SAYFA CUMHURİYET DİZİ YAZI 11 Beyoğlu’nda BİR BEYOĞLU TUTANAĞI Beyoğlu ’na doğnı uzanmak. Bir yanda kıı/nunııdun tutun da meşhur bir sokağına, barlarında eğlenilen Beyoğlu 'nu anlatırken, randevuevine, Sürtük Ay ten ’ine, Sapık Refah nasıl kazandı İslimimi bir insan bedeni olarak düşünülürse, diğer yanda gecekondularında, işgal edilen Katina ’sına, eroinnuımnu, sarhoşuna, Beyoğlu onm yüreğidir. eski Ruın evlerinde çekilen yoksulluğa tanık meyhanesine, kodoşuna hovardasına ve yahu? < Aslında Bit yüzden "İstanbul’u ikinci kezfethetmek ” olmak. Böylece “Refah Beyoğlu’nda nasıl ilaahirisine ağzımı açar,gözümü JLJ için yola çıkanlar, seçim kampanyası boyunca kazandı”sorusuna yanıt aramak. yumabilirim. Ukala,günahsız, ahlaklı, bunu, 27 Mart seçimlerinden “Beyoğlu im düşüreceğiz ’’ dediler. İkinci amaç. Beyoğlu 'mm bir terbiyeli gözükmek için riyakar maskemi Sonunda Beyoğlu “düştü. ” “tesRtn-tesellüm makbuzu”nu yapmak, takar, iiç beş okuyucu avlayabilirim. bu yana herkes soruyordu Beyoğlu'nu tümüyle bilenler dışında herkes, Beyoğlu için bir “tutanak '’hazırlamak. Hayır! Beyoğlu 'nu batırmak, yermek kınlar “Refah Beyoğlu ’nda nasıl kazandı ”sorusuna Butum ne denli gerekli olduğu daha hu çalışma kolay şey yok. Beyoğlu'nu övmek zor. İyi neredeyse. İnsanların yanıl arıyordu. yapıltrken ortaya çıktı ve meyhaneleriyle ünlü röportajcı Bey oğlu’na söver. Ben acemi Bu yanılma elbette, Beyoğlu 'nu sadece Nevizade Sokağı, R P ’libelediyenin röportajcıyım. Beyoğlu’nu öveceğim. Kötü kafasına nasıl bir imaj Pera 'dan, dan ya da 'den uygulamasıyla birdenbire tüm canlılığını sokaklarım, kötü insanlarım, sarhoşunu, ibaret saymaktan kaynaklanıyordu. yitirdi. Bu bize. “Refah'a kadar Beyoğlu” ile meyhanesini, her şeyini, her şeyini öveceğim. ” yüklemişti ki herkes, Burulur da gördüğümüz insanların çoğu “Refah ’tan sonraki Beyoğlu”nu oranlamak Sait Faik böyle diyor. Ama biz ne öveceğiz ne Beyoğlu ’mm gündüzcüsüydüya da olanağı da verecek. de söveceğiz. Bugünkü Beyoğlular’t Refah’ın, başka yerler neyse gece çişiydi, ama kesinlikle seçmeni değildi. Sait Faik, Beyoğlu röportajına şöyle haşlıyor: anlatmaya çalışacağı: sadece. Bir de Beyoğlu’nda Görünenin ötesinde, başka bir va da birçok “Röportajyapmaya gidiyorum. Hem de “Teslim-tesellüm makbuzu” hazırlamanın, Beyoğlu vardı. kintinle? Beyoğlu ile. Köprüde düşündüm: bir tutanak tutmanın gerektirdiği kazanmasına çok Amacımız, bilinen Beyoğlu iıdan bilinmeyen Atar tutarım. Veriştiririm. Alıluksızhğından, yansızlıkla... şaşırıyordu...

stiklal Caddesi, miting alanı gibi. İnsan akar Pera’dan Beyoğlu’nda dükkan­ ların vitrinleri kızıla doğ­ ► Taksim'le Tünel arasında yürürken düşlerinizi süsleyen bir sinema oyuncusu çıkar karşınıza. Dönüp dönüp ru dönüyor. Gün inmek bakarsınız. Şu karşıdan gelen, dün gece izlediğiniz televizyon dizisindeki ünlü tiyatro oyuncusudur mutlaka. üzere./ Alkazar Sineması’nda oyna­ yan film bitmiş. İstiklal Caddesi’nden Yere serdiği naylon üzerinde kasket, bere, fötr satan; Sıvaslı, Tokatlı, Erzurumlu, ErzincanlI ya da Türkiye'nin sinemaya girenler, çıkışta Ayhan Işık Sokak’ta buluyorlar kendilerini. herhangi bir Meyzen'in önünden geçip, yenideri çı­ kıyorlar İstiklal Caddesi’ne. kentinden Barda üç kişi oturuyor. Meyzen’in olabilir. sahibi Süha da müşteri gibi tünemiş tabureye. Tezgahını Sinemadan çıkanların yüzünde mutlu bir anlatım var. Belli ki film gü­ toplayıp, zelmiş. birazdan Meyzen'in banna oturup. Alka- zar’dan çıkanların yüzüne birer birer Beyoğlu bakmak büyük keyif. Ama bardaki- ler bunun pek ayırdında değil. Gözle­ sırtlarındaki rini sabit bir noktaya dikmişler, önle­ gecekondusuna rindeki içkiden yudumluyorlar. Önce martı sesleri duyuluyor; arka­ yollanacaktır. sından bir şarkısının notala­ rı. Cıvıl cıvıl bir ses dolduruyor Mey- zen’i: “Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürdüm İstanbul" İstiklal Caddesi’nde insan cümbü­ şü var. Şimdi tam değişim saati. Sine­ malar doluyor, boşalıyor. Geceleri “Beyoğlu'na çıkanlar” geliyor, İstik­ lal Caddesi'nin gündüzcüleri işlerini bitirmiş, evlerine doğru gidiyorlar. Tümü değil elbette. Bir bölümü, ak­ şama doğru gelenlerle birlikte bir Be­ yoğlu gecesi geçirmek için yeniden İstiklal Caddesi’nin koynuna giriyor. Gökyüzü, maviden mora doğru dönüyor. Akşamın bu saatlerinde tam bir vardiya değişimi yaşanıyor Renk renk, cins cins insan akıyor İstiklal Caddesi'nden. Kimi Tünel’e, kimi Taksim’e gidiyor. (Fotoğraf: ZAFER AKNAR) Beyoğlu’nda. Renk renk, cins cins in­ san akıyor İstiklal Caddesi'nden. yüme Beyoğlulu bir Rum olmalı. niteliğiydi. Bu nitelik, çoksesliliğin, ğiydi sanki... Böylece 1950 başlarında şuluyor. Bu beni çok sıkıyor. Subay­ Kimi Tünel’e, kimi Taksim’e doğru Yaşı da uygun; mutlaka hatırlıyordur çok renkliliğin günlük yaşama yansıdı­ (tıpkı geçen yüzyıl sonlarında. 20. yüz­ lar Arap, oda hizmetçisi kızlar Rus, gidiyor. Kurtuluş’taki panayır günlerini. ğı bir alan oluşturmasıydı. yıl başlarında, Mütareke’de, savaşta uşaklar Rus, Fransız. Alman. Çocu­ Meyzen'in barındaki koyu renk ta­ Ama Rumun Katolik olanı mı, Orto­ Burası, çok çeşitli ve görkemli kül­ veya cumhuriyette, 1930’ların ‘iki sa­ ğumuzun süt ninesi Ermeni, aşçıbaşı kım elbiseli adam, diktiği noktadan doks olanı mı, ayırt edemezsin. Çün­ türlerin, günlük yaşamın vazgeçilmez vaş arası rahatlığı'nda İkinci Savaş’ın Italyan, yeniçeri muhafızlar Türk." gözlerini ayırmadan “Bir rakı daha kü Katoliği de vardır Beyoğlu'nda. ve tümüyle kapatılamaz kapılarında, karneli günlerinde veya daha sonraları (3) versene" diyor. İçeride uçuk bir ka- Ortodoksu d«... birbirleriyle karşılaştıkları, birbirleri­ 1960 veya 70'lerde olduğu gibi) Beyoğ­ Bu da Afif Yesari’nin 1950'lerdeki ‘ ranlık var. Daracık sokağın koyuluğu Akşam inmiş, karanlık koyulaş- ne göz atıp el verdikleri bir alan olmuş­ lu, o kuşaktan bu genç çocuğa da sayı­ “ İşte Bevoğlu”sundan: barın içine vurmuş. İstanbul şarkısı mıştı. Sarı, ölgün ışıkları yandı Ay­ tur. Bu kültürler, Beyoğlu'nda günlük sız armağanlar sundu. Öncelikle sine­ “Geceley in Beyoğlu, çoğumuzun ta­ barın dört duvarına birden çarpıyor: han Işık Sokak'taki barın. İstanbul yaşamın yalın, ama çok şeyler borçlu malarını ve salonların perdelerinden nımadığı bir kisveye bürünür. Gündüz “Bin bir direkli Haliç'iıide akşamlar şarkısının sonu yaklaşıyordu artık: olduğumuz; sonsuza uzanan ölümsüz yansıyan binbir düşü sundu. Melek, gelip geçtiğimiz bu cadde, bize yabancı Adalarında bahar. Süleymaniye'nde “Tophane’nin karanlık sokakların­ çerçevesi içinde birbirleriyle alışverişte Atlas veya Yeni Melek’te bol ’renkli gelecek kadar değişmiştir. Tünel’den akşamlar da bulundular. Zenginleştiler. rüyalar' , Lale. Ar veya Elhamra’da Taksim'e uzanan cadde üzerinde, aca­ Hey sen ne güzelsin kavgamızın şeh­ Koyun koyuna yatan çocuklarınla Çok değişik kültürler, burada eski daha gerçekçi siyah-beyaz yapımlar, yip isimli bir sürü bar ve kokteyl salonu ri İstanbul" bekle günlerden beri, dünyanın pek çok ye­ Saray veya Lüks’te Avrupa duyarlılı­ her gece yeni bir maceraya hazırlanır. İnsanlar yürümüyor, sanki akıyor­ Bekle zafer şarkılarıyla geçişimizi rinde, bugün bile bulunması zor bir ğının ve zevkinin biçimlenmeleri... Al­ Keseleri, mahsul paralarını hamil taş­ lar İstiklal Caddesi'nden. Bu görün­ İstanbul” hoşgörü içinde, özelliklerini koruyarak kazar, Sümer veya İpek’te ‘ezeli ve ralılardan. dans ve avantür(!) meraklısı tüye bakanlar, insan denen yaratıkla delikanlılara kadar bir yığın insan, eğ­ akışkan sıvı maddeyi birbirine karış­ lence ihtiyaçlarını karşılamak üzere tırabilir. emirlerine amade bulunan bu eğlence Taksim'le Tünel arasında yürürken yerlerine koşarlar. Beyoğlu'nu neşe ve düşlerinizi süsleyen bir sinema oyun­ zevk muhiti olarak görmeye kendimizi cusu çıkar karşınıza. Dönüp dönüp alıştırmışızdır. Beyoğlu’nun iç yüzü, bakarsınız. belki bizi eğlendirmeyecek, üzecektir. Şu karşıdan gelen, dün gece izledi­ Çünkü pırıltılı caddede bir yığın faci­ ğiniz televizyon dizisindeki ünlü tiyat­ anın nabzı atar, renk renk ışıklı ilan­ ro oyuncusudur mutlaka. ların bile örtemeyeceği hazin vak'alar- Yere serdiği naylon üzerinde kas­ la karşılaşırız. Beyoğlu, yıllarca kalem ket, bere, fötr satan; Sıvaslı. Tokatlı. erbabına sermaye olmuştur. Enteresan Erzurumlu. ErzincanlI ya da Tür­ vak'aların beşiği daima Beyoğlu’dur. kiye’nin herhangi bir kentinden ola­ Beyoğlu'ndaki kadınlar (şu mahut bi­ bilir. Tezgahını toplayıp, birazdan çarelerden bahsediyorum) eğlenmek, Beyoğlu sırtlarındaki gecekondusuna etraflarına neşe, zevk saçmak için ya­ yollanacaktır. ratılmışlardır. Çocuğunu elinden tutup oyuncak­ Evet, Beyoğlu hakkında yazılan ya­ çının vitrinine bakan, doğma büyüme zılar böyle der. Beyoğlulu bir Emenidir belki de. Fakat, bakalım gerçekten bu böyle Ama Gregoryen mi, Katolik mi, Pro­ midir?" (4) testan mı ayırt edemezsin. Çünkü Afif Yesari'nin 1950’lerdeki kuşku­ üçünden de vardır Beyoğlu’nda. su bugün de geçerli. Aman dikkat! O gördüğün dal gibi Gerçekten nedir Beyoğlu? kız, erkek çıkabilir. Ancak sesini duy­ Bu sorunun yanıtı. Beyoğlu’nun duğunda anlarsın ki iş işten geçmiş ol­ bir yüzüne bakarak alınmaz. Ayaspa- masın. şası’ndaıı. 'inden vurup. Tramvay çan çalarak geçiyor cad­ Meyzen’in barına oturup, Alkazar'dan çıkanlara birer birer bakmak büyük kevif.(Fotoğraf: GARBİS ÖZATAY) Hasköy'ün. Örncktcpe’nin gecekon­ deden. Büyük kalabalık ortadan ikiye dularından çıkmak gerekir. Arifin ayrılıyor. Çiçek Bar’ından. Sıraselviler’deki Tramvayın önünden sol bacağını erçekten nedir Beyoğlu? Bu sorunun yanıtı, Beyoğlu’nun bir Taksim Sanat Evi'nden. Kemancı’- son anda kurtaran yaşlı, yoksul giysili dan, Andon'dan. Skaspare'sinden adam, belki de Güneydoğu’daki te­ yüzüne bakarak alınmaz. Ayaspaşası’ndan. Cihangir'inden çıkıp Keçelipiri. Hacıhüsrev kahvele­ rörden kaçıp Beyoğlu’na sığınmış bir rinin insanlarını tanımak, Fikirtcpc’- Süryani ya da Keldani’dir. vurup, Hasköy'ün, Örnektepe’nin gecekondularından çıkmak dc Şark Kahvesi terminalinde otur­ Şu karşıdan gelen beyaz saçlı ka­ mak gerekir. Meyzen'in barındaki dın, Yüksekkaldınm'daki üç Musevi gerekir. Arifin Çiçek Bar’ından, Sıraselviler'deki Taksim Sanat takım elbiseli adam dördüncü sinagogundan birine gidiyordur mut­ Evi'nden, Kemancı'dan, Andon'dan, Skaspare'sinden çıkıp rakısını söyledi. Sorusunun peşine laka. Acaba hangisine? Doğu Av­ G takılmış, kadeh kadeh gidiyordu: rupa’dan gelen Aşkenatlannkine mi, Keçelipiri, Hacıhüsrev kahvelerinin insanlarını tanımak, Fikirtepe'de Şark “Beyoğlu'nda Refah nasıl kazandı yoksa İtalyan ya da İspanya kökenli­ yahu?" lerin gittiği sinagoglardan birine mi? Kahvesi terminalinde oturmak gerekir. İstanbul şarkısının sonunda yine Çünkü Beyoğlu’nda üçü de var. martı çığlıkları vardı: Bardaki takım elbiseli adam bir ra­ bir arada yaşadılar.”(l) ebedi çocukluk’ için yapılmış ‘kayıtsız “Haramilerin saltanatım yıkacağız Yan sokaktan “Baba bana bir ek­ kı daha söyledi. Bu üçüncüydü. Son­ Atilla Dorsay “Benim Beyoğlum"- şartsız serüvenler'... Beyoğlu, öncelik­ mek parası” diye fırlayan tinerci çocu­ Bekle o günler gelsin İstanbul ra uzayın boşluğuna bir soru fırlattı da kendi penceresinden bakıyor: le bu 'hayal şatoları' ile donanmış bir Sen bize layıksın, biz de sana İstan­ ğun ailesi. Baykan'dan ya da Idil'den yüksek sesle: “Beyoğlu; sıradan, gündelik, sıkıcı semtti ve sinemanın ve sinema söz­ göçüp Tarlabaşı’nda eski Rum evle­ bul” “Bu Beyoğlu'nda Refah nasıl ka­ yaşamlara, sıradışı, olağan-dışı veya cüğünün içerdiği tüm gizemli, çekici ve Meyzcn'den çıkınca insan büyük rinden birine yerleşmişlerdir mutlaka. zandı yahu?” olağanüstü olanın, kimi zaman yasak biraz büyü işi' olan her şey le özdeşleş­ On kişi bir odada yaşıyordun bir cümbüşle karşılaşıyordu. Aslında bunu, 27 Mart seçimlerin­ veya en azından kısıtlı olan tadını ge­ miş bir mekandı." (2) İstiklal Caddesi, miting alanı gibi. Saçlarını papatya sarısına boyat­ den bu yana herkes soruyordu nere­ tirmiş, ’Batılı' veya ‘Avrupalı’ bir Yüksel Baştunç, Ladv Montegu’- Ama mitingi yapanlar sanki Babil mış, kınta kınta yürüyen şu adam da deyse. İnsanların kafasına nasıl bir yaşamın doğal saydığı, ama toplumıı- dan esinlenerek Beyoğlu'nu Babil Kulesi’nin işçileriydi. insanı “eşcinsel galiba" diye düşündü­ imaj yüklemişti ki herkes. Rcfah'ın, muzuıı uzantılarını, etkilerini hala du­ Kulesi’nc benzetiyor: 1 - Beyoğlu. Ozdeıııir Kaptan (Ar­ rür. başka yerler neyse de Beyoğlu’nda yumsadığımız Tiirk-İslam yapısı için “Geçerli bütün lisanlar konuşulu­ kan) , İletişim Yayınlan Madam da evinden çıktı. Her gece kazanmasına çok şaşırıyordu. oldukça zor erişilir (giderek erişilmez) yor. Hatta sekiz lisan bilen bile var. 18. 2 - Benim Beyoğlum. A tillıı Dorsay. piyano çaldığı restorana doğru gidi­ Gerçekten neydi Beyoğlu? olan kimi yaşam deneyimlerine bizi ilk yüzyılın ilk yarısında İstanbul'da bulu­ Varlık Yayınlan yor. Kendileri Beyaz Rus’tur ve sayı­ Özdemir Kaptan (Arkan)’ın renga­ kez eriştirmiş olan sanki büyülü bir nan Lady Montegu şöyle anlatıyor: 3 - Dünden Bugüne Beyoğlu, Yüksel ları giderek azalmaktadır. renk bir Beyoğlusu v a r: semttir. Onu nasıl sevmeyelim, özlem­ Bulunduğum yer tam bir Babil ku­ Baştunç, Yılmaz Yayınlan Herkes dönüp ona bakıyor. Çok “Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan, onu le anmayalım? lesine benziyor. Beyoğlu'nda Türkçe, 4 - İşte Beyoğlu, A fif Yesari, Rafit şık giyinmiş. İlerlemiş yaşma karşın yalnız ülkemiz için değil, tiim dünya (...) Çünkü Beyoğlu o zaman ve her Rumca, Yahudicc, Ermenice, Arap­ Zaiıuler Yayınevi kendinden emin adımlarla yürüyor. için önemli kılan; uygarlığın, bilimin, zaman bir açık okul', bir düşler odağı, ça, Acemce. Felemenkçe, Fransızca, Bu da mutlaka Beyoğlu’nda doğup demokrasinin, sanatın, kısaca insa­ bir yaşam dershanesiydi. Yaşamı düş­ Rusça, Slavca, Ulahça. Almanca, İn­ büyümüş son Levantenlcrdendir. noğlunun mutluluğunun temeli olan bir lerle birlikte sunmak, bu semtin özelli­ gilizce, İtalyanca, Macarca konu­ SÜRECEK Ama İtalyan kökenli de olabilir, Hol­ landa kökenli de... Şu gri ceketli adam da doğma bü- SAYFA CUMHURİYET 12 DİZİ YAZI Beyoğlıı 'turn arkayıiizii bambaşka bir dünya...

Burası Beyoğlu’nun arka yüzü. Diğer yüzüne hiç benzemiyor. Burada gecekondular, çöplü ve çamurlu sokaklar var, yoksulluk var, ancak yeşil yok, okul yapacak, sağlık ocağı yapacak yer bile yok. İşte, İstanbul'un kalbi, Türkiye’nin kültür ve sanat merkezi, uluslar ve dinler açısından belki de dünyada benzeri az bulunur bir mozaiğin sınırları içinde yaşanan gerçek. - 2- Karaköy’den Haliç’e doğru girince başka bir dünya çıkıyor insanın - ‘«t'W y Pera Palas’m lobisindeki karşısına. Sütlüce mezbahasının çevresinde ağıllar var. Her yan kırmızı kadife koltukta otu­ ran AzerbaycanlI bir diplo­ hayvan pislikleriyle dolu. Hasköy’ün Keçecipiri mahallesinde mat, 1921 yılının Temmuz ayında, yuvarlak tel çerçeveli insanlar çöp kokuları içinde yaşıyor, dar geçimlerini bugünden gözlüklü ve keçi sakallı bir “Bolşevik ajanı” tarafından yarma nasıl vardıracaklarını düşünüyorlar. İşte bu da Beyoğlu. kurşun yağmuruna tutulunca İstanbul karıştı. Tüm Beyaz Ordu komutanlarını bir kor­ ku sardı. “Sıra bize ne zaman gelecek” diye. Beyoğlu’na sığman Beyaz Ruslar hiç eksik olmazdı Pera Burası Paris’e Palas’tan. Otel bir zamanlar Beyoğlu’nun eğlence merke­ zi. 1913 yılında İstanbul’a ge­ len Rena Sanktis. Brighton’- daki ailesine yazdığı mektup­ ta şöyle anlatıyor Pera Pa- las'ı: “Tokathyan Oteli’ndeki hiç benzemiyor monşer dansingler banal olmaya baş­ ladı. Çok sıkılıyorum. Artık da başıma üşüşecek...” desi yönünde ve “boşver” anla­ den elini sallayıp gülüyor. bu yüzünde yoğun biçimde köy vas’tan geldim. Benim gibi çok haftanın dört akşamı Pera Pa­ “Şark’tan gelip giden kam­ mında sallıyor: Beyoğlu ilçesinin bir yanı İs­ dernekleri var. ikinci kuşak yeni sayıda sosyal demokrat geldi Si­ laskayız. O muhteşem saray yonların o yıllarda dikkat çeke­ “Bunca yıldır Beyoğlu'nda- tanbul Boğazı, diğer yanı da yeni kente adapte oluyor. Birinci vas’tan. Bu yüzden Sivas’ı geri­ dekoru içinde Rus votkası içi­ cek kadar çoğalması” Çaylak’ın yım. bir türlü ayak uydurama- Haliç’le çevrili. Karaköy’den göç kuşağının kentle hiçbir uyu­ cilere bıraktık” diyor. yoruz ve orkestra vals çaldığı­ güvencesi: dım oralardaki yaşama...” Haliç’e doğru girince başka bir mu vok.” “Beyoğlu’na geldiniz, ama nda dansa kalkıyoruz. Pera “ 1960’lardan sonra çok sık Ağdaş, üzerine bir iş önlüğü dünya çıkıyor insanın karşısı­ Sütlüce’den Keçecipiri’ne, Beyoğİu’nu da gericilere kaptır­ Palashn önünden dakikada bir gelip gitmeye başladı kamyon­ giymiş. Çember sakallı ve tak­ na. Sütlüce mezbahasının çev­ oradan Ömcktepe’ye doğru çı­ dınız” deyince hepsi kafalarını tramvay geçiyor. Pera’da on lar. Kimi taş getiriyordu buraya, keli. Dükkanında, Refah'tan resinde ağıllar var. Yüzlerce ko­ kınca başka ilginç görüntüler önüne eğerek konuşuyor; dakikada tam yedi otomobil kimi iasan, kimi de eşya. Hem Beyoğlu Belediye Başkanlığı’nı yun satılmayı bekliyor.Çevrede çıkıyor ortaya. Örneğin, bu ma­ “Kötü yaptığımız, daha doğ­ savdık. Bu ne kalabalıktır, bu insan hem eşya getirenlerin sayı­ kazanan Nusret Bayraktar’ın hayvan pislikleri. Ağır bir, koku hallelerdeki her caminin yanın­ rusu yapamadığımız hizmetler­ ne gürültüdür monşer? İnsan sında muazzam artış vardı. Bu fotoğrafı asılı. var. Buralarda “Adak” adı altı­ da birde Kuran kursu var. Tay- den dolayı kaybettik. Aldığımız kendini Paris’te sanıyor.” kahve açılınca artık bunların ilk “Biz” diyor, “Anadolu köyle­ nda kaçak hayvan kesimi yip Erdoğan 1989 seçimlerinde emaneti iyi kullanamadık. Bir de Agatha Christie “Orient uğrak yeri, önemli bir haberleş­ rinden geldik. Tarladan, bağ- yapılıyor. Çoğu hastalıklı hay­ RP'den Beyoğlu Belediye Baş­ bunun üzerine bölünüp birbirimi­ Express’te Cinayet” adlı ro­ me noktası oldu.” dan-bahçeden gelmişiz. Dalan, vanlar Beyoğlu’nun yoksul in­ kanlığına aday oluyor, ancak ze düştük. Böyle olunca da SHP manını Pera Palas’ta yazıyor. İstanbul’a ilk gelene önerile­ gecekonduda oturanları apart­ sanlarına ucuz et olarak satı­ kaybediyor. Bu seçimde ise seçmeninin bir bölümü CHP’ye, Aslında otelin adına uygun cek “danışma” durumuna geli­ mana taşıyacaktı. Buranın gece­ lıyor. Mezbahaya yaklaştıkça, İstanbul Belediye Başkanlığı'nı bir bölümü DSP’ye oy verdi. bir kitap bu. Çünkü Pera Pa­ yor yıllar içerisinde Şark Kah­ kondu halkı karşı çıktı. Ben de “Uykuluk ve et” yazılı tabelalar kazanıyor. Kılınç, “Sütlüce’de ANAP’a, DYP’ye bile oy veren­ las 1893 yılında Compagnie vesi. Birisi köyünden mi göçü­ 25 yıllık gecekonducuyum. Biz sıklaşıyor. Birkaç masa atmış­ Refah her seçim oyunu ikiye ler oldu. Hatta RP’ye ov veren Internationale des Wagons yor, “Git” diyorlar “Şark Kah- blok apartmanda, katta, dairede lar. Yanında bir mangal yanı­ katlıyor. Beyoğlu özelinde on SH P’liler bile var.” Lits et des Grands Express vesi'ni bul. İstediğin kişilere zor yaşarız. Serbest hayata alış­ yor. SHP Beyoğlu İlçe Başkanı yıldır durmadan çalışıyorlar. Bir Européens tarafından Paris'­ ulaştırır o seni.” mışız. Yeni yeni başladı gece­ Yüksel Kılınç, bir yanda hay­ sloganları vardı, ‘İstanbul’u fet­ Rüşvet kime yaradı? ten İstanbul’a Orient Express Birisi. İstanbul’a göçen hem- konduların yerine apartman dik- van ağıllarının, diğer yanda ke­ he Pera’dan başlayacağız’ diye. treniyle gelen yolcular için şerisine bir paket, bir çuval un, Bunu da başardılar. Beyoğlu'­ Bir başkası rüşvetten yakını­ yapılmış. Bu nedenle Pera Pa- biraz peksimet ya da ceviz mi nda yoğun eğitim yaptıkları yer­ yor: las’la Şark Ekspresi'nin amb­ gönderecek; verdiği adres yine ler var. Seçimler sırasında bura­ “Son dönemde rüşvet yaygın­ lemleri aynıdır. (1). Şark Kahvesi: eyoğlu’na sığman Beyaz Ruslar hiç daki yoksul halka İstiklal Cad- laştı. Herkes sandı ki gecekon­ “Bunu İstanbul’da Şark Kah- B desi'ni başka türlü anlatıp, sü­ dulaşmaya izin veriliyor, bu yüz­ ‘Şark Kahvesi’ vesi’ne bırak, oradan alırlar...” eksik olmazdı Pera Palas’tan. rekli olarak, ‘sizin de çocuğunuz, den oylar bu izni veren belediye 1990’larda yıkılıyor Şark kızınız Beyoğlu’na düşecek’ diye başkanına akacak. Ama böyle Şark Ekspresi'nin seferleri Kahvesi. Ali Rıza Çaylak da, Otel bir zamanlar Beyoğlu’nun eğlence propaganda yaptılar” diye an­ olmadı. Çünkü neredeyse her­ artık yok. Ama günümüzde eski kahvesinin yakınlarına bir latıyor. kesten rüşvet alındı. Gecekondu Beyoğlu’nda başka “Şark”lar terminal açıp yolcu taşımacılı­ merkezi. Agatha Christie “Orient Express’te Hasköy'ün Keçecipiri ma­ yapan da belediyeye sempati du­ yaşıyor. Kapısında kocaman ğına başlıyor. Terminal de eski Cinayet” adlı romanını Pera Palas’ta hallesinin yolları hayli yokuş. yacağı yerde, hem kendisinden bir yazı var: kahvenin adını alıyor: Mahalleyi bir çöp kokusu sar­ rüşvet alındığı için kızdı hem de “Şark Kahvesi Terminali.” “Şark Kahvesi Terminali.” yazıyor. Şark Ekspresi’nin seferleri artık mış. Burada yaşayanların çoğu ‘gecekondu yaptıysam paramla Yazıhanenin camı, Orta ve Çaylak, terminalin tabelası­ tersane ve belediye işçisi. İnsan­ yaptım’ dedi.” Doğu Anadolu kentlerinin, na doğru elini kaldırıp, bir ger­ yok. Ama günümüzde Beyoğlu’nda başka ların hepsi kızgın. Yeni ekono­ SHP Beyoğlu İlçe Başkanı ilçelerinin adlarıyla dolu. çeği saptıyor: “Şark”lar yaşıyor. mik pakete kızıyorlar, enflasyo­ Kılınç. Keçecipiri mahallesinin Rengarenk harflerle bir hari­ “Eğer Şark Kahvesi’ni bula­ na kızıyorlar, toplusözleşme sorunlarını anlatırken belediye­ ta çizilmiş; Tokat’ından Zile’- mazsan Bevoğlu'nu da bulamaz­ mek. O da, kira parası tatlı gel­ yif köşelerinin bulunduğu Süt- görüşmelerinin çıkmaza girme­ ye dönük eleştiriler de yönelti­ sine, ’undan Erzin­ sın.” diği için. Ama biz kolay kolay lüce'dcn geçerken, insanların sine, yeni sözleşmenin bir türlü yor: can’ına dek. İşte Çaylak’ın bu sözü, yaşa­ apartmanda oturamayız. Ancak kafasındaki Beyoğlu kavra­ imzalanmamasına kızıyorlar. “Temizlik İşleri’nin garajı bu­ Yolcular, gelecek otobüs nılan gerçeği en açık biçimde iki kuşak geçecek ki bizim ço­ mına değiniyor: Keçecipiri'nin kahvesinde kız­ rada. 1989 seçimlerinde mahalle servisini bekliyorlar. Kadı­ anlatıyor. Eğer Şark Kahvesi cuklarımız alışsın apartmana.” “Bence Türkiye’de Beyoğlu gınlıkları ve umutsuzluklarıyla halkına söz verdik, buradan kal­ nların üzerinde basma şalvar, bulunmadan bugün Beyoğlu Ağdaş’a göre SHP, İSKİ’den doğru algılanmıyor. İnsanlar ge­ oturuyorlar. Çoğu Sivas'tan ve dıracağız diye. İnanılmayacak başlannda örtü var. Kasketli, bulunmuyorsa, “Beyoğlu’nda kaybetti seçimleri, hem Beyoğ­ liyor, İstiklal Caddesi’nde bir si­ Tokat’tan gelmiş. Kahvedeki derecede çöp kokuyor mahalle. zayıf erkeklerle yan yana Refah nasıl kazandı?” sorusuna lu’nda hem de Türkiye genelin­ nemaya, tiyatroya ya da bara gi­ masanın çevresinde Haşan ve Aradan beş yıl geçti, kaldırama­ oturmuşlar. Giyimleri inanı­ alınacak yanıtın ilk ipuçları elde de. SHP’den belediye başkanı diyorlar. Ama bunun yanı ba­ Hıdır Rüzgar, Kazım ve Haşan dık. Verilen sözler tutulmadı. lmayacak kadar kötü. ediliyor demektir. seçilen, ancak 27 Mart seçimle­ şındaki diğer Bevoğlu’nu göre­ Güven, Ahmet Çavuş ve Yük- Yapılaşma inanılmayacak ka­ Yağışsız havaya karşın ayak­ Şark Kahvesi Terminali’nin rine CHP’den katılan Hüseyin miyorlar. Buralarda yaşayanlar sel Kılınç oturuyor. Kimi işçi, dar yoğunlaştı. Okul ihtiyacı kabılarında çamur var. Pan­ karşısında Ali Ağdaş’ın nalbur Aslan’la ilgili değerlendirmesi Beyoğlu’nun hiçbir yönetim ve kimi esnaf. var. Sınıflar çok kalabalık. tolonları ütüsüz erkeklerin. dükkanı var. Son günlerde in­ ilginç Ağdaş’ın: karar kademesinde bulunmu­ İçlerinden biri SHP İlçe Baş­ Onun için çocuklar uzak yerler­ Kadınlar bakımsız. Pek geliş­ şaat malzemesi satışı hayli art­ “Nasıl kaybetti anlamıyorum. yorlar. Beyoğlu’nun bir yanı kül­ kanı Kılınç’a dönüp “Başkan, deki okullara gitmek zorunda memiş bir Doğu Anadolu mış. Bütün gecekondu halkı, onun be­ tür ve sanat merkezi, ama diğer ben SH P delegesiyim. Kusura kalıyorlar. Ancak okul yapıla­ kentinin otogarından farkı Ağdaş, Erzurumlu. 25 yıl ön­ lediye başkanlığı döneminde is­ yanında yaşayanlar bu merkeze bakma, ama seçimlerde sandık cak yer yok. Daha doğrusu, okul yok görüntü açısından Be­ ce gelmiş İstanbul’a. “Beyoğlu” tediğimiz gibi yaptık gecekondu­ yabancılaşmışlar. Bu Beyoğlu’- başına gidip oy bile vermedim” ve sağlık ocağı yapmak için yer yoğlu’nun Fethitepesi’ndeki dendiği zaman aklına önce Süt­ larımızı. Hüseyin Aslan’ın kay­ yla ilgili en yakın temasları, kül­ diyor. ayrılmıştı. Ancak ayrılan bu yer­ Şark Kahvesi Terminali'nin. lüce, Kasımpaşa, Halıcıoğlu ge­ betmesine şaştım valla...” tür, sanat ve eğlence sektörünün Delegesi, SHP'yc kızgın. Hü­ ler de yapılaşmaya açıldı. Bura­ Başı sımsıkı bağlı, sıcağa liyor. “Baksana, bir gecekonducu ara işlerinde çalışmak. Kimi ko­ kümetteki tutumuna, ekono­ lara gecekondu yapıldı. Bunlar karşın üzerine pardösü giy­ “Ya İstiklal Caddesi, Tünel, olarak sen bile vermemişsin Hü­ milik yapıyor Beyoğlu'nda örne­ mideki etkisizliğine kızıyor. olunca da gecekonduyu kuran­ miş genç bir kız giriyor içeri. Galata, Taksim?..” Bu soruya seyin Aslan’a oy” deyince, “Be­ ğin, kimi garsonluk. Gündelik İçlerinden bazıları yine de des­ dan oy bekleyenler ceza vedi- İki bilet alıyor ’a. yanıt verirken elini İstiklal Cad­ nim yönüm zaten belli” gibisin­ olarak yaşıyorlar. Beyoğlu’nun teklemiş SHP’yi. Biri “Ben Sı- ler.” Terminaldeki çocukların İşte, İstanbul’un kalbi. Tür­ ellerinde ucuz, plastik oyun­ kiye’nin kültür ve sanat merke­ caklar var. Sanki babaları­ Dünden bugüne Beyoğlu'nun adları zi. uluslar ve dinler açısından ndan kalmış. belki de dünyada benzeri az bu­ Gözle görülen bir yoksul­ lunur bir mozaiğin sınırları için­ luk aslında Şark Kahvesi de yaşanan gerçek. Terminali’ndc bekleşen. Hasköy’ün Keçecipiri ma­ Biraz ötedeki İstiklal Cad- hallesinde insanlar çöp kokula­ desi'nde; sinemaları, barları, rı içinde yaşıyor. Değil yeşil kafeleri, pastaneleri, büyük Beyoğlu’nun çekirdeği, bugünkü Gala­ Galata adı. İtalyanca’nın Ccnova lehçe­ Beyoğlu adının kaynağı tartışmalı, alan yapacak, okul ve sağlık otelleriyle Şark Kahvesi ta. Bu yörenin bilinebilen en eski adı, Si­ sinde yokuş anlamına gelen “caladdo” ama biz birini aktaralım; ocağı için bile bir karış boş yer Terminali’ne öyle uzak bir ke. Grekçe “incir ağaçlan” anlamına geli­ sözcüğünden türemiştir. “Bizans keferesi buraya Pera diyor. kalmamış. Okul sıralarında dir­ dünya var ki... yor. İ.Ö. 146’da bölgeye egemen olan Ro­ Galata’nın kuzeyinde kalan bölgeye, Karşı yaka manasına. Beyoğlu adının ve­ sek koyacak yer bile yok. Uzak­ Terminalin sahibi Ali Rıza malılar yöreye “Syeena” diyorlar. İ.S. Bizans çağında Grekçe “öte, ötesi” anla­ rilmesi, Kanuni Sultan Süleyman dönemi­ lardaki okullara gidiyor çocuk­ Çaylak, Erzurum’dan 1942 330’da Galata’nm resmi adı “Regio Syce- mına gelen “peran” sözcüğünden esinle­ ne rastlıyor. Venedik sefiri Gritti, bir Rum lar. İnsanlar, dar geçimlerini yılında gelmiş İstanbul’a. na.” Galata adının nereden geldiği çok nerek Pera deniliyordu. Buradaki bağla­ kızıyla evlenir. Bu evlilikten Aloisio doğar. bugünden yarına nasıl.vardıra- 1962’de Fethitepe'den bir tartışmalı. Bir görüşe göre yöre halkının ra da “Pera bağlan” deniliyordu. Biz bu­ Baba Gritti’nin Taksim civarında görkem­ caklarını düşünüyorlar. dükkan almış. 1964’te de, Galat diye adlandırdığı Kelt kavmi bura­ gün Galata ve Pera’nın bulunduğu alan­ li bir köşkü vardır. Bahçesi uçsuz bucaksız İşte, burası da Beyoğlu. açtığı işyerinin adını “Şark dan geçerken bir süre kalmış, bu nedenle ların ikisine birden Beyoğlu diyoruz. Bu olan bu malikanede sonra Aloisio Gritti Ama burada “İnsan hiç ken­ Kahvesi” koymuş. de yöreye “Galata” adı verilmiştir. Bir ad uzun süre bir arada kullanılmışlardır. yaşar. Bu yüzden bugün Taksim’den Ga- dini Paris’te sanmıyor monşer”. Çevresindekiler, “Deli mi­ başka görüşe göre bu ad Grekçe’de “süt” Hıristiyan OsmanlIlar ve AvrupalIlar İata’ya kadar olan bölgeye bu bey oğlun­ sin sen” diye, sormuşlar Çay- anlamına gelen “Gala” sözcüğünden tü­ Pera adını kullanırken Türkler yöreye dan esinlenerek Beyoğlu denmektedir.” (2) (1 [Dünden Bugüne Beyoğlu, lak’a, “Ne işi var burada Şark remiştir. Galata, sözcük Öl arak “sütler" Beyoğlu demişlerdir. 1925 yılında kent ve Yüksel Baştunç, Yılımız Yayın­ Kahvesi’nin?” anlamına gelmektedir. Slav ve Bulgar kö­ mahalle adlarının Türkçeleştirilmesi sıra­ (!) Beyoğlu, Özdemir Kaptım (Ar­ lan. Yaptığından emin bir bi­ kenli kişiler Sike yöresine yerleşmişler, sında Pera adı kaldırılmış, yalnızca Be­ kım ), İletişim Yayuıiart çimde yanıtlamış Çaylak: burada sütçülük yapmışlar, mandıra kur­ yoğlu adı bırakılmıştır. Ancak Galata (2) [yünden Bugüne Beyoğlu, Yüksel “Görün bakın, millet bura­ muşlardır. Bir üçüncü görüşe göre ise adına dokunulmamıştır. (1) Baştımç, Yılmaz Yayınları SÜRECEK SAYFA CUMHURİYET DİZİ YAZI Scola’nın Mario, Maria ve Mario’sunu seyredenlerden iki kişi, Alkazar’ın barında filmi değerlendiriyor. İtalya’yı kavramaya çalışıyorlar, ya Beyoğlu ... Beyoğlu’nun arka yüzü İtalya’dan daha uzak...

nın iki yarışıdırlar. Biri karalanınca, miş binaların, hala yükselmekte olan girer, ne cankurtaran. Örnektepeli- yıldızı ve ölen kişinin adı var. Arka Festivalin gözdelerinden, Scola’- öbür taraf temiz kalır mı?” apartman iskeletlerinin arasından ler, bazı apartmanların arasından yol yüzleri dümdüz. Evlerin yapımında nın Mario, Mana ve Mario’sundan Çevresindekiler muhtar Göleli’yi bakmak gerekiyor. Her yer tuğla ren­ olmadığı için neredeyse tırmanıyor­ mezar taşlan kullanırken, yazılar ve çıktılar. Alkazar’ın banna giriyorlar. destekliyor: gi. Yeni yapılar ya da sıvasız apart­ lar. yıldız görünmeyecek şekilde ters yer­ Filmde Scola, İtalyan Komünist “SH P’den belediye başkanı seçilen, manlar... Ne imar planı’ var ne de İleride bir yazı var: “Örnektepe leştirilmiş harca. Partisi’ne üye bir karı-kocanın öykü­ bu seçimde de CHP’den aday olan izan. Apartmanların çatıları neredey­ parkı”. Ancak park diye girilen yer Garbis Özatay fotoğraf çekmek sünü anlatıyor. Parti içinde yollan si­ Hüseyin Aslan, bizim bu muhtardan se birbirine değiyor. Düz duran bir moloz yığını. Tabelası asılmış ama için, evlerin bir parçası olmuş mezar yasi olarak aynlırken, evliliklerinin bile daha az oy aldı. Üç bin! bulmadı kaçak, apartmana, bir diğeri yan­ park yapılmamış. Bu da “Aslan sos­ taşlarına bakarken bir kapının eşiğin­ de buna paralel çöküşü... Ya da evli­ aldığı oy. Burada beş sene belediye lamasına gelip dayanmış. Bazı apart­ yal demokrat belediyecilik anlayışı” de durdu: liklerindeki çöküşün parti içinde ayn başkanlığı yaptıktan sonra seçime gi­ manların arasında yol geçecek yer mn yeni bir ürünü olsa gerek. “Albert de burada yatıyormuş...” kanatlarda yer alarak dışa vurumu... rip, her yıl için bin oy bile alamazsan, bile kalmamış. Evler iç içe, bir yangın Parkın ilerisi eski bir Yahudi me­ Ters çevrilmemiş bir mezar taşının Kadının elinde parlak beyaz ciltli anla halk seni nasıl değerlendiriyor.” olsa, birisi ağır hastalansa ne itfaiye zarlığı. Üzeri şöyle bir sıyrılmış me­ üzerinde altı köşeli yıldız ve ölen kişi­ İngilizce iki kitap var. Biri The Dic- Örnektepe Haliç’e zarlığın. Mezar taş­ nin adı okunuyordu. tionary of Costume, diğeri de The hakim bir nokta. lan toprağa kanş- Gecekondular mezarlığa doğru Art of Fashion Drafing. Adam deri Aşağıda Haliç bir mış. Kimi sahipli taşmış. Bazı evlerin bahçelerinde, te­ bir çanta taşıyor. kavis çizip Boğaz’a mezarların taşlan mellerinin dibinde mezarlar var. Ço­ Sinemanın, edebiyatın, sanatın “ta­ doğru akıyor. Eşsiz rnektepeliler, yol olmadığı için, evlerine betonla toprağa cuklar ve tavuklar mezarlığın üzerin­ nıdık yüzleri" Alkazar’ın barında. Bir bir manzara. Bura­ tutturularak ko- de geziniyor. Bu görüntüye şaşırıp yandan ünlü bir yönetmen, diğer yan­ dan bakınca, Haliç’- giderken bazı apartmanların arasından neredeyse runması sağlanmış, “Hiç kemik çıkmıyor mu buradan” di­ da bir yazar, az ötede yerli filmlerin in leş gibi olması, su­ Sahipsiz mezar- ye soracak olursanız da sakin sakin bir jönü oturuyor. yun ortasından ha­ tırmanıyorlar. İleride bir yazı var: “Örnektepe lann taşlan işe ge- yanıtlıyor: Genç kadın “Çok güzel filmdi” di­ vaya fırlayan pislik parkı”. Ancak park diye girilen yer moloz yığını. cekondulann “Arada bir üç beş tane çıkıyor. Alıp yor. Adam “güzelliği” tamamlıyor: adaları bile güzel gö­ Tabelası asılmış ama park yapılmamış. Parkın yapımında kul­ atıyoruz.” “İnsanların özel yaşamlarındaki rünüyor. Ancak, bu lanılıyor. Evlerin duruşlarıyla siyasetteki duruşları güzelliği görmek için ilerisi eski bir Yahudi mezarlığı. Sahipsiz merdivenleri, eşiği Arabistan görüntüleri arasındaki çizgilerin kesişmesini çok , gecekonduyken se­ mezarların taşları gecekonduların yapımında oluyor. iyi yakalamış. Bence evliliğin giderek çimler sırasında Mezar taşlannın Beyoğlu’nun hemen her mahalle­ durağanlaşması, tekdüze bir noktaya apartmana dönüşüp kullanılıyor. Evlerin merdivenleri, eşiği oluyor. bir yüzünde altı kö­ sinde olduğu gibi Örnektepe’nin de varması iki insanın birbirlerinden ay­ gelişigüzel yüksel­ şeli Davut’un çıkışında Diyanet’in Kuran kursu rılmalarından önce parti içinde yol­ var. Küçücük çocuklar içeride. Kısa larının avrdması olarak yansıyor.” bir süre önce daha çok öğrenci var- Sonuç olarak, İtalyan_ Komünist mış.“Nereye gitti diğer çocuklar” diye Partisi'ne üye Mario ve" Maria'nın sorunca, alınan yanıt ilginç: sorunları, davranış biçimlerinin kö­ “Beykoz’da bir Kuran kursu var. keni, İstiklal Caddesi üzerindeki Al- Oraya gittiler.” kazar sinemasının bannda an­ Anlaşılan çocuklar, Kuran kursu laşılmıştı. Kuran kursu dolaştırılıyorlar. Adamda da kadında da İtalyan Beyoğlu mahallelerini bir cami, bir Maria ve Mario çiftini kavramanıh Kuran kursu, bir cami, bir Kuran mutluluğu vardı. kursu geçince, ileride Bademlik var. Yok yok, sanki Beyoğlu’nun bir par­ Ya BeyoğlıTnun arka yüzü? çası değil de Fatih’in Çarşamba’sı, Draman’ı ya da Suudi Arabistan’­ Ancak Beyoğlu’nun bu yüzünde daki bir yerleşim birimi. Küçücük yaşayanlar. İtalya kadar uzak olma­ kızından, yetmişlik yaşlısına dek tüm yan Beyoğlu'nun öbür yüzündekileri kadınlar ya kara çarşaflı, ya peçeli. ne kadar kavramışlardı? Sorunlarım, Başörtüsü bile daha çağdaş bir giyim açmazlarını, çıkmazlarını ne kadar biçimi olarak kalıyor bu görüntünün biliyorlardı? Daha doğrusu, Beyoğ­ yanında. lu’nun böyle bir yüzü olduğunun Örnektepelilerin anlattığına göre, farkında mıydılar? Farkındalarsa ne Beyoğlu’nun yoksul semtlerinde Re­ yapıyorlardı? fah her gün bir torba dolusu yiyecek Ünlü sinema oyuncusu Nur Sürer, dağıtmış. Torbanın üzerinde RP Beyoğlu’nun öbür yüzünü öğrenen , amblemi var; içinde de iki ekmek, bir bu gerçeğin ayırdına varanlardan bi­ parça peynir ve zeytin. ri. Kendisi gibi sinema oyuncusu olan Halil Ergün'ün SHP'den Beyoğ­ Tek tip Refah gömleği lu Belediyesi başkan adayı olması üzerine, seçim kampanyası boyunca Bir Örnektepeli seçimler sırasında ev ev, kapı kapı gezdi Beyoğlu’nu. tanık olduğu olayı anlatıyor: “Birbirinden farklı binlerce insan “Bir sabah kalktım, yedisinden yet­ tamdım" diyor Sürer, “Binlerce kadın mişine bütün erkeklerin üzerinde aynı tanıdım. Şimdi bir filmde rol alsam, renk ve desende oduncu gömleği var. elimde canlandıracak binlerce insan Sanki tek tip giyinmişler. Şaşırdım ön­ var. Bu kampanyadan önce, Beyoğlu’­ ce. Sonradan öğrendim ki. Refah her­ nun sınırlarının bu kadar geniş olduğu­ kese aynı gömleği dağıtmış. Hemence­ nu bilmiyordum. Yapay bir gettolaş- cik üzerlerine geçirmişler.” ma var. İstanbul’a entegre olamamı­ Bu olay başka bir yaranın da anla­ şlar, kendi içlerine kapanmışlar. Ör­ tımı elbette, insanların giyecekleri o neğin Erzincan kökenli yüz yirmi köy denli sınırlı ki, ellerine bir gömlek ge­ demeği var. Bilmem ne köyü yardı­ - çer geçmez hepsi birden hemen giyini­ mlaşma derneği. Kendi içlerinde yaşı­ yor. Yani, yeni bir gömleği birkaç gün yorlar. Evleri köylerinde kalmış. Eş­ bekletecek kadar zengin değil gard- yalarıyla birlikte İstanbul’a göçmüş­ roplan. ler. Belki de köylerindeki yaşantıları­ Beyoğlu denilince bir zamanlar ak­ ndan tek farklıkları, burada evlerinin la İstiklal Caddesi’nin ara sokakların­ bir oda fazla olması. Aralarında o ka­ W k." ¿ivi'A daki pavyonlar, batakhaneler gelirdi. dar az insan var ki, İstiklal Caddesi’ne *•- • ■ Ancak, sinemaları, tiyatroları, kitap­ çıkmış, orayı yaşamış... Ama oraları ; vfil \ - çıları, müzik evleri ile “Beyoğlu’nu tanıyınca, Beyoğlu’nun bütününün bi­ kültür basınca”, aydınların, gençlerin zim için vazgeçilmez olduğunu an­ gittiği kafeler, barlar ara sokaklarda ladım. Çünkü biz bu insanlarla iç içe bu pavyonların yerini almış. Pavyon­ yaşıyoruz.” lar Beyoğlu’nun içlerine doğru çekil­ miş. Örnektepe Muhtarı Göleli, bir Ergün ve Refah rahatsızlıklarını dile getiriyor: “Beyoğlu’nun o çirkin eğlence Nur Sürer’e göre Beyoğlu seçimle­ biçimi buralara taşındı. Sosyal de­ rinde başarılı bir aday ve bir de başa­ mokratlar bile bu tür şeylerin mahalle rılı parti var. Başarılı aday Halil Er­ İşte Beyoğlu’nun arka yüzü Örnektepe’den görüntüler. En üstteki resimde görülen moloz yığını sözümona park. içlerine kadar girmesinden rahatsız. gün. Başanlı parti de Refah. Sürer, Kimbilir ne zaman biter? Üst solda görülen önü kesilmiş yol da sözde sokak. Sağdaki resimde oynayan çocuklarsa, İnsanımızın çoğu o tür şeyleri kabulle­ “Biri seçmeni beyaz perdeden yakala­ yanı başlarındaki şeyin Albert’in mezartaşı olduğunun farkında bile değiller.(Fotoğraflar: GARBIS ÖZATAY) nemez.”

dı, diğeri de dinden” diyor. • ;v .... Seçimler süresince bunu da bir silah Ömektepeliler de Sürer’in bu sap­ olarak kullanmış Refah. Hatta tamasını doğruluyor: Beyoğlu'nun kısa tarihi “SH P kazanırsa çocuklarınız, kızları­ “Camilerde vaaz vere vere seçimi nız Beyoğlu’na düşer” diye korkut­ kazandılar. Adam Erzurum’dan gel­ muşlar insanları. miş. Günah diye evinde televizyon Ömektepeliler sık sık, bir türlü ya­ açmıyor. On dört yaşında bir kızı var; pılmayan parklarım, geçit vermeyen imam hatipte öğrenci. Kız nereye der­ sokak aralarını, toplanmayan çöple­ se, oraya oy veriyorlar. Küçücük kız, rini _gösterip söyleniyorlar: koca koca adamlara, bütün aileye Re- “işte biz de Beyoğlu’nda yaşıyoruz. fah’a oy verdirdi.” İstanbul’un göbeğinde yani...” Bu Be­ Beyoğlu’nun ilk 17. yüzyılın ikinci yoğlu’nu sevmediniz. Biraz da sıkıntı Misafir oylar çekirdeği Galata. yansındaki İstanbul’u dağıtmak için iyisi mi Tünel'den vu­ Kozmopolit bir inceleyen ve yazan run, İstiklal Caddesi’nden çıkın. Bir başkası Refah’ın Beyoğlu’nda- liman kenti. 1267’de Robert Mantran, bu Yapım tarihi olarak dünyanın ikinci ki organizasyonunu anlatıyor: Galata, bir daha konuda şöyle metrosu sağınızda kalsın, aldırmayın “Benim inancım o ki, Beyoğlu’nda birleşmemek üzere demektedir: ‘ Gramafon Bar'dan gelen caz müziği­ RP’nin en az beş bin misafir oyu Bizans'tan ayrılıyor. ne. Nazım Hikmet Vakfı’nı solda vardır. Kazanamayacakları yerlerden Galata’ya kentinde ‘imansızlar bırakın. Arkadaki Nevizade Sokağı’- seçmen kaydırdılar buraya. Biz, ne Venedikliler hakim. şehri’olarak nı da bırak. Oraya sonradan gelece­ seçmen kütükleri yazılırken sahip çı­ 1453'te Galata belirmekte, Türk ğiz. Yeni Melek solda, Atlas, Alkazar kabildik, ne de seçim günü sandıkları dövüşmeden asıllılar İstanbul’un sinemaları sağda kalsın. Atlas’ın giri­ koruyabildik." OsmanlIlara teslim merkezi semtlerine şindeki Kulise de takılma, içerideki SHP Beyoğlu İlçe Başkanı Yüksel oluyor. Bunun yerleşirken yabancılar antikacıların vitrinlerine de. İleride Kılınç açıklık getirmek istiyor parti­ üzerine F atih Sultan daGalata’da Mis Sokak var. Yukarısındaki Hayal nin bu zaafıyetine: Mehmet de Galata ’da yoğunlaşmaktadır.” Kafe'ye, Caz Bar’a, aşağıda Ümit’in “Seçmen kütükleri 7 kasımda yazıl­ yaşayanlara din ve Neredeyse tüm Beşinci Mevsim’ine, Muzaffer’in dı. İlçe örgütümüz bu tarihten on beş ticaret özgürlüğü yabancı ülkelerin Akademi’sine sonra gidersin. Yerin­ gün önce görevden alındı. Sonra göre­ tanıyor.ty« . , I büyükelçilik binalannı de şimdi bir bankanın şubesi olduğu ve iade edildiysek de seçmen yazımı­ 1447’deki nüfus Beyoğlu'nun çekirdeğini oluşturan Galata, tarih boyunca çeşitli kurduğu, önce Galata, için vitrinde bir makete dönüşmüş nda kimseye görev veremedik, çünkü sayımına göre din ve uluslardan insanların birlikte yaşadığı bir merkez oldu. sonra da Beyoğlu. Nisuaz Pastanesi’ne de bakma. İyisi zamanımız kalmamıştı. RP bu işi us­ Gûiata’nm yüzde 38’i Osmanh mi bir Taksim’e çık. Sıkıntın da­ taca yaptı. Adam kaydırdı, ama Ortodoks Rum, yüzde 35’i Müslüman, yüzde22’si İmparatorluğu’nun Baü’ya açılan penceresi oldu. ğılmadı mı, vur bu kez de Taksim’den yığma yapmadı. Kaydırdıklarını Be- Katolik Avrupah, yüzde 5’i deGrcgoryen Ermeni. 19. yüzyılın başlarında Osmanlıda Batılılaşma Tünel’e doğru. İtalyan Komünist yoğlu’na yaydı. İş böyle yapılınca da Galata’daki Cenevizlilerin ayrıcalıklı haklan 1669 hareketi ile birlikte “yanlışı îledoğrusu ile Partisine üye Mario ile karısı Maria’- daha sonra seçmen listesi incelenerek yılında sona erdikten sonra. Galata, İstanbul'da gerçekleştirilen ‘Batılılaşma’ eylemleri içinde; nın sorunlarını iyi kavra. Ömektepe'- anlamak olanaksız duruma geliyor.” İstanbul’daki AvrupalIların ve Avrupa ile ilişkili deki Ahmet’in, Bademlik’teki Ayşe’­ Ömcktcpc Muhtan Haydar Güle­ halini aldı. Galata’nın ayncalıklarını yitirdiği bu Hıristiyan OsmanlIların yoğun biçimde oturdukları nin açmazlarını nasılsa bir anlayacak li, solun bölünmüşlüğünden şikayet­ dönemde gene dc onu, İstanbul’un Hıristiyanlann Galata'mn yıldızı gene parlamaya başlamıştır.” çıkar. Hem bazen Beyoğlu'nun arka ç i: çoğunlukta olduğu diğer mahallelerinden ayıran yüzü İtalya’dan daha uzak gelmiyor “Solcular hem bölündüler hem de önemli özellikleri vardır. mu insana? birbirlerini karaladılar. Oysa, partiler Bunlardan biri de yabancıların yaşadığı bir yer Kaynak: Beyoğlu, Özdem ir Kaptan (Arkan), İletişim ayrı olsa da eninde sonunda bir elma­ olmasından kaynaklanmaktadır. Y a y ın la rı SÜRECEK SAYFA CUMHURİYET 12 DİZİ YAZI Beyoğlu cumhuriyetinin

manın bazı görevleri dc var. Mansur, evinin biraz aşağısında­ ki bir yapıyı işaret ediyor : “Şurada bir otel yapıyorlardı. İmar planına aykırı. Çevredekiler hep beraber mahkemeye başvur­ duk. İnşaat şimdilik durduruldu. yurttaşlan Arkadaşlar aralarında anlaştılar, mahallemizde içki satmayan bak­ kaldan alışveriş yapmıyorlar.” - - 4 ► Beyoğlu Kaymakamı Atilla Yaşa Beyoğlu’nu Lale Mansur’un yaptığı “Son _ Duvara siyah bir pano asıldı. Osmanlıya benzetiyor: 1950’li yıllara kadar zamanlar Beyoğlu toparlanıyor­ Üzerine gençlik, orta yaşlılık gayrimüslim nüfus hakim Beyoğlu’na. Bu du” saptamasına ilçenin kay­ fotografían, çeşitli oyunlardaki makamı Atilla Yaşa da katılıyor. görüntüleri yapıştınldı. Orta­ yükselme devri. 6-7 Eylül olaylarından itibaren Beyoğlu’nu Osmanlı İmparator- daki fotoğrafta sımsıcak gü­ gerileme dönemi başlıyor. Son üç dört yıldır da bir luğu’na benzetiyor Yaşa: lümsüyordu. Panonun çevresi toparlanma, bir iyiye gidiş var Beyoğlu’nda. “Nasıl ki imparatorluğun yük­ de çiçeklerle süslendi. Köşesine selme, duraklama ve düşüş dönem­ de bir yazı asıldı: “Turgut Ba­ leri vardı, bunların aynısı Beyoğlu ha'nın cenazesi yarın öğle na­ için de geçerli. 1950’Ii yıllara ka­ mazından...” dar gayrimüslim nüfus hakim Be­ Turgut Boralı Ünlü tiyatrocu yoğlu’na. Bu yükselme devri. Bun- ölmüştü. Sıkça geldiği Arifin İar kaçınca boş binalar metruk du­ Çiçek Ban'nda her akşam rumda kalıyor. 6-7 Eylül olayları­ oturduğu taburenin arkasına ndan itibaren gerileme dönemi asılıydı pano. Yanında libera başlıyor. Son üç dört yıldır da bir Me (Özgürlüğümü Ver) filmi­ toparlanma, bir iyiye gidiş var Be­ nin afişi duruyordu. yoğlu’nda. En önemlisi de arka so­ Akşamın erken saatleri. Da­ kakları da artık düzelmeye başladı ha müdavimleri düşmemiş Çi- Beyoğlu’nun. Eskisine göre çok çek’e. Belli bir saatten sonra daha düzgün.” büyük bir kalabalık oluyor. İn­ Kaymakam Yaşa bunur. ka­ sanlar sırt sırta. Tanıdıklarla nıtı olarak “Dokuz-on tane pav­ sıkça karşılaşılıyor, eski dostla­ yon dilekçe verdi. İş değiştirmek ra rastlanıyor , yeni insanlarla istediklerini belirttiler. Amaçları tanışılıyor. Gelenlerin çoğu si­ da pavyon yerine diskotek ol­ nemacı, tiyatrocu, ressam, ga­ makmış. Bu yüzden pavyon un­ zeteci, yazar, reklamcı. Çoğun­ vanının kaldırılmasını istediler” luk sanatçı olunca, “sanatçıse- diyor. venler” de Çiçek’in doğal müş­ terisi sayılıyor. Borah’mn ölümü, Çiçek’in Hacıhüsrevliler dertli sahibi, film yapımcısı Arif Kes- Beyoğlu’nun arka sokaklan kiner’i eskilere götürüyor. İs­ düzelmeye başlamış ama, adını tanbul’a geldiğinde Kulis’in bile değiştirse kötü ününden kur­ kapısından içeri bir yıl gireme­ tulamayan yerler de var Beyoğ­ diğini, bann sahibi “Jorç”un, lu’nda. Elbette bunlann başında kapıdan içeri her kafasını da İstiklal Mahallesi geliyor. Bu uzatışında Keskiner’e “Burası “İstiklal Mahallesi” insana bir, özel bir kulüp, kapat kapıyı” de­ şey anlatmayabilir. “Yani eski yişini anımsıyor. Kulis’te her adıyla Hacıhüsrev” denirse daha akşam oturan Muazzez Ar- Meşelik Sokak’ta boydan boya bir pankart var: “Büyük Atatürk izindeyiz.” Pankarttaki imza “Türk Gençliği, Zapyon Rum Kız Lisesi”. Sadece bu görüntü bile Beyoğlu’nun farklı bir mozaiğe sahip yapısını ortaya koymak için yeterli. kolay anlaşılır. çay’ı, Salih Tozan’ı, Fikret Ha­ Hacıhüsrev’de bir kahve işle­ kan’ı, Edip Cansever’i, Şükran ten Sabriye Tonga’nın ilk sözü Kurdakul'u, Demirtaş Cey­ “Allah aşkına şu mahalle için iyi hun'u anlatıyor Arif. bir yazı yazın” oluyor. Yanında tiyatro oyuncusu yeğeni Tayfun Beyoğlu beyefendesi Yaylı var. Hacıhüsrev’in kötü ününden yaka silkmişler: Kapıdan içeri Yaşar Kemal “Buralardaki insanların bazı­ giriyor. Yüzünde belirgin bir sı­ ları Roman havasını severler. Ge­ kıntı var. “Turgut’a çok üzül­ leneksel oyunlarıdır. Sempati du­ düm” diyor, “belki yapacağım yarlar. Kimse de burada aslım in­ bir iş vardır diye geldim. Yoksa kar etmez. Ama her gelen televiz­ evde roman yazıyordum. Üzeri­ yon ekibi Roman havasıyla göbek mize bir düşen olur diye çıktım atanları, aşağıdaki Cinderesi’nde- evden.” ki sefilliği seçiyor, al sana Hacı­ Yaşar Kemal, duvardaki hüsrev. Mahallenin adını değiştir­ Turgut Boralı panosuna bakıp dik, yine de kurtulamadık. Elbette iç geçiriyor: herkes öğrendi, İstiklal Mahalle- “O da Ekim 1923 doğumlu, si’nin eski Hacıhüsrev olduğunu.” ben de Ekim 1923 doğumlu­ Yitirdiğimiz Turgut Boralı, Yaşar Kemal, Boralı’nın ölü­ Sanatçı Lale Mansur, kendisi­ Çiçek Bar’ın sahibi Keskiner, Tayfun Yaylı “Devletin polisi yum.” çevresine göre “tam bir Beyoğ­ mü üzerine hatırlatıyor: O da ni “Beyoğlu cumhuriyeti yurt­ Boralı’ya üzgün, Beyoğlu’nda- Hacıhüsrev’de kimin ne olduğunu Boralı’nın rahat bir ö|ümü lu beyefendisiydi”. Ekim 1923’lü, ben de. taşı” olarak görüyor. ki ilk günlerini anımsıyor. biliyor. Hırsızı, hapçısı yüzde ikiyi olduğunu, hatta masasının geçmez. Diğerleri dürüst insandır. üzerinde yarım kalmış bir ka­ Bu mahallede on dört bin insan deh rakı ile yanında çileklerin Beyoğlu'nun kısa tarihi/2 yaşıyor. Bir kültür mozaiğidir durduğunu anlatıyorlar Yaşar Hacıhüsrev. Kürtler, Çingeneler, Kemal’i biraz olsun teselli et­ Tatarlar, Arnavutlar yetmiş beş mek için. yıldır burada kardeşçe yaşarlar” Borah'yla ilgili anılarını sıra­ diyor. lıyor Yaşar Kemal peş peşe: Sabriye Tonga. Hacıhüsrev’le “Paris’ten İstanbul’a dönece­ ilgili başka kanıtlar öne sürüyor: ğim. Nazım Hikmet ‘Yahu sen “Benim kocam emekli polis. Turgut Boralı diye bir delikanlı Batıklaşma en etkin biçimde Pera ve yapıtı Osmanb İmparatorluğu'nda sergi­ nelevler Beyoğlu’nda açıldı. Dört emniyet müdürü çıktı Ha- tanır mısın’ diye sordu. Olumlu Galata’da yaşanıyordu. lenen ilk operadır ve Pera'da sergilenmiş­ 1895 yılında Galata rıhtımının yapımı cıhüsrev’den. En az elli polis var yanıt alınca da ‘Onu da gözle­ 2 Ağustos 1831 günü çıkan yangında tir. bitti ve böylece gemilerle gelen malların emniyet kadrosunda. Kamu ku­ rinden öptüğümü söyle. Haya­ Galata’nm bir bölümü ve Galata Kulesi 1845 yılında. Haliç’in üzerine ikinci kıyıya kayıklarla taşınması sona erdi. ruluşlarında işçiler, memurlar var. tımda gördüğüm en yiğit insan­ yandı. Aynı yıl bölgede kolera salgım çık­ köprü olarak, ilk Karaköy Köprüsü ya­ Kayıkçılar bunun üzerine direniş yaptı. Ama o kadar kötü bir ün yayıbmş lardan biri’ dedi. Sebebini tı. pıldı. Galata Fatih Sultan Mehmet'in İs­ 1 Ekim 1914’tcn geçerli olmak üzere ki neredeyse Hacıhüsrevli diye Nazım’a soramadım, gelince Su sıkıntısı yaşanırken 1837 yılında ve­ tanbul kuşatması sırasında, fıçılan birbi­ kapitülasyonlar kaldırıldı. Bu tarih Gala­ kızlarımız koca bulamıyor. Kara­ Turgut Baha’ya sordum. Şunu ba salgını başladı. Bir yıl sonra kolera sal­ rine bağlatarak yaptırdığı köprüden son­ ta ve Pera için de dönüm noktasıydı. Os- kola düşünce, nüfus kağıdında anlattı; Nazım’ın bir piyesi Ka­ gınım yeniden yaşadı Pera ve Galata. ra yeniden Eminönü’ne bağlandı. manlı İmparatorluğu içinde yabancıların Hacıhüsrev yazan daha çok sürü­ raca Tiyatrosu'nda oynuyor. El­ nüyor.” bette piyesin Nazım’a ait olduğu 1839’da ilan edilen Tanzimat'tan en 1856 yılında, o zamanlar çok dar olan yoğun olarak bulunduğu bölgede, ya­ çok etkilenen bölge elbette Beyoğlu oldu. ve adtna Cadde-i Kebir (Büyük Cadde) bancılara tanınan ayncahkiann temeli Başından geçen bir olayı an­ gizleniyor. Muammer Karaca, latıyor Sabriye Tonga: Nazım’m telif ücretini birkaç Osmanlı İmparatorluğu yeniden Batı denen bugünkü İstiklal Caddesi tüm İs­ olan kapitülasyonlara dayanan tüm ya­ devleti halini almak için istek ve gayret tanbul’da ilk ışıklandınlan cadde oldu. salar kaldırılmıştı. “Bir akşam taksiye bindim. Şo­ haftada bir Turgut Borah ile göz för ‘Nereye’ diye sordu. Ben hepsinde tutulduğu eve gönderi­ gösterirken ülkenin Batıya açılan pence­ 1857 yılında ilk çağdaş belediyecilik uy­ Yabancı ülke elçililikierinin hemen ta­ mamının bulunduğu bölgede postanesin­ "Hacıhüsrev’e deyince adam ’Git­ yor. Her defasında oturup konu­ relerinden Beyoğlu yapılan değişiklikle­ gulamasına Pera ve Galata’da başlandı. mem’ diye tutturdu. Adamı ikna şuyorlar. Nazım'la. Her defasın­ rin büyüklüğüyle görkeminin en çok du­ 1863 yılında eskiyen birinci köprü yeri­ den mahkemesine, okulundan hastanesi­ edip eve gelinceye kadar göbeğim da evden çıkar çıkmaz polisler yulduğu ve anlaşıldığı yer olmuştu. ne Galata’yı Eminönü’ne bağlayan ikinci ne, her şeyleri ayn olan, her yerde kayırı- çatladı.” gözaltına alıp ‘Ne konuştunuz Tanzimat döneminde Pera yapısal ola­ köprü yapıldı. lan yabancılarla Osmanlılar arasında, hiç Kahvede oturan kızını çağırı­ ulan’ diye sorguluyorlar Bo- rak, Avrupa kentlerinden çok geride ol­ 3 Eylüi 1869 günü Azapkapı, Galata. olmazsa yasalar karşısında eşitlik başla­ yor yanma Tonga; “Git” diyor ralı’yı. O da her defasında ‘Soh­ makla birlikte, özellikle kültürel alanda, Tophane, Beşiktaş arasında ilk atlı tram- mıştı. “evden annemin fotoğraflarım ge­ bet ettik, sanattan, tiyatrodan Avrupa kentlerine yetişmek bir yana, ön­ vaylar işlemeye başladı. tir.” Birazdan geliyor fotoğraflar. konuştuk’ diyor. Sırrı ele vermi­ de gelenlerinden biri durumuna erişmişti. 1873 yılında tünel işletmeye açıldı. Kaynak: BEYOĞLU, Özdemir Kaptan Tonga’nın annesi 1950'li yıllarda yor. Hatta bir defasında akşam Gaetano Doıüzetti nin “Belisario” adlı 1856-1858 yıllan arasında ilk yasal gc- (Arkan), İletişim Yayınlan İsmet İnönü, Kasım Gülek ile yan oyuna Celal Bayar gelecek, yine yana. Başı açık, saçları dalgalı gözaltına almıyor Turgut. Ko­ genç ve şık bir kadın fotoğraflar­ miseri, Cumhurbaşkanının oyuna geleceğine ikna Bu kiliseye ölüm uğramıyor. bugünkü gibi üniforma giydirilmemiş durumu, da. İnönü de. Gülek de genç o yıllarda. CHP balo­ edene kadar göbeği çatlıyor da son anda yetişiyor Sokakta boydan boya bir pankart var: kalaycılar, hallaçlar, bileyciler, muhallebiciler sunda çekilmiş poz poz fotoğraflar. tiyatroya.” “Büyük Atatürk izindeyiz.” Mansur’un anılarında kalan Beyoğlu’ndan. Hacıhüsrev genelde sol partilere oy veren bir Boralı’nın panoda sımsıcak gülümseyen fotoğ­ Pankarttaki imza “Türk Gençliği, Zapyon Rum Artık girilebilen arka sokaklara açılan barlar, mahalle. Kahvedekiler soldaki bölünmüşlükten rafına bir kez daha baktı Yaşar Kemal: Kız Lisesi”. İstiklal Caddesi üzerinde sayıları gün geçtikçe ar­ yakınıyorlar : “Sol bölününce neredeyse kardeşler “Tam bir Beyoğlu beyefendisiydi...” Birkaç metre arayla olmadık zenginlikleri ya­ tan kitapçılar, gittikçe gençleşen opera ve bale izle­ birbirine düştü, onlar da bölündü...” Anlaşılan o ki Beyoğlu beyefendisi olmak, şayınca insan Yaşar Kemal’in Turgut Boralı için yicileri ise Mansur’un bu günkü Bcyoğlusu'ndan Aşağıda Cinderesi var. Çocuklar yer yer çöp bi­ İstanbul beyefendisi olmaktan da ayrıcalıklıydı. kullandığı “Beyoğlu beyefendisi” tanımının ne an­ çizgiler. rikintilerinin olduğu arsada futbol oynuyorlar. Çiçek’ten çıkan yolu Straselviler Caddesi kesi­ lama geldiğini daha iyi anlıyor. Mansur’un Ayazpaşa'daki evi Topkapı Sa- Diğer Beyoğlu mahalleleri gibi. Hacıhüsrevliler dc yor. Solda Meşelik Sokak var. Sokağın girişinde Sanatçı Lale Mansur “Ben” diyor, “Beyoğlu rayı’ndan. Birinci Boğaz Köprüsü'nc dek geniş bir İstanbul’un göbeğinde yaşamaktan nasiplerini iki eski bina karşı karşıya. Sağdaki Zapyon Rum Cumhuriyeti’nin yurttaşıyım.” alanı gören, doyumsuz bir manzaraya sahip. Evi­ alamamışlar. On dört bin kişinin yaşadığı mahal­ Kız Lisesi. Soldaki de Esayan Ermeni Kız Lisesi. “Beyoğlu efsanesi”yle büyümüş Lale Mansur. nin biraz ilerisindeki bir sokağı gösteriyor Man­ lede bir park yok. Sağlık ocağı yok. Yollar Bu lisenin bahçesinde bir de küçük kilise var. Bu Onun Beyoğlu’nda önce sinema var; ardından, gi­ sur: bakımsız. Lise binası Hacıhüsrev'e yetmiyor. kiliseyi bağışlayan bir şart koşmuş; “Burada vaftiz rilmez arka sokaklar ve Beyoğlu’nda azınlıkların “Şu sokağın öteki ucunda tinerciler, transseksü- Ama cninde sonunda Hacıhüsrevliler dc Beyoğ­ ve evlenme törenleri yapılsın, ancak cenaze törenleri fazlalığı... Sanatçılar, konsolosluklar. Emek Sine- eller oturuyor. Ama Beyoğlu gittikçe derlenip to­ lu cumhuriyetinin yurttaşı... olmasın” diye. Sadece doğum ve evlenme gibi in­ ması’nda seyredilen Rus balesi, Maksim'deki ope­ parlanıyordu.” sanların güzel günlerine ayrılmış kilise. ranın Şan Sineması’na taşınması, Çiçek Pasajı’nın Elbette “Beyoğlu cumhuriyetinin yurttaşı” ol­ SÜRECEK

ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL

Bu sorunun yanıtı iki yargı kararında verilmiştir. (2) “(...) Davacı, işverenin bir fabrika işyerinden diğer bir fabri­ İşyerini taşındı kadaki işyerine verilmiştir. Fakat davacı, iş şartlarının esaslı bir (1) “(...) Davacı davalı bankanın Ankara'daki işyerinde çalış­ tarzda değiştirilmiş olması nedeniyle işyerine gitmemiş, eski işyeri­ S o l'U lö ze ] bir kuruluşa ait bir fabrikada çalışmakta iken, çalış makta iken bu işyerinin İstanbul’a nakli dolayısıyla kendisinin de İstanbul'a naklinin yapılması üzerine İş Kanunu'nun 16. maddesi ne gelerek beklemiştir. İşveren ise disiplin kurulu kararı uyarınca tığım fabrikanın uzağında aynı işverenin bir başka işyeri­ davacının iş aktini devamsızlıktan feshetmiştir! Davacı feshin hak­ ne naklini yapıldı. uyarınca iş aktini iş şartlarının başkalaşmasını sebep göstererek feshettiği anlaşılmaktadır. Gerçekten Yargıtay uygulamalarında sızlığını ileri sürerek kıdem tazminatı ve diğer işçilik hakları ya­ Yeni çalışacağım işyerine ulaşmam için, yol parası ile nında ihbar taıninatı da istemiştir. Mahkemece fesih haklı görül- yapacağım diğer masraflar maaşımın hemen hemen dört­ işçinin yerleşik bulunduğu yerden başka yere nakli İş Kanunu’nun 16/1-a maddesinde iş şartlarında esaslı değişiklik ve başkalaşma meyerek ihbar tazminatı da istemiştir. Ancak, cereyan şekline ve te biri. belirtilen duruma göre olayda davacının feshi söz konusudur. Zira Bu durumda işyerinden ayrılmayı düşünüyorum. An­ olarak kabul edilmekte ise de bunun haklı feshe yol açıp açmayaca­ ğı konusu değerlendirirken sözleşmelerde aksine hüküm olup olma­ davacı yeni işine devam etmemek suretiyle iş aktini zımmen feshet­ cak, ayrılırsam istifa mı etmiş olurum, yoksa haklı neden­ miş olmaktadır. Bu durum karşısında ayrıca işverenin feshi hukuki le ayrılmış olup kıdem tazminatımı alır mıyım? dığı da araştırılmaktadır. Yasada da sözleşmelere başka türlü bir sonuç doğurmaz, tş şartlarını esaslı bir şekilde değişikliği de bir (O.S.) kayıt konmamak şartıyla haklı fesih kabul edilmiştir. Davacının gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre davacı fesihte haklı­ YANIT: Haklı bir nedene dayalı olarak iş sözleşmesi işçi yö­ bağlı olduğu Toplu İş Sözleşmesi’nin 12. maddesinde ise işverenin dır. İşçinin haklı nedenle feshinde de İş Kanunu’nun 16/11. bendin nünden İş Yasası’nın 16. maddesine göre bozulursa, işçi ihbar sendika üyelerini aynı şehirdeki ünitelere ve görevlere serbestçe önelini beklemekle yükümlü değildir. Ancak, işveren kıdem taz­ nakledeceği kabul edilmiş ve davacının bu maddenin devamındaki, ilgili fıkrasına göre bildirimsiz fesih söz konusu olacağından ihbar tazminatı isteyemez (...)” minat! ödemekle yükümlüdür, işyerinin taşınması ya da işçinin gözönünde bulundurulması gereken şartları da haiz olmadığı anla­ yerleşik olduğu yerden bir başka yere atanması kıdem tazminatı şılmaktadır. Böyle olunca davacının İş Kamınu’nun 161-a madde­ Kaynak: (1) Yasa Hukuk Dergisi Haziran 1988, sayfa 915 ödenmesini gerektiren durumlara girer mi? sinden yararlanması olanak dışıdır (...)” (2) Lebib Yalkm Yayımları Cilt AA/sıra no: 353 SAYf CUMHURİYET DİZİ YAZI Nevizade Sokağı’nda şim di yalnız bir hüzün geziniyor

^ Ş- ..y„ . ; %

' • * ■ ■ ■ ■ i ,/ ■ f ~

T-

Seçimlere kadar, meyhane önlerine atılan masalarda eğlenen insanlarla tıklım tıklım dolu Nevizade Sokağı bugün bomboş...

y .P’li aday Nusret Bayraktar ise seçim kampanyası boyunca, hatta seçimlerden sonra da ısrarla“Beyoğlu kararmayacak” diyordu. Daha görünen ilk uygulamada ! ■ Nevizade Sokağı kararıverdi. Anlaşılan, RP’li Belediye Başkanı Nusret Bavraktar’ın ilk icraatı masaları aydınlık anlayışları farklıydı. kaldırmak oldu. Beyoğlu’nda ilk karartma

mak gerekiyor. yoğlu, sokaklarında farklı giyimli in­ Refah Partisi amblemi var. Yanında duk. Bizimle ilgisi bulunan teşkilat Kapakta bir yazı: sanların gezdiği, özgün şivelerle ya­ da incecik bir yazı: mensuplarımıza, belediye personeline özlerini boşluğa dikmiş. “Bir Başka Dünya... Beyoğlu” bancı dillerin konuşulduğu, yemekten “Bu broşür RP Beyoğlu İlçesi Seçim aynı duyuruyu yaptık. Bizimle alakası Parmaklan akordeo­ Üzerinde Galata Kulcsi'nin fotoğ­ eğlenceye kadar farklı kültürlerden Koordinasyon Merkezi Basın Bürosu olsa bile reddettiğimizi, gereken ceza­ nun tuşlannda ezbere rafı, birde kulenin nitelemesi var: oluşmuş bir dünya prototipi idi. Yayınıdır”. ya çarptırılmaları için elimizden geleni geziniyor. Belli ki, çok “Beyoğlu’na simge olan kule, bir za­ Müslüman (Alevi-Sunni), Rum- Elbette Refah’ın bu broşürdeki gö­ yapacağımızı duyurduk.” uzaklara dalıp gitmiş manlar minarelerle kıyaslanıp hantal Ortodoks, Ermeni (Gregoryan, Kato­ rüntüsü, Beyoğlu'nun bir yüzüne dö­ Beyoğlu sınırlan içinde iki yüz elliyi Madam Anahit. diye nitelenirdi. Bir de günümüzün lik, Protestan), Süryani, Keldani, Ya­ nük çalışmaydı. Arka yüzünde ise aşkın içki ruhsatlı yer var. RP’li bele­ Ermenice bir şarkı söylerken Tak- gökdelenleriyle kıyaslayalım. Ne ka­ hudi (Romanyot, Eşkenaz, Karay, Se- Refahlılar, en yakın rakibi Halil Er­ diye seçimleri kazanınca, bu yerlere sim'deki Esayan Lisesi'nden çıkıyor- dar zarif değil mi?” Bir başka sayfada farad) gün ve destekleyenlerini kastederek ilişkin kaygılar gündeme gelmişti. dur neşeyle. Okul korosundaki arka- Kabataş’taki Koca Yusuf Paşa Sebi­ Türk, Kürt, Gürcü, Laz, Çerkez, başka bir amaçlannı hatta gerçek dü­ Bayraktar ise “Sadece yasaları uygu­ daşlanyla İstiklal Caddesi'nde bir li, Tophane Çeşmesi, Kasımpaşa’­ Abaza, Arnavut, Arap, Roman, Sırp, şüncelerini açıklıyorlardı: layacağım. Sağlık açısından gerekli şarkı mınldanıyorlardır. daki Aya Nikola Ayazması ve Cihan­ Ulah, Cenovalı, Venedikli, Fransız, “Biz Refah bayrağını Beyoğlu'na denetimi yapacağım. Zaten duyuyo­ Rumca bir şarkı, belki de ilkgençlik gir Defterdar Yokuşu’ndaki çeşme­ Levanten topluluklarıyla zengin bir diktiğimizde, bu or..pular ve i.neler ruz, biz geldik diye mutfaklarını temiz­ ğinde Büyükada’daki otelde akorde­ nin fotoğrafları bulunuyor. Bir de dinler ve diller mozaiği oluşturur. kendiliğinden defolup gidecekler.” lemeye, ahçılarmın tırnaklarını, giysi­ on çalan yakışıklı Rum genci Yorgo'- yazı: Hangi dine mensup olurlarsa olsun­ Karşılıklı oturup konuşunca da Be- lerini kontrol etmeye başlamışlar bile. yu getirmiştir aklına. “Kainatta ne varsa suda yaşadı ön- lar, hangi dili konuşurlarsa konuşsun­ yoğlu’nun RP’li Belediye Başkanı Kanunun verdiği imkanlar dahilinde Bilmem, Fransızca bir şarkı söyler­ lar, Beyoğlu'nun halkı kendine özgü Nusret Bayraktar’ın “Bir başka dün­ çalışana bir şey olmaz. Ben on dört bin ken. bir Fransız kadınına tutulup Üstümüzden su geçer doğunca ve komşulukları, gelenekleri ve hayat ya... Beyoğlu” broşüründekinden çok oy fark attım beni en yakından izleyen kendilerini yüz üstü bırakan babasına adaya. Demek ki, burada yaşayan va­ kızgınlığını aklına getirir mi? tandaşlar Beyoğlu'nun kararmasını is­ Belki de kırk beş yıldır akordeon temiyor. Ama Refah’la aydınlanması­ çaldığı Çiçek Pasajı’nın yıkılmadan nı istiyor, Halil Ergün'le değil” diyor­ önceki cıvıltısını düşünüyordur Türk­ du. çe bir şarkıda. Daha görünen ilk uygulamada Ne­ On altı yaşındayken Beyoğlu'ndaki vizade Sokağı kararıverdi. Anlaşılan, St. Antoint Kilisesi'ne gidip, mum aydınlık anlayışları farklıydı. yakmasını ve yakarmasını anımsa- Sokağın cıvıltısı dükkan içlerine çe­ mıştır belki de: “Tanrım, bana akor­ kildi. Hatta bildirime gelen görevliler, deon çalmam konusunda yardımcı ol, meyhanelerin camlarındaki tül perde­ beni mahrum etme” diye. leri ince bulmuşlar “Bunları da içerisi­ Boncuk'un sahibi Telemak Par- ni göstermeyecek şekildeki perdelerle makyan usulca bir masaya ilişti. değiştirin” demişlerdi. Ancak bu id­ Madam Anahit, bir başka şarkıya diayı. Bayraktar, daha sonra kabul geçti. Ama bakışları meyhanenin ta­ etmedi. El altından sokaktaki esnafa vanını geçip, boşluğa uzanıyor sanki. da “Perdelerin örtülmesini isteyenler, Bazı müşteriler Madam Anahit'in ce­ eski belediyeden kalan personel. Bizim bine para koyuyorlar. O çalmasını kötülenmemiz için yapıyorlar” diye sürdürüyor. Belki de, çok eskileri de­ haber gönderiliyordu. ğil, on beş yirmi gün öncesini düşünü­ Anlaşılan, sokaktaki başı açık ka­ yordur Madam Anahit. Seçimlere dına, mini etekli kızlara saldıranlar kadar, meyhane önlerine aülan masa­ “provokatörler”, değil sokakta, mey­ larda eğlenen insanlan, tıklım tıklım hanede içenleri kalın bir örtünün altı­ insan dolu sokağı, bir insan akvaryu­ na gizlemek isteyenler de “eski beledi­ munu andıran Nevizadc'yi düşünü­ yeden kalan personelin sabotajı”ydı. yordur. Madam Anahit’in eski neşesi Ama sonuçta Nevizade Sokağı’nın yok. i - ışıklan sönmüş, cıvıltısı susmuştu. Nevizade Sokağı’mn da akşamlan Madam Anahit, kırk beş yıldır akordeon çaldığı Çiçek Pasajı’nın yıkılmadan önceki cıvıltısını arıyor. Masa aralannda dolaşan midye bir soluk alınan havası gitmiş, bahara dolmacıların. buzlu bademcilerin. sa­ karşın meyhanelerin içlerine kapan­ ölünce” tarzları ile barış ve kardeşlik içinde ya­ daha farklı “bir başka dünyada” oldu­ latalık turşusu satıcılannın, lotarya mak zorunda kalmış az sayıdaki müş­ Tünel'in girişinden eski bir fotoğ­ şıyorlardı. Ve Beyoğlu hiçbir ayrım ğu çıkıyor ortaya, ilk bakışta prensip­ düzenleyicilerinin eski tadı kalmamış­ terileriyle bir mahzunluk çökmüştü. raf. tramvay ve atlı tramvay görüntü­ yapmadan, dahil olmayı göze alan her­ lerine bağlı, disiplinli ve zeki bir insan tı. Çünkü artık Nevizade Sokağı'na leri var. Altındaki yazı da oldukça id­ kese kucak açan bir yerdi. görüntüsü veriyor Bayraktar. “Beyoğ­ Şengül Altınkaya sokakta yıllardır masa konulması RP’li belediye tara­ dialı: Bevoğlu devince neler akla gelmivor lu denince akla eğlence, gezinti yeri ge­ lotaryacılık yapıyor. Bir deftere bir­ fından yasaklandı. Bu. Beyoğlu ’nun “Tünelin kayışlarını buharlı motor, ki ?” liyor. OySa Beyoğlu sadece istiklal den yüze kadar numaraları yazıyor. RP'li Belediye Başkanı Nusret Bay- tramvayı ise atlar çekerdi... Elektrik, İmza: Caddesi’nden ibaret değil” diyor Bay­ Bir-şişe viski, bazen yanında bir kar­ raktar’ın görünen ilk “icraatı”ydı. Se­ kazana kömür dolduran ateşçiye nefes “Nusret Bayraktar, raktar “Bir vitrin İstiklal Caddesi. Bu ton sigara ile sokaktaki tüm meyha­ çimden hemen sonra belediye zabı- aldırdı, atlar ya bir araba ya bir hasır RP Beyoğlu Belediye Başkan Ada­ özelliğini yine korusun. Dünyaya açı­ neleri dolaşıyor. Masalardakiler birer talan Krependeki İmroz, Kadir, küfe buldular. Ama insanımız! Çekme­ yı”. lan bir pencere olsun. Ama bir insanın şans numarası alıyorlar kendilerine. Boncuk, Hasır, Meyle Neyle gibi on ye devam...” Broşürün en arka sayfasında, nere­ vitrini yüzüdür. Yüzünü ne kadar güzel Herkes adını ve oturduğu meyhaneyi dört tane meyhanenin bulunduğu so­ deyse köşeye gizlenmiş küçücük bir makyajlarsanız makyajlayın, o insanın yazıyor. Her turda bir meyhanede çe­ kağa gelip “teftiş defterlerF’ne, “Pa­ Barış vahası kafasında, kalbinde bir arıza varsa, kiliş yapılıyor. Sonra numara alanla­ zartesi gününden itibaren sokağa vitrindeki makyaj da bozulur. Biz Be­ ra sonuç duyuruluyor: masa, sandalye atılmayacak” diye Ağa Camii fotoğrafının yanında, yoğlu'ndaki bu vitrinin bu şekilde bo­ “On sekiz numara , Neyle Meyle’- yazmışlardı. Nazım Hikmet imzalı bir şiiri yer alı­ zulduğunu görüyoruz.” deki kazandı.” Bu uygulamanın başlamasıyla Ne­ yor. Altta St. Antoine Kilisesi, altta Eğitim, sağlık, yapılaşma, altyapı Yada: vizade Sokağı son birkaç yıldır yaka­ Neve Şalom Sinagogu var. Yanında eksikliği gibi Beyoğlu'nun özellikle “Altmış numara, İmroz'daki kazan­ ladığı canlılığı yitirdi. Nevizade’nin da bir yazı: gecekondu mahallelerinin sıkıntıları­ dı.” ışıklan sönmüştü. Yoksa “Beyoğlu “Neve Şalom Sinagogu, İbrani lisa­ nı anlatıyor Bayraktar; Beyoğlu'nda Artık lotarya defterini bırakmış kararıyor” muydu? nıyla Beyoğlu’nu iki sözcükle anlatır: oturan yoksul insanların, istiklal Şengül Altınkaya, eline Milli Piyango Gerçekten de, seçimler öncesinde Barış vahası...” Caddesi’nin nimetlerinden çok az ya­ bileti almış. “Ne yapayım” diyor “So­ bu tehlikeyi Beyoğlu açısından ilk gö­ Bir başka sayfayı çevirince, Galata­ rarlandığını söylüyor: kak yasaklanınca müşteri azaldı. Üze­ ren kişi SHP’den belediye başkanlığı­ saray Lisesi’nin, Nötre Dame de Sion “Beyoğlu’nda yaşayanların çok bü­ rine bir de zamlar binince işler iyice na aday olan sinema oyuncusu Halil Fransız Kız Lisesi'nin. İtalyan Li­ yük bir bölümü eğlenecek halde değil. durdu. İki çocuk okutuyorum. Lotar­ Ergün’dü. Bu öngörünün de bir sonu­ sesi’nin eski fotoğrafları göze çarpı­ Pazarlamacılar Beyoğlu'nun arka so­ yanın kazancı artık yetmiyor.” cu olarak Halil Ergün, “Beyoğlu ka­ yor ilginç bir yazıyla birlikte: kaklarına gündüz bile giremediklerini Boncuk’tan gelen Akordeon sesi rarmasın” diye seçmişti kampanyası­ “İstanbul'daki yabancı okulların ta­ söylüyor, esrarcı mı var, soyguncu mu sustu. Anahit’in parmaklan durmuş­ nın ana sloganını. mamına yakını Bcyoğlu'nda eğitim ve­ var gaspçı mı var bilinmiyor.” tu. “Bereket versin” deyip oturduğu RP'li aday Nusret Bayraktar ise se­ riyordu. En köklü Türk okulu Mek- RP, Beyoğlu'nda seçimi kazandık­ sandalyeden kalktı. Artık eve gitme­ çim kampanyası boyunca, hatta se­ teb-i Sultani’de ise Fransızca eğitim tan sonra başı açık kadınlara, kısa nin zamanı gelmişti. Ağır ağır indi çimlerden sonra da ısrarla “Beyoğlu yapılıyor, cumhuriyetten sonra felsefe etek giyenlere dönük birkaç saldın ol­ merdivenleri, meyhanenin kapısın­ kararmayacak” diyordu. dersleri Vatikan temsilcisine verdirili­ du. Bayraktar bunlan bir provokas­ dan Nevizade Sokağı’na çıktı. Halil Ergün destekli SHP ile Refah yordu. Yakın tarihin en önemli simala­ yon olarak niteliyor: Sokakta birkaç kişi yürüyordu. -tnda amansız bir seçim yarışı ol­ rı, devlet adamı, diplomatı, sanatçısı “Bunlara kanmamak lazım. Bizim Eşelenecek çöp anyordu kedilerle kö­ du Bcyoğlu'nda. İlçenin özelliği gere­ yine bu kaynaktan yetişmiştir.” adımıza birtakım şeyler yapmaya kal­ pekler. Masaların, insanlann yerleri ği özellikle Refah, Türkiye genelinde Son sayfada ise yakası ve manşetle­ kanlar vardır. Bunları şiddetle İanetli- bomboştu. Sıkıntılı adımlarla karan­ kullandığı söylemden daha farklı ri beyaz, gerisi kırmızı bir gömlek giy­ yoruz. Gerekli cezaya çarptırılmaları lığa doğru yürüdü Madam Anahit. daha başka bir boyutta tanıtım çalış­ miş, kravat gülen yüzlü bir fotoğra­ için üzerimize düşeni yapacağız. Bu Nevizade Sokağı’nda şimdi yalnız bir malarını yürüttü. Bunun hangi bo­ fın altında kısa bir yazı var: Nevizade’dc lotaryacılık yapan saldırıların tamamen bir provokasyon hüzün geziniyordu. yutlara vardığını daha iyi kavramak “Tarihi geçmişi ile gözleri kamaştı­ Şengiil Altınkaya bugünlerde Milli olduğu ortaya çıktı. Bundan sonra da için bir broşürün sayfalarını karıştır­ ran ve gönüllere derinden yerleşen Be­ Piyango bileti satıyor... olabilir. Ama biz gerekli tavrımızı koy­ t

SAYFA CUMHURİYET 12 DİZİ Y AZI Çelişkiler yumağı Beyoğlu

- 6- yaklaşım yakalanmış. Unutul­ muş, itilmiş insanların yaşadığı Zaman zaman keder, gülen bir yer haline gelmiş. Yoksulluk gözlerinin içinde incecik bir YA aklaşık 260 bin nüfuslu Beyoğlu, var, işsizlik var. Çaresizler. Gel­ dalgaydı. dikleri yerden kopmamak gibi Tabeladaki yazıda, ma­ İstiklal Caddesi’nin pırıltıları bir örgütlenmeye yönelmişler. saların üzerinde, sandalyele­ Siyasi olarak bölgecilik, etnik rin arkalıklarında gizliydi arkasında, İstanbul’un en sorunlu sorun hâkim olmuş. Beyoğlu'nu anılan. kültür ve sanat merkezi olarak Yanm yüzyıla yaklaşıyor­ ilçelerinden birini saklar. Kentin gündemlerinde tutmuyorlar. Ço­ du Beyoğlu’ndaki meyhane­ cuklarının eğitimleri, sağlıkları ciliği. merkezidir ancak orada kentin peşindeler. Zaten ben de beledi­ Kim bilir neler görmüştü? ye başkanı olsaydım, pencereyi Nevizade Sokağı’nm başı­ unuttuğu insanlar yaşar. Hem bir iş buradan oraya doğru açmayı na gelenlere de “Bu da geçer düşünüyordum. elbet, bir şey olmaz” olgunlu­ merkezi hem bir varoştur. O pencereden üretilen çözüm­ ğuyla bakıyordu. Yaklaşımı­ lerle bir sentez sağlanabileceğine nda, deneyimlerinden süzü­ inanıyorum. Anladım ki Beyoğ­ len “ya deve ölür ya deveci lu’nu savunmak, sadece burada­ ölür ya da yolcu ölür” anlayışı ki sinemaları, tiyatroları, barları vardı. savunmak değil. Gerçekten bu­ Arada bir bakışlan, üzerin­ rada yaşayan ve üretime katılan de, “Krepen’deki İmroz” ¡asanların sahip olmasıyla ancak yazılı tabelaya takılıyordu. korunabilir Beyoğlu.” Tanaş Yalyas’la Spiro Havu- Halil Ergün’ün seçimlerdeki ços'un Krepen Pasajı’nda sloganı “Beyoğlu kararmasm”- İmroz Meyhanesini açması­ dı. Ancak çizilen tablodan za­ ndan bu yana elli yılı aşkın ten Beyoğlu’nun büyük bölü­ süre geçmişti. münün karanlık olduğu ortaya Yorgi Okumuş, neredeyse çıkıyor. Acaba bu slogan bir kırk yıl önce garson olarak şey anlatıyor muydu zaten ka­ girmiş İmroz’a. Yıllar sonra ranlıkta olan insanlara? Tanaş’ın hisselerini satın “Zaten sadece anti-Refah bir almış diğer garson İrfan Kara tavırda olmak çözüm değil” di­ ile. Spiro da hisselerini devre­ yor Halil Ergün “Ben hayatı sa­ dince, Mustafa Yıldırım vundum, umudu savundum, üçüncü ortak olmuş. Krepen aydınlığı ve geleceği kendi elleri­ Pasajı yıkılınca da İmroz, Ne­ mizle kurabilirizi savundum. vizade Sokağı’na taşınmış. Örgütlenmeyi savundum. Anti- Şinîdi iki Türk ortağı ile bir­ demokrat yaklaşımların bir ka­ likte işletiyor İmroz’u; Be- ranlık olduğunu söyleyince çok yoğlu'nun son Rum meyha­ geçerli oldu. Hem Beyoğlu’nun nesi olarak... kültür ve sanat anlamında ka­ Rumlardan söz ederken rarmasına karşı, hem de hayatın “Biz bittik zaten” diyor Yor­ kafes arkasına konarak yaşam­ gi- larının karartılmasına karşı dur­ Sonra bakışları Nevizade dum. Demokrasinin olmadığı bir Sokağı’nın boş parke taşları­ toplum karanlıktır. İnsanlara nda donup kalıyor. demokrasi bilincini, yerel yöne­ Önce Nevizade’nin ışıklan timlerin demokrasinin ilk adımı söndü; ama, tüm Beyoğlu’­ olduğunu anlatmak gerekiyor­ ndaki barlarda, cafeierde, du. Demokrasinin nimetlerinden meyhanelerde aynı tedirgin yararlanarak iktidara gelenler, bekleyiş var. insanlara başka bir yaşam biçi­ Meyzen'in sahibi Süha mini dayatmaya kalkıyorlar. Tuğtepe olabileceklere ilişkin Kararma budur.” bir ufuk çiziyor: Bir yandan düşünce özgürlü­ “Öncelikle yasalara uvu- ğünü savunurken diğer yandan yorlarmış gibi görünecek, ama şeriatçılığa karşı çok çetin bir gizliden gizliye Allah’ın yasa­ savaşımdan yana olan Halil Er­ larını dayatacaklar. Yasaları gün’ün bundan sonraki sürece kendi yaşama biçimlerini da­ İstiklal Caddesi’nin ışıltısıyla, kenar semtlerin yoksulluğu bir arada yaşar Beyoğlu'nda. Beyoğlu Türkiye'nin en pahalı ve en iyi eği­ ilişkin karan “Sanatçı olarak, yatmak için kullanacaklar. timini veren ilk ve ortaöğretim kurumlanılın bulunduğu ilçedir. 25 bin nüfuslu Fetihtepe’de ise bir tane ilkokul yoktur. İstanbul’un hem Türkiye hem de Beyoğlu Onlara göre böyle yerler ‘şey­ en büyük turistik tesisleri, otelleri Beyoğlu sınırları içindedir. Beyoğlu'nda bir tane meslek okulu, el sanatları kursu yoktur. kararmasın diye politikaya de­ tan yuvalarfdır. Bu mantıkla vam.” gidilirse karşımıza şöyle bir sonuç çıkar: İçki iç­ öncesinde SHP adayı Halil Ergün Refah’ın Be­ dir. Galata’nın parlak zamanlarında, İtalya’dan Tüm Türkiye genelinde öyle de hele Beyoğ­ mek kâfirliktir. Kâfir de nerede ele geçse öldürü- yoğlu'nda kazanabileceğini kestirmişti. Bu ne­ mimarlar getirilerek yaptırılan paha biçilmez lu’nda tek başına bir anti-Refah tavır doğru de­ le... Adam buralarda günah işlendiğini düşünü­ denle de tüm gücüyle seçimi almaya çalıştı. apartmanlar bugün vok pahasına el değiştirmek­ ğildi. Hele Refah’m karşısına sadece içki ve fu- yor. Bundan geri adım atması mümkün değil. Ama her nedense gönderilmesi gereken bayram tedir. Taksim İstanbul’un su taksimatının huşu koymak da ciddi bir hataydı. Seçimler sü­ ‘Şevtan yuvalan’nı tasfive ederek sevaba gire­ tebrikleri açılmamış paketler halinde mezarlı­ yapıldığı yerdir, susuzluk Beyoğlu’nu kavurmak­ resince bol bol yapıldı bu hatalar bazı özel tele- cekler.” kta bulundu, binbir olanaksızlıkla bastırılan tadır. Beyoğlu özlemle hatırlanan bir geçmiş, en viyon kanallannda. Refah adaylanna “meyha­ afişleri merdiven altlarından çıktı. temel hizmetlerin bile yerine getirilemediği bir neleri kapatacak mısınız, genelevi kapatacak Değişen Beyoğlu Halil Ergün seçim kampanyası sırasında, “Be­ bugündür.” mısınız” diye bol bol soruldu. Oysa doğru olan yoğlu nedir” sorusuna şu karşılığı veriyordu: Rakibi kahve, ekmek, peynir, zeytin, gömlek Refah anlayışının karşısına kültürü koymak, Tuğtepe’ye göre RP’li yerel yönetimin amacı­ “Yaklaşık 260 bin nüfuslu Beyoğlu, İstiklal dağıtırken Halil Ergün siyasal anlayışının gere­ sanatı koymak gerekiyordu ve Refah anlayışı­ na hizmet ölecek yasal yapılanma şöyle: Caddesi'nin pırıltıları arkasında, İstanbul’un en ği insan Haklan Bildirgesi, Kadın Haklan Bil­ na karşı savunulması gereken yaşamdı, umut­ “1940'ların Belediye Zabıta Yasası var. Örne­ sorunlu ilçelerinden birini saklar. Kentin merke­ dirgesi ve hatta Hayvan Hakları Bildirgesi tu, çağdaşlıktı, çokseslilik, çokrenklilikti. Hele ğin masaların örtüleri beyaz olacak, beyaz bez zidir ve orada kentin unuttuğu insanlar yaşar. dağıttı. bu unsurlar Beyoğlu’nda daha bir önem ka­ peçete kullanılacak, tuvaletlerde beyaz havlu Hem bir iş merkezi hem bir varoştur. Seçimleri kazanamadı: ama, Beyoğlu’nda zanıyordu. Çünkü tarihsel süreç içerisinde olu­ olacak. Bu yasa çıktığında ne kağıt peçete vardı Beyoğlu Tarlabaşı Bulvan’nın yıkımında geç­ beşinciliğe kadar düşen SHP’yi Refah’ın ardı­ şan mozaiğin zaten elde kırıntıları kalmış küçü­ ne de tuvalet kağıdı. Yasa ‘kapaklı çöp kutusu’ mişinin önemli bir kısmını; Piyalepaşa, Örnekte- ndan ikinci parti yaptı. cük bir parçasını yitirmek bile yaşama, dünya­ istiyor. O zamanlar elbette çöpler için naylon ya, çağa insamn arkasını dönmesi anlamına ge­ kullanılmıyordu. Şimdi torbanın ağzını da kapat­ liyordu. san yasanın gereğini yerine getirmiş olmuyorsun. e İmroz’un sahibi Yorgi, zengin bir mozaiğin Elbette tuvaleti ve mutfağı temiz olmayan varsa LJ HP Beyoğlu Belediye başkan son kırıntılarından biriydi. kapansın. Ama aslında hıfzıssıhha kontrolünü zaten müşteri artık yeterince yapıyor. Mutfağı, adayı Halil Ergün’e göre, Mozaiğin taşlan dökülüyor tuvaleti pis olan yere gitmiyor. Beyoğlu’nda o Beyoğlu özlemle hatırlanan bir kadar çok seçeneği var ki müşterinin. Ama Re- Akşam oldu mu, gözü gibi baktığı eski müş­ fah’ın esas amacı o değil.” geçmiş, en temel hizmetlerin bile terilerinin yolunu kollardı. Hava kararırken 1970’lerin, 1980’lerin, köşe başında kadın Yorgi, Nevizade Sokağı’ndaki dükkanından satıcılarının beklediği, hesap ödemeyen müşte­ yerine getirilemediği bir daha çok bakardı dışanya. rinin bir güzel dövüldüğü Beyoğlu gitmişti. Ye­ bugündür. Beyoğlu, İstanbul’un Biraz ijerde Balıkpazarı var. Sokağın içinden rine 1990'larda yeni bir Beyoğlu gelmişti. Tuğ­ Ermeni Üçhoran Kilisesine geçiliyor. Burada tepe, “Bir geleneği yaratmaya çalışıyorduk” di­ önemli iş merkezlerinden da küçük küçük kırıntılar yaşar; zengin bir mo­ yor, “Beyoğlu’nu bir festival, bir şenlik, bir kül­ birisidir. Piyalepaşa zaikten arta kalan. Kilisenin arkasındaki bö­ tür ve eğlence merkezi haline getirecektik, maa­ lümde Ermenice Marmara Gazetesi hazırlanır lesef biçildi.” Mahallesi'nde postane binası ve basılır. Hem de Ermeni alfabesiyle. İşin önemli yanlarından biri de “Neden biçil­ yoktur. Taksim İstanbul’un su Gazetenin Sahibi ve Başyazarı Rober Hadde­ di” sorusuna yanıt bulmaktı. Bunun da yanıtla­ ler. “Ne kadar hızlı değişiyor Beyoğlu” diyor: nın araştırıyor Tuğtepe: taksimatının yapıldığı yerdir, “Dükkanlar değişiyor, insanlar değişiyor. Türki­ “Birincisi son beş yılda Beyoğlu’nun talihsiz ye’de her şey iyiye doğru değişmediğine göre bir kişi tarafından yönetilmesi. Halkın müthiş susuzluk Beyoğlu’nu buna da pek iyi bir değişim diyemeyiz.” tepkisine neden oldu. Rüşvet yaygınlaştı. Bu tep­ kavurmaktadır. Marmara Gazetesi haftanın altı günü kinin cezasını tüm sosyal demokratlar ödedi. çıkıyor. Tirajı iki bin. On yıl önce üç bin tirajı Daha önceki ANAP’h belediye başkanı döne­ pe ve benzeri mahallelerin ruhsatsız ama izinli Öğrencilik yıllarında sinemalarını, sine­ varmış. Haddeler, on yıllık süreçteki düşüşü, minde de halkın canı yanmıştı. Ne sosyal demok­ yapılarında, Haliç’in karanlık sularında gelece­ macılık yıllarında Beyoğlu'nu tanıyan Halil Er­ “çok yavaş” diye niteliyor. Bunu da sayısal ola­ ratlar seçenekti bu nedenle ne de .ANAP. Birinci ğini yitirmiştir. gün. “Anlamıyorum” diyor. “İstanbul’da yaşa­ rak azalmaya, geriye kalanlar arasında Erme­ neden bu. İkincisi, Refah seçim kazanamayacağı Beyoğlu Türkiye’nin en pahalı ve en iyi eğiti­ maya karar verenlerin neden Beyoğlu'nda değil nice okuyabilenlerin çok az olmasına bağlıyor. bölgelerden oy kaydırdı Beyoğlu’na. Seçmen kü­ mini veren ilk ve ortaöğretim kumullarının bu­ de örneğin Bağdat Caddesi’nde oturduğunu.” Gazetenin ön yüzünde Türkiye ile ilgili bir­ tükleri yazılırken yığma yaptılar. Bir de seçim­ lunduğu ilçedir. 25 bin nüfuslu Fetihtepe'de ise Halil Ergün için Beyoğlu “uygarlığın hareket kaç haber var. lerde çok sayıda sandık kayboldu.” bir tane ilkokul yoktur. Fetihtepe Beyoğlu’nun noktası.” Ancak aday olduktan sonra, Beyoğ­ Geri kalanı büyük çoğunluğu İstanbul'da ya­ Çözümün birkaç yolu var Tuğtepe’ye göre: mahallesidir... Beyoğlu, İstanbul'un önemli iş lu’nu yönetecekmiş gibi bir belediye başkanı şayan Ermenilerle ilgili haberler. Haddeler, “As­ “Birincisi Cihangir, Taksim, Karaköy, Tünel merkezlerinden birisidir. Piyalepaşa Mahallesi­ gözüyle baktığı zaman rastlantı sonucu geçtiği, lında gazetemiz arka sayfasından okunmaya yöreleri ayn belediye olmalı. İkincisi Batı’da uy­ nde postane binası yoktur. İstiklal Caddesi, ama derinlemesine tanımadığı bir başka Be- başlanır” deyip elindeki Marmara Gazetesi'nin gulanan yöntemler gündeme gelmeli ve belli bir İstanbul’un en ışıklı caddesinden birisidir. Be- yoğju’yla karşılaşıyor: arka sayfasını çeviriyor. Tüm sayfa ölüm ilan­ süre o beldede oturmayan kişi yerel yönetimler yoğlu'nuıı karanlık sokakları, kentin şiddetinin “İstanbul'un bir gecekondu bölgesi Beyoğlu. larıyla dolu. için oy kullanmamalı. Üçüncüsü de bir soru. İki en çok dışarıya vurulduğu bölgelerdir. Birden bire karşıma ayrı coğrafyalar çıktı. Bir Tıpkı bir mozaiğin göçebe hoyratlığa daya­ dereceli seçim sistemini kabul etmediği için aca­ İstanbul'un en büyük turistik tesisleri, otelleri yanda Cihangir, Avaspaşa, diğer yanda Haliç namayıp dökülmesi gibi... ba Erdal İnönü şimdi rahat uyuyor mudur?” Beyoğlu ilçesinin sınırları içindedir. Beyoğlu'nda kıydarında gecekondular çıktı karşıma. Geldik­ Seçimler sonrasında herkes “Refah Beyoğlu’­ bir tane meslek okulu, el sanatları kursu yoktur. leri yörenin dünyasını kurmuşlar. Sadece gece- nda nasıl kazandı” diye sorarken daha seçimler Galata, İstanbul'un tarihi merkezlerinden birisi­ kondulaşma,ranttan pay alma konusunda kentli SÜRECEK

ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL

“emeklilik hakkı tanınan bir vazifeye ilk defa tayin sırasında kıırumla- Konuyla ilgili Danıştay kararı ise şöyledir: Yaş haddinden emekli oldum ra gösterilen nüfus hüviyet cüzdanlarında yazılı doğum tarihleri, eğer (2) “(...) 5434 sayılı Emekli Sandığı Kamınu’nun ‘yaş hadlerini dü­ Soru ! 954 yılında TC Emekli Sandığı'na bağlı memur olarak çalışma­ 18 yaşını tamamladıktan sonra yaş düzeltilmesi yapılmış ise 18 yaşın zenleyen 41. maddesine göre, iştirakçilerin vazifeleriyle ilgilerinin ke­ ya başladım. doldurulması tarihindeki doğum tarihleri” gcçcrlidir. silmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir. Buna Çalışmaya başlamadan önce ve 1947 yılında, 1927 yılı olan doğum tari­ 1947 yılında ve 18 yaşından sonra (20 yaşında) yaş düzeltmesi göre 65 yaşını dolduran bir iştirakçinin emekli edilmesi bu tarih iti­ himi. 1929 olarak düzelttirdim ve mahkeme ilamını da aynı yıl aldım. yaptığınıza göre, cmekiilik işlemlerinde düzeltilmemiş doğum tarihi barıyla zorunlu olmaktadır. Davacının yaş tashihi 18 yaşını doldurduk­ 1994 yılında yeni doğum tarihim olan 1929’a göre, 65 yaşımı doldur­ olan. 1927 yılı geçerli olacaktır. tan sonra yapıldığı için 5434 sayılı yasanın 105. maddesi uyarınca dum ve yaş haddinden emekli oldum. Konin! ilgili Emekli Sandığı Yönetim Kurulu kararını akta­ emekli edilmeye esas olarak davacının 65 yaşını doldurduğu 15.10. Ancak yaş düzeltmesini 18 yaşımı doldurduktan sonra y ı ıtırım ralım. 1984 tarihinin alınması zorunludur. Bu yasal zorunluluk karşısında da­ cmekiilik işlemlerinde, yeni doğum tarihim olan 1 '’29yı’:r: . dı esi.i (I i “(..,) i - İştirakçilerin emeklilik hakkı tanınan bir göreve ilk defa vacının 4 yıl daha çalıştıktan sonra 1988 tarihinde durumun fark edilip ve düzeltilmiş doğum tarihim olan, 1927 yılının geçerli olacağını söyle­ atanmaları sırasında, kurumlara ibraz ettikleri nüfus hüviyet cüzdan­ emekli edilmesinde emekliliğe başlangıç tarihinin 15.10.1984 tarihi diler ve benim iki yıl önce emekli olmam gerektiğini de eklediler. larında yazılı doğum tarihleri, haklarında bu kanuna göre yapılacak olarak saptanması da yasa gereğidir. Davacı 1984 yılından 1988 yılına Sormak istediğim, emeklilik işlemlerinde düzeltilmiş doğum tarihim işlemlerde esas alınacaktır. kadar görevde çalıştığı sürece aylık aldığından geç emekli edilmesi ne­ olan 1929 yılı mı voksa eski doğum tarihim 1927 vılı mı esas alınacak? 2- Eğer. 18 yaşını tamamladıktan sonra yaş düzeltilmesi yapılmış ise deniyle zarara uğradığından söz edilemez, ayrıca davacının yaş haddi (Y.E.) 18 yaşının doldurulması tarihindeki doğum tarihleri esastır. Buna göre konusunda idareyi uyarma yükümlülüğü de bulunmaktadır. („•)” 18 yaşın dolumundan sonra yapılan yaş düzeltmeleri nazara alınmaya­ (Danıştay Onuncu Daire 09.05.1990 tarih 1990/629 esas ve YANIT: 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası’nın 105. maddesin­ caktır. 1990/992 karar) Kaynak (1) İsmail Akçomak, Türkiye Cumhuriyeti de yaş ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. (Yönetim Ktırııl 1 > 'E. 1984tarih. 3745 karar vc 24.10.1985 tarih, Emekli Sandığı Kanunu. 1989, sayfa 420. Yasanın iştirakçilere ait çeşitli hükümlerinin uygulanmasında, 47184 karar) (2) Danıştay Dergisi, sayı 1991/81, sayfa 336. SAYFA CUMHURİYET DİZİ YAZI

T,ürkiye’nin ekonomik durumundan izler taşıyor Zürafa Sokağı. Genelevin içindeki küçük bir büfenin önünde kocaman bir yazı: “Döviz bozulur. Prezervatif bulunur.” Demek ki dolardaki artışı buradan da izlemek olası. Başka bir büfede de başka bir yazı var: “Erken boşalmaya son. Geciktirici sprey.” Sokağın sonuna doğru yaşlı bir adam çakmaklara gaz dolduruyor. Küçücük bir tezgâhı var. Üzerinde de bir yazı: “Çakmaklara gaz Zürafa Sokağı'nda içerideki kadınları seyrediyor erkekler gergin bir yüzle. Gözlerinde ciasel açlık var. Her kapının önü ana doldurulur. Prezervatif bulunur.” baba günü. Geride kalanlar bir süre sonra huysuzlanıp öndekilere bağırıyor: “Haydi beyler, haftayım oldu.” Zürafa Sokağı diye bir yer

gelmişti. (...) Bu sırada İngiliz donanmasının des­ , okağın başında “Aç Kaldık,Köşe- tek amacıyla İstanbul'a gelişi, Galata ve Pera’da £ y yi Döndük Çay Evi” var. bulunan, genelev ve benzeri yerlerin daha temiz Karaköy’den Beyoğlu’nun içle- ve düzenli bulundurulması gereksinimini doğur­ rine doğru tırmanıyor parke taşlı du. İngilizler, sık sık İstanbul’a geleceğe benzi­ i j sokak. Çoğunluk genç. Yaygın bir yorlardı. Galata ve Pera'da fuhuş her zaman bu­ kılıksızlık egemen. Alageyik So­ lunmakla birlikte 1856-1858 yıllan arasında ilk kağımın köşelerini ayakkabı boyacıları, dilenci­ yasal genelevler açılmıştı. 1879 ydında ‘Altıncı ler, saat satıcıları tutmuş. Daire-i Belediye’ fuhuşla mücadele etmek amacı Ayakkabı boyacıları elinde sigara olan olma­ taşıdığı ileri sürülen bir komisyon kurdu. Gerçek yan herkese sesleniyor: “Ateşini versene abi...” amaç, fuhuşla mücadele değil; artık İstanbul'a Aslında bir tuzak bu. Sokağın acemileri “insa­ sık sık geleceği düşünülen yabancı donanmaların niyet namına” yaklaşıyor ateş vermek için. İşte askerlerinin eğlence yeri oİacağı anlaşılan bölge­ o an yandın. Kurtar kurtarabilirsen ayak bile­ de bu askerlerin sağlığını korumaktı.” (1) ğini boyacının elinden. Daha “yapma dur” di­ O günden bugüne olan bazı değişiklikleri, bu yemeden, vahşi Batı’nın en hızlı kovboyları­ sektördeki bazı “gelişmeleri” de izlemek ola­ ndan bile çabuk üzerine boyası daha önceden nağı buluyor insan. Biraz da Türkiye’nin konmuş sünger, ayakkabının üzerinde gezin­ ekonomik durumundan izler taşıyor Zürafa meye başlamıştır bile. Ayakkabıyı kaptırdık, Sokağı. bari çorabı kurtaralım diye debelenmeyi bırakıp çaresiz teslim olunur. ‘Prezervatif bulunur’ Eli, kolu, parmaklan dizi dizi saatlerle dolu Genelevin içindeki küçük bir büfenin önünde satıcı, “Elli bin lira... Elli bin lira” diye bağın- kocaman bir yazı: yor. “Döviz bozulur Kadının yanında sakat bir genç var. Neresi­ Prezervatif bulunur.” nin sakat olduğunu anlamak mümkün değil; Demek ki dolardaki artışı buradan da izle­ ama, öyle her tarafı yamuk yumuk yatıyor eski mek olası. bir çuvalın önünde. Çıkanp atılmış eski ve bu­ Başka bir büfede de başka bir yazı var: ruşuk bir palto gibi. “Erken boşalmaya son. Kadın yoldan geçenlere elini uzatıyor: Geciktirici sprey.” “Şu sakata yardım edin.” Elbette bu tür “gelişmeler” bu sokaktaki ev­ Karşıdan geleni eğer turist sanırsa, “Mösyö lerin “sürümden kazanmasını” engelliyor. bahşiş, mösyö bahşiş” diye sesleniyor. Turist Sokağın sonuna doğru yaşlı bir adam çak­ sandıklan dönüp bakmazsa arkalanndan bir maklara gaz dolduruyor. Küçücük bir tezgahı küfür savuruyor: var. Üzerinde de bir yazı: “Or..pu çocukları, bakmadılar bile...” “Çakmaklara gaz doldurulur. Prezervatif bu­ Sokağın dört bir yanı “hamam”, “banyo” , lunur.” Zürafa Sokağı demirden yapılmış bir “\VC”yazılanyIa dolu. Birkaç berber var yo­ duvarla sona eriyor. Duvarın hemen önünde kuşta. Soldaki demir kapının karşısında da bir açıkhava kahvesi var. Sokağın bir yanında Cumhuriyet Lokantası... çay ocağı ve video duruyor; diğer yanına da al­ Bunlar “yan sektörler.” çak tabureler atılmış. Herkes büyük bir ilgiyle Demek ki en çok banyoya, tuvalete, berbere, oynayan videoya bakıyor. Kesik kesik soluk nedense saate ihtiyacı oluyormuş Karaköy’- alıp vermeler, arada sırada çığlıklar geliyor ek­ deki geneleve gidenlerin. randan. Parça parça görüntüler geçiyor. Konu­ Demir kapının arkasından başlıyor Zürafa lu bir film değil oynatılan. Kimi zaman kadın Sokak. Burası İstanbul'un tek resmi genelevi. adamın üzerinde, kimi parçada adam kadının İstanbul'da ilk genelevin açıldığı Beyoğlu ilçesi­ üzerinde. Eh, burada da Hazreti Ali'nin Kılıcı’- nin sınırlan içinde. nı oynatacak değiller ya. “Birer çay için” diyor Cengiz. Böyle yerde ‘Beyoğlu’na çıkmak’ kabul edilebilir bir öneri gibi görünmüyor. Cengiz on dokuz yaşında. Geçen aya kadar Tarih boyunca Galata ya da Pera denilince ’de bir tamirci dükkânında çalışıyor­ akla fuhuş, randevuevleri, çalgılı batakhaneler Hasan Pulur Bevoğlu’nu anlatırken, insanlar için felekten bir gece çalmak ve fuhuş yapmanın adı muş. Ustasıyla kavga edince işsiz kalmış. “Çok geliyor. Haşan Pulur. Beyoğlu'nun bu yanını dövüyordu” diyor, “Onca yıldır yanındaydım. şöyle dile getiriyor: “Bevoğlu'na çıkmak”tı diyor. İnsanlar bugün de Beyoğlu’na çıkıyor. Burası İstanbul’un tek res­ mi genelevinin bulunduğu Zürafa Sokağı. Sokakta bir erkek kalabalığı. Çoğu yoksul. Küçükken de vururdu ya neyse... Ama kazık ka­ “Beyoğlu’nda iki kerhane vardı, ana caddenin dar adam olduk artık...” hemen altında Abonoz Sokağı ve daha aşağıda leksle bedenler de kadına doğru yöneliyor. göre giyinmişler. Kiminin üzerinde dantelli bir Çalışırken haftada bir gelirmiş. “Düzenli ola­ Ziba, ydlar yılı Beyoğlu’nun ayrılmaz par­ Demir parmaklıkların arkasından, içerideki kombinezon. Kimi atlet-don. Hatta içlerinde rak.” işsiz kalınca, evden para alabildiği za­ çasıydı. Bırakın Anadolu'dan gelenleri İstanbul’­ kadınlan seyrediyor erkekler gergin bir yüzle. başı bağlı olanlar bile var. Neredeyse hepsi manlar gelebiliyormuş ancak. Hiç parası ol­ un başka semtlerinde oturanların ağzında bile eğ­ Gözlerde cinsel açlık var. Her kapının önü ana sakız çiğniyor. Onlar da kapının arkasından madığı zamanlarda gelip burada film seyredi- lenmek, felekten bir gece çalmak ya da fuhuş baba günü. Geride kalanlar bir süre sonra huy- kendilerini görmek için birbirinin üzerine çıkan yormuş. yapmanın adı Beyoğlu na çıkmak’tı.” suzlanıp öndekilere bağırıyor: erkekleri izliyor. İçeriden görüntünün daha il­ Derviş, Perşembe Pazan’nda bir hırdavatçı­ Balıkhane nazırı Ali Rıza Bey'in de Beyoğlu “Haydi beyler, haftayım oldu.” ginç olduğu kesin. Bazıları iki sakız çiğnemesi da tezgahtar, işlerin durma noktasına geldiğin­ üzerine gözlemi var: Demek Refah’ın seçim propagandası boyun­ arasından laf atıyor erkeklere : den yakınıyor, kendi ekonomisiyle birlikte ülke “Yerli ve ecnebi karılarla dolu genelevler gün­ ca “Kapatılacak” dediği yer burası. “Gelsene aslanım, korkma...” ekonomisinin de çöktüğünü anlatıyor: den güne çoğaldı. Hele karnaval zamanları Ga­ Evlerin kapılarında, cinsel açlıklarını gider­ Kadınların yüzünde kentli çizgileri yoktu. “Benim buraya her hafta gelmeye param yet­ lata ve Beyoğlu taraflarına akan bir avareler seli menin gerginliğini yüzlerinde, orta hallinin altı­ Çoğunun yüz hatlarında ağır basan bir köylü­ mez. Aldığımız haftalık ne ki? Beş yüz binden hasıl oldu. Konak ve kira arabaları etrafa zifos­ nda hatta yoksulluk sınırında olmalannı giysi­ lük vardı. aşağı kapağı açan yok ki? Ama Allahtan tanı­ lar saçarak son hızla gençleri o tarafa taşı­ lerinde taşıyan bu insanların sonra ne olacağı, Yirmi altı ev bulunuyor Zürafa Sokağı’nda. yorlar da hem kazık atmıyorlar hem indirim ya­ rlardı... Zengin gençler servetlerini, aylıkçı daha doğrusu kime ne yapacağı hiç belli değil. On sekiz yaşından küçüklerin giremediği pıyorlar.” takımı maaşlarını, esnaf ve işçi güruhu kazanç­ Böyle bir denemeyi yıllar önce Şanlıurfa Be­ kapının ardında pansiyon türü evler sıralanı­ Videoda oynayan filmi “en heyecanlı” yerin­ larını hep Galata ve Beyoğlu âlemlerinde sarf et­ lediye Başkanı Halil İbrahim Çelik yapmıştı. Şu yordu. Sokağın başındaki evlerde göreceli ola­ de bırakıp kalkınca şaşırıyorlar. tiler.” anda Refah’tan milletvekili olan Çelik, yasala­ rak daha genç ve düzgün görünüşlü kadınlar Zürafa Sokağı’nm kapısı devirdaim makinesi Evangelinos Misailidis, “Temaşa-i Dünya ve ra uygun bir yolunu bulup kapatmıştı Şanlıur­ vardı. Sokağın sonuna doğru gittikçe, ara so­ gibi. Bir yandan doluyor, diğer yandan boşalı­ Cefakar-u Cefakeş” adlı romanında bir Beyoğ­ fa’daki genelevi. Önce bu karan sempatiyle kaklara girdikçe, kadınların yaşı ve çirkinliği yor. Çıkışa doğru duvarda yine kocaman bir lu gecesini anlatır: karşılayanlar bile sonradan karşı çıktılar uygu­ artıyordu. Fiyatları da düşüyordu. Bu, duvar­ yazı: "...kızlar içeri gelin, demeye kalmadı, aşağı­ lamaya: da asılı “Vergi Levhası”ndan da anlaşılıyordu. “Sağlığın için prezervatif kullan.” dan yukarıdan toplanıp davar sürüsü ve H a b e ş is ­ “Yeter artık. Çocuklarımız Gaziantep yolları­ Ön sıralardaki evlerin sahipleri daha çok vergi Dışarıda oluşan “yan sanayi”, etkinliğini tüm tan esirleri tarzı zavallı kızlar içeri girdiler ve edi- nda telef oldular.” ödüyordu. Arkaya doğru gittikçe, ev sahipleri­ hızıyla sürdürüyordu. Dilenci kadın yanındaki bane selam vererek beherimizin iki tarafına da Çünkü en yakın genelev , yüz otuz kilometre nin daha az vergi ödediği anlaşılıyordu. sakat çocuğa sadaka istiyor, ayakkabı boyacısı ikişerden on dört kız oturdu. Güya koyun sürü­ uzaklıktaki Gaziantep'teydi. Evlere adını “neonlarla yazdıran” kadınlar da “Ateşini versene abi” diye sesleniyor, saat sünden ko vun seçer gibi beğen beğen de beğendi- Giovanni Scognamillo. “Beyoğlu’nda Fuhuş” var. Belli ki onlar bu âlemde belli bir üne eriş­ satıcısı “Elli bin bunlar” diye bağırıyordu. Dı­ ni alı ko. Ne rezalet. Aman ya Rabbim... ” kitabında 111. Selim’in yasakçı anlayışının sonu­ mişler. Sürekli müşterileri var. Bir gazinonun şarıdaki büfenin üzerinde satılanlar yan yana Anılardaki Beyoğlu, bu semtin genelevleri, cunu anlatır: assolisti gibi duvardaki vergi levhasının yanı­ sıralanmıştı: randevuevleri buydu. "Yeni önlemler atmak gerekiyor, yeni yasak­ nda. “Senem birinci katta”, “Çiğdem bu evde vi­ “Kaşarlı, karışık tost. Sosisli sandviç. Prezer­ “Hamam 50 bin lira” yazısının yanındaki bü­ lar koymak. Bu kez meyhaneler, yanı sıra gene­ zitede” gibi çoğu ışıklı tabelalar asılmış. vatif bulunur.” yük demir kapının bir yanından giriliyor,diğer levler yeniden kapatılıyor ve sonuçta fuhuş so­ Duvarlar kirli. Boyalar yer yer dökülmüş. Bu kadar çok “prezervatif” yazısını okuyun­ yanından çıkılıyor. Giriş tarafında bir polis kaklara dökülüyor, her yasaktan sonra olduğu Sokak pis. Bugörünrii karşısında insanın, “Her­ ca, insan genelevin dışındaki tabelalara da ister bekliyor. Kapıda, içeriye paket, poşet, torba gibi. Buna da bir çözüm bulunuyor ve ibret-i âlem halde Amerikan Altıncı Filosu bu yakınlarda gel­ istemez hayalinde eklemeler yapıyor: “Banyo sokmanın yasak olduğu yazıyor. için birkaç fahişe darağacında sallandırılıyor. ” meyecek” diye espri yapası geliyor. Hani 1960’lı elli bin lira. Prezervatif bulunur”, “Bizim berber. Balıkhane nazırının anlattığı gibi öyle kira ve Genelev sokağında gezerken insan “ya gören yıllarda Amerikalılar gelecek diye badanalayıp Prezarvatif bulunur”, “Yunus Bakkaliyesi. Pre­ konak arabaları kalmamış. Gelenlerin çoğu ga­ olursa” tedirginliğine kapılıyor. Karşıdan sırı- temizlemişlerdi de genelevi, bir hayli eleştiri ve zervatif bulunur.” riban. Ayaklanndaki ayakkabı eskilikten, ha tana “Vallahi bir röportaj yapmaya gelmiştim” alay konusu olmuştu. Aslında, gelecek yabancı İşte burası da Beyoğlu cumhuriyetinin bir çıktı ha çıkacak. demek durumu kurtarmaz. Hatta karşıdakinin donanmalar için genelevi temizlemek, düzene parçasıydı. Demir kapıdan girince, aşağılara doğru uza­ biraz daha fazla sırıtmasına yol açar: sokmak o tarihlerde başlayan bir gelenek değil. Prezervatif bulunur... nan eğri büğrü bir sokak çıkıyor insanın “Yok canım. Hazır gelmişken bir değil, iki rö­ Kaynağı bir yüzyıl önceye gidiyor. (1) " B eyoğlu " . Özdemir Kaptan (Arkan) İletişim karşısına. Sokakta bir erkek kalabalığı. İşe ge­ portaj yap...” “Yaşlıların hâlâ 93 savaşı diye sözünü ettiği Yayınları. len ya da işten çıkan bir kadın sokakta araları­ Kadınların çoğu demir kapının ardında nere­ savaş sonunda, 1878 yılı şubat ayında, Ruslar; o na düştü mü. yalnız bakışlar değil, garip bir ref­ deyse yan çıplak duruyor. Değişik beğenilere zaman Ayastefanos denilen, bugünkü Yeşilköy'e SÜRECEK SAYFA CUMHURİYET 12 DİZİ YAZI

msm sm Sk * 5-

Beyoğlu daha renklerini yitirmeden, hoyratça harcamadan öncesinin sokakları, şimdi zorunlu göçün insanlarına geçici bir yerleşim yeri olmuş. Yerdeki pislikten, dökülen duvar sıvalarından belli ki bu sokaklar geçmiş Şimdi ne olacak? Beyoğlu kararacak mı? Hayır! Çünkü artık insanlar nelere sahip çıkması gerektiğini, neleri savunması gerekti­ ğini daha iyi anladı. Hep bir “kurtarıcı” bekleyenler, gerçek kurtarıcının kendileri olduğunu daha iyi, daha kesin biçimde anladı­ güzel günlerini özlüyor. lar. Sonuç olarak Beyoğlu kararmayacak. Bu bir inanç olduğu kadar bir umuttur da. Bir şenliktir Beyoğlu... labaşı’na gelme ne- gidilirdi.” gerekli ve yeterli incelemeyi “İçerisi”, söz müzikalitesi- denleri de: Vasil’in hatırladığı yapmadan, başvuru tarihi ile nin ve jestin karşılıklı etkileşi­ “Daha önce gelen Beyoğlu’nun en par­ aynı tarihi taşıyan resmi vera­ minden oluşan dramatik bir akrabalar vardı da..” lak yılları 1932 ile 38 set ilamı verdiklerini, bu ilan­ aksiyondu. En büyük dertleri arası. “Beyoğlu’nu bu lara dayanılarak intikal ve Gösteriden çıkan genel so­ işsizlik ve parasızlık. hale varlık vergisi ge­ satışların yapıldığını, yahut nuç, dört sesli bir konserdir. Gençten olanı, “Ba­ tirdi. Levantenler, tapu iptal ve tescil davalarının Metin, iç içe örülen, kendi bam pazar pazar do­ Rumlar hep gitti. Evle­ açıldığını artan oranda gözle­ içinde anlam bütünlüğü taşı­ laşıyor. O günlerde ne ri işgal edildi.” mek mümkün hale gelmiştir.” yan ve herbiri bağımsız iki çok satdıyorsa, onu 6-7 Eylül olayları Herkes için bir anlamı var monolog ve bu monologların alıyor. Bir örtüsü var, da derin bir iz bı­ Beyoğlu’nun; ama iyi, ama oluşturduğu diyalogdu. üzerinde satıyor. Bu­ rakmış Vasil’de: kötü. Dramı oluşturan dört ka­ günlerde tişört işine “O gün Beyoğlu’- Ermeni Patrik Vekili Mes- rakter gizemli yaratıklardır. girdi. Daha önce şap­ ndan adaya gidecek­ rop Mutafya “Ermeniler için Ama her figür rüyanın toz­ ka ve şemsiye satıyor­ tim. Geçen pazar T ak­ Beyoğlu bölücülük, ayrılma laştırdığı parçalanmış ruh­ du. Ama iş bir kişilik. sim'de yapılan gösteri demektir” diyor. Nedeni de lardır. Adeta tanımadıkları Benim de pazara çı­ gibi bir grup insan top­ şu: kelimelerin tozu dumanı için­ kacak param yok” di­ K- landı. Ellerinde sopa­ “ 1800’lerin başlarında ya­ de, hafızaları ve tarihleri ol­ yor. lar vardı. Ben adaya bancı misyonerler geldi. Mez­ maksızın parçalanmış bir Elindeki kâğıtları gittim. Gemilerle Bü- hebini değiştirince daha Batılı “ben”in hayaletleri olarak bırakıyor biri, “Gel yükada’ya da geldiler. olacağını sanan bazıları Kato­ kendi kendilerini tekrar etme­ Allah aşkına şu Davullar çalıyorlardı likliği. Protestanlığı seçti.” ye ve varolmaya mahkûm­ kaldığımız evlere bir gemide. Sanki bir çı­ Elli yılı aşkın bir süredir durlar. bak” diye. kartma yaptılar Büvü- Beyoğlulu olan Hüseyin Baş İki sokak ötede, Sahnede olan “hiçbir şeye­ kada'ya. Rumların ev­ “Söndü gitti” diye başlıyor dir. Rüyadaki bu varlıklar, eski bir Rum evi. lerinin camlarını söze. Melek Sineması’ndaki Dargeçit'ten gelmiş­ ölümsüzlüğü yaşamayı bil­ kırdılar. Önlerinde de 16.30 matinelerindeki mis meyen ölülerdir. Böylece ler. Tek göz bir salon. bir bekçi vardı. Gelen­ gibi parfüm kokularını, To- oyunun görünmez sınırlarını Yerdeki yataklar ler yabancı. Evlerin ki­ katlayan'da ya da Degüstras- toplanmış. Duvar­ aşarlar ve etraflarına korku min olduğunu bilmi­ yon’da oturan öğretmenleri salarlar. ların sıvası dökülü­ yorlar. O bekçi göste­ Ercan Ekrem Talu'lan. Esat yor. Badanası hiç Buenos Aires doğumlu yö­ riyordu Rumların evle­ Karakurt'lan, Nisuaz, Le kalmamış. Sanki netmen ve yazar Faola Taddei rini. İstanbul'un o hali­ Bon gibi pastaneleri anımsı­ içinde kimsenin yaşa­ Burhan Felek- “İçerisi” adlı oyununu böyle ni görseniz ağlardınız. yor. Sonra da tanımlıyor. madığı metruk bir Yerden bir metre yük­ in bir değerlendirmesini ak­ yer. “Bak” diyor Sahnede Ülkü Duru, Zerrin sekliğinde kumaş ve el­ tarıyor. “Ben, karım, beş **Vv,ş Sümer, Özdemir Çiftçioğlu ve bise yığınları vardı. Ki­ “Derdi ki Le Bon’a herkes çocuğum, bir de ba­ giremez. Girerse de yanlışlıkla Derva Alabora var. liseler yağmalandı. Bi­ bam... Hepimiz bura­ zans ikonları vakddı. garsonun elini sıkar.” da kalıyoruz.” Amacı Tarihi servet vok Baş'a göre laisizmin en iyi 30 kişilik salon _bir iş bulur bulmaz oldu.” gözlendiği yerlerin başında Yaklaşık otuz kişi izliyor daha büyük bir eve Rumlar açısından geliyordu Beyoğlu. “Şimdi” taşınmak. Ama iş diyor, “Bevoğlu'nda yürürken oyunu. Salon o kadar çünkü. elbette güzel günleri bulmadan olmaz. ramazanda sigara içmeye Daha doğrusu bar o kadar. de var Beyoğlu'nun. İşsiz ve bu evin kirası kalksan, sağına soluna dikkat Bir yandan içkiler içiliyor, di­ En güzeli de karnaval bir buçuk milyon. zamanlan; paskalya­ etmek zorundasın.” ğer yandan “bize rüyamızda va da tiyatroda görünen ölü­ Beyoğlu daha dan kırk gün önce renklerini yitirme­ yapılan... “Her ma­ ler” izleniyor sahnede. Batı’ya açılan kapı Burası eski Yeşil. Önceden den. hoyratça harca­ halle ayrı ayrı hazı- madan öncesinin so­ rlanırdı” diyor Vasil Beyoğlu hakkında en kap­ Ali Poyrazoğlu’nun kabaresi kakları, şimdi zorun­ “At üzerindekiler kon­ samlı araştırmalardan birini var. Hemen Tarlabaşı’nın üs­ yapan Özdemir Kaptan (Ar­ tünde. lu göçün insanlanna feti atardı.Kurtuluş'a geçici bir yerleşim gider, oynar, dans kan) Beyoğlu’nu, “Sarayın Çok uzakta değil, hemen yeri olmuş. Yerdeki ederdik. Tavalarda Batı’ya açılan kapısı” diye ni­ birkaç sokak aşağıda başka pislikten, dökülen teliyor. Kaptan'a göre Be­ bir dünya yaşanıyor. Cum­ palamutlar pişirilirdi. duvar sıvalarından Tahtadan bir tramvay yoğlu ilk kurulduğundan bu balı taş Rum evlerinin bitişik belli ki bu sokaklar yapılır, karnavalın so­ yana İstanbul’la çelişen, ama nizam uzandığı daracık so­ geçmiş güzel günleri­ onu tamamlayan bir nüfus kaklar var biraz ötede. nunda yakılırdı.” yapısı barındırmıştır. Evler artık eskimiş. İçinde­ ni özlüyor. Ya şimdiki Beyoğ­ Vasil Yağcıoğlu. Çoğu zaman İstanbul'la kilerin bakım yaptıracak lu? 1920 yılında Tar- Bugünleri düşü­ çelişen, ancak son seçimlerde, gücü yok. labaşı'nda doğmuş; nünce buruk bir gü­ Türkiye geneline hatta İstan­ Bir zamanlann görkemini, Çakmak Sokak’ta. lümseme yerleşiyor zarifliğini yitirmiş sokaklar. bul'a uyan bir yapılanma Balıklı Rum Hasta­ Yeni sahipleri, eskilerinden Vasil’in dudaklarına: gösteren Beyoğlu gezintisi nesinin “tımarhane “Lahmacun mu is­ burada bitiyor. O denli ko­ farklı olarak karşıdan karşıya şefi.” gerdikleri iplere asıyorlar ça­ tersin, kokoreççi mi, şuşturmaya karşın, tüm O gün gazetelerde dönerci mi, hepsi var. renklerine, tüm tonlarına maşırlarını. Oysa geçmişte çıkmıştı, İstanbul Tarlabaşı denilince akla ilk gelenlerden biri de son zamanlarda hızla işgal edilen Rum ev­ Sahi kuzum nereden ulaşmak olası değil Beyoğlu'­ böyle bir davranış “ne ayıp”tı. Büyükşehir Belediye leri oluyor.(Üstte)Beyoğlu hakkında en kapsamlı araştırmalardan birini yapan Özdemir çıktı o hıyarcılar. Bir nun. Elbette bu “tutanak” Rumca cıvıltılar yerini Başkam Tayyip Er­ Kaptan (Arkan) Beyoğlu’nu, “Sarayın Batı’ya açdan kapısı” diye niteliyorfSol başta)... tarafta Vakko, Bey- hazırlığında bir “teslim tesel­ Kürtçe bağnşmalara doğan'ın, “Yağmur bırakmıştı. Evlerin önünde men, adam önünde lüm makbuzu” doldurulması­ duasına çıkacağım” durmuş soyup soyup nda eksik kalan çok şey ol­ yirmi yaşında, yirmi beş yaşı­ demeci. Kendi bölü­ nda gençler top oynuyordu . hıyar satıyor.” muştur. Ama Refah’ın seçim münü göstererek Bir özlemi var Va- Tatil günü olduğundan değil, kazandığı Beyoğlu'nun son “İşte efendim, yağ­ Yooldan zerzevatçılar geçiyor sonra. “Şarkı söyler gibi sil’in. “Eskiden mu­ günleri ana hatlarıyla böyle. işsizlik olduğundan. murun hangi olaydan Tarlabaşı’nm üstünden hallebileri ince, üçgen Şimdi ne olacak? Beyoğlu meydana geldiğini, bağırırlardı” diyor Vasil “Pırasa, lahana diye; ama kaşıklarla yerdik” di­ Peşkirci Sokağı’na giriyor iki kararacak mı? bunun bir doğa olayı Rumca.” Arkasından tablada muhallebi satanlar, yor, “Şimdi olsa da Hayır! kadın. İnce, uzun boylular. olduğunu bilmeyen­ Saçlan bellerinde. Kahvenin bari çocuklara göster­ Çünkü artık insanlar nele­ leri, dua edince yağ­ salepçiler. dondurmacılar geçiyor. Anlatırken o günlere sek...” önündeki gençler, “Sarı re sahip çıkması gerektiğini, mur yağacağını sa­ Tarlabaşı denilince ayakkabılısı daha güzel” diye neleri savunması gerektiğini nanları buraya ka­ olan özlemi okunuyor VasiPin gözlerinden: “Ayrı bir rengi akla ilk gelenlerden laf atıyor. Önce ayaklarına daha iyi anladı. Hep bir “kur­ patıyoruz” diyor, ga­ biri de son zamanlar­ bakıyor kadınlar. Birinin ye­ vardı Tarlabaşı'nın. Elbet o zamanlar lahmacun yoktu. tarıcı” bekleyenler, gerçek zetelerdeki demeci da hızla işgal edilen şil, diğerininki siyah. Daha kurtarıcının kendileri oldu­ hiç okumamış gibi. na diye; ama Rumca.” gelirdi. Porselen tabak satarlardı. Rum evleri oluyor. uzun boylu olanı, “Ulan it” Sonra ar- ğunu daha iyi, daha kesin bi­ Tarlabaşı’nda bir gününü an­ navutciğcrci geliyor. Atın üze­ Eğer bir tabak kırılıp ikiye bölün­ Bir Rum vakfının avu­ diyor. İkincisi daha az kızgın: çimde anladılar. latıyor. Yağcıoğlu öyle ince rinde iki tel dolap. Biri sağında müşse Yahudi tabakçı iki ayrı katlığını da yapan Murat Sonuç olarak bir şenliktir “Ay ben o kadar basit kadın ayrıntılar yakalamış ki anlatı­ atın, diğeri solunda. Ciğercinin parçayı çinkoyla birbirine Cano, bu evler üzerindeki iş­ Beyoğlu ve Beyoğlu karar­ rken karşısındakine o günleri ya­ peşinde Tarlabaşı’nın bütün ke­ yapıştırırdı. Evlerin taraçaları te­ galin resmi tescile dönüştürül­ Gençler korkularından mayacak. şatıyor. dileri... Arkasından tablada mu­ nekeydi. Hava ısınınca ondüle mesi sürecini şöyle anlatıyor: kahveye kaçıyorlar. Çünkü Bu bir inanç olduğu kadar Saat beş. Atlı arabalar Tarla- hallebi satanlar, salepçiler. don­ olurdu. Bu yüzden lehim yapılırdı “Mallar üzerindeki resmi dal gibi incecik iki kadından bir umuttur da. başı'nın ara sokaklarından çöp durmacılar geçiyor. tenekelere. Çoğu Yahudivdi. Si­ blokajın kaldırıldığı tarihten bas bariton bir erkek sesi çı­ topluyor. Küçük Vasil, at ara­ itibaren mirasçı avına çıkan ki­ Tıpkı Halil Ergün’ün söyle­ kıyor. Anlatırken o günlere olan öz­ mitçiler, helvacılar, turşucular basının parke taşlarda çıkardığı lemi okunuyor Vasil’in gözlerin­ akşamüstü geçerdi. Arada bir de şilerin, ilişki kurabildikleri her­ diği gibi: İçerdekiler çayına pişti oy­ seslerle uyanıyor her sabah. den: Ermeni mezesi topek satılırdı hangi bir mirasçıdan vekalet, “Her iasamn yüreğinde, en nuyorlar. Mustafa Gülcü Si­ Elektrik altıdan sonra kesiliyor. “Ayrı bir rengi vardı Tarla- ‘kuşlar, kumrular’ diye. Beyoğ- ilgili yabancı resmi makamdan zor anında uçurmak için sak­ irtli. Bir yıl önce göçmüş Tarlabaşı’na elektriği veren Ha­ başı’nın. Elbet o zamanlar lah­ iu'na çıkmak için o zamanlar şap­ ise eksik nüfus kaydı aldı­ ladığı bir kuşu vardır. Bırakın İstanbul'a; “sebebi terördür” liç’teki tek fabrika. macun yoktu. Kimse kokusunu ka, kravat,baston gerekirdi. Ya- klarını, bu belgelere dayanarak uçsun.. diyor. İçlerinde Baykanlı, Yoldan zerzevatçılar geçiyor bile bilmiyordu. Dondurmacı­ hudiler bombe şapka, levantenler mahkemelere başvurduklarını, İdilli, Vanlı, Mardinli olanlar sonra. “Şarkı söyler gibi bağırı­ lardan sonra sıra suculara gelirdi. fötr giyerdi. Babam fes takardı. ne yazık ki mahkemelerin. Dı­ var. Göç nedenleri aynı; Tar- rlardı” diyor Vasil “Pırasa, laha­ Arkasından Yahudi ‘mezuracılar’ Markiz’e, Le Bon'a, Ancapulos'a şişleri Bakanlığı aracılığıyla BİTTİ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi