<<

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ARKEOLOJİ ANABİLİM DALI KLASİK ARKEOLOJİ BİLİM DALI

ROMA DÖNEMİ DOĞU AKDENİZ DENİZ TİCARETİNDE KIYI KİLİKYA BÖLGESİ’NİN YERİ VE ÖNEMİ

AHMET BİLİR

DOKTORA TEZİ

Danışman YRD. DOÇ. DR. MEHMET TEKOCAK

Konya 2014

II

T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Bilimsel Etik Sayfası

Adı Soyadı Ahmet Bilir

Numarası 104103011001 Ana Bilim / Bilim Dalı Arkeoloji / Klasik Arkeoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Öğrencinin Roma Dönemi Doğu Akdeniz Deniz Ticaretinde Tezin Adı

Kıyı Kilikya Bölgesi’nin Yeri Ve Önemi

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (İmza)

III

T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Doktora Tezi Kabul Formu

Adı Soyadı Ahmet Bilir

Numarası 104103011001

Ana Bilim / Bilim Dalı Arkeoloji / Klasik Arkeoloji Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tekocak Tez Danışmanı

Öğrencinin Roma Dönemi Doğu Akdeniz Deniz Ticaretinde Tezin Adı

Kıyı Kilikya Bölgesi’nin Yeri Ve Önemi

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Roma Dönemi Doğu Akdeniz Deniz Ticaretinde Kıyı Kilikya Bölgesi’nin Yeri Ve Önemi Yeri başlıklı bu çalışma ……../……../…….. tarihinde yapılan savunma sınavı sonu- cunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Danışman ve Üyeler İmza

IV

Önsöz

Geriye dönüp bakınca hep üniversite yılları, kazılar, bölümün koridorları, dostluklar ve hocalar akla geliyor. Bu süre zarfında hissettiğim duygunun bir tarifi olarak aile sıcaklığı kavramını yakıştırabilirim.

Bu tezin tamamlanmasında doğrudan ya da dolaylı olarak pek çok kişinin katkısı oldu. Bu yüzden tezimde yazmayı en çok istediğim kısım sanırım burası. Sevip, saydıklarıma minnettarlığımı göstermek ve gönül borcumu bir teşekkür ile ödeyebilmek adına.

En başta Sayın Hocam Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tekocak’a teşekkür ediyorum. Çalışmamda her türlü desteğinden güç aldığım, yaşadığım en önemli olaylara şahitlik etmiş değerli Hocam’ın öğrencisi olmak bana gurur veriyor.

Çalışmamın izleme komitesinde bulunan, gittiğim yolda görüş ve önerilerini benden esirgemeyen Değerli Hocalarım, Prof. Dr. Asuman Baldıran, Prof. Dr. Ali Baş, Doç. Dr. Ertekin Doksanaltı, Yrd. Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu’na teşekkürlerimi sunarım.

Bilgi, görüş ve düşüncelerini paylaşmakta oldukça cömert davranan, Doç. Dr. Hamdi Şahin’e ise ne kadar teşekkür etsem azdır. Her zaman içtenliğini ve desteğini yanımda hissettiğim Yrd. Doç. Dr. Oktay Dumankaya'ya ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Ayrıca yaşadığımız bu meşakkatli süreç içerisinde sözleri ile bize güç veren Yrd. Doç. Dr. Nurperi Ayengin’e, göstermiş olduğu yakın ilgi ve samimiyetten ötürü, teşekkür etmek için ayrı bir paragraf açmak isterim.

Bunun dışında başım sıkıştığında rahatlıkla ulaşabileceğim Dr. Erdoğan Aslan, Dr. Aytekin Büyüközer ve Dr. Zeliha Gider Büyüközer ile Savaş Altun ve Özge Altun’a teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Öte yandan, Dr. Suhal Sağlan, Dr. Zafer Korkmaz, Dr. Volkan Yıldız, V

Halime Aslan, Serkan Gündüz, İbrahim Karaoğlan, Hatice Korkmaz’a da iyilik ve içtenliklerinden ötürü minnettarım.

Maddi ve manevi açıdan başından sonuna kadar sonsuz sabır ve anlayışla, koşulsuz destek olan anne ve babama ise borcumu nasıl ödeyebileceğim kafamda soru işaretleri ile dolu. Bu nedenle şimdilik sadece teşekkür edebiliyorum.

Mersin Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Üyesi ailemizin büyüğü Yasemin Bilir Altınok’a ise göstermiş olduğu ilgiden dolayı bir kez daha burada teşekkür etmek isterim.

Son olarak çıktığımız bu uzun hayat yolunda karşılaştığımız zorluklara rağmen cesaretlendirici telkinleri ile her zaman destek olan biricik eşim ve aynı zamanda meslektaşım, Güzin Bilir’e ne kadar teşekkür etsem azdır. VI

T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ahmet Bilir

Numarası 104103011001

Ana Bilim / Bilim Dalı Arkeoloji / Klasik Arkeoloji Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tekocak Tez Danışmanı

Öğrencinin

Tezin Adı Roma Dönemi Doğu Akdeniz Ticaretinde Kıyı Kilikya’nın Yeri Ve Önemi

Özet Çağlar boyu Doğu Akdeniz’e kıyısı olan kentlerin birbirleri arasındaki ilişkilerin gelişmesi, ticaret faaliyetlerinin artmasını sağlayan en önemli etmen olmuştur. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölmesi ile birlikte Akdeniz’de siyasi otorite boşluğu meydana gelmiştir. Bu boşluk coğrafi koşulları nedeniyle Dağlık Kilikya’yı korsan yatağı haline getirmiştir. Öyle ki korsan tehdidi Batı Akdeniz’e kadar yayılmıştır. Bu durum Romalı tacirleri büyük bir ticari kayba uğratmıştır. M.Ö. 67’de korsanların yenilmesi ile birlikte yapılan düzenlemeler neticesinde ekonomik anlamda bir güven ortamı oluşturulmuştur. Böylece verimli ovalara sahip bölgede bir tarım reformu gerçek- leşmiştir. Daha sonra şarap ve zeytinyağı gibi işlenmiş ürünler, bölgenin başlıca ihraç kalemleri arasına girmiştir.

Anahtar Sözcükler: Kilikya, Ekonomi, Ticaret, Doğu Akdeniz, Korsanlık. VII

T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ahmet Bilir Numarası 104103011001

Ana Bilim / Bilim Dalı Arkeoloji / Klasik Arkeoloji Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Yrd. Doç. Dr. Mehmet Tekocak Tez Danışmanı

Öğrencinin The Roman Era Coast of ’s Place And Important in the Eastern Tezin İngilizce Adı

Mediterranean Trade

Summary Down the ages, the connections between cities which have a coast of Eastern Mediterranean has been most important factor to increase the commercial activities. After the death of in 323 BC, the political authority gap occured in the Mediterranean. This gap turn into the Rough Cilicia to pirate bed due to the geographic conditions. So piracy threat was spread out through the Western Mediterranean. This situation cause a commercial loss of the Roman merchants. Along with the defeat of the pirates in 67 BC as a result of arrangements, established an atmosphere of trust in economic terms. So it was effectuated an agricultural reform in the region with fertile plains. After this, such as wine and olive oil processed products came between the region's main export items.

Key Words: Cilicia, Economy, Trade, Eastern Mediterranean, Piracy. VIII

İçindekiler Bilimsel Etik Sayfası ...... II Doktora Tezi Kabul Formu ...... III Önsöz ...... IV Özet ...... VI Summary ...... VII İçindekiler ...... VIII Tablolar Listesi ...... XI Resimler Listesi ...... XI 1. GİRİŞ ...... - 13 - 1.1. Amaç ...... - 13 - 1.2. Materyal ve Yöntem ...... - 14 - 2. KİLİKYA BÖLGESİ ...... - 16 - 2.1. Bölgenin Sınırları ...... - 16 - 2.2. Tarihi Coğrafyası ...... - 18 - 2.3. Araştırma Tarihi ...... - 26 - 3. DOĞU AKDENİZ’DE DENİZCİLİK ...... - 32 - 3.1. İklim ve Hava Koşulları ...... - 32 - 3.1.1. Görüş Mesafesi (Rüyet) ...... - 38 - 3.2. Mevsimsel Gemicilik ve Denizyolu Taşımacılığı ...... - 41 - 3.3. Bölüm Değerlendirmesi ...... - 50 - 4. NEOLİTİK ÇAĞ’DAN ROMA DÖNEMİ’NE KADAR KİLİKYA BÖLGESİ’NDE TİCARET- 52 - 4.1. Neolitik ve Kalkolitik Çağ’da Kilikya Bölgesi’nde Ticaret ...... - 52 - 4.2. Tunç Çağı’nda Kilikya Bölgesi’nde Ticaret ...... - 53 - 4.3. Demir Çağı’nda Kilikya Bölgesi’nde Ticaret ...... - 63 - 4.4. Akhamenid Dönem’de Kilikya Bölgesi’nde Ticaret ...... - 70 - 4.5. Helenistik Dönem’de Kilikya Bölgesi’nde Ticaret ...... - 83 - 5. KİLİKYA BÖLGESİ EKONOMİSİ VE BÖLGEDEKİ MESLEK KOLLARI ...... - 88 - 5.1. Seramik Endüstrisi...... - 91 - 5.1.1. Amphoralar ...... - 91 - 5.1.1.1. Kilikya Bölgesi’nde Amphora Üretimi ...... - 93 - 5.1.1.1.1. Zemer 41 Amphoraları ...... - 94 - 5.1.1.1.2. Pompei V Amphoraları ...... - 98 - 5.1.1.1.3. M54 Amphoraları...... - 99 - 5.1.1.1.4. Agora M239 Amphoraları ...... - 101 - 5.1.1.1.5. Zemer 40 Amphoraları ...... - 101 - 5.1.1.1.6. LR 1 Amphoraları ...... - 102 - 5.1.1.2. Kilikya Bölgesi’ndeki İthal Amphoralar ...... - 113 - 5.1.1.2.1. Mısır Amphoraları ...... - 119 - 5.1.1.2.2. Levant Amphoraları ...... - 120 - 5.1.1.2.3. İtalyan Amphoraları ...... - 120 - 5.1.1.2.4. Ege Amphoraları ...... - 121 - 5.1.1.2.5. Kuzey Afrika Amphoraları ...... - 121 - 5.1.1.2.6. Karadeniz Amphoraları ...... - 122 - 5.1.2. Gündelik Kaplar ...... - 122 - 5.1.2.1. Terra Sigillatalar ...... - 122 - 5.1.2.1.1. Doğu Sigillataları A ...... - 123 - 5.1.2.1.2. Doğu Sigillataları B ...... - 128 - 5.1.2.1.3. Kıbrıs Sigillataları ...... - 130 - 5.1.2.2. Roma Kırmızı Astarlı Kapları ...... - 132 - 5.1.2.2.1. Afrika Kırmızı Astarlı Kapları ...... - 132 - 5.1.2.2.2. Geç Roma C - Foça Kırmızı Astarlı Kapları ...... - 136 - 5.1.2.2.3. Geç Roma D - Kıbrıs Kırmızı Astarlı Kapları ...... - 139 - 5.2. Tarım ...... - 142 - 5.3. Orman Ürünleri ...... - 159 - 5.4. Madencilik ...... - 160 - 5.5. Tekstil ...... - 162 - 5.6. Kilikya Bölgesi’ndeki Meslek Kolları ...... - 162 - 5.6.1. Denizcilik ...... - 162 - 5.6.2. Balıkçılık ve Deniz Mahsulleri ...... - 164 - IX

5.6.3. Çömlekcilik ...... - 167 - 5.6.4. İnşaatçılık ...... - 167 - 5.6.5. Kuyumculuk ve Borsa ...... - 168 - 5.6.6. Dokumacılık ...... - 169 - 5.6.7. Hamamcılık ve Hamamlar ...... - 170 - 5.6.8. Hancılar ...... - 172 - 5.6.9. Kantarcılar ...... - 172 - 5.6.10. Tavernacılar ...... - 172 - 5.6.11. Dericiler ve Ayakkabıcılar ...... - 173 - 5.6.12. Depocular ...... - 173 - 5.6.13. Diğer Meslekler ...... - 174 - 5.7. Bölüm Değerlendirmesi ...... - 174 - 6. KORSANLIĞIN KİLİKYA EKONOMİSİ’NE ETKİSİ ...... - 179 - 6.1. Korsanlık Öncesi Kilikya Bölgesi ...... - 179 - 6.2. Akdeniz’de Korsanlığın Ortaya Çıkışı ...... - 182 - 6.3. Korsanlık Sonrası Kilikya Ekonomisi ...... - 186 - 6.4. Bölüm Değerlendirmesi ...... - 188 - 7. KİLİKYA BÖLGESİ LİMANLARI ...... - 191 - 7.1. Dağlık Kilikya ...... - 194 - 7.1.1. Korekesion ...... - 196 - 7.1.2. ...... - 197 - 7.1.3. Nauloi ...... - 198 - 7.1.4. ...... - 198 - 7.1.5. ...... - 200 - 7.1.6. ...... - 202 - 7.1.7. Kestros ...... - 203 - 7.1.8. Nephelium ...... - 204 - 7.1.9. Antiokheia ad Krago ...... - 205 - 7.1.10. Charadros ...... - 206 - 7.1.11. Platanunte ...... - 207 - 7.1.12. ...... - 208 - 7.1.13. Rhygmanis ...... - 209 - 7.1.14. ...... - 209 - 7.1.15. ...... - 214 - 7.1.16. Dionysophanis ...... - 215 - 7.1.17. ...... - 216 - 7.1.18. Melania, ...... - 216 - 7.1.19. Kelenderis ...... - 216 - 7.1.20. Berenike ...... - 220 - 7.1.21. Pisourgia...... - 221 - 7.1.22. Craunos ...... - 221 - 7.1.23. Kiphisos ...... - 222 - 7.1.24. ...... - 222 - 7.1.25. Pityusse, Dana Adası ...... - 223 - 7.1.26. Palaia ...... - 224 - 7.1.27. Portum Nesulium, Aga Limanı ...... - 224 - 7.1.28. Mylai ...... - 225 - 7.1.29. Holmoi ...... - 226 - 7.1.30. Seleukeia ad Kalykadnum ...... - 226 - 7.1.31. Sarpedonia Burnu ...... - 228 - 7.1.32. Zephirion ...... - 229 - 7.1.33. Persente, Pseudo-Korasion? ...... - 230 - 7.1.34. Korasion ...... - 230 - 7.1.35. Arima? Krine? ...... - 231 - 7.1.36. Korykos ...... - 232 - 7.1.37. Elaiussa ...... - 234 - 7.1.38. Kumkuyu ...... - 235 - 7.1.39. ...... - 235 - 7.2. Ovalık Kilikya ...... - 236 - 7.2.1. Calanthia ...... - 239 - X

7.2.2. Pompeiopolis ...... - 239 - 7.2.3. Zephyrion ...... - 240 - 7.2.4. , Aulai? ...... - 241 - 7.2.5. Rhegma Lagünü ...... - 241 - 7.2.6. ...... - 242 - 7.2.7. Saros Nehri Ağzı ...... - 243 - 7.2.8. Adana ...... - 243 - 7.2.9. Ionia ...... - 244 - 7.2.10. Magarsa ...... - 244 - 7.2.11. Mallos ...... - 245 - 7.2.12. Didymis Adaları ...... - 245 - 7.2.13. Serretillis ...... - 246 - 7.2.14. ...... - 246 - 7.2.15. Halai ...... - 248 - 7.2.16. Katabolos ...... - 248 - 7.2.17. Issos ...... - 250 - 7.2.18. Fano ...... - 251 - 7.2.19. Baiae ...... - 251 - 7.2.20. Karayılan ...... - 252 - 7.2.21. Alexandria ad Issos ...... - 252 - 7.2.22. Myriandos ...... - 253 - 7.2.21. Pieria / Rhosos ...... - 253 - 7.2.22. Burunlu...... - 254 - 7.2.23. Georgia ...... - 254 - 7.2.24. Seleukeia Pieria / İç Liman ...... - 255 - 7.2.25. Seleukeia Pieria / Dış Liman ...... - 256 - 7.2.26. Oronte Nehri ...... - 256 - 7.2.27. Bytyllion...... - 257 - 7.2.28. Nymphaion ...... - 257 - 8. GENEL SONUÇLAR VE TARTIŞMALAR ...... - 258 - Tablo-1 Kilikya Bölgesi Antik Limanları ...... - 263 - Tablo-2 Diokletian’ın Fiyat Fermanı ...... - 270 - Tablo-3 Beaufort Rüzgâr Ölçeği ...... - 286 - Tablo-4 Doğu Akdeniz Kentleri Referans Tablosu ...... - 287 - HARİTALAR ...... - 289 - ŞEKİLLER ...... - 295 - KISALTMALAR ve BİBLİYOGRAFYA ...... - 352 - Internet Kaynakları ...... - 402 - ÖZGEÇMİŞ ...... - 405 -

XI

Resim-67 Oronte / Asi Nehri ağzı Tablolar Listesi Resim-68 Bytylion / Meydan Civarı Resim-69 Nymphaion / Samandağ Plajı Tablo-1 Kilikya Limanları Resim-70 Beaufort’un Soli Limanı Çizimi Tablo-2 Diokletian’ın Fiyat Listesi Resim-71 Althiburus Mozaiği Tablo-3 Beaufort Rüzgâr Ölçeği Resim 72 Iotape Tablo-4 Doğu Akdeniz Kentleri Referans Resim 73 Gazipaşa arası Tablosu Resim 74 Muzdeniz Sahili Resim 75 Kaledıran / Yakacık Resimler Listesi Resim 76 Platanunte / Meleç, Demirören Resim-1 Korakesion / civarı Resim-2 Laertes / Dim Çayı Ağzı Resim 77 Anemurium / Anamur Resim-3 Naulis / Mahmutlar Civarı Resim 78 Anemurium / Anamur Resim-4 Syedra / Demirtaş Çayı Ağzı Resim 79 Mamure Kalesi Resim-5 Iotape / Aytap / İmamlı civarı Resim 80 Mamure Kalesi Resim-6 Selinus / Gazipaşa limanı Resim 81 Bozyazı Adası Resim-7 Kestros / Macarköy civarı Resim 82 Bozyazı / Nagidos Resim-8 Nephelium / Muzkent civarı Resim 83 Softa Kalesi Resim-9 Antiokheia ad Krago / Güneyköy Resim 84 Arsinoe Resim-10 Charadros / Kaledıran Resim 85 Aydıncık / Kelenderis Resim-11 Platanunte / Meleç, Demirören Resim 86 Pisourgia / Sipahili, Babadil civarı Limanı Resim-12 Anemurium / Anamur Resim 87 Craunos Çayı / Büyükeceli Resim-13 Mamure Resim 88 Kiphisos / Yeşilovacık Resim-14 Bozyazı / Nagidos Resim 89 Aphrodisias / Tisan Resim-15 Arsinoe / Güneysu Koyu Resim 90 Aphrodisias / Tisan Resim-16 Dionysophanis / Tekmen Resim 91 Ovacik Körfezi ve Tisan Yarı Resim-17 Mandane / Tekeli madası Resim-18 Mellaxia / Soğuksu Resim 92 Aphrodisias / Tisan Resim-19 Kelenderis / Aydıncık Resim 93 Palaia / Barbaros Koyu Resim-20 Berenike / Sancakburnu Resim 94 Tokmar Kalesi Kurtinikoyu Resim 95 Tokmar Kalesi'nden Resim-21 Pisourgia / Sipahili Barbaros Koyu Resim-22 Craunos Nehri / Büyükeceli Resim 96 Portum Nesulium / Boğsak Resim-50 Mallos / Kızıltahta Resim 97 Liman Kalesi / Boğsak Resim-51 Didymis Adaları / Karataş Resim 98 Holmoi / Taşucu Resim-52 Serretillis / Ceyhan Nehri ağzı Resim 99 Seleukeia ad Kalykadnum / Si- Resim-53 Aigeai / Yumurtalık lifke Resim-54 Halai / Sugözü Termik Santrali Resim 100 Kalesi civarı Resim 101 Kalykadnum / Göksu Deltası Resim-55 Katabolos / Burnaz Resim 102 Korasion / Ertur Koyu Resim-56 / Yeniyurt Resim 103 Korasion / Palamar Bağlama Resim-57 Fano / Dörtyol Sahil Taşı Resim-58 Baiae / Payas Resim 104 Korasion / Ertur Koyu Resim-59 Karayılan Resim 105 Narlıkuyu Üç Güzeller Mozaiği Resim-60 Alexandreia ad ssos / İskenderun Resim 106 Korykos / Liman ve Kızkalesi Resim-61 Myriandos / Büyükdere Resim 107 Kızkalesi Resim-62 Rhosos / Resim 108 Kızkalesi / Deniz Feneri Resim-63 Burunlu Resim 109 Korykos Resim-64 Georgia Resim 110 Elauissa Sebaste / Ayaş / Resim-65 Seleukeia Pieria / Samandağ Yemişkumu Resim-66 Seleukeia Pieria / Samandağ Resim 111 Elauissa Sebaste XII

Resim 112 Elauissa Sebaste Resim 114 Akkale Resim 113 Akkale / Liman Resim 115 Limonlu Kalesi Resim 116 Soli / Mendirek Resim 117 Soli / Dalgakıran Temelleri Resim 118 Tarsus Resim 119 Roma Köprüsü / Ceyhan Nehri Resim 120 Aigeai / Yumurtalık, Kızkalesi Resim 121 Aigeai / Yumurtalık Resim 122 Katabolos / Serbest Bölge Civarı Resim 123 Katabolos / Serbest Bölge Civarı Resim 124 Baiae / Payas Kalesi Resim 125 Seleukheia Pieria / Samandağ Resim 126 Titus Tüneli Resim 127 Samandağ Sahil

1. GİRİŞ

1.1. Amaç Roma Dönemi’nde Doğu Akdeniz kıyı ticareti ve Anadolu ilişkilerinin sorgu- lanması ile ilgili son yıllarda artan çalışmalar dikkat çekmektedir. Ancak bu çalışma- ların Batı Anadolu ağırlıklı olması ve kentsel olarak ele alınması, limanlar arasındaki ticari faaliyetlerin boyutlarının gözler önüne serilmesi bakımından bazı eksiklikler taşımaktadır. Bu yüzden Doğu Akdeniz ticaretini bölgesel olarak incelemek yerinde olacaktır. Bugüne kadar yapılan araştırmalara bakıldığında, Kilikya Bölgesi’nin Ro- ma Dönemi’ndeki ticari faaliyetleri ve ekonomik yapısının çok fazla araştırılmadığı görülmüştür. Buna rağmen bölgede hali hazırda yürütülen kazılar ve yüzey araştır- maları, söz konusu eksikliğin giderilmesine yönelik, önemli adımlar olarak göze çarpmaktadır. “Roma Dönemi Doğu Akdeniz Deniz Ticaretinde Kıyı Kilikya Bölgesi’nin Yeri Ve Önemi” adlı çalışmamızda, yol üzeri olması ya da ticari imkânlar sunması nedeniyle, Anadolu’nun güneyindeki Kilikya kıyılarına uğramış Antik Dönem deniz- cilerinin izleri takip edilerek, bölgenin Akdeniz’deki diğer bölgeler ile sosyal ve ekonomik yönden etkileşimi irdelenmek istenmiştir. Bu bağlamda ilk olarak ticari faaliyetlerin yoğun olduğu bölgeler belirlenmeye çalışılacaktır. Ticari etkileşimin en iyi göstergelerinden bir tanesi her zaman için seramik buluntular olmuştur. Bu nedenle yayınlanmış ithal seramiklere vurgu yapılarak, ithal edildikleri yerler ile ilişkiler değerlendirilecektir. Aynı zamanda bölgenin Akdeniz’e komşu diğer yerler ile denizden sınır olduğu unutulmamalıdır. Bu türden komşuluk ilişkilerine dayalı ticari faaliyetlerin, denizcilik tarihi kadar eski olduğu bilinmekte- dir. Ancak buradaki amaç bölgeye ithal edilmiş ya da bölgeden ihraç edilmiş malla- rın neler olduklarının belirlenmesidir. Bu amaçla Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan kentlerdeki arkeolojik kanıtların el verdiği ölçüde tespitler yapılmaya çalışılacaktır. Ayrıca araştırmamızın bir diğer amacı ise Kilikya ekonomisine zarar veren etmenlerin sorgulanmasıdır. Bu kapsamda bölgenin en büyük problemi olan korsan- lığın, Kilikya ekonomisine etkileri masaya yatırılacaktır. Bunun yanında bölgedeki yazıtlarda bahsi geçen meslek grupları üzerinde durularak, bu mesleklerin Kilikya Bölgesi’nin ekonomisine katkıları incelenmeye çalışılacaktır. İç kesimlerdeki tarımsal organizasyonun bir sonucu olarak, başta şarap ve zeytinyağı gibi ürünlerin, bölgedeki fırınlarda üretilen amphoralar vasıtasıyla ticari bir emtia halinde, bölge limanlarından Doğu Akdeniz dünyasına ihraç edilmesinin - 14 -

izleri sürülecektir. Bir imparatorluk politikası olarak, bölgede oluşturulan tarımsal organizasyonun gelişimine paralel olarak, artan limanların sayısı ve bu limanların etkin bir biçimde kullanımına ilişkin nedenler ve sonuçlar araştırılmak istenmektedir.

1.2. Materyal ve Yöntem

Çalışmamızı Kilikya kıyılarındaki liman kentlerinin tespiti ve bu limanların hinterlandındaki Roma Dönemi’nde yapılmış tarımsal düzenlemelere bağlı olarak gelişen kıyı Kilikya ekonomisi oluşturmaktadır. Çoğunlukla kütüphane ve kaynak tarama çalışmalarından elde edilen bilgilerin derlenerek yeniden yorumlanması ile oluşturulan bu tezde, kronolojik bir düzene göre konu bütünlüğü sağlanmaya çalışıl- mıştır. Konu bölümler halinde incelenmiş olup genelden özele anlatım tarzı benim- senmiştir. Konuya giriş yapıldıktan sonra ikinci bölümde Kilikya Bölgesi’nin sınırla- rı, tarihi coğrafyası ve araştırma tarihine değinilmiştir. Üçüncü bölümde Akdeniz’de ticari etkileşimin başlamasını sağlayan denizcilik konusu ele alınmış. Dördüncü bö- lümde ise Kilikya Bölgesi’nin ilk olarak Neolitik Dsönem’de obsidyen ticareti ile başlayan deniz aşırı ticari ilişkilerinin, Roma Dönemi’ne kadarki gelişimi ve bölge- nin Doğu Akdeniz ticaret ağındaki önemi özetlenmiş. Beşinci bölümde ise Kilikya Bölgesi’nin Roma Dönemi’ndeki ticari faaliyetlerinin saptanmasında çok önemli rolü bulunan seramik endüstrisine değinilmiş ve konumuzun çekirdeğini oluşturan Kilik- ya Bölgesi’nin ekonomik durumu ile bölgedeki meslek kolları ayrıntılı biçimde ince- lenmiş. Altıncı bölümde bölgeyi uzun süre ekonomik sıkıntıya maruz bırakan korsan- lık faaliyetleri ve sonrasında yapılan düzenlemelere yer verilmiş. Yedinci bölümde ise bölgede ticaretin kalbinin attığı, antik yazarlar ve modern araştırmacılar tarafın- dan bilinen liman kentlerine ve emporium’larına lokalizasyon amacı güdülmeden değinilmiştir. Bu çalışmada Kilikya Bölgesi’nin sahip olduğu veya olabileceği limanlardan, antik kaynaklar ve modern araştırmacıların vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda, bahsedilmiştir. Bu amaçla uydu fotoğrafları ile birlikte koordinatlar verilerek görsel katkı sağlanmak istenmiştir. Faydalanılan internet kaynakları köşeli ayraç [] içerisine numaralandırılarak, internet kaynakları kısmında listeler halinde verilmiştir. Ayrıca çalışmamızı haritalar ile desteklemek istedik. Bu bağlamda Kilikya Bölgesi’nin ticari ürünleri, amphoralar ve gündelik kaplar ışığında takip edilmiş ve harita üzerinde belirtilmiştir. Haritalama çalışması yapılırken Autocad 2014, - 15 -

Photoshop CS6, Macromedia FreeHand MXa ve Picasa 3 programlarından faydala- nılmıştır. Çalışmamızda sayısal ve konumsal verilerin daha kolay anlaşılması için ise grafik ve tablolardan yararlanılmıştır.

- 16 -

2. KİLİKYA BÖLGESİ

2.1. Bölgenin Sınırları

Kilikya1 Bölgesi’nin sınırları Roma İmparatorluk Dönemi’ne kadar farklı gö- rüşler doğrultusunda belirtilmiştir (Harita-1). Herodotos (Herodotos II.34) Kilik- ya’nın, kuzeyde Kızılırmak (Halys) ve güneyde Mısır’a dek uzanan oldukça geniş bir bölge olduğuna işaret eder. Daha sonraki dönemlerde ise bölgenin sınırlarının bu kadar geniş bir alana yayılmadığını görürüz. (Melas) Çayı’ndan başlayıp2 Toros Dağları’nın güney etekleri boyunca Amanos Dağları’na kadar uzanmaktadır3. Kilikya Bölgesi kendi içerisinde Dağlık (Tracheia ve Aspera veya Tracheiotis) ve Ovalık (Pedias ve Campestris) olarak iki alt bölgeye ayrılır4. Roma Dönemi’ndeki Kilikya Bölgesi’nin sınırı doğuda Amanos’un denizden yükseldiği yer olan Hızır (Rhosus) burnundan baslar, kuzey bölümde Ceyhan Neh- ri’nin (Pyramus) vadisinde biter 5 . Burası Issus Körfezi ile sınırlandırılmıştır. Pyramus’tan batıya doğru, Maraş (Germanicea) ve onun Kommagene’ye bağlı olan bölümüne kadar sarp bir şekilde uzanmaktadır. Seyhan’ın (Saros) üst kısımlarından Kappadokia sınırını oluşturan Gülek Boğazı’na ulaşılır. Gülek Boğazı’ndan sonra Tarsus ile Silifke (Seleukeia) arasındaki kıyı şeridini, kuzeyde bir duvar gibi kesen, Bolkar Dağları’nın güney yamaçları boyunca uzanmaktadır. Mut’un arkasındaki Sertavul zirvesinden batıya doğru uzanan Kuzey Kalykadnus vadisi de, Anadolu pla- tosunun kenarı ile birlikte gerçek sınır olmalıdır. Kalykadnus nehri Geyik Dağı ile sonuçlanan dağ kitlesinin içinde dolaşmaktadır. Geyik Dağı’ndan başlayan nehir toprağı uzantısı kuzeybatıdaki sarp dağları geçerek Melas’a ulaşır. Güzelsu’dan (Sulles) Davukkuyu deresinin Melas’a uzanan bölümü ve Cendeve’nin bir bölümü

1 Kilikya adının ilk defa ne zaman kullanıldığı ve nereden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Herodot bölgenin “Hypachoea” olarak adlandırıldığını, Fenikeli Agenor’un oğullarından Cilix’in buraya gelip yerleştiğini ve onun adından dolayı bölgenin Kilikya adını aldığını yazmaktadır (Herodot, VII, 91). Bugün ise Kilikya adının Asur kaynaklarında Dağlık Kilikya için kullanıldığı düşünülen “Hilakku” kelimesinden değiştiği kabul görmektedir (Erzen 1940, 54-58) Ovalık Kilikya ise “Que” olarak adlandırılmıştır. 2 Bölgenin batı sınırı hakkında değişik fikirler ileri sürülmektedir. Strabon, XIV, IV, 2 ; Machatschek 1967, 12 ve Langlois 1947, 16 da Alanya (Korakesion)’dan başlatmışlardır. Aralarında Arthemidoros’un da bulunduğu diğer bir grup ise Aydıncık (Kelenderis)’tan başlatmaktadırlar Strabon, XIV, V, 3. L.Zoroğlu ise Demir Çağı’nda bölgenin batı sınırının Gazipaşa (Selinus) olduğunu söylemektedir Zoroğlu 1994c, 304 vd. 3 Erzen 1940, 1 vd.; Texier 1922, 271; Ruge 1921, 385-390; Herodot ise bölgeyi hem Dağlık hem de Ovalık Kilikya’yı kapsayan ve kuzeyde Kızılırmak (Halys)’a kadar uzanan geniş bir devlet olarak tarif eder, (Herodot, I, 72) ancak kesin bir sınır belirtmez. 4 Langlois 1947, 16; Strabon XIV. 5. 1. 5 Mitford ve Andrews 1980, 1232-1234. - 17 -

gerçek bir sınır olmaktadır. Batı sınırını Melas nehri belirlemektedir6. Bölgenin gü- neyi ise Akdeniz ile sınırlandırılmıştır. Günümüz coğrafyasına göre Antalya ili Ma- navgat ilçesinden doğuda , Adana illeri ile Hatay ilinin kuzeyinde İskenderun ilçesini kapsamaktadır (Harita-2). Dağlık ve Ovalık Kilikya’yı birbirlerinden ayıran sınır Limonlu (Lamas) Çayı’dır 7 . Sınır Lamos Çayı olmakla beraber, eski Kalykadnos (Göksu)’un getirdiği alüvyonlardan oluşmuş Göksu Deltası’ndan batıya doğru Manavgat Çayı’na kadar uzanan dağlık bölgenin, ovalık bölgeden her yönüyle farklı olduğu açıktır. Dağlık Kilikya Bölgesi beş alt bölgeye ayrılmıştır8. Bu beş böl- genin dışında Cetis9, Lalatis ve Campestris gibi alt bölgelerin varlığı da bilinmekte- dir10. Düzlük kesim ovalar ve sulak arazilerden oluşur11. Bölgenin batısını , doğusunu ise kuzeydoğudaki Anti Toroslar ile İskenderun Körfezi'nin doğusundaki Amanos (Nur) Dağları çevreler12. Bölgede Göksu Vadisi ve Kilikya Kapıları (Gülek Boğazı ve Belen Geçidi) gibi doğal geçitlerden başka geçit yoktur. Amik Ovası, ku- zeydoğusunda Kurt Dağları, kuzeybatısında Amanos Dağları ve Cebel-Agra (Kel Dağ)13, güneybatısında Cebel Zahwiye ve güneydoğusunda ise Halep Platosu ile çev- rilidir14. Bölgede Göksu Vadisi ve Kilikya Kapıları (Gülek Boğazı ve Belen Geçidi) gibi doğal geçitlerden başka geçit yoktur. Amik Ovası, kuzeydoğusunda Kurt Dağla- rı, kuzeybatısında Amanos Dağları ve Cebel-Agra (Kel Dağ)15, güneybatısında Cebel Zahwiye ve güneydoğusunda ise Halep Platosu ile çevrilidir16. Amik Ovası batıya doğru dökülen Asi Nehri (Orontes) ile denize ve deniz ticaretine açılır (Harita-3). Bu doğrultuda Kıbrıs’ın kuzey kıyılarının, Anadolu kıyılarına olan uzaklığı 75-100 km

6 Mitford ve Andrews 1980, 1234; Tekocak 2006, 4. 7 Langlois 1947, 16. Tekocak 2006, 5. 8 Bu bölgeler Mitford-Andrews 1990, 2136-2137 de; Doğu , Merkez Dağlık Kilikya, Kalykadnos’ta Seleukeia’nın Serbest Şehri, Orta Kalykadnos, Güney ve Doğu Isauria Bölgesi olarak belirtilmektedir, Tekocak 2006, 5. 9 L. Zoroğlu, Kelenderis’in Tracheia’nın bir alt kolu olduğu zannedilen Cetis’in kentleri arasında sayıldığını, ancak bunun yanlış oldugunu söylemektedir. (Zoroğlu 1994, 15-16). Bu konudaki değişik görüşler için bkz. Magie 1950, 1365; Jones 1971, 195-196; Mitford-Andrews 1980, 1245; Hild ve Hellenkemper 1990, 301; Ramsay 1890, 363-364; Mitford-Andrews 1990, 2135; Tekocak 2006, 5. 10 Tekocak 2006, 5. 11 Seton ve Williams 1954, 121. 12 Strabon XII, 2,2; Seton ve Williams 1954, 123; Yakar 2007, 14, 344; Şahin 2003, 18. 13 Hitit metinlerinde kutsal dağ anlamına gelen Hazzi veya Huzzi kelimesi bu dağ için kullanılmıştır. Denizciler Kıbrıs kadar uzak mesafeden dağın zirvesini görebilmektedir. Woolley 1938a,2; Pamir 2005, 68. 14 Yakar 2000, 345; Casana ve Wilkinson 2005a, 28. 15 Hitit metinlerinde kutsal dağ anlamına gelen Hazzi veya Huzzi kelimesi bu dağ için kullanılmıştır. Denizciler Kıbrıs kadar uzak mesafeden dağın zirvesini görebilmektedir. Woolley 1938a,2; Pamir 2005, 68. 16 Yakar 2000, 345; Casana ve Wilkinson 2005a, 28. - 18 -

civarındadır. Bu bölüm, Toros Dağları’nın 2000 m’ye kadar yükseldiği, Dağlık Ki- likya’daki Silifke ile Anamur arasındadır17.

2.2. Tarihi Coğrafyası

Kilikya Bölgesi'nde Neolitik Çağ’a kadar giden iskânın görüldüğü yerleşim- ler, Mersin ve Tarsus Gözlükule’dir. Bu iki merkezde, Neolitik Çağ son- rası yerleşimin devam ettiği bilinmektedir. Dağlık Kilikya, M.Ö. 2. binde, büyük bir olasılıkla Tarhundassa Krallığı'nın sınırları içindedir18. Kıbrıs'ın Hititler tarafından ele geçirildiği göz önüne alınırsa, Hitit orduları Kıbrıs seferi için Orta Dağlık Kilikya kıyılarında bulunan bir liman kentinden yola çıkmış olmalıdır19.

Güney ve güneybatı Anadolu'da Luviler yaşamışlar 20 ve bunlar Kilikya Pedias'ta Kizzuvatna Krallığı'nı kurmuşlardır21. Bölgede Luvi unsurlarının (özellikle kişi ve yer adlarının) Roma İmparatorluk Dönemi içlerine kadar yaşadığı bilinmekte- dir22. Bir dönem Hititlerin idaresinde de kalan bölge tarihi hakkında ilk yazılı bilgi- ler; Mısırlılardan kalan ve Hititlerin yıkılması ile Ege ve Akdeniz Bölgesi'ndeki karı- şıklıklardan Kilikya'nın etkilendiği hakkındadır 23 . Kilikya Bölgesi'nde Mallos'un Mopsos ve Amphilakhos tarafından kurulması24 Troia Savaşı sonrasında bölgedeki değişikliklerdendir. Hitit İmparatorluk Dönemi sonrasına ait, Adana ili Kozan ilçe- sinde Ferhatlı (M.Ö. 9-8. yüzyıl) rölyefi25 ve Mersin ili, Silifke-Mut yolunda ise Geç

Hitit, Keben kaya kabartması26 bulunmaktadır. M.Ö. 2. binin sonlarından itibaren Fenikeliler ticari faaliyetlerini Akdeniz’in doğusundan (Suriye) batıya doğru yaymaya başlamışlar ve bu sırada kıyıda bulunan liman kentlerine de uğramışlardır. Bölge hakkında M.Ö. 1. bin yılın ilk yarısı ile ilgi-

17 Otten 1988, 3. 18 Otten 1988, 3. 19 Zoroğlu 1994, 14. L. Zoroğlu, Hititlerin Kıbrıs seferinde Orta Dağlık Kilikya’dan hareket ettikleri liman kentinin Kelenderis olabileceğini söylemektedir. 20 Landsberger 1947, 100. Ayrıca bölgede kurulan ilk devletin Arzava Krallığı olduğunu da belirtmektedir. 21 Mellaart 1968, 187 vd. Hititler Kilikya’ya diyorlardı, Kınal 1991, 8. 22 Söğüt 1998, 13, n. 57. 23 Koşay 1968, 297; Jones 1971, 191-192. Kilikya Bölgesi'nin güney sınırı Amanos dağındaki Belen geçidinin, Ovalık Kilikya ve Anadolu'nun Hititler Dönemi'ndeki önemi için bkz. Kınal 1970, 3 vd. Söğüt 1998, 13, n. 58. 24 Strabon XIV. 5. 15. 25 Taşyürek 1979, 97-98. 26 Taşyürek 1975a, 117 vd. res. 6; Taşyürek 1975b, 169 vd. - 19 -

li Asur kaynaklarından elde edilen bilgilere göre, Hilakku27 olarak bilinen Dağlık Kilikya’ya III. Salmanasar zamanında (M.Ö. 859–858) zaferle sonuçlanan bir sefer düzenlenir. Daha sonra Asur Kralı II. Sargon M.Ö. 707-705’de Hilakku’ya çeşitli seferler düzenleyerek, ulaşabildiği en batı nokta olan Seleukeia’ya kadar ulaşır. II. Sargon’un yıllıklarında, ulaşmış olduğu Göksu nehrinin batısındaki bölge ve kentle- rin hangileri olduğu konusunda bir bilgi yoktur28. Ulaşmış olduğu güç ve toprak ile bir imparatorluk düzeyine erişmiş olan Asurluların Hilakku Bölgesi’nde ne kadar hüküm sürdüğü bilinmemekle birlikte, Que (Ovalık Kilikya) üzerinde kurmuş oldukları kadar uzun süreli tam bir egemenlik veya baskıyı Dağlık Kilikya üzerinde gerçekleştirememişlerdir.29 M.Ö. 612 yılında İran'daki Medler’in İskitlerle birleşerek Asurluların ege- menliğine son vermesinden sonra bölgede bazı koloniler kurulmuştur30. Herodotos31, Lidya Kralı Kroisos'un, Kilikya ve Likya dışında, Kızılırmak'ın batısındaki bütün devletleri kendi yönetimine kattığını söyler. Yine Herodotos 32 , Kilikya Kralı Syennesis'in Medler ile Lidyalılar arasındaki düşmanlığı bitirdiğini ve Babilli Labinetus ile birlikte M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihli savaşın sonunda, barış sağlandığını aktarır. Bu dönemde bölgenin bağımsız olarak, Syennesis unvanı verilen bir krallık ailesince yönetildiği anlaşılmaktadır33. Yeni Babil metinlerinde geçen Pirindu Bölgesi’nin34, Asur metinlerinde ge- çen "Hilakku" yerine kullanılmış bir ifade olmaktan çok, Göksu'nun batısında kalan topraklar olması daha büyük bir olasılıktır35. Yeni Babil Kralı Neriglissar'ın M.Ö. 557-556 yılında, Pirindu Kralı Apuaşşu'ya karşı yaptığı sefer ile ilgili metinlerde, Neriglissar'ın ordularının Kirşu'ya kadar geldiği ve sonra buradan denize indiği ve

27 Tartışmalı olan Hilakku Bölgesi’nin sınırları için bkz. Erzen 1940, 27, 56 vd.; Erzen’in Hillakku Bölgesi hakkındaki görüşlerinin eleştirisi için bkz. Kınal 1991, 238, 239; L. Zoroğlu Hilakku Bölgesi’nin batı sınırının ancak Göksu (Kalykadnos)’ya kadar uzandığını söylemektedir. Zoroğlu 1994a, 9, n, 22. 28 Tekocak 2006, 13. 29 Zoroğlu 1994b, 441-442. 30 Bu dönemde kurulan koloni kentler arasında Nagidos (Bozyazı), Kelenderis (Aydıncık), Soli (Viranşehir) ve Tarsus bulunmaktadır. Mansel 1970, 169; Bing 1971, 99 vd.; Jones 1971, 193- 194. 31 Herodot I,74. 32 Herodot I,78; Jones 1971, 196. 33 Söğüt 1998, 14. 34 Hilakku'nun sınırları ve Pirindu Bölgesi hakkında bkz. Zoroğlu 1994b, 301 vd. 35 Zoroğlu 1994a, 15. - 20 -

bildirilir36. Bu noktadan sonra Sallune'ye yani Selinus-Gazipaşa’ya kadar ilerlediği anlatılmaktadır37. Buradan bölgenin M.Ö. 557-556 yıllarından sonra, Pirindu adı al- tında Selinus'a kadar uzandığı ve Babil idaresine girdiği anlaşılmaktadır38. Lidya kralı Kroisos’un M.Ö. 547 yılında Perslere yenilmesinden sonra bölge- ye Persler hâkim olur. Pers İmparatorluğu Dönemi’nde bölgede Syennesis adı verilen beyler, 4. yüzyılda satraplıklar kuruluncaya kadar, mahalli bir otonomiden faydalan- mışlardır39. Söz konusu Pers hâkimiyetine rağmen Kelenderis kenti 5. ve 4. yüzyıl- larda tarihinin bilinen en parlak ve aktif dönemine başlar40. Persler, Atina ile yaptık- ları deniz savaşında Kilikyalıların gemilerinden istifade etmiştir41. Önemli Dağlık Kilikya şehirlerinden biri olan Meydancık Kale’de yürütülen kazılar sonucu, burada bir Pers garnizonunun varlığı kesinlik kazanmıştır42. Ancak M.Ö. 6. yüzyıldan itiba- ren, burada var olan Pers işgaline rağmen, bazı kentlerin Atina ile ilişki içerisinde olduğu, dolayısı ile bu dönemde bölgede hem Pers garnizonlarının bulunduğu hem de Atina ile ticari ilişkilerin devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu da M.Ö. 400’lere kadar süren egemenlikleri döneminde Perslerin işgalleri altındaki önemli ve geleneği olan kentlere belirli oranda bir özgürlük tanıma anlayışına sahip olduklarını göstermekte- dir43. Öyle ki bu imtiyaza sahip olan Kelenderis, Atina ile olan ilişkisini Attik-Delos deniz birliğine katılacak kadar ileri götürmüştür44. Böylece, bölgenin hem Persler, hem de Grekler ile olan söz konusu siyasi ve ticari ilişkileri sanata da yansımış ve Greko-Pers sanatı görülmeye başlamıştır45. Bu sanat üslubu M.Ö. 450’den itibaren basımına başlanılan Kelenderis sikkelerinde görülmektedir46. M.Ö. 425 yılına ait Atina vergi listesinde Kelenderis’in adının geçmesi hem ticari aktivitesini hem de

36 L. Zoroğlu, Neriglissar'ın denize indiği yer olarak Kelenderis'i göstermektedir. Zoroğlu 1994a, 15. 37 Wieseman 1961, 39-43, 75-77. 38 Söğüt 1998, 14. 39 Koşay 1968, 297. 40 Zoroğlu 1994b, 443. 41 Erzen 1940, 103. 42 Laroche-Davesne 1981, 356-362. 43 Zoroğlu 1994a, 23. 44 Zoroğlu 1994a, 22. 45 Greko-Pers sanatını ile ilgili olarak bölgede bulunan ve Silifke Müzesi’nde sergilenen eserler hakkında geniş bilgi için bkz. Keil-Wilhelm 1931, 9, Taf.9, Abb.23,24; Borchardt 1968, 161 vd.; Zoroğlu 2009. 46 Basılan staterler, tetroboller ve obollerde deger olarak Pers standartları, yazısıyla da Grek karakteri kullanılmıstır. Kelenderis sikkeleri hakkında bkz. BMC Greek Coins, Cilicia 51 vd. Pl.VIII-X ; Head, HN.; 718-719, Fig.319 ; S.Taner, Belleten XXX, 1966, 173 vd. - 21 -

Atina ile ilişkilerini ortaya koymaktadır. M.Ö. 401–333 tarihleri arasında da Perslerin satraplık merkeziydi47. Kelenderis, en parlak dönemini yaşadığı Klasik Dönem’de, Anadolu ile Kıbrıs arasında bir uğrak noktası olmuş, bir başka ifadeyle, Helenistik Dönem’de de devam etmiş olan, Anadolu ile Kıbrıs arasındaki ticarette aktif bir rol oynamıştır48. Büyük İskender, doğu seferi sırasında M.Ö. 333'de Soli’yi, hiç bir karşı koy- ma olmadan alır49. Büyük İskender'in M.Ö. 323'te ölümünden itibaren, Diadokhlar ve sonrası dönemde bölge sık sık Seleukoslar ve Ptolemaioslar arasında el değiştirmiş- tir. Daha sonra Seleukoslar ile giriştiği I. Suriye Savaşı’nda Ptolemaios Philadelphos, Silifke'ye kadar olan bölgeyi ele geçirmiş ancak bu durum çok uzun sürmemiştir. Ptolemaios Philadelphos 2. Suriye Savaşları sonunda M.Ö. 252'de ele geçirdiği böl- geyi kaybetmiştir. M.Ö. 246/241 yıllarındaki 3. Suriye Savaşlarında Ptolemaios Evergetes bölgeyi tekrar sınırlarına Ptolemaios sınırlarına dâhil eder50. Bu siyasi ka- rışıklıklara rağmen, III. Antiokhos Dönemi'nde bölge Seleukoslar idaresine girer51 ve bu idarenin etkisi yöre mimarisinde görülmeye başlar 52. III. Antiokhos'tan sonra Seleukoslar Dağlık Kilikya Bölgesi’nden tamamen çekilir. Devam eden yüz yıllarda da karışıklıklar devam eder. El değiştirmelere rağmen, yerel olan 'daki Teukrid sülalesinin bölgedeki idaresi sürmektedir. Bunun yanında M.Ö. 2. yüzyıl ortalarında Seleukeia ve gibi şehirler kendi adlarına sikke bastırmıştır53. Bazı şehirlerin bu bağımsızlıklarına rağmen özellikle Dağlık Kilikya'da korsanlar ve dağ kavimleri yolcuları soyarak büyük bir tedirginliğe yol açmıştır54. Bu soyguncuları temizlemek ve bölgedeki sükûneti sağlamak için önce M.Ö. 102 yılında Marcus Antonius, bu dönemde Torosların kuzeyinde, Phrygia’dan başlayarak Pisidia ve

47 Jones 1971, 196; Erzen 1940, 76-85. 48 Zoroğlu 1994b, 445. 49 Arrianos II. 5. 6; Koşay 1968, 297. 50 Jones 1971, 197; Özsait 1985, 2 vd.; Günaltay 1987, 66 vd. 51 Jones 1971, 198. 52 Söğüt 1998, 15. 53 Head 1911, no: 727-728, 734-735. 54 Strabon XIV. III. 2. Denizcilikle ilgileri az olan çiftçi Romalılar, zorunlu kalmadıkça deniz ile ilgili meselerle ilgilenmedikleri için bilhassa Dağlık Kilikya’da korsanlık önemli derecede etkili olmuştur. Dağlık Kilikya’nın dogal bakımdan elverisli olan sayısız liman ve koyları korsanlara yataklık ederken, ormanları da gemi yapımına destek veriyordu. Tüm bunların yanında Rodos deniz hâkimiyetinin kalkması ve Pontos Kralı Mithridates VI’nın (M.Ö. 111-63) korsanlarla Roma aleyhine bir anlaşma yapmasıyla korsanlık hat safhaya ulaşmıştır. Öyle ki zamanla Kilikialı kelimesi korsan kelimesi ile eş tutularak bütün korsanlara “Kilikialı” denmiştir. - 22 -

Lykaonia üzerinden Kappadokia’ya kadar uzanan topraklar üzerindeki Kilikya eyale- ti üzerine harekete geçmiştir55. Ardından Asia Eyaleti Valisi L. Licinius Murena M.Ö. 84 de kıyı şehirlerinden gemiler toplayarak harekete geçmiş ancak bir sonuç elde edememiştir. M.Ö. 77'de General Puplis Servilius Isauricus, Isaurya’lı kavimle- re karşı gönderilir. Bu sefere bir taraftar ve destekleyici olarak Kelenderis antik kenti orduların taşınması için gemilerini vermiştir56. Bu yardımın gerçek amacı ne olursa olsun, artık bölgenin de bu (özellikle deniz ticaretini etkileyen) sükûnetsizlik ve iti- bar zedeleyici durumdan rahatsız olduğu açıktır. General Puplis Servilius Isauricus bu sorunu tam çözemediği için, M.Ö. 67'de Pompeius, Lex Gabina Kanunu ile tekrar görevlendirilince, 40 günde korsan problemini çözer. Pompeius tüm bölgenin Roma idaresine girmesini sağlamanın yanı sıra, Soli'de kendi adına Pompeipolis şehrini de kurar57. M.Ö. 51 yılında, M. Tullius Cicero’nun vali olmasıyla birlikte bölge hem kendisi, hem de gelecek kuşaklar için oldukça önemli bir fırsat yakalamıştır. Cicero, kötü yönetim ve sadakatsiz görev anlayışına uğramış kentlere, halka ve ıslahat çaba- larına öncülük ederek, önemli değişimlere imza atmıştır58. Suriye doğunun en önemli askeri eyaleti olunca, Kilikya eski önemini kaybe- der. Batı sınırını Limonlu'nun (Lamas Nehri'nin) oluşturduğu Ovalık Kilikya’nın M.Ö. 44'de Suriye eyaletine bağlanmasıyla Kilikya parçalanır. Bu dönemde Dağlık Kilikya yüzyıl aşkın bir süre, farklı bir yol haritası izler. Çünkü burada yerel idare hâkimdir. Anlaşıldığı kadarıyla bu dönemde Dağlık Kilikya, imparatorlukla iyi ilişki içinde olan kukla krallıklar tarafından yönetilmektedir. Strabon59 bölgeyi yönetmede, Romalıların adaleti uygulamak için her zaman yerinde bulunmayan ve beraberinde silahlı güçler bulundurmak zorunda kalan valiler yerine, yerel idareci ve kralların tercih edilmesinin daha iyi olacağı düşüncesindedir. Dağlık bölge, yarı özerk, sakin bir devlet olan Olba'daki Zeus kült merkeziyle gurur duymaktadır. M.Ö. 40 ve bunu izleyen yıllarda görüldüğü kadarıyla, Dağlık bölge bir bütün olarak sömürge altında,

55 Syme 1969, 299-232. 56 Zoroğlu 1994a, 23-24. 57 Koşay 1968, 298. 58 Magie 1950, 1595. 59 Strabon XIV. 5. 6. - 23 -

fakat Kalykadnos Seleukeia'sı sonradan olduğu gibi görünüşe göre bağımsızdır60. Seleukeia'nın kuzeyine doğru Olba'daki antik Zeus kült kenti bölgedeki ikinci önemli yerleşmedir. Burada Antoninus ve Kleopatra'nın desteklemeleri sonucu, Teukrid ra- hip krallığının gelenekleri dâhilinde, nüfuslu bir korsan kızı olan "Aba" prensliği koruyabilmiştir61. Actium Deniz savaşında (M.Ö. 31) Marcus Antonius, Augustus'a yenilince, Augustus dağlık bölgede bir takım idari değişiklikler yapmıştır. Elaiussa Sebaste'nin de içinde bulunduğu doğu Bölgesi’ni Amyntas'a vermesine karşın bu durum fazla sürmez 62 . Amyntas'ın ölümünden sonra bölge yönetimi Kappadokya Kralı Arkhelaos'un idaresine, onun da M.S. 17'de vefatı üzerine oğlu Arkhelaos’a verilmiş- tir63. Ancak Olba'da köklü bir geçmişe sahip rahip krallığın aynı şekilde devam et- mesine izin verilmiştir. Caligula M.S. 38'de, Dağlık Kilikya ile Lykaonia'nın bir kıs- mını içine alan bölümü, IV. Antiokhos ile Iotape'ye verir. Sikkelerden Antiokhos'un memleketinin Elaiussa Sebaste'den başladığını anlaşılmaktadır. Antiokhos Germanicopolis ile şehirlerini aynı sene kurmuş, birine Caligula Germanicus'un, diğerine de karısı Iotape Philadelphos'un isimlerini vermiş olmalı- dır64. Dağlık Kilikya’nın batı bölgesindeki kıyı şehirlerinden Syedra ve Laertes, Tiberius (M.S. 14-37) Dönemi'nde kendi paralarını basmışlardır. Laertes şehri sikke- si üzerine Tiberius ve Augustus'un figürleri bulunmaktadır65. Daha sonra Caligula (M.S. 37-41) Dönemi'nde fazla bir gelişme olmaz izlenmezken, Claudius (M.S. 41- 54) Dönemi’nde bölge şehirlerinde hızlı bir imar faaliyeti gözlenir. Özellikle Laertes, dini66 ve sosyal yapıları ile büyük bir gelişme gösterir67. Bölgenin iç kesimlerinde Mut'ta Claudius adına, Claudiupolis kenti kurulur. Pamphylia'nın doğusu olan, Batı Dağlık Kilikya Bölgesi, yüzyılı aşkın bir süre için Kilikya'dan alınır. Böylece askeri yönetim daha da sivilleştirilmiştir. Galba tara-

60 Sınırları konusunda kesin bir görüş yok. Korasion (Susanoğlu) ile Holmoi arasında olmalıdır Mitford- Andrews 1980, 1241. 61 Mitford-Andrews 1980, 1241. 62 Magie 1950, 453; Mitford-Andrews 1980, 1243. 63 Strabon XIV. 5. 6; Mitford-Andrews 1980, 1243. 64 Ramsay 1960, 414. 65 Bean-Mitford 1970, 70. 66 Bean-Mitford 1970, 60, 96-97. 67 Bean-Mitford 1970, 94 - 24 -

fından yapılan değişiklikler, M.S. 72'de Vespasian tarafından yeniden düzenlenir. M.S. 72 yılında dağlık bölge üzerindeki doğrudan yönetimin sağlanmasıyla, yerel krallıklar zamanla ortadan kalkar68. Şehirlerdeki gelişmelerin dışında bölgesel olarak da en önemli imar faaliyetle- rinden birisi imparator Vespasian (M.S. 69-79) Dönemi'nde yapılmıştır. Özellikle Pamphylia ile Ovalık Kilikya'yı bir birine bağlayan sahil yolunu Vespasian yaptır- mıştır. Kalykadnos üzerinde, Seleukeia'da M.S. 77'de kurduğu köprü bu yolun önem- li bir tamamlayıcısıdır69. Yine Dağlık Kilikya'da Korykos'tan Olba'ya giden yol da Vespasian Dönemi imar faaliyetlerindendir70. İmparator Traian (M.S. 98-117) M.S. 117'de Suriye'den dönerken Selinus (Ga- zipaşa)'da hastalanıp ölür71. Traian'ın ölümü üzerine imparator olan (M.S. 117-138) M.S. 129'da Suriye'ye giderken Kilikya'da Selinus'a uğrar ve şehrin adını yapar ve bölgedeki önemli şehirleri ziyaret eder72. Hadrian M.S. 137 yılında kendi yaptığı yola, Anemurium'dan, Titiupolis ve Eirenopolis üzerinden Germanicopolis'e uzanan yolu da eklemiştir73. Hadrian'ın bu çalışması Laranda'ya kadar devam etmiş, İsauria Nova'dan Germanicopolis üzerin- den Mut'taki Claudiupolis'i de içine almıştır74. Antoninuslar Dönemi'nde ise Lykaonia ve İsauria Bölgeleri Kilikya eyaletine dâhil edilir. Böylece eyalet çok genişler ve önemi artar. Severuslar zamanında Kilik- ya’daki bazı yollar tamir edilir. İsauria Vetus kayıtlarından birinde (OGI 576'da), 'a, Kilikya İsauria ve Lykaonia vilayetleri elçisi adı verilmiştir. Tarsus ise (OGI 578'de) Severus Alexander yönetiminde bu üçünün metropolisi olma şerefi- ne erişmiştir75.

68 Syme 1969, 352 vd.; Mitford-Andrews 1980, 1246-7. IV. Antiokhos devrinde bağımsızlığı devam eden Olba rahip krallığı M.S. 72'den sonra bu durumunu kaybeder. 69 Mitford-Andrews 1980, 1247. Traian, Likya'dan Antiokheia'ya kadar, Pamfilya ve Kilikya'yı içine alan gezisinde Iotape'de, Vespasian Dönemi'nde inşa edilen yolu görmüştür. Bu yoldan Charadrus'a (Kaledıran) a kadar 3 millik bölümü tamir edilmemiş ve burası Hadrian tarafından M.S. 137'de yapılabilmiştir. Söğüt 1998, 17, n. 99. 70 Mitford-Andrews 1980, 1247. 71 Magie 1950, 605-609. 72 Magie 1950, 618-621. 73 Bean-Mitford 1970, 189. 74 Mitford-Andrews 1980, 1248. 75 Mitford-Andrews 1980, 1248. - 25 -

Septimius Severus M.S. 194 yılı baharında Poscennius Niger'e karşı Toroslar’ın savunmasını yıkmak için yaptığı seferde, Gülek Boğazı yerine, Sertavul Geçidi’nden Kalykadnos Vadisi’ne gitmesi söylenmiştir 76 . Septimius Severus Sertavul Geçidinden giderken Damlaçalı'daki (Germanicopolis yakınında) Athena mabedinde, Severus zafer alayının kutlamaları yapılmıştır. M.S. 197-198 yıllarında sadece sahil yolu hariç, Anemurium'dan Germanicopolis'e, Korykos'tan Olba'ya ka- dar olan yollar tamir edilmiştir77. Doğu Kilikya M.S. 2. yüzyılın sonlarından başlayıp, giderek artan Part Savaş- ları dolayısıyla Roma ordularının yoğun seferlerine sahne olmuştur. Bu bölgedeki pek çok şehre, orduların başında bulunan Roma imparatorları da gelmiş ve orduların bölgede kaldıkları sürece masrafları bulundukları şehirler tarafından karşılanmıştır78. Lamos M.S. 3. yüzyıl ortalarında tahrip edilen şehirlerdendir. Gallienus'un (M.S. 260-268) güvencesi altında Lamos'un yeniden imarı onaylanır79. Diokletian (M.S. 284-305) zamanında Kolybrassos, sürekli bir garnizon olarak kabul edilip, yeni bir gösteri alanı olur. Bölge Kilikya Prima ve Kilikya Secunda olarak ikiye ayrı- lır. Sırasıyla Tarsus ve Anazarbos başkent olur. Kalykadnos'ta ise Seleukeia merkez olmuştur80. Anemurium-Laranda hattı üzerindeki Eirenopolis M.S. 355-359 yılları arasında Kalykadnos Nehri üzerindeki kuvvetlerin merkezi durumundadır81. Roma ordusuna bölgeden asker toplama ise II. Theodosius zamanında başlamış Leo ve Zeno zamanında devam etmiştir82. M.S. 325’den sonra, Hıristiyanlığın Roma'nın resmi dini olarak kabul edilme- siyle, tapınaklar kiliseye çevrilmiştir. M.S. 5. yüzyılda Theodosius zamanında önemli yapılar inşa edilir83. İslam dininin yayılması ile Hıristiyanlık azalmaya başlar. M.S. 13 ve 15. yüzyıllarda, Ovalık Kilikya Ramazanoğulları, Dağlık Kilikya da Karamanoğulları Beylikleri'nin sınırlarında yer alır. M.S. 1453'te Bizans İmparator-

76 Bean-Andrews 1980, 1249. 77 Mitford-Andrews 1980, 1249. 78 Sayar 1991, 39-40. 79 Bean-Mitford 1962, 207. 80 Mitford-Andrews 1980, 1250. İçinde 25 şehri bulunan Pisidya, doğunun Piskoposu olarak biliniyordu. Bu şehirlerin hepsi ufaktı. Pedias'da 17 şehirin hepsi büyük ve kilise organizasyonu bulunmaktaydı. Söğüt 1998, 18, n. 110. 81 Bean-Mitford 1970, 205. 82 Mitford-Andrews 1980, 1251. 83 Korykos bazilikaları bu dönemde inşa edilen yapılardandır. Koşay 1968, 298; Söğüt 1998, 18, n. 114. - 26 -

luğu’nun resmen yıkılması ve I. Selim'in M.S. 1512'de Mısır'ı almasıyla bölge tam olarak Türklere geçmiş oldu84.

2.3. Araştırma Tarihi

Şüphesiz Kilikya Bölgesi eşsiz tarihi ile araştırmacıların büyük ilgisini çek- miştir. Bölgede yapılan araştırmaların çok geniş kapsamlı olduğunu belirterek, bu konudaki belli başlı çalışmaları kronolojik olarak aktarmak isteriz. Konu korsanlıkla ün salmış Kilikya Bölgesi olunca Knolles’in tarih kitabın- da,85 Ağliman dediği Silifke açıklarındaki küçük bir koy olan günümüzdeki Ağa Li- manı’nı çok kusursuz bir betimlemesi ve 1613 yılında Floransalılar tarafından ele geçirilişinin meraklı bir öyküsü bulunmaktadır86. Araştırma konumuzun temelini oluşturan Kilikya Bölgesi, 1811-1812 yılla- rında İngiliz Kraliyet Donanması Frederikssteen Gemisi Kaptanı Sir Francis Beaufort87 tarafından 1818 yılında yazılan adlı kitapta ele alınmıştır. Aynı zamanda kendisi Beaufort rüzgâr kuvvet ölçeğine (Tablo-3) ismini veren önemli bir denizcidir. Beaufort eserinde Kilikya sahilleri boyunca gördüğü antik yerleşimleri, antik yazarların bahsettikleri ile bağdaştırarak tanımlamaya özen göstermiştir. Bu doğrultuda Strabon gibi Alanya’dan (Korakesion) başladığı Kilikya liman kentlerini tanımlama görevini, Ayaş’ta (Aigai) yaşadığı talihsiz bir olay sonucu yarım bırak- mak zorunda kalana dek sürdürmüştür. 19. yüzyıl başları olması sebebiyle Beaufort’un gördüklerini aktarması büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda günü- müzde tamamı görülemeyen Soli Pompeiopolis kentinin, antik limanının çizimini de yapmıştır (Resim 70). 1833 ve 1843 yıllarında Kilikya gezisi sırasında Texier88 Tarsus’un batısında bir Roma limanının varlığından söz etmektedir.

84 Koşay 1968, 298. 85 Knolles 1638, 1328. 86 Kaynağı belli olmamakla beraber, buranın Kilikyalı korsanların başlıca merkezlerinden biri olduğunu ileri sürer. “Yakıp yıktıkları dört yüzden fazla kentten elde edilen ganimetin nişanı olarak, çoğu mor yelkenler, altın halatlı palangalar ve gümüş işlemeli küreklerle gösterişli bir kibir içinde donanmış bin yelkenli gücünde bir korsanlar ordusu, geçmiş zamanlarda bu limandan çıkmıştı” demektedir. Beaufort 1818, 220. 87 Beaufort 1818. 88 Texier 2002, 29. - 27 -

1842’de W. F. Ainsworth Kilikya Bölgesi’ne ait bir takım bilgiler vermiştir. Bölgede ki ilk kazı çalışması ise 1845 yılında İngiliz Konsolosu W. B. Barker tara- fından Gözlükule’de yapılmıştır. Yapılan kazıda terra kota figürünler elde edilmiş ve ’a götürülmüştür. 1852’de Victor Langlois Gözlükule’de kazı yapmış, gene yaklaşık 1200 adet terra kota heykelcik elde etmiştir. Ayrıca Voyage dans a Cilicia adlı bir kitap yayın- lamıştır89. Ramsay90 1882 ve 1903 yıllarında yayınladığı makaleler ile Kilikya’daki ya- zıtlara ışık tutmuştur. 1888 yılında F. von Luschan tarafından görülmüş olan İslâhiye’de yer alan Yesemek Heykel Atölyesi, 1947’de B. Lansberger ve K. Balkan tarafından ziyaret edilmiştir. İlk çalışmalar ise 1955 ve 1957-1961 yıllarında U. B. Alkım tarafından yapılmıştır. 1989-1991 yılları arasında çalışmalar, İ. Temizsoy tarafından gerçekleşti- rilmiştir. 1920’li yılların sonunda H. Von der Osten (1929) , Ulukışla, Ereğli, Pozantı, Gülek Boğazı üzerinden geçerek Tarsus’a ve oradan da Adana’ya gelmiştir. Daha sonra Ceyhan yönüne giderek Misis’e varmış, Çukurova’da çok sayıda höyük belir- lemiştir. Ancak bu yerleşim birimlerinden sadece Çatalhöyük ve Misis’ten bahset- miştir. 1930 yılında E. Gjerstad Kıbrıs’tan Kilikya’ya geçmiş, Yakapınar’ın batısın- dan Anamur’a kadar olan alanı inceleyerek bir rapor hazırlamıştır. Bu çalışma bölge- nin en eski yüzey araştırmalarından biri olarak değerlendirilebilir. 1932-1938 yıllarında S. L. Woolley Antakya yakınlarında bulunan 5 yerleş- mede kazılar yaptı. Bu merkezler Al Mina, Seleukeia, Alalah, Tabara al-Akrad ve Esh-Sheik’dir. 1934 yılında H. Goldman (1935) Kıbrıs’tan Kilikya’ya geçmiş ve yerleşim alanlarını inceleyerek bir rapor hazırlamıştır. Bölgenin en eski bilgilerini veren yüzey araştırmasıdır. 1936 ‘da E. H. King Ovalık Kilikya’yı tamamen gezmiş ve yazılarında Kilik- ya hakkında bilgi vermiştir.

89 Langlois 1861. 90 Ramsay 1882; Ramsay 1903. - 28 -

J. Garstang91, tarafından ilk kez 1936-1937 yıllarında Ovalık Kilikya’daki Sirkeli Höyük’te yüzey araştırması ve kazı yapıldı. 1951 yılında Seton ve Williams92 burada yeniden bir araştırma yapmıştır. 1992- 1997 yılları arasında B. Hrouda93 ve H. Ehringhaus94 tarafından yeniden kazılmıştır. Son olarak 2006 yılından bu yana Tübingen ve Çanakkale 18 Mart Üniversitelerinden M. Novak ve E. Kozal95 yöneti- minde yeniden kazı çalışmalarına başlanmıştır. Burada sade, boyalı, kırmızı astarlı, gri ve pişirme kabı olarak sınıflandırılan Demir Çağı çömleklerinin Kıbrıs çömlekleri ile benzerlik gösterdikleri anlaşılmıştır96. Geç Tunç Çağı’na ait bazı buluntular ara- sında Doğu Akdeniz’de oldukça nadir görülen, minyatür bronz ingotlar da bulun- maktadır. M.Ö. 12. ve 11. yüzyıllarda Avrupa’nın (Macaristan, Dalmaçya’da Makarska ve Hırvatistan) yanı sıra Filistin, Mısır ve Kilikya’nın da Kıbrıs’tan (Enkomi, yazılı bazı Alassa ve Mathiatis) ingot topladığı bilinir97. Bu ve buna benzer ingotlar çoğunlukla deniz ticareti ile ilgili olarak kıyı ve ada yerleşimlerinde ya da batıklarda ele geçmiştir98. Ayrıca Sirkeli Höyük’te Beyaz, çift renkli ve kırmızı üzerine siyah boyalı se- ramikler oldukça yaygındır. Tabaklar, kâseler, kraterler ve sürahiler bu grubun en seçkin örnekleridir. Bölgede başka yerleşimlerde99 de görülen bu çömlekler, Orta Demir Çağı’nda Kilikya ve Kıbrıs arasındaki yakın ilişkiyi göstermektedir. Topog- rafya açısından 1961 yılında , Laertes ve Kestros tanımlanmıştır100. 1937-39 ve 1946-47 dönemlerinde Garstang (1953) tarafından Mersin- Yumuktepe’de kazılar yapılmıştır. 1993 yılından itibaren I. Caneva ve V. Sevin tara- fından kazılara tekrar başlanmıştır. Burası Anadolu, Suriye ve Akdeniz kronolojisi- nin oluşmasını sağlaması bakımından oldukça önemlidir. Mersin Yumuktepe’de 33 arkeolojik tabaka tespit edilmiştir. Mersin Yumuktepe Kilikya Bölgesi’nin iskân ta-

91 Garstang 1937, 1938. 92 Seton ve Williams 1954. 93 Hrouda 1997a; 1997b; 1997c; 1998; 2000. 94 Ehringhaus 1995a; 1995b; 1999a; 1999b; 2005. 95 Ahrens v.d. 2008. 96 Ahrens v.d. 2010, 62. 97 Buchholz 1959: 19-20, Fig. 9; Catling 1964: 268-269; Åström 1972: 495, Fig. 3:22; Buchholz 1999: 214-215; Primas 2005. 98 Pulak 2000, 138. 99 : Baker 1995, 164-166, Fig. 9-10; Symington 1995, 172-176, Fig. 14-15; Postgate 1998, 131-133, Fig, 13. 2; Tarsus-Gözlükule: Goldman 1963. Mersin-Yumuktepe: Garstang 1953, 253-259, Fig. 160-161. Kinet Höyük: Gates 2000b, 196-198, Fig. 6, 10. Hodos v.d. 2005. 100 Gray 1972, 398. - 29 -

rihiyle ilgili temel bilgiler verir. 1945 yılında H. Bossert ve H. Çambel de, sahildeki ve dağ eteklerindeki yer- leşim alanlarını incelemişlerdir. 1947’de -Aslantaş ‘da Bossert ve U. Bahadır Alkım tarafından yürü- tülen bir ön çalışmada açılan sondajda bir dizi kırık orthostat kalıntıları ortaya çıka- rıldıktan sonra kazılar başlamıştır. Kazılarda M.Ö. 8.-7. yüzyıllara tarihlenen, düzenli aralıklarla yerleştirilmiş masif kulelerle desteklenen poligonal bir çevre duvarı ile korunan 195x375 m’lik bir alanı kaplayan bir Geç Hitit Kalesini ortaya çıkarmıştır. 1948 yılında Tarsus’ta Adliye Sarayı’nın temeli kazılırken bir Roma evinin mozaiği ile karşılaşılmış ve kazılardan sonra mozaikler Hatay Arkeoloji Müzesi’ne taşınmıştır. 1951 yılında M. V. Seton-Williams, P. Taylor ve M. Rankin tarafından böl- genin 2000’li yıllara kadarki en kapsamlı yüzey araştırması gerçekleştirilmiştir. Kla- sik öncesi yerleşim birimleriyle daha geç dönemlere ait 149 yerleşme tespit edilmiş, toplanan seramikler değerlendirilmiştir 1952’de Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü üyesi Michael Gough Kilikya’nın klasik mimarisi üzerine çalışmalar yapmıştır. 1956-1961 yılları arasında Ceyhan Nehri’nin kuzey sahilindeki Misis’te, H. Th. Bossert tarafından çeşitli alanlarda sondaj kazıları yapılmıştır. 1956 yılında şu an da Misis Mozaik Müzesi olarak kullanılan alandaki 4. yüzyıl mozaiklerini açma ça- lışmaları yapılmış, höyükte ise Bizans kültür katında çalışılmıştır. 1964-1966 yılları arasında H. Çambel tarafından Adana, İçel ve Antakya’nın kıyı kesimlerinde ve Adana kent merkezinde bir yüzey araştırması yapılmıştır. Dağlık Kilikya Bölgesi yazıtlar açısından 60’lı yıllarda Bean ve Mitford101 ta- rafından kapsamlı bir biçimde incelenmiştir. 1986 yılında Serra Durugönül tarafından doğuda Lamos Çayı, batıda Göksu Çayı ile sınırlanan, kabartmaların da dâhil olduğu alan çalışılmıştır. 1987 yılında Levent Zoroğlu Doğu Dağlık Kilikya’da (Göksu Nehri ve Li- monlu Çayı arasında ) yüzey araştırması yapmıştır. Aynı yıl Kelenderis Kazılarına başlamıştır.

101 Bean ve Mitford 1970. - 30 -

1985-1986 yıllarında Anamur Müzesi tarafından Bozyazı-Nagidos’ta Paşabeleni Tepesi’ndeki Nekropol’de iki mevkide kurtarma kazıları yapılmıştır. 1998 yılında Serra Durugönül başkanlığında Nagidos kazıları başlamıştır. 1988 yılında Mustafa H. Sayar Ovalık Kilikya’da, 1990 yılından itibaren de tüm Kilikya Bölgesi’nde (Alanya’dan Antakya’ya kadar olan alanda) epigrafi ve tarihi coğrafya yüzey araştırmalarına başlamıştır. Çalışmalar son yıllarda “Kilikya Yüzey Araştırmaları” adıyla devam etmektedir. Jones ve Habicht102, Arsinoe’de bulunmuş Helenistik Dönem’e ait bir yazıtı 1989 yılında yayınlamışlardır. Bölge tarihi hakkında belli bir bilgi alt yapısı oluştuktan sonra, Kilikya Böl- gesi’nin ticari faaliyetlerinin sorgulanmaya başlaması 90’lı yılları bulur. 1987 yılından bu yana Kelenderis kazı başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Levent Zoroğlu, 1992 yılındaki kazılar sırasında bulunan bir zemin mozaiğini yayın- lamıştır103. 1990 yılında Hild ve Hellenkemper “Kilikien und Isaurien” isimli çalışmayı yayınlamışlardır. 1992’de Antakya kıyılarında, Arsuz’dan Suriye sınırına kadar olan bölgede sualtı yüzey araştırması yapılmıştır. ODTÜ Sualtı Topluluğu Batık Araştırmaları Grubu tarafından yine aynı yıl başlatılan ve 1998’e kadar devam eden çalışmada, Kilikya kıyılarında çalışılmıştır. Mersin-/Merdivenlikuyu (Ayaş) beldesinde yer alan Elaiussa Sebaste’de ilk programlı kazılar 1995 yılında E. E. Schneider tarafından başlatılmış- tır. 1995 yılında ise, bir yıl önce başlayan projeyle Mersin Üniversitesi’nden Ser- ra Durugönül, Dağlık Kilikya’da yüzey araştırmasına başlamıştır. Aynı yıl, M. İ. Tunay Silifke ve çevresinde yüzey araştırmasına başlamıştır ve çalışmalar 1998 yı- lında sona ermiştir. A. Yener 1995 yılından bu yana Amik Ovası’nda yüzey araştırmalarına de- vam etmektedir. Bu çalışmalarda Amik Ovası’nda 258 höyük, Asi Nehri Deltası’nda

102 Jones ve Habicht, 317-346. Onlara göre, M.Ö. 3. yüzyılda Kilikya kıyılarındaki Ptolemaios hanedanlığının hüküm sürdüğünü gösteren ilk belge bu yazıttır. 103 Zoroğlu 1994. - 31 -

ise, 56 yerleşme tespit edilmiştir. 1996 yılından bu yana Purdue Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rauh104 ve ekibi Dağlık Kilikya Bölgesi’nin batı kısmında bir takım yüzey araştırma projeleri gerçek- leştirmiş ve bunları düzenli bir biçimde yayınlamışlardır. Mersin Soli Höyük ve Pompeiopolis’teki kazılara, 1999 yılından itibaren Mersin Arkeoloji Müzesi Başkanlığı’nda ve Remzi Yağcı’nın bilimsel danışmanlı- ğında başlanmıştır. 2002 yılında ise Serdar Girginer Adana ve Kayseri’de yüzey araştırmalarına başlamıştır. 2002 yılında Adana- Tufanbeyli (eski Mağara) 2003 yılında Adana- Sa- imbeyli (eski Hacın), 2004 yılında ise, Adana- Kozan (eski Sis), Ceyhan, Yumurta- lık, Yüreğir, Seyhan, Osmaniye ve Kayseri-Sarız’da çalışmıştır. 2003 yılında Doç. Dr. Hamdi Şahin’in hazırlamış olduğu doktora tezinde, Geç Roma İmparatorluk ve Erken Bizans Dönemi’nde Dağlık Kilikya Bölgesi yazıt- ları üzerinde yer alan meslek terimleri incelenerek, bölgenin ekonomik yapısı hak- kında önemli bazı bilgiler elde edilmiştir. Mersin Üniversitesi’nden Serra Durugönül, Mersin Kızkalesi’ndeki yüzey araştırmalarına 2004 yılında başlamıştır. 2006 yılından bu yana Yrd. Doç. Dr. Ümit Aydınoğlu Dağlık Kilikya’nın ba- tısındaki Olba Bölgesi’nin tarımsal organizasyonu hakkında çeşitli araştırmalar yap- maktadır. Bu bağlamda Doç Dr. A. Kaan Şenol ile birlikte 2008 yılında, Antik Çağ’da Anadolu’da Zeytinyağı ve Şarap Üretimi konulu bir sempozyum düzenlemiş- tir. Yine 2006 yılında, değerli danışman hocam Yrd. Doç Dr. Mehmet Tekocak, Kelenderis Roma Çağı seramikleri ile ilgili doktora tez çalışmasını tamamlamış, Tar- sus-Sağlıklı (Bayramlı) Köyü Sakızlı Mevkii Şarap ve Zeytinyağı işlikleri, Kelenderis Liman Hamamı ve Kelenderis’te bulunmuş amphoralar ile ilgili yayınlar yaparak bölgenin Antik Çağ’daki ekonomik yapısına vurgu yapmıştır.

104 Rauh bu araştırmalardan elde ettiği seramik buluntuları belli bir kronolojiye göre tasnif etmiş ve buna göre bölgenin ekonomik etkinliğini ölçmeye çalışmıştır. Rauh 1999.

3. DOĞU AKDENİZ’DE DENİZCİLİK

3.1. İklim ve Hava Koşulları

Antik Dönem’de deniz yolculukları tamamen hava koşullarına ve her yönden esen rüzgârlara göre şekillenmiştir. Rüzgâr hareketleri anlaşılabilirse, gemilerin hızları ve en uygun seyahat güzergâhları daha kolay kestirilebilir. Böylesine bir anlayış yolculuğun olumlu (rüzgâr kıç tarafından eserse) ya da olumsuz (rüzgâr baş tarafından eserse) geçmesini etkileyebilecek düzeyde önemlidir. Bu nedenle bu bölümdeki çalışmanın amacı Romalı denizcilerin varış noktalarına ulaşmak için kullandıkları güzergâhları belirlemede yararlandıkları Akdeniz'in mevsimsel, bölgesel, yerel ve günlük rüzgârlar olacaktır 105 . Böylelikle Kilikya Bölgesi’nden hareket eden bir geminin, Doğu Akdeniz’in başka bir liman kentine varmasını sağlayan doğal unsurlar irdelenecektir. Akdeniz'in çeşitlilik gösteren günlük veya mevsimlik rüzgâr örnekleri, büyük ölçekli iklimsel süreç tarafından yönlendirilmektedir. Bölge dışındaki mevsimsel yüksek ve alçak basınçlar ile kıyı şeridindeki yükseltilerin etkileşimi sayesinde hava durumu oluşur106. En önemli dört sistem: 1. Subtropikal Atlantik Azor yüksek basınç sistemi. 2. İzlanda ve Grönland arasında kalan Kuzey Atlantik alçak basınç sistemi. 3. Moğol yüksek basınç sistemi. 4. Muson alçak basınç sistemidir. Kendi mevsimlerinde bu sistemler kıyı şeridindeki yarıklardan geçerek Akdeniz'e sürüklenir. Bu esnada sıcak su ve soğuk dağ zirvelerinin etkileşimi ile

105 Antik Dönem deniz bilginlerinin, Akdeniz'de var olan rüzgâr rejimlerini, son iki yüzyıl boyunca meteorolojik deneyimlerden elde ettikleri verilerle karşılaştırmalar yaparak öğrendikleri tahmin edilir. Bu tür varsayımlara örnek olarak Mohler 1948, 46–62 (Aeneid'in seyahati), Hodge 1975, 155–73 (M.Ö. 490 Maraton savaşında Persler), Fulford 1989, 169 (Cyrenaica (Sirenayka) civarında navigasyon şartları) ve Casson 1989, 283–91 (Roma döneminde Afrika Arabistan ve Hindistan arasında yolculuklar) gösterilebilir. Davis 2009, 32, 33, n. 39. 106 Bu bölüm ağırlıkla bazı meteorolojik çalışmalara dayanmaktadır. Biel 1944; Walker 1965, 16–31; Carapiperis 1962a, 1962b, 1970; Branigan ve Jarrett 1969, 29–57; Beckinsale ve Beckinsale 1975, 23–36; CRMS; Reiter1975; Watts 1975; Brody ve Nestor 1980; Pryor 1988, 12–21; Med Pilot V, 25–57; King, Proudfoot ve Smith 1997, 30–42; Grove ve Rackham 2001, 25–36. - 33 -

birlikte yerel hava sistemi oluşur. Bu yarıklar Cebel-i Tarık Boğazı, Massif Central ve Pirene Dağları arasında kalan Carcassone, Rhöne ve Trieste yarıkları, Kuzey Ege'de Struma ve Vardar Nehirleri’nin oluşturduğu vadilerin yarıkları, doğudaki Boğazları ve İskenderun Körfezi'nin kuzey-doğusundaki koridordan oluşur. Meteorolojik açıdan Akdeniz'de bir yıl, iki ana mevsimden oluşur. Bunlar güneş ışınları ile doğru orantılı olarak, yaz ayları (Haziran – Eylül) ortasında yüksek sıcaklıklara ulaşan hemen hemen yağışsız geçen bir sıcak mevsim ve sıcaklığı düşük yağış miktarı fazla, genellikle batıdan doğuya doğru dolaşan düzensiz kasvetli bir havanın hâkim olduğu soğuk mevsimdir. İlkbaharda kış mevsiminden yaza geçişler kademelidir. Sonbaharda ise yazdan kışa geçişler daha kısadır. Akdeniz'de sıcaklık her mevsim, değişik basınç sistemleri tarafından yönlendirilir. Sıcak mevsimde Akdeniz'in batısı Cebel-i Tarık Boğazı ve Carcassone yarığından geçen, Azor yüksek basınç sistemi etkisinde kalır. Doğu Akdeniz'in kuzeyi ilkbahar sonlarında Avrasya'nın iç kesimlerinde gelişen alçak basıncın etkisi ile ısınır. Sonuçta Nisan Mayıs aylarında Muson alçak basıncı Pakistan üzerinde güçlenmeye başlarken, Balkan Yarımadası’nda ikinci bir yüksek basınç daha gelişir. Sahra Çölü’nün yoğun sıcaklığı nedeniyle geniş bir alanda görülen alçak basıncın, Avrupa kıtasından içine çektiği soğuk hava ile oluşturduğu rüzgârlar, deniz rüzgârı oluşumunun masif örneği olarak karşımıza çıkmaktadır107. Bu rüzgârlar Doğu Akdeniz'e, Adriyatik ile kuzey-doğu Ege arasında kalan çok sayıdaki boşluktan girer. Antik Dönem’de bu rüzgârlar etesians (Yunanca’da etos yıl veya yıllık Türkçe’deki karşılığı meltem) olarak bilinirdi. Bunlar aslında Hint Okyanusu’ndan esen düzenli muson rüzgârlarının bir parçası olan kaliteli ticari rüzgârlardır. Başlangıçta, Temmuz ve Ağustos aylarında zirve yapmadan hemen önce, günlük tutarlılık açısından zayıf ve kararsız olan bu rüzgârlar, Mayıs ve Eylül ayları arasında eserler. Genellikle kuşluk vakti uyanırlar, öğleden sonra hızlanır ve gün batımından hemen önce durulurlar. Meltemler Kuzey Ege'de kuzeyli ve kuzey- doğulu olarak başlar. Daha sonra saat yönünün tersine hareketle güneye doğru ilerler. Ege'nin güneydoğusundan çıkana kadar yoğunluğu artarak ilerlemeye devam eder. Yol boyunca tehlikeli süratlere ulaşan bu rüzgârlar, baca gibi sayısız küçük kara

107 Conlin 1999, 110. - 34 -

kütleleri arasından, özellikle de yoğunluğunu ve şiddetini artırdığı Kiklad Adaları’ndan geçerken fırtınalar koparır ve tozu dumana katarlar. Boyu yüksek, sık aralıklı, ölü dalgalar, adalarda ve burunların rüzgâr alan tarafında denizin karışmasına neden olur. Bu nedenle denizciler kendilerine hava normale dönene kadar, adaların veya burunların rüzgâr altı bölgelerinde korunaklı yerler aramak zorunda kalırlar. Meltemler açık denize ulaştıklarında, Mısır ve Levant kıyılarına ilerlemek üzere güneye ve doğuya doğru yönelirler. Bazen ilkbaharda ve yazın ilk aylarında kökeni Sahra ve Arap Çölleri’ne uzanan, Akdeniz'in içinde kuzeye doğru devam eden, Siroko adı ile bilinen tropikal sıcak rüzgârlar eser. Bunlar genellikle Sirenayka havzasından İspanya'ya veya Trablusgarp'tan İyon Denizi'ni geçerek İtalya ve Balkanlara doğru eserler. Eğer bu alçak basınç hızlı hareket ederse kuzey kıyılara kuru, sıcak ve tozlu bir şekilde ulaşır. Daha küçük toz parçaları taşıyan antik Yunan'da Leukonotoi veya “beyaz güneyli” olarak bilinen daha zayıf türler, berrak ve sıcak hava getirir. Bu rüzgârlar eğer yavaş eserse, denizden yükselen nem alçak bulutlar oluşturur. Sonucunda aktif cephe yağışları gözlenir. Örneğin İspanya'nın güneydoğusunda leveche olarak bilinen yazlık siroko, normalde kısa deniz mesafesi nedeniyle kurudur ve toz taşır. Ancak Lion Körfezi'nde esen siroko yerel adıyla marin, uzun deniz mesafeleri kat etmesine karşın gürültülü ve sağanak yağış üreterek, görüş mesafesini düşürür. Eylül, Ekim aylarında Akdeniz'de güneş güneye kayarken basınç alçalır. Bu nedenle Asya üzerinden gelen büyük yüksek basınç sistemi etkili olmaya başlar. Azor yüksek basınç sistemi daha batıda etkili olur. Acem musonları güneydoğuya doğru alçalarak kaybolurlar. Kuzeyli çok çeşitli yerel rüzgârlar her iki havzada da egemen olmaya başlar. Ekim, Kasım ayları gibi başlayan soğuk mevsimde deniz üzerinde, sıcak deniz suları ve soğuk havanın etkisiyle basıncı düşürür. Rüzgâr rejimleri bu alçak basınç alanları ile yakından ilişkilidir. Bunlar Akdeniz tarihi boyunca sayısız bölgesel rüzgârlar üretmiştir. Oldukça soğuk karasal havayı çeken Lion ve Cenova Körfezi’ndeki güçlü basınç etkisi, kademeli olarak bu alçak basınç alanlarının arkasına yayılır. Bu durum kaynağı kutuplara uzanan, batı Avrupa'daki Rhöne Vadisi içinden geçerek Akdeniz'e ulaşan, tipik bir kış rüzgârı olan soğuk Karayel’in (mistral) oluşmasına neden olur. Bu rüzgâr dağ eteklerindeki aynı basınç sisteminin - 35 -

hareketleri sonucunda, vadinin her iki tarafında ara sıra esen katabatik rüzgârlar tarafından desteklenir. Bu rüzgârlar yılda ortalama yüz gün 20 kts süratle deniz üzerinde eserken 11 gün ise 40 kts süratinde eser. Ancak kıyılarda yılın en az birkaç gününde, Cenova alçak basıncının desteği ile yükselen basıncın oluşturduğu fırtınanın hızı, 50-60 kts veya daha fazlasına çıkabilir. Buna rağmen mistral Akdeniz'in açık ara en istikrarlı rüzgârıdır. Yılda 136 gün boyunca esen Mistral rüzgârlarının özellikleri hakkında Yaşlı Plinius bizleri bilgilendirir108. Aynı şekilde Dalmaçya kıyılarında bora ortaya çıkar109. Bu doğu, kuzey-doğu rüzgârı, alçak basıncın başladığı Adriyatik Denizi'nin sıcak sularına doğru katabatik olarak eser. Böylelikle iç kesimlerden Alpler ve Dinar Alpleri üzerinden karasal soğukları taşır. Rüzgâr hızının 100 kts'a ulaştığı kıyılarda, oldukça şiddetli fırtına ve yağmur ile birlikte yüksek kesimlerde kar görülür. Trieste'de Aralık ve Şubat ayları arasında bora ile yılda kırk gün karşılaşılır. Bu sırada eğer İtalya Yarımadası’nı aşarak Tiren Denizi'ne ulaşırsa burada tramontana adı ile bilinir. Eğer kuzey- doğudaki Malta'ya ulaşırsa burada gregale (Akdeniz Poyrazı) veya greco olarak adlandırılır. İspanya'ya ulaşan güçlü Bora ve diğer doğu kökenli rüzgârlar ise bu bölgede levante adı ile bilinir. Soğuk mevsimler boyunca burada Cebel-i Tarık Boğazı ile karşılaşan doğulu rüzgârlar, boğazın baca etkisi ile şiddetli fırtınalara dönüşebilirler. Levante rüzgârları ile rekabet halindeki, Atlantik tarafından giren batılı vendavale rüzgârı Alboran Denizi'ne yoğun yağış bırakır. Kuzey Ege'de ise kışın esen kışlık tip Bora oldukça yaygındır. Bu tip rüzgârlar Vardar Boşluğu (Mendean Körfezi'ndeki vardarac rüzgârı), Struma Vadisi (antik ismi ile strymonian rüzgârı) ve Çanakkale Boğazı'ndan (antik ismi ile hellaspontian) eserek Ege Denizi'nde etkili olurlar. Ayrıca soğuk mevsimlerin alçak basınçları doğuda izleri takip edilen Siroko cinsine özgü olduğu bilinen güney güney-doğulu rüzgârları içine çeker. Kış ve ilkbahar sirokoları nadiren de olsa (yılda sadece on iki gün gün boyunca) şiddetli

108 Plinius, NH 2.46.121: “Narbonne eyaletinde oldukça meşhur olan Circius rüzgârı gibidir. Şiddetine gelince kesinlikle diğerlerinden aşağı değildir.” (item in Narbonensi provincia clarissimus ventorum est Circius nec ullo violentia inferior). 109 Birkaç rüzgârın birleşmesinden oluşan Bora (Yunanca Boreas kelimesinden gelmektedir. Kuzey rüzgârına verilen isimdir). Akdeniz'in ortaları ve Doğu Akdeniz'in kuzey kıyıları boyunca etkili olan bir rüzgâr çeşididir. - 36 -

eser. Sıcak sular üzerinden geçen daha sıcak Sahra havası ve soğuk karasal hava arasında kalan hava, aşırı değişken sıcaklıklar sahiptir. Ancak bunlar, ilkbaharda devasa miktarda iri kum taneciklerini Sahra Çölü'nden kaldırarak, Akdeniz'in kuzey kıyılarına ve adalara taşıyabilecek güçte eserler. Bu esnada görüş mesafesi yer yer sadece birkaç yüz metre ve daha da altına düşebilir. Mistral ve Bora gibi Siroko’da bir takım yerel isimler ile anılır. Tunus'ta chili, Trablus'ta ghibli ve Levant'ta simoom olarak bilinir. Mısır'da bilinen adıyla khamsin Nil Deltası ile Gaza arasında eser. Alçak basınç etkisi geçtikten sonra yeniden kuzey rüzgârları etkin olmaya başlar. Alçak basınç ve farklı türdeki güçlü rüzgârlar bu mevsimde denizin yaklaşık 10 m ve daha fazla kabarmasına neden olmaktadır. Dolayısı ile Şubat ayından başlayarak Mayıs ayı sonuna kadar yapılan deniz yolculukları oldukça risklidir. Bununla birlikte Ocak ve Şubat ayları arası, alçak basınç sistemlerinin geçiş dönemi olduğu için, özellikle Ege ve Adriyatik'te havalar nadiren yumuşak geçer. Antik Yunanlılar bu duraklama dönemine alkuoneioi hemerai, yani kış ortası derlerdi110. Bu dönem içinde, yalnızca on beş günlük bir süre deniz ticareti ve yolculuğu yapmak için elverişli olmasına rağmen, yine de büyük tehlikeler barındırır111. Mevsimlik yüksek ve alçak basınç sistemleri, Akdeniz üzerinde dairesel hava akımları oluştururken, bunlar daha çok deniz seviyesinde faaliyet gösteren yerel bazı rüzgârlar ile tamamlanırlar. Günlük esintiler, büyük çoğunluğu coğrafya tarafından belirlenen, daha çok yerel özellikler taşıyan karasal formlar ile karşılaştıklarında, bunlardan etkilenerek rüzgâr şiddetini artırır veya düşürür. Böylelikle herhangi bir bölgenin rüzgâr rejimini ve yerel karakterini oluşturan özellikler tamamlamış olur. Günlük rüzgârlar kara ve deniz esintileri olarak bilinmesine karşın, aslında deniz ve karanın kararsız ısınıp soğuması ile oluşmaktadır. Sabah erken saatlerde güneş yükselmeye başladığında, kara, denizden daha çabuk ısınır. Sonuç olarak ısınan hava yükselir. Böylece yer seviyesinde, deniz üzerine oturmuş soğuk ve ağır havayı içine çeken bir alçak basınç meydana gelir. Bu basıncın etkisiyle denizden karaya doğru esen kıyı rüzgârları veya farklı türde deniz esintileri ortaya çıkar. Gün batımında ise kara daha çabuk soğur. Deniz gün boyu maruz kaldığı ısı nedeniyle

110 Mitolojik problemler ve kış ortası deyiminin anlamı Cronin 1993'te geniş kapsamlı olarak tartışılmıştır. 111 Davis 2009, 33-39. - 37 -

derinlemesine etkilendiği için daha geç soğur. Bu kez deniz üzerinde yoğunlaşan sıcak hava yükselmeye başladığında kara üzerinde yoğunlaşan soğuk ve ağır havayı içine çeker. Bunlar karadan veya kıyıdan esen rüzgârlar olarak bilinir112. Genellikle kıyı rüzgârları, öğlen ve akşama doğru daha güçlü hissedilir. Açıklardaki rüzgârlar gün batımından başlayarak gün doğana kadar esmeye devam ederler. Özellikle vadilerin deniz ile buluştuğu Akdeniz'in kuzey kıyılarında, eksensel olarak vadi tabanına hizalanmış günlük rüzgârlara sıkça rastlanır. Kıyı esintileri özellikle öğleden sonraları en yüksek hıza ulaştıklarında, uzun vadiler içinde oluşturdukları tünel etkisi ile günlük rüzgârları takviye eder. Günlük rüzgârlar sıcakken kıyılardaki yamaçların zirvelerine tırmandıklarında aniden soğuyarak yoğunlaşır ve bulut formunu alırlar. Bazı yerlerde bu katabatik rüzgârlar, bölgesel anlamda yerel denizcilerin faydalandıkları, küçük ölçekli önemli bir rüzgâr formudur113. Diğer bölgelerde bu tür rüzgârlar, hiç bir belirti göstermeksizin Beaufort 10 şiddetinde esebilir. Ege Denizi'nde belli yerlerde, özellikle bazı burun ve boğazlarda bu tür rüzgârlar gemi katilleri olarak bilinir114. Günlük döngünün neden olduğu yerel rüzgârlar, komşu kıyılardaki veya adalardaki denizcileri, alışılmadık hava akımları ile mücadele etmeye zorlar. Hava akımları, mistral veya etesian gibi mevsim rüzgârlarının, karşılaştıkları karasal burun veya adalardan geri dönmeleri sonucu üretilirler. Rüzgârlar yüzeye yakınken eğik veya paralel açılı bir engel ile karşılaştıklarında yatay biçimde yer değiştirirler. Fakat adaların veya takımadaların arasındaki kanallardan geçerken bir bacanın içinden geçer gibi son derece hızlanırlar. Bu durumda Doro ve Girit kanallarında güçlü mevsim rüzgârları sürüklediği yüzey akıntıları 5 – 6 kts sürate ulaşabilir115. Hava akımı önüne çıkan bir engel ile karşılaştığında, yukarı doğru tırmanarak engeli aşmaya çalıştığı esnada hava boşluğu meydana getirir. Buradaki hava boşluğu yeryüzüne sürtünen rüzgârın hızının aniden azalması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunun bir başka nedeni ise farklı hava katmanlarında hareket eden farklı hızdaki rüzgârların, dikine tırmandıkları esnada birbirleri ile çarpışmasıdır. Burada hava

112 Günlük rüzgârlar Yunan ve Roma'da da bilinmektedir. Bkz.Theophr. De Ventis 26; Plin. NH 2.45.116. 113 Conlin 1999, 114–15. 114 Morton 2001, 100–31. 115 Carapiperis 1970, 13. - 38 -

boşluğunun büyüklüğü rüzgâr hızıyla doğru orantılıdır. Örneğin kısa burunlar veya adacıklar gibi karşılaşılan set alçak ve buradaki rüzgâr şiddetli ise en az sürtünme ve karışım ile set üzerinden geçen hava akımları anafora neden olabilir. Ancak rüzgârın karşılaştığı burun ve adalar yüksek ise buradaki yükseklik rüzgâr altı tarafında oluşan hava boşluğunun derecesini etkiler. Eğer rüzgâr yavaş eserse sürtünme en az seviyede olur. Daha sonra durağan bir biçimde yükselerek zirveye tırmanan hava, hızlı bir biçimde soğuyarak şiddetli bir biçimde rüzgâr altı tarafına eser. Bu şekilde bir müddet devam ederken, hâkim rüzgârların aksine esebilir116. Bununla birlikte günlük sıcaklıklar tarafından desteklenen rüzgâr şiddetli ise sürtünme de en üst seviyede olur. Bu nedenle zirvede ve rüzgâr altında yoğunlaşan boran bulutlar yağmur taşıyabilir. Böyle havalarda meydana gelen sis ve bulut nedeniyle, gemiler için karayı görmek neredeyse imkânsız hale gelir. Belli bir mesafe için fırtınaları besleyen ve denizi döven aşağı doğru akım soğuktur. Geçmişte olduğu gibi günümüzde dahi bazı gemiler, böylesine kötü hava şartlarında korunaklı bir liman ararken şiddetli fırtınaların kurbanı olurlar. Rüzgârlar bir engel ile karşılaştıkları zaman, onları değişime uğratan pek çok farklı neden olduğu için şiddeti tam olarak kestirilememektedir. Alçak veya kademeli belli bir engelin rüzgâr altı tarafı şiddetli rüzgârların etkisinden neredeyse tamamen korunaklıdır. Diğer koşullar ise belli atmosferik olaylara bağlıdır. Bu nedenle korunaklı doğal bir liman arayan tecrübesiz gözler, kendilerini güvende hissettikleri anda, Akdeniz'in fırtınalı bölgelerindeki, azgın dalgalara yenik düşebilirler. Ancak yerel şartları bilen tecrübeli gözler bu konuda doğru yargılama yapabilirler117.

3.1.1. Görüş Mesafesi (Rüyet)

Akdeniz coğrafyasında yükselen ve alçalan kıyı şekilleri, görüş mesafesinin azalıp artması ile çok yakın ilişkili, çevresel bir parametredir. Bu durum açık denizlere yelken açan veya kıyı takibi yapan Antik Dönem gemicileri açısından oldukça önemlidir. Horden ve Purcell'e göre “Karşılıklı görüş mesafesindeki yerler, Akdeniz'de seyahat kavramının odak noktasıdır. Kıyılar boyunca çok çeşitli noktalardan birbirini gören, suyun her iki tarafındaki bölgeler, kendi aralarında

116 Theophrast. De Vent. 34 117 Davis 2009, 39-43. - 39 -

küçük küçük iletişim kurarak, büyük bir etkileşim meydana getirmiştir. Denizciler sadece belli başlı bölgelerde, havanın berrak olduğu zamanlarda karayı görüş alanından çıkarmıştır”118. Karşılıklı bir birine bakan kıyıların etkileşimi hakkında bu tarz görüşler, yaklaşık son bir asırdır tarihçiler ve coğrafyacılar tarafından çok farklı biçimlerde ileri sürülmektedir 119 . Ancak Fransız tarihçi Ferdinand Braudel bu görüşün tam tersi bir yaklaşım ileri sürmektedir. Braudel Akdeniz açıklarındaki geniş suları denizsel “Sahra” olarak nitelendirmektedir120. Cyprian Broodbank ise buna benzer bir terim olan “deniz çölü” deyimini, Ege'nin kuzeyini ve güneyini tarif etmek için kullanmıştır121. Bununla birlikte başlangıçtaki görüşlerde “açık deniz” kavramı sonraki görüşlerde ise Akdeniz'in uçsuz bucaksız olduğu imajı ortaya çıkmaktadır. Burada cevabı asıl merak edilen soru; Akdeniz kolayca seyahat edilebilecek kadar küçük mü? Yoksa geceleyin açık denizde yol almayı göze alabilecek kadar ileri düzeyde bir denizcilik gerektirecek kadar büyük mü? Olduğudur. Pek çok meteorolojik çalışma ile Akdeniz'de sadece belli yerlerde, yılın birkaç günü görüş mesafesinin gözlem için en uygun zaman olduğu kanıtlanmıştır122. Bunun nedeni, yüksek basınç sistemlerinin ilkbaharın sonlarında Akdeniz üzerine çökmesi sonucu yaz ve sonbahar aylarında görülen yoğun sisli havadır. Yazın sıcak ayları boyunca buharlaşma en üst seviyeye çıktığından görüş mesafesi her dört günde bir 10 mil'den daha aza düşer. Bunun anlamı fazla yüksekliği olmayan 10 mil'den daha uzaktaki karalar görülemez demek olur. Bunun yanı sıra gökyüzü temiz olduğunda havada başıboş dolaşan küçük parçacıklar, hava basıncının azalması ile yere çökmüş demektir. Bu dönemlerde görüş alanı kristal berraklığındadır. Ancak bu durum en fazla bir veya iki gün sürer123. Homeros, adaları ve Odysseus'un yurdu İthaka'yı tarif ederken “berrak görülen” tabirini kullanmıştır. Ayrıca Mısır'a yapılan

118 Horden ve Purcell 2000, 126. 119 Semple 1971, 589; Cary 1949, 29, 46-47; Aubet 1993, 142-4; Schaus 1980, 23; Janni 1984, 111. 120 Braudel 1972, 1, 103, 109. Horden ve Purcell 2000, 126, Braudel'in görüşünün “yanıltıcı” olduğunu belirtir. 121 Broodbank 2000, 289. Ayrıca Broodbank 2000, 40, “normal şartlarda” Akdeniz boyunca “yüksek derecede karşılıklı görüş mesafesinden” bahseder. 122 SSMO, MMA, Tablo 11; CRMS, 106–9, 132–5, 158–61, 184–7, 210–13. Ayrıca bkz. Georgiou 1993, 361–2; Agouridis 1997, 16–17; Broodbank 2000, 71–3. 123 Bkz. [Theophr.] De Signis 31: “Eğer denizden uzaktaki karalar görülmeye başladıysa veya bir ada yerine birkaç ada görüyorsan hava güneye doğru değişiyor demektir. Eğer kara (denizden) karanlık görünüyorsa rüzgâr kuzeyden esecektir. Eğer aydınlıksa güneyden esecektir”. (Ἐὰν ἄκραι μετέωροι φαίνονται ἢ καὶ νῆσοι ἐκ μιᾶς πλείους νοτίαν μεταβολὴν σημαίνει· γῆ τε μέλαινα ὑποφαινομένη (βόρειον) λευκὴ δὲ νότιον). - 40 -

uzun yolculuğu “derin sislerin arasından geçildikten sonra” şeklinde tanımlamıştır. Bu tür yoğun sisli havalar, Alciphron ve 'lı Quintus'un da aralarında bulunduğu pek çok yazar tarafından tasvir edilmiştir 124 . Kuzey Afrika kıyıları özellikle Sitre Körfezi Akdeniz'de görüş mesafesinin en uzun olduğu yerler arasındadır. Buna rağmen kıyı hattının oldukça alçak olması nedeniyle, görünebilirliği 6 – 8 mil civarına düşmektedir. Sahra Çölü Akdeniz'den yarı kurak kıyı şeridi ile ayrılır. Her yıl özellikle ilkbahar ve yaz aylarında esen rüzgârlar milyonlarca ton toz toprak karışımını atmosfere yayarak Akdeniz ve Avrupa'ya taşır125. Güneyden esen sirokoların taşıdığı bu toz bulutu, doğuya doğru alçalan basıncın etkisi ile yağmurla karışık görüş mesafesini, yarım deniz mili veya daha da altına düşürebilir126. Böylesi bir fırtınaya yakalanan denizciler, yönlerini takip edebilecekleri doğal işaretçilerden (kara, güneş, yıldızlar) neredeyse günlerce mahrum kalabilirler. Bu nedenle Yunan ve Romalı denizcilerin, havadaki fırtınanın patlak vereceğine dair işaretleri erkenden fark ederek hava yatışana kadar denizden uzak durmaları gerektiğinin bilincinde olmaları şaşırtıcı değildir. Akdeniz'de Temmuz ayı boyunca görüş mesafesi en uzun seviyeye ulaşır. Ancak yaz ayları boyunca havada taşınan toz bulutu ve sis nedeniyle, görüş mesafesinin gökyüzünü kapatacak şekilde düştüğü örneklerle ispatlanabilir. Akdeniz havzası boyunca karşılıklı birbirini görecek kadar yakın yerlerin yanı sıra, Sicilya ve Tunus, Anadolu ve Kırım, Girit ve Libya gibi geniş açıklıklar da bulunmaktadır. Hatta Adriyatik, Girit ve Kiklad Adaları, Kıbrıs ve Levant kıyıları arası ile Ege'nin ortası Broodbank'in tabiri ile küçük “deniz çölleridir”. Böylesine değişken hava şartlarına sıkça denizde yakalanan gemiler kıyıları görmeksizin yolculuklarını sürdürmek zorundadır. Bu nedenle herhangi bir yolculukta denizciler kıyı şekillerini takip etmek zorunda değildir. Yunan ve Romalı denizciler kendilerine özgü açık, deniz şartlarına uygun yön tayin yöntemleri geliştirmiştir. Sonuç olarak Akdeniz dağlık kıyılar, yüksek adalar, engin çöller ile kapalı bir coğrafyaya ve kıtasal hava hareketlerinin birleşmesi ile ılıman bir iklime sahiptir.

124 Hom. Od. 4.481–3, 9.21–2, 19.132; Alciphron 1.10; Quint. Smyrn. 7.392–3. 125 Dulac v.d. 1996, 25–6; Ganor ve Foner 1996, 164–5; Grove ve Rackham 2001, 29; Rackham ve Moody 1996, 37. 126 Med Pilot V, s.v. sirocco; WIM, 1:16; Molinaroli 1996, 155, fig. 1. - 41 -

Bütün bu özgün parçalar bir araya geldiğinde, deniz yolculuğu için son derece karmaşık bir çevre ortaya çıkar. Kara ve adaların kıyıları Akdeniz'in etrafını çevrelerken aynı zamanda farklı mevsim koşullarında deniz seferi düzenlenmesinde en büyük etkendir. Alt bölgelerdeki farklı rüzgâr örnekleri ve mevsimsel hava şartları, deniz seferi düzeni ve seyri sefer güzergâhını tanımlamada en büyük etkendir. Burada Antik Dönem deniz seferlerinde, denizdeki görüş mesafesi gözden kaçan önemli bir konudur. Günlük ve mevsimlik değişkenlik gösteren kötü hava şartlarında, herhangi bir işaretçi olmadan çizilen rota oldukça önemli bir teknik bilgi gerektirir. Yunan ve Romalı denizciler azgın denizlere karşı koymak adına gemilerini geliştirmişlerdir. Statik ve kinetik güçler yardımıyla kıyı ve açık denizde, günlük ve mevsimlik deniz seferlerini düzenlemişlerdir127.

3.2. Mevsimsel Gemicilik ve Denizyolu Taşımacılığı

Yukarıda kıyılar, rüzgârlar, akıntılar ve görüş mesafesinden oluşan dört etkenden bahsedildi. Bu kısımda ise Doğu Akdeniz çerçevesinde bazı teknolojik ve ticari konulara açıklık getirilmeye çalışılacaktır. Bu amaçla farklı tip ve ebatlardaki ticaret gemileri ile Romalı denizcilerin belli bir mevsimsel düzende oluşturduğu, güvenli ve etkili deniz hareketleri ele alınacaktır. Bu şekilde genel bir kavram olarak deniz hareketleri anlaşılmaya çalışılacaktır. Sürekli bir kıyı şeridini takip ederek yapılan deniz yolculuklarının, yanıltıcı olduğu hakkındaki geleneksel görüş tartışmaya açılacaktır. Böylece gemilerin teknolojik, ticari ve çevresel etkenler ile uyum içinde oldukları rotalar belirlenebilecektir128. Deniz seferi ile ilgili bir geminin gereksinimleri, onun boyutları, çalışma prensipleri ve yüzdürüleceği çevre ile yakından ilişkilidir. Yunan ve Roma ticaret gemileri, Tunç Çağı'ndaki seleflerinin devamı olan yelkenli ve kürekli ticaret gemileri ile sadece yelkenle sevk edilen ticaret gemileri şeklinde iki ana sınıfa ayrılırlar. Her iki sınıfta da farklı tip ve ebatlarda pek çok gemi bulunur. Ticaret gemileri küçükten büyüğe doğru sıralanır. Balıkçılık, sevkiyat veya küçük ölçekli yolcu taşımacılığında kullanılanların yanı sıra kabotaj veya bölgeler arası ticarette

127 Davis 2009, 45-50. 128 Davis 2009, 51. - 42 -

büyük kargo gemileri kullanılmıştır. Bunlar tonaj bakımından muhtemelen 200 tonu geçmeyecek büyüklükte yapılmış gemilerdi. Diğer taraftan yelkenli gemilerin ölçüleri kıyı ve açık denize bağlı çevresel etkenlere veya daha uzun yolculukları kaldırabilmelerine göre farklılıklar göstermektedir. Bunlar denizde daha güçlü tutunma kabiliyeti sayesinde farklı bölgelerdeki rüzgâr rejimlerini ve günlük rüzgârları kullanarak ağır deniz koşulları ile başa çıkabilen gemilerdir. Helenistik ve Roma Dönemi'nin dev gemilerinden sadece bir kaç antik yazar bahsetmiştir. Seksenden fazla tip açık deniz ticaret gemisi ve yelkenli ismi, Aulus Gellius, Iulius Pollux, Nonnius Marcellinus ve Sevilya'lı Isidore tarafından derlenmiştir129. Bu gemilerin dörtte biri M.S. 4. yüzyıla tarihlenen, Tunus'taki Althiburus mozaiğinde, isimleri ile birlikte şematik olarak tasvir edilmiştir130 (Resim-71). Geri kalan pek çoğu bilinmeyen gemi tipi hakkında farklı kaynaklardan kanıtlar elde edilmeye çalışılmasına rağmen bu konuda çok büyük bir boşluk söz konusudur. Bu boşluğu doldurmaya yönelik Torr, Duval, Morrison ve Williams, Casson ve de Saint Denis gibi bir takım araştırmacılar çalışmalar yapmaktadır131. Arkaik ve Klasik Dönemler’den itibaren Roma Dönemi'nin sonuna kadar, pek çok farklı tipte ticaret gemisi, birbirinden farklı ticari malları taşımakla görevlendirilmiştir. Zaman zaman savaş gemilerinin de ticaret gemilerine, bu görevlerini yerine getirmede yardımcı oldukları anlaşılmaktadır 132 . Bunlar Homeros'tan başlayarak çeşitli isimler altında edebi metinlerde yer alan, yayvan eikosoros 133 (20 kürekli ticaret gemisi), Herodotos’un anlattığı, Fenikelilerin kolonizasyonda ve savaşta kullandığı pentekonteros 134 (ellili) ve Polykrates'in

129 Gell. NA 10.25.5; Poll. Onom. 1.82–3; Non. 13; Isid. Etym. 19.1. bkz. Yaşlı Plinius'un icatlar ve çeşitli gemi tipleri hakkındaki kısa listesi NH 7.56.206. 130 Gauckler 1905b; Duval 1949. 131 Torr 1964, 105–24; Duval 1949; Morrison ve Williams 1968, 244–54; Casson 1995, 157–82; de Saint-Denis 1974; Davis 2009, 51-52. 132 Casson 1995, 159-68. 133 Hom. Od. 9.321–23:”ve şuna bakın (Kikloplardan biri için) onu ancak büyük körfezi aşabilen, yayvan, yirmi kürekli bir ticaret gemisi olan kara geminin direği ile karşılaştırılabiliriz.” Casson 1995,169 n.5’e göre eikosoros, Morrison ve Williams, 1968, 245’ın aksine. M.Ö. 4. yüzyılın yelkenli gemileri ile eş anlam taşımaktadır. Casson özellikle Demosthenes'in bahsettiği (35.18-19) bir eikosorosun Mende yoluyla Pire'den Pontus'a 3000 adet amphora taşıması olayına şüphe ile yaklaşır. Helenistik Dönem içinde eikosoros gerçekten yirmi kürekli bir gemi olabilir. Wallinga 1993a 34,72-3. 134 Esasında Homeros (Od. 8.34) pentekonteri Fenikelilerin kolonizasyon, taşımacılık ve savaş halinde kullandıkları, elli kürekli, hızlı bir gemi olarak aktarmaktadır. Wallinga 1993a, 34, 72-3. - 43 -

bahsettiği yayvan samaina'dır135. Diğerlerine ise özellikle M.Ö. 1. yüzyıldan sonra, ikonografik kayıtlarda rastlanır. Böylelikle bazılarının özellikleri tanımlanabilmektedir. Buradan hareketle daha küçük türlerin yalnızca kürek gücü ile hareket edebildiği anlaşılır 136 . Orta ve büyük ölçekli gemiler (Örneğin, akatos, actuaria, lembos-lembus, kerkouros-curcurus, kybaia-cybaea ve phaselos-phaselus) ise ana sürücü olarak tek bir kare yelkene bağlı oldukları halde sadece limana giriş ve çıkışlarda geminin dümen alabilmesi ya da durgun havalarda hareket edebilmesi için kürek bulundurmak gerekiyordu 137 . Bazı daha büyük türler bir pruva direği ve artemon (kare yelken) ile donatılmıştır138. Roma Dönemi Kuzey Afrika'sına ait Althiburus Mozaiği ve diğerleri, gemilerin birbirinden değişken boyutları, şekilleri, işlev ve aksamları hakkında pek çok bilgi içerir. Buradaki gemilerin en boy oranının genellikle 1/5 ve 1/7 arasında değiştiği görülürken, çaplarının savaş gemilerinden (1/10) daha geniş, ancak karakteristik açıdan geniş yelkenli gemilerden (1/3) çok daha dar olduğu anlaşılır. Neredeyse tamamı tek sıra kürek ile idame ettirilir139. Daha büyük türler güverteli olmalıdır140. Bu sade yelkenli gemilerin bazılarının güvertesi aynalıdır. Mozaik ve antik kaynaklardan, boyutların değişkenliği ile ilgili az da olsa fikir sahibi olunsa da seyahat güzergâhları, taşıdıkları yük ve gerçek boyutlar hakkında bilgi verebilecek kanıt sayısı yeterli değildir. Mısır'dan bazı papirüslerde, Nil boyunca İskenderiye'ye tahıl taşıyan, kürekli kerkouroi'nin işlevi hakkında ayrıntı

135 Samaina güverteli, çift sıra kürekli (dikroton) bir gemidir. Yelkeni ile birlikte yüklü bir biçimde, açık denizlerde süratli gidebilmesi ile bilinir. Bkz. Plut. Pericles 26.3–4; Kalkık domuz burunlu pruvalı olmasına rağmen geniş ve şişman karınlı bir gemi olması sayesinde hem taşımacılıkta hem de seyahatlerde kullanılmaktadır Wallinga 1993a 34, 93-6. 136 Cic. Ad Att. 14.16.1: “Bu mektubu bindiğim... kürekli bir phaselus'ta (hafif gemi) yazıyorum, Doğu Karadeniz'in yağmacı halkının kullandığı dar bir kamaradan”. Bkz. Strab.11.2.12 “Hızlı” / Celox (Resim-7. n. 21), (posta gemisi) süratli olması nedeniyle hem donanmaya destek olmuş hem de korsanlar tarafından rağbet görmüş, yelkenden ziyade kürek gücü ile hareket eden bir teknedir. Casson 1995, 161, n. 19-20. 137 Casson 1995, 157. M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren daha küçük teknelerde baş ve kıç yelkenleri ortaya çıkmasına rağmen, Casson 1995, 243–5. 138 Cezayir Tebessa'da artemon yelkenli ticaret gemisi tasvirlerini gösteren, M.S. 2. veya 3. yüzyıla ait bir mozaik bulunmuştur Casson 1995, fig. 140. Tunus'taki Hadrumentum'da ise yaklaşık aynı tarihlere ait bazı diğer tasvirler mozaikler üzerinde yer almaktadır Foucher 1957, fig. 2, 9 ve 12. 139 Livius'a göre (24.40.2) bir lembi'nin donanma türü Philip'in M.Ö. 214 yılındaki saldırısında çift sıra kürekliydi (lembis biremibus). Bkz. Samaina. 140 Wallinga 1993a, 95. - 44 -

veren kayda değer bazı istisnalarda mevcuttur 141 . Açık deniz ticaret gemileri hakkında, Mısır'daki Memphis'in 60 km güney-batısında bulunan, Karanis'ten bir papirüs son zamanlarda yayınlanmıştır 142 . M.S. 2. yüzyılın başlarına tarihlenen Papirüs Bingen 77'nin limana gelen on bir gemi için tutulan bir sicil kaydı olduğu anlaşılmaktadır. Gemi modeli, seyahat tarihi, isimleri, yükleri ve henüz bilinmeyen bir Delta limanı da (muhtemelen İskenderiye limanı) tanımlanmıştır. On bir geminin altısı akatos türünde, bir başkası ise plauda 143 , diğer dört gemiyi tanımlayacak kelime ise bulunmamaktadır. Burada açık denize uygun akatoi gemisi ilgi çeker (Resim-71. no. 13.). Doğu Akdeniz'deki hemen hemen her limandan sefere çıkan bu gemiler, mutlaka Mısır'a demir atardı. Bu gemiler kimi zaman bilinmeyen bir yükü Laodicea'dan, şarabı Aigeai ve Anemurium'dan, şarap ve yanında çam ağacından yapılmış otuz iki sandığı 'den, denge sağlaması için safrayı ise Libya'dan (Sirenayka limanlarından birinden) buraya taşımıştır144. Gemiler, antik Mısır ölçülerine göre bin - yedi bin artab aralığındaki istiap haddine göre sınıflandırılmıştır 145 . Heilporn artab’ı kullanarak 30 - 280 m³ arasında değişen yük hacmini hesaplamıştır 146 . Taşıma kaplarının (sandık, amphora vb.) boyut ve ağırlıkları göz önüne alındığında, bu rakamsal veriler gerçek tonajın elde edilmesi için her ne kadar yeterli değilse de tahıl için 30 - 200 tona kadar değişen hesaplamalar mantıklı gelmektedir. Gemilerin gerçek uzunluk ve genişlikleri ise belirsizdir. Ayrıca Heilporn özel aylar haricinde ortalama hızı 1,6 – 3,5 kts (yelkenler açık) arasında temel alarak, her bir geminin kalkış ve varış tarihini listelemiştir147. Rakamsal verilerin dayandırıldığı varsayıma göre, Küçük Asya limanlarından kalkan bir gemi doğrudan Kıbrıs üzerinden geçmek yerine, doğuya doğru Suriye kıyılarına, oradan Levant kıyıları boyunca ilerleyerek Delta limanlarına varmaktadır. Seyir

141 Casson 1995, 164-5, kerkouroi'den ayrıca Kserkses'in Akdeniz filosunda, kürekli yük gemisi olarak da bahsedilir. 142 Heilporn 2000 143 Heilporn 2000, 351'a göre başka bir yerde doğrulanmamıştır. Belki de bu sözcük Nil Nehri ve Nil Deltası'nda çok yaygın bir biçimde kullanılan bir tekne türünün, Mısır dilindeki barit veya Latince'deki paro? kelimelerinin yozlaşmış karşılığı olabilir Torr 1964, 106–7. Paro Althiburus mozaiğinde resmedilmiştir (Resim-71. no. 23). 144 Heilporn 2000, 354. 145 Bir artab 30 veya 40 choenix'e tekabül eder. Bir choenix ise 680 gramdır. Pestman 1981 549-50. 146 Heilporn 2000, 347, Tablo 2. 147 Heilporn 2000, 346, Tablo 1. - 45 -

hızının düşük olmasının nedeni ise elverişli olmayan hava koşullarına bağlanmaktadır148. Ancak bu süreç, kürekli donanıma sahip (Kürek için gerekli kürekçi de varsayılabilir) akatos'ların denizde kaldığı ay bilinmemekle birlikte basit bir hesapla kestirmeden, Anadolu'dan Delta'ya geçiş için oldukça yavaştır. Akatos'lardan hesaplanan varış süresi, Levant kıyıları boyunca uğranılan limanlarda harcanan süre ile alakalı olabilir. Ancak bu konu ile ilgili İskenderiye'de herhangi bir gümrük kaydı bulunmamaktadır149. Kürekli muadillerinden daha geniş, derin, uzun ve büyük olan yelkenli gemiler hareket güçlerini sadece rüzgârdan alır. Yunan dünyasında tam yelkenli gemilerin (bolkades150)ortaya çıkışı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak M.Ö. 6. yüzyılın sonlarına doğru iki siyah figürlü Atina vazosunda ve M.Ö. 5. yüzyılın başlarında, Tarquinia'daki bir mezara ait Etrüsk duvar resminde, bu gemilere ait örnekler görülmesine karşın, antik kaynaklarda ilk kez isimleri, M.Ö. 5. yüzyılda geçmektedir 151. Duvar resminde geminin çift direkli (önde ve merkezde) olduğu görülür. Bu erken dönem tasvirler, Yunan polis devletlerinin gelişen ekonomisi ve büyüyen ticaret hacimleri konusunda da önemli bir fikir vermektedir. Daha sonraları M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren boyalı seramiklerin azalması ve bunun dışında günümüze ulaşabilen sanatsal üretimin olmaması ile birlikte hali hazırda savaş gemilerinin tasvirlerde tercih edilmesi, ticaret gemilerinin çizgisel eksikliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna rağmen farklı isimler almış ticaret gemilerine Yunan edebiyatında rastlanır. Kazılarda ortaya çıkarılan Klasik ve Helenistik Dönem'e ait, az sayıdaki ticaret gemisinden önemli bilgiler elde edilmesine rağmen, bunların çalışma biçimleri hâlâ bazı soru işaretleri taşımaktadır152.

148 Heilporn 2000, 342. 149 Davis 2009, 52-55. 150 Bolkas ismi yedekte çekilen, hantal anlamını taşır. Bu terim gerçekte limandan limana bir gemi tarafından çekilen mavna için kullanılmaktadır 151 British Museum'daki Attik kylix: Morrison ve Williams 1968, pl. 19; Casson 1995, pls. 81–2; Spathari 1995, 96, fig. 108. Attik siyah figür kâse Heidelberg Üniversitesi: Gropengiesser 1970, 44–5, pl. 162. 10–11; Casson 1996, fig. 1. Tomba della Nave at Tarquinia: Moretti 1961, pls. 12– 13, 18–19. 152 Klasik Dönem'e tarihlenen, sadece beş batığın kazısı yapılmıştır. Kuzey Ege'de M.Ö. 5. yüzyıl sonlarına ait Alonnesos Batığı, Hadjidaki 1996. Aynı döneme ait İsrail'deki Ma'agan Mikha'el Batığı, Kahanov 1991. Türkiye'de Ege kıyılarındaki antik yakınlarında bulunan aynı döneme ait Tektaş Batığı, Carlson 2003. M.Ö. 5. yüzyıl sonları veya 4. yüzyıla ait Messina Boğazı'ndaki Porticello Batığı ve Eisman ve Ridgeway 1987. M.Ö. 4. yüzyıl sonlarına ait Kuzey Kıbrıs'taki Kyrenia Gemisi batığıdır. Swiny ve Katzev 1973. Alonnesos Batığı'nın 25 m x 10 m'lik boyutu - 46 -

Roma dünyasında M.Ö. 1. yüzyıl ve sonrasında bazı sanatsal tasvirlerde geçen, naves onerariae (gemilerin yükü) gibi kavramlara, kaynaklarda sıkça rastlanır. Taşıdıkları yüke göre tanımlanmış bazı gemiler (ör: hippago, lapidaria navis) varken, sadece corbita ve ponto gibi iki özgün gemi türü kaynaklarda ortaya çıkar (Resim-71. no: 1 ve 3). Kuğu başlı kıç bodoslaması ve eğimli gövdesi ile corbita, Akdeniz ve Karadeniz boyunca kullanılmıştır153. İç bükey pruvası, taşkın ön ayağı, kıvrımlı gemi başı süsü ile büyük bir tekne türü olan ponto bir Galya gemisidir154. Rıhtıma yanaşmak ya da rıhtımdan ayrılmak için küçük tekneler büyük tekneleri kürek yardımıyla çekerdi155. Bu gemiler ortalarında, yavaşça ileri doğru hareket etmelerini sağlayan ana direk ve yelken ile donatılmışlardı. Direk, omurga ya da iç karinadaki yuvasına geçirilerek güverte seviyesinde sabitlenir. Gemi direğini sağlamlaştırmak için bir veya iki pruva ana istralyası, pruva direğinin tepesinden zemine kadar uzatılır, boğata ile gerginleştirilmiş çarmıhlar her iki taraftan direği tutar. İki parçadan oluşan uzunca gönder seren ile birlikte berkitilir. Bunlar direkten uzun olamazlardı. Direğin tepesinden aşağıya kadar gerdirici ile gerdirilerek göndere çekilen yelken ipi, kurtağzı sayesinde güverteden idare edilir. Serene asılı büyük dört köşe yelken dokunmuş ketenden yapılmış olup halat ve meşin kayışlarla güçlendirilmiştir. Yelkenin ön tarafına aşağıdan yukarıya kadar geçen istinga hattı boyunca dikey bronz halkalar vasıtasıyla iliştirilen istinga, sereni geçerek aşağıdaki komuta merkezine kadar uzanır. Buradaki halatlar prasya ve iskota gibi diğer halat donanımları ile birlikte, istenen rotada yol almak için yelkenin izin verdiği ölçüde, en uygun ayarı yapılarak idare edilir. Roma Dönemi boyunca, gemilerdeki ana direğin üzerinde esen rüzgârdan faydalanmak için, serenin bitimi ile ana direğin zirvesi

göz önüne alınarak kazıcıları tarafından yaklaşık 100 tonu geçkin, üç veya dört bin amphoralık istiap haddine sahip bir kerkouros olduğu öne sürülmektedir. Hadjidaki 1996, 590. Tektaş Batığı'nın boyu 12 m'den uzun olmamasına rağmen taşıdığı 200 civarında amphora ile birlikte ağırlığı 7 tondan fazla değildir. Kyrenia ve Porticello batıkları ise 25 - 30 ton arasında değişen miktarda taşıdıkları amphora ile benzerlik gösterirler. 153 Akdeniz'de corbitae tasvirleri oldukça boldur. Bkz. Casson 1995, fig. 142–7, 149, 151, 156. Ancak Karadeniz'de nadir görülür Bkz. Emetz 1995, 135, fig. 2c. 154 Caes. B. Civ. 3.29: “pontones, Galya tipi bir gemidir”, “which are a type of Gallic ship”, (pontones, quod est genus navium Gallicarum). Bkz. Casson 1995, fig. 145. 155 Casson 1995, 248–92. Ayrıca bkz. 214–15, 234–5. - 47 -

arasında gerdirilmiş, üçgen bir gabya yelkeni (sipharos – siparum) bulunurdu156. Gemilerin çoğunda, mayistra yelkeninin oluşturduğu hava boşluğunun dışında kalan, baş omuzluk ve yandan esen rüzgârı değerlendirmek amacıyla, ilk harekete de yardımcı olan, bir artemon yelkeni ve pruva direği bulunmaktadır157. Bu şekilde dengeli bir biçimde ön tarafa yerleştirilmiş yelken düzenlemesi, rüzgâr idaresini de kolaylaştırıyordu158. Bazı gemilerde küçük bir seren tutan ve pruvaya doğru eğimli bir pruva direği bulunurdu. Bir diğeri ise hafif öne eğik, ancak daha dik duran büyük bir seren tutardı. Yine de artemon, ana direk ve mayistra yelkeninden boyut olarak daha küçüktür. Üç direkli gemilere ise nadiren rastlanmaktadır. Bunun en güzel örneği ise M.S. 200 civarına tarihlendirilen Ostia'daki Foro delle Corporazioni'de bulunmuş mozaikte görülmektedir159. Buna göre geminin üçüncü direği veya mizana, ana direk ile kıç arasında yer almaktadır. Yelkenli gemilerin ortalama boyutlarını hesaplamak oldukça güçtür. Bu yöndeki kanıtlar son derece az olup, genel bir yargı oluşturmaya elverişli değildir. Eski araştırmacıların bu gemileri, boyut ve tonajları konusunda azımsadıkları görülmektedir. Wallinga, Casson ve Rougé sorunu yetersiz kanıtlara rağmen çok yönlü ele almış ve ortalama bir boyutun hesaplanamayacağı sonucuna varmışlardır 160 . Bununla birlikte Casson tonaj konusunda, Thasos'tan Helenistik yazıtlar ve diğer birkaç taslağı ölçüt olarak benimser161. Taslak olarak açık deniz yelkenli gemileri kabaca üç kısma ayrılır: (1) 70 -80 tonluk, (2) 100-150 tonluk, (3) 350-500 tonluk gemiler. Böylesine rakamsal veriler Helenistik Dönem'de Yunanlıların nasıl bir sınıflandırma yaptıkları hakkında yeteri kadar bilgi vermektedir. Roma İmparatorluk Dönemi'nden itibaren tahıl taşımacılığında kullanılmak üzere, tonaj bakımından 500 tonun üzerinde dört büyük sınıf göze çarpar. Bu gemiler Roma'nın annona görevi için İskenderiye'den Roma'ya, her yıl

156 Casson 1995, 241–2. 157 Basch 1982, 355; Basch 1983, 413; Morton 2001, 282 n. 47. 158 Tilley 1994, 312; Roberts 1995, 311. 159 Casson 1995, fig. 145. 160 Wallinga 1964; Casson 1956. Ayrıca bkz. Casson 1995, 170–3, 183–90; Rougé 1966, 66–71. Rougé genellikle bir geminin, 150'den 500 tona kadar yük taşıdığı sonucunu çıkartmıştır. 161 Thasos limanında bulunmuş, M.Ö. 3. yüzyıla ait bir yazıtta IG XII Suppl., 151 no. 348; SEG XVII, 417 farklı limanlar arasında çalışan 80 tondan küçük, 80 - 130 tonluk ve 130 tondan büyük gemiler üç sınıfa ayrılmıştır. Casson 1995, 171, 183. Küçük orta ve büyük olarak bu sınıflandırma yorumlanabilir. - 48 -

yirmi milyon modii tahıl taşırdı162. Hiç kuşkusuz bunlar kendilerine ait loncalar, rıhtımlar ve imparatorluk altyapısı ile birlikte kendi sınıflarını oluşturmuşlardır163. Bunlardan bazılarının ölçüleri, Casson'un da inandırıcı bir biçimde tartıştığı, Lucian tarafından “yaklaşık 55 m uzunluğunda ve 14 m genişliğinde, 1200 tonluk” olarak tarif edilen Isis gibidir164. Parker'ın tonaj sınıfı ise bundan biraz farklıdır. Geç Antik Dönem'e doğru ortalama boyutlarının küçülmesine rağmen Roma gemilerinin (özellikle Fransa'nın güneyindeki yüzlerce batıktan edindiği bilgiye göre), Geç Cumhuriyet ve Erken İmparatorluk Dönemi'nde en büyük boyutlarına ulaştıklarından söz eder165. Daha mütevazı yükler ile kabotaj ticareti ile uğraşan küçük ve kısa mesafe tüccarlarının görüldüğü edebiyat göz önüne alındığında ikonografide geç dönemde şarap ve tahıl gemilerinin büyümesine karşın, Casson'nun bu konuda önerdiği taslak daha amaca uygundur 166 . Buna rağmen gemilerin tonajının hesaplanması için eldeki veriler yeterli değildir167. Antik ticaret gemilerinin yelkenli kullanımı hakkında bilinenler, kendileri hakkında olduğu gibi antik kaynaklardan ve yinelenen deneysel yolculuklardan öğrenilmektedir. Geleneksel kare yelkenli gemiler, arkadan ya da baş omuzluklardan esen elverişli rüzgârlar ile seyretmek için tasarlanmışlardır. Plinius'un kayıtlarına göre büyük gemilerde, elverişli rüzgârda hava durağanlaşmadan bütün yelkenler açılırdı. Bu şartlar altında rüzgârın aradan geçerek artemon yelkenini doldurmasına izin veren mayistra yelkenin ağ şeklindeki merkezi parçasının, dalgalı denizde rotadan çıkmamak ve denge sağlamak için iskota yakalarında istinga edildiği anlaşılır168. Eğer varış yeri rüzgârın estiği yerin doğrultusuna göre sapa kalıyorsa, seren ekseni etrafında döndürülüp, pruva veya baş omuzlukta berkitilmek suretiyle, dümen

162 M.S. 2. yüzyıl yazarlarından Romalı hukukçu Scaevola'ya (Digest 50.5.3) göre en küçük ölçekli annona gemisi “birkaç tanesi 10,000 modii'den [70 ton] hafif olmamak kaydıyla her biri en az 50,000 modii [340 ton] ağırlığındadır”. Bkz. Rickman 1980, 263-4. 163 Casson 1995, 188, n. 21; Horden ve Purcell 2000, 145. 164 Casson 1995, 186–9. Casson'un öngördüğü bu boyutlar, aksi yönde herhangi bir kanıt gösterememelerine nedeniyle İskenderiye'deki dönemin bütün kuru yük gemileri için geçerlidir. Bkz. Wallinga 1964, 27 ve Ericsson 1984, 88. 165 Parker 1992, 26–7. 166Houston 1988, 554–60; Horden ve Purcell 2000, 145; Arnaud 2005, 25. 167 Davis 2009, 56-59. 168 Morrison ve Coates 1986, 225; Roberts 1993, 33, 35. Bu yelken düzenlemesinin, Olympias'ta canlandırılmış uygulaması için bkz. Shaw 1993a, fig. F1b. - 49 -

istenilen noktaya kırılmış olur. Bu manevra kıç tarafındaki yelkene camadan vurmayı hatta onu sarmayı gerektirebilir. Böylelikle rüzgârın öne doğru yelkeni doldurması sağlanır169. Yeterli kanıt olmaması nedeniyle, Antik Çağ'a ait bir geminin rüzgâr yardımıyla ilerleyebilme ölçüsünü tahmin etmek oldukça güçtür. Ancak bu ölçünün altı ve sekiz kts arasında değiştiği öne sürülür170. Buna rağmen M.Ö. 4. yüzyılın sonlarına ait bir ticaret gemisinin kopyası olan, Kıbrıs'ta bulunmuş ve kazısı yapılmış Kyrenia II'nin deneysel seyahatinde, artemon yelkeni olmayan kare yelken donanımı ile bu geminin en fazla 5 kts ve yaklaşık 60°'lik bir rüzgâr ile hareket edebildiği görüldü 171 . Burada rüzgârın yönüne göre geminin yan yatarak, rüzgâr altına savrulması ciddi bir sorun oluşturur. Dolayısı ile rotanın, seyahat halindeyken yeniden ayarlanması gerekir. Eğer varış yerine ulaşan güzergâh rüzgârın ortasında kalıyorsa ya da bir kaç derece ile kaçırıyorsa, gemide rüzgâra karşı farklı voltalar vurulur. Bu şekilde uzayan yolculukta izlenen rota zikzak çizilerek tamamlanır. Bu deneyimin en canlı örneği Strabon’un tarif ettiği, Posidonius'un İspanya'dan İtalya'ya, günde 10 millik bir ilerleme kaydedecek şekilde, üç ayda yaptığı bin millik bir seyahattir172. Belli tür ve büyüklükteki gemilerin hızı, geminin gövde yapısı ve boyutu, yelken sayısı ve ilerlediği rotada esen rüzgâr ile sağladığı uyumu gibi karmaşık etmenlere bağlı olarak elde edilir. Antik gemi kopyalarından elde edilen veriler ışığında bu konu hakkında bir yargı oluşturulabilir. Örneğin hafif yüklü on beş metrelik mütevazı bir ticaret gemisi olan Kyrenia II ile 1987 yılında yapılan seyahatte, güçlü rüzgârda (45-50km) yaklaşık 7 - 12 kts arasında bir hız elde edilmiştir. Ancak rüzgâr karşıdan estiğinde bu rakamların düştüğü gözlenmiştir173.

169 Arist. [Mech.] 851b, canlı bir biçimde tanımladığı gibi. 170 Bir ölçü 11.25° veya 360°'nin 1/32'sine eşittir; Smith 1848, 178. Rüzgâr yönü yetkesini kare yelkenli bir gemi için 6 ve 8 (68° - 90°) arasında varsayar. Casson 1995, 273–4, n. 16, Smith'in 7 (79º) ölçüsünü benimser. 171 Cariolou 1997, 92–3. 172 Davis 2009, 59-61. 173 Cariolou 1997, 92, 94, Kyrenia II gemisinin deneysel yolculuğunda taşınan yük, sadece otuz beş adet boş amphoradan ibarettir. Gerçek gemide ise 25 tonluk yükün bir bölümü olan 404 adet dolu amphora taşındığı bilinmektedir. Davis 2009, 62. n. 51. - 50 -

3.3. Bölüm Değerlendirmesi

Akdeniz, kendine has iklimi, kıyı hattı ve adaları ile denizciliğin ortaya çıkmasındaki en büyük etken olarak göze çarpmaktadır. Bütün bu etkenler bir araya geldiğinde ise anakara ve adalar arasında ilk ilişkiler denizyolu ile olmuştur. Bu açıdan bakıldığında esasen Akdeniz’e kıyısı bulunan bütün bölge veya kentlerin birbiri ile ilişki kurması kaçınılmazdır. Bu ilişkiler zamanla ticarete dönüşmüş, bölgeler arası karşılıklı etkileşim bölgesel kültürleri etkilemiş ve sonuç olarak Akdeniz insanının doğal kimliğini belirlemiştir. Bu nedenle Antik Çağ’da Yunan ve Roma dünyasının kültürel ve ekonomik anlamdaki gelişmesinin başlıca nedeni olarak, Akdeniz’in taşımacılığa uygun deniz ve hava koşulları gösterilebilir. Akdeniz’deki en uğrak noktalardan biri olan Kilikya Bölgesi ise bu koşullara tam anlamıyla uyum sağlamaktadır. Akdeniz çanağının kuzey-doğu köşesindeki konumuyla Kilikya Bölgesi, her daim gemilerin konaklayabileceği doğal koylara ve limanlara sahiptir. Bu bölümde Akdeniz’de ticaret yapan, Kilikya limanlarından bir gemiyi ya da Kilikya limanlarına uğrayan başka bir gemiyi, bu sularda ne gibi koşulların beklediği konusuna değinmek istedik. Başta Strabon olmak üzere, bindikleri gemilerin uğradıkları Kilikya Bölge- si’nin limanları, Stadiasmus gibi diğer antik yazarların da dikkatini çekmiştir. Bu nedenle çalışmamızın son bölümünde bahsedeceğimiz Kilikya Bölgesi’nin limanları, Roma Dönemi’nde ticari taşımacılığın en yoğun yaşandığı merkezlerdendir. Bölge- deki üretime bağlı olarak gemilerle en çok kereste, şarap ve zeytinyağı taşımacılığı yapıldığı söylenebilir. Bu nedenle ticaretin en önemli yapı taşlarından biri de bu ürünlerin nakliyesidir. Diokletian’ın Fiyatlar Fermanı’nda (Tablo-2) deniz yolu taşı- macılığına dair belirlenmiş tavan fiyatlar ise ticaretin bu ayağı için önemli bir bilgi kaynağıdır. Korykos’taki mezar yazıtlarında gemicilik ile ilişkili mesleklerden bahsedil- mektedir. Bunlar arasında armatörler, tayfalar, tersaneciler, liman işçileri ve yelken bezi imalatçıları göze çarpmaktadır174. Ayrıca şarap tüccarlarının gemileri ile birlikte sefere çıktıkları I. Anastasius Dönemi’ne (M.S. 491-518) ait gümrük yazıtla-

174 Şahin 2003a, 136-151. - 51 -

rından bilinmektedir175. Ticaretin güvenli bir biçimde yapılabilmesi için şüphesiz denizcilikte tecrübe çok önemlidir. Bu nedenle artan ticari faaliyetlere bağlı olarak bölge denizciliğinin geliştiğinden bahsedilebilir.

175 Şahin 2003b, 67. - 52 -

4. NEOLİTİK ÇAĞ’DAN ROMA DÖNEMİ’NE KADAR KİLİKYA BÖLGE- Sİ’NDE TİCARET

Bu bölümde Kilikya Bölgesi’nin Neolitik Çağ’dan Roma Dönemi’ne kadar olan ticari faaliyetleri incelenmeye çalışılacaktır. Bu sayede en erken dönemlerden başlayarak, çalışmamızın asıl zaman dilimini oluşturan Roma Dönemi’ne kadar olan, bölge ticaretinin gelişimi anlaşılmak istenmektedir. Bu doğrultuda elde edilen bilgi- ler, Kilikya Bölgesi’nin Roma Dönemi öncesindeki ticari faaliyetlerinin bilinmesi açısından oldukça önemlidir. Farklı dönemlerde Doğu Akdeniz’in farklı bölgeleri ile etkileşim içinde olan Kilikya Bölgesi’nin ticaret rotaları saptanarak, çalışmaya katkı sağlamak istenmektedir. Böylelikle Roma Dönemi ve öncesi bölge ticareti, karşılaş- tırmalı olarak ele alınabilecektir.

4.1. Neolitik ve Kalkolitik Çağ’da Kilikya Bölgesi’nde Ticaret

Neolitik Çağ’a uzanan geçmişleri ile Yumuktepe 176 , Gözlükule 177 ve Kinethöyük178, Ovalık Kilikya'daki en erken yerleşimlerdir179. Burada Toroslar kıyı- dan geriye çekilse de hâlâ heybetli bir duvar gibidir. Tarsus’tan Kilikya Kapıları’na ulaşan Kydnos, (Tarsus Çayı) bu duvarı delerek Kilikya’nın, Niğde-, Aksaray- Acemhöyük ve büyük obsidyen kaynaklarına sahip Çiftlik Bölgesi’nin bulunduğu plato kesimi ile yoğun mevsimsel ilişkilerini kurar. Neolitik Çağ’da obsidyen, Kilik- ya Kapıları’ndan180 geçerek doğrudan Kilikya’ya ulaşırdı. M.Ö. 6000 civarında Mer- sin ve Tarsus’ta obsidyenin yaygın olarak kullanıldığı kanıtlanmıştır. Bu nedenle obsidyenin Kıbrıs’a, Kalykadnos (Göksu) civarından ziyade, Mersin üzerinden geti- rildiği söylenebilir. Çiftlik Bölgesi dağıtımı olduğu doğrulanmış obsidyen, Kıbrıs’ın akeramik Neolitik tabakalarında bolca bulunmuştur. Dolayısıyla bu durum M.Ö. 6000’de Kilikya’dan Byblos’a, düzenlenen deniz seferlerinin geliştiğini göstermek- tedir181. Neolitik Çağ boyunca Tarsus-Gözlükule, Anadolu’nun iç bölgeleri ile kültü-

176 Caneva-Sevin 2004, 13-19 177 Goldman 1956; Zoroğlu 1995, 35- 42. 178 Gates 1998, 260. 179 Yıldız 2013, 60. 180 Kilikya Kapıları, Kilikya’yı Toroslar üzerinden İç Anadolu’ya bağlayan Gülek Boğazı ve Sertavul Geçidine verilen ortak isimdir. 181 Mellink 1991, 161. - 53 -

rel ilişki içinde olmuş, Erken Kalkolitik Çağ’da ise Mezopotamya etkisi altına gir- miştir. Mersin Yumuktepe’deki M.Ö. 5600-4500 yıllarına tarihlendirilen 19-18. ta- bakalarda ilk defa bakır ile birlikte Halaf Boyalı seramiklerine rastlanması Mezopo- tamya ile ilişkilidir182. M.Ö. 4000-3500 yıllarına tarihlenen Gözlükule ve Yumuktepe tabakalarında görülen Ubaid seramikleri, Kilikya ve Mezopotamya arasındaki ilişki- lerin devam ettiğini göstermektedir183. Kalkolitik gelişime bağlı olarak, Suriye ve Mezopotamya’nın kuzeyi ile Ovalık Kilikya arasında, belirgin bir yakın ilişki söz konusudur (Harita-4). Bu nedenle M.Ö. 5. ve 4. Bin’de Anadolu’daki teknik ihtiyaç- lar obsidyenden daha çok metale odaklanmaya başlamıştır. Bu amaçla kronolojik veri anlamında Tarsus anahtar görev üstlenmektedir. Buna göre Kilikya’da Akeramik ve Keramik Neolitik M.Ö. 8. ve 7. Bin’de başlamaktadır. C-14 tarihlemesine göre Erken Kalkolitik M.Ö. 5800 civarında başlar. Orta Kalkolitik ise M.Ö. 5400’den 4500’e kadar devam eder. Geç Kalkolitik ise muhtemelen Mezopotamya ve Suri- ye’nin kuzeyindeki Uruk Çağı ile örtüşerek M.Ö. 3400’lere kadar uzanır. Tarsus’ta C-14 düzenlemesi ile tanımlandığı üzere; Erken Tunç 1A M.Ö. 3400-3000, Erken Tunç 1B M.Ö. 3000-2700, Erken Tunç II M.Ö. 2700-2400 yılları arasına denk gel- mektedir184.

4.2. Tunç Çağı’nda Kilikya Bölgesi’nde Ticaret

Erken Tunç Çağı’nda Kilikya Pedias yerleşimlerindeki ticaret dokusu Kuzey Mezopotamya’dan Anadolu’ya, özellikle Kapadokya’ya kaymaya başlar. Tarsus bu dönemde ticaretini Ege, Suriye, Kapadokya ve Kıbrıs ile geliştirmiştir (Harita-5) Mısır Giza’daki Eski Krallığın IV. Hanedanlık Dönemi’ne (M.Ö. 2650) ait kontekst içerisinde bulunan Tarsus seramiği, Tarsus’un dış dünya ile olan ticari ilişkilerini göstermesi bakımından önemlidir185. Tunç Çağı öncesi Kıbrıs için bir ada olarak imkânların kısıtlı olması, bölgeler arası etkileşim potansiyelinin de saklı kalmasını sağlar. M.Ö. 3. Bin ortaları ve sonla-

182 Öz 1991, 5; Zoroğlu 1996c, 16,34; Sevin 1999, 71; Toskay-Evrin 2002, 6. 183 Öz 1991, 5; Sevin 1999, 77;Toskay-Evrin 2002, 7. 184 Mellink 1991, 168-170, fig. 1. 185 Toskay-Evrin 2002, 7. - 54 -

rındaki “Anadolu Ticaret Ağı”na186 ek olarak M.Ö. 2. Bin başlarında materyal bakı- mından adadaki yabancı etkileşimin şiddetlendiği görülür187. Tarsus’ta Erken Tunç II evresinde (M.Ö. 2600?) karşılaşılan Kıbrıs’a özgü Beyaz Üzerine Kırmızı “Red On White Ware” renkli üç kâse parçası, Kıbrıs ile ilişkileri gösteren ilk seramik bulgu- lardır188. ’nın Tunç Çağı Öncesi I evresine ait adadaki en az altı yerleşimden elde edilen Siyah Astarlı “Black Slip” ve “Combed” Taranmış kaplar, Anadolu’daki Tarsus’un Erken Tunç II evresinde bulunmuş Kırmızı ve Siyah Çizgili Parlak “Red and Black Streak-Burnished” kaplar ile yakından ilişkilidir189. Bu kâseler M.Ö. 2500- 2400 yılları arasına tarihlenir190. Ayrıca Kırmızı Parlak Philia “Red Polished Philia” kâselerinin tanısal olarak Tarsus’ta bulunan Erken Tunç II evresine ait Parlak Kırmı- zı “Red Polished” kâse, şişe ve sürahiler ile aynı olması, onları Tarsus’un Kıbrıs’tan ithal ettiği mallar arasına sokmaktadır191. Ayrıca Philia evresine ait bazı metal objele- re dair kanıtlar, Kıbrıs Anadolu ilişkisini göstermektedir. Adanın kuzey kıyısındaki Vasilia civarında bulunmuş iki mızrak ucu Kıbrıs için ünik olmasına karşın, benzer- lerine Kilikya ve Kuzey Suriye’de rastlanmaktadır. Bunlar izotop analizlerine göre; Tunç Çağı öncesine ait Kıbrıs’taki Anadolu kökenli objeler olarak nitelendirilmekte- dirler192. Kilise Tepe’de yapılan 2011 yılı kazılarında Erken Tunç Çağı’na ait Ve tabakasında çok sayıda ağırşak bulunması yakınlarda bir tekstil atölyesi bulunduğunu düşündürmektedir193. Orta Tunç Çağı’na ait Kinet V evresinde MB II (Orta Tunç II) yapı katı radiokarbon tarihlemesine göre M.Ö. 18. yüzyılın sonu ile 16. yüzyıl arasına verilir. Bu tabakanın geç dönemine ait yanmış magazinlerden ve endüstriyel mekânlardan yüzlerce sağlam ya da yarı sağlam seramik parça ele geçmiştir. Bu katman Orta Tunç Çağı’nın son iki yüzyılındaki Akdeniz’in kuzey-doğusunun kültürel kronolojisi adına, olağanüstü kanıtlar içermektedir. Özellikle M.Ö. 2. binin ortalarında Kıb- rıs’tan ithal edilmiş seramikler ile birlikte Kilikyalı, Suriye-Kilikyalı ya da Amuq-

186 Şahoğlu 2005; Mellink 1986; 1993; Knapp 2013, 308. 187 Knapp 2013, 308. 188 Mellink 1991, 170, fig. 2-3; Goldman 1956, 130, fig. 263,379-381. 189 Goldman 1956, 112-113; Swiny 1986b, 35; Mellink 1991, 170-172; Knapp 2013, 308. 190 Mellink 1991, 172. 191 Peltenburg 1991, 31, 33, n. 5; Knapp 2013, 308. 192 Webb v.d. 2006, 265, 271-273; Knapp 2013, 308-309. 193 Jackson v.d. 2013, 6. - 55 -

Kilikyalı Boyalı Kapları olarak bilinen içki ve servis kaplarına ait büyük bir buluntu topluluğuna rastlanmıştır194. Kinet Höyük’te bu döneme ait saklama kapları ise 5000 litre civarında toplam kapasiteye sahiptir. Gemilerde sıvı taşımak için tasarlanmış, başlıca iki tip ithal sak- lama kabı tespit edilmiştir. Bunlardan ilki muhtemelen Ugarit kökenli, yumurta bi- çimli, kulpsuz ve geniş ağızlıdır 195 . İkincisi ise Orta Tunç II çift kulplu Kenan amphoralarının bir prototipidir196. Bu Kenan kapları Byblos’a özgüdür. Levant kıyı- sında yelken açan gemilerin rotası boyunca yayılım göstermiştir. Kinet gibi liman kentlerindeki bu tür kaplara ait buluntu sayısı, uluslararası deniz ticaretinin teşvik edildiği anlamına gelmektedir. M.Ö. 15. yüzyıldan itibaren Lübnan ve Suriye kıyı bölgelerinde görülmeye başlanan Kenan kaplarının Mısır, Mycenae, Atina, Kommos ve ’da da izine rastlamak mümkündür. Ancak Geç Tunç Çağı’na ait kaba kapların yeterince araştı- rılmamış olması, bu kapların ticareti hakkında yapılan değerlendirmelerin büyük ölçüde eksik kalmasına neden olmaktadır. Mısır’da M.Ö. 15-14. yüzyıllara ait bazı duvar resimlerinde görülen Kenan kapları, amphora taşımacılığının ilk resimsel kanı- tı niteliğindedir. Bu belgelerden Mısırlıların ilk defa kendi kulpsuz kapları yerine çift kulplu amphora fikrini benimsedikleri anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Tunç Ça- ğı’nda şekil bakımından Kenan kapları, Mısır’ın aksine Girit ve Kıta Yunanistan’da benimsenmemiş gözükmektedir197. Kilikya’da Geç Tunç Çağı’nın başlangıcı ile birlikte boyalı kaplar ve ilişkili malzeme grubu ansızın sade dokular ve yeni kap formları ile yer değiştirmektedir. Bunun nedeni olarak Anadolu’nun iç kısımlarındaki Hitit modasına uygun yemek hazırlama ve sunum şeklinin etkileri gösterilmektedir. MB II Boyalı kapları Kinet Höyük’te ancak höyüğün en üst tabakasındaki Pers garnizonuna ait bir magazinde bulunmuş, Geç Demir Çağı/Erken Helenistik amphoralarında yeniden canlanmış- tır198. Soli’de Kizzuwatna’nın Hitit İmparatorluğu’nun egemenliğine girdikten sonra- ki (II/III. Tuthalia Dönemi M.Ö. yaklaşık 15-14. yüzyıl) dönemlerinde, İp Baskılı

194 Gates 2011, 184. 195 Gates 2000, 84, 95, fig. 5.8; Gates 2011, 185, fig. 9a. 196 Gates 2000, 84, 95, fig. 5.7; Gates 2011, 185, fig. 9b. 197 Peacock-Williams 1991, 20-22, fig. 7. 198 Gates 2011, 186-187. - 56 -

saklama kapları, RLWM (Red Lustrous Wheel Made Ware) libasyon kapları, Kafes Bezemeli, krater biçimliler ile tek renkli “Drab Ware”199 seramik örnekleri M.Ö. 15. yüzyıldan itibaren yoğunlaşmaktadır. Bu dört grup Hitit merkezleri ile bağlantılı bir biçimde benzer özellikler göstermektedir200. Buluntu sayısı bakımından Kilikya Bölgesi’nde ortaya çıkarılan Myken sera- mikleri Batı Anadolu’dakinden çok daha azdır201. Kazanlı’daki Geç Helladik II A (1580-1380) stilindeki bir iki parça Kilikya’daki en erken Myken seramikleridir. Geç Helladik III A-B Kilisetepe 202, Mersin-Yumuktepe203, Kazanlı 204 ve Sirkeli’de205 tespit edilmiştir. Ayrıca Amik Ovası’nda ’ta 2a ve 2b evrelerinde üzerinde bir ahtapot betimlemesi olan Geç Helladik IIIA stilinde bir krater parçası bulunmuş- tur206. Bölgede nadir olarak Geç Helladik III B (1340-1190) stil özellikleri taşıyan örneklerin bulunmasına karşın bu alandaki en büyük grubu Geç Helladik III C stiline ait seramikler oluşturur207. Tunç Çağı’nın sonunu hazırlayan süreç kronolojik bakımdan incelendiğinde Myken saraylarının yıkıldığı, Kıta Yunanistan’daki birçok yerleşmenin terk edildiği, Doğu Akdeniz’de birçok kıyı kentinin tahribata uğradığı, Batı Anadolu’da Arzawa’nın ve büyük bir bölgesel güç olan Hitit Ülkesi’nin yıkıldığı bilinmektedir. Myken saraylarının Geç Helladik IIIB sonu ile yıkılması ile ortaya çıkan “Saray son- rası” (Postpalatial) süreç ise Geç Helladik IIIC Dönemi olarak tanımlanmaktadır208. Geç Helladik IIIC Dönemi’nde Anadolu’ya baktığımızda ise Myken saraylarının yıkımının ardından Hitit baskısının da ortadan kalkması, Batı Anadolu kıyılarında ve

199 Geç Tunç Çağı II Dönemi (M.Ö. 14.-13. yüzyıl) “Drab Ware” olarak adlandırılan mal grubu kapsamındaki 952 gram ağırlığındaki bu sığ tabak, yaklaşık 1kg. (20 PARISU) ağırlığında tahıl alabilmektedir. Hitit Döneminde sınırlı bir tipoloji ile devlet denetiminde çeşitli üretim merkezlerinde standart üretilip dağıtıldığı öne sürülen oldukça yaygın bu tür işaretli kapların “ölçek kabı” olarak kullanılması ilk kez Soli örneğinde görülmektedir. Soli buluntusu bu tip işaretli sığ kapların gerçek işlevlerinin tahıl ölçek kabı olabileceğini göstermektedir. Bu durumda işaretli, derin olanlarının da sıvı ölçek (zipittani) kabı olarak kullanılması olasıdır. Yağcı 2009, 468, n. 7. 200 Yağcı-Kaya 2010, 335-336. 201 Kozal 2003, 68; Yıldız 2013, 85. 202 Postgate-Baker 1995, 176- 177; Kozal 2003, 68; Yıldız 2013, 85. 203 Garstang 1953, 253-259; Kozal 2003, 68; Yıldız 2013, 85. 204 Kozal 2003, 68; Yıldız 2013, 85. 205 Novák-Kozal 2011, 44. 206 Yener 2010, 321. 207 Arslan 2001, 2; Arslan 2010, 14-15; Yıldız 2013, 86. 208 Gür 2012, 56. - 57 -

Kilikya Bölgesi’nde Geç Helladik IIIC seramiğinin önemli miktarda ele geçtiğini göstermektedir. Söz konusu artış Batı Anadolu’ya gelen yeni yerleşimciler olarak ifade edilebileceği gibi yıllar süren Hitit ambargosunun kırılması ile Myken malları- nın ticari anlamda serbestçe dolaştığının bir kanıtı olarak da görülebilir209. Önceleri Mersin’in batısından başlayarak Rhodos’a kadar uzanan kıyı hattı boyunca Myken seramiğine rastlanmaması oldukça şaşırtıcı karşılansa da210 son yıl- larda Akdeniz Bölgesi’nde Perge kentinde yapılan kazılarda Geç Tunç Çağı tabanı- nın altındaki dolguda ithal Geç Helladik IIIC seramikleri bulunmuştur211. Mykenler’in Kilikya’nın hemen karşısında yer alan Kıbrıs’ta bu zamana ka- dar çoktan yerleşik düzene geçtikleri, Suriye ve Filistin ile de yoğun bir ticaret ilişki- si sürdürdükleri bilinmektedir. Bunun en açık kanıtı bölgede bulunan ithal Myken seramikleri ve yerli üretim taklitlerdir212. Kıbrıs’ta IIIA evresi ile birlikte görülmeye başlayan kaplar; Enkomi, Hala Sultan Tekke, Palaepaphos, Maa-Palaeokastro, Kalavassos-Ayios Dhimitrios, Pyla-Kokkinokremos, Alassa-Paliotaverna, Kition ve Kourion-Bamboula yerleşmelerinde ele geçmiştir213. Kozal, Geç Helladik III C Myken seramiğinin Anadolu’ya Kıbrıs ve Kilikya Kapıları üzerinden ya da Kilikya yoluyla Kuzey Suriye’den taşınmış olabileceğini düşünmektedir214. Ancak Salmeri, Strabon’un Kilikya halkı için oluşturduğu tablo- nun bölgede ortaya çıkarılan Myken ve Myken tipi seramikler ile desteklenebileceği- ni ve M.Ö. 12. yüzyılda bu kapların Mykenler tarafından bölgeye getirilmiş olabile- ceğini belirtmiştir215. Suriye, Fenike ve Minos örneklerinin Mykenae’ye, Myken vazolarının da Su- riye, Filistin ve Mısır’a götürüldüğü en önemli deniz ticaret rotası, Küçük Asya’nın güney kıyısının büyük bölümünü takip etmektedir. Bu nedenle bazı araştırmacılar Kilikya’da bulunan M.Ö. 14. ve 13. yüzyıllara tarihlenen Myken seramiklerinin Kıb- rıs’taki Myken yerleşimcilerinin kısıtlı ve günlük ticaretiyle ilgili olabileceğini ifade etmektedir. Buna rağmen M.Ö. 1200 civarında istilacı bir toplumun Mersin’de ve

209 Gür 2012, 56. 210 Hanfmann 1948, 139; Yıldız 2013, 86. 211 Abbasoğlu 2009, 62; Gür 2012, 63. 212 Hanfmann 1948, 139; Yıldız 2013, 86. 213 Gür 2012, 59. 214 Kozal 2003, 70; Yıldız 2013, 86. 215 Salmeri 2003, 268; Yıldız 2013, 86. - 58 -

Tarsus’taki varlığı hem tarihsel hem de arkeolojik kanıtlar ışığında bilinmektedir216. Sirkeli Höyük’te yürütülen kazı çalışmalarında stratigrafi, seramik ve bulun- tular ile höyük ve çevresindeki yerleşimin Kalkolitik Çağ’dan başlayarak Helenistik Dönem’e uzanan kronolojik dizinin oluşturulması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda yerleşimin Tunç ve Demir Çağları’nda Anadolu’nun farklı bölgeleri, Suriye, Mezo- potamya ve Kıbrıs ile kültürel ilişki içinde bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Orta Demir Çağı seramiklerinin hem Kıbrıs hem de Asur etkisi göstermesi bu bölgeler arasındaki ilişkiyi göstermesi bakımından önemlidir. Ele geçen buluntular höyüğün, Ovalık Kilikya kültürünü yansıtan Mersin-Yumuktepe, Mersin-Soli, Tarsus- Gözlükule, Tatarlı Höyük ve Kinet Höyük yerleşimleriyle aynı kültürü paylaştığını göstermektedir217. Ayrıca burada Geç Tunç Çağı’na tarihlenen çok sayıda bezemesiz yalın (Monochome, Drab Ware) mal grubuna ait tabak parçalarına rastlanmış olması dikkat çekicidir. Bununla birlikte üç Myken çanağı parçası Sirkeli’de Tunç Çağı’na ait ilk Ege mallarıdır. Bunlardan bir tanesi Argolis kökenlidir ve Geç Helladik IIIA Dönemi’ne tarihlenmektedir218. 1991 ve 1993 yılları arasında S. Ozaner tarafından Kinet Höyük’te yapılan jeomorfolojik çalışmalarda höyüğün ilk kurulduğu dönemde deniz kenarındaki bir liman yerleşimi olduğu anlaşılmıştır219. Günümüzde ise höyük alüvyal toprak ve erozyon nedeniyle yaklaşık 525 m kıyıdan içeridedir220. Antik kaynaklara221 ve jeo- arkeolojik verilere göre Tunç Çağı’ndaki Kinet, biri kuzeyindeki doğal koyda diğeri ise güneyindeki nehir ağzında olmak üzere çifte limana sahiptir222. Höyüğün 100 m kuzey-batısındaki alanda yapılan ölçümlerde, alüvyal topra- ğın hemen altında Geç Tunç Çağı’na ait bir liman yerleşimi ya da liman tesisine dair önemli veriler elde edilmiştir223. Buna göre radyokarbon testinin de doğruladığı gibi (M.Ö. 1680-1130) Geç Tunç Çağı’na tarihlenen malzemeler arasında, Kıbrıs ve Ke-

216 Jean 2003, 79; Yıldız 2013, 86-87. 217Novák-Kozal 2013, 417. 218 Novák-Kozal 2011, 44. 219Ozaner 1993b, 339. 220Ozaner 1993b, 339; Beach ve Luzzadder-Beach, 2008, 416 221Kinet’in diğer ismi olan Issos, Strabon’a göre Pinaros (Deli Çay) ağzında bir rıhtıma ya da demirleme yerine sahiptir. Ozaner 1995, 515. 222 Gates 1998, 260; 2003b, 17. 223 Gates 2002, 55-56; 2003a, 289-290; Beach ve Luzzadder-Beach, 2008, 422. - 59 -

nan’dan ithal edilmiş çömlek parçaları bulunmuştur224. Bu nedenle deniz kenarındaki höyüğün kuzey-batısında bir magazinden ve Kinet’in Geç Tunç Çağı’na ait bir liman yerleşiminden söz etmek mümkündür225. Kinet Höyük’te kentin 13. yapı katının da bir yangınla yıkıldığı anlaşılmaktadır. 12. katta ise az sayıda Geç Helladik IIIC sera- miği ele geçmiştir226. Erken Tunç Çağı’nda Amik Ovası’nda tarım ve hayvancılığa dayalı bir eko- nomiden bahsedilebilir. Ancak Asi Delta’sı ile Doğu Akdeniz’e bağlanan ova, Orta Tunç Çağı’ndan itibaren zaman içinde gelişen bir ticaret rotasında yer almaktadır227. Adı çivi yazılı tabletlerde Alalakh olarak geçen228 Aççana Höyüğü’ndeki yerleşim tabakaları M.Ö. 2200-1300 yıllarına tarihlendirilmiştir229. Son yıllarda yapılan jeo- arkeolojik çalışmalar kapsamında, günümüzde Alalakh’ın yaklaşık 500 m batısından geçen Asi Nehri yatağının, Orta Tunç Çağı'na ait seramik malzemelerin bulunduğu aşağı şehrin etrafını güney kuzey ve doğu yönlerinden çevrelediği anlaşılmaktadır. Bu durum Asi Nehri’nin Tunç Çağı’nda bir ulaşım ve tüm Doğu Akdeniz için bir taşıma aracı olarak kullanıldığı yönündeki iddiaları güçlendirmektedir 230. Burada kazılar yapan Woolley deniz yolu ile bağlantılı iç kesimdeki yerleşimin, Yakın Doğu, Ege ve Anadolu arasında önemli bir bağlantı noktası olması sebebiyle, kentte refah seviyesinin arttığı görüşünü savunmaktadır. Hurri ve Mitannilerin yönetime geldiği IV. Tabaka M.Ö. 15. ve 14. yüzyıllara tarihlenir231. Bu tabaka arkeolojik veriler açı- sından oldukça zengindir. Bulunan çok sayıdaki ithal malzeme, Alalakh’ın ticari iliş- kilerini Sabuniye üzerinden batıdaki Myken, Girit ve Kıbrıs’a taşıdığını göstermek- tedir232. M.Ö. 12. yüzyılda Deniz Kavimleri olarak adlandırılan toplulukların istilası ile Alalakh’taki kentleşme sona ermiş, yüzyıl kadar sonra buranın 750 m kuzeyindeki Tayinat Höyüğü’nde yeniden başlamıştır233. Alalakh’ın 2d evresine ait kırmızı boya- lı Kıbrıs seramiği Orta Tunç II ve geç Tunç I geçiş dönemlerine tarihlenir. White

224 Gates 2002, 56. 225 Gates 2003a, 289-290, Oruç 2013, 15-16. 226 Gates 2006, 304. Gür 2012, 64. 227Braidwood 1937, 42; Yener 2005, 2; Pamir 2009, 260. 228Yener 2005, 101-102, Pamir 2009, 261-262. 229 Yener 2010, 315. 230 Yener 2011, 75. 231 Woolley 1955, 288; Woolley 1959, 4-5; Pamir 2009, 261. 232Woolley 1955, 354-376; Pamir 2005, 70-73; Pamir 2006, 542; Pamir 2009, 262. 233Pamir 2009, 263. - 60 -

Painted V üslubundaki bu amphora Kıbrıs ve Amik Ovası arasındaki ilişkilerin varlı- ğının daha erken tarihlere dayandığını düşündürmektedir234. 1936 ve 1937 yıllarında Al Mina’da kazı yapan L. Woolley Tunç Çağı Ege’si, özellikle Minos-Girit ile çağ- daşı Mezopotamya halkları arasındaki doğrudan bağlantıyı ortaya koymuştur235. Sabuniye Höyük’te ise Geç Tunç Çağı’na ait ithal Kıbrıs Geç Tunç II’ye ait Halka Dipli kap parçaları ve Kıbrıs Beyaz Astarlı II süt kapları “White Slip II” ele geçmiştir236. Kuzey Levant sahil yerleşimlerindeki Geç Tunç Çağı katlarında, yoğun olarak Kıbrıs Beyaz Astarlı II “White Slip II” süt kapları ile karşılaşılmaktadır237. Küresel gövdeli, lades kemiği biçiminde kulplu olan bu tür kaplar, Kıbrıs üretimi olarak bilinmekte ve Orta Akdeniz’den Mısır, Suriye-Filistin kıyılarına dek yayıl- maktadır238. Bu kaplar 1600/1575-1190 yılları arasında dört yüzyıl boyunca beğeniy- le kullanılmış olmalıdır. WS’ler beyaz astarlı ve çoğunlukla koyu kahve, siyah be- zemeli olmaları nedeniyle kolayca ayırt edilebilirler. WS II, I’den daha yaygındır. Yarı küresel WS kapları, Geç Tunç Çağı’nda bilinen bir sofra kabıdır. WS’lerin iş- levleri ile ilgili dönemsel farklılıklar söz konusudur. Ugarit ya da Sidon gibi yerleşimlerde yüksek nitelikli Myken kapları, halka kaideli testiler gibi diğer Kıbrıs kapları ile birlikte bulunan nitelikli WS’ler, M.Ö. 14- 13. yüzyıllarda gözde gömü armağanları iken Geç Tunç Çağı’nın sonlarına doğru (M.Ö. 12. yüzyıl başları) yapımına daha az özen gösterilen ve daha çok günlük kul- lanıma hitap eden nesneler haline gelmişlerdir 239 . WS I, II türü kaplar Kuzey Levant’ta Suriye-Filistin dışında Orta Akdeniz’de halka kaideliler ile birlikte seri üretim olarak ticaret gemileri ile Ege’ye; Atina, Aegina, Thera, Rhodos ve Girit gibi merkezlere taşınmışlardır240. Arkeolojik verilere göre Kilikya’da WS II kaplarının bulunduğu merkezler: Tarsus, Yumuktepe, Kabarsa ve Kinet Höyük ile sınırlıdır. İç kısımlardaki WS II izleri ise tartışmalıdır241. Kilikya’nın kıyı bölgelerinde özellikle M.Ö. 13. yüzyılda Kıbrıs ve Myken ile yapılan deniz ticaretine bağlı olarak ilişkiler

234 Yener 2010, 319, fig. 7. 235 Wolley 1938, 1; Hodos 2008, 58. 236 Pamir 2011, 300. 237 Pamir 2011, 301. 238 Yağcı 2003, 9; Yağcı 2008, 153-154. 239 Yağcı 2003, 1,3. 240 Yağcı 2003, 4. 241 Yağcı 2003, 9. - 61 -

yoğunlaşmış ve yerleşimlerin sayısı artmıştır. Kıyı yerleşimlerde Geç Helladik ve Kıbrıs kaplarının da alımının yapıldığı ya da yerel olarak yeniden üretildikleri anla- şılmaktadır242. Halka kaideli ve Myken IIIB / erken C kapları ile M.Ö. 13. yüzyıl sonlarına tarihlenen Kıbrıs ve Ugarit bağlantılı Gelidonya Batığı’nın rotası bu dö- nemdeki deniz ticaretinin yönü hakkında bilgi vermektedir. Saat yönünün tersine ilerleyen bu rotada ticari, törensel, yönetsel ve üretim kapasitesine sahip birinci dere- cede önemli bir Kilikya limanının yer alıp almayacağı bölgenin liman kentlerinde yapılan kazılarla ortaya çıkacaktır243. Doğu Akdeniz’de Geç Tunç Çağı’nın sonunda ortaya çıkan Myken IIIC sti- lindeki kap tipleri bölgede yeni bir kültürel etki yaratmıştır. Açık kaplar grubuna ait derin kâseler olarak bu tiplere Soli çevresinde Tarsus Gözlükule’de IIb Tabakası’nda rastlanmıştır244. Bu sebeple Kilikya’nın, Kıta Yunanistan, Ege-Batı Anadolu, Kıbrıs ve Levant’taki çeşitli merkezlerle olan ilişkileri ortaya konulmaya çalışılmıştır245. Myken IIIC stilindeki kâseler, Soli Höyük’te stratigrafik olarak Kıbrıs “White Slip II” süt kaplarının yoğun olduğu M.Ö. 15-13. yüzyıla ait mimari yapı kompleksinin bulunduğu tabakanın üzerindeki yangın tabakasından sonra bulunmuştur. R. Yağcı tarafından yürütülen kazı çalışmalarında, II. Tuthalia Dönemi’nde Hitit egemenliğine giren Kizzuwatna’nın M.Ö. 12. yüzyıl başlarında Deniz Kavimleri tarafından istilası sonucunda Myken IIIC tahribatının meydana gelme olasılığı yüksek bulunmuştur246. Mısır Firavunu Merneptah ve III. Ramses-MedinetHabu Yazıtları ve Hitit Kralı II. Suppiluliuma’nın yazıtlarında Kizzuwatna, Lukka, Mısır, Kıbrıs rotasındaki ticari canlılığı, rekabeti ve korsanlığı vurgulaması Deniz Kavimlerine yorulmaktadır247. Yaygın olarak Geç Myken, “Geç Helladik IIIC”, “Hellado-Cilician”, “Sub Mycenaean”, “Decorated Late Cypriot III” olarak bilinen bu gruba benzer kaplar, Soli, Tarsus Gözlükule, Yumuktepe, Kazanlı, Kilisetepe, 248 Dağılbaz Höyük,

242 Yağcı 2003, 9, n. 66 243 Yağcı 2003, 10. 244 Goldman 1956, fig. 330; Mountjoy 2005, fig. 9-10; Yağcı 2007a, 383. 245French 1975, 73-4; Mee 1978, 121 vd.;Sherratt 1981, 346-351; Sherratt-Crouwel 1987, 336 vd.;Mountjoy 2005, 85 vd.; Yağcı 2007a, 383. 246 Yağcı 2007a, 384. 247 Yağcı 2007a, 385. 248 Yağcı 2007a, 384. - 62 -

Domuztepe ve Misis’te bulunmuştur249. Ancak Sirkeli Höyük’te Geç Helladik IIIC seramiğine henüz rastlanmamıştır250.Soli Höyük Myken IIIC grubu 8 parçadan oluş- maktadır. Soli örneklerinde olduğu gibi, Kıta Yunanistan (Argolis, Attika, Euboea), Doğu Ege-Batı Anadolu (Rhodos, Kos, Khios, Bademgediği Tepe, Troia), Girit, Kıb- rıs ve Levant’ta bulunan derin kâseler, açık kaplar içindeki en yaygın kaplardır”251. Kilikya’da Myken IIIC fazla uzun sürmemiş erken Geç Helladik IIIC’den (M.Ö. 1180-1150) sonra önemini yitirmiştir. Ovalık Kilikya’da Tarsus, Kinet Höyük ve Kilisetepe’deki örneklerde olduğu gibi çark yapımı, bant, dalga ve kafes bezemeli boyalı bir geçiş seramiği ortaya çıkmıştır. Tarsus’ta ortaya çıkarılan 875 parça Myken IIIC örneği, Hititlerin egemenliğindeki Kizzuwatna ve Lukka rotasında, De- niz Kavimlerinin gelmesinden sonra atılım gösteren ticaretin anlaşılması bakımından önemlidir. Buna rağmen istilacı kavimlerin bölgeye yerleşmesi ile birlikte yerel üre- timde sıkça bu kaplara yer verildiği de düşünülebilir252. Bölgede Geç Tunçtan Erken Demir Çağı’na geçiş evresine tarihlenen birbirini çapraz kesen şerit boyalı parçalar Sirkeli Höyük’te de görülmektedir. Tarsus’taki Myken seramiklerinin detaylı anali- zine göre üç ayrı yerel kil yatağı kullanılmıştır. Ayrıca bir örneğin Kuzey İonia, bir başka örneğin ise Myken-Berbati atölyesinden ithal edilmiş olması kuvvetle muhte- meldir253. Kilisetepe’de ise IIc’deki büyük yangın tabakasından sonra gelen IId’de tipik Geç Helladik IIIC kapları açığa çıkmıştır254. Bölgede Geç Helladik IIIC serami- ğinin söz konusu evrede yoğun ele geçmesi geniş çaplı bir ticari organizasyon ile açıklanabileceği gibi tahribatlar nedeniyle bölgede kısa süreli iskân edip ayrılmış bir halk grubunu da işaret etmektedir. Myken saraylarının yıkılması ile değişen ticari aktivitelerin Geç Helladik IIIC Dönemi’nde Batı Anadolu içlerine doğru yayılım gösterdiği görülmekle beraber, Orta Anadolu’da yalnızca Konya-Çumra’da Hatip Kale, Dineksaray ve Meram’daki Zoldura (Hatunsaray II) yerleşmeleri söz konusu seramiklerin ele geçtiği yerleşim- lerden bazılarıdır. Fıraktin’de ise yıkım katında ele geçen Kilikya üretimi olduğu

249 Gür 2012, 64. 250 Novák-Kozal 2011, 44. 251 Yağcı 2007a, 384. 252 Yağcı 2007a, 385. 253 Özyar v.d. 2010, 272-273. 254 Postgate 2008, 170-171, Gür 2012, 64. - 63 -

sanılan üzengi kulplu bir kap, ticaretin olasılıkla da zeytinyağı ticaretinin Geç Helladik IIIC’de Anadolu’da ulaştığı en iç noktalardan birinin kanıtını bizlere sun- maktadır. Ayrıca Hitit Ülkesi’nin kalbinde yer alan Maşat Höyük’te Geç Helladik IIIA2-B Dönemi’ne tarihlenen Myken seramik parçaları bulunmuştur255.

4.3. Demir Çağı’nda Kilikya Bölgesi’nde Ticaret

Kilikya Demir Çağı M.Ö. 1100- 525 tarihleri arasındaki zaman dilimini kap- samaktadır. Tarsus kronolojisi esas alınarak Erken Demir Çağı (M.Ö. 1100- 850), Orta Demir Çağı (M.Ö. 850-700) ve Geç Demir Çağı (M.Ö. 725- 525) olmak üzere üç evreye ayrılmıştır256. Tayinat Höyüğü’ndeki Kunulua kentinin yerleşimi, Demir Çağı II-III, M.Ö. 950-550 yılları arasına tarihlendirilmektedir257. Demir Çağı’na ait çok sayıdaki bu- luntunun Ege, Kıbrıs, Asur, Kuzey Suriye ve Doğu Akdeniz kentlerinden ithal edil- diği anlaşılmaktadır. Bu anlamda 1935-1939 ve sonrasında 2004 yılında yeniden başlanan kazılarda bulunmuş Myken IIIC seramikleri bu bağlantıları göstermesi açı- sından oldukça önemlidir. M.Ö. 6. yüzyıl ortalarından itibaren kentteki yerleşim son- lanmaktadır258. Demir Çağı’nın başlarında, bölgeye büyük göç hareketlerinin olduğunu söy- lemek mümkün değildir. Bu nedenle Erken Demir Çağı Kilikya seramiğinde bir de- ğişim ve kesinti söz konusu değildir. Tunç Çağı ve Demir Çağı’nda, Geç Hitit, Luvi, Danuna, Hurri, Fenike ve Suriye halklarından oluşan karışık bir topluluğun Kilikya Bölgesi’nde iskânı söz konusudur259. M.Ö. 1. Bin’de Danuna’ye yerleşen, (Adana) Luvice-Fenikece yazıtlardan anlaşıldığı üzere Lukkalılar gibi Luvice konuşan Denyenler’in bu bölgeye sahip çıkması, Kizzuwatna’ya yeni gelenler için ortak bir dilden söz edilecek olursa bunun Grekçe değil Luvice olduğunu göstemektedir260. Kilikya kentlerinde ele geçen ithal seramikler hem deniz hem de karayoluyla bölgeye gelmiştir (Harita-6). Ancak deniz yoluyla ithal edilen seramikler daha fazladır. Kara

255 Gür 2012, 64-65. 256 Arslan 2010, 101; Yıldız 2013, 87. 257Haines 1971, 66; Harrison v.d. 2005, 171-173; Pamir 2009, 264. 258 Pamir 2009, 265. 259 Arslan 2010, 101; Hanfmann 1963, 158- 159. Yıldız 2013, 87. 260 Yağcı 2007a, 385. - 64 -

yoluyla bölgeye ulaşan çömlekler Suriye limanları üzerinden özellikle Al Mina’dan gelmiş olmalıdır 261 . İthal seramikler başta Kıbrıs olmak üzere Kyklad, Euboia, Korinth, Rhodos, ve Batı Anadolu kıyı kentlerinden gelmektedir. Hanfmann’a göre Kilikya’ya Grek ya da İonia seramiği M.Ö. geç 9. yüzyıldan itibaren gelmeye başlamıştır262. Dayanağı ise Kyklad kökenli skyphoslardır. Bu skyphosların Kilik- ya’daki erken Grek kapları olduğunu belirterek, Grekler ile ilk temasın M.Ö. 800’lerden önce gerçekleştiğini kabul eder. Ancak Hanfmann’ın görüşünü destekle- diği yarım konsantrik daireli skyphosların Euboia ve başka merkezlerde de üretildiği ortaya konmuştur. Bu tür seramikler Al Mina ve Kıbrıs’ta üretilmiştir. Tarsus’taki skyphosların bu merkezlerden birinde üretilmiş olma olasılığı yüksektir. Ayrıca Hanfmann’ın en erken ithal Grek seramiği olarak sunduğu parçaların tarihi de tartış- malıdır. Nitekim, sözü edilen kapların tipolojisini hazırlayan Kearsley, Kilikya’da ele geçen yarım konsantrik daire süslü skyphosları İÖ 800-750 yıllarına tarihler263. Bu döneme ait Kıta Yunananistan kökenli bir pendent semi-circle skyphos’a ait ağız par- çası da Sirkeli Höyük’te bulunmuştur264. Al Mina’daki yerleşimin materyal kültürü her ne kadar tipik Kuzey-Suriye özellikleri gösterse de temel seviyesindeki seramiğin neredeyse tamamı Grek köken- lidir. Bu nedenle yerleşimin, ticari faaliyet gösteren bir Grek limanı veya Grek nüfu- suna sahip bir Kuzey-Suriye ya da Fenike kenti olup olmadığı konusu on yıllardır tartışılmaktadır. Akdeniz’in kuzey-doğu köşesinde bulunan Al Mina günümüzde denizden 1,8 km içeride, Asi (Orontes) Nehrin’in kuzey-batı kenarında bulunmakta- dır. Bölgenin coğrafi şartlarına uygun olarak Orontes Nehri ağzındaki korunaklı li- man Amik Ovasının içlerine, oradan da Aleppo, Kargamış ve Euphrates bağlantısı ile Babylon’a kadar kolaylıkla ulaşıma olanak sağlar265. Kıbrıs’tan görülebilen Kel Dağ (Mount Cassius) doğuya seyahat eden denizciler için doğal bir işaretçidir. Woolley tarafından not edilen 10. ve 9. tabakalar neredeyse tamamen Grek seramiklerinden oluşmaktaydı. Seramik bakımından ince birleşik tabaka göz önüne alındığında göre- ce verimlidir. Hepsi sub-geometrik tipteki seramiklerin çoğunluğu Ege Adaları’ndan

261 Arslan 2010, 101; Hanfmann 1963, 155; Yıldız 2013, 87. 262 Hanfmann 1963, 166; Yıldız 2013, 87. 263 Arslan 2010, 102; Yıldız 2013, 87. 264 Novák-Kozal 2011, 43, fig. 1. 265 Hodos 2008, 58. - 65 -

gelmekteyken bazıları da kuşkusuz yerel üretimdir 266 . Bunlar genellikle M.Ö. 750’den önceye tarihlenmemektedir. Al Mina’da ilk olarak 8. tabakada görülen en erken Kıbrıs ya da Fenike seramiği M.Ö. 9. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir. Bununla birlikte 10-8. tabakalar arasındaki Grek malzemesinin miktarı Al Mina’nın erken yerleşimindeki Grek varlığı ya da bir dönem etkisini göstermiş Grek toplulukları hakkındaki soruları da akla getirmektedir. Bu tartışmayı destekleyen söz konusu malzemeyi oluşturan Euboea kapları, bir adet lekanis ve bir adet pyxis’in yanı sıra bol miktardaki kotyle, kantharos, krater, dinos, tabak ile birlikte özellikle skyphoslardır. Erken tabakalarda Kıta Yunanistan’ın başka yerlerinden ithal edilmiş malzemeye rastlansa da bunlar oldukça az sayıdadır267. Al Mina’da yaşayan, çalışan ya da ticaret yapan toplumların yapısı hakkındaki son zamanlardaki tartışmalar daha çok Grek seramiğini kimlerin kullandığı ile ilgilidir. Bu konuda Boardman’ın temel dayanak noktası kilden yapılan kaideli, kulplu veya saplı Grek içki kaplarının genel- likle metal ve kilden yapılma küçük, kulpsuz ve kaidesiz Yakın Doğu içki kaplarına göre Doğulu elitlerin ilgisini daha az çekmesidir. Burada yürütülen kazılarda 10-7. tabaka arasında bütün tiplerden elde edilen Grek seramiği sayısının toplam 3200 adet olduğu tahmin edilir. Bunların Descoeudres tarafından gözlemlenen, kazılar sırasında kaydedilmeden çöpe atılan malzemeler olduğu düşünülmektedir268. Ancak Boardman bu rakamı son 1500 olarak hesaplamıştır. Descoeudres bunların 270 adedini Grek üretimi olmayan ancak Kıbrıs imitasyonu olan Al Mina kâseleri olduğunun altını çizer. O halde gerçek rakam 1230 olmalıdır. Tarsus’taki Grek seramiği hesaplamalarında Boardman, M.Ö. 850-700/696 yılları arasına tarihlenen Orta Demir Çağı’na ait yıkım öncesi tabakadan elde edilen Grek seramiklerini hesaplamaktan ziyade, Hanfmann’ın listesindeki 70 rakamını kullanır. Ancak Tarsus yayınları dikkatli incelendiğinde Orta Demir Çağı tabakasın- da hatırı sayılır miktarda İon ve Kyklad kap parçalarının bulunduğu anlaşılır. Bu tip- ler M.Ö. 7. yüzyıl boyunca popüler olmalarına karşın kökenleri daha da erkene gide- bilir. Bu nedenle M.Ö. 696’dan önce Tarsus’a ulaşmış olabilecekleri mantık dâhilin- dedir. Bu nedenle Tarsus’taki Grek seramiği 3 adet Protogeometrik; 5 adet Geomet-

266Hodos 2008, 59, n. 8. 267 Hodos 2008, 60. 268 Hodos 2008, 63. - 66 -

rik; 50 adet Ion kâsesi; 42 adet Siyah firnisli kap; 40 adet Kykladik kap; 2 adet tabak; 1 adet Eubeo-Kykladik kap; 1 adet Küçük Asya dairesel-metop krater ve 2 adet Lebes grubu olmak üzer toplam 146 adet olarak değerlendirilebilir269. Malzeme açısından Tarsus ve Al Mina ile yakın ilişkili Kinet Höyük’te ise bu döneme ait 50 adet Grek seramiği ele geçmiştir. Hodos tarafından volümetrik yoğun- luğa göre yeniden hesaplanarak yapılan karşılaştırmaya göre Al Mina’daki Grek se- ramiği sayısı her halükarda bölgedeki diğer yerleşimlerden oldukça fazladır270. Arslan’a göre, Kilikya’daki ithal seramik buluntularından iyi tarihlenebilen örnekler M.Ö. 8. yüzyılın ortaları ile son çeyreği arasında bölgeye ulaşmıştır. Bunun yanında ithal Grek seramiği M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda daha yoğundur. Kilikya’daki ithal seramikler, Milet, Rhodos, Samos ve Ege Adaları ile bağlantılıdır271. Sirkeli’de Orta Demir Çağı’na ait çanakların büyük bölümü Kıbrıs kökenli ya da Kıbrıs etkilidir. Özellikle Black on Red Ware (Kırmızı üzerine Siyah), White Painted (Beyaz Boyalı) ve Bichrome (İki Renkli) mal grupları yaygındır. Ancak bu kapların ithal veya yerel üretim olup olmadıkları ince kesit analizleri ile anlaşılmak- tadır272. Rhodos Lindos kolonisi273 olan Soli’de M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Geç Arka- ik Dönem’e kadar kesintisiz bir yerleşim söz konusudur274. Soli Höyük’te yapılan kazılarda M.Ö. 8-7. yüzyıllara ait Kıbrıs tipi beyaz zemin üzerine mor boyalı kafes bezemeli gövde parçaları, M.Ö. 7-6. yüzyıllara ait Kıbrıs beyaz astar üzerine siyah gamalı haç ve şevron motifleri ile bezenmiş “White Painted IV” kapalı kap parçaları ortaya çıkarılmıştır. Bunun yanı sıra M.Ö. 7. yüzyıla ait 6 İonia kâsesi ağız parçaları ve Yaban Keçisi Stili kap parçaları ile Euboea ya da Kikladik bir skyphos bir liman kenti olan Soli’nin Korinth, Attika, Euboea, İonia, Ege Adaları ve Kıbrıs ile güçlü ticari (deniz) ve kültürel bağlarını ortaya koymaktadır. Keramikler (çeşitli mutfak kapları ve amphoralar) ve onlar ile ilişkili olarak kullanılan yağ, şarap, parfüm, deri vb. gibi görünmeyen mallar, bu ilişkilerin arkeolojik temelini oluşturmaktadır275. Soli

269 Hodos 2008, 64. 270 Hodos 2008, 66, fig.5. 271 Arslan 2010, 103; Yıldız 2013, 87. 272 Novák-Kozal 2011, 44-45. 273 Strabon XIV. 5.8. 274 Yağcı-Kaya, 2013, 248. 275 Yağcı 2007b, 177-178. - 67 -

Höyük 2011, Arkaik Teras çevresinde sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan doğuya bakan terastaki megaron formlu, biri dışında dörtgen yapılar Soli’nin Doğu Grek ve Kıbrıs ile olan koloni-apoikia ya da ticari ilişkilerinin mimari yansıması olarak kabul edilmektedir. Atinalı devlet adamı ’un (M.Ö. 640-559) Soli’de yaşadığı dönemi ifade eden (soloikizein) Diogenes Laertios kentin kuruluşunu bu döneme atfetmekte- dir. Bu döneme ait buluntular arasında fikellura stili krater parçaları, pişmiş toprak çatı kaplamaları ve bir lekythos bulunmaktadır276. Ayrıca Geç Geometrik Dönem Kıbrıs amphorasına ait bir ağız parçası ada ile ilişkileri gözler önüne sermektedir277. Sabuniye Höyük’te 2009 yılı kazılarında ele geçmiş, M.Ö. 7. yüzyıl sonların- da İonia Bölgesi’nde görülen, oryantalizan etkili Geometrik Dönem’in otlayan yaban keçisi motifli kaba ait parçalar dikkat çekicidir278. Kilikya’nın ithal ettiği seramikler arasında Rhodos ve Samos kapları başı çekmektedir. Bu nedenle Kilikya ile yapılan ticari ilişkilerde veya kolonizasyon ha- reketlerinde bu iki adadan gelenler önemli bir rol oynamış olabilir. İkinci binin so- nunda Kilikya’yı ziyaret eden Mykenler’den sonra Grekler’in ticaret ve kolonizasyon amaçlı hareketleri 8. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ege denizindeki topluluklar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu hareketler M.Ö. 6. yüzyıl içlerine kadar azalarak devam etmiştir. Asurluların M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında ortadan kalkmasından sonra Babilliler M.Ö. 6. yüzyılda Suriye ve Filistin kıyılarındaki Grek ticari hareketlerini Fenikelilere karşı desteklemiştir. Perslerin Babil’i ele geçirmesinden sonra da Grek- lerin ticari faaliyetleri desteklenerek Al Mina’daki liman yüzyılın sonunda yeniden inşa edilmiştir279. Suriye ve Filistin’deki bu gelişmelere karşılık Kilikya’da, M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısından itibaren, Doğu Grek günlük kullanım seramiğinde bir artışa karşın ithal seramikte bir azalma söz konusudur. Bu durumun Karadeniz’de artan Ionia kolonizasyon hareketleri ile bağlantılı olabileceği ileri sürülmektedir280. M.Ö. 7. yüzyılda Greklerin Anadolu’nun güney kıyılarında da koloniler kurduğu antik ya- zarlarca anlatılmaktadır. Bu kentler arasında Soli, Holmoi, Aphrodisias, Kelenderis

276 Yağcı-Kaya, 2013, 248. fig.7-8. 277 Yağcı 2009, 468. fig. 5. 278 Pamir 2011, 301, fig. 4, n. 3. 279 Boardman 1981, 57; Arslan 2010, 103; Yıldız 2013, 88. 280 Arslan 2010, 103; Yıldız 2013, 88. - 68 -

ve Nagidos bulunmaktadır. Kilikya’da yakın geçmişe kadar terra kota figürinler ele geçmemesi bu bölge- deki yapım teknikleri ve üretim atölyeleri konusunda yorum yapılmasını engellemiş- tir. Kalıp tekniği ile fabrikasyon üretim yapan Kıbrıs ve Samos gibi iki önemli mer- kezde Kilikya eserlerine benzer teknikler kullanılmıştır. Samos Heraion’u buluntuları Kıbrıs malzemesi olarak yorumlandığı için kullanılan tekniklerin Kıbrıs atölye ve ustalarına ait olduğu düşünülmüştür. Samos’ta bulunan ithal terra kotalar, yerel terra kotalar ile karşılaştırıldığında daha gözenekli ve kuru yüzeyli olduğu sonucuna va- rılmıştır. Bu figürinlerin birçoğunun Kilikya eserleri ile aynı kalıpla üretilmiş ve aynı renklere boyanmış olmaları, Kilikya’nın terra kota sanatındaki yeri ve önemini açık- ça belirlemektedir. Bölge eserlerinin çoğunluğunu Anamur Müzesi’nce Gözsüzce Çayı kenarında yapılan kurtarma kazısında toplu olarak bulunan Gözsüzce buluntula- rı oluşturmaktadır. Elde çarkla ve tek kalıp gibi farklı tekniklerle yapılmış figürinlerin benzer örnekleri Mersin, Silifke, Anamur ve Alanya Müzeleri’nde de görülmektedir. Bölgedeki bir diğer buluntu alanı olan Gülnar eserleri tamamen aynı tipolojide üretilmiş eserlerdir. Sarıya çalan kiremit rengi, çok kumlu ve mikalı hamu- ru Gülnar ya da Meydancıkkale civarında da bölgesel bir atölyeye işaret etmektedir. Masif gövdeli eserlerde yalnızca ön kalıp kullanılırken figürinin arka kısmı elle dü- zeltilmiştir. Alanya Müzesi’ndeki sadece başları korunmuş 8 adet figürin Samos Heraionu’nda bulunmuş T1802, T229 ve Berlin 497 ile aynı kalıptan çıkmıştır. Bu- güne kadar birçoğu Kıbrıs imalatı sayılan Samos, Rhodos ve Batı Anadolu’da ele geçmiş terra kota figürinler arasında Kilikya üretimlerinin de olduğu anlaşılmıştır. Samos Heraionu’nda bulunmuş ve Kıbrıs üretimi olarak yorumlanmış figürinlerin birçoğunun Kilikya eserleri ile aynı kalıpla üretilmiş ve aynı renklere boyanmıştır. Yeni Hitit sanatından esinlenen Kilikya, liman kentleri sayesinde Ege Adalarına ve Anadolu’nun Batı kıyılarına dağıtımda bulunmuştur281. Son yıllarda özellikle Kelenderis, Soli ve Nagidos’ta yapılan arkeolojik kazı- lar, bu kentler ve kuruluşları hakkında bir fikir ileri sürülmesine imkân vermektedir. Nagidos’ta yapılan kazılarda hemen ana kaya üzerinden gelen M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısına tarihli İonia kylikslerinin bulunması kentin kuruluş tarihi önerisini destekli-

281 Özhanlı 2003, 185-188. - 69 -

yor olsa da tüm kazı sezonları sonucunda ulaşılan seramik repertuarı kentin bir Samos kolonisi olarak kurulduğu bilgisini desteklememektedir. Doğu Grek kentleri- nin M.Ö. 7. yüzyılda ürettiği vazo formlarına rastlanmamış, Kyklad ya da Korinth’ten ithal hiçbir örnek bulunamamıştır. Coğrafi yakınlık nedeni ile güçlü bir Kıbrıs etkisinde kaldığı hem seramik buluntularla hem de ortaya çıkarılan figürinler yoluyla anlaşılmıştır282. Öte yandan eskiden Rhodos üretimi sayılmasına karşın, kil analizlerine ve yayılım yoğunluğuna göre Kuzey İonia hatta atölyelerinin bir üretimi oldukları kabul edilen kuş bezemeli kâselerin bir parçası da Tarsus’ta bulunmuştur. Klazomenai mezarlarından elde edilen benzer kâseler Geç Protokorinth (M.Ö. 650- 630) ve Erken Korinth (M.Ö. 625-590) vazoları ile birlikte bulunuyorlar. Goldman kazılarından da bilinen örnekler gibi bu kaplar Batı Anadolu ile ticarî ilişkilerin bu- lunduğunu göstermektedir283. Soli gibi bir Rhodos kolonisi olan Gela’da bir benzerine rastlanılan, M.Ö. 550 yılına ait Samos üretimi olduğu düşünülen Doğu Grek lekythos’una ait bir parçanın Soli’de bulunmuş olması dikkat çekicidir. Yine Doğu Grek lebes ağız parçası Soli ve Doğu Grek arasındaki ilişkilerin bu dönemdeki varlığına işaret etmektedir284. Kelenderis bir Samos kolonisi olarak kurulmuş kentlerin arasında anılmakta- dır. M.Ö. 8. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen Doğu Grek Geç Geometrik seramikle- ri, kentin en erken buluntularıdır285. Bu noktada kuruluş tarihi açısından bir sorun yoktur. Bunun yanında kentte yapılan kazılar sonucunda Samos ya da Samos serami- ği ile yakın ilişkili görülen en erken parçalar M.Ö. 8. yüzyılın son çeyreğine, diğer Samos tipi parçalar ise M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllara aittir. Samos tipi krater ve skyphosları, dinoslar, kuşlu kotyle örnekleri, Samos tipi İonia kâseleri buluntu gru- bunun yoğun örnek içeren parçalarıdır286. Kelenderis’in Kolonizasyon Çağı içinde bir Samos kolonisi olduğunu kanıtlayacak yeterli miktarda seramik buluntusu ortaya çıkarılmıştır. Ancak diğer arkeolojik verilerin eksikliği nedeniyle kesin bir yorum

282 Durukan 2007, 48-49; Yıldız 2013, 88. 283 Özyar v.d. 53-54, fig 11. 284 Yağcı 2009, 469, n. 11. fig. 10. 285 Zoroğlu 1993, 193- 194. Yıldız 2013, 89. 286 Arslan 2010, 89- 90; Yıldız 2013, 89. - 70 -

yapmak pek mümkün görünmemektedir 287 . Bununla birlikte R. Özgan ve E. Doksanaltı tarafından M.Ö. 510-500 yıllarına tarihlendirilen, Kelenderis’te bulunmuş bir anthemion başlıklı mezar stelinin Samos’tan ithal edilip edilmediği petrografik analizleri yapılmadığı için henüz kesinlik kazanmasa da Samoslu bir mezar steli us- tası tarafından yapılmış olabileceği kesindir288. Bu durum Samos ile Kelenderis ara- sındaki bağlantının açık bir göstergesi olarak yorumlanabilir289.

4.4. Akhamenid Dönem’de Kilikya Bölgesi’nde Ticaret

Bir dönem Anadolu’da da hüküm sürmüş olan Perslere ait izler oldukça azdır. Akhamenid Dönemi olarak tabir edilen bu döneme ilişkin verilere Kilikya Bölge- si’nde özellikle Meydancıkkale’de rastlanmaktadır290. Bölgede Meydancıkkale dı- şında, Pers Dönemi’ne ait izlere nadiren rastlanır. Bu nedenle Meydancıkkale Kilik- ya’daki Pers varlığının en somut kanıtıdır. Kilikya Bölgesi’ndeki müzelerde sergi- lenmekte olan Adana, Silifke ve Erdemli Kabartmaları dışında, MÖ 5. ve 4. yüzyıla ait sikkeler (Tiribazos, Pharnabazos, Datames ve Mazaeus) ve Kelenderis Persli Figürini de bölgedeki Pers varlığını gösteren önemli buluntulardır291. Anadolu’nun tüm Eskiçağ tarihi boyunca bütün toplumlarda din ve askeri güç, devlet yönetiminde en etkin rol oynayan iki önemli unsuru oluşturur. Bu olgu Kilikya’da yaklaşık 200 yıl kadar süren Pers işgali sırasında oldukça zayıf olmalıdır ki, bu konuda çok fazla bir veriye sahip değiliz. Buna karşılık, söz konusu döneme ait sikkelerden anlaşıldığına göre, yerli halk, kökleri Demir Çağı’na ve hatta daha öncesine giden eski kültürlerini Grek panteonu ile özdeşleştirmişler ve Persler de bu kültlerin varlığından rahatsız olmamışlar; bir başka deyişle, bu duruma hoşgörü ile yaklaşmışlardır. Diğer yandan, Persler kendileriyle ilgisi olmasa da, yerli halkların bu köklü inançlarını kullanarak, bölgeyi yönetmek gibi bir anlayışa da sahip değil- lerdi. Böylece Kilikyalılar kendi geleneksel inançları çerçevesinde dinsel yaşamlarını

287 Yıldız 2013, 89. 288 Doksanaltı-Özgan 2008, 3. 289 Bu yorum Kelenderis kazılarına 1990 yılından bu yana katılan Değerli Hocam Yrd. Doç Dr. M. Tekocak tarafından kendisi ile yapılan kişisel görüşmeler neticesinde dile getirilmiştir. 290 Yıldız 2013, 108. 291 Yıldız 2013, 108. - 71 -

Persler Dönemi’nde de sürdürmüşlerdir292. Kelenderis’te şimdiye kadar değerlendirilen Attika vazoları arasında en erken tarihli örneklerin M.Ö. 6. yüzyılın 2. yarısına ait olduğu görülmüştür293. Kelenderis nekropolleri özellikle Klasik Dönem ve sonrası dönemler için oldukça önemlidir. Bu nekropoller sadece Kelenderis için değil Kilikya Bölgesi için de oldukça önemlidir. Bu bağlamda, her ne kadar birçoğu farklı dönemlerde soyulmuş olsa da, Kelenderis’in nekropolleri elde edilen verilerle kentin Klasik Dönem’deki Yunanis- tan ile olan ticari bağlantısı konusuna da ışık tutmaktadır. Kelenderis Attika seramik- leri hem ressamları veya grupları saptanmış Attik atölyelerden gelmiş ve böylece kolaylıkla tarihlenebilir olmaları, hem de Kelenderis’in Yunanistan ve Atina ile iliş- kilerinin kanıtlanması açısından çok değerli arkeolojik belgelerdir294. Kelenderis’in bu ilişkileri özellikle Klasik Dönem’de bölge genelindeki kentlerden oldukça ön planda olduğunu göstermektedir295. Kelenderis buluntuları arasında sayıca çoğunluğu oluşturan eser grubu pişmiş toprak vazolardır ve bunların diğer seramik gruplarına göre sayıca daha az, fakat önemli bir grubunu Attik siyah ve kırmızı figürlü vazoları ile siyah firnisli vazolar oluşturur. Bölgenin diğer kentlerindeki Attika seramiklerine oranla Kelenderis’te Attika seramikleri daha fazladır. V. Yıldız tarafından yapılan araştırmalarda kentte bulunan Attika üretimi seramiklerin gruplara göre dağılımına bakıldığında, 93 parça Siyah Figür Tekniğinde, 39 parça Kırmızı Figür Tekniğinde, 101 parça da Siyah Firnisli örneklerin olduğu görülmektedir. Bu yoğunlukla doğru orantılı olarak da, Attika üretimi seramiklerin form repertuarına bakıldığında, bölge genelindeki en geniş form repertuarının Kelenderis’te olduğu görülmektedir. Kentin Attika Seramikleri arasında 19 farklı form saptanmıştır. Bu formlar arasında daha çok kolay taşınabilen, basit süslü, figürlü ve bezekli vazolar (örneğin lekythos, oinochoe gibi) ile özellikle askos, skyphos, kylix ve çeşitli tipteki kâselerden oluşan siyah firnisli vazolar yer almaktadır. Ancak birkaç parça ile temsil edilen amphora ve krater gibi daha büyük kaplara ait parçalar da mevcuttur296. Kilikya genelinde olduğu gibi Kelenderis’te de M.Ö. 6. yüzyıla ait örneklerin

292 Zoroğlu 2001, 425. 293 Zoroğlu 2009, 1 vd.; Zoroğlu 1994a, 60, Yıldız 2013, 157. 294 Zoroğlu 1994a, 60, Yıldız 2013, 157. 295 Yıldız 2013, 153. 296 Yıldız 2013, 153-154, tab. 6-9. - 72 -

oldukça az olduğu görülmektedir. Kelenderis Attika seramiklerinin en yoğun olarak görüldüğü tarih aralığı M.Ö. 500-400’dür. Attik vazoların kullanımı özellikle yoğun olarak siyah firnisli örneklerle 4. yüzyıl boyunca da devam etmiştir297. Kelenderis Attik Siyah ve Kırmızı Figürlü vazoları arasında farklı ressamlara ait örnekler yer almaktadır. Örneğin, Siana kâsesine ait birkaç parça mevcuttur. M.Ö. 525-500 aralı- ğında vazoların sayısında az da olsa bir artış mevcuttur. Bu tarih aralığındaki örnek- ler Silifke müzesinde sergilenmektedir. 5. ve 4. yüzyıl içinde faaliyette bulunan res- sam, grup ve atölyelerden özellikle Haimon Ressamı veya Atölyesi, Beldam Ressamı veya Atölyesi, Bowdoin Ressamı veya Atölyesi, Klügmann Ressamı, Mina Ressamı, Carlsruhe 280 grubu, Şişman Çocuk Ressamı, Athena Ressamı’na ait örnekler mev- cuttur. Bu ressamlara ya da atölyelere ait vazoların yoğunluğu oldukça farklıdır. Böl- ge genelinde olduğu gibi Kelenderis’te de en yoğun buluntu grubunu geç siyah figür ressamlarından birisi olan Beldam Ressamı ya da Atölyesi’ne ait lekythoslar oluş- turmaktadır298. Kelenderis Attika Seramikleri arasında diğer önemli bir vazo grubunu siyah firnisli vazolar oluşturmaktadır. Özellikle M.Ö. 5. yüzyılda aktif olan Attika atölyele- rinin ardından, M.Ö. 4. yüzyıl başlarından itibaren bazı taşra atölyelerinin de, Attik olanlara yakın kalitede siyah firnisli kaplar ürettikleri bilinmektedir. Ancak Kelenderis siyah firnisli vazolarının çoğunluğunun, özellikle 5. yüzyıl örneklerinin Attika atölyelerinin üretimi olduğu anlaşılmaktadır299. 4. yüzyıl örnekleri de gerek astar kalitesi gerekse form özellikleri bakımından yine Attika üretimi olmalıdırlar. Batı Anadolu’daki merkezlerde bulunanlara kıyasla Kelenderis Attika sera- mikleri hem sayıca daha az hem de yalnızca belli tiplere ait vazolardır. Diğer taraf- tan, Attik vazoların Attika dışı coğrafyalarda bulunmasını, yalnızca oralardaki Grek kökenlilerin taleplerini karşılamaya yönelik bir ticaret malzemesi olarak değil, aynı zamanda, bu lüks vazolara sahip olma isteğinin belli seviyedeki aristokrat çevrelerde bir moda malzemesi olma özelliği içerdiğini de unutmamak gerekir. Çünkü Klasik Dönem’de ırk ve kültürel bakımdan Kilikya halkları en azından çoğunluk olarak Grek değillerdi. Burada önemli bir durumda, ithal edilen vazoların tip ve bezeme

297 Yıldız 2013, 157, tab, 10. 298 Zoroğlu 2009, 1 vd.; Yıldız 2013, 158 299 Zoroğlu, 1994a: 61. - 73 -

özellikleri bağlamında yörelere ve zamana göre farklılık göstermesidir. Örneğin, Ege ve batısındaki alıcıların Grek kültürüne olan yatkınlıkları, Grek vazolarına olan tale- bin artmasına neden olmuş, Kilikya ve daha doğudaki coğrafyalarda yaşayanların ise bu kültürün oldukça dışında veya uzağında kalması sonucunda; ekonomik nedenlere de bağlı olarak, ithal edilen vazoların tip ve bezeme bakımından oldukça sınırlı ol- dukları gözden kaçmamaktadır. Bir başka deyişle, Kelenderis’te bulunan Attik vazo- lar belli birkaç biçimle sınırlıdır ki, bunlar kolay taşınabilen basit süslü, figürlü ve bezekli vazolar, (lekythos ve oinochoe gibi) ile özellikle askos, skyphos ve çeşitli kâselerden oluşan siyah firnisli vazolardır. Bu bakımdan, Kelenderis’te bulunan Attik siyah ve kırmızı figürlü ve siyah firnisli vazoların çoğunluğunun aynı ressam ve atölyelerin ürünü olmaları da bu bağlamda dikkat çekici diğer bir olgudur. Böylece Akdeniz’in doğusunda, Kilikya’da, genellikle kolay taşınabilen, belli tiplere ait olan, ikinci, üçüncü kalite Attika işi vazolar ithal edilerek, mezarlara ölü armağanı olarak konma modası, Attik vazoların revaçta olduğu yaklaşık üç yüzyıl boyunca sürdürül- müştür300. Mersin Müzesi’ndeki Attika üretimi seramikler ise 3 adet lekythos, 1 adet guttus, 1 adet skyphos ve 3 adet küçük kâseden oluşmaktadır. Attika üretimi bu se- ramikler arasında siyah ve kırmızı figürlü birer örnek mevcuttur. Bunlardan siyah figürlü olan form ve süsleme açısından Beldam Ressamı veya Atölyesi’ne ait olmalı- dır. Özellikleri bakımından bu eser M.Ö. 5. yüzyılın 2. veya 3. çeyreğine tarihlendi- rilmektedir301. Bu eserin form ve bezeme açısından benzerleri Alanya, Anamur, Si- lifke302 ve Tarsus303 Müzelerinde sergilenmektedir. Kırmızı figürlü ise M.Ö. 4. yüz- yılın ilk yarısına tarihlendirilir. Diğer Attik seramikler arasında ise siyah firnisliler yer almaktadır. Genel olarak Mersin Müzesi’ndeki Attika üretimi seramikler M.Ö. 5. yüzyılın ilk çeyreği ile M.Ö. 4. yüzyılın 3. çeyreği arasına tarihlendirilmektedir304. Karaman Arkeoloji Müzesinde sergilenen Siyah Figür Tekniğinde bezenmiş omuzlu lekythoslar olasılıkla ve Kilikya (Kelenderis?) kökenlidir. Tip II içinde değerlendirilen bu örnekler genel anlamda kalitesiz ve ikinci derecedeki işçilikleri ile

300 Zoroğlu 2008, 1239; Yıldız 2013, 158-159. 301 Yıldız 2013b, 745, Kat. n. 1; Alkaç 2006, 58-59;Zoroğlu 2009, 4-6, Pl. 2-4. 302 Zoroğlu 2009, 4-6, Pl. 2-4. 303 Alkaç 2006, 53-70. 304 Yıldız 2013b, 746. - 74 -

dikkati çekmektedir. Bu nedenle dönemlerinde çok pahalı olmayacak nitelikte eser- lerdir. M.Ö. 5. yüzyılın ilk yarısı içinde Attika’dan ithal edildikleri anlaşılan bu lekythosların en azından dördü, Kilikya kentlerinden birinde kullanılmış ve özellikle son yıllarda Kelenderis’te sürdürülen araştırmalardan anlaşılacağı üzere yaşam stan- dardı çok da yüksek olmayan, alım gücü düşük kişilere ait mezarlardan bulunmuş olmalıdır305. Bunlardan üzerinde bir savaşçıya sunu sahnesinin işlendiği lekythos Haimon Grubu Tarzında çalışan bir ressama ait olduğu düşünülerek stil, kompozis- yon ve form özellikleri ile M.Ö. 480-70 yılları arasına tarihlendirilmektedir306. Sar- maşık, Palmet (bitkisel) Bezemeli Lekythoslar ise form ve bezeme bakımından Silif- ke Müzesi’nde saklanan lekythoslar 307 ve Karaçallı Nekropolü’nde bulunan bazı lekythoslar308 ile yakındırlar. M.Ö. 5. yüzyılın ikinci dörtlüğü ile üçüncü dörtlüğüne tarihlendirilen her iki lekythos da gövde bezemeleri ile Haimon-Beldam Ressamı veya Atölyeleri sanat alanı kapsamında yoğun bir biçimde üretilen “palmet bezemeli lekythoslar” grubu içinde değerlendirilmektedirler309. M.Ö. 5. yüzyılda, Atina’nın önderliğinde Perslere karşı kurulan Attik-Delos Deniz Birliği’nin en doğudaki üyesi ve müttefiki olan Kelenderis, korunaklı limanı sayesinde bölgenin en etkili ticaret merkezlerinden birisi olmuş, M.Ö. 401-330 arası süren Pers işgaline rağmen ticari bağımsızlığını korumayı başarmıştı. Kent en parlak dönemini yaşadığı Klasik Dönem’de, Anadolu ile Kıbrıs arasında bir uğrak noktası olmuş, bir başka ifadeyle, Helenistik Dönem’de de devam etmiş olan, Anadolu ile Kıbrıs arasındaki ticarette aktif bir rol oynamıştır310. Dağlık Kilikya (Kilikia Trakheia) Bölgesi’nin orta kesiminde bir liman kenti olan Kelenderis bu konumuyla, Doğu Akdeniz Ticari Amphora arkeolojisi bakımın- dan çok önemli veriler sunan bir yerleşme olarak dikkati çeker. Kentin bu özelliğini ortaya koyan en eski veriler Aşağı Şehir Sondajı’nın M.Ö. 7. ve Erken 6. yüzyıl ta- bakalarında ele geçen sepet-kulplu, dar ve düz dipli geniş karınlı taşıma ve depo va- zoları oluşturur311. M.Ö. 7-3. yüzyıl arasında kullanılan ve ilk olarak Kıbrıs’ta üreti-

305 Doksanaltı 2011, 98, kat.n, 2-5. 306 Doksanaltı 2011, 95, kat.n, 2. 307 Zoroğlu 2009, 1-6, lev 2-4. 308 Çokay-Kepçe 2006, 92-93. 309 Doksanaltı 2011, 96-97, kat.n, 3-4. 310 Zoroğlu 1994c, 445, Yıldız 2013, 149. 311 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 110-111. - 75 -

len sepet-kulplu amphoralar ile Kilikya Bölgesi’ndeki batıklarda, müzelerde ve kazı- larda karşılaşılmaktadır. Özellikle Kelenderis ve çevresindeki buluntular, kentin dış dünya ile bağlantılarını ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir312. Kıbrıs Ar- kaik Dönem başlarından itibaren tarımsal üretimini, geniş çaplı zeytinyağı ticaretine dönüştürmüştür. Miletos ve Samos gibi piyasayı elinde tutan büyük üreticilerin karşı- sına Grek amphoralarından tamamen farklı, büyük boyutlu amphoralarla çıkması ürünlerinin dış satım politikasını iyi belirlediğinin bir göstergesidir. Aslan Eyce Taşucu Amphora Müzesi’nde beş örnekle temsil edilen bu sepet-kulplu amphoralar, sağlam yapıları yüksek kapasiteleri nedeniyle depo amphoraları olarak yorumlanmış ve başlangıçta Suriye-Fenike kökenli oldukları öne sürülmüştür. Kıbrıs’ta yapılan kazılarda Kıbrıs hece alfabesi ile yazılmış bir yazıtın bu amphoralar üzerinde bulun- ması sepet-kulplu amphoraların Kıbrıs zeytinyağının taşınmasında kullanıldığının anlaşılmasına neden olmuştur. Başlangıçta 65-70 cm olup boyuna yakın bir genişlik- te üretilen bu amphoraların ağız kenarlarını aşan sepet formlu karakteristik yüksek kulplara sahip olduğu bilinmektedir. Kıbrıs’ta bulunan terra kota figürin grupları bu amphoraların iki kişinin taşıması için tasarlandıklarını kanıtlamaktadır313. Form geli- şimine göre iç kapasiteleri yarı yarıya azalan ve ince uzun bir görünüm alan geç ver- siyonların taklitleri Doğu Akdeniz’deki merkezlerde karşımıza çıkmaktadır. Kıbrıs’ta üretildiği düşünülen sepet-kulplu amphoralar ada ticaretinin Anadolu ile ilişkisinin maddi kanıtı olarak Silifke, İçel, Anamur, Bodrum ve Müzelerinde de bu- lunmaktadır314. Bu amphoraların dağıtım alanı genellikle Doğu Akdeniz olsa da Miletos, Ka- radeniz, Atina, Abdera (Trakya) ve Girit’te de örneklerine rastlanmıştır. İç kesimler- de nadiren görülen bu amphoralar Kıbrıs ve Levant’ın kıyı yerleşimlerinde oldukça yaygındır. Bu amphoralar ayrıca Sinai’nin kuzeyinde, Mısır’da ve Euesperides’de

312 Kelenderis hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Zoroğlu 1986; 455-466; Zoroğlu 1988, 135-155; Zoroğlu 1990, 301-322; Zoroğlu 1991, 241-254; Zoroğlu 1992, 165-180; Zoroğlu 1993, 189-209; Zoroğlu 1994a; Zoroğlu 1994b, 437-448; Zoroğlu 1995a, 263-276; Zoroğlu 1995b 189-209; Zoroğlu 1996b, 383-400; Zoroğlu 1998, 483-492; Zoroğlu-Arslan 1998, 457-462; Zoroğlu 1999, 323-336; Zoroğlu v.d. 2000, 311-324; Zoroğlu v.d. 2004, 451-466; Zoroğlu v.d. 2004b, 333-346; Zoroğlu v.d. 2005, 241-256; Zoroğlu-Tekocak 2007, 515-538; Zoroğlu-Tekocak 2008, 343-372; Zoroğlu-Tekocak 2009, 427-452; Tekocakve Zoroğlu 2013, 110. 313 Şenol 2004a,10. 314 Şenol 2004a,11. - 76 -

(Bingazi) de görülmüştür315. Yaşlı Plinius’un da bahsettiği gibi Kelenderis sadece bir kent ismi değil, aynı zamanda onun çevresindeki bölgenin de ismidir. Kelenderis Bölgesi’nin ithalat ve ihracata bağımlı ekonomisi, Kelenderis ile doğrudan ilişkilidir. Kent tarımsal faaliyetlerin başlıca uğraşı olduğu Anadolu’nun iç kesimlerine kadar uzanan hinterlandı ile bağlantılıdır. Bu nedenle Kelenderis sadece bölgenin bir ana limanı değil, özellikle rahatça ulaşımın sağlandığı Kıbrıs ve diğer deniz aşırı bölgeler ile ithalat ve ihracatın yapıldığı, Küçük Asya’nın Akdeniz’deki en önemli liman kentlerinden biridir. Geç Arkaik ve Klasik Dönem boyunca Kelenderis ve Kıbrıs arasındaki kültürel yakınlığın doğrulanabildiği en önemli verilerden biri sepet-kulplu amphoralardır. Bunlardan altı tanesi Aşağı Şehir’de muhtemelen bir evin deposunda, Protokorint, Doğu Grek ve Kıbrıs boyalı seramikleri ile birlikte bulunmuştur. Yıkım tabakasında bulunmuş bu seramikler, M.Ö. 6. yüzyılın ortalarındaki Pers istilası ne- deniyle, kullanım süreleri de göz önüne alındığında kabaca M.Ö. 7 ve 6. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmiştir. Bunlardan bazıları Attik siyah ve kırmızı figür vazoları ile aynı tabakada bulundukları için kabaca Geç Arkaik ve Klasik Dönem’e tarihlendi- rilebilmektedir. Kelenderis’teki doğu nekropolünde bulunmuş diğer bir grup sepet- kulplu amphora ise M.Ö. 5. yüzyılın sonu ve M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlendi- rilir. Aynı nekropol alanında kulbundaki gül ve yazıt ile Demokrates I’e işaret eden mühür bulunan bir Rhodos amphorası ile M.Ö. 3. yüzyılın sonu ve M.Ö. 2. yüzyılın ilk çeyreğine ait bir unguentarium da bulunmuştur316. Son yıllarda yapılan çalışmalar sepet-kulplu amphoraların Doğu Akdeniz’de, hem Kıbrıs hem de Filistin’de üretil- diklerini göstermektedir. L. Zoroğlu bu görüşü destekleyerek, sepet-kulplu amphoraların üretim merkezleri konusunda yeni bir öneride bulunur. Buna göre gele- cekte elde edilecek bulgular neticesinde sepet-kulplu amphoraların özellikle de düz kaideli Tip 2 formundakilerin üretim merkezleri arasına, Kelenderis ya da Dağlık Kilikya’daki başka bir liman kenti de girebilir317. Anamur Müzesi’nde bulunan Demir Çağı’na ait Orta Doğu’dan gelen amphoralar arasında 3 adet sepet-kulplu (1 tanesi Kelenderis’ten) amphora dikkat çekmektedir. Bu amphoralara ek olarak müzede 8 Fenike torpido biçimli amphora (3

315 Wolf 2011, 16. 316 Zoroğlu 2013, 36-37, n. 8. Fig. 1-16, tab. 1. 317 Zoroğlu 2013, Kat, 6-8. - 77 -

tanesi Kelenderis’ten, 9 Fenike bikonik formlu amphora (5 tanesi Kelenderis’ten) 14 Pers tipi tek kulplu amphora (tamamı Kelenderis’ten) olmak üzere toplam 34 adet amphora bulunmaktadır318. Ayrıca Doğu Akdeniz Bölgesi’nin en erken amphora grupları arasında bulu- nan sepet-kulplu amphorlarına ait herhangi bir atölye, fırın veya atık tabakasına rast- lanılmamış olmasına rağmen, Kıbrıs Salamis’te M.Ö. 7. yüzyılın ortası ve 6. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen tabakalarda sıkça rastlanmıştır. Beyrut’taki kazılarda ele geçen sepet-kulplu amphoralara ait üç farklı kil örneğinin tespit edilmesi ve Tell Kazel’de Fenikece yazılmış mührün saptanması Levant’taki üretimin en önemli göstergeleri- dir319. Kilikya (Kelenderis?)320, Kıbrıs ve Levant dışında Rhodos da üretim alanı ola- rak düşünülmüştür321. Arkaik Dönem’den itibaren sepet-kulplu amphoraların coğrafi dağılımında Doğu Akdeniz’deki birçok kentin ön plana çıktığı tespit edilmiştir. Buna karşın sepet-kulplu amphoralar Batı Akdeniz’de görülmemektedir322. Nagidos’ta yapılan çalışmalar sonucunda, kentin Klasik Dönemi'nin problem- li bir evre olduğu anlaşılmıştır. Özellikle Erken Klasik Dönem'e ait malzemelerin sayısı son derece azdır. Bu durum kentte siyasi bir kaos döneminin yaşandığına işaret etmektedir. Ancak M.Ö. 5. yüzyılın ikinci yarısında durum değişmekte ve seramikle- rin yine yoğunlaştığı görülmektedir. Klasik Dönem seramikleri içinde en önemli gru- bu Attika ürünleri oluşturmaktadır. Akropoldeki çalışmalarda ve Bozyazı çayının hemen batısında bulunan Gürlevik nekropolünde, ölü hediyesi olarak kullanılmış olan Attika seramiklerine rastlanmıştır. Bunlar, Nagidos'ta rastlanan diğer Klasik seramiklerin tanımlanmasına da yardımcı olmuştur. Yapılan kazılarda Doğu Akde- niz’de sık rastlanan kap formlarının yanı sıra, Attika'dan ithal edilmiş olan siyah firnisli kaplara ya da Kırmızı Figür seramiklere de rastlanmaktadır. Akropolün doğu bölümünde yer alan 4 numaralı kule içinde yapılan çalışma- lar neticesinde Helenistik malzemelerin bittiği seviyeden itibaren, Klasik Dönem seramiklerine ulaşılmıştır. Bu buluntu grubunun içinde, Attika üretimi siyah firnisli malzemeye yoğun olarak rastlanmaktadır. Bunlar arasında stemless, bolsal, sykphos,

318 Zoroğlu v.d. 2008, 34. Res, 2. 319 Alkaç 2013, 109. 320 Zoroğlu 2013, 37. 321 Şenol 2009b, 103; Alkaç 2013, 109. 322 Şenol 2003, 3; Alkaç 2013, 110. - 78 -

cup sykphos, cup kantharos, tek kulplu, dışa çekik dudaklı, sığ gövdeli, minyatür kâseler, krater ve lekanis parçaları ile Kırmızı Figürlü kaplara ait parçalar dikkat çekmektedir. Bu kontekstte ele geçen Attika malzemeler, Nagidos’ta üretildiği tah- min edilen ya da Doğu Akdeniz’de örneklerine rastlanan seramikler için önemli bir referans kaynağı olmuştur. Ele geçen Attika seramiklerinin en erken örnekleri ara- sında: M.Ö. 425/400 yıllarına tarihlenen bir bolsal, M.Ö. 420’ye tarihlenen bir stemless ve yine M.Ö. 425/400 yılları arasına ait olan sığ gövdeli bir kâse bulunmak- tadır. En geç örnekler arasında ise M.Ö. 375 yılına verilen tek kulplu kâse, M.Ö. 375/350 yılları arasına tarihlenen bir minyatür kâse ve yine M.Ö. 375/350 yıllarına tarihlenen Attika taklidi bir skyphos kaide gövde parçası sayılabilir. Bu gerekçeyle kontekstte bulunan seramikleri, M.Ö. 425-350 yılları arasına tarihlemek mümkün olabilmektedir. Klasik Dönem seramiklerini aydınlatmaya yardımcı olan bir diğer önemli sektör, J- 25 plan karesi olmuştur. Bu alan, Nagidos akropolünün kuzeyinde yer al- maktadır. Burada yapılan kazıda Klasik Dönem Attika seramikleriyle birlikte, yine lokal olarak tanımlanabilecek bazı seramik örneklerine rastlanmıştır. Homojen bir karakter gösteren buluntular arasında, Attika üretimi olan ve M.Ö. erken 4. yüzyıla tarihlenen bir cup skyphos ile M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bir çan krater parçası dikkat çekmektedir. Tarihlemeye yardımcı olan diğer önemli malzemeler arasında ise, benzer bir örneği Nagidos’ta bir mezarda bulunmuş olan ve M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bir hydria ayağı da sayılabilir323. Güney yamaçta kazılmış olan bu sektörün buluntuları arasında, diğer iki kon- tekst ile paralellik gösteren seramiklere rastlanmıştır. Bu kontekst de Attika ürünle- riyle birlikte ele geçen lokal ya da bölgesel kaplardan oluşmaktadır. Attika üretimi seramikler arasında M.Ö. 5. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen bolsal, stemless ve amphoriskos parçaları dikkat çekmektedir. Yine M.Ö. 5. yüzyılın son yirmi yılına tarihlenen bir Khios amphorasının dudak ve boyun parçası, yapılmış olan bu tarih- lenmeyi desteklemektedir. Nagidos’ta yapılan kazılarda da Attika seramikleri ele geçmiştir. Bunlar arasında M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen iki adet Siyah Figür tekniğinde bezenmiş kyliks parçası bulunmaktadır. Ancak Attika seramiklerinin esas yoğunluk

323 Durukan ve Alkaç 2007, 113; Yıldız 2013, 142-143. - 79 -

gösterdiği dönem M.Ö. 5. yüzyılın ikinci yarısı ve 4. yüzyıldır. Bulunan seramikler arasında en kaliteli örneklerin Kırmızı Figür tekniğinde bezenmiş olan kaplara ait oldukları göze çarpmaktadır324. Nagidos’ta saptanan Attika üretimi siyah firnisli se- ramikler arasında 64 adet örnek saptanmıştır. Ayrıca Attika üretimi örneklerin imi- tasyonları da söz konusudur. 20 adette imitasyon siyah firnisli örnek tespit edilmiştir. Siyah firnisli seramikler arasında çeşitli formlar saptanmıştır. Bu formlar arasında Stemless, Bolsal, Skyphos, Cup Skyphos, Cup Kantharos, Kantharos, Tek kulplu kâse, Çeşitli formlarda kâseler, Lekanis, Amphoriskos ve Krater yer almaktadır. Söz konusu örnekler arasında en erken örnek M.Ö. 480’li yıllara tarihlenen bir skyphostur. En geç örnek ise M.Ö. 350-325’li yıllara tarihlenen minyatür kâseler- dir325. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıl içinde faaliyette bulunan ressam, grup ve atölyelerden özellikle Haimon Ressamı veya Atölyesi, Beldam Ressamı veya Atölyesi, Bowdoin Ressamı veya Atölyesi, Klügmann Ressamı, Mina Ressamı, Carlsruhe 280 grubu, Şişman Çocuk Ressamı, Athena Ressamı, Pithos Ressamı, Tymbos Ressamı ve Otchet grubuna ait örnekler mevcuttur. Bu ressamlara ya da atölyelere ait vazoların yoğunluğu oldukça farklıdır. Bölge genelinde en yoğun buluntu grubunu geç siyah figür ressamlarından birisi olan Beldam Ressamı ya da Atölyesi’ne ait lekythoslar oluşturmaktadır. Bu noktada özellikle geç siyah figür vazo üretimi yapan atölyeler- den örneğin Beldam Atölyesi’nin ürünlerinin imitasyonlarının da birçok yerde bu- lunduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle bu atölyenin ürünlerinin Korinth’de yo- ğun olarak taklitlerinin yapıldığı bilinmektedir. Ancak eldeki örneklerin kesinlikle Attika ya da Korinth üretimi olduğu konusunda net bir şey söylemek mümkün gö- rünmemektedir. Bu konu ancak ileride yapılacak kil analizleri ile netlik kazanabilir. Bu bağlamda özellikle Beldam Ressamı veya Atölyesi’ne verilen 35 adet lekythosun astar, bezeme, beyaz zemin gibi özelliklerinin kaliteli olması, bunların birer Attika malı, dolayısıyla birer Beldam Atölyesi ürünü olduklarını düşündürmektedir326. Tarsus’ta Klasik Dönem yerleşiminin varlığı bilinmesine rağmen, şimdiye kadar bu döneme ait sınırlı sayıda buluntuya ulaşılmıştır. Bu buluntuların bir kısmı

324 Durukan ve Alkaç 2007, 114; Yıldız 2013, 144. tab, 1-5. 325 Durukan ve Alkaç 2007, 116-121; Yıldız 2013, 147 326 Yıldız 2013, 218, tab, 34. - 80 -

Gözlükule Höyüğü’nde yapılan kazılarda ele geçmiş olan az sayıdaki Attika serami- ğidir. Günümüzde Tarsus Müzesi’nde bulunan bir grup lekythos E. Alkaç tarafından çalışılmış olup buluntuların geri kalan kısmının Tarsus’ta bulunduklarının rapor edilmesinden hareketle, Klasik Dönem yerleşiminin Gözlükule dışında da devam ettiği görüşü savunulmuştur. Burada M.Ö. 490-470 yılları arasına tarihlenen Haimon grubuna ait siyah figür tekniğinde bezenmiş lekyhoslara Anadolu’nun çeşitli merkez- lerinde olduğu gibi Kilikya ve Kıbrıs’ta da rastlanmıştır327. Beldam Ressamı Atölye- si’nin eserleri ile hem form hem de bezeme açısından benzerlik gösteren floral be- zemeli lekythoslar ise M.Ö. 5. yüzyılın ortalarına tarihlenir. Floral bezemeliler ara- sında bulunan palmetli bir lekythos ise Münster, Atina, Keramaikos, Eridanos, Daskyleion, ve Niğde’de bulunan örnekler ile benzerlik göstermekte ve yine Beldam Atölyesi eserleri arasında yoğun olarak görülmektedir328. Kilikya Bölgesi’nde Attika üretimi ya da Attika taklidi seramiklere Nagidos, Kelenderis, Meydancıkkale, Soloi, Mersin-Yumuktepe ve Kinet Höyük’te yapılan arkeolojik kazılarda rastlanmıştır. Tarsus’ta M.Ö. geç 6. yüzyıl ile geç 4. yüzyıl ara- sında bir boşluk dönemi vardır. Tarsus, bu dönemde Pers hâkimiyeti altındadır. İki yüzyıl kadar süren bu boşluk dönemi hakkında detaylı bir bilgi bulunmamaktadır. Tarsus Gözlükule höyüğünde yapılan çalışmalarda bu tarihler arasına ait çok az sayı- da Attika üretimi seramik bulunmuştur. Bu tarihlere ait buluntuların çok az olması, höyük üzerindeki iskânın zayıfladığını göstermektedir. Bununla birlikte M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda, Tarsus merkezli Synesis Krallığı’nın en güçlü dönemini yaşadığı, antik kaynaklar ve sikkeler yardımıyla tespit edilmiş durumdadır. Bu nedenle Tarsus’un Klasik Dönem’de Gözlükule Höyüğü’nün dışında gelişim göstermiş olduğu ancak bu yeni iskân alanının şimdilik tespit edilememiş olduğu anlaşılmaktadır329. Geç Demir Çağı’na tarihlenen Kinet 3, 1. Evre’deki (M.Ö. 6.-4. yüzyıl) sera- mik buluntular incelendiğinde, Kinet’in Ege ve Doğu Akdeniz ile ticari bağlantılarını devam ettirdiği ve nüfusun azalmasına rağmen ticari liman görevini yitirmediği anla- şılmaktadır330. Höyükteki çalışmalar sırasında Kinet Periyot 3’e (Geç Pers ve Erken Helenistik, M.Ö. 4. yüzyıldan 2. yüzyılın ortalarına kadar) karşılık gelen tabakada,

327 Alkaç 2006, 58, kat. 1-2. 328 Alkaç 2006, 64, kat 4-6. 329 Alkaç 2006, 66. 330 Gates 2012, 412. - 81 -

yapılarla ilişkili yoğun seramik buluntuları arasındaki siyah glazürlüler ve amphoralar uzak limanlar ile olan bağlantıyı göstermesi bakımından önemlidir. Ayrı- ca Atina’ya özgü siyah glazürlü bir kâsenin (M.Ö. 450-430) burada bulunması, Kinet’in Pers Dönemleri boyunca deniz ticaretindeki canlılığını koruduğunu doğru- lamaktadır331. Grek dünyasında M.Ö. 7. yüzyıla kadar, tipik amphora şekli benimsenmemiş- tir. Grek amphora türlerinin kökeni belirsizliğini korurken, bunların Fenike ya da Mısırlı prototiplerinden ilham alınarak yapıldıkları öne sürülmektedir. Klasik Dö- nem’den itibaren coşkulu bir biçimde yayılım gösteren amphoralar, muhtemelen pa- zarda içeriğinin kolay anlaşılmasını sağlamak için , Rhodos, Kos, Khios vb. bölgelere ait farklı formlarda üretilmişlerdir332. Klasik Dönem boyunca önemli bir ithalat merkezi olan Kıbrıs’a333 tahıl dışın- da Kilikya’nın en erken ihracatları konusu hala belirsizliğini korumasına rağmen, sikke ve özellikle amphora gibi arkeolojik kanıtlar bölgenin tarımsal üretim faaliyet- lerini gözler önüne sermektedir. Bu konuda yakın zamanlarda Mersin Üniversitesi tarafından kazısı yapılmış Nagidos’tan önemli bir takım veriler elde edilmiştir. M.Ö. 4. yüzyıla tarihlendirilen Nagidos sikkelerinin üzerinde betimlenen farklı tiplerdeki amphoralar; bize kentin en erken amphora üretim merkezi olduğunu gösterir. Sikke- ler üzerindeki bu amphora tiplerine bakıldığında M.Ö. 5-4. yüzyıllarda üretilen Mendean amphoralarına benzer; yuvarlak, armut şeklinde betimlemeler olduğunu görürüz. Yani, Nagidos’ta bulunan ithal amphoralar arasında çok fazla sayıda Mendean amphora parçaları bulunuyordu. İki merkez arasındaki ticaret sebebiyle; Akdeniz pazarlarında çok ünlü olan Mendean amphoralarının doğal olarak bir takli- diydi. Amphora mühürleri de, bölgede var olan amphora üretiminin en önemli kanı- tıdır. Bugüne kadar mühürlü amphora kulpları üzerinde yapılan çalışmalar, bazı özel gruplar arasında atribütü olduğu bilinen amphora üretim merkezlerinde kil karakte- ristiği, kulp biçimi ve yazıtlarla ilgili olduğunu gösterirler. Helenistik Dönem’e tarih- lenen amphoralar, V. Grace tarafından mühür üzerinde görülen adlarına göre

331 Gates ve Eges 2013, 96-97, fig 15. 332 Peacock ve Williams 1991, 22. 333 Heichelheim 1964, 49. - 82 -

Parmeniskos, Nikandros, Petos ve Pistos diye gruplandırılmışlardır. En geç olan Pistos grubunun mühründe; ortada bulunan üzüm salkımının etrafını P…stou yazıtı vardır. Kırmızımsı kil mikalı, kalkerli ve içerisine iri kum dâhil edilmiş hamur yapı- sına sahiptir. Karakteristik kil yapısına bağlı olarak, Grace Taşoz amphoralarına ben- zetmiş ve M.Ö. 3. yüzyıla tarihlendirmiştir334. Bu grup mühürler, Doğu Akdeniz merkezlerinde örneğin; Alexandria335, Salamis336, Tarsus337, Nagidos338, Ras el Ba- sit339, üç örnek dışında Taşoz340, Troia341, Karadeniz’den de Satu Nou’dakileri342 çoğunlukla kayıt altına alınmıştır. Bu buluntular, yazıtlılar ve üzüm salkımı motifli- lerden yola çıkılarak beş ana gruba ayrılabilmektedir343. Bu konuda yayınlanmış tek mühür, Kıbrıs’ta tasdik edilmiş, M.Ö. 3. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen ve üreticisinin adı Aristion344 olan bir Rodos mührüdür. Ya- yınlanmamış bir diğer mühür ise İskenderiye’deki Greco-Roman müzesinde bulun- maktadır. Bu mühürlerin hepsinin üzerinde; ortada nar betimi, onun üzerinde büyük nu yazısı, altında ise küçük olarak kıvrık sap ile birlikte sağ üstünde ise alpha ve delta vardır. Mühürler üzerindeki nu harfleri ve alfa-delta, sikkelerde345 de olduğu gibi Nagidos’un kısaltması olarak; narın ise tapındıkları tanrıya ithafen 346 kullanılmış olduğu düşünülmektedir. Pistos grubunda olduğu gibi bu grubun da kırmızımsı kili347 mikalı ve kum taneciklidir. Bütün bu ipucular birleştirildiği zaman henüz atölyeler araştırılmamasına rağmen, “Nagidos Grubu” olarak adlandırılan grubun üretim yeri

334 Grace 1950, 146, no. 85-87. 335 Şenol 2000, 375, no. 181 ve 380, no. 189,. İskenderiye Greco-Roman Müzesi Benaki Koleksiyonu’nda birkaç tane mühür örneği bulunmaktadır. (yayınlanmamış M/ABC 477, 508- 511; P11076, 11090 ve 1102). Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 8. 336 Calvet 1972, 67, no.143 ve 68, no. 144; Calvet 1978, 230, no. 70, lev. LVI. 337 Grace 1950, 146, nos. 85-87, fig. 118. 338 Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 11. Bunlar çok yeni buluntulardır. (Inv. Nos. NAG. 2000/241,246,394 ve NAG.2001/518.) 339 Empereur ve Hesnard 1987, 58, no. 5, lev. 2; Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 13. 340 Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 13. 341 Panas-Pontes 1998, 168, no.335, fig.26. 342 Conovici-Irimia 1991, 168, no. 335, fig.16. 343 Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 16. 344 Calvet 1972, p. 68, no.145, fig. 157. 345 Durugönül 2001, 431. 346 Nagidos’ta tapındıkları tanrıçadır ve onun atribütü de nardır. 347 HUE 2,5 YR 5/8 red. - 83 -

olarak Nagidos civarı tayin edilebilir348.

4.5. Helenistik Dönem’de Kilikya Bölgesi’nde Ticaret

Kilikya Bölgesi’nde Pers Dönemi’nin sona ermesinin ardından Helenistik Krallıklar etkili olmuştur. Nagidos tarihinin en ilginç safhalarından biri ise M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısında yaşanmıştır. Erken Helenistik Dönem’e ait çok sayıda sikke ve mühürlü amphora kulbu sayesinde tarihlendirilebilen seramikler M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısında sikke ve mühürlü kulplar ile birlikte aniden kesilmektedir. Ayrıca M.Ö. 2. yüzyılın başlarından itibaren oldukça yaygın bir form olan Megara kâselerine ait kentte hiçbir veri elde edilememiştir. Roma Dönemi’ne ait herhangi bir buluntu ile karşılaşılmaması ise kentin bir daha kullanılmamak üzere bu tarihte terk edildiğini göstermektedir. Tüm bu veriler dikkate alındığında Nagidos’un kronolojik gelişimi dört evrede açıklanabilir. 1. Evre M.Ö. 650/600-500 Arkaik Dönem (Kuruluş ve Gelişim Evresi) 2. Evre M.Ö. 500-450/430 Klasik Dönem I ( Duraklama Evresi) 3. Evre M.Ö. 450/430-330 Klasik Dönem II (Yükselme Evresi) 4. Evre M.Ö. 330-175/150 Helenistik Dönem349 Buna karşın Helenistik öncesi tarihi gibi Orta Dağlık Kilikya’nın Helenistik Dönem tarihi de hala birçok belirsizlikle doludur. Büyük İskender’in gelişinden ön- ceki dönemde bu bölgenin kıyılarında iki önemli liman kenti bulunmaktaydı: Kelenderis ve Nagidos. Batıdaki Anemurium ve doğudaki Aphrodisias da yine Hele- nistik Dönem öncesi liman kentleri olarak gözükürler 350 . Kelenderis’in kuzey- doğusunda Taşeli Platosu’nda Kirşu denilen kent yani Meydancıkkale’de bölgenin diğer bir eski kentidir351. Kilikya’nın Helenistik Devir ile birlikte kentleşme ve imar faaliyetleri üzerine bilgilerinde artış görülür. Kökeni şüphesiz daha önceki dönemlere dayanan Doğu’daki kolonizasyon faaliyetleri Büyük İskender zamanında da devam eder. Büyük İskender, M.Ö. 333 yılındaki İpsos zaferinin ardından egemenliği altına aldığı topraklarda yeni kentler kurmaya başlar. Onun ölümünden sonra da ardılları bu

348 Şenol ve Şenol 2003, 122. 349 Durukan 2007a, 241. 350 Zoroğlu 1999b, 371. 351 Zoroğlu 1999b, 372. - 84 -

süreci devam ettirerek çok sayıda yeni koloni kurarlar, bununla birlikte birçok eski Yunan kentini de yeniden isimlendirirler352. M.Ö. 333-323 yıllarına ait İskender’in Balakros sikke grubu, halen Pers etkisinin görüldüğü bölgede zamanla Grek kültürü- nün yeniden canlanmaya başladığının göstergesidir353. M.Ö. 323’te Büyük İsken- der’in ölümüyle başlayan Diadochlar Dönemi’nde bölge, Seleukoslarla Ptolemaiosların mücadelelerine sahne olmuştur (Harita 7)354. Bu dönemde dahi Orta Dağlık Kilikya kentlerinin özgür kaldıkları açıktır. Öyle ki adı 5. yüzyılın son çeyre- ğine ait bir Atina vergi listesinde yer alan Kelenderis’in Pers işgaline karşı Attik- Delos Deniz Birliği’ne üye olabildiği göz önüne alınırsa kentin durumu ve ilişkileri daha iyi anlaşılabilir. Kelenderis kazıları sırasında ele geçen Arkaik ve Klasik Dö- nemler’e ait malzeme arasında, özellikle Helen, Kıbrıs, Fenike dünyası ile ilişkileri ortaya koyan vazolar, kentin bu durumunun birer kanıtıdır. Sabuniye Höyük’te buluntu yoğunluğunu Pers-Helenistik Dönem parçaları oluşturmaktadır. Pers Dönemi’ne ait silindirik gövdeli amphora parçaları, sepet- kulplu amphora ve Helenistik Dönem’e ait kırmızı/kahverengi boyalı ve astarlı kap parçaları bu dönemi yansıtmaktadır355. Helenistik Dönem’in oldukça popüler gündelik kapları ya da mezar hediyele- rinden biri de Batı Yamacı Seramikleri’dir. İlk kez M.Ö. 4. yüzyılın sonlarında orta- ya çıkarak M.Ö. 1. yüzyıla kadar Atina’nın yanı sıra pek çok atölyede üretilen bu kaplar, Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi Kilikya’da da sıkça karşılaşılan Helenistik Dönem’e ait boyalı kap gruplarından biridir. Batı Yamacı Seramikleri’nin çıkış yeri olarak ayrıca Anadolu’nun batı kıyıları da gösterilmektedir. Şimdiye dek bölgesel ve ithal örnekler Atina, Knossos, Ege Adaları, Kıbrıs, Bergama, , Knidos, Kelenderis, Nagidos, Soli, Tarsus, Antiokheia, Güney Rusya, Suriye, Filis- tin, Samaria, Maresha, Ashdod, Dura, Europos, Hama ve İskenderiye gibi Helenistik merkezlerde bulunmuştur. Batı Yamacı Seramikleri’nin üretimi ile ilgili bölgeler buluntu yoğunluğuna göre üç kategoride incelenmiştir. Buna göre büyük ve küçük üretim merkezlerinin yanı sıra bu merkezlerin müşterisi konumundaki diğer bölgeler üçüncü grubu oluşturmaktadır. Kelenderis kazılarında bulunmuş Batı Yamacı Sera-

352 Aydınoğlu 2005a, 166. 353 Ramsay 2000, 73; Toskay-Evrin 2002, 12, n. 11. 354 Koşay 1968, 298; Yıldız 2013,76. 355 Pamir 2011, 300. - 85 -

mikleri, diğer merkezlerde bulunmuş örneklerle form ve süsleme bakımından karşı- laştırıldığında sahip olduğu zengin repertuarı ile Kelenderis’in küçük üretim merkezi grubuna dâhil edilebileceğini düşündürmektedir. Ancak şimdiye kadar Kelenderis’te bu tezi doğrulayacak herhangi bir seramik atölyesi bulunamamıştır. Devetüyü’nden kiremide değişen renkleri ile Kelenderis örnekleri diğer bölgelere göre farklılık gös- termektedir. Buradaki Batı Yamacı Seramikleri Kelenderis’te ve başka merkezlerde bulunmuş diğer Helenistik buluntular ile karşılaştırıldıklarında kontekst malzeme nedeniyle M.Ö. 250-200 yılları arasına tarihlendirilmektedir356. Sirkeli Höyük’teki Helenistik Dönem ait çanak çömleklerde Batı Yamacı Seramiği, Siyah Glazürlü ve Yarı Astarlı’lara sık rastlanmakta ve bu gruba ait Megara Kâseleri, balık tabakları ve skyphoslar bulunmaktadır. Roma seramiğine ise Sirkeli’de rastlanmamaktadır357. Bununla birlikte ön yüzünde Herakles arka yüzünde Zeus bulunan, M.Ö. 317-307 yıllarına ait Menderes Magnesia’sına ait bir gümüş drahmi dikkat çekmektedir358. Helenistik Dönem’deki Ege-Kilikya ilişkilerini gös- termesi bakımından Aigai’de bulunmuş M.Ö. 2-1. yüzyıl Atina sikkesi ise bir diğer önemli malzemedir359. Tarsus’ta bulunmuş bir adet mühür baskılı Rhodos amphora kulbu yöneticisi Anthanodotos nedeniyle M.Ö. 183 yılına tarihlendirilmiştir360. Bu tarih Doğu Akde- niz’de Seleukoslar’ın ve Ptolemaioslar’ın gerilemeye, Romalıların ise ilerlemeye başladıkları döneme gelmesi bakımından önemlidir361. Batı Anadolu ile Campania başta olmak üzere İtalya’daki önemli şarap ve amphora üreticisi merkezler arasındaki ticari ilişkiler Helenistik Dönem’de, M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren yoğunlaşmaktadır. Bu dönemde özellikle II. Makedonya Savaşı’ndan (M.Ö. 197) sonra Roma’nın Ege dünyası ve Anadolu üzerinde politik etkisini arttırdığı, bölgedeki müttefikleri Krallığı’nın ve Rhodos’un desteğiyle Doğu Akdeniz’deki siyasi ve eko- nomik gelişmeleri denetleyebilecek bir konuma sahip olduğu anlaşılmaktadır 362 . Delos’un Roma Senatosu tarafından serbest liman ilan edilmesinin ardından (M.Ö.

356 Sağlan 2010, 302 vd. 357 Novák-Kozal 2011, 44 358 Novák-Kozal 2010, 481, fig 14a. 359 Doğer v.d. 2010, 344. 360 Rotroff 1997, 461. 361 Özyar v.d. 2009, 53, fig. 10. 362 Kaya 1996, 214-215. - 86 -

167), Romalı tüccarlar Doğu Akdeniz’de birçok tüketim merkeziyle doğrudan ticaret yapma olanağı sağlamışlardır. Yunanistan’da ve Anadolu’da Roma egemenliğinin kurulması ve Pergamon Kralı Attalos’un ölümünün ardından M.Ö. 133 yılında Provincia Asia’nın örgütlenmesi ve eyalet olarak Roma’ya bağlanması, doğal olarak Batı Anadolu’da Roma nüfusunun artması ve İtalyan tüccarların Doğu Akdeniz tica- retinde daha etkin rol oynaması sonucunu doğurmuştur. Provincia Asia’nın başkenti Ephesos’taki Tetragonos Agorası’nda bulunan Roma amphoraları, İtalya yarımada- sından Batı Anadolu’ya ihraç edilen ticari ürünlerin kökeni ve bu ticaretin gelişimi hakkında önemli kanıtlar sunmaktadır. M.Ö. 2. yüzyılın sonlarına kadar İtalyan amphoraları, bölgeye genelde çok sınırlı sayıda ve düzensiz olarak ihraç edilmiştir363. Bu merkezlerin dışında, Marmaris Müzesi’nde, Bodrum Su-Altı Arkeoloji Müzesi’nde ve Mersin’de Taşucu Amphora Müzesi’nde bulunan İtalyan üretimi Ro- ma amphoraları, İtalya Yarımadası’ndan Anadolu’ya yapılan amphora ticareti hak- kında önemli arkeolojik veriler sunmaktadır. Taşucu Amphora Müzesi’nde bulunan ve Grek-İtalik amphoraların en erken örnekleri arasında değerlendirilen tip Will A formunda amphora, M.Ö. 4. yüzyılın sonuyla MÖ 2. yüzyılın başı arasına tarihlen- mektedir364. Taşucu Amphora Müzesi’nde ve Marmaris Müzesi’nde bulunan Lamboglia 2 amphoraları, M.Ö. 2. yüzyılın sonunda itibaren, Doğu Akdeniz ticaret rotaları üze- rinde bulunan Anadolu kıyılarındaki bu merkezlerde İtalyan şarabının özellikle M.Ö. 1. yüzyılda bu amphora formlarıyla önemli miktarlarda ithal edildiğini ortaya koy- maktadır. Taşucu Amphora Müzesi’nde bulunan ve mantar formlu ağız kenarına, küresel formda ovoid gövdeye sahip Lamboglia 2 amphoraları, bu formun erken ör- nekleri arasında değerlendirilmektedir. Küresel gövdeli Lamboglia 2 amphoraları genellikle M.Ö. 2. yüzyılın sonları ile M.Ö. 1. yüzyılın ilk yarısı arasına tarihlenen kontekstlerde ele geçmektedir. Marmaris ve Taşucu’ndaki müzelerde ele geçen Lamboglia 2 amphoralarının özellikle sualtı buluntuları olarak batıklarda ele geçtik- leri anlaşılmaktadır. Doğu Akdeniz’de Levant Bölgesi’nde de bulunan Lamboglia 2 amphoralarına, Ege ticaretinin önemli bir dağıtım noktası olan Roma’nın ticari üssü

363 Bezeczky 2005, 51. 364 Şenol 2005, 192. - 87 -

konumundaki Delos’ta yoğun olarak rastlanmaktadır365.

365 Şenol 2005, 194.

5. KİLİKYA BÖLGESİ EKONOMİSİ VE BÖLGEDEKİ MESLEK KOLLARI

Çalışmamızın asıl kısmını oluşturan bu bölümde, bölge ekonomisinin temel dinamiklerini oluşturan ögeler ayrıntılı bir biçimde ele alınarak, Kilikya Bölgesi’nin kıyı kesimindeki ticari faaliyetler irdelenmek istenmektedir. Bu doğrultuda Kilikya Bölgesi’nin Roma Dönemi’ndeki ticari faaliyetlerine bağlı olarak gelişen ekonomisi anlaşılmak istenmektedir. Kilikya Bölgesi’nin, Roma Dönemi’ndeki ekonomisini anlayabilmek için, öncelikle daha erken dönemlere ilişkin verileri değerlendirmek gerekmektedir. Hele- nistik Dönem’de bu bölgede yerel beyliklerin oluşmuş olması, bölgenin giderek artan ekonomik istikrarının bir sonucudur. Hatta bu durum, küçük tarımsal ticaret ilişkile- rinin büyümesine işaret etmektedir366. Her ne kadar erken dönemlere ait epigrafik malzemenin eksikliği olsa da bölgedeki ve özellikle Olba, Elaiussa Sebaste ve Korykos’taki yapılar ile anıt mezarlar, bölgenin ekonomik anlamdaki zenginliğinin birer kanıtıdır. Bu gelişimi yalnızca Olba gibi bir hanedanlık değil, Nagidos, Kelenderis, Holmoi, Soloi, Tarsus, Mallos, Issos, Myriandros gibi sikke basan kent- ler ve Kilikya’nın iç bölgelerindeki yerel beyliklerin yönetim alanlarının genişliği de göstermeye yetmektedir367. Helenistik Dönem’de bölgede oluşmaya başlayan inşa faaliyetlerinin ve buna bağlı olarak da inşaat işçiliğinin geliştiği görülmektedir. M.Ö. 1. yüzyıl ve M.S. 1. yüzyıl arasındaki ticari gelişimin ve kalkınmanın kanıtlarını ise daha çok kasaba türündeki yerleşimlerin polis’lere dönüşmesi oluşturmaktadır. Bun- lar , Alexandria ad Issum, Epiphaneia, Soloi-Pompeiopolis, Aigiai, Anazarbos, , Neronias, gibi kentlerdir. Bu kentleşmeler Bizans Dönemi’ne kadar sürmekte, kısmi olarak da bu dönemin dışına çıkmaktadır. Ancak Aphrodisias, Issos-Nikopolis, Nagidos ve Arsinoe gibi kentler daha erken Bizans Dönemi’ne gel- meden önemini yitirmiş ya da komşu polis’lerin yönetimi altına girmiştir. Kilikya’da kentlerin kurulması Flavius’lar Dönemi’nde artık yavaş yavaş sona ermektedir. Bu döneme kadar bölge tamamen polis’lere ayrılmasını tamamlamış ve ekonomisini ise küçük ticari bölgelere ayırmıştır368.

366 Şahin 2003a, 331, Hild ve Hellenkemper 1990, 104. 367 Şahin 2003a, 331. 368 Şahin 2003a, 332. - 89 -

İmparatorluk geneline baktığımızda ise Erken İmparatorluk Dönemi’nde ek- sik ve olumsuz yanlarına rağmen, gündelik yaşamda hala ağırlıklı olarak takas siste- mi geçerlidir369. Octavianus Dönemi’ne kadar pek de tutarlı olmayan bu ekonomik yapı, M.Ö. 31 yılında Octavianus ile tutarlı bir hal almıştır. Sonradan Augustus un- vanı ile Roma’nın ilk imparatoru olacak olan Octavianus, altın ile gümüşü oranlı olarak kullanan sisteme dayalı yeni bir para politikası izlemiş ve bu sisteme göre sestertius geçerli bir para birimi olmuştur. Octavianus’un başlattığı para sistemi poli- tikası, Roma’nın sonraki iki yüzyıllık sürecinde izlenen sistemin de temelini oluş- turmuştur. Augustus’un başarılı uygulamaları sayesinde 1. yüzyıldaki ardılları da ekonomik krizler karşısında benzer önlemleri almışlardır370. M.S. 72 yılında ise Vespasianus’un Kilikya’yı eyalet olarak düzenlemesinin ve bunun sonucunda Roma’ya tamamen bağımlı hale getirilmesinin ardından, komşu bölgelerle özellikle de Kapadokya, Suriye ve Kıbrıs ile ticari ilişkiler başlamıştır371. M.S. 1. yüzyılın ortalarında Roma İmparatorluğu’nun nüfusunun 60-70 milyon ara- sında olduğu ve bu rakamın da %20’sinin Asya eyaletlerinde yaşadığı öne sürülmek- tedir372. Kilikya Bölgesi’nin M.S. 2 ve 3. yüzyıldaki durumu ile ilgili antik kaynaklar çok fazla bilgi vermemektedir373. Bu yüzyıllarda kent ve köy arasında sıkı ticari bağ- lar oluşmuştur. Bunun nedeni ise, inşa edilen ve sürekli denetlenen yol ağıdır. Tüm yönlere doğru inşa edilen yollar, hinterland’dan gelen çeşitli ticari malların diğer

369 MÖ. 269 yılları civarında en erken Roma sikkeleri bronz As ve gümüş didrahmi idi. As ve onun alt birimleri olan bronz paralar çoğunlukla yerel İtalyan devletleri arasındaki iç ticarette kullanılmaktaydı. Güney İtalya’daki Greklerle olan ticari ilişkilerin artmasından sonra, Greklerin kullandığı standartta didrahmi basıldı. Sonra yavaş yavaş gümüş para İtalya’daki iç ticarette egemen olmaya başladı. Bu da Roma’nın, gümüş ve bronz sikke arasındaki ilişkiyi ayarlama konusunda bir sorunla karşılaşmasına neden oldu. Bu sorunu giderme aşamalarında bronz As ve gümüş didrahmi’nin piyasaya sürülmesinin ardından, gümüş paraların ağırlıkları ile birkaç defa oynanmak zorunda kalınmıştır. Zira aynı anda iki sikke tedavüle sokulduğunda sorun ortaya çıkıyordu ki paranın ayarıyla oynamak bu durumda alınan bir önlem idi. İkili, yani hem bronz hem gümüş sikkenin yaratacağı sonuçları göremeseler de, bu sistem bir süre devam etti ve ağırlıklı olarak As gündelik yaşamda daha yoğun kullanılan para oldu. MÖ. 217 yılları civarında Romalılar yeni bir gümüş para olan denarius’u yarattılar. Aynı zamanda As’ın ağırlığı bir kez daha düşürüldü ve gümüş ve bronz paralar arasındaki değiştirilebilirlik oranı 1:10’dan 1:16’ya ayarlandı. Gümüş artık daha baskın olan metal olmuştu. As’ın birkaç kez daha değeri düşürüldü ve denarius'un dörtte biri ölçüsünde sestertius adlı yeni küçük bir gümüş para devreye girdi. Bkz. Wassink, 1991, 469 vd.; İznik 2011, 98, not 1. 370 İznik 2011, 99. 371 Şahin 2003a, 332. 372 Poblome 2013, 83. 373 Hild ve Hellenkemper 1990, 105 vd.; Şahin 2003a, 332. - 90 -

bölgelere kolayca ulaşmasını sağlamış ve böylece Kilikya’ya ticari bir devinim ka- zandırmıştır374. Roma İmparatorluğu’nun 1. yüzyıldaki ekonomik istikrarından sonra, Marcus Aurelius Dönemi’nde (161 -180) yaşanan barbar istilaları ya da nüfusun bü- yük çoğunluğunun ölümüyle sonuçlanan salgın gibi sorunlar, bu istikrarın bozulma- sına neden olmuştur. Commodus, Pertinax, Didius Julianus ve Clodius Albinus Dö- nemleri’nde özellikle gümüşün fiyatının düşmesi karşısında alınan önlemler yeterli olmamış, Roma’nın ekonomik anlamdaki çöküşü devam etmiştir. Septimius Severus yönetimi (193 - 211) sırasında piyasadaki sıcak para nedeniyle imparatorluk bir süre- liğine rahat nefes alsa da 3. yüzyıl tam bir ekonomik kriz dönemi olmuştur 375 . Severus Alexander’ın 235 yılındaki suikastından Diokletian’ın 284 yılında tahta geç- tiği zamana kadar tam 26 asker kendini İmparator olarak ilan etmiş ve hemen tama- mına yakını da yine askerler tarafından öldürülmüştür. Birkaç tanesi kısa ömürlü iktidarlarında ülkeyi tek başlarına yönetseler de çoğunlukla İmparatorluğun başka bölgelerinde aynı anda başka yöneticiler de kendi bölgesel iktidarlarına sahip olabil- mişlerdir. Bu süreç içerisinde yaşanan politik ayrışma, Galya gibi bölgelerin İmpara- torluktan kopmasını da beraberinde getirmiştir. Nihayetinde bütün bu olumsuz ge- lişmeler sadece Principatus376 yönetiminin değil, Greko-Roman kültürün de sonunu hazırlamıştır377.

374 Şahin 2003a, 332-333. 375 Aslında bu yüzyılda Roma İmparatorluk bütçesinde en büyük oran orduya ayrılmaktaydı. İlk kez Septimius Severus döneminde askerler maaşlarında önemli bir artış görmüşlerdir. Severus kendi döneminde üç tane daha lejyon ekleyince ordunun harcamaları ciddi şekilde kendini hissettirmişti. Askeri harcamalar dışında, halka bedava ekmek dağıtımının arttırılarak devam etmesi, devlet tarafından masrafları karşılanan oyunlar, yoksul halka bedava tıp hizmeti, saray giderleri ve inşaat etkinlikleri, toprakları genişlemiş İmparatorluk içerisindeki yeni yol yapım çalışmaları, var olan yolların bakımı ve posta örgütü gibi etkinlikler de sürekli gider demekti. Büyük miktarlarda paranın piyasada sıcak para olarak bulunması belki ilk zamanlarda ekonomiye olumlu yansımış olabilirdi. Örneğin faiz oranları % 6’tan % 4’e gerilemişti. Ücretler de önemli bir şekilde artış göstermemekteydi. Ancak Partlar’dan ele geçirilen altın stoku ve altın sikkenin artması göreli olarak gümüşün fiyatının ve denarius’un değerinin düşmesine neden olmuştu. Bu da bir sonraki yüzyılda çok daha ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktı. Bkz. Wassink, 1991, 471 vd. İznik 2011, 99, not 2. 376 Principatus; Latince’de “ilk, birinci, baş, önder” anlamlarına gelen princeps sözcüğünden türetilmiş ve Roma İmparatorluğu’nda ilk imparator Octavianus ile başlayıp Diokletianus Dönemi’ne kadar süren döneme verilen politik terim. 377 Lewis ve Reinhold, 1990, 377. - 91 -

5.1. Seramik Endüstrisi

5.1.1. Amphoralar

Amphoralar kara kazılarında ya da batıklarda ele geçen buluntular arasında en sık rastlanan seramik grubunu oluşturmaktadır. Antik dünyadaki ticari hareketliliğin somut kanıtını oluşturan amphoralar ile ilgili çalışmalar son yıllarda giderek hızlan- mıştır378. Ticari bakımdan amphoraların kendisi, içinde taşıdığı malzemeden daha değerli değildir. Bu nedenle kendi başına alınıp satılmamaktadır. Diokletian’ın Fiyat Listesi’nde 20 sextarii (11-12 kg) hacmi olan kapın maliyeti 12 denarii olarak hesap- lanmıştır. Örneğin küçük bir kabı yerel bir şarapla doldurmanın maliyeti 160 denarii’dir. Eğer kaliteli bir şarapla doldurulacaksa maliyeti 480 denarii olur. Daha açıkçası kabın içinde taşıdığı malzemenin kalitesine göre maliyet artmakta ya da azalmaktadır379. Amphoralar, “Doğu ve Batı arasında bölünmüş Roma ticareti” fikrini doğru- dan desteklemese de gündelik kaplardan daha çok bölgesel farklılık gösterirler (Hari- ta-8). Bu durum muhtemelen amphora ve gündelik kapların birbirinden farklı yön- temlerle taşınmalarının bir sonucudur. Madrague de Giens Batığı’nda olduğu gibi amphoralar gemilerin başlıca yükleri oldukları halde, gündelik kaplar sıklıkla ta- mamlayıcı yükler olmuştur. Bu nedenle ARS’lerin Kuzey Afrika’dan Roma’ya gelen gemilerin buğday yüklü ambarlarında, Portus’a ulaştıkları söylenebilir 380 . Amphoralar ve gündelik kaplar, Akdeniz ticareti ile son derece yakın ilişki içindedir. Her bölgenin bazı malları tedarik etmek için komşularına bağımlı olduğu gerçeği, bölgeler arasında bazı değişimlerin yaşanmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bununla birlikte Akdeniz’in her yerinde daima önemli miktarda üretime rastlanmaktadır. İtal- ya, Afrika ve İmparatorluğun doğusunda üretilen amphoralar, bütün Akdeniz’e ihraç edilmiştir. Amphoraların dağıtım alanlarının kısıtlı olması ile ilgili olarak Kartaca örneğinde olduğu gibi, bir bölgenin ihtiyaç duyduğu temel gıdalara ulaşabilmek için çok fazla dışa açılmasına gerek kalmaması gösterilebilir. Ancak bu durum amphoraları içinde taşınan bütün mallar için geçerli değildir. Kimi şarap ve balık

378 Şenol 2009, 7. 379 Lauffer 1971, 2.10, 2.1. 380 Bonifay 2003; Fentress vd., 2004, 157–8. - 92 -

sosları özellikle yüksek kalitesi ve ayrıcalıklı lezzetleri nedeniyle alınıp satılmıştır. Ayrıca toplu olarak üretilen ürünlerin, küçük ölçekte üretilen ürünlerden daha ucuz olduğu hatta taşımacılık maliyetlerini dahi finanse ettiği düşünülmelidir381. Roma hâkimiyetinden önce, kurulmuş şehirler, farklı tarihçelerine rağmen382 Helenistik Dönem dünya ticaretinin bir parçası haline gelmiştir. Bu dönemde amphoraların büyük bölümü Ege'den gelirken, küçük bir bölümü ise Fenike ve Kartaca'dan gelmektedir. Ayrıca yerel üretim ise herkesçe bilinen Yunan asıllarını taklit etmektedir. Bu dönemde, Dağlık Kilikya'nın batısında, Doğu Akdeniz pazarın- da görülen, “Pamphylia” amphoralarının üretimine başlanmıştır383. Bölgede doğu ve batıya özgü, Geç Helenistik Dönem’e ait bazı malzemelerin bulunması ile birlikte, bölgenin Doğu Akdeniz'i kapsayan ticaret ağının bir parçası olduğu doğrulanmış olur. Büyük İskender'in fetihlerinden sonra Doğu'da artan Yunan nüfusu, Yunan şa- rabına olan ihtiyacın da artmasına neden olmuştur. Bununla birlikte Büyük İskender- 'in ölümü ve ardılları arasındaki mücadeleler boyunca ucuz şarap, askeri birlikler arasında büyük rağbet görmüştür. Tüm bu etmenler bir araya geldiğinde ise Akdeniz şehirleri arasında şarap ticareti patlama yapmıştır. Bu dönemde Knidos Kos ve Ro- dos gibi büyük üretim merkezlerinin yanında, Kilikya şehirlerine bu türden bir tica- rette daha az görev düşmektedir. Ancak anavatan olarak tabir edilen Mısır'da yapılan son araştırmalar, M.Ö. 3. yüzyıla ait, Mısır'da bulunmuş ilk Kilikya amphora tipi keşfedildiğinden beri, Kilikya şarabının da Doğu'da Yunanlılar tarafından tüketildi- ğini göstermektedir384. M.Ö. 331'de İskenderiye kurulduktan sonra Kilikya'nın geniş ticari ilişkileri arasında Mısır merkezleri, Kilikya tarım ürünlerinin ihraç edildiği önemli bir varış noktası değildir. Bununla birlikte, Dağlık Kilikya'nın batısında sınırlı sayıda üretilen Pamphylia amphoraları, bazı amphora mühürleri ve kırık parçalara İskenderiye'de rastlanması, Helenistik Dönem’de Kilikya şarabının buraya ihraç edildiğini kanıtlamaktadır 385 . Antik Dönem ticaretinin arkeolojik kanıtları olan amphoralar

381 Rice 2011, 91. 382 Kilikya’nın Helenistik Dönemi hakkında bkz. Tempesta 2006, 2008. 383 Kulplarında Pamphylia ismi geçmesi nedeniyle bu ismi almış amphoralardır. Şenol-Şenol 2003, 123, n. 31. 384 Şenol ve Alkaç 2007, 299. 385 Rauh ve Slane 2000, 322; Şenol ve Şenol 2003, 124. - 93 -

bulundukları merkezlerin ekonomik durumu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmamızın yanında, son yıllarda gerçekleştirilen tipolojik çalışmalarla, kazılarda tarihleyici kriterler olarak kullanılmaya başlamıştır386. Kilikya'da şarap üretimi konusundaki ilk gerçek patlama, İmparatorluk Dönemi'nin ilk yıllarında meydana geldi. Bu duruma neden olarak, Roma idaresi ile Doğu Akdeniz'in uygun iklim koşulları göz önüne alınarak, bölgenin başlıca bağcılık alanlarından biri tayin edilmesi gösterilebilir387. Dağlık Kilikya'da kıyı ve kervan ticaret yollarında alınan tedbirler 388 Kilikya'da üretilen çeşitli amphora tipleri ile dağıtıldığı ispatlanan yerel ürünlerin de ticarileştirilmesini sağlamıştır389.

5.1.1.1. Kilikya Bölgesi’nde Amphora Üretimi

Dağlık Kilikya Bölgesi’nde ilk amphora fırını Anemurium kentine J. Russell’in yapmış olduğu kazılar neticesinde kanıtlanmıştır390. Devam eden yüzey araştırmaları sonucunda Gazipaşa civarında üç fırın daha tespit edilmiştir. Batıdan doğuya doğru Syedra Fırın Alanı “Syedra Kiln Site” (SKS), Yeşil Öz Çayı ağzındaki bir kum tepeciğinde, Bıçkıcı Fırın Alanı “Bickici Kiln Site” (BCK), Bıçkıcı Çayı ağzında, Antioch Fırın Alanı “Antioch Kiln Site” (AKS), Antiokheia ad Krago antik kentindeki Güney Köyü’ndeki modern okul binasının hemen yanında bulunmaktadır. Bu araştırma sırasında fırın atıkları, aşırı pişmiş ya da deforme olmuş seramik parça- ları ile pek çok büyük yumru şeklinde pişmiş kil tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu fırın- larda üretilen amphoralara ait örnekler Roma İmparatorluğu’nun Galya, İtalya, Lüb- nan ve Mısır gibi pek çok bölgesine dağılmıştır. Bu durum yakındaki Kilikya Pedias’ta yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılan fırın alanları ile çok yakın benzerlik göstermektedir. Dağlık Kilikya’nın batısında tespit edilen pek çok fırın alanı, özellik- le şarap ve zeytinyağı gibi tarımsal ürünlerin fazlasının ticarileştirilerek ekonominin geliştirildiğini göstermektedir. Ayrıca bu durum, ticari malların daha geniş Roma Akdenizi için önemini de göstermektedir. Pek çok seramik atölyesinin ortaya çıkması Kilikya’nın Roma Dönemi’ndeki ekonomisinin dayanak noktası olması dışında, bu

386 Şenol ve Kerem 2000, 81. 387 Kruit ve Worp, 2000; Rauh, 2004, 329. 388 Slane 2000, 300. 389 Bu formun dağıtımı için bkz. Şenol ve Şenol 2003, 125, not 40. 390 Williams 1989, 91-95, Autret ve Rauh 2010, 110. - 94 -

dönem boyunca ihraç edilen Kilikya ürünlerinin öneminin altını çizerek, Akdeniz dünyasının başka bir yerinde Kilikya amphoralarının tanınırlığını da giderek artır- maktadır391. M.S. 1. ve 3. yüzyıllar arasında, Kilikya'daki amphoraların büyük bölümünü bölgesel üretim oluşturmaktadır. Yağ ve şarabın bol bulunması nedeniyle, üretim kolaylıkları göz önüne alınırsa, ihtiyaç fazlası ürünler ticari amphoralar içinde yurt dışına satılmış olmalıdır. Yapılan incelemelerde, Kilikya ve Pieria392 fırınlarında ya- pılmış, Agora M54 ve Pompeii V393 tipleri ile Anemurium A veya Agora G 199 adla- rı ile anılan tipler394, yerel üretimlerdir. Ayrıca, Galat ve Dressel 2–4 tipleri gibi bazı amphoraların da yerel üretimde taklit edildikleri doğrulanmıştır395.

5.1.1.1.1. Zemer 41 Amphoraları

Roma Dönemi’ne ait ticari amphora formları arasında en fazla kapasiteye, dolayısıyla da büyükçe bir boyuta sahip amphora formlarından biridir. Doğu Akdeniz’de öncelikle Kıbrıs’ta üretildiği tespit edilmiştir. Daha sonraki araştırmalar ise bu formun özellikle Kilikya Bölgesi’nde yoğun olarak üretildiğini ortaya koymuştur. Bu yüzden de Kilikya Bölgesi amphora formlarından birisi olarak kabul edilmiştir. Bugüne kadar ele geçen örnekler bu formun M.S. 1. yüzyıldan 4. yüzyıla kadar üretilerek yoğunlukla Doğu Akdeniz olmakla birlikte, Batı Akdeniz dünyasına da ihraç edildiğini göstermektedir396. Zemer 41 amphoraları, Agora G 199, Bengahazi MRA 4, Williams Tip A (Anemurium A) ve Mau XXVII isimleriyle de anılmaktadır. Batı Dağlık Kilikya Bölgesi’ndeki yüzey araştırmalarında, Zemer 41 amphoralarının üretiminin gerçekleştirildiği beş atölye tespit edilmiştir. Kilikya dışında diğer üretim alanı ise Kıbrıs’ta Paphos kentidir. Kilikya üretimi Zemer 41’ler, açık pembemsi mikalı ve iyi

391 Autret ve Rauh 2010, 111.. 392 Empereur ve Picon 1989, 137; Reynolds 2005, 564-565. 393 Ferrazzoli 2008, 40, fig. 4. 394 Anemurium’daki fırınlar Williams 1989, 91-95 tarafından tanımlanmıştır. Syedra ve Bıçkıcı Çayı fırınları ise N. Rauh’un 2000 yılından beri başkanlığını yürütmüş olduğu RCSP araştırma grubu tarafından tanımlanmışlardır. Bu fırınlar ve üretimleri için bkz. Rauh ve Slane 2000, 319-330; Rauh 2004, 329-336. Başka bir fırın ise pek çok kırık parça ve ıskartanın tespit edildiği Antiokheia ad Krago’da olabilir. Rauh ve Slane 2000, 326; Ferrazzoli 2008, 39, n. 4. 395 Rauh ve Slane 2000, 323-328. 396 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 113. - 95 -

fırınlanmış özelliği gösterirken, Kıbrıs üretimi örnekler ise sarımsı krem devetüyü rengindedir ve mika yer almamaktadır. Zemer 41 amphoraları, Dağlık Kilikya ve Kıbrıs’ta M.S. 1.-4. yüzyıllar arasında yoğun olarak üretilmiştir. Bu formun en erken örneği, Meroe’de M.S. 55-65 yılları arasına tarihlenen bir mezarda bulunmuştur. Roma Dönemi boyunca Dağlık Kilikya’nın batısı ticari amphora üretiminde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Bölgede yürütülen yüzey araştırmalarının yanı sıra antik Anemurium kentinde yapılan kazılar neticesinde nihayet bir fırın yapısı tespit edilmiştir397. Tarihlenebilir bütün Roma konteksti içerisinde ele geçen parçalar, en baskın tip olarak bu amphoraları göstermektedir. Anemurium’da üretildikleri için yerleşimin hemen her yerinde düzenli bir biçimde karşılaşılması şaşırtıcı değildir. Esasında yerel olarak üretilmiş amphoralar bir ürünün ticari ya da depolamak maksatlı olarak bölgede işlendiğini göstermektedir. Bu ürün herhangi bir parça üzerinde reçine tespit edilmemesine karşın şarap olabilir. Kilikya’nın moral veren şarabının, oldukça popüler olduğu Roma’ya ihraç edildiği bilinmektedir 398 . Anemurium A tipi amphoraların üretimi tarihlenebilir kontekst içinde Roma Dönemi’ne işaret etmektedir. Muhtemelen üretim ilk olarak Antoninler ve öncesinde M.S. 1. yüzyıl veya erken 2. yüzyılda başlamış olmalıdır. En son tarihlenebilir atölye atığı M.S. 3 ve erken 4. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Anemurium A tipi amphoraların, Hadrian öncesi dönemden 4. yüzyıla kadar Ostia ve Monte Testaccio’da çok yaygın olan Lloris’s Type 58 ile ilişkili oldukları anlaşılır. Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki Berenike ve Libya’da bu tip J.A. Riley’in “Orta Roma 4 Amphorası” olarak bilinir399. Bıçkıcı Fırın Alanı’nda tespit edilen hatalı parçalar nedeniyle burasının Zemer 41 amphoralarının üretildiği bir fırın olduğu söylenebilir400. Ayrıca Dağlık Kilikya’nın batısındaki yukarıda bahsettiğimiz Antiokheia Fırın Alanı’nda (AKS) fırın olup olmadığı kesin olmayan bir yapı ve belirlenen hatalı üretimler Zemer 41 amphoralarının burada da üretildiğini göstermektedir401. Bu yeni şarap kaplarının Akdeniz havzasındaki dağılımı, Kilikya'da Roma

397 Williams 1989, 91-95, Autret ve Rauh 2010, 110. 398 Williams 1989, 91. 399 Williams 1989, 92. 400 Autret ve Rauh 2010, 114. 401 Autret ve Rauh 2010, 112. fig 3. - 96 -

idaresi tarafından teşvik edilen tarımsal yatırımların artmasına bağlanmaktadır402. Ayrıca, isteğe bağlı olarak Zemer 41 amphoraları içinde taşınan özel reçineli şarap, İmparatorluğun ilk yıllarındaki bu patlamanın nedeni olmalıydı 403 . Batı Akdeniz merkezleri dışında, Mısır başta olmak üzere diğer Doğu eyaletleri de Zemer 41 tipi amphoraları bolca ithal etmiştir 404 . Zemer 41 tipi amphoralara Hindistan'da rastlanması buraya doğrudan yapılan bir ticaretin göstergesi olarak yorumlanır405. Bazıları taklit olmasına rağmen, 406 tüketim merkezlerindeki çok sayıda buluntu, Mısırlı ya da İtalyan şarap tüccarlarının ticari ilişkilerini gözler önüne sermektedir. Rauh 407 tarafından Dağlık Kilikya'da, beş farklı Zemer 41 tipi amphora atölyesi tespit edilmiştir. Bu durum Mısır'ın kıyı kesimindeki kentlerde yapılan kazılarda bol miktarda ele geçen bu kapların, Kilikya kökenli olduklarını kanıtlamaktadır408. İskenderiye'deki Gabbari Nekropolü’nde yapılan kazılarda M.S. 1 yüzyıla tarihlenen, çok sayıda parça ele geçmesine karşın, M.S. 3. yüzyıla ait tabakalarda bu kap formunu veren buluntu miktarının çok düşük olduğu göze çarpmaktadır409. Diğer taraftan Şenol ilk üç yüzyıl boyunca aynı nekropol alanının sektör 4 olarak adlandırılan bölgesinde yer yer Zemer 41 tip amphoralarının diğer amphora buluntularına oranını % 22.27 olarak hesaplamıştır 410 . Bununla birlikte kurtarma kazılarında bulunan kırık amphora parçalarının dağılım grafiğinden genel bir sonuca varmak mümkündür. Bu kapsamda Kilikya'nın İskenderiye'ye ithalatı üzerine yeni yorumlar getirilebilir. Bu verilere göre Roma İmparatorluk Dönemi'nin ilk üç yüz yılı boyunca Kilikya'dan satın alınan amphoralar ithalatın % 6,9' unu oluşturmaktadır. Özellikle Marina el-Alamein’de gerçekleştirilen kazılarda önemli oranlarda bulunan bu form İskenderiye, Pelusium, Bouto, Koptos ve Mons Claudianus’un dışında Doğu Çölü’nde bulunan yerleşimlerde de ele geçmiştir411. Bu

402 Zemer 41, Pompei V, Agora M 54 and Cilician DR 2-4 amphoralarına Korinth ve Pompei'de oluğu gibi Atina Agora'sında da çokça rastlanır. Slane 2004, 365-367; Panella 1986, 619, 621. 403 Rauh ve Will 2002, 48. 404 Ballet 1997a, 146; Tomber 2006, 206, tab.1.16. 405 Tomber 1996, 43-44; Ballet 1996, 820. 406 Hayes 1991, Type III, 91, Lev. 24.3-4; Lund 2000, 565. 407 Rauh 1999, 341; Rauh ve Slane 2000, 328. 408 Ballet 1997b, 114, no. 16; Daszewski, Majcherek ve Sztetyllo 1990, 46; Daszewski 1995, 31-32; Bailey 1998, 119, T 128, Lev. 77; Lund 2000, 568, fig. 3-4. 409 Şenol 2007a 410 Şenol 2007b 411 Şenol 2009,141-142. - 97 -

durum Doğu Akdeniz pazarında ticaret rotasının değişmesi ve Ege ürünlerine olan talebin azalırken Kilikya şarabına rağbetin artmasını gösteren en iyi örneklerden biridir. Bunun bir diğer kanıtı ise Coptos ve Myos Hormos arasındaki çöl yolu üzerinde bir yerleşimde bulunmuş Kilikya üretimi DR 2 – 4 amphoralarıdır412. Mısır'ın yanı sıra413 Zemer 41 amphoralarına Ephesos, Atina, Tomis, Bingazi ve Beyrut gibi Doğu Akdeniz'in diğer önemli kentlerinde yapılan kazılarda da rastlanmıştır414. Ayrıca bu amphoraların geç dönemde Kıbrıs veya başka bir yerde taklit edildikleri henüz kesinleşmese de M.S. 4. yüzyıla kadar Batı Akdeniz'e ihraç edildikleri bilinmektedir. Kilikya’nın (sabunumsu, mikalı, somon kırmızısı) ve ayrıca muhtemelen Kıbrıs’ın batısında (devetüyü renkli) üretilmiş sıkıştırılmış-kulplu “pinched-handle”, Agora G 199 amphorası yani Zemer 41, Atina ve Korinth’e yapılan en büyük ihracatı oluşturmaktaydı. Pompeii V ve Kilikya’nın doğusundaki geç türlerinin aksine Kilikya ve Kıbrıs’ın batısında üretilmiş önemli miktarda (%8) Agora G 199 amphorası Brindisi-San Foca’ya gönderilmiştir. Ancak bu tür Adriyatik’in kuzeyinde (Trieste Aquileia vd. kentlerde) görece nadir bulunurken Butrint’te kesin olarak tanımlanamamaktadır. Bu form Bingazi’nin 2. yüzyılın sonu ile 3. yüzyılın ortalarına dayanan kontekstinde düzenli bir biçimde görülürken toplam amphora sayısının %1’ine dahi ulaşamamaktadır. Sadece G 199’un Kilikya’nın batısında üretilen versiyonu Beyrut’ta bulunurken her iki versiyon da Atina, Güney İtalya ve Bingazi’de görülür. Bunlar özellikle Geç Antoninler Dönemi’nde Ostia’da fazla yaygın değilken (%2,7) ve 3. yüzyılın ortalarında kaybolurken bu tarih Brindisi ve Bingazi’deki verilerin yorumlanmasında göz önünde tutulmalıdır415. M.S. 1. ve 2. yüzyılda büyük ölçekli (40 l) Zemer 41 amphoraları Dağlık Kilikya'da bol miktarda üretilirken, bölgenin doğusunda küçük ölçekli Pompei V formu 7.1 l – 10.47 l hacimli ve M54 amphoraları 13.8 l – 20 l hacimli olarak üretilmiştir. Genel arz – talep dengesi bakımından farklı tür ve kalitedeki Kilikya şarabı 416 için farklı ölçülerde amphoraların üretilmesi, bölgedeki tarımsal ürün

412 Tomber 1998a, 215-216; Tomber 1992, 140; Brun 2003, 86, 88-90; Brun ve Redde 2003, 108, 116, 125; Tomber 2005, 222; 413 Arthur ve Oren 1997, 113, no. 15. 414 Auriemma ve Quiri 2004, 49; Bezeczky 2004, 95, no. 35; Hayes 2000, 285; Slane 2004, 366, fig. 4; Opait 1996, 280, no. 9A,B. 415 Reynolds 2010, 91. 416 Plinius, Naturalis Historia XIV, 81 - 98 -

pazarının, Akdeniz ticareti üzerindeki etkisini göstermektedir. Hem şarap hem de zeytinyağı taşımacılığında kullanılan sıkıştırılmış kulplu, Zemer 41 amphoraları Roma Dönemi boyunca güç kazanan bölgenin tarımsal ekonomisinin bir sembolü olmuştur417. M.S. 1. yüzyıldan 4. yüzyıla kadar üretilen bu amphoralara ait dört parça ise Kelenderis Aşağı Şehir Sondajı’nda ortaya çıkarılmıştır. Farklı amphoralara ait oldukları düşünülen bu parçalar kil özellikleri bakımından tek bir merkezden gelmiş olmalıdır. Anamur Müzesi’nde bulunan bu forma ait amphora M.S. 50-350 yılları arasına tarihlendirilmiş olmasına karşın bu formun yakın bir benzeri M.S. 4. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen İskenderiye kazılarında bulunmuştur. Bunun yanı sıra parçaların Geç Roma tabakasına ait M.S. 4 - 5. yüzyıl konteksti içinde yer alan sikke ve seramikler ile birlikte bulunması, bunların M.S. 4. yüzyılın son çeyreğine tarihlendirilmesini kolaylaştırmıştır418.

5.1.1.1.2. Pompei V Amphoraları

Anadolu'nun batısında üretilen, Kapitan II amphoralarının atası olarak kabul edebileceğimiz Pompei V amphoraları M.S. 1. yüzyılın ortası ile 2. yüzyılın başı arasında Akdeniz'in başlıca merkezlerinde görece daha yaygın bir formdur419. Greco – Roman Museum'daki sağlam on bir adet örneğin yanı sıra, İskenderiye'deki kurtarma kazılarında karşılaşılan kırık gövde parçalarını tanımlamanın güç olması nedeniyle, bu forma ait sadece 150 parça tespit edilebilmiştir. Bunların 141 adedi Gabbari Nekropolü'nde bulunmuştur. Bu nedenle kapların kullanımı defin ile ilişkili olabilir. Kırmızı boyalı gövdedeki sarmal süslemelerin, ticari amphoralar için son derece gereksiz bir özellik olması bu varsayımı desteklemektedir. Başka bir boyunda kırmızımsı boyalı ( 5YR 6/6 açık kırmızı) Pompei V amphorası ise Delta Bölgesi'nde önemli bir seramik üretim merkezi olan Bouto'daki kazılarda ele geçmiştir420. Pompei V olarak sınıflandırılan amphora türünün üretim yeri olarak İskende-

417 Autret ve Rauh 2010, 117. 418 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 114, fig. 4-7. 419 Kerameikos'ta, Böttger 1992, 370, no. 63, taf. 9, no.5; Pompei'de, Caro 1987, 72, fig. 88, no. 85; Napoli'de, Purpura 1993, 170, fig. 13; Empereur ve Picon, 1989, 237, dip not. 31; Galya'da, Lemaitre 2002, 214, fig. 1; ayrıca bkz., Şenol ve Kerem 2000, 95, no. 19; Şenol ve Şenol 2003, 126, fig. 7. 420 Şenol 2008, 113, Bouto Excavations, Env. No. B0.P1.2002.US.15.39. - 99 -

run Körfezi, özellikle de Aigeai kenti civarı düşünülmektedir. Pompei V amphoralarının Tarsus, Atina, Kerameikos, Argos ve İskenderiye’de gerçekleştirilen kazılarda ele geçtikleri bilinmektedir. Atina Agorası’ndaki örnekleri M.S. 1. yüzyıl ile M.S. 2. yüzyılın başına tarihlendirilen Pompei V amphoralarının en erken örnek- leri Stabia’da DR 2-4 amphoraları ile birlikte M.S. 79 yılına tarihlendirilmektedir421. Uzun silindirik ve kalın bir boyuna, boyunun üst kısmında başlayan ve ağız seviyesi- ni geçtikten sonra omuzda amphorayla birleşen üzeri yivli profilli oval kesite sahip kulplara ve ovoidal bir gövdeye sahiptir422. Geç Pompeii V amphoraları Kilikya’nın doğusu ile Mısır’ın kuzeyi ve Beyrut’u yakın ilişki içine sokmasına rağmen Brindisi ve olasılıkla Knossos’ta bulunmamaktadır. Bu formların M.S. 1. yüzyılda açık bir biçimde Pompeii’de, nadiren ise Roma’da bulunmalarına karşın Bingazi ve Butrint’e ulaşmadıkları kesinlik kazanmıştır. Atina M.S. 1. yüzyılda ve 2. yüzyılın ilk yarısın- da Pompeii V amphoraları ithal ederken, 3. yüzyıldan itibaren Mısır ve Beyrut pazar- larında kısıtlı kalan bu formun sonraki varyasyonlarını ithal etmiştir. Mısır merkezle- rinde bulunmuş Erken İmparatorluk Kilikya amphoraları arasında Agora M54 ve Pompei V gibi alışılmadık formlar da yer alır. İçel Müzesi’nde ise sadece 1 adet Pompei V amphorası bulunmaktadır423.

5.1.1.1.3. Agora M54 Amphoraları

Atina Agorasında M.S. 1. yüzyıl sonu 2. yüzyıl başı arasına tarihlendirilen M grubunun içinde sınıflandırılmış olan bu form, şişkin boyun yapısı nedeniyle çan formlu kulplarının pseudo bifid özelliği nedeniyle de Kos amphoralarına olan benzerliğinden dolayı çan formlu pseudo Kos amphoraları olarak adlandırılmışlardır. Agora M54 amphoraları, M.S. 1. ve 2. yüzyıllarda Akdeniz merkezlerine ihraç edilmiş bir diğer reçineli şarap taşıma kabıdır 424 . Bu amphoraların Kilikya Bölgesi’nde Yumurtalık Körfezi’nde bulunan Aigeia’da üretildikleri, bölgede gerçekleştirilen yüzey araştırmaları sırasında ortaya çıkarılan üretim atığı tabakalarla

421 Şenol ve Kerem 2000, 95. 422 Şenol ve Kerem 2000, 95-96. 423 Şenol ve Kerem 2000,83. 424 Hayes 1991, 93, no. 31-32, Lev. 25, fig. 3; Hadjisavvas 1997, 82, no. 13; Böttger 1992, 369-370, fig. 50-60; Bezeczky 2004, 95, fig. 40; Rougé 1975, 169; Lemaitre 2002, 214; Ouest ve Embiez 1 Shipwreck, Bernard ve Bonifay 2004. - 100 -

kanıtlanmaktadır 425 . Kilikya amphoralarının Kilikya Bölgesi’nde üretildikleri, bölgede gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında ortaya çıkarılan üretim atığı tabakalarla da kanıtlanmıştır. Bu üretimlerden Agora M54 amphoraları İskenderiye, Kıbrıs, Delos ve Atina gibi Doğu Akdeniz merkezlerinde M.S. 1. yüzyıla ait tabakalarda yoğun olarak ele geçmiştir. Kıbrıs’ta Paphos kazılarında Agora M54 tipi amphoraların M.S. 1. yüzyılın sonu ile M.S. 2. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirildikleri görülmektedir. Agora kazılarında ise M.S. 1. yüzyılın sonu ve M.S. 2. yüzyılın başı arasına tarihlendirilmektedir. Buradaki buluntulara göre M54 adıyla anılan bu form ucu yuvalaklaştırılmış dışa çekik ağız kenarına, geniş ve kısa bir boyuna, silindirik gövdeye ve içi dolu konik bir dibe sahiptir. Omuzun üzerinde başlayarak ağız kenarı seviyesini geçerek gövdenin ortalarında amphorayla birleşen üst bölümde mahmuz formlu çıkıntılar oluşturan üzeri yivli oval kulplara sahiptir426. Ayrıca bu formun kırmızı boya ile süslenmiş bazı örneklerinde olduğu gibi farklı denemeleri de bulunmaktadır427. M54 amphoraları İskenderiye'deki Greco - Roman Museum'da bulunan örneklere göre iki farklı ölçüde üretilmektedir. Küçük olan 13.83 l büyük olan ise yaklaşık 20 l hacimlidir. Bu form Mısır'da bulunan Kilikya amphoralarının, en az rastlanılanıdır. İskenderiye dışındaki Berenike ve Mons Claudianus'ta, bu forma ait sadece bir kaç kırık parça bulunmuştur428. Agora M54 amphoralarının Doğu Akdeniz’de İskenderiye, Kıbrıs, Delos, Ephesos ve Atina’da M.S. 1. yüzyıl sonu 2. yüzyıl başına tarihlendirilen tabakalarda bulunduğu görülmektedir. Bu amphoraların Fos Körfezi’ndeki batıklarda bulunması önemli bir dağıtım limanı olduğunu bildiğimiz Marsilya’nın da Roma İmparatorluk Dönemi’nde Kilikya’nın ihracat hedefinde olduğunu göstermektedir. Galya’da ger- çekleştirilen kazılarda bulunan M54 amphoralarının Batı pazarlarına küçük ölçekli de olsa ihraç edildikleri bilinmektedir. Bu formun M.S. 3. yüzyıldaki en geç örnekleri Beyrut’ta gerçekleştirilen kazılarda bulunmuştur429. İçel Müzesi’nde sadece 1 adet Agora M54 amphorası sergilenmektedir430.

425 Empereur ve Picon 1989, 232, Şenol 2009, 143. 426 Şenol ve Kerem 2000, 92-93. 427 Robinson 1959, 89, M54, lev. 19; İskenderiye Greco-Roman Museum, Env. No. 0262. 428 Tomber 1996, 45, no. 13; Tomber 1998b, 178, fig. 7, no. 83. 429 Şenol 2009, 225. 430 Şenol ve Kerem 2000, 83. - 101 -

5.1.1.1.4. Agora M239 Amphoraları

Zemer 41 amphoralarının geç versiyonları, kapasiteleri yaklaşık 2 litre olan Agora M 239 olarak adlandırılmıştır. Bu form, Doğu Akdeniz’de Kilikya’daki kent- ler dışında, Beyrut, Sina Yarımadası, Mısır ve Batı Akdeniz’de Pompei, Atina, Korinthos, Ephesos ve Karadeniz’de ise Tomis gibi önemli merkezlerin Roma İmpa- ratorluk Dönemi’nin ortalarına tarihlenen tabakalarında bulunmuştur431. Zemer 41 amphoralarının bu amphoraların büyük modelleri olduğu kabul edilirse, küçük amphoralarda da şarap taşındığı düşünülebilir. Atina Agorası’ndaki benzer formlu amphoraların M.S. 4. yüzyılın ortalarına tarihlendirildikleri görülür. Dışa çekik ucu yuvarlaklarştırılmış üçgen profile sahip ağız kenarına, geniş ve kısa bir boyuna, bo- yunun ortasında başlayarak omuz üzerinde amphora ile birleşen oval kesitli, kalın kısa kulplara, üzeri yivlerle kaplı silindirik gövdeye ve alt bölümü oyuk, içi dolu ko- nik kaideye sahiptir432. Bu tarz minyatür bir amphorayla özel reçineli şarabın taşın- mış olabileceği düşünülmektedir. Silifke Müzesi’nde bu forma ait bir adet amphora tespit edilmiştir433. Bir diğer örnek ise Mersin Müzesi’ndeki amphora çalışmalarında tespit edilmiştir434.

5.1.1.1.5. Zemer 40 Amphoraları

İlk zamanlar Zemer 40 amphorası olarak adlandırılmış olan bu tiple ilgili ör- neklerin Lübnan’da yakınlarında ve Türkiye’de Tarsus’ta bulunduğu belir- tilmiş, Lübnan’da bulunan iki örneğinde muhtemelen Suriye kökenli olabileceği ileri sürülmüştür. Ancak daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalarda bu tipin Kilikya ve Karadeniz Bölgesi’nde üretilmiş oldukları ortaya konmuştur. Zemer 40 amphoraları ise Zemer tarafından köken bakımından Lübnan civarına verilmektedir. Ancak Si- nop’taki kazılarda ve Kilikya Bölgesi’ndeki yüzey araştırmalarında atık tabakaları içinde bu formda amphoraların yoğun olarak bulunmaları havuç formlu amphoraların farklı bölgelerde üretilmiş olduklarını göstermektedir. Bu amphoraların Kilikya Böl-

431 Şenol 2009, 141-142; Alkaç 2013, 113, n. 56, fig. 8. 432 Şenol ve Kerem 2000, 96. 433 Alkaç 2013, 113. 434 Şenol ve Kerem 2000, 96.no. 20, lev 18. - 102 -

gesi dışında, Doğu Akdeniz’de Lübnan ve Mısır’da gerçekleştirilen kazılarda ve ba- tıklarda bulunması, bu formun dağılımının bu bölgeyle sınırlı kaldığını göstermekte- dir. Karadeniz’de Sinop’ta üretilen ve farklı kil kompozisyonu ile ayırt edilen havuç formlu amphoraların ise Karadeniz kıyısındaki merkezlerde ortaya çıkarıldıkları gö- rülmektedir 435 . Helenistik ve Roma Dönemleri’nde, Karadeniz Bölgesi’ndeki en önemli amphora üretim merkezlerinden birisi olan Sinop, başta Karadeniz kıyıların- daki pazarlar olmak üzere pek çok bölge için şarap ve zeytinyağı imal eden önemli bir merkez olarak dikkat çekmektedir. Sinop’ta yapılan kara ve sualtı araştırmaların- da rastlanan amphora örnekleri ile seramik fırınları, burada M.Ö. 4. yüzyılda başla- yan ve M.S. 7. yüzyıla kadar devam eden bir amphora üretiminin olduğunu göster- miştir. Sinop’ta Roma Dönemi’ne ait amphora üretim merkezlerinden birisi olan Demirci’deki atölyelerde üretildikleri kesinleşen ve “Sinopean ‘Carrot’ Amphoraları” olarak bilinen bu tip, ilk önce “Variant C Snp III” grubu olarak adlan- dırılmış, daha sonra da “Variant C Snp III-1” ve “Variant C Snp III-2” adlarıyla iki alt tipe ayrılmıştır. M.S. 4.-6. yüzyıl aralığı da bu formun üretim tarihleri olarak ileri sürülmüştür436. Havuç formlu bu amphoraların dışa taşkın yuvarlaklaştırılmış ağız kenarına, omuza doğru genişleyen konik ve uzun bir boyuna, boyunun alt bölümüyle omuz üzerinde yivli profile sahip oval formlu kulplara, içi boş sivri bir kaideyle son bulan konik gövdeye sahip oldukları görülmektedir. Şarap taşımacılığında kullanılan bu amphoraların, Tarsus’taki kazılarda ve İçel Müzesi’nde bulunan örnekleri M.S. 3. ve 4. yüzyıllar arasına tarihlendirilmektedir437. Kelenderis’te bu amphora formuna ait üç örnek ele geçmiştir. Ele geçtiği tabakadaki diğer buluntular ve de başka merkezler- deki benzer örnekler, Kelenderis’teki Sinop Amphoraları’nın M.S. 5. yüzyıla ait ol- duğunu göstermektedir438.

5.1.1.1.6. LR 1 Amphoraları

Akdeniz coğrafyasında zeytinyağı ve şarap ticaretinde kullanılmak üzere ol-

435 Şenol ve Kerem 2000, 93. 436 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 115. 437 Şenol ve Kerem 2000, 93. 438 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 116. - 103 -

dukça yaygın olarak üretilen ve de buna bağlı olarak kullanılan Geç Roma ticari amphora formlarından birisidir439. Kazılar ve yüzey araştırmaları sonucunda, LR1 amphoralarının üretim alanları olarak Kilikya Bölgesi, Kuzey Suriye, Kıbrıs, Rhodos ve Batı Anadolu’da İçmeler tespit edilmiştir. Kilikya Bölgesi’nde bu formun üreti- mine ilişkin kanıtlar, Aigai/Karataş440 Seleukeia Pieria441, Anemurium442, Elaiussa Sebaste 443 , Soloi 444 , Tarsus ve Yumurtalık Körfezi çevresinde bulunmuştur 445 . Arsuz’da çayın güney kenarında LR1 amphoraları ve parlak sırlı bir seramik ile iliş- kilendirilen bir fırın yapısından bahsedilmektedir 446 . Korykos’da LR1 amphoralarının üretimini kanıtlayacak fırın mimarisi ya da atık seramik tabakaları henüz tespit edilememiştir. Ayrıca kentte üretim yapıldığını gösteren hatalı fırınlan- mış LR 1 amphoraları da bulunamamıştır 447 . Ancak önemli bir kıyı kenti olan Korykos’ta, geniş limanı ve art alanıyla Kilikya’nın büyük boyutlu ticaretinin bir parçası olmalıdır ve LR1 amphoraları üreterek bu çarkın içerisinde bulunduğu düşü- nülmektedir448. . LR1 amphoralarının üretim yerlerine dair en önemli kanıtlardan biri de Histria’da bulunan bir LR 1A amphorasının boynunda bulunan Korykos mührü- dür. Kilikya’daki Korykos’ta bu amphoralara ait seramik çöplüklerinin bulunması, bu mührün LR1 amphoralarının üretildikleri yeri ifade ettiğinin en önemli kanıtıdır. Ancak Korykos’taki yazıtlarda şarap ithalatçılarının yoğun olarak bulunması kentte şarap üretilip üretilmediği konusunu tartışmaya açmıştır. Bu durum LR1 amphoralarında zaman zaman yağ taşındığı önerisini de dikkate almayı gerektirir. LR1 amphoralarının üzerindeki dipintolardan hareketle bu iki ürün dışında meyve de taşındığı öne sürülmüştür. Bölgede zeytinyağı’nın yanında defne yağının da yoğun olarak üretilmesi Geç Antik Dönem’de bu ürünün pazarlanması konusunda LR1 amphoralarının da kullanılmış olabileceğini düşündürür449. Elaiussa Sebaste’de, LR1 amphoralarının üretildiğini kanıtlayan tuğladan inşa edilmiş bir takım fırın yapıları-

439 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 117. 440 Şenol 2009, 145. 441 Pieri 2005, 80, fig. 38. 442 Reynolds 1993, 144-145; Williams ve Taylor 1975; Elton 2003, 177. 443 Ferrazzoli 2008, 47, fig. 41. 444 Autret vd. 2010-8, 203-207. 445 Empereur ve Picon 1989, 239, fig. 19-18. 446 Empereur ve Picon 1989, 237; Lund v.d. 2006 502. 447 Alkaç 2012, 331. 448 Alkaç 2012, 332. 449 Şenol 2009, 146. - 104 -

nın varlığı tespit edilmiştir. Fırın alanının hemen yakınındaki bir sarnıçta, çoğu sağ- lam durumda yaklaşık 750 adet bu forma ait örnek ele geçmiştir450. Bununla Birlikte Soli-Pompeiopolis kentinde, 2009 yılındaki ROMACONS projesi kapsamındaki çe- kirdek alım sondajlarında antik limanın batı mendireğinin 100 m kadar batısında amphora fırın kalıntılarına rastlanmıştır. Buluntular genellikle bu alanda 4. ve 7. yüzyıllar arasına tarihlendirilen LRA 1 “Yassı Ada” amphoralarının üretildiğini gös- termektedir451. LR1 amphoralarının A grubunun en erken örnekleri, Kıbrıs-Kourion’da M.S. 365 yılındaki depremin kalıntıları arasında bulunmuştur452. Muhtemelen LRA 1’lerin önceli olan Gallik stildeki amphoralar nadiren görüldükleri Beyrut ve Agora’daki kazılarda M.S. 3. yüzyılın başlarına tarihlendirilmişlerdir. Bununla beraber proto- LRA 1’ler Agora’nın M.S. 267’ye tarihlendirilen çöplüğünde bulunmamaktadır. An- cak 300’lere ait kontekste görülürler453. Başta kazılar olmak üzere, yüzey araştırma- ları ve batıklardan elde edilen çıkarımlara göre; A ve B forumuna sahip LR1 amphoralarının geniş bir coğrafi alana yayıldığı saptanmıştır. LR1 amphoraları, Do- ğu Akdeniz’de, özellikle Mısır ve Kartaca gibi tüketim merkezlerinde yoğun bir bi- çimde ele geçmiştir454. Ancak forma, Batı Akdeniz’de İspanya, İtalya, Galya, İngilte- re ve İsviçre’deki kazılarda, M.S. 5. ve 6. yüzyıllara ait kontekstlerde daha düşük oranlarda rastlanmıştır. LR1 amphoraları, Avrupa’nın iç bölgelerine ise Tuna Neh- ri’nden taşınarak ulaştırılmıştır. M.S. 6. yüzyılda ise Batı Akdeniz’deki tüketim mer- kezlerinde bir azalma görülmektedir. Ancak Kuzey Ege’deki merkezlerde, M.S. 6. yüzyılın sonu - 7. yüzyıl başlarına tarihlenen diğer amphoralara göre LR1 amphoraları daha çok rağbet görmüştür455. LR1 amphoraları, Karadeniz’in batısında- ki yerleşimlere de yoğun bir biçimde ihraç edilmiştir456. B formunun en erken örnek- leri, M.S. 6. yüzyıldan önceye gitmemektedir. Kartaca’da formun en erken örnekleri, M.S. 425 yıllarına tarihlendirilen Theodosius duvarının dolgusundaki kontekstte ve

450 Ricci 2007, 170; Ferrazzoli ve Ricci 2007, 171; Burragato vd. 2007, 690-691; Schneider 2008, 118-120; Ferrazzoli ve Ricci 2009, 37, fig. 6; Alkaç 2012, 325. 451 Autret vd. 2010-8, 203. 452 Alkaç 2012, 327; Riley 1980, 116. 453 Reynolds 2010, 92. fig.3. 454 Newett ve Jackson 2007, 402. 455 Şenol 2003a, 84. 456 Pacetti 1995, 278-279, fig. 1. - 105 -

en geç örnekleri, M.S. geç 7. yüzyıla ait depozitte ele geçmiştir. El Alamein’deki A formuna ait örnekler, M.S. 5. ve 6. yüzyıllara verilmiştir. Bu amphoralar, Mısır’ın Nil Vadisi’ndeki merkezlerinde yoğun olarak M.S. 5. yüzyıl sonu - 6. yüzyılın başına tarihlenen tabakalarda bulunmuştur. Alexandria’da LR1 amphoralarının A formu, M.S. 5. yüzyıla ve yoğun olarak ele geçen B örnekleri ise M.S. 6. yüzyıla tarihlendi- rilmiştir. Tocra’da ise Kartaca’da olduğu gibi formun geç örnekleri, M.S. geç 7. yüz- yıla ait kontekstte tespit edilmiştir. Kerameikos’daki LR1 amphorası, M.S. 5. yüzyı- lın ilk yarısına verilmiştir. Marsilya’da LR1 amphoralarının A formu, M.S. 5. yüzyı- lın ilk çeyreğine ve B örnekleri, M.S. 6. yüzyılın sonu - 7. yüzyılın başlarına ait kon- tekstlerde bulunmuştur457. LR1 amphoralarının üretimine M.S. 7. yüzyıldaki Arap akınları ile son verilmiş olmalıdır458. LR 1 amphoraları M.S. 5. yüzyıl sonunda Baetica’da bulunan merkezlere, M.S. 6. yüzyılın başlarında ise Kuzey Afrika’da Berenike ve Kartaca civarındaki merkezlere yoğun olarak ihraç edilmiştir. Bu bölgede zeytinyağı üretiminin önemli boyutlarda olması buraya ihraç edilen LR1 amphoralarında zeytinyağı taşındığına dair hipotezi çürütmüştür. Güney Fransa’da Marsilya civarında bulunan merkezlerde de LR1 amphoralarının önemli bir pazara sahip olduğu görülür. Ancak bu ticarette Kuzey Suriye’deki merkezlerin mi Kilikya’daki atölyelerin ürünlerinin mi tercih edildiği henüz kimyasal analizlerin eksikliği nedeniyle belirlenememiştir. Batı Akde- niz’de gerçekleştirilen araştırmalar LR1 amphoralarının Gazes, Baelo, Carteia, Traducta, Malaca, Sexi ve Septem gibi Cebelitarık civardaki merkezlere yoğun ola- rak ihraç edildiklerini göstermektedir. LR1 amphoralarının Karadeniz’de ele geçen kontekstler yardımıyla ayrıntılı tarihlendirmeleri yapılmıştır. LR 1B olarak adlandırı- lan amphoraların geç dönem örneklerinin gövdelerinde kum saati formu görülür. AETAM’da bulunan amphoraların geç örneklerinde bu özellik daha belirgindir459. İçel Müzesi’nde ise 13 adet LR 1B amphorası bulunmaktadır460. M.S. 4. yüzyılın ortalarından itibaren, ekonomik dalgalanmalar Doğu Akdeniz merkezlerine ait ürün- ler piyasaları ele geçirmiştir461. Gazan Bölgesi'nde üretilen LR 4 amphoraları ve Ki-

457 Alkaç 2012 327. 458 Şenol 2003a, 83. 459 Şenol 2009, 145-149. 460 Şenol ve Kerem 2000. 461 Kislinger 1998, 204. - 106 -

likya LR 1 amphoraları, kazılan yerlerin dağılım grafiğine bakıldığında, yıllar bo- yunca ana tüketim merkezlerinin başlıca seçimi olmayı sürdürmüştür462. Doğu Ak- deniz ticaretinin önemli kavşak noktalarından bir olan Antiokheia, Orontes Nehri aracılığı ile taşıdığı iç kısımlardaki verimli ovalarda yetişmiş tarımsal ürünlerini tica- rileştirerek, Libanios tarafından da bahsedildiği gibi bir anahtar görevi görmüştür463. Heliopolis'ten tahıl ile takas ettiği şarap ve zeytinyağı en göze çarpan ürünleri464 olan Antiokheia'nın ihracat ölçeğini, kente olmasa da bölgeye atfedilmiş LR 1 amphoralarını hesaplayarak belirlemek mümkün değildir. LR 1 amphoralarının Akdeniz merkezlerine dağılmış örnekleri iyi bilinmesine karşın, bu sonuçların Kıbrıs LR 1 amphoraları ile ayırt edilerek yeniden değerlendirilmesi gerekir465. Son çalışmalara göre LR 1 amphoralarının ihraç edildiği Kilikya, Kıbrıs ve Kuzey Suriye farklı pazar hedefleri olan bölgelerdi. Kilikya ve Kuzey Suriye amphoralarının Doğu Akdeniz ve Ege kentlerine ihraç edildikleri, Kıbrıs LR 1 amphoralarının ise genellikle Mısır pazarlarına satıldıkları öne sürülmektedir 466 . Ancak İskenderiye'de, Kıbrıs'a göre daha çok Kilikya LR 1 amphorasına rastlanması bu varsayımı çürütmektedir. Bütün Kilikya kıyısına yayılmış LR 1 üretim merkezleri bulunmasına karşın Kıbrıs'ta sadece üç adet atölye keşfedilmiştir 467 . Özellikle Mısır'daki kazılarda M.S. 6. yüzyıla tarihlenen tabakalarda bolca Kilikya LR 1B tipi bulunması, Kilikya şarabından övgü ile bahseden antik yazarları haklı çıkarmaktadır468. Kilikya ve Mısır arasındaki ticari ilişkiler M.S. 4. yüzyılın sonlarından itibaren atılım göstermiştir. Bu durum Akdeniz'deki büyük tüketim merkezlerinde de

462 İskenderiye'deki Eski Diana Tiyatrosu alanında yapılan kazılara ait dağılım grafiği M.S. 4. yüzyılın sonlarından itibaren LR 4 amphorları ile meşhur Gazan şarabı ve LR 1 amphoralarındaki Kilikya şarabına olan yoğun rağbetin göstergesidir. Şenol 2008, 114; M.S. 5. yüzyılın ortaları ve 6. yüzyılın başındaki ekonomik durum için bkz. Majcherek 2004, 231, fig. 2. Ayrıca Batı Akdeniz’de bulunan amphoraların diagramı için bkz. Reynolds 1995, figs, 157-161. 463 Doukelis 1995; Liebeschuetz 1972, 61-73; Kauffmann 2004, 332. 464 Tate 2004, 314. 465 Majcherek 2004, 235; Williams 2005, 166. Şenol 2008, 115, n. 35. 466 Touma 2001, 53. 467 Michaelides 1996, 149; Hayes 2003, 506, fig. 32, no. 341; Manning v.d. 2000, 255, fig. 12. 1; Demesticha ve Michaelides 2001, 291; Demesticha 2003, 470, fig. 1; Jacobsen 2004, 143. 468 Pieri 1998, 31; Pieri 2005, 84. Aeginia'lı Paul 1855 ve Seville'li Isidorus tarafından Expositio Totius Mundi XXXIX'da anlatıldığı üzere; Kilikya geç antik dönem boyunca oldukça ünlü bir şarap üretim bölgesidir. - 107 -

kayda geçilmiştir 469 . Papirüsler üzerindeki kayıtlarda Anemurium gibi Kilikya kentleri ve Mısır arasındaki çeşitli ticari ilişkiler gözler önüne serilirken 470 yerel üretimlerin ayırt edilmesini sağlayacak kap formları hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir. M.S. 5. ve 6. yüzyıllar arasında İskenderiye'nin ithal ettiği amphoralar içinde LR 1 amphoraları toplam miktarın % 25,2’sini oluşturmaktadır 471 . Bu rakamların olağanüstü bir biçimde doruk noktasına ulaşması M.S. 5. yüzyılda Roma hâkimiyetindeki sınırların gerilemeye başlaması ile birlikte genel ticari hareketlerin değişmesinin bir sonucudur. Bütün Kuzey Afrika merkezlerinde görüldüğü gibi, Batı merkezleri ile ticari ilişkilerin zayıflaması nedeniyle, Kilikya ürünleri piyasaları özellikle de Mısır piyasasını ele geçirmeye başlamıştır. Öte yandan Mısır ekonomisi, doğrudan ticaret ile Hindistan'a ihraç edilen sayısız miktardaki LR 1 amphoralarından alınan vergilere bağımlı hale gelmiş olmalıdır. Bu doğrudan ticaret sisteminin bir sonucu olarak LR 1 amphoralara sadece kıyı şeridindeki kazılarda 472 değil aynı zamanda konaklama yerlerindeki incelemelerde de rastlanmıştır 473 . Bu merkezlerden Berenike ve Shenshef'de bulunan amphoralar içinde LR 1 amphoraları %50'lik bir paya sahiptir. Bu durum Kilikya ihracatının sağlam bir kanıtıdır474. Diğer taraftan Dağlık Kilikya'daki son araştırmalar, Kilikya amphora üretiminde yeni bir eğilimin ortaya çıktığını kanıtlar. Bu araştırmalarda Tripolitane ve Tunus amphoraları ile ilişkili ancak yerel kil ile üretilmiş bazı kırık parçalar

469 Riley 1979, 213, fig. 14; Hoxha 1992, 232; Tomber 1993, 158; LR 1 amphoraları Kartaca'da, M.S. 5. yüzyılın sonunda, % 12.8 ve M.S. 6. yüzyılın sonunda ise % 22 oranındadır. Panella 1983, 71, fig. 10; Argos'ta ise M.S. 5. yüzyılın sonunda toplam amphoralar içerisindeki payı %20 civarındadır. Abadie-Reynal vd. 2001, 286. 470 Kruit ve Worp 2000, 98; Ruffing 2001, 61, not 35. 471 Şenol 2008, 116. not 45. 472 Pacetti 1995, 275, fig. 1; Ballet ve Picon 1987, 26; Kellia'da, Ballet 1988, 298, fig. 1a, Ballet 2000, Ballet 2003, 131, Ballet ve Dixneuf 2004, 71; Dendara'da, Marchand ve Laisney 2000, 290, no. 121 - 122; Tanis'te, Bavay, Bovot veLavigne 2000, 57-8; Tell el-Herr'de, Valbelle, Carrez ve Maratray 2000, 241; Tebtynis'te, Rousset ve Marchand 1999, 244, no. 146; Karanis'te, Pollard 1998, 155; Abou Mena'da, Negm 1998, 71, fig. 13; Saqqara'da, Lecuyot 2000, 248-9; el- Ashmunein'de, Bailey 1996, 80, Bailey 1998, 122, no. T13-T59, lev. 77; Assouan'da, Rodziewicz 1993,; Berenike'de, Hayes 1995, 33, fig. 13; Tomber 1998b, 178, fig. 6-7, no. 76; İskenderiye'de, Majcherek 2004, 231, fig. 2, 233, fig. 3; Bonifay ve Leffy 2001, 76, fig. 8, Şenol 2003a, 211, figs. 33-35 Şenol 2003b, 481, figs. 3-5; Şenol 2006, Şenol 2008, 115–116. 473 LR 1 amphoraları, tamamı Kızıldeniz kıyısında bulunan Shenshef, Berenike, Abu Sha’ar, Clysma, Aila, Nechesia ve Adulis'te kayıtlara geçmiştir. Bunların çoğu ikinci kullanım şekli olarak su kabı işlevindedir. Tomber 2004, 400. 474 Tomber 1999, tablo 5-11. - 108 -

bulunmuştur 475 . Bu durum araştırmacıları, Kilikya'da çok yaygın bulunan bu formların birer taklit üretim oldukları konusunda düşündürmeye itmiştir. Ancak bu konudaki şüpheler kazılarda bu formlara ait bir fırın ortaya çıkana kadar devam edecektir. Konunun öneminin kavranmasının ardından, Akdeniz’in geri kalanıyla Kilik- ya arasındaki bağlantıları gösteren seramik kanıtlar değerlendirilebilir. Roma İmpara- torluğu’nun pek çok bölgesinden biri olan Geç Roma Kilikya’sının gündelik kapları- nın yakın zamana kadar kataloglandırılması konusuna gerekli önem gösterilmezken, amphora ve kaba seramiklerin miktarına ve analizlerinin yapılmasına çok daha az ilgi gösterilmiştir. LR1 amphoralarının hamur ve form bakımından farklı türlerinin bu- lunmasına karşın, konu ile ilgili halen sağlıklı bir rehber bulunmamaktadır. Net bir tipoloji izlenmediği ve sistematik petrografik analizleri yapılmadığı sürece, sıkça Empereur ve Picon’un yineledikleri gibi LR1 amphoralarının kökeninin Mısır, Kıbrıs ve Kilikya olduğunu öne süren açıklamaları ispatlanmamış sayılmalıdır 476. Diğer amphoralar ise genellikle tekil üretim olarak değerlendirilmiş, bazen de LR1-LR7 amphoraları hayli yanıltıcı olmasına rağmen “standart paket” olarak adlandırılmış- tır477. Numaralandırma sisteminin getirdiği kolaylık, Sinope ve Beruit’tan bazı örnek- lerde olduğu gibi Geç Antik amphoraların gizli bazı tiplerinin 478 tanımlanmasına yardımcı olur. Belki de, bu zorluklardan dolayı, Kilikya Bölgesi’nde Williams tara- fından Anemurium’daki seramik buluntuları (kandiller hariç) tam olarak rapor edil- miştir479. Bununla birlikte halen devam eden veya tamamlanmış kent kazıları vardır. Örneğin özellikle güzel sonuçlar ortaya koyan Kelenderis, Sebaste, Tarsus (Cumhu- riyet alanı) ve Pompeiopolis. Şenol ve Kerem’in İçel Müzesi’ndeki amphoralar üze- rine yazıkları gibi480, müze koleksiyonlarındaki çalışmalar konu açısından son derece faydalıdır. Yine de bilinen son duruma göre birkaç yerleşim yerinde ithalatın yapılıp yapılmadığını görmek mümkündür. Geç Antik Dönem’de Kilikya ihracatında farklı zorlukların ortaya çıktığı anlaşılır. Daha açıkçası Kilikya ürünlerini seramik terimler

475 Rauh 2004, 334, fig. 14, 15. 476 Empereur ve Picon 1989, 242-243. 477 Elton 2003, 176. 478 Reynolds 1997-1998; Kassab-Tezgör ve Touma 2001. 479 Williams 1989; Kandiller için yapılmış tek yayın ise Williams ve Taylor 1975. 480 Şenol-Kerem 2000. - 109 -

içinde açıklamak oldukça güçtür. Bölgede üretilen ancak geniş bir dağıtımı yapıl- mamış gündelik kapların yanı sıra LR1 amphoralarının ve çark yapımı Bailey Q3339 kandillerinin Anemurium’da üretilmiş olduğundan bahsedilebilir 481 . LR1 amphoraları güney Anadolu’da, Kıbrıs’ta ve Kuzey Suriye’de üretilmelerine rağmen, Kilikya’daki LR1 amphoraları yerel üretimlerdir. Eldeki veriler ışığında henüz LR1 amphoralarının bölgesel olarak, üretim anlamında alt bölümlere ayrılması söz konusu değildir482. Şarap taşımacılığında kullanılan, antik yazarların “Küçük Kilikya Testileri” “seriolae cilicenses” olarak tabir ettikleri LR 1 amphoralarına ait 700’den fazla örnek kentin limanı ile ilintili Elaiussa Sebaste’nin güney-doğu burnunda, bir sarnıç içeri- sinde bulunmuştur. Bunlardan 250 tanesi iyi korunmuştur. Bu veriler ışığında M.S. 5. yüzyıldan başlayarak M.S. 7. yüzyılın ortalarında terk edilene kadar Elaiussa LR 1 amphoralarının üretildiği ve şarap ticaretinin yoğun bir biçimde yapıldığı ayrıcalıklı bir merkez olduğu söylenebilir483. Soli-Pompeiopolis Limanı’nda 2009 Ağustos ayında ROMACONS projesi çerçevesinde çekirdek alım sondajları sırasında batı mendireğin yaklaşık 100 m ka- dar batısında amphora fırın kalıntıları gözlenmiştir. Elaiussa Sebaste’deki örnekler dışında Anamur Müzesi’nde bulunan 26 adet LRA 1 örneğinden bir kaçı, ebat ve hamur açısından Soli-Pompeiopolis örneklerine benzemektedir 484 . Amphora atık yığının görkemli ebatları ve yoğunluğu, hamur homojenliği ve sınırlı sayıda form saptanması Soli-Pompeiopolis’te bir geç Roma amphora üretim merkezinin varlığını hemen hemen kesin olarak göstermektedir. LRA 1A ve 1B tipi amphora üretiminden bu üretim yerinin 5. yüzyıl başından 7. yüzyıl başına kadar faaliyet gösterdiği anla- şılmaktadır. Üretim yerinin Pompeiopolis Limanı’nın uzun çimento mendireğine çok yakın konumlanmış olması, yörenin muhtemelen şarap ve yağ gibi mallarının burada üretilen amphoralarla deniz aşırı ihracatını kolaylaştırmaktaydı485. LR 1 Amphoraları, Kelenderis Aşağı Şehir ve Liman Hamamı kazılarında or- taya çıkarılan ticari amphoralar arasında en fazla örneğe sahip olan formdur. En yo-

481 Bailey 1988, 418, pl. 125; Reynolds 1993, 144-145; Williams ve Taylor 1975. 482 Elton 2003, 177. 483 Schneider 2009, 179, fig. 10. 484 Autret v.d. 2010, 203; Tekocak ve Zoroğlu 2013, 118, n. 47. 485 Autret v.d. 2010, 207. - 110 -

ğun ele geçtiği yer ise Aşağı Şehir Sondajı’dır. Kelenderis için bu sonuç hiç de şaşır- tıcı değildir. Çünkü kentin bir yandan Doğu Akdeniz deniz ticareti güzergahında yer alan bir liman şehri olması, diğer yandan da içerisinde bulunduğu bölgede yer alan üretim merkezlerine yakın konumda olması, bu sonucun bir tesadüf olmadığını açık- ça ortaya koymaktadır. Kelenderis’te ele geçen LR 1 Amphoraları; LR 1A ve LR 1B alt gruplarına ait örneklerden oluşmaktadır. Bu formlar içerisinde en yoğun olan tip ise LR 1A grubudur486. Son yıllarda yürütülen kara kazıları ve sualtı araştırmalarında da benzer durumla karşılaşılmıştır. Kentin yaklaşık 7 mil açığındaki Yılanlı Ada’nın yakınında keşfedilen Geç Roma Batığının kargosunda çok sayıda LR 1 amphorasının olduğu tespit edilmiş, bugüne kadar bunlardan sadece iki tanesi sağlam halde gün yüzüne çıkarılmıştır487. Kelenderis’te en fazla örneğe sahip olan LR 1 grubuna ait amphora formu LRA 1 dir. İncelenen örneklerin büyük çoğunluğu Aşağı Şehir Sondaj kazılarındaki Geç Roma tabakasında bulunmuştur. Geri kalan az sayıdaki örnek ise Liman Hama- mı’nda ele geçmiştir. Hem zeytinyağı hem de şarap ticaretinde kullanıldıkları bilinen LR 1 amphoralarından, LR 1A grubuna ait örneklerin daha dar bir ağza sahip olmala- rından dolayı, çoğunlukla şarap taşımacılığında kullanılmış oldukları yönünde bir fikir ileri sürülmüştür. Buradaki örneklerin fabrik, kil ve astar rengi daha çok Kıb- rıs’ta üretilen seramiklere özgüdür. Dolayısı ile bu örnekler büyük bir olasılıkla oriji- nal Kıbrıs üretim olup, oradan Kelenderis’e ithal edilmiş olmalıdır 488 . Zaten Kelenderis’in Kıbrıs’la her dönem de yakın bir komşuluk ilişkisi içerisinde olması bu sonucu çok olağan kılmaktadır. Özellikle de bu dönemde Doğu Akdeniz’de oldukça popüler olan Kıbrıs Kırmızı Astarlı Seramikleri’nin yoğun bir şekilde Kelenderis’te de ele geçmiş olması bu olasılığı da daha da güçlendirmektedir489. Bugüne kadar hem kara hem de sualtında yapılan kazı ve araştırmalar, LR 1 Amphoraları’nın başta Doğu Akdeniz olmak üzere Batı Akdeniz, Karadeniz, Avrupa ve Kuzey Ege’de olmak üzere oldukça geniş bir coğrafyaya yayıldığını ortaya koy- muştur. Doğu Akdeniz coğrafyası bu formun en yoğun ele geçtiği bölgedir. Bu ça- lışmalardan elde edilen bir diğer önemli sonuç ta LR 1 Amphoraları’nın M.S. 4. yüz-

486 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 119. 487 Evrin v.d. 2004, 162; Tekocak ve Zoroğlu 2013, 118- 119, n. 51. 488 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 120, n. 55. 489 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 121. - 111 -

yılın ikinci yarısında başlayan üretim serüveninin M.S. 7. yüzyılın ortalarına kadar devam etmesidir. Buna karşın ele geçen örnekleri istatistiksel açıdan değerlendirdi- ğimizde LR1 Amphoraları’nın en popüler olduğu dönemin M.S. 5. ve 6. yüzyıllar olduğunu görürüz490. Kelenderis LR 1A Amphoraları’nı, sahip oldukları form özel- liklerine, ele geçtikleri tabakalarda bulunan diğer kontekst buluntulara ve farklı mer- kezlerde bulunan benzerlerine bakarak, en erken örnekleri M.S. 4. yüzyıl sonu - 5. yüzyıl başına, geç örnekleri ise M.S. 6. yüzyıla tarihlendirilmektedir491. Günümüzde bölgesel ticaret ayrıntıları ile bilinmese de, LR1 amphoraları sa- yesinde ihracat üç büyük coğrafyaya ayrılabilir. İlk olarak Mısır, Fransa (özellikle Marsilya), , Balkanlar ve olasılıkla Yunanistan ve Batı Anadolu’ya, 4. yüzyı- lın sonlarından 7. yüzyılın ortalarına kadar ithalatın aktığı görülür492. İtalya, Kuzey Afrika ve İspanya’dan oluşan ikinci bölgede ise orta ve geç 5. yüzyılda büyük çapta LR1 ithalatı görülmesine rağmen, 4. yüzyıl ve erken 5. yüzyıl boyunca LR1 ithalatı- nın küçük çapta olduğu görülür493. Levant ülkelerinin oluşturduğu üçüncü bölgede ise ithalatın yok denecek kadar az olduğu görülür494. Birbirine yakın bölgeler olmala- rı nedeniyle Kilikya ve Ascalon’da üretilen şarapların birbirine benzedikleri düşünü- lebilir495. İngiltere ve G. Rusya’da ele geçen buluntular olmasına rağmen, bunlar sayıca önemsizdir496. Kelenderis’te Aşağı Şehir Sondajı ve Liman Hamamı’nda ele geçen LR 1B grubuna ait ele geçen örnekler arasında sağlam bir örneğe rastlanılamamıştır. Form tipolojisi, buluntu konteksti ve karşılaştırma yapılan benzer örnekler, Kelenderis LR 1B Amphoraları’nın M.S. 6.-7. yüzyıllara tarihlendirilebileceğini göstermiştir 497 . Kelenderis Yılanlı Ada batığından çıkarılan ve LR 1 Amphoraları olarak adlandırılan ve M.S. 6.-7. yüzyıla tarihlendirilen iki örnek esasında LR 1B grubuna aittirler. Anemurium, Elaiussa Sebaste, Korykos ve Mersin Müzesi’ndeki benzer amphoralar M.S. 6.-7. yüzyıla, Kilisetepe, Taşucu Arslan Eyce Amphora Müzesi’ndekiler M.S.

490 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 118. 491 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 121. 492 Bonifay 1986. 493 Arthur 1998. 494 Reynolds 1997-1998, 53-54; Riley 1975. 495 Mayerson 1993. 496 Thomas 1959. 497 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 122. - 112 -

6. yüzyıla, Marmaris Müzesi’ndekiler M.S. 5.-7. yüzyıllar arasına, Yassı Ada batı- ğındakiler M.S. 7. yüzyıla ve Soli/Pompeiopolis antik kenti ve Anamur Müze- si’ndekiler ise M.S. 5.-7. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiştir. Bu formun üretim mer- kezlerinden birisi olarak gösterilen Kıbrıs’taki, Paphos antik kentinde ele geçen ben- zerleri M.S. 7. yüzyıla aittirler. Daha pek çok merkezde bu tipe ait örnekler ele geç- miş olup bunlar için de tarih olarak genelde M.S. 6-7. yüzyıllar önerilmiştir498. Bu ticaret muhtemelen dolaylı ya da doğrudan yapılmaktaydı. Potansiyel ola- rak Kilikya üretimiyle ilgili kandil Q3339 ve LR1 amphoralarıyla birlikte doğrudan ticaret yapıldığı öne sürülebilir fakat bu konuda yeterli kanıt elde edilememiştir499. Bu nedenle Kartaca’da 5. ve 6. yüzyılda çok sayıda LR1 ve diğer Doğu amphoraları görülmesine rağmen, bir diğer Doğu üretimi olan Foça ve Kıbrıs Kırmızı Astarlı ça- nak çömlek üretimine çok fazla rastlanmaz. Kıbrıs, Batı Anadolu ve Afrika arasın- daki doğrudan ilişkiyi kanıtlayabilecek bu durumda kandil Q3339, Filistin pişirme kapları ve Antakya’da basılmış sikkeler gibi diğer doğu malzemelerine neredeyse hiç rastlanmaması böyle bir hipotezi güçlendirmektedir. Karışık kargolara sahip pek çok gemiyle doğrudan ticaret yapılan ve yeniden dağıtılan mallar nedeniyle bu konuda çok fazla tartışmadan kaçınılmalıdır500. Ayrıca bu durum M.S. 450’ye kadar, İtalya’ya devasa miktarda ithal edilen Afrika mallarına sıkça rastlanmasına sebep olurken, pişirme kapları, Afrika amphoraları ve LR1’lerin bu dönemden sonra pazardaki eksiklikleri dikkat çekicidir. M.S. 440’larda Vandallar’ın Afrika’yı yağmalamaları annona siteminin çökmesine neden olmuştur. Bu nedenle devlet tarafından sübvanse edilen Afrika’dan ithalat durdurulmuş, İtalya ve Afrika’da yaşanan ticari rekabette doğulu tüccarlar daha etkin bir hale gelmiştir. Bu durum gibi yerlerde yaşayan tüccarlar için yeni fırsatların doğmasına neden olmuştur. Bu şekilde ortaya çıkan ekonomik fırsatlar, M.S. 5. yüzyılın sonlarından itibaren İtalya ve Afrika’daki yerleşimlerde, diğer doğu ürünlerinin yanı sıra LR1 buluntularının da artışı ile arkeolojik açıdan desteklen- mektedir501. İlk aşamada Akdeniz’in ötesinde yaşanan Vandallar’ın Afrika’yı yağma- laması gibi olaylar uzak görünse de sonraları diğer bölgelerin ekonomisinde olduğu

498 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 122, n. 60. 499 Reynolds 1995, 133, fig. 173. 500 Elton 2003, 173-179. 501 Fulford 1980, Reynolds 1995, 70-83. - 113 -

gibi Kilikya ekonomisini de derinden etkilenmiştir502.

5.1.1.2. Kilikya Bölgesi’ndeki İthal Amphoralar

Kilikya Bölgesi’nin yerel üretiminin Akdeniz’e ihraç edilmesinin yanı sıra Ege'de Rodos, Kos ve Girit adaları başta olmak üzere, Akdeniz'de de pek çok şehir- den ithal edilen malzemeler, amphoralar vasıtasıyla bölgeye gelmiştir. Filistin Bölge- si’nden gelen Beyrut 3 tipi amphoralar, buna en iyi örnektir. Nadiren de olsa İber Yarımadası, İtalya ve Afrika gibi daha uzak mesafelerden de malzeme getirildiği anlaşılır. Bu süreçte, uzak mesafedeki pazarlara gemilerin dönüş yükü için, alım sa- tımı yapılan Kilikya ürünleri ile ilgili bir işleyiş söz konusu olmalıdır. Buna ilave olarak şarap, Dressel 2-4 ve Lamboglia 2 tip amphoraları içinde, İtalya'dan bölgeye getirilmiştir503. AETAM’da bulunan amphoralar içerisinde Suriye-Filistin Grubu’na ait beş adet amphora M.Ö. 8. yüzyılın ortası ile M.Ö. 4. yüzyıl arasına tarihlendirilmektedir. Form bakımından farlılık gösterse de köken bakımından Doğu Akdeniz kıyısındaki Kuzey Suriye-Lübnan ve Suriye-Filistin kıyılarına ait bu amphoralar içerisindeki en eski örnek içerisinde, çeşitli yağların yanı sıra bal ve reçine taşındığı belirlenmiş- tir504. Silifke Müzesi’nde ise bu form grubuna ait sekiz adet örnek tespit edilmiş- tir505. Ayrıca bu gruba ait torpido formlu bir diğer örnek ise Kelenderis kazılarında bulunmuştur506. Kıbrıs-Kuzey Suriye Tipi tek kulplu amphoralar ise M.Ö. 5. yüzyıla tarihlen- dirilmektedir. AETAM’da iki adet örneği bulunan bu amphoralara iki adet İçel Mü- zesi’ndeki örnekler eşlik etmektedir. Ayrıca Kelenderis’te bulunarak Silifke Müze- si’ne taşınmış örnekler ile Karaçallı Nekropolünde bulunmuş iki adet örnek ise tipo- lojik olarak aynı gruba aittir507. Müzedeki sekiz adet Kıbrıs amphorası ise koleksiyonun en yoğun grupların- dan birini oluşturmaktadır. Bunların beş adedi sepet-kulplu amphoralar olup M.Ö. 7.

502 Elton 2003, 173-179. 503 Ferrazzoli 2008, 40, fig. 5. 504 Şenol 2009, 178. 505 Alkaç 2013, 111. fig. 5. 506 Zoroğlu 1994, 63, fig. 77. 507 Şenol 2009, 182-183; Alkaç 2013, 112, fig. 6-7. - 114 -

yüzyıldan başlayarak M.Ö. 3. yüzyıl başları arasına tarihlendirilmektedir508. Bu for- mun özellikle M.Ö. 6 ve 5. yüzyıla ait örnekleri özellikle Kelenderis ya da Dağlık Kilikya’daki başka bir liman kentinde üretilmiş olabilir509. Müzede ayrıca M.Ö. 6. Yüzyılın ilk yarısına tarihli bir Samos ve bir Lesbos amphorası, M.Ö. 5. yüzyılın başına ait bir Khios ve bir Thasos amphorası, M.Ö. 5. yüzyılın sonlarına ait bir Thasos ve bir Mende amphorası da bulunmaktadır. Mende amphoralarının Doğu Ak- deniz’de Anadolu kıyılarında bulunan koloni yerleşimlerinde sıklıkla ele geçtikleri görülmektedir. Nagidos’ta gerçekleştirilen kazılarda benzer tipte Mende amphoraları yoğun olarak ele geçmiştir. Mende amphoralarının özel formlarının Nagidos’ta üreti- len amphoraların formlarını etkiledikleri düşünülmektedir510. Klasik dönem boyunca önemli bir ithalat merkezi olan Kıbrıs’a511 tahıl dışın- da Kilikya’nın en erken ihracatları konusu hala belirsizliğini korumasına rağmen, sikke ve özellikle amphora gibi arkeolojik kanıtlar bölgenin tarımsal üretim faaliyet- lerini gözler önüne sermektedir. Bu konuda yakın zamanlarda Mersin Üniversitesi tarafından kazısı yapılmış Nagidos’tan önemli bir takım veriler elde edilmiştir. M.Ö. 4. yüzyıla tarihlendirilen Nagidos sikkelerinin üzerinde betimlenen farklı tiplerdeki amphoralar; bize kentin en erken amphora üretim merkezi olduğunu gösterir. Sikke- ler üzerindeki bu amphora tiplerine bakıldığında M.Ö. 5-4. yüzyıllarda üretilen Mendean amphoralarına benzer; yuvarlak, armut şeklinde betimlemeler olduğunu görürüz. Yani, Nagidos’ta bulunan ithal amphoralar arasında çok fazla sayıda Mendean amphora parçaları bulunuyordu. İki merkez arasındaki ticaret sebebiyle; Akdeniz pazarlarında çok ünlü olan Mendean amphoralarının doğal olarak bir takli- diydi. Amphora mühürleri de, bölgede var olan amphora üretiminin en önemli kanı- tıdır. Bugüne kadar mühürlü amphora kulpları üzerinde yapılan çalışmalar, bazı özel gruplar arasında atribütü olduğu bilinen amphora üretim merkezlerinde kil karakte- ristiği, kulp biçimi ve yazıtlarla ilgili olduğunu gösterirler. Helenistik Dönem’e tarih- lenen amphoralar, V. Grace tarafından mühür üzerinde görülen adlarına göre Parmeniskos, Nikandros, Petos ve Pistos diye gruplandırılmışlardır. En geç olan

508 Şenol 2009, 184-190. 509 Zoroğlu 2013, 43. 510 Şenol 2009, 194-200. 511 Heichelheim 1964, 49. - 115 -

Pistos grubunun mühründe; ortada bulunan üzüm salkımının etrafını P…stou yazıtı vardır. Kırmızımsı kil mikalı, kalkerli ve içerisine iri kum dâhil edilmiş hamur yapı- sına sahiptir. Karakteristik kil yapınsa bağlı olarak, Grace Taşoz amphoralarına ben- zetmiş ve M.Ö. 3. yüzyıla tarihlendirmiştir512. Bu grup mühürler, Doğu Akdeniz merkezlerinde örneğin; Alexandria513, Salamis514, Tarsus515, Nagidos516, Ras el Ba- sit517, üç örnek dışında Taşoz518, Troia519, Karadeniz’den de Satu Nou’dakileri520 çoğunlukla kayıt altına alınmıştır. Bu buluntular, yazıtlılar ve üzüm salkımı motifli- lerden yola çıkılarak beş ana gruba ayrılabilmektedir.521. Bu konuda yayınlanmış tek mühür, Kıbrıs’ta tasdik edilmiş, M.Ö. 3. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen ve üreticisinin adı Aristion522 olan bir Rhodos mührüdür. Yayınlanmamış bir diğer mühür ise İskenderiye’deki Greco-Roman müzesinde bu- lunmaktadır. Bu mühürlerin hepsinin üzerinde; ortada nar betimi, onun üzerinde bü- yük nu yazısı, altında ise küçük olarak kıvrık sap ile birlikte sağ üstünde ise alpha ve delta vardır. Mühürler üzerindeki nu harfleri ve alfa-delta, sikkelerde523 de olduğu gibi Nagidos’un kısaltması olarak; narın ise tapındıkları tanrıya ithafen 524 kullanılmış olduğu düşünülmektedir. Pistos grubunda olduğu gibi bu grubun da kırmızımsı kili525 mikalı ve kum taneciklidir. Bütün bu ipucular birleştirildiği zaman henüz atölyeler araştırılmamasına rağmen, “Nagidos Grubu” olarak adlandırılan grubun üretim yeri olarak Nagidos civarı tayin edilebilir526. Tarsus’taki kazılarda elde edilmiş bir adet mühür baskılı amphora kulbu, Tar-

512 Grace 1950, 146, no. 85-87. 513 Şenol 2000, 375, no. 181 ve 380, no. 189,. İskenderiye Greco-Roman Müzesi Benaki Koleksiyonu’nda birkaç tane mühür örneği bulunmaktadır. (yayınlanmamış M/ABC 477, 508- 511; P11076, 11090 ve 1102). Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 8. 514 Calvet 1972, 67, no.143 ve 68, no. 144; Calvet 1978, 230, no. 70, lev. LVI. 515 Grace 1950, 146, nos. 85-87, fig. 118. 516 Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 11. Bunlar çok yeni buluntulardır. (Inv. Nos. NAG. 2000/241,246,394 ve NAG.2001/518.) 517 Empereur ve Hesnard 1987, 58, no. 5, lev. 2; Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 13. 518 Şenol ve Şenol 2003, 121, n. 13. 519 Panas ve Pontes 1998, 168, no.335, fig.26. 520 Conovici ve Irimia 1991, 168, no. 335, fig.16. 521 Şenol-Şenol 2003, 121, n. 16. 522 Calvet 1972, p. 68, no.145, fig. 157. 523 Durugönül 2001, 431. 524 Nagidos’ta Aphrodite tapındıkları tanrıçadır ve onun atribütü de nardır. 525 HUE 2,5 YR 5/8 red. 526 Şenol ve Şenol 2003, 122. - 116 -

sus’un Seleukoslar’ın ve Ptolemaioslar’ın Doğu Akdeniz´deki etkilerinin azaldığı ve Roma hâkimiyetinin artmaya başladığı dönemdeki Tarsus ile Rhodos arasındaki tica- ret ilişkilerini gözler önüne sermektedir. Goldman dönemi kazılarında ele geçirilen mühür baskılı amphoraları inceleyen E. Alkaç yorumlarını Amphora mühüründe, Rhodos’lu yönetici Athanodotos’un ismini tespit etmiştir. Yazıtın ilk satırında, tara- fından anlamına gelen epi- edatı yer almaktadır. Yöneticinin ismi iki satırda yazıl- mıştır. Mühürün son satırında ise Rhodos ay adı Sminthios yazmaktadır. Athanodotos, Atina’daki Middle Stoa’nın dolgusunda ele geçirilen mühürlü amphora kulpları arasında en geçe tarihlenen Rhodos’lu yöneticidir. Yöneticinin ismi, üretici- lerden Damokrates I, Hippokrates, Agathokles III, Antimakhos (çelenk sembollü), Ariston, Sarapion (yıldız sembollü) ve Philainios’un amphoralarında görülmektedir. Rotroff, Atina Agora’sında yapılan kazılarda ele geçirilen bu yöneticiye ait bir amphora mühürünü ise M.Ö. 183 yılına tarihlemiştir. Yöneticinin isminin geçtiği farklı ay ismine sahip örnekler, İskenderiye kazılarında ele geçirilmiştir. Amphoranın içinde büyük olasılık ile şarap taşındığını ve Goldman kazılarında da çok sayıda Rhodos’tan gelen mühürlü amphora fragmanlarının ele geçirilmiş olduğu bilinmek- tedir527. AETAM’da bulunan Fenike-Kartaca grubuna ait iki örnek ise M.Ö. 3 ve 2. yüzyıla tarihlendirilmektedir528. İçel Müzesi’nde de bu grup iki örnekle temsil edil- mektedir529. AETAM’da bulunan Helenistik Dönem’e ait Grek amphoraları arasında ise M.Ö. 4. yüzyılın sonu ile M.Ö. 1. yüzyılın ilk yarısına tarihli beş adet Rhodos amphorası dikkat çekmektedir. Rhodos şarabı orta seviye kalitesi ve uygun fiyatı nedeniyle Helenistik Dönem’de Akdeniz pazarının hemen hemen tamamında beğeni- lerek tüketilmiştir. Bununla birlikte Rhodos amphoralarının dağılımındaki oranlar incelendiğinde Ada’nın ihracat ağı içinde Doğu Akdeniz’in öncelikli olduğu anlaşıl- maktadır530. M.Ö. 3. yüzyılın başı ile M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen altı adet Knidos amphorası bir diğer ilgi çekici formdur. Knidos amphoralarının M.Ö. 3. yüz- yılın başından itibaren eş zamanlı olarak Kuzey Ege’ye ve Mısır’a yoğun olarak ih-

527 Özyar v.d. 2009, 53. 528 Şenol 2009 184-185. 529 Şenol ve Kerem 2000, 84. 530 Şenol 2009, 203. - 117 -

raç edildikleri bilinmektedir531. Bunların yanı sıra AETAM’da sergilenen amphoralar içerisinde Batı Akdeniz’de üretilmiş bazı amphoralar da vardır. M.Ö. 3. yüzyılın baş- larına tarihlenen İtalya kökenli bir Greko-İtalik, M.Ö. 2. yüzyılın sonu, M.Ö. 1. yüz- yılın başına tarihlenen iki adet Lamboglia II amphorası bulunmaktadır532. Erken ve Orta İmparatorluk Dönemi boyunca, Batı ve Mısır pazarlarına göre farklı dağılımlar göstererek Kilikya’dan Gaza’ya ihrac edilen, içinde özellikle şarap, zeytinyağı ve Fenike garum’u taşınan Levant amphoraları hemen hemen hiç ihraç edilmemiştir. Fenike’de İmparatorluk Dönemi’nde sadece kurutulmuş meyveler Bey- rut’ta üretildikleri bilinen havuç biçimli Mau XV amphoralarında İtalya, Galya, Germanya ve Britanya’ya taşınmıştır. Buradan anlaşılacağı üzere Fenike şarapları sadece yerel ya da yakın bölgeler arası alınıp satılmıştır533. Büyük İskender'in fetihlerinden sonra, birliklerin ihtiyacını karşılamak için Akdeniz'de şarap ticareti artmıştır. M.Ö. 3. yüzyılda artan talep nedeniyle İskenderiye, büyük şarap üretim merkezleri için önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. İlk iki Ptolemaios tarımsal gelişime büyük önem vermiştir. Ptolemaios'ların almış olduğu tarımsal önlemler, özellikle İskenderiye'nin iç kesimlerindeki şarap üretimini hızlandırmıştır534. Böylelikle Mısır, AE 1 olarak adlandırılan yeni amphora formu ile yeniden Akdeniz piyasasına girmiştir. Bu form M.Ö. 3. yüzyılın başlarında İskenderiye ve Naukratis'teki atölyelerde üretilmiştir 535 . Ptolemaioslar Dönemi'nin en erken örnekleri Kilikya ve Kıbrıs'a ihraç edilmiş536 küçük bir Petos Grubu'dur537. Ancak Petos Grubu’nun M.Ö. 2. yüzyılda üretilmedikleri bu dönemden sonra AE 2 olarak adlandırılan formların tercih edildikleri görülmektedir. Ayrıca Nagidos kazılarında, ismini üretim merkezinden alan Naukratis tipi olarak adlandırılan amphoralara ait

531 Şenol 2009, 207. 532 Şenol 2009, 215-217. 533 Reynolds 2010, 92. 534 Ballet 2002, 106, 123. 535 Majcherek ve El-Shennewi 1992, fig. 3a. 536 Günümüzde Aslan Eyce Taşucu Amphora Müzesi’nde bulunan kırık bir AE 1 amphorası Taşucu kıyılarında bulunmuştur. (Env. No. T150), Şenol 2008, 117, not 60; Kıbrıs'ta, Ballet 1993, 15; Şenol 2006, 151-152. 537 Grace ve Empereur 1981, 409; Empereur ve Picon 1999, 76, fig. 2; Şenol ve Şenol 2000, 130, fig. 1. - 118 -

parçalar ve Donax Grubu amphoraları bulunmuştur538. Diğer taraftan M.Ö. 2. yüzyıl ve 1. yüzyıl başlarında, Mareotis Gölü'nün güneyindeki atölyelerde bolca AE 2 amphoraları üretilmesine karşın, bunların Mısır dışında bulunmamış olması, büyük hacimli bir yerel ticareti doğrulamaktadır. İskenderiye'nin iç kesimlerindeki yoğun üretim ile birlikte Mısır çömlekçileri, M.Ö. 3. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra Kıbrıs ve Girit çömlekçilerinin yaptığı gibi539, Akdeniz ticaretinde önemli rol oynamış bazı Yunan amphora formlarını taklit etmiştir. Burada Nil çamuru ile üretilen taklit Yunan amphoraları temelde yerel ticaret için kullanılmıştır540. Erken Roma Dönemi’nde bölgenin seramik ihtiyacı, büyük çoğunlukla Suri- ye, Kilikya ve Kıbrıs üretimleri ile doyuma ulaşmıştır541. Her ne kadar, ikinci yüzyı- lın ortasına kadar bölgesel mallar ihtiyacın büyük bölümünü karşılasa da, Kıbrıs ve Ege Bölgesi gibi farklı pazarlara yönelik, bazı ticari ilişkiler de gözlenmektedir. He- lenistik, Roma ve Geç Antik Dönem’de, Batı Kıbrıs ve Kilikya arasındaki ticari iliş- kileri gösteren en önemli kanıt, daima seramik buluntular olmuştur. Bu dönemlerde iki bölgenin de seramikleri dairesel bir kuşak ile şekillendirilmiş olması bakımından oldukça benzerdir 542 Orta İmparatorluk Dönemi incelendiğinde, bölge açısından, ekonomik ve ticari faaliyetlerin genişlediği görülür. Bu amaçla, Akdeniz'in doğusunu olduğu kadar, batısını da kapsayan ithalat ve ihracat için, bir çeşit ticari ilişkiler sis- temine ihtiyaç duyulmuştur. Bölge ekonomisi, çoğunlukla orta veya yakın mesafeli bölgesel ticari faaliyetlere sahip bir sistem ile şekillenmiştir. Bölgesel pazarlarda, genellikle Ege ve Kilikya amphoralarına yoğun bir biçimde rastlanırken, bundan böyle Afrika ve Batı’dan ithal edilen amphoraların da sayıca arttığı görülür. Afrika'- daki Tripolitana ve Byzacaena ile İber Yarımadası'ndan gelen örnekler bunu kanıt- lar 543 . Bu anlamda Sardes ve Menderes nehri civarından gelen LR3 544 , Knidos/Halikarnasos'tan Kapitain II amphoraları ve Rodos'tan gelen geç tip olduğu

538 Şenol ve Aşkın 2007, Kat. No. 113a-b. 539 Hayes 2003, 472, fig. 14. 142; Marangou ve Marchand 2007, 24. 540 Defernez ve Marchand 2006, p. 85. 541 Ferazzoli 2008, 42. 542 Kıbrıs ve Kilikya arasındaki ticari ilişkiler için bkz. Lund 2005a, 80. 543 Ferrazzoli 2008, 43, fig. 21. 544 LR3 amphoralarının içeriği ve üretim merkezleri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Pieri 2005, 101-102. - 119 -

anlaşılan amphoralar ile Girit'ten (AC1, 2, 4 Amphoraları) gelen bir grup amphora önemli örneklerdir545.

5.1.1.2.1. Mısır Amphoraları

Roma İmparatorluk Dönemi'nde yaygın bir biçimde ihraç edilmiş gerçek AE 3 amphoraları bulunana dek, Mısır'ın ihracat konusundaki belirsizliği devam etmiştir. Bu dönemde Akdeniz merkezlerindeki amphora dağılım grafiğinde, Mısır amphoralarının aniden arttığı gözlenmiştir. Bunun nedeni Pax Romana süresince kaynakların etkili biçimde kullanılması sonucunda, şarap endüstrisindeki hızlı gelişimdir. Mareotis Gölü kıyısında bulunan sayısız atölye ve ıskarta çöplüğü, burada muazzam bir seri üretim olduğunun göstergesidir 546. AETAM’da yedi adet AE 3 bulunmaktadır. Bunlar M.S. 1. yüzyıl ile 3. yüzyıllar arasında değişen tarihlere verilmektedir547. Mısır şarabı AE 3 ve resmi bir Roma formu olarak değerlendirilen AE 4 amphoraları içinde, büyük ölçekli Akdeniz merkezlerine ihraç edilmiştir548. Ayrıca bu formlar, Pompei ve Ostia'daki M.Ö. 1. yüzyılın sonlarına ait tabakalarda bolca bulunmuştur. Son buluntulara göre Kilikya, M.S. 1. yüzyıl ve 2. yüzyılın başlarında549, büyük miktarda Zemer 41 amphorası ihraç etmesiyle Mısır şarabına ilgi duymaya başlamıştır. Batı Akdeniz merkezleri, İber Yarımadası, Britanya ve hatta Avrupa'nın iç kısımlarındaki merkezlerde olduğu gibi Kilikya'daki kazılarda da Mısır amphoralarının ortaya çıkması, Mısır İmparatorluk formlarının gerçek ihracat şeklini göstermektedir550. Mısır önemli bir tahıl merkezi551 olduğu için şarap ihracatı antik yazarlar tara- fından genellikle ihmal edilmiştir. M.S. 5. ve 6. yüzyıllarda Mısır'ın ihracatında ikin- ci bir atılım olarak Akdeniz havzasına yayılan AE 5 amphoraları gösterilebilir. M.S.

545 Ferrazzoli 2008, 43, fig. 22. 546 El Ashmawy 1998, 55-64; Empereur ve Picon 1992, 145; Empereur ve Picon 1999, 76, fig. 1; Şenol 2009, 265. 547 Şenol 2009, 265-271. 548 Şenol ve Şenol 2000, 129. 549 Aslan Eyce Taşucu Amphora Müzesi’nde bulunan M.S. 1. ve 2. yüzyıllara ait altı adet AE 3 ve iki adet AE 4 tipi amphora, Mısır ile Kilikya arasındaki ticari bağı ortaya koymaktadır. (Şenol 2008, 118, not 69. 550 Bonifay ve Willedieu 1989, 31; Tomber ve Williams 2000, 46. 551 Geraci 2003, 659; Tchernia 2003, 617; Seneca, Ad Luc, 77, I. - 120 -

5. yüzyılın başından itibaren Akdeniz ticaretindeki dalgalanmalar sonucunda, Batı Akdeniz pazarlarında Mısır ile birlikte Kilikya, Suriye ve Kıbrıs üretimi, Doğu'ya ait ürünler rağbet görmüştür552. Bu dönemin başlıca şarap taşıma kabı olan AE 5-6 amphoraları, Mareotis Gölü'nün güney kıyısında ve Abu Mena'da üretilmiştir 553 . Suriye ve Filistin554 kıyılarında hatta Kıbrıs'ta555 benzer formlar üretilmesine karşın, en azından M.S. 5. yüzyıl boyunca AE 5–6 amphoraları dağıtım yönünden daha et- kindir. Mısır’daki Kilikya amphoraları ile karşılaştırıldığında Kilikya'daki Mısır şarabına ait izler önemsiz sayılabilir. Ancak Kilikya'daki kazılarda ortaya çıkartılan seramik buluntuların çoğu henüz yayınlanmadığı için bu durum yanıltıcı olabilir. Bununla birlikte Kıbrıs üzerinden geçen Kilikya ve Mısır hattındaki ticari yoğunluk, batıklarda ve tüketim merkezlerinde bulunmuş, LR 1 ve AE 5-6 amphoralarından kaynaklanmaktadır. Bu amphoraların bir örneği ise Silifke Müzesi’nde bulunmakta- dır556.

5.1.1.2.2. Levant Amphoraları

Doğu Akdeniz kökenli amphoralar arasında Gaza Bölgesi kökenli LR 4 amphoraları M.Ö. 1. yüzyılın sonu ve M.S. 1. yüzyıl ile M.S. 5. ve 6. yüzyıllar aralı- ğına tarihlendirilmektedir. Silifke Müzesi’nde 1 adet LR4 amphorası bulunmakta- dır557. AETAM’da dört adet LR4 amphorası bulunmaktadır. Müzede bulunan bir diğer grup ise M.S. 5. ve 7. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiş Berythus amphoraları ve Agora M334 amphoralarıdır. Bunlar köken bakımından Beyrut’a verilmektedir558. Agora M334 amphoralarının imitasyonlarının Anemurium kökenli olabileceği de belirtilmektedir559.

5.1.1.2.3. İtalyan Amphoraları

AETAM’daki M.S. 6. yüzyıl başlarına tarihlenen Keay52 Amphorası ise

552 Kislinger 1998, 204. 553 Engemann, 1992, 153-159; Ballet 1994, 353; Ballet 1995, 59; Ballet 2003, 141-142. 554 Uscatescu 2003, 547, fig. 1. 555 Ballet 1993, 17. 556 Alkaç 2013, 116, fig. 12. 557 Alkaç 2013, 115, fig. 11. 558 Şenol 2009, 257-263. 559 Robinson 1959, 115; Poblome v.d. 2005, 227. - 121 -

İtalya’dan gelmektedir560. Farklı adlar verilmiş olsa da literatürde daha çok Keay’in vermiş olduğu bu isimle bilinmektedir. Keay, ayrıca, bu formun üretim yeri olarak Doğu Akdeniz’i işaret eder. Buna karşın herhangi bir merkez önermez. Ancak daha sonra yapılan araştırmalar, birisi Tunus diğeri de Güney İtalya olmak üzere iki farklı bölgede üretildiklerini, buradan da oldukça geniş bir coğrafyaya, özellikle de Doğu Akdeniz’e yoğun bir şekilde ihraç edildiklerini ortaya koymuştur. M.S. 4. yüzyılda üretilmeye başladığı ileri sürülen bu amphora formu, ele geçen örneklerin büyük çoğunluğu M.S. 5.-6. yüzyıl aralığına tarihlendirilmiş olmakla birlikte, kuvvetle muhtemel M.S. 7. yüzyıla kadar kullanılmış olmalıdır561. Kelenderis’te bu tipe ait söz konusu tarihler arasında yalnızca bir örnek ele geçmiştir. Aşağı Şehir Sondaj kazılarında bulunan bu örneğin bir benzeri ise İspan- ya’da ele geçmiştir. Ele geçtiği tabakadaki sikke ve Kıbrıs Kırmızı Astarlıları nede- niyle de M.S. 5. yüzyıla tarihlendirilmiştir562.

5.1.1.2.4. Ege Amphoraları

Kelenderis’te Batı Nekropolü’ndeki bir mezar odasında bulunmuş Geç Rodos Amphorası, Marmaris Müzesi’ndeki çok yakın bir benzeri ve bulunduğu kontekste uygun olarak M. Tekocak tarafından M.S. 1. yüzyıla tarihlendirilmiştir563. Genelde bu amphoralar içinde Rodos Adası’nın kendi ürettiği şarabın yanı sıra meyve ve re- çinenin de taşındığı bildirilmektedir 564 . M.S. 7. yüzyıla tarihlendirilen LR2 amphoraları köken bakımından Güney-Ege, Samos ve Kıbrıs’a verilmektedir. M.S. 5. yüzyıla tarihlendirilen LR3 amphorası ise köken olarak Ephesos ve Menderes Va- disi’ne verilir. M.S. 4. ve 5. yüzyıllar arasına verilen Robinson M273 ve Samos Cistern Tipi amphoralar da Ege Bölgesi’nden gelmektedir565.

5.1.1.2.5. Kuzey Afrika Amphoraları

Ayrıca M.S. 7. yüzyıla tarihlendirilen Spatheia amphoraları ile M.S. 4. yüzyı-

560 Şenol 2009, 257-263. 561 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 116. 562 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 116. 563 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 112, fig.3. 564 Tekocak ve Zoroğlu 2013, 112. Şenol 2003, 27. 565 Şenol 2009, 276-279. - 122 -

la tarihlendirilen Keay 25 amphoraları Tunus kökenlidir566. İthalatta benzer bir diğer artış ise çoğunlukla Afrikana II (Afrikana Grande) amphoralarında gözlemlenmekte- dir567.

5.1.1.2.6. Karadeniz Amphoraları

Karadeniz’den gelen amphoralar arasında Sinop amphoraları M.S. 3 ve 5. - yüzyıl, Kolkhis amphorası M.S. 6. yüzyıl özellikleri göstermektedir568.

5.1.2. Gündelik Kaplar

5.1.2.1. Terra Sigillatalar

Bu ifade genellikle kırmızı ya da kızıl-kahve renkli astar ile kaplanmış ince seramik grubuna giren kaplar için kullanılmaktadır. Bu konu ile ilgili ilk araştırmalar Roma İmparatorluğunun batı bölümünü oluşturan bölgesinde (Avrupa) yapıldığı için burada üretilen ve doğudaki merkezlere kadar ihraç edilmiş olan kabartmalı kalıp yapımı parlak kırmızı astarlı kaplar bu kavram içine girmekteydi. Dolayısıyla bu kavram ilk defa, batıda üretilen ve Arretine kapları olarak da bilinen bir grup için kullanılmakta iken imparatorluğun doğu bölgesinde de benzeri tipte üretimlerin ya- pıldığı görülmüştür569. Geçen zaman içerisinde Roma’nın Doğu’da bilhassa Yunanistan, Adalar, Anadolu, Mısır ve Suriye-Filistin gibi merkezlerinde, Helenistik Dönem’in siyah astarlı kaplarına ait bazı form ve süsleme unsurlarının devam ettirildiği, kendine has kil ve astarı olan kırmızı astarlı seramik grubu ortaya çıkmıştır570. Gündelik kaplara bakıldığında, bu dönemdeki ithalat – ihracat sisteminin, daha zengin ve karmaşık bir yapıya sahip olduğu görülür. Gündelik kaplar arasında Doğu Akdeniz’in yerel üreti- mi olan kırmızı astarlı sigillata’lar dört ayrı tipe ayrılmıştır. Bunlar Kathlen M.

566 Şenol 2009, 276-279. 567 Kilikya ve Kuzey Afrika arasındaki ticari faaliyetler için bkz. Ferrazzoli ve Ricci 2008. 568 Şenol 2009, 287-289. 569 Dragendorf 1895, 18-155; Terra Sigillata kavramına giren Doğu Sigillatarı hakkında bkz. Zoroğlu 1986, Tekocak 2006, 32, n. 156. 570 Tekocak 2006, 32. - 123 -

Kenyon571 ve R. Rosenthal tarafından tanımlanmış olan Doğu Sigillata A, B, C ve D tipleridir. Sigillata’lar bazı diğer çanak çömlek tiplerine göre daha değerli olmalıdır. Bu yüzden bir çömlek yapım sahasında sigillata üretiminin görülmesi aynı zamanda yüksek kalitenin de bir göstergesidir572. J.W. Hayes’in 1985 yılında yapmış olduğu yayın Doğu Sigillataları üzerine en kapsamlı çalımsa olup kendinden önceki araştır- macıların tespit etmiş oldukları formları daha ayrıntılı bir tasnife tabi tutmuştur573. Genel olarak Terra Sigillata kavramı içinde değerlendirilmiş olan kapların üretimi M.Ö. 2. yüzyılın ikinci yarısından M.S. 3. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir574.

5.1.2.1.1. Doğu Sigillataları A

Erken Roma seramiğini karakterize eden kırmızı astar (firnis) geleneğinin başlangıcını, Doğu Akdeniz’de aramak ve buraya ithaf etmek mümkündür. Helenis- tik Dönem’de, geleneksel siyah astarlı seramiğin yanı sıra ilk kez, kırmızı astarlı ça- nak-çömleğin üretimi başlamıştır. Siyah astarlılara oranla daha az masraflı olduğu için de kısa sürede yaygınlık kazanmıştır. Bergama, yaygınlaşmanın başladığı ilk merkezlerden birisidir. Buradaki atölyelerde üretilen söz konusu seramikler, M.Ö. 2. yüzyılın ortalarına verilmişlerdir575. K. M. Kenyon tarafından “Doğu Sigillata A” olarak isimlendirilen grup Doğu Sigillataları içinde en yaygın olan gruptur. K. M. Kenyon tarafından verilmiş olan bu isim, herkes tarafından kabul görmüştür576. Ancak bundan öncede çeşitli isimlendir- meler yapılmıştır. Bu isimlendirmeler üretim yerleri baz alınarak yapılmıştır577. Bu grup üzerine yapılmış ilk çalışmada578 üretim yeri olarak Pergamon kabul edildiği için uzunca bir süre bu ad yayınlarda kullanım görmüştür. Bundan sonraki çalışma- larda da farklı isimler de kullanılmıştır. L. Zoroğlu 1986 yılında yapmış olduğu ça- lışmasında üretim yerleri ve buna bağlı olarak verilen isimlerle ilgili toplu bir bilgi

571 Kenyon 1957, 282. 572 Poblome 2004, 495-6. 573 Hayes 1985, 9-78. 574 Waagé 1948, 25; Jones 1950, 172, 201; Robinson 1959, 11, n. 7; Zoroğlu 1986, 63-64. Kenyon üretimin baslangıç tarihi olarak M.Ö. 1. yüzyılın ilk yarısını vermektedir. Kenyon 1957, 284, 308; Tekocak 2006, 32, n. 159. 575 Schäfer 1968, 81vd. 576 Kenyon 1957, 306-342. 577 Tekocak 2006, 34. 578 Zahn 1904, 447vd. - 124 -

sunmuştur579. Önceleri bu gruba ait seramiklerin ilk ortaya çıkış yeri olarak, bölgede henüz bir fırın kalıntısı bulunmamasına rağmen, Suriye-Filistin gösterilmektedir. Jones, Tarsus’un Roma Dönemi’nde bir üretim merkezi olduğunu söyler580. Son yıllarda yapılmış olan çalışmaların birinde, pek kabul görmemekle beraber, Kıbrıs’ın doğu tarafının da üretim merkezlerinden birisi olduğu söylenmektedir581. Bir başka çalış- mada ise İskenderun Bölgesi de üretim yerlerinden birisi olarak gösterilmektedir582. Kili sarı, sert ve tanecikli veya açık turuncu, ince iyi elenmiş katkılı veya toz- sudur (Munsell 10 YR 8/3-8/4 ile 7,5 YR 7/6-8/6 arasında değişir). Astarı demir kat- kılı olup rengi turuncumsu kırmızı ile kahverengimsi kırmızı arasındadır. Kalite ola- rak Arretina seramiklerine benzeyen ince astar tabakası parlak ve koyu kırmızı renk- tedir (2,5 YR 4/6-4/8) ve genellikle de sarımsı bir hamuru vardır; bu özellik M.Ö. 1. yüzyılda yaygındır. Açık devetüyü (7,5 YR 7/6) hamurlu, sert ve ince katkılı, kırmı- zı-kahverengi astarlı (yaklaşık 2,5 YR 7/6) örnekler Geç Helenistik Dönem’dendir. İmparatorluk Dönemi örnekleri ise; parlak, canlı kırmızı astarlı ve tozsu açık turuncu hamurludur583. Astarlama daldırma ve fırça tekniğinin birlikte uygulanması ile yapılmakta- dır. Bu işlemin çok rağbet gördüğü astarlardan anlaşılmaktadır. Astarlama işleminde seramiklerin üzerinde iki aşamada astarlandıklarına dair koyu renk bir çizgi bulun- maktadır. Yani kabın önce bir tarafı ardından da diğer tarafı batırılarak çift daldırma tekniği uygulanmaktadır. Bu duruma diğer Doğu Sigillatası gruplarında daha az rast- lanmaktadır. Kapların dış yüzeyi özenle perdahlanmasına karşın iç yüzey birbirine paralel ince çizgilerden anlaşılacağı üzere bir fırça ile düzeltilmiştir. Bu özellik Ro- ma Dönemi örneklerinde ortaktır. Tabakların fırında pişirilmesi sırasında aralarına yerleştirilen üçayaklardan kalan kil izlerini bilhassa büyük boyutlu kaplarda ve erken dönem örneklerinde görmek olasıdır584.

579 Zoroğlu 1986, 61-70. 580 Jones 1950, 181. 581 Gunneweg v.d. 1983, 10-14, 109-110; Williams 1989, 8. 582 Tekocak 2006, 34. 583 Hayes 1986, 9-10. 584 Hama, çiz.28, 34; Jones 1950, çiz.136, A-C. - 125 -

Bu gruptaki seramikler oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Öyle ki hemen hemen tüm Doğu Akdeniz dünyasında kullanım görmüşlerdir. Yunanistan’da Korinth585 ve Atina586, Kıbrıs’ta587 Kourion588, Amathous589, Salamis590 ve Paphos591, Anadolu’da Samsat592, Anemurium593, Antiokheia594, Tarsus595, Perge596, Ephesos597, Labraunda598 ve Halikarnassos599, İsrail’de Jalame600, Suriye’de Apamea601, Lib- ya’da Khan Khalde602, Berenike603, Sabratha604, Filistin’de Jarusalem605 ve Mısır’da Abu-Shaar-Nil606 bu kapların yayılım gösterdikleri kentlerden bazılarıdır607. Doğu Sigillata A üretiminin merkezi kabul edilen Antik ismiyle Issos ya da Kinet Höyüğün, Helenistik tabakalarındaki seramik buluntular incelendiğinde bu kentin Geç Helenistik Dönem’de diğer kentlere göre Delos nedeniyle hızlı bir eko- nomik büyüme kaydettiği söylenebilir608. Dolayısıyla başta iki limana sahip Issos olmak üzere, bölgenin diğer limanları da artan bu ticari faaliyetlerden faydalanmış olmalıdır609. Buradan Doğu Sigillata A üretiminin erken dönemlerinde ekonomik olarak kalkındığı sonucu çıkarılabilecek Issos kentinin, bilinmeyen nedenlerden ötü- rü M.Ö. 1. yüzyılın ilk çeyreğinde terk edilmesiyle sonuçlanacak yok olma sürecine girmesi şaşırtıcıdır. Geç Helenistik malzeme olarak kabul edilmiş, M.Ö. 150’den

585 Hayes 1973, 450-452, no. 117-132; Slane 1986, 277-278, 285, no. 2-7, 48-49, çiz. 2.9, lev, 61,64; Slane 1990, 47-48, no. 89-91, çiz, 5, lev, 8. 586 Robinson 1959, 11-12, lev.1, 58, 60. 587 Vessberg 1956, 63-64, 64. 588 Neuru 1987, 243, no.41-43, 55, çiz.165-166, 244. 589 Abadie-Reynal 1987, 45-46, 48, 50-52; Burkhalter 1987, 357, 379-389. 590 Diederichs 1980, 32-33, no.101-105, lev. 9-10. 591 Hayes 1991, 32-36, fig. XVII. 592 Zoroğlu 1986, 70-100, çiz.1-13. 593 Williams 1989, 8-18, no.40-103, çiz.4-7; 594 Waagé 1948, 18-38. 595 Jones 1950, 180-183, lev.189, 193-194. 596 Fırat 2003, 95. 597 Mitsopoulou-Leon 1972, 503, çiz.3 a-h; 598 Hellström 1965, 30-31, lev.13, 35, 599 Hansen 2003, 197-200, lev. CXI:3. 600 Johnson 1988: 140-141, no.27-36, çiz.7-2. 601 Vanderhoeven 1989. 602 Gebara 1982. 603 Kenrick 1985, 223-244, fig.40-44. 604 Hayes 1994, 119-127, no.1-57, fig. 25-26; 605 Hayes 1986, 183-184, 189-191; Kenyon 1957, 282, 306-342 606 Riley 1991, 601. 607 Tekocak 2006, 35, n. 175. 608 Lund vd. 2006. 609 Gates 1998, 260. - 126 -

sonra Tarsus’ta yoğun olarak görülen, erken dönem Doğu Sigilata (Hayes Form 3, 4) tabaklarıdır. Tarsus’ta Erken Roma malzemesi kabul edilen Doğu Sigilata A sera- mikleri Julio-Claudius Dönemi’nde Tiberius (M.S. 14) ile başlayıp, Flaviuslar ile sonlanır (M.S. 96). Doğu Sigilata tabak formları (Hayes Form 4) ve kaburgalı tipik çanak formları (Loeschcke 19) en sık rastlanılanlardır610. Sirkeli Höyük’te ender de olsa üst tabakalarda Doğu Sigilata A tabak (Hayes Form 4) formuna ait parçalar bu- lunmuştur611. M.Ö. 20 Şubat 50’de Marcus Tullius Cicero, okuldan arkadaşı Titus Pomponius Atticus’un mektubuna cevap verir. Bu dönemde Cicero Kilikya Valiliği görevini üstlenmektedir. Oldukça politik olan mektubunda, Caesar ve Pompeius ara- sındaki iç savaşı körükleyen olaylarda, yüksek makamlardaki Romalı elitleri suçla- makta ve valilik görevini devralmadan önce bölgedeki gücü kötüye kullanma olayla- rından sızlanmaktadır. Cicero Part tehdidini anlatmaya geçmeden önce, Atticus’un daha önceki mektubunda kendisinden istediği anlaşılan Rhosos’tan sofra takımının siparişini verdiğini laf arasında aktarırken “Rhosica vasa mandavi”, çanak çömlek isteği için arkadaşı ile alay etmeyi de ihmal etmez. Cicero’nun bu sözlerinden Rhosos kaplarının gerçekte özel bir seramik sofra takımı tipi olarak modaya uygun bir ticari eşya kabul edildiği anlaşılmaktadır. İkinci bir antik kaynak olarak M.S. 2. yüzyıldaki Atinalı Deipnosophistai, Akşam yemeklerinin Rhosos kaplarında servis edildiği Kleopatra VII’nin Roma tarzı yaşamı taklit ettiğini iddia eder. Böylece Rhosos kaplarının yüksek sosyal çevrenin masalarını süslediği doğrulanmış olur612. Son yıllarda yapılan arkeometrik ve arkeolojik araştırmalar aynı dönemde sofra takımı pazarının büyük kısmına hâkim olan Doğu Sigilata A üretiminin bölge genelinde yaygın olduğunu göstermektedir. DSA’ların üretimi M.Ö. 2. yüzyılın orta- larından itibaren başlamış olup, kilinin özel ophiolitik yapısı antik Tarsus ve Laodikeia arasında kalan bölüm ile ilişkilidir. Bu nedenle Romalı Vali’nin, Ro- ma’daki zengin arkadaşları adına Geç Helenistik DSA ile ilgili olarak tanımlanan modaya uygun Rhosos sofra takımı sipariş etmesi Rhosos’u olası üretim merkezle-

610 Özyar v.d. 2010, 271-272. 611 Novák-Kozal 2009, 301. 612 Malfitana v.d. 2005, 199. - 127 -

rinden bir haline getirmektedir613. J. Lund, D. Malfitana ve J. Poblome üçlüsünün iddiasına göre antik kaynak- larda “rhosica vasa” olarak bahsedilen, arkeologlarca DSA olarak adlandırılan sera- mik sofra takımının bir sınıfıdır614. 1954 yılında Kilikya’da araştırmalar yapan V. Seton-Williams Arsuz’un dışında İskenderun’a giderken sahildeki yolun her iki tara- fında karolar ve taşlar halinde izleri görülebilen 6-8 adet büyük çömlek fırınından bahseder. Ayrıca burada bir höyük olmadığı gibi Helenistik Dönem öncesine ait veri olmadığını da belirtir 615 . Bu nedenle fırınlar yerleşimin kuzeyinde bulunmalıdır. Bundan 35 yıl sonra J. Y. Empereur ve M. Picon, Arsuz’da bir seramik fırınından bahseder. Bu fırın belki de önceden Seton-Williams tarafından görülen yapılardan biri olabilir. Fransız ikili bu fırını LR1 amphoraları ve parlak sırlı kaliteli bir seramik ile ilişkilendirmiştir616. Her iki dönemdeki araştırmacılar da Rhosos’ta bir seramik üretim merkezi olduğu konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır. Ancak buradaki fırında ticaret amphorası mı yoksa parlak sırlı kaliteli bir seramik mi ya da her ikisinin de birden mi üretildiği sorusu kesinlik kazanmış değildir. Dahası çömlek üretimi büyük ihtimalle bölgedeki başka alanlarda yapılmış olmalıdır617. Ayrıca sırayla Arsuz’un 12 km ku- zeyinde ve 6 km güneyindeki iki kıyı yerleşiminin yanı sıra Seleukeia Pieria’da da amphora fırınları kaydedilmiştir. DSA’dan başka rhosica vasa’nın tanımlanmasında sadece kabartma süslemeli kurşun sırlı Tarsus çömleği yardımcı olabilir. Ancak kronolojik nedenlerle ve sadece içki veya sıvı kapları olarak üretilmeleri nedeniyle bu konuda DSA’lar tek aday ola- rak kalmaktadır. İlk olarak Helenistik Dönem’in büyük kentlerinde görülen DSA’ların Kilikya ve Kuzey Suriye’de ortaya çıkan yeni kentlerdeki artan nüfusun seramik sofra takımı ihtiyacını karşılamak için üretilmiş olmaları muhtemeldir618.

613 Malfitana v.d. 2005, 200. 614 Malfitana v.d. 2005, Lund 2005b, Lund v.d. 2006, Lund v.d. 2008, 217. 615 Seton-Williams 1954, 148-149. 616 Empereur ve Picon 1989, 237; Lund v.d. 2006, 502. 617 Bir grup Terra kota mezar üzerinde yapılan kil analizleri bunların İskenderun Körfezinde bir yerde üretildiklerini kanıtlamaktadır. Lund 2005, 78, fig 11-12; Lund v.d. 2006, 503, n. 52. 618 Lund v.d. 2006, 503. Jones 1950, 181; Zoroğlu 2003, 123. - 128 -

5.1.2.1.2. Doğu Sigillataları B

Doğu Sigillataları'nın ikinci grubu olarak Augustus Dönemi’nde üretimine başlanmış olup üretim yeri olarak Batı Anadolu kıyıları gösterilmektedir. Tıpkı DSA’lar gibi oldukça geniş bir yayılım alanına sahip olan DSB’ler yönünü daha çok batıya çevirmiştir. İlk olarak yanlış bir adlandırma ile “Samian Ware” Samos Kapları olarak karşımıza çıkar619. Ancak K. M. Kenyon, büyük olasılıkla orijini Batı Asya olan bu seriyi Doğu Sigillataları B olarak adlandırarak literatüre kazandırmıştır620. Üretim yeri olarak; Plinius621 Samos ve Tralleis’i, Hayes ise Menderes Vadisi’ndeki Tralleis’i gösterir ve Samos’un kesinlikle üretim yeri olmadığını belirtir622. Williams (Bozcaada)’u üretim merkezlerinden birisi olarak göstermektedir 623 . Robinson 624 bu grubu sırasıyla Samos B ve Samos A olarak, Hellström 625 ve Hayes626 ise DSB I ve DSB II olarak safhalara ayırmışlardır. Ancak Hayes 1985 yı- lında DSB I’i Form 1-50, DSB II’yi de Form 51-100 olarak tekrar tasnif etmiştir627. DSB’ler, özenli kalıbı, rulet dekorasyonu ve girift yapısıyla Arretine serami- ğine oldukça yakın bir benzerliğe sahiptir. Söz konusu bu benzerlik DSB’nin Arezzo atölyelerinin bir yan ürünü gibi düşünülmesine neden olmuştur628. Bir başka ifade ile orta Augustus Dönemi’nde, İtalya’daki seramik atölyesi sahipleri, Arezzo’dan Caius Sentius ve Pozzuoli’den Quintus Pompeius Serenus gibi, Tralleis ve belki de Ephesos’ta birer şubelerini kurarak Batı Akdeniz’de DSB üretimini başlatmış olabi- lirler629. Kili genelde parlak kırmızı, portakal kırmızısı ve gözle görülebilecek kadar yoğun mika katkılıdır. Astarı oldukça sabunumsu olup genelde açık ve mat kırmızı, bazen de soluk portakal rengi, krem-beyaz ya da siyahtır. Hem kil hem de astar ol- dukça gözenekli sayılır. DSB I ve DSB II’nin fabriği fark edilebilecek derecede bir-

619 Waagé 1933; Waagé 1948, 38; Robinson 1959, 12; Zoroğlu 1986, 62; Hayes 1972, 9-10. 620 Kenyon 1957, 282. 621 Plinius N.H. XXXV, 160,161. 622 Hayes 1972, 9; Hayes 1986, 49. DSB’nin orijini ile ilgili görüşler için bkz. Lund 2003, 127-128. 623 Williams, 1989, 19. 624 Robinson 1959, 12, fig.15. 625 Hellström 1965, 30. 626 Hayes 1973, 452. 627 Hayes 1986, 49-70, lev. XI-XV. 628 Hayes 1972, 10. 629 Lund 2003, 132. - 129 -

birlerinden farklıdır. B I’in glazürü parlak kırmızı, diğerinin ki ise mat olup yoğun olarak küçük benekler şeklinde dökülmeler söz konusudur. Tıpkı DSA’da olduğu gibi bu seride de çift daldırma izleri genelde DSB I’in tabaklarında görülür. Tabakla- rın genelde fark edilebilecek kadar sert olduğu gözlemlenmiştir. B I grubunun bir kısmı belki de kasıtlı olarak siyah renk alacak şekilde bir kısmı da krem beyaz ya da soluk turuncu/portakal kırmızısı renginde pişirilmişlerdir. Ancak krem-beyaz ya da soluk turuncu renk almaları büyük bir olasılıkla tesadüf sonucudur. Mika ilk örnek- lerde oldukça belirgin iken daha sonraki örneklerde gözle görülemeyecek derecede- dir. Genelde B I kapları ince duvarlı ve Arretine kaplarında olduğu gibi gayet düzgün yapılmışlardır. Aksine B II kapları çoğu kez kötü pişirildiği için gevrektir. B II’nin astarı genelde parlak mumlar gibi portakal kırmızısı renkte olup kalınca uygulanmış ve çoğunlukla da büyük parçalar halinde dökülmeler yapmıştır. Çift daldırma izleri nadiren gözükür630. DSB’lerin en erken örneği muhtemelen Geç Augustus Dönemi’nde görülmüş- tür631. İki alt gruba ayrılmış olan seri; Samos B=DSB I M.Ö. yaklaşık 10 – M.S. 75, Samos A=DSB II ise M.S. 75 – 150 yılları arasına tarihlendirilmektedir632. Bu şekil- de alt gruplara ayrılmasının nedeni M.S. 1. yüzyılın 3. çeyreğinde vuku bulan bir değişim ile yeni kap formlarının ortaya çıkmasıdır633. DSA’ya göre daha kısa bir dönem içinde üretilen DSB’lerin üretiminin son derece geniş ölçekli olması, Efes gibi büyük kent merkezlerinin talebinin imparator- luğun ekonomisinde önemli bir rolü olduğuna işaret etmektedir634. Yunanistan’da Atina 635 , Anadolu’da Anemurium 636 , Tarsus 637 , Kelenderis 638 , 639 , Antiokheia640, Labraunda641, Ephesos642, Halikarnassos643 ve Amorium644, Libya’da

630 Hayes 1973, 452. 631 Robinson 1959, 12, n. 9. 632 Hayes 1972, 10; Hayes 1973, 468. 633 Hayes 1973, 455. 634 Lund 2003, 133. 635 Robinson 1959, 12, lev.57, 61. 636 Williams 1989, 18-20, no.104-110, fig.7. 637 Jones 1950, 186-187, no. 554-55, 561, 562, fig.196. 638 Tekocak 2006, 44, kat.no. 33. 639 Wiegand ve Schrader 1904, 430-437, fig. 550-551. 640 Waagé 1933, 291-293; Waagé 1948, 38. 641 Hellström 1965, 32-33, lev.13, 35. 642 Benndorf, 1906, 167 vd., no.15-16. 643 Hansen 2003, 197-200, lev. CXI:4-7. - 130 -

Berenike645 ve Sabratha646, Filistin’de Samaria III, Samos’ta647, Kıbrıs’ta Paphos648

5.1.2.1.3. Kıbrıs Sigillataları

J. W. Hayes tarafından ilk kez 1967 yılında tanımlanarak bilim dünyasına ta- nıtılan Kıbrıs Sigillataları, 1985 yılında da yine aynı kişi tarafından form repertuarı genişletilerek yeniden ele alınmıştır649. Hayes çalışmasında Kıbrıs Sigillataları’nın asıl üretim yeri olarak Kıbrıs Adası’ndaki Soli bölgesini işaret etmiştir. Ancak bazı yayınlarda ise bu seramik gru- bunun muhtemel üretim yeri olarak kimi zaman Anadolu’nun güney kıyıları650, kimi zaman da Güney İsrail’de Oboda651 gösterilmiştir. Bununla birlikte daha sonraki ça- lışmalarda yine asıl kaynak olarak Kıbrıs Adası gösterilmiş olup652, yayınlanan bu- luntular vasıtasıyla da adadaki muhtemel üretim yeri olarak Palaipaphos Bölgesi, özellikle de Nea Paphos vurgulanmaktadır653. Kıbrıs Sigillataların’da kullanılan kil ile halefi Kıbrıs Kırmızı Astarlı Kapla- rının kili arasında benzerlik tespit edilmiş654 ve kilin kaynak yeri olarak da Nea Paphos ve Polis arasındaki bölge ya da Cape Greco gösterilmiştir655. Kili ince taneciklidir ve düzgün kırıklar verir. Bazen kilin içinde küçük beyaz, sert kalker tanecikleri gözlenir, hatta kötü üretilmiş kaplarda bu taneler oldukça iridir. Gümüş mikaya az sayıdaki parçada rastlanmıştır. Bu katkı maddeleri genelde krater formunda gözükmektedir. Hamur rengi açık pembemsi kahverengiden koyu kırmı- zımsı kahverengiye kadar değişir. Aynı kilin ince yıkanması ile kabın tamamı boya- narak astarlanır. Çoğu zaman hamur rengine göre daha koyu bir renk alan astar, kalın ve pişmeye bağlı olarak az ya da çok metalik bir görünüm kazanmış olmasına rağ-

644 Tomber 1992, 216, fig. 4, çiz. 1-7. 645 Kenrick 1985, 245-256, fig. 45-46. 646 Hayes 1994, 130, no.76-78, fig. 27. 647 Technau 1929, Group 3B, fig. 43, 1-2. 648 Hayes 1991, 51-52, fig. XXI. 649 Hayes 1967a, 65-77; Hayes 1986, 79-91, lev. XVIII-XXII. 650 Gunneweg 1983, 14-15; 109. Bu çalışmada kil analizine dayanılarak bu olası görüş ileri sürülmüştür. Tekocak 2006, 44, n. 238. 651 Negev 1972; 1986, XIX. Negev, Oboda’da keramik fırınları bulduğu için, pek kabul görmemekle beraber, bu malların Nabatea üretimi olduğunu ileri sürmüştür. Tekocak 2006, 44, n. 239. 652 Slane 1989, 222, n. 20. 653 Lund 1997, 203. 654 Meyza 1995; Daskiewicz ve Raabe 1995. 655 Rautman v.d. 1993; Rautman 1995, 335-336. - 131 -

men hiçbir zaman Arretina veya Doğu Sigillataları B grubunun erken örneklerinin eriştiği kaliteye ulaşamamıştır. Söz konusu bu özelliği ile de diğer Doğu üretimlerin- den ayrılır. Doğu Sigillitaları'nda görülen çift daldırma özelliği bu grupta genellikle krater ve çanaklarda karşımıza çıkar. Kötü örneklerde ise astar özellikle dış yüzde mat bir görünüme sahiptir. Genellikle kapların fırında pişirilmesi oldukça iyidir ve tek bir kap üzerinde değişiklik görülmemesine karşın kaptan kaba farklılıklar görülür. Kaliteli pişirilmiş mallar kiremit kırmızısı, kahverengi, bordomsu kırmızı veya koyu kahverengidir, ancak geç dönemde yaygın bir hal alan düşük ısıda pişirilmiş örnekler turuncumsu kırmızıdır. Zayıflamış fırında pişmiş erken örnekler metalik siyah ve bordomsu siyah astara sahiptirler. Erken örnekler daha iyi yapılmış, ince cidarlı ve geç örneklerden daha kaliteli pişirilmişlerdir. Geç örneklerde kabın alt yüzeylerinde belirgin bir şekilde çark izleri görülmektedir. Kıbrıs Sigillataları’nda kalite düşüklü- ğü, bir başka ifadeyle deformasyon M.S. 1. yüzyılın ikinci yarısından itibaren görü- lür656. Diğer gruplardaki bazı sigillatalarda görülen kalıp tekniği Kıbrıs Sigillataları’nda yoktur ve genellikle de formları basittir. Kabın dibinin içe doğru kabaca oyulması ile oluşturulan dip alçaktır. Çift halkalı dip bu grubun karakteristi- ğidir ve dip kalınlığını indirgemek için alt kısmına çoğunlukla geniş bir yiv açılmıştır. Doğu Sigillataları A grubu ile form ve bezeme657 repertuarı açısından benzerlik arz etmektedirler. Söz konusu benzerlik erken dönemde daha fazladır. Julius-Claudiuslar Dönemi’nde gözlenen form çeşitliliği, 2. yüzyılda azalmıştır658. Kıbrıs Sigillitaları M.Ö. 1. yüzyılın 2. yarısı – M.S. 2. yüzyılın 2. yarısı ara- sındaki iki yüz yıllık dönem boyunca üretilmiş, özellikle de M.Ö. 1. yüzyılda ada dışına yaygın olarak ihraç edilmiştir. Girit’te Knossos659, Yunanistan’da Kenchrai660, İsrail’de Oboda661, Libya’da Sabratha662 ve Berenike663, Mısır’da İskenderiye ve Ma-

656 Hayes 1967, 66. 657 Bezeme olarak dışta hafifçe kazınmış çizgiler ve rulet süsleri kullanılmıştır. Tekocak 2006, 45, n. 245. 658 Hayes 1967, 67. 659 Sacket 1992, 152. 660 Adamscheck 1979, 63-64 no. ER 37, 38a-38b, 39-40 ve P. 596, lev.16, 17, 63. 661 Negev 1972; 1986, XIX 662 Hayes 1994, 127-129, Fig.27. 663 Kenrick 1985 - 132 -

rina el-Alamein 664 , Suriye’de Hama 665 , Cezayir’de Tiddis 666 , Anadolu’da 667 Anemurium668, Tarsus669 ve Soli670 Kıbrıs Sigillataları’nın ihraç edildiği başlıca kent- lerdir. Orijini Kıbrıs Adası olan bu grubun farklı bölgelerdeki yerleşim yerlerinde taklitlerinin yapıldığı tespit edilmiştir671.

5.1.2.2. Roma Kırmızı Astarlı Kapları

Sigillatalara ilaveten bir diğer ince seramik geleneği Roma Dönemi boyunca güncelliğini korumuş olan Roma Kırmızı Astarlı Kapları’dır. Bunlarda birçoğu servis kapları olarak sınıflandırılabilmekte ve içki kapları (fincan ve geniş ağızlı bardaklar) ya da yiyecek servis kabı (tabak ve kâseler) olarak kullanılmışlardır. Yaygın olan süsleme tekniği astarlanmış yüzeyler içerir672.

5.1.2.2.1. Afrika Kırmızı Astarlı Kapları

Afrika Kırmızı Astarlı Kapları, Roma Kırmızı Astarlı Kapları arasında en önemli grubu temsil etmektedir. İsmini J. Hayes’ten alan ARS’ler bundan önce halen kullanılan Geç Roma A ve B (LRA ve B), Erken Roma Kırmızıları ve Terra Sigillata Chiara A, C ve D isimleri ile de bilinmektedir673. ARS’ler çoğunlukla Kuzey Afri- ka’da, Tunus ve Cezayir sahillerindeki atölyelerde üretilmiştir. Deniz yoluyla bu ürünler, Akdeniz’in tamamına ihraç edilmiştir674. Bu bölge içerisinde kaplar birkaç değişik atölyede, ama aynı yörede üretilmiş olmalıdır (Oudna, Raqqada, Sidi Aich, Sfax ve Gabes...gibi)675. Üretime Batı Sigillatalarını taklitle başlayan Afrika atölyeleri, zamanla kendi

664 Daszewski, 1990; 1995. 665 Lund 1995, 138-139. 666 Guéry 1968, 275-279. 667 Anadolu’nun batı kıyılarından şu ana kadar bir yayın yok. Güney kıyılarında Dağlık ve Ovalık Kilikya’daki bazı kentler buluntu vermiştir. Tekocak 2006, 46, n. 247. 668 Williams 1989, 1-8. 669 Tekocak 2006, 46, n. 247. 670 M. Tekocak, 2004 yılındaki ziyaretinde Soli’de 22 adet parça tespit etmiştir. Tekocak 2006, 46, n. 247. 671 İsrail Oboda: Hayes 1985, 79; Williams 1989, 2; Perge: Fırat 1999, 26-27; Tekocak 2006, 46, n.248. 672 Tekocak 2006, 49. 673 Hayes 1972, 13-299; Hayes 1980, 484-523. 674 Hayes 1972, 13, 296-9. 675 Hayes 1972, 296-299. - 133 -

gelişim zincirini oluşturmuştur. 2. yüzyıldan itibaren endüstriyel ölçekte üretilen bu kaplar Hadrian ve Antoninus Pius Dönemleri’nde Batı Akdeniz pazarına egemenken, 3. yüzyılda Doğu Akdeniz’e de el atar ve 4. yüzyılın ilk çeyreğine kadar bu bölgede bir tekel oluşturmayı başarır. Oysaki Vandalların 429’da Afrika’yı istila etmesi676 bölgede siyasal dengelerin değişmesine ve sancılı bir dönem yaşanmasına sebep ol- muş677, ancak bölgenin ticari faaliyetleri kısa bir bocalamadan sonra eski canlılığına kavuşmuştur. 5. yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra kısa bir kesintiye uğrayan kapların ihracatı 7. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir678. Bu kaplar M.S. 1. yüzyıl ile M.S. 7. yüzyıllar arasında üretildikleri tam 6 yüzyıl boyunca sürekli rağbet görmüş- tür679. Kili oldukça kaba ve epeyce taneli bir yapıya sahiptir. Astarın normal rengi portakal (turuncumsu) kırmızıdan kiremit kırmızısına kadar değişmekte olup, pek çok kaliteli parçada ise belirgin pembemsi bir renk göze çarpar. Katkı maddeleri ara- sında en yaygını olan kireç, genelde küçük parçacıklar şeklinde olmakla beraber, bazen de oldukça iri parçalar halindedir. Söz konusu bu büyük kireç parçaları bazen malların pişirilmesi sırasında patlayarak yüzeyde izler oluşmasına sebep olmaktadır. Kalkerin yanında bir diğer katkı maddesi ise beyaz ya da kahverengimsi ince kuartz parçacıklarıdır. Bazen görülen siyah parçacıklar ile birlikte sıklıkla yer alırlar. Gü- müş mika, önemli miktarda olmamasına karşın pek çok kap üzerinde gözlemlenebi- len bir başka katkı maddesidir. Astar kilin daha inceltilmiş hali olup terra sigillataların sahip olduğu kalitede değildir. Genelde gövde kilinin bir gölgesi gibi ya da iki ton koyusudur. Astar kalın uygulandığı takdirde düzgün ve hafifçe parlak bir yüzeye, ince sürüldüğü zaman ise mat bir görünüşe sahip olur ve kil ile bütünleşir. Astar gövde kili ile aynı tonda olduğu için tabaka şeklinde bir ayrım oluşturmaz, ancak yüzeye çıkan kireç parçacıkları oldukça düzgün olan yüzeyde görüntüyü bozan tek unsurdur680. Erken dönem örneklerinde bezeme unsurları olarak damga, kazıma ve ka-

676 Grant 2000, 28. 677 Schimidt 1936, 305-306, 309-312, 315. 678 Lepelley 1999, 49. 679 Hayes 1972, 13. Hayes’in yapmış olduğu bu kronolojiye getirilen bazı değişiklikler için bkz. Williams 1989, 38, n. 7. 680 Hayes 1972, 13-14, 287-292. - 134 -

bartma halinde çeşitli motifler işlenmiş olup, boyama ile süsleme yapılmamıştır. Da- ha sonraki evrelerde ise rulet süsü yaygın olarak kullanılır. Bunların yanında bazı kap formlarında (Hayes Form 50’de olduğu gibi) ise hiçbir süsleme öğesine rastlan- maz681. Kil ve astar kalitesi bakımından Terra Sigillatalarla denk olmayan bu kapların piyasayı ele geçirmesi ise tesadüf değildir. Asıl zenginlik kaynağı zirai ürünler olan Kuzey Afrika şehirlerinin önemli ve işlek ticaret yollarının üzerinde bulunmaları dağılımlarını oldukça kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla Kırmızı Astarlı kaplar da bu ürünlerin ihracatı ile birlikte çoğunlukla bir yan ürün olarak pazarda yer bulmuştur. Bunu şarap ve zeytinyağı taşımacılığında kullanılan Afrika Amphoraları’nın kırmızı astarlı kaplarla birlikte aynı batıklarda ve kazılarda bulunması da göstermektedir682. Yaratıcı ama hala eski geleneğe bağlı Geç Roma kültürünün kalitesi ve canlı- lığını bu kaplarda görmek mümkündür. Zirai ürünlerin yanı sıra satılan bu mallar, bize dönemin ticari bağlantılarını göstermesi açısından da önemlidir ve bu kaplar bütün Akdeniz’e, hatta İngiltere ve Rusya’ya kadar ulaşmıştır683. Bunların dışında Yunanistan’da Korinth684, Girit’te Knossos685, Anadolu’da Saraçhane (İstanbul)686, Sagalassos687, Anemurium688, Kelenderis689, Tarsus690 ayrıca İsrail’de Kudüs691 ve Caesarea 692 , Mısır’da Abu Mena 693 , İskenderiye 694 ve Kanaris 695 , Libya’da Kyrenaika Bölgesi’nde Tokra696, Tunus’ta Kartaca697 iyi tarihlenmiş gruplara sahip- tir698.

681 Hayes 1972, 14. Afrika Kırmızı Astarlılar üzerinde süsleme teknikleri ve bu tekniklerle yapılmış motifler için bkz. Hayes 1972, 211-287; Adak-Adıbelli 2006, 34-51. 682 Elton 2003, 173. 683 Hayes 1972, 462-463, maps 19-30; Hayes 1980, 684 Hayes 1973a, 104, 118,122, fig. 4, no. 32-52 Adamsheck 1979, Slane 1990, 54-57. 685 Hayes 2001, 434, 438, 442, 443, fig. 2, no.49,fig. 4, no. 20-21, fig. 6, no. 3-4. 686 Hayes 1968, 208, fig. E, no. 40-58; Hayes 1992, 5,7. 687 Poblome 1999, 293-297. 688 Williams 1989, 38-45, fig. 18-21. 689 Tekocak 2006, 50-54; Tekocak 2009, 132-134, fig. 7. 690 Adak-Adıbelli 2006, 40-84. 691 Hayes 1985, 185-186, 192-193, fig. 61-62; Tushingham 1985, 62, 90-97. 692 Oleson 1994, 44-47, fig. 37-39. 693 Hayes 1972, 1. 694 Rodziewicz 1976, 27-37, Pl. 1-7. 695 Johnson 1981,9-10, 46,50, 114-115, pl. 33-40, no. 213-240. 696 Hayes 1973b, 108-115. 697 Hayes 1976b; Hayes 1978; Riley 1981; Machensen 1999. 698 Adak-Adıbelli 2006, 23. - 135 -

M.S. 332’den itibaren buğday sevkiyatının başlamasıyla birlikte Konstanti- nopolis güzergâhındaki liman kentlerine Afrika kökenli malların girdiği görülür. İs- tanbul’da Saraçhane 699 başta olmak üzere Kilikya Bölgesi’nde Anemurium 700 , Kelenderis701, Gözlükule702 ve Antiokheia703 buluntuları arasında M.S. 4. yüzyılın ikinci yarısından M.S. 6. yüzyıl sonu ve M.S. 7. yüzyıl başlarına kadar azalarak da olsa Afrika seramik gruplarından özellikle kırmızı astarlılara rastlanmaktadır704. Kelenderis’teki Aşağı Şehir Sondajı’nda bu örneklere ait 9 farklı form tespit edilmiştir. Tespit edilen örneklerin tamamı Geç Roma Dönemi’ne aittir. En erken örnek (Hayes 50A) M.S. 3. yüzyılın sonu ve M.S. 4. yüzyılın ilk çeyreğine, en geç örnekler ise (Hayes 105 ve Hayes 109) M.S. 7. yüzyılın başına tarihlendirilir705. Bu tipe ait buluntu sayısı oldukça sınırlıdır. Bu veriler ışığında Kelenderis ve ARS üre- tim merkezleri arasında bu döneme ait ticari bir ilişkinin varlığından söz edilebilir. Kilikya Pedias’ta bol miktarda bulunmuş Geç Roma Kırmızı Astarlıları ve çok sayı- daki bu gruba ait örneklere Anemurium ve Kelenderis’te çok fazla rastlanmaz. Bu nedenle ARS’lerin en fazla Kilikya Pedias’ta rağbet gördüğü söylenebilir706. Tarsus’taki Gözlükule, Donuktaş ve Cumhuriyet Alanı’nda yapılan kazılarda, 22 farklı formda toplam 665 adet Afrika Kırmızı Astarlı Kabı tespit edilmiştir. Bu parçalar basit biçimli kâse, çanak ve derin tabaklardan oluşmaktadır707. Tarsus’ta Afrika Kırmızı Astarlılarının en erken örnekleri M.S. 2. yüzyılın sonu ve 3. yüzyıl başlarına ait (Hayes 16) varyasyonlardır. Oldukça az sayıdaki bu parçalar, hem Gözlükule hem de Cumhuriyet Alanı’nda ele geçmiştir. Genel olarak ARS’lerin en yoğun olduğu tarih (sayısı 110’u geçen Hayes 67) M.S. 5. yüzyılın ilk yarısını gös- termektedir708. Bu tarihten itibaren keskin bir düşüş görülür. Afrika’daki Vandal isti- lası ile ilişkilendirilen bu durum 6. yüzyıl başlarında değişir ve kapların ithalatında belirgin bir artış kaydedilir. 7. yüzyıl başlarında biraz azalmaya başlayan kapların

699 Hayes 1992, 5 vd. 700 Williams 1989, 38 vd., lev. 18-21. 701 Tekocak 2006, 50 vd., lev. 5-9. 702 Jones 1950, 205 vd., res. 163. 703 Waage 1930, 54 vd.,lev VIII-XI. 704 Teall 1959, 89. 705 Tekocak 2009, 132. 706 Tekocak 2009, 133. 707 Adak-Adıbelli 2006, 85. 708 Adak-Adıbelli 2006, 87. - 136 -

ithalatı, aynı yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra belirgin bir düşüşe geçer. Bu düşüş sonrası, 450-500 yıldır azalan ve çoğalan miktarlarla Tarsus pazarında alıcı bulmayı başaran kapların ithalatı 7. yüzyıl ortalarından itibaren kesilir709.

5.1.2.2.2. Geç Roma C - Foça Kırmızı Astarlı Kapları

Literatürde Foça Kırmızı Astarlı Kapları olarak geçen Geç Roma C seramik- leri (LRC)710, M.S. 4. yüzyıl sonlarından M.S. 7. yüzyıl başlarına kadar711 ARS’lerin en büyük rakipleri olmuştur 712 . Doğu Akdeniz kökenli bir seramik türü olan LRC’lerin Anadolu’daki en büyük üretim yeri Foça’dır713. Yapılan araştırmalar bu bölgede şimdilik 5 ayrı üretim merkezinin olduğunu ortaya koymuştur714. Bu kap türü büyük olasılıkla, M.S. 4. yüzyıl sonlarında Doğu Sigillataları C gurubu veya Çandarlı üretimi olarak bilinen kapların etkisiyle ve ardılı olarak piyasada kendini gösterir715. Hayes ayrıca bu kap türünün üretim sahası olarak Pergamon civarındaki Grynion’u da göstermektedir716. LRC’ler karakteristik fabrikleriyle, Tripolis Kırmızı Astarlıları dışında ARS’lerden kolaylıkla ayrılır717. Bu kapların diğer rakipleri ise Doğu Akdeniz’de çok popüler olan Kıbrıs Kırmızı Astarlılarıdır. Ancak LRC’ler LRD’lere göre, Mısır’ın aşağı kesimleri, Kıbrıs ve Küçük Asya’nın güney kıyılarının belli bölgeleri dışında daha yaygındır. M.S. 5. yüzyılın ortalarından M.S. 7. yüzyıl başlarına kadar, Akdeniz’in Sicilya’dan Rusya’ya uzanan bölümünde görülebilen neredeyse tek kap türüdür718. Doğu Roma’nın başkenti olan Konstantinopolis’in servis kaplarına giderek artan ihtiyacıyla birlikte Foça atölyelerinin önemi de artmıştır719. Bu nedenle üretim artık endüstriyel ölçekte yapılmaya başlamıştır720. Böylece 5. yüzyıl ortalarından itibaren Akdeniz Havzası’nda ağırlığını hissettirmeye başlayan Phokaia Kırmızı As-

709 Adak-Adıbelli 2006, 87. 710 Waagé 1933, 323. 711 Waagé 1948, 52; Hayes 1972, 368. 712 Tekocak 2013, 161. 713 Hayes 1980, 525; Williams 1989, 45. 714 Empereur ve Picon 1986, 143-146. 715 Hayes 1972, 323. 716 Hayes 2008, 83-84. 717 Hayes 1972, 323-324. 718 Hayes 1972, 368; Williams 1989, 46, not.21-22. 719 Hayes 1992, 5; Hayes 1997,62. 720 Adak-Adıbelli 2006, 90. - 137 -

tarlıları, özellikle Afrika’daki Vandal istilasının ardından, Kuzey Afrika üretimleri karşısında baskın duruma gelmiştir721. Kapların batıdaki gelişimi ve stratigrafisi için Atina Agorası722, Saraçhane723 ve Ephesos 724 iyi tarihlenmiş parçalara sahiptir. Ayrıca Samos 725 , Korinth 726 ve Knossos’ta727 yapılan kazılardan elde edilen sonuçlar, bu verileri aşağı yukarı doğru- lamaktadır. Anadolu’da Antiokheia 728 , Tarsus 729 ve Kelenderis 730 kazıları veriler sağlarken, Suriye’de Tell Rifa’at çevresinde731 yapılan araştırmalar ile Tell Kazel732 ve Apameia733 kazılarından bir takım sonuçlar elde edilmiştir. Yine son zamanlarda Filistin Bölgesi’nde Kudüs734, Samaria735, Tell Keisan736, Herodium737 ve Khirbet Handoma’da738 yoğunlaşan kazı ve araştırmalarda önemli veriler elde edilmiştir739. Kapların Kuzey Afrika’daki temsilleri ise Mısır’da Abu Mena 740 ve İskenderi- ye’de741Libya’da Kyrenaika Bölgesi’ndeki Tokra742 ve Apollonia’da743 tespit edil- miştir744. İnce tanecikli ve gözenekli hamuru olan seramikler genelde iyi pişirildikle- rinden kahverengimsi kırmızı, erguvani kırmızı ve kestane rengindedir. Sert, orta sert dokulu ve pürüzsüz bir yapıya sahiptir. Katkı maddesi olarak; kireç, az miktarda mi- ka ve bazen siyah parçacıklar görülür. Pişme derecesi daha düşük olan mallarda ise

721 Hayes 1972, map 15, Hayes 1997, 63. 722 Waagé 1933, 298-300, pl. IX-X; Hayes 1972, 323-370. 723 Hayes 1992, 5, 91-103, fig. 33-52. 724 Gassner 1997, 137-147, tf. 44-48; Meriç 2002, tf. 30. 725 Unterkircher 1983, 190-191, Abb. 6. 726 Adamsheck 1979, 98-99, fig. 10, Pl. 24; Slane 1990, 57-58, fig. 10. 727 Hayes 1973a, 122; Hayes 2001, 435-436, 438. 728 Waagé 1948, 51-53, fig. 32-34, pl, XI. 729 Jones 1950, pl. 208. 730 Tekocak 2013, 161-164, fig. 6-7. 731 Kenrick 1981, 447, 449-450, fig. 243, VII, (Tell Aar, El Aareime, Aazaz, Tell Ares, Beka, Tell Bouhira, Tell Fafine). 732 Gubel 1990, 28,31 fig. 6; al- Maqdissi 1990, fig. 47, a-c. 733 Mertens 1969, fig. 4. 734 Hayes 1985, 185-186, 193, fig. 63-64; Tushingham 1985, 62, 90-98. 735 Kenyon 1957, 358, fig. 84. 736 Landgraf 1980, 54-58, fig. 14a. 737 Birger 1981, 130, pl.13, no.13-16. 738 Sion 1997, 152. 739 Adak-Adıbelli 2006, 91, n. 415. 740 Hayes 1972, 442. 741 Rodziewicz 1976, 39-41, pl. 8-9. 742 Hayes 1973b. 743 Hayes 1972. 744 Adak-Adıbelli 2006, 91. - 138 -

portakal rengi ya da portakal kırmızı renkli kil daha yumuşak ve tozsu dokuludur. Pişme, kenarın dış yüzeyi haricinde genel olarak her yerde aynı rengi sağlar. Bu alan tamamen renksiz olmayıp hatta normalden daha renklidir. Burada koyu kahverengi, siyah ve kremsi beyaz bir renk oluşur ve bazen de yüzeyde bir tabakalanma göze çarpar. Bunun nedeni ise kapların fırına üst üste yerleştirilmesi ve yalnız ağız kısım- larının fırın içerisindeki gaza maruz kalmasıdır. Gövdeyle kaynasan ve tüm yüzeyi kaplayan kırmızı astar genelde kaliteli ince bir film tabakası gibidir. Donuk ve ara sıra oldukça basit bir metalik görüntüsü olan bu tabaka, sadece gövde kilinin incel- tilmiş halidir. Bazen iç yüzeyde dış yüzeyden daha kalın uygulanmıştır745. Gövde kalınlığının bazı örneklerde kabın her yerinde eşit olmadığı gözlenmiş ve bu durum kabın sağlamlığını engelleyen bir neden olarak sunulmuştur746. Farklı renklerin oluştuğu ağız yüzeyinin görünüşü de genellikle düzensiz bir profil arz eder. Bir kerede ikili, üçlü veya dörtlü bantlar halinde süsleme yapabilen aletler ile yapılan rulet bezemeler 5. ve 6. yüzyılda oldukça revaçtadır. Söz konusu uygulamaya Küçük Asya dışında rastlanmaz747. Kelenderis Aşağı Şehir Sondajı’nda bulunan başlıca beş forma ait LRC’ler M.S. 4. yüzyılın sonu ve M.S. 7. yüzyılın ortalarına tarihlendirilmektedir748. En yay- gın form ise diğer kentlerde olduğu gibi K. Form 3 (Hayes Form 3)’tür 749 . Kelenderis’te bol miktarda bulunan M.S. 5. yüzyıl ve 6. yüzyıl ortalarına ait bu tip kaplar, bu dönemde kentin Ege Bölgesi’ne kadar genişleyen ticari ilişkilerini göster- mesi bakımından büyük önem taşımaktadır750. Kelenderis kazılarında bulunmuş Geç Roma Kırmızı Astarlı Kapları karşılaştırıldığında, LRC’lerin LRD’lerden daha az oldukları görülür. Buradan anlaşılacağı üzere Kelenderis, Geç Roma Çağı lüks gün- delik kap tercihlerini öncelikle yakın, sonrasında uzak üretim merkezlerine göre şe- killendirmiştir. Buna göre sırasıyla Kıbrıs, Foça ve Afrika Kırmızı Astarlıları gel- mektedir751. Buradan hareketle Kelenderis’in özellikle lüks tüketim alışkanlıklarında daha az masraflı ürünler tercih ettiği söylenebilir. Ayrıca Kelenderis’in Erken ve

745 Hayes 1972, 323-324. 746 Tekocak 2006, 55. 747 Hayes 1972, 324 748 Tekocak 2013, 161. 749 Tekocak 2013, 161, fig. 6. 7-18; 7.19-23. 750 Tekocak 2013, 161-162, 163. 751 Tekocak 2006, 32-67; Tekocak 2007, 16-25; Tekocak 2009, 75-82; Tekocak 2013, 163. - 139 -

Orta İmparatorluk Dönemi’nde geçirdiği zorlu günleri geride bırakarak, Geç Roma Dönemi’nde daha lüks mallara bütçe ayırabildiği anlaşılmaktadır752. Genel anlamda bakıldığında Kelenderis’te bulunan örneklerin Kıbrıs, İtalya, Ege ve Levant kıyıları kökenli olmaları, kentin Roma Dönemi’ndeki ilişkilerini gös- termesi bakımından önemlidir. Ayrıca Erken Orta ve Geç Roma Dönemi’ndeki böl- gesel ilişkilerin açıklanmasına da yardımcı olmaktadırlar. Buna göre Kelenderis’te çok yaygın bir kullanımı olan pişirme kapları ve güveçler, Doğu ve Batı Akdeniz’den ithal edilmiş ürünlerdir. Kelenderis’in Doğu Akdeniz ticaretindeki önemli bir liman olması bu formların tıpkı Kelenderis’te olduğu gibi tüm Doğu Akdeniz boyunca ol- dukça yaygın bir biçimde kullanıldıkları sonucunu verebilir753. Kelenderis’te bulunan LRC’ler bölgedeki diğer kentler ile karşılaştırıldıkla- rında buluntu sayısı ve form repertuarı bakımından ikinci sırada gelmektedir. Bu tipler Anemurium, Elaiussa Sebaste, Soli-Pompeiopolis ve özellikle Ovalık Kilik- ya’da bolca Tarsus’ta görülebilir754. Kelenderis, bölgenin diğer kentleri kadar reka- betçi olmasa da LRC’ler ile Ege Bölgesi ile ilişkiler kurabilecek ekonomik güce Geç Roma Dönemi’nde erişmiştir755. Tarsus’ta ise Geç Roma seramikleri arasında en yoğun grubu oluşturan, bu kapların en erken örnekleri, 5. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir756. Cumhuriyet Ala- nı’nda ele geçen çok sayıdaki örnek aynı zaman da Tarsus’un bu grubuna ait form repertuarını da belirlemektedir. 7 ana formdan oluşan bu grubun büyük çoğunluğunu Form 3 (Hayes 3) varyasyonları oluşturmaktadır757. Bunun yanında Form 7 (Hayes 10) de oldukça yaygındır. Diğer formlar (Form 1, 2, 4, 5 ve 6) ise çok az sayıda ele geçmiştir758.

5.1.2.2.3. Geç Roma D - Kıbrıs Kırmızı Astarlı Kapları

İlk kez Waagé759 tarafından Geç Roma D Seramiği olarak isimlendirilen bu

752 Tekocak 2013, 163. 753 Tekocak 2010, 832. 754 Tekocak 2013, 163, fig. 8. 755 Tekocak 2013, 164. 756 Adak-Adıbelli 2006, 119, n. 549. 757 Adak-Adıbelli 2006, 119. 758 Adak-Adıbelli 2006, 120. 759 Waagé 1933, 304-308; Waagé 1948, 52. - 140 -

serinin, üretim merkezi veya merkezleri tam olarak belirlenememiş olmasına rağmen, Hayes tarafından tanımı ve tasnifi yapılarak Kıbrıs kökenli oldukları önerilmiştir760. Kıbrıs Kırmızı Astarlıları da diğer serilerde olduğu gibi yerel sigillata üretimi gele- neğinin devamı olarak karşımıza çıkar761. Son yıllarda yürütülen çalışmalar sayesin- de, bu kap türüne yeni formlar eklenmiştir762. MS. 4. yüzyıl sonlarından 7. yüzyıl sonlarına kadar üretilen bu kapların, Doğu Akdeniz dünyasındaki yayılımı ve potansiyeli son yıllardaki çalışmalar ile daha iyi bir şekilde anlaşılmaktadır. Özellikle 6. ve 7. yüzyıllar en yaygın oldukları dönem- lerdir. Geç Roma D Kapları, köken bakımından ait oldukları Kıbrıs’ta Salamis763, Ayios Philon 764 , Kavalassos-Kopetra 765 , Amathous 766 , Palaepaphos 767 ve Kornos Cave768 gibi yerleşimler başta olmak üzere, Ada’nın hemen her yerleşiminde bulun- muşlardır. Yunanistan’da Khios 769 ve Peloponnessos 770 , İsrail’de Caesarea Maritima771, Tel Keisan772, Kudüs773 ve Samaria774, Suriye’de Ras Basit775, Hama776 ve Resafa777, Anadolu’da İstanbul Saraçhane778, Didyma779, Amorium780, Demre781, Perge782, Seleukeia ()783, Antiokheia784, Anemurium785, Tarsus786, Kelenderis787,

760 Hayes 1972, 371-86; Hayes 1980, 528-9. 761 Hayes 1972, 371; Williams 1989, 28. 762 Williams 1989, 33-34, fig. 14-15, n. 181-184, 191-194; Fırat 1999, 60-64, n. 459-506. 763 Diederichs 1980, 60-61, n. 292-297. 764 du Plat Taylor ve Megaw 1981, 221, no. 347-350, 355-358, 411, 414, 420-422, çiz. 41, 55-56, 239; Megaw 1981, fig. 56, no. 20-22. 765 Rautman 1987, 53; Rautman 1992, 232. 766 Touma 1989, 875. 767 Lund 1993, 111-116, n. 277-338. 768 Catling ve Dikigoropoul 1970, fig. 3, n. 2-3. pl. XXX, n. 2-3. 769 Boardman 1989, 96-99. 770 Abadie-Reynal 1989, 156. 771 Adan-Bayewitz 1986, 112. 772 Landgraf 1980, 51-67. 773 Hayes 1985, 186, 194. 774 Kenyon 1957, fig, 84, n. 21. 775 Abadie-Reynal 1989, 156 776 Christensen 1986, 7-25 777 Mackensen 1984, 42, 45, 48. 778 Hayes 1968, 211, n. 67-72, çiz. F.; Hayes 1992, 7. 779 Wintermeyer 1980, 158. 780 Tomber 1992, 216, fig. 5, çiz. 20, Harrison 1993, 249, şekil 5, çiz.20. 781 Ötüken 1996, 381; Ötüken 2000, 356, çiz. 6. 782 Atik 1995, 161-170, n. 345-373; Fırat 1999, 36-65; 2000, 35-38; 2003, 92-94, lev. LXVI:1-5. 783 İnan 1998, çiz. 20, 36-38. 784 Waagé 1948, n. 916, 928, 930-932, 960, 970. 785 Williams 1989, 27-38, n. 148-216, çiz. 148-216. 786 Jones 1950, lev. 165 J. K, 208, 822, U.; Adak-Adıbelli 2006, 128-135. - 141 -

Soli ve Ayaş788 ise Doğu Akdeniz’deki diğer buluntu veren merkezlerdir. Kil bakımından kendinden önceki Kıbrıs Sigillataları ile benzeşir. Belirgin ta- neleri olmayan hamuru pürüzsüzdür. Bu nedenle kötü pişirilseler dahi düzgün kırık verirler. Yüzeyde görülebilen tek katkı maddesi, oldukça iri kireç tanecikleridir. Bu durum bize, kilin iyi dokusunun doğasında var olduğunu göstermektedir. Pişme de- recesinde ve kil renginde büyük farklılıklar vardır. Kil rengi olarak sarımsı bir renk- ten portakal (turuncu) rengi tonları, kahverengi ve kırmızıdan koyu kahverengi, efla- tun ya da bordo; pembemsi ya da kestane renkleri en yaygın olanıdır. Kaplar üst üste konularak fırınlandıklarından ötürü, ağız kenarları renk değişikliğine uğrayarak siya- hımsı ya da kremsi beyaz bir renk alır. İnce astar tabakası, Geç Roma C serisinde olduğu gibi tüm yüzeyi kaplar. Ancak büyük leğenler/tekneler ve bazı kapalı kap formları bu genellemenin dışındadır. Kabı oluşturan gövde kiline benzer mizaçta ve hemen onunla ayırt edilemeyecek şekilde çok yakın bir benzerliğe sahip olan astar, kötü pismiş parçalarda mat bir görünüme sahiptir. İyi pismiş kaplarda ise metalik bir görünüm elde edilir ki bu durumda da genelde gövde kilinden daha koyu bir ton al- mış olur. Hayes Form 1’de olduğu gibi erken örnekler, Kıbrıs Sigillataları’na benzer şekilde daha kalın ve parlak görünümlü bir astara sahiptir789. Kaplar genellikle oldukça kalın cidarlı ve özensizdir. Çoğunlukla daha özenle yapıldığı anlaşılan iç yüzeyde paralel fırça izleri gözlenmektedir. Düzensiz çark izle- rinin görüldüğü dış yüzey ve dip kısmı ise daha kabaca yapılmıştır. Düz dipli örnek- lerin tel ya da iple kesilerek, alçak ayakların ise dıştan çukurlaştırılarak üretildikleri tespit edilmiştir790. Dekorasyon olarak kaba bir biçimde yapılan rulet bezeme bir veya daha fazla dar bantlar şeklinde kabın yüzeyine işlenmiştir. Yüzeyde görülen düzensiz çukurluk- lar ve çizgiler ise çarkın dikkatsizce döndürülmesindendir. Dudaklar çoğu zaman yivlidir. Birkaç örnekte yivli ya da yivsiz damga bezemeler görülmektedir. Bazı ör- neklerde ise bir özellik olarak karşımıza çıkan Kıbrıs üretiminin damgası olabilecek kısa dalga süsleri ağız kenarında yer almaktadır791.

787 Tekocak 2006, 60-65, Tekocak 2007, 16-25, lev. 1-2; Tekocak 2009, 134-136, fig. 8-9. 788 Tekocak 2006, 61, not. 296. 789 Hayes 1972, 371; Williams 1989, 28. 790 Hayes 1972, 372. 791 Hayes 1972, 372. - 142 -

Kelenderis’in Aşağı Şehir olarak adlandırılan kısmında 1989-1995 yıllarında gerçekleştirilen kazılardan elde edilen Kıbrıs Kırmızı Astarlı Kapları, ince taneli ha- murlu, kaba imalatlı ve düzensiz rulet bezemeli olarak, aynı bölgede üretildikleri varsayılan Kıbrıs Sigillataları ile oldukça yakın benzerlik göstermektedir. Muhteme- len de Kıbrıs Sigillataları’nın üretildiği geleneksel fırınlarda üretilmiş olmaları gere- kir. Ancak iki seri arasında boşluk bulunmaktadır. Geç Roma C seramiği kadar ol- masa da Doğu Akdeniz’de M.S. 4. yüzyıl sonundan M.S. 700 civarlarına kadar kul- lanım görmüştür. Bu kaplar aynı zamanda bu tarihler arasındaki Kelenderis ve Kıbrıs arasındaki ilişkilerin ne denli önemini koruduğunu göstermektedir792.

5.2. Tarım

Roma İmparatorluğu’nda uygulanan tarımsal üretim teknikleriyle ilgili bilgi veren birçok antik kaynak, Romalıların endüstriyel üretime yönelik geniş çaplı bir tarımsal ekonomiye sahip olduklarını göstermektedir. Büyük bir askeri güce, geliş- miş ulaşım sistemlerine, yoğun nüfuslu kentlere, mozaik ve plastik eserlerle süslü kırsal villalara ve Akdeniz üzerinde yoğun bir deniz aşırı ticarete sahip olan İmpara- torluğun ekonomisi, gelişmiş bir endüstriyel tarımı gerektirmektedir. Bu durum as- lında tarımsal üretimin, Roma’nın ekonomik ve ticari ihtiyaçları doğrultusunda plan- landığını ve buradan sağlanan kazancın diğer ekonomik etkinlikleri de desteklediğini düşündürmektedir793. Roma’da tarımsal ekonominin boyutlarını ve nasıl örgütlendiğini anlayabil- mek için antik yazılı kaynaklarla arkeolojik veriler birlikte ele alınmalıdır. Tarımsal faaliyetin anlaşılmasında ayrılmaz bir unsur, tarla sistemlerinin ve işletilen arazinin genişliğinin araştırılması, bu yolla üretimin boyutlarının ve yıllık rekoltenin tahmin edilmesidir. Özellikle iklim ve jeolojik koşullar dikkate alınarak yapılan toprak ana- lizleri ve ayrıntılı topografya çalışmaları, Roma’nın kırsal yerleşimlerindeki (özellik- le kırsal villalarda) tarım arazilerinin form ve genişliğini ortaya koyarak, arazi işletim sistemlerinin anlaşılmasına yardımcı olabilir. Villa ve çiftlik yapılarının fiziki özel- likleri, duvar resimleri ve mozaik gibi eserlerle villanın dekorasyonu ya da bir çiftlik

792 Tekocak 2007, 20. 793 Greene 1990, 67. - 143 -

yerleşmesinde bulunan sanat yapılarının zenginliği, bu yapılarda oturanların refahını yansıtabilir, fakat bu zenginliği sağlayan üretimin esaslarını ortaya koymamaktadır. Modern arkeoloji ise Roma tarımının yapıldığı çevreyle ilgili bilgilerimizi geliştirebi- lecek jeomorfoloji, klimatoloji, palaeobotanik ve polen analizi gibi birçok disiplinle birlikte çalışır794. Roma dünyasında ticareti yapılan en önemli üç tarımsal ürün tahıl, şarap ve zeytinyağıydı. Günümüzde Akdeniz çevresindeki birçok yerde bu bitkilerin aynı an- da mevcut olması nedeniyle, bu ürünlerin elde edildiği bitkiler “Akdeniz üçlüsü” olarak bilinmektedir795. Akdeniz’de Helenistik Dönem’den Roma Dönem’ine geçiş devri (M.Ö. 2. yüzyılın sonları ve M.Ö. 1. yüzyıl) kentsel gelişimle ve artan ticari üretimle açıklanabilir796. Kırsal yaşamın refah kaynağı tarım ve hayvancılıktır797. Dağlık Kilikya’nın doğusundaki Olba Bölgesi aynı zamanda “Kilikya Kapısı” olarak bilinen Gülek Bo- ğazı ve Sertavul Geçidi ile de doğal olarak sınırlıdır. Bu doğal konum Helenistik Dönem ve sonrasında değerlendirilmiş ve arada kalan bu bölge yoğun bir yerleşime sahne olmuştur. Genel olarak bakıldığında sahilden içeriye giren bütün yolların Olba merkezli olduğu görülmektedir. En batıdaki Seleukeia’dan (Silifke) çıkan ve Mara üzerinden ’e (Mut) giden yoldur798. Bu yol günümüzde de kullanılmak- tadır ve muhtemelen antik dönemde bu yoldan ayrılan bir yolla Olba ve Diokaesareia’ya ulaşılmaktadır. Ancak günümüzdeki rotadan farklı bir yol izleyen antik yolun Keşlitürkmenli- Olba üzerinden Diokaesareia’ya ve Claudiopolis’e gittiği söylenebilir. Bölgedeki yollar ile ilgili en erken kesin kanıt Olba-Diokaesareia ara- sındaki yolda bulunmuş M.S. 75/76 yıllarına tarihli Vespasianus Dönemi’ne ait bir miltaşıdır. Bu yolda bulunmuş başka bir miltaşı ise Septimus Severus Dönemi’ne (M.S. 197) tarihlendirilmektedir. Bu yola ait kalıntılar günümüzde de izlenebilmek- tedir. Bölgenin batı sınırı olan Kalykadnos’tan doğuya gidildiğinde, ikinci bir yola ise Karakabaklı Köyü’nün içinde rastlanır. Bu yol Yenibahçe Deresi’nin batı kıyısı boyunca ilerler ve Seleukeia-Olba yolu ile Meydan Kale’nin bulunduğu İmamlı Kö-

794 Rauh 2003, 135. 795 Green 1990, 67. 796 Rauh 2003, 135. 797 Varinlioğlu 2010, 207. 798 Aydınoğlu 1998a, 139. - 144 -

yü’nde birleşir. Bu yol üzerinde ve Işıkkale antik yerleşimleri yer almak- tadır. Aynı vadinin doğu kıyısı boyunca ise bu bölgedeki limanlardan biri olan Korasion’dan (Susanoğlu) kuzeye doğru bir yol daha çıkar. Korasion’dan gelen yol Gökburç’ta bir yol kesişmesi şekline sona erer ve burada Korykion-Antron’dan (Cennet Cehennem) gelen yol ile birleşerek birlikte Keşlitürkmenli’den Olba’ya gi- den yola katılırlar. Bu yolun hattında iki antik yerleşim bulunmaktadır. Doğuya doğ- ru gidildiğinde iç bölgelere giden başka bir yolun hattının ise Korykion-Antron’dan içeriye giden yol olduğu görülür. Bu yol sahilden yukarı doğru, Verev Deresi’nin batı yakası boyunca giderek, buradaki Hasanaliler ve Kızılisalı üzerinden Gökburç’taki Korasion yolu ile birleşir ve Keşlitürkmenli üzerinden Olba’ya yöne- lir799. Bölgede en iyi bilinen rotalardan biri ise antik dönemde önemli bir liman ken- ti olan Korykos ile Canbazlı arasındaki yoldur. Verev Deresi’nin doğu kıyısı boyun- ca uzanan bu hat üzerinde, Korykos’tan Canbazlı’ya 1. 2. ve 4. millerde miltaşları bulunur. Bu miltaşlarından biri Ramsay tarafından M.S. 197’ye tarihlenir. Bir diğer miltaşı ise Konstantinus Dönemi’de, M.S. Temmuz 306 ile Mart 307 arası bir tarihe sahiptir. Korykos’tan Canbazlı’ya giderken yazısız bazı miltaşları da bulunmaktadır. Bunun dışında M. H. Sayar bölgede yürüttüğü epigrafi ve tarihi coğrafya araştırmala- rında, Karyağdı Vadisi içinde bulduğu dört adet miltaşını Lykaonia ile Kilikya sahi- lindeki Korykos antik kenti arasındaki bağlantının kanıtı olarak gösterir. Canbazlı ile Olba arasında da bir yol olduğu düşünülmektedir800. Doğuya doğru sahildeki önemli bir liman kenti olan Elaiussa Sebaste’den iç kesimlere giden bir yol vardır. Bu yol Çatıören, ve Hisarın gibi üç antik yerleşimden geçer. Çatıören yerleşiminin hemen yanından geçen taş kaplamalı yolu izlemek mümkündür. Bu yol sahilden gelen antik yolun bir parçasıdır. Bu yolun Olba-Limonlu yoluyla birleşmesi mümkündür. M. H. Sayar Yeniyurt Köyü’nden Limonlu Vadisi’ne inip buradaki bir Roma köprüsü üzerinden geçen yolun, sahildeki Elaiussa Sebaste ve Korykos antik kentlerine bağlandığından bahseder801. Sahildeki bir başka antik liman olan Akkale ise Kanytella üzerinden iç bölge-

799 Aydınoğlu 1998a, 140. 800 Aydınoğlu 1998a, 141. 801 Aydınoğlu 1998a, 141. - 145 -

lere bağlantı kurar. Bu yol Kanytella-Karaahmetli üzerinden Olba-Limonlu yoluna bağlanır. Bu yolun Akkale-Kanytella arasındaki kaplaması yer yer görülebilmekte- dir 802 . Bir diğer yol ise Limonlu’dan gelip Yanıkhan-Sömek-Canbazlı üzerinden Olba’ya bağlanmaktadır. Olba-Canbazlı-Limonlu yolu günümüzde de kullanılmakta- dır803. İç bölgeler ile sahil arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların dışında bölgenin kuzeyi ile bağlantıyı sağlayan yol ve geçitler de vardır. Olba’dan kuzeye, Kızılgeçit’e doğru bir yol daha gitmektedir. Bu yolun da Lamos Nehri boyunca gelen Erdemli- Güzeloluk antik yoluna bağlandığı düşünülmektedir. Nehrin iki yakasını birleştiren başka bir bağlantı noktası ise Efrenk’teki bir köprüdür. Olba Bölgesi’nin kuzey sınırı, Lamos’un kuzeyindeki bu alanda sona ermektedir. Olba Bölgesi’ndeki antik yerle- şimlerin tamamı bir vadinin kenarında kurulmuştur. Böylece yerleşimler arasındaki iletişimi kurmak için vadilerin de yol olarak kullanılmış olduğu sonucu ortaya çık- maktadır. Bunun nedeni olarak korunma düşüncesi ve iç bölgelere vadilerin kolay geçit vermesi gösterilebilir. Roma Dönemi’nde bölgede çok geniş yayılımlı bir yol ağı inşa edilmiştir. İç bölgelerdeki üretimin sahile indirilebilmesi için, sahile uzanan bir yol ağının kurulduğu ve bu ağın Roma Dönemi’nde çeşitli imparatorlar zamanın- da tekrar tekrar yenilendiği bilinmektedir. Bu imparatorlar Vespasianus, Hadrianus, Septimus Severus, Caracalla, Macrinus, Severus Alexander, Maximianus, Konstantinus ve Valentianus’tur 804 . Özellikle M.S. 72 yılında Kilikya’nın Vespasianus tarafından bir Roma eyaleti olarak düzenlenmesinden sonra bölgede yol yapımına özel bir önem verildiği görülmektedir805. Dağlık Kilikya’nın doğu kıyısı boyunca var olan antik kentlerin hem Helenis- tik hem de Roma Dönemi’nde birer liman ve ticaret merkezi olması ve bu kentler için denizcilik faaliyetlerinin önem taşıması bu kentlerin, iç bölgeler için birer pazar yeri olmalarını sağlamaktadır. Dağlık Kilikya’nın doğusundaki sahil kentlerinden, batısındaki sahil kentlerine göre iç kesimlere geçişin daha kolay olması, iç bölgelerle ticaretin bu bölgede daha yoğun olmasını sağlamıştır. Bu nedenle iç bölgelerle sahil kentleri arasında alışveriş ve iç bölgelerde üretilen ürünlerin liman kentlerinde değer- lendirilmesi daha kolaydır. Nitekim bölgede özellikle Geç Antik Çağ’da yoğun bir

802 Aydınoğlu 1998a, 141. 803 Aydınoğlu 1998a, 141-142. 804 Aydınoğlu 1998a, 142-143. 805 Aydınoğlu 1998a, 143. - 146 -

üretim faaliyetinin var olduğunu ve bu ürünler ile ilgili depoların ya da pazarların sahil kentlerinde oluşturulduğu yazıtlardan bilinmektedir. Bölgedeki yol ağının temel işlevlerinden birinin bu pazarı desteklemek için iç bölgelerdeki ürünleri sahile taşı- mak olduğu söylenebilir806. Özellikle Dağlık Kilikya’da, Kalykadnos (Göksu) ve Lamos (Limonlu) nehir- leri arasında kalan bölgede, Ü. Aydınoğlu’nun yapmış olduğu araştırmalarda Hele- nistik Dönem’den başlayarak, Geç Antik Dönem’e kadar uzanan çok sayıda çiftlik, çiftlik villaları ve atölyeler gibi bir takım mimari yapılara rastlanmıştır. Bunlar Hele- nistik savunma yapıları ile korunan ve sonraları gelişen tarımsal ekonominin gözler önüne serildiği yapılardır807. Dağlık Kilikya Bölgesi’nde, bu araştırmanın gerçekleş- tirildiği alanda Roma ve sonrasındaki dönemlerde iskân görmüş çok sayıda kırsal yerleşimin varlığına dair kanıtlar vardır. Bunlar sahildeki antik kentlerin khorasında yeralırlar ve kentle aralarında antik bir yol bağlantısına sahiptirler. Bu kırsal yerle- şimler sahip oldukları çiftlik evi, atölyeler ve üretim donanımlarının yanısıra mezar- lar ve evler gibi kalıntılar açısından ortak özellikler taşırlar808. Araştırmanın yapıldığı bölgede Roma ve sonrasındaki dönemlerde tahkimli bir kırsal yerleşimin varlığı ko- nusundan veri yoktur. Sahildeki kentlerde 4. yüzyıl sonrasında bu tür uygulamaların olduğu bilinse de kırsal yerleşimlerde örnekleri tespit edilmemiştir809. Korasion hinterlandında bulunan Paslı’da yerleşimin içine dağılmış yedi zey- tinyağı atölyesi tespit edilmiştir. Yerleşimdeki yapıları atölye olarak tanımlanmasın- daki ana kriter, içlerinde sahip oldukları taş destekli baskı kollu preslerdir. Bu örnek- ler Dağlık Kilikya Bölgesi’nde sıklıkla görülen pres tipidir. Yerleşimdeki atölyelerde tespit edilen preslerin sahip oldukları taş destekler, preslerin bulundukları duvarların daha kalın yapılmaları ya da yapımlarında anakayadan yararlanılması gibi özellikler de Dağlık Kilikya Bölgesi’ndeki atölyelerle benzerlikler arasındadır. Yerleşimde tespit edilen mortar formlu kırma tekneleri, tekerlek formlu kırma taşları, pres yatak- ları, vida pres ağırlıkları ve pres ağırlık taşları da bölgede bilinen örneklerdir810. Böl- gedeki atölyeler ve üretim donanımlarına ait kanıtların Roma Dönemi ile birlikte,

806 Aydınoğlu 1998a, 143. 807 Aydınoğlu 2010a, 97-98. 808 Aydınoğlu 2013b, 73-74. 809 Aydınoğlu 2013b, 75. 810 Aydınoğlu 2013b, 81-82. - 147 -

özellikle de M.S. 3. yüzyılla artarak devam eden bir üretim sürecine işaret etmesi bu durumla paralelik gösterir. Ayrıca, Paslı’nın sahip olduğu diğer kanıtlar da M.S. 2. yüzyılla birlikte başlayan ve büyüyerek devam eden bir kırsal yerleşimin varlığına işaret eder ve atölyelerin bu dönemden itibaren kullanımda oldukları anlaşılır811. Dağlık Kilikya Bölgesi’nde sürdürülen araştırmalarda, bölgedeki kırsal yerle- şimlerde çiftlik evlerinin varlığı tespit edilmiştir. Bunlar, bu alandaki toprak sahipli- ğinin sembolüdürler. Bununla birlikte, toprak sahibinin ya da çiftlik yöneticisinin ikamet ettiği bir çiftlik evinin yanısıra bu kırsal yerleşimlerde üretim ve depolama amaçlı kullanılan yapılar, çok sayıda konut, farklı tiplerde mezarlar, üretim donanım- ları, kutsal alanlar ve sarnıçlar da bulunur812. Yerleşimin etrafındaki yamaçların ta- rımsal teraslara sahip olması, yakınlarında tepeler arasında kalan, tarım yapmaya elverişli küçük düzlüklerin varlığı yerleşimin kırsal karakterini gösterir. Ayrıca, böl- gede kırsal alanlarla sahil arasında ulaşım bağlantısının kolaylıkla sağlanabileceği vadilerin ve yolların varlığı kırsal yerleşimlerin kuruluşunda önemli bir etken olduğu bilinir ve bu yollar üzerinde, sahildeki antik kentlere yakın alanlarda kırsal yerleşim- lerin kurulduğu görülür. Paslı da bu özellikleri taşımaktadır813. Dağlık Kilikia bölgesindeki kırsal yerleşimlerin, organize bir su destek siste- mine sahip olmadıkları görülür ve su ihtiyaçlarını yerleşimin içine dağılmış çok sayı- da sarnıç ve kuyu ile karşıladıkları anlaşılmaktadır814. Bölgede Roma Dönemi ile birlikte farklı bir yerleşim düzenlemesi sürecinin başladığı görülmektedir. Bu süreç- te, Helenistik Dönem kalelerinin savunma işlevlerini kaybettikleri, bununla birlikte kırsal yerleşimlerin çoğaldıkları tespit edilmiştir. Helenistik Dönem yerleşimlerinin de kırsal yerleşimler olarak iskân görmeye devam ettikleri bilinir. Bölgedeki araş- tırmalar özellikle M.S. 2. yüzyıldan itibaren kırsal yerleşimlerin sayılarının hızla art- tığına dair kanıtlar sağlamaktadır. Bu dönemden itibaren çok sayıda çiftlik, atölye, köy ve bunların içlerinde barındırdıkları mezar gibi arkeolojik kanıtların varlığı tespit edilir. Dağlık Kilikya’da özellikle kıyıdan iç kesimdeki yerleşimlerin Helenistik Dö- nem’den başlayarak, Roma ve Geç Antik Dönem’de yoğunluk kazandıkları görül- mektedir. Ayrıca bölgenin tarihsel gelişimine paralel olarak Roma Dönemi’nden

811 Aydınoğlu 2013b, 82. 812 Aydınoğlu 2013b, 83-84. 813 Aydınoğlu 2013b, 84. 814 Aydınoğlu 2013b, 85. - 148 -

itibaren bu yerleşimlerin kırsal bir karakter kazandığı görülmektedir815. Son dönem araştırmalarında Korykos’un yakın civarında çok sayıda küçük çiftlik ve bunların sahip olduğu atölye ve üretim donanımları tespit edilmiş olması, bölgedeki Helenistik Dönem’deki tarımsal üretimin ve organizasyonun varlığına ait en erken arkeolojik kanıtlar olması açısından önemlidir816. Paslı’daki çok sayıda zeytinyağı atölyesi ve üretim donanımı, buradaki büyük boyutlu üretim etkinliklerine işaret eder ve yerleşimin kırsal kimliğine vurgu yapar. Bölgedeki çiftliklerin hepsinde tespit edilen üretim donanımları, M.S. 2. yüzyıl sonu 3. yüzyıl başıyla birlikte artarak devam eden bir üretim sürecinin varlığını destekler. Buradaki ‘çiftlik evi’ de bu fikri destekler817. Dağlık Kilikya Bölgesi’nde tespit edi- len çiftlikler, Lykia, Pamphylia, Filistin, Suriye ve Afrika’daki örneklerle benzer özelliklere sahiptir. Söz konusu bölgelerde çok sayıda çiftlikle karşılaşılır. Pamphylia, Pisidia ve Lykia Bölgeleri’nin sınırında olan çevresinde tespit edilen çiftlikler, kentten çok uzak olmayan konumlarda bulunmaları, kente bir yol ağı ile bağlı olmaları, yakınlarında depolama ve üretim amacıyla kullanılan yapıların, mezarların bulunması gibi özellikleri açısından Dağlık Kilikya örnekleri ile benzerlik taşırlar818. Bölgenin sahip olduğu sahil ve iç bölgeler arasında ulaşıma imkân tanıyan vadilerin varlığı Helenistik Dönem sonrasında da yerleşim düzenlemelerini etkile- miştir. Bu vadilerin üzerlerinin ve içlerinin dönemler boyunca yol olarak kullanıldı- ğına dair çok sayıda arkeolojik ve epigrafik kanıt tespit edilmiş olması önemlidir. Bölgedeki kırsal yerleşimlerin de bu yolların etrafında geliştikleri ve iç bölgelerdeki ürünleri sahile taşımak için bu avantajı kullandıkları anlaşılmaktadır 819 . Bölgede Roma Dönemi’nde geniş yayılımlı bir yol ağı inşa edildiğine dair kanıtlar vardır. İç bölgelerdeki üretimin sahile indirilebilmesi için, buralarla sahil arasında bir yol ağı- nın kurulduğu ve bu ağın Vespasianus, Hadrianus, Septimus Severus, Caracalla, Macrinus, Severus Alexander, Maximianus, Konstantinus ve Valentianus Dö- nem’lerinde yenilendiği bilinmektedir. Özellikle, M.S. 197 yılında, Severus’un do-

815 Aydınoğlu 2013b, 88. 816 Aydınoğlu 2013b, 88, n. 37. 817 Aydınoğlu 2013b, 89. 818 Aydınoğlu 2013b, 89, n. 40. 819 Aydınoğlu 2013b, 90 - 149 -

ğudaki kuvvetleriyle bağlantıyı sağlamak için Olba civarındaki yolları kullandığı bilinmektedir820. Paslı-Korasion ilişkisine benzer bir şekilde Kanytella’da, buradaki T6 tapınak mezarı üzerindeki yazıttan yola çıkılarak, yakınlarındaki Elaiussa Sebaste antik ken- tinin khorası’ndaki bir yerleşim olarak tanımlanmıştır. Geç Antik Dönem’e ait kilise- lerin yanı sıra çok sayıdaki evin ve zeytinyağı atölyesinin varlığı, Kanytella’nın ev- rede önemli bir üretim merkezi olduğuna işaret eder821. Günümüzde modern Silifke şehri civarında, denizden iç kesimde antik Karakabaklı yerleşimi yer almaktadır. Sahildeki Korasion kentine yakın olan bu yer- leşim Susanoğlu’nun 7 km kuzey-batısına düşmektedir. Burası Diokletian Döne- mi’nde Isauria’ya geçen ancak antik dönem boyunca Olba Teritoryumu içinde yer aldığı bilinen bölgedir. Karakabaklı da bölgedeki diğer kırsal yerleşimler ile benzer özellikler gösterir. Tarihi ve coğrafi özelliklere ek olarak Orta Akdeniz iklimi de bu yerleşimin ortaya çıkmasında ve tarımsal faaliyetlerinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bölgenin dağlık ve kayalık yapısına ek olarak pek çok karstik çöküntü, vadiler gibi diğer coğrafi faktörlerle kırsal yerleşimlerin gelişmesine katkıda bulun- muştur. Yollar vasıtasıyla iç kesimler ile sahil kesimi arasındaki taşımacılık kolay- laşmaktadır. Bu yollar üzerinde keşfedilen çeşitli yerleşimler, antik kentler ve khora’ları arasındaki ilişkilerin gözler önüne serilmesi açısından büyük önem taşır822. Bölgede bulunan Atölye, çiftlik ve köylerden oluşan bu kırsal yerleşimlerin varlığı bölgenin Antik Çağ ekonomisinde tarımsal üretimin önemli bir rol oynadığına ve üretime yönelik farklı modellere işaret eder. Araştırmanın sürdürüldüğü alanda farklı tiplerde çiftlikler tespit edilmiştir. Bunlar, sahip oldukları yapılar açısından basitten daha kompleks çiftliklere doğru değişiklik gösterirler. Bazı çiftlikler büyük boyutludurlar ve mimari yapılanma açısından komplekstirler. Bunlar, toprak sahibi- nin ya da çiftlik yöneticisinin ikamet ettiği bir çiftlik evinin yanı sıra atölye ve depo- lama amaçlı kullanılan mekânları, konutları, farklı tiplerde mezarları, üretim dona- nımlarını, kutsal alanları ve sarnıçları içlerinde barındırırlar. Çiftlik evleri genellikle iki katlıdır ve alt katları tarımsal amaçlara hizmet ederken, üst katları yaşam mekânı

820 Aydınoğlu 2013b, 91, n. 44, fig. 1. 821 Aydınoğlu 2012, 129. 822 Aydınoğlu ve Çakmak 2012, 71. - 150 -

olarak kullanılmıştır. Bölgedeki çiftliklerin 0-1400 m. yükseklikler arasında tespit edilmesi iklimsel şartlarla bağlantılıdır. Bölge zor dağlık şartlara sahip olsa da, çok sayıdaki çöküntü düzlüğün varlığı kırsal yerleşimlerin gelişmesine imkân sağlar. Dolin olarak adlandı- rılan bu karstik çöküntü alanlar, tarımın yapılmasına olanak sağladığından, kırsal yerleşim alanı seçiminin temel nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Bu alanların günümüzde de tarımsal amaçlarla kullanımı devam etmektedir. Bölgede tespit edilen çiftliklerin çoğu bu çöküntü düzlüklerin etrafındaki etrafındaki tepe yamaçlarına ku- rulmuşlardır. Bölgede, tepeler arasında kalan, tarım yapmaya elverişli küçük düzlük- ler ve terasların olduğu alanlarda da çiftliklerin kurulduğu ve buralardaki düzlüklerin de değerlendirildiği tespit edilmiştir. Bölgede, iç bölgelerle sahil arasında ulaşım bağlantısının kolaylıkla sağlanabileceği vadilerin ve yolların varlığı da kırsal yerle- şimlerin kurulmasını etkileyen coğrafi şartlardan biridir. Bu yollar üzerinde, sahilde- ki antik kentlere yakın alanlarda köy, atölye ve çiftliklerin kurulduğu bilinmekte- dir823. Zorlu arazi koşullarına rağmen Dağlık Kilikya, bağcılık ve zeytin yetiştiricili- ği için oldukça uygun koşullara sahiptir. Dağlık Kilikya ekonomisinde önemli bir yer tutan koyun ve keçilerden elde edilen hayvansal ürünlere ve keresteciliğe rağmen bölgede zeytinyağı ve şarap üretimine dayalı bir ekonomi söz konusudur. Bu durum Geç Antik Çağ’da bölgedeki bazı yerlerdeki üretimin büyük çoğunluğunun mono kültür halini almaya başlamasına sebep olmuştur. Korykos ve Korasion’da bulunmuş Geç Antik Çağ’a ait yazıtlarda bağcılığın önemi vurgulanmaktadır. Korykos’taki yazıtlardan bölgede 15 adet şarap tüccarı bulunduğu anlaşılmaktadır. M.S. 4. yüzyıl- dan itibaren Kilikya Bölgesi bir reggio (antik yazarlar tarafından bahsedilen farklı lezzetlerdeki şarabın merkezi anlamını taşır) olarak tanımlanır. Şarap üretimi üç aşamalıdır. Ayakla ezerek üzümün şırasını çıkarmak, kalanı sıkarak sapını ve kabuğunu ayırmak ve fermantasyon için saklamaktır824. Belli bir düzenek sayesinde bu aşamalardan geçen şarap 1 m derinliğinde 90 cm çapında, yak- laşık 900-1100 litre sıvı kapasiteli haznelere dolmaktadır. Bu durum bölgedeki sayı- sız pres göz önüne alındığında, üretimin büyüklüğünün anlaşılması için oldukça

823 Aydınoğlu 2010b, 264-266. 824 Aydınoğlu ve Alkaç 2008, 178-179. - 151 -

önemlidir825. Yerleşim dokusuna göre zeytinyağı üretiminin bölgedeki işlikler vasıtasıyla yoğun bir biçimde yapıldığı bilinmektedir. Genel olarak bölgenin antik yerleşim do- kusuna uygun özellikler gösteren işlikler kıyıdaki antik yerleşimlere ve özellikle dağ- ların eteklerindeki antik yerleşimlerde yollara yakın yerlere yapılmışlardır. Vadiler iç kesimlerden sahile ulaşımı yollar vasıtasıyla sağlamaktadır. Dolayısıyla coğrafi özel- liklerin bölgenin yerleşim dokusunu ve tarımsal organizasyonunu etkilediği anlaşıl- maktadır. Kıyıdaki antik kentlere ve iç kesimlerdeki antik yerleşimlerdeki yollara yakın işlikler doğrudan ticaret ağına bağlanmaktadır. Diğer taraftan kıyıya yakın me- safede, denizden 150-500 m arasında değişen yüksekliklerde işlikler bulunmaktadır. Şarap üretimi daha yüksek rakımlarda yapılırken zeytinyağı işliklerinin kıyıya daha yakın bölgelerde bulunması buna sebep olarak gösterilebilir. Zeytinyağı üretimi için gerekli olan tesis, şarap için olandan daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Bölgedeki işliklerde gözlemlendiği kadarıyla zeytini kırma düzeneği çatıdan veya duvardan pres vasıtasıyla desteklenir. Bu nedenle şarap preslerine göre bölgedeki hiçbir zeytinyağı presi teknik açıdan benzerlik göstermemektedir. Ayrıca zeytinyağı üretimi şarap gibi açık havada gün ışığı ile fermantasyona ya da bekleme süresine ihtiyaç duymaz. Bu nedenle kıyıya yakın yerlerdeki işliklere zeytinin taşınması kolay ve uygundur. Li- manlar ve kıyı kentlerine ürünlerin getirilmesi için yollar yapılmıştır. Zeytin yetiştiri- ciliği Akdeniz iklimine uygun olmasına rağmen, dar kıyı şeridi ve ani yükselen ya- maçlardan dolayı yüksek rakımlarda tercih edilmediği bilinmektedir. Bu nedenle zeytin yetiştiriciliği kıyıya yakın kesimlerde yapılmaktadır. İşliklerin kıyıya yakın olmasının bir başka nedeni ise hiç kuşkusuz topografik düzenlemedir. Coğrafi şartlar bu bölgede zeytin yetiştiriciliği için gerekli teras dü- zenlemelerine izin vermektedir. 200 m yükseklikteki Karadedeli Bayramlıören’deki işlikler zeytinyağı üretimine iyi birer örnektir. Bu bölge Antik Dönem’de de kullanı- lan bir yol üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca bu mevkii güneydeki denize bakan geniş bir yamaca kurulmuştur. Dolayısıyla tarımsal üretim için gerekli teraslamaya müsait- tir. Bölgedeki teraslar, büyük çaplı bir üretime uygun olarak 30.000 m²’lik bir alanı kapsamaktadır. Buradan hareketle üretimin boyutları hakkında bir tahmin yürütmek

825 Aydınoğlu ve Alkaç 2008, 181. - 152 -

mümkündür. Ayrıca Helenistik Dönemde inşa edilmiş bazı kuleler sonradan tarımsal faaliyetlerde kullanılmak üzere düzenlenmiştir. Bunun neticesinde bazı kuleler işlik olarak da kullanılmıştır. Adamkayalar Kulesi bu tarz bir örnektir826. Ovalık Kilikya’da Tarsus ilçesi sınırlarında bulunan Sağlıklı Köyü’ndeki iş- likler ortalama 370-380 m rakımlıdır. Bu köydeki tarımsal işliklerin en yoğun olarak görüldükleri yerler Sakızlıklı ve Gıncırak Mevkileri olmuştur. Bölgenin bitki örtüsü çalı tipi maki ve halen yağ amaçlı yetiştiriciliği devam eden zeytin ağaçlarından oluşmaktadır827. Sakızlıklı Mevkiî tarımsal üretim ve işlik alanlarının, Antik Çağ’da ve günümüzde tarımsal üretimin yoğun bir biçimde yapıldığı Tarsus gibi bir kentin yakınında bulunması bakımından önemlidir. Ayrıca Gülek Boğazı’na bağlanan önemli bir Roma yolu ise bu ören yerinin sadece 1,5 km doğusundan geçmektedir828. Burada M. Tekocak ve H. Adıbelli’nin yapmış oldukları çalışmalarda toplam 17 adet tarımsal işlik tespit edilmiştir. Bunlardan 15’i ana kayaya açılan şarap işliği, 2’si de bir mimari içerisinde yer alan zeytinyağı işlikleridir829. Buradaki şarap işliklerinin M.S. 3. yüzyıldan başlayarak Geç Antik Dönem’e kadar kullanıldıkları düşünülmek- tedir830. Çok sayıdaki atölye alanlarının varlığı ile birlikte zeytinyağı ve şarap taşı- macılığını sağlayan amphoraların bölgede yoğun bir biçimde üretilmiş olması, bu tip tarımsal işliklerin Kilikya’da Antik Dönem’de önemli bir endüstri olarak kabul gör- düğüne işaret etmektedir831. Bölgedeki sayısız işlik göz önünde bulundurulursa, söz konusu işliklerdeki üretimin sadece iç pazarı doyurmadığı, arz-talep ilişkisi bakımın- dan dış pazara yönelik olarak da üretim yapıldığı düşünülmektedir832. Ören yerinin Tarsus ve Roma yoluna yakınlığı bu görüşü desteklemektedir. Ayrıca yüzeyde tespit edilen amphora ve depolama kaplarına ait parçalar imal edilen ürünlerin hem depo- lanması hem de paketlenerek ihracata hazır hale getirilmesi yönünde önemli birer kanıt niteliği taşımaktadır. İçleri zeytinyağı ve şarap dolu bu amphoraların, yakındaki yol vasıtasıyla nakledilmesi olasıdır. Kısacası tarımsal üretim-sanayi ve nakliye ko- laylığı hepsi bir aradadır. Buradaki tesislerin Tarsuslu zengin toprak sahiplerinin en-

826 Aydınoğlu 2010c, 4-6. 827 Tekocak ve Adıbelli 2010, 56. 828 Tekocak ve Adıbelli 2010, 56, n. 12. 829 Tekocak ve Adıbelli 2010, 56. 830 Tekocak ve Adıbelli 2010, 60. 831 Tekocak ve Adıbelli 2010, 65. 832 Tekocak ve Adıbelli 2010, 66. - 153 -

düstriyel işletmeleri olabileceği akla gelmektedir833. Tipik yarı kurak Akdeniz iklimi özellikleri taşıyan bu bölgede Seleukeia ad Kalykadnum’un hinterlandındaki kireçtaşı tepeler kuru tarıma özellikle de zeytin ve üzüm tarımına elverişlidir834. Böylelikle Kilikya'nın ekonomik anlamda ani yükselişi M.Ö. 1. yüzyılda çoğunlukla Roma hâkimiyeti ve korsanların yok edilmesinden son- ra gerçekleşmiştir. Batı ile genişletilmiş ticaret, yerel amphora üretiminde de büyük bir artışı beraberinde getirmiştir835. Edebi metinlerde karşılaşılan Dağlık Kilikya ihracatına yön veren Kilikya şa- rabı ile ilgili ifadelerde, özellikle kuru üzüm şarabı ve reçineli şaraptan “passum” bahsedilmektedir. Birkaç kaynağa göre Kilikya’nın kuru üzüm şarabı Roma dünya- sında çok sevilmekteydi. Örneğin Yaşlı Plinius hyssop (Zufa Otu) ve kapari çeşnili olduğu için hyssopites olarak bilinen yıllanmış Kilikya passum’unu öve öve bitire- memektedir836. 2004 yılında Antiokheia ad Krago’nun antik limanında bulunmuş bir sıkıştırılmış kulplu amphoranın iç kısmında görülen yoğun siyah reçine tabakası Ki- likya şarabının dağıtılmasında kullanılan yerel üretim amphoraların varlığının kanıtı- dır. Dağlık Kilikya’nın batısında yapılan araştırmalarda asmaların zeytin ağaçlarına göre doğada daha baskın oldukları gözlemlenmiştir. Ancak teraslama yönteminin terk edilmesi ile birlikte bölgedeki gelişmiş zeytinlikler ve asma bahçeleri zamanla küçülmüştür. Dağlık Kilikya’da günümüzden daha büyük ölçekli olarak, Roma Dö- nemi’nde doğal kaynakların kültür tarımı ile geliştirildiği görülmektedir. Roma Dö- nemi boyunca ticari mal olarak önem kazanan şarap, Dağlık Kilikya’nın batısında üretilen amphoraların geliştirilmesini kısmen kuvvetlendirmiştir837. Plinius aynı za- manda Kilikya’da yetişen Mercanköşk (Cilicium Passum) adlı bir bitkiden elde edi- len bir çeşit şaraptan bahsetmektedir. Diğer bir şarap türü olan Abates ise idrar söktü- rücü özelliği olan bir içkidir838. Kilikya Helenistik Dönem’den Bizans Dönemi’ne kadar şarap, tahin, keten, balık, balık sosu, badem, meyve-sebze, özellikle de balkabağı üreticisi olarak bilinir-

833 Tekocak ve Adıbelli 2010, 66. 834 Varinlioğlu 2010, 201. 835 Ferrazzoli 2008, 40 836 Plin. NH XIV.109, XXV. 136, Autret ve Rauh 2010, 116. 837 Autret ve Rauh 2010, 116. 838 Şahin 2003a, 335. - 154 -

di 839 . Doğu Akdeniz merkezlerinin, özellikle de Mısır donanması 840 için gerekli hammaddeyi sağlayan orman kaynakları bakımından cezp edici oldukları belirtilme- lidir. Ancak Rauh841, Kilikya’da kereste ticareti için ormanların kesilerek azaldığını bu nedenle bölgede zeytincilik ve bağcılığın öneminin arttığını düşünmektedir842. Sikkeler üzerindeki amphora betimlemeleri, Roma Dönemi’nde olduğu kadar Klasik Dönem’de de zeytinyağı ve şarap üretiminin bölgenin önemli bir geçim kaynağı ol- duğunu göstermektedir. Sonradan yazılı kaynaklarda843 bildirildiğine göre bağcılık, kerestecilik ve orman ürünlerine dayalı bölge ticareti, Roma Dönemi boyunca da devam etmiştir. Bundan başka Kilikya’nın 4. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar olan yoğun üretim faaliyetlerinde kullanılmak üzere, amphora üreticileri tarafından fırınları yakmak için ihtiyaç duyulan enerji de dikkate alınmalıdır. Kilikya Bölgesi’ndeki şarap üretimine dair diğer bir kanıt ise antik yazarlar tarafından bahsedilen, kaliteli şarap elde etmek için Chios, Taşoz, Mendean ve Maroneian’ın yanı sıra Kilikya’dan da Mısır’a bağ kütüklerinin getirilmesidir844 Kilikya üretimi zahire, asma ve zeytin ürünleri tüm Akdeniz boyunca yayıl- mıştır845. Bu üretimin çoğu amphoralarla taşımaya ihtiyaç duyulmayan üretimlerdir. Örneğin zeytinyağı ve şarap, fıçılarla ya da tulumlarla taşınabilirdi. Diğer yerel ürün- ler ise amphoralarla taşınamamaktadır. Örneğin tekstil ürünleri, kereste, Korykos’tan safran, Isauria’dan ve Amanos’tan storax’ta amphoralarla taşınamayan ürünler ara- sındadır846. Bununla birlikte Kilikya’da 4. yüzyılın sonu ile 7. yüzyıl arasında üreti- len ve Kilikya ürünlerini ihraç etmek için kullanılan LR1 amphoraları, hem şarap hem de zeytinyağı taşımacılığında kullanılmıştır. Bu amphoraların üretimi sadece Kilikya ile sınırlı değildir. Anadolu’nun güney kıyıları, Kuzey Suriye, Kıbrıs ve Ro- dos’ta da bu amphoraların üretimine rastlanmaktadır. Bu amphoralar kendilerinden

839 Tahin için bakınız Columella XI,2,56; keten için bakınız Tarsus Dion de Pruse XXXIV, 21; Heichelheim 1970, 52; Johnson 1949, 107-151. 840 Jones 1937, 199; Strabon XIV,6, 5;Plinius NH XVI, 203. 841 Rauh ve Slane 2000, 329. 842 Şenol ve Şenol 2003, 120. 843 Küçük Asya’nın Güneydoğu Bölgesi, Mısır’ın oldukça önemli bir reçine kaynağıydı. Maddeleri ayırt etmekte kullanılan reçinenin, M.S. 3-4. yüzyıllara ait bazı papürüslerde Anemurium’dan sağlandığından bahsedilir. Kruit ve Worp 2000, 98. Şenol ve Şenol 2003, 120, n. 5. 844 Lewis 1988, 140; Schnebel 1925, 252; Rostovtzeff 1941, 975; Plinius NH XIV, 74-75. 845 Hild ve Hellenlemper 1990, 104-127; Broughton 1938. 846 Mango 2001. - 155 -

daha çok bölge ekonomisinin anlaşılmasını sağladıkları için önemlidir847. Bununla birlikte G. Varinlioğlu’nun yapmış olduğu araştırmalar neticesinde elde edilen seramik malzemeye göre; kıyıdan iç kesimlerde bulunan amphoraların genel seramik malzemeye oranı yalnızca yüzde ikidir. Kırsal kesimde amphora par- çalarına rastlanmaması, kireç taşından oluşan tepelerde kil ve su bulunmaması, fırın ve seramik atölyelerinin Göksu Deltası ve Korasion’daki Yenibahçe Deresi yakınla- rında yer alması ile açıklanabilir. Bu nedenle kırsal bölgenin ürünleri limanlara se- ramik kaplarda değil, geride arkeolojik iz bırakmayan hayvan derisi, keçe vb. gibi organik malzemeden yapılmış torbalar içinde getirilmiş olmalıdır. Kırsal bölgede ithal malzemenin bulunmamış olması yerleşimlerin kıyıdan ve Akdeniz ticaretinden uzak olduğu anlamına gelmemelidir848. Ovalık Kilikya’da Deli Halil antik yerleşimi ve çevresindeki küçük antik yerleşimlerin aralarındaki olası ilişkilerin saptanabilmesi adına 2009 yılından bu yana bölgede araştırma yürüten F. Tülek, bu bölgede yapı sayısından daha fazla yuvarlak depo ve Tapur Mevkiî’nde antik bir villa rustika tes- pit etmiştir. Antik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Ovalık Kilikya’da susam, darı, buğday ve arpa ekilmekteydi. Bununla birlikte Dağlık Kilikya’da bu ürünlerin granarium’larda muhafaza edildikleri bilinmektedir. Dağlık Kilikya’da özellikle Korykos, Elaiussa Sebaste ve Korasion kentlerinde zeytinyağı üretimi yaygındır. Arkeolojik ve epigrafik kanıtlar bu üretimin M.S. 6.-7. yüzyıla kadar devam ettiğini gösterir. Zeytinyağı tüccarları Korasion ve Korykos’taki yazıtlarda sıkça geçmekte- dir. Buna karşın Elaiussa Sebaste kentinde de yedi adet zeytinyağı ve şarap işliği tespit edilmiştir. Elaiussa Sebaste dışında bölgede Korykos ve Kanytella kentlerinde de işlikler ve presler tespit edilmiştir. Elaiussa Sebaste M.Ö. 1. yüzyıldan itibaren bir kentsel dönüşüm yaşamış olmakla birlikte, Dağlık Kilikya ürünlerinin ihraç edildiği bir emporium olarak da ekonomik açıdan kalkınmaya başlamıştır849. Ayrıca bölgede Roma Dönemi’yle birlikte başlayan ve Geç Antik Dönem’de de devam eden bir üretim organizasyonunun varlığına ait çok sayıda kanıt da bulun- maktadır. Bölgenin Akdeniz’e kıyısı olması sebebiyle sahip olduğu uygun iklim şart-

847 LR1 amphoraları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Peacock ve Williams 1986, 185-187; Hayes1992, vol.2, 63-64; Arthur ve Oren 1998; Kingsley ve Decker 2001, 4-5. 848 Varinlioğlu 2010, 207. 849 Özbay 2001, 146. - 156 -

ları, üretime ve bununla bağlantılı bir üretim organizasyonunun ortaya çıkmasına zemin sağlamış olmalıdır. Bunun sonucu olarak dağlık bir alan olmasına karşın, böl- gede hayvansal üretime, kereste üretimine, zeytin ve üzüm üreticiliğine dayanan bir ekonominin varlığı görülmektedir. Bu pastoral ve tarımsal kökenli ekonomi, bunların üretilmesi için bir mimarî yapılanmayı, satılması için pazarı, pazarlara ulaşım için yolları ve üretim için örgütlenmeleri doğurmuştur ve bu organizasyonun varlığına ait arkeolojik kanıtlara bölgede ulaşmak mümkün olmaktadır850. Dağlık Kilikya’daki pek çok merkezde rastlandığı gibi bağ bozumu sonrasında bağların hemen yanındaki işliklerde şarap üretimi yapılmaktadır851. Plinius eserinde özellikle Kilikya’nın kurutulmuş üzümden elde edilen şara- bından övgü dolu sözlerle bahsetmektedir. Bölgenin kalkınmasında büyük etkisi olan bu özel şarap diğer bölgelere ihraç ediliyordu. Şarabın yanı sıra asma fidanları da bölgenden ihraç ediliyordu. Korykos’taki yazıtlardan anlaşıldığına göre; şarap satıcı- ları şarabın iç ve dış pazarlara satılmasından sorumludur. İç pazardaki müşteriler genelde zanaatkârlardı. Diokletian’ın Fiyat Fermanı’nda yer alan şarap çeşitlerinin her biri farklı fiyatlara satılmaktaydı. I Anastasius Dönemi’nde (M.S. 491-518) şarap ithalat bölgesi olan Kilikya’dan gelen şarap tacirleri, Abydos Boğazı’ndan geçerken ödeyecekleri vergi konusunda çeşitli imtiyazlara sahiptirler852. Bu yazıtlardaki şarap tüccarları ile ilgili bölümde iki pasajda Kilikyalı tüccarlardan bahsedilmektedir. “başkent için şarap taşıyan Kilikyalılar hariç bütün şarap tacirleri, boğazlarda altı follis 853 ve iki xestes 854 (ödemek zorundadır)”. Devamında ise “Kilikyalı naukleroi’ler 855 boğazlarda üç follis (ödemelidir)” yazar. Buradaki Kilikyalı naukleroi’lerden kasıt tam olarak anlaşılamasa da bu sözle annona taşımacılık siste- minden bağımsız tüccarların kastedildiği düşünülmektedir. Kilikya’dan gelen şarabın özel vergilendirmeye tabi tutulması sadece İmparatorluk ve Kilikya toplumu arasın- daki özel ilişki ile açıklanabilir856.

850 Aydınoğlu 2010a, 99-100. 851 Aydınoğlu 2009a, 64. 852 Şahin 2003b, 67. 853 Follis; Diokletian’ın reformları sonucu 294 yıllarında piyasaya sürülmüş büyük bronz sikke. 854 Xestes; Roma’daki Sextarius’un Grekçe’deki karşılığı olan bir amphoranın 1/48’ine karşılık gelen kuru veya sıvı hacim ölçüsü. 855 Naukleroi; tüccar 856 Iacomi 2010, 27, fig. 9. - 157 -

Kilikya Bölgesi’nde zeytin ve üzümün yanı sıra, nar, hurma, incir, kimyon, ceviz ve fındık da yetişmekteydi. Yazıtlardan elde edilen bilgilere göre Korykos ken- tinde bir tane fıstık satıcısı bulunmaktaydı. Bölgede yetişen sebze türleri arasında ise faba adı verilen bir çeşit fasulye, Issos kentinde yetişen bir çeşit beyaz soğan türü ve bölgenin genelinde yetişen marul sayılabilir. M.S. 5.-6. yüzyıl yazıtlarında Kilik- ya’da sarımsak, kabak ve adı kaynaklarda geçmeyen ancak fide olduğu bilinen, bitki türlerinin ticaretinin yapıldığı bilgisi yer almaktadır. Kilikya’da fide aşılama işlemi- nin çok gelişmiş olmasının ötesinde, aşılanmış fidelerin ticaretinin de yapıldığı bi- linmektedir. Özellikle bağ kütükleri ve zeytin ağacı fidelerinin ticareti oldukça yoğun şekilde yapılmaktaydı857. Sebze ürünleri her yerleşim alanının yakınlarına ekilmiştir. Bölge yazıtlarında ismi geçen bahçıvanlar, bahçe ve çevre düzenlemesinden çok çifçi olarak görev yapmaktaydılar. Seleukeia ve Korykos kenti yazıtlarında geçen meyve ve sebze satıcıları köy ve kent arasındaki sebze-meyve ticaretini sağlamaktaydı858. Bölgenin Jeolojik ve jeomorfolojik yapısı, coğrafi konumu, iklimi, flora- faunası, yerüstü ve yeraltı kaynakları bölge ekonomisinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Doğu Akdeniz’de Mısır’dan yolculuklarına başlayan ticaret gemileri Levant kıyılarından geçerek, Kıbrıs ve Kilikya vasıtasıyla ilk olarak Anadolu’ya ulaşmışlardır. Pelesenk, bal, lavanta kokulu sarı sakız, fıstık ve badem ticari emtia olarak değer görmüş ürünlerdir859. Bunların dışında bölgenin başlıca ihraç kalemleri arasında zeytinyağı860, şarap861, asma fidanları862 ve safran863 gibi tarımı ve yetiştiri- ciliği yapılan emtialar gösterilebilir864. Ayrıca bölgede üretilen ürünlerin işlendikleri atölyelerin sahildeki antik kent- lere yakın olmaları ve bu kentlerden dağlardaki yerleşimlere giden yollar üzerinde yer almaları dikkat çekmektedir. Zeytinyağı atölyelerinin ise yerleşimlerden bağım- sız oldukları görülmektedir. Bu alanlarda başka bir yapıya rastlanmaması, bu atölye-

857 Şahin 2003a, 337; Şahin 2003b, 66-70. 858 Şahin 2003a, 333. 859 Koçak ve Şahin 2002, 343 vd.; Şahin 2008, 486. 860 Varro, De Re Rustica I, 55; Plinius, Nat. His. XV, 5.; Cato De Agricultura, 20-22; Blümner 1874- 87; Krenkel 1965, 2119 vd.; Morisson ve Sodini 2002, 176; Şahin 2008, 486. 861 Hild-Hellenkemper 1990, 109. Iacomi 2010, 23. 862 Dagron-Feissel 1987, 179. 863 Dagron-Feissel 1987, 171; Hild-Hellenkemper 1990, 110. 864 Şahin 2008, 486. - 158 -

lerin kıyı kentleri ile yakın ilişki içinde olduklarını göstermektedir865. Yazıtlar dışın- da, Korykos’ta şarap ve zeytinyağı üretimiyle ilişkili diğer kanıtları, tarımsal üretime yönelik mimari yapılanmalar oluşturmaktadır. Korykos’un çevresinde, şarap ve zey- tinyağı üretimi için tarımsal yapılanmalar inşa edilmiştir. Bunlar, Helenistik Dö- nem’de başlamış ve Roma ve Geç Antik Dönem’de de devam etmiştir. Kentin Geç Antik Dönemi’nde, daha önceden var olan tarımsal yapılanmalar çeşitli eklemeler ile genişletilmiş ve bunlara ek olarak yenileri de inşa edilmiştir. Bu durum, Geç Antik Dönem’de kentin zeytinyağı ve şarap üretiminde en parlak evrelerinden birini yaşa- dığını ortaya koymaktadır. Ayrıca kentin kuzey kesimlerinde de çok sayıda tarımsal yapılanmalar tespit edilmiştir. Bunların bir bölümü de Helenistik Dönem’den Geç Antik Dönem’e kadar kullanılmıştır. Buralarda üretilen ürünler, antik yollarla Korykos limanına ulaştırılmıştır866. Yukarıda bahsi geçen kentlerde yapılan yüzey araştırmalarından elde edilen bulgulara göre tespit edilen işliklerin çoğu Geç Roma ve Bizans Dönemlerine aittir. Bu tarihleme bölge yazıtları ile de desteklenmektedir. Aynı zamanda bu yüzyıllarda bölge ekonomisinin kalkınmasında zeytinyağı ve şarap ticaretinin çok önemli katkısı olduğu anlaşılmaktadır. Doğu Akdeniz ticaretinin en önemli ticari emtiaları olan bu ürünlerin dışında Kilikya Bölgesi ile özdeşleşmiş başka bir ürün ise; Plinius’un ese- rinde “türünün en iyisi” olarak aktarılan, Korykos’un meşhur safranıdır. Bölgede en kaliteli safran yağı Soli-Pompeiopolis kentinde üretilmekteydi. Erken Bizans Döne- mi’nde safran ticaretinin yapıldığı yazıtlardan anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Diokletian’nın Fiyat Fermanı’nda safran için verilen fiyatlar bilinmektedir. Safran, kurutulduktan sonra boya, baharat, ilaç ve parfüm üretiminde hammadde olarak kul- lanılmıştır867. Kilikya Roma Dönemi’nde buğday ihraç bölgesi olmamasına rağmen burada bu ürün önemli ölçüde yetiştirilmiştir. Epiphaneia’da bulunmuş olan ve M.S. 1-2. yüzyıllara tarihlenen bir yazıtta, tarım ürünlerinin pazarlandığı bir binanın yapımın- dan söz edilmektedir. Iotape’de bulunmuş bir yazıt üzerinde ise buğday satıcılarından bahsedilmektedir. Tarsos yazıtlarında ise buğday pazarında hamallık yapan bir kişi-

865 Aydınoğlu 2010a, 102. 866 Alkaç 2012, 332. 867 Şahin 2003a, 337; Şahin 2003b, 66-70. - 159 -

den bahsedilmektedir868. Yine Diokletian’nın Fiyat Fermanı’nda tarım işçisinin ye- mek içinde günlük 20 dinar yevmiye kazanabileceği ifade edilmiştir (Tablo-2).

5.3. Orman Ürünleri

Kerestecilik Kilikya ekonomisinde büyük önem taşımaktadır. Antik Çağ’da sedir ağacı, gemi yapımında kullanılmıştır. Sedir kerestesi ticareti, Tunç Çağı’ndan beri yapılmaktadır. Her ne kadar sedir ağaçlarına günümüzde çok fazla rastlanmasa da “Lübnan Sediri” olarak tabir edilen bu ağaç türünün, geçmişte Toros ve Amanos dağlarında oldukça yaygın oldukları düşünülmektedir 869. M.Ö. 3. Bin’de (M.Ö. 2350-2150) Akadlar Ön Asya’ya egemen olmuş bir toplumdur. Sargon ve torunu Naram-Sin’e ait Şartamhari metinlerinde; bu kralların Amanoslar’daki sedir orman- larını ve Torosları aşarak Hatti Ülkesi’ne girdikleri bildirilmektedir. Kilikya sedir ağaçları dayanıklı yapısı nedeniyle Babil’de inşaat yapımında da kullanılmıştır. Strabon’a göre sedir ağaçları Korakesion’un batısında önemli bir liman olan Hamaksia’da gemi yapımı için kullanılmıştır. Bölgedeki Dim, Alara, Köprü ve Kargı Çayları, sedir ağaçlarının ormanlardan limana taşınması için kullanılmıştır. MÖ 1832 yılında Mısırlılar, Kilikya Bölgesini işgal etmiş ve her yıl en iyi sedir ağaçlarından yaklaşık 10,000 tanesini kesip İskenderiye’ye taşımışlardır. Anadolu; Mısırlılar, Me- zopotamyalılar, Fenikeliler ve Romalılar gibi büyük Akdeniz ve Yakın Doğu mede- niyetleri için hem büyük kereste hem de ikincil orman ürünleri üretim merkezi ol- muştur. Yüksek kalitedeki keresteler mabet, konut ve gemi yapımında kullanılmak üzere taşınmıştır. Örneğin Kral Solomon İsrail’den 30,000 işçiyi Toroslara göndere- rek Kudüs’teki tapınağının yapımında kullanmak üzere 30 m boyunda ağaçları kes- tirmekle ünlenmiştir870. Yetiştikleri Toroslardan denize dökülen akarsular yardımıyla, kıyıya kadar yüzdürülerek, buradaki nehir veya çay ağızlarındaki limanlarda bulunan tersanelerde işlenmiş ya da başka bir yerde işlenmek üzere gemilere yüklenmiş ünlü sedir ağaçla- rı, aynı zamanda bölgedeki başka bir meslek kolunun da geçim kaynağı olmuştur. M.S. 6.-7. yüzyılda Mallos ve Magarsos kentlerindeki tersanelerin gemi yapımında

868 Şahin 2003a, 334. 869 Başer-Demirçakmak 1996, 16. 870 Akkemik v.d., 2008, 20. - 160 -

kullanılan tomrukların ulaşımını, Pyramos Nehri üzerinden sağladıkları bilinmekte- dir871. Eski Çağ’da gemi yapımı için iki önemli husus bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi gemi yapımı için gerekli olan kaliteli kerestenin sağlanması, diğeri ise yüksek rakımlarda bulunan ve gemi yapımında özellikle tercih edilen sedir ağaçlarının en kısa ve masrafsız yoldan tersanelere ulaştırılmasıdır. Bu nedenle ulaşım için genellik- le akarsular gibi doğal ve masrafsız suyolları tercih edilmiştir872. M.Ö. 1. yüzyılın üçüncü çeyreği içerisinde M. Antonius, Kleopatra’ya Korakesion ve Hamaxia’da bulunan tersaneleri ve sedir ağacı ormanlarını vermiştir873. Bu olay gerek sedir ağaç- larının gerekse de deniz gücünün Eskiçağ’da ne kadar büyük önem taşıdığını göster- mektedir874. Kilikya’da storax olarak adlandırılan ağaçtan elde edilen sakız da, parfüm ve boya yapımının yanı sıra tıbbi amaçlar için de kullanılmıştır. Elde edilen sakız kuru- tulup yakılmak suretiyle, böcekleri insanların bulunduğu ortamdan uzaklaştırmak amacıyla da kullanılmıştır. Suriye’deki Amanos Dağları’ndaki ağaçlardan elde edilen ve galbanum adı verilen sakız ise yalnızca merhem ile şifalı yağların elde edilmesin- de kullanılmıştır. Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre Tarsus’ta, pardalium denilen bir parfümün üretilmekte ve buradan ihraç edilmekteydi. Anemurium kenti hinterlandında yetişen astragalus tragacanthus adı verilen bir ağacın dış kabuğundan elde edilen tragant, Antik Çağ’da gerek tıbbi amaçlarla gerekse de teknik işlerde kullanılmak üzere Drakontais limanı üzerinden dış ülkelere ihraç ediliyordu875.

5.4. Madencilik

Yazıtlar üzerindeki meslek bilgilerine bakıldığında, bölgedeki metal işlemeci- lerinin sayıca fazla oluğu anlaşılmaktadır. Bunlar anahtarcı, baltacı, bıçakçı, bileyici, bakırcı ve bronzcuların yanı sıra altın ve gümüş gibi değerli madenleri de işleyen zanaatkârlardır. M.S. 7. yüzyılda Seleukeia’da bir cephane üretim merkezi bulundu- ğu bilinmektedir. Bu nedenle yüksek miktarda demire ihtiyaç duyulmuştur. Yüksek miktardaki demir ihtiyacını karşılamada tarım, inşaat ve denizcilik gibi sektörlerin de

871 Şahin 2003b, 68. 872 Şahin 2003a, 340. 873 Strabon XIV. 5. 3; Erzen 1940, 31, Şahin 2003a, 341. 874 Şahin 2003a, 341. 875 Hild ve Hellenkemper 1990, 111; Şahin 2003a, 338. - 161 -

katkısı olmuştur876. Tarsus’un kuzeyinde Kilikya Torosları (Bolkar Dağları), gümüş, kurşun, al- tın, bakır, demir ve arsenik cevherleri ile varsıl maden kaynaklarına sahiptir. Bu var- sıl maden kaynaklarına yakınlığı Kilikya’nın maden ticaretinde önemini artırmış- tır877. Kilikya Bölgesi, yeraltı madenleri açısından da oldukça zengin bir jeolojik yapıya sahiptir. Asurlular Toroslardaki gümüş cevheri nedeniyle burasını tunni ola- rak adlandırmışlardır. Anazarbos’ta doğan Dioskurides Korykos ve Elaiussa Sebaste kentleri civarında kurşun madenlerinin olduğundan bahsetmektedir. Buna ilaveten Plinius da Zephyrion kentinde kurşun madeni bulunduğunu belirtir. Bölgede ele ge- çen yazıtlar Plinius’u doğrular niteliktedir. Kilikya Bölgesi’nin demir madenleri Kapadokya sınırına yakındır. Özellikle Rodandos (Faraşa) Antik Dönem’de demirin çıkarılması ve işlenmesi adına oldukça önemli bir konuma sahiptir. Antiokheia ad Krago, Aphrodisias, Iotape, Korykos ve Seleukeia kentlerinde tespit edilen demircilik ile ilgili yirmi adet yazıt, bu madenin işlenişi ve satışı konusunda aydınlatıcı bilgiler vermektedir878. Demircilere ek olarak Korykos kentinde bakırcı, anahtarcı, bıçakçı ve bileyci gibi meslek grupları da bu- lunmaktadır879. Anadolu’da eski yerleşim yerlerinde maden metalurjisine ait kalıntılara çok az rastlanmaktadır. Bu yüzde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan maden cevheri ergit- mesine ait cüruflar Anadolu metalurji tarihi için büyük önem taşımaktadır. Kelenderis kazılarında bol miktarda cüruf bulunmuş olması bu bakımdan çok önem- lidir. Bu nedenle Kelenderis’in deniz ticaretine konu malları arasında, mutlaka iş- lenmiş veya işlenmemiş metalik madenlerin bulunduğu anlaşılmaktadır 880 . Kelenderis’teki metalurjik prosesin hammaddesi olan demir cevheri (hematit) Ay- dıncık İlçesi’nin yaklaşık 10 km batısındadır. Bu cevher Tana Deresi (Sarıyar) Mevkiî’ndeki demir cevherleşmesinin bulunduğu yerden getirilmiştir881.

876 Varinlioğlu 2011c, 175. 877 Yağcı 1999, 17. 878 Şahin 2003b, 68. 879 Şahin 2003a, 343. 880 Kaptan 1998, 221. 881 Kaptan 1998, 226. - 162 -

5.5. Tekstil

Pamuk üretiminin Kilikya’da ne zaman başladığı hala bir sorun teşkil etmek- tedir. Hindistan’dan geldiği tahmin edilen pamuğun, M.S. 9. yüzyılda Arap istilasıyla birlikte Kilikya’ya girdiğine dair görüşler bulunmaktadır. Eskiçağ’da pamuk üretimi genellikle Mısır ve Suriye ile sınırlı kalmıştır. Ancak, Ortaçağ’da Suriye’den sonra Korykos, Seleukeia ve Adana’da da pamuk üretiminin gerçekleştiği bilinmektedir882. Plinius’un eserinde verdiği bilgilerden, Kilikya’daki keçilerin kıllarının kesi- lebilecek kadar uzadığı öğrenilmektedir. Keçilerden kırpılan bu kıllar dokumacılıkta kullanılmıştır. Diokletian’ın Fiyat Fermanı’nda ve Anazarbos Gümrük Yazıtı’nda, bölgede gerçekleştirilen büyükbaş hayvan ticareti hakkında kısıtlı da olsa, bilgi ve- rilmektedir. M.Ö. 4. Bin’den itibaren Mısır’da dokumada kullanılmaya başlayan ke- ten bitkisinin Anadolu’ya gelişi ise M.Ö. 2. Bin’lere dayanmaktadır. Ele geçen tab- letlerde, keten dokumacılığı ve kumaş çeşitleri hakkında önemli bilgiler verilmekte- dir. Keten kumaşının üretim ve tüketimi, sıcak bölgelerde oldukça fazla rağbet gör- müştür. M.S. 6. yüzyıl yazıtlarında keten dokuyucularının fazlalığı, bu ürünün ne kadar tercih edildiğinin göstergesidir883. Desenci, işlemeci, dokumacı gibi meslekler- den anlaşıldığına göre tekstil üretimi hammadde olarak yün, keçi kılı, deri ve ketene ihtiyaç duymaktadır884. Kendir Akdeniz’in hemen hemen her yerinde yetişen bir bitki türü olmasına rağmen, Roma İmparatorluk Dönemi’nde en yüksek kaliteli keten Tar- sus’ta üretilmekteydi885.

5.6. Kilikya Bölgesi’ndeki Meslek Kolları

5.6.1. Denizcilik

Ele geçen mezar yazıtları ışığında, gemicilik ile ilgili meslek erbapları arasın- da Aphrodisias, Korykos ve Korasion kentlerinden armatörlerin yanı sıra, yine aynı zamanda Korykos’tan bir gemici tayfası, iki tersaneci ve dört liman işçisi de bulun-

882 Şahin 2003b, 69. 883 Şahin 2003b, 69 884 Varinlioğlu 2011c, 174-175. 885 Kendir alüvyonlu toprağı seven bir bitkidir. İşlenişinde ise bol miktarda su ister. Bu nedenle keten üretimi, kıyı endüstrisi içinde yapılmalıdır. Tarsus’taki keten üretimi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ertekin 2005, 155-175. - 163 -

maktadır. M.Ö. 4. yüzyılın sonlarına doğru Büyük İskender’in ardıllarından olan Krateros ve Antigonos tarafından gemi yapımı için bölgede tersaneler kurulmuştur. Ancak kaynaklarda bu tersanelerin nerede kurulduğuna ilişkin net bilgiler olmaması- na karşın, bunların Zephyrion civarındaki Ankhiale’de bulunması yönünde görüşler vardır. Ayrıca dokuma sektörüne ait bir meslek olarak gözükmesine karşın, yelken bezi yapımcılığı ya da çadırcılık “armenoraphoi” tersaneciliğin en temel öğelerinden birisidir. Bu meslek grubuna ait yazıtların tamamı Korykos’ta ele geçmiştir 886 . Diokletian’ın Fiyat Fermanı’nda gemi yapımında çalışan tersane işçilerine 60, nehir teknesi yapımında çalışan tersane işçilerine ise 50 dinarı geçmeyecek şekilde bir yevmiye düzenlemesi getirilmiştir (Tablo-2). Kilikyalı şarap tüccarlarının, Abydos Tariff yazıtlarında gemileri ile birlikte seyahat ettikleri bilinmektedir887. Ayrıca ter- sane işçilerinin888 varlığına ilişkin kanıtlar, hali hazırda sedir ormanları ile ünlü böl- genin, gemi yapımcılığında da önemli bir rol üstlendiği fikrinin oluşmasını sağlar. Ayrıca limana gelen-giden malların taşınması görevini üstlenen liman işçileri889 de yazıtlarda geçmektedir. Ostia Limanı’nın betimlendiği M.S. 200 civarına tarihlenen Torlania Kabartması’nın sağ alt köşesinde, gemiden rıhtıma amphora taşıyan bir li- man işçisi betimlenmiştir. Diğer iki kişi ise indirilen malların sayımını yapmakta- dır890. Akdeniz kıyıları boyunca esen fırtınalara ve azgın sulara meydan okuyan ge- miciler için gerekli malzemelerden olmazsa olmazı yelken bezidir. Bu ihtiyacın kar- şılandığı limanlardan birinin de Korykos Limanı olduğu mezar yazıtlarından anlaşıl- maktadır891. Güvenle seyahat etmek isteyen bir denizci, mutlaka yedekte bir yelken bezi bulundurmalıdır. Ticaret gemilerinde küreğin işlevinin kısıtlı olduğu unutulma- malıdır. Bu nedenle başta tahrik gücünü rüzgardan alan ticaret gemileri için sağlam bir yelken oldukça önemlidir. Bunun yanı sıra seyir halindeki bir gemi için yelken bezlerinin, uğradığı limanda kolay bulunabilir olması çok önemlidir. Kilikya Bölge- si’ndeki başlıca liman kentlerinde bu hizmetin aksatılmadan verildiği kanaatindeyiz.

886 Şahin 2003b, 68. 887 Şahin 2003b, 67. 888 Şahin 2003a, 141. 889 Şahin 2003a, 142-144. 890 Bilir 2006, 129, Lev. XXIIIb. 891 Şahin 2003a, 145-151. - 164 -

Bunun dışında Kilikya Bölgesi’ndeki şarap ve zeytinyağı taşımacılığına bağlı olarak gelişen yoğun ticaret trafiği içinde önemli bir iş gücünü ise mürettebatın oluş- turduğunu düşünmekteyiz. Bu bağlamda gemi tayfasının892, bölgede aranılan bir iş kolunu temsil ettiği söylenebilir. Limanda bekleyen gemi yük bulduğunda, bir an önce kargoyu ulaştırmanın yollarını aramalıdır. Aksi halde hem iş gücü kaybına hem de maddi zarara uğramak kaçınılmazdır. Bölgedeki şarap tüccarlarının malları ile birlikte taşımacılık yaptıkları bilinmektedir. Bu nedenle tüccar veya armatörlerin mürettebatlarını her daim hazır tutmaları ya da uğradıkları limanlar da çalıştırabile- cekleri denizcilerin bulunması gerekmektedir.

5.6.2. Balıkçılık ve Deniz Mahsulleri

“Macellum” anlam olarak et ve balık satışının yapıldığı çarşı binasını tanım- lamaktadır. Macellum’larda en başta taze ve işlem görmüş balık olmak üzere, et, et ürünleri, av ve kümes hayvanları, meyveler, sebzeler, ithal şaraplar, soslar ve beyaz ekmek gibi lüks gıda maddeleri satılırdı. Macellumlarda satışı yapılan mallar arasın- da ilk sırada balığın yer aldığı anlaşılmaktadır. Balıklar ya taze olarak ya da kurutul- muş, tuzlanmış veya tütsülenmiş tarzda işlem görmüş şekilde bu pazarlarda satışa sunulmaktaydı. Taze olarak satılan balıklar hem deniz hem de tatlı sulara ait çeşitli türlerden oluşmaktaydı. Bunların yanı sıra bu pazarlarda rağbet gören en önemli ürünlerden birisi de balık sosuydu. Deniz balıkları tatlı su balıklarından, taze balıklar ise işlem görmüş balıklardan daha pahalıya satılmaktaydı. Macellumlarda bazı balık- ların açık artırma yöntemi ile satılması oldukça sık rastlanan bir uygulamaydı. Ayrıca balıkçıların kendilerinin macellum’larda doğrudan satış yapmaları da mümkündü893. Macellum’larda çalışanlar macellati olarak adlandırılırlardı. Taze balık satıcılarına “piscatores”, işlenmis balık ürünleri satanlara ise “cetarii” denilmekteydi894. Korakesion kentinde, Aurelia Ingamiane Theodora isimli bir kadının, babası Ingamis’i onurlandırmak için Belediye Başkanı’ndan aldığı bir destekle babasının son isteği olan makellon binasını yaptırdığından öğreniriz. Korakesion’un bir liman

892 Şahin 2003a, 140. 893 Bursa 2007, 127. 894 Bursa 2007, 128. - 165 -

kenti olduğu düşünülürse geçimini denizden sağlayan bir kent olarak balıkçılığın ve balık ürünlerinin kentte dikkate değer bir önemi olduğu düşünülebilir. Korykos ken- tindeki macellum hakkında bize iki yazıt bilgi vermekteyse de yapının yeri kesin olarak saptanmış değildir895. Ayrıca Aigeai’de de bir macellum bulunduğuna dair epigrafik kanıtlar mevcuttur896. Kilikya Bölgesi’nin kıyı hattını oluşturan Akdeniz’in engin suları bölgede ba- lıkçılık endüstrisinin de gelişmesini kaçınılmaz hale getirmiştir. M.S. 5.-6. yüzyıllar- da bölgenin ihraç kalemleri arasında garum’da vardır. Bu bir çeşit balık sosudur. Kalitesine göre Diokletian Fiyat Fermanı’nda farklı fiyatlandırılan garum Antik dün- yanın sofralarındaki önemli bir lezzettir. Korykos ve Anazarbos kentlerinde bulun- muş yazıtlar üzerinde, ağla balık yakalayarak ve midye toplayarak geçimlerini sağla- yan, kişilerden söz edilir. Bu midyelerin kabuklarından elde edilen erguvan rengi, tekstil malzemelerinin boyanmasında kullanılmıştır897. Balıkçılık, bağcılık ve zeytinciliğe göre çok daha fazla uzmanlık gerektiren bir endüstri olması nedeniyle villa sisteminde işletimi ile ilgili bir kanıt bulunmamak- tadır. Bu nedenle ayrıcalıklı bir konudur. Ancak şarap ve zeytinyağından sonra amphoralar içinde en çok taşınan ürün balık sosudur. Balık çabuk bozulduğundan, balıkçı, ürününü en kısa zamanda pazarda satmak zorundaydı. Balığın tuzlanmış ya da sos olarak işlenmesi ile bu sorunun üstesinden gelindi. Bu durum, balığın aynı zamanda bir endüstri malzemesi haline gelmesine de yol açmıştır. Bu endüstri özel- likle Roma İmparatorluk Dönemi’nde Batı Akdeniz kıyı kentlerinde en üst seviyesi- ne ulaşmıştır. Bununla birlikte, bu işten balıkçılardan ziyade fabrika sahipleri ile ürünlerin ithalat ve ihracatından sorumlu kişilerin kazançlı çıktığı anlaşılmaktadır. Tekneleri ile denize açılan profesyonel balıkçılar, avlarını bu büyük fabrikalara sata- rak geçimlerini sağlarken, amatör balıkçılılar da kendilerinin ya da ailelerinin günlük ihtiyacını karşılamak amacıyla olta, balık sepeti ya da zıpkından oluşan basit dona- nımlarla avlanmışlardır898. Roma balıkçılık yöntemleri hakkındaki bilgiler son derece sınırlıdır. Buna

895 Bursa 2007, 133. 896 Bursa 2007, 134. 897 Şahin 2003b, 67. 898 Bursa 2007, 16. - 166 -

rağmen Ponsich ve Tarradell899 tarafından, İspanya’nın Akdeniz, Fas, Portekiz ve yine İspanya’nın Atlas Okyanusu kıyıları boyunca, büyük ölçekli balık işliklerine dair zengin arkeolojik belgeler elde edilmiştir900. Bununla birlikte, tıpkı pek çok meslek grubunda olduğu gibi balıkçıların da kendi loncalarını oluşturdukları görülmektedir. Roma İmparatorluk Dönemi’nde Mı- sır, İspanya, Sicilya, Kuzey Afrika, Suriye ve Küçük Asya gibi çeşitli yerlerde balı- ğın bir endüstri malı haline gelmesine bağlı olarak balıkçı birliklerinin oluştuğuna dair bilgiler bulunmaktadır901. Halkın ana besin kaynağı olmasından dolayı balık fiyatlarının belirlenmesi daha sonraki dönemlerde de zaman zaman politik zeminde değerlendirilen problemlerden biri olmuştur. Özellikle, ikinci ve üçüncü yüzyıl Roma İmparatorlarının zayıfı güçlüye, fakiri zengine karşı koruma yönünde bir politika izledikleri ve bu doğrultuda bir takım yasal düzenlemelere gittikleri görülür. Örneğin Hadrianus, balık fiyatının fakir halkın satın alamayacağı kadar yükselmesine neden olan perakendecilere engel olmak amacıyla bir kararname yayımlamıştır. Bu durum, balığın önemli bir besin maddesi olduğunu vurgulaması açısından da dikkat çekici- dir902. Hadrianus Atinalı balıkçılara, yakaladıkları balıkları ya kendilerinin ya da ba- lıkları onlardan satın alan ilk kişilerin satması emrini vermiştir903. Diğer yandan, Tarsus’un III. Gordianus, Severus Alexander ve Traianus Decius’a ait 3. yüzyıl sikkeleri üzerinde Perseus’un olta, sepet ve balık taşıyan bir balıkçı ile birlikte tasvir edilmesi Kydnos ırmağındaki balıkçılığa işaret eder nitelik- tedir904. Kilikya ve Isauria kıyılarında en azından yerel pazarın ihtiyacını karşılamaya yönelik bir balıkçılığın var olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle Isauria kıyı- sında yer alan birkaç küçük yerleşimin beslemesinde balığın vazgeçilmez unsurlar- dan biri olduğu anlaşılmaktadır905. Bölgede yer alan diğer bazı kentlerin sikkeleri üzerinde de balık ve balıkçılıkla ilgili betimler yer almıştır. Örneğin, Epiphaneia (III Gordianus) ve Flavilipolis-Flavias (Traianus Decius) sikkeleri üzerinde ters istika-

899 Ponsich ve Tarradell 1965. 900 Peacock ve Williams 1991, 35, 37. 901 Horsley 1989, 99. 902 Rostovtzeff 1957, 370. Bu karanameye göre balıkçılar ve onlardan balığı satın alan toptancılar dışında balık satışı yapılması yasaklanmıştır Bursa 2007. 903 Abbott ve Johnson 1968; Levick 2004, 184. 904 Hild ve Hellenkemper 1990, 114. Kilikya Bölgesi’ndeki balık tasvirli sikkeler için bkz. Bursa 2007, 153-156. res. 47-70. 905 Hild ve Hellenkemper 1990, 114. - 167 -

mette yüzen iki balık betimi yer alır. Anazarbos’un III. Gordianus’a ait bir sikkesi üzerinde, bir kayanın üzerine oturmuş, elinde olta kamışına benzer bir nesne tutan erkek figürü (balıkçı) tasvir edilmiştir906.

5.6.3. Çömlekcilik

Çanak-Çömlek yapımcılığı M.S. 6. yüzyıl ekonomisinde önemli bir yer tut- maktadır. Yazıtlarından elde edilen bilgilere göre, bölgede bir pişmiş toprak ürünler endüstrisinden de söz etmek mümkündür. Bu üretim özellikle sahil şeridinde yer alan merkezlerde gerçekleştiriliyordu. Böylelikle üretilen mallar deniz yoluyla rahatlıkla diğer bölgelere ulaştırılabiliyordu. Çanak-çömlek işliklerinde, işçi ve ustalar tarafın- dan üretilen ürünler, daha çok günlük kullanım için gereken türden ve özellikle zey- tinyağı, şarap ve garum taşıyabilecek kapasite kaplar olması gerekmektedir. Korykos kentindeki yazıtlarda bir kandil, bir kâse ve bir pişmiş toprak şişe yapımcısından söz edilmektedir. Korasion kenti yazıtları arasında ise bir kadeh yapımcısı yer almakta- dır. Her ne kadar pişmiş-toprak ile ilgili bu sektör, İmparator Diokletian’ın M.S. 301 yılında yaptığı fiyat sabitlemelerinden dolayı zor duruma düşmüş olsa bile, kısıtlı da olsa ürünlerini yerel pazarlarda satışa sürmeyi devam ettirmiştir907.

5.6.4. İnşaatçılık

Kilikya Bölgesi'nde, Roma İmparatorluk Dönemi'nde, tanrı, tanrıça ve impa- rator kültü görülmektedir. Özellikle dağlık arazide her zaman tapınak yapamadıkları için, en azından bir kutsal alan belirlenmiştir. Kutsal alanların kapı lento ve söveleri- ne, sundukları tanrı, tanrıça ve kahraman ile ilgili atribütleri yapmışlardır. Bölgede; özellikle dağlık arazide, kapılarında Zeus, Hermes, Priapos ve Herakles'e ait atribüt ve kabartmaların bulunduğu kutsal alanlar bulunmaktadır. İmparator ve ailelerinden; Claudius, Vespasian, Titus, Domitian, Nerva, Traian, Hadrian, Sabina, Antoninus Pius, Severus Alexander, Pupienus ve Balbinus'a ait kültler kitabe ile sabittir908. Ro- ma İmparatorluk Dönemi’de tapınak ve kutsal alanların sayısı artmıştır909. Tapınakla-

906 Bursa 2007, 106. 907 Şahin 2003b, 69. 908 Mitford-Andrews 1990, 2153-2154. Söğüt 1998, 22. 909 Söğüt 1998, 22. - 168 -

rın bir kısmı şehir sikkeleri üzerinde betimlenmiştir. Roma İmparatorluk Dönemi’nde şehirlerdeki gelişmelerin yanı sıra bölgesel olarak en önemli imar faaliyetlerinden birisi İmparator Vespasian Dönemi’nde (M.S. 69-79) yapılmıştır. Bu dönemde böl- gedeki önemli yollar ve köprüler inşa edilmiştir910. Bölgede ele geçen yazıtlardan inşaat yapımı ile alakalı bir takım meslekler göze çarpmaktadır. Bunların arasında inşaat teknisyenleri, inşaat ustaları, mimarlar ve müteahitler bulunmaktadır 911 . Ayrıca Diokletian’ın Fiyat Fermanı’nda, duvar, mermer, mozaik, tuğla ve kerpiç ustaları ile desenci, boyacı, sıvacıların alacakları yevmiyelerin tavan fiyatları belirlenmiştir (Tablo-2). Bölgede, İmparator Zeno Dönemi (M.S. 474-491) ile sağlanan barış ortamı sayesinde imar süreci yaşanmıştır. Bölgesel ekonomik ve mimari kalkınmanın izleri, Korykos’da da yoğun olarak yansımıştır. Bu gelişmeler, Korykos limanının, M.S. geç 4. yüzyıldan itibaren bölgenin en önemli ticaret yeri olarak kullanılmasına olanak sağlamıştır912. Bölgede Helenistik Dönem’den itibaren artış gösteren inşa faaliyetleri özellikle Romalıların “kentleşme politikalarından” dolayı Roma Dönemi’nde hız kazanmış ve M.S. 6-7. yüzyıla kadar devam etmiştir. Geç Antik Çağ ekonomisinde bina yapımı çok önemli bir sektördü. Bina yapımı için gerekli olan hammaddelerin satışı, bölgenin ekonomisine önemli katkılarda bulunmaktaydı. İnşa faaliyetlerindeki bu artış doğal olarak kalifiye işçilere olan ihtiyacı da beraberinde getirmiştir. Kilik- ya’daki Geç Antik Çağ’a tarihlenen yapılar kendilerine özgün mahalli yapı teknikleri içermektedir. Özellikle M.S. 6. yüzyıla kadar olan bölgedeki taş işçiliği, inşaat ala- nındaki kalifiye işçilerinin başarısını göstermektedir. M.S. 558 yılında İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi’nin kubbesinin tamirinde Kilikyalı taş işçileri tercih edilmiştir.

5.6.5. Kuyumculuk ve Borsa

Bölgenin ve özellikle de Korykos kentinin M. S. 5-6. yüzyıldaki ekonomik zenginliğinin yansımalarını yazıtlar üzerinde de görmek mümkündür. Altın işleyici- leri, kuyumcular ve değerli taş işlemecileri çeşitli takıları üretmekteydiler. Para bo- zucular olarak adlandırılan meslek grubu ise agorada kurdukları bir masanın üzerin-

910 Söğüt 1998, 17. 911 Şahin 2003a, 179-196. 912 Alkaç 2012, 329. - 169 -

de kente gelen yabancı insanların paralarını kentin parası ile değiştiriyorlardı. Yani bir anlamda yabancı parayı yerli paraya çeviriyorlar ya da bir metalden olan sikkeleri başka metalden yapılmış sikkelerle değiştiriyorlar ve bunun için belirli bir ücret alı- yorlardı. Para bozucuların Korykos kentinde bir loncaya sahip oldukları bilinmekte- dir. Para ile ilgili meslekler arasında Korykos kentinde bir tane de hesap tutucu bu- lunmaktadır. İlgili yazıtta aynı kişinin ek olarak kasaplık mesleğini de yaptığı görül- mektedir913.

5.6.6. Dokumacılık

Dokumacılık Dağlık Kilikya’da önemli iş kolları arasında yer almaktadır. Bölgede üretilen keten kumaşların sınırları aşan bir ünü vardı. Cilicium adı verilen halılar, adını Kilikya’da yetiştirilen ve kıllarından yararlanılan keçilerden dolayı al- mıştır. Keçilerin kılları kırpılmak suretiyle, halı yapımında kullanılmıştır. Bu tip halı- ları satan ya da imalatını gerçekleştiren kişilere Ciliciarus adı verilmiştir. Kilikya Bölgesi’nin diğer bir adını verdiği dokuma ürünü ise aynı adı taşıyan, keçi kılından üretilmiş ve düşmanların atışlarından korunmak amaçlı kullanılan büyük örtüler- dir914. Dokumacılık ve kumaş ile ilgili meslekler bölgede önemli bir yer tutmaktadır. Kaba kumaş olarak adlandırılan ve “keçe” olduğu düşünülen kumaşı üreten “kaba kumaş dokuyucularından” bir tanesi Korykos diğeri ise Seleukeia kentindendir915. Pek çok toplumun ekonomisini destekleyen veya devam ettiren ve bunların geniş alana yayılmış faaliyetlerinin yanı sıra, tekstil ürünleri gibi kendi özgün üretimlerinin incelenmesi ve M.Ö. 7. yüzyıldan beri Kilikya'da bilinen kaba keçi kılından yapılmış kilim gibi916 ismini şehirlerden veya bölgeden alan bazı küçük özgün ürünlerden de bahsetmek gerekir917. Anadolu yarımadasının tamamı koyun ve keçi yetiştiriciliğine elverişlidir918. Korykos ve Seleukeia kentlerinde keten dokuma mesleği ile ilgili yazıtların fazlalığı ve “Korykos’lu Keten Dokumacıları Loncası”na ait bir yazıtın varlığı, bura-

913 Şahin 2003b, 70. 914 Şahin 2003a, 346. 915 Şahin 2003b, 69. 916 Sisenna, Hist. 107; Varro, . 2. 11. 12; Cic., Verr. 2. 1. 95; Pliny, NH 5. 143 917 Tekstil ticareti için bkz. Horden ve Purcell 2000, 352-63; Pausanias 7.21.7. 918 Levick 2004, 195. - 170 -

da keten dokumacılığının ne kadar gelişmiş olduğunu göstermektedir. Dokunulan keten kumaşların satışı ve pazarlaması ile keten kumaş satıcıları ilgilenmekteydi. Keten dokuyucularının yanı sıra, bölgede dokumacılık ile ilgili yazıtlar da bulunmak- tadır. Bu yazıtların tümü Korykos kentine aittir. Ancak yazıtlarda dokunulan kuma- şın türü ile ilgili bilgiler mevcut değildir. Keten kumaş üretiminin yanı sıra bölgede yün işlemeciliği ile ilgili yazıtların varlığı, yün ürünlerinin de günlük hayatta önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Korykos’ta tespit edilmiş olan bir yazıtta “Kutsal Keten Dokuyucusu” olarak adlandırılan bir meslek türü de bulunmaktadır. Bu kişi muhtemelen erguvan renkli bir kumaşın üretimini gerçekleştiriyordu 919 . Buradan terzilerin920, konfeksiyoncuların921 yanı sıra kumaşçıların922 da bulunduğu anlaşıl- maktadır. Bunlar arasında limanda faaliyet gösteren Korykos’lu keten dokumacıları loncasına ait bir lahit923 dikkat çekicidir. Bu bilgi bize ticareti yapılan ürünlere ait mesleki loncaların, limanlarda bulunan ofislerde yer aldığını kanıtlamaktadır. Dola- yısı ile bu konu da herhangi bir kanıt olmamasına karşın, keten dokumacıları lonca- sına üye esnafların, ürünlerini pazarlamak için limanda bir koperatif kurarak, güçlü bir biçimde haklarını korudukları düşünülebilir. Buna karşın, bir toplumdaki duygular bir diğerinden oldukça farklıdır. Başarı- lı tüccar ve üreticilerin katkısıyla, herhangi bir ön yargıya yer bırakmayacak şekilde, standardın üstünde gelişmiş bazı kentler bulunmaktadır. Tarsus'taki keten işçileri politik bazı haklardan yoksundu924. Ancak bu endüstrinin yöneticileri farklı bir ko- numdaydılar. Bunlar yaptıkları işin erbabı, Tarsuslu çadırcı Paul’un yüksek mevki- deki çok değerli Romalı yurttaşlarıydılar925.

5.6.7. Hamamcılık ve Hamamlar

Hiç şüphesiz temizlik insanların vazgeçemeyeceği gereksinimlerden biridir. Banyo ve banyo yapmak yeryüzündeki tüm toplumlarda hem dini, hem de bedeni temizliği sağlayan bir olgudur. Böylece insanlar yıkanma gereksinimlerini karşıla-

919 Şahin 2003b, 69. 920 Şahin 2003a, 126-127. 921 Şahin 2003a, 128-130. 922 Şahin 2003a, 120-123. 923 Şahin 2003a, 117, n. 113. 924 Dio Chrys. 34. 21. 2. 925 Acts of the Apostles 22. 28. - 171 -

mak için farklı mimari üsluplar geliştirmiştir. Bu durum Roma İmparatorluk Döne- mi’de ise doruk noktasına ulaşmıştır. Roma Dönemi’nde Anadolu’nun birçok ken- tinde çeşitli hamamlar inşa edilmiştir. Dağlık Kilikya Bölgesi’nde yer alan antik kentlerin en önemli ortak özelliği mütevazı bir yapıya sahip olmalarıdır. Bu müteva- zılık hamam yapılarında da kendini göstermektedir 926 . Bu yapılar Anemurium, Iotape, Antiokheia ad Krago, Selinus, Syedra927, Elaiussa Sebaste928, Tarsus929 ve Kelenderis930 gibi kentlerde bulunmaktadır. Seleukeia ad Kalykadnum ve Korykos gibi yerleşimlerde ise yazıtlarda meslek bilgisi verilen hamamcılar vasıtasıyla varlığı bilinir. Bunlar, bir tanesi Seleukeia’da, diğer dört tanesi ise Korykos’ta bulunmuş özel hamam işletmecilerine ait mezar yazıtlarıdır931. Diokletian’ın Fiyat Fermanı’nda hamamdaki emanet ve banyo görevlilerin kişi başına iki dinar kazabilecekleri belir- tilmiştir (Tablo-2). Kelenderis’te Liman Hamamı olarak adlandırılan yapı limanın batısında kıyı- dan 50 m uzaklıktadır. Özellikle Antik Çağ’da limana bu kadar yakın olmasının se- bebi ile “Liman Hamamı” olarak adlandırılmıştır932. Hamamda yapılan kazılar sonu- cunda yapının bir bölümünün depo olarak kullanıldığı anlaşılmıştır933. 1992 yılı kazı- larında ortaya çıkarılan zemin mozaiği, üzerindeki kırmızı tesseralarla, yüksek kafes pencereli, tonoz ve kubbe örtülü bir şekilde betimlenmiş olan yapı L. Zoroğlu tara- fından hamam binası olarak değerlendirilmiştir 934 . M.S. 5. yüzyıla tarihlenen Kelenderis Mozaiği üzerinde bir hamam betimlenmiş olabileceği konusu, bu yapının bu tarihten önce inşa edildiğini göstermektedir. M. Tekocak benzer örnekleri nede- niyle yapının M.S. 3. yüzyılın başlarında inşa edilerek, çeşitli onarım ve değişiklik- lerle uzun zaman hizmet verdiğini bildirmektedir935. Ayrıca M. Tekocak ile yapmış olduğumuz görüşmede, liman kentlerinde bulunan hamam yapılarının, kent halkının

926 Tekocak 2008, 134. 927 Rosenbaum v.d. 1967, 1-47; Rosenbaum 1968, 6-8; Smith 1969, 177-181, Huber 1970 47-50; Russel 1975, 121-126; Russel 1977, 138; Erdemgil ve Özoral 1975, 56-57. 928 Tırpan 1990, 103-105; Borgia ve Spanu 2003, 247-335. 929 Adak-Adıbelli 2007, 25-40. 930 Tekocak 2008, 133-162. 931 Şahin 2003a, 162-165. 932 Tekocak 2008, 136, fig. 1-2. 933 Zoroğlu 1991, 307-308. 934 Zoroğlu 1994a, 31-32, res. 15; Zoroğlu 1994b, 38, res. 4; Zoroğlu 1995, 194-196, res. 12-14; Tekocak 2008, 159, fig. 7. 935 Tekocak 2008, 154. - 172 -

olduğu kadar seyrüsefer halindeki denizciler için de bir ihtiyaç olduğu ve bu nedenle hamamların Kilikya kıyılarındaki liman kompleksleri için önemli yapılar oldukları vurgulanmıştır936.

5.6.8. Hancılar

Korykos nekropol alanında hancılara ait 8 adet mezar yazıtı bulunmuştur937. Bunlardan bir tanesi hem zeytinyağı satıcısı hem de hancıdır938. Kuşkusuz hanlar, bölgeye ticaret ya da turistik amaçlı gelenler ya da bir yerden bir yere giderken gece- yi geçirmek isteyenler için gerekli yapılardır939. Bu nedenle kıyı kentlerinde olması gereken önemli yapılardan biri de mutlaka hanlardır. Hanlar başka bir kıyı kentinden bölgeye gelen tüccarların hem dinlenip hem de iş görüşmelerini yapabilecekleri, gü- venle emanetlerini bırakabilecekleri yapılardır.

5.6.9. Kantarcılar

Kuşkusuz ticaretin en önemli unsurlarından biri de ağırlık ölçümü yapan kan- tarlardır. Korykos yazıtlarında 4 adet kantarcı ismi geçmektedir940. Ticarette bir malın alınıp satılarak el değiştirdiği sırada, malın değerini belirleyen ağırlığın sağlıklı bir biçimde ölçülmesi gereklidir. Bu konuda terazisi dengeli, güvenilir kişilere ihtiyaç duyulur. Küçük ya da büyük çaplı olsun alış-veriş yapmak için kente gelen bir tüccar, ücreti mukabilinde alacağı malın değerini hesaplamak için mutlaka önceden tarttır- malı ya da buna göre siparişini vermelidir. Bu nedenle de hiç tanımadığı bir pazara geldiğinde, muhakkak güvenilir bir kantarcıya ihtiyaç duymalıdır. Dolayısıyla kan- tarcılar ticaretin önemli aktörlerindendir.

5.6.10. Tavernacılar

Korykos’ta bulunmuş mezar yazıtları arasında Tavernacı Doulas’a ait olanı dikkat çekmektedir941. Kıyı kentlerindeki tavernalar, özellikle denizcilerin eğlence

936 M. Tekocak ile kişisel görüşme, 31.03.2014. 937 Şahin 2003a,166-170 938 Şahin 2003a, 169, yaz. no.184. 939 Varinlioğlu 2011c, 178. 940 Şahin 2003a, 171-173. 941 Şahin 2003a, 175. - 173 -

hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Özellikle Ostia kentindeki Isola Sacra nekropolünde bulunmuş bir rölyef üzerinde, deniz feneri eşliğinde Ostia Lima- nı’na sağ salim varan bir gemi ve mürettebatın ziyaret ettiği bir taverna sahnesi be- timlenmektedir942. Bu sahne bize denizcilerin sosyal hayatlarını zenginleştirmek için uğradıkları mekânlardan birini de aktarmaktadır. Buradan özellikle Korykos gibi ticaret merkezlerine gemiyle gelen denizcilerin hem ağırlandıkları hem de para bırak- tıkları turistik tesislerin de varlığı anlaşılmaktadır943. Bu nedenle tavernacıları bölge ticaretinin aktörleri arasında göstermek mümkündür.

5.6.11. Dericiler ve Ayakkabıcılar

Bölgede ele geçen yazıtlar üzerinde, dericilik ve ayakkabıcılık ile ilgili bir takım meslekler yer almaktadır. Bunlardan ilgi çekici olanı ise Babil Tipi çizme ya- pımcısına ait olanıdır. Çünkü Diokletian’ın Fiyatlar Fermanı’nda 9, 17 maddesi al- tında, “kaliteli deriden yapılmış zarif lüks ayakkabıların” fiyatları ve 8,1 maddesi altında ise “farklı kalitede iki çeşit Babil derisi” fiyatı verilmektedir. Bunlar deri fi- yatları açısından en pahalı olanlarıdır ve 400-500 Dinar arasında satılmaktadır. Kuş- kusuz bu kaliteli deriler sığır derisi değildir. Büyük olasılıkla keçi ya da antilop gibi daha yumuşak ve kaliteli derilerdir944. Bunun dışında deri tabakçıları945, çizmeciler946 ve kayışçılar947 gibi farklı mesleklerden kişilere ait mezar yazıtları da bulunmaktadır.

5.6.12. Depocular

Korykos’taki yazıtlardan elde edilen bilgiye göre, kentte depoculuk yapan bazı kişiler yaşamıştır948. Her ne kadar bahsi geçen depolar ile ilgili bir bilgi veril- memiş olsa da bu depoların tahıl, bakliyat, un ve kepek gibi uzun süre dayanabilen gıdaların dışında, kabuklu yemiş, mevsimsel sebze-meyve ve amphoralar içinde satış için bekletilen yağ ve şarabı muhafaza etmede kullanıldıkları düşünülebilir. Ayrıca buradaki depocular, bu ürünleri mevsiminde ucuza satın alıp, yok zamanda pahalıya

942 Bilir 2006, 121, lev. XVa. 943 Varinlioğlu 2011c, 178. 944 Şahin 2003a, 81. 945 Şahin 2003a, 90-91. 946 Şahin 2003a, 82-88. 947 Şahin 2003a, 92. 948 Şahin 2003a, 158-161. - 174 -

satan toptancıların varlığına da bir işaret olabilir. İthal malların saklanarak piyasanın ihtiyacına göre yavaş yavaş satışının yapıldığı yerler olma olasılığı da vardır. Bu ne- denle bir ticaret kentinde depoların bulunmaması düşünülemez.

5.6.13. Diğer Meslekler

Bölgede ele geçen yazıtlarda ayrıca ahşap sektörü ile ilgili doğramacı, maran- goz, sepetçi, tornacı, cam, taş ve pişmiş toprak sektörü ile ilgili ise camcı, taş işçisi, mermerci, pişmiş toprak yapımcısı, kandilci, hizmet sektörü ile ilgili de deri kesimci- si, berber, mezarcı, pandura çalgıcısı, ulak, bulunmaktadır. Sağlık ve kozmetik için parfümcü, başhekim, doktor, ebe, sabuncu, merhemci, yeme içme ile ilgili aşçı, baha- ratlı yiyecek-içecek satıcısı, pastacı, fırıncı, kasap, fıstıkçı, marketçi, manav, lokanta- cı, turşucu, gelmektedir. Bunun dışında atmaca terbiyecisi, bahçıvan, değirmenci, katırcı, heykeltraş, sahaf, ressam, samancı, papirüs yapımcısı gibi meslekler de bu- lunmaktadır949.

5.7. Bölüm Değerlendirmesi

Roma İmparatorluk Dönemi ile birlikte Kilikya’nın sahip olduğu uygun Ak- deniz iklim koşulları nedeniyle bağcılığa uyun olması, şarap üretimi konusunda pat- lama yaşanmasına neden olmuştur. Bunda Romalıların Kilikya’daki tarımı teşvik edici çalışmaları oldukça önemlidir. M.S. 1. yüzyılda Mısır’da bulunan Kilikya üretimi olduğu düşünülen, %6,9’luk paya sahip Zemer 41 tipi amphoralar, aynı zamanda Doğu Akdeniz pazarında bu tarihten itibaren ticaretin ekseninin Ege’den Kilikya’ya kaymaya başladığını gösteren iyi bir örnektir. Dağlık Kilikya’nın doğusunda farklı kalitedeki şaraplar için üretildikleri düşünülen daha küçük hacimli Pompei V ve M54 amphoraları ise bölgenin tarımsal ürünlerinin Akdeniz ticareti üzerindeki etkisini gözler önüne sermektedir. M.S. 4. yüzyılın ortalarından itibaren yaşanan ekonomik dalgalanmalar sonucunda Doğu Akdeniz merkezleri piyasaları ele geçirmiş. Bununla birlikte antik yazarların hakkında övgü dolu sözler söylediği hatta ilaç kabul ettiği Kilikya şarabı

949 Şahin 2003a, 34-328. - 175 -

LR 1 amphoraları içinde Akdeniz’de özellikle Mısır’da M.S. 6. yüzyıla tarihlenen tabakalarda bolca bulunmuştur. Dolayısıyla M.S. 4. yüzyıldan başlayarak piyasadaki Batı ürünlerinin yerini, LR 1 amphoraları ile Kilikya şarabı başta olmak üzere Doğu ürünlerinin aldığı anlaşılmaktadır. Özellikle Geç Antik Dönem’de yoğunluk kazanan iç kesimlerdeki üretimin kıyıdaki liman kentlerinde kurulan emporium’larda satıldığına yönelik görüşler yazıtlarla da desteklenmektedir. Bu doğrultuda iç kesimlerden nehir taşımacılığı vasıtasıyla ürünlerin limanlara getirilmiş olması ticari organizasyonun geliştiğinin bir göstergesidir. Kandillerin büyük bir bölümü daima yerel üretim olmasına rağmen, aynı za- manda Afrika'dan gelen küçük bir grup kandil dışında, Afrika modelleri de taklit edilmiştir950. Ayrıca yerel amphora üretiminde bir geçiş dönemi yaşandığı ortaya çıkar. Doğu Kilikya'da, Dressel 2-4, Agora 54 ve Pompei V amphoraları üretimden kalkar- ken, Batı Kilikya fırınları faaliyetlerine devam etmiştir. Anemurium A amphora tipi son haline bürünmüştür. Agora M 239 olarak tabir edilen amphora tipi ve Elaiussa Sebaste fırınlarında üretildiği bilinen Anemurium ve Pompei V951 tipleri gibi diğer bazı yerel amphoralar, şekil açısından geçiş evresine girmiştir. Kilikya'nın en ünlü üretimi olan LR1 amphoraları, bu dönemin sonundan itibaren üretilmeye başlamış- tır952. Batı Kilikya'nın amphora üretim geleneğini takip eden bu oluşumun, geliştiril- mediği görülür953. Zemer 41 amphoralarının geç versiyonları, kapasiteleri yaklaşık 2 litre olan Agora M 239 olarak adlandırılmıştır. Bu form, Doğu Akdeniz’de Kilikya’daki kent- ler dışında, Beyrut, Sina Yarımadası, Mısır ve Batı Akdeniz’de Pompei, Atina, Korinthos, Ephesos ve Karadeniz’de ise Tomis gibi önemli merkezlerin Roma İmpa- ratorluk Dönemi’nin ortalarına tarihlenen tabakalarında bulunmuştur954.

950 Ferrazzoli 2008, 45, fig. 37-38. 951Sıkıştırılmış kulplu ve omurgalı omuzlu Anemurium A ile kaide ve hamur yapısı ile bilinen Kilikya proto LR1 amphoralarına şimdiye kadar sadece Lübnan’da bulunmuştur. Ferrazzoli 2008, 46, n. 27. fig. 40. 952 Ferrazzoli 2008, 46-47, fig. 41. 953 Doğu Kilikya modelleri için P. Reynolds; proto LR1 amphoralarının Pompei V amphoralarından türetildiklerini ileri sürmektedir. Ferrazzoli 2008, 46, n. 29. 954 Şenol 2009, 141-142; Alkaç 2013, 113, n. 56, fig. 8. - 176 -

Bu yüzyıl boyunca bazı değişikliklere uğrasa da Ege Bölgesi’nden yapılan it- halatın izleri takip edilebilir. Geleneksel Helenistik biçimli amphoralar (Kos, Rodos, Girit) artık yok olurken, batı kıyılarından LR3'lerin geldiği ve Samos'dan ithalatın başladığı görülür955. M.S. 4. yüzyıl sonlarında, çoğunlukla Filistin ve Suriye serile- rinden oluşan, doğu Akdeniz amphoralarının düzenli bir biçimde içe aktarımı, Ege Adaları’ndan yapılan şarap ithalatındaki düşüş ile ters orantılıdır. Bu dönemin so- nunda, sürekli olarak Suriye'den çoğunlukla Ras el Bassit üretimi mühürlü mortaria956 gibi el yapımı ürünler de gelmektedir. Helenistik Dönem’de Akdeniz’deki ticari faaliyetler Ege ekseninden yoğunlaşırken, Fenike ve Kartaca diğer önemli ticari aktörlerdi. Bu dönemde Kilikya’da Pamphylia amphoraları üretilmeye başlanmışsa da korsanlık nedeniyle sekteye uğrayan ticari faaliyetler oldukça zayıflamıştır. Bu dönemde Doğu Sigillata A üretimiyle iki limana sahip Issos ya da Kinet Höyük diğer kentlere göre hızlı bir gelişme göstermiş olmasına rağmen, M.Ö. 1. yüzyılın hemen ilk çeyreğinde terk edilmiş olması manidardır. Korsanlık tehlikesinin ortadan kaldırılması ve bölgedeki Roma etkisi, Kilik- ya’ya ekonomik anlamda bir canlılık getirmeye başlamıştır. Batı ile etkileşim tarımla beraber yerel amphora üretimini de artırmıştır. Bununla birlikte Erken Roma Döne- mi’nde bölgedeki seramiklerin yerel ihtiyacı karşılamak için üretildikleri söylenebi- lir. Orta İmparatorluk Dönemin’de ise ticari faaliyetlerin genişlediği görülür. Bu dö- nemde bölge ticaretinin orta ve yakın mesafeli bölgelere göre şekillendiği, piyasayı ise Ege amphoraları ile paylaştığı söylenebilir. M.S. 3. ve 4. yüzyılda Akdeniz’i etkisi altına alan ARS’ler Kilikya pazarında da oldukça rağbet görmüştür. Bu nedenle DSA’lar yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu dönemin sonlarında ise ünlü LR 1 amphoralarının üretilmeye başlan- dığı görülür. Bu seramikler 4. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar Akdeniz ekonomisi ile Ki- likya arasındaki ilişkileri göstermesi bakımından önemlidir. Mısır, Fransa, Balkanlar, Yunanistan, İtalya, Kuzey Afrika ve İspanya’da çok sayıda LR1 amphorası bulun- muştur.

955 Pieri 2005, 132, tarafından yapılan yeni sınıflandırmada LR8 amphora tipi veya Dressel 32, Agora M 273, Agora M 328, Samos Cistern tipi, Robinson Agora M 273 tipi ile birlikte 3. yüzyılın sonundan itibaren görülmeye başlamıştır. 956 Hayes 1976, 337-347; Vallerin 1994, 180-184. - 177 -

Bununla birlikte amphoralarla taşınmayan ihracat kalemlerine de değinmek gerekir. Tekstil ürünleri, kereste, safran ve storax gibi ürünler, amphoralarla taşın- mayan ihracat kalemlerine birer örnektir. Ayrıca bölgede yoğun biçimde zeytinyağı ve şarap üretiminin yapıldığı, epigrafik belgelerin yanı sıra çok sayıdaki zeytin ve üzüm işliklerinden anlaşılmaktadır. I Anastasius Dönemi’nde Abydos Boğazı’ndan geçişte sadece Kilikya’dan gelen şarap tacirlerine özel yarı yarıya düşürülmüş vergi indirimi uygulaması, bölgenin üretiminin teşvik edildiği fikrini doğurur. Yine bu dönemde Kilikya Bölgesi’nde çok sayıda meslek erbabı yaşamıştır. Bunlar kendi meslek loncalarını kurarak haklarını aramış kişilerdir. Ticari faaliyetle- rin doruk noktasına ulaştığı bu dönemde, inanç turizminin de büyük etkisi olduğu gerçeği yadsınamaz. Hacı olmak isteyen Hristiyanların bir kısmının deniz yoluyla bölgeye gelmeleri, liman kentlerine canlılık getirmiş olmalıdır. Para bozucu gibi farklı mesleklerin şehre gelen turistlere hizmet vermesi bu durumu güçlendirmekte- dir. Ayrıca İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi’nin kubbesinin tamirinde Kilikyalı taş işçilerinin tercih edilmesi, bu meslek grubunun işlerinde oldukça başarılı olduklarını göstermektedir. M.S. 4. yüzyılın ortalarına doğru Doğu Akdeniz'in yanı sıra, Kilikya'daki üre- timde de genel anlamda bir yeniden düzenleme söz konusudur. Bu dönem boyunca doğu üretiminin gelişmesi ve yayılması, İstanbul'un yeni başkent olarak kurulması ile doğrudan ilişkilendirilerek, Doğu Akdeniz'deki siyasi istikrarın önemli ölçüde arttı- ğının göstergesi olarak yorumlanabilir. Kilikya, liman şehirleri aracılığı ile taşınan çok büyük miktardaki tarımsal üretim fazlasını idare etmeye gayret göstermiş ve yü- kü hafifletmiş, malları amphoralar içinde depolayıp satarak, ekonomik süreç içerisin- deki verimliliğini artırmıştır957. Bölgede özellikle Korasion, Korykos, , Olba, Seleukeia ad Kalykadnum ve St. Thecla’da bulunan mezar yazıtlarından anlaşıldığına göre, 568 kez ticaret ve mesleklerle ilgili isim geçmektedir 958 . Bunların 451 (%79) adedi Korykos’ta, 57 adedi toplam olarak Seleukeia ve St. Thecla’da, 32 adedi Korasion’da, 28 adedi Diocaesarea ve Olba’da, 93 adedi ise Kilikya’nın batısında

957 Ferrazzoli 2008, 47. 958 Bu rakam toplam yazıt sayısına değil, sadece yazıtların üzerindeki ticaret ve meslekler ile ilgili isimlere karşılık gelmektedir. Örneğin bir yazıtta birden fazla mesleki terim veya ticaret ile alakalı veri bulunabilmektedir. Varinlioğlu 2011c, 175, not. 6. - 178 -

kaydedilmiştir. Buradaki yazıtların %64’ü üç ana sektöre ayrılmıştır. Bunlar imalat, kilise ve gıda ile ilgilidir. %22’si ise kamu, perakende, inşaat ve hizmet sektörü ile alakalıdır. Kalan %14 ise ordu, finans, denizcilik ve sağlıkla ilgili mesleklerden oluşmaktadır. Bu bölgedeki en büyük ticari topluluk (%28,2) hammadde olarak me- tal, kil, yün, keçi kılı, deri ve kendir/keten kullanarak imalat yapan zanaatkârlardır. Buna karşın Murex, cam, merhem, değerli taş, papirüs, sabun ve ahşap endüstrisi ile ilgili az sayıda (%3,7) veri elde edilmiştir. Metal imalatçıları (%7,4) ve yün, keçi kılı, deri gibi hayvansal ürünleri işleyenler (%7,5) ise diğer iki önemli meslek grubudur. Bir başka grubu ise bölgenin hemen her yerinde yoğun ihtiyaç duyulan, kilden ya- pılmış ürünleri (çanak-çömlek, yer ve çatı kiremitleri…) imal edenler (%5,3) oluştu- rur. Kıyıdan iç kesimdeki yerlerde kil ve su kaynağı olmaması nedeniyle, çömlek üretimi çay ağızlarında veya civarında yapılmalıdır. Bu nedenle iç kesim ile kıyı ke- simi arasında kilden yapılmış ürünlerin ticareti yapılmış olmalıdır959. Dağlık Kilik- ya’da Bıçkıcı/Syedra, Anemurium960 ve Elaiussa Sebaste ile Ovalık Kilikya’da bir- kaç pişmiş toprak fırını bulunmasına rağmen, Seleukeia ve Korykos’ta böyle bir yapı ile henüz karşılaşılmamıştır961.

959 Varinlioğlu 2011c, 175-176, Grafik 1. 960 Williams 1989. 961 Schneider 1999; Rauh ve Slane 2000, 319-330; Varinlioğlu 2011c, 175.

6. KORSANLIĞIN KİLİKYA EKONOMİSİ’NE ETKİSİ

Çalışmamızın bu bölümünde Kilikya Bölgesi’nin çağlar boyunca deniz ticare- tine bağlı olarak gelişen ekonomisini sekteye uğratan korsanlık faaliyetlerine deği- nilmektedir. Sadece Kilikya Bölgesi’nin ticaretini değil, Akdeniz ticaretini de derin- den sarsan korsanlığın, bölge ekonomisi üzerindeki etkileri irdelenmek istenmektedir. Bu amaçla korsanlığın bir tehdit olarak ortadan kalktığı dönemde yapılan yeni düzen- lemeler ile birlikte gelişen ekonominin, nedenleri ve sonuçları ile çalışmaya katkı yapılmak istenmektedir.

6.1. Korsanlık Öncesi Kilikya Bölgesi

Akarsu vadilerinin olmasına karşın, yaşamak için dağlık kesim, ovalık kesim kadar elverişli değildir962. Dağlık kesimde Helenistik ve Roma Dönemi yerleşimleri hâkimdir. Açık deniz şartlarına uygun gemilerin yapılması ve deniz ticaretinin başlaması tarihin derinliklerinde saklı dururken, bu konuda kesinleşmiş en erken arkeolojik veriler, Tunç Çağı’nı göstermektedir. Akeramik Neolitik Çağ’da Çiftlik Höyüğündeki kaynağından alınan obsidyen, Kilikya kapılarından geçerek Kilikya limanlarına ulaşmıştır. Aynı kaynağa ait obsidyen buluntulardan anlaşıldığı üzere, kıyı takibi ile M.Ö. 6000’lerde Kilikya’dan Byblos’a düzenli deniz seferleri yapılmış olmalıdır 963 . Tarsus, Kilikya Bölgesi’nin karayolu ticaretinin yanı sıra deniz ticaretinin de yapıldığı önemli bir liman kentidir. Eski Tunç II Çağı’nda Anadolu, Kilikya vasıtasıyla Doğu Akdeniz ve Kıbrıs ile deniz ticaretini genişletmiştir 964 . Ayrıca Toroslarda altın, gümüş, kurşun, bakır, kalay, demir ve arsenik gibi maden yatakları tespit edilmiştir. Ele geçen bir takım örneklerin analizi, M.Ö. III. ve II. Binde Anadolu’nun bazı merkezlerine buradan maden ihraç edildiğini kanıtlamaktadır965. Doğu Akdeniz ekonomisi, çağlar boyu Mısır’dan başlayarak Levant, Kıbrıs,

962 Durugönül 2002, 107. 963 Mellink 1991, 167. 964 Mellink 1989, 324. 965 Yağcı 1999, 22. - 180 -

Anadolu’nun güney kıyıları, Girit, Yunanistan ve Roma’ya kadar uzanan ticaret rotası ile şekillenmiştir 966 . Geç Tunç Çağı’na tarihlenen Ulu Burun Batığına ait buluntuların967 çıkış noktaları birleştirildiğinde bu rota çizilmektedir968. Gemide ele geçen Kıbrıs Beyaz Astarlı II “Cypriot White Slip II”969 süt kâselerine970, Tarsus- Gözlükule ve Mersin-Yumuktepe’de de rastlanmıştır971. Bu durum Kıbrıs-Ulu Burun ile Kıbrıs-Kilikya ilişkilerinin çağdaş olduğunu göstermektedir 972 . Ayrıca Bass, batıktaki buluntular arasında yer alan kalayın cevheri konusunda, Toroslardaki maden yataklarının dikkate alınabileceğini belirtmiştir973. Kilikya Bölgesi deniz ticaretindeki jeopolitik konumunun yanı sıra sahip olduğu madenler, ormanlar ve tarım alanları ile de Antik Çağ ekonomisinde ayrıcalıklı bir yer tutar. Kilikya Bölgesi’nin Yunanlılarla olan ilişkisini gösteren en erken buluntular, çoğunlukla ovalık kesimde (Que, Kilikya Pedias) bulunmuş Myken seramikleridir. Dağlık Kilikya’daki (Hilakku, Kilikya Trakheia) Myken seramiği buluntuları, bölgede kazısı yapılan tek Klasik Dönem öncesi yerleşim olan Kilise Tepe’de ele geçmiş, birkaç parçadan ibarettir. Bununla birlikte Myken seramiğinin Kilikya’ya sadece Kıbrıs üzerinden geldiği görüşü, Akhaların bu dönemde Kilikya ile ilgili bir politika izlemedikleri görüşünü desteklemektedir. Buna rağmen Troia Savaşı sonrası bilici Mopsos ve Peloponnessos’tan gelenlerin M.Ö. 1100 yıllarında, Mopsuestia (Misis) ve Mallos (Karataş) kentlerini kurdukları söylenmektedir. M.Ö. 8. yüzyılın sonlarında Kilikya’da Yunanlılar yeniden varlık gösterir. Bu defa Asur etkisinden uzak, Dağlık Kilikya Bölgesi’ndeki Nagidos, Kelenderis, Aphrodisias, Holmoi ve Soloi gibi kentlerde yayılmacı faaliyetlerini devam ettirmişlerdir974.

966 Aslan 2011, 19. 967 Geminin bordasında, Kıbrıs çömleği ve bakır alaşımlı kaplar gibi işlenmiş malların yanı sıra muhtemelen tekstil malzemeleri, cam ve fayans boncukları gibi işlenmemiş mallarda bulunmuştur. Abanoz ve fildişi gibi kaliteli hammaddelere ilaveten, fildişinden yapılmış kozmetik kaplar, boyalı oldukları tahmin edilen kumaşlar veya giysiler, takasta kullanılmak üzere değerli hediyeler, altın, gümüş, bakır, bronz ve kurşun metaller batıktaki diğer buluntulardır. Ayrıntılı bilgi için bkz. alttaki not. 968 Pulak 2008, 296-297. 969 Beyaz Astarlı II Kıbrıs Kapları ışığında Kıbrıs ve Soli ilişkileri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Yağcı 2003b. 970 Pulak 2000b, 41. 971 Cline 1994, 70. 972 Yağcı 1999, 22. 973 Bass 1986, 294. 974 Arslan 2001, 3. - 181 -

M.Ö. 7. yüzyıldan beri keçi kılından yapılmış kaba tekstil ürünlerinin Kilikya'da kullanıldığı bilinir 975 . İlk koloniciler anavatanlarına benzer iklim ve topografya koşullarına göre yer tayini yapmışlardır. Bu nedenle seçtikleri yerin anavatana ulaşım ve ticaret için liman yapımına uygun bir sahile, tarım için bol alüvyonlu verimli topraklara, savunma için yüksek tepelere ve gemi yapımına uygun ormanlara sahip olmasına özen göstermişlerdir 976. Samosluların bir kolonisi olan Nagidos’ta ele geçen geometrik seramik ve terra kota figürünler, bu dönemde Kıbrıs ile güçlü bir ilişkinin göstergesidir. Ayrıca Samos’taki kazılardan elde edilen benzer buluntular Kıbrıs, Nagidos ve Samos arasındaki bağlantıyı ortaya koymaktadır977. Skylax Yunan kolonileşmesinden sonra Kilikya’nın önemli kentleri arasında Charadros, Anemurium, Nagidos, Kelenderis, Aphrodisias, Holmoi, Sarpedon, Soloi, ve Mallus’u göstermektedir 978 . Nagidos’ta ticaretin kalbinin attığı akropolde, M.Ö. 5. yüzyıldan 3. yüzyıl sonuna kadar değişen tarihlere ait çok sayıda sikke ve amphora kulpunun yanı sıra, üst düzey “Batı Yamacı Seramiği” de bulunmuştur. Büyük İskender’in M.Ö. 323’te ölümü ile birlikte Kıbrıs ve Anadolu’nun güney kıyıları Ptolamaios’ların eline geçti. Antigonos, Ptolemaios ile başa çıkabilmek için Kilikya’da tersaneler inşa ettirdi ve Toroslardan çok sayıda ağaç kestirerek donanmasını genişletti 979 . M.Ö. 300 civarında Seleukos Nikator I tarafından Seleukeia ad Kalykadnum (Silifke) kurulmuştur. Seleukoslar’ın kıyıda olduğu kadar, dağlık kesimde de güvenlik amaçlı bir takım askeri savunma yapıları inşa ettikleri görülmektedir. Bu yapıların bazı odaları, uzun süreli kuşatmalara dayanabilmek adına sadece savunma amaçlı değil, toplanan tarım ürünlerinin saklandığı magazinler olarak da kullanılmışlardır. Silifke’nin 30 km kuzeyinde ise toprakları Kalykadnus ve Lamus çaylarına kadar genişleyen Helenistik Olba yerleşimi bulunur 980 . M.Ö. 3. yüzyılda başta Arsinoe olmak üzere Dağlık Kilikya’nın bazı kesimleri, Ptolemaios’ların hâkimiyetinde kalmıştır981. Bölgede Helenistik yerleşimlerin kurulması ve genişlemesi mecburi olarak

975 Levick 2004, 194-195. 976 Arslan 2001, 8. 977 Durugönül 2002, 113. 978 Ünal 2005, 473. 979 Starr 2000, 47. 980 Durugönül 2002, 112-114. 981 Ünal 2006, 81. - 182 -

coğrafi şartlara bağlı iken Roma yerleşimleri bu açıdan daha serbesttir. Bunun sebebi, Roma Dönemi’nde bundan böyle halkın, stratejik güvenlik açısından dağlar arasındaki gizli yerleri mesken tutmasına ve askeri tahkimat ya da garnizonlarda yaşamak zorunda olmasına gerek kalmamasıdır.

6.2. Akdeniz’de Korsanlığın Ortaya Çıkışı

M.Ö. 2. Binde geçtiği varsayılan Odysseia’da, yabancılara korsan olup olma- dıklarının sorulması, şüphesiz korsanlık tarihinin de en az denizcilik tarihi kadar eski olduğunun bir göstergesidir. Hitit halkı Anadolu kıyılarına yapılan saldırılardan şikâ- yetçiydi 982 . Buna rağmen korsanlık ve kıyı yağmalaması dışında ticaret, en çok Uluburun’u da batıran ani fırtınalardan olumsuz etkileniyordu. Yunan denizciliğinin M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllardaki hızlı gelişimi, tüccarların kazanç beklentilerinin, korsan- lık ve fırtına gibi amansız risklerin önüne geçtiğini göstermektedir983. M.Ö. 188 yılındaki Apameia Antlaşması ile Seleukoslar donanma gücünün büyük kısmını Romalılara terk ederek Kilikya Pedias’a kadar çekildiler. Bu durum Dağlık Kilikya’yı korsan yatağı haline getirdi. M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısından itibaren Nagidos terk edilmiştir984. Bu dönemde korsanlık faaliyetlerinin artmasında Akdeniz’deki politik dengelerin değişmesi önemli rol oynamıştır. M.Ö. 149-146 yılları arasında yapılan III. Kartaca Savaşı’ndan sonra Kartaca bir eyalet haline getirilmiştir. Dolayısı ile kısmen de olsa Roma’nın Akdeniz egemenliği başlamıştır985. Kartaca ve Korinth zaferlerinden sonra kalkınan Roma ekonomisinin talepleri doğrultusunda, köle ticareti Kilikyalı korsanlar için oldukça kârlıydı986. Bu dönemde denizcilikte çok iyi olan Dağlık Kilikya halkı, tarım ve ticaretten ziyade tatlı kazanç elde ettikleri korsanlığı tercih etmiştir. Çünkü haksızca elde ettikleri ganimetleri ve köleleri Delos’ta rahatlıkla pazarlayabiliyorlardı 987 . Öyle ki antik tarihçilere göre,

982 Starr, 2000, 8. 983 Starr 2000, 15. 984 Durugönül 2002, 114. 985 Şahin 2008, 486. 986 Arslan 2003b, 198. 987 Arslan 2003a, 92. - 183 -

Kilikyalıların en büyük geçim kaynağı köle ticaretiydi988. Buna rağmen Seleukeia ad Kalykadnum ve Syedra, kendi bağımsız askerlerini, korsanları limanlarına sokmamaları için görevlendirmiştir989. Ünlü korsan Diodotos’un ele geçirdiği Korakesion (Alanya) korsanların her türlü silah, kereste, halat ile denizci kıyafetlerini depoladıkları ve köle satışı yaptıkları bir üs görevi görmüştür990. Kuşkusuz korsanlık faaliyetlerinin artmasında, bölgede bol miktarda bulunan sedir ağaçlarının, gemi yapımında kullanılmak üzere ham madde ihtiyacını karşılaması etkili olmuştur991. Antik kaynaklara göre Hamaksia ( Sinek Kalesi), sedir ağacından elde edilen kerestenin hem işlendiği hem de Mısır’a ihraç edildiği önemli bir liman kentidir. Strabon’a göre gemi yapımında kullanılan sedir ağacı bakımından zengin bir bölge olan Hamaksia ve civarı, Marcus Antonius tarafından Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya armağan edilmiştir992. M.Ö. 133 yılında Pergamon Kralı Attalos III Philometor’un veraset yoluyla topraklarını Roma’ya bırakmasının ardından M.Ö. 129 yılında provincia Asia ilan edilmiştir993. Ancak Pergamon Devleti’nin bazı bölgeleri provincia Asia’ya dâhil edilmeyerek ya Roma müttefikleri arasında paylaştırıldı ya da özgür bırakıldı 994. Provincia Asia’nın ilk kuruluş yıllarında, Anadolu’nun güney kıyılarını kapsayan Lykia, Pamhylia ve Kilikya Bölgeleri bu eyaletin dışında kalmıştır995. Hali hazırda ele geçirdiği Pergamon donanmasına da sahip olmasına karşın, deniz gücüne kara gücü kadar önem vermeyen Romalılar, bu donanmayı kızağa çekmiştir996. Doğu Akdeniz’i çoğunlukla kara savaşları neticesinde ele geçiren Romalılar, deniz gücüne ihtiyaç duyduklarında, İtalya veya müttefik donanmalarından yaralanmayı tercih ediyorlardı997. Güçlü donanmalara sahip olan Rhodos ve Mısır’ın güç kaybetmesi ile birlikte Seleukos Prensleri arasındaki taht kavgaları nedeniyle oluşan otorite

988 Arslan 2003b, 198. 989 Arslan 2003b, 200. 990 Öztürk 2009, 303. 991 Şahin 2008, 486. 992 Strabon XIV. 5. 3; 993 Şahin 2008, 487; Arslan 2003a, 93; Strabon XIV, 1, 38-42. 994 Bosch 1957, 39; Arslan 2003a, 93. 995 Şahin 2008, 488; Arslan 2003a, 93. 996 Arslan 2003a, 93. 997 Starr 2000, 58 n. 26. - 184 -

boşluğunda, Anadolu’nun güney kıyılarında ve Akdeniz’de meydan korsanlara kalmış oldu998. Bu süre zarfında Kilikyalı korsanların faaliyet alanlarını genişlettikleri anlaşılmaktadır. Bu durum Roma’nın Asya’daki yeni eyaletinde bazı huzursuzluklarının yaşanmasına ve ticaretin sekteye uğramasına neden olmuştur. Bunun üzerine Roma Kilikya Trakheia, Pamphylia ve Doğu Lykia sahillerinde konuşlanan korsanları ortadan kaldırmak üzere kolları sıvadı. Bu nedenle Roma Senetosu M.Ö. 102/101 yıllarında Marcus Antonius’u, lex de Cilicia Macedoniaque provinciis olarak da anılan lex de provinciis praetoris999 yasası ile yetkilendirmiştir. Antonius Atina ve Rhodos’a uğrayarak buralardan 100 civarında savaş gemisi toplayarak korsanlara karşı düzenlediği hem kara hem da deniz seferlerini kazanarak, muzaffer komutan edasıyla döndüğü Roma’da triumphus kutladı 1000 . Antonius, korsanlara ait birçok gemiyi ele geçirmesine karşın bu konuda tam bir sonuç elde edemedi1001. Ancak Kilikya’nın Praetor Eyaleti haline getirilmesini sağlamıştır1002. Antonius’un bu zaferinden bir yıl sonra Roma Senatosu korsanlık sorunuyla ilgili diplomatik bir takım hamleler yaparak, Akdeniz’deki müttefik kentlerin korkusuzca deniz ticareti yapabileceklerine dair dört bir yana haber salmıştır. Ayrıca Kıbrıs başta olmak üzere Mısır, Kyrene ve Suriye’ye Rhodos’lular vasıtasıyla gönderilen mektuplarda 1003 , sınırları içerisinde korsan barındırmamaları ve korsanlara karşı Roma ile işbirliği içerisinde olmaları konusunda tavsiyelerde bulunulmuştur1004. Bunu kendileri için değil insanlık adına yapmaları isteniyordu. Cicero’ya göre korsanlar; insanlığın en zalim ve en tehlikeli düşmanlarıydılar. Bu yüzden en acımasız şekilde cezalandırılmalıydılar1005. Bazı yazarlar, Roma’nın bu konuda müttefiklerinden destek istemesini, korsanlık sorunuyla başa çıkmada ve

998 Arslan 2003a, 94. 999Söz konusu yasa ile ilgili Hellence belgelerden biri Knidos’ta bir diğeri ise L. Aemilius Paulus’un Delphoi’de adadığı bir yazıt üzerinde ele geçmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. SEG III 378; Shaw 1990, 220 dn 63,65 Crawford 1996, 231-270; Souza 2000, 108 vd; Arslan ve Önen 2011, 192, n. 22. 1000 Plut. Pomp., XXIV, 6; Souza 2000, 109,114; Arslan 2003a, 94; Şahin 2008, 488; 1001 Şahin 2008, 488 n. 44; Crawford 1996, 261; Livius, Perioch, 68; De Orat, I. 82; Tacitus, Annales XII. 62; IGR IV, I, 116. 1002 Şahin 2008, 488 n. 45. 1003 Arslan 2003a, 95. 1004 Şahin 2008, 488; Arslan 2003a, 95; Crawford 1996, 253-257; Souza 2000, 109-111. 1005 Cic. Verr. II., 5. 76; Arslan 2003a, 95 n 25. - 185 -

halkını bu tehlike karşısında korumakta zorlanmasına yormaktadır1006. Bundan başka Antonius Kilikya’dan ayrıldıktan hemen sonra, bölgede korsanlık faaliyetleri katlanarak arttı. Hatta korsanlar durumu abartarak Antonius’un kızını dahi kaçırdılar1007. Korsanlık genel anlamıyla, özellikle denizlerde görülen yağmacılık anlamına gelmekteydi. Antik dönemde korsan faaliyetlerinin pek çok nedeni vardı; ancak bunlardan en önemlisi insanların yaşadıkları topraklardaki geçim kaynaklarının darlığıydı. Bunun dışında siyasi otoritelerin kötü muameleleri ya da kabilelerin veya halkların isyankâr tutumları da bir kesim insanı korsanlık faaliyetlerine itmişti.1008 Mithridates'in, Roma'nın iletişimini kesmek ve ticaret gemilerine saldırmak için büyük ölçüde Kilikyalı korsanlardan faydalandığı düşünülmektedir. Kuşkusuz büyük Sinop garnizonunda Kilikya kökenli pek çok paralı asker toplanmış olmalıdır 1009 . M.Ö. 70-68 yılları arasında, Doğu’yu yağmalayan korsanlar saldırılarını İtalya sınırına kadar genişletmiş ve fidye için iki praetoru kaçırmışlardır. Bundan başka Caitea limanında bir Roma filosunu batırarak, Romalıların gıda sevkiyatını ciddi biçimde tehdit eder hale gelmişlerdir1010. Cebel-i Tarık Boğazı’na kadar ulaşan korsanlık, Akdeniz’de ticareti durma noktasına getirmiştir1011. Bütün bu olaylar üzerine Cicero, Roma’nın bu olaylara karşı vurdumduymaz tavrını sert bir biçimde eleştirmiştir 1012 . Yaşanan bu olaylara daha fazla seyirci kalamayan Roma’da, M.Ö. 67 yılında, lex Gabinia de piratis persequendis adlı bir yasa tasarısı düzenlenmiştir. Ardından Senatus Consultum ile Gnaeus Pompeius önderliğinde Romalılar, Akdeniz’deki korsanlara karşı savaşmış ve üç ay gibi kısa bir süre içinde onlara en büyük darbeyi indirmişlerdir 1013 . Böylelikle Roma’nın Kilikya Bölgesi’yle ekonomik ilişkisi, esasında sosyolojik bir sorun olan korsanlık

1006 Şahin 2008, 488. 1007 Cic. Rab. Post., 26; Leg. Man., XII. 33; Plut. Pomp., XXIV. 6; Arslan 2003a, 94. 1008 Rauh 2003, 187-188. 1009 Souza 1992, 152. 1010 Starr 2000, 60. 1011 Kurt 2010, 485. 1012 “Ölüm ya da kölelik riski almadan denize açılan kim var? Hangi eyaletleri korsanlardan korudun? Senin için hangi kaynak daha güvenli? Kaç adanın terk edildiğini düşünüyorsun? Müttefiklerinden kaçının şehri korkudan terk edildi ya da korsanlar tarafından işgal edildi?”, Arslan 2003b, 198. 1013 Arslan ve Önen 2011, 193. - 186 -

sorunuyla başlamıştır1014.

6.3. Korsanlık Sonrası Kilikya Ekonomisi

Bundan önce de bahsettiğimiz gibi korsanlık faaliyetlerinin yoğun yaşandığı dönemde, tüm Akdeniz ekonomisinin bundan etkilenmiş olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte bu dönemde Dağlık Kilikya ekonomisinin en önemli geçim kaynağı korsanlık ve köle ticareti olmalıdır. Korsanlarla yaptığı savaşta muvaffak olan Romalı General Pompeius’un, onları kıyı bölgelerine yerleştirmesinin yanı sıra, Pax Romana da Kilikya’nın kıyı ve ova kesiminin yapılaşmasının önünü açmıştır. Böylece Kilikya’daki Roma kentlerinin İmparatorluğun diğer kentleri ile bağlantısı korunabilmiştir. Bu nedenle çeşme, cadde, aquadük gibi işlevsel yapıların haricinde agora, tiyatro ve sütunlu cadde gibi kentsel yapılar da halkın hizmetine sunulmuştur1015. Kilikya’nın ticari ilişkilerini gösteren en önemli kanıt, daima seramik buluntular olmuştur. En sade şekliyle bir bölgede ithalat ve ihracat ürünlerine dair kanıtların elde edilmesi bölgeler arasındaki ticari bağlantıları ortaya koyar. Kilikya’da, her zaman rağbet gören DSA (Doğu Sigillata A) ve Kıbrıs Sigillata gibi ürünlerin yanı sıra, Knidos’tan, Bergama’dan (Çandarlı kâseleri), Menderes Nehri civarından (Doğu Sigillata B), Karadeniz'den (Pontik sigillata), İtalya ve Afrika'dan gelen örneklere de rastlanması, bölgenin ticari ilişkilerini göstermektedir1016. Kilikya Helenistik Dönem'den, Bizans Dönemi'ne kadar şarap, tahin, keten, balık, balık sosu, badem, meyve-sebze, özellikle de balkabağı üreticisi olarak bilinir- di1017. Tarihin farklı evrelerinde Kilikya ekonomisini ayakta tutan başlıca dinamikle- rin, tarım, madencilik, ormancılık, hayvancılık, balıkçılık ve deniz ticareti olduğu söylenebilir. Bununla birlikte Anadolu, cumhuriyet savaşları sona erdiğinde dahi, Yunanca konuşan kölelerin ihraç edildiği merkezlerin başında gelmekteydi1018. Or- manlarla kaplı Toroslar ve iç kesimdeki sert iklim şartlarında yetişen hayvan sürüleri de farklı bir ticaret konusudur. Bununla birlikte Tarsus'taki keten işçilerinin politik

1014 Öztürk 2011, 68. 1015 Durugönül 2002, 114. 1016 Ferrazzoli 2008, 43. 1017 Şenol ve Şenol 2003, 119. 1018 Levick 2004, 182. - 187 -

bazı haklardan yosun oldukları bilinmektedir. Gelir elde etmek için kentlerin tamamı üretime ya da ticarete bağımlıdır. Dağ- lık Kilikya'da tarıma elverişli olmamasına karşın yerel anıtlar üzerinde belirtildiği üzere, güçlü ticari faaliyetleri ve iş kolları ile Korykos ön plana çıkmaktadır1019. Kelenderis'te yapılan kazılarda bol miktarda demir cürufu bulunmuş olması, deniz ticaretine konu mallar arasında mutlaka, işlenmiş ya da işlenmemiş metalik madenle- rin de yer alması gerektiğini göstermektedir1020. Kelenderis'te açılan bir mezar, ait olduğu dönem ve buluntu çeşitliliği bakımından önemlidir. Çıkan buluntuların kor- sanlık faaliyetlerinin bitiminden hemen sonraki M.Ö. 1. yüzyılın sonlarına ve M.S. 1. yüzyıla ait olmaları şaşırtıcı değildir. Çünkü geçmişte Kelenderis’in de içinde bulun- duğu Dağlık Kilikya’daki yoğun korsanlık faaliyetleri bölgede büyük bir huzursuzluk yaratmış, bölge halkının sıkıntılı günler geçirmesine sebep olmuştur. Bunun doğal bir sonucu olarak Kelenderis payına düşeni fazlasıyla almıştır. 260 yılında Pers Şapur veya kuvvetlerinin bir kısmının batıdaki Selinus’a ka- dar ilerlemesi ile üçüncü yüzyılda güney kıyısındaki gelir seviyesi azalmıştır. Pers istilasının Kilikya kentleri üzerindeki etkisi kalıntılardan anlaşılamasa da Tarsus, Sebaste, Korykos, Kelenderis, Anemurium, Selinus, ve Seleukeia fethedilen yerler arasındadır1021. Uzun bir süre için kazılan Isauria kıyısındaki bir kaç kentten biri olan Anemurium’da, kentin en varlıklı dönemini yaşadığı ikinci yüzyılın sonu ile üçüncü yüzyıl başlarında, palaestra dahil olmak üzere birçok iddialı inşaat projesinin aniden son bulması, Russell tarafından Pers işgaline bağlanır1022. Böylece Prima ve Secunda’ya bölünerek başkentleri Tarsus ve olan Kilikya’da, tetrarşi düzeninde yeni bir dönem başlamıştır. Dağlık kesimdeki Isaurialıların dönemsel akınlarına rağmen, bölgede çok sayıda bazilika, kilise, şapel, manastır ve görkemli mezar yapılarına rastlanması, refah düzeyinin yeniden yüksel- diğinin yansımasıdır. Ancak sıkça nükseden korsanlık faaliyetlerine ve M.Ö. 1. yüz- yılda yaşanan devrime tanıklık eden Isauria, Bizans İmparatorluğu’nun başa çıkılma- sı zor bir parçası olarak kalmıştır. Zosimos’un kayıtlarının bir bölümünde Probus’un hükümdarlığı sırasında (278/9) Pisidya’nın iç kısımlarındaki kenti , haydut

1019 Levick 2004, 189. 1020 Kaptan 1998, 221. 1021 Vann 1998, 79-80. 1022 Vann 1998, 79-80, not. 11. - 188 -

Lydius tarafından ele geçirilmiştir. Bu olaylar Isauria’nın, Probus ve Diokletianus tarafından, askeri ve sivil görevlilerden oluşan bir hükümet ile yönetilen ayrıcalıklı bir eyalet haline dönüştürülmesine neden olmuştur. Bu seferberliğin başka bir sonucu olarak bitişikteki Pamphylia topraklarına, zorluk çıkaran yerlere karşı tampon görevi görmeleri için emekli askerler yerleştirilmiştir1023. İlk kez Ammianus, 4. yüzyılda ortaya çıkan çeşitli isyanlar hakkında bazı ay- rıntılara dikkat çeker. Buna göre yurttaşlarının Ikonion’da (Konya), bir amfi tiyatro- da öldürülmesinden sonra Isaurialılar, Isauria sınırını koruyan birliklerin toplandığı kıyı kenti Paleas’a1024 saldırmış. Daha sonra aynı mücadele sırasında oldukça güçlü savunmasına rağmen Seleukeia kentini kuşatmışlardır. Doğudan takviye kuvvet ola- rak gelen Nebridius ise kuşatmayı kırarak, Isaurialıları cezalandırılmadan dağlık ke- simdeki yurtlarına geri dönmeye zorlamıştır1025. Ammianus’un (14.2.1) Isaurialılar hakkındaki açıklamalarından sonra bu sa- hildeki denizcilik faaliyetleri ve limanları ile ilgili bir çalışma için küçük bir de ne- den olduğu söylenebilir. Bu açıklamalarda dağlardan aşağı inerek denizciler uyuyana kadar kıyı boyunca gizlenen, vahşi kabile üyelerinden bahsedilir. Buna göre onlar gemiye çıktıktan sonra, mürettebatı öldürmek suretiyle yükü çalıyorlardı. Bu yüzden denizcilerin çoğunun Kıbrıs limanlarını kullanarak, Isauria kıyılarını atladıklarını belirtilir. Ancak Arap toprakları ile sınır olması nedeniyle İmparatorluk için kritik bir öneme sahip olan bu bölgede, doğudaki ovalardan ya da güneydeki Kıbrıs’tan gelebi- lecek tehditlere karşı koymak için süvari birlikleri hazırda beklemekteydi1026.

6.4. Bölüm Değerlendirmesi

Helenistik Dönem'de Dağlık Kilikya'da yerel beyliklerin oluşması, bölgede küçük çaplı tarımsal ticari ilişkilerin ve ekonomik istikrarın giderek büyüdüğünün bir göstergesidir. M.Ö. 67 yılında korsanlığın sona ermesiyle birlikte şehirler yeniden canlanmış ve de ticari faaliyetlerinde gözle görülür bir artış olmuştur. M.Ö. 1. yüzyıl ve M.S. 1. yüzyılda küçük yerleşimlerin birer polis olması, bu hızlı gelişmenin bir

1023 Vann 1998, 80. 1024 Paleas, Anemurium ve Korakesion arasında kalan bir kenttir. Bean ve Mitford 1970, 195. 1025 Vann 1998, 80. 1026 Vann 1998, 80. - 189 -

sonucudur1027. Nitekim Rauh tarafından elde edilen buluntulara ve mimari eşlemelere göre, bölgede Roma Dönemi öncesinde önemli herhangi bir yerleşimin varlığını ka- nıtlayacak gösterge sayısı yok denecek kadar azdır. Seramik buluntular, M.S. ilk iki yüzyıl boyunca Romalılaşma sürecindeki az gelişmiş bölgenin, kalkınmada doruk noktasına ulaştığının göstergesidir1028. M.S. 4. yüzyılın ortalarına doğru Doğu Akdeniz'in yanı sıra, Kilikya'daki üre- timde de genel anlamda bir yeniden düzenleme söz konusudur. Bu dönem boyunca Doğu üretiminin gelişmesi ve yayılması, İstanbul'un yeni başkent olarak kurulması ile doğrudan ilişkilendirilerek, Doğu Akdeniz'deki siyasi istikrarın önemli ölçüde arttığının göstergesi olarak yorumlanabilir. Kilikya, liman şehirleri aracılığı ile amphoralar içinde depoladığı ürünlerini satarak yükünü hafifletmek için, çok büyük miktardaki tarımsal üretim fazlasını elden çıkartmaya çalışmış, böylelikle de ekono- mik süreç içerisindeki verimliliğini artırmıştır1029. Bölgenin sahil şeridinde yer alan makiler içinde en çok mersin ağacı, yabani zeytin, defne, keçiboynuzu, çam ve selvi ağaçları yer almaktadır 1030 . Geç Antik Çağ'da ise Roma Dönemi'nden beri seramik üreten Kilikya Bölgesi'nin LR 1 amphoraları içinde taşıdığı, geniş ölçekli bir zeytinyağı ve şarap ihracatçısı olduğu anlaşılır. Çanakkale Boğazı'ndan transit geçişlere ilişkin, “Abydos Tariff” olarak adlandırılan Erken Bizans gümrük talimatnamelerine göre, İstanbul'a şarap taşıyan Kilikyalı şarap tacirleri, diğerlerinin ödediğinin sadece yarısı kadar vergi ödemek zorundadır1031. Buradan anlaşıldığına göre teşvik kapsamına alınan Kilikya şarabı, İstanbul'da yoğun rağbet görmektedir. Diokletian'ın Fiyat Fermanı'nda 11-12 litre alan bir kabın maliyeti 12 dinardır. İçi ucuz şarap ile doldurulmuş böylesine bir kabın maliyeti 160 dinar iken kaliteli şarabın maliyeti 480 dinara çıkmaktadır1032. Yaşanan bu süreç Kelenderis’te de arkeolojik bulgular yardımı ile kısmen desteklenmektedir. Dolayısı ile Kelenderis antik kentinin Helenistik Dönem’de ya- şamış olduğu buhranlı günleri geride bırakarak, Klasik Dönem’deki kadar olmasa da,

1027 Şahin 2003a, 331-332. 1028 Rauh vd. 2009, 261. 1029 Ferrazoli 2003, 47. 1030 Yakar 2007, 299. 1031 Iacomi 2010, 25. 1032 Elton 2003, 175. - 190 -

yeniden kalkınmak için uğraş verdiği söylenebilir1033. Kentte 1992 yılında ele geçen M.S. 5. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen mozaik üzerinde, borsa binası, kent limanı ve bir yük gemisinin betimlenmesi1034 ekonominin rahatladığının bir göstergesidir.

1033 Tekocak 2012, 310. 1034 Zoroğlu 1994, 33.

7. KİLİKYA BÖLGESİ LİMANLARI

Doğu Akdeniz ticaret rotası, Mısır’dan başlayarak Levant, Anadolu’nun gü- ney kıyıları, Girit, Yunanistan ve Roma’ya kadar uzanmaktadır. Bu rotanın belirlen- mesinde kıyı hattının takip edilmesi zorunluluğu etkili olmuştur1035. Uzun kıyı hattı boyunca denizcilerin su, yiyecek ve geceleme gibi ihtiyaçlarını giderebilmek için birçok liman inşa edilmiştir. Limanlar yeni bir malın alınması ve var olan malın de- ğiştirilmesi için farklı halkların ve kültürlerin temsilcilerinin karşılaştığı ve malların değiş tokuş yapıldığı yerler olarak karşımıza çıkarlar1036. Limanlar gemilerin saklanabilmek için aradıkları yerlerdir. Aynı zamanda demirleyerek yük veya yolcu indirip bindirebilecekleri, doğal ya da suni sığınaklar- dır. Bir limanda geçiş kanalları, dalgakıranlar, iskeleler, rıhtımlar ve ambarların yanı sıra tersaneler ve gemi kızakları da bulunabilir. Bu bölümde, yelkenli gemilerin uzun mesafeli yolculuklarında kullanabilecekleri türden limanlara yer verilmiştir. Antik denizciler, kıyıda açık biçimde görülen işaretlere (kıyı şekilleri ve deniz fenerleri) göre demirleme yerlerini tayin etmiştir. Genellikle nehir ağızları bu iş için biçilmiş kaftandır. Ancak nehirler tarafından taşınan toprak nedeniyle, nehir ağzı limanları çoğunlukla çamurla dolmuştur. Bu durum bazı antik limanların, günümüzde denize çok uzak kalmasının nedeni olarak gösterilebilir1037. Antik denizcilerin gemilerini kumsala çıkarttıkları da bilinmektedir. 170 kü- rekçili ve 37 m uzunluğundaki triremeler, gemi kızaklarında olduğu gibi, % 15' e kadar hafif eğimde kumsala taşınabiliyordu1038. Ticaret gemileri ise bu anlamda, ko- runaklı koyları tercih etmek zorundadır. Antik denizciler çoğunlukla kıyı şeridini takip etmiştir. Bu nedenle kötü hava şartlarından saklanmak ya da geceyi geçirmek amaçlı bir liman bulmaları şarttır. Günde ortalama 50 – 100 deniz mili kat ettikleri düşünüldüğünde, iki ya da üç saat içerisinde, bu da yaklaşık 10 mil yapar, kaçabile- cekleri güvenli bir liman bulmaları önemlidir. Akdeniz kıyılarının uzunluğu yaklaşık

1035 Deniz akıntılarının yönü ve rüzgarlar Ege’den ayrılan bir geminin doğrudan açık deniz yoluyla doğu yönüne hareketine müsaade etmez. Doğuya doğru ilerleyebilmenin başlıca yolu Anadolu’nun güney kıyılarından geçmektedir. Waschman 1998, 297. 1036 Troksel 1982, 3. 1037 Graauw 2013, 4. 1038 Loven 2011; Rankov 2012. - 192 -

olarak 25,000 deniz milidir. Bu mesafeye göre Akdeniz için toplamda 2,500 adet liman gerekmektedir. Yapılan son çalışmalar neticesinde, Akdeniz çevresinde (Kara- deniz ve Kızıldeniz hariç) 2,250 adet antik liman ya da barınak tespit edilmiştir. Bu da ortalama mesafe için ideal bir rakamdır. Alanya'dan başlayarak Samandağ'a kadar, Kilikya Bölgesi'nin kıyı şeridi uzunluğu ise yaklaşık 330 deniz mili civarındadır. Toplamda tespit edilen liman sayı- sı 69 olduğuna göre, yaklaşık her 5 deniz mili mesafede bir, gemilerin saklanabilece- ği bir liman bulunmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere Kilikya Bölgesi'ndeki li- man sayısı, Akdeniz ortalamasının iki katıdır. Yelkenle seyreden gemilerin Kilikya kıyılarını zorlu ve çetin şartlarda geçebilmesi ve belki de bu sayede oluşan yoğun ticari faaliyetler buna bir neden olarak gösterilebilir. Askeri seferlerde bir triremede 200 personel bulunurdu. Bu durumda kaptan gemiye tonlarca yiyecek alınmasına izin vermeyecektir. Her hangi bir liman buluna- madığı takdirde, su imkânı sağlayan iyi, kötü korunaklı bir sahil veya her ikisine bir- den imkân veren bir dere ağzı bulunmalıdır. Kaynaklarda deniz savaşları tarif edilmesine rağmen, destek üsleri hakkında çok az bilgi verilir. Periploi, ya da "kıyı kılavuzları" adı verilen bir takım belgelerde kentler, limanları ve bu limanların birbirlerine uzaklıkları listelenirken, yerel sınırlar, su kaynakları ve demirleme yerleri gibi faydalı bilgilere de yer verilmiştir. Bunlardan biri, Stadiasmus Maris Magni1039 (M.S. 3.-4. yüzyıl) bu kıyıları anlatır. Bu dönemde kıyı haritalarının var olup olmadığı bilinmemektedir. Bu nedenle bu kılavuzlar ölçek- le çizilmiş bir grafik değil, sadece seyir istikametini gösteren belgeler niteliğinde- dir1040. Stadiasmus, (anonim bir yazardan elde edilen bilgi) antik kaptanlardan ziyade yolcular tarafından yazılan, “periples” olarak bilinen bilgi birikimine bir örnektir1041. Korunaklı koylar doğal liman oldukları için, tektonik hareketler olmadığı sü- rece (İskenderiye ve Girit'te olduğu gibi) yok olmazlar. Bu nedenle bazı antik liman- lar, günümüzde modern limanların altında kalmıştır. Buna ilaveten deniz seviyesi, 2000 yılda sadece 0.50 m yükselmiştir. Ayrıca bilinmesi gereken önemli bir konu ise limanların bahsedildiği belgelerin M.Ö. 800 – M.S. 400 arasındaki 1200 yıllık süreç

1039 Stadiasmus Maris Magni için bkz. Geographi Graeci Minores 1965, 477-488. 1040 Vann 1998, 78-79. 1041 [64] - 193 -

içerisinde farklı tarihlere ait olduğudur. Antik yazarlar dönem itibariyle aynı yerde aynı şeyleri görmemiş, hatta bazıları sadece kendinden önce yazılanları tekrar etmiş- tir. Buna rağmen antik yazarlar sadece bir kaç limanı ayrıntılı olarak tarif etmiştir1042. Geç Antik Çağ’da ise limanların bir takım fiziksel ihtiyaçları vardır. Örneğin Bizans deniz faaliyetlerinin Erken Roma’ya göre farklı gereksinimleri vardır. İsken- deriye’den Roma’ya yapılan tahıl sevkiyatı, yeni başkente yapılan kolay yolculuk için bundan böyle kapasitesi 1200 tonu geçmesine gerek kalmayan gemiler vasıtasıy- la İstanbul'a kaydırılmıştır. Filistinli rahip John Mochos’un (d.620) tarifine göre, bu dönemde ticaret gemileri 300 ton civarında bir kapasiteye sahiptir. Dorkon veya Cey- lan gibi hızlı ve manevra kabiliyeti daha yüksek gemiler, eskiden huzur bulunan de- nizlerde giderek artan sayıdaki düşman gemilerinden kaçmak için gerekliydiler1043. Bu gemilerin sahipleri, bağımsız naukleroi için büyük ticaret filolarını finanse eden, varlıklı navicularii loncasından geçmiştir. G. Bass Herakleios zamanından kalma bu küçük gemilerden birini kazmış ve geminin ortaklarından birinin Georgios isimli bir Naukleros olduğunu öğrenmiştir. Bu Türkiye'nin güney sahilleri boyunca sıralanmış Bizans limanlarında barınmaya yer arayan karakteristik 40 tonluk bir ge- midir1044. Askeri gemiler daha da küçüktür. İstanbul, Ege ve Karadeniz arasındaki su- yollarını kontrol eden stratejik bir konumda bulunmasına karşın henüz çok genç olan İmparatorluk deniz stratejisinde biraz ağır kalmıştır. İmparatorluğun, Batı Akdeniz'de kaybedilen toprakları ele geçirme arzusunun doğduğu beşinci yüzyıla kadar etkili bir deniz kuvveti olmamıştır. Justinian dönemi boyunca batının kontrolünü yeniden sağ- lamaya yardımcı olan önemli deniz savaşları neticesinde Bizans daha küçük savaş gemilerine (dromon veya "atlet") ihtiyaç duymaktaydı. Bu küçük gemi filoları Kibyrrhaiotai, sonraları Seleukeia ve Prokopios tarafından belirtildiği gibi Bosphorus ve Yunanistan’daki Anthedon gibi bazı yeni limanlar, Bizans deniz idaresine girmiş-

1042 Roma ve dört limanı Portus Tiberinus, Portus Claudius, Portus Traianus ve Ostia, Suetonius Claude, Bölüm 20; Plinius NH, 16.76, 36.14; Dio Cassius 60.11. Atina ve Pire'deki dört liman Kantharos, Munychia, Zea ve Phaleron Pausanias Kitap 1, Bölüm, 1 Plinius NH, 4.11; İskenderiye ve iki deniz limanı Portus Magnus, Eunostos, Strabon XVII.1 Homeros Odysseia, 4, 350. Kartaca ve iki limanı (ticari ve askeri liman) Strabon XVII.3; Appian Libyca, Bölüm, 96, Graauw 2013, 4-5. 1043 Vann 1998, 81. 1044 Vann 1998, 81. - 194 -

tir1045. Bu bölümde Kilikya Bölgesi'nde bulunan antik limanlar belirtilmek istenmiş- tir. Burada yeni bir liman keşfetme amacından ziyade, eldeki verilerden yararlanarak belli bir tablo oluşturmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak antik ve modern yazarların bahsettiği altmış dokuz adet liman aşağıda listelenmiştir. Bu amaçla BAtlas 66 ve 67’deki verilerden yararlanılmıştır1046.

7.1. Dağlık Kilikya

Antalya’nın doğusundaki Alanya’dan başlayarak Mersin ilinin bir kısmını içine alan bölgenin batı kısmı, Cilicia Tracheia veya Dağlık Kilikya olarak adlandı- rılmıştır. Dağlık kesimde Helenistik ve Roma Dönemi yerleşimleri hâkimdir 1047 . Bölgede Klasik Dönem öncesine ait arkeolojik yerleşimler sadece Göksu (Calycadnus) ırmağı vadisinde belirlenmiştir. Bunlar Göksu ırmağının doğu kıyısın- daki Kilise Tepe ve batısındaki Çingen Tepe'dir1048. Akarsu1049 vadilerinin olmasına karşın, yaşamak için dağlık kesim, ovalık kesim kadar elverişli değildir1050. Roma Dönemi’nde bölge, tarihte hiç olmadığı kadar kalabalık bir nüfusa sa- hiptir (günümüzdekinden bile daha kalabalık olduğu tartışmalıdır). Nitekim şu ana kadar yüzeyden elde edilen buluntulara ve mimari eşlemelere göre, bölgede Roma Dönemi öncesinde önemli herhangi bir yerleşimin varlığını kanıtlayacak gösterge sayısı yok denecek kadar azdır. Seramik buluntular, M.S. ilk iki yüzyıl boyunca Ro- malılaşma sürecindeki az gelişmiş bölgenin, kalkınmada doruk noktasına ulaştığının göstergesidir1051. 260 yılında Pers Şapur veya kuvvetlerinin bir kısmının batıdaki Selinus’a ka- dar ilerlemesi ile üçüncü yüzyılda güney kıyısındaki gelir seviyesi azalmıştır. Pers istilasının Kilikya kentleri üzerindeki etkisi kalıntılardan anlaşılamasa da Tarsus, Sebaste, Korykos, Kelenderis, Anemurium, Selinus, ve Seleukeia fethedilen yerler

1045 Vann 1998, 81. 1046 Graauw 2013, 4. 1047 Seton ve Williams 1954, 121; Vann 1997, 307-308. 1048 Strabon XIV. 5.1; Vann 1997, 307. 1049 Dağlık Kilikya’nın başlıca akarsuları Kalykadnus (Göksu), Lamus (Limonlu), Selinus (Adanda), Hacımusa, Kaledıran’dır. 1050 Durugönül 2001-2002, 107. 1051 Rauh v.d. 2009, 254-264. - 195 -

arasındadır1052. Dağlık Kilikya Bölgesi’nin batısındaki kentleşme süreci ile ilgili dengeli bir ön değerlendirme yapabilmek için, bölgenin dış dünya ile ilişkilerindeki kültür alış- verişi takip edilmelidir. Daha doğrusu, yerel toplumun kendi niteliklerinin, Greko- Romen kültürel nitelikler ile birleşerek asimile olup olmadığı sorgulanmalıdır. Greko-Romen yazı dilleri (Epigrafya), siyaset, sosyo-ekonomik yapı, mimari tasa- rımların günlük yaşamdaki kullanımları, el sanatları teknolojisi ve dini öznitelikleri gibi yerel dokulardaki kültürel asimilasyonun dikkatli izlenmesi, ana akım olan Greko-Romen kültürünün Dağlık Kilikya'nın batısına nüfuz etmesi ve burada var olan yerel dokuların korunması hususundaki dengelerin değerlendirilmesini sağlar. Dağlık Kilikya Bölgesi’nin batısı, kültür alım sürecine yönelik olarak üç coğrafi böl- geye ayrılmıştır: 1. Kıyı kesimi; 2. Torosların eteklerinde doğan nehir vadileri ve kanyonların bulunduğu iç kesim; 3. Yüksek zirvelerin bulunduğu iç bölge. Genel olarak bakıldığında bölgenin dağlık iç kesiminde az gelişmiş, Torosların eteklerinde- ki orta kesimde yarı gelişmiş, kıyı kesiminde ise denizcilik faaliyetleri sayesinde gelişmiş yerleşimlerin bulunduğu anlaşılmaktadır1053. Dağlık Kilikya’nın doğu kıyısı boyunca var olan antik kentlerin hem Helenis- tik hem de Roma Dönemi’nde birer liman ve ticaret merkezi olması ve bu kentler için denizcilik faaliyetlerinin önem taşıması bu kentlerin, iç bölgeler için birer pazar yeri olmalarını sağlamaktadır. Dağlık Kilikya’nın doğusundaki sahil kentlerinden, batısındaki sahil kentlerine göre iç kesimlere geçişin daha kolay olması, iç bölgelerle ticaretin bu bölgede daha yoğun olmasını sağlamıştır. Bu nedenle iç bölgelerle sahil kentleri arasında alışveriş ve iç bölgelerde üretilen ürünlerin liman kentlerinde değer- lendirilmesi daha kolaydır. Nitekim bölgede özellikle Geç Antik Çağ’da yoğun bir üretim faaliyetinin var olduğunu ve bu ürünler ile ilgili depoların ya da pazarların sahil kentlerinde oluşturulduğu yazıtlardan bilinmektedir. Bölgedeki yol ağının temel

1052 Uzun bir süre için kazılan Isauria kıyısındaki bir kaç kentten biri olan Anemurium’da, Kentin en varlıklı dönemini yaşadığı 2. yüzyılın sonu ile üçüncü yüzyıl başlarında, palaestra dahil olmak üzere birçok iddialı inşaat projesinin aniden son bulması, Russell tarafından Pers işgaline bağlanır. Anemurium’daki kazılar neticesinde henüz bitmemiş bir Roma yapısının duvarı içinde küçük umumi bir yapı olduğu görülmektedir. Muhtemelen yakındaki Kıbrıs üzerinden düzenlenen Arap saldırıları nedeniyle, 7. yüzyılın ortalarından itibaren yerleşim yok olmuştur. Vann 1998, 80, not. 11. 1053 Rauh v.d. 2009, 254-264. - 196 -

işlevlerinden birinin bu pazarı desteklemek için iç bölgelerdeki ürünleri sahile taşı- mak olduğu söylenebilir1054. Genellikle Dağlık Kilikya Bölgesi limanları ile ilgili bir bilgi eksikliği vardır. Limanların yerleri konusu bunun ilk sebebidir. Limanların, hem kara ve hem de su kenarında bulunma zorunluluğu her iki taraftan da yağmalanma tehlikesini berabe- rinde getirmektedir. Kışın sürekli fırtınaların getirdiği dalgaların dövdüğü dalgakı- ranlar ve çamur ile tıkanmış kanalların yanı sıra liman ile ilgili diğer yapılar, en başta doğal şartlardan dolayı hasar görmüşlerdir. Bu nedenle Korykos’ta Kız Kalesi ile anakarayı bağladığı düşünülen güney dalgakıranı yok olmuş, Sebaste limanı ise gü- nümüzde karaya dâhil olmuştur. İkinci olarak yapı malzemesi nedeniyle liman yapı- ları tahribe uğramıştır. Moloz taş ile yapılmış pek çok dalgakıran zar zor günümüze ulaşırken, Pompeiopolis’te devşirme kullanıma uygun oldukları için yok olan kara- daki liman yapıları ve ayakta kalması gereken büyük kesme taşlı dalgakıranlar iyi korunamamıştır. Üçüncü olarak, bu limanların bazılarının halen demirleme yeri ola- rak kullanılması, gelecekte bu konuda yapılacak araştırmalara engel olacaktır. Alan- ya (Korakesion) ve Aydıncık’ta (Kelenderis) olduğu gibi, eskinin üzerine veya yanı- na yeni dalgakıranlar inşa edilmesi bu duruma örnek gösterilebilir. Sonuç olarak ge- niş çaplı kazıların yürütüldüğü Anemurium’da dahi diğer pek çok öncelik varken, belli belirsiz bir limanın araştırılması masraflı bir iş olabilmektedir1055. Konumuz ticari faaliyetler ile ilgili olduğu için bizde bu bölümde deniz tica- retinin yoğun bir biçimde yaşandığı kıyı kesimindeki kentleri ve limanları tanıtmaya çalışacağız. Ancak bölgede çok sayıdaki yerleşim, liman, demirleme yeri ve doğal koy dışında pek çok işlik de bulunmaktadır. Bu nedenle bir takım lokalizasyon prob- lemleri ortaya çıkmakta buna karşın araştırmamızın asıl amacı lokalizasyon belirleme olmadığı için bu konuda herhangi bir iddia ortaya atılmamıştır.

7.1.1. Korekesion

Günümüzdeki ismi Alanya olan Korekesion, kuzeyinde Toroslar, güneyinde Akdeniz olmak üzere küçük bir yarımada üzerine kurulmuştur. Pamphylia ve Kilikya Bölgesi arasındaki sınırda yer aldığı için bazen Kilikya bazen de Pamphylia ve za-

1054 Aydınoğlu 1998a, 143. 1055 Vann 1998, 80-81. - 197 -

man zaman da her iki bölge şehri olarak ele alınmıştır1056. Kentin tarihi Üst Paleolitik (M.Ö. 20.000-17.000) kadar uzandığı görülür. Büyük İskender’in ölümünden sonra bağımsızlığını kazanan kent, bir ticaret limanı (Resim 1) olarak gelişmiş ancak M.Ö. 2. yüzyılda korsanların eline geçmiştir. Plutarkhos’un abartılı anlatımına göre; Akde- niz’i korsanlardan temizlemek için giriştiği birkaç küçük çarpışmadan sonra M.Ö. 67’de Korakesion Deniz Savaşı ile muvaffak olan Romalı Pompeius, yalnızca iki yüz gemiden oluşan filosuyla korsanların bin gemisini alt etmeyi başarmıştır1057.

7.1.2. Laertes

Toros Dağları üzerinde, Dim Vadisi ağzında yükselen Cebel-i Reis dağının eteğine kurulmuş olan kent Alanya'dan yaklaşık 25 km. uzaklıktadır. Alanya- Gazipaşa yolunda, Mahmutlar Beldesi'nde Gözüküçüklü Köyü'nün kuzey batısındaki tepede yer alan Laertes antik kenti, Helenistik ve Roma surları ile kent içinde ha- mam, odeon gibi kimi antik yapılar barındırmaktadır. Surlarda yer yer Bizans duvar örgüsü, kentin Bizans Dönemi'nde kullanımına ilişkin verilerdir1058. Alanya müze- sinde sergilenen üç yüzü Fenike dilli yazıt kenti M.Ö. 6. yüzyıla götürür. Strabon kentten, limanı olan (Resim 2) ve göğüs biçiminde bir tepe üzerine kurulmuştur diye söz eder. Kentte Helenistik Dönem’e ait kalıntıların olmayışı, bu sırada bölgenin korsanların elinde oluşuna ve dolayısıyla imar faaliyetlerinin yeterince yapılamayışı- na bağlanmaktadır. Romalı bir askere ait olan bronz levha, kentin askeri yönüne ışık tutacak özelliktedir1059. Beaufort kenti harita üzerinde tıpkı Strabon’un tarif ettiği şekliyle tespit etmiş, ancak yine Strabon’un belirttiği gibi Laertes’in Korakesion’un doğusuna düşen açık bir limana sahip üçüncü kent olduğunu söylemesi kafaları karış- tırmıştır1060. Ayrıca Ptolemaios, Laertes’i bir kara kenti saymakta ve Korakesion’un

1056 Akşit 2010, 325. 1057 Rauh vd. 2000, 151-180. 1058 Doğan 2005, 99. 1059 Akşit 2010, 326. 1060 Strabon Laertes'ten "... demirleme yeri bulunan, göğüs biçiminde bir tepe üzerinde... " diye bahseder Strabon XII. V. 3. Strabon buradaki anlatımda şehirlerin yerlerini karıştırmış, Korakesion, Hamaxia, Laertes şeklinde anlatmıştır. Oysa Laertes, Hamaxiadan sonra değil, Korakesion'dan sonra gelir. Çünkü Hamaxia, Korakesionun batısında, Laertes, Korakesion'un doğusundadır. W. M. Leake ise Korakesion, Syedra ve Hamaxia'dan sonra bahsetmektedir. Buradaki sıralamaya göre Laertes çok doğuda gösterilmektedir. Leake 1824, 177. - 198 -

kuzeyine yerleştirmektedir1061. Kentte yapılan epigrafik araştırmalara göre; şehirdeki en önemli imar faaliyet- leri İmparator Claudius (M.S. 41-54) zamanında gerçekleşmiştir 1062 . Bu nedenle Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait yapı kompleksi içinde, İmparator Claudius’a adanmış bir tapınak da bulunmaktadır1063.

7.1.3. Nauloi

Alanya - Gazipaşa yolundan 1 km. kadar içerdedir. Kent günümüzde muz bahçelerinin içinde kalmıştır. Ayrıca sur izleri de görülmektedir. 19. yüzyılda kenti gezen seyyahlardan W. Heberdey burada 9 adet kilise kalıntısından bahsetse de 2004 yılında bölgede araştırma yapan S. Doğan hali hazırda dört adet kilise yapısından bahsetmektedir. Kent ayrıca Leartes antik kentinin limanı (Resim 3) görevini de görmüştür1064. Günümüzdeki ismi ile Mahmutlar olarak anılan Nauloi’inin yazıtla- rı1065, F. Hild1066 tarafından incelenmiştir.

7.1.4. Syedra

M.Ö. 7. yüzyıldan M.S. 13. yüzyıla kadar uzandığı belirlenen kent, Alanya- Gazipaşa karayolunun yaklaşık 20. kilometresinde Seki Köyü sınırları içerisinde- dir1067. Halk arasında Asartepe olarak bilinen mevkideki kent deniz seviyesinden yaklaşık 250 m yüksekliktedir. Antik Çağ’da kent zaman zaman Pamphylia ve Isauria sınırları içinde gösterilse de çoğunlukla Kilikya kentleri arasına dâhil edilmiş- tir. Kent ilk kez W. Heberdey ve Wilhelm, sonraları ise S. Keil ve A. Wilhelm ile G. Bean ve T. Mitford gibi araştırmacılar tarafından ziyaret edilmiştir. 1993 yılında ise G. Huber kent planını çıkarmak için bir takım çalışmalar yapmıştır. 1994 ve 1999 yıllarında ise Alanya Müze Müdürü İ. Karamut tarafından kentte kurtarma kazıları yapılmıştır1068.

1061 Beaufort 1818, 176. 1062 Bean ve Mitford 1970, 96-98, no. 74. 1063 Söğüt 1998, 60, kat. no. 4, lev. 11-14, çiz. 6-7. 1064 Doğan 2005, 100 1065 SEG 34, 1283; 34, 1407. 1066 Hild 1984, 140-141. 1067 Bean-Mitford 1962, 198. 1068 Karamut 1997, 49-56. - 199 -

Kentin doğusunda zeminde halen yer yer mozaik görüldüğü büyük bir hamam kalıntısı, sütunlu cadde, tiyatro, dükkânlar, evler ve kent surları günümüze kadar ge- len yapılardır. Kilikya Bölgesi’nin batı sınırı olarak önemini koruyan kentin antik dönemdeki ismi olan Syedreon adı ilk kez Roma İmparatoru Tiberius (M.S. 14–17) Dönemi’nde kentin kendi adına bastığı sikkelerde karşımıza çıkmaktadır1069. Ancak İ. Karamut tarafından yapılan kurtarma kazılarında kentte sıkça Geç Roma Dönemi özelliği gösteren seramikler bulunmasına rağmen özellikle M.Ö. 5. yüzyıla ait siyah glazürlü seramik parçalarının bulunması kentin geçmişinin bu döneme kadar gittiği görüşünü kuvvetlendirmektedir1070. Syedra’lılar devamlı korsan saldırılarından korunmak için akropolde üçlü bir heykel grubu yaptırmışlar; bunlar dua eder durumda Ares ve saldırganlar ile demir zincirleri tutan Hermes heykelidir. Bununla ilgili olarak burada bulunan bir kitabede “Sen gerçekten ciddiyetli dua ettiğin için Ares barış getiren olacak, düşmanı yenip yurdundan sürüp uzaklaştıracak” yazılıdır1071. Kentte bulunan ve M. H. Sayar1072 tarafından okunan bir yazıt üzerinde, Roma İmparatoru Septimus Severus’un Syedralılara hitaben bir teşekkür metni yer almaktadır. Buna göre İmparator, kent halkını ve yöneticilerini selamlayarak onları bölgedeki korsanlara karşı göstermiş oldukları direniş ve başarıdan dolayı kutlamakta ve onların sadık birer Romalı olarak kalacaklarını belirtmektedir. Aynı zamanda bu yazıt İmparator’un Pescennius Niger’le olan mücadele yıllarına rastlaması bakımından da önemlidir. 1994 yılında Syedra kentinin antik limanı (Resim 4) yakınında tespit edilen bir bölümü tahrip edilmiş mozaik üzerinde, sandal içinde iki Eros betimlenmiş olup bunlardan birisi olta ile balık avlamakta diğeri ise kürek çekmektedir. Mozaik üzerinde ayrıca yunus, yılan, kılıç ve mürekkep balıkları ile ahtapot gibi deniz canlıları yer almaktadır1073. Antik kentin bulunduğu tepenin denize kıyısında çok sayıda kalıntı ile rıh- tım/iskele yapıları görülmüştür. Bu yapıların hemen karşısında kıyıya 60-100 metre uzaklıkta dikdörtgen formunda bir adacık bulunmaktadır. Bu adacık kentin deniz yapılarının paralelinde bulunmakta ve doğal bir mendirek formu oluşturmaktadır.

1069 Akşit 2010, 327. 1070 Karamut 1997, 53. 1071 Bean-Mitford 1965, 21-22, no. 26. 1072 Sayar 1997, 115-122. 1073 Karamut 1997, 51. - 200 -

Burasının kuzeybatı ve kuzeydoğu yönünden gelen bazı rüzgârlar dışında, güney rüzgârlarına kapalı konumuyla emniyetli bir liman olduğu kabul edilebilir. Ancak kışın bazı fırtınalarda adanın konumu da güney rüzgârlarını engellemeye yeterli ol- mayabilir. Kıyıda bulunan bazı yapılar taş çekek yeri görünümündedir. Ancak kalın- tıların çoğu bitki örtüsü ve toprak altındadır, bir bölümü de kıyıdaki yapıların inşaatı, Alanya-Gazipaşa Karayolu yapımı ve muz bahçelerinin açılması sırasında tahrip ol- muştur. Dolayısıyla söz konusu adanın doğal konumu ve kıyıda Roma Dönemi’nden kaldığı düşünülen kalıntılar nedeniyle bu alanın hem tersane hem de liman olarak kullanıldığı düşünülebilir. Buna göre olasılıkla büyük gemiler limana girmek yerine açığına demir atmış, yük ve yolcular küçük tekneyle limana taşınmış olmalıdır. H. Öniz tarafından burada yapılan sualtı araştırmalarında Siedra 1 Amfora Batığı adını verdiği bir de batık tespit edilmiştir. Bu batığın açığa demirlemiş bir yük gemisinden indirilen amphoraların kıyıya taşındığı sırada batan küçük bir tekne ya da limana girişte kayalıklara bindiren bir gemi olduğu söylenebilir1074.

7.1.5. Iotape

Alanya-Gazipaşa karayolunun 33. km’sinde yer alır. Alanya’ya bağlı Uğrak Köyü sınırları içinde kalan kent halk arasında Aydap olarak bilinmektedir. Kömürlük Mevkiî olarak adlandırılan bölge denize dik ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Buna rağmen Kömürlük Mevkiî’ndeki burnun koruduğu doğal liman özelliği taşıyan bir koy (Resim 72), yerleşimin buraya kurulmasında etkin bir rol üstlenmiş olmalıdır. Dalgakıranı olmayan yalnızca birkaç teknenin sığabileceği bu liman Antik Çağ’da da kullanılmıştır. Bu tür doğal liman özelliği gösteren küçük koylar ticaret için uygun olmasalar da korsan ve küçük balıkçı tekneleri için oldukça ideal yerlerdir1075. Antik kent, Kommagane Kralı 4. Antiochus (M.S. 38-72) tarafından kurulmuş1076 adını kızı Iotape'den almıştır1077.

1074 Öniz 2012, 79-80. 1075 Karamut ve Türkmen 1997, 291. 1076 Jones 1971, 24 1077 Genel bilgi için bkz. Ruge 1916, 2004. M.S. 48 senesinde Dağlık Kilikya ile Lykaonia'nın bir kısmı, İmparator Caligula tarafından IV. Antiokhos ile karısı Iotape'ye verilmiştir. Ramsay 1960, 414, no: 38-39. İmparator Vespasian ise M.S. 74'de IV. Antiokhos'un kızı Iotape ile onun kocası Alexandros'a küçük bir adadan oluşan krallık ülkesi bağışlamıştır. Ramsay 1960, 415, no: 41. Umar, İmparator Vespasian'ın M.S. 74'de IV. Antiokhos'un kızı Iotape ile onun kocası - 201 -

İmparator Traianus'tan Valerianus'a kadar kent kendi adına sikke bastırmış- tır1078. Kalıntılar Roma ve Bizans Dönemi özelliklerini taşımaktadır. Denize doğru uzanan yüksekçe bir burun, kentin akropolü durumundadır. Surlar bu bölüme kale görünümü vermektedir. Akropolün karaya bağlandığı vadide, doğu-batı yönünde uzanan liman caddesi yer almaktadır. Caddenin her iki yanında üç basamaktan olu- şan krepis bulunduğu ve yer yer bunların arasında heykellerin durduğu kaidelerinden anlaşılmaktadır. Heykellere ait yazılı kaideler kentin başarılı atlet ve hayırsever va- tandaşları hakkında bilgiler içermektedir. Akropolün doğusunda bulunan koyda, üç nefli, dikdörtgen planlı bir bazilika yer alır1079. Üç tarafı da yalçın kayalardan oluşan burnun batı tarafındaki falezlerinin yük- sekliği 40 m’yi bulmaktadır. Iotape’de hiçbir kazı yapılmamasına karşın, Rosenbaum tarafından yapılan araştırmalar sonucunda, Roma hamamına yakın iki Hıristiyan şa- peli tespit edilmiştir1080. Ayrıca epigrafik kanıtlara göre kentte M.S. 115-117 yılla- rında inşa edilerek, İmparator Traian’a ithaf edilmiş bir tapınak da bulunmaktadır1081. Bunun dışında Iotape'de Antoninus Pius Dönemi’ne ait imparator kültü ile ilgili kita- be bulunmuştur1082. Fakat İmparator Antoninus Pius'a ait bilinen tapınak yoktur. Antoninus Pius Dönemi'nde Iotape ve Kestroi şehirlerinin birbirlerine yakınlığı ne- deni ile yakın ilişkilerinin olduğu açıktır. Bu ilişki, benzer mimari uygulamalar ve varlığı bilinen külte göre, Iotape 2 Nolu Tapınak’da Antoninus Pius Dönemi'nde (M.S. 138-161) yıllarında yapılmış olmalıdır1083. Genişliği 50 m civarındaki küçük liman, yapıların bulunduğu burun ile doğudaki başka bir küçük burun arasında kal- mıştır. Herhangi bir antik dalgakıran kalıntısı olmamasına rağmen burunun rüzgâr altı tarafında kalan koy, bölgede hâkim güneybatı fırtınalarına karşı ideal biçimde korunur. Kentin kuzeybatı ve güneydoğusundaki sahillere doğru genişleyen açık koylar, sakin havalarda gemilerin yük boşaltmak için kıyıya belli bir mesafeye kadar

Alexandros'a küçük bir adadan oluşan krallık ülkesi bağışladığını belirterek, burasının Iotape olup, bu dönemde de kurulmuş olabileceğini belirtmektedir. Umar 1993, 344, İotape maddesi. 1078 Hagel ve Tomaschitz 1998, 122 – 131, Iot 1a. 3c. 9. 12b. 23a. ve sikkesi için bkz. IOTAPEITON, Head 1911, 721. 1079 Akşit 2010, 327. 1080 Rosenbaum 1964, 134 vd. 1081 Söğüt 1998, 68, kat. no. 8, lev. 20-23, çiz. 10-12. 1082 Mitford-Andrews 1990, 2154. 1083 Söğüt 1998, 73, kat. no. 9, lev. 24-25, çiz. 13-14. - 202 -

yanaşabilmelerine izin vermiş olmalıdır1084. 1998’de H. Öniz’in de katılımıyla kurulan Akdeniz Arkeolojik Sualtı Araş- tırmaları Merkezi ve Antalya Müzesi tarafından Gazipaşa kıyılarında sualtı araştır- maları ile Iotape’de bir kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. 2004 ve 2005 yılında Purdue (Nicholas Rauh) ve Florida State Üniversiteleri (Cheryl Ward) tarafından, 2008-2011 yılları arasında da H. Özdaş tarafından bölgede çeşitli sualtı araştırmaları yapılmıştır1085. 2000-2001 yılların Antalya Müzesi tarafından burada yapılan sualtı araştırmalarında Tunç Çağı’ndan günümüze değin birçok çapa bulunmuştur. Dolayı- sıyla güney güney-batı rüzgârlarına açık limanın (Resim 5), nehir veya çay ağzı li- manları gibi kışlık bir barınak olmaktan ziyade geçici konaklamalar için bin yıllardır kullanıldığı söylenebilir1086.

7.1.6. Selinus

Selinus1087 Gazipaşa ilçesinin 3 km güneyindeki kent, denize uzanan bir tepe üzerine kurulmuştur1088. A. Akarca topografyaları bakımından kıyı yerleşimlerini üçe ayırmıştır. Buna göre Selinus, Karadeniz’de Amisos, İtalya’da Küme ve Eleia, Sicil- ya’da ise Gela kentleri gibi tepe ya da plato üzerine kurulmuş üçüncü liman tipi kent sınıfına girmektedir1089. Kent Hacımusa Çayı’nın (Selinus Potamus) Akdeniz’e döküldüğü yerde, An- tik Dönem’de Dağlık Kilikya ticaretine yön veren önemli bir limana da sahiptir (Re- sim 6). Ayrıca Dağlık Kilikya’nın en önemli kentlerinden biri olan Selinus’un tarihi M.Ö. 7. yüzyıldan Osmanlı Dönemi’ne kadar uzanır1090. Kentte günümüzde akropol, agora, büyük ve küçük hamamlar, odeon, su kemerleri, kilise ve Şekerhane Köşkü gibi yapıların yanı sıra anıtsal mezarların bulunduğu bir de nekropol görülmektedir.

1084 Vann 1998, 84. 1085 Öniz 2012, 34; Ward 2005, 126. 1086 Öniz 2012, 34. 1087 Selinus’a polis ünvanı verilmiştir. Skyl. 102 (GGM I 76): -polis-; Strab. 14, 5, 3: -Selinous polis kai potamos-; Liv. 33, 20, 4 – 5 castellum; Plin. NH. 5, 22; Constantine VII Porphyrogenitos, De Thematibus 1, 12: »Selinous, mikron polismation kai potamon homonumon echousa« (bkz. Pertugi 1952, 38); St. Thekle’nin Mucizeleri, 2, 11: »Büyük savaşlar nedeniyle küçülen ancak önceki barış döneminde büyük olan Selinus deniz kenarındaki küçük bir polisti.«; Hagel ve Tomaschitz 1998, 379., SIT 6. 11. 1088 Akşit 2010, 326. 1089 Akarca 1987, 26. 1090 Akşit 2010, 326. - 203 -

2003 yılında Alanya Müze Müdürü İ. Karamut tarafından kentte bazı kazı çalışmaları yapılmış ve bu çalışmalar yayınlanmıştır1091. Hiç kuşkusuz Roma İmparatoru Traianus’un (M.S. 97-117) Parth seferinden dönüşte, 117 yılının Ağustos ayında burada hastalanarak ölmesi ve küllerinin Ro- ma’ya görülmesi önemli bir ayrıntıdır. Bu nedenle Selinus kent sikkelerinde kentin isminin daha sonra “Traiano Selino” olarak değiştirildiği görülmektedir1092.

7.1.7. Kestros Antalya-Gazipaşa’nın 6 km. güneydoğusunda (Resim 74), Macarköy yakı- nındaki harabelerde bulunan bir yazıttan, Kestros şehrinin yerinin burası olduğu tes- pit edilmiştir1093. Etrafındaki topografyaya hâkim yüksek oval bir tepe (deniz seviye- sinden 376 m yükseklikte) üzerindeki kalıntıları her yönden maki çalıları kaplamış- tır1094. Antik kentin etrafını Geç Roma Erken Bizans Dönemi'ne ait bir sur çevirmek- tedir1095. Tepenin kuzey ucunda bir kule ve yaklaşık 60 m uzunluğunda, 15 m geniş- liğindeki bir alanda heykel kaideleri bulunmuştur1096. Yukarıda bahsettiğimiz oval tepenin güney ucunda iki alçak yükselti üzerinde, güneyde Vespasian (M.S. 76)1097, kuzeyde de Antoninus Pius Tapınağı (M.S. 138-161)1098 yer almaktadır. G. E. Bean ve T. B. Mitford ikilisi Kestroi'nin kitabelerini1099 inceleyip, antik kent hakkında bil- gi vermişlerdir1100. Ayrıca yazıtlardan anlaşıldığına göre; M.Ö. 25 yılında Anado- lu’ya giren ve iç savaşta Sextus Pompeius’a karşı savaşmış olan Legio VII’de

1091 Karamut 2005, 1-6. 1092 Akşit 1976, 190. Selinus ayrıca sikkeler bastırmış bir polistir, TRAIANO SELINO Head 1911, 728; ’ın Selinus’ta ölümü için bkz. Cass. Dio 68, 33. 1093 Ruge 1921a, 359. Ramsay, Dağlık Kilikya şehirlerinden Kestros'un Kilise listelerinde Kestros şeklinde geçtiğini ve iki şehrin aynı olduğu belirtmektedir Ramsay 1960, 412, no: 34. Kestros/Kestros ve benzer isimlerle karşılaştırmalar için bkz. Umar 1993, 411, Kestros maddesi. Söğüt 1998, 73, not. 506. 1094 Söğüt 1998, 73. 1095 Hild ve Hellenkemper 1990, 301. 1096 Bean ve Mitford 1962, 212. 1097 Söğüt 1998, 74, kat. no. 10, lev. 26-27, çiz. 15. 1098 Söğüt 1998, 77, kat. no. 11, lev.28, çiz. 16. 1099 Kestros’ta senato ve halkın yanı sıra, gymnasium müfettişlerinin, rahiplerin, hâkimlerin (demiourgoi), savcıların da görevlerini içeren epeyce yerel yazıt bulunmuştur. Bkz. Hagel – Tomaschitz 1998, 148 – 153, Kes 10. 19. 28a. 28b (»boule kai demos«); 29 (»boule«); 1. 2. 4b. 6. 7a. 7b. 13. 16. 17. 19. 20a. 20b. 24. 26a. 26b. 27 (»demos«); 1. 26a (»iereus«); 2. 3. 27 (»demiourgos«); 19 (»gymnasiarchos«). Kent ayrıca Roma İmparatorluğu döneminde sikkeler bastırmıştır. Head 1911, 719. 1100 Bean ve Mitford 1962, 211-216; Bean ve Mitford 1965, 31; Bean ve Mitford 1970, 155-170. - 204 -

Kestros doğumlu bir asker de bulunmaktadır1101. H. Hellenkemper ve F. Hild ikilisi şehri genel olarak tanıtmışlardır1102. Vann, limanı olan şehirlerarasında göstermekte- dir1103. H. Öniz, doğal liman özelliği gösteren Kestros ve Iotape limanlarında yapmış olduğu araştırmalarda liman içi çapalama ve bağlama tekniğine dair kanıtlar elde etmiştir. Buna göre gemiler olası rıhtım veya kıyıya yanaşabilmek için açığa limanın ortasına demir atmışlardır. Sualtında in-situ haldeki çapaların buluntu yerine göre gemiler birbirine zarar vermeden limana yanaşabilmektedir1104. Ancak Kestros lima- nının yeri konusunda henüz yeterli bir kanıt yoktur (Resim 7).

7.1.8. Nephelium Gazipaşa-Anamur yolunun (Resim 73) 13. Kilometresinde, Muzkent Köyü civarındaki Nephelium1105 antik kentinde henüz arkeolojik kazı yapılmamıştır1106. Denize yakın olan kent kalıntılar arasında sur kalıntıları, kapılar, agora ve nekropol alanı yer alır. Büyük çoğunluğu Roma ve Bizans Dönemi’ne ait eserlerdir1107. Ayrıca İmparator Hadrian (M.S. 117-138) Dönemi’ne ait bir Tyche Tapınağı da bulunmak- tadır1108. N. K. Rauh tarafından yürütülen Dağlık Kilikya yüzey araştırma projesi kapsamında 1999 yılında yapılan çalışmalarda Nephelium ve Kestros arası taranmış- tır1109. “Kentin kıyılarında Antalya Müzesi adına 2000-2001 yılında sualtı araştırma- ları yapılmıştır. Bu araştırmalar sırasında kentin kuzey kıyısında bulunan doğal ko- yun derinliklerinde çapalar bulunmuştur. Denize doğru dik bir yamaç üzerinde yer alan kentin diğer kıyı kesimlerinde liman özelliği olan bir başka yer yoktur (Resim 8). Öte yandan bu liman güney ve güney-doğu yönlerinden gelen rüzgârlara karşı güvenli değildir. Dolayısıyla bu rüzgârlarla karşılaşıldığında gemiler ancak en yakın liman olan Selinus’a gitmek durumundadır. Çekek yeri olanağı olmayan bu liman,

1101 Kaya 2005b, 92. 1102 Hild ve Hellenkemper 1990, 301. 1103 Vann 1991, 36, fig. 1. 1104 Öniz 2012, 64. Resim 17. 1105 Karamut ve Russell 1999, 364, 369. Birkaç yazıt üzerinde demiourgos (hakim), gymnasiarchos, (müfettiş) ve archiereus (baş rahip) gibi bazı yerel makamların bulunmasından dolayı Nephelium’un bir polis olduğu varsayılır. Yayınlanmış bir yazıttan »boule kai demos« ise kentte bir halk senatosu olduğu anlaşılır, Hagel – Tomaschitz 1998, 324. 1. 1106 şeklinde bkz. Ruge 1935, 2491-2492. Ayrıca Iuliosebaste ve Juliosebaste olarak bkz. Ruge 1918, 104; Hild ve Hellenkemper 1990, 278; Söğüt 1998, 80, not. 530. 1107 Hellenkemper 1990, 366. 1108 Söğüt 1998, 80, kat. no. 12, lev. 20-31, çiz. 17-19. 1109 Rauh 2001, 259-272 - 205 -

uzun dönemli konaklamalar için uygun değildir”1110.

7.1.9. Antiokheia ad Krago Antiokheia ad Krago1111 Alanya’ya yaklaşık 60 km uzaklıkta, Gazipaşa ilçesi sınırlarında Güney Köyü’nün Nohutyeri Mahallesi’ndedir. Dağlık Kilikya kenti olan Iotape gibi Kommagene Kralı 4. Antiochos (M.S. 38-72) tarafından kurulmuştur (Resim 9). Diğer Antiokheia kentlerinden ayırmak için burası “Kragos’taki Antiokheia” anlamına gelen ismiyle anılmaktadır 1112. Antiokheia’daki kalıntıların çoğunluğu, burnun kuzeyinden denize tepeden bakan yumuşak eğimli bir şelf üzerin- de olup denize doğru dik şekilde inerek sonlanan bu arazide kentin ana kapısı ile deniz arasında 300 m’lik bir kot farkı dikkat çeker. Tapınak ana kapının 175 m. ku- zeyinde, kabaca deniz kıyısına paralel uzanan bir sırta doğru yükselen yumuşak eğimli yamacın orta kesimindedir1113. 5. yüzyılda Hierocles’te Antiokheia, metropolisi Seleukeia olan Isauria kent- leri arasında sayılmaktaydı. Bu eyaletin kenti olarak ilk önce Antiokheia patrikliğine, 7. yüzyıldan sonra da Konstantinopolis patrikliğine bağlanmıştır1114. Bölgede N. K. Rauh tarafından yapılan yüzey araştırmalarında, Antiokheia ad Krago ve Iotape gibi müstahkem sahil kentlerinde genellikle Bizans seramiklerine rastlamıştır1115. Yakla- şık 250,000 m²’lik kullanım alanıyla Antiokheia limanı, Korakesion ve Selinus li- manları ile birlikte bu kıyılardaki birkaç büyük limandan biridir1116. Appianus’un anlattığına göre (Mith. 96) Pompeius’un M.Ö. 67 yılındaki bitirici darbeyi vurmasın- dan önce korsanlar buradaki Kragos ve Anti-Kragos kalelerinde konuşlanmışlar- dı1117. Beaufort’un 19. yüzyılın başlarındaki izlenimlerine göre Antiokheia ad

1110 Öniz 2012, 32, 1111 Antiokheia’nın bir polis olduğunu kanıtlayan yazıtlar için bkz. Hagel ve Tomaschitz 1998, 35 – 43, AnK 4. 20. 21 (-polis-); 4. 11b. 15. 24. 26 (-boule kai demos-). Piskoposlukta Khalkedon Konseyi listesinde (451 C.E.), -Antiocheias tes Lamotidos-’tan piskopos Akakios’un olması, bu dönemde Antiokheia’nın Lamotis’in bir parçası olduğunu göstermektedir. Schwartz 1922 – 1930, II 1, 39; Ramsay 1890, 380; Jones 1971, 210 – 212. Sikkeler -Antiokheia tes paraliou- Head 1911, 717. 1112 Akşit 2010, 327 1113 Hoff vd. 2008, 95. 1114 Türkmen ve Gaffaroğlu 2005, 7. 1115 Rauh 2007, 115. 1116 Vann 1991, 31, 36, fig. 1, 4. 1117 Hoff vd. 2006, 101. - 206 -

Krago, “Üst tarafı dikkatle savunma düzenine konmuş olan kare kesitli bir yar, ken- tin içinden denize doğru uzanmakta ve kayaya oyulmuş merdiven basamakları iske- leden başlayarak kapılara kadar çıkmaktadır: öbür yanda ise, yarların içinde, tekneler için onarım kızağı olsun diye tasarlanmış gibi eğimli bir kanala sahip tekil bir kemer vardır” şeklinde yorumlanmıştır1118. Antik kentte 2005 yılından bu yana sürdürülen kazı ve restorasyon çalışmaları Nebraska Üniversitesinden Prof. Dr. M. Hoff başkan- lığında yürütülmektedir.

7.1.10. Charadros Antik Çağ’da bir liman vazifesi gören Charadros1119, Anthiocheia’nın 16 km güneyindeki, antik ismi ile Cataracts, günümüzdeki ismi ile Kaledıran Deresi’nin denize döküldüğü yerde kurulmuş bir polis yerleşimidir1120 (Resim 10). Topografya, arkeolojik kalıntı, edebi ve epigrafik kayıtlar yönünden Charadros’un, kıyıdaki Ga- zipaşa havzasından çok iç kesimler ile bağlantılı olduğu anlaşılır1121. Gürçam Kara- tepe’den 2 km güneyde Kaledıran Deresi’nin vadisinin başında 1350 m yükseklikte- ki dağ sekisinde bir Roma hamamı kalıntısı ile Helenistik ve Roma Dönemleri’ne ait bir takım seramik parçaları bulunmuştur. Bu bölgede yaklaşık 10-15 yapı kalıntısı ve olası bir savunma duvarına rastlanılmıştır. Bu buluntular, vadisi 15 km olan Kaledıran deresinin yamacının oldukça dik olup derenin ağzında yani deniz kenarın- da Charadros’un antik kentinin ve limanının olduğunu gösterir (Resim 75). M.S. 200 yılına tarihlenen bir yazıttan Charadros’un Lamos’un limanı olduğunu anlaşılmakta- dır. Çayın ağzı, Hekataios ile başlayan birçok antik yazar tarafından bahsedildiği üzere bir liman vazifesi görmüştür. Topografya, arkeolojik kalıntı, edebi ve epigrafik kayıtlar yönünden Charadros’un, kıyıdaki Gazipaşa havzasından çok iç kesimler ile

1118 Beaufort 1818, 192. 1119 Hekataios (M.Ö. 5. yüzyıl başları) Charadros’u bir -limen kai epineion Kilikyas- Hekataios Steph. Byz. bkz. Charadros. 4. yüzyıl başlarından itibaren Skyl. 102 (GGM I 76) Charadros’u bir -polis kai limen- olarak tanımlar; Mitford, Pamphylialı birinin Charadros’taki Ptolemaios garnizonunu, Arsinoe’den komuta ettiğini belirtir. Mitford 1961, 134 – 136, no. 35.; Strabon ise burayı limana sahip bir kale olarak tanımlar. Strabon XIV. 5. 3. 1120 Rauh vd. 2009, 257. 1121 Charadros’un Lamos’un bölgesinde olduğu yönündeki, M.S. 3-6. yüzyıl arasına ait epigrafik kanıtlar, oldukça karmaşıktır. Bkz. IGR III 838, Hagel ve Tomaschitz 1998, 61, 2. Septimus Severus’un Charadros’ta bulunmasının onurlandırıldığı yazıtta kent Lamotis’in limanı –epineion-: -hoi katoikountes Charadron epineion Lamoton- buradaki -hoi katoikountes- muhtemelen Charadros’ta ikamet eden yurttaş olmayan tüccarları belirtir. Benzer biçimde Stephanus Byzantinus’ta Charadros’u –epineion Kilikyas- (Kilikya’nın limanı) olarak belirtir (GGM I 486). - 207 -

bağlantılı olduğu anlaşılır1122. Roma Dönemi’nde ticari mallar Kaledıran deresi boyunca taşınmış olmalıdır. Kereste ticareti Gürçam Karatepe bölgesinden Charadros limanına kadar yapılıyor- du1123. Ayrıca 2005 yılında E. Arcak başkanlığında sualtı araştırmaları yapılmış an- cak herhangi bir batık tespit edilememesine karşın Geç Demir Çağı’na ait olabilecek sepetkulplu bir amphora kulpu bulunan eserler arasındadır. Bununla birlikte limana saçılmış eserler arasında muhtemelen bir gemi gövdesine ait ahşap parçaları da bu- lunmuş olup C-14 analizi yapılması planlanmaktadır1124. Rauh’un Kaledıran civarında yapmış olduğu yüzey araştırması sonucu, bir takım seramik parçaları ve mimari elemanlar tespit edilmiştir. Araştırma ayrıca Antik Charadros kenti, Bıçkıcı Çayı, Bozkaya Tepesi, Kaledıran ve Hasdere Kanyonları, Kestros limanı ve Nephelium’un kıyı hattını da kapsamaktadır1125. Bu araştırmalar sonucunda Charadros limanına giriş için yapılmış olası bir dalgakırana ait bazı kalın- tılar da tespit edilmiştir. Charadros’ta ele geçen bir yazıt üzerinde muhtemelen Olba’daki Aquadük’ü yaptıran ile aynı kişi olan elçi Antonius Balbus’a (M.S. 197/198-200) ithaf edilmiş bilinmeyen bir yapıdan bahsedilmektedir1126.

7.1.11. Platanunte Mersin ilinin Anamur ilçesinin Melleç1127 (Demirören) Köyü’nde yer alan an- tik kıyı yerleşimlerden biridir (Resim 76)1128. Stadiasmus olarak bilinen anonim ya- zar tarafından Platanunte, iki liman arasında ve Anemurium’a 60, Charadros’a ise 90 stadia1129 uzaklıkta olarak belirtilmiştir1130. (Resim 11) 1994 yılında K. G. Türe, E.

1122 Rauh vd. 2009, 257. 1123 Rauh ve Wandsnider 2005, 132. 1124 Hoff vd. 2006. 100. 1125 Rauh 2004. Bu yerleşimlerin çoğunda anıtsal mimari yapılar ve/veya Boule kai demos (belediye meclisi) gibi kamu kurumlarının varlığını gösteren yazıtlar bulunmuştur. Böylece meşru olarak kent sınıfına giren bu yerleşimler, bu kimliği yansıtan önemli izler de taşmaktadır. Bazı kentsel toplulukların yanı sıra havzada büyük müstahkem kasabalardan, ayrı tahkimatlara kadar çok sayıda küçük yerleşim de varlığını sürdürmüştür. Bu yerleşimlerin varlığı endüstriyel tesisler (fırınlar, amphora depoları, şarap ve yağ işlikleri), özel çiftlikler, tanımsız bazı yapılar, mezarlar, yol izleri ve dağınık vaziyetteki yoğun çömlek parçalarından anlaşılmaktadır. 1126 Hagel ve Tomaschitz 1998, 61; Borgia 2013, 121. 1127 Hild ve Hellenkemper 1990, 381. 1128 Graauw 2013, 149, kat. no. 2265. 1129 1 = 184,9 m. 1130 Stadiasmus, 179. Müller 1882, 472. - 208 -

Arcak ve A. C. Yalçıner tarafından, doğal liman içerisinde şnorkel ile yapılan sualtı yüzey araştırmasında yer yer taş çapalara rastlanmış olması önemli bir ayrıntıdır1131.

7.1.12. Anemurium Kent (Resim 77-78) Anamur’un 8 km güney-batısında, Anadolu’nun güney ucunda olan Anamur Burnu’nun doğuya bakan yamaçlarına kurulmuştur (Resim 12)1132. Ayrıca burası Anadolu’nun Kıbrıs’a en yakın noktasıdır1133. Stadiasmus’a göre Crommyum Burnu (Kormacit Burnu) ile aradaki mesafe 350 stadia uzunluğun- dadır1134. Pamphylia sınırından Anamur Burnu’na kadar Kilikya kıyıları 820 stadia, sonrasında Soloi’ye kadar ki kısmı ise 500 stadia olarak belirtilmektedir1135. İlk yer- leşiminin ne zaman olduğu bilinmese de M.Ö. 4. yüzyıl’da bir liman kenti olarak adı geçmektedir 1136 . M.Ö. 1. yüzyılda gelişmeye başlayan kent Romalılar tarafından Kommegene Krallığı’na verilmiştir. Kommagene egemenliği 263-260 Roma impara- toru Valerianus’ a kadar sürmüştür. İmar faaliyetleri Roma Dönemi’nde yoğunlaşan kenti, Romalılar Kıbrıs’la ilişki kurmak için bir merkez olarak kullanmıştır1137. 260 yılında Pers Şapur veya kuvvetlerinin bir kısmının batıdaki Selinus’a ka- dar ilerlemesi ile 3. yüzyılda güney kıyısındaki gelir seviyesi azalmıştır1138. Pers isti- lasının Kilikya kentleri üzerindeki etkisi kalıntılardan anlaşılamasa da Isauria kıyı- sındaki bir kaç kentten biri olan Anemurium’da, kentin en varlıklı dönemini yaşadığı 2. yüzyılın sonu ile 3. yüzyıl başlarında, palaestra dahil olmak üzere birçok iddialı inşaat projesinin aniden son bulması, Russell tarafından Pers işgaline bağlanır1139. Anemurium’daki kazılar neticesinde henüz bitmemiş bir Roma yapısının duvarı için- de küçük umumi bir yapı olduğu görülmektedir. Muhtemelen yakındaki Kıbrıs üze- rinden düzenlenen Arap saldırıları nedeniyle, 7. yüzyılın ortalarından itibaren yerle- şim yok olmuştur1140.

1131 Türe v.d. 1995, 3. 1132 Russell 2002, 221; Türe v.d. 1995, 1. 1133 Strabon XIV, 4, 3. 1134 Stadiasmus, 178. Müller 1882, 472. 1135 Selen 1951, 307. 1136 Akşit 2010, 329. 1137 Akşit 2010, 329. 1138 Vann 1998, 79. 1139 Russell 2002, 221, not. 2. 1140 Vann 1998, 79-80, not. 11. - 209 -

Hem Kıbrıs’a olan yakınlığından hem de kara yoluyla Toroslardaki en önemli Roma kentlerinden biri olan Germanikopolis (Ermenek) ile bağlantılı olduğu için kent bir ticaret merkezi haline dönüşmüştür. Anemurium 19. yüzyılda İngiliz F. Beaufort'un Akdeniz'de yaptığı keşifler sonucunda batı dünyasına tanıtılmıştır. 1960 yılında Toronto Üniversitesi’nden E. A. Rosenbaum tarafından kazılar başlatılmıştır. Daha sonra Kanadalı Prof. James Russel tarafından kazılar ve diğer bilimsel çalışma- lar sürdürülmüş 2000 yılında kazılara son verilmiştir1141.

7.1.13. Rhygmanis Mamure Kalesi (Resim 79-80), Antalya-Mersin karayolu üzerinde Anamur'a 8 km uzaklıkta Bozdoğan Köyü sınırları içerisinde yer alır (Resim 13). Kale birçok Anadolu kalesinde olduğu gibi antik temeller üzerine kurulmuştur. 1988 yılında Anamur Müzesi Müdürlüğü’nce yapılan kurtarma kazılarında M.S. 3.-4. yüzyıllara ait "Ryg Monai" adlı fazla etkili olmayan, Geç Roma kentine ait tabanları mozaik döşeli yapı kalıntıları ortaya çıkartılmıştır. Anamur (Mamuriye) Kalesi, Anamur Burnu'nun kıyısında düz arazi üzerinde, deniz sahilinde kurulan bu kale Torosların eteğinde, Akdeniz'e açılan önemli limanlardan birini kontrol etmektedir. Helenistik dönemde önem kazanan kentin dış kalesinin de aynı zamanda yapıldığı tahmin edil- mektedir. M.Ö. 1. yüzyıldan sonra Roma'nın egemenliğine girmiştir. İç kale, 3. yüz- yılda Roma Dönemi’nde yapılmış, 395'te Bizans İmparatorluğu'nun, 8. yüzyıldan sonra da Müslüman Araplar ile Bizanslılar arasında el değiştirmiştir1142. Stadiasmus Anemurium ile Rhygmanis arasının 50 stadia olduğundan bahseder1143.

7.1.14. Nagidos Mersin ili Bozyazı ilçesi sınırları içerisinde, Anamur’un 10 km doğusunda yer alan Nagidos, (Resim 14) Orta Dağlık Kilikya’da bir liman kentidir (Resim 81- 82)1144. Antik kentin akropolisi denizden yaklaşık 68 m yükseklikte bugünkü adıyla Paşabeleni Tepesi’ndedir. Akropolis’in batısında Toroslar’dan gelerek denize ulaşan Sini Çayı yer almaktadır. Nagidos’un tarihi hakkında antik kaynaklar çok fazla bilgi

1141 Akşit 2010, 329. 1142 Rosenbaum v.d. 1967, 7-5. 1143 Stadiasmus, 177. 1144 Durugönül 2007, 5; Durugönül ve Alkaç 2008, 83. - 210 -

vermemektedir. Hekataios’a göre “Nagis Kubernetes” adında semitik kökenli (belki de mitolojik) birisi tarafından kurulmuş olduğu savunulan kent hakkında daha kesin olan, yerleşimin M.Ö. 2. Bin’de Luvi halkının oluşturduğu ve Tarhundassa Krallı- ğı’nın sınırları içinde bulunduğudur. Kaynaklara göre Nagidos M.Ö. 7. yüzyılda bir Samos kolonisi veya emporio'su olarak kurulmuş ve böylelikle ticarete açılmış bir liman kenti kimliği kazanmıştır. Ancak pişmiş toprak heykelciklerin ve en erken se- ramiklerin Samos'tan ziyade Kıbrıs'a işaret etmesi, kentin bir Samos kolonisi olması konusunda tereddütlerin oluşmasına neden olmaktadır. Pişmiş toprak heykelcikler, Kıbrıs buluntularıyla veya Samos'ta bulunan Kıbrıs ithali eserlerle benzerlik göster- mektedir. Seramik olarak da Samos ithali olan sadece birkaç parça bulunmuş, buna karşın Kıbrıs taklitleri yoğun olarak ele geçmiştir. Sonuç olarak küçük gruplar Nagidos'a yerleşerek, kendilerine en yakın üretim merkezi olan Kıbrıs'ı örnek almak suretiyle kendi tarzlarında üretim yapmış olmalıdırlar1145. Nagidos’un yüksek bir tepe üzerinde ve deniz kenarında yer alması, akropolisin yanından bir nehrin geçmesi kentin askeri, ticari ve tarımsal ihtiyaçlara cevap verebilecek önemli bir merkez haline dönüşmesine olanak sağlamıştır. Prof. Dr. Serra Durugönül tarafından gerçekleştirilen kazılarda çıkan amphora ve amphora mühürleri M.Ö. 5. yüzyıl - M.Ö. 175 yılları arasında kentin Akdeniz ticaretindeki etkin rolünü ortaya koymuştur. M.Ö. 6.-3. yüzyılın ortalarına kadar Khios amphoraları da Ada’nın meşhur şarabının ithal edildiğini kanıtlar. M.Ö. 3. yüzyılın ilk çeyreğinde kent, kendi amphoralarını üretmeye başlamış ve aynı zamanda sikke- leri üzerine şarap pazarında yer edebilmek için betimlemiştir. Helenistik dönemde kendi mühürleme sistemini oluşturan kent, Kuzey ve Güney Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ile ticari bağlarını ortaya koyar1146. Kıbrıs etkili yerel üretilmiş pişmiş top- rak eserler ve ayrıca Makedonya, Troas, Karia, Pamphylia, Ionia ve Kilikya bölgesi- ne ait çeşitli sikkelerde bu bölgelerle olan ticaretin birer göstergesidir. Pers İmpara- torluğu’nun ve satraplarının Kilikya’ya ve Nagidos’a vermiş oldukları önem ve ayrı- ca uygun liman koşulları ve verimli arazileri nedeniyle kentin her dönem Kıbrıs, Mı- sır ve Ege ile ticari ilişkileri olmuştur1147. Bunda kuşkusuz konum olarak, nehrin ya-

1145 Durugönül 2007, 5; Yıldız 2013, 140. 1146 Durugönül 2002, 114. 1147 Durugönül-Alkaç 2008, 87. - 211 -

nındaki bir tepenin üzerinin yerleşim alanı olarak tercih edilmesinin avantajları ol- muştur. Ticari ulaşım bunların en başında gelmiştir. Birçok antik kentin kurulduğu yerde, aranan avantajların hemen hepsini Nagidos'ta bir arada bulmak mümkündür. Gerçekten de Arkaik Dönem'den yerleşimin terk edilişine değin kent, hemen hemen her dönem ticaretin içinde olmuştur. Bunu, her dönemde Samos, Kıbrıs, Mısır (Ptolemaioslar Dönemi) ya da Ionia veya Attika eserlerinin veya taklitlerinin Nagidos'ta biliniyor veya üretiliyor olmasından anlamaktayız1148. Antik yazarların, Nagidos ve diğer birçok yerleşimi bir büyük Yunan kentinin kolonisi olarak yansıtmaları bir anlamda Yunan gücünü göstermek ve yeni yerleşim- lere prestij sağlamak amacını taşımış olmalıdır. Bu aynı zamanda Yunanlaşma süre- cinin başlangıcını sağlamak açısından da önemliydi. Nagidos, Kilikya’nın birçok şehri gibi, Yunan özelliğini hiçbir zaman tam olarak yitirmemiştir. Ancak Yunan nüfus yoğunluğundan söz etmek mümkün değildir. Daha ziyade Kıbrıs'daki Yunan merkezleriyle oluşmuş bulunan iletişim nedeniyle, Yunan unsurların varlığı savunu- labilmektedir. Asur metinlerinde geçen Iamanilir'in (yani Ioniahların/Yunanlıların), Kilikya’nın dağlık kısmında kendileri için üsler kurdukları ve Fenikeliler ile Doğu ticaretini sürdürdükleri yönündeki bilgiler de bölgedeki ticaretin yoğunluğunu belge- ler niteliktedir. Nagidos'a olan ilginin çağlar boyu sürmesinin nedeni, uygun liman koşulları, verimli toprakları ve Helenistik Dönem'de korsanların kontrol altında tutu- labilmesi için önemli jeostratejik konumu ile açıklanabilir. Bölge hakkındaki kesin bilgiler M.Ö. 6. yüzyılda “Yeni Babil” metinlerinde geçen Pirindu ve kralı Appuaşu ile ortaya çıkar. M.Ö. 557/556 yıllarında Pirindu Kralı Appuaşu”ya karşı bir sefer düzenleyen Babil Kralı Nergilissar”ın bu seferiyle ilgili metinlerde, kralın orduları- nın, “atalarının başkenti” olan bugünkü Meydancıkkale ile bağdaştırılan Kirşu'ya kadar geldiği bildirilmektedir. Bu dönemde Nagidos’ta da Pharnabazos’a ait gümüş sikkeler bulunmuştur. Bununla birlikte, Nagidos gibi Kelenderis, Holmoi, Soloi ve Mallos da “Büyük Kral”ı tanımakla birlikte, kendi şehir lejantı olan tanrı ve sembol- lerini kullanarak sikke basmıştır. Bu durum, Nagidos’un M.Ö. 5. yüzyıl sonu ve 4. yüzyıllarda ekonomik açıdan güçlü olduğunun da bir göstergesidir. Sikkeleri ikonografık açıdan Yunan özelliği taşıyıp, sadece Pharnabazos Dönemi’nde

1148 Durugönül 2007, 3-4. - 212 -

(M.Ö. 380-375) Pers unsurları gösteren bir baskı tipi seçer; bu halde dahi Yunan özellikleri tamamen silinmemiştir. Ön yüzde Aphrodite bir sfenksli taht üzerinde oturur durumdadır. Arka yüzde her zaman gördüğümüz Dionysos yerini miğferli bir başa ve Arami harflerine bırakmıştır. “Pharnab”, Pers’ten ziyade, “Persleştirilmiş” ya da “yerel etki” ibarelerinin daha uygun olacağı bu sikke betimlemesinde, Aphrodite'nin sfenksli bir taht üzerinde oturması veya Yunan özelliklerine sahip miğ- ferli başın yanında Arami yazıt olması, bu dönemde kentin kendine özgü tarzına bir süre için ara vermek durumunda kaldığını göstermektedir. Pers satraplarının etkisin- den oldukça uzak olan Nagidos, sadece parasının geçerliliğini sağlamak için Pers para birimini kullanmıştır. Pharnabazos'un darplarında “Khilik” ibaresini kullanmış olması, kendisinin hâkimiyeti altında olan diğer bölgelerin yanı sıra, Kilikya’da da otoritesini gösterme çabası ile bağlantılıdır. Nagidos, Akhamenid idari sistemi içeri- sinde de ve küçük para birimi ile ayrıcalıklı bir yere sahipti: Mühür kesimi ve lejantları ile tamamen Yunan özelliklerine sahipti. Tiribazos'un Tarsus veya Pharnabazos’un Nagidos sikkelerinde, betimlemelerin salt Pers ikonografisinde ol- mamaları, özerkliğin bir işareti olup, sikkelerin hem Yunan hem de Pers yerleşimci- lere hitab etmek üzere ikonografik özelliklerine dikkat edilerek basıldıklarını göster- mektedir. Yukarıda sözü edilen “Persleştirilmiş” Aphrodite’nin dışındaki miğferli baş da hem Ares hem de Pers satrap başı olarak yorumlanacak kadar Pers baskısın- dan uzak darp edilmiştir. Pharnabazos Dönemi’nden sonra Nagidos eski ikonografi- sine dönmüştür: Ayakta duran Aphrodite ve Dionysos. Nagidos’ta şehir sikkelerinin basımı M.Ö. 333 yılına kadar devam etmiş, satraplıkların özerklikleri Büyük İsken- der ile değişime uğramıştır: Satraplar bölge yöneticileri değil, kraliyetin memurları olmuştur. İskender Krallığı’nda, M.Ö. 333’de son bulan şehir sikkeleri artık Nagidos için de basılmamış, İskender’in ölümünden sonra da ancak kralların tipolojisi ve ismi altında sikke darp edilmişti1149. Diadokhlar güç savaşına girişince de Küçük Asya’nın Yunan şehirlerinin öz- gürlüğü bölgesel özerkliklere indirgenmiş, Kilikya yine tarafsız bir bölge olmuştur. Nagidos’un bu dönemdeki konumunu iki ayrı yazıttan anlayabilmekteyiz: İlki, Seleukoslar zamanına, I. Seleukos ve/veya I. Antiokhos (M.Ö. 281) Dönemi’ne ait

1149 Durugönül 2007, 6. - 213 -

olup, Nagidos’a Antiokheia’nın kurulması için yerleşmeciler vermesi üzerine yapılan çağrı yazıtıdır. Diğeri M.Ö. 238/230 yıllarına tarihlenen ve Arsinoe'nin, Nagidos’tan alınan topraklar üzerine, kurulmasından sonra, iki yerleşimin uyum içinde olmalarını hatırlatan yazıttır. Her iki yazıt da bize, Nagidos’un koloni kurma sürecinde taşıdığı önemi ifade etmektedir: İlkinde Nagidos halkının, ikincisinde topraklarının bir kısmı alınmaktadır. İkinci yazıt ayrıca Nagidos’un konumunun Ptolemaioslar politikası içerisindeki stratejik önemini göstermektedir. Nagidos'tan da yukarıda belirtilmiş olduğu gibi Seleukoslar zamanında yerleşimci, Ptolemaioslar zamanında ise toprak alınmıştır. Yerleşimlerin çoğu garnizon niteliğinde kurulmuştur. Bu garnizonlarda paranın darp edilmesi ve otonom baskıların olması konusundaki fikirler farklıdır. En azından Nagidos'ta bulunan Ptolemaios sikkeleri Ptolemaioslar'ın kendi ordularına kendi bronz sikkeleriyle ödeme yaptıklarına işaret etmektedir. Nagidos, eski bir darphane olarak İskender zamanında bu gücün hizmetine girmek suretiyle işlevini sürdürmüş olmalıdır. Kilikya, kendilerinden önceki dönemde olduğu gibi, Ptolemaioslar için de Kıbrıs'a ve Kilikya'ya askeri ve deniz gücü yerleştirilmesi açı- sından, gemi yapımı için ve harekât noktası olarak önem taşımaktaydı. Bunun için de Ptolemaioslar tüm yetkiyi, askeri ve sivil otoriteyi ellerinde tutuyorlardı. Arsinoe gibi “katoik” olarak kurdukları yerleşimlerde de askerlerine toprak sağlıyor, onların aske- ri ve tarımsal üretimlerinden faydalanıyorlardı; bu nedenle Arsinoe-Nagidos gibi tarıma veya ticarete elverişli mekânları seçiyorlardı. Ayrıca kökleşmiş geleneksel idari sistemlerin olduğu yerler tercih ediliyordu. Bunu en iyi şekilde Nagidos’un M.Ö. 5. yüzyıldan M.Ö. 4. yüzyılın sonuna kadar sikke darp etmesinden, yani ba- ğımsız sayılacak nitelikte organize olmasından izleyebiliyoruz. Pers İmparatorluğu'- nun ve satraplarının Kilikya’ya ve Nagidos’a bağışlamış oldukları özerklikleri ve Ptolemaioslar’ın Nagidos’a vermiş oldukları önem nedeniyle kentin, Kıbrıs, Mısır ve Ege ile ticari ilişkileri olmuş ve bu durum onu ilgi odağı olarak tarihin çeşitli zaman- larında ön plana çıkartmıştır1150. Kentte yapılan araştırmalarda, gelişkin ticaretin yürütülebileceği türden bir limanın Paşabeleni’nin doğusunda değil, batısında olabileceği anlaşılmıştır. Bu amaçla yürütülen sualtı çalışmalarında, modern limanın hemen batısında bulunan

1150 Durugönül 2007, 7. Yıldız 2013, 138-141. - 214 -

Orman İşletmesi Tesisleri’nin güney bakan kayalıklarının düzgün olması dikkat çekmiş ve bu durum gemilerin yanaşabileceği doğal bir özellik olarak değerlendiril- miştir. Ayrıca 1960’lı yıllara kadar bu kayalıklara gemilerin yanaştığı ve buradan kereste taşımacılığı yapıldığı bilgisine ulaşılması da bu görüşü desteklemektedir. Buna ilaveten geçen yüzyıl başlarında Alman gemilerinin aynı noktadan kurşun yük- ledikleri de bilinmektedir. Paşabeleni Tepesi’nden sonra batıdaki en uygun liman yerinin burası olması, ithalat ve ihracatın kısa mesafeli taşımacılığa elverişli küçük tekneler yardımıyla yapıldığını düşündürmektedir1151.

7.1.15. Arsinoe Strabon, burayla ilgili bilgileri aktarırken1152; “Anemurium’dan sonra ilk kent olan Nagidos’a sonra bir demir atma yeri bulunan Arsinoe’ye gelinir” demektedir. Deniz kıyısında yer alan Arsinoe "Maraş Harabeleri" (Resim 84) antik kenti yakının- daki Anemurium (Anamur), Nagidos (Bozyazı) ve Kelenderis (Gilindire=Aydıncık) gibi antik dönemin liman kentlerinden biridir1153. Beaufort, Bozyazı ilçesinin 2 km. doğusunda Çubukkoyağı köyü sınırları içinde, denize doğru burun biçiminde uzanan hâkim bir tepe üzerinde, Arsinoe kalıntılarının bulunduğunu bildirmektedir (Resim 15)1154. Ancak Arsinoe’nin yeri konusu halen tartışmalıdır. Çubukkoyağı köyündeki kalıntılar tamamen Geç Antik Dönem’e aittir1155. Ptolemaios’lar masrafı düşürmek adına, garnizonlarını bölgede bulunan He- len kentlerinin yakınında kurmayı tercih etmişlerdir. Böylelikle hali hazırda kurulu olan kentin imkânlarından faydalanarak, yeni koloninin gelişimi de hız kazanabil- mekteydi. Bunun dışında Helenistik krallıkların, bölgedeki güçlü kentleri işgal ede- rek isimlerini değiştirmek yerine, bu kentlerin yakınlarına koloni kurarak onların dostluklarını kazanmak istedikleri de öne sürülmüştür1156. Dağlık Kilikya’da bu şe- kilde Arsinoe Nagidos’un, Berenike ise Kelenderis’in yanında kurulmuştur1157. Şehrin kuruluşu hakkında ve komşu Nagidos Kenti ile ilişkileri hakkındaki

1151 Durugönül v.d. 2001, 273-274. 1152 Strabon XIV.5.3. 1153 Beaufort 1818, 206. 1154 Beaufort 1818, 206. 1155 Aydınoğlu 2002. 1156 Zoroğlu 1999b, 374. 1157 Aydınoğlu 2002, 42. - 215 -

bilgiyi yine Mersin Müzesi’nde sergilenen yazıttan öğrenmekteyiz1158. Bu yazıttan, şehrin ilk kez M.Ö. 270 yıllarında Aspendoslu Aetos’un zamanında kurulduğu anla- şılmaktadır. Aetos’un, Mısır kralı II. Ptolemaios’un karısı aynı zamanda kız kardeşi adına kurduğu bu kent, kral, karısı ve kız kardeşinin “Kutsal Kenti” olarak anılmıştır. Akdeniz kıyılarında kurulan birçok şehre Arsinoe adı verilmiştir. Bilinen dört Arsinoe antik kenti içinden Bozyazı’da bulunan Arsinoe kenti, II. Arsinoe adına inşa edilmiştir. Yazıtta komşu kent Nagidos’la aralarında çıkan sınır anlaşmazlığının gi- derildiği ve iki nüsha hazırlanan yazıtın Nagidos’ta Afrodit Tapınağı’na, Arsinoe’de ise kapalı kutsal bir alana yerleştirildiğinden bahsedilmektedir1159. Yine aynı yazıta göre Nagidos, Arsinoe’nin “anne şehri” ilan edilmiştir1160. II. Antiokhos Theos tara- fından ele geçirilen bölgede Nagidos tarafından yutulan Arsinoe, III. Ptolemaios Euergetes tarafından tekrar kurulmuş ve bazı kazanımlar elde etmiştir1161. Arsinoe sadece askeri bir garnizon olarak Ptolemaios donanmasına hizmet etmiş, muhtemelen Nagidos’un bir dış mahallesidir. Arsinoe’lilere verilen Nagidos ile eşit haklar ise tamamen bu koloniyi Nagidos’un olanaklarından faydalanarak geliştirmeye yönelik olmalıdır. Bu nedenle Ü. Aydınoğlu’na göre askeri bir garnizon olarak kurulmuş olan Arsinoe eski kentin içinde asimile olmuştur1162.

7.1.16. Dionysophanis Mersin’in Bozyazı ilçesinin Tekmen kasabasının kıyısında bir koydur 1163 (Resim 16). Bununla birlikte Stadiasmus’un belirttiği üzere Rygmanis ve Dionysiphane arası 50, Mandane ve Dionysiphane arası ise 30 stadia’dır1164. Bu du- rum günümüzde Kızılburun Limanı olarak bilinen yerin doğusunu işaret ediyor ola- bilir1165.

1158 Jones ve Habicht 1989 319-320; Hellenkemper ve Hild 1986, 51. 1159 Jones ve Habicht 1989 332. 1160 Durugönül 1999, 72-73. 1161 Aydınoğlu 2002, 43. 1162 Aydınoğlu 2002, 46. 1163 Hild ve Hellenkemper 1990, 241. 1164 Stadiasmus, 176-175. 1165 Graauw 2013, 149, kat. no. 2270. - 216 -

7.1.17. Mandane Mersin’in Bozyazı ilçesinin Tekeli kasabası kıyısındaki antik bir limandır (Resim 17)1166. Burası Stadiasmus tarafından Psidium Burnu’na 7 stadia uzaklıkta bir sahil kenti olarak belirtilmiş. Ayrıca Psidium Burnu ve 100 stadia uzaklıktaki Kelenderis arasında yer aldığı anlaşılmaktadır1167. Mandane’nin yeri konusu belir- sizliğini korurken Kelenderis’in batısındaki bu limanın, Kelenderis’e 3 km kadar uzaklıktaki Yenikaş’taki kalıntılarla ilişkili olduğu düşünülmektedir 1168 . Hild ve Hellenkemper ise Mandane’yi biraz daha batıdaki Tekmen (Akyaka) dolaylarına verirler1169.

7.1.18. Melania, Myus Aydıncık’ın 8 km batısında, Soğuksu Çayı’nın denize döküldüğü kısımda yer alan koy doğal bir liman vazifesi görür1170 (Resim 18). Plinius’un bahsettiği Myanda veya Mysanda 1171 , ayrıca Scylax’ın bahsettiği Kelenderis ve Nagidos arasındaki Myus1172 kentleri de aynı yeri işaret ediyor olabilir. BeafourtAncak Myus’un yeri kesin olarak belli değildir. K. L. Zoroğlu Kelenderis’in 15 km kadar batısında bulu- nan halk arasında “Tepesidelik” olarak adlandırılan yerde, Geç Antik veya daha son- raki döneme ait mimari parçaların bulunduğunu belirtmektedir1173.

7.1.19. Kelenderis Kelenderis, yakın zamana kadar Antik Çağ’dan kalma isminin bozulmuş hali olan Kilindere ya da Gilindere olarak anılan, Anamur ile Silifke arasındaki, Aydıncık bucak merkezidir (Resim 19)1174. Antik kentin kalıntıları çoğunlukla doğuda Sancak Burnu ile batıda Karabıyık Burnu arasındaki Saplı Ada üzerinde yoğunlaşmıştır1175. Antik Nagidos ile Aphrodisias arasında bulunan Kelenderis, aynı zamanda Dağlık

1166 Graauw 2013, 149, kat. no. 2271. 1167 Stadiasmus 174-175. 1168 Zoroğlu 1994a, 17, not. 61. 1169 Hild ve Hellenkemper 1990, 340-341. 1170 Beaufourt 1818, 207; Hild ve Hellenkemper 1990 363; Graauw 2013, 149, kat. no. 2272. 1171 Plinius. 5. 27. 1172 Scylax 40. 1173 Zoroğlu 1994a, 17, not. 56. 1174 Zoroğlu 1994a, 2. 1175 Tekocak 2010, 827. - 217 -

Kilikya’nın en önemli kentlerinden de birisidir. Kelenderis bölgesi coğrafî konumu, doğal limanı ve kıyı yapısı itibari ile Anadolu’daki Doğu Akdeniz kıyılarının önemli geçiş ve demirleme noktalarından biridir1176. Yakın çevresinde bulunan tatlı su kay- nakları, gemi yapımı için çok önemli olan sedir ormanları, Anadolu’ya açılan geçiş noktalarına yakınlığı, Kıbrıs’ın ana karaya en yakın olduğu bölge olması nedeniyle de stratejik önemini hiç kaybetmemiştir. Kelenderis antik limanı (Resim 85), liman bölgesinde yapılan kazı sonuçları ve çevre bölgede bulunan mezar kalıntıları da bu yöndeki savları güçlendirmektedir1177. Antik yazar Ps. Skylax’a (Periplus 102)1178 göre Nagidos, Poseideion, Salon, Myus, Kelenderis, Aphrodisias, Holmoi ve Sarpedon sıralamasında, Kelenderis’in Myus ve Aphrodisias limanları arasında olduğu görülür. Strabon’da1179 da yine do- ğuya doğru yapılan sıralamaya göre Anemurium, Nagidos, Arsinoe, Melania, Kelenderis ve Holmoi gelmektedir. P. Mela (I, 77) ise doğudan batıya doğru yaptığı sıralamasında Kelenderis’i Sarpedon ve Anemurium arasına yerleştirirken, Kelenderis’in Sarpedon’a daha yakın olduğunu vurgular. Ancak bu ifade’nin yanlış olduğu düşünülmektedir1180. Stadiasmus’ta1181 doğudan batıya, Sarpedon’dan başla- yarak Seleukeia, Holmoi, Mylai, Aphrodisias, Berenike, Kelenderis, Mandanen ve Anemurium şeklinde Orta Dağlık Kilikya liman kentlerini sıralar1182. 2000 yılında Gilindire Mağarası’nda bulunan kap parçaları kentin tarihinin Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı’na kadar gidebileceğini göstermiştir1183. 1987 yılın- dan bu yana yürütülen kazılarla, kentin tarihine ışık tutulmaktadır1184. Bu arkeolojik kazı ve araştırmalar sayesinde kentle ilgili oldukça önemli bilgiler elde edilmiştir. Buna göre en parlak dönemini Klasik Dönem’de yaşamış olan kent daha sonraki de- virlerde, bölgenin de içinde bulunduğu şartlara paralel olarak giderek önemini kay-

1176 Zoroğlu 1994a, 26. 1177 Zoroğlu 1994a. 1178 Scylacis Caryandensis Periplus için bkz. C. Müller, Geographi Graeci Minores, I, II, Paris, 1855, 1861, 76. 1179 Strabon XIV. 5. 3-4. 1180 Zoroğlu 1994a, 17, not. 58. 1181 Stadiasmus Maris Magni için bkz. C. Müller, Geographi Graeci Minores, I, II, Paris, 1855, 1861,422 vd. (174-196). 1182 Zoroğlu 1994a, 16-17. 1183 Tekocak 2010, 827. 1184 Prof. Dr. K. Levent Zoroğlu Başkanlığında yürütüle kazı çalışmaları için bkz. 1988-2013 yılları arasındaki KST’ler. Tekocak 2012, 306, n. 1. - 218 -

betmesine rağmen hiçbir zaman tarih sahnesinde tümüyle yok olmamıştır1185. M.Ö. 5. yüzyılda, Atina’nın önderliğinde Persler’e karşı kurulan Attik-Delos Deniz Birliği’nin en doğudaki üyesi ve müttefiki olan Kelenderis, korunaklı limanı sayesinde bölgenin en etkili ticaret merkezlerinden birisi olmuş, M.Ö. 401-330 arası süren Pers işgaline rağmen ticari bağımsızlığını korumayı başarmıştı. Kelenderis, Büyük İskender’in ölümünden sonra Mısır’da kurulan Ptolemaios Krallığı ile iyi ilişkiler içine girdi. Ptolemaislar’ın Akdeniz üzerindeki etkisinin M.Ö. 2. yüzyılın sonlarına doğru azalmasıyla birlikte korsanlık ve köle ticareti giderek artmıştır. Kelenderis bu dönemde bağımsız olmasına ve kendi sikkelerini basmasına karşın bu olaydan çok olumsuz etkilenmiştir1186. M.Ö. 100 yılına kadar bağımsız bir şehir dev- leti olan Kelenderis, bu dönemden itibaren etkinliğini artıran korsanlara karşı, Ro- ma’nın bölgedeki en yakın müttefiki olmuştur. Romalılar uzun ve zorlu bir mücade- leden sonra büyük oranda artan korsanlığı tümüyle yok etmişlerdir. Bölgenin önemli liman kentlerinden birisi olan Kelenderis’te korsanlıktan duyduğu rahatsızlık nede- niyle M.Ö. 77 yılında General Servilius Vatia’nın, soyguncuları temizlemek amacıy- la yaptığı sefere gemileri ile destek vermiştir1187. M.Ö. 81 yıllarına ait bir yazıtta, Karia’daki, Hekate tapınağının kutsallığını kabul eden kentler arasında Kelenderis’in de isminin verilmiş olması oldukça önemlidir1188. 1992 yılında “Aşağı Şehir”de ele geçirilen bir heykel kaidesi üzerindeki yazıt Vespasianus zamanına ait olup imparatora ithaf edilmiştir1189. Bu yazıtın imparatora ithaf edilmiş olması kentin Roma ile korsan seferleri sırasında geliştirilmeye çalışılan ilişkilerin bir başka kanıtı- dır. Bu yazıt aynı zamanda bölgesel imara önem veren imparatorun belki de Kelenderis kentine yol dışında başka yardımlarının olduğunu ve kentin de bu yardı- ma karşı şükranlarını sunmuş olabilecekleri ihtimalini akla getirmektedir. Trajan Decius Dönemi’ne kadar aralıklarla devam eden Kelenderis darplı Roma sikkeleri basımı Domitian zamanında başlamıştır. Tüm bu veriler Roma İmparatorluk Döne- mi’de Kelenderis’in küçük bir liman kenti olarak önemini koruduğunu göstermekte-

1185 Tekocak 2012, 306. 1186 Zoroğlu, 1994c, 447; Sikkelerin ön yüzlerinde Gorgon başı, arka yüzlerinde ise teke betimlemesi vardır. Yıldız 2013, 150, n. 407. 1187 Strabon XIV. 5. 7; Zoroğlu 1994a, 23-24; Yıldız 2013, 150. 1188 Zoroğlu 1994a, 24; Yıldız 2013, 150. 1189 Zoroğlu, 1995c, 197, fig. 15; Yıldız 2013, 150. - 219 -

dir1190. M.Ö. 5. yüzyılın ortalarında sikke basmaya başlayan Kelenderis, erken dö- nem sikkelerini gümüş stater, tetrobol, obol, hemiobol şeklinde Pers standardında basmıştır. M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren otonom dönem bronz baskıları başlar. Kelenderis sikkelerinin en popüler konusu, çömelen ve geriye bakan bir keçidir. An- tik dönem şehirlerinde şehir ismi genellikle arka yüzde yazılmasına rağmen, M.Ö. 4. yüzyıla kadar basılan Kelenderis sikkelerinde şehir ismi bazen ön bazen de arka yüz- de yer almıştır. Roma Dönemi’nde de aktif olan Kelenderis’te, Domitianus’tan Traianus Decius’a kadar örneklere rastlanır1191. M.S. 1. yüzyılda kısa bir süre Kommagene Krallığına bağlanan kent, Vespasianus Dönemi’nde Kilikya Eyaleti’nin Anemurium’dan Seleukeia’ya (Silifke) kadar uzanan Kelenderitis Bölgesi’nin başşehri olmuştur. İmparator Vespasianus Dönemi’nde Kelenderis’ten de geçen Kilikya sahil yolunun inşası, bir liman kenti olan kentin önemini artırmıştı. Bu özelliğinin yanı sıra kent, kereste ve başta demirle kurşun olmak üzere maden açısından zenginliği ile de ünlüydü1192. Kentin Geç Roma Dönemi hakkında kazılar dışında bilgi veren bir başka kaynak ise geçmişten günümüze ulaşabilmiş liman hamamı, sur, theatron, suyolu, sarnıç ve mezar kalıntılarıdır. Aşağı şehirde hemen limanın yanı başında büyük öl- çekli bir liman hamamının bulunması şehrin hala hatrı sayılır bir durumda olduğunu gösterir. Kazılarda ortaya çıkardığımız zemin mozaiği de, panolardan birisinde Geç Antik döneme ait kentin limanı ve çevresindeki yapıları tasvir etmiş olmasıyla, ken- tin geç dönemi ile ilgili oldukça önemli bilgiler elde etmemizi sağlamıştır. Mozaik tıpkı liman hamamı gibi kentin bu tarihlerde yeniden parlak bir dönem yaşamış ola- bileceğini ortaya koymaktadır1193. Kentte yapılan sualtı araştırmaları ilk olarak ODTÜ-SAT tarafından 1992 yı-

1190 Yıldız 2013, 150. 1191 Tahberer 2005, 7. 1192 Zoroğlu vd. 2005, 3. 1193 Kelenderis hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Zoroğlu 1986; 455-466; Zoroğlu 1988, 135-155; Zoroğlu 1990, 301-322; Zoroğlu 1991, 241-254; Zoroğlu 1992, 165-180; Zoroğlu 1993, 189-209; Zoroğlu 1994a; Zoroğlu 1994b, 437-448; Zoroğlu 1995a, 263-276; Zoroğlu 1996b, 383-400; Zoroğlu 1998, 483-492; Zoroğlu-Arslan 1998, 457-462; Zoroğlu 1999b, 323-336; Zoroğlu v.d. 2000, 311-324; Zoroğlu v.d. 2003, 451-466; Zoroğlu v.d. 2004, 333-346; Zoroğlu v.d. 2005, 241- 256; Zoroğlu-Tekocak 2007, 515-538; Zoroğlu-Tekocak 2008, 343-372; Zoroğlu 2009, 427-452. Yıldız 2013, 151, n. 414. - 220 -

lında başlatılan “Archaeological Underwater Survey on the Cilician Coasts” projesi kapsamında 1996 – 2003 yılları arasında olmuştur. Bu çerçevede Kilikya Bölgesi’nin Tunç Çağı’ndan itibaren Doğu Akdeniz ticaretinde önemli bir uğrak noktası olduğu sonucuna ulaşılmıştır1194. Bu konuda elde edilen en önemli veriler sualtı araştırmaları sırasında bulunmuş Tunç Çağı’nın taş çapalarıdır1195.

7.1.20. Berenike Aydıncık ilçesinin 7,5 km güneydoğusunda Sancakburnu ve Kurtini çayları- nın denize döküldüğü yerde (Resim 20)1196, Ptolemaios’un Anadolu’nun güney kıyı- larında, özellikle Kelenderis’in ve Nagidos’un yakınlarında kurduğu liman kentlerin- den biridir1197. İsmini Mısır Kraliçesi’nden almış olan kent doğal bir koy özelliği taşır1198. Berenike’nin tam yeri konusu günümüzde tartışmalıdır1199. Buna rağmen Stadiasmus Berenike’nin Pisurgia’dan 50 stadia uzaklıkta olduğunu söylemektedir. Ayrıca Stephanus Byz. Kilikya’da bu isimde bir kent olduğundan bahsetmektedir1200. Heberdy-Wilhelm Berenike koyunun (kolpos Berenike) yerini Ovacık’ın yakınında ve yine Psyrgia ve Kelenderis arasında gösterir. Ruge ise daha belirsiz bir yerleştirme yaparak Berenike’yi Kelenderis’in doğusuna, ancak daha yakına yerleştirir ki burası belki de kentin 3 km doğusundaki Büyükalan Mevkiî’dir. Kenti günümüzde Yılanlı Ada olarak bilinen Spurie’nin karşısındaki Sancak Burnu’na yerleştirenler de var- dır 1201 . Yakın civardaki Antik Çağ’a ait yapı ve mezar kalıntıları, Berenike’nin Büyükeceli’de olduğunu kanıtlamaya yeterli olmasa da Meydancıkkale’ye giden önemli yollardan birinin başlangıcında bulunan Büyükeceli koyunun Berenike koyu için uygun bir yer olduğu belirtilmektedir1202. Strabon’un Arsinoe’den bahsetmesine karşın, Berenike’den hiç bahsetmemiş olması, her iki yerleşimin de birer askeri nok- tadan öteye geçememiş olması nedeniyle, Berenike’nin Arsinoe’den önce asimile

1194 Zoroğlu vd. 2004, 459; Evrin vd.2004 1195 Evrin vd. 2002, 254-267. 1196 Graauw 2013, 149, kat. no. 2274. 1197 Hild ve Hellenkemper 1990, 214. 1198 Tempesta 2010, 16. 1199 Zoroğlu 1994a, 17, not. 60; Zoroğlu 1999, 369-380; Tempesta 2010, 16. 1200 Cramer 1832, 328. 1201 Zoroğlu 1999b, 370-371. 1202 Zoroğlu 1999b, 378, fig. 1-2. - 221 -

olduğunu düşündürmektedir1203.

7.1.21. Pisourgia Mersin ilinin Gülnar ilçesine bağlı olan Sipahili Köyü Mersin’e yaklaşık 140 km. uzaklıktadır (Resim 21). Yapılan bir araştırmaya göre Babaderus (Papadoulae) isimli bir Rum, yıllarca burada kereste ticareti yapmış. Dereden getirdiği keresteleri dere ağzında gemilere yükleterek ihraç etmiş. Köylülerle iyi anlaştığı için onun adın- dan dolayı buraya Babadıl (Resim 86) denmiş1204. Kaptan Beaufort ise bunu doğrular biçimde, ihraç edilmek üzere sahile yığılmış kesilmiş köknar ağaçlarından bahse- der1205. Stadiasmus ise Aphrodisias ile Pisurgia arasındaki mesafenin 120 stadia ol- duğundan söz eder1206. Yine Stadiasmus Berenike’nin Pisurgia’dan 50 stadia uzaklık- ta olduğunu da söylemektedir1207.

7.1.22. Craunos Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli beldesinin doğal koyudur (Resim 87), (Re- sim 22)1208. Doğudan batıya ilerleyen Stadiasmus, Kilikya kıyılarından söz ederken Crambusa denen bir yerden bahsetmektedir. Buna göre Crauni’den Pisurgia’ya, solda Crambusa (adalar) kalacak şekilde 45 stadia, ayrıca Melas Nehri’nden Craunos Bur- nu’nun da 40 stadia uzaklıkta olduğu belirtilmektedir1209. Kelenderis’ten kuş uçumu 15 km doğuda ve Aphrodisias’tan 5,6 km batıda bulunan Büyükeceli, Kilikya Berenike’sinin arandığı bir başka yerleşimdir. Çağlayık deresinin açtığı vadi 20 km sonra, Büyükeceli’nin kuzey-batısındaki Meydancıkkale’ye çıkar. Derenin getirdiği alüvyonlar ile kıyıda oldukça hafif eğimli, geniş bir düzlük oluşmuştur. Yakın civar- daki Antik Çağ’a ait yapı ve mezar kalıntıları, Berenike’nin Büyükeceli’de olduğunu kanıtlamaya yeterli olmasa da Meydancıkkale’ye giden önemli yollardan birinin baş- langıcında bulunan Büyükeceli koyunun Berenike koyu için uygun bir yer olduğu

1203 Aydınoğlu 2002, 48. 1204 [63] 1205 Beaufort 1818, 211. 1206 Stadiasmus 172. 1207 Stadiasmus 172. 1208 Graauw 2013, 149, kat. no. 2276. 1209 Stadiasmus 171-172. - 222 -

belirtilmektedir1210.

7.1.23. Kiphisos Mersin’in Silifke ilçesine bağlı Yeşilovacık beldesinin sahilinde (Resim 88) yer alır (Resim 23)1211. Stadiasmus Aphrodisias ve Ciphisum arasındaki mesafeyi 35 stadia olarak belirlemiştir1212.

7.1.24. Aphrodisias Mersin ili, Silifke ilçesinin Yeşilovacık Beldesi Ovacık Burnu’nda ve Köserelik Adası’nda bulunan kent (Resim 89-92), Kilikya Aphrodisias’ı olarak anıl- maktadır. Ayrıca bu mevki Tisan adıyla da bilinmektedir. Ovacık Burnu olarak anı- lan yerde, anakara ile yarımada arasındaki kıstakta, biri doğuda diğeri ise batıda ol- mak üzere iki antik liman bulunmaktadır (Resim 24). Bir liman kenti olan Aphrodisias diğer kıyı yerleşimleri gibi Kıbrıs, Mısır ve Ege kentleri ile deniz yoluy- la ticari ilişkiler kurmuştur. Doğu limanın karşısında bulunan Köserelik Adası nekropol olarak kullanılmıştır. Nekropol alanının Roma ve Erken Bizans Döne- mi’nde kullanıldığı düşünülmektedir. ayrıca küçük bir kilise de vardır. Ada- daki mezarlar, kaya mezarlarıdır ve tatlı su kaynağı da bulunmaktadır1213. Yarımada üzerindeki kalıntıların tarihi Arkaik Dönem’e kadar gitmektedir. Büyük İskender’in mirasçıları olan komutan-krallar arasındaki çekişmelerde bu ken- tin adı geçtiği için kent Helenistik Dönem’de önemli bir liman kenti konumunda ol- malıydı. Kent Orta Çağ’da Aziz John şövalyelerinin etkisi ile Cape Cavaliere, Doğu limanı ise Porto Cavaliere olarak anılmaktaydı1214. Yarımadanın güneyinde bulunan sur parçası denizden gelebilecek saldırılar için, kuzeyde yapılan sular ise karadan gelebilecek saldırılar için yapıldığı düşünülmektedir. Surların birkaç yerinde yapılan kulelerse tehlikeleri gözetlemek için yapılmıştır. Surların içinde kalan Akropolis’te üç kiliseye, bir ambara, Bizans Dönemi yuvarlak bir kuleye, evler ve sarnıçlar tespit edilmiştir. Liman kalıntıları su altında devam etmektedir. Ayrıca Doğu ve Batı limanı

1210 Zoroğlu 1999b, 377-378, fig. 1-2. 1211 Heberdey 1896, 98. 1212 Stadiasmus 170. 1213 Sayar 2005, 3. 1214 Toskay-Evrin ve Evrin 2006, 112. - 223 -

küçük gemiler için bir kanalla birbirine bağlantılı olduğu düşünülmektedir1215. Liman bu yönü ile Knidos limanını hatırlatmaktadır1216. 2005 sualtında yapılan yüzey araş- tırmalarında bol miktarda Roma Dönemi amphoralarına rastlanmıştır1217.

7.1.25. Pityusse, Dana Adası Mersin ili, Silifke ilçesi adalarından en büyüğü olan Dana Adası’ndaki yerle- şim yeridir (Resim 25). Pityusa veya Pityoussa olarak da anılmaktadır. Helen dilin- de Pitys yani "Çam" sözcüğünden türetilmiştir. Pityussa “Çamları Bol” demektir. Pityussa yerleşimi, Kilikya Aphrodisias antik kenti ile birlikte kurulmuştur. Daha sonra Pityussa adıyla özerk bir yerleşim olarak varlığını sürdürmüştür. Bu ada kenti yakınında bulunan Aphrodisias, Kıbrıs, Mısır, Komardias, Holmoi ve Seleukeia ile ticari ilişkiler içinde olmuştur. A. Ünal’a göre “Babil Kralı Neriglissar’ın üçüncü saltanat yılında (M.Ö. 557-556) buraya saldırmıştır. Tanımlamaya göre denizin orta- sında bir dağ olarak nitelenen ve gerçekten 1.5x3 km. boyutları ve 275 m. yüksekli- ğiyle sahilden bakıldığında bir dağı andıran ve pekâlâ 6000 savaşçıyı geçici olarak barındırabilecek kapasiteye sahip olan Dana Adası’nın klasik adı Pityussa’dır ve bu ismin Neriglissar’ın Pitusu’suyla aynı olduğundan kuşku yoktur. Ancak Dana Adası üzerinde Neriglissar’ın sözünü ettiği kentin izleri yoktur ve olması da illa şart değil- dir, çünkü sadece geçici süre için askeri bir barınak, bir kamp olarak kullanılmıştır; yoksa buradaki en eski kalıntılar Geç Roma ile Erken Bizans devirlerine tarihlen- mektedir. Herhalde Neriglissar’ın kendisi karada iken donanması oralarda bir yerler- de hazır bekliyordu veya sahil açıklarından onu takip ediyordu”1218. Bu yerleşimde çok sayıda su sarnıcı, Roma Dönemi’ne ait evler, hamamlar, lahitler ve Bizans Dönemi’ne ait kilise kalıntıları bulunmaktadır. Kalıntıların tahrip edildiği, inşa yapımında kullanılmak için mimari parçaların taşındığı görülmüştür. 2005 yılında yapılan sualtı araştırmalarında yoğun olarak Dresel 1-2, LR1, Kos tipi amphoralara ve Orta Çağ’a ait sırlı seramiklere rastlanılmıştır1219. Stadiasmus Pityusa

1215 Evrin 2008, 109. 1216 Büyüközer 2012. 1217 Evrin 2008, 109. 1218 Ünal 2006, 79. 1219 Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sualtı Topluluğu Batık Araştırmaları Gurubu (ODTÜ-SAT) 1992 yılından beri sürdürmekte olduğu "Kilikya Kıyıları Sualtı Arkeolojik Yüzey Araştırmasının 2005 yılı sualtı keşif ve araştırma dalışlarını, Mersin ili Silifke ilçesine bağlı Yeşil Ovacık beldesi - 224 -

adası ile Aphrodisias Burnu arasındaki mesafenin 45 stadia olduğunu söylemekte- dir1220. 2011 yılında ada üzerinde araştırma yapan G. Varinlioğlu, kıyı çizgisinin gü- neyinde çekek yeri, tekne onarım alanları ya da tuzla olarak işlev gördüğü düşünülen yapı kalıntılarına rastlamıştır1221.

7.1.26. Palaia Mersin Silifke ilçesindeki Tahtaliman’ında yer alan bir koydur (Resim 26). Boğsak’ın 2 km güneybatısında çok küçük bir koy olmakla beraber (Resim 93), Isauria kıyılarının nadir ovalarından olan Yeşilovacık ile doğrudan bağlantılı olması nedeniyle Roma ve Bizans ordularınca kullanılmıştır. Palaia ve çevresinde daha ön- ceden hiç araştırma yapılmadığından dolayı, bu koy hakkında yazılı kaynaklardan başka veri yoktur. Ovacık yarımadasındaki Aphrodisias kentinin limanı ile Palaiai arasındaki kıyı hattında deniz araçlarının sığınacağı veya ikmal yapacağı uygun koy ya da yerleşim bulunmamaktadır1222.

7.1.27. Portum Nesulium, Aga Limanı Bugünkü adıyla, Mersin ili, Silifke ilçesine bağlı İmamuşağı Köyü sınırla- rındaki Boğsak Adası, Isauria Eyaleti sahili boyunca konaklamaya elverişli geniş Boğsak Koyu’nun güney girişini kontrol eden stratejik bir konumda yer almaktadır (Resim 27). Ada, M.S. 4.-7. yüzyıllar arasında yapılaşarak büyük ve yoğun bir yerle- şime dönüşmüştür. Boğsak kıyısının 1,5 km. kuzeybatısındaki dağlık alanda, yakla- şık 250 m. yükseklikteki Gölcük Mevkiî’nde 200x200 m.lik düzlük bir alana yayıl- mış bir köy yerleşimi bulunmaktadır. Bu yerleşimin etrafında bugün de kullanılmakta olan, kuru tarıma elverişli geniş tarım arazileri vardır. Yerleşimin kuzeydoğu ve gü- neybatı uçlarında yer alan zeytinyağı atölyeleri bölgede zeytin ve ürünlerinin yetişti- rildiğini ve işlendiğini göstermektedir. Hem Gölcük'te, hem de Gölcük-Boğsak ara-

ile Taşucu arasında kalan Tisan (Aphrodisias) - Mavikent - Boğsak kıyı şeridinde ve Dana Adası'nın çevresinde yapmıştır. Evrin ve Evrin 2006, 111. 1220 Stadiasmus 169. 1221 Varinlioğlu 2013, 373. 1222 Varinlioğlu 2011a, 154; “Yazılı kaynaklara dayanarak, M.S. 4. yüzyılın ikinci yarısında Roma ordusunun Palaiai limanını erzak deposu olarak kullandığını söyleyebiliriz (Ammianus Marcellinus 14.2.13). M.S.. 10. yüzyılda Bizans ordusunun Kibyrrhaiotai theme’sinin limanda etkin olduğu bilinmektedir (Constantine Porphyrogenitus De Thematibus 79). Palaiai’da varolduğu bilinmektedir” Varinlioğlu 2011b, 171. not. 2. - 225 -

sındaki dağlık arazide bulunan endüstriyel zeytinyağı üretimine uygun büyüklükte işlikler ve atölye yapıları, Boğsak Koyu'nun (Resim 96) arka bölgesinde zeytin ve ürünlerinin ekonominin önemli bir parçası olduğuna işaret etmektedir1223. Boğsak Adası ve çevresinde 2011-2012 yıllarında yürütülen yüzey araştırması, bölgenin Geç Antik Dönem'de yoğun yapılaşma ve yerleşim gördüğü savını desteklemektedir1224. Boğsak Adası, Boğsak Koyu’nun güney girişinin 300 metre açığında yer alan yaklaşık 7 hektar yüzölçümünde, su kaynağı bulunmayan ve tarıma elverişsiz küçük bir kayalıktır. Ada, Dana Adası hariç çevredeki hiçbir ana yerleşimden (örneğin; Taşucu, Tahtalimanı (Resim 95), Tokmar Kalesi (Resim 94), Mylai/Manastır) gö- rülmemektedir. Dana Adası’ndan Boğsak Koyu’na doğru denizden yaklaşırken, ada anakaranın bir uzantısı olarak gözükmektedir. Güneybatı-kuzeydoğu yönünde kıyı boyunca hareket eden gemiler için koya ulaşımın bu boğazdan yönlendirildiği ve adanın bir ön karakol görevi yaptığı düşünülebilir1225. Boğsak koyunun kuzeydoğusunda, tam tarihi bilinmeyen Limankalesi ile Palaiai limanının 3 kilometre kuzeybatısında, limana hâkim bir tepede yer alan ve 12. yüzyıl yapısı olabilecek Tokmar kalesi. Ancak bu kalıntıların hiçbirinde kapsamlı bir çalışma yürütülmediğinden, bölgenin M.S. 7. yüzyıl sonrasındaki dönüşümü ve yer- leşim tarihi konusunda bilgi yok denecek kadar azdır1226.

7.1.28. Mylai Modern Silifke-Anamur asfalt yolu kenarında, Taşucu Beldesi’nden 5 km. ileridedir (Resim 28). Yerleşimin kalıntıları arasında denize sıfır konumda hamam yapısı küçük bir koyum hemen kenarındadır. Kıyıdan sonra kademeli bir yükselişle alçak, geniş sahaya yayılan tepe yüzeyinde antik kentin kalıntıları devam etmektedir. Bu kalıntılar içinde çok sayıda ev, üretimle ilgili zeytinyağı işlikleri, kilise kalıntıları, su sarnıcı, kaya mezarları Roma ve Bizans Dönemi’ne tarihlenir1227. Antik yazarlar- dan Plinius1228 Mylai antik kentini, doğudaki Aphrodisias ve batıdaki Sarpedon Bu-

1223 Varinlioğlu 2012, 138,139. 1224 Varinlioğlu 2012, 140. 1225 Varinlioğlu 2011b, 172. 1226 Varinlioğlu 2011b, 177. 1227 [58] 1228 Plin, Nat. 5.22. - 226 -

runları (İncekum) arasına yerleştirirken, Stadiasmus1229 Holmoi ile Mylas Burnu ara- sındaki mesafenin 40 stadia olduğunu belirtir.

7.1.29. Holmoi Boğsak koyunun 8 km kuzeydoğusundaki Holmoi (Taşucu), Calycadnus (Göksu) nehrinin denize açıldığı limandır (Resim 29). Bu büyük liman Isauria eyale- tinin başkenti Seleukia ad Kalykadnum’a ve Hıristiyan haç merkezi olan Hagia Thekla’ya hizmet vermiştir1230. Taşucu limanı Antik Çağ’dan bu yana, Silifke ve yöresinin limanı olarak işlev gören kıyı yerleşimi, Kıbrıs adasına yakın olması nede- niyle önemli bir konuma sahiptir1231 (Resim 98). Ayrıca gelişmiş limanı ile önemli bir ticaret merkezi olmasına en büyük sebep, kuşkusuz Toroslar’da yetişen ürünler- dir1232. Günümüzde Holmoi antik kenti, tamamen modern Taşucu kentinin altında kalmıştır. Limanı ve etrafındaki yerleşimin, Geç Antik Çağ’da oldukça işlevsel oldu- ğu anlaşılmaktadır1233.

7.1.30. Seleukeia ad Kalykadnum Seleukeia antik kenti kalıntıları; İçel ili, Silifke ilçe merkezinde, Göksu (Kalykadnos) ırmağının güneybatısında ve Silifke kalesinin bulunduğu tepenin doğu eteklerinde yer almaktadır1234(Resim 30). Toros Dağları’ında doğup, derin vadiler boyunca 260 km yol alan Göksu, kentin içinden geçip Akdeniz’e dökülür. Büyük İskender’in komutanlarından ve Suriye Krallığı’nın kurucusu Seleukos Nikator (M.Ö. 312-281), Holmoi’yi ele geçirip halkını da kıyıdaki Holmoi’den 12 km. içeri- ye bugünkü Silifke’nin bulunduğu yere yerleştirmiş ve “Seleukos’un Şehri” anlamına gelen Seleukeia kentini kurmuştur (Resim 99-100). Halkın Seleukeia’ya taşınmasın- dan sonra bugünkü Taşucu’nun bulunduğu kent limanı Seleukeia için işlevini sür- dürmüş ve Erken Bizans Dönemi’ne kadar Holmoi ismini korumuştur. Roma İmpara- toru Diokletian’un İmparatorluk reformları sırasında Seleukeia yeni kurulan eyalet

1229 Stadiasmus 165,166. 1230 Varinlioğlu 2012, 171. 1231 [57] 1232 Aydınoğlu 1998b, 10-17. 1233 Varinlioğlu 2008, 294. 1234 Ruge 1921d, 1203-1204. - 227 -

İsauria’nın merkezi (metropolisi) konumuna getirmiştir. Kent en parlak devrini Ro- ma İmparatorluk Dönemi’nde yaşamıştır. Geç Antik Dönem’de ise, Toros kabileleri- nin baskısı artmış, M.S. 4. yüzyılda İsauralı baskıncılar kenti yağmalamışlardır1235. Kent 18. yüzyıldan itibaren pek çok seyyah ve araştırmacının ilgisini çekmiş- tir. Kenti ziyaret edenler arasında F. Beaufort1236, R. Heberdey ve A. Wilhelm1237, Ch. Texier1238, F. Stark1239, gibi isimler bulunmaktadır. V. Langlois şehir hakkında genel bilgi ile beraber tapınak kalıntılarının gravürünü vermiştir1240. Şehir ve özellik- le tapınak hakkında ilk detaylı çalışma, J. Keil ve A. Wilhelm tarafından yapılmış ve tapınağın etrafındaki sütun sırasını gösteren bir plan yayınlanmıştır1241. Son zaman- larda yapılan ve bölgenin genelini ilgilendiren çalışmalarda ise şehir ve yapıları hak- kında genel bilgiler verilmiştir1242. Seleukeia ad Kalykadnum’da konuşlanmış lejyonlar nedeniyle, burada ele ge- çen 57 adet yazıt üzerindeki meslek bilgilerine bakıldığında, metal işlemecilerinin sayıca fazla oluğu anlaşılmaktadır. Bunlar anahtarcı, baltacı, bıçakçı, bileyici, bakırcı ve bronzcuların yanı sıra altın ve gümüş gibi değerli madenleri de işleyen zanaatkâr- lardır. M.S. 7. yüzyılda kentte bir cephane üretim merkezi bulunduğu bilinmektedir. Bu nedenle yüksek miktarda demire ihtiyaç duyulmuştur. Yüksek miktardaki demir ihtiyacını karşılamada tarım, inşaat ve denizcilik gibi sektörlerin de katkısı olmuş- tur1243. Dağlık Kilikya’nın doğusundaki Olba Bölgesi aynı zamanda “Kilikya Kapısı” olarak bilinen Gülek Boğazı ve Sertavul Geçidi ile de doğal olarak sınırlıdır. Bu do- ğal konum Helenistik Dönem ve sonrasında değerlendirilmiş ve arada kalan bu bölge yoğun bir yerleşime sahne olmuştur. Ü. Aydınoğlu’nun yapmış olduğu araştırmalar- da genel olarak bakıldığında sahilden içeriye giren bütün yolların Olba merkezli ol- duğu görülmektedir. En batıdaki Seleukeia’dan (Silifke) çıkan ve ve Mara üzerinden Claudiopolis’e (Mut) giden yoldur. Bu yol günümüzde de kullanılmaktadır ve muh-

1235 Akşit 2010, 337-338. 1236 Beaufort 1818, 219 vd. 1237 Heberdey ve Wilhelm 1896, 81, 100, 134. 1238 Texier 2002, 274 vd. 1239 Stark 1958, 13 vd. 1240 Langlois 1861, lev. VIII 1241 Keil ve Wilhelm 1931, 3-22, çiz. 8-13, lev. 3-10, res. 5-27. 1242 Hild ve Hellenkemper 1990, 402-406. 1243 Varinlioğlu 2011c, 175. - 228 -

temelen antik dönemde bu yoldan ayrılan bir yolla Olba ve Diokaesareia’ya ulaşıl- maktadır. Ancak günümüzdeki rotadan farklı bir yol izleyen antik yolun Keşlitürkmenli- Olba üzerinden Diokaesareia’ya ve Claudiopolis’e gittiği söylenebi- lir. Bölgenin batı sınırı olan Kalykadnos’tan doğuya gidildiğinde, ikinci bir yola ise Karakabaklı Köyü’nün içinde rastlanır. Bu yol Yenibahçe deresinin batı kıyısı bo- yunca ilerler ve Seleukeia-Olba yolu ile Meydan Kale’nin bulunduğu İmamlı Kö- yü’nde birleşir. Bu yol üzerinde Sinekkale ve Işıkkale antik yerleşimleri yer almak- tadır1244.

7.1.31. Sarpedonia Burnu Sarpedonia Akra bilicilik merkezi, Holmoi'nin 3 km güneybatısında, kıyıda, önceden içinde Apollon'un heykeli bulunan bir mağaradır1245. Apollon'a ait olduğu düşünülen bu bilicilik merkezinin ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinmemektedir. M.Ö. 4. yüzyıl ile M.S. 4. yüzyıl arasında faaliyet göstermiştir. Roma İmparatorluk Dönemi’de, Magarsos'tan daha az gidilen dini bir yerdi1246. Sarpedonia, Strabon’da dört ayrı yerde geçmekte, üçünde de coğrafi özelliğinden bahsedilmektedir. Yalnız Kilikya bölümünün sonunda ise yeri belirtilmeden ". . . Sarpedon Artemis'inin Tapı- nağı ve kehanet ocağı da Kilikia'dadır ve kehanetler tanrısal ilham sahibi kişiler tara- fından söylenirdi. . . " şeklinde geçmektedir. Th. S. MacKay burada Apollon ile Ar- temis'in karıştırılmış olabileceğini belirtmektedir. Yalnız M.Ö. 4. yüzyılda Holmoi paralarının bir yüzünde Apollon, diğer yüzünde Artemis'in betimlenmiş olması, her ikisinin de kültünün olduğunu göstermektedir. Apollon ve Artemis'e ait kült Seleukeia'da da vardır. Bu bilgiler ışığında kült yeri Apollon ve Artemis'in ikisine de ait olmalıdır1247. Sarpedonia ile Seleukeia arasında Aziz Tekla'nın tepe ve mağarası bulunmak- tadır. Bu mağarada daha önceden Athena'ya ait bir kültün olduğu anlaşılmaktadır185. Buradaki devşirme malzemeler arasında alınlık ve Dor sütun gövdeleri gibi bazı mi- mari elemanlar da bulunmuştur. Bunlar bir tapınağa ait olabilir, yalnız bu mimari

1244 Aydınoğlu 1998a, 139-140. 1245 Hild ve Hellenkemper 1990, 399. 1246 Söğüt 1998, 26. 1247 Söğüt 1998, 26. - 229 -

elemanlara göre kesin bir tapınağın varlığı söylenemez1248. Kilikya’nın en büyük nehirlerinden biri olan Kalykadnos1249, Toros Dağları’ndan doğar ve Silifke’den ge- çerek Sarpedon Burnu’nun kuzey-doğusunda Akdeniz’e dökülür (Resim 101). Vadisi Dağlık Kilikya sınırları içerisindeki en verimli arazidir. Günümüzdeki ismiyle Göksu Nehri taşıdığı alüvyonlar sonucu biriktirdiği alçak kumsalın içinden geçerek denize dökülür (Resim 31). Antiochus ve Romalılar arasında yapılan antlaşmaya göre Suri- ye Kralı bazı durumlar dışında Kalykadnum Burnu’nun batısını yönetemeyecekti1250. Ancak bazı antik yazarlar bu olaydan bahsederken, Ağız birliği yapmış gibi Kalykadnum ve Sarpedon olarak iki burundan bahsederler 1251 . Stadiasmus Sarpadonia Burnu ile Kıbrıs’taki Karpaz arasını 400 stadia (75 km) olarak tayin et- miştir1252. Eğer Beaufort’un1253 Kalykadnum olarak farz ettiği alçak Cavaliere Burnu, Strabon’un bahsettiği Sarpedon olarak değerlendirilirse hem Sarpedon’a hem de nehire yakın olduğu anlamı çıkarıldığı için Kalykadnos Nehri’nin ağzı ile Caveliere Burnu arasında kalan Lissan el Kahbeh olarak bilinen kumsal Kalykadnum olmalıdır. Beaufort bu uzun kumsalı Strabon’un bahsettiği Zephyrium zannetmiştir. Stadiasmus ise burayı doğru ölçü vererek “ensiz kumsaldan oluşan burun Calycadnus’tan 80 stadia’dır” şeklinde tanımlamış olmasına rağmen, burayı Sarpedonia olarak isimlen- dirmiştir. O halde Stadiasmus’a göre Kalykadnum olarak isimlendirilen yer ünlü İn- giliz topograf W. M. Leake’e göre Kalykadnos Nehri ağzındaki kumsal olmalıdır. Sarpedon’un Lissan el Kahbeh ile ilişkili tanımlaması ve Kalykadnos Nehri ağzında- ki Zephyrium’un yeri konusunda ’nun söyledikleri ile Kalykadnum’un yeri konusunda Polybius ve Appian’ın söyledikleri doğru kabul edilir. batıdan doğuya doğru giderken sırasıyla Sarpedon, Kalykadnos Nehri ve onun ağzındaki Zephyrium’u sayar1254.

7.1.32. Zephirion Mersin’e 60 km, Silifke’'ye 23 km. mesafedeki Akkum Mevkii’nde, günü-

1248 Söğüt 1998, 26. 1249 Strabon XIV,5,5. 1250 Plb 22.26. 1251 Livy 38.38; App, Syr. 39. 1252 Stadiasmus 163. 1253 Beaufort 1818, 235. 1254 Smith 1854. - 230 -

müzde ise Göksu Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar nedeniyle toprak altında kaldığı dü- şünülen antik bir liman olarak değerlendirilmektedir (Resim 32)1255. Yukarıda da bahsedildiği üzere1256 Zephirion’un bulunduğu yer konusunda bazı çelişkiler vardır. Ancak ileride yapılacak kazı ve araştırmalar neticesinde yer tayini kesinleştirilebile- cektir. Zephyrion ismi genellikle kara parçalarına veya burunlara verildiğinde, rüzgâ- ra açık bir yeri belirtmede kullanıldığı varsayılır1257. Dolayısıyla Akkum Mevkii, batıdan esen etkili rüzgâra karşı savunmasızdır. Ptolemaios’un sıralamasında Kalykanos Irmağı Sarpedonia ve Zephirion burunları arasına konmuştur1258. Ancak taşınan alüvyonlar nedeniyle, ırmak ağzının geçen zaman zarfında sürekli değiştiği göz önüne alınırsa, sadece ileride burada yapılacak jeomorfolojik araştırmalar Zephirion’un kesin yerini tayin edebilecektir.

7.1.33. Persente, Pseudo-Korasion? Mersin ili Silifke ilçesine bağlı civarında olduğu tahmin edilmektedir (Resim 33) 1259 . Beaufort gezisinde Zephirion’dan sonra gördüğü bir ören yerini Persenti (Perşembe) olarak bildirir. Burasının bir zamanlar dar bir açıklıkla denize bağlanarak bir liman görüntüsü taşıyan küçük bir koy olarak nitelendirir1260. Ancak Beaufort’un, karşılaştığı bu küçük liman kentini Susanoğlu’daki Korasion ile karış- tırdığı düşünülmektedir1261.

7.1.34. Korasion Mersin-Silifke’nin 15 km. doğusunda deniz kıyısına çıktığı yerde uzanan sır- tın doğu bitişiğinde yer alan girintide, doğal bir koy yer almaktadır ve Korasion kenti de bu koyu çevreleyen yamaçta kurulmuştur (Resim 34). Korasion sözcüğü, eski Helen dilinde “Kızcağız” anlamındadır. Ancak, buradaki kentin Anadolu kökenli adının Helen ağzında çarpıtılmış bir biçimi olabileceği de olasıdır. Kentte bulunan

1255 Graauw 2013, 150, kat. no. 2286. 1256 Bkz. Sarpedonia Burnu. 1257 Antik Dönem’de Zephyrion adı taşıyan başka yerlerde vardır. Bunlardan biri de Mersin’dir. Genellikle bu yerler, alçak kumsal burunlardır. Beaufort 1818, 235, not. 63. 1258 Beaufort 1818, 235-236. 1259 Graauw 2013, 150, kat. no. 2287. 1260 Beaufort 1818, 236. 1261 Beaufort 1818, 236, (e.n.). - 231 -

yazıta göre Flavius Uranius (367-375) tarafından Korasion yerleşmesi “Issız ve daha önce yerleşilmemiş” bir alan üzerinde kurulmuştur. Korasion antik dönem boyunca polis statüsüne ulaşamamış ve Selukeia kentinin bir kome’si halinde gelişimi sür- dürmüştür1262 ve kentin M.S. 4. yüzyılın 2. yarısında Akdeniz ticaretine bağlı limanı konumundaydı (Resim 102-104). Ayrıca Korasion, Kilikya eyaletinin en önemli li- manı olan Korykos ile bağlantılı bir limandır1263. Korasion’un, 4. yüzyılda yeniden kurulmasıyla birlikte kentin, kuleleri olan anıtsal kapılara sahip bir savunma duvarı ile çevrelendiği, bölgenin limanı olarak işlev gördüğü ve bu liman sayesinde khora’sında üretim gerçekleştiği ve ihraç edildiği bilinmektedir1264. Kalykadnos Vadisi’nin doğu kıyısı boyunca Korasion’dan (Susanoğlu) kuze- ye doğru bir yol çıkar. Korasion’dan gelen yol Gökburç’ta bir yol kesişmesi şekline sona erer ve burada Korykion-Antron’dan (Cennet Cehennem) gelen yol ile birleşe- rek birlikte Keşlitürkmenli’den Olba’ya giden yola katılırlar. Bu yolun hattında iki antik yerleşim bulunmaktadır. Doğuya doğru gidildiğinde iç bölgelere giden başka bir yolun hattının ise Korykion-Antron’dan içeriye giden yol olduğu görülür. Bu yol sahilden yukarı doğru, Verev Deresi’nin batı yakası boyunca giderek, buradaki Hasanaliler ve Kızılisalı üzerinden Gökburç’taki Korasion yolu ile birleşir ve Keşlitürkmenli üzerinden Olba’ya yönelir1265. Korasion’da meslekler ile ilgili 32 adet yazıt ele geçirilmiştir. Buna göre özel- likle limanlarda konaklayan gemi personelleri ve yolcuların ihtiyacına yönelik, Korykos ve Korasion kentlerinde tavernalar, hanlar, restorantlar ve pastaneler bu- lunmaktadır1266.

7.1.35. Arima? Krine? Mersin-Silifke yolunun 17. km. sindeki Roma İmparatorlu- ğu Dönemi’nde Porto Calamie olarak bilinen Narlıkuyu’nun daha erken dönemleri hakkında bilgi yoktur (Resim 35). Denize çok yakın, birkaç metre mesafede, Doğu Roma İmparatorluğu'nda yüksek bir devlet görevlisi olduğu anlaşılan Poimenios,

1262 Hild ve Hellenkemper 1990, 311. 1263 Varinlioğlu 2010, 202. n. 2. 1264 Hild ve Hellenkemper 1990, 37; Aydınoğlu 2013b, 75, n. 6. 1265 Aydınoğlu 1998a, 140. 1266 Varinlioğlu 2011c, 178. - 232 -

koydaki gizemli tatlı su kaynağından yararlanmak için yaptırdığı mozaikli bir hamam kalıntısı bulunur 1267 . Narlıkuyu üzerindeki Cennet Obruğu içindeki yeraltı suyu Narlıkuyu’da deniz kenarında yeniden yeryüzüne çıkmaktaydı. Ünlü hamam işte bu sudan faydalanılarak yapılmıştır. Mozaik üzerindeki betimlemede (Resim 105) üç güzel kız, keklik ve kumrular arasında dans ederken görülmektedir. Bunlar Zeus ve Eurynome’nin Aglaia, Thaleia ve Euphrosyne adlı üç kızıdır1268.

7.1.36. Korykos Mersin-Erdemli-Silifke karayolunun 60 km’sinde Kızkalesi beldesindedir (Resim 36). Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun olarak iskân görmüştür. Nekropol alanından çıkarılan eserlerden burada ilk yerleşimin M.Ö. 4. yüzyıla ait olduğu anla- şılmıştır. Herodot bu kenti Gorges adında Kıbrıs’lı bir prensin kuruduğunu söyler. Korykos Kilikya Bölgesi’nin bir liman kenti olduğu için çok el değiştirmiştir. M.Ö. 4. yüzyılın sonlarına doğru Seleukosların egemenliğine giren kent, Doğu Dağlık Ki- likya’nın en büyük limanına sahiptir (Resim 106-109) 1269. Strabon Korykos’tan bir burun olarak bahseder 1270 . M.Ö. 2. yüzyılda Korykos bir polis Elaiussa ise bir kome’dir1271. Korsanların bölgedeki olumsuz etkisi bu kentlerin deniz ticaretini sek- teye uğratmıştır1272. M.Ö. 1. yüzyılda ise sikke basmıştır1273. M.S. 72 yılında da Ro- ma hâkimiyetine girmiştir. 450 yıllık Roma yönetiminde tarım alanındaki büyük ge- lişmelere paralel olarak gelişme göstermiş, zeytinyağı ihraç merkezi olmuştur1274. M.S. 3. yüzyılda Korykos, Sradiasmus’a göre bir kome’dir 1275 . 260 yılındaki Şapur’un istilası ile bu dönem sona ermiştir1276. M.S. 1. ve 4. yüzyıllar arasında geri- leyen kent, bu tarihten sonra Elaiussa Sebaste limanın dolması ve liman özelliğini kaybetmesi ile birlikte yeniden gelişmiştir. M.S. 4. yüzyılda Dağlık Kilikya’nın Ova- lık Kilikya ile ayrılması ve Isauria Eyaleti’ne bağlanması ile birlikte bir

1267 [59] 1268 Akşit 2010, 349. 1269 Özbay 2001, 147. 1270 Strabon XIV. 5. 5. 1271 Kirsten 1974, 777-802. 1272 Özbay 2001, 145. 1273 Hild ve Hellenkemper 1990, 31. 1274 Akşit 2010, 352. 1275 Kisten 1974, 792. 1276 Özbay 2001, 146. - 233 -

olan Seleukeia’ya yakınlığı nedeniyle Korykos ticari açıdan bir cazibe merkezi hali- ne gelmiştir1277. Erken Bizans Dönem’inde Suriye Antiokheoia’sı, Lykia, Mısır ve Kıbrıs ile yakın ticaret ilişkileri kurulmuştur. Yerel tahıl üretiminin yetersiz kaldığı durumlarda Mısır gibi büyük tahıl üreticisi ülkelerden ihtiyacını karşılamıştır1278. M.S. 479 sonu ve 480 başında Isaurialılar tarafından ele geçirilen Korykos ve Elaiussa Sebaste kentleri, M.S. 496-497 yıllarında Bizans İmparatoru Anastasius’un yayınladığı bir bildiriye göre güçlendirilmiş ve M.S. 498 yılında kurtarılmıştır. İstila- cı Isaurialılar ise Trakya’ya yerleştirilmiştir. Bu tarihten itibaren Isauria ve Kilikya huzura kavuşmuştur. M.S. 5. ve 6. yüzyıllarda artan imar faaliyetleri bunun en iyi göstergesidir1279. Ü. Aydınoğlu bölgenin iyi bilinen rotalarından birinin, antik dönemde önemli bir liman kenti olan Korykos ile Canbazlı arasında olduğunu belirtir. Verev Dere- si’nin doğu kıyısı boyunca uzanan bu hat üzerinde, Korykos’tan Canbazlı’ya 1, 2, ve 4. millerde miltaşları bulunur. Bu miltaşlarından biri Ramsay tarafından M.S. 197’ye tarihlenir. Bir diğer miltaşı ise Konstantinus Dönemi’de, M.S. Temmuz 306 ile Mart 307 arası bir tarihe sahiptir. Korykos’tan Canbazlı’ya giderken yazısız bazı miltaşları da bulunmaktadır. Bunun dışında M. H. Sayar bölgede yürüttüğü epigrafi ve tarihi coğrafya araştırmalarında, Karyağdı Vadisi içinde bulduğu dört adet miltaşını Lykaonia ile Kilikya sahilindeki Korykos antik kenti arasındaki bağlantının kanıtı olarak gösterir. Canbazlı ile Olba arasında da bir yol olduğu düşünülmektedir1280. Korykos nekropol alanında bulunmuş pek çok yazıttan Geç Antik Çağ’da ya- şanmış ekonomik canlılığa dair kanıtlar elde edilmektedir1281. Kilikya I’deki önemli bir başka liman kenti olan Korykos’tan elde edilen zengin epigrafik kanıtlar sayesin- de, bölgenin deniz ticaretine bağlı olarak gelişen parlak ekonomisi anlaşılmaktadır. M.S. 5. ve 7. yüzyıllar arasına tarihlenen bu mezar yazıtları, aynı zamanda zengin ticaret hayatının da bir göstergesidir. Burada çalışan kesimin gıda sektöründen (şa- rap, zeytinyağı, ekmek satıcıları ve bakkaliye) tekstile (yün, kenten, çuval, yelken bezi), deri tabaklamadan (kunduracılar) limanlara (armatörler, gemiciler, tersane işçi-

1277 Özbay 2001, 147. 1278 Özbay 2001, 147. 1279 Hild ve Hellenkemper 1990, 34. 1280 Aydınoğlu 1998a, 141. 1281 Aydınoğlu 2010c, 7. - 234 -

leri ve balıkçılar) kadar farklı meslek dallarında faaliyet gösterdikleri anlaşılır1282.

7.1.37. Elaiussa Sebaste Mersin ili, Erdemli ilçesi, Kumkuyu Kasabası, Ayaş Mahallesi’ndedir. Silif- ke-Mersin karayolunun 35. km’sinde deniz kenarında kurulmuş bir liman dir1283(Resim 37). Strabon1284Korykos’tan sonra, anakaraya çok yakın olan Elaiussa Adası’na geldiğinden bahseder. Gerçekten de kent sahip olduğu jeopolitik konumu saye- sinde, çağlar boyu bölgenin ticaret hayatında önemli bir yer edinmiştir 1285. Kızkale- si’nden birkaç km uzaklıktaki kent Geç Helenistik Dönem’de, M.Ö. 2. yüzyılda ku- rulmuştur. Roma ve Bizans Dönemlerinde de gelişimini sürdürmüş, elverişli limanı, verimli toprakları sayesinde ve ürettiği kaliteli zeytin ve zeytinyağını ihraç ederek zengin bir kent olmuştur. Korsanların varlığı kenti olumsuz yönde etkilemiş, ticareti- ne sekte vurmuştur1286. Strabon’a göre hem deniz hem de kara olanakları yönünden korsanlarca iyi benimsenen, Seleukeia dışındaki Dağlık Kilikya Bölgesi, Roma ida- recileri tarafından Amyntas ve öncesinde Kleopatra’da olduğu gibi Kapadokya Böl- gesi ile birlikte Kral Arkhelaos’a devredilmiştir1287. Pompeius’un korsan tehlikesini ortadan kaldırmasından sonra gelişimini de- vam etmiş ve önceleri deniz kenarında bir tepe üzerine kuruluyken daha sonraları diğer taraflara yayılmıştır (Resim 110-112). M.S. 2. yüzyılda metropolis ünvanını alan kent, sedir ağaçlarının ihraç edildiği limanlardan biri olmuştur1288. Limanına hâkim olan tepe yamaçlarında imalathanelerin olduğu ticaret kenti olan Elaiussa, 7. yüzyıldaki depremler ve limanının kumla dolmasından dolayı eski görkemli günlerini Korykos’a bırakmıştır1289. Ü. Aydınoğlu Korykos’tan doğuya doğru sahildeki önemli bir liman kenti

1282 Ayrıntılı bilgi için bkz. Hagel ve Tomaschitz 1998; Varinlioğlu 2008, 294. 1283 Hild ve Hellenkemper 1990, 400-401. 1284 Strabon XIV. 5. 6. 1285 Söğüt 1998, 108. 1286 Özbay 2001, 145. 1287 Strabon XIV. 5. 6. Strabon bu bölgenin hinterlandındaki yüksek dağlarda yaşayan kalabalık kabilelerin, sadece gemi yapımında kullanılan kereste ve limanları bakımından değil, savunma, saklanma, geniş tarım arazileri ve ormanları nedeniyle de bulundukları coğrafyanın avantajlarını kullandıklarını vurgulamaktadır. Ayrıca Kral Arkhelaos’un Elaiussa Adası üzerinde bir saray yaptırdığını da belirtir. 1288 Özbay 2001, 146. 1289 Akşit 2010, 354. - 235 -

olan Elauissa Sebaste’den iç kesimlere giden bir yolun varlığından söz eder. Bu yol Çatıören, Emirzeli ve Hisarın gibi üç antik yerleşimden geçer. Çatıören yerleşiminin hemen yanından geçen taş kaplamalı yolu izlemek mümkündür. Bu yol sahilden ge- len antik yolun bir parçasıdır. Bu yolun Olba-Limonlu yoluyla birleşmesi mümkün- dür. M. H. Sayar Yeniyurt Köyü’nden Limonlu Vadisi’ne inip buradaki bir Roma köprüsü üzerinden geçen yolun, sahildeki Elaiussa Sebaste ve Korykos antik kentle- rine bağlandığından bahseder1290.

7.1.38. Akkale Kumkuyu Akkale, İçel ili Erdemli ilçesi, Kumkuyu Belediyesi sınırları içinde yer alan bir ören yeridir (Resim 38). İlk olarak 1811-1812 yıllarında Beaufort Akkale’den bahsetmiştir1291. M. İ. Tunay’ın bu bölgede yapmış olduğu yüzey araştırmaları sonu- cunda kıyıda bir takım yapılar tespit edilmiştir (Resim 113-114). Buna göre esas Akkale yapılarının 1-1,5 km güneyinde, yontulmuş kayalardan elde edilmiş cep bi- çiminde bir liman ve bunun batı ucunda çekek yeri bulunmaktadır1292. Sahildeki bir başka antik liman olan Akkale, Kanytella üzerinden iç bölgelere bağlantı kurar. Bu yol Kanytella-Karaahmetli üzerinden Olba-Limonlu yoluna bağla- nır. Bu yolun Akkale-Kanytella arasındaki kaplaması yer yer görülebilmektedir1293.

7.1.39. Lamos Günümüzde Limonlu Çayı’nın antik adıdır (Resim 39). Irmak olduğundan sonu “os” takısıyla bitmesi gerektiğinde bazı kaynaklarda Lamos olarak da anılmak- tadır. Ama ırmağa ismini veren köyün Lamas olması, adının Limonlu olarak değişti- rilmesine rağmen halen Lamas diye anılması dikkate alınmalıdır. Lamos nehri, Dağ- lık Kilikya ile Ovalık Kilikya’yı birbirinden ayıran sınır durumundadır1294. Nehre yakın önemli yerleşimler Diocaeserea, Olba, Elaiussa Sebaste ve Korykos’tur. Antik kaynaklara göre Limonlu Çayı’nın denize döküldüğü yerde, Antiokheia Lamotis ken-

1290 Aydınoğlu 1998a, 141. 1291 Beaufort 1818, 253-254. 1292 Tunay 1999, 56. 1293 Aydınoğlu 1998a, 141. 1294 Strabon XIV. 5. 6. - 236 -

ti bulunmaktaydı1295. M. H. Sayar Yeniyurt köyünden Limonlu Vadisi’ne inip buradaki bir Roma köprüsü üzerinden geçen bir yolun, sahildeki Elaiussa Sebaste ve Korykos antik kentlerine bağlandığından bahseder 1296 . Bir diğer yol ise Limonlu’dan gelip Yanıkhan-Sömek-Canbazlı üzerinden Olba’ya bağlanmaktadır. Olba-Canbazlı- Limonlu yolu günümüzde de kullanılmaktadır. İç bölgeler ile sahil arasındaki bağlan- tıyı sağlayan yolların dışında bölgenin kuzeyi ile bağlantıyı sağlayan yol ve geçitler de vardır. Olba’dan kuzeye, Kızılgeçit’e doğru bir yol daha gitmektedir. Bu yolun da Lamos Nehri boyunca gelen Erdemli-Güzeloluk antik yoluna bağlandığı düşünül- mektedir. Nehrin iki yakasını birleştiren başka bir bağlantı noktası ise Efrenk’teki bir köprüdür. Olba Bölgesi’nin kuzey sınırı, Lamos’un kuzeyindeki bu alanda sona er- mektedir1297.

7.2. Ovalık Kilikya

Coğrafi olarak bölgenin doğusu Cilicia Pedias veya Ovalık Kilikya olarak ad- landırılır1298. Dağlık ve Ovalık Kilikya’yı birbirlerinden ayıran sınır Limonlu (Lamas) Çayı’dır1299. Strabon’a göre bu ovalık kesim, Mersin yakınlarındaki Soli’den başla- yarak Hatay’daki Issus’a kadar uzanır1300 (Harita-2). Düzlük kesim ovalar ve sulak arazilerden oluşur1301. Bölgenin batısını Toroslar, doğusunu ise kuzeydoğudaki Anti Toroslar ile İskenderun Körfezi'nin doğusundaki Amanos (Nur) Dağları çevreler1302. Amik Ovası, kuzeydoğusunda Kurt Dağları, kuzeybatısında Amanos Dağları ve Ce- bel-Agra (Kel Dağ)1303, güneybatısında Cebel Zahwiye ve güneydoğusunda ise Ha- lep Platosu ile çevrilidir1304. Amik Ovası batıya doğru dökülen Asi Nehri (Orontes) ile denize ve deniz ticaretine açılır (Harita-3). Silifke’nin doğusunda kalan verimli

1295 Stephanus Byz.; Ptolemy V. 8,; Strabon XIV.5.6-7. 1296 Aydınoğlu 1998a, 141. 1297 Aydınoğlu 1998a, 141-142. 1298 Strabon XIV. 5.1; Vann 1997, 307. 1299 Langlois 1947, 16. Tekocak 2006, 5. 1300 Russell 1954, 378; Yakar 2007, 344. 1301 Seton ve Williams 1954, 121. 1302 Strabon XII, 2,2; Seton ve Williams 1954, 123; Yakar 2007, 14, 344; Şahin 2003, 18. 1303 Hitit metinlerinde kutsal dağ anlamına gelen Hazzi veya Huzzi kelimesi bu dağ için kullanılmıştır. Denizciler Kıbrıs kadar uzak mesafeden dağın zirvesini görebilmektedir. Woolley 1938a,2; Pamir 2005, 68. 1304 Yakar 2000, 345; Casana ve Wilkinson 2005a, 28. - 237 -

ovalara sahip Kilikya Pedias daha ulaşılabilir ve yaşanabilir bir yerdir. Prehistorik yerleşim ve limanlar arasında Mersin, Tarsus, Adana ve Misis-Mopsouhestia bulun- maktadır. Kıbrıs ile arasındaki mesafe biraz daha fazla olmasına rağmen Kilikya’nın bir parçası olan modern Çukurova, Neolitik (muhtemelen akeramik) dönemden gü- nümüze kadar yerleşim görmüştür1305. Antik kaynaklardan edinilen bilgiye göre Ova- lık Kilikya su kaynakları ve bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Bununla birlikte üzüm, susam, hintdarısı, darı, buğday ve arpa gibi bitkiler de bölgede yetişti- rilmektedir1306. Diodoros’a göre burası Küçük Asya’nın en güzel yerlerinden birisi- dir1307. Roma İmparatorluğu’nun korsanlık sorununu ortadan kaldırmak istemesi ile birlikte Kilikya Bölgesi ile tanışması bir olmuştur. M.Ö. 67 yılında artan korsanlık faaliyetlerini durdurmak maksadıyla Roma Senatosu “Lex Gabinia (Gabinius Yasası)” kararı almıştır1308. Pompeius güçlü donanmasıyla Kilikyalı korsanların üzerine yürü- dü1309. Pompeius’un korsanları bertaraf etmesiyle birlikte, bölgede bir takım düzen- lemeler yapmıştır. Bu doğrultuda ilk iş olarak Ovalık Kilikya’daki, halksız kentleri iskâna açmıştır. Pompeius, korsanların aslında kötü insanlar olmadıklarını, sadece Mithridates Savaşları yüzünden düştükleri yoksulluğun onları bu yaşam tarzına sü- rüklediğini gerekçe göstererek, onlara ikinci bir fırsat vermiş ve Mallos, Adana, Epiphaneia ve Soli gibi boş veya az nüfuslu kentlere yerleştirmiştir1310. Bölgedeki Roma egemenliğini pekiştirmek için alınan bu tedbirler Ovalık Ki-

1305 Mellink 1991, 161. 1306 Ksenephon, Anabasis,1, 2.21-24; Schneider 1999, 27; Ruge 1921, 387; Şahin 2008, 486. 1307 Dio XIV, 20, 2. 1308 Plutarkhos, Pompeius XXV, 2; XXVI, 104; Cassius Dio, XXXVI, 23,4; Pompeius Magnus’a bütün Akdeniz’i kapsayan ve sahil şeridinden itibaren 50 mil içeriye kadar müdahale etme yetkisi olan imperium proconsulare maius verilmiştir. Korsanları M.Ö. 67 yılında Korakesion önlerinde yapılan deniz savaşında kesin yenilgiye uğratan Pompeius, korsanların büyük bir kısmını Soli antik kentine yerleştirerek, buranın adını Pompeiopolis olarak değiştirdi. Birkaç yıl sonra bu kente korsanların yanı sıra, görev süreleri biten veteranları da yerleştiren Pompeius, buraya civitas libera statüsünü vermiştir. Plutarkhos, Pomp. XXVIII; Strabon, XIV. 3.3; Appianus, Mithradates, 96; 115; Cassius Dio, Historia Romana, XXXVI, 37. 6; Shaw 1990, 222; Pohl 1993, 278 vd; Souza 2000, 176; Greenhalgh 1980: 95. Pompeius, Kilikya’nın Roma eyaleti haline getirilmesi için Seleukos kralı XIII. Antiokhos’u M.Ö. 64 yılında tahttan indirerek Ovalık-Dağlık Kilikya ve Pamphylia, Lykia, Pisidia ve Kıbrıs’ı kapsayan Provincia Cilicia’yı oluşturmuştur. Yeni kurulan eyaletin başkenti ise Tarsus yapılmıştır. Kilikya eyaletinin oluşum süreci için bkz. Appianus, Syr. 49; Appianus, Mithr. 102; Syme 1939: 299 vd.; Breglia 1972: 327-383; Freeman 1986, 254; Pohl 1993, 239; Elton 2001, 174 vd.; Şahin 2009, 260, n. 10. 1309 Plutarkhos, Pompeius XXVII, 3. 1310 Strabon VIII, 7, 5; XIII, 3, 3; Plutarkhos Pompeius XXVIII, 2-4; Cassius Dio, XXXVI, 37, 6. - 238 -

likya’nın stratejik açıdan önemini ortaya koymaktadır. Otorite boşluğundan kaynak- lanan bu tarz korsanlık olaylarının yeniden yaşanmaması için tedbir olarak Kilik- ya’nın doğu bölümünün kontrolü Tarkondimotos Krallığı’na devredilmiştir1311. Ro- ma İmparatorluğu ile iş birliği yapan ve eski bir korsan olan Tarkondimotos’un Mopsuhestia, Mallos, Magarsos ve Aigaia’yi kontrol ettiği düşünülmektedir1312. M.Ö. 51 yılında Kilikya Eyaleti’ne vali olan Cicero sırasıyla, Amanos Dağla- rı’nda yaşayan kabilelerin üzerine yürümüş, sonra Epiphaneia’dan başlayarak dağlık kesimde çok sayıda kaleye saldırılar düzenlemiş1313 , bir hafta sonra ise kendilerine Eleutherokilik (Özgür Kilikyalılar) diyen medeniyetten uzak vahşi dağlı kabilelerini bertaraf etmiştir 1314 . Marcus Antonius ve Augustus Dönemi’nde de yine bölge Tarkondimotos Krallığı’nca yönetilmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda Roma egemenliğindeki Ovalık Kilikya’nın şekillenmesinde, bölgenin jeomorfolojik yapısı, Parth tehdidi ve iç savaşın etkili olduğu söylenebilir 1315 . M.Ö. 20 ve M.S. 17 yılları arasında, Kastabala ve Anazarbos civarını kapsayan bölgede, Augustus tarafından kral olması- na izin verilen II. Tarkondimotos Philopator’un, Anazarboslular tarafından onuruna dikilmiş bir yazıtı1316 ve portresidir1317. Bölgede Helenistik Dönem’den itibaren artış gösteren kentleşme faaliyetleri, özellikle Romalıların kentleşme politikalarından dolayı Roma Dönemi’nde hız ka- zanmış ve MS 6.-7. yüzyıla kadar devam etmiştir. Özellikle Roma Dönemi’ndeki kentleşme süreci, aynı zamanda bölgedeki tarımsal nitelikli köy-çiftlik türündeki yerleşmelerinin sayılarında da önemli bir artışı beraberinde getirmiştir. Bu durum, yalnızca Roma’nın şehirleşme sürecini göstermekle kalmayıp, aynı zamanda tarımsal politikalarının da, bu şehirleşmeye paralel olarak değişikliğe uğraması, yapılanması ve gelişmesi anlamını taşımaktadır1318.

1311 Strabon XIV, 3, 3. 1312 Sayar 2001, 378. 1313 Ünal ve Girginer 2007, 236. 1314 Kurt 2010, 491. 1315 Kurt 2010, 496. 1316 Sayar 2001, 277. 1317 Özgan 1988, 369-380. 1318 Şahin 2007, 116. - 239 -

7.2.1. Calanthia Mersin’in Erdemli ilçesinde bulunan antik bir liman kentidir (Resim 40). Stadiasmus1319 Soli ve Calanthia arasındaki mesafeyi 50, Calanthia ve Elaeuntem (Elaiussa Sebaste) arasını ise 100 stadia olarak ölçmüştür1320. Strabon ise Lamos’tan Soli’ye geçerek1321 buradan hiç bahsetmemektedir. Strabon ile Stadiasmus arasındaki zaman farkını1322 burada göz önünde bulundurmak faydalı olacaktır. Stadiasmus’un, Korykos’tan Soli ve Elaiussa için vermiş olduğu mesafe kısmen doğru olsa da Soli ile Calanthia ve Calanthia ile Elaiussa arasındaki mesafede bazı hatalar vardır. Çün- kü sahilin bu kesiminde Calanthia’ya ait olabilecek herhangi bir antik kalıntı göze çarpmamaktadır1323.

7.2.2. Soli Pompeiopolis Mersin ili, ilçesinde yer alan Soli/Pompeiopolis antik kenti, Strabon’un deyimiyle, Issos’a kadar uzanan Ovalık Kilikya Bölgesi’nin batı sınırında yer alan, Akhalar ve Rodos Lindos’lular tarafından kurulan, önemli bir liman kentidir (Resim 41)1324. Diogenes Laertios'a göre, Soli adının kökeni (Solon 1.51), burada bir zamanlar yöneticilik yapmış olan Solon'dan kaynaklanmaktadır (M.Ö. 630-560). Solon, Kilikya'da kurduğu bu kente hem adını verir hem de buraya Atinalıları yerleş- tirir. Helenistik Dönem, Soli'nin en parlak dönemlerinden biridir. Büyük İskender M.Ö. 333'te Soli'yi Issos'ta Perslere karşı kazandığı zafer öncesi hiçbir direnişle kar- şılaşmadan ele geçirmiştir1325. Soli, M.Ö. 70'lerde Kralı Tigranes'in saldırısına uğrar ve halkı, onun yeni kurduğu başkenti Tigranokerta'nın bayındırlığında çalıştırılmak üzere göçe zor- lanır1326. Soli halkı bu sürgünden sonra ancak M.Ö. 68'de yeniden yurtlarına döne- bilmiştir. Büyük Pompeius korsanlardan geriye kalanlardan bağışlanmaya layık, önemli olanlarını ve görev süreleri biten askerleri buraya yerleştirir ve kentin adını

1319 Graauw 2013, 150, kat.no. 2294. 1320 Stadiasmus 159-159. 1321 Strabon XIV. 5. 8. 1322 Strabon M.Ö. 64-M.S. 24 ve Stadiasmus Maris Magni M.S. 3. veya 4. yüzyıl. 1323 Leake 1824, 213. 1324 Strabon XIV. 5. 8. 1325 Özbayoğlu 1999, 212. 1326 Özbayoğlu 1999, 212. - 240 -

"Pompeiopolis" olarak değiştirir1327. M.Ö. 67 yılı Soli tarihi için bir dönüm noktası- dır. Pompeius tarafından yapılan düzenlemelerle Ovalık Kilikya artık Roma'nın ege- menliği ve koruyuculuğu altına girmiştir. M.Ö. 66/65 yılında Pompei'nin adını alan ve onun görev süreleri biten askerleri ve korsanları yerleştirdiği bir Roma kenti ola- rak yeniden kurulan Pompeiopolis'e bu tarihten sonra serbest şehir (civitas libera) ünvanı verilmiştir. Pompeiopolis Roma İmparatorluk Dönemi’de, özellikle Hadrianus’un ziyaretinden sonra, sadece Anadolu’nun değil, tüm Doğu Akdeniz’in en büyük ve önemli limanlarından biriydi (Resim 116-117). Doğu Akdeniz ticaretin- de önemli bir yere sahip olan bu antik kentte Roma Dönemi’nde 200 sütunu olan kuzey güney doğrultusundaki Sütunlu Cadde ve çevresindeki anıtsal mimari kalıntı- lar bulunur. Bu kent ileriki yıllarda Kilikya merkezi özelliğini Tarsus’a kaptırır. Daha sonraki yıllarda da Bizans Dönemi’nde piskoposluk merkezi olmuştur 1328 . M.S. 525’te meydana gelen bir depremden sonra bu şehir harabeye dönmüştür. Texier Kilikya’yı gezerken Tarsus’un batısında bir Roma limanının olduğundan bahse- der1329.

7.2.3. Zephyrion Antik Çağ’daki Zephyrion kenti bugünkü Mersin ilinin bulunduğu yerdedir. Soli ve Kydnos ya da Tarsus Çayı arasında kalan Mersin Çayı’nın denize döküldüğü kumluk burun, antik Zephyrion olmalıdır (Resim 42). Buna rağmen Stadiasmus’un Tarsus ve Zephyrion arasındaki mesafeyi 120 stadia olarak ölçmesi bir miktar kısa kalmaktadır1330. Antik Çağ coğrafyacısı Strabon, Zephyrion’dan Soloi ve Mallos arasında, Kalykadnos civarındaki yer ile aynı ismi taşıyan bir kent olarak söz etmiş- tir1331. M.S. 260’da Zephyrion, Kral Şapur’un tahribine uğramıştır. Antik Çağ tarihçi- lerinden Hiorekles, burasını M.S. 5. yüzyılda, Tarsus’a bağlı Kilikya’nın şehirleri arasında saymıştır. Zephyrium kentine ait bilgiler çok azdır1332.

1327 Strabon XIV. 5. 8. 1328 Ünal ve Girginer 2007, 516. 1329 Texier 2002, 29. 1330 Leake 1824, 214. 1331 Strabon XIV. 5. 9. 1332 [60] - 241 -

7.2.4. Anchiale, Aulai? Mersin ili Karaduvar ilçesi içinde olduğu düşünülen antik kentte höyük ve su kemerleri bulunmaktadır (Resim 43). Bazı araştırmacılar1333 burada Anchiale’yi değil de Aulai’yi lokalize etmek istemektedirler1334. Ancak Ramsay Aulai olarak, gemile- rin yanaşarak mallarını boşaltabilecekleri Rhegma lagünü içinde yer alan ve aynı zamanda Kydnos Çayı vasıtasıyla da Tarsus’a açılan limanı kasteder1335. Strabon Zephyrium’dan doğuya doğru ilerlerken denizden biraz yukarıda, Sardanapallus’un mezarının bulunduğu Anchiale’den bahseder1336. Leake, Tarsus’un deniz ticaretini yürüttüğü limanı olan Anchiale’yi aramak için kıyıda olası gemi barınaklarını ince- lemiştir. Buna göre Karaduvar ve Kazanlı arasındaki sahile dökülen bir nehri, Anchialeus’un yeri konusunda uygun bulunmuştur. Anchiale, Büyük İskender’in yaşadığı dönemdeki gibi erken dönemler için geniş ve büyük duvarları ile Tarsus ile eşit derecede övgüye layık görülmüştür. Anchialeus’tan çok da uzak olmayan büyük bir höyük (Kazanlı Höyüğü), muhtemelen Anchiale’nin kurucuları olan Asurluların bu sulardaki egemenliklerinde başlıca liman olarak görev yapmıştır1337.

7.2.5. Rhegma Lagünü Antik Dönem boyunca Tarsus, Kydnos (Tarsus Çayı) ve bir Rhegma Lagünü (Resim 44) vasıtasıyla doğrudan deniz ile bağlantılıydı1338. Stadiasmus ise bu mesa- fenin 70 stadia olduğunu belirtir1339. Rhegma adı verilen bu lagünün kuzey kenarında yine aynı adla bilinen bir liman kenti kurulmuştur1340. Buradan da anlaşılacağı üzere Rhegma, Kydnos’un Toroslardan beri taşıdığı alüvyonlar nedeniyle, büyük gemilerin içeriye giremeyeceği kadar sığ bir liman olmalıdır1341. Bu limanın etrafında iskeleler ve depolar vardı. Pek çok gemi mallarını bu limanda boşalttığı için Tarsus ekonomi- sinin can damarı burası olmalıydı. Mısır Kraliçesi Kleopatra bu limana gelerek nehir

1333 Hellenkemper 1990, 135. 1334 Ünal ve Girginer 2007, 430. 1335 Ramsay 2000, Öner v.d. 2002, 1243. 1336 Asur yazıtlarında Sardanapallus’un Anacyndaraxes’in oğlu olduğu ve Anchiale ile Tarsus’u bir günde kurduğu yazılıdır. Strabon XIV. 5. 9. 1337 Leake 1824, 214. 1338 Strabon XIV, 5. 10-12; Plinius, Nat. 27. 1339 Stadiasmus 156. 1340 Öner v.d. 2002, 1243. 1341 Barker 1853, 15. - 242 -

tekneleri vasıtasıyla kentin merkezine kadar gidebilmişti1342. Ramsay, Tarsus’u diğer Kilikya kentlerine oranla daha önemli kılan özelliklerini şu şekilde sıralar: Stratejik konumu, Kydnos’un denizle olan bağlantısı ve Kilikya geçitlerine hâkim olması1343. Strabon ayrıca Rhegma’nın, Berdan Çayı’nın (Kydnos) içine döküldüğü bir göl içeri- sinde bulunduğunu ve bu gölün Tarsus donanmasının bir üssü olduğunu belirtir1344. Daha sonraki dönemde Tarsus Çayı’nın taşkınlarından korunmak için çayın yatağı bugünkü haline çevirilmiştir1345. Bu yatak değişikliği nedeniyle Rhegma lagünü uzun bir süre daha varlığını sürdürebilmiştir. Ancak küçük derelerin yanı sıra taşkınlara yol açan Tarsus Çayı ve hatta Seyhan Nehri’nin taşıdığı sedimanlar nedeniyle yavaş yavaş da olsa zaman içinde dolmuştur. Böylece derinliği azalan Rhegma gölü çevre- sinde bataklık alanlar genişlemiştir. Doğal şartlar neticesinde Rhegma limanı da önemini yitirmiştir. 1950’li yıllarda Aynaz Bataklığı olarak adlandırılan bu alan ku- rutularak tarıma açılmıştır1346.

7.2.6. Tarsus Kydnos Nehri’nin suladığı verimli ovada kurulmuş Tarsus (Resim 45), deniz seviyesinden yaklaşık 20-30 m yüksek ve kıyıdan 15 km içeridedir. Kentin adı ilk olarak Asur Kralı III. Salmanasar Dönemi’ne ait (M.Ö. 9. yüzyıl) tabletlerde Tarzi olarak geçmektedir1347. Bunun dışında kentin en eski adlarından olan Tarsa adının Luvi dilinde “nehir” anlamına gelen Arsa sözcüğünden türetildiği, bölgede Yunanlı- ların hâkimiyetiyle Arsa’nın Tarsos’a dönüştüğü savunulmaktaydı1348. Tarsos Yunan dilinde “kanat” anlamına geliyordu. Efsaneye göre Pegasos, bu bölgedeyken kanadı koparak düşmüş ve ölmüş, bu nedenle de buraya “kanat” anlamına gelen Tarsos adı verilmişti. Kydnos Nehri’nden şifa bulmak isteyenlerden biri de İskender’di. Arrianos’un aktardığına göre İskender Tarsos’a geldiğinde yorgunluk nedeniyle has- talanmış, Kydnos Nehri’nde yüzerek rahatlamak istemişti. Fakat soğuk suya atlayın-

1342 Ramsay 2000, 25 1343 Ramsay 2000, 13-14 1344 Strabon XIV. 5.10. 1345 Ramsay 2000; Öner v.d. 2002, 1243. 1346 Öner v.d. 2002, 1243-1244, harita 3c. 1347 Sayce 1923, 49. 1348 Umar 2000, 109-110. - 243 -

ca bayılmış, doktorunun çabalarıyla ateşli hastalıktan kurtulmuştu1349. Shakespeare’in ünlü eserlerinden biri olan “Antonius ve Kleopatra” da iki önemli kahraman Romalı General Marcus Antonius ve Mısır Kraliçesi VII. Kleopatra Tarsus‘ta buluşmuşlar ve burada yaşadıkları aşk ile dillere destan olmuş- lardır. M.Ö.40’lı yıllarda yaşanmış olan bu aşk öyküsünün bir kısmının geçtiği Tar- sus, bir kıyı kenti olarak düşünülmüş, Kleopatra’nın kente gelişi hep gemilerle tasvir edilmiştir. Kleopatra’nın Tarsus‘a gemilerle ulaştığı şeklindeki bu düşünceler, bir ölçüde mantıklı olarak açıklanabilmektedir. Milât yıllarında Rhegma lagünündeki Aulai limanına gemiler denizden girebiliyordu. İç liman konumundaki bu noktadan sonra ise daha küçük teknelerle, bu su ortamına dökülen ve o dönemde Tarsus‘un içinden geçmekte olan Tarsus Çayı yatağı boyunca kente ulaşabilmek mümkün gö- rünüyor. Muhtemelen Kleopatra’da iç limana gemilerle ulaştıktan sonra, Tarsus‘a teknelerle, böyle bir akarsu yolunu izleyerek girmiştir1350. Küçük Asia’nın güneydoğusu Kilikya-Isauria-Likaonia olarak üçlü eyalet ha- line getirildiğinde başkent olma özelliğini sürdüren1351 Tarsus’un ana geçim kaynak- ları arasında hububat, üzüm ve dokuma sanayinin hammaddesi olan keten yer alıyor- du. Tarsus keten üretiminin merkezi konumundaydı (Resim 118). Diokletian’un Fi- yat Fermanı’nda Tarsus bezine büyük önem verilmiştir1352.

7.2.7. Saros Nehri Ağzı Adana-Mersin sınırında Deliburnun’da Akdeniz’e dökülen Seyhan Neh- ri’dir1353.

7.2.8. Adana Yaklaşık 3500 yıldır ismini korumuş olan Kilikya’nın en eski şehirlerinden birisidir. Luwi dilindeki belgelerde Adanuwa, Atanuwa, Atanwa şekillerinde, Hitit çivi yazılı belgelerde ise, Adaniia/Ataniia şeklinde geçmektedir. Antik şehir, çok büyük bir ihtimalle, bugünkü Tepebağ Höyüğü’nün bulunduğu yerde olmalıdır. An-

1349 Arrianos 74-75. 1350 Öner v.d. 2002, 1243. 1351 Ramsay 2000, 153. 1352 Jones 1937, 206. 1353 Graauw 2013, 151, kat. no. 2300. - 244 -

tik Çağ’daki birçok kent gibi Adana da bir nehir kenarında kurulmuştur (Resim 47). Bu nedenle bir dönem şehrin ismi kenarında kurulduğu Saros (Seyhan) nehri ile bir- likte anılmıştır. Ksenophon (M.Ö. 427-355) Saros Nehri’nden Psaros diye bahseder ve onun üç plethron1354 genişliğinde, ondan beş parasang1355 uzaklıktaki Pyramos nehrinin de bir stadion1356 genişliğinde olduğunu bildirir1357.

7.2.9. Ionia Adana iline 52 km, Karataş ilçesine 57 km uzaklıktaki Tabur Köyü sınırları içinde olduğu düşünülmektedir (Resim 48)1358.

7.2.10. Magarsa Adana ili Karataş ilçesinin 4 km kadar güneybatısında, fenerin olduğu yamaç üzerindeki Dörtdirek Mevkii’ndedir1359. Limana bakan cephede görkemli bir kale, tiyatro ve Athena tapınağı bulunur (Resim 49). Büyük İskender Magarsus’a geldi- ğinde kent savaşmadan teslim edilmiştir1360. Büyük İskender Kilikya Bölgesi'ne gel- diğinde Soli'de Asklepios'a, Magarsos'ta Magorsus Athena'sına kurban kesmiştir. Mallos'ta ise Amphilokhos'a ölü kurbanı sunmuştur1361. “Magarsos ören yerinde ya- pılan zirai faaliyetler nedeniyle büyük tahribat meydana geldiği gözlemlenmiştir. Magarsos ve onuınla bağlantılı Mallos antik kentinin çoğu Helenistik Döneme tarih- lenen yazıtlarının kataloğunu ve tarihi coğrafik sorunlarının tartışıldığı bir monogra- fiyi içeren nihai yayının hazırlanmasında son aşamaya gelinmiştir”1362. Bilindiği gibi Magarsos, Tanrıça Athena’ya adanmış tapınağın bulunduğu kutsal alan olarak ta- nınmaktadır. Helenistik Dönem’de Doğu Akdeniz’de oldukça bilinen bir kehanet merkezi olan bu tapınak, Karataş Burnu’ndaki fenerin hemen doğusunda yer almak-

1354 Plethron (veya Plathron) = 100 Ayak: ortalama 30 metre. 1355 Parasang: (Fersah) Eski İran yol ölçü birimi. Yaklaşık 5200 metredir. 1356 Stadion= 600 Ayak veya ortalama 192.27 metre. Ama Attika stadionu 184.98 metre ve Heredotos ile Ksenophon’a göre Asia stadionu 147.85 metre idi. 1357 Tahberer 2005, 62. 1358 Graauw 2013, 151, kat. no. 2302. 1359 Sayar 1999a, 654; Sayar 2001, 275. 1360 Ashley 1998, 220. 1361 Arrianos II. 5. 8-9. 1362 Sayar 2013, 255. - 245 -

tadır1363. Ayrıca Magarsa’nın, Mallos’un bir limanı olduğu antik yazarlarca belirtil- miştir1364.

7.2.11. Mallos Adana Karataş ilçesinde bulunan kent Kilikya’nın en eski kentlerinden biridir (Resim 50)1365. Gerçek yeri tam olarak bilinmemesine karşın, bulunan bazı yazıtlar- dan Kızıltahta Köyü’nde olduğu düşünülmektedir1366. Büyük İskender’in, Mallos'ta Amphilokhos'a1367 ölü kurbanı sunduğu bilinmektedir1368. Batıdan gelen antik yol bu kent üzerinden devam edip Aigeai’ye ulaşmaktaydı1369. Roma İmparatorluğunun ilk iki yüzyılında diğer Doğu Kilikya kentlerinden gölgede kalmış olmasına rağmen M.S. 3. yüzyıldaki Doğu seferleri nedeniyle stratejik önemi artmıştır ve Roma kolo- nisi unvanını almıştır1370 (Resim 119). Pyramos Nehri’nin batı kıyısında, denizden yaklaşık 25 km içerideki Kızıltahta Köyü’nde kurulduğu tahmin edilen Mallos’un, taşkınlar nedeniyle önemini yitirerek alüvyal toprağın altında kaldığı, böylece M.Ö. 3. yüzyılın son çeyreğinden itibaren terk edilerek yerini Magarsos’a bıraktığı anla- şılmaktadır1371. Burası Pompeius’un eski korsanları yerleştirdiği kentler arasında yer almaktadır1372.

7.2.12. Didymis Adaları Günümüzde Karataş’ın 500 m güney-doğusunda bulunan iki küçük adacık- tır1373. Antiokheia ve Yunanlıların Januarium adını verdikleri Karataş koyu, Pyramus

1363 Sayar 2001a, 275. 1364 Steph. Byz. Lycoph. 439; Plinius NH. 5.22. 1365 Strabon XIV. 5. 16; Ptolemaios 5, 8, 4; 8, 17, 44; Scylax 102; Stadiasmus 162.; Plinius. NH 5, 22. 1366 Sayar 1999b, 780. 1367 Troia’dan kaçan Mopsus ve Amphilochus’un, Mallus’u kurduğu rivayet edilir. Amphilochus Argos’a geri döner ancak bu onu memnun etmez. Tekrar Mallus’a gelen Amphilochus, bu sefer de buradaki yönetimin paylaşılmasında dışlanır. Mopsus ile girdikleri duello’da her ikisi de ölür. Mezarları ise Strabon’un anlattığına göre Pyramus Nehri civarındaki komşu kent Magarsa’dadır. Strabon XIV. 5. 16. Büyük İskender ise Argoslular’la akraba olduğu için burada Amphiliochus için Mallus’ta kurban kesmiştir. Strabon XIV. 5. 17. 1368 Arrianos II. 5. 8-9. 1369 Sayar vd. 1992, 144. 1370 Sayar vd. 1992, 144. 1371 Sayar 2011, 249. 1372 Jones 1971, 192-207; Bossert 1950, 664 vd. 1373 Hild ve Hellenkemper 1990, 238. - 246 -

(Ceyhan) Nehri’nin ağzından giren ve Mopsuhestia (Misis)’ya kadar ulaşabilen ti- caret ve savaş gemileri için bir sığınaktır (Resim 51). "Dydimae” adı verilen her iki adanın üzerindeki kalelerin mimari kalıntıları Karataş ve civarındaki köylere buradan 18. ve 19. yüzyıllarda yapılan Menzil Han İle İskele’nin imarında kulla- nılmıştır1374. Stadiasmus Didymis Adaları ile Mallos arasındaki mesafenin 100 stadia olduğunu söylemektedir 1375 . Ayrıca Januarium’dan Seretilli 11 stadia uzaklıkta- dır1376.

7.2.13. Serretillis Doğu Akdeniz bölgesinde Seyhan ve Ceyhan Nehirleri arasına kurulmuş olan Karataş ilçesinin Bebeli Köyü sınırları içerisindedir (Resim 52)1377. Serretillis antik kentinin yeri tam olarak belirlenememiş olsa da civardaki kıyıya en yakın yerleşim olması nedeniyle Bebeli Köyü içinde kaldığı tahmin edilir1378. Çukurova'nın her dö- neminde deniz yoluyla Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Mısır ve Ege dünyası ile bağlantıları bilinen bir gerçektir. 19. yüzyılda Adana'ya elmiş olan V. Langlois'in bir gravüründe, Tepebağ Höyük, Taş Köprü ve Seyhan Nehri üzerinde küçük tonajlı tekneler ve yel- kenliler görülebilmektedir. M.Ö. 2. Binde kıyı çizgisinin günümüzden çok daha içe- ride olduğunu, kıyı çizgisinin Mersin'den doğuya Kazanlı'ya doğru uzandığı, buradan da Ağzıdelik, Çöplü ve Kuransa köyleri civarından geçtiği ve Dervişlerden güneydo- ğuya doğru Domuz Tepe'ye yaklaştığı tespit edilmiştir1379. Ceyhan Irmağı üzerinde 1940’lı yıllarda Misis'e kadar kayıkla gidilebildiğini, yelkenlilerin ise, Bebeli Köyü- ne kadar gelebildiklerini görüyoruz1380

7.2.14. Aigai Strabon’a göre Mallos’tan sonra küçük bir palamar bağlama yerine sahip Aigai gelmektedir1381. Aigai Ovalık Kilikya’nın en büyük ve en önemli liman kenti-

1374 [61] 1375 Stadiasmus 151. 1376 Stadiasmus 150. 1377 Girginer 2001, 7-8. 1378 Seton-Williams 1954, 148, 161; Hild ve Hellenkemper 1990, 408. 1379 Göney 1976, 17. 1380 Girginer 2001, 7-8. 1381 Strabon XIV. 5. 18. - 247 -

dir1382. Sadece Ovalık Kilikya değil, Doğu Akdeniz ticareti için de çok önemli bir liman kentiydi1383. Bulunduğu Yumurtalık ilçesi, İskenderun Körfezi’nin batısında Antik Çağ Kilikyası’nın tahkim edilmiş önemli limanlarından birini barındırır (Re- sim 53). Günümüzde de mendirek izleri belli olan antik kent, Yeniköy Deresi kena- rında korunaklı doğal bir barınağın hemen üzerindeki bir yükselti de kurulmuştur1384. Bir Makedonya kolonisi olarak kurulan Aigai’de antik dünyanın en büyük üç Asklepios tapınaklarından biri bulunmaktaydı. İskender’den önceki tarihi bilinme- mektedir1385. Buna karşılık akropolde yapılan kazılardan elde edilen seramik malze- meler, M.Ö. 6. yüzyıla işaret etmektedir. Ancak Klasik Dönem’e ait herhangi bir seramik bulguya rastlanmaması şaşırtıcıdır. Bu durum Roma Dönemi yerleşimi tara- fından, Klasik Dönem’e ait tabakanın tesviye edilme olasılığını güçlendirmekte- dir1386. Kent, Roma İmparatorluk Dönemi boyunca doğu seferlerine çıkan imparator- ların uğradıkları, büyük stratejik öneme sahip bir donanma üssüdür1387. Hadrian M.S. 129 yılında Tarsus’tan kara yoluyla gelip Antiokheia’ya giderken Aigai’den geçtiği tahmin edilmektedir. İmparator Septimius Severus, Pescennius Niger' e karşı yapmış olduğu bu savaşlarda dâhil, doğuya yaptığı seferler sırasında hiç bir zaman Anado- lu'da uzun süre oyalanmamıştır. Ancak doğu-batı istikametinde yapmış olduğu dört yolculuğunun üçünde Anadolu içinden geçen yolları kullanmıştır. İkinci rakibi Clodius Albinus 'un ortadan kaldırılmasında sonraki Doğu seferi için seçtiği yol, de- niz yoluydu. O zaman İtalya'dan Brindisium limanında gemiye binerek ayrılan Septimius Severus, Kilikya'daki Aigai limanında karaya çıkmış ve oradan kara yolu- nu kullanarak Antiokheia'ya geçmiştir1388. Daha Strabon zamanında belki de bataklık ve önemsiz bir yerken, Roma Dö- nemi’nde Suriye’ye giden yol üzerinde önemli bir liman, garnizon kenti ve konakla- ma yeri olmuştur1389. Bir deniz kenti olan Aigai’de uzak diyarlara yolculuk etmeyi

1382 Hirschfeld 1893, 945. 1383 Akşit 2008, 321. 1384 Ünal ve Girginer 2007, 533. 1385 Ünal ve Girginer 2007, 534. 1386 Doğer v.d. 2010, 352. 1387 Ünal ve Girginer 2007, 534. 1388 Hasebroek 1921, III vd 1389 Ünal ve Girginer 2007, 534. - 248 -

göze alabilecek becerikli kaptanlarda yetişmiştir. Samothrake ve Afrika’da bulunan yazıtlarda Aigai’li kaptan gemi sahiplerinin adı geçer. Keza Aigai kenti sakinlerinin isimleri İskenderiye, Side, Andros ve Augusta Traiana’de geçer1390. Kentin ticari önemi Ortaçağ’da daha da artmıştır. Haçlılar Doğu Akdeniz’deki önemli limanlarını kaybedince, kent Ceneviz ve Venedikli tüccarlar için önemli bir liman kenti olmuş- tur1391 (Resim 120-121). M.S. 3. ve 4. yüzyıllarda Aigai Tarsus kadar önemli bir tica- ret limanıdır ve burada her yıl 40 gün süren fuar yapılır. Gemileri ile deniz ticareti yapan tüccarlar katılımı ücretsiz olan bu fuarda, toptan alış veriş yapmak üzere Aigai limanına kargoları ile gelirlerdi1392.

7.2.15. Halai Adana ili Yumurtalık ilçesine 17 km uzaklıktaki Sugözü Termik Santrali’nin bulunduğu koyda olduğu düşünülmektedir1393 (Resim 54).

7.2.16. Katabolos Bugünkü adıyla Muttalip Höyüğü, Ceyhan'ın 16 km güney doğusunda İsken- derun körfezinde, Hatay il sınırında yer alan Sarımazı beldesindedir (Resim 55). Yörede halen “Halep Yolu” olarak bilinen antik yol karanlık kapı üzerinden bu- radan geçer. Kıyıdan 150 m içeride olan höyük, zamanla karadan iç kısımda kalmış- tır1394. Heberdey ve Wilhelm, 1892 yılında günümüz Adana'nın Ceyhan ilçesinden güneye doğru ilerler, bir 17. yüzyıl Osmanlı Dönemi kervansarayı olan Kurtku- lağı'nı geçer ve Akdeniz'de İskenderun Körfezi'nin kuzeyinde bir liman kenti olan Aigai/ Lajazzo/ günümüz Yumurtalık'a ulaşırlar1395. Yumurtalık antik limanından doğuya doğru körfezde ilerlediklerinde "Karanlık Kapı" denilen antik kalıntıları gö- rürler. Daha ilerde gördükleri kireçtaşından örülü kiremit çatılı yapıların Catavolo yerleşimine ait olması gerektiğini belirtirler (Resim 122-123). Bu kalıntıların doğu- sunda 20 dakikalık yürüyüş sonucunda hemen kıyıdan yükselen ve çevresi 200

1390 Robert 1973, 171. 1391 Ünal ve Girginer 2007, 535. 1392 Jones 1964, 867; Tülek 2012, 188. 1393 Stadiasmus 157; Graauw 2013, 151, kat. no. 2308. 1394 Yıldırım 2010, 22. 1395 Heberdey ve Wilhelm 1896, 14. - 249 -

stadion ölçülen bir höyük görürler. Söz konusu höyük, Geç Antik Dönem ve sonrası haritalarda gösterilen Mutlubake, Catabolo veya Monte Gabo gibi isimler de aldığı düşünülen Muttalip Höyük'tür1396. Muttalip Höyük' ten doğuya doğru 1,5 saatlik yü- rüyüş mesafesinde Burnaz Çayı'na ulaşırlar. Araziyi iyi okuyan ve titiz gözlem yapan Heberdey ve Wilhelm, Burnaz Çayı ağzındaki antik kalıntıları kıyı kumulları ile kap- lı olduklarından göremezler. 1991 yılında Özgen ve Gates'in yürüttüğü arkeolojik yüzey araştırması söz konusu alanda Muttalip Höyük yakınında, biri kuzeyinde (25 numaralı yerleşim) ve diğeri kuzeydoğusunda kıyı kumulları altında (11 numaralı yerleşim) olmak üzere iki ayrı antik liman tanımlamışlardır1397. Burnaz antik kalıntıları keramik buluntularına dayanarak M.Ö. 1. yüzyıldan M.S. 7. yüzyıl başına tarihlenmekte olup Itinerarium Antonini Augusti'de kayıtlı Catabolos isimli hac yolu üstünde mansio'su da olan bir liman yerleşimine ait olduğu belirtilmektedir1398. Erzin Ovası'nda belgelenen çanak- çömleğin benzerleri ovanın kuzeyini belirleyen çapır arazi üstündeki volkan konisin- de kurulu Deli Halil antik yerleşiminde de belgelenmiştir1399. Buradaki seramik bu- luntular Deli Halil antik yerleşiminde çalışılmış buluntular ile benzerlik göstermek- tedir. Rüzgârgülü baskı bezemesi taşıyan M.S. 4. yüzyıl sonu 5. yüzyılın ilk on yılına tarihli bir Afrika Kırmızı Astarlı tabak örneği ise Burnaz'da bulunan örneğin tıpkısı- dır1400. Geç Antik Dönem deniz ticaretinde aktif bir rol oynadığı düşünülen Deli Ha- lil antik yerleşiminde çok sayıda zeytinyağı işliği ve zeytinyağı saklama kapları olan dolia kırıkları bulunmuş olması, burasının Kısık Boğazı güney ağzı ve İskenderun Körfezi’nde Burnaz limanını kontrol eden stratejik bir konumda bulunduğunu gös- termektedir. Ancak burası kent niteliği taşımayan bir mega-kome (Büyük Köy) ola- rak değerlendirilmelidir1401. Deli Halil volkanik oluşumunun bir parçası olan çapır arazinin yamacında bir Geç Antik Dönem yerleşimi, mega kome olan Deli Halil ve eteğinde su kemerleri,

1396 Hellenkemper 1986, 102. 1397 Özgen ve Gates 1993, 389. 1398 Tobin 2004, 90 - 92. 1399 Tülek 2011, 374; Tülek 2010, 47. 1400 Tobin 2004, 65, res. 83. P.41; Hayes 1972, 115, res. 19.4 ve 40; Tülek 2012, 180-186. 1401 Tülek 2013, 244. - 250 -

tiyatrosu, tapınak ve hamam kalıntıları ile klasik kent yapılarına sahip büyük bir an- tik kent kalıntıları bulunmaktadır. Göze veya Gözene Harabeleri olarak da tanımlı Erzin ilçesinde bulunan söz konusu antik kentin kalıntıları, ilk Oineionda veya Issos ismi ile kurulup sonra Epiphaneia ismini almış kent olarak tanımlıdır. Antik kent, Burnaz sahilindeki liman kalıntılarına 8 km mesafededir. Liman kalıntıları, Muttalip Höyük'e 4 km, Kara Höyük'e 4 km, Deli Halil antik yerleşimine 9 km ve Kinet Hö- yük'e ise 13 km uzaklıktadır1402. Kısık Boğazı'nın kuzey başında ve gü- ney başında ise (Epiphaneia- Oineionda/ Issos) kenti yer almaktadır. Heberdey ve Wilhelm kıyıdan içerde dağlara doğru konuşlu Gözene harabelerini görür ve kalıntı- ların Issos veya Epiphaneia antik kenti olup olmadığını tartışırlar1403.

7.2.17. Issos Strabon’a göre, İskenderun Körfezi kuzey kıyısında bulunan yerleşimlerden bahsederken sırasıyla, gemi demirleme yeri olan küçük bir yerleşim, Aigai/ Yumur- talık'ın bulunduğunu, devamında Amanos Dağları'nın sona erdiği yerde bir gemi de- mirleme yeri olan Amanos Kapıları'na gelindiğini belirtir 1404 . Strabon, tekrarla, Aigai'dan sonra gemi demirleme yeri bulunan küçük bir yerleşim Issos'a ve Pinaros Nehri'ne gelindiğini belirtir. Ayrıca Büyük İskender ve Dareius’un savaştıkları Issos Körfezi’nin burası olduğunu da ilave eder1405. Arrianus, Amanos Kapıları'ndan geçe- rek Issos kentine gelindiğini anlatır1406 (Resim 56). Antik yazarlardan Stephanos ise Issos’un Nikopolis olduğunu belirtir. Ancak bu iki kenti bir tutmak doğru değil- dir1407. Strabon1408 ve Ptolemaios1409 Issos ve Nikopolis kentlerinden ayrı ayrı bah- setmektedir1410. 1904 yılında Janke isimli araştırmacı, Deliçay’ın üstündeki köprüden geçtikten sonra kuzey yönünde yarım saat ilerlediğinde karşılaştığı mükemmel kamu yapıları olan antik kenti Nikopolis olarak tanımlar1411.

1402 Tülek 2012, 176. 1403 Tülek 2012, 178. 1404 Strabon, XIV, 5, 18. 1405 Strabon, XIV.5, 19. 1406 Arrianus II.7. 1- 2. 1407 Cohen 2006, 120. 1408 Strabon XIV. 5. 19. 1409 Ptolemaios 5, 7, 4, 7. 1410 Cohen 2006, 120. 1411 Tülek 2012, 179. - 251 -

İskenderun Körfezi’ndeki Kinet Höyük Kilikya’nın doğusundaki en büyük Klasik Dönem öncesi yerleşimdir. Etrafındaki Issos Ovası nedeniyle bölgedeki bas- kın kent olarak Kinet’in Issos olması mümkündür1412. Kinet’in hayati öneme sahip olan ticaret, sahip olduğu iki limanı sayesinde sağlanmaktadır. Bu limanlardan biri kentin kuzeyinde yer alan doğal koyda, diğeri ise bir zamanlar höyüğün güney kıs- mında deniz ile bulaşan, fakat günümüzde yatak değiştirerek oldukça uzağa kayan Deliçay’ın ağzında olmalıdır. Bu özelliği ile Kinet, kazı çalışmaları yapılarak bilim dünyasına tanıtılan bir başka kent olan Al Mina (Samandağ) gibi nehir halicinin sol yakasını liman olarak kullanmıştır. Bu yöntem Doğu Akdeniz’de Helenistik Dönem öncesi kıyı yerleşimlerinde sıkça gözlenmektedir. Geç Neolitik Çağ’dan Helenistik Dönem’in sonuna kadar limanın kullanıldığı anlaşılmaktadır1413.

7.2.18. Fano Stadiasmus’un uğradığı bir liman olarak karşımıza çıkan Fano, Portis Ciliciae’ya 120, Issos’a ise 30 stadia uzaklıktadır1414. Topoğrafya okumaları, antik kaynaklardaki bilgiler ve seyahatname gözlemlerinin günümüzün bazı arkeolojik yüzey araştırmalarında derlenen verileri ile çakıştırılmamış olması da İskenderun Körfezi kuzeydoğu yakasında yer alan Erzin (antik Issos) Ovası yerleşimleri hakkın- da bilgi karışıklığını artırmıştır (Resim 57)1415. Buna rağmen Fano’nun modern Dört- yol sahilinde olduğu düşünülmektedir1416.

7.2.19. Baiae Hatay’ın Dörtyol ilçesine bağlı Payas Belediyesi’nde bulunan antik kenttin limanıdır (Resim 58). Anadolu’yu Suriye ve Ortadoğu’ya bağlayan en kullanışlı yol güzergâhı üzerinde olması sebebiyle tarihin her döneminde Payas bölgesi stratejik bakımdan önemli bir yerleşim bölgesi olmuştur. Payas’ın eski çağlardaki adı Baiae/Baias'tır. Sonraları Bayyas, Bayas ve son olarak da bu günkü hali olan Payas

1412 Gates 2003b, 17. 1413 Gates 2003b, 17-18.

1414 Stadiasmus 154-155. 1415 Tülek 2012,185-186. 1416 Graauw 2013, 151, kat. no. 2310. - 252 -

adını almıştır. Antik çağlara ilişkin elimizde çok fazla kayıt yok. Ancak Karbeyaz bölgesindeki yoğun mezarlardan Payas’ın Hititler Dönemi’nde önemli bir şehir oldu- ğu sonucunu çıkarıyoruz. Issus Savaşı şimdi kentin ortasından geçen Payas Çayı kenarında yapılmıştır. Seton-Williams, 1951 yılında bölgeyi ziyaret etmiş çok sayıda devrilmiş sütunlardan bahsetmiştir. Kent liman faaliyetleri nedeniyle Roma Döne- mi’nde ön plana çıkmaktadır. Issus’un zamanla önemini kaybetmesi ile birlikte Aigai ve Baiae muhtemelen deniz ticaretinin merkezleri haline geldiler1417. Osmanlı Devleti tüm doğu seferlerinde Payas limanını lojistik ikmal üssü ola- rak kullanmıştır. Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde Bölgenin en değerli ürün- leri olan turunç, üzüm ve incirin Payas’taki öneminden bahseder ve ayrıca yol üstün- deki kervansaraylardan en önemlisi olarak Payas kervansarayını göstermiştir (Resim 124)1418.

7.2.20. Karayılan Günümüzde Hatay ili İskenderun ilçesine bağlı Karayılan beldesi, Antik Dö- nem’de kullanıldığı düşünülen bir limana sahiptir (Resim 59)1419.

7.2.21. Alexandria ad Issos Büyük İskender, İskenderun Körfezi’nin iki kıyı şehri olan Myriandros ve Issos’u synoikismos yolu ile birleştirerek tek bir şehre dönüştürmüş, adını zaferinin anısına Alexandria ad Issum olarak değiştirmiştir (Resim 60)1420. 6. yüzyılda yaşayan Malalas M.S. 507 yıllarında kentin adının Alexandria Cambyses olduğunu bildirir. Alexandria’nın adı Mısır’da kurulan Alexandria’dan ayrı tutulmak için farklı sıfatlar eklenerek kullanılmıştır. Bu isimler: Alexandria Minor, Alexandria Kobiosa, Alexandretta, Alexandria Scobiosa, Alexandriaze’Ortha Qobiosa, Alexandriakat’Isson, Alexandria Kabisso’dur. Alexandria ile Cambyses adının kulla- nılması kentin Pers Dönemi’ndeki adının ve etkilerinin yaşadığını vurgulamakta- dır1421. Ayrıca Rhosos ve Seleukeia Pieria ile birlikte geniş Antiokheia Bölgesi’nin

1417 Seton-Williams 1954, 166. 1418 [62] 1419 Graauw 2013, 151, kat. no. 2312. 1420 Jones 1998, 188; Pamir 2009, 268, n. 2. 1421 Hild ve Hellenkemper 1990, 170. - 253 -

üç liman kentinden biridir1422. Alexandria bugün İskenderun ilçesi sınırları içinde, Esentepe ve Çankaya mahallelerinde yer alan modern yerleşimin bulunduğu alana yerleştirilmiştir. Helenistik Dönem’de ızgar planlı olarak kurulan kentte, Roma Dö- nemi’ne ait kaya mezarları, duvar, cadde ve sarnıç gibi kalıntılar bulunmaktadır1423.

7.2.22. Myriandos Büyük İskender’ in Asya seferine katılarak Myriandros’a gelen ve kenti gören antik yazar Ksenophon1424, Myriandros’un İskenderun Körfezi’nde, Fenikeliler tara- fından kurulmuş bir kıyı şehri olduğunu ve birçok ticaret gemisinin demir atmış bek- lediği bir liman şehri olduğundan bahsetmektedir (Resim 61). Myriandros, Büyük İskender komutasındaki Yunanlılar ile Perslerin, Issos Ovası’nda (bugünkü Erzin Ovası) yapılan Issos Savaşı’nda, Perslerin yanında yer almış, kendi darphanesi bulu- nan, otonom bir kenttir1425.

7.2.21. Antioch Pieria / Rhosos Rhosos, İskenderun Körfezinin en güney ucunda bugün bir tatil beldesi olan Arsuz’un sınırları içinde yer almaktadır1426 (Resim 62). Rhosos’tan bahseden ilk ya- zar M.Ö. 4. yüzyılda yaşamış Khioslu Theopompus’tur. Burada yaşayanlar sonraları İskenderin hocası ve haznedarı Harpalus’un olan Glycera’nın bronz bir heykelini yaptırmışlardır. Antik kaynaklarda1427 Rhosos, Helenistik ve Roma Dönemi’nde faa- liyet göstermiş bir liman şehri olarak geçmektedir. Kentin Helenistik Dönem öncesi varlığı konusunda Malalas ve Plutarchos bilgi vermektedir. Malalas kentin Fenike Kralı Agenor’un oğlu Kilix tarafından kurulduğunu aktarır. Plutarchos ise Seleukos’un Antigonos’u yendikten sonra liman şehri Rhosos’a geldiğini ve bu şe- hirde yenilmiş kralın oğlu Demetrios ile anlaşma yaptığını aktarır. Yerleşimi belge- leyen Seton-Williams, Rhosos’ta Helenistik Dönem öncesine ait veri olmadığını,

1422 Lund v.d. 2006, 502. 1423 Hild ve Hellenkemper 1990, 170. 1424 Ksenephon, Anabasis IV.6 1425 Pamir 2009, 268. 1426 Seton-Williams 1959, 149- 150. 1427 Strabon XIV.5; XVI.1; Plutarch, Demetrius, 32, Ptolemy V.14, Plinius Nat. Hist., V, 18.2, Malalas, Chronicle, VIII.13, 14-15(198, 201, 297). - 254 -

burasının bir Helenistik ve Roma Dönemi yerleşimi olduğunu söylemektedir1428. Bu nedenle Seleukos I Nikator tarafından M.Ö. 300 civarında kurulmuş olmalıdır1429. Yazılı kayıtları destekleyen Helenistik Dönem öncesine ait arkeolojik veriler mevcut olmasa da yerleşimin Erken Helenistik Dönem’de bir liman kenti olduğu açıktır. Ya- kın zamanda Arsuz’da bulunan ve Hatay Arkeoloji Müzesine kazandırılan, Geç Hitit Dönemi’ne ait bazalttan yapılmış iki adet yazıtlı stel, Rhosos sınırları içindeki bir Demir Çağı yerleşimine işaret etmektedir1430. Seleukos Krallığı’nın geri kalanı ile birlikte Roma hâkimiyetine giren Rhosos, Seleukos Hanedanlığı’nın politik çekişme- leri ve Kilikyalı korsanlarla giriştiği mücadele sonrasında Pompeius tarafından yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. Buna göre Pompeius ilk olarak M.Ö. 66’da Kilik- ya Campestris’i, sonrasında M.Ö. 64’te Seleukoslar’dan kalan Suriye’yi eyalet ilan etmiştir. Kilikya Campestris M.Ö. 44-43 yıllarında Suriye Eyaleti’ne bağlanmıştır. M.Ö. 36’da Rhosos, Marcus Antonius’un Kleopatra VII’ye müsrifce hediye ettiği topraklardan biri olabilir. Ancak bu durum Aktium Savaşı öncesindeki kısa bir süre için geçerli kalmıştır. Gücün el değiştirmesi bölgenin hızlıca Roma yönetimi, mali- yesi, kanunları, sosyal ve ekonomik politikalarına entegre olmasını sağlamıştır. Rhosos, hinterlandında bulunan Antiokheia, Seleukeia Pieria, ve Laodikeia’dan oluşan Tetrapolis’in imkanlarından büyük ölçüde faydalanmıştır1431. M.S. 256 veya 259’da Şapur I tarafından yağmalanmasına rağmen Geç Antik Dö- nem’de de Rhosos varlığını devam ettirmiştir1432.

7.2.22. Burunlu Burunlu, Arsuz’un yaklaşık 2 km güneyinde olduğu düşünülen antik bir li- mandır1433 (Resim 63).

7.2.23. Georgia Günümüzde Hatay ili İskenderun ilçesine bağlı Kale Köyü’nün antik limanı

1428 Seton-Williams 1959, 149-150. 1429 Malfitana v.d. 2005, 199. 1430 Pamir 2009, 269. 1431 Malfitana v.d. 2005, 199. 1432 Lund v.d. 2006, 501. 1433 Graauw 2013, kat. no. 2317. - 255 -

olduğu düşünülmektedir1434. Stadiasmus Georgia’nın Seleukeia’ya 142 stadia uzak- lıkta olduğunu belirtir1435. Bu mesafe günümüzde yaklaşık 30 km civarındadır (Re- sim 64). 7.2.24. Seleukeia Pieria / İç Liman Seleukos I Nikator tarafından M.Ö. 301 yılında mağlup edilen, Amik Ova- sı’nda Palaipolis isimli bir liman kenti de kuran Antigonos’un kurduğu bir diğer kent olan Antigoneia’nın Seleukos I tarafından yağmalandığı bilinmektedir. Bu zaferden sonra geniş bir coğrafyaya yayılan Seleukos Krallığı’nı ilan eder ve Samandağ’da Kendi adını verdiği Seleukeia Pieria’yı kurar1436. M.S. 526 ve M.S. 528 yıllarında geçirdiği iki büyük depremle yıkılan kentin toprak üstündeki yapıları, iç liman (Re- sim 65) ve daha sonra M.S. 4. yüzyılda inşa edilmiş dış liman ile 900 m uzunluğunda bir baraj vazifesi gören Titus Tüneli’dir1437 (Resim 126). İç limana bitişik bir de granarium bulunmaktadır1438. Esasında Vespasianus-Titus Tüneli, Antik Çağ’da ya- pılmış bir hidrojeomorfoloji projesidir. Bu yapı günümüzde Samandağ ilçe merkezi- nin yaklaşık 7 km kuzeybatısında bulunan Çevlik civarındaki Seleukeia Pieria kenti- nin bir lagün içerisinde yer alan limanının, Kapısuyu Deresi’nin getirdiği alüvyonlar- la dolmasını önlemek amacıyla, kireçtaşları içinde tünel şeklinde kazılmış yapay bir vadidir. Yapımına Vespasianus tarafından M.S. 69’da başlanan yapı, Titus tarafından M.S. 81 yılında bitirilmiştir. Limanın, Roma İmparatorluğu’nun Suriye Eyaleti’ndeki donanmasını barındırması stratejik önemini vurgulamaktadır. Lagünün denize bakan tarafı Roma Dönemi’nde dalgakıranla kapatılarak bir liman haline getirilmiştir. La- gün ve açık deniz arasındaki sahil kordonunun Asi Nehri’nin taşıdığı çökellerle ge- nişlemesi sonucu, Kapısuyu Deresi’nin yatağı tünel vasıtasıyla değiştirilerek liman kurtarılmaya çalışılmıştır. Buna rağmen limanın sığlaşmaya devam etmiş ve zamanla kapanmıştır1439.

1434 Graauw 2013, kat. no. 2318. 1435 Stadiasmus 138. 1436 Pamir 2009, 266. 1437 Pamir 2007, 400. 1438 Pamir ve Brands 2003, 105. 1439 Ozaner 1993, 205-206. - 256 -

7.2.25. Seleukeia Pieria / Dış Liman Bugün Seleukeia Pieria antik kenti ve onun limanlarına ait kanıtlar delta ova- sının kuzey ucunda görülebilir. Seleukeia Pieria antik kenti M.Ö. 4. yüzyılın sonla- rında kurulmuş ve Antakya'nın limanı olmuştur1440 (Resim 125). M.S. 4. yüzyıl da iç limanı kurtarma çalışmalarının sonuçsuz kalması ile dış liman inşa edilmiştir (Resim 66). Ancak kent ve limanı hakkında M.S. 596 yılından sonraya ait hiçbir kayıt bu- lunmamaktadır1441.

7.2.26. Oronte Nehri Samandağ Körfezi’nde yer alan kıyı yerleşimleri olan Sabuniye ile Al-Mina, coğrafi, siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel bağları nedeniyle Amik Ovası kentleri olan Alalakh ve Kunulua ile yakın ilişki içinde olmuştur. Al-Mina ve Sabuniye, 1936–1937 yıllarında Woolley tarafından yapılan arkeolojik araştırma ve kazılar so- nucunda keşfedilmiş; Al Mina liman şehri veya liman yerleşimi, Sabuniye ise Al Mina’da faaliyet gösteren tüccarlarca iskân edilmiş bir yerleşim, şehir olarak tanım- lanmıştır1442. Woolley, Al Mina’da sistematik kazı çalışmaları ile liman yapılarını ortaya çıkarmış, Sabuniye’de ise üç deneme sondajı gerçekleştirmiştir. 1999 yılında yeniden başlatılan Al Mina ve Sabuniye araştırmaları halen devam etmekte olup ilk araştırmaların sonuçlarına göre Sabuniye’nin Amik Ovası’ndaki Alalakh ile Geç Tunç Çağı’nda, Kunulua ile Erken Demir Çağı’nda çağdaş ve ilişkili bir liman şeh- ri/yerleşimi olduğu anlaşılmaktadır1443. Al Mina kazıları son derece zengin buluntuları ile arkeoloji dünyasında ayrı bir yere sahip olmuştur. Kazılar sonucunda ele geçen mallar ve ürün çeşitliliği Al Mina’nın M.Ö. 8. yüzyıl ortaları ile M.Ö. 4. yüzyıl arasında Doğu Akdeniz ticari hareketliliğinde etkili bir liman yerleşimi olduğunu göstermektedir1444 (Resim 67). Lüks tüketim ürünleri ve ithal eşyaların çeşitliliği, Mısır’dan Doğu Akdeniz kıyı şe- hir devletlerine Kıbrıs ve Batı Anadolu kıyıları, adalar ve Kıta Yunanistan’a, Amik

1440 Pamir 2009, 266. 1441 Pamir 2007, 400. 1442 Woolley 1937, 1-15; 1938, 1-30, 133-170. 1443 Pamir ve Nishiyama, 2002, 294-314; Pamir 2005, 67-98; Pamir 2006, 535-544; Pamir 2006, 89- 102; Pamir 2009, 270. 1444 Boardman 1990, 169-90; Boardman 1980. - 257 -

ovası ve kuzey Suriye şehir devletlerine kadar uzanan ticari ilişkiler ağını göstermek- tedir. Arkeolojik veriler, Al Mina’nın M.Ö. 8. yüzyıl – 6. yüzyıl arasında Amik Ova- sı’nda Kunulua krallık/şehir devleti ile ilişkili olduğunu, Kunulua’nın sonlanmasın- dan sonra da işlevini sürdürdüğünü göstermektedir1445. Al Mina’daki yerleşim doku- su Ortaçağ’a kadar uzanmakta ise de en etkin olduğu dönem M.Ö. 8. yüzyıl ile M.Ö. 4. yüzyıl arasındaki dönemdir. Malalas’ın1446 kayıtlarına göre ’nın mimari ve heykeltıraşlık eserlerinin büyük bir kısmı Antiokheia’ya nehir yolu ile taşınmış- tır1447.

7.2.27. Bytyllion Al Mina’dan bahseden az sayıdaki antik kaynağın yanı sıra, bölgede yaşayan halkın günlük yaşamı ile ilgili bilgi de son derece kısıtlıdır. Antik kaynakların birço- ğu ya Antakya’dan ya da bölgedeki manastırlardan bahsetmektedir. Limanlar, bırakın kullanım şekilleri ve ayrıntılı tarif edilmeyi, isim olarak dahi nadiren antik kaynak- larda geçerler. Buna ilaveten, tüm bu ilgili dönem içerisinde çoğunlukla kentin ismi bilinmediği için, gerçekten antik kaynaklarda ismi geçen yerleri tayin etmek de im- kânsızlaşır. Kentte ilk kez Orta Çağ seramiklerini inceleyen Arthur Lane1448, Geç Antik ve Orta Çağ’da Bythyllion, Suwaidiyya, ve Port St. Symeon olarak bahsedilen limanları aramaya başlamıştır. John Malalas’ın vermiş olduğu küçük bilgiye göre Lane, Geç Roma Dönemi’ndeki Al Mina kentinin, isminin Bythyllion olduğu görü- şündedir (Resim 68). Bu tanımlamalar kısa oldukları için Bythyllion’un Al Mina olduğunu söylemek şimdilik çok zordur1449.

7.2.28. Nymphaion Stadiasmus’a göre Nymphaion, Oronte Nehri ağzına 15 stadia uzaklıkta bir emporium’du1450 (Resim 127). Günümüzde Hatay ili Samandağ ilçesi Meydan Köyü sınırları içinde kalan bir liman kenti olduğu düşünülmektedir 1451 (Resim 69).

1445 Saltz 1978, 40vd.; Pamir 2005, 72-73. 1446 Malalas, Chronicle, VIII. 14 (201). 1447 Pamir 2009, 266. 1448 Lane 1938, 19. 1449 Vorderstrasse 2010, 33, n. 45. 1450 Stadiasmus 136. 1451 Graauw 2013, kat. no. 2323.

8. GENEL SONUÇLAR VE TARTIŞMALAR

Kilikya Bölgesi, Akdeniz coğrafyasındaki benzersiz konumu ve Kıbrıs’a ya- kınlığı nedeniyle, deniz yolunun etkin bir biçimde kullanıldığı liman kentleri vasıta- sıyla, kabotajdan faydalanarak Akdeniz’e kıyısı bulunan diğer liman kentleri ile ticari ve kültürel etkileşimde bulunmuştur. Önceleri gemi yapımında kullanılmak üzere bölgede bol bulunan ünlü sedir ağaçları ve diğer doğal kaynaklardan faydalanma amacı taşıyan bu ticari faaliyetler, sonraları artan tarımsal üretime cevap verebilmek için çay ağızları ya da doğal koylara kurulan çok sayıdaki liman kenti ya da emporium’lar ile gelişmiştir. Hiç kuşkusuz Helenistik Dönem’de ticaretin kalbinin Ege’de attığı bilinmek- tedir. Bu nedenle Kartaca Savaşları’nda elde ettiği zaferler sonrası Akdeniz’in tama- mının Roma hâkimiyetine geçmesi neticesinde ticaretin ekseni Akdeniz’in batısına kaymıştır. Roma ordularının birbiri ardına toprak kazandıkları bu dönemde, askerle- rin ve halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere yoğun bir biçimde seri üretime geçilmesi gerekliydi. Bunun için Romalılar tarafından çiftliklerde çalıştırılmak üzere ucuz iş gücü imkânı sağlayan kölelere ihtiyaç duyulması beraberinde korsanlık faaliyetleri- nin de artmasına sebep olmuştur. Korsanların saklanabileceği uygun coğrafi koşullar ise Dağlık Kilikya Bölge- si’nde mevcuttur. Korsanlar burada çeşitli yöntemlere başvurarak ticaret gemilerini yağmalamış, elde ettikleri ganimeti ve insanları Delos’ta olduğu gibi köle pazarların- da satmaya başlamışlardı. Bu durum her ne kadar Roma’nın işine yaramış gibi gö- zükse de Kilikya sahillerinin güvenlik endişesiyle boşalmasına hatta Nagidos ve Issos gibi bazı kentlerin terk edilmesine dâhi neden olmuş olabilir. Tabiî ki korsanları ile korku salmış Kilikya kıyılarında ticaret gemileri, zorda kalmadıkça buradaki koy- lara girmemiş belki de bu kıyılardan hiç geçmemiş olmalıdırlar. Buna rağmen Kilik- yalı korsanların tahıl gemilerini yağmalaması ile birlikte annona sistemi tehlikeye giren Roma, bu sorunu kökten halletmek için senatoda bir karar almıştır. M.Ö. 67 yılında Korakesion önlerinde yapılan deniz savaşında korsanları ye- nilgiye uğratan Pompeius Magnus’a, bütün Akdeniz’i kapsayan ve kıyıdan 50 mil - 259 -

içeriye girme yetkisi “imperium proconsulare maius” verilmiş olması düşündürücü- dür. Buradan korsanların bir taraftan denizde ticaret gemilerini yağmaladıkları, diğer taraftan Torosların iç kısımlarındaki Ermenek, Mut ve Sarıveliler civarına kadar sak- lanmak için yer aradıkları sonucu çıkarılabilir. Bu durum ise korsanlara karşı daha önce yapılan müdahalelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının bir nedeni sayılabilir. Bu tarihten sonra Pompeius korsanların büyük bölümünü, Soli, Mallus, Ada- na ve Epiphaneia kentlerine yerleştirerek tarımla uğraşmalarını sağlamıştır 1452 . Cicero korsanların Soli’ye yerleştirilmesi ile ilgili “karşılığında müttefikimiz olmala- rı için onlara dokunulmazlık verdik”1453 der. Yaşanan bu olaylardan sonra Roma, Kilikya Bölgesi’nde tarıma dayalı bir takım kalkınma hamleleri yapmış, bir daha korsanlık girişiminde bulunulmaması için Kilikya Bölgesi’ne özel bir ilgi göstermiş- tir. M.Ö. 51 yılında bölgede Kilikya Eyalet Valiliği görevini yürüten Cicero, dağ- lık kesimlerde yaşayan vahşi olarak nitelendirdiği kabileler üzerinde giderek bölge- nin güvenliğini kontrol altına almıştır. Bu dönemde sadık müttefik olarak görülen Tarkondimotos ile işbirliği yapmıştır. Bu iş birliği Marcus Antonius Dönemi ve son- rasında M.S. 72 yılına kadar devam etmiştir1454. Bölgenin özellikle dağlık kesimindeki kentlerde bulunan az sayıdaki terra sigillatalardan hareketle ulaşılabilecek sonuca göre, M.Ö. 1. yüzyıl ile M.S. 2. yüz- yıllar arasında bölge, ticarette oldukça sıkıntılı günler geçirmiş olmalıdır. Bu dönem- de Dağlık Kilikya Bölgesi limanlarının korsan tehdidi nedeniyle pas geçildiği ve zor- da kalınmadıkça Kıbrıs limanlarının tercih edildiği düşünülebilir. Kıbrıs’ın bu dö- nemde ada dışına yoğun bir biçimde sigillata ihraç etmesi bu varsayımı güçlendir- mektedir1455. Bu dönemde özellikle Ovalık Kilikya’ya bakıldığında, M.Ö. 1. yüzyı- lın ilk çeyreğinde terk edilmesini saymazsak, çifte limana sahip Kinet Höyük1456 dı- şında Tarsus1457 ve Rhosos (Arsuz)’u da içine alan bölgenin kil analizine göre Doğu Sigillata A üretiminin yapıldığı merkezler oldukları kabul görmektedir1458. Dolayı-

1452 Strabon VIII, 7, 5, XIV,3, 3; 5, 8. 1453 Cicero, 3.49; Souza 2000, 177 1454 Kurt 2011, 440. 1455 Tekocak 2006, 90. 1456 Gates 1998, 260. 1457 Jones 1950, 181. 1458 Malfitana v.d. 2005, 200. - 260 -

sıyla Akdeniz’de oldukça yaygın bir kap türü olan DSA’lar, korsanlık baskısı altında filizlenmiş ve imparatorluğun ilk yıllarında bölge ekonomisine önemli bir katkı sağ- lamış olmalıdır. Kilikya Bölgesi bu tarihten itibaren ekonomik kalkınma dönemine girmiştir. İmparatorlar Claudius (M.S. 41-54)1459, Vespasian (M.S. 69-79)1460, Traian (M.S. 98- 117)1461, Hadrian (M.S. 117-138)1462, Dönemleri’nde bölgedeki imar faaliyetleri art- mış. Antoninuslar Dönemi’nde Lykaonia ve Isauria Bölgeleri, Kilikya Bölgesi’ne dâhil edilmiş böylece eyalet çok genişlemiş ve önem kazanmıştır. Taht mücadelesin- de Septimus Severus, Pescennius Niger’i 194’te Issos’ta mağlup etmiştir. Bu tarihten sonra bölgede artan Part tehlikesi, M.S. 260 yılında Partlar’ın Kilikya Bölgesi’ni ele geçirerek Selinus (Gazipaşa)’a kadar uzanmaları ile sonuçlanmıştır. Bölge’de yürütü- len kazı çalışmalarında bu işgalin izleri, yapımı yarım kalan binalar1463 ve bu tabaka- lardaki buluntu sayısının son derece az olması1464 ile açıklanmaktadır. Roma İmpara- torluk Dönemi’nde Severus Alexander’ın 235 yılında öldürülmesinden Diokletian’ın 284 yılında imparator olmasına kadar geçen süre zarfında, 3. yüzyıl tam bir ekono- mik kriz dönemi olmuştur1465. M.S. 4. yüzyılın ortalarına doğru Doğu Akdeniz'in yanı sıra, Kilikya'daki üre- timde de genel anlamda bir yeniden düzenleme söz konusudur. Bu dönem boyunca doğu üretiminin gelişmesi ve yayılması, İstanbul'un yeni başkent olarak kurulması ile doğrudan ilişkilendirilerek, Doğu Akdeniz'deki siyasi istikrarın önemli ölçüde arttı- ğının göstergesi olarak yorumlanabilir. Şimdiye kadar varlığı bilinen, altmış dokuz adet liman aracılığı ile Kilikya Bölgesi amphoralar içinde şarap, zeytinyağı ve garum gibi ürünleri, M.S. 7. yüzyıldaki Arap akınlarına kadar Akdeniz’in dört bir tarafına ihraç etmiştir. Bu dönem içerisinde M.S. 479-480 yıllarında Isauria’nın dağlı kabile-

1459 Claudius Dönemi’nde bölgede hızlı bir imar faaliyetine başlanır, Laertes’te bir tapınak inşa edilir ve Mut’ta Claudiopolis kenti kurulur. Söğüt 1998, 16. 1460 Vespasian M.S. 74 yılında her iki bölgeyi de birleştirerek tek bir Roma eyaleti haline dönüştürür. Tarsus başkent olur. Bölgede bir yol ağı kurulur. Söğüt 1998, 17. 1461 Traian’ın Suriye dönüşünde hastalanarak M.S. 117 yılında Selinus’ta ölmesi, bölge açısından sadece bir tesadüf olmayabilir. Bu talihsiz olay, kalkınma hamleleri nedeniyle Kilikya Bölgesi’nin imparatorların ilgi odağı haline geldiğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. 1462 Hadrian M.S. 129’da Suriye’ye giderken, Selinus’a uğramış ve kentin adını Traianopolis olarak değiştirmiştir. Daha sonraları ise bölgede bir takım yol imar faaliyetlerine girişmiştir. Söğüt 1998, 17. 1463 Anemurium. Williams 1989. 1464 Tekocak 2006, 91. 1465 İznik 2011, 99 - 261 -

leri tarafından ele geçirilen Korykos ve Elaiussa Sebaste gibi kentler, İmparator I. Anastasius (M.S. 491-518) tarafından ancak M.S. 498 yılında kurtarılabilmiştir1466. Bu yüzden olmalıdır ki, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Abydoss Tariff olarak adlandırılan, I. Anastasius Dönemi’ne ait Abydos Boğazı’ndan (Çanakkale Boğazı) geçen gemilerin ödeyecekleri gümrük vergilerinin belirlendiği yazıtta, Kilikyalı şarap tüccarları ayrı tutulmuştur1467. Buna göre diğerleri altı follis ve iki xestes vergi ödemek durumunda kalırlarken, Kilikyalı naukleroi’ler (gemi ile seyahat eden tacirler) sadece üç follis vergi ödeyerek, kendilerine özel vergi avanta- jından faydalanmışlardır. Bu tarihten itibaren Isauria ve Kilikya huzura kavuşmuştur. Artan imar faaliyetleri bunun en iyi göstergesidir1468. Dolayısıyla kıyı kentleri ve emporium’ların (ticaret merkezleri)1469 iç bölge- sindeki kırsal yerleşimler, 4. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar zenginleşmiş ve üretilen ürünlerden elde edilen gelirler, 5. ve 6. yüzyıla ait anıtsal bazilikalar ile nitelikli ve pahalı konutların yapımına aktarılmıştır. Bu yapılarda kullanılan teknikler ve mimari gelenekler Anadolu’nun güneyindeki ve Suriye’nin kuzeyindeki kırsal mimari ile benzerlik göstermektedir1470. “Ancak bu refah döneminin ne zaman sona erdiğini tam olarak söylemek ola- naklı değildir. Daha doğrusu bu son derece tartışmalı bir konudur. Geleneksel tarih yazımında, kentlerde ve kırsalda art arda gelen savaşlar, veba salgını ve ekonomik sistemin parçalanması sonucunda nüfusun 6. yüzyılın ortasından başlayarak azaldığı kabul edilmektedir. Halifelik ordusunun Bizans’ın önemli gelir kaynaklarını oluştu- ran Suriye-Filistin ve Mısır’ı ele geçirmesi; Anadolu kıyılarına ve platosuna düzen- ledikleri akınlar sonucunda yerleşimlerin 7. yüzyılın ikinci yarısında terk edildiği öne sürülmektedir. Ancak Doğu Akdeniz havzasının birçok bölgesindeki arkeolojik bu- luntular bu paradigmayı ve kronolojiyi tartışmaya açmıştır. Ne yazık ki Anadolu’nun 7. yüzyıl sonrası kültürel kalıntıları ile ilgili araştırmalar henüz başlangıç aşamasın- dadır. Seramik kronolojileri ve özellikle de 7. ve 8. yüzyıl yerel kaba seramiği üzeri-

1466 Hild ve Hellenkemper 1990, 34. 1467 Iacomi 2010, 27, fig. 9. 1468 Hild ve Hellenkemper 1990, 34. 1469 Yunanca Emporos kelimesi, malları ile birlikte gemi ile giden kişi anlamına gelir. Bu kelime küçük yerel esnaf için kullanılan, kapelos anlamına gelmez. Levick 2004, 184. 1470 Varinlioğlu 2010, 202, n. 3. - 262 -

ne bilgimiz henüz çok kısıtlıdır. Bu nedenle, araştırma bölgesindeki yerleşimlerin 7. yüzyıl ve sonrasında geçirdiği dönüşümler konusunda daha çok şey söylemek ola- naklı değildir”1471. Bu çalışma ile bir dönem yoğun ticari faaliyet gösteren Kilikya Bölgesi’nin limanlarından çıkan ürünlerin, Doğu Akdeniz’in diğer limanlarındaki izleri takip edilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda bölgenin iç kesimlerindeki kaynaklardan elde edilen ürünlerin, nehirler ya da kara ulaşımı ile yukarıda saydığımız limanlara getiri- lerek buralardaki emporium’larda Doğu Akdeniz pazarına sunulduklarına dair elde edilen veriler incelenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda karşılaşılan zorluklardan bir tanesi; bölgedeki özellikle Çukuro- va ve Amik Ovasını besleyen nehirlerin (Seyhan, Ceyhan, Tarsus, Asi, Deliçay) bi- riktirdikleri toprağın altında kalan limanların, antik yazarlar tarafından mesafe verile- rek kaydedilmelerine rağmen, günümüzde herhangi bir izlerine rastlanamaması, böl- gede yapılacak kapsamlı bir jeomorfolojik araştırma ışığında yerlerinin tespit edilme- sini gerektirmektedir. Ancak ileride yapılacak Arkeolojik kazılar bu limanların yerle- ri konusunda antik yazarları haklı çıkarabilecektir.

1471 Varinlioğlu 2010, 202-203. - 263 -

Tablo-1 Kilikya Bölgesi Antik Limanları

No Enlem Boylam Antik Adı Modern Adı Antik Yazarlar Modern Yazarlar

1 36.522985 31.993721 Korakesion Alanya Stadiasmus,207 Redford, Cohen, Flemming

Strabon, Geogr, 14, 5 ; 2 36.517267 32.051978 Laertes Dim Çayı ağzı Stadiasmus, 206 BAtlas, Flemming

3 36.474313 32.099174 Naulis, Nauloi Mahmutlar civarı Stadiasmus, 205 BAtlas

4 36.394475 32.172398 Syedra Demirtaş BAtlas

5 36.197950 32.145770 Iotape Aytap / İmamlı civarı BAtlas

Selinus, Selinunte, 6 36.262307 32.275658 Trianopolis Gazipaşa Limanı Stadiasmus, 203 Flemming, BAtlas

7 36.218857 32.329267 Kaystros, Kestros Macarköy civarı BAtlas

Güney Kalesi Muzkent 8 36.166672 32.385260 Nephelium civarı Stadiasmus, 201 BAtlas

Crago, Antiochia ad Güneyköy civarı 9 36.154167 32.414991 Cragum, Antiochia Parva, Stadiasmus, 200 BAtlas, Lehmann, Flemming - 264 -

Antiochette

Strabon, Geogr, 14, 5 ; Scylax, Peripl ; 10 36.096418 32.561722 Charadros Yakacık Kaledıran Stadiasmus, 199 Lehmann, Cohen, BAtlas

11 36.040294 32.685858 Platanunte, Mellisa Meleç, Demirören civarı Stadiasmus, 198 Flemming, Batlas

12 36.021126 32.805428 Anamorium, Anemurium Anamur Stadiasmus, 196 Flemming

13 36.079491 32.895820 Rhygmanis, Mamuriye Mamure Stadiasmus, 195 Flemming

14 36.096811 32.973567 Nagidos Bozyazı Adası

Strabon, Geogr, 14, 5 ; Arsinoe Scylax, 15 36.094717 33.015685 Setos Limanı, Syke Güneysu Koyu Peripl Cohen, BAtlas, Flemming

16 36.092952 33.097491 Dionysophanis Tekmen'in doğusu Stadiasmus, 194 BAtlas

17 36.122346 33.123944 Mandane Tekeli Stadiasmus, 192 BAtlas

Mellaxia, Myous ? Myanda 18 36.130264 33.292889 ? Yenikaş civarı, Soğuksu Flemming, BAtlas

Kelenderis, Calenderis, Strabon, Geogr, 14, 5 ; 19 36.141673 33.328412 Celenderis Aydıncık Stadiasmus, 191 BAtlas, Flemming

20 36.134656 33.405772 Berenike Sancakburnu: Kurtini Stadiasmus, 190 Cohen, Batlas - 265 -

21 36.155074 33.462474 Pisourgia, Pisurgiis Sipahili, Babadil Limanı Stadiasmus, 189 BAtlas

22 36.154431 33.577735 Craunos Nehri Büyükeceli civarı Stadiasmus, 188

23 36.186747 33.649174 Kiphisos, Cephiso, Melane Yeşilovacık Stadiasmus, 187 Flemming

Scylax, Peripl ; Aphrodisias, Aphrodite Stadiasmus, 24 36.158374 33.689579 Limanı Yeşilovacık civarı Tisan 184

Pityusse, Pityoussa, 25 36.189473 33.769651 Petrossa Dana Adası Stadiasmus, 184 BAtlas

26 36.252432 33.812448 Palaia, Philaia Barbaros Koyu Stadiasmus, 183 BAtlas

Portum Nesulium, Agalimanı, Nesoulion, 27 36.269325 33.818477 Asteria Boğsak Stadiasmus, 182 Flemming, BAtlas

28 36.304035 33.859747 Mylai Taşucu Civarı BAtlas

29 36.311965 33.879429 Holmoi, Holmis, Hermia ? Taşucu Stadiasmus, 180 BAtlas

Seleucia ad 30 36.377074 33.915424 Calycadnum,Trachea Silifke Stadiasmus, 179

Calydunum Nehri, Göksu Nehri ağzı, Antik Calycadunum ve Dönem’den itibaren yatak 31 36.255928 34.011313 Sarpedonio Burnu değiştirmiştir. Stadiasmus, 176-177 - 266 -

32 36.340533 34.084837 Zephirion Civarı BAtlas

33 36.387631 34.082945 Persente Atakent Civarı Flemming, BAtlas

Korasion, Pulchrum Coracesium, Kalon 34 36.421202 34.100599 Korarkesion Ertur Koyu Stadiasmus, 174 BAtlas

35 36.443942 34.117929 Arima? Krine? Narlikuyu Civarı BAtlas

Lehmann, Flemming Livy, Hist, 37, 12 ; Pliny, Hist Nat, 5, 22 ; Mela, Geogr, 1, 36 36.463011 34.152955 Corycos, Korykos Kızkalesi 13 ; Stadiasmus, 173

Strabon, Geogr, 14, 5 ; BAtlas, Flemming, 37 36.484231 34.178165 Elaiussa Sebaste Ayaş, Yemişkumu Stadiasmus, 172 Christiansen

38 36.531432 34.234627 Akkale Kumkuyu Civarı BAtlas

39 36.558582 34.251237 Lamos Limonlu BAtlas

40 36.598529 34.323720 Calanthia Erdemli Stadiasmus, 171 BAtlas

41 36.742331 34.539818 Soles, Soli, Soloi, Viranşehir, Mersin Stadiasmus, 170 Lehmann, Flemming, - 267 -

Pompeiopolis Blackman

42 36.778572 34.622108 Zephyrion, Mersin Stadiasmus, 169

Mersin-Karaduvar 43 36.804855 34.703229 Aulai ? BAtlas

44 36.787787 34.810194 Rhegma Lagünü Kulak Civarı Stadiasmus, 167

Tarsos, Tarsus limanı, Rhegma Lagünü, Kydnos (Tarsus) Çay'ı üzerindeki Strabon, Geogr, 14, 5 ; 45 36.888954 34.871192 Anthiocheia Mersin Stadiasmus, 168 Lehmann, Cohen

46 36.711348 34.900067 Saros Seyhan Nehri Stadiasmus, 166 BAtlas

Adana, Antiochia ad Sarum, 47 37.018512 35.328832 Saros Adana Scylax, Peripl

48 36.650361 35.104961 Ionia Tabur Civarı Stadiasmus, 164

Magarsa, Magarsos, Mallo limanı, Mallos ad 49 36.540983 35.349296 Pyramos Karataş Civarı Stadiasmus, 162 BAtlas, Flemming

Mallos, Antiochia ad 50 36.757964 35.483753 Pyrmum Kızıltahta Ceyhan Stadiasmus, 163 Lehmann, Cohen, BAtlas

51 36.556718 35.392073 Didymis Adaları Karatas Adaları Stadiasmus, 161 BAtlas - 268 -

Bebeli Civarı ? Ceyhan Nehri Ağzı 52 36.653702 35.495525 Serretillis, Serraipolis Stadiasmus, 159 BAtlas

Strabon, Geogr, 14, 5 ; 53 36.768920 35.794435 Aigai, Aegées Ayaş, Yumurtalık Stadiasmus, 158 Cohen, Flemming

Sugözü Termik Santrali Civarı 54 36.830690 35.895518 Halai, Alai, Alis Stadiasmus, 157 BAtlas

Amanicas portas, Portis Ciliciae, Katabolos, Muttalip Höyüğü Civarı 55 36.912445 36.001731 Moutloubake Burnaz Liman Stadiasmus, 153 & 156 BAtlas

Strabon, Geogr, 14, 5 ; 56 36.850904 36.140128 Issus, Isso, Nikopolis Yeniyurt Civarı Stadiasmus, 155 BAtlas, Flemming

57 36.808399 36.170425 Fano Dörtyol Sahil Stadiasmus, 154

58 36.755579 36.182055 Baiae Payas Flemming

59 36.707511 36.185619 Karayılan BAtlas

Alexandreia ad Issos, 60 36.601555 36.175648 Alexandreia Scabiosa Alexandrette, İskenderun Stadiasmus, 152 Cohen, Flemming, RE

61 36.539501 36.034993 Myriandos, Myriandros Büyükdere Civarı Stadiasmus, 151 Carayon, Flemming - 269 -

Antioch Pieria, Rhosos, 62 36.416177 35.888873 Arosos Arsuz, Uluçınar Civarı Stadiasmus, 150 Cohen

63 36.381387 35.855103 Burunlu BAtlas

64 36.283342 35.784272 Georgia, Georgiis Kale Stadiasmus, 149 BAtlas

Antiochos'un Daphne Seleukeia, Pieria, limanı,Titus tünelinin Polybius, Hist, 5, 13 ; Lehmann, Cohen, Pamir, 65 36.119233 35.922155 Hydatos, Potamoi denize açılan havzası Stadiasmus, 148 Blackman

Seleukeia, , Antiochos'un Daphne Hydatos, limanı, tepenin ucundaki Polybius, Hist, 5, 13 ; Lehmann, Flemming, Cohen, 66 36.117931 35.929549 Potamoi başlıca havza Stadiasmus, 148 Pamir, Blackman

Al-Mina, 67 36.046472 35.957756 Oronte Nehri Asi Nehri Ağzı Stadiasmus, 147 Carayon

68 36.034456 35.964365 Bytyllion Meydan Civarı BAtlas

Nymphaion, Balaneion 69 36.010704 35.976123 Tiberinon Samandağ Plajı Stadiasmus, 146 Batlas

Kaynak: Graauw, 2013: 149-152.

- 270 -

Tablo-2 Diokletian’ın Fiyat Fermanı

İŞGÜCÜ FİYATLARI Denarii Eğitim Gerektiren / Profesyonel İşçi Ücretleri Yazıcı (en iyi yazı için) 100 Satır 25 Yazıcı (ikinci derece yazı için) 100 satır 20 (Tabellio) Kamu Yazıcısı (resmi dilekçe ya da tablet) 100 satır - Noter Dilekçe veya yasal belge başına 10 Avukat veya Hukukçu (in postulatione) Şikayet başına 250 Asker Ücretleri Ortalama Asker Maaşı Yıllık 1800 Saray Muhafızları (Praetorian) Yıllık 5500 (Askere) Tahıl Ödeneği Yıllık 600 (Askere) İkramiye Dört yılda bir 2500 Öğretmen Ücretleri Bilim Adamları Aylık 50 Öğretmenler Erkek öğrenci başı- 50 na Okuma Yazma Öğretmeni Erkek öğrenci başı- 50 na Yazı Öğretmeni Erkek öğrenci başı- 75 na (Calculator) Aritmetik Öğretmeni Erkek öğrenci başı- 75 na Grekçe, Latince, Geometri Öğretmeni Öğrenci başına 200 Retorik ve Güzel Konuşma Öğretmeni Öğrenci başına 250 Mimarlık Öğretmeni Erkek öğrenci başı- 100 na Kütüphaneci Öğrenci başına 50 Usta / Zanaatkâr Yevmiyeleri Duvar Ustası (yemek dâhil) Günlük 50 Mermer Ustası (yemek dâhil) Günlük 60 Mozaik Ustası (yemek dâhil) Günlük 60 Boyacı Günlük 75 Sıvacı Günlük 50 - 271 -

Desen Ustası Günlük 150 Arabacı Günlük 50 Demirci Günlük 50 Fırıncı Günlük 50 Gemi yapımında çalışan tersane işçisi Günlük 60 Nehir teknelerinin yapımında çalışan tersane işçisi Günlük 50 Tuğla Ustası (küçük tuğla başına) Günlük 2 Tuğla Ustası (büyük tuğla, şarap hariç, yemek dâhil) Günlük - Kerpiç ustası (şarap hariç, yemek dâhil) Günlük 2 (Mulomedicus) Veteriner (kırpma ve toynak bakımı için) Hayvan başına 6 Veteriner (kanama ve kafa temizleme için) Hayvan başına 20 Berber Kişi başına 2 Koyun kırkma işçisi Hayvan başına 2 Dokumacı Pelerin başına 175 Marangoz (yemek dâhil) Günlük 50 Dolap üreticisi (yemek dâhil) Günlük 50 Heykeltıraş (yemek dâhil) Günlük 70 Alçıdan heykel yapan işçiler (yemek dâhil) Günlük 50 (Bracarius) Pantoloncu (dikim, onarım, şerit çekme) - - Parşömen imalatçısı - 40 Emanet bürosu görevlisi Hamama gelen kişi 2 başına Özel banyo görevlisi Hamama gelen kişi 2 başına Nakışçılar - - İpek işçileri - - Yün eğiriciler - - Sırmalı ipek işleyiciler - - Kumaş boyacıları Yaklaşık. 453 gr.’lık kumaş başına 3 Vasıfsız Elemanlar Tarım işçisi (yemek dâhil) Günlük 20 Ev içi işlerde çalışan işçi Günlük 50 Çoban (yemek dâhil) Günlük 20 (Mulio) Katırcı (yemek dâhil) Günlük 25 (Burdonarius) Deve, eşek, katır sürücüsü (yemek dâhil) Günlük 20 - 272 -

Lağım temizleyici (bütün gün çalışan, yemek dâhil) Günlük 25 Kireç yakıcı (yemek dâhil) Günlük 50 Bütün gün çalışan su taşıyıcısı (yemek dâhil) Günlük 25 (Cloacarius) Bütün gün çalışan temizlikçi (yemek dâhil) Günlük 25 TEMEL GIDA FİYATLARI Denarii Hayvansal Gıda Fiyatları Domuz eti Yaklaşık 453 gr. 12 Sığır eti Yaklaşık 453 gr. 8 Keçi ya da koyun eti Yaklaşık 453 gr. 8 Vulva (dişi domuzun göğsü) Yaklaşık 453 gr. 24 Sumen (doğum yapmış domuz göğsü) Yaklaşık 453 gr. 20 Ficatum (en iyisinden semirtilmiş yabandomuzu ciğeri) Yaklaşık 453 gr. 16 Domuz yağı (en iyisinden) Yaklaşık 453 gr. 16 Westphalia veya Cardagne jambonu (en iyisi) Yaklaşık 453 gr. 20 Marsi jambonu (en iyisi) Yaklaşık 453 gr. 20 Taze hayvan yağı ya da iç yağı Yaklaşık 453 gr. 12 Hayvan yağı Yaklaşık 453 gr. 6 Tereyağ Yaklaşık 453 gr. 16 Domuz ayakları (mide ve iç organları da aynı fiyattan) Yaklaşık 453 gr. 4 Isicium (domuzdan yapılan taze sosis) Yaklaşık 453 gr. 2 Isicia (sığır etinden yapılan sosis) Yaklaşık 453 gr. 10 Lucanicae (domuz etinden, mevsimlik tütsülenmiş sosis) Yaklaşık 453 gr. 16 Lucanicae (sığır etinden, mevsimlik tütsülenmiş sosis) Yaklaşık 453 gr. 10 Erkek sülün (besili) Adedi 250 Erkek sülün(yabani) Adedi 125 Dişi sülün (besili) Adedi 200 Dişi sülün (ikinci kalite) Adedi 100 Besili kaz Adedi 200 Kaz (ikinci kalite) Adedi 100 Tavuk İki adet 60 Keklik Adedi 30 Kumru (Üveyik) Adedi 12 Ardıç kuşu İki adet 60 Yaban güvercini İki adet 20 Güvercin İki adet 24 - 273 -

(Attagen) Ormantavuğu Adedi 20 Ördek Adedi 40 Yabani tavşan Adedi 150 Tavşan Adedi 40 Bıldırcın Birkaç adet 20 Sığırcık On adet 20 Yaban domuzu eti Yaklaşık 453 gr. 16 Geyik eti Yaklaşık 453 gr. 12 Antilop, karaca, vb. hayvan etleri Yaklaşık 453 gr. 12 Domuz (sütten kesilmemiş) Yaklaşık 453 gr. 16 Kuzu Yaklaşık 453 gr. 12 Oğlak Yaklaşık 453 gr. 12 Domuz budu (en iyi kalite) Yaklaşık 453 gr. 20 Domuz eti (parçalanmış) Yaklaşık 453 gr. 2 Sığır eti (parçalanmış) Yaklaşık 453 gr. 10 Yumurta Dört adet 4 Salyangoz İki adet 4 Salyangoz (ikinci kalite) Kırk adet 4 Yağ Fiyatları Olei flos (birinci kalite ayçiçeği yağı) Yaklaşık ½ lt 40 İkinci kalite (yağ) Yaklaşık ½ lt 24 Yağ (olgunlaşmamış zeytinlerden olan) Yaklaşık ½ lt 40 Cibarium (Askerlerin, işçilerin, vb. kullandığı yağ) Yaklaşık ½ lt 12 Turp (ya da şalgam) yağı Yaklaşık ½ lt 8 Deniz Ürünleri Fiyatları Balık (en iyi kalite veya derin sudan yakalananlardan) Yaklaşık 453 gr. 24 Pulları temizlenmemiş deniz balığı Yaklaşık 453 gr. 24 Balık (ikinci kalite) Yaklaşık 453 gr. 16 Nehir balığı (en iyi kalite) Yaklaşık 453 gr. 12 Nehir balığı (ikinci kalite) Yaklaşık 453 gr. 8 Tuzlanmış balık Yaklaşık 453 gr. 6 İstiridye 100 adet 100 Deniz kestanesi 50 adet 50 Taze deniz kestanesi, (temizlenmiş) Yaklaşık ½ kg 50 Tuzlanmış deniz kestanesi Yaklaşık ½ kg 100 - 274 -

Liquamen (en iyisinden yapılmış balık salamurası) Yaklaşık ½ kg 6 İkinci kalite liquamen Yaklaşık ½ kg 2 Deniz kabuğu 100 adet 50 (Sardae veya Sardinae) Hamsi (?) Yaklaşık 453 gr. 16 Sünger (ikinci kalite) - 6 Sebze-Tahıl-Bakliyat Fiyatları Kenger (şevket-i bostan), enginar, vb. ürünler (iyi kalite) 5 adet 10 Kenger, enginar, vb. ürünler (ikinci kalite) 10 adet - Hindiba (en iyi kalite) 10 adet - Hindiba (ikinci kalite) 10 adet - Ebegümeci (en iyi kalite) 5 adet - Ebegümeci (ikinci kalite) 5 adet - Marul (en iyi kalite) 5 adet 4 Marul (ikinci kalite) 10 adet 4 Karnabahar (en iyi kalite) 5 adet 4 Karnabahar (ikinci kalite) 10 adet 4 Lahana (en iyi kalite) Adedi 4 Pırasa (uzun) 10 adet 4 Pırasa (ikinci kalite) 20 adet 4 Pancar (iri olanlarından) 5 adet 4 Pancar (ikinci kalite) 10 adet 4 Turp (iri olanlarından) - 4 Turp (ikinci kalite) 20 adet 4 Şalgam (iri olanlarından) 10 adet - Şalgam (ikinci kalite) 20 adet 4 Kuru soğan (en iyi kalite) - 4 Yeşil soğan (en iyi kalite) 25 adet 4 Yeşil soğan (ikinci kalite) 50 adet 4 Sarımsak Yaklaşık 8,5 kg 60 Su teresi 12’lik demet 10 Kapari 100 Sukabağı (en iyi kalite) 10 adet 4 Sukabağı (ikinci kalite) - 4 Salatalık (en iyi kalite) 10 adet 4 Salatalık (ikinci kalite) 20 adet 4 - 275 -

Börülce 50’lik demet 4 Bahçe kuşkonmazı 25’lik demet 4 Kuşkonmaz (yabani) 50’lik demet 6 Katırtırnağı filizleri 60’lık demet 4 Yeşil nohut 4 demet 4 Yeşil fasulye (kabuklu) Yaklaşık ½ kg 4 Taze börülce (kabuklu) Yaklaşık ½ kg 4 Afrika soğanı, ya da kurutulmuş soğan 20 Adet 12 Küçük taneli soğan 40 adet 12 Yaban havucu (irisi) 25’lik demet 6 Yaban havucu (ikinci kalite) - 6 Tatlı otlar 8 demet 4 Buğday Yaklaşık 8,5 kg. - Çavdar Yaklaşık 8,5 kg. 60 Darı (öğütülmüş) Yaklaşık 8,5 kg. 100 Darı (öğütülmemiş) Yaklaşık 8,5 kg. 50 Tavşan otu Yaklaşık 8,5 kg. 50 Kılçıksız buğday (temizlenmiş) Yaklaşık 8,5 kg. 100 (Scandula) Kılçıksız buğday (temizlenmemiş) Yaklaşık 8,5 kg. 30 Fasulye (ezilmiş) Yaklaşık 8,5 kg. 100 Fasulye (ezilmemiş) Yaklaşık 8,5 kg. 60 Mercimek Yaklaşık 8,5 kg. 100 (Hervilia)Baklagil Yaklaşık 8,5 kg. 80 Bezelye (ayıklanmış) Yaklaşık 8,5 kg. 100 Bezelye (ayıklanmamış) Yaklaşık 8,5 kg. 60 Nohut Yaklaşık 8,5 kg. 100 (Hervum)Baklagil Yaklaşık 8,5 kg. 100 Yulaf Yaklaşık 8,5 kg. 30 Boyotu Yaklaşık 8,5 kg. 100 Bakla (işlenmemiş) Yaklaşık 8,5 kg. 60 Bakla (hayvanları beslemek için hazırlanmış) Yaklaşık 8,5 kg. 4 Barbunya (kuru) Yaklaşık 8,5 kg. 100 Keten tohumu Yaklaşık 8,5 kg. 150 Susam Yaklaşık 8,5 kg. 200 Ot tohumu Yaklaşık 8,5 kg. 30 - 276 -

Yonca tohumu Yaklaşık 8,5 kg. 150 Kenevir tohumu Yaklaşık 8,5 kg. 50 Burçak (Kuru) Yaklaşık 8,5 kg. 80 Haşhaş tohumu Yaklaşık 8,5 kg. 150 Kimyon tohumu (temizlenmiş) Yaklaşık 8,5 kg. 200 Lahana tohumu Yaklaşık 8,5 kg. 150 Hardal (bitkisi) tohumu Yaklaşık 8,5 kg. 150 Hardal bitkisi Yaklaşık ½ kg. 8 Arpa Yaklaşık 8,5 kg. 60 Kabuksuz buğday Yaklaşık 8,5 kg. 100 Pirinç (temizlenmiş) Yaklaşık 8,5 kg. 200 İri taneli arpa (temizlenmiş) Yaklaşık 8,5 kg. 100 Limon otu Yaklaşık 453 gr. 50 Loğusa otu Yaklaşık 453 gr. 50 Andız otu Yaklaşık 453 gr. 50 Çiçek soğanı Yaklaşık 453 gr. 50 Thebai afyonu Yaklaşık 453 gr. 1000 Cyrene afyonu Yaklaşık 453 gr. 1250 Afyon (birinci kalite) Yaklaşık 453 gr. 2000 Afyon (ikinci kalite) Yaklaşık 453 gr. 1000 Gülkurusu Yaklaşık 453 gr. 150 Mahmude otu Yaklaşık 453 gr. 500 Meyve Fiyatları Kavun (irisi) 2 adet 4 Kavun (ikinci kalite) 4 adet 4 Karpuz 4 adet 4 Palmiye veya hurma ağacı filizi 4 adet 4 Kestane 100 adet 4 Yeşil ceviz (en iyi kalite) 50 adet 4 Kuru ceviz 100 adet 4 Badem (temizlenmiş) Yaklaşık ½ kg 6 Fındık (temizlenmiş) Yaklaşık ½ kg 4 Kozalaktan temizlenmiş çam fıstığı Yaklaşık ½ kg 12 Fıstık Yaklaşık ½ kg 16 Hünnap Yaklaşık ½ kg 4 - 277 -

Kiraz - 4 Şeftali (erken hasat) - 4 Şeftali (sert ve irisi) - - Şeftali (sert ve ikinci kalite) - - Şeftali (yumuşak ve irisi) - - Şeftali (yumuşak ve ikinci kalite) - - Armut (irisi) - - Armut (ikinci kalite) - - Elma (en iyi kalite Mattian veya …) - 4 Elma (ikinci kalite) 20 adet 4 Daha küçük elma 40 adet 4 Gül 100 adet 8 (Cerea) Sarı erik (irisi) 30 adet 4 Sarı erik (ikinci kalite) 40 adet 4 Sarı erik (ikinci kalite) 10 adet 8 Nar (ikinci kalite) 20 adet 8 Ayva 10 adet 4 Ayva (ikinci kalite) 20 adet 4 Ağaçkavunu (irisi) - 24 Ağaçkavunu (ikinci kalite) - 16 Dut Yaklaşık ½ kg 4 İncir (en iyisi) 25 adet 4 İncir (ikinci kalite) 40 adet 4 Bumastae denilen sert üzüm Yaklaşık 453 gr. 4 Nicolai denilen hurma (en iyi kalite) 8 adet 4 Nicolai denilen hurma (ikinci kalite) 16 adet 4 Palmulae (küçük hurma) 25 adet 4 Kurutulmuş incir 25 adet 4 Preslenmiş kuru incir - 4 Damascus dağlarından getirilen kuru erik - 4 Kuru erik (ikinci kalite) - 4 İncir - 4 Kuru üzüm - 4 Kuru üzüm (irisi) - 8 Zeytin - 4 - 278 -

Zeytin (salamura) - 4 Siyah olgun zeytin - 4 Şarap ve Bira Fiyatları Conditum (çeşitli bileşenlerle fermente edilmiş şarap) Yaklaşık ½ lt. 24 Apsinthium (acı tatlarla fermente edilmiş şarap) Yaklaşık ½ lt. 20 Rosatum (içine gül karıştırılmış şarap) Yaklaşık ½ lt. 20 Picene şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Tiburtine şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Sabin şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Aminnean şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Setine şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Surrentine şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Falerni şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Birinci Kalite Yıllandırılmış Şarap Yaklaşık ½ lt. 24 İkinci Kalite Yıllandırılmış Şarap Yaklaşık ½ lt. 16 Normal kalitede şarap Yaklaşık ½ lt. 8 (Caroenum Maeonum) Tatlı Asya şarabı Yaklaşık ½ lt. 30 Attica arpa şarabı Yaklaşık ½ lt. 24 Decoctum (Üzümleri kaynatarak yapılan şarap) Yaklaşık ½ lt. 16 (Camus) Birası (Galya ya da Pannonia’dan) Yaklaşık ½ lt. 4 (Zythus) Birası (Mısır’dan) Yaklaşık ½ lt. 2 Şıra (kaynatılarak özü çıkarılmış) Yaklaşık ½ lt. 16 Şıra (ikinci kalite) Yaklaşık ½ lt. 20 Diğer Gıda Fiyatları Sirke Yaklaşık ½ lt. 6 Tuz Yaklaşık 4 kg 100 Kuru peynir Yaklaşık 453 gr. 12 Sal conditum (içine ilaçlar karıştırılmış tuz) Yaklaşık ½ lt. - Baharatlı tuz Yaklaşık ½ kg 8 Bal (en iyi kalite) Yaklaşık ½ lt. 40 Bal (ikinci kalite) Yaklaşık ½ lt. 20 Hurma balı Yaklaşık ½ lt. 8 Maya (?) - 16 Koyun sütü - 8 Taze peynir - 8 - 279 -

Canlı Hayvan Fiyatları Öküz (birinci kalite) Adedi - Damızlık boğa Adedi - Keçi Adedi - Erkek aslan (birinci kalite, Libya’dan) Adedi - Erkek aslan (ikinci kalite, Libya’dan) Adedi 125000 Dişi aslan (birinci kalite, Libya’dan) Adedi - Dişi aslan (ikinci kalite, Libya’dan) Adedi 100000 Leopar (birinci kalite, Libya’dan) Adedi - Leopar (ikinci kalite, Libya’dan) Adedi 70000 Ayı (birinci kalite) Adedi - Ayı (ikinci kalite) Adedi - Yaban domuzu (birinci kalite) Adedi 6000 Yaban domuzu (ikinci kalite) Adedi - Vahşi eşek (birinci kalite) Adedi 2000 Vahşi eşek (ikinci kalite) Adedi - MALZEME FİYATLARI Gündelik Malzeme Fiyatları Mangal (sert pirinçten) Yaklaşık 453 gr. 8 Mangal (bakırdan) Yaklaşık 453 gr. 4 Ev içinde kullanılan kap kacak Yaklaşık 453 gr. 6 Küçük oyma süsler veya heykeller - 4 Pirinçten mallar - 6 Süslemesiz kilim Adedi 24 İkinci el süslemesiz kilim Adedi 10 (Segestria) Yorgan (sekiz keçi derisinden yapılmış) Adedi 600 Yastık (yumuşak ve büyük boy) Adedi 600 Birinci kalite torba Adedi 120 Yağ taşımak için torba Adedi 100 Günlük kullanım için torba Adedi 2 Ahşap kutu Adedi 14 Şişe (yaklaşık yarım litrelik) Adedi 20 Kap (250 mililitrelik) Adedi 40 İşlenmemiş kıl Yaklaşık 453 gr. 6 Çardak veya çuval imal edenler için eğrilmiş kıl Yaklaşık 453 gr. 1 - 280 -

Yolcu bavulu veya semer (ağırlığı yaklaşık 13.5 kg olan)1 çift Açık Çifti 16 çuval (genişliği yaklaşık 1 metre olan) (yüksekliği ne olursa olsun yaklaşık her yarım kg. ağırlık için) Papirüs (parşömen (?)) - - Balmumu - - Terebentin reçinesi Yaklaşık 453 gr. 150 Terebentin reçinesi (ikinci kalite) Yaklaşık 453 gr. 80 Çamsakızı reçinesi Yaklaşık 453 gr. 20 reçinesi Yaklaşık 453 gr. 16 Toprak / Aşı boyası Yaklaşık 453 gr. 100 Gümüş parlatma tozu Yaklaşık 453 gr. 10 Tutkal (balıktan elde edilen (?)) Yaklaşık 453 gr. 80 Tutkal (boğadan elde edilen (?)) Yaklaşık 453 gr. 20 Tutkal (?) Yaklaşık 453 gr. 10 Mermer Fiyatları Porfir Yaklaşık 37 cm. - Lakedaimonia Yaklaşık 37 cm. - Luculla Yaklaşık 37 cm. 150-- Claudia Yaklaşık 37 cm. 100-- Docimian Yaklaşık 37 cm. 200-- Anacastane Yaklaşık 37 cm. - Thesselia Yaklaşık 37 cm. 150-- Scyrian Yaklaşık 37 cm. 40-- Lesbos Yaklaşık 37 cm. 50 Thasos Yaklaşık 37 cm. - Potamogallene (?) Yaklaşık 37 cm. - Kılık Kıyafet / Ayakkabı Fiyatları (Birrhus) Birinci kalite yünden elbise kılıfı Adedi - İkinci kalite yünden elbise kılıfı Adedi 40 (Caracallis) Topuklara kadar uzanan başlıklı manto Adedi 20 Başlıksız kısa manto Adedi 20 (Braces) Pantolon Adedi 20 (Udones) Çorap Çifti 4 (Sarcinator) Terziye iç gömlek astar kaplama - 6 Terziye ipekten elbise süslemesi yaptırılması - 50 - 281 -

Terziye, içi keten ve ipek gibi farklı maddelerle doldurulmuş - 30 nesnelerden süsleme diktirilmesi Kaba iç gömleği süslemesi - 4 Süslemesiz kadın tuniği Adedi 16 İkinci el kadın tuniği Adedi 10 Kadın iç gömleği ya da bluzu Adedi 10 İkinci el kadın iç gömleği ya da bluzu Adedi 6 Süslemesiz pelerin Adedi 16 İkinci el pelerin Adedi 6 Afrika mantosu Adedi 500 Dalmaçya tuniği Adedi 2000 Laodikya’dan başlıklı manto Adedi 4500 Tarentum yünü - 75 Beyaz ipek - 12000 Mor ipek - 150000 Babil’den getirilen deri (birinci kalite) - 500 Babil’den getirilen deri (ikinci kalite) - 40 Tralles’den getirilen deri - 200 Fenike’den getirilen deri - 100 …. deri - 300 İşlenmemiş öküz derisi (en iyi kalite) - 500 Botlara ve ayakkabılara işlenmiş öküz derisi - 750 Kemer, koşum takımı veya eyer için öküz derisi - 600 İşlenmemiş öküz derisi (ikinci kalite) - 300 Kunduz derisi - 100 İşlenmiş kunduz derisi - - Ayı derisi (büyük) - - İşlenmiş ayı derisi - - Kurt derisi - - İşlenmiş kurt derisi - - Fok derisi - 250 İşlenmiş fok derisi - 1500 Leopar derisi - 1250 İşlenmiş leopar derisi - 1000 İşlenmiş aslan derisi Çifti 1000 - 282 -

(Caligares) Büyük boy ayakkabı (bot türü (?)) Çifti 100 Daha küçük ayakkabı Çifti 80 Kadın ayakkabısı Çifti 60 Çocuk ayakkabısı Çifti 30 (Caligae) Ayakkabı (katırcılar, tarla çalışanları, vb. Çifti 120 kişiler için en iyi türden çivisiz) (Calcei) Ayakkabı (Üst sınıflar için) Çifti 150 (Caligae) Senatör ayakkabısı Çifti 100 (Caligae) Şövalyeler için ayakkabı Çifti 70 (Caligae) Kadın ayakkabısı Çifti 60 (Gallicae) Erkekler için çift tabanlı çiftçi ayakkabısı Çifti 80 (Gallicae) Erkekler için tek tabanlı çiftçi ayakkabısı Çifti 80 (Cursirae) Koşu ayakkabısı 1 çift 60 Çifti 60 (Gallicae) Kadınlar için öküz derisinden çift tabanlı a. Çifti 50 (Gallicae)Kadınlar için öküz derisinden tek tabanlı a. Çifti 30 (Mullei) Babil ayakkabısı Çifti 120 (Mullei)Mor veya Fenike ayakkabısı Çifti 60 Erkek çorabı - - Kadın çorabı - - …. altın ile süslenmiş - - Gösterişsiz (desensiz (?)) Babil çorabı - - Öküz derisinden ve altın ile süslenmiş çorap - - Yünle astarlanmış öküz derisinden çorap - - Askeri Malzeme Fiyatları Kılıç kını Adedi 100 Askeri eyer Adedi 500 (Zonae) Askeri kemer (kuşak (?)) Adedi 100 Askeri kışlık tunik Adedi 75 (Caligae) Ayakkabı (askerler için, çivisiz) 1 çift 100 Çifti 100 (Campagi) Askeri sandalet Çifti 75 Zırh yapımcısı (kılıç bileyleme) - 25 Zırh yapımcısı (kılıç bileyleme) - 25 Zırh yapımcısı (balta tamiri) - 6 Zırh yapımcısı (çift başlı savaş baltası tamiri) - 8 Zırh yapımcısı (kılıç kını parlatıcısı) - 100 - 283 -

Hayvan Malzeme Fiyatları At için örtü (siyah ya da beyaz, içi doldurulmuş) Adedi 100 At için örtü (altın veya benzer ağırlıktaki şeylerle süslü) Adedi 250 Son Moda Kapalı Çanta (at ya da at arabası için) Adedi 1500 Katır için işlemeli örtü Adedi 800 At için yular Adedi 70 At için dizgin Adedi 100 Katır için dizgin Adedi 120 Katır için yular Adedi 80 Babil kemeri (kuşağı (?)) Adedi 100 Genişçe bir madde (?) - 200 Paket taşımak için silahların altından geçen kemer Adedi 100 Kemer (kuşak (?)) - 60 Katırcı kamçısı Adedi 16 Arabacı kırbacı Adedi 2 Katır için semer Adedi 350 Eşek için semer Adedi 250 Deve için semer Adedi 350 Kement Adedi 75 Kereste Fiyatları Köknar Yaklaşık uzunluk 2250 cm. / Yaklaşık genişlik 45 cm. 50000 Köknar Yaklaşık uzunluk 2025 cm. / Yaklaşık genişlik 45 cm. 40000 Köknar Yaklaşık uzunluk 1800 cm. / Yaklaşık genişlik 45 cm. 30000 Köknar Yaklaşık uzunluk 1575 cm. / Yaklaşık genişlik 16 cm. 12000 Köknar Yaklaşık uzunluk 1260 cm. / Yaklaşık genişlik 45 cm. 10000 Köknar Yaklaşık uzunluk 1350 cm. / Yaklaşık genişlik 14,4 cm. 8000 Köknar Yaklaşık uzunluk 1260 cm. / Yaklaşık genişlik 12.8 cm. 6000 Köknar Yaklaşık uzunluk 1125 cm. / Yaklaşık genişlik 12,8 cm. 5000 Aynı fiyatlar çam kerestesi için de geçerlidir. Meşe Yaklaşık uzunluk 630 cm. / Yaklaşık genişlik 13.6 cm. 250 Dişbudak Yaklaşık uzunluk 630 cm. / Yaklaşık genişlik 9.6 cm. 200 NAKLİYE FİYATLARI Denarii İskenderiye’den Roma’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 16 İskenderiye’den ’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 İskenderiye’den ’a Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 - 284 -

İskenderiye’den Dalmaçya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 18 İskenderiye’den Aquileia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 24 İskenderiye’den Afrika’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 10 İskenderiye’den Sicilya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 10 İskenderiye’den Efes’e Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 İskenderiye’den Selanik’e Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 İskenderiye’den Pamphylia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 6 Seleukeia Pieria’dan Roma’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 18 Seleukeia Pieria’dan Salona’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 16 Seleukeia Pieria’dan Aquileia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 22 Seleukeia Pieria’dan Afrika’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 16 Seleukeia Pieria’dan İspanya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 20 Seleukeia Pieria’dan Baetica’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 22 Seleukeia Pieria’dan Lusitania’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 26 Seleukeia Pieria’dan Galya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 24 Seleukeia Pieria’dan Byzantium’a Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 Seleukeia Pieria’dan Efes’e Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 10 Seleukeia Pieria’dan Sicilya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 16 Asia’dan() Roma’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 16 Asia’dan (Ephesus) Afrika’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Asia’dan (Ephesus) Dalmaçya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 Afrika’dan Roma’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına - Afrika’dan Salona’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 18 Afrika’dan Sicilya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 6 Afrika’dan İspanya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Afrika’dan Galya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 4 Afrika’dan Achaia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 Afrika’dan Pamphylia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 14 … Sicilya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 6 … Selanik’e Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 18 … Achaia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 14 … İspanya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 10 … Galya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 4 … Galya’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Nicomedia’dan Roma’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 18 - 285 -

Nicomedia’dan Ephesos’a Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 6 Nicomedia’dan Selanik’e Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Nicomedia’dan Achaia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Nicomedia’dan Salona’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 14 … Pamhylia’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 … Fenike’ye Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 … Trapezus’a Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına - … Sinope’ye Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına - … Roma’ya Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına - (………………………………………………………………………………………… devlet hazinesine ait kargolar özel vergiler elde ederler…………………..) Nicomedia’dan … Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Nicomedia’dan … Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Nicomedia’dan … Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 14 Nicomedia’dan … Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 16 Nicomedia’dan … Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 8 Nicomedia’dan … Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 12 Nicomedia’dan … Yaklaşık 8.5 kg’lık yük başına 18 … Amastris’ ve Sinope’ye Yaklaşık. 8.5 kg’lık yük başına - (…………………………………………………………………………………………….hayvanlar ve sürüler için bu durum göz önünde bulundurulmalıdır……..) … ……………… Katır, öküz ve eşek için 60 ………………… 10 adet domuz için - (… özel oranlar elde etmiş devlet hazinesine ait tahıllar hariç…) … Ravenna’dan Aquileia’ya Yaklaşık 85 kg’lık yük başına 7500

- 286 -

Tablo-3 Beaufort Rüzgâr Ölçeği

Kaynak:[68] - 287 -

Tablo-4 Doğu Akdeniz Kentleri Referans Tablosu

Yunanistan Anadolu Kıbrıs Suriye Lübnan İsrail Mısır Libya Kuzey Kuzey Aghios K-B Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey

Samotrake Alexandria Dhiorios Tel Rifa’at Tell ‘Arqa Tel Anafa İskenderiye Cyrene

Troas

Thasos Assos Soli Antiochia Byblos Shimona Marina el Sidi Khreb

A

Asvan Kale Akamas RasIbn Caesarea Bouto Leptis

Hani Mag

Merkez Lesbos Polis Apamea Merkez Tripolis

Demetrias Paphos Hama Beyrut Merkez İç Kesim

Delphi Merkez Paleapaphos Tel Abou Khan Kalde Samaria Quesir al Q

D.

Eretria Çandarlı Episkopi Bet Shan Wadi Tum

Thebes Bergama Kourion Doğu Güney Ashdod Karanis

Atina Kyme Amathous Doura E. Oumm el A. Bethany

Korinth Sardes Kition Mishmar

Kenchreai Khios Salamis Merkez Jerusalem

Isthmia Klazomenai Eurychou P. Tel Kazel Jericho

Argos Ephesus Kyrenia Salame

Olympia Priene Paleokastro Güney Tel Halaf

Sparta Samos Damascus Tel Jezrel

Miletos Busra Kypros

Kykladlar

Kythera Güney

Tenos Nessana

Delos Güney Sbaita

Siphnos Pisidya Mampsis

Eufrate Oboda

Girit

Knossos Pamphylia Ürdün

Gortyna Perge Kuzey

Lasaia Kululu Gerasa - 288 -

Afrati Amman

Antalya

Kilikya Güney

Anemurium Petra

Tarsus Pella

Porsuk

Kommagene

Arsameia

Samosata

Frigya

Amorium Kaynak: Malfitana 2002, fig.1.

- 289 -

HARİTALAR

Harita-1

Roma Dönemi’nde Kilikya Bölgesi [65]

Harita-2

Kilikya Bölgesi [66]

- 290 -

Harita-3

Amik Ovası ve Ovalık Kilikya [67] Harita-4

Kalkolitik Dönem’de Kilikya Bölgesi’nin İlişkileri

- 291 -

Harita-5

Tunç Çağı’nda Kilikya Bölgesi’nin İlişkileri

Harita-6

Demir Çağı’na Kilikya Bölgesi’nin İlişkileri

- 292 -

Harita-7

Helenistik Dönem’de Doğu Akdeniz

- 293 -

Harita-8

Roma Dönemi’nde Kilikya Bölgesi’nin İlişkileri - 294 -

Harita-9

Diokletian Fiyat Fermanı’na Göre Deniz Taşımacılığı, Fiyatlar ve Tahmini Varış Süreleri - 295 -

ŞEKİLLER

Resim-1

Korakesion / Alanya [70]

Resim-2

Laertes / Dim Çayı ağzı [70]

- 296 -

Resim-3

Naulis / Mahmutlar civarı [70] Resim-4

Syedra / Demirtaş Çayı ağzı [70]

- 297 -

Resim-5

Iotape / Aytap / İmamlı civarı [70]

Resim-6

Selinus / Gazipaşa limanı [70]

- 298 -

Resim-7

Kestros / Macarköy civarı [70]

Resim-8

Nephelium / Muzkent civarı [70]

- 299 -

Resim-9

Antiokheia ad Krago / Güneyköy [70] Resim-10

Charadros / Kaledıran [70]

- 300 -

Resim-11

Platanunte / Meleç, Demirören civarı [70]

Resim- 12

Anemurium / Anamur [70]

- 301 -

Resim- 13

Mamure [70]

Resim- 14

Bozyazı / Nagidos [70]

- 302 -

Resim- 15

Arsinoe / Güneysu Koyu [70]

Resim- 16

Dionysophanis / Tekmen [70]

- 303 -

Resim- 17

Mandane / Tekeli [70]

Resim- 18

Mellaxia / Soğuksu [70] - 304 -

Resim- 19

Kelenderis / Aydıncık [70]

Resim- 20

Berenike / Sancakburnu Kurtini koyu [70]

- 305 -

Resim- 21

Pisourgia / Sipahili [70]

Resim- 22

Craunos Nehri / Büyükeceli [70]

- 306 -

Resim- 23

Kiphisos / Yeşilovacık [70]

Resim- 24

Aphrodisias / Tisan [70] - 307 -

Resim- 25

Pityusse / Dana Adası [70]

Resim- 26

Palaia / Barbaros Koyu [70]

- 308 -

Resim- 27

Portum Nesulium / Boğsak [70] Resim- 28

Mylai / Taşucu civarı [70]

- 309 -

Resim- 29

Holmoi / Taşucu [70]

Resim- 30

Seleukeia ad Kalykadnum / Silifke [70]

- 310 -

Resim- 31

Kalykadnum / Göksu Deltası [70]

Resim- 32

Zephirion / Arkum civarı [70]

- 311 -

Resim- 33

Persente / Atakent civarı [70] Resim- 34

Korasion / Ertur Koyu [70]

- 312 -

Resim- 35

Arima ? Krine ? / Narlıkuyu civarı [70] Resim- 36

Korykos / Kızkalesi [70]

- 313 -

Resim- 37

Elauissa Sebaste / Ayaş [70]

Resim- 38

Akkale / Kumkuyu Civarı [70]

- 314 -

Resim- 39

Lamos / Limonlu [70]

Resim- 40

Calanthia / Erdemli [70]

- 315 -

Resim- 41

Soli / Viranşehir [70]

Resim- 42

Zephyrion / Mersin [70] - 316 -

Resim- 43

Aulai ? / Mersin - Karaduvar civarı [70]

Resim- 44

Rhegma Lagünü / Kulak [70]

- 317 -

Resim- 45

Tarsus [70]

Resim- 46

Saros / Seyhan Nehri ağzı [70]

- 318 -

Resim- 47

Adana [70]

Resim- 48

Ionia / Tabur civarı [70]

- 319 -

Resim- 49

Magarsa / Karataş civarı [70]

Resim- 50

Mallos / Kızıltahta [70]

- 320 -

Resim- 51

Didymis Adaları / Karataş [70]

Resim- 52

Serretillis / Ceyhan Nehri ağzı [70]

- 321 -

Resim- 53

Aigeai / Yumurtalık [70]

Resim- 54

Halai / Sugözü Termik Santrali civarı [70]

- 322 -

Resim- 55

Katabolos / Burnaz [70]

Resim- 56

Issus / Yeniyurt [70]

- 323 -

Resim- 57

Fano / Dörtyol Sahil [70]

Resim- 58

Baiae / Payas [70]

- 324 -

Resim- 59

Karayılan [70]

Resim- 60

Alexandreia ad Issos / İskenderun [70]

- 325 -

Resim- 61

Myriandos / Büyükdere [70]

Resim- 62

Arosos / Arsuz [70]

- 326 -

Resim- 63

Burunlu [70]

Resim- 64

Georgia / Kale [70]

- 327 -

Resim- 65

Seleukeia Pieria / Samandağ [70]

Resim- 66

Seleukeia Pieria / Samandağ [70]

- 328 -

Resim- 67

Oronte / Asi Nehri ağzı [70]

Resim- 68

Bytylion / Meydan Civarı [70]

- 329 -

Resim- 69

Nymphaion / Samandağ Plajı [70] Resim- 70

Beaufort’un Soli Limanı Çizimi [69]

- 330 -

Resim-71 Althiburus Mozaiği

Kaynak Davis 2009, fig. 31.

- 331 -

Resim 72 Iotape [1]

Resim 73 Anamur Gazipaşa arası [2] - 332 -

Resim 74 Muzdeniz Sahili [3]

Resim 75 Kaledıran / Yakacık [4]

Resim 76 Platanunte / Meleç, Demirören civarı [5] - 333 -

Resim 77 Anemurium / Anamur [6]

Resim 78 Anemurium / Anamur [7]

- 334 -

Resim 79 Mamure Kalesi [8]

Resim 80 Mamure Kalesi [9]

Resim 81 Bozyazı Adası [10] - 335 -

Resim 82 Bozyazı / Nagidos [11]

Resim 83 Softa Kalesi [12]

Resim 84 Arsinoe [13] - 336 -

Resim 85 Aydıncık / Kelenderis [14]

Resim 86 Pisourgia / Sipahili, Babadil Limanı [15]

Resim 87 Craunos Çayı / Büyükeceli [16] - 337 -

Resim 88 Kiphisos / Yeşilovacık [17]

Resim 89 Aphrodisias / Tisan

Resim 90 Aphrodisias / Tisan [19]

- 338 -

Resim 91 Ovacik Körfezi ve Tisan Yarımadası [20]

Resim 92 Aphrodisias / Tisan [21]

Resim 93 Palaia / Barbaros Koyu [22] - 339 -

Resim 94 Tokmar Kalesi [23]

Resim 95 Tokmar Kalesi'nden Barbaros Koyu [24]

- 340 -

Resim 96 Portum Nesulium / Boğsak [25]

Resim 97 Liman Kalesi / Boğsak [26]

Resim 98 Holmoi / Taşucu [27] - 341 -

Resim 99 Seleukeia ad Kalykadnum / Silifke [28]

Resim 100 Silifke Kalesi [29]

- 342 -

Resim 101 Kalykadnum / Göksu Deltası [30]

Resim 102 Korasion / Ertur Koyu [31]

Resim 103 Korasion / Palamar Bağlama Taşı [32] - 343 -

Resim 104 Korasion / Ertur Koyu [33]

Resim 105 Narlıkuyu Üç Güzeller Mozaiği [34]

Resim 106 Korykos / Liman ve Kızkalesi [35] - 344 -

Resim 107 Kızkalesi [36]

Resim 108 Kızkalesi / Deniz Feneri [37]

- 345 -

Resim 109 Korykos [38]

Resim 110 Elauissa Sebaste / Ayaş / Yemişkumu [39]

Resim 111 Elauissa Sebaste [40] - 346 -

Resim 112 Elauissa Sebaste [41]

Resim 113 Akkale / Liman [42]

Resim 114 Akkale [43] - 347 -

Resim 115 Limonlu Kalesi [44]

Resim 116 Soli / Mendirek [45]

Resim 117 Soli / Dalgakıran Temelleri [46] - 348 -

Resim 118 Tarsus [47]

Resim 119 Mallus Roma Köprüsü / Ceyhan Nehri [48]

- 349 -

Resim 120 Aigeai / Yumurtalık, Kızkalesi [49]

Resim 121 Aigeai / Yumurtalık [50]

Resim 122 Katabolos / Serbest Bölge Civarı [51] - 350 -

Resim 123 Katabolos / Serbest Bölge Civarı [52]

Resim 124 Baiae / Payas Kalesi [53]

Resim 125 Seleukheia Pieria / Samandağ [54] - 351 -

Resim 126 Titus Tüneli [55]

Resim 127 Samandağ Sahili [56]

- 352 -

KISALTMALAR ve BİBLİYOGRAFYA Bu bölümde kullanılan kısaltmalar, American Journal of Archaeology Vol. 111, No. 1, 2007, 3-34. ve Anzeiger 1997, 611-628. yayın kısaltmalarında gösterilen biçimi ile kullanılmıştır. Bu listelerde nulunmayan kısaltmalar ise tarafımızdan kı- saltma olarak verilmiştir.

AA Archaologischer Anzeiger. Abadie-Reynal 1987 C. Abadie-Reynal, Céramique Romaine. La Nécropole d’Amathonte. Tombes 113-367 II. Céramiques non Chypriotes, Etudes Chypriotes VIII, 1987. Abadie-Reynal 1989 C. Abadie-Reynal, “Céramique et commerce dans le bassin égéen du IVe au VIIe siécle.” Hommes et richesses dans l’empire Byzantine, Vol. I, IVe – VIIe siécle, 143-159. Abadie-Reynal 2001 C. Abadie–Reynal, “ Report Preliminaire Des Campagnes de Fouilles de 2000” ANAN, 9, 243-305. Abadie-Reynal 2003 C. Abadie–Reynal, “Le ceremique du Haut-Empire a Por- suk”, in C. Abadie Reynal ed., Les Ceramiques en aux epoques hellenistique et romaine, 101-109, İstanbul. Abbasoğlu 2009 H. Abbasoğlu, “Perge 2008”, Anmed Anadolu Akdenizi Ar- keoloji Haberleri, 2009-7, 61-69. Abbott ve Johnson 1968 F. Abbott- A. C. Johnson, “Municipal Administration in the ”, 413 no. 91, IG, 2/3, 1103, New York. Adamscheck 1979 B. Adamscheck, The Pottery. Kenchrai, Easteren Part of Corinth IV, 1979. Adan-Bayewitz 1986 D. Adan-Bayawitz, “The Pottery from the Late Byzantine Building (Stratum 4) ad its implications. Excavations at Caesarea Marittima 195, 1976,1979, Final Report”, Qedem 21, in L. I. Levine - E. Netzer eds., 90-129. Adak-Adıbelli 2006 I. Adak-Adıbelli, Tarsus Geç Roma Seramiği, Yayınlanma- mış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara. Agouridis 1997 C. Agouridis, “Sea Routes and Navigation in the Third Millennium Aegean”, OJA, 16, 1–24. Ahrens v.d. 2008 A. Ahrens, E. Kozal, C. Kümmel, I. Laube, M. Novak, Sirke- li Höyük - Kulturkontakte in Kilikien: Vorbericht über die Kampagnen 2006 und 2007 der türkisch-deutschen Mission: in Istanbuler Mitteilungen 58, 67-107. Ahrens v.d. 2010 A. Ahrens, E. Kozal, and M. Novák, 2010. “Sirkeli Höyük in Smooth Cilicia. A General Overview from the 4th to the 1st Millennium BC”, in P. Matthiae, F. Pinnock, L. Nigro, et al. eds., ICAANE Proceedings of the 6th International Congress of the Archaeology of the Ancient Near East. Vol. 2 Excavations, Surveys and Restorations: Reports on Recent Field Archaeology in the Near East, 55-74, Wiesbaden, Harrossowitz Verlag. Alcock 1989 S. Alcock, “Archaeology and imperialism: Roman expansion - 353 -

and the Greek city”, Jrnl. Medit. Arch. 2.1. Alkaç 2006 E. Alkaç, “Tarsus Müzesi’nde Bulunan Bir Grup Lekythos”, OLBA XIV, 57-74, Mersin. Alkaç 2012 E. Alkaç, “Korykos (Kilikya) Yüzey Araştırmalarında Bulu- nan LR1 Amphoraları”, OLBA, XX, 323-344, Mersin. Alkaç 2013 E. Alkaç, “Silifke Müzesi’nden Doğu Akdeniz Üretimi Amphoralar”, Cedrus, I, 107-124. AJA American Journal of Archaeology. Akkemik v.d. 2008 Ü. Akkemik, N. Köse, H. Caner, N. Rauh, “2007 Dağlık Ki- likya Yüzey Araştırması”, AST, 26, 2, 13-32. Ankara. Akşit 2008 İ. Akşit, Anadolu Uygarlıkları ve Türkiye'nin Antik Kentleri, Ankara. ANAN Anatolia Antiqua, Eski Anadolu, Bibliothéque de I’Institut Français d’Etudes Anatoliennes d’İstanbul. Arnaud 1992 P. Arnaud, “Les relations maritimes dans le Pont-Euxin d’après les données numériques des géographes anciens.” RÉA, 94, 57–77. Arnaud 1993 P. Arnaud, “De la durée à distance: l’évaluation des distances maritimes dans le monde gréco-romain”, Histoire&Mesure 8, 225–247. Arnaud 1995 P. Arnaud, “Naviguer entre Égypte et Grèce: les principales lignes de navigation d’après les données numériques des géographes anciens”, Colloque Entre Égypte et Grèce, Beaulieusur- Mer, 6–9 octobre 1994, in J. Leclant ed., 94– 107. Cahiers de la villa “Kérylos” 5. Belles Lettres, Paris. Arnaud 1996 P. Arnaud, “La navigation hauturière en Méditerranée ancienne d’après les données des géographes anciens: Quelques exemples”, Méditerranée Antique: Pêche, navigation, commerce, in É. Rieth ed., 75–87, Éditions du CTHS, Paris. Arnaud 2004 P. Arnaud, “Entre antiquité et moyen-âge: l’itinéraire maritime d’Antonin”, Rotte e Porti del Mediterraneo dopo la caduta dell’ impero romano d’occidente. Continuità e innovazioni tecnologische e funzionali. Genova, 18–19 giugno 2004, in L. de Maria and R. Turchetti eds., 3–20. IVº seminario ANSER. Rubettino, Catanzaro. Arnaud 2005 Les routes de la navigation antique: Itinéraires en Méditerranée, Editions Errance, Paris. Arslan 2001 N. Arslan, “Kilikya Bölgesindeki Grek Kolonizasyonu”, OLBA, IV, 1-17, Mersin. Arslan 2010 N. Arslan, Kilikya Bölgesi Demir Çağı Seramiği, İthal Boyalı Seramikler ve İlişkiler, İstanbul. Arslan 2003a M. Arslan, “İÖ. 188 yılından İÖ. 67 Yılına Kadar Lykia, Pamphylia ve Kilikya Trakheia Sahillerindeki Korsanlık Faa- liyetleri: Nedenleri ve Sonuçları”, ADALYA, VI, 91-116, Antalya. Arslan 2003b M. Arslan, “Piracy on the Southern Coast of Asia Minor - 354 -

and Mithridates Eupator”, OLBA, VIII, , 195-211. Mersin. Arslan ve Önen 2011 M. Arslan- N. T. Önen, “Akdeniz’in Korsan Yuvaları Kilik- ya, Pamphylia, Lykia ve Ionia Bölgelerindeki Korykoslar”, ADALYA, XIV, 193-206. Antalya. Arthur 1998 P. Arthur, “Eastern Mediterranean amphorae between 500 and 700: a view from Italy”, Ceramica in Italia VI-VII secolo, in L. Sagui ed., 157-184, Rome. Arthur ve Oren 1998 P. Arthur- E. D. Oren, “The North Sinai Survey and the Evidence of Transport Amphorae for Roman and Byzantine Trading Patterns”, JRA, 11, 193-214. AS Anatolian Studies. Journal of the British Institute of Archaeology at Ankara. Ashley 1998 J. R. Ashley, The Macedonian Empire: The Era of Warfare Under Philip II and Alexander the Great, 359-323 B.C. North Carolina. ASOR The American Schools of Oriental Research AST Araştırma Sonuçları Toplantısı Åström 1972 P. Åström, The Late Cypriot Bronze Age Other Arts and Crafts, Relative and Absolute Chronology, Foreign Relations, Historical Conclusions, (The Swedish Cyprus Expedition IV/1D), Stockholm. Atik 1995 N. Atik, Die Keramik aud den Südthermen von Perge, IstMitt, 40. Atiqot Journal of the Israel Department of Antiquities, Kudüs Aubet 1993 M. E. Aubet, The Phoenicians and the West: Politics, Colonies and Trade, Translated by M. Turton, Cambridge University Press, Cambridge. Auriemma ve Quiri 2004 R. Auriemma- E. Quiri, “Importazioni di anfore orientali nell’Adriatico tra primo e medio impero”, TATEM, 43-55. Autret v.d. 2010 C. Autret, R. Yağcı, N. K. Rauh, “An LRA 1 Amphora Kiln Site at Soli-Pompeiopolis”, ANMED 8, 203-207. Autret ve Rauh 2010 C. Autret ve N. K. Rauh, “Roman Amphora Production in Western Rough Cilicia”, Olive Oil and Wine Production in Anatolia During the Antiquity, International Symposium Mersin-, 06-08 November 2008, 109-122, İstanbul. Aydınoğlu 1998a Ü. Aydınoğlu, “Olba Bölgesi Yol Ağı”, Olba I, 139-146, Mersin. Aydınoğlu 1998b Ü. Aydınoğlu, “Doğu Dağlık Kilikya’da Villae Rusticae”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir, 1998. Aydınoğlu 2002 Ü. Aydınoğlu, “Dağlık Kilikia’da Hellenistik Dönem Kent- leşmesi: Olba Tapınak Devlet Modeli”, Yayınlanmamış Dok- tora Tezi. İzmir, 2002. Aydınoğlu 2005a Ü. Aydınoğlu, “Yerleşim Modeli Oluşturmak Mümkün mü- dür? Dağlık Kilikia’dan iki Yerleşim Modeli Denemesi”, Olba XII, 166- 184, Mersin. Aydınoğlu 2005b Ü. Aydınoğlu, “Kilikia’da Hellenistik Dönem Kentleri: - 355 -

Hellenistik Dönem Kentleşmesi, Kentler ve Kurucuları”, Ta- rih içinde Mersin, Kolokyum II, 11- 20, Mersin. Aydınoğlu 2008 Ü. Aydınoğlu, “Erdemli ve Silifke Arasında Kentleşme ve Tarımsal Organizasyon Araştırması 2006”, AST 25/1, 105- 114, Ankara. Aydınoğlu ve Alkaç 2008 Ü. Aydınoğlu- E. Alkaç, “Rock-Cut Wine Presses in Rough Cilicia”, Olba, XVI, 277-290, Mersin. Aydınoğlu 2009a Ü. Aydınoğlu, Dağlık Kilikya Bölgesi’nde Antik Çağda Zey- tinyağı ve Şarap Üretimi: Üretimin Arkeolojik Kanıtları, İs- tanbul. Aydınoğlu 2009b Ü. Aydınoğlu, “Erdemli ve Silifke Arasında Kentleşme ve Tarımsal Organizasyon 2007 Yılı Araştırması”, AST 26/2, 423-432, Ankara. Aydınoğlu 2010a Ü. Aydınoğlu, “Erdemli ve Silifke Arasında Kentleşme ve Tarımsal Organizasyon 2008 Yılı Araştırması”, AST, 27/3, 97-108. Ankara. Aydınoğlu 2010b Ü. Aydınoğlu, “The Farms in Rough Cilicia in the Roman and Early Byzantine Periods”, Adalya XIII, 243-282, Antal- ya. Aydınoğlu 2010c Ü. Aydınoğlu, “Olive Oil Production in Rough Cilicia: Production Installations– Settlement Pattern – Dating”, Olive Oil and Wine Production in Anatolian During the Antiquity, International Symposium Mersin-Turkey, 06-08 November 2008, 1-18, İstanbul. Aydınoğlu 2011 Ü. Aydınoğlu, “Mersin İli Erdemli Silifke Arasında Kentleş- me Ve Tarımsal Organizasyon Arkeolojik Yüzey Araştırması 2009”, AST 28/1, 175-185, Ankara. Aydınoğlu ve Çakmak 2011 Ü. Aydınoğlu ve Ü. Çakmak, “A Rural Settlement in the Rough Cilicia-Isauria Region: Karakabaklı”, Adalya XIV, 71-102, Antalya. Aydınoğlu 2012 Ü. Aydınoğlu, “Kanytella Nekropolisi: Yeni Buluntular Işı- ğında Bir Değerlendirme”, Adalya XV, 129-158, Antalya. Aydınoğlu 2013a Ü. Aydınoğlu, “Dağlık Kilikia’da Kentleşme ve Tarımsal Organizasyon Araştırması 2011”,AST, 30/2, 213-222, Ço- rum. Aydınoğlu 2013b Ü. Aydınoğlu, “Paslı: Dağlık Kilikia’da Bir Kırsal Yerleşi- min Değişim Süreci”, Olba XXI, 71-100, Mersin. Bailey 1988 D. M. Bailey, A Catalogue of Lamps in the British Museum. iii. Roman provincial Lamps, London. Bailey 1996 D. M. Bailey, “The Pottery from the South Chuch at el- Ashmunein”, CCE, 4, 78-80. Bailey 1998 D. M. Bailey, Chapter 9: Amphorae, Excavations at El- Ashmunein V, Pottery, Lamps and Glass at the Late Roman and Early Arab Periods, British Museum Press, 118-138. Baker 1995 H. D, Baker, “Kilise Tepe 1994,” Anatolian Studies 45, 139- - 356 -

191. Ballet ve Dixneuf 2004 P. Ballet- D. Dixneuf, “Ateliers d’amphores de la chora egyptienne aux époques romaine et byzantine”, TATEM, 67- 72. Balet ve Picon 1987 P. Ballet- M. Picon, “Recherches sur les origines, de la céramique des Kellia”, CCE 1, 17-46. Ballet 1993 P. Ballet, “Relations céramiques entre l’ Égypte et Chypre à l’epoque gréco-romaine et byzantine”, Hellenistic and Pottery in the Eastern Mediterranean-Advances in Scientific Studies, Acts of the II Nieborow Pottery Workshop, 18-20 December, 11-25. Ballet 1994 P. Ballet, “Un atelier d’amphores late Roman amphora 5/6 à Kôm Abou Billou, Egypte”, Chronique d’Egypte LXIX, 1994, fasc.137, 353-365, Bruxelles. Ballet 1996 P. Ballet, “De la méditerranée à l’océan indien l’Égypte et le commerce de longue distance l’Époque Romaine: les données céramiques”, Topoi, 6, 809-840. Ballet 1997a P. Ballet, “La céramique romaine (Haut et Bas-Empire)”, CCE, 5, 145-148. Ballet 1997b P. Ballet, “Péluse- le théâtre romain ”, CCE, 5, 109-121. Ballet 2002 P. Ballet, “Céramiques hellénistiques et romaines d’Égypte”, Céramiques hellénistiques et romaines d’Egypte III, Presses Universitaires Franc-Comtoises, 105-144. Ballet 2003 P. Ballet, IV. Les Amphores, Kellia II. L’ermitage copte QR 195, 2. La céramique, les inscriptions, les décors, IFAO Fouilles de l’Ifao 49, 131-198, Cairo. Basch 1982 L. Basch, “Some Observations on the Interpretation of Representations of Ancient Ships II”, Mariner’s Mirror 68, 353–6. Basch 1983 L. Basch, “A further note on ancient two-masters”, Mariner’s Mirror 69, 413–17. Bass 1986 G. F. Bass, “A Bronze Age Shipwreck at Ulu Burun(Kaş): 1984 Campaign” AJA, 90 /3, 269-296, Boston. Bass 2005 G. F. Bass, Beneath the Seven Seas, Thames & Hudson Ltd., London. Başer ve Demirçakmak 1996 K. H. C. Başer- B. Demirçakmak, The Essential Oil of Taurus Cedar (Cedrus Libani a Rich): Recent Results, Chemistry of Natural Compunds, 31. 1, 16-20. Bavay v.d. 2000 L. Bavay, J-L. Bovot, O. Lavigne, “La céramique romaine tardive et byzantine de Tanis. Prospection archéologique sur le Tell San el-Hagar”, CCE 6, 39-62. BCH Bulletin de correspondence hellénique, Paris. Beach ve Luzzadder-Beach, 2008 T. Beach ve S. Luzzadder-Beach, “Geoarchaeology and Aggradation around Kinet Höyük, An Archaeological Mound in the Eastern Mediterranean, Turkey,” Geomorphology 101, - 357 -

416-428. Beagon 1992 M. Begon, Roman Nature: The Thought of Pliny the Elder, Clarendon Press, Oxford. Bean ve Mitford 1962 G. E. Bean, -T. B. Mitford, "Sites Old and New in Rough Cilicia", AnatSt 12, 185-217. Bean ve Mitford 1970 G. E. Bean ve T. B. Mitford, Journeys in Rough Cilicia, 1964-1968, Denkschr. Österreich. Akad. d. Wissen., phil.- hist. Kl. 102, Viyana. Beaufort 1818 F. Beaufort, Karamania, London. Beckinsale ve Beckinsale 1975 M. Beckinsale- R. Beckinsale Southern Europe: A Systematic Geographical Study, Holmes & Meier, New York. BÉFAR Bibliotheque des Ecoles Francaises d'Athenes Et De Rome. Beköz v.d. 2001 Ü. Beköz, Ö. Baklavacı, Figen Sarıgül, Sualtı Teorisi, “Sualtı Fiziği ve Kimyası”. Benndorf 1906 O. Benndrof, “Forschungen im Ephesos”, Österreichischer Archäologischen Institut, Band I, 1906. Bernard ve Bonifay 2004 H. Bernard- M. Bonifay, “Les amphores de l’épave des Embiez”, Coeur de Verre, Production et Diffusion de Verre Antique, in D. Foy ed., Lyon. Bezeczky 2002 T. Bezeczky, “Early Roman Food Import in Ephesos: Amphorae from the Tetragonos Agora”, Transport Amphorae And Trade In The Eastern Mediterranean, Acts Of The International Colloquium At The Danish Institute At , 85-98. Bezeczky 2002b T. Bezeczky, “Brindisian Olive Oil and Wine in Ephesos”, Vivre, produire et échanger: reflects méditerranéens, 2002, 344-358. Bezeczky 2004 T. Bezeczky, “Early Roman Food Import in Ephesus: Amphorae from the Tetragonos Agora”, TATEM, 85-98. Bezeczky 2005 T. Bezeczky, “Wine Trade from Campania to Ephesos”, Synergia, Festschrift fur Friedrich Krinzinger, 51-53. Wien. Biel 1944 E. R. Biel, Climatology of the Mediterranean Area, University of Chicago Press, Chicago. Bilir 2006 A. Bilir, Ostia Limanı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya. Bing 1971 J. D. Bing, “Tarsus: aforgotten Colony of Lindos”, JNS 30, 99-109. Blumenthal 1963 E. Blumenthal, Die altgriechische Siedlungskolonisation im Mittelmeerraum unter besonderer Berücksichtigung der Südküste Kleinasiens. Blümner 1874 H. Blümner, “Technologie und Terminologie der Gwerbe und Künste bei den Griechen und Römern”, IV, Leipzig-Berlin. Boardman 1980 J. Boardman, The Greek Overseas: The Early Colonies and Trade, New and Enlaerged Edition, Thames and Hudson, - 358 -

London. Boardman 1989 J. Boardman, “The Finds: Excavations in Chios 1952 - 1955. Byzantine Emporio.” BSA Supp. Vol. 20: 86-142. Boardman 1990 J. Boardman, “Al Mina and History”, OJA, 9, 169-190. Bonifay 1986 M. Bonifay, “Observations sur les amphores tardives à Marseille d’après les fouilles de la Bourse (1980-1984)”, RAN, 19, 269-301. Bonifay ve Villedieu 1989 M. Bonifay- F. Villedieu, “Importation d’amphores orientales en Gaule”, BCH, XVIII, 17-46. Bonifay ve Leffy 2001 M. Bonifay, R. Leffy, C. Capelli, D. Pieri, “Les céramiques du remplissage de la citerne du Sarapeion a Alexandrie”, Alexandrina II, 2001, in J.-Y. Empereur ed., 39-84. Bonifay 2003 M. Bonifay, “La céramique africaine, un indice du développement économique?”, Antiquité Tardive, 11, 113– 28. Borchhardt 1968 J. Borchhardt, "Epichorische, gräko-persisch beeinflu in Kilikien", IstMitt 18, 161-237. Bosch 1957 M. E. Bosch, Pamphylia Tarihine Dair Tetkikler, Çev. S. At- lan, Ankara. Bossert 1950 H. Th. Bossert, Belleten XIV, 661-666. Böttger 1992 B. Böttger, “Die Kaiserzeitlichen und Spätantiken Amphoren aus dem Kerameikos”, AM Band 107, 315-381. Braidwood 1937 R. J. Braidwood, Mounds in the Plain of Antioch: An Archaeological Survey, The University of Chicago, Oriental Institute Publications Vol. XLVIII, The University of Chicago Press. Branigan ve Jarrett 1969 J. J. Branigan- H. R. Jarrett, The Mediterranean Lands, MacDonald & Evans, Londra. Braudel 1972 F. Braudel, The Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of Philip II. Translated by S. Reynolds. 2nd rev. ed. 2 vols., Harper & Row, New York. Breglia 1972 L. P. D. Breglia, “La Provincia di Cilicia e gli ordinamenti de Pompeo”, Rendicontidell’ Accademia di Archeologica di 47: 327-383. Napoli. Brody ve Nestor 1980 L. R. Brody- M. J. R. Nestor, Handbook for Forecasters in the Mediterranean. Part 2, Regional Forecasting Aids for the Mediterranean Basin, Environmental Prediction Research Facility, Monterey. Broodbank 2000 C. Broodbank, An Island Archaeology of the Early Cyclades, Cambridge University Press, Cambridge. Broughton1938 T. R. S. Broughton, “Roman Asia Minor”, in T. Frank ed., An Economic Survey of , Vol. 4, 499-918, New York. Brun 2003 J. P. Brun, “II. Al-Muwayh (Krokodilo)”, La route de Myos Hormos, L’armée romaine dans le desert Oriental d’Égypte, - 359 -

in H. Chuvigny ed., Fouille de l’Ifao 48/1, 77-90, Cairo. Brun-Redde 2003 J. P. Brun, M. Reddé, “VI. Al-Zarqa (Maximianon)”, La route de Myos Hormos, L’armée romaine dans le desert Oriental d’Égypte, in H. Chuvigny ed., Fouille de l’Ifao 48/1, 100-126, Cairo. Brunt 1981 P. A. Brunt, “The Revenues of Rome”, JRS, 71,161-72 Buchholz 1959 H. G. Buchholz, “Keftiubarren und Erzhandel im zweiten vorchristlichen Jahrtausend”, in Prähistorische Zeitschrift 37, 1-40. Buchholz 1999 H. G. Buchholz, Ugarit, Zypern und Ägäis. Kulturbeziehungen im Zweiten Jahrtausend, v.Chr., Münster. Burck 1978 E. Burck, “Unwetterszenen bei den flavischen Epikern.” AbhMainz 8, 1–38. Burkhalter 1987 F. Burkhalter, La Céramique Hellénistique et Romaine du Sanctuaire d’Aphrodite à Amathonte, BCH 111, 1987, 353- 395. Burragato v.d. 2007 F. Burragato, M. Nezza, A. F. Ferrazzoli, M. Ricci, “Late Roman 1 Amphora Types Produced at Elaiussa Sebaste”, Late Roman Coarse Wares, Cookong, Wares and Amphorae in the Mediterranean 2, in M. Bonifay- J. C. Treglia eds., BAR International Series 1662 (I), 689-700, Oxford. Bursa 2007 P. Bursa, Antik Çağ’da Anadolu’da Balık ve Balıkçılık, Ya- yınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul. Büyüközer 2012 A. Büyüközer, Knidos Limanları, Selçuk Üniversitesi, Sos. Bil. Enst. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya. Calvet 1972 Y. Calvet, Les Timbres Amphoriques (1965-1970) Salamine de Chypre III. Paris. Calvet 1978 Y. Calvet, Timbres amphoriques de Salamine (1971-1974) Report of the Department of Antiquities Cyprus. Carapiperis 1962a L. N. Carapiperis, The Etesian Winds I: The Opinions of Ancient Greeks on the Etesian Winds. Ypomnemata tou Ethnikou Asteroskopeiou Athenon, Ser. II, Meteorologica No. 9, Hestia, Athens. Carapiperis 1962b L. N. Carapiperis, The Etesian Winds II: On the Frequency of the Etesian Winds. Ypomnemata tou Ethnikou Asteroskopeiou Athenon, Ser. II, Meteorologica No. 10, Hestia, Athens. Carapiperis 1970 L. N. Carapiperis, On the Geographical Distribution of the Intensity of Etesian Winds in the . Ypomnemata tou Ethnikou Asteroskopeiou Athenon, Ser. II, Meteorologica No. 22, Hestia, Athens. Carandini ve Panella 1969 C. Carandini- C. Panella, Ostia I: le terme del nuotatore. Scavo dell’ambiente IV. Rome. Carandini ve Panella 1970 C. Carandini- C. Panella, Ostia II: le terme del nuotatore. Scavo dell’ambiente I. Roma. - 360 -

Carandini ve Panella 1973 C. Carandini- C. Panella, Ostia III: le terme del nuotatore. Scavo degli ambiente III, VI, VII. Roma. Carandini ve Panella 1977 C. Carandini- C. Panella, Ostia IV: le terme del nuotatore. Scavo dell’ambiente XVI e dell’area XXV. Roma. Carlson 2003 D. N. Carlson, “The Classical Greek Shipwreck at Tektas Burnu, Turkey.” AJA, 107, 581–600. Cariolou 1997 G. A. Cariolou, “Kyrenia II: The Return from Cyprus to Greece of the Replica of a Hellenic Merchant Ship”, Res Maritimae: Cyprus and the Eastern Mediterranean from Prehistory to Late Antiquity: Proceedings of the Second International Symposium “Cities on the Sea,” Nicosia, 18–22 October 1994, in S. Swiny, R. Hohlfelder and H. W. Swiny, eds., 83–97, Scholars Press, Atlanta. Carney 1975 T. F. Carney, The Shape of the Past: models and Antiquity, Lawrence. Caro 1987 S. D. Caro, “Villa rustica in localita Petraro ( Stabiae)”, Rivista Dell’Istituto Nazionale D’Archeologia E Storia Dell’Arte, S. III, X. Cary 1949 M. Carry, The Geographical Background of Greek and Ro- man History, Clarendon Press, Oxford. Casana ve Wilkinson 2005a. J. Casana- T. Wilkinson, “Settlement and Landscapes in the Amuq Region”, The Amuq Valley Regonal Projects Volume 1: Surveys in the Plain of Antioch and Orontes Delta Turkey, 1995-2002, in K. A. Yener ed., 25-66, Oriental Institute Publications no 131. Chicago. Casana ve Wilkinson 2005b J. Casana- T. Wilkinson “Gazetteer of Sites”, The Amuq Valley Regonal Projects Volume 1: Surveys in the Plain of Antioch and Orontes Delta Turkey, 1995-2002, in K. A. Ye- ner ed., 203-280. Oriental Institute Publications no 131. Chicago. Casson 1989 L. Casson, Periplus Maris Erythraei: Text with Introduction, Translation, and Commentary, Princeton University Press, Princeton. Casson 1995 L. Casson, Ships and Seamanship in the Ancient World. New ed. Johns Hopkins University Press, Baltimore and London. Casson 1996 L. Casson, “New evidence for Greek merchantmen”, IJNA 25, 262–264. Catling 1964, H. W. Catling, Cypriot Bronzework in the Mycenaean World, Oxford. Catling ve Dikigoropoul 1970 H. W. Catling and A.I. Dikigoropoulos, “The Kornos Cave: An Early Byzantine Site in Cyprus.” Levant, 2: 37-61. CBA Res. Rep. Council for British Archaeology Research Reports. - 361 -

CCE Cahiers de la céramique égyptienne. Christensen 1986 : A. P. Christensen, Hama: Fouilles et Recherches de la Fondation Carlsberg 1931-1938, III.2: The Greco-Roman Objects of Clay, the Coins and the Necropolis, in A.P. Christensen, R. Thomsen, G. Ploug eds., 7-31. Cline 1994 E. H. Cline, Sailing the Wine-Dark Sea: Trade and the Late Bronze Age Agean, Oxford. Cohen 2006 G. M. Cohen, The Hellenistic Settlements in Syria, the Red Sea Basin and North Africa, London. Conlin 1999 D. L. Conlin, The Wind-Made World The Nautical Geography of the Mycenaean Peloponnese, Ph.D. diss., Brown University. Conovici ve Irimia 1991 N. Conovici- M. Irimia, “Timbers Amphoriques et autres inscriptions ceramiques decouverts a Satu Nou (comm. d’Oltina, dep. de Constanza)”, Dacia 35, 139-175. Cox 1949 D. H. Cox, The Excavations at Dura-Europas. Final Report IV, part 1, fasc.2: The Greek and Roman Pottery. Cramer 1832 J. A. Cramer, Geographical and Historical Description of Asia Minor; with a Map, Vol II, Oxford. Crawford 1996 M. H. Crawford, Roman Statues I-II, London. CRMS Naval Weather Service Detachment. 1975. A Climatic Résumé of the . Asheville, NC: Naval Weather Service Command. Cristóbal 1988 V. Cristóbal, “Tempestades épicas”, Cuadernos de investigación filológica, 14, 125–48. Cronin 1992 P. Cronin, “The Authorship and Sources of the Peri Sémeión Ascribed to Theophrastus”, Theophrastus: His Psychological, Doxographical and Scientific Writings, in W. W. Fortenbaugh- D. Gutas eds., 307–45. Rutgers University Studies in Classical Humanities 5. Transaction Publishers, New Brunswick, NJ. Cronin 1993 P. Cronin, “The Halcyon Days: a Problem in Greek Bird- Lore”, Laographia, 36, 175–200. Curtis 2005 R. I. Curtis, “Sources for Production and Trade of Greek and Roman Processed Fish”, in T. B. Nielsen ed., Ancient Fishing and Fish Proccessing in the , Aarhus University Press, 31-47. CVA Corpus Vasorum Antiquorum. Çokay-Kepçe 2006 S. Çokay-Kepçe, Antalya, Karaçallı Nekropolü, Antalya. Dagron ve Feissel 1987 G. Dagron ve D. Feissel, “Incription de Cilicie”, Paris. Daskiewicz ve Raabe 1995 M. Daskiewicz ve J. Raabe, “Cypriot Sigillata and Cypriot Red Slip Ware – a preliminary report on the technical investigations”, Hellenistic and Roman Pottery in the Eastern Mediterranean – Advances in Scientific Studies, Acts of the - 362 -

II Nieborów Pottery Workshop 18-20 December 1993, (ed. H. Meyza, J.Mlynarczyk), 183-184. Daszewski v.d. 1990 W. A. Daszewski, G. Majcherek, S. Sztetyllo, “Excavations at Marina el-Alamein 1987-1988 ”, MDAIK, 46, 46-51. Daszewski 1995 W. A. Daszewski, “Cypriot Sigillata in Marina el-Alamein”, Hellenistic and Roman Pottery in the Eastern Mediterranean, II Nieborow Pottery Workshop, 31-32. Davis 2009 D. L. Davis, Commercial Navigation in the Greek and Ro- man World, Texas Üniversitesi, Yayınlanmamış Doktora Te- zi, Austin. Defernez ve Marchand 2006 C. Defernez- S. Marchand, Imitation égyptiennes de conteneurs d’origine égéenne et Levantine (Vie s.-IIe s. av. J.-C.), L’apport de l’Égypte à l’histoire des techniques, in B. Mathieu, D. Meeks, M. Wissa eds., IFAO Bibliothéque d’Etude 146, 63-99. Degeest 2000 R. Degeest, The Common Ware of Sagalassos, Typology and Chronology, Turnhout. Delplace 1977 C. Delplace, “Publicains, trafiquants et financiers dans les provinces d'Asie Mineure sous la Republique”, Ktema 2, 233-252. Demesticha ve Michaelides 2001 S. Demesticha ve D. Michaelides, “The excavation of a Late Roman 1 Amphora Kiln in Paphos”, La céramique byzantine et protoislamique en Syrie-Jordanie (IVe-VIIIe siècles apr. J.- C.), in E. Villeneuve, P.M. Watson, Beyrouth eds., 290-296. Demesticha 2003 S. Demesticha, “Amphora productions on Cyprus during the late Roman period”, VIIe congrés international sur la céramique médiévale en méditeranée, Thessaloniki, 11-16 Octobre 1999, 469-476. Denis 1974 de Saint Denis, “Les types de navires dans l’antiquité gréco- romaine.” RPhil 48, 10–25. Dereck 2007 M. Dereck, “Water Into Wine: Trade and Technology in Late Antiquity”, Technology Transition A.D. 300-650, Late Antique Archaeology Vol. 4, in L. Lavan v.d. eds., 65-92. Diederichs 1980 C. Diederichs, La Céramique Romana-Byzantine, Céramiques Hellénistiques, Romaines et Byzantine, Salamine de Chypre IX, 1980, 47-102. Dibelius 1956 M. Dibelius, Studies in the Acts of the Apostles. Translated by M. Ling, Scribner’s, New York. Di Giovanni 1996 V. Di Giovanni, ProdizioneLa ceramica da cucina nella Campania romana, in M. Bats Dir., - Les céramiques communes de Campanie et de Narbonnaise (Ier s. av. J.-C.- IIe s. ap. J.-C.): la vaisselle de cuisine et de table, Naples, Centre Jean Bérard, 65-112 (Collection du Centre Jean Bérard, 14). Di Vita ve Martin 1997 A. Di Vita- A. Martin, Gortina II Pretorio, II materiale degli - 363 -

scavi Colini, 1970-1977, Rome. Doğer 2004 D. Doğer, Antik Çağ’da Bağ ve Şarap, İstanbul. Doğer v.d. 2010 E. Doğer, Y. Sezgin, M. Gürbüzer, “Aigai 2007- 2008”, KST, 31/2, 343-356, Ankara. Doğer ve Şenol 2006 E. Doğer ve A. K. Şenol, “Les marques sur amphores commerciales de clazomeniennes”, Prof. Dr. Hayat Erkanal Aramağan Kitabı, 257-264, İstanbul. Doksanaltı 2006 E. M. Doksanaltı, “Knidos-Kap Krio Buluntuları Işığında Knidos ‘İnce Cidarlı’ Seramiği, İdol 8/31, 15-22, Ankara. Doksanaltı ve Özgan 2008 E. M. Doksanaltı- R. Özgan, “Kilikya’dan Arkaik Döneme ait iki Kabartma Üzerine Düşünceler” Anadolu/Anatolia Vol. 32, 1- 20, Ankara. Doksanaltı 2011 E. M. Doksanaltı, “Karaman Müzesi’nde Bir Grup Siyah Fi- gürlü Lekythos”, OLBA, XIX, 81-106. Doukelis 1995 P. N. Doukelis, Libanios et la tere: discours et idéologie politique, Beyruth. Dragendorf 1895 H. Dragendorf, “Terra Sigillata: Ein Beitrag zur Geschichte der griechischen und römischen Keramik”, Bonner Jahrbucher (BonnJbb) XCVI-XCVII, 1895, 18-155. Dulac v.d. 1996 F. Dulac, C. Moulin, C.E. Lambert, F. Guillard, J. Poitou, W. Guelle, C.R. Quetel, X. Schneider and U. Ezat. “Quantitative Remote Sensing of African Dust Transport to the Mediterranean”, The Impact of Desert Dust Across the Mediterranean, in S. Guerzoni- R. Chester eds., 25–49. Environmental Science and Technology Library 11, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht. Duncan-Jones 1990 R. P. Duncan-Jones, Structure and Scale in the Roman Economy, Cambridge. du Plat Taylor 1981 J. du Plat Taylor ve A.H.S. Megaw, “Excavations at Ayios Philon, The Ancient Carpasia II. The Early Christian Buildings”, RDAC, 209-250. Durugönül v.d. 2001 S. Durugönül, Ü. Aydınoğlu, M. Durukan, “1999 Yılı Nagidos (Bozyazı) Kazı Çalışmaları”, KST, 22/2, 273-286, Ankara. Durugönül 2001-2 S. Durugönül, “Development of Ancient Settlements in Cilicia”, ADALYA, V, 107-119, Antalya. Durugönül 2007 S. Durugönül, Dağlık Kilikia’da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları: Nagidos, İstanbul. Durugönül ve Alkaç 2008 S. Durugönül ve E. Alkaç, “Dağlık Kilikya’da Bir Antik Kent Nagidos”, Aktüel Arkeoloji 4. sayı, 2008, 83-89. Durukan 2007 M. Durukan, “Nagidos Kazısı Arkaik Dönem Seramikleri”, Dağlık Kilikia’da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları NAGIDOS, in S. Durugönül ed., 43-112, İstanbul. Durukan ve Alkaç 2007 M. Durukan - E. Alkaç, “Nagidos Kazısı Klasik Dönem Se- - 364 -

ramikleri”, Dağlık Kilikia’da Bir Antik Kent Kazısının So- nuçları NAGIDOS, in, S. Durugönül ed., 112-154, İstanbul. Durukan 2007a M. Durukan, “Seramikler Işığında Nagidos”, Dağlık Kilikia’da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları NAGIDOS, in S. Durugönül ed., 228-241, İstanbul. Duval 1949 P. Duval,“La forme des navires romains d’après la mosaïque d’Althiburus”, MÉFRA 61, 119–49. Ehringhaus 1995a H. Ehringhaus, “Hethitisches Felsrelief der Großreichszeit entdeckt”, in Antike Welt 26/1, 66. Ehringhaus 1995b H. Ehringhaus, “Ein neues hethitisches Felsrelief am Sirkeli Höyük in der Çukurova”, in Antike Welt 26/2, 118-119. Ehringhaus 1999a H. Ehringhaus, “Vorläufi ger Bericht über die Ausgrabung auf dem Sirkeli Höyük, Provinz Adana/Türkei im Jahre 1997”, in Istanbuler Mitteilungen 49, 83-140. Ehringhaus 1999b H. Ehringhaus, “Grabungen am Sirkeli Höyük 1997”, KST, 20, 383-397, Ankara. Ehringhaus 2005 H. Ehringhaus, Die Felsreliefs der hethitischen Großreichszeit, Mainz. Eiseman ve Ridgway 1987 C. J. Eiseman- B. S. Ridgway, The Porticello Shipwreck, College Station: A&M University Press. Texas. El Ashmawy 1998 F. El Ashmawy, “Pottery kiln and wine-factory at Burg El Arab”, BCH suppl. 33, Commerce et artisanat dans l’Alexandrie Hellénistique et romaine, 55-64, Paris. Elton 2001 H. W. Elton, “The Economic Fringe: The reach of the Roman Empire in Rough Cilicia”, in L. De Blois– J. Rich eds., The Transformation of the Economic Life under the Roman Empire, Proceedings of the second workshop of the international Network Impact of Empire (Roman Empire, c. 200 B. C. - A.D. 476), Nothingham, July 4-7, 2001, 174-183. Amsterdam. Elton 2003 H. W. Elton, “The Economy of Cilicia in Late Antiqity”, OLBA VIII (Özel Sayı), 173-181, Mersin. Emetz 1995 I. Emetz, “Iconographic Evidence for the Ships of the Bosphorus Kingdom”, IJNA 24, 133–8. Empereur ve Picon 1986 J. Y. Empereur ve M. Picon, “A propos d’un nouvel atelier de ‘Late Roman C’,” Figlina, 7: 143-186. Empereur ve Hesnard 1987 J. Y. Empereur- A. Hesnard, "Les amphores hellenistiques", in P. Leveque- J.-P. Morel eds., Ceramiques helenistiques et romaines n. Centre de Recherches dHistoire" Ancienne 70, Paris. Empereur ve Picon 1989 J. Y. Empereur- M. Picon, “Les régions de production d'amphores impériales en Méditerranée orientale, in Amphores romaines et histoire économique: Dix Ans de - 365 -

Recherche, 223-248, Rome. Empereur ve Picon 1992 J. Y. Empereur- M. Picon, “La reconnaissance des productions des ateliers céramiques: l’example de la Maréotide”, CCE, Tome 3, 145-152. Empereur ve Picon 1998 J. Y. Empereur- M. Picon, “Les ateliers d’amphores du lac Mariout”, BCH suppl. 33, Commerce et artisanat dans l’Alexandrie Hellénistique et romaine, 75-91, Paris. Empereur 1997 J. Y. Empereur, “Alexandrie; travaux menés en collaboration avec l’École Française”, BCH, 121, 831–847. Empereur 1998 J. Y. Empereur, “Les amphores complètes du Musée d’Alexandrie: Importation et production locales”, BCH, 33, 393-399. Empereur 2000 J. Y. Empereur, “Alexandrie; travaux menés en collaboration avec l’École Française”, BCH, 124, 831–847. Engelmann ve Knibbe 1986 H. Engelmann- D. Knibbe, “Das Zollgesetz der Provinz Asia. Eine neue Inschrift aus Ephesos”, Epigr. Anat. 14. Engemann 1992 J. Engemann, “A propos des amphores d’Abou Mina”, CCE, 3, 153-159. EpigrAnat Epigraphica Anatolica. Zeitschrift für Epigraphik und historische Geographie Anatoliens. Ericsson 1984 C. H. Ericsson, Navis Oneraria: The Cargo Carrier of Late Antiquity, Studies in Ancient Ship Carpentry. Acta Academiae Aboensis, Ser. A, Vol. 63.3., Åbo Akademi.Åbo, Finland. Ertekin 2005 E. Ertekin, “İlkçağ’da Tarsus ‘ketenciler’i ve ketenleri,” Olba 11, 155–75, Mersin. Erten v.d. 2011 E. Erten, M. Özyıldırım, T. Akçay, “Mersin Silifke Olba 2009 Araştırmaları”, AST, 28/2, 273-290, Ankara. Ertop ve Yetkin 1985 K. Ertop- Ç. Yetkin, Sosyo-ekonomik Temelleriyle Siyasal Düşünceler Tarihi I, İstanbul. Erzen 1940 A. Erzen, “Kilikien bis zum Ende der Perserherrschaft, Leip- zig. Evrin v.d. 2002 V. Evrin, G. Öke, A. G. Türkmenoğlu, Ş. Demirci, “Stone anchors from the Mediterranean coasts of Anatolia, Turkey: underwater surveys and archaeometrical investigations”, IJNA, 31/2, 254-267. Evrin v.d. 2004 V. Evrin, Ayaroğlu, M., Özkan, K., Evrin, Ç.T., Bircan, K., Bircan, M., Zoroğlu, L., “Underwater Archeological Survey on Cilician Coasts: Discovering an Anchorage Site - Aydın- cık - Yılanlı Island”, International Conference on The Application of Recent Advances in Underwater Detection and Survey Techniques to Underwater Archeology, Bodrum. Evrin 2008 V. Evrin, “Kilikya Sualtı Araştırmaları”, Aktüel Arkeoloji 5, 108-109, İstanbul. - 366 -

Fentress vd., 2004 E. Fentress, S. Fontana, R. B. Hitchner, P. Perkins, “Accounting for ARS: Fineware and sites in Sicily and North Africa”, in S. E. Alcock and J. F. Cherry eds., Side-by-side survey: comparative regional studies in the Mediterranean World, 147–62. Oxford. Ferrazzoli ve Ricci 2007 A. F. Ferrazzoli- M. Ricci, “Elaiussa Sebaste: Produzioni e consumi di una città della Cilicia tra V e VII secolo”, Late Roman Coarse Wares, Cookong, Wares and Amphorae in the Mediterranean 2, in M. Bonifay– J. C. Treglia eds., BAR International Series 1662 (I), 671-688, Oxford. Ferrazzoli 2008 A. F. Ferrazzoli, “Economy of Roman Eastern Rough Cilicia: Some Archaeological Indicators”, International Congress of Classical Archaeology Meetings Between Cultures in the Ancient Mediterranean, 39-50, Rome. Ferrazzoli ve Ricci 2009 A. F. Ferrazzoli, M. Ricci, “Cilician Ceramic Production From Roman to Byzantine Age. New Data From Elaiussa Sebaste”, Olba XVII, 33-44, Mersin. Fırat 1999 N. Fırat, Perge Konut Alanı Keramiği, Yayınlanmamış Dok- tora Tezi, İstanbul. Fırat 2000 N. Fırat, “So-Called ‘Cypriot Red Slip Ware’ from the habitation area of Perge (Pamphylia)” RCRF Acta 36, 35-37. Fırat 2003 N. Fırat, “Perge Konut Alanı Kullanım Keramigi”, Varia Anatolica XV; Les Ceramiques En Anatolie Aux Epoques Hellenistique et Romane, in C. Abadie-Reynal ed., 2003, 91- 95, Lev. XIV-LXVIII. Finkielsztejn 2000 G. Finkielsztejn, “Amphoras and Stamped Handles from Akko”, Atiqot XXXIX, 135-153. Foucher 1957 L. Foucher, Navires et barques figures sur des mosaïques découvertes à Sousse et aux environs, Institut National d’Archéologie et Arts, Tunus. French 1965 E. French, “Prehistoric Sites in the Göksu Valley”, AS XV, 177-201. French 1975 E. French, “A Reassessment of the Mycenaean Pottery at Tarsus”, AnatSt 25, 53-75. French 1980 D. H. French, "The Roman Road-System of Asia Minor", ANRW II.7.2., 698-729. Friedrich 1956 W. H. Friedrich, “Episches Unwetter”, In Festschrift Bruno Snell zum 60. Geburtstag am 18. Juni 1956, 77–87, Beck, Münih. Fulford 1977 M. G. Fulford, “Pottery and Britain's foreign trade in the later Roman period”, in D. P. S. Peacock ed., Pottery and Early Commerce, 35-83, London. Fulford 1978 M. G. Fulford, “The interpretation of Britain's late Roman trade: the scope of medieval historical and archaeological analogy”, in P. Taylor- H. Clere eds., Roman Shipping and - 367 -

Trade: Britain and Rhine Provinces, CBA Res. Rep. 24, 59- 69. Fulford ve Peacock 1984 M. G. Fulford- D. P. S. Peacock, Excavation at Carthage: The British Mission, 1. 2, Sheffield. Fulford 1989 M. G. Fulford, “To East and West: the Mediterranean Trade of Cyrenaica and Tripolitania in Antiquity”, LibSt 20, 169– 191. Ganorand ve Foner 1996 E. Ganorand- H. A. Foner, “The Mineralogical and Chemical Properties and the Behaviour of Aeolian Saharan Dust over Israel”, The Impact of Desert Dust Across the Mediterranean, in S. Guerzoni- R. Chester eds., 163–72. Environmental Science and Technology Library 11. Kluwer Academic Publishers, Dordrecht. Garnsey ve Whittaker 1983 P. A. Garnsey- C. Whittaker, “Trade and Famine in Classical Antiquity”, in P. A. Garnsey- C. Whittaker eds., Proc. Cambridge Phil. Soc. Suppl. 8, 2. Garnsey ve Saller 1987 P. A. Garnsey- R. Saller, The Roman Empire: Economy, Society and Culture, London. Garnsey 1988 P. A. Garnsey, Famine and Food Supply in the Graeco- Roman world: Responses to Risk and Crisis, Cambridge. Garstang 1937 J. Garstang, “Explorations in Cilicia. The Neilson Expedition: Preliminary Report I”, in Liverpool Annals of Archaeology and Anthropology 24, 53-68. Garstang 1938 J. Garstang, “Explorations in Cilicia The Neilson Expedition: Preliminary Report II”, in Liverpool Annals of Archaeology and Anthropology 25, 12-23. Garstang 1953 J. Garstang, Prehistoric Mersin: Yümük Tepe in Southern Turkey, Oxford. Gauckler 1905 P. Gauckler, “Un catalogue figuré de la batellerie gréco- romaine. La mosaïque d’Althiburus”, MonPiot 12, 113–54. Gates 1998 M. H. Gates, “1997 Archaeological Excavations at Kinet Hö- yük (Yeşil-Dörtyol, Hatay)”, KST, 20/I, 259–281, Ankara. Gates 2000b M. H. Gates, “1998 Excavations at Kinet Höyük (Yeşil- Dörtyol, Hatay)”, KST, 21, 193-208, Ankara. Gates 2002 M. H. Gates, “Kinet Höyük 2000 (Yeşil-Dörtyol, Hatay),” KST, 23/2, 55-62. Gates 2003a M. H. Gates, “2001 Season at Kinet Höyük (Yeşil-Dörtyol, Hatay)”, KST, 24/1, 283-298. Gates 2003b. M. H. Gates, “Kinet Höyük 2002,” Anadolu Akedenizi Arke- oloji Haberleri 1, 17-19. Gates 2006 M. H. Gates, “Dating the Hittite Levels at Kinet Höyük:A Revised Chronology”, in D. Mielke, U.- D. Schoop, J. Seeher eds., Strukturierung und Datierung in der Hethitischen Archäologie, Structuring and Dating in Hittite Archaeology, - 368 -

Byzas 4, Deutsches Archäologisches Instituts, 293-309, İs- tanbul. Gates 2011 M. H. Gates, “2009 Season At Kinet Höyük (Yeşil-Dörtyol, Hatay)”, KST, 32/3, 182-195, Ankara. Gates 2012 M. H. Gates, “Kinet Höyük (Yeşil-Dörtyol, Hatay) 2010 Se- zonu”, KST, 33/1, 409-418, Ankara. Gates ve Eger 2013 M. H. Gates– A. Eger, “2011 Season At Kinet Höyük (Yeşil- Dörtyol, Hatay)”, KST 34/2, 91-104, Çorum. Gebara 1982 C. Gebara, “Remarques sur la sigillé orientale d’aprés les fouilles de Khan Khaldé (Heldua)”, Archéologie au Levant: Receil à la mémorie de Roger Saidah, 1982, 409-417. GeogJ The Geographical Journal. Georgiou 1993 H. S. Georgiou, “A Sea Approach to Trade in the Aegean Bronze Age”, in Wace and Blegen: Pottery as Evidence for Trade in the Aegean Bronze Age, 1939–1989: Proceedings of the International Conference held at the American School of Classical Studies at Athens, December 2– 3, 1989, in C. Zerner, P. Zerner, J. Winder eds., 353–64, G. C. Gieben, Amsterdam. Geraci 2003 G. Geraci, “Alessandria, l’Egitto e il rifornimento frumentario di Roma”, Nourrir les cités de Méditerranée, L’atelier méditerranéen, in B. Marin, C. Virlouvet eds., 625- 690, Paris. GGM Geographi Graeci Minores. Giacchero 1974 M. Giacchero, “Diocletian's Edict on Prices 8.3”, in M. Giacchero eds., Edictum Diocletiani et collegarum de pretiis rerum venalium in integrum fere restitutum etc. 2 vols., Genoa. Girginer 2001 S. Girginer, “Tepebağ Höyük, Uru Adana Ovalık Kilik- ya=Çukurova”, İDOL 9, 2001, 4-11. Goldman 1950 H. Goldman, Excavations at Gözlü Kule, Tarsus I. The Hellenistic and Roman Periods, Princeton University Press, Princeton. Goldman 1956 H. Goldman, Excavation at Gözlü Kule, Tarsus II. From the through the Bronze Age, Princeton. Goldman 1963 H. Goldman, Excavation at Gözlü Kule, Tarsus III. The , Princeton. Göney 1976 S. Göney, Adana Ovaları, İstanbul. Graauw 2013 A. de Graauw, Ancient Ports and Harbours Volume I: The Catalogue. Grace 1950 V. R. Grace "The Stamped Amphora Handles" in Hetty Goldman ed., Excavations at Gözlü Kule, Tarsus, 135-148, Princeton. Grace ve Empereur 1981 V. Grace- J. Y. Empereur, “Un groupe d’amphores Ptolémaïques estampillées”, Bulletin du Centenaire (Supplément BIFAO 81), 409-426, Cairo. - 369 -

Gray 1972 E. W. Gray, “Cilician Inscriptions” The Classical Review New Series, 22/3, 398-401, Cambridge University Press, Cambridge. Greene 1990 K. Greene, The Archaeology of the Roman Economy, California. Green 1991 P. Green, Alexander of Macedon, 356–323 B.C.: A Historical Biography, University of California Press, Berkeley. Greenhalgh 1980 P. Greenhalgh, , The Roman Alexander, London. Gropengiesser 1970 H. Gropengiesser, Corpus Vasorum Antiquorum. Deutschland Band 31, Heidelberg, Beck, Münih. Grove ve Rackham 2001 A. T. Grove- O. Rackham, The Nature of Mediterranean Europe: An Ecological History, Yale University Press, Lond- ra. Guéry 1968 R. Guéry, “Notes de céramiqueçII: Un poinçon matrice pour estampiller la terre sigillée ‘D’ à Tiddis”, Bulletin d’archéologie algérienne 3, 275-279. Gunneweg 1983 J. Gunneweg, I. Perlman, J. Yellin, “The Provenience, Typology and Chronology of Eastern Terra Sigillata”, QEDEM 17, 1983. Günaltay 1987 Ş. Günaltay, Yakın Şark IV, Ankara. Gür 2012 B. Gür, “Anadolu’da Geç Hellas IIIC Dönemi”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Dergisi, 1/1, 55-75. Hadjidaki 1996 E. Hadjidaki, “Underwater Excavations of a Late Fifth Century Merchant Ship at Alonnesos, The 1991–1993 Seasons”, BCH 120, 561–93. Hadjisavvas 1997 S. Hadjisavvas, Agia Napa, Excavations at Makronisos and the Archaeology of the Region, Nicosia. Haines 1971 R. C. Haines, “Excavations in the Plain of Antioch II: The Structural Remains of the Later Phases: Chatal Höyük, Tell al-Judaidah and ”, Oriental Institute Publications, No.92.Chicago: University of Chicago Press. Hama A. P. Christensen ve C. F. Johansen, Hama: Fouilles et Recherches De La Fondation Carlsberg 1931-1938, III.2: Les Poteries Hellénistiques et les Terres Sigillées Orientales, 1971. Hanfmann 1948 G. M. A. Hanfmann, “Archaeology in Homeric Asia Minor”, AJA, 52, 135-155. Hansen 2006 M. H. Hansen, The Shotgun Method: the Demography of the City-state Culture, Missouri. Harrison 1993 R. M. Harrison, “ 1991”, KST, 14/2, 247-259. Harrison v.d. 2005 T. P. Harrison, S. Batiuk, L. Pavlish “The Tayinat Survey”, The Amuq Valley Regional Projects Vol. I: Surveys in the Plain of Antioch and Orontes Delta, Turkey, 1999-2002, in K. A. Yener ed., The Oriental Institute of The University of Chicago, 183-190. Havelock 1982 E. Havelock, The Literate Revolution in Greece and Its - 370 -

Cultural Consequences, Princeton University Press, Princeton. Hayes 1967 J. W. Hayes, “Cypriot Sigillata”, RDAC, 1967, 65-77. Hayes 1968 J. W. Hayes “A seventh- Century Pottery Group.” DOP, XXII:195- 216. Hayes 1972 J. W. Hayes, Late Roman Pottery, 1972. Hayes 1973a J. W. Hayes, “Roman Pottery from the South Stoa at Corinth”, Hesperia 42, 416-470. Hayes 1973b J. W. Hayes “The Roman Deposits. 2. The Pottery” in J Boardman and J. Hayes eds., Excavations at Tocra 1963 – 1965 II, The Archaic Deposits II, and Later Deposits. BSA suppl. Vol. no.10, London, 108- 119. Pl. 52-53. Hayes 1976a J. W. Hayes, “North Syrian Mortaria”, Hesperia, 36, 337– 347. Hayes 1976b J. W. Hayes, “Pottery Stratified Groups, Excavations at Carthage 1975; Conducted by The University of Michigan.” Vol. I, in J. H. Humprey ed., Tunis. Hayes 1977 J. W. Hayes, Early Roman Wares from the House Dyonisos in Paphos, RCRF, XVII-XVIII, 96-108. Hayes 1978 J. W. Hayes, “Pottery reports, Excavations at Carthage 1976; Conducted by The University of Michigan.” Vol. I. in J. H. Humprey ed., Ann Arbor. Hayes 1980 J. W. Hayes, Supletement to Late Roman Potter, London. Hayes 1983 J. W. Hayes, “The Villa Dionysos Excavations, Knossos: The Pottery”, BSA, 78, 97-169. Hayes 1984 J. W. Hayes, Greek, Roman and related metalware in the Royal Ontario Museum, Toronto. Hayes 1985a J. W. Hayes, “Sigillate Orientali”, Atlante delle Forme Ceramiche II: Ceramica Fine Romana nel Bacino Mediterraneo (Tarda Ellenismo e Primo Imperio), Enciclopedia dell’Arte Antica Classica e Orientale, 1985, 1- 96, Lev.I-XXIII. Hayes 1985b J. W. Hayes, “Hellenistic to Byzantine Fine Wares and Derivatives in The Jerusalem Corpus.” Excavations in Jerusalem 1961-1967 Vol. I. ed. A. D. Tusningham. (ROM) Toronto. Hayes 1991 J. W. Hayes, “Commercial Amphorae: Hellenistic Types, Roman Types”, The Hellenistic and Roman Pottery, PAPHOS, III, 58-223, Nicosia. Hayes 1992 J. W. Hayes, Excavations at Saraçhane in Istanbul, Princeton. Hayes 1995 J. W. Hayes, “Chapter Six, Summary of Pottery and Glass Finds, Berenike 94”, Preliminary Report of the 1994 Excavations at Berenike, in S. Sidebottom, W. Wendrich eds., 34-39, Netherlans. Hayes 2000 J. W. Hayes, “From Rome to Beirut and Beyond: Asia Minor and Eastern Mediterranean Trade Connections”, RCRF Acta 36, 285-297. - 371 -

Hayes 2001 J. W. Hayes, “Les sigillées orientales”, in P. Léveque, J. P. Morel eds., Céramiques hellénistiques at romaines, III, 145- 160, Paris. Hayes 2003 J. W. Hayes, “Hellenistic and Roman pottery deposits from the ‘Saranda Kolones’ castle site at Paphos”, Annual of the British School at Athens 98, 447-516. Hayes 2005 J. W. Hayes, “Late Hellenistic and Roman pottery in the eastern Mediterranean-an overview of recent developments”, in M. B. Bries, L. E. Vaag eds., Trade Relations in the Eastern Mediterranean from the Late to Late Antiquity: The Ceramic Evidence, Sondbjerg Manorhouse , 11-26. Head 1911 B. von Head, Historia Numarum, A Manual of Greek Numismatics, Oxford. Heberdey ve Wilhelm 1896 R. Heberdey ve A. Wilhelm, Reisen in Kilikien. Ausgeführt 1891 und 1892 im Auftrage der Kaiserlichen Akademie der Wissenschaften, Wien. Hellström 1965 P. Hellström, Labraunda II.1: Pottery of Classical and Later Date, Terracotta Lamps and Glass, 1965. Heppe 1996 A. Heppe, Timber Trees on Western Asia, in G. Hermann ed., The Furniture of Western Asia Ancient Traditional, 1-12. Heichelheim 1964 M. F. Heichelheim, An Ancient Economic History from the Palaeolithic Age to the Migrations of the Germanic, Slavic and Arabic Nations, II, Leiden. Heichelheim 1970 M. F. Heichelheim, Ancient Economic History from the Palaeolithic Age to the migrations of the germanic, Slavic, and Arabic Nations, III, Leiden. Heilporn 2000 P. Heilporn, “77. Registre de navires marchands”, Papyri in honorem Johannis Bingen Octogenarii (P. Bingen), in H. Melaerts, R. de Smet and C. Saerens eds., 339–59, Peeters, Louvain. Hendy 1985 M. F. Hendy, Studies in the Byzantine Monatery Economy, Cambridge University Pres, Cambridge. Hild ve Hellenkemper 1986 F. Hild- H. Hellenkemper, Neue Forschungen in Kilikien, TIB 4, ÖAW, phil.-hist. Kl. Denkschr., Wien. Hild ve Hellenkemper 1990 F. Hild- H. Hellenkemper, Kilikien und Isaurien, TIB 5 = ÖAW, phil.-hist.Kl. Denkschr., Wien. Hodge 1975 A. T. Hodge, “Marathon: The Persians' Voyage” TAPA 105, 155–73. Hodos v.d. 2005 T. Hodos, C. Knappett, V. Kilikoglou, Middle and Late Iron Age Painted Ceramics from Kinet Höyük: Macro, Micro and Elemental Analyses: in Anatolian Studies 55, 61-87. Hodos 2008 T. Hodos, “Relative Ceramic Densities in the North-Eastern Mediterranean Iron Age”, OLBA, XVI, 57-72, Mersin. - 372 -

Hopkins 1980 K. Hopkins, “Taxes and trade in the Roman Empire (200 BC- AD 400)”, JRS 70, 101-125, Cambridge. Hopkins 1996-7 K. Hopkins, “Rome, Taxes, Rents and Trade”, Kodai 6. Hopwood 1991 K. Hopwood, “The Links Between the Coastal Cities of Wes- tern Rough Cilicia and the Interior During the Roman Period” De Anatolia antiqua, Eski Anadolu 1, Bibliotheque de l’Institut français d’etudes anatoliennes d’Istanbul 32, 306- 309. Horden ve Purcell 2000 P. Horden- N. Purcell, The Corrupting Sea: A Study of Mediterranean History, Blackwell, Oxford. Horsley 1989 G. H. R. Horsley, “A fishing cartel in first-century Ephesos”, in New Docs. illustrating Christianity 5, 95-114, Macquarie. Houston 1964 J. M. Houston, The Western Mediterranean World: An Introduction to its Regional Landscapes Longmans, London. Houston 1988 G. W. Houston, “Ports in Perspective: Some Comparative Materials on Roman Merchant Ships and Ports” AJA, 92, 553–64. Howgego 1985 C. J. Howgego, Greek Imperial countermarks. Studies in the provincial coinage of the Roman Empire, RNS Special Publication 17, 83-99, London. Hoxha 1992 G. Hoxha, “Amfora Antike Te Vona Nga Qyteti I Shkodres (Shek. V-fillimi i shek.VII)”, Iliria No:1-2, 209-243. Hrouda 1997a B. Hrouda, Vorläufi ger Bericht über die Ausgrabungsergebnisse auf dem Sirkeli Höyük/Südtürkei von 1992-1996: in Istanbuler Mitteilungen 47, 91-150. Hrouda 1997b B. Hrouda, “‘Damnatio memoriae?’Neue Beobachtungen am Relief Nr. 2 bei Sirkeli/Türkei”, in Antike Welt 28/6, 471- 474. Hrouda 1997c B. Hrouda, “Vorläufi ger Bericht über die Ausgrabungsergebnisse auf dem Sirkeli Höyük / Südtürkei von 1992-1995”, KST. 18, 291-311, Ankara. Hrouda 1998 B. Hrouda, “Survey in der Umgebung von Sirkeli Höyük 1994”, in G. Arsebük et al., eds., Light on Top of the Black Hill: Studies Presented to Halet Çambel, 427-433, İstanbul. Hrouda 2000 B. Hrouda, “Sirkeli I: zu Beziehungen mit Syrien und dem östlichen Mittelmeer”, in P. Åström, D. Sürenhagen eds., Periplus: Festschrift für Hans-Günter Buchholz zu seinem achtzigsten Geburstag am 24. Dezember 1999, Studies in Mediterranean Archaeology 127, 73-76, Jonsered. Iacomi 2010 V. Iacomi, “Some Notes on Late-Antique Oil and Wine Production in Rough Cilicia (Isauria) on the Light of Epigraphic Sources: Funerary Inscriptions from Korykos, LR 1 Amphorae Production in Elaiussa Sebaste and the Abydos Tariff”, in Ü. Aydınoğlu, A. K. Şenol eds., Antik Çağ’da Anadolu’da Zeytinyağı ve Şarap Üretimi Sempozyum Bildi- rileri 06-08 Kasım 2008, 19-32, Mersin. - 373 -

IFAO l’Institut français d’archéologie orientale. IJNA International Journal of Nautical Archaeology. Ist.Mitt. Istanbuler Mitteilungen, Deutsches Archaeologisches Institut Abteilung İstanbul, Tübingen. İnan 1998 J. İnan, Toroslar’da Bir Antik Kent. Lyrbe? – Seleukeia?, İstanbul. İznik 2011 E. İznik, “İmparator Diocletianus'un Tavan (En Yüksek) Fi- yatlar Fermanı, Edictum de pretiis Rerum Venalium”, TAD, 30/49, 97-130, Ankara. Jackson v.d. 2013 M. P. C. Jackson, J. N. Postgate, T. E. Şerifoğlu, “Kilise Te- pe 2011 Yılı Kazıları”, KST, 34/2, 5-24, Çorum. Jacobsen 2004 K. W. Jacobsen, “Regional Distribution of Transport Amphorae in Cyprus in the Late Roman Period”, TATEM,143-148. Janni 1984 P. Janni, La Mapa e il Periplo: Cartografia antica e spazio odologico. Georgio Bretschneider Editore, Roma. Jasink 1989 A. M. Jasink, Greci in Cilicia nel periodo neo assiro, Mesopotamia, 24, 117-178. Jean 2003 E. Jean, “From Bronze to Iron Ages in Cilicia: The pottery in its Stratigraphic Context”, Identifying Changes: The Transition from Bronze to Iron Ages in Anatolia and its Neighbouring Regions, İstanbul. Johnson 1981 B. Johnson, Pottery from Karanis. Excavations of University of Michigan, Ann Arbor – Michigan. Johnson 1988 B.L. Johnson, The Pottery, Excavations at Jalame. Site of A Glass Factory in Late Roman Palestine, in G. D.Weinberg ed., 1988. Jones 1937 A. H. M. Jones, The Cities of the Eastern Roman Pronvinces, Oxford. Jones 1950 F. F. Jones, The Pottery, Excavations at Gözlü Kule, Tarsus, Vol.I, in H. Goldman ed., 149-296, Lev.119- 210, Princeton. Jones 1964 A. H. M. Jones, The Later Roman Empire 284-602, A Social Economic and Administrative Survey I, II, III, Oxford. Jones 1971 A. H. M. Jones, The Cities of the Eastern Roman Provinces, Oxford. Jones 1974 A. H. M. Jones, The Roman Economy, Studies in Ancient economic and administrative History, in P. A. Brunt ed., Oxford. Jones-Habicht 1989 C. P. Jones- Ch. Habicht, “A Hellenistic Inscription From Arsinoe in Cilicia” , 43/4, 317-346, Classical Association of Canada, Ontario. Jones 1998 A. H. M. Jones, The Cities of The Eastern Roman Provinces, Oxford. JNS The Journal of Near Eastern Studies. JPhil The Journal of the Philosophy. JRA Journal of Roman Archaeology. - 374 -

Jrnl. Medit. Arch. Journal of Eastern Mediterranean Archaeology and Heritage Studies. JRS Journal of Roman Studies Kahanov 1991 Y. Kahanov, “An Investigation of the Ma’agan Michael Ship.” CMS News 18. Kaptan 1998 E. Kaptan, “Kelenderis'te Demir Cevheri Metalurjisi”, ADALYA, III, 221-228, Antalya. Kassab-Tezgör ve Touma 2001 D. Kassab-Tezgör ve M. Touma, “Amphores exportees de mer noire en Syrie du nord”i Anatolia Antiqua 9, 105-115. Kaya 1996 M. A. Kaya, “III. Mekedonya Savaşı’na Kadar Roma’nın Anadolu Politikası”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XI, Ege Üniversitesi Basımevi, 211-232, İzmir. Kaya 2005 M. A. Kaya, “Anadolu’da Roma Eyaletleri: Sınırlar ve Roma Yönetimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakül- tesi Tarih Araştırmaları Dergisi, 24/38, 11-30. Kauffmann 2004 S. Kauffmann, “Le statut des agriculteurs de la région d’Antioche dans la seconde moitié du IVe siècle: le témoiggnage de Libanios dans kes discourse XI, XXX, XLVII et L”, Topoi, suppl. 5, 319-340, Lyon. Keil ve Wilhelm 1931 J. Keil- A. Wilhelm, Monumenta Asiae Minoris Antiqua 3, 131- 213, 200-788, Manchester. Kenrick 1985 Ph. M. Kenrick, The Fine Pottery, Excavations at Sidi Khrebish Benghazi (Berenice), Vol. III, Part 1, (Supllements to Libya Antiqua 5), Tripoli, 1985. Kenyon 1957 K. M. Kenyon, Terra Sigillata. The Objects from Samaria, Samaria-Sebaste III, London. King v.d. 1997 R. King, L. Proudfoot, B. Smith, The Mediterranean: Environment and Society, New York. Kingsley ve Decker 2001 S. Kingsley- M. Decker, “New Rome, New Theories on Inter-Regional Exchange”, in S. Kingsley and M. Decker eds., Economy and Exchange in the Eastern Mediterranean during Late Antiquity, 1-27, Oxford. Kirsten 1974 E. Kirsten, “Elaiussa Sebaste in Kilikien. Ein Ausgrabungswunsch an der Ausgraber von Side und Perge” Melanges Mansel II, 777-802, Ankara. Kisslinger 1998 E. Kisslinger, “Dulcia Bacchi Munera Quae Gaza Creant, Quae Fertilis Africa Mitit”, L’Aventura del Vino nel Baccino del Mediterraneo, Rome. Kınal 1991 F. Kınal, Eski Anadolu Tarihi, 1991. Knapp 2013 B. Knapp, The Archaeology of Cyprus: from earliest prehistory through the Bronze Age, New York. Knolles 1638 R. Knolles, The Generall Historie of the Turkes, from the first beginning of that Nation to the rising of the Othoman Familie: with all the notable expedition of the Christian Princes against them. Together with the Lives and Conquests - 375 -

of the Othoman Kings and Emperours, printed by Adam Islip, 1603; reprinted with additional notes in 1610, 1621, 1631, 1638, 1679, 1687-1700 (3 vol.), 1701, London. Koçak ve Şahin 2002 Ö. Koçak ve H. Şahin, “Eski Çağ Tarihi Araştırmalarında Jeopolitiğin Yeri”, Anadolu Araştırmaları XVI, 337-373. Koşay 1968 H. Z. Koşay, “Kilikya Tarihi”, Belleten 32, 297-299. Kozal 2003 E. Kozal, “Analysis of Distribution Patterns of Red Lustrous Wheel-made Ware, Mycenaean and Cypriot Pottery in Anatolia in the 15th-13.th Centuries B.C.”, Identifying Changes: The Transition from Bronze to Iron Ages in Anatolia and its Neighbouring Regions, 65-77, İstanbul. Krenkel 1965 W. Krenkel, “Ölgewinnung” Lexicon der Alten Welt, 2119, Zurich- Stuttgart. Kruit ve Worp 2000 N. Kruit ve K. Worp, “Geographical Jar Names: Towards a Multi-Disciplinary Approach”, Archiv für Papyruforschung und Verwandte Gebeite Band. 46, Heft. 1. 65-146. KST Kazı Sonuçları Toplantısı. Kurt 2010 M. Kurt “Roma Egemenliğinde Kilikya ve Roma İç Savaşla- rının Bölgedeki Yansımaları”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXV/2, 483-501, İzmir. Kurt 2011 M. Kurt “Ovalık Kilikya’da M.Ö. I. Yüzyıl Roma Yönetim Olgusu Ve Tarkondimotos Krallığı”, Dumlupınar Üniversite- si Sosyal Bilimler Dergisi, 31, 429-446. Landgraf 1980 J. Landgraf, Keisan’s Byzantine Pottery, Tell Keisan 1971- 1976: une cité phénicienne en Galilée, in J. Briend - J. B. Humbert eds., 1980, 51-99. Lane 1938 A. Lane, “Medieval Finds at Al Mina in North Syria” 19-78, Oxford. Langlois 1861 V. Langlois, Voyage Dans La Cilicie, Paris. Langlois 1947 V. Langlois, Kilikya'da Gezi (Çev.: Rahmi Balaban), Mersin. Laroche ve Davesne 1981 E. Laroche ve A. Davesne, "Les fouilles de Meydanjik Près de Gülnar (Turquie) et le trèsor monètaire hellénistique", CRAI, 356-370. Lauffer 1971 S. Lauffer, Diokletians Preisedikt, Berlin Leake 1824 W. M. Leake, Journal of a tour in Asia Minor,: with comparative remarks on the ancient and modern geography of that country, Oxford. Lecuyot 2000 G. Lecuyot, “La céramique du mastaba d’Akhethetep à Saqqara. Observations préliminaires”, CCE 6, 235-250. Lemaitre 2002 S. Lemaitre, “Recherche sur la diffusion en Gaule des amphores produites dans le sud-quest de l’anatolie à l’époque impériale”, Céramique Hellénistiques et Romaines TMO 35, Maison de l’Orient, 213-226, Lyon. Lesky 1947 A. Lesky, Thalatta, der Weg der Griechen zum Meer, Rudolf M. Rohrer, Vienna. Levick 2004 B. Levick, “The Roman Economy: Trade in Asia Minor and - 376 -

the Niche Market”, Greece & Rome, Second Series, 51/2, 180-198, Cambridge. Lewis 1988 N. Lewis, La mémoire des salbes la vie Egypte sous la domination romaine, Paris. Lewis ve Reinhold 1990 N. Lewis- M. Reinhold, Roman Civilization, II, Columbia University Pres, New York. Liebeschuetz 1972 J. H. W. G. Liebeschuetz, “Antioch, City and Imperial Administration in the Later Empire”, 61-73, Oxford. Llyod-Morgan 1976 G. Llyod-Morgan, “Some Hellenistic and Early Roman Tombs from Benghazi. The Small Finds”, Lybia Antiqua, 13- 14, 177-196. Loven 2011 B. Loven, “The Ancient Harbours of the Piraeus Vol. I. The Zea Shipsheds and slipways”, Monographs of the Danish Institute 15/1, Athens. Lund 1993 J. Lund, Pottery of the Classical, Hellenistic and Roman Periods, The Land of the Paphian Aphrodite 2, in L. W. Sørensen - D. W. Rupp eds., 79-155. Lund 1995 J. Lund, “A Fresh Look at the Roman Fine Wares from the Danish Excavations at Hama, Syria”, Hellenistic and Roman Pottery in the Eastern Mediterranean – Advances in Scientific Studies, Acts of the II Nieborów Pottery Workshop 18-20 December 1993, (ed.H.Meyza, J.Mlynarczyk), 135- 161. Lund 1997 J. Lund, “The Distribution of Cypriot Sigillata as Evidence of Sea-trade involving Cyprus, Res Maritimae”, Cyprus and Mediterranean from Prehistory to Late Antiquity. Proceedings of the Second Internatinal Symposium ‘Cites on the Sea’ 1994, (ed. S.Swiny – R.L.Hohflder – H.Wyide Swiny), 201-215. Lund 2000 J. Lund, “The Pinched Handle Transport Amphorae as the Evidence of the Wine Trade of Roman Cyprus ”, Acts of the Third International Congress of Cypriot Studies, 565-587, Nicosia. Lund 2003 J. Lund, “Eastern Sigillata B: a ceramic fine ware industry in the political and commercial landscape of Eastern Mediterranean”, Varia Anatolica XV; Les Ceramiques En Anatolie Aux Epoques Hellenistique et Romane, in C. Abadie-Reynal ed., 2003, 125-136, Lev. LXXXI – LXXXV. Lund 2005a J. Lund, “Introducig the Aradippou goblet: a case study of regional diversity in Late Hellenistic and early Roman Cyprus”, in M. Berg Briese, L. E. Vaag eds., Trade relations in the Eastern Mediterranean from the Late Hellenistic Period to Late Antiquity: The Ceramic Evidence. Acts from a Ph.D. seminar for young scholars, Sandbjerg Manorhouse 12-15 February 1998, 68-82, Odense. Lund 2005b J. Lund, “An economy of consumption: the Eastern Sigillata A industry in the late Hellenistic period, in Making, Moving, - 377 -

and Managing”. The New World of Ancient Economies, 323- 31 BC, in Z. H. Archibald, J. K. Davies and V. Gabrielsen eds., 233-251, Oxford. Lund ve Gabrielsen 2005 J. Lund- V. Gabrielsen, “A Fish Business: Transport Amphorae of the Black Sea Region as a Source for the Trade in Fish and Fish Products in the Classical and Hellenistic Periods”, Ancient Fishing and Fish Processing in the Black Sea, in T. Bekker-Nielsen ed., Black Sea Studies 2. Aarhus University Press. 161-169, Aarhus. Lund v.d. 2006 J. Lund, D. Malfitana, J. Poblome, “Rhosica vasa mandavi (Cic.,Att. 6.1.13). Towards the identification of a major tableware industry of the eastern Mediterranean: eastern Sigillata A”, Archeologia Classica, 57, 491–507. Lund v.d. 2008 J. Lund, D. Malfitana, J. Poblome, “Rhosica vasa: the Quest Continues”, Facta a Journal of Roman Material Culture Studies, in D. Malfitana, J. Poblome and J. Lund eds.,2 217- 219, Roma. MacDonald 1999 D. R. MacDonald, “The Shipwrecks of Odysseus and Paul”, New Testament Studies 45, 88–107. Machatschek 1967 A. Machatschek, Die Nekropolen und Grabmäler im Gebiet von Elaiussa Sebaste und Korykos im Rauhen Kilikien. ETAM 2 (=Denschr. ÖAW, phil.-hist. Kl.96), Wien. Machensen 1999 M. Machensen, Spatantike Keramikensembles und Baumassnahmen in der Südlichen Raumzeile Der insula E 218.; Die Deutchen Ausgrabungen in Karthago, Mainz. Mackensen 1984 M. Mackensen, Resafa I, Eine befestigte spätantike Anlage vor den Stadtmauern von Resafa, Ausgrabungen und spätantike Kleinfude eines Survey im Umland von Resafa- Sergiupolis. Mader 2003 I. Mader, “Die Keramik der Grabung aus der Nordwestdat von unda us der Necropol V.”, in C. Abadie-Reynal ed., Les ceramiques en Anatolie aux epoques hellenistique et romaine., 97-100, Paris. Magie 1950 D. Magie, Roman Rule in Asia Minor I-II, London. Majcherek ve El-Shennewi 1992 G. Majcherek- A. A. El-Shennewi, “Research on Amphorae Production on the Northwestern Coast of Egypt”, CCE, 3, 129-136. Majcherek 2004 G. Majcherek, “Alexandria’s Long-distance Trade in Late Antiquity the Amphora Evidence”, TATEM, 229-237. Malfitana 2002 D. Malfitana, “Eastern Terra Sigillata Wares in the Eastern Mediterranean Notes on an Initial Quantative Analysis”, Ceramiques hellenistiques et romaines, Productions et diffusion en Mediterranee orientale, in F. Blonde et al. eds., Lyon. Malfitana 2005 D. Malfitana, “Le terre sigillate ellenistiche e romane del - 378 -

Mediterraneo oriantale”, in D. Gandolfi ed., La ceramica e i materiali di etá romana. Classi Produzioni, commerci e consumi, 121-154, Bordighera. Malfitana v.d. 2005 D. Malfitana, J, Lund, J. Poblome, “Eastern Sigillata A in Italy. A Socio-Economic Evaluation”, Bulletin Antieke Beschaving. Annual Papers o Classical archaeology, 80, 199- 212. Maloney 1978 E. S. Maloney, Dutton’s Navigation and Piloting. 13th ed. Naval Institute Press, Annapolis. Mango 2001 M. M. Mango, “Beyond the amphora; non-ceramic evidence fort he late antique industry and trade”, in S. Kingsley and M. Decker eds., Economy and Exchange in the East Mediterranean during Late Antiquity, 87-106, Oxford. Manning v.d. 2000 S. W. Manning, S. I. Monks, D. A. Sewell, S. Demesticha, “Late Roman Type 1a Amphora Production at the Late Ro- man Site of Zygi-Petrini, Cyprus”, Report of the Department of Antiquities Cyprus, 233-256, Nicosie. Mansel 1970 A. M. Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara, 1970. Marangou ve Marchand 2007 A. Marangou- S. Marchand, “Conteneurs importés et égyptiens de Tebtynis (Fayoum) de la dexieme moitiédu IVe siécle av. J.-C. aux Xe siécle apr. J.-C.(1994-2002)”, CCE 8, in press. Marchand ve Laisney 2000 S. Marchand– D. Laisney, “Le survey de Dendra (1996- 1997)”, CCE, 6, 261-277. Martinez v.d. 1997 B. Martinez, G. Perez, G. L. Monteagudo, “Zeytinyağı Tica- reti” Dünya Zeytinyağı Ansiklopedisi, 41-42, Barselona. Martino 1979 F. De Martino, Storia economica di Roma antica 2 vols., Florence. Maxfield ve Peacock 2006 V. A. Maxfield, D. P. S. Peacock, Survey and Excavation, Mons Claudianus, Institut Francais D’Archeologie Orientale, Mayerson 1993 P. Mayerson, “The Use of Ascalon Wine in the Medical Writers of the Fourth to Sixth Century”, Israel Exploration Journal 43, 169-173. Med Pilot V Hydrographic Department. 1961. Mediterranean Pilot. Vol. 5, Coasts of Libya, Egypt, Israel, Lebanon and Syria, the Southern Coast of Turkey and the Island of Cyprus. 5Th ed. London: Hydrographic Department. Mee 1978 C. Mee, “Aegean Trade and The Settlement in Anatolia in the Second Millenium B.C.”, AnatSt, 28, 120-156. Mellink 1989 M. J. Mellink, “Anatolia and Foreign Relations of Tarsus in the Early Bronze Age”, Anatolia and Ancient Near East, Studies in Honor of Tahsin Özgüç, in K. Emre vd. eds., 319- 331, Ankara. Mellink 1991 M. J. Mellink, “Anatolian Contacts with Chalcolithic - 379 -

Cyprus”, ASOR, No. 282/283, Symposium: Chalcolotic Cy- prus, 167-175, Boston. Mercando 1974 L. Mercando, S. Vittore di Cingoli, Macerata. Rinvenimento di tombe romane a cremazione I sec. d. C. Notizie Scavi, 103-123. Metaxas 1973 D. A. Metaxas, Air-Sea Interaction in the Greek Seas and Resulted Etesian Characteristics. Report Number 5. University of Ioannina, Athens. Meyza 1995 H. Meyza, “Cypriot Sigillata and Cypriot Red Slip Ware: problems of origin and continuity”, Hellenistic and Roman Pottery in the Eastern Mediterranean – Advances in Scientific Studies, Acts of the II Nieborów Pottery Workshop 18-20 December 1993, (ed. H.Meyza, J. Mlynarczyk), 179- 202. Michaelides 1996 D. Michaelides, “The Economy of Cyprus During the Hellenistic and Roman Periods”, in V. Karageorghis, D. Michaelides ed., The Development of the Cypriot Economy, From the Prehistoric Period to the Present Day, 139-152, Nicosia. Mitford-Andrews 1980 T. B. Mitford-St. Andrews, “Roman Rough Cilicia”, ANRW II.7.2, 1230-1261. Mitford-Andrews 1990 T. B. Mitford- St. Andrews, “The Cults of Roman Rough Cilicia”, ANRW II.18.3, 2131-2159. Mitsopoulou-Leon 1972 V. Mitsopoulou-Leon, “Keramik aus Basilika und Prytaneion – ein Überlick”, JOAI (Öjh) 50, Beiblatt, 1972-1975, 495- 524. Mohler 1948 S. L. Mohler, “Sails and Oars in the Aeneid”, TAPA, 79, 46- 62. Molinaroli 1996 E. Molinaroli, “Mineralogical Characterisation of Saharan Dust with a View to Its Final Destination in Mediterranean Sediments”, The Impact of Saharan Dust Across the Mediterranean, in S. Guerzoni and R. Chester eds., 153–62. Environmental Science and Technology Library 11., Kluwer Academic Publishers, Dordrecht. Monsieur 2001 P. Monsieur, “Note preliminaire sur les amphores decouvertes à Pessinonte”, Anatolia Antiqua IX, 73-84. Moretti 1961 M. Moretti, Tarquinia: La tomba della nave. Lerici Editore, Milan. Morford 1967 M. Morford, The Poet Lucan: Studies in Rhetorical Epic. Barnes & Noble, New York. Morisson ve Sodini 2002 C. Morisson- J. P. Sodini, “The Sixth-Century Economy”, in A. Laiou ed., The Economic History of Byzantium; From the Seventh through to Fifteenth Century, Dumbarton Oaks, 171- 220. Morrison ve Coates 1986 J. S. Morrison- J. F. Coates, The Athenian Trireme: The - 380 -

History and Reconstruction of an Ancient Greek Warship, Cambridge University Press, Cambridge. Morrison ve Williams 1968 J. S. Morrison- R. T. Williams, Greek Oared Ships, 900-322 B.C. Cambridge University Press, London. Morton 2001 J. Morton, The Role of the Physical Environment in Ancient Greek Seafaring. Mnemosyne, bibliotheca classica Batava, Supplementum 213. Brill, Leiden. Mountjoy 2005 P. A. Mountjoy, “The Mycenaean Pottery from the 1934-39 Excavation at Tarsus”. Mutafian 1988 C. Mutafian, La Cilicie au carrefour des empires, 2 Cilt, Pa- ris. Müller 1882 K. Müller, Geographi græci minores, Paris. Negev 1972 A. Negev, “Nabataean Sigillata”, Revue Biblique (Rbibl) 79, 381-398. Negev 1986 A. Negev, “The Late Hellenistic and Early Roman Pottery of Nabataean Oboda”, QEDEM 22. Negm 1998 M. A. Negm, “Recent Excavations around Abou Mina”, BCH suppl. 33, Commerce et artisanat dans l’Alexandrie Hellénistique et romaine, 65-73, Paris. Neuru 1987 L. Neuru ve D. Soren, Significant Pottery and Lamps from the Temple, The Sanctuary of Apollo Hylates at Kourion, Cyprus, in D. Soren ed., 1987. Newbigin 1932 M. I. Newbigin, Southern Europe: A Regional and Economic Geography of the Mediterranean Lands, Methuen, Londra. Newett ve Jackson 2007 L. Newett- M. P. C. Jackson, “Hellenistic Ceramics and Lamps”, Excavations at Kilisetepe 1994-98, From Bronze Age to Byzantine in Western Cilicia, Vol. 1: Text, British Institute At Ankara Monograph No. 30, 379-430. Nisbet ve Hubbard 1970 R. G. M. Nisbet- M. Hubbard, A Commentary on Horace, Odes, Book I. Clarendon Press, Oxford. Nolle 1987 J. Nolle, “Pamphylische Studien 6-10”, Chiron 17, 235-254. Novák ve Kozal 2009 M. Novák- E. Kozal, “2006-2007 Yıllarında Sirkeli Höyük’te (Adana-Ceyhan) Yapılan Türk-Alman Kazıları”, KST 30/3, 297-310, Ankara. Novák ve Kozal 2010 M. Novák- E. Kozal, “Sirkeli Höyük’te 2008 Yılı Çalışmala- rı”, KST, 31/3, 477-490, Ankara. Novák ve Kozal 2011 M. Novák- E. Kozal, “Sirkeli Höyük 2009 Yılı Çalışmaları”, KST, 32/4, 42-50,Ankara. Novák ve Kozal 2013 M. Novák- E. Kozal, “Sirkeli Höyük 2011 Yılı Çalışmaları”, KST, 34/2, 413-428, Çorum. OJA Oxford Journal of Archaeology. Olcese 2005/06 G. Olcese, “The production and circulation of Greco-Italic amphorae of Campania (Ischia/Bay of Naples), The data of the archaeological and archaeometric research”, Skyllis, - 381 -

Jahrgang 7, 60-75. Oleson 1994 J. P. Oleson, M. A. Fitzgerald, A. N. Sherwood, “The Harbours of Caesarea Martima: Results of the Caesarea Ancient Harbour Excavation Project, 1980-85”, in J. P. Oleson ed., vol II, The Find and The Ship. BAR 594, Oxford. Opait 1996 A. Opait, “Aspecte ale vieţii economice din provincia Scythia (secolele IV-VI p.Ch.)”, Producţia ceramicii locale şi de import, Bibliotheca Thracologica XVI, Bucharest. Oruç 2013 S. Z. Oruç, Harbor Settlement Patterns of the Second Millenium BC in Cilicia and the Amuq, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, Ankara. Otten 1988 H. Otten, Die Bronzetafel aus Boğazköy, Ein Staatsvertrag Tuthalijas IV, StBoT Beiheft 1, Wiesbaden. Otten 1989 H. Otten, Die 1986 in Boğazköy gefundene Bronztafel, Innsbrucker Beiträge zur Sprachwissenschaft. Vorträge und Kleinere Schriften 42, Innsbruck. Ozaner 1993a S. Ozaner, “Vespasianus Titus Tüneli Ve Yol Açtığı Çevre Değişiklikleri”, AST, 11, 205-226, Ankara. Ozaner 1993b S. Ozaner, “İskenderun Körfezi Çevresindeki Antik Yerleşim Alanlarının Jeomorfolojik Yönden Yorumu,” Arkeometri So- nuçları Toplantısı 8, 337-355, Ankara. Ozaner 1995. S. Ozaner, “Dörtyol-Payas (Issos) Ovası’nda (Antakya) Tari- hi Çağlardan Günümüze Süregelen Jeomorfolojik Değişiklik- lerin Kinet Höyük Üzerindeki Etkileri”, AST, 12, 513-527, Ankara. Öner v.d. 2002 E. Öner, L. Uncu, B. Hocaoğlu, “Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Deniz Seviyesi ve Kıyı Çizgisi Değişmeleri”, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları IV. Ulasal Konferansı, Türkiye Kıyıları 02 Konferansı Bildiriler Kitabı, KAY Milli Komitesi, ODTÜ, 1237-1247, Ankara. Ötüken 1996 S. Y. Ötüken, “1994 Yılı Demre Aziz Nikolaos Kilisesi Kazı- sı”, KST, 17/2, 293-313. Ötüken 2000 S. Y. Ötüken, “1998 Yılı Demre- Aziz Nikolaos Kilisesi Kazısı”, KST, 21/2, 351-366. Öz 1991 H. Öz, Tarsus Tarihi, İstanbul. Özbayoğlu 1999 E. Özbayoğlu, “Soli (Cilicia) ve Soloecismus”, Olba, 2, 209- 219, Mersin. Özbay 2001 F. Özbay, “Elaiussa Sebaste ve Korykos Su Sistemi”, Olba, 4, 145-161, Mersin. Özgan 1988 R. Özgan, “Ein Herrscherbildnis aus Kilikien”, Jahrbuch des Deutschen Archaologischen Instituts 103, 369-388. Özgen ve Gates 1993 İ. Özgen- M. H. Gates, “Report on the Bilkent University Archaeological Survey in Cilicia and the Northern Hatay: August 1991”, AST, 10, 387-394, Ankara. Özhanlı 2003 M. Özhanlı, “Kilikya’da Arkaik Dönem “Terracotta” Üreti- mi”, III. Uluslararası Pişmiş Toprak Sempozyumu, Haziran 2003, Eskişehir. - 382 -

Özsait 1985 M. Özsait, Hellenistik ve Roma Devrinde Pisidya, İstanbul. Öztürk 2009 H. S. Öztürk, “M.Ö. III. Yüzyıldan M.Ö. I. Yüzyılın Başları- na Kadar Doğu Akdeniz ve Küçük Asya'nın Güney Kıyıla- rında Korsanlık/Haydutluk”, Ancient History, Numismatics and Epigraphy in the Mediterranean World. Studies in memory of Clemens E. Bosch and Sabahat Atlan and in honour of Nezahat Baydur, in O. Tekin, A. Erol eds., 299- 308, İstanbul. Öztürk 2011 H. S. Öztürk, “Doğu Akdeniz’in efsanevi Korsanı Diodotos Tryphon”, Aktüel Arkeoloji, 24, 66-69, İstanbul. Özyar v.d. 2009 A. Özyar, G. Danışman, E. Kuruçayırlı, E. Ünlü, “Tarsus- Gözlükule 2007 Yılı Kazısı”, KST, 30/2, 47-60, Ankara. Özyar v.d. 2010 A. Özyar, E. Ünlü, G. Kaschau, C. Person, S. Duvarcı, “Tar- sus-Gözlükule 2008 Yılı Kazısı”, KST, 31/1, 265-284, Anka- ra. Özyiğit 1991 Ö. Özyiğit, “1989 Yılı Phokaia Kazı Çalışmaları”, KST, 12, 2, 127-153. Özyiğit 1992 Ö. Özyiğit, “1990 Yılı Phokaia Kazı Çalışmaları”, KST, 13, 2, 99-122. Pacetti 1995 F. Pacetti, “Appunti su alcuni tipi di anfore orientali della prima eta Bizantina centri di produzione, contenuti, cronologia e distribuzione”, Agricoltura e Commerci nell‘Italia antica atlante tematico di topografia antica, I Supplemento, 271-294. Paksoy 2007 S. Paksoy, Geç Cumhuriyet ve Erken İmparatorluk Döne- minde İtalya’da Üretilen Amphoralar Işığında Doğu Akdeniz Ticareti, Ege Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Pamir ve Nishiyama 2002 H. Pamir- S. Nishiyama, “The Orontes Delta survey: Archaeological Investigation of Ancient Trade Stations/Settlements”, Ancient West and East, 1/2, 294-314. Brill Publishers, Leiden, Boston. Pamir ve Brands 2003 H. Pamir ve G. Brands, “Asi Deltası ve Asi Vadisi Arkeoloji Projesi: Samandağ ve Antakya Yüzey Araştırmaları 2004”, ANMED 2003, 103-108. Pamir 2005 H. Pamir, “The Orontes Delta Survey”, The Amuq Valley Regonal Projects Volume 1: Surveys in thePlain of Antioch and Orontes Delta Turkey, 1995-2002, in K. A. Yener ed., 67-98, Oriental Institute Publications no 131. Chicago. Pamir 2006 H. Pamir, “Al Mina and Sabuniye in The Orontes Delta: The Sites”, Greek Colonisation, An Account of Greek Colonies and Other Settlements Overseas Vol. 1, in G. R. Tsetskhladze ed., 535-545, Brill Publishers, Leiden, Boston. Pamir ve Brands 2007 H. Pamir- G. Brands, “Asi Deltası ve Asi Vadisi Arkeoloji Projesi: Antakya ve Samandağ Yüzey Araştırmaları 2005”, AST, 24/2, 397-418, Ankara. - 383 -

Pamir 2009 H. Pamir, “Alalakh’dan Antiokheia’ya Hatay’da Kentleşme Süreci”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü- sü Dergisi, 6/2, 252-288. Pamir 2011 H. Pamir, “2008-2009 Yılı Sabuniye Höyüğü Kazıları”, KST, 32/4, 299-314, Ankara. Panas ve Pontes 1998 C. I. Panas- H. R. Pontes, “Stamped Amphora and Lagynos Handles from the 1989-95 Seasons”, Studia Troica, 8, 223- 262. Panayotakis 1995 C. Panayotakis, Theatrum Arbitri: Theatrical Elements in the Satyrica of Petronius, Brill, Leiden. Panella 1983 C. Panella, “Le anfore di Cartagine: nouvi elementi per la ricostruzione dei flussi commerciali del Mediterraneo in eta’imperiale romana”, Opus, II, 53-73. Panella 1986 C. Panella, “Oriente ed Occidente: Considerazioni su Alcune Anfore, ‘Egee’ di eta imperiale à Ostia”, BCH Suppl. XIII, 609-636. Parker 1981 A. J. Parker, “Stratification and Contamination in Ancient Mediterranean Shipwrecks”, IJNA, 10/4, 309-335. Parker 1986 A. J. Parker, “The evidence provided by shipwrecks for the ancient economy”, Thracia Pontica 3, 30–45. Parker 1992 A. J. Parker, “Ancient Shipwrecks of the Mediterranean & the Roman Provinces”. BAR-IS 580, Tempvs Reparatvm, Oxford. Peacock 1977 D. P. S. Peacock, “Pompeian Red Slip Ware”, in D. P. S. Peacock ed., Pottery and Early Commerce. Characterization and Trade in Roman and Later Ceramics, 147-162, London. Peacock 1982 D. P. S. Peacock, Pottery in the Roman World: an ethnoarchaeological approach, London. Peacock ve Williams 1986 D. P. S. Peacock- D. F. Williams, Amphora and the Roman Economy: An Intoductory Guide, London. Peacock ve Williams 1991 D. P. S. Peacock- D. F. Williams, Amphorae and the Roman Economy; an introduction guide, Longman Inc., New York. Peltenburg 1991 E. J. Peltenburg, “A ceremonial area at Kissonerga”, Studies in Mediterranean archaeology, Astrom. Pestman 1981 P. Pestman, A Guide to the Zenon Archive. 2 vols. Papyrologica Lugduno-Batava 21–2. Leiden: Brill. Pieri 1998 D. Pieri, “Les marchands orientaux dans le grand commerce avec l’occident a l’époque protobyzantine (Iveme-VIIeme siécles apr. J.-C.)”, Annales d’Histoire et d’Archéologie, Universita Saint-Joseph, Beyrouth, Vol. 8-9, 17-33. Pieri 2005 D. Pieri, Le commerce du vin oriental a l’époque Byzantine (Ve VIIe siecles), Le témoignage des amphores en Gaule, IFPO Bibliotheque Archéologique et Histoire T. 174, Beyrouth. Pirzio Biroli Stefanelli 1990 - 384 -

L. Pirzio Biroli Stefanelli, II bronzo dei romani. Arredo e Suppellettile. Roma. Pleket 1989 H. Pleket in SEG 39. 367-87, no. 1180. Poblome 2004 J. Poblome, “Comparing Ordinary Craft Production: Textile and Pottery Production in Roman Asia Minor”, Journal of The Economic and Social History of The Orient, 491-506, Leiden. Poblome ve Brulet 2005 J. Poblome, “Production mechanism of sigillata manufactories”, When East meets West, in M. Berg Briese, L. E. Vaag eds., Trade relations in the Eastern Mediterranean from the Late Hellenistic Period to Late Antiquity: The Ceramic Evidence. Acts from a Ph.D. seminar for young scholars, Sandbjerg Manorhouse 12-15 February 1998, 27- 36, Odense. Poblome 2006 J. Poblome, “Mixed feellings on Greece and Asia Minor in the third century AD”, in D. Malfitana, J. Poblome, J. Lund eds., Olds Pottery in a New Century, Innovating perspectives on Roman Pottery Studies. Atti del Convegno Internazionalie di Studi, Catania 22-24 Aprile 2004, 189-212, Catania. Poblome v.d. 2012 J. Poblome, P. Bes, R. Willet, “Thoughts on the archaeological residue of Networks, A view from the East”, in S. Keay ed., Rome, Portus and the Mediterranean, Archaeological Monographs of the British School at Rome 21, 393-401, London. Poblome 2013 J. Poblome, “Money Makes Pottery Go Round”, Exempli Gratia, Sagalassos, Marc Waelkens and Interdisiplinary Archaeology, in J. Poblome ed., 81-95, Leuven. Pohl 1993 H. Pohl, Die römische Politik und die Piraterie im östlichen Mittelmer vom 3. bis zum 1. Jh. V. Chr., Berlin. Pollard 1998 N. Pollard, “The Chronology and Economic Condition of Late Roman Karanis”, JARCE XXXV, 147-162. Ponsich ve Tarradell 1965 M. Ponsich- M. Tarradell, Garum et Industries Antiques de Salasion dans la Mediterranee Occidentale, Paris. Postgate ve Baker 1995 J. N. Postgate- H. D. Baker, “Kilisetepe 1994”, AnatSt Vol. LXV, 139-191. Postgate 1998 J. N. Postgate, “Between the Plateau and the Sea: Kilise Tepe 1994-97”, in R. Matthews ed., Ancient Anatolia: Fifty Years’ Work by the British Institute of Archaeology at Ankara, 127- 141, London. Postgate 2007 J. N. Postgate, “Introduction to the Project and the Publication”, in N. Postgate, D. Thomas, eds., Excavations at Kilise Tepe 1994-98: From Bronze Age to Byzantine in Western Cilicia Vol. 1. BIIA Monograph 30, McDonald Institute Monographs, 3-8, London. - 385 -

Postgate 2008 J. N. Postgate, “The Chronology of the Iron Age seen from Kilise Tepe”, Ancient Near Eastern Studies, 45, 166-187. Praeder 1984 S. M. Praeder, “Acts 27:1–28:16: Sea Voyages in Ancient Literature and the Theology of Luke-Acts.” Catholic Biblical Quarterly 46, 683–706. Primas 2005 M. Primas, “Ochsenhautbarren in Europa”, in Ü. Yalcin et al., eds., Das Schiff von Uluburun. Welthandel vor 3000 Jahren, Katalog der Ausstellung des Deutschen Bergbau- Museums Bochum vom 15. Juli 2005 bis 16. Juli 2006, 385- 391, Bochum. Przeworski 1939 S. Przeworski, Die Metallindustrie Anatoliens in der Zeit von 1500–700. V. Chr. E. J. Brill, Leiden. Pryor 1988 J. H. Pryor, “Geography, Technology and War”, Studies in the History of the Mediterranean, 649–1571. Cambridge University Press, New York. Pulak 2000a C. Pulak, “The Balance Weights from the Late Bronze Age Shipwreck at Uluburun”, in C. Pare ed., Metals Make the World go Round: Supply and Circulation of Metals in Bronze Age Europe, Oxbow Monograph Series 2000, 247-266. Pulak 2000b C. Pulak, “The Cargo of the Uluburun Ship and Evidence for Trade with the Agean and Beyond”, in Italy and Cyprus in Antiquity, 1500-450 BC: Proceedings of an International Symposium Held at the Italian Academy for Advanced Studiesin America at Columbia University, November 16- 18, 2000, in L. Bonfante, V. Karageorghis eds., Severis Foundation 2000, 13-60, Nicosia. Pulak 2008 C. Pulak, “The Uluburun Shipwreck and Late Bronze Age Trade”, in Beyond Babylon: Art, Trade and Diplomacy in the second Millenium B.C., in J. Aruz, K. Benzel, J. M. Evans eds., The Metropolitan Museum of Art, 288-310, New York. Purcell 1985 N. Purcell, “Wine and Wealth in Ancient Italy”, The Journal of Roman Studies, LXXV, 1-19. Purpura 1993 G. Purpura, “Rinvenimenti sottomarini nella Sicilia orientale 1986-1989”, Archeologia Subacquaea, Studi, Richerche e documenti I, 168-171, Rome. RA Revue Archéologique, Paris. Raban 1985 A. Raban, “The ancient harbours of Israel in Biblical times”, in A. Raban ed., Harbour Archaeology, Proceedings of the First International Workshop on Ancient Mediterranean Harbours, BAR International Series, 257, 11-44, Oxford. Rackham-Moody 1996 O. Rackham- J. A. Moody, The Making of the Cretan Landscape, Manchester University Press, New York. Rankov 2012 B. Rankov, “Trireme Olympias, the final report”, Oxbow Books. Ramsay 1882 W. M. Ramsay, “Inscriptions of Cilicia, Cappadocia and Pontus”, JPhil Vol. 9, 142-160. The Journal of the Philosophy, Inc. New York. - 386 -

Ramsay 1903 W. M. Ramsay, “Cilicia, Tarsus and the great Taurus pass”, GeogJ Vol. 22, 357-413, The Royal Geographical Society, with the Institute of British Geographers, London. Ramsay 2000 W. M. Ramsay, Tarsus, Aziz Pavlus’un Kenti, (Çev. K. L. Zoroğlu), Ankara. Rauh 1999 N. K. Rauh, “Rough Cilicia Regional Archaeological Survey Project” Near Eastern Archaeology, 62/1, 54-55, The American Schools of Oriental Research, Boston. Rauh-Slane 2000 N. K. Rauh- K. W. Slane, “Possible Amphora Kiln Sites in W. Rough Cilicia”, JRA, 13, 319-330. Rauh-Will 2002 N. K. Rauh- E. L. Will, “My Blood of the Covenant”, Odyssey, September October, 48, September October 2002, 47-51. Rauh 2003 N. K. Rauh, Merchants, Sailors & Pirates in the Roman World, Tempus. Rauh 2004 N. K. Rauh, “Pirated Knock-offs: Cilician Imitations of Internationally Traded Amphoras”, TATEM, 329-336. Rauh v.d. 2009 N. K. Rauh, R. F. Townsend, M. C. Hoff, M. Dillon, M. W. Doyle, C. A. Ward, R. M. Rothaus, H. Caner, Ü. Akkemik, L. Wandsnider, F. Ozaner, S. Dore, D. Christopher, “Life in the Truck Lane: Urban Development in Western Rough Cilicia”. Jahreshefte des Österreichischen Archäologischen Institutes in Wien, 78, 253-312, Wien. Rautman 1987 M.L. Rautman – M.C. McClellan, “Cyprus at the End of Antiquity: Investigations at Kalavasos-Kopetra”, Muse 21, 45-54. Rautman 1992 M.L. Rautman – M.C. McClellan, “The 1989 Field Season at Kavalasos-Kopetra”, RDAC, 231-238. Rautman 1993 M. L. Rautman, B. Gomez, H. Neff, M. D. Glascock, “Neutron Activation Analysis of Late Roman Ceramics from Kalavasos-Kopetra and the Environs of the Vasilikos Valley”, RDAC 1993, 233-264. Rautman 1995 M. L. Rautman, “Neutron Activation Analysis of Cypriot and Related Ceramics at the University of Missouri”, Hellenistic and Roman Pottery in the Eastern Mediterranean – Advances in Scientific Studies, Acts of the II Nieborów Pottery Workshop 18-20 December 1993, (ed. H. Meyza, J. Mlynarczyk), 331-349. RCRF Rei Cretaria Romane Favtorum Acta. RE Realencyclopaedie der classischen Altertumswissenschaft. Stuttgart. Reiter 1975 E. R. Reiter, Handbook for Forecasters in the Mediterranean. Part 1, Weather Phenomena of the Mediterranean Basin, Ge- neral Description of the Meteorological Processes, Environmental Prediction Research Facility, Monterey, California. Reynolds 1982 J. M. Reynolds, Aphrodisias and Rome. Soc. Prom. Rom. - 387 -

Stud., JRS Monographs 3. London. Reynolds 1993 P. Reynolds, Settlement and the Territory in the Vinalopo Valley (Alicante, Spain), AD. 400-700, Oxford. Reynolds 1995 P. Reynolds, “Trade in the Western Mediterranean AD 400- 700: The Ceramic Evidence”, BAR Series 604, 1-403, Oxford. Reynolds 1997-8 P. Reynolds, “Pottery Production and Exchange in Second Century Berytus”, Berytus 43, 35-110. Reynolds 2010 P. Reynolds, “Trade Networks of the East, 3rd to 7th Centuries: The View From Beirut (Lebanon) and Butrint (Albania) (Fine Wares, Amphorae and Kitchen Wares)”, LRCW3 Late Roman Coarse Wares, Cooking Wares and Amphorae in the Mediterranean Archaeology and archaeometry Comparison Between Western and Eastern Mediterranean, in S. Menchelli v.d. eds.., Vol I. BAR International Series 2185 Oxford. Ricci 2007 M. Ricci, “Elaiussa Sebaste: Context, Production & Commerce”, Çanak, Late Antique and Medieval Pottery and Tiles in Mediterranean Archaeological Contexts, in B. Böhlendorf, A. Arslan, O. Uysal eds., Proceedings of the First International Symposium an Late Antique, Byzantine, Seljuk and Otoman Pottery and Tiles Archaeological Context, Çanakkale 1-3 June 2005, Byzas 7, 169-180, İstan- bul. Rice 2011 C. Rice, “Ceramic Assemblages and Ports”, Maritime Archaeology and Ancient Trade in the Mediterranean, Oxford Centre for Maritime Archaeology: Monograph, Book 6, in D. Robinson, A. Wilson eds., 81-92, Oxford. Richard 2000 J. A. Richard, Barrington Atlas of the Greek and Roman World, Princeton University Press, Princeton. Rickman 1980 G. E. Rickman, “The Grain Trade under the Roman Empire”, Memoirs of the American Academy in Rome 36, 261–275. Rome. Riley 1975 J. A. Riley, “The Pottery from the First Session of Excavation in the Caesarea Hippodrome”, BASOR, 218, 25- 63. Riley 1979 J. A. Riley, “Coarse Pottery”, Excavations at Sidi Khrebish, Benghazi (Berenike), in J. Lloyd ed., 91–467, Tripoli. Riley 1981 J. A. Riley, “The Pottery from the Cistern 1977.1, 1977.2 and 1977.3: Excavations at Carthage 1977, conducted by the University of Michigan”, Carthage, VI: 85-124. Riley 1991 J.A. Riley, “The Pottery, Survey of the Abu Shaar-Nile Road”, AJA 95, in S. E. Sidebotham, R. E. Zitterkopf, J. A. Riley eds., 1991, 600-619. RNS Royal Numismatic Society. Robert 1980 L. Robert, “A travers l'Asie Mineure”. BEFAR 239. Roberts 1993 O. T. P. Roberts, “The Sailing Rig of the Olympias”, The - 388 -

Trireme Project: Operational Experience 1987–90, Lessons Learnt, in T. Shaw ed., 29–38. Oxbow Books, Oxford. Roberts 1995 O. T. P. Roberts, “An Explanation of Ancient Windward Sailing Some Other Considerations”, IJNA, 24, 307–15. Robinson 1959 H. S. Robinson, The Athenian Agora: Results of Excavations Conducted by the American School of Classical Studies at Athens. The American School of Classical Studies at Athens, 5, Princeton. Rodziewicz 1976 M. Rodziewicz, “Alexandrie I: -La Ceramique Romaine Tardive d'Alexandrie-Alexendrie I”, Warşova. Rodziewicz 1993 M. Rodziewicz, “The investigation of the ancient wall extending from Aswan to Philae”, MDAIK, Band 49, 107- 131. Romm 1992 J. S. Romm, The Edges of the Earth in Ancient Thought: Geography, Exploration, and Fiction, Princeton University Press, Princeton. Rosenbaum v.d. 1967 E. Rosenbaum, G. Huber, S. A. Onursan, Survey of Coostal Cities In Western Cilicia, Ankara. Rosental 1978 R. Rosental, “The Roman and Byzantine Pottery”, excavations at Tell Mevorakh, in E. Stern ed., Qedem Vol 9, 14-19, Jarusalem. Rossiter-Freed 1991 J. J. Rossiter- J. Freed, “Canadian and Turkish Excavations at Domuztepe, Cilicia (1989)”, Echoes du Monde Classique 10, 145-174. Rostovtzeff 1941 M. Rostovtzeff, The Social and Economic History of the Hellenistic World, Clarendon Press. Rostovtzeff 1957 M. Rostovtzeff, The Social and Economic History of the Roman Empire, 2.bs., Oxford. Rotroff 1997 S. Rotroff, “Hellenistic Pottery, Athenian and Imported Wheelmade Table Ware and Related Material”, The Athenian Agora, Volume XXIX, Athens. Roueché 1981 C. Roueche, “Rome, Asia, and Aphrodisias in the Third Century”, JRS, 71, 103-120. Rougé 1974 J. Rougé, “Conceptions antiques sur la mer”, Littérature gréco-romaine et géographie historique. Mélanges offerts à Roger Dion, in R. Chevallier eds., 275–83, Éditions A. & J. Picard, Paris. Rougé 1975 J. Rougé, “Routes et ports de la Méditerranée Antique”, REL 53, 1-4,151-170. Rousset-Marchand 1999 M. O. Rousset- S, Marchand, “Tebtynis 1998 Travaux dans le secteur nord”, Annales Islamiques, 33, 185-243. Ruffing 2001 K. Ruffing, “Einige Überlegungen zum Winhandel im römischen Agypten (1.-3. Jh n. Chr)”, Münstersche Beitrage zur Antiken Handelsgeschichte, Bd. XX, H. 1, 55-80. Ruge 1921 “Kilikya” RE, XI/1, 390. Russell 2002 J. Russell, “Anemourion”, The Economic History of - 389 -

Byzantium: From the Seventh through the Fifteenth Century, Dumbarton Oaks Research Library and Collection 221-228 Washington, D.C. Sacket 1992 L. H. Sackett, The Roman Pottery, Knossos from Greek City to Roman Colony. Excavations at the Unexplored Mansion II, (ed. L. H. Sackett), 147-256. Sağlan 2010 S. Sağlan, “A Group of West Slope Pottery Discovered in Kelenderis”, Proceedings of International Symposium, Trade and Production Through the Ages, Konya 25-28 November 2008, in E. M. Doksanaltı- E. Aslan eds., 299-312, Konya. Salmeri 2003 G. A. Salmeri, “Processes of Hellenization in Cilicia”, Olba VIII, 265- 292, Mersin. Saltz 1978 D. L. Saltz, Greek Geometric Pottery in the East: The Chronological Implications, Harvard University Yayınlan- mamış Doktora Tezi. Sayar 1991 M. Sayar, “Equites Singulares Augusti in Neuen Inschriften von Anazarbos”, EpigAnat 17, 19-40. Sayar v.d. 1992 M. H. Sayar, P. Siewert, H. Taeuber, “Doğu Kilikya’da Epig- rafi ve Tarihi Coğrafya Araştırmaları 1992”, AST, 11, 137- 160. Sayar 1999a M. H. Sayar, Magarsa, s.v. Der Neue Pauly 7, 654. Sayar 1999b M. H. Sayar, Mallos, s.v. Der Neue Pauly 7, 780. Sayar 2001a M. H. Sayar, “Kilikya’da Epigrafi ve Tarihi Coğrafya Araş- tırmaları, 1999”, AST, XIII, 275-288, İzmir. Sayar 2001 M. H. Sayar, “Tarkondimotos, seine Dynastie, seine Politik und seine Reich”, La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux, Varia Anatolica XIII (Paris), 373-380. Sayar 2005 M. H. Sayar, “Kilikya Yüzey Araştırmaları 2004”, AST, 23/1, 1-12, Antalya. Sayar 2011 M. H. Sayar, “Kilikya Yüzey Araştırmaları 2009”, AST, 28/2, 247-250, Ankara. Sayar 2013 M. H. Sayar, “Çukurova Yüzey Araştırmaları 2011”, AST, 30/2, 255-256, Çorum. Sayce 1923 A. H. Sayce, “The early Geography South-Eastern Asia Minor”, JHS, 43, 44-49. Schäfer 1968 J. Schäfer, Hellenistische Keramik aus Pergamon, Pergamenische Forschungen 2. Schaus 1980 G. P. Schaus, “Greek Trade Along the North African Coast in the Sixth Century B.C.”, Scripta Mediterranea, Bulletin of the Society for Mediterranean Studies 1, 21–27. Schmidt 1936 L. Schmidt, “The Sueves, Allans and Vandals in Spain, 409- 429, The Vandal Dominion in Africa, 429 –533: The Christian Roman Empire and the Foundation of the Teutonic Kingdoms” in H. M. Gnatkin- J. P. Whitney eds., vol I. Cambridge Medieval History. Schnebel 1925 M. Schnebel, Die Landwirtschaft im hellenistischen Aegypten, Munich. - 390 -

Schneider 1999 E. E. Schneider, “La Cilicia Tracheia”, Elaiussa Sebaste I. Campagne di scavo 1995-1997, Roma. Schneider 2008 E. E. Schneider, Elaiussa Sebaste, İstanbul. Schneider 2009 E. E. Schneider, “Elaiussa Sebaste - The 2007 Excavation and Conservation Season”, KST, 30/4, 177-190, Ankara. SDPGM Defense Mapping Agency Hydrographic/Topographic Center. 1991. Sailing Directions (Planning Guide) for the Mediterranean. Pub. 130. 5th ed. Bethesda, MD: DMA, HTC. SEG Supplementum Epigraphium Graecum. Selen 1951 H. S. Selen, 1951, “Strabon’a Göre Eski Cağda Güney Ana- dolu Taşeli ve Çukurova”, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik, T.M.O, SBF Okulu Dergisi 3, 3-4, 305-313, Semple 1971 E. Semple, The Geography of the Mediterranean Region, New York. Seton-Williams 1954 M. V. Seton-Williams, “Cilician Survey,” Anatolian Studies 4, 121-175. Sevin 1999 V. Sevin, Anadolu Arkeolojisi, İstanbul. Shaw 1990 B. D. Shaw “Bandit Highlands and Lowlands Peace: The Mountains of Isauria-Cilicia”, Journal Economic and Social History of the Orient, 33/2, 199-233. Shaw 1993a T. Shaw, The Trireme Project: Operational Experience 1987– 90, Lessons Learnt. Oxbow Books, Oxford. Shaw 1993b T. Shaw, “The Voyage and Speed Trials of Olympias in 1990”, The Trireme Project: Operational Experience 1987– 90, Lessons Learnt, in T. Shaw ed., 39–44. Oxbow Books, Oxford. Sherratt 1981 E. S. Sherratt, The Pottery of Late Helladic IIIC and Its Significance, Unpublished Ph D. Dissertation, Michaelmas Term, 1981. Sherratt-Crouwel 1987 E. S. Sherratt- J. H. Crouwel, “Mycenaean Pottery from Cilicia in Oxford”, OJA 6, 325-352. Slane 1986 K.W. Slane, “Two Deposits from the Early Roman Cellar Building, Corinth”, Hesperia 55, 271-318. Slane 1989 K. W. Slane, Corinthian Ceramic Imports: the Changing Pattern of Provincial Trade in the First and Second Centuries A.D., The Greeks Renaissance in the Roman Empire, (ed. S.Walker, A.Cameron), 219-225. Slane 1990 K.W. Slane, Corinth XVIII 2: The Sanctuary of Demeter and Kore: the Roman Pottery and Lamps. Slane 2000 K. W. Slane, “East-West Trade in Fine Wares and Commodities: The View from Corinth”, Rei Cretariae Romanae Fautorum Acta 36: 299–311. Slane 2003 K. W. Slane, “Corinth’s Roman Pottery: Quantification and Meaning”, in C. K. Williams and N. Bookidis eds., Corinth XX, The Centenary 1896–1996, 321–335, Athens. Slane 2004 K. W. Slane, “Amphoras – Used and Reused – at Corinth”, in Transport Amphorae and Trade in the Eastern Mediterranean. - 391 -

Acts of an International Colloquium at the Danish Institute of Athens, 26-29 September 2002, (Monographs of the Danish Archaeological Institute at Athens) in J. Lund and J. Eiring eds., 361-369. Smith 1854 W. Smith, Dictionary of Greek and Roman Geography, illustrated by numerous engravings on wood. William Smith, LLD. London. Walton and Maberly, Upper Gower Street and Ivy Lane, Paternoster Row; John Murray, Albemarle Street. Smith 1913 K. Smith, Tibullus, The Elegies, Arno Press, New York. Sirks 1991 B. Sirks, Food for Rome, Amsterdam. Souza 1992 P. C. de Souza, Piracy in the Ancient World: from Minos to Mohammed, Unpublished Ph D. Dissertation, London. Souza 2000 P. C. de Souza, Piracy in the Graeco-Roman World, Cambridge. Söğüt 1998 B. Söğüt, Kilikya Bölgesi’ndeki Roma İmparatorluk Çağı Tapınakları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversi- tesi, Konya. Spathari 1995 E. Spathari, Sailing Through Time: The Ship in Greek Art, Kapon Editions, Athens. SSMO, MMA Naval Weather Service Detachment. 1970. Summary of Synoptic Meteorological Observations: Mediterranean Marine Areas. Vols. 7-9. Asheville, NC: Naval Weather Ser- vice Command. Stark 1958 F. Stark, Alexander's Path, From Caria to Cilicia, London. Starr 2000 C. G. Starr, Antik Çağda Deniz Gücü, (Çev. Gürkan Ergin), İstanbul. Strabon Strabon, Geographika, Kitap XII, XIII, XIV, (Çev. A. Pekman, İstanbul. Strubbe 1984 J. H. M. Strubbe, “Gründer kleinasiatischer Städte: Fiktion und Realität”, Ancient Society 15-17, 253-304. Sullivan 1980 R. D. Sullivan, "The Dynasty of Cappadocia", ANRW II.7.2, 1149-1229. Syme 1939 R. Syme, “Observations on the Province of Cilicia”, Anatolian Studies Presented W. H. Buckler in W. M. Calder, J. Keil eds., Cambridge University Press, 299-332. Manchester. Syme 1969 R. Syme, "Legates of Cilicia under Trajan", Historia XVIII, 352 vd. Symington 1995 D. Symington, “Pre-classical Pottery”, in H. D. Barker vd. eds., Kilise Tepe 1994, Anatolian Studies 45, 172–186. Symington 2001 D. Symington, “ at Kilise Tepe”, in E. Jean, A. Dinçol, S. Durugönül eds., La Cilicie: Espaces etpouvoirs locaux (Kilikya: Mekanlar ve Yerel Güçler, M.Ö. 2. Bin- yıl- M.S. 4. Yüzyıl). Uluslararası Yuvarlak Masa Toplan- tısı Bildirileri, İstanbul 2-5 Kasım 1999. Varia Anatolica XIII. Institut Français d’Etudes Anatoliennes 167-184. Paris, İstanbul. - 392 -

Swiny-Katzev 1973 H. W. Swiny- M. L. Katzev, “The Kyrenia Shipwreck: A Fourth-Century B.C. Greek Merchant Ship”, Marine Archaeology, Proceedings of the Twenty-third Symposium of the Colston Research Society, University of Bristol, April 4– 8, 1971, in D. Blackman ed., 339–55, Archon Books, Hamden, CT. Swiny 1986 H. W. Swiny, “The Philia culture and its foreign relations”, in Karageorghis ed., Acts of the International Archaeological Symposium ‘Cyprus between the Orient and the Occident’, 12-28, Nicosia. Şahin 2003a H. Şahin, Geç Roma İmparatorluk ve Erken Bizans Dönemle- rinde Dağlık Kilikya (Kilikya Trakheia) Bölgesi Yazıtlarında Meslekler, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskiçağ Tarihi Bi- lim Dalı, İstanbul. Şahin 2003b H. Şahin, “Geç Antikçağda Dağlık Kilikya’da Meslekler”, Toplumsal Tarih 117, 66-70. Şahin 2007 H. Şahin, “Doğu Dağlık Kilikya: Polis-Khora İlişkileri Üze- rine İlk Düşünceler”, CollAn VI, Anadolu Sohbetleri, 115- 179, İstanbul. Şahin 2008 H. Şahin, “Jeopolitik Açıdan Kilikya Bölgesi Korsanlığı”, Muhibbe Darga Armağanı, Sadberk Hanım Müzesi yayını, 485-492, İstanbul. Şahin 2009 H. Şahin, “Doğu Dağlık Kilikya Kentlerinin Territoriumları, Yerleşme Türleri ve Değişimler”, CollAn VIII, Anadolu Sohbetleri, 257-289, İstanbul. Şahoğlu 2005 V. Şahoğlu, Anatolian Trade Network, Knapp 2013. Şen-Yıldırım 2012 D. Şen-Yıldırım, “Hurmalık Hamamı Buluntuları Işığında ’nın Geç Roma-Erken Bizans Dönemi Kuzey Afrika Kökenli Seramikleri”, AÜSBD, 12/ 4, 157-171. Şenol ve Kerem 2000 A. K. Şenol- F. Kerem, “İçel Müzesinde Bulunan Bir Grup Amphora”, Olba III, 81-114, Mersin. Şenol 2000 A. K. Şenol, İskenderiye Kazılarında Ele Geçen Amphoralar Işığında Kentin Roma Dönemi Şarap, Zeytinyağı, Salamura Balık ve Sos Ticareti, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Şenol 2003 A. K. Şenol, Marmaris Müzesi TicariAmphoraları, Ankara Şenol 2003a A. K. Şenol, “The Amphoras Handles from the Bridge Excavations, Gabbari Sector 2”, Nécropolis 2, Etudes Alexandrines 7, in J. Y. Empereur, M. D. Nenna eds., 191- 211, Cairo. Şenol 2003b A. K. Şenol, “The Amphoras from the Bridge Excavations, Gabbari Sector 5”, Nécropolis 2, Etudes Alexandrines 7, in J. Y. Empereur, M. D. Nenna eds., 467-484, Cairo. Şenol ve Şenol 2003 G. C. Şenol- A. K. Şenol, “Commercial Ties of Cilicia by Means of Hellenistic and Roman Amphorae”, Olba VII (Özel Sayı), 119-143, Mersin. Şenol 2004a A. K. Şenol, “Kıbrıs’da Amphora Üretimi”, İdol, 23, 10-14, - 393 -

Ankara. Şenol 2004b A. K. Şenol, “Aslan Eyce Taşucu Amphora Müzesi’nde Yü- rütülen Çalışmalar”, İdol, 23, 15-17, Ankara. Şenol ve Alkaç 2007 G. C. Şenol ve E. Alkaç, “IV.6 Amphora Mühürleri: Rhodos, Knidos, Kıbrıs ve Lokal Üretimler, Dağlık Kilikya’da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları: Nagidos”, ADALYA, Supplementary Series VI, (ed.S. Durugönül), Antalya, 297- 344. Şenol ve Aşkın 2007 A. K. Şenol- E. Aşkın, “Amphoralar Işığında Kentin Ticari İlişkileri”, NAGIDOS, Results of an Excavation in an Ancient City in Rough Cilicia, in S. Durugönül ed., ADALYA Suppl. Ser. 6, 241-297, Antalya. Şenol 2007a A. K. Şenol, “A Statistical Essay on the Importation of Alexandria between the Early Hellenistic and the Arabic Periods through the Amphorae, Found in the Salvage Excavations of CEA”. CCE 8, Vol I, Amphores D’Égypte de la Basse Époque à l’époque arabe, in S. Marchand- A. Marangou, eds., IFAO, Le Caire, Şenol 2007b A. K. Şenol, “The Amphorae found in the Necropolis of Ga- bari (Sector 4)”, Nécropolis 3, Etudes Alexandrines 17, in J. Y. Empereur, M. D. Nenna eds., IFAO, Cairo, in press. Şenol 2008 A. K. Şenol, “Cilician Commercial Relations with Egypt due to the New Evidence of Amphora Finds”, Olba XVI, 109- 131, Mersin. Şenol 2009 A. K. Şenol, “AETAM’da Bulunan Amphoraların Tipoloji- si”, in A. K. Şenol ed., AETAM’da (Arslan Eyce Taşucu Amphora Müzesi) Bulunan Ticari Amphoralar ve Akdeniz’de Ticaretin İzleri, 100-319, Mersin. Taffet 2001 A. Taffet, “The Likely Locations of Middle and Late Bronze Age Harbors in Cilicia”, in E. Jean, A. Dinçol, S. Durugönül eds., La Cilicie: Espaces et pouvoirs locaux (Kilikya: Mekan- lar ve Yerel Güçler, M.Ö. 2. Binyıl-M.S. 4. Yüzyıl). Ulusla- rarası Yuvarlak Masa Toplantısı Bildirileri, İstanbul 2-5 Ka- sım 1999. Varia Anatolica XIII. Institut Français d’Etudes Anatoliennes, 127-135, Paris-İstanbul. Tarradell 1967 M. Tarradell, Garum et Industries antiques de salaison dans la Mediterranee Occidentale, Paris. Taşyürek 1975a A. Taşyürek, "1973 Yılı Kilikya Araştırmaları", TürkAD 22- 1, 1975, 117-125. Taşyürek 1975b A. Taşyürek, "Some New Assyrian Rock-Reliefs in Turkey", AnatSt 25, 1975, 169-180. Taşyürek 1979 A. Taşyürek, "Silifke "Keben" Hitit Kaya Kabartması", TürkAD 32-1, 97-98. Tate 2004 G. Tate, “Les relations villes-campagnes dans le nord de la Syrie entre IVe et le VIer siècle”, Topoi, suppl. 5, 311-318, Lyon. TATEM Transport Amphorae and Trade in the Eastern Mediterranean, - 394 -

Acts of the International Colloquium at the Danish Institute at Athens, September 26-29, 2002, (ed.) J. Eiring, J. Lund, Monographs of the Danish Institute at Athens, Vol. 5, Denmark 2004. Tchernia 2003 A. Tchernia, “Épaves antiques, routes maritimes directes et routes de redistribution”, Nourrir les cités de Méditerranée, L’atelier méditerranéen, in B. Marin- C. Virlouvet eds., 613- 623, Paris. Teall 1959 J. L. Teall, The Grain Supply of the 330- 1025, D.O.P. 13, 87-139, Cambridge. Technau 1929 W. Technau, “Grieschische Keramik im Samischen Heraion”, Ath.Mitt. LIV, Berlin, 1929. Temin 2001 P. Temin, “A Market Economy in the Early Roman Empire”, JRS, 91, 169-181. Tempesta 2006 C. Tempesta, Cilicia Tracheia e Cilicia Pedias in eta ellenistica. Analisi delle fonti e delle evidenze archeologiche. Thesis, Ph. D. Roma: Universita di Roma “La Sapianza”. Tempesta 2010 C. Tempesta, “Egiziani in Cilicia e Cilici in Egitto: scambi politici, culturali e commerciali nel Mediterraneo in età ellenistica”, Vol. Speciale. Tekocak 2006 M. Tekocak, Kelenderis Roma Çağı Seramiği, Yayınlanma- mış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya. Tekocak 2007 M. Tekocak, “Kelenderis Aşağı Şehir Sondajında Bulunan Kıbrıs Kırmızı Astarlı (Geç Roma D) Kapları”, İdol, 9/33, 18-27. Tekocak 2008 M. Tekocak, “Kelenderis Liman Hamamı”, Olba XVI, 133- 162, Mersin. Tekocak 2009 M. Tekocak, “African and Cypriot Red Slip Wares from Kelenderis”, Proceedings of The XII Symposium on Mediterranean Archaeology-SOMA 2008 (Famagusta, North Cyprus, 2008) in H. Öniz ed., BAR Int. Ser., 132-142, Oxford. Tekocak 2010 M. Tekocak, “The Cooking Wares From Kelenderis”, LRCW3 Late Roman Coarse Wares, Cooking Wares and Amphorae in the Mediterranean Archaeology and archaeometry Comparison between western and eastern Mediterranean, in S. Menchelli vd. eds., Vol. II BAR International Series 2185 (II), 827-838, Oxford. Tekocak ve Adıbelli 2010 M .Tekocak ve H. Adıbelli, “Tarsus - Sağlıklı(Bayramlı) Kö- yü Sakızlı Mevkii Şarap ve Zeytinyağı İşlikleri”, Olive Oil and Wine Production in Anatolian During the Antiquity, International Symposium Mersin-Turkey, 06-08 November 2008, in Ü. Aydınoğlu ve A. K. Şenol eds., 53-74, İstanbul. Tekocak 2012 M. Tekocak, “Kelenderis Batı Nekropolünden Bir Mezarın Buluntuları Üzerine Değerlendirmeler”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 27, 305-315, Konya. - 395 -

Tekocak 2013 M. Tekocak, “Late Roman C (Phocean Red Slip) Ware from the lower city sondage in Kelenderis”, SOMA 2010: Proceedings of 14th Symposium on Mediterranean Archaeology, Taras Shevchenko National University of Kiev, Kiev, Ukraine, 23–25 April 2010, in Y. Morozova and H. Öniz eds., BAR Int. Ser., 2555, 161-169, Oxford. Tekocak ve Zoroğlu 2013 M. Tekocak ve K. L. Zoroğlu, “Kelenderis’te Bulunan Bir Grup Roma Dönemi Ticari Amphorası ve Düşündürdükleri”, Olba XXI, 109-140, Mersin. Texier 2002 C. Texier, Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, (Çev. A. Suat), Ankara. Thomas 1959 A. C. Thomas, “Imported Pottery in Dark Age Western Britain”, Medieval Archaeology 3, 89-111. Tilley 1994 A. Tilley, “Sailing to Windward in the Ancient Mediterranean”, IJNA 23, 309–13. Tobin 2004 J. Tobin, Black Cilicia: A Study of the Plain of Issus during the Roman and Late Roman Periods, British Archaeological Reports, International Series: 1275, Oxford. Tomber 1992 R. Tomber, “Early Roman Pottery from Mons Claudianus”, CCE, 3, 140-141. Tomber 1993 R. Tomber, “Quantitative approaches to the investigation of long-distance Exchange”, JRA, 6, 142-166. Tomber 1996 R. Tomber, “Provisioning the Desert: Pottery Supply to Mons Claudianus”, Archaeological Research in Roman Egypt, The Proceedings of the 17th Classical Colloquium of the Department of Greek and Roman Antiquities, BM, 1-4 December 1993, in D. M. Bailey ed., JRA, Suppl.19, 43-44, Ann Arbor. Tomber 1998a R. Tomber, “Laodicean Wine Containers in Roman Egypt”, Life on the Fringe, Living in the Southern Egyptian Deserts during the Roman and Early-Byzantine Periods, in O. E. Kaper ed., 213-218, Leiden. Tomber 1998b R. Tomber, “The Pottery, Berenike 95”, Report of the 1996 Excavations at Berenike (Egyptian Red Sea Coast) and the Survey of the Eastern Desert, in S. Sidebottom- W. Wendrich eds., 163-180, Leiden. Tomber 1999 R. Tomber, The Pottery, Berenike 97, Report of the 1997 Excavations at Berenike and the Survey of the Egyptian Eastern Desert, in S. Sidebottom- W. Wendrich eds., 123- 159, Leiden. Tomber 2005 R. Tomber, “Trade Relations in the Eastern Mediterranean Beyond: the Egyptian-Indian Connection”, Trade Relations in the Eastern Mediterranean from the Late Hellenistic Period to Late Antiquity: The Ceramic Evidence, in M. B. Briese, L. E. Vaag eds., 221-233. Tomber 2006 R. Tomber, “Chapter 1. The Pottery, Survey and Excavation - 396 -

Mons Claudianus 1987-1993”, Ceramic Vessels and Related Objects, in V. A. Maxfield- D. P. S. Peacock eds., Vol. III, Fouilles de l’IFAO 54, 1-218, le Caire. Tomber-Williams 2000 R. Tomber- D. Williams, “Egyptian Amphorae in Britain and the Western Provinces”, Britannia, XXXI, 41-54. Torr 1964 C. Torr, Ancient Ships, 1st American ed. Argonaut, Chicago. Original edition, Cambridge University Press, Cambridge. Toskay-Evrin 2002 Ç. Toskay-Evrin, Tarsus Republic Square Late Roman Cooking Wares, a Master’s Thesis, Bilkent University, Anka- ra. Toskay-Evrin ve Evrin 2006 Ç. Toskay-Evrin- V. Evrin, “Kilikya Kıyıları Sualtı Arkeolo- jik Yüzey Araştırması - 2005: Tisan (Aphrodisias) - Dana Adası - Mavikent – Boğsak Kıyı Taraması”, ANMED 2006, 109-113, Antalya. Touma 1989 M. Touma, “La céramique protobyzantine d’Amathonte Remarques sur le matériel trouvé en 1988”, BCH 113, 871- 875. Touma 2001 M. Touma, “Quelque témoignages de la céramique sur les échanges syro-chypriotes à la période byzantine”, La céramique byzantine et proto-islamique en Syrie-Jordanie (IVe-VIIIe siècles apr. J.-C.), in E. Villeneuve- P.M. Watson eds., 49-58, Beyrouth. Tunay 1999 M. İ. Tunay, “Akkale Yüzey Araştırması 1998”, AST, 17/1, 55-66, Ankara. Tushingham 1985 A. D. Tushingham, vd., Excavations in Jerusalem 1961– 1967. (ROM) Toronto. Tülek 2010 F. Tülek, “Osmaniye Arkeolojik Varlıklar Envanter Çalışma- sı” 2009”, Türkiye Bilimler Akademisi Kültür Envanteri Dergisi, 8, 43-64. Tülek 2011 F. Tülek, “Osmaniye Arkeolojik Yüzey Araşltırması 2009 Yılı Çalışması” AST 28/1 373-387. Tülek 2012 F. Tülek, “Burnaz, Doğu Akdeniz’de Kayıp Bir Antik Li- man”, Arkeoloji ve Sanat, 140, 175-192. Tülek 2013 F. Tülek, “Osmaniye Arkeolojik Yüzey Araşltırması 2011 Yılı Çalışması”, AST. 30/2, 243-254, Çorum. Umar 2000 B. Umar, Kilikya- Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi, İstanbul. Uscatescu 2003 A. Uscatescu, Report on the levant pottery (5th-9th century AD), VIIe congrés international sur la céramique médiévale en méditeranée, Thessaloniki, 11-16 Octobre 1999, 546-559. Ünal 2005 A. Ünal, “Doğu Akdeniz, Kilikya ve Güney Anadolu Sahille- rinde Grek Varlığı Sorunu” Ramazan Özgan’a Armağan, in M. Şahin- İ. H. Mert eds., 453-474, İstanbul. Ünal 2006 A. Ünal, “Hitit İmparatorluğu’nun Yıkılışından Bizans Dö- neminin Sonuna Kadar Adana ve Çukurova Tarihi”, ÇÜ Sos- yal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15/3, (Arkeoloji Özel Sayısı), - 397 -

67-102, Adana. Ünal ve Girginer 2007 A. Ünal- S. Girginer, “Kilikya – Çukurova İlk Çağlardan Osmanlılar Dönemi’ne Kadar Kilikya’da Tarihi Coğrafya”, Tarih ve Arkeoloji, İstanbul. Ünsal 2006 A. Ünsal, Ölmez Ağacın Peşinde, Türkiye’de Zeytin ve Zey- tinyağı, İstanbul. Valbelle ve Carrez-Maratray 2000 D. Valbelle- J. Y. Carrez-Maratray, Le Camp romain du Bas Empire à Tell el-Herr, 224-227, Paris. Vallerin 1994 M. Vallerin, “Pelves etampillées de Bassit” Syria, 71, 171– 204. Vanderhoeven 1989 M. Vanderhoeven, Foulles d’Apamée de Syrie IX.1: Les Terres Sigillées (1966-1972), 1989. Vann 1997 R. L. Vann, R. L. Hohlfelder, S. Sachs, H. Elton, R. Caser, “Survey of Classical Harbors in Turkey”, AJA, 101/2, 377. Varinlioğlu 2008 G. Varinlioğlu, “Living in a Marginal Environment: Rural Habitat and Landscape in Southeastern Isauria”, DOP, 68, 287-317. Varinlioğlu 2010 G. Varinlioğlu, “Geç Antik Dönemde Silifke Kırsalında Yer- leşim: 2002-2007 Yılları Yüzey Araştırmaları Sonuçları”, AST, 27/3, 201-214, Ankara. Varinlioğlu 2011a G. Varinlioğlu, “Boğsak Adası Yüzey Araştırması 2010”, ANMED, 9, 153-158. Varinlioğlu 2011b G. Varinlioğlu, “Boğsak Adasında Yerleşim Arkeolojisi 2010”, AST 29/2, 171-184, Ankara. Varinlioğlu 2011c G. Varinlioğlu, “Trades, Crafts, and Agricultural Production in Town and Countryside in Southeastern Isauria”, Archaeology and the Cities of Asia Minor in Late Antiquity, in O. Dally-C. Ratté eds., Kelsey Museum Publication 6, 173-187, Ann Arbor. Varinlioğlu 2013 G. Varinlioğlu, “Boğsak Adası Ve Güney İsauria Kıyıları Yüzey Araştırması (2011)”, AST, 30/1, 371-379, Çorum. Vessberg ve Westholm 1956 O. Vessberg ve A. Westholm, The Swedish Cyprus Expedition IV, 3: The Hellenistic and Roman Periods in Cyprus. Vorderstrasse 2010 T. Vorderstrasse, “A Port without a Harbour: Reconstructiong Medieval al-Mina”, Studies in the Archaeology of the Medieval Meditterranean”, in J. G. Schryver ed., 15-40, Leiden. Waagé 1933 F. O. Waagé, “Excavations in the Athenian Agora. The Ro- man And Byzantine Pottery”, Hesperia 2, 279-328. Waagé 1948 F.O. Waagé, Antioch on-the-Orontes IV, Part One, Ceramics and Islamic Coins, Princeton. Walker 1965 D. S. Walker, The Mediterranean Lands, 3rd ed. John Wiley & Sons, New York. Wallinga 1964 H. T. Wallinga, “Nautika I: The Unit of Capacity for Ancient - 398 -

Ships”, Mnemosyne 17, 1– 40. Wallinga 1993 H. T. Wallinga, “Ships and Sea-Power before the Great Persian War: The Ancestry of the Ancient Trireme” Mnemosyne: Bibliotheca Classica Batava, Supplementum, Brill, Leiden. Wassink 1991 A. Wassink, “Inflation and Financial Policy under the Roman Empire to the Price Edict of 301 AD”, Historia: Zeitschrift fir Alte Geschichte, vol. 40, no: 4, 1, 465 – 493. Watts 1975 A. Watts, Wind Pilot: Western Mediterranean. Supplement 3. Nautical Publishing, Lymington, UK. Webb v.d. 2006 J. M. Webb, D. Frankel, Z.A. Stos, N. Gale, “Early Bronze Age metal trade in the Eastern Mediterranean”, New compositional and lead isotope evidence from Cyprus, OJA 25, 261-288. Whittaker 1983 C. R. Whittaker, “Late Roman Trade and Traders”, in P. Garnsey et. al., eds., Trade in the Ancient Economy, 163-180, 208-211, Berkeley. Wichham 1988 C. Wickham, “Marx, Sherlock Holmes, and late Roman Commerce”, JRS, 78, 183-193. Wiegand ve Schrader 1904 T. T. Wiegand ve H. Schrader, Priene, Berlin, 1904. Wieseman 1961 D. J. Wieseman, Chronicles of the Chaldaem Kings, London, 1961. Will 1982 E. L. Will, “Greco-Italic Amphoras”, Hesperia, 52, 338-356. Willet 2014 R. Willet, “Trends in Tableware: An Overview of the Roman East in the Theodosian Period”, in I. Jacobs ed., Production and Prosperity in the Theodosian Period, 273-300, Leuven. Williams 1989 C. Williams, Anemurium, The Roman and Early Byzantine Pottery, (Subsidia Mediaevalia 16), Wetteren. Williams ve Taylor 1975 H. Williams- P. Taylor, “A Byzantine Lamp Hoard from Anamur (Cilicia)”, Anatolian Studies 25, 77-84. Wintermeyer 1980 U. Wintermeyer - K. Tuchelt, “Didyma 1975-1979. 5 Katalog ausgewahlter Keramik und Kleinfunde”, IstMitt 30, 135-177. Wolf 2011 S. R. Wolf, “Basket-Handled Amphoras in the Hecht Museum”, Michmanim 23, 15-19. Woolley 1937 L. Woolley, “Excavations Near Antioch in 1936”, AJA, 16, 1-15. Woolley 1938 L. Woolley, “The Excavations at Al Mina, Sueidia”, JHS, 58, 1-30, 133-70. Woolley 1955 L. Woolley, Alalakh, An Account of Excavations at Tell Atchana in the Hatay, 1937-1949, University Pres by Charles Batey for The Society of Antiquaries. Oxford. Woolley 1959 L. Woolley, A Forgotten Kingdom, London. Yağcı 1999 R. Yağcı, “M.Ö. III. –II. Binde Kilikya’da Ticaret”, OLBA, II, 17-26, Mersin. Yağcı 2003 R. Yağcı, “Beyaz Astarlı (White Slip) II Kapları ve M.Ö. II. - 399 -

Binde Kıbrıs Soli İlişkileri”, ADALYA, 6, 1-19, Antalya. Yağcı 2007a R. Yağcı, “Soli (Kilikia) Miken III C Kapları”, Patronvs. Coşkun Özgünel'e 65. Yaş Armağanı, in E. Öztepe- M. Kadıoğlu eds. Homer Kitabevi 283-392, İstanbul. Yağcı 2007b R. Yağcı, “Soli/Pompeiopolis 2005 Yılı Kazıları”, KST, 28/2, 175-184. Yağcı 2008 R. Yağcı, “Soloi / Pompeiopolis 2006 Yılı Kazıları”, KST, 29/3, 149-166, Ankara. Yağcı ve Kaya 2009 R. Yağcı, F. H. Kaya, “Soli/Pompeiopolis Antik Liman Kenti 2007 Yılı Kazıları”, KST, 30/3, 465-474, Ankara. Yağcı ve Kaya 2010 R. Yağcı- F. H. Kaya, “Soli/Pompeiopolis 2008 Kazıları”, KST, 31/2, 333-342. Ankara. Yağcı ve Kaya 2013 R. Yağcı- F. H. Kaya, “Soli Pompeiopolis 2011 Yılı Kazıla- rı”, KST, 34/3, 247-252, Çorum. Yakar 2007 J. Yakar, Anadolu’nun Etnoarkeolojisi, (Çev. S.H. Riegel), İstanbul. Yener 2005 K. A. Yener, “The Amuq Valley Regional Projects”, The Amuq Valley Regional Projects Volume 1: Surveys in the Plain of Antioch and Orontes Delta Turkey, 1995-2002, in K. A. Yener ed., 1-24. Oriental Institute Publications no 131. Chicago. Yener 2010 K. A. Yener, “Alalakh (Tell Atchana) Çalışmaları”, KST, 31/2, 315-332, Ankara. Yener 2011 K. A. Yener, “Alalakh Kenti 2009 Çalışmaları”, KST, 32/2, 70-81, Ankara. Yıldırım 2010, T. Yıldırım, Kentsel Arkeolojik Sit alanında Adana/Tepebağ Höyüğü ve Planlama Sürecinde Kentsel Arkeoloji, Kentsel Dönüşüm, Rehabilitasyon ile Arkeopark Kavramı, Yayın- lanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana. Yıldız 2012 V. Yıldız, “Tarsus Cumhuriyet Alanı Kazılarında Bulunan Doğu Sigillataları A Grubu Seramikleri”, Uluslararası Genç Bilişimciler Buluşması I: Anadolu Akdenizi Sempozyumu 04-07 Kasım 2009 Antalya, in K. Dörtlük v.d. eds., 521-539, İstanbul. Yıldız 2013 V. Yıldız, Akhamenid Dönemde Kilikya Bölgesi ve Yakın Çevresinde Attika Seramiği, Selçuk Üniversitesi, Yayınlan- mamış Doktora Tezi, Konya. Yıldız 2013b V. Yıldız, “Mersin Müzesi’nde Bulunan Bir Grup Attik Va- zo”, K. Levent Zoroğlu’na Armağan, in M. Tekocak ed., 743- 756, İstanbul. Zimmerman 1936 F. Zimmerman, Griechische Roman-Papyri und verwandte Texte. Quellen und Studien zur Geschichte und Kultur des Altertums und des Mittelalters 2. Heidelberg: Bilabel. Zoroğlu 1986 K. L. Zoroğlu, “Kelenderis 1986 Yılı Çalışmaları”, AST, 5/1, 409-422, Ankara. Zoroğlu 1986 K. L. Zoroğlu, “’da Bulunan Doğu Sigillitaları, İlk Rapor”, S.U. Faculty of Science and Letters, Litera-ture Ma- - 400 -

gazine, Issue: 3, 61-100, Konya. Zoroğlu 1988 K. L. Zoroğlu, “Kelenderis 1987 Yılı Kazısı”, KST, 10/2, 135-155, Ankara. Zoroğlu 1990 K. L. Zoroğlu, “Kelenderis 1989 Yılı Kazısı”, KST, 12/2, 301-322, Ankara. Zoroğlu 1991 K. L. Zoroğlu, “Kelenderis 1990 Yılı Kazısı”, KST, 13/1, 241-254, Ankara. Zoroğlu 1992 K. L. Zoroğlu, “Kelenderis 1991 Yılı Kazısı”, KST, 14/2, 165-180, Ankara. Zoroğlu 1994a K. L. Zoroğlu, Kelenderis I, Kaynaklar, Kalıntılar, Buluntu- lar, Ankara. Zoroğlu 1994b K. L. Zoroğlu, “Bir Mozaik Üzerinde Kelenderis Betimleme- si” 1993 Yılı Anadolu Medeniyetler Müzesi Konferansları, 1994, 31-45, Ankara. Zoroğlu 1994c K. L. Zoroğlu, “Kelenderis’in İlk Çağ Tarihi Hakkında Not- lar”, TTKY. 9, 437- 448, Ankara. Zoroğlu 1994d K. L. Zoroğlu, “Cilicia Tracheia in the Iron Age: The Khilakku Problem”, Anatolian Iron Ages 3, 301-309. Zoroğlu 1995a K. L. Zoroğlu, “1994 Yılı Kelenderis Kazı ve Onarım Çalış- maları”, KST,17/2, 263-276, Ankara. Zoroğlu 1995b K. L. Zoroğlu, “Kelenderis 1992 Yılı Kazı ve Onarım Çalış- maları”, KST 15/2, 189-209, Ankara. Zoroğlu 1996 K. L. Zoroğlu, “Kelenderis Mozaiği”, Çağlar Boyunca Ana- dolu’da Yerleşim ve Konut Uluslararası Sempozyumu, 5-7 Haziran 1996, 513-524. Zoroğlu 1996b K. L. Zoroğlu, “Kelenderis 1995 Yılı Kazı ve Onarım Çalış- maları”, KST 18/2, 383-400, Ankara. Zoroğlu 1996c K. L. Zoroğlu, A Guide to Tarsus, Ankara. Zoroğlu 1998 K. L. Zoroğlu, “1996 Yılı Kelenderis Kazısı Raporu”, KST 19/2, 483-492, Ankara. Zoroğlu-Arslan 1998 K. L. Zoroğlu- N. Arslan,”Kelenderis 1997 Yılı Kazı Çalış- maları”, KST, 20/2, 457-462, Ankara. Zoroğlu 1999 K. L. Zoroğlu, “1998 Yılı Kelenderis Kazı Çalışmaları”, KST 21/2, 323-336, Ankara. Zoroğlu 1999b K. L. Zoroğlu, “Kilikya Berenike’sinin Yeri”, OLBA, II/II, 369-380, Mersin. Zoroğlu v.d. 2000 K. L. Zoroğlu, N. Arslan, M. Tekocak, “Kelenderis Kazısı 1999 Yılı Çalışmaları”, KST, 22/2, 311-324, Ankara. Zoroğlu v.d. 2004 K. L. Zoroğlu, A. Çalık Ross, M. Tekocak- Volkan Evrin, “Kelenderis 2002 Yılı Kazısı Raporu”, KST, 25/2, 451-466, Ankara. Zoroğlu v.d. 2004b K. L. Zoroğlu, A. Çalık Ross, M. Tekocak, S. Sağlan, “Kelenderis 2003 Yılı Kazısı Raporu”, KST, 26/1, 333-346, Ankara. Zoroğlu 2005 K. L. Zoroğlu, “Roman Fine Wares In Cilicia: An Overview”, Rei Cretaria Romane Favtorum Acta 39 (RCRF) 243-248, Abingdon. - 401 -

Zoroğlu vd. 2005 K. L. Zoroğlu, S. S. Durduran, A. Erdi, M. Tekocak, Works on the Geographical Information System (GIS) in the Ancient Town Kelenderis in Turkey, 1–19. Zoroğlu v.d. 2005b K. L. Zoroğlu, A. Çalık Ross, M. Tekocak, S. Sağlan, “Kelenderis 2004 Yılı Kazısı Raporu” KST, 26/2, 241-256, Ankara. Zoroğlu 2006 K. L. Zoroğlu, “The Kelenderis Ship: A Lateen Sail” IJNA 35/2, 326-335. Zoroğlu ve Tekocak 2007 K. L. Zoroğlu- M. Tekocak, “Kelenderis 2006 Yılı Çalışma- ları” KST, 29/1, 515-538, Ankara. Zoroğlu ve Tekocak 2008 K. L. Zoroğlu- M. Tekocak, “Kelenderis 2007 Yılı Kazı ve Onarım Çalışmaları”, KST, 30/3, 343-372, Ankara. Zoroğlu v.d. 2008 K. L. Zoroğlu, M. Dillon, D. Yakınlar, N. K. Rauh, “Anamur Arkeoloji Müzesindeki Amphora Araştırmaları Raporu”, AST, 26/2, 33-50, Ankara. Zoroğlu 2008 K. L. Zoroğlu, “Kelenderis ve Karaçallı Nekropolleri: Klasik Çağa Ait İki Mezarlık Hakkında Düşünceler”, Prof. Dr. Ha- luk Abbasoğlu’na 65. Yaş Armağanı, EUERGETES, cilt II, Antalya, 1235-1246. Zoroğlu ve Tekocak 2009 K. L. Zoroğlu- M. Tekocak, “Kelenderis 2008 Yılı Kazı ve Restorasyon Çalışmaları” KST, 31/3, 427-452. Zoroğlu 2009 K. L. Zoroğlu, , CVA Turkish Republic I, İstanbul. Zoroğlu 2013 K. L. Zoroğlu, “Cypriot Basket-handle Amphorae from Kelenderis and its Vicinity”, The Transport Amphorae and Trade of Cyprus, In M. L. Lawall and J. Lund eds. 35-46. Kullanılan Diğer Kısaltmalar

Bkz. : Bakınız km : Kilometre kts :Knots

Cm : Santimetre Lev. : Levha Res. :Resim

Çev. : Çeviren M.Ö. : Milattan Önce Şek. :Şekil-

Çiz. : Çizim MS : Milattan Sonra vd. :ve devamı

Ed. : Editör m :Metre v.d. :ve diğerleri

Fig. : Figür m² :Metrekare yy. :yüzyıl - 402 -

Internet Kaynakları

[1] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=5548573&with_photo_id=48002726&order=date_desc (27. 10.2013)

[2] http://www.panoramio.com/photo/43488055?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[3] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=111410&with_photo_id=9390934&order=date_desc (27.10.2013)

[4] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=1282108&with_photo_id=7120688&order=date_desc (27.10.2013)

[5] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=4016229&with_photo_id=92380835&order=date_desc (27.10.2013)

[6] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=4016229&with_photo_id=92485628&order=date_desc (27.10.2013)

[7] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=33512&with_photo_id=23945879&order=date_desc (27.10.2013)

[8] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=331149&with_photo_id=1569092&order=date_desc (27.10.2013)

[9] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=2547671&with_photo_id=24869732&order=date_desc (27.10.2013)

[10] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=859730&with_photo_id=4394321&order=date_desc (27.10.2013)

[11] http://www.panoramio.com/photo/85314727?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[12] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=3718977&with_photo_id=79061806&order=date_desc (27.10.2013)

[13] http://www.panoramio.com/photo/92849826?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[14] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=607847&with_photo_id=3876569&order=date_desc (27.10.2013)

[15] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=729125&with_photo_id=3640732&order=date_desc (27.10.2013)

[16] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=375237&with_photo_id=1774811&order=date_desc (27.10.2013)

[17] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=4101290&with_photo_id=31449555&order=date_desc (27.10.2013)

[18] http://www.panoramio.com/photo/3482514?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[19] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=701395&with_photo_id=5575401&order=date_desc (27.10.2013)

[20] http://www.panoramio.com/photo/6890177?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[21] http://www.panoramio.com/photo/77537756?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[22] http://www.panoramio.com/photo/5689078?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[23] http://www.panoramio.com/photo/1787111?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[24] http://www.panoramio.com/photo/19469007?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[25] http://www.panoramio.com/photo/16057987?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[26] http://www.panoramio.com/photo/23045954?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[27] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=94908&with_photo_id=62013773&order=date_desc (27.10.2013)

[28] http://www.panoramio.com/photo/62897875?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[29] http://www.panoramio.com/photo/32303248?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013) - 403 -

[30] http://www.panoramio.com/photo/75222486?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[31] http://www.panoramio.com/photo/48350224?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[32] http://www.panoramio.com/photo/48349375?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[33] http://www.panoramio.com/photo/84126019?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[34] http://www.panoramio.com/photo/7944111?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[35] http://www.panoramio.com/photo/41871089?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[36] http://www.panoramio.com/photo/12950318?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[37] http://www.panoramio.com/photo/63948542?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[38] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=4016229&with_photo_id=96202833&order=date_desc (27.10.2013)

[39] http://www.panoramio.com/photo/29829332?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[40] http://www.panoramio.com/photo/75175193?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[41] http://www.panoramio.com/photo/94996417?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[42] http://www.panoramio.com/photo/49514240?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[43] http://www.panoramio.com/photo/37457747?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[44] http://www.panoramio.com/photo/12956426?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[45] http://www.panoramio.com/photo/86127282?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[46] http://www.panoramio.com/photo/86127284?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[47] http://www.panoramio.com/photo/96179907?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[48] http://www.panoramio.com/photo/11092842?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[49] http://www.panoramio.com/photo/42547458?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[50] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=4992016&with_photo_id=42547484&order=date_desc (27.10.2013)

[51] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=1331622&with_photo_id=15277172&order=date_desc (27.10.2013)

[52] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=1331622&with_photo_id=15277295&order=date_desc (27.10.2013)

[53] http://www.panoramio.com/photo/68198247?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[54] http://www.panoramio.com/photo_explorer#user=7577500&with_photo_id=89655524&order=date_desc (27.10.2013)

[55] http://www.panoramio.com/photo/70161426?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[56] http://www.panoramio.com/photo/32238169?source=wapi&referrer=kh.google.com (27.10.2013)

[57] http://www.tasucu.bel.tr/tasucu/haber_detay.asp?haberID=199 (27.10.2013)

[58] http://www.silifkemuzesi.gov.tr/belge/1-100663/tasinmaz-kultur-varliklari.html (27.10.2013)

[59] http://tr.wikipedia.org/wiki/Narl%C4%B1kuyu,_Silifke (27.10.2013)

[60] http://www.basbayraktar.com/mersin/Zephyrium.htm (27.10.2013) - 404 -

[61] http://www.karatasgazete.com/?pnum=145&pt=KARATA%C5%9E%20TAR%C4%B0HCES%C4%B01 (27.10.2013)

[62] http://www.payastr.com/modules.php?name=Payas&file=Payas_Tarihi (27.10.2013)

[63] http://www.frmartuklu.net/sitemap/f-606.html (27.10.2013)

[64] http://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k28215w.r=.langFR (12.03.2013)

[65] http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/b/b1/Cilicia_SPQR.png (10.12.2013)

[66] http://www.gottwein.de/latine/map/as02_cilic.php (10.12.2013)

[67] http://digital-gaffiot.sourceforge.net/i.html (10.12.2013)

[68] http://www.mgm.gov.tr/FILES/genel/sss/beaufort.pdf (10.12.2013)

[69] http://web.uvic.ca/~jpoleson/Soli%20web%20entry/Soli%202009%20web.htm (10.12.2013)

[70] Google Earth 7.1.2.2041 (10.07.2013) - 405 -

ÖZGEÇMİŞ