T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANA BİLİM DALI YAKIN ÇAĞ BİLİM DALI

EBÜLFEZ ELÇİBEY’ İN HAYATI, SİYASİ FAALİYETLERİ, DÜŞÜNCELERİ VE FİKRİYATI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Nilüfer MUTLU

Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. A.Ender GÖKDEMİR

ANKARA-2013

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANA BİLİM DALI YAKIN ÇAĞ BİLİM DALI

EBÜLFEZ ELÇİBEY’ İN HAYATI, SİYASİ FAALİYETLERİ, DÜŞÜNCELERİ VE FİKRİYATI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Nilüfer MUTLU

Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. A.Ender GÖKDEMİR

ANKARA-2013

ÖZET

Mutlu, Nilüfer. Ebülfez Elçbey’in Hayatı, Siyasi Faaliyetleri, Düşünceleri ve Fikriyatı, Yüksek Lisans Tezi. Ankara 2013. Bu tez çalışmasında ilk etapta, Azerbaycan’ın kısa tarihçesine değinilmiştir. Ardından Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinin lideri Ebülfez Elçibey’in hayatı ve siyasi faaliyeti ele alınmıştır. Çalışmanın temel amacı, Halk Cephesi lideri Ebülfez Elçibey’in faaliyetlerine ve düşüncelerine bilimsel açıklama getirmektir. Çalışmada, Cumhurbaşkanı Ebülfez Elçibey’in iktidardaki bir yıl boyunca izlediği politikalar, komşu ülkelerle olan ilişkileri ve düşüncelerinin ana aşamaları ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Çalışmada Türkçe, Azerbaycan Türkçesi ve Rusça kaynaklardan ve zaman zaman da internet ortamından yararlanılmıştır. Ayrıca konu ile ilgili uzmanlarla bire bir yapılan görüşmelerle çalışma zenginleştirilmiştir.

Anahtar Sözcükler

1. Azerbaycan 2. Türkiye 3. Elçibey 4. Halk Cephesi 5. Karabağ

ii

ABSTRACT

Mutlu, Nilüfer. life, political activities his thoughts and ideology, Master’s Thesis, Ankara 2013. In this thesis, firstly the short history of have been discussed. Then the leader of the independence struggle of Azerbaijan Mr. Abulfaz Elchibey life and his policies are discussed. The main purpose of the study is to bring scientific explanation for the activities and thoughts of the People's Front Leader Mr. Abulfaz Elchibey. A year of the President Mr. Abulfaz Elchibey have been investigated in this study. And the main stages of his policies of the ruling and the his ideas of relations with nieghboring countries are discussed the in detail. Turkish, Azerbaijani and Russian sources and same internet resources were used to collecting data. In addition, the study was enriched by conducting interviews with experts on the subject.

Key Words

1. Azerbaijan 2. Turkey 3. Elchibey 4. People’s Front 5. Karabagh

iii

ÖNSÖZ

“Ebülfez Elçibey’in hayatı, siyasi faaliyetleri, düşünceleri ve fikriyatı” isimli bu tez çalışması, 20.yy. Azerbaycan siyasi tarihi içinde, Milli İstiklal Hareketi’ni altın harflerle yazdıran Mehmet Emin Resulzade ideolojisinin devamcısı, bağımsız Azerbaycanın’ın ilk Cumhurbaşkanı, Birleşik Azerbaycan idealinin yaratıcısı Ebulfez Elçibey’in siyasi faaliyetleri, bağımsızlık mücadelesini kapsayan bir çalışmadır. Bir toplum ve ülkenin durumunu çeşitli boyutları ile öğrenmenin en uygun yollarından birisi, o topluma öncülük eden aydınların faaliyetlerini ele alıp incelemekten geçer. Çünkü en önde giden, bir nevi toplumun "lokomotif" rolünü oynayan aydınlar, bir taraftan mensup oldukları toplumun çoğu özelliklerini taşımakta, diğer taraftan da meydana gelen hareket ve olaylarda merkezi/belirleyici bir yer tutmaktadırlar. Böylece, onların nitelikleri, düşünceleri ve faaliyetlerinden toplumun genel hareket yönü çıkartılabilir. Ayrıca aydınlar, sahip oldukları eğitim ve ifade yeteneği ile toplumlarının istek taleplerini dile getirme, diğer bir deyişle temsil görevini de üstlenmektedirler. Sonuç olarak, aydınların faaliyetini öğrenmek, o toplumun genel birikimini de aydınlığa çıkaracaktır. Ebülfez Elçibey’in siyasi ve ideolojik görüşlerini anlamak bakımından onun tarihle ilgili görüşleri, tarih bilinci ilgi çekmektedir, fakat bu konuda kendisinin herhangi bir eseri mevcut değildir. Ne var ki onun bu tarihi süreçler üzerine, ayrıca somut olaylar hakkında yorum ve görüşleri değişik kaynaklarda, anılarda, söyleşilerde ve kayıtlara geçmiş konuşmalarında açıkça ifade edilmiştir. İlginçtir ki siyasi biyografisi bağlamında bu konuya ışık tutmadan sonuca varmak zordur, üstelik Elçibey’in farklı mekan ve zamanlarda tarihin farklı konuları hakkında belirttiği fikir ve tezler bir bütünlük arz etmektedir. Bu çalışmamızda Becan İbrahimoğlu ve Adalet Tahirzade’nin derledikleri ve yayınladıkları basın materyallerini esas alarak Elçibey’in tarihle ilgili görüşlerini değerlendirmeye çalışılmıştır. Çalışmanın temel amacı, Ebülfez Elçibey’in, Azerbaycan Türklerine bağımsızlık fikrini aşılamaya başlaması ve Azerbaycan’ı bağımsızlığa iv

götürecek bu mücadeleye bilimsel açıklama getirmektir. Çalışma boyunca, Türk Dünyasının XX. Yüzyılda yetiştirdiği en büyük fikir ve mücadele adamlarından biri olan Ebülfez Elçibey’i daha iyi tanımak, düşüncelerini analiz etmek ve belirli bilimsel çerçeveye oturtmak için özen gösterilmiştir. Çalışmada, Ebülfez Elçibey’in Azerbaycan’da yaşanan önemli siyasi olayların ışığında hayatı ve faaliyetleri anlatılacaktır. Ayrıca Azerbaycanlıların yasadıkları uluslaşma, devletleşme, bağımsızlık uğrunda mücadele gibi birçok süreç bazen ayrıntılı şekilde anlatılacaktır. Çalışmada Ebülfez Elçibey’in hayat ve faaliyetlerinin yanı sıra Azerbaycan’daki Cumhuriyet öncesi ve sonrası olaylar, onun içinde bulunduğu dönemin siyasi, sosyal, diplomatik hareketleri takıp edilmiş ve aktarılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, çalışma, bir taraftan biyografi ağırlıklı siyasi tarih niteliğine yaklaşırken, diğer taraftan modern Azerbaycan tarihine yeni bakış açısı ve bilgileri de getirmeyi amaçlamıştır.

v

İÇİNDEKİLER ÖZET ...... i ABSTRACT ...... ii ÖNSÖZ ...... iii İÇİNDEKİLER ...... v KISALTMALAR ...... viii GİRİŞ ...... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN HAYATI VE SİYASİ KARİYERİ 1.1. EBÜLFEZ ELÇİBEYİ’İN HAYATI ...... 3 1.2. SİYASİ KARİYERİNİN BAŞLANGICI ...... 4 1.3. ÜNİVERSİTEDE TARİH HOCASIYKEN ÖĞRENCİLER ARASINDAKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ ...... 8 1.4. ELÇİBEY’İN HAPSEDİLMESİ (1975) ...... 12

İKİNCİ BÖLÜM

AZERBAYCAN ULUSAL MÜCADELESİNDE MÜSAVAT VE AZERBAYCAN HALK CEPHESİ

2.1. MÜSAVAT PARTİSİ’NİN KURULUŞU ...... 15 2.2. YENİ PARTİSİ ...... 18 2.3. MİLLİ MÜCADELEDE AZERBAYCAN HALK CEPHESİ (AHC) DÖNEMİ ...... 20 2.4. EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN AHC BAŞKANLIĞINA ADAYLIĞI VE FAALİYETLERİ ...... 24

vi

ÜCÜNCÜ BÖLÜM

EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN İKTİDARDAKİ BİR YIL BOYUNCA İZLEDİĞİ POLİTİKALAR

3.1. DÖNEMİN SİYASİ VE SOSYAL DURUMU ...... 30 3.2. 17 KASIM – 5 ARALIK 1988 MEYDAN MİTİNGLERİ ...... 37

3.3. EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN DEVLET YAPILANMASI VE HUKUK ALANINDAKİ POLİTİKASI ...... 41 3.4. AHC İKTİDARININ İKTİSADİ VE SOSYAL POLİTİKASI ...... 43 3.5. EBÜLFEZ ELÇİBEY İKTİDARININ KÜLTÜR VE EĞİTİM POLİTİKASI ...... 45 3.6. AHC İKTİDARININ ASKERİ VE DIŞ POLİTİKASI ...... 48 3.7. BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTI ...... 52

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

EBÜLFEZ ELÇİBEY İKTİDARININ KOMŞU ÜLKELERLE OLAN İLİŞKİLERİ

4.1. RUSYA’YLA OLAN İLİŞKİLER VE RUS ASKERLERİNİN AZERBAYCAN’DAN ÇIKARILMASI ...... 55 4.2. SURET HÜSEYNOV DARBESİ (4-17 HAZİRAN 1993) ...... 57 4.3. BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU(BDT) ÜYELİĞİ SORUNU ...... 62 4. 4. RUSYA İLE EŞİT SİYASİ VE EKONOMİK İLİŞKİLER KURMA GİRİŞİMLERİ ...... 63 4.5. DİĞER ESKİ SSCB DEVLETLERİYLE İLİŞKİLER ...... 66 4.6. GÜNEY AZERBAYCAN SORUNU ...... 67 4.7. AZERBAYCAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ (1991-1993) ...... 69 4.8. AHC İKTİDARI DÖNEMİNDE AZERBAYCAN - ABD İLİŞKİLERİ ...... 76 4.9. AHC’NİN AVRUPA ÜLKELERİYLE İLİŞKİLERİ ...... 77

vii

BEŞİNCİ BÖLÜM

EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN SİYASİ GÖRÜŞLERİNİN ANA AŞAMALARI

5.1.SOVYET BOLŞEVİK SİSTEMİ VE TARİHİNE YAKLAŞIMI ...... 79 5.2. AZERBAYCAN TARİHİ VE GÜNEY(İRAN) AZERBAYCAN MESELESİ ...... 80 5.3. ATATÜRK’LE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ ...... 85 5.4. TÜRKÇÜLÜK FİKRİ ...... 86

SONUÇ ...... 92 KAYNAKÇA ...... 98

viii

KISALTMALAR

A. g. E : adı geçen eser A. g. M : adı geçen makale AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri AGİK : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi AGİT : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AHC : Azerbaycan Halk Cephesi AİOC : Azerbaycan Uluslararası Petrol Şirketi ASAM : Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi BM : Birleşmiş Milletler BTC : Bakü-Tiflis-Ceyhan BTE : Bakü-Tiflis-Erzurum DTÖB : Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi KKTC : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti NATO : Kuzey Atlantik Paktı SOCAR : Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi SSBC : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TPAO : Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı TUSAM : Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi TİKA : Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı

GİRİŞ

Ebülfez Elçibey (1938-2000) XX. yüzyılda Azerbaycan toplumunun önde gelen şahsiyetlerinden biri olmuştur. Elçibey, bir aydın olarak milletinin haklarını Rus yönetimi karşısında uzun yıllar savunmuş, bir devlet adamı olarak Azerbaycan Milli devletinin çıkarlarını korumuştur. Kısaca kronolojik şekilde Azerbaycan tarihine bakacak olursak: İslamiyet sonrası; Azerbaycan’a yayılan Arap orduları, Bizanslılardan, Sasaniler’e ve Hazarlara kadar uzanan bir hâkimiyet dizisine son vermiş oldular. Araplardan sonra; önce Selçuklu, sonra da Osmanlıların idaresinde birliğe ve devletleşmeye doğru, çeşitli devreler geçiren, en yaygın deyimi ile " Odlar Yurdu" Azerbaycan’da; hanlıklar döneminde de; ne yazık ki, Rusya’ya karşı girişilen mücadeleler yüzünden bir birlik meydana getirilememiştir. Hanlıkların düşüşünü, Çarlık Rusyası’nın Emperyalizmi izlemiştir. Çarlık Rusya’sı yıkılıp, Bolşevik sistemi yerini alınca Rusya’nın her karış toprağında olduğu gibi Azerbaycan’da da iç karışıklıklar meydana gelmiştir. 1917'de; İmparatorluğun çöküp, Romanov hanedanlığının son bulması, geçici Kerenski Hükümeti’nin kurulması, milletler için bir ümit ışığı olmuştur. Ancak yeni sistemde de insan haklarından söz edilemezdi. Bununla birlikte 1917 Şubat devrimi Azerbaycan’daki bağımsızlık hareketini hızlandırmış ve 28 Mayıs 1918 senesinde Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kuruluşunu da bir bakıma tetiklemiştir. Ancak bu bağımsızlık uzun sürmemiş, 27 Nisan 1920’de Kızıl Ordu tarafından Azerbaycan’ın bağımsızlığı son bulmuştur. 1991 tarihinde bir kez daha yükselerek Azerbaycan’da ikinci bağımsızlık ilan edilmiştir. Çalışmanın konusu, önde gelen Azerbaycanlı bir aydın ve devlet adamı olan Ebülfez Elçibey’nin (1938-2000) hayatı ve siyasi faaliyetlerinin yanı sıra Azerbaycan'daki değişimleri de ele almaktadır. Çalışma çerçevesinde Türkçe ve başta Azerbaycan Türkçesi, Rusça olmak üzere birçok yabancı dilde kaynaklardan yararlanılmıştır. Ayrıca zaman zaman internet ortamındaki kaynaklara başvurulmuştur. Bu çalışmayı ayrıcalıklı kılan bir husus; yerli ve yabancı kaynaklar ve kütüphanelerdeki eserlerden faydalanmanın yanı sıra, çalışmanın hazırlanması sürecinde konu 2

uzmanlarının düşüncelerine yer verilmiş olmasıdır. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçiliği ve Azerbaycan Türk Kültür Derneği uzmanlarının görüşlerine başvurulmuştur. İlk bölüm Ebülfez Elçibey’in hayatı ve siyasi kariyeri alt başlıklar altında açıklanmaya çalışılacaktır. İkinci bölümde Milli Mücadelede etkili olan partiler alt başlıklarda ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Ebülfez Elçibey’in iktidardaki bir yıl boyunca izlediği politikalar alt başlıklarla incelenmiştir. Dördüncü bölümde Ebülfez Elçibey iktidarının komşu ülkelerle olan ilişkileri ele alınmıştır. Çalışmamın en önemli kısmını oluşturan beşinci Ebülfez Elçibey’in siyasi görüşlerinin ana aşamaları, düşünceleri ve Azerbaycan’daki gelişmeler anlatılmıştır. Bu konu aynı zamanda tezin ana fikrini oluşturmaktadır. Son olarak, genel değerlendirme yapılarak sonuca varılmıştır. Ebülfez Elçibey döneminde Eğitim Sisteminde yapılan değişiklikler sayesinde Üniversitelere giriş test yöntemiyle uygulanmaya başlamıştır. Bu konuyu araştırmama vesile olan en önemli etken benim M.E. Resulzade adına Bakü Devlet Üniversitesi Tarih Bölümünü bu test sistemiyle kazanmam olmuştur. Çalışmalarım sırasında yardımlarını esirgemeyen tez danışmanım sayın Yrd. Doç.Dr. A.Ender GÖKDEMİR’ teşekkürü bir borç bilirim.

BİRİNCİ BÖLÜM EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN HAYATI VE SİYASİ KARİYERİ

1.1. EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN HAYATI

Ebülfez Elçibey Kimdir? Azerbaycan Türküdür. 24 Haziran1938 yılında Nahçıvan Muhtar Cumhuriyeti Ordubad İlçesinin Keleki köyünde doğmuştur. 7 yıllık Unuskend okulunu bitirdikten sonra Ordubad İlçesi 1 numaralı ilkokulunda eğitimini sürdürdü. Anlattığına göre Elçibey gençliğinde, cenneti bulmak için Marks’ın Das Capital (Kapital) kitabını okumaya çalışmıştı. Genelde Elçibey’in ailesi ve çevresinde dinin etkili olması da onun sonralar Marksizm ve komünist ideolojisinden uzak durmasına neden olmuştur. 1957’de Azerbaycan Devlet Üniversitesi Şarkiyat Fakültesi Arap Filolojisi Bölümünü kazanmış ve 1963’te mezun olmuş Elçibey için Doğu kültür ve tarihi Azerbaycan ve Türklük tarihini idrak etmek için böylece gerekli altyapı edinmişti. Öte yandan 1963-1964’te Mısır’da Sovyet kredileri ve teknik desteği ile yapılan baraj inşaatında tercüman olarak çalışması onun genel olarak Ortadoğu, Batı emperyalizmi, Sovyet yayılmacılığı, ‘üçüncü dünya’ gibi konularda doğrudan tecrübe edinmesine imkan sağlamıştır. Mezun olduğu Üniversitenin Tarih Fakültesinde Asya ve Afrika Halkları Tarihi Kürsüsünde 1966’da asistanlığa başlamış ve 1969’da 11. Yüzyılda Mısır Tolunoğulları Devleti konusunda doktora tezi hazırlamıştır.1

1 Tolunoğulları Devleti, İstanbul, 1997. Ebülfez Elçibey, ISBN 975-437-215-2 4

1.2 SİYASİ KARİYERİNİN BAŞLANGICI

Ebülfez Elçibey’in siyasi ve ideolojik görüşlerini anlamak bakımından onun tarihle ilgili görüşleri, tarih bilinci ilgi çekmektedir, fakat bu konuda kendisinin herhangi bir eseri mevcut değildir. Ne var ki onun bu tarihi süreçler üzerine, ayrıca somut olaylar hakkında yorum ve görüşleri değişik kaynaklarda, anılarda, söyleşilerde ve kayıtlara geçmiş konuşmalarında açıkça ifade edilmiştir. İlginçtir ki siyasi biyografisi bağlamında bu konuya ışık tutmadan sonuca varmak zordur, üstelik Elçibey’in farklı mekan ve zamanlarda tarihin farklı konuları hakkında belirttiği fikir ve tezler bir bütünlük arz etmektedir. Bu çalışmamızda Becan İbrahimoğlu ve Adalet Tahirzade’nin derledikleri ve yayınladıkları basın materyallerini esas alarak Elçibey’in tarihle ilgili görüşlerini değerlendirmeye çalıştık ve bu kitaptaki bazı kısımlar Türkiye’de kitap halinde basılmıştır.2 Kuşkusuz ki yetiştiği ortam, aldığı eğitim ve yaşam deneyimi tarihi görüşlerinin şekillenmesini çok etkilemiştir. Onun doğup büyüdüğü Nahçivan, Ermenistan, İran ve Türkiye arasında bulunduğu için halkın tarih bilincinde milliyetçilik belirgin şekilde ön plana çıkmaktaydı. Elçibey’in babası Kadirkulu Meşedimerdan Oğlu 2. Dünya Savaşı sırasında Sovyet ordusuna askere alınmış ve Almanya ile savaşta yaşamını yitirmiştir. Bu savaş ve babasının şehit olması, Elçibey’in Sovyet rejimine, Stalinci rejime ve milli tarihe bakışlarını çok etkilemiştir. Öte yandan, unutmamak gerekir ki öncelikle Haydar Aliyev’in Nahçivanlı olması sayesinde Azerbaycan’ın siyasi, toplumsal ve kültürel yaşamında son 50 yılda Nahçivanlı siyasetçi, yazar ve sanatçı, bilim adamları önemli rol oynamışlardır. 1950’li yıllardan başlayarak Bakü’de Nahçivanlı göçmenler çoğunluğu aydınlar olmak üzere büyük bir güç oluşturmuşlardı ve Elçibey’in siyasi biyografisini bu faktör dışında ele alamayız.

2 Ebülfez Elçibey: Bu Menim Taleyimdir. Tertip edenler Becan İbrahimoğlu, Adalet Tahirzade. Gençlik Neşriyatı, Bakü, 1992. (Azerice, ileride Derleme diye geçecektir); Ayrıca bakınız: Elçibey'le 13 Saat. Adalet Tahirzade, Turan Yayıncılık, İstanbul, 2001, ISBN 975-7893-30-7 5

Ebülfez Elçibey’in tezine göre, SSCB bir imparatorluktu ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak Sovyet emperyalizminin sömürgesiydi. Bu bağlamda Karabağ bölgesine 1923’te özerklik verilerek Azerbaycan içinde Ermeni anklavı oluşturulmasını Moskova’nın ve Stalin’in oyunu olarak görüyor, o dönemde Kirov ve Orconikidze gibi Bolşevik liderlerin Azeri lider Narimanov’a baskı yaptıklarını vurguluyordu. Genel olarak Moskova’nın Sovyet halklarının kardeşliği sloganıyla aslında partinin dar kadrosunun iktidarını koruduğunu belirtiyordu. Bu felsefe Sovyet devlet yapısının temelindeydi ve bütün federal politikaların hakları birbirine karşı koymaktaydı, idari sınırlar ise 1936’da ünlü Stalin anayasasıyla uydurulmuştu.3 Özellikle Azerbaycan ile Nahçıvan arasında Ermenistan arazisi bulunmasındaki hedef aslında Azerbaycan’ın Türkiye’den uzak tutmaktı. Stalin rejimine bakışına gelince, o, totaliter Bolşevik doktrinini Rusya’nın siyasi kültürü ve halkçılığına bağlıyordu. Bu bağlamda birçok değerli ve yetenekli aydının, bilim adamlarının devlete sadakat, sadık tebaa zihniyet burada önemli husustu. Dolaysıyla Azeri aydınlarının Stalin döneminde açık despotik kıyım ve mezalim ortamında muhalefet etmeyişlerini Elçibey Ortadoğu ve Avrasya düşünce sistemine bağlıyordu. Bolşevik devrim öncesinde demokrasi ve özgürlük kültürü almış aydınların 1930’larda tasfiye edilmeleri sonraki ‘uygar köleler kuşağının’ ortaya çıkmasına yol açmıştı. Sosyoekonomik ve kültürel modernleşmedeki çok derin değişikliklere rağmen özgürlük fikri, temel insan hakları ortadan kalkmıştı (düşünce, vicdan, toplantı, örgütlenme, ifade, mülkiyet, serbest dolaşım vb. haklar). Üstelik Sovyet emperyalizmi, onun fikrince bizzat Rusya’nın ve Rus halkının özgürlüğünü ve ekonomik kalkınmasını, modern evrensel değerlere kavuşmasını, refahını engelliyordu. Buna göre, emperyalist politika Rus halkını da mahkum etmekteydi, kendisi özgür olmayan halk ise başka halka özgürlük vermezdi. Sovyet döneminde Rus halkının demografik sorunları, doğal nüfus artışının olmayışı, geleneksel Rus kültürü ve aile yapısının çöküşü, alkolizm, köy

3 Derleme, s. 17.

6

ekonomisi ve toplumunun derin krizi sonuçta perestroyka reformlarını gündeme getirmişti. Sonuçta ülke haklar hapishanesine dönüşmektedir, çünkü parti içinde Rusların çoğunlukta olması gerçekte Rus halkının hakim olduğunu gösteriyordu, oysa nitelik açısından durum farklıydı. Özgürlük olmadığı için, hedefler de somut ve rasyonel değildi. Rus halkı kendisi geleceğini ve hedeflerini belirleyemediği gibi, SSCB halkları, ayrıca Azeri Türkleri de milli hedeften yoksundular. Genelde Sovyet sosyalizmini en olgun şekliyle gerçekleştirme hedefi, bütün dünyada kapitalist ve emperyalist Batıyı da askeri – stratejik, ekonomik, ideolojik, kültürel bakımdan bertaraf etmeyi gerektiriyordu. Halbuki bizzat Letonyalıların veya Azerilerin böyle global ve ütopik hedefleri olamazdı. Bu dev çelişki genelde bütün sistemin çöküşüyle sonuçlanacaktı ve aslında Rus halkı esaretten kurtulacaktı.4 Öte yandan Stalin anayasasının özü, ana ilkeleri 50 yılda hiç değişmeden kalmıştı: 1977’de Brejnev anayasası diye kabul edilen anayasada ise beyanname niteliğindeydi. Genel olarak Elçibey’in Sovyet anayasasındaki başlıca hükümler konusunda görüşleri şöyle özetlenebilir: a) ‘SSCB’nin ekonomik temeli, üretim araçları üzerinde genel halk mülkiyetidir…’ Bu bağlamda hukuki anlamda devlet mülkiyeti söz konusuydu ve parti yönetimi bu mülkiyet hakkını kullanıyordu. b) ‘SSCB’nin siyasi temelini halkın (köy, kasaba, ilçe, il, bölge ve kent Sovyetleri oluşturur.’ Bu durumda parti kurma ve örgütlenme yasağı, basın ve iletişim özgürlüğünün olmayışı halkın siyasi iradesini ortaya koymasını engelliyordu. Zira anayasanın 6. Maddesi Sovyetler Birliği Komünist Partisini toplumun ideolojik ve siyasi öncüsü, halkın en bilinçli ve en olgun kısmı olarak tarif ediyordu, bunu tek parti tekeli halinde hukuka uyduruyordu. Oysa parti, doğal olarak iktidara sadık olanların bürokratik örgütüne dönüşmüştü. Partinin ekonomi ve siyasi yapıdaki öncü rolü ve işlevi nihayetinde ekonomik gelişmeyi, siyasette ise yenilenme ve özgür düşünceyi, reformcu fikirleri engelliyordu.

4 Derleme, s.107-108. 7

Elçibey Bolşevik misyonunu asıl sorun olarak görüyordu: ‘Lenin’e göre, onun idesi uğruna Rus halkı kurban edilebilirdi’.5 Sovyet sisteminin hukuka aykırı, despotik doğasının ülkede uzun süreli antidemokratik siyasi kültüre yol açtığını düşünen Elçibey, parti yönetiminin keyfi ve zorba tutumunun da bundan kaynaklandığına emindi. ‘Stalin, üst düzeyde en yakın 74 parti arkadaşını idam ettirmiştir. Ondan sonra gelen Khruşov (Türkiye’de Avrupa’dan alınmış şekliyle Kruşçev diye yazılması tamamen yanlıştır) Stalin ekibinden olanları kurşuna dizdirdi. Bu devletin temelinde hukuk yoktur’.6 SSCB’nin doğu tipi despotik süper devlet olarak gören Elçibey’e göre Batı emperyalizminden farkı, kendi metropolünün de özgür liberal sistemden yoksun olmasıydı. Rus halkı kendisi özgür değildi, İngiliz, Fransız ulusları gibi kendisi özgür olup başka halkları sömürmekle, sadece Çar hanedanı ve soylular, sonra sadece Parti yönetimi için emperyalist sistemi sürdürmek arasında uçurum vardı. Elçibey, örnek olarak Britanya’nın Hindistan’da liberal sistemi uyguladığını, özel mülkiyeti ve girişimciliği yasaklamadığını belirtiyordu. Halbuki Moskova, her yerde bu liberal unsurları yok etmişti. Dolayısıyla sistemin reformlarla değiştirilmesi ve ilerlemesinin önü de kapatılmıştı.7 Stalin döneminde Azerbaycan’da resmi Türk etnik adının kaldırılarak Azerbaycanlı diye yeni bir ulus ‘uydurulması’, milli aydınlara yapılan baskılar ve milli tarihi unutturma çabaları Elçibey’in dikkat çektiği başlıca hususlardı. Bu bağlamda Sovyet Marksist – Leninist resmi tarih tez ve buna bağlı Azerbaycan tarihi tezi Elçibey için başlıca eleştiri hedefi olmuştu. Bu teze göre, örneğin Gürcistan veya Türkmenistan tarihi gibi Azerbaycan tarihi de SSCB tarihinin bir parçasıydı. Bu bağlamda SSCB’deki halkların bütün tarihi en eski zamanlardan başlayarak sonuçta tek bir devlet olarak SSCB’de bir araya gelmek için yaşanan tarihmiş gibi ele alınıyor, son 70 yıllık birliktelik ezeli tarih birliği şeklinde yorumlanıyordu. Üstelik bütün halkların tarihleri mevcut Sovyet

5 Азәрбајҹан (Azerbaycan) gazetesi, 24.08.1990. (Azerice, Bakü). 6 Derleme, s. 123. 7 Јeни фиkиp (Yeni fikir), haftalık gazete, sayı 8, 1992.

8

devletinde belirlenmiş modern sınırlara bağlanıyordu, böylece Azerbaycan tarihi, İran, Gürcistan, Ermenistan arazileri dışında kabul ediliyordu, oysa bunun hiçbir bilimsel temeli ve gerekçesi olamazdı, çünkü Azerbaycan SSC sınırları 1918 – 1920 arasında belirlenmişti ve yüzyılların tarihi bu sınırlar içine sığdırılamazdı. Resmi tarihe göre, Azeriler Gürcüler ve Ermenilerle birlikte tarih boyu İran işgalcilerine karşı kardeşçe mücadele etmiş ve direnmişlerdi. Elçibey’e göre, İran en azından 11. yüzyıldan itibaren bin yıl Azeri Türklerinin devletiydi ve onların yönetimindeydi, dolayısıyla durumda Azeri halkı kendi devletine karşı Gürcülerle ve Ermenilerle birlikte özgürlük savaşı verdiği hakkında tez bilimsel değil, tamamen ideolojik, siyasi ve zoraki bir tezdi. 8 Elçibey sosyalizm fikrine karşı olmakla birlikte SSCB’de sosyalizm olmadığını, Marksist teoriye aykırı olarak Bolşevik Leninist doktrin uydurulduğunu, sosyalizm adı altında kurulan ve uygulanan sistemin sosyalizmle ilgisi olmadığı kanısındaydı. Öte yandan devletin açık militarist yapısı sosyalizm ilkelerine aykırıydı, çünkü sosyalizm savaşçı değil, barışçı ideolojidir. Khruşov bir dereceye kadar militarist yapıyı zayıflatmak istese de başarısız oldu. SSCB devletinin askeri- polis devleti olarak niteliyordu ve Elçibey’e göre, parti ahlakı, demokratik merkeziyetçilik, özeleştiri, genel halk devleti aslında asılsız ve içi boş kavramlardı.9

1.3. ÜNİVERSİTEDE TARİH HOCASIYKEN ÖĞRENCİLER ARASINDAKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ

1966’da arasında M.İ. Kirov Azerbaycan Devlet Üniversitesinde Tarih Fakültesi Asya ve Afrika Ülkeleri Halkları Tarihi Kürsüsü asistanı olarak göreve başlayan Elçibey, 1968’den itibaren profesör ve doçentlerin derslerine konferans vermek üzere giriyor ve seminerlere katılıyordu. Kimi kaynaklarda Şarkiyat Fakültesinde çalıştığı belirtilir, oysa bu fakültede Tarih kürsüsü yoktu ve Türkiye, İran ve Arap Ülkeleri tarihi derslerini adı geçen kürsüden, yani

8 Derleme, s. 181-183; Tercüman gazetesi, 23.12.1989. 9 Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 24.12.1989. 9

fakülte dışından gelenler veriyorlardı. Ocak 1975’te tutuklanana kadar öğretim görevlisi olarak yaklaşık 6 yıl çalışan Elçibey’in, 1989’da artık tartışmasız lider olduğu zaman onun geçmişine lekelemek için, üniversitede hocayken öğrencilere yirmi beş Ruble rüşvet karşılığında geçerli not verdiği söyleniyordu. Aslında Azerbaycan yüksekokul ve üniversitelerinde bunu yapan yüzlerle öğretim görevlisi vardı ve vardır, rüşvet eğitim sistemine çoktan yerleşmiştir. Fakat Elçibey oldukça mütevazi, sade biriydi, bir hırka, bir hurma mantığıyla yaşıyordu, rüşvetle ilgisi yoktu. Elçibey ve bir grup aydının 1960-70’li yıllarda bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi verdikleri hakkında iddia asılsızdır,10 bu konularda bazı fikirler söylem olarak vardı, özellikle Güney Azerbaycan teması popülerdi. Fakat SSCB’den bağımsız Gürcistan mücadelesi gibi bir dava Azeri aydınlar arasında 1990’lı yıllara kadar olmamıştır. Hatta meşhur Meydan mitinglerinde bile bağımsız devlet fikri ön plana çıkmamıştı. Bu bağlamda Elçibey yalnızdı, ütopya ve saçmalık gibi görülse açık radikal ülkücü ve fanatik Türk milliyetçisiydi. Öğrencisi Muhibbi Ahmedov şöyle anlatıyor: “Üniversitenin Şarkiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü 1. Sınıfındayken onun iş, dava arkadaşı ve meslektaşı Rafik İsmaylov Türkiye Tarihi derslerine giriyordu. 1974 Kasım günlerinden birinde nedense Elçibey (o zaman Ebülfez Aliyev) dersliğe girdi. Konuya daha girmeden, Azerbaycan’ın bir sömürge olduğunu, servetlerinin yağmalandığını, milli kölelik yaşadığını bildirdi. Yeni köyden gelmiş gençler için bu bir şoktu. Cennette yaşamadığımızı biliyorduk, Sovyet yalanlarına alışkındık, ancak bu tür milliyetçi bakış bizde şok etkisi yaptı”. Doğrudur, üniversite çevrelerinde ve öğrenciler arasında Güney Azerbaycan sorunu, Azeri Türkçesi sorunu üzerine onun devamlı söz ettiği bilinmekteydi. Söz konusu dönemde üniversitede onun öğrencisi olanların neredeyse tamamı, sonradan Azerbaycan Halk Cephesi üyesi oldu. SSCB’de ceza gören insan hakları savunmacıları, yurtdışına göç serbestliği isteyen Yahudiler, Gürcü liberaller ve milliyetçiler, Ermeni aşırı Taşnakçı grupları Batıya yöneliktiler, bağımsızlık ve özgürlüğün oradan geleceği, oradan destek

10 Hanım Halilova, Bey. Ebülfez Elçibey Kitabı. Söyleşi Süleyman H. Arslan. Rıhtım yayınları, 2009, İst, s.39- 43. 10

göreceğinden kesin emindiler. Oysa Elçibey Batının riyakârlığından emindi ve hiç Batı hayranı olmadı, milli köklerin Doğuya, Türk coğrafyasına ve İslam’a bağlı olduğunu ısrarla her yerde açıklıyor ve propaganda ediyordu. Dekanlık, Rektörlük, parti KGB birimleri Elçibey’i hizaya getirmek için birkaç sefer uyarmışlardı. Ne var ki Elçibey ıslah olunmaz Türkçüydü ve öğrencilere dersi değil, kendi tarih yorumlarını anlatıyordu, üstelik Ceza Kanunun uyarınca suç olduğu halde bunu bilinçli olarak yapıyor, Sovyet devletine, ideolojisine ve komünizmin temel ilklerine açıkça karşı çıkıyordu, sonuçlarını göze almıştı. 1974 Kıbrıs harekatına sevinen Elçibey, Sovyet devletinin Üniversitesinde sevinçle karşılayarak öğrencilerine şöyle seslenmişti: “Hey uşaklar, gözünüz aydın… Kıbrıs’ı aldık!”11 Sonra 1983’te KKTC bağımsızlığını ilan edince de ikinci Türk devleti kurulduğunu beyan ederek Bakü’de arkadaşlarıyla kutlamıştı. Bu nedenle Ocak 1975’te Azerbaycan SSC Ceza Kanununun 67. Ve 188. Maddeleri hükümlerine göre tutuklandı ve yargılanarak bir buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Duruşmalar sırasında Elçibey öğrencilere iddianame, şahitlerin ifadeleri ve kendisinin verdiği adeta deklarasyon gibi ifade öğrencilere neler öğrettiğine şüphe bırakmıyordu. O, SSCB imparatorluğunu çökeceğini söylüyordu, dünyada milyonların örnek saydığı, hayran olduğu, peşinden koşup uydu olduğu süper gücün çöküşte olduğunu belirtiyor, Sovyetler için adeta Soljenitsın’laaynı kaderi biçiyordu. Fakat KGB yetkililerini çaresiz durumda bırakan şuydu: öğrenciler, sınıfta ona, KGB’nin ifade için çağırıp çağırmadığını sorunca, Elçibey çağrıldığını söylüyor ve ayrıntıları anlatıyordu. Bu artık KGB için de önemli prestij kaybıydı. Üstelik Elçibey dönemin parti yönetimini, Politbüro, Merkez Komite üyelerini, Brejnev ve Haydar Aliyev’i da açıkça eleştiriyordu.12 Öte yandan, Rusçanın asimilasyon aracı olarak empoze edilmesini, kentlerde, özellikle Bakü’de

11 Star, 23.08.2000. Muhibbi Ahmedov, Mahattin oğlu, 1957 d. 1979 Bakü Üniversitesi Şarkiyat Üniversitesi Türkoloji Bölümü mezunu (1992’den T.C. vatandaşı Orhan Uravelli) 12 Derleme, s. 135-136. Alexander Soljenitsın (11 Aralık 1918, Kislovodsk – 2 Ağustos 2008, Moskova) – Rus yazar, denemeci, şair. Sovyetler Birliği, İsviçre, ABD çalışmış. Nobel Edebiyat Ödüllüdür(1970). SSCB’nin siyasal sistemi ve onun hükümetinin politikalarına karşı çıkmıştır.

11

Azerice okuldan daha fazla Rusça okul açıldığını kınıyordu. Tarih Fakültesinde öğrencilerin hazırladıkları duvar gazetesi onun sayesinde Sovyet karşıtı yazılarla doluydu, diğer sömürge ülkelerden örnek vermekle ve karşılaştırmalarla Azerbaycan ve genelde bütün Sovyet halklarının esarette yaşadıklarından, uygar köle olduklarından bahsediliyordu. Özellikle 1918- 1920’de var olan bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti ve onun lideri Mehmet Emin Resulzade’yi anlatılıyordu, çünkü Sovyet döneminde onu tamamen unutturmuşlardı, istikbal ve refahı sosyalizm ve Sovyet halklarıyla kardeşlik ilkesine bağlıyorlardı. Son olarak ona özür dilemesi ve Türkiye aleyhinde bir gazete makale yazması karşılığında affedileceği, savcının davayı kapatacağı söylendi. Ancak Elçibey, birçoklarının ifadesiyle Don Kişot gibi davranarak yolundan dönmedi. Gerçi kendisi Don Kişot olduğunu hiç kabul etmemişti ve sonunda haklı çıkmıştı: ‘Öğrencilere diyordum ki bu imparatorluk benim hesaplarıma göre 1985 – 1986 civarında çökecek… Beni savunanlar da vardı, gülüp geçenler de, iftira atanlar da edenler da… Fakat attığım tohumlar sonunda ürün verdi… Tarihçi olduğumdan Don Kişot değildim, bu tür devletlerin insanlığa aykırı olduğunu, geleceği olmadığını idrak ediyordum.13 Elçibey şunu kaydetmişti: ‘İnsan hakları savunmacılarından, defalarca hapiste yatan Vladimir Bukovski de benim dediklerimi söylüyor, Rus şovenliği ve partinin soysuz imparatorluk politikası yüzünden devletin çökeceğini yazıyordu.14 Elçibey’e öğrencilere şunu anlatıyordu: büyük ve ulu bir halk felaket içindedir, rüşvet, yalan ile yozlaşma ve milli bilinçten, dinden kopuyor.15

1.4. ELÇİBEY’İN HAPSEDİLMESİ (1975)

13.11.1974’te savcılığın açtığı dava uyarınca 20.11.1974’te Elçibey, Bakü, Besti Bağırova Sokak No 32 adresinde gözaltına alınmış ve ifadesi

13 Јeни фиkиp (Yeni fikir), haftalık gazete, sayı 9, 1992. 14 Derleme, s. 140. 15 Элм, (Bilim), Bilimler Akademisi gazetesi, 30.09.1989. 12

alındıktan serbest bırakılmış, yargılama ise devam etmişti.16 Ocak 1975’te Azerbaycan SSC Ceza Kanununun 67. Maddesi (milliyetçi ayrımcılık fikirlerini yayma) ve 188. Madde (SSCB devletine karşı kin ve düşmanlık propagandası, iftira yayma) hükümlerine göre iddianame hazırlanmıştı ve 15 Ocakta nezarete atıldı. Ardından iş arkadaşları, yakınları ve meslektaşlarının ifadeleri alınmıştır.17 Yaygın söylentilere göre, Malik Mahmudov, korkutma ve baskılar yüzünden sanığın Sovyet devletine karşı aşırı propaganda ve düşman fikirler yaydığına hakkında ifadeyi imzalamıştı. Bunun dışında birkaç öğrenci de aynı doğrultuda ifade vermişlerdi ve zaten Elçibey de gizli bir propaganda yapmıyordu, derslerde, iş yerinde, çay bahçelerinde, meclislerde, çevresinde daima açıkça fikirlerini beyan ediyordu, yeraltı örgüt ve eylemler, tehlikeler, gizli faaliyetler çok sonralar uydurulmuştur. KGB elemanları, zaten Elçibey’i devamlı takip ediyorlardı, onunla sıkça temasa geçerek ‘ıslah amaçlı siyasi görüşmeler’ yapıyorlardı. Kendisi şöyle diyordu: “KGB’yi o kadar iyi biliyorum ki bu kadar iç içe olmak bence ahlaka sığmıyor”.18 Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği (Helsinki) süreci kapsamında durumunu garantiye alana kadar muhaliflere pek dokunmayan SSCB mercileri, durumu garantiye alınca saldırıya geçtiler. 1974’te Soljenitsın vatandaşlıktan çıkarıldı ve sınır dışı edildi. Saharov, ev hapsine alındı ve yabancılarla temasları yasaklandı, birçok muhalif tutuklandı. Elçibey’in davasını da bu kapsamda ele almak gerekir, fakat kaydetmek gerekir ki Elçibey’in yurtdışındaki basın ve çevrelerle hiçbir ilişkisi yoktu. Dolayısıyla, onun Moskova için baş ağrısı olmadığı açıktı, Elçibey daha çok Azerbaycan KGB memurları için sorundu, çünkü iyi çalışmadıklarını ortaya koyuyordu. Öte yandan Elçibey de itiraf ettiği üzere Azerbaycan’da1920’lerden sonra Sovyet karşıtı ideolojik muhalefet, fikir hareketi hiç olmamıştı. Elçibey’in tutuklanmasına protesto eden öğrenciler birkaç gün Tarih Fakültesi koridorlarında toplanmışlardı, genelde Üniversite gençliği bu

16 Halilova, a.g.a. , s. 42. 17 Элм, (Bilim), a.g. , 30.09.1989. 18 Kamil Veli Nerimanoğlu, Azerbaycan Türklerinin Azadlıq Elçisi Ebülfez Eli Elçibey. Türk Araştırmaları Vakfı Yayını (Latin Harfleriyle Azeri Türkçesiyle). İst., 1992, s. 35. 13

konudan uzaktı ve tepkiler çok sınırlı kaldı. Duruşmalara ise isteyen bütün öğrencileri almıyorlardı: “Ben hiçbir iddiayı ve suçlamayı inkar etmiyordum ve hepsini itiraf ediyordum, derste öğrencilere anlattıklarımı mahkemeye de anlatıyordum. Sonunda bana, örgütü ve arkadaşlarımı sordular. Sanırım yukarıdan bunları temkine davet etmişlerdi, Azerbaycan’da Sovyet karşıtı örgüt konusu bütün KGB teşkilatını, yönetimi ve Haydar Aliyev’i de zor durumda bırakabilirdi”.19 Ağabeyi annesini Nahcivan’dan Bakü’ye getirmiş ve Elçibey’le görüş düzenlemişti. Elçibey annesinin bulunduğu duruşma salonunda ifade vermeyeceğini bildirdi ve annesi salondan çıkarıldı.20 Annesinin mahkemeye sunduğu dilekçenin dava dosyasında çıkarılmasında ısrar eden Elçibey, mahkemede ağabeyi Murat Aliyev ve akrabalarının bulunmasını da istememişti. Bir buçuk yıl hapis cezasına çarptırılan Elçibey altı ay hapiste yattıktan sonra geriye kalan bir yıllık cezayı Karadağ Çalışma ve Islah Kampında geçirdi. Ardından Üniversitede, Elçibey’in çalıştığı Fakültede Sovyet bilim adamı ve öğretmeni adını ‘lekeleyen’ tutumunu kınama toplantısı düzenlendi.21 Cezası dolduktan sonra Üniversitedeki işine dönmek istese de Rektör F. Bağırzade yukarıdan inen talimata uyarak onu işe almadı ve Elçibey bir süre sonra Bilimler Akademisinin El Yazıları Araştırmaları Enstitüsünde işe alındı.22 İkinci tutuklanmasını ise Elçibey şöyle anlatıyordu: “1988’de 4 Aralığı 5 Aralığa bağlayan gece askerler bizi kuşatıp otobüslere doldurdular ve hapishaneye götürdüler. Bayıl Hapishanesinde 30 gün gözaltında kaldım”.23

19 Јeни фиkиp (Yeni fikir), haftalık gazete, sayı 10, 1992. Andrey Dmitriyeviç Saharov(21 Mayıs 1921 - 15 Aralık 1989), insan haklarının önde gelen savunucularından SSCB'li nükleer fizikçi. SSCB'de reformların yapılmasını ve komünist olmayan ülkelerle iyi ilişkiler kurulmasını desteklemiş, 1975'te Nobel Barış Ödülü'nü kazanmış, ama yönetimin baskısıyla karşılaşarak 1986'ya değin ülke içinde sürgünde yaşamıştır.

20 Halilova, a.g.a. , s. 45. 21 Nerimanoğlu, a.g.a. , 1992, s. 50. 22 Derleme, s.145-146. 23 Элм,(Bilim), a.g. , 30.09.1989. 14

İKİNCİ BÖLÜM AZERBAYCAN ULUSAL MÜCADELESİNDE MÜSAVAT VE AZERBAYCAN HALK CEPHESİ

2.1.MÜSAVAT PARTİSİ’NİN KURULUŞU

Önde gelen Azerbaycanlılar 1905 devrim sonrası Osmanlı İmparatorluğu'nda faaliyetlerini belirlemek üzere bir forum oluştururken, bazı daha az bilinen ve Bakü'de kalanlar da, daha sonra Azerbaycan'ın en büyük siyasal örgütü olacak olan, milliyetçi bir kurumu oluşturma çabası içinde olmuştur. Bir grup eski Himmetçi, tüm dünyada müslüman halklar arasındaki milliyetçi uyanışlardan da etkilenmiş olarak, 1912'de Müsavat (Eşitlik) adı altında gizli bir dernek kurmuştur. Kuruculara göre, bu isim, derneğin müslümanlara Ruslarla eşit hakların verilmesini sağlamak ve aynı zamanda tüm İslam dünyasında özgürlüğe kavuşmak isteklerini simgelemektedir.24 Müsavat Partisi’nin çok genel özellikte olan programının, geniş bir kesime seslenme amacında olmuştur. Müsavat’ın bu ilk dönemlerinde, siyasal yönelimlerine ilişkin bir ipucu, "müslüman ilerlemesini özellikle vurgulaması, böylece tutucu çevreleri dışladığını göstermesi diğer bir ipucu da yerli orta sınıfa seslendiği varsayılabilecek şekilde, "ticari, sanayi ve ekonomik" gelişmeye yer vermesi olmuştur. Müsavat daha çok aydınlar, öğrenciler, tüccar ve işadamları tarafından destekleniyordu ve doğal olarak Bakü'de temellenmiştir. Güvenlik dolayısıyla üç kişilik hücreler seklinde örgütlenilmiş ve bu hücreler tüm Transkafkasya'ya yayılmış hatta İran Azerbaycan’ında bazı merkezlere kadar uzanmıştır. Kısa bir süre içinde kendini Parti olarak tanımlamaya başlayan Müsavat, aslında pek aktif sayılmamıştır. Hata, misilleme korkusu içinde Bakü merkezi, hükümetin açıktan açığa eleştirilmemesi uyarısını yapmıştır. Sıkı bir gizliliğin

24 Hüseyin BAYKARA, Azerbaycan İstiklal Mübarezesi Tarihi, Bakü, 1992. 16

sağlanması ve seçilmiş üyelerin sayısının arttırılması, hareket çizgisi olarak belirlenmiştir. Müsavat'ın programının esas noktaları bütün Müslümanların eşitliğinden çok birleşmesinden bahsediyordu. Programı aşağıdaki maddelerden oluşuyordu:25 1. Milliyet ve din farkı gözetmeden bütün müslüman halkının birleştirilmesi. 2. Bağımsızlıklarını kaybeden müslüman memleketlerin yeniden bağımsız olmalarına çalışmak. 3. Bağımsızlıklarını koruma veya elde etmek için yapılacak savaşta müslüman memleketlere manevi ve maddi yardımda bulunmak. 4. Müslüman halklarının savunma ve saldırma gücünün gelişmesi için yardım etmek. 5. Bu fikirlerin yayılmasını engelleyen engelleri kaldırmak. 6. Müslüman Birliği’ne ve ilerlemesine yardım edecek partilerle bağlantı kurmak. 7. İnsanlığın refahı ve ilerlemesi için çalışan yabancı partilerle gerek görüldüğünde irtibatta ve fikir alışverişinde bulunmak. 8. Müslümanların yaşaması için gerekli olan ticari, sanayi ekonomik hayatı güçlendirmek için her türlü aracı kullanmak. Müsavat'ın ilk dönemlerindeki faaliyetine ilişkin belgelerin azlığı, Sovyet tarihçilerinin bazılarının Parti'nin 1917'den önce gerçekten var olup olmadığından kuşkulanmasına dahi neden olmuş ancak bu kuşku kesinlikle çürütülmüştür.26 Müsavat, 1913'de, Resulzade’nin kişiliğinde, siyasal olarak deneyimli ve düşünsel olarak yetkin bir öndere kavuşmuştur. Resulzade Azerbaycanlı sürgünler arasında, Osmanlı topraklarında yaşamaya devam etmek yerine, Romanov hanedanının üçyüzüncü yıldönümünde çıkarılan aftan yararlanarak ülkesine dönmeyi tercih etmiştir. Müsavat Partisine girdikten kısa bir süre

25 A. Serge Zenkovsky,: Rusya’da Pan-Türkizm ve Müslümanlık (çev. ) İzzet Kantemir, s.87. 26Todeuz Swetochowski: Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı (1905-1920) (çev. ) Nuray Mert, Birinci Basım, Bağlam Yayınları, Ağustos 1988, s.108. 17

sonra partinin önderi durumuna gelen ve rakipsiz bir denetim kuran M.E. Resulzade bu konumunu, daha sonra da korumuştur.27 Müsavat'ın siyasi faaliyeti programında daha çok barıştan yana olmuştur. 1910 - 1914 yıllarında bağımsız bir Azerbaycan yaratılması için az tarihi ve ekonomik zemin veya daha doğrusu bir devletin kurulması için gereken propaganda mevcut değildi. Müsavat kendisini daha çok burjuvaziler ve aydınlar arasından destekleyenler bulmuştur, oysa köylüler ve asiller Panislamizmin muhafazakar fikirlerine karsı olumlu yaklaşarak solcu aydınlara tamamen inanmıyorlardı.28 İktidara gelmek isteyen Azerbaycan aydını, Ermeni rekabetinden huzursuz esnaf, daha çok saygı görmesini isteyen Han, Bey ve Ağa (Aristokrat arazisi sahibi) gibi Müsavat'ın arkasında onun açık olmayan fikirlerinden kendisine destek arayan bunlar gibi binlercesi vardı. İstanbul'daki Jön Türklerin iktidarı ele geçirmesi ile umutların artması 1908 -1914 deki Türklüğe karsı sempatinin kuvvetlenmesi için de bir faktör olmuştur. Müslümanlara dünya üstünde Doğunun zaferini ve Avrupa’ya hükmetmesini temin ederek Asya halklarının dinine ve kültürüne karşı yine saygı duyularak yeni bir kuvvetin doğacağı görünmüştür.29 6 Mart 1955'de Müsavat Partisi lideri M. E. Resulzade’nin Ankara'da vefatından sonra hemen toplanan Parti M. E. Resulzade'nin yerine Mirza Bala Mehmetzade'yi genel başkanlığa seçmiştir. 1959 yılında Mehmetzade'nin de vefatı ile genel başkanlığa Kerim Öder seçilmiştir. 1976'da Azerbaycan Milli Merkezi Başkanı Abdülvahap Yurtsever'in vefatı ile bu görev Kerim Oder'e verilmiştir. 1981'de, Kerim Oder'i vefatından sonra Mehmet Azer Aran takip etmiştir.30

27 Zenkovsky, a. g. e. , s. 108. 28 Zenkovsky a.g.a. , s. 88. 29 Zenkovsky a.g.a. , s. 89. 30 Rasim Mirze, ed. Musavat Partiyası Sorgu Kitabı, Bakü,1994, s. 30. 18

2.2.YENİ MUSAVAT PARTİSİ

Yeni Müsavat Partisi, Gence şehrinde 24 Ekim 1989'da halk hareketi içerisinde yer alan bir grup tarafından yeniden kurulmuştur. Partinin 1936 yılında ilan edilen Yeni Program Esasları küçük değişikliklerle benimsenmiştir. 1991'de Partinin Birinci Kurultayı’nda adı Azerbaycan Milli Müsavat Partisi olarak değiştirilmiştir.31 Müsavat düşününü yaymak üzere gizli olarak Yeni Müsavat adlı bir gazete yayınlanmaya başlamıştır. Bu parti sınırlı da olsa faaliyette bulunmuş, bazı konferanslar gerçekleştirilmiş ve Birlik adlı bir dergi yayınlamıştır.32 1992'de Azerbaycan'ın bağımsızlığa kavuşması ve Azerbaycan Halk Cephesi lideri Ebülfez Elçibey'in Cumhurbaşkanlığına seçilmesi sonucunda, Müsavat Partisi Merkez Komitesi ve Başkanlık Divanı partinin Azerbaycan'a taşınmasına karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda Genel Sekreter Ahmet Karaca Bakü'ye giderek, Yeni Müsavat Partisi Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri ile görüşmüştür. Yapılan görüşmelerde önce bir Berpa (restorasyon) Merkezi'nin kurulması kararlaştırılmıştır.33 Berpa Merkezi için öngörülen listeyi Müsavat Partisi Başkanlık Divanı'nın onaylamasının ardından, Berpa Merkezi Başkanlığına Azerbaycan Milli Meclis Başkanı İsa Kamber, Genel Sekreterliğe ise Nesip Nesipzade getirilmiştir. Müsavat Partisi yeniden teşkilatlanma işine girişmiş ve 7 Kasım 1992'de Müsavat Partisi 3. Berpa Kurultayı toplanmıştır. İsa Kamber Müsavat Genel Başkanlığına seçilmiş ve Müsavat Partisi Meclisi'nin üyeleri belirlenmiştir. 3. Berpa Kurultayının ardından Müsavat Partisinin yurt dışındaki Merkez Komitesi, Başkanlık Divanı ve diğer organları kendiliğinden sona ermiş ve Müsavat Partisi tamamıyla Azerbaycan'a yerleşmiştir. 3. Berpa Kurultayında Partinin yeni nizamnamesi ve programı kabul edilmiştir.34

31 Neriman Yakublu: Müsavat Partiyasının Sorgu Kitabı, Bakı, 1998, s. 32. 32 Mirze, a. g. e. , s. 32. 33 Mirze a. g. e. , s. 31. 34 Mirze a. g. e. , s. 31. 19

Müsavat Partisinin programında günümüze kadar gelen ve sürekli tekrarlanan temalardan biri de, Kafkasya'nın coğrafi, ekonomik ve stratejik bir birlik oluşturduğu, zamanın şartlarına göre Kafkas ülkelerinin bağımsızlıklarının elde edilmesinde veya korunmasında, bu bölge milletleri arasında işbirliğinin öncelikli koşul olduğu temasıdır. Bu günümüzde de, Azerbaycan'ın güvenlik kaygılarına yönelik olarak izlediği bir siyasettir. 1994'te açıklanan Müsavat'ın Dış Politika Doktrininde de, Batı, Türk Dünyası ve İslam Dünyası, temel referans noktaları olarak alınmış, aktif ve pragmatik bir dış politikanın gerekliliğinin yanı sıra, İran ve Türkiye ile Rusya ve Batı arasında dengeleme politikası izlenmesinin önemi üzerinde durulmuş ve Kafkasya devletleri arasında işbirliği güvenlik konusunda tekrar ön plana çıkmıştır. Azerbaycan'ın bütünlüğü ve iki Azerbaycan'ın, bir ideal olarak bakılsa da, birliği, tekrarlanan temalar arasında yer almıştır. Sonuç olarak Müsavat Partisi, 1911 yılında kurulduğunda, milliyetçilik, İstiklalcilik, halkçılık, cumhuriyetçilik gibi ilkeleri benimseyen bir parti olarak, Azerbaycan milli hareketinin gelişiminde ve sonuç olarak devlet yapısının oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. 1920'de Parti Azerbaycan'ın bağımsızlığını kaybetmesinin ardından tekrar muhacerette faaliyet göstermiş. Son olarak ikinci bağımsızlık döneminde bir süre için Azerbaycan Halk Cephesi ile iktidar içerisinde yer almış olsa da, Aliyev'in iktidara gelmesi ile muhalefet partisi konumuna geçmiştir. Bütün bu dönemler boyunca Müsavat, Azerbaycan milli hareketi içerisindeki belirleyici konumunu korumayı başarmıştır. 1988-1989 yıllarına gelindiğinde diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi Azerbaycan'da da her sahada yıllar yılı uğranılan haksızlıklar en çarpıcı bir şekilde dile getirilmeye başlanmıştır. Ancak, Azerbaycan Türklerinin bu haksızlıklara karşı açık tavrı ve arkasından daha bağımsız bir hayat istekleri Moskova'yı tedirgin etmeye başlamıştı. Yıllarca yan yana barış içinde yaşamış olan Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasındaki sürtüşmeler de yaklaşık aynı dönemlerde başlamıştır. Fransa ve Amerika'daki militan Ermeni grupların da devreye girmesi ile Ermenistan'da yaşayan 300.000'e yakın Azeri Türkü'ne ve 20

Azerbaycan'ın bir parçası olan Karabağ’daki Azeri yönetimine karşı iki cepheden harekât başlatılmıştır. Bu gelişmeler ile beraber 20 Ocak 1990 katliamının hiddetiyle Azerbaycan Parlamentosu, 21 Ocak 1990'da başkan Elmira Kafarova tarafından okunan bildirge ile bağımsızlığını ilan etmiştir.35 Türkiye, 18 Ekim 1991’de tam bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan’ı bağımsız devlet olarak tanıyan ilk ülke olmuş ve iki bağımsız ülke arasında ki ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Türkiye, 25 Mayıs 1991 tarihinde Bakü’de konsolosluk ve 14 Ocak 1992 tarihinde ise büyükelçilik açmıştır.

2.3. MİLLİ MÜCADELEDE AZERBAYCAN HALK CEPHESİ (AHC) DÖNEMİ Mücadele liderlerinin devlet kurumlarındaki görevlerine son verilerek gözaltına alınmaları belli bir dönem için halkı sindirmiş ve milli mücadelede zafiyete yol açmıştır. Bu durgunluk dönemi SSCB Yüksek Sovyet’inin DKOB’ni Azerbaycan egemenlik alanından çıkararak doğrudan Moskova'ya bağlayan 12 Ocak 1989 tarihli "Azerbaycan SSC'nin DKOB'de özel Yönetim Biriminin Uygulanması" kararları alınması ve ulusal harekât liderlerinin bir aylık gözaltı sürelerinin sona ermesi ile yeni bir hareketliliğe dönüştü.36 Bu arada Ermeni saldırıları ve Karabağ sorunun çözümünde örgütsüz mücadeleyle yapılan miting ve grevlerin sorununun çözümünü sağlayamaması, çalışmaları daha çok organize bir milli mücadele teşkilatı oluşturmak üzerine yoğunlaştırmayı zaruri hale getirmiştir. Durgunluk dönemini sona erdiren ilk örgütlenme girişimi, 1989 yılı Şubat ayının sonlarında oldu. AHC İnisiyatif Grubu ile Varlık arasında Mart ayının başına kadar süren görüşmeler sonucu imzalanan anlaşmaya göre, AHC Geçici İnisiyatif Merkezi (AHC-GlM) ve iki tarafın beser kişiyle katılacağı Koordinasyon Kurulu oluşturuldu.37 13 Mart'ta AHC-GlM'e Çenlibel, Bakü Âlimler Kulübü gibi diğer bazı örgütler de katildi.38 Aynı gün AHC-GlM resmi

35 Avşar Zakir, Yeni bir Yüzyıla Doğru Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri İlişkileri. Anakara Vadi Yayıncılık.1994, s. 6. 36 Cafersoy, a.g.a. s. 14. 37 Cafersoy, a.g.a. s. 14. 38 Balayev, a.g.e., s..39. 21

onaydan geçmek için Azerbaycan Yüksek Sovyet’ine başvuruda bulundu. Ülke halkından binlerce kişi de AHC'yi destekleme isteği ile Azerbaycan Komünist Parti Birinci Sekreteri Ebdürrahman Vezirov'a yazılı başvuruda bulundu. Ardından ünlü Azerbaycan yazar ve şairleri İsmail Şıhlı, Yusif Semedoğlu, Memmed Araz ve Sabir Rüstemhanlı, Azerbaycan halkına çağrıda bulunarak demokratikleşme mücadelesi için AHC'de birleşmeyi önerdiler.39 Bu arada AHC-GlM faaliyetlerini giderek artırmakta ve yaygınlaştırmaktaydı. Merkezini Nisan 1989 sonlarında Bakü’de organize ettiği bölgesel etnik sorunlara çözümüne ilişkin konferansa SSCB'nin diğer bölgelerinden resmen kayıtlı olmayan örgütler ve yurt dışından muhabirler de katıldılar.3 Ayrıca AHC-GlM faaliyetlerinin halka aktarılması amacıyla Rusça ve Azerbaycan Türkçesinde AHC Bülteni çıkarılmaya başlandı. Bir yandan bu gelişmeler yaşanırken, diğer yandan Azerbaycan'daki iç gerginlik de giderek artmaktaydı. Durumun gerginleşmesine neden olan etkenler arasında, SSCB Komünist Partisinin Nisan 1989 toplantısının ardından Azerbaycan resmi basınında AHC aleyhine propagandanın artmasının yanı sıra hem Merkez hem de Ermenistan tarafından Azerbaycan egemenliğini ihlal eden olağanüstü hal uygulamaları kısa bir dönem için de olsa ulusal siyasi mücadelede bir düşüş ve zayıflama dönemi başlattı. Mücadele liderlerinin devlet kurumlarındaki görevlerine son verilerek gözaltına alınmaları belli bir dönem için halkı sindirmiş ve ulusal mücadelede zafiyete yol açmıştır. Bu durgunluk dönemi SSCB Yüksek Sovyet’inin DKOB'ni Azerbaycan egemenlik alanından çıkararak doğrudan Moskova'ya bağlayan 12 Ocak 1989 tarihli "Azerbaycan SSC'nin DKOB'de özel Yönetim Biçiminin Uygulanması" kararları alması ve ulusal harekat liderlerinin bir aylık gözaltı sürelerinin sona ermesi ile yeni bir hareketliliğe dönüştü.32 Bu ortamda SSCB Bakanlar Kurulu'nun, DKOB'deki kurum ve kuruluşların Azerbaycan SSB egemenliğinden çıkarılmasını öngören 6 Mayıs 1989 tarihli karan durumu daha da gerginleştirdi.40 Bunun üzerine, Bakü’de ve diğer bölgelerde uygulanan olağanüstü hal rejimine rağmen, halk ülkedeki gelişmelere tepkisini göstererek Meydan Harekatı’ndan sonra ilk kez 28

39 Cafersoy, a.g.a. , s. 15. 40 Cafersoy, a.g.a. , s. 14. 22

Mayıs 1989'de, 1918'de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin ilan edildiği günde, Bakü’de gösteri yaptı.41 Sistemsiz bir biçimde yapılan bu gösterinin ardından 4 Haziran'da Bakü’nün Spartak (Spartakus) stadyumunda 1918-1920 dönemindeki Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin üç renkli bayrağının göklere çekildiği örgütlü bir gösteri daha yapıldı.42 Yukarıda belirttiğimiz gelişmeler ışığında, 16 Temmuz 1989'de Bakü’de AHC Kuruluş Kongresi yapıldı.43 Kongreye AHC 30 rayon şubesinden oy verme hakkı olan 196 ve gözlemcileriyle birlikte toplam 240 temsilci katıldı.44 Kongre AHC-GlM faaliyet raporunu, Azerbaycan'daki siyasi durumu, AHC-GiM'in basınla ilişkilerini, AHC Meramnamesi (Program) ve Nizamnamesi ile teşkilat konularını görüşerek karara bağladı.45 AHC Başkanlığına Ebülfez Elçibey'in seçildiği kongrede, ayrıca AHC Merkez İdare Kurulu, Denetim Kurulu, Meşveret Kurulu ve Yayın Kurulu oluşturuldu.46 Kongrede kabul edilen en önemli kararların başında AHC Program ve Nizamnamesi geliyordu. Programda kendini "cumhuriyetin bütün alanlarında köklü demokratikleşmeyi ve yeniden yapılanmayı savunan toplumsal bir teşkilat" olarak tanımlayan AHC'nin nihai amacı, Azerbaycan'da hukuk devleti ve gelişmiş demokratik toplum kurmak olarak belirtilmişti.47 Yönetim alanında, AHC ilke olarak Sovyet idare kurumları ile yönetilmeyi kabul etmekte, fakat bu kurumların gerçek anlamda halkın iradesine dayanışması ve kendi yönetim bölgesinde tam egemen olmasını istiyordu (madde 2.7). Ekonomi alanda, "bölgesel kendini yönetim" yaklaşımını kabul eden AHC, Azerbaycan toprakları, suları, madeni kaynaklar ve diğer doğal zenginlikleri üzerinde cumhuriyetin tarım ekonomik egemenliğini savunmaktaydı. 5-6 Mart'taki olağanüstü toplantıda Yüksek Sovyet, devlet başkanlığı kurumunun kaldırılmasını isteyen AHC'ye koalisyon hükümeti kurma teklifinde

41 Edalet Tahirzade, Elcibey, Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını 1999, s. 55. 42 Sultanov,Oktay, 80’li Yılların Sonu, 90’lı Yılların Başlarında Azerbaycan’da Politik Mücadele, Bakü,yy.1995 s, 67. 43 Tahirzade, a.g.e. , s. 56. 44 Edalet Tahirzade, Meydan 4 Yıl 4Ay, 2.cilt, s. 267. 45 Cafersoy, a.g.a. s. 15. 46 Cafersoy, a.g.a. s. 15. 47 Programa Narodnogo Fronta Azerbaydjana (AHC'nin Programı), 1989, 1. Obsie Prinsipi, (Genel İlkeler) madde 1.1. ve 1.2., s.1. Bu bölümde bundan sonra AHC'nin Programına yapılan bu göndermelerin tümu aksi belirtilmedikce bu kaynağa atif yapmaktadir. 23

bulundu, Toplantının ardından Başbakan 'la AHC Başkanı arasında koalisyon kurmak için niyet protokolü imzalandı, fakat protokolde bu hükümetin AHC Yüksek Meclisi'nin 8 Mart 1992 tarihli taleplerinin (Devlet Başkanlığı sisteminin kaldırılması, Yüksek Sovyet'in Anayasa kabulü dışındaki bütün yetkilerini Milli Meclis’e vermesi) yerine getirilmesinin ardından oluşturulacağı belirtiliyordu.48 Yakup Memmedov'un AHC'nin bu taleplerini gerçekleştirmek için 15 Mart'a kadar süre istemesi ve AHC'nin hiçbir gösteri düzenlenmemesine ilişkin istekleri kabul edildi. Fakat elde ettiği bu zaman zarfında önemli kadro değişiklikleri yapan Yakup Memmedov, Savunma Bakanlığı’na Rehim Gaziyev'i ve İçişleri Bakanlığı'na da Tahir Eliyev'i atama dışında hiçbir muhalefet temsilcisine hükümette görev vermedi. Değiştirilen diğer kadrolara ise eski komünist nomeklatüranın temsilcileri atandı. AHC taleplerinin gerçekleştirilmesi için verilen son gün olan 15 Mart yaklaştıkça Yakup Memmedov'un basın toplantıları ve televizyon konuşmalarında devlet başkanlığı seçimlerinin yapılması için hazırlıklar yapıldığı daha fazla belirginleşmeye başladı.49 İktidarın devlet başkanı seçimine gitme yönündeki çabaları ve koalisyon hükümeti için gerekli koşulları yerine getirmemesi, mevcut koşullarda Başkanlık sisteminin Azerbaycan için uygun olmadığını ve parlamenter demokrasiyi savunan AHC'nin tepkisini getirdi. Yüksek Sovyet'in 25 Mart'ta yapılan olağanüstü toplantısında muhalefet milletvekillerinin yeni anayasa kabulüne kadar devlet başkanlığı sisteminin kaldırılması önerisi kabul edilmedi.50 Görüşmeler sırasında AHC Başkanı yaptığı konuşmada aşağıdaki uyarıda bulundu: "Devlet başkanı seçmek için acele ediyorsunuz, secin, fakat üç ay sonra seçeceğiniz devlet başkanın bir yıl sonra düşüreceksiniz.- Devlet başkanı o ülkede seçilir ki, orada iktidarı elinde tutabilsin. Halk Cephesi veya başka bir siyasi grup onu düşüremesin. Ele kurumlar oluşturulmalıdır ki, devlet başkanını savunabilsin veya devlet başkanın diktatöre dönüşmesini engelleyebilsin".51 Muhalefetin itirazlarına rağmen, Yüksek Sovyet 25 Mart'ta verdiği kararla devlet başkanlığı seçimini 7 Haziran 1992'de yapma kararı aldı. Olayların bu şekilde

48 Cafersoy, a.g.a. , s. 42. 49 Cafersoy, a.g.a. , s. 42. 50 Cafersoy, a.g.a. , s. 43. 51 Edalet Tahirzade, Elcibey, Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999 s. 74. 24

gelişmesi üzerine AHC Yüksek Meclisi 27 Mart'ta seçime katılma kararı, 9 Nisan'da da Ebülfez Elçibey'i aday gösterme kararı aldı.52

2.4. EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN AHC BAŞKANLIĞI GÖREVİNDE

Yüksek Sovyet'in seçim kararı almasının ardından Merkez Seçim Kurulu AHC Başkanı Elçibey'in yanı sıra, Yüksek Sovyet'in Başkanı Yakup Memmedov, Profesör Nizami Suleymanov, Etibar Memmedov, İlyas İsmayılov ve Rafik Abdullayev'i de resmen aday olarak kayda aldı.161 Seçim sonucunda AHC adayın seçileceği giderek belirginleşirken, 2 Mayıs 1992'de Türkiye’den dönemin Başbakanı Demirel'le Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in Bakü'yü ziyaretleri ve Türkeş’in Elçibey'i destek mitingine katılması, AHC liderinin devlet başkanlığı şansını daha da pekiştirdi.53 Bu arada 9 Mayıs’ta Dağlık Karabağ’daki son Azerbaycan yerleşim bölgesi olan Şusa Errnenilerce ele geçirildi. Bu askeri yenilgi ülkedeki siyasi krizi daha da artırdı. Bu arada Mutellibov yandaşları Yüksek Sovyet önünde on bir gün süren mitingin ardından parlamentoyu Muteliibov'u tekrar iktidara getirmek için olağanüstü toplantı yapmağa zorladılar.54 253 milletvekilinin katıldığı 14 Mayıs’taki Yüksek Sovyet olağanüstü toplantısında Hocalı Soykırımını araştıran Meclis Komisyonunun, ilgili olayda Mutellibov'un hataları olduğu, fakat suç unsuru taşıyan sorumluluğu bulunmadığını belirten raporu okundu.55 Bunun ardından verilen teklif Üzerine Mutellibov'un istifasını kabul eden 6 Mart 1992 tarihli Yüksek Sovyet kararı iptal edildi. Toplantı aynı zamanda devlet başkanlığı seçimlerinin yapılmasına ilişkin 25 Mart 1992 tarihli kararı da iptal ederek seçim kampanyasının durdurulmasına karar verdi.56 Bu şekilde taraftarları Ayaz Mutellibov'un yeniden iktidara dönmesini sağlanmaya çalışırken, 15 Mayıs’ta AHC Genel Merkezi önünde yapılan gösteride, 14 Mayıs tarihli Yüksek

52 Cafersoy, a.g.a. , s. 43. 53 Tahirzade, a.g.a. , s. 76. 54Sultanov, a.g.a. , s. 191. 55 Cafersoy, a.g.a. ,s. 44. 56 Cafersoy, a.g.a. , s. 45. 25

Sovyet kararı devlet darbesi olarak tanımlanarak halk anayasal AHC yanlısı silahlı güç ve askeri araçların koruması altında Yüksek Sovyet'e doğru yürüyüşe geçerek yol üzerindeki önemli binaları ve Ulusal Televizyon binasını ele geçirdiler. Ayni gün saat 20.00'ye kadar devlet başkanlığı ikametgâhının boşaltılmaması durumunda uçaklardan bombardımanın başlayacağı uyarısı yapılmasını ardından Mutellibov bir Rus askeri uçağıyla ülkeyi gizlice terk etti. Olaylarda bir kişi ölmüş ve üç kişi de yaralanmıştı.57 Mutellibov'un iktidara dönüşünün engellenmesinin ardından ülkede iktidar fiilen AHC'nin eline geçti. 14 Mayıs kararlarının yasal temellerini ortadan kaldırmak için Yüksek Sovyet Başkan Yardımcısı ve AHC üyesi Tamerlan Garayev'in girişimleri ile Milli Meclis toplanarak Yüksek Sovyet'in 14 Mayıs’ta karar yetersayısı bulunmadığı gerekçesiyle o gün alınan kararlanın anayasaya aykırı olduğunu ilan etti.58 Fakat bu seferde devlet başkanlığı görevini yürüten Yakup Memmedov'un bu kararı imzalamaması yeni bir kriz doğurdu. Krizi çözmek için 16-17 Mayıs tarihlerinde AHC ve Yüksek Sovyet yöneticilerinin yanı sıra hükümet üyelerinin de katıldığı bir toplantıda yeni bir koalisyon hükümeti oluşturulması ve Yüksek Sovyet'e yeni bir başkan seçilmesi konularında uzlaşma sağlandı.5918 Mayıs'ta yapılan Yüksek Sovyet toplantısında Yakup Memmedov'un yerine başkanlık görevine AHC'den İsa Gemberov seçildi.60 Mutellibov'un ülkeden ayrılışının ardından AHC liderlerinden İsa Gemberov'un Yüksek Sovyet Başkanı seçilmesi, AHC'nin siyasi arenadaki gücünün muhalefetten iktidar alanına taşınmakta olduğunun en önemli göstergesidir. Bu durum Ebülfez Elçibey’in başkanlığı seçimlerindeki şansını artırdı ve muhalif adaylardan Etibar Memmedov'un adaylıktan çekilmesinde etkili oldu. İnisiyatifi tamamen ele geçiren AHC, seçim sürecinin devam etmesini ve 7 Haziran 1992'de devlet başkanlığı seçimlerinin yapılmasını sağladı. Merkez Seçim Komisyonu'nun 13 Haziran'da yaptığı resmi açıklamaya göre geçerli

57Dimitri Furman, "Üçüncü Dünya’ya Dönüş (Azerbaycan Demokrasisinin Kederli Tarihi)" Azadlıq, 16 Eylül 1993. 58Sultanov, a.g.a. , s. 203. 59 Cafersoy, a.g.a. , s. 45. 60 Edalet Tahirzade, a.g.a. , s. 80. 26

oyların % 59,4'unu alan Ebülfez Elçibey'in 16 Haziran'da yemin ederek devlet başkanlığı görevini devralmasıyla bir sene sürecek AHC iktidarı resmen başladı.61 Elçibey’in aldığı oy oranı Sovyet Cumhuriyetleri içinde bulunduğu durum açısında dikkat çekicidir. Azerbaycan dahil Kazakistan ve Türkmenistan gibi Türk cumhuriyetlerinde gerçekleştirilen seçimlerde iktidarlar %90 altında oy almamaktadır. Çünkü cumhuriyetlerde iktidarda bulunan kişiler baskıcı bir yönetim uygulamakta, seçimlerde de muhalefet ve halk üzerinde baskılarına devam etmektedirler. Böylece onların aldıkların oy oranları yüksek seviyede oluyor. Elçibeyi’in iktidara gelişinde aldığı oy oranı ülkenin içinde bulunduğu zor şartlara rağmen diğer seçimlere göre bu seçimim daha demokratik ortamda geçtiğinin göstergesidir. Ebülfez Elçibey önderliğindeki Azerbaycan halkının, demokratikleşme alanında attığı adımlar bütün medenî dünyanın takdirini kazanmıştır. İktidara gelen AHC ciddi sorunlarla karsı karşıyaydı. Daha sonra Elçibey iktidara geliş arifesinde ülkedeki durumunu bu şekilde tasvir edecektir: "Siyası anarşi, çeşitli silahlı güçler arasındaki çatışma, devlet kurumlanın faaliyetsizliği ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmişti. Ayrıca; 1. Devletin Ulusal Ordu kurulmasına yönelik olumsuz tutumu önce Hocalı soykırımına, ardından Şuşa ve Laçın’ın işgal edilmesine ve ülkede baskınlık furyasının esmesine, hatta Berde, Yevlah ve Gence kentlerinden halkın göçmesine neden olmuştu. 2. Ülkede merkezi yönetimin yokluğu, anarşi ve suçun artmasına olanak vermekteydi. Organize suç örgütleri başkent ve rayonlarda açık faaliyet gösteriyor, insanlar açıkça yasadışı silahlarla dolaşıyordu. 3. Ülkenin zenginlikleri süpürülüyordu. Yerli ve yabancı kişiler sınırlarını kendisi kontrol edemeyen, gümrük ve ulusal parası bulunmayan ülkemizden on binlerce büyük ve küçükbaş hayvan, büyük miktarda inşaat malzemelerini, teknik araçları ve değerli hammaddeyi yurtdışına taşıyordu. Ülkeden çıkarılan mal, getirilenlerden üç – dört kere azdı. Özelleştirme yasası çıkarılmasına rağmen, üst düzey görevliler

61 Cafersoy, a.g.a. s. 46.

27

görevlerini kötüye kullanarak müesseseleri yasadışı biçimde özelleştirmekteydiler. Eski ekonomik ilişkilerin bozulması ve anarşi 1992 yılının ilk dört ayında ülkedeki sanayi üretimin önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde kırk oranında düşürmesine neden olmuştu. Ziraat alanında daha önce yapılması öngörülen on bin hektar alanda tahıl ve pamuk yetiştirmek için gerekli olan ekim bile yapılmamıştı. Bir buçuk yıl geçmesine rağmen devlet bütçesi henüz belirlenmemişti. Vergi sisteminin bulunmaması nedeniyle on milyar ruble vergi dışı kalmıştı. 4. Ülkenin bağımsızlığı ilan edilmişse de bunun gerçekleşmesi için hiçbir çaba gösterilmemiştir. Bağımsız dış politikanın bulunmaması Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı konusunda uluslararası arenada yanlış bir irnaj oluşturmuştu".62 Sorunlar bununla da bitmiyordu. Azerbaycan’ın temel ihtiyaç maddeleri stokları ve üretilmiş petrol stokları tükenmiş, yedi milyon nüfuslu ülkenin Merkez Bankası'nda toplam bir buçuk milyon dolar ve on milyon ruble para kalmıştı.63 Bu koşullar altında iktidara gelen Elçibey, yapacaklarını temel ilkeler halinde Seçim Programında belirtmişti. İç politikada ülkenin toprak bütünlüğünü ve vatandaşların güvenliğini sağlamayı, vatandaşların kişisel ve siyasi haklarının uluslararası normlara uygun olarak gerçekleşmesini sağlayacak siyasal sistemi oluşturmayı vaat eden Elçibey, bu ortamı sağlayacak demokratik toplumun yasal temellerini oluşturmak için yeni bir anayasanın yapılmasını esas koşul olarak görüyordu. Ayrıca ülke güvenliğinin sağlanması ve Karabağ sorununun çözümünde etkin garantör olarak ulusal ordunun kurulmasının şart olduğu ifade ediliyordu. Karabağ krizinin çözümü konusuna iç politika bölümünde yer verildiği programda, bu sorunun çözülmemesi durumunda siyasi bağımsızlığın ve iktisadi gelişmenin mümkün olamayacağı belirtilerek, çözümün BM Nizamnamesi ve AGİK ilkeleri çerçevesinde sağlanabileceği savunuluyordu.64

62 "Ebülfez Elçibey'in AHC II. Olağanüstü Kurultayındaki Konuşması", Azadlık, 8 Aralık 1992. 63 Edalet Tahirzade, Ebülfez Elçibey, "Bağımsızlık: İkinci Girişim", Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999, s. 336. 64 "Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Adayı Ebulfez Elçibey'in Seçim Programı", İç Politika Bölümü, Azadlık, 3 Haziran 1992, s. 5. 28

İktisadi alanda ülke ekonomisinin tamamen yeniden kurulması, özel mülkiyet ve piyasa ekonomisine dayanan ve uluslararası uygulamayı esas alan etkin ekonomik kurumların oluşturulması isteniyor, Azerbaycan’ın uluslararası ekonomik faaliyetlere aktif katılımının sağlanması yönünde politika izleneceği belirtiliyordu. Piyasa ekonomisinin yasal temellerinin oluşturulması ilk iş olarak kabul ediliyor, özelleştirme, iç pazarın korunması, toprak reformunun yapılması, ulusal para, maliye ve gümrük sisteminin oluşturulması öngörülüyordu. Sosyal güvenlik ve demografik alanda toplumun her üyesinin saygın biçimde yaşamasını sağlayacak ve Azerbaycan halkının milli geleneklerini dikkate alan bir politikanın uygulanacağı ifade ediliyordu. Ayrıca, vatandaşların maaşlarından devlet bütçesi, tıbbi yardım ve benzeri sektörler için yapılan kesintileri azaltmayı öngören yeni sosyal güvenlik programının gerçekleştirileceği, devlet sosyal güvenlik sisteminin yanı sıra bazı sigorta sistemine izin verileceği de belirtilmekteydi.65 Hukuk alanında, halkın kendi kaderini belirleme hakkını kullanarak devletini kurmasını temel alan ve her bir vatandaşın temel ve siyasi haklanın bütünlüğü ilkesi ile sınırlanan demokratik iktidar (çoğunluğun iktidarı) kabul ediliyordu. Hukuk sisteminde demokratik ıslahatların yapılacağı, mahkeme sisteminin değiştirileceği, yeminli mahkemeler sisteminin kurulacağı ve cezaevleri sisteminin iyileştirilmesi için önlemler alınacağı vaat ediliyordu.66 Etnik ilişkilerde hakların eşitliği, kendi kaderini tayin etme, bağımsızlık ve milli ihtiyaçların gerçekleştirilmesinde, ülkede yaşayan bütün etnik grupların kültür, dil ve geleneklerinin korunması ve gelişimi için her türlü fırsatın sağlanacağı ifade ediliyordu. Ayrıca kuzey ve güney Azerbaycan Türklerinin etnik ve kültürel bütünlüğünü sağlamak amacıyla ortak tarih, edebiyat, sanat ve Azerbaycan Türklerinin sosyo-ekonomik ve siyasi hayatını araştıran ortak kurumların kurulması, devlet dili ilan edilen Türkçenin gerçekten bu statüye ulaşması için çaba gösterilmesi, yurtdışındaki Azerbaycanlılarla ilişkilerin geliştirilmesi de vaatler arasındaydı.67

65 Cafersoy, a.g.a. , s. 49. 66 Cafersoy, a.g.a. , s. 50. 67 Cafersoy, a.g.a. , s. 50. 29

Kültür, bilim ve eğitimde gelişmenin sağlanması için devlet politikası oluşturulması ve kişisel girişimleri teşvik için uygun koşulların sağlanması, bu alanlardaki hantal bürokratik yapının lağvedilerek mali desteğin artırılması, milli ihtiyaçlara ve çağdaş normlara uygun olmanın yanı sıra biçim, model ve program çeşitliliğini temel alan yeni bir ulusal eğitim doktrininin hazırlanıp gerçekleştirileceği yönünde beyanlarda bulunuluyordu.68 Maneviyat ve din alanında inanç ve din farklılığını kabul eden, her türlü fanatizmi reddeden, bütün dinlerin özgür gelişimini garanti eden bir devlet politikasının izleneceği ve dindarlara dini ihtiyaçlarının gerçekleştirilmesi için uygun ortam oluşturulacağı ifade edilerek, bütün ibadet yerlerinin onarılarak dindarlara iadesi, dini eğitim yapılmasının önündeki bürokratik engellerin kaldırılması öngörülmekteydi.69

68 Cafersoy, a.g.a. , s. 50. 69 Cafersoy, a.g.a. , s. 51.

ÜCÜNCÜ BÖLÜM EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN İKTİDARDAKİ BİR YIL BOYUNCA İZLEDİĞİ POLİTİKALAR

3.1. DÖNEMİN SİYASİ VE SOSYAL DURUMU

Azerbaycan egemenliğini ilan ettiğinde iktidarda Sovyet yanlısı olan Ayaz Mutallibov bulunmaktaydı. Bu dönemde Azeri-Ermeni çatışması giderek bir sıcak savaşa dönüşme eğilimi göstermiştir. Başta Baltik Ülkeleri olmak üzere, pek çok Sovyet Cumhuriyeti’nde “Halk Cepheleri” kurulmaya başlanmıştır. Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) fikri 1988 yılında düşünce olarak doğmuş, kurulmasından sonra parlamento tarafından da onanmıştır. 1988 Nisan’da başlayan kitle hareketi milli direniş özellikleri kazanmaya başlamış, bu gelişme üzerine Moskova, 24 Kasım’da ordusunu Bakü’ye göndererek direnişi dağıtmaya girişmiştir. Ancak yaklaşık bir milyon insanın bulunduğu miting meydanına Sovyet ordusu girememiştir. Halk hareketi sürerken, içinden çıkan birçok lider başarılı bir sınav vermiştir. Hareketten sonra tutuklananlar KGB sorgularına alınmışlar ve hapis cezasına çarpıtılanlar olmuştur.70 16 Temmuz 1989’da Bakü’de AHC Kuruluş Kongresi yapılmış ve AHC’nin başkanlığına Ebülfez Elçibey seçilmiştir. Kendine Mehmet Emin Resulzade ve Atatürk’ü örnek alan Ebülfez Elçibey’in önderliğindeki AHC ülkede söz sahibi bir hareketti ve bağımsızlığın arkasındaki asıl kahramanlar onlardı. AHC’nin çabalarıyla Azerbaycan bağımsız oldu. Sovyetlerin Ruslaştırma politikalarına direnen ve bu politikayı eleştiren Elçibey, tanınan bir Türk milliyetçisi idi. Ebülfez Elçibey milletinin adının Türk, Azerbaycan’ın ise Türk dünyasının bir parçası olduğu gerçeklerini söyleyerek Moskova’nın politikasını eleştirdiği için hapse atılmıştı.71

70 Ahmet Polat. Azerbaycan Makro Müşavirlik Yayıncılık. Anakara. 2004, s. .28-29. 71 Nesib Nesipli; “Azerbaycan ve Moskova-Erivan-Tahran İttifakının Jeopolitik 31

1989 Ekim’inde Halk Cephesi, Sovyet tarafından bir siyasal kuruluş olarak kabul edilmiştir. Halk Cephesi’nin programına göre Azerbaycan Sovyetler Birliği içinde, siyasal, ekonomik ve kültürel egemenliğe sahipti ve kendi milli bayrağı olacaktı. Azerbaycan halkına da “Azeri Türkleri” denecekti. Halk, Müttalibov’dan ziyade AHC’ye itibar ediyordu. Mütellibov, iktidarı süresince muhalefetle iyi ilişkileri sağlamamış dolayısıyla iktidar ile AHC arasındaki ilişkiler gerginleşmişti. AHC’nin girişimi ile 8 Temmuz'da, muhalefeti bir araya getiren "Demokratik Azerbaycan" seçim bloğu oluşturuldu. Bloğun seçim manifestosunda hukuk devleti kurulması, Azerbaycan devlet egemenliğinin parlamento kararları ile gerçekleştirilmesi, politik ve ekonomik alanda gerçek anlamda çoğulculuğun sağlanması gibi ilkeler dikkati çekmekteydi. İktidarın muhalefete uyguladığı baskılar çerçevesinde resmi basında AHC’ ye yönelik kampanyalar artmış, 14 Temmuz'da Azadlık gazetesi kapatılmış ve yalnızca 1990 yazında gözaltına alınan AHC üyelerinin sayısı 250'yi bulmuştur.72 7 Haziran 1992’de Azerbaycan’da gerçekleşen Devlet Başkanlığı seçimlerini AHC lideri Ebülfez Elçibey kazanmıştır.73 Elçibey, iktidar olduğu durumda gerçekleştirmek istediklerini temel ilkeler halinde seçim programında belirtmişti. İç politikada ülkenin toprak bütünlüğünü ve vatandaşların güvenliğini sağlamayı, vatandaşların kişisel ve siyasi haklarının uluslararası normlara uygun olarak gerçekleşmesini temin etmeye dönük siyasal sistemi oluşturmayı vaat eden Elçibey, bu ortamı sağlayacak demokratik toplumun yasal temellerini oluşturmak için, yeni bir anayasanın yapılmasını esas koşul olarak görüyordu. Ayrıca ülke güvenliğinin sağlanmasının ve Karabağ sorununun çözümünde etkin garantör olarak milli ordunun kurulmasının şart olduğu ifade ediliyordu. Karabağ sorununun çözümlenmemesi durumunda, siyasi bağımsızlığın ve iktisadi gelişmenin mümkün olmayacağı ve çözümün

Kuşatması” Stratejik Analiz, cilt 1, sayı 4, (Ağustos), Ankara,2000, s.145. 72 Nazim Cafersoy, “Azerbaycan'da Bağımsızlığın Diğer Adı: Ebülfez Elçibey”, Stratejik Analiz Dergisi, ASAM Yay, cilt, 1 ayı 5, Eylül 2000, s. 12. AHC’nin programı hakkında geniş bilgi için bkz: Ahmet Polat, a.g.a. s. 25-50. 73 Elçibey,oyların % 59.4’nü kazanmıştır. Kaynak http: //www.tika.gov.tr/ülke-profilleri.asp 32

BM nizamnamesi ve AGİK ilkeleri çerçevesinde sağlanabileceği savunuyordu. Dış politikada Azerbaycan'ın, BM Nizamnamesi ve AGİK kararlarına, eşit haklara ve karşılıklı çıkarlara dayalı dış politika izleyeceği ifade ediliyordu. Ayrıca programda, piyasa ekonomisine geçiş, hukuk devleti kurma, azınlıklara kültürlerini koruma ve geliştirme konusunda devlet desteği, kültür, bilim ve eğitimde gelişimin sağlanması gibi konular yer alıyordu.74 Elçibey döneminde, Stalin’in 1937'de adını “Azerbaycan Dili” olarak değiştirdiği “Türk Dili” 22 Aralık 1992'de Milli Meclis'in kararıyla devletin resmi dili olarak kabul edilmiş, daha sonra 25 Aralık'ta, yine Stalin'in zorla kabul ettirdiği Kiril alfabesinin yerine Latin alfabesine dönülmesi onaylanmıştır. Uygulamada da milli dilin, resmi dairelerde devlet dili statüsüyle kullanılması sağlanmıştır. Bir yandan kültürel alanda Türklük bilincinin güçlendirilmesi yönünde politikalar uygulanırken, öte yandan da ülkedeki etnik azınlıkların kültürel varlığını korumalarını ve geliştirmelerini öngören 16 Eylül 1992 tarihli Devlet Başkanı kararnamesi imzalanmıştır. Eski SSCB coğrafyasında türünün tek örneği olan bu kararname kapsamında, ülkedeki etnik azınlıkların kültürel varlıklarını koruma ve geliştirme çabaları devlet tarafından desteklenmiş, AHC iktidarı döneminde Bakü'de yaklaşık 30 kültür merkezinin kurulmasına yardım edilmiş, ayrıca etnik azınlıkların dört gazetesine devlet tarafından mali yardım yapılmış, kendilerine devlet televizyon ve radyosunu kullanma olanakları sağlanmıştır. AHC iktidarının önündeki en önemli sorunlardan biri de milli ordunun kurulmasıydı. AHC, milli ordu kurulması ve Karabağ savaşının yürütülmesinde önemli adımlar attı. Ordu kurulmasında uygulanan politika sonucunda, 1992 Ağustos'unda Azerbaycan 15 bin asker ve bundan biraz fazla sayıda gönüllülerden oluşan bir askeri güce sahip oldu. Azerbaycanlı subayların sayı ve nitelik bakımından yetersizliği nedeniyle Milli Ordu’da bir yandan eski Sovyet Ordusu'nun Rus, Ukraynalı etnik kökenine sahip subaylar kullanılırken, öte yandan da yeni subaylar yetiştirilmek üzere Türkiye'nin askeri okullarına öğrenciler gönderildi.75

74 Cafersoy, a.g.m. s. 15-16. 75 Cafersoy, a.g.m. s. 18-19. 33

Elçibey, ülkede bulunan Rus askeri tesislerini kapatmış ve buradaki Rus birliklerini çıkartmayı da başarmıştır.76 Elçibey’in seçimleri kazanması, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerindeki yoğun dönemin başlangıcı olmuştur. İdeolojik görüş itibariyle milliyetçi olduğunu belirten ve Atatürk hayranlığını sık sık dile getiren Devlet Başkanı Elçibey “Türkiye Azerbaycan’ın dış politikasının başköşesinde yer tutacaktır” diyerek Türkiye’ye atfettiği önemi ortaya koymuştur. Ayrıca Elçibey, Türkiye’yi Azerbaycan’ın stratejik ortağı olarak gördüklerini, hatta dış politikalarını Türkiye’nin stratejik çıkarlarına zarar vermeyecek biçimde yürütmeye çalıştıklarını belirtmiştir. Elçibey, 28 Ekim-5 Kasım 1992 tarihlerinde 9 günlük Türkiye ziyareti gerçekleştirmiştir. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılan Elçibey, 31 Ekim 1992’de Ankara’da gerçekleştirilen ilk Türk Devletleri Zirvesi’ne katılarak ortak beyannameyi imzalamıştır. 2 Kasım 1992’de Ankara’da Azerbaycan Büyükelçiliği açılmış, iki ülke arasında ticaret, ulaşım, suçluların iadesi ve diğer konularında anlaşmalar imzalanmıştır. Bu anlaşmalar içerisinde en önemlisi olan İşbirliği ve Dayanışma Anlaşması çeşitli alanlarda ilişkileri geliştirmeyi ihtiva eden 12 maddeden oluşmaktaydı. İlgili anlaşma 10 yıllık süre için imzalanmış ve önceden bildirim ile 5 yıl daha uzatılması öngörülmüştür. İmzalanan anlaşmalarla, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin ekonomik alanda geliştirilmesi amacıyla Türk işadamlarına kolaylıklar sağlanmıştır.77 İçerideki kimlik oluşumu Elçibey’in milliyetçi politikaları çerçevesinde şekillendirilmek isteniyordu. Bu dönemde ülkede en çok tartışılan konu Azerbaycan'da konuşulan dilin ne olduğuydu. Yukarıda değinildiği gibi, 1992’de kabul edilen anayasada resmi dil “Türkçe” olarak kabul edilmiştir. Elçibey, Sovyetler döneminde dayatılan “Azerbaycan milleti” ve “Azerbaycan dili” gibi kavramları reddederek, Azerbaycan’ın Türk dünyasının bir parçası olduğunu kabul ediyordu. Bu dönemde Azerbaycan, geçiş süreci dönemini

76Ali Faik Demir, “Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya Yönelik Dış Politikası”, Faruk Sönmezoğlu(der), Türk Dış Politikasının Analizi. DER. Yayınları, İstanbul 2007, s.720. 77Araz Aslanlı, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Platin yayınları Ankara 2005, s.242-243. 34

yaşamıştır. Sovyetler döneminde benimsetilmeye uğraşılan toplumsal değerlerin yerine milliyetçilik gibi değerler getirilmiştir.78 Elçibey’in izlediği milliyetçi politikalar AHC’nin, anti-komünist ve milliyetçi cephe hareketinin öncüsü olmasına yol açmıştır. Bu durum Rusya’da büyük rahatsızlık yaratmıştır. 4 Haziran 1993’te Elçibey’e karşı, ipuçları öteden beri ortada olan darbe girişimi başlatılmıştır. Bu dönemde Ermeni işgallerinin engellenememesi, Azerbaycan kamuoyunda üzüntü ve kızgınlık yaratmıştır. Rus yanlısı olarak bilinen Albay Suret Hüseyinov, 4 Haziran 1993 tarihinde Gence kentinde ayaklanma çıkartarak Elçibeyi'i iktidardan indirmeyi amaçlamıştır. Bu teşebbüs bir hükümet darbesi idi. Nisan 1993’ten itibaren Rusya Federasyonu “Yakın Çevre Doktrini”ni resmen kabul etmiş ve böylece SSCB’den ayrılan bölgelerin kendi “arka bahçesi” olduğunu ilan etmiştir. Doğal olarak Rusya’nın çekildiği bölgelerde hala güçlü bağlantıları ve manipülasyon kuvveti vardı. Nazım Cafersoy, bu doktrinin kabul edilmesiyle Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını vurgulayarak darbenin Rusya tarafından desteklenmiş olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadır. Cafersoy'a göre, Rusya’nın Azerbaycan’a daha katı davranması; Ermenileri saldırılar için teşvik etmesi ve hatta Rus askerlerinin Kelbecer işgaline katılması biçiminde gelişmiştir. 26 Mayıs’ta Azerbaycan’ı terk eden son Rus tümeninin ayrılmadan önce Azerbaycan Savunma Bakanlığı’na bırakması gereken silahları AHC iktidarını sona erdiren 4 Haziran darbesinin liderine bırakması ise bu dönemin doruk noktası olmuştur.79 Azerbaycan ordu birliklerinin Bakü’ye yönelmesi; yeni Ermeni saldırıların gerçekleşmesi ve ülkede bulunan etnik grupların ayaklanmasıyla sonuçlanmıştır. Albay Ali İkram Hummedov liderliğinde ayaklanan Talışlar,

78 Şule Yanar, “Azerbaycan’da Ebulfez Elçibey Döneminde Türk Kimlik Oluşumu”,(s. 577-638) Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri, Der.Yrd.Doç.Dr. Bekir Günay IQ Yayıncılık, Mayıs 2005 İstanbul, s. 621. 79 Cafersoy, a.g.m. s. 293. 35

Lenkeran merkezli Talış Cumhuriyeti’ni kurduklarını ilan etmişlerdir. Ali İkram Hummedov, olayı bölge dışı tahriklerin bir ürünü olarak değerlendirilmiştir.80 Yine, Lezgiler de Dağıstan’ın güneyinde yaşayan Lezgiler ile birlikte özerk bölge kurmak yönündeki isteklerini ortaya atmışlardır. Lezgiler’in hareketinin adı Samur Hareketidir.” Talışlar ise “Talış Halkının Partisi” içinde örgütlenmiştir. Ancak bu parti sonradan “Azerbaycan Halklarının Eşitliği Partisi” adını almış ve yasal zeminde faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu yaşanan olaylar, bölgede Rusya’nın hala güçlü olduğu izlenimini uyandırmıştır.81 Türkiye ise darbe girişimi esnasında Elçibey’in meşru devlet başkanı olduğunu ifade etse de, darbeyi önlemek ve Elçibey’e destek vermek adına herhangi bir somut adım atmamıştır. Türkiye'nin tutumu, diplomatik bir açıklamadan öteye gitmemiştir. Darbe sırasında Türkiye bu sürece diplomatik müdahale yapma konusunda da yavaş kalmıştır. Bu tarihten sonra kısa sürede Azerbaycan’da Elçibey iktidarı fiili ve daha sonra hukuki olarak sona ermiş, Haydar Aliyev dönemi başlamıştır.82 Gorbaçov'un Sovyet sisteminde reform yapmak amacıyla ekonomide Perestroyka ve siyasi yapıda Glasnost politikaların uygulama girişimleri Sovyet sisteminin bir parçası olan Azerbaycan’ı da etkilemiştir. Özellikle siyasi alanda liberalleşme girişimleri Azerbaycan'daki siyasi mücadeleye ivme kazandırmış, siyasi alanda serbestliğin artmasına olanak tanıyan yasanın çıkarılmasıyla beraber, 1986 yılından itibaren ülkede siyasi amaçlı dernek, kurum ve kuruluşların sayısı hızla artmıştır.83 Ermenilerin Karabağ konusundaki girişimlerinin haklin siyasi katılımlarının artırması da bu sureci hızlandırmıştır. Karabağ olayları nedeniyle kitleselleşen siyasi hareketçilik ve tepki halkın giderek daha sık ve geniş katılımlı gösteriler yapması

80Yaşar Kalafat, “Azerbaycan-İran Bağlamında Güney Kafkasya’da Etno-Sosyal Yapı”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, İlkbahar 2001, cilt 7,sayı 1, s.226. 81Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”. Baskın Oran(ed.) Türk Dış Politikası,Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,Belgeler, Yorumlar. cilt 2. 8.Baskı. İstanbul.İletişim Yayınları, 2005, s. 405. 82Araz Aslanlı, a.g.a. s.143-144. 83 Nazim Cafersoy, ”Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası (Haziran 1992-Haziran 1993)” Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, 2001, s.10. 36

ile kendini belli etmiştir. Bu hareketlilikse, zaman içinde amaca ulaşmak için toplumsal örgütlenmeyi ihtiyaç haline getirmiştir.

Azerbaycan'daki ilk sosyo-politik teşkilatlanma girişimleri aslında Karabağ olayları patlak vermeden önce olmuştur. Bunlar arasında 1987'de Bakü'de Azerneşr binasında ilk toplantısını yapan Çenlibel Birliği önemli bir örnektir. Asıl amacı milli kültürü koruyup geliştirmek olan ve üyeleri arasında ülkenin ünlü aydınları, öğrenciler ve işçiler bulunan bu birlik kısa sürede siyasi faaliyetlere yönelmiş, bazı toplantılarına Ebulfez Elçibey de katılmıştır.84 Öte yandan, Karabağ’da olayların tırmanması, Ermeni saldırılarının artması, Ermenistan'dan Azerbaycanlıların kovulması ve bu soruna Azerbaycan'daki komünist yönetiminin çözüm bulamaması tüm bu oluşumları bir araya getirecek bir teşkilatlanma zaruretini giderek öne çıkarmıştır. Çünkü "1988 yılının başlarında ideolojik ve siyası nitelikli Ermeni saldırıları başladığı zaman Azerbaycan'da bu saldıranları önleyecek ne bir devlet, ne de kendini savunabilecek bir sivil toplum vardı".85 Bu çerçevede, milli çapta bir örgütlenmeye duyulan ihtiyaç ve "ahaliyi Ermeni saldırılarından korumak için bir savunma cemiyeti" kurma teklifi, açıkça ilk olarak Ebülfez Elçibey'in 16 Mart 1988 tarihinde Bilimler Akademisinde yapılan mitingdeki konuşmada dile getirilmiştir.19 Ardından, Elçibey 16 Mayıs 1988 tarihinde şimdiki Azadlık Meydanı (eski adi Lenin Meydanı) yapılan mitingde Azerbaycan Savunma Cemiyeti'nin kurulduğunu açıkladı. 861988 yazında ise Bakü Alimler Kulübü (Bakü Bilim Adamları Derneği) adı altında faaliyet gösteren bir grup Azerbaycan aydını tarafından daha önce Baltik cumhuriyetlerinde kurulan "Halk Cephesi" örgütlerini örnek alan ve SSCB içinde cumhuriyetin egemenliğini sağlamayı amaçlayan Azerbaycan Halk Cephesi (AHC)'ni oluşturmak için bir inisiyatif grubu kuruldu.87 Bu Grup AHC'nin Nizamname ve Program tasarılarını hazırlamak için çalışmasının yanı sıra, Cumhuriyetin ekonomik sorunlarının ve Azerbaycan halkının

84 Cafersoy, a.g.a. s. 11. 85 Cafersoy, a.g.a. s. 11. 86 Cafersoy, a.g.a. s. 11. 87 Aydın Balayev, Azerbaydjanskoe Natsionalnoe Dvijenie: Ot Musavata Do Narodnogo Fronta (Musavat'tan Halk Cephesine Azerbaycan Ulusal Harakeketi, Bakü,Elm, 1992, s. 38. 37

tarihsel geçmişine ilişkin sorunlarını konu edinen çeşitli seminerler düzenleyerek, o güne kadar Azerbaycan'da sayılan onlarla ifade edilen sivil örgütlerin temsilcileriyle görüşmeler yaptı.88 Söz konusu örgütlerden biri de 26 Ekim 1988 tarihinde kurulan Varlıq (Mevcudiyet) teşkilatıydı.89 Daha önce var olan bazı küçük oluşumları bir araya getirerek kurulan bu örgütün temel amacı, cumhuriyetin toplumsal, siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel sorunlarını çözümüne halkın geniş katılımını sağlamaktı.90 Daha sonra bu örgüt AHC İnisiyatif Grubu'yla birlikte AHC'nin temelini oluşturdu.

3.2. 17 KASIM – 5 ARALIK 1988 MEYDAN MİTİNGLERİ

Azerbaycan'da siyasi örgütlenme girişimleri hızla sürerken, ayni surecin temelini oluşturan kitlesel siyasi hareketlilik Karabağ’daki gelişmeler nedeniyle yeni bir ivme kazanmıştır. Kasım 1988'in ortalarında Ermenilerin Dağlık Karabağ’da Azerbaycan halkı arasında tarihsel bir anıt gibi anlam taşıyan Tophane ormanını toptan imha etmeleri, Azerbaycan'da geniş, milli tepkiye neden olarak 17 Kasım - 5 Aralık arasında Bakü’nün Azadlık Meydanı’nda gerçekleştirilen, daha sonraları "Meydan Harekatı" olarak adlandırılacak gösteriler serisini başlattı. 18 Kasım mitinginde gündeme gelen en temel sorun, Ermenistan'dan kovulan Azerbaycanlılar ile halen orada yaşamakta olanların sorunlarını, Dağlık Karabağ çatışmasının sorunlularının amaçlarının ortaya konması ve sorunun çözümü için neler yapılması gerektiğiydi.91 Katılımcı sayısı giderek artan "Meydan Harekatı" gösterilerinde milli mücadele söylemi zamanla daha belirgin hale gelmiş, "Yaşasın Bağımsız Azerbaycan", "Yaşasın Birleşik Azerbaycan", "Türk Milletine Aşk Olsun" ve "Azerbaycan Türklerinin İsmi Geri Verilsin" gibi sloganlar atılmaya başlanmıştır.92 Mitinglerin yapıldığı alanda dağıtılan bildirilerde "Sorunları Çözecek Tek Güç Halk Birliği- Azerbaycan Halk Cephesi partisinde olduğuna rastlanmakta, konuşmalarda ise daha çok millileşmeye, bağımsızlığa ilişkin görüşler dile getirilmekteydi.

88 Cafersoy, a.g.a. s. 12. 89 Edalet Tahirzade, Elcibey, Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999, s. 54. 90 Balayev, a.g.e., s. 38. 91 Cafersoy, a.g.a. s. 12. 92EdaletTahirzade, Meydan 4 Yıl 4Ay, 2.cilt, Bakü, Ay-Ulduz, 1997, s. 114. 38

17 gün süren Meydan Destanı denilen fenomen Yurt Öğrenci Birliğinin eylemleriyle başlamıştı ve ilginçtir ki Elçibey’in öğrenciyken kaldığı yurtta kalanlar söz konusuydu. Filoloji, Doğubilim, Tarih, Kütüphanecilik – Bibliyografya, Coğrafya, Gazetecilik ve Medya Fakültesi öğrencileri geceye doğru Meydanı işgal ederek gösteri yaptılar. Mikrofon yoktu, amatörce sloganlar atılıyor, kimileri yurda yatmaya giderken ötekiler geliyordu ve metro 00.30’da kapanana kadar böyle devam etti. Elçibey mitinglere ikinci gece katıldı ve sonra Meydan’ın lideri oldu. 18.11.1988’de Elçibey Meydandakilere şöyle diyordu: “Önümüzde üç sorun var: 1) Ermenistan’da daimi ikamet yerlerini terk etmek zorunda kalmış ve Azerbaycan’a kaçmış on binlerle insanın kaderi. 2) Halk Ermenistan SSC’de kalan Azerileri güvenliğinin, milli hak ve özgürlüklerinin sağlanması; 3) Yukarı (Dağlık) Karabağ meselesi. Bizi ülkeye ve dünya kamuoyuna çapulcu, köktendinci, doğu barbarları, demokrasi düşmanları diye tanıtmak istiyorlar. En azından Azerbaycan yönetiminin halkın yanında olmasını ve satılmamasını sağlamalıyız”93 Artık 50 yaşına gelmiş Elçibey rejim karşıtı milliyetçi olarak tanınıyordu ve tabii hemen mitinglerin bilge ve yöneticisine dönüştü, ayrıca Azerbaycan SSC yetkilileri, parti ve hükümet liderleri de onunla temas halindeydiler. Çünkü gençlerin duygusal tutumu ve maceracılığından çekinen yönetim, mitingleri başka şekilde kontrolde tutma mekanizmasına sahip değildi. Elçibey ise Meydan mitinglerinin, Azeriler için ilk demokrasi denemesi olduğunu kaydederek, mitingcilerin değil, 70 yıl içinde halkın miting, gösteri ve toplantı özgürlüğünü elinden alanların suçlu olduklarını dile getirmekteydi. Ayrıca bu mitinglerde o, halkın rejime karşı örgütlenmesi ve Azerbaycan Halk Cephesi kurulması için kamuoyu oluşturmaya çalışıyordu, bunun propagandasını yapıyordu. O sırada parti ve devlete ait basın, TV ve radyo Elçibey’i ve

93 Derleme, s. 10 – 11. 39

mitingleri açıkça görmezden geliyor, Meydandakileri holigan, çapulcu, çeteci, lümpen diyerek aşağılıyordu. Rejimin bu provokatör tutumu mitinglerde daha aşırı tepkilere yol açmaktaydı. Mitingler, bu öğrencilerin girişimiyle Hükümet Sarayının denize bakan tarafında, Lenin Meydanında başladı ve burada, devasa binanın dibinde Lenin’in bayağı büyük heykelinin çevresinde tribün şeklinde bir yerdir ve resmi tören ve bayramlarda parti de devlet yöneticileri buradan halka seslenir ve geçit resimlerini yönetirlerdi. Şimdi Lenin heykelinin altında gençler protesto eylemleri yapıyorlardı ve Lenin Meydanı işte o günlerde Azatlık Meydanı adını aldı fakat H.Halilova heykeli bu Meydan mitingler zamanı parçaladıkları hakkında iddia ediyor oysa heykel iki yıl sonra yıkılmıştır.94 Meydanda iyi kötü organizasyon sağlanmıştı, ambulans vardı, seyyar mutfak, tuvaletler, su deposu, sıhhi kontrol ekip merkezi vardı. Meydan çevresine kamyonlar dizilerek dışarıdan araç girmesi engellenmişti. Meydana tehlikeli madde sokulmasını önlemek için girişler kontrol ediliyordu. Ortalama gösterici sayısı gündüz 20 – 25, gece 10 – 15 bindi, birkaç defa Meydanda 120 bin civarında adam toplanmıştır. Elçibey, mitinglerden altı ay sonra 04.06.1989’da Spartak Stadındaki gösteride konuşurken, Meydan mitinglerini ‘halk hareketi’ ifadesiyle tarif etmişti, “kimi korkak yazarlar, aydınlar bu mitinglere bir sürü, kalabalık, derinti diye aşağıladılar”, dedi. …Bu Meydan’da olup bitenler halk hareketiydi, bütün Azerbaycan ayaktaydı. Ben o yiğit gençler önünde saygıyla eğiliyorum”95. Mitinglerin genç lideri Nimet Panahov ile Elçibey arasındaki diyalog ve işbirliği de önemli bir konudur, çünkü sonradan bu ilişkiler, Nimet’in Haydar Aliyev senaryolarına alet olması sebebiyle bozuldu. Mitingler ordu müdahalesiyle bastırıldıktan sonra Nimet Panahov’un yargılanmasını engellemek için yetkili mercilerle devamlı temaslar sürdürülmüştü. Son gece hakkında Elçibey şöyle diyordu: “Meydan’ın son gecesi Hudu Memmedov askerlere, Afganistan’da Sovyet ordusu saflarında savaştığını, orada devletin emrinde olduğunu, şimdi burada vatanın emrinde olduğunu,

94 Derleme, s. 16 – 17. 95 Derleme, s. 27. 40

Karabağ için direndiğini bildirdi. Askerler, Vurun Müslümanları, halk düşmanlarını! diye saldırıyorlardı. Ne yazık ki o geceyi videoya kaydedemedik. Faşist ordusu bile böyle yapmamıştı. Yaklaşık 1.700 kişiye karşı 15.000 asker seferber edilmişti. Hepsi birer canavardı”.96 Meydan Destanı biterken 04.12.1988 gece saat 01.07-01.30 arasında Elçibey meydandakilere, birkaç saat önce Nimet Panahov’la birlikte Azerbaycan KGB yetkilileriyle buluştuklarını bildirmişti. Görüşmelerde Nimet Panahov aynı şekilde sağduyudan uzak, hayalci ve maceracı talepler ileri sürmüştü. Ancak doğru olarak, İçişleri Bakanlığı dahil, birçok kurumlarda Ermeni görevliler bulunduğuna işaret edilmişti. Miting öncülerine, başlıca şu üç yanlışla ilgili olarak uyarı yapılmıştı: Rusya’ya karşı açık protesto, Ermeniler karşı tehdit, şiddete tahrik nitelikli tutum, Orduya ‘faşist’ tarifi ve ordu karşıtı propaganda. Elçibey aslında milli ayrım yapmadıklarını söylemiş ve “sadece Azerbaycan yöneticilerinin halktan yana olmalarını, halkın Karabağ’daki çıkarlarını savunmalarını, demokrasi ve refah sorunlarına eğilmelerini istiyoruz” demişti.97 Yukarı Karabağ Özerk Bölgesinin özerkliğinin kaldırılması ve bu teşekkülün başındaki Pogosyan’ın görevden alınması, başlıca talepler olarak kalıyordu. Kimseyi Meydan’da kalmak için tahrik etmediklerini, isteyenlerin kalabileceklerini belirtmişti. Meydan’da ağlayan 7-8 yaşlarında bir çocuk, onunla ilgilenen Elçibey’ye şöyle demişti: ”Ebülfez amca, öyle yapın ki kan dökülmesin. Diyorlar ki kan dökülecekmiş”. Meydan’a girişler yasaklanmıştı ve olağanüstü durum ilan edilmişti. Mitinglere son verildi, kalan son gruplar çevik güç tarafında zor kullanılarak tutuklandı ve meydan boşaltıldı, kan dökülmedi. Elçibey toplumda karizma ve popülerliğe sahip olan ve Meydandakiler sokak serserileriymiş gibi, onlardan ilk başta uzak duran Bahtiyar Vahabzade, Halil Rıza, İsmayıl Şıhlı, Yusuf Sametoğlu, Sirus, Ramiz Rövşen vb. aydınları halkın tarafına çekmişti ve bu sayede sağduyu sağlanmıştı.

96 Derleme, s. 12-13. 97 Nerimanoğlu, a.g.a. , s. 72. 41

Bir yıl sonra Elçibey Meydan mitingleri hakkında şöyle diyordu. “Nimet, Kasım 1988 harekatının kahramanıdır. Dünya böyle bir hareket görmemişti”.98 4 Aralığı 5 Aralığa bağlayan gece çevik kuvvet meydanı ‘temizledi’, birçok gösterici tutuklandı, Elçibey 30 gün Bayıl Hapishanesinde kaldı ve bu ikinci hapisti.99 Kaydedelim ki genelde mitingler, Karabağ sorunuyla ilişkilendirilir, oysa Elçibey sıkça vurguladığı üzere, Karabağ sorunu, merkezin bilinçli oyunuydu, oyalamaydı ve Kafkasya’da demokrasi ve özgürlüğün arka planda kalması isteniyordu. Bu gelişmeler ve Sovyet Ordusu'nun meydanlardaki halk gösterilerinin dağıtılmasında kullanılması sonucu hareketlenen geniş halk kitlelerini durdurmak için 24 Aralık 1988'de Bakü’de ve cumhuriyetin on yedi rayon'unda olağanüstü hal ilan edildi. Bakü’deki Meydan Hareketi’nin bu şekilde güç kullanılarak bastırılması, harekat liderlerinin gözaltına alınması ve cumhuriyetin çeşitli bölgelerindeki olağanüstü hal uygulamalarını kısa bir donem için de olsa ulusal siyasi mücadelede bir düşüş ve zayıflama dönemi başlattı.

3.3. EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN DEVLET YAPILANMASI VE HUKUK ALANINDAKİ POLİTİKASI

Elçibey devlet başkanlığına seçildiğinde kendisini bekleyen sorunların başında, ülkede merkezi otoritenin ve iç istikrarın sağlanması geliyordu. Bu yoldaki en büyük engel de yasadışı silahlı güçlerdi. Bu nedenle Elçibey ilk olarak 1 Temmuz'da "Yasadışı Silah ve Askeri Malzemenin Edinilmesi, Bulundurulması ve Taşınmasının Önlenmesi ile Kamu Düzeninin Sağlanması için Ek Önlemler Alınması" başlıklı kararnameyi yürürlüğe koydu.100 Ardından da dağılma arifesine gelmiş olan İçişleri ve Milli Güvenlik Bakanlıklarında değişiklikler yapılarak iç istikrarın sağlanması için yetkilerini artırıldı, belediye ve gümrük polisleri kuruldu. Alınan bu Önlemler

98 Derleme, s. 39. 99 Элм,(Bilim), a.g. ,30.09.1989; Tercüman, 23.12.1989. 100 Edalet Tahirzade, Elcibey, Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999, s. 93. 42

sayesinde Berde, Şeki, Agcabedi, Astara ve diğer kentlerdeki yasadışı silahlı birlikler lağvedilerek ve buralarda merkezi otoritenin denetimi sağlandı. Yeni iktidar ayrıca devletin çeşitli kurumlarının yeni hukuki ve iktisadi sisteme göre yeniden kurmayı hedefliyordu.101 Bu çerçevede, Devlet Başkanlığı kurumu ile Bakanlar Kurulu'nun görevleri arasında kesin ayırıma gidilerek Bakanlar Kurulu'na ekonomi ve sosyal alanların yönetimi, Devlet Başkanlığı’na ise bu alanların stratejisini belirleme görevi verildi. 102 22 Haziran'da AHC Yüksek Meclisi'nin seçimlerden sonraki ilk toplantısında konuşma yapan Devlet Başkan, temel görevlerinin toprak bütünlüğünün korunması, genç Azerbaycan devletinin güçlendirilmesi ve milli bağımsızlığının onarılması olduğunu ifade etti.103 23 Haziran'da gerçekleştirilecek reformların koordinasyonu için "Stratejik Programlardan Sorumlu Devlet Başkanı Danışmanlığı “görevi oluşturularak Sabit Bagirov bu göreve atandı. 25 Haziran'da Milli Meclis Siyasi Partiler Yasası’nda değişiklik yaparak yasayı daha demokratik hale getirdi. Alınan diğer kararlar arasında Devlet Başkanı’nın etnik azınlıkların kültürel gelişimine ilişkin kararnamesi, kitle iletişim araçları kanunu, inanç özgürlüklerinin sağlanmasına ilişkin yasa, sosyal güvenlik ve emekli maaşları hakkında kanun ve seçim yasası da vardı.104 Devlet Başkanı 1993 yılını "devlet yapılanması yılı" ilan etmişti. Onun öngörüşüne göre 1993 yılında etkin bir yürütme oluşturulacak, yeni parlamento seçilecek, yeni anayasa kabul edilecek ve adli ve iktisadi alanlardaki reformlarda önemli aşamalar kaydedilecekti.105 Bu çerçevede Anayasa tasarısını hazırlayacak bir Anayasa Komisyonu ve adli ıslahatlar totaliter rejimin baskı unsuru olan eski mahkeme sistemini ortadan kaldırarak, yerine demokratik ilkelere dayanan, vatandaşların hak ve özgürlükleriyle devletin yasal menfaatlerini savunacak yeni bir mahkeme-hukuk sistemi kurmaktı. Bu

101 "AHC İktidarının Devlet Yapılanması ve Hukuk Alanındaki Politikası", dizi yazısı I, Azadlık, 3 Kasım 1994. 102 Cafersoy, a.g.a. , s. 52. 103 Tahirzade, a.g.a. , s. 87. 104 Azerbaycan, 26 Ağustos 1992, Tahirzade, a.g.e., s. 131. 105 Nazım Cafersoy, a.g.a. , s. 53. 43

çerçevede, "Mahkeme Islahatları Programı" hazırlanmış, mahkemelerin statüsüne ilişkin yeni yasal düzenlemeler yapılmış ve cezaevi rejimi sivilleştirilerek, bu kurumlar İçişleri Bakanlığından alınıp Adalet Bakanlığına bağlanmıştır. Böylece, genel olarak bir yıllık Elçibey iktidarı döneminde devletin çeşitli alanlarına ilişkin yüz kırktan fazla yasa ve kararname kabul edilerek yasama ve hukuk sisteminin yenilenmesi yönünde çaba gösterilmiştir.106

3.4. AHC İKTİDARININ İKTİSADİ VE SOSYAL POLİTİKASI

AHC'nin iktidara gelirken nasıl bir ekonomik miras devraldığını yukarıda belirtmiştik. İktisadi alanda uygulanan programı anlatmaya geçmeden önce bir noktaya değinmemiz gerekir. AHC iktidarı döneminde önemli politik görevlere, AHC ve Musavat Partisi üyelerinin yanı sıra, diğer partilerden de kadrolara atanarak yenilenme sağlanmışsa da, aynı uygulama ekonomi alanında yapılmamış ve ekonominin yönetildiği Bakanlar Kurulunda önemli kadro değişiklikleri yapılmayarak eski kadronun yüzde seksen-doksanı korunmuştur.107 Fakat bu politikanın pratikteki sonucu, siyasi açıdan iktidarı tamamen kontrölüne alan AHC'nin ekonomik iktidarın eski rejim kadrolarının elinde kalmasına firsat vermesinin iki amacı vardır; birincisi ekonomi yönetimi gibi teknik bir konuda uzun süre bu alanda çalışmış, yönetim deneyimine sahip eski kadrolardan yararlanma; ikincisi ise bu şekilde eski rejim temsilcilerine düşman muamelesinin yapılmadığını göstererek milli uzlaşma beyanlarını uygulamada göstermekti.108 AHC iktidarının iktisadi programına göre, reformların 1992 yılının ortalarından başlayarak 1994 ortalarına kadar sürecek ilk aşamasında gerekli yasal koşulların oluşturulması, maliye, kredi ve banka sisteminde koklu değişikliklerin yapılması, özelleştirme ve ziraat reformlarına başlanması, enflasyon oranının

106 "AHC İktidarının Devlet Yapılanması ve Hukuk Alanındaki Politikası", dizi yazısı, Azadlık, 5 Kasım 1994. 107 Cafersoy, a.g.a. , s. 54. 108 Cafersoy, a.g.a. , s. 54. 44

azami ölçüde düşürülmesi ve nüfusun refah düzeyinin kötüleşmesini önlemek öncelikli amaçlar olarak ortaya konmuştu.109 4 Haziran 1993 darbesi bu programın ilk aşamasının tamamlanmasını engellese de bir yıllık dönemde önemli işler yapıldı. İlk önce reformların yasal temelini oluşturacak otuz beş yeni yasa çıkarıldı. Ayrıca, "Piyasa Ekonomisine Geçişin Temel İlkeleri" ve "Krize Karşı Önlemler Paketi" isimli iki program hazırlandı. Yine bu dönemde, Azerbaycan’ın uluslararası iktisadi ve mali kurumlarına üye kabul edilmesi gerçekleşmiş ve ekonomik sorunların çözümü için Dünya Bankası’nın desteği sağlanmıştır.110 Mali açıdan iflas durumunda olan ülkenin güçlendirilmesi için çeşitli önlemler alınarak Haziran 1992'de Devlet Değerli Taşlar Fonu oluşturulmuş, bir yıllık sürenin sonunda bu fonda 1,5 ton altın ve değerli taş toplanmıştır. İktidara gelirken teslim alınan 1,5 milyon dolar döviz rezervi, 1 Haziran 1993 tarihi itibariyle 156 milyon dolara çıkarılmıştır. Alınan önlemler sonucu yasadışı yollarla yurtdışına çıkarılan 70 milyon dolar değerindeki döviz tekrar ülkeye kazandırılmıştır. Rusya’nın ekonomik bağımlılığından kurtulmak için 15 Ağustos 1992 tarihinde ulusal para birimi Manat tedavüle çıkarılmış ve 1Manat = 10 Ruble paritesi uygulanmıştır.111 Bu değer eşitliği bir yıllık süre içerisinde Manat = 9 Ruble oranına gerilemiştir.112 Banka sisteminde reformların yasal temellerini oluşturmak için Ağustos 1992'de "Azerbaycan Milli Bankası", "Azerbaycan Cumhuriyetinde Bankalar ve Banka Faaliyetleri", "Döviz Düzenlemeleri", "Ulusal Para", "İpotek Alınması" ve "İflas Yasası" isimli yasalar kabul edilmiştir.113 Ocak 1993'den itibaren Ulusal (Merkez) Banka yeniden yapılandırılmış, yeni bağımsız devletlerle mali işlemler yapmak için bankalar arası anlaşmalar yapılmış ve IMF'nin finans desteği ile yaklaşık kırk banka uzmanı eğitim programı çerçevesinde yurtdışına gönderilmiştir. AHC iktidarının soysal politikası geçis döneminde yapılan reformların halkın üzerindeki fakirleştirici etkilerini asgariye indirmek üzerine kurulmuştur. Sosyal alana yönelik ekonomik önlemler bu temele dayandırılmıştır: Üretimdeki

109 İktisadi ve Sosyal Politika", dizi yazı I, Azadlıq, 18 Ekim 1994, s.4. 110 Cafersoy, a.g.a. , s. 54. 111 Tahirzade, a.g.e., s. 94. 112 Cafersoy, a.g.a. , s. 55. 113 "İktisadi ve Sosyal Politika", dizi yazısı I, Azadlık, 18 Ekim 1994. 45

düşüşü ve enflasyon artışını önleyerek toplumun refah düzeyinin kötüye gidişini durdurmak; vatandaşın özgürce iş yaparak kendi refah düzeyini artırmaları için gerekli ortamı oluşturmak ve gelirlerin yeniden dağıtımı aracılığı ile toplumun düşük gelirli bölümünün geçiş döneminden zarar görmemesini sağlamak.114 Ebülfez Elçibey'in resmen göreve başlanmasının ardından imzaladığı 17 Haziran 1992 tarihli ilk kararnamenin "Azerbaycan Vatandaşlarının Parasal Gelirlerinin ve Bankalardaki Hesaplarının Enflasyona Endekslenmesi" olması devletin artan fiyatlar nedeniyle değerini kaybeden parasal kaynaklar nedeniyle zor durumda kalan halka destek çabası olarak yorumlanabilir.115 AHC iktidarı arifesinde memur ve işçilerin önemli bir kesimi dört aydan beri maaş alamamıştı. Bu sorunun esas nedeni Azerbaycan ekonomisinin Rusya Merkez Bankasından gelen Ruble'ye bağımlı olması ve bu paranın da sık sık gecikmesiydi. 15 Ağustos 1992'de milli para birimi Manat'ı tedavüle çıkarılması ekonomiyi Ruble bağımlılığından kurtarmış ve böylece maaşların zamanında ödenmesi sağlanmıştır. Yapılan fiyat artışlarında toplumun düşük gelirli kesiminin durumu esas alınarak artışın aşamalı olarak yapılmasına dikkat edilmiştir. Bu bağlamda Kasım 1992'de enerji fiyatlarına %240, ekmek ürünlerine %180 oranında zam yapılırken, asgari ücret %360 oranında artırılmıştır. Bu dönemde ülkedeki asgari ücretin Rusya'dakine oranı 1,4 kez, ortalama ücretin ise 1,6 kez düşük olmasına rağmen, temel tüketim mallarının fiyatı 2,5 kez daha düşük olmuştur.116

3.5. EBÜLFEZ ELÇİBEY İKTİDARININ KÜLTÜR VE EĞİTİM POLİTİKASI

AHC'nin bir yıllık iktidarı döneminde kültür ve eğitim politikası eski komünist rejimin kültür ve eğitim alanındaki etkilerini ortadan kaldırarak yeni milli devlet için gerekli olan kültürel temeli hazırlamak üzerine kurulmuştur. Bu bağlamda, bağımsızlığın bir milletin temel başarısı olduğu konusu basın ve televizyona sıkça işlenmiş, ilk bağımsız milli devlet olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti mirasını gün ışığına

114 Cafersoy, a.g.a. , s. 57. 115 Cafersoy, a.g.a. , s. 58. 116 Cafersoy, a.g.a. , s. 58. 46

çıkaracak çalışmalar yapılmış, Mehmet Emin Resulzade'nin ve dava arkadaşlarının hayat ve faaliyetlerinin halka anlatılmasına büyük önem verilmiştir. Bu çerçevede, bir yıllık iktidar döneminde kültür politikasının temel yönü milliyetçilik, vatanseverlik ve demokratik ilkelerin yerleştirilmesine yönelik çalışmalar olmuştur.117 Öncelikle, Stalin'in 1937'de adını "Azerbaycan Dili" olarak değiştirdiği "Türk Dili", 22 Aralık 1992'de Milli Meclis'in kararıyla devletin resmi dili olarak kabul edilmiş, daha sonra 25 Aralık'ta yine Stalin'in zorla kabul ettiği Kiril alfabesinin yerine Latin alfabesine dönülmesi onaylanmıştır. AHC döneminde devlet yazışmalarının yalnızca bu dilde yapılmasına önem verilmiş, devlet kurumlarında ve büyük şehirlerde sık sık kullanılan Rusçanın bu niteliğini kaybetmesi için çaba gösterilmiş, medya aracılığıyla devlet dilinin önemi ve egemen olması yönünde yayınlar yapılmıştır. Ardından komünist rejim tarafından unutturulmaya çalışılan Türklük bilinç ve tarihinin tekrar kazanılması yönünde çalışmalara devlet politikası olarak hız kazandırılmıştır. Bu çerçevede, Milli Meclis 2 Şubat 1993'de "Azerbaycan Cumhuriyeti Vatandaşlarının Soyadlarının Devlet Diline Uygun Hale Getirilmesi" kararını kabul etmiştir. Böylece, bir yandan kültürel alanda Türklük bilincinin güçlendirilmesi yönünde politikalar uygulanırken, öte yandan da ülkedeki etnik azınlıkların kültürel varlığını koruma ve geliştirmelerini öngören 16 Eylül 1992 tarihli Devlet Başkanı kararnamesi imzalanmıştır. Eski SSCB coğrafyasında bunun tek örneği olan bu kararname kapsamında ükede etnik azınlıkların kültürel varlıklarını koruma ve geliştirme çabaları devlet tarafından desteklenmiş, AHC iktidarı döneminde Bakü'de otuz kadar kültür merkezinin kurulmasına vardım edilmiş, etnik azınlıkların bir çok gazetesine devlet tarafından mali yardım yapılmış, devlet televizyon ve radyosunu kullanma olanakları sağlanmıştır.118 Ülkenin kültürel gelişmesinde önemli yere sahip basının faaliyetinin düzenlenmesine ve devlet desteğinin sağlanmasına özel ilgi gösterildi. AHC iktidarının daha ilk yüz gününde kitle iletişim araçları yasası çıkarılarak gazetelere yüz milyon Ruble para yardımında bulunuldu.11912 Ağustos 1992'de Milli Meclis "Basın

117 Cafersoy, a.g.a. , s. 59. 118 Cafersoy, a.g.a. , s. 60. 119 Fazil Gazenferoğlu, Tarihten Geleceğe Ebülfez Elçibey, Bakü, Prestij, 1998, s.192. 47

Kurumları ve Personeline Yönelik Kolaylıklar" kararıyla basın sektörünün faaliyetini daha da kolaylaştırdı. Ülke savaş içinde olsa da devletin kültür faaliyetlerine verdiği destek azaltılmamaya çalışıldı. Bu bağlamda kültürel faaliyetlere Devlet Başkanlığı fonundan toplam 54.6 milyon Ruble yardım yapıldı. 25 Aralık 1992'de yayınlanan kararname ve yurtdışındakı Azerbaycanlı soydaşlarla bağlantı kurulmasi ve "Dünya Azerbaycanlılar Kurultayı" düzenlenmesi için organizasyon komitesi oluşturuldu. Ardından 4 Şubat 1993'te Devlet Başkanı Kararnamesi ile bir grup sanatçı "Azerbaycan Devlet Sanatcisı" ismiyle ödüllendirilmiştir. Ayrıca 16 Nisan 1993 tarihli "Ekonomik Reformlar Döneminde Kültür Adamlarına Devlet Desteğinin Sağlanması" kararnamesi yürülüğe kondu.120 AHC iktidarının yeni toplum bilinci oluşturma çabaları içerisinde eğitim politikasına özel yer ayırmamız gerekmektedir. Eğitim politikası eski komünist rejimin korunmasına hizmet eden eğitim sisteminin değiştirilmesine yönelmiştir. Bu çerçevede yapılan eğitim reformlarının başında rüşvet sisteminin egemen olduğu (üniversite giriş sisteminin test sisteminin uygulaması ilk kez 19 Haziran 1992 tarihinde Turkiye'ye yüksek eğitim için gönderilen 1125 öğrencinin seçimi sınavında yapıldı. Ardından 21 Haziran'da Öğrenci Girişi Devlet Komisyonu oluşturuldu ve yerli üniversitelere giriş sınavlarının da test sistemi ile yapılması için hazırlıklara başlandı.121Paralel bir gelişme, Azerbaycan Eğitim Uzmanları Heyeti'nin on bir yıllık Öğretim kurumlarında (Mektep) verilecek yedi yeni sosyal dersin eğitim programını belirlemeleri ve bu program esasında altmış kadar yeni okul kitabının yazılmasıdır. Bu çerçevede, ilkokul öğrencilerine yeni Latin Alfabesi öğretilmeye başlanmasının yanısıra, yeni eğitim programlarının ve okul kitaplarının hazırlanmasını stratejik öncelik olarak gören iktidar yüz on milyon Manat ödenek ayırarak eğitim kitapları basacak "Öğretmen" basımevini hizmete açmıştır.122

120 Cafersoy, a.g.a. , s. 60. 121 Cafersoy, a.g.a. , s. 61. 122 Cafersoy, a.g.a. , s. 61. 48

3.6. AHC İKTİDARININ ASKERİ VE DIŞ POLİTİKASI

AHC iktidarının önündeki en önemli sorunlardan biri de milli ordu kurulmasıydı. Ermenistan'ın ülkeye yönelik askeri saldırıları ve Karabağ'dakı işgal, bu bağlamda ülkenin toprak bütünlüğünün tehlike altinda bulunması milli ordu oluşturma konusunu özellikle hayati hale getirmekteydi. AHC iktidarı öncesi dönemde yerel komünist yönetim milli ordu kurulması konusuna önem vermemişti. Mutellibov yönetimi Eylul 1991'de bir Savunma Bakanlığı kurmuş ve AHC'nin baskısı ile 9 Ekim 1992'de Yüksek Sovyette Milli Ordu kurma kararı aldırmış Bu koşullarda iktidara gelen AHC, milli ordu kurulması ve Karabağ savaşının yürütülmesinde önemli adımlar attı. 31 Temmuz'da Devlet Başkanı ve Azerbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri Baş Komutanı'nın Emri yayınlanarak Milli Ordu kurulması süreci hızlandırıldı.123 Askerlik çağına gelmiş gençlerin düzenli olarak orduya alınması ve nizamlı ordu birliklerinin kurulmasına başlandı. Daha önce gönülluü olarak savaşan birliklerin Savunma Bakanlığına bağlanarak Milli Ordu'ya katılmaları sağlandı. Ordu kurulmasında uygulanan politika sonucu 1992 Ağustos ayı sonuna kadar Azerbaycan 15 bin asker ve bundan bir az fazla sayıda gönüllülerden olusan bir askeri güce sahip oldu.124 Azerbaycanlı subayların sayı ve nitelik bakımından yetersizliği nedeniyle Milli Orduda bir yandan eski Sovyet Ordusunun Rus ve Ukraynalı etnik kökenine sahip subayları kullanırken, öte yandan da yeni subaylar yetiştirilmek üzere Türkiye'nin askeri okullarına öğrenciler gönderildi. 26 Temmuz 1992'de SSCB Hazar Askeri Filosundaki beş geminin Azerbaycan'a verilmesiyle Azerbaycan Askeri Deniz Filosunun kurulmasına başlandı. Aynı tarihte başlayan ve 15 Kasıma kadar süren Azerbaycan-Rusya görüşmeleri sonucu Hazar Askeri Deniz Filosunun gemileri ve emlakının % 25'inin Azerbaycan Savunma Bakanlığına verilmesi karara bağlandı.125 Rusya ile yapılan bu anlaşma sonucu Azerbaycan'a on yedi Askeri gemi verildi.

123 Tahirzade, a.g.e. , s.102. 124 Halk Gezeti (Halk Gazetesi), 26 Agustos 1992. 125Tahirzade, a.g.e., s. 100. 49

Ardından Azerbaycan, Rus askeri gemilerinin Bakü Boğazını terk etmelerini istedi ve gemiler kırk üç gün sonra bölgeyi terk ederek Mahaçkale'ye (Dağıstan) çekildiler.126 Karabağ savaşı alanında Elçibey iktidarının ilk dört ayında Azerbaycan ordusu Ağdere, Goranboy, Gedebey rayonIarında büyük bir araziyi düşmandan temizledi. Ayrıca on binden fazla Ermeni'nin yaşadığı Başkent kasabası, Laçın bölgesinde otuz üç köy, Cebrayil'in ondan fazla köyü kurtarıldı. Laçın koridoruna ve Hankendi'ye yönelik birkaç taarruz girişimi yapıldı. Azerbaycan kendi sınırlarını kendisi koruma isteğini uygulamaya döken ilk eski Sovyet cumhuriyeti oldu. Bu çerçevede 7 Ağustos 1992'de Moskova'da iki ülke adına görüşmeler yapan Azerbaycan'in Rusya Büyükelçisi Hikmet Hacızade ve Rusya'nın Azerbaycan Büyükelçisi Valter Şoniya arasında "Azerbaycan Cumhuriyeti Topraklarında Bulunan Rusya Sınır Kuvvetlerinin Geçici Statüsü ve Faaliyeti" isimli anlaşma imzalandı.127 Anlaşmaya göre, Rusya sınır kuvvetleri aşamalı olarak 1994 Ağustos'una kadar Azerbaycan'dan çıkarılacak ve Azerbaycan milli sınırlarının korunması yetkisi Azerbaycan'a devredilmiştir. Sınırların korunması için 27 Ağustos 1992'de Devlet Başkanı tarafından "Azerbaycan Devlet Sınılarının Korunmasını Güçlendirilmesi için Alınacak Önlemler" hakkında karar imzalandı.

Ülke sınırlarının savunulmasını Azerbaycan'a devretmesi anlaşmada belirlenmiş zamandan önce, 13 Mart 1993'de gerçekleşti. Seksen binlik Rus ordusunu çıkarılması süreci Gence'de yerleşen son Rus askeri Birliginin 26 Mayıs 1993 yılında ülkeyi terk etmesi ile sona erdi. Bununla Azerbaycan iki yüzyıldan beri ülkede konuklandırılmış olan Rus Ordusundan kurtulmuş oldu.128

AHC iktidarının yürüttüğü dış politikayı değerlendirmek icin iktidara gelen AHC'nin programındakı dış politika yaklaşımını, onun liderinin seçim öncesi vaatlerini ve söylemlerinin, dönemin dış politikasının yürütülmesinden sorumlu

126 Edalet Tahirzade, 13 Saat Elcibey'le Yüzyüze, Bakü, 1999, s 43. 127 Edalet Tahirzade, Elcibey, Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999, s. 106. 128 Cafersoy, a.g.a. , s. 63. 50

kisilerin görüşlerinin açığa çıkartılması gerekir. Bu noktada ilk önce ortaya konulması gereken unsur AHC teşkilatının dış politika anlayışıdır. AHC'nin dış politikadaki genel yaklaşımı 25-27 Ocak 1992'de yapılan AHC kurultayında kabul edilen programında belirtilmistir. Programda AHC'nin dış politika anlayışı "Azerbaycan devletinin bütün ülkelerle barış içinde yaşaması ve sorunlarını güç kullanmadan çözmesi, içişlerine karışmaması, çok yönlü işbirliği ve karşılıklı yardım esasına dayanarak kendi dış politikasını belirleyip gerçekleştirmesi, diğer devletlerle doğrudan diplomatik ilişkiler kurması ve uluslararası kurumlarda temsil olunması" gerektiği biçiminde ifade edilmekteydi.129 Ayrıca programda Azerbaycan devletinin mevcut coğrafi, tarihi, geleneksel, milli - psikolojik, ekonomik ve diğer etkenleri dikkate almak suretiyle dış politikasında özel olarak önem vermesi gereken noktalar şu sekilde belirtilmekteydi: 1. Kafkaslardakı gerginlik kaynaklarını görüşmeler aracılığı ile çözmek; demokrasi, özgürlük ve imparatorluğu savunan güçlere karşı milli bağımsızlık mucadelesi yapan Kafkasya halkları ile karşılıklı dayanışmada bulunmak, ayrıca onlarla ekonomik, kültrel ve diğer yönlerde sıkı işbirliği yapmak amacıyla "Kafkas Evi" kurmak; 2. Bağımlı halkların ulusal özgürlük ve bağımsızlık için yaptıkları mücadelede dayanışmaya gitmek ve onların mücadelesini savunmak; 3. Türk devletleri ile her yönlü sıkı işbirliği kurmak, milli ve manevi değerler sistemini birbiri ile bağlantılı olarak araştırmak ve bu değerleri gelecek nesiller için korumak genel Türk kültürel birliğinin kurulmasını sağlamak; 4. Dünyadaki İslam devletleri ile her alanda işbirliği yapmak; 5. Barış, güvenlik ve insanlığın gelişmesi için demokratik rejimli bütün dünya devletleri ile her yönlü ilişkiler kurmak.130

AHC iktidarının dış politikalarının genel esaslarının belirlenmesinde ikinci önemli kaynak Devlet Başkanı Elçibey'in seçim programıdır. Programın dış politika

129 Cafersoy, a.g.a. , s. 69. 130 Cafersoy, a.g.a. , s. 70. 51

bahsinde Azerbaycan'ın BM Nizamnamesi ve AGlK sonuç bildirgeleri esasında eşit haklara ve karşılıklı yarara dayanan politika ile uluslararası arenada bağımsız devletler sırasına girmesi gerektiği ifade ediliyordu.131 Seçim programında Azerbaycan'ın AHC programında belirtilen uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığı tekrar dile getirilirken ülkenin Avrupa ve Asya kavşağında yerleşmesi nedeniyle barış, içinde işbirliği ve uluslararası güvenliğin sağlanmaında Asya ve Avrupa'dakı gelişmelerde yer alması gerektiği de belirtilmekteydi. Programda ayrıca ülke için en iyi dış politikanın silahlı tarafsızlık ve nukleer, kimyasal ve biyolojik silahların üretimi, yerlşstirilmesi ve kullanılmasından vazgeçilmesi olduğu savunulmaktaydı. Programda yabancı askeri güçlerin ülkede yalnız Azerbaycan Cumhuriyeti hükumeti ile imzalanmış özel devletlerarası anlaşmalarla yerlestirilebileceği ifade edilmişti.132Eski SSCB'nin bağımsızlık kazanan devletler ile ilişkilerinde eşitlik ve karşılıklı yarara, sınırların ihlal edilmezliği ve içişlerine karışmama ilkelerine dayanarak geleneksel ekonomik ve kültürel ilişkilerini korunması ve geliştirilmesinin gerekli olduğu ifade edilmekteydi. SSCB"nin eski borç ve mülkiyetine varisliğin Azerbaycan'a da ait olduğu ve diğer varislerle bu konuların görüşülerek belirlenmesine katılma isteği dile getirilmekteydi-Ayrıca Türk halkları ile etno-kültürel birliğini sağlamak amacıyla Azerbaycan'ın komşu devletlerle iktisadi, politik ve kültürel ilişkilerin gelişimine özel önem verilmesi gerektigi bildirilmektedir.

3.7. BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTI

131 "Azerbaycan Devlet Başkanı Adayı Ebulfez Elçibey'in Seçim Programı", Azadlık, 3 Haziran 1992. 132 Cafersoy, a.g.a. s. 70. 52

1989'da "Ramco" şirketinin başkanı S.Rimp'in Azerbaycan'a gelmesiyle Petrol şirketlerinin Azerbaycan'a ilgisi başlamış, Azerbaycan petrolü yeniden Batı petrol şirketlerinin dikkat merkezinde yer almıştır. "Ramco"'nun ardından "Pennzoil", ”BP/Statoil" ve "Amoco" temsilcileri de Azerbaycan hükümeti ile görüşmelere başlamıştır.133 Sovyetler Birliği Petrol ve Gaz Bakanlığı ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Bakanlar Konseyi birlikte "Azeri", "Çırag" ve "Güneşli" petrol yataklarının ortak kullanımı için Batı’nın büyük trans milli petrol şirketleri arasında ihale açmaya karar verdi. Haziran 1991'de ABD'nin "AMOCO", "UNOCAL" ve İngiltere'nin "British Petroleum" şirketleri arasında özel komisyon tarafından yapılan ihale sonucu AMOCO" ile ortak şirket kurulması kararlaştırıldı. Eylül 1991'de AMOCO" "Azeri" yatağının ortak kullanımı hakkında "BP/Statoil", "RAMCO ENERGE", "UNOCAL" ve "Me Dermott" şirketleri ile "karşılıklı ilgi bölgesi" (Area of Mutual interests) anlaşması imzalandı.134 Ancak uluslararası petrol şirketlerinin Azerbaycan ile görüşmeleri Muttalibov’un, muhalefet partileri ve halkın baskıları sonucu istifa etmesiyle askıda kalmıştır. Elçibey'in iktidara gelmesi enerji görüşmelerinin yeniden başlamasına yol açtı. Eylül 1992'de İngiltere'nin "BP" ve Norveç'in "Statoil" petrol Şirketleri ile "Çirag" ve "Şahdeniz" petrol yataklarının işletilmesi konusunda anlaşma imzalandı. Bu anlaşma gereği, "BP/Statoil" alyansı "Çırag" ve "Şahdeniz" yataklarında petrol üretimi ile ilgili teknik-ekonomik esasların hazırlanmasına yetki alıyordu.135 7 Ekim 1992'de Cumhurbaşkanı Elçibey, "AMOCO" şirketinin ortakları olan "Me Dermott", "Jpesko International", "Transley Trayding" şirketleri ile görüşerek, yapılan anlaşmaların birinde Azerbaycan'ın Şelf Proje İnşaat Birliği fabrikasına teknik yardım edilmesi yönünde karar aldırdı.136

133 Osman Nuri Aras, Azerbaycan’ın Hazar Ekonomisi ve Stratejisi, İstanbul, DER Yayınevi, Eylül 2001, s.34. 134 M. Ahmedov, Azerbaycan: Yeni Neft Erasi Ve Beynelhalg Siyaset, Bakü, 1997, s. 14. 135 Ahmedov, a.g.a. , s. 15. 136 Azerbaycan, 8 Ekim 1992. 53

9 Kasım 1992'de "Çırag", "Güneşli", ve "Azeri" yatakları üzerine bir şirketin kurulması hakkında ARDNŞ ve konsorsiyum üyeleri arasında 5. memorandum imzalandı. Bu memorandumun en büyük özelliklerinden biri diğer yabancı petrol şirketleri ile beraber Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı olan Türkiye'nin "TPAO" şirketinin de konsorsiyum üyesi olarak Azerbaycan petrolünden pay almak konusunda ARDNŞ ile resmi olarak anlaşma imzalaması idi. "TPAO"nin teknik ve maddi gücünün olmamasına rağmen Elçibey hükümetinin izlediği milliyetçi politika ve Türkiye’ye verdiği önem çerçevesinde "TPAO"un % 1,7'lik payla konsorsiyuma katılması sağlandı. Önceki bölümlerde anlatıldığı gibi Elçibey’in politikaları ve Türkiye’nin Azerbaycan petrolünden pay alması, Rusya’nın Azerbaycan'a karşı politikasında değişikliklere sebep olmuştur. Rusya hükümetini temsil eden "Lukoil" petrol şirketinin konsorsiyuma katılma isteğinin Azerbaycan hükümetince olumlu karşılanmaması, Rusya’nın Karabağ savaşını yeniden alevlendirmesine neden oldu. Rusya ordusunun desteğiyle 2 Nisan 1993'te Ermenistan silahlı kuvvetleri Kelbecer bölgesini işgal etti.137 Ebülfez Elçibey döneminde gündeme getirilen Bakü petrolünün Ceyhan Limanı’ndan satılması ancak Haydar Aliyev döneminde uygulanmıştır. Azerbaycan, BTC projesi konusunda ABD ve Türkiye tarafından destek almıştır. Haydar Aliyev Türkiye’yi ve ABD'yi ziyareti sırasında Azerbaycan'ın alternatif boru hattı olarak BTC'yi desteklediğini iletmiştir. Ancak AİOC'un ortaklarının hepsi ana ihraç boru hattı konusunda aynı düşüncede değildi. Ceyhan hattının maliyetinin yüksek olmasından dolayı uzmanlar ve iş adamları hattın ekonomik bağlamda verimsiz olduğunu ileri sürmüştür. 29 Ekim 1998'de ABD, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan'ın katılımı ile Ankara'da BTC'yle ilgili Ankara Deklarasyonu imzalandı. Kasım 1999'da ise İstanbul'da AGIT Toplantısı'nda Ana İhraç Boru Hattı ile ilgili anlaşma imzalandı. Ortaklar ve Azerbaycan Hükümeti adına Milli Petrol Şirketi ARDNŞ (SOCAR: State Oil Company of Azerbaijan Republic) arasındaki uzun

137 Halk gezeli (Halk Gazetesi), 5 Nisan 1993. 54

görüşmeler sonucunda, ana ihraç hattı olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan seçilmiştir.138 İlk başlarda hayal ürünü olarak nitelendirilen projeye daha sonra Yüzyılın Anlaşması adı verilmişti. 25 Mayıs 2005’te Bakü yakınlarındaki Sengeçal terminali ana pompa istasyonunda düzenlenen törenle, ilk petrolün hatta pompalanmasına başlanmıştı. 12 Ekim 2005’te Gürcistan’ın Türkiye sınırında açılışı gerçekleşen boru hattından Ceyhan’a ilk petrol 28 Mayıs’ta ulaşmıştır. Ham Petrol Boru Hattı'nın son durağı olan Ceyhan'a petrolün ulaşması nedeniyle 13 Temmuz 2006 tarihinde yapılan törene Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra, Gürcistan Cumhurbaşkanı Mikheil Saakashvili, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, İngiltere Başbakan Yardımcısı John Prescott ve Türkiye dahil 32 ülkeden bakan veya bakan yardımcıları katıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer törende yaptığı konuşmada; Ceyhan Terminali'nin gelecek yıllarda daha da önemli bir rol oynayacağını, 28 yıldır Irak petrolünü dünya pazarlarıyla buluşturan terminalin, BTC'nin bağlanmasıyla artık Hazar petrolünün de dünya pazarlarına açıldığı bir kapı görevini yerine getireceğini söylemiştir.139

138 Sohbet Mammedov ve Anatoliy Gordienko, "Trubu Bakü-Novorosissk Vivodyat iz ign", Nezovisimaya Gazeta, 15 Mart 2005. 139 http://www.bianet.org/2006/07/13/82189.htm, Bakü-Ceyhan Boru Hattı Açıldı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM EBÜLFEZ ELÇİBEY İKTİDARININ KOMŞU ÜLKELERLE OLAN İLİŞKİLERİ

4.1. RUSYA’YLA OLAN İLİŞKİLER VE RUS ASKERLERİNİN AZERBAYCAN’DAN ÇIKARILMASI

Sovetler Birliğinin dağıldığı dönemde iktidara gelen AHC, Rusya ile ilişkilerde büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı. Öncelikle, AHC'nin liderliğini yaptığı halk harekatı, temelinde Rus imparatorluğundan kurtulma mücadelesiydi.140 Dolayısıyla, AHC iktidarının bölgedeki Rus egemenlik arzularıyla çatışması kaçırılmazdı. Fakat, sürekli tarn bağımsız devlet olma söylemini kullanan AHC, tarihte Azerbaycan'in bağımsızlığına en büyük tehdit olarak beliren Rusya ile ilişkilerini pratik gerçeklerden hareketle güvenli bir temele oturtma çabası içinde olmuştur. AHC iktidarının Rusya politikasının ilk unsurunu Elçibey'in seçim programında görüyoruz. Programda eski SSCB'den bağımsızlık kazanan devletlerle ilişkilerde eşitlik ve karşılıklı yarara, sınırların ihlal edilmezliği ve içişlerine karışmama ilkelerine dayanan geleneksel ekonomik ve kültürel ilişkilerin korunması ve geliştirilmesinin gerekli olduğu ifade edilmekteydi.141 SSCB'nin eski borç ve mülkiyetine varisliğin Azerbaycan'a da ait olduğu ve diğer varislerle bu konuların görüşülerek belirlenmesine katılma isteği dile getirilmekteydi. Programda ayrıca yabancı askeri güçlerin ülkeye yalnız Azerbaycan Cumhuriyeti hükümeti ile imzalanmış özel devletlerarası anlaşmalarla yerleştirilebileceği tespit edilmekteydi.142 Bu husus da Azerbaycan'daki Rus üslerinin durumuna ilişkindi. Ebülfez Elçibey AHC iktidarının dış politika amaçlarına ilişkin görüşlerini dile getirirken bunlar içerisinde esas amaç olarak Rusya'nın askeri ve siyasi etkinlik

140 Tahirzade, 13 Saat Elcibey'le Yüzyüze, Bakü, 1999, s.26. 141 Azadlık(Azatlık gazetesi), 3Haziran 1992. 142 Cafersoy, a.g.a. , s. 95. 56

alanından kurtulmayı ortaya koymuştu.143 Bu çerçevede, AHC iktidarı askeri ve siyasi açıdan Rusya'dan kurtulma politikasını birkaç faktör aracılığı ile gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bunlar Rus askerlerinin Azerbaycan'dan çıkartılması, Rusya'nın sürekli Azerbaycan'a baskı aracı olarak kullandığı Karabağ sorununu Rusya'nın siyasi etki alanı BDT'ye üyeliği ret etmek ve Rusya ile eşit haklara sahip bağımsız devlet olarak ekonomik ve politik ilişkiler oluşturmaktı. Azerbaycan'dan Rus askerinin çıkarılması AHC iktidar döneminde ülkenin bağımsızlığı iiçn en temel güvenlik konusu olarak ele alınmış, devlet başkanı Elçibey bu konuda özellikle ısrarcı olduğunu belirtmiştir.144 Bu nedenle Rus ordusunun Azerbaycan'dan çıkarılması için ilk önce 7 Ağustos'ta Moskova'da Azerbaycan Büyükelçisi Hikmet Hacızade ile Rusya'nın Azerbaycan Büyükelçisi Valter Şoniya arasında parafe edilen anlaşma ile Rus sınır kuvvetlerinin geçici statüsü belirlenerek, iki yıl içinde sınır kuvvetlerinin teçhizatının tamamen Azerbaycan'a devredilmesi ve bu görevi yerine getiren Rus askerlerinin ülkeyi terk etmeleri öngörülmüştür.145 Bu anlaşma ve sınır güçlerinin çıkarılmasına ilişkin ek protokol 6 Ekim 1992'de Moskova'da Azerbaycan Devlet Sekreteri P. Hüseyinov ve Rusya Güvenlik Bakanı V.Barannikov arasında Rus Sınır Kuvvetlerinin 1 Haziran 1993'de çıkarılmasını öngörecek biçimde imzalandı.146 Sınır Kuvvetleri çıkarana kadar Azerbaycan devlet sınırları Rusya'nın Güney Kafkasya Askeri Komutanlığı ve Azerbaycan Devlet Sınırları Muhafaza Komitesi Kuvvetleri tarafından ortak korunacaktı.147 Rus IV. ordusunun bütünüyle ülkeden çıkarılması konusu 12-13 Ekim 1992'de Moskova'da yapılan Yeftsin-Elçibey zirvesinde de gündeme gelmiştir. Zirvedeki konuşmasını aktarırken Elçibey, Rus ordusunun bütünüyle Azerbaycan'dan çıkarılmasını Yeltsin'den istediğini, fakat Yeltsin'in ilk 6 ay buna karsı çıktığını belirtmiştir.148 Buna karşılık Rus ordusunun Azerbaycan'dan halk tarafından mutlaka çıkarılacağını ifade eden Elçibey, kendisinin bu tutumunun Yeltsin'i yumuşattığını, fakat, Yeltsin'in yine de bunun bir iki seneye yayarak

143 Cafersoy, a.g.a. , s. 97. 144 Tahirzade, a.g.a. , s. 39. 145 Azadlık (Azatlık gazetesi)13Ağustos1992. 146 Tahirzade, a.g.a. , s. 39. 147 Cafersoy, a.g.a. s. 97. 148 Ebulfez Elçibey’in 11 Nisan 2000’de Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde(Ankara)yaptığı “Rusya’nın Kafkasya Politikası” konulu konuşması. 57

gerçekleştirilmesini istediğini ifade etmiştir.149 Elçibey ayrıca kendi iktidarları döneminde Rus ordusunun içten aşındırılarak Azerbaycan'dan gitmesinin üç-dört ayda sağlandığını belirtmiştir. 1994 yıl ortalarında çıkarılması öngörülen Rus ordusunun zamanından önce çıkarılmasında birkaç etkenin rol oynadığını belirtmek mümkündür. Bunlardan birincisi Elçibey'in ifade ettiği gibi, "Azerbaycan'da bulunan Rus ordusu subaylarının ülkeden ayrılması için çeşitli hizmet tazminatı, hayat boyu emeklilik hakları verilerek ülkeyi terk etmeleri başarmış, komutansız kalan Ukraynalı, Özbek, Kazak ve benzeri etnik kökene sahip erlerin ülkeyi terk etmesi içinse o cumhuriyetlerin muhalefet örgütlerinden yardım istenmiştir.150 İkinci bir neden olarak Rusya'nın Rus ordusunu daha iyi koşullarda Azerbaycan'a geri getirebileceği hesapların ifade etmek mümkündür. Bu açıdan General Şerbak'in komutan ettiği Rusya Ordusunun on bin kisilik 104. Tümeni 28 Mayıs 1993'de Gence'den ayrılırken Azerbaycan Ordusuna bırakması gereken silahları, daha sonra darbeyi başlatan ve Azerbaycan ordusuyla hiçbir resmi ilişkisi kalmayan ve Rus yanlışı olduğunu saklamayan Suret Huseyinov'a bırakmasını olağan karşılamak gerekir.151 Böylece Rus ordusunun darbenin ardından tekrar ülkeye gelmesi mümkündü.

4.2. SURET HÜSEYNOV DARBESİ (4-17 HAZİRAN 1993)

Yeni kurulmakta olan orduda emir komuta zinciri hala yoktu, düzenli ordudan çok vatanı savunmak için gönüllü olarak orduya yazılmış gençler, eskiden Sovyet Ordusunda hizmet etmiş ve belirli deneyimi olanlardan ibaret silahlı yığınlar söz konusuydu. Özellikle küçük ve orta rütbeli subay (teğmenler, yüzbaşılar ve binbaşılar) kıtlığı söz konusuydu, yedek subaylara muharip birlikte görev, çavuşlara teğmen rütbesi verilmekteydi.152 Bu ortamda ordu komutanları kısa sürede toplumdan koptular, üstelik Elçibey’in

149 Cafersoy, a.g.a. , s. 98. 150 Ebulfez Elçibey’in 11 Nisan 2000’de Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde(Ankara)yaptığı “Rusya’nın Kafkasya Politikası” konulu konuşması. 151 Tahirzade, a.g.a. , s. 221. 152 Halilova, a.g.a. , s. 97. 58

beklentilerinin aksine ordudaki rüşvet, kaos, keyfi komuta sistemi, hırsızlık, çıkarcılık ve ihanetler halkı kısa sürede ordudan soğuttu ve yurtseverlik beklentileri boşa çıktı. Suret’in komutasındaki Gence’deki 709. Kıtanın Savunma Bakanlığının emrinde olmadığı daha 1993 başında kesinleşti. Sovyet mafyasının klasik temsilcisi Suret Hüseynov uyuşturucu bağımlısı, silah kaçakçısı, hem de fabrika müdürü kara para zenginiydi. Para verdi, silahlı birlik kurdu, hatta Ermenilere karşı başarıyla savaştı”.153 İlginçtir ki antlaşma uyarınca Rus ordu birliklerinin yaklaşık 200 yıl sonra Azerbaycan arazisinden tahliyesi 26.05.1993’te resmen sonra ermiş, ardından darbe başlatılmıştı. 31 Mayıs’ta Gence yakınındaki Yevlah’ta Etibar Memmedov Suret Hüseynov ile görüştü ve darbeye siyasi destek de sağlanmış oldu.154 Ülke genelinde sıkıyönetim uygulanmadığı için muhalefet, medyayı serbestçe kullandığı gibi, bu tür buluşmalar da yapabiliyordu savaş sürerken miting yapmak bile serbestti. Elçibey daha o sırada, kan dökmeden uzlaşma istemişti ve Savunma Bakanlığı ve Aliyev ile görüşmeler önermişti, Gürcistan ve Gamsahurdiya faciasının Azerbaycan’da tekrarlanmasını istemiyordu.155 Amaç bir süre darbeyi Gence kenti içinde lokal çerçevede tutmak, darbecilerle siyasi muhalefetin ilişkisini kesmekti ve bu hata uzun süre devam etti. Başbakan Penah Hüseynov, 5 Haziranda iktidarın diyalogdan yana olduğunu belirterek Elçibey’in emriyle Haydar Aliyev’le temasa geçilmesi için talimat vermişti, fakat Haydar Aliyev düzeni ve Devlet Başkanını desteklediğine dair beyanat vermeye yanaşmadı. Bunun üzerine Başbakan, şimdi artık bildiğimiz üzere Elçibey’le mutabakata varmadan 7 Haziranda istifa etti ki böylece asi Suret Hüseynov’un ultimatomlarından biri yerine getirilmişti. Penah Hüseynov beş yıl sonra şunu bildirmişti: ‘Haydar Aliyev ile Başbakanlık görevi için uzlaşma sağlanmamıştı, ancak Etibar Memmedov, Arif Rahimzade, Şadman Hüseynov vb. muhaliflere iktidarı paylaşmaya hazır olduğumuzu göstermeliydik. Ben 4

153 Halilova, a.g.a. , s. 97. 154 Azadlık, 06.06.1998. 155 Halilova, a.g.a. i-, s.248-249, 252. 59

Haziranda, en kritik günde Moskova’dan dönen Rahim Gaziyev’in havaalanında hapsedilmesini emrettim, ancak emrimi uygulamadılar. Bahane de şuydu ki kan dökülmesini istemiyoruz. Meclis heyeti Gence’ye darbecilerle görüşmeler için gönderildi, ancak milletvekilleri gardayken engellendiler. 6 Haziranda artık Haydar Aliyev’in davet edilmesini önerdim ve bunu panik sonucu yapmamıştım, Başbakan olsam da yenildiğimizi anlıyordum. Öte yandan bizim strateji, devletin bölünmesi tehlikesini ortadan kaldırdı, biz ise siyasi kariyerimizi kurban ettik.156 İsa Kambarov ise Milli Meclis Başkanı olarak kararlı şekilde ordunun darbeyi bastırmasını ve Savunma Bakanı Rahim Gaziyev’in tutuklanmasını teklif etmekteydi. 8-9 Haziran 1993’te Milli Mecliste iktidar parlamenterleri siyasi muhalefeti alt etseler de, darbeciler 11 Haziranda Gence’den başkent yönünde harekete geçtiler. Elçibey iktidarı değil, Azerbaycan’ı düşünüyordu ve İsa Kambarov’un itirafına göre, Haydar Aliyev’e Başbakan görevini bile teklif etmişti157 ancak şu var ki o bunu artık darbe başladıktan sonra mecburen yapmıştı. Haydar Aliyev ise iktidarın tamamını istediğinden, Başbakan görevini kabul etmemişti. Anlaşıldığı üzere Başbakan görevi Suret Hüseynov için öngörülmüştü ve Haydar Aliyev ise şimdilik İsa Kambarov’un yerine Meclis Başkanı olmak istiyordu. 13 Haziranda İsa Kambarov’un istifasıyla Elçibey yalnız kaldı ve direnmeyi bıraktı, çünkü Haydar Aliyev’in adından aynı gün Resul Guliyev, Rahim Gaziyev ve Etibar Memmedov Savunma Bakanlığında yeni Savunma Bakanı Dadaş Rızayev ile buluştular. Rızayev, görevine ve yeminine ihanet etti ve tarafsız kalacağına söz verdi. Elçibey’in anlattığına göre, Ordu kumandanlığı ona gönderdiği yazılı pusulada, “siyasi ihtilaf olduğu için ordu olaylara karışmayacaktır’ deniyordu: ‘Ben telefon ederek bunun açık askeri darbe olduğunu ve Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanının darbeyi bastırmaktan sorumlu olduklarını söyledim. Ancak Savunma Bakanlığı darbecilerin kente girmelerine seyirci kaldı. Moskova’da Ayaz Mütellibov, Rahim Gaziyev ve Natik Aliyev RF Devlet Güvenlik Bakanı Barannikov bir

156 Azadlık gazetesi, 06.06.1998. 157 Yeni Müsavat gazetesi 6-8.06.1998. 60

araya gelip benim yerime Mütellibov’u yeniden iktidara getirme planı kurmuştular. Barannikov, 20 Ocak 1990 faciasının sorumlularından olup o sırada Azerbaycan İçişleri Bakan Yardımcısıydı. …Ben daha Şubat 1993’te Aliyev’le görüştüm ve Vezirov ile Mütellibov’un ve kendisini, yani üçünün de Bakü’ye gelip siyasi görev almalarını, ülkeye hizmet etmelerimi önerdim, fakat Aliyev kabul etmedi… Etibar kurnazlığını sürdürüyordu, sonunda Haydar Aliyev’in yalakası oldu”.158 17 Haziranda Etibar Memmedov ve Haydar Aliyev, Başbakan Vekili Resul Guliyev ve Elçibey’le bir araya geldiler. Onlar, darbecilerin ortağı Rövşen Cavadov’u İçişleri Bakanı görevine önerdiler ve bunu kabul etmeyen Elçibey, Etibar Memmedov’a Başbakan görevini teklif etse de ‘Üç günlük Başbakan olmak istemem’ diye o, itiraz etti. Bu görüşmelerden sonra, Elçibey’ makam ve başkenti terk ederek Nahcivan’a gitti. 24 Haziran 1993’te Milli Mecliste Elçibey’in muhalifleri ve darbecilerin yardımıyla Haydar Aliyev Başkan seçildi ve iktidarı ele geçirme operasyonu başladı.159 Bazı uzmanlar darbeyi halkın sıkıntıları ve iktidara tepkileriyle ilişkilendirenleri açık kanıtlarla eleştiriyorlar, çünkü darbe, rövanş çetesinin zaferiydi. Daha bir yıl önce kaybedenler, yani Mütellibov yanlıları, eski parti bürokrasisi, Nahcivan’da fırsat bekleyen Haydar Aliyev, Elçibey’in dava arkadaşları ve daha fazla yetki isteyen Etibar Memmedov, Nimet Panahov vb ‘küskünler’ Suret Hüseynov’u pohpohlayarak maceraya, açıkça darbeye teşvik ediyorlardı. Savunma Bakanı Rahim Gaziyev ve yönetime karşı kışkırtılan Suret Hüseynov, emrindeki birlikleri cepheden çekerek 23 Aralık 1992 Hankendi operasyonunu bozmuştu.160 Kısacası ‘ihanet üçgeni’ vardı: Elçibey’e ihanet etmiş eski dava arkadaşları, Rusya ile ilişkileri bulunan Suret Hüseynov’un Sovyet mafya grubu, Haydar Aliyev grubu. Darbe uzun vadede sadece Haydar Aliyev klanına yaradı, Suret ve diğerleri hapislerde yattı, Elçibey’i satanlar hala da siyasi

158 Yeni Müsavat gazetesi 6-8.06.1998. 159 Azadlık gazetesi, 06.06.1998. 160 Halit Kazımlı Rövanş Birliğinin 5 Yıl Önceki Zaferi. Yeni Müsavat, Bakı, 06-08.06.1998; Siyasi Rövanş: Hamle Sırası Kızıllardadır. Yeni Müsavat, Bakı, 04.06.1993. 61

dalkavukluk ve yalakalık liginde kalmışlardır. Darbeden sonraki 5-6 yılda Aliyev iktidarı, eski Elçibey iktidarından geriye kalan zayıf muhalefeti halkın gözünden düşürmek için bütün medyayı seferber etmişti ve demek ki halkın Elçibey iktidarına karşı aşırı bir düşmanlığı yoktu. Tam tersine darbe sırasında halk seyirci kalmıştı, bu ise halkın darbeyi desteklediği anlamına gelmez. Elçibey’in Aliyev’e karşı muhalefete geçen arkadaşları ise (İsa Kamberov, Panah Hüseynov, Nesip Nesipzade vb. kendi iktidarlarını savunmak için kararlılık gösteremediklerini defalarca kaydetmişlerdir. Elçibey’in şu sözleri dikkat çekmektedir: “İktidarınız zayıftı, diyorlar, fakat zayıf iktidarı devirmek mi gerekir, devirmek şart mı? Yasal, seçilmiş iktidarı devirmek suçtur”.161 Elçibey’e göre, Nimet Penahov darbenin öncülerinden olup Gence’de Bakü ile darbe köprüsü kuruyordu fakat o, 5 yıl sonra bile kendine heykel dikilmesini istiyordu: “Ben Haziran 1993’te Gence’ye gitmeseydim, bugün Azerbaycan devleti olmayacaktı. Benim sayemde Haydar Bey iktidara geldi.”162 Elçibey Haydar Aliyev’in samimiyetine inanarak Meclis Başkanı olmasını kabul etmiş, yakın çevresini de ikna etmeye çalışmıştı, çünkü Haydar Aliyev’in engin deneyim ve karizmasıyla birçok sorunu çözeceğini düşünüyordu. Fakat Aliyev Meclis Başkanı olduktan sonra sadece Suret’in Bakü’ye girmesini bekledi ve önlem almadı. Elikram Humbetov, Rahim Gaziyev, Etibar Memmedov, İskender Hamidov, Resul Guliyev ve Rövşen Cavadov darbecilerin kente girmelerine yardımcı oldular.163 Rusya’nın darbedeki rolüne gelince, gelişmeler Yeltsin’in bu işe pek karışmadığı, esasında onun karşısında duran ve onun da başına bela olan, eski Sovyet ordusu şahinlerinin etkili olduğu parlamentonun (Dumanın) müdahale ettiği söyleniyor. Çünkü Ekim 1993’te Yeltsin’e sadık ordu birliklerince bombalanıp işgal edilene kadar Duma, açıkça SSCB’yi yeniden kurmak nostaljisiyle hareket ediyordu.164

161 Azadlık gazetesi, 06.06.1998. 162 Müxalifәt gazetesi 01.10.1998. 163 Halilova, a.g.a. , s. 252-258. 164 Halilova, a.g.a. , s. 248. 62

4.3. BAĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU(BDT) ÜYELİĞİ SORUNU

Azerbaycan-Rusya ilişkilerini etkileyen unsurlardan biri de BDT üyeliği konusudur Bağımsız Devletler Topluluğu, 8 Aralık 1991'de Beyaz Rusya'daki Belovejskaya Puska'da bir araya gelen Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna tarafından imzalanan anlaşma ile kurulmuştur.165.Anlaşma ile SSCB'nin uluslararası bir hukuki kurum olarak mevcudiyetinin sona erdiğini ilan eden 3 ülke eski SSCB'yi oluşturan diğer cumhuriyetleri de bu yeni oluşuma üye olmaya çağırdılar. 21 Aralık 1991'de Almatı’da bir araya gelen Baltik cumhuriyetleri dışındaki eski SSCB üyeleri BDT'ye katıldıklarını ilan ettiler.166 Görüşmeye katılan Mutellibov da muhalefetin itirazına rağmen, Azerbaycan'ı BDT üyesi yapan anlaşmayı imzaladı. Fakat bu anlaşma daha sonra muhalefetin etkin olduğu parlamento tarafından oyanlanmadı. Üyeliğe karsı çıkan AHC yönetimi BDT'yi Rusya'nin etkinliğini sürdürmek için oluşturduğu bir kurum olarak değerlendirdi.167

AHC kendi iktidar döneminde muhalefetteyken karşı çıktığı BDT'den uzaklaşmak ve bunu yaparken de Rusya’nın tepkisini azaltmak için ihtiyatlı bir politika uygulamıştır. Bu bağlamda Azerbaycan parlamentosu 7 Ekim 1992'de Mutellibov'un 21 Aralık 1991'de imzaladığı BDT anlaşmasını onaylamayı reddetti.168 Fakat BDT ile ilişkiler tamamen kesilmedi ve Başbakan Birinci Yardımcısı Abbas Abbasov başkanlığındaki Azerbaycan heyeti 8 Ekim'de Bişkek'te yapılan BDT toplantısına gözlemci statüsü ile katıldı.169 Ayrıca ret kararının 12 Ekim'de Moskova'da imzalanacak Azerbaycan-Rusya Güvenlik ve işbirliği Anlaşması'nın hemen öncesinde alınmasının da, Rusya'nın karara olası tepkilerini azaltmak amacıyla yapıldığını belirtmek mümkündür. Moskova'da Yeltsin'le yapılan görüşme sırasında

165 http:/www.cis.minsk.by/russran/cis_prof.htm 166 Cafersoy, a.g.a. , s. 101. 167 "BDT: Evet mi, Hayir mi?", Azadlık (Azatlık gazetesi), 29 Eylül 1992. 168 Azerbaycan, 9 Ekim 1992. 169 Azerbaycan, 17 Ekim 1992. 63

da BDT konusuna değinen Elçibey bu kurumun geleceğinden umutlu olmadığını, ülkesinin Bati ve Doğu ülkeleri ile karşılıklı yarar ve güvenliğe dayanan ilişki kurmak düşüncesinde olduğunu ifade etmiştir.170

Üyelik ret kararının ardından BDT toplantılarına gözlemci olarak katılan Azerbaycan, bu konudaki ihtiyatlı tavrını Başbakan Penah Huseyinov başkanlığındaki heyetin yine gözlemci statüsü ile katıldığı 14 Mayıs 1993'de Moskova'daki BDT toplantısında da sürdürmüştür. Moskova'daki toplantının ardından açıklama yapan heyet üyesi Abbas Abbasov, "Azerbaycan’ın eski SSCB topraklarında ortak iktisadi mekan oluşturulmasına siyasi çıkarlarına zarar vermeyeceği ölçüde razı olacağını “ ifade etmiştir.171

Azerbaycan'ın gözlemci statüsü ile BDT toplantılarına katılması AHC'nin iktidardan düşmesine kadar sürmüştür.

4.4. RUSYA İLE EŞİT SİYASİ VE EKONOMİK İLİŞKİLER KURMA GİRİŞİMLERİ

AHC iktidarı için Rusya ile ilişkilerde en önemli zorluk, Rusya'nin Azerbaycan'i eşit haklara sahip bir ülke olarak görmesini sağlamak ve onunla iki bağımsız ülke arasında imzalanan türden anlaşmalar imzalamaktı. Rusya 19. yüzyılın başlarından beri kendi yönetimi altında bulundurduğu Azerbaycan'ı bağımsız ülke olarak görmekte zorluk çekmiş, iktidarda Rusya'ya demokrasi sağlama iddiasında olan Yeltsin'nin bulunmasına rağmen, Azerbaycan'ı bağımsızlığını ilan ettikten yaklaşık beş buçuk ay sonra Nisan 1992'de tanımıştır. Azerbaycan Devlet Başkanı Dış Politika Danışmanı Vefa Guluzade Şubat 1992'de yaptığı açıklamada, Rusya'ya defalarca devletlerarası işbirliği ve güvenlik anlaşması imzalama önerisinde bulunduklarını, fakat Rusya'nın buna yanaşmadığını belirtmistir.172 Rusya Nisan 1992'de Azerbaycan'ı tanıyarak diplomatik ilişkiler kursa da Azerbaycan'la diğer eski

170 Cafersoy, a.g.a. , s. 101. 171 Azerbaycan, 18 Mayıs 1993. 172 Cafersoy, a.g.a. s. 102. 64

SSCB ülkeleriyle imzaladığı gibi bir Güvenlik ve işbirliği Anlaşması imzalaması Ekim ayına kadar uzamıştır. Azerbaycan'in Rusya Büyükelçisi Hikmet Hacizade daha Ağustos ayında anlaşmasının hazır olduğunu belitmiş, anlaşmanın hazırlanmış sürecinde Rusya'nın anlaşmayla ortak bir ekonomik mekan olusturma ve tarafların topraklarındakı etnik azınlıklara özerklik verme hususundakı önerilerinin Azerbaycan tarafından kabul edilmediğini belirtmiştir.173 Azerbaycan ve Rusya arasında ikili ekonomik ve siyasi ilişkileri eşit koşullarda geliştirme yolunda en önemli adımlar Eylül sonu ve Ekim ayı içerisinde atılmıştır. Bu süreç 30 Eylül 1992'de Rusya Başbakanı Yegor Gaydar'ın Azerbaycan hükümetinin daveti ile Bakü'ye gelmesiyle başlamış, Gaydar bir günlük ziyareti sırasında Devlet Başkan Elçibey tarafından kabul edilmiş ve Başbakan Rehim Huseyinov'la görüşmüştür.174 Göruşmeler sonunda iki ülke arasında serbest ticaret, 1993 yılında ticari ve iktisadi işbirliği, karşılıklı ticari temsilcilikierin açılması, uzlaştırlmış para kredi ve doviz politikalarının uygulanmasına ilişkin anlaşmalar imzalamıştır.175 12 Ekim 1992'de Eiçibey'in Moskova ziyareti Azerbaycan ve Rusya arasındakı ilişkilerde önemli bir dönüm noktas olmuş, yapılan görüşmenin ardından Azerbaycan ile Rusya arasında Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Güvenlik anlaşması imzalanmıştır.176 Anlaşmaya göre, her iki ülke birbirlerinin bağımsızlığına sayg göstererek, içişlerine müdahale etmeden, toprak bütünlüğünü, sınırların değiştirilemezliği, güç kullanmama ve güç kullanma tehdidinde bulunmama, insan hakları ve temel özgurluklere ilişkin sorumluluklara uyma ve uluslararası normlar çerçevesinde ilişkilerini geliştirme taahhüdünde bulunuyorlardı.177 Anlaşma beş yıllığına imzalanmıştı ve önceden yazılı bildirim ile beş sene daha uzatılabilecekti. Anlaşmanın imzalanmasının ardından yapılan basın toplantısında Yeltsin artık "ağabey-kardeş" ilişkilerinin geçmişte kaldığını ifade ederken, Elçibey anlaşmayı demokratik Rusya ve demokratik Azerbaycan arasında ilişkiler kurma bakımından ilk adım olarak nitelendirmişti.178 15 Ekim'de Bakü'de basın toplantısı yapan Devlet

173 Azadlık,13 Ağustos 1992 174 Azerbaycan, 2 Ekim 1992. 175 Cafersoy, a.g.a. , s. 103. 176 Azerbaycan, 14 Ekim 1992. 177 Azerbaycan Diplomasisi Dergisi, 1993, No 1. s. 27. 178 Cafersoy, a.g.a. , s. 104. 65

Başkanı Elçibey Rusya ile ilişkilerin iki taraflı anlaşmalar çerçevesinde ve Azerbaycan'ın bağımsız olduğunu kabul etme ilkesine dayandırılarak geliştirildiğini belirtiyor. Anlaşmanın imzalanmasının ardından Azerbaycan-Rusya ilişkilerindeki iyilesme, iki ülke parlamentoları arasındakı gelişmenin sağlanması 14 Kasım 1992'de Rusya Federasyonu Yüksek Milletler Sovyeti Başkan Yardımcısı Ramazan Abdullatipov'un Bakü'ye gelişi ve iki parlamento arasında ilişkilerin geliştirilmesine ilişkin protokolün imzalanması ile sürdü.179 Rusya ile ilişkilerin kötüleşmesi ve belirsizlik süreci Azerbaycan yetkililerinin söylemlerinde de ihtiyatla dile getirilmeğe başlandı. Bu bağlamda Meclis Başkan İsa Gember Mayıs 1993'de bir gazeteye verdiği demeçte, "Rusya'nın Azerbaycan politikasında belirsizliğin egemen olduğunu ve bunun da Rusya'nın kendi içindeki iç belirsizlikten kaynaklandığını" ifade etti.180 Rusya, Karabağ sorununun çözümünde bir yandan ABD ve Türkiye ile birlikte barış planı önerirken, öte yandan 4 Haziran'da Gence'de başlayan darbeden önce son Rus askeri tümenini Azerbaycan'la Rusya arasında imzalanan anlaşmalar gereği Azerbaycan Savunma Bakanlığına bırakması gereken silahları darbecilere bırakarak ülkeden ayrıldı. Bu durum, Rusya'nın 4 Haziran darbesine iştiraki konusunu gündeme getirmektedir. Bu darbenin başlatıldığı sırada Azerbaycan'in Rusya Büyükelçisi tarafindan Azerbaycan yönetimine gönderilen bir gizli toplantı tutanağında 1- 4 Haziran tarihlerinde Moskova'da Rusya Savunma Bakanı Graçov'in, Güvenlik Bakanı Barannikov'un, ismi açıklanmayan bir karşı istihbaratın, darbenin aktif teşkilatçisi Rehim Gaziyev'in, Ayaz Mütellibov'un, Haydar Aliyev'in Temsilcisi Natik Aliyev'in ve Kurban Abilov isimli kişilerin biraraya gelerek Azerbaycan'dakı durumu görüştükleri belirtiliyordu.181 Daha sonraları, Rehim Gaziyev 7 Eylül 1994 tarihinde mahkemeye çıkarılınca yaptığı açıklamada KGB mensupları ile Moskova'da Elçibeyi düşürmek için toplantılar yaptıklarını, bu toplantıların en sonuncusuna da Aliyev'in bizzat katıldığını iddia ederek Elçibey'in

179 Halk Gezeti (Halk gazetesi), 19 Kasım 1992. 180 Azerbaycan, 6 Nisan 1993. 181 Gezenferoglu, a.g.a. , s. 218. 66

yerine Mütellibov'u getirmeyi kararlaştırdıklarını ifade etmiş ve duruşmaların halka açık yapılması durumunda ilgili resim ve bantlaın sunacağını belirtmiştir.182 İlginç olan baska bir nokta, darbenin Elçibey'in Haziran ortalarında İngiltere'ye ziyarette bulunarak Batılı şirketlerle petrol anlaşması imzalamak yolunda önemli görüşmeler yapacağı zamana denk gelmesidir. Darbenin hemen ardından darbeci Suret Huseyinov'un Nezavisimaya Gazeta'ya verdigi bir demeçte petrol anlaşmasını önce Rusya ile yapılması gerektiğini söylemesi de bu bağlamda anlamlıdır.183 Bütün bu anlatılanlar çerçevesinde sonuç itibariyle, AHC'nin Rusya ile eşit statüye ve karşılıklı yarara dayanan ilişkiler kurma politikasının Rusya tarafından kabul edilmediğini söyleyebiliriz.

4.5. DİĞER ESKİ SSCB DEVLETLERİYLE İLİŞKİLER

Genel olarak Türkçü bir anlayışa sahip olan AHC iktidarı ortak kurumlar oluşturmak aracılığı ile Türkiye ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışmış, bu bağlamda Türk devletleri zirvesinin yapılmasının aktif savunucusu olmuştur. Elçibey, Ankara'da 31 Ekim 1992'de yapılan ilk zirveye katılarak ilgili ülkelerin ilişkilerini geliştireceklerine ilişkin ortak beyannameye imza atmış ve ikinci zirvenin 2 Mayıs 1993'de Bakü'de yapılması konusunda mutabakat sağlanmıştır.184 Bu zirvede Elçibey Türkçe'nin BM resmi dili olmasi için ortak çalışma yapılması önerisinde bulunmuş, fakat Nazarbayev her Turk cumhuriyetinin bu tür önerilerini kendi başına BM'ye sunmasını desteklediğini ifade etmistir.185 Bu dönemde Azerbaycan'ın Orta Asya ülkeleri ile ilişkilerinde önemli gerginlikler ve soğukluklar da yasanmıştır. Bu ülkeler Elçibey'in Türk dünyasının ortak hareket etmesi yolundaki görüşlerine ve Türkiye Cumhurbaşkanı Özal'ın Türk Ortak Pazarı kurulması önerisine mesafeli yaklaşmışlardır.186 Azerbaycan ve

182 Cafersoy, a.g.a. , s. 107. 183 Cafersoy, a.g.a. , s. 104. 184 Azerbaycan, 9 Kasım 1992. 185 Türkiye, 6 Kasım 1992. 186 Cafersoy, a.g.a. , s. 110. 67

Orta Asya cumhuriyetleri arasında soğukluk ve gerginliğin bir diğer nedeni, Eiçibey'in demokrasinin zaruri olduğu görüşü ve bu çerçevede Kazakistan ve Özbekistan'dak rejimleri otoriter olduğu gerekçesi ile sık sık eleştirmiş olmasıdir.187 AHC iktidarının demokrasi yanlışı tutumu yalnızca eleştiri düzeyinde kalmamış, Azerbaycan yönetimi Özbekistan'ın baskı altında kalan muhalif liderleri Muhammed Salih ve Abdurrahman Pulatov'a Türkiye'ye geçiş hakkı tanıyarak Özbekistan yönetiminin bu konudaki iade veya sınır dışı isteklerini reddetmiştir. Bu olay iki ülke arasında ilişkileri soğutmuş ve Özbekistan yönetiminin Bakü-Taşkent uçak seferlerini durdurmasına neden olmuştur.188

4.6. GÜNEY AZERBAYCAN SORUNU

AHC iktidar döneminde Azerbaycan İran ilişkilerinde en önemli mesele Güney Azerbaycan sorunu olmuştur. 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay anlaşmalarıyla Azerbaycan’ın bölünmesi sonucu yaklaşık yirmi beş-otuz milyon Azerbaycan Türk'ünün İran'da ulusal hakları olmadan yaşamak durumunda kalmaları ilişkilerde bazen kapalı, bazen da açık olarak gündeme gelmiştir.189 AHC'nin İranla ilgilenmesi daha 1988 yılında başlayan ulusal özgürlük harekatı gösterilerinde "Tebriz, Tebriz" ve "Birleşik Azerbaycan" sloganının sıklıkla ifade edildiği günlere dayanmaktadır. Azerbaycan Türklerinin birliği ve İran'a yönelik tutumu milli mücadele döneminde teşkilat Başkanı Elçibey tarafindan da sık sık siyasal arenaya getirilmiştir. Daha önce "Birleşik Azerbaycan" konusu da dahil olmak üzere çeşitli düşüncelerinden dolayı 1975'de hüküm giymiş olan Elçibey'in AHC Başkanlığı döneminde, "çok etnikli İran'da Farslar dışında kalan halkların milli haklarının ihlal edilmesinin, onlara milli dillerinin okullarda yasaklanmasının bu ülkenin gelecekte dağılmasına neden olacağına ilişkin ifadeleri İran'da endişe doğurmuştur. Özellikle, Elçibey'in devlet başkan seçimlerinden bir gün önce Azerbaycan Milli Televizyonu’nda yaptığı seçim

187 Cafersoy, a.g.a. , s. 110. 188 Cafersoy, a.g.a. , s. 110. 189 Cafersoy, a.g.a. s. 117. 68

konuşmasında İran'ın parçalanacağına ilişkin ifadeler kullanması İran'ın endişelerini daha da artırmıştır.190 Öte yandan, resmi ikili ilişkiler düzeyinde "Güney Azerbaycan" konusu açıkça hiç telaffuz edilmemiştir. Nitekim, 18 - 20 Ağustos 1992'de İran'da temaslarda bulunan Azerbaycan Dışişleri Bakanı Tofig Gasimov'a ziyaretin ardından yapılan basın toplantısında Elçibey'in İran'a yönelik eleştirisel konuşmalar hatırlatıldığında, Gasimov, Elçibey'in bu konuşmalarını devlet başkanı olmadan önce yaptığını ve bunun resmi devlet kanaati olarak kabul edilmemesi gerektiğini ifade etmiştir.191Fakat iki ülke ilişkileri konusunda kamuoyuna verilen görüntüde "Güney Azerbaycan" sorununun gündeme gelmediği ifade edilse de, kapalı kapılar arkasında konu sık sık gündeme gelmiştir. Örneğin, Elçibey İran Büyükelçisi tarafından defalarca İran'a davet edilmiş, fakat kendisi bunu ancak İran'ın bazı koşulları yerine getirmesi durumunda gerçekleştirebileceğini ifade etmiştir.192 Elçibey tamamı Güney Azerbaycan sorunu ile ilgili olan bu koşulları şöyle sıralamıştır: Ziyarete Tebriz'den başlanacak, sonra Tahran'a gidilecek; İran'da Azerbaycan davası ile ilgili tutuklanan bütün mahkumlar serbest bırakılacak, İran'la iyi ilişkilerin bu soruna takılmamasi için Güney Azerbaycan'da milli küItürün geliştirilmesine ve bu dilde eğitim yapılmasına gazete ve dergi çıkarılmasına izin verilecek. Elçibey bu koşulların çoğunun İran tarafından reddedildiği ve yalnız Azerbaycan kültürünü geliştirme merkezleri kurma düşüncesine sıcak yaklaştığını belirtmiştir. Azerbaycan, resmi düzeyde bölünmüşlük sorununu genel olarak İranla ilişkilerini daha fazla geliştirerek aşma çabası göstermiştir. Fakat, Azerbaycan’ın iki ülke arasında geliş gidişin kolaylaştırılması, televizyon kanalları yayınlarının karşılıklı mübadelesi ve karşılıklı kültür günleri yapılması yönündeki önerileri İran tarafindan kabul edilmemiş, Nahçivan'da İran konsolosluğu açılmasına rağmen, Tebriz'de konsolosluk açılması engellenmiştir.193

190 Azadlık, 25 Ağustos 1992. 191 Azadlık, 25 Ağustos 1992. 192 Cafersoy, a.g.a. , s. 118. 193 Cafersoy, a.g.a. , s. 118. 69

Bu arada, Azerbaycan'da milli yönetimin iktidara gelmesi İran'daki Azerbaycan Türkleri arasında da hareketlilik doğurmuştur. İran'da Ali Vekili'nin başkanlığında Karabağ'a Halk Yardımı Komitesi kurulmuş ve Karabağ göçmenlerine yardımda bulunulmuştur. Tahran Üniversitesinin Türk (Azerbaycanlı) öğrencileri Azerbaycan konusunda bir panel düzenleyerek Güney Azerbaycan'ın sorunlarını milletvekillerinin katılımı ile tartışmışlar, İran'ın Azerbaycan politikasındaki ayrımcılığın eleştirildiği panel resmi Tahran'ı endişeye sürüklemiş, Ulusal Güvenlik Konseyi'nde konu görüşülerek bu tür konularla ilgilenecek özel bir grup oluşturulrnuştur.Daha sonra Kelbecer'in işgalinin kırkıncı gününde Tahran Mescid'inde (Camisi'nde) yapılan toplantı ve şehitlere mevlit okuma büyük bir gösteriye dönüşmüştür. Bu arada Azerbaycan, Güney Azerbaycan Türklerine her türlü vatandaşlık haklarından yaralanma olanağı sağlayacağını açıkladı. Devlet Başkanı Elçibey, 2 Şubat 1993'de yaptığı bir konuşmada kendisi için güney - kuzey ayrımının olmadığını ifade ederek, Güney Azerbaycanlılara devlet kurumlarında görev alma hakkının sağlanacağını belirtti.194 Bu gelişmeler İran'ı endişelendirirken, Tahran Dike içinde olayları tırmandırmamak için basında Azerbaycan'a karşı ve Türk karşıtlığı içeren yazıların yayınlanmasına son vermiş ve Azerbaycan konusunda ihtiyatlı davranmış, Kelbecer'in işgali sonrası İran Dışişleri Bakanlığı Ermenistan'ı işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmasını istemiştir.195 İran, öte yandan, AHC iktidarının oluşturduğu tehlikeyi bertaraf etmek için Azerbaycan'daki muhalefete destek olmuş, özellikle Nahçivan Özerk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Haydar Aliyev'le sıkı işbirliği geliştirerek Ağustos 1992 ve Mart 1993'de İran'ı ziyaret edip görüşmelerde bulunmasını sağlamıştır.196Hatta İran'ın Bakü Büyükelçisi'nin darbe sırasında Gence'ye giderek Suret Hüseyinov'la görüştüğü bilinmektedir.

194 Edalet Tahirzade, Elcibey, Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999, s. 199. 195 Azerbaycan, 8 Nisan 1993. 196 Cafersoy, a.g.a. , s. 120. 70

71

4.7. AZERBAYCAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİ (1991-1993)

18 Ekim 1991'de bağmsızlığını ilan eden Azerbaycan'ın Türkiye ile ilişkileri ozel bir önem arz etmektedir. Bu Azerbaycan'ın Türkiye'yi komsuları arasında kendisine tarihsel, kültürel ve stratejik açılardan en yakın ülke olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.

Elçibey'in iktidara gelmesi ile Azerbaycan'ın dış politikasında bir stratejik tercih değişimi yaşanmış ve Türkiye Azerbaycan dış politikası da özel bir konuma oturtulmuştur. İdeolojik görüş itibariyle Türk milliyetçisi olduğunu belirten ve Atatürk hayranlığını sık sık dile getiren Devlet Başkanı Elçibey, "Türkiye Azerbaycan'ın dış politikasının baş köşesinde yer tutacaktır" diyerek Türkiye'ye atfettiği önemi ortaya koymuştur. Ayrıca Elçibey, Türkiye'yi Azerbaycan'ın stratejik ortağı olarak gördüklerini, iki ülke arasında bu konuda resmi anlaşma olmamasına rağmen, dış politikalarını Türkiye'nin stratejik çıkarlarına zarar vermeyecek biçimde yürütmeye çalıştıklarını belirtmiştir.197 Bu anlayış çerçevesinde AHC iktidarı döneminde Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi ve hatta stratejik ortaklık oluşturulması politikası uygulanmıştır. İlişkilerin güçlendirilmesi yönünde ilk girişim 1992 Haziran ayında yapılmıştır. Elçibey göreve gelmesinin ardından 24-27 Haziran 1992'de ilk yurtdışı gezisini Türkiye'ye yaparak; Ankara'da Azerbaycan, Arnavutluk, Bulgaristan, Ermenistan, Yunanistan, Gurcistan, Moldova, Romanya, Rusya, Türkiye ve Ukrayna Devlet Başkanlarının katılımı ile gerçekleştirilen Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEIB) zirve toplantısına katılmıştır. Daha hava alanında yaptığı açıklamada, Anadolu'ya ve Atatürk'e sevgi duyduğunu belirten Elçibey, 25 Haziran'da İstanbul'da KElB anlaşmasini ve Boğazlar Beyannamesini imzalamıştır. Ayrıca 26 Haziran'da TBMM'de bir konuşma yapan Elçibey, ülkesinin Mustafa Kemal çizgisinde olduğunu belirterek Türkiye'yi model kabul ettiklerini ifade etmiştir.198 AHC iktidarı döneminde ilişkilerin güçlendirilmesi yönündeki yeni girişimler Ağustos başında Azerbaycan Dışişleri Bakanı Tofig Gasimov'un Ankara ziyareti

197 Cafersoy, a.g.a. , s. 118 198 Cafersoy, a.g.a., s. 124 72

sırasında gündeme gelmiştir. Ziyaret sırasında Gasimov, ülkesinin dış politikada merkez olarak Ankara'yı görmek istediğini belirterek, diğer ülkelerle diplomatik ilişkiler kurarken uzman eğitimi ve mali sorunlarda Türkiye'den yardım istemiştir. Ziyaret sırasında her iki ülkenin Dışişleri Bakalıkları arasında işbirliği ve danışma toplantıları yapılmasına ilişkin anlaşma ve konsolosluk protokolu imzalanmış (11 Ağustos 1992), Türkiye Dışişleri Bakanlığının diplomatik görevlilerin yetiştirilmesinde Azerbaycan'a yardımcı olması karara bağlanmıştır.199 AHC iktidarının Türkiye ile ilişkileri geliştirme çabası siyasi ve ekonomik alanlar dışında, eğitim alanına da taşınmış ve 19 Temmuz 1992'de YÖK'ün yardımı ile Azerbaycan'da Türkiye üniversitelerine giriş sınavları gerçekleştirilerek ilk etapta 929 öğrenci bursu olarak Türkiye'ye gönderilmiştir. Bu sayıya ilaveten iki yüz öğrenci de askeri okullarda eğitim almak üzere Azerbaycan'dan Türkiye'ye gönderilmiştir. İlişkilerin gelişmesinde önemli dönemeçlerden biri Elçibey'in 28 Ekim - 5 Kasım 1992 tarihlerindeki dokuz günlük Türkiye ziyaretidir. Bu ziyaret sırasında önce Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılan Elçibey, 31 Ekim'de Ankara'da gerçekleştirilen ilk Türk Devletleri Zirvesine katılarak ortak beyannameyi imzalamıştır.200 Ayrıca, 2 Kasım'da Ankara'da Azerbaycan Büyükelçiliği açılmış, iki ülke arasında işbirliği ve Dayanışma Anlaşması dahil ticaret, ulaşım ve suçluların iadesi konularında anlaşmalar imzalanmıştır.201 Bu anlaşmalar içerisinde en önemlisi olan İşbirliği ve Dayanışma Anlaşması, çeşitli alanlarda ilişkileri geliştirmeyi ihtiva eden on iki maddeden oluşrnaktaydı ve on yıllık süre için bağlanmış ve önceden bildirim ile beş yıl daha uzatılması öngörülmüştür.202 Azerbaycan - Türkiye ilişkilerinin ekonomik alanda geliştirilmesi amacıyla Türk işadamlarının Azerbaycan'a yatırımlarında vergi indirimleri sağlanmıştır. Azerbaycan'ın Türkiye'den 1992'de ithalati 94 milyon dolar ve Türkiye'ye ihracati 25,4 milyon dolar iken, bu rakamlar sırasıyla 1993'de ithalati 68, 2 milyon dolar ve ihracati 33.9 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye Eksimbank'ın Azerbaycan'a

199 Cafersoy, a.g.a. , s. 124 200 Halk Gezeti (Halk gazetesi), 3 Kasım 1992. 201 Cafersoy, a.g.a. , s. 125. 202 Cafersoy, a.g.a. , s. 124. 73

toplam 300 milyon dolar (bunun 100 milyon doları Nahçivan Özerk Cumhuriyetine) kredi vermesi konusunda mutabakat sağlanmıştır. Ekim 1992'de Türkiye, Bakü'de eski SSCB mekanında ilk dijital telefon santralini kurarak 2500 telefonluk bir hat hibe etmiştir.203

Elçibey yönetimi ‘’Türkiye ile ilişkileri her alanda geliştirme yönündeki girişimlerini sürekli sürdürerek, Batılı şirketlerle imzalanacak petrol anlaşmasında Türkiye'nin de yer almasını istemiştir. Bakü'den Ankara'ya gönderilen notlarda "Elçibey gibi dost ve müttefik bir yönetici işbaşındayken Türkiye hızla boru hatları konusunda harekete geçmelidir." mesajı verilmiştir. Türkiye'nin Azerbaycan petrolu işine girmesi, Elçibey'in 1992 yılı 5 Aralık gecesi İzmir'de bir otel odasında Turgut Özal'a "Türkiye'yi petrol işine sokacağım, iki adamını Bakü'ye gönder" demesi ile başlamıştır. Bu görüşmenin ardından TPAO ve BOTAŞ'tan iki yetkili Bakü'ye giderek Batılı şirketlerle beraber görüşmelere katılmıştır. Ayrıca Elçibey Mart 1993'de Devlet Petrol Şirketi Başkanı Sabit Bagirov'u Ankara'ya göndererek Azerbaycan petrolünün Ceyhan'a aktarılmasını sağlamak için gizli bir anlaşma yapmıştır.204 Fakat 4 Haziran darbesinin ardından Aliyev yönetimi tüm petrol anlaşmaları görüşme sürecini durdururken Türkiye de bir süre bu süreçten dışlanmıştır. Bu bağlamda, Eylül 1992'de Türkiye Ermenistan'a yüz bin ton buğday satarak, o sırada Azerbaycan'ın bu ülkeye uyguladığı ambargonun etkisizleştirilmesine katkıda bulunmuştur. Ankara'nın Ermenistan'a yakınlaşma girişimleri bununla da kalmamış, Kasım 1992'de buğday satışına başlanmış ve Türkiye'nin Ermenistan'a 1992-1993 kişi boyunca üç yüz milyon kilowatt-saat elektrik enerjisi satması taahhüdünü içeren bir enerji anlaşması imzalanmıştır.205 Türkiye'nin bu girişimleri Azerbaycan tarafindan tepkiyle karşılanmış, Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamada Türkiye'nin bu hareketi "saldırgana açıkça destek vermek" biçiminde yorumlanmıştır. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Tofig Gasimov özellikle iki ülke arasında imzalanan enerji protokolünü "Azerbaycan'ın arkadan hançerlenmesi" olarak nitelendirmiştir. Azerbaycan Meclis

203 Cafersoy, a.g.a. , s. 126. 204 Cafersoy, a.g.a. , s. 126. 205 Cafersoy, a.g.a. , s. 129. 74

Başkanı İsa Gember de Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile 7 Aralik 1992'de Bakü'de yaptığı görüşmede "Türkiye'ye büyük sevgilerinin olduğunu, bu bakımdan Türkiye'nin Ermenistan'a buğday vermesini ülke kamuoyuna zorlukla da olsa anlattıklarını, fakat elektrik vermesini anlatamadıklarını" belirtmiştir. Demirel Hükümetinin bu politikasi, ana muhalefet partisi Anavatan tarafından da Bakü karşıtı olarak nitelendirilmiş, tepkiler karşısında geri adım atan Demirel hükümeti bu anlaşmayı yürürlüğe koymamayı tercih etmiştir.206 Şubat 1993'den itibaren Karabağ'da Ermeni saldırılarının artmasına rağmen, Demirel hükümetinin "bu konuda yavaş davranan dünya ile beraber hareket etme" yaklaşımını degiştirmediğini görüyoruz. Bu yaklaşım 2 Nisan 1993'de Kelbecer'in işgali sırasında da etkisini göstermiş, Demirel hükümeti Kelbecer'in işgali sırasında Elçibey'in sivilleri bölgeden çıkarmak için istediği helikopterleri, Türkiye'nin anlamazlığa bu tür mudahalesinin Rusya ile karşı karşıya gelme anlamına geleceği gerekçesi ile reddetmiştir. Kelbecer'in işgali Türkiye'de Cumhurbaşkanı Özal ile Demirel Hükümeti arasında bu konudaki yaklaşım farklılıklarını da ortaya çıkarmıştır. Dışişleri Bakanlığı Kelbecer'in hemen boşaltılmasını talep eden ve sorunun başka yollardan çözümünden yana olduğunu belirten açıklama yayınlarken, Özal "dişimizi göstermezsek bu iş halledilemez" yaklaşımı sergileyerek Türkiye'nin askeri müdahale ihtimalini gündeme getirmiştir. Özal bu dönemde verdiği bir demeçte Türkiye'nin Ermenistan-Azerbaycan çatışmasına müdahalesinin cesaret işi olduğunu ve Türkiye'nin bu cesaret örneğini Kıbrıs müdahalesinde gösterdiğini hatırlatmıştır.207 Bu çerçevede hükümetin mesafeli yaklaşımına rağmen, Ermeni saldırılarının sürmesi halinde Türkiye aşamali bir müdahale planı hazırlamış, Türkiye'nin BM Temsilcisi Mustafa Aksin bu işle görevlendirilmiş ve olası bir müdahalenin BM Anlaşmasının 51. maddesine dayandırılmasına karar verilmiştir.208 Plana göre, müdahale gerçekleşirse bunun Nahçivan yönetimin çağrısı ile doğrudan, Azerbaycan merkez yönetiminin görüşü olursa askeri yardım biçiminde olacağı öngörülmekteydi. Fakat bu müdahale senaryolarının tartışıldığı sırada Başbakan Demirel bir açıklama yaparak ülkesinin askeri güç kullanmayacağını

206 Cafersoy, a.g.a. , s. 129. 207 Azerbaycan, 9 Nisan 1993. 208 Cafersoy, a.g.a. s. 130. 75

açıklamıştır.209 Askeri müdahale olasılığının azaldığı bu dönemde Cumhurbaşkanı Özal 14 Nisan 1993'de Bakü'yü ziyaret ederek "ülkesinin Azerbaycan'ın yanında olduğunu, Türk milletinin sabrının zorlanmaması gerektiğini" belirterek Başbakanla arasındaki yaklaşım farklılığını ortaya koymuştur.210

Tüm bunlann yanısıra, Türkiye BM çerçevesinde girişimlerini artırmış, Kelbecer'in işgali nedeniyle yapılan BM görüşmelerinde en sert açıklama yapılması önerisi Türkiye tarafından verilmiştir. Fakat Türkiye'nin Ermenistan'ın şiddetle kınanması ve ciddi uyarılarda bulunulması önerisi Rusya ve Fransa'nın karşı çıkması ile yumuşatılmıştır.211 Buna rağmen sonuçta Türkiye BM'nin Kelbecer'in boşaltılması kararını almasında aktif rol oynamış ve bu ülkenin boşaltılması için ABD ve Rusya ile ortak plan hazırlanmıştır. Türkiye Azerbaycan'daki 4 Haziran darbesinde yasal Devlet Başkanı Elçibey'i desteklediğini beyan etmiş, fakat bu diplomatik bir açıklamadan öteye gitmemiştir. Darbe sırasında Türkiye bu sürece diplomatik müdahale yapma konusunda da yavaş kalmıştır. Daha 7 Haziran 1993'de Türk Dışişleri Bakanlığı, isyan Gence sınırları dışına taşmadan diplomatik mudahale için "Eylem Planı" hazırlamış olmasına rağmen, Türkiye isyancıları Bakü'ye yetmiş km yaklaştığı 15 Haziran'a kadar hiç bir girisimde bulunmamıştır.212 15 Haziran'da Bakü'ye gönderilen heyet ise geç kalmış bir adım olarak Elçibey'in iktidardan düşürülmesine engel olamamıştır. Türkiye'nin bu kadar yavaş davravranmasını birkaç nedene bağlamak mümkündür. Birincisi, darbenin Rusya tarafından düzenlendiği açıktı ve darbe sırasında Türkiye'nin Azerbaycan politikasına, atak politika yürütmeyi savunan Turgut Özal'ın ölümü ve başından beri Azerbaycan konusunda ihtiyatlı davranarak Rusya ile karsı karsıya gelmemeğe çalışan Demirel'in yaklaşımı tamamen hakim olmusştur. Bu bağlamda Rusya ile karşı karşıya gelinilmemeye çalışılarak bir uluslararası kriz ortamının doğmasından kaçınılmıştır. Dönemin Türkiye Dışişileri Bakanı Hikmet Çetin, "Azerbaycan'da Elçibey'in düşmesinde kendi suçlarının olmadığını" belirterek "Ne yani ikinci bir Kıbrıs mı yaratacaktık?"

209 Cafersoy, a.g.a. s. 131. 210 Azerbaycan, 15 Nisan 1993. 211 Cafersoy, a.g.a. s. 131. 212 Cafersoy, a.g.a. s. 132. 76

diye sormuştur.213 Bunun dışında, Demirel başından beri Elçibey yönetiminin Türkiye ile stratejik ortaklık politikasına, Türkiye ile Rusya'yı çatıştıracağı gerekçesi ile karşı çıkmıştır. Buna karşılık Demirel başbakanlığı döneminde Nahçivan Özerk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Haydar Aliyev'le sıkı ilişkiler geliştirmiş, Aliyev'in Türkiye'de adeta devlet başkanı muamelesi görmesini sağlamış, NÖC'un dış ülkelerden yalnız başına kredi alması hakkı olmamasına rağmen, Elçibey yönetimini aşarak Aliyev'e yüz milyon dolarlık kredi vermiştir. Demirel Hükumeti bu krediyi geciktirmeden Aliyev'e ulaştırırken, imzalanan anlaşma gereği Azerbaycan merkezi yönetimine verilmesi gereken iki yüz milyon dolarlık krediyi Elçibey yönetimine ulaştırmamıştır. Türkiye'nin verdiği yüz milyon dolarlık kredi ise Aliyev tarafından kendi siyasi hareketini finanse etmek için kullanılmıştır.214 Türkiye'nin darbe sırasında yavaş hareket etmesinin baska bir nedenini Elçibey iktidarı döneminde Cumhurbaşkanlığı Devlet Hukuk Dairesi Başkanlığı görevini yürütmüş Fazil Gezenferoglu'nun, "Elçibey'in Türkçü söylemi Turkiye'deki milliyetçi akımı güçlendirerek iktidarda bulunan farklı siyasal gizgiye sahip siyaset adamlarını tedirgin etmıştır." ifadesinde bulmak mümkündür.215 Elçibey'in İran'ı, Rusya'yı ve diğer Türk Cumhuriyetlerini karşısına alması nedeniyle baz Türk yöneticileri tarafından çok radikal bulunan Turkçü söyleminden Türkiye'nin rahatsızlık duyması da bir neden olarak gösterilebilir. Bu bağlamda Türk devlet yöneticileri Azerbaycan'da daha ılımlı söylem kullanan birinin iktidara gelmesine yardım etmese bile, göz yummuştur. Cengiz Çandar ise Türkiye'nin yavaş hareket etmesinde başka bir neden olarak, Türk Dışişleri Bakanliği'nda Kafkasya ve Orta Asya'da sözde İran tehdidine karşı Rusya ile beraber hareket yanlışı olan çevreler bulunmasını gösterir. Çandar'a göre bu çevreler Rusya'ya karşı olan demokratik Azerbaycan yönetiminin zayıflatılmasına göz yummak suretiyle eski komünist lider Haydar Aiiyev'in bu denklem içerisinde yer alması için zemin hazırlamış, Elçibey yönetimini sabotaj etmeseler bile güçlendirecek girişimleri savşaklamışlardır.216

213 Cafersoy, a.g.a. s. 132. 214 Gezenferoğlu, a.g.e. , s. 207. 215 Cafersoy, a.g.a. s. 133. 216 Cafersoy, a.g.a. s. 133. 77

4 Haziran Darbesinin gerçekleşmesi ile Türkiye'nin Azerbaycan'dakı konumu büyük zafiyata uğramış ve Aliyev yönetiminin Şubat 1994'de uygulamaya başladığı Türkiye'ye ve Batıya yeniden yakınlaşma politikasına kadar bir gerileme dönemi yaşamıştır.

4.8. AHC İKTİDARI DÖNEMİNDE AZERBAYCAN - ABD İLİŞKİLERİ

15 Mayıs 1992'de AHC'nin fiilen iktidara gelmesinin ardından ABD'nin Azerbaycan'a yönelik ilgisinin arttığını göruyoruz. ABD yönetimi AHC Başkanı'nın Devlet Başkanı seçilmesinin ertesi günü yaptığı açıklamada, seçimin demokratik biçimde yapıldığını ve bunun Azerbaycan'ın yeni yönetiminin uluslararası hukuk ve yasal normlara sadık kalacağını belirtmiştir.217 AHC iktidarının dış politikasında Batı ile ilişkiler öncelikli unsurlardan biri olarak kabul edilmekteydi. Bunun iki stratejik gerekçesinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi Rusya'ya karsı Azerbaycan'ın bağımsızliğının korunmasında Batı dünyasının ve özellikle onun liderinin bölgede Rusya'ya karsı denge oluşturmasını sağlamak; ikincisi ise, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi ile yönetilen bir Azerbaycan kurmak için ABD ve diğer Batılı ülkeler ile siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmek zaruretidir. Dönemin Dışişieri Bakanı Tofig Gasimov da, o dönemde Karabağ sorununun AGİK çerçevesi çözümünde ABD'yi Rusya'yı dengeleyici güç olarak gördüklerini açıkça belirtmiştir.218 Bu bağlamda, AHC iktidarı ABD ile ilişkileri geliştirmek için bir yandan bu ülkenin karşılıklı ilişkileri geliştirmede öne sürülen koşulları bir an önce yerine getirmek yolunda adımlar atmış; öte yandan da bununla bağlantılı olarak bölgede ABD'nin Rusya'yı dengeleyecek bir güç olarak yer almasını sağlamak için bu ülkenin petrol şirketlerinin Azerbaycan'a yatırım yapmasını sağlama almaya çalışmıştır. Batılı petrol şirketlerinin çağdaş teknolojiye ve yatırım yapacak mali güce sahip olmaları da bu çabanın ekonomik mantığını oluşturmuştur.

217 Tahirzade, a.g.e., s. 80. 218 Cafersoy, a.g.a. , s. 139. 78

Bu çerçevede, Devlet Başkanı Elçibey'in 8-10 Temmuz 1992'de Helsinki'de yapılan AGİK toplantısına katılması, Azerbaycan'ın Batıya açılması ve ABD ile ilişkilerin geliştirilmesi yolunda önemli bir aşama olmuştur. AGİK toplantısında konusma yapan Elçibey, Azerbaycan'da piyasa ekonomisine sahip demokratik bir hukuk devletinin kurulması için gerekli reformların yapma çabasında olduklarını belirterek, insanın temel amaç olduğu gerçeğinden hareket ettiklerini, iç politikada siyasal hak ve özgürlüklere, yasalar önünde eşitliğe ve çok partili sisteme dayanan 1918-1920 dönemdeki devlet geleneğini benimsediklerini belirtmiştir. Bununla Azerbaycan, ABD'nin one sürdüğü koşullardan siyasi alanda demokratik islahatlar yapma ve piyasa ekonomisine geçme koşullarını kabul ettiğini ve bunu hayata geçireceğini ifade etmiş oluyordu. Helsinki'deki konuşmasında Elçibey, ayrıca nükleer silahların yayılmamasından yana silahsızlanma yolundaki yeni ortak önerileri de savunacaklarını belirtmiştir.219 Öte yandan nükleer silahların yayılmamasına ilişkin anlaşmaya katılma kararı, Eiçibey'in imzaladığı ilk kararnamelerden biri olmuştur.220 Elçibey Helsinki'deki konuşmasında, Karabağ sorununun AGİK çerçevesinde görüşmeler yoluyla çözülmesinden yana olduklarını, AGİK'in Ermenistan'ın tutumu karşısında daha somut karar almasını istediklerini ve kendilerinin bu kurumun alacağı kararlara uymayı garanti ettiğini belirtmiştir. Azerbaycan zirve sonunda Helsinki Beyannamesine imza atarak AGİK çerçevesindeki sınırların değıştirilemeyeceğini de kabul etmiştir.221

4.9. AHC’NİN AVRUPA ÜLKELERİYLE İLİŞKİLERİ

Azerbaycan için Avrupa ülkeleriyle ilişkiler dış politikasının başka bir önemli boyutunu oluşturmuştur. Resmen 16 Haziran 1992'de iktidarı devralan Elçibey’in seçim programında ülkenin Avrupa ve Asya kavşağında yerlesmesi nedeniyle barış içinde işbirliği ve uluslararası güvenliğin sağlanmasında Asya

219 Cafersoy, a.g.a. , s. 140. 220 Tahirzade, a.g.e., s. 203. 221 Cafersoy, a.g.m. , s. 140. 79

ve Avrupa'dakı gelişmelerde yer alınması gerektiği belirtilmekteydi.222 Bu anlayış içerisinde Elçibey iktidara gelir gelmez Batıya açılma kapsamında 8-10 Temmuz 1992'de Helsinki'de yapılan AGİK zirvesine katılmış ve Helsinki Senedi'ni imzalamıştır.223 Zirvede konuşma yapan Elçibey ülkesinin Avrupa'nın demokrasi deneyimini Asya'ya taşımak istediğini belirtmiş ve "Azerbaycan'ın Helsinki Senedi'ni imzalamakla Avrupa halkları ailesine üye olduğunu" ifade etmistir.224 Azerbaycan'ı resmen tanıyan ülkelerin başında Almanya geliyordu. Almanya Azerbaycan'ın bağımsizlığını 12 Aralık 1991'de tanıyan ilk Batılı devlet olmuştur. Almanya ve Azerbaycan arasında diplomatik ilişkiler 20 Şubat 1992'de kurularak Bakü'de Almanya Büyükelciliği açılmıştır. Ardından 1992 yılının Martında Alman parlamentosu milletvekillerinden olusan bir grup bölgeyi ziyaret etmiştir. AHC'nin iktidara gelmesinin ardından ilişkilerin geliştirilmesi yönünde yeni adımlar atılmış, Azerbaycan Haziran 1992'de Batılı ülkeler içinde ilk olarak Almanya'da büyükelcilik açmıştır. Eylül ve Kasım 1992'de önce Azerbaycan Ticaret Bakanlığı yetkilileri, daha sonra da Başbakan Birinci Yardımcısı başkanlığındakı heyetler Almanya'yi ziyaret ederek temaslarda bulunmuşlardır.225 Ocak 1993'de ise Devlet Sekreteri Penah Hüseyinov Batılı ülkeler arasında ilk ziyaretini Almanya'ya yaparak iki ülke arasındakı ilişkilerin geliştirilmesi için gayret göstermiştir. Şubat ayında Azerbaycan Devlet Başkanı Elçibey Almanya Bundestag'ı Dış İlişkiler Komisyonu Baskanı'nı kabulü sırasında Almanya ile ilişkileri geliştirmek istediklerini ve Karabağ sorununun çözümünde yardım beklediklerini belirtmiş, ardından Almanya Minsk Grubu görüşmeler sürecine katılmıştır.226

222 Azadlık, 03 Haziran 1992. 223 Azerbaycan, 10 Temmuz 1992. 224 Cafersoy, a.g.a. , s. 148. 225 Cafersoy, a.g.a. , s. 149. 226 Cafersoy, a.g.a. , s. 150.

BEŞİNCİ BÖLÜM EBÜLFEZ ELÇİBEY’İN SİYASİ GÖRÜŞLERİNİN ANA AŞAMALARI

5.1.SOVYET BOLŞEVİK SİSTEMİ VE TARİHİNE YAKLAŞIMI

Elçibey’in savunduğu teze göre, eski Çarlık rejiminden servaj denilen köylü yarı köleliğin memurların rüşvetçiliğini, devletçi baskıyı ve halkçı (köy komünü) gelenekleri miras alan devletçi miras alan Sovyetler Birliği’nde sosyalizm değil, parti bürokrasinin hakim olduğu bir tür devlet kapitalizmi kurulmuştu. Bu sistem özgür insanın doğasına aykırıydı ve er geç dağılacaktı. Azerbaycan’da Sovyet komünist rejiminin uygulamalarını yorumlarken Elçibey petrol ve gaz gibi zengin doğal servetlere sahip olmanın, bağımsız bir millet için büyük avantaj olduğu halde, sömürge halk için felaket olduğunu belirtiyor, Moskova’nın bu servetten vazgeçmek istemediğini kaydediyordu.227 Esasen komünizmin, her türlü özgürlüğün, milli bilincin düşmanı olduğunu savunan Elçibey bu sistemin sonuç itibariyle demokrasiye ve milli kurtuluş fikrine yenileceğinden emindi.228 SSCB’de özel mülkiyetin kaldırılması ve özellikle de köylünün topraktan koparılması yüzünden 70 yılda SSCB’de tarım aralıksız olarak gerilemiş ve ülkede gıda ürünleri sıkıntısı giderilememişti. Bunun dışında genel devlet çıkarları hep öncelik verilmiş ve cumhuriyetlerdeki sanayi kuruluşları SSCB genel müdürlüklerine bağlı sanayi birlikleri kapsamında SSCB mülkiyeti olarak kaydedilmişti. Elçibey bunu sömürgeciliğin en açık kanıtı sayıyordu.229

227 Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 24.12.1989. 228 Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 19.07.1991. 229 Derleme, s. 238-257. 81

5.2. AZERBAYCAN TARİHİ VE GÜNEY(İRAN)AZERBAYCAN MESELESİ

Elçibey’le ilgili olarak Türkçe kaynaklarda ve yayınlarda çoğu zaman göz ardı edilen husus, genel Azerbaycan tarihi bağlamında onun Güney Azerbaycan’a öncelik vermesidir. Halbuki, bu konuda açıkça, defalarca ve ısrarlı şekilde vurguladığı tez şuydu: Azerbaycan arazileri, 1813 Gülistan Barışı ve 1828 Türkmençay Antlaşması ile Rusya ve İran arasında bölünmüştür ve Azerbaycan tarihi sadece bu bakımdan ele alınmalıdır. Bu tezin başlıca dayanağı ise Güney Azerbaycan’da (İran’da) kuzeye göre daha fazla Azerbaycan Türkü bulunmasıdır. Bu bağlamda onun tezi uyarınca, Azerbaycan’ın bağımsızlık sorunu, sadece SSCB’den bağımsız Kuzey Azerbaycan meselesiyle sınırlı değildi, Güney Azerbaycan da özgürlük kazanmalıydı. Kısacası, Elçibey için Azerbaycan’ın bütünlüğünün sağlanması, merkezi Bakü olan Kuzeyle merkezi Tebriz olan Güney bir bütün olmalıydı.230 Sovyet- İran devlet sınırı, keyfi şekilde Azerbaycan’ı ikiye bölüyordu ve her türlü vizeler kaldırılmalıydı, bu siyasi sınır etnik sınır değildi. Doğrudur, Devlet Başkanı olduktan sonra Elçibey İran’daki Azerileri daha çok insan hakları ve demokratik özgürlükler kapsamında savunuyordu: ‘Güney Azerbaycan’da yaşayan 23 milyon Türk’ün insan haklarının sağlanmasını istiyorum. Okul olsun, kültürel hakları olsun diyoruz. Canım, 140 bin Ermeni’ye Karabağ’da bir devlet istiyorlarsa ve dünya da bunu savunuyorsa, İran’da yaşayan 23 milyon Türk için kültürel özerklik istemek kabahat mı?231 Elçibey, Devlet Başkanlığından ayrılıp siyasetten çekildikten sonra da İran’daki Azeri Türklerinin milli davasının takipçisi olarak kalmıştı. Örneğin, 2000 yılında İran’daki seçimlerle ilgili olarak Fars şovenliğine dikkat çekmiş, Azerilerin milli çıkarlarını savunan ve hapse atılan Prof. Dr. Mahmut Çöhregani’nin serbest bırakılmasını istemiştir: ‘Geniş planda ise olay, Fars despotizminin tescilidir… Türk dünyasının batısıyla doğusunun iki kapısı

230 Tek Azerbaycan Yolunda, İstanbul, 1998. 231 Türkiye gazetesi, 26.06.1992. 82

vardır: Bakü ve Tebriz… Bakü’nün kapısını ben açtım, öteki kapı da bir gün mutlaka açılacaktır’.232 Bu meselenin ilginç boyutlarından biri Güney Azerbaycan’daki milli dava ve demokrasi hareketlerinin tarihine ilişkin görüşleriydi. Elçibey Doğu halkları arasında ilk demokrasi hareketinin Azerbaycan Türkleri arasında başladığını savunuyor, sıkça şair Mirza Elekber Sabir’in 1907’de yazdığı ünlü mısraı tekrar ediyordu: ‘Hürriyet olan yerde insanlık da olur’. Gerçekten de 1905-1906 Rusya Burjuva Devriminde Bakü önemli merkezlerden biriydi. Öte yandan Tebriz’de 1906-1911 İran devriminin merkeziydi. 1920’de Tebriz isyanı demokratik haklar uğrunda mücadelenin önemli aşamasıydı ve isyanın lideri Şeyh Muhammed Hıyabani (1880-1920) Azeri’ydi.233 1918’de Müsavat Partisi Güney Azerbaycan’ı da kapsayan tek Azerbaycan haritası hazırladığını, bu konunun tartışıldığını kaydeden Elçibey bu konuda araştırmacıların ciddi şekilde çalışmalarını istiyordu. Özellikle 1988-1991 yılarında Azerbaycan’da Halk Cephesi yönetiminde yürütülen milli bağımsızlık mücadelesinde Batı ve Moskova’nın beklentisi İslam köktendinciliği idi, ancak Elçibey’in belirttiği gibi Azeriler totaliter aşırı dincilikten çoktan uzaklaşmışlardı. Almanya’nın birleşmesiyle ilgili olarak Elçibey Bakü’de TRT muhabirine şöyle demişti: ‘Biz burada bir bağımsız sistem kurulmasını, sonra Güney Azerbaycan’da bağımsız bir düzen kurulmasını ve sonra Almanya gibi birleşmesini, tek devlet olmasını istiyoruz… Birleşme kaçınılmazdır. Bunu ben demiyorum, tarih diyor, bölünmüş milletler bir araya geleceklerdir… Yüzyıllarca Hemedan’dan Derbent’e kadar Gökçe’den Hazar’a kadar arazilerde Azeri Türkleri bir arada bir millet olmuşlardır’. Güney Azerbaycan’ın İran’ı böleceği olasılığından bahsederken konunun ekonomik boyutu da önemliydi, çünkü Azerilerin yurdu geri kalmış, gelişmemiş kırsaldı, hububat ve geleneksel hayvancılık dışında yatırım almayan bölgeydi. Oysa petrol gelirleri hep güneye harcanıyordu, Azeriler son elli yılda genelde Tahran ve diğer güney kentlerine

232 Star gazetesi, 23.02.2000. 233 Derleme, s. 15, 80.

83

göç etmek zorunda kalıyorlardı. Bir tarafta Sovyet – Rus emperyalizmi, diğer tarafta Fars emperyalizmi, halkımızı yüz altmış yıldır ikiye bölmüş olup sömürüyorlar.234 21.04.1990’da Üniversite öğrencileri karşısında konuşurken Azerileri tarihi kaderini bölünmüş halkın faciası olarak nitelemişti. Azeri halkı normal şekilde burjuvazisiyle ulus olmaya kadirdi, fakat bölünmüş ve sömürge olması yüzünden isyan ederek devrim yapmaya kalkışmıştır. Rusya’da kurtulmak isteği 1918-1920’de halkı bağımsız devlete kavuşturmuştu: fakat İran’daki olaylar İran’ın birliği üzerinden değerlendirildi, çünkü Azeriler zaten İran’da hakim durumdaydılar. 1920’ler kadar Azeri aydınları güney veya kuzeyde ortak bir kültür ve kader birliği fikriyle hareket ederlerken Sovyet Bolşevik devriminden sonra iki halk arasında ideolojik duvar inşa edilmişti. Sonra bu duvar gerçek demir perdenin bir parçası haline gelmiş, aynı halkın kardeş insanları birbiriyle ilişkileri nerdeyse imkansız hale gelmişti. Elçibey’e göre, 1990’larda Azerbaycan bağımsızlık hareketi aslında 70 yıl önce kesilen sürecin devamıydı: ‘Biz Memmed Emin Resulzade’den ileri gidememişiz. Okuyoruz ve o dönemin aydınlarından geride olduğumuzu görüyoruz. Yeniden 70 yıl önceye geri dönmek zorunda kalıyoruz. Güneyde ve Kuzeyde aynı sorun karşımızda duruyor. Fakat bu sefer devrimden kaçınmalıyız, bize Fransa İhtilali lazım değil… Yani reformcu olmalıyız, aşırılıkları ve dramları engellemek için reformlar önemlidir… Güney Azerbaycan’da isyanı, devrimi teşvik etmek maceracılık olur. Sanırım Güneydeki kardeşlerimiz de bu tür devrimcilikten uzak duruyorlar. İran’daki devrimler, hep Rusya yardımıyla bastırılmıştır. 1856’da Kırım harbindeki yenilgiden sonra, Marks’ın belirttiği üzere Avrupa’nın jandarması rolünü kaybeden Rusya doğunun jandarması oldu, halklar hapishanesi oldu… Afganistan’a giren Sovyet ordusu ne yaptıysa, İran’a da girip aynısını yapacaktır. Bu yüzden isyan ve devrim istemiyoruz…’235 Elçibey için Güney Azerbaycan’da kültürel otonomi sağlanması bile çok büyük bir başarı olacaktı, yani o gerçek koşulları da dikkate alıyordu, Güneylileri İranlı vatandaşlık bilincini dikkate alıyordu. Fakat genel olarak her ki tarafta nüfus

234 Derleme, s. 60, 61, 62; Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 03.01.1991.. 235 Derleme, 62-63. 84

artışının sonuç itibariyle bazı sorunlara neden olduğunu da dile getirmekteydi.236 Vefatından az önce belirttiğine göre, hayatının en büyük ukdesi Tebriz’i özgür görmekti.237 Üç renkli Azerbaycan bayrağının Güney Azerbaycan için de kutsal olduğunu düşünüyordu. Yakın tarihte, 1945-1946 arasında Güney Azerbaycan’da yaşanmış milli felakete Elçibey daha çocukken tanık olmuş, İran rejiminde kaçan ve sınırı geçerek Nahçıvan’a sığınan fedai Azerilerin acı kaderi hakkında bilgisi vardı. Sonradan bu olayların içyüzünü öğrenme imkanı kazandığı gibi Bakü’de söz konusu felaketin doğrudan tanıklarını ve mağdurlarını bizzat tanıma fırsatı buldu. 1942’de İkinci Dünya Savaşı sırasında SSCB, İran ve İngiltere arasında imzalanan anlaşma uyarınca İran’ın güneyine İngiliz askeri birlikleri, Azerilerin yurdu olan kuzeyine ise Sovyet ordusu girdi. Böylece İran’ın faşist Almanya’nın İran’a müdahalesi engellendiği gibi, komşu Türkiye de uyarılmış oldu. Öte yandan, İran limanları ve arazisi üzerinden ABD ve İngiltere’nin müttefik SSCB’ye askeri ve teknik yardımı sağlanıyordu. İşte bu bağlamda SSCB İran’ın kuzeyindeki askeri varlığını fırsat bilerek burada Sovyet yanlısı rejim kurma girişiminde bulundu ve İranlı Azeri komünistleri kullandı. Ayrıca Azerbaycan Demokratik Partisi (Genel Sekreter Seyit Cafer Pişeveri) kuruldu ve bu siyasi örgütün yönetiminde 1945’te merkezi Tebriz olmak üzere Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti hükümeti kuruldu. Bu hükümet, Stalin projesi olarak kurulmuş kukla rejim olsa da milli Azerbaycan zemininde kurulmuştu, Azeri Türkçesi resmi diliydi. Fakat Doğu Avrupa’da olduğu gibi Stalinci yayılmacılığı engellemeye çalışan Batı ülkeleri, İran’ın bölünmesine sert tepki gösterdiler ve mesele yeni kurulmuş BM’de ilk ihtilafa yol açmıştı. Stalin, geri adım atmak zorunda kalmış ve Sovyet askeri birlikleri, İran’ı terk etmiştiler, ayrıca Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin yönetici kadroları SSCB’ye sığınmıştılar. Fakat İran rejimi, Güney Azerbaycan’da resmen komünist – demokrat avı başlattı, çok sayıda memur ve aydın idam edildi, hapse atıldı. Binlerce Azeri yaşamını kaybetti, Sovyet devletine kaçmak

236 Јeни фиkиp (Yeni fikir), haftalık gazete, sayı 10, 1992. 237 Star, 03.08.2001.

85

zorunda kaldı. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Başbakanı Pişeveri SSCB’de komplo sonucunda yaşamını yitirdi. Azerbaycan milli davasında önemli bir sayfa feci şekilde kapanmıştı. Bu olaylar Elçibey’in Stalin rejimi ve genelde SSCB devletine karşı nefretinin başlıca nedenlerinden biriydi. Bunu farklı şekillerde defalarca vurgulamış, İran devletinin yüz yıldan beri Rusya sayesinde bütünlüğünü koruduğunu ve Azeri azınlığın İran’da asimilasyona uğradığını kaydetmiştir. İran’da 1950’li yıllardan başlatılan Ak Devrim reformlarının Güney Azerbaycan’ın ekonomisinde ciddi gerilemeye neden olmuştu ve Elçibey bunu Şahlık rejimin bilinçli politikası olarak görüyordu. Güney Azerbaycan’ın İran için hububat kaynağı ve deposu olduğu unutulmamalıydı.238 Azerileri ikiye bölmüş bu iki şoven devletin ortak jeopolitik hedefi Kafkasya ve Ortadoğu’da kendi çıkarlarını korumaktı. Azeri halkı, eninde sonunda bir bütün olarak devletini kuracaktır, fakat bunun için Rusya ve İran’da özgür, demokratik devletler kurulması şarttır.239 1945’te kurulmuş Azerbaycan hükümeti gibi sonuç felaket olur.240 1989 sonu ve 20 ocak 1990 faciasına kadar İran’la sınırı kalkmıştı, çünkü yerli hak sınır tesisleri ve dikenli tel çitleri söküp atmıştı, Elçibey’in başkanlığında Azerbaycan Halk Cephesi bu eylemi iki kardeşin kavuşması olarak alkışlamıştı. Merkezin bunu ‘cinayet ve eşkıyalık’ olarak değerlendirmesine rağmen bu sınırın aynı bir halkı ikiye bölen uydurma duvar olduğu belliydi. SSCB ve İran kasıtlı şekilde halkın arasında duvar örmüş ve ilişkileri asgari düzeye indirmişti.241 Temmuz 1991’de Azerbaycan Halk Cephesinin 1. Kongresinde Elçibey’in program niteliğindeki demecinde Güney Azerbaycan konusu açıkça belirtilmişti.242 Güneyde, İran’da Azerilerin milli bilincinin İran vatandaşlık zihniyetinin gerisinde kaldığını düşünüyordu. İslami birlik adı altında Azeri Türklük bilinci arak plan itilmişti, milli dilde öğretim yoktu. İran Fars devletçiliğinin Azerilerin milli değerlerini yok sayması son 70 yılın politikasıydı,

238 Јeни фиkиp (Yeni fikir), haftalık gazete, sayı 11, 1992. 239 Türkiye gazetesi, 13.12.1989. 240 Демократ (Demokrat) haftalık gazetesi, Sabirabad, nisan. Sayı 2, 1990; Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 10.01.1990. 241 Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 12.07.1991. 242 Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 19.07.1991. 86

İslamcı rejim, Şah rejimindeki İran şovenizminin yerine İslam yayılmacılığı ve despotik teokratik gericiliği getirmişti. Kuzey Azerbaycan bağımsızlığı daha yakındı, bunun deneyimi vardı, Azerbaycan SSC yeni müstakil devlet olması olasılığı çok yüksekti. İran’da demokrasi olmadığı sürece Azerilerin hukuklarını savunmaları zordu. Şu da var ki Halk Cephesinin başlıca görevi ve hedefi, bağımsız, demokratik vahit Azerbaycan devleti kurulmasıydı.243

5.3. ATATÜRK’LE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

Elçibey’in Atatürk’le ilgili görüşleri onun tarihe bakışı ve Türklük düşüncesi çerçevesinde yorumlanmalıdır, çünkü Elçibey’in bu konuya bakışında hiçbir zikzak ve çelişki olmayıp gayet doğrusaldır. Bütün yaşamını bağımsız Azerbaycan devleti ülküsüne adamış olduğu için onun, SSCB dağılana kadar tek bağımsız Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e hayranlığı ve bağlılığı doğaldı. Elçibey sadece Devlet Başkanı olduktan sonra Türkiye’yi ziyaret etmiştir ve 26 Haziran 1992’de Anıtkabir Defterinde yazdıkları gayet önemli özellik taşıyordu: ‘Daha diyecek söz kalmadı. Hepsini, Siz büyük Atamız dediniz. Ne mutlu Türküm diyene! Sizin askeriniz Ebülfez Elçibey’. Ankara’da Azerbaycan Büyükelçiliği açılış törenindeki konuşmasında Elçibey Türk halklarının bağımsızlık konusuyla Atatürk arasında ilginç bir bağlantı kurmuştu: ‘Bütün Türklük adına özgürlüğünü koruyup muhafaza etmiş ve bütün Türkler, bütün Orta Asya Müslümanlarına ümit ışığı olan Türkiye Cumhuriyeti’ne minnettarız ve bu büyük cumhuriyeti kuran, hepimizin atası olan Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısında eğiliyoruz…’244

Elçibey, 20 Ocak 1990 faciasından sonra bir söyleşide Turgut Özal’ın Azerilere Şii diyerek karışmamaktan bahsetmesine karşı tepkisini Türkiyeli

243 Derleme, s. 238-257. 244 Türkiye gazetesi, 3.11.1992. 87

gazeteciye şöyle demişti: ‘Bunu anlayamadım, Atatürk demişken, biz önce Türk sonra Müslümanız.’ Fakat bu ifadeyi hangi kaynaktan aldığını araştırmak gerekiyor: çünkü tam olarak bu şekilde söylendiğini düşünmüyoruz. Elçibey, Halk Cephesi kurulduğu sırada Atatürk’ün devletçilik anlayışından bahsederken söyledikleri de dikkate değerdir: ‘Atatürk sistemini çok beğeniyorum ve Atatürk zekasının faydasını da çok görmüşümdür. CHP ile yetinmemişti, demiş tiki, başka partiler da kurulsun: muhalefet olsun. Devletçi ekonomiyi geliştirirken özel sektörü unutmuyordu’.245 Öte yandan Atatürk’ün siyasi görüşleri ve kurduğu rejimle ilgili olarak şu yorumu yapmıştı: ‘Mustafa Kemal’in çizgisini daha çok beğendiğim için bunu söylüyorum. Devleti askerler ellerinde tutuyordu, demokrasiyi ise güdümlüyordu, çünkü askerler olmazsa, rejimi bir arada tutan mekanizma ortadan kalkacaktı, halk siyasi demokrasiye hazır değildi’.246 Genel olarak Elçibey, Atatürkçülük veya Kemalizm gibi terimleri kullanmamıştır, ayrıca kendisi siyasi görüşleri ve ideolojik tutumuyla Atatürkçü veya Kemalist olduğunu iddia etmemiştir, literatürde bunu öne süren yazara rastlamadık. İran’daki rejimle ilgili eleştirisinde halkı ve toplumu Atatürk prensipleri uyarınca yapılandırmaktan bahsetmiştir, bu bağlamda hem laiklik hem de Türklüğü kapsayan sistemi kastetmiştir.247

5.4. TÜRKÇÜLÜK FİKRİ

Elçibey Türkçülük doktrini açısından modern tarihin en önemli liderlerinden biridir ve onun Turancı değil, bizzat Türkçü olması dikkat çekmektedir. İlginçtir ki Turan kelimesini pek kullanmamıştır. Bilindiği üzere, Atatürk, Zeki Velidi Togan, Mehmet Emin Resulzade, Cemalettin Afgani, Ziya Gökalp, İsmail Gaspralı, Sultangaliyev gibi fikir ve siyaset adamları, Türkçü edebiyatçıları onun Türkçülük görüşlerini etkilemişlerdir. Türk tarihi konusunda

245 Derleme, s. 74. 246 Derleme, s. 113. 247 Derleme, s. 175. 88

onun fikirlerinin şekillendiren başlıca tez Zeki Velidi etkisiyle oluşmuştu. Tesadüf değildir ki haziran 1992’de Türkiye’ye ilk ziyareti sırasında, üstelik Devlet Başkanı sıfatıyla Zeki Velidi’nin Karacaahmet’teki mezarını ziyaret etmek istemişti. Fakat ne yazık ki ilgililer yaklaşık bir saat içinde mezarı bulamayınca bu mümkün olmamıştı.248 Buradaki üzüntüsünü de şöyle dile getirmişti: ‘Ben şaşırıyorum. Buradaki Türk gençleri Türk tarihini bilmiyorlar. Altaylardan, Tanrı dağlarından geldik diyorlar. Ancak önlerine harita koysanız maalesef yerlerini bilmiyorlar’. Diğer bir örnek de Kıbrıs’la ilgilidir ve Elçibey’in bu sorunda kayıtsız şartsız Türkçü olduğunu ortaya koymuştu. 1974 Kıbrıs harekatına sevine Elçibey, Sovyet devletinin Üniversitesinde sevinçle karşılayarak öğrencilerine şöyle seslenmişti: ‘Hey uşaklar, gözünüz aydın… Kıbrıs’ı aldık!249 Sonra 1983’te KKTC bağımsızlığını ilan edince de ikinci Türk devleti kurulduğunu beyan ederek Bakü’de arkadaşlarıyla kutlamıştı. Daha Sovyet devleti varken, 02.12.1989’da Bakü’de Azadlık meydanında halka hitap ederken Ziya Gökalp’a gönderme yaparak aydınların kültürel birikimi artınca bazen topraktan, köylüden ve halkçı zeminden koptuklarını dile getirmişti.250 Kasım 1992’de Ankara’daki konuşmasında Devlet Başkanı sıfatıyla şunları dile getirmişti: ‘Birinci prensibimiz hangi milletten olursa olsun kendi milli bilincine sahip olmaktır. İkinci prensibimiz çağdaşlıktır. Üçüncü prensibimiz ise dinimiz ve kültürümüz devam ettirmektir. Türk Cumhuriyetleri arasında en önemli problem dil. Öyle bir dil olmalı ki Çin’deki Tükler de, Özbekistan’daki Türkler de anlayabilmeli. Dil birliği olmalı. 200 milyon Türk milleti istediği yerde aynı dili konuşabilmeli’. Bunun için uzmanlardan oluşan bir merkez kurulmasını önermişti. Kasım 1992’de 5 cumhuriyeti ve Türkiye’nin katıldığı Türk Devletleri Ankara zirvesinde Elçibey, bu görüşmenin Türk alemi için tarihi bir fırsat olarak değerlendirmiş, ekonomik ve siyasi birlik için zemin bulunduğunu belirtmiş, bu zirvenin yüzyıllardır çekilen çilelerin ve beklentilerin

248 Milliyet, 27.06.1992. 249 Star, 23.08.2000. 250Derleme, a.g.a. , s. 42. 89

eseri olduğunu kaydetmişti. İlginç olan onun, Devlet Başkanı sıfatıyla da Türkçü projeyi eskiden olduğu gibi, bir fikir adamı ve doktrinci gibi açıkça beyan etmesiydi. Kimi yazarlara göre, bu konuda hayalci olup, somut gerçekleri görmek istememiştir. Lakin Elçibey fikirleri savunmadan iş yapılamayacağını esas alıyordu, örneğin zamanla Türkiye’nin medyası ve kamuoyunda Türk dünyası konularının da güncellik kazanacağını söylüyordu. Genel olarak Elçibey Türkiye’de medya ve kamuoyunun Türk dünyası konusundan çok uzakta kaldığını eleştirmiş ve beyin yıkamalarının Türkiye’de de etkili olduğunu dile getirmiştir. O, mucizeler beklemediğini de ifade ediyor, ortak köken, tarih ve kültüre, ortak coğrafyaya dayanmak suretiyle uzun vadeli kardeşlik projesinden bahsediyordu. Fakat somut problemleri unutmadan vurguluyordu: “İnşallah Tebriz’de de böyle olacaktır, Afganistan’da da böyle olacaktır, Doğu Türkistan’da da böyle olacaktır.”251 ‘Azerbaycan, Türk olduğunu anladığı zaman bütün problemler bitecek diyen Elçibey, Azerbaycan davasını Türkçülük davasından ayırmıyordu. Azerbaycan’ın Türklük ve Türk dünyası dışında kalamayacağı onun başlıca doktriniydi. Çin’in Ankara Büyükelçisi, onun Doğu Türkistan konusundan uzak durmasını, karşılığında Çin’in Karabağ sorununda destek vereceğini belirtmişti. Ancak Elçibey açık ve net cevap vermişti: ‘Karabağ’da 50 bin Türk var, Doğu Türkistan’da ise 25 milyon Türk var. Söyleyin kendilerine, Karabağ’dan vaz geçtim’.252 Elçibey, Türklüğün Müslümanlıktan önde geldiğini vurguluyordu: ‘Birincisi bizim Türklüğümüzdür. Şimdi insanlarımızın kendisini bir millet olarak idrak etmesi gerekir. Biz bir millet, bir devlet ve tek bir Azerbaycan olarak yaşamayı düşünüyoruz’.253 Ona göre, Türkçülük fikri demokrasiyi engelleyen şoven ve ırkçı bir çizgiye götürmeyecektir, çünkü çok partili rejim ve özgülükler ortamında, hukukun üstünlüğü bu tehlikeyi ortadan kaldıracaktır. İlginçtir ki etnik azınlıklara her türlü kültürel haklar tanınmasını tehlike olarak görmüyordu, Azerbaycan’daki azınlıkların kimliklerinde etnik mensubiyetlerinin

251Türkiye gazetesi. 6.11.1992. 252 Star, 23.08.2000. 253 Derleme, s. 58. 90

(Lezgi, Kürt, Talış vb.) kaydedilmesi gerektiğini savunuyordu. Fakat Elçibey Türkçülüğü Türk – İslam sentezi halinde kabul etmiyordu ve bu açıdan Ortadoğu düşünürlerinden çok farklıydı: ‘Bazen diyorum ki gelecek hedefimiz özgür, demokratik toplumdur, Türkçülük bilincidir, İslam inancıdır, bana sorarsanız, ruhen biraz da şamanım’.254 Fakat Elçibey şarkiyatçı olduğu için onun Türkçülüğü dil ve edebiyat kaynaklarına dayanır ve bu anlamda ender siyasi kişilik sayılır. Onun Yunus Emre ve Şah İsmail Hatai şiirlerindeki benzerlikleri karşılaştırması araştırmacıların dikkatini çekmiştir.255 Bu bağlamda Elçibey’e göre, Pantürkizm ve Panturanizm gibi kavramları Sovyet Bolşevik ideologları ve Batı emperyalistler uydurmuşlardır. Avrupa Birliği gibi Arap Birliği (Ligi) gibi Türk Ligi veya Birliği kurulmasının herhangi bir yayılmacılık veya işgalcilik ya da yayılmacılıkla bir ilgisi olduğunu söylemek apaçık önyargı ve Türk düşmanlığıdır.256 Elçibey'in siyasi faaliyetini üç yöne ayırmak mümkündür. Birincisi insanlar arasında, toplantılarda, adet anane yerlerinde, meclislerde, kahvehanelerde halkın yüreğinde olan sağlam duyguları ortaya çıkarmak, sohbetlerle, mübahaselerle hakikati insanlara söylemek ve birçok gerçekleri de insanlardan öğrenmek idi. Halkın psikolojisini, düşünce tarzını güzel bilen Elçibey bu yolu daha çok sevmiş ve bu yola üstünlük vermiştir. Millete Elçibey'i sevdiren en büyük amillerden biriydi. Bu yolda Elçibey ona göre üstün olduğu öne çıkmaktadır halkla beraber düşünüp, beraber çözüm yolu bulmaktı.

İkinci yol bilim yoluydu. Bu konuda en önemli etken Türk Bilimi ve onun ayrılmaz parçası olan Azerbaycan Türklerinin tarihinin ciddi şekilde öğrenilmesiydi. Ebülfez Elçibey'in siyasi faaliyetini anlamak için Arap hilafetinde Türk devletinin tarihini öğrenilmesi Avrupa çağdaş ilmi sistemiyle Türk devletçilik

254 Јeни фиkиp (Yeni fikir), haftalık gazete, sayı 11, 1992. 255 Әдәбијјат (Edebiyat, haftalık gazete), 11.01.1991. 256 Азадлыг (Azatlık) gazetesi, 03.01.1991.

91

tarihinin araştırılması mühim bir öneme sahiptir. Elçibey'in1969’da 11. Yüzyılda Mısır Tolunoğulları Devleti konusunda doktora tezi hazırlamıştır. Bu eserin devlet kuruculuğuna has olan bölümlerinde ordu, donanma, memurluk, divanlar, din ve hukuk ekonomi ve kültür meseleleri geniş analiz edilmiştir. Bu eseri öylece de bu tipli diğer eserlerin metin altı manası her türlü imparatorluğun mahiyetini izah etmeye ve Türk devletçilik ananesinin büyük sistemini ortaya koymaya hizmet etmektedir. Elçibey Atatürk ve Lenin siyasi devlet sistemini karşılaştırırken Atatürk'ün üstünlüğünü tarihi, siyasi, ekonomi delillerle açıklayarak gençlere tarihe yeni bakışın esaslarını aşılamaya çalışmıştır. Bu bakımdan Zeki Velidi Togan'ın, L.Kalfesoğlu'nun, L.Gumilyov'un, A. İnan'ın, B.Ögel'in, eserlerini sevdiği kadar da sevdirirdi. Hocası Ziya Bünyadov'un Arap kaynaklarına, Atabeyler tarihine, İslamiyetten sonraki Azerbaycan tarihine yüksek değer veren Elçibey "Yeni nesli kadim eski Sümer, eski Çin, eski Fars ve Arap dilleri üzere uzmanlar yetiştirmenin tam zamanıdır" demiştir. Milli tarih öğrenilmezse Milli-Azadlık harekatı uğruna verilen çabaların sonuçsuz kalacağını Elçibey çok iyi biliyordu. Bu bakımdan o, tarihçilerden Y.Yusufov, S.Eliyarlı'nın, M.İsmayılov'un, H.Aliyevin, S.Aşurbeyli'nin, R.İsmayılov, Nesib Nesibzade'nin, Türk Dilbilimcilerden dan F.Zeynalov, A.Ahundov, E.Abdullayev, T.Hacıyev V.Aslanov, E.Geybullayev, C.Kahramanov, F.Mehmedov, F.Celilov, E.Tahirzade, A.Acalov ve başkalarının araştırmalarını izlemiş ve onlara yeni fikirler de vermiştir. Ve nihayet Elçibey'in faaliyetinin üçüncü yolu medeniyet ve sanatla bağlıydı. Özgür fikrin kapılarını açmak için edebiyat ve sanat değer taşırdı. Elçibey milli bilincin yaranmasını dolayısıyla bu eserlere bağlı olduğunu savunmaktaydı. Azerbaycan Türklerinin folklordan ve yazılı edebiyattan gelen Azadlık duyguları, Sabir, Mirze Celil, Ali Bey Hüseyinzade, Ahmet Bey Ağayev, Üzeyir Bey Hacıbeyli, Yusuf Vezir Çemenzeminli, Hüseyin Cavid, Ehmed Cavad, Almas Yıldırım, Vahap Yurtsever, Mikayıl Müşfig halkın milli hafızasıydı. 60-70 inci iller azatlık düşüncelerinin despot rejimle yüz yüze geldiği zor dönemlerdi. Yazarlardan R.Rıza, İ.Şıhlı, B.Vahapzade, İ.Efendiyev. E.Memmedhanlı, S.Ahmedov, Anar, Y.Semedoğlu, E.Eylisli, Elçin milli edebiyatın ciddi örneklerini yaratmışlar. Yeni edebi neslin yetişmesinde 92

Elçibey'in de mühim rolü vardı. Bu rol her şeyden önce yeni yazarların fikrinin biçimlendirilmesine bağlıydı.

SONUÇ

AHC önderliğindeki millî hareket, Moskova’nın Azerbaycan üzerindeki egemenliği ve bir iktidar sistemi olarak komünizmi reddeden temel iki noktaydı. Azerbaycan'da bağımsızlığın ardından, Haziran 1992’de yapılan adil, doğru ve özgür seçimler, demokrasi yönünde önemli bir adım olmuştur.257 Seçimleri kazanan Elçibey, Dağlık Karabağ savaşının sürmesine ve toplumsal dönüşümün getirdiği bütün zorluklara rağmen demokratik uygulamalarını sürdürmüş ve demokratik kurumların oluşturulmasına çalışmıştır. Ancak bir yıl sonra gerçekleşen Suret Hüseyinov darbesi, demokratikleşme sürecini kesmiştir. Elçibey yönetimine karşı halkın beklentisi oldukça yüksekti. Bu beklentilerin en önemlileri, Ermenistan’la savaşın kazanılması ve ekonomik sorunların giderilmesiydi. Ayrıca, Moskova karşısında Azerbaycan’ın bağımsızlığının pekiştirilmesi de iktidarın önündeki başlıca sorunlardan biriydi. Beklentilerin karşılanamaması halkta hayal kırıklığı yaratmıştır. Aynı zamanda, yürütülen reform girişimleri ortaya “gayri memnunlar ordusu” çıkarmıştır. Ermenistan’la savaşta, başta hatırı sayılır ilerleme kaydedilmişse de, 1993 başlarından itibaren bu ilerleme durmuştur. Dahası, Nisan 1993’te Albay Suret Hüseyinov’un birliklerini çekmesi sonucunda Kelbecer, Ermeniler tarafından işgal edilmiştir. Böylece Elçibey yönetimi, kısa sürede tabanını önemli ölçüde kaybetmiştir. Eskiye; “komünizmin altın yıllarına” özlem duyulmaya başlamıştır. Özlenen yılların Azerbaycan’daki simgesi Haydar Aliyev, bu sırada Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclis Başkanlığı’nı yürütmekteydi. Elçibey iktidarına karşı en önemli darbe Moskova’dan gelmiştir.258 Elçibey’in Moskova karşıtı politikaları Moskova’nın sabrını taşırmıştır. Böylece, Elçibey’in iktidardan uzaklaştırması amacıyla operasyonlar başlamıştır. Albay Hüseyinov’un ayaklanması ile patlak verecek bir iç savaşta

257 Ramiz Mehdiyev, Azerbaycan Küreselleşmenin Talepleri, Geçmişten Dersler, Bugünün Gerçekleri ve Geleceğin Perspektifleri, Da Yayıncılık, İstanbul Kasım 2005, s.112. 258 Kamil Ağacan, “ Azerbaycan’da Demokratikleşme Problemi ve kasım Seçimleri”, Stratejik Analiz, Sayı 67, cilt 6, Kasım 2005, s.27. 94

ulusal yönetim zayıflarken, ülkenin güneyinde Talışlar, kuzeyinde ise Lezgiler arasında ayrılıkçı eğilimler desteklenmiş ve böylece Elçibey iktidardan gitmek zorunda bırakılmıştır. Bu devasa operasyona karşı Elçibey’in araçları ise oldukça sınırlı idi: Henüz tam olarak oluşturulamayan ve Ermenistan’la savaşa devam eden bir ordu, yetersiz polis ve bir yıl öncesine kadar KGB’nin bir şubesi olarak çalışan, henüz bağımsız kurumsal kimliği şekillenmeyen istihbarat... Ayrıca, Rus baskıları karşısında Elçibey yeterli dış destek de bulamamıştır. Moskova’yı artık tehdit olarak görmeyen Batılı ülkeler, Moskova’nın eski Sovyet cumhuriyetlerine karşı askerî müdahalelerini kabul edilebilir bulmaktaydı.259 Elçibey’in politikası, ülkenin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak, bununla birlikte toplumsal, siyasal ve iktisadi değişimi başarı ile gerçekleştirmek çerçevesinde şekillenmiştir. Elçibey, Karabağ Sorunu’nun çözülebilmesi ve Ermeni saldırılarına karşı konulabilmesi için bir düzenli ordunun kurulması amacıyla çalışmalara başlamıştır. Bu dönemde Azerbaycan, bir yandan Rusya, İran ve Ermenistan'ın tehditleriyle uğraşırken, diğer yandan ülkede siyaseti, ekonomiyi ve toplumu şekillendirecek olan temel yasalar hazırlanmış, ülkenin dünyada tanınması ve uluslar arası teşkilatlara üyeliği için girişimlerde bulunulmuştur. Düzenli bir ordunun kurulması amacıyla da asker ve subayların eğitimi konusunda Türkiye ile geniş işbirliği yapılmıştır. Türkiye ile mevcut bağları daha da güçlendirmek için Kiril yerine Latin alfabesine geçilmesine de karar verilmiş, bu değişim ancak 2000’li yıllarda tam anlamıyla gerçekleşmiştir. Elçibey, Azerbaycan’ın eski politikasını terk ederek yönünü tamamen Batı’ya özellikle Türkiye’ye- çevirmesi ve Azerbaycan’da Karabağ sorununun en yüksek bir noktada krize dönüştüğü 1993 başlarında dış politikada Türkiye ve İran’la ilişkilerin dengeli yürütülememesi Elçibey iktidarının zaafı olarak görülebilir.260

259 Ağacan, a.g.m, s.27. 260 Büşra Behar, “Türkiye ve Azerbaycan’da Türkçülük”, Avrasya Etütleri, 1996, Sayı 3, s.11. 95

Kamil Ağacan’a göre, böyle bir ortamda Elçibey darbeye karşı koymayarak fiilen yönetimden çekilmiştir. Yönetimden çekilirken de Moskova’da hazır bekletilen Ayaz Mütellibov’un geri dönmesini önleyerek görevi, Moskova’ya daha soğuk yaklaşan Haydar Aliyev’e devretmiştir. Sonraki bölümlerde ele alınacağı gibi Aliyev, Rus nüfuz alanından hızla uzaklaşma yönünde politika uygulayan Elçibey yönetiminin Moskova’da yarattığı kızgınlığı gidermek için, bir takım tavizlerle yatıştırma politikası uygulamışsa da tamamen Rusya’nın beklentileri doğrultusunda hareket etmemiştir.261 Elçibey dönemini değerlendiren Kamil Ağacan’a göre, Elçibey başarılı bir devlet adamı idi. Türkiye’de zaman zaman Elçibey’in siyasetçi olmadığı, şair ruhlu bir insan olduğu şeklinde ileri sürülen yaklaşımlar gerçeği yansıtmamaktaydı. Elçibey kurt bir politikacı idi. SSCB’yi ve Moskova’yı çok iyi bilirdi. Kuvvetle muhtemel daha 70’li yıllardan; hapsedildiği dönemden itibaren SSCB’nin ne olduğu, iktidara gelirse neler yaşanabileceği konusunda kafa yormuştu. Dolayısıyla da ne yaparsa yapsın Moskova’nın onu “cezalandıracağını” biliyordu. Bu sebeple de iktidarda kalacağı en kısa sürede, en fazla neler yapılabileceğine önceden karar vermişti. Mart 1992’de Parlamento görüşmelerinde başkanlığa aday olmak istemediğini, ülkedeki yönetim sisteminin değiştirilmesini, parlamenter sisteme geçilmesini ve milli mutabakat hükümeti oluşturulmasını savundu. Savunurken de, bunun tercih edilmemesi halinde, şimdi seçilecek devlet başkanının bir yıl sonra indirileceğini söyledi. Nitekim de öyle oldu. Elçibey’in yaptıklarını bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Bunca diplomatik çabaya, dış desteğe rağmen Gürcistan’da Rus üslerinin varlığı hala sürmektedir. Oysa Elçibey, bir yıl içinde, henüz Sovyet birlikleri Almanya’dan bile çekilmemişken, Rus ordusunu Azerbaycan’dan çıkarmayı başardı. Elçibey’in, Güney Azerbaycan, petrol boru hatları adımları da bu bağlamda değerlendirilmelidir. 262

261 Kamil Ağacan ile Mülakat, 26 Şubat 2007. 262 Salmanlı Zeynep , “1991 Sonrası Türkiye- Azerbaycan İlişkileri” Yüksek Lisan Tezi, Ankara 2007 96

Yine Azerbaycan’ın bağımsızlık döneminde Türkiye’nin tutumunu değerlendiren Kamil Ağacan’a göre, Türkiye’nin berrak bir tutumu olduğunu söylemek zordur. Bununla birlikte genel hava, Türkiye’yi Azerbaycan’ın desteklenmesine itti. Ne var ki, Demirel Hükümeti ile birlikte durum değişti. Demirel Hükümeti Elçibey’i tehdit olarak görmeye başladı. Elçibey’in varlığı, yükselişi Türkiye’de Türkçüğü tetikledi. Demirel ve aynı zamanda ve bilhassa Türkeş bu durumdan tedirgin olmaya başladı. Üstelik öyle bir hava vardı ki; Türkiye Elçibey’in anti-Rus; anti-İran çıkışlarının kendisini tehlikeye sürüklediğini düşünmeye başladı. Statükocu Türk bürokrasisi bu durumdan rahatsızdı. Elçibey ikinci Denktaş olarak görülmeye başlandı. Hikmet Çetin’in ifadesiyle “Türkiye ikinci Denktaş’ı taşıyamaz” kanaati oluştu ve Demirel Elçibey’den kurtulmaya çalıştı. Demirel’le Aliyev arasındaki ilişkiler de bu durumu besledi. Sonuçta, Demirel hükümeti, Elçibey’in itirazlarını göz ardı ederek ve Azerbaycan’ın üniter yapısını ihlal ederek Nahçıvan’a -Aliyev’e- 100 milyon dolarlık kredi verdi. Bu kredi Elçibey’e karşı darbenin finansmanı için harcandı.263 4 Haziran 1993’te Suret Hüseyinov’a 67 bağlı güçler Gence’de bir ayaklanma çıkarmışlardır. Bu ayaklanma büyüyerek Bakü’ye kadar yayılmış, bu durum üzerine bir yıl kadar süren Halk Cephesi iktidarı sona ermiştir. Ayaklanmayı bastıramayan Elçibey, o dönemde Nahçıvan Parlamento Başkanı olan Haydar Aliyev’i Bakü’ye davet ederek yardım istemiş, kendi arzusu ile doğum yeri olan Keleki’ye gitmiştir. Elçibey Bakü’den ayrıldıktan sonra, Parlamento tarafından cumhurbaşkanlığı yetkileri elinden alınmış, bu karar referandum ile onaylanmış ve 3 Ekim 1993’te yapılan seçimi kazanan Haydar Aliyev cumhurbaşkanı olmuştur.264 Ebülfez Elçibey, kardeş kavgasını önlemek için Bakü’den doğduğu köy olan Keleki’ye gitmek zorunda kalmıştır. Elçibey bu hareketiyle, çıkarılan iç savaş sebep gösterilerek bazı çevrelerce Rus ordusunun tekrar Azerbaycan’a çağrılmasının önlemiş olmuştur.

263 Ağacan, a.g.m. 264 http://www.tika.gov.tr/ulke-profilleri.asp, Türkiye ile Türkiye Cumhuriyetleri ve Bölge Ülkeleri İlişkileri Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara 2000 DPT: 2511. ÖİK. 528. 97

Azerbaycan biri 4 Ekim 1994, diğeri 17 Mart 1995 tarihinde olmak üzere Aliyev yönetimine karşı da iki darbe girişimine sahne olmuş, bunun sonucunda etkileri tüm alanlarda hissedilen siyasi-toplumsal istikrarsızlık ve çalkantılar yaşanmıştır. XIX. yy. sonu ve XX. yy. baslarında, Azerbaycan toplumu uluslaşma sürecine girerek bir değişime uğramış ve bu süreç milli bir devletin kurulması ile sonuçlanmıştır. İstikrar ve yavaş yavaş oluşan değişimler devri bitmiştir. Dönemin çalkantılı gelişmelerinin harekete geçirdiği aydınlar, Azerbaycan taleplerinin sözcülüğünü üstlenmişlerdir. Bu süreç bazı bakımlardan Rusya'da diğer milletlerin milli bağımsızlık hareketlerine benzerlik gösteriyorsa da, kendine has özelliklere sahip olmuştur. Bu dönemde nüfuslu entellektuellerin liderliğindeki söz konusu toplum, kendisini organize edip devlet kurumlarını oluşturabilmişti. Azerbaycanlıların millileşme ve devletleşme sürecinde öne çıkan liderlerin basını Ebülfez Elçibey çekiyordu. İste bu çalışma Ebülfez Elçibey’in hayatı ve faaliyetlerinin yanı sıra Azerbaycan’ın Cumhuriyet öncesi siyasal yaşamını, bağımsızlığa giden yolda yaşanan siyasi olayları, bağımsızlık sonrası siyasi gelişmeleri ve bunun sonuçlarını ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Ebülfez Elçibey’nin hayatını öğrenen birisi, aynı zamanda çağdaş Azerbaycan’ın ortaya çıkması, millileşme ve devletleşme aşamaları hakkında da bilgi sahibi olacaktır. O, uzun yıllar süren faaliyetleri ile Azerbaycan’da milli ruhun uyanmasında, demokratik fikirlerin yerleşmesinde büyük rol oynamış, milletin sevdiği eşsiz bir önder olmuştur. Halk Cephesi Lideri Ebülfez Elçibey, örnek bir Azerbaycanlı aydını idi. Hareketleri, davranışları, bitmez tükenmez mücadele ruhu, dinamikliği kısacası hayatının ritmi hep bu dönem aydınlarına has olan özellikler idi. Bu bağlamda, onun yardımıyla Azerbaycan entellektuellerinin faaliyetlerini de öğrenmiş oluyoruz. Sonuç olarak Azerbaycan’daki tarihi süreçleri bir insana endeksleyerek 98

anlatmak pek mümkün değildir. Hem aydınlar, hem de yeni oluşmaya başlayan işadamları zümresi bu olayların kurucuları olmuştur. Dolayısıyla, sosyal ve milli süreçler, tek bir adamın rolü ile açıklandığında bu açıklama tabii ki yarım kalacak ve olayları geniş bir açıdan görme ve öğrenmemizi engelleyecektir. Halbuki Azerbaycan elitleri bağımsızlık öncesi ve sonrasında farklı gruplara mensup olsalar da, bir bütünlük içinde ve ekip ruhu ile çalışmışlardır.

KAYNAKÇA 99

Abbaslı, Nazile; Azerbaycan Özgürlük Mücadelesi, Beyaz Balina Yayınları, İstanbul, 2001.

Ahmet, Polat; Azerbaycan Makro Müşavirlik Yayıncılık. Anakara. 2004.

Ağacan, Kamil; “Azerbaycan'da Demokratikleşme Problemi ve Kasım Seçimleri”, Stratejik Analiz, sayı 67, cilt 6, Kasım 2005.

------; “Dağlık Karabağ: 2006 Altın Fırsat Mı?” Stratejik Analiz, ASAM Yayınları, Ankara, Şubat 2006.

Ali Faik, Demir; “Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya Yönelik Dış Politikası”, Faruk Sönmezoğlu(der), Türk Dış Politikasının Analizi. DER. Yayınları, İstanbul 2007.

Araz, Aslanlı; Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Platin yayınları Ankara 2005.

Armaoğlu, Fahir; XX Yüzyıl Siyasi Tarih, 1980–1990, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara,1991.

------; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Genişletilmiş 13. Baskı, İstanbul, Alkım Yayınevi, 1994.

Aliyev, Kemal; Antiçnıe İstoçniki po İstorii Azebaydjana, , 1986.

Aras, Osman Nuri; Azerbaycan’ın Hazar Ekonomisi ve Stratejisi, İstanbul, DER Yayınevi, İstanbul, 2001.

Atmaca, Tayfun; Yirminci Yüzyılın Sonunda Azerbaycan ve Türkiye Münasebetleri (1993–1999), Ankara, 1999.

Avşar, Zakir; Yeni bir Yüzyıla Doğru Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri İlişkileri. Anakara Vadi Yayıncılık.1994.

100

Aydın, Mustafa; “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”. Baskın Oran(ed.) Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar. cilt 2. 8.Baskı. İstanbul. İletişim Yayınları, 2005.

Balayev, Aydın; Azerbaydjanskoye Natsionalnoe Dvijeniye: Ot Musavata Do Narodnogo Fronta, Bakü, Elm, 1992.

Baykara, Hüseyin; Azerbaycan’da Yenileşme Hareketleri, XIX. Yüzyıl Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1996.

------; Baykara, Hüseyin; Azerbaycan İstiklal Mübarezesi Tarihi, Baki, 1992.

Behar, Büşra E. ; Azerbaycan’da Siyasal Bağımsızlık (1918-1920, 1991-) ve Türkçülük, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Araştırma Merkezi Yayınları, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1996.

------; Türkçülük, Türkiye’de ve Azerbaycan da (1990’lı yıllar) Avrasya Etütleri, Ekim 1996.

Cafersoy, Nazim; “Azerbaycan'da Bağımsızlığın Diğer Adı: Ebülfez Elçibey”, Ankara: Stratejik Analiz, ASAM Yay, Cilt, 1 Sayı, 5, 2000.

------;Eyalet-Merkez Düzeyinden Eşit Statüye Azerbaycan-Türkiye İlişkileri, Ankara: Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Yayınları, (Ekim), 2000.

------; “Bağımsızlığın Onuncu Yılında Azerbaycan- Rusya İlişkileri (1991–2001)”, Ankara, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, Cilt:7 Sayı:1 (İlkbahar), 2001, 286–318.

Çağla, Cengiz; Azerbaycan’da Milliyetçilik ve Politika, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2002.

Gezenferoğlu, Fazıl; Tarihten Geleceğe Ebülfez Elçibey, Bakü, Prestij, 1998.

------; Türk Kimliği ve Azerbaycan Vatanı, Yükseliş İktisadi ve Stratejik Araştırmalar Vakfı, Ankara, 1998.

Geybullayev, Giyaseddin; Azerbaycan Türklerinin Teşekkülü Tarihi, Bakı, 1991.

101

Eliyarlı, Süleyman; Azerbaycan Tarihi (Eski Tarihten 1870’lere Kadar),Azerbaycan Yayınevi, Bakü, 1996.

Tahirzade, Edalet; Elçibey’le 13 Saat. Turan Yayıncılık, İstanbul, 2001.

------; Meydan 4 Yıl 4 Ay, 2.cilt Bakü, Ay-Ulduz, 1997.

------; Elcibey, Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999.

------; Ebüfez Elçibey, "Bağımsızlık: İkinci Girişim", Bakü, Cumhuriyet gazetesi yayını, 1999.

Tahirzade, Edalet, Becan İbrahimoğlu; Ebülfez Elçibey: Bu Menim Taleyimdir. Gençlik Neşriyatı, Bakü, 1992.

Furman, Dimitri; "Üçüncü Dünya’ya Dönüş (Azerbaycan Demokrasisinin Kederli Tarihi)" Azadlık gazetesi, 16-23 Eylül 1993.

Kurat, Akdes Nimet; Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye kadar, Türk Tarih Kurumu basımevi, Ankara, 1993.

Kalafat, Yaşar; “Azerbaycan-İran Bağlamında Güney Kafkasya’da Etno-Sosyal Yapı”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, İlkbahar 2001, cilt 7,sayı 1

Kamil, Ağacan; “ Azerbaycan’da Demokratikleşme Problemi ve Kasım Seçimleri”, Stratejik Analiz, Sayı 67, cilt 6, Kasım 2005.

Kamil, Veli Nerimanoğlu; Azerbaycan Türklerinin Azadlıq Elçisi Ebülfez Eli Elçibey. Türk Araştırmaları Vakfı Yayını (Latin Harfleriyle Azeri Türkçesiyle). İstanbul, 1992.

Mehmetzade, Mirza Bala; Milli Azerbaycan Hareketi, Azerbaycan Kültür Derneği, Ankara, 1991.

Mirze, Rasim; ed. Müsavat Partiyası Sorgu Kitabı, Bakı, 1994.

Mehdiyev, Ramiz; Azerbaycan Küreselleşmenin Talepleri, Geçmişten Dersler, Bugünün Gerçekleri ve Geleceğin Perspektifleri, İstanbul, DaYayıncılık, 2005.

Halilova, Hanım; Bey Ebulfez Elçibey Kitabı, Ankara 2009. 102

Nesibli, Nesib; “Azerbaycan’ın Milli Kimlik Sorunu”, Ankara, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, Cilt:7, Sayı:1 (İlkbahar), 2001.

------; Azerbaycan’ın Jeopolitiği ve Petrol, Bakü, Hazar Üniversitesi Yayınevi, 2000.

Yakublu, Neriman; Müsavat Partiyasının Sorgu Kitabı, Bakı, 1998.

Osman, Nuri Aras; Azerbaycan’ın Hazar Ekonomisi ve Stratejisi, İstanbul, DER Yayınevi, Eylül 2001.

Polat, Ahmet; Azerbaycan, Makro Müşavirlik Yayıncılık, Ankara. 2001.

Saray, Mehmet; Azerbaycan Türkleri Tarihi, İstanbul, Nesil Matbaacılık ve Yayıncılık. 1993.

------; Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1996.

Sultanov, Oktay; 80’li Yılların Sonu, 90’lı Yılların Başlarında Azerbaycan’da Politik Mücadele, Bakü,yy.1995.

Swetochowski, Todeuz; Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı (1905-1920) (çev. ) Nuray Mert, Birinci Basım, Bağlam Yayınları, Ağustos 1988.

Şimşir, Sebahattin; Azerbaycan’ın istiklal Mücadelesi, 1. basım, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, Ekim 2002.

------; Azerbaycanlıların Türkiye’de Siyasi ve Kültürel Faaliyetleri(1920-1991) Azerbaycan Kültür Derneği Yayınları No: 49

Şükürov, K.K.; “Azerbaycan’da Ebulfez Elçibey Döneminde Türk Kimlik Oluşumu”, Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri (Der: Yrd. Doç.Dr. Bekir Günay), IQ Yayıncılık, İstanbul, Mayıs 2005.

Güler, Uğur; Elçibey, Ötüken Neşriyat, İstanbul-2006.

Ülkü, İrfan; Kızıl Yıldızdan Hilale Haydar Aliyev’in Fırtınalı Hayatı, Üçüncü Basım, Otopsi Yayınları.

Yakublu, Neriman; Müsavat Partiyasının Sorgu Kitabı, Bakı, 1998. 103

Yanar, Şule; Azerbaycan’da Ebulfez Elçibey Döneminde Türk Kimlik Oluşumu. Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri, İstanbul, IQ Yayıncılık, 2005.

Zenkovsky, A. Serge; Rusya’da Pan-Türkizm ve Müslümanlık (çev. ) İzzet Kantemir Üçdal neşriyat, 2. Baskı, İstanbul, 1983.

MÜLAKATLAR

104

Orhan Uravelli ile mülakat, Ankara, 31.08.2012

GAZETELER Azatlık Gazetesi, 24.12.1989 Azatlık, 24.12.1989 Azatlık, 10.01.1990 Azatlık, 19.07.1991 Azatlık, 12.07.1991 Azerbaycan Gazetesi, 24.08.1990 (Azerice, Bakü). Azerbaycan, 8 Ekim 1992 Azerbaycan, 8 Ocak 1993 Cumhuriyet, 18 Şubat 2001 Demokrat haftalık gazetesi, Sabirabad, Nisan. Sayı 2, 1990 Halk Gezeti, 15 Ocak 1992 Halk Gazetesi, 5 Nisan 1993 Hürriyet, 15 Nisan 1995 Milliyet Gazetesi, 12 Nisan 1993 Milliyet, 8 Nisan 1994 Yeni fikir, haftalık Gazete, sayı 8, 1992 Yeni fikir, sayı 10, 1992 Tercüman Gazetesi, 23.12.1989 Türkiye Gazetesi, 13.12.1989 Türkiye, 26.06.1992 Sabah, 29 Nisan 1998 Star Gazetesi, 23.02.2000 Star, 03.08.2001

105

DERGİLER

Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, Sayı:285, Mayıs-Haziran 1992 Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, Sayı:379, 2011 Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, Yıl:41, Sayı:288, Kasım-Aralık 1992 Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, Yıl:41, Sayı:280, Temmuz-Ağustos 1991