T. C. STANBUL ÜNVERSTES SOSYAL BLMLER ENSTTÜSÜ TARH ANABLM DALI

Yüksek Lisans Tezi

1909 GUD DARBESNN TÜRK ve YUNAN KAMUOYUNA YANSIMASI

Leonidas MORAS 2501020675

Tez Danımanı: Prof. Dr. Ali hsan GENCER

stanbul-2006

0

Tez Onay Sayfası

1

ÖZ Yunanistan 1830’da Osmanlı mparatorluu’ndan koparak baımsız bir devlet haline gelmi ti. Yunanlılar, kendi devletlerinin hudutları dı ındaki Rumca konu an nüfusun da üzerinde ya adıı topraklarla birlikte Yunan krallıına katılması demek olan Megali dea’nın gerçekle mesi için 1922 yılına dek, devamlı olarak çaba sarf etmi lerdi. 19. yüzyılın son yıllarında gizli, fakat kudretli bir cemiyet olan Etniki Eterya’nın, “Büyük Ülkü”nün vücuda getirilmesine yönelik faaliyetleri etkili oldu ve bunun neticesinde Girit Adası’nda Müslümanlar ile Hıristiyan ahali arasında çatı malar meydana geldi (1896). Bir sonraki sene Girit’teki galeyanlar sonucunda ba gösteren Osmanlı-Yunan Harbi, krallıın hezimete uratılması ile sonuçlanmı tır.

1897 yenilgisi Yunanistan’ı karı tırmı tı. Ancak ülkenin Megali dea’dan vazgeçemeyen milliyetçi unsurları, Yunan silahlı kuvvetlerinin yeni ba tan örgütlenmesini talep ediyorlardı. Fakat devletin idare ve adalet mekanizmasının yozla ması ve ekonomik krizin büyümesi buna ciddi bir engel olu turuyordu. Üstelik partilerin kısır rekabeti, rü vetçilik ve Balkan Yarımadası’ndaki milliyetçilik çatı malarının iddetlenmesi Yunanistan’da a ırı bir memnuniyetsizliin domasına sebep olmu tu. Böylece, Yunan zabitanı Genç Türk Subayların müdahale örneinden de esinlenerek, ülkenin alt ve orta tabakalarının destei ile hareketlendi. Gudi “htilali” bu ko ullar altında meydana geldi.

Gudi’deki askeri hareket hükümet dei ikliine yol açtı ve Kiriakulis Mavromihalis yeni bir kabine kurmakla görevlendirildi. Ülkenin ihtiyaç duyduu reformlar ve özellikle ordunun reorganizasyonu konusuna dair birçok yeni yasa çıktı. Bütün bunlara ramen “Askeri ttifak” kısa bir zaman içerisinde, Yunan toplumundaki muhafazakâr unsurların tepkisi ve askeri cemiyet üyelerinin politik deneyim eksikliinden ötürü çıkmaza dü tü. Yunan subaylar bunun üzerine uzun zamandan beri Girit’te youn siyasi faaliyetlerde bulunan ve büyük bir ün kazanan E. Venizelos’u Atina’ya çaırmayı karar verdi. Venizelos, 1910 Eylül’ünde yeni bir hükümet kurdu ve geni çaplı reformlar ba lattı. Gudi htilali ve sonrasındaki geli meler kâh Yunan, kâh Osmanlı basınına yansıyordu. Yunan gazeteleri

I subayların hareketini genel olarak desteklemise de Osmanlı basını farklı bir tepki göstermitir.

II

ABSTRACT won her independence in 1830, disengaging from the Ottoman rule. During the 19th century the Greek irredentism, under the motto, Megali dea (Great Idea), the expansion of Greece’s frontiers to the Balkan Peninsula where Greek- phone populations were living, became the dominating theme in Greek foreign policies until 1922. During the last years of 19th century a secret organization called “Ethniki Eteria” (National Society) was working for the accomplishment of the “Great Idea”. Organization’s activities in Crete and the frustration between the Christian and the Muslim population of the island culminated in the Turco-Greek war of 1897 and the military defeat of Greece.

The calamitous war of 1897 was a stunning blow for the country. The nationalist elements of the Greek Kingdom, demanded a well-organized army in order to realize their national aspirations. However, the Greek governmental end economical chaos was a very important obstacle to the fulfilment of this demand. Besides, the divisive nature of the Greek parties, the corruption of the political life and the aggressive competition for territory between the Balkan states cast a dark shadow over Greek politics. As conditions worsened some Greek officers, inspired from the Young Turk reform-minded officers, decided to intervene to kingdom’s political life with the approval of the urban middle class.

As a result of Greek army’s intervention (the 1909 Coup d’ état in Goudhi) Kiriakulis Mavromichalis took over the reigns of government and accepted the reformist demands of the officers and especially those that related to the reorganization of the army. But very soon the “Military League” faced numerous difficulties because of the reaction of Greek State’s conservative elements and the lack of political experience of its members. The Military League decided to bring E. Venizelos, who formed a government in Greece in September 1910 and tried to solve all the existing problems by following a reformatory policy. The Greek press in general supported the army’s sedition but the Ottoman press adopted a critical opinion on it.

III

ÖNSÖZ 1830 yılında baımsızlıını kazanan Yunanistan o tarihten itibaren, Avrupa Devletlerinin de yardımıyla, geli meye çalı mı tır. Yunanistan’ın geli mesi her defasında Osmanlı Devleti aleyhine gerçekle mi , özellikle iki ülke arasında Girit uzun bir süre anla mazlık konusu olmu tur. Bu arada Kırım Sava ı, 1877-78 Osmanlı Rus Sava ı gibi, Osmanlı Devleti’nin girmi olduu sava lardaki zaafından da faydalanarak, Yunanistan Osmanlı Devleti’ne kar ı sava a girmek istemi se de Büyük Devletlerin araya girmesiyle herhangi bir Türk-Yunan sava ı meydana gelmemi tir.

1864 senesi Yunanistan için bir dönüm noktasıdır. Zira bu tarihte ngiltere’nin kontrolünde bulunan Yedi Ada’nın Yunanistan’a verilmesi, Yunanistan’ın Ege ve Ege Adaları üzerindeki hak taleplerini daha da kamçılamı tır. Girit Meselesi’nin zaman içerisinde iki ülke siyasetinde önemli rol almaya ba laması ve sonuçta 1897 Türk-Yunan sava ının çıkması, bu sava sonucu malup olan Yunanistan’da meydana gelen iç olaylar, özellikle ekonomik durum ülkeyi süratle bir ihtilale götürmü tür. Nitekim Gudi Ayaklanması siyasî, sosyal ve ekonomik birikimlerin bir neticesi olarak 1909’da patlak vermi tir.

Küçük rütbeli subayların gerçekle tirdii bu ayaklanma Yüksek Lisans tezimizin konusunu te kil etmektedir. Bu konuyu üç bölüm üzerinde incelemeyi uygun bulduk. Birinci bölümde Gudi htilali’nden önce Yunanistan’ın iç ve dı politikası, iktisadî durumu ve Yunanistan’da geli en siyasî ve fikrî akımlar ele alınmı tır. kinci bölümde Gudi Ayaklanması incelenmi , Gudi htilali’nin Türk ve Yunan basınındaki akisleri çalı mamızın üçüncü bölümünü te kil etmi tir. Konu hakkında Türkçe ve Yunanca eserlerin azlıı, özellikle her iki ülke basınının konu ile alakalı görü lerinin ara tırılmaması çalı mamızın daha ziyade basın üzerine younla masına sebep olmu tur. Tabi bu arada basının eri emedii bazı noktaları Türkçe ve Yunanca eserlerle destekledik. Ayrıca II. Me rutiyet’in ilanının Yunanistan’daki akisleri de ara tırmamızın bir kısmını te kil etmektedir.

Her iki ülkede geli en siyasî, sosyal ve ekonomik meselelerin birbirleriyle taban tabana zıt geli meler olmadıı görülmektedir. Hiç üphesiz bu konu daha

IV detaylı bir ekilde incelene bilirdi. Fakat bu sahada yapılacak çalı malara ı ık tutacaı kanısındayız.

Konu seçiminde ve çalı malarımda emei geçen danı man hocam Prof. Dr. Ali hsan GENCER’e te ekkürü bir borç bilirim. Ayrıca yardımlarından dolayı Yrd. Doç. Dr. Ali Fuat ÖRENÇ ve Ar . Gör. Metin ÜNVER’e de te ekkür borçluyum.

Leonidas MORAS

V

KISALTMALAR a.e : aynı eser a. y. : aynı yer bkz: : bakınız BOA : Babakanlık Osmanlı Arivleri Çev: : çeviren C. : cilt Ed. : editör Gnkur : Genelkurmay Haz: : Hazırlayan HR. SYS : Hariciye Siyaseti Siyasi AYE : storiko Arxeio Ypourgeiou Eksoterikon .Ü. : stanbul Üniversitesi nr. : numara s. : Sayfa Sa. : Sayı TKAE : Türk Kültürünü Aratırma Enstitüsü ÜATS : Üçüncü Askeri Tarih Semineri yy. : yüzyıl

VI

ÇNDEKLER ÖZ...... I ABSTRACT ...... III ÖNSÖZ...... IV KISALTMALAR ...... VI GR ...... 1

XIX. YÜZYıLDA YUNANSTAN’ıN DURUMUNA GENEL BR BAKı ...... 1 BRNC BÖLÜM ...... 11 GOUD HTLAL’NDEN ÖNCE YUNANSTAN’IN Ç VE DI POLTKASI, KTSADÎ DURUMU, SYASÎ VE FKRÎ AKIMLAR ...... 11 A) 1897–1909 YILLARI ARASINDA YUNAN STAN’IN Ç POL T KASI...... 11 1) Siyasî Durum...... 11 2) Dil Meselesi...... 14 3) Toplumsal Yapı...... 16 4) Askerî Durum...... 19 B) YUNAN STAN’IN DI POL T KASI ...... 24 1) Makedonya Sorunu ...... 24 2) Girit Meselesi ...... 29 C) YUNAN STAN’IN KT SADÎ DURUMU ...... 33 D) OSMANLI DEVLET ’NDE II. ME RUT YET’ N LANININ YUNAN STAN’DAK TES RLER ...... 40 E) YUNAN STAN’DA F K R AKIMLARI...... 47 1) Megali dea ( Büyük Ülkü) ...... 47 2) Helenottomanizm (Yunan-Osmanlılı ı) ...... 52 3) Japonlar Grubu...... 57 4) Sosyologlar Grubu ...... 58 KNC BÖLÜM...... 60 GOUD HTÂL...... 60 A) 1909’UN LK AYLARINDA HO NUTSUZLU UN ARTMASI VE “ASKERÎ TT FAK”IN TE EKKÜLÜ...... 60 B) GEL EN OLAYLAR VE “ASKERÎ TT FAK”IN MUHTIRASI ...... 69 C) GUD HT LÂL ’N N MEYDANA GEL VE HÜKÜMET DE KL ...80 D) GUD HT LÂL ’NDEN SONRA CEREYAN EDEN OLAYLAR ...... 83 1) Muhafazakârların Tepkisi ...... 83 2) Esnafların Darbe Lehine Gösterileri...... 85 3) Askerî ttifak’a Kar ı Tipaldos’un syanı ...... 87 4) Mavromihalis Hükümetinin Yasama Faaliyetleri ve Askerî ttifak’ın Çıkmaza Girmesi...... 89 5) Venizelos’un ktidara Geli i ...... 91 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM...... 101

VII

GOUD HTLAL’NN YUNAN VE OSMANLI BASININDA YANSINMASI ...... 101 A) GUD DARBES ’N N DEERLEND R LMES ...... 101 1) 1909 Gudi htilâli’nin Hakkında Bazı Dü ünceler...... 101 2) Jön Türk Devrimi’ne Kıyasla Gudi Darbesi ...... 106 B) YUNAN BASININDA GUD DARBES ’N N AKSETMES ...... 112 C) GUD DARBES ’N N OSMANLI DEVLET ’NE YANSINMASI...... 122 1) Atina’daki Osmanlı Sefiri Tarafından Gudi Darbesi’nin De erlendirilmesi...... 123 2) Osmanlı Basını’nda Gudi Darbesi’nin Yansıması ...... 130 SONUÇ...... 146 BBLYOGRAFYA ...... 147 EKLER...... 155

VIII

GR XIX. Yüzyılda Yunanistan’ın Durumuna Genel Bir Bakı Girit Meselesi’nde Yunanistan’ın uzla maz tutumu yüzünden 1897’de Osmanlı mparatorluu ile kopan kısa süreli sava Yunan Krallıı’nın hezimetiyle sonuçlanmı tı. Yunanistan’ın sınırları 1830’da Londra Antla ması ile kesin olarak tespit edilmi se de Yunanlıların “Megali dea”, “Büyük Ülkü” adını verdikleri bir tezi savunuyorlardı. Bu, Yunan politikasının daimî hedefi, devletin sınırları dı ında bulunan ve soyda olarak gördüü Yunanca konu an nüfusun da üzerinde ya adıı topraklarla birlikte Yunanistan’a katılması idi. Megali dea terimini ilk kez dile getiren oannis Kolettis: “Yunan Krallıı tüm Yunanistan deil, yalnızca onun en küçük ve en eksik parçasıdır. Doma büyüme Yunanlı olan yalnızca bu Krallık içerisinde ya ayan deil, aynı zamanda yonya’da, Tesalya’da, Serez’de, Edirne’de, stanbul’da, Trabzon’da, Girit’te, Sisam’da ve Yunan tarihi ya da Yunan ırkıyla ili kili herhangi bir toprakta ya ayandır... Helenizm’in iki büyük merkezi vardır: Atina yalnız Krallıın ba kentidir. stanbul; büyük Ba kent, büyük Yunanlıların kenti, dü ü, umududur...” 1 demekteydi.

Bunun neticesinde Osmanlı idaresinin altında bulunan Girit Adası’ndaki Rum nüfusu, kendilerine geni haklar verilmesine ramen sık sık ayaklanarak adanın Yunanistan’la birle mesini (Enosis) iddetle talep etmekteydi, dolayısıyla Krallık da Dou Akdeniz’in en büyük adalarından birisi olan Girit’i elde etmeyi amaçlamaktaydı. 19. yüzyılın son çeyreinde Girit’teki nüfus dengesi Rumların lehine dönü üyor, bu durum Yunanistan’da devletçe ve halkça büyük heyecanla kar ılanıyordu2. 1878’de imzalanan Halepa Fermanı’nın uygulanarak Hıristiyan bir vali atanmasını isteyen Girit ahalisi 1894 yılında isyan etti. Türk- Rum çatı ması adanın her tarafına yayılmaa ba lamı tı. II. Abdülhamit galeyanı önlemeyi amaçlayarak Kara Teodor Pa a’yı Nisan ayında Girit’e vali olarak atadı. Karı ıklıkların devam etmesi üzerine Teodor Pa a görevden alınarak, 8 Mart 1896’da

1 Yücel Aktar, “Yunanistan’ın Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ne Yönelik Geleneksel Politikasında Temel Yakla ımlar”,Tarih Boyunca Türk-Yunan likileri, ÜATS, Gnkur Basımevi, Ankara 1986, s. 2. 2 Erdoan Yeen, “XIX. Yüzyılın son çeyreinde Girit olayları ve Osmanlı- Yunan ve Büyük Devletlerin ili kileri”,Tarih Boyunca Türk- Yunan likileri, ÜATS, Gnkur Basımevi, Ankara 1986, s. 282. 1 yerine Turhan Pa a atandı. Bu tayinler artan gerginlii yatı tıramadı ve 18 Mayıs 1896’da isyancı Rumlar, Vamos adlı bir köyde 1600 askerden ibaret bir Türk birliini ku attılar. Bunun yanında 24 Mayıs’ta Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında Hanya ehrinde çarpı malar meydana geldi3. Girit’te cereyan eden olaylar, hem stanbul hem de Atina’da büyük bir yankı yarattılar. Bu arada, Avrupa Büyük Devletleri Dou Akdeniz’deki dengeyi bozabilecek yeni bir bunalım çıkmasını istemediklerinden, Osmanlı-Yunan buhranının yatı tırılması için baskı yapmaya ba ladılar. Bu nedenle Mayıs sonunda Girit sahillerine sava gemileri gönderdiler.

Yukarıda zikredilen olaylar sırasında Yunanistan’daki hükümet, Kral Yorgo ve kamuoyu, milliyetçi basın, o devirde kudretli, fakat gizli bir örgüt olan Etniki Eterya’nın (Milli Cemiyet) kontrolü altında idi. Cemiyet birisi üstemen (Konstantinos Konstaninopulos) dierleri ise temen rütbesine sahip 14 genç subay tarafından 12 Kasım 1894 tarihinde kurulmu tu. 1895 kı aylarında yüksek rütbeli subayları kabul etmeye ba layan Cemiyet, üye sayısını arttırdı ve 1896’da akıl almaz bir hızla büyümeye devam etti. 1895’ın son aylarında Etniki Eterya’nın sivillere de açılmaya ba ladıını görmekteyiz. 1896 tarihinde 500 üyesinden 100’ünün sivil olduu görülmektedir. Bunların arasında Atina Üniversitesi’nden akademisyenler, mesela tarihçi Spiridon Lambros, arkeolog Georgios Sotiriadis, halkbilimci Nikolaos Politis gibi üyeler de bulunmaktaydı. Bu profesörlerin katılmasıyla Cemiyet ününü ve faaliyet sahasını arttırabilmi ti. Eterya gizli bir örgüt olmasına ramen kaynaklarımızdan anla ılıyor ki, 18 ki ilik (9’ar sivil ile asker) bir yönetim kurulu tarafından idare ediliyordu. Ancak bu “görünmeyen güç” olarak bilinen yönetim kuruluna, Türk-Yunan sava ının patladıı anda kimlerin katıldıını ispatlamak henüz mümkün deildir. Sava ı müteakip aylarda konseyin üye sayısında dei iklikler olmu tu4.

Cemiyetin idaresi ve faaliyetlerinin yürütülmesi Etniki Eteryacı genç subayların kontrolünün altında idi.  Sholi Evelpidon adlı Askeri Akademi’nin reorganizasyonu (1882), askeri eitim almak için Fransa’ya subayların gönderilmesi, i Sholi

3 osif kassesian, O “Atuhos” Ellinotourkikos Polemos tou 1897 (1897’deki “Talihsiz” Yunan- Türk Sava ı), Kurier Yayınları , Atina 1997, s. 15. 4 Giannis Gianoulopoulos,  Eugenıs mas Tiflosis (Nazik Körle memiz), Ellinika Grammata Yayınları, Atina 1999, s. 33-41. 2

paksiomatikon adlı astsubaylar yeti tiren Harp Okulu’nun kurulu u (1882) hatta Bahriye Okul te ekkülünün meydana gelmesi (1884) Yunan topluluunda askerlerin itibarını yükseltti5. 1894’te anayurttaki bozuk ekonomi ve asayi sizlikten dolayı dönemin önde gelen yazarlarından biri, Vlassis Gavriilidis, Akropolis Gazetesi’nin sütunlarında hem politikacıları hem de askerleri sorumlu tutup, onlara kar ı çe itli tenkitler yapmaktaydı. Kendilerine yönelen bu ele tiriler, rütbeli askerleri rahatsız etmi ti. Böylece Atina garnizonuna mensup olan 87 genç subay Atina’nın merkezinde bulunan Akropolis basımevini basarak büyük zarar vermi lerdi (20 Austos 1894). Buna ramen subaylar aleyhine açılan davada (24 Eylül 1894), Akropolis “Yunanistan’ın kutsal deerler ve müesseselerine hainlik yaptıı” gerekçesiyle, subaylar beraat etti6. Kanaatimizce bu vaka görünü te önemsiz, fakat gerçekte büyük bir önem ta ımaktadır; çünkü bu karar bir taraftan askerlerin mesleki dayanı ma, dier taraftan da onlara a ırı güven vererek Yunanistan’ın siyasi hayatında i ba ına gelme yolunu açmaktaydı. Böylece politikacılara ve saraya rekabetçi bir tutum benimseyip, kapıldıkları Megali dea’nın gerçekle tirilmesi için youn çalı malarda bulunabilmekteydiler. Bu noktada Eterya’nın kurulu amacının üç noktaya dayandırıldıı belirtilmelidir:

a) Bulgaristan’ın ç Makedonya htilal Örgütü (MRO) komitacılarıyla Makedonya’da giri tii terör eylemlerinin engellenmesi, b) Girit’in Yunanistan’a ilhak edilmesi,

c) Yunanistan dı politikasının, ihmalkâr davranı gösteren Yunan hükümeti ve Kral Yorgo tarafından deil de Cemiyet tarafından yürütülmesi.

Böylece Eterya’nın verdii milli vaatler ve onun esrarengiz mahiyeti Yunan kamuoyunun ilgisini iyice çekmeyi ba armı tı. 1896’nın Aralık ayında Cemiyetin ünü ve taraftarları Yunanistan sınırlarını a mı , Kuzey Amerika’da hatta Hindistan’da sempatizan bulabilmi ti. 1896 yılında Atina’da düzenlenen Olimpiyatlar, Yunan milliyetçileri tarafından iyi bir fırsat olarak deerlendirildi.

5 Giannis Gianoulopoulos,  Eugenıs mas..., s. 48. 6 Giannis Gianoulopoulos, a. e , s. 1-9. 3

Avrupa ve Amerika’dan gelenler üzerinde Cemiyet etkili olmu , istedii propagandayı uygulamı , yeni üye ve sempatizanlar kazanmı tı7.

Bu cihetle Girit’te cereyan eden olaylardan dolayı Atina’da heyecan gittikçe büyüyor ve Yunan kamuoyu hükümetten Enosis urunda Osmanlı Devleti’ne kar ı sava açmasını istiyordu. Bu kanaatin yerle mesinde milliyetçi Yunan basınının da büyük payı vardı. Yunan gazeteleri, bir taraftan hükümeti zorlamak, dier taraftan da Yunan halkını tahrik etmekten vazgeçmiyordu. Yunan basını hükümetlerin Osmanlı mparatorluu’na kar ı izledii ‘’mutedil’’ politikasının yanlı olduunu ve Türkleri Rum Tebaa’ya kar ı iddete sevk ettiini, hatta Yunanistan’ın haklarını ihlal etmeyi cesaretlendirdiini ileri sürüyordu: Örnein, “Girit’teki galeyanlar gün geçtikçe kemeke halini alıyor... Hıristiyan aileleri tehlikeye maruz kalıyor, malları mutaassıp Müslüman güruhu tarafından yamalanıyor...”8. Osmanlı yönetiminin ve ahalisinin, Giritli Rumları ezdii iddiasıyla basın, dönemin gazetelerinde yayımlanan makalelerle Yunan halkının duygularını sürekli kı kırtıyordu.

Yunan halkının devletin askeri yetersizliini ve mali sıkıntılarını görmeksizin sava a taraftar olmasında kilise de önemli bir rol oynadı. 1870’de Atina’da i Sinaksis ton Presviteron adlı ‘’Evli Papazlar Dernei’’ kurulmu tu. Zaten Ekümenik Patriklilii ile ili kilerin kopartıldıı ve 1833’teki kilise düzenlemesi ile Yunan Kilisesi’nin kendi kendini yöneteceinin ve devlet denetimi altında tutulacaının duyurulmasıyla kilise, Yunan Devleti’nin yayılmacı politikasında bir araç haline gelmekteydi. Bu çerçevede mevzubahis dernein kurulması iki amacı hedefliyordu: Birincisi ruhban sınıfının manevi inki afı, ikincisi ise Osmanlı mparatorluu’nda bulunan “soydalarını” Yunan hudutlarının geli mesi marifetiyle baımsızlıa kavu turmak idi9. O dönemde halkın kiliseye balı olduu dü ünülürse Osmanlı Devleti’ne kar ı sava havasının meydana gelmesinde kilisenin payının büyük olduu görülmektedir.

7 Murat Hatipolu, Türk-Yunan likilerinin 101 Yılı (1821-1922), TKAE yayınları 75 seri: 1, SA: A. 10, Ankara 1988, s. 39. 8 Katerina Mistakidou, H Megali dea ston Tipo tou Genous, O Tipos stin Ellada kai stin Othomaniki Autokratoria 1800-1928, (Rum basınında Megali dea, Yunanistan’da ve Osmanlı mparatorluu’nda Basın 1800-1928), Patakis yayınları, Atina 2003 (2. baskı), s. 122. 9 Andreas Nanakis, Ekklisia Ethnarhousa kai Ethniki (Ulusal ve Ekümenik Kilisesi), Vanias yayınları, Selanik 2002, s. 17-18. 4

te Girit’te çarpı maların devam ettii esnada Yunan Ba bakanı Deliyannis, Dı i lerinde saldırgan bir politika izleme yanlısı görünse de, Yunanistan’ın Osmanlılarla silahlı çatı maya girecek kadar hazırlıklı olmadıı kanısındaydı. Fakat gizlice Girit’ten Yunanistan’a göç edenler, Giritli Rumlardan kurulan gönüllü birlikler, para ve mühimmat göndermekteydi10. Deliyannis, Eterya’nın ve halkın youn baskısı altında bulunduu için, Kral Yorgo’nun itirazlarına ramen, Girit sularına sava filosu (12 ubat 1897) gönderdi. Bir sonraki gün Kralın yaveri olan Timoleon Vassos yönetimindeki 100’ü subay toplam 1500 askerden ibaret olan birkaç taburu Hanya yakınlarında karaya çıkarttı11.

Bu arada, yukarıda belirtildii üzere, Büyük Devletler böyle bir bunalımın çıkmasını istemiyorlardı. Avusturya, Balkanlar’ı kendi nüfuz alanı sayarak Yunanistan’ın bölgede güçlenmesine kar ı çıkmaktaydı. Almanya yeni politik ve ekonomik ili kiler geli tirdii Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüünden yanaydı, dolayısıyla Yunanistan’ı desteklemesi söz konusu deildi. ngiltere ve Fransa ise Yunanistan’ın oldubitti politikasına açıkça kar ı çıkmı lardır12. Rusya ise bütün bu devletlere karsı çıkarak, Yunanistan’a yardım edemezdi. Osmanlı Devleti, Vassos’un gönderilmesi olayını iddetle protesto etti. Avrupa Devletleri Yunanistan’a böyle faaliyetlerden vazgeçmesini, adadan askerlerini çekmesini, aksi takdirde kendilerinin harekete geçeceklerini bildirip, Vassos’tan Girit’i terk etmesini istediler. Önerileri Yunanistan tarafından reddedilince Girit’i abluka altına alarak, adada özerk bir yönetim kurdukları beyanında bulundular (21 Mart 1897). Ertesi gün adaya asker çıkartarak Girit’i geçici olarak i gal ettiler13. Bu ekilde adada yeni muhtariyet idaresi kurulup Krallıın isteklerini önlemeye çalı tılar.

Geli en olaylar, yukarıda açıklandıı gibi, Yunan kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. Avrupa Devletleri’nin tüm önlemlerine ramen Yunan Hükümeti halkın baskısı altında bulunduundan saldırgan bir tavır takındı. Yunanlılar Girit’te harekete geçemeyeceklerini anladıkları vakit dikkatlerini Epir ve Makedonya üzerine çevirip

10 Erdoan Yeen, “XIX. Yüzyılın..., s. 283. 11 osif Kassesian, O “Atuhos” Ellinotourkikos..., s. 23. 12 Sabri Sürgevil, “1897 Osmanlı-Yunan Sava ı ve zmir”, Tarih boyunca Türk-Yunan ilikileri, ÜATS, Gnkur. Basımevi, Ankara 1986, s. 297. 13 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789–1999), Filiz Kitabevi, stanbul 2000 (5. baskı), s. 371. 5

Mart ayının ortalarında seferberlik ilan ettiler. Ayrıca 28 Mart 1897’de Yunan ordusunun ba komutanlıına Veliaht Prens Konstantin getirildi14.

Bu ortam içerisinde sava kaçınılmaz hale geldi. Avrupa Devletleri Atina ve stanbul’daki elçileri vasıtasıyla 6 Nisan 1897’de Yunan ve Osmanlı Hükümetlerine ortakla a bir ültimatom vererek sava ın çıkması durumda tarafsız kalacakları, ayrıca statükonun dei mesine izin vermeyeceklerini bildirdiler15. Dier taraftan, Yunanistan’ın Makedonya’ya yayılması öteki Balkan Devletlerinin çıkarlarına aykırı dü mekteydi. Bunun yanında Sırbistan ile Bulgaristan tarafsız kalacaklarını ilan ettiler. Bütün bu sebeplerle Osmanlı-Yunan sava ı tecrit edilmi oluyordu16. Aslında II. Abdülhamit harbe taraftar deildi, fakat uluslararası siyasi durum Osmanlı mparatorluu’nun lehine idi. Bu kez barı ı bozan devlet Yunanistan’dı. Padi ah, Yunanistan’ın özümsedii kavgacı politikaya kar ılık vermeliydi; üstelik Osmanlı kamuoyu Yunanlara bir ibret verilmesini talep etmekteydi. Bunun üzerine 17 Nisan 1897’de Yunan Krallıına harp ilan edildi17.

Harp Tesalya, Epir ve denizlerde yapıldı. Tesalya ve Epir’de mevcut Osmanlı ordusunun ba komutanlıında Mü ir Ethem Pa a bulunuyordu18. Osmanlı kuvvetleri 192 tabur ve 350 toptan müte ekkildi. Bu arada General Baron von der Goltz maiyetinde bulunan Alman subaylarının sayesinde yeniden te kilatlandırılmı tı19. Yunan kuvvetlerine gelince, yukarıda belirtildii gibi, Veliaht Prens Konstantin komutasında idi. Tesalya’da bulunmu olduu Yunan ordusu 42.256 er, 730 sipahi ve 96 toptan; Epir’de ise 22.343 er 240 sipahi ve 48 toptan ibaretti20. Fakat bu atılgan serüvene Yunanistan askerî bakımından gerekli hazırlıkları yapmadan girmi oluyordu. Pagalos’un yazdıına göre “seferberlik depolarında 50.000 askerin ihtiyaçlarına bile yetmeyecek mühimmat mevcut idi”21. Hatta Yunanlar geleneksel

14 osif Kassesian, O “Atuhos” Ellinotourkikos... , s. 32. 15 osif Kasssian, a. e, s. 33. 16 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi C.8, Türk Tarih kurumu, Ankara 2000 (5. baskı), s. 116. 17 Rifat Uçarol, Siyasi..., s. 371. 18 Adem Ölmez, “Gazi Ethem Pa a’nın Askeri ve Siyasi Hayatı (1844-1909)”, stanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, stanbul 2004, s. 101. 19 Enver Ziya Karal, a. e, s. 116. 20 osif Kassesian, O “Atuhos” Ellinotourkikos..., s. 47. 21 Teodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata mou 1897-1947, ( Hatıralarım 1897-1947), C.1, Aetos yayınları, Atina 1950, s. 7. 6 harp usulüne yıllarca balı kaldıkları için düzenli sava maktan çok, çete muharebesine girmeyi tercih ediyorlardı.

Sava ın ba gösterdii gün maceraperest solcu olan Garibaldiciler’in de katıldıı Yunan çeteleri hudutları a ıp Makedonya topraına girdiyse de Osmanlılar tarafından kolayca püskürtüldüler. Epir cephesinde Yunanların Preveze, Yanya ve Meluna üzerine gerçekle tirdikleri taarruz ba arısızlıkla sonuçlandıktan sonra geri çekilmeye ba ladılar22. Tesalya cephesinde ise Deliler, Yeni ehir ile Tırhala’yı Osmanlı ordusu ele geçirip, Yunanları mevkilerini bırakarak geri çekilmeye mecbur bıraktı. Arka arkaya gelen bu yenilgiler Atina’da büyük panik yarattı ve Deliyanis hükümetinin dü mesine yol açtı. 30 Nisan 1897’de Ba bakanlıa Dimitris Rallis getirildi23. Sava sahasında ise en kritik muharebe Dömeke civarında yapıldı. Bu, dünyada ender rastlanan önemdeki müstahkem mevkiide Yunanlılar kuvvetlerini toplayıp müdafaa halinde Osmanlı ordusunu beklediler. 15 Mayıs’ta ba layan harp Yunanlıların malubiyetiyle sonuçlandı. ki gün sonra Dömeke Osmanlılar’ın eline geçiyordu24.

Bu arada Yunan filosu denizlerde de etkili olamamı tı. Sava tan önce çizilmi planlara göre Yunan donanması Anadolu’dan gelen takviye askerlerin Tesalya’ya ula masını engelleyecekti, hatta mümkünse Selanik’i ve Ege Denizi’nde bulunan en büyük ve en mühim stratejik konuma sahip adalarından bazılarını i gal edecekti25. Ama harp esnasında varlık gösteremedi.

Bu suretle muzaffer Osmanlı ordusuna Atina yolu açılmı oldu. Yunan askerlerinin kesin bir hezimete uratılması ve daılması Krallıın ba ehrinde büyük bir korku ve tela yarattı. Çünkü Osmanlıları durdurabilecek hiçbir Yunan gücü kalmamı tı. Halk, Kral Yorgo, Yunan ordusunun ba komutanı olan Veliaht Prens Konstantin ve politikacıları durumdan sorumlu tutuyordu. Rallis kabinesi, Rusya ba ta olmak üzere, Düvel-i Muazzama’ya ba vurarak Türklerin ilerlemesini

22 Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, (Haz: Mümin Çevik), kra ve Devran yayıncılık, C. 9, stanbul 1994, s. 614. 23 Tasos Vournas, storia tis Neoteris kai Sighronis Elladas (Yunanistan’ın Yeni Ça ve Modern Tarihi), C.1, Patakis yayınları, Atina 2003 (6. baskı), s. 555. 24 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi..., s. 117; Adem Ölmez, “Gazi Ethem Pa a’nın Askeri ve…”, s. 144-150. 25 osif Kassesian, O “Atuhos” Ellinotourkikos ..., s. 112-113. 7 durdurulması ve mütareke yapılmasını istirham etti26. Nitekim Rus Çarı, Padi ah’a bir telgraf göndererek sava ın durdurulmasını istedi. Bu durum kar ısında Abdülhamit Osmanlı ordusunun ba komutanlıına ate kesilmesini emretti ve 20 Mayıs 1897’de Türklerin i gal ettikleri yerler elinde kalmak artıyla, ate kes imzalandı27.

Sava ı takip eden müzakereler esnasında Avrupa Devletleri harp süresince izledikleri tarafsız politikayı bir yana bırakarak Yunanistan lehine müdahale etmeye çalı tılar. Bunun üzerine Yunanistan ile Osmanlı mparatorluu arasındaki sorunların halledilmesi için Avrupa Kuvvetleri devletlerarası bir konferans toplanmasını istediler. Böylece, barı ın artlarını saptamak üzere 3 Haziran 1897’de Osmanlı Hariciye Nazırı Tevfik Pa a’nın reisliinde stanbul Konferansı toplanmı oluyordu. Konferansa Osmanlı temsilcileri ile Yunanistan’ın menfaatlerini koruyan Almanya, Avusturya, Rusya, ngiltere, Fransa ve talya’nın stanbul sefirleri katıldı. Nitekim uzun görü meler sonucunda 18 Eylül 1897’de Tesalya hududundaki bazı düzeltmeler dı ında, genel olarak harpten önceki statükoyu esas alan bir geçici sulh imzalandı28.

Yunanistan’ın bu ön barı planını kabulü üzerine Babıâli ile Yunan Krallıı arasında ikili görü meler ba lamı tı. Müzakereler uzun ve çeki meli idi, fakat 4 Aralık 1897’de kesin sulh antla ması imzalandı. Antla manın ba lıca esaslarını öyle özetleyebiliriz:

a) Osmanlı kuvvetlerinin i gal ettikleri Tesalya Yunanistan’a bırakmakla beraber sınır Osmanlı Devleti lehine düzenlenecekti, b) Yunanistan Osmanlı Devletine 4 milyon lira harp tazminat verecek, c) Osmanlı tebaasının uradıı ahsi zararlara kar ı Yunan Devleti ayrıca 100.000 lira ödeyecek, d) Sınır bölgelerindeki e kıya çetelerinin mahzurlu faaliyetlerine kar ı tedbir alınacak ve

26 Tasos Vournas, storia tis..., s. 556. 27 smail Hami Danismed, zahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. 4, Türkiye yayınevi, stanbul 1972, s. 341. 28 Rifat Uçarol, Siyasi…, s. 373. 8

e) Yunanistan’ın istifade ettii kapitülasyonlar kısıtlı olacaktı29.

Bu suretle Osmanlı mparatorluu, sava alanından galip çıkmasına ramen, anla ıldıı gibi, kârlı bir sulh salayamadı. Bununla beraber Türkiye – Yunanistan sulhu Avrupa Devletleri’nin Osmanlılara kar ı besledikleri duygularının açık bir belirtisi olmakla beraber, Balkanlar’daki statükonun dei mesine taraftar olmadıklarının bir göstergesi idi. Ancak 1897 Sava ı bir taraftan Türk ordusunun prestijini, dier taraftan uzun zamandan beri sarsılmı olan . Abdülhamit’in ahsi itibarını yükseltti. Bundan ba ka Osmanlı ordusu, Alman subayları tarafından düzenlenmi olması, Almanya’nın Türkiye’ye yayılmasına yol açtı.

1897 yılındaki yenilginin ardından Krallık politikası yine eski tatsız günlerine döndü. Kral Yorgo ile Veliaht Prens Konstantin sava a karı tıkları için öhretlerini kaybetmi lerdi. Bunun üzerine 14 ubat 1898’de Kral’a kar ı iki sivil tarafından ba arısızlıkla sonuçlanan bir suikast giri imi oldu. Bundan sonra Kral kamuoyunun sempatisini yeniden kazanarak malubiyetin sorumluluunu politikacılara yüklemeyi ba armı tı. Yunan halkı kendisinden ıslahat yapmasını istediinde, Kral Yorgo’nun vermi olduu cevap üzerine, Atina’daki ngiliz sefiri öyle yazıyordu: ‘’ Kral Yorgo; Yunan ahalisinin, mevcut politik sistemden memnun olmadıı halde, sürekli aynı kiilere oy vermeye devam ettiini tespit etmiti. Bunun için en esaslı ıslahat yapmak isteyenleri manen ve madden halkın desteklenmesi lazım geldii kanısındaydı. Kral biliyordu ki, eer askeri bir darbe önderliinde bulunmu olsaydı halkça Mesih gibi karılanırdı. Buna ramen anayasayı ihlal etmek istemediine inanmaktayım. Ayrıca böyle bir teebbüste bulunsaydı kısa zamanda öhretini yitirebileceini biliyormu...” 30. Bu çetrefilli ortam içerisinde politikacılara kar ı ho nutsuzluk gittikçe büyüyordu fakat dalaverecilik, demagoji, rü vetçilik, hatta siyasî partilerin çeki meleri, Yunanistan’ın hezimete uratılması ba ta olmak üzere, çe itli nedenlerden ötürü gündelik bir olay haline geliyordu. Bu suretle yava yava dı politikanın yürütülmesi Saray’ın eline geçmeye ba ladı31.

29 smail Hami Danismed, zahlı Osmanlı..., s. 341. 30 Thanasis Bohotis, “Esoteriki Politiki” ( ç Siyaset ), storia tou Ellinikou Ethnous ston 20 aiona (20. yy’da Yunan Tarihi), Varometro yayınları, Atina 1998, s. 39. 31 Konstantinos Svolopoulos,  Elliniki Eksoteriki Politiki 1900 – 1945 (Yunan Dı Politikası 1900 – 1945), Vivliopoleion tis Estias yayınları, Atina 2001 (7. baskı), s. 16. 9

Yunanistan bu yenilgi üzerine, Makedonya ve Girit üzerindeki ihtiraslarından vazgeçmekte, daha dorusu ertelemek zorunda kalmakta ya da ba ka bir deyimle, yakın istikbalde Megali dea’yı gerçekle tirme umutlarını kaybetmekteydi. Ayrıca Yunan ordusunun ve donanmasının a ırı derecede zayıf olduu anla ıldı. Bu tespit üzerine Krallık, uluslararası siyasi arenada ılımlı bir politika takip etmeye mecbur oldu.

Sava ın getirdii en önemli sonuçlardan biri, Osmanlı mparatorluu’nda 1881’de olduu gibi, Yunan iktisadının bir Devletlerarası Mali Komisyon kontrolü altında yürütülmesi idi. Zaten Yunanistan’ın iyi olmayan mali durumu, sava tazminatı ödemesi sebebiyle daha da kötüle ti. Bu örgütün birinci kurulu amacı, Avrupalı alacaklarının tediye etmesinin salanması ikincisi ise harp tazminatının ödenmesinin teminat altına alınması idi. Bu ekilde 1898’de Yunanistan ile Avrupa Devletleri arasında ilkbahar aylarında imzalanan bir antla maya göre: Tuz tekelleri, petrol, kibrit, sigara kaıdı, zımpara ve tütün vergilerinden salanan gelirlerin tümü Devletlerarası Mali Komisyon’un kontrolü altına geçmekteydi32. Bu suretle Yunanistan, Büyük Devletlerin etki alanına tamamen girmi oluyordu.

Bu vecihle, Yunanistan için 1897 Sava ı’nın müspet bir sonucunun da mevcut olduunu savunmak olanaksız deildir, çünkü müteakip bölümlerde de açıklanacaı gibi, söz konusu Komisyon sayesinde 20. yüzyılın ilk senelerinde Yunan ekonomisinde kademeli lakin kısıtlı bir kalkınma görülmeye ba lanmı tı.

 Düyun-u Umumiye’nin kurulması. 32 Tasos Vournas., storia tis..., s. 556. 10

BRNC BÖLÜM GOUD HTLAL’NDEN ÖNCE YUNANSTAN’IN Ç VE DI POLTKASI, KTSADÎ DURUMU, SYASÎ VE FKRÎ AKIMLAR

A) 1897–1909 YILLARI ARASINDA YUNANSTAN’IN Ç POLTKASI 1) Siyasî Durum 1897 Harbi’nde Yunanistan’ın hezimete uratılması, alt ve orta tabakaların ekonomik sıkıntıları, partilerin sınır tanımayan rekabeti, mühim konuları içeren programlar karısındaki kararsızlıkları, halkın ve ülkenin kalkınmasını yakından ilgilendiren milli görevlerini yerine getirmedeki yetersizlikleri, kendilerini bir nevi aristokrasi gören zengin bir sosyal sınıfın spekülatif tutumu, ülkenin askerî zaafı, hatta saray ile hükümet arasında meydana gelen rekabetin sonucu olarak politikacıların krala “boyun emesi”, Yunan halkının tümünü olumsuz yönde etkilemekteydi.

19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın ilk on senesinde, siyasî alanda Yunanistan’da iki partinin bitmek bilmez ve demagojiye dayalı koltuk çekimesi (dikommatismos) egemen olmutur. Daha önceki babakanlardan Harilaos Trikoupis’in kurduu Reform Partisi (Neoteriko Komma)’nin, Trikoupis’in ölümü üzerine (1896), devamı olan ve Theotokis’in kendi adıyla “Theotokis’in Partisi” diye anılan parti ile Milli Parti’nin (Ethniko Komma) lideri Theodoros Deliyannis arasında ülkenin çökmesine yol açacak nitelikte, kısır rekabete dayalı çekimeler daima gündemde idi. Kral Yorgo’nun desteiyle Aleksandros Zaimis’in önderlik yaptıı yeni bir parlamenter grup oluturulmutu. Hatta 1905 Mayıs’ında oyun salonu kapatılan bir kumarbaz tarafından Deliyannis’in öldürülmesinden dolayı Milli Parti’nin iki partiye bölünmesi -Kiriakoulis Mauromihalis ve Dimitrios Rallis yeni parlamenter gruplarının önderliini yapan zevat idi- durumun iyilemesine katkıda bulunamadı. Bu çetrefilli ortam dönemin basın sütunlarına da aksettiriliyordu. Vlassis Gavriilidis “Akropolis” Gazetesinde meclis hakkında “siyasî pazarlıkların patolojik müzesi ve oligarik tiranlıın Panteon’u” eklinde eletiride bulunuyordu.

11

“En azından on yıldır parlamentomuz var ve gene de yok...” diye ikayet etmekten geri durmuyordu1. deolojilerden çok önde gelen siyasî adamların pe ine takılan partiler genelde dei ken gruplar olu turuyordu. Bu nedenle siyasal yetki ve onun getirdii üstünlükler uruna yürütülen çeki mede politikacılar sürekli dei en, uydurma koalisyon kurma eilimindeydiler. Böylece, seçim mücadeleleri sertçe ve çou zaman kaba kuvvetle yürütüldü. Politikacıların bu tavrı, yani ufak parti hesaplarından ve iktidara gelmekten ba ka bir ey dü ünmemeleri, Yunanistan dâhilinde gerginliin artmasına ve istikrarsızlıın zuhur etmesine neden olmu tu. Buna, üphesiz iki önemli etken katkıda bulundu: Birincisi rü vetçilik, ikincisi ise “velinimet” (patronas) diye adlandırdıkları ki ilerin youn faaliyetleri. Yukarıda da deinildii gibi, siyasal partiler belirli bir ideolojiden mahrum idiler. Aynı zamanda muayyen bir toplumsal sınıfın çıkarlarının savunucusu ya da temsilcisi sayılmazlardı. Bundan dolayı seçmenlerin oylarını elde etmek için onların ki isel isteklerini yerine getirmek eilimindeydiler. Rü vetçilik yerel parti ba kanlarının -velinimetlerin- vasıtasıyla gerçekle tiriliyor, bu cihetle patron-mü teri ili kileri toplumun her düzeyine i leniyordu. Böylelikle devlet memurlarının tayin ve terfilerinin politikacılara ya da patronlara balı kılınması, kamusal memurların görevlerinden azledilmeden devamlılıın salanması, Atina veya ba ka bir büyük ehirde çalı abilme hakkının tanınması ve mü teri-seçmenlerin çe itli vergilerden muaf tutulması durumu iyiden iyiye karı tıını ve salam bir hükümetin kolay kolay kurulamayacaını gösteriyordu. 1897-1898 yıllar arasında A. Zaimis ve D. Rallis’in yaptıı kısa süreli ba bakanlıktan sonra 1901 Kasımı’na kadar Theotokis kabinesi iktidardaydı. 1901 Kasımı’ndan itibaren 1902 Aralıı’na dek gene Zaimis, Haziran 1903’ten Aralık’a kadar Theotokis ve müteakiben 1904 Aralık’ına dek Rallis, hükümet kurma olanaı buldular. Deliyannis ise öldürülünceye kadar (1905 Mayısı’nda) iki kez ba bakanlık yapabildi (1902 Aralık–1903 Haziran, 1904 Aralık–

1 Murat Hatipolu, Türk-Yunan..., s. 47.  1911 yılında geni ölçüde anayasal dei iklikler gerçekle tirildi. Eitime ve kamu sektöründe çalı anlara ili kin önemli yasal çıkarıldı. Böylece, sivil hizmete atanacaklara genel bir sınavdan geçirilmeleri ko ulu getirildi; ayrıca çe itli kamu mevkilerinde bulunan memurlarının devamlılıın salanması yasası yürürlüe kondu. 12

1905 Mayıs)2. Theotokis Hükümeti 1905-1909 yıllar arasında iktidarda kalabilmi se de sonraki bölümde bahsedilecei üzere, çe itli baskılardan dolayı istifa etmek zorunda kaldı. Yukarıda açıklanan durum, tabiatıyla, Yunanistan’ın terakkisine temel bir engel olu turmaktaydı. Salam yasalar yapmasında oyalama olaylar ve bürokrasinin a ırı derecede büyümesi ki, bir Yunan vatanda ı ba ına dü en bürokrat oranı garbî Avrupa’dakinin kat kat üstündeydi, perde arkası faaliyetlerinin sonucu olarak deerlendirilmektedir. Ayrıca, yerel parti ba kanı kılıklı büyük toprak sahiplerine devlet tarafından kolaylık salanması, borçlu olan köylülerin tutuklanmasının tehiri ya da tefecinin verdii borcun ödemesinde uzatma döneminin garantilenmesi, halkın ve ülkenin sorunlarına cevap vermektense bunların sonsuza dek sürdürmesine katkıda bulunuyordu. Dahası hırsızlık ya da dolandırıcılık yapanlara müsamaha gösterilmesi ve seçmen-mü terilerinin kabiliyetsiz ve vasıfsız çocuklarının kamu mevkilere atanması ku kusuz istikrarlı bir ortamın yaratmasına aykırı dü üyordu. Bu artlar altında e kıya çeteleri ve kaçakçılıın çoalması, çiftçilerin ve dier alt tabakaların ezilmesi, hatta oy avcılıı ve velinimetlerin kamu i lerine müdahalesi Yunanistan’ın siyasi, sosyal ve son tahlilde ekonomik az geli mi liine yol açıyordu3.  te böyle bir siyasi ortam içerisinde asayi sizlik ve isyan hadiseleri alı ılagelmi haldeydi. Örnein, 10 Temmuz 1900’de emekli olan Binba ı Fikioris taraftarlarıyla beraber Mora Adasının güneyinde bulunan Sparti ehrine basarak polis binasını i gal etti. syanın bastırılması ancak askeri müdahale ile gerçekle ti. 1902 Mayıs’ında Tatoi’deki yazlık saray, kralın özel garnizonu tarafından yamalandı. 1905’te Korent ahalisi yerel asliye hukuk mahkemesinin nakledilmesi vesilesiyle isyan edip trenleri i gal ediyordu4. Vaziyet bu haldeyken, 31 Ocak 1909’da Vlassis Gavriilidis “Akopolis” gazetesinde öyle yazıyordu: “...Gayr-i ahlaki bir hükümetimiz var... ktidardaki parti yedi, doydu, her eyi mahvetti! Ancak hala açtır.

2 Kostis Moskof,  Ethniki kai Koinoniki Sineidisi Stin Ellada 1830-1909, deologia tou Metapratikou Horou, (1830-1909 yıllar arasında Yunanistan’daki milli ve sosyal bilinci, komprador burjuva sınıfının ideolojisi), Vanias yayınları, Selanik 1972, s. 248. 3Georgios Dertilis, Koinonikos Metashimatismos kai Stratiotiki Paremvasi, 1880-1909 (Toplumsal Transformasyonu ve Askeri Müdahale, 1880-1909), Eksadas yayınları, Atina 1985 (3. baskı), s. 151- 152. 4 Kostis Moskof, a. e, s. 249. 13

Politikacıların tiyatro oynadıklarını artık herkes anlar ve durumun bu ekilde devam etmesi mümkün deil…” 5 Fakat bütün bunlara ramen, bugün tarihçinin geçmi e mesafeli bakı ıyla, hükümetlerin ba arısız olsa bile durumun iyile mesine yönelik hiç bir giri imde bulunmadıklarını ve tamamen kayıtsız kaldıklarını söyleyemeyiz. Mesela adem-i merkeziyete yol açacak Theotokis hükümeti tarafından yapılan idarî ıslahat, ziraat fakülteleri ve tarım kimya laboratuarlarının kurulması, posta ve telefon hizmetlerinin yeniden te kilâtlandırılması, borçlardan dolayı insanların tutuklanmasını öngören kanunun ortadan kaldırılması6 hatta kara ve deniz kuvvetlerinin güçlendirilmesi için çıkartılan yasalar, dü üncelerimizin geçerliliini kanıtlamak için kâfidir. Bununla birlikte, uygulanan tedbirlerin ciddi bir ekle i lenmemesinin, Yunanistan’da kamuoyunun memnuniyetsizliinin sınırlandırılması için yeterli olmadıı a ikârdı.

2) Dil Meselesi 18. yüzyıl sonlarında Yunan kültürel hayatının ve milliyetçiliinin en mühim konularından biri de ulusun kamu hayatında ve eitimde kullanması gereken dilin biçimi üzerineydi. Yunan münevverlerinin önemli bir bölümü Yunan geçmi le özde le tirilmi ve tıpkı Türklerin Osmanlıca’sı gibi konu ulmayan bir dil ve ya ayan telaffuzla bada mayan bir imladan olu an ve Bizans’ın Atikizm’i ile konu ulan dil arasında bir “uzla ma” gibi olan katharevusa’nın kullanılmasını savundular. Bol miktarda Slav, Türk ve tabii ki Arapça-Farsça kelime ve deyimler içeren, halkın konu tuu dili (Dimotiki) kamu hayatında ve edebi dil olarak kabul etmemek gerektii kanısındaydılar7. Aksi görü ü savunanlar ise ulusun bütünlüünün ancak yazın dilinin (Dimotiki) temel alınarak ba arılabileceini iddia ederek, Katharevusa’nın yabancı bir dil olduunu savundular.

Baımsız Yunan devleti kurulunca Katharevusa resmi dil oldu. Bu seçim devletin antik geçmi e duyduu özlemi yansıtıyordu. Fakat halkın konu tuu ile okullarda okutulan dil bamba ka iki dil gibidir. Bu ekilde, çifte dil meselesi o zamandan itibaren büyük bir sorun olarak kök salmı ve 20. yüzyılın önemli bölümüne dek etkisini koruyarak sadece aydınların deil halkın da kutupla tıı temel

5 Akropolis, nr. 6398; 31 Ocak 1909, s. 1. 6 Spiros Melas, H Epanastasi tou 1909 (1909 Devrimi), Biris yayımları, Atina 1972, s. 160. 7 lber Ortaylı, mparatorluun en Uzun Yüzyılı, leti im yayınları, stanbul 2003 (16. baskı), s. 83. 14 meselelerden biri haline gelmi tir. 1880’den sonra dil sorunu canlanıp yeni boyutlar kazandı. 1888 yılında güçlü kalemiyle tartı maya yeni bir hava getirir. Halk dilinin en hararetli taraftarlarından birisi olan Yannis Psiharis “Vatanı için savaıp ölen insanların vatanlarının dilini anlamaya hakları da olmalıdır” diyerek dil sorunun münevverlerin i i olmadıını, bu konuda Yunan halkının karar vermesi gerektiini savunmaktaydı8.

Bu ortam içerisinde 1898 yılında Kraliçe Olga’nın te ebbüsü ile ncil Katharevusa’dan Dimotiki diline çevrilip, 1901’de Akropolis gazetesinde yayımlanmaya ba lanmı tı. Çevirinin amacının Yunan halkının inancı ve milli uurunun azaltılması olduunu iddia ederek, kilise önderliinde Yunan toplumunun bütün muhafazakâr unsurları ncil’in çevrilmesinde Bulgar parmaını gördüler! Yunan basını, Makedonya bölgesini ilhak etmek isteyen Bulgar milli örgütlerinin, halkın dini ve milli duygusallıının kaybolmasından yararlanacaını ileri sürerek, milleti körüklemekten geri durmadı. Bunun üzerine 5-12 Kasım arasında Atina’da meydana gelen iddetli çatı malar sonucunda 11 ki i öldü, yüzlerce ki i de yaralandı. Kriz o kadar büyük boyutlara ula tı ki, Ba bakan Theotokis istifa etmek zorunda kaldı9. Aynı ekilde, Kasım 1903 Atina’da büyük ölçüde fırtınalı protestolar ve iddetli çatı malar meydana geldi. Örenciler, ruhban sınıfı ve Yunan topluluun dier mürteci unsurları Antik Yunan trajedi yazarı Eskilos’un yazdıı “Orestia”nın halk diline çevrilmesinden dolayı ayaklandılar. Kanlı olaylarının sonucunda 3 ki i hayatını yitirdi. Rallis yönetimi çaresiz kalarak istifa etti10.

Görüldüü üzere dil meselesi dönemin en kritik sorunlarından biri niteliindeydi. Yukarıda da açıklandıı gibi mesele sadece edebî dünyanın bir problemi olarak kalmayıp, arkasında siyasî ve fikrî bir mücadele yer almaktaydı. Katharevusa taraftarları gelenekçi, örf ve âdete balı, Yunanistan’ın antik çaına ve Bizanslı geçmi ine hayranlıkla bakan, Yunan topluluunda kilisenin önemli rolünü savunan, muhafazakâr ve milliyetçi kimselerdi. Bunların tersine halk dili yanlıları, yenilikçi, hürriyetperver ve orta burjuva ideolojisinin temsilcileri olarak

8 Herkül Milas, Geçmiten Bugüne Kadar Yunanlılar, leti im yayınları, stanbul 2004, (2. baskı), s. 43. 9 Tasos Vournas, storia tis... s. 568. 10 Thanasis Bohotis, “Esoteriki..., s. 45. 15 nitelendirilebilir. Fakat dilde bu halkçılık hareketi (Dimotikismos), milli ya da toplumsal sorunlardan tecrit olarak Yunan topluluunda etkili bir rol oynayamadı. Sınıfsal mücadeleye katılmayıp burjuva ve genel olarak Yunanistan’ın inki afına katkıda bulunamadı. Üstelik milli davalara yüzeysel bir ilgi gösteriyordu. Halk dili taraftarlarının “Megali dea”sı, örenim ve edebi alana halk dilinin hâkim olmasıydı ve sadece bunun uruna hararetle hareketlendirildiler11.

 te, böylece 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın ba ları arasında meydana gelen sarsıcı ve naho olayların kaynaı olan dil meselesi Yunanistan dâhilinde büyük bir sorun yaratmaktaydı. Yenilikçi sayılan halk dili yanlılarının bile özümsedikleri pasif tutum, siyasal veya ekonomik alanda reformların gerçekle mesine yardımcı olamadı. Kanlı çatı malara neden olan dil meselesinin ülkede gergin ortamın olu masında büyük payı vardır.

3) Toplumsal Yapı 19. yüzyılın son çeyrei ile 20. yüzyılın ba larında Yunan Krallıı’nın üst tabakaları u unsurlardan olu maktaydı:

a) Eski Fenerli aristokrat ailelerin halefleri. 18. asırda olu an Fener aristokrasisinin Osmanlı Devleti katındaki gücünün 1821 Yunan isyanı ardından oldukça zayıflaması üzerine büyük bir kısmı Yunanistan’a göç edip yerle ti. yi eitimli ve varlıklı olmaları sayesinde devlet mekanizmasında ve iktisadi hayatta önemli rol oynadılar. Yüzyılın ortasından itibaren Tanzimat reformlarıyla birlikte Osmanlı idaresinde bazı güçlü Rum aileleri yer bulmaya ba ladıı halde eski Fenerli ailelerin evlatları Yunanistan’da kalmayı tercih ettiler ve zaten nüfuz sahibi olup Krallıın üst tabakalarının en önemli unsurlardan birisi olarak sayıldılar. b) Özellikle Teselya’da ve ülkenin dier bölgelerinde bulunan büyük toprak sahipleri (tsiflikades).

11 Elli Skopetea,  Dusi tis Anatolis: Eikones apo to Telos tis Othomanikis Autokratorias (Dounun Batması: Osmanlı mparatorluunun son döneminden görüntüler), Gnosi yayımları, Atina 1992, s. 60. 16

c) Yunan isyanına katılmalarından dolayı büyük ehemmiyet kazanan adalı vapur sahipleri. Bunlar yüzyılın son çeyreinden itibaren armatör olarak ekonomik alanında hareketlendirilip zenginle tiler.

d) Büyük burjuvaya mensup olan sanayiciler, bankerler.

Yunan topluluunun bu üst zümresi, Batı Avrupa’nın asiller sınıfının aksine, aristokratik unvan ve rütbeden mahrum oldukları için prestijlerini arttırmak ve kâr elde etmek amacıyla eylemlerini politik alana yönelttiler. Buna binaen anayasal düzenden yararlanıp politik bir “oligari” kurup, iktidara mütenavip olarak gelen partileri kendi denetimleri altında tutmayı ba arabiliyorlardı12. Bu üst katmanlar kendi menfaatlerini savunmak uruna her çe it yolsuzlua ba vurmaktan çekinmediler. Aslında, seçimlerde kaba kuvvetin kullanılması ve “velinimet”-seçmen aının younla masının, bu yozla mı sınıfın perde arkası faaliyetlerinin sonucu olduunu söylemek olanaksız deildir.

Batı Avrupa ülkelerine kıyasla Yunan orta burjuvası hayli küçük idi. Bu sınıf münhasıran ticaretle ura makla siyasal nüfuz sahibi deildi. Asiller sınıfı ile boy ölçü emediinden politik geli melerdeki etkisi asgari derecede zayıftı. Osmanlı mparatorluu’nda olduu gibi, sözü geçen sınıf 19. yüzyılın son çeyreinden itibaren te ekkül etmeye ba lamı tı. Orta burjuva, zenginle me ve geli mesine ramen, belli bir parti kendi menfaatlerini temsil etmedii ve muayyen bir ideolojiden mahrum olduu için, özel bir sınıfsal hüviyet veya bilinç sahibi olamadı. Hatta 20. asrın ba larında zuhur eden i çi ve sosyalist hareketinden çekinerek sıkça büyük burjuva ile i birliinde bulundu. Bununla birlikte, kendi menfaatlerini ilerletemeyince ve siyasi alanda etkili bir rol oynamayınca daima vaziyetten ikâyet etti.

Küçük burjuva o dönemde ehirlerde ya ayan halkın ekseriyetini kapsıyordu. kincil derecede önemli devlet memurları, lonca mensupları ve küçük çapta mülk sahipleri adı geçen sınıfın mensupları olarak sayılırdı. Yunanistan’daki demagojiye

12 Dimitrios Kitsikis, Sugritiki storia Tourkias kai Ellados ston 20. Aiona (20. Asrında Mukayeseli Türk-Yunan Tarihi), Vivliopoleion tis Estias yayınları, Atina 1998 (3. baskı), s. 120.  Doktorları, avukatları ve devlet mekanizmasının mühim mevkilerinde çalı anları da orta burjuvanın mensupları olarak sayabiliriz. 17 dayalı parti çeki meleri, aır verdi uygulaması ve ülkenin askerî zaafı bu sınıfın memnuniyetsizliini had safhaya ula tırdı. Çıkarlarını o sıralarda hiçbir parti temsil etmedii için tam bir çıkmaza girmi ve halk, iddetli protestolara ba vurmaktan geri durmamı tır. Örnein, 18 ubat 1909’da lonca mensupları, hükümetin uygulamak istedii yeni vergilerin yürürlüe konmasına iddetle kar ı çıktı ve meclis binasının etrafında, meclisi koruyan askerlerle halk arasında kanlı çatı malar meydana geldi13. Fakat bu noktada belirtilmeli ki, naho durumun olu masında küçük burjuvanın payı büyüktür; çünkü politikacılardan hep ikâyetçi olsa da aynı ki ilere oy vermekten vazgeçmiyordu. Ayrıca, evlatlarının kamusal mevkilerine atanmalarını salamak amacıyla velinimetlerle ili ki kurup çürümü “velinimetlik” sisteminin müzminle tirilmesine katkıda bulunuyordu.

Sınırlı olsa bile Yunanistan’ın sanayile tirilmesi i çi sınıfının büyümesine yol açtı. 1874’te ülkede 7342 i çi varken 1909’da Atina’da 26074, Pire’de 10500, Volos’ta 7000 ve dier Yunan ehirlerinde 16040 olmak üzere toplam 59614 i çi vardı. çi ücretinde 1870-1909 yılları arasında dei ikliin olmadıını göz önünde bulundurursak, i çilerin, orta ve üst tabakaların sömürüsüne maruz kaldıını söyleyebiliriz. 1908’de kurulan “ çiler Birlii”, “Sosyalist ve Demokratik Birlik” ve “Volos’un  çi Dernei” gibi kurulu ların i çilerin menfaatlerini etkili bir ekilde koruyamadıı a ikâr idi14. te bu ko ullar altında i çilerin sefalete dü mesi kaçınılmaz oldu. Fakat buna ramen, siyasi faaliyetler yoluyla haklarını koruyup ilerletmek için hareketlenmediler.

Yunan halkının en büyük kısmı, yukarıda da söylenildii gibi, küçük toprak sahibi ya da marabalardan ibaretti. Eitimsizlik, büyük mülklerin devlet tarafından istimlâk edilerek, yoksul çiftçilere daıtılmaması, aalar tarafından bunların istismar edilmesi, hatta aır vergilendirmeye tabi tutulması çiftçilerin ho nutsuzluunun ba lıca nedenlerdendi. Bununla birlikte, i çilerde olduu gibi örgütlenip siyasi arenada haklarını muhafaza edemediler. Bunda büyük toprak sahiplerin varlıı ve marabalar ile küçük toprak sahipleri arasında ortaya çıkan anla mazlıın büyük payı

13 Hronos, nr. 1942; 19 ubat 1909, s. 3. 14 Kostis Moskof,  Ethniki kai Koinoniki..., s. 250-259. 18 vardı, çünkü çiftçiler açık bir ideoloji benimseyip dier zümrelere birle ik bir “cephe” alamadılar.

1864’te Kral Yorgo’nun cülûsu vesilesiyle bir anayasa kurulu yeni bir anayasayı benimsedi. Daha evvelki anayasada kabul edilen demokratik özgürlüklerin geni lemesine ramen, kralın önemli ayrıcalıklarına ve dı politika konularına tam olarak açıklık getirilmemi , görece geni yetkilerine dokunulmamı tı. Sık sık seyahat eden, Batı Avrupa hanedan üyeleriyle ili kilerini deerlendirmeyi iyi bilen Kral Yorgo bu yetkileri kullanmaktan geri durmadı. Partilerin kısır rekabeti ve siyasilere sivillerin duydukları güvensizlik, kralın itibarını yükseltip politikacıların iç ve dı alanda izledikleri siyasete açık bir ekilde müdahale etmek hakkı saladı. Örnein, kral meclisi feshedip daıtarak iktidara yeni bir ba bakan tâyin edebilirdi. Bundan dolayı kralı günlük politikadan uzak tutulmak mümkün deildi.

Veliaht Prens Konstantin bütün askerî kuvvetlerin daimi Genel Ordu Komutanlıı’nın ba ına getirildi; dier prensler ise önemli askeri mevkilerde görevlendirildi. Böylece bir yandan hanedanın, hükümet ve ordu üzerindeki nüfuzu artmı ken dier yandan da saray ile hükümet ve muhalefet arasında uyu mazlık ve mühim siyasi konularda anla mazlıklar meydana geliyordu. Bu yüzden halk, birçok mevzuda kralı sorumlu tutuyor, “yozla mı ” politikacıların izledikleri siyasete kar ı müdahale etmesini talep ediyordu. Hatta 1909 yılının ilk aylarında Yunan basınında krala kar ı dü manca tavır takınan bir akımın varlıı hakkında ayialar dola maktaydı15. Fakat bütün bunlara ramen, genel olarak kral Yunan halkı tarafından seviliyor ve sık sık “ulusal kurtarıcı” olarak nitelendiriliyordu.

4) Askerî Durum 1897 Harbi’ni takip eden yıllarda ülkenin bütün askerî kuvvetlerinin ıslahı için bazı çabalar gerçekle tirildi. lk önce 1899’da askerin reorganizasyonu hakkında iki ayrı taslak hazırlandı; birincisi Ordu Bakanı K. Kumunduros, ikincisi ise Genelkurmay tarafından sunuldu. Theotokis’in Ba bakanlıı sırasında ikinci taslaın kabul edilmesiyle Genel Ordu Komutanlıı ve Ordunun Genel Müfetti lii veliaht

15 Hronos, nr. 1935; 12 ubat 1909, s. 1. 19

Prens Konstantin’e verildi16. Bu taslaın kanunla ması, ordudaki dier subayları da ıslahata katkıda bulunmak üzere harekete geçirdi. Ancak Theotokis buna yeltenen subayları ordudan uzakla tırdı. Bu hareket, hatta ordunun sarayın etki alanına girmesi, uzakla tırılan subayları rahatsız edecekti17. 1903’te Deliyannis kabinesi ordudaki veliaht prensin yetkilerini azaltmaya çalı mı sa da krallın ısrarı üzerine bundan vazgeçmek zorunda kaldı. 1899’da Theotokis kabinesi bütçeden 90.000 drahmi ayırarak, Yunan ordusunun yeniden düzenlenmesi için yabancı uzmanların çaırılmasını hedefliyordu. Veliaht Prens Konstantin kayınbiraderi olan Alman mparatoru . Wilhelm’i ziyaret edip, ondan askeri bir heyeti Yunanistan’a göndermesini rica etti. Ancak . Abdülhamit itirazları üzerine, Alman mparatoru bu istei reddetti18.

1904 yılında, gene Theotokis hükümeti ordunun yeniden te kilâtlandırılması için bir dizi yasa çıkarttı. lk önce, bütün Yunan topraklarının üç büyük askerî bölgeye bölünmesi öngörülüyordu. Merkezleri Atina, Larisa ve Mesolongi’de olmak üzere, sava durumunda bütün ordu hareketinin e güdümü amaçlanmaktaydı. Ba ka bir yasal düzenleme askerlik hizmetinin süresini 24’ten 18 aya indiriyordu. Böylelikle her sene 7.000-13.000 iyi eitim görmü asker sava a hazır olacaktı. Eer bu plan düzenli uygulanabilseydi on sene içinde Yunan ordusu 120.000 iyi eitimli ve teçhizatlı askerden ibaret olacaktı. 1904’te “Milli Müdafaa Ödenei” kuruldu. Uygulanacak yeni vergilerle devletin gelirlerinde bir artı öngörülüyordu. Bu gelirin büyük bir kısmı dorudan doruya sözü geçen müesseseye verilecekti. Onun asli görevi, köhnemi Yunan ordusunun teçhizatını yenilemekti. Bu cihetle Kasım 1905’te Yunan devleti ile Avusturya’daki Steyr Arms Factory arasında bir antla ma imzalandı. Buna göre Yunan ordusu 60.000 Mannlicher-Schönauer tüfekle donatılacaktı. Hatta bununla yetinmeyen Theotokis hükümeti ertesi yıl (1906’da) aynı türden 40.000 tüfek daha istemi ti. Bütün bu ihtiraslı taslaklar hiçbir zaman

16 Thanos Veremis, O Stratos stin Elliniki Politiki, Apo tin Aneksartisia eos ti Dimokratia (Yunan Politikasında Asker, Baımsızlıktan Cumhuriyete Kadar), (Çev: Silia Papathanasiou), Kourier yayınları, Atina 2000, s. 80. 17 Murat Hatipolu, “1909 Gudi Darbesi’nin Yunan Siyasi ve Askerî Hayatındaki Yeri ve Türk- Yunan li kileri Üzerine Oynadıı Rol”, Hacitepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 3, Sa. 2, Ankara 1985, s. 67. 18 Victor Papacosmas, The Millitary in Greek Politiks, The 1909 Coup d’ Etat, The Kent State University Press, Ohaio 1977, s. 22. 20 vücut bulmamı tı, çünkü Yunanistan’ın ekonomisi gereken harcamaları ödeyecek halde deildi19.

Aynı ekilde, 1906’da Theotokis hükümetinin inisiyatifi ile Bahriyenin yeniden düzenlenmesi için Fransa’dan askerî bir heyetin gönderilmesi istendi. Yunanistan’a Alman sermayesinin sızmasından rahatsız olan Fransız hükümeti, Theotokis’in yaptıı teklifi iyi bir fırsat olarak algılayarak, Atina’ya amiral Fournier’yi gönderip, durumu deerlendirmesini istedi. Fransa ayrıca, Yunanistan’a 20 milyon frank borç vermeyi taahhüt etti. Adı geçen amiral, ülkenin jeo-stratejik konumunu göz önüne alarak Yunan filosunun küçük kruvazör ve hücumbotlarla desteklenecek torpidobot ve deniz altı gemilerden olu ması gerektiini savundu. Böylece bir taraftan, tilaf Devletleri Yunanistan’ı güçlü ve deerli bir müttefik haline getirecek, dier taraftan da Yunanistan Girit ve Makedonya’da kendi yayılmacı politikasını daha etkili bir biçimde uygulayabilecekti. Amiralin öngördüü taslak hem Atina, hem de Paris’te olumlu kar ılandı. Fakat ngiltere’nin itirazları ve Makedonya’daki tedhi eylemlerinin devam etmesi nedeniyle kara kuvvetlerinin düzenlenmesine daha çok önem verilmesi üzerine, Yunan Hükümeti Fransız tekliflerine olumsuz bir yanıt verdi20.

Ba arısızlıkla sonuçlanan bu giri imden sonra Teotokis kabinesi Almanya’ya ba vurmayı uygun gördü. Çünkü Yunan politikacıların büyük bir kısmı, Rusya’nın benimsemi olduu Panslavizm ideolojisine kar ı Berlin’in yürüttüü Pangermanizm politikasında dü manlık belirtileri tespit etti. Üstelik Almanya’ya yakınla ması Türk- Yunan ili kilerinin yumu amasına yol açacak dü üncesiyle Kerkira’daki . Wilhelm’in yazlık sarayında görü meler gerçekle ti. Daha evvel Fransa’ya yapılan teklifler tekrarlandı, ama yine de bu diplomatik pazarlıın sonucunda Yunanistan önemli bir ey elde edemedi21.

Görüldüü gibi askerî reorganizasyon için Thetokis ba ta olmak üzere Yunan hükümetleri bazı giri imlerde bulunmu sa da bütün çabalar suya dü mü tü. Bu

19 Victor Papacosmas, The Millitary..., 23-24. 20 Konstantinos Svolopoulos,  Elliniki..., s. 24-26. 21 Konstantinos Svolopoulos, a. e, s. 27-28. 21 noktada askerî vaziyete dair Nikolaos Zorbas’ın te hislerini aktarmanın faydalı olacaı kanısındayız:

“...1897 Harbi’nde alınan utanç verici yenilginin ardından Genel Ordu Komutanlıı müessesinin kurulması subaylar tarafından coku ile karılandı. Fakat kısa zamanda tamamen baarısız bir kurulu olduu kanıtlandı... Acemi erler basit bir askerî eitim aldıktan sonra polis, çeitli ofisler ve bakanların muhafız birliklerine tâyin edilirlerdi. Bu suretle kılalar tenha ve bo bir alan gibi görünmekteydi. Askerlerin eksikliinden dolayı subaylar durgunlaıp vakitlerini atalet içinde geçiriyorlardı... Tatbikat ayaküstü bir biçimde yapıldıından hiçbir faydası olmayıp, bir güruh içtiması haline geldi...”

“...Bahriyede de aynı, umut kırıcı durum hüküm sürüyordu. Deryada tatbikat nadiren yapılıyordu, yapıldıında ise subayların elenme seyahati niteliinde idi. Destroyer gemilerinin kazanları berbat durumda, büyük çaplı ateli silahların atıı ise aırı derecede yava idi... Deniz üssünde çalıanlar sava gemileriyle deil, yatların tamiri ve mobilyanın yapısı ile uramaktaydı. Filonun ıslahı için konulan programlar subaylar arasında tartıma ve uyumazlıın nedeni haline gelmekteydi...”

“...Kara ve deniz kuvvetlerine ait depolarda giysi, mühimmat ve gereken askerî malzeme de bulunmuyordu... Cephane, makineli tüfekler, toplar, atlar, katırlar, arabalar, telefonlar, telgraf, vb gerekli malzemenin salanması için hükümet hiçbir eylemde bulunmadı... Kıladaki yeni depoların inası yetkin bir ekilde yapılmaktansa, veliaht Prens Konstantin’i talebi üzerine, lüks bir biçimde inaat edilmekteydi22...”

Zorbas Ordonat Sınıfının müdürü olduu esnada, 1907 yılında askerî depolarda 60.000.000 fi ein mevcut olması gerekirken sadece 1.837.000, 1908 yılında ise 1.000.000’dan daha az fi ek bulunuyordu.  te ecnebi bir devlet Yunanistan’a harp ilan etseydi, Yunan ordusu kelimenin gerçek manasıyla ona silahsız kar ı çıkacaktı. Buna ramen Genelkurmay subayları, harp durumunda Yunan ordusunun kuvveti

22 Nikolaos Zorbas, Apomnimoneumata ’ Pliroforiai Peri ton Sumvadon Kata tin Diarkeia tis Epanastaseos tis 15is Augoustou 1909 (15 Austos 1909 Devrim’in Sırasında Meydana Gelen Olaylar Hakkında Bilgiler ya da Hatıralar), Lambropoulos yayınevi, Atina 1922, s. 6-9. 22

60.000 tüfek, 1.200 kılıç ve 120 toptan ibaret olacaını ileri sürüyorlardı. Üstemen Metksas ise “Eer Türk-Bulgar çatıması meydana gelirse” adlı risalesinde sava durumunda “... Seferberlik ilan edildikten sonra 15-20 gün içinde sadece 15-20 bin askerin toplanması mümkün olacak; yani 22 bin tüfek, 700 kılıç ve 48 top... 23” diyordu.

Yunanistan’ın 1897 Harbi’nde hezimete uratılması, ülkenin aırı derecede askerî zaafı, veliaht Prens Konstantin’in istibdatçı tutumu, istikrarlı ve düzenli bir çalıma içine giremeyen parlamento, saray ve hükümet-muhalefet ilikileri, askerleri tedirgin etmekteydi. Bunların ekseriyeti Makedonya çatımalarına ya çeteci, ya da ajan olarak katıldıı için Bulgar yayılmacılıı karısında ülkenin tehdit altında olduunu düünmekteydiler.

1882 yılında Askerî Akademi (Sholi ton Evelpidon) yeniden tekilâtlandırıldı. Yıllık okul ücreti 2.500 drahmiydi ki, bir devlet memurunun yıllık maaına eit olduu için sadece üst tabakalar evlatlarını bu akademide okutabilirdi. Aynı yıl astsubay yetitirmek amacıyla yeni bir Harp Okulu (Sholi ton paksiomatikon) kuruldu. Bu okula kaydolmak isteyenlerden ücret alınmaması fakir adaylara askerî kariyer yapmak olanaını salıyordu. Ayrıca bunlar kısa zaman içinde subay rütbesine terfi edebilecekti24. Böylece küçük ve orta burjuva aileleri, çocuklarını askerlik mesleine yönlendiriyordu. Ancak burada zikredilmeli ki, en üst rütbelere sadece Askerî Akademi mezunları sahip olabilirdi. 20. yüzyılın balarında Yunan ordusunda bulunan subayların çounun, bu iki okuldan geldikleri görülmektedir. Subaylar geldikleri sınıfların (orta ve üst tabakaların) fikir, duygu ve belirsiz ideolojilerini benimseyip temsil etmekteydiler. 3 Eylül 1843 tarihli devrime ve Otto’nun hal’ olunmasına yol açan isyana katıldıkları halde askerlerin siyasal ileyile ciddi bir ekilde uramadıklarını savunmak yanlı deildir. Hatta 20.

23 Nikolaos Zorbas, Apomnimoneumata..., s. 8-9. 24 Tanos Veremis, O Stratos..., s. 67.  Baımsız Yunan devletinin kuruluu ardından ülke kral Otto’nun istibdatçı yönetim altında girmi oluyordu. Yerli üst tabakalar ve gaziler politik mirasın daılımında hak ettiklerini alamadıklarını düünenlerdendi. Ayrıca baımsızlık uruna Düvel-i Muazzama’dan alınan borçların ödenmesi için Otto yönetimi aır bir vergi sistemi uygulamak zorunda kaldı. Bunlar halkın ve askerlerin memnuniyetsizliini had safhaya ulatırdı ve 3 Eylül 1843’te ordu tarafından askeri bir darbe yapıldı. Kral Otto bu gelimeler karısında anayasa taslaını oluturacak bir kurulu göreve çaırdı. Bu anayasa 1844’te Mart ayında yürürlüe girmitir. 23 yüzyılın ilk senelerine kadar subayların özel bir sınıfsal bilinç geli tiremedikleri açık idi. Üstelik Yunan toplumunda mesleklerinin ta ıdıı aırlıın önemine i aret edemediklerini savunabiliriz. Fakat tam o sırada, 1897 Harbi’nde Yunanistan’ın yedii tokat, ülkenin içteki çetrefilli ortamı, dı tehditler, hanedanın askerî konulara karı ması ve “Büyük Ülkü”yü gerçekle tirme arzusu, askerlerde önemli bir etki yaratmı oluyordu. Bu suretle subaylar yava yava örgütlenip geni bir muhalefet zemini olu turmaya ba ladılar. 1906 Eylülü’nde “Namus ve Vatan” (Timi kai Patrida) ve “Yunan Subayları ttifakı” (Sindesmos Ellinon Aksiomatikon) ba lıklı bildirilerin yayımlanması25, kanımızca askerlerin benimsedikleri yeni zihniyetin önemli bir belirtisiydi.

B) YUNANSTAN’IN DI POLTKASI 1) Makedonya Sorunu Makedonya, Osmanlı mparatorluu’nun yakla ık olarak Selanik, Manastır ve Kosova illerinin topraklarını kapsayan bölgeye denmekteydi. Söz konusu bölgede Türk, Rum, Bulgar, Sırp, Arnavut, Yahudi ve Ulahlar bulunmaktaydılar. Bölgenin çok uluslu yapısı, zayıflayan Osmanlı Devleti’ni çok ura tıracak olan Makedonya Sorunu’nun ortaya çıkmasında ba lıca nedenlerdendir.

Balkan halkları arasında milliyetçiliin geli imi herhangi bir Batı Avrupa ülkesinde olduundan daha farklı idi. Çünkü Balkanlar’da Ortodoks Kilisesi, Hıristiyanlık ve ulusçuluk ideolojisini birlikte yürütmü , ulusal baımsızlık hareketlerinde oldukça etkin bir rol oynamı tır. Fatih Sultan Mehmet, bilinçli olarak Ortodoks Kilisesinin tek elden yönetilmesi taraftarı olmu , Bulgar ve Sırp kiliselerinin baımsızlıını kaldırmı ken stanbul’daki Rumların etkisinde olan Patrikhane’ye bütün Balkan Ortodoksları üzerinde ruhanî, malî ve adlî yetkiler vermi ti26. Fakat 19. yüzyılın ortalarından itibaren Balkanlar ulusçu ideolojilerin geli mesi nedeniyle, Bulgarlar kendilerini asimile etmek isteyen Patrikhane’nin tesirinden kurtulmak mecburiyetindeydiler. 11 Mart 1870 tarihinde yayınladıı

25 Murat Hatipolu, Türk-Yunan..., s. 48. 26 lber Ortaylı, mparatorluun..., s. 62-63. 24

Eksarhlık Beratı ile Bulgar Kilisesi istiklâlini ilân etmi 27 ve bu olay Makedonya’da kanlı Rum-Bulgar çatı malarının çıkmasının ba lıca nedeni olmu tu.

Makedonya topraklarını arzulayan bir ba ka ülke ise Sırbistan idi. Sırbistan bölgede tarihî hak iddia ederek, özellikle kültürel ve eitsel alanında youn faaliyetlerde bulunmaktaydı. Bu çabaların neticesinde 1892 yılında Makedonya’da 110, 1907’de ise 226 Sırp okulu mevcuttu. Bu okullarda yakla ık 10 bin örenci Sırp dilinde örenim görmekteydi28. Fakat Sırplar, kendilerine has Patrikhane ya da Eksarhlık gibi nüfuz sahibi bir kurum olmadıı için, ihtiraslarını Makedonya’nın Kuzey bölgeleriyle sınırlandırmak zorunda kaldılar. Keza Bükre Hükümeti, bölgede ikamet eden Ulahların milli bilincini kuvvetlendirmek için eitsel propagandaya giri mi ti. Ama Makedonya Sorunu çerçevesinde Romanya’nın rolü ikincil derecede önemlidir. Böylece Yunanlılar, Bulgarlar ve Sırplar sadece birbirlerine deil Osmanlı yönetimi ve Balkanlar’da meskûn Türklere kar ı da tedhi eylemlerine giri ip, her bir unsur kendi topraını geni letme mücadelesi içindeydi.

1878’de imzalanan Ayestefanos Antla masıyla Bulgaristan sınırları içerisinde kalan Makedonya’nın bir kısmı Berlin Antla ması ile Osmanlı Devleti’ne geri verilmi ti. arkî Rumeli özel bir vilayet haline getirilmi se de 1885 senesinde Filibe’de çıkan isyan sonucunda Bulgaristan’a ilhak edilmi ti29. 1893’de Selanik’te MRO’nun (ç Makedonya htilâl Örgütü) kurulması gerçekle mi ti. Kurucu üyelerin birisi olan Chr. Tatarçef örgütün amacını öyle izah etmekteydi: “Bulgar unsuruna dayanarak Makedonya’nın muhtariyetini salamak istemi tik. Bölgenin Bulgaristan’a dorudan balı kılınması dü üncesini reddetmek mecburiyetindeydik; zira Avrupa Devletleri, kom u Balkan ülkeleri ve Osmanlı Devleti’nin itirazları buna engel olacaktı. Bunun için özerk olan Makedonya’nın istikbalde Bulgaristan ile daha kolay birle ebileceine inanıyorduk30”.

1895 yılında “Büyük Makedonya Komitesi” ya da “Haricî Cemiyet” (Supreme Committee ya da External Organisation) adı altında bu kez Bulgaristan’da daha

27 Mahir Aydın, arkî Rumeli Vilayeti, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992, s. 5. 28 Georges Castellan, storia ton Valkanion 14os-20os ai. (Balkan Tarihi 14. –20. yy), (Çev: Vasiliki Aliferi), Govostis yayınları, Atina 1991, s. 491. 29 Mahir Aydın, a. e, s. 255-258. 30 Spiridon Sfetas, Opsis tu Makedoniku Zitimatos ston 20o aiona (20. yüzyılda Makedonya Sorunu’nun açıları), Vanias yayınları, Selanik 2001, s. 25. 25 radikal bir örgüt kuruldu. Örgütün amacı, Bulgaristan ile Makedonya’yı birle tirmekti. Bu uurda 1895 Mayısı’nda Bulgar çeteciler Rumeli’de isyan çıkartmak amacıyla büyük çapta bir harekât düzenlediler. Sonraki yıllarda ise daha iddetli yöntemlere ba vuran Makedonya Komitesi’nin kı kırtmalarıyla bölgede ahvâl epeyce gerginle ti. Tam o yıllarda iki Bulgar cemiyet arasında (MRO ve Makedonya Komitesi) anla mazlıklar ve çatı malar zuhur etmi ti31. 2 Austos 1903’te, bu çetrefilli ortam içerisinde MRO cemiyeti tarafından tertip edilen umumi bir Makedonya ihtilâli ba göstermi ti. Manastır vilayeti merkez olmak üzere, galeyan çarçabuk bütün bölgeye yayılmı ve 26-30 bin civarında çetecinin i tiraki ile her tarafta terör hareketlerine ba vurmaktan geri durulmamı tı. “liden htilâli” denilen bu olayı Osmanlı Devleti güçlükle bastırmı tır32. Ayrıca aynı yıl Bulgar çeteciler, Selanik limanında demirleyen “Guadalquivir” adlı yük gemisini infilak ettirmeyi ba ardılar33.

Bu geli meler üzerine Avrupa Devletleri olaya müdahale etmeye karar verdiler. Balkan sorunlarına özel bir ilgi gösteren Rusya ve Avusturya Ekim 1904’te bir araya gelerek, Mürzsteg Programı isim altında bir ıslahat projesi hazırladı. Bunu, dier devletlerinin onayını saladıktan sonra Osmanlı Devleti’ne sundular. Bu programda öngörülen hususlar unlardı:

a) Osmanlı mparatorluu’nun Balkanlar’da ıslahat hareketini yürütmek amacıyla atadıı Genel Müfetti ’in yanında bir Rus bir de Avusturyalı memurun bulunması, b) Makedonya’daki polis ve jandarma örgütlerinin ıslahı i inin bir Avrupalı generale verilerek, emrine gerei kadar yabancı subayın atanması, c) Yönetim bölgelerinin, toplumların çe itlilii göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmesi,

31 M. S. Anderson, The Eastern Question 1774-1923, Macmillan yayınları, Londra 1966, s. 270. 32 smail Hami Danismed, zahlı Osmanlı..., s. 346-347. 33 Hristos Mihalos, Ai Tessares Epanastaseis, 1909-1922-1936-1967 (Dört Devrim, 1909-1922- 1936-1967), Lamprou basımevi, Atina 1968, s. 16. 26

d) Umumî af çıkarılması; bunun uygulanmasının kontroül için Müslüman ve Hıristiyanlardan müte ekkil bir komisyon kurularak, Rus ve Avusturya temsilcilerinin de üye olması34.

Mürzsteg Programı’nın üçüncü maddesi Yunan hükümetinin tepkisini çekti; zira Yunanlılarca Makedonya’da yapılacak herhangi bir idarî ıslahat, bölgenin etnoloji dengesinin bozulmasına neden olacaktı. Böyle bir dei iklik Bulgarların i ine yarayacaktı. Üstelik Bulgar çetecilerin younla an faaliyetleri, Yunanistan’ın tela ına katkıda bulunuyordu. Bu nedenle 20. yüzyılın ba larında Yunanistan’ın dı politikasında Makedonya Sorunu önemli bir yer almaktaydı.

Zaten, 1900 yılından itibaren Kastoria Metropoliti olan Germanos Karavagelis yerli Rum çetecilerin faaliyetlerini koordine ederek, Bulgarlara ve ana dili Rumca olmayan bölgedeki dier etnik gruplara kar ı Rum köylülerini kı kırtarak, hele Bulgar çetelerinin önderlerini kendi tarafına çekerek, ku kusuz Makedonya üzerinde Yunan ihtiraslarına önemli bir hizmette bulunmu tur35. Eski Hâriciye Nazırı Stefanos Dragumis, Makedonya’daki faaliyetlerin daha düzgün bir ekilde yürütülmesi için bir yandan Yunanlılar ile Rumlar arasında balantı kurmaya çalı ırken, öte yandan da Yunan kamuoyuna ve politikacılara Rumeli’deki durumun kritik olduu ve Yunanistan’ın daha etkili bir ekilde müdahale etmesi gerektiini tavsiye ediyordu. Olu on Dragumis, 1902’de Manastır’da konsolos yardımcısı olarak bulunup, Rum gerillalarının eylemlerini organize etmeye çalı mı tı. Konu hakkında: “...Yunan Krallıı’nın sınırları dıında bulunan Rum cemaatleri tek bir devlet halinde yaamaları... Neden hürriyetlerini Yunanistan’dan bekliyorlar? Yunanistan’ın yardımını beklemeden hareket etsinler... ve o zaman (Yunanistan) onların yardımına koacak...36” diyordu.

Yunanlılar için 1904 yılı bir dönüm noktası olu turuyordu. “Ebros” gazetesi sahibi olan Dimitrios Kalapothakis’ın inisiyatifiyle “Makedonya Komitesi” adlı bir örgüt kuruldu. Amacı Makedonya’da Bulgarlara kar ı mücadele eden Yunan çetelerini

34 Rifat Uçarol, Siyasi... s. 387-388. 35 Konstadinos Svolopulos,  Elliniki Eksoteriki... s. 42. 36 on Dragumis, Martiron kai roon Aima ( ehitlerin ve Kahramanların Kanı), Galaksias yayınları, Atina 1971 (5. baskı), s. 27. 27 kuvvetlendirmekti. Söz konusu örgüte Pavlos Melas ba ta olmak üzere birçok subay i tirak etti. 1904 Ekimi’nde Pavlos Melas Makedonya bölgesinde bir Osmanlı birlii ile çatı ırken ölmü ve kahramanla tırılmı tı. smi Yunanistan’da efsanevi boyutlar kazandı. Bu olaydan sonra “Makedonya Komitesi”nin üye sayısı büyük bir hızla arttı ve Yunan hükümetinin resmî te vik ve desteiyle pek çok subaylar Osmanlı-Yunan hududunu a ıp Makedonya bölgesinde Bulgarların terör eylemlerine aynı biçimde kar ılık vermekteydiler. Ayrıca, Yunan subaylarının çou sahte kimliklerle öretmen, tüccar ve ya konsolos vekili olarak Makedonya’nın çe itli kentlerinde ve kasabalarında bulunup ajanlık ve propaganda yapmaktan geri durmuyorlardı37.

Osmanlı Devleti durumdan habersiz deildi. Yunan hükümetinden subaylarının Osmanlı topraına sızmasını durdurmasını istemi se de Makedonya’daki karı ıklıkları önleyemedi; zira Yunanistan, kendi subayların bölgedeki Rum çetelerinde liderlik yaptıklarını inkâr edip, bunun asılsız bir ayia olduunu savunuyordu38.  te, 1904’ten 1908’e kadar Makedonya’daki Rum-Bulgar mücadelesi vah i bir ekilde devam ederken 23 Temmuz 1908’de ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne balı genç subayların ba ladıkları devrimin neticesinde Osmanlı Devleti’nde Me rutiyet ilân edilmi ti. Me rutiyet’in ilânı ülke çapında co ku ve sevinç gösterileriyle kar ılanmı , Osmanlı mparatorluu’nun muhtelif unsurları arasında muvakkat bir uzla ma, yakınla ma ve sükûnet ortamı salayıp, ülkede hürriyet ve güven hava estirmi ti39.

Böylece, Makedonya’da bulunan subaylar geçici bir müddet için Yunanistan’a geri çekilmek zorunda kaldılar. Bununla birlikte, kısa bir süre sonra yine Rumlar ile Bulgarlar arasında kanlı çatı malar meydana gelmeye ba ladı. Makedonya Sorunu yeniden alevlendi. 1909 yılından itibaren Yunan basınında Bulgaristan ve Osmanlı Devleti aleyhine yazılar çıkıyordu. Örnein, 5 Ocak 1909’da “Akropolis” gazetesinde yayımlanan “Makedonya’daki olaylarını beenmiyoruz” ba lıklı makalede unlara yer verilmekteydi: “Makedonya’da cereyan eden hadiseler bizi, eski boazlama düzeninin geri dönüp geleceine inanmak zorunda bırakıyor...

37 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata mou 1897-1947, ( Hatıralarım 1897-1947), C.1, Aetos yayınları, Atina 1950, s. 36-37. 38 Spiros Melas,  Epanastasi tou 1909 (1909 Devrimi), Biris yayımları, Atina 1972, s. 220. 39 Ali hsan Gencer – Sabahattin Özel, Türk nkılâp Tarihi, Der yayınları, stanbul 2001 (8. baskı), s. 29. 28

Bulgar, Ulah ve Türk provokatörleri Yunanlılara saldırıyor, barısever ve kendi halinde yaayan Yunanlıları öldürüyorlar... Demekki çok vahim bir durum karısındayız ve bu vaziyetin olumasında Türkiye’nin sorumluluu büyüktür...40”. Üstelik 19. yüzyılın son yıllarından itibaren Yunanistan’ın politikasına balanmı Patrikhane, Makedonya’da cereyan edenlerden bahsederek, Osmanlı yetkili makamlarını yermekten çekinmiyordu. Büyük Kilise’nin yayın organı olan “Eklisiastiki Alithia” (Kilise Gerçei) dergisinde a aıdaki gibi yazılar çıkıyordu: “Daima Yunanlılar (Rumlar) ile Bulgarlar ihtilafa dütükleri vakit Osmanlı Hükümetinin jüri kararı Bulgarların lehinde oluyor... Osmanlı Devleti Bulgaristan’daki Müslümanları savunduu halde orada bulunan Rumların haklarına destek vermeyi ihmal etti”41.

Makedonya Sorunu, görüldüü gibi, 20. asrın ba larında Yunanistan’ı çok ura tıran bir konu mahiyetindeydi. Kesin bir çözüm bulunamadıı için hem politikacılar hem de kamuoyu tedirgin oluyordu. Bunda, basında yayımlanan tahrik edici makalelerin payı da vardı. Ayrıca, ülkenin askerî zaafını iyi bilen subaylar memnuniyetsizliini açıkça belirtiyorlardı çünkü ne Bulgaristan’a ne de Osmanlı Devleti’ne kar ısına çıkılabilinirdi.

2) Girit Meselesi 1897 Osmanlı-Yunan Sava ı’nın sonuçlanmasından sonra stanbul’da sulh artlarını tartı mak amacıyla milletlerarası bir konferans toplandı. Görü meler esnasında ngiltere, Fransa, Rusya ve talya, Girit’in Osmanlı hakimiyetinde muhtar ve tarafsız bir hale getirildiini bildirdiler. Avrupa Kuvvetleri’nin bu beyanı Giritli Rumları cesaretlendirdi ve Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çarpı malar oldu. Olaylar sırasında ngiltere Vis-Konsülü öldürüldü. Böylece dört büyük devlet Babıâli’ye ortak bir ültimatom vererek Girit’in bir ay içinde Türk birliklerinden tahliyesini istediler. Osmanlı Devleti öneriyi reddetmi se de 5 Kasım 1898’de adadan askerlerini ve memurlarını geri çekmeye mecbur kalmı tır42.

40 Akropolis, nr. 6379; 5 Ocak 1909, s. 1. 41 Eklisiastiki Alithia (Kilise Gerçei), nr. 33, 19 Austos 1909, s. 1. 42 Enver Ziya Karal, Osmanlı..., s. 124. 29

Avrupa Devletleri adayı kendi aralarında taksim edemezlerdi. Ancak adanın 1897 Harbi’nde malup olmu Yunanistan’a da balanması mümkün deildi. Bu nedenle, Girit Osmanlı egemenliinde kalmasına, ancak Yunan Prensi Yorgo’nun umumî vali olarak tâyin edilmesine karar verdiler. Bu suretle, Almanya, Avusturya ve Osmanlı mparatorluu’nun itirazlarına ramen, 21 Aralık 1898’de Prens Yorgo Girit’e giderek adanın yönetimi üzerine aldı. Büyük Devletler gemilerini geri çektiler, ancak asayi sizliin önlemesi için askerî birlikler bıraktılar.

1899 bir kurucu meclis toplanmı ve Venizelos tarafından yeni bir anayasa hazırlanmı tı. Buna göre bir Mebuslar Meclisi, bir de prense yardımcı olmak üzere dördü Hıristiyan biri Müslüman olan, be ki ilik bir mü avere heyeti kurulmu oluyordu. Bundan ba ka Girit için bir bayrak, posta pulu ve talyan subayları nezaretinde polis te kilâtı düzenlendi. Böylelikle ada, sözde Osmanlı egemenliinde kalmaya devam etmi se de fiili olarak bu hâkimiyetten ayrılmı oluyordu43. Bu geli melerin neticesinde adada Yunanistan etkisi altında âdeta baımsız bir devlet kuruldu. Fakat bununla yetinmeyen Rumlar Girit’te kurulan bu yeni rejimi geçici kabul ettiler ve daima adanın Yunanistan’a ilhak edilmesini arzuladılar.

Girit’teki yeni düzenin karı ıklıı ve idare edenlerin yetkilerindeki görece belirsizlik, adanın iç te kilâtlandırılmasına ve iktisadî geli mesine temel bir engel te kil etmekteydi. Üretim kaynaklarının eksiklii ve ekonomik darlık, Rumların Yunanistan’la birle mek isteini kuvvetlendirirdi. Venizelos bütün bu öeleri göz önünde bulundurarak 1900 yılında umumî valiye, adanın Yunanistan’la dorudan birle mesini olanaksız olduu, kademeli olarak elveri li artların olu masına katkıda bulunulup, sadece mevcut rejimin uzatılması yoluyla Girit’in Yunanistan’a ilhak olunabilecei görü ünü bildirdi. Buna mukabil Yunan Devleti’nin tembihlerine uyarak Prens Yorgo, 1901 yılında oldu-bitti politikasını uygulayıp Girit’i resmen Yunanistan’a balamak istedi. Böylece Venizelos ile Prens Yorgo arasında görü ayrılıı ba göstermi oluyordu. 6 Mart 1901’de Venizelos istifa etti. Venizelos’un istifası kabul edilmedi, fakat iki hafta sonra kendisi prens tarafından azledildi44.

43 Enver Ziya Karal, Osmanlı..., s. 125. 44 Konstantinos Svolopulos, “ Kritiki Politia apo to 1899 eos to 1909 (1899-1909 yıllarda Girit Yönetim Biçimi), storia tu Elliniku Ethnus, Neoteros Ellinismos, 1881-1913 ( Yunan Ulusun Tarihi, Modern Yunan Tarihi, 1881-1913), C. 14, Ekdotiki Athinon yayınları, Atina 1977, s. 199-201. 30

1905 yılında, mecliste Prens Yorgo’ya kar ı var olan güçlü muhalefet hareketini koordine etmek dorultusunda harcanan bütün çabalar ba arısızlıkla sonuçlandıktan sonra, Venizelos 600 taraftarı ile birlikte “Therisos” adlı bölgeye çekilerek, isyan etti. Venizelos’un fikriyatında önemli bir dei iklik vardı. Bu kez Girit’in dorudan Yunanistan’a ilhak edilmesini talep ediyordu. Bu ortam içerisinde Girit Meclisi “enosis”i (Yunanistan’la birle me) ilân etti, fakat Avrupa Devletleri, Dou Akdeniz’deki denge bozulmaması için, bunu reddettiler. Bununla birlikte, genel vali ile isyancılar arasında arabuluculuk yapmayı kabul ederek adaya bir heyet yolladılar. Yapılan müzakereler sonunda Venizelos yana maya razı oldu45.

Bu noktada “Therisos isyanında” ngiliz parmaının da mevcut olduunu söylemek olanaksız deildir. ngiltere, Girit’in önemli jeopolitik ve stratejik konumunun farkında idi; bu yüzden Malta ve Kıbrıs gibi Girit’i de ele geçirmek isterdi. Fakat dier Avrupa Devletleri’nin tepkisinden ötürü bunu yapamıyordu. Böylece, bir yandan Yunanistan’la birle mesiyle ilgili projelere muhalefet etmekte öte yandan da Rum asileri ile temasa geçmekteydi. Zira enosis ilân edilmi olursa adadaki nüfuzu artmı olacaktı. Örnein, 1905 yılında Filaretos ile mahrem bir sohbetinde Venizelos, Girit’in Yunanistan’la birle tii takdirde Suda Körfezi’nin ngiltere’ye verilmesi gerektiini ileri sürdü46.

Girit üzerine younla an ngiliz ihtirasları ve faaliyetleri, Rusya ba ta olmak üzere dier Avrupa kuvvetlerinin itirazlarına neden olmu tu. Bu ortam içerisinde 1906 yılında yeni ıslahat tedbirleri alındı. Bunlara göre: a) polis te kilâtı ve sivil müdafaa kuvvetlerinin Yunan subayların nezaretinde yeniden düzenlenmesi, b) Uluslararası askerî birliklerin çekilmesi, c) Adaya yeni bir borcun verilmesi (9.300.000 Fransız Frangı), d) Yunan ekonomisini kendi denetimi altında tutan Devletlerarası Mali Komisyonun yetkilerini Girit’e de uzatması, e) Anayasanın revizyonu f) Avrupa Devletleri’nin onayı saladıktan sonra Yunan Kralı’na, adanın genel valisini tayin hakkının tanınması. Bu cihetle, Prens Yorgo, yönetiminden memnun olmayan Girit’teki burjuva unsurların baskısı üzerine, valilikten çekilmek

45 Douglas Dakin,  Enopoisi tis Elladas 1770-1923 (Yunanistan’ın Birle mesi 1770-1923), Morfotiko druma Ethnikis Trapezis yayınları, Atina 2001 (5. baskı), s. 260-261. 46 Giannis Kordatos,  Epemvaseis ton Aglon stin Ellada (Yunanistan’daki ngiliz Müdahaleleri), Ta Nea Vivlia yayınları, Atina 1946, s. 51-52. 31 zorunda kaldı. Yunan Kralı göreve eski ba bakanlardan Aleksandros Zaimis’i tâyin etti47.

Bu geli melerin sonunda, tamamen bir Yunan adası haline gelmi bulunan Girit, görünü te de olsa Osmanlı mparatorluu’nun hakimiyetine balı kalmaya devam etti. Fakat ıslahatlar ne derece iyi olursa olsun, Rumları ve Yunanistan’ı tatmin etme imkânı yoktu. Hem Rumlar hem de Yunanlar, Girit’i Yunan Krallıı ile birle meye götürecek yeni imtiyazlar pe ine dü üyorlardı. Böylece, Jön Türk Devrimi’nin yarattıı çetrefilli ortamdan yararlanarak Avusturya ve Bulgaristan’ı taklit eden Girit Meclisi, adayı Yunanistan’a balattıını ilân etti. Girit Meclis Ba kanı Papamastorakis, enosis’i u sözlerle beyan etti: “Müzmin programın gerçekle mesi için daima çabalayan halkımız, Girit’in baımsızlıını ve adanın Yunan Krallıı’nın bölünemez bir kısmı olması için Yunanistan’la birle mesini ilân ediyor ve Yunan Kralı’na adanın yönetimini kendi eline almasını rica ediyor. O zamana dek Yunan Devleti’ndeki mevcut yasalara uygun bir biçimde ve Helenlerin Kralı adına, Girit Meclisi adayı yönetmeye devam edecek...48”.

Theotokis Hükümetinin destei ile yapılan bu keyfi eylem ba arılı olamadı. Osmanlı Devleti ilhaka kesin olarak kar ı çıktı. Keza Avrupa Kuvvetleri, Bosna- Hersek ve Bulgaristan bunalımlarının sürmekte olduu esnada, yeni bir krizin zuhur etmesine izin veremezlerdi ve Giritli Rumların beyan ettikleri enosisi tanımadılar. Böylece ba ta saray olmak üzere Yunan hükümeti de ülkenin askerî zaafını göz önüne alarak Yunanistan’la birle me kararını kabul edememi ti49. Konu hakkında, “stanbul Örgütü”nün kurucusu Suliotis, Yunan hükümetine Giritli Rumları kı kırtmaması, hatta özerk statüsünün korunmasına çalı ması gerektiini tavsiye etti; çünkü Osmanlı Devleti’nin varlıını muhafaza etmek ve bu devlet içinde zamanla Rumları egemen haline getirmek üzerine çalı maktaydı50. Bununla beraber, enosisin

47 Konstadinos Svolopulos, Eliniki Eksoteriki..., s. 36-37. 48 Tasos Vurnas, Gudi, To Kinima tu 1909, To Hroniko mias Prospathias gia Astiko-dimokratiko Metashimatismo stin Ellada (Gudi, 1909 Darbesi, Yunanistan’daki burjuva-demokratik bir transformasyon hareketinin ruznamesi), Tehni-Epistimi yayınları, Atina 1957, s. 18. 49 Miltiadis Malainos,  Epanastasis tou 1909, (1909 Devrimi), Atina 1965, s. 18-19. 50 Thanos Veremis, “The Hellenic Kingdom and the Ottoman : The experiment of the Society of Constantinople, Ottoman Greeks in the Age of Nationalism: Politiks, Economy and Society in the 19th Century, (Haz: D. Gondikas, Ch. ssawi), The Darwin Press yayınları, Princeton, New Jersey 1999, s. 185. 32 tanınmaması Yunan politikacılar ve kamuoyunu büyük bir hayal kırıklıına urattı. Ortaya çıkan bu son durum Yunan silahlı kuvvetlerince utanç verici bir olay olarak deerlendirilmi ve genç subayların memnuniyetsizliini had safhaya ula tırmı tır. Üstelik, basında yayımlanan tahrikkâr ve fırtınalı makaleler ho nutsuzluun artmasına neden olmaktaydı. Bu suretle ”beceriksiz” politikacılara kar ı kınamalar ve öfke dalgası gittikçe büyüyordu; zira Megali dea’nin gerçekle mesi yakın istikbâlde olanaklı görünmüyordu.

Bütün bunlara ramen ngiltere, Fransa, Rusya ve talya Girit Adası’nda bulunan askerlerini 27 Temmuz 1909 tarihine kadar geri çekmeye karar verdiler. Osmanlı Devleti, birliklerin tahliyesini geri bırakmalarını istemi se de söz konusu Avrupa Kuvvetleri bu istee yana mamı , sadece Suda Limanı’nda Osmanlı bayraının bulunması ve Müslüman halkın korunması için bu limana dört sava gemisinin gönderilmesini kabul etmi tir51. Böylelikle, 1909 yılında Girit Meselesi yeni boyutlar kazanarak, Yunanistan ile Osmanlı mparatorluu arasında ortaya çıkan sürtü melerin kaynaı oluyordu.

C) YUNANSTAN’IN KTSADÎ DURUMU Bu noktada, 1897 – 1909 yıllar arasında Yunanistan’daki iktisadî hayatın ana hatlarını çizmenin faydalı olacaı inancındayız. ktisadi geli melerin dier toplumsal ve siyasal yapılar üzerinde etkili olduu bilinmektedir. Örnein, sınıfsal yapı, devlet, mülkiyet ili kileri, hukuk gibi kurumların yapısı ve nitellii ekonominin geli mi lik düzeyiyle yakından ili kilidir. Böylece her ülkenin iç hayatında asayi in salanması ya da galeyanın zuhur etmesi maddi temellere balı olduu savunulabilir. Keza milletlerarası arenada her devletin mali durumu, dier devletlerle ili kisi açısından belirleyici bir öe olarak deerlendirilmektedir.

27 Ekim 1907’de yapılan nüfus sayımına göre Yunan Krallıı’nın nüfusu 2.631.952 ki i idi. Bunun % 50 ya da % 55’i tarımla ura ıp, geçiniyordu ki, bu da Yunan ekonomisinin büyük ölçüde tarıma dayalı olduunu göstermektedir52.

51 Rifat Uçarol, , Siyasi... s. 415. 52 Kostas Oikonomou, “Elliniki Koinonia kai Oikonomia stin Proti Dekaetia tou 20ou aiona” ( 20. asrin ilk on yıllık süresinde Yunan topluluu ve ekonomisi), storia tou Ellinikou Ethnous, Neoteros Ellinismos 1881 – 1913, (Yunan Ulusun Tarihi, Modern Yunan Tarihi 1881 – 1913 ), C. 14, Ekdotiki Athinon yayınları, Atina 1977, s. 192 – 193. 33

Tesalya’nın Yunanistan’a katılmasından sonra 12.000.000 dönümünün tarıma elverili olduu tahmin edilmektedir. Fakat 5.000.000 dönümün büyük toprak sahiplerine (tsiflikades) ait olduu görülmektedir. Böyle 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl balarında küçük ve orta mülkiyetin yanı sıra büyük toprak mülkiyeti de söz konusuydu. Büyük toprak sahipleri, mülklerini köylü hanelerine kiralayarak iletmeyi tercih ediyorlardı. Ancak bu dönemde tımar sisteminin uygulanmasının rafa kaldırılması ve yeni kanunların tatbik edilmesi ‘’marabaları’’ geleneksel olarak sahip oldukları haklardan yoksun kıldı. Bunun zımnında onların durumu kukusuz kötületi. Örnein toprak sahibi, kira mukavelesinin müddeti tamamlanmadan önce köylüyü mülkiyetinden çıkararak uzaklatırabilir ya da sözlemeyi yenilemeyebilirdi. Öte taraftan çiftçi emlak sahibine karı dava açamazdı. Bu koullar bir yandan köylülerin büyük toprak sahipleri karısındaki direnme gücünü zayıflatmıken öte yandan onları sefalete doru sürükleyip götürmekteydi.

Aynı zamanda aalar üretimin inkiafında temel engeli oluturmaktaydı. Zira bu dönemde ihracata ve iç pazara yönelik tarımsal üretiminin yaygınlamasına gerekli özeni göstermemilerdir. Yatırımcıdan ziyade rantçı olarak düünerek topraın ekilmesinde yeni yöntemler kullanmaktan, hatta yeni tarım ürünleri yetitirmekten kaçındılar. Bununla birlikte tarlalarının büyük bir kısmını bo bırakıp göçebe hayvan besleyenlere kiralamayı tercih ediyorlardı. Bu yöntem ile küçük fakat sabit bir gelir salanmaktaydılar. Ama yukarıda da denildii gibi, bu artlar altında tarımsal üretiminin gelitirilmesi olanaksız kılınıyordu53. Ayrıca Yunan topluluunun bu muhafazakâr ve tutucu unsurları, sadece ekonomik deil siyasal olarak da nüfuz sahibi olduklarından kommatarhes ile yani yerel siyasal parti bakanlarıyla yakın ilikiler kurmular, seçimlerde köylülerin oylarını istedikleri partiye yöneltmiler ve dolaylı olarak hükümete baskı yaparak köylüler lehine yasa çıkarılmasına engel olmulardı54.

Küçük ve orta ölçekli toprak sahiplerinin konumunun ise daha iyi olmadıını vurgulamalıyız. Bu üreticiler aır vergilendirmeye tabi tutuldular; 1904 yılında

53 Kostas Oikonomou, “Elliniki Koinonia..., s. 195. 54 Dertilis Georgios, Koinonikos Metashimatismos..., s. 147 – 152. 34

Yunan halkı gelirinin büyük bir bölümünü (23%) vergilerin ödenmesi için harcadı.55 Bu tabii ki i çi ve fakir köylü ailelere ekonomi açısından büyük bir darbe olarak algılanmaktadır. ‘’Tarla sürmede kullanılan hayvan vergisi’’nin konulması ise kaldırılamaz bir yük niteliindeydi. Çiftçilerin kooperatif kurmadaki zihniyet eksiklii de göz önünde bulundurulduunda anla ılıyor ki, bu üreticiler kendi ekimlerini finanse edemiyorlardı. Gerekli tahsisatı salamak amacıyla bankadan borç istemek yerine tefecilerin özel sermayelerine ba vurmaktan geri durmuyor ve bu suretle zamanla borç altına giriyorlardı56.

te 1890’larda ba layan ve 1910’a kadar devam eden, özellikle ABD’ye yönelik göç dalgasının altında yatan ba lıca neden Yunanistan’daki bu kötü ekonomik ko ullardı. 1890’da 1.108, 1910’da ise 39.135 Yunan Amerika’ya göç etmi ti57. Tahminen 1890 ve 1914 yılları arasında neredeyse tümü erkek olan ve bütün nüfusun yakla ık altıda birini olu turan 350.000 Yunan göç etti58. Göç edenler daha çok i çi veya fakir tarımsal üretici idi. Bunların ekseriyeti yurt dı ında birkaç yıl çalı ıp yeterli para biriktirdikten sonra Yunanistan’a geri dönme dü üncesiyle ülkesinden ayrılmı , fakat sonunda gittikleri yerden geri gelmemi lerdir.

Büyük göç dalgası esnasında Yunanistan tarım alanında mevcut olan iki önemli sorun yüzünden sarsılıyordu. Birisi ‘’Kuru Üzüm Meselesi’’, ikincisi ise ‘’Tesalya Sorunu’’ olarak bilinmektedir. öyle ki: 19. yüzyıl boyunca Yunanistan’ın en önemli ihraç edilen ürünlerinden biri kuru üzüm idi. 1861’de 42.800, 1878’de ise 100.700 ton kuru üzüm ihraç edildi.59 Aynı zamanda Fransa’daki baların asma biti yüzünden mahvolunmasıyla Yunan ürünü büyük rabet görmü , fakat 1890’larda dünya çapında meydana gelen ekonomik kriz ve Fransız balarının yeniden canlandırılması Yunan kuru üzüm ihracatına büyük bir darbe indirmi ti. Kuru üzüm fiyatlarını yüksek tutmaya çalı an hükümetlerin bütün çabalarına ramen ürünün fiyatı gittikçe dü tüünden, üreticiler büyük bir hayal kırıklıı ya adı ve sık sık ayaklandılar.

55 Victor Papacosmas, The Millitary..., s. 28. 56 Kostas Oikonomou, “Elliniki Koinonia..., s. 193. 57 Apostolos Vakalopoulos, Nea Elliniki storia 1204 – 1985 ( Modern Yunan Tarihi 1204 – 1985), Vanias yayınları , Selanik 2004, s. 336. 58 Richard Glogg, Modern Yunanistan Tarihi, (Çev: Dilek endil), leti im yayınları, stanbul 1997, s. 93. 59 Elias Terzopoulos, Greece, “The Failure to Create a Bourgeois State 1909 – 1932”, Kent State University, Faculty of Politıkal and Social Science Doktora Tezi, 1974, s. 55. 35

1899’da Teotokis hükümeti tarafından ‘’Kuru Üzüm Bankası’’ kurulduysa da üreticilerin durumu iyile medi. Müteakip yıllarda sorunun devamlıı toplumsal ho nutsuzluklara neden olmu tu60.

Dönemin dier büyük bir problemi ise ‘’Tesalya Sorunu’’dur. 20. asrın ba larına dek Yunanistan’da, yukarıda da açıklandıı gibi, büyük emlak sahipleri, özellikle Tesalya’da varlık gösterebilmi lerdir. Tesalya topraının % 75’i onların elinde idi. Cihan ekonomisi kapitalist sistemin yörüngesine girmi olmasına ramen bu aalar, pazara yönelik tarımsal üretimi desteklemediler. Ayrıca onların köylülere kar ı istibdatçı davranı ları, marabaların aalar için ezilmi olduklarını dü ündürmekteydi. Yunan halkının çou, hükümetlerin yaptırımlarının Osmanlılarınkinden daha az ezici olacaını umduysa da hayal kırıklıı ya adı. Devlet onları yatı tırma dü üncesiyle bazı giri imlerde bulundu, örnein 1907’de çıkardıı bir yasa ile köylülere kendi ektikleri tarlaya sahip olabilme hakkı tanıdı, ama halkın büyük mülkleri istimlâk istemesi gerçekle emedi. Bu suretle küçük toprak sahipliinin daha geni boyutlara ula ması, üretimin geli mesine katkıda bulunamadı61. Böylece Tesalya sorunu, bazen kanlı ayaklanmalara bile yol açan, büyük bir problem olarak görülmekteydi.

1893’de Yunanistan’ın iflas etmesi, 1897 Osmanlı – Yunan Harbi’nden dolayı Yunan iktisadinin kötüle mesi, hele 1898 Milletlerarası Mali Komisyon’un kurulması drahminin deerinin dü mesine sebep oldu. Fakat drahminin devalüasyonu ile 19. yüzyıl sonlarında Avrupa ekonomisinin yeniden canlanması, Yunan dı ticaret dengesinin dei mesine neden oldu. Yunanistan’da ilk sanayi i letmeleri dalgasının 1850 ve 1860’larda ba latılmı olduu görülmektedir. 1898’den itibaren Pire ba ta olmak üzere, Patra, Volos ve Kerkira’da yeni sanayiler meydana getirilmee ba lanmı tı62. Yunan hükümetleri, sanayinin güçlendirilmesi hedefi ile demiryollarının in asına büyük özen gösterdiler. 1901 – 1909 yıllar arasında mevcut raylara 600 kilometrelik bir demiryolu aı eklenmi tir63. imendifer

60 Tasos Vournas, storia tis Neoteris..., s. 566. 61 Douglas Dakın,  Enopoisi..., s. 377. 62 Apostolos Vakalopoulos, Nea Elliniki..., s. 337. 63 Eleftherios Papagiannakis, “Oi Ellinikoi Sidirodromoi: 1880 – 1910, Pilitikes, Oikonomikes, kai Koinonikes Diastaseis” (Yunan imendiferleri: Politik, ktisadı ve Toplumsal Boyutları), Themata 36 aının geli tirmesi için 1902, 1905 ve 1906’da Avrupa Devletlerinden borç alındı64. Yunan yöneticileri demiryolu yapımından çe itli yararlar beklemekteydiler. Bunların en önemlileri sava dönemlerinde Tesalya cephesine asker ve mühimmat sevk edilebilmesi, dı pazarlara yönelik tarımsal ve dier ürünlerin ula tırması geliyordu. Böylece sanayi de faydalanmı oluyordu.

Osmanlı uyruklu Rumlar, Yunan Krallıı içerisinde birçok yatırıma giri iyorlardı. Yunanca konu an Osmanlı Ortodoksların altın devri sayılan 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, 1908’e dek65 Rum cemaati Avrupa devletlerin ticaret i lerinde aracı konuma girerek, zenginle ti. Cemaat bir yandan Osmanlı mparatorluu içinde genellikle sarraf, tüccar ve sanayici olarak önem kazanırken66, öte yandan Yunanistan’da youn faaliyetlerde bulunmaktaydı. Fakat bunlar, endüstrinin geli mesi için yatırım yapmak deil, borsaî ve spekülatif amillerle hareketlendirdiklerinden Yunan Krallıın sanayile mesinde etkili olamadılar67.

Endüstrile me ile e zamanlı ilk ehirle me belirtileri ortaya çıkmakta, fakir köylü hanelerinin erkek mensupları ta radan hem Yunanistan dı ına hem de içteki ehirlere göç etmeye ba lamaktaydı. Oralarda fabrika ya da küçük sanayi sektöründe i çi olarak istihdamları mümkün idi. Atina ve dier büyük kentlerin nüfusu gittikçe artmaktaydı. Bu sürecin doal sonucu, i çi ve küçük burjuva sınıfının te ekkül etmesiydi.

Bütün bu geli melere ramen Avrupa kapitalist devletleriyle mukayese edildiinde Yunanistan’ın sanayile me çabalarının ba arısızlıkla sonuçlandıı görülmektedir. Bunun ba lıca sebepleri: büyük miktarda sermayenin yokluu, yatırımlarda aaların ‘’tereddütlü’’ davranı ı, Rumların spekülatif faaliyetleri, Krallıın daimî ekonomik zaafı, Batı devletlerinin Yunanistan içinde yatırım

Neoellinikis storias (Modern Yunan Tarihi Konuları), (Haz: G. Dertilis, K. Kostis), Sakkoula yayınları, Atina – Gümülcine 1991, s. 390. 64 Victor Papacosmas, The Millitary... s. 27. 65 Herkül Millas, Geçmiten Bugüne..., s. 216. 66 Haris Exertzoglou, “The Development of a Greek Ottoman Bourgeoisie: Investment Patterns in the Ottoman Empire, 1850 – 1914”, Ottoman Greeks in the Age of Nationalism, (Haz: D. Gondikas, Ch. Issawi), The Darwin Press yayınları, Princeton, New Jersey 1999, s. 89 – 107. 67 Georgios Dertilis, Sigrisi kai Sheseis tis Ellinikis Oikonomias me ti D. Europi ( Batı Avrupa’ya Kıyasla Yunan Ekonomisi), Themata Neoellinikis Oikonomias ( Modern Yunan Tarihi Konuları), (Haz: G, Dertilis, K. Kostis), Sakkoula yayınları, Atina – Gümülcine 1991, s. 291. 37 yapmadaki isteksizlii ya da yatırılan yabancı sermayesinin sınırlı kalması, özel tefeciliin devam etmesi, vergi kaçakçılıı ve gelir vergisinin uygulanmaması idi.

1829 senesinde müstakil Yunan Krallıı’nın kurulmasından itibaren Yunan denizcilii tekâmül etmekten geri durmadı. Bir taraftan tarımsal ürünleri, ülkenin iç kesimlerinden sahillerde bulunan ehirlere, dier taraftan da ihraç mamulleri dı merkezlere Yunan gemileri aracılııyla ula tırılıyordu. Yunan nüfusunun önemli bir kısmı bu alanda faaliyet göstermekteydi. 1880’ler Yunan denizcilii için bir dönüm noktası olarak algılanmaktadır. Çünkü Yunan bandıralı ta ıyan gemilerin sayısı büyük bir artı göstermekteydi68. 1893 yılında Osmanlı Rumları ve ülke içindeki zengin unsurların sermayesiyle kurulmu olan ‘’Atina Bankası’’ armatörlere her çe it kolaylıı salayarak, bu evrime damgasını vuran bir etken olarak sayılabilir 69.

Aynı dönemde yava yava yelkenli gemilerim yerine buharlı gemiler kullanılmaa ba landı. Buharlı gemilerin sayısı gittikçe artmakta ve sürekli olarak Yunan ticarî filosu büyümekteydi. Örnein 1875’te 8.244, 1895’te 144.975 ve 1915’te 893.650 ton kapasitesinde Yunan bandıralı gemiler mevcut idi70. 20. yüzyılın ba larında beynelmilel arenada cereyan eden olaylar Yunan ticari denizciliinin geni lemesi için elveri li bir zemin hazırladı. 1899 – 1902 yıllar arasında Boers Sava ı, hatta 1911 Trablusgarp Harbi’nin ba göstermesi ku kusuz Yunan filosu için müsait bir konjonktür idi.

Kuru üzüm, tütün, zeytinyaı, pamuk gibi tarımsal ürünler 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın ba larında temel ihraç mallarını olu turuyordu. Bunun üzerine o devirde sadece ihracî deil ithalî ticaret de geli mekteydi diyebiliriz.

Mamafih, dü ünüldüünün aksine durum göründüü gibi deildi. Zengin armatörler kazandıkları parayı ülke dı ına naklederek orada çe itli yatırımlara giri meyi tercih ediyorlardı. Tüccar ve armatörlerin bu yöntemi Yunan ekonomisini özel sermayeden mahrum kıldı ve devlet elveri li geli melerden yararlanamadı. Ayrıca küçük ve orta ehir katmanlarını olu turan ve ticarî denizcilikle ura an

68 V. Kardasis, “ Elliniki Emporiki Nautilia 1832 – 1914”( Yunan Ticari Denizcilii ), Themata Neoellinikis storias ( Modern Yunan Tarihi Konuları ), (Haz: G. Dertilis, K. Kostis), Sakkoula yayınları, Atina – Gümülcine 1991, s. 345. 69 V. Kardasis, a. e, s. 350. 70 Douglas Dakin, ,  Enopoisi..., s. 379. 38 tacirler, ihraç malları üreten lonca mensupları, hatta gemi tayfaları, liman mercilerinde çalıanlar, hamal ve bunlar gibi bir sürü insan, gözlemlenen ticarî denizciliin genilemesinden faydalanamadı. Bir yandan armatör ve zengin tüccarların kâr peinde koan zihniyeti, öbür yandan devlet tarafından uygulanan aır vergiler zikredilen kitlelerin ezilmesine yol açıyordu. Bundan baka liman tesislerinde tespit edilen sorunların halledilememesi ve Yunan sicil defterine kaydedilmi olan gemilerle nakledilen ihraç mallarının Avrupalı sigorta irketleri tarafından sigortalanması o dönem Yunan ticarî denizciliinin menfi taraflardandı. Bu sorunlar ‘’Hronos’’ gazetesinin sütunlarında öyle yorumlandı: “...Her zaman tüccar ve denizci bir mahiyet taıyan Yunanlar, denizle ilikili olan yatırımlara temayül etmektedir. Yunan ne çiftçi, ne sanayici, ne hayvan besleyicidir; belki ne de askerdir. Fakat kukusuz tüccardır... Yunanlılar yıllarca elverili olmayan artlara karı savaıp kazanmaya baardılar ve bugün 300 buharlı gemiden ibaret olan ticarî bir filoya sahiplerdir... Buna ramen, denizciliimizi büyük bir tehlike tehdit ediyor. Sigorta irketleri – maalesef denizciliimiz yabancı irketlere boyun eiyor – bir Yunan armatör irketine ait birçok geminin batırılması gerekçesiyle Yunan ihracat mallarını sigortalamak için dev bir zam uygulamak istiyor... Bugün denizciliimizde büyük bir kriz yaanıyor... Gerekli önemlerin alınması ciddi, hatta milli bir itir... Millî denizciliimize dair deniz hukuklarının yeniden düzeltilmesi… ve liman mercilerimizin yeniden tekilâtlandırılması olaanüstü bir konudur...” 71

Ana hatlarıyla 19. yüzyıl sonlarında, 20. yüzyıl balarına dek Yunanistan’daki mali durumu izah etmeye çalıtık. Görüldüü gibi, bütün alanlarda yüzeysel daha dorusu ölçülü bir gelime ortaya çıktıysa da nem devletin ne de halkın gelirinde aırtıcı bir deiiklik gözlemlenmemektedir. Böylece buhranın çıkması hep olanaklı görünüyordu. Fakat geçmii daha iyi anlayabilmek ve bu dönemin tarihi çerçevesini daha iyi kavrayabilmek için Yunanistan iç politikasındaki gelimeleri, toplumsal yapıyı, fikir akımlarını hatta dı politikayı gözden geçirmemiz gerektii kanaatindeyiz.

71 Hronos, nr. 1907; 14 Ocak 1909, s. 1. 39

D) OSMANLI DEVLET’NDE II. MERUTYET’N LANININ YUNANSTAN’DAK TESRLER lk anayasanın Padi ah II. Abdülhamit tarafından rafa kaldırılması ve mutlakıyet yönetimin uygulanması geni ve örgütlenmi bir muhalefetin olu masına yol açtı. 1880’li ve 1890’lı yıllardan itibaren sansürün gittikçe artan iddeti üzerine Osmanlı aydınlarının en önemli bir kısmının yurtdı ında ve bilhassa Avrupa’da dergi ve gazete yayını yoluyla faaliyet göstermi , ülke içinde de ilk örgütlenmi muhalefet kümesi 1889’da kurulmu tur. Me rutiyet fikri Osmanlı Devleti içinde sivil, askerî, bahrî, tıbbî ve dier yüksek okul örencileri arasında taraftar kazanarak süratle büyüdü. 1908 yılında, Osmanlı mparatorluu’nun çe itli yörelerinde çıkan ayaklanmalar, dı müdahaleler, memur ve subay maa larının düzenli ödenemeyi i gibi faktörlerin yarattıı genel memnuniyetsizlik kabardı72.

3. Kolordu mensubu ve ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne balı olan Kolaası Niyazi, 3 Temmuz’da Manastır garnizonundaki subayların Cuma namazında olmalarından yararlanarak, adamlarıyla birlikte, gerekli silah, cephane ve parayı alarak daa çıktı. Daa çıkanlar 200 kadar er, bir o kadar ba ıbozuk ve sivildi73. Sonraki günlerde olaylar o kadar büyük bir hızla geli ti ki, Makedonya’daki durum tümüyle Saray’ın denetimi dı ına çıkmı tı ve 23 Temmuz’da ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin inisiyatifiyle Me rutiyet ilân edilmi ti. Ertesi gün Sadrazam, Hilmi Pa a’ya çektii telgrafta, Abdülhamit’in, halkın isteine uyarak me ruti idareyi geri getirmeyi karar verdiini bildiriliyordu. Sabah saat dokuzda Me rutiyet’in ilân edildiini açıklayan irade okundu ve haber 101 pare top atı ıyla kutlandı74.

Bu olay Osmanlı mparatorluu dâhilinde bütün unsurlar tarafından co ku ile kar ılandı. Avrupa Devletleri ise bir yandan devrime alakalı övücü yorumlar yapmak, öte yandan da Osmanlı mparatorluu’ndaki imtiyazlarının ve özellikle kapitülasyonların sürdürmesi hakkında endi elenmekteydi. Konu hakkında Yunanistan’ın gösterdii tepki hayli ilginçti. Yunanlılar, Padi ah . Abdülhamit’e kar ı örgütlenmi bir muhalefet akımının mevcut olduunu biliyorlardı. Paris’te 4-9

72 Ali hsan Gencer-Sabahattin Özel, Türk nkılâp..., s. 28. 73 Feroz Ahmad, ttihat ve Terakki 1908-1914, (Çev: Nuran Yavuz), Kaynak yayınları, stanbul 1995 (4. basım), s. 20. 74 Feroz Ahmad, a. e, s. 27-29. 40

ubat 1902 tarihleri arasında toplanan ilk “Osmanlı Liberalleri Kongresi”ne, Paris’teki Osmanlı sefirin itirazlarına ramen, 3 Yunan delege (Sathas, Adossidis ve Musuros) i tirak etti. Ayrıca, Avrupa, Mısır ve yurtdı ında çe itli yerlerde Genç Türkler tarafından sayıları gittikçe artan gazete, dergi ve risale yayınlanmaktaydı. Bunlar, sansürden dolayı Osmanlı Devleti’ne sokulamıyordu ve çou kez Yunanistan aracılııyla Osmanlı ba kentine sızmaktaydı75.

1908 yılında Jön Türk Devrimi ba göstermeden önce, ttihatçılar Makedonya’daki Rum cemaatlarına i birlii ve koalisyon tekliflerinde bulunmaktaydı. Fakat Rumlar, Jön Türklerin ciddi bir politik eyleme giri emeye muktedir olmadıklarını dü ündüklerinden, ihtiyatlı bir yanıt verdiler. Bu zeminde Manastır’daki Yunan sefirinin mü ahedeleri epey ilginçtir. Ona göre: “Osmanlı mparatorluu’ndaki bir siyasî dei iklik Yunan menfaatlerine aykırı dü ecek. Rumlar, Türk yönetimine kar ı derin bir kin beslemeli ve bu uruda uygun bir eitim görmeliler. Rumların, durumun iyile mesinin sadece kendi çabaları ya da dı müdahaleler vasıtasıyla mümkün olduuna inanmaları gerekiyor. Bu suretle sonsuza dek Türklere kar ı bir antipati duyacaklar” 76.

Görüldüü gibi Yunan Hükümeti Jön Türk hareketinden haberdar idi. Bununla birlikte 1908 Devrimi patladıında ne yapacaını a ırmı tı. Devrimi a kınlık, ihtiyat, umut ve korku ile kar ılamı tı. Ayrıca ba langıçta, Yunanlılar, Jön Türk rejiminde hangi fikir akımlarının hüküm edeceini bilmiyorlardı. Bu belirsizlik kaygı verici bir etkendi.

II. Me rutiyet’in ilân edilmesi Yunanlılar tarafından memnuniyetle kar ılanmı tı. Genç Türklerin Me rutiyet davası, Yunanlılar için bir fırsat gibi, emellerini gerçekle tirme urunda bir vasıta olarak görünüyordu. Bu konuda, on Dragumis’in dü ünceleri epeyce aydınlatıcıdır: “Padi ah tarafından Me rutiyet’in yürürlüe konması ile Türkiye’nin idarî sistem düzeltilecek ve Osmanlı mparatorluu’ndaki Rumlar hürriyet içinde ya ayabileceklerdi. Bundan dolayı, onlar Yunanistan’la belki birle mek istemeyecekler fakat yapılması gereken ey

75 A. J. Panayotopoulos, “Early Relations Between the Greeks and the Young Turks”, Balkan Studies, C. 21, nr. 1, Selanik 1980, s. 87-88. 76 A. J. Panayotopoulos, a. m, s. 90. 41

udur: Dou Roma mparatorluu bir Bizans-Helen devletine dönü türüldüü gibi, keza Türk devleti, zamanla bir Yunan ülkesi yapılmalıdır” 77.

Bir Jön Türk’ün hatıraları bunu doruluyor. Ona göre: “Atina’ya uradıım zaman bütün Rumların yakalarında Türk sancaı ve Yunan bandırasını, birbirine can ve gönülden sarılı ını gösteren kokartlar gördüm. Sanki me rutiyet ve hürriyet Yunanlılara verilmi ti, onlar seviniyorlardı. Atina’da vapurumuzun durduu yirmi saatte gördüüm ve duyduum eyler, 1908 inkılâbının Yunanlılar tarafından aleyhimize kullanılmak istenildiini açık olarak gösteriyordu. Hareketleri gayet kurnazca idi. stanbul’un Rum unsuru inkılâbın getirdii hürriyet sayesinde daha geni ve serbest suretle Yunanlılıa çalı acaktı. Ve biz bunun içyüzünü anlamadan onlara dostça diye bakacaktık, nasıl ki 1908 Temmuz’undan sonra, bir sene müddetle böyle olmu tu” 78. Talat Pa a da, konu hakkında unları yazıyordu: “... Mecliste umumi askerî hizmete iddetle mukavemet eden Yunanlılar olmu tu. Tabiidir ki, e itlik ile hususi imtiyazların telifi kabil deildi. Osmanlılık fikri Helenizm için bir tehlike idi...79”.

Mamafih, Jön Türk Devrimi’ne kar ı ba tan beri olumsuz bir tavır alan unsurlar da olmu tu. Örnein Patrik II. Juvakim Efendi’nin “Patris” adlı Yunan gazetesine verdii bir söyle ide unları iddia etti: “...Yunan milleti için kritik bir andır. Atina’nın, Jön Türk iktidarına kar ı takındıı yüzeysel tutumundan dolayı a ırıp üzülmekteyim... Atina Hükümeti, Türklerin Avrupa fikirleri ve Avrupaî cilayı kendi üzerlerine sürdükleri için anayasal bir rejimi uygulamaya muktedir mi olduklarını dü ünüyor? Türkler, Me rutiyet’i, imparatorluunun gayr-i Müslüman ve gayr-i Türk halklarına kar ı zulüm aracı olarak kullanacaklardır... Atina’da anla ılmalı ki, Jön Türk Hareketi milliyetçi bir harekettir...80” . Girit’ten Venizelos benzeri bir tepki göstermekteydi: “Bugünkü “Hasta Adam” ıslah edilmi ve yeniden te kilâtlandırılmı olursa Yunan menfaatlerine aykırı dü ecek. Krallıın sınırları

77 Sia Anagnostopoulou, Mikra Asia, 19os aı. –1919. Oi Ellinorthodokses Koinotites, Apo to Millet ton Romion sto Elliniko Ethnos ( Küçük Asya 19. yüzyıl-1919. Rum Ortodoks Yerel Cemaatler, Rum Milleti’nden Yunan Milletine), Ellinika Grammata yayınları, Atina 1998 (2. baskı), s. 474. 78 Süleyman Kocaba , Tarihte ve Günümüzde Türk-Yunan Mücadelesi, Vatan yayınevi, stanbul 1984, s. 109. 79 Süleyman Kocaba , a.e, s. 109-110. 80 Spiros Melas,  Epanastasi... s. 111-112. 42 içindekinden Osmanlı topraklarında daha kalabalık Yunan toplulukları mevcuttur. Bunun için Türkiye üzerine umutlarımız ve taleplerimiz var. Atalarımız Megali dea uruna 1821’de ayaklandılar. Jön Türk rejiminin giri mek istedii yeni reformlar ve düzenlemeleri vücuda getirmeden önce Yunanistan, atalarımızın arzuları ve dü lerini gerçekle tirebilecek haline gelmek için epeyce güçlü olmalı. Epir, Makedonya, Trakya, 12 Ada ve Anadolu’da bulunan Rumlar ne olacak? Acele etmemiz gerekiyor...”81.

Bu noktada belirtmemiz gerekiyor ki, Osmanlı Merutiyeti’nin vaatlerinden hemen sonra yaanan olayların gidiatı, çok geçmeden bu vaatleri gerçekletirilemez hale getirdi. Osmanlı Devleti’ne tâbi milletler arasında ulusçuluun yayılması ve hâkim ulus Türklerin bile sonunda milliyetçi virüse yakalanması ile, çok uluslu ve çok dinli bir imparatorluun hükümdar hanedanına ortak bir balılık içinde yaayarak hür, eit ve barıçıl bir uluslar birlii biçimdeki Osmanlılık rüyası erken sona ermeye baladı. Jön Türk Devrimi’ne karı Avrupa ve Balkan Devletleri’nin dorudan doruya tepkisi, ancak tecavüz ve ihanet olarak tanımlanabilirdi. Avusturya, Bosna-Hersek’in ilhakını ve Bulgaristan baımsızlıını ilân etti; Girit ise Yunanistan’la birletiini bildirdi. Böylece toprak ve prestij kaybı ve beklenen sorunların bir türlü çözümlenememesi, durumu iyiden iyice karıtı82.

Bu suretle, Rumlar bata olmak üzere imparatorluunun bütün ayrılıkçı unsurları muhalefete geçmeye baladılar. Üstelik çok geçmeden Yunanlılar Genç Türk yönetimine karı ihtiyatlı, hatta dümanca bir tavır benimsediler. Sosyologlar Grubu’nu sürükleyen kii Aleksandros Papanastasiu “Türk Devrimi” balıklı risalesinde unları yazmaktaydı: “... ark Meselesi’ne barı çıl bir çözümün bulunması için Türk halkının bilincine liberal fikirler a ılanmalı. stibdatçı bir hükümdarın iskat edilmesi yeterli deil... Devlete tâbi milletlere e it haklar verilmeli ve bu ulusların her birisine geni çapta yerel muhtariyet salanmalı. Her millete kendi dilini serbestçe örenmeye, Tanrısına ibadet etmeye ve hususî uygarlıını yourup yaratmaya izin verilsin... Prens Sabahattin’in kurduu “ dari-i Adem ve Özel Te ebbüs Topluluu”na göre bir me rutiyetin uygulanması elzemdir... Hem Türkler

81 Spiros Melas,  Epanastasi..., s. 122. 82 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Dou u, (Çev: Metin Karaltı), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2004 (8. baskı), s. 213-217. 43 hem de Türkiye’yi oluan Hıristiyan ırkların umdukları, daha kaliteli bir hayat, hakiki hürriyet, dayanıma ve müsavat yoluyla kavuabilirler. Türkler iddete bavurmaya devam ederse, Avrupa’dan onların uzaklatırılması kaçınılmaz bir sonuç olacaktır... Ayrıca, imparatorluunun Hıristiyan uluslarının, kapıldıkları milliyetçi ihtirasları ve savaçı tutumu bir kenara bırakarak Türkiye’de yapılan ıslahat çabalarına katkıda bulunmaları lazımdır…”83.

Görüldüü gibi, A. Papanastasiu, arkî dünyada barı ın egemen olmasını gönlüden istiyor ve bu uurda risale yoluyla hem Türklere hem de Osmanlı Devleti’ndeki Hıristiyan unsurlara öütler veriyordu. Bununla birlikte, Jön Türk iktidarına kar ı ihtiyatlı ve ku kulu olduu a ikârdı. Yunanistan’daki sol hareketin ba ka bir temsilcisi olan Dimitris Glinos ise Jön Türk rejimine kar ı açıkça, dü manca bir tavır takınıyordu. “Ellinismos” adlı mecmuada Genç Türk Devrimi’nden bahsederken unları yazıyordu: “... Jön Türkler tek bir vatan ve tek bir millet görüyorlar, Türkiye’yi ve Türk milletini... imdilik dı karııklıklarla yüz yüze gelmi olduklarından ve içteki mevkiini salamlatırmak istediklerinden ılımlı ve öz denetimli görünmeye çalııyorlar. Fakat günümüz Türkiye’deki egemen sınıf herhangi bir adem-i merkeziyet teebbüsünü yok etmee çalıacak... ”84.

Jön Türk ktidarı’nın, Osmanlı mparatorluu’nun çökmesini engellemeye çalı tıı ya da çe itli ayrılıkçı etnik grupların isteklerini yerine getirmedii anla ıldıı vakit Yunanistan’da yeni Osmanlı rejimine kar ı mütecaviz bir tutum benimsenmi ti. Örnein, Genç Türk htilâli’nin patlanmasından hemen sonra, D. Rallis ana muhalefet grubunun lideri olarak Selanik’te Jön Türk önderlerini ziyarete gidip, Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan yeni düzene güvendiini beyan etti. Buna ramen, stanbul Patrii ile görü tükten sonra Rallis, ttihatçıları ilgilendiren esas sorunun Osmanlı Devleti’nin bekası olduunu fark edince bütün iddialarını tersine çevirdi;

83 Aleksandros Papanastasiou,  Turkiki Epanastasis (Türk Devrimi), Petrakos basımevi, Atina 1909, s. 18-20. 84 Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragoumis,  aristera kai to Anatoliko zitima (Solculuk ve ark Meselesi), (Giri -Sunu : Georgios Karabelias), Enallaktikes Ekdoseis yayınları, Atina 1998, s.122-123. 44

üstelik bununla yetinmeden, Yunan Hükümetinin Küçük Asya’ya asi takımları göndermesi gerektiini söyledi85.

Keza, zaman geçtikçe Yunan basınında Jön Türk aleyhtarlıı açıkça aksettiriliyordu. Kınayan bir tavır benimseyen Yunan milliyetçi basını 1908 Devrimi ile azınlıkların haklarının kısıtlandıı, giri ilen ıslahatın ba arısızlıkla sonuçlandıı ve Yunanistan milli güvenliinin tehdit altında olduunu ileri sürmekten geri durmuyordu. 1909 yılında dorulanmayan havadisler yayımlayarak ve ya abartılarak Yunan gazetelerinde epeyce ele tirici ve sert makaleler çıkıyordu. Mesela, 2 Mart 1909’da “Akropolis”te “ ovenizm Anayasayı Yedi” ba lıklı yazıda unlar yazılmaktaydı: “Jön Türk tarafından atılan havai fi ek, milletlerin gözlerini oldukça kama tırdıktan sonra, sönüp ulusçuluk, anar i ve ırkçılıın yarattıı bulutlar arasında kaybolmaya ba ladı... Daha evvelki vaziyet ile kar ıla tırıldıında imdikinin pek ziyade kritik olduu anla ılmaktadır... Epir’de e kıyalar insanların mülklerini talan ederken Makedonya’da Bulgarlar Yunanlıları öldürüyorlar. Edirne havalisinde ahval kaotiktir... Durum kar ısında Rumlar kendilerini kurtarmak için Yunanistan’a göç etmeye ba ladılar”86.

Girit Sorunu vesilesiyle Yunan basınında yine tahrik edici ve tarafgir makaleler yayınlanmaktaydı. öyle ki: “Türkiye’nin ödün veren tutumu, Avrupa basının gösterdii tepkiden kaynaklanıyor. Osmanlı Devleti’nin takip ettii politikayı ngiliz, Fransız, Alman, Rus, Avusturya ve talyan gazeteleri protesto ettiler... Çünkü Avrupalılar anladılar ki, Türkler anayasal bir rejim uygulamak istermi çesine ba aramadılar. Türkler, Hıristiyanlıın dü manıdır, adaletin dü manıdır, medeniyetin dü manıdır(!)”87.

Ayrıca, Osmanlı mparatorluu’ndaki Yunan sefir ve ya konsolos yardımcıları, Jön Türklerin, Yunanistan’ın yayılmacı planlarına kar ı çıktıklarını anlayınca yeni Osmanlı rejimini ele tiri bombardımanına tutuyorlardı. Örnein, Serez’deki Yunan konsolosu, Yunanistan Hariciye Nezareti’ne gönderdii 29 Haziran 1909 tarihli

85 Katerina Mistakidou, H Megali dea... , s. 148. 86 Akropolis, nr. 6426; 2 Mart 1909, s. 3. 87 Akropolis, nr.6574; 29 Temmuz 1909, s. 1. 45 raporunda, ttihatçı rejimin esaslarını kavramadıı halde, göze çarpar bir ekilde unları yazıyordu: “... Pan- slamist fikirleri benimsemi olan Jön Türk yetkilileri, imparatorluunun etnik gruplarını ve bilhassa Yunanistan’a kar ı sevgi besleyen Rumlarını asimile etmek amacındadır. Bu program, geçici bir banazlıın sonucu olmamakla birlikte muvakkat siyasal hedeflerin gerçekle tirilmesi için uygulanmıyor; bunun aksine söz konusu olan program, bütün Türklerin ebedî inanç ve itimadıdır. Jön Türkler, soyda larımızın Yunan bilincini kökünden sökemedikleri için tek bir çözüm bulabilirler yani, sava yoluyla Yunanistan’ın sindirilmesi... u ana dek Jön Türkler tarafından soyda larımızın kovu turulma uygulanan programı, millî yararlarımıza dokunuyor; zira Rumların kalplerinde Yunanlılık duygusunun filizlenmesi ve korunmasına katkıda bulunmaktadır... Fakat Rumların bize duydukları güvenin yitirilmesini amaçlayan Türkler için ülkemizin askerî zaafı münasip bir dayanaktır... Giri tiimiz propaganda bu temel sorunla “çatı ıp” yürütülemez haline geliyor. Böylelikle, Osmanlı ordusuna kar ı etkili bir askerî kuvvet koyabilmek Rumlar tarafından cesaret verici bir etken olarak deerlendirilmektedir”88.  te, yukarıda da belirttiimiz gibi, Jön Türk Devrimi, Yunanlıları epeyce endi elendirdi ve korkuttu. Osmanlı Devleti’ndeki Rumların eziyet çekmekte ve Yunanistan’ın millî güvenliinin tehdit altında olduu iddialarından ötürü hem politikacılar hem de kamuoyu arasında tedirginlik gittikçe artıyordu. Bunda basında yayımlanan kı kırtıcı makalelerin payı, ku kusuz büyüktü. Özellikle ahali, Yunan hükümetinden Osmanlılara kar ı geni çapta tedbirler almasını talep ediyordu. Dolayısıyla kara ve deniz kuvvetlerinin yeniden te kilâtlandırılması, halk tarafından iddetle isteniyordu. Bu konuda yetkililerin gereken özeni göstermemesi ve sürüncemede bırakan politikası halkın memnuniyetsizliinin büyümesine neden oluyordu. Üstelik Türk subayların gerçekle tii 1908 Devrimi, Yunan ordusunda tesirini göstermekte gecikmedi. Türkler . Abdülhamit istibdat dönemine bir son vermek ve hürriyeti getirmek gayesiyle hareket etmi lerdi; aynı biçimde Yunan ordusu da, ülkesinin istikbalini yönlendirmek durumunda olan kurumları ve müesseseleri, içine

88 AYE, Fakelos. 1 (2), Ypofakelos , Diafora, nr. 419 (Hariciye Nezareti Tarih Ar ivleri, Dosya D1, Defter C, Muhtelif evrak ); 27 Haziran 1909. 46 dü tükleri kaostan kurtarmak amacıyla, Osmanlı ordusununkine benzer bir eylemde bulunabilirlerdi. Böylece Makedonya’daki çatı malara i tirak eden genç subaylar Jön Türk Devrimi modelinden esinlenmi oldular. Pagalos’un itiraf ettiine göre Türk silahlı kuvvetlerinin müdahalesinin ba arıya ula ması Yunan subaylar arasında büyük bir etki yarattı. Ordunun en radikal unsurları, ülkeyi dorudan doruya felaketlere sürükleyen yöneticilerin haince ihmalkârlıı önünde silahlı kuvvetlerinin kayıtsız kalmaması gerektiini savunuyorlardı89. Buna binaen Yunanistan dâhilindeki siyasal evrim üzerine Jön Türk hareketinin oldukça mühim bir rol oynadıı kanısındayız.

E) YUNANSTAN’DA FKR AKIMLARI 1) Megali dea ( Büyük Ülkü) ngiltere, Fransa ve Rusya’nın kendi aralarında imzaladıkları Londra Protokolü ile (3 ubat 1830) Yunanlılar ufak bir krallıa kavu arak, baımsızlıklarını kazandılar. Fakat bununla yetinmeyerek krallıın sınırları dı ında Rumca konu an nüfusun, ya adıı topraklarla birlikte Yunanistan’la birle mesi (enosis) fikrinden hareketle, devamlı olarak “enosis” a amalarıyla “Büyük Ülkü” bütününe varmaya çalı mı lardı. “Megali dea” terimini ilk kez dile getiren, daha önce de deindiimiz gibi, oannis Kolettis idi. Bu milliyetçi ve yayılmacı görü 1922’e kadar daima Yunan devletinin milli ve dei mez politikasını olu turmu tur.

1922’e kadar Megali dea’nın üç a amasını tespit edebiliriz: lk safhada Yunanlıların hayal ettikleri “ ark ya da Yunan mparatorluu”nun ba kenti ve bütün Yunanlıının merkezinin stanbul olduu iddia ediliyordu. kinci a ama Kral Yorgo’nun tahta çıkması ve yon Adaları’nın Yunanistan’a verilmesi ile (1864) ba lamı oluyordu. Bu devirde, Atina millî merkez ve Helenizm’in ba ehri sayılmı ve ülke dı ında bulunan “soydalar”ın üzerinde ya adıı toprakların Yunanistan’a katılması asıl amaç kabul edilmi ti. Üçüncü safha ise Tanzimat ıslahatıyla birlikte ba layan ve bilhassa 1870’ten itibaren Osmanlı mparatorluu dâhilindeki Rumların gittikçe artan maddî ve manevî geli mesi ile ba lamı oldu. Bu a amada Helenizm’in iki büyük merkezi arasında -yani Atina ile stanbul- bir “uzlama” meydana geldi ve münevverlerin hatta politikacıların önemli bir kısmı, Rumların eitsel ve iktisadî

89 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 45. 47

üstünlüü ve kültürel ve sosyal dinamizmiyle, zamanla Osmanlı Devleti’nin en etkin hale gelecei ve imparatorluun Yunanla tırılmasının mümkün olacaına inanmaktaydı90. Buna ramen, 1897 Sava ı ve Krallıın malubiyeti, Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında mevcut sorunların çözülmesinin ancak bir harp ile mümkün olacaını gösteriyordu. Bunun üzerine Yunan politikacılar ve kamuoyu askerî kuvvetlerin göz ardı edilmemesi gerektii kanısındaydılar.

Yine 1870’lerden itibaren Makedonya’da artan Bulgar faaliyeti ve Panslavist hareketin yarattıı tehdit Yunanlıları epeyce endi elendirdi. O zamana kadar soyda larını baımsızlıa kavu turma politikası (irredentism) takip eden bütün Yunan ulusçu dernek ve örgütlerin amacı, Osmanlı’ya kar ı Balkan devletlerinin i birlii idi91. Fakat 1870’te Bulgar Eksarhlıı’nın kurulması bu planlara vurulan en iddetli darbeyi olu turuyordu. Bu hadise, Balkan yarımadasının kuzeyinde Bulgar ve Yunan milliyetçilikleri arasında Makedonya üzerinde gerçekle ecek uzun süreli bir mücadelenin ba langıcı olmu tur. Böylece,”Helenizm tarafından yetitirilmi, teskin edilmi ve medeniyetletirilmi olan vefasız Bulgarlar” Yunan milliyetçilii için büyük bir rakip olu turuyordu92; çünkü Megali dea asıl manada, Yunan ulusunun Dou’da hâkim olması demekti. Bu nedenle, 20. asrın ba larında yükseli te olan Yunan ulusçuluu yeni boyutlar kazanıyordu.

Her halükârda Megali dea, Bizans’ın diriltilmesi anlamına geliyordu. Bu cihetle Bizans’a geçmi in itibarının iade edilmesi layık görülmü tü. Zaten baımsız krallıın kurulmasından itibaren Yunan tarihinin öretimi, üç bin yıllık kesintisiz bir süreç olduu anlayı a uygun olarak, bütüncül bir mahiyet kazanmı tı. Fakat stanbul’daki Ekümenik Patrikhane ile Yunan Kilisesi’nin ili kilerinin koptuu vakit, 1830 ve 1840’larda Bizans tarihinin ön planda geçmesi mümkün deildi. Bizans tarihinin tedrisi Yunan eitim sistemde ancak 1850’lerden sonra tarihçi olan Sp.

90 Elli Skopetea, To “Protipo Vasileio” kai i Megali dea, Opseis tou Ethnikou Provlimatos stin Ellada 1830-1880 (Model Krallık ve Megali dea, Yunanistan’da Ulusal Sorunun Açıları), Politipo yayınları, Atina 1988, s. 270. 91 Giannis Gianoulopoulos,  Eugenıs mas..., s. 59. 92 Elli Skopetea, “Oi Ellines kai oi Ehthroi tous”,  katastasi tou Ethnous stis Arhes tou 20. Aiona ( “Yunanlar ve Dü manları”, 20. asrın ba langıçta milletin vaziyeti), storia tou Ellinikou Ethnous ston 20. Aiona ( 20. Yüzyılda Yunan Tarihi), Varometro yayınları, Atina 1988, s. 17. 48

Zampelios ve K. Paparrigopoulos’un bitmez çabalarıyla önemli bir yer aldı93. Böylelikle, Bizans geçmi inin tedrisi “ulusun devamlılıı” ve “ arkî cihanda tarihî haklarının” ispat edilmesine dair çalı malara katkıda bulunmu tu.

Milliyetçi, halk bilimci ve Etniki Eterya üyesi olan Nikolaos Politis aynı ekilde, çe itli eylemlerde bulunmu tu. Megali dea’yı me rula tırmak için çalı malarıyla Yunan halkını kı kırtmaktan vazgeçmiyordu. Böylece stanbul’un Yunanlılar tarafından fethi ile alâkalı halkın ifahî efsanelerini toplayıp kitap haline getirmi ti. Kanımızca kitapta yer alan bazı efsanelerden birkaç örnek vermek uygun olacaktır. öyle ki: “Türkler Aya Sofya’ya girmi oldukları zaman bir papaz ayin yapıyordu. Orada bulunan Hıristiyan ahalisi kaçmı ken bir yeniçeri kılıcını kaldırıp papazı öldürmeye çalı tı ama ba aramadı çünkü papaz ortadan kayboldu; Aya Sofya’nın yine bizim elimize geçecei zaman papaz ayini tamamlamak için geri dönecek (“Aya Sofya’nın Papazı” ba lıklı efsane), ve... ehr-i Konstantiniyye’ye Türkler girer girmez Kralımız (son Bizans Kralı Konsantin Paleologos) at üstünde ko up onları engellemeye çalı mı tı. Kalabalık Türk askerleri çevresini sarmı lar. Kralımız kılıcıyla vurup kesiyordu fakat atı öldürüldüü için kendisi de yere dü mü ve siyah bir adam kralın kafasını kesmek için yataanı kaldırmı ken aniden Tanrının melei ortaya çıkmı ve kralı alarak Hrisoporta’nın ( stanbul surlarındaki Yedi Kule Kapısı) yanında bulunan yeraltındaki bir maaraya götürmü . Kralımız orada donakalmı duruyor. Türkler bunu biliyor, ama maarayı bulamadıklarından stanbul’u geri almak için kralımızın girecei kapının önüne duvar örmü ler. Fakat istikbâlde, Tanrının emriyle melek, kralı diriltip, kendisine eski kılıcını verecek ve bu suretle Kral, ehre girmi olacakmı ; Türkler Kızıl Elma’nın olduu yere kadar püskürtülecekler (“Donakalmı Kral” adlı efsane)94.

Böylece, tarihin ve mantık dı ı çe itli savların kullanı ıyla 20. asrın ba larında gerçeklerle bada mayan Megali dea Yunan halk kitleleri arasında popüler olmu . Bu noktada belli ba lı ba ka bir unsurun varlıını vurgulamamız gerektii

93 Elli Skopetea, To “Protipo Vasileio” kai i Megali dea, Opseis tou Ethnikou Provlimatos stin Ellada 1830-1880 (Model Krallık ve Megali dea, Yunanistan’da Ulusal Sorunun Açıları), Politipo yayınları, Atina 1988, s. 178-179. 94 Nikolaos Politis, Paradoseis, Meletai Peri tou Viou kai tis Glossis tou Ellinikou Laou (Gelenekler, Yunan Halkının Hayatı ve Dili Üzerine ncelemeler), C. 1, storiki Ereuna yayınları, Atina 1950, s. 22-23. 49 zannındayız. Bu unsur kilisedir. stanbul’un Türkler tarafından fethini takip eden yılda Fatih Sultan Mehmet, “Latin dü manı” olarak bilinen Georgios Gennadios’u Patrikliin ba ına getirdi. Fatih’in tanıdıı ayrıcalıklar (vergilerden muaf tutulma, “dokunulmazlık”, “sarsılmazlık”)95 sayesinde Patrikhane, Rumların dil, din ve geleneklerini sürdürebilmesine önayak olabilmi tir. Rum-Ortodoks kilisesi Osmanlı idaresi altında sürdürdüü imtiyazlı hayat ortamında, kendisini siyasal bir müessese olarak görmü ve Osmanlı yönetimindeki bulunan dier Ortodoks topluluklar üzerinde dinî ve kültürel bir baskı kurabilmi ti. Osmanlı mparatorluu, bünyesinde bir araya ya ayan Ortodoks cemaatler arasında milletler üstü bir bilinci a ılamaya çalı ıyordu ve bu ekilde, bürokratik yollarla, hatta kültürel ve ekonomik dinamizmiyle Osmanlı yönetimini ele geçirip Ortodoks arkî mparatorluu’nu kurmayı hedefliyordu96.

19. yüzyılda Büyük Kilise Ortodoksların milliyetçi hareketleriyle kar ı kar ıya geldi. Baımsız ulusal devletlerin kurulması, Patrikhane’nin milletler üstü ideolojisine aykırı dü üyordu. Üstelik 1870’te Bulgar Eksarhlıı’nın kurulması vuku bulmu tu. Patrikhane, Eksarhlıı bölücü olarak mahkûm etmekte ve Yunanistan’ın maddî ve manevî yardımını istemekteydi. Buna ramen, Patrik . Juvakim Efendi Yunan devletinin ajanı olmaktan çok Ortodoks topluluklar arasında kendi “evrensel” rolünü muhafaza etmeye çalı ıyordu. Bu nedenle Yunan hükümetiyle çatı tı ve 1884’te istifa etmek zorunda kaldı97. O zamandan itibaren Bulgar kilisesi ile mücadele sürüp giderken Patrikhane’ye balı olmak giderek Yunanlı olmakla özde hale geldi. Bu durumda Fener, ulusal bir kurum olarak tanımlanabilir hale geliyordu. Özellikle 1908’den sonra Patrikhane’nin Yunanla tırılması kesin bir biçimde ekillendirilmi tir. Jön Türk Devrimi’nin hazırladıı yeni ortam içerisinde Büyük Kilise kendi varlıı hakkında endi elenip, Yunan hükümetinin yardımına muhtaç

95 Konstantinos Hacopoulos, Episkopisi tis storias tou Neou Ellinismou 1204-1821 (Yeni Yunan Tarihi’nin Özeti 1204-1821), Demokritos Üniversitesi yayınları,  keçe 1992, s. 73-74. 96 Asterios Argiriou, deologika Reumata stous Kolpous tou Ellinismou kai tis Orthodoksias kata ta Hronia tis Tourkokratias (Osmanlı Dönemindeki Ortodoksluk ve Hellenizm çinde Fikir Akımları), Laografiki Etaireia Larisis yayınları, Larisa 1980, s. 24. 97 Evangelos Kofos, “Patrirach Joachim . (1878-1884) and the rredentist Policy of Greek State”, Journal of Modern Greek Studies, C. 4, Atina 1986, s. 107-119. 50 oldu. Fakat bu olay Patrikhane’nin Yunanistan’ın politikasına balılık bildirmesinden ba ka bir ey ifade etmiyordu98.

Osmanlı mparatorluu’nun sınırları içinde ya ayan Rumlar ise 19. asrın ortalarında iki önemli gruba ayrılmı lardı. Birincisi, Patrikhane ve yeni Fenerli ailelerden ibaret olup, statükonun korunmasını savunmaktaydı. stanbul’da çıkan “Neologos” adlı Rum gazetesinin sütunlarında Osmanlı Devleti’nin lehine makaleler yayımlanmı ken, e zamanlı olarak Megali dea’ya kar ı cephe alınıyordu. Osmanlı mparatorluu’nda Yunan eitimi, hayat tarzı ve medeniyetinin muhafaza edilmesine ili kin yazılar çıkıyordu. Bu grup, Osmanlı idaresi ve ekonomik hayatında birçok Rumun yer aldıının altını çizmekle, Osmanlı Devleti’nin zaten Yunanla tırılmı bir mparatorluk olduuna inanıyordu. kinci grup ise orta katmanlara ait olan Rumlardan ibaretti. Bunlar açıkça Megali dea’yı tutuyorlardı. Kısa zaman içinde benimsedikleri ideoloji stanbul’daki Rum cemaat arasında egemen hale gelmekteydi99.

Grupların her ikisi ortakla a bir amaç edinmi ti: Yunan deil Ortodoks ve uluslar üstü bir bilinç ta ıyan Millet-i Rum mensuplarına Yunanlılık uurunu a ılamak. Bu konuya, Dersaadet Rum Cemiyet-i Edebiyyesi ba ta olmak üzere Osmanlı mparatorluu’nda çok sayıda edebî ve kültürel cemiyetlerin ortaya çıkması katkıda bulundu. Bu cemiyetlerin faaliyetleri öyleydi: konferans ve müsabakaların düzenlenmesi, eitim komisyonlarının raporları, yayınlar, misafirperverliin yaygınla tırılması, kilise ve cemaat müesseselerinin desteklenmesi. Bunların kurulu amacı bir yandan cehalete kar ı mücadele etmek öte yandan da Osmanlı mparatorluu’ndaki Rumların bir kısmının ulusal kimliini olu turup bunu muhafaza etmek ve Yunanlılık bilincini dier Ortodokslara a ılamaktı. Böylece cemiyetlerin, siyasal örgütleri olmasa da, faaliyetlerinin dolaylı politik bir tınısı vardı; zira Yunanistan’ın ulusçu politikasını araç olarak kullanıldıklarından ötürü rakip milliyetçiliklerin rekabetine katılıyorlardı. Bu çerçevede Dersaadet Rum Cemiyet-i Edebiyyesi, biri Ocak 1908’de dieri de Ocak 1909’da olmak üzere, iki dizi eitim konferansı düzenledi. Konferanstaki konuların ekseriyeti, eitimin hem

98 Sia Anagnostopoulou, Mikra Asia..., s. 481-483. 99 Salâhi R. Sonyel, Minorities and the Destruction of the Ottoman Empire, Turkish Historical Society Print House, Ankara 1993, s. 263. 51

stanbul’da hem de ta rada ulusal yönelimini takviye edebilecek yollarla ilgiliydi100. Böylece Yunan Devleti’nin yayılmacı ideolojisinin cemiyetler aracılııyla Osmanlı mparatorluu’ndaki Rum camiaya empoze edildiini savunabiliriz.

Kısacası, yakarıda da belirttiimiz üzere, Megali dea, çe itli zamanlarda, farklı ko ullarda ve farklı tanımlamalarla betimlenen, ancak 19. asırda zuhur eden yayılmacı milliyetçilik hareketlerinden biri olarak geli mekteydi. Bu noktada Megali dea’ya kar ı büyük devletlerin tutumunu tahlil etmenin faydalı olacaına inanmaktayız. 18. yüzyıl ba larından itibaren zayıflayıp toprak kayıplarına urayan ve Garp kar ısında devamlı olarak gerileyen Osmanlı mparatorluu’nun terk ettii alanda ortaya çıkan bo luu kimim, nasıl ve ne zaman dolduracaı sorunu, bilindii gibi “Dou Meselesi”ni dourmu tu. ngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya ba ta olmak üzere Avrupa Devletleri bu meseleyi ya tek tek ya da ortakla a çözümlemeye çalı tılar. Elbette bu çözüm söz konusu devletlerin kendi çıkarları dorultusunda olacaktı. Fakat ortaya çıkan bo luk doldurulurken, Avrupa Devletlerden birinin daha avantajlı duruma geçmesi, yani nüfuz alanını dierlerinin aleyhine geni letmesi, sadece yeni ele geçen bölgeyi etkilemekle kalmayacak, Avrupa’daki kuvvet dengelerini de bozacaktı. Bu suretle Yunan ulusçuluunun Megali dea hevesiyle ortaya çıkması kar ısında Büyük Devletler onu kontrolsüz bırakamazlardı. Ba ka bir deyi le Yunanistan yayılmacı politikasını uygulamaya kalkı tıı takdirde, Balkanlar’daki dengeler yeniden alt üst olabilirdi ve bu nedenle Avrupa kuvvetleri Yunanistan’ın etrafına göz dikmesine razı olamazdı. Krallık ancak büyüklerin istedii kadar hareket edebilirdi101. Bu gerçein bilincine varmalarıyla Yunanlılar 20. yüzyılın ba larında büyük bir memnuniyetsizlie kapıldılar.

2) Helenottomanizm (Yunan-Osmanlılıı) 20. asrın ba larında sol bir ideoloji izleyen bazı Yunan aydınları tarafından yeni siyasal bir inanç i lenmekteydi. Yunan-Osmanlılıı (Ellinoothomanismos) diye isimlendirebileceimiz fikriyatına göre Yunanlılar ve Türkler tek bir devlet çatısı altında dayanı ma ve barı içinde bir arada ya ayabilirlerdi. Avusturya-Macaristan

100 Haris Eksertzoglou, Osmanlı’da Cemiyetler ve Rum Cemaati, Dersaadet Rum Cemiyet-i Edebiyesi, (Çev: Foti Benlisoy, Stefo Benlisoy), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, stanbul 2004, s. 2-4, 52, 100. 101 Murat Hatipolu, Türk-Yunan..., s. 32-33. 52

mparatorluu modelinden ilham alan aydınların dü ündüü devlet biçimi “Çokuluslu bir arkî Federasyon” idi. Bu devlet içinde Yunan-Türk unsuru egemen olacaktı. Yunanlılar, manevî ve ekonomik üstünlüklerinden yararlanarak zaman geçtikçe siyasal hâkimiyeti de elde edeceklerdi102.

Bu noktada belirtilmeli ki, Yunanistan’da dönemin sol hareketini temsil eden dört ünlü sima arasında bu konu üzerine bir fikir ayrılıı bulunmaktaydı. Georgios Skliros ve Dimitrios Glinos “Yunan-Türk” dostluunun ba arılamazlıı ve asılsızlıını i aret ederek, Osmanlı’ya kar ı Balkan ülkeleri arasında gerçekle ecek bir ittifakın önemini vurgulamaktaydılar. Adı geçen solcular Makedonya’da süregelen mücadelenin ehemmiyetini küçümsediler. Onlar Balkan itilafının en hevesli taraftarlarıydılar. Jön Türk Devrimini takip eden aylarda Georgios Skliros unları yazıyordu: “...Osmanlı Devleti’nde anayasanın yürürlüe konması bir yandan Türkiye’nin güçlendirilmesi ve burjuvaî ovenist milliyetçiliin zuhur etmesi öte yandan da Avrupa Devletleri, komu ülkeleri ve gayr-i Müslüman Osmanlı vatandalarına karı Türkiye’nin tutumunun deimesine neden olacaktı. Dünkü “hasta adam”ın yerine kudretli bir unsur ortaya çıkacak ve bu unsur dier arkî milletlerden daha üstün olacakmı... Pek ziyade tehlikeli, kabiliyetli ve milliyetçi yeni dümanın ortaya çıkmasına karı müdafaa-i meruinin etkili olabilmesi için Balkan ülkelerinin güç birlii zarurîdir...103”

Bunların aksine, fikirdâ ve yakın dost olan on Dragumis ile Athanasios Suliotis-Nikolaidis, Yunanistan’ın kâh Slav ulusçuluu, kâh Osmanlı Devleti’ne kar ı cephe almanın imkânsızlıını öngördüler. Bu yüzden Osmanlı mparatorluu’nun varlıı ve korunmasına meyilliydiler. Zikredildii üzere, bu iki zatın hayal ettii devlet federatif bir biçimde olacaktı. Souliotis Balkan Yarımadası ve Anadolu’ya deinerek “Bizim Doumuz” terimini kullanmaktaydı ve bu konu üzerine unları yazıyordu: “Atalarımızın daima bu corafi yörede ikamet ettikleri, Balkanlar ve Anadolu’nun topraklarında, biz ufak ve ayrı milletlere ayrılmı olup, yaamaktayız. Birbirimizi yok etmeye yönelik mücadeleler topraklarımıza göz diken

102 Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragoumis,  aristera kai to Anatoliko zitima (Solculuk ve ark Meselesi), (Giri -Sunu : Georgios Karabelias), Enallaktikes Ekdoseis yayınları, Atina 1998, s. 12. 103 Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragomis,  aristera..., s. 92. 53

Avrupa Devletlerinin müdahalesine neden oluyor. Tek çare birbirimizle barııp Avrupalılara karı tek bir devlet kurmaktır...”104.

Yunan-Osmanlılıı fikrinin kökenleri 18. asır esnasında ya amı olan ve Yunan milliyetçi hareketinin öncülerinden biri kabul edilen Velestinli Rigas’in eserinde bulunmaktadır. Teselya’da tevellüt eden, stanbul’da ve müteakiben Eflâk ve Viyana’da ya amı olan Rigas, Fransız Devrimi’nden etkilendi. Osmanlı mparatorluu’nun içinde bir devrim gerçekle tirmek için çalı mı ve bu amaçla iirler yazmı , çeviriler yapmı hatta bir anayasa taslaı hazırlanmı tı. Rigas’ın çizdii anayasa taslaı en radikal, yani 1793’te hazırlanan Fransız anayasasından mülhem idi. Osmanlı mparatorluu deil “Yunan Cumhuriyeti” adıyla hayal ettii devlette, bir halk ihtilâliyle demokratik bir düzen salamak isteindeydi. Bu devlet çok uluslu olup bütün vatanda ları, e it bir biçimde, içinde barındıracaktı. Ancak yine Yunanlılar için imtiyazlı bir yer öngörülüyordu. Bu konuya, Rigas’ın hazırladıı anayasanın 7. ve 53. maddesi bir hayli aydınlatıcıdır: (7. madde) “...Bu devletin bünyesinde dilsel ve ya da dinî ayırım yapılmaksızın halkın tümü, yani Yunanlılar, Slavlar, Arnavutlar, Ulahlar, Ermeniler, Araplar ve Türkler egemen unsurudur... “ve (53. madde)“...Bütün yasalar ve keza bütün resmi evraklar daha kolay anlaılabilmesi için Yunan dilinde çıkarılacakmı…”105. Rigas Avusturya polisi tarafından yakalanıp, Osmanlı yetkililerine teslim edilmi ve böylece faaliyetleri son bulmu tur.

Gördüü gibi, Osmanlı Devleti’nde Rumların yeri 19. yüzyılın ortalarından itibaren epeyce kuvvetlendirildi. Üstelik Makedonya’daki Bulgar-Yunan rekabetinin büyümesi, kısa bir zaman için olsa bile, Türk-Yunan ili kilerinde daha ılımlı bir havanın egemen olması neden olmu tu. Bu ortam içerisinde Yunanistan’da az sayıda ki i Osmanlı-Yunan yakınla masının zarurî olduunu savunmaya ba ladı106. Buna ramen Yunan-Osmanlılıı fikri 20. asırda ekillenmi oldu ve bu görü ün en mühim temsilcileri on Dragumis ve Athanasios Suliotis-Nikolaidis idi.

104 Diogenis Ksanalatos , “The Greeks and the Turks on the Eve of the Balkan Wars; a Frustrated Plan”, Balkan Studies C. 3, nr. 2, Atina 1962, s. 281. 105 Dimitris Kitsikis, Sugritiki..., s. 82-83. 106 Elli Skopetea, To “Protipo Vasileio”..., s. 309-324. 54

Yunanistan’ın siyasal geli melerinde aktif bir rol oynayan Suliotis’in Kara Kuvvetleri’nde bir temen olmasının yanı sıra Hariciye Nezaretinde mü avir olarak bulunuyordu. Makedonya Mücadelesi’ne katılan Yunan çetecilerin faaliyetlerini koordine etmek amacıyla sahte tüccar kimlii altında Selanik’te, 1906 yılında Selanik Örgütü adlı gizli bir örgüt kurup Bulgarlara kar ı mücadele yürütmü tü107. ki sene sonra (1908) Jön Türk Devrimi ba göstermeden önce, stanbul’da yine Dragumis ve Suliotis’in inisiyatifiyle stanbul Örgütü (Organosis Konstantinupoleos) kurulmu oluyordu. Bu gizli örgütün ilk temel amacı, Makedonya ve Trakya’da Bulgarlara kar ı etkili bir direni hazırlamaktı108. stanbul’daki Yunan sefiri ile temasa geçen Suliotis, Örgütün çalı ma planını anlatmaktaydı. öyle ki:

a) Makedonya Mücadelesine alakalı bilgilerin edinilmesi için stanbul’da ya ayan Bulgar, Ulah, Yunan ve Türklerin takip edilmesi, b) Makedonya’da Yunan propaganda merkezlerinin istedikleri kolaylıkların salanması ve verdikleri direktiflerin yerine getirilmesi, c) stanbul’daki Bulgar faaliyetlerine kar ılık vermesi (ticaret, propaganda eylem), d) stanbul’da ikamet eden Arnavut, Ermeni ve Jön Türklerin takip edilmesi suretiyle Yunan sefaretine bilgi vermesi ve

e) stanbul Rum cemaatinin örgütlenmesi109.

stanbul Örgütü, bölüm ba kanlarına ve üyelerine tabanca ile silahlanmaları gerektiini tavsiye ediyordu ve bu istikamette “...ya stanbul’daki silahçı dükkânlardan ya da Pire-stanbul seferi yapan gemilerle Yunanistan’dan tüfek, tabanca ve fiek elde etmeye çalııyorduk... stanbul’un Rum ahalisi en az 1000 tabancaya muhtaçken Trakya’daki soydaların silahlandırılması için 5000 tüfek ile 5000 tabanca gerekiyordu...”110. stanbul Örgütü’nün üyelerine verdii talimatlara göre Bulgarların hırpalanması ve Bulgar cemaatine kar ı ticarî ambargonun

107 Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragumis,  aristera..., s. 21. 108 Athanasios Suliotis-Nikolaidis, Organosis Konstantinoupoleos ( stanbul Örgütü), (Ed: Thanos Veremis, Kathrin Bura), Dodoni yayınları, Atina 1984, s. 11. 109 Athanasios Suliotis-Nikolaidis, a. e, s. 38. 110 Athanasios Suliotis-Nikolaidis, a. e, s. 49-54. 55 uygulanması istendi. Örgüt mensupları tarafından yapılan tedhi eylemleri neticesinde stanbul’daki Bulgar camiası geni ölçüde zarara uratıldı111.

Temmuz 1908 Osmanlı mparatorluu’nda Me rutiyet’in ilân edilmesiyle köklü dei iklikler meydana geliyor. Artık dinî cemaatler farklı milletlere ayrılmıyor, herkes Osmanlı uyruklu ve e it yurtta sayılmaya ba lıyordu. Ancak Yunanlılar ve Rumların kanaatine göre pratiklikte birçok sorun vardı: Osmanlı Devleti içinde egemen ulus olacak mıydı? Devlet, politik platformda ve kültür alanında bütün etnik gruplara e itlik salayacak mıydı, yoksa Türk unsurunun kendisini mi kabul ettirecekti?

Bu ortam içerisinde Suliotis’in ideolojisi tamamen farklı bir biçim alıp geli mekteydi. stanbul Örgütü, faaliyetlerini bu yeni dorultuda yöneltmeye çalı ıyordu. Bu konu üzerine Suliotis unları yazıyordu: “...Cihanın en imrenilecek yörelerinden birisinde (Balkanlar ve Anadolu) ya adıımız için Büyük Kuvvetleri’nin iktisadî ve siyasal baskılara maruz kalıyoruz. Birbirimizle sava ıp bu baskıların yayılmasını kolayla tırıyoruz... stanbul’a geldiimden beri Balkan milletlerinin akrabalıı ve ortak felaketlerini tespit ederken dı müdahalelere kar ı sözü geçen ulusların ittifakının tek çarenin olduunu dü ünüyordum... Megali dea yada herhangi farklı bir politik planı Helenizm’i dorudan doruya felakete uratıp, uçuruma sürükleyecekti... Me rutiyetin ilan edilmesi co ku ile kar ılandıı günlerde yeni bir gaye edindim, yani Balkan ve Anadolu topraklarında ikâmet eden milletler arasında itilâf, koalisyon ve i birliin a ılanmak... Anayasanın yürürlüe konması bizim için bir fırsattır. Anayasanın getirdii özgürlükler Yunanlılar tarafından politik bir programın çizilmesinde müsait bir olgu olarak deerlendirilmektedir... Yapılması gereken Rumlarla Türklerin e it yurtta lar statüsüne gelmesi, Yunanistan ile Osmanlı mparatorluu arasında ittifak kurulması ve giderek arkî devletler ve ulusların katılmasıyla bir Balkan federasyonun kurulması idi... Bu hedefin vücuda getirebilmesi için Jön Türk yetkileri ile muhakkak anla mamız lazım... ve sadece bunun olanaksız olduu ispat edilirse Osmanlı Devleti’nin dier unsurlarıyla temasa geçebiliriz... Fakat her halükârda önemli olan Türkiye varlıının korunmasıdır”112.

111 Athanasios Suliotis-Nikolaidis, Organosis..., s. 54-57. 112 Athanasios Suliotis-Nikolaidis, a. e, s. 59-64. 56

Suliotis ve stanbul Örgütü’nün faaliyetlerinden Yunan hükümeti haberdardı ve stanbul’daki Yunan Konsolosluu’nun aracılııyla Örgüt’e direktif ve maddî destek vermekten çekinmiyordu. Buna ramen, Suliotis’in bu ihtiraslı dü ünceleri ve eylemleri Yunan siyasilerce ihtiyatla kar ılandı. Politikacıların ekseriyeti Osmanlı Devleti ve dier Balkan ülkeleriyle bir anla maya varmanın mümkün olmayacaı kanaatindeydi. Keza, halkın Yunan-Osmanlılıı ideolojisine gösterdii tepki aynı biçimdeydi. Böylece söz konusu bu fikir sadece sınırlı bir dü ünür çevresince taraftar bulabilmi ti. Bunun Yunanistan’ın dı politikasında etkin bir rol oynamadıını ileri sürebiliriz.

3) Japonlar Grubu Yunanistan’ın dı politikasında yukarıda tahlil ettiimiz fikir akımları hüküm sürerken, ülke içinde partilerin “bitmek bilmez”, kısır çeki melerine kar ı yeni muhalif akımlar ortaya çıkıyordu. Bunlardan biri, “Akropolis” Gazetesinin sütunlarında Vlassis Gavriilidis”in adlandırdıı üzere “Japonlar Grubu” (Omada ton aponon) idi (1906). Rus-Japon Harbi’nde (1904–1905) Japonların hızlı, atılgan ve kararlı hareketlerini anımsatan bu genç politikacıların, mecliste görü ülen bütün kritik konular üzerine ani müdahalesi, geni bir muhalefet zemini olu turmaktaydı. Eski ba bakanlardan H. Trikupis’in arkada larından Stefanos Dragumis ba ta olmak üzere, D. Gunaris, Em Repulis, P. Protopapadakis ve A. Panagiotopulos gibi genç radikaller bu parlamenter grubun üyeleri idi113.

Söz konusu grubu sürükleyen zat Dimitrios Gunaris idi. Bu ki i Bismarck’ın Almanya’da gerçekle tii ıslahata hayranlık duyuyor ve Yunanistan dâhilinde alı ılagelmi halde olan rü vetçilie kar ı cephe alıyordu. Ayrıca mesuliyetsiz, yozla mı ve eski zihniyetli politikacıları Yunanistan’ın ekonomik azgeli mi liinden sorumlu tutup, bu gidi e bir son vermek gerektiini savunmaktaydı. “Japonlar Grubu” her kesimden münevverleri barındırmasına ramen, taraftar sayısı fazla deildi; çünkü besbelli bir ideoloji veya muayyen bir siyasal eylem programından mahrum idi. Böylece bu grubun meclisteki varlıı

113 Tasos Vournas, storia tis Neoteris..., s. 585. 57 zayıflanmı oluyordu, zira ortak bir hedefin gerçekletirilmesi için deil, herkes kendi adına hareket edip, muhalefet yapıyordu114.

“Japon Grubu”nun bertaraf edilmesi için partiler bu takımın üyelerini kendi tarafına çekme yöntemine bavurmayı muvafık gördüler. Bu suretle Theotokis, “Japonların” gösterdikleri hareketlilikten rahatsız olup, 1908 yılında D. Gunaris’i Maliye Bakanı olarak tayin ederek kendi partisine çekmeye baarmıtı. “Japonlar Grubu” canlılıını yitirmi oldu. Gunaris yeni görevinde bazı iktisadî ıslahat projeleri hazırladıysa da Theotokis’in bu reformlara karı çıkmasından ötürü 15 ubat 1909’da istifa etti115.

4) Sosyologlar Grubu 20. yüzyılın balarında Yunanistan’ın iç siyasî ve fikrî platformunda “Sosyologlar Grubu” (Omada ton Koinoniologon) diye isimlendirilen dier bir grubun varlıını vurgulamamız gerekiyor. Batı Avrupa’da ve bilhassa Almanya’da eitim görmü bu grubun üyeleri, Alman aydınların ve özellikle reformist- revizyonist sosyalistlerin etkisi altındaydılar. “Sosyoloji Cemiyeti” (Koinoniologiki Eteria) ismi altında örgütlenip tekilatlanmı olup bu grup, dönemin önde gelen çok sayıda simasını barındırmaktaydı. Bunların baında “1924’teki Cumhuriyetin babası” Aleksandros Papanastasiu bulunmaktaydı116. Sosyologlar, toplumsal olguların tahlili suretiyle iktisadî hayatın ıslahatı, çada gerçeklerle badamayan toplumsal kurumların modernletirmesi ve genel olarak Yunan topluluunun yeniden düzenlenmesini amaçlamaktaydılar. Bu cihetle “Sosyoloji Cemiyeti”nin “Akropolis” gazetesinde yayımlattıı beyanname oldukça önemlidir. Bu beyannamenin esası özetle öyle idi: “Sosyoloji Cemiyetinin mahiyeti açıktır; bilimsel ve siyasal bir örgüttür. Bilimsel bir kurum olarak Cemiyet, toplumumuzun ekonomik ve sosyal sorunlarının incelenmesi ve halkın anlayabilecei bir ekilde yararlı, fakat Yunanistan’da yaygın olmayan toplumsal bilimlerin tahlil edilmesi gayesini gütmektedir. Siyasal bir örgüt olarak Cemiyet, terimin dar anlamıyla politik bir parti deildir; heves ettii sol bir partinin kurulmasıdır...

114 Gregor Manousakis, Hellas-Wohin, Das Verhältnis von Militär und Politik in Griechenland seit 1900, Verlag Wissenschatliches Archiv yayınları, Godesberg 1967, s. 23. 115 Hronos, nr. 1938; 15 ubat 1909, s. 3. 116 Dimitris Kitsikis, Sugritiki storia..., s. 122. 58

Münasip bir siyasî ve ekonomik çevre içinde, toplumdaki bütün unsurların geli tirilmesi için elveri li artların salanması, kurulacak partinin temel prensibi olacaktır. Buna giri meye te vik eden amiller unlardır: a) Emek harcayan halk er ya da geç kendi hayatî menfaatlerin bilincine varıp, gücünü kullanmak isteyecektir. Bu ahvalde kendi dinamizmiyle yeni yönetim biçimi ve ekonomik artlarını biçimlendirip bugünkü toplumda halk kitlelerinin sınırlı sayıda bir sınıf tarafından sömürülmesine yol açan iktisadî ve ahlaksal çeki meler ortadan kaldıracak, b) nsan tabiatının tahlil edilmesiyle insanın çabuk algılayan bir yaratık olduu sonucuna dayanarak toplumun yeniden düzenlenmesinin olanaklı olduuna inanmaktayız ve c) Hümanizmin hüküm sürmesine yol açan toplumun adil düzenlemesi gerektii telakkisi. Savunduumuz siyasal ilkenin gerçekle tirilmesi için imalat araçlarının ortakla a ekilde kullanılması ve servetin daha adil bir biçimde daıtılmasının elzem olduu kanaatindeyiz. Fakat bunun kademe kademe yapılması lazım... Reformist sosyalizmi karakterize eden zihniyet tam budur; yani hem ıslahat yoluyla hem de halkın ahlaksal ve manevî terakkisiyle, edindiimiz gayenin istikbâlde hayata geçirmesi öngörülmektedir... Bütün halk çıkarlarını temin etmek için ekonomik kooperatif ve politik bir parti içinde örgütlenmeli... Halk derken belirtmemiz gerekiyor ki ayırım yapmadan sanayiciler, i çiler, çiftçiler, lonca mensupları ve aydınları kastediyoruz...”117. Görüldüü gibi, Sosyologlar Batı Avrupa’nın yeni fikirlerini benimseyerek, Yunanistan’da uygulamak istediler. Fakat Avrupa ülkelerine kıyasla Yunanistan’da farklı koullar hüküm sürüyordu. Sosyologlar, Krallıın sanayiletirilmemesi, gelirin sermayeye dönütürülmemesi ve burjuva sınıfın ekillendirilmemesinin farkında idiler. Buna ramen müjdeledikleri programın yürütülmesine daima çaba gösterdiler. Lakin politik ve toplumsal bir deiiklik isteyen içiler, küçük burjuva, çiftçiler ve subaylar arasında popüler olmularsa da Yunanistan’da siyasal platform üzerine etkili bir rol oynayamadılar118.

117 Akropolis, nr. 6399; 1 ubat 1909, s. 1. 118 Apostolos Vakalopoulos, Nea Elliniki..., s. 340.

59

KNC BÖLÜM

GOUD HTÂL A) 1909’UN LK AYLARINDA HO NUTSUZLUUN ARTMASI VE “ASKERÎ TTFAK”IN TE EKKÜLÜ 1909’da kamuoyu ve ordudaki memnuniyetsizliin had safhaya çıkmasında etkin olan faktörler iç ve dı olmak üzere iki grupta kategorize edilebilir. 1908 yılında Amerika ve Mısır’da görülen ekonomik krizlerin Yunanistan’a yansıması, zeytinyaı ve tütün ürünlerinin bozulması, kuru üzüm fiyatlarında görülen düü ve vergilerin artıı, millî meselelerde Yunanistan’ın kendi isteklerini zorla kabul ettirmekteki zaafı ve Yunan millî gururun incinmesi söz konusu faktörlerdir. Sadece kendi menfaatlerini salamakla ilgilenen eski zihniyetli politikacıların çekimeleri, örenim kurumlarının yetersizlii, ekonomik bunalım ve ordunun arzulanan güce eritirilmemesinden ötürü krallıın varlıının tehdit altında olduu inancı, ülke içinde, Yunanistan’ın bir gerileme sürecine girdii kanısının dogmasında balıca nedenlerdendi.

Bu ortam içerisinde, 1909 ubat ayında “Atina Avukatlar Dernei”nin bakanı olan K. Esslin, “Akropolis” sütunlarından anayasanın deitirilmesi için millet meclisinin içtimasını istemekteydi. 15 ubat’ta Maliye Bakanı olan D. Gunaris, kendisinin çizdii bütçenin kabul edilmemesi üzerine istifa etmek zorunda kaldı. Üç gün sonra meslekî kuruluların bakanları, Kral Yorgo ile görüüp kendisine loncaların karılatıkları sorunları içeren bir muhtıra teslim ettiler. Aynı akam lonca mensupları meclisin önünde protesto gösterisi yaptılar. Nümayiçiler meclise ta fırlattılar, hatta polis ve askerlerle çatıtılar. 20 ubat’ta ise, Atina’da “Yunan Milli Örgütü” adlı esrarengiz bir örgütün imzasını taıyan çok sayıda broürü dolaıma soktular. Adı geçen örgütün üyeleri, broürler yoluyla, topluluun “salam unsurlarına” hitap ederek, saflıını yitirmemi insanların iktidara gelip yozlamayı yok etmeleri gerektiini telkininde bulunmaktaydılar1.

1 Victor Papacosmas, The Millitary..., s. 43-44. 60

4 Mart 1909’da iki i çi sendikası ile lonca ba kanları Ba bakan Theotokis’in ziyaretine gittiler. Ziyaret esnasında vergi sisteminin dengesiz bir biçimde uygulandıını savunduktan sonra, dolaylı ve aır vergilere tabi tutulan alt ve orta tabakaların ezildiinin altını çizerek ikâyette bulundular. Üstelik rüsumatın e itsiz daıtımının kaçakçılıın a ırı derecede büyümesinde en önemli sebep olduunu iddia ettiler2. Birkaç gün sonra Atina’nın tüccarları, krala yeni bir muhtıra sunmak amacıyla barı çıl bir yürüyü düzenlediler fakat Theotokis hükümetinin emriyle askerî kuvvetler ve polis, nümayi çilere saldırıp saraya varmalarına engellemeye çalı tı (18 Mart 1909). Kral Yorgo, olaylarından haberdar olup güvenlik güçlerine, iddet kullanmamaları ve tüccar heyetinin saraya girmesine müsaade etmeleri emrini verdi. Theotokis, polise verilen hükümet direktiflerinin Kral tarafından iptal edilmesini bahane edip, kabinesinde, Kral Yorgo’nun güvenini yitirdiini ileri sürerek, istifa etti3. Lakin gerçek anlamda istifa olayı Theotokis hükümetine iktidarda kalma izin veren ve bütçe üzerinde muhalefetin itirazlarını ortadan kaldıran bir manevra idi; zira meclisteki ana muhalefet milletvekillerinin sayısı 30’u a mamaktaydı. Ayrıca, seçimlerin yapılması olanaksızdı. Çünkü Giritli Rumlar Yunanistan’la birle mek isteinde ısrar ettikçe, Yunan parlamentosuna kendi milletvekillerini göndermek amacıyla Girit’te de e zamanlı olarak seçim ilân edilebilirdi. Böyle bir olasılık Yunanistan’ı atılgan ve tahmin edilemeyen bir serüvene sürükleyebilirdi4.

Bilindii üzere o dönemde stanbul’da siviller, bazı mollalar, medrese örencileri ve asilerin katılımıyla, Birinci Ordu’nun, çou Arnavut olan askerlerinin ayaklanmasıyla “31 Mart Olayı” patlak vermi ti. Kar ı darbe çok gecikmedi. Gerici ayaklanma haberleri derhal Selanik’e telgrafla bildirildi ve Mahmut evket Pa a’nın komutasında bir “Hareket Ordusu” stanbul’a yürüdü. Hareket Ordusu, ayaklanmacılarla küçük çapta bazı çarpı malardan sonra ba kenti i gal etti5. Bütün bu olaylar sırasında Yunan basını, Osmanlı mparatorluu’ndaki Rumların iddete maruz kaldıklarını iddia etmekten geri durmuyordu. Örnein, 6 Nisan 1909 tarihli

2 Akropolis, nr. 6428; 4 Mart 1909, s. 3. 3 Akropolis, nr. 6442;19 Mart 1909, s. 3. 4 Thanasis Bohotis, Esoteriki Politiki..., s. 59. 5 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin..., s. 215. 61

“Akropolis”in nüshasında unlar yazılmaktaydı: “Türkiye’deki vaziyet kötüye gidiyor. Bizim cereyan eden olayları duygusuzlukla takip etmememiz lazımdır. Keza, iki deirmen taı arasında bulunan Rumlar da hareketlendirilmeliler... Avrupa’nın müdahale etmesi elzemdir; böylece hem Türk Devleti’ndeki mevcut anarinin yayılması önlenecek hem de iki düman askerin arasında bulunan ve kendi halinde yaayan Hıristiyan kitleler yok olmaktan kurtarılabilecektir6”.

Bunun gibi tahrik edici ve asılsız makaleler, Yunan kamuoyunda ve subaylar arasında büyük bir etki yarattı. Politikacıların millî meselelerde gösterdii hevessizlik ve ordunun yeniden örgütlenmesindeki kayıtsızlık Yunanistan’daki bütün toplumsal tabakalar arasında tedirginliin tırmanmasına neden oluyordu. Toplum unsurlarının tümü birden siyasilere karı muhalefet etmeye baladılar. Bu ortam içerisinde 6 Haziran 1909’da Atina Üniversitesi’nde ulusçu talebeler tarafından “Üniversite Birlii” (Panepistimiaki Enosis) adında bir dernek kuruldu. Adı geçen dernein protokolü özetle öyle idi: “Aaılanmı vatanımız zor bir ahvalde bulunduundan her vatanperverin kalbinde mahzunluk hüküm etmektedir. Atalarımızdan ufacık bir ülke miras kalmısa da rüyalarımız kudretli ve anlı bir ülke yaratmaktır. Ancak, vatanımız politikacıların ataleti ve kabiliyetsizliinin zebunu oldu ve milletimiz çeitli dı tehditlere maruz kaldı. Bu yüzden üniversiteli gençler ya barıçıl bir ekilde ya da silahlarla ülkemizin ayaa kaldırılması için en büyük fedakârlıklara katlanabilirler7”.

“Üniversite Birlii” üyeleri ülkedeki naho durum için politikacıları mahkum etmekte ve umumi ıslahatın uruna uygun propaganda eylemlerine girimekteydi. Bir ay içerisinde 212 yeni üye cemiyete katılmıtı. Örencilerden ibaret olan askerî bir birliin oluması için gerekli faaliyetlerde bulundular. Hatta dernein idarî encümeni dönemin önde gelen siyasal aktörleriyle temas kurdu. Mesela 27 Haziran’da Stefanos Dragumis ile devrin en mühim konuları üzerinde detaylı bir görüme gerçekletirildi8.

6 Akropolis, nr. 6460; 6 Nisan 1909, s.1 7 Panagiotis Tsitsilias,  Epanastasis tu 1909 kai i “Panepistimiaki Enosis” (1909 Devrimi ve “Üniversite Birlii”), Atina 1936 s. 17. 8 Panagiotis Tsitsilias, a. e, s. 27-28. 62

Politikacılara kar ı en ciddi muhalefet hareketi genç subaylar tarafından organize edildi. Zaten, Yunanistan’ın 1897 Harbi’ndeki malubiyetini utanç verici bir vaka olarak deerlendiren genç subaylar, yakın istikbâlde intikam almayı arzuluyorlardı. Ayrıca 1908 yılında, Me rutiyet’in ilân edilmesinden sonra Yunan hükümeti geçici bir müddet için Makedonya’da bulunan subayları geri çaırıp “Millî Eylem’in Özel Bürosu”na tâyin etti. Makedonya’daki çatı malara katılan genç subay A. Mazarakis hatıralarında unları yazmaktadır: “Makedonya mücadelesinin durdurulması üzerine, geri dönmeye ba ladık; fakat hepimiz inanıyorduk ki, Balkan ülkeleri arasında u anda askıya alınmı olan mücadele ve Jön Türklerle süren çeki meleri büyük bir sava a dönü ecekti ve Yunanistan bu sava ta askerî bakımdan zayıf olsaydı, vay halimize9”.

Bu ortam içerisinde bir grup genç subay te kilâtlanmaya ba ladı. 1908 Ekimi’nde, bir ak am gizlice Theodoros Pagalos’un evinde toplanan, temen ve üstemen rütbesindeki subaylardan olu an ufak bir grup, Askerî ttifak’ın kurulmasına karar verdi. Adı geçen cemiyet, diktatör yetkilerine sahip olup, mevcut partiler dı ı ve kendi kontrolü altında bir hükümet kurmayı hedeflemekteydi. Ayrıca subaylar, veliaht Prens Konstantin ve dier prenslerin ordudan uzakla tırılmasını iddetle arzulamaktaydı. Onlara göre bunu ba ardıktan sonra ülkenin kara ve deniz kuvvetlerinin yeniden düzenlemesine çarçabuk giri ilebilirdi. Subayların imzaladıkları protokol özetle öyleydi: “Ülkenin kara kuvvetleri ve donanmasının yeniden organizasyonunu amaçlayan Askerî ttifak kurulmaktadır. Yukarıda açıklanan hedefin gerçekle tirilmesi için belli bir bütçeye dayanan katî ve düzenli bir program çizilmeli. cabında söz konusu olan programı hanedana ve hükümete zorla kabul ettirebiliriz... Askerî erefimizi kaybettiimiz inancına varmaksızın, Askerî ttifak’tan ayrılmayacaımız ve mutlak sır tutacaımıza yemin ediyoruz. Askerî ttifak’ın idari kurulundan izin almaksızın herhangi bir eyleme giri meyeceimize

9 Thanos Veremis, “Martiries gia to Stratiotiko Kinima tu 1909 kai tis Epiptoseis tu stin Politiki Zoi tis Ellados” (1909’daki Askerî Hareketi ve onun Yunanistan’ın politik hayatında yarattıı etkiler hakkında yorumlar), Deltion storikis kai Ethnologikis Etaireias Ellados, C. 25, Atina 1982, s. 395. 63 dair yemin ediyoruz. Cemiyetimize mensup olan bir subayın cezalandırılmasına iddetle kar ı çıkacaız” 10.

Subaylar, Askerî ttifak siyasi arenada egemen olduktan sonra, Yunanistan’ın yönetimi kendisine havale olunmak üzere Venizelos’un Girit’ten çarılmasını öngören bir karar da almı lardı. 1909 Ocak ayında Askerî ttifak’a, çou 7. piyade alayına mensup, sadece 25 komplocu subay katılmaktaydı. Ancak stanbul’da 31 Mart Vakası’nın ba göstermesi ve Yunan basınında bunu tasvir eden abartılı makalelerin çıkması, ordu saflarında büyük bir etki yaratıyordu. Böylelikle, “...bu öfke dalgası kar ısında tereddüt, ihtiyat ve muhafazakârlık kalmadı ve 20 gün içinde Askerî ttifak’a katılan subay sayısı büyük bir hızla çoalıp 100’ü a tı” 11.

1909 ilkbaharında astsubaylar da örgütlenmeye ba ladılar. Nisan ayında Theotokis hükümeti tarafından meclise sunulan yasa tasarısında astsubayları yeti tiren Harp Okulu’nun (Sholi ton paksiomatikon) kapanması ve orduda bulunan astsubayların terfi ettirilmemi olarak kadroya alınması öngörülüyordu. Söz konusu askerî okulda alt ve orta tabakaların evlatları örenim görmekteydiler. Üç yıllık bir askerî eitimden sonra temen rütbesiyle mezun oluyorlardı. Bununla birlikte, Astsubay Harp Okulu’nun yürürlükten kaldırılması ile orduda itibarlı bir kariyer yapabilmek, yalnız üst tabakaların imtiyazı haline geliyordu. Çünkü subayları yeti tiren Harbiye’de, sadece masrafları kar ılayabilen üst katmanların çocukları okuyabilirdi. Bu yüzden, Theotokis’in yasa taslaı astsubaylar arasında bir öfke dalgası yarattı12.

Bu bâbda, Atina ile ta radaki astsubayların yaptıkları görü meler sonucunda, meclise, be ki ilik bir heyet tarafından bir ikâyet mektubunun gönderilmesine karar verildi. Mektupta tartı ılan yasa taslaının geri alınması istenmekle birlikte, meslekî menfaatlerin ilerletilmesi için umumî bir ıslahatın yapılması da talep edilmekteydi. Fakat 29 Nisan 1909’da, meclisin önünde söz konusu heyetin dı ında, iki yüz kadar astsubay toplandı. Bu hadise, disiplin kabahati sayıldıı için, hem hükümeti hem de hanedanı a ırı derecede endi elendirdi. Bunun üzerine Ordu Genel Müfetti i olan

10 Epanastasis 1909, To Arhio tu Stratiotiku Sindesmu (1909 Devrimi, Askerî ttifak’ın Ar ivi), Kedros yayınları, Atina 1972, s. 53. 11 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 46-50. 12 Miltiadis Malenos,  Epanastasis..., s. 23-24. 64 veliaht Prens Konstantin, General Dimopulos’a sorgulama yapmasını ve olayın eleba ılarının cezalandırılmasını emretti13. Böylece, Disiplin Kurulu’nun kararına göre, tahrikçi sayılan 5 subay emekliye sevk edildi14. Üstelik Atina garnizonunda görev yapan çavu lara 20 günlük, ba çavu lara ise 1 aylık hapis cezası verildikten sonra, astsubayların tümünün ta radaki alaylara tâyin edilip, nakledecei hakkında ayialar dola maya ba ladı15.

Bu ortam içerisinde, radikal astsubaylar örgütlenmeye ba ladı. Monar inin bertaraf edilmesini isteyen ve toplumsal-siyasal alanda geni ölçüde “demokratik dei iklikler” amaçlayan ordunun bu devrimci unsurları “Astsubay ttifakı”nı (Sindesmos ton paksiomatikon) kurdu. Adı geçen cemiyetin ba kanlıına nüfuz sahibi bir temen olan Georgios Karaiskakis seçildi. Ortak hedefin ba arıya ula masını salamak üzere, astsubaylar ile temen ve üstemen rütbesindeki subaylar arasında görü meler gerçekle tirildi. Askeri ttifakın çatısı altında ortak hareket etme noktasında anla tılar16.

Bu meyânda Makedonya’dan dönen üst rütbeli subaylar, yüzba ı olan E. Zimvrakakis’in evinde içtima ederek, durumun iyile mesi için hangi önlemleri almaları gerektii üzerine tartı ıyorlardı. Bunlar, genç subayların devrimci ve komplocu faaliyetlerinden habersiz deildi. Ilımlı mahiyete sahip olan üst rütbeli subaylar, Yunanistan’daki vaziyetin düzenlenmesini istedikleri halde köklü ve iddetli tedbirlerin alınmasına yana mıyorlardı. Dolaysıyla genç subayların savundukları radikal planlarını benimsememekteydiler. Yüzba ı Daglis hatıralarında “Genç subayların tehlikeli eylemlere giri memeleri için onları kontrol etmemiz gerekiyordu. Böylece, ülkenin geli mesi uurunda uygun ve reva bir yöntemin seçilmesi bize ait olacaktı” 17 demektedir. Bununla birlikte, 1909 Mart’ında yapılan bir tatbikatta Prens Konstantin’in subaylara kar ı takındıı tavır ve bazı kanunlara

13 Akropolis, nr. 6485; 1 Mayıs 1909, s. 3. 14 Akropolis, nr. 6498; 14 Mayıs 1909, s. 3. 15 Akropolis, nr. 6502; 18 Mayıs 1909, s. 3. 16 Tasos Vournas, To Kinima tu 1909, To Hroniko mias Prospathias gia Astiko-dimokratiko Metashimatismo stin Ellada (Gudi, 1909 Darbesi, Yunanistan’daki burjuva-demokratik bir transformasyon hareketinin ruznamesi), Tehni-Epistimi yayınları, Atina 1957, s. 39-41. 17 Thanos Veremis, “Martiries..., s. 395-396. 65 müdahale etmesi yüzba ıyı ve daha üst rütbelileri aktif bir eyleme katılmaya itmi tir18.

Bu ko ullar altına, 1909 Mayıs ayında yüzba ı rütbesinde topçu subayı olan K. Guvelis, iki takım arasında birlik ve beraberlik salamak amacıyla görevlendirildi. Genç subaylara hitap ederken eylemin koordine edilmesi gereksinimini vurguladıktan sonra, bütün subayların toplanması teklifinde bulundu. Birkaç gün sonra Pagalos’un evinde umumî bir içtima gerçekle tirildi. Toplantıda, üst rütbeli subayların kendi aralarında kabul ettikleri programda iddet kullanımının öngörülmedii, rejime kar ı olunmadıı, ancak ttifak’ın psikolojik baskısı altında bulunacak yasal ve me rutî bir hükümetin i leri ele alınması gerektii vurgulanmaktaydı.

Görüldüü gibi, iddetin kullanılıp kullanılmayacaı ve mevcut partiler dı ı bir hükümet kurmak için Venizelos’un çarılıp çarılmayacaı hakkında küçük ile üst rütbeliler arasında görü ayrılıı ba göstermi oluyordu. Bu ihtilaf nedeniyle fikir birlii salanamadı. Nihaî bir kararın alınması için 26 Haziran’da üstemen olan Hr. Hacimihalis’in evinde gene ortak bir toplantı yapılacaktı19.

Hükümetin, subayların 26 Haziran’da 160 ki inin katılımıyla yaptıı toplantıdan haberi olmu tu. Fırtınalı tartı malar devam ettii sırada, Atina’nın Muhafız Birlii komutanı Shinas, aniden Hacimihalis’in evini bastı. Komploculardan fazla bilgi edinemeyen komutan Shinas, cereyan eden olayları Veliaht Prens’e bildirdi. Dönemin basını bu hadiseleri yorumlarken subayların faaliyetlerine sempati ile yakla maktaydı. Örnein, “Hronos” Gazetesinin sütunlarında unları yer alıyordu: “...Subaylar, sefaletimizden kanunların sorumlu olmadıının farkındadır. Bunlar, ne hanedana ne de rejime kar ı cephe alıyorlar... stedikleri ey, ülkenin yönetiminin bugüne kadar politikaya bula mamı ki iler tarafından ele alınmasıdır”20.

Buna ramen, veliaht Prens Konstantin toplantıya katılan subayların sorgulanmasını istemi ti. Yapılan tetkikler neticesinde 12 subay emekliye ayrıldı. Subayların tümü, bütün çabalarının ve faaliyetlerinin çöküntüye uratılması tehlikesi

18 Murat Hatipolu, Türk-Yunan likilerinin 101 Yılı (1821-1922), T.K.A.E yayınları 75 seri: 1, SA: A. 10, Ankara 1988, s. 49. 19 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 53-54. 20 Hronos, nr. 2070; 28 Haziran 1909, s. 3. 66 kar ısında, birbirleriyle anla mak zorunda kalarak Askeri ttifak’a katıldı. Üstelik 28 Haziran’da gizli bir oylama ile 6 üyesi üst rütbelilerden, 9 üyesi ise temen ve üstemen rütbesindeki subaylardan olu an 15 ki ilik bir idarî kurul seçtiler. Ancak ttifak, genç subayların ihtilâlci zihniyetinden çekinerek ve hükümetin kar ı tedbir alabileceini dü ünerek radikal unsurları yönetimden uzakla tırdı21. Böylece 4 Temmuz’da ttifak’ın ikinci idarî kurulu meydana geliyordu. Venizelos’un çarılması ve ordudan prenslerin uzakla tırılması hususundaki uzun tartı malardan sonra iki subay grubu bir uzla maya vardı. Daha evvel imzaladıkları protokole öyle bir açıklama eklediler: “... Askerî ttifak, devletin temeli olan anayasaya ya da krala zararlarının dokunmasını istemediini beyan etmektedir. ttifak’ın programı hükümete, önerme yoluyla sunulacak ve sadece bunun reddedilmesi halinde iddet kullanılacaktır. Askerî ve Bahriye Bakanlıına tâyin edilecek zevat ttifak tarafından hükümete önerilecektir, ancak onların zorla kabul ettirilmeyecei bildirilmektedir. Her halükârda söz konusu olan nazırlar ordu mensupları olmayacaktır” 22.

Görüldüü gibi, ordunun tutucu unsurları ülkenin geli mesini ve Megali dea’nın gerçekle tirilmesini arzulamalarına ramen ihtilâlci bir karaktere sahip olmadıklarından riskli eylemlere giri mek niyetinde deillerdi. Üstelik Jön Türk hareketinin aksine, faaliyetleri sistemli bir muhalefete dayanmamakta, belirli bir ideolojiyi temsil etmemekteydi. Fenni, siyasal veya toplumsal bilimler üzerine etraflıca bilgi sahibi olmamalarının yanı sıra, ttifakçıların bürokrasinin üst kademelerine çıkmak için gerekli deneyim ve toplumsal geçmi ten yoksun olu larından ötürü Yunanistan’ın kar ıla tıı sorunlara kar ı uygun bir ıslahat projesi çizemediler. Böylece, istedikleri düzenleme urunda hükümete öütler, dilekler ve muhtıralar sunmakla yetinmekteydiler. Mamafih olayların akı ı daha devrimci eylemlere ba vurmalarını gerektirecek ekilde geli ecektir.

Bu arada, zikredilmeli ki, Askerî ttifak’ın hala ortak bir lideri yoktu. Bu yüzden, hareketin ba ına, bütün subayların Harbiye’den (Sholi ton Evelpidon) tanıyıp sevdii Albay Nikolaos Zorbas’i getirmeyi dü ünmekteydiler. Zorbas iyi bir askerî eitime sahip olduu halde, 1897 Harbi’nde kendisini göstermedii için veliaht Prens

21 Dimos Vratsanos, storia ton en Elladi Epanastaseon (Yunanistan’daki Devrimlerin Tarihi), Efimerida ton Anapiron yayınları, Atina 1936, s. 204–205. 22 Epanastasis 1909, To arhio... , s. 54. 67

Konstantin’in gözünden dü mü tü. Orduda, kendisine aktif bir mevki verilmedi, ancak Harbiye Okulu’nda sekiz yıl öretmenlik yaptıktan sonra Ordonat Sınıfın Müdürlüü’ne tâyin edildi. Zorbas, ılımlı ve tutucu mahiyete sahip olmakla birlikte, meslekî bilgisinin yüksek olduu ve cemiyet bünyesinde subaylar arasında çıkabilecek ihtilâfları önleme yoluna gittii bilinmektedir. Ayrıca, bütün subaylar, kendisine kar ı sevgi ve itaat duygusu beslemekteydiler23.

1909 Austos’un ba larında Zorbas, Askerî ttifak’ın öncülüünü kabul etti. Konu hakkında kendi anılarında verdii bilgilerde “Üç ttifakçı yüzba ı tarafından, askerî cemiyetin varlıı ve amaçları açıklandıktan sonra benim i ba ına gelmem istendi. Subayların giri tii bütün eylemlerin her zaman ba arısızlıkla sonuçlandıını göz önünde bulundurarak, ba langıçta ret cevabı verdim, ancak onların ısrarı üzerine anladım ki, bu defa subaylar ciddi bir çalı mada bulunmakta. Halkın umumî ayaklanması ile subayların faaliyetleri arasında bir uyum salandıı taktirde, hem kara ve deniz kuvvetlerinin yeni ba tan örgütlenecei, hem de devletin durumunun düzeltilebileceini dü ünerek ttifak’ın liderliini elde almayı kabul ettim... Ordunun, hükümetin i lerine karı maması gerektii ve böyle bir giri imin devlet için geni ölçüde muzır olduunu biliyordum. Bununla birlikte, ordunun çürüklüü ve vatanın dı tehditlerden ve iç vaziyetten dolayı büyük tehlikelerle kar ı kar ıya gelmi olduundan askerî müdahalenin yapılması gerektiine inanmaktaydım” demektedir24.

Bu suretle içindeki kuvvet dengesini salayan ve yanda sayısını çoaltan Askerî ttifak, tepkisini “Hronos” Gazetesini kullanıp, ortaya koydu. ttifak adına Temen Lidorikis’in yazdıı “Her ey Gün I ıına Kavu ur” ba lıklı makaleler, Hronos’un sütunlarında yayımlanmaktaydı. Lakin durumun gerginle mesi üzerine subaylar daha cesur ve riskli bir eyleme giri eceklerdi.

23 Spiros Melas, H Epanastasi tou 1909..., s. 229–232. 24 Nikolaos Zorbas, Apomnimoneumata..., s. 11–12. 68

B) GELEN OLAYLAR VE “ASKERÎ TTFAK”IN MUHTIRASI

4 Temmuz 1909’da Atina’nın merkezinde esnafların katılımıyla silahlı bir yürüyü ün meydana geleceine dair ayialar dola ıyordu. Ba bakan Theotokis, muhalefetin kı kırtmalarıyla hükümet aleyhinde bir protestonun, ülkedeki asayi sizliin zuhur edilip yaygınla masına neden olabilecei dü üncesiyle ve orduya güvenini yitirdiinden dolayı istifa etmeye karar verdi25. stifa olayı, Mart ayında olduu gibi, belki Theotokis’in politik bir manevrası idi; ancak bu kez Kralın onaylamasıyla i ba ına D. Rallis getirildi. 6 Temmuz 1909’da Rallis Kral Yorgo’nun ziyaretine gidip ordunun yeniden örgütlenmesi ve ülkenin iktisadî ve idarî düzenlemesi için geni bir ıslah projesi uygulamak istediini söyledi26. ki gün sonra Rallis’in çe itli bakanlıklarda görevlendirdii vükelanın isimleri açıklandı. Fakat atanan bakanların çou, eski zihniyetli ve muhafazakâr simalar arasında seçilmi olmaları nedeniyle basında büyük çapta akisler uyandırdı. 9 Temmuz 1909 tarihli “Akropolis” sayfalarında: “Rallis, “az yapmak”, “hiçbir ey yapmak”, “her ey ile uramak” telâkkisinin yandaıdır... Hangi adamlara ihtiyacımız var? Dünkü nüshamızda yazdıımız gibi düzenleyici, yenilikçi, yaratıcı ve yolsuzluklara son verici kiilere muhtaç olduk... Yaadıımız kritik koullardan dolayı yukarıda tarif edilen biçime uygun bir kabinenin oluması elzemdir; ancak mevcut kabine umut taımamaktadır” eklinde bir ele tiri yer almaktaydı27. Temmuz ortalarında Ba bakan, bir talyan gazeteciye verdii mülakatta, Makedonya’da bulunan ve çete çatı malarına i tirak eden Yunan subayların Yunanistan’a geri çekilmelerini savunmaktan çekinmedi. Rallis’in bu itirafı, milliyetçi basının sert tepkisini çekti; zira o zamana kadar Yunanistan, Rumeli’deki Yunan subaylarının varlıını inkâr edip, bunun asılsız bir ayia olduunu iddia etmekteydi. Ama artık, Yunan Devleti’nin Osmanlı topraklarında cereyan eden

25 Akropolis, nr. 6551; 5 Temmuz 1909, s. 3. 26 Akropolis, nr. 6553; 7 Temmuz 1909, s. 3. 27 Akropolis, nr. 6555; 9 Temmuz 1909, s. 2. 69 tedhi faaliyetlerini te vik ettii ortaya çıkıyordu. Bu olay subayları a ırı derecede rahatsız etmi ti28. Ayrıca, aynı dönemde Girit Meselesi yüzünden Osmanlı-Yunan ili kilerinde tedirginlik gittikçe artmaktaydı. Milletlerarası birlikler adadan çekildikten sonra, Yunanistan’la birle mek hedefinden vazgeçemeyen Giritli Rumlar, Hanya limanındaki kalede dalgalanan özerk Girit bayraını indirip yerinde Yunan bayraını çektiler. Aynı ekilde gümrükler, muhafız birlii komutanlıı ve bütün mülkî binalar Yunan bayraklarıyla donatılmaktaydı29. Bu geli meleri Osmanlı Devleti iddetle protesto etti. Atina Sefiri Nabi Bey aracılııyla Yunan hükümetine bir nota verdi. Bu notada “Eski Babakan Theotokis’in izledii politika, iki ülke arasında (Osmanlı mparatorluu-Yunanistan) dümanlıın ve rekabetin ortaya çıkmasına neden olmutu... Sahte memur kimlii altında Osmanlı topraklarındaki bulunan sefaretlere subayların gönderilmesi, imparatorlua silahların gönderilmesi, Osmanlı Devleti’ndeki yaayan Rum nüfusun Yunan sefirleri tarafından tahrik edilmesi ve bunun gibi evvelki hükümetin faaliyetlerini saymak beyhudedir. Son zamanlarda da Girit’teki Yunan subaylar, “bayrak meselesi”nde aktif rol oynadılar ki, böyle bir eylem imparatorlua karı hakaret olarak algılanmaktadır. Yunanistan, Girit üzerine hak iddia etmediini beyan ettii için iki ülke arasında arzuladıımız barıçıl bir ortamın olumasına Rallis’in katkıda bulunması gerekiyor. Binaenaleyh, Yunanistan’ın, Yunan Krallıı’yla birlemek isteyen Giritli Rumların faaliyetlerini yadsıdıı ve Girit Adası üzerine istihkak iddia etmediini yazılı olarak beyân etmesini talep etmekteyiz. Kısa zaman içerisinde makul bir cevap verilmezse, sefirimiz Atina’yı terk edecek” denilmekteydi30 . Osmanlı Devleti’nin gönderdii bu nota, Rallis hükümetinde ve kamuoyunda büyük bir tela yarattı; çünkü Yunanlılar Megali dea uurunda Girit ile Krallıın birle mesini daima istemekteydiler. Bununla birlikte ülkenin askerî zaafı göz önüne alınarak Osmanlılara kar ı harp açılamazdı. Bu nedenlerdendir ki, Rallis, bir taraftan Türkiye’ye ılımlı bir yanıt verdi, öbür taraftan da Avrupa Kuvvetleri’nin müdahalesini istirham etti. Büyük Devletler bir kez daha Yunanistan lehine

28 Miltiadis Malenos,  Epanastasis... , s. 43. 29 AEY, Grafio Tipu ( T), nr. 941 (Hariciye Nezareti Tarih Ar ivleri, Basın Odası) 30 Tasos Vurnas, To Kinima..., s. 74. 70 müdahaleye karar verdiler ve Atina’daki elçileri, sava ın ba göstermesine izin verilmeyecei yollu beyânatta bulundular. Ancak Hanya’daki Yunan bayraının indirilmesini istediler31. O günlerde, Yunanistan’a saldırmak için Osmanlı birliklerinin Teselya sınırında toplandıı hakkında ayialar dola maya ba lamı tı. Bu son geli me, Yunanistan’da büyük bir heyecan uyandırdı; zira Yunan Krallıı’nın kendi ba ına yayılmacı planlarını, yani Megali dea’yı gerçekle tirebilecek halde olmadıı bir kez daha anla ılırken, dier taraftan 1897 Harbi’nde Yunanistan’ın uradıı malubiyetin tekrarlanması hayli olanaklı görünmekteydi. Bu suretle, Rallis hükümeti kısa bir zaman içerisinde itibarını yitirmi oluyordu. Yunan toplumunun bütün unsurları arasında öfke dalgası gittikçe artıyordu. Volos ehrindeki duvarlara kimlii belirsiz bazı kimseler tarafından yapı tırılan bro ürler, halkı isyan etmeye davet etmekte ve “boyunduruk altında yaayan Yunanlıları kurtarabilecek olan” Venizelos’un ülkenin yönetimi ele alması gerektii vurgulanmaktaydı32. Bu çetrefilli ortam içerisinde subaylar harekete geçmeye ba ladılar. G.Karaiskakis’in kaleme aldıı ilk devrimci manifesto 7 Austos’ta “Hronos” Gazetesinde yayımlandı. Manifestoda özetle, “Uzun zamandır Yunanistan kalleçe yıpranarak, hasta bir adam gibi zorla nefes alabiliyor. Düüklük en üst düzeye vardıı için vatanımızın ıslahı ve kurtarılması uuruna hepimizin mücadele etmesi gerekiyor. Uzun vadeli ve zararlı rejimin mülevves etkisine ramen Yunan halkı sa kalmaya baardı. Vatanımız bekâsı için devrimci olsa bile bir tedbir almalıyız. Son talihsizlikler kalk borusu niteliindedir. Dı dümanlarımıza karı ortak müdafaanın teekkül edilmesi için hepimiz çalıalım, silahlanalım, asker olalım, Yunanistan’ı dev bir kılaya dönütürelim. Yöneticilere isteklerimizi zorla kabul ettirelim. Eer buna yanamazlarsa onları baından defedelim. Mevcut politikacıların yerine daha kabiliyetli kiiler getirtelim. Kıyamet günü geldi eklide tahrik dolu çarılara yer verilmekteydi33. Kendi bünyesine bahriye subayların katılımıyla güçlenen Askeri ttifak, hükümete sunulacak bir muhtıra ile Rallis’e, tatilde olan meclisi toplayıp ordunun

31 Spiros Melas, H Epanastasi..., (1909 Devrimi), Biris yayımları, Atina 1972, s. 237-238. 32 Dimos Vratsanos, storia ton..., s. 208. 33 Hronos, nr. 2119; 7 Austos 1909, s. 3. 71 ba tan yeni örgütlenmesi için gerekli yasaları çıkarmasını tavsiye etmeyi planlıyordu. Daha etkili bir eyleme giri mek isteyen radikal astsubaylar ve genç subayların aksine ttifak’ın ba ı olan Albay N. Zorbas, Rallis ile müzakereler ba lamı tı. Bütün bu olaylar, cemiyetin varlıını açıa çıkarttıı için Yunan gazetelerinde subayların darbe yapacaı hakkında muhtelif yorumlar yayımlanmaktaydı. 12 Austos 1909’da “Hronos” Gazetesinin sütunlarında ordunun yeniden te kilâtlandırılması hakkında neyin yapılması gerektii tartı ılıyordu. Bunun yanı sıra, umumî bir terakkinin elde edilmesi uurunda unları yer almaktaydı: “... Böylece etkili Kara ve Deniz Kuvvetlerine sahip olmak yeterli deildir. Eer mevcut politik sistem aynı biçimde devam ederse herhangi bir ıslahat projesi ba arısızlıkla sonuçlanacak. Çölde in a etmeme ve denize tohum atamamak için, subayların üstlendikleri teceddüt mücadelesi halk tarafından desteklenip tamamlanmalı. Köklü reformların vücuda getirilmesi için lonca ile halk hareketlendirilmeli. Yunan halkının, vakit kaybetmeden vatanımızın dirili i dorultusuna çalı malı. Bu vecihle, kâh Ordu kâh halk, ıslahat projelerinin tasdik edilmesi üzerine çalı acak olan meclisin toplanmasını talep etsin... Rallis direnmek istiyorsa, istifa etsin”34. Bir sonraki gün ise “Subayların Hareketi Ne Zaman ve Nasıl Yapılacak” ba lıklı makalede “Subaylar, vatanımızdaki durumu göz önünde bulundurarak uursuzluun yok etmesini istemekle, halkın dü ünceleri ve arzularına aykırı olarak hareket etmiyorlar. Askerî ttifak’a i tirak eden kara kuvvetlerinin 1268 ve bahriyenin küçük ve üst rütbeli 132 subayının, mevcut vaziyetin devam etmesi mümkün olmadıı kanısındadır... Muhtıranın hangi günde teslim olunacaını hiç kimse bilemez... Ancak kesindir ki, Halk ve Subaylar kararlarının yerine getirilmesinin vakti gelmi ti ve önümüzdeki Cumartesi gününe kadar her ey halledilmi olacaktır. Üstelik kara ve deniz kuvvetlerinin subayları arasında hiçbir ihtilâfın olmadıı gerçektir. Bazı art niyetli tarafından yayılan, muhtıranın mahiyetine alakalı mantık dı ı ayiaları tekzip etmek emee demezdir. Subaylar kanundı ı bir biçimde hareket etme niyetinde deillerdi. Eer, subayların hareketine

34 Hronos, nr. 2114; 12 Austos 1909, s. 1. 72 hükümet mukavemet etmezse istenmeyen olaylar meydana gelmeyecek” ifadelerine yer verilmekteydi35. 14 Austos 1909’da, subaylarla temas kurmu olan Üniversite Birlii, Krala seslenen bir bildiri ile politikacıları ele tirdikten sonra, Askerî ttifak’ın kutsal bir te ebbüse giri tiini vurguladı. Hatta Kral Yorgo’nun subayların lehine müdahale etmesini istemekteydi36. Dier taraftan ttifakçılara kar ı lonca ba kanlarının takındıı tavır ise ihtiyatlı idi; zira subaylar, ülkenin terakkisini ve ordunun reorganizasyonu iddetle arzulamı sa da belli planlar çizmemekle, gereken gelirin nasıl salanacaını belirtmemekteydiler. Böylece, lonca mensupları, Yunanistan’ın etkili bir orduya sahip olmasını istedikleri halde, subayların isteiyle yeni ve aır bir vergi sisteminin yürürlüe konmasına kar ı çıkıyorlardı. Bunun üzerine, ttifakçılarla görü tükten sonra esnaf ba kanları u beyânda bulunmaktaydı: “Eer subayların istedikleri program tasarruflar yoluyla gerçekletirilirse kendilerine katılmı olacaız; ancak aır bir vergilendirmeye tabi tutulmak istemediimiz için söz konusu olan programa yanamıyoruz37”. Bu arada, subayların kopmak üzere olan hareketine kar ı sarayın tepkisi hayli ilginçtir. Askerî ttifak’ın hazırladıı muhtırada, gördüümüz üzere, veliaht Prens Konstantin ve dier prenslerin ordudan uzakla tırılması isteniyordu. Kral Yorgo ve mabeyincileri muhtıranın içeriinden haberdar oldu. ttifakçıların hareketliliinden endi elendii için, subayların bu talebini bahane ederek Kral, ülkeyi ailesiyle birlikte terk edecei tehdidini savurmaktaydı. Bu gözdaı, saraylıların elinde büyük bir koz niteliindeydi; çünkü kralın istifası, Yunan Deniz Kuvvetlerinde onursal Amiral olan ngiliz Kralı ve Alman mparatoru’nun sahip olduu unvandan feragat etmesine neden olacaktı. Hatta subayların hanedana kar ı çıkması halinde, herhangi yabancı bir uzman heyeti, ordunun yeniden te kilâtlandırılması teklifine ret cevabı verecekti38. Böylece saray-hükümet ile isyancı subayların pazarlıkları devam ediyordu. Bütün bu geli meler çerçevesinde, Rallis, bir yandan ttifakçılarla müzakereler etmekte, öte yandan da radikal bir hareketin gerçekle tirilmesini önlemek için bazı

35 Hronos, nr. 2115; 13 Austos 1909, s. 3. 36 Akropolis, nr. 6590; 14 Austos 1909, s. 3. 37 Akropolis, nr. 6589; 13 Austos 1909, s. 3. 38 Spiros Melas, H Epanastasi..., s. 250-251. 73 giri imlerde bulunmaktaydı. Bu babda, 12 Austos 1909’da ta radaki Jandarma Birliklerinin Atina’ya nakledilmesi ve “Hronos” gazetesinin editörü olan K. Heropulos’un yakalanmasını emretti. Komplocu subayların Atina’dan hudut vilayetlerindeki ordugâhlara gönderilmesini istedi. Albay N. Zorbas’ın 48 saat içinde Atina’yı terk edip Larisa’ya gitmesi gerektii kendisine bildirilmi ti. Üstelik komplo düzenleme iddiasıyla, 26 Haziran 1909’da Hacimihalis’in evinde yapılan toplantıya i tirak eden birkaç subayların tutuklanması istendi ve aynı ak am süvari yüzba ısı Tamvakopulos ile Yüzba ı Sarros gözaltına alındı39. Geli meler kar ısında ttifak’ın genç subayları vakit kaybetmeksizin darbe yapmak istemi se de Rallis’in, yenilikçi yasaların kanunla tırılması için mevcut meclisin toplanacaına dair söz vermesi üzerine radikal bir giri imde bulunmaktan vazgeçtiler. 14 Austos 1909’da Yunan basınında, Kralın Rallis’in kararını taahhüt eden emri yayımlandı. Aynı ak am Askerî ttifak tarafından gönderilen üç ki ilik bir heyet Ba bakanın ziyaretine gidip subayların hazırladıı programı resmen sunmak istemi ti. Fakat Rallis, komplocu subaylardan ibaret bir heyetle görü meyi reddetti. Ba bakanın bu davranı ı bardaı ta ıran son damla oldu. fal edildiini hisseden Askerî ttifak, mensuplarına ertesi gün Atina’nın banliyölerinden Gudi’de toplanması emrini verdi (15 Austos 1909). Ayrıca, ttifak’ın programını destekleyen siviller, subaylarla birlikte Gudi’de toplanmaya davet edilmekteydiler40. Bu biçimde ba latılan “Gudi htilâli”nin ve ordunun müdahalesinin gereçleri, ttifak’ın öngördüü programla birlikte ayni gün Yunan gazetelerinde yayınlanan öyle bir muhtıra ile açıklanıyordu: Vatanımız en mü kül durumlarından birinde bulunuyor, a aılanmı ve küçük dü ürülmü devletimiz, haklarını savunmak için hiçbir eylemde bulunamıyor. Bu acı verici durumu derinden hisseden tüm Helenizm, istikbalde benzer bir tehlike kar ısında süreklilik salayıcı önlemler alma isteini kuvvetli bir biçimde açıklamı tı. Geri kalanlar, gerek resmi gerekse dier yabancılar bile, eer savunma için yeterli askeri birlik ve donanmaya sahip olmadıımızdan, sık sık milletimizin muzdarip olduu talihsizlikler ve küçük dü ürülü lere maruz kalmayacaına dikkat çekmi lerdir.

39 Miltiadis Malenos,  Epanastasis..., s. 67-68. 40 Nikolaos Zorbas, Apomnimoneumata..., s. 14-15. 74

Bahriye ve Kara Kuvvetleri zabitleri de benzer duygulardan esinlenmi ti. Yunan ahalisiyle durumun acısı ve önemini payla ıyor, vatan topraklarıyla milletin haklarının savunulması için yeterli güce sahip donanma ve ordunun gerekliliine inanıyorlardı. Bu çe it bir olu umun her zaman -kötü niyetlerden ziyade, kendi istedikleri vakit, yurdun mallarını yamalarken, devletin gelirlerinin yetersiz olduuna ili kin doru olmayan bahaneler ileri süren- sorumlular tarafından ihmal edildiini biliyorlardı. Bunlar da Askeri ttifak’a i tirak etmi , Kral ve hükümetinden, çıkarılacak faydalı bir yasa ile kendi istedikleri zaman devlet içinde bulunan kötü maksatlı ki ileri, tüm kalpleri ile ivedilikle tahrip etmelerini isteyen kutsal bir ricada bulundular. Askeri ttifak, kendilerine kutsal görünen krallın dei tirilmesi ya da hanedan soyunu ortadan kaldırmayı amaçlamıyordu. Üstelik Asker ttifak’ın mensupları me ru hükümete balı kalacaına dair yemin ettiklerinden bir istibdat ya da cunta yönetimi kurmak istemiyorlardı. Mamafih, kâh veliaht prens kâh dier prensler ki isel yetkilerinden ötürü etken yönetici ve tatbik edici konumunda bulunmu lar ve görevlerini yerine getirirken üst düzeydeki subayların karakterlerinde büyük bir etkide bulunarak onlarla ki isel münaka alara girmi lerdir. Söz konusu münaka alar itibarlarının zayıflamasına neden olmu tu. Prenslere anayasa tarafından verilen hakların uygulanmasında gözlemlenen sorumsuzluklar ve bireysel mücadeleler anayasal haklara tecavüz edilmesine hatta vatanın menfaatlerine ters dü en bir durumun vuku bulmasına yol açmı tır. Bu cihetle hem Askeri ttifak, hem veliaht prensin hem dier prenslerin hem de hanedanın menfaatleri dorultusunda, ordu ve donanmada etken ve yönetici konumunda olmayacakları hususunda ikna edildiler. Fakat bahsi geçen simalar sahip oldukları rütbeleri ta ımaya devam edecekler ve ancak kral istedii takdirde terfi edebileceklerdi. Askeri ttifak bir hükümet dei iklii önermesinde bulunmuyor, zira hükümet mensuplarının vatansever olup, daima Anayurdumuzun inki afı ve yücelii için çalı tıkları kanısını ta ıyorlar. Bununla birlikte, ordu ve deniz bakanları gibi politik ki ilerin tayin edilmesi ülkenin menfaatine layık olmadıı için ki, bunu ya adıkları tecrübeler göstermektedir. Askeri ttifak kraldan gelecekte ordu ve deniz bakanlıklarına tayin edilecek ki ilerin durumun gereklerine göre seçilmesi ricasında 75 bulunuyor. Askerî ttifak, ki isel çıkarlardan ziyade kutsal bir amacın gerçekle mesine yönelik çalı mada bulunduundan kara ve deniz kuvvetlerindeki kadronun arttırılması ya da üstün özellikli komutanların hizmetten alınmasını amaçlamıyor. Üstelik Askerî ttifak, dinimizin kendisine uygun kutsal görevini yerine getirmesini; ülke idaresinin erdemli ve dürüst olmasını; adaletin çabuk, e it ve sınıf ayırmalarını göz önünde almaksızın tarafsız daıtılmasını ve eitimin, halkının deneysel ihtiyaçlarına ve ülkenin askerî gereksinimlere lüzumlu olmasını istemektedir. Hatta ttifak, sivillerin ya am, eref ve servetini teminat altına alınması ve Devletin gelirler ve giderlerinin mantıklı bir tertibi yoluyla ülkesel iktisadın kalkınmasını arzuluyor. Bu suretle hem rü vetçilik yok olacak hem de Ülkenin askerî örgütlenmesi ve barı döneminde ordunun koruması için gerekli masraflar tamamen belirlenecek.

Yakın istikbalde ulusal sorunların alevlenmesini sezen Askerî ttifak, söz konusu olan meseleleri ba arıyla göüsleyebilmemiz için, ordunun ba tan te kilâtlandırılmasına ili kin olarak tedbirlerin acilen alınması ricasında bulunmaktadır. Bu vecihle Askerî ttifak, devlet mercilerinin -ki kara ve deniz kuvvetleri onların ufak, ancak a ırı derecede önemli bir kısmıdır- ayaa kaldırmasını arzuluyor. Fakat hükümet ve meclisin salâhiyetinde bulunan alanlar için uzman olmadıından Askerî ttifak, ordunun ıslahatı hakkında a aıdaki programın ana hatlarını belirmekle yetinecek. ttifak, kendisinin sunduu rica, Yunan halkı tarafından da benimsenecei kanısındadır; keza yurtsever olan hükümetimizin, üstlendii ulusal kurtulu görevini yerine getirmek amacıyla, gerekli kanunların yasala tırılması uuruna meclisi toplanacaına inanmaktadır. Meclisin toplanması gereksinimi acil ve kaçınılmazdır; zira parlâmentonun feshedilmesi ve seçimlerin yapılması zaman kaybettiren bir süreçtir, ancak mevcut ko ullar altında en ufak zaman kaybı bile vatana kar ı suç olarak nitelenebilir. Askerî ttifak, kendi ricasının yerine getirilmedii takdirde herhangi bir engeli a ıp güttüü vatanperver amacını ba arıyla sona erdirmek kararında bulunmaktadır. Kanunları çineyen tarafından mukavemet gösterilirse veya subaylara kar ı kovu turma yapılırsa, ortaya çıkacak naho durumlardan, ttifak sorumlu olmayacaını bildirmektedir. Hatta Askerî

76

ttifak’ın üstlendii kutsal mücadelesine yurtsever Yunan halkının katkıda bulunmasını rica etmektedir.

“Kara ve Deniz Kuvvetlerinin Islah Programı”

Kısaca Kara Ordusunun Te kilâtlandırılması

1) ki yıllık süresinin tamamlanmasına kadar mevcut kura efratlarının görevinin sürdürülmesi. Ancak ko ullar müsait olduu takdirde söz konusu olan askerler daha erken tezkere alabileceklerdi,

2) 1 Ekim 1909’da tatbikata katılmak üzere muaf tutulduu dört ve ya be kuranın çarılması, 3) 1910 ubat ayının ba larında geni çaplı tatbikata katılmak için yedek askerlerin çarılması, 4) barı dönemindeki ordunun gereken teçhizatının salanması; seferberlik ilân edilecei durumunda ise asker etkililiinin güçlendirilmesi.

Kısaca Bahriyenin Te kilâtlandırılması

1) 10.000 tonluk yeni bir destroyerin tedariki ve 150 tonluk sekiz torpido gemisinin salanması,

2) üç destroyerin tamir ettirilmesi ve mümkünse mevcut normal barutun yerine dumansız piritin kullanımı yoluyla ate li silahlarının kuvvetlendirilmesi,

3) silah ate lerinin gerekli malzemeleri ve torpillerin salanması.

Kara Ordusunun Ayrıntılı Islah Programı

1) Lüzumsuz merciler ve mevkiler ortadan kaldırılıp ordu te kilatlandırılmasının yeniden düzenlemesi,

77

2) Askerlik hizmetinden muaf tutulanların sayısını azaltarak askere alma sürecinin salam bir ekilde uygulanması. Bu suretle, her yıl askere çarılan kura efratların sayısı oldukça çoaltılacak (mümkün ise15.000–17000),

3) Senelik tatbikatlara katılmaları için üç kura yedek askerin çarılması,

4) Ülkenin savunması uuruna tedafüi harbin hangi biçimde gerçekletirecei planlaması ve alınan kararların kademe kademe hayata geçirilmesi,

5) Tugaylar ve tümenler komutanların tayin edilmesi ki, sulh devri esnasında hem komutanlar ön hazırlıklarını tamamlayabilecek hem de erler kendi liderlerini tanımı olacak, 6) Üstlendii görevlerini baarıyla yerine getirmedii için Genel Ordu Müfettilii Müessesesinin feshedilmesi,

7) Ecnebi subaylardan ibaret olup ve bakanlıında yabancı bir generalin bulunacaı üzere, genelkurmayın yeniden örgütlenmesi için yurtdıından bir heyetin davet edilmesi. Balangıçta, bütün asker sınıflarının en yetenekli subaylarıyla kadrolatırılacakmı. Yakın istikbalde ise genelkurmaya atanacak üst rütbeli subaylar, gerekli askerî tedrise sahip olmaları için yabancı harp okullarına gönderilecekmi. Masrafların tümü devlet tarafından karılanacak. Erkân-ı harp nizamnamesi, atanan subayların görevinin süresi ve adı geçen müessesenin düzgün ilevini salayan dier detayların çıkarılacak yaa ile halledilmesi. Keza, askerî eitim almak için üstemen ve yüzbaı rütbeli subayların Avrupaî Harbiye’ye gönderilmesi kanuna göre yapılacakmı. Ordunun malî mercilerini koordine etmek amacıyla, genelkurmaya bir nezaretçinin tâyin edilmesi. Bunun dıında, topçu ve piyadenin birer üst rütbeli subayın bulunması elzemdir,

8) Sulh ve ya seferber halinde olan ordunun teçhizatının tedariki. Tatbikatlarda harcanan askerî malzemenin ve özelikle mühimmatın Yunanistan’dan yeniden salanması. Her asker sınıfı için ayrı bir atı yerinin tespit edilmesi; kolordu bulunan ehirlerde de atı alanlarının yaptırılması,

9) Genel Ordu Müfettiliinin ortadan kaldırılması ve onun yerinde genel bir Askerî Konsey’in kurulması. Bu tümen komutanları ve genelkurmay bakanından ibaret olacaktır. Söz konusu kurulun bakanlıına en kıdemli üye getirilecekti.

78

Senede bir kez, ordunun umumî tefti inden sonra Askerî Konsey Atina’da toplanıp terfi ve tâyin ettirilecek subaylar hakkında karar verecek,

10) Siyasilerin müdahalesinden ordunun kurtulması, 11) 28 Mayıs 1887’de yasala tırıldıı AY H’ kanununun ortadan kaldırılması. Böylece, prensler, kara ve ya deniz kuvvetlerine celb olunmaya hak kazanabilirler. Ayrıca, varolan kanunlara göre, kara ordusu ve bahriyenin çe itli subay rütbelerine sahip olabilirlerdir. Bununla birlikte, u ana dek, adı geçen kanunun gereince prenslerin sahip oldukları rütbeleri muhafaza ettirebilmelerine ramen kara ve deniz kuvvetlerinin eylemlerine katılmalarını yasaktır. stikbalde ise, kralın rızasıyla yeniden görevlendirilmek ve terfi olunmak mümkündür ve 12) Yukarıda izah ettiimiz programın vücuda getirilmesi için Ordu Bakanlıının ihtiyaçlarının kar ılanması uuruna bütçeden 23 milyon drahminin ayrılması istenmektedir.

Bahriyenin Ayrıntılı Islah Programı 1) Bahriyenin çada ihtiyaçlarına göre, köhnemi gemilerin yeni ve sava ta dayanıklı gemilerle dei tirilmesi; torpilci filonun kuvvetlendirilmesi; Amvrakikos Körfezi’nde bulunan filonun yenilenmesi ve deniz üssünün ba tan örgütlenmesi, 2) Deniz harbine katılacak halde olmayan gemilerin elden çıkarılması ve yat sayısının kısıtlanması. Mümkünse, sadece krala hizmet edecek tek bir yatın kullanılması, 3) Siyasilerin müdahalesinden bahriyenin kurtulması, 4) Yeni filonun ihtiyaçları dâhilinde Bahriye Bakanlıına verilecek para miktarının tasarruf yoluyla salanması ve 5) Bahriyenin reorganizasyonu için yabancı düzenleyici heyetin çarılması.

Jandarmanın Islah Programı 1) Politikacıların müdahalesinden jandarmanın kurtarılması; bunun için Jandarma Komutanlıı’nın yanında bir tefti konseyi kurulacak ve 2) Jandarmanın daha etkili bir biçimde örgütlenmesi, sava halinde yardımcı bir askeri birlik olarak kullanılabilmesini olanaklı kılmaktır.

79

Atina, 1909 Austos ortaları, Askerî ttifak41

C) GUD HTLÂL’NN MEYDANA GEL  VE HÜKÜMET DE KL

Subaylar hazırladıkları muhtırayı Yunan basınına verdikten sonra, Atina’nın dou banliyölerinden Gudi’de 15 Austos 1909 sabah saatlerinde toplanmaya ba ladılar. Birkaç saat içerisinde, Atina garnizonu mensubu 449 subay, 2546 asker ile deniz eri, 67 jandarma ve Askerî ttifak’ın lideri olan Albay N. Zorbas, Ordonat Sınıfı’nın deposundan saladıkları askerî malzeme ile mücehhez bir ekilde Gudi’deki kı lada birikmeye ba ladılar42. Ayaklanmı subayların yanında, kendilerine tabancalar verilmi Üniversite Birlii mensupları ile siviller de yer almaktaydı43. Bundan ba ka, Atina ehrinde, hükümetin tepkisini tespit etmek üzere az sayıda ttifakçı bulunmaktaydı. Üstelik Halkida Garnizonu mensupları, ihtilâlcilere yardım için Atina’ya yürümeye ba lamı larsa da Zorbas’in verdii emir üzerine ba kente girmemi lerdi.

Gudi’de toplanan devrimci subaylar ve erler, anla ıldıı üzere, pek ziyade kudretli bir güç olu turmamaktaydılar. Ancak, Ba bakan Rallis’in emrinde etkili askerî kuvvetin bulunmamasından dolayı hükümet tarafından ciddi bir mukavemet gösterilmedi. Askerî ttifak’a kar ı 2. süvari alayının komutanı olan L. Metaksas’in tepkisi, tek direni olayı niteliindedir. Hanedana ve hükümete sadakat gösteren Metaksas, kendi alayı ihtilâlci subayların hareketine katılmı olduundan haberdar olunca, Gudi istikametine gitmeye karar verdi. Gudi’deki kı laya girmeyi ba ardıktan sonra, emri altında bulunan atlılara, atlarına binip kendisine takip etmeleri talimatını verdi. Bu suretle, alayını Gudi’den uzakla tırıp kanunî düzene geri getirmeye

41 Nikolaos Zorbas, Apomnimoneumata..., s. 15-22. 42 Tasos Vurnas, storia tis Neoteris kai Sigronis Elladas (Yunanistan’in Yeni Ça ve Modern Tarihi), C. 1, Patakis yayınları, Atina 2003 (6. baskı ), s. 600. 43 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 2. 80 te ebbüs ettiyse de ba arılı olamamı tı; çünkü ttifakçı subaylar tarafından giri imi fark edilerek, yakalanmı tır44.

Böylelikle, durum artık tümüyle hükümetin denetimi dı ına çıkmı oluyordu. Ba bakan, Askerî ttifakla müzakere etmek mecburiyetindeydi. Bunun üzerine, hükümeti temsil eden Atina Belediyesi’nin Ba kanı Spiros Merkuris ile Binba ı Papulas devrimci subaylarla görü meye gittiler. Subaylar, Askerî ttifak’ın programının hükümet tarafından yazılı olarak kabul edilmesini, programın yasala tırılıp hayata geçirilmesi için mevcut parlamentonun feshedilmemesini, darbeye katılan gerek asker gerekse sivil hiç kimsenin takibata uramamasını ve komplocu olarak suçlanıp zorla emekliye sevk edilmi yedi subayın yeniden görevlendirilmesi ve hatta darbeye kar ı çıkan subayların cezalandırılmasını talep ettiler45. Verdikleri ültimatom birkaç saat içinde yerine getirilmezse Askerî ttifak ehrin içine girip resmi daireleri istila edecei tehdidinde bulundu. Ayrıca subaylar, sansür yoluyla basını denetim altında tutmaya çalı maktaydılar.

Merkuris’in aracılııyla askerlerin talepleri Rallis’e aktarılmı oldu. Ancak ba bakan, kendi partisinin mecliste zaten azınlıkta bulunduunu göz önünde tutarak, “meclisin feshedilmemesi” ve “darbeye kar ı çıkan subayların cezalandırılması” artını kabul edemedi ve istifa etmek zorunda kaldı. Bu noktada zikredilmeli ki, Kral Yorgo, hayli mü kül bir durumda bulunmaktaydı. Yukarıda da bahsedildii gibi, Askerî ttifak’ın yayımlattıı muhtırada, sarayın, ordu üzerindeki nüfuzunun kaldırılması ve hatta ordudaki prenslerin uzakla tırılmasını da istenmekteydi. Esas itibariyle kralı hedef almamı olan subayların bu isteine kar ı Yorgo, olu veliaht Prens Konstantin’i yurtdı ına gönderdi. Darbecilere kar ı ılımlı bir tavır takınan kralın bir sonraki eylemi, Kiriakulis Mavromihalis ile temasa geçip kendisinin hükümet kurması gerektiini vurgulamak oldu.

Mavromihalis, kral ile görü tükten sonra ttifak’ın önderi olan N. Zorbas’a öyle bir mektup gönderdi: “Sayın Albay, Majesteleri benim iktidara gelmemi istedi. Yaadıımız kritik olaylardan dolayı, yeni kabineye katılmanızın aırı derecede

44 Victor Papacosmas, The Millitary..., s. 67. 45 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 2.

81 mühim olduu kanısındayım. Meselenin halledilmesi için bulu mamızı arz ve rica ederim”. Bununla birlikte, Zorbas, olumsuz cevap verip, ilk önce ttifak’ın dikte ettii ültimatomun yerine getirilmesini istedi. Üstelik aynı günde (16 Austos 1909) devrimcilerin affı kararnamesinin kral tarafından emredilip yayımlanmasını talep etti. Kanaatimizce bu rica, Zorbas ve genel olarak Askerî ttifak mensuplarının radikal bir mahiyete sahip olmadıkları ipucunu vermektedir. Mavromihalis, ihtilâlcilerin ortaya koyduu artları kabul ettikten sonra yeni kabineyi kurmakla görevlendirildi46.

Bu suretle, yeni kabine meydana gelmekteydi: Maliye Bakanlıı’nın i ba ına A. Eftaksias getirildi, çi leri Bakanlıı’na N. Triadafilakos, Eitim Bakanlıı’na P. Zaimis ve Adalet Bakanlıı’na A. Romas atanmaktaydı47. ki önemli bakanlıa ise (Kara Ordusu ile Bahriye Bakanlıı) kimlerin tâyin edilecei noktasında yapılan uzun tartı malar neticesinde, Askerî ttifak’ın önerisiyle bu göreve iki üst rütbeli subay getirildi. Kara Ordu Bakanlıı Albay Lapathiotis, Deniz Kuvvetleri Bakanlıı ise deniz albayı Damianos’a verildi48.

16 Austos 1909’da da istenilen af kararnamesi yayınlandı. Bu yüzden olayların akı ı öyle geli ti ki, Askerî ttifak mensuplarının Gudi’deki kı lada kalmalarına gerek yoktu. Zorbas ayaklanmı askerlere hitap ederken unları söyledi: “Subayların hareketi yeni bir çalı ma döneminin ba langıç noktası niteliindedir. Askerî ttifak, varlıını muhafaza edip yeni düzenin gözetimi rolünü üstlenecektir. Bundan sonra hiç kimsenin, devletin mallarını talan etmesi ve bugüne kadar önceki hükümetlerin izledii politikayı taklit edip, devam ettirmesine izin verilmeyecek. u andan itibaren Yunan ordusu isyancılar deil özgür vatanda lardan ibarettir, dolayısıyla daha disiplinli olmalısınız. Artık kı larımıza geri dönüp taleplerimizin gerçekle tirilmesini bekleyebiliriz. Hareketimize katılmayan subaylara kar ı ho görülü ve müsamahakâr olmanız lazımdır. Kral ile halk giri tiimiz te ebbüse destek veriyor” 49.

Böylece, kısa süreli ve kansız Gudi Darbesi sona erdi. Ciddi bir mukavemet gösterilmeden subaylar, güttükleri amaca ba arıyla ula tılar. ttifak’ın isterse hemen

46 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 83-86. 47Akropolis, nr. 6593;17 Austos 1909, s. 3. 48 Tasos Vurnas, storia tis Neoteris..., s. 601. 49 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 3. 82 iktidara gelebilecei görünmekteydi. Fakat subaylar bunu yapmadı. Subayların ekseriyetini, köklü toplumsal bir dei iklik yapmak istemeyen muhafazakâr bir kitle meydana getirmekteydi. Ayrıca, siyasi bir deneyimden mahrum idiler. Bu sebeplerdendir ki, ttifakçılar perde arkası faaliyetleri ile Venizelos’un geli ine dek hükümeti sıkı bir kontrol altında tutacaklardır. Her halükârda Gudi Darbesi yeni bir çıır açmı oluyordu.

D) GUD HTLÂL’NDEN SONRA CEREYAN EDEN OLAYLAR

1) Muhafazakârların Tepkisi Subayların muhtırasında prenslerin ordudan uzakla tırılması istenmekteydi. Ilımlı bir tavır takınan kral, ttifak’ın isteini yerine getirmek dorultusunda olu Veliaht Konstantin’i yurtdı ına göndermeye karar verdi. Üstelik kralın, subayların giri tii mücadeleyi destekledii beyânı Askerî ttifak tarafından memnuniyetle kar ılandı50. Bu ortam içerisinde, 25 Austos 1909’da veliaht Prens Konstantin, ahsî itirazlarına ramen, askerî tedris almak için Almanya’ya gönderilmekteydi. Atina’dan kalkıp Patra ehrine vardı ve orada büyük bir co ku ile kar ılandı. Halk, “ya asın veliaht prens” ve “ya asın Ordunun Genel Müfetti i” diye baırarak Konstantin lehine tezahüratta bulunmaktaydı. nsan kalabalıının ısrarı üzerine veliaht prens öyle bir konu ma yaptı: “Muhteem karılamanız için müteekkirim. Bu karılayı beni aırı derecede sevindirdi. Topluluun bir kısmı naho bir tutum benimsemi olduu halde, genel olarak hanedanın halk tarafından sevildii kanısındayım...51”. Bir sonraki gün ise de Konstantin lehine yon Adaları’ndan Korfu’da aynı biçimde bir kar ılama düzenlendi. Subaylar, bu olayların, muhalefette bulunan Theotokis’in perde arkası faaliyetleriyle meydana geldiini iddia ettiler. Hatta bu hadiseler, Askerî ttifak’ın inisiyatifiyle ortaya çıkan yeni düzene kar ı, Theotokis’in besledii dü manlıın

50 Hronos, nr. 2123; 21 Austos 1909, s. 1. 51 Akropolis, nr. 6604; 27 Austos 1909, s. 1. 83 belirtisi olarak algılanmaktaydı52. Bütün bunlar, tabiatıyla, subaylar arasında bir öfke dalgası dourdu; ancak kralın tavizci tutumu, krizin büyümesini engelledi.

O günlerde, meclisteki ana muhalefet partisini sürükleyen Theotokis, “Atina” gazetesine verdii bir mülakat ile büyük bir karııklıa sebep oldu. Theotokis’in söyleide özetle “... Mecliste ne yapacaız? Ama hangi meclis? Devrimcilerin baskısı altında olduumuz için parlamento hakkında konu amayız. Askerî ttifak’ın belli bir program hazırladıı ileri sürmektedir; dolayısıyla ayaklanmı askerler planlarını vücuda getirsinler. Ancak, mevcut meclis tarafından subayların belirsiz isteklerinin kanunla tırılmasının mümkün olmadıı kanaatindeyim. Ayrıca, Ordunun Genel Müfetti lii kurumun lavedilmesi gerekli olduu iddia edilmektedir. Fakat ben, söz konusu olan müessesenin raportörü olduum için onun yürürlükten kaldırılmasını savunamıyorum” diyerek bazı noktalarda eletirilerde bulunmaktaydı. Aynı ekilde “... Kanımca cunta rejimi baskısının altındayız. Belli bir ideoloji ve program temsil eden siyasî partiler, subayların gerçeklere bada mayan planlarını ve safdil fikirlerini yasa haline getirmek olanaksızdır... Tek çözüm, duruma halkın hakim olmasıdır,; ba ka bir deyimle mevcut meclisin feshedilmesi ve yeni seçimlerin yapılmasıdır. tibarını yitirmi parlamentonun yasama i lemlerine partim katılmayacak. Bu noktada belirtilmeli ki, seçimlerin yapılması hiçbir dı ve ya iç karı ıklıın zuhur etmesine neden olmayacaktı; zira Girit meselesi artık nizama sokulmaktaydı ve bundan dolayı Giritli Rumlar, kendi milletvekillerini Yunan parlamentosuna göndermekten vazgeçmi oldular. çte ise subaylar, müdahale etme yöntemine bir daha ba vurmayacaklardı. Bu vecihle iktidara, ahalinin onaylamasıyla, sorumlu bir hükümet getirilecekti” eklinde ihtilalin aleyhindeki fikirlerini beyan etmekteydi Aynı zamanda Teotokis, darbeye karı kralın tutumu üzerine yorum yapması istendiinde “kralın, ttifak’ın baskıcı tavrı kar ısında ödün veren bir tutum takındıı” yollu bir cevap verdi53.

Theotokis’in mülâkatı basında yayınlandıktan sonra büyük bir fırtına koptu. Dier partilerin liderleri, ana muhalefet bakanının bu söyleisinin büyük bir ihanet olduunu nitelendirmekten geri durmadılar. Halk arasında ise politikacılar, subaylar

52 Hronos, nr. 2128; 26 Austos 1909, s. 2. 53 Spiros Melas , H Epanastasi..., s. 304-306. 84 tarafından yakalanıp zorla meclise götürülecei ve Askerî ttifak’ın diktatörlük rejimi kuracaı biçiminde ayialar dola maya ba ladı. Basının tepkisi de oldukça sert idi. Genç subaylar radikal bir eyleme giri mek istemi se de kralın ve Zorbas’ın yatı tırıcı tutumu galeyanın yayılmasına izin vermedi. Buna, meclisteki Theotokis yanda larının davranı ı katkıda bulunduunu söylemek elzemdir. Onlar, liderlerine kar ı çıkıp parlamentonun feshedilmesini istemediklerini beyân ettiler54.

Bu suretle, veliaht prensin ve eski zihniyetli politik bir sima olan Theotokis’in tepkisine ramen, meclis 31 Austos 1909’da istenilen ıslahat programı hayata geçirmek amacıyla toplandı. Yukarıda tasvir edilen olaylar yeni düzene muhafazakâr unsurların mukabelesi niteliindedir ancak subayların ve kamuoyunun baskısına kar ı koyamadılar.

2) Esnafların Darbe Lehine Gösterileri

Alt ve orta katmanlar, politik platformda köktenci bir dei iklik istemi se de krala ya da ba bakana ikâyetçi bir muhtıra sunmakla yetip, daha radikal bir eyleme giri mediler. 15 Austos 1909’a kadar, yani, subayların hareketinin ba göstermesine dek, ülkedeki siyasal geli meler hakkında Yunan halkının ekseriyetinin kayıtsız kaldıını savunmak olanaksız deildir. Fakat Yunanistan’ın siyasî arenasında Askerî ttifak egemen olduktan sonra, kamuoyu, subayların üstlendii “vatanı ayaa kaldırma” mücadelesini desteklediini beyân etmekten geri durmadı. Tabii ki, yukarıda da belirttiimiz üzere, Askerî ttifak’ın belli bir ideoloji ve ya ıslahat programı yoktu; ancak ülkenin ordusu hakkında subayların yayımlattıı reformlar tasarısı, Yunanistan’daki milliyetçi halk kitlelerini hayli etkilemi ti. Bunun dı ında, meydana gelen yeni düzen içerisinde halk, vergilendirme sisteminin daha e it bir ekilde uygulanacaını ummuyordu. Böylece, lonca ba kanları subaylarla temasa geçip ttifak’a büyük bir dayanı ma yürüyü ü düzenlemeye karar verdiler. Dönemin basını, bu vakayla yakından ilgilendi. Örnein, “Ebros” gazetesi yürüyü ten bir önceki günkü nüshasında unları yazmaktaydı: “Yarınki esnafların eylemi, millî yıkılıı tespit eden Yunan halkının arzularının bir ifadesidir. Yetkililere sundukları protesto muhtıraları suretiyle ıslahat mücadelesini balatan loncalar,

54 Akropolis, nr. 6607; 31 Austos, 1909. 85

imdi bunu tamamlamak istiyorlar. Meclisin üstlendii reform programının ba arıyla sona ermesi uuruna hem Atina loncaları hem de ta rada ya ayan halk aynı günde dev bir nümayi e katılmı olacaktır... Ancak, eer vatanımızın kurtulacaına inanıyorsak, ıslahat programının yürütülmesini, topluluun en salam unsuru olan alt ve orta tabakalara devretmemiz lazımdır... Bununla birlikte, zaman kaybetmememiz için teceddüt mücadelesi meclis tarafından gerçekle tirilmelidir... Osmanlı-Yunan “talihsiz” harbinden 12 sene geçtikten sonra Yunanistan askerî bakımdan pek ziyade güçsüzdür. Millî meseleler gururumuzu kırdılar. Donanmamız, Türkiye’ninki ile kıyaslanamaz, çünkü epeyce zayıftır. daremiz ahlaksızdır. Servetimiz yamalanmı tır. Bütün bunlardan dolayı, halkın “ayaklanması” labirentten çıkma niteliinde bir çabasıdır” 55. Söz konusu yürüyü e halkın umumî katılımı vesilesiyle dönemin bazı politik sima ve ya gazetecileri, 15 Austos 1909’daki askerî darbenin burjuva ya da halkçı bir nitelik kazandıını ve reform programının, halkın ihtiyaçlarına uygun bir ekilde yapılacaını ileri sürmekteydiler. Ku kusuz nümayi çilerin sayısı, halkın radikal istekleri ve cengâverlii bize gösteriyor ki, subayların hareketi halkça tasdik edilmi ti. 1909’da Yunanistan’da barı çıl bir biçimde toplumsal bir ayaklanma meydana gelmekteydi. Üstelik bu devrimciliin, politikacılara ve üst katmanlar ile halk arasında o ana dek varlık göstermeyen bir çeki menin belirtisi olduunu varsaymak olanaksız deildir. Ancak, göreceimiz üzere, Askerî ttifak’ın baskısı ile meclisin yasama faaliyetleri, Yunanistan’ın burjuva-demokratik transformasyonuna neden olmadı ve Yunan topluluunda köklü bir dei iklik sadece iktidara Venizelos’un geli i ile salanabildi. 14 Eylül 1909’da Atina’nın merkezinde büyük bir halk yıını, çe itli esnafların bayraklar ve sancaklarını tutarak loncaların düzenledii yürüyü e katılmak için toplanmaktaydı. Co kulu bir ortam içerisinde loncaların genel ba kanı olan Papafotis, halkın görü lerini ve isteyi lerini yansıtan özetle öyle bir bildiri okudu: “ 15 Austos 1909’da, Askerî ttifak’ın üstlendii ıslahat mücadelesini desteklemek ve ülkenin siyasal ve askerî durumunun düzeltilmesi üzerine görü lerini dile getirmek için Atina ile Pire halkı dev bir yürüyü e katılmı oldu. Politikacıların me rutî

55 Ebros, 14 Eylül 1909, s. 1. 86 rejimin yerinde tiranlık bir oligari kurduklarını ve ahalinin, kendi hayat, eref ve servetin teminat altına alınmadıı halde, aır ve eitsiz bir vergilendirmeye tabi tutulduunu göz önüne alarak Yunan halkı: a) Politik rüvetin bertaraf edilmesi uuruna subayların üzerine aldıkları mücadeleyi sevinçle karılamaktadır, b) Ulusal kurtuluun lideri olan krala, ıslahat mücadelesinin hem asker hem de halk tarafından yürütüleceini bildirmektedir, c) Tasarruf yoluyla salanacak gelirlerle, kara ve deniz kuvvetlerinin batan örgütlenmesinin mümkün olduuna inanmaktadır, d) “Milli Müdafaa Ödenei”ne ayrılacak paranın yeni aır vergi koymadan, mevcut gelir vergisinden salamasını istemektedir, e) Hükümet tarafından; memurların devamlılıın salanmasını, kamu güvenliin teminat altına alınmasını, ziraat, sanayi, ticaret, hayvancılık ve denizciliin korunması, adaletin çabuk ve eit bir biçimde daıtılması, idarî mekanizmin pekitirilmesi ve ceza evlerin ıslahat edilmesi istemektedir, f) Ruhban sınıfının eitimsizlii ve iptidaî eitim ülkenin çada ihtiyaçları uymamasından, kayıtsız politikacıları sorumlu tutmakta ve g) Tefeciliin ortadan kaldırılmasını talep etmektedir” 56. Bundan sonra nümayi çiler Kral Yorgo’nun ve Ba bakan Mavromihalis’in ziyaretine gitmeye karar verdiler. Hem kral hem de ba bakan halka hitap ederek adalı bir konu ma ile “vatanın ayaa kaldırması” mücadelesinde liderlik yapmak istediklerini savundu. Böylece, bir yandan Atina’da düzenlenen gösteriyle Askerî ttifak halkın desteini aldı, öte yandan da kral ile ba bakanın, kendilerini halkın gözünde “koruyucu aziz” olarak gösterme çabasından subaylar tedirgin oldu57.

3) Askerî ttifak’a Karı Tipaldos’un syanı

Ülkede duruma hâkim görünen Askerî ttifak’a kar ı, siyasi partiler pasif muhalefete ba lamı olduundan, ttifak’a mensup radikal genç subaylar arasında huzursuzluklar ba göstermi ti. Ülkenin ihtiyaç duyduu reformların ve özellikle silahlanma konusunun, parlamenter sistem içinde gerçekle emeyeceine ve hatta

56 Akropolis, nr. 6621; 15 Eylül 1909, s. 2. 57 Hronos, nr. 2149; 16 Eylül 1909, s. 3. 87 bahriyedeki bütün tutucu üst rütbeli subayların emekliye ayrılmaları gerektiine inanan deniz yüzba ısı K. Tipaldos 15 Ekim 1909’da ttifak’a ve Deniz Kuvvetleri Bakanlıı’na bir muhtıra vererek isteklerinin yerine getirilmedii takdirde ayaklanacaını tehdidinde bulundu58. Bu noktada zikredilmeli ki, Tipaldos ve onun taraftarları, Askerî ttifak’ın radikal fikirlerini temsil etmekteydiler. Ancak, esas itibariyle bu devrimcilik belli bir ideolojiden kaynaklanmı deildi. Cunta rejimini kurmak ya da ki isel menfaatlerini salamak isteyen genç subaylar riskli bir eyleme giri mekten çekinmediler. Böylelikle Tipaldos, talepleri reddedildiinde kendisine balı birliklerle Pire’ye yakın Keratsini Limanı’nı i gal etti. Ertesi sabah ttifak’a sadık karacılar ile Yüzba ı Tipaldos’un hareketini tasvip etmeyen bir kısım denizciler, kar ı tedbir alarak Kertsini Limanı’nı abluka altına aldılar. Kısa süreli bir deniz sava ından sonra isyancıların, gemilerini terk ederek Attika Dalarına doru kaçmalarına göz yumuldu. Daha sonra ise bunlar tutuklandılar59. Tipaldos mahkûm edilip hapis cezasına çarptırıldı ancak, yazılı olarak, giri tii eylemden dolayı pi man olduunu beyan ederek 1910 Ocak ayında affa uradı60. Bu suretle ortaya çıkan galeyan bitmi oldu. syancılara kar ı ttifakçıların etkili müdahalesi, Askerî ttifak’ın itibarını yükseltti. Öte yandan Zorbas’ın kendi anılarında da yazdıı gibi “...bahriyedeki isyan hareketi ba arılı olsaydı, ciddi sorunların zuhur etmesine neden olabilirdi. Fakat Askerî ttifak’a balı subaylar tarafından aynı gün içerisinde ayaklanma bastırıldı. Böylece, bu olay ttifak’ın amaçladıı reform programın inkısamına sebep olmadı; ancak ülkede asayi sizliin ortaya çıkmasına, üphesiz katkıda bulunmu tu...61”. Tipaldos’un isyan hareketi, gerçekten, Gudi Darbesi’nin yarattıı vaziyetin zararına olmu tu. Bütün bu geli meler önünde, hükümetin bir seyirci gibi kayıtsız tutumu, ülkede adeta diktatörlük rejiminin kurulmu olduu izlenimini veriyordu. Ancak, Balkanlar’daki statükonun dei mesini istemeyen Avrupa Devletleri, milliyetçi subayların iktidara gelmelerine izin veremezdi. Bunun için, Atina’daki

58 Thanos Veremis, “To stratiotiko kinima tou 1909” (1909’daki Askeri Müdahale), storia tu Eliniku Ethnus, Neoteros Ellinismos 1881-1913 (Yunan Ulusun Tarihi, Modern Yunan Tarihi), C. 14, Ekdotiki Athinon yayınları, Atina 1977, s. 262. 59 Murat Hatipolu, Türk-Yunan..., s. 51. 60 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 107. 61 Nilolaos Zorbas, Apomnimoneumata... s. 55. 88

Avrupa Kuvvetleri’nin temsilcileri, kar ı devrimin, Yunanistan’ın siyasal arenasında egemen olması durumunda, hangi tedbirlerin alınması gerektii hakkında görü mekteydiler62. Böylelikle, bir taraftan Yunan hükümeti itibarını gittikçe kaybetmekte, dier taraftan ise de Düvel-i Muazzam, Yunanistan’ın içi lerine müdahale fırsatını bulmu olmaktaydı. Üstelik cereyan eden Keratsini Deniz Muharebesi, bahriyede maddî kayıplara yol açmı ve bu ko ullar altında ülkede tedirginlik yine tırmanmaya ba lamı tı.

4) Mavromihalis Hükümetinin Yasama Faaliyetleri ve Askerî ttifak’ın Çıkmaza Girmesi

Meclis balkonlarındaki subayların baskısı altında Mavromihalis kabinesi, ıslahat programının hayata geçirilmesi için youn yasama faaliyetlerine giri mi ti. 1909 Kasım ayında, Maliye Bakanı tarafından, Askerî ttifak’ın isteklerini yerine getirebilen çok sayıda yasa tasarısı meclise teklif ediliyordu. Bununla birlikte, gereken gelir kaynakları belirtilmediinden yasaların gerçekle tirilmesi olanaksız kılınıyordu. Aynı dönemde meclis, 23.600.000 frank deerinde bir hücumbotun talya’dan satın almasını tasdik etti. Fiyatının yüzde birisi Mısır’da ya ayan varlıklı bir giri imci olan Y. Averof’un tahsisatı, artakalan ise, iç borçlanmaya gidilerek ödenecekti. Ancak, ordunun yeniden te kilâtlandırma programının eksiksiz olarak vücuda getirilmesi sadece bir dı kredinin açılmasıyla mümkün olabilirdi. Lakin Yunan ekonomisini denetimi altına tutan Devletlerarası Malî Komisyon yeni bir kredi vermeye razı olamazdı. 1909 Aralık ayının ba larında Maliye Bakanı Eftaksias, hazırladıı yeni yıl bütçesini parlamentoya sunmu tu. Buna göre, 1910 yılının giderleri 146.040.000 drahmi olarak hesaplanmaktaydı. Ordu ve bahriyenin ihtiyaçlarına cevap verilebilmesi için evvelki senenin bütçesine kıyasla 25.000.000 daha fazla drahminin harcanması öngörülmekteydi. Bu vecihle, gerekli gelirlerin salanması uuruna Mavromihalis hükümeti, menkul ve gayr-i menkul kıymetler, miras kalma ve bırakma, gıda, ispirto, otlak alanları, banka, sigorta ve yabancı buharlı gemi

62 Akropolis, nr. 6352; 16 Ekim 1909, s. 3. 89

irketleri, ithalat ve ihracat hakkında yeni vergiler uygulamaya te ebbüs etti. Halkın itirazlarına ramen istenilen yasalar kanunla tırıldı63.

7 Aralık 1909’da mecliste büyük bir fırtına koptu. Ordunun kuvvetlendirilmesi için hangi tedbirlerin alınacaı konusu tartı ılırken, Askerî ttifak’ın teklifi üzerine Kara Ordu Bakanlıı’na atanan Lapathiotis, önceki hükümetlerin izledii habis politikadan dolayı ordunun harabeye çevrildii beyanında bulunmu tu. Lapathiotis, ana muhalefette olan Rallis ile Teotokis arasında büyük bir ihtilâfa yol açtı ve bunun neticesinde Theotokis yanda larıyla birlikte meclisten ayrılıp Kara Ordu Bakanı’nın istifa etmesini talep etti. Aksi takdirde, kendi partisinin meclis oturumlarına katılmayacaı tehdidini savurdu.

Askerî ttifak’ın, Theotokis’ın bu tehdidi kar ısında ödün vermesi olanaksızdı. Zira cemiyetin prestiji telafisi imkânsız bir biçimde küçümsenecekti. Bu geli meler, Yunan halkını büyük bir galeyana getirdi. Üniversite Birlii mensupları, ttifak’tan askerî bir cunta kurmasını talep etmekteydiler; loncalar ise, subaylara besledikleri itimadı dile getirmelerine ramen, bir diktatörlük kurulmasına kar ı çıkmaktaydılar. Tam bir açmaza giren Askerî ttifak’ı tesadüfî bir hadise kurtarabildi. Aynı günlerde, resmi gazetede, aralarında Zorbas’ın da bulunduu çok sayıda subayın terfi edilmesini onaylayan kararname yayınlanmı tı. Bu, son derecede büyük bir skandal olu turmaktaydı. Dier bir ifadeyle “çıkar gütmeyen” izlenimi bırakmak isteyen devrimci subayların itibarına büyük bir darbe niteliindeydi. ttifak, bu olayı bahane olarak kullanarak Lapathiotis’i görevden uzakla tırdı ve böylece durum yatı tırıldı64.

Bu hadiseden sonra, meclisin yasama faaliyetlerinin yava gerçekle tii iddiasıyla Zorbas, siyasî partilerin ba kanlarına birer ikâyet mektubu göndermi tir. Subayların titizliinden rahatsız olan politikacılar, üç ay içerisinde parlamento tarafından, e i görülmemi bir hızla 169 yasa tasarısının onaylandıını söyleyerek cevap verdiler. Bununla birlikte “Hronos” Gazetesi, kanunla tırılan yasaların sadece 15’inin ıslah edici mahiyetinde olduunu ileri sürüyordu. Üstelik ttifak’ın programı vücuda getirilebilmesi için, meclisin yasama sürecinin daha etkili olması gerektiine i aret edilmekteydi. Subayların, parlamenter sistemin çalı ma biçimini

63 Thanos Veremis, “To Stratiotiko..., s. 262-263. 64 Victor Papacosmas, The Millitary..., s. 104-108. 90 kavrayamaması, siyasîler ile askerler arasında ihtilafların zuhur etmesine ve umumi ho nutsuzluun ortaya çıkmasına sebep oluyordu65. Bu ortam içerisinde, genç ve üst rütbeli subaylar arasında mevcut çeki meler yeniden alevlendi. Askerî ttifak yönetiminin disiplin bakımından bozulmakta olduu ve askerlerin ülke yönetimini salıklı bir ekilde ellerinde tutamayacakları ortaya çıkıyordu. Bunun dı ında, parlamenter sistemin devam ettirilmesinden dolayı, subaylar, alt ve orta katmanların desteini salamaya çalı ıyorlardı. Bu yüzden onların isteklerine kar ı taviz vermek mecburiyetindeydiler. Örnein, grevcilerin aır cezaya çarptırılmasını öngören yasa taslaı, loncaların ikâyetleri üzerine kanun haline getirilemedi. Keza, bütçeden millî eitim için ayrılan para miktarının azalmasını isteyen subaylar, profesörler ile örencilerin iddetli muhalefeti üzerine vazgeçmek zorunda kaldılar66.

Ayrıca bazı kimseler, bireysel menfaatlerin salanması uuruna Askerî ttifak’tak rü vet istemeye tereddüt etmemi lerdi. Mesela, N. Stefanu adlı eski bir jandarma subayı, kendisini zorla emekli ettiren kararnamenin feshedilmesini talep etti. Aynı ekilde, ttifakçı bir subay olan P. Aleksakis, devlete petrol salama tekelinin karde ine tanıtmasını istemi ti67. te bütün bunlardan dolayı 1909 Aralık ayında Askerî ttifak bunalıma girmi oluyordu.

5) Venizelos’un ktidara Gelii

Subaylar, naho durumun farkına varıp yeni bir çare için aramaya ba ladılar. ttifak’ın, eski siyaset adamlarına ayıracak pek zamanı yoktu; onun yerine umudunu Girit Ceziresi’nde politik bir zat olarak ün yapmı ve Megali dea’nın en hararetli taraftarlarından biri olan ’a balamı tı. Onun siyasetteki çarpıcı yeteneinin yanı sıra, Yunanistan’ın siyasî cihanında gözden dü mü hiçbir dernee balı olmayı ı, subayların gözünde e i bulunmaz bir nimet idi. Venizelos zaten, 1909 Austos’unda, kendisinin yayın organı olan “Kiriks” gazetesinde Askerî ttifak’ın lehine makaleler yazmaktaydı. öyle ki: “ Aırbalılıkla düzenlenen, kararlılıkla ve kansız bir ekilde meydana gelen Yunanistan’daki askerî hareketin ba göstermesi, onun hakkında kuku duyanların güvenini bile kazanmıtı. Bu devrimci hareket, ordu

65 Thanos Veremis, “To Stratiotiko..., s. 264. 66 Thanos Veremis, a. m, s. 262. 67 Epanastasis 1909, To Arhio..., s. 121-123, 133-134. 91 tarafından geçekletirdii için bazı kimseleri endielendirmi olabilir. Ancak, hareketin mahiyetini ve askerlerin niyetlerini göz önünde bulundurursak anlaılır ki, Jön Türk rejiminin takındıı tutumundan dolayı Yunan halkının tümünde devrimci fikirler olgunlamı oldu. Yunanistan’daki politik sistemin saptırması, kral ya varlıklı bir oligari ya da siyasal bir partinin çıkarlarının salanmasına katkıda bulunuyordu. Bununla birlikte, umumî menfaatlerin ilerletilmesi için hiçbir eylem yapılmamıtı. Bu koullar altında, ihtilâl yetki olmaktan çok, ahalinin farzı haline gelmektedir... Devrimci hareketin, askerin inisiyatifiyle meydana geldii için, yurtta anari çıkmaksızın baarıyla sonuçlanması mümkündür...” 68.

Böylece, Askerî ttifak’ın yeni idarî komisyonu,16 Aralık 1909’da ttifakçı subayı . Kodaratos’un aracılııyla iktidara Venizelos’u çaırmaktaydı. Giritli siyasî adam, böyle bir görev üstlenmeye hazır olmadıını söyledi; çünkü “Yunan uyrukluuna geçmemi olduumdan ve benim devrimci bir politik simanın olduum söylentilerden dolayı hem yabancı devletler hem saray hem de Yunanistan’daki partiler buna iddetle karı çıkacakmı” diye fikirlerini açıkladı. Ancak, bu konu üzerine subaylarla görü mek için Atina’ya geleceini söz verdi.

Filvaki 28 Aralık 1909’da Venizelos Yunanistan’ın ba kentine varmı oluyordu. Askerî ttifak’ın toplantısına katılıp görü lerini açıkladı: eski zihniyetli politikacılar tarafından reformist programın yürütülmesinin büyük bir hata olduunu vurguladıktan sonra, idarî mekanizma ve orduda bir takım düzenlemeler yapılması için Askerî ttifak’ın, bir senelik cunta rejimi kurması ve ondan sonra Millî Meclisi toplaması gerektiini söyledi. Ancak, edindii bilgilere göre, subayların etkisi ve itibarı yıpranmı olduundan, mevcut ko ullar altında Askerî ttifak’ın böyle bir eyleme giri mesinin mümkün olmadıını ifade etti. Bunun dı ında, kralın istifa edip etmeyecei konusu tartı ılırken Venizelos, böyle bir vakanın meydana gelmesinin mümkün olmadıını söyledi. Fakat kralın, ülkeyi terk etmek istedii takdirde, veliaht

68  storiki Logi tu Eleftheriu Venizelu, Apo to 1909 Mehri tu Thanatu tu ( Eleftherios Venizelos’un Tarihî Nutukları, 1909’dan Ölümüne Kadar), C. 1, “Neos Kosmos” Gazetesi’nin yayınları, Atina 1936, s. 11. 92 prens ya da dier prenslerden uygun birinin tahta geçmesi gerektii telkininde bulundu69.

Sonraki günlerde, Venizelos ile Askerî ttifak arasında uzun müzakereler devam etmekteydi. Giritli siyasî adam, ilk i olarak o sırada iktidarda bulunan Mavromihalis hükümetinin dei tirilmesi gerektiini ifade ettikten sonra, eski ba bakanlardan Theotokis ve Rallis ile anla arak subayların ba tan beri öne sürdüü artları da kabul edip ortak bir plan hazırladı. Buna göre, Mavromihalis’in, ordunun te viki ve desteiyle ba lattıı ıslahat çabaları sürdürülecek, Askerî ttifak politik arenadan çekilecek ve anayasada reformist dei iklikler yapmak üzere bir Millî Meclis toplanacaktı. Venizelos, Millî Meclis’in kurucu olmaması gerektiini söylemekte ısrar ediyordu; zira kurucu bir parlamentonun, anayasanın temel hükümlerinde köklü dei ikliklere karar vermesi hayli mümkündü. Buna saray razı olamazdı. Ancak revizyonist bir meclis, böyle bir tehlikeyi ortadan kaldırıyordu70.

14 Ocak 1910’da yapılan toplantıda ttifak’ın idarî komisyonu, Venizelos’un tekliflerini kabul etti. Ancak, revizyonist Millî Meclis’in toplanmasını öngören kararname kral tarafından tasdik edilinceye kadar, Askerî ttifak’ın daıtılmayıp, Yunanistan siyasî dünyasında varlıını muhafaza edecei açıklandı71.

Bundan sonra, subayların ricası üzerine Venizelos, dönemin önde gelen siyasileri ve sarayın onayını elde etmek için onlarla bizzat müzakerelere ba ladı. Parti liderleri, Venizelos’un planını kabul ettikten sonra, Kral Yorgo’yu, Millî Meclis’in toplanmasını emreden kararnameyi imzalamaya ikna etmek için saraya gittiler. Kral, cevap vermeden önce bu konu hakkında ngiltere’ye danı mı tı. Zorbas ise eer kral bunları kabul etmezse, Askeri ttifak’ın, sarayı i gal edecei tehdidinde bulundu. Bu arada Mavromihalis, iktidardan dü mek istemedii için, Askerî ttifak’ın baskısına kar ı koyabilmek üzere, kendine balı birlikleri silahlandırmaya ba lamı tı. Böylece, bir iç sava çıkma ihtimali domu tu. Ancak krizin büyümesini istemeyen Kral, Theotokis ve Rallis ile anla arak Millî Meclisi toplatmaya yana tı72.

69 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 108-112. 70 Theodoros Pagalos, a. e, s. 113. 71 Tasos Vurnas, storia tis..., s. 30. 72 BOA, HR. SYS, nr. Dosya 1698–2; 5 Ocak 1910. 93

Bu geli meler kar ısında Mavromihalis, bîçare kalıp 16 Ocak 1910’da istifa etmek zorunda kaldı.

Bu geli meler sonucunda Askerî ttifak’ın darî Komisyonunun gizli bir oylamasıyla, 18 Ocak 1910’da Ba bakanlıa Stefanos Dragumis’i getirildi. ttifak’ın lideri olan N. Zorbas’a Kara Ordu Bakanlıı verildi; Bahriye Bakanlıına ise subayların taraftarı olarak nitelendiren A. Miaulis atandı73.

Dragumis hükümeti, görevlerini etkili bir ekilde yerine getirmedikleri iddiasıyla yurtdı ında bulunan sefirlerin geri çarılmasına karar verdi. stisna olarak, subayların güvenini kazanmı stanbul’daki sefiri . Griparis ile Amerika’daki elçi yerlerinde bırakılıyordu. Bunun dı ında, Askerî ttifak’ın kararıyla, Ocak ayının sonlarından itibaren, Millî Meclis’in toplanmasına muhalefet eden günlük gazeteler sansürden geçirilecekti. Bu tedbirlerle subaylar, kamuoyunun tahrik edilmesini önlemek istemi lerdi.

ubat 1910’da, Ba bakan Dragumis, önceki hükümetin ba lattıı reform programını devam ettirmekteydi. Bununla birlikte, 5 ubat’ta mecliste yaptıı bir konu ma ile, içte ve dı taki olaanüstü ko ullardan dolayı, vakit kaybolmaksızın Milli Meclis’in toplanması gerektiini savunup, ülkedeki istikrarın sadece revizyonist meclisin içtiması yoluyla salanabileceini söyledi. Ayrıca, anayasanın temel maddelerinde dei iklikler yapılmayacaını ve kralın imtiyazlarına dokunmayacaı beyânda bulunmu tu. Böylece, Dragumis’in, mevcut anayasada reformlar yapılması için bir Millî Meclis’in toplanması teklifi 18 ubat 1909’da parlamentoda, 11’e kar ı 150 oyla kabul edilmekteydi74.

Dei iklie uratılacak maddeler arasında, Yunan tabiiyetli olmayanların kamu sektöründe memur olarak atanmalarını yasaklayan 3. madde yer almaktaydı. Bu kısıtlayıcı maddenin ortadan kaldırılması, Yunan ordusunun yeniden te kilâtlandırılması üzerine çalı acak yabancı uzman heyetlerin i ini kolayla tırıyordu. Üstelik Osmanlı uyruu Rumların Yunanistan’daki kamu

73 Tasos Vurnas, a. e, s. 31. 74 Tasos Vurnas, storia..., s. 34. 94 mevkilerine atanmaları olanaı tanınıyordu. Bu suretle, Girit Ceziresi’nde ya ayan ve Osmanlı vatanda ı olan Venizelos, Yunanistan’ın içi lerine karı abilecekti75.

Bu ortam içerisinde Kral Yorgo, bir yandan 17 Mart’ta Millî Meclis’i resmen toplantıya çaırırken öte yandan da 8 Austos 1910 tarihinde yapılacak seçimler ilân etti. Askerî ttifak ise, daha evvel söz ettii üzere, Atina gazetelerinde bir açıklamada bulunarak kendi kendini lavettii beyânında bulundu. Söz konusu bildiri u biçimde idi: “15 Austos Devrimi’nin ba lattıı reformları yürütmeye devam eden mevcut hükümet ile Askerî ttifak arasında yapılan anla mayı göz önünde alarak ve Millî Meclis’i toplantıya çaıran kral kararnamesinin yayımlanması vesilesiyle, ttifak’ın özel görevinin bitmi olduu algılanmaktadır. Revizyonist meclisin toplanmasına dek yed-i emin hükümetinin daıtılmamasına inandıımız için, ttifak, kendi kendini feshetmeye karar vermektedir. ttifak üyeleri aldıkları mesuliyetten azat edilmektedir76.

Böylelikle, 15 Austos 1909 Gudi Darbesi’nin yarattıı galeyan sona ermi gibi görünüyordu (Mart 1910). Ülkenin reform edilmesi ve Megali dea’nın gerçekle mesi yolunda atılacak adımlar subayların inisiyatifiyle hızlandırılmı oldu. Bundan sonra, gerekli tedbirlerin alınmasıyla Yunanistan’daki toplumsal uyumluluun salanması, malî durumun peki tirilmesi ve özellikle krallıın yayılmacı planlarının gerçekle mesi eseri politikacıların ellerine emanet olarak veriliyordu. Buna ramen olası bir askerî müdahale her zaman mümkün görünmekteydi; çünkü istenilen reformlar yapılmazsa subaylar yeniden harekete geçeceklerini ima etmekteydiler. Ancak, 8 Austos 1910’da yapılan seçimlerle Yunanistan siyasî arenasında, daha aktif bir biçimde Venizelos’un ortaya çıkması yeni bir çıır açmaktaydı.

8 Austos 1910’da yapılan seçimler eski partilerin hezimete uratılmasıyla sonuçlanmı tı. Baımsız, genç ve köklü reform taraftarları olan yeni milletvekillerinin ekseriyeti, Venizelos’u önder olarak kabul ediyor ve toplantı halindeki 362 üyeli Milli Meclis’in 165 üyesi Giritli siyasî adamı destekliyordu. 5 Eylül 1910’da Venizelos, Atina’ya vardıı vakit Yunan halkı tarafından co ku ile

75 Victor Papacosmas, The Millitary..., s. 138. 76 Epanastasis 1909, To Arhio..., s. 48. 95 karılanmıtı. Ancak, aynı günkü tarihî nutkunda, kalabalıın ısrarına ramen, yeni meclisin kurucu deil revizyonist mahiyetinde olması gerektiini savundu. Bunun dıında, merutî monari rejimine karı dümanca bir tutum takınmayacaını ve hatta Yunanistan’ın maddî ve manevî olarak güçlendirilmesi için çalıacaını söyledi77.

Venizelos’un takındıı bu ılımlı tavır, kendisinin iç politikadaki dengeleri salayabileceinin bir belirtisi idi. Ordunun ihtiyaç duyduu reformları gerçekletirmek için çaba sarf edeceinden söz ederek, subayların siyaset üzerindeki nüfuzunu ortadan kaldırmı ve sarayın gönlünü kazanmayı baarmıtı. Bundan sonra, Yunanistan’ın yeni bir bunalıma girmemesini arzulayan Kral Yorgo, Giritli siyasî adama her türlü yardım ve kolaylıı esirgemeden salamaya çalımıtı78.

Yunan toplumunun her terakkiperver kesiminden destek gören Venizelos, esas itibariyle büyük burjuva (banker, müteebbis, büyük tüccar, ve sanayiciler) ve orta katmanlara dayanmaktaydı. Eski zihniyetli politikacılara ve partilere balı olan Yunanistan’ın toplumsal unsurları (büyük toprak sahipleri, yerel parti bakanları vb) ise Venizelos’un kurduu Liberal Parti (Komma ton Filelefhron)’ye karı muhalefete geçmekteydiler. Konu hakkında Atina’daki Avusturya sefiri unları yazmaktaydı: “Venizelos, adeta Yunanistan’ın en yüksek konsülü, diktatörüdür. Halk tarafından gördüü destek hakikaten aırtıcıdır. Hanedan üyelerinden bazılarının sempatisini bile kazanmı oldu. Ancak, eski parti taraftarları ondan nefret ediyorlar” 79.

Bu ortam içerisinde, 6 Ekim 1910’da Venizelos babakanlıına getirildi. Meclisin karakteri ve yetkileri konusu tartıılırken, Babakan güvenoyu istemiti. Arzuladıı sonucu elde etti. Buna ramen, partisine karı, eski siyasilerin ibirliiyle güçlü bir muhalefet zemini meydana gelmi olduu için, Theotokis Partisi’nin 51 üyesinin Liberalleri desteklemedii olayını bahane olarak kullanarak istifa etti. Venizelos, yapılacak yeni seçimlerde ezici bir zafer kazanıp, muhafazakâr politikacıların tepkisiyle karı karıya gelmeksizin istedii ıslahatı daha kolay yürütebilecei düüncesindeydi. Gerçekten de 1910 Kasım ayında yapılan seçimlerin sonucunda, içtima halindeki 362 üyeli parlamentonun 260 üyesi Liberal Partiyi

77  storiki Logi tu Eleftheriu Venizelu..., s. 23-25. 78 Dakin Douglas,  Enopoisi..., s. 278. 79 Apostolos Vakalopulos, Nea Elliniki..., s. 343-344. 96 desteklemi ti80. Bu seçimleri eski partiler boykot etti. Böylece, Venizelos Partisi’nin mecliste ezici çounlua sahip olması, buhran yıllardan sonra siyasal istikrar salarken, gerek sosyal alanda gerekse politik ve askerî alanda Yunan Krallıı’nda yenilikler meydana gelmeye ba ladı.

1911’de Venizelos hükümeti, ılımlı reformist politikasını uygulamaya ba ladı. Anayasal dei ikliklerle elli kadar yeni yasayı yürürlüe koydu. Ortaya çıkabilecek engellemeleri azaltmak amacıyla, yeterlilik sayısı meclisin toplam üyelerinin yarısını gerektirirken bu oran üçte bire indirildi. Sonradan yapılan toprak reformunun yasal dayanaı, topraın ve mal varlıklarının ulusal çıkarlar uruna kamula tırılması için çıkartılan yasalarla salandı. Ancak istenilen topraın yeniden daıtmasına giri meyi cesaret edemedi. Rü vetçilii azaltmayı hedefleyerek, kamu mevkilerine atanacakların umumi bir imtihandan geçmeleri ko ulu getirildi. Bunların dı ında, kadınlar ve çocuklar için asgari ücret, i çi sendikalarının yasalla ması ve kanundı ı i veren organizasyonlarının yasaklanması da vardı. Üstelik dolaylı vergi yüklerinin azaltmasıyla orta ve alt tabakaların hayat ko ulları peki tirmeye çalı ıldı. Venizelos, burjuvanın desteini saladıktan sonra, bu gibi önlemlerle 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın ba ları arasında az çok ortaya çıkan sanayile me sürecinin yanı sıra olu an i çi sınıfının desteini kazanarak seçmen tabanını geni letmeye amaçlıyordu81. Bu vecihle Venizelos, bazı Balkan ülkelerinde geli en sosyalist, anar ist ve köylü hareketlerini etkisiz hale getirmeyi ba armı tı.

Megali dea uruna askerî sahada birçok dei iklikler meydana gelmekteydi. Silahlı kuvvetlerinin siyasetten uzak tutulması temel prensip olarak uygulanırken, Liberal hükümet Yunan Ordusu’nun tedrisi, te kilâtlandırılması ve silahlandırılması için bir Fransız uzman heyetinin i ba ına getirilmesine karar verdi. Ayrıca, askerlik hizmeti mevzusunun anayasada açıklıa kavu turulmasını teklif etmekteydi ve bunun üzerine “eli silah tutabilen her Yunan vatanda ı, yurdun savunmasına katkıda bulunmakla yükümlüdür” ifadesi, dönemin anayasasın 106. maddesi olarak kabul edilmi ti82. Bu reformun neticesinde Yunan ordusu 1912 yılında 148.000 ki ilik bir

80 Thanos Veremis, storia..., s. 274. 81 Richard Clogg, Modern..., s. 98. 82 Murat Hatipolu,Türk-Yunan..., s. 56. 97 kuvvetle birinci Balkan Sava ı’na girecekti. Bir sonraki sene ise de Yunan ordusu 200.000 ki ilik bir kuvvetten ibaret olacaktı83.

1911 yılında da yapılan askerî düzenlemeler arasında, Kara Ordu ve Bahriye Bakanlıı’nın Venizelos’a verilmesi de vardı. Bu suretle, ba bakan ordu alanında gerçekle en reformları bizzat kontrol edebilirdi. Fakat en ilgi çekici olan yasa, Veliaht Prens Konstantin’in ve dier prenslerin orduda yeniden görevlendirilmesi idi. Zaten Dragumis hükümeti, kral ile subaylar arasında gerginliin yatı tırılması için, Yunan Silahlı Kuvvetleri’nde prenslerin yeniden vazifelendirilme imkânını salayabilen bir yasa taslaı kanunla tırmaya te ebbüs etti84. Ancak ttifak’ın itirazları üzerine bunu yapamadı. Bununla yetinmeyen Venizelos, Gudi darbesine kar ı çıkan subayları askerdeki görevlerine geri çaırmaktaydı. Bu tedbirler, Askerî ttifak’a mensup olan subayların büyük tepkisine yol açmı sa da, ba bakan söz konusu konuyu parlamentoya getirdi. Sonuçta, Venizelos’un teklifi kabul edildi ve Konstantin, Ordu Ba müfetti i olarak görevlendirildi.

Liberal Parti Hükümeti, 1910 ile 1912 yılları arasında milyonlarca Drahmi harcayarak, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin silah ve dier gereçlerini temine çalı mı tı. Örnein, 1912 Ekim ayında Yunan Ordusu, 115.000 Mannlicher tüfek ile 112.000 eski türde tüfekle donatılmı tı. Bunun dı ında 171.000 top mermi, 110 milyon fi ek ve 125.000 tek tip elbise salandı. Bahriye de, bir denizaltı gemisi, altı destroyer ve kruvazör “Averof”un satın alınması ile pek ziyade kuvvetlendirildi85.

Dı politikada ise de, Venizelos, Megali dea’nin gerçekle mesi dorultusunda çalı maya ba ladı. O sırada talya, uzun bir sömürge politikasının sonucunda, Trablusgarp’ı i gal etmek için Osmanlı Devleti’ne harp ilan etmekteydi. Böylece, imparatorluun içine dü mü olduu bu zorluklardan yararlanmak isteyen ve daima dü manca bir siyaset izleyen Balkan devletleri, Osmanlılara kar ı harekete geçmeye hazırlanıyordu. Ne var ki, Balkan ülkelerinin hepsinin, ayrıca kendilerine göre hesapları da vardı. Bunların çou da Makedonya üzerinde çatı ıyordu. Bu nedenle

83 Thanos Veremis, O Stratos stin Elliniki Politiki, Apo tin Aneksartisia eos ti Dimokratia (Yunan Politikasında Asker, Baımsızlıktan Cumhuriyete Kadar), (Çev: Silia Papathanasiou), Kourier yayınları, Atina 2000, s. 90. 84 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 7 ubat 1910. 85 Dakin Douglas,  Enopoisi..., s. 283-285. 98 aralarında Osmanlı mparatorluu’na kar ı etkili bir biçimde harekete geçebilmek için, birlik kurmakta zorluk çekiyorlardı. Ancak, Rusya’nın kı kırtmaları, Balkanlar’da ittifak kurma i ini kolayla tırdı. Nitekim Rusya’nın baskısı sonucunda 13 Mart 1912’de Bulgaristan ile Sırbistan arasında bir “Dostluk ve ttifak Antla ması” imzalandı86. Bu geli melerin ı ıında Venizelos’un bütün çabaları Balkan ttifakı’na katılmaktı.

1912’de Venizelos, Yunanistan’ın yayılmacı planlarını çizerken unları söylüyordu:”Türkiye’nin aleyhinde yapılacak hareket büyük bir ihtimalle öyle bir biçimde meydana gelecek: Bulgarlar, Edirne ve Meriç nehrinin olduu tarafa taarruz edecekler. Sırplar, Üsküp tarafına yönlendirilecekler. Biz ise de Selanik ve Serez’e doru yürüyeceiz. Orada zamanında olmamız gerekiyor. Osmanlı topraklarının paylatırması, Balkan ülkelerinin her birisinin istila ettii bölgelere göre yapılacaktır87”.

Bu noktada, Liberal Parti hükümetinin, Osmanlı Devleti’nde ya ayan Rumları, daha sistemli bir ekilde Jön Türk rejimine kar ı kı kırtmaya çalı tıını varsaymak asılsız deildir. Bilindii gibi 21 Kasım 1911’de Hürriyet ve tilaf Fırkası’nın kurulması vuku bulmu tu. Bu parti, ttihat ve Terakki’ye dü manlık besleyen adamların himayesinde kurulmu tu ve gücünü, uzun süredir birbirine dü man unsurları (Rumlar, Bulgarlar, Ermeniler, Araplar, Türkler) bir araya getirmesinden alıyordu88. O dönemde Rum Me rutiyet Kulübünün, Hürriyet ve tilaf Fırka ile münasebetleri Serfiçe mebusu Yorgo Bo o Efendi ile stanbul mebusu Kozmidi tarafından yürütülmeye ba landı89. Ancak ikisi de “stanbul Örgütü”nün üyesiydi ve bu cemiyetin verdii direktiflerine göre hareket etmi lerdi. stanbul Örgütü sırasıyla Yunan hükümetiyle temasta bulunmaktaydı. Böylece, ttihat ve Terakki Cemiyeti’ni yıkmak için Rumların, Yunanistan’daki Liberal hükümetinin verdii belli talimatlara göre hareket ettiini varsaymanın olanaksız olmadıı dü üncesindeyiz.

86 Rifat Uçarol, Siyasi..., s. 430-434. 87 Dimitris Kitsikis, storia tis Othomanikis Aftokratorias, 1280-1924 (Osmanlı mparatorluu’nun Tarihi, 1280-1924), Vivliopolion tis Estias yayınları, Atina 1996 (3. baskı), s. 262. 88 Feroz Ahmad, ttihat..., s. 127. 89 Ali Birinci, Hürriyet ve tilaf Fırkası, Dergah yayınları, stanbul 1990, s. 51. 99

Böylece, 1909 Austos’unda ba gösteren Gudi Darbesi’nin siyasî meyvelerini toplamaya balayan ve geni çapta askerî hazırlıklara girien Venizelos, Yunanistan’ı 1912’de Balkan Harpları ile balayan ve 1922’de Türk Millî Mücadelesi’nin kazanılmasına kadar süren bir serüvene atacaktı.

100

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GOUD HTLAL’NN YUNAN ve OSMANLI BASININDA YANSINMASI

A) GUD DARBES’NN DEERLENDRLMES

1) 1909 Gudi htilâli’nin Hakkında Bazı Dü ünceler

Gudi htilâli’nin Osmanlı ve Yunan kamuoyu ve basınında yansımasını tahkik etmeden önce, adı geçen hareketin deerlendirmesini yapmanın faydalı olacaına inanmaktayız. Yunan tarihçiliinde, Atina banliyölerinden Gudi’de ba gösteren olaylar, “ihtilâl” olarak nitelendirilmektedir. htilâl kelimesi, pek kısa bir zaman içinde meydana gelen temelli ve önemli dönü üm anlamına geliyor. Ancak, askerî hareketten sonra hadiseler öyle bir biçimde cereyan etti ki, Yunanistan’ın dâhilinde köklü bir dei iklik söz konusu olmadı; zira parlamenter sistemin ve ya ülkenin politik ve toplumsal müesseselerinin varlıı muhafaza edilmi ti. Bundan dolayı, 1909’daki vakanın tarif edilmesi için darbe sözcüünün kullanı ının daha uygun olduu kanaatindeyiz.

Gudi Darbesi genç ile üst rütbeli subayların faaliyetlerinin sonucudur. Darbeye katılan genç subaylar, astsubaylar yeti tiren Harp Okulu’nun mezunları olmaları nedeniyle, alt ve orta katmanların evlatlarıydı ve bu yüzden pek ziyade devrimci, yenilikçi ve radikal bir mahiyete sahiptiler. Bunların aksine, Askerî ttıfak mensupları olan üst rütbeli subaylar, Askerî Akademiden geliyorlardı, yani onların ekseriyeti, büyük burjuva ailelerin ahlâfı olarak sayılırdı. Bu ikinci takım tabiatıyla ılımlı ve muhafazakâr karakterliydi. Üst rütbeli subaylardan olu an grup, temen ve üstemen rütbesindeki subayları ttifak’ın yönetiminden uzakla tırdıktan sonra, köklü bir eyleme giri memeyi tercih etti.

Bu iki grup subayın ortak bir hedefi vardı: Silahlı Kuvvetlerin güçlendirilmesi yoluyla Megali dea’nın gerçekle tirilmesi. Böylece, ulusçu ve militarist bir ideolojiyi temsil ettiklerini savunabiliriz. Üstelik askerî okulların kurulması ve 1894’te Etniki Eterya’nın ortaya çıkmasında subayların oynadıkları rol, ordunun mensupları arasında meslekî dayanı ma ve bilincinin olu masına katkıda

101 bulunmu tu. Bu yüzden subayların bazılarının, Askerî ttıfak’a katılarak zanaat menfaatlerini korumak ve ilerletmek istediklerini söylemek asılsız deildir. Fakat bunun dı ında belli bir ideoloji ve ıslahat programı temsil etmemekteydiler. Gudi’de toplanmadan önce subayların yayımlattıkları muhtıra dü üncemizin doruluu destekliyor: Ordunun yeniden te kilâtlandırılması için istenilen tedbirler hariç, toplumsal ve ya siyasal dei ikliklere yol açabilen ba ka bir önlemler paketinden bahsetmediler. Sadece, ülke gelir ve giderlerinin daha mantıklı bir tertip yoluyla, halkın iktisadî yüklerinin hafifletilmesini istediler. Ancak bu istek bile bazı ara tırıcılar tarafından, ttifak’ın, halkın desteini salama arzusundan kaynaklanması eklinde deerlendirilmektedir1.

Subaylar, istenilen reformların hangi biçimde yapılacaını belirtmemekle beraber, askerî alan dı ında, isteklerini yerine getirebilen belli ve muayyen bir program sunamadılar. Ayrıca, ordunun rütbeli mensupları, siyasal ya da toplumsal bilimler üzerine özel bir örenim görmemi olduklarından, Yunan topluluunun ihtiyaçlarına uygun bir ıslahat projesi yapamadılar. Askerî ttifak üyeleri de, politik deneyimden mahrum oldukları ve hatta devlet yönetimi konusunda deneyleri olmadıını göz önüne alarak cunta rejimi kurmaktan vazgeçtiler. Zaten ılımlı karaktere sahip olup böyle eylemlere giri meyi epeyce tereddütlü görüyorlardı. Bütün bu sebeplerdendir ki, ttifak, iktidarı politikacılara bırakarak, elindeki gücü gerektiinde kullanan, meclisin reformist yasa çıkarma faaliyetlerini denetlemekle görevli bir komite olarak kenara çekilmekteydi. Subayların istedikleri reformların kanunla tırılması için i ba ına Mavromihalis getirildi ama hükümetin i lerine ttifak açıkça müdahale ediyordu.

Saraya kar ı subayların takındıı tavır ise ılımlı olarak nitelendirilebilir. Yunan Krallıı’nın dı politikasını etkili bir biçimde yürüten ve Avrupa’daki hanedanlarla akraba olan Kral Yorgo sayesinde, Yunanistan, büyük devletlerin teveccühünü kazanmaya ba armı tı. Ancak, I. Yorgo’nun istifası, Yunanistan’a kar ı, Avrupa Devletleri’nin tutumunu olumsuz bir ekilde etkileyebilirdi. Hatta ordunun yeniden örgütlenmesi için gereken para, bir dı borcun alınmasıyla salanabilirdi. Ama dı kaynak bulunması pek mü kül olduundan, bunu, sadece kralın ki isel

1 Georgios Dertilis, Koinonikos..., s. 187. 102 müdahalesi halledebilirdi. Bunun dı ında Kral Yorgo halk tarafından seviliyordu. Böylece, radikal ve me rutî monar i rejimine kar ı dü manca duygular besleyen genç subayların ufak bir kısmı hariç, ilk andan itibaren Askerî ttifak, saraya sadakâtini ilân edip hareketinin krala kar ı olmadıı beyânında bulunmaktaydı. Bununla birlikte, ordudan veliaht Prens Konstantin ile dier prenslerin uzakla tırılmasını istemekten çekinmedi. Bu konuda, sarayın tavizci tutumu sayesinde subayların bu istei gerçekle tirilmi ti ve böylelikle yeni bir krizin meydana gelmesi engellenmi ti.

Gudi Darbesi askerî bir hareket olmasına ramen, loncaların ve örencilerin darbeyi onaylayıp destekledikleri yüzünden, Yunan tarihçiliince, 1909 yılında cereyan eden olaylar, burjuva-demokratik bir devrim olarak algılanmaktadır2. Bu görü ün benimsenmesi zordur. ttifak, esas itibarıyla politikacılara kar ı hareket etti. Ancak tıpkı üst rütbeli subaylar gibi dönemin siyasileri büyük burjuva ailelerden gelmekteydiler. Bu yüzden denilebilir ki, askerin giri tii darbe, ne a ırı derecede devrimci olabilirdi ne de burjuva bir nitelik ta ıyabilirdi. Subayların hareketine kar ı, büyük burjuva dı ında, orta burjuva katmanların tutumu bile ihtiyatlıdır. Örnein, bunalımdan dolayı ticarî faaliyetlerde meydana gelebilecek dü ü ten çekinen tüccarlar, askerî hareketi hararetle desteklemediler3. Keza, “Avukatlar Dernei” ihtiyatlı bir tavır takınmaktaydı. Öbür taraftan ttifak’ın muhtırasında, Yunan topluluunun burjuva transformasyonuna alakalı vaatler bulmak güçtür. Mavromihalis hükümetinin de yasala tırdıı kanunların burjuvaî bir nitelik ta ımadıkları a ikâr idi.

Yunan topluluunun üst kesimleri dı ında, alt katmanlar darbeyi co ku ve ümitle kar ıladılar. Lonca mensupları ile i çiler, görüldüü üzere, subayların lehine dev ve a ırtıcı bir yürüyü düzenlediler. Ancak, bu noktada zikretmemiz elzemdir ki, Batı Avrupa’nın aksine Yunanistan’da o dönemde, lonca terimi, küçük burjuva tabakaları ve i çileri belirtmek için kullanılmaktaydı4. Esnaflar gerçekle tikleri nümayi le, gelir vergisinin uygulanmasını, himaye edici gümrük vergisinin yürürlüe konulmasını, büyük tarlaların istimlâki, adaletin çabuk ve e it bir biçimde

2 Thanos Veremis, storia tu Eliniku Ethnus, Neoteros Ellinismos 1881–1913 (Yunan Ulusun Tarihi, Modern Yunan Tarihi), C. 14, Ekdotiki Athinon yayınları, Atina 1977, s. 266. 3 Akropolis, nr. 6589; 14 Austos 1909, s. 1. 4 Georgios Dertilis, Koinonikos... , s. 194.

103 daıtılmasını ve bunun gibi taleplerin yerine getirilmesini istediklerini bildirdiler. Üstelik Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin reorganizasyonunu arzuladıklarını dile getirmekteydiler ancak bunun, yeni vergiler koymaktansa tasarruf yoluyla yapılmasını istediler. Bu vecihle, alt katmanların, burjuva-demokratik ideolojisini benimsemi olduklarını mü ahede edebiliriz. Bunun dı ında, Askerî ttifak’ın programı ile loncaların istekleri arasında vergiler hususunda bir tenakuz vardır; zira ordunun ihtiraslı donanım programı vücuda getirilebilmesi uruna yeni vergilerin uygulanması gerekliydi. Bunun zımnında, alt katmanların, sınıfsal menfaatlerinin salanması için hareketlendirdikleri kanısındayız.

Dönemin solcu münevverleri ve sosyalistleri ise subayların hareketini tasvip ettiler. “Sosyologlar Grubu”, yapılacak ıslahat konusunda ttifak’ın idarî komisyonu ile görü mekteydi. Volos ehrinde yayımlanan “ çi” dergisi darbeyi takdir etti. Devrin solcu hareketinin en öhretli simalardan biri olan Platon Drakulis de ülkenin Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin yeniden örgütlenmesi taraftarıydı5.

Bunun aksine Gudi Darbesi, “marabalar” ve küçük toprak sahipleri arasında destek görmemi tir. Bu sınıf, olayların akı ına kar ı adeta kayıtsız kalmı tı. Yoksul çiftçiler, daha önce de belirtildii üzere, büyük toprak sahiplerine tamamen balı idiler. Ancak bu eski zihniyetli zümre, subaylara kar ı dü manca bir tavır takınıyordu. Fakir çiftçilerin ise örenim görmemi ve sınıfsal bir bilincine sahip olmadıkları bilinmektedir. Bu artlar altında dinamik bir ekilde örgütlenmeleri imkânsızdı. Öte yandan da, “Astsubaylar Dernei”nin lideri olan Karaiskakis, ziraat reformunun lehinde olmu sa da genel olarak ttifakçılar, tarımsal meseleyi dikkate almadılar. Bunda, üst rütbeli subayların tutucu karakterli olması, ziraatçıların göreli ilgisiz tutumu ve Garbî Avrupa ülkelerine nazaran Yunanistan’daki sınıfsal mücadelenin geçmi inin yokluu katkıda bulunmaktaydı. Böylece bu ko ullar altında, subaylar, yayımlattıkları muhtırada ıslahat-ı ziraat konusuna deinmediler

Askerî ttifak’ın baskısı altında bulunan Mavromihalis hükümeti, silahlı kuvvetlerin yeniden te kilâtlandırılması ba ta olmak üzere, reformcu yasalar çıkarma i iyle me gul olmu tu. Bunun neticesinde Yunan ordusu güçlendirilmeye ba landı. Örnein, yeni harp gemilerine sipari verilmesi ile donanmanın takviye edilmesi,

5 Kostis Moskof,  Ethniki..., s. 265. 104

Osmanlı-Yunan hududunda askerî tahkimat çalı malarının yapılması, yedek erlerin eitilmesi, Atina’da barut depoları in a edilmesi, Macaristan’dan 1500 atın satın alması, mühimmatın salanması, askerî kanunların düzeltilmesi ve bunun gibi geni çapta reformlar yapılabildi6. Keza, Jandarma te kilâtı ba tan düzenlendi. Yeni örgütlenmeye göre onun kuvveti 9500 piyade ile 224 sipahiden ibaretti7. Böylece, Askerî ttifak’ın ba lattıı ıslahat Venizelos tarafından 1910-1911 yıllar arasında sürdürülmü tü ve böylece Balkan Sava ları esnasında Yunan ordusu varlık gösterebilmi ti.

ktisadî ıslahat hususunda Mavromihalis kabinesi yeni vergiler yürürlüe koymu tu. Örnein, petrol, ispirto ve tütün gibi günlük hayatında rabet gören mamuller üzerine vergiler, gelir ve miras vergisi8, bankaların, ta ocakların ve anonim irketlerin kârları üzerine yeni vergiler uygulanmı tı9. Bu tedbirler, Gudi darbesinden önce subaylara destek veren basın tarafından istenmi ti. Ayrıca, Venizelos’un politik görü lerine layık görünmekteydi ve sonraki yıllarda kurulacak Liberal Parti’nin programının ana hatlarını olu turacaktı. Bu iktisadî dei iklikler görünü e bakılırsa orta ve büyük burjuvanın aleyhinde idi. Ancak bunun sayesinde arzulanan ordunun kuvvetlendirilmesi için milyonlarca drahmi salanabilmi ti. Öbür taraftan Yunan topluluunun alt tabakaları, gelir vergisinin uygulanmasını talep etmi se de dier vergilerin konulmasını memnuniyetsizlikle kar ıladılar. Üstelik ülkenin i çileri ve lonca mensuplarının lehine zikre deer bir ekonomik dei iklik yapılmamı tı. Bütün bunlardan dolayı diyebiliriz ki, Mavromihalis hükümetinin iktisadî alanda giri tii reformlar ılımlı ve popülist nitelikteydi. Lonca mensuplarının ve i çilerin isteklerini kısmen yerine getirerek Mavromihalis kabinesi, adı geçen katmanların devrimciliini kontrol altına alabilmi ti. Öte yandan da, burjuva, sınıfsal menfaatleri geni çapta zarar görmedii için, yapılan dei iklikleri, fazla direni göstermeden kabul etti.

Mavromihalis hükümetinin yürürlüe koyduu en önemli kanunlardan biri seçim bölgeleri sınırlarının geni letilmesi idi. Askerî ttifak ve onun denetimi altında

6 Nikolaos Zorbas, Apomnimoneumata...,. 96–106. 7 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 29 Aralık 1909. 8 Spiros Melas, H Epanastasi..., s. 325. 9 Thanos Veremis, storia..., s. 266. 105 bulunan hükümet, bu manevra ile eski yerel parti ba kanlarının nüfuzunu kısıtlamaya ve bu suretle seçim sahtekârlıını bertaraf etmeye çalı mı tı. Patron-mü teri aı sayesinde muhafazakâr siyasiler, Yunanistan iç politikasında etkili bir unsur olup, herhangi bir yenilenme çabasında temelli bir engel olu turmaktaydılar.  te, bu unsurların etkisi ortadan kaldırılıp, merkezî idarenin salamla tırılmasına çalı ılmı tı. Hükümetin bu tedbirlerinde merkeziyetçiliin ve devletçiliin tohumlarını açıkça görebiliriz. Çada bir ülkenin ihtiyaçlarına göre uygun olan bu tedbirler, Avrupaî devletlerin tasvibini kazanmı tı10.

Bunlardan dolayı Gudi Darbesi, Yunanistan’ın tarihinde bir dönüm noktası olarak algılanmaktadır. Bütün alanlarda bir ıslahat süreci ba lamı oldu. Askerî sahada giri ilen ıslahat ba arıyla sonuçlanmı tı. ktisadî ve toplumsal alanda geni ölçüde bir inki afın ortaya çıkmadıı halde, yenileme bir hava esirmee ba lamı tı. Subayların elde ettikleri en büyük muvaffakiyet ise Giritli siyaset adamı Venizelos’un çarılması idi. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, Venizelos’u iktidara getirdiler. Böylece Yunanistan’da yeni bir çıır açılmı oluyordu.

2) Jön Türk Devrimi’ne Kıyasla Gudi Darbesi

20. yüzyılın ba larında, cihan çapında birkaç ihtilâl hareketleri ba gösterdi. 1905’te Rusya, 1906’da ran, 1908 Osmanlı mparatorluu ve 1909’da Yunanistan’da devrim hadiseleri ortaya çıkmaktaydı. Birbirleriyle pek kısa bir zaman içerisinde gerçekle en bütün bu inkılâplarla alakalı, akademik düzeyde kar ıla tırmalı bir çalı ma, bildiimiz kadarıyla, yapılmamı tır. Biz bu mevzu ile oldukça enteresan olduu halde, ura mayacaız; çünkü böyle bir giri im, bizi, konumuzdan bir hayli uzakla tıracaktır. Ancak, Jön Türk Devrimi’ne kıyasla Gudi Darbesi üzerine bazı yorumlar yapmamız mümkündür. 21 Ekim 1909’da ttifak’ın lideri olan N. Zorbas, “Tagevlat” adında Avusturya gazetesine verdii bir mülakatta unları söylemektedir: “Jön Türk Devrimi ile Yunan hareketi arasında hiçbir benzeme yoktur... Genç Türk ihtilâli, II. Abdülhamit’in istibdatçı davranıından kaynaklandı; bunun aksine, Yunan subayların devrimi, mevcut düzene karı dümanca bir tavır takınmamaktadır. Bizim hareketimiz, içteki

10 AYE, Londra Sefareti, B/47/3, nr. 1492. 106 kötü yönetimin ve parlamenter sistemin yozlamasının sonucudur. Üstelik inkılâbımız halkın tasvibi ile gerçeklemiti. Yunanistan’da asker ile halk arasında hiç fark yok, ikisi de tek bir unsurdur; fakat Türkiye’de böyle bir ey söz konusu deildir...” 11. Zorbas’ın bu görü lerinin kabul edilmesi güçtür. ki devrimci hareket arasında tabii ki, göze çarpan farklar var. Ancak bunun dı ında, göz ardı etmememiz gereken benzerlikler de mevcuttur. Pagalos’un kendi hatıralarında yazdıı gibi, Jön Türk hareketi, Yunan subaylar için ilham kaynaı olmu tu12. Askerî ttifak’ın te ekkülü, komplocu faaliyetleri ve eylem ekli, Türk subaylar örnek alınarak gerçekle tirilmekteydi. Askerî ttifak’a katılmayan subaylara, Jön Türklerde olduu gibi, “hafiye” denilmekteydi13 ki, bu, Genç Türk etkisinin ufak ama önemli bir belirtisiydi. O dönemde hem Osmanlı hem de Yunan ordusunun vaziyeti naho tu. Abdülhamit, bütün saltanatı boyunca; güçlü bir orduya sahip olma isteiyle, ordunun pek ziyade kuvvetlendirilmesi arasında bocalanmı tı. Bu yüzden Türk ordusunun durumu dier ordulara kıyasla daha beterdi. Dü ük hayat düzeye ve çe itli zorluklara maruz kalan subayların memnuniyetsizlii de gittikçe artmaktaydı. Donanmanın hali daha da kötüydü. Padi ah, Boaz’a nazır sarayında, gemilerin atı menzili içinde ya amaya tahammül edemezdi. Bunun zımnında, yeni bir harp gemisi alınır alınmaz Haliç’e hapsettirirdi. Ayrıca, Osmanlı filosuna ait gemilere cephane girmesi kesinlikle yasaktı14. Bu durum kar ısında Türk subaylar ihtilâle hazırlamaa ba lamı lardır. Ancak, yukarıda da anlattıımız vecihle, Yunan Silahlı Kuvvetleri’nde de benzeri ko ullar hüküm sürmekteydi ve böylelikle Yunan subaylar, Osmanlı modelinden esinlenerek harekete geçtiler. Böylece, kâh Jön Türk Devrimi kâh Gudi Darbesi, Askerî okullarda örenim görmü subayların inisiyatifi ile meydana geldi. Daha önce de zikredildii üzere, komplocu subayların örgütlenme ekli aynı biçimdeydi. Ancak ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel bir lideri yokken, Askerî ttifak’ın önderliine bir Albay (N. Zorbas) getirilmi ti. Bu iki devrimci hareket, “kansız” bir ekilde ve Osmanlı

11 Hronos, nr. 2184; 21 Ekim 1909, s. 3. 12 Theodoros Pagalos, Ta Apomnimoneumata..., s. 45. 13 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 1. 14 E.E Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 htilâli, (Çev: Nuran Ülken), Sander yayınları, stanbul 1972, s. 135. 107

mparatorluu’nu ya da Yunanistan’ı anar iye sürüklemeksizin pek kısa bir zaman içerisinde ba arıyla sonuçlanmı tı. Her iki durumda, ne Padi ah . Abdülhamit ne de Ba bakan Rallis subaylara kar ı koyabildi, ihtilâlciler ciddi bir direni le kar ı kar ıya gelmeden durumun hâkimi oldular. ki inkılâpçı hareketin altında yatan ba lıca nedenler, kötü askerî vaziyetin dı ında, ekonomik krizi ve Avrupa Devletleri’nin müdahaleleriydi. 1907’de Osmanlı Devleti iktisadî bir bunalıma girmi ti. Bundan ötürü hem sivillerin hem de askerlerin ho nutsuzluu gittikçe büyüyordu. Bu olayı iyi bir fırsat olarak deerlendiren Jön Türkler, gerek subay gerek halk kitleleri arasında taraftar edinmek amacıyla youn propaganda faaliyetlerine giri mi lerdi15. 1897’den itibaren Yunan Krallıı’nın mali durumu zaten kötüydü ancak 1908’deki âlem ümul ekonomik krizin etkisi iddetle hissedilebilirdi. Efkâr-i umumiyenin memnuniyetsizlii had safhaya ula tı. Böylece, ekonomik bunalım, olayların geli mesini hızlandırmaktaydı.

Hem Osmanlı Devleti hem de Yunanistan’daki kayna manın dier bir nedeni de dı müdahalelerdi. 8-9 Haziran 1908’de ngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı II. Nikola Reval’de bulu mu lardı. Bu görü me, ngiliz-Rus ili kilerini gözden geçirmek amacıyla yapılıyor ve bu meyanda Boazlar konusunun ele alınmasının yanı sıra Makedonya’daki karga alıa bir son vermek için iki ülkenin birlikte kapsamlı bir ıslahat hareketine giri mesine karar veriliyordu. Reval görü meleri, ttihat ve Terakki mensuplarında büyük bir kaygı yarattıı için Jön Türk Devrimi’ni ba latan bir olay olarak algılanmaktadır16. Aynı dönemde Yunanlılar, Megali dea urunda Girit Ceziresi’nin Yunanistan’a ilhak edilmesini salamaya çalı ıyorlardı. Fakat Avrupa Devletleri buna razı olmadıklarından, büyük bir hayal kırıklıına uradılar. Bu suretle, Gudi Darbesi’nin ba göstermesinde Girit’teki hadiseler en önemli dı etken olarak yorumlanıyordu17.

Ancak bu noktada, göze çarpan bir farkın mevcut olduunu belirmek faydalı olacaktır. Reval görü meleri, Makedonya’da ve belki Osmanlı mparatorluu’nun Avrupa’daki bütün topraklarında Türk idaresine son vermek anlamına geliyordu. u halde, Jön Türk subayları, yabancıların Osmanlı mparatorluu’nun iç i lerine

15 E.E Ramsaur, Jön Türkler..., s. 150. 16 Ali hsan Gencer- Sabahattin Özel, Türk..., s. 29. 17 AYE, Londra Sefareti, B/47/3, No. 1318. 108 karı masına kesinlikle kar ıydılar ve böylece vatanın bütünlüünü korumak amacıyla Abdülhamit’in baskısına kar ı bir an önce harekete geçtiler ama onların eylemi, anla ıldıı gibi, tedafüî nitelikteydi. Bunun aksine, Yunan zabıtanı, krallıın yayılmasını arzuluyorlardı ve milliyetçi planlarının hayata geçirilmesi için hareketlendirilmi ti. Bundan dolayı, onların eylemi tecavüzî amillerden kaynaklanmı oluyordu.

htilâl hareketlerinin amilleri hangi nitelikte olursa olsun, ikisi de halkın ekseriyeti tarafından tasvip edildi. Osmanlı Devleti’nin çok uluslu unsurları, Me rutiyet’in ilân edilmesini sevinç gösterileriyle kar ıladılar. Yunanistan’da ise, belirtildii üzere, askerî darbe özellikle alt tabakalar tarafından co ku ile kar ılanmı tı. Bunun dı ında Türk ve Yunan münevverleri subayların giri imlerini desteklediler. Fakat bu hususta büyük bir fark vardır; zira 1908 devriminden önce Osmanlı aydınları geni bir muhalefet zemini hazırlamı lardır. 1880’li yıllardan itibaren Paris ba ta olmak üzere Avrupa’nın bazı ehirlerinde liberal Türklerden kurulu çok sayıda “topluluk” mevcuttu. Bu entelektüeller, Osmanlı toplumuna hürriyet fikrinin a ılanması için uzun yıllardır çe itli faaliyetlerde bulunmaktaydılar. Bunun neticesinde genç subaylar a ırı derecede etkilenmi lerdir. Yunanistan’da ise böyle bir i birlii söz konusu deildi. “Sosyologlar Grubu” ve ya “Japonlar Grubu” gibi muhalefet takımlarının mevcut olmasına ramen ttifakçılar’ın ideolojisinde etkili olmadılar.

Ayrıca, bilindii gibi, ttihat ve Terakki Cemiyeti üzerinde masonluun etkisi üphesiz büyüktü. ngiliz Arap Bürosu’nun raporuna göre: “(Selanik’teki talyan localarının) üyeleri, talyanlara ya da dier yabancılara ait olan binalarda toplanıyor, bu sayede de polis baskınına kar ı güvencede bulunuyorlardı... Ve Genç Türkler Makedonya garnizonlarındaki subaylar arasında yanda lar bulmaya ve bir örgüt kurmaya ba layınca, Makedonya Rizorta loncasının Muhteremi ünlü Emanoel Karasso efendisinin tavsiyesiyle Yahudi locaları onlara kapıları açtılar. Talat, Cavit, Dr. Nazım, Bahattin Manastırlı ve daha bir sürü Jön Türk böylece farmason oldular ve güven içinde, ismen talyan ya da spanyol olan evlerde suikastlarını

109 hazırladılar” 18. Bunlara göre anla ılıyor ki, Jön Türk subaylar politik eylemlerinde güvenlik için localara girmi lerdir ve devrimciliin eylemci nitelii, masonluunu çok ikinci planda bırakmaktaydı. Gudi Darbesi de Yunan Farmasonları’nın takdirini kazanmı tı19. Ancak bunun dı ında, elimizdeki bulgulara dayanarak Jön Türk örnei biçiminde Askerî ttifak üyeleri ile masonlar arasında ili kilerin mevcut olduunu söylemeyiz.

ki devrimci hareket, yukarıda da belirtildii üzere, kısa zaman içerisinde ba arıyla sonuçlandı. Bununla birlikte ne Türk ne de Yunan subayları dorudan doruya ve açık bir biçimde cunta rejimini kurma niyetindeydiler. Genç Türklerin ve üst rütbeli Yunan subaylarının ekseriyetini, köklü toplumsal bir dei iklik yapmak istemeyen muhafazakâr bir kitle meydana getirmekteydi. Üstelik bütün bu subaylar siyasal deneyimden mahrum idiler. Bu sebeplerden dolayı Türkiye’nin ve ya Yunanistan’ın yönetimi kendi ellerine almaktan çekinmi lerdi. Böylece hem ttihat ve Terakki Cemiyeti hem de Askerî ttifak, iktidarı politikacılara bırakarak, istenilen reform projesini ve anayasayı korumakla görevli bir denetleyici komite olarak kenara çekildi ve perde arkası faaliyetleriyle ıslahat programının gerçekle mesini salamaya çalı ıyordu.

Her iki ihtilâl, Osmanlı mparatorluu’nun ve Yunanistan’ın bekası ve güçlendirilmesi için yapıldı. Bunun urunda anayasaya uygun olarak bir ıslahat programı uygulanmaya ba ladı. Buna göre, Kara ve Deniz Kuvvetleri yeniden te kilâtlandırılacak, iktisadî vaziyetin göz önüne alınarak, mevcut mali kanunlar düzeltilecek, gelirlerin ve giderlerin rasyonel tertibiyle yeni yıl için daha makul bir bütçe hazırlanacaktı, vergi sistemi dei ikliklere uratılacaktı. Ticaret, sanayi ve kamu i leri için reformlar yapılacaktı.  te, Türk ve Yunan subayların programındaki benzerlik göze çarpan bir ekilde aksettirilmektedir ve bu öe, kanaatimizce, Gudi Darbesi’nin, Jön Türk modelinden mülhem olduunu bir daha belirtisidir.

Ancak, ttihatçılar ile Yunan subayların programı ve istekleri arasında belirtmek istediimiz bir fark var. Jön Türk hareketi, II. Abdülhamit’in aleyhindeydi ve ilk devrim tohumları padi ahın istibdatçı davranı ından ötürü ortaya çıkmı lar.

18 Orhan Kololu, ttihatçılar ve Masonlar, Eylül yay. stanbul 2002, s. 59. 19 Hronos, nr. 2137; 4 Eylül 1909, s. 3. 110

Bununla birlikte, Me rutiyet’in yeniden yürürlüüne konmasına padi ahın direni göstermemesi sebebiyle kendisi tahttan indirilmemi ti. Oysa 31 Mart’taki isyanın bastırılmasından sonra ttihat ve Terakki Cemiyeti, Abdülhamit’i hal’ etti ve onun yerine Mehmet Re at getirtti20. Bunun tersine, Yunan subaylar, giri tikleri eylemin Kral Yorgo’ya ve ya me rutî monar iye kar ı olmadıını açıkça ilân etmekteydiler21. Burada vurgulamamız gereken ey de, devrimcilere kar ı hem Osmanlı Sultanı’nın hem de Yunan Kralı’nın ılımlı ve tavizci tutumudur.

Son olarak iki devrim hareketine kar ıdevrimin ortaya çıkmasına ve mürteci unsurların tepkisine deinmek istemekteyiz. Kâh Jön Türkler Kâh Yunan subaylar çe itli muhalefet öelerin tepkisi ile kar ı kar ıya geldiler. Osmanlı mparatorluu’nun sınırları içinde dinsel bir muhafazakârlık temsil eden bütün geleneksel unsurlar, ayrılıkçı gayr-i Müslüman Osmanlı tebaası, Ahrar Fırkası ve hepsinin ba ında Bâb-ı Ali ile Saray, ttihat ve Terakki Cemiyeti’ne kar ıydı ve bunun neticesinde “31 Mart Olayı” olarak bilinen kar ıdevrim ba göstermi ti22. Askerî ttifak ise, eski zihniyetli politikacıların kar ıtlıına ramen, isteklerini kabul ettirerek siyasilerin tepkisini etkisiz hale getirebildi. Ancak en mühim muhalefet, Tipaldos’un isyan hareketi ile radikal ve küçük rütbeli subaylar tarafından gösterildi. Fakat, ttihatçıların ve ya Yunan subayların programına kar ı herhangi muhalefet eylemi bastırıldı ve bu suretle ordu Osmanlı Devleti’ndeki ve Yunanistan’daki dönemin siyasi arenasında hâkim oldu. ttihat ve Terakki Cemiyeti, varlıını koruyarak 1918 yılına dek Osmanlı mparatorluu’nun iç ve dı i lerinde büyük bir rol oynamaktaydı. Oysa, Askerî ttifak 1910 senesinde, Milli Meclis’in içtiması salandıktan sonra kendi kendini lavetti. Kendi aralarında mevcut ayrıklıklara ramen iki benzeri askerî hareket hem Osmanlı Devleti’nin hem de Yunanistan’ın tarihinde dönüm noktası olarak algılanmaktadır; zira bunların tesiri, bilindii gibi, iki ülkenin politik hayatında geni ölçüde dei ikliklere sebep oldu.

20 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin..., s. 216. 21Akropolis, nr. 6330; 14 Ekim 1909, s. 3 22 Feroz Ahmad, ttihat..., s. 63-64. 111

B) YUNAN BASININDA GUD DARBES’NN AKSETMES

Gudi Darbesi, yukarıda da belirtildii gibi, Yunan aydınlarınca co ku ve ümitle kar ılandı. Yunan sol hareketinin en önemli ki ilerinden biri olmasının yanı sıra D. Glinos, milliyetçi ideolojiden de etkilenmekteydi. Askerî hareketin müteakip aylarında, kendisinin yazdıı risalede, politikacıların kötü yönetiminden ve tefeciliinden ötürü, halkın sefalet içinde ya adıını vurguladıktan sonra, Jön Türk rejimi ba ta olmak üzere “Yunanistan’ı tehdit eden” dı tehlikelerden bahsediyordu. Bunlara kar ı mücadelenin ba langıcı olarak deerlendirilen Gudi Darbesi’nin, ülkenin ayaa kaldırmasına ve güçlendirilmesine yol açacaına inanmaktaydı. Üstelik D. Glinos, 1909 Devrimi’ni halkçı-burjuva olarak nitelemeye tereddüt etmedi, ancak köklü bir dei imin meydana gelebilmesi için “manevi bir ihtilâlin” gerekli olduunu ileri sürüyordu23. “Sosyologlar Grubu” da Gudi Darbesi’ni onaylamaktaydı, ancak halkın, daha aktif bir biçimde subayların hareketini desteklemesi gerektiini ileri sürüyordu. 12 Eylül 1909’da “Akropolis” Gazetesi’nde yayımlattıı bir manifesto ile Yunanistan’daki gerilemenin ve sefaletin sebeplerini açıkladıktan sonra subaylara u öütler vermekteydi: “Devrimci hareket tarafından, istenilen ıslahatın uruna u tedbirler alınmalıdır: a) politikacıların etki alanından hâkimlerin ve devlet memurlarının uzakla tırılması, b) yabancı uzmanların davet edilmesi, c) sulh hukuk mahkemelerin düzeltilmesi, d) adem-i merkeziyetin te vik edilmesi, e) vergi sistemin halkın lehine hafifletilmesi, f) tarım kooperatiflerin meydana gelmesi, g) bataklıkların kurutulması, h) tefeciliin ortadan kaldırılması, i) çalı ma saatlerinin belirlenmesi. Bunun dı ında “Sosyologlar Grubu”, seçimlerin usulü ve zamanı hakkındaki düzenlerin, halkın lehine dei tirilmesini talep etmekteydi24. Askerî ttifak’ın eylemi Venizelos tarafından olumlu kar ılanmı tı. Giritli siyasî adam, subayların hareketini övdükten sonra, bunun, Yunanistan’ın ekonomik, politik ve toplumsal terakkisine yol açacaını ifade etmekteydi. Bunun dı ında, Askerî ttifak’ın icabında cunta rejimini kurması gerektiini savunmaktan çekinmedi. öyle ki : “Subayların istekleri, saray ile hükümet tarafından kabul edildii göz önüne

23 “Georgios Skliros, Dimitris Glinos, on Dragoumis,  aristera..., s. 135-151. 24 Akropolis, nr. 6619; 12 Eylül 1909, s. 3. 112 alınarak, ttifak’ın siyasi arenada hâkim olduu görünüyor... Siyasî partilerin, ortaya çıkan fırsattan faydalanarak, ülkenin kalkınması urunda youn çalı malarda bulunacaklarını umuyoruz. Ancak, beslediimiz ümitler gerçekle mezse, subayların ba lattıkları mücadele ba arısız olarak algılanmamalıdır. Eer mevcut partiler “ülkeyi ayaa kaldırma mücadelesi”ni yürütemezse, Askerî ttifak, bütün maddî ve manevî gücünü kullanarak birkaç ay için muvakkat bir cunta rejimi kurmalıdır... Ve programını tamamladıktan sonra Milli Meclis’in toplanması üzere seçimleri ilân etmelidir...”25. Venizelos, me rutî monar i rejiminin aleyhtarı olmamasına ramen, Kral Yorgo hakkında sert bir biçimde konu maktan çekinmedi. Mesela, Hanya ehrinde yayınlanan “Kiriks” gazetesinde unları yazmaktaydı: “... htilâl, monar iye kar ı olmadıını beyân etmi ti... Bu yüzden hanedan aacını kökünden sökseydik, büyük bir hata i leyecektik... Ancak Kral Yorgo’un, ülkenin terakkisini arzulayan devrimin liderliini yapması elzemdir. Aksi takdirde, tahttan indirilip onun yerine Veliaht Prens Konstantin’in geçmesi gerekiyor...26”. Bütün bunlardan anla ılıyor ki, Giritli siyasî adam, askerî hareketten yana çıkmı tı ve hatta daha radikal tedbirlerin alınması taraftarıydı. Ancak, iktidara geldii vakit, siyasal istikrarı salamak için ve saray- hükümet ile ordu arasındaki ili kilerde gerginlii gidermek üzere, daha ılımlı ve liberal bir tavır takınarak, ordunun politikadan uzak tutulması, temel prensibi olarak kabul etti. Bunların tersine, Yunanistan’daki partiler ve eski zihniyetli politikacılar ba tan beri ordunun siyasete karı masından dolayı ho nutsuzluk duydular ve Askerî ttifak’a kar ı dü manca bir tutum takındılar. ktidarda bulunan Rallis, subayların darbesi meydana gelmeden az önce unları söylemekteydi: “... Dola an ayialardan ötürü, piyasada büyük bir durgunluk tespit edilmektedir. Devletin “hareket ettirici gücü” olu turan ticaret için bu durgunluk pek ziyade muzırdır... Bu naho durumun ortaya çıkmasında basın, tahrik edici makaleler yayımladıından, sorumludur...27”.

Gudi Darbesi’nin ba göstermesinden sonra Rallis, subayların isteklerine yana madıı için iktidardan dü tü. Yine “Akropolis” Gazetesi’ne verdii bir

25 Hronos, nr. 2131; 29 Austos 1909, s. 3. 26  storiki Logi tu Eleftheriu Venizelu..., s. 13. 27 Akropolis, nr. 6588; 13 Austos 1909, s. 3. 113 mülakatta, subayların aleyhinde konu maktaydı: “Ben iktidardayken büyük bir çaba sarf ederek ülkeyi tehdit eden dı tehlikeleri etkisiz hale getirmeyi baarmıtım. Lakin subaylar, giritikleri eylemle kaydettiim baarıyı ortadan kaldırıyorlar... Basında yayımlanan muhtırayla belirlenen subayların istekleri, benim programımın bir kısmı da oluturmaktaydılar. Bununla birlikte, subayların talimatları ve tehditleri altında bulunduumdan ötürü, meclisin oturmalarına katılıp, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin düzenlenmesi uruna ıslahat bir program çizmemi imkânsızdır28”. Bu beyânata ramen, Rallis taraftarlarıyla birlikte, Askerî ttifak’ın baskıları üzerine Mavromihalis Hükümeti’ni desteklemek mecburiyetindeydi ve parlamentonun yasam çıkarma faaliyetlerinde katkıda bulunmu tu. Ancak, ortaya çıkan ilk fırsatta subaylara kar ı cephe almaktan vazgeçmiyordu. Mesela, Tipaldos’un isyanından hemen sonra ülkede istikrarsızlıın hüküm ettiini söyledi. Üstelik, ttifak’ın perde arkası faaliyetleri ile devletin yönetimini kendi ellerinde tutmaya devam ettii sürece, Yunanistan’daki durumun kritik olduunu i aret etmekteydi29.

Theotokis Partisi’nin tepkisi de benzeri biçimdeydi. Meclisteki Theotokis’in taraftarları, meydana gelen olaylardan dolayı öfkeliydiler. Theotokis Partisi’ne ait iki milletvekilin verdii bir mülakatta, adı geçen parti mensuplarının tutumu, dü ünceleri ve duyguları açıkça aksettiriliyordu. öyle ki: “Bizim partimizin meclisteki çounluu oluturduu halde, iktidara Rallis ve ya Mavromihalis çarılmaktadır. Demek ki, biz, ülkenin yönetimini elimize almak için uygun deiliz. Fakat bunun doru olmadıı kanaatindeyiz. Bütün kimselerden pek ziyade vatanperveriz ve ülkenin ihtiyaçlarına etkili bir biçimde karılık verebiliriz. Bu yüzden, az sayıda milletvekillerine sahip olan bir hükümeti desteklemeyiz...” 30.

Mamafih birkaç gün sonra, Theotokis taraftarları arasında bir anla mazlık ortaya çıkmaktaydı. Bunların bir kısmı, Theotokis’in mevcut hükümeti devirip iktidara gelmesi gerektiini savunurken dieri, kendi partisinin Mavromihalis Hükümeti’ni desteklemesi gerektiini ileri sürüyordu; zira onlara göre, birkaç ay sonra yapılacak seçimlerde Theotokis Partisi kazanarak, tekrar i ba ına

28 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 3. 29 Hronos, nr. 2181; 18 Ekim 1909, s. 3. 30 Akropolis, nr. 6593; 17 Austos 1909, s. 3. 114 gelebilecekti31. Buna ramen tutucu yerel parti ba kanları, ta radaki ehirlerde, Askerî ttifak’ın aleyhine yürüyü düzenlemekten çekinmediler. Mesela, “Akropolis” Gazetesi’ne göre, eski partilerin mensupları tarafından 14 Eylül 1909’da Volos’ta subaylara kar ı bir nümayi düzenlenecekti32.

Aynı günlerde, ifade edildii üzere, Theotokis, “Atina” Gazetesi’ne verdii bir söyle inde Askerî ttifak’ın faaliyetlerini azarlayarak, parlamentonun i lerine katılmak istemediini açıkladı. Bunun dı ında, ordunun ba tan örgütlenmesi, sadece tasarruf yoluyla mümkün olmadıını vurguladıktan sonra, istenilen reform programın ba arıyla sonuçlanabilmesi uuruna Avrupa’dan 100 milyonluk drahmi bir borcun alınması gerektiini savundu33. Ana muhalefet liderinin bu mülakattan sonra adeta bir fırtına koptu. Askerî ttifak, politikacıları tehdit etmeye ba ladı. “Hronos” Gazetesi’nde de müteakip günlerde ate li makaleler yayınlanmaktaydı. Örnein, : “...Subaylar vatanın kurtarılması için ayaklandılar, onların amacı vatansever niteliindedir... Theotokis’in yıllarca uyguladıı yozlamı siyasetten dolayı Yunan ülküleri gömülmü, Helenizm’in tümü ise de boulmutu. Adı geçen adam, kendisinin arındırılması için ortadan kaybolmaktansa, ülkedeki iç savaın ba göstermesine sebep olacaktır. Theotokis’e göre anayasal rejimi ihlal edildi, diktatörlük yürürlüe kondu... Yunan ahalisi ve ordusu kendisine, hangi sebeplerden ötürü meclise gelmek istemediini diye sormaktadır. Theotokis, iktidarda devrimci bir hükümetin bulunduundan, meclisin ilerine katılmak istemediini ileri sürmekle yalan söylüyor...” 34. Bu baskıların neticesinde Theotokis, meclisin i lerine i tirak etmeyi ikna edildi. Ancak, siyasete subayların müdahalesine ho görü ile bakmıyordu ve her fırsatta sorun yaratıyordu.

Dönemin dier bir siyasî adamı, milliyetçi Stefanos Dragumis, darbeyi özetle öyle bir biçimde ele tirmekteydi: “...Askerî hareketi, milliyetçi teviklerden kaynaklanmı olduundan takdir etmemiz lazımdır. Fakat yasadıı bir eylemdir ve bunun zımnında yerilmelidir... Askerî hareket devrim olarak takdim edilmektedir. Ancak Yunanistan’ın olduu gibi özgür ülkelerde devrimler, eref veren bir vaka

31 Akropolis, nr. 6598; 22 Austos 1909, s. 3. 32 Akropolis, nr. 6620; 13 Eylül 1909, s. 3. 33 Akropolis, nr. 6601; 26 Austos 1909, s. 3. 34 Hronos, nr. 2136; 3 Eylül 1909, s. 3. 115 deildir... Yunanistan’ın ilerinde nüfuz sahibi olan Avrupa Devletleri, devrimin, merutî monariye karı niteliinde olduunu ve hatta, kralın, ülkeyi terk etmesine sebep olabildiini düünüyorlar. Böyle bir olay, Yunanistan’ın dı politikasını olumsuz bir ekilde etkileyeceinden çekinen Düvel-i Muazzama, ihtilâli yermekten geri durmuyorlar. Üstelik, subayların müdahalesi, Yunanistan dahilinde, toplumsal, iktisadî ve idarî bakımdan gerileme bir sürecin balangıcı olacaktır...” 35.

stisna olarak Mavromihalis, subayların hareketine kar ı çıkmadı; zira daima muhalefette bulunup hükümet kurma olanaını kolay bulmayacaktı. Askerî baskıdan kurtulmak istemi se de subaylar buna izin vermeyecekti. Ayrıca, gazetelerde yayımlanan makaleler suretiyle Askerî ttifak, Mavromihalis hükümetinden reform programının gecikmeksizin yürütülmesini ve kabinenin üstlendii görevin acilen yerine getirilmesi talep etmekteydi36.

Yunan halkının Gudi Darbesi’ne gösterdii tepki de hayli ilginçtir. Toplumunun üst katmanlarının tutumu, yukarıda da belirtildii üzere, ihtiyatlıydı. Orta tabakaların tavrı da çekingendi. Tüccarlar, Yunanistan’daki umumî durumun ıslah edilmesi gerektiini kabul etmi se de, pazardaki ortaya çıkabilen durgunluktan ve hatta cunta rejiminin kurulmasından çekinerek subayların hareketi hakkında ihtiyatlı görünmekteydiler37. Ancak, zaman geçtikçe devrimi desteklemeye ba ladılar. Yunan topluluunun orta tabakalarından olu an politik dernekler, darbenim lehine bildiriler ve telgraf nameler yayımlatmı 38 ve hatta 14 Eylül 1909’da Atina’daki dev nümayi e katılmı lardı. Buna ramen, subayların ba lattıı ıslah ve ”devrimci” döneminde etkili bir rol oynamadılar ve Askerî ttifak’ın lehinde olan bütün dayanı ma bildirilerinde, belli ıslah projelerinin yer alınmamasının yanı sıra, katı ve muayyen bir ideoloji aksettirilmemektedir.

Yunan topluluunun ekseriyetini meydana getiren alt katmanlarının tepkisi ise farklıydı. Lonca esnafları, 1908’den beri Kral Yorgo’ya ikâyetlerini zaman zaman dile getirmekteydiler. Bunun için alt tabakalar, subayların kendi sınıfsal menfaatlerini koruyup ilerleteceini iddiasıyla, askerî ihtilâli takdir etmi lerdir.

35 Akropolis, nr. 6627; 20 Eylül 1909, s. 3. 36 Hronos, nr. 2126; 24 Austos 1909, s. 1. 37 Akropolis, nr.. 6588; 13 Austos 1909, s. 1. 38 Akropolis, nr. 6606; 31 Austos 1909, s. 3, Akropolis, No. 6585, 9 Eylül 1909, s. 3. 116

“Atina ve Pire Esnafları’nın Dernei”, Yunan Ordusu’nun, “ülkeyi ayaa kaldırma” mücadelesine katılımını sevindirici bir olay olarak niteliyor ve aynı zamanda hükümetin, ba latılan reform çabasında katkıda bulunacaını diliyordu39. Keza, üniversiteli gençler ve i çiler, ttifakçılar’ın lehinde olduklarını açıkladılar.  çileri temsil edenler, Millî Meclis’in içtimasını ve mevcut vergi siteminin dei tirilmesini istediklerini beyan ettiler40.

Darbeyi müteakip günlerde, Yunan basınında, subayların hareketini takdir eden tebrik telgraflar yer almaktaydı. Isparta, Kalamata, Lamia, Egio ve birçok Yunan ehirlerin ahalisi (meslekî örgütler, örenciler, küçük tüccarlar), Askerî ttifak’ın eylemini onaylayan bildiriler yayımlatmaya ba lamı tı. Bütün bu bildirilerde kamuoyu, eski zihniyetli politikacıları ele tirip, Yunanistan’ın gerilemesi için sorumlu tutuyor ve bundan ötürü “kötü siyasal yöntemlere ve millete karı izlenen politikaya son veren subayları” ükrediyordu41. Bunun tersine, halk, kendisinin yayımlattıı bildirilere göre anla ılıyor ki, krala ve ya hanedana kar ı dü manca bir tavır takınmamaktaydı. Yunan kamuoyu, me rutî monar i rejiminin devam ettirilmesini istemekle beraber, Kral Yorgo’ya sadakatini dile getirmekten ve onun istifa etmemesini istemekten çekinmiyordu: “Kralın istifası hakkında dolaan ayialar Yunan halkını korkutmuyorlar. Halk, Kral Yorgo’nun, kendi vatanını sevdiine inanmaktadır. Halkın benimsedii bu tavrın, kralın yurtdıına kaçmasına yol açmayacaı aikârdır...” Ancak, Yunanistan’ın efkâr-i umumiyesi, kralın, ciddi bir çalı ma içine girmesi ve devrimin önderi olması gerektiini vurgulamaktaydı42.

Buna ramen, dönemin gazeteleri, Yunan halkının, ordunun ba lattıı reform programını destekleyerek daha ciddi ve etkili bir biçimde hareketlenmesi gerektiini ileri sürmekteydiler. Mesela, 31 Austos 1909 tarihli nüshasında “Akropolis” Gazetesi unları yazıyordu: “ Yunanistan’da halk var mı, yok mu? Eer varsa, nerede; yaadıımız koullar altında halkın varlıı hem gerekli hem de mecburîdir. Devrimi yürütecei ahali nerede? Subaylar, halkın ibirliini istemilerdir. Ancak, mütevazi baasında kendisini saklayan kaplumbaa gibi davranarak halk, ortadan

39 Akropolis, nr. 6592; 17 Austos 1909, s. 3, 40 Akropolis,. nr. 6594; 19 Austos 1909, s. 1. 41 Hronos, nr. 2128; 26 Austos 1909, s. 2. 42 Hronos, nr. 2133; 31 Austos 1909, s. 1. 117 kayboldu. Yunan Ordusu, halkının sorumluluklarını anımsatarak, onu ibaına getirmek amaçlamıtı. Fakat ahali, uyumaya devam ediyor... Bu yüzden halkın hareketlenip subayların yardımına yetimesi gerekiyor...” 43.

Eylül ayından itibaren Askerî ttifak’ın mensupları, esnafların ba kanlarıyla ve genel olarak halkla daha sıkı ili kiler kurmaya te ebbüs etmi lerdi. Bunun neticesinde, Yunan basınında subayların lehine çok sayıda tebrik ve dayanı malı telgraflar yayımlanmaya ba ladı ve hatta gördüümüz üzere, 14 Eylül 1909 tarihinde Askerî ttifak’ın programını tasvip eden dev bir yürüyü düzenlendi.

Aynı günlerde, Askerî ttifak’ın baskısı altında bulunan meclis yasa çıkarma faaliyetlerine giri meye ba ladı. Mavromihalis hükümeti, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin yeniden örgütlenmesi için gereken para miktarını salamak amacıyla, geni çaplı kısıntılar ve hatta yeni vergiler yürürlüe konmak niyetindeydi. Böylece, belirtildii üzere, Maliye Bakanı, posta, telgraf, arkeoloji ve salık hizmetlerinin masraflarını kısmaya çalı mı ve keza, idarî, malî, vergi ve gümrük dairesindeki harcamaların kısıtlanması dorultusunda çabalamı tı. Bunun dı ında çok sayıda asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemeleri ve sulh ceza mahkemeleri ortadan kaldırılıyordu44. Bütün bu tedbirler halkın ve özellikle kamu memurlarının ho nutsuzluuna yol açtılar. Zaman geçtikçe Yunan ahalisi, Askerî ttifak tarafından kandırıldıı ve durumun, bu ekilde devam ettirilirse, büyük tehlikelere yol açacaını kanısındadır45. Fakat milliyetçi fikirlerden kapılmı olan Yunan kamuoyu, ülkenin askerî güçlendirilmesini iddetle arzuladıından ve eski partilere güvenini yitirmi olduundan subayların programına açıkça kar ı çıkmadı. Bu yüzden de Yunan basınında, Askerî ttifak’ın aleyhinde az makaleler yer almaktaydı.

Ancak bu noktada belirtilmeli ki, istisna olarak Korfu Adası’nda ya ayan halkın tümü, subayların hareketine kar ı dü manca bir tutum takınmaktaydı. Adı geçen cezirenin burjuva sınıfı, memurları, alt katmanları ve askerleri, Gudi Darbesi’nin milletlerarası bir müdahalesine yol açabilecei iddiasıyla, gayr-i ihtiyari toplanıp askerî hareketi tasvip etmemekteydiler. Ayrıca Korfu ahalisi, ngiltere’nin

43 Akropolis, nr. 6606; 31 Austos 1909, s. 1. 44 Spiros Melas, H Epanastasi..., s. 323. 45 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 11 Aralık 1909. 118 kendi denetimi altında bulundurduu ve “Yedi Ada Cumhuriyeti” diye anılan yon Adaları’nı, Kral Yorgo’nun sayesinde Yunanistan’a devrettiine iddetle inanmaktaydı ve bütün bunlardan dolayı askerî darbeyi yermi lerdir46.

Gudi Darbesi’ne, Osmanlı mparatorluu’nun sınırları içerisinde ya ayan Rumların tepkisini tetkik etmeden önce, kısaca, dönemin politik çerçevesini belirtmekte faydalı olacaı kanısındayız.

II. Me rutiyet’in ilân edilmesi Osmanlı Devleti’nin bütün milletleri tarafından co ku ile kar ılandı. Ancak pek kısa zaman içerisinde, Yunanistan’la birle mek isteyen Rumlar bölücü faaliyetlere giri mi lerdi. Yunanistan’ın propagandasının aracı haline gelmi olan Rum Patrikhanesi, kendi imtiyazları gasp edildii iddiasıyla, Patriin görev ve yetkileri hususunda Bab-ı Âli ile tartı maya ba lamı tı. Bunun dı ında Patrikhane, Yunan Krallıı’ndan saladıı maddî destekle, Rum kültürünü yayıp Osmanlı Ortodoksları’nı Rumla tırmayı amaçlamaktaydı. Böylece, Balkan Yarımadası’nda Rum, Bulgar ve Ulahların youn olarak ya adıkları bölgelerde bulunan kiliseleri kendi kontrolü altına almak hedefliyordu. Rum olmayan Ortodokslar, Patrikhanenin benimsedii bu politikaya iddetle kar ı çıkmı lar ve me ruti rejiminin ilan edilmesinden dolayı geçici olarak sona ermi aralarındaki mücadele yeniden alevlendi.

Bu meselenin hal edilmesi, Osmanlı meclisinde uzun tartı malara yol açtıı halde, kolay deildi. Bu yüzden, Büyük Kilise’nin, Osmanlı Ortodoksları’nı Yunanistan’la bütünle tirme politikasının önüne geçebilmek için, gelir kaynaklarını ortadan kaldırmak arttı. Osmanlı Devleti’nin ticarî ve genel olarak ekonomik hayatında mühim bir güç olu an Rum burjuva sınıfı, Patrikhanenin gelirlerinin büyük bir kısmını elinde tutuyordu. Rumların nüfuzunu kısıtlamak hedefiyle, ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tesiriyle Osmanlı Hükümeti tarafından devletin resmi politikası olan “Osmanlılık” yanında, açıkça olmasa dahi Türk milliyetçilii ideolojisi de imparatorluunun hayatında etkili hale getirilmeye çalı ıldıından, 1908 Devrimi’nden sonra milliyetçilik fikri, Türk unsuru arasında da “Osmanlılık” fikrinin önünde yer almaya ba lamı tı. Bu bâbda, ttihat ve Terakki, Rumların gücünü azaltmak amacıyla Türkleri te kilatlandırmayı çabalamaktaydı. Böylece, Türk

46 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 10 Eylül 1909. 119 limanlarına yana an Yunan gemileri halk tarafından boykot ediliyordu. Aynı zamanda Türk ahali, Rum esnaf ve tüccarlarıyla ili kiler kurmamaya dikkat ediyordu47.

Bunun dı ında, terakki ruhuna uygun olarak ticaret, sanayi, kamu i leri ve eitimin geli tirilmesi için Jön Türkler tarafından programlar hazırlanmaktaydı. Hatta, II. Me rutiyetin vaat ettii e itlie münasip olarak, “millet” sisteminin son verilmesinin yanı sıra askeri hizmet zorunluluu, yani Müslüman olmayanlarla birlikte bütün Osmanlıları içine alacak biçimde geni tutulacaktı. Ancak bu son tedbir Rumların sert tepkisine sebep oldu. Aynı kı lalarda Müslümanlarla birlikte Rumların varolması, Hıristiyanlıın ve Rumluun kaybolmasına neden olacaı iddiasıyla48, Fener Rum Patrikhanesi, Bâb-ı Ali’ye protesto etmekten geri durmuyordu.

Aynı dönemde, Girit Meselesi daima gündemdeydi. Bütün bunlardan dolayı ve hatta Yunanistan’ın kı kırtmaları yüzünden imparatorluun Rum nüfusu Me rutiyet aleyhtarı bir tavır takınıp bütün bölücü ümitlerini Yunan Krallıı’na balıyordu. Böylece, Yunan askeri kuvvetlerinin ba tan örgütlenmesini ve genel olarak ülkenin güçlendirilmesini amaçlayan Gudi Darbesi’ne kar ı Osmanlı Rumları olumlu bir tepki sergilediler. 15 Austos 1909’daki olaylara Rumlar’ın tepkisini tetkik etmek için Rumca gazetelere bakmamız elzemdir. Ancak, bu çalı mamızda Rumca gazetelerden istifade edemediimiz için bu açıı, Yunanca gazetelere yansıyan haberlerle kapatmaya çalı acaız.

Girit Ceziresi’nde bulunan Yunan subayları, darbenin ba göstermesinden haberdar oldukları vakit, Atina’ya gidip Askerî ttifak’a yardım etmek niyetindeydiler. Giritli Rumlar siyasileri ise de, Gudi Darbesi’nin yeni bir düzenin ba langıcı olduunu ileri sürüp, zabıtanın hareketini tasvip etmekteydiler. Üstelik bütün mü külata ramen hareketin ba arılı olacaını umuyorlardı. Ancak onlar, tertibatın ba arılı bir ekilde hayata geçirebilmesi için, Mavromihalis kabinesinin uygun olmadıını ve ıslahat çabasının geni tabanlı bir koalisyon tarafından ele

47 Bülent Atalay, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri (1908–1923), Tarih ve Tabiat Vakfı, Tatav Yay. , stanbul 2001, s. 47–48. 48 Ekklisiastiki Alitheia (Kilise Gerçei), nr. 42, 21 Ekim 1909, s. 2. 120 alınması gerektiini dü ünüyorlardı. Girit’teki Rum politikacıları “... Yunan siyasi simalarının, ülkenin umumi geli tirilmesi uuruna barı maları gerektii kanısındadır... Hem Rallis hem Dragumis hem de dier Yunan politikacıların yurtsever duygulardan mahrum olmadıklarına inanıyorlar ve pek kısa zaman içerisinde Yunanistan’ın arzulanan ilerlemesinin gerçekle ecei ve bu olayın Girit Adası’ndaki Rum ahalinin isteklerinin (Yunanistan’la birle mesi) hayata geçirilmesine izin verecei kanaatindedirler” 49.

Keza 25 Austos 1909’da Osmanlı mparatorluu’nun sınırlarının içinde ya ayan Rumlar, Askerî ttifak’ın lideri olan N. Zorbas’a tebrik telgraf nameler gönderdiler ve hatta yeni hükümetin kendi menfaatlerinin korunması dorultusunda çalı acaını umduklarını vurgulamaktaydılar. Bunun dı ında gönderdikleri telgraf namelerde Türklerin kendilerine kar ı zulüm yaptıklarını iddia ediyorlardı50. Bu ekilde, Rumların dolaylı olarak Yunanistan’ın müdahalesini istediklerini varsaymak olanaksız deildir.

Gudi Darbesi’nin zuhur ettii vakit, Osmanlı mparatorluu’nda bulunan Yunan bir tüccarı, subayların hareketi hakkında Rumlarla görü üyordu. zlenimlerini “Akropolis” Gazetesi’nde u biçimde aktarmaktaydı: “Boyunduruk altında bulunan Yunanlılar, Gudi Devrimi’ne kar ı olumlu bir tepki gösteriyor... Görü tüüm ki iler ve konu tuum bütün insanlar - ki cereyan edilen olaylardan hepsi haberdar olmak istiyor - subayların çabasından meydana gelecei sonucu ümitle bekliyor ve en azından çürük rejimin dei tirilmesini hayal ediyorlardı.  gal altında (!) olan yerlerde ya ayan bütün bu insanlar, tüccarlar, aydınlar, zenginler ve ya kamu sektöründe çalı anlar, olumlu bir ey yapmaksızın yıllardır Yunanistan’ı yöneten politikacılara kar ı isyan etmi halindedir... zmirli bir banker, bana, “ke ke zabıtanın lehine bir nümayi yapabilseydik... o durumda çok sayıda Rumlar, subayların yardımına ko acaktı” diye konu tu... Yunan Kralı, esir vaziyette bulunan Rumlar tarafından tapınılacak kimsenin olduu bilinen bir eydir. Ancak, kralın istifası hakkında dola an ayialar yüzünden bu tespit artık besbelli oluyor... Yunanistan’ın bekası urunda her ey yapılsın, ancak Allah a kına kral gitmesin.

49 Akropolis, nr. 6596; 21 Austos 1909, s.1. 50 Akropolis, nr. 6600; 25 Austos 1909, s. 3. 121

Bunun hakkında subayların çok dikkatli olmaları lazımdır; çünkü Türkiye’nin Yunanlılıı kaybolmak üzeredir...” 51.

Aynen, Rumeli Vilayetleri’nde ya ayan Rumlar, Askerî ttifak’ın hareketini onayladılar. “Makedonya Dernei”ni olu an ve Yunanistan’la birle mek isteyen Rumlar, son yıllarda Yunanistan’da mevcut olan naho durumundan ötürü ve ülkeyi yöneten yozla mı politikacılardan dolayı üzdüklerini vurguladıktan sonra, Askerî ttifak’ın ıslah hareketini manen ve madden destekleyeceklerini açıkladılar52.

Bütün bunları göz önüne alınarak söyleyebiliriz ki, Rumlar, “Osmanlıcılık” fikrini tamamen gözden çıkarmı lardır ve silahlı kuvvetlerinin örgütlenmesi yoluyla, Balkan Yarımadası’ndaki Yunanistan’ın varlıını güçlendirmeyi hedefleyen Gudi Darbesi’ni desteklediler. Böylece, yıllardır süregelen Yunanistan’ın propagandasının ve kı kırtmalarının etkili bir biçimde yapıldıını savunmak olanaksız deildir. Bu noktada zikredilmeli ki, Osmanlı Rumları Kral Yorgo’nun uzakla tırılmasına iddetle kar ı çıkmı lar. Onların için Yunan Kralı, milli beraberliin sembolü ve Yunanistan’ın yayılmacı planlarını hayata geçirebilen ki idir.

C) GUD DARBES’NN OSMANLI DEVLET’NE YANSINMASI

Bilindii gibi, Gudi Darbesi’nin ba gösterdii sırada cihan, büyük devletlerin meydana getirdii ba lıca iki bloa ayrılmı bulunuyordu ve bu yüzden hassas statükonun dei mesini arzulamayan Avrupa Kuvvetleri, yeni bir bunalımın ortaya çıkmasını istemiyorlardı. Böylece, Balkanlar’da karı ıklıklara yol açabilen Gudi Hareketi’nin haberini ihtiyat ve endi e ile kar ılamı lardı. ngiliz Kralı VII. Edward, Yunan subaylarının giri tikleri darbeden haberdar olunca kaygısını dile getirmi ve genç zabıtanın radikal eylemlerini engellemek için, ngiliz deniz kuvvetlerinin bir kısmının Faliro Limanı’nda demirlemesini istemi ti53. Alman siyasiler, devrimin me ruti monar i rejimine kar ı olmadıı kanısındaydılar. Ancak, Yunan subayların radikal ve ya saldırgan bir tavır takınacaı takdirde, Kral Yorgo’nun istifa edeceine ve böyle bir olayın, Yunanistan’ı büyük felaketlere sürükleyeceine inanmaktaydılar.

51 Akropolis, nr. 6611; 5 Eylül 1909, s. 3. 52 Akropolis, nr. 6615; 9 Eylül 1909, s. 3. 53 Giannis Kordatos,  Epemvaseis..., s. 47. 122

Keza Avusturya, Atina’daki askerî eylemin, tahmin edilemeyen maceralara yol açabileceinden çekiniyordu. Fransa da, subaylara karı dümanca bir tutum takınmaktaydı54. Biz bu çalımada Gudi Darbesi’ne karı Avrupa Kuvvetleri’nin tepkisini ayrıntılarıyla incelemek niyetinde deiliz; zira böyle bir giriim bizi konumuzdan bir hayli uzaklatıracaktır. Bizi ilgilendiren tepki, Osmanlı Devleti’nindir.

1) Atina’daki Osmanlı sefiri Tarafından Gudi Darbesi’nin Deerlendirilmesi

Jön Türk hükümeti, Yunanistan’da cereyan eden devrimci hadiselere yakından ilgileniyordu. Bu nedenle Atina’daki Osmanlı Devleti’nin elçisi olan Nabi Bey, Yunanistan’daki ahval hakkında Hariciye Nezaretine, detaylı rapor göndermekle görevlendirilmiti. Bunun üzerine, adı geçen Osmanlı sefiri, subayların hareketine ait ilginç yorumlar yapmaktaydı. Gudi Darbesi’nin patlak vermeden az önce Nabi Bey, edindii malumata göre, eer prensler ordudan uzaklatırılacaksa, Kral Yorgo bütün hanedan-ı kraliyye ile birlikte Yunanistan’ı terk edecei kanısındaydı55. Osmanlı sefiri, hareketin bir gün evvel, üç komplocu subayın yakalanması olayın üzerine durmakta ve hatta daha çok kiilerin tevkif edilmesini öngörmekteydi. Ona göre, jandarma, kara ve deniz kuvvetleri ortaklaa bir ekilde hareket ediyorlardı ve diplomatlarca vaziyetin kritik olduunu yazmaktaydı56. Bir sonraki gün, subayların yayımlattıkları muhtıradan haberdar oldu. Söz konusu olan bildiriye göre, Yunanistan’ın rezil olup haklarını koruyamadıını ve hatta istikbalde millî meselelerde karııklıkların zuhur edeceini zikretmekteydi. Bütün bunları göz önünde bulundurarak Osmanlı elçisi, ordunun Atina’ya girecei tekdirde, vaziyetin pek ziyade kritik olacaına inanıyordu57. Anlaıldıı üzere, Nabi Bey, olayların inkiafını takip edip isabetli yorumlar yapabildi. Ayrıca, Osmanlı sefiri, muhtıranın, Yunanistan’ın dıilerine ve millî konulara ait kısmına aırlık verip darbenin her eyden önce milliyetçi bir eylem

54 Vicktor Papacosmas, The Millitary..., s. 75. 55 BOA, HR. SYS, nr. 1698-2; 22 Austos 1909. 56 BOA, HR. SYS, nr. 1698-2; 27 Austos 1909. 57 BOA, HR. SYS, nr. 1698-2; 28 Austos 1909. 123 olduu farkındaydı. Ancak, Kralın istifası hususunda, dola an ayialardan etkilenip aceleci bir sonuç çıkardıını varsaymak mümkündür. Sonraki günlerde, Atina’daki sefir, Osmanlı mparatorluu’nun Hariciye Nazırı olan Rifat Pa a’ya, Yunan subayların hareketi hakkında ayrıntılı raporlar gönderdi. Nabi Bey, Kiklad ahalisi ve özellikle Rallis ve Theotokis Partisi’nin taraftarlarının, subaylara kar ı dü manca bir tavır takındıklarını vurguladıktan sonra58, Askerî ttifak’ın bildiriyi yorumlarken, bunun, vuru kan ve me ruti monar i rejiminin aleyhinde olan zabıtanın isteklerine göre yazıldıı ve Yunanistan’ı büyük tehlikelerle kar ı kar ıya bırakabilecei kanaatindeydi. Bunun dı ında, Nabi Bey, ttifakçıların ıslahat programının gerçekle tirilmesi için, Yunan hükümetinin, yurtdı ından bir borç alması gerektiini biliyordu. Kendisine göre, eer Yunanistan, ordunun ba tan te kilâtlandırılması için gerekli sava malzemelerini Fransa’dan alırsa, Fransız hükümeti, Yunan Krallıı’na 100 milyonluk bir borç vermeye razıdır. Bütün bunlardan dolayı Osmanlı elçisi, Mavromihalis kabinesinin ve ya onun yerine geçecek herhangi bir hükümetin, Askerî ttifak’ın ısrarları üzerine geni çaplı tedafüi tedbirler alacaını i aret etmekteydi59.

Genç subaylar, önceki bölümde de zikredildii üzere, yayımlattıkları muhtırayla, ordudan Veliaht Prens Konstantin’in uzakla tırılmasını istediler. Ancak bu istek, Gudi’deki vakalara katılmayan subaylar arasında büyük bir ho nutsuzluk yaratmı tı. Atina’daki Osmanlı sefirinin fikri, ılımlı subayların faaliyetlerinin saray tarafından koordine ediliyor ve Askerî ttifak’ın itibarını azaltmak için kendi taraftarlarının sayısını çoaltmaya çalı ıyordu. Aynı telgrafın devamında Nabi Bey unları eklemekteydi: “... Bu gelimelerin neticesinde, subayların sunduu ıslahat programın gerçekletirilmesi hakkında mevcut iyimserlik kaybolmaya balamıtı. Balangıçta, subayların reform hareketini memnuniyetle karılamı olduu (Yunan) efkâr-i umumiyesi de, bugün durumu sükunetle tetkik edip, hükümetin, istenilen askeri programı hayata geçirmek zor olduunu ve gerekli askeri tedbirleri uygulamak için yeni vergiler yürürlüe koyacaını ileri sürüyor... Mevcut ayialarca

58 BOA, HR. SYS, nr.1698-2; 30 Austos 1909. 59 BOA, HR. SYS, nr. 1698-2; 1 Eylül 1909. 124 da, bazı milletvekilleri, Askerî ttifak’a karı koyabilmek için, parlamentoya kendi silahlı seçmenleriyle gelmek niyetindedir...” 60.

Bunların dı ında, Nabi Bey, Askerî ttifak’ın, meclise baskı uygulayacaı takdirde, Kral Yorgo’nun istifa edeceini tahmin etmekteydi. Buna ramen, subaylar ılımlı bir tutum takınmayacakları kanısındaydı ve bu yüzden siyasiler ile ttifak mensupları arasında bir tenakuzun ba göstereceini öngörüyordu61. Birkaç gün sonra Osmanlı sefiri aynı tespitleri tekrarlamaktaydı. Üstelik Yunanistan’daki kamuoyunun yeni rüsumatın yürürlüe konmasına iddetle kar ı çıktıını, ancak lonca esnaflarının ba kanlarının, Gudi Darbesi’ni tasvip edip, subayların lehine muazzam bir yürüyü düzenlemeye karar verdiklerini zikrediyordu. Bunların tersine, Veliaht Prens Konstantin, Almanya’ya giderken Patra ve Egio ehirlerinden geçti ve oradaki halk tarafından co ku ile kar ılanmı tı. Osmanlı sefirine göre, bu tezahürat, Yunan ahalisinin bir kısmının Askerî ttıfak’a kar ı, dü manca bir tavır takınıldıının belirtisi niteliindeydi62.

9 Eylül 1909 (27 Austos 1909) tarihli raporda, Veliaht Prens Konstantin’in lehine yapılan tezahürat, Theotokis Partisi’nin taraftarları tarafından düzenlendii ve bundan dolayı Askerî ttıfak’ın rahatsız edildii zikredilmektedir. Theotokis’in bu eylemlerle, ordudan veliaht prensin uzakla tırılmasını engellemeye ve kamuoyunun subayların hareketine kar ı çıktıını göstermeye çalı tıı belirtiliyordu. Yunanistan’da bulunan dier diplomatlar ise, bu yöntemlerin, ülkeyi iç sava a sürükleyeceine ve krallıın, Avrupa Kuvvetleri’nin destei ve yardımından mahrum olacaına inanılmaktaydılar63.

Bunlardan sonra, Yunanistan’daki Osmanlı sefiri ve konsolosları, subayların hareketine kar ı, Yunan kamuoyunun yoklamasını yapmaya çalı maktaydılar. Böylece, Larisa’nin (Yeni ehir) halkının, Gudi Darbesi’ni tasvip etmesine ramen, zabıtan tarafından, Konstantin’in aleyhine alınan tedbirleri onaylamadıı belirtiliyordu. Subaylara gelince, onların, Askerî ttifak’a mensup olmayan bazı

60 BOA, HR. SYS, nr. 1698-2; 3 Eylül 1909. 61 BOA, HR. SYS, nr. 1698-2; 4 Eylül 1909. 62 BOA, HR. SYS, nr. 1698-2; 8 Eylül 1909. 63 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 9 Eylül 1909. 125 zabitan hariç, Gudi Darbesi’ne kar ı olumlu bir tutum benimsedikleri bildirilmekteydi64.

Golos ehrinde Osmanlı Konsolosu olan Cemil Bey, askerî darbenin, bölgedeki efkâr-ı umumiyede iki farklı fikir akımın ortaya çıkmasına sebep olduunu dü ünmekteydi. öyle ki: “... ehrin üst zümresini olu an ve ülkenin (Yunanistan’ın) manevi terakkisini arzulayan münevverler ve tüccarlar, subayların programını sempati ile kar ıladılar; çünkü bu programın esası Megali dea’nın gerçekle mesidir. Ancak, bu unsurlar, ordudan veliaht prensin uzakla tırılmasını istemiyor... Bunların tersine, “Panthessaliki” Gazetesi’nin editörü S. Triadafillidis lideri olan ve i çi sınıfının ve maceraperest ki ilerin desteini alan dier grup, askerlerin projesini tamamen destekleyip, ordudan prenslerin ve Konstantin’in uzakla tırılmasını tasvip ediyor...65”. Korfu Ceziresi’nde ise de, halk, subayların hareketine kar ı olumsuz bir tavır takınmaktaydı. Adadaki Osmanlı konsolosu, veliaht prensin erefine düzenlenen nümayi i deerlendirirken unları yazmaktaydı: “...Hakikaten a ırtıcı bir ey idi. Burjuvazi, alt düzeydeki memurlar, küçük burjuva ve çok sayıda askerler astsubaylarla i birliinde bulunup, askerî hareketin, uluslararası bir müdahaleye yol açabilecei iddiasıyla, Gudi Darbesi’ni yerdi. Ayrıca, Korfu ahalisi, yon Adaları’nın, “Helenlerin Kralı” sıfatına sahip olan Yorgo’nun sayesinde Yunanistan’a devredildii kanısındadır ve bu yüzden kendilerinin hanedan-ı kraliye balı olduunu hissediyor...”. 15 Austos 1909 Devrimi’ne kar ı ordunun tepkisi de, Osmanlı konsolosuna göre, ihtiyatlı ve kayıtsızdı ve sadece 30 küçük rütbeli subay ttifak’ın lehindeydi. Bunun dı ında Osmanlı konsolosu, ttifakçıların, loncaların yardımından mahrum olduklarından, adada karı ıklıkların zuhur etmeyecei kanısındaydı66.

Osmanlı yetkililerce, Patra halkının saraya balı olduu halde subayların uygulamak istedikleri ıslah programını benimsiyordu ve ülkeyi ke meke e doru götüren politikacılardan ikayetçiydi67. Yine Osmanlı konsolosuna göre, Türk-Yunan

64 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 9 Eylül 1909. 65 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 9 Eylül 1909. 66 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 10 Eylül 1909. 67 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 10 Eylül 1909. 126 hududunda bulunan Arta ehrinin ahalisi, tereddüt etmeden askerlerin lehinde oldu68. Bu noktada zikredilmeli ki, bütün bu raporlarda, Yunan subayları tarafından askeri hazırlıkların yapılıp yapılmadıı ve ya tedafüi tedbirlerin alınıp alınmadıı bildirilmektedir.

 te, anla ıldıı üzere, kâh Atina’daki Osmanlı sefiri kâh dier Yunan ehirlerinde bulunan Osmanlı konsolosları, cereyan eden vakaları yakından takip ettiler. Ortaya çıkan vaziyet ve inki af eden olaylar hakkında çe itli deerlendirmeler yapıp Hariciye Nezareti’ne ayrıntılı raporlar sunmaktaydılar. Bu rapolarda, Yunan politikacıların zabitana kar ı dü manca bir tutum takındıkları, efkâr-i umumıyesi ise de, genel olarak subayların programını destekledii bildirilmektedir. Bunun dı ında, Askeri ttifak’ın ıslah programının, hanedana balı olan topluluun bir kısmı hariç Yunan ahalisi tarafından kabül gördüü ve subaylara kar ı mühim bir mukavemetin söz konusu olmadıı zikredilmektedir. Yunanistan’daki Osmanlı diplomatları, meydana genel durum üzerine isabetli mü ahede ve yorumlar yapmaktaydılar ve hatta Gudi htilali, esasen milliyetçi bir hareketin olduu kanısındaydılar. Ayrıca Yunanistan’da askeri tedbirlerin alınıp alınmadıını bildirdiklerinden anla ılıyor ki, istikbalde Balkan Yarımadası’nda karı ıklıkların zuhur edilmesini bekliyorlardı.

Fakat anlattıımız üzere, zaman geçtikçe Askeri ttifak, çe itli mü külattan ötürü itibarini yitirip çıkmaza girmeye ba lamı tı ve ihtiraslı programının gerçekle tirilmesi pek mümkün görünmüyordu. Atina’daki Osmanlı sefiri, bunu farketmi ti ve Askeri ttifak’ın, ülkeyi anar iye sürüklediine inanmaktaydı: “Yunanistan’ın dı politikasında Askerî ttifak’ın müdahalesi, krallıı tam bir ke meke e doru sürükledi ve bundan dolayı Yunanistan, Avrupa Devletleri’nin sempatisini yitirmi ti. Kabine ise subayların baskısı altında bulunup ttifak’ın telkinlerine uymak mecburiyetindedir ve bu yüzden ciddi hatalar i liyor. En büyük hata, orduya tahsisatın ayırabilmesi için Yunanistan’da hayati menfaatlere sahip olan yabancı denizcilik ve sigorta irketlerinin vergilere tabi tutulmasıdır. Bu tedbir, diplomatların tepkisine yol açacak... Ve istenilen dı borcun alınmasında bir türlü

68 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 11 Eylül 1909. 127 sorunlara neden olacaktır... (Yunan) Topluluunun bütün unsurları, Askeri ttifak’a kar ı dü manlık besliyorlar...” 69.

Kara ve Deniz Kuvvetleri arasındaki anla mazlık, subayların ihtiraslı programının pek kısa bir zaman içerisinde gerçekle mesinin imkansızlıı ve kamuoyunun gittikçe artan tedirginlii ve memnuniyetsizlii, Atina’daki Osmanlı sefirinin raporlarında aksettiriliyor. Mesela, 11 Aralık 1909 tarihli raporda unlar yer almaktadır: “Yunan yöneticilerin iyimserliine ramen vaziyet pek kritiktir... Hükümet sadece sözde mevcuttur ve onun rolü, ttifak’ın verdii emirleri yerine getirmektir. Siyasilerin en önemlileri, ordu tarafından üstlenen “ayaa kaldırma” mücadelesinin gerçekle tirilmez hale geldiine inanmaktadırlar. Ancak bunlar, korku içinde bulundukları için, görü lerini söyleyemiyorlar ve ttifak’ı, Yunanistan’ı abise sürükleyen politikasını uygulamayı te vik ediyorlar. Halk ise de, Askeri ttifak tarafından çe itli vaatlerle kandırılmı olduu ve durumun devam ettirilmesi kendisi için tehlikeli olduu farkındadır. Böylece, bir haftadan beri yeni uygulamalara kar ı harekete geçiyor... Bütün bunlardan anla ılıyor ki, Yunanistan ıslah programını tamamlamayacak ve 14 Austos 1909 askeri hareketten ötürü ülke Avrupa'nın gözlerinden dü ecektir. Gelecek Ekim ayında Yunanistan’dan, Giritli Rum vükelayı kendi parlamentosuna kabul etmemesini isteyeceiz ve bundan dolayı krallıın tepkisi dinamik bir biçimde olup olamayacaı tespit etmemiz elzemdir” 70.

Bu ortam içerisinde Nabi Bey, subaylar ile meclis arasında yeni olayların meydana geleceini tahmin ediyor ancak, ona göre Askeri ttifak artık yeni bir ihtilâl yapamıyor. Kralın tutumuna gelince, Osmanlı sefiri övücü ifadeler kullanıyor. Bu kritik ko ullarda kralın basiretli, mütevazi ve faal olması istikrar salayıcı bir unsur olarak algılanmaktadır71.

Aynı dönemde, Yunanistan’da politik dengesinin salanması amacıyla Askeri ttifak ile Venizelos arasında görü meler yapılıyordu ve bunun neticesinde Milli Meclis’in içtimasına dek Dragumis’in ba bakanlılıına getirilmesine karar verilmi ti. Nabi Bey, bu dei iklie ramen Yunanistan’daki vaziyet gittikçe pek ziyade feci

69 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 27 Kasım 1909. 70 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 11 Aralık 1909. 71 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 25 Aralık 1909. 128 olduu ve subaylara balı olan yeni kabine üyeleri dı borcu meselesini çözemeyecei kanısındadır. Bunun dı ında Osmanlı elçisi, Yunan hükümetinin, Giritli Rum milletvekilleri Milli Meclisi’ne kabul etmemesi mümkün olmadıına inanıyor72.

Yunan politikacıları, Osmanlı mparatorluu ile Yunanistan arasında harbin ba göstermesi olasılıı Milli Meclis’in toplanmasıyla ortadan kaldırılmı olacaını beyan ettiler. Ancak bu açıklama Nabi Bey tarafından ku ku ile kar ılanmı tı; zira ona göre, Yunan siyasileri, Giritli Rum milletvekillerini Yunan Milli Meclisi’ne kabul etmek fikrinden vazgeçmemi ler73.

Sonraki telgraf namelerde Osmanlı sefiri, Dragumis hükümetinin faaliyetlerinden bahsederek Yunanistan’daki durumun kritik olmasının altını çizmekteydi. Milli Meclis’in toplanmasına kar ı gittikçe büyüyen bir muhalefet havası söz konusuydu. Üstelik mevcut anayasada reformlar yapılması te ebbüsü karma ık görünüyordu. Bütün bunlardan dolayı Askeri ttifak, varlıını Milli Meclis’in içtimasına dek muhafaza etmeye karar veriyordu. Dier taraftan Theotokis ile Rallis, ttifak’ın ortadan kaldırılmasını iddetle arzuluyorlardı; çünkü yapılacak seçimlerde ttifak’ın te vikiyle subaylardan olu an güçlü bir parti ortaya çıkabilirdi ve bu durumda parlamentonun çounluuna sahip olup ülkenin idaresini orduya teslim edecekti. Böylece ülkenin tümü olaan üstü bir haldedir. Bunun dı ında, Düvel-i Muazzam tarafından Girit’in idari kuruluna teslim edilen nota, Rum milletvekillerinin Yunan meclisine katılmamaları gerektiini tavsiye ediyordu. Bu nota Yunanistan’da büyük bir endi e yaratmı tı74.

Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin ba tan örgütlenmesi meselesine deinerek Nabi Bey inanıyor ki, ordunun ıslah programı dı kredisine balıdır. Ancak, Fransızlar ba ta olmak üzere yabancı alacaklılar, Yunanistan’ın dâhilinde mevcut istikrarsızlıktan ötürü kredi vermeye razı deillerdi75.

te, anla ıldıı üzere, Yunanistan’daki Osmanlı Hariciye Nezareti’nin temsilcileri durumun kritik olduunu tespit etmi lerdi. Askeri ttifak’ın kar ıla tıı

72 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 3 ubat 1910. 73 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 7 ubat 1910. 74 BOA, HR. SYS, nr.1698–2; 17 ubat 1910. 75 BOA, HR. SYS, nr. 1698–2; 19 ubat 1910. 129 mü külattan dolayı çıkmaza girmi ti ve istenilen reform programın hayata geçirilmesi pek olanaklı görünmüyordu. Bu yüzden Nabi Bey, istikbalde krallıktaki olayların inki afı tahmin edilemeyen bir ekilde cereyan edebilecei kanısındadır. Ancak, gördüümüz gibi, Askeri ttifak’ın uyguladıı baskı sayesinde Yunanistan’ın Silahlı Kuvvetleri’nin düzeltmesine ili kin olarak önemli tedbirler alındı. Ayrıca subaylar, eski zihniyetli politikacıların faaliyetlerinin sahasını kısıtlayabilmi ve Yunanistan’da devrimci ve daha milliyetçi bir havanın egemen olmasını salayabilmi lerdi. Üstelik Gudi Darbesi Venizelos’u Yunanistan’ın politik sahneye çıkarıyordu ve böylece gerek sosyal alanda gerekse politik ve askeri alanda köklü yenilikler meydana gelmeye ba ladı. Osmanlı sefiri bütün bu geli melerin ve askeri hazırlıkların önemini deerlendiremedi ancak Yunanistan topraklarını kuzeye doru ve Osmanlı aleyhine geni letme youn çabası içindeydi.

2) Osmanlı Basını’nda Gudi Darbesi’nin Yansıması Atina’daki ihtilâl hareketi haberi ve müteakip geli meler Osmanlı basınında aksettiriliyordu. Osmanlılar, Gudi Darbesi’nin milliyetçi bir eylem olduunu farkındaydılar ve istikbalde karı ıklıkların ortaya çıkmasından endi eleniyorlardı. Mesela, Yunanistan’ın askeri güçlendirilmesinin, Makedonya’daki çete rekabetinin alevlenmesine yol açacaını dü ünülmekteydi. Darbeden önceki olaylar ve subayların Yunan politikasına müdahalesini yorumlayan “kdam” Gazetesi’nin 30 Austos 1325 (17 Austos 1909) tarihli nüshasında unları yer almaktaydı: “...  te ahvâl ile ef’âl bu tezâdd..... tabiyenin ilcâât-ı serîyye birtakım genç zâbitân efkârında edid bir aks-i tesir hasıl etmi tir; bu te ebbüs Yunanistan’ın tarih-i hazırı i’tibârıyla büsbütün yeni bir hâl, yeni bir devr te kil eylediinden, bizce, Osmanlılarca, Osmanlı hükümetince bir dikkat-ı fevkâlade ile takip olunmaya sezâdır; zira Yunanistan’ı ıslah etmek azm-i kat’iyyesinde bulunan bu zâbitân her eyden evvel Yunan a’mâl-i milliyesini ok ayarak icraâtta bulunacaklardır... (Panhelenizm) politikası alevlenerek Girit ve Makedonya meseleleri yine mü kül ve nazik bir dereceye dâhil olacaktır. Panhelenizm politikası deyip geçmemeli. Bu cereyan (Pancermanizm ve Panslavizm) cereyanları derecesinde vâsi’ deil ise de esasen onlar kadar kuvvetlidir. Panhelenizm Yunanistan’da mahdûd kaldıkça etrafa bir tesir-i muzırr saçamaz. Mamafih Yunan a’mâl-i milliye ve siyasiyesi memleketimizde

130 tahdîd etmek vazife-i mühimmesi de haricî politikamızı idare eden zevata terettüp eder. Bu a’mâl nazarilikten çıkarak faraza Makedonya’da çete te kilâtına ve asayi i memlekete ihlâle müncer olacak olursa ordumuzun satveti bu mes’eleyi hâl’e kâfi ise de mes’ele suret-i katiyyede yani esasından hâl ve fasıl edilmi olamaz. Zira Yunanlılar hükümet-i Osmaniye hakkında adavet beslemeyip kendi mevcudiyetlerini Bulgarlara kar ı, müdafaaya mecbur oldukları, Bulgarların maksadı ise de Rumlara kar ı a’mâl-i milliyeyi takviye olduunu alenen olmasa bile zımnen anlatıp i bu makasıdı kendi icraatlarına mukabil esbabı muhakkaka olarak göstermek istiyorlar76”.

Keza, Gudi htilali’ne müteallik haberler “Tanin” Gazetesi’nin sütunlarında da yer almaktaydı. Gazetenin deerlendirmelerine göre Gudi’deki isyan vakası aniden ve bila-sebep ortaya çıkmadı. Yunan askerleri ve halkının tümü, krallık hudutlarının geni lemesini iddetle arzuluyor ve bu amacın gerçekle mesi uruna son on yıl içerisinde birçok fedakarlıa katlanıyordu. Ancak “ imdiye kadar bu fedakârlıklarla mütenâsib bir ey meydana gelmemi olmasını nazar-ı dikkate alıyordular”. Bu babda genç subaylar, birtakım düzenlemelerin yapılmasını isteyerek ayaklandılar. Bunun dı ında, anlattıımız üzere, zabitan tarafından veliahdın, Ordunun Kumandanlıı’ndan ve dier prenslerin ordudan uzakla tırılması isteniyordu. “Tanin” Gazetesi, bu son istei, Kral Yorgo ve genel olarak hanedana kar ı bir ho nutsuzluk cereyanının belirtisi olarak yorumlamaktaydı77.

Esas itibarıyla Askeri ttifak me ruti krallık düzenini hedef almamı tı. Mamafih subayların yayımlattıkları muhtırada yer alan prenslerin uzakla tırılması talebi, hanedana kar ı icra edilen bir hareket olarak algılanmaktaydı. Bu konuda Kral Yorgo’nun tepkisinin ılımlı ve tavizkar olmasına ramen birçok ayialar dola maya ba ladı. Böylece, Osmanlı basınında Yunan Kralı’nın istifa edip etmeyecei hakkında çok sayıda makale kaleme alınmı tır. Örnein, “ kdam” Gazetesi’nin 31 Austos tarihli nüshasında, prenslerin Yunan Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilmeleri

76 kdam, nr. 5367; 30 Austos 1909 (17 Austos 1909), s 4. 77 Tanin, nr. 357; 14 aban 1327 (17 Austos 325), s. 1. 131 takdirde kral “... kendisi dahi istifa edip bi’l-cümle evlat ve i’yali ile Avrupa’ya çekileceini beyân eylemi tir78” denilmekteydi.

Bunun dı ında, önceki bölümlerde de belirtildii üzere, Gudi’deki kıyam vakası Jön Türk Devrimi’nden ilham alarak husule geldi. Yunan subayların örgütlenme biçimi, hafî cemiyetlerin kurulması ve isyan eyleminin ba göstermesi, ttihatçı örnee dayanarak vuku bulmu tu. ttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan smail Hakkı, Atina’daki ihtilal hareketinin deerlendirilmesini yaparken onun Jön Türkler’in taklidi olduunu ileri sürmekteydi. öyle ki: “Vakanın zuhurundan evvel zaten bazı alâmât karîben Atina’da bazı vuku’at-ı mühimme cereyan edeceini gösteriyor idi. Memalik-i Osmaniyye’de devr-i me rûtiyetin hulûl-i dakikasından itibaren Yunanîler kendi ahvâl-i müzebzebe-i dâhiliyyelerine bihakkın bir nazar-ı ye’s ve teessüf atıf etmi ler ve der-akab hareket-i ahrârâne-i Osmaniyye’yi taklide kalkı mı lardır”. Ancak ona göre Yunan ile Jön Türk askerî hareketi arasında büyük bir fark var; zira “bizdeki (Osmanlı mparatorluu’ndaki) hareket-i askeriyye bir ihtiyaç-ı edid ve mübrem neticesinde vak’i oldu. Artık ba ka türlü yapmaa imkân yok idi. Tarik-i kanuniyye kapanmı , zulüm ve istibdad vatanı girdâb-ı izmihlâle sevk etmi , hiçbir me ru kapı kalmamı idi”. Bunun aksine Yunanistan’ın “parlamentosu mevcut, kavânîni ma’ bi-t-tatbik, tarîk-i kanuniyyesi kü âde olan zulm ve mahkûmiyyeti hiçbir vakit devr-i sabıkta memleketimizde misl ve nazarı görülen derekeye inmemi ...” 79.

Aynı makalenin devamında smail Hakkı, saltanatı 46 sene sürmü olan Kral Yorgo’nun faaliyetlerinden bahsediyordu. Buna göre, hükümdarın, Avrupa hanedanlarıyla akrabalık ve yakın ili kilerinden dolayı Avrupaî siyaset üzerindeki tesir ve nüfuzu oldukça mühimdi. Böylece, Kral Yorgo sayesinde yon Adaları Yunanistan’a verildi, daha sonra ise Teselya ve Epir’in büyük bir kısmı krallıa bırakılmı tı. Üstelik Kral, Girit Adası’nın Yunanistan’a ilhakı için Avrupa’da her sene turne ve seyahatler icra etmekteydi. Ancak istedii sonucu elde edemedi. 1909 Temmuz ayında Türkiye’nin Girit Meselesine müteallik notaları Yunanistan’da efkar-i umumiye arasında büyük bir galeyan yaratmı ve bunun neticesinde Yunan

78 kdam, nr. 5368; 31 Austos 1909 (18 Austos 325), s. 4. 79 Tanin, nr. 358; 15 aban 1327 (18 Austos 325), s. 1. 132 hanedanına kar ı geni bir muhalefet zemini meydana gelmi ti. Bu durumu göz önüne alarak Kral, Girit Adası’nın Yunanistan’a ilhak olunmadıkça iade-i sukut olunamayacaını dü ünmü ve böylece hükümet dei ikliine razı olmu tu.  te Yunanistan’ın dı politikasına ait bir mesele ülkenin iç hayatındaki bir sorun haline gelmi ve meydana gelen buhran zabitanın kıyamına sebep olmu tu. Ancak smail Hakkı, subayların bu hareketleriyle kendi memleketine Tesalya hezimeti kadar büyük bir darbe vurmu olduklarını iddia etmekteydi; zira dı politikasında varlık gösteremeyen Yunan ordusu bütün öfkesini ülkenin dâhiline sevk etmi ti. Fakat böyle bir eylemin Avrupa Devletleri tarafından ho kar ılanması mümkün olamazdı80.

Bu noktada, yazarın görü lerinin deerlendirmesinin faydalı olacaı inancındayız. smail Hakkı’ya göre, Gudi Darbesi, Jön Türk hareketi modelinden esinlendi ve bunu hızlandıran en önemli sebep olarak Girit Meselesi’ydi. Ku kusuz Girit sorunu, darbenin patlamasında katkıda bulunmu tu. Ancak, gördüümüz üzere, dı politikadaki geli melerin yanı sıra, ülkenin dâhilinde sürüp giden gergin ortam, hükümet-muhalefet ili kileri, partilerin rekabeti ve ekonomik kriz, halk ve subayların ho nutsuzluuna yol açmı tı ve ortaya çıkan bu durumun neticesinde 15 Austos’da htilal Hareketi ba gösterdi. “Tanin” Gazetesi’nin makale yazarı, bütün isabetli yorumlarına ramen, Gudi Darbesi’ni, Yunanistan’ın karı ık iç ortamına gönderme yapmaksızın deerlendirmeye çalı maktaydı.

Gudi Darbesi’ne katılan subayların esas talebi, Yunanistan Ordusu’nun yeniden te kilatlandırılıp güçlendirilmesiydi. Yunan Askeri’nin ıslahatı Osmanlılar’ın ilgisini çeken bir mesele olduundan krallıın askeri reformlarına ait detaylar Osmanlı basınına aksettiriliyordu. Örnein “kdam” Gazetesi Yunan askeri programından bahsederken unları yazmaktaydı: ”...Evvela on be bin nefer alınabilmek üzere ahz-ı asker nizamnamesinin tadili, saniyen gelecek ubat’ta la-akall dört sınıf redif askerinin celbiyle talim-i umumi icrası ve imdiye kadar askerlikten müstesna tutulmu olanların da bir ay talimi silâhaltına celbi, salisen mevcut olan üç zırhlının tamiri ile on bin tonluk hacminde yeni bir zırhlı ile sekiz torpido daha itirak

80 Tanin, a.y. 133 olunması, rabian ıslahat-ı askeriye ve muhribiye deruhte (...) olmak üzere Avrupa’dan bazı zabitan-ı ecnebiyenin getirtilmesndeni ibarettir...”

Fakat bütün bunlara ramen makalenin yazarına göre Yunan Ordusunun kısa zaman içerisinde ıslah edilip kuvvetlendirilmesi epeyce zordur: “...Lakin Yunanistan’a muhtaç olduu 120.000 mevcutlu kuvve-i askeriye temin edebilmek için daha birçok masarifin tenzili ve hizmet-i askeriye müddetinin tensiki icab eder. Binaen-aleyh yapılmak istenilen i bir yaz celsesinde bitiverecek mesele deildir...” 81.

Gudi Darbesi’nin patlak verdii dönemde Osmanlı-Yunan siyasi ili kileri gergindi. Atina’da gerçekle tiren askeri müdahaleden sonraki geli meler ve yeni Yunan Hükümetinin takip edecei dı politika Osmanlı Devleti’ni yakından ilgilendiriyordu; çünkü Mavromihalis Kabinesi tarafından atılgan ve saldırgan bir dı siyasetinin uygulanması, Balkan Yarımadası’nda büyük bir buhranın ba göstermesine sebep olacaktı. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’ne kar ı takip edilecei politika hakkında Yunan siyasi adamlarının mülakatı Osmanlı basınında yer alıyordu. Mesela stanbul’daki Yunan elçisi Griparis’in Babıâli’yi ziyareti ve yapılan görü meler detaylı olarak anlatılıyordu: “...Yunan sefiri mösyö Griparis... evvelki gün Babıâli’ye gelerek Sadrazam Paa ile Hariciye Nazırını görmü ve Yunanistan yeni kabinesinin eski kabinenin meslei takip edeceini yani Yunanistan’ın Devlet-i Osmaniye lehindeki amal-i dostane ve sadıkanesini muhafaza edeceini ve yeni kabinenin esas maksadının iki memleket arasındaki münasebet ve irtibatı takviyeye münhasıran olacaını dermiyan eylemi ve Atina’da zuhur eden hadise-i ahirenin sırf dahili bir mesele olup Yunanistan’ın harici politikasına hiçbir tesiri olmayacaını söylemitir”. Aynı ekilde, Atina’daki Osmanlı sefiri Nabi Bey çektii bir telgrafta “yeni bavekil mösyö Mavromihalis... iki memleket arasında muallak kalan bi-l-cümle mesailin hüsn-i suretle tesviyesi için elden geleni sarf edeceinden” bahsediliyordu82. Yunan politikacılarının ılımlı ifadelerine ramen Atina’da meydana gelen darbenin ba lıca nedenlerden biri ülkenin askeri zaafı ve Megali dea’nin gerçekle tirilmesinin olanaklı görünmemesiydi. Yunan subaylarının amacı ülkenin

81 kdam, nr. 5369; 1 Eylül 1909 (19 Austos 1909), s. 4. 82 Tanin, nr. 360; 17 aban 1327 (20 Austos 325), s. 2. 134 güçlendirilmesi ve Balkanlar’da daha aktif ve dinamik bir politikanın uygulanabilmesiydi. Bu yüzden Osmanlı Hükümeti tarafından yukarıda zikredilen açıklamaların ne kadar inandırıcı olduunu tahmin etmek zor deildir.

Bu arada Avrupa Devletleri, Atina’daki karı ıklıklardan dolayı Dou Akdeniz’de yeni bir buhranın doması ve bundan çıkabilecek bir Avrupa sava ından endi eleniyorlardı. Böylece Yunanistan’da cereyan eden olaylar hakkında Avrupa basınında, Yunan subaylarının hareketini kınayan birçok makaleler kaleme alınmı tır. Bu makalelerin birçou çevrilip Osmanlı gazetelerinde yayımlanıyordu. Örnein, “Tanin” Gazetesi’nin 18 aban 1327 (21 Austos 1909) tarihli nüshasında, bir önceki gün “Tan” Gazetesi’nde yayımlanan ba makalesinin çevrisi yer alıyordu. smi belirlenmeyen makalenin yazarına göre Yunan subayları “... Misal olarak Osmanlıların hareketleriyle 1908 senesindeki kıyam-ı askeriyeyi gösterebilirler. Fakat onların hareketiyle o ahval arasında hiçbir münasebet ve müabehat yoktur. Genç Türkler zabitları Abdülhamit’in istibdadine karı hareket ve kıyam etmilerdi. Hâlbuki Yunanistan kanun-i esasiye malik bir merutiyet memleketidir. Osmanlı ordusu bir inkılâp vücuda getirdi. Yunan ordusu ise ancak bir kıyam-ı askeri yapabildi...”.

Aynı yazar makalenin devamında Yunan subaylarının hareketini yererek ihtilalin, partilerin esas görevlerini yerine getirmedeki yetersizliklerinden ve yozla mı politikacıların siyasi tutumu yüzünden kaynaklandıı, Kral Yorgo’nun aleyhine döndüü, subayların programının vücuda getirilebilmesinin zor olduu ve bu meselenin milletlerarası bir boyutun kazandıını iddia etmekteydi. öyle ki:

“... Belki de kıyam-ı mezkûr iptidasında kral aleyhinde deildi. Fakat sonradan Kral aleyhine döndü, veliahdı ve biraderlerini hizmet-i askeriyeden çıkarmak iddiası zabitanın programları balasına geçirildi. Kral Yorgo’nun istifa edecei ayiası deverana baladı. Bu babda malumat-ı sahiha almak müküldür. Fakat öyle bir istifanın ne faidesi olacaktır? Veliaht dahi pederi gibi ahali tarafından sevilmiyor. Yalnız Kral Yorgo’nun kırk senelik tecrübesi vardır. Kendisine isnad olunan bir ey varsa o da durgunluk ve layıktır. Lakin ahval-i haziranın Yunanistan’da öteden beri icra-i hükmeden ayan-ı teessüf ahlak-ı siyasiye neticesi bedihi deil midir? Kral, meslek-i beyne’l-milel de milleti için mertebe-yi haddü’l-gayede olan eyleri istihsal

135 eylemitir. Yunanistan parlamento usulünün ayan-ı teessüf bir komedi olmasında kabahat kralda mı? Yunanistan’daki politika partileri ancak memleketi soymak üzere teekkül eder, eer baladan alaya kadar menafi-yi ahsiye her kaideye takdim olunur, eer Yunanistan mazide olduu gibi imdi de Makedonya ilerine karımakta devam eylerse ne olur? Yunanistan’da terbiye-yi milliyeyi mükemmelletirmek lazım gelirken bir aks-ı tesir askeri vücuda gelmitir...”.

Subayların programında “... bazı iyi cihetleri bulunabilir. Mesela hidmet-i askeriyenin iki sene olmak üzere, tayini, asakir-i muvazzafanın tezyidi, ecnebi muallimin tayini, idare-yi askeriyenin ıslahı, eski harp gemilerinin satılması, yeniden gemiler inası, rükub-ı kraliye mahsus sefainin tenkis-i miktarı, Ba Komutanlıın ilgası, orduda ve donanmada hanedan-i krali erkanına verilen imtiyazların tadili gibi teklifler yakından tetkik edilmee ayan-ı eylerdir. Lakin bunların bir güne tedkike müstenid olmayarak, birdenbire takımıyla asi zabitan tarafından hükümete teklif edilmesi ve mezkur zabitanın Yunanistan hakimi kesilmeleri ayan-ı kabul ahvalden deildir. Bir de burada mesele dahili bir ey olmaktan ziyade beyne’l-milel bir suret iktisab ediyor. Bir seneden beri Kral Yorgo ihtiyat-kârâne davranarak Türklerin pek ziyade arzu ettikleri bir muharebeyi bertaraf edebildi. Son haftalar zarfında Yunanistan beyanat-ı resmiyede bulunarak Babıâli’yi honud edecek teahüdatta bulundu. Lakin bu teahüdatın bir kıymeti haiz olabilmesi Yunanistan’da bir hükümet bulunmasına vabeste iken hayfa ki asi zabitan muamelesi bu hükümeti bugün hiç mertebesine tenezzül eyledi. Kanuna muhalif olan bir isyan memleketin menafi-i hariciyesinde mazarrat verecektir. Hâlbuki isyanı ika edenler bunu düünmüyorlar...” 83.

Yukarıda sözü geçen makaleyi göz önüne alarak ve Yunanistan’da ortaya çıkan durumu deerlendirerek “Tanin” Gazetesinin editörü olan Hüseyin Cahit, “Ufak bir Mukayese” adlı makalesinde Genç Türk ile Yunan subaylarının hareketi arasında hiçbir benzerliin söz konusu olmadıı kanısındadır: “... Zahiren birbirine benzeyen bu iki hareket arasında hayır ile er arasında olduu kadar büyük fark vardır... Geçen Temmuz’da Osmanlı ordusu merkezi tanımayarak ihtilal ettii zaman yegane maksadı vatanı kurtarmak idi. Vatan 10 Temmuz’da bir düman harici karısında

83 Tanin, nr. 361; 18 aban 1327 (21 Austos 325). 136 deil fakat Abdülhamit gibi kanlı ve zalim bir müstebid-i dâhil pençesinde mahvoluyordu. Osmanlı ordusu 10 Temmuz hareketini bir fırka-yı siyasiye mücadelesi için deil, umumi vatan için, bütün Osmanlıların selameti için yaptı. ekl-i idareyi dei tirince derhal, bila-tereddüt vazife-yi asliyesine avdet etti. Bu bir kuvvet-i me rua kar ı isyan deildi, onun için orduya afv-ı umumi ilan etmee lazım yoktu. 31 Mart hadise-yi irticaiyesinden sonra Osmanlı ordusu ikinci bir ihtilal daha vücuda getirdi. Bu defa yine aynı dü man-ı dâhili kar ısında bulunuyordu. Abdülhamit-i zalim stanbul’u kanlara boyamı , hükümet-i me rutayı yıkmak isteyerek stanbul’da hükümet-i müstebideyi iade eylemi ti. Ordu Abdülhamit üzerine yürüyerek stanbul’u feth emekle yalnız vatana kar ı olan vazifesini ifa etmi oldu. Fakat Atina’da Yunan ordusu hiçbir zaman kendi kıyamı için böyle tabii ve me ru sebep gösteremez. Me rut-i idareye malik olan bir memlekette ordunun heyet-i vükelayı dü ürmek ve heyet-i vükelayı bir meslek-i mahsus vermek için kıyam etmesi vatanı kurtarmaa deil, mahvetmee sebep olacak hareketlerindendir. Ordu büyük bir kuvvettir. Bu kuvvet vazife-yi asliyesini, mevzuunu unutup da kendi kendisini politika i lerinde kullanırsa bütün tadını tattıktan sonra artık zor geri çekilir, adımlar tevali eder. O halde ordu deil yeniçeri yıını haline munkalip olur...” 84.

Aynı ekilde, Berlin “Tagbelat” Gazetesi’nde yayımlanan bir makale üzerine yorumlar yapan “ kdam” Gazetesi’nin bir yazarı “... Yunan harekât-i askeriyesi ile Osmanlı askeri tarafından husule getiren inkılâbı mukayese ile Yunan hadisat-ı ahiresi ile inkılab-ı Osmaniye’nin nokta-yı mühim-yi malumelerini izah ettikten sonra Yunan harekâtının Osmanlı inkılabı derecesinde ulvi bir maksatla husule getirilmediini ve Yunan zabitanın hareket-i ahireye te ebbüsleri Osmanlı zabitanından aldıkları misal üzerine olduu halde neticede Yunan zabitanın Osmanlı meslekta ları kadar muvvafak olamadıını” i aret ediyordu85.

Osmanlı siyasilerine göre, anla ıldıı üzere, iki askeri hareketler arasında büyük fark var. Yunanistan’da parlamenter sistem mevcut olduu için herhangi bir askeri müdahale Osmanlı politikacıları tarafından kanundı ı ve Yunan Krallıı’nın menfaatlerine aykırı bir eylem olarak algılanmaktaydı. Yunanistan’da, Yunan

84 Tanin, nr. 362; 19 aban 1327 (22 Austos 1325), s.1. 85 kdam, nr. 5393; 25 Eylül 1909 (12 Eylül 325), s.4. 137 subaylarının hareketini me rutla tırabilecek bir istibdat yönetim yoktu. Bu yüzden Askeri ttifak’ın politikaya karı ması, krallık içerisinde istikrarsızlıa yol açabilen bir etken olarak dü ünülmekteydi. Bunun aksine Osmanlı siyasi adamları, Genç Türk subaylarının Abdülhamit’in mutlak idaresinin dei tirilmesi için ihtilal ederek vatana büyük bir hizmet verdiklerini dü üncesindeydiler. Onlara göre Osmanlı ordusunun eylemi me ru bir düzene kar ı bir isyan deildi ve bundan dolayı genel affın ilan edilmesine -Yunanistan’da olduu gibi- lazım yoktu.

Atina’daki karı ıklıkların neticesinde yeni Yunan kabinesinin te ekkül ettii haberi Osmanlı gazetelerine yansımaktaydı. Ancak bundan sonraki geli melerin ne ekilde devam edecei hakkında belirsizlik hükmediyordu: “... Bundan sonra ne gibi teebbüsat tasavvur edecekleri (Yunan subaylar) ve yahud... ne türlü tedabir ittihaz etmi oldukları henüz ma’lum deildir. Yunanistan’dan havadisin büsbütün münkati olması sansür usulünün tatbik edilmekte olduunu ifham ettiriyor.... Fakat Yunan ordusunun bu hareketiyle hiçbir ey kazanamayacaı düünülmekteydi: “... Bi’l- umum Avrupa memalikinin hürmet ve teveccühünü kazanmı olan hükümdarları yüzünden Yunanistan’a münasebat-ı beyne’l-düveliyede haiz olduu mevkiini kaybettirecektir...86”.

Osmanlı basınında, Mavromihalis’in ba bakanlıına getirilmesi ile “Yunanistan’ın her tarafında sükûn ve rahat hükm-ü ferma bulunduu” yazılmakta ve Askeri ttifak’ın hareketinin krala kar ı olmadıı belirtilmekteydi. Bunun dı ında Yunan subayların programının mecliste tartı ılacaı ve Yunan ordusunun ba tan örgütlenmesi ile ilgili kanunlar 15 gün içinde hazırlanacaı ifade ediliyordu: “... Heyet-i cedide-i vükelanın programında evvel-be-evvel idare-i devletin her cihetinde son derece iktisada riayet etmek, vilayatın adedini on ikiye indirmek, fazla mahkemelerle mektepleri kapanmak, ordu ve donanmayı ıslah etmek cihetlerine mütealliktir. Ordu ve donanmanın ıslahına müteallik kanun lahıyaları ancak on be gün zarfında hazırlanacaktır...87”. Askeri darbeye i tirak etmi subaylardan birisi ttifak programının gerçekle tirilmesi urunda unları ifade etti: “Meclis-i Mebusan’da 50 aza bulunmu olsa da hin-i hacette yine ekseriyet bulunabilecek ve

86 Tanin, nr. 362; 19 aban 1327 (22 Austos 1325), s. 2. 87 Tanin, nr. 363; 20 aban 1327 (23 Austos 1325), s. 3. 138 programımızda muharrer bulunan bi’l-cümle mutalebemiz kabul edilecektir”. Üstelik “mekteb talebesinden ba ka bütün amele irketleri de zabitlerin teklifatını kabul ettirmek için (milletvekillerine) iktiza ederse kanlarını dökmekten geri durmayacakları” beyan edilmekteydi88.

Sükûnetin iade edilmesi hususundaki bütün bu belirtilere ramen Yunanistan’daki durum karı ık olmaya devam etmekteydi. Bunun üzerine kralın istifa edip etmeyecei hakkında çok sayıda ayia dola maktaydı. Yabancı gazetelerde bu konu hakkında yayımlanan makaleler Osmanlı basınında yansınıyordu: “Yunan Kralı’nın siyasiyunden biriyle vuku bulan mülakatında istifa etmek hususundaki azm- i katı olduunu söylemi tir. Bu beyanat Avrupa mahafil-i siyasiyesine aks ederek endi eyi mucip olmu ve kralın u azmi kuvveden fiile çıkacak olursa 1897 muharebesinin Yunanistan için mucip olduu felaketten müthi bir vahameti ... olacaı muhakkaktır...” ve “... Londra’dan alınan malumata nazaran Yunan Kralı’nın izhar eyledii istifa azminden sarf-ı nazar eylemesi ngiltere Kralı tarafından tavsiye olunmu tur. Yunanistan’ın ahiren kesb-i vahamet etmi olan ahval-i dahiliyesinden dolayı Avusturya ve Rusya ve ngiltere donanmalarının Pire pi gahında lenger endaz bulunmasına lüzum görüldüü Viyana mahafil-i siyasiyesine matuf haberler cümlesindedir” 89.

Bu arada Kral Yorgo, Yunanistan içinde sükûnetin salanmasını arzuladıı için Askeri ttifak’ın isteine uyarak olu prens Konstantin’i yurtdı ına gönderdi. Veliaht, talya’ya giderken Patras ve Korfu’dan geçti ve adı geçen ehirlerin halkı tarafından co ku ile kar ılanmı tı. Veliaht, ahaliye “... Bana kar ı icra ettiiniz merasim-i istikbaliye için te ekkür ederim. Bu istikbal meyus olan kalbime ifa verdi” diye hitap etti90. Veliaht Prensin bu nutkuna ttifak sert bir tepki vermi ti; çünkü belirtildii üzere, subaylar bu olayların, muhalefette bulunan Theotokis’in perde arkası faaliyetleri nedeniyle meydana geldiini iddia etti. Bunun neticesinde Yunanistan’ın siyasi hayatı yeni bir buhranla tanı mı oldu.

88 Tanin, nr. 364; 21 aban 1327 (24 Austos 325), s. 2. 89 kdam, nr. 5378; 10 Eylül 1909(28 Austos1909), s. 4. 90 kdam, nr. 5380; 12 Eylül 1909(30 Austos1909), s. 4. 139

Veliahdın yurtdıına gitmesi ve yeni buhranın ortaya çıkması vesilesiyle “Tanin” Gazetesi’nin 2 Ramazan 1327 (4 Eylül 1909) tarihli nüshasında durumu yorumlayan uzun bir makale yayımlandı. öyle ki: “Yunanistan’ın sıhhatini bir müddetten beri ihlal etmekle olan maraz-ı askeri bu son günlerde vücud-u mariz dehetli surette sarsacak bir nöbet halini aldı. Zaten intizar edildii vecihle Atina’daki zabitlerin metalibini terviç etmekle i bitmedi. Galeyan bi’l-akis yevmen fe yevmen itidad ediyor. Bir taraftan Atina, Miralay Zorbas’ın zorbalıı altında bir hayat-ı hamulane geçirdii, asiden baka bir ey olmayan zabitler hala mahkumiyet inkıyad-ı meftun olan bi-azım ve pür-fütur bir esir halkın takdiratına mazhar olduu halde taranın dier bir kısmı halkı bu mübeccel zabitlerin ba kumandalıktan igal ettikleri, memleketini terke manen icbar eyledikleri veliaht lehinde velveleli nümayiler yaparak Atina’daki isyan-ı askeriyi zımnen takbih ediyorlar. Bu takbih-i hakaret-engiz veliahdın bazı beyanat-ı manidarı munzam olunca Zorba ile rüfekası olan yeniçeri ... ii büsbütün azıtarak Prens Konstantin’in pederi üzerine manevi tazyikler icra, tahammül-fersa erait dermiyan ediyorlar. Memleketi garip bir teevvü ve zülmet ihata ediyor. Silsile-i meratibin en balasında bulunan zattan en küçük zabite varıncaya kadar her kafadan bir seda çıkıyor. Ve bu suretle komularımızda anari kelimesinin medlul-ı tamını müahede ediyoruz...”. Ayrıca makalenin yazarı, Veliahda halk tarafından gösterilen sevgi tezahüratları sebebiyle Yunan ahalinin subaylarının eylemini tasvip etmesinden kuku duyuyor: “... Mesele zahiren tesfiye olunmu gibi görünüyordu fakat hakikatte pamuk ipliine balamı idi. Patras ve Korfu vesair mahallerd Prens hakkında gösterilen muhabbet-i fevkalade memleketin bir irzime-i kalileden ibaret olan Atina’daki zabitan ile müteffikü’l-rey olmadıını gösterdi dier taraftan Prensin ifadatı zaten müheya-ı itimal olan Atina’daki ocakları tekrar yaktı... ” 91.

Aynı makalenin devamında yazar vuku bulan askeri müdahalenin Girit meselesi yüzünden Yunanistan’ın askeri zaafının ortaya çıkmasından kaynaklandıını ve subayların bu eylemi Yunanistan’ın itibarına büyük bir darbe olduunu ileri sürmekteydi: “Yunan isyan-ı askeriyesinin aik ve muharrik-i aslısı evvelce de bir makalede söylemi olduu vech ile Girit meselesidir. Bu meseleden

91 Tanin, nr. 375, 2 Ramazan 1327 (4 Eylül 325), s. 2. 140 mütehaddis yes ve asabiyet zabitanın serin kanlılıklarını ellerinden kaçırdı. Kemal-ı sükunetle cebr-i mafata, kendilerince müsebbet addettikleri eyi... gayretle çalı acaklarına yaygara ile i i görmeyi tercih ettiler. Zabitler namus ve eref-i devletin muhafızı olmak gibi bir mevki’yi ancak sükut-ı mutiane, itidal-i dem o vazifesina ane inzibat-ı hamiyet-karane ile irtika etmek ellerindeyken sokak kaldırımlarına döndüler, dört yol aızlarındaki politikacılar derecesine indiler. Kendileri ile beraber eref ve haysiyet-i askeriyeyi haleldar ettiler onların kıyamına sebep Girit meselesi münasebetiyle meydana çıkan zaaf-ı askeriydi. Fakat bu kıyamda taklit etmek istedikleri en ziyade Osmanlı askeri oldu. Taklit bazen mükalledi tezlil eder. Yunan zabitanı dahi zahirde milleti kurtarmak büyük sözlerle ortaya atıldılar hakikatte Romalıların Pretoridenleri, Rusların lsterliçleri, Türklerin Yeniçerileri derekesine indiler. Na-puhta her hareket böyle bir heybete müncer olur...92”.

Hüseyin Cahit, “Tanin” Gazetesi’nin 29 aban 1327 (1 Eylül 1909) tarihli nüshasında yayımlattıı bir yazıda Atina’da meydana gelen askeri hareketin asıl sebebin, Girit meselesinde Yunanistan’ın takındıı tavizkar tutum olduunu belirtiyordu. Askeri zaafının farkına varan Yunanistan’ın, kara ve deniz kuvvetlerini yeniden organize etme kararı aldıından bahseden yazar, Yunanistan’ın bu kararının Osmanlı mparatorluu’nun aleyhinde olacaını ileri sürmekteydi. Tam da bu nedenle, Hüseyin Cahit, Yunanistan’da cereyan eden geli melerin Osmanlılarca yakından takip edilmesi gerektiine dikkat çekiyordu. Ancak yazar bu bahsi geçen görü leri Osmanlıların, Yunanistan’ın içi lerine karı masını önerdii anlamına gelmiyordu. Bunun dı ında, Hüseyin Cahit, Yunanistan-Türkiye arasında dostane ili kilerin kurulması adı geçen ülkelerin menfaatlerinin ilerletmesine katkıda bulunacaını iddia etmekteydi. Fakat yazara göre, böyle bir ili kin kurabilmesi için Yunanistan’ın benimsedii milliyetçi fikirlerden ve iddia ettii ihtiraslardan vazgeçmesi gerektiini tavsiye ediyordu:

“...Osmanlı hükümetinin iki notasına Yunan devletinin itilafçıane ve teminakarane cevap vermesi Osmanlı efkar-ı umumiyesini oldukça tatmin ve teskin

92 Tanin, a. y.

141 ettii bir sürede Atina’da bir kıyam-ı askeriye ile bir de buhran-ı vükela vukua geldi. Yunan heyet-ı zabitan memleketin bulunduu hal-i acz ve zaafı görerek bunun neden ileri gelmi olduunu temil etmi ler, kendilerince münasip buldukları tedabire tevessül eylemi ler. Yunan ordusunun u hareketini evvelce muhakeme ederek bu babdaki fikrimizi söylemi tik. Bugün tekrar o bahse rücat edecek deiliz. Ancak bu hareketin neticesi bizi de alakadar edebilecei cihetle bundan dolayı u vaka-ı evveliyeyi akıllara getirmek mecburiyetinde kalıyoruz.

Yunan hükümeti hal-i acz ve zaafını ancak bize kar ı hissetti ve bunda da son vakayiin tesiri oldu. u halde Yunanistan’ın u askeri kıyamı ve kabinesinin buhranını netice itibariyle sırf bizim aleyhimizde bir nümayi gibi telakki edilebilir. Bu kıyam Yunanistan’ın aciz olmasından ve Osmanlı hükümetinin mutalebatını kabule mecbur kalmasından ne et etmi olunca ve Yunanlılar bahri ve berri kotalarını artırmaya te ebbüs ederlerse u hazırlık bizim aleyhimizde olduuna üphe edebilir miyiz?

te bunun içindir ki Yunanistan’da geçen vakayı pek yakından nazar-ı dikkatte tutmaya mecburuz. Mamafih bu dikkat ve itinanın bir eser-i havf ve ihtiraz olmadıına tasrih edelim. Bir devletin kuvve-i askeriyesini istedii gibi ıslah ve tensik, tezyid ve takviye etmek hakkı olduu umumen müsellemdir. Hiçbir hükümet kom usunu aciz ve zaif bir halde kalmaya icbar edemez. Böyle sırf dahili bir meseleden dolayı Yunanistan umuruna müdahale etmek yahut Yunan devlet adamlarını muahayaza kalkak aklımızdan bile geçmez. Bununla beraber kom ularımızın efkarı ve hissiyatını, mesleini, hatt-ı hareketini göz önünde bulundurmak da bizim için elzem bir keyfiyet olduunu kimse inkar edemez zannındayım...

... Mösyö Mavromihali evvel emirde yeni kabinenin istifa edecei havadisini suret-i resmiyede tekzip ediyor. Bunu ayan-ı memnuniyet buluruz. Çünkü kar ımızda iki günde bir dei en bir kabine görecek olursak ne gibi bir meslek ittihaz edeceimizi biz de tereddüde duçar oluruz. Mösyö Mavromihali’nin Girit meselesi hakkındaki hitabatı ayan-ı dikkattir. Girit umuruyla i tigal kendilerinin daire-i salahiyetleri haricinde olduu cihetle meseleden haberdar olmadıını, cereyan eden vakayı gazetelerde gördüünü beyan ediyor. Bu beyanata harfiyen itimat

142 edilemeyeceine Mösyö Mavromihali’nin de emin olduunda üphe etmeyiz. Fakat Yunanistan artık i i düvel-i muazzamaya bırakarak onun mukarreratına vasi olmaya tevekkül ettiini suret-i sarihada gösterdii cihetle Mösyö Rali’nin sözlerinin Mösyö Mavromihali tarafında tekrarı addedilemez.

Yunan ba vekilinin en ziyade calib-i dikkat bulduumuz ifadatı ise Türkiye ile Yunanistan arsında bir itilaf-i samimi husule gelmesi hakkındaki temenniyatıdır. Yunan ba vekili Fransa ile ngiltere arasındaki mukarrerat ve itilafı numune ittihaz ederek Türkiye ile Yunanistan arasındaki münasebetin de bu ekle girmesini arzu ettiini, fakat bizim tarafımızdan bir muamele-i red vuku bulursa bittabii ona bir ey diyemeyeceini anlatıyor. u arzunun kom ularımızın kalbinde tamamıyla inki af etmesini arzu ederiz. Çünkü ne vakit Yunanlılar kendilerinin rahatının, hatta saadet ve selametinin Türkiye ile ho geçinmekte olduunu anlayacak olurlarsa o zaman münasebetimiz cidden dostane bir ekil alabilir. Yunanistan’ın bizimle itilaf-i samimiye arzularını delailiyle görürsek bu asar-ı temayülü red deil bilakis te vik ve te bih edeceimize emin olsunlar. Çünkü bircok noktada menafiimiz mü terek olduunu biliyoruz. Bizimle dost olmak ve bu dostluk yolunda en son dereceye kadar çıkmak Yunanistan’ın elindedir. Yunanistan bu meslee bir suret-i ciddiye ve hakikiyede salik olursa bizde her zaman emin ve sadık bir dost bulabilir” 93.

Keza, “ kdam” Gazetesi’nde çıkan bir yazıda Gudi htilali’nin ba göstermesinin en önemli nedenlerinden birinin Girit meselesi olduu iddia edilmekteydi. smi belli olmayan makalenin yazarı, askeri darbenin Yunanistan’ın siyasi hayatında yarattıı ke meke ten ve Venizelos’un ba bakanlıına çarılması olasılıından ve bunun neden olacaı sorunlardan bahsetmekteydi. öyle ki: “... Hükümet-i me rua-ı Osmaniyenin Girit meselesindeki tavr-ı ciddi ve edidi Yunan amal-ı hayalperestanesi üzerine bir bardak souk su ... gibi ıslah intizar edilen bir aks-i tesir hasıl ettiinden, bilade zikrettiimiz ...... bir fırka-ı askeriye meydana geldi. Kral Jorj a ırıp kaldı, siyasi fırkalar alt üst oldu, efkar-ı umumiye kendisine hakim olabilecein yalnız genç zabitanı buldu, (Teotokis) istifa mecbur oldu, (Ralli), (Mavromihalis) beyanat-ı muhtelife ve mütezaddede bulundular, nihayet bugünkü mutlak ve mü kül hal meydana geldi.

93 Tanin, nr. 372; 29 aban 1327 (1 Eylül 1909), s. 1. 143

Acaba bu hal ne suretle neticelenecek? Kral Jorj hakikaten istifa edecek mi? stifa etse bile buhran zail olacak mı? Kral esasen fırka-ı ihtilafatına, yani mevcut ho nutsuzluu intac etmi olan ahvale kar ı bi-gane kalıp fırka-ı rüesasına haiz olduu kuvve-i ... maneviyesini matlup suretle istimal etmemi farz olunsa bile, ahkam-ı me rutiyet itibariyle, yani kendisinin esasen gayr-ı mesul bulunmasından dolayı, istifası mü külat-ı hazırayı rafı edemez. Fırka-ı rüesa bu cihetle pekala anlıyorlar, hatta hareket-i vakayı meydana getiren zabitan bile bu noktayı pekala takdir ettiklerinden-en son alınan haberlere nazaran-iki cereyan efkar-ı hiss olunmaktadır: Efkar-ı umumiyenin bir kısmı zabitan marifetiyle bir diktatör heyeti te kil olunmasına, kısm-ı dierleri ise, Yunanistan’da mevcut siyasiyundan bıkarak Girit kuvve-i icraya-i reisi mösyö Venizelo’un Atina’ya celb edilerek bir kabine te ekkülüne memur edilmesine taraftar bulunuyor. Bu ikinci ihtimalin günden güne teyid ettii bazı amarelerle anla ıldıından ve hayalperest Yunan ba vekaletine tayin olunmasıyla Girit’in ilhakı meselesinin daha kolay kuvvede file ihrac olunacaı ümit ettiklerinden i te burada mesele çatallanıyor. Babıali böyle bir kabineyi nasıl tanıyabilecek? Yeni intihabat esnasında Giritliler ne yapacaklar? Düvel-i hamiye bu Girit meselesini Babılali’nin terviç edildii nokta-ı nazara göre hal etmek üzere artık bir saniye bile bekleyebilirler mi? Bnaen-ileyh Girit meselesinin yava yava , adeta hiç olunmayacak derecede yeni ve garip bir ekle girmekte olduuna üphe olmadıından Yunan buhran-ı hazırının geçirdii her dakika bizce derece-i nihayede takibe-i ayandır. Zira halihazırda mesail-i mühimmemizden en birincisi bu Girit meselesi olup, me rutiyet-i Osmaniye kendi kuvvet ve satvetini kabinemizde bütün kifayet ve iktidarını bu meselede gösterecektir.94”.

Birkaç gün sonra, “Tanin” Gazetesi’nde Yunan emellerinden bahseden bir makale yayımlanmı tı. Buna göre Yunanlılar, baımsız krallıın kurulmasından sonra devamlı olara Megali dea’nın gerçekle mesi ve Bizans mparatorluu’nun diriltmesi için çaba sarfetmi lerdir. Fakat 1897 yenilgisi Yunanistan’ı karı mı tı ve sava ı müteakip yıllarda çe itli iç ve dı etkenlerden dolayı yakın istikbalde Megali dea’nın vücuda getirilmesi olanaklı görünmüyordu. “...  te Atina vaka-ı ahiresi eski Bizans ihyası emelinde ve bu emelin husule gelmedikçe aks-i tesiratından ne et

94 kdam, nr. 5385; 17 Eylül 1909 (4 Eylül 1909), s. 5. 144 etmi tir. Yunanlılar memalik-i Osmaniye’de idare-i me rutiyetin bir seneden ziyade devam etmeyeceini kehanet-i kabilinden olmak üzere beyan ediyorlardı. Girit meselesi düvel-i hamiyenin i tirakiyle beraber ikinci bir Dömeke muharebesi hazırlayacak, 1897 senesinden fena bir netice husul edecek idi. Mektuplar Rumlardan ahiz-i asker meseleleri yüzünden stanbul’da Patrikhanenin hazırladıı bir takım mü külat Yunan ile muharebe edilecei ihtimali kar ısında birdenbire saha-ı vukuattan kalktı. Yunanistan bir meslek-i ihtiyarkarane ve ihtiraz-ı cuyana ittihazına mecbur oldu.  te bu meslek Yunan vatanperverlerini Yunanistan te ebbüsat-ı hariciyesini ileri götürmek kaderatına malik olmayınca kendisini toplamaa, idaresini ıslah, kuvvetini teyzid etmee çalı ması lazım geleceini dü ünmee mecbur eyledi…”95.

Osmanlı basını, görüldüü gibi, Gudi htilali’nin olayını ve sonraki geli meleri yakından takip etti. Çok sayıda makalede, Atina’daki askeri müdahalenin milliyetçi bir amacın ula ması uruna meydana geldiini iddia edilmekteydi. Bu yüzden sonraki yıllarda Balkanlar’da karı ıklıkların çıkabilmesi öngörülmekteydi. Bu yorumların çou isabetliydi. Ancak bu noktada belirtilmeli ki, Atina’da vuku bulan askeri müdahaleden önceki yıllarda krallıın devlet idaresi, adalet mekanizması, partilerin kısır rekabeti ve ekonomik krizi büyük bir memnuniyetsizliin ortaya çıkmasında katkıda bulunmu tu. Bu etkenler Osmanlı basını tarafından önemsenmemi ti. Buna ramen bütün bu faktörlerin, ho nutsuzluun büyümesine ve muhalefet zeminin hazırlanmasına ku kusuz büyük payı vardı.

Bunun dı ında zikretmemiz gereken bir ey varsa o da, Askeri ttifak tarafından Yunan basını üzerine sansürün uygulanmasıydı. Bu artlar altında Yunanistan’dan gelen haberlerin Osmanlı muhabirleri tarafından doru olup olmadıı tespit edilmesi epeyce zordu. Bu mü külata ramen Osmanlı gazetelerinde çıkan yazılar, Yunanistan’daki durum hakkında iyi deerlendirmeler yapmaktaydı.

95 Tanin, nr. 392; 12 Ramazan1327 (21 Eylül 325), s. 1.

145

SONUÇ Kom u ülkelerde geli en her türlü olayın, ister istemez her iki ülkeyi etkiledii bilinen bir gerçektir. Bu olaylar ekonomik olabilir, sosyal olabilir, siyasî olabilir.

Bu genel görü çerçevesinde Türk-Yunan ili kilerine baktıımız zaman böyle bir etkile imin her ülkede olduu görmekteyiz. Örnein Avrupa’dan gelen siyasî akım hem Yunanistan’ı hem Osmanlı Devleti’ni etkileye bilir. Bu etkile im genellikle bir paralellik gösterir. Bunu ekonomik ve siyasî alanda da dü ünmek mümkündür.

Osmanlı Devleti’nde I. Me rutiyet’in kaldırılı ından itibaren II. Me rutiyeti ilan etmek için büyük bir mücadele verilmi tir. Böyle bir mücadeleyi, yani anayasaya dayalı bir idareye geçi mücadelesini Yunanistan’da da görmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nde II. Me rutiyet’in ilanı Yunanistan’da büyük bir heyecan yaratmı ve Yunan basını bu konuda günlerce süren, ayrıntılı haberler vermi tir. Pek tabii bu haberler Yunan kamuoyunu ve devletini yakinen ilgilendiriyordu. Hatta ki Gudi Ayaklanması’na bir zemin te kil ettiini de dü ünebiliriz.

Gudi Ayaklanması genç subayların, ordu içinde ihmal edilmi bazı hususların düzeltilmesini hedefliyordu. Örnein ordunun modernle mesi, daha demokratik bir idare, kurulacak yeni hükümetin hedeflerinin tespiti gibi hususlar bu ihtilalin en ba ta gelen amacıydı. Nitekim bu dorultuda yapılan reformlar kısa zamanda Yunanistan’ı kendine getirecek, büyük ideallerini gerçekle tirmek için ileri bir hamle yapmasına sebep olacaktır. Kendini toparlayan Yunanistan zmir’e çıkma gücünü kendinde bulacak ve öteden beri Büyük deali’nin içinde olan Ege Bölgesi’ni i gale kalkı acaktır.

 te bir ihtilalin Yunan Hükümeti’ni ne derece yönlendirdii ve Büyük deali’ni gerçekle tirmek için giri imlerini bu çalı mamızda ortaya koymaya çalı tık.

146

BBLYOGRAFYA

A- ARV VESKALARI

BOA, HR. SYS, nr. nr. Dosya 1698-2. AYE, Fak. 1 (2), Ypof. , Diafora (Yunanistan Hariciye Nezareti Tarih Arivleri, Dosya D1, Defter C, Muhtelif evrak). Presveia Londinou (Londra Sefareti), B/47/3.

B- MATBU ESERLER

1- Gazete ve Dergiler

Tanin kdam Akropolis Hronos Ekklisiastiki Alitheia

2- Kitap ve Makaleler

AHMAD, Feroz; ttihat ve Terakki 1908–1914, (Çev: Nuran Yavuz), 4. baskı, Kaynak yayınları, stanbul 1995.

AKTAR, Yücel; “Yunanistan’ın Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ne Yönelik Geleneksel Politikasında Temel Yaklaımlar”, Tarih Boyunca Türk-Yunan likileri, Ü.A.T.S, Gnkur. Basımevi, Ankara 1986, s. 1–16.

ANAGNOSTOPOULOU, Sia; Mikra Asia 19os aı. –1919. Oi Ellinorthodokses Koinotites, Apo to Millet ton Romion sto Elliniko Ethnos ( Küçük Asya 19. yüzyıl-1919. Rum Ortodoks Yerel Cemaatler, Rum Milleti’nden Yunan Milletine), Ellinika Grammata yayınları, Atina 1998 (2. baskı)

ANDERSON, M. S; The Eastern Question 1774–1923, Macmillan yayınları, Londra 1966.

147

ARGROU, Asterios; deologika Reumata stous Kolpous tou Ellinismou kai tis Orthodoksias kata ta Hronia tis Tourkokratias(Osmanlı Dönemindeki Ortodoksluk ve Hellenizm çinde Fikir Akımları), Laografiki Etaireia Larisis yayınları, Larisa 1980.

ATALAY, Bülent; Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri (1908–1923), Tarih ve Tabiat Vakfı, Tatav Yayınları, stanbul 2001.

AYDIN, Mahir; arkî Rumeli Vilayeti, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992.

BRNC, Ali; Hürriyet ve tilaf Fırkası, dergâh yayınları, stanbul 1990.

BOHOTS, Thanasis; “Esoteriki Politiki” ( ç Siyaset ), storia tou Ellinikou Ethnous ston 20 aiona (20. yy’da Yunan Tarihi), Varometro yayınları, Atina 1998, s. 37–105.

CASTELLAN, Georges; storia ton Valkanion 14os-20os ai. (Balkan Tarihi 14. – 20. yy), (Çev: Vasiliki Aliferi), Govostis yayınları, Atina 1991.

DAKN, Douglas;  Enopoisi tis Elladas 1770–1923 (Yunanistan’ın Birlemesi 1770–1923 ), Morfotiko druma Ethnikis Trapezis yayınları, Atina 2001 (5. baskı).

DANSMED, smail Hami; zahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. 4, Türkiye yayınevi, stanbul 1972.

DERTLS, Georgios; Koinonikos Metashimatismos kai Stratiotiki Paremvasi, 1880-1909 (Toplumsal Transformasyonu ve Askeri Müdahale, 1880-1909), Eksadas yayınları, Atina 1985(3. baskı).

______, Sigrisi kai Sheseis tis Ellinikis Oikonomias me ti D. Europi ( Batı Avrupa’ya Kıyasla Yunan Ekonomisi), Themata Neoellinikis Oikonomias ( Modern Yunan Tarihi Konuları), (Haz: G, Dertilis – K. Kostis), Sakkoula yayınları, Atina – Gümülcine 1991, 281-300.

DRAGOUMS, on; Martiron kai roon Aima (ehitlerin ve Kahramanların Kanı), Galaksias yayınları, Atina 1971(5. baskı).

148

EKSERTZOGLOU, Haris; Osmanlı’da Cemiyetler ve Rum Cemaati, Dersaadet Rum Cemiyet-i Edebiyesi, (Çev: Foti Benlisoy, Stefo Benlisoy), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, stanbul 2004.

______, “The Development of a Greek Ottoman Bourgeoisie: Investment Patterns in the Ottoman Empire, 1850–1914”, Ottoman Greeks in the Age of Nationalism, haz. D. Gondikas, Ch. Issawi, The Darwin Press yayınları, Princeton, New Jersey 1999, s. 89–114.

EPANASTAS S 1909, TO ARH O TU STRAT OT KU S NDESMU; (1909 Devrimi, Askerî ttifak’ın Ar ivi), Kedros yayınları, Atina 1972.

GENCER, Ali hsan, Sabahattin ÖZEL; Türk nkılâp Tarihi, Der yayınları, stanbul 2001 (8. baskı).

G ANOULOPOULOS, Giannis;  Eugenıs mas Tiflosis (Nazik Körle memiz), Ellinika Grammata Yayınları, Atina 1999.

GLOGG, Richard; Modern Yunanistan Tarihi, (Çev: Dilek endil), leti im yayınları, stanbul 1997.

HACOPOULOS, Konstantinos; Episkopisi tis storias tou Neou Ellinismou 1204– 1821 (Yeni Yunan Tarihi’nin Özeti 1204–1821), Demokritos Üniversitesi yayınları, keçe 1992.

HAMMER, Büyük Osmanlı Tarihi, (Haz: Mümin Çevik), kra ve Devran yayıncılık, C. 9, stanbul 1994.

HAT PO LU, Murat; Türk-Yunan likilerinin 101 Yılı (1821-1922), T.K.A.E yayınları 75 seri: 1, sayı A. 10, Ankara 1988.

______, “1909 Gudi Darbesi’nin Yunan Siyasi ve Askerî Hayatındaki Yeri ve Türk-Yunan li kileri Üzerine Oynadı ı Rol”, Hacitepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 3, Sa. 2, Ankara 1985, s. 63–80.

STOR K LOG TU ELEFTHER U VEN ZELU, APO TO 1909 MEHR TU THANATU TU; ( Eleftherios Venizelos’un Tarihî Nutukları, 1909’dan Ölümüne Kadar), C. 1, “Neos Kosmos” gazetesinin yayınları, Atina 1936.

149

KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi C.8, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000 (5. baskı).

KARDAS S, V.; “ Elliniki Emporiki Nautilia 1832 – 1914”( Yunan Ticari Denizcilii ), Themata Neoellinikis storias ( Modern Yunan Tarihi Konuları ), (Haz: G. Dertilis – K. Kostis), Sakkoula yayınları, Atina – Gümülcine 1991, s. 340- 352.

KASSES AN, osif; O “Atuhos” Ellinotourkikos Polemos tou 1897 (1897’deki ‘’Talihsiz’’ Yunan- Türk Sava ı), Kurier Yayınları, Atina 1997.

K TS K S, Dimitrios; Sugritiki storia Tourkias kai Ellados ston 20. Aiona (20. Asrında Mukayeseli Türk-Yunan Tarihi), Vivliopoleion tis Estias yayınları, Atina 1998 (3. Baskı).

______, storia tis Othomanikis Aftokratorias, 1280–1924 (Osmanlı mparatorluu’nun Tarihi, 1280–1924), Vivliopolion tis Estias yayınları, Atina 1996 (3. baskı).

KOCABA , Süleyman; Tarihte ve Günümüzde Türk-Yunan Mücadelesi, Vatan yayınevi, stanbul 1984.

KOFOS, Evangelos; “Patrirach Joachim . (1878–1884) and the rredentist Policy of Greek State”, Journal of Modern Greek Studies, C. 4, Atina 1986, s. 107–119.

KORDATOS, Giannis;  Epemvaseis ton Aglon stin Ellada (Yunanistan’daki ngiliz Müdahaleleri), Ta Nea Vivlia yayınları, Atina 1946.

KSANALATOS Diogenis , “The Greeks and the Turks on the Eve of the Balkan Wars; a Frustrated Plan”, Balkan Studies C. 3, nr. 2, Atina 1962, s. 277–296.

LEW S, Bernard; Modern Türkiye’nin Dou u, (Çev: Metin Karaltı), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2004 (8. baskı).

MALA NOS, Miltiadis;  Epanastasis tu 1909, (1909 Devrimi), Atina 1965.

MANOUSAK S, Gregor; Hellas-Wohin, Das Verhältnis von Militär und Politik in Griechenland seit 1900, Verlag Wissenschatliches Archiv yayınları, Godesberg 1967.

150

MELAS, Spiros; H Epanastasi tou 1909 (1909 Devrimi), Biris yayımları, Atina 1972.

MHALOS, Hristos; Ai Tessares Epanastaseis, 1909–1922–1936–1967 ( Dört Devrim, 1909–1922–1936–1967), Lamprou basımevi, Atina 1968.

MLAS, Herkül; Geçmi ten Bugüne Kadar Yunanlılar, leti im yayınları, , stanbul 2004 (2. baskı).

MSTAKDOU, Katerina; H Megali dea ston Tipo tou Genous, O Tipos stin Ellada kai stin Othomaniki Autokratoria 1800–1928, (Rum basınında Megali dea, Yunanistan’da ve Osmanlı mparatorluu’nda Basın 1800–1928), Patakis yayınları, Atina 2003 (2. baskı).

MOSKOF, Kostis;  Ethniki kai Koinoniki Sineidisi Stin Ellada 1830–1909, deologia tou Metapratikou Horou, (1830–1909 yıllar arasında Yunanistan’daki milli ve sosyal bilinci, komprador burjuva sınıfının ideolojisi), Vanias yayınları, Selanik 1972.

NANAKS, Andreas; Ekklisia Ethnarhousa kai Ethniki (Ulusal ve Ekümenik Kilisesi), Vanias yayınları, Selanik 2002.

OKONOMOU, Kostas; “Elliniki Koinonia kai Oikonomia stin Proti Dekaetia tou 20ou aiona” ( 20. asrin ilk on yıllık süresinde Yunan topluluu ve ekonomisi), storia tou Ellinikou Ethnous, Neoteros Ellinismos 1881 – 1913, (Yunan Ulusun Tarihi, Modern Yunan Tarihi 1881 – 1913 ), C. 14, Ekdotiki Athinon yayınları, Atina 1977, s. 192–197.

ORTAYLI, lber; mparatorluun en Uzun Yüzyılı, leti im yayınları, stanbul 2003 (16. baskı).

ÖLMEZ, Adem; “Gazi Ethem Pa a’nın Askeri ve Siyasi Hayatı (1844–1909)”, stanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, stanbul 2004.

PAGALOS, Teodoros; Ta Apomnimoneumata mou 1897–1947 ( Hatıralarım 1897– 1947), C.1, Aetos yayınları, Atina 1950.

PANAYOTOPOULOS, A. J. “Early Relations Between the Greeks and the Young Turks”, Balkan Studies, C. 21, No 1, Selanik 1980, s. 81–93.

151

PAPACOSMAS, Victor; The Millitary in Greek Politiks, The 1909 Coup d’ Etat, The Kent State University Press, Ohaio 1977.

PAPAG ANNAK S, Eleftherios; “Oi Ellinikoi Sidirodromoi”: 1880 – 1910, Pilitikes, Oikonomikes, kai Koinonikes Diastaseis (Yunan imendiferleri: Politik, ktisadı ve Toplumsal Boyutları), Themata Neoellinikis storias (Modern Yunan Tarihi Konuları), (Haz: G. Dertilis, K. Kostis), Sakkoula yayınları, Atina – Gümülcine 1991, 387–403.

PAPANASTAS OU, Aleksandros;  Turkiki Epanastasis (Türk Devrimi), Petrakos basımevi, Atina 1909.

POL T S, Nikolaos; Paradoseis, Meletai Peri tou Viou kai tis Glossis tou Ellinikou Laou (Gelenekler, Yunan Halkının Hayatı ve Dili Üzerine ncelemeler), C. 1, storiki Ereuna yayınları, Atina 1950.

SFETAS, Spiridon; Opsis tu Makedoniku Zitimatos ston 20o aiona (20. yüzyılda Makedonya Sorunu’nun açıları), Vanias yayınları, Selanik 2001.

SKL ROS, Georgios, GL NOS, Dimitris, on DRAGOUM S;  aristera kai to Anatoliko zitima (Solculuk ve ark Meselesi), (Giri -Sunu : Georgios Karabelias), Enallaktikes Ekdoseis yayınları, Atina 1998.

SKOPETEA, Elli;  Dusi tis Anatolis: Eikones apo to Telos tis Othomanikis Autokratorias (Dounun Batması: Osmanlı mparatorluunun son döneminden görüntüler), Gnosi yayımları, Atina 1992.

______, To “Protipo Vasileio” kai i Megali dea, Opseis tou Ethnikou Provlimatos stin Ellada 1830–1880 (Model Krallık ve Megali dea, Yunanistan’da Ulusal Sorunun Açıları), Politipo yayınları, Atina 1988.

______, “Oi Ellines kai oi Ehthroi tous”, katastasi tou Ethnous stis Arhes tou 20. Aiona ( “Yunanlar ve Dü manları”, 20. asrın ba langıçta milletin vaziyeti), storia tou Ellinikou Ethnous ston 20. Aiona ( 20. Yüzyılda Yunan Tarihi), Varometro yayınları, Atina 1988, s. 11–35.

SONYEL, R. Salâhi; Minorities and the Destruction of the Ottoman Empire, Turkish Historical Society Print House, Ankara 1993.

152

SULOTS-NKOLADS, Athanasios; Organosis Konstantinoupoleos (stanbul Örgütü), (Ed. Thanos Veremis, Kathrin Bura), Dodoni yayınları, Atina 1984.

SÜRGEVL, Sabri; “1897 Osmanlı-Yunan Sava ı ve zmir”,Tarih boyunca Türk- Yunan ilikileri, Ü.A.T.S.B, Gnkur. Basımevi, Ankara 1986, s. 296–315.

SVOLOPOULOS, Konstantinos;  Elliniki Eksoteriki Politiki 1900 – 1945 (Yunan Dı Politikası 1900 – 1945), Vivliopoleion tis Estias yayınları, Atina 2001 (7. baskı).

______, “ Kritiki Politia apo to 1899 eos to 1909 (1899–1909 yıllarda Girit Yönetim Biçimi), storia tu Elliniku Ethnus, Neoteros Ellinismos, 1881–1913 ( Yunan Ulusun Tarihi, Modern Yunan Tarihi, 1881–1913), C. 14, Ekdotiki Athinon yayınları, Atina 1977, s. 197–215.

TERZOPOULOS, Elias; Greece, “The Failure to Create a Bourgeois State 1909 – 1932”, Kent State University, Faculty of Politıkal and Social Science, Doktora Tezi, 1974.

TSTSLAS, Panagiotis,  Epanastasis tu 1909 kai i “Panepistimiaki Enosis” (1909 Devrimi ve “Üniversite Birlii”), belirsiz yayınevi, Atina 1936.

UÇAROL, Rifat; Siyasi Tarih (1789–1999), Filiz Kitabevi, stanbul 2000 (5. baskı).

VAKALOPOULOS, Apostolos; Nea Elliniki storia 1204 – 1985 ( Modern Yunan Tarihi 1204 – 1985), Vanias yayınları, Selanik 2004.

VEREMS, Thanos; O Stratos stin Elliniki Politiki, Apo tin Aneksartisia eos ti Dimokratia (Yunan Politikasında Asker, Baımsızlıktan Cumhuriyete Kadar), (Cev. Silia Papathanasiou), Kourier yayınları, Atina 2000.

______, The Hellenic Kingdom and the Ottoman Greeks: The experiment of the Society of Constantinople, Ottoman Greeks in the Age of Nationalism: Politiks, Economy and Society in the 19th Century, (Haz: D. Gondikas, Ch. ssawi), The Darwin Press yayınları, Princeton, New Jersey 1999, s. 181–191.

______, “To Stratiotiko Kinima tou 1909” (1909’daki Askeri Müdahale), storia tu Eliniku Ethnus, Neoteros Ellinismos 1881–1913 (Yunan Ulusun Tarihi, Modern Yunan Tarihi), C. 14, Ekdotiki Athinon yayınları, Atina 1977, s. 258–266.

153

______, “Martiries gia to Stratiotiko Kinima tu 1909 kai tis Epiptoseis tu stin Politiki Zoi tis Ellados” (1909’daki Askerî Hareketi ve onun Yunanistan’ın politik hayatında yarattıı etkiler hakkında yorumlar), Deltion storikis kai Ethnologikis Etaireias Ellados, C. 25, Atina 1982, s. 395–426.

VOURNAS, Tasos; storia tis Neoteris kai Sighronis Elladas (Yunanistan’ın Yeni Ça ve Modern Tarihi), C.1, Patakis yayınları, Atina 2003(6. baskı).

______, storia tis Neoteris kai Sigronis Elladas (Yunanistan’ın Yeni Ça ve Modern Tarihi), C. 2, 6. baskı, Patakis yayınları, Atina 2003, s. 30.

______, Gudi, To Kinima tu 1909, To Hroniko mias Prospathias gia Astiko- dimokratiko Metashimatismo stin Ellada (Gudi, 1909 Darbesi, Yunanistan’daki burjuva-demokratik bir transformasyon hareketinin ruznamesi), Tehni-Epistimi yayınları, Atina 1957.

VRATSANOS, Dimos; storia ton en Elladi Epanastaseon (Yunanistan’daki Devrimlerin Tarihi), Efimerida ton Anapiron yayınları, Atina 1936.

YEEN, Erdoan; “XIX. Yüzyılın son çeyreinde Girit olayları ve Osmanlı- Yunan ve Büyük Devletlerin ilikileri”,Tarih Boyunca Türk- Yunan likileri, Ü.A.T.S, Gnkur. Basımevi, Ankara 1986, s. 278–293.

ZORBAS, Nikolaos; Apomnimoneumata ’ Pliroforiai Peri ton Sumvadon Kata tin Diarkeia tis Epanastaseos tis 15is Augoustou 1909 ( 15 Austos 1909 Devrim’in Sırasında Meydana Gelen Olaylar Hakkında Bilgiler ya da Hatıralar), Lambropoulos yayınevi, Atina 1922.

154

EKLER

EK-1: 1897’de Girit Adası’na gönderilen Yunan Birilii’nin lideri Albay Timoleon Vassos

155

EK-2: 1897’de Girit Adası’nda Osmanlı-Yunan Birilikleri’nin çatıması.

156

EK-3: 1897 Osmanlı-Yunan Harbi sırasında Yunanlılar telalanarak Larisa ehri’ni terk ettiler.

157

EK-4: 1897 Osmanlı-Yunan Harbi sırasında Velestino’da vuku bulan muharebe.

158

EK-5: “stanbul Örgütü”nün kurucusu Athanasios Suliotis-Nikolaidis.

159

EK-6: “Askeri ttifak”ın lideri Albay Nikolaos Zorbas.

160

EK-7: “Askeri ttifak”ın mensuplarınin Gudi’deki kılaya gitmeden önce toplanması.

161

EK-8: ttifakçı subaylarla N. Zorbas Gudi Kılası’nda.

162

EK-9: Yunan Kralı I. Yorgo.

163

EK-10: Gudi htilali ile ba bakanlıa getirilen ve Askeri ttifak’ın baskısı altında bulunarak reformist bir politika izlemek zorunda kalan K. Mavromihalis.

164

EK-11: Yunanistan’da 1909’da meydana gelen karııklıkları yorumlayan ngiliz Gazeteleri (AYE, Basın Odası).

165

EK-12: Gudi hilali’ne deinen ngiliz Gazeteleri (AYE, Basın Odası).

166

EK-13: ngiliz Basını’nda Gudi hilalin yansıması (AEY, Basın Odası).

167

EK-14: “Askeri ttifak”ın yayın organı, “Hronos” Gazetesi.

168

EK-15: “Hronos” Gazetesi’nde Yunan politikacıların karikatürleri. 1909 hareketinden önce Yunan toplumunun memnuniyetsizlii had safhaya ulamıtı.

169

EK-16: Yunan subayların hareketinin “Akropolis” Gazetesi’nde yansıması.

170

EK-17: “Akropolis” Gazetesi’nde Gudi htilali’nin aksetmesi.

171

EK-18: “Tanin” Gazetesi’nde Atina’daki karııklıklar yorumlanmaktaydı.

172

EK-19: “Tanin” Gazetesi’nde Yunanistan’daki durumun deerlendirilmesi.

173

EK-20: 14 Eylül 1909’da Askeri ttifak’ın lehine yapılan esnaf gösteriinin tabasması.

174

EK-21: 14 Eylül 1909 Yürüyüü’nden sonra lonca mensupları sarayın önüne gidip taleplerini Kral Yorgo’ya ilettiler.

175

EK-22: 15 Austos 1909 htilali’ne gönderme yapan dönemin bir ta basması. Kadın olarak görülen “Yunanistan’ın Dirili i”, politik çürümü lüüm canavarını öldürüyor. Halk bu olayı co ku ile kar ılıyor.

176

EK-23: Yunanistan’a gelmeden önce Girit Adası’nda Venizelos (1910 Ocak ayında).

177

EK-24: E. Venizelos Yunan halkı’na hitap ederken (Pire, 1910 Ocak ayında).

178

EK-25: Yunan Parlamentosu’nda E. Venizelos.

179

180