne, Der Spiegel vb. gazete ve dergilerdir.342

Haber kaynakları bakımından bir başka sınıflandırma ise haber alanlarının göz önünde bulundurularak yapıldığı sınıflandırmadır. Buna göre haber kaynakları başkent haber kaynakları ve yerel haber kaynakları olmak üzere ikiye ayrılır. Başkent haber kaynakları başkentteki resmi kurumları, siyasi partileri, üniversiteleri, sendika merkezlerini, yüksek mahkemeleri, büyükelçilikleri vb gibi yerli ve yabancı özel ve resmi kurum, kuruluş ve kişileri kapsamaktadır. Yerel kaynaklar ise başkentin dışında kalan illerdeki benzeri kaynakları içermektedir.343

Haber kaynakları bağlamında yapılan tanımlamalara ve haber sınıflandırılmalarına bakıldığında; tüm kaynaklar içinde ‘resmi kaynakları’n önemli bir yer işgal ettiği görülmektedir. Mark Fishman tarafından ‘bürokratik yakınlık ilkesi’ olarak nitelendirilen bu durum, habercilerin resmi haber kaynaklarına olan ihtiyaçlarını ve aynı zamanda ilişki biçimlerini açıklamaktadır.344 Haberciler açısından resmi kaynaklar; düzenli haber akışı sağlayan, takip edilebilir, ucuz ve gücenilir enformasyon kaynakları olarak değerlendirilmektedir. Bu durum resmi kaynakların güç ve üstünlüklerini zaman zaman kötüye kullanmalarına neden olabilmektedir.

Kaynakların haber açısından taşıdıkları önem nedeniyle habercilerin etkileşim içinde oldukları kaynaklarla karşılıklı güven ve saygıya dayalı bir ilişki içinde bulunmalarını gerektirmektedir. Doğru ve zamanlı bir enformasyon akışı ancak

342 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 183-200. 343 Yüksel, Gürcan, Haber Toplama ve Yazma, s. 80-81. 344 Herman ve Chomsky, Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, s. 101.

116 ilişkilerin belirli bir düzeyde ve ciddiyet içinde tutulmasıyla mümkün olabilmektedir. Bunun için haberciler, öncelikle haber malzemesinin doğruluğundan emin olmalıdır. Güvenilir haber kaynakları tercih edilmelidir. Aynı şekilde haber kaynaklarında da güven duygusu oluşturulmalıdır. Haberin düzenlenmesi ve yayını esnasında kaynakların duyarlılıkları göz önünde bulundurulmalıdır. Gerekli durumlarda haber kaynakları korunmalıdır.345

Görüleceği gibi haber kaynaklarına olan bağımlılık, tüm medya örgütlenmesini biçimlendirecek ve haber üretim sürecine başından sonuna kadar etki edebilecek düzeydedir. Medyanın toplumsal ve siyasal alandaki etkinliğinin ve öneminin artması, haber kaynaklarının da medyaya bağımlı hale gelmesine neden olmuştur. Bu çift yönlü bağımlılık ve televizyonun habercilik anlayışına yüklediği yeni anlamlar, haber kaynaklarının haber aktörleri olarak gündeme gelmesine yol açmaktadır.

Televizyonun oluşturduğu görsel-işitsel alan, yaygın kullanımıyla toplumsal kimliğin inşa edildiği en önemli mekânlardan biridir. Devlet ve toplumsal katmanları oluşturan çeşitli gruplar haber medyasına olan ihtiyaçları doğrultusunda gündemde yer alabilmek için farklı stratejiler geliştirmektedir. Bu stratejiler genellikle görsel- işitsel alanda yer edinme ve kimliğin temsiliyeti dinamikleri üzerine oluşturulmaktadır.346 Kitle medyası da düzenli olarak resmi görüşü yansıtan “uzmanlar” sağlar…Medya tercih edilen görüşü piyasaya sağlayan bu kişilere sürekli halkın karşısına çıkma imkanı vererek onlara statü kazandırır, onları görüş oluşturmak ve analiz için başvurulması gereken tanınmış adaylar haline getirir.347

Ulaşım kolaylığı haberin oluşumundaki ekonomik kısıtlamalarla da yakından ilgilidir. ‘Dünyanın en pahalı ürünlerinden biri’348 olarak kabul edilen haberi en

345 Tokgöz, Temel Gazetecilik, s. 240-246. 346 Philip Schlesinger, Medya Devlet Ulus, Çeviren: Mehmet Küçük, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994, s. 246-252. 347 Herman, Chomsky, “Kitle Medyasının Ekonomi ..., s. 107. 348 Erinç, “Gazeteci-Haber Kaynağı İlişkileri”, II. Yerel Medya Eğitim Semineri…, s. 16.

117 düşük maliyetle oluşturma düşüncesi sürekli olarak belli başlı kaynaklarla çalışılmasıyla sonuçlanmaktadır. Bu durum ucuz haber sağlayan ve haber değerini yüksek tutan çıkar gruplarına bağımlılığa yol açmaktadır.349 Kitle medyası, ekonomik zorunluluk ve karşılıklı çıkarları yüzünden güçlü enformasyon kaynaklarıyla sembiyotik bir ilişkiye girmeye zorlanır. Medya, sürekli ve güvenilir bir ham haber akışına ihtiyaç duyar. Günlük haber ihtiyaçları ve zorunlu olarak doldurmaları gereken haber programı takvimleri vardır. Önemli olayların patlak verebileceği her yerde muhabir ve kamera bulundurmaya maddi güçleri yetmez. Ekonomi, medya kuruluşlarını kaynaklarını önemli haberlerin sık sık ortaya çıktığı, önemli söylentilerin ve sızdırmaların çok olduğu ve basın toplantılarının düzenli olarak yapıldığı yerler için seferber etmeye zorlar.350

Haber kaynaklarıyla ilgili olarak değerlendirmeye alınması gereken bir diğer konu da ‘kaynağı belirsiz iletişim’ ya da ‘maskeli kaynak’ olarak nitelendirilen iletişim olgusudur. Günümüzde kitle iletişim sürecinde iletilerle birlikte iletiyi taşıyan araçlar da çoğalıp karmaşıklaşmıştır. Bu durum, asıl kaynağın belirsizleşerek hedef kitlenin iletilerin açımlanmasında farklı yollara başvurmasına neden olmaktadır. Kaynak olmayınca inanırlılığı ve güvenirliliği ileti tek başına üstleniyor, etki yoğunluğunu artırıyor. Kanal da iletiye destek güç olarak yardım ediyor. Kaynak devre dışı olunca, hedef alıcıda, geçmişe yönelik bilgi birikimi de aranmıyor. Geçmiş zaman, artık kitle iletişimin kullandığı zaman grubundan çıkıyor ve iletiler hep şimdiki zaman ve gelecek zaman yüklü oluyor. İleti etkisini artırmak için bir başka yardımcı daha alıyor ve içeriğini, yüklendiği simge ve sembolleri duygusallaştırıyor.351

Genel anlamda haber kaynakları, sağladıkları enformasyona dayalı olarak haberin tematik yapısının temel bileşeni konumundadırlar. Televizyonda haber kaynaklarının, bir meta olarak değerlendirilen haberi; görsel olarak sergilenerek,

349 John O’Neill, “Piyasada Gazetecilik Yapmak”, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, Çeviren: Nurçay Türkoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1998, s. 43-44. 350 Herman, Chomsky, Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi ..., s. 100-101. 351 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 158.

118 kolay ve zevkle tüketilir bir hale getiren aktörlere dönüştürüldüğü görülmektedir.352 Bu nedenle infotainment sürecinde haber kaynaklarının, asıl uzmanlık alanları ve bilgi birikimlerinin yanı sıra hedef kitlenin ilgi ve eğilimleri doğrultusunda zamanla bağlamından kopartılarak insani yönleriyle birer enformasyon kaynağına dönüştüğü gözlemlenmektedir.

352 Rigel, s. 189.

119 2. BÖLÜM: ENFORMASYONDAN INFOTAİNMENT (EĞLENDİREN BİLGİ)’A GEÇİŞ BAĞLAMINDA TELEVİZYON HABERCİLİĞİ 2.1.Televizyon Haberinin Kavramsal Çerçevesi Televizyon haberinin kavramsal çerçevesinin oluşturulması, onun karmaşık kurumsal süreçlerden geçerek televizyon diliyle yeniden yapılandırılması sürecini ortaya koymakla mümkün olabilmektedir. Ayrıca ‘toplumun haber alma özgürlüğü’nün tezahürü olarak ortaya çıkan haberin, diğer metinlerden ayrı olarak gerçeklikle olan ilişkisi bağlamında da değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Önceleri radyo haberciliğini ve basını taklit eden televizyon haberciliği, zamanla kendine has özellikler kazanarak ‘görüntülü haber’ veya ‘elektronik haber’ kavramlarıyla kitle iletişimi içinde yerini bulmuştur. Bu nedenle televizyon haberciliği, haber olgusunun tarihsel gelişim süreci içinde ele alınması gereken bir kavramdır.

Habere ilişkin liberal yaklaşımlar, haber üretim sürecini üç ayrı açıdan ele alan kuramlar geliştirmişlerdir. Bunların ilki gazetecilerin bağımsızlığıyla doğrudan ilgilidir. Gazeteci haber toplama ve yazma sürecinde ne kadar özgürce hareket edebilmektedir ve bu özgürlüğün önündeki engeller nelerdir soruları bu yaklaşım çıkış noktasını oluşturmaktadır. Yine gazetecilerin haber yapma özgürlüğüyle ilişkili ikinci kuram ise, metinlerin anlatı tarzını ve bu anlatı tarzına etki eden kültürel unsurları simgesel göstergeler üzerinden ele alarak değerlendirmeyi hedeflemektedir. Üçüncü yaklaşım da kapitalist üretim sistemi içinde yapılandırılan ve piyasa mantığıyla haber üreten medya kuruluşlarının haberi algılama biçimini açıklamaya çalışmaktadır.353

Gazetecilik pratiklerinden hareketle haberin kavramsal çerçevesini çizen Schudson, Tuchman ve Zelizer’in başını çektiği kuramcılar, haber üreticilerini esas almışlardır. Bu yaklaşımın temelinde, gazetecilerin haberi üretmekle birlikte dünyayı haber anlatıları doğrultusunda algılama eğilimleri içerisinde oldukları savı

353 Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, Ankara, İmge Kitabevi, 2006, s. 206.

120 yatmaktadır.354 Yapılan çalışmalar haberin metin boyutu üzerine yoğunlaşmıştır. Kuramcılar; haber metinlerine yansıtılan öykünün toplumsal olayın çok katmanlı yapısını yansıtmadığını ve gerçeklikten kaymalar olduğunu savunmuşlardır. Bunda gazetecilerin olaya bakış açıları etkili olmaktadır.355 Dolayısıyla haber; gerçekliğin gazetecinin dünyayı algılama ve yaşama biçimine göre yineden üretildiği bir metne dönüşmektedir.

Habere ‘metalaştırılmış’ bir değer olarak yaklaşan kuramcılar, ekonomi- politik sistem içindeki işlevinden hareketle haberi ideolojik bir olgu olarak kavramsallaştırmışlardır. Bu görüşün savunucuları; haberle taşıdığı gerçeklik arasındaki bağın, endüstriyel ilişkiler içinde ticari amaçlara uygun olarak kopartıldığını iddia etmektedirler. Bunun bir sonucu olarak haber artık, gerçekliğin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan bir değer değil, ideolojik amaçlara hizmet eden bir ürüne dönüştürülmüştür. Bu çerçevede haberin anlaşılması ekonomik ve politik alanda yaşanan ilişkilerin açımlanmasıyla mümkün olabilmektedir.356

Walter Lipmann ise daha çok haber toplama sürecinden hareketle haberi bir kavramsal temele oturtmaya çalışmıştır. Lipmann’a göre haber; gerçekliğin bir yansıtıcısı olmaktan çok gerçekliği raporu durumundadır. Haber metinleri haber toplama sürecinin açık ve nesnel süzgeçlerinden geçen aktarma/bildirme süreci sonucunda ortaya çıktığı için bir rapor niteliğindedir. Haberin toplumsal durumların aynası olduğu görüşü onun rapor etme yönünü yok saymaktadır. Bir diğer haber eleştirmeni Robert Park ise başlangıç noktası olarak haberin temel özelliklerini ele almıştır. Geçmişin raporu olan tarihle haberi karşılaştırarak enformasyonla bilgilendirme temelli haber algısı üzerinde çalışmalarını sürdürmüştür.357

354 Ronald N. Jacobs, "Producing The News, Producing The Crisis: Narrativitiy, Television and News Work", Media, Culture and Society, sayı: 18, 1996, s.381, aktaran: Hakan Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2000, s. 103. 355 Andrew Edgar, "Nesnellik, Yanlılık ve Hakikat", Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, Çeviren:Nurçay Türkoğlu, Ed: Andrew Belsey and Ruth Chadwick, İstanbul, Ayrıntı, 1998, s.147- 148. 356 Roger Fowler, Language In The News, Londra, Routledge, 1991, s.222, aktaran: Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, s.78. 357 Denis McQuail, Kitle İletişim Kuramı, Çeviren: Ahmet Haluk Yüksel, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1994, s. 213.

121

Haberin kavramsal çerçevesini değerlendirme ölçütlerinden yola çıkarak çizen Hall, haberin fark edilir kılan üç unsurun varlığına değinmiştir. Bunlardan ilki; bir olguya ya da olaya ilişkin olmasıdır. Haberin gerçekle olan bağıntısı da bu noktada devreye girmektedir. Haber olayın kendisi olmamakla birlikte olayın aktarılması olduğu için faaliyetin gerçeklik temelleri üzerine kurulmuş olması gerekmektedir. Haber kamusal bellekte yeni şeyler oluşturmamaktadır. Zaten varolan şeylerin haberin getirdiği yeni tanımlamalarla aktif hale getirilmesini sağlamaktadır. İkinci unsur; zamanlılık değerinden hareketle haberin tazeliğidir. Zamanlılık beklenti ve talep edilirlikle bağlantılıdır. Zaman değerini yitirmiş bir haber beklentileri karşılayamacağından talep edilir olmaktan çıkmaktadır. Üçüncü unsur ise haberin önemlilik derecesine ilişkindir. Faaliyetin haber değeri taşıması onun önemli bir şeyle ya da bir kimseyle bağlantılı olmasıyla ilgilidir. Hall, haber değerliliğini belirleyen bu ölçütlerin, gazeteciler tarafından belirlendiğini ve zamanla halk tarafından da böyle kabul edilip benimsenen umuma ait bilgiler olduğunu belirtmektedir. Bu noktada Hall, gazeteciler ve halk arasında gerçekleşen bu alışverişte belirleyici olanın haberin kendisi olduğunun altını çizmektedir. Kolektif bilinçte oluşan habere ait değerlendirme ölçütlerinin zamanla değişmesinde yine haberin kendisi etkili olmaktadır.358 Genel bir değerlendirmeyle haberler profesyonel kodlarla toplumdaki ideolojik uzlaşımlar üzerine yapılandırılmış kültürel ürünler olarak ele alınmalıdır. Aynı zamanda bu kodlar ‘nesnellik’ ve ‘gerçeklik’ iddiaları üzerine oturtulmuş liberal haber söyleminin temellerini oluşturmaktadır.359

Liberal yaklaşımın dışında medyaya eleştirel yaklaşan Marksist kuramcılar ise temelde ideolojik sistem ile medya ilişkilerini esas almaktadırlar. Marksist yaklaşımları, aynı noktadan hareket etmekle birlikte sürecin analizi noktasında geliştirilen farklılıklardan dolayı klasik yaklaşımlar, kültürel Marksist yaklaşımı,

358 McQuail, s. 214-215. 359 Çiler Dursun, TV Haberlerinde İdeoloji, Ankara, İmge Kitabevi, 2001, s. 124.

122 yapısalcı Marksist yaklaşım ve eleştirel teori yaklaşımı olmak üzere sınıflandırmak mümkündür.360

Habere ilişkin klasik Marksist yaklaşımlarda ise haberin taşıdığı ideolojik değer üzerine yapılandırılmıştır. Bu yaklaşım; haber üretim sürecini tarih yazmaya benzeterek anlatıların arka planında toplumsal ideolojik mücadelelerin ve iktidar ilişkilerinin izini taşıdığı görüşünü esas almaktadır.361 İdeolojik araçlar olarak medya kuruluşları egemen sınıfların etkisi altına girerek ya da baskılara boyun eğerek egemen ideolojinin onaylanmasına, yaygınlaşmasına hizmet etmektedirler. Haber söylemi bir anlamda egemen ideolojik söylem olarak karşımıza gelmektedir. Haber metinlerinin anlaşılabilmesi ancak bu güç ilişkilerinin ve egemen ideolojik söylemin açımlanmasıyla mümkün olabilmektedir.

Klasik Marksist yaklaşımda Marksizmin kavramsal çerçevesini oluşturan yorumsal analiz ve eleştirel inceleme baz alınmaktadır. Bu doğrultudan hareketle medya metinleri, toplumsal gerçekliğin somut olarak yansıdığı ürünler olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda metinler yalnızca kendi içlerinde ürettikleri anlamlara dayalı olarak incelenemezler. Metinlerin içinde üretildikleri toplumsal süreçlerle birlikte ele alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü toplumu kuşatan ideoloji bilginin üretilmesi, dolaşımı ve paylaşımındaki en büyük engeldir. Bu engel en nihayetinde haber metinlerinin birer ideolojik yoruma dönü şmelerine ve çeşitli sınıf ve grupların çıkarlarını yansıtan kodlarla düzenlenmelerine neden olmaktadır.362

Kültürel Marksist yaklaşım ise klasik yaklaşıma nazaran maddi üretim sürecinde metinlerin içerdiği anlamların daha olumlu ve önemli olduğunu vurgulayan bir tür yorumbilimsel (hermeneutic) yaklaşımı içermektedir. Metinlerin toplumsal gerçekliğin yansıması olarak ele alınamayacağı gibi maddi üretim koşullarının oluşturduğu bir iç tepki olarak değerlendirelemeyeceği görüşünü savunmaktadır.

360 David J. Sholle, Medya İktidar İdeoloji, Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük, Ankara, Ark Yayınları, 1999, s. 271-309. 361 Dursun, TV Haberlerinde İdeoloji, s. 129. 362 Sholle, Medya İktidar İdeoloji, s. 271-273.

123 Söylem her iki unsurun da bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Bu da metinlerin ancak aktif insan eylemlerinin ve ideolojinin toplumsal hayata dayalı yönlerinin incelenmesiyle çözümlenebileceğini iddia etmektedir. Yapısalcı Marksist yaklaşım da kültürel yaklaşımdaki nedensellik ilişkisini tersine çevirmek iddiasındadır. Yapısalcı Marksist yaklaşımın savunucularından Althusser’e göre metinleri üretenler özneler olmadığı gibi metinler özneleri oluşturmaktadır. Kültürel üretimin sonucu olarak ortaya çıkan metinler yaşantılara etki eder ve onları düzenler. Eleştirel teori yaklaşımı ise ideolojiyi; mevcut statükonun korunması ihtiyacından doğan ve kamusal alanda dilsel bir bilincin bir parçası olarak tanımlamaktadır. Bir sosyo- kültürel yaşam alanı olan medya da bu süreçte yeniden düzenlenir ve tamamen metalaşır. Eleştirel teori yaklaşımını benimseyen Habermas eleştirilerini toplumsal yapılanma ve çıkar ilişkilerine değil de ‘çarpık iletişim’ olarak tanımladığı dilin dönüştürücü etkisine yöneltir.363

Görüleceği üzere televizyona yönelik yaklaşımlarını modernizm üzerinden gerçekleştiren kuramcılar, televizyon anlatılarında söyleme dönük çalışmalarını taklit, temsil, ideoloji ve öznellik üzerinde yoğunlaştırmışlardır. John Fiske ise Jean Baudrillard gibi postmodernizmin çağdaş televizyon üzerindeki etkilerine yönelmiştir. Postmodernizmi toplumsal maddecilik bakış açısıyla eleştiren Fiske, gerçekleştirdiği kullanımlar üzerinden postmodernizmi tanımlamaya çalışmıştır. Başat kültürle alt kültür arasında sürekli bir yapısal ilişki bulunmaktadır ve anlamlar bu ilişki sürecinde üretilmektedir.364 Haber metinlerini de bu yaklaşımla ele alan Fiske, Foucaut gibi haber metinlerindeki söylemin hakikatin üretimi için sürdürülen iktidar mücadelelerini yansıttığını savunmaktadır. Bu mücadele egemenlerin hükmetme alt tabakadakilerin de direnmeleri şeklinde gerçekleşmektedir.365

Fiske, kültürel bir ürün olan haberin yine kültürel kodlar çerçevesinde algılandığını ve anlamlandırıldığını öne sürmektedir.

363 Sholle, s. 273-282. 364 John Fiske, “Postmodernizm ve Televizyon”, Çeviren: Nilgün Gürkan, Medya Kültür Siyaset, Derleyen: Süleyman İrvan, Ankara, Alp Yayınevi, 2002, s. 29-55. 365 Dursun, TV Haberlerine İdeoloji, s. 129-130.

124 Asıl konu “gerçekliğin” önceden kodlanmış olmasıdır, gerçekliği tek algılama ve

anlamlandırma yolu kültürümüzdeki kodlar sayesindedir. Objektif, ampirik bir gerçeklik olabilir, ancak algılama ve anlamlandırmanın evrensel, objektif bir yolu

mevcut değildir. Herhangi bir kültürde olan biten gerçeklik, kültürün kodlarının bir

ürünüdür, yani gerçeklik daima çözümlenen bir şeydir, asla “ham” olamaz.366

Fiske göre televizyondaki bir görüntü gerçeklik, sunum ve ideolojik boyutlarıyla birlikte varolabilmekte ve bu çerçevede kodlanmaktadır. Bir televizyon mesajı aşağıdaki toplumsal ilkeler biçiminde kodlanmıştır.367

Birinci aşama: Gerçeklik Görünüm, kıyafet, makyaj, çevre, davranışlar, konuşma Jestler, ifadeler, ses, vd. Bunlar aşağıdaki teknik kurallarla elektronik olarak kodlanmaktadır:

İkinci Aşama: Sunum Kamera, ışıklandırma, düzenleme, müzik, ses klasik sunum kodlarını ileten, sunumları biçimlendiren, ör: Anlatı, tartışma, karakter, eylem, diyalog, ayar, rol taksimi vd.

Üçüncü aşama: İdeoloji Şu ideolojik kodlar tarafından uyumlu ve toplumca kabul edilebilecek hale getirilir: Bireycilik, babaerkil toplum, ırk, sınıf, materyalizm, kapitalizm

Kamera, sahnenin kusursuz bir biçimde görülebilmesi için belli bir açı ile odaklanarak algılamayı eksiksiz şekilde gerçekleştirmektedir. Böylece seyircide her

366 John Fiske, “The Codes Of Television”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg Universty Press, Edinburg, 1996, p. 134. 367 Fiske, p. 135.

125 şeye egemen olduğu duygusu oluşturulmaktadır. Bu kodlama kuralı sadece toplumsal beğenileri bir araya getirip tektipleştiren kurgusal televizyon tekniği ile sınırlı değildir, ahlaki ve toplumsal yargılar yoluyla meşruiyetini de sağlamaktadır. Bu yargı, gerçekliği objektif bir şekilde yansıttığı öne sürülen haberlerde ve diğer haber programları içinde geçerliliğini korumaktadır.368

Haberi bir söylem olarak nitelendiren yaklaşımlar ise televizyon metinlerinin ‘açıklık’, ‘kapalılık’ özelliklerinden yola çıkmışlardır. ‘Açık’ metin kavramı Umberto Eco tarafından üretilmiştir ve her türlü yoruma uygun olarak düzenlenmiş metin anlamına gelmektedir. Sıkı veya kapalı metinler gevşek metinlerin aksine farklı okumalara izin vermez.369 Haber de diğer televizyon metinleri gibi kapalı ve sıkıdır. Bu haberlerin başkalarının görüşlerini yansıtmasından kaynaklanmaktadır. Haberler bir anlamda resmi söylemin yeniden üretildiği metinlerdir. Eliot, Murdock ve Schlesinger gibi kuramcılar haberleri ve bazı programları resmi söylemin kendi ifade biçimleriyle yer aldığı kapalı metinler olarak nitelendirmektedirler.370

Haberin resmi söylemin aracı olduğu görüşü Hall tarafından da destek bulmaktadır. Medyayı toplumsal ve yapılar ve pratikler kapsamında değerlendiren Hall, başat paradigmanın haber kaynakları ve uzman görüşleri yoluyla haber metinlerinde yer bulduğunu ileri sürmektedir. Anlam kültürel ilişkilerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Haber metinlerindeki anlam, toplumsalın yansıması olarak değil de yine başat paradigmanın oluşturduğu dilsel yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.371

Haberi bir söylem olarak ele alan kuramcılardan biri de Van Dijk’tir. Söylem; toplumdaki güç ilişkilerinin dile yansıması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dijk söylem çözümlemelerinde bu ilişkilerin dilsel boyutunu ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Yöntem metinlere dönük ikili bir yaklaşımı gerektirmektir. Haber metinleri hem

368 Fiske, p. 136. 369 Nurdoğan Rigel, İleti Tasarımında Haber, İstanbul, Der Yayınları, 2000, s. 181. 370 Dursun, TV Haberlerine İdeoloji, s. 130-131. 371 Stuart Hall, “İdeoloji ve İletişim Kuramı”, Çeviren: Ahmet Gürata, Medya Kültür Siyaset, Derleyen: Süleyman İrvan, Ankara, Alp Yayınevi, 2002, s. 101-126.

126 anlatı yapısı içinde hem de metinler arası bir yaklaşımla incelemeye tabi tutulmaktadır. Metine dönük inceleme anlatılardaki dilsel unsurlar üzerinde dururken metinler arası çözümleme bu dilsel unsurların sosyal, kültürel, ekonomik ve politik süreçteki seyrinin anlaşılmasına yöneliktir. Haber anlatıları bilinçli ya da bilinçsiz toplumsal kesimlere, kişilere, gruplara karşı önyargıları ve tavırları da ortaya koymaktadır. Toplumsal konumu gereği daha yukarılarda yer alan kişilerin dilsel ifadesiyle alt grupların anlatılardaki temsili bunu ispatlar niteliktedir. Metinler arası boyutta yapılan inceleme haber kaynaklarının ve uzman görüşlerinin, politikacıların, seçkinlerin anlatılara yaptığı doğrudan etki haber üretim süreci içinde açıklanmaktadır.372

Van Dijk, toplumsal kesimleri kişiler arası ilişkilerin bir tezahürü olarak nitelemektedir. Bu nedenle kişisel iktidar o kişinin ait olduğu toplumsal tabakalarda ifadesini bulmaktadır. Toplumsal ilişkiler bu kesimlerin iktidar mücadeleleri üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla genel olarak hükmeden ve hükmedilen şeklinde bir süreçten söz edilebilir. Bu süreçte kesimler arasındaki etkileşim, denetim temelinde ortaya çıkar. Çatışmalar çıkarların çakıştığı veya tahakkümün zalimane bir şekilde uygulandığı dönemlerde yaşanır. Ya da uzlaşımlar yoluyla toplumsal gidişatın devamı sağlanır. Böyle bir toplumsal yapıda ortaya çıkan kolektif bilinç insanların tutum ve davranışlarına yön verir. Kolektif bilinci esas alan söylemler dilsel ifadeler şeklinde medyada yerini bulmaktadır.373

Televizyonda haber, televizyonun gazeteciliğe özgü alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yayıncılık hayatında kullanılan Broadcast Journalism (yayın gazeteciliği) ve Electronic Journalism (elektronik gazetecilik) gibi terimler, radyo haberciliğini de kapsamasına rağmen daha televizyon haberciliği için kullanılan

372 Teun A. Van Dijk, News as Discourse, London, Lawrance Earlebaum Associates, Publisher, 1988, s.27, aktaran: M. Murat Mengü, Haber Diliyle Yapılandırılan Küresel Söylem: CNN Türk ve CNN International Örneği, İstanbul, İ.Ü. S.B.E., Doktora Tezi, 2003, s.123-124. 373 Teun A. Van Dijk, “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları”, Medya, İktidar, İdeoloji, Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük, Ankara, Ark Yayınları, 1999, s. 332-335.

127 terimler olarak gündeme gelmiştir.374 Bu tanımlar aynı zamanda aracın özgül yapısına gönderme yapan temel farklılıkları vurgulayan ifadeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Televizyonda haber televizyona özgü tekniklere göre uyarlanmış, kameramanın çektiği görüntülerin açıklaması şeklinde konuşma biçiminde hazırlanan görsel-işitsel bir televizyon anlatısına dönüşmüştür. Yapılan tanımlarda televizyon teknolojisinin haber üzerinde oluşturduğu etki ön plana çıkmaktadır. “Elektronik haber, en özet tanımında haberin havadan elektronik yöntemlerle iletilmesidir. Daha kapsamlı tanımında elektronik haber; geniş halk kitlelerinin ilgisini çeken görüşlerin, gerçeklerin, olayların günlük raporlarının medyanın zaman sın ırlamasına uyum sağlayacak biçimde yazılıp, konuşma biçimindeki enformasyon olarak, dinlemeye hazır izleyiciye sunulmasıdır.”375

CNN’in sahibi ve yöneticisi Ted Turner Haberleri Değiştirmek adı altında düzenlenen bir toplantıda vatandaş gazeteciliğini de kastederek televizyon haberleri konusunda şu yorumu yapmıştır: “Ben bir tarihçi değilim. Ben bir oyun yazarı değilim. Ben bir şair değilim. Ben bir psikiyatr değilim ben sadece haber saatini doldurmaya çalışıyorum… Biz olayların tanığıyız (chroniclers). Bizim her şeyden önce ve her şeyin üstünde olan sorumluluğumuz izleyicilerimize bugün ne olduğunu neden olduğunu ve bunun yarın ne anlama gelebileceğini anlatmaktan ibaret.”376

Amerikan televizyonlarında yayımlanan MacNeil-Lehrer Newshour adlı programın yönetmen ve sunucularından Robert McNeil ise televizyon haberini zaman unsuru öne alarak tanımlamıştır. Temel fikir; her şeyi kısa tutmak, kimsenin dikkatini dağıtmamak, ama onun yerine varyeteyle, yeniliklerle, hareketle durmadan tahrik etmektir...Hiçbir konsepte, hiçbir karaktere ve hiçbir probleme birkaç saniyeden daha fazla dikkat ayırmanız...

374 Seyide Parsa, Televizyon Haber Yayıncılığında Haber, Yayınlanmamış Y. Lisans Tezi, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, G.S.F., 1983, s.1, aktaran: Seyide Parsa, Televizyon Haberciliği Ve Kuramları, s. 21. 375 D.E. Garvey, W.L. Rivers, Newswriting for Electronic Media, Wadsworth Publ., Calfornia, 1982, p. 9, aktaran: Parsa, s. 36. 376 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 237.

128 gerekmez...Bir haber programını denetlemenin koşulları, en iyi haberin bir lokmalık olması, karmaşıklıktan muhakkak kaçınılması, nüansların atlanması, tek tek özelliklerin sıralanmasının basit mesaj iletmeyi zorlaştırması, düşüncenin yerini görsel uyarıcının alması, doğru sözlülüğün bir anakronizm olmasıdır.377 Televizyon haberlerinin belli bir zaman dilimine sıkıştırılmaya çalışılması enformasyonun bozulmasına âdeta dezenformasyona neden olmaktadır. Haberlerin eğlence mantığıyla düzenlenerek izleyiciye sunulması olayın gerçekliğinin yersiz, ilgisiz, parçalı ve yüzeysel bir şekilde algılanmasına yol açmaktadır.

Zamanlama unsuru, Galtung ve Ruge’un dokuz başlık altında topladıkları ‘Seçici Kanal Tutma Modeli’nde de haber etkeni olarak ilk sıradadır. Yaşanan olaylar ile medya imajları arasındaki ilişkiyi açıklamak amacıyla ortaya konan modelde haber etkenleri şöyle sıralanmıştır: 378 Zamanlama: Olayın meydana gelip tamamlandığı süre ile yayın aracının ilgilendiği zaman aralığı, haber seçimini etkileyen unsurlar arasında ilk sırada, 'fark edilebilme' unsuru olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, bir saat içinde başlayıp biten bir olay günlük gazeteye, günlerce süren karmaşık bir olay ise haftalık bir dergiye daha uygun görülmektedir. Yoğunluk: Bir olayın medya tarafından dikkate alınmaya değer bulunmasının bir koşulu da o olayın gerçekten büyük önem taşıyan ya da normal seyrinin çok üzerine çıkan bir haber olayı yoğunluğunu taşımasıdır. Açıklık/Netlik: Olayın haber olmaya uygun açıklık ve netlikte olması bir başka unsurdur. Kültürel Uygunluk: Toplumun kültürüne yada alıcı kitlenin ilgilerine daha yakın olan olaylar medyada daha çok yer bulmaktadır. Uygunluk: Haber olacak olayın genel beklentilere uygun olması da bir etkendir. Olay beklentileri ne kadar karşılarsa, o kadar kolay seçilmektedir. Örneğin, dünyanın bazı

377 Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence, Çeviren: Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994, s. 117-118. 378 Denis Mc Quail ve Sven Windahl, Kitle İletişim Çalışmaları İçin İletişim Modelleri, Yayına Hazırlayan:Banu Dağtaş ve Uğur Demiray, Anadolu Üniversitesi, ESBAV Yayınları:92, Eskişehir, 1994, s.161-162, aktaran: Erkan Yüksel, Medyanın Gündem Belirleme Gücü, Konya, Çizgi Kitabevi, 2001, s. 78-79.

129 bölgelerindeki çatışmalar zaten beklenen şeylerdir ve haber olarak bültenlerde yer verilir. Ani Gelişen Olaylar: Durağan bir şekilde akan olaylar arasında en beklenmeyen ve şaşırtıcı bir şekilde, aniden ortaya çıkan, alışılmamış türdeki olaylar ise seçilmeye en uygun haber olaylarıdır. Devamlılık: Haber yapılmaya uygun görülen olayla bağlantılı gelişmeler de haber yapılabilir. Kompozisyon: Gazetedeki dengenin korunması yada bir zıtlık oluşturulması için bazı olaylar seçilebilir. Sosyo-Kültürel Değerler: Alıcı kitlenin ya da kanal tutucuların sahip oldukları sosyo- kültürel değerleri de haber olaylarının seçimlerini etkilemektedir.

Gerçeğin parçalı ve yüzeysel sunumu toplumsal olaylar ın çarpık bir şekilde algılanmasına yol açmaktadır. Bu da toplumda var olan daha da artmasına neden olabilmektedir. Televizyonun basından devraldığı habercilik olgusu; gerçeğin daha yalınlıştırılmış, dramatize edilmiş bir biçimi olarak ekrana yansıtılmaktadır.

Durumun eleştirisini Robin Day, Encounter dergisindeki uzun ve düşündürücü denemesinde yapıyor: “Abartmak istemiyorum, ancak televizyonun resimlere (en canlı resimlere) dayanması, onu yalnızca güçlü bir iletişim aracı yapmıyor, onu akıldan çok duygulara yönelen kaba bir araca da dönüştürüyor. Televizyon gazeteciliği için sakıncalı bir durumdur bu. Çünkü düşünceden çok (genellikle şiddetli ve kanlı) eyleme, konudan çok olanlara, açıklamadan çok çarpıcılığa, görüşlerden çok kişilere önem verilmeye başlanır.”379 Bu yönüyle televizyon nedenlerden çok olayların sonuçlarıyla ilgilenir. Çünkü sonuç ortadadır ve görülebilir/gösterilebilir. Nedenler ise zayıftır ve sonuçların gerektirdiği ölçüde gündeme gelir/getirilir. Haber üretim sürecindeki eşik bekçileri konuların seçiminde kendi ilgi ve değerlerini göz önünde tutarlar.

379 Brian Groombridge, Televizyon ve Toplum, Çeviren: Ayseli Usluata, İstanbul, İstanbul Reklam Yayınları:41, 1976, s. 29-30.

130 Televizyonun gerçeklik üzerinde yaptığı tahribat, haber bültenlerinin parçalı yapısıyla ve yayın sürekliliğin olmamasıyla da belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Postman haber sunucuların çok sık kullandığı ‘Ve şimdi de...’ sözünden yola çıkarak bu durumu açıklamaktadır. Bu ifade birazdan seyredeceklerinizle daha önce seyrettikleriniz arasında hiçbir bağlantının olmadığını vurgulamaktadır. Bu deyiş, yıldırım hızıyla yayılan elektronik medya tarafından şekil verilen bu dünyanın hiçbir düzeni ve anlamı olmadığını, ciddiye alınmaması gerektiğini kabullenmenin bir ifadesidir. Yani, bir haber spikerinin "Ve şimdi de..." sözüyle zihinlerden silinemeyecek kadar vahşi bir cinayet, o kadar yıkıcı bir deprem, o kadar pahalıya patlayan bir gaf -hatta o kadar saç baş yolduran bir maç skoru, o kadar tehdit edici bir hava raporu- yoktur diyebiliriz. Haber spikeri bu sözle, bir önceki konuya yeterince uzun (yaklaşık kırk beş saniye daha) zaman ayırdığınızı, daha fazla (diyelim doksan saniye daha) o konuya kafa takmamanız, dikkatinizi artık haberlerin ya da reklamın başka bir parçasına yöneltmeniz gerektiğini anlatmaya çalışmaktadır.380

Televizyonun seyirciye dayattığı şey; haberlerdeki süreksizlik ve parçalılık benzeri bağlamsız, sonuçsuz, değer yükü taşımayan eğlence mantığıyla düzenlenmiş bir dünya anlayışıdır.

2.2.Eğlendiren Bilgi (Infotainment) Sürecinde Televizyon Haberinin Özellikleri 2.2.1. Görsel Dil ve Gerçeklik Etkisi Yeni yüzyılda kitle iletişiminin tanımı ‘genel bir düşünme ve yaşama biçiminin paylaşılması’ şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Medyanın bu şekilde tanımlanmasının temel nedeni; her aracın kendine özgü bir teknolojisinin olması ve yine bu teknoloji etrafında biçimlenen kurgusal bir dille hedef kitleye hitap etmesidir. Televizyonun, sinemanın, radyonun, gazetenin vb kendine özgü bir semiyotiği bulunmaktadır. İletilerin ne şekilde kodlanacağına aracın bu teknolojik

380 Postman, Televizyon Öldüren Eğlence, s. 112.

131 yapısı yön vermektedir. İnsani ilişkilerden oldukça farklı olan bu dil izleme/dinleme/okuma edimleriyle zamanla anlaşılabilir hale gelmektedir. Ekranın kendine göre oluşturduğu bir eğlence dili vardır. Nerede kahkaha atacağınızı ya da atmanız gerektiğini bir iki alıştırmadan sonra öğreniyorsunuz….Ayrıca kabul etmek gerekir ki bu dil kolay oluşmuyor. Mesela bir Kemal Sunal güldürüsü böyledir, bir Hitchkok gerilimi. Karşılıklı yakın plan iki çift gözün bakışmasının ne anlama geleceği iyi kötü bellidir. Bir haber spikerine yakışan yüz ifadesi az çok oturmuştur. Bütün bunlar izleyicinin kafasında oturuyor. Doğal beklentilere dönüşüyor. Ve hatta peş peşe fotoğrafları birleştirme becerisine dönüşüyor. Ortak dilin semiyolojik anlamı budur.381

Televizyonun dilini oluşturan ve dolayısıyla program içerik ve formatlarına yön veren temel belirleyici aracın teknolojik biçimidir. Televizyon teknolojisi elektrik, telgraf, fotoğraf, sinema ve radyodaki icatların bileşimine ve gelişmelerine paralel olarak ortaya çıkmıştır.382 Bu gelişmeler aynı zamanda, 1800’lü yılların ortalarında iletişim alanında bir devrimin yaşanmasına yol açmıştır. İnsanlık, tipografik kültür olarak adlandırılan yazılı kültürden, önce elektrik sonra da elektronik medyaya geçerek kültürel bir sıçrama gerçekleştirmiştir.383

Televizyon yayın teknolojisinin temelinde fotoelektrik, yani bazı cisimlerin bir elektron ışımasını elektrik enerjisinden ışık enerjisine dönüştürme kapasitesi yatmaktadır.384 “Sabit veya hareketli cisimlerin kalıcı olmayan görüntülerinin elektrik yoluyla uzağa iletimi”385 diye tanımlanan televizyon, 1923 yılında Amerikalı Jenkins ve 1925 yılında İngiliz Logie Baird tarafından ilk deneme yayınlarının yapılmasıyla birlikte toplumsal hayata girmeye başlamıştır.386

381 Turgut Bağrıaçık, “Sadık Güneş ile Medya, İletişim, Popüler Kültür, Televizyon ve Ötesi”, (çevrimiçi) http://www.kameraarkasi.org/tv/makaleler/televizyonveotesi.html, 5 Aralık 2006. 382 Raymond Wıllıams, Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, Çeviren: Ahmet Ulvi Türkbağ, Ankara, Dost Kitabevi, 2003, s. 13. 383 Massimo Baldini, İletişim Tarihi, Çeviren: Gül Batuş, İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 2000, s. 87. 384 Jean-Noel Jeanneney, Medya Tarihi, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1998, s. 261. 385 Meydan Larousse, Cilt 12, Paris, 1973, s.35, aktaran: Nurdoğan Rigel, Elektronik Rönesans, İstanbul, Der Yayınları, 1991, s.19. 386 Rigel, s. 22-23.

132 Görüntülerin çizgilerden öteye gitmediği bu denemelerden sonra halka yönelik ilk televizyon yayını, İngiltere’de BBC tarafından 2 Kasım 1936 tarihinde gerçekleştirilmiştir.387 Saniyede 24 kare resim ve 240 satır tarama sayısı ile daha net görüntülerin alındığı bu yayın pek çok kaynakta ilk televizyon yayını olarak gösterilmektedir. İngiltere’den sonra düzenli yayına geçen ülkeler sırasıyla Amerika, Sovyetler Birliği, Almanya ve Fransa olmuştur.

Televizyon, günümüzdeki konumuna ulaşana dek diğer kitle iletişim araçlarındaki gelişmelerin paralelinde bir seyir izlemiştir. İlk televizyon yayınları başlangıçta radyonun etkisinde kalarak sesin ön planda olduğu programlar şeklinde kendini göstermiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte radyonun yıldızı iyice parlamış buna karşılık televizyon teknolojisi alanındaki gelişmeler de durma noktasına gelmiaştir. Sav şın sona ermesiyle birlikte televizyon yayıncılığı, iki farklı anlayışın etkisinde kalarak gelişmeye devam etmiştir. Amerika’da ticari anlayış, Avrupa’da ise kamu hizmeti yayıncılığı anlayışı televizyon yayıncılığının farklı bir seyir izlemesine neden olmuştur.388

1950’li yıllarda televizyon programlarına sanatsal ve bilgilendirici nitelikler egemen olmuştur.389 Bu durum haber programlarında da kendini göstermiştir. Yavaş yavaş basının ve radyonun yerini alan televizyonda, birkaç magazinel haber programının dışında genelde röportajlar ve görsel sunumlara dayalı bir habercilik anlayışının egemen olduğu görülmektedir.390 Amatör görüntüler televizyon haber yönetmenleri tarafından da etkisi nedeniyle fazlasıyla beğenilmektedir. Amerika’da bulunan önemli medya danışmanlık şirketlerinden Frank N. Magid Associates’in başkan yardımcılarından Steve Ridge, Amerikan televizyonlarının kullandığı haber görüntülerinin %20’sinin amatör görüntülerden oluştuğunu tahmin ettiğini belirtmektedir.391 Ayrıca amatör görüntülere, taşıdığı haber değerine göre belli

387 Jeanneney, Medya Tarihi, s. 261. 388 Jeanneney, s. 260-266. 389 La Television Dans Le Monde, Paris, UNESCO, 1954, p. 30. 390 La Television Dans Le Monde, p. 81. 391 Johanna Elm, “Tonight’s Hot Stroy is Brought to You…By You”, TV Guid, 24.02.1990, s. 25, aktaran: Marilyn J. Matelski, TV HaberciliğindeEtik, Çeviren: Bahar Öcal Düzgören, 2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2000, s. 81.

133 miktarlarda para ödenmesi konunun televizyon haberciliği açısından oldukça önem kazandığı anlamına gelmektedir.

Amatör çekimlerin habercilikte bu derece önemli bir yere sahip olması beraberinde etik kodların yeniden tartışılmasını gerektirmiştir. Bu tartışmaların odak noktasını çekimi kimin yaptığı ve taşıdığı niyet konuları oluşturmaktadır. Görüntüler art niyetli amaçlarla, planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş olabilmektedir. Bu da olayın doğruluğunun sorgulanmasını gerektirmektedir. Nitekim 26 Nisan 1986 sabahı Ukrayna’nın başkenti Kiev’in 130 km kuzeyindeki Çernobil’de meydana gelen dünyanın en büyük nükleer patlaması olarak kabul edilen392 nükleer facianın görüntüleri bütün dünyada büyük heyecana neden olmuştu. Daha sonra televizyonlarda yayımlanan bu amatör görüntülerin İtalya’da bir çimento fabrikasına ait olduğu anlaşılmıştır.393

1980’li yıllara kadar televizyon çoğu ülkede, devlet güdümünde bir araç olarak varlığını sürdürmüştür. Teknolojik gelişmeler, aktüel kameraların ortaya çıkışı, televizyon alıcılarının ucuzlaması ve yapım/yayın maliyetlerinin düşmesi gibi etkenler televizyonun gerçek potansiyelinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Son derece etkili bir görsel-işitsel araç olan televizyon zamanla sinemanın, tiyatronun, basının, radyonun ve diğer kültürel türlerin özelliklerinin bir arada sergilendiği bir ‘büyülü kutu’ya dönüşmüştür.

70’li yılların ‘kitle haberleşme araçları’ 80’lerde ‘kitle iletişim araçlarına’ ve nihayet 90’larda ise ‘medya’ya dönüşürken yaşanılan dönemi de tanımlamada en temel ölçüt haline gelmiştir. Artık çağımız, ‘ileti şim çağı’, ‘enformasyon toplumu’, ‘televizyon toplumu’ gibi kavramlarla iletişim teknolojisi baz alınarak algılanmaya çalışılmaktadır.394 Bir zamanlar evlerin salonlarında baş köşede tahtını kuran, günün belli saatlerinde ailece seyredilen televizyon ise gelinen aşamada, artık odalarda tek

392İsmet Giritli, Günümüzde Haberleşme: Olaylar, Sorunlar, Gözlemler, İstanbul, Der Yayınları, 1988, s. 61-62. 393 Matelski, TV Haberciliğinde Etik, s. 83. 394 Nurdağan Rigel, Rüya Körleşmesi, İstanbul, Der Yayınları, 2000, s. 53-54.

134 başına seyredilen, yalıtılmış bir seyretme ediminin sergilendiği bir araca dönüşmüştür.

Televizyonun da matbaa gibi ‘bir retorik felsefesi’ olduğunu savunan Postman, bu retoriğin gelişmesinde yazılı kültür ürünlerindeki gerilemenin de etkisi olduğuna değinmektedir. Basılı yayınların egemenliğinin sona ermesiyle politika, din, eğitim gibi kamusal etkinliklerin tüm alanları televizyon retoriğiyle yeniden düzenlemiştir.395 Fiziksel gerçeklik, insanın sembolik faaliyetlerindeki gelişmelerle orantılı olarak geri çekiliyor gibidir. İnsan, şeylerin kendileriyle ilgilenmenin yerine, bir bakıma durmadan kendi kendisiyle konuşmaktadır. İnsan dilsel biçimler, sanatsal imgeler, mitsel semboller ya da dinsel ayinlerle kendi etrafına öyle bir zar örmüştür ki, yapay/bir/ aracın dolayımı olmadan hiçbir şey göremez ya da bilemez.396

Postman’a göre medyadaki değişim ilk olarak insanların bilişsel süreçlerinde etkisini göstermiştir. Televizyonun oluşturduğu epistomoloji insanların zihinsel yapılarında ve bilme kapasitelerinde yazılı kültür alışkanlıkların dışında bir değişime neden olmuştur.397 “İç iletişimini yitirmiş, ruhunu besleyen duygulara yönelik algılamanın kapısını kilitlemiş insan, dış dünya gerçekliğinin aşırı ve yapay ışığının yarattığı körleşmeyi önce rüyalarla yaşıyor. Dış dünyadan gelen büyük bir yüzdesi tasarımlanmış iletilerden oluşan iletişim sağanağı altındaki günümüz insanı, iç iletişimini besleyen rüyalarından da koptuğunda yaratıcılığını, üretkenliğini de yavaş yavaş yitiriyor.”398

Televizyonda görüntünün egemenlik kazanmasıyla birlikte içerikte de önemli değişiklikler yaşanmıştır. Görüntülere dayalı anlatımın seçiciliği ve sınırlılıkları olayların buna bağlı olarak kurgusal bir gerçeklik biçiminde nakledilmesine neden olmuştur.399 Görsel retorik ve sahneleme yasaları dünyanın ve hayatın

395 Postman, Televizyon Öldüren Eğlence, s. 17-26. 396 Cassirer, Ernst, An Essay on Man (Garden City, N.Y.:Doubleday Anchor, 1956.)s.43, aktaran: Postman, s.19. 397 Postman, s. 36-37. 398 Rigel, Rüya Körleşmesi, s. 3. 399 Wıllıams, Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, s. 40-41.

135 görüntülenmeye değer olduğu mantığıyla işlemektedir. Televizyonda gösterilen her şey bu sahneleme yasalarına uygun hale getirilmektedir. Televizyon çalışanlarının oldukça iyi bildiği sahneleme tekniği, konuların seçiminde ve düşünce aşamasından başlamak üzere konunun gidişatında belirleyici oluyor. Bu retorik anlayış sahnelemeye kimi zaman politik değeri olan simgesel yananlamlar ve yüceltici anlamlar yüklenmesini de sağlıyor. İsviçre televizyonu yapımcılarından, Temp Present adlı magazin programının yapımcısı olan Kasım 1985’te Cenevre’de yapılan Reagan-Gorbaçov zirvesini görüntüleyen Andre Gazut, Ronald Reagan’ın danışmanlarının, gazetecilerin özgürce aldıkları görüntüleri ne kadar büyük titizlikle ve teknikle sahnelediklerini anlatıyor: “Uzmanların Beyaz Saray’la bağlantılı olarak nasıl çalıştıklarını gördüm. Onlara şunu sordum: ‘Başkan Reagan’ın konutuyla ilgili görüntüleri nasıl seçiyorsunuz?’ Bana şu açıklamayı yaptılar: ‘Sovyet meslektaşlarımız Başkan Gorbaçov’un görüntülerini, elden geçirilmiş bir tür sosyal konut olan Sovyet Misyonu’nda almakla yetiniyorlar, oysa biz Cenevre gölünün dingin görüntüsünü aktarmaya çalışıyoruz.400

Teknolojik bir araç olarak insan ile televizyon arasında yaşanan ilişki biçimlerinden biri de yabancılaşmadır. Belli bir salonda grup halinde seyredilmeyen tek gösteri sanatı401 olarak nitelendirilen televizyonda öncelikle aletin kendisi görünenlerin sadece bir imaj olduğu gerçeğini hatırlatan ilk engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu engel sinemada perde, gazetede ise gazetenin kendisidir. Kişisel olan şeyler seyircilere ancak bir görüntü ve ses olarak yansımaktadır. Bu imajın kişiselleştirilebilmesi ancak televizyon ekranının yok sayılabilmesiyle gerçekleşebilmektedir. Televizyon ekranı dördüncü duvar olarak adlandırılan sinema perdesinden farklı bir etki yaratmaktadır. Ekran daha şeffaf ve geçirgen bir yapıya sahiptir.402

400 İgnacio Ramonet, Medyanın Zorbalığı, Çeviren: Aykut Derman, İstanbul, Om İletişim Yayınları, 2000, s.106-107. 401 Rene Predal, La Critique Des Spectacles, Paris, Les Guides du Centre De Formation Et De Perfectionnement Des Journalistes, 1998, p. 101. 402 Margaret Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, Derleyen:Tania Modleski, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998, s. 100.

136 Burton, gerçekliğin her programda farklı algılandığını söylemektedir. Programlar, beklentilerle belirlenen gerçeklik tarzlarıyla okunmaktadır. Seyircilerin gerçekliğe dönük beklentileri bir haberde farklı olabileceği gibi bir komedi filminde tamamen farklıdır. Gerçeklik, materyaliyle özellikle de konulu olanlarla ilişki kurma biçimimizi etkiler… Ancak televizyon, raf etiketleri olmayan, farklı tarzlardaki açık kitaplara benzer. Programlardaki yapım imleri kadar program jenerikleri ve tanıtım filmlerinin moda olması da bu yüzdendir… Başka bir deyişle, televizyon haberlerinde taraf tutulması hakkındaki tartışmalar aynı zamanda konuların ele alınış biçimi ve insanların genellikle haberlerde gördüklerine inanmaları hakkındaki inançlarla ilgilidir.403

Televizyon görsel ve işitsel bir araç olarak, günümüzde etkinliği ve yaygınlığı iyice artmış olan ‘ikonoloji’nin pekiştirildiği bir kitle iletişim aracı konumundadır. Fizyolojik olarak, sinemadan ve basılı eserlerden daha çok dikkat düzeyinde bir sinirsel katılım gerektirmesine rağmen eleştirel ve özgün bir anlamlandırma sürecinde ise zihinsel bir değerlendirmeye fırsat tanımamaktadır. Televizyonun ikonolojik etkinliği, hızlı ama yüzeysel bir anlamlandırmayı mümkün kılacak şekilde oluşturulmuştur.404

Gösteriyi imajlar bütününden çok kişiler arasındaki imajların dolayımına bağlı olarak gelişen bir toplumsal ilişki olarak tanımlayan Guy Debord, varolan üretim biçiminin bir tasarımı ve sonucu olarak görmektedir. Gösteriyle gerçek dünya basit imajlara dönüşmekte ve doğrudan doğruya algılanamayan dünyayı dolayımlama yoluyla yeniden inşa ederek göstermektedir. Gösteri, ne bir görüntü dünyasının suistimal edilmesidir ne de imajları kitlesel yayılma tekniklerinin ürünüdür. Gösteri, daha ziyade somutlaşmış ve maddi olarak

403 Graeme Burton, Görünenden Fazlası, Çeviren: Nefin Dinç, İstanbul, Alan Yayıncılık, 1995, s. 120-125. 404 Ünsal Oskay, Popüler Kültür Açısından Çağdaş Fantazya: Bilim-Kurgu ve Korku Sineması, İstanbul, Der Yayınevi, t.y. s. 193.

137 ifade edilen bir Weltanschauung’dur (dünya görüntüsü). Bu, nesnelleşmiş bir dünya görüntüsüdür.405

Geçmişte olduğu gibi günümüz toplumlarının da tutum ve davranışlarına yön veren bu olgular, televizyonun araçsal kullanımını belirleyen sosyo-psikolojik etkenler arasında yer almaktadır. “Dün meslek erbabının, zanaatkarların ve ozanın özgün bireysel duyumlarıyla ürettiğini; bugün markası, imajı, reklamı kendisinden önce piyasayı saran uzmanlar ve profesyoneller üretmektedir.”4061

Günümüzdeki kültürel yapıyı karakterize eden bir kavram olan görsel kültür ‘evrensel bir hakikat’ olarak dünyayı kuşatmakta temsilin, temaşanın ve enformasyonun kaynaştığı bir dünyayı ifade etmektedir.407 Başlangıçta var olan sözlü kültür; hatırlanabilenin bilinebilir olduğu ve bu nedenle yinelemelerin öne çıktığı, çözümleme yetisinden uzak, duygu birliğinin önemsendiği, geleneksel değerlerin ve ilişkilerin bütünüyle aktarıldığı, soyutlama yetisinin gelişmediği bir kültürdü. Böyle bir yapıdan yazının egemen olduğu kültürel ortama geçildiğinde bilinç yapısında da oldukça önemli değişimler yaşandı. Yazı sözlü kültürün kaynaklarının teknolojik biçimlendirmesiyle ortaya çıkmıştır. Yazının icadı aynı zamanda kültürel bir dönüşümün de miladı olmuştur. Çünkü yazı, bilinci radikal bir şekilde yeniden biçimlendirmiştir.408

Postman, televizyon merkezli bir eğlence anlayışının Amerikan toplumu nasıl kıskacı altına aldığını Las Vegas örneğiyle çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bunun bir örneği bütün canlılığı, heyecanlandırıcılığı ve büyülü bir ışık hüzmesini andıran çekiciliğiyle Amerika’da bulunmaktadır. Tamamen eğlence anlayışıyla oluşturulmuş Las Vegas, her türlü toplumsal pratiğin eğlence biçimine

405 Guy Debord, Gösteri Toplumu, Çevirenler: Ayşen Ekmekçi, Okşan Taşkent, 2. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2006, s. 36. 406 Sadık Güneş, Medya ve Kültür: Sessiz Yığınların Kültürel İntiharı, Ankara, Vadi Yayınları, 1996, s. 153. 407 Jacques Ellul, Sözün Düşüşü, Çeviren: Hüsamettin Arslan, İstanbul, Paradigma Yayınları, 1998, s. 146-147. 408 Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, s. 24.

138 dönüştürüldüğü bir kültürel fenomen olarak tüm görkemiyle insanları kendine çekmektedir. Politikamız, dinimiz, haberlerimiz, sporumuz, eğitimimiz ve ticaretimiz; bunların hepsi de protesto unsurunun, hatta halkın etkisinin izine dahi rastlanmaksızın gösteri dünyasının (show business) hoş uzantılarına dönüşmüştür. Diyeceğim o ki, bugün için, ölesiye eğlenme noktasına gelmiş olan bir halkız.409

Bugün tüm dünyayı etkisi altına alan ‘popüler kültür’ün çıkış noktası olan Amerika’da, televizyon destekli eğlence anlayışı toplumsal ve kişisel alanda önemli bir belirleyici olmuştur. “Amerika’da en az eğlendiren insanlar profesyonel komedyenlerdir.”410 diyen Postman, görsel kültürün etkisi altında, bilim insanları, din adamları, iş dünyası, öğretmenler ve toplumun bütün kesimlerinin, eğlenceyi bir yaşama biçimi olarak algıladığını ve hayatlarına uyarladıklarını belirtmektedir. İngiltere’de ve ABD’de dört yüzün üstünde dizi film ve programın senaryolarını yazan ve ‘TV Film Yapımında Mükemmellik’ ödülü sahibi televizyon yazarı Gerald Kelsey, bir televizyon programının bir gecede yalnızca ABD’de 30 milyon kişi tarafından seyredildiğini ve ertesi gün insanların temel konuşma konusu olduğunu belirtmektedir.1950’lilerden itibaren Hollywood’un, televizyonun prodüksiyon piyasasını ele geçirmesiyle, televizyon programcılığında popüler anlayış egemen olmaya başlamıştır.411 Amerikan televizyonu da hakikaten, bir günde binlerce görüntü aktaran güzel bir görüntü, görsel bir haz kaynağıdır. Televizyon kanallarındaki bir çekimin ortalama uzunluğu 3.5 saniyeyi geçmez, bunun için daima görecek yeni bir görüntüyle karşı karşıya kalan gözün dinlemesi mümkün değildir. Dahası, televizyon izleyicilere çok çeşitli temalar sunar, bunları kavramak için asgari bir yetenek gereklidir ve büyük oranda, insanları duygusal bakımdan hoşnut etmek amaçlanmaktadır. Başka bir deyişle Amerikan televizyonu bütünüyle izleyicilerine eğlence malzemesi sunmayı

409 Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence, Çeviren: Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994, s. 12. 410 Postman, s. 14. 411 Gerald Kelsey, Televizyon Yazarlığı, Çeviren: Bahar Öcal Düzgören, Yapı Kredi Yayınları, İletişim: 2, 1995, s. 46-47.

139 amaç edinmiştir… Başka bir şekilde ifade edersek: Eğlence, televizyondaki her türlü söylemin üst-ideolojisidir.412

Gücünün merkezinde görüntünün olduğu televizyonda413 haberler de görüntünün egemen olduğu bir tarzda hazırlanmaktadır. Görselliğin öne çıkmasıyla haber; bilgiden çok hayat tarzı imgelemlerini içeren anlatılara dönüşmektedir.

Geleneksel haber anlayışı; haber değeri taşıyan bir olayı ya da olguyu olduğu şekliyle betimlemenin yanı sıra hedef kitlenin haberi doğru olarak algılamasını sağlayacak bağlamsal parametreleri kapsamasını da öngören bir olguydu. Asıl amaç 5N 1K formülüyle ifade edilen ‘ne oldu, nereden oldu, ne zaman oldu, nasıl oldu, neden oldu ve kim/ler yaptı’ sorularının cevaplarıyla birlikte hangi koşullarda ve hangi araçlarla olayın gerçekleştiğinin vurgulanmasıydı. Haberdeki dönüşümün ana nedeni televizyon olmuştur. Televizyonun haber üzerindeki ilk etkileri canlı/naklen yayının∗ gerektirdiği hız ve zamanlama ile televizyonun görsel dilinin habere uyarlanması nedeniyle oldu. Önceleri radyonun ve basının haber anlayışını benimseyen televizyon zamanla kendi haber mantığını bu alanlara dayatmaya başladı. Televizyonun ticarileşmesi ve kendi anlatım biçimini bulmasıyla birlikte haber iletmek ‘olayın öyküsünü oluşum halinde göstermek’,414 başka bir ifadeyle seyircileri olaya tanık etmek şeklinde uygulanmaya başlandı.

Haberdeki bu dönüşümü Copernicus’un ön ayak olduğu devrim kadar önemli radikal bir değişim olarak nitelendiren İgnacio Ramonet, haberin yalnızca görüntü olarak algılanmaya başlandığını bunun sonucunda da haberciliğin anlamını yitirdiğini iddia etmektedir. Seyirci artık bir olayın önemini anlamak amacıyla değil olayın gözleri önünde oluşumuna bakmak amacıyla haberi seyretmektedir. Görüntünün seyircide yarattığı tatmin yeterli kabul edilmektedir.

412 Postman., Televizyon Öldüren Eğlence, s. 99. 413 Christian Darroy, Louis Guery, Marika Gumuchian, Nathalene Isnard etc. Pour Mieux Communiquer Avec La Press, Paris, Les Guides Du Centre De Formation Et De Perfectionnement Des Journalistes, 1990, p. 80. ∗ Canlı yayın, yayının canlı yayın aracından doğrudan alıcıları ulaştırılması yoluyla gerçekleşirken naklen yayında önce stüdyoya oradan da alıcılara ulaştırılması söz konusudur. 414Ramonet, Medyanın Zorbalığı, s. 157.

140

Televizyon teknolojisinin ‘anındalık’ özelliği Ramonet’nin iddiasını doğrular niteliktedir. Televizyon seyretme pratiği, son derece hızlı bir akışa sahip ekranda çok fazla düşünmeden sadece görüntülere bakılması şeklinde bir alışkanlık yaratmıştır. Saniyede 25 adet görüntünün geçtiği ekranda algılama düşünmeden önce gelmektedir. Ayrıca bir haberin ardından hemen yenisi gelecektir ve o haberin düşünülmesine zaman yoktur. Buna ek olarak her şey (konu, zaman, mekân, dekor, ses, müzik, karakterler ve hatta duygular) bir paket halinde hazırlandığı için seyircinin zihninde bir şey tasarlamasına gerek kalmamaktadır. Yani ‘seyircinin yapması gereken tek şey ekran karşısında oturmak’tır. Böylece insanların kafasına, yavaş yavaş, “görmek, anlamaktır” yanılgısı yerleştirildi. İstediği kadar soyut olsun, her olayın görülebilir, gösterilebilir, televizyona aktarılabilir bir yanının bulunması zorunlu hale geldi. Bu yüzden, karmaşık nitelikte olayların simgeselleştirilmesine giderek daha sık rastlar olduk. Örneğin, İsrail-FKÖ anlaşmalarının önemi, bütünüyle Rabin-Arafat el sıkışmasına indirgenmiş gibi görünüyor. Öte yandan, haber kavramının bu mantıkla ele alınması, “canlı olarak görüntülenmiş”, yürek kaldırıcı, şiddet sahneleri içeren, kanlı olayları aktaran görüntülerin üzücü biçimde büyüleyicilik kazanmasına yol açıyor. Bu talep, yapımcı ları izleyicilere sahte belgeseller, yeniden oluşturulan sahneler, sahte görüntüler, “aldatmacalar” sunmaya itiyor. Sonuç: haber ile eğlence birbirine karışma eğiliminde; güvenilir gazetelerin belirli klişelerin oluşturduğu çizgide buluşmasına giderek daha sık rastlanıyor.415

Haber seçiminde görsel yönü ağır basan olaylar rağbet görmektedir. Örneğin daha az görselliğe sahip olduğu için barış arayışları değil de savaşın draması tercih edilmektedir. “Haberlerde barış hissedilen soyut bir durumdur. Savaş ise ‘olay’dır”.416 1991’deki Körfez Savaşı’nda yüksek teknolojik silahların kullanımının görsel bir hazla televizyon seyircisine bir Hollywood aksiyon filmini seyrettirir gibi

415Ramonet, s. 158. 416 See Public Papers of the Presidents: Lyndon B. Johnson 1968-69 (Washington, DC: Government Printing Office, 1970), 482-86, aktaran: John Roper, “The Contemporary Presidency: George W. Bush and the Myth of Heroic Presidential Leadership”, Presidential Studies Quarterly, 2004, p. 140.

141 sunmuştur. Bu durum ‘infotainment olarak savaş’ın televizyon dolayımından geçerek insanlara nasıl sunulduğunun ilk örneklerinden biridir.417

Stephen Graubard’ın 1992’de yayımlanan ‘Mr. Bush’s War: Adventures in Politics of Illusion’ adlı kitabında televizyon için Körfez Savaşı’nın ne anlam ifade ettiğini şu sözlerle dile getirmektedir: “Savaş, Bağdat bombardımanının hava fotoğraflarıyla başladı ve Iraklı bir savaş esirini teselli eden zenci bir Amerikan askeriyle bitti. Herkes iyiydi. Savaş başlangıçtan bitimine kadar televizyon için üretilmiş bir hikâyeydi.”418

Savaş teknolojilerinin bu şekilde sergilenmesinde politik bir boyut ve popüler kültürün figürleri etkili olmaktadır. İnfotainment çağında savaş, hem televizyon hem de politikacılar için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir. Savaş boyunca Amerikan başkanı televizyonun yardımıyla kendisine biçilen liderlik rolünü oyunlaştırabilmektedir. Böylece savaş politik bir oyuna dönüşmektedir. Tabi bunun dezavantajları da olabilmektedir. askeri harekâtın yolunda gitmemesi durumunda başkanın imajı kötü bir şekilde zedelenecektir. Örneğin kamuoyu araştırmaları, Körfez Savaşı’nın 100 saatlik yayınının Başkan Bush’un medyadaki imajıyla ters düştüğünü göstermektedir.419

1980’li yılların sonlarından itibaren televizyonlarda görülmeye başlayan ‘reality show’lar da televizyon da görsel hazza dayalı haber programları arasında değerlendirilmektedir. Londra’da Westminster Üniversitesi profesörlerinden Annette Hill eğlendiren bilginin bir parçası olarak kabul ettiği ‘Reality TV’yi ‘bilgi ve eğlence arasında, belgesel ve drama karışımı’ bir program formatı olarak tanımlamaktadır. Hill’e göre ‘Reality TV’ tabloid gazetelerden ve belgeselden aldığı aldığı biçimleri kendisine başarıyla uyarlamıştır. Tabloid gazetelerden bilgi ve eğlence ile sıradan ve ünlü insanların bir aradalığını, belgesel filmdense gerçeklik

417 Roper, p. 140-141. 418 Quoted in L. Beinhart, American Hero (London: Arrow Books, 1995), 395. aktaran: Roper, p. 141. 419 Roper, p. 141.

142 olgusunu almıştır. Eğlence ise bir gösteri olarak sunulmaktadır. Sürekli olarak yenilenen gösterilerle benzersiz biçimler üretilmeye çalışılmaktadır.420

Gösterinin egemenliğinde politik alanın da giderek eğlendiren bilgi sürecine eklemlendiği gözlenmektedir. Hollanda’da 1994 yılı seçimleri öncesinde politikacıların televizyon programlarında temsili konulu bir araştırmada politikacıların ‘Talk Show’lar, varyete şovları ve eğlence programlarını tercih etme oranının %22 olduğu tespit edilmiştir.421 Politik sahnede imaj yaratıcısı kişinin ortaya çıkması ve buna bağlı olarak söz yazarının geri plana düşmesi, televizyonun diğer iletişim araçlarından daha farklı bir içerik talep ettiğini kanıtlar. Televizyonda politik felsefe yapamazsınız. Televizyonun biçimi bu içeriğe ters düşmektedir.422

Yaşadığımız döneme damgasını vuran televizyon, gerçekliği teknolojik bir dolayımlamadan geçirerek bir gösteri biçiminde yeniden organize eden bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.423 Bu yönüyle televizyon bir tekno-şüphecilikle424 yaklaşılması ve değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Medya alanında yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte bilişim ve internet alanındaki yenilikleri de kendisine uyarlanan televizyon, küresel politikaların başaktörü olarak bireysel ve toplumsal hayattaki yerini uzun süre koruyacak şekilde sağlamlaştırmaktadır. Platon’un mağara alegorisindeki gibi duvarlara yansıyan gölgelere benzeyen bir gerçeklikle hayatı seyreden insanlar, yansımalarına değil de doğrudan ışığa bakabilecek bilince güce ve cesarete sahip olana kadar televizyon iktidarını sürdüreceğe benzemektedir.

2.2.2. Haber Kurgusu ve Dramatik Anlatı Biçimi

420 Annette Hill, “Reality TV: Audiences and Popular Factual Television”, Journal of Communication, (56) Routledge, Oxford, 2006, p. 227. 421 Kees Brants Peter Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, 15:2, 1998, p. 155. 422 Postman, Televizyon Öldüren Eğlence, s. 16. 423 David Morley, Kevin Robins, Kimlik Mekânları: Küresel Medya, Elektronik Ortamlar ve Küresel Sınırlar, Çeviren: Emrehan Zeybekoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1997, s. 196. 424 Ian Reinecke, Elektroniğin Büyüsü, Çeviren: Fatih Elmalı, İstanbul, İnsan Yayınları, 1992, s. 12- 13.

143 Görsel-işitsel sanat dallarına ait iletişim tekniklerinin kullanım biçimi olan dram; ‘dramatik’ özellik taşıyan bir olayın, oynanmaya uygun bir şekilde biçimlendirilmiş durum, konuşma ve hareketlerle gelişen oyun metni olarak bilinmektedir. Dramın temel unsurlarından biri olan tiyatrallik ise; dramatik bir özün sahne üzerinde canlı oyuncu, dekor, kostüm, ışık, efekt, aksesuar gibi ögelerle ortaya çıkarılma sanatı olarak tanımlanmaktadır. Dram ve tiyatrallik ‘dramatik’ olandan hareketle kavramsallaştırılmıştır.

Dramatiklik kavramı Aristoteles'den, günümüze kadar dinamik bir değişim sürecinden geçmiştir. Özellikle kitle iletişim araçlarının sağladığı olanaklar dramatik anlatıma yepyeni ufuklar açmıştır. Dramatik tasarım, sahnede bir tiyatro oyunu olarak ortaya konulabileceği gibi filmogrofik yöntemlerle biçimlendirilerek sinema ya da televizyon filmi biçiminde işlenebilmektedir. Yine bunun gibi radyofonik anlatımla bir radyo oyununa dönüştürülebilmektedir. Dramatik anlatı müzik, resim, heykel, grafik gibi sanat dallarında da uygulanabilen bir öz olma niteliğini taşımaktadır.

Dramatik anlatım, dramatik tiyatro kuramıyla kavramsal çerçevesini bulmuştur. Dramatik tiyatro; anlatı yapısıyla, karakterleriyle ve taklit araçlarıyla Aristoteles’in tragedya kuramı, üç birlik kuramı ve katarsis anlayışı içinde yer alan tiyatrodur. Özellikle, bir tür iç arınma şeklinde ortaya çıkan katarsis kavramı tiyatronun dramatik temelini ve amacını oluşturmaktadır. Dramatik tiyatroda amaç, sahnedeki karakterle seyircinin özdeşleşip, bu çerçevede kendi çelişkilerini görmesini ve hissetmesini sağlamaktır. Katarsis kavramı ise bu aşamada devreye girerek seyircide oluşturulan bu acıma ve korku duygularıyla nefsin duygulardan arındırılmasını sağlamaktadır.425

Tiyatronun temeli olarak kabul edilen tragedye ise Aristoteles tarafından; “Tragedya ahlaki bakımdan ağırbaşlı, başı ve sonu olan, belli bir uzunluğu bulunan bir hareketin taklididir; sanatça güzelleştirilmiş bir dili vardır; içine aldığı her bölüm için özel araçlar kullanır, hareket eden kişiler tarafindan temsil edilir, bu bakımdan

425 Sevda Şener, Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, 3. Baskı, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 1998, s. 44-47.

144 trgedya salt bir hikâye (mythos) değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı korku ve acıma duyguları ile ruhu tutkulardan temizlemek”426 şeklinde tanımlanmıştır. Aristoteles tragedyanın unsurlarının ise ‘öykü (mythos), karakterler, dil, düşünceler, dekorasyon ve müzik" olduğunu belirtir. Bu unsurlardan dil ve müzik taklit araçlarını, dekorasyon taklit tarzını, öykü, karakter ve düşünceler ise taklit nesnlerini ifade etmektedirler. günümüzde bir olayın trajik sayılabilmesi için bu unsurların yanı sıra ‘heyacan verici’ de olması gerektiği savunulmaktadır. Ancak heyecan ölçüsünün yüksek olduğu ve sürükleyici nitelikteki olayların seyircide acıma ve korku duyguları uyandırarak trajik bir etki yaratabildiği düşünülmektedir.427

Genellikle tiyatro tarihi kapsamında ele alınan ‘trajik unsur’ kavramı, insanlığın düşünce tarihi için de önemli olgu olmuştur. Kavram, bugünün ‘trajik insanı’nı anlamlandırmada daha da önemli hale gelmiştir. Trajik insan “…onu yıkıma götürecek yolu da iç dünyasında bilerek seçtiği için, yaradılışı, eğilimleri, tutkuları gereği başka bir seçim yapamayacağı için trajiktir.”428 Yaptıkları seçimlerle ön plana çıkan trajik kahramanların gelişme süreci aynı zamanda bireyin gelişme sürecidir.

Görsel kültürün tam odağında bulunan televizyon ise hem yazınsal anlatının tüm olanaklarından yararlanan hem de sözlü anlatımın özgün niteliklerini barındıran bir kitle iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır.429 Teknolojik gelişmelere paralel olarak televizyon, çok kısa bir sürede gündelik yaşam deneyimimizin bir parçası olmuş, yaşamımızı anlamlandıran, duygu ve düşüncelerimizin, önceliklerimizin, yaşam tarzımızın biçimlenmesinde yol gösterici mesajlar gönderen bir form haline gelmiştir.430

Televizyon diğer sanat ve iletişim biçimleri gibi kendine özgü bir anlatı tekniği geliştirmiş bunu yaparken de tiyatro, sinema, radyo, resim, gazete gibi

426 Şener, s. 31. 427 Şener, s. 32-43. 428 Ahmet Cemal, Aradığımız Tiyatro, İstanbul, MitosBOYUT Yayınları, 1998, s. 101. 429 Ergül, Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, s. 28-29. 430 Erol Mutlu, Televizyonu Anlamak, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1991, s.12.

145 alanları kendine uyarlamıştır. Televizyonun başarısı ‘birleştiriciliği’ yönünde ortaya çıkmaktadır. Diğer bütün enformasyon araçlarından yapım elemanlarını taklit eden televizyonda tek bir programda bile sinemadan, fotoğraftan, resimden, radyodan, tiyatrodan, müzikten alınma çeşitli enstrümanları bulabilmek mümkündür. Televizyon bu yapı unsurlarını kendine özgü üslubuyla yeniden biçimlendirmektedir.431 Özellikle sinema ve tiyatro kaynaklı tüm bu etkileşimler, televizyondaki egemen anlatı biçimi olan ‘dramatik anlatım’ biçimini ortaya çıkarmıştır. Görsel ve işitsel yapısıyla televizyonun kendini formu bulup kitlesel bir araca dönüşmesi 1950’li yılların ortalarında gerçekleşebilmiştir. Bu gecikmede II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkıcı etki kadar radyonun egemenliği ve sinema sektöründeki engellemelerin de etkisi olmuştur. 1960’lara gelindiğinde ise televizyon Amerika’nın önderliğinde iş dünyasının en çok tercih ettiği reklam ve pazarlama aracı olarak dünyada etkili olmaya başlamıştır. 1960’ta Amerika’daki konutların %87.1’inde televizyon bulunurken bunu %82.5 ile (1961) Kanada takip etmiştir. Televizyon Amerika ve Batı Avrupa’da pek çok eve banyodan, sifonlu tuvaletten, kazanlı ısıtma sisteminden önce girmeyi başarmıştır.432

Televizyonun bu gelişim seyri aynı zamanda program yapım ve yayım sürecindeki dönüşümü ifade etmektedir. II. Dünya Savaşı esnasında ve sonrası dönemde televizyon en fazla etkilendiği türleri aynen aktarmakla yetinmiştir. Tiyatrodaki ve radyodaki teatral biçimleri doğrudan aktarmakla yetinmiştir. Yine ekranlara egemen olan bir diğer konu haberler olmuştur. Dünyadaki önemli gelişmeler seyircilere naklen aktarılmıştır. Varyeteler, müzikaller bu yeni aracın olanak ve sınırlarına uyarlanma çabası gösterilmeksizin, oldukları gibi yayımlanmıştır. Henüz televizyonun kendine has bir biçimi ve üslubunun oluşmadığı bu dönemde daha çok diğer iletişim biçimlerini taklit eden bir televizyon yayıncılığı geçerli olmuştur.

431 La Television Dans Le Monde, p. 30. 432 Paul Rutherford, Yeni İkonalar, Çeviri: Mustafa K. Gerçeker, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1996, s. 22-23.

146 Kitle iletişim araçlarıyla geleneksel iletişim ve sanat biçimlerini inceleyen iletişim sosyologu George Gordon, televizyonun kimliğinin anlaşılabilmesini onun diğer araçlarla girdiği ilişkinin incelenmesiyle mümkün olabileceğini belirtmektedir. Yazılı kültürde gazeteler sözlü kültürdeki öykü anlatıcılarının, halk ozanlarının, gezginlerin yerini alırken, sinema düşüncesi de Çin ve Japonların basit optik oyunlarından Cava, Mısır ve Türkiye'nin gölge oyunlarına, on üçüncü yüzyıl resim ustalarıyla başlayan üç boyutlu dünyayı iki boyutlu bir yüzeye gerçeğe uygun olarak resmetme çabalarına kadar çok çeşitli kaynaklara dayanmaktadır.433 Toplumsal ve kültürel süreçlerin bir parçası olan sanat ve iletişim araçları arasında bir süreklilik ve alışveriş bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları içinde özel bir yere sahip olan televizyonda ise anlatılar öykülemeci bir tarza bürünmüştür. Bir kurmaca anlatıda son derece doğal olan bu durum gerçek olaylara dayalı anlatılarda da kendini göstermeye başlamıştır.

Anlatı, öykünün neyle ilgili olacağını belirlediği gibi konunun nasıl işleneceğini de biçimlendiren bir süreçtir. Anlam anlatı çerçevesinde oluşturulmaktadır. Olayların nerede, ne zaman ve ne hızda meydana geleceği belirlenmektedir. Öyle ki canlı yayınlar bile anlatı pratiği içinde gerçekleştirilmektedir. Zaman ve mekân anlatılar içinde yeniden biçimlendirilmektedir. Televizyon anlatıları iki ayrı tarzda düzenlenmektedir. Biri, gerçekleşen olayları ve bunların gerçekleşme sıralarını gösteren olayların anlatısıdır. İkincisi ise daha çok karakterleri ve ilişki biçimlerini ön plana alan dramatik anlatıdır. Dramatik anlatımda anlam; gerilim ve ilişkilerde yaşanan buhranlarla oluşturulmaktadır. Bu tarz televizyonun bütün anlatılarına egemen olmuş ve seyircilerle olan ilişki biçimini belirlemeye başlamıştır. ‘En geleneksel anlatıda, başrol oyuncuları (kahramanlar ve suçlular/önemli karakterler) ve arka plan tanıtılır, sonra çözülmesi gereken bir sorun yada bir çatışma ortaya konur, daha sonra “çözülecek mi çözülmeyecek mi” sorusuyla yapılanan çeşitli olaylar meydana gelir ve tam her şey olanaksız görünürken herkesin hak ettiğini bulduğu büyük bir sonla

433George Gordon N., Communications, and Media; Constructing a Cross-Discipline, Hasting House, New York, 1975, aktaran: Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 31-33.

147 biter.”434 Bu süreçte önemli olan dikkatleri çekmek, duyguları harekete geçirmek, zevk vermek ve böylece daha fazla tükettirmektir. Bu durum konulu olmayan biçimlerin anlatılarına da şekil vermektedir.

Anlatının biçimi insanların hikâyeyle ilişkiye girme biçimini belirlemektedir. Bu ilişki nesnel ya da öznel olabilmektedir. Nesnel ilişkide seyirci olayın dışındadır. Öznel bir ilişkide ise anlatının içine sokularak olayın bir parçası haline getirilmektedir. Nesnel anlatıda olayı anlatan birici kişidir, öznel anlatıda ise üçüncü kişidir. Görsel ve konulu anlatılarda her iki duruma da rastlayabilmek her zaman için mümkündür. Kamera hareketleri ve kurguyla anlatı düzenlenmektedir. Kodlanan iletileri nasıl açımlayacağımız yine bu anlatı tarzına bağlı olarak gerçekleşmektedir. Her şey seyircinin gözü önünde gerçekleştiği için seyirci bütün ilişkileri bilen özel konuma yerleştirilmiştir. Bu özel konumun sağladığ ı rahatlık psikolojisi içinde ekrandaki iletileri tüketmeye hazır haldedir.435

Dramatik anlatılar, televizyon draması, filmler, varyeteler olarak televizyonda yerini bulmuştur. Zamanla dramatik anlatı biçimi kendini haber dahil hemen hemen tüm televizyon içeriklerinde etkisi göstermeye başlamıştır. Televizyon dramaları 1950’lerin ortalarında kendi özgün biçimini bulabilmiştir. Televizyon draması, ilk olarak bir kurulu sahne draması kabul edilen natüralist dramayla yine benzer özellikte olan kutu draması görünümünde gelişmiştir. Televizyonun bu yeni tiyatro biçimine kattığı teknikler kapalı iç atmosfer, kişiler arası ilişkilerle ilgili yerel çekişmeler, özel hisleri ele alma gibi yenilikler olmuştur. 1960’lara gelindiği ise teknolojik imkânlar sayesinde televizyon draması tiyatrodan ve sinemadan seyirci çalabilecek kadar farklılaşmış televizyon dili içinde yeni bir tür olarak ortaya çıkmıştır. Öyle ki 1960’lara doğru tek bir oyunda seyirci sayısı 10 ya da 20 milyonu bulabilmekteydi. Bunun doğal bir sonucu olarak genç ve yaratıcı dramacılar televizyona yönelmeye başlamışlardır. İngiltere’de sosyal konuların oyunlaştırılarak televizyona aktarılmaya başlanmasıyla birlikte drama-belgeseller ortaya çıktı.436

434 Burton, Görünenden Fazlası, s. 128-129. 435 Burton, s.130-132. 436 Williams, Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, s. 46-49.

148

Kameranın günlük yaşamı yansıtıcı gücü, iş ve sokak konuşmalarının otantikliği televizyon dramalarının ilgiyle seyredilmesini sağladı. Bunun gibi televizyon dramasında ortaya çıkan bir diğer yenilikse toplumsal konularda oldu. Tiyatro daha çok üst düzey bir azınlığa hitap ederken televizyon dramalarında daha geniş halk kitlelerini hedefleyen temalar işlendi. Bu da televizyon dramalarının seyirci sayısının hızla artmasına neden oldu. “Televizyon yaygınlaştığından bu yana dünyanın birçok bölgesinde, insanın kültür tarihinde daha önce hiç görülmeyen ölçekte ve yoğunlukta drama gösterimi olmuştur.”437 Dizilerin veya serilerin∗ seyirci kazandırmanın yanı sıra televizyona başka avantajlar da sağlamıştır. Dramatik anlatının doğasındaki devamlılık zamanın çok önemli olduğu televizyonda haftalarla ifade edilebilecek zaman kazandırmıştır. Ayrıca bölümler halinde sunulan dramalar seyircileri belli bir kanala bağlamış ve hatta o kanalın diğer yapımlarını da benimsemelerine neden olmuştur.

Televizyonda dramatik anlatımın egemen olduğu türlerden biri de filmlerdir. Filmler sinema seyircisinin azalmaya başlamasıyla birlikte televizyon ekranlarında daha sık görülmeye başlamıştır. Film şirketlerinin yalnızca televizyon için üretim yapmaya başlamalarıyla birlikte filmler kazandığı yeni biçimle televizyondaki türlerden biri olmuştur.438 Filmlere göre ekranlara daha egemen bir diğer türse varyete programlarıdır. Tiyatrodan esinlenerek televizyon uyarlanan varyetelerde temel iki olgu gözlenmektedir. Bazı skeçler televizyonda ‘durum komedisi’ olarak tamamen farklı bir türe dönüşürken müzikaller ve varyete tiyatrolarının bazıları çok az değişikliklerle aynen ekranlarda yer almaya başlamışlardır.439

Dramatik anlatımın etkisinin en yoğun görüldüğü metinlerden biri de haberlerdir. Dramatize etme televizyon haberini konulu, belli bir kurguya göre düzenlenmiş, dramatik bir anlatı biçimine sokmuştur.

437 Williams, s. 49. ∗ Dizi (series): Karakterler aynı kalmakla birlikte her bölümde ayrı bir olayın yer aldığı drama türüdür. Seri (serial): Tek bir öykü ya da olayın bölümlere ayrılarak anlatılmasıdır. 438 Williams, s. 51-53. 439 Williams, s. 53.

149 Bu dramadaki stok karakterler muhabirler, dünyadaki gelişmelerde ünlü olan kişiler, uzmanlar ve olaya şahit olanlardır. Haberlerin esas entrikası, her öyküde olduğu gibi yükselişleri ve düşüşleri olmasıdır. Kişilerle ilgili öyküler şu yada bu ölçüde dramatize edilmiştir ve kimin kazanacağını görmek için bir sonraki bölümü izlememizi gerektiren, çatışma içeren ve şüpheli olan sonları vardır. Haberler de diğer herhangi bir tür gibi kendi içerik ve geliştirim gelenekleri olduğundan stok durumlara sahiptir. Bu gelenekler, habercilik değerlerinin oluşmasına yol açar. Değerli olan, örneğin felaketler, önemli politik kararlar, ünlülerin ölümü ve kraliyet mensuplarının etkinlikleridir.440

Konuların “dramatik olma özelliği” haber üretim sürecinin en başında etkili olmaya başlamaktadır. Hayatın her alanını kapsayan haber konularının seçiminde ‘dramatik’ yönü ağır basan olaylara öncelik tanınmaktadır.441 Doris Graber habercilerin dramatik anlatıma böylesi bir ilgiyle yönelmesini şu sözlerle açıklamaktadır: “Dramatik anlatım, haberleri göz ardı eden seyircilerin dikkatini çeker, önemli politik meselelere katılımı artırır ve meseleler hakkında düşünüp çaba harcamaya iter.”442 Televizyonun kısıtlayıcı zaman aralığında anlatılması güç konular dramatize edilerek haberin daha basit ve kolay bir şekilde algılanmasını sağlamaktadır. Dramanın gerçek hayat formlarına olan yakınlığı seyircilerin toplumsal bir konuyu kişisel bir bakış açısıyla değerlendirmelerini ve özdeşlik kurmalarını kolaylaştırmaktadır.443 Televizyon haberindeki bu değişim görüntü ve kişi eksenli dramatik anlatı biçiminin haber yapım ve yayın sürecinin tüm alanlarını etkisini göstermeye başlamıştır.

440 Burton, Görünenden Fazlası, s. 104-105. 441 Daniel Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”, (çevrimiçi) http://www.aber.ac.uk/media/Modules/TF33120/news.html 442Doris A. Graber,“The Infotainment Quotient in Routine Television News: A Director’s Perspective.” Discourse & Society 5(4):483–504, 1994. p. 505, aktaran: Francis L. F. Lee, “Radio Phone-in Talk Shows as Politically Significant Infotainment in Hong Kong”, TheHarvard International Journal of Press/Politics; 7;57, 2002, p. 59-60. 443Ann, Crigler, K laus Bruhn Jensen, Discourses on politics: T alking about public issues in the U nited States and Denmark. I n Peter Dahlgren & Colin Sparks (Eds.), Communication and citizenship. Journalism and the public sphere in the new media age (pp. 176–195). L ondon: R outledge, 1991, aktaran: Neijens, Brants , “The Infotainment of Politics”, p. 152.

150

2.2.3. Kişileştirme ve Haber Aktörleri Televizyon kişisi kavramı; televizyonun, diğer iletişim ve sanat biçimlerinden de uyarladığı tekniklerle kendi retoriği içinde var ettiği bir kavramdır. Televizyon kişileri, seyirciyle kurulan ilişkinin odak noktasında yer alırlar. Bu karakterler hem gerçek hayattaki kişiliklerden üstün özelliklere sahiptir hem de seyirciyle bir yakınlık sağlayacak kadar gerçektir. Seyircinin televizyon kişisiyle özdeşleşmesi onun bu gerçek ve gerçeküstü nitelikleri sayesinde sağlanabilmektedir.

Bu temsili karakterler aracılığıyla seyircilere iletişimin çeşitli biçimleriyle oluşturulmuş sembolik kişilerle ilişki içinde oldukları unutturulmaya çalışılmaktadır. Bu durum kurgusal bir yapıda olmayıp da canlı yayında bir haber bültenini sunan karakterler için de geçerlidir. Seyredilen karakter televizyon tarafından inşa edilmiş gerçekdışı bir karakterdir.444 Televizyon kişileri, bir televizyon programının yapım unsurları arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Programın hedef kitlesinin profili, beğeni ve beklentileri göz önüne alınarak oluşturulan kişilikler seyircilerin kolaylıkla benimseyebileceği temsili çeşitlemelerle inşa edilmektedirler. Bir programın başarısı olay örgüsü kadar gerçek yaşam dinamikleriyle karakterize edilen tipin inandırıcılığına bağlıdır.445

Televizyon yapımlarında olay örgüsü karakterler üzerine kurulmaktadır. Konudan, diyaloglardan, zaman ve mekândan, dramatik yapı içindeki diğer neden ve

444 Burton, Görünenden Fazlası, s. 115. 445 Neşe Kars, Televizyon Programı Yapalım Herkes İzlesin, İstanbul, Derin Yayınları, 2003, s. 36- 41.

151 nasıl sorularından önce karakterler tasarlanmakta ve her şey bu karakterlere göre biçimlenmektedir. Hatta makyaj, dekor, kostüm ve sahne donanımı bile karakterler baz alınarak belirlenmektedir. Gerçek dramatik öykülerin bir kısmı, hatta birçoğu, konu ile açılmaz. Karakterle açılır…Konu mu, karakter mi; hangisinin önce geleceği ‘tavuk ve yumurta’ sorusuna benzer ama bütün büyük oyunların ortak yanı, akılda kalan karakterlerden oluşmalarıdır. Yazarlar, bireyler yaratmışlardır.446

Televizyon kişileri arasında en fazla göz önünde olanlar ve ilk akla gelenler program sunucuları ve haber sunucularıdır. Bu kişiler sık sık ve düzenli olarak ekranda göründükleri için geniş kitlelerce tanınmakta ve düzgün ve rahat görünümleriyle, seyirciyle iletişim kurabilme becerileriyle âdeta tanınmanın ötesinde yıldızlaşmaktadırlar. ‘Yıldız’ kavramı ise televizyon kişilerinin seyircinin ilgi ve sevgisinin dorukta olduğu en üst seviyeyi ifade etmektedir. Televizyonun sinemadan aldığı yıldız kavramı sektördeki pazarın uluslararası boyuta taşındığı film endüstrisi içinde üretilmiştir. Televizyon yıldızları sinemanın kurgusallığının dışında daha canlı, hayatın içinden ve gerçektir. Erişilebilirlik ihtimali yüksek bir gerçeklik yanılsamasıdır bu.447

Yapılan işin doğası gereği zamanla kamera önünde nasıl rahat olunabileceğini, izleyicilerin kendilerini devasa televizyon ailesinin bir üyesi olarak hissetmelerini nasıl sağlayabileceğini çok iyi sergilenmektedir. Televizyon kişisi kendisini izleyiciyle arasında bir sinerji yaratabildiği ve ailenin bir üyesi ya da ‘halk adına doğrunun ve gerçeğin’ timsali olabildiği sürece başarılı olmaktadır. Temsil edilen kitlenin büyüklüğü oranında ve halkın kendisinden beklediği misyonu yerine getirmesine bağlı olarak başarı düzeyi daha da artacaktır.

Erol Mutlu, televizyon kişiliğinin temsili, sunumsal ve belgesel olmak üzere üç ayrı kümede incelemiştir. Fakat bu kümeleştirme nispeten esnek bir yapıya sahiptir. Bir gruba ait olan kişilik başka bir grup içinde de temsil edilebilmektedir.

446 Kelsey, Televizyon Yazarlığı, s. 130. 447 Burton, Görünenden Fazlası, s. 116.

152 Temsili televizyon kişiliği kurgusal bir karakter kılığına bürünerek seyirciye hitap eder. Kurmaca anlatıdaki zaman ve mekân öyküdeki düzenlemeye aittir. Komiser Columbo, Baretta, Lou Grant, Jeyar, Hüsnü Kuruntu, Perihan Abla bu kişiliğin örnekleridir. Sunumsal televizyon kişileri seyircilere doğrudan ‘kendileri’ olarak hitap eden haber ve program sunucuları gibi karakterlerdir. Uğur Dündar, Ali Kırca, Beyazıt Öztürk bunlara örnektir. Belgesel televizyon kişilikleri ise ‘gerçek yaşamları’, serüvenleri, kamuoyunu ilgilendiren konulardaki görüşleri, yaşam biçimleriyle başka programlara konu olan karakterlerdir. Siyasetçiler, iş adamları, bilim adamları, sanatçılar bu kişilikleri örnektir.448

Televizyonun en belirgin özelliklerinden birinin de diğer teknolojilere göre insanların mahrem alanlarına kolaylıkla girebilmesi olarak vurgulayan Raymond Williams, bir televizyon kişisi olan muhabirin, 'dikkat çekmek için gerekli bir figür' olduğuna değinmektedir. Muhabirin olayın tanığı olarak ekranda görünmesi dikkatlerin habere çekilmesine yardım eder. Fakat seyircilerin asıl görmek istedikleri şey olaya gerçekten katılanlardır. Çoğunlukla olaya gerçekten katılan daha da gereklidir olmaktadır. Seyredilmenin sağlanması da bu iki olgunun dengeli bir şekilde bir arada verilmesiyle mümkün olabilmektedir. Yani seyircinin bir görüntüyü seyretmenin yanında onun deneyimini paylaşabilmesi başarılı bir iletişimin önkoşuludur. Bu da ancak iletilerin bilinçli bir şekilde kodlanmasıyla sağlanabilmektedir. Bazı başarılı deneysel televizyon dramalarının bu şekilde tasarlandığı gözlenmektedir. Karakterlerle kurgusal yapının dengeli bir şekilde kurulduğu, çeşitli dekoratif unsurlarla mekânların yeniden düzenlendiği dramalar seyirciyi ekran başına çekebilmektedir. Seyircinin ekranda algıladığı gerçeklik, kendi gerçek yaşamından kesitlerle kurgulanan yeni bir gerçekliktir.449

Seyirciyle olan etkileşimleri bağlamında televizyon kişileri birer ‘iç izleyici’ olarak nitelendirilebilmektedir. Haber ve program sunucuları, televizyon anlatılarında rol alan kişiler gibi en yaygın televizyon karakterlerinin yayında bir de ikincil konuma sahip kişiler bulunmaktadır. Televizyonla seyirci arasındaki iletişim

448 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 51. 449 Wıllıams, Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, s. 61.

153 sürecindeki işlevi ve konumuna göre birer tamamlayıcı, pekiştirici unsur olarak kullanılan ikincil seyircilerin en bilindik olanları stüdyo seyircileri veya onların yerine kullanılan gülme efektleri, stadyumu dolduran kalabalık, reklamı yapılan ürünleri kullananlar gibi karakterlerdir. Birincil konumdaki iç seyirciler genellikle televizyonun prime-time∗ dönemi için hazırlanan ve yetişkinleri hedef alan soap opera ve canlandırma programları gibi stüdyo dışı kurgusal anlatılarda karşılaşılan kişilerdir. Sunucusu, stüdyo seyircisi olmayan bu kişilikler televizyon kişiliğinden çok sinema karakterleri andırmaktadır. Bu tür programlarda asıl oyuncuların dışındaki diğer karakterler bir iç izleyici olarak işlev görmektedir.450

İç seyirciler gerçek kişilerin fiziksel olarak varlıklarının sergilenmesi şeklinde ortaya çıkabildikleri gibi program yapım ekibinin tercihine veya varolan olanaklara bağlı olarak ses etkisiyle de varlıklarını sergileyebilmektedir. Bu etki müzik, ses efektleri, kahkaha efektleri vb yollarla oluşturulmaktadır. Bir program iç izleyiciyi kadrosuna rahatlıkla sokamadığında ya da daha büyük bir yoğunluğa gerek duyulduğunda, çözümü müzik sağlar. Bazı bakımlardan stüdyo dışı anlatıların müziği Hollywood’un bıraktığı yerde başlıyor gibidir ama yine de bu yüzeysel benzerliğe aldanmamamız gerekir. kuşkusuz her ikisi de program müziğidir, ama televizyon müziği çok daha yorumlayıcı bir yol izler; en küçük olayı bile yan odadaki zeki dinleyici için saptamaya çok daha yatkındır. Televizyon müziğinin her yüksek ve alçak noktaya olan dikkatiyle karşılaştırıldığında, film müziğinin bölümleri uzun ve geneldir. Nasıl gülme bandı dakika başı belli kahkahayı garantiye almak zorundaysa, stüdyo dışında çekilmiş bir anlatını n müziği de programı mutfaktan izlemeye çalışan, herhangi bir şey için hemen koşup gelemeyecek bir ev kadının da ayrıntılı bir yol haritası sunmak zorundadır.451 Televizyonda seslendirme; seyircileri akışa bağlayarak ve seyretme tercihlerini yönlendirerek bir tür iç izleyici olarak işlev yapmaktadır.

∗ Yayıncılar TV gününü üç bölüme ayırmaktadır. Sabah Kuşağı: 6.30-10.00, Gündüz Kuşağı: 10.00- 16.00, Prime-Time: 8.00-11.00 veya 7.00-10.00. Yasemin İnceoğlu, Uluslararası Medya, İstanbul, Der Yayınları: 132, 1997, s. 50. 450 Rick Altman, “Televizyon/Seslendirme”, Eğlence İncelemeleri, Derleyen: Tania Modleski, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998, s. 77-78. 451 Altman, s. 78-80.

154 Televizyon haberi doğası gereği diğer televizyon programlarına göre daha fazla iç izleyiciye ihtiyaç duyar. İç izleyicinin haber iletilerinde sergilenmesi ise başta sunucunun, muhabirin, müziğin, ses efektlerinin ve olaya tanık olanların görüntülerinin verilmesiyle sağlanır. Haber iletilerini kodlarken iç izleyicilerin hesaba katılması ise haberi gereğinden fazla uzun, dramatik ve magazinel olmaya zorlar. Rick Altman, bir iç izleyici olarak işlev gören sesin televizyon programları için etkiyi tamamlayıcı, güçlendirici ve vurgulayacı bir öneme sahip olduğunu savunmaktadır. Görüntü ne kadar canlı olursa olsun sesin tanıklığına ihtiyaç duymaktadır. Görüntü kendini ortaya koyarken ses de imgenin dikkate değer noktalarının altını çizerek yorumlayıcı bir işlev yüklenir. Televizyonun görsel ve işitsel bütünlüğü bu ilişki paralelinde gerçekleşir.452 Televizyon haberinin odak noktası gazete haberinden farklı olarak ‘Kim’ sorusunun cevabıdır. Söylem öykünün merkezinde bulunan kişi veya kişilere bağlı olarak oluşturulmaktadır. Bu da haber metinlerinde kişilerin ön plana çıkarmasıyla sonucunu doğurmuştur. Bir anlamda televizyon haberlerine konu olan kişiler de televizyon kişisi konumundadır.453

Bir iç seyirci olarak seslendirme televizyondaki canlı yayın programlarında ise farklı bir etki sürecinden geçmektedir. Canlı yayınlarda genellikle seyircilerin, gösterenle gösterilen olmak üzere olayın her iki yönüne tanıklık ettiği düşünülmektedir. Seyircilerin canlı olaya tanıklığı yine bir iç izleyici olarak araya giren seslendirmenin rehberliğinde gerçekleşmektedir. Kamera, stüdyo izleyicisinin kafalarının üstünden onların tükettiği seyirliğe bakar. Seslendirme, ister o an kaydedilmiş stüdyo alkışını aktarsın, ister yalnızca sonradan eklenmiş bir gülme sesini, ses, bizi, alkış ya da gülmenin seyirliğin kendisinden daha yakın bir yerden geldiğine ikna edecek biçimde tasarlanmıştır. Haber bültenleri ve spor haberleri –Good Morning America ve diğer kahvaltı şovlarını saymaya bile gerek yok–genellikle sunucunun arkasına yerleştirilmiş iç monitörlere yer verir, öyle ki sunucunun ekrandaki monitörü görebilmesi için doğrudan izleyiciye değil, hafifçe sağa ya da sola bakması gerekir. bunu yaparken de sunucu televizyonun iç izleyicisinin genel kümelenişini görsel olarak açıkça ortaya koyar: Vaat edilen

452 Altman, s. 79-80. 453 Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, s. 85.

155 imgeleri alabilmek için görülebilen ya da görülemeyen ama her zaman işitilen, bu imgeler hakkında ‘bilmemiz gereken’i bize söylemeye her zaman hazır bir iç izleyicinin üstünden, içinden ya da etrafından bakmamız gerekir.454 Televizyondaki ses ve görüntü etkileşimi bize aynı zamanda seyretme pratiğinin nasıl olması gerektiğini de anlatmaktadır. Televizyon dili görsel ve işitsel bütünlüğün armonisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Televizyon kişiliğinin bir diğer özelliği ise; sunucusu ya da oyuncusu olduğu televizyon programıyla özdeşleştirilmesi olgusudur. Bunda üretilen programın yeniliği kadar televizyon kişiliğinin sergilediği tarzın özgünlüğü de etkili olmaktadır. Siyaset Meydanı’yla özdeşleşen Ali Kırca, Arena’yla Uğur Dündar, Kurtlar Vadisi’yle Polat Alemdar (Necati Şaşmaz) belleklerde yer edinmiş örneklerdir. Bu özdeşlik bazı sınırlılıkları da beraberinde getirmektedir. Haber sunucusu olarak ünlenen birinin eğlence programlarında bambaşka bir karakterle izleyicinin karşısına çıkması kabul görmemektedir. Yıldızlaşan televizyon kişileri, piyasa mantığı içinde kendilerine yüklenmiş sembolik anlamların taşıyıcısı olarak talep edilirlikleri ölçüsünde ekranda kalabilmektedir. Yükselişleri hızlı olabildiği gibi düşüşleri de ani olabilmektedir.

Televizyonun kendine özgü program formatları üretebilmesi ve farklı türdeki yapımları gerçekleştirebilmesi, seyircilerin televizyon kişileriyle giriştiği iletişim sürecinin doğru olarak anlaşılmasıyla mümkün olabilmektedir. 1-Televizyon izleyicisi, sinema izleyicisinden farklı olarak küçük bir ekran karşısındadır ve televizyonu çoğunlukla kendine ait “özel/mahrem” bir ortamda deneyimler. Televizyon izleyicilerin yakın çevresine, ailesine ait olmayan insanları alıp tam da bu “mahrem” ortamın ortasına getirir. Bu teknik özellik, televizyondaki insanlarla izleyiciler arasında daha yakın, daha içten bir ilişkinin kurulmasına olanak verir. Dolayısıyla televizyon izleyicilerine karakterlerin yüzlerini, tepkilerini gösterdiğinde, insanal duyguları sunduğunda, bunu diğer araçlardan daha etkili biçimde yapabilir. Böylelikle de yarattığı dünyaya izleyicilerin doğrudan katılımını sağlar.

454 Altman, “Televizyon/Seslendirme”, Eğlence İncelemeleri, s. 80-81.

156 2-Televizyon ekranındaki karakterler ve olaylar ile izleyiciler arasında, gerek aracın fiziksel özelliklerinden, gerekse izlenme deneyiminin mekanından kaynaklanan “yakınlık” duygusu, yine televizyonun özelliği olan “süreklilik” yada “zamana yayılma” olanağı ile daha da güçlenir. Süreklilik yakınlık ve içtenlik duygusunun daha derin bir şekilde gelişmesini sağlar. Bu durum televizyonun sinema yada radyodan çok romana yaklaşan bir karakteristiğidir. Televizyon tıpkı yazın gibi izleyicilerine etkili bir yoğunluk duygusu sunabilir. 3-Televizyon izleyicisi tiyatro ve sinemada olduğu gibi, gösteriyi izleme mekanının zorunluluklarıyla kısıtlı değildir. Bu anlamda radyo dinleyicisi gibi televizyon izleyicisi de oldukça özgürdür. İzleyicinin bu özgürlüğü, televizyon yapımcıları için televizyon izleme ediminin disiplinsizliğini, izleyicinin dikkatinin kolayca dağılabilir olmasını, üstelik dağılan dikkatin yeniden ele geçirilmesinin zorluğunu dile getiren bir özelliktir. Bu özellik televizyon formüllerinde izleyicinin dikkatini çekmek ve bu dikkat ile ilgiyi sürekli olarak elde tutmak için belli anlatım yöntem ve tekniklerinin geliştirilmesine yol açmıştır. 4-Televizyondaki tek tek programlar sürekli ve genel bir televizyon yayını içinde yer alır. Dolayısıyla her program yada tür bağımsız bir yapıya sahip olduğu kadar bir bütünün de parçasıdır. Televizyon yayınının bütününü belirleyen program stratejileri tek tek program türlerinin yapılarını da etkiler.455

Eğlendiren bilgi sürecinde haberde meydana gelen temel değişimlerden biri de kişileştirme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyler ve olaylar stereotipleştirilerek öykünün daha kolay algılanması için etiketlenmektedir. Bu etiketleme aynı zamanda hayata tek yönlü bakmanın da yolunu açmaktadır.456 Etiketlenen olaylar zamanla bilindik mitosların parçası haline gelebilmektedir. Örneğin günümüzde gençlerin ahlaki standartları reddedişi, radikal İslamcıların aşırılığı gibi.457 Politik haberler genellikle politik kişiliklerin öne çıkartılmasıyla kendi bağlamlarından kopartılarak sunulmaktadır. Örneğin televizyondaki eğlence programlarının çoğunda emniyet ya da eğitim kurumları toplumda ya saygı duyulacak ya da tepki çekecek kurumlar şeklinde sunulmaktadır. Bu şekilde çeşitli toplumsal yargıların haber üretim

455 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 52-54. 456 John Fiske, Television Culture, London: Routledge, 1987, p. 285, aktaran: Chandler, “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”. 457 Chandler.

157 sürecinde etkili olduğu görülmektedir. Televizyon haberleriyle yeniden oluşturulan toplumsal koşullar ve yargılar, toplum tarafından zamanla benimsenmekte, kutsanmakta ve korunması gereken değer yargıları haline gelmektedir.458 Örneğin ABD’de televizyon haberlerinde yaşlı insanlar genellikle suç kurbanları olarak gündeme gelmektedir. Bunun yanı sıra yangınlarda ve barınmayla ilgili sorunlarda ve aşevleri gibi toplumsal hizmet alanlarında olumsuz imajlarla haberlere konu olmaktadırlar.459

Televizyon haberlerinde çeşitli toplumsal katmanların temsili ise iki yönlü işlemektedir. Toplumsal konumu güçlü ve seçkin kişiler bireyler olarak ekranlara egemen olurken güçsüzler, muhalifler ve marjinallerin oluşturduğu alt tabaka ise üstlendikleri toplumsal rollere ekranlarda yer bulabilmektedir.460 Çalışmalarını haber ile insan arasında gerçekleşen ilişkisi üzerinde yoğunlaştıran Breed’e göre klasik haber anlayışıyla insanların beklentileri arasında bazı noktalarda çatışma yaşanmaktadır. Klasik haber, önemli olayların ayrıntılı çözümlemeleriyle ilgilenirken insanlar daha eğlenceli ve sansasyonel olana yönelmektedirler. Önemlilik ölçütüyle ilginçlik/magazinel olma değeri gazetelerin ilk çıktığı zamandan beri yükselip azalan seyirleriyle haberin birer parçası olmuşlardır.461 Breed’in yaklaşımına benzer bir kuram da Helen Mc Gill Hughes tarafından geliştirilmiştir. Hughes, ‘ciddi’ haber içerikleriyle magazinel haber içeriklerini karşılaştırdığı çalışmalarında, ciddi içeriklerin de Amerikan popüler edebiyat kalıplarına uydurulma eğilimiyle oluşturulduğu sonucuna ulaşmıştır. Haber öyküleriyle edebiyattaki popüler öyküler (halk öyküleri, dedikodu türünde yazılmış öyküler) arasında temelde bir farklılık bulunmamaktadır.462

458 Doris A. Graber, Mass Media And American Politics, Third Edition, Congressional Quarterly Inc., Washington, 1989, p. 6. 459 Stephen Hess, News & Newsmaking, The Brookings Institution Washington D.C. 1984. p.115. 460 John Fiske, Television Culture, Routledge, Londra ve New York, 1987, aktaran: Dursun, TV Haberlerinde İdeoloji, s. 141. 461 McQuail, Kitle İletişim Kuramı, s. 215. 462 A.e.

158 Medya, suçları tektipleştirip kişiselleştirmektedir. Haberlerde, ‘Tinerci Çocuk Cinayetleri’, ‘Satanist Gençlerin Cinayetleri’, ‘Kapkaççılar’ gibi tanımlamalarla ele alınan suçlar, bağlamlarından koparılarak, bir drama programı tekniğiyle psikolojik sorunlara indirgenerek seyirlik anlatılara dönüştürülmektedir. Genel olarak haberlerin seçkinci söylemle oluşturulmaktadır.463 Toplumun en alt kesimlerinde yer alan kimsesiz, yersiz yurtsuz sokak çocuklarının belli dönemlerde medyada bir suç seçkini olarak oldukça geniş yer bulması buna iyi bir örnektir. Toplumsal tehdit olarak algılanmaya başlanmalarıyla birlikte ‘tinerci çocuklar’ artık medya için önemli birer haber kaynağı veya haber aktörü haline gelmişlerdir. Adları sık sık ‘İstanbul’daki metruk evlerde çıkartılan yangınlar’la, kapkaç, hırsızlık, gasp, adam öldürme ve yaralama gibi olaylarla özdeşleşen ‘tinerci çocuklar’ dönem dönem kendilerine yüklenen yeni anlamlarla medyada birer suç seçkinine dönüşmüşlerdir.

Sokak çocuklarının ‘tinerci çocuklar’ olarak gündeme geldiği dönemde medya organlarında tartışmalar yaşanmış ve hatta bazı köşe yazarları tarafından bunların ileride büyük bir tehlikeye dönüşeceği dile getirilmişti. Aradan çok fazla zaman geçmeden bu sefer dünün ‘tinerci çocuklar’ medya tarafından ‘tinerci gençler’ olarak adlandırılmaya başlandı. Konuyla ilgili 4.9.2005 tarihinde Milliyet gazetesinde, Nezih Gürol mahreciyle yayımlanan bir haber şöyle:

Tinerci çocuklar, artık 'tinerci gençler' olarak karşımızda: Tinerci çocuklar sorunu yıllar boyunca çözümsüz kaldı. İstanbul'un çeşitli semtlerini, eğlence mekânlarının önlerini mesken tutan tinerci çocuklar, artık 'tinerci gençler' olarak karşımızda. Kamuoyu yıllardır tinerci çocukları tartışıyor. İstanbul'da cinayet, yaralama, kapkaç olaylarına karışan, insanların önünü keserek para isteyen bu çocukların rehabilite edilmesi için herkes bir şey söylüyor. Sonuç: Artan tinerci sayısı ve artık çocukluklarını geride bırakan tinerci gençler.

İstanbul’da artan suç oranları özellikle hırsızlık ve kapkaç gibi olaylar tinerci gençlerin ‘tinerci-kapkaççı gençler’ olarak tanımlanmalarıyla noktalandı. Hatta bazı haberlerde ‘tinerci-kapkaçcı terörü’ ifadeleriyle terör olayı olarak nitelendirildi. Hızla

463 Ayşe İnal, “Medyanın “Etkisi” Sorunsalına Başka Bir Bakış”, Medya ve Toplum, Derleyen: Sevda Alankuş, 2. Baskı, İstanbul, Habercinin El Kitabı Dizisi: 1, IPS İletişim Vakfı Yayınları: 4, 2005, s. 74-75.

159 büyük bir metropole dönüşen İstanbul’da yaşanan ve çok çeşitli sosyo-ekonomik nedenlerden kaynaklanan asayiş sorunu ‘tinerci-kapkaççı gençler’le özdeş hale getirilerek gündeme taşındı. Hıncal Uluç gibi bazı köşe yazarları bunlara karşı polisin sert tedbirler almasının meşruluğu üzerine yazılar yazmaya başladı.

Bu özel durum, aynı zamanda televizyon haberciliğinin çocuklara karşı bakış açısını yansıtması bağlamında da önemlidir. “Bir bakıcı niyetine TV ile baş başa bırakılmış çocuklar”464 genel olarak terk edilmiş, ihmal edilmiş, tacize uğramış ve sömürü aracına dönüşmüş biçimlerde haber gündemine taşınmaktadırlar. Böylelikle çocuklar, şiddet ve sömürü rollerini üstlenen haber aktörleri olarak ekranlara taşınmaktadır.

Konunun bir diğer boyutu ise, haberlerin gizli tüketicileri durumundaki çocukların, ‘nasıl bir dünya’da yaşadıklarını öğrenmeleri açısından televizyon haberlerinin önemli bir işlev üstlendiğidir. Genellikle haberleri televizyondan takip eden çocuklar, korku ve şiddetin egemen olduğu içerikleri ‘gerçek’ olarak algılamakta ve bir süre sonra da bu olgulara karşı duyarsızlaşmaktadır.465 Çocukların haber içeriklerine karşı gösterdikleri tepkiler ise kişiliklerine ve sosyo-psikolojik yapılarına göre değişmektedir. Örneğin bazıları korku ve şiddet haberlerini seyrettiğinde iyice korkanken, öfkeli ve saldırgan mizaca sahip olanlar çocuklar daha cesaretlenmekte ve gördüklerini uygulamaya çalışmaktadır.466

Genellikle erkek-egemen söylemle oluşturulan haberlerde “kadınlar, özellikle bir şiddet olayının veya atipik bir olayın eğer süjesi iseler, yapıcısı iseler, ancak o zaman haberlerde yer alabiliyorlar”.467 Bu da kadınların genellikle mağdur ve kurban simgeleriyle özdeşleştirilerek haber öznesi konumuna gelmelerine yol açmaktadır.

464 Daniel Goleman, Duygusal Zekâ: Neden IQ’dan Daha Önemlidir?, Çeviren: Banu Seçkin Yüksel, 28. Baskı, İstanbul, Varlık Yayınları: 847, 2005, s. 8-9. 465 Rigel, Rüya Körleşmesi, s. 164-166. 466 Atalay Yörükoğlu, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 4. Baskı, İstanbul, Özgür Dağıtım, 1992, s. 100. 467 Aysel Aziz, “Simge Kullanımı”, Medyada Şiddete Duyarlılık Paneli, Ankara, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını: 11, Başbakanlık Basımevi, 26 Kasım 2004, s. 73.

160 Diğer toplumsal dinamiklerle beslenen bu kültürel kodlar, zamanla, insanların kadına bakış açısına yön veren temel çıkış noktalarına dönüşebilmektedir.

Görüntünün egemen olduğu 21. yüzyılı şiddetin ve cinselliğin çok fazla ön planda olduğu bir dönem olarak nitelendiren Edibe Sözen ise haberlerde kadınların sunumunu sosyo-ekonomik açıdan ele almaktadır. Kurallarını piyasa ekonomisinin belirlediği kültürel yapıda, ekonomik baskılar altında ezilen erkekler ve âdeta nesnelere dönüştürülen kadınlar yer almaktadır. Küresel düzeyde hayatı algılayış ve yaşayış biçiminde oluşan bozulma, şiddetin, hayatın her alanında yaygın olarak kullanılmasına neden olmaktadır. Televizyon ise ürettiği kültürel kodlarla şiddetin kanıksanmasına ve duyarsızlaşmaya yol açmaktadır.468

Televizyon tekniğine uyarlanan haberlerin, televizyondaki dramatik anlatı yapısının etkisiyle görselleşmesi ve ticarileşme eğilimleri ‘haber aktörü’ kavramı ortaya çıkarmaktadır. Televizyona uyarlanırken bir ‘dolayımlama’ sürecinden geçen haber bir kültürel form olmaktan çıkıp ‘bir kurmaca ve dramatik metin’e dönüşmüştür.469 Çeşitli konuları izleyiciye sunma stratejisiyle ortaya çıkan program formatları ve türler gibi haber de televizyonun kendine özgü anlatım dili içerisinde yeniden şekillenmiştir.470 Haber kişilerinin ve haber kaynaklarının aktöre dönüşmesi bu iki olgu temelinde gerçekleşmiştir. “Olayların, konuların haber hikâyesinin alımlayıcı yönünden kolay tüketilir olmasını sağlayan, haberi pazarlayan, kişi, kurum, ülkeler ve mekânlar”471 şeklinde tanımlanan haber aktörleri televizyon semiyotiği ve haber üretim süreci içinde ele alınması gereken bir olgudur.

Haber aktörü kavramı, haber anlatılarını yapılandıran ‘kişiselleştirme’ stratejisiyle yakından ilişkilidir. Haberin kurgusal yapısı insan merkezli olarak düzenlenmektedir. Son derece karmaşık olaylar bile tek bir kişiye indirgenebilmektedir. Medyadaki uygulamalar, bir haber değeri olan ‘kişiselleştirme’nin daha çok ‘kolaycılık’ ve ‘basite indirgeme’ olarak algılandığını

468 Edibe Sözen, “Simge Kullanımı”, Medyada Şiddete Duyarlılık Paneli, s. 78. 469 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 25. 470 Mutlu, s. 38. 471 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 189.

161 göstermektedir. Hartley bu durumu tek başına bir bireyi tanımlamanın kurumları, yapıları ve fikirleri tanımlamaktan daha kolay olduğu şeklinde açıklamaktadır.472 Bu durum olayların nedensellik bağlarından soyutlanarak yüzeysel bir şekilde işlenmesine yol açmaktadır. Siyasal, toplumsal, ekonomik vb olaylar boyutlarına ve yaratacağı etkilere bakılmaksızın aktörlerle simgeleştirilmektedir.

Falkland Adaları’na yapılan çıkartmanın baş aktörü Thatcher olmuştur. Sovyetler Birliği’yle ilgili her türlü gelişme Gorbaçov etrafında işlenmektedir. Küba denilince akla Castro gelmektedir. Kişiselleştirme, haberi kolaylıkla kurmaca karakterlere uyarlayabilecek bir formül olarak uygulanmaktadır. Franklin Roosevelt ve Harry Truman Amerika Başkanlarıdır ama bu yönleriyle birlikte dönemlerindeki Amerikan iç ve dış politikasının da baş aktörleri, böylelikle de “haber kişisi”dirler. “Eleanor ve Franklin” (1976) ve “Truman ve MacArthur” adlı belgesel-dramaların ana karakterleri de onlardır. Tarihi ya da güncel “haber kişileri”nin yaşamalarına ilişkin belgesel-dramaların yanı sıra, haber bültenlerinde popülerliğini elde eden güncel olayların işlendiği belgesel-dramalara da sıklıkla rastlanır. Ünlü Watergate skandalı en bilinenleri “Washington: Kapalı Kapılar Ardında” (1977) ve “Kör Tutku” (1979) olan belgesel- dramalara kaynak olmuştur. Aynı şeklide İsrail’in Uganda’ya kaçırılan rehinleri kurtarmak için bu ülkede yaptığı harekat da “Entebbe Baskını” (1977) adlı belgesel-dramanın konusunu oluşturur.473

Haberin kolaylıkla ve zevkle tüketilmesi ideolojisinin aracı olarak işlev gören aktörler birer enformasyon aracı ya da bilgi kaynağı olmaktan çok duyguları tetikleyebilme özellikleriyle önemlidirler. Öyle ki suskunluklarıyla bile haber malzemesi olabilmektedirler. 1997 yılında yaşanan Susurluk olayının görünmeyen aktörlerinden biri olan Abdullah Çatlı uzun bir süre medyadaki haberlerin doğrudan ya da dolaylı aktörü haline gelmiştir. Yine bir kurum olarak Milli İstihbarat Teşkilatı pek çok haberde neden/sonuç ilişkisine dayalı olarak görünmeyen bir aktör olarak gündeme gelmektedir.474

472 J. Hartley, Understandig News, Routledge, Londra ve New York, 1982, aktaran: Dursun, TV Haberlerinde İdeoloji, s. 140. 473 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 172-173. 474 Rigel, İleti Tasarımında Haber, s. 189.

162 Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu da kurumsal bazda haber aktörlerine örnek olarak gösterilebilir. Son dönemlerde kamuoyunun gündemine sürekli olarak, çocuklara yönelik şiddet ve cinsel taciz olaylarıyla getirilen kurum aktörleştirilmiştir. Haberlerin çoğunda görüntü ve açıklama olmamasına ve bilgilerin güvenilir bir kaynağa dayandırılmamasına rağmen, kurumun esrarengizliği haberin enformasyon değerini yükseltmektedir.

Bu gibi haberlerde enformasyon değeri yüksek bir olayın habere dönüştürülüş ve sunuş biçimi, haber öznesinin aktörleştirilmesine yol açmaktadır. Haberin son saniyesine kadar ilgiyle seyredilmesini sağlamak amacıyla, seyircinin toplumsal sorunlara karşı gösterdiği duyarlılık ve verdiği doğal tepkiler tahrik edilmeye çalışılmaktadır.

Türk toplumunun mitoslarından biri olan ‘kaynana’ figürü, ‘Semra Hanım’ ve onun damat adayı oğlu ‘Ata’ karakterinde medyatik bir şova dönüştürülerek gündeme getirilmiştir. Show TV’de yayımlanan ‘Gelinim Olur musun?’ adlı programla ünlenen Semra Türk, Washington Post gazetesine kadar haber medyasının da programın yayımlandığı 13 hafta boyunca ilgisini çekmiştir. Semra Türk, sert çıkışları ve şiddet yanlısı tavırlarıyla dikkatleri üzerine çekerek sıra dışı ve benzersiz olmayı başarmıştır. Programın aldığı %78’lik reyting, şu ana kadar Türkiye’de en çok izlenen üçüncü program olarak kabul edilmektedir. Aralık 2004 döneminde ise gazete haberlerine en fazla konu olan kişi475 Semra Türk olmuştur.

Bir haber dergisi tarafından yılın en medyatik ismi476 seçilen Semra Türk, programın bitmesinden sonra fotomodellik yapmış, pek çok TV programına katılmış ve komedi programlarının repliklerine, tiplemelerine konu olmuştur. Hatta sık sık tekrarladığı bazı sözlerle insanların gündelik hayatlarına kadar inebilecek derecede toplumsal bir ilgi odağı haline gelmiştir. Oğlu Ata Türk’ün aşırı dozda uyuşturucu alarak intihar etmesiyle birlikte gündemden düşmeye başlamıştır. Semra Türk’e en

475 Hakkı Devrim, “Mehmet Barlas, Semra Hanım'lı programı ciddiye mi aldı, nedir?”, (Çevrimiçi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=138456, 26 Aralık 2004. 476 Özlem Uçar, “Semra Hanım Forever”, (Çevrimiçi) http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam /2005/01 /01/magazin/magazin1.html, 1 Ocak 2005.

163 fazla ilgi gösteren televizyon ise kendi yıldızı olma hasebiyle Show TV olmuştur. Show TV ana haber bülteninde Ata Türk’ün ölümü 41 dakikalık bir haberle gündeme gelmiştir. Bülten, Başbakan Tayyip Erdoğan’la ilgili 1,5 dakikalık ikinci bir haberle son bulmuştur.

Bilgi ve eğlencenin bir arada sunulması sıklıkla politik konulardaki haberlerde kendini göstermektedir. Chomsky, ABD’de seçimle başa gelen Başkanların, devlette söz sahibi olmak amacıyla büyük sermaye gruplarının çıkarları doğrultusunda halkın önüne sürülen figürler olduklarını dile getirmektedir.477 Eğlendiren bilgi sürecinde “bilginin üreticileri” toplumsal talepler doğrultusunda yeni kahraman ünlüler oluşturmaya başlamışlardır. Haberlere yönelik talep ve bu talebin oluşturduğu yeni pazarları tatmin edebilmek amacıyla eğlenceyi arttırma yoluna gidilmiştir. 1960’lardan bu yana medyanın illüzyonlar yaratması bir “Amerikan İcadı” olarak başlamıştır. Haberler üretilmiş bir ‘sentetik yeniliğin biçimi’ olarak oluşturulmaya başlanmıştır. Amerikan Başkanlarının her zaman için yüksek haber değeri bulunmaktadır ve sürekli olarak gündemi oluşturmaktadır.478 Bunun bir örneği, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de yaşanan terör saldırılarından sonra Başkan George W. Bush’un tasarlanan yeni imajıyla dünyaya tanıtılması olmuştur. Başkan Bush, kendine biçilen ‘kahraman başkan’ rolünü 2001 Eylül’ü ile 2003 Mart’ına kadar olan 18 aylık dönemde sergilemeyi başarmıştır. Kriz anında halkını bir araya toplayan iyi bir hatip ve lider, Afganistan’a düzenlenen askeri harekâtta ABD silahlı kuvvetlerinin kararlı ve başarılı komutanı olarak popülaritesini ve otoritesini medya aracılığıyla yeniden inşa etmiştir.479

Eğlendiren bilgi sürecinin tipik bir örneği, Bill Clinto’nun 1992’de Arsenio Hall’un söyleşi programında saksofonuyla Elvis Presley’in meşhur şarkısı ‘Heartbreak Hotel’i çalmasıdır. Larry King Live gibi söyleşi programları, Nashwille Now gibi varyeteler ve genel olarak bilgi ve eğlence unsurlarının birlikte ele alındığı diğer televizyon programlarının politikayla daha az ilgilenen seyircileri hitap ettiği

477 Noam Chomsky, Sömürgecilikten Küreselleşmeye, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2001, s. 46. 478 Roper, “The Contemporary Presidency: George W. Bush and the Myth of Heroic Presidential Leadership”, p. 139-140. 479 Roper, p. 133.

164 söylenebilir. Klasik bakış açısıyla politika; haberler, gündem ve buna benzer diğer programlar gibi ciddi ve bilgilendirici program türlerinin alanına girmekteydi. Ancak günümüzde politikacıların gittikçe artan bir oranla eğlence içerikli programlara yöneldikleri görülmektedir. Yine benzer şekilde bilgilendirici içeriğe sahip programlar da daha çok seyirci çekebilmek amacıyla eğlence unsuruna yönelmektedir.480

Televizyon haberciliğinde özellikle politik haberlerde konuların daha çok politik kişiliğin merkezinde odaklandığı görülmektedir. Bunda politik ve toplumsal bir konunun kişisel karakterlere dayandırılarak daha kolay ve anlaşılabilir bir şekilde aktarılması stratejileri etkili olmaktadır.481 Seyirciyle daha kolay bir özdeşleşmenin sağlanabilmesi amacıyla politikacılar çoğu zaman ‘anlayışlı’, ‘doğuştan lider’, ‘aile babası’, ‘sempatiklik’ gibi kişisel özelliklerini yansıtmaya odaklanmaktadır.482

Eğlendiren bilgi sürecinde politikacıların eş, dost ve yakınları da zaman zaman yüksek bir enformasyon kaynağı olarak gündeme gelebilmektedirler. Hatta medya asıl haber kaynağına ulaşamadığı durumlarda veya enformasyonun kasıtlı olarak saklandığı anlarda bu kişilerle yakın ilişkileri olan kaynaklara yönelebilmektedir. Enformasyon değerindense haberin öznesine yoğunlaşıldığı gelişmeler etik kuralların en fazla ihlal edildiği olaylar olarak kamuoyuna yansımaktadır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın düğünü bir anda televizyon kameralarının Bilal Erdoğan ve müstakbel eşi Reyyan Uzuner’e çevrilmesine neden olmuştur. Radikal Gazetesi muhabirlerinden Timur Soykan’ın kaleme aldığı özel haber medyanın tutumunu gözler önüne sermektedir. Düğünün

480Tom Brokaw, F allows, James, Jamieson, K athleen Hall, Matalin, Mary, & R ussert, T im. (1997). T alk show democracy ’96. Pres s /Politics , 2(1), 4–13, aktaran: Brants, Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, p. 149. 481 Ann Crigler, K laus Bruhn Jensen, (1991) Discourses on politics: T alking about public issues in the U nited States and Denmark. I n Peter Dahlgren & Colin Sparks (Eds.), Communication and citizenship. Journalism and the public sphere in the new media age (pp. 176–195). London: Routledge, aktaran: Brants, Neijens, p.152. 482 Brants, Neijens, p.150.

165 gündeme gelmesine kadar sıradan bir sokak olan Başbakan’ın müstakbel gelininin evinin bulunduğu sokak, günlerce 30 civarında haberci tarafından âdeta kuşatılmıştır. Habercilerin bir bölümü apartmanın önünde nöbet tutarken bazıları da gelinin pencereden bakma ihtimaline karşı kameraları ve fotoğraf makinelerini dairenin pencerelerine yöneltmişlerdir. Habercilerin bu tutumu geceleri sürmüştür. Bunlara rağmen geline ve yakınlarına ulaşamayan haberciler sokaktan geçen sarıklı, cüppeli insanlardan, Uzunerler’in alışveriş yaptığı bakkalın çırağından, berberden haber çıkarmaya çalışmışlardır. Uzuner ailesinin apartmana girip çıkarken muhabirlerin ısrarlı soruları üzerine rahatsızlıklarının artması Başbakanın korumalarının sokağa gelmelerine yol açmıştır.

Medya, haber çıkarmak için en ufak detayları bile değerlendiriyor. Apartmanın kapısı her çaldığında, dışarı biri çıktığında, sokaktan geçen bir arabadan türbanlı bir kadın indiğinde, kameralar ve fotoğraf makineleriyle 'hücum' ediliyor. Dünün en hareketli anları, bir market çırağının sokağın başında belirmesi ile başladı. Apartmanın kapısını çalarken, Uzuner ailesi ne geldiğini söyleyen market çırağı Mehmet Akkaya, bir pop yıldızına gösterilen ilgiyle karşılaştı. Üzerine doğrultulan objektiflere ilk başta çekingen davranan Akkaya, torbaların içinin görüntülenmesine izin verdi. Bir sefer daha yaparak kola getireceğini söyleyen Akkaya, basın mensuplarının ‘Hangi marka kola?’ sorusuna ‘Cola Turca’ yanıtıyla, bir haber konusu vermiş oldu. Gerçi ‘Coca Cola’ dese, daha büyük bir haberdi.483

Medyanın ilgisi düğün gününün yaklaşmasıyla birlikte doruğa ulaşmıştır. Uzunerler’in eviyle birlikte düğünün yapılacağı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı ve Başbakanın İstanbul Üsküdar’daki evi haberciler tarafından sarılmıştır. Tüm bu çabalara rağmen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu ve gelini medyaya beklediği enformasyonu sağlamamıştır.

Eğlendiren bilgi sürecinde haber eğlence unsurlarının etkisiyle birlikte gerçek işlevini yerine getirememektedir. Eğlence gerekse politikaya gerekse toplumsal sorunlara farklı bir yaklaşım tarzı getirerek asıl meselelerin işlevsizleşmesine yol

483 “Gazetecinin Deklanşöründeki Düğün”, (Çevrimiçi), http://www.haberciler.com/mays/article_ view. php?aid=2674, 08 Ağustos 2003.

166 açmaktadır. Bu süreçte siyaset önemsizleşmektedir.484 Eğlence unsurlarının haberlerde kullanılması önemli haberlerinin yerlerinin değişmesine de neden olmaktadır.485 İşleyen bir demokrasinin ön koşulu olan akılcı politik söylemin çöküşüne yol açmaktadır.486 Buna paralel olarak eğlendiren bilgi sürecini olumlayan görüşler de yer almaktadır. Bu görüşü savunanlar örneğin politika gibi ciddi ve ağır konuların, eğlence içeriğiyle birlikte daha geniş kitlelerin ilgisini çektiğini ve böylelikle demokratik anlamda daha yoğun bir katılımın yolunun açıldığını ileri sürmektedirler.487 Amerikalı James Fallows, 1996’da yayımlanan Haberi Patlatmak: Medya Amerikan Demokrasisinin Altını Nasıl Oyuyor? adlı kitabında aktöre dönüşerek âdeta yıldızlaşan medyatik ünlülerle ilgili olarak şunları söylemektedir: Medya yavaş yavaş şöhrete bağımlı hale geldi. Medya starları inanılmaz bir güç, servet ve prestij sahibi oldular. Bu kişisel başarının maliyeti korkunç oldu. İnsanların gereksindiği bilgi için araştırmalar yapmaya boş verdiler. En tanınmış ve en çok ücret ödenen gazeteciler haberin niteliğini ve mesleğin saygınlığını en fazla tahrip eden kişiler oldu.488

Bu ilkesel iyimserlik, eğlence unsurlarının haberin içeriğinde yol açtığı bozulmayı ve böylelikle geleneksel işlevini yerine getirmeden uzaklaştığını göz ardı eder niteliktedir. Televizyonun bilgilendirme işlevi yerini giderek eğlendirme işlevine bırakmaktadır.

Sonuç olarak; televizyonun ortaya çıkışından bu yana haber kişiliğinin doğuşu, haberin seslenme tarzında ve inandırıcılık temellerinde değişimlere yol açmıştır. Ortaya çıkan yeni haber formatı, modern yaşantının daha ‘birincil’ yönlerini

484 Pierre Bourdieu,On Television and Journalism. London: Pluto, 1998, Jurgen Habermas, Structural Transformation of the Public Sphere. Cambridge, MA: MIT Pres, 1989 aktaran: Lee, “Radio Phone-in Talk Shows as Politically Significant Infotainment in Hong Kong”, The Harvard International Journal of Press/Politics, p. 59. 485 Doris A. Graber, “The Infotainment Quotient in Routine Television News: A Director’s Perspective.” Discourse & Society 5(4):483–504, 1994, aktaran: Lee, p. 59. 486 Jay G. Blumler, Michael Gurevitch, The Crisis in Public Communication. London: Routledge, 1995, aktaran: Lee, p. 59. 487Lee, p. 59-60. 488 Doğan Tılıç, 2000’ler Türkiye’sinde Gazetecilik ve Medyayı Anlamak, İstanbul, Su Yayınları, 2001, s. 38.

167 televizyona uyarlamıştır. Yüz yüze ilişkiler ve konuşmanın gerçekliği; daha geleneksel nesnel değerlerin yanı sıra konuşan öznenin büyüsüne ve karizmasına dayanan inandırıcılık; mantığa uygun kılınan bir gerçeklik ya da dış dünyanın bir benzerindense birincil süreçten etkilenen görüntüler. Bütün bunlar bir bütün olarak görüntülü haberin süper özneleri olarak anchorman adı verilen haber-yorumcuların ortaya çıkmasına zemin hazırladı.

2.2.4. Çerçeveleme ve Yakın Çekim Miti Gündelik yaşam kültürünün yeniden üreticisi olarak televizyon yaklaşık 70 yıllık serüveninde kendine özgü pratikler geliştirmiştir. Bu pratiklerin en önemlisi; televizyonun sahip olduğu teknikle diğer seyirlik sanatlardan daha derinlikli bir görme biçimi oluşturmasıdır. İnsanların alışık olduğu görme biçimi tiyatrodan gibi sahne sanatlarından gelen bir alışkanlıkla tek derinlikli bir görme biçimidir. Kameralar sayesinde bir şeyin çok farklı açılardan görüntüsünü elde edebiliriz. Tüm bu olanaklar televizyondaki gerçeklik duygusunu sahne sanatlarındaki gerçeklik duygusundan daha derin kılmaktadır.489 Geleneksel televizyonculuk, geçmişte stüdyo televizyonculuğu olarak gelişmiştir. Büyük kameralarla, hantal donanımlarla yapılan, hareketli olmayan, dışarıya taşmayan, hayatla buluşmayan bir televizyon yayıncılığı anlayışı var olmuştur. 1970’lerden sonra devreye giren ENG ve EFB teknolojisi, kameraların dışarıya çıkmasına insanlarla buluşmasına olanak sağlamıştır. Kamera, bir anlamda seyircinin gözü, kulağı olmaya başlamıştır.

Televizyon programlarında kamera kullanımıyla oluşturulan anlatım, "gözün kendisini dilden ve düşünceden kurtardığı iddiasını taşıyan bir argümandır."490 Bu argüman hâlâ tartışılan bir argüman olmakla birlikte seyirci açısından bakıldığında televizyonun bu özelliği geçerliliğini kanıtlamış görünmektedir. Pek çok seyirci televizyonda gördüğü şeylerin "bir şeyin görüntüsü mü yoksa kendisi mi" olduğu tartışması içine girmeden kendini televizyonun "büyülü dünyası"na teslim etmiştir.

489Hasan Özgen, Yerel Televizyonculukta Meslek İçi Eğitim: “Televizyonda Kamera Çalışması Nasıl Olmalı?”, 8-9 Ekim 2001, Antakya, Yerel Basın Eğitim Seminerleri Dizisi:22, s.153-156. 490 Mahmut Mutman, "Televizyonu nasıl sorgulamalı?", Toplum ve Bilim, Güz 1995, Sayı: 67, s.43, aktaran: Ergül, Televizyonda Haberin Magazinleşmesi, s. 97-98.

168 Televizyona edebiyat eleştirmenleri tarafından yöneltilen eleştirilerin başlıca nedenlerinden biri de; televizyonun, görsel olarak oluşturduğu ‘gerçek etkisi’ olarak adlandırılan şeyi yaratabilmek, gösterebilmek ve gösterdiği şeye inandırabilmek gibi bir özelliği olmasıdır.

Televizyon seyrederken görme işlemi imajinatif bir biçimde gerçekleşmektedir. Bir program seyredilirken bir nesne ya da gerçeklik algılanmaz. Başkaları tarafından görülen ve kodlanan kurgusal bir gerçeklik algılanır. Görülen sadece imajlardır ve bu imajlar gösterilen şeye benzeyişe dayanmaktadır. Gerçeklikten uzaklaşma ise televizyonun teknolojik özelliğinden kaynaklanmaktadır. Televizyonda görüntü saniyede 25 karenin art arda akmasıyla oluşur. Görsel algılama ise imajların bu akışı içinde oluştuğu için gerçeklikten kopuş başlar. İkinci bir yan ılsama ise gerçekliğin parçalanıp sonra imajinatif bir kurguyla yeniden düzenlenmesinden kaynaklanmaktadır. Gerçek zaman ve mekân yerine teknolojik sınırlılıklara hapsolmuş, senaryo mantığı içinde yeniden düzenlenmiş bir imajlar bütünü inşa edilir. Bu imajların tutarlılığı ise toplumun yeniden yorumundaki başarıyla ilişkilidir.491

Televizyonun bu gerçeklik algısının insanlar üzerinde harekete geçirici etkileri vardır. Toplumdaki mevcut tutum ve davranışları pekiştirebileceği gibi yeni tutum ve davranışların benimsenmesine de neden olabilir. Öyle ki bilinçli bir şekilde hazırlanmış manipülasyona dönük iletilerin dışında basitçe düzenlenen iletiler bile çok güçlü toplumsal etkileri olabilecek bir gerçeklik inşası içerebilmektedir.492

Bourdieu'yü destekler nitelikte bir varsayım da Walter Lipmann'dan gelmektedir. Modern kitle iletişim araçlarının içeriğiyle gerçek dünya arasındaki ilişkiyi sistemli biçimde ilk kez araştıran Lipmann; kitle iletişim araçlarının gerçek dünyayı çarpıtarak yansıttıklarını; bu çarpık yansının da insanların “kafalarındaki görüntüleri” meydana getirdiğini belirtir. Gazeteler üzerinde yaptığı araştırmalarıyla

491 Ellul, Sözün Düşüşü, s. 174-175. 492 Pierre Bourdieu, Televizyon Üzerine, Çeviren: Turhan Ilgaz, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000, s. 25-26.

169 Lipmann, insanların zihinlerinde oluşturulan imajlar ile gerçek dünya arasında bire bir ilişkiden söz edilemeyeceğini öne sürer. Gerçeklik zaten iletileri tasarlayanların zihinlerinde çarpık bir şekilde algılanmaktadır. Bunun en önemli göstergesi; “seçme yapma” zorunluluğudur. Seçme işlemi ilkin nelerin haber yapılacağı noktasında devreye girer. Sonra da nakledilen olayların öğeleri arasında bir seçme yapılır. Böylelikle okurun kafasındaki görüntüler gerçek dünyadaki birçok olay arasından seçilmiş olanların, seçilmiş yönlerinden oluşur. Lipmann’ın çözümlemesi her ne kadar kitle iletişim araçlarının toplum üzerinde mutlak bir etkisi olduğu sonucuna ortaya koyarak eleştirilere uğrasa da gerçek dünya ile medya içeriklerinin yarattığı sanal dünya arasındaki ilişkileri sergilemesi açısından önemli ipuçları vermektedir.493

Televizyon tekniği diğer iletişim ve sanat biçimlerindeki birçok özelliğin birleşimiyle ortaya çıkan bir tekniktir. Kendi biçimini oluşturana kadar özellikle tiyatronun, sinemanın, radyonun ve basının çeşitli yönlerini uyarlamıştır. Program formatlarına, türlerine ve yayın biçimine yön veren bu etkileşim günümüzde çift yönlü işlemektedir. Tiyatrodan diyalog, aksiyon ve oyunculuğu, sinemadan ekranı ve ekranın anlatım araçlarını, radyodan ses özelliğini televizyon, sıklıkla etkilenen değil başka türleri etkileyen ve hatta dönüştüren bir kitle iletişim aracı haline gelmiştir.494

Televizyon yayıncılığı da radyo gibi elektromanyetik enerji sayesinde görsel ve işitsel iletileri çok geniş bir kitle ulaştırabilirler. Bu özellik radyo ve televizyonun kitle iletişimine yeni boyut kazandırmasına neden olmuştur. Bu özelliğin yanı sıra bu iki aracı önemli kılan şey; iletişimin eş zamanlılığıdır. Daha çok kişiler arası iletişimde görülen eş zamanlılık, radyo ve televizyonun yapım ve yayın sürecini düzenler. Öyle ki televizyon ekranı görüntüsüz, radyo alıcısı da sessiz olamaz. Bu ikisinde gerçekleşebilecek 2 saniyelik kesinti büyük bir başarısızlık sayılmaktadır.

Televizyon kanallarında siyaha dü şme olarak adlandırılan bu durum akışın kesilmesi anlamına gelir ki bu da yayıncılıkta yaşanabilecek istenmedik gelişmelerden biridir. Eş zamanlılık ve akışın sürekliliği üretim, programlama ve

493 Mutlu, Televizyonu Anlamak, s. 78-79. 494 Mutlu, s. 78.

170 zamanlamayı belirler. Gazetelerde programlama çoğunlukla 24 saatliktir. Dergiler ise haftalık, on beş günlük, aylık, üç aylık vb. dönemlerle üretilirler. Sinemada ise üretim daha geniş bir zaman dilimini mümkün kılar. Zamanlama öğesi televizyonun örgütsel yapısına ve program yapımlarına da etki eder. Televizyonun radyodan aldığı bu özellik ilk zamanlar onun ‘görüntülü radyo’495 olarak nitelendirilmesine neden olmuştur. Radyo ile televizyon arasındaki etkileşim yalnızca teknik düzeyde değildir. Televizyon bazı radyo program formatlarını kendine uyarlayarak yeni popüler radyo programlarını taklit etmiştir.

Televizyon insan merkezli bir teknolojidir. Kameralarla, fiziksel gerçekliğin yanı sıra duygusal gerçeklik yaratmak amacıyla insandaki duyguları harekete geçirecek görüntüler yakalamaya çalışılır. Bu nedenle televizyonda üretim süreci zor ve karmaşık bir özellik taşır. Örneğin bir televizyon yönetmeni, hem film yönetmenleri gibi kamera çekimleri ve açıları gibi sinemanın niteliklerini sergilemek hem de tiyatro yönetmenleri gibi ekranda görünecek olan kişilerin oyunculuklarıyla ilgilenmek zorundadır. Ayrıca bu sürece görevi olan onlarca kişiyi koordine etmek durumundadır. Üstelik yapılacak bir hatayı telafi etme şansına da sahip değildir.496

Televizyonun zamanla geliştirdiği bu özellikler, özgül televizyon anlatı formüllerinin oluşmasına ve seyircide televizyon belli bir izleme pratiğinin gelişmesine yol açmıştır. Televizyon türlerinin biçimlenme sürecinde aracın teknik özelliklerinin yanı sıra sosyo-ekonomik ve kültürel etmenler de etkili olmuştur. Mutlu’ya göre televizyon, toplumsal bir iletişim biçimi olduğu kadar, aynı zamanda bir endüstridir. Televizyonun bu özelliği ticari ya da kamu modeli olsun bütün sistemlerde ön plandadır. Ticari modelde daha çok kâr belirleyici olsa da kamu modelinde de verimlilik esastır. Ürünün kalitesi, üretim sürecinde belli bir standardın tutturulmasını gerektirir. Televizyon endüstrisi bu gerilimi daha program üretiminin karar aşamasında çözebilmek, değilse en aza indirebilmek için “asgari düzeyde kabul edilebilir

495 Mutlu, s. 42-43. 496 Robert C. Toll, The Entertainment Machine: American Show Business in the Twentieth Century, Oxford Universty Press, N. Y., 1982, s.61,aktaran: Mutlu, s. 43-44.

171 program” formülünü geliştirmiştir. İzleyicilerin yapacak başka önemli işleri olmadığından, televizyon seyretmeye koyuldukları zaman bu edimlerinden vazgeçmemeleri için gerekli en alt dikkat çekme düzeyini tutturan programların yapısal unsurlarını ve özelliklerini tanımlayan bu formül, bütün bir televizyon yayının büyük bölümünü kapsayan programlar için kullanır.497

Televizyonun ‘insan merkezli’ bir teknoloji olması anlatıların, tip ve karakterler oluşturma mantığıyla düzenlenmesine neden olmuştur. Esas amaç; tip ve karakterler yaratmaktır. Olay, zaman ve mekân öğelerinin anlatıdaki yerini yine karakterler belirlemektedir. Günümüzün ‘birey’ merkezli ideolojik ortamında bu durum daha da önemli hale gelmiştir. Anlatılarda olay örgüsü de yine içe bakışı özendiren hedef kitlenin kolaylıkla özdeşleşebileceği karakterler çerçevesinde gelişmektedir.498

Televizyon anlatıları bireyi merkez alarak toplumsal tabakaların ötesinde kültürün bütünü adına yapılan ve kültürün bütününe hitap etmeyi amaçlayan metinlerdir. David Thorburn ekranda bizlere sunulan programların, hem imal edilen kültürel "artifac"lar, hem de kurmaca veya dramatik metinler olduğunu söylüyor. Nasıl ki, arkeolojik bir eser, tarihsel, antropolojik ve estetik ölçünme kaynağıysa, televizyon programları da imal edilen kültürel zanaat eserleridir, hem de kurmaca veya dramatik metinlerdir... Çünkü televizyon toplumların asal öykü anlatıcı kurumudur günümüzde. Televizyonun anlatıları, Thorburn'un "oydaşmalı öykü" kavramıyla tanımladığı ve başlıca özelliği kültürün bütünü adına ve kültürün bütününe hitap etmek olan öykü türünün örnekleridir...Bu anlatılar toplumun aynalarıdır ve kendimizi, atalarımızı, geçmişle olan bağlarımızı anlamak istiyorsak başvurmamız gereken 'artifact'lardır.499

Televizyonda kamera ve insan ilişkisi baz alınarak oluşturulan anlatıların temel özelliklerinde biri âdeta “mit”leşen yakın çekim tekniğidir. Yakın çekim

497 Mutlu, s. 54-55. 498 Mutlu, s. 100-101. 499 David Thonburn, "Television as an Aesthetic Medium", Critical Studies in Mass Communication, 4 (2), 1987, s.161-173, aktaran: Mutlu, s. 25.

172 geçerliğini iki alanda ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki biçim, ikincisi ise özdür. Baş plan olarak da adlandırılan yakın çekim, televizyon ekranında kişilerin yüzlerinin ön planda olduğu çekim ölçeğidir.∗ Kişi ekrana egemendir. Arka planda mekan gözükmez. Kişiyi bulunduğu ortamdan soyutlayan ve bireyselliği ön plana çıkaran bu teknik ideolojik yönleriyle tartışmalara hedef olmuştur. Yakın çekim miti ortam-birey diyalektiğini, etkileşimini, insanın toplumsallığını insanın bireyselliği adına göz ardı etmenin, yok etmenin bir aracı olarak işlev görür. Biçimsel indirgeme aslında ideolojiyi taşıyan öze ilişkin indirgemenin fiziksel, teknik bir haklılaşmasıdır. Biçimsel indirgemede mantık şöyle ilerler: Televizyon ekranı küçüktür; küçük ekran çevrenin gösterilmesine elvermez, çevrenin etkisini azaltır, hatta çevreyi etkisiz kılar. O halde birey(ler)i ve nesneleri çevresinden soyutlayan yakın çekim televizyonun asal ölçeğidir… Demek ki televizyon insanı ortamıyla etkileşim içinde anlatmaya elveren bir araç değildir. O halde televizyonun dramatik formülleri kişiler ve kişilerin iç dünyalarına odaklanan tematik yapılara yönelmeli, içsel çatışmalar üzerinde yoğunlaşmalıdır. Yakın çekim bu tematik yapıyı destekler; tematik yapı da yakın çekimi en uygun ölçek haline getirir.500

Televizyon programlarında yakın çekim yalnızca dramatik yapıyı güçlendirmek amacıyla kullanılmaz. Aksiyona dayalı anlatılarda da hareketi hedef alan ve onu yücelten bir misyon üstlenir. Yakın çekim aksiyonu çözümlemede olsun, kişilerin iç çatışmalarını dile getirmede olsun çok etkili bir araçtır. Amaç, yakın çekimi sadece estetik bakımdan kullanmak değil, ölçeğin bu etkisinden de yararlanmaktır. Televizyonlarda farklı etkiler oluşturmak amacıyla diğer çekim ölçekleri de kullanılmaktadır. Amaç, genellikle içsel çatışmaları anlatmak veya kişiler arasındaki yakınlaşmaya/uzaklaşmayı televizyon diliyle aktarmaktır. Mutlu, yakın çekimin orta sınıfın içtenlik ve aile yuvasına bağlılık gibi değerlerini gözle görülür kıldığını dile getirmektedir. Bu nedenle orta sınıf ile yakın çekim tekniği ve televizyon arasında önemli bir bağın olduğunu savunmaktadır. Bir aile aracı olan televizyon, son derece mahrem bir mekân olan aile ortamında kendine yer

∗ Görüntüleme tekniği olarak kullanılan ölçekler; kişileri estetize etmenin yanı sıra yayın ve çekim ekibinin kullandığı ortak kodlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Televizyon yayıncılığında en çok kullanılan diğer ölçekler yüz plan, omuz plan, göğüs plan, bel, diz ve boy plandır. 500 Mutlu, s. 130-132.

173 bulmaktadır. Televizyon karakterleri de gerçek hayattaki tip ve karakterleri taklit ederler. Bu nedenle ‘televizyon izlemek mahrem bir deneyimdir’.501

Yakın çekim tekniğinin bir diğer önemli özelliği de anlatılarda kişi kültü oluşturmanın en etkili yollarından biri olmasıdır. Bir karakterin sıklıkla yakın çekim ölçeğiyle görüntülenmesi o karakterin ön plana çıkartılmasını ve seyirciler tarafından benimsenmesini sağlamaktadır. Karakter yakın çekimle mahrem alana daha yakın olabilmektedir. Bu da karakterle seyirciler arasında duygusal bir etkileşimin gerçekleşmesine neden olmaktadır. Seyircilerin karakterle giriştikleri duygudaşlığın derecesi ve karakterin ekranda görünme sıklığı zamanla onun kültleşmesini sağlamaktadır. Günümüzün televizyonlar tarafından oluşturulan kült kişilikleri bu nedenledir ki herkesin kolaylıkla özdeşleşebileceği ‘yaşayan insanlar’dır.502 Onlar hayatın içinde olmalarına rağmen bir o kadar da seyirciye uzaktır. Bu yakınlık- uzaklık ilişkisi kült kişilikler yaratmanın temel kuralıdır.

Yakın çekim kameramanın ya da onu yönlendiren muhabirin tercihini yansıtması açısından da önemlidir. Hangi ayrıntının ne şekilde ve ne kadar süre ön planda tutulması gerektiği konusundaki tercihleri yansıtmaktadır. Yapılan araştırmalar kameramanların üçte ikisinin sempatik buldukları bir politikacıyı, en iyi görüntünün alındığı açı olan göz hizasından ve cepheden çektiklerini ortaya koymaktadır. Bu teknikle kişi daha sempatik, rahat ve sakin görünebilmektedir.503 Tepeden, alttan ya da uzaktan çekilen görüntüler ise farklı anlamlar yaratmaktadır. Örneğin alttan (kurbağa perspektifi) görüntülenen bir kişi daha hükmedici bir konuma yükseltilirken tepeden (kuş bakışı) çekilen bir kişiye alçaltıcı bir görünüm verilebilmektedir. Yine uzaktan çekim tekniğiyle kişinin görüntüsünün etkisiz kılınması mümkün olabilmektedir.

501 Mutlu, s. 132-133. 502 Mutlu, s. 133-134. 503 Elisabeth Noelle-Neumann, Kamuoyu: Suskunluk Sarmalının Keşfi, Çeviren: Murat Özkök, Ankara, Dost Kitabevi, 1998, s. 188.

174 Yakın çekim medyanın “çerçeveleme ve öne çıkarma” anlayışının sonucu olarak ortaya çıkan çekim tekniğidir. Medyada çerçeveleme; “algılanan gerçekliğin bazı yönlerini seçmek ve haber metninde daha çarpıcı hale getirmek”504 olarak gelişmiştir. Çerçeveleme olayın özü veya çekirdiği biçiminde ortaya çıkmaktadır. Sorunu tanımlamak, yorumlarda bulunmak, ahlaki yargılar çıkarmak ve çözüm önerileri bulunmak öne çıkartılan unsurlar üzerinden gerçekleşmektedir. Bunlar da genellikle aktörler çerçevesinde gerçekleşmektedir.

Cristina Archetti yaptığı çalışmada 11 Eylül saldırılarının ardından Amerikan Hükümeti’nin durumu nasıl ele aldığını ve politik aktörler çerçevesinde medyada nasıl öne çıkardığını ortaya koymaktadır. Archetti, saldırıların ‘terörizm’ olarak nitelendirildiğini, ‘terörizmle savaş’ olgusunun öne çıraktıldığını ve ulusal ve uluslararası medyada konunun bu çerçevede ele alınmasını sağladığını öne sürmektedir. Olayların ardından gelişen Afganistan ve Irak müdahalesinin uluslararası kamuoyunun desteğiyle gerçekleşmesini hükümetin bunda başarılı olduğunun kanıtı olarak göstermektedir.505

Olayların seçiminde ve belli noktalarının öne çıkartılmasında geçerli olan çerçeveleme ve öne çıkarma anlayışı çekimlerde ve haber kurgusunda da etkili olmaktadır. Yakın çekim, haberde öne çıkartılan öznenin ekrana egemen olması amacına yönelik olarak ortaya çıkmaktadır. Egemen haber söyleminin kamera ve kurgu teknikleriyle desteklenme biçimi olarak kendini göstermektedir.

Sonuç olarak televizyonun yenileyici biçimlerinden biri de, televizyonun kendisi olmuştur. Televizyona yönelişin bu kadar yoğun oluşu onu kitle iletişim araştırmalarının odağına oturtmuştur. İnsanların bu ilgisi her gün yeni biçimlerin ve farklı izleme deneyimlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.

504 Cristina Archetti, “Political Actors, the Media and 9/11: A Model of International Frame Building, Based on Bourdieu’s Theory of Fields”, Paper prepared for the panel Law, Power and Control in the Politics of Insecurity, International Studies Association Convention, San Diego, March 2006, (çevrimiçi) http://ics.leeds.ac.uk/staff/c.archetti/Pol._Actors_Media_and_9.11_Int._Frame_ Building_ Based_on_Bourdieu_s_Theory_of_Fields.doc, Şubat 2006. 505 A.e.

175 3.BÖLÜM: TÜKETİM KÜLTÜRÜ BAĞLAMINDA EĞLENDİREN BİLGİ (INFOTAİNMENT) OLGUSU 3.1.Kültürel Üretim Sistemi İçinde Infotainment (Eğlendiren Bilgi) Eğlendiren bilgi (infotainment) kavramı bilgi (information) ve eğlence (entertainment) kavramlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Kavram, medyadaki eğlendirici ve bilgilendirici içerik arasındaki ayrımın ortadan kalkmış olmasına atıfta bulunmaktadır. Her iki klasik kategoriye de girmeyen program türlerinin ortaya çıkması böyle bir tanımlamayı zorunlu kılmaktadır. Böylece eğlendiren bilgi (infotainment) klasik bilgilendirici içeriğe bol miktarda eğlence unsurunun katılması veya tam tersi olarak eğlence içerikli programlara bilgilendirici unsurların eklemlenmesi olarak ortaya çıkan yeni program anlayışını ifade etmektedir.506 Bu eğilimin iki belirgin örneği program öykülerinde artan dramatizasyon507 ve politikacıların eğlence programlarına giderek daha fazla çıkması508 şeklinde kendini göstermektedir.

Eğlendiren bilgi kavramı, II. Dünya Savaşı’nın ardından demokratik toplumlarda politik iletişime şekil veren toplumsal alanda ve medyadaki gelişmelerle birlikte ele alınmaktadır.509 Blumler ve Kavanagh bu gelişmeleri üç ayrı dönem halinde incelemiştir. İlk dönemde politik iletişim göreceli olarak güçlü ve istikrarlı politik kurumlar ve inançlar karşısında oldukça etkisiz kalmıştır. 1960’lı yıllardan sonra girilen ikinci dönemde ise daha hareketli bir seçmen kitlesi karşısında gittikçe profesyonelleşen partiler politik iletişimi haber değerlerine ve televizyon formatlarına adapte etmeye çalışmışlardır.510 Son dönemde ise 1980’lerden sonra yaşanan gelişmelerle birlikte politik iletişim ‘Mediatisation’ sürecinde gittikçe karmaşık bir ilişki ağına dönüşmüştür.

506 Francis L. F. Lee, “Radio Phone-in Talk Shows as Politically Significant Infotainment in Hong Kong”, The Harvard International Journal of Press/Politics, 7; 57, 2002, p. 59. 507 Doris A. Graber, “The Infotainment Quotient in Routine Television News: A Director’s Perspective.” Discourse & Society 5(4):483–504, 1994, aktaran: Lee, p. 59. 508 Kees Brants, Peter Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, 15:2, 1998, p. 149. 509 Jay G. Blumler And Dennıs Kavanagh, “The Third Age of Political Communication: Influences and Features”, Political Communication, 16:3, p. 209. 510 A.e.

176

Mediatisation sürecinde medya kuruluşları toplumsal sürecin merkezine doğru hareketlenmeye başlamıştır. İletişim araçları ve kurumları güçlenerek yeni profesyonelleşme ve yeni uzmanlık alanları ortaya çıkmıştır. Medyanın ve özellikle de televizyonun toplum üzerindeki etkisi, politik iletişimin yeniden şekillenmesine neden olmuştur.511 Politik alanda medya merkezli değişimler yaşanırken klasik demokrasi anlayışı ve temel hak ve özgürlükler medyanın işlevleri bağlamında yeniden tartışmaya açılmıştır.

Liberal ekonomik gelişmelerle birlikte kültürel üretim biçimleri de artan rekabet ve piyasa koşulları içinde değişime uğramaktadır. Çeşitli kültürel sektörler aynı piyasa içinde rekabet etmektedir. Bireysel film yapımcıları, yazarlar, müzisyenler işlerini televizyona ve canlı yayınlara taşımaktadır. Kültürel sektörlerin kendine has doğası kapitalist üretim sistemindeki genel eğilimlerinin kültürel metanın özelliklerine göre biçimlenmesiyle açıklanabilmektedir. Böylelikle üretimin temelinde artan verimlilik ve kâr arayışının yönlendirdiği rekabet olgusu öne çıkmaktadır. Seyircinin maksimizasyonu, kültürel alanda yoğunlaş ma, uluslararasılaşma ve sermayenin kartelleşmesi medya alanındaki yeni eğilimlerin en belirgin noktalarını oluşturmaktadır. Tüm bu gelişmeler güç ve kârın kültürel üretimin yanı sıra dağıtımda yoğunlaşmasıyla sonuçlanmaktadır. Kültürel çoğulculuk tartışmaları ise dağıtım ve erişim noktalarında yoğunlaşmaktadır.512

Reklam verenlerin istek ve beklentileri, televizyonlar arasında yaşanan pazar rekabetini körüklemektedir. Bu da program çeşitliliğini azaltarak eğlence ağırlıklı, standart formatlarla üretilen programların yaygınlaşmasına yol açmaktadır.513 Kamuoyunun ilgisini çekmeyi başaran bir programın benzerlerinin hemen diğer kanallar tarafından taklit edilmesi garantili ve ucuz program anlayışının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

511 Blumler, Kavanagh, “The Third Age of Political Communication: Influences and Features”, p. 211. 512 Nicholas Garnham, “On The Cultural Industries”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg Universty Press, Edinburg, 1996, p.80-81. 513 John Keane, Medya ve Demokrasi, Çeviren: Haluk Şahin, 2. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları: 62, İnceleme Dizisi: 34, 1993, s. 84.

177

Reklamın televizyonu doğrudan etkilediği unsurlardan biri de politik reklamcılıktır. Özellikle seçim kampanyalarında televizyon, açık ya da gizli bir şekilde reklamı yapılan kişinin ya da partinin etkisi altına girebilmektedir.514 Bu ilişkiler nedeniyle seçmen davranışları yönlendirilebilmekte ve demokratik ortam zarar görebilmektedir. Politik reklamlar, bir taraftan demokratik katılım ve halk iktidarını sembolize ederken diğer taraftan da “modern seçim oyununun beraberinde getireceği, tamamen hesaplanmış ve medyaya yönelik”515 bir politik alana işaret etmektedir.

Ekonomik sistemin dinamiklerine göre işlemeye başlayan demokratik hayatı artık ‘ekonomik demokrasi’ olarak adlandırmak mümkün görünmektedir. Para dolayımıyla işleyen bir metalar pazarı gibi seçim politikası da rekabetçi bir alışveriş sistemine dönüşmüştür. Üstelik bunun politik pazar açısından doğal sonucu ticari pazardakiyle aynıdır… liberal demokrasinin tarihiyle beraber izlenebilecek olan promosyonun tarihi, hem dışsal, ticari kökenli bir etkiyi, hem de seçim sisteminin bir pazar olarak kendi gelişmesinin mantığını kaydetmektedir.516

Tüm medya ürünlerini bir ‘reklam’ olarak gören reklamcılar, reklamın dışındaki program içeriklerinin, bir mıknatıs gibi seyircileri reklamlara çekecek nitelikte oluşturulması yönünde doğrudan ya da dolaylı etki etmektedirler.517 Reklamı yapılacak ürünün potansiyel tüketicisiyle programın hedef kitlesinin buluşturulması sürecinde reklamcılar ile medya profesyonelleri arasında gerçekleşen etkileşim programın içeriğini belirlemektedir. Reklamcıların içeriklere olan etkisi aleni ve organik olabildiği gibi, piyasa dinamiklerinin yön verdiği ve daha üretimin tasarım aşamasında belirleyici olmaya başlayan gizli gücün yaptığı gibi örtük de olabilmektedir.

514 Mehmet Sağnak, Medya-Politik: 1983-1993 Yılları Arasında Medya-Politikacı İlişkileri, İstanbul, Eti Kitapları, 1996, s. 314-315. 515 Andrew Wernick, Promosyon Kültürü: Reklam, İdeoloji ve Sembolik Anlatım, Çeviren: Osman Akınhay, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1996, s. 202. 516 Wernick, s. 219. 517 Wernick, s. 154-155.

178 Reklam, televizyon yapımlarının tarzları üzerinde de belirleyici bir etkiye sahiptir. “Ticari medyada, sıkıştırılmış ya da çok süratli temsil biçimlerinin ve daha da yüksek “üretim değerleri”nin egemen olmasının esas nedeni budur.”518 Peş peşe yayımlanan moda, otomobil vs gibi reklamların hemen ardından yine benzer sembolik kodlarla oluşturulmuş aynı eğlence ve hız düzeyinde başka bir programın yayımlanması bu amaca yöneliktir. Televizyonda akış bütünlüğü içinde reklamların da programların etkisinde kalarak âdeta programın bir parçası haline geldiği söylenebilmektedir.519

Yine sponsorsuz yayımlanan programların içine reklamların konulması da ayrı bir yöntemdir. Tüm bu yenilikler ardışık bir görüntüsel ritim oluşturma ve böylelikle dikkatleri sürekli televizyon ekranı üzerinde tutma çabalarının bir sonucu olarak ortaya çakmaktadır. Reklamın medya sektörü ne kadar önemli olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan çalışmalardan biri de Ad Barometer:Worldwide Advertising Market 2004-2005 başlıklı rapordur. Bu rapora göre; kişi başına düşen reklam harcamalarında Avrupa Birliği ortalaması 190 Avro, ABD ortalaması 479 Avro’dur. Türkiye’de ise 19 Avro (2005 yılı reklam harcaması toplam 1 milyar 360 Avro)’dur. Yine aynı rapordaki verilere göre; reklam verenlerin medya alanları içerisinde en fazla tercih ettikleri alan televizyondur. Bu durum Avrupa Birliği’nde (AB’nin 5 büyük ülkesi) televizyonların payı yüzde 41, gazetelerin yüzde 15, dergilerin yüzde 14. Türkiye’de ise televizyonların payı yüzde 56, gazeteler yüzde 37, dergiler ise yüzde 3.5’tur.520

Televizyon reklamcılığı günümüzde, yalnızca belli bir iletişim aracına ait ticari bir olgu olmanın ötesinde, kültürel yapının tamamında etkisini hissettiren bir retoriğe dönüşmüştür.521 Andrew Wernick, genel anlamda reklamcılık ve uygulamalarını anlatmak için kullandığı ‘promosyon’un, sembolik ve ideolojik bir nitelik kazandığını belirtmektedir. Bu nedenle promosyon, kültürel dokuyu ve yapıyı

518 Wernick, s. 156. 519 A. e. 520 Ad Barometer:Worldwide Advertising Market 2004-2005, Türkiye verileri. Reklamcılar Derneği (çevrimiçi) http://www.rd.org.tr, Kasım 2006. 521 Wernick, Promosyon Kültürü…, s. 7.

179 şekillendiren bir olgu konumuna gelmiştir.522 Kültür, artık bir ‘promosyon kültürü’ olma yolunda hızla ilerlemektedir.

Böylesi bir ekonomik sistem içinde yapılanan televizyon büyük çaplı bir yatırımı gerektirmektedir. Gelinen noktada artık geniş kitlelere hitap eden bir televizyon kurulabilmesi ancak büyük şirketler veya sermaye gruplarıyla mümkün görünmektedir.523 Ya da yayıncılık alanının dışında başka yatırımlarla desteklenen ideolojik veya politik kaynaklarla beslenen bir yapı söz konusudur.

Son yıllarda internetin tüm dünyada hızlı bir şekilde genişlemesi karşın hâlâ en yaygın ve güçlü medya aracı televizyon olarak kabul edilmektedir. Sektörel rakamlara göre, dünya çapında 2,5 milyar insan günde ortalama 3 saatten fazla televizyon seyretmektedir. Televizyon alanındaki en geniş çaplı büyüme ise Hindistan gibi çok kanallı sisteme geç giriş yapan gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Görsel imajlar, ülke sınırlarını ve dil engellerini kolaylıkla aşabilmekte, okuma yazma oranının düşük olduğu ülkelerde son derece etkili olabilmektedir. Televizyonun globalleşmesiyle birlikte, ticari yayın modeli, Amerikan kökenli ve büyük ölçüde reklama bağımlı, bunun aksine devlet (teşvik ve muafiyetler) veya yurttaş (lisans ücreti ile) destekli Avrupa modeli tüm dünya sathında yaygın bir model haline gelmiştir. Komanist partinin ve devletin medyayı denetlediği Çin gibi ülkelerde bile televizyon yöneticileri üzerindeki ticari baskılar gittikçe artmaktadır.524

Ekonomik ve sosyopolitik alanda yaşanan ve tüm dünyayı etkisi altına alan bu gelişmelerin, özel televizyon yayıncılığının giderek önem kazandığı ve kanal sayısının hızla arttığı Avrupa ülkelerinde de yaşandığı yapılan araştırmalarla ortaya konulmaktadır. Başkanlık sistemiyle yönetilen ve rekabetçi, reklama dayalı bir yayıncılık anlayışının egemen olduğu ABD’nin aksine oybirliğine dayalı parlamenter

522 A.e. 523 Edward S. Herman ve Noam Chomsky, Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, İstanbul, Aram Yayıncılık, 2006. 524 Chin-Chuan Lee, “Chinese Media”, Global Contexts, London, 2003, aktaran: Daya Kishan Thussu, “The `Murdochization' of news? The case of Star TV in India”, Media Culture Society, 29; 593, 2007, p. 593-594.

180 demokrasinin beşiği olarak kabul edilen Avrupa ülkelerinde değişimin işaretleri görülmektedir.525

1980’li yılların ortalarından bu yana yaşanan gelişmeler, partilerin iletişim stratejilerinde imaja ve eğlenceye daha fazla odaklanmasını beklenir kılmıştır. Avrupa’nın genelinde görülen bu eğilim sosyopolitik düzeyde bir erozyonun yaşanmasına neden olmuştur. Toplumun çimentosu olarak görülen politik ideolojilerin kaybolmaya yüz tutması ve dolayısıyla aşırı uç eğilimlerin daha az görülmesi ve parti programlarındaki farklılıkların azalması demokratik alanda yaşanan bir ‘kriz’ olarak algılanmıştır.526 Ayrıca oy kullanma oranında düşüşler, politikacılara, partilere ve genel olarak politikaya karşı giderek artan bir güvensizlik gözlemlenmektedir.527

Kees Brants ve Peter Neijens’in yaptığı araştırma Hollanda’da 1994 seçimleri öncesinde politikacıların eğlendiren bilgi türündeki programlara yönelişlerini ortaya çıkmaya yöneliktir. Çoğu Batı Avrupa ülkesinde olduğu gibi Hollanda’da da yayıncılık 1990’lı yıllarla birlikte değişim içerisine girmiştir. 1989’un sonunda Hollanda’da üç devlet kanalı bulunurken RTL 4 ve RTL 5 adlı iki özel televizyon kuruluşu yayına başlamıştır. Özel kanalların devreye girmesiyle birlikte eğlence programlarının sayısında bir artış görülmeye başlanmıştır. Bunun yanı sıra devlet televizyonu ciddi bir seyirci kaybına uğramıştır. Haberleri ve güncel geli şmeleri aktaran programları seyredenlerin sayısında da azalma görülmektedir. Geleneksel televizyon programları ile giderek artan oranda politika ile ilgilenen söyleşi ve varyete programları birbirine karışmaya başlamıştır. Bu gelişmeler kamu

525 Brants, Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, p. 150. 526Pennings, Paul. (1995). De boodschap van de partijen [T he message of the parties]. I n Jan K leinnijenhuis, Dirk Oegema, Jan de R idder , & H erman Bos (Eds.), De democratie op drift. Een evaluatie van de verkiezingscampagne van 1994 (pp. 15–39). Amsterdam: Vu U itgever ij aktaran: Brants, Neijens, p. 150. 527 Duyvendak, Jan Willem, H eÿden, H ein-Anton, K oopmans, R udd, & Wÿmans, L uc. (1992). T us sen verbeelding en macht. 25 jaar nieuwe sociale bewegingen in Nederland [Between imagination and power . 25 year s of new social movements in the Netherlands]. Amsterdam: SUA., aktaran: Brants, Neijens, p. 150.

181 yararını gözeten programlardan daha popüler programlara doğru bir kaymanın olduğunu göstermektedir.528

Eğlendiren bilgi, bir ürünün oluşturulması ve pazarlanması sürecini ifade eden kültürel üretim sistemi içinde televizyon haberciliğine doğrudan etki etmektedir. Haberler, sembolik anlamlar içeren ticari bir ürün niteliğini kazanmaktadır. Bu süreçte haber editörleri “kültürel eşik tutucuları” (gatekeepers) olarak bir pazarlama, reklam ve halkla ilişkiler elemanı gibi haberlerin seçimi ve akışını yönlendirmektedir.529

3.2.Eğlence Kültürü ve Infotainment (Eğlendiren Bilgi) Kültürel üretim sistemi içerisinde televizyon pazar payını genişletmek, seyircilerin taleplerine cevap verebilmek amacıyla eğlence unsuruna daha çok yer vermeye başlamıştır. Bu amaçla daha ciddi ve bilgilendirici programlar eğlence unsurlarıyla birleştirilerek yeni program formatları oluşturulmuştur. İlgi ve beğeni düzeyi oldukça yüksek olan bu programlar ticari televizyon yayıncılığının egemen olduğu bütün ülkelerde etkisini göstermeye başlamıştır.

“Reality TV” olarak adlandırılan ve ilk örneklerinin 1980’li yılların sonlarına doğru görülmeye başlandığı “reality show” programları eğlendiren bilginin bir parçası olarak değerlendirilmektedir.Annette Hill reality tv’yi “bilgi ve eğlence arasında belgesel ve drama karışımı bir program formatı olarak” değerlendirmektedir.530 Reality TV Amerikan televizyonunun manzarasını değiştirmiştir. Dramalar ve komedi dizileri, prime-time kuşağının başlıca programları durumundadır. Bu yönelişte dijital oyunlar, internet, kablo televizyonu gibi teknolojik yeniliklerin yanı sıra makro düzeydeki gelişmelerin etkisi olmuştur. Bu

528 Brants, Neijens, p. 150. 529 Mike Featherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, Çeviren: Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1996, s. 85-86 530 Annette Hill, “Reality TV: Audiences and Popular Factual Television”, Journal of Communication (56), 2006, p. 227.

182 gelişmelerin başında Amerikan yönetimi tarafından gerçekleştirilen yeni yayın düzenlemesiyle birlikte ortaya yeni network’lerin ve televizyon kanallarının oluşturduğu rekabet ortamının etkisi olmuştur. Reality programlar yayın şebekelerinin televizyon seyircisine verdiği bir cevap olarak ortaya çıkmıştır.531

Toplumun farklı kesimlerinden çok sayıda insanı ekran başına toplayan bu programlar kısa sürede ABD sınırlarını aşarak başta İngiltere olmak üzere tüm Avrupa’da, Asya’da ve Afrika’da televizyon yayıncılığını etkilemeye başlamıştır. Bu etki geçici olmayıp uzun vadede benzer program formatlarının doğmasına neden olabilecek tarzda tüm televizyon dünyasını kaplamıştır. Hill tarafından İngiltere’ de 9.000 denek üzerinde yapılan araştırmada, bu tür programların toplumun her kesiminden rağbet görmesine rağmen genellikle eğitim düzeyi düşük kesimler tarafından beğenildiğini ortaya çıkarmıştır.532

Eğlendiren bilgi türündeki bu tür programlarda gerçek hayatla güçlü duygusal bağların kurulduğu görülmektedir. örneğin geleneksel yarışma programlardan farklı bir formatla oluşturmuş Survivor gibi oyun gösterileri bu yeni türün başarılı örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Hill, Survivor gibi oyun gösterilerinde tehlikeli ve tiksindirici unsurların ağırlıklı olarak ele alındığını ve bunun yeni popüler eğlencenin bir niteliği olduğunu belirtmektedir.533 Programda seyircilerin rekabet, yarışma ve grup bilinci duygularının harekete geçirilmesi hedeflenmektedir. Modern hayatta yaşanması pek de mümkün olmayan deneyimler heyecan ve macera unsurlarıyla birleştirilerek verilmeye çalışılmaktadır.

Reality TV, bilgilendirici ve eğlendirici yönüyle belgeselden ve tabloid gazetelerden aldığı biçimleri kendine başarıyla uyarlamıştır. Tabloid gazetelerden bilgi ve eğlenceyi, sıradan ve ünlü insanların bir aradalığını almaktadır. Belgesel filmin ise gerçeklik yönünü taklit etmektedir. Programlarda eğlence adeta bir gösteri olarak sunulmaktadır. Sürekli olarak yenilenen gösterilerle benzersiz biçimler

531 Hill, p. 226. 532 Hill, p. 227. 533 A.e.

183 üretilmeye çalışılmaktadır. Her programda gösteriler farklılaşmakta ve gittikçe karmaşık bir hal almaktadır. Bu nedenle bu yeni türü tanımlamak ve belli kategorilere oturtmak oldukça güçleşmektedir.534

İtalyan televizyonlarında toplumun haber alma hakkı adına yayımlanan, Chi l’a visto? adlı reality show’da yaşananlar buna bir örnek oluşturmaktadır. Programın 30 Kasım 1998’de yayımlanan bir bölümünde 36 yaşındaki Ferdinando Carreta’nın, 10 yıl önce getirdiği bir cinnet sonucunda ailesini nasıl öldürdüğünü tüm ayrıntılarıyla anlatması 3.7 milyon seyircinin şoke olmasına neden olmuştur.535 İtalyan televizyonundaki bu programla aynı formata sahip Perdu de Vue adlı reality show Fransız televizyonlarında ilgiyle seyredilen bir program olarak yayındadır.

Reality Showlar gibi radyo sohpetleri de eğlendiren bilgi türündeki programlara örnek gösterilmektedir. Bu tür programlarda toplumsal, bilimsel, kültürel, politik konular güncel sorunlarla birleştirilerek eğlenceli bir tarzda dinleyicilere sunulmaktadır.536 Sohpet konularının daha yüzeysel, gündelik yaşam deneyimlerine gönderme yapar biçimde işlenmesi, konukların özel hayatlarına, anılarına yer verilmesi programı eğlenceli kılmaktadır.

Özellikle politikaya yönelik radyo sohpet programlarında konular toplumun geneline hitap edecek şekilde ele alınmaktadır. Önemli sorunlar tüm toplumsal kesimleri içine alacak şekilde işlenmekte, farklı bakış açılarına yer verilerek çözüm önerileri sunulmaktadır.537 Gelenekçi eleştiriler haber medyasındaki bu gelişmeyi ‘tabloidleşme’ olarak değerlendirirken,538 popüler kültürü olumlayan görüşte olanlar konuya daha iyimser bir bakış açısıyla539 bakmaktadırlar. Buna göre bilgi ve eğlence motifleri arasında çatışma motifleri göz ardı edildiğinde eğlendiren bilgi türündeki

534 Hill, p. 227-228. 535 El Pais, 2 Aralık 1998, aktaran: İgnacio Ramonet, Medyanın Zorbalığı, Çeviren: Aykut Derman, İstanbul, Om İletişim Yayınları, 2000, s. 96. 536 Blumler, Kavanagh, “The Third Age of Political Communication: Influences and Features”, p. 222. 537 Blumler, Kavanagh, p. 224. 538 B. Franklin, Newszak and news media. London: Arnold, 1997, aktaran: Blumler, Kavanagh, p. 224. 539 John Fiske, Understanding popular culture. London: Unwin Hyman, 1989, aktaran: Blumler, Kavanagh, p. 224.

184 programların politik alanda demokratikleştirici bir işleve sahip olduğu ileri sürülmektedir. Bu tür programlar toplumun politik bilgilere daha kolay ve rahat erişebilmesi için bir alternatif sunmaktadır. Böylece politik gündem daha geniş kitlelerce takip edilmektedir. Ayrıca kendilerini politikaya bağlayacak daha rasyonel araçlara alışkın olmayan insanlara bilgi sunabilmektedir. Böylece eğlendiren bilgi türündeki programlar toplumun çeşitli kesimleri arasındaki politik katılım eşitsizliğini de ortadan kaldırabilmektedir.540

Blumler ve Gurevitch ise popüler kültürü olumlayan bu görüşlerin aksine böyle bir gelişmenin “vatandaşlık için bir iletişim bunalımı” meydana getirdiği ve “politik konularda vatandaşlara seslenmenin verimsiz bir yolu” olduğunu belirtmektedir.541 Eğlendiren bilgi bu haliyle, demokrasi ideali ve kuramı ile çelişmektedir. Çünkü demokrasi müzakereye dayalı iletişim aracılığıyla ortak kararlar almayı gerektirmektedir. Yani “vatandaşlar arasında açıklık, adalet, karşılıklı saygı ve toplumun refahıyla ilgili olmak koşuluyla yapılan tartışma ve münazaralar aracılığıyla”542 gerçekleşmektedir. Bu kuramda iyi işleyen bir demokrasinin ön koşulu, konuyla ilgili bilgiye erişimi olan ve bu bilgiyle beslenen, politik gündemin temel konuları hakkında bilgi sahibi olan vatandaşların aktif ve kabul edilebilir düzeyde katılımı göz önünde bulundurulmaktadır. Eğlendiren bilgi kavramına karşı duyulan endişe ve yöneltilen eleştiriler, televizyonda politik konuşmaların azalmasına yol açacağı noktasında yoğunlaşmaktadır.543 Tüm bu endişelere rağmen eğlendiren bilgi medyada gittikçe artan bir eğilimin sonucu olarak toplumsal ve politik alanda etkisi gittikçe arttırmaktadır.

Toplumun habere olan bağımlılığı medyaya, kamuoyunu şekillendirmek için devasa bir güç vermektedir. İnsanlar kendi deneyimlerinin dışındaki konularda fikir geliştirirken sıklıkla medyaya yönelmektedir. Haber medyası bilgiyi ve kanaatleri toplayıp bir araya getirmekten çok fazlasını yapmaktadır. İnsanlara ne düşüneceğini

540 Lee, “Radio Phone-in Talk Shows as Politically Significant Infotainment in Hong Kong”, p. 60-61. 541 Jay G. Blumler, Michael Gurevitch, The crisis of public communication. London: Routledge, 1995, p. 203, aktaran: Brants, Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, p. 149. 542 Vincent Price, Public opinion. Newbury Park, CA: Sage, 1992, p.3, aktaran: Brants, Neijens, p. 149. 543 Brants, Neijens, p. 149-150.

185 söylerken başarılı olmayabilir ancak ne hakkında düşüneceğini söylerken son derece başarılıdır. Başka bilgi kaynaklarıyla beslenemeyen pek çok insan takip ettikleri yayın kuruluşlarının kendilerine çizdiği haritaya göre dünyayı algılamak durumunda kalmaktadırlar.544 Buna rağmen yapılan çalışmalar insanların daha çok televizyon haberlerini seyrederken kendilerini çok yakından ilgilendiren sorunlara ciddi şekilde eğildiklerini göstermektedir. Zamlar, işsizlik, enerji darboğazı, silah denetimi gibi konular tüm ulusal televizyon kanallarında başlıca konular haline gelmiştir. Haberler vatandaşlara bu kötü tablodan makul bir kaçış yolu sunabilmektedir.545

Politik ortamdan soyutlanamayan ve özellikle bazı dönemlerde merkezcil konumunu güçlendiren medya, çıkara dayalı ilişkiler nedeniyle politikanın parçası haline gelebilmektedir. Haberciler politik görüşlerine uygun kaynaklarla ilişki kurma eğilimindedir. Bunun yanı sıra patronların çıkarları doğrultusunda buna mecbur kalabilmektedir.

Radikal Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi İsmet Berkan da Öztürk gibi kaynaklarla olan ilişkilerde şüpheci yaklaşımın önemine dikkat çekmektedir. Haberciler özellikle politik kaynaklarla olan ilişkilerinde çıkarların gözetildiği manipülasyon ve propaganda ihtimalini göz önünde bulundurarak hareket etmelidir. Politik kaynakların pek çoğunda kendileriyle ilgili haberlerden daha çok dedikodulardan söz etme eğilimi görülmektedir. Bu tür enformasyona itibar edilmemeli eğer haber değeri taşıdığına inanılıyorsa başka kaynaklardan mutlaka doğrulatılmalıdır. Refah-Yol Hükümeti’nin son aylarında ortaya atılan ve birçok yayın kuruluşu tarafından ciddiye alınıp haber yapılan; Başbakan Tansu Çiller’in Çevikbir’i emekli edeceği ve orduda bazı operasyonlar yapacağı haberi bu türden bir dedikodunun ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Radikal Gazetesi duruma şüpheyle yaklaşarak çeşitli kaynaklardan enformasyonun doğru olmadığını araştırmış ve habere yer vermemiştir. Türkiye’de bu türden olaylara çok sık rastlanmaktadır. Bunun gibi politikacılarla haberciler arasında kurulan dostluklar etik kurallara zarar vermektedir. Türkiye’de Bülent Ecevit ile Abdi İpekçi, Turgut Özal ile Mehmet

544 Shanto Iyengar, Donald R. Kinder, News That Matters, The University Of Chicago Press, Chicago and London, 1987, p. 2. 545 Iyengar, Kınder, p. 4-16.

186 Barlas, Süleyman Demirel ile Cüneyt Arcayürek dostlukları medyanın itibar kaybına neden olmuştur.546

Brants ve Neijens’in Hollanda’da yaptığı araştırma partilerin yoğun politik içerikli televizyon programlarından kaçınma eğiliminde olduklarını ortaya koymaktadır. Partiler halkı etkilemek ve seçmen kazanmak amacıyla politika dışı programlara yönelmektedirler. 1960’tan bu yana, Hollanda toplumunun stabil, farklılaşmış yapısı sona erdi politikacılar zaman zaman (hatta ne yazık ki çok sık) eğlence programlarına çıkmaya başladılar. Bir taraftan, yeni kararsız seçmenlerin bu programların seyircisi olduğunu iyi bilmektedirler, ancak öte yandan politika ciddiyetini korumaktadırlar, seçim stratejisinde ağırlık halen bilgilendirme üzerinedir. Televizyonda insanların ilgisini çekmek için bazen adayların “anlayışlı”, “doğuştan lider”, “aile babası”, “sempatik” gibi kişisel özelliklerini yansıtmaya odaklanmaktadırlar.547

Hollanda’da 1994 genel seçimlerinden önce 4 ana parti seçim kampanyalarını farklı şekilde düzenlemişlerdir. Hıristiyan Demokrat Parti (CDA)’nin yeni lideri Elco Brinkman kendinden önceki popüler lider Ruud Lubbers ile hem benzeşmek hem de farklı bir imaj oluşturmak için, Amerikan tarzı imaja dayalı ve insanların ilgisini çekmeye odaklanmış bir kampanyayı tercih etmiştir. İşçi Partisi (PvDA)’nin lideri Wim Kok’un ise kamuoyundaki imajı kötü yönde gelişmiştir. Yapılan anket sonuçları Kok’un kamuoyunda; güvenilmez, ilgisiz ve toplumsal duyarlılıklardan uzak biri olarak bilindiğini ortaya koymuştur. Ayrıca partisi için de oldukça düşük bir oy oranına sahip olduğunu göstermiştir. Diğer iki partinin de benzer şekilde kamuoyunda kötü imajlarının olduğu tespit edilmiştir. Serbest Pazar yanlısı Liberal Parti (VVD)’nin lideri Frits Bolkestein ise kamuoyunda iletişimi zayıf biri olarak tanınmaktaydı. Bunun için partisi seçim kampanyasını, yaşlı neslin daha iyi tanıdığı eski bir sporcu olan Erica Terpstra ile yürütmeyi tercih etmiştir. Toplumsal ilerici Liberal Parti (D66)’nın lideri Hans Von Mierlo ise doğuştan büyük bir iletişimciydi. Kamuoyu yoklamaları, Mierlo’nun toplumun büyük bir bölümü tarafından

546 İsmet Berkan, “Politikacı-Gazeteci İlişkileri”, (Çevrimiçi) http://www.byegm.gov.tr/seminerler/ konusma9.htm, 6 Aralık 2004. 547 Brants, Neijens, “The Infotainment of Politics”, p. 150.

187 sevildiğini ortaya koymuştur. Partiler kamuoyu yoklamaları doğrultusunda seçim kampanyalarını hazırlamışlar ve eğlence programlarından yararlanmayı tercih etmişlerdir.548

Avrupa klasik devlet yayın kuruluşlarının kampanya haberciliği imajı, habercilerin seçmenleri politik konular hakkında bilgilendirmesi ve seçmenlerin bu sayede akılcı ve bilgili bir şekilde oy kullanmalarına katkıda bulunmaları esasına dayanmaktadır. Uygulama da ise durumun beklenenden daha farklı olduğu görülmektedir. Gerek devlet televizyonu gerekse de ticari televizyonlar bu konudaki sınırlamalara uymamaktadırlar.549

Televizyonlarda son yıllarda sayıları hızla artan Popstar türü yarışma programları gösteriye katılmak isteyen onlarca insanı yarışmalara yine milyonlarcasını da ekrana bağlamaktadır. Bu doğrultuda birçok kişi de haberlere konu olabilmek amacıyla parodik davranışlar sergileyebilmektedir.

548 Brants, Neijens, p. 151. 549 Brants, Neijens, p. 163.

188 4. BÖLÜM: TÜRKİYE’DE ÖZEL TELEVİZYON YAYINCILIĞININ GELİŞİM SÜRECİ VE HABER YAYINCILIĞI 4.1.Türkiye’de İlk Televizyon Yayınları ve Türkiye Radyo Televizyonu (TRT) Dönemi 4.1.1.TRT’nin Kuruluşu Ve İlk Yayınlar Türkiye’de televizyon yayıncılığının ilk örneği olan Türkiye Radyo Televizyonu (TRT), Ankara Televizyonu olarak 31 Ocak 1968 tarihinde saat 19.30’da550 ilk deneme yayınını gerçekleştirmiştir. TRT’den önce İstanbul Teknik Üniversitesi, Elektrik Fakültesi, Yüksek Frekans Tekniği Bilim Dalı’nda televizyon yayıncılığı alanında çalışmalar başlatılmıştır. Bu çalışmaların bir sonucu olarak 9 Temmuz 1952551 yılında ilk deneme yayınları gerçekleştirilmiştir.

TRT’nin 1968 yılında başlayan yayınları Ankara Televizyonu tarafından gerçekleştirilmiştir. Eğitim yanı ağır basan bu yayınlarda genellikle yetişkinlere yönelik programlar hazırlanmıştır. Yayın planında çocuklara yönelik 10 dakikalık çizgi filmler de bulunmasına rağmen halkı eğlendirmeye yönelik programlara yer verilmemiştir. Aysel Aziz bu durumu dönemin yönetici ve yapımcılarında egemen olan anlayışa bağlamaktadır. Buna göre televizyon “bir eğlence aracı olarak değil, başta haber olmak üzere eğitim ve kültür vermeyi amaçlayan bir kitle iletişim aracı”552 olarak görülmüştür.

Bu anlayış ilk TRT’nin ilk kanalı olan TRT-1 yayın politikasında açıklandığı gibi günümüzde de devam etmektedir. TRT-1, toplumun genelini hedef alan bir yayın politikasına yönelik olarak yapılandırılmıştır. Türk toplumunu aydınlatmak, eğitmek, haber vermek ve milli kültürle bütünleşmesini sağlayarak örgün eğitime,

550 Milliyet Gazetesi, 1 Şubat 1968, s. 1 ve 9, aktaran: Özden Cankaya, Türk Televizyonunun Program Yapısı (1968-1985), İstanbul, Mozaik Basım ve Yayıncılık, y.t.y., s. 14. 551 Hülya Yengin, Ekranın Büyüsü: Batıda Değişen Televizyon Yayıncılığının Boyutları ve Türkiye’de Özel Televizyonlar, İstanbul, Der Yayınevi, 1994, s. 68. 552 Aysel Aziz, Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının 30 Yılı: 1968-1998), TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı, Ankara, 1999, s. 28.

189 toplumsal, kültürel ve ekonomik kalkınmaya yardımcı olmak amacını gütmektedir.553 Yayın merkezi Ankara’da bulunan TRT-1’in yayın amaçları, her yıl çıkartılan Genel Yayın Planı’nda şöyle tanımlanmaktadır: TV1’in amacı, bu yayını en geniş seyirci kitlesini kapsadığı göz önünde tutularak, genelinde çeşitli yaş, meslek, eğitim ve kültür seviyesindeki seyirci topluluğuna bilgi vermek, en yaygın şekliyle milli kültür bütünleşmesine, eğitime ve kalkınmaya yardımcı olmak, eğlendirmek ve seyircilerin müzik ihtiyaçlarını karşılamaktır.”554 Dolayısıyla TRT-1’in haber ve program yayınları bu ilkeler doğrultusunda hazırlanmaktadır.

Haber yayıncılığı, TRT için de kuruluşundan bu yana önemli bir yere sahip olmuştur. Özerk yapısına rağmen TRT, belli dönemlerde getirilen yeni düzenlemelerle siyasal baskılara maruz kalmıştır. Her ne kadar ‘protokol haberciliği’, ‘resmi habercilik’ gibi nitelemelerle anılsa da TRT, ilkeli haber yayıncılığı açısından örnek teşkil etmektedir.

TRT Haber Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülen haber yayıncılığı; “Toplumu ülkemizde ve dünyada meydana gelen siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel ve sportif olaylardan anında doğru, sürekli ve tarafsız bir şekilde haberdar etmek, kamuoyunu aydınlatmak”555 amacına yönelik olarak hazırlanmaktadır. Haber değerlendirme ölçütleri olarak da; “…tarafsızlık, doğruluk, anlaşılırlık, çabukluk ve ilgi çekicilik…”556 ilkeleri benimsenmiştir. Yine 2954 sayılı TRT Yasası’na göre; “Haberler ile yorumların kaynaklarını açıklamak”, “Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için, kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın yapmak, tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet olmamak.”, “Toplumun beden ve ruh sağlığına zarar verecek hususlara yer vermemek.”,

553 Özden Cankaya, Dünden Bugüne Radyo Televizyon: Türkiye’de Radyo-Televizyonun Gelişim Süreci, İstanbul, Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş., 1997, s. 45. 554 Yengin, Ekranın Büyüsü:…, s. 73. 555 Cankaya, Dünden Bugüne Radyo Televizyon…, s. 59. 556 A.e.

190 “Karamsarlık, umutsuzluk, kargaşa, dehşet, saldırganlık gibi olumsuz duygular uyandırmak ve telkin etmek amacına yönelik yayın yapmamak”, “Kişilerin özel hayatlarına, şeref ve haysiyetlerine saygılı olmak ve dürüstlük anlayışına bağlı olmak.”557 gibi ilkeler haberlerin toplanması, seçilmesi ve yayımlanmasında göz önünde bulundurulması gereken kurallar olarak belirlenmiştir.

Bu yayın politikası ilk televizyon program formatlarının da bu doğrultuda şekillenmesine yol açmıştır. Anayasa ve 1 Mayıs 1964 tarihinde yürürlüğe giren ilk TRT Yasası doğrultusunda hazırlanan ilk programlar; Atatürk programı, Türk filmleri, açık oturumlar, haber programları, haberler ve hava durumu gibi yapımlardan oluşmuştur. Bunun yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa gerçekleştirilen köylü vatandaşlara, çocuklara, gençlere ve kadınları yönelik eğitim programları gerçekleştirilmiştir. Bu yöndeki eğitim programlarının en iyi örneklerinden biri olan ‘Projeli Eğitim Yayını’ doğrudan kırsal kesimde yaşayan insanların doğrudan eğitimini hedef almaktadır.558

Uzun yıllar tek kanalla televizyon yayıncılığını sürdüren TRT, 1984’te renkli yayına geçmiş ve 6 Ekim 1986’da559 kültür ve sanat kanalı olarak nitelendirilen TRT- 2’yi yayın hayatına katmıştır. Bugün Türkiye Radyo Televizyon Kurumu; TRT-1, TRT-2, TRT-3/GAP, TRT-4, TRT-INT ve TRT Türk olmak üzere 7 televizyon kanalıyla Türkiye’ye ve yurt dışına yayın yapmaktadır.

4.1.2.Ekonomi-Politik Açıdan TRT İlk TRT yasası olan ‘359 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’ çerçevesinde yayın hayatına başlayan TRT, özerk bir kurum olarak yapılandırılmıştır. Kurumun yönetimi yasalar çerçevesinde siyasal iktidarın etkisinden uzak olarak oluşturulmuştur. Yine yasanın yapım ve yayıncılara tanıdığı özgürlük dolayısıyla hazırlanan programlar siyasal etkilerin uzağında kalabilmiştir. Televizyonun ilk yıllarında siyasal iktidar bu iletişim aracına ilgisiz kalmıştır.

557 Cankaya, s. 63. 558 Aziz, Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının…, s. 30-31. 559 Yengin, Ekranın Büyüsü:…, s. 73-74.

191 Yayınların yeni olması, kapsama alanının sınırlılığı ve ülkedeki alıcı sayısının azlığı bu ilgisizliğin nedenleri olarak gösterilmektedir.560

Zamanla siyasal alan TRT’ye ilgi göstermeye başlamış doğrudan ya da dolaylı yollardan kurumu etki altına alınmaya çalışılmıştır. Baskılar özellikle TRT’nin bütçe görüşmeleri sırasından ve kadro atamalarında yoğunlaşmıştır. 2954 Sayılı TRT Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte hükümete, yayınlara doğrudan müdahale edebilme yetkisi verilmiştir. TRT Yasası’nın 17. maddesinde; “Başbakan veya görevlendireceği bir Bakan, milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde, bir haber veya yayını men etmeye yetkilidir…” denilerek hükümete çok geniş bir etki alanı oluşturulmuştur. Nitekim bu maddeye dayandırılarak gerçekleştirilen ilk yayın yasağı 22 Şubat 1969 tarihindeki haberlere uygulanmıştır. Bunu aynı yıl 15 Aralık’ta başlayıp 16 Aralık’ta biten öğretmenlerin başlattığı boykotla ilgili haberlerin yasaklanması takip etmiştir.561

Türkiye’de siyaset tarihindeki karmaşık ve inişli çıkışlı süreç TRT ile siyasal alanda yaşanan ilişkilere de yansımıştır. Siyasal erk dönem dönem radyonun ve televizyonun toplumsal alandaki gücünden yararlanmak amacıyla kuruma etki etmiştir. Özellikle televizyonun bireysel ve toplumsal hayatı düzenlemeye başlaması ve ilgi odağı haline gelmesiyle birlikte TRT’ye karşı siyasal alanın ilgisi artmış ve buna bağlı olarak da baskılar yoğunlaşmaya başlamıştır.

Okuma yazma oranının düşüklüğü, gelir düzeyinin insanların başka kültürel etkinliklere katılmasına olanak tanımaması bu yeni kitle iletişim aracına toplumun ilgiyle yaklaşmasına neden olmuştur.562 Türk toplumu televizyona büyük bir ilgi göstermesine rağmen televizyon yayınlarının kapsama alanının darlığı ve alıcıların pahalı olması nedeniyle, ilk yıllarda seyirci sayısı oldukça sınırlı kalmıştır. 1960’lı yılların ortalarından itibaren televizyon alıcılarının montajının Türkiye’de yapılmaya başlanması aracın fiyatının düşmesine neden olmuştur. 1972 yılında TRT’nin

560 Aziz, Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının…, s. 32-33. 561 Aziz, s. 34. 562 Cankaya, Türk Televizyonunun Program Yapısı (1968-1985), s. 109.

192 yayınlarını haftalık 9-10 saatten 5 güne ve yayın süresini 15 saate çıkarması alıcı sayısında büyük bir artış yaşanmasına yol açmıştır. 1970 öncesi 50 dolayında olan alıcı sayısı, 1971’de 100 bine, 1972’de ise 120 bine çıkmış ve bundan sonraki yıllarda da geometrik olarak artmıştır.563

Bu gelişmelerle birlikte 1972 yılından itibaren TRT yayınlarına reklam almaya başlamıştır.564 Böylece TRT devlet tarafından karşılanan bütçesine reklam gelirlerini de ekleyerek toplumsal ve siyasal alanın yanı sıra ekonomik anlamda da bir güç haline gelmiştir.

TRT Televizyonu 1980’li yılların ortalarına kadar gerek teknik anlamda gerekse program yapımı ve yayını konularında büyük bir ilerleme katetmiştir. 1968’de toplam 2810 dakika yayın yapan TRT Televizyonu yayın saatini, 1985 yılında 167360 dakikaya yükseltmiştir. Buna rağmen televizyon radyo kadar kurumsallaşamamıştır. Bunda toplam yayının en az %30’unu kapsayan dış kaynaklı yayınların çokluğu, program yapım ve yöneticilerinin yeterince yaratıcı programlar ortaya koyamaması, ülkenin ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte bir yayın politikasının geliştirilip uygulanamaması gibi faktörler etkili olmuştur.565

1980’li yıllarda küresel düzeyde yaşanan gelişmelerle birlikte Türkiye ve TRT yeni bir döneme girmiştir. 1990’lı yıllarda özel televizyon yayıncılığının başlamasıyla birlikte TRT, oluşan yeni rekabet ortamına ayak uydurabilmek amacıyla kendini yenilemek zorunda kalmıştır.

563 Aziz, Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının…, s. 36-37. 564 Aziz, s. 41. 565 Cankaya, Türk Televizyonunun Program Yapısı…, s. 110.

193 4.2.Türkiye’de Özel Televizyon Yayıncılığı 4.2.1.İlk Özel Televizyon Yayınları Türkiye’de 1990’lı yıllara kadar radyo ve televizyon yayıncılığı devletin tekelinde yürütülmüştür. 1980’li yıllarda dünyada etkisini hissettirmeye başlayan serbest pazar ekonomisi Türkiye’yi de etkisi altına alarak kamu sektörünün yavaş yavaş özel sektöre açılmasının önünü açmıştır. Serbest pazar ekonomisinin temel göstergelerinden biri olan özelleştirmeler yayıncılık alanında da etkisini göstermeye başlamış yasal düzenlemeler gerçekleştirilmeden yurt dışından yapılan televizyon yayınlarıyla fiili olarak özel televizyon yayıncılığı başlatılmıştır.

Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Amerika Birleşik Devletleri gezisi sırasında yaptığı bir açıklamada; Türkiye’ye yönelik yurt dışından yapılan Türkçe yayınların yasal bir sakıncasının olmadığını belirtmesi üzerine bir anlamda meşru bir zemin kazanan özel televizyon yayıncılığının önü açılmıştır.566 Böyle bir ortamda yayına başlayan ilk özel televizyon Rumeli Holding tarafından kurulan ve Federal Almanya’dan yayın yapan Magic Box Incorporated televizyonudur. Magic Box televizyonu Anayasa ve 2954 sayısı TRT Yasası’nda uydu yayınlarına yönelik herhangi bir düzenleyici hüküm bulunmadığından dolayı Eutelsat uydusundan kiraladıkları 2 kanaldan yayın yapmaya başlamıştır.567 1 Mart 1990 tarihinde uydudan test sinyallerini yayımlamaya başlayan Magic Box televizyonu 7 Mayıs 1990 tarihinde de günde 5 saat yayına geçmiştir.568

Magic Box Star 1 televizyonunun ardından ikinci olarak yine aynı grup tarafından kurulan Teleon televizyonu 27 Ocak 1992 tarihinde yayına geçmiştir. Bunu birbiri ardına kurulan diğer özel radyo ve televizyon kuruluşları izlemiştir. Yayıncılık alanında yaşanan bu fiili durum kamuoyunda yeni tartışmalara yol açmıştır.

566 Ayşe Sayın, “Özel tv adım adım”, Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul, 8 Şubat 1990, Aktaran: Yengin, Ekranın Büyüsü…, s. 116. 567 Ayşe Sayın “İthal kanal 2 ay sonra”, Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul, 9 Şubat 1990, aktaran: a.e. 568 “İlk hedef 5 milyon izleyici”, Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul, 10 Mayıs 1990, aktaran: Yengin, s. 117-118.

194 Özel yayıncılığı savunanlar halkın haber alma özgürlüğünü gerekçe göstererek; yayın özgürlüğünün önündeki yasal engellerin kaldırılmasını ve TRT tekelinin kırılmasını talep etmişlerdir. Aksini savunanlar ise TRT tekelinin kaldırılarak özel radyo ve televizyon yayınlarına izin verilmesinin Türkiye’nin güvenliği ve bütünlüğü açısından doğuracağı sakıncaları öne sürmüşlerdir.569 Bu tartışmalar sonucunda TRT’nin yayın tekelini düzenleyen 1982 Anayasası’nın 133. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu tarafından değişiklik önergesiyle görüşmeye açılmıştır. 5 Temmuz 1993 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda ikinci kez ele alınan anayasanın 133. maddesinin değişikliği, 50 red oyuna karşılık 313 evet oyuyla kabul edilmiştir. Böylece Türkiye’deki yayıncılık tekeli kaldırılmıştır.570 Anayasanın 133. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “Radyo ve televizyon istasyonları kurmak ve işletmek kanunla düzenlenecek şartlar çerçevesinde serbesttir. Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır.”571

Anayasadaki TRT yayın tekelinin kalkmasının ardından özel radyo ve televizyon yayıncılığının yasal düzenlemesi çalışmalarına başlanmıştır. Bu kapsamda hazırlanan 3984 sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun” TBMM tarafından 13 Nisan 1994 tarihinde kabul edilmiş ve 24 Nisan 1994 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.572 Böylece özel radyo ve televizyon yayıncılığı yasal bir zemine oturtulmuştur. Buna rağmen yayında olan radyo ve televizyonlar için frekans tahsisi yapılamamıştır.

Türkiye’de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na karasal ortamda yayın yapmak üzere lisans başvurusunda bulunan 23 ulusal, 16 bölgesel ve 213 yerel olmak üzere toplam 252 televizyon kuruluşu ile 36 ulusal, 102 bölgesel ve 952 yerel olmak

569 Özden Cankaya, “Türkiye’de Radyo Yayıncılığının Öyküsü”, İstanbul Radyosu, Anılar, Yaşantılar, Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 36. 570 “Radyolar Artık Özgür”, Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul, 9 Temmuz 1993, aktaran: Yengin, Ekranın Büyüsü…, s. 235. 571 RTÜK Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun Yönetmelikler ve Tebliğler, Ankara, 1996. 572 A.e., s. 8.

195 üzere 1090 radyo kuruluşu bulunmaktadır.573 80’li yıllarda Türkiye’de yaşanan gelişmeler ve 90’lı yıllarda medya alanında yaşanan ivme sonucu 2006 yılı itibarıyla medya tekelleri şu şekildedir:574

Doğan Grubu: Gazeteler: Hürriyet, Milliyet, Posta, Radikal, Gözcü, Finansal Forum, Turkish Daily News ve Fanatik. Televizyon: , CNN Türk, Euro D ve Star TV (Cem Uzan’ın sahibi olduğu Star TV’ye Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulmuş ve 2006’da çıkılan ihalede Kanadalı Canwest şirketinin de ilgi gösterdiği Star TV, Doğan Grubu’na alınmıştır575). Dergiler: Doğan Burda Rizzoli Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş. Adı altında çıkan dergiler: Pc Net, Art Decor, Auto Show, Blue Jean, Tempo, Burda, Focus, Ekonomist, Hata Sonu vs. olmak üzere 20’nin üzerinde dergi. Bu gazete ve dergilerin dağıtımı yine Doğan grubuna ait olan Yay-sat tarafından yapılmaktadır. Kitap yayıncılığı ve müzik: Doğan Kitap (DK), Doğan Egmont Yayıncılık, Dogan Music Company. Radyo: Radyo D, Radyo Foreks, Hür FM, (Doğan Radyolar Grubu). Haber Ajansı: Doğan Haber Ajansı (DHA). Matbaacılık: Doğan Ofset, Doğan Matbaacılık. Sinema: ANS film. Medya dışı faaliyetleri: Bankacılık (Fortis tarafından satın alınan Dışbank Doğan grubuna aitti.) Tekstil (Coats İplik Sanayi) Ticaret (Hür İthalat), Sigortacılık (Ray Sigortacılık, Ticaret Sigorta) Turizm (Pen Turizm), Otomotiv (Anadolu Otomativ), Enerji (Zigana Elektrik, ISEDAŞ, POAŞ (İş Bankası ile ortak). Doğan- Egmont Yayıncılık ortaklığı, Doğan Kitap’ın önemli sayıda hissesini satın almıştır. Böylece yabancı sermayeli bir kuruluş olan Egmont, ilk kez büyük bir yayınevine ortak olmuştur.

Çukurova Grubu: Gazeteler: Akşam, Güneş, Tercüman. Televizyon: Show TV, Sky Türk, Digitürk Radyo, Alem FM, Show Radyo. Telekomünikasyon ve internet (Turkcell, Superonline). Medya dışı faaliyetleri: İnşaat (Baytur İnşaat Taahhüt A.Ş.),

573 http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=3a3dca75-6997-4399-816d- 7dc27d5623d0. 574 Gülseren Adaklı, “Yayıncılık Alanında Mülkiyet ve Kontrol”, Medya Politikaları, Derleyen: D. Beybin Kejanlıoğlu, Sevilay Çelenk, Gülseren Adaklı, İstanbul, İmge Kitabevi, 2001. 575 Zeynep Kaban Kadıoğlu, Ebru Özgen, “Medya Sektöründe Birleşmeler ve Türk Medyası”, Yeni İletişim Ortamları ve Etkileşim Uluslararası Konferansı, 1-3 Kasım 2006, İstanbul, Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, 2006, s. 315.

196 Sanayi (Auer İmalat, BMC, Çukurova Çelik, Çukurova Sanayi İşletmeleri vs.) İletişim (Türkcell), Bankacılık (Yapı Kredi Bankası, Ocak 2005’te Koç grubu-İtalyan Unicredito’ya satıldı. Bankayla birlikte Yapı Kredi Yayıncılık’ın mülkiyeti Koç grubuna geçti.), Sigortacılık (Genel Yaşam Sigorta, Halk Sigorta), Turizm (Dersaadet Turistik İşletmeleri) ve diğer sektörler.

Bilgin-Ciner Grubu: Gazeteler: Sabah, Takvim, Yeni Asır. Televizyon: ATV. Dergiler: 1 Numara-Hearst Yayıncılık A.Ş. Radyo: Kiss FM, Radio Sport. Kitap Yayıncılığı: Sabah Kitapçılık

Doğuş Grubu: Televizyon: NTV, CNBC-e. Dergiler: NTV Mag. Radyo: NTV Radyo İnternet, NTVMSNBC. Medya dışı faaliyetleri: İnşaat (Doğuş İnşaat), Bankacılık (Garanti Bankası), Turizm, Ticaret, Sigortacılık (Garanti Sigorta, Doğuş Sigorta) Otomotiv (Önemli markaların Türkiye distribütörlüğü), Gıda (Filiz Gıda Sanayi A.Ş., Tansaş), Turizm (Hyatt Regency, Antalya Sheraton vs.).

İhlas Grubu: Gazeteler: Türkiye Gazetesi. Televizyon: TGRT (Küresel ölçekte medya devi olarak bilinen Rupert Murdoch’un sahibi olduğu ABD merkezli News Corporation (Newscorp) ve Atlantic Records’un kurucusu Ahmet Ertegün, İhlas Yayın Holding’in Huzur Radyo TV’de (TGRT) sahip olduğu yüzde 56.5 hissesi ve ayrıca azınlık ortakların payları da dahil olmak üzere tamamını 151 milyon YTL'ye satın aldı.576) Dergiler: PC World, Computer World, Game Pro. Hanımeli, İhlas Otosport vs. Haber Ajansı: İhlas Haber Ajansı (İHA). İnternet: İhlas.net. Medya dışı faaliyetleri: Enerji (Bursa Yalova Enerji Dağıtım Ltd. Şirketi), Ticaret (İhlas Dış Ticaret), Gıda (İhlas Gıda), Sağlık (International Hospital, Türkiye Hastanesi vs.) Pazarlama (İhlas Ev Aletleri, İhlas Pazarlama) ve diğer sektörler.

İlk bakışta dengeli bir dağılım ve çoğulcu bir yapı gibi görülse de özellikle dağıtım kanallarındaki tekeller Türkiye’deki özgürlükçü çoğulcu medya ortamını ciddi anlamda tehdit etmektedir. Gruplar arasında yaşanan sorunlar nedeniyle rakip kuruluşun gazete ve dergileri dağıtılmamaktadır. Örneğin Star ve Ak şam gazeteleri ,

576 “Medya imparatoru Murdoch'a satılan TGRT eğlence kanalı olacak”, (Çevrimiçi), http://www. radikal.com.tr/ haber.php?haberno=193909&tarih=25/07/2006.

197 yaşanan sürtüşmeler nedeniyle birleşik yayın dağıtım şirketi tarafından dağıtılmadığı gibi gazete bayilerine bu gazetenin satılmaması için baskı yapılmıştır. Ayrıca bu tekelci yapı haber ağlarını ve yerel medyayı da tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Sektörün %70’ini televizyon yayıncılığının ise %33’ünü ellerinde bulunduran Doğan ve Bilgin Grupları BİMAŞ’ı kurarak reklam piyasasını denetim altında tutar bir konuma gelmişlerdir.577 Doğan Grubu tek başına, basının reklam gelirlerinin 3/2’si, yayıncılık alanında ise %36’lık payıyla ilk sırada yer almaktadır.578

Türkiye’de medya, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren küresel medya tarafından ilgiyle izlenmeye başlanmıştır. 30 milyonluk seyircisi ve Türkçe konuşulan diğer cumhuriyetlerle birlikte 250 milyonluk tüketici potansiyeliyle birçok küresel medya grubu, çeşitli birleşmeler ve satın almalarla pazara girmeye çalışmaktadır. Televizyon alanında ilk yabancı ortaklığı Amerikan CNN televizyonunun ana şirketi olan Time Warner ile Aydın Doğan arasında yapılan anlaşmayla 1999’da kurulan CNN Türk televizyonu olmuştur. CNN’in İspanya’dan (CNN+) sonra dünyada kurduğu ikinci büyük ortaklık olarak nitelendirilen CNN Türk’ü yine Amerikan şirketi olan CNBCE ile Kanal E arasındaki anlaşmayla yayına başlayan CNBC-e izlemiştir. Yine yukarıdan sözü edilen TGRT, yıllık cirosu 20 milyar doların üzerinde olan 9 uydu televizyon şebekesi, 100 kablolu televizyonu, 175 gazetesi, 40 matbaası, 40 televizyon istasyonu ve 1 film stüdyosu olan ve yeni iletişim ortamını “denetim ve kıtlık yerine özgürlük ve seçim”579 olarak değerlendiren Rupert Murdoch’a satılmıştır.580

Türkiye’de son yıllarda özel radyo ve televizyon alanında yaşanan tekelleşme ve kartelleşme eğilimleri, şirket sahipliklerindeki el değiştirmeler, çok uluslu şirketlerle kurulan ortaklıklar, 21. yüzyılın eşiğindeki Türk medyasının tipik karakteristikleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum neredeyse dünya ölçeğinde kendini hissettiren bir sorun olarak medya alanında yaşanan tartışmaların odak

577 Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, Ankara, İmge Kitabevi, 2006, s. 50-52. 578 K. Kadıoğlu, Özgen, a.g.y., s. 314. 579 John Keane, Medya ve Demokrasi, Çeviren: Haluk Şahin, 2. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları: 62, İnceleme Dizisi: 34, 1993, s. 62. 580 K. Kadıoğlu, Özgen, s. 314-316.

198 noktasını oluşturmaktadır. Baş döndürücü bir gelişme gösteren bilişim ve yayıncılık teknolojisi beraberinde yeni sorunları tartışmaya açmakta, medyanın işlevlerinin yeniden sorgulanmasına neden olmaktadır.

4.2.2. Show TV’nin Kuruluşu ve Gelişimi Türkiye’de yayın hayatına başlayan dördüncü özel televizyon olan Show TV 1 Mart 1992 tarihinde, TRT ve uydudan yayın yapan kanalların Türk seyircilerinin ihtiyaçlarını karşılamadığı gerekçesiyle, 24 saat esasına dayalı olarak yayına başlamıştır.581 Bankacı Erol Aksoy tarafından Fransa’dan kiralanan bir uydu aracılığıyla Aks Tv Reklamcılık ve Filmcilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. bünyesinde yayın yapan Show TV’nin önceleri Show Time olan adı ABD’de aynı adlı bir kuruluş olduğu için Show TV olarak değiştirilmiştir.582

Aralık 1992’de kuruluş çalışmalarına başlanan Show TV, Hürriyet ve Sabah gazetelerinin televizyon yayıncılığına girme girişimlerinin sonucu olarak yeni bir boyut kazanmıştır. Hürriyet Grubu’na bağlı Ulusal Radyo Televizyon (URT)’unun ortaklık kurduğu özel televizyon kanalı ile Sabah gazetesinin İmaj televizyonunun ortaklık kurduğu SATEL özel televizyon kanalı ‘Birleşik İletişim Radyo ve Televizyon Yapım Anonim Şirketi’ adı altında bir araya gelerek Show TV’nin %40 hissesine ortak olmuştur. Kanalda %50’nin üstünde bir hakka sahip olan Erol Aksoy’un yanı sıra iş adamı Ahmet Ertegün, Profilo ve Grundig gruplarının da hisseleri bulunmaktadır.583

36 milyon dolarlık bir sermayeyle kurulan Show TV, başlangıçta genel müdür Nuri Çolakoğlu, danışman Güneri Civaoğlu, Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Can Okanar gibi sektörün önde gelenleriyle yayıncılık dünyasına girmiştir. Hedef kitlesini ‘gençler ve kendini genç hisseden her yaştaki insanlar’ olarak belirleyen Show TV, Rüstem Batum, Ferhan Şensoy, Namık Kasapoğlu, İlker yasin, Hülya Avşar, Zeki Alaysa, Metin Akpınar gibi ünlüleri de kadrosuna alarak yerli ve yabancı

581 Cankaya, Dünden Bugüne Radyo Televizyon…, s. 87. 582 Yengin, Ekranın Büyüsü…, s. 143-144. 583 Yengin, s. 144.

199 filmler ile eğlence içerikli programlara ağırlık veren bir anlayışla Türk televizyon yayıncılığında ilklere de imza atmıştır. Dış kaynaklı eğlence ve yarışma programları, ‘talk show’lar, ‘reality show’lar seyredilme oranı yüksek dizi filmler, ‘kırmızı noktalı’ şiddet ve erotizm içerikli yerli ve yabancı filmler, futbol karşılaşmaları gibi yapımlarla en yüksek seyredilme oranının yakalanması hedeflenmiştir.584

Show TV, haber yayıncılığı konusunda da farklı bir anlayışla işe koyulmuştur. Önceleri Sabah Grubu’na bağlı Aktüel Dergisi’nin televizyon haberciliği için hazırlıklar yapan kadrosuyla “yerinden hızlı görüntülü ve doğru habercilik, haberlerde tam tarafsızlık, yorumlarda en yetkili isimlerden yararlanmak, etkili ve kalıcı dokümanter hazırlamak ilkelerini”585 geliştiren Show TV’nin ana haber bülteni, sunucusuz, ritmik bir müzik üzerine hızlı bir şekilde okunan ve 6 dakika ile sınırlı bir bülten şeklinde gündeme gelmiştir. Aynı haber yapım ve sunum anlayışının Show TV’ye bağlı olarak 1993’te kurulan şifreli kanal Cine-5’te de uzun süre devam ettiği görülmektedir.586

1995 yılında Show Haber’in başına getirilen Reha Muhtar’la haber yapım ve sunum anlayışı tamamen değişmiştir. Batı’daki ‘anchorman’ anlayışıyla yapılan haberler Reha Muhtar’ın 2002 yılında kanaldan ayrılmasına kadar geçen 7 yıllık süreçte en fazla seyredilen haber bülteni olmuştur. Genel program sınıflamasında ve ana haber bültenlerinde de başı çeken Show TV, 2006 yılında da en çok seyredilen televizyon kanalları arasında yer almaktadır. Reha Muhtar’ın kanaldan ayrılması üzerine Show Haber’in başına Alican Değer getirilmiştir. Sunuculuğunu ise Defne Samyeli’nin yaptığı Show Haber için Alican Değer, son 4 yıldır en çok seyredilen haber kanalı olmalı konusunda şunları söylemektedir: En çok izlenen haber bülteni olmamızın birçok nedeni var. Biz haberi devraldığımızda, ilk 6 ay en az izlenen bültenlerden biriydik. İkinci altı ayda ise çıkışa başladık. Reha Muhtar dominant bir faktördü. Seyircinin o gittikten sonra bize alışması zaman aldı. Tabii ki çok izlenme nedenlerimizin başında haberlerimizin 'anlaşılabilir' olması geliyor. Show Haber halk gibidir. Bir de tabii ki genel olarak

584 Yengin, s. 144-145. 585 A.e. 586 Yengin, s. 145-146.

200 çok izlenen bir kanalda bülten yapmamızın avantajı var. Çünkü Show TV yıllardır çok izlenen kanal...587

Show TV; Atv, Flash TV, Kanal 7, Kanal D, Stv, TGRT, TRT1, TRT2, KANAL 1 televizyonlarıyla birlikte AGB Nielsen Media Research (AGB Anadolu)∗ şirketi tarafından yaptırılan televizyon izleyici araştırmalarına 10 televizyon kanalından biridir.588 24 saat esasına göre yayın yapan Show TV’de 18.30’da başlayan ana haber bülteninin yanı sıra sabahları 6.00’da başlayan ‘Güne Merhaba’ adlı haber programı 13.00’da yayımlanan öğlen bülteni gibi yapımlara yer verilmektedir. Ayrıca hafta içi yayımlanan ‘Haber Özel’ adlı haber programı da yayınlar arasında yer almaktadır.

4.3. Özel Televizyon Kanallarında Yayıncılık Anlayışı Türkiye’de özel televizyon kanallarına egemen olan yayın anlayışı bize aynı zamanda o televizyon kanalının egemen ideolojik yapıdaki yerini ve sahiplik politikasını yansıtmaktadır. Ulusal ölçekte yayın yapan televizyon kanallarının genelde ticari ve politik öncelikleri önde tuttukları, bunun yanı sıra dini ve ideolojik öncelikleri göz önünde bulunduran yayın kuruluşlarının da yer aldığı söylenebilir. Yerel ve bölgesel televizyon kanallarında ise bu unsurların yanında toplumun çeşitli katmanlarının kendilerini ifade etmeye çalıştıkları yayın kuruluşlarının yer aldığı gözlemlenmektedir.

Ulusal çapta yayın yapan televizyon kuruluşlarının yayın içerikleri ve sahiplik ilişkilerinden yola çıkılarak iki tür sınıflandırmaya gitmek mümkün olabilmektedir. Bunlardan ilkini ve daha yaygın olanını; doğrudan ticari kazanç elde etmek veya

587 http://www.showtvnet.com/haber/guncel/25092006/SHOWHABER.SHTML, 25 Eylül 2006. ∗ AGB Nielsen Media Research (AGB Anadolu), grup içinde ilk kurulan şirketlerden olup, 1989 yılından beri Türkiye’de TV İzleyici Ölçümü yapmaktadır. Ölçüm paneli 2201 panel hanesi ile kentli Türkiye nüfusunu temsil etmektedir. Şirket, 1992 yılından beri TİAK (TV İzleyici Ölçüm Komitesi) ile imzalanan sözleşme gereği TV İzleyici Ölçümleri veri sağlayıcısıdır. Mevcut sektör sözleşmesi, 2010 yılına kadar devam etmekte olup sözleşme bitiminde 3 yıllık uzatma opsiyonu vardır. Kaynak: http://www.agbnielsen.net/whereweare/dynPage.asp?lang=local&country=Turkey&id=375, Ocak 2007. 588 http://www.agbnielsen.net/whereweare/dynPage.asp?lang=local&id=376&country=Turkey

201 diğer sektörlerdeki yatırımlarını desteklemek amacıyla güç odağı haline gelmeyi hedefleyen kuruluşlar oluşturmaktadır. İkinci grupta yer alanlar ise; ideolojik amaçları olan veya siyasal alanda ayrıcalık ve güç elde etmek isteyen yayın kuruluşlarından meydana gelmektedir. 3984 Sayılı Özel Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanun’da belirlenen amaç ve ilkeler doğrultusunda yayın yapmak zorunda olan bu kuruluşların örtük hedefleri ancak yaptıkları yayınlardan yola çıkılarak ortaya konulabilmektedir.589 Tüm bunlara rağmen hemen hemen bütün özel televizyon kanallarının birincil amacının kâr elde etmek olduğu açıktır. Özellikle son yıllarda kanallar arasında yaşanan reyting mücadelesi bunun göstergesi niteliğindedir.

Gelişmiş ülkelere göre çok daha fazla sayıda kanalın bulunduğu Türkiye’de rekabet ortamının çetinliği program formatlarına da yansımaktadır. ABD televizyonlarında görülen eğlence ağırlıklı yayın anlayışı neredeyse tüm televizyon programlarına egemen olmuş durumdadır. Bununla birlikte yayınlarda dış kaynaklı yapımların oranı bir hayli yüksektir. Bu alanda Amerika Birleşik Devletleri başı çekmektedir. Dışardan alınan yapımların başında sinema filmleri, diziler, müzik programları gelmektedir.590 Özel televizyon kanallarının yayınlarında görülen bir diğer özellik de dış kaynaklı program formatlarına göre hazırlanan eğlence programlarının yaygınlığıdır. Dış kaynaklı popüler yapımlar, özellikle yarışma ve eğlence programları aynı formatta Türk toplumuna uyarlanmaktadır.

Televizyon ürünleri oldukça geniş bir kolektif üretim biçiminin bir eseri olarak ortaya çıkmaktadır. Öyle ki sıradan bir programı bile televizyon kuruluşu prodüksiyon şirketlerine yaptırmaktadır. Prodüksiyon şirketi de senaryoyu başka bir şirketten almakta, yine başka bir şirket tarafından organize edilen oyuncu kadrosuyla ve yine başka bir şirketin sağladığı stüdyo ortamında çekimlerini yapmaktad ır. Programın kurgusu ise yine başka bir kurgu şirketinde gerçekleştirilebilmektedir. Yapımlar artık belli kişi ve grupların değil televizyonun bile inisiyatifinden çıkmıştır.

589 Aziz, Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının…, s. 137. 590 Aziz, s. 140.

202 Karmaşık bir üretim aşamasından geçen ürünün akıbetini belirleyen şey ise izlenme oranı sonuçları olmaktadır. Yayıncılıkta başarının, kalite ölçütlerine göre değil de nicel etmenlere göre değerlendirilmesi reyting savaşlarına yol açmaktadır. A.C. Nielsen gibi uluslararası reyting ölçüm şirketleri programlarının kaderini belirlemektedir. Bir program yayına girmeden önce gerekli reytingi alıp alamayacağı örnek seyirciler üzerinde test edilmektedir. Belirlenen limiti aşamayan programların yapımı ise hemen durdurulmaktadır.591

Üç aylık bir çalışmadan sonra oldukça yüksek maliyetlerle hazırlanan programlar bile ikinci yayınından sonra ortadan kaldırılabilmektedir. Atv’nin yeni yayın dönemi için hazırlattığı bir kadın programı olan ‘Hülya Koçyiğit İle Var mısınız?’ adlı programın ikinci haftada yayından kaldırılması592 piyasa koşullarındaki ekonomik göstergelerin belirleyici tek etken olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Programın hazırlık aşamasında kurulan bir internet sitesi ile izleyicilerin görüşleri alınmış ve içinde kavganın gürültünün olmadığı, eğitici yanı ağır basan farklı bir program yapma iddiasıyla hazırlanan programın ikinci haftadan itibaren izlenme oranlarındaki yetersizlik nedeniyle yayından kaldırılmıştır.

Reytingin bu kadar önemli olmasının yayıncılık açısından doğurduğu bir diğer sakınca da; programların genel eğilimler doğrultusunda hazırlanması olmaktadır. Seyirciler tarafından ‘tutulan’ bir program, kısa zamanda başka kanallar tarafından da taklit edilmektedir. Böylece ekranları aynı zaman dilimine denk getirilen hemen hemen aynı formatta programlar kaplamaktadır.

591 George Ritzer, Toplumun McDonaldlaştırılması: Çağdaş Toplum Yaşamının Değişen Karakteri Üzerine Bir İnceleme, Çeviren: Şen Süer Kaya, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1998, s. 115. 592 http://arsiv.sabah.com.tr/2006/09/20/gny/gny116-20060920-200.html

203 4.4. Özel Televizyon Kanallarında Haber Yayıncılığının Temel Nitelikleri Türkiye’de özel televizyon kanallarının yayıncılık hayatına girmesiyle birlikte toplum, geleneksel haber anlayışından son derece farklı yeni bir açılımla karşı karşıya kalmıştır. Özel televizyonların yayın politikalarına göre şekillenen yeni haber anlayışı, TRT’nin klasik resmi protokol haberciliğinden biçim ve içerik olarak çok daha farklı bir yapıda gelişmiştir.593 Bütün özel televizyon kuruluşları haber kuşaklarına ve haber programlarına yayınları arasında önemli bir yer ayırmışlardır. Ulusal ölçekte yayın yapan genel nitelikli televizyonlarda prime-time kuşağı ana haber bültenleriyle başlamaktadır. Ayrıca sabah ve öğle saatlerinde ara haber kuşakları yayımlanmaktadır. Ayrıca çeşitli formatlarda hazırlanan haber programları yayın akışı içinde önemli bir tutmaktadır.

Bunun yanı sıra yalnızca haber yayını yapmak amacıyla kurulmuş, ulusal ölçekte karasal ve kablodan yayın yapan tematik kanallar bulunmaktadır. NTV, CNN Türk, SkyTürk, Habertürk, Haber 7 ve TGRT Haber’in yanı sıra Samanyolu Televizyonu’nun 2006 yılının son aylarında yayına başlayan STV Haber televizyonu haber yayıncılığı yapmaktadır. Oldukça karmaşık ve teknik bir yapım ve yayın sürecinden geçen haberin hazırlanması ve sunulması, haber merkezinin örgütsel yapısı içinde gerçekleşmektedir. Haber merkezleri özel televizyon kanallarının en iyi organize olmuş birimleri arasında yer almaktadır. Bununla birlikte bu kanalların görüntülü haber ihtiyacını karşılamak amacıyla görüntülü haber servisi yapan yeni haber ajansları kurulmuştur. Basın haberleri hazırlayan ajanslar da bünyelerinde görüntülü haber birimleri oluşturmuşlardır.

Özel televizyon kanalları her ne kadar toplumun haber alma özgürlüğü açısından habere yeni bir soluk getirmişlerse de ticari kaygılardan dolayı haber giderek gerçekliği yansıtan, doğru ve tarafsız olma niteliklerinden uzaklaşmaya başlamıştır. Daha fazla seyirciyi ekran başına çekebilmek amacıyla haberler enformasyondan çok eğlencenin ve sansasyonel olanın ağır bastığı, gerçeğin yeniden

593 Cankaya, Dünden Bugüne Radyo Televizyon…, s. 121.

204 kurgulandığı dramatik anlatılar şekilde düzenlenmektedir. Bu haber anlayışı haberlerin sıralanmasına etki etmektedir. “Olağanüstü bir doğa olayı ya da facia yoksa, haberler politik olaylarla başlamaktadır. Devlet adamlarının günlük etkinlikleri, siyasal olaylar, dünyadaki olayların kısaca sunulması ve izleyicinin rahatlatılması amacıyla magazin haberler verilmektedir.”594

Türkiye’de özel televizyon yayıncılığında kanala egemen olan yayın politikası haber üretim sürecine de etki etmektedir. Haber son derece kârlı bir medya ürünü olarak algılanmaktadır. Ayrıca haberin, toplumu kanalın beklentileri doğrultusunda yönlendirebilme etkisi bulunmaktadır. Bu da siyasal ve ekonomik alanda bir güç odağı haline gelmek isteyen sermaye gruplarını bu alana çekmektedir. Özel televizyon haberciliğinde; sermayenin etkisinden başka, dünyaya bakış açısının etkileri görülmektedir. Liberal-küreselleşmeden yana olan, ABD’nin tecimsel televizyon modelini benimseyen, dinsel ideolojinin yansımadığı televizyon kanalları ve bunlara benzemeyen milliyetçi-dinsel görüşlerin ağırlık kazandığı televizyon yayınları ikili bir yapı oluşturmaktadır. ATV, Kanal D, Inter Star, Show TV birinci gruba örnek oluştururken, TGRT, Kanal 7, Samanyolu, Mesaj TV gibi kanallar da ikinci gruba örnek oluşturmaktadır.595

Genel olarak Türkiye’de özel televizyon kanallarında uygulanan haber anlayışının tüm dünyayı etkisi altına alan infotainment sürecinden geçtiği söylenebilir. “Artık meta değeri taşıyan haberlerde sunulan bilgi, eğlence içeriğine bürünmektedir. Bu noktada devreye giren infotainment olgusu giderek, enformasyonu yönlendirici bir süreçten geçirerek, desenformasyona dönüştürülmesine neden olmaktadır. Bu durum günümüzde gerek dünyada gerekse Türkiye’de gazetelerde olduğu kadar, çeşitli televizyon kanallarında da kendini açıkça ifade etmektedir.”596

Medya söylemlerinde çoğunlukla alımlayıcı konumunda olan güçsüzlere nazaran seçkinler; söylem rollerini, türlerini, araçlarını ve üsluplarını

594 Cankaya, s. 121. 595 Cankaya, s. 123. 596 Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, 6. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2006, s. 395.

205 denetleyebilme ve bunlara ulaşabilme ayrıcalığına sahiptirler. Seçkinlerin söylem üzerindeki etkileri iktidara yakınlıkları nedeniyle dolaylı yollardan da gerçekleşebilmektedir. İktidarın denetim gücü söylemin maddi üretim sürecine de etki edebilmesini mümkün kılmaktadır. Medya kuruluşları söylemin hem finansal hem de teknolojik kısmını denetleyebilmektedir. Örneğin bir gazete, baskı teknolojilerinin yanı sıra telekomünikasyon ve bilgisayar teknolojilerini de kontrol edebilmektedir.597

Toplumsal denge aynı zamanda haber metinlerinde çeşitli grupların ya da kişilerin ne sıklıkla ve ne şekilde temsil edileceğini de belirlemektedir. Türkiye’nin en büyük medya gruplarından biri olan Doğan Yayıncılık’a ait Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün 22.09.2002 tarihinde HaberTürk televizyonunda söylediği; ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edecek bakanlarda Türkiye’nin hedeflerini temsil eden bir hayat tarzını tercih ederim…Eğer meclise türbanlı bir kadın girecekse bunu Cumhuriyet’e karşı bir darbe girişimi gibi algılarız ve gazetemizin genleri otomatik olarak harekete geçer.’598 sözleri bir yandan egemen seçkinci sınıfla medya arasındaki bağı ortaya koyarken diğer yandan da bu sınıfın dışında kalanların medyadaki temsilinin ne şekilde olacağının bir göstergesi niteliğindedir. Seçkinci egemen sınıf için medya, insanların kalplerinin ve zihinlerinin kazanılması mücadelelerinin merkezinde yer alan bir temsil alanı anlamına gelmektedir.599 Medyanın gücü ve önemi de bu noktadan kaynaklanmaktadır. Söylem seçkinleri, ya egemen sınıftan birileri olarak doğrudan ya da bu sınıfın çıkarlarını olumlayan kamusal kişilikler biçiminde medyada yer bulabilmektedirler.

Bu noktada yine medya devreye sokulmaktadır. Bir söylem seçkini olan Başkan adayları halkın yararına dönük söylemlerle medyada boy göstermeye

597 Teun A. Van Dijk, “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları”, Medya İktidar İdeoloji, Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük, Ankara, Ark Yayınları, 1999, s.335-336. 598 Esra Doğru Arsan, “Medya-Güç İdeoloji Ekseninde Merve Kavakçı Haberlerinin İki Farklı Sunumu”, Haber, Hakikat ve İktidar İlişkisi, Derleyen: Çiler Dursun, Ankara, Elip Kitap, 2004, s. 161. 599 Philip Schlesinger, Medya Devlet Ulus, Çeviren: Mehmet Küçük, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994, s. 45.

206 başlarlar. Bu süreçte seçkinci söylem, özgürlüğü, eşitliği, adaleti, refahı vurgulayan kitle söylemlerine dönüşmektedir. Adaylar geniş kitleleri temsil eden simgelerle donatılmaktadırlar. Fakat medya yine seçkinci egemen sınıfa hizmet eden bir araç olarak toplumsal bilinci şekillendirme işlevini yerine getirir.

Medya takip kuruluşu Ajans Press'in her yıl düzenli olarak yaptığı ve yılın en çok konuşulanlarının belirlendiği araştırmaların sonuçları söylem seçkinlerinin medyadaki temsilini, sıklık dereceleri açısından açık bir şekilde ortaya koyar niteliktedir. 2005 Yılının En Çok Konuşulan İsimleri adlı araştırmada, 1599 yayın taranarak en fazla habere konu olan isimler saptanmıştır.600

Araştırmanın siyaset dünyasının ele alındığı bölümünde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 78 bin 5 haberle ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Sıralamadaki diğer siyasetçilerin neredeyse 10 katı kadar haber sayısına sahip olan Başbakan Erdoğan'ı, 19 bin 287 haberle Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül izlemektedir. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ise 11 bin 874 haber ile üçüncü sırada yer alırken, kendisini 11 bin 443 haber ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal takip etmektedir. Baykal'ı, sırayla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan (9.151), Adalet Bakanı Cemil Çiçek (7.961), TBMM Başkanı Bülent Arınç (7.771), Devlet Bakanı Ali Babacan (7.618), Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik (7.406) ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen (6.378) izlemektedir. Araş tırma siyaset dünyasında adından en çok söz ettiren isimlerin, bakanlar ve siyasi parti liderleri olduğunu ortaya koymaktadır.

İş dünyası alanında medyada en çok yer alan isim 4 bin 184 haberle Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan olmuştur. Doğan'ı 2 bin 918 haber ile Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün izlemektedir. Üçüncü sırada bulunan TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı 2.685)’yı Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç (2.636) takip etmektedir. Bu isimleri sırasıyla İTO Başkanı Murat Yalçıntaş (2.444), Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç (2.346), Turgay Ciner

600 http://www.nethaber.com/?h=42207, 04.01.2006.

207 (1957), Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı (1.938), TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu (1.909) ve Oğuz Satıcı 1.748) izlemektedir.

Magazin dünyasında ise ilk sırayı 5 bin 345 haberle Hülya Avşar almıştır. Bunu 5 bin 117 haberle Sezen Aksu takip etmektedir. Sonraki sıralama ise İbrahim Tatlıses (3.919), Tarkan (3807). Cem Yılmaz (3684), Mehmet Ali Erbil (2.619), Gülben Ergen (2.581), Yılmaz Erdoğan (2447), Özcan Deniz (2281) ve Sibel Can (2070) şeklindedir.

Habercilik piyasasında geniş bir kaynak portföyüne sahip gazeteciler yüksek fiyatlarla kurumlar arasında transfer edilebilmektedir. Sahip olduğu haber kaynaklarının sayısıyla ve bunlarla geliştirdiği dostane ilişkilerle başarılı atfedilen gazeteciler bir süre sonra kendini onlardan biri gibi davranabilmektedir.601 İstihbarat kaynaklarına yakınlığıyla bilinen ve kamuoyunda İLKSAN Skandalı, Anadolu Liseleri ve üniversitelere giriş sınavlarında gerçekleştirilen kopya skandalları ve ‘derin devlet’ gibi haberlerle tanınan Star Gazetesi yazarlarından Saygı Öztürk, gazetecinin ‘kendisine gelen bilgiyi geri çevirme lüksüne sahip olmadığını’ belirtmektedir. Özellikle bilgi paylaşıma açık olmayan istihbarat örgütleri gibi devlet kurumlarının bazen amaçları doğrultusunda medyayı kullanma eğiliminde oldukları görülmektedir. Susurluk olayını da en fazla gündeminde tutan gazetecilerden biri olan Öztürk, bu gibi durumlarda gazetecinin her türlü bilgiye açık olması gerektiğini ama olaylara şüpheci yaklaşarak gazetecilik sınırlarını aşmamaya özen göstermesinin zorunlu olduğunu belirtmektedir.602

601 http://www.byegm.gov.tr/SEMINERLER/erzincan_v/erzincan-12.htm, 5 Aralık 2004. 602 Ayşe Sevim, “Derin Devletin Derinliklerinde”, (Çevrimiçi), http://www.netpano.com /susurluk.html, 11 Mayıs 2003.

208 5. BÖLÜM UYGULAMA ÇALIŞMASI: BİLGİDEN EĞLENDİREN BİLGİYE GEÇİŞ BAĞLAMINDA SHOW TV ANAHABER KUŞAĞININ İNCELENMESİ

5.1.Araştırmanın Sorunsalı Araştırma, “eğlendiren bilgi (infotainment) sürecinin Türkiye’deki özel televizyon haberciliğinde nasıl ele alındığı ve haberciliği ne şekilde etkilediği” sorunsalı üzerine temellendirilmiştir. Bu temel sorunsal makro düzeydeki gelişmelerin ele alındığı “Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren yaşanan ekonomik, toplumsal ve politik gelişmelerin neler olduğu ve bu gelişmelerin yayıncılığı ne şekilde etkilediği” alt sorunsallarıyla birlikte desteklenmektedir.

5.2.Kapsam ve sınırlılıklar Araştırmanın örneklemi, özel televizyon kanalı Show TV’nin ana haber kuşağıyla sınırlı tutulmuştur. Show TV kanalının 15 Ocak 2007 tarihinde, Pazartesi günü yayımlanan ana haber bültenleri kaydedilmiş ve kuşakta yayımlanan 22 haber üzerinde inceleme yapılmıştır. 15 Ocak tarihinin rastgele seçilmesine rağmen özel bir haber gündemine denk gelmemesine dikkat edilmiştir. Çünkü önemli gelişmelerin yaşandığı dönemlerde ana haber bültenlerinde önceden hazırlanan haberler göz ardı edilerek ağırlıklı olarak özel gündeme yer verilmektedir. Bazı durumlarda özel gündemin bültenin tamamına egemen olduğu görülmektedir.

Show TV’nin seçilme nedenlerinin başında ise, kanalın temsil ettiği yayıncılık sisteminin öne çıkan örneği olması düşüncesi yatmaktadır. Ulusal bir kanal olan Show TV genel seyirci kitlesine hitap etmekte ve yayınlarını karasal, kablo ve uydu sistemleri yoluyla bu kitleye ulaştırmaktadır. Show TV, yayınlarıyla son 4 yıldır anahaber bültenleri arasında en çok tercih edilen kanal olan ve genel program ortalamasında da yine Türkiye’nin en çok seyredilen televizyonları arasında yer alan bir özel televizyon yayıncılığı örneğidir.

209 İncelemeye tabi tutulan anahaber kuşağının 1 günle sınırlı tutulmasının nedeni ise; özel bir gündemin yer almadığı 15 Ocak 2007 tarihinde anahaber kuşağında yayımlanan haberlerin toplanması, düzenlenmesi ve sunulması anlayışının genel anlamda diğer günler için de geçerli olduğu düşüncesidir. Anahaber kuşağında hangi tür haberlere yer verileceği, bu haberlerin nasıl hazırlanıp ne şekilde sunulacağı televizyon kanalının haber politikasına göre şekillenmektedir. Bu nedenle özel bir gelişme olmadığı sürece haber bültenleri aynı mantık çerçevesinde oluşturulmaktadır.

5.3. Araştırmanın varsayımları Araştırma; “Türkiye’de özel televizyon yayıncılığında haberin çekirdeğini oluşturan bilgi, eğlence unsurlarıyla birleştirilerek eğlendiren bilgiye dönüştürülmekte ve böylece haber; ekonomik değeri yüksek, herkes tarafından beğenilebilen bir tüketim nesnesine dönüştürülmektedir.” temel varsayımı üzerine kurulmuştur. Bu varsayım, dönüşüme neden olan etkenlerin ortaya çıkartılmasının hedeflendiği aşağıdaki alt varsayımlarla desteklenerek denenmiştir: - Bilginin eğlendiren bilgiye dönüşümünde en önemli etken haberin ticarileşmesi olgusudur. Haber; ticari değeri yüksek, kolay ve zevkle tüketilmesi gereken bir meta olarak algılanmaktadır. - Televizyonun anlatı yapısının etkisi ve teknolojik biçimi ikinci neden olarak gösterilebilir.

210 5.4. Araştırma yöntemi Çalışmada öngörülen ve kavramsal çerçevesi oluşturulan varsayımların denenmesi amacıyla Show TV anahaber kuşağında yayımlanan haberler nitel ve nicel içerik analiziyle incelenmiştir. Hollanda Amsterdam Üniversitesi öğretim üyelerinden Kees Brants ve Peter Neijens’in, 1994 yılında Hollanda genel seçimlerinde politikacıların eğlendiren bilgi türündeki programlara yönelişinin araştırıldığı çalışma örnek olarak alınmıştır. Bu çalışma eğlendiren bilginin ölçümü için kriterler geliştirilmesi açısından değerlendirilmiştir.603

Televizyon haberi kurgusal metinlerin özelliklerini taşımaktadır. Olaylar öyküleştirilmek suretiyle gerçeklik yeniden anlamlandırılmaktadır. Çoğu zaman öykünün merkezinde olan ise duygusal özellikleri ağır basan insanlardır. Öyküleme geleneği doğal olarak aktörleri öne çıkarmaktadır. Televizyon haberinde kamera açıları ve görsel imgeler ile oluşan görsel metin, olayın taraflarını seyirciye sunmaktadır. Haber olumlu ya da olumsuz duygusal bir vurguyu yaratmak amacıyla yakın kamera açıları kullanır. İnsan odaklı bir araç olan televizyonda haberlerde de kişiler ve duygular ön plana çıkar. Kamera, sahneyi kusursuz bir biçimde görmemiz için belli bir açı ile odaklanarak, algılamayı eksiksiz bir şekilde gerçekleştirmektedir. Televizyondaki gerçeklikten alınan zevkin çoğu, bize bunu sağlayan her şeye hakimiyet olma duygusu ile sağlanmaktadır. Bu kodlama kuralı sadece beğenilerimizi bir araya getirip tektipleştiren kurgusal televizyon kavramı ile sınırlı değildir, ahlaki yargılarımız yoluyla meşruişetini de sağlamaktadır. Bunun yanında, bize gerçekliği objektif bir biçimde getirdiği iddiasında olan haberlerde ve diğer aktüalite programlarında da uygulanmaktadır.604

Habercilerin sözel ve görsel sembolleri işleyerek oluşturdukları haberler gerçekliğin bir benzeri olarak karşımıza çıkmaktadır. zaman, bütçe ve kaynakların oluşturduğu sınırlılıklara bir de haberlerin seçimi, sıkıştırılıp basitleştirilmesi

603 Kees Brants, Peter Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, 15:2, 1998, p. 149. 604 John Fiske, “The Codes Of Television”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg Universty Press, Edinburg, 1996, p. 136.

211 eklendiğinde gerçekliğin ne kadarının seyirciye yansıtıldığı iyice tartışılır hale gelmektedir. Televizyon haberinin dramatik yapısı içinde oluştural sözel ve görsel dil; grafik ve diğer sembolik ifadelere başvurulması, başlıkların kullanımı, görüşmenin kimle yapıldığı, içeriği kısacası bilginin eğlence unsurlarıyla harmanlanarak nasıl bir araya getirildiği konuyu daha da karmaşık hale getirmektedir.605

Yapılan incelemede nitel bileşende eğlence unsurlarının nasıl bilgiyle bir araya getirildiği, malzemenin belirlenme, şekillenme, yapılandırılma ve sunuş şeklinin nasıl oluşturulduğu ortaya konulmaktadır. Böylece eğlencenin özelliklerinin hem içerik ve şekil bakımandan değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Haberlerdeki kişileştirme, yoğun dramatik içerik, hızlı tempo, daha az soyutlama gibi özellikler seyircilerin ilgisinin canlı tutulmasına yönelik olarak kullanılmaktadır.606 Bu nedenle araştırmada incelemede bu gibi unsurların haberlerde ne şekilde kullanıldığı üzerinde durulmuştur. Ayrıca haberlerin klasik gazetecilik formülü olan 5N 1K kuralındaki kim, ne, nerede, ne zaman, niçin ve nasıl sorularının cevaplarını verebilecek biçimde oluşturulap oluşturulmadıkları incelenmektedir. Yine aynı şekilde anlaşılması zor politika gibi konuların kişisel karakterler etrafında nasıl basite indirgenerek ele alındığı araştırılmaktadır. Böylece haberlerin konu, tarz format özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.

Araştırmada haber analizi 3 bölümde yapılmaktadır. 1. bölümdeki genel değerlendirme kapsamında haberler; konu ve türleri, değerlendirme ölçütleri, haber unsurları, haber süreleri ve haber kaynakları bakımından incelenmektedir.

İkinci analizde ise haberler görsel ve işitsel uyarıcılar açısından ele alınmaktadır. Günümüz televizyon haberciliğinde teknolojik gelişmelerle birlikte görsel ve işitsel uyarıcıların bir anlatım ve aktarım unsuru olarak son derece önem

605 Angela McRobbie, “Postmodernism And Popular Culture”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg Universty Press, Edinburg, 1996, p. 4-5. 606 Brants, Neijens, “The Infotainment of Politics”, p. 152.

212 kazandığı görülmektedir. Dolayısıyla haberdeki açık veya örtük anlamların açımlanabilmesi, sözel ve dilsel bir analizle birlikte görsel ve işitsel unsurların da göz önüne alındığı bir çözümlemeyi zorunlu kılmaktadır. Haber çözümesinde görsel uyarıcılar bağlamında görüntü efektleri, görüntü tekrarları, çekim ve kurgu teknikleri, alt yazılar ve haber spotları ele alınmıştır. İşitsel uyarıcılar bakımından da haberler; ses efektleri, müzik kullanımı ve doğal (dip) ses kullanımı konuları açısından değerlendirilmektedir.

Üçüncü analizde ise haber özneleri incelenmektedir. Bu kapsamda haberler, haberin odağında olan kişiler ve haber yapım ve yayın sürecinde görsel olarak sergilenen muhabirler ve haber sunucularının analizine yönelik olarak değerlendirilmiştir. Haber sunucularının ve muhabirlerin haberlerde nasıl ve ne şekilde temsil edildikleri ortaya konulmaktadır.

Haberde

GENEL DEĞERLENDİRME GÖRSEL-İŞİTSEL UYARICILAR KİŞİSELLİK -Haber konuları ve türleri -GÖRSEL UYARICILAR -Haber değerlendirme ölçütleri -Görüntü efektleri - Haber sunucuları -Haber unsurları (6N1K) -Görüntü tekrarları -Muhabirler -Haber süreleri -Çekim ve kurgu teknikleri -HABER KAYNAKLARI/ÖZNELERİ -Haber kaynakları -Alt yazılar -Gönüllülük -Haber spotları -Zorunluluk -İŞİTSEL UYARICILAR -Bağımlılık -Ses efektleri -Müzik kullanımı -Doğal (dip) ses kullanımı

213

5.5.Uygulama: Haber Metinlerinin Analizi 5.5.1.Show TV AnaHaber Kuşağının Genel Değerlendirilmesi

5.5.1.1.Haberlerin Konuları Bakımından İncelenmesi Tablo 1: Anahaber kuşağındaki haberlerin konularına göre incelenmesi. Haber ShowTV/Haber Konusu 1. Haber Saddam Hüseyin’in ardından idam edilen El Tikriti ve El Bender’in idamı ve El Tikriti’nin idam sırasında kafasının kopması 2. Haber Kerkük Konferansı 3. Haber Otoyolda gündüz saatlerinde yapılan organize gasp. 4. Haber Fuhuş suçu 5. Haber Adliye kavgası 6. Haber Kumarhane işletme suçu 7. Haber Silahlı saldırı suçu 8. Haber Uyuşturucu satmaya zorlanan ve polise sığınan kız çocuğu 9. Haber Popstar yarışmacısının ehliyetsiz araç kullanmaktan dolayı polis tarafından tevkif edilmesi. 10. Haber 2 yabancı turist kadına yönelik gerçekleştirilen tecavüz suçları 11. Haber Cinayet suçu 12. Haber Hırsızlık suçu 13. Haber Şarkıcı Niran Ünsal’ın eşiyle birlikte yaptırdığı burun estetiği ve evliliği 14. Haber Okula gönderilmeyip evliliğe zorlanan genç kız 15. Haber Buzda Dans adlı yarışma programınının yarışmacıları: manken Tuğba Ekinci, jüri üyesi Sema Çelebi, Zeynep Tokuş ve eşi Alp Lumoğlu, Okan Karacan, Rida Robins. 16. Haber Çemberlitaş’ın altındaki kutsal emanetler söylentisi 17. Haber Athena grubunun çıkardığı Fenerbahçe Marşları albümü 18. Haber Evinde yaban domuzu besleyen kadın 19. Haber Minik Dualar adlı küçük çocuklardan oluşan müzik grubu 20. Haber Raftingi karlar üstüne taşımaya çalışan spor kulübü üyeleri 21. Haber Şarkıcı Selen Görgüzel’in kadına yönelik şiddeti işleyen yeni klibi ve çıkardığı yeni müzik albümü 22. Haber Güney Kore’de buz tutmuş bir gölde yapılan suda en uzun süreli kalma yarışması

214 5.5.1.2.Haber Türleri Bakımından İnceleme Tablo 2: Haber türleri açısından Show Haber. Haber ShowTV/Haber Türü 1. Haber Siyasal 2. Haber Siyasal 3. Haber Polisiye 4. Haber Polisiye 5. Haber Polisiye 6. Haber Polisiye 7. Haber Polisiye 8. Haber Toplumsal 9. Haber Polisiye 10. Haber Polisiye 11. Haber Adliye 12. Haber Polisiye 13. Haber Magazinel 14. Haber Toplumsal 15. Haber Magazinel 16. Haber Magazinel 17. Haber Magazinel 18. Haber Magazinel 19. Haber Magazinel 20. Haber Magazinel 21. Haber Magazinel 22. Haber Magazinel

Haber sayıları (%) Haber Türleri Show Haber Siyasal 2 (%9) Polisiye 8 (%36) Adliye 1 (%5) Magazinel 9 (%41) Toplumsal 2 (%9) Ekonomi - Sağlık - Doğal afetler Askeri Dini Kaza Hava durumu Toplam Haber Sayısı 22 (%100)

Yapılan incelemede ShowTV ana haber bülteninde yayımlanan toplam 22 haberden magazinel, polisiye, adliye, siyasal ve toplumsal olmak üzere 5 türden

215 oluştuğu görülmektedir. Buna karşılık hava durumu, sağlık, ekonomi, askeri, dini, kaza, doğal afetler türlerine de giren haberlerin yer almadığı görülmektedir. Show Haber’de %41’lik oranla magazinel haberler ağırlıklı olarak ele alınmıştır. Bunu %36’lık dilimle polisiye olayların konu edildiği haberler izlemektedir. Haber kuşağında Show TV ‘Irak’taki idamları’ gündemine taşımıştır. Show Haber’de magazinel ve polisiye haberleri bültenin %77’sini kapsamaktadır. Bu da haberlerde eğlence ve suç unsurlarının öncelikli olarak ele alındığını göstermektedir.

5.5.1.3.Haber Değerleri Bakımından İnceleme

Tablo 3: Haber değerleri açısından Show Haber. Haber Konusu Haber Değeri Saddam Hüseyin’in ardından idam edilen El Tikriti ve El Önemlilik/ilginçlik Bender’in idamı ve El Tikriti’nin idam sırasında kafasının kopması Kerkük Konferansı Önemlilik/olumsuzluk Otoyolda gündüz saatlerinde yapılan organize gasp. Çatışma Fuhuş suçu Önemlilik/ilginçlik/olumsuzluk Adliye kavgası Çatışma Kumarhane işletme suçu İlginçlik Silahlı saldırı suçu Çatışma Uyuşturucu satmaya zorlanan ve polise sığınan kız Kişisellik çocuğu Popstar yarışmacısının ehliyetsiz araç kullanmaktan Kişisellik/insani ilgi dolayı polis tarafından tevkif edilmesi. 2 yabancı turist kadına yönelik gerçekleştirilen tecavüz Olumsuzluk/önemlilik suçları Cinayet suçu Çatışma Hırsızlık suçu Çatışma/ilginçlik/önemlilik Şarkıcı Niran Ünsal’ın eşiyle birlikte yaptırdığı burun Kişisellik estetiği ve evliliği Okula gönderilmeyip evliliğe zorlanan genç kız Kişisellik Buzda Dans adlı yarışma programınının yarışmacıları: İnsani ilgi/Kişisellik manken Tuğba Ekinci, jüri üyesi Sema Çelebi, Zeynep Tokuş ve eşi Alp Lumoğlu, Okan Karacan, Rida Robins. Çemberlitaş’ın altındaki kutsal emanetler söylentisi İlginçlik Athena grubunun çıkardığı Fenerbahçe Marşları albümü Kişisellik/insani ilgi Evinde yaban domuzu besleyen kadın İlginçlik/kişisellik Minik Dualar adlı küçük çocuklardan oluşan müzik grubu Kişisellik/insani ilgi Raftingi karlar üstüne taşımaya çalışan spor kulübü İlginçlik üyeleri Şarkıcı Selen Görgüzel’in kadına yönelik şiddeti işleyen Kişisellik/insani ilgi yeni klibi ve çıkardığı yeni müzik albümü Güney Kore’de buz tutmuş bir gölde yapılan suda en İlginçlik uzun süreli kalma yarışması

216 Haber sayıları (Yaklaşık %) Haber Değerleri Show Haber Önemlilik 3 (%14) İlginçlik 8 (%36) Çatışma 5 (%23) Olumsuzluk 3 (%14) Kişisellik 9 (%41) İnsani ilgi 5 (%23) Yakınlık -

Haber değerleri açısından yapılan incelemede Show Haber’de %41 oranındaki kişisellik değerinin, en yüksek orana sahip olduğu tespit edilmiştir. Bunu %36’lık bir oranla ilginçlik değeri takip etmektedir. Show Haber’de yayımlanan 2 yurt dışı haberden Irak’taki idamların konu edildiği haberde önemlilik, Güney Koreli yarışmacılar haberinde ise ilginçliğin değerinin göz önünde tutulduğu sonucuna varılmıştır.

Show Haber’de kişisellik değeri, bültende %36’lık bir ağırlığı olan ilginçlik değeriyle birlikte ele alınmıştır. Bu yüzden haber politikasının ‘sıra dışı gelişmelerin kişisel karakterler çerçevesinde işlenmesine dayalı’ bir anlayışa bağlı olarak oluşturulduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca eğlendirici nitelikte olan 5 haber ise insani ilgi kapsamında ele alınmasına rağmen yine ilginçlik ve kişisellik bağlamında değerlendirilebilecek haberler arasında yer almaktadır.

217 5.5.1.4.Haber Unsurları Bakımından İnceleme Haber unsurları bir haberin gerçekle olan ilişkisi ve haberin işlevini yerine getirmesi anlamında son derece önemlidir. Haberde unsurların eksiksiz ve dengeli bir şekilde işlenmesi, kurumun haber politikasını yansıttığı gibi haber toplama ve yazma sürecinin de başarılı bir şekilde çalıştığının göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Yapılan incelemede anahaber kuşağında yer alan tüm haberler, 5N1K olarak formüle edilen haber unsurları bakımından ele alınmıştır. İncelemede haberlerde bütün unsurlarının cevaplarının ele alınıp alınmadığı, hangi unsurlara yer verilip verilmediği veya eksik bırakıldığı ve hangi unsurun öne çıkartı ldığı tespit edilmeye çalışılmıştır.

Tablo 4a: Haber Unsurlarının Öne Çıkartılması Bakımından Show Haber. Öne çıkartılan unsurlar bakımından haber sayıları (%) Haber Unsurları Show Haber Kim? 13 (%59) Ne? 6 (%27) Nerede? - Ne zaman? - Nasıl? - Neden? 1 (%5)

Araştırmada haberlerde Ne?, Kim? ve Neden? unsurlarının öne çıkartıldığı ve diğer unsurlarında bu bağlamda ele alındığı görülmektedir. Anahaber kuşağında en fazla göz önünde tutulan unsurun, eylem ve özne konumundaki Kim? ve Ne? unsurları olduğu tespit edilmiştir. Kuşakta 22 haberden 13’ünün Kim? unsuru üzerine temellendirildiği görülmektedir. Eylemin öne çıkartıldığı haberler ise, Ne? sorusuna bağlı olarak işlenen 6 haberdir. Bültendeki 1 haberde Neden? unsuru önde tutulurken 2 haberde ise muhabirin dolayısıyla kurum kimliğinin üzerinden haberlerin işlendiği tespit edilmiştir. Show Haber’de Kim? sorusuna bağlı olarak %59’luk bir oranla olaylar kişisel karakterler üzerinden işlenmiştir. Olay örgüsünün haber özneleri

218 temelinde eylemin ve eylemin nasıl gerçekleştiğine dayalı olarak geliştiği görülmektedir. Dolayısıyla Kim? sorusuyla birlikte Ne? ve Nasıl? soruları da öne çıkartılmaktadır.

Tablo 4b: Cevabı Verilmeyen veya Eksik Tutulan Haber Unsurları Bakımından Show Haber.

Cevabı verilmeyen veya eksik tutulan haber sayısı (%) Haber Unsurları Show Haber Kim? 1 (%5) Ne? Nerede? 3 (%14) Ne zaman? 5 (23) Nasıl? 1 (%5) Neden? 4 (%18)

Yapılan incelemede cevabı verilmeyen veya eksik tutulan unsurların başında zaman unsurunun %23’lük oranla en fazla gözardı edilen unsur olduğu görülmektedir. İncelemede Show Haber’de göze çarpan bir diğer sonuç da neden? unsurunun %18’lik bir oranla haberlerde verilmediği veya eksik işlendiği konusudur. Bu da suça dayalı haberlerin ağırlıkta olmasının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yer unsuru ise %14’lük bir oranla göz ardı edilen diğer bir unsurdur. Olayın gerçekleştiği yere dair ayrıntılı bilgi verilmemektedir. Nasıl? sorusunun Show Haber’de %5’lik bir oranla yeterince ele alınmadığı görülmektedir.

Anahaber kuşağında yer alan haberlerde ne? unsurunun hiç ihmal edilmediği görülürken, haber öznelerine dayalı olarak öne çıkan kim? unsurunun en az düzeyde ve haber politikasına uygun biçimde bilinçli olarak eksik tutulduğu gözlenmektedir. Kerkük Konferansı konulu haberde, açıklamalarına yer verilen ve görüntüye getirilen Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, toplantıda olmayan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Iraklı Şii Milletvekili Kerim Muhsin El Yakubi ve arşiv görüntüleri eşliğinde toplantıyla ilgili görüşlerine yer verilen Talabani ile Barzani kim? unsuruna karşılık olarak haber öznesi biçiminde sunulmuştur.

219 Gerginliğin öne çıkartıldığı haberde yine bu yönde çıkışları olan kişilere yer verildiği görülmektedir.

5.5.1.5.Haber Süreleri Bakımından İnceleme Tablo 5: Haber süreleri açısından Show Haber. Haber Show Haber 1. Haber 3’ 18” 2. Haber 1’ 48” 3. Haber 4’ 10” 4. Haber 4’ 15” 5. Haber 2’ 35” 6. Haber 2’ 55” 7. Haber 1’ 22” 8. Haber 2’ 45” 9. Haber 2’ 34” 10. Haber 2’ 55” 11. Haber 1’ 44” 12. Haber 1’ 18” 13. Haber 1’ 45” 14. Haber 2’ 46” 15. Haber 6’ 8” 16. Haber 2’ 49” 17. Haber 1’ 51” 18. Haber 2’ 42” 19. Haber 2’ 24” 20. Haber 2’ 19” 21. Haber 1’ 55” 22. Haber 1’ 22” Toplam Süre 57’ 40” Ortalama Haber Süresi 2’ 37”

Televizyonda prime-time kuşağının en çok seyredilen önemli programları arasında yer alan anahaber kuşağı Show TV’de 22 haberle, 1 saate yakın sürmektedir. Ayrıca kanalda kuşaktan hemen önce saat 18.00’da yayımlanan ‘Günün İçinden’ programı, 18.39’da başlayan anahaber kuşağına kadar sürmektedir. Bu programda bir önceki günün ilgi gören haberleri ve o günün ana haber bülteninde yayımlanacak haberleri verilmektedir. Sunucusuz olarak yayımlanan program, genellikle anonslu ve röportajlı haberlerin görüntülerinin art arda verilmesi şeklinde haber bülteni formatıyla oluşturulmuştur. Ana haber bülteninin parçası şeklinde algılanan ‘Günün İçinden’ programı da değerlendirmeye katıldığında Show TV’de

220 haberlerin yaklaşık olarak 90 dakika sürdüğü ve akşam kuşağının en önemli programları arasında yer aldığı söylenebilir. Show Haber’de haber sürelerinin de uzun tutulduğu gözlenmektedir. Ortalama haber süresi 2’ 37”’dir. Genel geçer bir ilke olarak, bir rutin haberin süresinin ortalama 30 saniye, araştırma ve incelemeye dayalı özel haberlerin ise en fazla 3 dakikayla sınırlı tutulduğu kabul edilmektedir. Show Haber’de 4 dakikayı aşan 2 haber, 6 dakikayı aşan 1 haber bulunduğu görülmektedir.

Haberlerin dramatik bir anlatı biçiminde ele alındığı Show Haber’de süre de buna bağlı olarak uzun tutulmaktadır. Haberdeki kişisel karakterler üzerine kurulan olay örgüsü olayların başlangıcı, gelişimi ve sonuçlanması biçiminde daha uzun bir zaman dilimine yayılarak ele alınmaktadır.

5.5.1.6.Kaynakların Belirtilmesi Bakımından İnceleme Toplam haber sayısı Kaynak belirtilen haber sayısı Show Haber 22 17 (%77)

Yurt İçi ve Yurt Dışı Haber Oranları Bakımından İnceleme Yurt içi haber sayısı Yurt dışı haber sayısı Show Haber 20(%90) 2 (%10)

İstanbul İçi ve İstanbul Dışı Haber Oranları Bakımından İncelenmesi Yurt içi haber sayısı İstanbul içi haber sayısı Show Haber 20 13 (%65)

Bir televizyon kanalının haber yayın politikası anahaber kuşağında yer alacak haberlerin ne kadarının, hangi bölgelerden seçileceğine yön vermektedir. Bu seçimde haber kaynaklarıyla kurulan ilişkilerin ve kanal tarafından haber birimine ayrılan bütçenin de sınırlı düzeyde bir etkisi bulunmaktadır. Abone olunan ulusal ve uluslararası haber ajansları yurt içinden ve dışından sürekli enformasyon sağlamaktadır.

221

Yapılan incelemede Show Haber’de 22 haberden sadece 2’sinin yurt dışı haberi olduğu görülmektedir. Yurt dışı haberlerin oranı yurt içi haberlerine göre %10’a %90 şeklindedir. Bu 2 haber de Irak’taki idam olayları ve Güney Kore’deki buz tutmuş nehirde yapılan yüzme yarışı gibi sansasyonel ve magazinel etkisi olan haberlerdir.

Yurt içi haberlerinin yurt genelini temsil etme düzeyinde ise Show Haber’in, yurt içi haberlerinin %65’ini İstanbul’daki gelişmeler oluşturmaktadır. Diğer haberler ise Rize, Ordu, Kırıkkale, Edirne ve Bursa’daki gelişmelerle ilgilidir.

Haberlerde kaynağın belirtilmesi veya gizlenmesi oranının Show Haber’de %77 düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Show TV, özellikle İstanbul içi haberlerde kendi muhabirlerini olay yerine göndermekte ve gerek muhabirlerini gerekse haber kaynaklarını görsel olarak sergilemektedir.

5.5.2.Görsel ve İşitsel Uyarıcılar Açısından Show Haber ve TRT Haber’in İncelenmesi 5.5.2.1.Görsel Uyarıcılar Bakımından İnceleme 5.5.2.1.1.Görüntü Efektleri Bakımından İnceleme

Toplam haber Görüntü efekti kullanılan olan hab. sayısı Show Haber 22 14 (%64)

Kullanılan görüntü efektleri incelendiğinde Show Haber’de 22 haberden 14’ünün görüntü efektleriyle verildiği tespit edilmiştir. Görüntü efektlerinin özellikle idam, kavga, saldırı gibi duygusal etkinin üst düzeyde olduğu haberlerde tercih edildiği görülmektedir. Kullanılan belli başlı görüntü efektleri şunlardır: - Ateş eden silah görüntüsü. - Koşan çevik kuvvet ekipleri.

222 - Ekrandaki görüntüden seçilen nesnenin daire veya kare içine alınarak görüntüden koparılarak ayrı bir şekilde vurgulanması. - Daire içine alınarak seçilen nesnenin dışındaki görüntünün karartılması. - Ekranın ikiye bölünerek iki ayrı görüntünün aynı anda verilmesi. - Ekrandaki görüntünün kopartılarak döndürülmesi. - Görüntülerin silah sesi efektiyle birlikte bir anda belirip kaybolması.

5.5.2.1.2.Görüntü Tekrarları Bakımından İnceleme Toplam haber Görüntü tekrarı olan hab. sayısı Show Haber 22 18 (%82)

Görselliğin önde olduğu televizyon haberciliğinde görüntü tekrarları, zorunluluk hallerinde yapılabildiği gibi uygulamada sıkça rastlanıldığı biçimiyle seyircinin dikkatinin bir görüntüye çekilerek haberin etkisini arttırmak amacıyla da gerçekleştirilebilmektedir. Haberi daha etkili, çekici, akıcı kılmanın başlıca yöntemlerinden biri olan görüntü, bazı Amerikan haber televizyonlarında uygulandığı şekliyle 3 saniye kadar ekranda kalmakta sonra başka bir görüntüyle akıcılık sağlanmaktadır. Yeterli görsel malzemenin bulunmadığı konferans, toplantı, basın açıklaması gibi haberlerde görüntü tekrarları bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Popüler televizyon haberciliğinde ise ya herhangi bir unsuru öne çıkartmak amacıyla ya da etki derecesinin en yüksek olduğu düşünülen görüntünün vurgulanmasına yönelik olarak uygulanmaktadır.

Yapılan araştırmada Show Haber’de 22 haberden 18’inde görüntü tekrarı yapıldığı görülmektedir. Show Haber’de görüntü tekrarlarının haberi çarpıcı ve etkili kılma amacına hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Özellikle bazı görüntüler, görüntü ve ses efektleriyle vurgulanarak yayımlanmaktadır. Örneğin birinci haberde Saddam Hüseyin’in idam görüntüleri, El Bender ve El Tikriti’nin duruşma salonundaki görüntüleri tekrarlarla ekrana getirilmiştir. Yapılan görüntü tekrarlarında genel olarak kişilerin öne çıkartıldığı görülmektedir. Kişilerin olabildiğince yakın plan gösterildiği bu görüntülerin seyircide öfke, nefret, merhamet, sefkat gibi duygular uyandırabilecek ifadelerle yüklü olduğu dikkatleri çekmektedir. Görüntünün

223 açıklaması biçiminde yazılan haber metinlerinin de bu ifadeleri destekleyici nitelikte hazırlandığı görülmektedir.

5.5.2.1.3.Çekim ve Kurgu Tekniği Bakımından İnceleme Kameramanlar tarafından gerçekleştirilen görüntü çekimlerinde de çarpıcı görüntünün yakalanması veya görüntünün çarpıcı hale getirilmesi anlayışının baskın olduğu görülmektedir. Sıkça tekrarlanan kamera hareketleri ve zoomlarla belli nesneler ve ayrıntılar öne çıkartılmakta ve nesneler birbirleriyle ilişkilendirilmektedir. Önemli görülen ayrıntılar yakın plan çekilerek vurgulanmaktadır.

Uygulanan kurgu teknikleriyle haberin gerçekliği yeniden biçimlendirilmektedir. Görüntülerin yavaşlatılıp, hızlandırılmasıyla haberde bir ritm etkisi oluşturulmaktadır. Bindirme geçişlerle görüntüler ve dolayısıyla nesneler birbiriyle ilişkilendirilmektedir. Örneğin 1. haberde Barzan İbrahim’le ilgili bilgi verilirken metinde geçen “Ducein Davası’ndaki tanıklar Barzan İbrahim’in işkenceyi üzüm yiyerek seyrettiğini ve sorgulama binasında insan eti için et öğ ütücü bulundurulduğunu belirtti.” ifadesinin ardından görüntüye gelen işkence aletleri Barzan İbrahim’in görüntüleriyle üst üste verilmiştir. Başka bir kaynaktan gelen sabit kareyle çekilmiş durgun görüntüler üzerinde kurgu teknikleriyle belli nesnelere zoom yapılmakta, nesneler arasında geçişlerle kamera hareketi etkisi uyandırılmaktadır. Yine diğer alan karartılarak seçilen nesneler daire içine alınıp öne çıkartılmaktadır.

Kamera hareketleri, kurgu teknikleri ve görüntü tekrarlarıyla çerçeveleme ve öne çıkarma gerçekleştirilmektedir. Duygulara hitap eden, sansasyonel bir gerçeklik hissi uyandırılmaktadır.

224 5.5.2.1.4. KJ Olarak Verilen Alt Yazılar Bakımından İnceleme Görsel unsurların yazılı ifadelere göre önem kazandığı Show Haber’de alt yazıların haber denkleminde ayrı bir yere ve öneme sahip olduğu gözlemlenmektedir. Görselleştirmenin sonucu olarak ortaya çıkan yazılar, altta haberin spotu bulunduğu için neredeyse ekranın tümüne yayılabilmektedir. Yazılar, renkli ve büyük harflerle yazılmakta ve cümlede vurgulanan sözcükler ayrı renkte gösterilmektedir. Soru işareti, ünlem gibi noktalama işaretleriyle etkinin arttırılması amaçlanmaktadır. İncelemede bazı haberlerde 10’a yakın ifadenin yazıya dökülerek ekrana yansıtıldığı tespit edilmiştir. Alt yazılar şu amaçlara yönelik olarak kullanılmaktadır: -Haberde geçen kişilerin adları ve unvanları, -Muhabir ve kameramanların adları, -Dip seslerin yazı olarak yansıtılması, -Haberdeki röportajların, konuşmaların veya açıklamaların yazılı olarak verilmesi, -Haber metninde yer alan önemli ifadelerin özetlenerek veya tırnak işareti içine alınarak aynen yazıya dökülerek vurgulanması, -Özel haberlerin ‘bu haber kimsede yok’ ifadesiyle öne çıkartılması, -Yer unsurunun önemli olduğu durumlarda yer adının ekrana yansıtılması, -Bültendeki diğer haberlere, haberlerin spotları verilerek, ‘sıradaki haber’, ‘birazdan’, ‘az sonra’ şeklinde dikkat çekilmesi.

Alt yazılar haberde görselleşmenin bir sonucu olarak vurgulama, öne çıkarma, altını çizme şeklinde bir işlev yüklenmektedir. Metindeki önemli ifadelerin yazıya dökülerek görselleştirilmesi, haber metninin bile görünenin açıklaması şeklinde oluşturulduğu bir habercilik anlayışının doğal sonucu olarak ortaya ç ıkmaktadır.

225 5.5.2.1.5.Haber Spotları Bakımından İnceleme Anahaber kuşağındaki tüm haberler spot eşliğinde verilmiştir. Haber spotları, gazete haberindeki başlık ve spot mantığıyla düzenlenmektedir. Ekranın yaklaşık 5’te 1’ini kaplayan spot iki farklı zemin üzerine yazılan üstte başlık altta ise bir cümlelik haber özeti biçiminde iki bölümden oluşmaktadır. Haber görüntüsü girer girmez altta beliren spot, haber bitimine kadar ekranda kalmaktadır. Her iki kanalda da bazı haberlerde metindeki ifadeye göre iki ayrı spotun kullanıldığı belirlenmiştir.

Show Haber’de spot, beyaz ve mavi olmak üzere iki ayrı zemine yazılan başlık ve özetten oluşmaktadır. Üstteki mavi zemine yazılan başlık 5 kelimeye kadar uzayabilmektedir. Genellikle “İşte gasp anı”, “İşte fuhuş minibüsleri” gibi dikkatleri görüntüye çekecek ifadelerle düzenlenmektedir. Alttaki beyaz zemine yazılan özetin ise “Kumarhane nasıl restorana dönüştü?”, “Saldırganların amacı neydi?”, “Küçük kız babasını nasıl yakalattı?”, “İsveçli turist ifadesini neden değiştirdi?”, “İki kardeşi katleden kişi kim çıktı?” gibi soru cümlelerinden oluştuğu belirlenmiştir. Bu ifadelerle yine seyircilerin dikkatlerinin habere ve görüntülere çekilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca özetin haberin özünü yansıtmanın ötesinde tamamen başlık mantığıyla düzenlendiği görülmektedir.

5.5.2.2.Sesli Uyarıcılar Bakımından İnceleme Televizyonun sesli ve görsel bir araç olması yapımlarda görüntü kadar sesin de göz önünde bulundurulması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu durumun popüler televizyon haberciliğinde de haberin gerçekliğine etki edecek derece önemli hale geldiği görülmektedir. Haberlerde ses; ses efektleri, müzik ve doğal (dip ses) olarak üç ayrı biçimde öne çıkartılmaktadır.

226 Tablo 6: Sesli uyarıcılar açısından Show Haber. Haber Konusu Ses efekti Müzik Doğal (dip) ses Saddam Hüseyin’in ardından idam edilen El + + + Tikriti ve El Bender’in idamı ve El Tikriti’nin idam sırasında kafasının kopması Kerkük Konferansı + + + Otoyolda gündüz saatlerinde yapılan organize + + + gasp. Fuhuş suçu + + + Adliye kavgası + + + Kumarhane işletme suçu + + + Silahlı saldırı suçu + + + Uyuşturucu satmaya zorlanan ve polise sığınan kız + + + çocuğu Popstar yarışmacısının ehliyetsiz araç + kullanmaktan dolayı polis tarafından tevkif edilmesi. 2 yabancı turist kadına yönelik gerçekleştirilen + + + tecavüz suçları Cinayet suçu + + Hırsızlık suçu + + + Şarkıcı Niran Ünsal’ın eşiyle birlikte yaptırdığı + + + burun estetiği ve evliliği Okula gönderilmeyip evliliğe zorlanan genç kız + + + Buzda Dans adlı yarışma programınının + + + yarışmacıları: manken Tuğba Ekinci, jüri üyesi Sema Çelebi, Zeynep Tokuş ve eşi Alp Lumoğlu, Okan Karacan, Rida Robins. Çemberlitaş’ın altındaki kutsal emanetler + + + söylentisi Athena grubunun çıkardığı Fenerbahçe Marşları + + albümü Evinde yaban domuzu besleyen kadın + + + Minik Dualar adlı küçük çocuklardan oluşan + + müzik grubu Raftingi karlar üstüne taşımaya çalışan spor + + kulübü üyeleri Şarkıcı Selen Görgüzel’in kadına yönelik şiddeti + + işleyen yeni klibi ve çıkardığı yeni müzik albümü Güney Kore’de buz tutmuş bir gölde yapılan suda + en uzun süreli kalma yarışması Toplam 17 (%77) 19 (%86) 21 (%96)

5.5.2.2.1.Ses Efektleri Bakımından Haberler Show Haber’de haberlerin %77’sinde ses efektinin kullanıldığı görülmektedir. Kullanılan ses efektleri genel olarak; siren sesleri, silah sesleri, patlama, gümleme gibi görsel efektleri destekleyen sesler, kalabalık, uğultusu, ağlama, bağırma gibi seslerden oluşmaktadır. Ses efektlerinin kullanımında uygulanan bir diğer yöntem de haberdeki görüntülere ait doğal seslerin haberin başka

227 yerlerinde kullanılması şeklinde gerçekleştirilmektedir. Örneğin ‘evcil yaban domuzu’ konulu haberde yaban domuzu ile köpeğin bahçede bir arada bulunduğu görüntülerde etkiyi arttırmak amacıyla havlama efekti kullanılmıştır. Oysa ki görüntüdeki köpek havlamamaktadır. Yine ‘Şişli’deki cinayet’in konu edildiği haberde, doğal ses olarak yer alan kadınların ağlama ve feryatları, haberin başka yerlerinde de görüntüde kadınlar olmamasına rağmen ses efekti olarak kullanılmıştır.

Ses efektlerinin seçimi ve kullanıldığı yerler dikkate alındığında efektlerin iki amaç doğrultusunda kullanıldığı söylenebilir. Bunlardan ilki görsel etkinin arttırılmasıdır. Görsel ritmin yüksek olduğu durumlarda kullanılan ses efekti destekleyici ve pekiştirici niteliktedir. Olay yerindeki heyecanın ve hengâmenin seyircilerde oluşturduğu gerilim hissi ses efektleriyle arttırılmaktadır. Bu tür efektler daha çok olay haberlerinde kullanılmaktadır. İkinci amacın da; ekrandaki görüntülerin haberin geneline egemen olan yüksek tempoyu düşürücü nitelikte olduğu durumlarda ses efektleriyle görüntülerin desteklenmesi ve böylece ritmin yüksek tutulması olduğu görülmektedir.

5.5.2.2.2.Müzik Kullanımı Bakımından İnceleme Yapılan incelemede Show Haber’de haberlerin %86’sında müzik kullanıldığı belirlenmiştir. Oranın bu kadar yüksek olması, müziğin haberin bir parçası haline geldiğini göstermektedir. Öyle ki bazı haberlerde konuya göre iki farklı müzik kullanılabilmektedir. Haberin akışı esnasında konu veya ritm değiştikçe müziğin de ona uygun biçimde değiştirildiği gözlemlenmektedir.

Haberin niteliğine göre genel olarak eğlendirici, hüzünlendirici ve heyecanlandırıcı olmak üzere üç tür müzik kullanımından söz edilebilir. Eğlendirici müzikler daha çok magazinel haberlerde kullanılmaktadır. Örneğin ‘evcil yaban domuzu’ ve ‘buzlu nehirde yüzme yarışmasına katılan Güney Koreliler’ gibi haberler eğlendirici armonik müzik eşliğinde kurgulanmıştır. ‘Evliliğe zorlanan genç kız’, ‘uyuşturucu satmaya zorladığı için babasını ihbar eden çocuk’ haberlerinde

228 hüzünlendirici müzikler kullanılmıştır. Olay haberlerinde ise daha ritmi ve tınısı yüksek müzikler tercih edilmiştir.

5.5.2.2.3.Doğal (Dip) Ses Bakımından İnceleme Dip ses olarak da tabir edilen doğal ses, kameranın görüntü alırken kaydettiği ortamdaki doğal sesleri ifade etmektedir. Doğal sesler, uygulamadaki yaygın kullanımıyla genelde ya DSF haberlerde tercih edilmekte ya da haberin görüntüsü akarken metin okumalarına verilen ara (es)’larda akış bütünlüğünü sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.

Show Haber’de %96’lık bir oranla hemen hemen bütün haberlerde doğal sesin kullanıldığı görülmektedir. Doğal ses, olay yerinin daha iyi tasvir edilmesine ve ortamdaki atmosferin yansıtılmasına yardımcı olduğu için haberdeki gerçeklik duygusunu arttırmaktadır. Seyircilerin dikkatlerinin habere çekilmesi açısından doğal ses, son derece önemli bir unsur olarak kabul edilmektedir. Show TV’nin haberlerinde özellikle ara (es)’lar uzun tutularak doğal sesle birlikte görüntülerin akması sağlanmaktadır. Ayrıca hemen hemen bütün haberlerin görüntüyle ve doğal seslerle başladığı, metnin ise sonradan devreye girdiği görülmektedir. Yine pek çok haberde doğal sesler, metnin okunması esnasında da verilmektedir.

5.5.3 Haber Özneleri ve Haberde Görsel Olarak Sergilenen Muhabirler ve Sunucular Bakımından İnceleme 5.5.3.1. Haberlerde Görsel Olarak Sergilenen Muhabirlerin ve Sunucuların İncelenmesi 5.5.3.1.1.Haber Sunucularının İncelenmesi 5.5.3.1.1.1.Ekranda Kalma Süresi Bakımından Haber Sunucusunun İncelenmesi

229 Tablo 7: Ekranda kalma süresi bakımından anahaber sunucusu. Show Haber Haber Haberin Süresi Sunucuya Ayrılan Süre/Yklş. Oran 1. Haber 3’ 18” 17” (%9) 2. Haber 1’ 48” 17” (%16) 3. Haber 4’ 10” 11” (%4) 4. Haber 4’ 15” 10” (%4) 5. Haber 2’ 35” 10” (%6) 6. Haber 2’ 55” 14” (%8) 7. Haber 1’ 22” 9” (%11) 8. Haber 2’ 45” 14” (%8) 9. Haber 2’ 34” 10” (%6) 10. Haber 2’ 55” 16” (%9) 11. Haber 1’ 44” 7” (%7) 12. Haber 1’ 18” 13” (%17) 13. Haber 1’ 45” 11” (%10) 14. Haber 2’ 46” 14” (%8) 15. Haber 6’ 8” 13” (%3) 16. Haber 2’ 49” 12” (%7) 17. Haber 1’ 51” 7” (%6) 18. Haber 2’ 42” 13” (%8) 19. Haber 2’ 24” 11” (%8) 20. Haber 2’ 19” 11” (%8) 21. Haber 1’ 55” 12” (%10) 22. Haber 1’ 22” 12” (%15) Toplam Süre 57’ 40” 4’ 10” (%7)

İncelemede haber sunucusunun, 58 dakikalık anahaber kuşağı boyunca toplam olarak 4 dakika 10 saniye ekranda kaldığı görülmektedir. Kuşak boyunca sunucunun haberdeki işlevi, haberlerin Kam/Spikeri yani flaşının okunmasıyla sınırlı tutulmuştur. Haber sunucusu; muhabirler, uzmanlar veya habere konu olan kişilerle canlı bağlantı yapmamış ve stüdyoya konuk çağrılmadığı için stüdyo içi görüşme gerçekleştirilmemiştir.

Show Haber’de haberlerin girişi oldukça kısa tutularak, daha çok ‘ne oldu?’ ve/veya ‘kim?’ sorularının cevabı çarpıcı ifadelerle verilmiştir. Haber sunucusunun etkisi ise çekim teknikleri, el ve yüz hareketleriyle haberin veriliş biçiminde ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı Show Haber’de sunucular, haberlerin seyrettirilmesi kaygılarıyla farklı bir anlam ve işleve bürünerek psikolojik olgulara göre konumlandırılmıştır.

230 5.5.3.1.1.2.Haberi Sunuş Biçimi Bakımından Haber Sunucusunun İncelenmesi Televizyon haberciliğinde sunucuların işlevi; birbirinden ayrı onlarca haberin arasında bir yapı harcı gibi kaynaştırıcı görevi üstlenerek bütünlüğü sağlamak, akışı yönlendirmek ve seyircilerin ilgi ve dikkatlerinin ‘onlardan biri’nin öncülüğünde habere yoğunlaşmasına önderlik etmek biçimindedir.

Show Haber, jenerik müziği ve ekranda beliren ışıkları sönük stüdyo görüntüsüyle başlamaktadır. Son dönemlerde ana haber bülteninden yarım saat önce, aynı günün ve bir önce günün seyircilerin dikkatlerini çeken haberlerin yer aldığı ‘Günün İçinden’ adlı haber programı yayımlanmaktadır. Show Haber yetkilileriyle yapılan görüşmelerde bu programın yayımlanma nedeni; bir önceki günün haber bülteninde seyircilerin ilgisini çeken haberlerin tekrardan yayımlanması olarak belirtilmektedir. Bunun yanı sıra televizyonlar arasında yaşanan yoğun rekabetten dolayı haber bültenlerinin saatinin giderek diğerlerine göre daha öne çekilmesinin farklı bir yöntemi olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Çünkü ‘Günün İçinden’ programı biter bitmez hemen ardından ana haber bülteni başlamaktadır. Bir dönem haber yöneticilerinin bir araya gelerek ana haberlerin aynı saatte yayımlanması konusunda anlaştıkları ama buna uyulmadığı kamuoyunca bilinmektedir.

Günün İçinden programının hemen ardından saat: 18.39’da başlayan ana haber bülteni, ışıkları sönük stüdyonun tavandaki spotlar dahil üçte ikisini genel çekimle gösteren kameranın alçalarak sunucuya doğru yaklaşmasıyla başlamaktadır. Bu arada sunucu önündeki kâğıtlara bakmaktadır. Haberin sunuşu iki kamera yardımıyla gerçekleştirilmektedir. Kameralardan biri sunucuyu tam cepheden, sabit bir çekimle, yakın plan görüntü alacak şekilde yerleştirilmiştir. Öteki kamera ise genel çekimler için ayarlanmış, hareketli bir kol üzerinde aşağı-yukarı, sağa-sola kavisli manevralar yapabilecek şekilde konumlandırılmıştır. Hareketli kamera sol tarafından sunucuya doğru yaklaşırken ışıklar yanmakta ve sunucu bültenin açılışına başlamaktadır. Kamera yaklaşma hareketini tamamlayarak nihayet birinci haberin sunuşu başladığı anda sabit kameraya geçilmektedir. Bu kamera sunucuyu masanın

231 bir bölümü görünecek şekilde cepheden çekmektedir. Sunucu haberin flaşını okumaya devam ederken kamera omuz çekime kadar sunucuya yaklaşmasını sürdürmektedir. Kamera hareketi omuz plana kadar devam etmekte ve sunucu flaşı bitirene kadar bu çekim ölçeğinde ve aynı açıda kalmaktadır.

Sunucu flaşı tamamladıktan sonra ‘bindirme geçiş’ denilen görüntülerin üst üste bindirilerek oluşturulduğu bir teknikle haber görüntülerine geçilmektedir. Bindirme geçişte önceki görüntüyle sonraki arasında ardışıklık ve iç içelik sağlandığı için ilişkililik oluşturulmasına yönelik bir kurgusal etki yaratılmaktadır. Haberin ardından sunucuya geçiş görüntüsü, hareketli kameranın bu kez masanın alt seviyesinden yaptığı genel bir çekimle açılmakta ve hızla yükselerek aynı açıdan tavana doğru yapılan bir çekimle devam etmekte ve ikinci kameraya geçilmektedir. Kameranın aşağıdan yukarıya doğru yaptığı bu hızlı hareket, heyecanın ve ortamdaki tansiyonun alçalıp yükselmesi şeklinde dikkatlerin sunucu üzerine yoğunlaşmasına yol açan bir his uyandırmaktadır. Sabit kamera, haber görüntülerine geçilene kadar aynı açı ve ölçekle sunucuyu cepheden ve omuz plan görüntülemektedir. Haberin ardından yine bindirme tekniğiyle sunucuya geçilmektedir. Sunucuyu sol profilden ve üstten gösteren genel bir çekimle görüntü ekranda belirmektedir. Hareketli kamera hızlı bir çevrinmeyle sunucuyu cepheden alacak şekilde bir harekete başlamakta ve ardından yine sabit kameraya geçilmektedir. Biri sabit öteki hareketli olmak üzere çift kamerayla gerçekleştirilen bu çekim yöntemi haber bülteni boyunca devam etmektedir.

Show TV’nin internet sitesinde ‘ödüllü sunucu’ olarak tanıtılan Defne Samyeli’nin, vurgulara ve yüz hareketlerine özel bir önem verdiği gözlemlenmektedir. Haberin flaşındaki cümlelerde geçen ‘korkunç gerçek’, ‘gerginliği daha da artıracağa benziyor’ gibi duygusal ifadeleri vurgulayarak dile getirmekte kaş, göz ve dudak hareketleriyle vurguyu daha da pekiştirmektedir. Haberin niteliğine göre korku, hayret, üzüntü, sevinç, öfke gibi duyguları gerek sözel gerekse yüz ifadeleriyle ortaya koymaktadır. Zaman zaman kendini “…hırsızlar o kadar organize, o kadar planlı çalışıyor ki gözümüzün önünden mallarımızı bize göstere göstere çalabiliyor.” gibi ifadelerle seyircilerin ve mağdurların yerine

232 koyarak duygudaşlık oluşturmaya çalışmaktadır. Bunun yanı sıra haberlerin flaşlarındaki cümleler soru cümlesi biçiminde düzenlenerek seyircilerin olayın içine çekilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca soru cümleleri sunucunun haberdeki etkinliğini arttıran belirgin bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm haberlerin flaşlarına egemen olan bu cümle yapısı özellikle vurgular ve duygusal ifadelerle sunucunun önplana çıkartılmasına yönelik olarak düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra eğretileme ve düz değişmece örneklerine de gerek görüntü metinlerinde gerekse flaşlarda rastlamak mümkündür.

5.5.3.1.2.Muhabirlerin Görsel Olarak Sergilenmesi Haber üretim sürecinde son derece önemli bir yere sahip olan muhabirler görsel olarak haberlerde yer alabilmekte ve böylelikle seyirciyle doğrudan yüz yüze gelme ayrıcalığına sahip olabilmektedir. Muhabirlerin haberlerde görsel olarak temsil edilebilmeleri ancak röportajlar ve anonslar biçiminde olabilmektedir. Bunun yanı sıra zaman zaman sıcak gelişmelerin nakledilmesi amacıyla haber yayını esnasında muhabirlerle canlı bağlantılar yapılabilmektedir.

Tablo 8: Muhabirlerin röportajlı ve anonslu haberlerle görsel olarak sergilenme Sıklığı. Röportajlı Haber Anonslu Haber

1. Haber 2. Haber 3. Haber + + 4. Haber + + 5. Haber 6. Haber + + 7. Haber + 8. Haber 9. Haber + 10. Haber + + 11. Haber + 12. Haber + 13. Haber + 14. Haber + + 15. Haber 16. Haber + +

233 17. Haber + 18. Haber + 19. Haber + 20. Haber + 21. Haber + 22. Haber

Yapılan incelemede Show Haber’de muhabirler 22 haberden 16’sında röportajlarla, 6 haberde ise anons çekimlerle haberde görsel olarak yer almaktadır. Show Haber’de yapılan tüm röportajlı ve anonslu haberlerde ilk anons ve röportajdan sonra muhabir ve kameramanların adı KJ olarak ekranda verilmektedir. Muhabirlerin haberlerde görsel olarak sergilenmesi, haber politikasının sonucu olarak gerçekleşmektedir. Özellikle ‘gaspçılar’ ve ‘fuhuş’ konulu iki anonslu haber, ekranın sağ üst köşesinde sürekli yer alan ‘bu haber kimsede yok’ yazısıyla yayımlanmıştır. ‘Kumarhane baskını’ ve ‘tecavüz’ konulu iki haberde ise olay olup bittikten sonra muhabirlerin olay yerine gidip yalnızca binaları işaret ederek habere anons çektikleri gözlemlenmektedir. Oysa ki anons çekimler özellikle olay haberciliği olarak nitelendirilen sıcak gelişmelerde muhabirlerin olay yerinden yaptıkları sunumları içermektedir. Gerek mekânda, gerekse gelişmelere maruz kalan insanlarda olayın etkileri devam ederken anons çekimlerle durumun tüm açıklığıyla ortaya konulması hedeflenmektedir. Oysa ki, ‘kumarhane baskını’ haberinde yalnızca polis baskınında ele geçirilen kumarhanenin kendi güvenlik kameralarının kaydettiği görüntüler yer almaktadır. Baskında haberciler bulunmamaktadır. Olaydan uzunca bir süre sonra medyaya dağıtılan görüntüler üzerine olay yerine giden muhabir içeri bile giremeden binanın önünde anons çekim yapmıştır.

Show TV’deki anonslu haberlerde muhabirler suçluların peşinde koşan, gerçekleri ortaya çıkarma pahasına tehlikeleri göze alan, güçsüzlerin, zayıfların ve mağdurların yanında yer alan haberciler olarak sergilenmektedir. Aşağıda Show Haber’deki 6 anonslu haberde yer alan anonsların metinleri verilmiştir.

Gasp yaptılar gasp. İşte TEM kapkaççıları tekrar iş başında. Az önce bir sürücüyü yine gasp ettiler. Şimdi kaçıyorlar karşıya. Evet arabaya bindiler ve uzaklaşıyorlar.

234 İstanbul’da fuhuşun adresi işte Avcılar ile Küçükçekmece arasındaki bu bölge. Şu an hayat kadınları kaçıyorlar. İşte burada pazarlık yapıyorlar hayat kadınları. Pazarlık bitiyor ve buradaki ağaçlık alanda fuhuş yapıyorlar.

Levent’teki alışveriş merkezinin arkasında iki tane büyük plaza var. Ve arkadaki plazanın en üst katının yani yirmi yedinci katını kiralayanlar orayı bakın nasıl kumarhaneye çevirmişler ve nasıl kumar oynuyorlar?

Asayiş Şube Müdürlüğü Kumar Masası Ekipleri, bu kumarhaneyi tespit etti ve baskın düzenledi. Baskını öğrenen kumarhane çalışanları, bakın orayı ne hale getirdi.

Son günlerde artan tecavüz olaylarından biri de Zekeriyaköy’de arkamda görmüş olduğunuz bu lüks sitede yaşandı. Özel bir okulda eğitmenlik yapan İngiliz bir öğretmen bir inşaat işçisi tarafından tecavüze uğradı.

Yaşanan ikinci olayda ise İsveçli bir turist Sarayburnu’nda, sur dibinde gasp edildiğini ve tecavüze uğradığını iddia etti.

Büyükavşar Lisesi öğrenci sayısı az diye Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kapatıldı. Öğrenciler bir başka ilçedeki liseye yönlendirildi. Ancak sekizinci sınıfı bitiren 26 öğrenciden 24’ü liseye gidemedi. Öğretmen olma hayali kuran kızlar evde görücü beklemeye başladı. İşte onlardan biri: 14 yaşındaki Fatma Özçil.

Hıristiyan aleminin gözü Çemberlitaş’ta. Neden mi? İnanışa göre, hazreti İsa’nın çarmıha gerildiği haçın parçaları, peygamberin eline ve ayaklarına saplanan çiviler ve Hıristiyan inancının önemli sembollerinden kutsal kâse bu sütunun altında gizleniyor. Bakın Çemberlitaş efsanesi bize neler anlatıyor.

Sütunun hemen üzerindeki heykel 1106 yılında çıkan bir kasırga sonunda devrildi. Heykel paramparça olmuştu. Bunun üzerine kutsal emanetler sütunun hemen altına gömüldü.

235 5.5.3.2.Haber Özneleri Bakımından İnceleme Tablo 9: Haber özneleri bakımından anahaber kuşağı. Haber Haber öznesi 1. Haber Barzan İbrahim/El Bender 2. Haber Kerkük Konferansı/ Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen, Deniz Baykal, Onur Öymen, Irak Milletvekili, Talabani’nin Partisi. 3. Haber Gaspçılar 4. Haber Hayat kadınları 5. Haber Kavga eden cinayet Davası Taraftarları 6. Haber Saklı Kumarhane 7. Haber Silahlı saldırganlar 8. Haber Babasını ihbar eden kız çocuğu 9. Haber Popstar yarışmacısı Tayfun Kalaycıoğlu 10. Haber Tecavüz mağduru 2 yabancı kadın turist 11. Haber Cinayet zanlısı 12. Haber Hırsızlar 13. Haber Sanatçı Niran Ünsal 14. Haber Evliliğe zorlanan genç kız 15. Haber Buzda Dans adlı yarışma programınının yarışmacıları: manken Tuğba Ekinci, jüri üyesi Sema Çelebi, Zeynep Tokuş ve eşi Alp Lumoğlu, Okan Karacan, Rida Robins. 16. Haber Çemberlitaş 17. Haber Athena Grubu 18. Haber Evinde yaban domuzu besleyen kadın 19. Haber Minik Dualar adlı müzik grubu 20. Haber Karda rafting yapan spor kulübü üyeleri 21. Haber Şarkıcı Selen Görgüzel 22. Haber Buz tutmuş nehirde yüzen Güney Koreliler

Yapılan incelemede Show Haber’de suçlu ve mağdurlara dayalı olarak bir habercilik anlayışının benimsendiği görülmektedir. Anahaber kuşağında yer alan 22 haberden yalnızca 1’inde resmi kaynaklara yer verilirken haberlerin önemli bir bölümünün suçlular, mağdurlar, kazazedeler, felaketzedeler vb’in haber özneleri etrafında işlendiği görülmektedir. Kuşaktaki 22 haberden 12’si suça dayalı haberlerden meydana gelmiştir. Bu haberler oran olarak bültenin yaklaşık %55’ini oluşturmaktadır. Adi suç kapsamına giren hırsızlık, gasp, cinayet, silahlı saldırı, fuhuş gibi suçlar, suçlu ve suça maruz kalan karşıtlığı içinde ele alınmaktadır. Son yıllarda özellikle büyük şehirlerde artan ve herkesin etkisi altında kaldığı gasp, hırsızlık, fuhuş, cinayet gibi suçlar haberlerde ya mağduriyetin ve zararın büyüklüğü oranında ya da şuç işleme yönteminin sıra dışılığıyla gündeme getirilmektedir.

236 Haber medyasında sıkça işlenen suçla ilgili haberlerde medyanın ‘reyting mühendisleri’ olarak tabir edilen, karar verme yetkisine sahip olan kişilerin belirledikleri ölçütlere göre hareket edildiği görülmektedir. Buna Türk insanının seyretmeyi tercih ettiği sokak kavgaları, yıkımlar, sarhoşlar, kazalar, bebek hikâyeleri, çıplak kadın görüntüleri607 vs. gibi ölçütler ticarileşen televizyon haberciliğinde reyting alabilmek amacıyla özellikle aranan haber konularını oluşturmaktadır.

Anahaber kuşağında yer alan 2 haberde ise özne, yine televizyonlar tarafından üne kavuşturulan kişilerden oluşmaktadır. Bunlardan ilki; ehliyetsiz araç kullanmaktan dolayı hakkında cezai işlem yapılan Popstar yarışmacısının haberidir. Polisin rutin olarak yaptığı denetimlerden biri olan ve yine sıkça rastlanılabilecek bir olay olan ehliyetsiz araç kullanmak normalde haber değeri açısından fazla bir önem taşımamaktadır. Olay Edirne’de yaşanmasına rağmen Popstar yarışmacısı haber olarak gündeme getirilmiştir. Haber, yarışmadan görüntülerle, yarışmacının şarkıları ve jüri üyeleriyle yaptığı konuşmalarla kurgulanarak düzenlenmiştir. 9. haber olarak bültende yer alan haberin söylemi “Yarışmayla yakaladığı şöhreti, üzerinden kimlik bile çıkmayan Kalaycıoğlu’nu kurtarmaya yetmedi.” ifadesi üzerine kurulmuştur.

Bu kapsamda ele alınan 2. haber ise 6 dakika 8 saniyelik süresiyle bültenin en uzun haberi olan Show TV’de yayımlanan ‘Buzda Dans’ adlı yarışma programının haberidir. Haberde programın yarışmacılarından Tuğba Ekinci, Zeynep Tokuş, Okan Karacan ve Rida Robins aktör olarak yer almaktadır. Bu aktörler çerçevesinde jüri üyesi, yarışmacılardan birinin eşi de haber aktörü konumundadır. Aktörler yarışmada gerçekleşen ilginç gelişmeler, jüriyle yaptıkları tartışmalar ve performanslarıyla haber konusu edilmiştir. Haber söylemi “Buzda Dans isimli yarışmada birbirinden ilginç olaylar yaşandı dün akşam. Hangi ünlü erkek yarışmacı kadın çorabı giydiğini açıkladı? Hangi yarışmacının eşi piste çiçek attı. Bu soruların yanıtları var sırada.” ifadesi üzerine kurulmuştur.

607 Mehmet Ali Birand’ın, Can Dündar’ın 13 Şubat 2007 tarihinde NTV’de yayımlanan Can Dündar Soruyor: Neden? programı.

237 SONUÇ

Eğlendiren bilgi (infotainment) klasik bilgilendirici içeriğe eğlence unsurlarının katılması veya tam tersi olarak eğlence içerikli programlara bilgilendirici unsurların eklemlenmesi olarak ortaya çıkan yeni program anlayışını ifade etmektedir.608 Bu eğilimin iki belirgin örneği program öykülerinde artan dramatizasyon609 ve politikacıların eğlence programlarına giderek daha fazla çıkması610 şeklinde kendini göstermektedir. Tüm televizyon yapımlarında görülmeye başlayan bu eğilimin, haber üretim sürecinde de sıklıkla başvurulan bir yöntem olduğu gözlemlenmektedir. Günümüz insanının temel enformasyon kaynağı olan haberin, gazetecilik etiği göz önünde bulundurularak, nesnellik, tarafsızlık ve dengelilik anlayışı içinde, yorumdan ayrılarak düzenlenmesi gereken bir metin olarak kabul edilmiştir.

Tüketim kültürü pratikleri içinde eğlence unsurlarıyla yoğrulan haber; duygusal unsurların ağır bastığı, kişileştirmelerle birlikte gerçeklik hissinin arttırıldığı, bilgiyle sezgiyi harmanlayan, seyredilmesi eğlenceli ve kolay bir dramatik anlatı halinde yapılandırılmaktadır. Duygusal eğilimler, tarafsız ve kamu yararının hedeflenerek etik kodlar doğrultusunda üretilmesi gereken haberlerde, acının ve ıstırabın seyirlik bir nesne olarak kullanılmasına yol açmaktadır. Televizyon haberciliğinde eğlence unsurlarının baskısı nedeniyle metinlerde enformasyonun olabildiğince az yer aldığı, daha kısa tutulduğu, görsel ve işitsel unsurların yanında yardımcı bir unsur olarak yer aldığı anlaşılmaktadır. Metnin asıl işlevi ise görüntüde olanın ve vurgulanması gerekenin altını çizmek, açıklamasını yapmak ve anlaşılmasını kolaylaştırmak ya da etkisini arttırmak şeklinde geliştiği sonucuna varılmaktadır.

608 Francis L. F. Lee, “Radio Phone-in Talk Shows as Politically Significant Infotainment in Hong Kong”, The Harvard International Journal of Press/Politics, 7; 57, 2002, p. 59. 609 Doris A. Graber, “The Infotainment Quotient in Routine Television News: A Director’s Perspective.” Discourse & Society 5(4):483–504, 1994, aktaran: Lee, p. 59. 610 Kees Brants, Peter Neijens, “The Infotainment of Politics”, Political Communication, 15:2, 1998, p. 149.

238 Eğlendiren bilgi sürecinde sansasyonel olayların önem kazandığı haber seçiminde bu ölçütün son derece etkili olduğu görülmektedir. Bu eğilim habercilerin olayların sansasyonel yönlerini öne çıkarmaları ve olay örgüsünü bunun üzerine kurmalarıyla kendini göstermektedir. En önemli haber değerlendirme ölçütlerinden biri olan ‘olumsuzluk’ değeri eskiden olduğu gibi günümüzde de habercileri cezp etmektedir. Yapılan araştırma da bu kanıyı doğrular niteliktedir. Show TV anahaber kuşağı ağırlıklı olarak dramatik olayları konu edinen haberlerden oluşmaktadır. kuşakta öncelikli olarak sansasyonel haberlere yer verilmiştir. Yine olayların dramatik unsurları öne çıkartılmış, haber kurgusu bu unsurlar üzerine oluşturulmuştur.

Radyo, basın, sinema, tiyatro gibi pek çok alandan devraldığı tekniklerle kendine özgü teknolojik biçimini oluşturan televizyon günümüzde toplumsal, kültürel, sanatsal, ekonomik, politik vb pek çok alanı etkisi altına alan bir kitle iletişim aracına dönüşmüş durumdadır. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada yaygın bir şekilde kabul görmekte, bireysel ve toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir parçası olarak insanların gündelik hayatlarında önemli bir yer edinmektedir. Türk insanının da geçmiş yıllara oranla artan bir ilgiyle günde ortalama 5 saatini televizyon karşısında geçirdiği belirtilmektedir.

Haberler, program yapım ve yayın konsepti ne olursa olsun bazı tematik kanalların dışında hemen hemen bütün televizyonlarda en önemli türlerden biri olarak kabul edilmektedir. Yapılan araştırmalar, gün içinde yayımlanan alelade bir haber bülteninin bile yaklaşık 1 milyon kişi tarafından seyredildiğini göstermektedir. Anahaber kuşakları, kitle televizyonlarının bütününde prime-time kuşağının en önemli programları arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra sabah haberleri, öğlen haberleri gibi günün gelişmelerinin nakledildiği ara haber kuşakları da yayımlanmaktadır. Yine pek çok televizyonda haftalık haber programlarına da yer verilmektedir. Televizyonların haber programlarını bu kadar önemsemesinde toplumsal talep kadar haberleri bir baskı ve yönlendirme aracı olarak görme eğilimlerinin de etkili olduğu söylenebilir.

239 1980’li ve 90’lı yıllarda Türkiye’de ekonomik, politik ve toplumsal alanda yaşanan değişim tüketim kültürü değerlerinin toplum tarafından benimsenmesine yol açmıştır. Serbest Pazar Ekonomisi’nin oluşturduğu ivme yayıncılık alanında da kendini hissettirmeş ve özel televizyon yayıncılığının önü açılmıştır. Özel televizyon kanallarına egemen olan yayın anlayışı bize aynı zamanda o televizyon kanalının egemen ideolojik yapıdaki yerini ve sahiplik politikasını yansıtmaktadır. Ulusal ölçekte yayın yapan televizyon kanallarının genelde ticari ve politik öncelikleri önde tuttukları, bunun yanı sıra dini ve ideolojik öncelikleri göz önünde bulunduran yayın kuruluşlarının da yer aldığı söylenebilir. Yerel ve bölgesel televizyon kanallarında ise bu unsurların yanında toplumun çeşitli katmanlarının kendilerini ifade etmeye çalıştıkları yayın kuruluşlarının yer aldığı gözlemlenmektedir.

Ulusal çapta yayın yapan televizyon kuruluşlarının yayın içerikleri ve sahiplik ilişkilerinden yola çıkılarak iki tür sınıflandırmaya gitmek mümkün olabilmektedir. Bunlardan ilkini ve daha yaygın olanını; doğrudan ticari kazanç elde etmek veya diğer sektörlerdeki yatırımlarını desteklemek amacıyla güç odağı haline gelmeyi hedefleyen kuruluşlar oluşturmaktadır. İkinci grupta yer alanlar ise; ideolojik amaçları olan veya politik alanda ayrıcalık ve güç elde etmek isteyen yayın kuruluşlarından meydana gelmektedir.611 Tüm bunlara rağmen hemen hemen bütün özel televizyon kanallarının birincil amacının kâr elde etmek olduğu açıktır. Özellikle son yıllarda kanallar arasında yaşanan reyting mücadelesi bunun göstergesi niteliğindedir.

Eğlendiren bilginin haberlerde oluşturduğu bir diğer olgu da anahaber kuşağında yer alan haberlerin, televizyonun diğer yapımlarına ilginin çekilmesine yönelik olarak hazırlanmasıdır. Kuşakta yer alan bazı haberlerde televizyonda yayımlanan programlara konular işlenmektedir. Özellikle popüler eğlence programlarındaki gerçekleşen olaylara veya bu programlarda yer alan kişilere ilişkin haberlerle ilginin sürekli olarak televizyon kanalı üzerinde tutulması

611 Aziz, Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının…, s. 137.

240 amaçlanmaktadır. Bu kapsamda haberlere en fazla konu edilenlerin, ünlüler ve ünlü olmaya hevesli olan kişiler olduğu görülmektedir.

Gelişmiş ülkelere göre çok daha fazla sayıda kanalın bulunduğu Türkiye’de rekabet ortamının çetinliği program formatlarına da yansımaktadır. ABD televizyonlarında görülen eğlence ağırlıklı yayın anlayışı neredeyse tüm televizyon programlarına egemen olmuş durumdadır. Ayrıca televizyon haberlerinde tüketim toplumu piyasa değerlerinin sürekli olarak gündemde tutulduğu görülmektedir. Borsadaki iniş çıkışlar, moda haberleri, eğlence mekânları, tatil yöreleri, dekorasyon, makyaj, döviz kurlarındaki dalgalanmalar vs temel haber konuları arasında yer almaktadır. Bilinç endüstrisi tarafından oluşturulan ‘yükselen değerler’ habercileri yönlendirmek ve gerçek gündemin önüne geçmektedir. Bunun halkın bilgilendirilmesi ve önemli meselelerde kamuoyu oluşumu yönünde çok büyük sorun oluşturduğu ortadır.

Türkiye’de özel televizyon yayıncılığının ekonomi-politiği; gittikçe artan tekelleşme eğilimlerinin, politik mücadelelerin ve yüksek kâr arayışlarının medyanın işlevlerinden uzaklaştığını ortaya koymaktadır. Haber medyasında görülen eğlendiren bilgi eğilimi toplumun bilgilendirilmesi ve böylelikle sağlıklı bir demokratik toplum arayışları önündeki en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

241 KAYNAKÇA

Adaklı, Gülseren: “Yayıncılık Alanında Mülkiyet ve Kontrol”, Medya Politikaları, Derleyen: D. Beybin Kejanlıoğlu, Sevilay Çelenk, Gülseren Adaklı, İstanbul, İmge Kitabevi, 2001.

Akşit, Güldal: “Açılış Konuşması”, Medyada Şiddete Duyarlılık Paneli, Ankara, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını: 11, Başbakanlık Basımevi, 26 Kasım 2004.

Alemdar, Korkmaz: Popüler Kültür ve İletişim, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1994. Erdoğan, İrfan

Altay, Derya: “Küresel Köyün Medyatik Mimarı: Marshall McLuhan”, Kadife Karanlık: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Hazırlayanlar: Nurdoğan Rigel, Gül Batuş, Güleda Yücedoğan, Barış Çoban, 2. Baskı, İstanbul, Su Yayınevi, 2005.

Altman, Rick: “Televizyon/Seslendirme”, Eğlence İncelemeleri, Derleyen: Tania Modleski, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998.

Ateş, Toktamış: Toplumların Belleği ve Medya: Köşe Yazıları, İstanbul, Cumhuriyet Kitap Kulübü Yayınları, 1998.

Aytaç, Gürsel: Edebiyat ve Medya: Kitaptan Ekrana Edebiyat, Ankara, Kültür Bakanlığı, Kültür Eserleri, 2002.

Aziz, Aysel: “Simge Kullanımı”, Medyada Şiddete Duyarlılık Paneli, Ankara, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını: 11, Başbakanlık Basımevi, 26 Kasım 2004.

Aziz, Aysel: Türkiye’de Televizyon Yayıncılığının 30 Yılı: 1968-1998), TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı, Ankara, 1999.

Baldini, Massimo: İletişim Tarihi, Çeviren: Gül Batuş, İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 2000.

Balle, Francis: Medias et Societes: De Gutenberg A Internet, 8. Edition, Paris, Montchrestien, E.J.A., 1997.

Batuş, Gül: “Neil Postman: İnsan Aklının Kendi Yarattığı Teknolojiyle Dostluk Arayışı”, Kadife Karanlık: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Hazırlayanlar: Nurdoğan

242 Rigel, Gül Batuş, Güleda Yücedoğan, Barış Çoban, 2. Baskı, İstanbul, Su Yayınevi, 2005.

Baudrillard, Jean: Sessiz Yığınların Gölgesinde/Toplumsalın Sonu, Ankara, Doğu Batı Yayınları, 2003.

Baudrillard, Jean: Tam Ekran, Çeviren: Bahadır Gülmez, İstanbul, Yapı Kredi Yay., 2001.

Baudrillard, Jean: Tüketim Toplumu, 2. Baskı, Çevirenler: Hazal Deliceçaylı ve Ferda Keskin, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004.

Berger, John: Görme Biçimleri, Çeviren: Yurdanur Salman, 10. Baskı, İstanbul, Metis Yayınları, 2004.

Bourdieu, Pierre: Televizyon Üzerine, Çeviren: Turhan Ilgaz, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000.

Burton, Graeme: Görünenden Fazlası, Çeviren: Nefin Dinç, İstanbul, Alan Yayıncılık, 1995.

Cankaya, Özden: “Türkiye’de Radyo Yayıncılığının Öyküsü”, İstanbul Radyosu, Anılar, Yaşantılar, Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2000.

Cankaya, Özden: Dünden Bugüne Radyo Televizyon: Türkiye’de Radyo- Televizyonun Gelişim Süreci, İstanbul, Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş., 1997.

Cankaya, Özden: Türk Televizyonunun Program Yapısı (1968-1985), İstanbul, Mozaik Basım ve Yayıncılık, y.t.y.

Cassirer, Henry R.: La Television et L’Enseignement La Presse, Le Film Et La Radio Dans Le Monde D’Aujourd’hui, Paris, Collection d’Etudes Publiee Par L’Unesco, 1961.

Cemal, Ahmet: Aradığımız Tiyatro, İstanbul, MitosBOYUT Yayınları, 1998.

Char, Antoine: La Guerre Mondiale De L’Information, Quebec, Presse De L’Universite Du Quebec, 1999.

Charon, Jean-Marie: La Press Magazine, Paris, Editions La Couverte, 1999.

243 Chomsky, Noam: Medya Gerçeği, Çeviren: Abdullah Yılmaz, Osman Akınhay, İstanbul, Everest Yayınları, 2002.

Chomsky, Noam: Sömürgecilikten Küreselleşmeye, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2001.

Darroy, Christian: Louis Guery, Marika Gumuchian, Nathalene Isnard etc. Pour Mieux Communiquer Avec La Press, Paris, Les Guides Du Centre De Formation Et De Perfectionnement Des Journalistes, 1990.

Debord, Guy: Gösteri Toplumu, Çevirenler: Ayşen Ekmekçi, Okşan Taşkent, 2. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2006.

Dijk, Teun A. Van: “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları”, Medya İktidar İdeoloji, Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük, Ankara, Ark Yayınları, 1999.

Doğru Arsan, Esra: “Medya-Güç İdeoloji Ekseninde Merve Kavakçı Haberlerinin İki Farklı Sunumu”, Haber, Hakikat ve İktidar İlişkisi, Derleyen: Çiler Dursun, Ankara, Elip Kitap, 2004.

Duran, Ragıp: “Dünyada ve Türkiye’de Medya Etiği”, Habercinin El Kitabı: Medya, Etik ve Hukuk, Derleyen: Sevda Alankuş, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2003.

Duran, Ragıp: Global Medya Eleştirileri: Burası Dünya Polis Radyosu, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2001.

Dursun, Çiler: TV Haberlerinde İdeoloji, Ankara, İmge Kitabevi, 2001.

Edgar, Andrew: "Nesnellik, Yanlılık ve Hakikat", Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, Çeviren:Nurçay Türkoğlu, Ed: Andrew Belsey and Ruth Chadwick, İstanbul, Ayrıntı, 1998.

Ellul, Jacques: Sözün Düşüşü, Çeviren: Hüsamettin Arslan, İstanbul, Paradigma Yayınları, 1998.

Ergül, Hakan: Televizyonda Haberin Magazinelleşmesi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2000.

Erinç, Orhan: “Gazeteci-Haber Kaynağı İlişkileri”, II. Yerel Medya Eğitim Semineri (11-13 Haziran 1998 Trabzon, Ankara, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Yayınları, Ümit Yayıncılık, 1998.

244 Esslin, Martin: TV Beyaz Camın Arkasında, Çeviren: Murat Çiftkaya, İstanbul, Pınar Yayınları, 1991.

Featherstone, Mike: Postmodernizm ve Tüketim Kültürü, 2. Baskı, Çeviren: Mehmet Küçük, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2005.

Fiske, John: “Postmodernizm ve Televizyon”, Çeviren: Nilgün Gürkan, Medya Kültür Siyaset, Derleyen: Süleyman İrvan, Ankara, Alp Yayınevi, 2002.

Fiske, John: “The Codes Of Television”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg Universty Press, Edinburg, 1996.

Garnham, Nicholas: “On The Cultural Industries”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg Universty Press, Edinburg, 1996.

Gezgin, Suat: Basında Fotoğrafçılık, İstanbul, Der Yayınları, 1994.

Giritli, İsmet: Günümüzde Haberleşme: Olaylar, Sorunlar, Gözlemler, İstanbul, Der Yayınları, 1988.

Goleman, Daniel: Duygusal Zekâ: Neden IQ’dan Daha Önemlidir?, Çeviren: Banu Seçkin Yüksel, 28. Baskı, İstanbul, Varlık Yayınları: 847, 2005.

Graber, Doris A.: Mass Media And American Politics, Third Edition, Congressional Quarterly Inc., Washington, 1989.

Groombridge, Brian: Televizyon ve Toplum, Çeviren: Ayseli Usluata, İstanbul, İstanbul Reklam Yayınları:41, 1976.

Güloğlu, Murat: “Görsel Medyada Gazeteci Olmak”, Köşesiz Gazeteciler Yazıyor: Muhabir ve Stajyerlerin Kaleminden Medya Tanıklıkları, Derleyen: Özden Cankaya, Aykut Aykanat, İstanbul, Bağımsız Yayınlar Ltd. Şti, 2005.

Güneş, Sadık: Medya ve Kültür: Sessiz Yığınların Kültürel İntiharı, Ankara, Vadi Yayınları, 1996.

Güz, Nurettin: Haberde Yönlendirme ve Kamuoyu Araştırmaları, Ankara, Nobel Yayınları, 2005.

Haksever, Oğuz: “Televizyon Haberciliği”, Yerel Televizyonculukta Meslek İçi Eğitim, Trabzon, Yerel Basın Eğitimi Seminerleri Dizisi: 14, 26-27 Ekim 1999.

245

Haksever, Oğuz: ‘O’ an, 2. Baskı, İstanbul, Doğuş Grubu İletişim Yay. ve Tic. A.Ş., 2006.

Hall, Stuart: “İdeoloji ve İletişim Kuramı”, Çeviren: Ahmet Gürata, Medya Kültür Siyaset, Derleyen: Süleyman İrvan, Ankara, Alp Yayınevi, 2002.

Hançerlioğlu, Orhan: Felsefe Sözlüğü, 14. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2004.

Hargreaves, Ian: Gazetecilik, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, Kültür Kitaplığı: 53, 2006.

Herman Edward S.: Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, Chomsky, Noam, İstanbul, Aram Yayıncılık, 2006.

Hess, Stephen: News & Newsmaking, The Brookings Institution Washington D.C. 1984.

Hovland, Carl I.: “Kaynağın Güvenilirliği ve Haberleşmenin Etkinliği”, Kitle Weiss, Walter, Haberleşme Teorilerine Giriş, Ünsal Oskay, 5. Baskı, İstanbul, Der Yayınları, 2000.

Iyengar, Shanto: News That Matters, The University Of Chicago Press, Kinder, Donald R., Chicago and London, 1987.

İlal, Ersan: İletişim, Yığınsal İletim Araçları ve Toplum, 2. Baskı, İstanbul, Der Yayınları, 1991.

İlkiz, Fikret: “Gazetecinin Haber Kaynağını Açıklamama Hakkı”, Habercinin El Kitabı: Medya, Etik, Hukuk, Derleyen: Sevda Alankuş, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2003.

İnal, Ayşe: “Medyanın “Etkisi” Sorunsalına Başka Bir Bakış”, Medya ve Toplum, Derleyen: Sevda Alankuş, 2. Baskı, İstanbul, Habercinin El Kitabı Dizisi: 1, IPS İletişim Vakfı Yayınları: 4, 2005.

İnceoğlu, Yasemin: Uluslararası Medya, İstanbul, Der Yayınları: 132, 1997.

İrvan, Süleyman: “Medya ve Etik”, Habercinin El Kitabı: Medya Etik Hukuk, Derleyen: Sevda Alankuş, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2003.

Jeanneney, Jean-Noel: Medya Tarihi, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1998.

246 Kadıoğlu, Zeynep K.: “Medya Sektöründe Birleşmeler ve Türk Medyası”, Yeni Özgen, Ebru İletişim Ortamları ve Etkileşim Uluslararası Konferansı, 1- 3 Kasım 2006, İstanbul, Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, 2006.

Kaplan, Sefa: Hürriyet Gazeteciliği, İstanbul, b.y.y., 2003.

Kars, Neşe: Televizyon Programı Yapalım Herkes İzlesin, İstanbul, Derin Yayınları, 2003.

Keane, John: Medya ve Demokrasi, Çeviren: Haluk Şahin, 2. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları: 62, İnceleme Dizisi: 34, 1993.

Kelsey, Gerald: Televizyon Yazarlığı, Çeviren: Bahar Öcal Düzgören, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, İletişim: 2, 1995.

Klose, Andreas: “Televizyon Futbolu: Medya Yapımı Bir Ürün, Gerçekliği Nasıl Değiştiriyor?”, Futbol ve Kültürü: Takımlar, Taraftarlar, Endüstri, Efsaneler, Derleyenler: Roman Harok, Wolfgang Reiter, Tanıl Bora, 4. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.

La Television Dans Le Monde, Paris, UNESCO, 1954.

Machet, Emmanuel: Televizyon ve Kültür: Avrupa’daki Politikalar ve Yasal Robillard, Serge, Düzenlemeler, Çeviren: Erol Mutlu, Ankara, TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı, 1999.

Mardin, Şerif: İdeoloji, 10. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.

Margaret Morse, “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, Derleyen: Tania Modleski, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998. .

Martin-Lagardette, J.: Le Guide De L’Ecriture Journalistique, Cinquime Edition, La Decouverte, Paris, 2003.

Matelski, Marilyn J.: TV Haberciliğinde Etik, Çeviren: Bahar Öcal Düzgören, 2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2000.

McNeill, William H.: Dünya Tarihi, 4. Baskı, Çeviren: Alâeddin Şenel, Ankara, İmge Kitabevi, 1998.

McQuail, Denis: Kitle İletişim Modelleri, Çeviren: Konca Yumlu, Ankara, Windahl, Sven, İmge Kitabevi, 1997.

247 McQuail, Denis: Kitle İletişim Kuramı, Çeviren: Ahmet Haluk Yüksel, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1994.

McRobbie, Angela: “Postmodernism And Popular Culture”, Media studies: A Reader, Edited: Paul Marris and Sue Thornham, Edinburg, Edinburg Universty Press, 1996.

Mehl, Dominique: La Television De L’Intimite, Paris, Editions Du Seuil, 1996.

Melek, Leyla: Reklam Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Yayınevi Modern Dünya Dizisi, 1995.

Mengü, M. Murat: Haber Diliyle Yapılandırılan Küresel Söylem: CNN Türk ve CNN International Örneği, İstanbul, İ.Ü. S.B.E., Doktora Tezi, 2003.

Mestrovic, Stjepan: Duyguötesi Toplum, Çeviren: Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999.

Modleski, Tania: Eğlence İncelemeleri, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998.

Morley, David: Kimlik Mekânları: Küresel Medya, Elektronik Ortamlar Robins, Kevin ve Küresel Sınırlar, Çeviren: Emrehan Zeybekoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1997.

Morse, Margaret: “Televizyonda Haberci Kişiliği ve İnandırıcılık/Geçiş Sürecindeki Haberler Üzerine Düşünceler”, Eğlence İncelemeleri, Derleyen:Tania Modleski, Çeviren: Nurdan Gürbilek, İstanbul, Metis Yayınları, 1998.

Mutlu, Erol: Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2005.

Mutlu, Erol: İletişim Sözlüğü, 3. Baskı, Ankara, Ark Yayınları, 1998.

Mutlu, Erol: Televizyonu Anlamak, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1991.

Nalçaoğlu, Halil: “Medya ve Toplum İlişkisini Anlamak Üzere Bir Çerçeve”, Habercinin El Kibabı: Medya ve Toplum, Derleyen: Sevda Alankuş, 2. Baskı, İstanbul, IPS İletişim Vakfı Yayınları, 2005.

Noelle-Neumann, E.: Kamuoyu: Suskunluk Sarmalının Keşfi, Çeviren: Murat Özkök, Ankara, Dost Kitabevi, 1998.

248 O’Neill, John: “Piyasada Gazetecilik Yapmak”, Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, Çeviren: Nurçay Türkoğlu, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1998.

Odabaşı, Yavuz: Tüketim Kültürü: Yetinen Toplumun Tüketen Topluma Dönüşümü, İstanbul, Sistem Yayıncılık: 202, Araştırma İnceleme Dizisi, 1999.

Oktay, Ahmet: Türkiye’de Popüler Kültür, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1997.

Oktay, Mahmut: Halkla İlişkiler Mesleğinin İletişim Yöntem ve Araçları, İstanbul, Der Yayınları, 1996.

Oskay, Ünsal: Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri, İstanbul, Der Yayınları, 1993.

Oskay, Ünsal: Popüler Kültür Açısından Çağdaş Fantazya: Bilim-Kurgu ve Korku Sineması, İstanbul, Der Yayınevi, t.y.

Oskay, Ünsal: Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım, 2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1999.

Özgen, Hasan: Yerel Televizyonculukta Meslek İçi Eğitim: “Televizyonda Kamera Çalışması Nasıl Olmalı?”, 8-9 Ekim 2001, Antakya, Yerel Basın Eğitim Seminerleri Dizisi:22.

Parsa, Seyide: Televizyon Haberciliği ve Kuramları, İzmir, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi Yayınları, 1993. Postman, Neil: Televizyon: Öldüren Eğlence, Çeviren: Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994.

Predal, Rene: La Critique Des Spectacles, Paris, Les Guides du Centre De Formation Et De Perfectionnement Des Journalistes, 1998.

Ramonet, İgnacio: Medyanın Zorbalığı, Çeviren: Aykut Derman, İstanbul, Om İleti şim Yayınları, 2000.

Reinecke, Ian: Elektroniğin Büyüsü, Çeviren: Fatih Elmalı, İstanbul, İnsan Yayınları, 1992.

Rigel, Nurdağan: Rüya Körleşmesi, İstanbul, Der Yayınları, 2000.

Rigel, Nurdoğan: “Lacan’ın Çekiciyle Put Kırmak: Slavoj Zizek”, Kadife Karanlık: 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar, Hazırlayanlar: Nurdoğan Rigel, Gül Batuş,

249 Güleda Yücedoğan, Barış Çoban, 2. Baskı, İstanbul, Su Yayınevi, 2005.

Rigel, Nurdoğan: Elektronik Rönesans, İstanbul, Der Yayınları, 1991.

Rigel, Nurdoğan: İleti Tasarımında Haber, İstanbul, Der Yayınları, 2000.

Rigel, Nurdoğan: Şahlanan Şiddet: Reality Show ve Haber Programlarının Etki Analizi 1994-1995 Karşılaştırması, İstanbul, Der Yayınları, 1995.

Ritzer, George: Toplumun McDonaldlaştırılması: Çağdaş Toplum Yaşamının Değişen Karakteri Üzerine Bir İnceleme, Çeviren: Şen Süer Kaya, İstanbul, Ayr ıntı Yayınları, 1998.

RTÜK Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun Yönetmelikler ve Tebliğler, Ankara, 1996.

Rutherford, Paul: Yeni İkonalar, Çeviri: Mustafa K. Gerçeker, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1996.

Sağnak, Mehmet: Medya-Politik: 1983-1993 Yılları Arasında Medya- Politikacı İlişkileri, İstanbul, Eti Kitapları, 1996.

Schlapp, Herman: Gazeteciliğe Giriş, Çeviren: Işık Aygün, 4. Baskı, Ankara, Konrad Adenauer Yayınevi, 2000.

Schlesinger, Philip: Medya Devlet Ulus, Çeviren: Mehmet Küçük, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994.

Sennett, Richard: Kamusal İnsanın Çöküşü, Çeviren: Serpil Durak ve Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1996.

Sholle, David J.: Medya İktidar İdeoloji, Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük, Ankara, Ark Yayınları, 1999.

Sontag, Susan: Başkalarının Acısına Bakmak, Çeviren: Osman Akınhay, 2. Baskı, İstanbul, Agora Kitaplığı: 22, 2005.

Sözen, Edibe: “Simge Kullanımı”, Medyada Şiddete Duyarlılık Paneli, Ankara, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Yayını: 11, Başbakanlık Basımevi, 26 Kasım 2004.

Şener, Sevda: Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi, 3. Baskı, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 1998.

250 Tılıç, Doğan: 2000’ler Türkiye’sinde Gazetecilik ve Medyayı Anlamak, İstanbul, Su Yayınları, 2001.

Tokgöz, Oya: Temel Gazetecilik, Ankara, İmge Kitabevi, 2006.

Türkoğlu, Nurcay: Görü-Yorum: Gündelik Yaşamda İmgelerin Gücü, İstanbul, Der Yayınları, 2000.

Van Dijk, Teun A.: “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları”, Medya, İktidar, İdeoloji, Derleyen ve Çeviren: Mehmet Küçük, Ankara, Ark Yayınları, 1999.

Viallon, Phipippe: L’Analyse Du Discours De La Television, Paris, Presses Universitaires de France, 1996.

Wernick, Andrew: Promosyon Kültürü: Reklam, İdeoloji ve Sembolik Anlatım, Çeviren: Osman Akınhay, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 1996.

Wıllıams, Raymond: Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, Çeviren: Ahmet Ulvi Türkbağ, Ankara, Dost Kitabevi, 2003.

Yengin, Hülya: Ekranın Büyüsü: Batıda Değişen Televizyon Yayıncılığının Boyutları ve Türkiye’de Özel Televizyonlar, İstanbul, Der Yayınevi, 1994.

Yörükoğlu, Atalay: Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 4. Baskı, İstanbul, Özgür Dağı tım, 1992.

Yüksel, Erkan: “Haber Toplama ve Yazma”, Yerel Gazetecilikte Meslekiçi Eğitim, Balıkesir, Yerel Basın Eğitim Seminerleri Dizisi: 20, 22-23 Mart 2002.

Yüksel, Erkan: Gürcan, Halil İbrahim, Haber Toplama ve Yazma, Konya, Tablet Kitabevi, 2005.

Yüksel, Erkan: Medyanın Gündem Belirleme Gücü, Konya, Çizgi Kitabevi, 2001.

Zıllıoğlu, Merih: İletişim Nedir?, İstanbul, Cem Yayınevi, 1993.

251 Süreli Yayınlar

Alpaslan, Çiğdem: “Medya ve Cinsellik”, Katarsis, Sayı: 2, İstanbul, 2000.

Blumler, Jay G.: “The Third Age of Political Communication: Influences and Kavanagh, Dennis, Features”, Political Communication, 16:3, 1999.

Brants Kees: “The Infotainment of Politics”, Political Communication, Neijens, Peter, 15:2, 1998.

Eyüboğlu, Ali: “Reytingini Söyle, Fiyatını Söyleyeyim”, Milliyet Gazetesi, 24 Mart 2004.

Flibbert, Andrew: “The Politics of Industrial Change in Hollywood”, International Studies Review, (5), 2003.

Gelles, Richard J.: “Time and Television News Work”, The Sociological Faulkner, Robert R., Quarterly 19 (Winter 1978).

Hill, Annette: “Reality TV: Audiences and Popular Factual Television”, Journal of Communication, (56) Routledge, Oxford, 2006.

Lee, Francis L. F.: “Radio Phone-in Talk Shows as Politically Significant Infotainment in Hong Kong”, TheHarvard International Journal of Press/Politics; 7;57, 2002.

Roper, John: “The Contemporary Presidency: George W. Bush and the Myth of Heroic Presidential Leadership”, Presidential Studies Quarterly, 2004.

Thussu, Daya Kishan: “Globalisation of the ‘infotainment’ industry”, Third World Quarterly, Routledge, Vol 18, No 2, 1997.

Thussu, Daya Kishan: “The ‘Murdochization’ of news? The case of Star TV in India”, Media Culture Society, 29; 593, 2007, p. 593-594.

Türkoğlu, Nurçay: “Soruşturma”, Varlık, Aylık Edebiyat Sanat Dergisi, S: 1106, Yıl: 67, İstanbul, Kasım 1999.

“Haber Yapım Ortamında Mobil Kurgu”, Broadcasterinfo, Aylık Televizyon, Radyo, Sinema Teknolojileri Dergisi, S: 5, İstanbul, Aralık 2003.

252 Elektronik Kaynaklar

Archetti, Cristina: “Political Actors, the Media and 9/11: A Model of International Frame Building, Based on Bourdieu’s Theory of Fields”, Paper prepared for the panel Law, Power and Control in the Politics of Insecurity, International Studies Association Convention, San Diego, March 2006, (çevrimiçi) http://ics.leeds. ac.uk/staff/c.archetti/Pol._Actors_Media_and_9.11_Int._Frame_ Building_ Based_ on_Bourdieu_s_Theory_of_Fields.doc, Şubat 2006.

Bağrıaçık, Turgut: “Sadık Güneş ile Medya, İletişim, Popüler Kültür, Televizyon ve Ötesi”, (çevrimiçi) http://www.kameraarkasi.org/tv/makaleler/televizyonveotesi. html, 5 Aralık 2006.

Berkan, İsmet: “Politikacı-Gazeteci İlişkileri”, (Çevrimiçi) http://www.byegm.gov. tr/seminerler/ konusma9.htm, 6 Aralık 2004.

Chandler, Daniel: “Notes on the Construction of Reality in TV News Programmes”, (çevrimiçi) http://www.aber.ac.uk/media/Modules/TF33120/news.html

Devrim, Hakkı: “Mehmet Barlas, Semra Hanım'lı programı ciddiye mi aldı, nedir?”, (Çevrimiçi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=138456, 26 Aralık 2004.

Doğan, Taylan: “Rızanın İmalatı: Bir Propaganda Aracı Olarak Medya, (çevrimiçi) http://www.bgst. org/keab/ManufacturingConsent.asp, 7 Ağustos 2006.

Düzenli, Gürkan: “Zeynep Olayı Tam Arapsaçı!”, (Çevrimiçi), http://www.takvim. com.tr/ 2004/12/03/gnc102.html, 3.12.2004.

Graber, Doris: (1988): Processing the News: How People Tame the Information Tide (2nd ed.). New York: Longman [www document] URL, http://www.aber.ac.uk/ media/Modules/TF33120/ graber.html, 5 Nisan 2003.

Hammond, Philip: “Maging War Peace”, 2002, (çevrimiçi) http://www.sbu.ac.uk/ philip-hammond/ review04.html, 5 Nisan 2003.

Nanthikesan, S.: “Trends in Digital Divide”, (Çevrimiçi), http://hdr.undp.org/docs/ publications/background_papers/nanthikesan.doc, 7 Kasım 2006.

Peace, Mark: “The Construction of Reality in Television News”, (çevrimiçi) http://www.aber.ac.uk /media/Students/mbp9701.html

Petty, Bridget: “How do People Read Television News?”, (çevrimiçi) www.aber.ac. uk/media/ students/bcp9901.html, 5 Nisan 2003.

Project for Excellence in Journalism, (Çevrimiçi), http://lanic.utexas.edu/la/region/ journalism/, 7 Kasım 2006.

253 Satmış, Doğan: “Hangi haber hangi sayfaya”, (Çevrimiçi), http://www.hurriyetim. com.tr/haber/0,, sid~2@nvid~509555,00.asp, 30 Aralık 2004.

Sever, Şeyda: “Haber Fotoğrafı ve Belgesel Fotoğraf”, (Çevrimiçi) http://www. fotografya.gen.tr/issue-13/s_sever/s_sever.html#_ftn19, 06 Kasım 2005.

Sevim, Ayşe: “Derin Devletin Derinliklerinde”, (Çevrimiçi), http://www.netpano. com/susurluk.html, 11 Mayıs 2003.

Uçar, Özlem: “Semra Hanım Forever”, (Çevrimiçi) http://www.aksam.com.tr/ arsiv/aksam /2005/01 /01/magazin/magazin1.html, 1 Ocak 2005.

Yalçın, Zübeyde: “Meclis Polat Alemdar’a Görev Teklif Edecek”, (Çevrimiçi), http://www. nethaber.com/NewsDetails.aspx?id=7483 25.12.2006.

Zülfikar, Hamza: “Doğru Yazalım Doğru Konuşalım”, (çevrimiçi) http://www.tdk.gdv.tr/TR/ dos yagoster.asp x?DIL=1&BELGEANAH=1967& DOSYAISIM=dogruyazalim_mayis2005.htm, 17 Haziran 2005. http://arsiv.sabah.com.tr/2006/09/20/gny/gny116-20060920-200.html http://www.agbnielsen.net/whereweare/dynPage.asp?lang=local&country=Turkey&i d=375, Ocak 2007. http://www.agbnielsen.net/whereweare/dynPage.asp?lang=local&id=376&country= Turkey http://www.byegm.gov.tr/SEMINERLER/erzincan_v/erzincan-12.htm, 5 Aralık 2004. http://www.nethaber.com/?h=42207, 04.01.2006. http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=3a3dca75-6997-4399- 816d-7dc27d5623d0/5.12.2006. http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=3a3dca75-6997-4399- 816d-7dc27d5623d0. http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=d54efa81-7d42-444f- 9152-f94e696483b5/5.12.2006. http://www.sabah.com.tr/2004/12/02/gun104.html, 2 Aralık 2004. http://www.sagliklitavuk.org/announces.php/announces_id/51, 3 Mart 2006. http://www.showtvnet.com/haber/guncel/25092006/SHOWHABER.SHTML, 25 Eylül 2006.

254

İHA, “Zeynep İçin İhbar Yağıyor”, (Çevrimiçi), http://www.kenthaber.com/ Archives/News/2004/11 /30/35681.asp, 2 Aralık 2004.

“En Zor Karar”, (Çevrimiçi), http://www.sabah.com.tr/2004/12/01/gun101.html, 1 Aralık 2004.

“Gazetecinin Deklanşöründeki Düğün”, (Çevrimiçi), http://www.haberciler.com/ mays/article_ view. php?aid=2674, 08 Ağustos 2003.

“İşte en sevilen ‘anchor’”, (çevrimiçi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno =29870, 21 Şubat 2002.

“Medya imparatoru Murdoch'a satılan TGRT eğlence kanalı olacak”, (Çevrimiçi), http://www. radikal.com.tr/ haber.php?haberno=193909&tarih=25/07/2006.

“Zeynep'in Esrarı”, (Çevrimiçi), http://www.takvim.com.tr/2004/11/29/gnc105.html, 29 Kasım 2004.

Ad Barometer:Worldwide Advertising Market 2004-2005, Türkiye verileri. Reklamcılar Derneği (çevrimiçi) http://www.rd.org.tr, Kasım 2006.

Diğer Kaynaklar

Azizoğlu, Mustafa: SkyTürk Dış Haberler Müdürü. 24.05.2004 tarihli röportaj.

Mehmet Ali Birand’ın, Can Dündar’ın 13 Şubat 2007 tarihinde NTV’de yayımlanan Can Dündar Soruyor: Neden? programı.

255 EKLER

EK 1: Show TV Anahaber Kuşağı Haber Metinleri Bültenin başlangıç saati: 18.39 Yayın tarihi: 15 Ocak 2007 Spiker: Defne Samyeli Genel Yayın Yönetmeni: Ali Can Değer Editörler: Defne Samyeli, Turgut Özen, Nafiz Akyüz, Fuat Uğur. Ankara Editörü: Kerem Kırçuval Sorumlu Müdür: Neşe Toptaş Yönetmen: Kadem Kıranoğlu

1.Haber: Kam/Spiker Show TV Haber Merkezi’nden iyi akşamlar. Dünyanın gündemi idamdı bugün yine sayın seyirciler. Saddam Hüseyin’in üvey kardeşi Barzan İbrahim ile Irak Devrim Mahkemesi Başkanı Avat Hamit El Bender idam edildiler. Bir Iraklı yetkili idamın ardından Barzan İbrahim El Tikriti’yle ilgili korkunç gerçeği de açıkladı. Spot: İDAMDA EL TIKRİTİ’NİN KAFASI KOPTU: Saddam’ın ardından Irak’ta iki adam daha… KJ 1: BM’NİN ÇABALARI SONUÇ VERMEDİ KJ 2: BİRAZDAN: İŞTE FUHUŞ MİNİBÜSLERİ! KJ 3: BU KEZ GÖRÜNTÜ SIZDIRILMADI KJ 4: BARZAN İBRAHİM’İN İDAM SIRASINDA KAFASI KOPTU KJ 5: BİRAZDAN: KUMARHANE BİR ANDA NASIL ‘RESTORAN’ OLDU? KJ 6: İŞKENCELERİ ÜZÜM YİYEREK SEYREDERMİŞ KJ 7: SADDAMIN BATIDAKİ BANKASIYDI KJ 8: EL BENDER 18 YAŞINDAN KÜÇÜKLERİ İDAM ETMİŞ KJ 9:SIRADAKİ HABER: KERKÜK’E OPERASYON MU DÜZENLEYECEĞİZ? Süre: 3’ 18”

256 Görüntü Metni Saddam Hüseyin’in idamıyla sonlanan bir devrin yine en önemli iki ismi Barzan İbrahim El Tıkriti ile Avat Hamit El Bender bu sabaha karşı Türkiye saatiyle sıfır üçte idam edildi. Es Barzan İbrahim, Saddam Hüseyin’in üvey kardeşi ve Baas Rejimi’nin istihbarat şefiydi. Avat Hamit El Bender ise Irak Devrim Mahkemesi Başkanı olarak görev yapıyordu. Es Saddam Hüseyin’in asılarak idam edilmesinin ardından rejimin iki önemli isminin asılmasını istemeyen Birleşmiş Milletler’in çabaları boşa çıktı. Barzan İbrahim’in ve Hamit El Bender’in cezaları şafak sökmeden önce infaz edildi. Es Ancak bu kez Irak Hükümeti oldukça dikkatli davrandı. Devrik lider Saddam Hüseyin’in idamında yaptıkları hatayı bu kez tekrarlamayan Iraklı yetkililer idam görüntülerini yayımladı. Es Irak hükümet sözcüsü sabah saatlerinde bir basın toplantısı düzenleyerek cezaların infazı hakkında bilgi verdi. Hükümet sözcüsü idam sırasında tüm hukuksal prosedürlerin uygulandığı nı belirtti. Ancak bir parantez açarak korkunç gerçeği de açıklamaktan kaçınmadı. Es (Hükümet sözcüsünün kendi sesinden açıklaması/başka bir seslendirme elemanı dip ses olarak duyulan Arapça açıklamayı Türkçe’ye çeviriyor.) -Barzan İbrahim’in kafası sık rastlanmayan bir şekilde infaz sırasında vücudundan ayrıldı. Bu çok sık rastlanan bir durum değil. Es Ducein’deki yüz kırk sekiz kişinin öldürülmesinden sorumlu tutularak asılmasına karar verilen Barzan İbrahim El Tıkriti, Saddam Hüseyin’in kendisinden on dört yaş küçük üvey kardeşiydi. Ve 1979-1983 yılları arasında korkunç Mukabarat İstihbarat Servisi’nin şefliğini yapmıştı. Ducein Davası’ndaki tanıklar Barzan İbrahim’in

257 işkenceyi üzüm yiyerek seyrettiğini ve sorgulama binasında insan eti için et öğütücü bulundurulduğunu belirtti. Es 1988-1997 yılları arasında Cenevre’de Irak’ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi olarak görev yapan Barzan İbrahim, burada ‘Saddam’ın Batı’daki Bankacısı’ unvanıyla ‘zarif takım elbiseli adam’ olarak tanındı. Elli beş yaşındaki Barzan İbrahim kanser hastasıydı ve duruşmalarda kendini savunurken ‘ellerim Musa’nın elleri kadar temiz. Ellerimde kan yok.’ diyordu. Es Eski Irak Devrim Mahkemesi Başkanı Avat Hamit El Bender ise öldürülen yüz kırk sekiz Şii’nin birçoğunun mahkemesinde hakim olarak görev aldı. Bender’e yönelik suçlamalar arasında idama mahkûm ettiği sanıklar arasında yasal olarak idam edilemeyecek olan 18 yaşın altındaki kişilerin bulunduğu belirtiliyor. El Bender 61 yaşındaydı.

2. Haber Kam/Spiker Kerkük’e yoğun Kürt nüfusunun yerleştirilmesi Ankara’nın gündemine yeniden sınır ötesi operasyonu getirdi. Tam bugüne denk gelen Kerkük Konferansı’naysa tüm etnik unsurlar çağırılırken Kürtler davet edilmedi. Bu gelişmelere Talabani’nin partisinden yapılan açıklama gerginliği daha da artıracağa benziyor. Spot: KERKÜK SAATLİ BOMBA MI? Gündemde sınır ötesi operasyon mu var? KJ 1: “KERKÜK SAATLİ BOMBA” KJ 2: NEJAT ESLEN Emekli Tuğgeneral KJ 3: MELİK YİĞİTEL-SALİM SALİMOĞLU Muhabir KJ 4: ALİ BERBER-ARİF ALTAKHAN Kameraman KJ 5: IRAK’LI KÜRTLERİN NİYETİ BELLİYMİŞ KJ 6: KDP: “KERKÜK KÜRTTÜR” KJ 7: KYB: “KERKÜK İÇ İŞİMİZ” KJ 8: DENİZ BAYKAL CHP Genel Başkanı KJ 9: “SINIRÖTESİ DOĞRU OLMAZ” KJ 10: KERİM MUHSİN EL YAKUBİ Irak Şii Milletvekili

258 KJ 11: SIRADAKİ HABER: GASP, SANİYE SANİYE GÖRÜNTÜLENDİ… Süre: 1’ 48” Görüntü Metni (Toplantıdan açıklama) “Kerkük’ün nüfus yapısının değiştirilmiş olması Kerkük’ü patlamaya hazır bir saatli bomba haline getirmiştir.” Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen bugün yapılan Kerkük 2007 Konferansı’ndaki konuşmasında bu sözlerinin ardından Türkiye’nin Kerkük’e müdahil olmasını istedi. Es Kerkük’ün geleceğinin tartışıldığı konferansa Irak’taki tüm etnik grupların çağrıldığı ifade edilmişti. Ama görüldü ki Kürtler hariç tutulmuştu. Konferansın düzenleyicileri bu durumu “onların niyeti zaten belli” diyerek ilginç açıklamayla izah etmeye çalıştılar. Es Ancak bunun üzerine Talabani’nin partisi konferansı düzenleyen Global Strateji Enstitüsü’ne bir bildiri gönderdi ve durumu protesto etti. Bildiride “Kerkük Irak’ın iç meselesidir. Bizim iç işimize niye müdahil oluyorsunuz?” denildi. Es (Deniz Baykal’ın açıklaması): “Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümete Irak’a yönelik bir askeri harekât için yetki vermiştir. Bu yetki varken bu kullanılmamıştır.” Konferansta tıpkı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal gibi genel başkan yardımcısı Onur Öymen de “terörle mücadele için gerekirse operasyon yapılmalı” dedi. Ancak Türk askerinin sınır ötesi operasyonuna hem Sünniler hem Şiiler sıcak bakmadı. Es (Kerim Muhsin El Yakubi (Irak Şii Milletvekili)’nin açıklaması): “Türkiye’nin müdahalesi işi daha da zorlaştırır. Sorunu Irak kendi sağduyusuyla çözmeli. Sınır ötesi operasyon kesinlikle doğru bir seçenek değil.

259 3.Haber Kam/Spiker Gaspçılar TEM Otoyol’unda yine iş başındaydı bugün. Show Haber Ekibi tarafından saniye saniye görüntülenen şebeke elemanları gasp kurbanının yaklaşık üç bin YTL’sini böyle aldı. Spot: İŞTE GASP ANI: İstanbul’un göbeğinde nasıl gasp yaptılar? KJ 1: BU HABER KİMSEDE YOK KJ 2: İSTANBULUN GÖBEĞİNDE GASP YAPTILAR KJ 3: AYTAÇ KURNAZ Muhabir KJ 4: HAKAN ÇAKIR Kameraman KJ 5: BİRAZDAN: KUMARHANE NASIL BİR ANDA ‘RESTORAN’ OLDU? KJ 6: BİRAZDAN: KÜÇÜK KIZ, BABASINI NASIL YAKALATTI? KJ 7: SIRADAKİ HABER: İŞTE FUHUŞ MİNİBÜSLERİ! Süre: 4’ 10” Görüntü Metni İşte saniye saniye TEM Otoyolu’nda gasphane. Es (Muhabirin anonsu) Gasp yaptılar gasp. İşte TEM kapkaççıları tekrar iş başında. Az önce bir sürücüyü yine gasp ettiler. Şimdi kaçıyorlar karşıya. Evet arabaya bindiler ve uzaklaşıyorlar. Es Mağdur: Ya bir ufak çocuk yolda durdu. Dedi bana yani ben yola gidiyorum. Üçü birden bir saldırdılar zorla çıkardılar cebimden zorla. Es Gaspçılar bu kez bir genç çocuk kullanmışlardı. TEM Otoyolu, Okmeydanı mevkiinde, çete üyeleri planlarını uygulamaya koymuş, bu kurulan tuzağa da Hulusi Dikici düşmüştü. Mağdur: Hala çalıyorlar. Gasp ediyorlar abi, koş koş! Muhabir: Peki ne diye durdurdular sizi, nasıl?

260 Mağdur: Ya hemen orada. Ufak bir çocuk el kaldırdı. Ben de dedim herhalde bir yere gidiyor. Ben de alayım dedim. Durdum. Oradan buradan üç kişi birden sıkıştırdı beni. Burada ama ormanın içinde adam yatmıştı. Ben uyanana kadar beni zorla bile bile parayı aldılar ya. Es Ve araç durur durmaz da diğer çete üyeleri çıktı ortaya. İki kişi şoförü oyalarken bir kadın da diğer kapıdan yaklaştı. Ve işte İstanbul’un göbeğinde paranın çalındığı an. Es Mağdur: Şurada kendini uzatmıştı. Ben şüphelendim bu sefer. Ben arabayı süreyim gideyim dedim. Sürmeye gittim. Kontağı kapattı biri. Benim kontağı kapattı. Baktım bir tane kadın da orada elini a şöyle yaptı cebimden parayı çekti. Para buradaydı. Es Hulusi Dikicier’in karşı koyması ise nafileydi. Hırsızlar onu arabanın içinde sıkıştırmıştı. Karşı şeritten yardıma gelen kişinin taktiği ise farklıydı. Es Mağdur: Oradan adam geldi dediler ki bize tecavüz ediyorlar diye bağırdılar. Lan dedim parayı ver. Geldim buraya. Ben oturuyordum. Bıçağı çıkardı. Kadını bırak dedi. Ayıptır lan dedi. Seni keseceğim. Ulan dedim şerefsiz senin arkadaşlarındır bunlar. Tam bıçağı çıkardı siz oradan geldiniz. Es Kamerayı fark eden şebeke üyeleri paniğe kapıldı. Biri büyük bir hızla karşı şeride geçtiğinde orada bekleyen kız, diğer adam ve araba da çıktı ortaya. (Dip ses: paramı gasp ettiler. Koş abi koş peyinden.) Es Mağdur: Ben bırakmadım ama burasını. Paranın bir kısmını verdiler geri. Muhabir: Nerede paranın bir kısmı? Mağdur: Üç milyardan sekiz yüz elli milyon para kalmış. İki yüz kırk, dört yüz elli daha yedi yüz milyon para kalmış. İki milyar üç yüz milyon para. Es Tuzak kurdukları kişinin elinden zor kurtulan iki kadın da koşarak yolun karşısına geçti. Es

261 (Dip ses: Koş! Ne oldu? Paramı gasp ettiler. Koş abi koş peşinden! Koş koş koş koş!) Es Onların binip uzaklaştığı otomobilin plakasının sökülmüş olması da şebekenin ne kadar hazırlıklı olduğunu gösteriyordu. Yaklaşık üç bin YTL’sini gaspçılara kaptıran Hulusi Dikicier ise hala olayın şokunu yaşıyordu. Muhabir: Ne parasıydı bu? Mağdur: Bu koyun parasıydı. Hayvancılık yapıyorum ben. Nasıl biliyorlar, nasıl geldiler, nereden geldiler ben de anlamadım. Es Polis şimdi haber ekibimiz tarafından görüntülenen gaspçıları arıyor. Anonslu haber

4. Haber Kam/Spiker Şimdi de İstanbul’un dört bir yanını saran hayat kadınlarının görüntülerini getiriyoruz. Güpegündüz kapalı minibüslerde fuhuş yapan hayat kadınları da Show Haber kameralarına yakalandı. Spot: “MANZARALI FUHUŞ” İstanbul’da fuhşun yeni adresi neresi? KJ 1: BU HABER KİMSEDE YOK KJ 2: ÖZGÜR UZUN Muhabir KJ 3: MESUT GENGEÇ Kameraman KJ 4: BİRAZDAN: KUMARHANE BİR ANDA NASIL ‘RESTORAN’ OLDU? KJ 5: Pazarlık Başlıyor… KJ 6: İstikamet Sahildeki Boş Arazi KJ 7: BİRAZDAN: KÜÇÜK KIZ BABASINI NASIL YAKALATTI? KJ 8: Yer: Avcılar-Küçükçekmece Sahili KJ 9: Yer: Florya Sahil Yolu KJ 10: SIRADAKİ HABER: ADLİYE KAVGACILARI DURMAK BİLMEYİNCE Süre: 4’ 15” Görüntü Metni (Yolda hayat kadınının peşinden koşan muhabir) -Bunun bir suç olduğunu bilmiyor musunuz?

262 Es Görüntülerin adresi Avcılar ile Küçükçekmece arasındaki sahil şeridi. Burayı mesken tutan hayat kadınları İstanbul’da fuhuşun sokaklara kadar indiğinin bir kanıtı aslında. Peki gündüz saatlerinde sokak ortasında fuhuş yapan kadınlar nasıl çalışıyor. İşte hayat kadınlarının bir günü. Avcılar ve Küçükçekmece arasındaki boş sahil şeridini mesken tutan kadınlar öğle saatlerinde ortaya çıkıyorlar. (Muhabirin anonsu) İstanbul’da fuhşun adresi işte Avcılar ile Küçükçekmece arasındaki bu bölge. Şu an hayat kadınları kaçıyorlar. İşte burada pazarlık yapıyorlar hayat kadınları. Pazarlık bitiyor ve buradaki ağaçlık alanda fuhuş yapıyorlar. Es Havaların da oldukça iyi olması onların da sayılarının artmasına neden oluyor. Yoldan geçen sürücüler kadınları görünce bir bir duruyorlar. Es Pazarlık kısa sürede bitiyor. Hayat kadını sürücüyle beraber sahil yoluna yöneliyor. Es Anayoldan çıkan sürücü kısa süre sonra çok da uzaklaşmadan duruyor. Ve işte her gün yüzlerce sürücünün kullandığı E-5 Karayolu’nun yanı başında güpegündüz yaşananlar. Es Aynı kadın bir süre sonra arkadaşının yanına dönüyor. Bu kez yanlarına kapalı minibüsle iki genç yaklaşıyor. İstikamet yine sahildeki boş arazı. Es Kapalı minibüs bir süre sonra duruyor. Bir genç ve hayat kadını dışarıda bir süre bekliyor. Es İçeridekiler dışarıya çıktığındaysa minibüse dışarıdaki genç ve hayat kadını biniyor. Es Adeta fuhuş tarlasına dönen sahil yolunda bu görüntüler her gün yaşanıyor. İşte kadınların vardiyalı çalıştığının bir kanıtı. Oldukça gösterişli bir araç akşam saatlerinde birkaç kadın daha getiriyor. Es

263 Küçükçekmece ve Avcılar sahilinde yaşanan fuhuş rezaleti bununla da sınırlı değil. Bu kez adres Florya sahili. Es Muhabir: İstanbul’un orta yerinde bu işi yapıyorsunuz. Hayat kadını: Git işine be. Es Hayat kadınları bu yolu adeta mesken tutmuşlar. Sabahın erken saatleri ya da günün herhangi bir saati onlar için fark etmiyor. (Güvenlik görevlisiyle yapılan röportaj) -Rahatsız olmak bir şeyi değiştirmiyor ki yetkililerin görmesi lazım. Es Atılan bu taşların nedeni ise yapılanların kameralarımız tarafından görüntülenmesi. Hayat kadını bu görüntülerin ardından, kendisini almaya gelen kapalı bir minibüsle Florya sahilinden uzaklaşıyor. Es Görüntüler ortada. İstanbul’un orta yerinde fuhuş yapan kadınlar artık çok daha rahat mesleklerini icra ediyorlar. Ve artık onlara kimse dur demiyor.

5. Haber Kam/Spiker Mahkeme salonunda başlayan tartı şma önce adliye koridorlarına sonra da dışarıya taştı. Birbirlerine giren cinayet davası taraftarları ayrılmamakta direnince polis biber gazı kullandı. Spot: ADLİYE ÖNÜNDE ARBEDE: Cinayet davasının tarafları birbirine girdi. KJ 1: SERDAR İPEK Muhabir KJ 2: BİRAZDAN: KÜÇÜK KIZ, BABASINI NASIL YAKALATTI? KJ 3: SIRADAKİ HABER: KUMARHANE NASIL BİR ANDA ‘RESTORAN’ OLDU? Süre: 2’ 35” Görüntü Metni Cinayet davası taraflarının adliye koridorlarında başlayıp sokağa taşan kavgasına, polisin müdahalesi sert oldu.

264 Es (Polislerin konuşmaları) Yık yere yık yere! Al! gözaltına al! Kelepçe kelepçe! Tut şunu tut! Al al! Samsun’da dört ay önce bir markette çıkan kavgada öldürülen Fikret Elbir ile Tuncay Ergün’ün katil zanlıları bugün yine hakim karşısındaydı. Duruşmaya sanık ve mağdur yakınları da katıldı. Es (Siren sesleri, kalabalık uğultusu) Ancak iki tarafın yakınları arasında duruşma salonunda başlayan tartışma koridorda kavgaya dönüştü. Hemen adliye dışına çıkarılan taraflar burada da rahat durmayınca polisin müdahalesi sert oldu. Es Boşalt boşalt! Boşalt! Beyler aşağı aşağı! Geç şuraya! Yürü! Ancak polislere de direnen taraflar zaman zaman biber gazı sıkılarak etkisiz hale getirilmek istendi. Es Sıkılan biber gazından fazlasıyla etkilenen kavgacıları gözaltına almak için takviye polisler de devreye girdi. Gözaltına alınanların direnmesi adliye önündeki tansiyonun da yükselmesine yol açtı. Es 11’de işim var ağabey. Gir şuraya gir! Anne anne! Kavgaya karışan ve polise karşı gelenlerden yedisi gözaltına alınırken olaylara neden olan cinayet duruşmasınınsa ileri bir tarihe ertelendiği açıklandı.

6. Haber Kam/Spiker İstanbul Levent’teki bir plazanın kumarhaneye dönüştürülen üst katına polis baskın yaptı. Güvenlik kamerasına yansıyan polis görüntüleri üzerine gizli kumarhane bir anda lüks bir restorana dönüşüverdi. Bu hızlı değişimin çarpıcı görüntüleri var sırada.

265 Spot: PLAZADAKİ KUMARHANE: Kumarhane nasıl restorana dönüştü? KJ 1: RIDVAN BIYIK, Muhabir KJ 2: EMRE CANBAY Kameraman KJ 3: SIRADAKİ HABER: KAHVEHANELERİ SİLAHLA KİM TARADI? Süre: 2’ 55” Görüntü Metni (Muhabirin Açılış Anonsu (Plazanın önü)) Levent’teki alışveriş merkezinin arkasında iki tane büyük plaza var. Ve arkadaki plazanın en üst katının yani yirmi yedinci katını kiralayanlar orayı bakın nasıl kumarhaneye çevirmişler ve nasıl kumar oynuyorlar? Es Kimsenin aklına bu lüks plazanın en üst katında kumar oynandığı gelmez ama içerisi dolu. Rulet masasının başında kumarbazlar krupiyerin dağıttığı pulları diziyorlar. Es Ardından rulet makinesi döndürülüyor. Şanslı olanlar kazanıyor, şanssız olanlar da bırakıyor kumarı ve ayrılıyor masanın başından. Sadece rulet değil; poker masası da var. İskambiller dağıtılıyor, kumarlar oynanıyor burada saatlerce. Yakalanma korkuları yok. Oldukça rahatlar. Es Muhabirin anonsu: Asayiş Şube Müdürlüğü Kumar Masası Ekipleri, bu kumarhaneyi tespit etti ve baskın düzenledi. Baskını öğrenen kumarhane çalışanları, bakın orayı ne hale getirdi. Es Kumarhanenin sahibi ve çalışanları polis gelene kadar olanca hızla önce getirdikleri poşetlere pulları koydular. Es Ardından da masanın başına yerleştirilmiş olan rulet masasını söküp götürdüler. Es Masaların çevrelerini de söken çalışanlar ardından da çuvalları topladılar. Sonra da polislere buranın kumarhane olmadığını kendilerine göre ispatlamak için masalara beyaz örtü serip, tabaklar yerleştirdiler. Es

266 Ancak kendi güvenlik kameralarına yansıyan görüntülerini unutmuşlardı. Doğal olarak da polis gerçekleri güvenlik kamerasından ortaya çıkardı. Kumarhane çalışanları bu görüntülerde plazanın iki kat altında indirdikleri rulet masası, pul ve çuvalları saklıyorlar. Es Gözaltına alınan yirmi beş kişi, sorgularının ardından serbest bırakıldı.

7. Haber Kam/Spiker İstanbul Yenibosna’daki iki kahvehane dün akşam silahlı saldırıya uğradı. Mahalleliye korku yaşatan saldırganlar, olaydan sonra kayıplara karıştı. Spot: KAHVEHANELER TARANDI: Saldırganların amacı neydi? KJ 1: İLHAN TANRIÖVER Kameraman KJ 2: SIRADAKİ HABER: KÜÇÜK KIZ, BABASINI NASIL YAKALATTI? Süre: 1’ 22” Görüntü Metni (Polis Konuşmaları) Biz olayın içinde kaldık müdahale ettik. Silahlı çatışma vardı.Çünkü silahı takır takır sıkıyor adam. Es (Silah ve siren sesleri) Yahya Kemal Sokak’ta oturanlar, dakikalar önce meydana gelen silahlı saldırının şokunu yaşıyorlar. Es (Mahalle sakinleriyle yapılan röportaj) Sokağın başında girerken, bu sokağın başında girerken sıkmaya başladılar. Yenibosna’da gündüz saatlerinde meydana gelen bir tartışmanın ardından toplanan kimlikleri meçhul yaklaşık otuz kişi, yanlarında silah ve döner bıçaklarıyla sokağa girdi. Röportaj (aynı kişi) Yüzlerine dahi bakamadan kaçmak zorunda kaldım. O anda sokaktaki dernekte ve kahvede bulunanlar silah sesiyle birlikte dışarı çıktıklarında saldırganların yeni hedefi oldu. Sıkılan kurşunlar; Ali Açıkgöz, Hüseyin

267 Bakır ve Serkan Yağız’ı yaraladı. Yaralılar hastaneye kaldırıldı. Sokakta bulunan on kadar araç da hasar gördü. Es Röportaj 2 (mahalle sakini) Silahla mahalleye girdikten sonra ateş etmeye başladılar. Kolumdan yaralandım ben. Es Olay yerine gelen polis güçleri, olası taşkınlıklara karşı geniş güvenlik önlemleri aldı. Çevre sakinleri mahallerini bu tip kişilerden temizlemek için yaptıkları çalışmalar yüzünden saldırıya uğradıklarını ileri sürdü.

8. Haber Kam/Spiker Bir baba, çocuğuna nasıl uyuşturucu sattırır? Uyuşturucu satmadığı için onu nasıl dövebilir ya da böyle bir zorlamayla karşılaşan çocuklar ne yapmalı, nasıl kurtulabilirler? İşte bu sorulara en güzel yanıtı on yaşındaki bir kız çocuğu verdi sayın seyirciler. Spot: ON YAŞINDAKİ KIZIN İSYANI: Uyuşturucu satmamak için polise sığındı. KJ 1: Bursa KJ 2: BİRAZDAN: İKİ KARDEŞİ KATLEDEN KİŞİ KİM ÇIKTI? KJ 3: SIRADAKİ HABER: POPSTAR YARIŞMACISI POLİSE YAKALANDI Süre: 2’ 45” Görüntü Metni (Polis ile çocuk arasındaki diyalog -KJ olarak da verilmiş-) -Ekmek parası kazanıyoruz. -Annen baban mı sana diyor? -Evet, satsana diyorlar, para kazan diyorlar. Es (koşan polis ekibi) Kendisine zorla uyuşturucu hap sattırmak isteyen babasını polislere yakalatan küçük kız, şimdi yerleştirildiği yuvada çocukluğunu doyasıya yaşıyor. Es

268 Uyuşturucu satışında kullanılan çocuklar, yaşları küçük olduğu için yakalansa bile serbest kalıyor. Bunu bilen aileleri de onları birer uyuşturucu satıcısı olarak kullanıyor. Es (Uyuşturucu satıcılarının konuşmaları) -Bu ne? -Ben anlamam. Ama hepsi güzel… -…Biz içirip de alıyoruz. Kaç tane alıcaksın? -Kim içiyor? -Çocuğumuz var bizim. -Kendi çocuğun, test etmiş mi? -Kaç tane alıcaksın? Es İşte bunun son örneği on yaşındaki bu küçük kız. Ama o büyük bir cesaret örneği gösterip bu bataktan kurtulmayı başardı. Hem de babasını yakalatma pahasına. Çünkü babası Mustafa Dumanlıoğlu, ona zorla uyuşturucu sattırıyor, karşı koymaya çalıştığı zamanlarda da öldüresiye dövüyordu. Röportaj (Çocuk) -Babam beni dövüyordu. Hap sattırıyordu okulların önünde. …ben de onun için polise gittim söyledim. Bu işkenceden bıkan küçük kız, mahallesine düzenlenen baskını fırsat bildi. Elindeki uyuşturucu hapları polislere gösterip; bunları babasının kendisine zorla sattırmak istediğini söyledi. Es (Röportajın devamı) Polis amca dedim babam dedim hap sattırıyor dedim okulların önünde... …dedim. Beni bir haftadır okula göndermiyor dedim. Küçük kızı hemen koruma altına alan polisler şikâyet ettiği babasını da bulup gözaltına aldı. Baba Mustafa Dumanlıoğlu, çıkartıldığı mahkemede tutuklanıp cezaevine gönderildi. (Röportajın devamı) -Neden satmadın diyordu. Ben de böyle şeyleri bilmiyorum…

269 …diyordum. Onun için insanları zehirlemek de istemiyorum diyordum. Okul önlerinde, babasının zoruyla, 5 YTL’ye uyuşturucu satıyordu küçük kız. Küçük kızın akrabası olduğunu söyleyen diğer kızların anlattıklarıysa şok ediciydi. (iki kız çocuğunun konuşmaları-KJ olarak de verilmiş) -Hamburgerlerin içine hapları koyuyorlar. Öğrencilere yediriyorlar. Es Küçük kız şimdi yerleştirildiği bu yurtta devletin koruması altında. Şimdi yeniden okula gidecek ve yaşadıklarını unutmaya çalışacak. Tabi bir daha ailesine verilmezse. 9. Haber Kam/Spiker Popstar yarışmacısı Tayfun Kalaycıoğlu ehliyetsiz araç kullanırken polise yakalandı. Yarışmayla yakaladığı şöhreti, üzerinden kimlik bile çıkmayan Kalaycıoğlu’nu kurtarmaya yetmedi. Spot: POPSTAR YARIŞMACISINA CEZA: Ehliyetsiz araç kullanırken yakalandı KJ 1: Edirne KJ 2: SIRADAKİ HABER: TECAVÜZE UĞRAYAN İKİ YABANCI KADIN DAHA… Süre: 2’ 34” Görüntü Metni: (Kalaycıoğlu’nun polisle yaptığı konuşma) -Normalde ehliyetin yok değil mi? -Yok ehliyetim yok. Es O kameralara pek de yabancı biri değil. Yıldızı Popstar yarışmasıyla parladı ancak bu kez yarışma için değil ehliyetsiz araç kullanırken yakalandığı için kameraların önünde. (konuşmanın devamı) -Yok komiserim. -O zaman ehliyetsizlikten de… …işlem yapacağız.

270 20 yaşındaki Tayfun Kalaycıoğlu dün akşam Edirne’de, uygulama yapan polisler tarafından durdurulduğunda yarışmadaki sempatikliğini kullanıp kurtulmaya çalıştı. Es (konuşmanın devamı) -Geniş al komiserim. Es Ancak bunun bir yararı olmadı. Polis ehliyetini istedi Tayfun Kalaycıoğlu’ndan. Ancak onun gösterecek bir ehliyeti yoktu. Es (konuşmanın devamı) -Alkollü olduğu için ben aldım arabayı. -Normalde ehliyetin yok değil mi? -Yok ehliyetim yok. Sadece ehliyet değildi sorun. Yanında kimliği de yoktu Kalaycıoğlu’nun. Aracın sahibi olan arkadaşının alkollü olduğu için direksiyona geçtiğini söylemesi de onu ceza yemekten kurtaramadı. Es (konuşmanın devamı) -Kanun neyse o. -Ne kadar? -Kanun neyse o. Yılbaş ından itibaren trafik cezalarına zam geldi. Kalaycıoğlu’na kimlik taşımamaktan 58, ehliyetsiz araç kullanmaktan da 222 YTL para cezası kesildi. Aracın sahibi Aytaç Yıldız’aysa otomobilini ehliyetsiz birine kullandırdığı için 222 YTL ceza kesildi. 10. Haber Kam/Spiker Önce Guatemalalı bir turist şimdi de İngiliz ve İsveçli iki kadın. İstanbul’da yabancılara yönelik tecavüz olaylarındaki artış endişe verici boyutlara geldi sayın seyirciler. Tecavüz olaylarının son kurbanıysa Zekeriyaköy’deki villasında tecavüze uğrayan bir İngiliz öğretmen oldu. Spot 1: “TECAVÜZCÜLER KOL GEZİYOR”: İnşaat işçisi, İngiliz öğretmene tecavüz etti.

271 Spot 2: “TECAVÜZCÜLER KOL GEZİYOR”: İsveçli turist ifadesini neden değiştirdi? KJ 1: CANLANDIRMA KJ 2: İSTANBUL KJ 3: FIRAT ÇATALBAŞ Muhabir KJ 4: HAKAN YEŞİLDAĞ Kameraman KJ 5: ARŞİV KJ 6: SIRADAKİ HABER: İKİ KARDEŞİ KATLEDEN KİŞİ KİM ÇIKTI? Süre: 2’ 55” Görüntü Metni İstanbul’a tatile gelen Guatemalalı turistin 10 kişinin tecavüzüne uğramasının yankıları dinmeden iki tecavüz haberi daha geldi. Kurbanlar bu kez İngiliz ve İsveçli iki kadın. Es Zekeriyaköy’de özel bir okulda öğretmenlik yapan Sera isimli İngiliz kadın, aynı bölgedeki bir site içerisindeki villasında tecavüze uğradı. Es (Muhabirin anonsu) Son günlerde artan tecavüz olaylarından biri de Zekeriyaköy’de arkamda görmüş olduğunuz bu lüks sitede yaşandı. Özel bir okulda eğitmenlik yapan İngiliz bir öğretmen bir inşaat işçisi tarafından tecavüze uğradı. Es İngiliz öğretmenle aynı sitede bir villada çalışan Ozan gece geç saatte pencereyi tornavidayla açıp içeri girdi. Mutfaktan aldığı bıçakla öğretmenin yatak odasına giren zanlı, yalnız yaşayan otuz yaşındaki kadının, tüm direnmelerine rağmen ona tecavüz etti. Es (Muhabir, jandarmanın aracına götürülen zanlıya soruyor) -Neden tecavüz ettin ha. -Utanmadın mı hiç?

272 Kendisini öldürmemesi için zanlıya para teklif eden öğretmen tecavüzcüsüyle birlikte alt kata indi ve cüzdanındaki bir miktar parayı ona verdi. Ancak gözü dönmüş inşaat işçisi onu tekrar üst kata çıkardı ve ikinci kez tecavüz etti. Es İngiliz öğretmeni evinde yaralı halde bulan arkadaşlarının durumu jandarmaya bildirmesinin ardından aynı sitede çalışma yapan jandarma ekipleri tecavüz zanlısını kaldığı inşaatta yakaladı. İngiliz kadının ellerinin boğuşma sırasında kesildiği gözlenirken, tecavüzcü Ozan Kılıç’ın da yüzünde aynı boğuşmadan kalan yara izleri vardı. Es İstanbul’da yaşanan tek tecavüz olayı bu değildi. Es (Muhabirin ikinci anonsu) Yaşanan ikinci olayda ise İsveçli bir turist Sarayburnu’nda, sur dibinde gasp edildiğini ve tecavüze uğradığını iddia etti. Es Gece Taksim’de eğlenen İsveçli turist oteline yürüyerek dönmek istedi. İddiasına göre Sarayburnu civarına geldiğinde yanına yaklaşan bir kişi onu önce gasp etti. Sonra da tecavüz etti. Es Ancak bu ifadeyi alkolden şuurunu kaybetmiş bir şekilde veren İsveçli turist kendisine gelince olayı hatırlamadığını söyledi. Polisin doktor kontrolü yaptırmasına da izin vermeyen İsveçli turist şikâyetini geri çekti ve emniyet müdürlüğünden ayrıldı. 11. Haber Kam/Spiker İstanbul Şişli’de dün iki kardeş vahşice öldürülmüştü. Zanlı yakalandı ve cinayetleri neden işlediğini açıkladı. İzliyoruz. Spot: İKİ KARDEŞ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?: Yakalanan zanlı kurbanların ev arkadaşı KJ 1: İstanbul KJ 2: AKIN SAĞLAM Kameraman

273 KJ 3: SIRADAKİ HABER: 16 BİN YTL.LİK MALI NASIL KAPTIRDILAR? Süre: 1’ 44” Görüntü Metni (Polis tarafından götürülen zanlıya muhabirler soru soruyor) -Niye öldürdünüz ev arkadaşlarınızı? -Sadece tartışma çıktı. -Tartışma nedeniyle mi? -Sadece tartışma mı? -Nasıl olmuş olay ben bilmiyorum. Es Evine dönen Hüseyin Karataş iki abisinin defalarca bıçaklanmış cesetleriyle karşılaşınca dün böyle şoka girmişti. Yılmaz Karataş ve Hasan Karataş kimliği belirsiz kişi veya kişilerce öldürülmüştü. Es Faili meçhul cinayetler sonrasında Karataş ailesinin kaldığı evin önü matem yerine dönmüştü. Cesetlerin evden çıkarılması sırasında yakınları sinir krizleri geçirerek gözyaşlarına boğuldu. Es Araştırmaların sonucunda korkunç cinayetlerin şüphelisi olarak Karataş kardeşler ile aynı evde kaldığı belirlenen Halil İbrahim dün akşam Silivri’de yakalandı. Es Şüpheli Halil İbrahim polise verdiği ilk ifadesinde akli dengesinin yerinde olmadığını öne sürdü. İbrahim ev arkadaşı iki kardeş tarafından tecavüze uğradığı için cinayeti işlediğini iddia etti. Es (Muhabirlerin soruları) -İki arkadaşınız tarafından tecavüze uğradığınızı iddia etmişsiniz. Doğru mu? -Ama niye konuşmuyorsunuz? -Cinayeti niye işlediniz peki? -Niye öldürdünüz ev arkadaşlarınızı? -Sadece tartışma çıktı. -Tartışma nedeniyle mi?

274 Es Sağlık kontrolüne götürülen şüpheli İbrahim basın mensuplarının sorularına da böyle cevap verdi. Polis olayla ilgili soruşturmayı sürdürüyor. 12. Haber Kam/Spiker Sayın seyirciler hırsızlar o kadar organize, o kadar planlı çalışıyor ki gözümüzün önünden mallarımızı bize göstere göstere çalabiliyor. Bakın Bakır çifti 16 bin YTL’lik elektronik eşyayı hırsızlara nasıl kaptırdı. Spot: GÖSTERE GÖSTERE HIRSIZLIK: Minibüs hırsızlar tarafından nasıl kullanıldı? KJ 1: Hırsızlar aynı model ve aynı renk minibüsle geliyor KJ 2: YAĞIZ ŞENKAL Muhabir KJ 3: EMRE CANBAY Kameraman KJ 4: Hırsızlar araçlarından çıkıyor ve çevreyi gözetliyor KJ 5: İBRAHİM BAKIR Hırsızlık mağduru KJ 6: Sahibine baka baka minibüsteki malları çaldılar KJ 7: Mallar minibüsten, hırsızların minibüse naklediliyor KJ 8: Komşular hırsızlığı nakliye zannetmiş KJ 9: SIRADAKİ HABER: NİRAN ÜNSAL DÜĞÜNÜNDE NE YAPTI? Süre: 1’ 18” Görüntü Metni İbrahim ve Şengül Bakır çiftinin altı aylık alın teri kaş ile göz arasında buhar oldu. Elektronik eşya satan Bakır çifti Anadolu’ya götürmek üzere dükkânlarının önüne park ettikleri minibüslerine mal yüklemişlerdi. Bunu gören hırsızlar aynı model ve aynı renk minibüsle dükkânın önüne geldi. Es (Mağdur olayı anlatıyor) Kilidi açmışlar. Ondan sonra şu şekilde açmışlar. Tabi bizim de görüşümüzü kapatmışlar. Gördüğünüz gibi komple boşaltmışlar. Es Bu perdeleme işe yaradı. Hırsızlar o saatte açık olan dükkânın önündeki minibüsten kendi minibüslerine 16 bin YTL’lik eşya taşıdı.

275 (Mağdur anlatmaya devam ediyor) Engellemişler. Benim arabanın aynısı aynı renk. Önümüze çekmişler. Bizim görüşümüzü engellemişler. İşin daha da ilginci olayı görenler, mal taşınıyor diye hiç kuşkulanmadı. İstanbul Sultançiftliği’nde yaşayanlar hırsızlık olaylarından dertli. Ancak Şengül Bakır’ın anlattıkları bir o kadar da düşündürücü. (Şengül Bakır anlatıyor) Biz bunu ihbar edersek işte yarın gelir dükkânımızın camını kırar. İşte bize zarar verir. Çoluk çocuğumuza zarar verir korkusuyla susuyorlar. 13. Haber Kam/Spiker Evlenmeden önce hayat arkadaşıyla estetik ameliyat yaptıran Niran Ünsal yeni hali ve gelinliğiyle kameralar karşısına çıktı. Niran Ünsal eşini kameralardan kaçırdı. Spot: BU SEFER DAMAT KAÇIRILDI: Niran Ünsal üçüncü kez evlendi. KJ 1: BİRAZDAN: ‘BUZDA DANS’TA NELER OLDU? Süre: 1’ 45” Görüntü Metni Beşiktaş’da özel bir hastanede evlenmeden önce hayat arkadaşıyla estetik ameliyat olmuştu Niran Ünsal. Es (Hastane çıkışında muhabirler soruyor) -Hanımefendi neden yüzünüzü saklıyorsunuz? -Ameliyat oldum. Neden saklamayayım ki??? -Birlikte mi oldunuz? -Birlikte ameliyat oldunuz!!! Es Eşi Oğuz Türküsev’le estetik ameliyatı sonrasında oldukça mutlu bir şekilde çıktı kameralar karşısına Niran Ünsal. Es -Kaçırıyorum. Her zaman biliyorsunuz damatlar gelini kaçırır. Bu sefer değişik bir şey yapalım dedik. Mutluyuz. Evlendik. Eşimde bana bir sürpriz yaptı. Bir tektaş hediye etti. Benim için bir sürpriz.

276 -Sizin sürpriziniz ne oldu? -Çok özel bir mekânda çok keyifli bir gece geçireceğiz ama maalesef yeri söylemiyorum. Es Niran Ünsal ve Oğuz Türküsev Taksim’de yakın aile dostlarının katıldığı sade bir törenle dünya evine girdi. Es Niran Ünsal düğün çıkışında gelin arabasının direksiyonuna geçti ve eşini kaçırdığını söyledi. Es -Çekilin kaçırıyorum. Es -Ama yapmayın lütfen. Çek elini elini çek. Es Düğünden sonra beş yıldızlı bir otelin kral dairesinde baş başa bir gece geçiren çiftin mutluluğu görülmeye değerdi. Niran Ünsal’ın gelinliği İzmirli modacı Ebru Alkay tarafından hazırlandı. 14. Haber Kam/Spiker Beldesindeki lise kapatılan ve ilçe merkezindeki liseye gönderilmeyen 14 yaşındaki Fatma, yaşı büyütülüp evlendiriliyor. Okuması için neredeyse tüm Kırıkkale ve Ankara’nın seferber oldukları Fatma’nın son sözleriyse herkesi çok şaşırttı. Spot: LİSEYE DEĞİL KOCAYA… Okuldan alınan 14 yaşındaki Fatma’nın seçimi ne? KJ 1: SEZİN HACIOĞLU Muhabir KJ 2: BÜLENT KÖRDEMİRCİ Kameraman KJ 3: BİRAZDAN: FB, 100. YILINI HANGİ MARŞLA KUTLAYACAK? KJ 4: MAHMUT ZENGİN Kırıkkale Milli Eğitim Müdürü KJ 5: SIRADAKİ HABER: ‘BUZDA DANS’TA NELER OLDU? Süre: 2’ 46” Görüntü Metni (Fatma’yla yapılan röportaj)

277 -Kararımdan vazgeçmeyeceğim, evleneceğim. -Nişanlını seviyor musun? -Evet Es Bu sözler yetişkin ve gelecekle ilgili kararını vermiş bir genç kıza ait değil. Fatma Özçil’in hikâyesi çok başka. (Muhabirin anonsu) Büyükavşar Lisesi öğrenci sayısı az diye Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kapatıldı. Öğrenciler bir başka ilçedeki liseye yönlendirildi. Ancak sekizinci sınıfı bitiren 26 öğrenciden 24’ü liseye gidemedi. Öğretmen olma hayali kuran kızlar evde görücü beklemeye başladı. İşte onlardan biri: 14 yaşındaki Fatma Özçil. Es (Fatma’yla röportaj) -Buyurun -Fatma? -Efendim -Merhaba Es Fatma bebekliğinden bu yana dedesinin yanında. (Dedesiyle yapılan röportaj) -Üstüme attılar. Anası da kocaya vardı. Babaları da bakmıyor. Üçüne de ben bak ıyorum. Aha buyur. Es Dede Osman Özçil; torunumu uzakta bir liseye gönderemem demiş. İlk isteyene de vermiş. Zöhre elekçi Fatma’yı oğluyla evlendirecek. Tabi önce Fatma’nın yaşı büyütülecek. (Zöhre Elekçi’yle yapılan röportaj) -Kaynanası mısınız? -Kaynanasıyım. -14 yaşında kız aldınız. -Aldım. -Çok küçük değil mi?

278 -Yaşı dolana kadar bekleyeceğim. -Ben bir kaynanayım. Seveni ayırabilir miyim? -İki senedir beraber olanı ayıramam mümkünü yok. -Peki sizin 14 yaşında kızınız olsa verir misiniz? -Veririm. Niye vermeyecek mişim? İstedikten sonra veririm. Kaçmaktansa vermek iyidir. Es Fatma’nın durumu gazetelere yansıdığı için evin telefonları susmuyor. Arayan CHP İzmir Milletvekili Canan Arıkman. (Arıkman’ın Fatma’yla yaptığı telefon konuşması) -Ben senin okumanı istiyorum Fatma. Lütfen bu idealinden vazgeçme güzel kızım. -Artık geçti ya çok… Okuyamam artık. -Efendim? Es Milli Eğitim Bakanı talimat verdi. İlçede ne kadar üst düzey idareci varsa Fatma’yı okutmak için seferber oldu. İl Milli Eğitim Müdürü ile Kaymakam Fatma’nın evine kadar gitti. Es (Kırıkkale Milli Eğitim Müdürü Mahmut Zengin’le yapılan röportaj) -Kı rıkkale ilimizde kızların okuyacağı yurtlarımızda barındırmak istediğimizi kendisine söyledik. -Ancak kendisi evlenmek istediğini söyledi. -Kendisinin niyeti biraz farklı. Es İlin önde gelenleri Fatma’ya kararını değiştirirsen biz seni okuturuz deyip evden ayrıldı. Ancak Fatma’nın bundan sonra okumaya niyeti yok. Es (Kaynanası) -Kafasını karıştırdınız çocuğun ya. Bıktırdınız sabahtan beri. -Kafan mı karıştı? Yoksa ben seni çok kararlı gördüm. Hiç kafan karışmış gibi durmuyorsun. -Evet. Ben kararlıyım zaten evleneceğim. Kararımdan vazgeçmem.

279 15. Haber Kam/Spiker Buzda Dans isimli yarışmada birbirinden ilginç olaylar yaşandı dün akşam. Hangi ünlü erkek yarışmacı kadın çorabı giydiğini açıkladı? Hangi yarışmacının eşi piste çiçek attı. Bu soruların yanıtları var sırada. Spot 1: BUZDA DANS, SAHNEDE OLAY VAR: Hangi erkek yarışmacı kadın çorabı giyiyor? Spot 2: BUZDA DANS, SAHNEDE OLAY VAR: Bu kez hangi ünlü yarışmacı elendi? KJ : SIRADAKİ HABER: HZ. İSA VE İSTABUL’LA İLGİLİ SIR… Süre: 6’ 8” Görüntü Metni İkinci haftası da geride kalan Buzda Dans isimli yarışmada yine olay vardı bu hafta. Es (Yarışmadan konuşmalar) -Her hafta kahraman olmak gibi bir niyetim yok. Onu baştan söylemek istiyorum. -Dört nokta sıfır. -Jüride bazı adaletsizlikler var gibi geliyor. Es Birincinin 100 bin lira ödül alacağı yarışmada bu hafta yine bir ünlü elenecekti. Geçtiğimiz haftaya Ayşe Arman’la tartışarak damgasını vuran Tuğba Ekinci performansını sergilerken jüri üyesi Ayşe Arman Ekinci’yi iki değil dört gözle izledi. Es On üç nokta sıfır puan alan Tuğba Ekinci bu hafta yine jüri üyeleriyle tartıştı. (Tuğba Ekinci) -Bir kere her hafta kahraman olmak gibi bir niyetim yok. Onu baştan söylemek istiyorum. Efsane olmak daha önemli. Yani yarışmanın birincisi olmak daha önemli. Es Ancak yarışmanın Ekinci’nin hedefinde bu defa Ayşe Arman değil Sema Çelebi vardı. Es (Sema Çelebi)

280 -Her şeyden önce benim için hayatta saygı ve terbiye gelir. Yaptığı sporun, mesleğin her şeyin önünde terbiye ve saygı gelir. Hanımefendi ile bizim değer yargılarımız çok farklı mukayese kabul etmeyiz kendisiyle. -Sema hanım size söylüyorum. Istakoz seçmeye benzemez. Dikkatli seçin. Çünkü biz burada gerçekten bir jilet üstünde kayıyoruz. Es Haftanın en gözde ismi oyuncu Zeynep Tokuş oldu. Es (Zeynep Tokuş) -Gerçekten bu benim küçüklük hayalimde aslında. Gerçekten fark ettiğinize sevindim. Küçükken hep çok gıptayla bakardım. O TRT1’deki kostümler, danslar, o gösteriler. Benim için buz pateni çok özel bir tutkuydu gerçekten. Es Tokuş’un başarısını pistin kenarından izleyen eşi Alp Lumoğlu, Zeynep Tokuş’un başarısını buzun üzerine attığı bir çiçekle kutladı. Es Fazla kiloları nedeniyle buzun üzerinde durmakta zorlanan ancak yeni bir koreografi için elinden geleni yapan şovmen Okan Karacan’a gelince… Es Buz üzerinde oryantal müzik eşliğinde performans sergileyen Okan Karacan omzundaki kocaman nazar boncuğuna rağmen yine de jürinin gönlünü fethedemedi. Es (yarışmadan) En çok yorulan sensin. Herkes üç saat çalışıyor. Sen şişmansın diye beş saat çalışman gerekiyor. Es Şişman birisinin buz üzerinde kaymasını bırakın durmasının bile zor olduğunu ispat etmek için seyirciler arasından kendi kilosuna yakın bir kişiyi piste davet eden Karacan, bu acemi seyirciye buz pateni öğretmeye çalıştı. (Karacan)

281 Öne çok fazla eğilmeyin. Dik durmanız gerekiyor. Yüzünüz de dik olsun. Evet. Heyecanlanmanıza gerek yok tamam mı? Önce limon dediğimiz. Bakın ben bir gösteriyorum. Şu hareketi yapıyoruz. Tamam? -Buz dansının gerçekten hiç kolay olmadığını görüyoruz şu anda. Es Ancak buz üzerinde duran takım elbiseli erkek seyircinin bu çıkışıyla salondaki ve ekran başındaki herkes adeta şok oldu. Es Kariyerinde Balkan şampiyonluğu bulunan erkek seyircinin ardından Okan Karacan kendi aldığı puanı yetersiz buldu ve ilginç bir iddia attı ortaya. (Okan Karacan) -Yalnız… Jüride bazı adaletsizlikler var gibi geliyor. Ben bu hafta annem ile Sema Hanımı tanıştırmak istiyorum. Mehmet Aslan’ın annesiyle iyi tanışıyorsunuz galiba. Beş puan verince… Ben annemle tanıştırmak istiyorum. Çok şeker çok şirin bir hanımd ır. Bakın mesela Aynur… -Şu anda beni seyreden herkes biliyor ekran başında. Çok büyük çevrem var. Beni herkes tanıyor. Yalnız Mehmet Aslan’ın annesi değil herkesle tanışıyorum. -Evet o çevrenize ben annemi de katmak istiyorum. -Şeref duyarım, şeref duyarım. -Tamam ben de çok mutlu olurum. -İlk fırsatta tanışmak isterim. -Mesela Ali Nur bey. Benim amcamın oğludur ama iki haftadır gördüğünüz gibi bu haftada gene üç buçuğu yapıştırmış bize. Es Bir diğer yarışmacı Mehmet Aslan’ın annesi Arzu Aslan’la jüri üyesi Sema Çelebi’nin arasının iyi olduğu ve bu sebeple Aslan’ın torpil gördüğünü iddia eden Okan Karacan dikkatleri bu açıklamasıyla üzerine çekti. Es (Okan Karacan) -İnşallah bu hafta annemli size gelirsek… -Yalnız randevu alın çok meşgul bir insan ım. Es

282 Okan Karacan fazla kiloları nedeniyle kadın çorabı giydiğini itiraf edince dikkatler bu noktaya toplandı. Es (Okan Karacan) -Normal çorap değil kadın çorabı giymek zorundayım. -Nasıl yani? -Evet bu. -O neden? -Çünkü, çünkü, ayaklarım etli olduğu için kaydığım ve çalıştığım zaman ayaklarım şişiyor ve patenler canımı acıtıyor. Bunun tek bir yolu var: Bu çoraplarla bu işi yapmak. Es Heyecanın dorukta olduğu eleme anına gelince… Bu hafta yarışmaya veda eden isim partneri Rida Robins’in Türkçe dua etmesine rağmen Mehmet Aslan oldu. Es Rida’nın ‘lütfen Allah’ım’ diyerek elenmek istememesini açıklaması bile yetmedi ve elenen isim bu ikili oldu. 16. Haber Kam/Spiker Sırada İstanbul’la ilgili ilginç bir efsane var. Hıristiyan inanışına göre hazreti İsa’nın çarmıha gerildiği haçın parçaları ve kullanılan çiviler İstanbul’da bir yerde saklanıyor. Neresi mi? İzleyelim. Spot: ÇEMBERLİTAŞ’IN SIRRI: Kutsal kase Çemberlitaş’ın altında mı? KJ 1: AHMET ARPAT Muhabir KJ 2: AKIN SAĞLAM Kameraman KJ 3: SIRADAKİ HABER: FB, 100. YILINI HANGİ MARŞLA KUTLAYACAK? Süre: 2’ 49” Görüntü Metni Şimdi İstanbul ve hazreti İsa nasıl ilişkilendirildi diye merak etmişsinizdir. Sizlere İstanbul’la ilgili ilginç bir efsaneden bahsedeceğiz. Ekran başında birçoğunuz bunu ilk defa duyacaksınız. Tarihi Yarımada’nın en önemli figürlerinden Çemberlitaş, bakın bünyesinde nasıl bir gizemi barındırıyor.

283 Es (Muhabirin anonsu) Hıristiyan aleminin gözü Çemberlitaş’ta. Neden mi? İnanışa göre, hazreti İsa’nın çarmıha gerildiği haçın parçaları, peygamberin eline ve ayaklarına saplanan çiviler ve Hıristiyan inancının önemli sembollerinden kutsal kâse bu sütunun altında gizleniyor. Bakın Çemberlitaş efsanesi bize neler anlatıyor. Es Çemberlitaş, İstanbul’u 330 yılında kendisine başkent yapan Doğu Roma İmparatoru Konstantin tarafından dikilmiş. Ve Konstantin taşın üzerine kendisinin bir heykelini oturtmuş. İmparatorun oldukça sıkı bir Katolik olan annesi Helen de o zamana kadar Kudüs’te muhafaza edilen çivilerle haç parçasını İstanbul’a getirtip oğlunun heykelinin içerisine koydurtmuş. Es (Sokak röportajları) -Nasıl inandırıcı geldi mi size? -Yok be abi. Ne inandırıcısı ya. -Çemberlitaş’ın altında kutsal kâse… -Hayır, hayır. Çarmık, çiviler. Gelmedi bana. Es (Muhabirin anonsu) Sütunun hemen üzerindeki heykel 1106 yılında çıkan bir kasırga sonunda devrildi. Heykel paramparça olmuştu. Bunun üzerine kutsal emanetler sütunun hemen altına gömüldü. (Sokak Röportajları) -Böyle söylentiler var. Gazetelerden okuduk daha evvelden de. -Peki inanıyor musunuz bu söylentilere? -İnanıyorum. Çemberlitaş’ın altında da bulundu bundan 45 sene evvel. Es Emanetler bugüne kadar Çemberlitaş’ın yahut tarihteki ismiyle Konstantin Sütunu’nun altındaki hücrede kaldı. İstanbul’un fethinin ardından Osmanlı padişahları da sütunun altındaki hücreyi açtırtmadı. Yani kutsal emanetler halen Çemberlitaş’ın altında.

284 Es (Sokak röportajı) -Birileri şimdi Çemberlitaş’a çivi aramaya gelecek. İsa’nın çivilerini. -Gelir mi gerçekten İstanbul’a? -Abi belli olmaz. Burası İstanbul. Es Efsaneyi duyan İstanbullular şaşkınlığını gizlemiyor. Uzun yıllar boyu Çemberlitaş’ta yaşayanlar kutsal emanetlere inanıyor. Gelip geçen İstanbullular içinse anlatılan boş bir inançtan fazlası değil. Fakat yıllar boyu bitmeyen restorasyon çalışmaları kafalarda acaba sorusunu doğuruyor. Acaba birileri kutsal emanetlere mi ulaşmaya çalışıyor? 17. Haber Kam/Spiker Fenerbahçe’nin 100’üncü yılı için bir albüm hazırlandı. Üç yeni marşın yer aldığı müzik albümünü bakın hangi grup seslendiriyor. Spot: 100. YIL İÇİN ÜÇ YENİ FENER MARŞI: Fenerbahçe taraftarları Athena ile coşacak KJ 1: TUĞBA AKKOÇ Muhabir KJ 2: GÖÇHAN YILDIRIM Kameraman KJ 3: SIRADAKİ HABER: YABAN DOMUZU MU, KÖPEK Mİ? Süre: 1’ 51” Görüntü Metni İşte Fenerbahçe’nin 100’üncü yılı için bestelenen en yeni marşlar. Es Athena grubunun solistleri Gökhan ve Hakan Özoğuz kardeşler tarafından bestelenen yeni marşlar Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın da katıldığı bir toplantıyla basına tanıtıldı. (Grupla yapılan röportaj) -Müziği hayatımız olarak seçtiğimizde de bunu hem bir tarafta Fenerbahçe bir tarafta müzik grubumuz ikisi bağdaşıp böyle bir şey oluştu işte. Es

285 Koyu Fenerbahçe taraftarı oldukları bilinen Gökhan ve Hakan besteleri yaparken başka takımları tutan hayranlarını kaybetmekten çekinmişler miydi acaba? Es (Röportajın devamı) -Şimdi hayranlarınız var başka takımları tutan, Galatasaray olsun, Beşiktaş olsun. Hiç çekinceniz oldu mu bu albümü çıkarırken? -İşte bu Athena projesi değil. Bu başka proje. Ondan dolayı bir çekince veya hani insanların başka bir takımı tutanların Athena’yı sevip sevmemesi bunların tamamen dışında yani. Es Daha önce de ülkemizi Eurovision’da temsil eden Gökhan ve Hakan kardeşler albümdeki tüm marşları geçtiğimiz günlerde kaybettikleri Fenerbahçeli babalarına itaf ettiler. Es Üç yeni marşın bulunduğu albüm müzik marketlerdeki yerini aldı. 100’üncü yıl şerefine hazırlanan albüm Fenerbahçe taraftarlarının yoğun ilgisini göreceğe benziyor. Es (röportajın devamı) -Bizim 100’üncü yılı gördüğümüz için kendimizi hem şanslı hem de mutlu hissediyoruz. 18. Haber Kam/Spiker Bir yaban domuzu evcilleştirilebilir mi? Gönül Soydan’a göre ilgi ve sevgi gösterildiği takdirde evcilleşmeyecek hayvan yok. Tıpkı Soydan’ın evcil bir köpeğe çevirdiği yaban domuzu Boncuk gibi. Spot: EVİNDE YABAN DOMUZU BESLİYOR: Yaban domuzu ile av köpeği dost olabilir mi? KJ 1: NUH KIRCA Muhabir KJ 2: SIRADAKİ HABER: ‘MİNİK DUALAR’ BÜYÜYÜNCE NE YAPACAK? Süre: 2’ 42” Görüntü Metni

286 Gönül Soydan’ın elinden ekmeği almak için şekilden şekle giren bu domuz aslında yabani bir hayvan. Aslında tehlikeli bir hayvan. Ancak Gönül Soydan’ın yanında evcil bir köpekten farkı kalmamış. Es Ordu’da yaşayan Gönül Soydan yıllar önce ormanda bulduğu yavru yaban domuzunu evinde besleyip büyütmüş. Yaban domuzu üç yaşına geldiğinde de onu doğal ortamına geri göndermek istemiş ancak o tekrar tekrar Soydan ailesinin evine dönmüş. Es (Soydan’la yapılan röportaj) -İlgi her şey ilgi, sevgi gösterirsen evcilleşir. -İlgi ve sevgi gösteriyorsun. -Tabi Es Boncuk ismi verilen yaban domuzu evin köpeğiyle de arkadaş olmuş. Normalde av köpeği olan Bıcır, aynı evi paylaştığı Boncuk’a hiçbir şey yapmıyor. Es Gönül Soydan Boncuk’u her gün kendi elleriyle besliyor. Bunu bilen Boncuk da karnı acıkır acıkmaz doğruca onun evine koşuyor. Es Boncuk oldukça obur. Gün boyu verilen hiçbir yiyeceği geri çevirmiyor. Boncuk akşamlarıysa kendi doğal ortamında yani ormanda geçiriyor. Her akşam evden ayrılıp ormana giren Boncuk sabah yeniden Soydan ailesinin bahçesine dönüyor. Es -Kaybolmuyorlar. Onlar evini biliyorlar. Sabah saatlerini biliyorlar, geliyorlar. Es Evden ayrılmayan Boncuk köyün de maskotu olmuş durumda. Soydan her ne kadar onun doğal ortamında yaşamasını istese de Boncuk kalmakta ısrar ettiği için hiçbir şey yapamıyor. 19. Haber Kam/Spiker

287 Yeşil Pop diye tabir edilen İslami müziğin en küçük temsilcileri onlar. Minik Dualar Grubu. İşte grubun yeni klibi ve minik popstarların gelecekle ilgili beklentileri. Spot: DUALARLA YENİ KLİP: Albümleri kaç bin sattı? KJ 1: KORHAN VAROL Muhabir KJ 2: HAYDARHAN ÇELİK Kameraman KJ 3: SIRADAKİ HABER: KAR ÜZERİNDE NASIL ‘RAFTİNG’ YAPILIR? Süre: 2’ 24” Görüntü Metni (Grupla yapılan röportaj) -O zaman biraz da farklı kesimin starlarısınız. Biliyorsunuz değil mi? Biraz böyle muhafazakâr kesimin. -Yani yaptığımız işin değeri bizi alakadar eden taraf. Yani insanlara neler anlatmaya çalıştığımız, neler anlattığımız bizim için daha önemli. Es Yusuf, Ömer Faruk, Yalın, Hülerfa ve Akandağ. Özellikle İslami kesimin çok sevdiği bu çocuklar Minik Dualar Grubu’nun beş üyesi. İşte yeni klipleri. Es (Röportajın devamı) -Sürekli çok güzel tepkiler alıyoruz arkadaşlarımızdan. Sürekli dinlediklerini söylüyorlar. Beğeniyorlar. Es (Röportajın devamı) -Mesela yemekte o nimetin Allah tarafından verildiğini ve değerini daha iyi anlaşılması için, yemekten önce Bismillah sonrasında Elhamdülillah demek. Bunların anlamlarını mesela parçalar içinde kullanıyoruz. Es Hepsi ilköğretim okulu öğrencisi. Bir yandan da kimi oyunculukla kimiyse müzikle uğraşıyor. Albümlerinin 450 bin satması yani böylesine bir başarı onların gelecek planlarını çoktan şekillendirmeye başlamış. Es (Röportajın devamı) -Ben müzisyen olmayı istiyorum.

288 -Ne yapmak istersin mesela. Kasetlerin çıksın, plakların, CDlerin. -Evet. -Peki müzik mi, oyunculuk mu? Hangisini istiyorsun? -İkisi de olur yani. -İkisini birden yapmak istiyorsun. -İkisini de seviyorum, evet. -Sen? -Ben de oyuncu olmak istiyorum. -Dizilerde oynamak istiyorsun. -Evet. Es Minik Dualar şimdi Türk müziği projesiyle müzik dünyasına yeniden merhaba demeye hazırlanıyor. Kim bilir, belki de bu kez başka bir isimle. Es (Orhan Hakalmaz’la yapılan röportaj) -Türk Müziği, halk müziği kendi müziğimiz. Ondan sonra dünyayı tanıyacağız. Önce kendimizi tanıyacağız. -Yine Minik Dualar olarak mı devam edecek grubunuz? -Belli olmaz. İsim değişikliği olabilir ama bu çerçevede çalışmalarımız devam edecek. 20. Haber Kam/Spiker Yazın nehirlerde yapılan rafting kışın karlar üzerine taşınıyor. Ayder yaylasında kış turizmini hareketlendirmek isteyen Doğa Sporları Kulübü üyeleri kar üzerinde raftinge başladı.

Spot: KARDA RAFTİNG KEYFİ: Rafting heyecanını Ayder’e taşıdılar. KJ 1: GENÇAĞA KARAFAZLI Muhabir KJ 2: SIRADAKİ HABER: HANGİ KADIN ŞARKICI KLİBİNDE DAYAK YEDİ? Süre: 2’ 19” Görüntü Metni

289 Fırtına Deresi’nin suları soğuduğu için rafting keyfinden bir süredir mahrum kalan doğa sporları tutkunları şimdi aynı heyecanı karların üzerinde yakalamaya çalışıyor. Es Ayder Yaylası’nda kış turizmini canlandırmak isteyen ve rafting heyecanını kışın da yaşamak isteyen Doğu Karadeniz Doğa Sporları üyeleri kar üstünde rafting keyfi yaşamaya başladı. Es (Röportaj) -Kış sporlarında farklı bir güzellik, farklı bir adrenalin, farklı aktiviteyi getirmek için başlattığımız bir etkinlik. Es Botları şişirip kayacakları alana çıkarken kulüp üyeleri tıpkı nehirlerde olduğu gibi güvenlik önlemlerini ihmal etmiyor. Kaskları, can yelekleri ve kürekleriyle kar üzerinde rafting yapan sporcular bundan oldukça büyük keyif alıyor. Es (Röportaj) -Mükemmeldi. Yalnız eş takımla bu iş pek olmuyor. Çünkü dümenlerini sabitleyemediler. Es Azgın sularda rafting yapmaktan daha kolay kar üzerinde rafting yapmak. İşte zirveden aşağı kayarken çekilen görüntüler. Es E tabi küçük kazalar da olmuyor değil. Es Karda rafting nehirde olduğu gibi yine altı kişiyle yapılıyor. Dünyada Doğu Karadeniz dışında uygulanmayan raftingte sadece Doğa Sporları Kulübü üyeleri değil hafta sonu Ayder’e gelen turistler de bu sporu yapma fırsatı buluyor. 21. Haber Kam/Spiker Kadına uygulanan şiddet klip konusu oldu. Şarkıcı Selen Görgüzel yeni çıkaracağı albüme ismini veren Çocuk Kadınım parçasına çektiği klipte rol gereği de olsa dayak yiyor.

290 Spot: KADINA DAYAĞA “HAYIR”: Rol gereği nasıl dayak yedi? KJ 1: AYHAN ORAL Muhabir KJ 2: ERDAL ÇEVRİM Kameraman KJ 3: SELEN GÖRGÜZEL KJ 4: SIRADAKİ HABER: BUZLARI KIRIP NEHİRDE NASIL YÜZDÜLER? Süre: 1’ 55” Görüntü Metni Çiçeği burnunda şarkıcı Selen Görgüzel yeni çıkaracağı albümüne ismini veren çocuk kadınım şarkısına klip çekti. Kadına uygulanan şiddete hayır demek isteyen genç şarkıcı çektiği klipte dayak yiyor. Es Bu klipte verilmek istenen mesajsa çok açık ve net. Es (Şarkıcıyla yapılan röportaj) Elbirliği yapmamız gereken bir konu bu kadına şiddet olayı. Daha doğrusu canlıya şiddet olayı çok kötü ama ne yazık ki kadınların kas kuvveti erkeklerden daha az olduğu için daha çok kadınların başına geliyor bu. Es Peki o hiç şiddetle karşı karşıya kalmış mı? Es -Küçük yaşta kaldım. Belki o yüzden çok acıttı canımı bu. Bunu şehirde yaşayan çok iyi eğitim almış bir insan olarak benim de yaşamış olmam tabi örnek olsun istedim. Es Çalışmaların bu yönde olduğunu söyleyen Görgüzel sosyal bir yaraya da parmak basmayı istiyor. Es -Bu bir öncü olacak. Bundan sonra da çalışmalarım olacak bu konuda. Bundan sonra hiçbir kadına dayak yedirttirmeyeceğim. -Yedirttirmeyecek misiniz? -Hayır. Yedirttirmeyeceğim. Çünkü bu çok ciddi sosyal bir yaradır. Bunun kesinlikle artık önüne geçmek gerekiyor. Es

291 İstiklal Caddesi’nde çekilen bu klip çok konuşulacağa benziyor.

22. Haber Kam/Spiker Derecelerin eksiyi gösterdiği zamanlarda, yüzer misiniz? Yazı beklemeyi tercih edenler bu haberi dikkatle izleyebilir. Çünkü Güney Koreliler buz gibi havaya aldırmadan nehirde yüzmeyi çok seviyorlar. Spot: “BUZ ADAMLAR”: Güney Korelilerin ilginç yarışması Süre: 1’ 22” Görüntü Metni Hava sıcaklığı eksilerde ancak onlar buzları kırıp nehre giriyor. Es Güney Kore’de yetmiş cesur kişi buz adam unvanını kazanmak için bu ilginç yarışmaya katıldı. Es Yarışmanın amacı buz gibi suya girip 15 metrelik bu mesafeyi tamamlamak. Çoğu yarışmacı için bu çok zor olmadı. Es Altmış kişinin tamamladığı yüzme yarışı yarışmacılara az gelmişti. Onlar cesaretlerini göstermek için bir de mayolarıyla karların içinde yuvarlandı. Es Peki onlar buz gibi suda hastalanmıyorlar mı dersiniz? İlginç ama hastalanmıyorlar. Çünkü insanların bağışıklık sistemi aslında öylesine güçlü ki savunma mekanizmalarını tıpkı bu Güney Korelilerde olduğu gibi rahatlıkla devreye sokabiliyor. Reklam arası Ana haber bültenimiz burada sona eriyor. Yarın akşam yine aynı saatte yurttan, dünyadan en doğru, en tarafsız ve en kaliteli haberlerimizle yeniden karşınızda ve tabi ki yanınızda olacağız. Bizi izleyin haberiniz olsun. İyi akşamlar.

292 Ek 2: Tablo 4: Haber unsurları açısından Show Haber. Haber Konusu Cevabı verilen Cevabı Öne unsurlar verilmeyen çıkartılan veya eksik unsurlar tutulan unsurlar Saddam Hüseyin’in ardından idam Kim? Kim? edilen El Tikriti ve El Bender’in Ne oldu? Nasıl oldu? idamı ve El Tikriti’nin idam sırasında Nerede oldu? Ne oldu? kafasının kopması Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu? Kerkük Konferansı Kim? Eksik tutulan Neden oldu? Ne oldu? unsurlar: Kim? Ne zaman oldu? Nerede oldu? Nasıl oldu? Neden? Neden oldu? Kim?

Otoyolda gündüz saatlerinde yapılan Kim? organize gasp. Ne oldu? Ne oldu? Nerede oldu? Kim? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Fuhuş suçu Kim? Neden oldu? Ne oldu? Kim? Nerede oldu? Nasıl? Ne zaman oldu? Nerede? Nasıl oldu?

Adliye kavgası Kim? Eksik unsurlar: Ne oldu? Ne oldu? Neden oldu? Kim? Nerede oldu? Nasıl oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu? Kumarhane işletme suçu Kim? Ne zaman Ne oldu? Ne oldu? oldu? Nerede oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Silahlı saldırı suçu Kim? Eksik tutulan Ne oldu? Ne oldu? unsur: Nasıl oldu? Nerede oldu? Neden oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Uyuşturucu satmaya zorlanan ve Kim? Ne zaman Kim? polise sığınan kız çocuğu Ne oldu? oldu? Ne oldu? Nasıl oldu? Nerede oldu? Nasıl oldu? Neden oldu? Popstar yarışmacısının ehliyetsiz araç Kim? Kim? kullanmaktan dolayı polis tarafından Ne oldu? Ne oldu?

293 tevkif edilmesi. Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu? 2 yabancı turist kadına yönelik Kim? - Kim? gerçekleştirilen tecavüz suçları Ne oldu? Nasıl oldu? Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu? Nereden? Cinayet suçu Kim? - Kim? Ne oldu? Ne oldu? Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Hırsızlık suçu Kim? - Ne oldu? Ne oldu? Nasıl oldu? Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Şarkıcı Niran Ünsal’ın eşiyle birlikte Kim? Eksik tutulan Kim? yaptırdığı burun estetiği ve evliliği Ne oldu? unsurlar: Ne oldu? Nerede oldu? Nasıl oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Okula gönderilmeyip evliliğe Kim? Kim? zorlanan genç kız Ne oldu? Ne oldu? Nerede oldu? Neden oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Buzda Dans adlı yarışma Kim? - Kim? programınının yarışmacıları: manken Ne oldu? Ne oldu? Tuğba Ekinci, jüri üyesi Sema Nerede oldu? Çelebi, Zeynep Tokuş ve eşi Alp Ne zaman oldu? Lumoğlu, Okan Karacan, Rida Nasıl oldu? Robins. Neden oldu?

Çemberlitaş’ın altındaki kutsal Kim? - Ne oldu? emanetler söylentisi Ne oldu? Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Athena grubunun çıkardığı Kim? Nerede oldu? Kim? Fenerbahçe Marşları albümü Ne oldu? Ne zaman Ne oldu? Nasıl oldu? oldu?

294 Neden oldu?

Evinde yaban domuzu besleyen Kim? - Kim? kadın Ne oldu? Ne oldu? Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Minik Dualar adlı küçük çocuklardan Kim? - Kim? oluşan müzik grubu Ne oldu? Ne oldu? Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Raftingi karlar üstüne taşımaya Kim? Kim? çalışan spor kulübü üyeleri Ne oldu? Ne oldu? Nerede oldu? Ne zaman oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Şarkıcı Selen Görgüzel’in kadına Kim? Ne zaman Kim? yönelik şiddeti işleyen yeni klibi ve Ne oldu? oldu? Ne oldu? çıkardığı yeni müzik albümü Nerede oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

Güney Kore’de buz tutmuş bir gölde Kim? Ne oldu? yapılan suda en uzun süreli kalma Ne oldu? Ne zaman Kim? yarışması Nerede oldu? oldu? Nasıl oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?

295 ÖZ GEÇMİŞ

Abdulkadir Atik, 1973 yılında Erzurum’da doğdu. İlkokulu ve ortaokulu Erzurum’da okudu. 1991’de Erzurum Lisesi’nden mezun olarak İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon-Sinema Bölümü’nde lisans öğrenimine başladı.

Lisans öğreniminin ardından 1996-1997 yılları arasında Ankara Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda TSK Saati programının senaristi olarak askerlik görevini tamamladı.

1998 yılında, Ankara Parlamento Haber Gazetesi’ndeki işinden ayrılarak Atatürk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon-Sinema Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. Aynı yıl Yükseklisans ve Doktora öğrenimini yapmak amacıyla YÖK aracılığıyla İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon-Sinema Bölümü’nde görevlendirildi.

2001 yılında, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo-Televizyon-Sinema Anabilimdalı’nın Yükseklinas programından, “1923-1938 Yılları Arasında Atatürk Devrimleri’nin Halka Benimsetilmesinde Basının ve Radyonun İşlevi” adlı teziyle mezun oldu.

Halen aynı fakültede Araştırma Görevlisi olarak devam etmektedir.

296