T.C. ANKARA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ FELSEFE VE D İN B İLİMLER İ (D İN E Ğİ TİMİ) ANAB İLİM DALI

YEN İ OSMANLILARIN E Ğİ TİM Ö ĞRET İM GÖRÜ ŞLER İ

Yüksek Lisans Tezi

Zeynep B İÇER

Ankara- 2011

T.C. ANKARA ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ FELSEFE VE D İN B İLİMLER İ (D İN E Ğİ TİMİ) ANAB İLİM DALI

YEN İ OSMANLILARIN E Ğİ TİM Ö ĞRET İM GÖRÜ ŞLER İ

Yüksek Lisans Tezi

Zeynep B İÇER

Tez Danı şmanı

Prof. Dr. Recai DO ĞAN

Ankara- 2011

İÇİNDEK İLER………………………………………………………………………I

ÖNSÖZ…………………..………………………………………………………... III

GİRİŞ ……………………………………………………………………………….. 1

I-Ara ştırmanın Problemi…………………………………………………………….. 1

II-Ara ştırmanın Amacı……………….……………………………………………… 2

III- Ara ştırmanın Önemi……………………………………………………………...3

IV - Ara ştırmanın Sınırlılıkları ………………………………………………………5

V- Ara ştırmanın Yöntemi…………………………………………………………….5

VII- Ara ştırmanın Temel Kavramları…………...……………………………………6

A. Osmanlılık……………...…………………………………………………...6

B. Yeni Osmanlılar……………..……………………………………………...7

BİRİNC İ BÖLÜM

TANZ İMAT DÖNEM İ VE YEN İ OSMANLILAR

1. TANZ İMAT FERMANI……………………………………………………..…9

2. OSMANLILIK İDEOLOJ İSİ………..………………………………………...20

3. YEN İ OSMANLILAR…………………………..…………………….……….21

3.1. YEN İ OSMANLILARIN YET İŞ TİĞİ SOSYAL ORTAM…….…..23

3.2. YEN İ OSMANLILAR DÜ ŞÜNCES İNİN TE ŞEKKÜLÜ…....……..28

3.3. YEN İ OSMANLILARIN GÖRÜ ŞLER İ…..……………..…………..32

3.4. YEN İ OSMANLILAR DÜ ŞÜNCES İNİN TEMS İLC İLER İ…...... 43

I 3.4.1. NAMIK KEMAL VE TEMEL DÜ ŞÜNCELER İ…………….42

3.4.2. AL İ SUAV İ VE TEMEL DÜ ŞÜNCELER İ……………………50

3.4.3. ZİYA PA ŞA VE TEMEL DÜ ŞÜNCELER İ …………………..59

İKİNC İ BÖLÜM

YEN İ OSMANLILARIN E Ğİ TİM ÖĞRET İM GÖRÜ ŞLER İ

1. TANZ İMAT DÖNEM İ E Ğİ TİM Ö ĞRET İM ANLAYI ŞI…………………..62

2. YEN İ OSMANLILAR VE MAAR İF-İ UMUM İYE N İZAMNAMES İ……...64

2. YEN İ OSMANLILARIN E Ğİ TİM İLE İLG İLİ DÜ ŞÜNCELER İ..…….…..70

2.1. MEKTEPLER………………………………………………………………..80

2.2. MEDRESELER……………………………………………………………...90

3. YEN İ OSMANLILARIN D İN E ĞİTİMİ KONUSUNDAK İ GÖRÜ ŞLER İ...94

SONUÇ…………………………………………………………………..………..103

ÖZET………………………………………………………………...……………109

ABSTRACT…………………………………………………….…………………110

KAYNAKÇA……………………………………………………………………...111

II ÖNSÖZ

Osmanlı devleti, 1299 yılında küçük bir beylik olarak kurulmu ş ve Anadolu’da ya şayan di ğer beyliklere zamanla üstünlük sa ğlayarak gerek do ğuda gerekse batıda geni ş topraklara sahip olmu ştur. Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında ’u da fethetmesiyle birlikte devletin gücü zirveye ula şmı ştır. Devletin böyle bir süreçte ba şarılı olmasının temel faktörleri arasında ilim ve eğitime verilen önem gösterilebilir. Çünkü henüz beylik durumunda iken beyli ğin ba şında bulunan Osman

Bey çocuklu ğundan beri âlimlerin, bilginlerin meclislerinde bulunmayı sever, dönemin mutasavvıflarının meclislerine katılırdı. Ayrıca Osmanlıdaki ilk sultanlar

ülkeye di ğer bölgelerden bilgili ve erdemli kimseleri getirmek için çalı şırlardı.

Dolayısıyla Osmanlı topraklarında ilim ve e ğitimle u ğra şan insanlar ço ğalmı ş ve birçok önemli medrese kurulmu ş ve geli şmi ştir.

Osmanlı devletinin kurulu ş, yükseli ş ve zayıflama dönemleriyle paralel olarak eğitimin kalitesi de de ğişmi ştir. XIX. Yüzyıla gelindi ğinde Osmanlı devletinin gerek siyasal yapısı gerekse eğitim sistemi bir çökü ş dönemi içerisine girmi ştir. Ancak bu durumun bir çaresinin olaca ğını dü şünen dönemin dü şün ve fikir adamları, Osmanlı devletini yükselme devrindeki durumuna getirmek için birçok gayret sarf etmi şlerdir.

Osmanlı devletini içinde bulundu ğu olumsuz durumdan kurtarmaya yönelik

çabalardan birisi de devletin bünyesinde ya şayan milletleri tek bir bayrak altında toplamayı amaçlayan “Osmanlılık” ideolojisi ve bu do ğrultuda geli şen “Yeni

Osmanlılar” cemiyetidir.

Yeni Osmanlılar cemiyeti üyeleri siyasi, sosyal, ekonomik vs. birçok alanda devleti yükselme döneminde oldu ğu hale getirmek için bazı görü şler ileri sürdükleri

III gibi devletin ya şadı ğı problemlerin çözümü olarak dü şündükleri eğitim konusu

üzerinde de birçok fikir dile getirmi şlerdir.

Ara ştırmamız bu do ğrultuda Osmanlının içinde bulunmu ş oldu ğu sıkıntılardan kurtulması için Yeni Osmanlıların e ğitim ö ğretim konusunda sunmu ş oldu ğu çözüm

önerileri, ele ştiri ve tavsiyeleri ele almaktadır. Ara ştırmamız iki bölümden olu şmaktadır. Birinci bölümde Yeni Osmanlılar akımı, dönemin siyasi ve sosyal

şartları içerisinde de ğerlendirilmi ş, akımın temsilcilerinden Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Pa şa’nın hayatları ve kısaca görü şleri incelenmi ştir. İkinci bölümde ise Yeni

Osmanlılar akımının mezkûr temsilcilerinin dönemin e ğitim sistemi, terbiye anlayı şı vb konulardaki görü şleri ele alınarak dönemin e ğitim anlayı şı içerisindeki yerleri bakımından de ğerlendirilmi ştir. Ayrıca Yeni Osmanlılar akımının temsilcilerinin savunmu ş oldukları görü şlerin, dönemin din e ğitimine (medreselere) nasıl etki etti ği inceleme konusu olarak alınmı ştır. Son olarak da Yeni Osmanlıların günümüz e ğitim anlayı şına etkileri analiz edilmi ştir.

Bu çalı şmayla bir kez daha kendisine duymu ş oldu ğum şükranlarımı dile getirme fırsatı buldu ğum; ilim alanında güzelli ğe dair ne varsa yine kendisinden ö ğrendi ğim, kıymetâli hocam Prof. Dr. Recai DO ĞAN’a gerek ara ştırma sürecindeki biricik katkılarından dolayı gerekse hocam olarak beni onurlandırdı ğından dolayı, kelimelerin yetmedi ği ama hissetmi ş oldu ğum en güzel duygularla te şekkürlerimi sunuyorumYüksek Lisans ö ğrenimim boyunca ilmiyle bizleri aydınlatan kıymetli hocam Prof. Dr. Cemal TOSUN’a te şekkürlerimi sunuyorum.Tez jürimde yer alan de ğerli hocam Prof. Dr. Nahide BOZKURT’a te şekkür ediyorum.

IV Bilimsel alanda payla şmanın cömertli ğini, yapmı ş oldukları payla şımlarla bizlere sunan saygıde ğer hocalarım; Yrd. Doç. Dr. Yıldız KIZILABDULLAH’a, Dr.

Tu ğrul YÜRÜK’e te şekkür ediyorum.

Çalı şmalarım sürecinde beni motive eden, tecrübesiyle rehber olan ve kısa zamanda hayatıma ifadesi zor güzellikler kazandıran kıymetli arkada şım F. Zeynep

BELEN’e te şekkür ediyorum.

Hayatın en sarp yoku şlarında, en keskin dönü şlerde maddi ve manevi desteklerini hiçbir zaman benden esirgemeyen anne-babama ve karde şlerime,

çalı şma sürecinde yardımını daima yanımda hissetti ğim e şime kocaman te şekkür ediyorum.

Zeynep Biçer

Ankara 2011

V

GİRİŞ

I-Ara ştırmanın Problemi

19. yy.da hız kazanmaya ba şlayan milliyetçilik akımı, çok uluslu devletlerin

çehresini de ğiştirmi ştir. Fransız İhtilali’nin sonucunda hürriyet, e şitlik ve karde şlik gibi kavramların tüm Avrupa’da oldu ğu gibi Osmanlı toplumunun da gündemine girmi ştir. İhtilal sonrasında milliyetçili ğin siyasal bir akıma dönü şmesi, Osmanlı

Devleti gibi çok uluslu devletlerin toprak bütünlü ğünü tehlikeye dü şürmü ştür.

Osmanlı yönetimi, tüm dünyayı derinden etkileyen milliyetçilik akımının sonucunda olu şan ba ğımsızlık hareketlerine kar şı birtakım tedbirler almı ştır. Yapılan yasal düzenlemeler ile alınan tedbirler uygulamaya konulmu ştur. Özellikle 1839 Tanzimat

Fermanı’nın ilanı ile ba şlayan bu süreç, farklı etnik ve dini grupların yönetimde temsil edilmelerine olanak tanıyan bir Osmanlı Mebusan Meclisi’nin (1876) açılı şıyla devam etmi ştir. Devletin içerisinde ya şayan etnik gruplara Mebusan

Meclisinde temsil hakkı verilerek azınlıkların milliyetçilik akımından etkilenmelerini en aza indirmeye çalı şmışlardır. Osmanlı aydınları, milliyetçilik hareketlerinin etkisinden toprak bütünlü ğünü korumak amacıyla Osmanlı devleti içerisinde ya şayan herkesi “Osmanlı” kabul edilmesi gerekti ği anlayı şını savunmu şlardır. Bu do ğrultuda

Batıda milliyetçilik hareketleriyle olu şan “e şitlik, ba ğımsızlık, milliyetçilik…” gibi kavramlar Osmanlı aydınları tarafından İslam felsefesine dayandırılmaya

çalı şılmı ştır. Osmanlı aydınları Tanzimat’ı İslam felsefesine dayandırmı şlardır.

Onlara göre Batıda ortaya çıkan yeni anlayı şı İslam felsefesinde bulmak mümkündü. Dolayısıyla Tanzimat dönemi aydınları ve Yeni Osmanlılar, Batıda olu şan anlayı şı oldu ğu gibi taklit etmek yerine kayna ğını Osmanlı devletinden almı şlardır. Bu do ğrultuda “müsavat, adalet, bi'at (itaat tarzı), icma'-i ümmet (umumi konsensüs), me şveret ( İsti şare)” gibi kelimeleri kullanmı şlardır.1 Bu şekilde milliyetçilik akımının Osmanlı devletinde meydana getirdi ği olumsuz etkinin kayna ğını kendi köklerinden alan “Osmanlılık bilinci ”nin olu şturulması fikriyle ortadan kaldırılması amaçlanmı ştır. Yeni Osmanlılar, Osmanlılık bilinci ni olu şturmak amacıyla bir araya gelen aydınlardan olu şmaktadır. Yeni Osmanlılar, “Osmanlılık bilinc i”nin toplumda yerle şmesi için hukuki, e ğitim ve yönetim alanlarında birtakım düzenlemeler yapılması için çaba göstermi şlerdir. Yeni Osmanlılar hareketinin devleti içinde bulundu ğu durumdan kurtarmak için öngördükleri temel dü şünce, devletin e ğitim faaliyetlerini düzenlenmesi olmu ştur.

Ara ştırmamızda 1865–1879 tarihleri arasında yo ğun olarak Osmanlılık bilinci olu şturmak için faaliyet gösteren “Yeni Osmanlılar” hareketinin e ğitim alanında yapmı ş oldukları çalı şmalar ele alınacaktır. Bu ba ğlamda, “Yeni Osmanlılar akımı temsilcilerinin eğitim görü şleri, dönemin e ğitim ve din e ğitimi anlayı şını nasıl etkilemi ştir?” sorusu ara ştırmamızın problem cümlesidir.

II-Ara ştırmanın Amacı

Türk eğitim sisteminin şekillenmesinde sosyo-kültürel, siyasi, ekonomik ve tarihi olmak üzere pek çok sebep etkili olmu ştur. E ğitim sistemimizin geçirmi ş

1 Detaylı bilgi için bkz: Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Dü şüncesinin Do ğuşu, İleti şim Yayınları, İstanbul 2004.

2 oldu ğu merhaleleri ve geçmi şte uygulanan politikaların günümüze yansımalarını görebilmek için Cumhuriyet öncesi dönem oldukça önem arz etmektedir. Osmanlının son döneminde gerileme sürecine girmi ş olan devletin, yeniden yapılanması ve da ğılmaması için çe şitli fikirler ileri sürülmü ştür. Bu yönde faaliyette bulunan

Osmanlının son dönem fikir akımlarından birisi de Yeni Osmanlılar akımıdır.

Eğitim, devletin gerileme döneminde çözüme kavu şturulması dü şünülen en

önemli problemlerinden birisidir. Yeni Osmanlılar Akımı, bu problem ile ilgili

önemli görü şler ileri sürmü ştür. Ancak şimdiye kadar literatürde Yeni Osmanlılar akımının dü şüncelerinin eğitim dünyasına yansımaları hakkında herhangi bir çalı şma yapılmadı ğı görülmektedir. Ara ştırmamız Yeni Osmanlılar akımı temsilcilerinin eğitim alanındaki görü şlerini tespit etmeyi hedeflemektedir. Bu ba ğlamda ara ştırmanın amacı, Yeni Osmanlılar akımının, Türk e ğitim dünyasına katkılarını ortaya çıkarmaktır.

III- Ara ştırmanın Önemi

19. yy.da fikir akımı olarak ortaya çıkan milliyetçilik, Osmanlı devletini de etkilemi ştir. Bu ba ğlamda milliyetçilik akımına kar şı devleti korumak için birtakım görü şler ortaya çıkmı ştır. Osmanlı devletinde ya şayan bütün ulusları tek bir bayrak altında toplamak hedefini ta şıyan Yeni Osmanlılar akımı bu görü şlerden biridir.

Özellikle Tanzimat ile birlikte, milliyetçilik fikirlerine kar şı ‘Yeni Osmanlılar’ akımı yönetim, hukuk ve özellikle eğitim alanında mühim bir rol oynamı ştır. Akımın temsilcileri savundukları görü şlerle devlette ya şayan ulusları milliyetçilik akımının

3 etkisinden kurtararak Osmanlının bütünlü ğünü sa ğlamaya çalı şmı şlardır. Bu dönemde yeni açılan okullarda, Osmanlılık bilincinin aşılanması ve böylece Osmanlı unsurlarının kayna ştırılması hedeflenmi ştir. Yeni Osmanlılar akımı temsilcileri, bulundukları dönemde e ğitimin gözden geçirilerek ıslah edilmesi fikrini yoğun olarak savunmu şlardır. Islahat Fermanı ile ba şlayan ve sonrasında hız kazanan eğitimdeki Osmanlılık uygulaması, Fransa’nın yönlendirmesiyle 2 de kısa sürede yaygınla ştırılmı ştır. Osmanlılık bilincinin etkin oldu ğu dönemde Yeni Osmanlılar akımı temsilcilerinin e ğitim alanındaki fikirleri, dönemin eğitim kurumlarını ve eğitim anlayı şını etkilemi ştir.

Ara ştırmamız sürecinde yaptı ğımız literatür çalı şmasında, Yeni Osmanlılar akımının dü şüncelerinin e ğitim anlayı şındaki yansımaları hakkında herhangi bir ara ştırma yapılmadı ğı görülmü ştür. 3 Bu bakımdan, ara ştırmamız batılıla şma

2 Laik e ğitim yoluyla Osmanlılık ideolojisini te şvik eden Fransız hükümetinin tavsiyesiyle 1867’de Fransız E ğitim Bakanı Victor Duruy’ye Osmanlı e ğitim kurumlarının sistemle ştirilmesi için bir proje hazırlatıldı. Duruy’nin projesinin tavsiye etti ği giri şimlerin ba şlıcaları dinler ve milliyetler arası ortaö ğretim okulları açılması, fen, tarih, hukuk, idare okutacak bir üniversite kurulması, genel kitaplıklar açılmasıydı. Kabul edilen bu projeye dayanılarak 1869’da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yapıldı. Galatasaray Lisesi de bunun bir ürünüdür. Böylece modern anlamda bir e ğitim kurulu şunun temelleri ilk kez atılmı ş oldu. Niyazi Berkes, Türkiye’de Ça ğda şla şma , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003, s. 232 3 Ele alınan dönemin eğitim ö ğretim görü şleriyle ilgili çalı şmalar yapılmı ştır ancak Yeni Osmanlılar ile ilgili müstakil bir çalı şma bulunmamaktadır. Bkz: Zeki Salih Zengin, Tanzimat Dönemi Osmanlı Örgün Eğitim Kurumlarında Din Eğitimi Ve Ö ğretimi (1839-1876), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1997; Hayri Akın, Tanzimat Dönemi Medrese ve Mekteplerinde Din Eğitimi Ö ğretimi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1996; İsa Yanar, Tanzimat Dönemi E ğitim Sistemi ve Yeniden Yapılanma Çabaları, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya 1996; İbrahim Yi ğit, Tanzimat Dönemi Fikir Akımlarının Günümüz Din Eğitimi-Öğretimi Anlayı şına Yansımaları, Uluda ğ Üniversitesi Sosyal Bililer Fakültesi Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2004; Gökhan Hamdi Akdemir , Türk Toplumunun Eğitim Anlayı şına Tanzimat'ın Getirdi ği Yenilikler, Yedi Tepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008.

4 sürecinin temel ta şlarını olu şturan Yeni Osmanlılar akımının, e ğitim anlayı şındaki izlerini tespit etmesi açısından, Din E ğitimi alanı ve Türk E ğitim tarihi için büyük bir

önem arz etmektedir.

IV - Ara ştırmanın Sınırlılıkları

Ara ştırmamızda Yeni Osmanlılar akımının 1865 yılında kurulmasından ba şlayıp akımın öncülerinin fikirlerinin etkin oldu ğu I. Me şrutiyetin (1876) ilanına kadar devam eden süreç ele alınacaktır. Çalı şma ‘Yeni Osmanlılar’ın görü şlerini savunan oldukça fazla sayıda ve farklı perspektife sahip bulunan tüm üyeleri de ğil o dönemde daha çok etkinli ği olan Namık Kemal, Osmanlı bürokrasisinde yadsınamayacak bir deneyimi olan Ziya Pa şa ve akımın görü şlerine sahip olmakla birlikte e ğitimci ki şili ği ön plana çıkan Ali Suavi ve bu fikir adamlarının eğitim konusundaki görü şleri ile sınırlanmı ştır.

V- Ara ştırmanın Yöntemi

Ara ştırmamıza konu olan Yeni Osmanlılar akımı incelenirken, tarihi açıdan ve tarihi sürecin e ğitim felsefesi açısından ele alınaca ğı varsayımından hareketle tarihsel yöntem seçilmi ştir. Ara ştırmamızın yöntemi do ğrultusunda öncelikle literatür taraması/belgesel tarama yapılmı ştır. Daha sonra elde edilen verilerin okunması, incelenmesi, fi şlenmesi ve de ğerlendirilmesi şeklinde bir yol izlenmi ştir.

5 Bu çerçevede eğitim felsefesi, eğitim tarihi vb. alanlarda yazılan bilimsel eserlerden faydalanılmı ştır. Ayrıca ara ştırma, tarihi süreci inceledi ği için tarihi süreci anlamada faydalı olabilecek tarih, sosyoloji, felsefe vb. alanlarda yazılan eserlere de müracaat edilmi ştir. Elde edilen veriler neticesinde betimsel de ğerlendirme yapılmı ştır.

VII- Ara ştırmanın Temel Kavramları

A. Osmanlılık

Osmanlılık; imparatorluk bünyesinde 19. yüzyıl ba şlarında artan isyanlar, toprak kayıpları, yabancı devletlerin gayri Müslimleri koruma adına Osmanlı’nın içi şlerine müdahaleleri, merkezi ve yerel yönetimde meydana gelen yönetim bunalımları ve azınlıkların ba ğımsızlık hareketleri sonucunda zorunlu olarak ortaya

çıkan bir ideolojidir. Özünde siyasal ayrılıkları önlemek ve Osmanlı içindeki çe şitli milletlerin “arasını telif etmek” yatmaktadır. 4

Osmanlılık, Fransız İhtilali’nden sonra Osmanlı İmparatorlu ğu’nun sorunlarından en önemlisi haline gelen çe şitli unsurların ba ğımsızlık hareketlerini ve imparatorluktan kopma çabalarını, her türlü etnik kimli ğin üzerinde olu şturulacak bir

Osmanlılık kavramı ile önlemeye çalı şan akımın adı olmu ştur. 5

Osmanlılık, Osmanlı devletinin mazisinde kalan ba şarılı bir uygulamadan ilhamını alan, Tanzimat’tan itibaren bütün imparatorluk tebaasını ‘Osmanlı tabiri’ altında toplayarak, siyasi manada bir millet olu şturma gayretinin adıdır. Bu olu şum

üç temel unsur etrafında birle şir:

4 Mustafa Gündüz, II. Me şrutiyetin Klasik Paradigmaları , Lotus Yayınları, Ankara 2007, s. 27–28. 5 Şükrü Hanio ğlu, “Osmanlıcılık”, TCTA, c.V, İstanbul: İleti şim Yay., 1985, s. 1389.

6 1. Osmanlı vatanı, vatan anlayı şı ve vatan sevgisi

2. Osmanlı menfaati ve fertlerin ortak menfaati

3. Osmanlı hanedanı, hanedanlık yönetiminde muhafaza edilen

rejim.

Osmanlı tebaası e şit hür ve adil bir sistem içinde bu üç temel ilkenin

şuuruna vararak “Osmanlı Milleti”ni te şkil edecekti. 6

B. Yeni Osmanlılar

Osmanlı İmparatorlu ğu içerisinde ya şayan farklı dinsel ve etnik grupları tek bir “Osmanlı milleti” olarak gören ve tüm bu farklılıkları ortak bir potada kayna ştırmayı hedefleyen yakla şıma ‘Osmanlılık’ denmektedir. Yeni Osmanlılar,

Osmanlıcılık dü şüncesinin sadece bir boyutunu olu şturmaktadır. 7 Osmanlılık, milli birli ği, milli dü şünceyi ve milli idealleri sa ğlamayı Osmanlı birli ğinin sa ğlanmasına ba ğlamı ştır. Aynı zamanda bu sözlerin teorik bir görü ş olmaması içinde Mec1is-i

Mebusan'ın kurulmasını ve Kanun-ı Esasi'nin (ilk anayasa) ilan edilmesini istemi şlerdir. Yeni Osmanlılar ilk bakı şta kendine özgü fikirleri olan, ama orta do ğu ve Müslüman toplumlarında benzerleri bulunan dü şünce ve eylem adamlarından olu şan gruptur.

Yeni Osmanlılar dı ştan gelen bir baskı ya da zorlama sonucu Osmanlının resmi olarak yukardan a şağıya telkin ve dayatma metotlarıyla de ğişim sürecine

6 Do ğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi Ansiklopedisi , c. XII. s. 58. 7 İlber Ortaylı, “Bir Aydın Grubu: Yeni Osmanlılar”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İleti şim Yayınları, İstanbul 1985, C. 6, s. 1702–1703

7 girdi ği bir dönemde mevcut uygulamalara duydukları tepki sonucu ortaya çıkan ancak muhalif grup olarak hareket etseler de ortak hedefleri olmayıp sayıları birkaç yüzü geçmeyen içinde bulundukları zaman kesitinde illegal olarak faaliyetlerini sürdüren reformcu bir hareket olarak da de ğerlendirilebilir. 8

8 Fazlı Arabacı, Yeni Osmanlıların Dini ve Siyasi Görü şleri , Platin Yayınları, Ankara 2004, s. 77.

8 BİRİNC İ BÖLÜM

TANZ İMAT DÖNEM İ VE YEN İ OSMANLILAR

1. TANZ İMAT FERMANI

Avrupa’da XVI. yüzyıldan itibaren meydana gelen büyük de ğişmelerin

Osmanlı devletini etkilemesiyle devlette birçok fikri hareket ortaya çıkmı ştır.

Ekonomik, siyasi, toplumsal dengeler bozulmu ş ve bu sebepten dolayı siyasi erk kendi tebaasına hükmetmekte tarihte pek benzeri bulunmayan güçlüklerle kar şıla şmı ştır. Batı’da Rönesans’la ba şlayan co ğrafi ke şiflerin sonucu ticaret merkezi olmaktan çıkan; tarıma ve geleneksel tezgâhlardan olu şan üretime dayalı bir ekonomiye sahip olan, Avrupa’nın sanayiye dayalı ekonomisiyle rekabet edemeyen ve kapitülasyonlarla çökertilen bir Osmanlı ekonomisi olu şmu ştur. Zaman, mekân ve insan boyutlarına ba ğlı olarak zorunlu bir şekilde ortaya çıkan de ğişim kar şısında din ve e ğitim anlayı şının kapalı kalması da Osmanlı toplumunun o dönemdeki genel

özelliklerini yansıtmaktadır.

Fransız ihtilali, yaydı ğı e şitlik, hürriyet, milliyet fikirleriyle dünya dengesini alt-üst etmi ş, milli devletlerin kurulmasında önemli bir etki yapmı ştır. Çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı devleti ba şlarda bu harekete tarafsız kalmı ştır. Osmanlı imparatorlu ğunun İslami yönetim anlayı şını benimsemi ş bir imparatorluk olması ve kendisini Avrupa devletler hukuku düzenine dâhil saymaması sebebiyle Fransız ihtilaliyle yayınlanan ‘ İnsan Hakları Beyannamesini’ tehlikeli bulmamı ştır. Osmanlı devleti, Fransa’nın bu yeni rejimini bir Avrupa meselesi olarak görmü ştür. Rejimin

Avrupalı devletler tarafından tanınması, Osmanlılarca da tanınması prensip olarak kabul edilmi ştir.11

Osmanlı padi şahları ve yöneticiler kurdukları büyük imparatorluk ve medeniyet nedeniyle üstünlük duygusuna sahiptiler. Bu duygu neticesinde XVI. yüzyılın sonlarına kadar, Avrupa’da ya şanan geli şmeler Osmanlılar tarafından çok fazla hissedilmemi ştir. XVIII. yüzyılın ba şında Batı Avrupa’daki geli şmeler siyasal alandan çok ekonomik alanda Osmanlı devletini sarstı ğı halde bu sarsıntının kayna ğı da XVIII. yüzyılın sonuna kadar anla şılamamı ştır. Avrupa’dan geri kalan

Osmanlıların Avrupa halklarına ve devletlerine kar şı üstünlük duyguları o denli ilerlemi şti ki; bunların ticaret temsilciliklerine kendi ekonomilerini tahrip ederek imtiyaz vermekte tereddüt etmemi şlerdir. Bu sebeple Osmanlı ekonomisi krize girmi ş, sosyal boyutta geni ş kapsamlı bir karga şa ortaya çıkmı ştır.12 Bu etkiler, geleneksel sistemde meydana gelen alt-üst olu ş, ilk bakı şta geçici bir bunalım olarak görülmü ştür. Bu görü şle geleneksel sistemi ıslah ederek bunalımdan çıkma yolları aranmı ştır. Ancak ıslahat projeleri birkaç seçkinin programı olmaktan öteye gidememi ş; kitlelere mal edilememi ştir. Islah hareketleriyle bozulan düzeni sadece kuvvete dayanarak korumak istemi şlerdir. Eski düzene dönü şü savunan bu görü şler, askeri alanda kar şıla şılan yenilgilerin süreklili ği kar şısında inandırıcılı ğını

11 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1995, c. V, s. 22. 12 Mümtaz’er Türköne, “Osmanlılarda Islahat ve Teceddüt”, Osmanlı Ansiklopedisi , İstanbul 1993, c. VI, s. 15.

10 kaybetmeye ba şlamı ştır. Osmanlı modernle şmesinin ba şlangıcı ve itici gücü bu ekseri yenilgiler ve çare arayı şlarından olu şmu ştur.13

Askeri alanla birlikte di ğer birçok alanda Batı’nın üstünlü ğünün kabul edilmesinden sonraki sürecin ba şlangıcı kabul edilebilecek olan Lale Devrinde

(1718–1730), Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi, Ni şli Mehmet A ğa gibi önemli devlet idarecileri Avrupa’nın ahvalini ö ğrenmek için Avrupa’ya çe şitli ba şkentlere elçi olarak gönderilmi ştir. Avrupa’ya gönderilen Osmanlı idareci sınıfı Batı uygarlı ğından etkilenmi ştir. Bunun örne ği olarak, İbrahim Müteferrika’nın basın sanatını Osmanlı İmparatorlu ğuna getirmesi verilebilir. Avrupa ile bu etkile şim sonucunda Batının askeri e ğitimi ve teknolojisi konusundaki bilgilere önem verilmeye ba şlanmı ştır. 14 Ancak Osmanlı devletinin çökü şünün önlenmesi için alınan tedbirler yeterli olmamı ştır. Devlet hem içte hem de dı ş siyasette zayıflamaya devam etmi ştir.

Nizâm-ı Cedîd (1789–1807) dönemi, III. Selim’in birkaç devlet erkânı ile tasarladı ğı askeri alanda bir yenilenme hareketi olmakla birlikte; Batı’nın her yönden

üstünlü ğünün kabul edildi ği bir dönem olmu ştur. Bu dönemde özellikle Fransız ihtilalının tüm dünyayı sarsması, Osmanlı devletinin gerek ya şadı ğı sava şlardan gerekse milliyetçilik hareketlerinden dolayı içinde bulundu ğu güç durumdan kurtulabilmesi için devletin muvazene (denge) siyasetine girmesini de beraberinde getirmi ştir. Avrupa’ya daimi elçilikler kurularak Avrupa ile temas artmı ş, birçok alanda (ilim, ekonomi, siyasi, askeri, ticaret ve teknik) Avrupa’nın üstünlü ğü kabul edilmi ştir. Denge politikasının sonucunda Osmanlı İmparatorlu ğunun da ğılması

13 Türköne, s. 15. 14 Niyazi Berkes, Türkiye’de Ça ğda şla şma , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003, s. 53.

11 önlenmeye çalı şılmı ştır. Bu cümleden Nizam-ı Cedit, dar anlamda askeri bir düzen; geni ş anlamda mevcut düzenin yerine yenisini koymak olarak nitelenebilir.

De ğişme istekleri ne kadar samimi olursa olsun, imparatorlu ğun durumu de ğişmemi ştir. Anadolu ve Rumeli’de isyanlar ba şlamı ş, Batı’nın milliyetçi ihtilalları

Osmanlı ülkesi içinde bir sosyal ve siyasi mesele haline gelmiştir. Ulema, yeniçeriler, birçok devlet adamı ve halkın bir kısmı bir araya gelerek Kabakçı

Mustafa İsyanıyla Nizâm-ı Cedîd dönemi sonlandırmı şlardır. Ayanlar kısa sürede iktidarı yeniçerilerin elinden almı şlardır. Ayanların yardımıyla II. Mahmut tahta

çıkmı ş, ayanlarla Padi şah arasında Senet-i İttifâk imzalanmı ştır.15 II. Mahmut devri,

Osmanlı modernle şmesinde merkeziyetçi reformların yapıldı ğı; modern devlet anlayı şına hazırlık olu şturan bir dönemdir. II. Mahmut, ayanların nüfuzunu kırmı ş ve merkezi otoriteyi güçlendirerek tedbirler almı ştır. II. Mahmut, Osmanlı toplumuna yeni müesseseler vermi ş, Osmanlı ferdine de yeni haklar, daha do ğrusu müsaadeler tanımak yoluna gitmi ştir. Her şeyden önce ferdi hürriyet rejiminin kurulması yönünde önemli adımlar atılmı ş, müsadere kaldırılmı ştır. Mülkiyetin korunması, kanun önünde e şitlik, muhâbere hürriyeti, II. Mahmut tarafından ilan edilmi ştir. 16

II. Mahmut’un gerçekle ştirdi ği askeri, siyasi, sosyal reformlar Tanzimat’ın habercisi olup; temelini te şkil etmi ştir. II. Mahmut reformları yüzünden “gâvur padi şah” olarak adlandırılmı ş; Batı, Osmanlı toplumunda küfür olarak görülmü ştür.

II. Mahmut döneminin en önemli özelli ği, Fransız ihtilalinin yaydı ğı milliyetçilik hareketlerinden etkilenen gayrimüslimlerin ayrılıkçı faaliyetlerini engellemek için ‘Osmanlılık’ ideolojisinin ilk defa ifade edilmesidir. Osmanlı milleti

15 Nevin Yazıcı, Osmanlılık Fikri ve Yeni Osmanlılar Cemiyeti , Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1999, s. 15. 16 Türköne, s. 23–24.

12 yaratmak siyaseti, ciddi olarak II. Mahmut zamanında do ğmu ştur. Sultan Mahmut ve onu takip edenler; devletin ırkı ve dini farklı tebaasını serbestlik ve müsavat ile emniyet ve kar şılıklı dostluk ile mecz ve terkip edip tek bir millet haline sokmanın imkânına inanmı şlardır. Ancak İmparatorlu ğun sürekli dü şüşü kar şısında Osmanlı fikir adamları, sonraki devrelerde de sorulacak olan sorunun cevabını aramı şlardır:

“Bu devlet nasıl kurtarılabilir?”

Bu dönemde sorunun cevabı; Batılıla şmak olmu ştur. Osmanlı devletinin ancak modernle şerek kurtarılabilece ği dü şünülmü ştür. II. Mahmut’la ba şlayan

Osmanlı birli ğini devam ettirme çabaları daha sonraki dönemlerde hız kazanmı ş ve

Osmanlı ricalinin ve Osmanlı aydınının temel öngörüsü olmu ştur. Osmanlı devletini kurtarmak adına siyasi ideolojiler üretilmi ş; Osmanlı devletinin bütünlü ğü korunmaya çalı şılmı ştır. 17

Fransa, Fransız devrimi hükümetini, Bâb-ı Âli’ye tanıtmak ve Osmanlı ile kar şılıklı anla şma yapmak için İstanbul’a elçi göndermi ştir. Prusya tarafından

Fransız devrimi hükümetinin tanınmasıyla Osmanlı hükümeti de tavrını de ğiştirmi ş ve Fransa cumhuriyeti Osmanlı tarafından onanmı ştır. Fransa ile dayanı şma anla şması imzalanmı ştır. 18 Fransa, ba şta Osmanlı imparatorlu ğunun devamını

çıkarları için gerekli bulurken, Osmanlı devletinin Avusturya’ya kar şı kazandı ğı ba şarı Fransa’nın bu tavrının de ğişmesine neden olmu ştur. Fransız ihtilalinin yaydı ğı hürriyet, e şitlik, milliyet fikirleri Osmanlı Devleti’ni olumsuz etkilemi ştir.

17 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılıla şma Hareketleri , İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2004, s. 56. 18 Karal, s. 24.

13 Gayrimüslim azınlıklar arasında etkili olan bu fikirler Osmanlı devletinin bütünlü ğünü bozacak faaliyetlerin meydana gelmesine neden olmu ştur. 19

Osmanlı devletinin ya şadı ğı olumsuz geli şmeler devletin daha fazla zayıflamasına neden olmu ş ve devletin içinde bulundu ğu durumdan kurtulabilmesi için aydınlar ve devletin ileri gelenleri çözüm arayı şlarına girmi şlerdir. Devletin kurtulması için gösterilen çabalar istenilen sonucu getirmemi ştir. 20

Yunanistan’ın ba ğımsızlı ğını kazanması, Fransız ihtilalinin etkisiyle 21 azınlıklar içinde gittikçe artan milliyetçilik faaliyetleri ve Mısır meselesi Osmanlı devletini güç bir duruma dü şürmü ştür. Osmanlı devletinin artık son dönemini ya şadı ğı kanaati hem devletin içinde hem de dı ş ülkelerde hâkim görüş haline gelmi ştir. Tanzimat fermanı, bu şartlarda Osmanlı devletine bir soluk aldıracak, içine dü ştü ğü problemlerin üstesinden gelmesine yardımcı olacak bir hamle olarak görülmü ştür. Aydınlar Osmanlı devletinin içinde bulundu ğu durumdan padi şahın yetkilerimi kısıtlayarak ve bu yetkilerin bir kısmını halka devretmeyi amaçlayarak me şrutiyet yönetimine kavu şmayı istemeleri Tanzimat fermanının hazırlanmasında etkili olmu ştur diyebiliriz.

Tanzimat fermanı devletin içinde bulundu ğu durumdan kurtarmanın yanında dönemin aydınlarının batıya kar şı hayranlıklarının da bir sonucu olarak kar şımıza

çıkmaktadır.

19 Yazıcı, s. 19. 20 Yazıcı, s. 24. 21 Fransız ihtilalinin etkileri Osmanlı devletinde kendini iki şekilde hissettirmi ştir: a) İmparatorlukta ya şayan gayrimüslim kavimler milliyet duygusuyla ba ğımsızlık faaliyeti içine girmi ştir. b) Aydın Türk kesimi arasında da hürriyet duygusuyla padi şahın yetkilerinin bir kısmını halka devretmeyi amaçlayan me şrutiyet şeklinde bir yönetime kavu şma ideali belirmeye ba şlamı ştır. Bkz. Yazıcı, s. 20.

14 Dolayısıyla Tanzimat fermanının ilanı bir yandan yüzyıllardan beri Osmanlı devletinin rakibi bulundu ğu Avrupa’ya içinde bulundu ğu durum kar şısında ho ş görünme, onlara benzeme arzusunun devletin ba şındaki insanlar tarafından izhar edilmi ş olması şeklinde de ğerlendirilirken di ğer yandan da Osmanlı aydınlarının Batı kar şısındaki hayranlı ğının bir sonucu olarak ifade edilebilir. 22

Mustafa Re şit Pa şa, 3 Kasım 1839’da Tanzimat fermanını Gülhane bahçesinde okunmu ştur. İstanbul’da bütün yabancı elçilerin, devlet erkânının, ulemanın, gayrimüslim cemaatlerin ruhani temsilcilerinin ve halkın önünde okunan ferman, Tanzimat dönemini ba şlatmı ştır. 23

Tanzimat fermanından sonraki dönem Osmanlı devletinin modernle şme sürecine girdi ği bir süreçtir. Bu dönem Osmanlı modernle şmesine farklı bir bakı ş açısı kazandırmı ştır. Devletin merkezile şme olgusunu kendi özel alanı içerisinde

çıkartmı ş ve ba şkalarıyla payla şma ortamı hazırlamı ştır. Tanzimat fermanı bu ba ğlamda şu genel esasları içermektedir;

“Şimdiye kadar memleket kanunsuz idare ediliyordu. Bundan sonra her şey kanuna dayanacaktır. Bundan sonra kimsenin canına, malına ve ırzına ili şilmeyecek.

Şimdiye kadar vergi herkesten müsavi surette alınmıyordu. Bundan sonra herkes mali kudretine göre vergi verecek ve kimse bundan istisna edilmeyecek. Alat-ı tahribiyeden olup hiçbir vakit semere-i nâfiâsı görülmeyen iltizâmât usul-ü muzırrası kaldırılacaktır.

Şimdiye kadar kabahatli olanlar bir mahkeme kararı olmadan gizli veya a şikâr asılır, kesilir veya zehirlenirdi. Bundan sonra bu gibiler evvela mahkemeye verilip

22 Mehmet Aydın, “Tanzimatla Aranan Hüviyet”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü Uluslar arası Sempozyumu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1994, s. 15. 23 Türköne, s. 33.

15 orada alınacak karara göre hakkında ceza tatbik olunacak ve kimseye i şkence yapılmayacaktır.

Şimdiye kadar bir adamın kabahati görülürse cezası verilmekle birlikte üstelik malı da müsadere olunur, veresesi mirastan mahrum edilirdi. Bundan sonra babanın kabahatinden dolayı evladı mesul tutulmayacak ve babanın malı müsadere edilerek veresesi mirastan mahrum edilmeyecektir.

Vatanı korumak için asker vermek ahalinin borcu ise de şimdiye kadar oldu ğu gibi bir kasabanın nüfusuna bakılmayarak kimisinden tahammülden fazla, kimisinden eksik asker istenilmek hem nizamsızlı ğı, hem de ziraat ve ticaretin bozulmasını mucip olmakla beraber askere gelenlerin ölünceye kadar orduda kalmaları da fütur ve zürriyetlerinin kesilmesini müstelzim oldu ğundan lüzumu halinde her kasabadan alınacak askerler için bazı iyi usuller konulacak ve dört be ş sene hizmet gibi bir münavebe yolu bulunacaktır.

Bundan sonra kimse angaryaya sevk olunmayacak ve artık müslim gayri Müslim herkes müsavi muamele görecektir.” 24

Yönetim alanında da bir takım yenilikler yapılmı ş ve yapılan ıslahatlarla devletin güvenli ği sa ğlanmaya çalı şılmı ştır. Yönetim konusunda yapılan reform hareketleriyle Osmanlı devleti geçmi şte ya şadı ğı birtakım olumsuzluklardan ve iç isyanlardan kendini korumayı amaç edinmi şti.

Yönetim yapısında yapılan bu reform, valilerin yetkilerinin azaltılması gayesini ta şımaktaydı. Bu amaçla, valilere yalnız güvenlik i şleri bırakılmı ş, mali i şler merkezden Padi şah tarafından atanan geni ş yetkili amirlerin eline verilmi ştir, di ğer taraftan yönetimin her kademesinde halkın katıldı ğı merkez ve ta şra meclisleri

24 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi , Osmanbey Matbaası, İstanbul 1939, s. 394.

16 olu şturulmu ştur. Eyalet yönetim yapısındaki reform, adli sistem mensuplarını da daha sık merkeze ba ğlamı ştır. Kadılar, eskisi gibi şeyhülislâmlı ğa, ba ğlı kalmakla beraber, kadı vekilleri di ğer memurlar gibi aylık maa şa ba ğlanmı ştır. Bunların do ğrudan do ğruya görevleriyle ilgili olarak aldıkları resm-i tereke ile ilâm (Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme ba ğlandı ğını gösteren belge), hüccet (tanıt), mürâsele, izinnâme (Bir nikâhın kıyılması için kadı tarafından verilen izin kâ ğıdı), ke şfiyye (Suç mahalline yapılan ziyaret), seferiyye (yolluk) ve şer’i (din-i) di ğer senetlerden aldıkları resimleri kendi adlarına toplamaları yasaklanmı ştır. Aylıkları muhassıllıktan (Osmanlı Devleti’nde Tanzimattan önce vergi tahsildarına verilen isim) verilmi ştir. Bu mahkeme resimleri, hâsılât-i mahkeme (mahkeme gelirleri) olarak do ğrudan do ğruya muhassıllık tarafından alınmı ştır. 25

Dolayısıyla Tanzimat fermanı bütün halkı hak ve görevler konusunda eşitlemi ştir. Osmanlı vatanda şlarının can, mal ve namus güvenli ği sa ğlanmı ş vergiler herkesin geliriyle orantılı toplanması dü şünülmü ştür. Hukukun üstünlü ğün ön plana

çıkarılması amaçlanmı ştır.

Tanzimat fermanı ve Osmanlı devletinin yenile şme hareketleri devlet yöneticileri, dönemin aydınları tarafından dı ş baskılar sonucu yapılmı ştır.

Dolayısıyla Osmanlı devletin yapmı ş oldu ğu modernle şme hareketleri, içten gelen bir dinamikle de ğil de bir yandan dı şsal etkenlerle, di ğer yandan da yabancı devletlerin himayesi sayesinde azınlıkların artan şikâyetleriyle, Osmanlı devletinin da ğılma endi şesini hisseden devlet büyüklerinin devletin önemli düzeyde gördü ğü kurumlarını düzeltme çabalarının bir sonucu olmu ştur.26

25 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorlu ğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Eren Yayınları, İstanbul 2000, s. 363. 26 Arabacı, s. 26.

17 Tanzimat fermanının ilan edilmesiyle fermanın devletin içinde ya şayan halk için e şitlik sunması, hukukun üstünlü ğünün amaçlanması, can ve mal güvenli ğinin sa ğlanması dü şünülmü ş ancak Osmanlı devletinin içinde bulundu ğu durumdan kurtulmak amacıyla yapmı ş oldu ğu bu modernle şme hareketi bir Avrupa’da oldu ğu gibi bir halk hareketi olmadı ğı için ba şarılı olamadı ğı ifade edilebilir.

Tanzimat’ın en fazla üzerinde durdu ğu konu e şitlik olmu ştur. E şitlik, tabii hukuk doktrini açısından de ğil, “Osmanlılık” ideolojisi açısından dü şünülmü ştür.

Çe şitli dinlere mensup Osmanlılar arasında e şitlik prensibinin tesisine gidilmi ştir.

Zamanın “toprak karde şli ği” prensibi, ana siyaset kaidesi yapılmak istenmi ştir.

Herkes bir pederin evladı idi, bu peder de padi şahtı. Böylece İslamcı bir imparatorluk formülü yanında kozmopolit bir camia telakkisi yer almı ştır. Bu çe şitli camianın birle ştirici unsuru, ‘Osmanlılık’tır. 27 Osmanlı devletinde Fransız ihtilalinin etkisiyle yayılmaya ba şlayan milliyetçilik hareketinin hızını kesmek, bütün milletleri devletin güçlü oldu ğu dönemdeki gibi bir arada tutmak bu dönemdeki ‘Osmanlılık’ fikrinin esasını olu şturmu ştur. Osmanlılık dü şüncesinden ne beklenildi ği ise Tanzimat’ın ilanından sonra İnkılâp Gazetesi’nde yayınlanan bir makalede “Biz şurasını iyice dü şünmeliyiz ki, altı yüz senedir Osmanlıyız. Kimse kimsenin dinine dokunmadı.

Şimdi hepimiz bir vatan evladı iken ve birle şmemiz, karde şlik etmemiz zamanı gelmi şken silah tutup da birbirimizin canına mı kastedelim? Cümlemiz ittihad kuvvetiyle hürriyetimizi kazanarak hubb-i vatan dairesinde cem olmalıyız.” 28

şeklinde ifade edilmi ştir.

27 Tunaya, s. 34. 28 Mehmet Kaya Bilgegil, Yakın Ça ğ Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerinde Ara ştırmalar: Yeni Osmanlılar, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara 1976, s. 240.

18 Batılı devletlerin Osmanlı devletine yönelik çıkarları ve çok milletli yapısına müdahalelerini engellemek adına ba şlayan Tanzimat hareketi; bütün unsurlara e şit haklar vererek Osmanlı birli ğini korumak niyetini ta şımaktadır. Ancak verilen haklar, ne Müslüman halkı ne de gayrimüslim halkı memnun etmi ştir. Tanzimat,

Müslüman halk için ayrıcalık, farklılık getirmemi ş, gayrimüslim halk için haklar yönünde bir geli şme sa ğlamı ştır. 29

Osmanlı devletinin geçirdi ği dönem ve ya şanılan sosyal, siyasi, ekonomik sıkıntılar nedeniyle Tanzimat bir geçi ş ve buhran devri olarak nitelenebilir. Devlet kendi yaptı ğı reformların tabii sonuçlarından ilk önce kendisi rahatsız olmu ş ve bu sonuçları durduramamanın sıkıntısı içinde kendi kendisiyle çeli şik bir duruma dü şmü ştür.

Tanzimat’la eşitlik ve hürriyet fikirlerini getirmeyi planlanmı ştır. Tanzimat’ın verdi ği müsaadeler hakikatte İmparatorlu ğun yıkılmasına kadar gidecek bir iç krizin tohumlarını atmı ştır. İmparatorlu ğun Müslüman ve Hıristiyan unsurları ayrı ayrı hürriyet yani ba ğımsızlık istemi ştir. Bunu kabul etmek imparatorlu ğun yıkılmasına gitmek, kabul etmemek Tanzimat’ın ortaya attı ğı fikirlerden vazgeçmek olmu ştur.

Kısaca Tanzimat’ın devlet adamları bir çıkmazın içindeydi ve bütün iyi niyetleriyle birlikte bu çeli şik durumda Batı medeniyetine yönelmek ve modernle şmek ile imparatorlu ğun siyasi bütünlü ğünü korumanın uzla ştırılmaz buhranı içinde bulunmu şlardır. 30

29 Berkes, s. 189. 30 Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Ça ğda ş Dü şünce Tarihi , Ülken Yayınları, İstanbul 2005, s. 56.

19 2. OSMANLILIK İDEOLOJ İSİ

Tanzimat’ın ilanı ile yapılan de ğişiklikler, Müslüman ve gayrimüslim ayrılı ğını iyiden iyiye artırmı ştır. Batılı devletlerin müdahalesi gittikçe fazlalaşmı ş, azınlıkların milliyetçilik faaliyetleri devam etmi ş, Türk-Müslüman unsurunun tepkisi ve aydınların yönetime yönelik ele ştirileri; yeni tavizleri, yeni yönetim arayı şlarını ve yeni ideolojileri gündeme getirmi ştir.

Tanzimat döneminde yeti şen yeni ku şakların Babıâli caddesinde savundukları yeni fikirlerle devlet adamlarının içinde bulundu ğu güç durum kar şı kar şıya gelmi ştir. Devlet adamları, kendi yaptıklarının sonuçlarına katlanmak zorunda olduklarını biliyorlar ve kurulan yeni kurumlarda yeti şen yazı ve fikir adamlarını bu güç duruma göre ayarlamaya çalı şıyorlardı. Bu cemiyetlerin kurulup da ğıtılması,

üyelerin oradan oraya geçirilmesi müsaadeler, himayeler, sansürler, gittikçe artan baskılar bundan kaynaklanmı ştır. Bütün bu buhranlı yıllarda yeni ku şaklar Tanzimat

“rical”ine müstebit gözüyle bakılmı ş, onlarsa yeni ku şakları tedbirsizlik ve devleti tehlikeye dü şürmekle itham etmi şlerdir.31

Osmanlının içinde bulundu ğu bu karı şıklık sürecinde Tanzimat’a kar şı ilk siyasi tepki, Osmanlı devletinin ça ğda şla şma sorununun gerektirdi ği reformların Batı devletlerinin baskıları altında yapılması ya da bu yüzden, reformların Müslüman halka yarar sa ğlamayı şının yarattı ğı bir tepki olmu ştur. Tanzimat’a kar şı tepkilerden birisi, “Yeni Osmanlılar” cemiyetinin faaliyetleridir.

31 Ülken, s. 56.

20

3. OSMANLILIK İDEOLOJ İSİNİN B İR SONUCU: YEN İ

OSMANLILAR

Tanzimat’ın ilanı, temelde uzun yıllar kendi iç sorunlarını çözümlemeye

çalı şmı ş imparatorluk idarecilerinin bir çözüm arayı şı olarak de ğerlendirilebilir.

Osmanlı devlet yapısı askeri, idari ve mali konularda birbiriyle ilintili bir üçgen halinde örgütlenmi şti, birine dokunmak hemen di ğerlerini etkilemekteydi. Sorunun

çözümü, üçünün birden olumlu bir şekilde etkilendi ği sistemi bulmakta toplanıyordu.

Bu sistem de Osmanlılarca bir türlü geli ştirilememi şti. Batı’da 17. yüzyıldan beri beliren ça ğda ş devlet de bu üç ana ekseni birbirine ba ğlı olarak görmü ştü. Fakat modern devlet anlayı şında Osmanlıların anlayı şlarının tersine giden bir çözüm bulmu ştu. Osmanlılar, mevcut iktisadi kaynaklardan daha çok imkânlar ortaya

çıkarmayı amaçlamı ştı. Bunun yanında Batı’da yeni kaynakların oluşturulmasına gidilmi şti. 18. yüzyılda, aydınlanma devrinde en anlamlı şeklini alan bu dü şünceye göre, vatanda şlar güvenli ğe kavu şturuldu ğu, iktisadi çabalarda serbest bırakıldı ğı, bu alandaki kısıntılar (ülke içi gümrük resmi gibi) hafifletildi ği, devlet asayi şi ve ileti şimi sa ğlamak üzere bir çaba sarf etti ği takdirde ülke zenginle şecekti.

Zenginle şen ülke de bu kaynaklarla kendini yenileyebilecekti. Batı siyaset bilimcilerine göre böyle bir politika kendi kendini besleyen bir hareket ba şlatacaktı.

Batı devlet adamlarının Osmanlılara tavsiye ettikleri “reform” hareketi bu olmu ştur.

Tanzimat’ı destekleyen Osmanlı devlet adamları da Osmanlı İmparatorlu ğu’nun tanzimini böyle anlamı şlardı. Tanzimat’ı ve giri şimlerini suçlayanlar, genellikle

Tanzimat’ın bu sistemati ğini göz ardı etmi şlerdir. Oysa Tanzimat’ın ba şarı ve

21 ba şarısızlıklarını anlamak için bu görü ş açısını hatırlamak gerekir. Yeni Osmanlılar olarak isimlendirilen grubun dü şünceleri de ancak bu biçimde bir çerçeve içinden bakıldı ğında bir anlam kazanır. 32

Yeni Osmanlılar hareketi, Osmanlı imparatorlu ğunun Batı kar şısında dü ştü ğü acziyetten kurtararak gerilemesini, çökmesini durdurmak için çare olarak

Tanzimat’la beraber ba şvurulan devletin siyasi yapısını, esas te şkilatını ve idari tarzını düzenlemek şeklinde yeni bir boyut kazanan, batılıla şma sürecinin yeni bir halkasından ba şka bir şey de ğildir. Ancak bu cemiyet mensupları, Tanzimat’ın getirdi ği pa şalar istibdadına dayanan devletin idari tarzına karşı oldukları gibi

Tanzimat’ı birçok yönden de ele ştirmi şlerdir. 33

18. yüzyıl sonlarında ba şlayıp 19. yüzyıl ba şlarında artarak devam eden toplumsal de ğişim ve buna öncülük eden yeni batılı kurumlar bu harekete zemin hazırlamı şladır. “Türk aydın sınıfından organize bir grup, -Yeni Osmanlılar- ilk kez

Osmanlı yönetimini açıkça ve sert bir şekilde tenkit ederek seslerini duyurmak için bir araya gelmi şlerdir.” 34

Yeni Osmanlılar, 19. yy Osmanlı kültürünün dü şün hayatının önde gelen simalarıdır. Edebiyattan gazetecili ğe, e ğitimden çocuk terbiyesine kadar el atmadıkları alan kalmamı ştır. Eksik veya yanlı ş; do ğru veya isabetsiz Osmanlı cemiyetindeki müesseselerin de de ğişmesi gerekti ğini ve bu de ğişikliklerin Avrupa uygarlı ğı kar şısındaki konumunu tartışma malzemesi yapmı şlardır. Bu yakla şım,

Batıcı veya antibatıcı olabilir. Ama Osmanlı dü şün hayatına Batıyı getiren ve tartı şan

32 Şerif Mardin, “Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İleti şim Yayınları, İstanbul 1985, C. 6, s. 1698. 33 Osman Kafadar, Türk E ğitim Dü şüncesinde Batılıla şma , Vadi Yayınları, Ankara 1997, s. 106. 34 Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Dü şüncesinin Do ğuşu, İstanbul, İleti şim Yayınları, İstanbul 2004, s. 392.

22 öncüler olduklarına ku şku yoktur. Böylece bu yakla şım, 18. yüzyıldaki gibi mimari, moda, do ğa bilim aktarımının ötesinde; Türk hayatında ve dü şüncesinde bütün müesseseleriyle Batı’nın rolü ve yeri ve Osmanlı toplumunun Batı kar şısındaki konumunu ele alan bir yakla şım olarak de ğerlendirilebilir. Bu yönleriyle aydın gelene ğin ba şlangıcını olu şturmu şlardır. Bu do ğrultuda Yeni Osmanlılar örgütlenme ve gizli siyasal faaliyet alanında ustalı ğa, hatta belirli prensiplere ula şabilmi ş bir grup de ğildi. Grubun ideolojileri vardı. Ortak yönleri anayasacılık çevresinde olu şan bir muhalefetti. Yeni Osmanlılar siyasal programlarında belirgin çizgiler olan ve politik

çizgilerinde uyum sa ğlamı ş aydınlar da de ğildi. Yeni Osmanlıların dü şünceleri anayasacı liberalizmden, modernist İslamcılı ğa hatta olgunla şmamı ş Türkçülü ğe ve sosyalizme kadar çe şitli görü şleri içeren zengin bir yelpaze olu şturmu ştur. Yeni

Osmanlılar hareketinin tarihi önemi ise İttihat ve Terakki ve Hürriyet ve İtilaf gibi müstakbel örgütlenme ve siyasal dü şüncelerin, onların mirası üzerine geli şip ya şamalarında oldu ğu ifade edilebilir.35

Yeni Osmanlıların bir hareket olarak do ğuşuna geçmeden önce bu hareketin sosyolojik gelenekte oturtulması gereken yeri tespit etmek gerekir.

3.1. YEN İ OSMANLILARIN YET İŞ TİĞİ SOSYAL ORTAM

Sosyal hareketler toplumda yeni bir hayat tarzını yeni bir modeli olu şturmak için eylemde bulunan kolektif bir davranı ş biçimidir. Toplumdaki fikir özgürlü ğü arttıkça bu tür hareketlerin arttı ğı ve ço ğaldı ğı görülmektedir. Bu hareketlerin

35 İlber Ortaylı, “Bir Aydın Grubu: Yeni Osmanlılar”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, İleti şim Yayınları, İstanbul 1985, C. 6, s. 1702–1703.

23 temelinde belirli bir hedefe yönelik ideolojiler ve inanç sistemleri yatmaktadır. Söz konusu hareketin mensupları toplumda kötü olarak gördükleri şeylerin kutsal sava şını verdikleri için idealisttirler. 36

Sosyal hareketler konusunda bu hususlar dikkate alındı ğında Yeni Osmanlılar dı ştan gelen bir baskı ya da zorlama sonucu, Osmanlının resmi olarak yukarıdan aşağıya telkin ve dayatma metotlarıyla de ğişim sürecine girdi ği bir dönemde mevcut uygulamalara duydukları tepki sonucu ortaya çıkmı ştır. Ancak Yeni Osmanlılar, muhalif grup olarak hareket etseler de ortak hedefleri olmayıp sayıları birkaç yüzü geçmeyen, içinde bulundukları zaman kesitinde illegal olarak faaliyetlerini sürdüren reformcu hareketler olarak de ğerlendirilebilir. Reformcu hareketler var olan toplumsal düzeni sadece kimi yönlerden de ğiştirmeyi amaç edinirler. Yeni

Osmanlıların mevcut sisteme gösterdikleri tepkilerden de anla şılaca ğı üzere hareketin temsilcileri Tanzimat dönemi uygulamalarındaki adaletsizlik ve e şitlik anlayı şına kar şı mücadele etmi şlerdir. 37

Yeni Osmanlıların, Osmanlının siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel yönden geleneksel yapının sarsıldı ğı ve modernle şme bakımından birçok şeyin teoride kaldı ğı ve bunlara ba ğlı olarak idari, mali, sosyal ve kültürel yönden yaşanan paniklemelerin, gerginliklerin ya şandı ğı bir dönemde de ğer yönelimli gelenek ve inanç sistemleri ve rollerdeki farklıla şmalar sonucu ortaya çıktı ğı söylenebilir.

Tanzimat dönemi Osmanlısında sosyal yapının temel unsurları olan sosyal aksiyon ve etkile şimlerde, otorite ve itaatte, de ğerlerde, toplumsal statü ve rollerde, sosyal gruplarda, sosyal kurumlar ve sosyal tabakala şmalarda farklıla şma ve

36 Orhan Türkdo ğan, Sosyal Hareketler Sosyolojisi, Birle şik Yayınları, İstanbul 1997, s. 331, Naklen; Arabacı, s. 77. 37 Arabacı, s. 78.

24 de ğişimlerin do ğal mecrasında de ğil. Ancak taklit ve göstermeli ğin farklı biçimlerde tezahür eden sahte form ve uygulamalarına bir tepki olarak do ğdu ğu görülmektedir. 38

Yeni Osmanlılar, Tanzimatçıların amaçları arasında yer almayan, ancak uygulamalarının bir sonucu olarak kar şılarına çıkan bir muhalefet grubudur. Yeni

Osmanlıların sıkça gündeme getirdi ği vatan, hürriyet ve vatanperverlik gibi kavramlar, bu olu şumun amacının milliyetçilik akımının devlete vermi ş oldu ğu zararı gidermek oldu ğunu göstermektedir. 39

Yeni Osmanlılar cemiyetini kuracak olan aydınlar, II. Mahmut’un batılıla şma yönünde bazı giri şimlere ba şladı ğı sırada veya Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun ilanından sonra do ğmu şlardır. Ya şadıkları devirde Osmanlı imparatorlu ğunda garplı eğitim müesseseleri kurulmaya, gazeteler çıkmaya, Batı devletleriyle sıkı münasebetler tesis etmeye ba şlanmı ştır. 40 Batı’daki siyasi ve sosyal dü şünceler, bu genç aydınlar arasında tanınmaya ve benimsenmeye başlanmı ştı. Özellikle Fransız yazarların bu konulardaki eserlerinin gerek aslından gerekse tercümelerinden faydalanmı şlardır. Bu aydınların bir kısmı, memlekette yabancı dil ö ğrenmeye muvaffak olmu ş ve bu sayede devrin fikir cereyanlarıyla temas etme ve Avrupalıların

Osmanlılar hakkındaki maksatlarını ö ğrenme imkânını elde etmi ştir. Aydınlardan bazıları da bir müddet Avrupa’da kalmı şlar ve Batı hakkında müşahedeler edinmi şlerdir. Batı hakkında gözlemlerde bulunan Yeni Osmanlı dü şüncesinin mensupları, insan şahsiyetini kutsal kabul eden, onun ve cemiyetin problemlerini incelemekte ve çözmekte manevi haz bulan Batı’nın siyasi edebiyatının tesirlerini de kabul etmi şlerdir. Bu sayede, medrese mensuplarının tevekkül felsefesinden

38 Arabacı, s. 79. 39 Mardin,”Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri”, s. 1698 . 40 Karal, c. VII, s. 300.

25 kendilerini kısmen kurtarmaya muvaffak olmu şlardır. Olayları, dini itikattan gelen bir his ve heyecan ile de ğil, akla ve mantı ğa dayanan tenkit ile de ğerlendirmeye

çalı şmı şlardır. Bu dü şünü ş ve çalı şma tarzı onlara dinamik bir ruh hali de kazandırmı ştır. 41

Yeni Osmanlılar cemiyetine ait üyelerinin içinde yeti ştikleri ve etkilendikleri birtakım unsurlar olmu ştur. Bu unsurlar arasında; pa şa konakları, mason locaları ve bazı mülteciler sayılabilir. Bu yerlerin özelliklerine de ğinecek olursak şunları söyleyebiliriz:

Özel bir akademi atmosferi içerisinde bulunan ileri fikirli pa şa ve devlet adamlarının konakları Fransız ihtilalinin ortaya koydu ğu hürriyet ve milliyet fikirlerinin tartı şıldı ğı yerlerdi. Zamanın birer ilim ve kültür toplulu ğunu olu şturan bu pa şa konaklarında Yeni Osmanlıların esas davalarını teşkil eden me şrutiyet rejimi ile ilgili fikirler rahatça konu şulmu ştur. 42 Bu konaklar arasında Ta şkasap’ta Sami Pa şa

Kona ğı, Vezneciler’de Suphi Pa şa Kona ğı, Kurba ğalıdere’de Veliaht Murat Efendi

Kö şkü, Yeniköy’de Sa ğır Ahmet Bey Yalısı, ’te Mısırlı Prens Mustafa Fazıl

Pa şa Kona ğı, Bayezit’te Mithat Pa şa Kona ğı, Vefa’da Hacı Ahmet Efendi kona ğı sayılabilir. 43 Sözü edilen fikir merkezlerinden en önemlisi Sami Pa şa kona ğıdır.

Konak, Yeni Osmanlılar arasında mektep görevi yapmıştır. Bu konak en az yüz nüfus barındırmakta, ayrıca Hindistan’dan, Basra’dan gelen misafirlerle dolup ta şımaktaydı. Abdülhak Hamit ve Sami Pa şazade burada yeti şmi ştir. Kona ğın en mühim müdavimleri arasında Yeni Osmanlılardan Namık Kemal, Ali Suavi gibi

41 Karal, c. VII, s. 301. 42 Ebuzziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi , Hürriyet Yayınları, İstanbul 1973, c. 1. s. 66. 43 Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal Devrin İnsanları ve Olayları Arasında , İstanbul 1944, c.1, s. 292.

26 ileride birinci Jön Türklerin timsali olacak olanlar da vardı. Yeni Osmanlılar

Cemiyetinin en faal ve en mücadeleci ruhları olan Namık Kemal, Ali Suavi ve kona ğın sahibi Ayetullah Bey burada yeti şmi ştir. 44

Yeni Osmanlıları arasında içlerinde yüksek devlet yöneticilerinin de bulundu ğu İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde yabancılar tarafından kurulan

Mason Locaları da önemli yer tutmaktadır. Avrupa’da tahsil görmü ş bazı Ermeniler de 1861 senesinde yani Sultan Abdülaziz’in ilk saltanat yılında, Fransız büyük ma şrıkına ba ğlı olarak İstanbul’da bir Loca tesis etmi şlerdi. Bu locanın ismi “Ser”dir.

Yüksek tabakadan birçok Türkün de katıldı ğı bu locanın Türkiye’deki Masonluk tarihinde önemli bir yeri vardır. Memlekette hürriyet rejiminin kurulması yolunda bu loca üyelerinin kıymetli çalı şmaları zamanımıza kadar devam etmi ştir. O zamanda henüz veliaht olan Osmanlı padi şahı V. Murat da bu locada mason olmu ş ve 18. dereceye kadar yükselmi şti. “Ser” locasına mensup di ğer üyeler arasında Namık

Kemal, Ziya Pa şa, Şinasi vb. sayılabilir. Yeni Osmanlıların Mason localarıyla ili şkileri gizli faaliyet göstermelerinden kaynaklanmı ştır. 45

Yeni fikirlerin kamuoyuna yansımasında Polonya ve Macaristan’daki ayaklanmalara katıldıkları için hükümetlerin tatbikatından kaçarak Osmanlı devletine sı ğınan ve iade edilmemeleri için İslamiyet’i kabul eden bazı mültecilerin de önemli birçok rolleri olmu ştur. Bu mülteciler arasında Galatasaray lisesinin de kurulu şunda

önemli rolü olan Basiret ve Terakki gazetelerinde bu çe şit yazılar yazan Polonyalı

Hayreddin ile “Les Turcsanncienne et modern” adlı kitabın yazarı ve asıl adı

Constantin Borzchi olan Mustafa Celalettin Pa şa ile aslen Macar olup Müslüman

44 Dursun Özer, “Jön Türklerden Turana”, Fikir ve Sanat Hareketleri Dergisi , İstanbul 1973, C.2, s. 91, Naklen; Yazıcı, s. 73. 45 Yazıcı, s. 76.

27 olduktan sonra Ömer Naili Pa şa adını alan ki şiler bulunmaktaydı. Bunlara memleketimizde demokratik dü şüncenin tanınmasında ve bunun Yeni Osmanlılara aşılanmasında önemli bir yeri olan İstanbul’da da Fransızca olarak yayınlanan

Courier D’orien adlı gazete ve bunun ba şyazarlı ğını yapan İtalyan asıllı

Giampietrie 46 ’yi de eklemek gerekir. Adı geçen gazete, Osmanlı aydınlarının yazılarını yayınlayan, devlet yönetimini ele ştiren ve Yeni Osmanlı üyeleri arasında irtibatı sa ğlayan ve Yeni Osmanlıların bulu ştu ğu yer olması nedeniyle önemlidir. 47

3.2. YEN İ OSMANLILAR DÜ ŞÜNCES İNİN TE ŞEKKÜLÜ

Yeni Osmanlılar grup olarak ilk defa 1865 yılının Haziran ayında toplanmı şlardır. Bu toplantıda Namık Kemal, Nuri ve Re şat, Suphipa şazade,

Ayetullah Beyler bulunmu ştur. Sonradan Yeni Osmanlıların arasında sivrilecek olan

Ziya Pa şa ve Ali Suavi bu toplantıya katılmamı şlardır. 48

Yeni Osmanlılar hareketi Avrupa’ya gitmeden önce “Meslek” ya da “ İttifak-ı

Hamiyet” adı ile tanınırken, Avrupa basınında önceleri “ Jeunes-Turque ” olarak yer almı ş -ki bu ifadeyi Avrupa’da duyuran Mustafa Fazıl Pa şa olmu ştur- sonraları bu cemiyetin mensupları “ Jeunes-Turces ” olarak tanınmı ştır. Ancak o dönemde Jeune terimi iki dü şünceyi savunanlar için kullanılıyordu: Birincisi Osmanlı kurumlarını eski geleneklerine döndürme yanlısı olan ıslahatçılar, di ğeri şeriatın zamanın

46 Yazıcı, s. 78. (Bu isim yakın zamana kadar Jean Pietrie olarak bilinmekte iken aslının Giampietre oldu ğu anla şılmı ştır.) 47 Tevfik, s. 62–63. 48 Şerif Mardin, “Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi , İleti şim Yayınları, İstanbul 1985, C. 6, s. 1699–1700.

28 ihtiyaçlarını kar şılamadı ğı devlet ve dinin birbirinden ayrılması gerekti ği ve Avrupa modeline göre yapılanmayı savunanlar. Berkes’in ifadesine göre Jeune terimi yine içeride biri devrimcilik, di ğeri ilericilik olmak üzere iki anlamda kullanılıyordu.

Buradan hareketle Berkes, Namık Kemal’in Jeune ’lü ğe yüklenen devrimcilik anlamını de ğil, ilericilik anlamını benimsedi ğini öne sürmektedir.49

Yeni Osmanlılar cemiyetini kuranların o günkü görü ş ve tartı şmalarının ana

çizgileri şunlardır: Mutlak Padi şahlık idaresinin ortadan kaldırılması, bunun yerine me şrutiyet idaresini koymak için gerekli tedbirler ve bu tedbirleri gerçekle ştirmek için de gizli bir örgütün kurulmasıdır.50 Ziya Gökalp’e göre Yeni Osmanlıların me şrutiyetten sonra iki amacı daha vardı ki bunlardan birincisi İttihad-ı Osmani, ikincisi terakki-i medenidir. 51 Ebuzziya Tevfik Bey cemiyetin program ve gayesini

şu şekilde anlatmaktadır:

“Memlekette idare-i mutlakayı me şrutaya tahvil için tanzim olunan şeriat-i idareyi (ki şimdi kanun-i esasi itlak etmekteyiz), bir matlab-ı me şru millet olmak

üzere Muharremin on be şinde bermûtad Babailiyi te şrif eden Padi şaha bir istidanameye merbuten takdim etmekle ve onun kabul ve icrası için zat-ı humayunu

(Hırka-ı şerife) dairesinde tahlife davet eylemek hususundan ibarettir.” 52

Ebuzziya Tevfik’e göre ilk kuruldu ğunda cemiyetin lideri Nuri Bey idi. 53

Ancak Yeni Osmanlıların Avrupa’ya kaçı şından sonra Yeni Osmanlıların lideri olarak Mustafa Fazıl Pa şa görülmektedir. Ancak daha sonraları Mustafa Fazıl

49 Berkes, s. 277. 50 Tevfik, s. 78. 51 Ziya Gökalp, Makaleler I , Kültür Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 1981, s. 62. 52 Tevfik, s. 82. 53 Tevfik, s. 81

29 Pa şa’nın İstanbul’a dönmesiyle hareket ba şsız kaldı ğı gibi Yeni Osmanlıların önde gelenlerinin her biri kendi gazetelerini çıkarmı şlar, görü şlerini serdetmi şlerdir. 54

Yeni Osmanlılar, kurulu şundan sonra fikirlerini ve faaliyetlerini duyurmak için basını kullanmı şlardır. Dolayısıyla basın faaliyetleri, Yeni Osmanlıların faaliyetlerini duyurmalarında önemli rol oynamı ştır. 1860 öncesi basın hayatında kayda de ğer önemli bir hareket görülmemi ştir. Çünkü devletin resmi organı olarak ne şredilen “Takvim-i Vekayi”den sonra 1940’da çıkarılan yarı resmi “Ceride-i

Havadis” dı şında Türkçe yayımlanan önemli bir gazete yoktu. 1860’lardan sonra

Türkçe ne şriyat artmı ştır. İlk özel ve Türkçe gazete Şinasi ve Agâh efendilerin beraber çıkardıkları günlük gazete “Tercüman-ı Ahval”i vardır.55 Şinasi, söz hürriyetinin kısıtlandı ğını görerek “Tercüman-ı Ahval”i terk etmi ştir ve 1862’de

“Tasvir-i Efkâr”ı yayınlamaya ba şlamı ştır.56 Bu gazete daha ziyade kültürel yayınlar yapmı ş; dı ş politikadan e ğitime, ziraattan maliyeye kadar her konuyu ele almış ve her zaman Bab-ı Ali’ninkiyle ba ğda şmayan yeni çözüm önermi ş ve hataların ısrarla

üzerine gitmi ştir. Ele ştiriler Bab-ı Ali ve yüksek bürokrasiyi hedef almı ş, padi şaha yöneltilmemi ştir. Özellikle sadrazam ve nazırların ki şisel ve keyfi davranı şları, politikaları hedef alınmı ştır. Saltanat ve devletin bütünlü ğünü temsil eden ve günlük politikanın üzerinde bir simge sayılmı ştır. 57 Bu yolda onu Namık Kemal izlemi ştir.

Namık Kemal, önce “Mir’at”da sonra “Tasvir-i Efkâr”da yazmaya ba şlamı ş; giderek

54 Arabacı, s. 89. 55 Özer, C. 2, s. 9. 56 Lewis, s. 147. 57 Yazıcı, s. 74.

30 hükümeti, ülkenin durumunu ele ştiren yazılar yazmı ştır. Di ğer taraftan daha radikal hatta sansasyonel yazılarıyla Ali Suavi Muhbir gazetesini yayınlamı ştır.58

Özellikle bürokraside ve ahlaki de ğerlerdeki dejenerasyonu dile getiren Yeni

Osmanlılar, adalet ve e şitlik anlayı şından yönetim biçimine varıncaya kadar mevcut

ölçülerin yeniden düzenlenmesini içeren projelerle tepkisel bir tavır takınmı şlardır. 59

Yeni Osmanlılar yayınlarında azınlıkların isyan faaliyetlerini, eyaletlerde meydana gelen ayaklanmaları, devletin aldığı tedbirleri halka duyurmu şlardır. Di ğer taraftan Avrupa’da parlamentoların çalı şması, milletvekili seçimi, meclis kontrolü hükümetlerin seçimle de ğişmesi konusunda yo ğun haberler vermi şlerdir. Batı siyasi kurumları artık halk tarafından bilinir hale gelmi ştir.60 Yeni Osmanlılar halka hizmet, halk tarafından anla şılmak ve ona hitap etmek için gazeteyi kullanmı şlardır. Gazete sayesinde bir kamuoyu olu şmu ş; halk yurt içinde ve yurt dı şında meydana gelen faaliyetlerden haberdar edilmi ştir. Yeni Osmanlıların yazıları yeni bir umumi efkârın olu şmasını sa ğlamı ştır. Halk yava ş da olsa gözlerini ahretten dünyaya çevirmi ş ve kendi meseleleriyle ilgilenmeye ba şlamı ş ve hükümete muhalefet belirmi ştir.61

Dolayısıyla Yeni Osmanlıların muhalefetlerinde en önemli güç basın olmu ştur.

Her şeyden evvel bu grup Osmanlı idareci sınıfı kar şısına bir muhalefet olarak, o zamana kadar rastlanmamı ş, hareket kabiliyetini fikir alanından alan, aşağıdan yukarı şekil de kurulmu ş bir siyası kuvvet olarak çıkmı ştır. Teokratik bir yapıya sahip, birle ştirici unsuru din olan, fakat çe şitli dinleri ve milliyetleri bir arada ya şatmaya mecbur, Batılıla şmaya mecbur olan Osmanlı camiasında, ilk demokratik

58 Lewis, s. 147–148 59 Arabacı, s. 80. 60 Yazıcı, s. 74. 61 Karal, c. VII, s. 301.

31 umumi efkâr yapıcısı Yeni Osmanlılar olmu ştur. Osmanlı toplumunun sosyal ve siyası etik'ine dini de ğerleri yanında laik bir ideali dü şünenler Yeni Osmanlı hareketinin mensupları olmu şlardır. Aydınlık felsefesinden gelen bir tesirle, insan aklının ara ştırma konusu olabilece ğini yine Yeni Osmanlılar ileri sürmü şlerdir. Saray kar şısında fikir, basın, dernek kurma hürriyetlerine dayanarak, Yeniçeri metotlarından apayrı bir davranı şla Batılı bir muhalefeti getirenler de yine onlardır. 62

3.3. YEN İ OSMANLILARIN GÖRÜ ŞLER İ

Yeni Osmanlılar içinde bulundukları dönemin genel manzarası kar şısında Bab-ı

Ali ve bürokratlarına felsefi, siyasi, adalet, e şitlik, ekonomi, e ğitim politikası konularında ele ştiriler getirmi şlerdir.

3.3. 1. Yeni Osmanlıların Felsefi Görü şleri

Yeni Osmanlılara göre Tanzimat'ın dayandı ğı bir temel felsefe, ahlaki de ğerlerin kökünü olu şturacak bir zemin yoktu. Yeni Osmanlılar bu bo şlu ğu doldurmak için İslam felsefesinden yararlanmayı teklif ediyorlardı. Onlara göre,

İslam'da siyasal demokrasinin esaslarını bulmak da mümkündü. Bu bakımdan,

“siyasi fikirlerini açıkladıkları yazılarında, geniş ölçüde İslam siyaset teorisinin lügatçesine ba şvururlar. Mesela, adalet, bi'at (itaat tarzı), icma'-i ümme t (umumi

62 Tunaya, s. 58.

32 konsensüs), me şveret (İsti şare) gibi kelimeleri kullanmı şlardır”.63 İş te bu tavır neticesinde Yeni Osmanlı’ların hem Batı siyasi dü şüncesine, hem de İslami kültüre kendileriyle beraber kitleleri de çekmeyi amaçladıklarını görmekteyiz. Bu sayede

özellikle din kurumu, geleneksel karakteri yerine ideolojik bir yön kazanmaya ba şlamı ştır.

3.3. 2. Siyasette Yeni Osmanlılar

Yeni Osmanlılar, Gülhane Hattı ve Islahat Fermanında geçen hükümlere göre yapılan ıslahatı yersiz görüyorlar. Mustafa Re şit, Ali ve Fuat pa şaları ıslahatçı olarak noksan ve kusurlu buluyorlardı. 64 Yeni Osmanlılara göre Sultan Abdülmecit, hükümdarlı ğının son yıllarında Avrupa’dan büyük borçlar almı ştı; bu borçlar ancak ba şka ve daha büyük borca girmek suretiyle ödenebiliyordu. Eskiden tabi durumdaki bölgelerin özerkliklerinin artı şı, imparatorlu ğun çökü şünün fiziki deliliydi. 65 Sultan

Abdülaziz sefahate dalmı ş müsriflikleri, a şırılıkları ekonomik sıkıntıyı artırmı ş, halkın tepkisini çekmi ştir. Tanzimat bürokratları “eski Osmanlı ihti şamını” yeniden tesis edebilecek yegâne insanlar olduklarına inanmış, devlet idaresini tekellerine almı şlardır.66

Yeni Osmanlılar, bürokratları müstebit olarak görmüşlerdir. Tanzimat bürokratlarının debdebeli ya şamları Avrupa kültürünün en sathi kısımlarını benimsemi ş olmaları,

63 Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Dü şüncesinin Do ğuşu, İleti şim Yayınları, İstanbul 2004, s. 95. 64 Karal, c VII, s. 301. 65 Mardin, s. 123. 66 Mardin, s. 124.

33 alafranga usulleri sosyal hayata yansıtmaları Yeni Osmanlıların ele ştiri konuları olmu ştur. Yeni Osmanlıların, yabancı devletlerin iç isyanları ve Hıristiyan tebaanın durumunu bahane ederek içi şlerimize müdahalelerini, devlet adamlarının iç isyanları bastırmakta gösterdikleri yetersizlikleri, elçiliklerin Osmanlı idaresine tesirini ve verilen mali ve iktisadi imtiyazlardan bürokratları sorumlu tutmu şlardır. Yeni

Osmanlıların bürokratlara kar şı bu olumsuz tutumlarında şahsi menfaatlerinin, beklentilerinin de önemli rolü olmu ştur.

Yeni Osmanlılar, batı tipi kurumlar ve alafranga adetlerle asıl Türk İslam kültüründen uzakla şıldı ğını ve bunun neticesi olarak da kültür emperyalizminin ya şandı ğını dü şünmü şlerdir.. Onlara göre Osmanlı toplumunun kurtulu şu asıl olan manevi de ğerlerimizin yüceltilmesiyle sa ğlanacaktır.

Osmanlı Devletinin kurtulu şu, devlet adamlarının tutum ve davranı şlarındaki kontrolsüzlü ğün kaldırılmasıyla birlikte olabilirdi. Yeni Osmanlılar; şer’i şeriata uygun usul-ü me şveret istemi şlerdir. Yani devletin güçlü oldu ğu dönemlerdeki gibi

İslam kültürü ve İslam hukukunun formelinde bir düzenleme yapılmasını istemi şlerdir. Bütün olumsuzlukların nedeni, İslam hukuk ve geleneklerinden uzaklaşmak ve denetimsiz bir idare olmu ştur. Yeni Osmanlıları harekete geçiren asıl neden ifade etti ğimiz gibi me şrutiyet yönetimi arayı şlarıdır. Onların Me şrutiyet fikrini savunmalarında Fransız ihtilalı ve fikirlerinin etkisi şüphesiz vardır. 67

Yeni Osmanlıların amacı, Osmanlı İmparatorlu ğundan bir “meclis-i me şveret”in kurulmasını sa ğlayarak siyasi iktidarın payla şılmasını kurumla ştırmak, bir kuvvetler ayrımı sa ğlamaktı. Kuvvetlerin dengesi, yürütmeyi kurulacak olan meclise kar şı sorumlu tutmakla elde edilecekti. Yeni Osmanlılar yürütmeden

67 Yazıcı, s. 84.

34 padi şahı de ğil, Abdülaziz devrinde devlet idaresini fiilen eline almı ş olan, Bab-ı Âli

üst bürokrasisini kastedmi şlerdir. Yeni Osmanlıların bu fikirlerini uygulamaya koymasını sa ğlayan, grupsa devlet adamlarından, askeri liderlerden ve ulemadan olu şan bir cunta olmu ştu. Böylece yeni Osmanlılardan bazıları, tasarladıkları reformları geli ştirmek, anayasayı –Mithat Pa şanın da özendirmesiyle- hazırlama faaliyetlerine katılmak fırsatını elde etmi şlerdi. 68

Yeni Osmanlılar, Müslümanların siyasi birli ği temeline dayalı bir teori üzerinde

çalı şmaya ba şlamı şlardır. Bunda, dönemin dı ş geli şmelerinin etkisi çok büyüktür.

Fransa’nın Prusya yenilgisi ve Ortado ğu’da etkisini kaybetmesi, Rusya’nın Osmanlı co ğrafyasında güçleni şi, Balkan milliyetçili ği ve ayrılıkçı hareketler, Rusya’nın

Balkanlar’daki etkisinin farkındaki Yeni Osmanlıları endi şelendirmi ştir.

Tüm bunların da etkisiyle batılı güçlerin vesayetinden kurtulma iste ği, Yeni

Osmanlıları İslam Birli ği fikrine kaydırmı ştır.69

Yeni Osmanlılar; anayasal bir rejim, özgürlüklerin korunması ve iktidarı kullananların denetlenmesi gibi görü şleri tam anlamıyla modern dü şünceden etkilendiklerinin göstergesidir; ancak onlar bu kavramları İslam dininin yeni bir yorumu olarak ortaya koymu şlardır. Fransız Devrimi’nin do ğurdu ğu insan hak ve

özgürlüklerini İslam dininin ilkeleriyle sentezleme çabası içerisine girmi şlerdir.

Çözümü me şrutiyet yönetimi ve şeriata dönü şte gören ve çok uluslu ve çok dinli bir imparatorlu ğu anayasacılık yoluyla parçalanmaktan korumayı amaçlayarak soruna

çare arayan Yeni Osmanlılar o dönemin ko şullarını iyi tahlil edememenin sonucu ba şarısızlı ğa u ğrasalar da kendilerinden sonra batılıla şma hareketinin ikinci dalgası

68 Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri , İleti şim Yayınları, İstanbul 1983, s. 30–31. 69 Mardin, s. 394 .

35 olan Jön Türkleri etkilemi ş ve ilk defa “vatan” kavramını ortaya atarak önemli bir görevi yerine getirmi şlerdir. 70

Yeni Osmanlılar batıdan gelen Fransız ihtilalinin etkisini Osmanlılık dü şüncesiyle birle ştirmeyi amaçlamı şlardır. Bu do ğrultuda batıda geli şen e şitlik, hürriyet vb kavramların İslam gelene ğindeki kar şılı ğını kullanmı şlardır. Bu amaçla devleti parçalanmaktan kurtarmaya çalı şmı şlardır.

3.3.3 Yeni Osmanlıların Adalet Görü şü

Osmanlı devletinde Tanzimat döneminde yapılan tüm ıslahat ve reformlara ra ğmen adalet sistemindeki bozukluk ve rü şvet hastalı ğı giderilememi ştir. Bu alandaki zafiyeti dile getiren Mustafa Fazıl Pa şa, Padi şaha yazmı ş oldu ğu mektubunda geleneksel siyasal İslam teorisinde yönetimin omurgasını te şkil eden ve temel esas olan adaletin yoklu ğunu irdeleyen cümlelerle ba şlamakta ve padi şahların sarayına en güç giren şeyin do ğruluk oldu ğunu onların etrafında bulunan kimselerin do ğrulu ğu kendilerinden bile sakladıklarını söylemektedir. Mustafa Fazıl Pa şa, devlet politikasının tabii alanın dı şında sosyal- siyasal bir eylem oldu ğunu görerek içine dü şülen durumdan kurtulabilmenin şartını adaletin gerçekle ştirilmesine ba ğlamaktadır. Öyle ki ona göre adalet, icra eden kavme ya da icra edildi ği yere göre de ğişecek de ğildir. Bu konuda Hıristiyan’ın ba şka Müslüman’ın ba şka politikası yoktur. Çünkü adalet dünyada bir tanedir. Gerçek politika ise kim için olursa olsun siyasetin temeli olan adaleti gerçekle ştirmektir. 71 Bu konuda Ali Suavi, adalet sisteminin ferdi ve toplumsal ahlaki çöküntünün boyutlarını gösteren olayları

70 Mardin, Yeni Osmanlı Dü şüncesinin Do ğuşu, s. 394. 71 Tevfik, s. 41.

36 ele ştirel bir dille ele almı ştır. Devlet dairelerinde yapılan haksızlık ve a şağılanmalara dikkat çekerek: “adalet aramaya gelen fert, vezirin kendisi gibi bir insandır. Vezirin kölesi de ğildir. Merhamet dilenmeye gelmemi ştir.” Diyerek dünyada, bu tür uygulamaların yaygın oldu ğu zamanın de ğişti ğini vurgulamaktadır. 72

3.3.4. Eşitlik

Yeni Osmanlıların yazılarında öne çıkan bir di ğer konu da e şitliktir. E şitlik meselesi, Tazimatın getirdi ği önemli geli şmelerden bir olup Avrupa’da yaygınla şan ve Osmanlıya sıçrayan milliyetçilik akımlarının önüne geçebilmek için, sübab görevi yüklenen kavramlardan birisidir. Müslim-gayrimüslim arasındaki farklılıkları kapatarak bir arada ya şayabilmenin mozayi ği olarak dü şünülen e şitlik meselesi, aynı zamanda Avrupalıların kendi dinda şlarını korumak ve böylece Osmanlının içi şlerine karı şmasını engellemek amacına yönelik olarak siyasi bir karar iken asırlarca uygulanan şeraite aykırı görülmektedir. Ancak meselenin tamamıyla din de ğil aynı zamanda sosyo-politik ve ekonomik oldu ğu gibi Müslümanlara kar şı da e şit olunmadı ğı anla şılmaktadır.

Bu ba ğlamda Yeni Osmanlıların önemli isimlerinden birisi olan Ziya Pa şa

Tanzimat’ın getirmi ş oldu ğu e şitlik meselesini ele ştirmekte maksatlarının

Hıristiyanların me şru hukuklarını engellemek ya da hakaret görmelerini istemek de ğil, kimsesiz olan Müslümanların da hakkı olan tabii imtiyazlarına ula şmalarını arzulamak oldu ğunu ifade etmektedir. Aynı zamanda Ziya Pa şa teb’a arasında e şitlik

72 Arabacı, s. 136.

37 denince ya hukukta ya da şerefte müsavatın akla gelebilece ğini ileri sürerek bizim devletimiz bunlardan hangisini iltizam ediyor, hala burası anla şılamadı 73 diyerek mevcut uygulamanın çifte standartlarını ele ştirmektedir.

Maddi manevi birçok faydaları olmakla birlikte ilan edilen Tanzimatla memleketin içinde bulundu ğu buhranlardan kurtulamadı ğını ifade eden ve somut

örnekler veren Ziya Pa şa, kendisinden çok ümit beklenen Tanzimatın ilanından sonra ehil olmayan ve adam kayırmalarla i ş ba şına gelen ki şilerin her birinin kendinin kanun koyucu ve devletin yenileyicisi yerine koydu ğunu eline nüfuz ve güç geçenlerin yeni nizamlar koyarak iyi, faydalı olsa bile selefini çürütmeye kalkı şması ve Devlet-i Aliyenin yazboz tahtası haline gelerek halkın ne yapaca ğını şaşıracak hale geldi ğini belirtmektedir. 74

Yeni Osmanlıların önemli isimlerinden bir di ğeri olan Namık Kemal de eşitlik konusunda şunları ifade etmektedir: “ Şurasını da unutmayalım müsavatın en garip bir suretle kıtlı ğı bizde görülüyor. Biz ki Müslümanlarız vatanımıza hem paramızla hem de canımızla hizmet ederiz. Di ğer dinlerden olan vatanda şlarımız sadece para öder. Acaba bize kavaslık onlara kö şe sarraflı ğı divanı kudretten verilmi ş bir şey midir?” 75 Namık Kemal bu ele ştirisiyle vatana daha fazla hizmet etmenin kendilerini haklar bakımında geride bırakmasının e şitli ğe aykırı oldu ğunu vurgulamaktadır.

73 Hürriyet, Me’ele-i Müsavât, No: 15, 5 Octobre 1868, Naklen; Arabacı, s. 137. 74 Arabacı, s. 140. 75 Hadika Gazetesi, No: 5, 14 Te şrin-i Sâni, 1872.

38 3.3. 5. Ekonomi

Yeni Osmanlıların devletin içinde bulundu ğu ve kendilerinin ele ştirdi ği durumlardan biri de iktisadi alandaki bozukluktur. Bu ba ğlamda Ziya Pa şa “ İstikrar-ı cedid üzerine Yeni Osmanlılar Cemiyeti mütaleatı” ba şlı ğı altında Kırım harbine kadar para borcu olmayan devletin, sonradan yabancı ülkelerden borç para alarak bunları memleketin kalkınmasına harcayacak yerde israf ettiklerini dile getirmektedir. 76 Avrupa’ya güzel görünmek için taklit yolu tutuldu ğundan kendi yerel kıyafetlerinin yerine Avrupa’dan gelenler tercih edildi ğinden yerli esnafın ve sanatkârın geçinemez olup battı ğını ve ba şka geçim yolları arayarak devletin hazır maa ş veren bölümlerine sokuldu ğunu dile getirmektedir. “Bu kadar insan kendi el emekleri ile geçinirken devletin basiretsizli ği yüzünden geçim yolları ticari alanları kapandı ğından aç ve muhtaç kalıp devlet hazinesinden geçinmenin yollarını tutmu şlardır”.77

Yeni Osmanlıları temsil edenlerin savundukları ortak dü şüncelerden birisi de,

Batı’nın endüstri medeniyetinin “bastırıcı” bir güç olması dı şında, özerk, ona hâkim olunmaması prensibine dayalı bir “sivil toplum”u da yaratmı ş oldu ğunun nispeten az

çok farkında olmalarıdır. Batı’da, “hürriyet” kavramının geli şmesi, geniş oranda

“kamu” ile “özel”in ayrılması, “kamu”nun yanında insanlara hareket serbestisini artıran bir “mahfuz bölge” yaratması ve kamunun Allah’a dayandırılan otoritesinin bu kökten arınmasıyla ilgiliydi. Yeni Osmanlıların, sivil toplumun bu kurumsal kaynaklarını tasarlamanın özgün bir şeklini ürettikleri söylenebilir. Di ğer yandan

Yeni Osmanlılar bürokratik kökenlerine kar şın “müesses nizamın” ilgi-çıkar

76 Hürriyet, No:22, 23 Novembre 1868, Naklen, Arabacı, s. 143. 77 Hürriyet No: 45, 3 Mai 1869, Naklen; Arabacı, s. 145.

39 sisteminin dı şında (çabalarının önemli bir kısmı sürgünde geçirdikleri yıllara rastlar), sosyal muhalefetin kültürel kodları ile i şleyen bir muhalefeti yüklenmi şlerdir.

Osmanlı ilk siyasal ideolojisine yönelen ki şilerin fikirlerine temel olu şturmu şlardır.

Osmanlı cemaatinin “toplum”sal bir forma dönü şmeye ba şladı ğı tarihsel kav şakta ba şrol oynamı şlardır. Bu gibi özellikleri bakımından, Yeni Osmanlılar, Osmanlı sivil toplumuna kimlik kazandıran en önemli grubu olu ştururlar.

Yeni Osmanlıların görü şleri Abdülaziz'e yazdıkları açık mektuptaki dü şüncelerinden de anla şılmaktadır. Bu görü ş şöyle özetlenebilir: İlerlemenin ba ş ko şulu özgürlüktür. Devletin çökü şünün ve Avrupa devletlerinin karı şmalarının nedeni olan kötü yönetimin asıl nedeni özgürlük yoklu ğudur. Özgürlük olmayan bir ortamda reformlar yapılamaz. Asıl gerekli olan, süreklili ği garanti edilecek bir

özgürlük rejiminin kurulmasıdır. Bu, padi şahın ba ğımsızlı ğını kaldırmak demek olmadı ğı gibi, halkı dinlerinden ve geleneklerinden yoksunla ştırmak demek de de ğildir. Özgürlükçü bir yönetimin kurulması, içteki hastalıkları tedavi edecek,

Avrupa devletleriyle ili şkileri normalle ştirecek, Müslümanlar için de hayırlı olacaktır. Çünkü adalet her yerde birdir, evrenseldir. Dinin alanı sadece maneviyat alanıdır. İnsanı sadece ahrete hazırlar. Bir ülkenin kanunlarını belirleyen din de ğildir.

Din, ebedi gerçeklerin ifadesi olmaktan çıkarılarak dünya i şlerine karı ştırılırsa hem kendini, hem halkını yıkan bir güç durumuna getirilmi ş olur. Anayasalı devlet rejimi de evrensel gerçekli ği olan bir rejimdir. Her ülke için tek me şru devlet şekli budur.

Bundan ötürü Müslüman ya da Hıristiyan siyaseti ve devleti diye bir şey yoktur.

Nerede olursa olsun tek bir adalet ilkesi vardır. İstibdat kar şısında tek çıkar yol, sorumlulu ğu kontrol edilebilen bir yönetim kurmaktır. Bu devrime önderlik edecek

40 aydınların ve hükümdarın yapaca ğı şey, Müslüman ve Hıristiyan halklar arasında eşitli ği sa ğlamaktır. 78

Yeni Osmanlıların yeniliklerinin oturdu ğu zemin yanında, bu zemin

üzerine şekillenen söylem Tunaya’nın ifadesiyle şöyledir: “Yeni Osmanlılar,

Osmanlı siyasi tefekkürüne bir hayli yenilik getirmi şlerdir. Teokratik gaye yanında

Osmanlılı ğın ikinci bir gaye haline çıkarılması, din ba ğları yerine Osmanlılık fikrinin birle ştirici bir unsur olarak teklifi onların eseridir. Zira mütereddit Tanzimat resmi hareketleriyle böyle bir fikri kolaylıkla savunamazdı. Yeni Osmanlılar ise fikrî cesarete sahiptiler. Siyasi edebi yanımıza ilk olarak muayyen bir terminoloji verenler

Birinci Jön Türk hareketinin bu ate şli mensupları olmu ştur. Avrupai bir hukuk devleti fikrini onlar i şlemi şlerdir. Me şrutiyet fikrinin canlı bir muhteva kazanması onların, sadece ıslahatı de ğil, ihtilal zevkini tadan bu grubun eseri olmu ştur. Yeni

Osmanlılar Batı'nın Aydınlık devri felsefesinin Osmanlı İmparatorlu ğu'ndaki tatbikçileri olmu şlardır. Yeni Osmanlılar dini siyasi alanda hâkim bir unsur olarak kabul etmi şler, dini siyasetin temeli olarak ele almı şlardır.”79

Yeni Osmanlı dü şüncesi, tek ba şına Osmanlı toplumunun modernle şmeyle beraber yüz yüze kaldıkları de ğişim sorunlarının anla şılmasında bir laboratuar olarak dü şünülebilir. Yeni Osmanlılar, Osmanlı siyasal kültürünün kadim kurumları ve kültürel kodlarının de ğişimi a şamasında, hem dönü ştürücü aktörler olarak hem de de ğişimi kapsamlı bir şekilde ve kamusal bir düzlemde tartı şmaya açarak kelimenin birçok anlamında yenilikler getirmi şlerdir. Yeni Osmanlı dü şüncesi;

a) Osmanlı modernle şmesinde süreklilik, kırılma, yeniden in şa (yapıla şma)

temalarının seyrini,

78 Berkes, s. 287. 79 Tunaya, s. 58.

41 b) 19. yüzyıl Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını,

c) Osmanlı zımni sözle şmesinin bir demokrasi kuramı haline getirilebilme

ko şullarını,

d) İslami lehçenin siyasalla şma ve örgütlenme potansiyelini,

e) Cemaat ve sivil toplum konusunda, ideolojik ve kültürel anlamları siyasete

mal edici yönlerini anlamayı,

f) Sosyal seferberlikçilik ile cemaatin kodlarını bütünle ştirme giri şimlerini,

g) Modernle şmenin sosyal muhayyileyi “sıfırlama” etkisinin geçersizli ğini

(cemaatin ve toplumun yeni Osmanlıların kimli ğinde yapıla şmasına bakarak)

göstermek gibi çok katlı bir modernle şme çerçevesi sunma şansı

yaratmaktadır.

Yeni Osmanlıların bir tek fikir hareketi etrafında kümelendikleri söylenemez, satıhta Osmanlı imparatorlu ğunda bir anayasanın ilanı ve parlamentonun kurulmasında birle şmi ş görülen bu ki şiler gerçekte felsefi temelleri bakımından birbirlerinden kesin bir şekilde ayrılıyordu. Payla ştıkları bir tutum Tanzimat aristokrasisine ve Tanzimat’ın yüzeysel saydıkları “Batılıla şma”sına kar şı koymaları olmu ştur.80

80 Şerif Mardin, “Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri”, Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi , İleti şim Yayınları, İstanbul 1985, C. 6, s.1700.

42 3.4. YEN İ OSMANLILAR DÜ ŞÜNCES İNİN TEMS İLC İLER İ

3.4. 1. NAMIK KEMAL

Namık Kemal, 21 Aralık 1840’da Tekirda ğ’da do ğdu. Müneccimba şı Mustafa

Asım Beyle Fatma Zehra Hanım’ın o ğludur. 81 Namık Kemal, Tanzimat ile birlikte do ğmu ş, politik ve sosyal sahadaki yenilikleri aile çevresinde tanımı ştır. 82 Sekiz ya şındayken annesinin ölümü üzerine anne tarafından dedesi Abdüllatif Pa şanın yanına alındı. Bir yıl İstanbul’da Bayezıd ve Valide rü ştiyelerinde okudu. Valide mektebinin o zamanki adı darulmaâriftir. Bu yıllarda Namık Kemal’in Osmanlı

Tarihi okumaya da merak saldı ğını biliyoruz. 83

Namık Kemal’in e ğitimi büyükbabası tarafından üstlenilmişti. Yeni açılan modern okullara da gitmi şti. Ama düzenli bir e ğitimden de uzak kalmı ştır.

Büyükbabanın ta şra memuriyetleri buna engel olmu ştur. Rumeli ve Anadolu’nun

çe şitli merkezlerinde görevler alan dedesiyle birlikte dola şmı ştır. Kars’ta bulundukları yıllar (1851–1854) müderris ve şair Seyit Mehmet Hâmit Efendi tarafından yeti ştirilmi ştir.

Sosyalle şmenin ilk önemli dönemlerinde dedesi ile birlikte bulundu ğu yerlerin sosyo-kültürel özelliklerinin onun sosyal benli ği üzerinde etkisi oldu ğu muhakkaktır. Di ğer yandan Namık Kemal’in babasının müneccimba şı olması

81 İsa Kocakaplan , Namık Kemal , Tima ş Yayınları, İstanbul 1999, s. 12. 82 Arabacı, s. 100. 83 Kocakaplan, s. 12.

43 itibariyle geleneklere ba ğlı ve her iki taraftan da devlete hizmet eden memur ailenin

çocu ğu olması itibariyle de devlete ba ğlı duygularla çevrelendi ğini söyleyebiliriz. 84

Abdüllatif Pa şanın Kars’taki mutasarrıf kaymakamlı ğı görevinden açı ğa alınması üzerine bir yıl kadar kaldıkları İstanbul’da yine özel olarak Arapça ve

Farsça ö ğrenimi görmü ştür. Bir süre sonra yine kaymakamlık görevi verilen dedesiyle birlikte bu kez Sofya’ya gitmi ştir. (15 Mayıs 1855) Gençli ğinin ilk günlerinde Sofya’da geçirdi ği iki yıl Namık Kemal’e yeni ö ğrenim olanakları kazandırmı ştı. Fransızcaya ve ilk şiir denemelerine bu şehirde ba şlamı ştır. Henüz 16 ya şındayken Ni ş kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendirilmesi de Sofya’dadır. (1856). Karısı hakkında çok az şey bilinmektedir.

1857’de yine Abdüllatif Pa şanın i şinden ayrılması üzerine İstanbul’a gelen Namık

Kemal, bir süre sonra Tercüme odasına girdi ve hem edebiyat hem dü şün adamı ki şili ğinin olu şması yolunda kendisine çok şey kazandıran bir ortamda yeti şme olanakları buldu. 85 Tercüme odasında 10 yıl süre ile memur olarak görev yapmı ştır.

Bu on yılın iki yılı İstanbul Gümrük Müdürü olan Lefko şalı Galip’in yardımcılı ğında geçmi ştir.

Namık Kemal tercüme odasındaki görevi esnasında yeniliklerin konu şuldu ğu ve memleket meselelerinin devamlı şekilde canlı tutuldu ğu bir ortamda dü şünce dünyasını bu meselelere göre yeniden olu şturmu ştur. Buna katkıda bulunacak ve sentez yapmaya imkân sa ğlayacak Batı kökenli dü şünceleri ö ğrenmek için Şinasi’nin tavsiyesiyle Fransızca ö ğrenmi ştir. 86 Namık Kemal aynı zamanda İstanbul’da özel

84 Arabacı, s. 101. 85 Şükran Kurdakul, Namık Kemal, Evrensel Basım Yayım, İstanbul 2000, s. 11. 86 Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal Devrinin İnsanları ve Olayları Arasında , Maarif Matbaası, İstanbul 1994, s. 17.

44 dersler almaya devam etmi ştir. Devrin büyük bilginlerinden tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, Arap ve İran edebiyatı dersleri almı ştır.87

Memuriyet hayatındaki hamillerinin siyasi iktidarın uza ğında kalması sonucunda, memuriyet kariyerinden bir süre uzakla şmı ş ve 22 ya şında Tasvir-i

Efkar’da yazmaya ba şlamı ştır. Şinasi ile dostlu ğu burada bir hayli ilerlemi ştir. 88

Şinasi’nin Namık Kemal’in edebi çalı şmalarında ve rasyonel dü şüncelerinin geli şmesinde ayrı bir yeri vardır.

Namık Kemal’in dü şüncelerinin geli şmesinde etkisi olan Lefko şalı Galip’in

İstanbul’dan ayrılmasından sonra Namık Kemal’in üstadı Şinasi olmu ştur. Şinasi 27

Haziran 1862’de “Tasvir-i Efkar” gazetesini çıkarmaya ba şlamı ştır. Bir süre sonra

“Tasvir-i Efkar”da çalı şmaya ba şlayan Namık Kemal, Şinasi’nin 1865’de Paris’e kaçmasıyla “Tasvir-i Efkar”ı kendisi yayınlamı ştır. Namık Kemal bu gazetede yazdı ğı yazılarla sosyal meselelere de ğinmeye ba şlar. E ğitim, kadınların okutulması, edebiyat ve dil üzerine dü şünceler, Tıp fakültesinde Fransızca olan e ğitimin Türkçe yapılması gibi konuları yazdı ğı makalelerde ele almı ştır. Namık Kemal yazılarında giderek siyasi konulara kaymı ştır. Bir taraftan da onun milliyetçilik yönünün de ortaya çıktı ğını görülmektedir. Tepeba şı gazinolarında söylenen Türklük aleyhindeki

Rumca şarkıları konu edinen yazısı, hükümet tarafından ayrımcı bulunmu ştur. Namık

Kemal bu yoldaki bir hükümet yazısına teessüflerini bildirerek cevap verir.

87 Kocakaplan, s. 14. 88 Cemil Koçak, “ Cumhuriyete Devreden Dü şünce Mirası Tanzimat ve Me şrutiyet Birikimi”, Namık Kemal , İleti şim Yayınları, İstanbul 2002, s. 245–246.

45 Bu arada ülkeye me şrutiyeti getirmek için gizli bir örgüt kurulmu ştur.

(Haziran 1865) Bu örgüt daha sonra “Yeni Osmanlılar” adını alacaktır. Tasvir-i

Efkar idarehanesi bu örgüt üyelerinin bulu şma yeri olarak kullanılır. 89

Yeni Osmanlılar adlı gizli örgütün İstanbul’daki ilk kurulu ş toplantısına katıldı ğı zaman (Haziran 1865) Namık Kemal 25 ya şında bir gençti. Örgütün içinde ya da yanında oldu ğu bilinen kimseler arasında edebiyat adamları (Ahmet Mithat

Efendi, Recâizade Mahmut Ekrem vb.), devlet adamları ( Şirvanizade Rü ştü Pa şa,

Zaptiye Nazırı Mustafa Asım Pa şa, İstanbul Karakolu Ferikli Macar Ömer Pa şa vb.) vardı. 90

Cemiyetin kurulmasından sonra faaliyetlerini daha rahat sürdürebilecekleri dü şüncesiyle ve Mustafa Fazıl Pa şanın ça ğrısı üzerine Namık Kemal ve Ziya Pa şa

Paris’e kaçtılar (17 Mayıs 1867). Bir süre sonra da orada toplanan dokuz ihtilalcı, pa şanın ba şkanlı ğında “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”nin yönetim kurulunu meydana getirdiler. Aralarında ilk Türkçe özel gazete olan “Tercümen-i Ahval”i çıkaran Yusuf

Agah Efendi, Ali Suavi, Ziya Pa şa gibi dü şün ve eylem adamlarının bulundu ğu bu kurulu şta Namık Kemal’e görev verildi ği zaman 27 ya şındaydı. Paris’te uzun süre sürekli olarak “Muhbir” (31 Ağustos1867) gazetesinde yazmı ş, bir yandan da felsefe, edebiyat, hukuk, toplumbilim alanlarında kendisini e ğitmeye, dönemin bilim adamlarıyla tanı şarak onlardan yararlanmaya çalı şmı ştır. Uzun süre Fransız Sosyal

Demokrat Partisinde çalı şmı ş olan hukuk profesörü Emile Acollas’tan özel ders alması da bu yıllardadır.

Hem batı hem de İslam kültüründen haberdar olan Namık Kemal’in edebi alanda oldu ğu gibi, siyasi alanda da sentezcili ği ön plana çıkmaktadır. Namık

89 Kocakaplan, s. 16. 90 Kurdakul, s. 13.

46 Kemal’in siyasi alandaki sentezcili ği daha önceki klasik dönemlerde Aristo felsefesiyle, Kuran teolojisini birle ştiren filozofların yaptı ğı şekilde Rousseau ve

Montesquieu’nun fikirlerini şeriat ilkeleriyle birle ştirme te şebbüsünde görülmektedir. 91

Bir süre sonra Ali Suavi ile görü ş ayrılı ğına dü şünce Ziya pa şa ile birlikte

Londra’ya geçen Namık Kemal, orada çıkardıkları “Hürriyet” gazetesinde (29

Haziran 1868) yazmaya ba şlamı ştır. Bu gazetedeki yazıları 64. sayıya kadar sürmü ştür.92

Siyasi ve Sosyal Fikirleri

Namık Kemal, aydınlanmacı devlet felsefesinin tesirinde kalmı ş olmakla birlikte İslam gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya ba ğlıdır ve dini, de ğerler açısından dü şünür. Namık Kemal’e göre felsefi dü şüncenin ana prensibinin dolayısıyla tabii hukuk kavramının kayna ğının Tanrı’dan olması tabiidir. Ancak Namık Kemal

Tanrı’nın verdi ği tabii hürriyet haklarıyla dünyaya gelen fertlerin hiçbir vakit ba şka bir ferdin hâkimiyetine ba ğlanmayaca ğını ileri sürer. Namık Kemal’e göre devletin fertten ayrı bir vücudu yoktur. Kendisine mahsus menfaati de olamaz. 93

Namık Kemal ayrıca Batı’dan alınacak prensiplerin İslam-Osmanlı inançları ve kuralları ile birle ştirilmesi ile Osmanlı imparatorlu ğuna sürekli bir hayat

91 Arabacı, s. 105. 92 Kurdakul, s. 15. 93 Kamuran Birand, Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin Tanzimata Tesirleri , AÜ İF Yayınları, Ankara 1955, s. 29.

47 sa ğlanabilece ğine inanıyor, hatta ileride dünya medeniyetinin merkezi olacak bir

Osmanlı ve İslam birli ğinin gerçekle şebilece ğini kabul etmi ştir.94

Namık Kemal’e göre devlet hem yasama hem de yürütme kuvvetlerini

üzerinde toplamı ştır. Devlet idaresinde me şrutiyet sisteminin gereklili ğine inanırken,

İngiltere parlamentosunun örnek almakla birlikte bu rejimin tesisinde zaruri olan hukuki esasların bütünüyle batından alınmasına kar şıdır. Çünkü İslamiyet’teki me şveretin bütün şartları üzerinde topladı ğı dü şüncesindedir.

Devletin icra organı olan hükümet de her şeyden önce adaletin tesisine

çalı şmalıdır. Ona göre hükümet için önce adalet ihtiyacına cevap vermek gerekti ği gibi, adaleti uygulayabilmek için de her şeyden önce te şride görülen aksaklıkları gidermeye çalı şmak şarttır. “Devlet şeklimizin de ğişmesi şu anki müstebit idarenin yerine milletin kendi mukadderatını bizzat kendisinin tayin etmesine imkân verecek bir rejimin getirilmesi her i şin ba şında gelir. Asrımızda mevcut hükümet şekilleri içinde cumhuriyet “efdal-i hükümet” olan bir şekildir. İslamiyet bile ilk do ğuşunda bir nevi cumhuriyettir. Bizde cumhur yapmak kimsenin aklına gelmez. Fakat tatbik edilemiyor diye yanlı ş olması icap etmez. Bu durumda bizim kabul edece ğimiz devlet şekli Osmanlı hanedanı idaresinde bulunacak bir me şruti idaredir ki bu da usul-u me şveretin ve şura-ı ümmetin tesisi ile olabilir. Biz buna şeriat ve İslamiyet namına muhtacız. ” 95

94 Birand, s. 39. 95 Harun Kurt, Namık Kemal’de Din ve Sosyal Felsefe , Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2001, s. 87.

48 Terakki (Medeniyet)

Namık Kemal'in üzerinde önemle durdu ğu bir konu da geçmi şte her alanda ilerlemi ş ve yüksek bir medeniyet kurmu ş oldu ğumuz halde bugün neden ilerlemedi ğimizdir. Ona göre bunun ba şlıca nedeni, son zamanlarda ba şımızda bulunan idarenin fenalı ğı ve cehaletidir. İlerlemek için ne yapmak gerekti ğini de durmaksızın dile getirmektedir. Avrupa’nın bulundu ğu düzeye gelmesi bir anda olmamı ş, uzun bir sürede gerçekle şmi ştir.

Birkaç sene içinde İstanbul'u Londra veyahut Rumeli'yi Fransa haline getirmek mümkün de ğildir. Avrupa bu seviyesine gelmek için iki asır çalı şmı ştır.

Hatta yüz sene evvel Avrupa’nın bizim memleketten mamuriyetçe dahi farkı yoktur.

Onların icat ettikleri terakki vasıtalarını hazır bulaca ğımıza göre biz de hiç olmazsa iki yüz senede aynı merhaleye gelebiliriz. Bu amaca ula şmamız için birçok engelin ortadan kalkmasına, bazı durumların de ğişmesine gerek vardır. Ancak bizde her

şeyden önce çalı şma hayatını ve maarifi düzenleyerek ıslah etmek zaruridir.

Memurların her şeyden önce kuvvetli bir ahlâk ve seciye sahibi olmaları gerekir.

Bunun için de onların yeti ştirilmesine önem verilmelidir. Modern esaslara göre kurulacak okullarda meslek alanlarına göre e ğitilmelidirler. Yargı ile yönetim i şlerini birbirinden ayırarak ona göre e ğitim verilmelidir. Öte yanda bir müderrisin aidatı ile bir kazaskerin varidatı arasında hali hazırda mevcut âzim fark bulundukça tedris ile uğra şacak ulemayı fıkıh ile me şgul olacaklardan ayırmak demek memleketimizde tedrisi bütün bütün kapatmak demek olur. Ne zaman ki bir müderris de haysiyet ve menfaatçe bir kazasker veya molladan a şağı kalmaz ve bu iki meslek için de imtihan vermekten hiç kimse müstesna tutulmazsa ve aynı zamanda tedris dahi asrımızın

49 icabettirdi ği şekilde ıslah edilirse o zaman Abdürrahim Efendi gibi kadılarımız ve

Kâtip Çelebi gibi müderrislerimizin yeti şeceklerine şüphe yoktur.96 Kıymetli rical yeti ştirmek ve millî haysiyeti muhafaza etmek için muhakkak memuriyete alacak oldu ğumuz kimseleri muayyen bir imtihana tabi tutmak mecburiyetindeyiz. Zira

Bâb-ı devlet Üsküdar Miskinhanesi de ğildir." 97

Eğitim

Namık Kemal e ğitim konusu üzerinde ciddiyetle durmu ş, her fırsatta e ğitimle ilgili fikirlerini dile getirmi ştir. Ayrıca yayınladı ğı gazetelerde “maarif” ba şlıklı makaleler yazarak bu konudaki düşüncelerini yayınlamı ştır. Namık Kemal’in edebiyata sosyal ve e ğitici bir i şlev yüklemesi eserlerindeki konulara ve i şleyi ş tarzına önemli ölçüde etki etmi ştir. Bu nedenle onun makalelerinde mektuplarında ve edebi eserlerinde e ğitim amaçlı bir i şlev bulmak mümkündür. 98

3.4. 2. AL İ SUAV İ

Ali Suavi, 17 Aralık 1838 tarihinde İstanbul’da Cerrahpa şa semtinde dünyaya geldi. Kendisi Çankırı’nın Viran şehir nahiyesine ba ğlı bir köyden gelerek İstanbul’a yerle şen Cepkeno ğlu ailesine mensuptur. Babası Hüseyin A ğa bir kâ ğıtçı esnafıdır.

96 Namık Kemal, Makalât-ı Siyasiye ve Edebiye, İstanbul 1372, s. 140. 97 Musa Çadırcı, Namık Kemal'in Sosyal ve Ekonomik Görü şleri , AÜDTCF Yayınları, s. 44. 98 Kurt, s. 94. Namık Kemal’in e ğitim konusundaki görü şleri detaylı olarak ikinci bölümde ele alınmı ştır.

50 Ali Suavi, Davutpa şa iskele Rü ştiye mektebinden mezun olduktan sonra çok genç ya şta memuriyete ba şladı. Bab-ı Seraskeri Dersa’adet yoklama kaleminde

çalı şmaya ba şladı ğı zaman 13–14 ya şlarındadır. Bu arada kendisi cami derslerine devam ederek kendisini yeti ştirmektedir. Ali Suavi, 16–17 ya şlarına kadar geçen hayatının tamamen ilimle iç içe geçti ğini söyler. Bu dönemde iyi bir Arapça ve

Farsça ö ğrenmi ş, ilim çevreleriyle irtibat kurarak hem İslami ilimlerle hem de dönemin temel fen ilimleriyle me şgul olmu ştur. 99

Bab-ı Seraskeri yoklama görevinden ayrılıp hacca gitmek üzere İstanbul’dan ayrılan Suavi bu sırada 17–18 ya şlarındadır. İstanbul’dan ayrılmadan önce o ilk eserini yazmı ştır.

Ali Suavi çıktı ğı hac yolculu ğunda ülkesini tanıma fırsatı bulmu ş, kendi ifadesiyle dinleri, insanları, hayat şekillerini yerinde görüp inceleme fırsatı elde etmi ştir. 100 Bu yolculuk boyunca kendisi İslami ilimlerin temellerinden biri olan

Hadis ilmi ile yakından ilgilenmi ş ve hac dönü şü İzmir’e çıktı ğı zaman binlerce hadis ezberlemi ştir. İzmir’den ’ya geçen Suavi’ye, burada Haraçcıo ğlu kütüphanesi kendisine teslim edilmi ştir.

Bursa’dan sonra Simav’a giden Ali Suavi, orada ko şulu medresesinde hocalık yapmı ştır. 16 Ocak 1860 tarihinde Bursa Rü ştiyesi Muallim-i Evvelli ğine tayin edilmi ştir. 1861 yılında ba şmuallimli ği bırakarak İstanbul’a dönen Ali Suavi’yi Sami

Pa şa himayesine almı ştır. Pa şanın kona ğında kendisine bir oda verilen Suavi, ilmi sohbetlerden ho şlanan Sami pa şanın kona ğında bizzat pa şanın idaresinde toplanan ilmi müzakere meclislerine katılmı ştır. Burada bulundu ğu süre içerisinde Batı kültürünü tanımı ştır. Ayrıca bu konak, Ali Suavi’nin Namık Kemal ile de

99 Hüseyin Çelik, Ali Suavi, Kültür Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 1993, s. 58. 100 Çelik, 1-2.

51 tanı şmasına vesile olmu ştur. Ayrıca Ali Suavi’nin Namık Kemal’in de yazdı ğı, rasyonel dü şüncenin savunucusu Şinasi’nin çıkardı ğı “Tasvir-i Efkar” gazetesinin okuyucusu oldu ğunu, Namık Kemal’in ifadesiyle “maarifi şarkiye”yi “efkarı garbiye” ile birle ştiren “ Hoca Suavi Efendi” olarak isimlendirildi ğini mü şahede ediyoruz. 101

Ali Suavi 1864 yılı ba şlarında Rumeli’ye gitmi ştir. Buradan sonra da

Filibe’ye geçmi ş ve burada Suavi takma adını almı ştır. 1866 yılında İstanbul’a dönen

Suavi, Şehzade Camiinde ders vermeye, vaazlar vermeye ba şlamı ştır. Namık Kemal onun Şehzade camiindeki vaazlarını takip etmi ş ve bir dostuna yazdı ğı mektubunda

Suavi’ye hayranlı ğını ifade etmi ştir. Namık Kemal bugünkü Türkçe ile “Bu zat, irfanın do ğurmu ş oldu ğu yeni bir ziynettir. Hafıza kuvvetli, çabuk kavrama, hitabeti kalem gücü gibi birçok özelli ği şahsında toplamı ş, daha ya şı otuz civarında iken

İslami ilimlerin hemen hemen her konusunda bilgi sahibi olmakla birlikte Fransızca ve Rumca da ö ğrenmi ştir. Şehzade camiinde ikindiden sonra Bür’e’nin kaside-i

Hemze’iye’sini ders veriyor. Dersi çok renkli ve yüksek tabakadan oldukça bol dinleyicisi vardır. Görmü ş olsanız tariften daha üstün bulursunuz.” 102 Demektedir.

Ali Suavi gazetecili ğe 1867 yılı Ocak ayında çıkan Muhbir gazetesi ile adım atmı ştır. Şehzade camiindeki vaazlarından dolayı halkın gözünde itibar kazanan Ali

Suavi, gazetesini satabilmek için popüler bir isme ihtiyaç duyan Filip Efendi için bir fırsat olarak görülmü ştür. Filip Efendinin kendisine yaptı ğı teklifi kabul eden Ali

Suavi 1 Ocak 1867 tarihinden itibaren Filip’in gazetesi Muhbir’de yazmaya ba şlamı ştır. Muhbir gazetesinde bir yandan herkesin anlayaca ğı dilde yazarken, di ğer taraftan da sade dilin savunuculunu yapmı ştır. Yazılarında ba şta e ğitim olmak üzere

101 Kuntay, s. 50–51. 102 Fevziye Abdullah Tansel, Namık Kemal, Hususi Mektupları , Ankara 1967, C. 1, s. 75.

52 o günkü Osmanlı toplumunun sosyal sıkıntılarını i şleyen Suavi, zaman zaman da hükümeti tenkit etmekten geri durmamı ştır.

Bu günlerde Osmanlı idaresine kar şı muhalefet sesini açıktan yükseltmi ş

şahıs Mustafa Fazıl Pa şa’dır. Mısır valisi İsmail Pa şa’nın karde şi olan M. Fazıl Pa şa

Osmanlı bürokrasisinin çe şitli kademelerinde görev yaptıktan sonra padi şah sultan

Abdülaziz tarafından açıklanamayan bir sebeple yurt dı şına sürülmü ştür. 1866

Şubatında ülkeyi terk eden Pa şa Paris’e yerle şmi ş ve Sultan’a yazdı ğı bir mektupta idareyi alabildi ğine tenkit etmiştir. Hal böyle iken Muhbir otuz birinci sayısında

Mustafa Fazıl Pa şanın Girit’teki Müslümanlar için yaptı ğı parasal ba ğışları övgüyle birinci sayfada yayınlamı ştır. Muhbir’in yirminci sayısında ise Pa şa’nın Belçika gazetesi Nord’a yazdı ğı bir mektubun tercümesini yapmı ştır. Pa şanın bu mektubunda

Jön Türk diye bir grup gençten söz etmi ş ve kendisini de onlardan biri ilan etmi ştir.

Bütün bunlara ilave Suavi, Muhbir’in 31. sayısında Belgrat kalesinin Sırbistan’a terk edilmesini çok sert bir dille ele ştirmi ş ve hükümetten hesap sormu ştur. Bunun

üzerine Muhbir hükümet tarafından kapatılmı ş; Ali Suavi ise Kastamonu’ya sürgüne gönderilmi ştir. Onun Muhbir gazetesinde yazdı ğı yazılar Namık Kemal ve Çörçil tarafından da övülmü ştür. 103

Suavi, İstanbul’da muhbirde yazarken Mustafa Fazıl Pa şa kendisiyle irtibat kurmak istemi ş, ancak o buna yana şmamı ştır. Onun Kastamonu’ya sürülmesini fırsat bilen Mustafa Fazıl Pa şa adamları vasıtasıyla kendisini Paris’e davet etmiştir. Pa şa onun sürgününden dolayı olan küskünlü ğünden yararlanarak onu Paris’e davet edince Suavi, bir süre tereddüt etmi ş ama sonunda Paris’e kaçmaya karar vermi ştir.

Kastamonu’dan Mustafa Fazıl Pa şanın görevlendirdi ği bir adam yardımıyla kaçıp

103 Çelik, s. 10.

53 İstanbul’a gelen Suavi, 22 Mayıs 1867 tarihinde bir Fransız gemisiyle İstanbul’dan ayrılmı ştır.

Ayrıca Ali Suavi’nin Kastamonu’dan geldikten sonra Paris’e kaçmasına o sırada İstanbul’da bulunan ve daha sonra Avrupa’da kurulacak olan Yeni Osmanlılar cemiyetinde görev alacak Avusturyalı sosyalist Doktor Simon Deutch de yardım etmi ştir. Suavi, İtalya’nın Mesina limanında kendisini bekleyen Namık Kemal ve

Ziya Bey ile birle şerek yoluna devam eder. Adı geçen şahıslar da Mustafa Fazıl Pa şa tarafından Avrupa’ya ça ğrılmı şlardır. Paris’e gitmek üzere İstanbul’dan hareket eden bu üç Osmanlı aydını, 30 Mayıs 1867’de Paris’e vararak do ğruca Mustafa Fazıl

Pa şanın kona ğına gitmi şlerdir. 104

Ali Suavi’nin Avrupa’daki ilk kültürel çevresini Mustafa Fazıl Pa şanın

önderli ğini yaptı ğı “Yeni Osmanlılar” hareketi olu şturmaktadır. Onun iyi bir e ğitim görmü ş, babası zengin bir tacir, annesi hâkim olan İngiliz Marie Stewar Lugh ile evlenmi ş olması Batı kültürüyle iç içe olmasına imkân tanımı ştır. Daha da önemlisi ana dili İngilizcenin yanında Fransızcayı iyi konu şan bu bayanla sürdürdü ğü evlilik onun iki dili iyi ö ğrenerek dönemin İngiltere ve Fransa’sında olu şan yeni dü şünceleri tanıma fırsatı vermi ştir. 105

Ali Suavi, Avrupa’da bulundu ğu süre içerisinde Mustafa Fazıl Pa şanın mali deste ğiyle “Muhbir” gazetesini çıkarmı ştır. O Muhbir gazetesinin çıkı ş amacını iki noktada toplamı ştır:

• Şark ahalisinin (Osmanlıların) e ğitim ve medeniyette ileri gitmelerini

sa ğlayacak olan yeni fikirleri serbestçe yazmak.

104 Çelik, s. 12. 105 Çelik, s. 119.

54 • Şarklılar (Müslümanlar) hakkında Avrupalıların yanlış anlamalarını

düzeltmek. 106

Suavi 1869 yılı Temmuz ayında Paris’te Ulum gazetesini çıkarmaya ba şladı.

Ulum gazetesi aslında adı gazete, kendisi dergi olan bir yayın organıdır. Tarih, co ğrafya, dini ilimler, felsefe, pedagoji, sosyoloji, hukuk, siyaset, Fen bilimleri

(Matematik, jeoloji, kimya, madencilik, Fizik, astronomi, biyoloji) ulumda yer alan ilim dallarıdır. Tabii ki bunların hiçbiri kuru bilgi vermiyor, Suavi’nin tahlil ve yorumları ile birle şmi ştir. 107

Siyasi ve Sosyal Fikirleri

Ali Suavi, di ğer Yeni Osmanlılar gibi sosyal ve siyasi fikirlerin kayna ğını

İslam dininden almı ştır. O, siyasi bir rejim olarak monar şiyi kabul eder; ancak monar şinin de despotizm olarak anla şılıp, liderlerin kendilerini kanunların üzerine görmelerine şiddetle kar şı çıkmı ştır. Suavi’ye göre padi şah, halife kim olursa olsun mutlak hâkim yani her konuda dedi ği dedik ve sorumsuz olamaz. Devlet başkanını ve hükümetleri sorumlu tutan kontrol mekanizmalarının varlı ğını savunan Suavi,

Allah’tan ba şka hiç kimsenin mutlak hâkim olamayaca ğını söyler. 108 Ayrıca Ali

Suavi, gerisindeki İslami etkilerin sonucunda do ğrudan do ğruya insani bir müessese olan Batı’nın “temsil” fikrini anlayamamı ştır. Batı Parlamentolarında görünen

“bakkal ve kasap”larının halkın mukadderatını tayin etmelerine razı de ğildir. Ali

106 Çelik, s. 16. 107 Çelik, s. 25. 108 Çelik, s. 75.

55 Suavi’de temsilin yerini İslami adalet kavramının yer aldı ğını görüyoruz. Bu kavramda tatlı bir hükümdarın vatanda şların şikâyetlerini dinlemesi ve bir elitle hükümranlık etmesi, temsilin yerini almaktadır. 109 Osmanlı tarihinde ilk defa demokrasiyi siyasi bir sitem olarak uzunca bir yazısına konu edinerek inceleyen

Suavi’dir. O demokrasinin ideal bir rejim oldu ğuna inanmaktadır. 110

Milliyetçilik-İslamcılık

Tanzimat fermanıyla Osmanlı devletinin kimli ği daha da çıkmaza girmi ştir.

Bir taraftan devlet, şer’i şerife ba ğlı ve ba ştaki hükümdar bütün Müslümanların halifesi iken, di ğer taraftan gayrimüslimlerin her konuda e şitli ği söz konusu olunca devlet kendi etnik yapısını ve hukuki statüsünü izah etmekte zorluk çeker hale gelmi ştir. İş te bu etapta “Osmanlılık” resmi bir ideoloji olarak ye şermi ştir. Di ğer

Yeni Osmanlılar hem Osmanlıcılık hem “ittihad-ı İslam”ı savunurken, Ali Suavi, bu ikisi ile birlikte bir “Türklük” meselesine inanmı ştır. O, Osmanlı devletinin bütünlü ğünden söz etti ği zaman “Osmanlıcı”, “ Şark meselesi” adı altında Avrupa’nın ve Rusya’nın Müslümanları ezme gayretleriyle muhatap oldu ğu zaman ittihad-ı

İslamcı, kendisinin de mensubu bulundu ğu Türk milletinin de ğerleri ve varlı ğı inkâr edildi ği zaman da bu haksızlı ğın kar şısında idi. 111

109 Şerif Mardin, “Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri”, s. 1701. 110 Ulum Gazetesi , No: 18, “Demokrasi, Hükümet-i Halk, Müsavat”, s. 1101-1102, Naklen: Çelik, s. 76. 111 Çelik, s. 85.

56 Terakki (Medeniyet)

Fen ilimleri ile manevi ilimlerin bir arada okutulması gerekti ği dü şüncesinde olan Ali Suavi, kalkınmak için manevi de ğerlerden taviz verilmemesi gerekti ğini, taviz verilmesi halinde devletin maddeten güçlü olsa bile yıkıma u ğrayaca ğını savunmu ştur.

İslamiyet’in ba şlangıcındaki sahip oldu ğu ileri medeniyet seviyesini koruyamamasını sanat ve bilimin terk edilmesine ba ğlar. Suavi, sanat ve bilimin terk edilme sebebini de bir mantık zinciri kurarak açıklar:

 Refah sanattan gelir. (Burada sanat; sanayi, teknoloji anlamındadır.)

 Sanat da bilimle elde edilir.

 Bilim arama ve ö ğrenim ile elde edilir.

 Öğrenme ve ara ştırma, güven ortamında olur.

 Ümit ve güveni ise iyi idare sa ğlar.

 İyi idare devletin adil olmasıyla olur.

 Adalet; kanuna, şeraite ba ğlı kalınarak sa ğlanır.

 Kanuna saygı yönetim mekanizmasının kendi sorumluluklarını

bilmesidir.

 Yönetime sorumlulu ğunu hatırlatan şey ise halkın kendi me şru

haklarına sahip çıkmasıdır.

Ona göre bu zincirin kopmasıyla İslam âlemi geri kalmı ştır. Öyle ki ellerindeki hammaddeyi Avrupalılara yok fiyatlara satarak onların ürettiklerini birkaç katı fiyatla almak zorunda kalmı şlardır.

57 Suavi, konuyu ele aldı ğı makalesinin sonunda Müslümanların hamiyet ve gayret duygularına seslenmektedir: “Müslümanlar el birli ği ile çalı şıp eskiden sahip oldukları mevkie tekrar gelmelidirler.” 112

Eğitim

Ali Suavi, gerek medreselerde ders vermi ş olması gerekse Şahzadepa şa camiindeki vaazları dolayısıyla halkı aydınlatmasına ve e ğitimine ayrı bir önem vermi ştir. O, aynı zamanda gazetelerde yazmı ş oldu ğu yazılarında da e ğitim konusuna ciddi bir yer vermi ştir. Ali Suavi’nin İstanbul Muhbir’inin mukaddimeden sonraki ilk yazısı “Maarif” ba şlıklıdır. Adı geçen gazetede ‘Maarif’ ba şlı ğı altında yayınlanan yazılar gazetenin 32. sayıda 1 ay süre ile kapatılıp Suavi’nin

Kastamonu’ya sürülmesine kadar genellikle gazetenin ba şmakaleleri olarak yayınlanmı ştır.

İstanbul’da yayınlanan Muhbir’de yer alan yazılar arasında en kayda de ğer olanları “Maarif” ba şlı ğı adı altında yayınlanan yazılardır. Bunlar arasında medreselerin bozulması ve ıslahı konusunu ele alan yazılar özel bir öneme haizdir. 113

112 Çelik, s. 134. 113 Çelik, s. 120. Ali Suavi’nin e ğitimin ıslahı konusundaki görü şleri ikinci bölümde detaylı bir şekilde ele alınmı ştır.

58 3.4.3. ZİYA PA ŞA

Ziya Pa şa, 1829 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelmi ştir. Babası Galata

Gümrü ğü kâtiplerinden Feriduddin Efendidir. Annesi Itır Hanım’dır. Ziya’nın küçüklü ğü İstanbul/Kandilli’de geçmi ştir. İlkokula Kandillideki bir mahalle mektebinde ba şlamı ştır. Küçük Ziya’nın okula gidip gelmesi sırasında yardımcı olması, kırlarda gezdirilip e ğlendirmesi için bir köle satın alınmasına ailece karar verilmi ştir. Bu köle ayrıca evin ufak tefek ayak i şlerini de yerine getirecektir. Bu karar üzerine Ömer adında 17 ya şında bir köle satın alınmı ştır. Ziya, kölenin tamamen emrindedir. Birlikte geziyor, oynuyor, okula götürüp getiriyor. Ancak kölenin kötü huyları da bulunmaktadır. Bu sebepten ötürü Ziya’nın bu kötü huyları tekrar ede ede bazı kötü alı şkanlıklar kazanmak üzere oldu ğunu görülmü ştür. Ziya

Pa şa sonradan Defter-i Âmâl adlı eserinde ba şından geçenleri anlatırken bir terbiyeci gibi çocuk terbiyesi üzerinde önemle durur ve mürebbiye olacakların muhakkak okumu ş ki şiler olmasını, bu konuda ilmi bakımdan yetişmi ş ki şilerin vazifeli kılınmasını arzular. Özellikle çocuk terbiyesini bir sosyal mesele olarak ele alır ve zamanında uygulanan usulün bir sürü sosyal yararlar meydana getirdi ği üzerinde durur. 114

Ziya’nın -kendisine tutulan kölenin memleketine gönderilmesinden sonra- okul hayatı devam etmi ştir. Ailesi İstanbul’a ta şınmı ştır. Bu ta şınma Ziya’nın okul hayatı için yeni bir ba şlangıç olmu ştur. Süleymaniye civarındaki İmamzâde’nin

Mekteb-i Edebiyyesine verilmi ştir.115

114 H. Fethi Gözler, Ziya Pa şa’nın Terci-i Bend’i ile Terkib-i Bend’i Üzerine Düşünceler , Kültür ve Turizim Bakanlı ğı Yayınları, 1987 Ankara, s. 2. 115 Gözler, s. 3.

59 Ziya Pa şa, Re şit Pa şanın kurmu ş oldu ğu iki yüksek okuldan biri olan ve ancak imkân ve ihtimam bakımından Mekteb-i Maarif-i Adliye’ye göre daha geri olan ve genellikle fakir çocukların bursla desteklendi ği Mekteb-i İrfan’a kabul edilmi ştir. Bu okuldan mezun olduktan sonra oldukça genç iken Sadaret Mektûbi

Kalemine memur olan Ziya Pa şa’nın bu esnada Ali ve Hafız Mü şfik gibi bazı şairler ve özellikle tezkire sahibi Fatin Efendi ile ülfeti olmu ştur. Şeyh Osman Şems, Lebib,

Nevres efendilerden, Lefko şalı Galip, Hersekli Arif Hikmet, İsmail Pa şazade

Hakkıbeylerle ve Kasım Pa şalardan istifade edip, adı geçenlerin ço ğundan ve di ğer birkaç ki şiden olu şan encümeni şuraya dâhil olmu ştur. 116 Ziya Pa şanın ili şki kurdu ğu ve etkilendi ği bu ki şilere bakılırsa onun önemli derecedeki klasik Osmanlı kültürünü içselle ştirdi ğini söyleyebiliriz.

Cemiyetin mensupları arasında Kıbrıs’a do ğrudan sürgün olmamakla birlikte

1867 yılında görevlendirilerek dolaylı sürgün olarak gönderilen ilk ki şi Ziya Pa şa olmu ştur. 117 Re şit Pa şanın ve Abdülmecid’in ölümünden sonra Âli Pa şa’nın sadarete gelmesiyle hakkında entrika çevirdi ği gerekçesiyle Ziya Pa şa, devlet i şlerinin ana mecrası olan saraydan uzakla ştırılmı ş ve çe şitli görevlere atanmı ştır. Takip eden dört yıl içinde maksatlı olarak sık sık görev yerleri değiştirilmi ş, dolayısıyla Ziya Pa şa kendini mevcut idareye kar şı olu şan bir muhalefetin içinde bulmu ştur. 118 Ziya, Âli

Pa şa ile daha esaslı mücadele edebilmek için (1865) tarihinde te şekkül etmi ş bulunan

“Yeni Osmanlılar Cemiyetine” girmi ştir. Mücadeleyi artık bir ferd olarak de ğil bir cemiyet olarak sürdürecektir. Ancak Bâbıâli bu te şekkülün faaliyetlerini anlamakta

116 Arabacı, s. 106. 117 Özkul Çobano ğlu, “Yeni Osmanlılar Tarihi ve Kıbrıs Adası Ba ğlamında Namık Kemal”, Namık Kemal Sempozyumu Bildirileri, Gazima ğusa 1998, s. 75. 118 Arabacı, s. 107.

60 gecikmemi ştir. Cemiyetin ileri gelenlerini da ğıtmı ştır. Namık Kemal, Erzurum Vali

Muavinli ğine, Ziya Pa şa da tekrar Kıbrıs mutasarrıflı ğına tayin edilmi şlerdir. Bu tayinlerin sürgün olmasından dolayı hem Namık Kemal hem de Ziya Bey tayin edildikleri vazifelere gitmeyip (1867) tarihinde Avrupa’ya kaçmı şlardır. Avrupa hayatı, Ziya Pa şa’nın en verimli devresi olmu ştur. Ziya’nın fikir bakımından geli şmesine katkıları olmu ştur. Yeni yeni simalar tanımı ş ve en güzel eserlerini

Avrupa’da kaldı ğı süre içerisinde yazmı ştır. 119

Batı fikriyatıyla ünsiyet konusunda Namık Kemal’den çok geride kalan Ziya

Pa şa’nın Yeni Osmanlıların dü şüncesinde en önemli katkısı devlet tecrübesinden gelmi ştir. İmparatorlu ğun e ğitim yoluyla kalkınabilece ği de bu özelli ğinin ifadesi durumundadır.120

Milliyetçilik

Ziya pa şa da di ğer Yeni Osmanlılar gibi Türklerin en büyük vatanperverlerinden biri olmu ştur. Ömrü ba şından sonuna de ğin hep bu yolda

çalı şmakla geçmiştir. Ziya Pa şa milliyetçili ğini özellikle üç alanda (Siyaset, terbiye, edebiyat) sa ğlamı ş oldu ğu mücadele ile göstermi ştir. 121

119 Gözler, s. 15. 120 Şerif Mardin, “Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri”, s. 1701. 121 İsmail Hikmet , Ziya Pa şa Hayatı ve Eserleri, Kanaat Yayınları, İstanbul 1932, s. 81. Ziya Pa şa’nın eğitim ile ilgili dü şünceleri ikinci bölümde detaylı olarak ele alınmı ştır.

61 İKİNC İ BÖLÜM

YEN İ OSMANLILARIN E Ğİ TİM Ö ĞRET İM GÖRÜ ŞLER İ

1. TANZ İMAT DÖNEM İ E Ğİ TİM Ö ĞRET İM ANLAYI ŞI

Abdülmecit 1839’da tahta çıkınca, Mustafa Re şit Pa şa’nın da tesiriyle

Tanzimat Fermanı adı verilen bir ferman yayınlamı ş böylece siyasal ve sosyal düzenlemelerin yapılaca ğını duyurmu ştur. Aynı zamanda Tanzimat Fermanı

“Gülhâne Hattı Hümayûnu “ adıyla da tanınmı ştır. 120

Tanzimat dönemi, devletin kendi durumunu gözden geçirdi ği ve devletin gerilemesinden kurtulma çarelerinin arandı ğı bir dönemdir. Bu dönemde yapılan

ıslahatlar, getirilen düzenlemeler, ortaya atılan fikirler, devleti içinde bulundu ğu durumdan kurtarmaya yönelik giri şimler olmu ştur. Bu dönemde yeti şen devrin ileri gelen edebiyatçıları, fikir ve devlet adamları için asıl mesele, ço ğunun bizzat giderek gördükleri Avrupa medeniyeti kar şısında Osmanlı devletini içinde bulundu ğu duraklama ve çökü şten kurtararak “terakki” edebilmesi noktasında toplanmaktadır.

Hatta Tanzimat’tan bu yana memleketimizde ortaya çıkan hemen bütün fikir hareketlerinin ortak noktası “medeniyet” kavramı etrafında ortaya atılan görü şlerden meydana gelmi ştir. 121

120 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi , Eser Matbaası, İstanbul 1977, C. 2, s. 441. 121 Osman Kafadar, Türk E ğitim Dü şüncesinde Batılıla şma , Vadi Yayıncılık, Ankara 1997, s. 166. Hattı Hümayûn’da e ğitime ve okullara ili şkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Yeni prensipler, yeni bir hayat görü şü ve sosyal düzen demekti.

Osmanlı cemiyetinin bunları benimsemesi, duygu ve dü şünce sisteminde yeni de ğerlere varması ile olabilirdi. Bu de ğerlere vardıracak ba şlıca araç, Milli E ğitim olmu ştur.122 Tanzimatçılar bütün tasarlanan ıslahatların maârifsiz yürümeyece ğini anlamı ştır. Tanzimat Fermanı’nın kendisinde e ğitime ili şkin ilkeler olmamasına kar şın, dönemde eğitimin örgütlenmesi, e ğitim sisteminin düzenlenmesi noktasında

önemli bir atılım yapılmı ştır. Bir siyasi belge niteli ğinde olan, Osmanlı

İmparatorlu ğunu ça ğda ş medeniyetler seviyesine çıkaracak “Tanzimat” yeniliklerinin yapılmasında, bilginin, tekni ğin ve yeti şmi ş kadroların şart oldu ğunun farkına vardıklarında maârif alanında reformlara hız vermi şlerdir. Tanzimat-ı Hayriye

Dönemi, Türkiye’de “maârif ” alanında ça ğda ş bir çizgide yol almaya ba şlamı ştır.

Tanzimat döneminde, şu nedenlerle, e ğitim alanında yenile şmelere giri şilmi ştir:

1. Tarihi geli şim süreci içinde, ülkede yenilikler gerekli bir ihtiyaç oldu ğundan,

bu alanda halkın e ğitilmesinin “ Devletin ve hükümetin önemli bir görevi “

oldu ğu dü şüncesi,

2. Osmanlı yönetimine ve Türklere kar şı olan Avrupa kamuoyunu kazanmak

umuduyla veya onların baskıları,

3. Avrupa devletlerinin baskıları nedeniyledir.

Tanzimat döneminde e ğitimin geli ştirilmesi, devleti felakete gidi şten kurtaracak bir yol olarak görülmeye ba şlanmı ştır. Bu fark edi ş, devletin e ğitim konusunda

122 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi , Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1983, C.5, s. 181.

63 bilimsel çalı şmalar yapmasına, okul ve sınıf ortamlarını düzenlemesine, İstanbul ve ta şrada birçok okul açmasına sebep olmu ştur. 123

Ayrıca Tanzimat döneminde siyasi geli şmelerin sonucu olarak, çe şitli din, dil ve kültürden olu şan ülke insanlarını bir arada tutmak amacıyla “Osmanlılık” ideali ortaya çıkmı ş ve bir Osmanlı insanı tipi meydana getirmek için eğitimden de yararlanılmaya çalı şılmı ştır. 124

YEN İ OSMANLILAR VE MAAR İF-İ UMUM İYE N İZAMNAMES İ

Tanzimat Fermanında e ğitime yer verilmemi ştir. Ancak zaman zaman devleti yönetenler, e ğitim ve ö ğretim ile ilgili çe şitli görü şler ileri sürmü şlerdir. 1845’te

Sultan Abdülmecit yapmı ş oldu ğu bir konu şmasında e ğitim ö ğretimin önemi

üzerinde durmu ştur. Yüksek Şûra’nın açılı ş nutkunda Abdülmecit, eğitimin amaçlarını çok kısa bir şekilde, ‘din ve dünya için gerekli olan din bilgilerini ve yararlı bilimleri (fenleri) yaymak ve halk arasında cahilli ği kaldırmak’ olarak

özetlemi ş ve bir Maarif Me şveret Meclisi ya da Şûrası kuruldu ğunu bildirmi şti. Bu meclisin hazırladı ğı rapor aynı görü şü şu sözlerle tekrarlar: ‘Her insan için önce kendi dinini ö ğrenmek, sonra kendisini ba şkalarının yardımından ba ğımsız kılacak bir e ğitim görerek yararlı bilimleri ve sanatları elde etmek gereklidir.’ 125

123 Yahya Akyüz, Türk E ğitim Tarihi , Pegem A Yayınları, Ankara 2008, s. 157. 124 Akyüz, s. 158. 125 Niyazi Berkes, Türkiye’de Ça ğda şla şma , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003, s. 231.

64 1856’de ilân edilen Islahat Fermanında 126 , Tanzimat Fermanından farklı olarak e ğitimle ilgili hususlara da yer verilmi ştir. Fermanda e ğitimle ilgili belirtilen hususların tamamı ise, gayri müslim azınlıklara verilen bir takım haklardan ibarettir.

Şöyle ki, Osmanlı toplumunu meydana getiren bütün milliyetlere kendi okullarını açma hakkı tanınmı ş ve Osmanlı devletinin askerî ve mülkî bütün resmî okullarına da bundan sonra azınlıklar girebilmi ştir. Bununla beraber, ülke içindeki e ğitimin padi şah tarafından seçilecek bir karma Maarif Meclisi’nin denetimi altında bulunaca ğı da ifade edilmi ştir. Bundan sonra, gayri müslimler belirtilen haklardan geni ş biçimde istifade ederek, hatta yabancı devletlerin deste ğini sa ğlayarak, ba şta

İstanbul olmak üzere imparatorlu ğun her tarafında kendi millî ve dinî okullarını açmaya hız vermi şlerdir. Açtıkları bu okullarda kendi dil, din, milliyet ve kültürleri do ğrultusunda e ğitim ve öğretimini sürdürmeye ba şlamı şlardır. Bu durumda e ğitimin bir devlet politikası içinde yürütülmesi ve kontrol edilmesi zarureti ortaya çıkmı ştır.

Bu amaçla, 15 Mart1857’de Maarif -i Umumiye Nezareti tesis edilmi ş ve böylece eğitim çalışmaları için Hükümet içinde ilk defa bir e ğitim bakanlığının temeli atılmı ştır.

Bu kurulu şun olu şturulmasındaki temel sebeplerden birisi de, Evkâf

Nezareti’nin, dolayısıyla medrese zihniyetinin tesirinden mektepleri kurtarmaktı.

Mekatib-i Umumiye Nezareti’ni de bünyesine alan bu kurum, Meclis-i Vükela’ya dâhil bir nâzır tarafından yönetilecekti. Nezaretin görevlerini belirten lâyihaya göre, askerî okulların dışında kalan bütün okulların yönetim ve denetimi nezarete ait olacaktı. 127 Böylece, okullar devletin resmî kurulu şları oluyor ve e ğitim i şleri artık

126 Islahat Fermanı ile ilgili geni ş bilgi için bkz: Karal, Osmanlı Tarihi, C. V, s. 258. 127 Kodaman Bayram-Saydam Abdullah,"Tanzimat Devri E ğitim Sistemi", 150. Yılında Tanzimat , Ankara 1992, s. 475–496.

65 devletin kontrol ve sorumlulu ğu altına girmi ş oluyordu. Okullar derecelenmeye tabi tutuluyor ve Sıbyan, Rü şdiye, Meslek ve Teknik Okulları olmak üzere üç dereceye ayrılıyordu. Sıbyan okullarında müslim ve gayri Müslimlerin çocukları ayrı ayrı eğitim görecekler, di ğerleri ise karma olacaktı. Sınıf geçmede imtihan usûlü getirilecekti. Ayrıca, devletin resmî dili ve ekseriyetin konu ştu ğu Türkçe öğretim dili olacaktı. 128 Bu son madde, devletin bu dönemde milliyetçilik ve Osmanlı milleti olu şturma çabalarını yansıtmaktadır.

Tanzimat Döneminde eğitim alanında en büyük de ğişiklerden birisi Maarif-i

Umumiye Nezaretinin düzenlemi ş yayınlamı ş oldu ğu 1869 Maarif-i Umumiye

Nizamnamesi’nin uygulanmasıyla gerçekle şmi ştir. Ali Suavi’ye göre Maarif-i

Umumiye Nizamnamesinden evvel e ğitim sistemi gerçe ği anla şılmamı ş bir dini karaktere göre şekillenmi ştir. Kadın ve erkek her ki şiye ilim ö ğrenmeyi farz kılan dini hükmün sadece “din ve dünyaca yeterli bilgi” şeklinde “ilmihâl” düzeyinde yorumlanması, sanılan buyru ğun özündeki zorunluluk ilkesinin uygulama imkânını ortadan kaldırmı ştır. Dolayısıyla zorunlu e ğitime ilham verecek sosyal gerçeklik olu şamamı ştır. 129

Rü ştiye ö ğretmenli ğinin yanı sıra medrese ö ğretmenli ği de yapan 130 Ali

Suavi, Maarif-i Umumiye Nizamnâmesinden önceki –eski e ğitim- sisteminin temel karakteristiklerini özetlemi ş ve bu sistemin noksanlıklarını da ayrıca ele almı ştır. Ona göre eski e ğitim sisteminde şu eksiklikler bulunmaktadır:

• Bazı dersler eksiktir, bazıları da programa hiç alınmamı ştır.

Matematik, co ğrafya, kompozisyon dersleri yeterli de ğildir. Özellikle

128 Kodaman, Saydam, s. 478. 129 Do ğan, s. 310. 130 Do ğan, s. 348.

66 felsefe, dü şünce tarihi ve matematik gibi disiplinlerde belirgin bir

eksiklik söz konusudur. Bazı yararlı disiplinler cüziyat sayılarak

okutulmamaktadır. Oysa yaratıcı yeteneklerin ortaya çıkmasını

amaçlayan bu sanatsal dersler terakki etmelidir.

• Öğretmenlerin yetkinliklerinin ve ö ğretim usullerinin denetlenmemesi

bir di ğer eksiklik olarak kar şımıza çıkmaktadır.

• Ders kitaplarının basılmaması

• Azınlıkların e ğitim ve ö ğretimlerinin denetlenmemesi. 131

Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin çıkartılı ş nedenleri, 7 Eylül 1869 tarihli bir mazbatada ifade edilmi ştir. Buna göre; öğretimin zorunlu hale getirilmesi, okulların derecelendirilmesi, ö ğretimin düzenlenmesi, ö ğretim kadrosunun bilgisinin ve saygınlı ğının artırılması, iyi hayat şartlarının sa ğlanması, vilayet maarif meclislerinin olu şturulması, ö ğrenciyi te şvik edici sınav kurallarının konması ve diploma usulünün kabul edilmesi, ilmi kurulu şların tamamlanması, ço ğaltılması ve yaygınla ştırılması, üç kısma ayrılan okulların nerelerde ve ne şartlarda açılaca ğının belirtilmesi…

Nizamname, 5 bölüm ve 198 maddeden olu şmakta idi. İlk bölümde mekteplerin kısımları ve dereceleri ele alınmı ş ve umum mektepler 5 şube halinde incelenmi ştir.

Bu mektepler; Sıbyan, rü ştiye, idadi, sultani ve yüksek mekteplerin Mekâtib-i Alîye

şubesinde Dârü’l-muallimîn, Dârü’l-muallimât ve Dârü’l-fünûn zikredilmi ştir. İkinci bölümde; Maârif-i Umûmiye te şkilatı, üçüncü bölümde; mekteplerin imtihan ve diploma nizamı, dördüncü bölümde; muallimler, beşinci bölümde ise; maarifin mali

131 Do ğan, s. 313. Ali Suavi eksiklik olarak gördü ğü bu konularda aynı zamanda çözüm önerileri de sunmu ş, bu önerilerini yazarlı ğını yapmı ş oldu ğu gazetelerde yayınlamı ştır. Onun ileri sürmü ş oldu ğu çözüm önerilerine ilerleyen kısımlarda yer verilecektir.

67 cephesi ele alınmı ştır. Nizamnâmede, Dârü’l-fünûn’a kapsamlı bir şekilde yer verilmi ştir. Askeriyeye ba ğlı Harp Okulu, Tıbbiye ve mühendishanelere ait maddelere bu nizamnamede yer verilmediği gibi medreseler de söz konusu edilmemi ştir. 132 Özellikle medreselerle ilgili herhangi bir karara varılmamı ş olması; eğitimde ikili ğin bu tarihlerde iyice kökle şmeye ba şladı ğının ve artık medreselerin

ıslah edilebilir kurumlar olarak görülmedi ğinin, kendi haline bırakıldıklarının önemli bir göstergesi olarak kar şımıza çıkmaktadır.

Maârif-i Umumiye Nizamnâmesine göre, bütün köy ve mahallelerde Sıbyan mektepleri açılması, be ş yüz haneli kasabalarda rü ştiyelerin ve hane sayısı bini geçen kasabalarda da idadilerin, vilayet merkezlerinde de sultaniyelerin olu şturulması,

İstanbul’da bir Dâru’l-muallimîn ve bir Dâru’l-muallimât ile bir Dârü’l-fünûn, gerekli ve uygun yerlere kız rü ştiyeleri açılması hükme ba ğlanmı ştır. 133

Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin çıkarılmasından sonra Nizamname ile ilgili birtakım görü şler ileri sürülmü ştür. Dönemin aydınları tarafından da de ğerlendirmeler yapılan Nizamname hakkında Yeni Osmanlılar dü şüncesi temsilcilerinden Namık Kemal’in görü şü şu şekildedir;

Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’yle devlet, eğitim alanında yapması gereken teorik kısmı yapmı ştır ancak i ş, bu hükümlerin uygulamaya geçirilmesindedir.

Devletin bunu yapması ile e ğitimin gereken seviyeye ula şaca ğını savunmaktadır.

Ancak nizamnamenin bazı konularını da ele ştirmektedir. Namık Kemal,

Nizamnamedeki eğitimin yaygınla ştırılması için bütün köy ve mahallelerde sıbyan

132 Derya Demirel, Osmanlı Devletinde Sultaniler ve İdadiler , Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2007, s. 15. 133 İlknur Polat Haydaro ğlu, Osmanlı İmparatorlu ğunda Yabancı Okullar , Ocak Yayınları, Ankara 1993, s. 24.

68 mektepleri açılması fikrini ele ştirmektedir. Osmanlı devletindeki e ğitim müesseselerini sayısal olarak de ğil, mahiyet olarak yetersiz görmektedir. Memlekette yetersiz olan e ğitim kurumlarının artmaması için İbret gazetesinde ‘ Maarif’ ba şlı ğı altında yayınladı ğı makalesinde 134 mevcut e ğitim mevzuatının bozuklu ğunu gündeme getirerek, büyük hayallerle u ğra şacak yerde hiç olmazsa İstanbul’da birkaç tane muntazam Sıbyan ve Rü ştiye mektebinin açılmasını istemektedir.

O, İbret gazetesinde yayınladı ğı bir makalesinde; “ İş te biz bu mülâhazâta mebnî fetâneti fevkalâdesine itimat etti ğimiz bir zâtın fikrine i ştirak eder de deriz ki: burada sahîhan maârifin terakkisi matlûb ise devlet tarafından olsun halk cânibinden olsun öyle büyük büyük Dâru’l-funûnlar, büyük büyük Dâru’l-muallimler yapmak veya her köyde bir mektep bulundurmak veya herkesi okutmak gibi suûbeti icraâtını istihâleye dü şürecek te şebbüsâtı azîmeyi zamanına tâlik ederek şimdilik bir cüzî muntazam sıbyan ve rü ştiye mektepleri hâsıl etmeye çalı şmaktır.” 135 demektedir.

Namık Kemal, örnek okullar kuruldu ğu zaman bu okullardan yeti şecek

öğrencilerin herkes için örnek te şkil edece ğini ve bu sayede ülke genelinde e ğitim talebinin artaca ğını dü şünmektedir. Ona göre; “bir kere bu hâsıl olur da herkes sıbyan mektebinden çocuklarını eline aldı ğı mektubu okumak ve isterse ufacık bir mektup yazabilmek ve hanesinin aksatasını (alı ş-veri ş/ahz-u îta) hesap etmek gibi meziyâta mâlik olarak çıktı ğını görür ve rü şdiyeden çıkan evlâdın gerek hizmet-i devlete ve gerek sâir yolda her ay iki üç bin kazanabildi ğini anlarsa o zaman maârif nizamnâmesi umum arasında “mehdî muntazır” itibarını bulur; herkes istida verir, para verir, her türlü fedakârlı ğı ihtiyar eder, nizamnâmenin ahkâmı az zaman içinde

134 Namık Kemal, İbret, No: 16, 4 Temmuz 1872, 27 Rebiu’l-ahir 1289, s. 2. 135 Namık Kemal, İbret , No: 16, 4 Temmuz 1872, 27 Rebiu’l-ahir 1289, s. 3.

69 fiile çıkar, o ahkâmdan tebdile şâyan bir yer var ise fiilen sabit olur, iktizâsı icra edilir.”136

2. YEN İ OSMANLILARIN E Ğİ TİM İLE İLG İLİ DÜ ŞÜNCELER İ

Tanzimat döneminde devleti çökü şten kurtarmak için üzerinde durulan en

önemli konulardan biri de e ğitimdir. E ğitim sisteminin sisteminde ya şanan problemlerin nedeni üzerinde ilgili görü şler ileri sürülmü ş e ğitimin tekrar fonksiyonel hale gelmesi için çözüm önerileri ortaya atılmı ştır. Bu çözüm önerileri arasında Yeni Osmanlılar akımının temsilcileri e ğitim ile ilgili görü şleri önemli yer tutmaktadır.

Yeni Osmanlılar akımı temsilcilerinden Namık Kemal e ğitimin çökme sebebini, hükümetin ilgisizli ğine ba ğlamakta bu ilgisizli ğin sebebi olarak da padi şahların iyi e ğitilmemelerini göstermektedir. Bin tarihinden itibaren şehzadelerin kafes içinde, baltacı harema ğalarının ellerinde büyüdüklerini dile getiren Namık

Kemal, böyle bir durumda olanların tabii olarak tahta çıktıklarında ilme ra ğbet etmediklerini söylemektedir. 137 Bab-ı âlinin devletin gelece ği açısından son derece

önemli olan e ğitimin yaygınla şması için çalı şacak yerde ilerlemecilikten dem vurdu ğunu ve bu alanda hiçbir şey yapmadı ğını ancak III. Selim ve II. Mahmut döneminde yapılan mekteplere külliyetli masraflar yapıldı ğından yakınmı ştır. 138

136 Namık Kemal, İbret , No: 16, 4 Temmuz 1872, 27 Rebiu’l-ahir 1289, s.3. 137 Namık Kemal, İbret , No: 16, 4 Temmuz 1872, 27 Rebiu’l-ahir 1289. 138 Hürriyet , Bâb-ı Âli’nin Politikası, No:56, 19 Juillet 1869, Naklen; Arabacı, s. 148.

70 Hâlbuki e ğitim, Yeni Osmanlıların önde gelen fikir adamlarından olan Namık

Kemal’e göre hemen her konudan daha önemlidir. Bu sebepten dolayı e ğitim konusunda yapılacak olan düzenlemelerin halin durumuna göre düzenlenmesi gerekti ği görü şünü savunmaktadır. “ İtikâd-ı acizânemize göre şu maârif hususu sahîhan âlemde mevcut olan mesâil-i siyâsetin cümlesinden mühim oldu ğu için o bapta bir mütalaâ beyân etmek istenilirse en evvel her türlü infiâlât-ı nefsânîye ve hayâlât-ı şairâneden tecerrüt etmek ve güzel fikirler, güzel arzular taharrîsinden ise bulunmu ş ve bulunacak bir fikrin müsâde-i hale göre fiîliyâta tatbîki çarelerini dü şünmektir.” 139

Namık Kemal’e göre; “Avrupa medeniyeti seviyesine varmamız ve istikbalimizi garanti etmemiz için birinci derecede ıslahına muhtaç oldu ğumuz bir mesele ‘maârif usulü’ ve ‘tedristir’. Çünkü terakkinin amili oldu ğu gibi te’mini istikbâlin mevkûf-u aleyhi olan te şyîd-i rev âbit ve ittih âd-ı efkâr, mücerret maârif sayesinde vücuda gelebilir. Bizde ma ârif pek geri ve noksan, devlet daireleri içerisinde en mü şevve ş ve intizamsız olan Evk âf Nez âreti ile Ma ârif Nez âretidir.

Avrupa ve Amerika’da ise ma ârif o derece yüksektir ki birçok yerlerinde ahalisinin yüzde doksanı okumak yazmak bilir. Medenî memleketlerde okumak yazmak bilir tabiri bu malûmâtı (ecnebî lisanı, co ğrafya, hendese, tarih, hesap, cebir, kimya…) biliyor manasında kullanılır. Buralarda kadınlar da erkekler gibi tahsil ve terbiye görürler ve içlerinden milletin birinci sınıf kâtip, şâir ve âlimleri çıkar. Bazı yerlerde muallimlerin yarısından fazlası kadındır”140 demektedir.

139 Namık Kemal, İbret , No: 16, 4 Temmuz 1872, 27 Rebiu’l-ahir 1289, s. 3. 140 Musa Çadırcı , Namık Kemal'in Sosyal ve Ekonomik Görü şleri , Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Co ğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, s. 45.

71 Ali Suavi de e ğitimin önemi üzerinde duran Yeni Osmanlılardandır. O, bilgiyi yani marifeti tüm iyilik ve güzelliklerin kayna ğı olarak dü şünmektedir.

Toplumun iyili ğini ve esenli ğini istemek bilgiyi ve onu aktaran sistemi istemektir.

Bunu o şöyle dile getirmektedir: “Hep iyilikler ilim ve marifetten do ğar. Biz ki mem âlik-i Osmaniyenin iyili ğini isteriz. Demek ki iyiliklerin kayna ğı olan ilim ve marifeti isteriz. İlim ve marifetin topluma aktarılması ise e ğitimle gerçekle şir.”141 demektedir.

Ziya Pa şa, e ğitim konusundaki görü şlerini açıkladı ğı ‘Defter-i Amal’ adlı eserinde e ğitimin önemi hakkında şunları ifade eder: “yeryüzünde tüm medeni milletler bir ilerleme seli önüne dü şmü şler ve akıp giderken biz bu selin kar şısında gerilip dayanabilecek miyiz? Ona göre Osmanlılar e ğitime çok önem vermelidirler.

Toplumun e ğitim anlayı şı buna uygun mudur? Çocu ğun ölümü ile malının yok olmasından birini tercih durumunda kalan herkes malın elden çıkmasını ister, fakat tuhaf de ğil midir ki çocu ğa bu sevgi gösterisi yalnızca ölüm kar şısında çıkıyor da o sa ğken mutlu ya şaması dü şünülmüyor? Terbiye görmemi ş olmak, korkulmakta

ölümden a şağı mıdır? Bunu dü şünen anne baba pek azdır. İş te felaketlerimizin kayna ğı budur. Çocuklu ğumuzun nasıl ellerde büyüdü ğüne bir bakalım: Çerkez da ğlarından gelmi ş, ömründe insaniyete dair bir söz i şitmemi ş dâyelerimiz

(dadılarımız), Anadolu’dan kaçmı ş âdâbın (terbiyenin) a’sını görmemi ş lalalarımız bize ne türlü edep ve ahlak talim edebilirler? Bizde en mühim iki memuriyet yahut vazîfe-i insaniyet vardır ki bile bile en kabiliyetsizlere verilir: Biri çocuk lalalı ğı, di ğeri kaza müdürlü ğü.” 142

141 Ali Suavi, Mesail-i Müteferrika, İlan, Kamusu’l-Ulum ve’l-Maarif , S. 2, s. 1273, Naklen; İsmail Do ğan, Tanzimatın İki Ucu Münif Pa şa ve Ali Suavi , İz Yayıncılık, İstanbul 1991, s. 318. 142 Yahya Akyüz, Türk E ğitim Tarihi, Pegem A Yayınları, Ankara 2008, s. 198.

72 Yeni Osmanlılar devletin içine dü ştü ğü durumdan kurtulabilmesi için birçok

çözüm önerileri ileri sürmü şlerdir. Onlar, üzerinde durmu ş oldukları problemlerin temelinde e ğitimin var oldu ğunu ve devletin e ğitim politikasının, e ğitim anlayı şının ve e ğitim metodunun de ğişmesi halinde içerisinde bulunulan sıkıntıların da büyük

ölçüde giderilece ğini savunmu şlardır.

Yeni Osmanlılar, eğitimin sistemle ştirilmesi konusunda yeterli gayretin gösterilmedi ğini dile getirilmektedir. Ali Suavi’ye göre içinde bulunulan ça ğ, eğitimin devlet düzeyinde ele alınmasını gerekli kılan bir ça ğdır. Ne var ki devlet, bunun için gerekli şartları yerine getirememektedir. Buna ra ğmen e ğitimde görülen bazı geli şmeler milletin fevkalade himmeti iledir. 143

Tanzimat döneminde Osmanlılık ideolojisini savunan Mustafa Fazıl Pa şa, devletin içinde bulundu ğu durumun e ğitimin etkili olmasına engel te şkil etti ğini dü şünmektedir. Tanzimat fermanıyla Osmanlı devleti içerisinde ya şayan gayrimüslimlere daha fazla hareket serbestîsi verilirken Müslümanların bu durumdan mahrum bırakılmalarının onlara e ğitim açısında da engel te şkil etti ğini vurgulamaktadır. Bu ba ğlamda memleketi içine dü ştü ğü durumdan kurtaracak nesillerin yeti şece ği e ğitim kurumları üzerine ele ştirilerini devam ettiren Mustafa

Fazıl Pa şa hürriyete ve hukuka vurgu yaparak esaret altında bir milletin ilim

öğrenmeye ra ğbet etmeyece ğini ve e ğer bir milletin hukuku sa ğlam bir güvence verirse bundan yararlanmak için bilgi sahibi olmak yükselmek için çalı şaca ğını dile getirmektedir.

Mustafa Fazıl Pa şa, “Hünkârım ya bombo ş kalacak ya da aylak, tembel be ş on

çocuktan ba şkasının devam etmeyece ği okulları tesis etmek ve ço ğaltmak tedbiri

143 Ali Suavi, Le Mukhbir , “Maârif”, Londra 1868, S. 24, s. 1, Naklen; Do ğan, s. 318.

73 imparatorlu ğunuzda ilmi yaymaya yeterli olaca ğını zannetmeyiniz. Milletlerin ilk

öğreticisi ve di ğerlerinin yaratıcısı ve di ğerlerinin yerini tutmayan şey hürriyettir.

Esaret altında olan bir millet ilme ra ğbet etmez. Ne zaman bir milletin hukuku sa ğlam teminat altına alınmı ş olursa bundan faydalanmak için bilgi sahibi olmaya ve yükselmeye çalı şır. Cehalet ve esaret içinde olan milletler hem alçak hem de hain olurlar. Milletler, padi şahım maddeten de hürriyetle ya şarlar. Her nerede hukuka riayet olunmazsa orada yiyecek ekmek bulamayacak dereceye kadar dü şülür.” 144 demektedir.

Tanzimat döneminde Osmanlının azınlık haklarını geni şletmesinin yanında onların denetlenmemesi, bu sebepten dolayı da azınlıkların açmı ş oldu ğu okullarda milliyetçilik propagandası yapılmasının devlet tarafından ilgisizlikle kar şılanması,

Yeni Osmanlılar tarafından ele ştirilmi ştir.

Batıla şmanın kültür ve e ğitim boyutunda yer alan ve adı genellikle siyasi ili şki ve mücadeleler içinde geçen Ali Suavi, devletin azınlık okullarını denetlemesiyle hem milliyetçilik akımının etkisinin azalaca ğını hem de Osmanlı topraklarında yapılan bütün e ğitimin devlet kontrolünde olaca ğını savunmaktadır.

Ali Suavi Osmanlı İmparatorlu ğunda bulunan yabancı azınlıkların e ğitimine dikkat etmekte, “Milel-i gayr-i Müslime” dedi ği azınlıkların süregelen denetimsiz eğitimi konusunda hükümetlerin denetimsizli ğini özellikle vurgulamaktadır. Ona göre Sadrazam Ali Pa şa’nın 1284 Girit isyanının sebeplerini içeren layihasında dile getirdi ği sakıncalar güncelli ğini korumaktadır. Söz konusu layihada Atina’dan

144 Bilgegil, s. 21.

74 gönderilen ö ğretmenlerin azınlıklara tanınan serbestiden istifade ile “Yunan dü şüncesine sempatizan meydana getirmi ş” 145 oldukları vurgulanmaktadır.

Hıristiyanların cemaat olarak kurup i şlettikleri okulların devletin kontrolünde olmadıkları görü şünde olan Ali Suavi, ülkeye zararlı olacak fikirlerin söz konusu okullarda ye şertildi ğine dair endi şelerini belirtir. 146 Bu vesile ile gündeme getirilen bir di ğer önemli nokta da şudur: İmparatorlukta cemaatler arasında bir e ğitim sava şı vardır. Herkes her ulus kendi yolunu çizmi ş, e ğitim ve bilimde terakki etmektedir.

Eğitimci Ali Suavi, “ İslam karde şlerine” şunu hatırlatmaktadır ki, bu uluslardan ancak biri ileri geçecektir. Özetle kazançlı çıkacak olan daha çok çalı şan, e ğitim ve bilimde daha ileri giden taraf olacaktır. 147 Ali Suavi, Müslümanların terakkiyi daha

çok hak ettiklerini dü şünmekte ve Müslümanlara daha çok çalı şarak ilerlemelerini salık vermektedir.

Ziya Pa şa, Müslüman Osmanlı çocuklarının zekâ ve fetanetçe geri olmadı ğını ancak e ğitim sisteminin yetersiz oldu ğunu gündeme getirerek bu sistem ıslah edilmeye kalkı şıldı ğında da ba şka bir probleme i şaret ederek 148 kimi çocuklara “elif bâ okutmayıp Frenkçe okutacaklarmı ş” kimisi de “öyle de ğil Kuran’ı kaldıracaklarmı ş ve herkesi kâfir edeceklermi ş” demeye ba şlayacaklarını hatırlatarak de ğişimin önündeki engellere i şaret etmektedir. Bunların hiçbirine kulak asmadan millet-i İslamiyye için ölüm kalım meselesi olan bu konuda gerekenin yapılması gerekti ğini belirtmektedir. Aksi takdirde birkaç imansızın laklakasına bakarak milletin gelece ğini köreltmenin en büyük ihanet olaca ğını söylemektedir.

145 Do ğan, s. 324. 146 Ulum Gazetesi , “Maarif-i Umumiye” No: 7, s. 404–411, Naklen; Çelik, s. 128. 147 Do ğan, s. 324. 148 Hürriyet , İlân-ı Mahsus, No:54, Juillet 1869, s. 5, Naklen; Arabacı, s. 150.

75 Ziya Pa şa’ya göre de e ğitim, toplumun ilerlemesi ve medenile şmesi için ilk

şarttır. Hatta o daha ileriye giderek e ğitimi toplumun yeni ba ştan kurulması için tek

çare olarak görmü ştür. Ayrıca Ziya Pa şa, Roussaeu’nun pedagojik romanı olan

‘Emile’nin bizde ilk çeviricisidir. O esas itibariyle Fransız aydınlanma hareketinin insan ve toplum hakkındaki fikirlerinden etkilenmi ştir. Pa şa, Rousseau gibi her ne kadar insano ğlunun mutlak surette iyi oldu ğu kanaatinde de ğilse de e ğitimin hayattaki e şsiz rolüne inanmı ştır. Dolayısıyla Ziya Pa şa, yapmı ş oldu ğu çeviriyle

ça ğda ş Batı e ğitiminin Türk e ğitimine katkı sa ğlamasını amaçlamı ştır.

Ziya Pa şa e ğitim konusuna devlette almı ş oldu ğu görevlerdeki uygulamalarıyla da önem verdi ğini göstermi ştir. Ziya Pa şa, Kıbrıs ve Amasya

Mutasarrıflıklarında Konya ve Adana Valiliklerinde bulundu ğu sıralarda mevcut okulları ıslah etmi ş, yenilerini açmı ştır. Bunlara liyakatli ö ğretmen ve di ğer personeli temin için hususi kurslar düzenlemi ştir. Okulların mali kayna ğı hususunda Adana’da takip edilen usulün di ğer vilayetlerde de yaygınla ştırılması için Sultan II.

Abdülhamit’in irade çıkarmasına vesile olmu ştur. 149

Yeni Osmanlılar akımının temsilcileri olan Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya

Pa şa gibi aydınlar devletin içinde bulundu ğu durumdan kurtulabilmesinin temel

şartının e ğitim oldu ğunu ve e ğitimin yaygınla ştırılarak ancak terakki sa ğlanabilece ğini ifade etmi şlerdir. Uygulamalarında da e ğitime verdikleri önemi gösteren Yeni Osmanlılar akımı temsilcileri e ğitimi toplumun ilerlemesi için temel

şart olarak görmü şlerdir.

Yeni Osmanlılar, dönemin e ğitim kurumlarının ıslahı için de birtakım fikirler ileri sürmü şlerdir. Onlara göre Osmanlı devletinde e ğitimin ilerlemesi için önemli

149 Bilgegil, s. 457.

76 olan e ğitim kurumlarının çoklu ğu de ğil, bu kurumlardaki verilen e ğitimin mahiyetidir. Bireyin e ğitimi için tek ba şına herhangi bir a şamanın de ğil, en ba şından sonuna kadar e ğitimin bir bütün olarak her bir a şamasının önemli oldu ğu dü şüncesindedirler.

Dönemdeki fen ilimlerinin sakıncalı oldu ğu yönündeki dü şünceye Yeni

Osmanlılar kar şı çıkmaktadırlar. Onların savundu ğu görü şe göre hem bireyin hem de toplumun ilerleyebilmesi için e ğitim sisteminde dini ilimlerin yanında Avrupa’da da

önem verilen fen ilimlerine yer verilmesi gereklidir. Bu konuda Ali Suavi, Avrupa’ya gitmeden önce Muhbir ’de yazdı ğı bazı yazılarda fen bilimlerinin “cüziyyat” kabul edilerek medreselerden kısmen veya tamamen kaldırılmasına tepki göstermi ştir. 150

Önce el-Cevaib gazetesinde yayınlanan daha sonra tercüme edilerek Muhbir ’de yayınlanan yazısında 151 Suavi ilimleri bedene ve ruha hitap eden ilimler olarak ikiye ayırır. Söz konusu yazısında insanın maddi ihtiyaçlarını: sa ğlık, yeme-içme, barınma ve savunma olarak tespit etmi ş; bu ihtiyaçların tıp, siyaset ve sanayi ilimleri sayesinde kar şılanabilece ğini belirtmi ştir. “Dinin nizamı dünyanın nizamıyladır” diyen Suavi, din ilimleriyle fen ilimlerinin mutlaka beraber tahsil edilmesi gerekti ği inancındadır.

İstanbul Muhbir ’indeki “Lüzumlu Olan İlimler” 152 ba şlıklı makalede matematik, geometri, co ğrafya ve tarih gibi ilimlerin herkes tarafından bilinmesi gerekti ği vurgulanmı ştır. Aynı yazıda bir devletin ya şaması için şu ilimlere ihtiyaç oldu ğu beyan edilmiştir: Ekonomi, hukuk, harp ilmi, denizcilik, diplomasi, metalurji, kimya, tıp, hidrografi, ta şımacılık, ziraat, biyoloji, matematik, tercüme. Di ğer

150 Ali Suavi, Muhbir , No: 8, 27 Ocak 1867, 21 Ramazan 1283, s. 2. 151 Ali Suavi, Muhbir , No: 25, 28 Şubat 1867, 23 Şevval 1283, s. 1–4. 152 Ali Suavi, Muhbir, No: 28, 4 Mart 1867, 27 Şevval 1283, s. 2.

77 taraftan Sarıklı- Fesli kavgasının esassız ve yersiz oldu ğu kanaatinde olan Suavi,

Gerekçe olarak da İslam dininin Hıristiyanlık gibi fen ilimlerine kar şı olmayıp bilakis te şvik etmesini gösterir.

İslam dininin fen ilimlerine kar şı olmadı ğı konusunda Namık Kemal ve Ali

Suavi aynı görü şü savunmaktadır. İslamiyet fen ilimlerine kar şı de ğildir diyen Ali

Suavi, medreselilerin fen derslerine gösterdikleri ilgiyi örneklendirmektedir.

Ali Suavi Filibe’de iken geometri, tabiat bilgisi, astronomi ve matematik

öğretti ğini ve medreselerden akın akın talebelerin dersini dinlemeye geldiklerini söyler. Ayrıca Dervi ş Pa şanın İstanbul’da verdi ği Fen derslerine medreselilerin gösterdikleri a şırı ilginin de medreselerin Fen ilimlerine kar şı olmadıklarının birer göstergesi oldu ğunu belirtir. 153

O, İbret gazetesinde yayınladı ğı bir yazısında Batıdaki e ğitimin durumunu

şöyle ifade etmektedir. “Avrupa’nın Amerika’nın birçok yerlerinde tahsil cebirdir.

Fakat şu da malum olmalı ki cebri tahsil kaidesini kabul eden yerlerin ekserisinde evladını tahsile sevk etmek için bir adamı icbâr etmeye binde bir kere dahi lüzum görülmüyor. Ekserisinin masârif-i beytiyesi için tuttu ğu defterlere bakılırsa yemek, içmek, gezmek, oturmak gibi ihtiyaca sarf etti ği para ne kadar ise gazete, kitap, mektep masrafı da hemen o kadar ve belki ondan ziyadedir. Öyle babaların öyle anaların evladı ise mektebe o kadar gayretli o kadar malumâtlı giderler ki hallerine bakılsa hevesli tahsili pederlerinin hande-i iltifatından ö ğrenmi ş ve lezzeti irfanı maderlerinin pistanı şefkatinden almı ş zannolunur. Avrupa’da köyler kasabalar görülür ki mekteplerinin der tertip namelerinde elifba, hat, imla, co ğrafyay-ı vatan,

153 Çelik, s. 128.

78 tarih-i vatan, âmal-ı erbaâyı hesap gibi mukaddemât dâhil bulunmaz çünkü be şer altı şar ya şındaki çocuklar dahi bunları mektepte okumaya muhtaç olmuyor.” 154

Namık Kemal, Avrupa’da kaldı ğı zaman diliminde Avrupa’yı inceleme imkânı elde etmi ş ve oradaki e ğitimin düzeyinin çevredeki hemen her şeyde görülebilece ğini, “Avrupa’da maârifin mertebe-i terakkisini üstümüze giydi ğimiz elbise, kullandı ğımız saat, yazı yazdı ğımız kâ ğıt, denizde gezdi ğimiz vapurlar, karada bindi ğimiz tramvaylar, demiryolları bilbedâhe gösteriyor. Bundan ba şka gazetelerde kitaplarda buna dair daima pek çok mebâhis görülüyor.” 155 diyerek ifade etmi ştir.

Ali Suavi’ye göre ise Batı’dan yararlanmak ve Batı’yı örnek almak için de kendi memleketinin e ğitim ve kültürünü iyi bilmek gerekmektedir. Bu gerçekli ğin

Batı’da tahsil görenle, tahsilini tamamlayarak ülkesine dönenler açısından olmak

üzere iki boyutu vardır. Bir kere “kendi memleketinin lisân-ı maârifine dair şeyi okumamı ş adamlar Fransızca ö ğrenmekle memleketine ne fayda yapabilirlermi ş?” 156

Bunlardan öyleleri vardır ki, “ço ğunlu ğu memleketin de ğil lisânını ve ulûmunu bilmek, Türkçeyi do ğru okumaktan acizdirler.” 157

Öte yandan bu engeli a şarak bir şeyler ö ğrenenler ise halkına ve insanına yabancıla şırlar. “İnsanın topluma yabancıla şması kategorisi nedeniyle yabancıla şma olgusu” konusu aydından beklenen de ğildir. Batı’dan bir şeyler ö ğrenmekten, ilim ve marifet sahibi olmaktan amaç; Osmanlıya hizmet etmektir. Kendi toplumuna yabancıla şanlar bu hizmeti nasıl yaparlar? O halde aydının topluma götürece ği

154 Namık Kemal, İbret , No: 16, 4 Temmuz 1872, 27 Rebiu’l-Ahir 1289, s. 2. 155 Namık Kemal, İbret , No: 16, 4 Temmuz 1872, 27 Rebiu’l-ahir 1289. 156 Ali Suavi, Avrupa İtirazı, Me şihat Ulum , S 19, s. 1190, Naklen; Do ğan, s. 300. 157 Ali Suavi, Avrupa İtirazı, Me şihat Ulum , S 19, s. 1190, Naklen; Do ğan, s. 301.

79 hizmette aranan temel ko şul, öncelikle onun, toplumunu kendi sosyal gerçekliği içinde dikkate alması gere ğidir. 158 Dolayısıyla bir bireyin önce kendi toplumunu ve bu toplumun kültürünü, geleneklerini, tarihini tanıması gerekmektedir. Sonra di ğer toplumlara ait bilgiler ö ğrenilmeli ki aydın olarak yeti şen insanların içinde büyüdü ğü topluma yabancıla şmadan ona hizmet edebilsin görü şü savunulmaktadır.

3.1. MEKTEPLER

Osmanlı İmparatorlu ğu’nun kurulu şundan beri hemen hemen her köy ve mahallede bir tane mevcut olan sıbyan mektepleri, Tanzimat’ın ba şlarında en yaygın eğitim kurumu olarak göze çarpmı ştır. Tanzimat döneminde her ne kadar bazı

ıslahatlar yapılsa da sıbyan mektepleri ö ğretim seviyesi bakımından yetersiz kalmı şlardır.159

Sıbyan mekteplerinin iyile ştirilmesine çalı şılmı ş bu konuda ıstılahlar yapılmı ştır. Bu yenilik giri şimleri Tanzimat Devrinde, 1845 yılında Sultan

Abdülmecid tarafından ba şlatılmı ştır. Bu tarihte yayınlanan hatt-ı hümayûnda

Tanzimat’ın genel siyasetine uygun olarak cehaletin kaldırılması ve kamu terbiyesinin sa ğlanması istenmi ştir. 160

Tanzimat dönemi özelde sıbyan mektepleri genelde de bütün e ğitim müesseselerinin düzene koyma giri şimi Maarif-i Umumiye Nizamnamesiyle

158 Do ğan, s. 358. 159 Cahit Yalçın Bilim, Tanzimat Devri Türk E ğitiminde Ça ğda şla şma , Anadolu Yayınevi, Eski şehir 1984, s. 36. 160 Ekmeleddin İhsano ğlu, “Osmanlı E ğitim ve Bilim Kurumları”, Osmanlı Medeniyeti Tarihi , Feza Yayınları, İstanbul 1999, C. 1, s. 304.

80 gerçekle ştirilmi ştir. Nizmanamede sıbyan mektepleriyle ilgili olarak özetle şu bilgilere yer verilmektedir: Her mahalle ve köyde bir sıbyan mektebi açılacak,

öğretmenler nizamnameye göre belirlenecek, sıbyan mekteplerinin program süresi dört yıl olacak… şekilde belirlenmi ştir. 161

Yeni Osmanlılar akımı temsilcileri de sıbyan mekteplerinin ıslahı konusundaki fikirlerini yayınlamı ş oldukları gazetelerde ifade etmi şlerdir. Ali

Suavi’ye göre maarifin mebdei Sıbyan mektepleridir. “Eğer bunlar yoluna girerse ol vakt herkes maarifin ne demek oldu ğunu ve ne için tahsil olunaca ğını, ibtida-i ne şetinden anlamaya ba şlar.”162 “Maarif-i Umumiye” ba şlıklı yazısında Rü ştiyeler,

İdadiyeler, Mekteb-i Tıbbiye, Harbiye ve Mekteb-i Maarifler hakkındaki görü şlerini de açıklayan Ali Suavi, bu okulların kurulu şunu varlı ğını bazı endi şelerle beraber onaylar. Yazısında bu okulların ders kitabı, hoca temini, müfredat gibi meseleleri

üzerinde durur. 163

Yeni Osmanlılar, dönemdeki mekteplerdeki eğitimin mahiyetinin yetersizli ği

üzerinde durdukları yazılarında Osmanlı e ğitim sisteminde yeti şmi ş bir bireyle

Avrupa’daki insanların aldı ğı eğitimi kar şıla ştırmaktadırlar. Namık Kemal, bu konuda “Amerika’nın Avrupa’nın bir hayli yerlerinde halkın lâalakal yüzde doksanı kadarı okumak yazmak bildi ği daima i şitilen daima gazetelerde kitaplarda görülen hallerdendir. Fakat şurası dahi bilinmek lazım gelir ki o yerlerin ekserisinde

“okumak” yalnız bir soka ğın adını okumak ve “yazmak” yalnız adını yazmaktan ibaret de ğildir. Oraların âdi gemicisine, hamalına varıncaya kadar okumak yazmak

161 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, Madde 3–16, Naklen; Mehmet Kına, Tanzimat Döneminde Eğitimde Ça ğda şla şma Hamlesi ve Ö ğretmen Yeti ştirme Sistemi, Eski şehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Eski şehir 2006, s. 38-39. 162 Ali Suavi, Muhbir , No:8, 27 Ocak 1867, 21 Ramazan 1283, s. 2. 163 Ali Suavi, Muhbir , No: 8, 27 Ocak 1867, 21 Ramazan 1283, s. 2.

81 bilir, denilen adamların cümlesi mesâil-i dînîyyesinin kavâid-i umûmiyyesine vakıftırlar. Bazı fünûnu mahsus olan şeyler müstesna olmak üzere her okudu ğunu layıkıyla anlayacak ve her dü şündü ğünü imlasıyla yazacak kadar lisan bilirler. Bir veya daha ziyade ecnebi lisânı anlar, söyler, okur, yazarlar. Co ğrafyanın, tarihin, hesabın, cebirin, hendesenin, hikmetin, kimyanın, heyetin, tarih-i tabiinin mukaddemâtını okumu şlardır. 164 ” demektedir.

Sıbyan mektepleri konusunda gerek devletin giri şimleri gerekse dönemin aydınlarının ifade ettikleri görü şler bu mekteplerden beklenen verimin elde edilmesi konusunda etkili olmamı ştır. Sıbyan mektepleri memleketin her yanında açılmı ş ancak temel bir e ğitim verme konusunda yeterli olamamı ştır. Namık Kemal mektepler için yapılan ıstılahların ba şarılı olamamasını yazımızın müsait olmamasına ba ğlayanları ele ştirmektedir.

Namık Kemal’e göre bu konuda Sıbyan mekteplerinde yapılan tecrübelerin beklenen neticeyi vermeyi şindeki hakiki sebep, alınan tedbirlerin ve yapılan teceddütlerin ihtiyaca tevafuk etmemesidir. Yoksa bazılarının iddia ettikleri gibi dilimizi ö ğrenmek için yazımızın müsait olmamasında de ğildir. Yazımız maarifin ne şrine ve inki şafına katiyen bir mânia te şkil etmez. Namık Kemal’e göre lisanımızda harflerin tebdiline lüzum olmadı ğı gibi bu mahzurludur da. Vakıa yazıda harflerimizin muayyen nispette bazı güçlükler ihdas etti ği inkâr olunamaz. Fakat ilimlerin mebâdisini ö ğrenmekle sarf edilecek mesai ve yapılacak mümarese okuyup yazmayı elde edecek imkânı vermektedir ki bu keyfiyet tecrübe ile sabittir.

Binaenaleyh harflerin de ğiştirilmesine lüzum yoktur. 165

164 Namık Kemal, Makalat-ı Siyasiye ve Edebiye , İstanbul 1327, s. 350. 165 Namık Kemal, Makalat-ı Siyasiye ve Edebiye , s. 389–391.

82 Namık Kemal, ilerlemenin ancak anadilde e ğitimle yani ilmin ciddi anlamda kavranmasıyla olaca ğını ve bu nedenle e ğitim dilinin Türkçe olması gerekti ğini savunur. Ayrıca ilmen ilerlemek için di ğer dillerdeki bilimsel eserleri okumamız gerekmektedir. Gerçek anlamda bir terakki arzulanıyorsa bazı memurların en az bir yabancı dil bilmesi gerekti ğini de ifade etmektedir. 166

Tanzimat döneminde sıbyan mekteplerinden sonra bir üst kademe olarak dü şünülen rü ştiyeler kurulmu ştur. Ancak bu okullar ortaö ğretimin en alt düzeyi olarak örgütlenmi ştir. Bu dönemde 425 rü ştiye açılmasına ra ğmen, 35 milyon nüfuslu bir ülkenin ihtiyacına yeterli gelmemi ştir. Ancak bu eğitim kurumları ile

Tanzimat’tan önce %5 olan e ğitim alan ki şi oranı çok daha yükseklere çıkmı ştır.

1859’da Sultanahmet’te ilk kız rü ştiyesi açılmı ştır. Kız çocuklarının mektebe devamını sa ğlamak için erkekler kadar onların da okuma ve yazma ihtiyaçları oldu ğu yayın organlarıyla sürekli anlatılmaya çalı şılmı ştır.

İlkokul ve ortaokullardan sonra onların programlarının devamı niteli ğinde, idadiler (Liseler) açılmaya ba şlanmı ştır. Programları ve yapısı ile e ğitim veren idadîlerden sonra sultanîlerin ilk örnekleri olan Galatasaray Sultanîsi (1868) ve

Darü’ ş-şafaka (1873) açılmı ştır. 167

Namık Kemal, hürriyet fikrini ilk defa felsefi denebilecek bir tarzda insana ait tabi haklarla temellendirmektedir. O, insan hakları arasında bugünkü ifadesiyle demokratik e ğitim hakkı/e ğitimde imkân ve fırsat eşitli ği olarak de ğerlendirilebilecek “hürriyet-i mekâtip” hakkını da saymakla Fransız ihtilalinin getirdiği fikirleri İmparatorlukta maârif alanında da geni şletmi ştir. Hatta o mekteplerden, Batı’da yeni yeni do ğmaya ba şlayan vatanda şlık e ğitimi görü şü

166 Namık Kemal, Makalat-ı Siyasiye ve Edebiye , s. 400. 167 Sakao ğlu, s. 78–79.

83 yönünde, medreselerin yapmadı ğı siyasi bir rol de beklemi ştir. Aynı zamanda

Tanzimat ideolojisine uygun olan bu görü şüne göre çe şitli mezhep ve ırklardan

çocuklar aynı okullarda yeti ştirilirlerse zamanla memleketteki halklar “Osmanlılık” ideali etrafında kaynaşabileceklerdir dü şüncesini savunmu ştur. Nitekim 1868 yılında açılan Mekteb-i Sultaninin kurulmasında takip edilen amaçlardan biri de söz konusu

“Osmanlılık” idealidir. 168

Mekteb-i Sultânî (Galatasaray Lisesi)

Galatasaray Lisesi, kurulu ş amacı ve Türk e ğitimi içerisinde yeri itibariyle

önemli bir ö ğretim kurumudur. Mekteb-i Sultani adıyla 1868’de açılan Galatasaray

Lisesi bizde Batı örne ğinde kurulan ilk lisedir. Dahası modern e ğitimi temsil eden lise mefhumunu Türkiye’ye bu müessese tanıtmı ştır. Bu yüzdendir ki Osmanlıya modern ö ğretimin Galatasaray Lisesi ile girdi ği kabul edilmektedir.

Lisenin bir di ğer önemli yanı da 8 Şubat 1285- 19 Zilkade 1286 (1870) Pazar günü sadrazam ve bütün nazırların bulundu ğu bir törenle açılan Daru’l Fünunun çok kısa bir süre sonra hicri 1288 (1871) senesi sonlarına do ğru kapanmasıyla ülkede

üniversite bo şlu ğunu doldurmaya aday bir ö ğretim kurumu görüntüsüne sahip olmasındandır. 169

Laik e ğitim yoluyla Osmanlılık ideolojisini te şvik eden Fransız hükümetinin tavsiyesiyle 1867’de Fransız E ğitim Bakanı Victor Duruy’ye Osmanlı e ğitim kurumlarının sistemle ştirilmesi için bir proje hazırlatılmı ştır. Duruy’nin projesinin tavsiye etti ği giri şimlerin ba şlıcaları dinler ve milliyetler arası ortaö ğretim okulları

168 Osman Kafadar, Türk E ğitim Dü şüncesinde Batılıla şma , Vadi Yayınları, Ankara 1997, s. 168–169. 169 Do ğan, s. 329.

84 açılması, fen, tarih, hukuk, idare okutacak bir üniversite kurulması, genel kitaplıklar açılması olmu ştur. Kabul edilen bu projeye dayanılarak 1869’da Maarif-i Umumiye

Nizamnamesi yapılmı ştır. Galatasaray Lisesi de bunun bir ürünüdür. Böylece modern anlamda bir e ğitim kurulu şunun temelleri ilk kez atılmı ştır.170

Galatasaray lisesinin açılı şı e ğitim yoluyla Osmanlılık ideolojisinin uygulanma alanına sürülmesi olmakla birlikte Daru’l-Fünûnun ba şarısızlı ğı kar şısında daha da ileriye giderek batılıla şma akımının da belli bir biçimde ileri sürülmesini i şaret etmi ştir. 171

Tanzimat’ın Osmanlılık ideolojisinin pratikteki bir yansıması olan Mekteb-i

Sultani, milletlerarası e şitli ğin uygulandı ğı bir yer olarak dü şünülmü ştür. Bu okul sayesinde de ğişik milletlerden gelecek ö ğrenciler burada kaynaşacak, Osmanlı bütünlü ğünün ideolojisini üreteceklerdi. Ancak kaynaklarda belirtildi ğine göre

Sultani bu dü şüncelerden çok farklı bir yolda geli şme göstererek; Türkler arasında

Osmanlı toplumundan kopuk, Fransız kültürü etkisinde kalmı ş, Batı’nın dı ş görünü şüne hayran bir aydınlar zümresi meydana getirmi ştir. Bulgar, Rum ve

Ermeniler için ise bunun tersine milli duyguların aşılandı ğı yer olmu ştur. 172

Okul, Fransız etkisinin altında kalmasından ve Fransızcaya fazla yer verilmesinden dolayı Osmanlı aydınlarınca da kimi zaman sert bir şekilde ele ştirilmi ştir. Namık Kemal, Galatasaray lisesinin kurulmasına ve verilen e ğitime

Fransa’nın karı şmasını ele ştirerek bu konudaki dü şüncelerini şu şekilde ifade etmektedir; “ne gariptir ki Bab-ı ali yaptı ğı Mekteb-i Sultani ile iftihar ediyor. Vüsat-

170 Berkes, s. 232. 171 Berkes, s. 234. 172 Derya Demirel, Osmanlı Devlet’inde Sultaniler ve İdadiler , On Dokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2007, s. 77.

85 ı arazi, kesret-i nüfusça dünyanın en birinci devletlerinden madut olan koca saltanat-ı

Osmaniyenin mekâtib-i resmiyyesinde ancak on iki, on üç bin çocuk var. Yine lisan-ı resmi, maârif davalarıyla etrafa velvele vermekten utanmaz. Hele Fransa sefiri mösyö Bouré’nin icbârıyla yapılmı ş bir mekteb-i şûrâyı devletin kendi eseri mârifeti gibi müftehirâne mazbatasına dercetmesi kahkaha-i isti ğrabe şayan olan mevaddandır.” 173

Yine Fransız etkisinden rahatsızlık duyan bir di ğer isim ise Ali Suavi’dir. Ali

Suavi, Londra’da çıkardı ğı Muhbir Gazetesi’nin 20 Mayıs 1868 tarihli sayısında 174

Mekteb-i Sultani’nin Fransız nüfuzunun artmasına neden olaca ğından bahsederek

şunları söylemektedir:

“Bâbıâli bir mektep yaptı. Anda yalnız Fransız lisanı üzere tahsil edilmesini

şart ko ştu ve o mektebi Fransız sefirinin nezâret-i müstakıllesi altına verdi. Bunu görünce Yunan dahi yalnız Yunan lisanı üzere tahsil olunmak şartıyla İstanbul’da ve memâlik-i Osmâniyede mektepler istedi. Ba’dehû Rus yalnız Rus lisanı üzere mektep talep eyledi. Bab-ı Ali cânibinden Rusya’ya Fransız lisanı üzere mektep tesisinden muradımız maâriftir dendi ise de Rusya sefiri dedi ki ‘ Şark ihtilatı hukukunda dâhil olan devletler müsâvat üzere dâhildir ki birine verilen imtiyaz di ğerinden diri ğ tutulmayacaktır. Fransa lisânına husûsan nezaretine tahsis ederek Osmanlı mektebi açtınız. Bu ise şarkta Fransız tefevvukunu di ğer devlet nüfuzlarına tercih etmek demektir. Binâberin bu imtiyazı her birimiz talepte haklıyız” demektedir.

Yeni Osmanlılara mensup Ali Suavi, Namık Kemal gibi aydınlar Mekteb-i

Sultani’nin Osmanlı devletinde ayrılıkçı dü şüncelerin yayılmasına zemin hazırladı ğı

173 İhsan Sungu, “Tanzimat ve Yeni Osmanlılar”, Tanzimat II, MEB Yayınları, İstanbul 1999, s. 842. Hürriyet, No 56, 19 Safer, 1286 (13Mayıs 1869) 174 Demirel, s. 25.

86 görü şündedirler. Onlara göre devletin yeniden kalkınabilmesi için Osmanlı sınırları içerisinde ya şayan herkesin bir olması ve devletin de bu birle ştirici politikayı izlemesi gerekmektedir.

Ali Suavi, Sultan Abdülhamid’in şifahi emri ile 1 Şubat 1877 tarihinde

Avrupa’dan döndükten üç ay sonra Galatasaray Sultanisine müdür tayin edilir. 175

Suavi, göreve ba şladıktan sonra Sultana okulla ilgili sundu ğu bir raporda okulun adeta Bulgar, Rus, Ermeni ö ğrencilerin çiftli ği haline geldi ğini, parasız yatılı kontenjanların Türk askerlerine kur şun sıkan Bulgar gençlerine kullandırıldı ğını,

öğretmenlerin birço ğunun diplomasının bile olmadı ğını arz etmi ştir. Raporunda

ücretlerini vermeyenlerden özellikle Bulgarların hıyanetleri sebebiyle okuldan atıldıklarını ifade eden Suavi, raporunun sonunda Maarif Nezaretini padi şaha şikâyet eder. Rapora göre kendisinin yazılı ve şifahi hiçbir ba şvurusuna cevap verilmemi ş, yapaca ğı ıslahatla da ilgilenilmemi ştir. 176

İdari ve siyasi yönden çok büyük huzursuzluk içinde olan bu ö ğretim kurumunda akademik yapı da sa ğlıklı de ğildi. Suavi, böyle bir durumda devraldı ğı okuldaki sıkıntıları çözme konusunda sorumluluk hissetmi ş ve bazı ıslahatlara giri şmi ştir. Ali Suavi lisede mali, siyasi ve müfredat birtakım ıstılahtalar yapmı ştır.

Ali Suavi’nin Mekteb-i Sultani’de yapmı ş oldu ğu ıstılahatlara program açısından baktı ğımızda şunları söyleyebiliriz.

Suavi göreve geldi ğinde dersler düzensizdir. Be ş yılda kararla ştırılan dersler sekiz seneye uzatılmı ştır. Buna ra ğmen yine i şe yarayacak öğrenci çıkmamaktadır.

175 Çelik, s. 31. 176 Ba şbakanlık Devlet Ar şivi , Yıldız Esas Evraklı, Kısım 14, Zarf:26, Evrak:1274, Naklen; Çelik, s. 33.

87 Azınlık ülke ileri gelenlerinin çatı şma alanı haline gelen mektepte giderek azalan

öğrenci sayısı Suavi’nin müdürlü ğü ile yükselme göstermi ştir.

Suavi’nin e ğitim, bilgi ve tecrübesi okulun çehresini de ğiştirmek için ona cesaret vermi ştir. Program düzenleme giri şiminin en önemli boyutlarından birisi ve ba şlıcası ö ğretmenliktir. O, burada ö ğretmenlerde diploma şartı aramı ş, ö ğretmenlik formasyonu olmayan, hocalık etmesini bilmeyenleri diplomalı fakat az maa şlı

öğretmenlerle de ğiştirmeye çalı şmı ştır. Bu konuda e ğitim bakanlı ğına bir de layiha vermi ştir. Onun ö ğretmenlikle ilgili olarak şu sözleri bu durumu ifade etmektedir:

“Islah-ı tedris için ö ğretmenlerden diploma sual olunup hocalık etmesini bilmeyenler diplomalı ve daha az maa şlı muallimlerle mâh mukaddem Maarif Nezareti celilesine takdim eyledi ğim layiha mucibince kaide-i tedris tesis olunarak icraya müba şeret edildi.” 177

Mekteb-i Sultâni; “gayet mükemmel ve muntazam olmak ve hakikatte devlet ve milletin i şine yaramak şâyiasıyla kü şad-ı umûmun mucib-i mahzuziyeti olmu ş ve bundan büyük eserler görülmesine intizar edilmi şti.” 178 Özellikle bu okulun açılmasından amaç “memleketimizde ilerlemi ş olan fen ve hünerleri talim ve tahsil etmeye” ba ğlı olarak; “ fünun-ı maârife rüçhâniyet vermek lazım gelirken nasılsa emniyet verilmemi ş hatta altıncı ve yedinci denilen son sınıflarda hikmet-i tabiye ve kimya dersleri haftada yalnız bir kere ve fen dersleri yalnız altıncı sınıfta ve haftada bir defa idi.” 179

Suavi, okulun program ilkelerine aykırı olan bu uygulamaya bir son vermi ştir.

Ve o yıl programında söz konusu sınıflarda; “hikmet-i tabiye ve kimya haftada iki şer

177 Do ğan, s. 337. 178 Basiret S. 2239, s. 2, Naklen; Do ğan, s. 338. 179 Ali Suavi, Vakit “Müdürü Efendiye el-Maruz”, 20 Eylül 1877, S. 684, s. 3, Naklen; Do ğan, s. 338.

88 kere okunacak ve iki şer defa muallim-i sanilerle müzakere ve iade edilecek. Fen dersleri ise iki son senelerin ikisinde dahi okunacak, bu ziyadelerden fazla olarak mukaddimen mektepte okunmayan ilm-i heyet ve ilm-i nebatat ve istatistik ve i ştikak

(etimoloji) gibi fenler dahi ilave olunmu ştur.” 180

Büyük Osmanlı Birli ği kurma amacına yönelik olarak Müslim-Gayr-ı Müslim

çocukların kayna ştırılması ve batı tarzında yabancı dilde e ğitim verme gibi bir hedefi olan Galatasaray Sultanisinin programında ahlâk dersi adında bir derse de rastlanmamaktadır. 181

Ali Suavi, batı e ğitimine öncelik verirken geleneksel disiplinleri de ihmal etmemenin bilincinde olarak bir belirleme yapmaktadır: “ İş te bir taraftan Avrupa maarifine bu derecelerde rüçhaniyet verildi ği gibi bir taraftan da Osmanlıca, Arapça ve Farsça dersleri düzenli programlara konup teshilü’t-tasrif ve düsturca ve numune-i in şa ve safvetü’l-kelam ve adap ve sedad min ilm’ül-edep ve resail-i Erbaa ve

Sa’lebi’nin Letaifu’l maarif gibi faydalı kitaplar dahi tedrise verildi.” 182

Ali Suavi’nin Galatasaray lisesinde yaptı ğı de ğişikli ği Davison, okulun

İstanbul’un İslami atmosferine ta şınması olarak de ğerlendirir ki bu do ğrudur. Tabii ki bundan herkesten önce okulu kendi himayesinde kabul eden Fransız elçili ği rahatsız olmu ştur. Fransız ö ğretmenlerin ço ğunlukla görev yaptı ğı bu okuldan Suavi,

Fransız ö ğretmenleri de yetersizlik veya çe şitli sebeplerden dolayı okuldan atabiliyordu. Kısaca Suavi, okuldaki icraatları ile Rusları, Fransızları, Bulgarları,

Ermenileri ve kozmopolit yerli Müslümanları kar şısına almı ştır. Aynı zamanda

180 Ali Suavi, Vakit “Müdür Efendiye el-Maruz” S. 684, s. 3, Naklen; Doğan, s. 339. 181 Mehmet Gençcan, Tanzimat Dönemi Ahlak Ö ğretimi , Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2006, s. 58. 182 Ali Suavi, Vakit , “Müdür Efendiye …”, 20 Eylül 1877, S. 684, Naklen; Do ğan, s. 339.

89 Abdülhamid üzerinde çok kuvvetli nüfuzu olan İngiliz dı şişleri bakanı Layard da Ali

Suavi’nin görevden alınmasını istemi ştir. 183 Tanzimat döneminden günümüze etki etmesi bakımından Sultanilerin, özellikle Galatasaray Sultanisi’nin önemli bir yeri vardır. 184

3.2. MEDRSELER

Tanzimat dönemine gelinceye kadar Osmanlı örgün e ğitim sisteminde orta ve yüksek dereceli kurumlar olarak medreseler var olmuştur. Sadece Müslüman erkek

çocukların ö ğrenim görebildi ği bu kurumların programı ve ö ğretim anlayışı dini nitelikler ta şımı ştır. Medreselerin bu dönemdeki e ğitim fonksiyonu ya da amacı genel olarak hukuk, din ve e ğitim alanlarında görevlendirilecek personelin yeti ştirilmesi olarak ifade edilebilir. Tanzimat ile birlikte medreselerin, sözü edilen bu amaçlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekmi ştir. Öncelikle bu dönemden itibaren devletin hukuk sisteminde önemli de ğişiklikler olmu ş, Batı hukuku –özel hukuk dı şında– kabul edilerek, idari yapıda köklü reformlar yapılmı ştır. Böylesine köklü bir de ğişimin gerçekle ştirilmesi ve sürdürülmesi için de do ğal olarak, yeni bir eğitim sisteminin kurulması gerekmi ştir. Çünkü medrese, de ğiştirilmesine karar verilmi ş geleneksel yapının belki de en temel kurumlarından birisi durumunda bulunmu ştur. Onu en temel kurum yapan özellik, din görevlisi yeti ştirmesi de ğil, bunun çok daha ötesinde, devletin hukuki yapısını var eden ve ya şatan anlayı şın

183 Roderic H. Davison, Reform in The Otoman Empire , 1856–1878, Princepton 1963, s. 248, Naklen; Çelik, s. 36. 184 Gençcan, s. 59.

90 kayna ğı olmasıdır. Geleneksel hukuk yapısı de ğişti ği için, artık medresenin de yeniliklere ba ğlı olarak hukuki fonksiyonu sona ermi ş; ancak özel hukuk sahası bir süre daha gelenekselli ğini korumu ştur. Bütün bunlar, Osmanlı Devleti’nin idare, hukuk ve e ğitim anlayı şının temelden de ğişmesi, buna paralel olarak kurumlarının da yenilenmesinin gerekti ği anlamına gelmi ştir. Olu şturulan bu yapı içerisinde medresenin ö ğretim ve varlık amacı tamamen ortadan kalkmamı ş; ancak süreç içerisinde daralarak Cumhuriyetin ba şında son bulmu ştur.

Modern e ğitime geçi şin ba şlangıcı olan Tanzimat, aslında medresenin genel eğitim ve hukukçu yeti ştirme fonksiyonunda daralmaya neden olsa da di ğer taraftan,

özellikle din e ğitimi alanına yönelmesi hususunda yeni bir açılım imkânı sa ğlamı ştır.

Ne var ki Tanzimat’tan II. Me şrutiyete gelinceye kadarki döneme bakıldı ğında, medresenin bu konuda yeni bir açılım yapmaktan uzak kaldı ğı görülmektedir. Özel

Hukuk alanında görev yapacak hukukçuların (kadı-nâib) yeti ştirilmesi için yeni bir kurum olu şturulurken, genel medreselerin ıslahı konusunda neredeyse hiçbir faaliyet görülmemi ştir. 185

Tanzimat dönemi, uygulama açısından e ğitim ö ğretim konusunun öne alındı ğı bir dönem olarak kar şımıza çıkmaktadır. Tanzimat yöneticileri e ğitim alanına yönelik olan faaliyetlerini özellikle yeni okullar açarak ve bunların organizasyonlarını sa ğlayarak yerine getirmeye çalı şmı şlardır. Medreselerin ise gittikçe faaliyet alanları daralmı ş ve bu kurumlar ilmiye mensuplarını yeti ştirmeye devam etmi şlerdir. Medreseler me şihat makamına ba ğlı, ders vekâletinin denetiminde günümüzde din görevlisi olarak adlandırılabilecek olan müftü, vaiz, hatip, imam, müezzin, me şihat te şkilatının merkez personeli ile birlikte medreselere

185 Zeki Salih Zengin, “Medreseden Mektebe Geçi ş Sürecinde Din E ğitimi”, DEM Dergi , İstanbul 2007, Yıl I, S. III, s. 37.

91 müderris, iptidailere ö ğretmen, şerî mahkemelere kadı ve kısmen vakıflara hizmet eden çe şitli görevlileri yeti ştiriyordu. Daha sonra muallimhane-i nüvvabın açılmasıyla medreselerin kadı yeti ştirme fonksiyonları da sona ermi ştir. Artık II.

Me şrutiyete do ğru medreselerin ba şta gelen görevleri, müderrislerle birlikte yaygın din e ğitimi verecek imam, vaiz gibi kadroları yeti ştirmek olmu ştur. 186

Tanzimat döneminde medreselerin modernle şmesine do ğru çok önemli sayılabilecek geli şmeler ya şanmamı ştır. Ne hükümet bunları modernle ştirmeye

çalı şmı ş ne de Şeyhülislamlık böyle bir gereklilik görmü ştür. Medrese ö ğrencilerinin yava ş yava ş modern okullara ilgi göstermesi ve oraya kayma e ğilimleri bu dönemde ba şlamı ştır. Medreselerin de ğişime ayak uydurmaya direnmesi ileride onlara çok pahalıya mal olmu ştur.187

Bu dönemde yeni e ğitim sisteminin kurumları olan mektepler hızla gelişirken, medreselerin kendi hallerine terk edilmi ştir; medreselerde yapılmaya çalı şılan düzeltme çabaları da sonuç vermemi ştir. Zira ıslah hususunda daha önce yapılan

çalı şmalar hep ba şarısız olmu ştur. Bunun yanlı şlı ğı ancak II. Abdülhamit yıllarında fark edilmi ş olmalıdır ki önce 1884 yılında Gedikpa şa’da Ulum-ı Diniye Mektebi’nin açılması tasarlanmı ş, ardından Darülfünun’da Ulûm-ı Âliye-i Dîniye Şubesi açılmı ş, nihayet II. Me şrutiyet yıllarındaki köklü de ğişim gerçekle şmi ştir. Bu giri şimlerin ortak özelli ği, medreselerin en azından te şkilatının ve ö ğretim programının geleneksel yapısının dı şında, modern mektep tarzında olu şturulması ya da di ğer bir ifade ile medreseden mektebe geçi ştir. 188

186 Yazıcı, s. 63–65. 187 Berkes, s. 232. 188 Zengin, s. 36.

92 Yeni Osmanlılar akımının temsilcilerinden Ziya Pa şa, medreselerdeki eğitimin yetersizli ği üzerinde durmaktadır. Ziya Pa şa’ya göre medreselerde verilen eğitim gerekli yeterliklere sahip ö ğrenciler yeti ştirememektedir. Hem okuma yazma konusunda hem de ilmi konularda büyük eksikliklere sahip ö ğrencileri yeti ştirmektedir.

Buna göre, Ziya Pa şa, “Türkistan’ın Esbab-ı Tedennisi” adlı makalesinde eğitim konusunu ele alarak medrese e ğitiminin eksikliklerine de ğinmekte, bunların gazete okumakta güçlük çekecek durumda olmakla beraber ne fıkıhta ne de akaidde bir bilgiye sahip olmadıklarını dile getirmektedir. Üstelik akaidden bir şey sorulsa taassup zırhına bürünerek, muhataplarını tekfir edecek durumda olduklarını,

Kuran’dan bir ayetin manası sorulsa Kadı Beyzâvi’ye müracaat ettiklerini dile getirmektedir. Politikadan söz açıldı ğında İngiltere, Amerika, Japonya ve Fas gibi

ülkelerin oldu ğunu hayretle dinler. (Yani co ğrafya ve politika bilgisi de yoktur).

Dostlarından birine mektup yazmak gerekse şuna buna yalvarırlar. Devlet kendilerini serbest bırakıp hangi i şe yararlı olacaklarsa orada görevlendirilmeleri istense bunların camii şerifte bildikleri yoldan ders okutmaktan ba şka devlet ve millet-i

İslâmiyyenin i şine yarar bir me şguliyet bulamayacaklarını dile getirerek e ğitimin seviyesini tasvir etmektedir. Ermeni ve Rumların kendi mekteplerinde okuyan

çocukları on ya şında okuma yazma kavrarken bizimkilerin bu seviyeye on be ş ya şında ula ştı ğını fakat ellerinde Takvim-i Vakayi verildi ğinde okuyanın pek nadir olabilece ğini söyleyerek hem ö ğrenme ya şının hem de e ğitim sisteminin çok gerilerde oldu ğuna i şaret etmektedir. 189

189 Türkistan-ı Esbab-ı Tedennisi, Hürriyet , No:5, 27 Juillet 1868, Naklen, Arabacı, s. 149.

93 Medreselerin durumları hakkındaki görü şlerini bildiren Yeni Osmanlılar temsilcileri, medreselerin ıslahı konusu üzerinde önemle durmu şlardır. Onlara göre

Osmanlı e ğitim sisteminin temelini olu şturan medreselerdeki e ğitim kalitesi yükselirse devlet de çökü ş sürecinden kurtulacaktır.

4. YEN İ OSMANLILARIN D İN E Ğİ TİMİ KONUSUNDAK İ

GÖRÜ ŞLER İ

Tanzimat Fermanında e ğitime yer verilmemi ştir. Ancak zaman zaman devleti yönetenler, e ğitim ve ö ğretim ile ilgili çe şitli görü şler ileri sürmü şlerdir. Mesela

1845’te Sultan Abdülmecit yapmı ş oldu ğu bir konu şmasında e ğitim ö ğretimin önemi

üzerinde durmu ştur. Yüksek Şûra’nın açılı ş nutkunda Abdülmecit, e ğitimin amaçlarını çok kısa bir şekilde, ‘din ve dünya için gerekli olan din bilgilerini ve yararlı bilimleri (fenleri) yaymak ve halk arasında cahilli ği kaldırmak’ olarak

özetlemi ş ve bir Maarif Me şveret Meclisi ya da Şûrası kuruldu ğunu bildirmi şti. Bu meclisin hazırladı ğı rapor aynı görü şü şu sözlerle tekrarlar: ‘Her insan için önce kendi dinini ö ğrenmek, sonra kendisini ba şkalarının yardımından ba ğımsız kılacak bir e ğitim görerek yararlı bilimleri ve sanatları elde etmek gereklidir.’ 190

Bu cümleden olmak üzere dine dayalı bir e ğitim sistemine sahip bulunan

Osmanlı devleti, e ğitimde alanında yapmı ş oldu ğu ıstılahatları yine dine dayandırmı ştır. Eğitim ö ğretime ba şlayacak olan talebelerin önce kendi dinlerini

öğrenmesi hususu üzerinde durulmu ştur. Aynı zamanda e ğitimden beklenilen müfredattan kaldırılan fen bilimlerini tamamen devre dı şı bırakmak de ğildir. Dünya

190 Niyazi Berkes, Türkiye’de Ça ğda şla şma , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003, s. 231.

94 hayatını ikame etmek için bireyin fen bilimlerine de ihtiyacı oldu ğu dü şüncesindedirler. 191

Ali Suavi e ğitimin ve ilmin medeniyet için gerekli oldu ğunu ifade eder. O geçmi şteki âlimlerin e ğitim alanındaki vasıta eksikliklerine ra ğmen yeti şmi ş olduklarını ancak şimdilerde yeterli imkânlara ra ğmen neden âlimlerin yeti şmedi ği

üzerinde durur.

Muhbir ’in 1. sayısındaki ‘maarif’ yazısında saadet için medeniyetin gerekli oldu ğu, medeniyet için çalı şmanın ve usulüne göre çalı şma için ise ilmin yani eğitimin gerekli oldu ğu konusu işlenmi ştir.192 2. sayıda geçmi ş asırlarda e ğitim vasıtalarının azlı ğına ve ilim tahsil etmenin zorluklarına ra ğmen Homeros gibi

şairlerin İbn-i Sina gibi ilim adamlarının yeti şti ği belirtilmi ştir.193 3. sayıda geçmi ş asırlarla kıyaslanmayacak e ğitim vasıtalarının artmı ş olmasına ra ğmen İbn-i Sina gibi

âlimlerin neden yeti şmedi ği sorusu gündeme getirilmi ştir. 194

Ali Suavi, 3. sayıdaki sorusuna 4. sayıda cevap verir. Bu cevapta talim sanatının eksikli ğinden söz edilir ki bu günümüzdeki modern e ğitim biliminin ta kendisidir. Ona göre insan yine o insandır, ilim vahittir ama talim sanattır. “Halka okuyunuz diye te şvik ediyoruz. Ama ‘ne okuyalım, nasıl okuyalım, neler okuyalım’ diye bir sual etmi ş olsalar buna kâfi ve şafi bir cevap veremiyoruz. Çünkü usul-ı medrese üzere okuyunuz demi ş olsak bu türlü okumak ile tahsil en a şağı on be ş

191 Medreselerin XVI. Yüzyıldan sonra yava ş yava ş fen bilimleri ve felsefi bilimlere kapılarını kapatmalarından dolayı sistematik ilmi dü şünce gerilemeye ba şlamı ş bu durum da medreselerdeki ilim hayatının gerilemesine neden olmu ştur. Bu konuda detaylı bilgi için bkz: 191 Kâtip Çelebi, Ke şfi’z- Zunun, an Asami ve’l Funun, İstanbul 1973, I, 680; Naklen, Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri , İFAV Yayınları, İstanbul 2005, s. 84. 192 Ali Suavi, Muhbir , “Maarif”, No:1, 25 Şaban 1283, 21 Kanun-ı Evvel 1282, s. 2–3. 193 Ali Suavi, Muhbir, “Maarif”, No: 2, 27 Şaban 1283, 23 Kanun-ı Evvel 1282, s.1–2. 194 Ali Suavi, Muhbir , “Maarif ”, No:3, 29 Şaban Selh (son gün)1283, 25 Kanun-ı Evvel 1282, s.1–2.

95 seneye tevakkuf ediyor. Bu müddet ise elbette herkesin gözüne çok görünür.” 195 diyen Suavi, bu sürede tahsil edilen ilmin dört be ş senede tahsil edilebilece ğini ve on be ş yıllık e ğitime ra ğmen geçmi şte oldu ğu gibi büyük âlimlerin yeti şmemesini eğitim metoduna ba ğlar:

“Demek olur ki bizi ilimden mahrum koyan sebeplerin ba şlıcası talim ve taallüm usulünde vuku bulan kusurdur. İş te bu aciz şu itikaddayım.”196 Ali Suavi, bu fikrinde yalnız olmadı ğını geçmi şte birçok âlimin aynı yaraya parmak bastı ğını söyler. Gazetenin daha sonraki sayılarında medrese ile ilgili tenkitler Saçaklızâde’nin

“ Tertibu’l- Ulum” isimli eserinin mukaddimesindeki fikirler üzerinde döner.

Saçaklızâde’nin mukaddimesinde üzerinde durulan ve Suavi’nin de katıldı ğı temel mesele, geçmi şte medresede temel bilimlerin okutuldu ğu ve bunlarla ilgili esas metinler talim edilirken daha sonra bunların yerlerini lüzumsuz bir yı ğın teferruata,

şerh ve ha şiyelere terk etti ğidir. Saçaklızade’ye göre şerh ve ha şiyelerin artması, eğitimi daha da zorla ştırmı ş ve haliyle süreyi uzatmı ştır. Bunun için de en kolayından bir yolla birçok faydalı ilim ya tamamen ya yarı yarıya ya da önemli bir oranda terk edilmi ştir. 197 Suavi’ye göre şerh ve ha şiyelerin ayıklanıp esas ilimlerin tahsil edilmesi halinde 15 yıllık süre 4 yıla bile indirilebilir.

Şerh ve ha şiyelerin artması sonucunda medreselerde okutulan kitapların asıllarından uzakla şılmı ştır. Dolayısıyla bilgi üretimi temel kaynaklar üzerinden de ğil temel kaynaklara yapılan yorumlar üzerinden devam etmi ştir. Bu durum da hem eğitim süresini uzatmı ş hem de bilgi üretimi konusunda sıkıntıların ortaya çıkmasına sebep olmu ştur.

195 Ali Suavi, Muhbir , “Maarif”, No: 4, 9 Ocak 1867, 3 Ramazan 1283, s.1. 196 Ali Suavi, Muhbir ,“Maarif”, No: 4, 9 Ocak 1867, 3 Ramazan 1283, s.1. 197 Ali Suavi, Muhbir , “Maarif” , No: 5, 15 Ocak 1867, 9 Ramazan 1283, s.1.

96 Tenkit edilen bir di ğer konu da medreselerde uygulanan müfredattır. Ali

Suavi, kâtip, tüccar, asker şu veya bu sanat dalını seçecek birinin “emsile”den ba şlayıp “kadı mir” de icazet alıncaya kadar medreseye devam etmesinin gerekli olmadı ğı ifade etmi ştir.198 Eğitimden beklenenin ki şinin kendisini yeti ştirmesi, temel dini bilgileri edinmesi ve hayatını ikame edece ği mesleki bilgileri edinmesi için gerekli formasyonu sa ğlamasıdır. Aksi takdirde e ğitimden beklenen devletten niteliksiz bir görevli olarak maa ş almak olursa ilerlemenin mümkün olmayaca ğı belirtilmi ştir.

Muhbir ’in sonraki sayısında Suavi, “Manavzade” lakabıyla hayali bir medrese mezununu konu şturur. Bu medrese mezunu be ş ya şından beri tahsil etti ği ilimlerin kendisine bazı dini bilgiler vermenin dı şında bir faydası olmadı ğını söylemektedir. Medreseden çıkacak herkes hoca olmayaca ğına göre, bir sanat veya maharete sahip olamayan mezun, bunca yıl her birinden sathi olarak ö ğrendi ği ilimlerle u ğra şıp ömrünü telef etti ğine esef eder. Neticede babasının manav dükkânına da dönemez. Suavi, bu hayali veya gerçek medrese mezunu ile yaptı ğı sorulu cevaplı konu şmadan sonra ikisi de e ğitimin ne oldu ğu, ne için yapıldı ğının bilinmedi ğinden şikâyet ederler. Suavi, tahsil yapan kimselerin baba mesle ğini ilmiyle birle ştirip “daha düzgün bir yolda yürütmek hususunu hatırına bile getirmedi ğinden” yakınır ve mevcut zihniyeti şöyle tarif eder:

“Kezalik maarif birtakım marifetler ki onları ö ğrenmek sanat icrası ve imal için olmayıp hazine-i devletten bo ş yere maa şa nail olmak içindir diye itikad olunursa terakki mümkün olmaz.” 199 Suavi, bu görü şleri ile üretime dönük bir e ğitim

198 Ali Suavi, Muhbir , “Maarif”, No: 7, 24 Ocak 1867, 18 Ramazan 1283, s.1–2. 199 Ali Suavi, Muhbir, “Maarif”, No: 8, 27 Ocak 1867, 21 Ramazan 1283, s. 3.

97 politikasının gereklili ğinden söz ederken daha sonraki yazılarında da hep üzerinde duraca ğı gibi, mühim bir rahatsızlı ğa işaret etmi ştir.

Ali Suavi medreselerdeki e ğitim metodunu da ele ştirmekle birlikte çözüm

önerisi olarak da bazı fikirler ileri sürmektedir. Muhbir’ deki “Arabiye” ba şlıklı yazıda on üç ayrı ilim olarak sunulan Arapçanın aslında Fransızların bütün dil kaidelerini “Gramer” adı altında birle ştirmeleri gibi tek kitap ve ilim halinde birle ştirilmesi gerekti ği böylece yıllarca şerh, bâb ve ha şiyelerle ömür tüketmenin

önüne geçilebilece ği görü şü ileri sürülmü ştür. Aynı zamanda Ali Suavi, terakkinin

İslam klasiklerinin herkesin anlayaca ğı bir Türkçe haline getirilerek herkesin bu kitaplardaki bilgilerden faydalanmasını istemektedir. Bu konuda Namık Kemal’in ana dilde e ğitimin ki şiyi ve dolayısıyla milleti daha da ileriye götüreceği konusundaki dü şüncelerini payla şmaktadır. Ali Suavi, yazının sonunda bütün zorluklara ra ğmen gençlere bir an önce Arapçayı ö ğrenip kütüphanelerdeki faydalı eserleri “herkesin anlayaca ğı Türkçe ile tercüme edip ne şrediniz” ça ğrısında bulunur. 200

Medresede geçen sürenin ço ğu, Suavinin yukarıda sözünü etti ği on üç ilim

(gramer) ile geçti ği göz önüne alınırsa onun günümüzde uygulanan hızlı dil ö ğretim metotlarının pe şinde oldu ğu dü şünülebilir.

Suavi’ye göre medreselerin bozulmasında sebep olan bir di ğer faktör de

“Be şik Uleması” uygulamasıdır. Londra Muhbir’deki “Mevt-i Ulema” ba şlıklı yazısında bu uygulamanın medreseyi dolayısıyla ilim hayatını mahvetti ğini ileri sürer. “Ehil ve erbabına itibar etmeyerek ve Ceheleyi ve taraftarlarını tarik içine sokarak ilm-i fıkıh ve cedeli öldüren ve bunca hazineler dolusu kitapları mu’attal

200 Ali Suavi, Muhbir, “Arabiye”, No: 29, 3 Nisan 1867, 28 Şevval 1283, s. 3.

98 kılan ve bunca medreseleri yalnız ‘nasara yensur’e hasr eden… Vükela-yı devlet için artık hiçbir ihtiraz edecek nokta kalmadı. 201

Medreselerde e ğitim ö ğretim gelirleri devletin gerilemesine kadar vakıflar tarafından kar şılanıyordu. Duraklama ve gerileme dönemine girilmesiyle birlikte devletin vakıfların ço ğuna el koyması sonucunda maddi olarak da medreselerin ve ulemanın zayıflamasına sebebiyet verilmi ştir. Ali Suavi, bu durumu da ele ştirmektedir. Medresenin özet bir tarihi ile ba şlayan ve Osmanlının bütün e ğitim sistemini tahlil eden bir yazısında 202 eğitime daha fazla mali destek sa ğlanması konusunda Avrupa ile Osmanlı devletini kıyaslamaktadır.

Makrizi’ye dayanarak ilk düzenli medreselerin Türkler tarafından Ni şabur’da kuruldu ğunu söyler. Aynı yazıda 1867 yılı Osmanlı Devletinin e ğitim bütçesinin genel bütçe içerisinde aldı ğı payın 252’de bir olmasına kar şılık bazı Avrupa devletlerinin e ğitime ayırdıkları dilimin çok daha büyük oldu ğuna dikkat çekilerek eğitime bu derece az önem veren yöneticiler kınanır.

Suavi, eğitimde bu korkunç geri kalmı şlı ğa çözüm için şunları önerir: Devlet

Ermeni ve Rumlara müsaade etti ği gibi, Müslümanlara kendi okulunu yapma, işletme izni vererek veyahut özel olarak maarif vergisi koyarak maarif bütçesini sefaletten kurtaracaktır.203

Suavi’nin medreseler dolayısıyla ülkenin genel olarak yüksekö ğretimi için

öne sürdü ğü ıslahatın esasları kısaca şöyledir:

201 Ali Suavi, Le Mukhbir, “Mevt-i Ulema”, No: 19, 10 Fevrier ( Şubat) 1868, s.4, Naklen; Çelik, s. 124. 202 Ali Suavi, Le Mukhbir , No: 22, Fevrier ( Şubat) 1868, s.1–2. Naklen; Çelik, s. 124. 203 Ali Suavi, Le Mukhbir , No: 22, 22 Fevrier ( Şubat) 1868, s. 2. Naklen; Çelik, s. 124.

99 1. Me şihat dairesi ( şeyhülislamlık) mülazımlıktan Me şihata kadar

olan ilmiye kadrolarına yetecek kadar elemanı yeti ştirmek üzere idare ile

padi şah oluruyla kurulmu ş medreseleri bırakıp, di ğerlerini Müslümanlardan

“mekatib-i hususiye” açmak isteyen şahıs veya cemaatlere devretmelidir. Bu

sayede hem ilmiye sınıfı korunmu ş olur hem de ahaliye birçok hazır okul

temin edilmi ş olur.

2. Vakfiyelerinde özellikle tıp mühendislik vs. ilimlere tahsis

edilmesi açıkça belirtilen medreselerin (Süleymaniye, Şehzade medreseleri

gibi.) belirtilen dallarda fen okullarına dönü ştürülmek üzere ahaliye

bırakılması.

3. Medreseler kademelere ayrılmalı ve birinci kademede Türkçe de

kabul edilmeli, geometri, co ğrafya, astronomi, tarih ve di ğer faydalı fenler

okutulmalıdır.

Böylece medrese e ğitimine ba şlamı ş bulunan bir ö ğrencinin öncelikle kendi ana dilini ve genel kültürel kaideleri ö ğrenmesi hedeflenmi ştir. Bu durum da

Osmanlı devletinde e ğitim görmü ş talebelerin genel ve ortak bir kültürel e ğitime tabi tutulmalarını sa ğlayacaktır.

4. İkinci kademede Arapça zaten okutulacak, bu arada Farsça da

okutulmalıdır. Bu kademede ayrıca me şihatın ara eleman ihtiyacını

kar şılayacak şahıslara yönelik e ğitim verilmelidir.

5. Üçüncü kademede devlet kanunlarının fıkha uygulanması, kelam

ilmi ve felsefeyi tetkik eden incelikler olmaktadır. Çünkü Avrupa ilimleri iyi

verilmedi ği takdirde girdi ği yerde dini manadaki inkârcılı ğa sebep oluyor. Bu

100 tehlikenin önüne ancak bu konuların incelenip cevaplandırılması ile

geçilebilir.

6. Me şihat dairesi de bir tercüme ve telif kurulu kurup gerekli

kitapları tercüme, ilave veya yeniden telif ettirmeli.

7. Me şihat dairesi medreselerde okutulacak kitapların basılaca ğı bir

matbaa kurmalı.

8. Kurulacak bir yazar kadrosu belirli sürelerde çıkacak bir ulema

gazetesi çıkartmalı. 204

Namık Kemal, maarif konusunda sistemli bir talim ve terbiye sistemi ileri sürmü ş olmamakla birlikte, herhangi bir fikir ve sanat adamının yükselebilece ği do ğruluk, iyilik ve güzellik seviyesine yükselmi ştir. Evvela o, Şarkla Garb arasındaki terazi müvazenesinde Garbın çeki ta şını te şkil eden müsbet bilimler manzumesine

âşıktır. Ve bu manzumenin gizledi ği marifeti, her cephesiyle ve en yeni ve canlı mikyasta canlandırmaktadır. Müsbet bilgiler Namık Kemal’in nazarında İslam dininin ruhuna tam bir intibak temsil etmekte ve cemiyete intikal ettirilmesi en zaruri tekâmül unsurunu ya şatmaktadır. 205

Yeni açılan mekteplerdeki din e ğitimine gelince, genel öğretim amacını ta şıyan bu kurumların programlarında din derslerine de yer verilmi ştir. Ancak bu yer alı ş, amaç ve yer verilen a ğırlık itibarıyla dönemlere göre farklılıklar ta şımı ştır. 206

Farklılı ğın ortaya çıkı şında devlet politikalarının da önemli payı olmu ştur. Mesela,

Osmanlılık politikasını takip etti ği Tanzimat yıllarında idadilerde din, ö ğretim

204 Ali Suavi, Ulum,“Maarif-i Umumiye”, No: 7, s. 414–415, Naklen, s. 126. 205 Necip Fazıl Kısakürek, Namık Kemal, Recepuluso ğlu Basımevi, Ankara 1940, s. 210. 206 Tanzimat Döneminde Mekteplerdeki Dini E ğitim konusunda detaylı bilgi için bkz: Mehmet Gençcan, Tanzimat Dönemi Ahlak E ğitimi , Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2006.

101 konusu yapılmaz iken, II. Abdülhamit döneminde bütün mekteplerde, din derslerine verilen yer artırılarak devletin ve toplumun varlı ğının devamı konusunda en önemli dayanaklardan birisi olarak görülmü ştür. 207

207 Zengin, s. 38.

102 SONUÇ

Avrupa’da Fransız ihtilalinin (1789–1799) ya şanmasının sonucunda yayılan eşitlik, hürriyet, ba ğımsızlık gibi kavramlar tüm Avrupa’da yayılmı ş ve bu kavramların etkileri Osmanlı devletinde de kendisini göstermeye ba şlamı ştır. İhtilal sonrasında milliyetçili ğin siyasal bir akıma dönü şmesi, Osmanlı devleti gibi çok uluslu devletlerin toprak bütünlü ğünü tehlikeye dü şürmü ştür. Osmanlı devletinin içinde bulundu ğu bu durumdan kurtarmak amacıyla devlet bütünlü ğünü korumak

üzere bazı görü şler ileri sürülmü ş, birtakım politikalar savunulmu ştur. “Osmanlılık” devletin kendi bütünlü ğünü korumak için uygulamaya çalı ştı ğı politikalardan biridir.

Yeni Osmanlılar akımı 1865–1879 tarihleri arasında yo ğun olarak faaliyet gösteren, devleti içinde bulundu ğu durumdan kurtarmak için çalı şan ve sahip oldukları görü şleri basın yoluyla duyurma çabası içerisinde olan topluluktur.

Yeni Osmanlıların savunmu ş oldu ğu dü şüncelerden biri de Osmanlı devletinin içinde bulundu ğu durumdan kurtulması için e ğitime önem verilmesidir.

Bu ba ğlamda ara ştırmamızın temel problemi, Yeni Osmanlılar akımının temsilcilerinin dönemin (Tanzimat döneminin) eğitim anlayı şını ve medrese eğitimini nasıl etkilemi ş oldu ğu belirlenmek üzere hazırlanmı ştır.

Ara ştırmada Tanzimat döneminin genel anlayı şı içerisinde Yeni Osmanlılar akımının dü şünceleri ve e ğitim ö ğretim konusundaki görü ş ve önerileri tespit edilerek Yeni Osmanlılar akımının Türk e ğitim dünyasına katkıları incelenmi ştir.

Osmanlı devleti, içinde bulundu ğu durumdan kurtulmak ve ilerleme dönemindeki seviyesine ula şmak için de ğişim çabaları içerisine girmi ştir. Ancak de ğişim çabaları bir sonuç vermemi ş ve milliyetçilik isyanları artmı ştır. Devletin nasıl kurtulabilece ği sorusunun cevabı “batılıla şmak” olmu ştur.

II. Mahmut dönemiyle birlikte ba şlayan Osmanlı birli ğini devam ettirme

çabaları da sonraki dönemlerde hız kazanarak devam etmi ştir. Ancak devlet, Fransız ihtilalinin etkilerini kendi üzerinden uzak tutamamı ştır.

Devlet, artık son dönemlerini ya şadı ğı dü şüncesiyle ve ihtilalın etkilerinden bir nebze kurtulmak için Tanzimat fermanını ilan etmi ştir. Tanzimat hareketi, kanun egemenli ğini kurma ve yönetimi yeniden düzenleme olarak görülmü ş ve anla şılmı ştır. Tanzimat önderleri tarafından da girişimlerinin amacı ve yönetimi aynı biçimde de ğerlendirilmi ştir. Aynı zamanda Osmanlı devletinde, Fransız ihtilalinin etkilerini azaltmak, bütün milletleri Osmanlı devletinin güçlü oldu ğu dönemdeki gibi bir arada tutmak amacıyla “Osmanlılık” ideolojisi benimsenmi ştir. Bu amaçla azınlıklara verilen haklar geni şletilmi ş, Müslümanların hakları dolaylı olarak kısıtlanmı ştır.

Yeni Osmanlılar hareketi, Osmanlı imparatorlu ğunun Batı kar şısında dü ştü ğü acziyetten kurtarılarak gerilemesini, çökmesini durdurmak için çare olaca ğı iddiasıyla ortaya çıkmı ştır. Ba şlangıçtaki bu dü şünceler, Tanzimat’la beraber ba şvurulan devletin siyasi yapısını, esas te şkilatını ve idari tarzını düzenlemek

şeklinde yeni bir boyut kazanmı ş, batılıla şma sürecinin yeni bir halkasını olu şturmu ştur. Ancak bu cemiyet mensupları, Tanzimat’ın getirdi ği pa şalar istibdadına dayanan devletin idari tarzına kar şı oldukları gibi Tanzimat’ı birçok yönden de ele ştirmi şlerdir.

Yeni Osmanlılar akımının temsilcileri birçok alanda (edebiyattan sanata, eğitimden çocuk terbiyesine, ekonomiden siyasete) görü şlerini ifade etmi şler, eksik

104 veya yanlı ş; do ğru veya isabetsiz Osmanlı cemiyetindeki müesseselerin de de ğişmesi gerekti ğini ve bu de ğişikliklerin Avrupa uygarlı ğı kar şısındaki konumunu tartı şma malzemesi yapmı şlardır.

Yeni Osmanlılar akımı içerisinde Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Pa şa sahip oldukları görü şler ve etkinlikleri dolayısıyla ön plana çıkmı şlardır. 1865 yılında Yeni

Osmanlılar Cemiyeti kuruldu ğunda cemiyetin lideri Nuri Bey idi ancak sonraları cemiyetin te şvik ve yönlendiricisi konumunda Ebuzziya Tevfik bulunmu ştur.

Yeni Osmanlılar, devletin içinde bulundu ğu durumdan kurtulabilmesi ve

önceki medeniyet seviyesine ula şabilmesi için öncelikle maarifin düzeltilmesi gerekti ğini savunmu şlardır. Yeni Osmanlıların temsilcilerinin savundu ğu görü şe göre eğer maarif ve e ğitim sistemi düzelirse ekonomi, siyasi ve kültürel geli şmeler de ardından gelecektir.

Namık Kemal devletin noksan kurumlarından birinin maarif nezareti oldu ğu görü şünü savunmu ş, Avrupa ve Amerika’nın pek çok yerlerinde e ğitim düzeyinin yüksek oldu ğunu vurgulamaktadır.

Ali Suavi, bilginin ve e ğitimin bütün güzelliklerin kayna ğı oldu ğu dü şüncesindedir. Aynı zamanda bilginin ve marifetin halka aktarılmasıyla de ğer kazandı ğını belirtmektedir.

Yeni Osmanlıların önde gelen temsilcilerinden Ziya Pa şa da dünyadaki ilerlemelere ayak uydurabilmek için e ğitime önem vermek gerekti ğini ifade etmektedir.

Tanzimat dönemi yetkilileri tarafından e ğitimi ıslah etmek üzere bir nizamname yayınlanmı ştır. Buna göre; Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin çıkartılı ş nedeni, 7 Eylül 1869 tarihli bir mazbatada şöyle ifade edilmi ştir: Ö ğretimin zorunlu

105 hale getirilmesi, okulların derecelendirilmesi, ö ğretimin düzenlenmesi, ö ğretim kadrosunun bilgisinin ve saygınlı ğının artırılması, iyi hayat şartlarının sa ğlanması, vilayet maarif meclislerinin olu şturulması, ö ğrenciyi te şvik edici sınav kurallarının konması ve diploma usulünün kabul edilmesi, ilmi kurulu şların tamamlanması,

ço ğaltılması ve yaygınla ştırılması, üç kısma ayrılan okulların nerelerde ve ne

şartlarda açılaca ğının belirtilmesi vs. olarak ifade edilmi ştir.

Yeni Osmanlılar akımının temsilcileri, dönem için önemli olan ve e ğitim alanında ıslah için hükümetin yayınladı ğı Maarif-i Umumiye Nizamnamesi hakkında görü ş bildirmi şlerdir. Onlara göre devlet, nizamname ile yapılması gereken teorik kısmı yapmı ş, sıra uygulamaya gelmi ştir.

Tanzimat’ın Osmanlılık ideolojisinin pratikteki bir yansıması olarak Mekteb-i

Sultani kurulmu ştur. Burası milletlerarası e şitli ğin uygulandı ğı bir yer olarak dü şünülmü ştü. Bu okul sayesinde de ğişik milletlerden gelecek ö ğrenciler burada kayna şacak, Osmanlı bütünlü ğünün ideolojisini üreteceklerdi. Ancak, Sultani bu dü şüncelerden çok farklı bir yolda geli şme göstermi ş; Türkler arasında Osmanlı toplumundan kopuk, Fransız kültürü etkisinde kalmı ş, Batı’nın dı ş görünü şüne hayran bir aydınlar zümresi meydana getirmi ştir. Bulgar, Rum ve Ermeniler için ise bunun tersine milli duyguların a şılandı ğı yer olmu ştur.

Yeni Osmanlılar akımının temsilcilerinden Ali Suavi, Avrupa’dan döndükten sonra Abdülhamid’in emri ile Galatasaray Lisesinde müdürlük yapmı ştır. Burada eğitim ö ğretim konusunda birtakım faaliyetlerde bulunmu ştur. O, lisede mali, siyasi ve müfredat olmak üzere farklı konular üzerinde durmu ştur.

Ali Suavi, sahip oldu ğu deneyimler sonucunda Galatasaray Lisesinin içinde bulundurdu ğu problemlere çözüm bulmak için u ğra şmı ştır. Derslerin içeriklerini ve

106 düzenlerini de ğiştirmi ş, e ğitim-öğretim süresinin be ş yıldan sekiz yıla gereksiz uzaması konusunda tedbirler almı ştır. Ö ğretmen yeterliliklerini de ele alan Ali Suavi,

öğretmenlerde diploma şartı aramı ştır.

Yeni Osmanlılar akımının temsilcileri dönemin e ğitim anlayı şı konusunda fikir beyan etmelerinin yanında, dönemde varlı ğını sürdüren medreseler konusuna da de ğinmi şlerdir. Tanzimat döneminde medreselerde yetişen talebelerin sahip olunan donanım bakımından gerekli yeterlili ği sa ğlayamadıkları üzerinde durulan konulardan biri olmu ştur. Medreselerde okuyan talebelerin ellerine bir gazete dahi verilse bunu okuyamayacak kadar zor durumda oldukları ifade edilmi ştir.

Ali Suavi, Yeni Osmanlılar akımı temsilcileri içersinde medreselerin ıslahı ve din e ğitimi konusunda en çok görü ş bildiren dü şünürdür. O, öncelikle medreselerdeki eğitim süresinin çoklu ğundan yakınır. Medreselerde okutulan ders kitaplarının da bilgi vermekten ziyade gereksiz bilgi yı ğınları oldu ğunu ifade eder. Önceleri kitapların asılları medreselerde okutulurken şimdi birçok şerh ve ha şiyelerin derslerde okutuldu ğundan şikâyet etmektedir. Eğitimden beklenenin ki şinin kendisini yeti ştirmesi ve meslek edinmek için olması gerekti ğini aksi takdirde e ğitimden beklenti devletten niteliksiz bir görevli olarak maa ş almak olursa ilerlemenin mümkün olmayaca ğını ifade etmektedir.

Ali Suavi, çözüm olarak da devlet için gereken eleman ihtiyacının, fen ilimlerinde yeti şecek ö ğrencilerin tespit edilerek yeti ştirilecek elemanlara gerekti ği gibi e ğitim verilmesini tavsiye eder. Aynı zamanda medreselerde sadece din ilimlerine de ğil matematik, geometri, fizik, kimya gibi fen ilimlerine de yer verilmesi görü şünü savunmaktadır. Medreselerin üç kademeye ayrılarak basitten zora do ğru bir sistem takip edilmesini salık verir.

107 Ali Suavi savunmu ş oldu ğu bu dü şüncelerle medreselerin önceki dönemlerdeki gibi âlim ve bilim adamı yeti ştiren okullar olaca ğı görü şünü savunmu ştur.

Yeni Osmanlılar akımının e ğitim ö ğretim görü şleri ve din e ğitim ö ğretimi konusundaki görü şlerinin incelenmesi sonucunda; Osmanlı devletini gerilemekten kurtarmak amacıyla o dönemde ortaya çıkan fikir hareketlerinden biri olan Yeni

Osmanlılar akımı, devletin içinde bulundu ğu durumdan kurtulabilmesi için temel

çözümün devlette ya şayan herkesin temel e ğitimine önem verilmesi ve yetkin bireyler yeti ştirilmesiyle olaca ğı görü şündedirler. Medreselerin geri planda kaldı ğı dönemde Yeni Osmanlılar akımının temsilcileri medreselerin de durumunun iyile ştirilmesi konusunda görü şlerini ifade etmi şler, e ğitimin medeniyetin bir gere ği oldu ğunu savunmu şlardır.

108 ÖZET

Biçer, Zeynep, Yeni Osmanlıların E ğitim Ö ğretim Görü şleri , Yüksek

Lisans Tezi, Danı şman: Prof. Dr. Recai Do ğan, 118 s.

“Yeni Osmanlıların E ğitim Ö ğretim Görü şleri” adlı tezimiz iki bölümden olu şmaktadır.

Ara ştırmamızın birinci bölümünde Osmanlı devletinin 19. yüzyılda içinde bulundu ğu olumsuz sosyal, siyasi ve ekonomik durumu ele alınmı ştır.

Osmanlı devletini bulundu ğu bu durumdan kurtarmak için geli ştirilen çözüm

önerilerinden biri olan Yeni Osmanlılar akımının neli ği incelenmi ştir. Akımın temsilcilerinden Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Pa şa’nın hayatlarına yer verilmi ştir. Sonra adı geçen temsilcilerin bazı görü şlerine de ğinilmi ştir.

İkinci bölümde Yeni Osmanlılar akımının temsilcilerinin dönemin e ğitim

öğretim anlayı şı konusundaki ele ştiri ve önerileri incelenmi ştir. Osmanlılık ideolojisi do ğrultusunda açılan Galatasaray Lisesi e ğitim ve e ğitim politikası açısından ele alınmı ştır. Yeni Osmanlılar akımının din e ğitim ö ğretim görü şleri incelenmi ştir. Bu do ğrultuda dönemin din e ğitimi veren kurumları olan medreseler Yeni Osmanlılar açısından ele alınmı ştır.

Anahtar Kelimeler: Osmanlıcılık, Yeni Osmanlılar.

109 ABSTRACT

Biçer, Zeynep, Opinions Of The New Ottomans On Education And

Training , Master’s Thesis, Advisor: Prof. Dr. Recai Dogan, 118 p.

“Opinions Of The New Ottomans On Education And Training” by our thesis is consist of two parts.

In the first part of our research the negative status

social, political, and economic in the 19. century are discussed. İt is examined that one of the solution proposals was the new otoman movement to recover the situation otoman state. Representatives of the movement

Namık Kemal, , Ali Suavi and their lives have been given. Then

I mentioned some of the views of the representatives .

In the second part of our research Ideas and criticisms of The new

Ottoman movement’s representative about the period of the education were examined. The Galatasaray High School opened ideology of Ottomanism was handled to analyz its education and training policy. Opinions of

New Ottomans movement of religious education are examined. In this respect the institutions of religious education for the period of the madrasas are discussed in terms of the new Ottomans.

Key words: Ottomanism, New Ottomans.

110 KAYNAKÇA

Akta ş Şerif, “ Namık Kemal ve İnsan”, Namık Kemal , Türk Tarih

Kurumu Basımevi, Ankara 1993.

Akyüz Yahya, Türk E ğitim Tarihi , Pegem Yayınları, Ankara 2008.

Arabacı Fazlı, Yeni Osmanlıların Dini ve Siyasi Görü şleri , Platin

Yayınları, Ankara 1994.

Aydın Mehmet, “Tanzimatla Aranan Hüviyet”, Tanzimat’ın 150.

Yıldönümü Uluslar arası Sempozyumu, Türk Tarih Kurumu

Basımevi, Ankara 1994.

Berkes Niyazi, Türkiye’de Ça ğda şla şma , Yapı Kredi Yayınları,

İstanbul 2003.

Bilgegil Mehmet Kaya, Yakın Ça ğ Türk Kültür ve Edebiyatı

Üzerinde Ara ştırmalar: Yeni Osmanlılar , Atatürk Üniversitesi

Yayınları, Ankara 1976.

Bilim Cahit Yalçın, Tanzimat Devri Türk E ğitiminde Ça ğda şla şma,

Anadolu Yayınevi, Eski şehir 1984.

111 Birand Kamuran, Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin Tanzimata

Tesirleri , AÜ İF Yayınları, Ankara 1955.

Çelik Hüseyin, Ali Suavi , Kültür Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 1993.

Çobano ğlu Özkul, Yeni Osmanlılar Tarihi ve Kıbrıs Adası

Ba ğlamında Namık Kemal, Namık Kemal Sempozyumu Bildirileri,

Gazima ğusa 1998.

Demirel Derya, Osmanlı Devletinde Sultaniler ve İdadiler , Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2007.

Do ğan İsmail, Tanzimatın İki Ucu Münif Pa şa ve Ali Suavi , İz

Yayıncılık, İstanbul 1991.

Ergin Osman, Türkiye Maarif Tarihi, Osmanbey matbaası, İstanbul

1939.

Gençcan Mehmet, Tanzimat Dönemi Ahlak E ğitimi , Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2006.

Gökalp Ziya, Makaleler I, “Yeni Osmanlılar” MEB Yayınları,

İstanbul 1976.

112 Gözler H. Fethi, Ziya Pa şa’nın Terci-i Bend’i ile Terkib-i Bend’i

Üzerine Dü şünceler , Kültür ve Turizm Bakanlı ğı Yayınları, Ankara

1987.

Gündüz Mustafa, II. Me şrutiyetin Klasik Paradigmaları , Lotus

Yayınları, Ankara 2007.

Güner Fethullah, Milliyetçilik Akımına Bir Alternatif Olarak

Osmanlıcılık Hareketi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Bolu 2008.

Güner Zekai, Atatürk Cumhuriyet Ve Demokrasi , Zonguldak

Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 2, Sayı 3,

Zonguldak 2006.

Hanio ğlu Şükrü, “Osmanlıcılık”, TCTA , C.V, İletişim Yayınları,

İstanbul 1985.

Haydaro ğlu Polat İlknur, Osmanlı İmparatorlu ğunda Yabancı

Okullar , Ocak Yayınları, Ankara 1993.

Hikmet İsmail, Ziya Pa şa Hayatı ve Eserleri , Kanaat Yayınları,

İstanbul 1932.

113 İhsano ğlu Ekmeleddin, “Osmanlı E ğitim ve Bilim Kurumları”,

Osmanlı Medeniyeti Tarihi, Feza Yayınları, C. 1, İstanbul 1999.

İnalcık Halil, Osmanlı İmparatorlu ğunun Ekonomik ve Sosyal

Tarihi, Eren Yayınları, İstanbul 2000.

Kafadar Osman, Türk E ğitim Dü şüncesinde Batılıla şma , Vadi

Yayınları, Ankara 1997.

Karal Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, c.

V, Ankara 1995.

Kısakürek Necip Fazıl, Namık Kemal , Recep Uluso ğlu Basımevi,

Ankara1940.

Kuntay Mithat Cemal, Namık Kemal, Devrin İnsanları ve Olayları

Arasında , Maarif Matbaası, İstanbul 1944.

Kurt Harun, Namık Kemal’de Din ve Sosyal Felsefe, Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Ana

Bilim Dalı Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2001.

Kolo ğlu Orhan, “Osmanlılarda Basın ve Kamuoyu”, Osmanlı

Ansiklopedisi , c 6, İz Yayıncılık, İstanbul 1996.

114

Kocakaplan İsa, Namık Kemal , Tima ş Yayınları, İstanbul 1999.

Koçak Cemil, “ Cumhuriyete Devreden Dü şünce Mirası Tanzimat ve Me şrutiyet Birikimi” Namık Kemal, , İleti şim Yayınları, İstanbul

2002.

Kodaman Bayram-Saydam Abdullah,"Tanzimat Devri E ğitim

Sistemi", 150. Yılında Tanzimat, Ankara 1992.

Kurdakul Şükran, Namık Kemal , Evrensel Basım Yayım, İstanbul

2000.

Kurt Harun, Namık Kemal’de Din ve Sosyal Felsefe, Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Ana

Bilim Dalı Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2001.

Mardin Şerif, “Yeni Osmanlılar ve Siyasi Fikirleri ”, Tanzimat’tan

Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi , İleti şim Yayınları, C. 6,

İstanbul 1985.

______, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri , İleti şim Yayınları,

İstanbul 1983.

115 Namık Kemal, Makalat-ı Siyasiye ve Edebiye , İstanbul 1327.

Ortaylı İlber, Bir Aydın Grubu: Yeni Osmanlılar, Tanzimattan

Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi , İleti şim Yayınları, C.6,

İstanbul 1985,

______İmparatorlu ğun En Uzun Yılı , Hil Yayıncılık, İstanbul

1995.

Öztuna Yılmaz Ba şlangıcından Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye

Tarihi, C.8, S. 25, İstanbul 1983.

Sakao ğlu Necdet, Osmanlıdan Günümüze E ğitim Tarihi, İstanbul

Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2003.

Sungu İhsan, “Tanzimat ve Yeni Osmanlılar”, Tanzimat II , MEB

Yayınları, İstanbul 1999.

Tansel Fevziye Abdullah, Namık Kemal, Hususi Mektupları , Akça ğ

Yayınları, Ankara 1967.

Tevfik Ebuzziya, Yeni Osmanlılar Tarihi C. 1-2, İstanbul 1974.

116 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılıla şma

Hareketleri , İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2004.

Turan Fikret, “Tanzimat Döneminde Osmanlı İmlası ve Alfabesi

Üzerine Yapılan Tartı şmalar ve Namık Kemal”, Namık Kemal

Sempozyumu Bildirileri , Gazima ğusa 1998.

Türköne Mümtaz’er, “ Osmanlılarda Islahat ve Teceddüt”, Osmanlı

Ansiklopedisi, c. VI, İstanbul 1993.

Ülken Hilmi Ziya, “ Tanzimat’tan Sonra Fikir Hareketleri”,

Tanzimat II , Milli E ğitim Bakanlı ğı Yayınları, İstanbul 1999.

______, Türkiye’de Ça ğda ş Dü şünce Tarihi , Ülken

Yayınları, Ankara 2005.

Yazıcı Nevin, Osmanlılık Fikri ve Yeni Osmanlılar Cemiyeti , Gazi

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi

Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1999.

Yıldırım Yılmaz, “Osmanlı Dü şüncesinde Cemaat Toplum

Yapılaşması: Yeni Osmanlılar Örne ği”, Afyonkarahisar Üniversitesi

Sosyal Bilimiler Dergisi, Afyonkarahisar 2008, C. X, S. III.

117 Zengin Zeki Salih, Medreseden Mektebe Geçi ş Sürecinde Din

Eğitimi, De ğerler E ğitimi Merkezi Dergisi, Yıl I, S: III, İstanbul 2007.

Gazeteler

Basiret Gazetesi

İbret Gazetesi

Hürriyet Gazetesi

Muhbir Gazetesi

118