<<

Yıl: 2005 Sayı: 5 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ

T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI KÜLTÜR VARLIKLARI VE MÜZELER GENEL MÜPÜRLÜGÜ TURK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ

YIL: 2005 SAYI: 5

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yılda bir yayınlanır. T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Ana Yayın No: 3037

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları Yayın No: 111

YAYIN KURULU Prof. Dr. Ay gül SÜ E L Prof. Dr. Bozkurt ERSOY Prof. Dr. Binnur G ÜRLER Prof. Dr. Ebru PARMAN Prof. Dr. Gürbüz ERGİNER Prof. Dr. Metin Ö ZBEK Prof. Dr. Mustafa Hamdi SAYAR Prof. Dr. Oğuz TEK İN Doç. Dr. Gül A SA TEK İN Doç. Dr. Hande K Ö K T EN Doç. Dr. Harun TA ŞKIRA N Doç. Dr. Mine KAD İRO ĞLU Doç. Dr. Tunç SİPAHİ Yrd. Doç. Dr. Bekir ESKİCİ

YAYINA HAZIRLAYANLAR Koray OLŞEN Dr. Fahriye BAYRAM Dr. Adil ÖZM E Nurhan ÜLGEN

KAPAK TASARIMI Koray OLŞEN

UYGULAMA Suna G Ü LER

ISSN:1302-9231 ISBN: 975-17-3165-8

Kapak Fotoğrafı: Savaş Yıldırım (Diyabakır Melek Ahmet Paşa camii çinileri)

* Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yayınlanan yazılarda dil, anlatım ve yayın tekniği yönünden değişiklik yapılabilir.

T.C. KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI ' DÖSİMM BASIMEVİ ANKARA 2005 E5Kİ ÇAĞDAN GÜNÜMÜZE ÖLÜ GÖMME ve ANMA GELENEKLERİ

A. Tuba ÖKSE*

Eski Önasya’da ölü ruhlarının “Ölüler Ülkesi”nde mülmesi gibi uygulamalar sürmüştür. Anadolu’nun yaşamaya devam ettiği İnancı çerçevesinde mezar­ bazı bölgelerinde ölüler nadiren yatağı ve yorganı İle lara yiyecek ve içecek bırakılmış, tütsü yakılmış ve birlikte gömülmektedir13. Hıristiyan dünyasında ölü ölenlerin adları belirli dinî törenlerde anılmıştır'. “Ölü hâlen giysileri İle, bazıları çok sevdiği eşyaları İle bir­ Kültü” olarak adlandırılan bu İşler2, ölen kişilerin vâ­ likte gömülmektedir. rislerinin göreviydi3. Aile bireylerinin atalarının me­ “Ölü Bakımı”nın büyük bölümünü mezarlara belirli zarlarına bıraktığı sunular İse mezar kültü4 olarak aralıklarla su ve yiyecek bırakılması oluşturmuştur. tanımlanmaktadır. Erken Sümer Kralı Umammu’nun yeraltına inişini an­ Eski Önasya’da ölü ruhunun bedenden ayrılıp latan metne göre, ölüler yeraltı dünyasında pis su “Ölüler Ulkesl”ne gidebilmesi İçin cesedin gömülmesi ve acı yiyecekle beslenmektedirler'4. Gılgamış Des- gerektiğine, aksi hâlde ruhunun acı çekeceğine İna­ tanı’na göre, bir ölü ruhunun öteki dünyada yiyip iç­ nılırdı. Bir Orta Assur kudurrusu üzerinde “Cesedi tiği besinlerin miktarı ve kalitesi, oğullarının sayısı ile gömülenlesin, ruhu atalarının ruhuna kavuşamasın” orantılıdır'5. Kralların öteki dünyada tanrılar ile aynı diye bir beddua yer alır5. Krallar düşmanlarının ata­ sofrada yemek yediğine inanılmış, kral mezarlarına larının mezarlarını yağmalayarak onların ruhlarına bırakılması gereken sunuların listeleri yapılmıştır'6. acı çektirmek istemişlerdir6. Fenike Kralı Tabnit, Ölü ruhunun rahat etmesi için onlara düzen­ mezarını tahrip edecek kişilerin ruhlarının huzur bu­ li aralıklarla su verilmesi gerektiği'7 inancı doğrul­ lamamasını dilemiştir7. Cesedin topraka gömülmesi tusunda III. Ur kral mezarlarından18 Urartu Çağı’na en eski çağlardan İtibaren uygulanan bir âdettir. kadar'9 “Libasyon Sunakları” inşa edilmiş, ya da Bilinen en eski gömmeler âdeti, hayvan kemikleri ve toprağa açılan “Libasyon Çukurlan” kullanılmıştır. çiçek demetleri ile gömülen Neandertal insanına a it­ Odysseus’un açtığı bir çukurdan Hades’e çeşitli tir®. Ölünün yakılıp küllerinin gömülmesi Anadolu’da sıvı sunular yaptığını konu alan anlatılar20 ile çeşitli M.Ö. 3. blnyıldan İtibaren uygulanmış5, H itit kralları­ dönemlere a it mezarların yanında bulunan çukurlar nın cenaze törenlerini anlatan metinlerde bu gömme da21 bu uygulamanın Eski Yunan ve Roma’da da sür­ tarzının ayrıntıları verilmiştir'0. Yakma gömme son­ düğünü gösterir. Ugarit’te mezar toprağına dikey raki dönemlerde de sürmüştür, Hindu ve Hıristiyan gömülmüş halde bulunan pişmiş toprak borular22, dünyasında da hâlen uygulanmaktadır. sunulan suyun mezarın içine akması için üretilmiş Eskiçağ’da ölüler giysileri ve kişisel eşyaları ile “Libasyon Borularadır. Teli Chuera’daki “Steibau I” gömülmüş ", kralların öteki dünyada kullanması için çevresindeki mekânların tabanlarında, içlerine küp mezarlara bırakılan eşyaların listeleri yapılmıştır'2. yerleştirilen çukurlar23 ile Gre Virike24 (Resim: 1) ve Yakın zamana kadar çocukların boncuklardan oluşan Ugarit’te 25 mezarların yanına kazılan çukurlar içeri­ ziynet eşyaları ile ya da bazılarının alyansları İle gö­ sine yerleştirilmiş dibi kırılmış çömlekler (Resim: 2)

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 1 Resim 1: Gre Virike’deki sıvalı libasyon çukurlan de libasyon sunakları olarak nitelenmektedir. Bu uy­ tarihlenen mezarların yanına açılan çukurlara anma gulama Hesiod’daki, Danaos’un kızlarının öldürdükle­ törenleri sırasında kurban edilen hayvanların bir ri eşleri için dipsiz çömleğe su doldurmaya mahkum parçası bırakılmıştır30. Ölü gömme ve anma tören­ edilişleri ile benzeşir. Anadolu’da hâlen gömme son­ leri sırasında yenen toplu yemek olan “Ölü Yemeği”, rasında mezar üzerine su dökülmesi26 bu eski uygu­ ölüler ile canlıların katıldıkları ortak yemek olarak lamaların devamıdır. Mezar üzerindeki çiçekler büyü­ tanımlanır31. Mezarlara ve mezar dışındaki mekân­ sün, kuşlar içsin ya da ölünün ruhu rahat etsin diye lara bırakılan çok sayıda pişmiş toprak kap ölü ye­ mezarlara su dökülmekte, bazı yörelerde mezarların meği ile ilişkilidir (Resim: 3). III. Ur sülalesine ait bir başına İçi su dolu bir kap bırakılmakta27ya da kesilen kurbanlık hayvan listesine göre âulgi ve Ninlila’nın kurbanın kanı mezara dökülmektedir20. libasyon yerinin mutfağı vardır32. Ur kral mezarla­ Eski Önasya’da mezarların yakınlarına açılan rının girişlerinde bulunan kül katmanlarında hayvan çukurlara, gömme sırasında ve sonrasında belir­ kemikleri ile kap parçaları bulunan alanlar33 ile çeşitli li aralıklarla yiyecek bırakılmıştır29. Çeşitli çağlara mezarlıklarda açığa çıkartılan mutfak mekânları (Re-

Resim 2: Grc Virikc’dc bulunan delinmiş çömlek Rcsim 3: Grc Virikc K 9 oda mezarı dipleri

2 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 4: Gre Virike’de oda mezara bağlı mutfak mekânı sim: 4), ölü yemeği kalıntıları olarak nitelenmektedir. rında yaşatılmıştır39. Bazı Anadolu köylerinde hâ­ Ölü yemeği Hititler’de “Taş Ev” de34, Ugarit’te anıt len yılın belirli zamanlarında mezar üzerinde kurban mezar komplekslerinde yenmiştir35. Mezopotamya kesilip kanı mezara akıtıldıktan sonra bir parçası takvimine göre Abu(m) ayının 29. günü, ölüler için mezar üzerine bırakılmaktadır40. Günümüzde bu ge­ kurban sunulmuş ve ölü yemeği yenmiştir36, aynı ge­ lenek ölünün ardından lokma dökülmesi ya da helva lenek Tevrat’ta ve Eski Yunan’da37 da uygulanmıştır. kavrulması şeklinde sürmektedir. Anadolu’da hâlen 18. yüzyıla kadar Orta Asya şamanist kavimleri de yöre insanının kutsal saydığı yatır, türbe ve evliya definden sonra belirli günlerde mezara içki ve yemek mezarlarının başında kurban kesip dağıtılmakta, koyarak ölü yemeği yemişlerdir38. Bu gelenek yakın toplu yemek yenmekte ve mezara yemek bırakılmak­ zamana kadar Arnavutluk’taki Hıristiyan mezarla­ tadır4’.

Mezara tahıl serpme geleneği, bitkilerin her yıl sonbaharda yapraklarını dökmesi ve tohumların topraka atılması ile tohumun ve dolanın ölmesi ve bu tohumun ilkbaharda yeni bir bitkiye can verme­ si, dolayısı ile doğanın canlanması inancına bağlıdır. İnsan da ölünce toprağa düşen bir tohum gibi yeni bir yaşama başlayacaktır. Tahıl, Mezopotamya’da Tammuz42, Suriye’de Ba’al43, Mısır’da Osiris44 ritü- ellerinde kullanılmış, Anadolu’da Telipinu ve A ttis 45, Fenike’de Adon, Eski Yunan’da Adonis (Komada Resim 5: Gıc Virikc K 9 oda mezarı ile bağlantılı sunu Bacchus) ve Demeter46 ile Israel yaratılış inancın­ odaları da Yahvveh47 adı ile devam etmiş, Ortaçağ’da Har-

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 3 Resim 6: Gre Virike oda mezar komplekslerinde uygulanan ritüellcrin canlandırması (Resim: Atilla Engin). ran’daki Sabiler Ta’uz için ağıt yakarak40 bu geleneği Anadolu’da bir kişinin öldüğü mekâr\da ruhu sevinsin uzun süre yaşatmışlardır. Mezarlara tahıl serpilme­ ve rahat dolaşsın diye ışık yakılması ya da kötü ruh­ si geleneği Eski Önasya’da yaygındır49. Hititler me­ ların ölüye yaklaşmasını önlemek İçin mezar yanın­ zarlara tahıl bırakmışlar50, Mısır’da mezarlara Osi- da ateş yakılması57, ölü ruhunun tanrıya ulaşmasını ris’in kil ve tahıldan yapılan figürinleri bırakılmış ve bu sağlamaya yönelik eski uygulamaların devamıdır. tohumların köklenmesi ile Osiris’in, dolayısı ile ölünün “Tütsü Yakma”58, ölü ruhunun bedenden çıkarak dirildiğine inanılmıştır5'. Yakın zamana kadar Sur­ bir duman gibi göğe yükselmesini ve ölü ruhlarının yer­ sa’daki I. Murat Türbesi’ne bırakılan kavrulmuş buğ­ yüzüne gelerek dinî törenlere katılmalarını sağlamak dayın ziyaretçilerce yenmesi52, Ortodoks kilisesinde için cenaze ve ölü anma törenlerinde uygulanmıştır. cenaze törenleri sırasında haşlanmış tahıl yenmesi, İâtar’ın yeraltına inişini konu alan edebi metinde ruh­ Anadolu’da bazı dağ köylerinde hâlen mezar üzerine lar tütsü kokusu ile yeryüzüne çağrılmış59, tütsü su buğday ya da yem serpilmesi53, bu uygulamaların gü­ ya da bira ile söndürülerek ruhlar ve hayaletler yer nümüze yansımasıdır. altına geri gönderilmiştir60. Anadolu’nun bazı bölge­ Eski Önasya’da ölü ruhunun yolunu aydınlatmak lerinde hâlen mezar yanında yakılan ateşe içki dö­ için mezarlara lamba bırakılmış ve cenaze törenleri külmesi ve kesilen kurbanın yağının bu ateşe atılma­ sırasında meşaleler yakılmıştır54. Musevi ve Hıristi­ sı61, Şamanist kavimlerin ölülerin ruhuna gitsin diye yan dünyasında da cenaze töreni sırasında ölünün uyguladıkları ritüellerin devamı niteliğindedir. Bazı yanında mum yakılması55, İran’da yakın zamana ka­ bölgelerde hâlen şeytan gelmesin, gökten melekler dar ölülerin meşaleler ve tütsülerle gömülmesi56 ve insin diye ölü yanında tütsü yakılır62; kiliselerde ve türbelerde yakılan tütsü ve mumlar yerle gök ara­ sında iletişimi, böylece dileklerin tanrıya ve ölünün ruhuna ulaşmasını amaçlamaktadır.

“Ölünün adının anılması” cenaze sırasında ve son­ rasında ölünün hatırlanmasına ilişkin törenler-dir63. Eski Önasya’da insanların ölüme değil, son baharda ölen ve ilk baharda dirilen tanrıların sembolize ettik­ leri yeni bir yaşama gidecekleri inancı doğrultusunda her yıl ölü ve bereket kültü çerçevesinde yas tören­ leri ve şenlikler düzenlenip tanrılar ve ölü ruhları için Resim 7: Sivas İli, Şarkıflla İlçesi’ndcki, Şcmc Baba sunular yapılmış, tören yemekleri yenmiştir64. Mezo- Ziyareti

4 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Tablo: Ölü ntüellerine ilişkin -terimler

Sumerce Akkadca Diğer Diller Öteki Dünya KI.GAL kigallu Dönüşü Olmayan Ülke KUR.NU.GI4 m a t (erset) la tâ ri Ölü Ruhu GIDIM / GEDIM etemmu Ugaritce np£ Aramice naphââ H ititçe akkant- Ölü Bakıcısı LÜ SAG.âN.TAR pagidu Ölü Bakımı KI.SI.GA kispum Libasyon A.BAL naqme H ititçe Sipant- Libasyon Sunağı KI.A.NAG/KI.A.BAL me naqû Libasyon Çukuru - AB aptu H ititçe hateS^ar Hurrice abi/api Yunanca bothros Libasyon Borusu DUGA.PA4 a rûtu Ölü Yemeği k i.k a S.g a r ta ku ltu Ugaritçe rp’ıım Na batice triclinia Tütsü Yakma GIBİL ma^lû Tütsü Söndürme Kİ.NE.NE kinunu belû Adın Anılması MU.PÂD.DA Summum zakaru Beşinci Ay ITUNE.NE.GAR Sabatu Hasat/Ölüler Bayramı Abu(m) Oda Mezar S.KI.MAH b it kimahi Ölü Sunu Evi S.KI.SI.GA bit-kispu(m) Kırdaki Ölü Sunu Evi S.KI.SI.GA EDIN.NA bit-kispu ina seri Taş Ev S.NA4

potamda da temmuz ve ağustos aylarına rastlayan nitelendirilmiştir70. Eski Önasya’da açığa çıkartılan Abu(m) Bayramı, Sümer Çağı sonuna kadar hasat anıtsal mezar komplekslerinin71 (Resim: 5) ölü ru­ bayramı olarak kutlanmış65, Emar’dan bir metne huna yapılan sunuların konması için inşa edildikle­ göre Eski Babil’de Abu(m) ayının 25.-27. günlerinde ri düşünülmektedir (Resim: 6). H itit kaynaklarında cenaze ritüelleri kısmen mezarın kapısında yapılmış krallarının cenaze törenlerinin yapıldığı ve sunuların ve bu ayın 2Ö.-29. günlerinde tütsü yakılmıştır66. bırakıldığı “Taş Ev”72 İçin, başta Boğazköy’deki Yazılı- Anadolu’da hâlen ürünün bereketi için mezar başında kaya C odası ve Gavurkale’deki taş yapı olmak üzere, kurban kesilip yenen haziran bayramı ile temmuz or­ çok sayıda anıtsal taş mezar önerilmiştir. Anado­ tasındaki hasat bayramı, Ağustos ortasında ziya­ lu’nun çeşitli bölgelerinde hâlen türbe, yatır, ziyaret retlere ve mezarlara sunular bırakılması ve ziyafet­ olarak adlandırılan, önemli bir zatın mezarı olduğuna ler verilmesi67 bu eski geleneklere dayanır. Yezidîler’in inanılan bazı yerlerin çevresi bir taş duvar ile çevrele­ nisan ayının ilk çarşamba günü kutladıkları yeni yıl nip (Resim: 7) yaz başlarında buralarda kurban kesi­ bayramı sırasında68 aile mezarlarının ziyaret edil­ lerek yenmektedir. Bazı türbeler, çevrelerine aşevleri, mesi ve oradan geçenlerin yemesi için yiyecek bırakı­ mutfak ve benzeri yapılar inşa edilerek kurban su­ lıp yatırlarda ateş yakılması ile 6 Mayıs’ta kutlanan nulan mabed-mezarlar haline getirilmişlerdir73. Gü­ Hıdrellez sırasında türbelerin ziyaret edilmesi de69, nümüzde insanların “âdettir” diye uyguladıkları pek bu eski geleneklerin günümüze yansımalarıdır. çok şeyi neden uyguladıklarını bilmemelerine ve eski Eski Önasya’da “Oda Mezar” sunuların konulduğu inançların değişmiş olmalarına rağmen, İnsanların bir anıt mezar; sunuların bırakılması için mezarların kültürel belleğinde binlerce yıldır kalan alışkanlıklar yanına veya üzerine inşa edilen mekânlardan oluşan günümüze kadar ulaşmıştır ve hâlen geleneklerde mezar kompleksleri ise “Kırın Ölü Sunu Evi” olarak önemli yer tutmaya devam etmektedir.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 5 Assyriologie; Religions: Religionsgeschichtlic­ SUMMARY he Beziehungen zwischen Kleinasien, Nordsyri­ en und dem Alten Testament (ed: B. Janowski Abstract: According to Ancient Near Eastern v.d) Göttingen 1967. cuneiform sources, burial rites consist of three 1 A. Tsukimoto, Untersuchungen zur Totenpfle­ main procedures. The corpse must have been buried, ge (kispum) im alten Mesopotamien, Neukirc­ so th a t the soul could descend to the Netherworld. hen 1965, s. 51,146 v.d, 226 v.d. The corpse 'Has buried usually with its personal be­ longings and grave goods. During the funeral and af­ 2 T. Özgüp, Ön Tarih’te Anadolu’da Ölü Göm­ terwards, the descendands lit candles a t the grave me Adetleri, Ankara 1946, s. 67; T. H. Price, to keep the way of the soul light, offered water and “Hero-Cult and Homer”, Historia 22,1973, S. food to the souls, called them by burning incence 129; B. Margolit, “Death and Dying in the Uga- and ate funeral meals a t the grave, so th a t the soul rithic Epics”, Death, s. 251; I. M. Akyurt, M.Ö. of their ancestors could live a t ease. The souls wo­ 2. Binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri, An­ uld be satisfied when their descendands called their kara 1996, s. 154 v.d. names during memorial ceremonies. A t some gra­ ves, offering structures were built for offerings and E. Ebeling, Tod und Leben nach den Vorstellun­ for graveside meals. All these rites can be followed gen der Babylonier, Berlin 1931, s. 50 v.d, 110 a t archaeological contexts dating to various peri­ v.d, 126, 146v.d; C. Kühne, “Voropfer im alten ods, showing th a t such traditions were practiced Anatollen”, Religions, s. 265-271. through the ages with only some variations. Ethno­ logical researches In the Near East show th a t most 4 S. Alcock, “Tomb Cult and the Post-Classical of the ancient burial rites are still in practice, even Polis”, AJA 95, 1991, 447 v.d; C. M. Antonac- if people believe in monoteistic religions. Burial rites cio, “Conquesting the Past: Hero Cult, Tomb seem to have reached to the present as traditional Cult, and Epic in Early Greece” AJA 96,1994, practices and modern people don’t know their paga- S. 400 v.d. nistic roots any more. I. J. Gelb v.d, Chicago Assyrian Dictionary 4, E, Chicago 1956, s. 396-399. NOTLAR 6 M. Bayliss, “The Cult of Dead Kin in and Babylonia”, Iraq 3 5 ,1973, s. 117. Doç. Dr. A. Tuba ÖKSE, Hacettepe Üniversite­ si, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Bey- M. H. Pope ve W. Röllig, “Syrien, Die Mythologie tepe-An ka rai TÜ RKİ YE. der Ugariter und Phönizier”, Wörterbuch der Mythologie I (ed. H. W. Haussig), S tu ttg a rt Çalışmam sırasında antropolojik, filolojik ve et- 1965, s. 275. nografik bilgilere ulaşmamda yardımcı olan Dr. Meryem Acara Eser, Araş. Gör. Suat Alp, Dr. R. E. Leakey, Human Origins, London 1962, s. Suavi Aydın, Doç. Dr. Yılmaz S. Erdal, Dr. Er­ 57. han Ersoy, Araş. Gör. Bülent İşler, Dr. F. Ayşe W. Orthmann, Das Gräberfeld bei llica, Wiesba­ Karaduman, Dr. Sibel Özbudun, Dr. Nermin den 1967, s. 64; Akyurt 1998:153 v.d. Şaman Doğan, Dr. Turgay Yazar ve Arkeolog Özcan Şimşek’e teşekkürlerimi sunarım. 10 H. Otten, Hethitische Totenrituale, Berlin 1956. Dipnotlarda Kullanılan Kısaltmalar: AJA: Ame­ rican Journal of Archaeology: Arch. Death: " Ebeling 1931: 58; Özgüf 1948: 76 v.d.; E. The Archaeology of Death In the Ancient Near Strommenger, “Grab (In Irak und Iran)”, RLA East (ed: S. Campbell, A. Green) Oxford 1995; 3 (1957-1971), s. 605-610; B. Hrouda, “Nach­ Death: Death in Mesopotamia (ed. B. Alster), trag”, Die Gräber und Grüfte in Assur (A. Copenhagen 1960; JCS: Journal of Cuneiform Haller), Berlin 1954, s. 163-185; D. A. Foxvog, Studies: Mezarlık: Geçmişten Günümüze Me­ “Funerary Furnishing in an Early Sumerian zarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sem­ Text From Adab”, Death, s. 67 v.d; Tsukimoto pozyumu 1999; RLA: Reallexikon der 1985:164-186; Akyurt 1996:137 v.d.

6 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 12 P. Deimel, “Die Listen über den Ahnenkult aus 3. Bin Kutsal Alanı”, Hacettepe Üniversitesi der Zeit Lugalandas und Urukaginas”, Orien­ Edebiyat Fakültesi Dergisi, 19-2, 2002, s. 53 t a l 2, 1920, s. 32 v.d; 1939: 42 v.d: M. H. v.d. Pope, “The Cult of the Dead a t Ugarit”, Uga n't 25 C. F. A. Schaeffer, The Cuneiform Texts of Ras in Retrospect (ed: G. D. Young), Winona Lake Shamra-Ugarit, London 1939, s. 47,50 v.d. 1961, s. 160. 26 Y. Z. Yörükân, Anadolu’da Alevîler ve Tahtacı­ 13 H. Tuğcu, “Alevî ve Bektaşî Türk Kültüründe lar, Ankara 1998, s. 276; Y. Kalafat, “Anadolu Ölüm ve Mezar Kavramları”, Mezarlık, s. 234; ve Yakın Çevresi Türk Halk İnançlarında Ölüm A. Çelik, “Trabzon-Şalpazarı Çepni Türkleri’nde veya Halk inançlarımıza Göre Yatır Ziyareti”, Ölümle ilgili Gelenek, Görenek ve inanmalar”, Mezarlık, s. 245 v.d. Mezarlık, s. 296.

14 S. N. Kramer, “The Death of Ur-Nammu and his Descent to the Netherworld”, JC5 21,1967, s. 27 S. V. Örnek, Anadolu Folklorunda Ölüm, Anka­ 104,111 v.d. ra 1979, s. 73; B. Oğuz, Türkiye Halkının Kültür Kökenleri I, İstanbul 1960, s. 601-602. ’5 W. G. Lambert, “The Theology of Death”, De­ 25 A. R. Yalman (Yalkın), Cenupta Türkmen Oy­ ath, s. 56; Bayliss 1973: 116; A. 5kaist, “The makları l-ll, Ankara 1977, s. 31, 34, 79. Ancestor Cult and Succession in Mesopota­ mia”, Death, s. 126; J. Scurlock, “Death and 29 G. M. Schwartz, “A Third-Millennium B.C. Elite Afterlife in Ancient Mesopotamian Thought”, Tomb From Umm el-Marra, Syria”, Antiqu­ Civilizations of the Ancient Near East III (ed: ity 74, 2000, s. 771 v.d. J. M. Sasson), New York 1995, s. 1666. 30 Andronikos 1968: 93-94; Michalowski 1977: '6 J. J. Finkelstein, ‘The Genealogy of the Ham- 223. murapi Dynasty”, JC5 20,1966, s. 95 v.d, 115 si Tsukimoto 1985: 231; J. J. Glassner, “Mahl­ v.d; M. Birot, “Fragment de Rituel de Mari Re­ zeit In Mesopotamien”, RLA 7,1987-1990, s. latif au Kispum”, Death, s. 169; W. T. Pitard, 264. “The Ugaritic Funerary Text RS 34.126”, Bulle­ tin of the Schools of American Oriental Rese­ 32 Michalowski 1977: 223-225.

arch 232,1976, s. 66-67. 3 3 C. L. Woolley, Ur Excavations II: The Royal Ce­ metery, Oxford 1934, s. 6. ,7 C. W. Heimpel, “Libation”, RLA 7,1967-1990, S.

1. 34 Otten 1956: 12 v.d, 25 v.d, 61; Kühne 1993: 260. 18 P. Michalowski, “The Death of Sulgl”, Orientalia 46-2,1977, s. 221; P. R. S. Moorey, “Where Did 35 J. F. Healey, “Death in West Semitic Texts: They Bury the Kings of the lllrd Dynasty of Ur”, Ugarit and Nabataea”, Arch. Death, s. 190. Iraq 4 6 ,1964, s. 17. 36 0. Loretz, “Nekromantie und Totenevokation in ,9 N. Çevik, Urartu Kaya Mezarları ve Ölü Gömme Mesopotamien, Ugarit und Israel”, Religions, s. Gelenekleri, Ankara 2000, s. 56-57. 306-308.

20 J. Gray, Near Eastern Mythology, Toronto 37 Andronikos 1968:15-16. 1962, s. 37. 35 A. inan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 21 M. Andronikos, Totenkult, Göttingen 1966, s. 1986, s. 189-190. 94-96. 39 F. W. Hasluck, Christianity and Islam under 22 Heimpel 1967-1990: 3; Pitard 1978: 71. the Sultans, Oxford 1929, s. 251.

23 A. Moortgat, Tell Chuera in Nordost-Syrien. 40 Yalman 1977:31 v.d, 79,269,402; Örnek 1979: Vorläufiger Bericht über die dritte Grabung­ 64, 72 v.d; H. Türk, Nusayrilik (Arap Aleviliği) skampagne 1960, Köln 1962, s. 35 v.d. ve Nusayrilerde Hızır inancı, Ankara 2002, s. 113-115. 24 A. T. Ökse, “Gre Virlke: Fırat Kenarında Bir MÖ.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 4' Oğuz 1980:115-116; Kalafat 1999: 224 v.d. 58 Ebeling 1931: 50 v.d, 85 v.d, 110142 v.d; Erman 1934: 177; Bayliss 1973: 117 v.d; Pope 1981: 42 5. Alster, “The Mythology of Mourning”, Acta 160.; Loretz 1993: 306; Kühne 1993: 265­ Sumerologica 5,1983, s. 1 v.d. 271. 43 R. Dussaud, “Ba’al et Ben-Dagon das les tex­ 59 Gray 1982: 37; C. Penglase, “Some Concepts tes de Ras-Shamra”, Syria 15,1934, s. 302. of Afterlife In Mesopotamia and Greece”, Arch. 44 A. Erman, P/e Religion der Ägypter, Berlin Peath, s. 194. 1934, s. 40 ff., 68-75, 378. 60 Ebeling 1931: 64,126 v.d; Bayliss 1973:120. 45 Ö. Çapar, “Roma Tarihinde Magna Mater 61 Yalman 1977: 403; Oğuz 1980: 268; inan (Kybele) Tapınım”, Pil ve Tarih Coğrafya Fakül­ 1986:183 v.d. tesi Dergisi 29,1979, s. 178-180. 62 Örnek 1979: 51-52; Kühne 1993: 271; Türk 46 N. Robertson, “The Ancient Mother of the 2002:111,132 v.d. Gods. A Missing Chapter in the History of Greek Religion”, Cybe/e, A ttis and Related 63 Bayliss 1973:116-117; Tsukimoto 1985: 22 v.d, Cults (ed. E. N. Lane), Leiden 1996, s. 290 107 v.d, 140 v.d, 230. v.d. 64 Tsukimoto 1985: 51.

47 Loretz 1993: 308, 313. 65 B. Perlov, ‘The Family of the Ensi’s Urbau and Gudea and their Funerary Cult”, Death, s. 40 J. B. Segal, , Oxford 1970, S. 44. 3 9 0 ,454 v.d; Scurlock 1995:1889. 49 Ebellng 1931: 34 v.d, 44 v.d, 64 v.d; P. Taracha, 66 T. Abusch “Mesopotamian Anti-Wirtschaft Li­ Ersetzen und Entsühnen, Köln 2000, S. 174. terature. Texts and' Studies I: The Nature of 50 Otten 1958:140-141. Ma^lû: Its Character, Pivisions and Calendrl- 5' Erman 1934:40, 378 v.d. cal Setting”, Journal of Near Eastern Studies 33,1974, s. 252 v.d. 52 Hasluck 1929:106. 67 Hasluck 1929: 99-101; Oğuz 1980:117; Guest 53 Örnek 1979: 73. 1987: 37; Türk 2002:126.

54 Otten 1958; Scurlock 1995: 1884; Ebeling 60 J. S. Guest, The Yezidis. A Study in Survival, 1931: 44 v.d, 137; Tsuklmoto 1985: 49; Kühne London 1987, s. 36. 1993: 260 v.d; Çevik 2000: 80. 69 Hasluck 1929: 319v.d; Türk 2002: 23 v.d. 55 V. H. Eibern, “Altar Implements and Liturgical 70 Tsukimoto 1985: 72,108,144-145. Objects”, Age of Spirituality, Late Antique and Early Christian A rt (ed. K. Weitzmann), 71 Woolley 1974: 54; Moorey 1984: 4; Antonaccio New York 1979, s. 594. 1994:402-403; Ökse 2002.

56 Oğuz 1980:116. 72 V. Haas, Geschichte der Hethitischen Religion, Köln 1994, S. 720-722. 57 Kalafat 1999:258-260; Çelik 1999:297; Tuğ­ cu 1999: 236; T. Yazar, “Çadır-Bark-Türbe. Pp. 73 Hasluck 1929: 99-100; Yazar 1999: 422 418-431”, Mezarlık, s. 422 v.d.

8 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ KUZEYBATI ANADOLU’DAKİ HANLAR ÜZERİNE BAZI NOTLAR

Leyla YILMAZ*

Hanlar, Anadolu tarihinin farklı zamanlarına a it Bugün Mevcut Olmayan Hanlar ulaşım ağını, dönemin ticaret hayatını ve sosyal ya­ Solfasol Köprüsü yakınında bulunduğu anlaşılan pılanmasını açıklayan önemli yapılardır. Bu bağlam­ ve “Solfasol Hanı”21 denilen yapının, Ankara-Çubuk da, Anadolu’nun kuzeybatı bölgesinde bulunduğu bili­ yolu üzerinde olduğu bellidir. Yapıya a it hiç bir iz gü­ nen hanları incelemek amacıyla, bölgenin 1:25.000’lik nümüze ulaşmamıştır. haritaları taranmış; elde edilen verilerin arazi bilgi­ Ankara-Esenboğa arasında Karacaören mevki­ leriyle doğrulanması için de bir yüzey araştırması inde tespit edilebilen hanın22, Özergin’in makalesin­ gerçekleştirilmiştir. 3u makalede söz konusu harita de sözü edilen “Abacılar Ham” ile aynı yapı olduğu ve arazi çalışmalarının sonuçları verilmektedir1. düşünülebilir23. Özergin’in Çubuk Barajı’nın suları al­ Anılan bölge, başta Leonhard2 olmak üzere Gö- tında kaldığını söylediği bu yapının, bugün Karacaö­ koğlu3, Chanykoff4, Hirschfeld5, Kannenberg6, Flot- ren yakınındaki bir çiftliğin bulunduğu yerde lokallze vvelP, Leake®, Diest-Anton®, Boehringer10, Anderso- edilebileceği iddia edilebilir. Yöre halkı da bu tespi­ n11, Hunger12 Dernschvvam13 ve Busbecq14 gibi seyyah timizi desteklemekte ve çiftliğin bulunduğu yerde ve araştırmacıların ilgi alanına girmiştir. Bölgenin 5 0 -6 0 sene evveline kadar bir hanın bulunduğunu Roma Dönemindeki yolları için French15’, Ankara- hatırlamaktadır. Çankırı güzergâhı için de Macpherson16 bilgi verirler. Eski adıyla “Han Yeri”24 denilen mevki, Ankara- Ayrıca bölgedeki bazı hanlarla ilgili olarak Özergin1', Çankırı yol ayrımından sonra Çankırı istikametine gi­ Ünal18, Sözen19 ve Baş’ın20 çalışmaları bulunmakta­ derken yolun sol tarafındadır. Bugün Sarıcalaradıy- dır. la bilinen bu mevkide, Çubuk Suyu kenarında bir kavak Gerek harita ve gerekse seyahatnâmelerden tarlasında vaktiyle bir hanın bulunduğu ve yıkılarak elde edilen bilgiler doğrultusunda Ankara-Çankırı- (?) taşlarının inşaatlarda kullanıldığı öğrenilmiştir. Kastamonu-Tosya-Sinop-Inebolu-Kastamonu- Haritalarda varlığı tespit edilebilen Ankara-Çan- Çankırı (Çankırı-llgaz arasındaki tâli yoldan) llgaz- kırı yolundaki han25 ile yine aynı yol üzerinde bulundu­ Ankara ve Ankara-Şabanözü güzergâhında biryüzey ğu anlaşılan İnandık Köyü’ndeki han26 da izine dahi araştırmasına çıkılmıştır. rastlayamadığımız diğer yapılar arasındadır.

Arazi çalışması sırasında, yayınlarda ve harita­ Kalecik yakınlarında bulunduğu bilinen “Selçuk larda tespit edilebilen 27 hanın 12’sinin izine dahi Ham”, sadece Erdmann’ın yayınından tespit edilebil­ rastlamak mümkün olamamış; dördünün ise sadece mektedir. Daha önce Anderson ve Kiepert tarafın­ temel kalıntılarına tesadüf edilebilmiştir. Günümüze dan da görülen yapıyı Erdmann da bulamamıştır27. ancak 11 hanın ulaşabildiği görülmüştür. Çankırı-Yapraklı arasında Şuhlar Köyü civarın­ Bütün bu bilgiler ışığında şu tespitler yapılabilir: da olduğu bilinen “Eski Han”(Alter Han), Kiepert28

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 9 ve Leonhard’ın29 haritalarında görülmekle birlikte, arazide yapılan çalışmalarda yapının günümüze ulaşmadığı tespit edilmiştir.

“Germeç Pazar”, Kastamonu-Taşköprü arasın­ dadır. Leonhard, burada bir han ve ahşap satış ku­ lübelerinin bulunduğundan ve burasının haftada bir gün hizmet verdiğinden söz eder30. Arazi çalışmaları sırasında hanın yıkıldığı, fakat, bulunduğu alan­ da, ahşap kulübelerde hâlâ satış yapıldığı tespit edilmiştir. Resim 2: Sirke Han’ın kalıntıları Kastamonu-inebolu arasındaki “Halkacılar Hanı”, bulunduğunu, moloz taş ve harç ile inşa edilmiş olan Leonhard’m haritasından tespit edilebilmektedir3'. bu yapı topluluğu içindeki en büyük yapının da muhte­ Kastamonu’nun güneyinde ve Leonhard’m kendisi­ melen han olduğunu göstermektedir. Bugün, içindeki nin de kalmış olduğunu belirttiği “Han” ise Pirlak- bölme duvarları iyi-kötü hâlâ belli olmaktadır. Örtü lar’dadır 32. Ancak, ne yazık ki her ikisi de günümüze sistemine a it bir göçük olmaması, ahşap çatılı olabi­ ulaşamamıştır. leceğini düşündürmektedir. Malzeme ve inşa tekniği Kastamonu-Tosya yolu üzerinde ve Taşköprü dikkate alınarak 19. yüzyıla tarihlendirilebilir35. istikametine ayrılmadan önce bir derbent ile Taşköprü-Gökçeağaç arasında ve kendi adıyla onun aşağısında “Tahtalı Han” diye anılan bir ya­ bilinen köy mevkiindeki “Sirke Han”36 denilen yapı­ pının vaktiyle mevcut olduğu da, Leonhard’dan nın sadece temel kalıntıları günümüze ulaşabilmiştir anlaşılabilmededir33; ancak arazi çalışması sırasın­ (Resim: 2). Kalıntılara bakılarak burada vaktiyle dik­ da böyle bir yapıya tesadüf edilmemiştir. dörtgen plânlı biryapının bulunduğu anlaşılmaktadır. Hâlen kalıntılar arasında örtüye a it olabilecek bir Bugün Sadece Temelleri Kalmış Olan göçüğün bulunmaması dolayısıyla çatının ahşap ola­ Hanlar bileceğinden söz edilebilir. Malzeme ve inşa tekniği “Topal Ali’nin Hanı”, “Sirke Han”, “Eski Han” ve dikkate alınarak 19. yüzyıla tarihlendirilebilir37. “Sazlı Han” olarak bilinen yapıların sadece temelleri “Eski Han”ın38, Ankara-Çubuk-Şabanözü yolu günümüze ulaşabilmiştir. üzerinde ve anayolun içerilerindeki Karahacı ve Ka- “Topal Ali’nin Ham”34 diye bilinen yapı kalıntısına ramusa köyleri arasında ve Terme Deresi kenarında ulaşılması bir hayli zordur (Resim: 1). Mevcut kalıntı­ yer aldığı anlaşılmaktadır. Bugün yer yer bir metre lara bakılarak, Ilgaz-Çankırı arasındaki ana yolun do­ yükseklikteki duvarlardan ibaret kalıntılara bakılarak, ğusunda kalan talîyol takip edilerek ulaşılan Kızılsin burada vaktiyle en az dört yapıdan oluşan bir mima­ Köyü yakınlarında ve Değirmendere Suyu kenarında­ rî topluluğun bulunduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır ki eğimli arazi üzerine inşa edildiği anlaşılmaktadır. (Resim: 3). Mevcut kalıntılar, dikdörtgen ve kare me­ Günümüze ulaşabilmiş temel kalıntıları, burada vak­ kânlar halinde ve koridorlarla birbirlerine bağlanmış tiyle dikdörtgen plânlı ve birbirinden bağımsız üç yapı hâldedir. Örtü sistemine a it göçük olmaması, bunla-

Resim 1: Topal Ali Mani’nin kalıntıları Resim 3: Eski Han’ın kalıntıları

10 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resitn 4: Sinan Paşa Hanı rın da ahşap çatılı olabileceğini düşündürmektedir. Çorum’un Kargı ilçesi’ne bağlı Hacı Hamza'da- Malzeme ve inşa tekniği dikkate alınarak yapı 19. kl “Sinan Paşa Hanı” 1506-7 tarihlidir. Dikdörtgen yüzyıla tarihlendirilebilir39. plânlı han, beşik tonoz örtülü tek bir mekândan oluşmaktadır42 (Resim: 4). “Sazlı Han”, Sinop’a bağlı Kabalı ilçesi’nin Sazlı Köyü’nde bulunmaktadır. Yapıdan geriye sadece te ­ Kastamonu-Tosya arasındaki “Bürnük Köyü” sı­ mel kalıntıları kalabilmiştir. Dikdörtgen plânlı olduğu nırları içinde, bir su kaynağı kenarında yer alan “Sa­ ve kaba yonu taşlarla İnşa edildiği anlaşılıyor; mev­ rının Ham” dikdörtgen planlı bir yapıdır. Günümüze cut haline bakılarak 14 - 15. yüzyıla tarihlendirilebi- üst örtüsü ve batı kanadı tamamen yıkılmış olarak lir40. ulaşmıştır. Mevcut İzlere bakılarak vaktiyle sivri beşik tonozörtülüvetek birmekândan ibaretolduğu rahat- Mevcut Hanlar lıklaanlaşılmaktadır. Duvarlarında üç ocak nişi bulun- Ankara-Çankırı arasında Kalecik yakınlarında yer maktadır.14.-15.yüzyılatarihlendirilebilir4S(Resim:5). alan “Yeni Han” iki katlıdır. Malzeme ve inşa tekniği dikkate alınarak 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başına ta- rihlendirilebilir4’ (Resim: 12). “Atabey Hanı”, Kastamonu-Tosya arasında Ak-

Resim 5: Sarının Hanı Rcsim 6: Atabey Hanı

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 11 Resim 7: Gökçeağaç Hanı Resim 9: Taş Han kaya llçesi’ne bağlı Elmayakası Köyü sınırlarında ve Kastamonu-lnebolu arasında Ballık Köyü’nde Karadere kenarında yer almaktadır, içi, bugün üçü yer alan “Ballık Han”49 bugün aslî halini tamamen mevcut olan, karşılıklı ayaklara oturtulmuş yarım kaybetmiştir. Günümüze ulaşabilen temel kalıntıları daire kemerlerden oluşan İki destek sırası ile beşik üzerine ahşap bir bina inşa edilmiş olduğu rahatlıkla tonozlu üç bölüme taksim edilmiştir. Dikdörtgen anlaşılmaktadır. Yapı muhtemelen 19. yüzyıla tarih- plânlı yapıda girişin sağ ve solunda, birer ocağı bu­ lendirilebilir50 (Resim: 13). lunan ön mekânlar yer almaktadır. 14.-15. yüzyıla ta- Sinop-lnebolu arasında Çatalzeytin’de yer alan rihlendirilebllir44(Resim: 6). “Çatalzeytin Ham" dikdörtgen plânlı bir yapı kalıntı­ Kastamonu’nun Taşköprü ilçesi’ne bağlı Gök­ sıdır. Yapının İçinde bölme duvarı izine rastlanmaz. çeağaç yerleşim merkezinde yer alan “Gökçeağaç Örtüye a lt olabilecek bir göçüğün bulunmaması do­ Hanı” 1444-1461 tarihlidir45. Dikdörtgen plânlı ya­ layısıyla çatının ahşap olabileceğinden söz edilebilir. pının girişinde, kısmen yıkık olarak sağ ve solunda Malzeme, İnşa tekniği ve yüksek pencere açıklıkları ocak nişi de ihtiva eden bir ön mekân bulunmakta­ dikkate alınarak yapı 19. yüzyıla tarihlenebilir51 (Re­ dır. Hanın içinde karşılıklı ikişer ayak ve duvarlara sim: 14). bitişik gömme ayaklar, yuvarlak kemerlerle birbir­ Sinop’un Kabalı İlçesi, Taypaklı Köyü’nde yer alan lerine bağlanmıştır. Yapı, örtü sisteminde özenle “Taypaklı Han”52, dikdörtgen plânlı tek mekândan kullanılmış olan tekne tonozu ile dikkat çekmektedir46 ibaret bir yapıdır. Han sivri beşik tonoz örtü sistemi (Resim: 7). ile dikkat çekicidir. Dışarıdan kırma çatı ile örtülü­ Kastamonu-lnebolu arasında Şeydiler Köyü’nde dür. Yapı 14.-15. yüzyıla tarihlendirilebilir (Resim: B). yer alan “Şeydiler Hanı”47 günümüze bir kalıncı olarak Sinop-Gerze kavşağında, Lala Köyü sınırla­ ulaşabilmiştir. Örtü sistemine a it bir göçük olmama­ rında yer alan “Taşhan” (Yaykıl Han) dikdörtgen sı, ahşap çatılı olabileceğini düşündürmektedir. Ha­ plânlı, ocağı olan ön mekâna sahip bir yapıdır. Han nın yanında yer alan cami kitabesi 1906 tarihlidir45. sivri beşik tonoz örtü sistemi ile dikkat çekicidir. Malzeme ve inşa tekniği de dikkate alınarak yapı 19. Dışarıdan kırma çatı ile örtülüdür. Yapı 15. yüzyıla yüzyılın sonlarına tarihlendirilebillr (Resim: 10). tarihlendirilebilir53 (Resim: 9).

Resim 8: Taypaklı Han Resim 10: Şeydiler Hant

12 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 11: Durağan Hanı Resim 13: Ballık Han Ankara-Çankırı-Kastamonu-SInop-İnebolu- Kastamonu-Ankara güzergâhında yapıların orta­ ya koymuş olduğu durumun İzlenebilmesi için, bu­ gün artık mevcut olmayan ya da sadece temelleri kalmış olan ve günümüze ulaşabilmiş olan hanların, güzergâh üzerindeki sıralanışları ve tarihleri üzerin­ de durulabilir (Harita).

Su bağlamda, Ankara’nın kuzey çıkışında “Sol- fasol Ham”, Karacaören’de “Abacılar Ham", Sarıca­ larda “Han Yeri”, Salıkhisar (Taş Avlu), Şabanözü İstikametinde 19. yüzyıla tarlhlenebllen “Eski Han”, Resim 12: Yeni Han Kalecik İstikametinde 19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl Slnop’un Durağan İlçesl’nde yer alan “Durak Han” başına tarlhlenebilecek “Yeni Han”, Kalecik’te “Sel­ kapalı ve açık iki bölümden oluşan bir yapıdır. Kitabe­ çuk Han”, Çankırı yolunda ve inandık Köyü’ndekl si mevcut olan han 6 6 4 H ./1266 M. tarihinde Per­ hanlar, Çankırı-Yapraklı arasında “Eski Han” (Alter vane Süleyman bin AH tarafından inşa ettirilm iştir54 Han), Çankırı-llgaz arasındaki talî yolda 19. yüzyıla (Resim: 11). tarlhledlğimlz “Topal Ali’nin Hanı”, Tosya-Osmancık yolunda Hacı Hamza’da 1506-7 tarihli “Sinan Paşa

Resim 14: Çatal Zeytin Han

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 13 14 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 3 A., Gökoğlu, Paphlagonie-paflagonya-Gayri Men­ SUMMARY kul Eski Eserleri ve Arkeolojisi, Kastamonu, 1952.

4 Chanykoff; Reise im Nördlichen Kleinasien im Caravansaries Anatolian Arcihtectural History Jahre, 1646. Researches are of great importance in respect of 5 G., Hirschfeld, Paphlagoni&che Felsengräber: Aus­ transportation condition, trade rote and social handlungen der K.preu3 Akad, d.W. Berlin, 1ÖB5. structure of Anatolia. It is clear th a t the researc­ hes about the has been ignored 6 K., Kannenberg, “Die Paphlagonishen Felsengrä­ this paper focuses on caravansaries from a region ber”, Globus, LXVII, 1B95. in the Black Sea. This region includes the locales of 7 Flotwell., “Stromgebiet des Oyzyl-Yrmag Ankara-fankiri-Kastamonu-Sinop-lnebolu-Kasta- (Halys)”, Petermann’s Mitteilungen, Erg.Heft monu-Tosya-Ankara. No: 114, Gotha.1695. This paper investigates the existence of cara­ 8 W. M., Leake, Jaurnal of Tour in Asia Minor, Lon­ vansaries in this region and existence and extent don, 1824. of a trade route. The research for the paper began with studying the book of travels 1:25.000 maps 9 W. V., Diest - M., Anton, “Neue Forschungen im and finished with studying some publications and nordwestlichen Kleinasien”, Erganzungsheft. Nr. land researches. 116, Petermann's Mitteilungen, Gotha. 1B95.

Based on data cathered from maps and tra ­ J., Boehringer, Auf Karawanen 5tra3en, Anato­ vel boks, a site survey has been carried out along liens, München. 1956. An ka ra -f a n kiri-Kasta mon u—Tosya-Sinop-lnebo- 11 J. G. C., Anderson, “Exploration in Galataia cis lu-Kastamonu-fankiri-llgaz-Ankara and Ankara- Halym Part II, Topography, Epigrahy, Galation ^abanozu route, investigating caravansaray sites. Civilisation”, The Journal of Hellenic Studies, 19- Of the 27 caravansaries discoverd in the litra- (1699), s. 96. ture rewiew, remains from 15 were observed in the field. There were no remnants found from the rema­ '2 H., Hunger, Tabula Imperii ßyzantini, Band. 9, ining 12, which had collapsed and deteriorned 11 of Wien, 1996. the 15 were found intact, with only the basement 13 H., Dernschwam, Istanbul ve Anodolu’ya Seya­ remnants to be found In the remaining 4. hat Günlüğü, (Çev: Y. Önen), Ankara, 1987.

This paper details the location of those cara­ ’4 Busbecq, Türk Mektuptan, (Çev: H. C. Yalçın), Istanbul. vansaries whose remnants were found. It also dis­ cusses possible locations for those caravansaries ,s D. H., French, “A Study of Roman Roads in whose remnants have detriorated and could not be Anatolia”, Anatolian Studies, 24 (1974), s. 143­ found. 149. ,6 I. W., Macpherson, “Roman Roads an Milestones of NOTLAR Galatia”, Anatolien Studies, 4 (1954), s., 111-120.

'7 M. K., Özergin, “Anadolu Selçuklu Kervansaray­ ' Dr. Leyla Yılmaz, Ankara Üniversitesi Dil ve Ta­ ları”, Tarih Dergisi, XV/20 (1965), s. 141-170. rih — Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Sıhhıye-Ankara/TÜRKİYE 18 R. H., Ünal, “Osmanlı Öncesi Devirlerden Yayınlanmamış Üç Menzil Ham”, Arkeoloji-Sa- ’ L., Yılmaz, 5atı Karadeniz Ticaret Yolları Ve 3u nat Tarihi Dergisi V, İzmir. 1990, s.189. Yollar Üzerindeki Hanlar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat '8 Sözen, M., “Hacı Hamza’daki Türk Eserleri”, Anadolu Tarihi (Sanat Tarihi) Anabilim Dalı (Basılmamış Sanatı Araştırmaları, 2, İstanbul, 1970, s. 113-132. Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1990. 20 A. Baş, Şeylikler Dönemi Hanları, Selçuk Üniversi­ 2 R., Leonhard, Paphlagonia, Berlin. 1915. tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Dok­ tora Tezi), Konya, 1989.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 15 2' 1958 tarihli 1:25 0 0 0 ’ lik haritada Ankara I 29- 42 M., Sözen, “Hacı Hamza’daki Türk Eserleri”, Ana­ b2 paftası. dolu Sanatı Araştırmaları, 2, İstanbul, 1970, s.113 -132. 22 1958 tarihli 1:25 0 00 ' lik haritada 8olu H 29- c3 paftası. 43 Rölövesi ilk kez tarafımızdan alınmış olan yapı için bkz. L., Yılmaz, “Kastamonu-Tosya Arasın­ 23 M., Özergin, a.g.m., s. 167. da Beylikler Döneminden Bir Han: Sarının Hanı ve 24 1958 tarihli 1:25 OOO’lik haritada Bolu H 29- Batı KaradenizTicaret Yolu Üzerine Bazı Tesbit- c3 paftası; H., Hunger, Tabula Imperii Syzantini, ler”, XIV. Türk Tarih Kongresi (9 - 13 Eylül 200- Band. 9, Wien, 1996’da haritada da “Han Yeri” 2)’nde verilen bildiri, (Baskıda). görülmektedir. 44 A., Baş, Şeylikler Dönemi Hanları, Selçuk Üni­ 25 1928 tarihli Çankırı 63 paftası. versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış 26 1928 tarihli Çankırı 64 paftası. Doktora Tezi), Konya, 1989.

27 J. G. C., Anderson, “Exploration in Galataia cis 46 Kastamonu İsmail Bey Vakfiyesine bağlı olarak Halym Part II, Topography, Epigrahy, Galation Ci­ bkz. I. H., Uzunçarşılı, Anadolu Şeylikleri ve Ak- vilisation”, The Journal of Hellenic Studies, 19(1- koyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara, 1984, 899), s. 98; H., Kiepert, Karte Von Klein Aslen, s.138 - 139. 1902-1906, 24 Pafta in platt Bearbeitet, Berlin; 46 L., Yılmaz, Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları... , s. 21 K., Erdmann, Das Anatolische Karavansaray des ; Söz konusu tekne tonoz sebebiyle, yapının kili­ 13. Jahrhundert, Teil I, Berlin, 1961, s.72 - 74. se olarak inşa edildiğini düşünenler de olmuştur. 25 H., Kiepert, a.g.e. Bkz; R., Leonhard, a.g.e., 1915. s. 343.

29 R., Leonhard, a.g.e. 47 R., Leonhard, a.g.e.

30 R., Leonhard, a.g.e., s. 74. 48 Kitabe “Padişahın fermanı ile Seydili Pazarı de­ nilen yerde bir caminin inşa edilmesi" ile ilgili olup 31 R., Leonhard, a.g.e. 1324 H./1906 M. tarihlidir. Bkz. L., Yılmaz, Bat/ 32 R., Leonhard, a.g.e, s. 72. Karadeniz Ticaret Yolları... . s. 29 - 30.

33 R., Leonhard, a.g.e., s. 125. 49 R., Leonhard, a.g.e., s. 71.

34 1958 tarihli 1:25 OOO’lik haritada G 31- a4 paf­ 50 L., Yılmaz, Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları, s. 33. tası ve Leonhard, R., a.g.e., 1915. 51 L., Yılmaz, Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları... , s. 31.

35 L., Yılmaz, Batı Karadeniz Ticaret Yollan Ve Bu 52 Sinop’ta karaya vuran atık madde dolu radyasyonlu Yo//ar...... s. 35. varillerin içine doldurulmuş olduğu yapı, bu sebeple 36 A., Gökoğlu, A.g.e., s. 29 görülememiştir. Ancak, yapının krokisi ve fotoğraf­ ları hanı bu olaydan daha önce ziyaret etmiş olan 37 L., Yılmaz, Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları Ve 3u Sayın David French’ten temin edilmiştir. L., Yılmaz, Yollar...... s. 34. Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları...... s. 27. 38 R., Leonhard, a.g.e. 53 R. H., Ünal, “Osmanlı Öncesi Devirlerden 39 L., Yılmaz, Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları Ve 3u Yayınlanmamış Üç Menzil Hanı”, Arkeoloji-Sanat Yollar...... s. 36. Tarihi Dergisi V, İzmir, 1990, s. 189; D. H., French, 40 D. H., French, “Sinop: The so called Ceneviz Yolu”, “Sinop: The s o called Ceneviz....”, s.143-145; L., Yıl­ Anatolia and the Ancient Near East, Ankara, maz, Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları... . s.22. 1989, s. 143-145. fig.3; L., Yılmaz, Bat/ Karade­ 54 W., Hamilton, Researches in Asi a Minor-Pontus niz Ticaret Yolları Ve 3u Yollar...... s. 28. and Armenia, London, 1842, s. 324; A., Gökoğ- 41 1958 tarihli 1:25 OOO’lik haritada Kırşehir I 30 lu, Faphlagonie-paflagonya.....s. 357- 358; K., - b1 paftası; L., Yılmaz, Bat/ Karadeniz Ticaret Erdmann, Das Anatolische Karavansaray...., s. 7 2 ; L., Yılmaz, Bat/ Karadeniz Ticaret Yolları... . Yolları... . s. 32. s. 37.

16 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ KUZEYBATI ANADOLU’DA DOKUMACILIK GELENEĞİNİN KAYNAKLARI VE GÜNÜMÜZDEN DİR ÖRNEK: ADA

Hande GÜNYOL*

Özgün örnekleriyle köklü bir geçmişi olan el dokumacılığı Anadolu’nun binlerce yıllık sanat geleneğinin bir parçası ve en yaygın olanlarından biridir. Dağınık olarak Anadolu’nun hemen hemen her yerinde rastladığımız mekikli dokuma geleneğine a it değişik ve ilginç örnekler, araştırmamızın konusu olan Kuzeybatı Anadolu bölgesinde azalarak da olsa günümüzde hâlen sürdürülmektedir.

Coğrafi konumu, köklü tarihi ve göç hareketleriyle yoğun bir kültür alışverişi yaşanan bölgede, dokumacılık geleneğinin kaynaklarına inildiğinde bu Resim 1: Troia İlk Tunç Çağı yerleşmelerinden bir konunun yüklü bir geçmişi olduğu kültür belgeleriyle ağırşak (İstanbul Arkeoloji Müzeleri env.no 35.266) de izlenmektedir. Yine Troia II g evresine a it 206 numaralı evde bir Bölgenin gerçek anlamda bir uygarlık ve ticaret tezgâhın varlığını kanıtlayan bulgular saptanmıştır. merkezi olması İlk Tunç Çağı’nda Troia ile başlar. Bir ucu duvara dayalı olan tezgâhın diğer ucu Çanakkale’nin 30 km. güneybatısında Hisarlık Höyüğü duvardan 1.10 m. uzaklıkta olup birbirinden 0.25 olarak bilinen Troia’da yapılan kazılarda bulunan m. uzaklıkta iki ahşap kazıkla sabitleştirilmiştir. hayvan kemikleri, Troia halkının büyük çapta keçi ve Kazıklar, tabana açılmış küçük yuvalara koyun sürülerine sahip olduğunu göstermektedir. oturtulmuştur. Taban üzerinde işte bu kazık delikleri Hayvansal ürünlerin değişik ve farklı amaçlarla ve duvar arasında düştükleri gibi duran üç dört sıra değerlendirildiği en önemli alanlardan biri dokumanın kil tezgâh ağırlığı yer alır. Bu ağırlıkların bazıları evi temel hammaddelerindenolanyününeldeedilmesidir. tahrip eden yangın sonucu az çok pişmiş, bazıları da Dolayısıyla dokumacılık da hayvancılığa bağlı olarak tahrip olmuştur'. Bu tezgâhta ne cins bir dokumanın bu dönem ekonomisinde etkin rol oynamıştır. Yapılan dokunduğunu saptamak mümkün değildir. Ancak, kazılarda dokuz ana kültür katının saptandığı ağırlıkların ağır oluşları, çözgünün kalın iplik veya Troia’da gerek ilk yerleşmelerde gerekse izleyen iplerden oluştuğuna ve söz konusu dokumanın kaba, yerleşmelerde çok sayıda ağırşak bulunur. Örneğin, olasılıkla yün olduğuna işaret etmektedir (Resim: Dörpfeld tarafından 1ö94’te yapılan kazılarda, Troia 2). H’de, ucunda takıldığı gibi duran kilden ağırşağıyla birlikte kemikten bir iğ bulunmuştur. Bu buluntunun Troia, Homeros’un ölümsüz destanı “ilyada’ya da önemi, ele geçirilen binlerce ağırşağın en azından konu olmuştur. Bu destanda kahramanların dünyası bir bölümünün sembolik nitelikten öte, dokuma dile getirilirken, bir yandan da evin düzeninden eyleminde kullanıldığını belgelemesidir (Resim: 1). sorumlu olan kadınların en önemli işlerinden birinin

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 17 işlenmesi de önemli bir rol oynar: Gündelikçi bir kadın koyun yünü tartar, dokuma yapan bir kadın bunu işleyerek kumaş haline getirir ve bir çoban büyük bir balya şeklinde kumaşı taşır5.

Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı üzere, Homeros’un anlatımında dönemin dokumacılıkla ilgili tüm eylemleri destan boyuncayeryerverilmektedir. Dundan da bölgenin erken dönem el dokumacılığına ilişkin küçük ama önemli bir kesit izlenebilmektedir.

Dunun yanı sıra Ege Denizi’nin doğu ve batı kıyılarında yaşanan ortak tarihsel süreç ve paylaşılan kültürel özellikler, Homeros’un destanlarında dile getirildiği gibi, aynı zamanda pek çok arkeolojik kültür belgesinde de izlenmektedir. Duna dayanarak aşağıda verilen örnek, Antik Çağ’da dokuma eyleminin aşamalarını göstermesi açısından bir bütün oluşturmaktadır. Dugün New York, The Metropolitan Museum of A rt’da bulunan, M.Ö. VI. yüzyılın ortalarına tarihlenen, Amasis Ressamı tarafından siyah figür tekniğinde boyanan lekythos üzerinde yün işleyen kadınlar betimlenmiştir6.

Du /ekythostaki sahnenin keslntlsizdevam etmesi eylemin bir dokuma atölyesinde geçtiği izlenimini Resim 2: Troia İlk T unç Çağı yerleşmelerine ait bir tezgâh ağırlığı örneği (İstanbul Arkeoloji Müzeleri env.no 37.135) dokuma yapmak olduğunu ve dolayısıyla günlerini dokuma tezgâhının başında geçirdiğini öğreniyoruz.

“İris, sofada buldu Helene’yi, büyücek bir kumaş dokuyordu ıpışıldı kumaşın iki yüzü de, üstüne savaş resimlen işlemedeydi bir sürü...”2

“Yüksek bir sarayın odasında kumaş dokuyordu o, erguvan renkli bir kumaştı bu, iki katlı, alacalı süsler işliyordu kumaşın içine..."3

"... bez dokuyan güzel kuşaklı bir kadın, geçirirken ipliği tezgâhın arkasından, ne kadar yakın getirirse göğsüne mekiği, Odysseus da o kadar yakın koşuyordu Aias’a...”4

Destan sadece kahramanların dünyasını değil, köylülerin göründüğü zıt bir dünyayı da tanıtır. 3u Rcsiın 3: Siyah figürlü lekythos, M.Ö. 540 (The Met­ bağlamda, günlük yaşamda hayvan ürünlerinin ropolitan Museum O f Art, New York)

18 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 4: Lekythos’un gövdesindeki frizden detay: Dokuma eyleminin betimlenmesi vermektedir (Resim: 3, 4). Sahnenin bütününde şu belgelenmişti. 0 dönemde aba dokuması, işlerin işlemler betimlenmiştir: azaldığı kış aylarında, genellikle köyün yaşlı kadınları a-b-f: Yünün eğrilmeye hazırlanması tarafından yapılmakta; ancak, arkadan gelen c-d: Dokumanın katlanması ve sehpa üstünde kuşaklar dokumaya pek rağbet etmemekteydiler. istiflenmesi Bu araştırma sırasında malzeme, yapım tekniği ve e: Yün eğirme işlev açısından belgelenmiş olan aba, kaba yün iplikle g-h: Tezgâhta dokuma dokunan, dokunduktan sonra yüzeyin keçeleşmesi i-j: Yün balyalarının tartılması için özel işlem gören kışlık bir dokuma türüdür. k: Olasılıkla hesap tutm a Bahar kırkımından s oma yıkanıp temizlenen ya­ Bölgenin el dokumacılığı geleneği, tarih boyunca pağıya, taraktan sonra iğ ile elde büküm verilir (Re­ sürekliliğini korumuş, her dönemde var olmuştur. sim: 5). Aba türü dokumaların atkı iplikleri, dokuma Özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, bölge sonrası yapılan işlemde kolay keçeleşmesi için az illerinden Balıkesir’deki en önemli sanayi dalının bükümlüdür. Çözgüde kullanılan iplerin bükümüyse mekikli tezgâhlarda yapılan dokumacılık olduğu daha fazladır. İplik haline gelen yünler çile yapılır. bilinir. Balıkesir abaları çok ünlüydü. 1000’lerde Dokuma için gerekli 50 cm. eninde, yaklaşık 20 m. askerî giysi yapımı için İstanbul’daki yönetime aba uzunluğunda kumaş olacak şekilde çözgü çekilir. Tez- örnekleri gönderilmiş, bunlar beğenilerek ilde bir aba fabrikasının kurulmasına karar verilmiş, ancak bu gerçekleşememiştir7.

XIX. yüzyılda aynı bölgede, Biga’nın karşı sahilindeki Gelibolu’nun yoğun bir dokuma üretimine sahip olduğunu öğreniyoruz. “Şehir halkının hemen yarısı dokumacılıkla meşgul olup çeşitli kumaş ve yelken bezi îmâl edilir ve İstanbul’a sevk edilir”8 .

Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere Kuzeybatı Anadolu Bölgesi’nde dokuma sanatının geçmişle olan bu köklü bağlantısı, günümüzde özgün örnekleriyle azalarak da olsa yaşamakta, bir bölümü de bölgenin bazı yörelerinde aşağıda da irdelendiği gibi artık dokunmamakta ve yok olup gitmektedir.

ABA DOKUMACILIĞI

Çanakkale ili, Çan ilçesi’ne bağlı Kumarlar, başlıca uğraşı hayvancılık olan yaklaşık &0 haneli bir köydür. Etinden ve sütünden yararlanmanın ön plânda olduğu hayvancılıktan sağlanan yünün de değerlendirilmesi amacıyla, Kumarlar ve çevre orman köylerinde aba dokumacılığı yapılmaktaydı. 1990’ların ilk yıllarında gerçekleştirilen araştırmada bu dokuma türünün geçmişle bağlantısını koparmadan sürdürüldüğü Resim 5: İğ ve ağırşak

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 19 Resim 7: Keçeleştirme işleminin yapıldığı düzenek, “dink” sopa takılarak tutamak işlevi kazandırılmıştır (Resim: 7, &).

Bu ilginç ve basit düzeneğin kullanımı için dört kişi gereklidir. Tutamak başlarına geçen ikişer kişi sabit olmayan üst kapak kısmını bir ileri bir geri karşılıklı hareket ettirirler. Böylelikle, içine katlanarak konmuş aba dokumasının sürtme hareketiyle keçeleşmesi sağlanır9. Bazen keçeleştirmeye ara verilip kumaşın üzerine sıcak su dökülerek işleme yeniden devam edilir (Resim: 9, 10). Sıcak suyla işlem gören Resim 6: Aba dokunan tezgâh kumaşın keçeleştikten sonra eni 25-30 cm.ye düşer gâha alman çözgü iplikleri aba dokuması için gerekli çerçevelere taharlanır ve dokumaya başlanır.

Aba dokuma örgüsü, dimidir. Dimi örgüsü için teknik olarak en az üç iplik hareketi gereklidir. Bu dokuma örgüsüyle dokunan kumaşların çözgü ve iplik bağlantılarına göre ön ve arka yüzü aynı ya da iki yüzlüdür. Kumarlar Köyü’nde, kumaşın ön ve arkası aynı görünümlü aba dokumaları, dört çerçeveli ahşap tezgâhlarda dokunur (Resim: 6). Çerçeve hareketi ayaklarla, tefe üzerindeki mekik hareketi elle sağlanır. Yaklaşık 70-&0 yıldır kullanılan bu tezgâhlarda dokuma işlemi bittikten sonra dokuma tezgâhtan alınır ve keçeleştirme işlemi başlar.

Dokuma önce soğuk suya bastırılır, sonra da çıkarılıp "link” ya da “dink” adı verilen, artık günümüzde pek örneği kalmamış, ağaç kütüklerinden yapılmış bir düzeneğin içine katlanarak yerleştirilir. Bu basit düzenekte ana gövde, dört ayağın üzerine oturtulmuş uzun dar bir tekne biçimindedir, iç yüzeyiyse basamak şeklinde yontulmuş sabit bir altyapı ve bunun üzerine kapak gibi kapanan, alttaki kütüğün yuvası içinde hareket eden, iç yüzeyi yine basamaklı yontulmuş uzun bir ağaçtan oluşmuştur. Üstteki ağacın incelerek uzayan her iki ucuna birer Resim 8: Dink (detay)

20 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ artık dokunmamakta olduğu görülmüştür. Dokuma eylemini gerçekleştirme aşamasında kullanılan âletlerse (örneğin, dokuma tezgâhı ve keçeleştirme işleminin yapıldığı düzenek) sökülerek parçalanmıştır. Kumarlar Köyü’nde tamamen geleneksel yöntemler ve bazı özgün âletler kullanılarak yapılan aba dokumacılığından bugün İz kalmamıştır.

Resim 9: Örgüsü dimi olan aba dokuması (tezgâhtaki eni 50 cm.dir). Kullanılan düzenek köyün ortak malı olduğundan bu işlem köyde imece usulüyle yapılır10.

Aba, yörede genellikle siyah yerli koyundan elde edilen yapağıyla dokunur. Bu renk tam siyah olmayıp boz görünümlüdür. Beyaz yapağıyla dokunduğundaysa kumaş keçeleştirilmeden önce Resim 10: Keçeleştirme işleminden sonra aba boyanır. Boyama maddesi olarak meşe kozalağı dokuması (yörede kullanılan adıyla “kobak”) ya da ceviz kabuğu 5U M M A R Y kullanılır, içi su dolu bir kazana meşe kozalakları bir gün önceden konur. Suyun rengi koyulaşarak siyaha yakın bir renk alır. Dokunmuş kumaş bu SOURCES OF WEAVING TRADITION IN NORTH suyun içine bastırılarak yavaş ateşte yaklaşık bir- WEST ANATOLIA AND AN EXAMPLE FROM bir buçuk saat kaynatılır. Kumaş rengi aldıktan PRESENT DAY: ABA sonra çıkarılır ve ayrı bir kapta hazırlanan küllü su Handweaving having an ancient history with (meşe suyu) içine daldırılır. Bunun nedeni liflerin authentic examples is a part of thousand-year-old boya emme yeteneğini artırarak, boyanın kumaşta handicraft tradition of Anatolia and it is one of the sabitleşmesini sağlamaktır. Son olarak da kumaş most widespread example of it. soğuk suyla iyice yıkanarak kurumaya bırakılır. Meşe In North West Anatolia, intense cultural kozalağıyla yapılan boyamada hardal renginin değişik interaction took place due to the geographical tonları elde edilir. Eğer rengin daha da koyulaşması location, history dating back to antiquity and isteniyorsa, boyanın içine yörede söylenen adıyla immigration movements. When the region is “kıvrız”, yani “saçıkıbrıs” eklenir”. searched for sources of weaving tradition, a time- honored tradition via cultural documents is revealed. Kumarlar köylüsünden alınan bilgiye göre, 15­ Especially the excavations carried out in of the 20 yıl öncesine kadar çevrede kışlık giyim için Early Bronze Age unearthed many spindle whorls başka kumaş kullanılmamaktaydı. Artık köyün yaşlı and loom weights. erkekleri tarafından eski alışkanlıkların devamı olarak Troy was one of the themes of Homer’s perennial kullanılan abadan yapılmış giysiler, pantolon, ceket Iliad. From Iliad we learn that, one of the daily chores ve yelekten oluşur. Giysi dışında keçeleştirme işlemi of women who were responsible for housekeeping yapılmadan, bele kuşak olarak sarılarak kullanılması was weaving and they spent most of their day a t da çok yaygındır. their looms. Son derece sağlıklı ve dayanıklı bir üst giyim olan Handweaving tradition of the region has always aba giysiler, keçeleştirme işleminden dolayı soğuk ve kept its liveness through history and existed in yağmur gibi dış etkenlere karşı da koruyucudur. almost every age. In our time, this time-honored Günümüzde yöredeki aba dokumacılığıyla ilgili bu tradition contiues to exist with its authentic konunun sürekliliğini izlemek üzere Mayıs 2004’te examples though in a decreasing degree. Some aynı köye gidildiğinde, bu dokuma türünün ne yazık ki, examples of the tradition are unfortunately not

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 21 woven any more and are disappearing. NOTLAR In a research conducted in early 1990’s, it was concludedthataba weaving was pursued in Kumarlar village of Çan district of the city of Çanakkale. Aba, Dr. Hande (3ÜNY0L, Topkapı Sarayı which was well documented in terms of material, M üzesi, S u İta na h met- ista n bu l/TÜ RKİ YE. production technique and function during the ' Wilhelm Dörpfeld, Troia und ¡Hon, Athen, cilt I, research, is cloth woven with coarse wool threads 1902, s.39 vd. and specially treated after beeing woven so th a t 2 Homeros, //yada, (Türkçesi: Azra Erhat-A. it can be made into felt. Cleaned wool is spinned Kadir), Can Yay., İstanbul 2001, 3. Bölüm, manually with a spindle. Aba weaving technique is 6.116. called twill weave. It is woven on a four-framed wood loom and the width of the loom is 50 cm. 3 A.g.e., 22. bölüm, s. 4B3. After the weaving process, aba is taken off the 4 A.g.e., 23. bölüm, s. 507-50Ö. loom and felting process begins. This process is 5 Brigitte Mannspreger, “lliada’da Doğa Yapısı, performed on a mechanism which rarely exists today Hayvanlar ve Bitkiler Alemi” Düş ve Gerçek Tro­ and is made of tree trunks called dink or link. Woven ia, Homer Kitabevi, İstanbul 2001, s.321. aba is folded and inserted into the mechanism. By way of rubbing and by soaking it in warm water, 6 lan Jenkins, Greek and Koman Life, British Mu­ cloth is felted. seum Publications, London 19B6, Fig. 20

Aba is woven from wool obtained from the 7 “Balıkesir” Yurt Ansiklopedisi, cilt 2, İstanbul domestic black sheep of the region. If it is woven 1962. with white wool, it is dyed before it is made into a felt. In dying process natural dyes of the region are 8 F. L. Inciciyan-H. D. Andreasyan, “Osmanlı Bu- melisi’nin Tarih ve Coğrafyası”, Güneydoğu Av­ used. rupa Araştırmaları Dergisi, İÜ Ed. Fak. Yay., Clothes made of aba are very healthy and hard- 1975. wearing and are also impermeable of cold and rain as a result of the felting process. When we visited 9 Yünün önemli bir özelliği de keçeleşmesidir. El­ the same village in May 2004 in order to observe yaf yapısından ötürü yün belirli bir ısı ve basınç the continuity of aba weaving, we found out th a t altında birbiri içine girerek kaynaşır. Keçe yapı­ weaving is unfortunately not done anymore. All mında da bu özellikten yararlanılır. the tools used in weaving, for example looms and 10 Günümüz dokuma endüstrisinde keçeleştirmeyi mechanism th a t felting was performed are broken kolaylaştırıcı bu işlem, dinkleme adı altında into pieces. Today we are unable to witness aba otomatik makinelerle yapılmaktadır. weaving which was done using authentic tools and ,1 Saçıkıbrıs, doğal boyalarla yün boyanırken koyu in wholly traditional ways. renklerin ve siyahların elde edilmesinde kullanı­ lan kimyasal madde.

22 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ TAFONOMİ VE PALEOANTROPOLOJİK ÇALIŞMALARA KATKILARI: RUDABANYA ÖRNEĞİ

Arzu PEMİREL*

Paleontolojinin bir a lt disiplini olan tafonomi, pa- ve mineralleşme gibi tafonomik süreçlerle kaybolur leoantropolojik çalışmalarda eski insanın davranış ya da azalır (Behrensmeyer, 1992:169). biçimlerini belirlemeye )jarâ\mc\ olabilmek amacı ile 1960’lardan bu yana kullanılmaktadır, insanın ta ­ Tafonomi ve eski çevre çalışmaları, fosil topluluğu rih sahnesine çıkışından bu güne çevresiyle yakın bir etkileyen tafonomik süreçler hakkında bilgi verir. 6u ilişki içerisinde olduğu ve tafonomik bir etken olarak tü r çalışmalar ayrıca, hominidler' ile birlikte, leş yiyici rol oynadığı bilinmektedir. Fosillerin ölümden bulun­ ve yırtıcıların davranış biçimleri hakkında da ipuçla­ maya kadar başından geçenlerin çalışılması olan ta ­ rı verirler. Paleoekologlar tüm bu bilgileri kullanarak fonomi, eski çevrelerin yeniden yapılandırılmasında fosil topluluklar ve insan evrimine yön veren ekolojik anahtar görevi görmektedir, bu anlamda insan evri­ güçleri anlamaya çalışmaktadırlar (Behrensmeyer, mi çalışmalarında ve dolayısıyla da insan atalarının 1992:169). içinde yaşamış olduğu ortamın ortaya konulmasın­ da çok önemli bir işleve sahiptir, insan atalarına a it Tafonomik değişimler, bir organizma ölüm sıra­ fosil kalıntıların bulunduğu bir alandan elde edilen sında kendi vücudunun organik parçaları üzerinde kemiklerin üzerindeki izlerin tafonomik açıdan analizi, kontrolü yitirdiği zaman başlar, depolanma, gömül­ hem fosillerin söz konusu dönemde nasıl bir ortamda me ve gömülme sonrası etkilere kadar uzanır. Ko­ bulunduğunu, hem de insan ataları tarafından ke­ runma koşulları, ölüm öncesi faktörlerle yakından miklerin ne amaçla modifikasyona uğratıldığının be­ ilgilidir (örneğin, su bulunan ve bulunmayan ortamlar lirlenmesine yardımcı olmaktadır. 6u tü r çalışmalar gibi). Paleontolojik verileri etkileyen diğer faktörler, insan atalarının yaşamsal eylemlerinin ve avlanma yeryüzü hareketleri, fosillerin toplanması, müze­ stratejilerinin daha açık bir şekilde anlaşılması için deki hazırlık ve saklama yöntemleri olup bunlar da tafonomik analizlere eklenmelidir (Behrensmeyer ve gerekli temel bilgileri ortaya koymaktadır.

Tafonomi Nedir? Organik kalıntıların sedimanlar içine nasıl yerleştiği ve gömülmeden sonra içinde bulunduğu koşulların araştırılması olan tafonomi, ilk olarak 1940’ta Rus Paleontolog Efremov tarafından “orga­ nik kalıntıların biyosferden litosfere geçiş sürecinin çalışılması” olarak tanımlanmıştır (Behrensmeyer ve Kidvvell, 1965:105). Fosilleşme sırasında, orijinal fauna ile ilgili ekolojik veriler, yırtıcıların etkisi, su ile taşınma, ezilme, zaman aralığı, gömülme, bozulma Resim 1: Çiğneme izleri (Demirel, 2000: 99)

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 23 Kidwell, 1965:107). Tablo Tde tahrip edici güçler ve rekeceğinden, bunları birbirinden ayırmak ancak ay­ etkilerine verilebilecek örnekler görülmektedir. rıntılı tafonomik çalışmalar ile mümkün olabilecektir (Shipman, 1961: 7). Tafonominin tanımı daha sonra “hayvan ve bit­ ki kalıntılarının ölüm, çürüme, gömülme ve korun­ Tafonomi Nasıl Çalışır? masının çalışılması” (Andrews, 1992: 33) olarak Fosil topluluğun fiziksel özelliklerini belirlerken genişletilmiştir. Tafonomik yorumlamalar, geçmişte ayrı parçaların tafonomik tarihlerini ortaya koymak, işleyen süreçlerin bugün işlemekte olan süreçlerle farklı ortamlardan gelerek karışmış olan toplulukla­ karşılaştırılabilir olduğu varsayımına dayanmakta­ rın analizinde oldukça önemlidir (Shipman, 1961:99). dır. Tüm tafonomik bulgular genel bir soruya yanıt Her paleontolojik araştırma kendine özel tafonomik aramaktadır: Fosil topluluğun kaynağı nedir, ilgili sorunlara sahiptir. Ancak genel olarak, organik kalın­ olduğu süreçler nelerdir ve bu süreçler topluluğun tılar üzerinde iz bırakan etmenler, organik kalıntıla­ orijinal yapısını nasıl değiştirebilir? 3u, sonraki tüm rın taşınması, fosil topluluklarda bazı türlerin korun­ yeniden yapılandırmaların temelini oluşturacaktır masını sağlayan süreçler tafonomik araştırmalarla (Andrews, 1992: 33-34). ortaya konabilir (Behrensmeyer, 1964: 562).

Ölen organizmalar, fosil haline gelene kadar Fosiller üzerinde bıraktıkları izlere bakılarak fosile çeşitli süreçlerden geçerler: Güneş ışığı, yağmur etki eden etmen ve süreçlerin belirlenmesi, değişik gibi etmenlerin etkisi altında kalırlar, kalıntıları ya korunma durumunun nedenlerinin analizi, taşınma taşınırya da öldükleri yerde gömülür, son gömülme­ tarihinin, yani fosillerin orijinal ölüm yerinden gömül­ den sonra da litosfere karışırlar. Sonuç olarak orta­ me yerine nasıl taşındığının çalışılması ve bir fosil ya çıkan örnek, geçirdiği süreçlerin izlerini kaçınılmaz topluluğun temsil ettiği zaman aralığının belirlen­ olarak taşımaktadır. Suna göre, fosilleşme süreci, mesi en çok kullanılan tafonomik yöntemlerdir (Beh­ fosil örneği her aşamada etkileyen etmenler de dik­ rensmeyer, 1964: 562-565). kate alınarak geriye doğru gidilerek değerlendirilme­ Tafonomik süreçlerin, kültürel ve doğal olmak üze­ lidir (Sehrensmeyer, 1964: 559). Şekil fde organik re iki ayrı boyutta değerlendirilmesi gerektiği görü­ kalıntıların ölümden, bulunmaya kadar geçen süre lür. insanoğlu beslenme sistemine eti dahil ettiği ta ­ boyunca geçirdiği süreçler görülmektedir. rihten buyana, karşımıza tafonomik bir etken olarak Tafonomi ve paleoekoloji disiplinlerinin her ikisi çıkmaktadır. Bu aşamadan sonra hayvansal gıda tüketmeye başlayan insanın, hayvanları avlamaya ve de eski çevreyi yeniden yapılandırma ile ilgili oldu­ ürettikleri ilkel taş aletlerle avladıkları hayvanları ya ğundan belli bir topluluk ya da fosilli çevreye bağ­ da topladıkları hayvan leşlerini kesmeye, ayrıca kemik lı olarak çalışırlar. Tafonomi, topluluğa yön veren iliğine ulaşabilmek amacı ile uzun kemikleri kırmaya olayların ayrıntılı bilgilerini sağladığından dolayı ta ­ başladığını görüyoruz. Bu tü r kültürel modifikasyon­ fonomik çalışmalar, eski çevrenin yeniden yapılandı­ ların yanı sıra, kemik üzerinde değişikliğe neden olan rılmasında öncü bilgi işlevi görmektedir. Örneğin, bir doğal modifikasyonlar da tafonomik araştırmaların fosil topluluk su yatağında doğal olarak ayıklanan bir diğer veri kaynağıdır. Bunların başlıcaları olarak: ve taşınarak biriktirilen kalıntılardan oluşuyorsa, gömülmeden önce kemiklerde sıcak, soğuk, ıslanma, her biri için ayrı bir paleoekolojik yapılandırma ge­ kuruma, donma, erime v.b. etkisi ile oluşan ve kalın­ tıların gömülmeden önce ne kadar bir süre dışarıda kaldığının belirlenmesi için kullanılan hava koşulları etkisi; fosilleşme ortamındaki bitkilerin varlığını be­ lirlemek için kullanılan bitki kökü izleri: kemikler üze­ rinde içinde bulundukları sedimanların kimyasal ya­ pısına bağlı olarak oluşan korozyonlar (aşınmalar) sayılabilir. Bu tafonomik süreçlerin belirlenmesi, bir fosil topluluğun paleoekolojisinin belirlenmesi için bir veri tabanı oluşturacak ve ayrıca, o topluluğun, bulunduğu yere taşınarak mı geldiği, başka bir fosil Resim 2: Çarpma ve fiziksel nedenlerle aşınma toplulukla karışıp karışmadığı gibi sorulara da yanıt (Demirci, 2(XX): 110) verebilecektir.

24 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 3: Kök izleri (Demirel, 2000: 96) Tafonomik Bir Etken Olarak İnsan insanların beslenme ve besin toplama davranışları Tafonominin, paleoantropolojik çalışmalarda kadar ekolojileri hakkında da bilgi vermektedir (Beh­ kullanılmaya başlanması İle kemik topluluklarının rensmeyer, 1992:109). Hominidler de dahil olmak oluşumunda etkili olan doğal ve kültürel etkenler üzere, tüm karasal omurgalıların fosilleri çok çeşitli arasındaki karmaşık ilişkiler de ortaya konulmaya ortamlarda bulunur. Bulundukları ortam, fosillerin başlanmıştır (Bunn, 1991: 434). insanoğlu, hayvan­ korunma derecesini belirler. Fosil insan kalıntıları en ları pek çok nedenle avlamakla birlikte, temelde enerji iyi şekilde eski göl kenarlarında korunmakla beraber (yiyecek), ya da âlet ve giyim için hammadde olarak mağaralar, nehirler ve volkanik olarak aktif olan böl­ kullanmıştır. Bunun sonucunda iskeletler parça­ geler de diğer önemli buluntu yerleridir. lanmakta, kemikler kırılmakta ve çok çeşitli biçimde Erken insan atalarının davranış biçimlerini belir­ değişimlere uğramaktadırlar (Lyman, 1994: 294). leyebilmek için fosil ve arkeolojik kayıtlardan gelen insan atalarının kemikler üzerinde oluşturduğu mo­ veriler (örneğin, fosilleşmiş kemikler ve taş âletler) difikasyonların en önemlileri, kesim izleri ve kırıklar­ ve bunları değerlendirebilmek için günümüze a it de­ dır. neyler ve gözlemlere İhtiyaç duyulmaktadır (Potts, Lyman (1994: 294) “kesim” terimini “hayvan ka­ 1992: 325). Erken insan atalarının davranış biçim­ lıntılarının insan tarafından tüketilebilir parçalar ha­ leri ve ekolojileri ile ilgili bilgiler fosillerin kendisi, ar­ line getirilmek amacı ile modifikasyona uğratılması” keolojik izler ve yaşadıkları jeolojik yapı ve çevreden olarak tanımlamaktadır. Aslında, pek çok organiz­ sağlanmaktadır (Potts, 1992: 327). ma, örneğin; böcekler, bakteriler ve çakallar, hayvan İnsan atalarının hayvan kalıntılarını tüketmesi kalıntılarını tüketilebilir parçalara ayırmaktadırlar ile ilgili veri elde edilebilmesi için 3 aşamalı bilgiye ancak, sadece İnsan ataları hayvan kalıntılarını ger­ gereksinim duyulmaktadır. Bunlardan birincisi, İn­ çekten “kesmişlerdir” (Lyman, 1994: 294-295), ay­ sanların bulunduğu coğrafik alanda bulunan hay­ rıca âlet üretmek için yapılan girişimler de kemiklerin van kalıntılarının yaşamda iken de eş zamanlı olup kırılmasına neden olan bir diğer etkendir. olmadığıdır. Stratigrafik karışma, insan ve hayvan kalıntılarının birlikte bulunmalarına neden olabilir ve Tafonomik Verilerin Paleoantropolojide bu dikkate alınması gereken bir noktadır. İkincisi ise, Kullanımı hayvan ve insan kalıntılarının birlikte bulunmasıdır. Fosil hominidler ile birlikte bulunan kemik top­ Burada, söz konusu modifikasyonları hominidlerln lulukları, pek çok bilgi barındırmakta ve bize erken oluşturup oluşturmadığının araştırılması gerek-

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 25 yalin hominidler tarafından taşınması, bu alanlarda onların etçiller ve doğal süreçlerden daha etkin ol­ duklarını göstermiştir (Potts, 1992: 331).

Farklı, alternatif görüşler İleri sürülmesine karşın, arkeolojik kanıtlara, tafonomik gözlemlere ve tahmin­ lere dayalı olarak kurulan çerçeveye göre; hominidler, genellikle daha önce etçiller tarafından yenilmiş ve üzerinde hâlâ et bulunan hayvan kalıntılarını, özellik­ le arka uzuvları topluyorlardı. Hayvanın öldüğü yerde yapılan ilk kesim işlemi öncelikle üzerinde et olan uzuv Resim 4: Hava koşullan etkisine bağlı çatlamalar parçalarının ayrılmasıydı. Daha s onra ise taşıdıkları (Demirel, 2000: 98) yerde ikincil kesim işlemini gerçekleştiriyorlardı. inektedir. Bu aşamada kesme izlerinin incelenmesi Taşıdıkları yer, genellikle gölgesinden yararlanabile­ devreye girmektedir. Üçüncü bilgi kaynağı ise, homi- cekleri ağaç altı gibi yerler olmaktaydı. Hominidler nidlerin hayvan kalıntılarını kullanıp kullanmadığının buradan ayrıldıktan s onra aynı yere diğer leş yiyici­ kesinleştirilmesidir. Bu aşamada insan atalarının ler; örneğin sırtlanlar ve daha küçük boyutlu etçiller hayvanları etini yemek için mi, yoksa kemik âletler gelerek henüz taze olan et kalıntılarını, özellikle yağlı oluşturmak için mi parçaladıklarının belirlenmesi ge­ uzun kemik uçlarını kemiriyorlar ve kalıntılarını bura­ rekmektedir (Lyman, 1994:352-354). Bu tü r bilgile­ dan uzaklaştırıyorlardı (Bunn, 1991: 436). ri kapsamlı tafonomik incelemeler sağlayacaktır. Arkeolojik buluntu yerlerinden ele geçirilen kemik Bu yeni araştırma alanının, arkeologların Doğu buluntular, genellikle kırıklı olduğu için, kemik kırıkla­ Afrika’daki Olduvai Gorge, Ismailia ve özellikle Güney rının çalışılması da hominidlerin yaşam biçimlerinin Afrika’daki Australopithecus2 mağaralarındaki e t­ ortaya konması çalışmalarında önemli bir yer tutar. rafa dağılmış kemikler ile ilgilenmeye başladığı 1960 İlikli kemiklerin, çekiç taşı ile kırıldığının açık kanıtları­ ve 70’lerde oldukça popülerlik kazandığı görülür. na, Koobi Fora ve Olduvai Gorge kemik topluluklarında 1950’lerdeGüney Afrikalı Anatomist Raymond Dart, rastlanmıştır ve bu hominidlerin yağ açısından zen­ Güney Afrika’daki madaralardan bulunmuş olan gin olan ilikleri tükettikleri yönünde yorumlanmıştır parçalı kemikler üzerinde çalışmış ve kemik parça­ (Bunn, 1991: 450). larının Australopithecus tarafından sistematik ola­ rak parçalara ayrıldığını ileri sürmüştür. Dart’a göre Rudabanya Örneği Australopithecus, âlet kullanmamış, ancak günlük Bu çalışmada tafonomi, primat3 kalıntısı içeren ihtiyaçlarını karşılamak üzere kemik ve boynuzdan bir Geç Miyosen lokalitesinde bulunan fosil toplulu­ ürettiği bir “osteodontokeratik” kültür yaratmıştı. ğunun fosilleşme tarihine ışık tutabilmek amacı ile Daha sonra Brain, yerleşim görmeyen mağaraların kullanılmıştır. sırtlanların öldürdüğü hayvanların kalıntıları İle dolu olduğunu ve kemik kırıklarının insanın âlet yapma ey­ Bu çalışmanın materyalini Geç Miyosen Döneme leminin bir sonucu olmadıkını tafonomik araştırmalar (yaklaşık 10 milyon yıl öncesi) tarihlenen bir Avrupa ile göstermiştir (Fagan, 19Ö7: 357-35Ö). Neojen4 omurgalı buluntu alanı olan Rudabanya’dan (Macaristan) bulunmuş olan küçük omurgalılara Olduvai’deki kemikler üzerindeki çizikler, bu ke­ a it bazı kemik ve diş kalıntıları oluşturmaktadır. Bu miklerin hem hominidler, hem de etçiller tarafından buluntu alanının önemi iki ayrı tü r primat kalıntısı modifikasyona uğratıldığını göstermiştir. Etçiller, İçermesinden gelmektedir. Her İki tü r de kafatası­ örneğin sırtlanlar tarafından oluşturulmuş olan taş na a it parçalar, dişler ve iskelet kalıntıları ile temsil âletlerle birlikte bulunmuş olan modern ve eski ke­ edilmektedir (Demirel, 2000: 77). mik topluluklarının çalışılması, topluluktaki av hay­ vanlarının boyutu, iskelet parçaları ve türlere göre Rudabanya 1993 yılı kazı sezonuna a it kalın­ farklılaşmaktadır. Taş âletlerin birikme şekli ve ke­ tılarda kök izleri (Resim: 1), hava koşulları etkisine mik topluluğunun özellikleri, Olduvai’da yaşamış olan bağlı çatlamalar (Resim: 2), çiğneme izleri (Resim: hominidlerin âletleri, hayvan leşlerini de taşıdıkları 3), çarpma ve fiziksel nedenlerle aşınma (Resim: 4) yerlere götürdüğünü göstermiştir. Bu iki tü r mater­ ve asit aşınması (Resim: 5) gibi kimyasal ve fizik­

26 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ sel modifikasyonlar birlikte görülmektedir (Demirel, 2000: 95).

Kemik üzerinde kök izlerinin varlığı, fosil toplulu­ ğun tafonomik geçmişinin en azından bir kısmında bit­ kilerin yoğun olduğu bir tabakada bulunduğunu gös­ termektedir. Hava koşulları etkisi de ölümden gömül­ meye kadar geçen süre içinde oluşmaktadır ve kemik yüzeyinde karakteristik çatlaklar oluşturmaktadır. 3u modifikasyon incelenerek kemiklerin gömülmeden önce ne kadar bir süre açık havada kaldığı yaklaşık olarak belirlenebllmektedlr. Çiğneme izleri, fosillerin Resim 5: Asit aşınması (Demirci, 2000: 115) diğer canlılar tarafından beslenme amacı ile avlan­ değişiklikler ise tafonomik çalışmaların paleoant- dıklarını göstermektedir. Kemik örneklerin üzerinde ropolojik açıdan ele alınan bir başka yönüdür. Aynı çarpma nedeni ile oluşan izler, ortamda fiziksel bazı zamanda etnoarkeolojik çalışmalarla da amaçları güçlerin (sel, rüzgâr v.b.) etkili olduğunu göstermek­ açısından paralellik gösteren bu bilim dalı paleoant- tedir (Demirel, 2000:141-142). ropolojik çalışmalarda geleneksel yorumlamalara Rudabanya Geç Miyosen fosil topluluğu üzerinde farklı bir bakış açısı getirmekte ve daha doğru yo­ yapılan tafonomik İncelemeler bu fosil topluluğun rumlamalar yapılmasını sağlamaktadır. fosilleşme tarihi süresince gömülmeden önce bir süre açıkta kaldığı, fiziksel aşınmaların bulunması ise dalış açısı, kemiklerdeki yuvarlaklaşma gibi diğer SUMMARY veriler ile birlikte değerlendirildiğinde sel gibi güçlü bir fiziksel etkenin varlığını göstermektedir. As a subdiscipline of palaeontology, taphonomy Elde edilen bu veriler, IKudabanya fosillerinin de­ has been applied to palaeoanthropological studies polanma ortamlarındaki koşullar ile ilgili bilgiler vere­ to help to interpret behavioral practises of human rek kazılarda elde edilen diğer sedimantolojik, pale- ancestors. Human have always been in a close inte­ opedolojik verilerle birlikte daha sağlıklı paleoekolojik raction with its environment and acted as a tapho- değerlendirmeler yapılabilmesini sağlamıştır. nomic factor since including the meat in their diet. Sonuç olarak: tafonomi, her bir fosil kalıntısının, Taphonomy has a key function for reconstruction a it olduğu fosil topluluğun evrimsel tarihi ve çevresi of the palaeoecology, because it studies the fos- hakkında sakladığı bilgilerin evrimsel kanıtlar olarak silization history of a fossil assemblage, thus has yorumlanabilmesi için temel bilgiler sağlamaktadır. a significant contribution for the evaluation of the 3u kalıntılar, jeolojik devirler boyunca oluşan orga­ environment where human ancestors lived. Tapho- nik evrimin kanıtları olarak kullanılır, insan atalarının nomlc analysis of the bones which came from same eski yaşam alanlarının ve yaşam biçimlerinin ortaya deposits where human remains are found would help konulması için başlı başına çok önemli veriler derlen­ to understand subsistance practises of the early mesini sağlayan tafonomik çalışmalar, çevrenin fosil human ancestors. faunalar üzerindeki tüm etkilerini inceleyebilmemizi sağlamakta ve jeoloji, paleobotanik, sedimantoloji, NOTLAR paleontoloji, arkeozooloji, paleopedoloji v.b. gibi bilim dalları ile son 30 yıldır birlikte çalışarak paleoantro- polojik çalışmalara katkıda bulunmaktadır. ’ Arzu DEMİREL, Kültür Varlıkları, ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ulus-ANKARA-TÜRKİYE insan evrimi çalışmalarında “osteodontokera- tik kültür” gibi yanılgıların düzeltilmesinde büyük 1 Hominid: İnsan ailesi payı olan tafonomi, ele geçirilen bulguların, çevre­ 2 Australopithecus: Yaklaşık 4-1miyon yıl önce sindeki diğer buluntular ile birlikte doğru olarak yo­ Güney ve Doğu Afrika’da yaşamış olan erken rumlanmasını sağlamaktadır. Evrimleşen insanın insan formu içinde yaşadığı fauna ve çevre üzerinde yarattığı

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 27 3 Primat: ilkel maymunlar, maymunlar ve İnsanı BEHRENSMEYER, A. K., Kidwell, S. M. 1965. kapsayan memeli takımı “Taphonomy’s contributions to paleobiology”, Pa/e- obiology 11 (1): 105-119). 4 Neojen: Senozoyik (65 milyon yıl önce-günümüz) zamanın bir a lt dönemi. BUNN, H. T. 1991. “A taphonomic perspective on the archaeology of human origins”, Annual Review of Anthropology 20:433-467. KAYNAKÇA DEMİREL, A. 2000. Tafonomik Çalışmalarda Ta­ ramalı Elektron Mikroskobu Analizlerinin Kullanımı: Faşalar, Rudabanya ve Neuadd’tan Bulunan dazı ANDREWS, P. 1992. “The basis for taphonomic Küçük Memeli Omurgalı Örnekleri Üzerinde Bir Dene­ research on vertébrate fossils”. 5: Fernandez López me. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniver­ (ed.). Conferencias de \a Reunión de Tafonomia y Fo­ sitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. silización. Madrid, Editorial Compultense. FAGAN, B. M. 1967. In The Beginning. Scott, Fo- resman and Company, lllionis, Boston, London. BEHRENSMEYER, A. K. 1964. “Taphonomy and LYMAN, R. L. 1994. Vertebrate Taphonomy. the fossil record”, American Scientist 72: 556­ Cambridge University Press. 566. POTTS, R. 1992. “The hominid way of life”. Jones, BEHRENSMEYER, A. K. 1992. “Fossil deposits R. Martin, D. Pilbeam (ed.) The Cambridge Encyclo­ and their investigation”. S. Jones, R. Martin, D. Pil- pedia of Human Evolution, Cambridge, Cambridge beam (ed.) The Cambridge Encyclopedia of Human University Press. Evolution, Cambridge, Cambridge University Press. SHIPMAN. P. 1961. Life History of a Fossil. Cambridge, Harvard University Press.

28 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Kayseri’de Osmanlı Döneminde inşa edilmiş ki­ mekânlar büyük ölçüde yıkılmıştır. Yapının, güney liseler, 1998-2000 yılları arasında Yüksek Lisans cephesindeki pencereler ile batı avlu duvarındaki tezi olarak hazırlanmıştır'. Türk Arkeoloji ve Etnog­ açıklıklar moloz taş yığılarak kapatılmıştır. rafya Dergisi’nin 4. sayısında bölgede tespit edilen Bir yayında, din görevlisi bulunmadığı için 1907 12 yapının adı verilmiş, ancak sayfa sınırlaması ne­ yılında yapının kapalı tutulduğu, 1933 yılında kilise­ deniyle dört yapı tanıtılabilmişti2. Bu sayıda diğer nin ve batı avlu duvarına bitişik okulun kullanılmaz sekiz yapı tanıtılacaktır. halde olduğu belirtilir4.

Kilisenin inşa tarihini veren kitabe okunamaz hâl­ Surp Toros Kilisesi de olduğu için kesin yapım tarihi bilinmemektedir5. Ancak yapı mimarî ve bezeme özelliklerine bakılarak Kayseri’nin 8 km. doğusunda bulunan Aydınlar 19. yüzyılın üçüncü çeyreğine tarihlendirilebilir. (Tavlusun)3 Köyü’nde, eğimli arazi üzerinde inşa edilmiştir. Kilise, kuzey duvarı hariç, avlu duvarı ile Kilise, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plân­ çevrelenir. Avlu duvarı içinde, kilisenin güneyinde ve lı, tek neflidir. Yapı naos, doğuda apsis, apsise açı­ batı avlu duvarına bitişik farklı işlevlerdeki mekânlar lan A mekânı, naosa güneydoğudan birleşen B mekâ­ bulunur (Resim: 1). nı ve bu mekâna kuzeydoğudan bitişik C mekânından ibarettir6 (Çizim: 1). Bugün terkedilmiş olan yapının, naos ve ek me­ kânlarının zeminleri define arayıcıları tarafından Naos, kuzey ve güney duvarlara simetrik tahrip edilmiştir. Kilisenin, güney duvarına bitişik ek yerleştirilmiş üçer duvar payesini bağlayan, yuvar­ mekânların bir kısmı ve batı avlu duvarıyla birleşen lak kemerlerle desteklenmiş beşik tonozla örtülüdür. Naosun tek giriş kapısı batı duvarı eksenindedir. Bu kapının iki yanında dışa doğru daralan birer dikdört­ gen pencere, kapının üstünde üçlü pencere açıklığı bulunur. Bu pencerelerden ortadaki yuvarlak, yan- lardakiler ortadakinin devamı niteliğinde dörtte bir yuvarlak kemerlidir. Naosun güney duvarında, paye­ ler arasında kalan bölümde, dışa daralan yuvarlak kemerli dikdörtgen dört pencere: doğudaki pence­ renin altında, A mekânına geçişi sağlayan kapı yer alır. Batı, kuzey ve güney duvarlarda bulunan hatıl Resim 1: Aydınlar (Tavlusun), Surp Toros Kilisesi, delikleri, burada ahşap bir galerinin olabileceğini batı cephe düşündürür.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 29 Yapının doğu cephesi, saçak seviyesine kadar avlu duvarı ile birleşir. Apsis çatı seviyesi, naosun ç ift pahlı çatısından daha aşağı seviyededir. Bu cephede, naosun üçgen alınlığındaki yuvarlak pen­ cere görülür.

Güney cephe, pencerelerin altından geçen silme ile İkiye bölünmüştür. Silme üzerinde, naosun yuvar­ lak kemerli dört penceresi görülür.

Batı cephedeki yuvarlak kemerli kapı, iki yanında bulunan birer duvar payesinin taşıdığı arşitrav ile vurgulanmıştır. Kapı alınlığında kitabe bulunur. Kapı­ nın iki yanında dikdörtgen birer pencere, üstte üçlü pencere açıklığı görülür. Üçlü pencere açıklığı üzerin­ de kabartma bir haç motifi yer alır.

Naos, ç ift pahlı çatı; apsis, düz çatı ile örtülü­ dür.

Kilise ile güney avlu duvarına bitişik B ve C me­ kânlarının çatısına, naosun batı duvarı ekseninden başlayan bir merdivenle çıkılır. Merdivenin batısında, dikdörtgen avlu kapısı, kapının batısında, kuyu ve onunla aynı eksende dikdörtgen bir niş yer alır.

Kilisenin batısında bulunan ve Alboyacıyan’ın söylediği okul binası olması muhtemel yapı, kuzey- güney doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır. Ortadan bir duvarla bölünmüş olan mekân, temel seviyesinden yaklaşık bir metre yükseklikte günümüze ulaşmıştır. Bu mekânın batı duvarında yuvarlak kemerli bir kapı ve dikdörtgen üç pencere yer alır. Çizim 1: Aydınlar (Tavlusun) Surp Toros Kilisesi, kroki-plân Kilisenin beden duvarlarında, farklı boyutlar­ da sarı renkli düzgün kesme taşlar, şaşırtmalı Naostan zemin farkıyla ayrılan apsis, içten ya­ teknikte yatay sıralanmış; derzler ince harçla rım yuvarlak, dıştan düz duvarlıdır. Kuzey ve güney doldurulmuştur. Çift pahlı çatıda dikdörtgen ve üç­ duvarlarında dikdörtgen birer niş; kuzey duvarda A gen şeklinde taş plâkalar kullanılmıştır. Kilisenin içi mekânına geçişi sağlayan yuvarlak kemerli bir kapı alçı ile sıvanmıştır. bulunur. Apsis yarım kubbe ile örtülüdür. Apsisin iki yanında yuvarlak kemerli, dikdörtgen iki niş, ap­ Kilisenin içi tamamen figürlü, bitkisel ve geomet­ rik bezemelerle süslenmiştir. Süslemeler yer yer sis kemeri üzerinde de yuvarlak bir pencere yer alır. dökülmüş ve tahrip edilmiş olsa da incelediğimiz Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı A mekâ­ yapılar içinde, bezemeleri iyi korunmuş iki yapıdan nı, beşik tonoz örtülüdür. biridir7. Kilisenin içindeki süslemelerde yoğun olarak Naosun güneydoğusunda yer alan B mekânı, kullanılan renk mavi ve tonlarıdır. doğu-batı doğrultusunda dikdörtgendir. Doğu ve Naosun beşik tonozunun takviye kemerleri ara­ batı duvarlarında dikdörtgen, yuvarlak kemerli birer sında kalan bölümlerde, üç yuvarlak madaVjon içinde niş yer alır. Kuzeydoğu köşede yer alan yuvarlak ke­ liturjik objeler, Ermenice yazılar, İki serafim figürü merli bir kapıyla, C mekânına geçilir. Bu mekân da ve sütun üzerinde duran horoz figürü yer alır. Na­ doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır. Her osun sağır olan kuzey duvarına, güney duvardaki iki mekân sivri tonoz örtülüdür. pencerelerle aynı eksende, eş boyutlarda boyama

30 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ taklit pencereler yapılmıştır. Güney duvarındaki süslemelerinin çoğu tahrip olmuştur. Kilisenin güne­ pencerelerin etrafında, üst köşelerde, kıvrık dallar­ yine bitişik modem ev bulunur. dan oluşan çerçeveler; kemerlerin iç yüzlerinde geo­ Bir yayında, haç plânlı yapının 1Ö71 yılında yeni­ metrik bezemeler bulunur. Naosun payelerle ayrılan den inşa edildiği, içinin aydınlık ve çok süslü olduğu, duvarları, bitkisel ve geometrik motifli çerçevelerle kuzeydoğusundaki şapelin Surp Kevork’a, güneydo­ sınırlandırılmıştır. Duvar payelerinin üzeri mermer ğusundaki şapelin Surp Sarkis’e ithaf edildiği belir­ taklit edilerek boyanmıştır. tilir10. Apsis kemer alınlığında, Ermenice yazı şeridi bu­ Diğer bir yayında, yapıya nasıl ulaşılabileceği, ge­ lunur. Apsis yarım kubbesinde, Baba-Oğul-Kutsal nel konumu ve bugünkü durumu anlatılmıştır. Konu­ Ruh’u simgeleyen ve her şeyi bilen, gören anlamını mu itibariyle daha çok bir meskene benzetilen yapı­ taşıyan, üçgen içinde göz motifi yer alır. Yarım yu­ nın, kitabesi olmadığı için, bölgedeki pek çok yapının varlak içine alınmış motifin.yedi dikdörtgen kartuşla yıkılmasına neden olan 1335 depreminden sonra birleştiği bölümde, on beş yıldız bezemesi bulunur. yapılmış olabileceği belirtilir. Haç plânlı olarak ta ­ Apsis kemerinin iç yüzü, antrolak ve barok akantus nımlanan yapının, plân tanıtımı yapılmış ve dıştan yapraklı süsleme şeridiyle bezenmiştir. Bu şerit dü­ ölçüleri verilmiştir. Batı cephe düzenlemesi ayrı bir zenlemesi, apsis kemer alınlığı üstünde de devam bölüm olarak ele alınmış ve mimarî plastik süsle­ eder. meleriyle ayrıntılı tanıtılmıştır. Kilisenin kuzeydoğu Apsisin iki yanında, naosa bakan duvar yüzeyin­ ve güneydoğusunda, apsisle birleşen ek bölümlerin, de, üstte yer alan bezemelerde: Bulut üzerindeki iki malzeme farklılığı ve özensiz işçiliği ile geç zaman melek, ellerinde Ermenice yazılmış İncil taşır. Incil’in ekleri olduğu belirtilmiştir. Kilisenin incelemesi sıra­ üzerinde, gökyüzünden ışın halesi içinde inen, Kutsal sında, kapıyı açtırma olanağı bulamadıkları için, yapı Ruhu simgeleyen beyaz bir güvercin yaklaşır. içini kubbe açıklığından görmüş olan araştırmacı, ki­ lisenin ilk plânını ve üç resmini yayınlamıştır”. Surp istepanoz Kilisesi Kilise, haçvarî plân tipine sahiptir. Ortada naos, (Evkere Kilisesi) doğuda apsis, batıda narteks ile kuzeydoğu ve gü­ Kayseri’nin 19 km. kuzeydoğusunda bulunan Bah­ neydoğuda birer şapelden ibarettir (Çizim: 2). çeli (Efkere, Evkere)8 Köyü’nde, eğimli arazi üzerine, Yaklaşık kare plânlı olan naos, dört yönde beşik 1Ö71 yılında inşa edilmiştir9. Kilise, doğuda kayaya tonoz örtülü haç kolları ile genişletilmiştir. Güney oyulmuştur (Resim: 2). ve kuzey haç kollarının duvarlarında, a lt seviyede, Bugün terkedilmiş olan yapı, ev olarak kullanıldığı karşılıklı ve eş boyutlu ikişerden dikdörtgen dört dönemdeki tahribatın izlerini taşır. Noasun a lt sevi­ pencere; üst seviyede, yuvarlak kemerli üçlü pence­ yedeki pencereleri, şapellerin naosa açılan kapıları, re açıklıklığı bulunur. Apsis zeminiyle aynı düzlemde narteksin kuzey ve güneydeki kapıları, taş örülerek olan doğu haç kolunun kuzey ve güney duvarında, kapatılmıştır. Narteks, a lt pencereleri hizasında ka­ aynı eksende bulunan yuvarlak kemerli birer kapı ile patılarak hurda deposu olarak kullanılan üç odaya şapellere geçilir. Naos, pandantif geçişli kubbe ile ör­ dönüştürülmüştür. Kubbesi yıkılmış olan yapının, alçı tülüdür.

Resim 2: Bahçeli (Efkere) Surp İstepanos Kilisesi, Çizim 2: Bahçeli (Efkere) Surp Istaponos Kilisesi, genel görünül (batıdan) kroki-plân

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 31 Doğuda yer alan apsis, naosun zemin seviyesin­ me, kapı hizasında kesilir. Bu kapının üzerinde, üstte den yüksektedir. Doğa i zeminde kayaya oyulmuş, iç­ dışbükey çıkıntı yapan kitabe yeri ile aynı düzlemde, ten yarım yuvarlak apsis, yarım kubbe ile örtülüdür. kuzey ve güneyde kademeli paye; aralarında kademeli Apsis ekseninin kuzeyinde bulunan yuvarlak kemerli silme kuşak ile kademeli yuvarlak kemer görülür. Ki­ kapı ile kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen me­ tabe yeri üzerinde, silme ile birleşen yuvarlak kemerli kâna geçilir. Apsisin güney duvarında, dikdörtgen bir alan içinde, yüksek kabartma tekniğinde işlenmiş niş bulunur. motifler bulunur. Kabartma motifin bulunduğu ke­ merin bittiği yerden başlayan, dışa taşkın kademe­ Narteks, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen li silme ile orta bölüme geçilir. Batı cephenin orta plânlıdır. Narteksin, batı duvarı ekseninde bir; kuzey bölümü, dört akantus yapraklı duvar payesi ile üç ve güney duvarlarında eksenin doğusunda birer ka­ bölüme ayrılmıştır. Her bölümün ortasında yer alan pısı bulunur. Batıdaki kapının iki yanında dikdörtgen pencerelerin söve ve lentoları kademelidir. Üçüncü birer pencere; üst seviyede eş boyutlu, basık yuvar­ bölümü oluşturan üçgen alınlığın ortasında yonca lak kemerli üç ve onların üzerinde yonca biçimli bir biçimli pencere bulunur. pencere; kuzey ve güney duvarlarda birer dikdört­ gen pencere yer alır. Narteksin batı, kuzey ve güney Kilisenin naosu kubbe, haç kolları ve narteks çift duvarında görülen, pencere altından başlayan hatıl pahlı çatı, apsis yarım kubbe ile örtülüdür. yuvalan bir galerinin varlığını düşündürür. Narteks Yapının beden duvarlarında farklı boyutlarda düz­ beşik tonoz örtülüdür. gün gri renkli kesme taşlar, şaşırtmalı teknikte ya­ Kuzeydoğuda yer alan ve Alboyacıyan tarafından tay sıralanmış; derzler ince harçla doldurulmuştur. Surp Kevork’a ithaf edildiği söylenen şapel, doğu- Çift pahlı çatıda dikdörtgen taş plâkalar kiremit gibi batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı, tek nefli, ka­ kullanılmıştır. Kilisenin içinde alçı ve ahşap malzeme yaya oyulmuş içten yarım yuvarlak apsislidir. Batı görülmektedir. duvarı ekseninde bulunan, yuvarlak kemerli dikdört­ Kilise içinde, naos duvarlarında, kemerlerde, ap­ gen bir kapıyla dışa açılır. Şapelin kuzey duvarında, sis yarım kubbesinde, alçı süsleme; pandantiflerde dikdörtgen iki niş bulunur. Apsisin güney duvarındaki alçı madalyonlar içinde fresko; kilise dışında, özellikle yuvarlak kemerli kapı ile kilisenin apsisinin de bağ­ batı cephede taş süsleme görülür. Süslemeler yer lantılı olduğu küçük dikdörtgen mekâna geçilir. Şapel yer tahrip olmuştur. sivri tonoz örtülüdür”. Incil yazarları, sembolleriyle, pandantiflerdeki Doğuda ana kayaya oyulmuş olan yapının, doğu madalyonlar içinde resmedilmiştir. Bu figürlerden, cephesinde apsis yarım kubbesi, haç kolunun çift kuzeybatı ve güneybatıdaki sağlam durumdadır. pahlı çatısı ve yuvarlak kubbe kasnağı görülür. Incil yazarları oturur vaziyette, tabure üzerinde du­ Kuzey ve güney cephelerde yaklaşık aynı düzenle­ ran Incil’i tutmaktadır. Güneybatıdaki figürün Mar­ me görülür. Kuzey cephede naosun a lt ve üst sevi­ kos, kuzeybatıdakinin M atta olduğu sembollerinden yedeki pencereleri ile kademeli saçağın oluşturduğu anlaşılır. Bu fresklerde mavi ve sarı tonları ile kah­ üçgen alınlık yer alır. Yuvarlak kemer içinde bulunan verengi kullanılmıştır. a lt seviyedeki pencerelerin, sonraki dönem ekleme­ Naosun bugünkü zemininden başlayarak üçlü si olduğu, kemerin kapatılarak pencerelerin yapıldı­ açıklıklar altındaki silmeye kadar, kuzey ve güney ğı, düzensiz duvar tekniği ve malzeme farklılığından haç kolları ile apsis duvarındaki alçı süslemelerde, anlaşılır. Aynı düzenleme, narteksin kuzey ve güney­ aynı düzenleme görülmektedir. Duvarlar yivli plas­ deki kapılarında da görülür. Cephenin batısı, iki kat te r şeklinde, beş alçı kabartma ile dört bölüme halinde yerleştirilmiş, akantus yapraklı ve volütlü ayrılmıştır. Plasterlerin, stilize akantus yaprak­ başlığı olan duvar payesi ile vurgulanmıştır. lı başlıkları üzerinde, yüksek kabartma tekniğinde Batı cephe, kademeli silmelerle üç bölüme yapılmış, kuş motifleri bulunur. Plasterlerle ayrılan ayrılmıştır. A lt bölümde, üst köşeleri pahlı dikdört­ her bölüm içinde yer alan pencereler, üst köşelerde gen ana giriş kapısı ve üzerinde küçük dikdörtgen bir içbükey eğri oluşturan kartuş içinde, yuvarlak ma­ pencere yer alır. Kapının kuzey ve güneyinde bulunan dalyonlarla vurgulanır. Kemerlerdeki eşkenar dört­ pencerelerin çerçeveleri üstte içbükey bir kartuşla gen ve üçgen motifleri dikdörtgen çerçeve ile sınır­ sonlanır. Pencerelerin altından geçen kademeli sil­ lanır.

32 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Apsis yarım kubbesinde, madalyon içindeki güneş motifinden, kubbe eteğine doğru genişleyen haç şeklinde kartuşlar görülür.

Kilisenin batı cephesinde, kapı üstünde bulunan, kısmen tahrip olmuş, yüksek kabartma şeklinde yapılmış taş süslemede, ortada bulunan yuvarlak motifi kıvrık dallar çevreler. Kabartma motifinin her iki yanında, üzüm salkımları, asma dalları bulunur.

Surp Haç Kilisesi (Balagesi Kilisesi)

Kayseri’nin 19 km. kuzeydoğusunda, Melikgazi Belediyesi sınırları içinde kalan Balagesi Köyü’nü- n'3 güneyindeki dağın yamacına 1Ö42 yılında inşa Çizim 3: Balagesi Surp Haç Kilisesi, kroki-plân edilmiştir (Resim: 3). Kilise, kuzey duvarı hariç ta ­ den daha aşağı seviyededir. Naosun kuzey duva­ mamen kayaya oyulmuştur. rı ekseninde giriş kapısı; kapının batısında paye ile Bugün harap hâlde olan yapının naosunun batı naosun batı duvarı arasında, dışa daralan dikdört­ duvarının bir bölümü; kuzey apsisin kuzeydoğu köşesi gen bir pencere; kapının doğusunda, paye ile kuzey yıkılmıştır. Kuzey duvarında bulunan pencereler mo­ apsis arasındaki alan genişliğinde, yarım daire bir loz taş yığılarak kapatılmıştır. pencere yer alır. Ayrıca naosun batı duvarının ku­ zey köşesinde, üst seviyede, yuvarlak kemerli dışa Bir yayında yapının, yıkılan Surp Asvadzadzin Ki- \an dikdörtgen küçük bir pencere bulunur. Gü­ lisesi’nin yerine, 1Ö42 yılında, yeniden inşa edildiği, ney nefin güneydoğusu genişletilerek düzensiz plânlı 1915 yılında, rahibi bulunmayan kilisede sadece ruh­ banların ve hizmetkârların olduğu belirtilir14. bir mekân oluşturulmuş, ekseninde yer alan kapı ile naosa geçiş sağlanmıştır. Güney nefin, güneybatı Kilise, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen, üç bölümündeki mekân, doğu-batı doğrultusunda dik­ nefli, üç apsisli bazilikal plân tipine sahiptir (Çizim: dörtgen plânlı, düz tavanlıdır. Bu mekân, kuzey du­ 3). varı ekseninin batısındaki kapı ile naosa açılır. Naos Naos, ortadaki daha geniş, üç neftidir. Nef ay­ sivri tonoz örtülüdür. rımı üç paye ile sağlanmıştır. Güney nefin güney­ Naos, doğuda ana kayaya oyulmuş, içten yarım batı bölümü duvarla kapatılarak bir mekân haline yuvarlak, yarım kubbe ile örtülü üç apsisle birleşir. dönüştürülmüştür. Payeler, doğu-batı ve kuzey-gü- Ortadaki apsisin kuzey ve güney duvarlarında, ney yönünde atılmış sivri kemerlerle bağlanmıştır. karşılıklı, eş boyutlu, kaş kemerli, dikdörtgen birer Kemerler, batı, kuzey ve güneyde duvar payelerine, niş; apsisin iki yanında, altta ve üstte, aynı eksen doğuda ve güneybatıda duvarlara oturmaktadır. üzerinde, alttakiler daha büyük, dikdörtgen ikişer niş Naosun doğu-batı doğrultusunda uzanan kemerle­ yer alır. Kuzey ve güney apsislerin ekseninde, kare ri, kuzey-güney doğrultusunda uzanan kemerlerin- birer niş bulunur.

Kilisenin görülebilen tek cephesi olan kuzey cep­ hesinde, eksen üzerinde dikdörtgen kapı; eksenin ba­ tısında, doğudaki yuvarlak kemerli, batıdaki dikdört­ gen birer pencere; eksenin doğusunda, yarım daire bir pencere yer alır. Kilisenin kaya oyma mekânlar dışında kalan bölümleri düz çatı ile örtülüdür.

Doğu, batı ve güneyde ana kayaya oyulmuş kili­ senin beden duvarlarında, farklı boyutlarda düzgün gri renkli kesme taşlar, şaşırtmalı teknikte yatay Resim 3: Balagesi, Surp Haç Kilisesi, kuzeybatı genel sıralanmış; derzler ince harçla doldurulmuştur. Ki­ görünüş lisenin içi alçı ile sıvanmıştır.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 33 Kilisenin içinde figürlü, bitkisel ve geometrik be­ naosa açılan A, S ve C ek mekânlarından ibarettir zemelerin bulunduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. (Çizim: 4). Orta nefin dokudan ilk payelerle apsis arasındaki Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı naos tonozunda, konusu anlaşılamayan, sadece serafim doğuda, kuzey ve güney duvarlarda birer metre figürlerinin seçilebildiği fresk kalıntısı görülür. Güney genişleyerek devam eder. Naosun batısı, kuzey ve nefin doğudan ilk paye ile apsis arasındaki tonozunun güney duvarlardaki birer duvar payesine oturan yu­ ortasında, geometrik geçmelerden oluşmuş kartuş varlak kemerle vurgulanmıştır. Naosun kuzey duva­ içinde, kıvrık dal motifleri; güneydoğu paye ile güney­ rı ekseninin batısında yuvarlak kemerli giriş kapısı; batı mekân arasındaki tonozda yaprak ve çiçek de­ kapının doğusunda, batıdaki büyük dikdörtgen iki metleriyle oluşturulmuş bezeme görülür. Naos için­ niş; eksenin doğusunda, S mekânın kapısı bulunur. deki kemerlerin alınlıklarına mavi ve kızıl kahve renkte Naosun güney duvarı ekseninin batısında A mekânın baskı boyama yapılmıştır. Kilisenin bezemelerinde yuvarlak kemerli kapısı; eksenin doğusunda 3 mekâ­ yoğun olarak kullanılan renk mavi ve tonlarıdır. Ana nının kapısı ile aynı eksen üzerinde, batıdaki büyük apsis ve kuzey apsis kemer alınlıklarında, Ermenice dikdörtgen iki niş yer alır. Naosun doğu duvarı, apsi­ yazı şeridi bulunur. Kuzey apsisteki yazı şeridi, a lt sin iki yanındaki birer nişle şekillendirilmiştir. Kilise, ve üstte olmak üzere iki sıra halinde düzenlenmiştir. batı duvarı eksenindeki dışa daralan dikdörtgen bir Ana apsis yarım kubbesinin, kemerle birleştiği yerde, tepede üçgen içinde göz motifi yer alır. pencere ile dışa açılır. Naosun doğusunda, içten yarım yuvarlak, yarım Surp Toros Kilisesi kubbeyle örtülü apsis yer alır. Apsisin ana eksenin­ de, kuzey ve güney duvarlarında, yuvarlak kemerli Talas’ın 3 km. kuzeyindeki Derevenk’te16, eğimli dikdörtgen iki niş bulunur. arazi üzerine inşa edilmiştir (Resim: 4). Kilisenin ta ­ mamı kayaya oyulmuştur. A mekânı, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır. Güneybatı köşesinde bulunan merdivenle Kaçak kazılar nedeniyle büyük ölçüde tahribat üstteki mekâna geçilir. görmüş olan yapının naos ve kaya oyma diğer me­ kânlarında yer yer çatlamalar gözlenmektedir. Nao- 13 mekânı, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen sun güneyinde yer alan mekânının kapısı yarıya ka­ planlıdır. Bu mekânın doğu duvarı eksenindeki kapı, dar moloz ta ş doldurularak kapatılmıştır. C mekânına açılır. C mekânı yaklaşık kare plânlıdır. Bir araştırmacı, yapılış tarihi hakkında bilgisi Naos, A, B ve C mekânları düz tavanla örtülüdür. bulunmadığını söylediği kilisenin, Surp Toros’a ithaf Naosun doğusunda, içten yarım yuvarlak, yarım edildiğini; köyün doğu yamacında, kayaya oluşmuş kubbeyle örtülü, tek apsis bulunur. yapının tek pencere ile batıda dışa açıldığını, kiliseyi doğuya çevirmek için oyarken, yön değiştirildiğini ve girişe dik açı oluşturulduğunu belirtir'6.

Tamamen kayaya oyulmuş kilise, tek nefli plân tipine sahiptir. Yapı, ortada naos, doğuda apsis ile

Resim 4: Derevenk Surp Toros Kilisesi, batıdan genel görünüş Çizim 4: Derevenk Surp Toros Kilisesi, kroki-plân

34 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Kilisenin görülebilen batı cephesinde, yuvarlak kemerli giriş kapısı ve naosun batı duvarındaki dik­ dörtgen pencere yer alır.

Kayaya oyulmuş kilisenin kuzey, güney ve batı du­ varlarında, farklı boyutlarda düzgün gri renkli kesme taşlar, şaşırtmak teknikte yatay sıralanmış; derz­ ler ince harçla doldurulmuştur. Kilisenin içi alçı İle sıvanmıştır.

Kilisede süslemeye rastlanmamıştır.

Resim 5: Develi Surp Toros Kilisesi, kuzey cephe Surp Toros Kilisesi eş boyutlu, dışa daralan, yuvarlak kemerli dörder pencere bulunur. Naosun güneybatı köşesinde ga­ Kayseri’nin 4O km. güneyindeki Develi’nin merke­ leriye çıkışı sağlayan bir merdiven yer alır. Naosun zinde bulunan kilise, düz arazi üzerine, 1006 yılında orta nefl, doğudan ilk ve ikinci sütunlar arasında inşa edllmlştir17(Resim: 5). Kilise güney, doğu ve ba­ pandantif geçişli büyük kubbe; doğudan ikinci ve tıda avlu duvarı ile çevrelenmektedir. Kuzeyde mo­ üçüncü sütunlar arasında, pandantif geçişli küçük dern okul binası İle avlusunu paylaşmaktadır. Yapıyı kubbe; üçüncü sütunlar ve narteks arasında oval üç yönde çevreleyen avlunun sokak seviyesindeki iki kubbe; yan neflerin kubbe eksenindeki bölümleri, ba­ girişinden biri batıda, ana giriş kapısı ekseninde, di­ sık oval kubbe; diğer bölümleri sivri tonoz örtülüdür. ğeri doğuda, eksenin güneyinde bulunur. Kilise sokak seviyesinden aşağıda kalır. Naosun doğusunda, apsis önündeki bema, kuzey- güney doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır. Zemin se­ Bugün cami olarak kullanılan yapı, iyi korunmuş­ viyesi naostan yüksekte olan bemanın doğu duvarın­ tur. Kilisenin içi boyanmış, narteksi camekânla da, apsisin üzerinde yuvarlak bir penceresi bulunur. kapatılmıştır. Naosun güney duvarının, dokudan ilk Bema, oval kubbe ile örtülüdür. ve ikinci pencereler arasında kalan bölümüne mih­ rap, dokudan ikinci pencere ile duvar payesi ara­ İçten yarım yuvarlak, dıştan düz duvarla sında kalan bölüme minber, batı cephenin kuzeyine sınırlandırılmış apsisler, yarım kubbe ile örtülüdür. tuvalet ve abdest almak için çeşme eklenmiştir. Kili­ Apsislerin eksenlerinde, içten dışa doğru daralan bi­ rer pencere; ana apsisin kuzey ve güney duvarların­ senin çatısında 1997 yılında tam irat yapılmış, yağ­ da karşılıklı, eş boyutlu, yuvarlak kemerli dikdörtgen mur sularının yapıya zarar vermemesi için oluklar birer niş; güney apsisin kuzey duvarında, kuzey apsi­ döşenmiştir. sin güney duvarında, dikdörtgen birer niş bulunur. Bir yayında, harap hâlde olan yapının yıllarca Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen narteks, süren inşaatının, 1ÖÖ6 yılında tamamlandığı; kilise örtü seviyesinde üç bölüme ayrılmıştır. Narteksin yapılırken, Feneseli kadınların su ve kum taşıdıkları, yuvarlak kemerleri, doğuda dikdörtgen kesitli paye­ 1095 yılında kiliseye muhteşem bir kubbe yapıldığı lere, batıda duvarlara oturur. Narteksin batı duvarı belirtilir18. ekseninde ana giriş kapısı; kuzey ve güney duvarları Kilise, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen, üç ekseninde de birer kapı yer alır. Ana giriş kapısının iki nefli kubbeli bazilika plân tipine sahiptir. Yapı naos, yanında, dışa daralan dikdörtgen birer pencere-, yan doğuda bema ve üç apsis, batıda üç bölümlü nar- bölümlerin batı duvarında, dışa daraian birer pen­ teksten ibarettir. Narteksin batı duvarından iti­ cere bulunur. Narteks çapraz tonoz örtülüdür. Nar­ baren, bu duvarın genişliği ve yüksekliğince, beşgen teksin batı duvarı eksenindeki kapı, beşgen şeklinde şeklinde düzenlenmiş girişle vurgulanmıştır. düzenlenmiş giriş mekânına açılır. Batı cephenin ta ­ mamını kaplayan beşgen giriş mekânı, yuvarlak ke­ Naos, iki sıralı yerleştirilmiş üçer sütunla, orta­ merlerle bağlanan, yüksek kaide üzerine oturan, İki daki daha geniş, üç nefe ayrılmıştır. 5ütunlar, kuzey sütun ve aralarında bir paye İle oluşturulan taşıyıcı ve güney duvarlarda duvar payelerine; doğuda, kon­ demetiyle vurgulanmıştır. sollara; batıda galeri payelerine sivri kemerlerle bağ­ lanır. Naosun kuzey ve güney duvarlarında, karşılıklı,

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 35 Narteks ve beşgen şeklinde düzenlenmiş giriş sim: 6). Kilise güney duvar hariç, üç yönde avlu du­ mekânının üzeri, yapı içinde galeri olarak kullanılmak­ varı İle çevrelenmektedlr. tadır. Galeri, yuvarlak kemerlerle, örtü seviyesinde Bugün terkedilmiş olan yapı, postane ve ev ola­ üç bölüme ayrılmıştır. Kemerler dokuda bodur paye­ rak kullanıldığı dönemlerde değişikliğe uğramıştır. lere, batıda duvara oturur. Galeri, batıda, yuvarlak Yapı, güney giriş ekseninde bir koridor, doğu ve kemerlerle naosa açılır. Çapraz tonoz örtülü gale­ batıda ikişerden dört odaya ayrılmıştır. Batıda­ rinin batı duvarları ekseninde bir, eksenin kuzey ve ki kapı kapatılmış, olasılıkla orijinal örtü sistemi­ güneyinde dışa daralan birer penceresi bulunur. ne a it taş plâkalar, içteki ahşap hatıllar üzerine Kilisenin doğu cephesinde apsislerin birer pence­ yerleştirilmiştir. Kuzeydoğusunda avlu duvarının bir resi, naosun üçgen alınlığı, kasnak ve kubbe görül­ bölümü yıkılmıştır. mektedir. Alboyacıyan, 1712 tarihli adını vermediği bir kay­ Kuzey ve güney cepheleri simetrik düzenlenmiştir. nakta kilisenin adının geçtiğini, yapının 1915 yılında Cepheler, pencerelerin üstünden geçen yatay silme mevcut olduğunu, ancak rahibi bulunmadığını belirt­ ile iki bölüme ayrılmıştır. Silmenin altındaki pence­ mektedir20. reler, dışa taşkın kademeli dikdörtgen alınlıklarla vurgulanmıştır. Silmenin üstünde, pencerelerle aynı Farklı amaçlar için kullanıldığından mimarî ola­ eksende, yarım yuvarlak kör kemerler bulunur. Nar- rak orijinalliğini kaybetmiş olan kilise, mevcut veriler teksin kuzey ve güney cephesinde, dikdörtgen birer doğrultusunda tanıtılmaya çalışılmıştır. giriş kapısı yer alır. Kademeli olarak yükselen saçak, Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen olan ya­ naosun küçük kubbeli bölümü hizasında, üçgen alın­ pının, içte bazilikal plânlı olduğu; nef ayırımı tespit lık oluşturur. edilemeyen naosun, bugünkü veriler doğrultusunda, Batı cephede, beşgen giriş mekânının sütun ve doğuda, içten yarım yuvarlak tek apsisle sonlandığı payeler üzerine oturan yuvarlak kemerleri; nartek- düşünülmektedir (Çizim: 5). sin ana eksen üzerinde bulunan yuvarlak kemerli dik­ Naos, batı ve güney duvarlarında, ana eksende; dörtgen kapısı ve dikdörtgen beş penceresi görü­ kuzey duvarında eksenin batısında birer kapı ile dışa lür. Giriş kapısı, İki yanında bulunan plasterlere otu­ açılır. Doğu, kuzey ve güney duvarlarda, dışa doğru ran yuvarlak kemerle vurgulanmıştır. Kemer ile kapı daralan, yuvarlak kemerli, İkişer pencere yer alır. Na­ arasında bulunan kitabe yerinde âyet yazılı bir levha osun, kuzeydoğu ve güneydoğu duvarında, aynı ek­ bulunur. Üst seviyede galerinin üç yuvarlak kemerli sen üzerinde, eş boyutlu, dikdörtgen birer niş bulu­ penceresi ve üçgen alınlık görülür. nur. Naos, ahşap kalaslar üzerine yerleştirilmiş taş Naosun orta bölümü kubbe, diğer bölümleri çift plâkalarla örtülüdür. pahlı, apsislertek pahlı çatı ile örtülüdür. Naosun doğundaki apsis, içten yarım yuvarlak, Yapıda farklı boyutlarda düzgün sarı renkli kes­ dıştan düz duvarlıdır. me taşlar, şaşırtmalı teknikte yatay sıralanmış; Kilisenin doğu cephesinde, eş boyutlarda dik­ derzler ince harçla doldurulmuştur. dörtgen, çerçeveleri dışa taşkın iki pencere görül­ Kilisede bugün sadece taş süsleme görülmekte­ mektedir. dir. Kilisenin içindeki sütun başlıkları stilize akantus yapraklıdır. Batı, kuzey ve güney cephelerin üçgen alınlıkları üzerinde yer alan taş kabartmalarda, or­ tada yer alan vazonun iki yanından çıkan kıvrık.dal ve yaprak motifleri görülür.

Surp Asvadzadzin Kilisesi

(Eski Postane Binası)

Kayseri’nin 19 km. kuzeydoğusundaki Gesi’nin merkezinde, yamaçta düzlük bir alan üzerine inşa edilmiş kilisenin yapım tarihi bilinmemektedir’9 (Re­ Resim 6: Gesi Surp Asvadzadsin Kilisesi, güney cephe

36 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Kuzey cephede, dikdörtgen iki pencere; eksenin malzeme ile kapatılmıştır. Yapı eve dönüştürülürken batısında, yuvarlak kemerli kapı yer alır. Pencerelerin avlusuna farklı işlevlerdeki yapılar eklenmiştir. batısında, avlu duvarının takviye kemeri, yapının ku­ Bir yayında, 1651 tarihli adı verilmeyen bir kay­ zey duvarıyla birleşir. nakta kilisenin adının geçtiği; 1B51 yılında inşa Batı cephenin ana ekseninde giriş kapısı, kapının edildiği ve birkaç kez tam ir gördüğü, Birinci Dünya üstündeki küçük; kuzeyindeki büyük iki dikdörtgen Savaşı’ndan önce çan kulesi eklendiği belirtilir. An- pencere bulunur. Dikdörtgen giriş kapısı üstünde cakyapılan tamiratın içeriği hakkında bilgi verilmez2'. bulunan oval şekildeki kitabe yeri boştur. Kapının bu­ Bahsedilen çan kulesi günümüze ulaşmamıştır. lunduğu bölüm, sonradan eklenmiş ahşap sundurma Doğu-batı doğrultusunda, kareye yakın dikdört­ ile vurgulanmıştır. gen, tonozlu bazilika plânlı kilise, üç nefli naos, doğu­ Güney cephe ekseninde, kademeli çerçeve içinde, da üç apsis, batıda üç bölümlü narteksten ibarettir yuvarlak kemerli giriş kapısı; kapının iki yanında, eş (Çizim: 6). boyutlarda, dışa taşkın dikdörtgen çerçeveli iki pen­ Naos, ikişerden dört kare paye ile ortadaki daha cere yer almaktadır. Kapının üstünde yuvarlak ke­ geniş üç nefe ayrılmıştır. Payeler, yuvarlak kemer­ merli, küçük beş açıklık bulunur. Cephenin batısında, lerle birbirlerine bağlanır. Kemerler, kuzey ve güney avlu duvarının kapısı görülür. duvarlarda dikdörtgen kesitli duvar payelerine; doğu Yapının beden duvarlarında farklı boyutlarda.düz- ve batı duvarlarda konsollara oturur. Naosun güney gün gri renkli kesme taşlar, şaşırtmak teknikte ya­ duvarı ekseninde giriş kapısı bulunur. Bu kapı önünde tay sıralanmış; derzler ince harçla doldurulmuştur. içeride, beş basamakla naos zeminine ulaşılır. Na­ Tavanda, ahşap kalaslar ile olasılıkla yapının orijinal osun kuzey duvarında, eksenin batısındaki büyük, örtüsüne a it taş plâkalar görülür. dikdörtgen iki niş bulunur. Naos, beşik tonoz örtü­ Kilisede süslemeye rastlanmamıştır. lüdür.

Surp Toros Kilisesi

Kayseri’nin 17 km. kuzeydoğusundaki Güzelköy’de, eğimli arazi üzerine, 1651 yılında inşa edilmiştir20 (Resim: 7).

Kilisenin narteks bölümü ev; diğer bölümleri odun­ luk ve hurda deposu olarak kullanılmaktadır. Harap hâlde olan yapının kuzey nefi, apsisin naosa bakan bölümü ve narteksi duvar örülerek kapatılmıştır. Ap­ sis zemini hazine arayıcıları tarafından kazılmıştır. Kilisenin çatısının kiremitleri zarar görmüş, üzeri ta ­ mamen otlarla kaplanmıştır. Narteksin üzeri modern

Resim 7: Güzelköy (Nirze) Surp Toros Kilisesi, güney duvar, batıdan

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 37 Çizim 6: Güzelköy (Nirze) Surp Toros Kilisesi,kroki-plân Naosun doğusundaki ana kayaya oyulmuş üç Naosu çift pahlı çatı ile örtülü yapının nartek- apsisten, ortadaki apsis daha geniş ve yüksektir. si, eve dönüştürüldüğü sırada modern çatı ile Ortadaki apsisin ekseninde yuvarlak kemerli, dik­ kapatılmıştır. dörtgen bir niş; kuzey duvarında doğudaki yuvarlak kemerli, dikdörtgen iki niş yer alır. Yan apsislerin ek­ senlerinde yuvarlak kemerli birer niş bulunur. Apsis­ ler yarım kubbe ile örtülüdür.

Batıdaki üç bölümlü narteksin güney duvarı ekse­ ninde dışa daraian, yuvarlak kemerli dikdörtgen; batı duvarının güneyinde dikdörtgen birer <çıencere bulun­ maktadır. Narteks çapraz tonoz örtülüdür23.

Doğu ve kuzeyde ana kayaya oyulmuş kilisenin görülebilen güney cephesinde, naosun yuvarlak ke­ merli giriş kapısı ve narteksin dikdörtgen penceresi Resim 8: Konaklar (Germir) Surp Istepanos Kilisesi, batıdan görünüş yer alır.

38 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 39 Diğer bir yayınca, bugün mevcut olan kilisenin, dışında, düz duvarla sınırlandırılmıştır. Ana apsis 1Ö5Ö yılında yanan eski kilisenin yerine yapıldığı, eski ekseninde dışa daralan dikdörtgen bir pencere; ku­ kilisenin Surp Asvadzadzin’e ithaf edilmiş olduğu zey ve güney duvarlarında karşılıklı, eş boyutlu, yu­ yazmaktadır. Adını vermediği iki kaynakta kilisenin varlak kemerli ikişer niş yer alır. Kuzey apsisin güney isminin Surp istapanos olarak geçtiğini, 1Ö60 yılın­ duvarında; güney apsisin kuzey duvarında yuvarlak da kubbesinin yapıldığını, 1919’da ayakta olan yapı­ kemerli dikdörtgen birer niş bulunur. Yarım kubbe ile nın, sadece ikonostasis bölümünün yıkıldığını söyle­ örtülü apsislerden ana apsisin örtüsü yıkılmıştır. yen araştırmacı, yapının yüksek avlu duvarı ile çevrili Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı pas­ geniş bir bahçesi ve avlusunda üç kuyusu bulundu­ tophorium odaları, yaklaşık simetrik düzenlenmiştir. ğunu belirtir20. Oda\ar eksenin doğusunda, kuzey ve güney duvar­ Diğer bir yayında, ilk olarak Cuinet’in yapı hakkın- lardaki dikdörtgen duvar payesi üzerine oturan sivri daki: “Rum kiliselerine göre daha yeni ve güzel bir de kemerle, örtü seviyesinde ikiye ayrılmıştır. Prothe­ okulu var.” dediği görüşüne yer vermiştir. Kilisenin sis, batı duvarı ekseninde bulunan bir kapı ile ­ geniş bir düzlük üzerine kurulduğunu, içinin tama­ ğa; güney duvarı ekseninin batısındaki kapı ile naosa men yok olduğunu, sadece dış duvarlarının sağlam açılır. Batıdaki kapı ile naos açılan kapı arasındaki kaldığını, onların da yer yer döküldüklerini belirtir. bölümün köşesinde bulunan yuvarlak kemerli kapı Araştırmacı kiliseyi, boyuna düzenli, üç sahınlı ve iki ile, muhtemelen galeriye çıkış sağlanmaktadır. Doğu katlı narteksli olarak tanımlar. Yapının bugün mev­ duvarın kuzey köşesinde, dışa daralan küçük dik­ cut bölümlerinin kullanımı, yıkılan bölümleri hakkında- dörtgen bir pencere bulunur. Kuzey duvarı ekseninin ki tahmini görüşlerini belirterek, apsisler ve burada batısında, naos kapısı ile aynı eksende, dikdörtgen bulunan süslemeler hakkında bilgi verir. Kilisenin e t­ bir vaftiz teknesi; eksenin doğusunda dikdörtgen kin özelliklere sahip olduğunu, özgün plânının, merke­ bir niş yer alır. Avlu duvarı içinde kalan diakonikonun zi kubbe ile vurgulanmış olabileceğini (bu görüş Al- prothesisten farkı, batı duvarı ekseninde kapı yerine boyacıyan’ın verdiği bilgilerde doğrulanmaktadır) ve dikdörtgen bir pencere; güney duvarı ekseninin batı­ yöre kilise mimarlığında unutulmaması gereken bir sında dikdörtgen iki pencere bulunmasıdır. örnek olduğunu belirtir. Narteksin batısında bulunan Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen plân­ okulun yıkılmış olduğunu söyler. Ayrıca makale so­ lı narteks, yuvarlak kemerlerle örtü seviyesinde üç nunda, kilisenin ilk defa yayınlanan plânı ve iki resmi bölüme ayrılmıştır. Kemerler, batıda ç ift paye üze­ verilir27. rindeki yastıklara; doğuda duvara oturur. Narteks, Yapının bugün mevcut olan mimarî verilerine ba­ duvarı eksenindeki kapıyla naosa; batı duvarı ekse­ kılarak, üç nefli bazilika olduğu düşünülmektedir. nindeki kapı ve iki yanında bulunan dikdörtgen ikişer Kilise, naos, üç apsis ve dışa taşkın pastophorium pencere ile avluya açılır. Narteks çapraz tonoz ör­ odaları ile batıda üç bölümlü narteksten ibarettir tülüdür. (Çizim: 7). Narteksin üstündeki galeri, üç bölümlü ve beşik Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı nao- tonoz örtülüdür. Bugün ev olarak kullanıldığından sun destek sistemi, kemerleri ve örtüsü günümüze orijinalliğini kaybetmiştir. Bugün galeriye, narteksin ulaşmamıştır. Ancak, kuzey ve güney duvarlardaki kuzey duvarından çıkıntı yapan bölümündeki merdi­ payelerin varlığı, kemerlerin bu payelere bağlandığını venle çıkılır. Galerinin kuzey ve güney duvarı ekse­ düşündürtmektedir. Naosun batı duvarı ekseninde ninde birer, sonradan kapatılarak yapılmış batı du­ bir giriş kapısı; güney duvarında, duvar payeleri ara­ varında, dikdörtgen dört pencere bulunur. Ortadaki sında kalan bölümlerde yuvarlak kemerli, dikdörtgen dikdörtgen pencere üstünde yuvarlak bir pencere üç pencere yer almaktadır. Bu düzenlemenin, bir yer alır. bölümü yıkılmış olan kuzey duvarda da uygulandığı Kilisenin doğu cephesinde, ana apsis hafif bir ka­ görülmektedir. Pencereler karşılıklı, eşit aralıklı ve eş visle dışa taşar. Bu cephenin iki açıklığından biri ana boyutludur. apsiste bulunan pencere, diğeri prothesisin pence­ residir. Naosun doğusundaki üç apsisten ana apsis, yan apsislerden daha geniştir. Apsisler içten yarım Kuzey cephede, naosun doğu ve batıda yer alan iki yuvarlak, dıştan ana apsisin hafif kavisli çıkıntısı dikdörtgen penceresi, narteksin altta ve üstte aynı

40 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ eksen üzerinde, eş boyutlu birer dikdörtgen pence­ Bir göl içinde yapılan vaftiz sahnesinin arka plânın­ resi görülür. Narteks kuzey duvarının batı köşesinde da, sağda bir manastıryapısı göze çarpar. Resimde dışa taşkın konsol yer alır. otlar, ağaçlar görülür. Kartuşun üstünde yanlarda iki melek figürü bulunur. Kuzey oda yapının süsleme­ Batı cephede, narteksin sonradan kapatılmış lerinin en iyi korunduğu bölümdür. Üstte tonoz ör­ yuvarlak kemerli üçlü açıklığı ve galerinin cephesi gö­ tüyü İkiye bölen takviye kemeri üzerinde mavi renkli rülür. Üçlü açıklığın kemerleri kare payeler üzerindeki baskı süsleme görülür. Tonozun her iki bölümü, küçük yastıklara oturur. Cepheyi dikdörtgen bir silme ikiye çiçek motiflerinden oluşan süsleme ile çerçeve içine böler. A lt seviyede, eksende bir kapı, kapının yanla­ alınır. Güney duvarındaki giriş kapısının kemer alınlı­ rında dikdörtgen birer pencere ve ortada yuvarlak ğı üzerinde kıvrık dal ve yaprak motiflerinden oluşan penceresi görülür. Aşağıdan yukarıya doğru kade­ rokoko tarzında, mavi rengin hâkim olduğu süsleme meli yükselen saçak, üçgen alınlık oluşturur. bulunur. Güney cephe, kuzey cephe ile aynı düzenlemeye Sonuç sahiptir. Naosun güney cephesi dikdörtgen iki paye ile üç bölüme ayrılmıştır. Her bölümün ekseninde bi­ Osmanlı İmparatorluğu himayesinde sosyal ve rer dikdörtgen pencere yer alır. Pencerelerin hemen siyasal yaşamlarını sürdüren gayrimüslimlerin iba­ altından dikdörtgen silme geçer. Narteksin güney det yapıları, devletin koyduğu kurallar çerçevesin­ duvarında sivri kemer açıklığı ile üzerinde dikdörtgen de biçimlenmiştir. Tarihsel veriler doğrultusunda, pencere; üst seviyede, alttaki pencerelerle aynı ek­ Bizans imparatorluğunun çökmesinden sonra hiç­ sende galerinin dikdörtgen penceresi görülür. Nao­ bir dönemde kiliselerin bu kadar yoğun yapılmadığı sun diakonikon ile birleştiği bölüm bir kapı genişliğince bilinmektedir. Yaşanan değişim, 1Ö39 Tanzimat ve yıkılmıştır. 1&56 Islahat fermanlarıyla gayrimüslim topluluk­ ların kavuştuğu sosyal ve siyasal statüye bağlıdır. Yapının beden duvarlarında sarı ve gri renkli düz­ Osmanlı imparatorluğunda yenileşme hareketle­ gün kesme taş kullanılmıştır. Şaşırtmak teknikte rinin yaşandığı bu dönemde, gayrimüslimler ta ra ­ yatay şekilde istiflenmiş, boyutları çeşitlilik göste­ fından özellikle taşrada yoğun imar faaliyetlerine ren taşların arasında, ince harç tabakası görülür. girişilmiştir20. Naosun içinde kalan süslemelerden duvarların alçı ile sıvandığı anlaşılmaktadır. Kayseri ve çevresinde Osmanlı Dönemin­ de, 19. yüzyılda inşa edilmiş kiliselerin ele alındığı Kilisenin içinde günümüze ulaşabilmiş çok az çalışmamızda on iki kilise incelenmiş, kroki plânları süsleme bulunur. Ancak yapılan araştırma sırasın­ çıkartılmış, fotoğrafları çekilerek mevcut durumları da, kuzey odanın kuzey duvarında, vaftiz teknesi­ belgelenmiştir. Araştırmamız sırasında bütün kili­ nin bulunduğu nişin üzerinde vaftiz sahnesi tespit selerin orijinal isimleri, sekiz kilisenin inşa tarihleri edilmiştir. saptanmıştır29, inşa tarihleri bilinmeyen yapılar da, Naosta yer alan payeler üzerinde tahrip olmuş, mimarî ve bezeme üslûplarına göre yaklaşık yüzyıl pembe rengin hâkim olduğu bitkisel süslemeler görü­ olarak tarihlendirilmiştir. lebilmektedir. Paye başlıklarında geometrik ve bitki­ Osmanlı mimarisi içinde yeterince sel bezeme yan yana kullanılmıştır. Kilisenin aynı dü­ değerlendirilmemiş olan Gayrimüslimlerin din yapıla­ zende süslenmiş olan apsislerinde, silmenin hemen rının daha ayrıntılı çalışılması gerekmektedir. Bugün altından başlayan yumurta motifi, mermer taklidi ve dış etkenlere ve zaman karşı varlıklarını koruyabi­ perde saçağı motiflerinden oluşan bezemeler görül­ len Kayseri’deki Ermeni kiliseleri yeni araştırmalara mektedir. Narteksin naosa bakan duvarı üzerinde, kapsamlı bir kaynak oluşturmaktadır. payeler arasında kalan bölümler küçük çiçeklerden oluşan şeritlerle çerçeve içine alınmıştır. Kuzey oda­ nın, kuzey duvarının batısında yer alan dilimli kemer­ li dikdörtgen niş; nişin yanlarında kademeli olarak dışa taşan plasterler üzerindeki dilimli kartuş içinde “Isa’nın Vaftiz Edilmesi” sahnesi bulunur. Üç figürün yer aldığı sahne içinde ortada Isa, solunda Vaftizci Yahya, sağında havlu tutan bir melek figürü yer alır.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 41 SUMMARY NOTLAR

Armenians who lived under Ottoman domain * Güner SAĞIR, Müze Araştırmacısı (Sanat Tarih­ continued their social and religious life in accor­ çisi), Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlü­ dance with the Patriarchate established In 1461 by ğü, Ankara/TÜRKİYE Fatih Sultan Mehmet30. The Tanzimat Fermanı pre­ 1 “Kayseri İl Merkezindeki Surp Krikor Lusavoriç ve pared by Mustafa Reşit Paşa during the reign of Surp Asvadzadzin Ermeni Kiliseleri” adını taşıyan Abdülmecid (1639-1661) introduced new rights to tez çalışması 2000 yılında Hacettepe Üniversi­ the non-muslims, who continued their living condi­ tesi, Sanat Tarihi Bölümü’ne sunulmuştur. Bu tions. The most important issue of the Tanzimat çalışmayı yönlendiren ve yayınlanması için beni Fermanı was th a t the whole community had equal destekleyen tez danışmanım Doç. Dr. Saclt Pe- rights with the muslims regardless of their religion kak’a ve emeği geçen herkese teşekkür ederim. and creed3'. • 2 Söz konusu makalenin 15.notunda Aziz Mesrob With the Tanzimat Fermanı, the non-muslims Mashdotz’un bugünkü Ermenistan sınırlarında became ‘citizen’ instead of the ‘protected’. The bill doğduğu yazılmıştır. Ancak Nesrob Maskdotz extended their religious previlages. The taxes col­ Muş’ta (Daron/Taron) doğmuştur. lected from the churches were removed. It allowed 3 Aydınlar (Tavlusun, Tevanasun) Köyü, bugünkü them to open schools and the places for worship32. İdarî bölünme içinde, Merkez llçe’ye bağlı Melikga- However, The Otoman rule, did not infere with zi Belediyesi sınırları İçinde kalır. Eskiden Müslü- the interior design of the existing churches and a manlar, Ermeniler ve Rumlar’ın bir arada yaşadığı firman was needed to allow them to repair the old köylerden biridir. Aşağı ve Yukarı Mahalle olarak churches. Yet, to make additions to the buildings İkiye ayrılan köy, yakın geçmişte Yukarı Mahal- to be repaired was not allowed33. le’ye taşınmıştır. Köyün eski yerleşimi olan Aşağı Mahalle terkedilmiştir. Doğusunda Mimar Sinan, The oppotunity of constructing new worship pla­ kuzeyinde Konaklar (Germir) köyleri ile güneyinde ces after the Tanzimat and Islahat Fermanı non­ Talaş yer alır. Ayrıca köyde, Ermeni kilisesinin ba­ muslims is quite important for the research on the tısında Rum kilisesi bulunur. Armenian Churches built in Kayseri in the 19th cen­ tury. After the down fall of the , 4 A. Alboyacıyan, Kayseri l-ll (Ermenice), İstanbul, there was no other period when Churches were built 1937, s.759-761. at this rate. 5 Kazınmış olan kitabenin altı ya da yedi satırlık Twelwe churches a t Kayseri and environs have olduğunu izlerden anlamak mümkündür. been studied. City center of Kayseri, Surp Krikor 6 Mekânlara harfler, plân üzerinde anlatım kolaylığı Lusavoriç Church, Surp Asvadzadzin Church, Aydın­ sağlamak amacıyla tarafımızdan verilmiştir. lar (Tavlusun) Surp Toros Church, Bahçeli (Efkere) 7 Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi’nin 4. sayı­ Surp Istaponos Church, Balagesi Surp Haç Church, sında tanıttığımız, Tomarza Surp Begos-Bedros Derevenk Surp Toros Church, Develi Surp Toros Kilisesi diğer bir örnektir. Church, Gesi Surp Asvadzadzin Church, Güzel köy (Nirze) surp Toros Church, Konaklar (Germir) Surp 8 Bugünkü ismi Bahçeli olan köyde, 1500 yılında Istaponos Church, Talas Surp Asvadzadzin Church, 122 Hıristiyan, 44 Müslüman; 1520 yılında 119 Tomarza Surp Begos-Bedros Church. Hıristiyan, 37 Müslüman nüfus bulunmaktaydı (Mehmet inbaşı, XVI. Yüzyıl Başlarında Kayseri, The aim of our study is to record and to intro­ Kayseri, 1992, s.66). duce the churches in and around Kayseri identified as Armenian. 9 Kilise Sokak, 1619 parselde bulunan yapı, 24.11.19­ 76 yılında korumagrubu II olarak tescil edilmiştir. Tescil tarihinden önce arsası hâzineye kalmak şartıyla Mahmut Nane adlı şahsa satılmıştır.

42 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 10 A. Al boyacıya n, a.g.e., s.775-785. Biz de tanıtı­ rlmüslimler oluşturmaktaydı (M. inbaşı, a.g.e., mımızda bu yapıları şapel olarak adlandıracağız. s.90-91). Bugünkü Gesi yerleşimi, Efkere’nin ba- tısındadır ve Yeni Kassiane diye adlandırılır. Aynı ,1 F. ¡İter, “Kayseri’de XIX. Yüzyıldan iki Kilise: Darsi- zamanda Gesi, 3 km. kuzeyinde olan Yeşilyurt’un yak ve Evkere”, Anadolu, XXII, s.353-374. (Mancusun) eski adı olarak da geçmektedir 12 Kuzeydoğu şapelle aynı düzenlemeye sahip oldu­ (F.Hild-M.Restle, a.g.e., Wien, 1961, s.202). ğu öğrenilen güneydoğu şapele, kapısının anahtarı 20 A. Alboyacıyan, a.g.e., s.765-767. başka bir şahısta bulunduğu için girilememlştir. 21 Güzelköy (Nüsa, Nize, Nirze, Niziyye), 1520 yılın­ 13 Bahçeli Köyü’nün 1 km. batısında bulunan Balage- da gayrimüslimlere a it bir yerleşimdir (M. inbaşı, sl (Palai Kassiane, Beleges!), bugün terk edilmiş a.g.e., s. 66). bir köy yerleşimidir. 16. yüzyıl başlarında Ermeni- ler’in yerleşimi olan köyde, 1500 yılında 5 hane, 22 A. Alboyacıyan, a.g.e., s.796-601. 1520 yılında 13 hane bulunmaktaydı (İnbaşı, 23 Kilisenin narteks bölümüne ev sahibi olmadığı için a.g.e., s.66). . girilememiştir. Bu bölüme naostaki açıklıklardan '4 A. Alboyacıyan, a.g.e., s. 769-775. bakılmıştır.

'5 Bir yayında, yeri belirlenemeyen yerleşimler içinde 24 Kilise, Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koru­ adı geçen Derevenk’in, Aydınlar (Tavlusun) Köyü ma Kurulu tarafından 04.11.1993 yılında koruma civarında olduğu belirtilir (Y. ötüken, “Kapadokya grubu II olarak tescil edilmiş. Bölgesi Çalışmaları”, I. Araştırma Sonuçlan Top­ 26 V. Cuinet, La Turquie D’Asie Géographie Admi­ lantısı Sildirilen (23-36 Mayıs 1983), İstanbul, nistrative Statistique Descriptive et Raisonnée 1964, 7. dipnot). Yerini tespit ettiğimiz Dere- de Chaque Province de L’Asie Mineure, Paris, venk, Talaş bağlarının ortasında yer alır. Ermeni 1650, S.319 köyü olan Derevenk, önemli bir manastır merke­ zidir. Kayseri çevresinde bulunan dört Ermeni 26 A. Alboyacıyan, a.g.e., s.761-769, manastırından biri olan Surp Sarkis Manastırı 27 F. liter, a.g.m., s.1675-1676 burada bulunmaktadır (Anonim, Kayseri ve Surp 20 Gayrimüslimlerin Osmanlı imparatorluğundaki Krikor Lusavoriç Kilisesi, İstanbul, 1966, s.37). durumu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. O. Ergin, 1500yılında Venk Köyü olarak adlandırılmaktadır Türk Tarihinde Evkaf, Selediye ve Patrikhaneler, (M. inbaşı, a.g.e., s. 60). Derevenk’in bulunduğu İstanbul, 1937; Ziyaeddin F. Fındıkoğlu, Tanzi­ arazi bugün özel şahsa aittir. mat’ta içtimai Hayat, İstanbul, 1940; E.Z. Karal, 16 A. Alboyacıyan, a.g.e., s.746; araştırmacıya Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devir­ göre, eski bir Rum kilisesi olan köyde iki mahalle leri, 1769-1656, Ankara, 1947; F. Akbal, “ 1631 bulunur. Bu iki mahalle arasında yaşlıların gittiği Tarihinde Osmanlı imparatorluğunda idari Tak­ 5urp Asvadzadzin Kilisesi’nin, 1625 yılındaki dep­ simat ve Nüfus”, Seüeten, XV (60), 1951, s. 273­ remde yıkıldığı ve yeniden yapıldığı, Rumlar’ın köyü 292; Y.G. Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeni- ne zaman terk ettiğinin bilinmediği, 1625 yılındaki ler 1453-1953, İstanbul, 1953; R. Kaynar, Mus­ depremden sonra Ispile (Bağpınar)’deki Ermeni- tafa Reşit Paşa ve Tanzimat, Ankara, 1954; Ş. ler’in Derevenk’e gittiklerini belirtir. Turan, XVII. Yüzyılda Osmanlı imparatorluğunun İdari Taksimatı, Ankara, 1963; i. Ortaylı, Tan- 17 A. Alboyacıyan, a.g.e., s.623-653. Develi’nin zimattan Sonra Mahalli İdareler (IÔ40-1Ô7Ô), (Gabadonia, Gabdanya, Xawatanek, Dawalu) ilk Ankara, 1974; P. Impert, Osmanlı imparatorlu­ yerleşimi Everek, bugünkü şehrin 3 km. yakınların­ ğunda Yenileşme Hareketlen, (çev. Adnan Cem- dadır (F.Hild-M.Restle, Kappadoklen (Kappadoki- gil), İstanbul, 1961; B. Braude-B. Lewis, Christian en, Charslanon, Sebasteia und Lykandos), Wen, and Jewis in The Ottoman Empire, l-ll, NewYork, 1961, s.176 1961; J. McCarthy, Muslims and Minorities: The ,0 A. Alboyacıyan, a.g.e., s.623-652 Population of Ottoman Anatolia and The End Of The Empire, NewYork, 1963; N. Göyünç, Os­ '9 Gesi, 1500 yılında Merkez llçe’ye bağlı bir bu­ manlI İdaresinde Ermeniler, İzmir, 1964; Y. Ercan, caktır. Bu dönemde Gesi halkının %75’ini gay- “Türkiye’de XV. ve XVI. Yüzyıllarda Gayrimüslim-

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 43 lerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumu”, 3elle­ Tebaanın Yönetimi, İstanbul, 1996; G. Augusti- ten XLVU (185-188), 1964, s. 1119-1149; C. Küçük, nos, Küçük Asya Rumları. Ondokuzuncu Yüzyılda “OsmanlIlarda ‘Millet Sistemi’ ve Tanzimat”, Tan­ inanç, Cemaat ve Etnise, Ankara, 1997; A. Gü­ zimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi 4, ler, Osmanlı Devletinde Azınlıklar, İstanbul, 1997; 1985, s. 1007-1020; Y. Özkaya, “Arşiv Belgele­ Idris Bal-M. Çufalı, Dünden bugüne Türk Ermeni rine Göre XVII. Yüzyıl ve XIX. Yüzyıllarda Osmanlı İlişkileri, Ankara, 2003; L. Panos Dabağyan, Tür­ Imparatorluğu’nda Ermenilerin Durumu”, Tarih kiye Ermenileri Tarihi, İstanbul, 2003. Daha ay­ Doyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile ilişkileri rıntılı kaynakça için bkz. G. Sağır, Kayseri il Mer­ Sempozyumu: 8-12 Ekim 1984, Ankara, 1985; K. kezindeki Surp Krikor Lusavoriç ve Surp Asvad- Kar pat, Ottoman Population 1330-1914: Demog­ zadzin Ermeni Kiliseleri, (Yayımlanmamış Yüksek raphic and Social Characteristics, Wisconsin/ Lisans Tezi), Ankara, 2000, s. 211-289. London, 1985; 5. Tanör, “Anayasal Gelişmelere 29 Kiliselerin orijinal isimleri ve inşa tarihleri, Erme­ Toplu Bakış”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye ni Patrikhanesi’nden Sayın Kirkor Damadyan’ın Ansiklopedisi 4 ,1965, s. 1002-1006; M. Çadırcı Arşak Alboyacıyan’ın kitabından yaptığı çeviriler­ “Tanzimat’ın İlanı Sırasında Türkiye’de Yönetim le mümkün olmuştur. (1826-1839)”, belleten Ll, 1966, s. 1215-1240; M. Çad\rc\ “Tanzimat Döneminde Türkiye’de Yö­ 30 P. Tuğlacı, İstanbul Ermeni Kiliseleri, İstanbul, netim (1839-1856)”, belleten Lll (203), 1988, s. 1991 s.51 601-626; G. Bozkurt, Alman-İngiliz belgelerinin 31 K. Karpat, a.g.e., s.133 ve Siyasi Gelişmelerin Işığı Altında Gayrimüslim 3' B. Tanör, a.g.m., s. 1002-1006 Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839­ 1914), Ankara, 1989; G. Bozkurt, Osmanlı Devleti 32 Ş. Turan, a.g.e., s. 171; Gülnihal Bozkurt, Alman- ve Gayrimüslimler, İstanbul, 1992; G. Bozkurt, lngiliz Belgelerinin... s. 12 Tanzimat ve Hukuk, Ankara, 1994; G. Bozkurt, Türk Hukuk Tarihinde Ermeniler, Ankara, 1994; B. Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim

44 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ TİRE’NİN KÖYÜ’NDEN ROMA DÖNEMİ SERAMİKLERİ

Binnur GÜRLER*

Hisarlık Köyü, İzmir’in Tire ilçesi’ne bağlıdır ve ilçe merkezinin 7 km. güneybatısında, bugünkü Tire-Sel- çuk karayolundan 4 km. içeride bir dağ köyüdür. Köy, antik biryerleşim alanı üzerindedir. Köyün yakınında­ ki tepede halkın asar dediği antik yerleşim kalıntıları bulunmaktadır. Halk arasında, köyün adını buradan aldığı ve asar kelimesinin zaman içinde hisar şekline dönüştüğü ve günümüzde kullanılan Hisarlık adının buradan kaynaklandığı bilinmektedir'.

Hisarlık Köyü’nün girişindeki çeşmenin arkasında­ ki alandan bulunmuş ve 17.12.1979 tarihinde Yüksel Öz’den satın alınmış grup, altısı seramik, ikisi cam2 olmak üzere sekiz adet eserden oluşmaktadır.

79/32 Envanter Numaralı Tek Kulplu Sürahi (Çizim: 1) Yüksekliği 22 cm., ağız çapı 6,5 cm. ve kaide çapı 7,2 cm. olan sürahi tamdır. Gövde yüzeyinde ufak parçalar halinde kopmalar vardır. Pembemsi bej renkte mikalı, katkılı hamura sahiptir. Dışa çekik ağız kenarına, gövdeye doğru genişleyen kısa boyna, eğimli omuz profiline, yarım küresel gövdeye, küçük, alçak halka kaideye sahiptir. Bant biçimindeki kulp, boynun omuzla birleştiği noktadan başlayıp omzun gövdeyle birleştiği noktaya bağlanır. Boynun ve göv­ denin tümü çarkta çekilirken parmaklar yardımıyla oluşturulmuş derin yivlerle kaplıdır. Hadrianus Devrine a ittir6. Olympia’da Leonidaion’un kuyusunun kullanım evresindeki benzer örnekler M.S. Bu form Helenistik Döneme a it olup Roma Dö­ geç 2.-erken 3. yüzyıla tarihlenir7. nemi içlerine kadar devam etm iştir3. Köşeli omuz profiline sahip bu tü r sürahiler Ferqamor\ tarzı sü­ rahilerle ilişkilidir^ ve Kıbrıs’ta M.Ö. 50-M.S. 150 ta ­ rihleri arasına verilen Roma Dönemi I’in karakteristik formları arasında yer alır5. Knossos’taki örnekler ise

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 45 79/33 Envanter Numaralı Tek Kulplu 79/34 Envanter Numaralı Tek Kulplu Sürahi (Çizim: 2) Sürahi (Çizim: 3) Yüksekliği 16,4 cm., ağız çapı 5 cm. ve kaide çapı Yüksekliği 16,6 cm., ağız çapı 4,6 cm. ve kaide 6,5 cm. olan sürahinin kaide kısmında parçalar ek­ çapı 5,6 cm. olan sürahi tamdır. Açık kiremit ren­ siktir. Gövdede ise yüzeysel kopmalar vardır. Açık gi, mikalı, sert hamura sahiptir. Dışa çekik ağız ke­ kiremit rengi, mikalı ve katkılı hamura sahiptir. Dışa narına, gövdeye doğru genişleyen kısa boyna, eğimli çekik ağız kenarına, omuza doğru hafif genişleyen omuz profiline, yarım küresel gövdeye, küçük, alçak kısa boyna, eğimli omuza, üst kısmı düz, alt kısmı ça­ halka kaideye sahiptir. Bant içimindeki kulp boynun nak biçimli profil gösteren gövdeye, küçük konik kai­ omuzla birleştiği noktadan başlayıp omzun gövdeyle deye sahiptir. Bant biçimli kulp boynun a lt kısmından birleştiği noktaya bağlanır. Boynun ve gövdenin tümü omuza birleşmektedir. Kulp verev olarak takılmıştır. çarkta çekilirken parmaklar yardımıyla oluşturulmuş Boyunda ve gövdede çarkta çekilirken parmaklar derin yivlerle kaplıdır. Gövdede düzeltme izleri görül­ yardımıyla oluşturulmuş derin yivler vardır. mektedir.

Gövde profili biraz farklı olmakla birlikte genel Bu sürahinin formu 79/32 envanter numaralı sü­ form olarak 79/32 envanter numaralı tek kulplu sü­ rahi ile aynıdır. Diğer yandan 79/33 envanter numa­ rahiye benzer. Dolayısıyla paralel örnekler* 79/33 ralı sürahiye de pek çok açılardan benzemektedir. Bu envanter numaralı bu tek kulplu sürahi için de geçerli nedenle paralel örnekleri9 bir kez daha tekrar etmek olmalıdır. yanlış olmayacaktır.

46 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 79/35 Envanter Numaralı Tek Kulplu kor amaçlı yapılmış çökertiler bulunmaktadır. Ayrıca Sürahi (Çizim: 4) gövde çarkta yapılmış ince yivlerle doldurulmuştur. Yükseklisi 13 cm., ağız çapı 5,1 cm. ve kaide 5u form Ferqamon tarzı sürahilerle İlişkilidir, iki çapı 5,4 cm. olan tek kulplu sürahinin ağız, boyun farklı biçim gösterirler: İlk biçimde kulp köşelidir ve ve gövde kısımlarından parçalar eksiktir. Kahveren­ hafifçe yükseltilmiştir, gövde oval biçimlidir. İkinci­ gimsi kırmızı renkte, küçük taş katkılı kaba hamu­ sinde daha geniştir ve gövde profilinde keskin hat­ ra sahiptir. Dışa çekik ağız kenarı, gövdeye doğru lar vardır. Her iki formda da gövdeyi insize bantlar genişleyen kısa boyun, şişkin gövde ve gövdenin bir dolaşır'2. uzantısı olarak devam eden alçak, geniş kaide for­ mu oluşturmaktadır. Derin bir yivin, ortasından iki Kıbrıs’ta bu form ve özelliklere sahip sürahiler parçaya böldüğü bant, kulp dudağın hemen altından Roma Dönemi II periyoduna, M.S. 150-250 arasına başlayıp omza birleşmektedir. Gövde ortasındaki tarihlenir'3. Knossos’taki örnekler Severuslar Devri­ şişkin noktayı yivler süslemektedir. 5u tü r sürahiler ne, M.S. erken 3. yüzyıla a ittir'4. İskenderiye’de de kural olarak küreseldir, bazılarında yumuşak bir pro­ benzer örnekler vardır'5. fille gövdeye birleşmiş omuzlar ve yükseltilmiş kulp­ lar görülür'0. Kıbrıs’ta M.S. 150-250 tarihleri ara­ 79/37 Envanter Numaralı Tek Kulplu sına verilen Roma Dönemi ll’ye a it formlar arasında Sürahi (Çizim: 6) örnekler vardır”. Yüksekliği 15,2 cm., ağız çapı 4,2 cm. ve kaide çapı 5,6 cm. olan tek kulplu sürahinin gövdesinde

79/36 Envanter Numaralı Tek Kulplu Sürahi (Çizim: 5) Yüksekliği 13,6 cm., ağız çapı 4,2 cm. ve kaide çapı 3,4 cm. olan tek kulplu sürahinin ağız kısmından bir parçası ve kulpu eksiktir. Profilli dudağı, omuza doğru daralan boynu, torba biçimli gövdesi, gövdenin uzantısı olarak biçimlendirilmiş küçük ve yüksek kai­ desi vardır. Omuz ve gövdede hamur yumuşakken de­

eksikler ve çatlaklar vardır. Koyu kiremit rengi, mi- kalı, katkılı hamura sahiptir. Dışa çekik ağız, kısa ve genişleyerek gövdeyle birleşen boyun, sarkık gövde ve yüksek kaide formu oluşturur. Omuzda sivri bir âlet­ le yapılmış 4 adet insize çizgi vardır. Gövde altını ise çarkta çekilirken parmaklar yardımıyla yapılmış yivler süslemektedir.

Kıbrıs’ta yakın bir form M.S. 150-250 arasına tarihlenen Roma Dönemi ll’ye a ittir'6. Bu ve diğer paralel örneklerde de gövdeyi insize bantlar çevirir'7. Benzer diğer örnekler Berenice’dedir'8. iki a lt gruba

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 47 ayrılan bu forma a it örnekler Tocra’da da görülür. Form Berenice’de M.S. geç 2. yüzyılda ortaya çıkar, erken 3. yüzyılda artar ve 3. yüzyıl ortasında iyice yaygınlaşır19. Petra’daki örnekler ise daha erkene M.S. geç 1.-erken 2. yüzyıla a ittir20. Knossos’ta Had- rianus21 ve Severuslar Devrinden22 örnekler vardır.

Değerlendirme Tire ve civarı hakkında detaylı bilgi veren kay­ naklarda23 Hisarlık Köyü yakınlarındaki başka an­ tik yerleşimler hakkında veriler sıralanmakta fakat bu köydeki kalıntılardan bahis geçmemektedir. 3u çalışmada aktarılan ve buluntu noktası bilinen obje­ lerin ve izlenen kalıntıların varlığı bir yerleşime işaret etmektedir.

Çizim: 5

48 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 21 Sackett 1992, Pl. 173 no. D 1,10. SUMMARY 22 Sackett 1992, Pl. 196 no. 115. 23 Buresch 1696,1 vd.; Keil/von Premerstein 1914, A group of material, consisting of two glass and 62 vd., Meriç/Merkelbach/Şahin 1991, 70-72; six ceramic objects, were found behind a modem fo­ Zgusta 1964,1 vd. untain which lies a t the access of village Hisarlık in the countryside of Tire, in western . This group was acquired by the local Archaeological Museum of KAYNAKLAR ve KISALTMALAR Tire from an antique salesman, Mr. Yüksel Öz, on 17 th of December, 1979. Ceramic objects of this group Adriani 1940 are typologically all in the same from of one-handled A. Adriani, Annuaire Pu Musee Greco- cups and thus they belong to the late 2nd- early 3rd Romain (1935-1936), Alexandrie 1940. century A.D. So far no archaeological or historical evidence aboutthe Roman period of village of Hisar­ Buresch 1696 lık has been documented. These objects can help us K. Buresch, Aus Lydien, Leiden 1696. for clarification of the archaeological situation of this village during the Roman period. Deniz 1994 B. Deniz, “Tire Köylerinde Mimari”, Türk Kültüründe Tire, Ankara 1994,119-136. NOTLAR Gerber 1996 Y. Gerber, “Die Entwicklung der lokalen * Prof.Dr. Binnur GÜRLER Dokuz Eylül Üniversi­ nabataischen Grobkeramik aus tesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü, Petra/Jordanien”, Hellenistische und Kaynaklar Yerleş keşi Buca-Izmir/TÜRKİYE kaiserzeitliche Keramik des östlichen 1 Deniz 1994, 135, dipnot 3. Mittelmeergebietes, Kolloquium Frankfurt 2 Gürler 2000, no. 75 (Isings 1957, Form &2 A2), 24.-25. April 1995, Frankfurt a.M. 1996, no. 121 (Isings 1957, Form 106 c1). 147-151, Taf. 31-32. 3 Sackett 1992, Pl. 8 0 no. 57. 4 VessbergAVestholm 1956, 63. Gürler 2000 5 VessbergAVestholm 1956, Fig. 30:16-20. B. Gürler, Tire Müzesi Cam Eserleri, Ankara 2000. 6 Sackett 1992, Pl. 140 no. 35, Pl. 162 no. 33, Isings 1957 34. C. Isings, Roman Glass From Dated Finds, 7 Schauer 2003, Abb. 5 no. 1. Archaeologia Traiectina II, 8 V'essbergAVestholm 1956, Fig. 30:16-20; Sac­ Groningen/Djakarta 1957. kett 1992, Pl. 140 no. 65, Pl. 162 no. 33, 34. 9 VessbergAVestholm 1956, Fig. 30:16-20; Sac­ Keil/Von Premerstein 1914 kett 1992, Pl. 140 no. 65, Pl. 162 no. 33, 34. J. Keil/ A. Von Premerstein, Bericht über ,0 VessbergAVestholm 1956, Fig. 30:16-20; Sac­ eine Dritte Reise in Lydian, Wien 1914. kett 1992, Pl. 140 no. 65, Pl. 162 no. 33, 34. 11 VessbergAVestholm 1956, 69. Meriç/Merkelbach/Şahin 1991 12 VessbergAVestholm 1956, Fig. 31: 4-6, 6 , 14. R. Meriç, R. Merkelbach, S. Şahin, “ Das ,3 VessbergAVestholm 1956, 69, Fig. 31:1-3, 7, 9 ­ Antike Name des heutigen Tire”, ZPE 68 13, Fig. 31: 9,10. (1991), 70-72. ,4 Sackett 1992, PI.169 no. 20. 15 Adriani 1940, Fig. 53 no. 27. Rilley 1979 16 VessbergAVestholm 1956, Fig. 31 no. 9. J. A. Riley, “Coarse Pottery”, Excavations a t 17 VessbergAVestholm 1956, Fig.31.T3,7, 9-13. S idi Khrebish Benghazi, (Berenice), 18 Rilley, Fig. 139 no. 1151 ve 1150. Supplements To Libya Antiqua 19 Riley, 366. V, Vol.ll, Tripoli 1979, s. 91-467. 20 Gerber, Taf. 32.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 49 Sackett 1992 Vessberg/Westholm 1956 L. H. Sackett, Knossos From Grek City To 0. Vessberg, A. Westholm, The Hellenistic Roman Colony, Excavations a t the and Roman Periods In Cyprus, The Swedish Cyprus Unexplored Mansion II, Text- Plates, Expedition Vol. IV, Part 3, Oxford 1992. Lund 1956.

Schauer 2003 Zgusta 1964 C. Schauer, “Kaiserzeitliche Keramik der L. Zgusta, Kleinaslatische Ortsnamen, Westpelopones (Grabungen des Deutschen Wien 1964. Archaeologischen Instituts in Olympia)”, Rei Cretariae Romanae Favtorvm Acta 35, Congresses Vicesimvs Tertivs Rei Cretariae Romanae Favtorvm Romae Habitvs MMII, Abingdon 2003, 27T276.

50 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ İZMİR ARKEOLOJİ MÜZESİ’NDE BULUNAN BİR GRUP MEGARA KASESİ BASKI KALIBI İLE MEGARA KASESİ KALIBI

Halil Hamdi EKİZ - Ayla ÜNLÜ*

Bu çalışmamızda İzmir Arkeoloji Müzesi ko­ kısmı, etrafında ise yaprak motifleri ile onların leksiyonları arasında yer alan Hellenistik Devire arasında dikey çizgiler yer almaktadır. a it bir grup Megara kâsesi baskı kalıbı ile Megara kâsesi kalıbını (Resim: 13) tanıtmaya 14905 Envarter Numaralı şakşağız'. Megara Baskı Kalıbı (Resim: 2a, b)

İzmir Arkeoloji Müzesi’ne müsadere ve hedi­ Eser müsadere edilerek müze koleksiyonları­ ye yoluyla kazandırılmış olan bu eserlerin kesin na dahil edilmiştir. Pişmiş topraktan yapılmış buluntu yerleri ya da ele geçirildikleri bölgeler olan baskı kalıbının hamuru bej renktedir. Hafif hakkında envanter kayıtlarında hiçbir bilgi aşınmış durumda olan eserin yüksekliği 2.5 bulunmamaktadır. cm., çapı ise 2.4 cm. dir. Çiçek rozeti şeklinde ve konik tutamaklı bir baskı kalıbıdır. Eserin Katalog yüzeyinde, ortada kabartma olarak yapılmış 14936 Envarter Numaralı yuvarlak şekilli bir tomurcuk kısmı, etrafında Megara Baskı Kalıbı (Resim: 1a, b) ise içleri dikey ve birbirine paralel çizgilerle Eser müsadere edilmek suretiyle müze­ süslü altı tane taç yaprağı bulunur. ye kazandırılmıştır. Pişmiş topraktan üretilmiş olan baskı kalıbının hamuru bej renktedir. İyi 14960 Envarter Numaralı korunmuş durumdaki eserin yüksekliği 3.5 cm., Megara Baskı Kalıbı (Resim: 3a, b) çapı ise 2.2 cm.dir. Çiçek rozeti şeklinde ve Eser müsadere edilerek müzeye alınmıştır. konik tutamaklı bir baskı kalıbıdır. Eserin yü­ Pişmiş topraktan yapılmış olan baskı kalıbının zeyinde, ortada yuvarlak şekilli bir tomurcuk hamuru bej renktedir. Aşınmış ve detayları kıs­ men silikleşmiş olan eserin yüksekliği 1.6 cm„

Resim: 2a Resim: 2b

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 51 uzunluğu 1.6 cm., üst kısmının genişliği ise 1.2 rağın ortasında kazıma olarak yapılmış dikey cm.dir. Birbirine bitişik iki zeytin yaprağından ve birbirine paralel üç çizgi vardır. oluşan kalp biçimli ve konik tutamaklı bir baskı kalıbıdır. Yaprakların kenarı ise bir çizgi 14904 Envarter Numaralı ile sınırlandırılmıştır. Megara Baskı Kalıbı (Resim: 5a, b)

Eser müsadere edilerek müzeye alınmıştır. Pişmiş topraktan yapılmış olan baskı kalıbı­ nın hamuru kirli bej renktedir, iyi korunmuş olan eserin yüksekliği 1.6 cm., uzunluğu 4.7 cm., genişliği ise 1.6 cm. dir. Yaprak biçimli ve kısa konik tutamaklı bir baskı kalıbıdır. Uzunca, ucu sivri ve yan kenarları tırtıklı olan yaprağın ortasında kazıma olarak yapılmış dikey ve birbirine paralel iki çizgi bulunmaktadır.

14931 Envarter Numaralı Megara Baskı Kalıbı (Resim: 4)

Eser müsadere edilmek suretiyle müze ko­ leksiyonlarına kazandırılmıştır. Pişmiş topraktan yapılmış olan baskı kalıbının hamuru bej renk­ tedir. Oldukça iyi korunmuş durumdaki eserin yüksekliği 1.5 cm., uzunluğu 4.6 cm., genişliği ise 1.5 cm. dir. Yaprak biçimli ve kısa konik tuta - Resim: 5a maklı bir baskı kalıbıdır. Uzunca, ucu sivri, alt kısmı düz ve yan kenarları tırtıklı olan yap- 14921 Envarter Numaralı Megara Baskı Kalıbı (Resim: 10,11)

Eser müsadere edilmek suretiyle müze koleksiyonlarına alınmıştır. Pişmiş topraktan yapılmış olan baskı kalıbının hamuru bej renk­ tedir. iyi korunmuş durumdaki eserin yüksekliği 2.6 cm., uzunluğu 4.1 cm., genişliği ise 2 cm. dir. Yaprak biçimli ve konik tutamaklı bir baskı kalıbıdır. Uzunca, ucu sivri ve alt kısmı ise düz yaprağın kenarları birbirine paralel iki çizgi ile sınırlandırılmıştır; orta kısmındaki dikey olarak inen noktalarla da ayası belirtilmiştir.

14902 Envarter Numaralı Megara Baskı Kalıbı (Resim: 12)

Eser müsadere edilerek müzeye kazandırılmıştır. Pişmiş topraktan yapılmış olan baskı kalıbının hamuru bej renktedir. Oldukça iyi korunmuş durumdaki eserin yüksekliği 2.1 cm., uzunluğu 4.4 cm., genişliği ise 1 cm. dir. Yaprak biçimli ve kısa konik tutamaklı bir baskı kalı­ bıdır. Uzunca, gövdesi kıvrık ve her iki ucu da Resim: 4 sivri olan yaprağın ortasında kazıma olarak

52 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim: 6a Resim: 6b yapılmış birbirine paralel üç çizgi yer almak­ tadır.

Resim: 12

14951 Envarter Numaralı Megara Baskı Kalıbı (Resim: 15)

Eser müsadere edilerek müze koleksiyonları­ na dahil edilmiştir. Pişmiş topraktan yapılmış olan baskı kalıbının hamuru bej renktedir, iyi korunmuş olan eserin yüksekliği 2.4 cm., uzun­ 0 1 1 ., genişliği ise 1.9 cm. dir. Dikdörtgen Resim: 7 luğu 2.0

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 53 şekilli ve konik tutamaklı bir baskı kalıbıdır. onun üstünde yumurta dizisi motifi en üstte Kısa kenarlarından biri daha dardır ve üzeri ise inci dizisi motifi bulunur. Yumurta dizisi birbirine paralel çizgilerle bezelidir. ile inci dizisi motiflerinin arası dikey ve birbi­ rine parelel olan kısa çizgilerle ayrılmıştır. 14949 Envarter Numaralı Megara Baskı Kalıbı (Resim: 9) 0106 Envanter Numaralı Megara Kâsesi Kalıbı (Resim: 11a, b) Eser müsadere edilmek suretiyle müzeye alınmıştır. Pişmiş topraktan yapılmış olan baskı Eser 1974 yılında Ali Erkal ve Turgut Er kalıbının hamuru bej renktedir. Hafif aşınmış ve tarafından müzeye hediye edilmiştir. Pişmiş detayları silikleşmiş durumdaki eserin yüksekliği topraktan yapılmış olan kâse kalıbı bej 1.6 cm., uzunluğu 3 cm., a lt kısmının genişliği renk hamurlu ve krem renk astarlıdır. Kırık, ise 1.5 cm. dlr. İnsan figürini şeklinde ve kısa yapıştırılmış durumda ve kaidesinin bir kısmı konik tutamaklı bir baskı kalıbıdır. Pan İzlenimi eksik olan eserin yüksekliği 6.5 cm., ağız çapı veren figür uzun kulaklı ve sakallıdır. Gövdesi­ 14 cm., dip çapı ise 6.1 cm. dir. Geniş ve dışa nin üst kısmı çıplaktır ve sol kolunu dirsekten çekik ağız kenarlı, dibe doğru daralan gövdeli bükülmüş olarak yukarı kaldırmıştır. Ayakları ve halka kaideli bir Megara kâsesi kalıbıdır. keçi ayağını andırmaktadır ve sol ayağını öne Kabın iç kısmının ortasında rozet ve etrafın­ uzatmıştır. da yaprak motifleri; onun üstünde ise çentik motifleri vardır.

Resim: 8 Resim: 9 Resim: İla Resim: 11b 5 9 0 0 Envanter Numaralı Megara Kâsesi Kalıbı (Resim: 10a, b) 0107 Envanter Numaralı Megara Kâsesi Kalıbı (Resim: 12a, b) Pişmiş topraktan yapılmış olan kâse kalı­ bı bej renk hamurlu ve krem renk astarlıdır. Eser 1974 yılında Ali Erkal ve Turgut Er Ağız kenarı hafif kırık ve eksik olan eserin tarafından müzeye hediye edilmiştir. Pişmiş yüksekliği 5.0 cm., ağız çapı 15 cm., dip çapı ise topraktan yapılmış olan kâse kalıbı bej renk 6.5 cm. dir. Geniş ve dışa çekik ağız kenarlı, hamurlu ve astarlıdır. Kabın iç kısmında kırmı­ dibe doğru daralan gövdeli ve halka kaideli zı renk boya izleri bulunmaktadır. Ağız kenarı bir Megara kâsesi kalıbıdır. Kabın iç kısmının hafif kırık ve eksik olan eserin yüksekliği 6 ortasında rozet ve etrafında yaprak motifleri; cm., ağız çapı 13.2 cm., dip çapı ise 6.3 cm. dir.

Resim: 10a Resim: 10b

54 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Geniş ve dışa çekik ağız kenarlı, dibe doğru All of the moulds of Megara and the imp­ daralan gövdeli ve halka kaideli bir Megara kâ­ ression moulds of Megara are made from fired sesi kalıbıdır. Kabın iç kısmının ortasında rozet soil. The impression moulds of Megara are like ve etrafında yaprak motifleri, onun üstünde de a stamp seal. There are various figures, badges yumurta dizisi motifleri yer almaktadır. and vegetal and geometrical motifs on them. While the moulds of Megara bowls’ pastes were wet, they were decorated with impression mo­ Değerlendirme ulds and then they were fired. The moulds of M.Ö. 3. yüzyılın başlarından itibaren üretilme­ Megara bowls are usually like a hemisphere and ye başlandığı2 anlaşılan ve Anadolu’daki birçok the impression moulds of Megara were used for merkezde bolca ele geçirilen Megara kâseler making the moulds of Megara bowls. Hellenistik Dönem boyunca kullanılmıştır. “Mega­ The moulds of Megara and the impression ra kâseleri, masa üstü kapları ya da kalıplı kâ­ moulds of Megara are the characteristic of seler” olarak adlandırılan3 Megara tipi kapların Hellenistic Period. We are concerned about th a t üzeri kabartma şeklinde yapılmış çeşitli mo­ they must belong to the BC 3-2 th. Centuries. tiflerle bezelidir. Genellikle yarım küreyi andıran bir kâse şeklinde Megara kâselerinin yapımların­ da önceden hazırlanmış ve pişmiş topraktan NOTLAR üretilmiş Megara kâsesi kalıplar kullanılmıştır. Bu kâse kalıpların üzerine hamur henüz yaşken baskı kalıpları (damgalar) ile bastırılarak be­ ' Halil Hamdi EKİZ, Arkeolog M. A., İzmir Ar­ zeme oluşturulmuş ve daha sonra bunlar keoloji Müzesi, Izmir/TÜRKİYE. fırınlanmıştır4. Bu kâse kalıpları ile şekillendirilen Megara kâseleri de kalıptan çıkarıldıktan sonra Ayla ÜNLÜ, Arkeolog, İzmir Arkeoloji Müzesi, fırınlanmıştır. Yine pişmiş topraktan yapılan Izmir/TÜRKİYE ve damga mühürleri andıran baskı kalıplarının 1 Bu eserler üzerinde çalışmamıza izin veren (damga) üzerinde ise çeşitli figürler, bitkisel ve Müze Müdürü Sayın Dr. Mehmet Taşlıalan’a geometrik motifler ile rozetler yer alır. Baskı ve eserlerin resimlerini çeken Sayın Seçil kalıplarının üzerinde pozitif halde bulunan mo­ Ekiz’e sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. tifler Megara kâselerinin kalıbına bastırılınca 2 Anlağan 2000, s.14; Üstüner 1999, s.T negatif olarak çıkmaktadır. Daha sonra bu 93. kalıpla imal edilen Megara kâselerde ise bu motifler pozitif olarak görülür. 3 Anlağan 2000, s.13. Burada tanıtmaya çalıştığımız ve Hellenistik 4 Anlağan 2000, s.14-15; Richter 1979, Dönemin karakteristik eserlerinden olan Me­ s.306. gara kâsesi baskı kalıpları ile Megara kâsesi kalıplarının M.Ö. 3 -2 . yüzyıllara tarihlendirilmesi KAYNAKÇA gerektiğini düşünmekteyiz.

ANLAĞAN, Tanju 2000, Sadberk Hanım SUMMARY Müzesi Kalıplı Kâseler ve Kabartmalı Kaplar, Sadberk Hanım Museum Moldmade 3owls and Kelated 'Hares. Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım The Moulds of Megara Bowls and the imp­ Müzesi, İstanbul. ression moulds of Megara, the subject of kur RİCHTER, Gisela 1979, Yunan Sanatı, work, ark obtained by Izmir Archeology Museum (Türkçesi: Beral Madra), Cem Yayınevi, İstan­ through confiscation and present. In this case, bul. in the inventory records, there is no clue about their foundling places or where they actually ÜSTÜNER, Ali Cengiz 1999, Antik Yunan found. Keramik Sanatı, Anka Yayınları: 3, İstanbul.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 55 56 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ ADIYAMAN MÜZESİ’NDE BULUNAN ÜÇ HİTİT TANRI HEYKELCİĞİ

Halil Hamdi EKİZ*

Bu çalışmamızın konusunu Adıyaman Mü­ pıldıkları, ancak hepsinin de kalıptan çıkarıldıktan zesi koleksiyonları arasında yer alan üç H itit sonra başlarının arka kısımlarıyla, gövdelerinin tanrı heykelciği oluşturmaktadır'. ön ve arka taraflarının dövme tekniği ile düzleştirildiği anlaşılmaktadır. 1535 envanter numaralı heykelciğin Adıya­ man’da; 4468» envanter numaralı heykelciğin de Adana civarında bulunmuş olduğu envanter kayıtlarında belirtilmekte ise de, eserlerin kesin buluntu yerleri hakkında herhangi bir bilgi yoktur. 4432 envanter numaralı heykelciğin ise nerede bulunmuş olduğu bilinmemektedir. Kesin buluntu yerleri bilinmemekle beraber eserlerin üçü de Adı­ yaman, Besni İlçesi, Terbizek Köyü’nden Mehmet Ertaş’tan satın alınmıştır. Muhibbe Darga, Hur- ri gelenekleriyle ilişkili olan H itit metinlerinde adak çivisi şeklindeki heykelciklerden bahsedil­ diğini; bu tü r heykelciklerin yayılım alanları­ nın H itit anavatanı olmadığını; ’ın güneyi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi olabileceğini belirtir2. Açana (Alalah)3, Tilmen Höyük4 ve Zincirli5 kazıla­ rında bulunmuş olan, gövdelerinin a lt kısmı adak çivisi şeklindeki heykelcikler bu görüşü doğrular niteliktedir. Yine bu tipte olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki 77.11 envanter numaralı heykelcik (Doğanşehir heykelciği)6 ile; Anadolu Medeni­ yetleri Müzesi’ndeki 44.4Ö.76 envanter numaralı heykelciğin7; Cafer Sait Okray Koleksiyonumdaki 17, 1Ö, 19, 20 envanter numaralı heykelcikle­ rin® ve Münih Arkeoloji Müzesi’ndeki 20 adet heykelciğin de9 bu bölgede bulunmuş oldukları anlaşılmaktadır.

Heykelciklerin üçünün de daha önceden hazırlanmış olan bir kalıpta döküm tekniğiyle ya­

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 57 Katalog 1535 Envanter Numaralı Heykelcik (Resim: 1, 2 ,3; Şekil: 1, 2)

Eser 1952 yılında Adıyaman, Besni İlçe­ si, Terbizek Köyü’nden Mehmet Ertaş’tan satın alınmıştır. Bronzdan yapılmış olan heykelcik ol­ dukça paslanmış durumdadır. Boyu 7.5 cm., baş genişliği 1.6 cm., kol genişliği ise 3.7 cm. dir.

Eser, gövdesinin a lt kısmı ince ve uzun olan bir tanrı heykelciğidir. Konik şekilli, başa oturan kısmı dar ve ucu hafif yuvarlak olan külaha benzeyen başlığı, kısa bir çıkıntı şeklindedir. Gözleri yuvarlak birer çıkıntı halindedir. Burnu Resim: 1 Resim: 2 iri ve kemerlidir. Hafif çukurca olan dudaklarının 4432 Envanter Numaralı Heykelcik arası aralıktır. Büyükçe birer çıkıntı şeklindeki (Resim: 4, 5, 6; Şekil: 3, 4) kulaklarının kenarları düzdür. Eser 19BB yılında Mehmet Ertaş’tan satın Boynu kısa ve kalındır, ince, yassı ve düz olan alınmıştır. Bronzdan yapılmış olan heykelcik çok gövdesinin üst kısmı üçgen şeklindedir: uzunca paslanmış durumdadır ve gövdesinin a lt kıs­ olan a lt kısmı aşağı doğru daralır. Gövdesinin mının ucu kırık ve eksiktir. Boyu 5.9 cm., baş sivri bir şekilde sona eren uç kısmı ise bir çiviyi genişliği 1.2 cm., kol genişliği ise 1.6 cm. dir. andırır. Yanlara açılmış olan kolları dirsekten Eser, gövdesinin a lt kısmı ince ve uzun bükülmüş durumda öne doğru uzatılmıştır. Elleri olan bir tanrı heykelciğidir. Başında konik şekilli, ve bacak hatları belirtilmemiştir. başa oturan kısmı dar, ucu sivri ve kısa bir çıkıntı şeklinde olan külaha benzeyen bir başlık bulunmaktadır. Gözleri yuvarlak şekilli birer çıkıntı şeklindedir. Burnu iri ve düzdür, ince ve çukurca olan dudaklarının arası hafif aralıktır. Kulakları yarım elips şeklinde birer çıkıntı halindedir.

58 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim: 5 Resim: 6 Boynu uzuncadır.' Gövdesinin ince ve yas­ Karşılaştırma ve Tarihleme sı olan üst kısmı üçgen biçimindedir, uzunca 4452 ve 4460 envanter numaralı hey­ olan alt kısmı aşağı doğru daralır. Kırık olan kelciklerin konik şekilli, başa oturan kısmı dar gövdesinin a lt kısmının ucunun ne şekilde bittiği ve kısa bir çıkıntı şeklinde olan külâha ben­ belli değildir. Kolları yanlara açılmış ve dirsekten zeyen başlıklarının ucu sivridir. 1535 envanter bükülmüş durumda öne doğru uzatılmıştır. Elleri numaralı heykelciğin ise yine aynı tipte olan ve bacak hatları belirtilmemiştir. başlığının ucu hafif yuvarlaktır. Eski Tunç Ça- ğı’na a it Ahlatlıbel’de bulunmuş iki heykelciğin10; 4 46 0 Envanter Numaralı Heykelcik Karaoğlan’da ele geçirilmiş bir heykelciğin11 ve (Resim: 7, 0, 9; Şekil: 5, 6) Karayavşan’da bulunan bir heykelciğin12 konik Eser 1909 yılında Mehmet Ertaş’tan satın şekilli ve başa oturan kısımları dar olan külâha alınmıştır. Bronzdan yapılmış olan heykelcik ol­ benzeyen başlıkları da kısa birer çıkıntı halin­ dukça paslanmış durumdadır. Burnu ile göv­ dedir. Ayrıca Eski H itit Devrine tarihlendirilen desinin a lt kısmının ucu kırık ve eksiktir. Boyu Karaman heykelciğinin13; İstanbul Arkeoloji Mü­ 7.5 cm., baş genişliği 1,7 cm., kol genişliği ise zelerimdeki 07.5 envanter numaralı heykelciği- 2.7 cm.dir. n14; Cafer Sait Okray Koleksiyonumdaki 399 envanter numaralı heykelciğin15 ve H itit impara­ Eser, gövdesinin a lt kısmı ince ve uzun olan torluk Devrine a it Gözlükule kristal heykelciğinin16 bir tanrı heykelciğidir. Konik şekilli, başa oturan başlıkları da yine aynı tiptedir. Ahlatlıbel, Kara- kısmı dar ve ucu sivri olan külaha benzeyen oğlan ve Karayavşan heykelciklerinin başlıkları, başlığı kısa bir çıkıntı şeklindedir. Yuvarlak şekilli konik şekilli, ucu sivri ve külâha benzeyen birer çıkıntı halinde gözlerinin hatları, başının arka başlığın Anadolu’da Eski Tunç Devrinde or­ tarafından da belli olmaktadır. Burnu İridir. Ağzı taya çıktığını kanıtlamaktadır. belirgin değildir. Kulakları yarım elips şeklinde birer çıkıntı halindedir. 4432 ve 4 46 0 envanter numaralı hey­ kelciklerin kulakları yarım elips şeklinde birer Boynu uzundur. Üst kısmı üçgen şekilli olan çıkıntı halindedir. Eski Tunç Çağı’na a it Alaca ince ve yassı gövdesinin a lt kısmı uzuncadır. Höyük’te bulunmuş iki kadın heykelciği17 ile Ikizte- Gövdesinin kırık olan a lt kısmının ucunun ne pe’de ele geçirilen bir kadın heykelciğinin18 kulakla­ şekilde son bulduğu belli değildir. Yanlara açılmış rı da aynı tiptedir. Eski H itit Devri’ne a it Alişar olan kolları hafif yukarı doğru kaldırılmıştır. Omu­ heykelciğinin19; Çorum heykelciğinin20; Karaman za yakın kısımları genişçe olan kolları uç­ heykelciğinin21; İstanbul Arkeoloji Müzelerimdeki lara doğru daralır. Elleri ve bacak hatları 77.11 (Doğanşehir heykelciği)22 07.75, 07.5, 7501 belirtilmemiştir. M23 envanter numaralı heykelciklerin ve Cafer Sait Okray Koleksiyonumdaki 10,19, 20, 399 envanter numaralı heykelciklerin24 kulakları da yine ya-

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 59 rım elips şeklinde birer çıkıntı halindedir. 1535 envanter numaralı heykelciğin ise büyükçe birer çıkıntı şeklinde olan kulaklarının kenarları düzdür. Heykelciklerin üçünün de çok az belirgin olan yüz hatları şematik üslûpta yapılmıştır.

Heykelciklerin üçü de gövdelerinin alt kısmı ince ve uzun birer tanrı heykelciğidir. Bunlardan 1535 envanter numaralı heykelciğin gövdesinin sivri bir şekilde sona eren uç kısmı ise bir çiviyi andırır. 4432 ve 4466 envanter numaralı heykelcik­ lerin kırık olan gövdelerinin a lt kısmının ucunun ne şekilde son bulduğu belli değildir. 1535 ve 4432 envanter numaralı heykelciklerin yanlara açılmış olan kolları dirsekten bükülmüş durumda öne doğru uzatılmıştır. 4468 envanter numaralı heykelciğin kolları ise yanlara açılmış durumda hafif yukarı kaldırılmıştır. Üç heykelciğin de elleri ve bacak hatları belirtilmemiştir.

Gövdelerinin a lt kısmı adak çivisi şeklinde olan heykelcikler ilk defa Mezopotamya’da Er Hane­ dan III Döneminden itibaren karşımıza çıkar. Tello’da bulunan bazı heykelciklerin gövdelerinin a lt kısımları çivi gibidir25. III. Ur Sülalesi Devri­ ne ait Uruk’ta bulunduğu sanılan bir heykelciğin gövdesinin a lt kısmı da çivi şeklindedir26. Bu tip heykelcikler Eski H itit Devrinde Anadolu’da bolca görülür.

Eski H itit Devri’ne tarihlendirilen Açana (Ala- lah) V. tabakada şehir kapısı yakınında bulunan bir heykelciğin27, Alişar Aşağı Şehir’de 10 T ve 11 T tabakaları ile temsil edilen Hitit kültür katındaki bir mezarda ele geçirilen bir heykelci­ ğin26, Tilmen Hüyük II b tabakasında bulunmuş bir heykelciğin29 ve Zincirli kazısında bulunan bir heykelciğin30, gövdelerinin a lt kısımları adak çivisi şeklindedir. Ayrıca yine Eski H itit Devrine tarihlendirilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki 77.11 (Doğanşehir heykelciği)31, Ö7.7532, Tübingen Universität für vor - und Frühgeschicte’deki Arapkir heykelciğiyle33 başka bir heykelciğin34, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki 6.2.91, 15- 5.1.B6 envanter numaralı heykelciklerin35, Çorum Müzesi’ndeki bir heykelciğin36, Karaman Müze- si'ndeki bir heykelciğin37 ve Cafer Sait Okray Ko­ leksiyonundaki 16, 20, 399 envanter numaralı heykelciklerin36 gövdelerinin alt kısımları da adak çivisi şeklindedir. Şekil: 6

60 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Heykelciklerin üçünün de ön ve arka tarafları dövme tekniği ile düzleştirilmiş ince ve yassı göv­ deleri, Hititler’den bir önceki dönem olan Assur Ticaret Kolonileri Devrine a it kurşun figürinleri andırmaktadır39.

Gövdelerinin a lt kısımları adak çivisi şeklinde olan heykelciklerin, binaların temelleri ile ilişkili ol­ dukları iddia edilmektedir40. Hititler’in temel-yapı ritueli metinlerinden, yapıların temellerine çiviler konduğu anlaşılmaktadır4' ve küçük boy madenî H itit tanrı heykelciklerinin de birer temel adak (armağanı) olabilecekleri düşünülmektedir42, Bu tip heykelciklerin uçları sivri olarak sona eren gövde­ lerinin a lt kısımlarının bir yere yerleştirilerek veya sokularak durması için çivi, kama ya da çubukçuk şeklinde yapılmış olduğu düşünülmektedir43.

Burada ele aldığımız üç heykelciğin de yu­ karıda saydığımız benzerleri gibi Eski H itit Dev­ rine, yani M.Ö.1660 - 1470 /1460 yıllarına ait olduğu düşüncesindeyiz.

Resim: 9 cords indicate th a t statuette number 1535 was found in Adıyaman and the statuette number 4466 was found near Adana. There is no infor­ , mation a t all as to where statue number 4432 was found.

All the statuettes were produced with a pre — prepared casting technique. After the casting, the back sides of their heads and front and back sides of their bodies were smoothed thro­ ugh a forging technique.

All of three statuettes of the bottoms gods’ bodies are slim and tall. Statuette number 1535 has a sharp point a t the bottom of its body and is reminescent of a nail. The bodies of statuette number 4466 and the statuette 5U M M A R Y number 4432 are broken; it is not certain how their bodies are end. The three statuettes’ arm The theme of this work is the three Hittite and leg lines are not apparent. The statuette statuettes th a t are found in Adıyaman Mu­ whose bottom is like vow-nail was found in Me­ seum’s collection. sopotamia; this type of statuette has been en­ countered since the Er Hanedan III period. There Although it is not exactly certain where are lots of statuettes like this in Anatolia each statuette was found, the inventory re- from the Old H ittite Period.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 61 We are convinced that the three statuettes 1979, s. 322, Fig. 4. originated from the Old Hittite Period, the ye­ 26 Stromenger 1964, s. 414, Pl. 146. ars of 1660 -1470 / 1460 B.C. 27 Darga 1992, s. 34; Uzunoğlu 1979, s. 322 dn. 7; Woolley 1955, s. 276, PI. LXX No. AT / 39 / NOTLAR 67. 28 Darga 1992, s. 34 ; Ekiz 1997, s. 161 - 162, ’ Halil Hamdi EKİZ, Arkeolog M.A., İzmir Ar­ Pes. 1 - 3, Şek. 1 - 2; Osten 1937, s. 192 - 193, keoloji Müzesi, Izmir/TÜPKİYE Fig. 230 e 1612; Uzunoğlu 1979, s. 322 dn. 4. ’ Bu heykelcikleri yayınlamama müsaade eden ve eserlerin resimlerini çeken Adıyaman 29 Alkım 1968, s. 218, 272, Pes. 142; Darga Müzesi Müdür Vekili Sayın Fehmi Eraslan’a 1992, s. 34; Uzunoğlu 1979, s. 322 dn. 8. teşekkür etmeyi zevkli bir görev sayarım. 30 Darga 1992, s. 34; Luschan 1943, s. 113, Abb. 2 Darga 1992, s. 34. 156; Uzunoğlu 1979, s. 322 dn. 5. 3 Darga 1992, s. 34; Uzunoğlu 1979, s. 322 31 Darga 1992, s. 34, Res. 11; Uzunoğlu 1979, s. dn. 7; Woolley 1955, s. 276. PI. LXX No. AT/ 321-325. 39 / 67. 32 Ekiz 1996 a, s. 15-17, Lev. I11 a-b 4 Alkım 1966, s. 216, 272, Pes. 142; Darga 33 Bittel 1976, s. 100, 328, Abb. 92; Bittel 1992, s. 34; Uzunoğlu 1979, s. 322 dn. 8. - Schneider 1940, s. 576, Abb. 8; Bossert 5 Darga 1992, s. 34; Luschan 1943, s. 113, Abb. 1942, s.60, Taf. 144 No. 608; Darga 1992, s. 156; Uzunoğlu 1979, s. 322 dn. 5. 34, Pes. 12; Loon 1985, s. 40, PI. X d; Uzuno­ ğlu 1979, s. 321 - 322 dn. 2. 6 Darga 1992, s. 34, Pes. 11; Uzunoğlu 1979, s. 321-325. 34 Bittel 1976, s. 100, 328, Abb. 93; Bittel - Schneider 1940, s. 576, Abb.7; Bossert 7 Ekiz 2000, s. 65, Pes. 4 - 9 , Şek. 3 - 6 . 1942, s. 60, Taf. 144 No. 606; Darga 1992, 8 Ekiz 1998 b, s. 79. s. 34, Res. 13. 9 Darga 1992, s. 34. 35 Ekiz 2000, s.6 6 ,6 8 , Pes. 4 - 9 , Şek. 3 - 6 . 10 Koşay 1934,5.81,84 No. A.6.25, A.6.482. 36 Ekiz 1997, s.162, Pes. 4 - 6 , Şek. 3 - 4 . " Ekiz 2001a, s. 243 - 244, 246, Pes. 1-2. 37 Ekiz 1997, s. 162-163, Pes. 7 - 9 , Şek. 5 - 6 . 12 Kulaçoğlu 1992, s. 79, 187 No. 90. 38 Ekiz 1996 b, s. 80 - 84, Res .7 - 9. 13 -1 8 , ,3 Ekiz 1997, s. 162 - 163, Pes. 7 - 9, Şek.5 - 6. Şek. 5 -6 , 9-12. 14 Ekiz 1998a, s. 16-17, Lev. II 2 a - b. 39 Emre 1971, s. 61, Lev. V 3, VIII 2 a, 3, X 2 a '5 Ekiz 1998 b, s. 61 - 82, Pes. 16 -18, Şek. 11 -c. - 12. 40 Ellis 1966, s. 66, Fig. 21; Uzunoğlu 1979, s. ’6 Goldman 1956, s. 342 - 344, Fig. 456 a -d . 324. 17 Koşay 1951, s. 73, Lev. CXCV L 1, L 2. 41 Darga 1985, s. 40, 46. ,8 Alkım 1979, s. 155, Lev. 115, Pes. 3 2 -3 3 . 42 Darga 1985, 49. ,9 Ekiz 1997, s. 161-162, Pes. 1 - 3, Şek. 1 -2 ; 43 Darga 1992, s. 34; Ekiz 1998 b, s.83; Ekiz Osten 1937, s. 192, 193, Fig. 230 e 1612. 2000, s.69; Ekiz 2001 b, s. 23; Esin 1969, 20 Ekiz 1997, s.162, Pes. 4 - 6, Şek. 3 - 4. s. 64. 21 Ekiz 1997, s. 162-163, Pes. 7 -9, Şek. 5 -6 . 22 Uzunoğlu 1979, s. 321 - 325, Fig. 1 - 3. 23 Ekiz 1998 a, s. 15 - 18, Lev. II. 24 Ekiz 1998 b, s. 8 0 - 83, Pes. 7 - 16, Şek. 5 - 12. 25 Parrot 1948, s. 56, 75. Fig. 14 d, e; Uzunoğlu

62 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ EKİZ, Halil Hamdi 1998 b, “Özel bir Koleksi­ KAYNAKÇA yonda Bulunan bir Grup Tanrı Heykel­ ciği”, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1997 ALKIM, U. Bahadır 1968, Anatolia I. From 1jhe Yıllığı, Ankara, s. 79 - 93. Beginning to the End of t he EKİZ, Halil Hamdi 2000, “Anadolu Medeni­ 2 nd Millenium B.C., Nagel Publishers, yetleri Müzesi’nde Bulunan Üç H itit Geneva. Heykelciği”, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ALKIM, U. Bahadır 1979, “ikiztepe Kazısı: İlk 1999 Yıllığı, Ankara, s. 65 -75. Sonuçlar”, VIII. Türk Tarih Kongresi, 11 EKİZ, Halil Hamdi 2001 a, “Anadolu Medeni­ -15 Ekim 1976, Kongreye Sunulan Bil­ yetleri Müzesi’nde Bulunan Eski Tunç diriler I, Ankara, s.151-157. Çağı’na A it Bir Grup Idol”, Anadolu Me­ BITTEL, Kurt 1976, Die Hethiter. Die Kunst deniyetleri Müzesi 2 0 0 0 Yıllığı, Ankara, Anatolien vom Ende des III bis zum s. 243 - 251. Anfang des I Jahrtausends vor Chris­ EKİZ, Halil Hamdi 2001 b, “İçel Müzesi’nde tus, München. Bulunan Üç H itit Tanrı Heykelciği”, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi, BITTEL, Kurt 1987, “Der Schwergott in Yazılı- Yıl: 2001 Sayı: 2, T.C. Kültür Bakanlı­ kaya”, Anadolu (Anatolia) XXI (1978 / ğı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 1980), s. 21 - 28. Ankara, s. 2 1 -2 6 . BITTEL, Kurt - A. Maria SCHNEIDER 1940, ELLIS, R. S. 1968, Foundation Deposits in An­ “Archäologische unde aus der Türkei cient Mesopotamia, New Hawen and im Jahre 1939”, Archäologischer Anzei­ London. ger 1940, s. 5 5 4 -5 9 6 . EMRE, Kutlu 1971, Anadolu Kurşun Figürinleri BOSSERT, Helmuth Th. 1942, Altanatolien. ve Taş Kalıpları, Türk Tarih Kurumu Kunst und Handwerk in Kleinasi­ Yayını VI. Seri No.14, Ankara. en von den Anfagen bis zum völligen ESİN, Ufuk 1969, Kuantatif Spektral Analiz Yar­ Aufgehen in der Griechicshen Kultur. Die dımıyla Anadolu’da Başlangıcından Asur Altesten Kulturen des Mittelmeerkrei­ Kolonileri Çağına kadar Bakır ve Tunç ses II, Berlin. Madenciliği (Metin, Kataloglar, Resim DARGA, A. Muhibbe 1985, H itit Mimarlığı / 1, ve Haritalar) Cilt I: Kısım I ve II. Metin Yapı öanatı. Arkeolojik ve Filolojik Ve­ Analiz ve Tipoloji Katologları, İstanbul riler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa­ Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları kültesi Yayınları No. 3221, İstanbul. No.1427, İstanbul. DARGA, A. Muhibbe 1992, H itit Sanatı, Akbank GOLDMAN, Hethy1956, Excavations a t Gözlüku- Kültür ve Sanat Kitapları 56, İstanbul. le, , Volume 2, From the EKİZ, Halil Hamdi 1997, “Ankara Anadolu Me­ through the Bronze Age. Princeton Uni­ deniyetleri, Çorum, Karaman ve Konya versity Press, Princeton, New Jersey. Müzeleri’nde Bulunan bazı Tanrı Heykel­ KOŞAY, Hamit Z.1934, “Ahlatlıbel Hafriyatı”, Türk cikleri”, Anadolu Medeniyetleri Müzesi Tarih Arkeologya ve Etnografya Dergisi 1996 Yıllığı, Ankara, s.161 - 172. II, İstanbul, s. 3 -1 0 0 . EKİZ, Halil Hamdi 1998 a, “İstanbul Arkeoloji KOŞAY, Hamit Z. 1951, Türk Tarih Kurumu Ta­ Müzeleri’nde Bulunan Üç Tanrı Heykel­ rafından Yapılan Alaca Höyük Kazısı 1937 ciği”, Arkeoloji Dergisi V, Ege Üniver­ - 1939’dak'ı Çalışmalara ve Keşiflere a it sitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İlk Rapor, Türk Tarih Kurumu Yayını V. Edited by H. Malay, İzmir, s. 15 - 18. Seri No. 5, Ankara.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 63 KULAÇOÔLU, Belma 1992, Ankara Anado­ PARROT, A. 1940, Tello. Vingt Campagnes de lu Medeniyetleri Müzesi: Tanrılar ve Fouilles 1377- 1933, Paris. Tanrıçalar. T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar STROMENGER, Eva 1964, The A rt of Me­ ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayını, sopotamia, Thames and Hudson, Lon­ İstanbul. don. LOON, Maurits N. Van 1905, Anatolia in UZUNOÔLU, Edibe 1979, “Une Figurine de Fon­ the Second Millenium 3.C, Institute of dation Hittite”, Florilegium AnatoUcum, Religious Iconography State University Melanges Offerts a Emmanuel Laroc­ Groningen, Leiden. he, Editions E. De Doccard, Paris, s. LUSCHAN, Felix von 1943, Ausgrabungen in 321 - 325. Sendschirli V. Die Kleifunde von Sends- WOOLLEY, Sir Leonard 1955, . An Ac­ chirli, Staatliche Museen zu Berlin, M it­ count of the Excavations a t Tell teilungen aus den Orientalischen Samm­ Atchana in the Hatay, 1937 - 1949, lungen Heft XV, Berlin. Reports of the Research Committee OSTEN, Hans H. von der 1937, The Alishar Hö­ of the Society of Antiquaries of Lon­ yük Seasons of 1930 - 32, Part II, The don No. XVII, London. University of Chicago, Oriental Institute Publications XXIX, Chicago.

64 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Paleolitik Döneme ilişkin, bugün elimiz de bulu­ anlaşılan âlet yapım teknikleri, geleneksel bir nan en som ut belgeler, paleolitik insanın yaşam anlama ve kültürel bir değere sahip olacaktır savaşı için kaçınılmaz unsurları oluşturan taş (Otte 1991,-128 -129). âletler ve bu âletleri bünyesinde barındıran Teknolojik çalışmalarda amaç, doğadaki yontmataş endüstrilerdir. Bu endüstriler, pa­ mevcut hammaddenin âlet haline gelene kadar leolitik insanın yaşantısını; sosyal, kültürel, geçirdiği işlem zincirinin (chaîne opératoire) ekonomik yapısını ve daha birçok bilinmeyenini anlaşılmasıdır. Bu işlem zincirinde, âlet elde e t­ öğrenebilmek, buradan yola çıkarak karanlık bir mek için uygulanacak tekniğin sınırlarını belir­ dönemi aydınlatabilmek için sahip olduğumuz ve leyecek olmasından dolayı hammadde oldukça değerlendirilmeyi bekleyen en önemli veri grubu­ önemlidir. Zorunlu olarak teknik, hammaddenin nu oluşturmaktadır, işte bu noktada tipolojik ve niteliği ve boyutlarının elverdiği ölçüde uygula­ teknolojik çalışmaların önemi gündeme gelir. nabilecektir. Semenov’un da belirttiği gibi, kul­ Paleolitik insanın kullandığı âletin son şeklini lanılan hammaddeler işlenen parçanın biçim­ inceleyen tipoloji, bu döneme ilişkin çalışmalarda sel özelliklerini, âlet tiplerini, çalışma şekillerini araştırm acılar tarafından kullanılan ilk yöntem ve yapım pratiklerini etkileyecektir (Semenov olmuştur. O tte ’un da belirttiği gibi, tipolojik 1964, 39). çalışmalarda amaç, aynı forma, az-çok aynı Paleolitik insanın hammadde konusun­ işleve sahip olan âletler arasında gruplandır- da oldukça seçici olduğu, doğadaki en elverişli malar yaparak paleolitik çalışmalarda bir dü­ hammaddeyi kullanabilmek için çaba göster­ zen ve sistem oluşturm aktır (O tte 1991, 129). diği bilinmektedir. Yaşadığı alanda var olan­ Paleolitik açısından tipolojik incelemelerin yeri larla yetinmeyip oldukça uzaktaki hammadde tartışmasız ki çok önemlidir. Ancak, âletlerin kaynaklarına ulaşmıştır. Elindeki hammaddeyi son hallerine ulaşana kadar geçirdikleri tüm te st ederek kullanma yoluna gittiğini de birçok aşamaları bir işlem zinciri çerçevesinde ortaya endüstride karşımıza çıkan kullanılmamış çe­ koymaya olanak sağlayan teknolojik çalışmalar kirdeklerden anlamaktayız. Bu parçalar belirli yapılmadığında paleolitik kültürleri bütünüyle bir hazırlık aşaması geçirilerek çekirdek tasla­ tanımada yetersiz kalır. Bazı araştırmacıların ğı haline getirilmiş ama hiçbir yonga alınmadan da belirttiği gibi, teknolojik inceleme yönte­ bırakılmış ya da üzerinden başarısız bir yonga mi sonucunda, kullanıldığı ve tekrarlandığı alınarak terkedilmiş formlardır.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 65 Hammaddeyi özenle seçen paleolitik insan soyulmasıdır. Örneğin piram it biçimli bir dilgicik çeşitli tekniklerle onu yontmuş ve istediği âleti çekirdeğinde, çevresel yongalama yapılacağı için elde etmiştir. Bazı araştırmacıların da belirttiği kabuk tümüyle soyulmuş, bir levallois çekirdekte gibi: “Alet, yontma işleminin amacı ve finalidir” ise tek yüzey yongalama yüzeyi olarak kullanı­ (İmzan ve diğ.1995,15). Teknolojik işlem zincirin­ lacağı için sadece o yüzeyin kabuğu kaldırılmış, de hammadde ve âlet arasında bir köprü görevi diğer yüzey ise ham haliyle bırakılmış olabilir. Çe­ üstlenen öğeler olarak çekirdekleri görmekteyiz. kirdek hazırlığının ikinci aşaması ise bir vurma Üzerlerinden, âlet yapma amacına yönelik ola­ düzlemi (düz ya da yüzcüklü) oluşturulmasıdır. rak yonga, dilgi, dilgicik alınmış hammadde kit­ Hazırlanmış çekirdekler üzerinde genellikle iki lesi olarak tanımlanan (Yalçınkaya 19Ö9,22) ve hazırlık evresinin hiyerarşik olarak uygulandı­ bir üretim artığı olan çekirdekler, hiç kuşkusuz ğı görülür. Ancak bu durum, kabuk soyulma­ ki, paleolitik bir yerleşim yerinin endüstrisinin dan hazırlanmış bir vurma düzleminden alınmış incelenmesine ilişkrn teknolojik bir çalışmada, taşımalık negatifleri taşıyan çekirdeklerde oldu­ varlıklarına en fazla ihtiyaç duyulan materyal­ ğu gibi değişmez bir kural değildir. Çekirdek ha­ dir. Alet yapma amacına yönelik gerçekleştirilen zırlığının bu iki evresi dışında bazı spesifik tek­ işlem zincirinde en önemli halkayı oluştururlar. niklerde, kabuk soyma yongalarının haricinde, yongalama yüzeyini hazırlamak için de hazırlık Çekirdekler, yongalama işleminden önce bir yongaları alınmıştır. ön hazırlık aşaması geçiren ya da herhangi bir ön hazırlık aşaması geçirmeyenler olarak iki grupta Hazırlanarak ya da hazırlanmadan taşımalık değerlendirilmektedir. Ön hazırlığın ilk aşaması üretimi için kullanılan çekirdeklerin, teknolojik hammaddenin kabuk ya da ham yüzünün hazır- çalışmalara katkıları gruplandırılacak olursa; lıkyongaları koparılarak tamamen ya da kısmen

Ç izim 1

1- Hammadde boyutunu gösteren çekirdek örneği (Kara- in Mağarası E Gözü I 17/20). 2- Hammadde formunu gösteren çekirdek örneği (Kara- in Mağarası E Gözü G 17/7).

66 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ - Öncelikle çekirdekler, bir paleolitik yerleşim hazırlığı için kullanılan ve hemen hemen bütü­ ya da katlaşımın paleolitik zaman dilimi içe­ nüyle hamyüz taşıyan diğer yüzeyin formu ve risindeki yerine oturtulmasında önemli bir rol çekirdeğin profilden görünüşü bu durumu açıkça alabilirler. Örneğin levallois çekirdekler doğru­ ortaya koymaktadır. Çizim 1.2’de ise büyük bir dan Orta Paleolitik ya da Alt Paleolitik’e bağ­ hammadde blokundan koparılmış iri yonganın lanabilecek kültürlerin habercisidir. Yine, dilgi ve çekirdek olarak kullanıldığı görülmektedir. Sir dilgicik çekirdeklerinin baskın olduğu bir endüst­ önceki çekirdekte olduğu gibi sadece tek yüzey ri, Üst ya da Epi-paleolitik bir süreç üzerinde yongalama yüzeyi olarak kullanılmıştır.

yoğunlaşılmasına olanak sağlar. -Yongalamanın hangi yöntemle yapıldığı çe­ - Sadece çekirdekler incelenerek in s/tu du­ kirdeklerin özellikleri incelenerek belirlenebilir. rumdaki bir paleolitik yontmataş endüstrinin Örneğin, çekirdek üzerindeki taşımalık negatif­ teknolojik özellikleri büyük ölçüde anlaşılabilir. İlk lerinde oldukça belirgin vurma yumrusu negati­ izlenimler hammaddenin boyutuna ilişkindir. Çe­ fi, ta ş vurgaçla direk bir yongalamanın varlığını kirdek, üzerinde, yarısından fazla oranda kabuk gösterir. Vurma düzlemi ile yongalama yüzeyi ya da hamyüz taşıyorsa, hammaddenin orijinal arasındaki açı ise yine yongalamanın şekliyle boyutu rahatlıkla görülebilir. Çizim 1.1’de sadece ilgili önemli bir görünümdür. Yongalamanın doğ­ tek yüzeyi yongalama yüzeyi olarak kullanılmış rudan ya da dolaylı olduğu anlaşılır. olan levallois çekirdeğin, yuvarımsı bir çakılın - Çekirdekler üzerinden alınan son taşım a­ yontulmasıyla oluştuğu görülmektedir. Yon- lıkların negatif izleri, taşımalık boyutlarının galamanın yapılmadığı, sadece vurma düzlemi maksimum, minimum ve ortalama değerlerinin

Ç izim 2

1- Yongalanan taşımalıkların negatif izlerinden metrik bilgile­ rin alındığı çekirdek örneği (Ka- rain Mağarası B Gözü 13 E/26). 2- Yongalama yüzeyini ha­ zırlayıcı yongaların asgari mikta­ rının tespit edilebildiği çekirdek örneği (Karain Mağarası E Gözü I 16/25) 3- Jandarma şapkası biçimli topuğa sahip bir yonganın elde edilmiş olduğu çekirdek örneği (Karain Mağarası E Gözü I 18/ 28).

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 67 saptanmasına olanak verir. Böylelikle endüstri - Çekirdekler incelendiğinde yontm ataş âlet içinde var oldukları düşünülen yonga, dilgi ya da tipolojisine ilişkin ilk izlenimler de ortaya çıka­ dilgiciklerle ilgili metrik bilgiler aşağı yukarı orta­ caktır. Çekirdek üzerindeki negatiflerden yonga, ya çıkmış olur. Bu durum özellikle llneal levallols dilgi ya da dilgicik taşım alıklar alındığı saptana­ çekirdekler incelendiğinde çok daha büyük anlam bilir. Tipolojik sınıflandırmalar için ise taşımalık kazanır. Hazırlanmış her biryongalama yüzeyin­ türü önemli bir kriterdir. Yonga üzerinde ön ka­ den önceden tasarlanan tek ürünün alınması­ zıyıcı ya da ucu içbükey budanmış dilgi örnekle­ na yönelik bu teknikte (Boeda 198>8>, 14) alınan rindeki gibi, taşımalık türleri âletlerin alt tipleri­ ürünün yonga, dilgi ya da uç olduğu anlaşıldığı nin oluşmasında rol almışlardır. gibi, boyutları da rahatlıkla belirlenir (Çizim 2/1). Yine, özellikle levallois çekirdekler üzerinde görü­ Çekirdeklerin hazırlanması ve yenilenmesine lebilecek bir özellik ise, çekirdeğin yongalama yü­ yönelik olarak alınan parçalar da çekirdeklerle zeyinin hazırlanmasının tanıkları olan hazırlayıcı doğrudan ilişkilidir. Sonuçta, bir şekilde çekir­ yongaların asgari miktarının belirlenebilmesidir dekten ayrılan ve çekirdeğin birçok karakteristik (Çizim: 2/2). özelliğini yansıtan parçalardır. Teknolojik açı­ dan önemlidir. Çekirdekleri hazırlamak amacıyla - Çekirdeklerin vurma düzlemleri, çıkan ürün­ lerin topuklarının özelliklerini açıklar. Düz vurma alınan tepeli dilgiler, endüstri içinde standart düzlemi, düz topuklu; yüzcüklü bir düzlem ise üretilmiş, kavisli profile ve düzgün bir forma sa­ yüzcüklü topuklu ürünlerin göstergesidir. Çi­ hip dilgi ve dilgiciklerin göstergesidir. Çekirdekle­ zim 2/3’te çok karakteristik bir topuk tipi olan rin yenilenmesine yönelik olarak alınmış; çekirdek jandarm a şapkası biçimli topuklu yonganın elde tablası, dönümlü parça, kornişli parça ve kutup edildiği bir çekirdek görülmektedir. Ç izim 3 1- Kenarı düzeltilenerek bir kazı­ yıcı form verilmiş çekirdek örneği (Ka- rain Mağarası B Gözü F 12/20). 2- Çontuklu âlet haline getirilmiş dönümlü parça örneği (Karain Mağa­ rası B Gözü F 12/18) 3- On kazıyıcı formu verilmiş kornişli parça örneği (Karain Mağarası B Gözü F 12/18) 4- Dişlemeli âlet haline getirilmiş çekirdek tablası örneği (Karain Mağa­ rası B Gözü F 13/25). 5- Öıı kazıyıcı formu verilmiş çe­ kirdek tablası örneği (Karain Mağarası B Gözü F 14/23). 6- Çekirdek biçimli ön kazıyıcı örneği (Karain Mağarası B Gözü 14 E/21). 7- Rende örneği (Karain Mağarası B Gözü F 14/22)

68 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ hazırlayıcı parçalar, çekirdeğe belirli bir form ver­ Close inspection of cores may expose the mek amacıyla koparılmış parçalardır. Dolayısıy­ technological characterization of an In situ la da böyle parçalar, sistemli ve özenli üretilmiş Paleolithic site and Its llthic Industries to a yonga, özellikle de dilgi ve dllgiciklerin var olduğu great extent. First observations are usually bir endüstrinin en belirgin tanıklarıdır. about the availability of raw materials and the ir size. Teknolojik açıdan önem ve gereklilikleri net bir Analysis of cores may facilitate the biçimde ortada olan çekirdekler ve çekirdeklere determination of flaking methods and ilişkin hazırlama ve yenileme parçalarının aynı techniques used by the prehistoric knapper. zamanda âlet taşımalığı olarak da kullanıldık­ For Instance, negative surfaces of removed ları görülmektedir. Kenarları düzeltllenerek bir flakes on cores bearing pronounced bulbs of kazıyıcı form verilmiş çekirdekler, yine, düzelti, percussion demonstrate a direct percussion çontuk, dlşlemelerle'ya da budanarak âlet hali­ with hammer stone. ne getirilmiş tepeli, dönümlü parçalar, çekirdek Negative surfaces of the last flakes removed tablaları ve kornlşli parçalar hemen hemen bü­ from cores may be used to estimate maximum, tün paleolltlk sltlerde örnekleri görülen parça­ minimum, and mean blank size. lardır (Çizim 3/1-5). Özellikle de Ü st ve Epi-pale- inspection of cores uncovers primary olitik’te çok yoğun olarak karşımıza çıkarlar. Yine characteristics of stone tool typology. Negative özellikle Üst ve Epi-paleolitik dönem yontmataş surfaces on cores Inform the analyst that âletlerinin tlpolojik sınıflandırılmalarında çekir­ the kinds of blanks— a significant criterion dekleri, literatürde, çekirdek biçimli ön kazıyıcı In typological classifications— removed were (Çizim: 3 /6 ) ve rende (Çizim: 3/7) olarak başlıca flakes, blades, or bladelets. âlet tipleri arasında görmekteyiz. 5u noktada Core reduction sequence involves other da çekirdekler bir üretim artığı tanımlaması sı­ components that are produced during the nırlarını aşmaktadırlar. core preparation, rejuvanatlon, and reuse. The existence of crested blades th a t are removed during the core preperation foresees SUMMARY standardized and regular blades and bladelets. Core ta b le ts and plunging pieces are removed

Cores are the most fundamental in order to shape cores during the rejuvanatlon components in the study of lithlc Industries stage. Therefore, these pieces attest to the from Paleolithic sites. They form the primary presence of systematically produced fine stage in a production sequence of stone tools, blades and bladelets. which is usually referred to as “Core Reduction It Is overt that cores and other debitage Sequence” in archaeological literature. resultlngfromcorepreparatlonandrejuvanation

The study of cores form an essential part of activities are used as blanks for tools. In lithlc technology research, and contribution of particular, Upper Paleolithic and Eplpaleolithlc such studies can be summarized as following” industries have such tool categories as corelike endecrapere (or endecrapere on cores) and Cores may reveal or fine tune the rabot chronostratlgraphic position of a Paleolithic stratum or of a site.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 69 NOTLAR

Öğr.GörDr. Kadriye ÖZÇELİK Ankara Üniver­ sitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Arkeo­ loji Dölümü, 06100 Sıhhıye-Ankara/TÜRKİYE e-mail: [email protected]

KAYNAKÇA

Poëda, E.f 1966, “ Le Concept Levallois et Evulati- on de son Champs d’Application”, L’Homme de Ueandertal, 4: La Technique, Edited by M.Otte, 13-26.

Inizan, M.-L., Reduran- M., Roche, H., Tixier, J., 1995, Technologie de la Pierre Taillée, Ere- histoire de la Pierre Taillée, Tome 4, Publie par le Cercle de Recherches e t d’Etudes Préhistoriques C.N.R.S., Meudon.

Otte, M., 1991, “Relations Technologie- Typologie en Préhistoire”, Anthropologie, XXIX/1-2,1- 27-130.

Semenov, S. A., 1964, Prehistoric Technology (Translated by M.W. Thompson), Cory, Adams- Mackay, London.

Yalçınkaya, I., 1969, A lt ve Orta Paleolitik Yontmatap Endüstrileri PiçimseI Tipolojisi ve Karain Mağarası, Türk Tarih Kurumu Ba­ sımevi, Ankara.

70 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ DİYARBAKIR MELEK AHMET PAŞA CAMİİ ÇİNİ SÜ5LEMELERİ

Savaş YILDIRIM*

Gerek son yıllarda yapılan araştırmalar ve Tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahip­ gerekse giderek daha fazla araştırmacının bu liği yapan Diyarbakır, 1515 yılında Yavuz Sultan alana ilgi göstermesi sayesinde, Anadolu-Türk Selim zamanında Osmanlı yönetimine girmiş' ve çini sanatının zenginliği her geçen gün biraz bu dönemde kentte pek çok mimarî eser inşa daha etraflı bir biçimde ortaya konmakta, ay­ edilmiştir. Çalışmamızda bunlardan biri olan dınlığa çıkan yeni malzemeler bu dönem çini sa­ Melek Ahm et Paşa Camii’nin çini süslemelerinin natının Türk çini sanatı içerisinde sahip olduğu motif, kompozisyon, renk ve teknik özelliklerle önemli yeri açık bir şekilde göstermektedir. An­ ortaya konması amaçlanmaktadır. Yapının çini­ cak bu dönem çini sanatının tam ve doğru bir lerinden bahseden yayınlarda2 ayrıntılı bilgilerin biçimde ele alınarak sağlıklı değerlendirmelere yer almadığı, süslemelerin kısa notla r ve genel ulaşılabilmesi için öncelikle Anadolu’nun çeşitli ifadelerle tanıtıldığı anlaşılmaktadır. bölgelerine dağılmış, yapılar üzerinde mevcut ve Sina, Urfa Kapı yakınlarında, kendi adını müze koleksiyonunda bulunan çini süslemelerin taşıyan mahalle ve cadde üzerindedir. Eserin kataloğunun tamamlanması gerekmektedir. inşa tarihini bildiren bir kitabesi yoktur ancak

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 71 kakma olarak mozaik tekniğinde turkuaz renkli çiniler yer almıştır (Resim: 1, 2).

Harimde beden duvarlarının tamamı, zemin­ den 66.5 cm. yüksekliğe kadar ulama çinilerle kaplanmıştır (Resim: 3), Fanolarda, 34.5x3- 4.5 cm. ölçülerinde kare, bordürlerde 34.5x15 cm. ölçülerinde dikdörtgen ulama çini levhalar kullanılmıştır. Sarımtırak hamurlu beyaz astar­ lı çinilerde şeffaf renksiz sıraltına bitkisel bir süsleme işlenmiştir. Panolardaki kompozisyon, farklı biçimlerdeki hatayilerin7 alternatif bir dü­ Çizim 2: Doğudaki mahfile çıkışı sağlayan merdiven­ zende tekrarına dayanmaktadır. lerin yan duvarlarındaki kompozisyon. Hatayilerin ta ç yapraklarından kıvrık küçük araştırm acılar3 tarafından 16. yüzyılın ¡kinci ya­ yapraklar® çıkmakta, motiflerin aralarında­ rısına tarihlendirilmektedir. Banisi Diyarbakırlı ki bölümlerde ise saplar aracılığıyla hatayilere Melek Ahm et Paşa’dır4. Cami, Tuhfetül Mima­ bağlanan pençler9 ve dilimli stilize çiçekler yer rin'de Mimar Sinan'ın inşa e ttiğ i yapılar arasın­ almaktadır. Yapraklar, saz yaprakları andırır da geçmektedir5. Fevkani konumdaki yapının a lt tarzda kıvrık bir biçimde verilm iştir ancak, onlar katında dükkân mekânları bulunmaktadır. Enine kadar iri ve hareketli işlenmemiştir. Hatayilerin dikdörtgen plânlı yapının hariminde o rta mekân, ta ç yapraklarında koyu mavi, tohum kesele­ doğu ve batıda kare kesitli ikişer ayağın destek­ rinde turkuaz, tohumlarında ise turkuaz, koyu lediği kubbe ile örtülm üştür. Yanlarda ise örtü mavi, beyaz ve az miktarda kırmızı kullanılmıştır. çapraz tonozdur. İç mekânda doğu ve batı t a ­ Kırmızı renk, çinilerde son derece soluk ve kah­ raf iki katlı bir düzenlemeye sahiptir ve burada verengiye çalan bir tondadır. Pençler iki farklı mahfiller yer almaktadır6. şekilde renklendirilmiştir. Bir kısmının yaprakla­ Eserde çini süsleme, dışta minare kaidesinin rında koyu mavi, yanı sıra az m iktarda turkuaz pabuca yakın kısmında; iç mekânda ise beden ve kırmızı, göbeklerinde, yine turkuaz ve kırmızı, duvarlarında, doğudaki mahfile çıkışı sağlayan saplarında ise koyu mavi yer almıştır. Yaprak­ merdivenlerin yan duvarlarında ve mihrapta bu­ larda renk koyu mavidir. Damarlarında az mik­ lunmaktadır. ta rd a turkuaz ve kırmızı kullanılmıştır. M otifler siyahla konturlanm ıştır (Resim: 4; Çizim: 1). Minarede bir bordür halinde taşa işlenmiş süsleme, alternatif olarak kabara ve rozetlerle Panoları alttan ve üstten kuşatan bordür bezenmiş yan yana sekiz köşeli yıldızlar ile bun­ çinilerinde kompozisyon ters ve düz kemerler ların aralarındaki ok ucu ve yarım sekizgenlerden içerisine alınmıştır. Ters kemerler içerisinde meydana gelmiştir. Motiflerin iç kısımlarında, palmet-rumi kombinasyonuna dayanan bitki­ sel süslemeler işlenmiştir. Ortadaki palmeti

Resim 1: Diyarbakır Melek Ahmet Paşa Camii minaresinin kuzeydoğudan görünüşü Resim 2: Minaredeki çinilerden detay

72 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ aynıdır ve bu kompozisyon üç yönden mihrabı dolaşmaktadır. Bunun ardından gelen ve belli bir açıyla içe doğru eğimli 8 cm. genişliğindeki ikinci bordürde ise, koyu mavi zeminde beyazla işlenmiş rumili kıvrım dalların birbirine geçmesi­ ne dayanan sonsuz bir kompozisyon işlenmiştir. Motif ve renklerdeki bozulmalar göze çarpmak­ tadır.

10 cm. genişliğindeki üçüncü bordürde sağ taraftaki kompozisyonda şemse motifleri'0 ile Resim 3: Iç mekânda güney cephenin batısı ile batı eşkenar dörtgenlerin nöbetleşe olarak boyuna bir cephenin güneyindeki çinilerin genel düzende birbirine eklenerek devam ettiği görül­ görünüşü mektedir. Şemselerin içi palmet-rumi kombinas­ iki yandan rumiler kuşatmaktadır. Düz kemer­ yonuna dayanan bitkisel motiflerle bezenmiştir. ler içerisinde ise aynı kompozisyonun yanı sıra Eşkenar dörtgenler ise karşılıklı birbirine bitişik palmetleri çevreleyen rumilerin üzerinde ikinci iki ruminin dört tarafından radyal bir düzende bir palmet yer almakta ve bunun sapları bulut çıkan palmetlerle süslenmiştir. Hem şemse hem motifleriyle nihayetlenmektedir. Kompozisyon­ de eşkenar dörtgenlerin iç kısımlarında motifler da zemin nöbetleşe bir düzende koyu mavi ve turkuaz zeminde beyazla işlenmiş, kırmızıya da turkuazla renklendirilmiş, motiflerde ise beyaz çok az yer verilmiştir. Bordür, iki yandan geo­ ve yer yer kırmızı kullanılmıştır (Resim: 5). metrik örgüyle sınırlanmış, şemse motifleri ile eşkenar dörtgenlerin iki yanında örgü kompozis­ Gerek pano ve gerekse bordürlerdeki kom­ yonuna bitişik rumiler yer almıştır. pozisyon, cephe duvarlarının tamamında mo­ noton bir biçimde tekrar edilmiştir. Tahribatlar Bordürün sol ta ra fı ise köşe sütunce başlığı neticesinde çiniler yer yer dökülerek kesintiye seviyesine kadar sağ yanla aynıdır. Bunun üze­ uğramıştır. rinde desenler kısmen benzemekle birlikte dü­ zenleme farklılaşmaktadır. Burada merkezdeki Yapının güney cephe ortasındaki 4.25 m. sekiz köşeli yıldızdan yine ışınsal bir biçimde, yüksekliğinde, 2.01 m. genişliğindeki mihrabı alternatif bir düzende şemse motifleri ve sti­ bütünüyle sıraltı tekniğindeki çinilerle kaplıdır lize çiçeklerin çıktığı görülmektedir. Stilize çi­ (Resim: 6). M otif ve kompozisyonlar cephe du­ çeklerin iç kısmına küçük sekiz kollu yıldızlar varlarındaki çinilerden çok fazla farklılık gös­ işlenmiştir. Muhtemelen levhalar burası için termez. Mihrabı dıştan, genişlikleri birbirinden hazırlanmamıştır. Bu kısma yerleştirebilmek farklı üç bordür dolaşmaktadır. En dışta 15 için kesilerek kullanılmıştır. Bu nedenle gerek se­ cm. genişliğindeki bordür, gerek form ve ölçü­ kiz köşeli yıldızlar ve gerekse ondan ışınsal bir ler gerekse motif ve kompozisyon özellikleriyle düzende çıkan motifler yarım bir biçimde görül­ duvarlarında yer alan bordür çinileriyle mektedir. Mihrap nişinin a lt kısmında aynı kom-

Resim 4: Panolardaki çini süslemelerden detay Resim5: Bordür çinilerinden detay

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 73 Resim 6: Mihrabın genel görünüşü pozisyona sahip çinilerin yer alması düzenleme Resim 7: Mihrap bordürlerinın alt hakkında fikir sahibi olmamızı şadlar. Merkez- kısmından detay deki motifin ortasında da sekiz köşeli bir yıldız 92 cm. yüksekliğindeki mihrabın kavsarası, yer almakta ve yıldızın her köşesinde birer kü­ sekizsıra halinde mukarnaslarladolgulanmıştır. çük palmet görülmektedir. Renkler merkezde­ Mukarnas yuvalarında açık yeşille konturlanmış ki sekiz kollu yıldızın zemininde turkuaz, onun V” biçiminde motifler işlenmiştir. Ayrıca yer yer ortasındaki motiflerde beyaz ve az miktarda son derece basit bir biçimde işlenmiş bir vazo­ kırmızı, sekiz köşeli yıldızdan çıkan stilize çiçek­ dan çıkan ortada karanfil ve onun iki yanında­ lerde koyu mavi, bunların iç kısmındaki yıldızlar­ ki laleleri de görmek mümkündür. V şeklindeki da zemin turkuaz motifler beyazla işlenmiştir. motiflerin aralarındaki boşluklarda koyu mavi Şemse motifinde ise renk düzeni, bördürün a lt ve turkuaz kullanılmıştır2. Karanfillerde kırmı­ kısmındaki motiflerden farklılık göstermemekte­ dir (Resim: 7, D). Bordürün değişik kompozis­ zı, lalelerde ise yine koyu mavi renk yer alm ıştır yonlara sahip a lt kısmı ile ü s t kısmı arasında (Resim: 9). Mukarnaslı kavsaranın köşelerine enine yerleştirilmiş kareye yakın dikdörtgen tek rastlayan alanlarda ise cephe duvarlarının bir levha yer almaktadır. Levhada hatayi motifi, panolarındakiyle aynı özelliklere sahip çiniler kıvrık iri yapraktarafından kuşatılmaktadır. Du­ kullanılmıştır. nun dışındaki alanlarda stilize edilmiş çiçekler Mihrabın köşelerinde yer alan sütunceler al- görülmektedir. tıgendir. Sağ taraftaki sütuncenin başlığı harç- Gerek ikinci ve gerekse uçuncu b ördürün la gelişigüzel bir biçimde kapatılmıştır. Sol ta - dönüş yaptığı tepe noktası kompozisyonu fark- raftaki başlığın üst kısmında yapan kıvrım lıdır. Durada en dıştaki bordürle aynı m o tif ve daWann geçmesiyle oluşturulan bir kompozis kompozisyona sahip çiniler yer alır. yon bulunmaktadır. A lt kısımda ise palmet-rumi

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 8: Mihrap bordürlerinin üst kısmından görünüş esasına dayanan bitkisel bir süsleme işlenmiştir. Ortadaki palmetyine iki yandan rumiler tarafın­ dan kuşatılmaktadır. Palmetin taç yaprağından çıkan saplaryine stilize bir palmetle nihayetlen- mektedir. Başlıkta zemin turkuaz ve koyu mavi; motifler beyazla işlenmiştir. Sütunce gövdesin­ de yine rumili kıvrım dalların geçmesine dayanan kompozisyon yer alır. Renk düzenlemesi sütunce başlığından farklılık göstermemektedir (Resim: 10).

Mihrap nişinin a lt kısmı ile kavsara arasın­ daki bölümde bir geçiş kuşağı bulunmaktadır. Resim 9: Mihrabın mukarnaslı kavsar- Burada mihrabın dıştan üçüncü bordüründe sından detay gördüğümüz şemse ve eşkenar dörtgenlerin bir­ mihrabı dıştan kuşatan ikinci bordürde ve sü­ birine eklenmesiyle meydana gelen sonsuz kom­ tunce gövdesinde gördüğümüz rumili kıvrım dal­ pozisyon bu defa enine bir düzende işlenmiştir. ların birbirine geçmesine dayanan sonsuz bir Köşelere rastlayan alanlarda ise mukarnaslar düzenlemedir. yer almıştır. Nişin a lt kesimi beş kenarlı olarak düzenlenmiştir. Burada, birinci sıra levhalarda, Doğudaki mahfile çıkışı sağlayan merdivenle­ kavsaraya geçiş kuşağındaki kompozisyon tek­ rin yan duvarlarındaki çiniler sıraltı tekniğinde- rar edilmiştir. Ortadaki üç kenarda ikinci sıra dir. Panolar, bir kenarı 15 cm. uzunluğunda al­ levhalardan itibaren gördüğümüz merkezdeki tıgen çinilerle kaplanmıştır (Resim: 12). Altıgen sekiz köşeli yıldızdan radyal düzende çıkan mo­ motiflerinin içi birbiri içerisinde yer alan dilimli tiflerle meydana getirilen kompozisyon, mihra­ stilize çiçeklerle bezenmiştir. Renkler koyu mavi, bın dıştan üçüncü bordürünün üst kısmındaki turkuaz ve beyazdır. Üçgenlerde ise yine turkuaz düzenlemeyle aynıdır. Bordürde çiniler kesilerek kullanılmıştır. Tüm altıgen-üçgen kompozisyonu kullanıldığı için yarım bir biçimde görülen kompo­ beyaz bir konturla çevrelenmiştir (Resim: 13). zisyon burada bütün haldedir (Resim: 11). Nişin Bu kompozisyonu bordür çinileri kuşatmaktadır. alt bölümünde daha dar tutulmuş diğer iki ke­ Bordür çinilerinde kompozisyon, saplar aracılı­ narda ise kompozisyon yine şemse ve eşkenar ğıyla birbirine bağlanan stilize çiçek ve çin bu­ dörtgenlerin boyuna bir düzende birbirine eklen­ lutu motiflerinin nöbetleşe düzende yan yana mesiyle meydana getirilmiştir. Nişin a lt kısmın­ dizilişinden meydana gelmiştir. Bordürde zemin daki birinci sıra levhalardaki enine kompozisyon koyu mavi, m otifler beyazla işlenmiştir. S tili­ dört taraftan; ikinci sıra levhalardan itiba­ ze çiçeklerin iç kısımlarında ve Çin bulutlarında ren ise ortadaki üç kenar, üç yönden bordürle turkuaz renge de rastlanmaktadır (Resim: 14; kuşatılmıştır. Bordür kompozisyon, daha önce Çizim: 2).

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 75 risine kakma çini ya da sırlı tuğla, Anadolu Türk sanatında çok yaygın değildir. Eski Arapkir’de tekke olması muhtemel yapının mihrabındaki taş kabaralarda16, Karaman İbrahim Dey Im areti’nin minare gövdesinde17, Edirne Şah Melek Camii’nin taçkapı bordüründe1®, Sursa Koza Hanı’n taçka- pısının kemer köşeliklerinde19, İstanbul Mahmut Paşa Türbesi’nin dış cephesinde20, Dalat ilyas Dey Camii’nin doğu cephesinin güneyindeki a lt sıra pencerede21, Ulu Camii’nin portali- nin iki yanındaki dilimli madalyonlarda22 da bu teknikte çini ya da sırlı tuğlaları görmekteyiz.

İç mekânda beden duvarlarındaki kompo­ zisyon bir seri üretimi gösterircesine Diyarba­ kır’da, Nebi Camii, Hüsrev Paşa Camii, Sehram Paşa Camii’ndeki çinilerde de tekrar edilmiştir23. Yalnız Hüsrev Paşa Camii’ndeki çinilerde bordür kompozisyonu farklıdır. Diyarbakır dışında, Tun­ celi Sağman’daki Salih Dey Camiinde de benzer çinileri bulmak mümkündür24. Ayrıca yine Per­ tek’teki Dey Hamamı’nda ve Pertek Kalesi’nde de aynı üslûbu taşıyan çiniler görülmektedir25. Adana Ulu Camiinde harimin güney duvarının Resim 10: Mihrabın soldaki sütuncesinden detay büyük bir bölümünde ve türbedeki sandukalarda Diyarbakır Melek Ahm et Paşa Camii çinileri da bu kompozisyon yer alır26. özellikle iç mekândaki m otif, kompozisyon, renk ve teknik özellikleriyle bir yandan 16. yüzyılın Melek Ahm et Paşa Camii’nin iç mekân du­ ikinci yarısında İstanbul ve Anadolu’daki mima­ varlarında panolardaki bitkisel kompozisyon rî eserlerde yer alan İznik çinileriyle13 benzerlik farklı bir varyasyonla İstanbul’daki II. Selim Tür- gösterirken diğer yandan başka yerlerde rast­ besi’nde27 de uygulanmıştır. Ancak burada ele lanmayan özgün tasarımlarıyla dikkati çekmek­ aldığımız çinilerden farklı olarak yapraklar yer te d ir14. Çiniler, m otif ve kompozisyon bakımından almaz, onların yerini gül goncaları almıştır. büyük ölçüde iznik’i ta k lit etmekteyse de, kalite M ihrapta çini, Diyarbakır’da sadece Melek onun çok gerisinde kalmıştır. Çinilerin tamamın­ Ahmet Paşa Camii’nde kullanılmıştır. Mihrapta­ da gerek üretim ve gerekse kaplamaların duvar ki çinilerin önemli bir kısmına duvar yüzeylerinde yüzeyine yerleştirilişi bakımından düşük bir ka­ de rastlanm ası kanaatimizce burası için özel lite ve teknik düzey ortak özelliktir. Motiflerin olarak çini üretilmediğini, eldeki çinilerin değer­ işlenişi ve ulama levhalardaki desenlerin birbi­ lendirilmesi yoluyla mihrabın kaplandığını göste­ rini bazı yerlerde tutm am ası, renk tonlarındaki rir. Osmanlı çini sanatında mihrapta çini kulla­ bozukluklar ve sırdaki yer yer çatlaklar açık bir nılması yaygındır. Özellikle mermer mihrapların şekilde mahallî bir üslûba işaret etmektedir15. bordürlerinde, niş altlarında çini kullanılmıştır. Minare kaidesindeki geometrik taş süsleme İstanbul Piyale Paşa Camii’nin mihrabı, ele al­ içerisine kakma olarak yerleştirilmiş çini mo­ dığımız eserin mihrabında olduğu gibi bütünüyle zaiklerin düzenleme bakımından aynısını yine çini ile kaplanmıştır2®. İstanbul Takkeci İbrahim Diyarbakır’daki Akkoyunlu eseri Safa Camii’nin Ağa Camii’nin mihrabı da mukarnaslı kavsara- minaresinde görmekteyiz. 3u tü r kompozisyona sı dışında tamamen çinilidir. Püstem Paşa Ca­ Anadolu’nun başka yerlerinde rastlanmaması, mii, Sokullu Mehmet Paşa Camii, Üsküdar A tik sadece Diyarbakır ile sınırlı kalması ilgi çekicidir Valide Camii, İvaz Efendi Camii, Mesih Paşa ve yine yerel bir geleneğin göstergesidir. Taş içe­ Camii, Ramazan Efendi Camii ve Mehmet Ağa

76 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 11: Mihrap nişinin alt kısmından detay Camii mihraplarının çeşitli bölümlerinde çini yer Sedefkar Türbesinde kubbeye geçişi sağlayan almıştır29. üçgen sahanın altında31, Sursa Yeşil Camii tab- hanelerinde32, yan eyvanlarda33, hünkar mahfi­ Melek Ahm et Paşa Camii’nin iç mekânında, linin duvarları ile doğu ve batısındaki odalarda, doğudaki mahfile çıkan merdivenlerin yan du­ üst kata geçişi sağlayan merdivenlerin yanın­ varlarındaki çinilerdeki altıgen-üçgen kompozis­ daki mekânlarda34, Sursa Muradiye Camii’nin yonu, Diyarbakır’da Safa Camii’nin harimindeki harim duvarlarında35, Sursa Muradiye Medre­ çinilerde renkli sır tekniğiyle uygulanmıştır. Ana- dolu-Türk çini sanatında bu kompozisyon erken sesi ana eyvanında36, Adana Ulu Camii Türbesi, dönemlerden itibaren sevilerek kullanılmıştır. türbe önü mekânının batı duvarında37 ve Edir­ Anadolu Selçuklu Döneminde, Tokat Gök Medre- ne Muradiye Camii iç mekân duvarlarında30 bu se’de eyvanın yan kanatlarında30, Tokat Murad kompozisyonla karşılaşmaktayız.

16. yüzyılın ikinci yarısında Diyarbakır mahal­ lî özellik gösteren bir grup çinili yapısıyla iznik’e alternatif bir merkez olarak karşımıza çıkmıştır. Melek Ahmet Paşa Camii çinileri, bu yerel karak­ ter gösteren çinilerin içerisinde her türlü tah­ ribat ve yanlış müdahaleye rağmen günümüze nispeten iyi durumda gelebilmiştir39. Öncelikle, çinilere insan eliyle verilen zararların önüne ge­ çilmeli, daha sonra koruma ve onarımlarının ya­ pılması gerekmektedir. Aksi takdirde çinilerdeki Resim 12: Mahfile çıkışı sağlayan merdivenlerin dökülmeler artacak ve çiniler yok olma tehlike­ duvarlarındaki çini süslemeler siyle karşı karşıya kalacaktır.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 77 Rcsiml3: Panolardaki geometrik süslemeden detay Resim 14: Bordürün genel görünüşü completely with tiles. This tiles on large scale SUMMARY are same with tiles of front walls. In our opinion this situation show that it was notproduced special tiles for mihrab. Composition of the Diyarbakır is one of the most im portant panel tiles is geometrical a t the wall of cities in the begining and developing of Anatolian staircases reaching to east mahfil. Here we Turkish Art. A lot of building which had built see hexagon triangle composition. Although the in the different periods is piaced in the city. tile s im itate İznik, quality o f production does Also one these is Melek Ahmet Paşa Mosque. not reach to İznik. A poor quality is seen on the This building is piaced near Urfa Gate and on tiles. Dirty - white ground, defeat of both clour the quarter and street which has same name tones and motifs indicate local style. with has same name with structure. There is not inscription of mosque but according to When we are compared othe tiled building in the researchers structure was built in eecond Diyarbakır, tiles of Melek Ahmet Paşa Mosque half of 16th, century by Melek Ahm et Paşa. It are b ette r th a t others in spite of evry kind is dealt with tile ornaments of this mosque damage. It should be done restoration and with regard to motifs, composition, colour, conservation of tiles. Otherwise we can say and technique features in this article. Outer, clearly th a t the tiles spilled will rapidly increase tile ornam ents have piaced on minaret and and tile s will be lost. the inner tile ornaments, are piaced on the front walls, mihrab, side wall of staircases NOTLAR which reaching to east mahfil. It is used inlay tile mosaic technique on minaret. Technique which used inside tiles are underglaze. Glaze is * Savaş YILDIRIM, Araş. Gör., Ankara Üniversitesi Dil transparent and colourless. Also it is noticed ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, crackles on the glaze. Sıhhıye-Ank'ara/TÜRKİYE

Tiles of Melek Ahm et Paşa Mosque with Diyarbakır tarihi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., B. regard to motif and composition have both Günkut, Diyarbekir Tarihi, Diyarbekir, Tarihsiz; B. Kon- original features and imitation of İznik tiles yar, Diyarbakır Tarihi, C.l, basıldığı yer belirtilmemiş in the eecond half of 16th century. It is seen 1936; U. Eti, Diyarbekir, Diyarbekir 1937, s. 15-17; hatai, leaf, penc, stylize rose, which is on the Ş. Beysanoğlu, Kısaltılmış Diyarbakır Tarihi ve Abi­ which is on the white ground on tile s of fro n t deleri, İstanbul 1963; R. Balin, Diyarbakır, Tarihçe, walls. Mihrab has covered completely with tiles. Eski Eserler, Coğrafya, İlçeler, Kültür, Yetiştirdiği Adamlar, Diyarbakır 1963; Anonim, Cumhuriyet'in This tiles on large scale are same with tiles 50. Yılında Diyarbakır, 1975 İl Yıllığı, Ankara 1973, s. of front walls. Mihrab has covered completely 4-128; N. Göyünç, “Diyarbakır” maddesi, Türkiye Di­ with tiles. This tiles on large scale are same yanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.9, İstanbul 1994, with tiles of front walls. Mihrab has covered

78 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 464-472; Ş. Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleri ile Di­ 100. yarbakır Tarihi, C.l-ll, Ankara 1990. 8 Yaprak motifi hakkında bilgi için bkz., S. T. Bakır, a.e., 2 Yapının çini süslemeleri hakkında bilgi veren s.194-196; I. Birol-Ç. Derman, a.e., s.17-46. yayınlanmış çalışmalar için bkz., Is. Erdmann, “Zur 9 Penç motifi hakkında bilgi için bkz., C. E. Arseven, Sa­ Türkischen Baukunst Seldschukischer und Osma- nat Ansiklopedisi, C. IV, İstanbul 1903, s.100; S. T nischer Zeit”, Istanbuler Mitteilungen, Heft &, Tü­ Bakır, a.e., s. 190-193; I. Birol -Ç. Derman, a.e., s. 47­ bingen 1950, s.1-39, (s. 36); J. Raby, “A Rival To 64. İznik. A Sixteenth Century Tile Industry in Eastern Anatolia ”, Istanbuler Mitteilungen, Band 27/20, Şemse motifi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., Y. Öz- (1977-1970) Tübingen 1970, s. 429-459 (s. 437); can, Türk Kitap Sanatında Şemse Motifi, Ankara F. Yenişehirlioğlu, “Les Grandes Lignes De’l Evoluti­ 1990. on Du Programme Décoratif En Céramique Des Mo­ " Mukarnasların düzeni, kurgusu, mihraba ilişkin ölçü­ numents Ottomans Au Cours Du XVI Eme Siede”, ler ve oransal bilgiler için bkz., O. C. Tuncer, a.g.e, s. Erdern, C. I, S. 2, Arikara 1905, s. 453-476, (s. 471 252-256 vd. vd.); F. Yenişehiroğlu, “Les Revetements De Cérami­ ,2 F. Yenişehirlioğlu, “Sinan Yapılarında...”, s. 313; 0. C. que Dans Le Edificies Ottomans De Diyarbakır Au Tuncer, a.e., s. 161 kavsarada özel kalıplar kullanıldığ­ XVI Siede”, Ars Turcica Akten Des VI internationalen ını ifade etmektedirler. Für Türkische Kunst, Text I, München 1907, s. 3 6 0 ­ 302, (s. 371 vd); Ş. Yetkin, “Mimar Sinan’ın Eserle­ 13 İznik çinileri hakkında genel bilgiler veren belli başlı rinde Çini Süsleme Düzeni”, Mimarbaşı Koca 5 inan yayınlar için bkz., A. Refik, “İznik Çinileri”. Darülfünun Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1, İstanbul 1900, s. 479­ Edebiyat Fakültesi Mecmuası, C. VIII, S. 4, İstanbul 490, (s. 491); F. Yenişehirlioğlu, “Sinan Yapılarında 1932, s. 36-53; N. Atasoy -J. Raby, İznik Seramik­ Çini Kullanımı", VI. Vakıf Haftası Kitabı, (5-0 Aralık leri, Singapur 1909; A. Altun, “İznik Çini ve Seramik­ 1900), İstanbul 1909, s. 301-314 (s. 3 04 vd.). leri”, Sadberk Hanım Müzesi Türk Çini ve Seramikleri, İstanbul 1991, s. 7-40, (s. 0-17); S. T. Bakır, a.g.e., 3 M. Sözen; Diyarbakır’da Türk Mimarisi, İstanbul Ankara 1994, s. 100-271; A. Altun, “İznik ve Çinisi”, 1971, s. 95’te yapının 1507-1591 tarihleri arasında Kültür ve Sanat, S. 35, Ankara 1997, s. 26-30, inşa edildiğini söylemektedir, A. Kuran; Mimar Sinan, (s.20-30); Anonim, OsmanlI'da Çini Seramik Öyküsü, İstanbul 1906, s. 206’da cami için 1591 tarihini ver­ İstanbul 1990, s. 91-162; J. Carswell, İznik Pottery, mektedir. London 1990; A. Altun, “Osmanlı Çiniciliğinde İznik”, 4 Melek Ahmet Paşa hakkında bilgi için bkz., M. Sü­ Osmanlı, C. 11, Ankara 1999, s. 213-219. reyya (Y. Hazırlayan N. Akbayar), Sicili Osman'ı, C.4, 14 F. Yenişehirlioğlu, “ Les Grande s...”, s. 471’de çini süs­ İstanbul 1996, s.1001. lemelerin başkent yapılarının üslûbunu taşıdığını söy­ 5 Z. Sönmez, Mimar Sinan ile ilgili Tarihi Yazmalar- lemektedir. Belgeler, İstanbul 1900, s. 04. 15 Ayrı bir yayın olarak hazırlamayı düşündüğümüz Di­ 6 Yapının mimarî özellikleri hakkında bilgi için bkz., M. yarbakır çinilerindeki yerel özellikler ve çinilerin üretim Sözen, a.g.e., s. 9 5-99 vd; Orhan Cezmi Tuncer, yerleri konusu burada ayrıntılı ele alınmayacaktır. a.g.e., s.150-164. 16 Ş. Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, 7 Hatayi motifi hakkında bilgi için bkz., C. E. Arseven, İstanbul 1906, s.153. Le’s A rt Décoratif Turcs, Istanbul 1950, s.56 vd; A. 17 Ş. Yetkin, a.e., s.135, Resim 04. Akar- C. Keskiner, Türk Süsleme Sanatlarında De­ sen ve Motif, İstanbul 1970, s.10; M. M. Yamanlar, 18 Resim için bkz. B. Ersoy, “Edirne Şah Melek Camii’nin “Hatayi Motifinin Menşei”, 9. Milletlerarası Türk Sa­ Tanıtımı ve Mimari özellikleri Hakkında Düşünceler", natları Kongresi (23-27 Eylül 1991), Bildiri Özetleri, Ege Üniversitesi Arkeoloji -Sanat Tarihi Dergisi VI, Ankara 1995, s. 445-440; S. T. Bakır, İznik Çinileri ve İzmir 1992, s.47-61, (Levha XVII, Resim 4) Gülbenkyan Kolleksiyonu, Ankara 1999, s.100-190; 19 G. Öney, Türk Çini Sanatı, İstanbul 1976, s.107. C. Keskiner, Türk Süsleme Sanatlarında Stilize Çi- çekler-Hatai Ankara 2000; I. Birol- Ç. Derman, Türk 20 G. Öney, a.e., s.90. Tezyini Sanatlarında Motifler, İstanbul 2001, s. 67-

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 79 2' Resim için bkz., A. Durukan, 0a/at //yas Bey Cam//, 30 Ş. Yetkin; a.g.e., s. 95. Ankara 1986, Resim 18. 31 Ş. Yetkin; a.e., s. 97. 22 Resim için bkz., Ş. Yetkin, a.g.e., Resim 81; H. Acun, 32 Resim için bkz., Y. Demiriz, Osmanlı Mimarisinde Süs­ Manisa’ca Türk Devri Yapıları, Ankara 1999, s.66, leme I, Erken Devir (1300-1453), İstanbul 1979, s. Resim 34. 357, Resim 263. 23 Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde hangi yapıdan getiril­ 33 Resim için bkz., Y. Demiriz, a.e., s. 356, Resim 261. diği bilinmeyen bazı fragmanlarda da benzer çinilere rastlanmaktadır. 34 Resim için bkz., Y. Demiriz, a.e., s. 368, Resim 305.

24 Resimler için bkz., A. T. Yavuz, “Sağmandaki Çok 35 Resimler için bkz., Y. Demiriz, a.e., s. 276-277, Resim Fonksiyonlu Salih Bey Camisi”, Vakıflar Dergisi, S. 164-166. VIII, Ankara 1969, s. 229-242, (Resim 17-20). 36 Resim için bkz., Y. Demiralp, Erken Dönem Osmanlı 25 A. T. Yavuz, a.m., s.239. Medreseleri (1300-1500), Ankara 1999, Resim 50.

26 Resim için bkz., N. Çam, Adana Ulu Caml'ı Kiilliyesi, 37 N. Çam, a.g.e., s.16. Ankara 1966, Resim 15,27. 38 Resimler için bkz., Y. Demiriz, a.g.e., s. 503-506, Re­ 27 Resim için bkz., S. T. Bakır, a.g.e., Resim 105. sim 507-515.

28 F. Yenişehirlioğlu, “S/nan Yapılarında...”, s. 304. 39 İnsan eliyle verilen bu zararlar dışında ayrıca Diyar­ bakır yapılarına a it çinilerin yurtdışına kaçırılarak 29 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinde çinili mihraplar ve dünyanın önde gelen müzelerinde sergilendiği de bi­ süsleme düzeni hakkında bkz., “XVI. Yüzyıl Osmanlı linmektedir. Diyarbakır’a a it çinilerin yer aldığı çeşitli Dönemi Yapılarında Görülen Mimari Süsleme Prog­ kolleksiyonlar için bkz., J. Raby, a.g.m., s. 456-456. ramlarında Mimar Sinan’ın Katkısı Var mıdır”, Mi­ marlık, S. 5-6, İstanbul 1962, s. 29-35, (s.30-31); F. Yenişehirlioğlu, a.m., s. 303-304; S. T. Bakır, a.g.e., s. 261-266.

80 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ TEK KATLİ VE KISMEN İKİ KATLI RUHA (URFA) HANLARI

Adil ÖZME*

Ruha (Urfa) hanları üzerine bilgi veren yayın ve 1). Ancak, yapının plânına bakıldığında; doğu cephe­ kaynaklar sınırlıdır. Hanlar üzerine bilgi veren ilk nin, avlu kuzey kanadından itibaren, kuzeye doğru kaynak Evliya Çelebi’dir. Seyahatnamesinde o dö­ kademeli bir şekilde daralarak ön cephe ile birleştiği nem mevcut olan hanların isimlerini vermiştir1. Urfa anlaşılmaktadır. hanları üzerine bilgi veren bir çalışma ise Cihat Kürk- Giriş açıklığı, sivri kemerli derin bir niş içine çüoğlu tarafından hazırlanmıştır. Şanlıurfa Tica­ alınmış, basık kemerli bir kapı şeklindedir. Girişi, or­ ret Yapıları başlıklı doktora seminer çalışmasında tadaki dikdörtgen plânlı avluya bağlayan koridorun Urfa’daki hanlar kısaca tanıtılmıştır2. Yazarın üstü, ard arda iki çapraz tonoz ve daha sonra bir Şanlıurfa İslâm Mimarisinde Taş Süsleme adlı dok­ beşik tonozla örtülmüştür. Koridorun doğu ve batı tora tezinde, Urfa’daki İslâm Dönemi eserlerinin süs­ duvarları üzerinde, kare biçimli pencere açıklığı yer lemeleri ele alınırken, hanlardaki süsleme unsurları­ almaktadır. na da yer verilmiştir3. Mehmet Alper’in Urfa’nın Me­ kânsal Yapısı Türk-lslâm Mimarisindeki Yeri başlıklı Kuzey-güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen doktora tezinde, bazı hanlara kısa başlıklar halinde avlu, dikdörtgen ayaklara oturan, sivri kemerli re­ değinmiştir4. Belirtilen çalışmalar dışında, Urfa vakla çevrilidir. Ancak, güneybatı köşedeki kaya blo- hanları üzerine bilgi veren yayına rastlanmaz. Hanlar ku, revakların kesintiye uğramasına neden olmuştur. ilk defa tarafımızdan detaylı olarak incelenmiş, rö- Avlunun kuzey kanadında, giriş koridorunun doğu ve löveleri çıkarılmış ve bilim dünyasına sunulmuştur5. batı yanlarında yer alan kareye yakın plânlı mekâ­ nın orijinal durumu, bugün değişikliklere uğramasına rağmen, kalan izlerden saptanabilmektedir. Mekân­ Kapısı Hanı ların ortasında yer alan kare biçimli iki ayak ile, revak Yapı, kendi adı ile anılan mahallede, 12 Eylül Cad­ oluşturan iki ayak arasında kalan bölüm çapraz to ­ desi ile Samsat Kapı Sokağı’nın birleştiği köşede yer noz, bu bölümün çevresini “U” şeklinde dolanan bö­ almaktadır. Batıdan doğuya doğru, hafif meyilli ola- lüm ise, sivri beşik tonozla örtülmüştür. rakalçalan bir arazi üzerinde yer alan yapı, dikdört­ Benzer bir uygulama, avlunun güney kanadı için gen plânlı, tek avlulu, tek katlı ve revaklı bir plâna de geçerlidir. Bu bölüm, doğu-batı doğrultusunda sahiptir (Çizim: 1, 2). yerleştirilen dört ayak ile iki şahına ayrılmış ve sa- Duvarlarında ve taşıyıcı sisteminde düzgün hınların üstü sivri beşik tonoz ile örtülmüştür. An­ kesilmiş küfeki taşı, örtü sisteminde moloz taş cak bu sahınlardan kuzeyde kalanı, ortada yer alan malzeme kullanılan han, dolgu duvar tekniğiyle inşa ayakları bağlayan kemerler ile, revak ayaklarını bağ­ edilmiştir. Yapının batı, güney ve doğu cepheleri­ layan kemer karınlarının yükseklik farkından dolayı, nin tamamı ile kuzeydeki ana cephenin giriş açıklığı tonoz içerisine yedirilmesi nedeniyle, çapraz tonoz dışındaki bölümleri, ek yapılarla kuşatılmıştır (Resim: görünümü vermektedir.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 81 Çizim 1: Samsat Kapısı Hanı, restitiisyon plânı Çizim 2: Samsat Kapısı Hanı, rölöve plânı Avlunun doğu ve batı kanatlan simetrik olup bir Millet Hanı sıra sivri beşik tonozlu revakla kuşatılmıştır. Revak Yapı Köprübaşı Mahallesi’nde yer almaktadır. kemerlerinin karınları, diğer kanatlarda olduğu gibi Doğusunda Süleymaniye Camii, güneydoğusunda tonoz içine yedirilmiştir. Yemen Askeri Mustafa Ağa (Bican Ağa) Hanı, ba­ tısında Merkez Komutanlığı ve güneyinde bugün terk Avlunun doğu ve batı kanatlarının kuzey uçların­ edilmiş olan askerî kışla yer almaktadır da, sivri kemerli bir kapı gerisinde, aynı eksen üze­ Doğu, batı ve kuzeyden alçalan, çöküntü bir alan­ rinde yer alan tek kollu merdivenlerle, orijinalde düz da inşa edilen yapı, yamuk plânlı olup tek katlı, tek toprak olması gereken ancak, bugün beton şap sıvalı avlulu ve kısmen revaklıdır (Çizim: 3). Topografi ne­ dama çıkış sağlanmıştır. Yapının tek katlı olduğu, deniyle yapının batı, kuzey ve doğu cepheleri, bugün yüzeysel taş bir saçak benzeri kornişle cephenin örtü sistemine kadar toprakla dolmuştur (Resim: sonlandırılmasından ve hemen bu korniş altında gö­ 2). rülen çörtenlerden anlaşılmaktadır. Dolgu duvar tekniğinde inşa edilen yapının duvar­ Basık kemerli giriş açıklığı üstünde yer alan ki- larında, düzgün kesilmiş küfeki taş, örtü sisteminde tabeliğin boş olması nedeniyle, kesin bir tarihlendir- kaba yonu ve moloz taş birlikte kullanılmıştır. me yapılamamaktadır. 16. yüzyıl arşiv belgelerinde Yapıya giriş, güney cephenin batı ucunda yer alan yapıyla ilgili hiçbir bilgiye rastlanmamaktadır6. 1649 porta\den sağlanmaktadır. Sivri kemerli bir kuşatma yılında Urfaya gelen Evliya Çelebi’nin bu handan kemeri ile çevrelenen ve beş dilimli bir kavsaraya sa­ bahsetmesi, yapının bu tarihte ayakta olduğunu hip olan portalin, segment kemerli giriş açıklığı bulun­ göstermektedir7. Bu bilgiler ışığında yapının, 1600­ maktadır. Dikdörtgen kitabelik bugün boş olup seg­ ment kemerin tepe noktasından başlayarak kavsara 1649 tarihleri arasında yapılmış olduğunu söylemek altında son bulmaktadır. Portal, günümüzde basık mümkündür. kemerin üzengi hattına kadar toprakla doludur.

Portalden, dikdörtgen plânlı ve ard arda iki çap­ raz tonozla örtülü giriş holüne geçilmektedir. Harap durumda olan bu bölümün doğu ve batı yanlarında çapraz tonozlu, kare plânlı ikişer mekânın yer aldığı anlaşılmaktadır. Girişten itibaren, doğudaki mekân­ lar orijinalde segment kemerli birer kapı ve ikişer pencere ile hole açılmakta iken, bugün bu açıklıklar örülerek kapatılmıştır. Günümüzde yıkık durumda olan batıdaki odaların da, orijinalde doğudaki oda­ larla simetrik bir düzenlemeye sahip olduğu, kalan izlerden anlaşılmaktadır. Resim 1: Samsat Kapısı Hanı, giriş cephesinden görünüş Giriş holü, doğrudan avlunun batısındaki kana-

82 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 2: Millet Ham, genel görünüş d a açılır. Dikdörtgen ayakların taşıdığı, güney ucu yıkık revak dizisi halinde avluya açılan bu bölüm, or­ tada, kuzey-güney doğrultusunda uzanan üç duvar parçası ile, adeta iki sahna ayrılmış durumdadır. Batı kanat, duvardan sonra kare biçimli iki ayak ile kuzey kanada bağlanır. Duvarlar arasında bırakı­ lan boşluklar, revak dizisi ile arkada yer alan şahın arasında, geçiş işlevi görmektedir. Güneyden itiba­ ren ikinci geçişin karşısında, zeminden iki basamak­ lı merdivenle ulaşılan ve sivri beşik tonoz ile örtü­ lü dikdörtgen plânlı bir eyvan yer almaktadır. Arka sahnın duvarında, yaklaşık olarak yerden 50 cm. yükseklikte, yan yana sıralanan yemlikler ve hayvan bağlama demirleri, hanın bu bölümünün ahır olarak

Resim 3: Kumluhayat Ham, giriş cephesi Çizim 3: Millet Hanı, rölövc plânı

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 83 { 2 2 GEÇ DÖNEM EKLERİ A RÖLÖVE : Adil ÖZME-Lokman ÖZBEK

Çizim 4: Kumluhayat Hanı, rölöve plânı kullanıldığını göstermektedir. Sahınları ayıran duvar­ ile birleşir. Kuzey kanat revaklarının batı kanat re­ lara açılan pencerelerle, arka sahnın ışıklandırılması vakları ile birleştiği köşe, büyük bir paye ile birbirine sağlanmıştır, iki sivri beşik tonoz ile örtülen bir bağlanmıştır. 3u bölüm, batı kanatta olduğu gibi bölümde, revak kemer karınları tonozun karnına ortada yer alan bir duvar, kare ve dikdörtgen ayak­ saplanmıştır. Ayrıca, duvarların arasında kalan giriş larla birbirine bağlanan kanadı, İki sahna ayırmıştır. aralıklarının üzeri, tonozların kesişmesinden dolayı, 3u kanatta, duvarla sınırlanan bölümler sivri beşik çapraz tonoz şeklinde örtüye dönüşmüştür. tonoz, diğer bölümler ise çapraz tonozla örtülüdür.

Kuzey kanat, ortada çeşitli büyüklükte mekân­ Merdivenin doğusunda, iki kapı ile avluya açılan lar, yanlarda İse revak dizisi şeklinde düzenlenmiştir. ve ortada yer alan, kare bir ayak ile taşınan, çapraz Ortada merkezde, yarım daire formlu kemer alınlı­ tonozlarla örtülü kare plânlı büyük odanın, kuzey du­ ğının altında, dilimli kemerli bir kapı açıklığından örtü varlarında yer alan iki ocaktan, bu mekânın özel bir sistemine çıkışı sağlayan tek kollu merdivenlere işleve hizmet ettiği düşünülebilir. 3u odanın hemen ulaşılır. Merdivenin batısında, sivri beşik tonozlu, doğusunda, yine avluya segment kemerli bir pencere dikdörtgen plânlı, segment kemerli bir kapı ve pen­ ve kapı ile açılan ve doğu-batı yönünde uzanan sivri cere ile avluya açılan, eş büyüklükte iki oda yer alır. beşik tonozlu bir oda yer alır. 3u odanın doğusun­ Oda\arın batısında, kare biçimi dört ayağın taşıdığı, da da, yine avluya segment kemerli bir pencere ve sivri kemerli beş revak açıklığı uzanarak batı kanat kapı açıklığı ile bağlanan, “L” plânlı büyük bir mekân

84 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 4: Topçu Hanı, güney cephe bulunur. Bu mekân, ortada kare plânlı bir ayak İle Güney kanadın günümüze kalan bölümü, yanya- taşınan, çapraz ve sivri beşik tonozlarla örtülüdür. na sıralanmış dört mekândan oluşur. Bu mekânların Aynı cephenin devamı, kare ve dikdörtgen ayaklar­ örtü sistemi avluya dik sivri beşik tonoz olup batı la ard arda iki revak halinde inşa edilmiştir. Revak uçtaki mekân bir “L” yaparak hana giriş koridoru ile örtüsü çapraz tonoz olup revakların kuzey duvarla birleşir. Bu mekânın koridor ile birleştiği bölüm ise, birleştiği bölümü sivri beşik tonozla örtülüdür. çapraz tonoz ile örtülüdür. Bu oda\ar\n birbiriyle ilişkilendirildlği, aralarında kalan duvarlarda bugün Kuzey kanat revakları doğu kanada, kütlesel dik­ görülen izlerden anlaşılmaktadır. dörtgen bir ayak ile birleşmektedir. Önde dikdörtgen Kitabesi bulunmayan yapı, 16. yüzyıl kaynakla­ plânlı, arkada biri dikdörtgen, diğerleri kare plânlı rında da yer almaz9. 1649 tarihinde Urfayı ziyaret ayak dizilerinin oluşturduğu, iki şahın halinde düzen­ eden Evliya Çelebi de yapıdan bahsetmediği10 gibi; lenen bu kanadın, kuzeyden itibaren sağlam kalabilen yapıda tarihiendirmeye yardımcı olabilecek herhangi 6. ve 7. revak kemerleri arasında, segment kemerli bir süsleme unsuruna da rastlanmaz. Yapının porta­ ikişer pencere yer alır. Doğu cephede, bugün revak il beş dilimli bir kuşatma kemerine sahiptir ve Urfa ayaklarının doğu yüzlerinde bulunan izler, bu cephede hanları içerisinde benzer bir örneği yoktur. Urfa’da avluya doğru bir revak sırasının daha olduğunu ve bu beş dilimli kemerin görüldüğü diğer bir yapı ise 1729 nedenle bu cephenin orijinalde ard arda üç revaklı bir tarihli Hıznalıoğlu Camii olupyapının mihrap kuşatma kuruluş halinde plânlandığını; güney uçta yer alan ve kemerinde, beş dilimli kemer kullanılmıştır11.1563 ta ­ kuzeye doğru yükselen tek kollu merdiven de, burada rihli Gümrük Hanı mescit pencerelerinde ise üç di­ bir revak sırasının daha olduğunu ve bugün bulun­ limli kemer yer almıştır. Portalinde dilimli kuşatma mayan revak sırasının üstünde ulaşımı sağladığını kemeri bulunan bir yapı da Kilis’teki Baytazzade Ha- göstermektedir. nı’dır. 16. yüzyıla tarihlenen hanın portai kuşatma Güney kanadın yalnızca batı ucu ayakta kemeri, Millet Ham’ndan farklı olarak üç dilimlidir12. 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında Urfa'da inşa edilen kalmıştır. Orijinalde bu kanadın doğuya doğru uza­ hanlar ve diğer anıtsal yapıların portai kuşatma ke­ nıp doğu kanat ile birleştiği noktada, güneye doğru merlerinde, bu kemer tipi kullanılmamıştır. Bütün bu girinti yaptığı ve 1955 yılına kadar ayakta olduğu verilerden hareketle, yapının 17. yüzyılın ikinci yarısı anlaşılmaktadır0. ile 1Ô. yüzyılın sonu arasındaki bir dönemde yapılmış olduğunu söyleyebiliriz.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 85 Resim 5: Bican Ağa Hanı, güney cephede üst kata Çizim 8: Bican Ağa (Yemen Askeri Mustafa Ağa) çıkışı sağlayan portal Hanı, plân krokisi Kumluhayat Hanı Yapı, Pınarbaşı Mahallesi, Koyun Pazarı sem­ Yapıya giriş, kuzeybatı cephenin ortasında yer ti, Keçeci Pazarı’nda yer almaktadır. Keçeci 5 o- alan ve sivri beşik tonozlu dar bir kavsaraya sahip, kak’a cepheli olan yapı kuzeydoğu, güneybatı ve segment kemerli bir kapı açıklığı İle sağlanmıştır. güneydoğu yönden tamamen yeni ev ve işyerleri ile Orijinal kapı kanatları hâlen kullanılır durumda olup kuşatılmıştır. ahşap üzerine demir kaplama olarak yapılmıştır. Kanatların üzerinde birer enik kapı yer almaktadır. Güneybatıya doğru hafif eğimli bir arazi üzerinde Girişi ortadaki yamuk plânlı avluya bağlayan holün inşa edilen yapı, yamuk plânlı tek avluya sahip olup üzeri, sivri beşik tonoz ile örtülmüştür. Holün kuzey­ tek katlı ve kısmen revaklıdır. Ancak, bugüne değin doğu duvarı ile güneybatı duvarında simetrik bir dü­ gelişigüzel yapılmış ilâve, onarım ve değişikliklerle öz­ zenleme görülür. Duvarların girişe yakın bölümün de gün plânını büyük oranda yitirm iştir (Çizim: 4). karşılıklı iki niş yer alır. Avlu yönünde ise, yine karşılıklı Dolgu duvar tekniğinde inşa edilen yapının du­ kapı ve pencere açıklığı ile hole açılan ve koridorun varları ve taşıyıcı sisteminde, düzgün kesilmiş küfeki bitişiğinde yer alan dikdörtgen plânlı, sivri beşik to ­ taş; örtü sisteminde ise moloz taş kullanılmıştır. nozla örtülü mekânlara bağlantı sağlanmıştır. An­ Ancak, birçok bölümünde son zamanlarda beton, cak, güneybatı yöndeki giriş ve pencereler bugün ta ­ briket gibi modern malzemelerle de değişiklikler mamen kapatılmıştır. yapılmıştır. Avlunun kuzeybatı kanadında simetrik bir Giriş açıklığının bulunduğu kuzeybatı cephesinde, düzenleniş söz konusudur. Girişin iki yanındaki me­ girişin iki yanında sivri beşik tonozlu üçer dükkân sı­ kân, avluya birer pencere ile açılır. Güneybatıdaki ralanmaktadır (Resim: 3). 3u dükkânların, orijinalde mekânın penceresi değişikliğe uğrayarak dikdörtgen segment kemerli bir kapı ve pencere açıklığı ile sokağa biçimli büyük bir açıklık haline getirilmiş ve ara duvarı açıldığı anlaşılmaktadır. Girişin güneybatısındaki ilk kaldırılarak öndeki dükkâna ilâve edilmiştir. Güney­ dükkân ile kuzeydoğusundaki ikinci dükkânın arka ara batıdaki mekânın önüne taş duvar örülerek dikdört­ duvarları kaldırılarakavluya bakan mekânlarla birlikte gen formlu bir kapı ile giriş sağlanmıştır. Sivri beşik oldukça dar ve uzun birer dükkân haline getirilmiştir. tonozlu bu mekânın güneybatı duvarında yer alan ocak, buranın özel bir işlev gördüğünü kanıtlamak-

86 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Çizim 5: Topçu Hanı, alt kat rölöve plânı Çizim 6: Topçu Hanı, kısmî ikinci kat rölöve plânı tadır. Bu odanın yanında, segment kemerli bir giriş ğu uçtaki daha küçük olup üzerinde yarım daire ke­ açıklığı ile düz dama çıkışı sağlayan tek kollu mer­ merli bir pencere yer almaktadır. diven yer alır. Avlu zemininin, orijinalde küçük kaplama ba­ Yapının diyagonal olarak uzanan güneyba­ zalt taşlarla döşeli olduğu, kalan bölümlerden tı cephesinde, orijinalde bir eyvan varken; bugün anlaşılmaktadır. içi doldurulmuş ve bir pencere açılmıştır. Eyvanın Portal alınlığında, kavsara kemer karnına bitişik doğusundaki kapı açıklığının, bugün düz atkılı ol­ olarak oval iki profille çevrelenen zikzaklı bir bordü- masına karşın, orijinalde segment kemerli olduğu rün içinde, hanın kitabesi yer almaktadır. Yıpranmış anlaşılmaktadır. Bu kanat, muhtemelen hanın ahır bir durumda olan kitabe okunamadığı gibi, arşiv kısımlarını oluşturmaktaydı. kaynakları da yapıdan bahsetmemektedir. Yapıda, Yapının doğu cephesi, üç kemer gözlü revak­ tarihlendirmeye yardımcı olabilecek bezeme unsur­ la avluya açılmaktadır. Revak, içten kuzeydoğu­ larına da rastlanmaz. Halk tarafından 20. yüzyıl ya doğru genişlerken, burada oluşan bö­ başlarında inşa edilmiş olduğu ifade edilse de13, bu lümün kuzeybatı yönüne bir niş açılmıştır. Bugün görüşe katılamıyoruz. Yapı, Urfa’nın tarihî ticaret için tek bölümlü görünen bu revak, orijinalde ard merkezi içerisinde yer almaktadır. Bu bölgede yer arda iki bölümden oluşmaktayken, ikinci bölümü alan en geç tarihli han, 1B23 tarihinde inşa edilen oluşturan revak ayaklarının arası birer duvarla Hacı Kamil Hanı’dır. 20. yüzyıl başına tarihlenen kapatılmış ve bu bölüm güneydoğuda yer alan ek hanların tümü bu merkez dışında bulunmaktadır. binalara ilâve edilmiştir. Revakın güneybatı duvarın­ Aynı zamanda, 20. yüzyıl başına tarihlenen hanların da ise, yarım daire kemerli bir niş yer almaktadır. portal kavsaralarında, yarım daire kuşatma kemer­ lerine yer verilmişken, bu yapıda kavsara kuşatma kemeri sivri kemer formundadır. Ayrıca, erken ta ­ Avlunun kuzeydoğu kanadında, sivri beşik tonozla rihli hanlarda olduğu gibi süsleme unsurlarına yer örtülü beş eyvan yer alır. Bu mekânlardan güneydo- verilmemiştir. Oysa, 20. yüzyıl başlarına tarihlenen

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 87 Kuzey cephenin doğu ucu tamamen yıkılmış ve doğu cephede olduğu gibi barakalarla kuşatılmış; batı ucuna ikinci kata ise, sonradan bir ev inşa edilmiştir. Bu ev, yapının kuzey cephesinin batı ucu ile, batı cephenin kuzey ucunu da dıştan kapatmak­ tadır. Kuzeybatı köşeden avlu köşesi hizasına kadar eğimli uzanan duvar, buradan kırılarak avlunun gü­ neybatı köşesine kadar uzanır. Köşeden bir pahla doğuya doğru kırılan duvar, doğu cephede olduğu gibi, güneye doğru uzanarak güney cepheyle birleşir. Masif olan bu cephedeki tek hareketlilik, ikinci kat odalarının eş ölçülerdeki düz atkılı, dikdörtgen biçim­ li yedi pencere açıklığıdır.

Giriş açıklığının yer aldığı güney cephe, diğer cephelere oranla simetrik bir düzenleniş sergiler. Cephenin ekseninde giriş açıklığı yer alır. Giriş açık­ lığının sağında ve solunda, orijinalde eş aralıklarla yerleştirilmiş düz atkılı, dikdörtgen biçimli üçer pen­ cere yıkılarak farklı boyutlarda giriş açıklığı haline getirilmiştir (Resim: 4). Cephenin her iki ucunda, üst kata çıkışı sağlayan merdivenlere ulaşılan birer Çizim 7: Topçu Hanı, alt kat restitüsyon plânı kapı açıklığı yer alır. Kapılar, etrafı zencerek bordürü dolanan, yarım daire profillerle kuşatılan, kaş kemer­ Urfa hanlarının tümünde süsleme unsurlarına rast- li alınlığa sahiptir. Segment kemerli giriş açıklığın­ lanmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, yapının en geç dan, üst kata çıkışı sağlayan tek kollu merdivenlere 19. yüzyılda yapılmış olduğunu düşünmekteyiz. ulaşılır. Segment kemerin kilit taşı, yüksek kabartma Topçu Hanı şeklinde akantus motifi ile bezelidir. Cephenin doğu Atatürk Mahallesi, Topçu Meydanı’nda, Şehitlik ve batı köşeleri, yarım daire profilli sütuncelerle son Caddesi ile Cengiz Topel Caddesi’nin kesiştiği köşede bulur. Yapının girişi, orijinalde kademeli bir tepelik ile yer almaktadır. Bugün işyeri olarak kullanılan yapı­ taçlanan ve derin olmayan yarım daire bir kavsara- nın batısında kütüphane, kuzeyinde sonradan bitişik ya sahip segment kemerli bir giriş ile sağlanırken, yapılmış bir ev, doğusunda Hükümet Konağı ve güne­ segment kemerli giriş ve tepelik yıkılarak yalnızca yinde Şehbenderiye Camii yer almaktadır. kavsara bırakılmıştır. Giriş açıklığının İki yanında, Doğuya doğru hafif meyilli bir arazi üzerinde yer yarım daire, profilli gövdeli, yüksek kabartma rumi ve alan yapı, yamuk bir avlu etrafında sıralanan kısmen palmetlerle bezeli başlıkları bulunan sütünceler yer revaklı, kısmen İki katlı bir plâna sahiptir. Sonradan almaktadır. Kavsara kemerinin kilit taşı, cephenin yapılan İlâvelerle, orijinal durumunda bozulmalar iki ucunda yer alan, üst kata çıkışı sağlayan kapı meydana gelmiştir (Çizim: 5-7). açıklıklarının kilit taşları İle aynı formda ve akantus bezelidir. Dolgu duvar tekniğinde inşa edilen yapının taşıyıcı sistemlerinde düzgün kesilmiş küfeki taş, örtü sis­ Beşik tonozlu giriş açıklığının kuzey ve güney du­ teminde ise moloz taş kullanılmıştır. Yalnızca ikinci varlarında, bugün yalnızca doğu duvarındaki ikisi açık kat odalarının örtü sisteminde ve odaların önünde olan, segment kemerli, simetrik ikişer kapı ve üçer yer alan sundurmada ahşap kullanımı da göze çar­ pencere açıklığı ile, girişin doğu ve batısındaki çapraz par. tonozla örtülü mekânlara bağlantı sağlanmıştır. Bu nedenle, giriş açıklığından sonra yer alan bu kapı ve Yapının doğu cephesi, bugün bütünüyle baraka­ pencereler, koridorun her iki yanında orijinalde ikişer larla kapatılmıştır. Orijinalde masifolanduvar.güney mekânın bulunduğunu düşündürür. uçta batıya doğru 90° kırılarak bir kademe oluşturur. Avlunun güney kanadında, giriş eyvanının iki ya­ nında, sivri kemerle avluya açılan üçer mekân yer

88 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ alır. Bu mekânlar, kuzey-güney doğrultusunda, uzun ların oluşturduğu yamuk bir plâna sahiptir ve kıs­ dikdörtgenler halinde olup üzerleri ard arda üçer men iki katlıdır. Bu ana şema, güneydeki kapalı bölü­ çapraz tonoz ile örtülüdür. En dıştaki iki mekân, mün devamı olarakyaklaşık 10x16 m. boyutlarındaki, diğerlerine oranla daha geniş olup; batıdakinin batı dikdörtgen plânlı bir kütle ile batıya doğru taşar. duvarında, doğudakinin doğu duvarında, yan yana Cephelerden; doğu ve kuzeydeki, yaklaşık olarak yapı ikişer derin niş yer almaktadır. Avlu kanadının gü­ akslarından geniş açılı birer köşe ile kırılmakta; bu neybatı köşesinde ise, üst kata çıkış merdivenleri köşeler arasında diyagonal uzanan (yaklaşık 35 m.) vardır. bir duvar da, plâna yamuk form vererek kuzeydoğu­ ya yönelik beşinci cepheyi meydana getirmektedir. Doğu kanadın güney ucunda, 1965 yılına değin beş kemer ayakta iken, bugün yalnızca üç kemer Dolgu duvar tekniğinde inşa edilen yapının taşıyıcı kalabilmiştir. Kalan kısımların örtüsü, düz beton çatı sistemlerinde düzgün kesme küfeki taşı; örtü sis­ olarak yenilenmiştir. teminde ise kaba yonu taş kullanılmıştır. Geç devir Kuzey kanadın, yalnızca batı ucu günümüze eklentilerinde ise genellikle briket, tuğla, çimento vb. ulaşabilmiştir. Dikdörtgen plânlı dört ayağa otu­ modern malzeme kullanılmıştır. ran ve sivri kemerlerle avluya açılan kuzey kanat, Bugün dükkân? girişi sağlamak amacıyla bazı bö­ eş aralıklarla yerleştirilmiş iki sıra kare ayaklar­ lümleri yıkılan kuzeydoğu cephenin, orijinalde masif la üç sahna ayrılmış ve üzerleri çapraz tonozlarla olduğu anlaşılmaktadır. Kuzey cephede, eş boyutlu örtülmüştür. Bugün bu bölüm, bölüntüler yapıla­ dikdörtgen birer açıklıktan ibaret beş penceren in, rak depo ve iş yeri olarak yeniden düzenlenmiştir. eşit aralıklı bir dizi oluşturduğu; ancak yanına son­ Avlunun batı kanadı, dikdörtgen ayaklarla taşınan radan inşa edilen yapıdan dolayı, bugün kapatıldığı yedi sivri kemerle avluya açılır. Çapraz tonozlarla ör­ görülmektedir. tülü bu kanatta tonozlar, duvara gömülü ayaklara Batı cepheye kuzey yüzdekilerle aynı düzende, hiza oturmaktadır. ve boyutlarda sıralanmışyedi pencere açılmıştır. Ge­ Yapının batı kanadının üstünde yer alan altı me­ nel olarak pencereler basit demir şebekeli, herhangi kân, segment kemerli kapı ve pencere açıklıkları ile, bir özellik taşımayan unsurlardır. Bir kısmı zamanla direklerle taşınan sundurma çatıyla kapatılmış bö­ elden geçirildiği gibi, bazıları da doldurulmuştur. lüme bakmaktadır. Dikdörtgen ve kare plânlı odala­ Yaklaşık 10x16 m. batıya taşıntı yapan güney­ rın üzeri ahşap tavanlıdır ve dıştan alaturka kiremit deki kapalı mekânın batıya doğru olan uzantısının, kaplı beşik çatı ile örtülüdür. orijinalde kuzey ve batıya birer kemer gözü daha Yapının kitabesi yoktur. H.1321/M.1903-04 uzandığı, kemer kavislerinden anlaşılmaktadır. tarihli Şehbenderiye Camii’nin vakfıdır’4. Vak­ fiyesine göre 1903 tarihinde Bekir Bey ta ­ rafından cami ile birlikte yaptırılmıştır'5. Güney cephenin (yaklaşık 65 m. uzunluğunda), yapının günümüzdeki kullanımına uydurulmak üzere, Bican Ağa (Yemen Askeri hayli değişim geçirdiği gözlenmektedir. Eş aralıklarla Mustafa Ağa, Tuz) Hanı düzgün bir sırayla yerleştirilmiş dikdörtgen kesme taş ayakların taşıdığı bir arkad dizisi şeklinde izle­ Yapı, Köprübaşı Mahallesi’nde, Cavsak Sokak ve nebilmektedir. Özgün durumu ile güney cephenin de Kışla Caddesi’nin kesiştiği köşede yer almaktadır. kuzey ve batı yanlardaki pencerelerle eş değer açık­ Doğusunda belediye binası, güneyinde Ahmet Bah- lıklara sahip olduğu ve bunlardan birinin avluya geçişi çevan İş Merkezi, batısında Millet Hanı ve askerî sağlayan giriş ünitesi olduğu düşünülebilir. Ancak, kışla, kuzeyinde Süleymaniye Camii ve bitişik yeni bi­ şimdiki görüntüsünden anlaşıldığına göre, taşıyıcı nalar vardır ve günümüzde lokanta, kahvehane, oto destekler arasındaki perde duvarları ortadan kaldı­ galerisi, birahane, yazıhane vb. ticarî amaçlarla kul­ rılarak bir bakıma tamamen dışa açılmıştır. lanılmaktadır. Güney cephenin doğu ucuna doğru yerleştirilmiş Kaba batlarıyla 50x50 m. ölçüsünde bir alanı bir kapı açıklığı ile üst kata çıkış sağlanmıştır. Seg­ kaplayan yapı, kareye yakın (yaklaşık 26x30 m.) dik­ ment kemerli kapı açıklığı ile yapının üst katına çıkı­ dörtgen biçiminde tek avlu etrafındaki kapalı mekân­ lan merdivenlere ulaşılır. Kapı açıklığı, iki yanda hafif

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 89 profilli birer plaster çıkıntısı ve üstteki üçgen alınlık taydı. Ancak üst yapıdan bugün sadece yukarıda ile sınırlandırılmıştır. Plasterlerin a lt bölümü, kaide sözü edilen duvar parçası kalmıştır. niteliğinde taşkın olup gövdeleri, ortasındaki çıkın­ Doğu cephe, yedi adet tonoz alnının göründü­ tılı birer profil kuşağı ile de ikişer bölüme ayrılmıştır. ğü, dikdörtgen ayaklarla taşınan bir arkad dizisi Plaster başlığı şeklinde işlenmiş çıkıntılı bölümler ile şeklindedir. 3u açıklıklardan kuzey uçtaki diğerle­ daha yukarıda bulunan birer küresel kabara arasına, rine göre oldukça dar cephelidir ve kuzeydoğudaki a lt köşeleri rastlatılan üçgen alınlık, dışta düz silmeli diyagonal duvarla son bulur. Güneydoğu köşeden bir çerçeve, içte yan yana uzanan burmalı ve zikzaklı itibaren beşinci açıklık avluya geçişi sağlamaktadır. birer bordür ve daha içte yer alan küçük konsolcuk- Geçiş kısmının üzeri ard arda üç çapraz tonoz ile lardan oluşan bir bordür dizisi ile sınırlandırılmıştır. örtülmüştür. Alınlığın a lt tarafında da, alınlığın iç tarafındaki kü­ çük konsolcuklardan oluşan bir friz yer alır. Ayrıca, Yapının avlusu, kapalı hacimlerle dört yanda sı­ nırlandırılan dikdörtgen bir alandır ve bugün kuzey­ alınlığı kuşatan düz bölmenin iç kenarları da, küçük doğu köşesinde ve güney bölümünde yeni yapılarla birer üçgen motifinin.tekrarından ibaret kenar bor- kapatılmış durumdadır. Kapalı mekânları örten to ­ dürü ile süslenmiş ve alınlık tablasına kitabe taşı nozların avluya bakan yüzleri, desteklerle birlikte av­ yerleştirilmiştir (Resim: 5). luyu çepeçevre dolaşan sivri kemerli bir revak görü­ Portalin üstünde üç konsol ile taşınan, iki to­ nümünde algılanmaktadır. nozlu bir çıkma vardır, iki yandaki konsollar, kaidesi Revak şeklindeki kapalı mekânlar, birer sırası dış ve başlıkları bitkisel bezemeli plasterler hizasında duvarla bitişik, diğerleri serbest durumda olan kare duvara binmekte; konsollardan ortadaki üçüncüsü ve dikdörtgen ayakların, eş aralıklı düzgün sıraları ise, alınlık tepesi üzerine rastlamaktadır. Hepsi de ile modüler biçimde bölünmüştür. Ayak sıralanışı gü­ aynı biçimde yapılmış konsol profilasyonu, hem öne neyde üç, doğuda dört, batıda iki dizidir. Ancak av­ hem de yukarı üç basamaklı bir kademe ile yükse­ luya bakan ayakların üzerindeki kemer kavisleri, batı lir. Konsol basamaklarının yere bakan a lt yüzeyleri cephenin önünde orijinalde bir sıra daha revak dizisi de, kabara şeklinde küresel birer çıkıntı ile dekore olduğunu göstermektedir. Kuzeyde ise, dış duvarda­ edilmiştir. Birbirleriyle eş görüntülü bu konsolların ki diyagonal kırılmaya bağlı mekân daralması sonu­ arası, beşik tonoz şeklinde birer küçük örtü siste­ cu; batı uçtan itibaren, üç sıra başlayan ayak dizisi miyle bağlanmış ve böylece portal üstünde hem bir avlu tarafındaki sırayı bozmamak kaydıyla, doğuya sundurma, hem de parapet duvarıyla kuşatılan kü­ doğru gittikçe iki ve hatta bir diziye indirgenmiştir. çük bir balkon elde edilmiştir. Fazla yükseltilmeyen Kuzey cephenin ortasında basık kemerli bir açıklık ile, parapet duvarı, bir kısmı düz bırakılan, diğerleri fark­ çatıya çıkışı sağlayan merdivenlere ulaşılır. Yapının lı motifler işlenerek dekore edilen frizlerden oluşan üstü, bugün beton şap ile sıvanmıştır. bir kaç sıralı saçak kornişi ile sınırlandırılmıştır. Bu korniş, konsollu çıkmanın sol yanındaki beden duva­ Yapının avluya bakan cephelerindeki revakla­ rı üzerinde de biraz devam ettikten sonra cepheye rın, orijinalde iki segment kemerli kapı ve pence­ dik açıyla yönelen bir duvar köşesinde son bulur. 3u re açıklığı ile avluya açıldığı arşiv fotoğraflarından köşede korniş bitimi, dairevî bir kaide hazırlayacak anlaşılmaktadır. Kapalı mekânların üzeri, ayak sı­ şekilde çıkıntılı yapılarak, üzerine duvara bitişik bir raları arasındaki koridor (nef-sahın) boyunca uza­ yarım sütunce oturtulmuştur. Yüzeyi rölyef asma narak eksenleri birbirine dik doğrultuda kesişen sivri dalları dekorlu bu sütunce, kalıntı şeklindeki duvarla beşik tonozların, dört ayak arasındaki her modülde birlikte yaklaşık 2.5 m. yükselerek son bulur'6. An­ oluşturduğu birer çapraz tonoz ile örtülmüştür. cak özgün hâliyle gerek duvar, gerekse sütunun belki Hanın bugünkü plânına ve arşiv fotoğraflarına biraz yükseldiği ve ayrıca doğu tarafta da, bir si­ bakarak orijinal durumu hakkında birkaç olasılıktan metriğinin bulunduğu düşünülebilir. Gerçekten de si­ söz etmek mümkündür. metrik olması gereken bu duvarların arası herhangi Birinci olasılık, elimizdeki arşiv fotoğrafında av­ bir biçimde, muhtemelen tonozla örtülerek merdiven lunun güney kanadında, ortadaki kemer gözünün kovası kapanıyor olmalıydı. bir duvarla örtülü olduğu ve bu duvara segment ke­ Böylece giriş üstünde, ön cephesi güneye açılan merli iki pencere ile bir kapının açıldığı görülmekte­ balkonlu bir seyirlik ve kısmî ikinci bir kat bulunmak­ dir. Buranın özgün olduğu kabul edilirse diğer kemer

90 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ gözlerinin de benzer şekilde olduğunu kabul etmek kare veya dikdörtgen plânlı iken, Kumluhayat Hanı, gerekir. Bu durumda her kemer gözünün arkasında Millet Hanı, Topçu Hanı, Aslanlı Han, Mençek Hanı kalan ayakların dış cepheye doğru birer perde duvar ve Hacı Kamil Hanı'nın avluları yamuk plânlı olarak ile kapatılması ve buraların avluya ikişer pencere ve düzenlenmiştir. birer kapı ile açılan ince uzun dikdörtgen mekânlar Urfa hanları kat sayılarına göre; tek katlı, kısmen olarak düşünülmesi, her mekânın da sokak tarafında iki katlı, iki katlı ve kısmen üç katlı olmak üzere, kendi batı cephede olduğu gibi, dışarıdan birer pencere ile aralarında dört gruba ayrılır. aydınlatılması gerekir. Tek katlı hanlardan yalnızca Samsat Kapısı ikinci olasılık ise, yapının tamamen ayaklar ve bu Hanı, Millet Hanı ve Kumluhayat Hanı günümüze ayakların taşıdığı çapraz tonozlarla örtülü bölün- gelebilmiştir. Tek katlı olarak düzenlenmiş şehiriçi tüsüz bir birim olduğu, bu nedenle de a lt katta ta ­ hanlarından, 1432 tarihli Bergama Taş Hanı ile 3a- mamen revaklarla avluya açılan, hiçbir kapalı mekânı lat’daki Menteşeoğulları Dönemine a it iki hanı, Bey­ bulunmayan bir plâna sahip olduğudur. likler Dönemi örnekleri olarak verebiliriz'9. Bu güne kadar yapılan araştırmalar, Osmanlı Döneminde tek Yapının bütününde bölümlenmelerin ayak ve ayak­ katlı ve avlulu plân tipinde inşa edilmiş hanlardan lar arasına örülen perde duvarlarla sağlanması, Tire Çöplü Han (1426-42)20, Gaziantep Hişva Hanı inşasından sonraki dönemlerde büyük ölçüde ona­ (16. yy)21, İzmir Sulu Han (en geç 1671)22 ve Poci- rım, yıkma ya da ilâve nedenleriyle bu yapının oriji­ tel’deki Şişman İbrahim Ağa Hanı’nın23 mevcut ol­ nal plânının anlaşılmasını zor hale getirmiş, hatta duğunu göstermiştir. Oldukça az örneği görülen tek olanaksızlaştırmıştır. 3u açıdan yapının orijinal plâ­ katlı ve avlulu hanlardan, Urfa’da bugün üç hanın gü­ nı için bugün, doğrudan ya da kesin olarak tek bir şey nümüze gelmiş olması dikkat çekicidir. söylemek olanaksızdır. Yapının güney cephesindeki Urfa’da kısmen iki katlı hanlardan iki örnek bu­ portalin üzerinde yer alan ve Şair Kürkçüzade Remzi lunmaktadır. Bu plân tipi, bir katlı hanlardan iki kat­ tarafından yazılan'7 iki kitabesinin Lâtin harflerine lı hanlara geçiş tipi olarak değerlendirilebilir. 1903 aktarılması ve Türkçe çevirisi şöyledir18. tarihli Topçu Hanı’nın batı kanadı üzerinde yanya- na sıralanmış, avlu cephesine segment kemerli birer Misafirhane-i Umumi kapı ve pencere açıklığı ile bağlanan odalar, yapının Sene: 131B kısmî ikinci katını oluşturur. 1900 tarihli Bican Ağa Çevirisi: Genel Misafirhane, sene 131Ö (M.1900) Hanı’nda ise, güney cepheden bir kapı açıklığı ile kıs­ mî ikinci kata ulaşılır. Kitabesinde misafirhane ola­ Dedim gevher gibi tarihine remz-i letafetle rak belirtilen bu katın, bugün yalnızca duvarlarının 3u mihmanhaneye cümle gelen çıksın saadetle bir bölümü ayakta kalabilmiştir. Bu tipin Anadolu ör­ Sene: 1316 neklerine baktığımızda; İzmir Girid Hanı (1B. yüzyıl)24, Gaziantep Yüzükçü Hanı (1B00-1B01)25, İzmir Arab Tarihe hoş bir işaret bırakmak için ve gelen misa­ Hanı (19. yüzyılın 2. yarısı)26, Birecik Sabunhane (en firler mutlulukla kullanabilsin diye bu misafirhaneyi geç 1Ö90)27 ve Belediye Hanı (1B96-97)28 sayılabilir. yaptırdım sene 131B (M.1900). İzmir Arap Hanı (Resim: 6), İzmir Girid Hanı ve Bire­ cik Sabunhane’de ikinci kat, giriş cepheleri üzerinde yer alırken; Topçu Hanı’nda, Birecik’teki Belediye Ha- Değerlendirme nı’nda olduğu gibi batı kanat üzerinde yer alır. Gazi­ Urfa’da, tamamını ya da bir kısmını koruyup günü­ antep Yüzükçü Hanı’ndaki kısmî ikinci kat, güney ve müze kadar gelebilen 11 han saptanmıştır. 3u han­ batı kanatta olup L plânlıdır. lardan dördü tek katlı ve kısmen iki katlı olarak inşa edilmiştir. Ayrıca bugün mevcut olmayan hanlardan, Urfa hanlarında yolcuların/tüccarların kaldık­ hava fotoğrafları ve kaynaklardan yararlanılarak 12 ları ya da büro olarak kullandıkları mekânların, ge­ tanesinin isimleri saptanmış, yerleri lokalize edilmiş nellikle revakların gerisinde, avluyu tek sıra halinde ve 5 tanesinin de tarihleri tespit edilmiştir. kuşattıklarını görürüz.

3u hanlardan 20 adetinin bir avlulu olarak inşa Urfa hanlarının çoğunda revak gerisinde yer alan edildiği saptanmıştır. Hanların çoğunluğunda avlu mekânlar, revaka birer kapı ve pencere ile bağlanır­

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 91 ken, istisnai durumlara da rastlanır. Samsad Kapı­ Urfa hanlarında taşıyıcı sistemleri duvar, ayak, sı Ham’nda avlu çevresinde bağımsız mekânlara yer sütun, konsol ve destek kemerleri oluşturur. Urfa verilmemiştir. Bu yapı, Antalya-Korkuteli yolundaki hanlarında duvarlar taşıyıcı duvar ise, kesme taş Evdir Han’da görülen plânın, 17. yüzyılda yeni bir tek­ kaplamalı moloz dolgulu; perde duvar ise, kesme taş rarı niteliğindedir. olarak inşa edilmiştir. Taşlar arasında bağlayıcı harç olarak küfeki taşı tozu, kireç ve su karışımından elde Kumluhayat Ham’nda olduğu gibi, hanlarda me­ edilen “kül kireç” denilen harç kullanılmıştır34. kânlar bazen de eyvan şeklinde düzenlenmiştir. Men- cek Ham’n a lt kat batı kanadında sıralı olarak bir En fazla tercih edilen taşıyıcı eleman, ayaktır. eyvan bir mekân şeklinde düzenleme yapılmışken; Revak köşelerinde daha iri boyutlu L, kare ve dik­ Şaban Ham’n üst kat güney kanadında yer alan dörtgen ayaklar tercih edilirken, revak cephelerinde mekânlar tümüyle eyvan şeklinde düzenlenmiştir. yer alan ayaklar dikdörtgen formludur. Bu ayaklar Benzer bir uygulamaya da Gaziantep Belediye Hanı Millet Hanı, Topçu Hanı, Hacı Kamil Hanı, Gümrük (1BÖ5-Ö6)’nda ve Kilis Andibendioğlu Ali Efendi Hanı revak köşelerinde ve Şaban Hanı’nın ahır bö­ Hanı (1905)’nda rastlanır. Belediye Hanı’nda, gü­ lümü tonozlarını destekleyen iki ayakta olduğu gibi, ney kanatta avluya açılan eyvanlara yer verilirken29; adeta fil payeler şeklindedir. Andibendioğlu Ali Efendi Hanı’nda ise, güneydeki ka­ Konsol, Bican Ağa Hanı’nın güney cephesinde natta çapraz tonoz örtülü hole açılan, batı yönde- ikinci kata çıkan giriş açıklığının üzerindeki çıkma­ kiler daha dar olarak inşa edilmiş, karşılıklı dörder da kullanılmıştır. Gümrük Hanı’nın doğu cephesin­ eyvan bulunmaktadır30. de, girişin üzerinde yer alan mescit duvarının kuzey Urfa hanlarından, plân tasarımı açısından dik­ ucunda, saçaklarda ve birinci katın revaklarının üze­ kati çeken bir han da Kumluhayat Hanı’dır. Hanın rinde; Barutçu Han’ın üçüncü kat merdivenlerinin avlu güneybatı kanadında, ortada büyük bir eyvan altında ve diğerlerinde sade bir özellik görülürken, ve yanlarda İki mekân şeklinde bir düzenleniş gö­ Bican Ağa Hanı’nda üç konsol dizisi, üç kademe rülmektedir. Anadolu hanlarında rastlanmayan bu yaparak yükselmekte ve uçları bezemelerle sonlan- düzenlenişe, Suriye hanlarında rastlamaktayız. Ha­ maktadır. Benzer konsollara Urfa evlerinde de sıkça lep’teki 1516 tarihinden sonra inşa edilmiş Kurt Bey rastlanır35. Hanı’nda da benzer bir düzenleniş görülür. Söz konu­ Kemer revaklarda, kapı ve pencere açıklıklarında, su hanın batı kanadında Kumluhayat Ham’nda oldu­ nişlerde, portal kavsaralarında ve tonozları destek­ ğu gibi bir eyvan ve iki mekân şeklinde bir düzenleniş lemek amacıyla kullanılmış olup kemer tipi olarak ya­ söz konusudur31. rım daire, sivri, kaş, dilimli, segment ve sepet kulpu Urfa hanlarında dikkati çeken diğer bir uygulama tercih edilmiştir. Revaklarda daima sivri kemer yer Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı ve Barutçu Hanı’nda almıştır. Millet Hanı portal kuşatma kemerinde beş görülmektedir. Bu hanlarda, üst katta yer alan kıs­ dilimli ve Millet Hanı’nın çatısına çıkışı sağlayan kapı mî ikinci veya üçüncü katlara, avlu kanatlarında yer ile Barutçu Hanı üçüncü kat avlu cephesindeki orta alan merdivenlerin dışında, dış cephelerden de bir pencerede çok dilimli olarak uygulanmıştır. veya iki kapı ile geçiş sağlanmıştır. Bu uygulamanın Urfa hanlarında örtü sistemi olarak tonoz, ahşap diğer örneklerine Birecik Sabunhane’de (1 &90’dan tavan ve çatılar ile, düz salma taş örtü kullanılmıştır. önce)32 ve Kilis Andibendioğlu Ali Efendi Hanı’nda33 Beşik tonoz, sivri beşik tonoz ve çapraz tonoz te r­ (1905) rastlıyoruz. Bu yapılarda da üst katta yer cih edilmiştir. Beşik tonoz yalnızca Topçu Hanı’nın alan ikinci katlara, dış cephede yer alan bir kapı açık­ avluya giriş holü üzerinde ve Şaban Hanı’nın kuzey lığı ile çıkış sağlanmıştır. ve doğu revaklarındaki ikinci dönem onarımlarında kullanılırken; diğer hanlarda sivri beşik tonoz tercih Urfa hanlarında ahır/develik, avlu kanatlarına edilmiştir. Sivri beşik tonozdan sonra en fazla tercih yerleştirilmiştir. Millet Hanı, Gümrük Hanı, Mencek edilen tonoz tipi, çapraz tonozdur. Geleneksel Urfa Hanı ve Barutçu Ham’nda ahır bir veya iki kanadı evlerinde36 ve diğer anıtsal yapılarda da bu tonoz kaplarken; Hacı Kamil Hanı’nda bütünüyle ahır olarak tipleri sıkça kullanılmıştır37. düzenlenmiştir. Şaban Hanı dışındaki bütün hanlar­ daki ahırlar, revaklarla avluya açılırken Şaban Ha- Ahşap tavan ve çatılar Topçu Hanı’nın ikinci ka­ nı’ndaki bir kapı açıklığı ile avluya bağlanmaktadır. tındaki mekânların ve Barutçu Han’ın üçüncü katı

92 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ tavanlarında içte düz örtü, dışta ise beşik çatı km. batısındaki taş ocaklarından alınmıştır. Diyar­ şeklinde görülür. Benzer uygulamalar Birecik Çifte bakır bölgesindeki bazalta karşılık, Urfa yöresinde Han ve Belediye Hanı38 ikinci kat mekanlarının örtü açık renkli sarımsı kalker taşı mimarîye hâkimdir45. sisteminde de görülmektedir. Her iki yapıda da üst Urfa hanlarında kesme taş, moloz ve kabayonu taş kat odalarının üzeri ahşap tavan ile örtülmüştür. kullanılmıştır. Kesme taş yapıların duvarlarında, Ayrıca, Çifte Han üst kat odaları, Topçu Hanı’nda ayaklarda, kemerlerde ve Mençek Hanı ve Barutçu olduğu gibi ahşap direklerle taşınan bir sundurma­ Hanı’nın revak örtülerinde kullanılırken, kabayonu ve ya açılmaktadır39. Ahşap örtü kullanımı daha çok moloz taş; yapıların örtü sisteminde örgü malze­ Gaziantep hanlarında yaygındır. Kentte Elbeyli Hanı mesi ve dolgu malzemesi olarak kullanılmıştır. Urfa hariç, diğer bütün hanların üst kat revaklarının üze­ hanlarında iki renkli ta ş kullanımı yalnızca Gümrük ri, alttan ahşap kirişlemeli düz tavan, üstten kırma Hanı’nda görülür. kiremit çatı ile örtülüdür40. Ahşap, Topçu Hanı ikinci kat, Barutçu Hanı üçün­ Saçaklar Gümrük Hanı dışındaki tüm örneklerde, cü kat örtü sisteminde, Şaban Hanı’nın İkinci dönem bir veya iki profilli, dışa hafif taşkın, enli saçaklar­ onanırlarında inşa edilen revakların tonoz deste­ dır. Yalnızca Gümrük Hanı dış cephe saçakları küçük ğinde ve hanların giriş kapı kanatlarında, pencere ve konsol dizisi üzerine oturmaktadır. kapı kasalarında kullanılmıştır.

Bugün yalnızca dört yapıda çörten görülür. Sam­ Demir malzeme ise, yapıların giriş kapı kanat­ larında kaplama malzemesi olarak, çivi, tokmak sat Kapısı Hanı’nın avlu cephelerinde yer alan çör- gibi elemanlarda ve pencerelerin şebekelerinde tenler kısa, küçük oluklar şeklinde İken: Aslanlı Han, kullanılmıştır. Gümrük Han ve Hacı Kamil Han’da daha uzun olup adeta stilize edilmiş aslan başı formu verilmiştir. Urfa hanlarında süsleme sıkça yer almaz. Yal­ Bu tipte çörtenlere Suriye’deki hanlarda da rast- nızca Gümrük Hanı, Aslanlı Han, Bican Ağa Hanı, lanmaktadır41. Topçu Hanı ve Şark İş Hanı’nda süsleme unsurlarına rastlanır. Yapıların giriş cepheleri, kapı ve pencere Urfa hanlarında merdiven sayısı bir ile dört ara­ alınlıkları, süslemelerin yer aldığı kısımlardır ki, bun­ sında değişmektedir. Hacı Kamil Hanı ve Bican Ağa ları geometrik, bitkisel, yazı ve figürlü süsleme olmak Hanı’nın güney cephesindeki üst kata çıkışı sağla­ üzere dört ana grupta inceleyebiliriz. yan merdivenler “T”, Çark lşhanı ve Barutçu Han’ın doğu cephesindeki merdivenler “ 11“, Gümrük Han’ın Geometrik süsleme yoğun olarak Gümrük Ha- avlu doğu kanat merdivenleri ile mescit merdivenle­ nı’nda karşımıza çıkar. Geometrik süslemenin görül­ ri “L”, diğer örnekler ise düz merdivenler şeklindedir. düğü diğer bir yapı ise, Bican Ağa Hanı’dır. Yapının Altlarındaki mekânlara girişi engellememek İçin bazı güney cephesindeki portal alınlığında ve konsolla­ merdivenler kemerler üzerine oturtulmuştur. Urfa rın altında, zigzaglar ile yanyana sıralanan damla hanlarında dikkati çeken bir durum ise, Samsat Ka­ motifleri, yapıdaki geometrik süsleme unsurlarını pısı Hanı, Millet Hanı, Kumluhayat Hanı, Topçu Hanı oluşturur. ve Bican Ağa Hanı’nda olduğu gibi, yapıların çatı­ Bitkisel süsleme Urfa hanlarından Bican Ağa sına çıkışı sağlayan bir veya iki merdivenin yer alma­ Hanı, Topçu Hanı ve Şark işhanı’nda görülür. Bican sıdır. Benzer bir örneğine Suriye’de Şam yakınların­ Ağa Hanı’nın güney cephesindeki ikinci kata çıkışı daki 1664/65 tarihli Nebük Kervansarayı’nda42, Ki­ sağlayan kapının üzerinde yükselen konsolları des­ lis Andibendioğlu Ali Efendi Hanı (1905)43 ve Bilecik tekleyen sütuncelerln kaide ve başlıklarında, pen­ Sabunhane (1690’dan önce)44’de rastladığımız bu cere sövelerinde; üzüm salkımları, asma dalları ile merdivenler, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bugün palmetlerin meydana getirdiği g rift yüksek kabart­ de karşılaştığımız, yaz aylarında damlarda yatma ma bitkisel kompozisyon yer alır. Aynı kompozisyon, geleneğinin hanlarda da uygulandığını ve 19. yüzyıl bugün yıkılmış olan hanın ikinci katının pencere sö­ sonu ve 20. yüzyıl başlarında inşa edilen hanlarda, velerinde de karşımıza çıkar. Bitkisel bezemenin gö­ üst katların dışarıdan sağlanan girişlerle hanlar­ rüldüğü bir diğer yapı ise, Topçu Hanı’dır. Burada Bi­ dan bağımsız birimler haline dönüşmeye başladığını can Ağa Hanı kadar yoğun süslemeye rastlanmasa düşündürmektedir. da, yapının giriş kapısının kenarındaki sütuncelerin başlıklarında, rumi ve palmetler yer alır. Hanın ana Urfa hanlarında kullanılan taşlar, Urfa’nın 5

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 93 giriş kapısı kemerinin kilit taşı ile, üst kata çıkışı bölgesel etkileri yansıtır. sağlayan kapıların kilit taşlarında akantus yaprak­ ları, yüksek kabartma tekniğinde işlenmiştir. SUMMARY Urfa’da 20. yüzyıl başlarına kadar 32 hanın mev­ cut olduğu tespit edilmiştir. Bu hanlardan 11 tanesi günümüze kadar tamamen veya kısmen ulaşmış, 13 As a result of our surveys, it was established tanesinin de mevcut yayın, arşiv belgelerinden ya­ that, since 1517, under the Ottoman rule, in Urfa, rarlanılarak yerleri lokalize edilmiş, dokuz han hak­ 32 city han were built until the beginning of the kında ise hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır. 20th century. 11 of these city han could reach to our time. Besides the names and the places of 13 city Hanlar, kat durumlarına göre tek katlı, kısmen han, the plans and the construction dates of some iki katlı, iki katlı ve kısmen üç katlı olmak üzere others were also established. dört a lt gruba ayrılmaktadır. 3u güne değin yapı­ lan araştırmalar, tek katlı ve avlulu şehiriçi han ör­ The city han built between the 16th and the be­ neklerinin oldukça az görüldüğünü göstermiştir. 3u ginning of the 19^ century were mostly found in the nedenle Urfa’da tek katlı ve avlulu han tipinden üç commercial region of city, whereas the city han bu­ örnek bulunması önemlidir. Kısmen iki katlı hanlar da ilt beginning with the 19th century were outside the tek katlı hanlar gibi şehir içi hanları arasında az gö­ fortification walls on the northern part of the city. rülen bir plân tipidir. This indicates that beginning with this century the commercial activity was developed through this di­ Urfa hanlarının bazılarında, örtü sistemine ve rection. kısmî ikinci katlara çıkışı sağlayan bir ya da iki merdi­ ven bulunması, Güneydoğu Anadolu Bölgesi hanları The city han of which we could design their dışında, diğer bölgelerde rastlanmayan bir özelliktir. plans were all built with one courtyard. There were 3u merdivenlerden dolayı hanların üzerinin, (böl­ four types considering their storeys; one-store­ gede sivil mimarlık örneklerinde sıkça karşılaşılan) yed, partly two-storeyed, two-storeyed and partly yazları uyumak için kullanıldığını düşünmemize ne­ three-storeyed. den olmaktadır. Avlu etrafında yer alan mekânların, The one-storeyed, partly two-storeyed and bazı hanlarda eyvan şeklinde avluya açılması özel­ partly three-storeyed types were rarely found liğine Güneydoğu Anadolu Bölgesi hanları dışında, among the city han of the Ottoman period. diğer bölgelerdeki hanlarda rastlanmaz. Kumluha- As the supportive systems, rubble stones cove­ yat Hanı’nda avlu cephesinde görülen, bir eyvan ve iki red with well-cut stones and as the building mate­ yanda eyvan ile bağlantılı iki küçük mekân şeklindeki rials the rubble stones were used for coverage. The düzenleme, Suriye Bölgesi hanlarında karş miza çı­ using of woods were seen rarely. kan bir özelliktir. Decorative elements are also seen rarely in Urfa Hanlarda taşıyıcı sistemlerde kesme taş kapla­ city han. These decorations are four types as ; ge­ malı moloz taş dolgu, örtü sistemlerinde ise moloz ometrical, floral, inscriptive and figurative. They are ve kabayonu taş malzeme kullanılmıştır. Az olsa da seen over the entrance doors portal and a t the fa­ ahşap tavan ve çatılara da yer verilmiştir. cades of them. Hanlarda süsleme unsurlarına az rastlanmakta- Urfa c ity han reflect the Ottaman city han’ dır. Var olan süslemeler portal ve portalin yer aldığı plans with their general designs whereas the archi­ cephelerdeyoğunlaşmıştır. Urfa’da sivil mimarlık ör­ tectural properties of the Southeast Anatolia and neklerindeki yoğun süslemeye karşılık, anıtsal yapı­ Syrian region with their technical materials, archi­ larda süslemeye ender rastlanması ilgi çekicidir. tectural elements and other details. Urfa hanları, genel plân şemaları açısından Os­ manlI hanlarının özelliklerini yansıtırken; mimarî detaylar, malzeme, süsleme ve yapı elemanları ile de bölgesel özellikleri ön plâna çıkarır. İki renkli taş malzemenin kullanımı, tercih edilen örtü sistemleri, dilimli ve kaş kemerler, süslemenin sade özellikleri

94 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Bini Müslüm Vakfı’na ait H.132Ö-M.1910 tarihli NOTLAR vakfiyenin Şanlıurfa Vakıflar Şube Müdürlüğ- ü’nün 1 numaralı fihrist, 157 sıra numaralı dos­ ' Dr. Adil ÖZME, Sanat Tarihçisi, Kültür Varlıkları yasındaki Türkçe çevirisi. ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 2. TBMM, 06100 16 Cami için bkz. A. C. Kürkçüoğlu, a.g.e. 1993, s. Ulus-Ankara/TÜRKİYE 15.

Evliya Çelebi, Seyahatname, (Yay. Haz. Zuhuri '6 Süslemeleri için bkz. A. C. Kürkçüoğlu, a.g.e., Danış man), Cilt: 5, İstanbul 1970, s. 16-20. 1996.

2 C. Kürkçüoğlu, Şanlıurfa Ticaret Yapıları, (S. 17 A. C. Kürkçüoğlu, a.g.e., 1994, s.16. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bi­ ,8 M. Karakaş, Cumhuriyet Öncesi Şanlıurfa'da lim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Ödevi), Konya Kültür ve Eğitim, Ankara 1965, s. 44. 1994. 19 A. Baş, “Beylikler Dönemi Hanlarında Uygulanan 3 C. Kürkçüoğlu, Şanlıurfa İslâm Mimarisinde Plan Şemaları”, 9. Milletlerarası Türk Sanatla­ Taş Süsleme, (S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, rı Kongresi, 25-27 Eylül 1991, Bildiriler, Cilt: III, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Anabilim Dalı, Sanat Ankara 1995, s. 276. Tarihi Bilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya 1996. 20 M. Özer, Tire'de Ticaret Yapıları, (A.U. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji ve Sanat Tarihi 4 M. Alper, Urfa’nın Mekânsal Yapısı Türk-lslâm (Sanat Tarihi) Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Mimarisindeki Yeri, (İ.T.Ü. Fen Bilimleri Ensti­ Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1992, s. 54-59. tüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1967, s. 56-62. 2’ F. Öztürk, Gaziantep Hlşva Hanı ve Anadolu Hanı, (A. Ü. DTCF. Arkeoloji ve Sanat Tarihi 5 Bkz. A. Özme, Urfa (Merkez) Hanları, (A. Ü. Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi), Ankara Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabi­ 1994, s. 23-24, Resim: 1-22. lim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara 2000. 22 B. Ersoy, İzmir Hanları, Ankara 1991, s. 11-13.

6 16. yüzyıl arşiv belgeleri için bkz. A. N. Turan, XV/. 23 E. H. Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Devri Mimari­ Asırda Ruha (Urfa) Sancağı, (A.Ü. Sosyal Bi­ si, Yugoslavya, Cilt: 2, İstanbul 1961, s. 152. limler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi), 24 B. Ersoy, a.g.e. s.50-51. Ankara 1993. 25 M. Özkarcı, “Gaziantep’te Dört Han”, Vakıflar 7 Evliya Çelebi, a.g.e., s.46. Dergisi, Sayı: XXXVI, Ankara 1997, s. 276-277.

8 Söz konusu kanadın sağlam olduğu Harita Ge­ 26 B. Ersoy, a.g.e., s. 47-50. nel Komutanlığı arşivindeki hava fotoğrafında görülmektedir. 27 A. C. Kürkçüoğlu, 5'ıreclk, Ankara 1996, s. 75­ 76; S. Gündüz, “Hanlar”, Öirecik, Halfeti, Suruç, 9 16. yüzyıl kaynakları için bkz. A. N. Turan, a.g.e. Bozova ilçeleri ve Rumkale’dekl Taşınmaz Kültür '° Evliya Çelebi, a.g.e., s. 46. Varlıkları, (Ed. A. Durukan), Ankara 1996, s. 127-129. ” A. C. Kürkçüoğlu, Şanlıurfa Camileri, Ankara 1993, s. 39, Resim: 41. 28 S. Gündüz, a.g.m., s. 121-126.

12 A. Dündar, Kilis’teki Osmanlı Dönemi Mimari 29 M. Özkarcı, a.g.m„ s. 275-312. Eserleri, Ankara 1999, s. 366-367. 30 A. Dündar, a.g.e., 1999: s.360-361

13 A. C. Kürkçüoğlu, a.g.e. 1994, s.16. 31 A. Raymond, Osmanlı Dönemi Arap Kentleri, 14 V.G.M Arşiv ve Yayın Dairesi, 2103 numaralı (Çev. Ali Berktay), İstanbul 1995, s. 174-163, defter 114. s., 99 sırada kayıtlı Hacı Bekir Bek plan: 19.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 95 32 S. Gündüz, a.g.m., s. 127-129.

33 A. Dündar, a.q.e., s. 330-331.

34 Z. Akkoyunlu, Geleneksel Urfa Evlerinin Mimari Özellikleri, Ankara 1969, s.121.

35 Z. Akkoyunlu, a.g.e., s.161-162.

36 Z. Akkoyunlu, a.g.e.

37 M. Alper, Urfa’nın Mekânsal Yapısı, Türk-lslâm Mimarisindeki Yeri, (I.T.Ü. Fen Bilimleri Ensti­ tüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1965, s. 10-56; A. C. Kürkçüoğlu, a.g.e., 1993.

30 A. C. Kürkçüoğlu, a.g.e., 1996, s. 73-75.

39 A. C. Kürkçüoğlu, a.g.e., 1996, s. 73-75.

40 M. Özkarcı, a.g.m., s. 301.

41 E. Herzfeld, “Damascus”, Ars Islamica, 1942, s. 46, fig. 36.

42 Z. Nayır, Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmet Külliyesi ve Sonrası (1609-1690), İstanbul 1975, s. 224-226.

43 A. Dündar, a.g.e., s. 360-381.

44 5. Gündüz, a.g.m., s.127-129.

45 A. Altun, Mardin’de Türk Devri Mimarisi, İstan­ bul 1971, s. 15; N. Sönmez, “Osmanlı Mimarlığ­ ında Yapı ve Malzeme Terminolojisi Üstüne Bir Deneme”, Aslanapa Armağanı, İstanbul 1996, s. 213.

96 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ DAĞLIK KİLİKYA’DA 0LDA-Dİ0CAE5AREA NEKROPOLLERİNDEKİ KAYA MEZARLARI

Yasemin ER - Bilal SÖĞÜT**

Hellenistik ve Roma Döneminde Anadolu’daki en kulelerinden oluşan oldukça gelişmiş bir ulaşım sis­ önemli tapınak-devletlerinden' birisi olan (Ura), temine sahip oluşu nedeniyle tarih boyunca çeşitli Dağlık Kilikya’nın dinî, kültürel ve siyasî merkezi olarak etkilere açık kalmıştır. Bölgedeki arkeolojik kalıntılar bilinir2. Olba’nın kutsal alanı, buranın 4 km. batısın­ yerel ve Greko-Romen kültürlerinin ender bir harma­ daki Uzuncaburç’ta bulunmaktadır ve Korinth düze­ nını yansıtır. Luvi Fırtına Tanrısı Tarhu(nt)’un5 önemli ninde yapılmış büyük Zeus Olbios Tapınağı bu kutsal bir kült merkezinin yer aldığı Olba’da, Seleukos Nika- alandaki kültün önemini göstermektedir3. Zamanla to r (I.Ö. 35Ö-2Ö1) zamanında bölgeye getirilen Zeus gelişerek bir kent olan kutsal alan, Roma impara­ kültü, yerel tanrıyla özdeşleştlrilmiştir6. Olba’daki torluğu Döneminde adını almıştır. Olba Zeus Olbios kült merkezinde Teukros ya da Aias adlı çevresinde görülen tapınak ve kule tipindeki mezar rahlp-krallar, sınırları Calycadnos İle ırmak­ anıtlarının4 çeşitliliği, bölgenin doğu ve batıdan gelen larının arasındaki alanı kapsadığı düşünülen, geniş sanatsal akımların buluştuğu bir merkez olduğunu bir bölgeyi bir tapınak-devlet olarak yönetmişlerdir göstermektedir. Ancak Olba ve Diocaesarea’da- (Strabon 14.5.10). ki yerleşimlerin nekropolleri şimdiye kadar fazla incelenmemiştir. Bu nedenle İki yerleşimdeki mezar Ura’ya, 14. yüzyıldan itibaren H itit7 ve Ugarit® sanatı ve mimarisinin ne gibi gelenekleri ve etkileri metinlerinde rastlanır. İ.O. 6. yüzyılda Olba Pirindu yansıttığı bilinmemektedir. Bu makalede Olba-Dlo- olarak bilinen Dağlık Killkya’nın başkenti olmuştur9. caesarea nekropollerlnde yapmış olduğumuz geçmiş Kilikya İ.Ö. 542-401 yılları arasında Persler’in ege­ araştırmaların bazı sonuçlarını sunacak ve her iki menliği altındayken, Olba’yı yerel yöneticiler yönetmiş nekropolden seçilmiş örnekleri inceleyeceğiz. Olba (polis) ve Diocaesarea () arasındaki ilişkiler henüz tümüyle incelenmemişse de, bu iki yerleşimin nekropollerlndeki kaya mezar tiplerinin çalışılması bölgenin kültürel tarihini aydınlatmaya yardımcı ola­ caktır.

Olba, ’den ( ad Calycadnos) 32 km. kuzeyde, denizden 1200 m. yüksekliktedir. Olba önemli coğrafî konumu, çevresindeki yerleşimler, kıyı yerleşimleri arasındaki çeşitli yollardan ve gözetleme

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 97 ve Hellenistlk Dönemden 1.5.72’dekl Kilikya’nın Koma Diocaesarea’da kentin kuzeyindeki iki vadide, Eğ- eyaleti oluşuna kadar Teukrld Hanedanlığı bağımsız­ rikuyu ve Sırainler adlı iki nekropol bulunmaktadır lığını korumuştur. Antony ve Cleopatra, bir Teukridll (Resim: 2). Nekropoller kentin kuzey ve batı yönün­ İle evlenen Aba adlı bir yerel despotun kızının yöneti­ deki antik yolların her iki yanında yer almaktadır. 5u mini tanıdılar. Roma Kilikya’sının çoğu kralların eline yol daha sonra kıyıdan gelip kuzeyde Karamana (La- geçerken, Olba Teukridler yönetiminde kalmıştır10. randa) doğru devam eden eski Said Paşa yolunun Killkya bir Roma eyaleti olunca, Olba ve tapınak- geçtiği vadiyle birleşmektedir13. Daha sonra kısmen devlet bağımsızlıklarını kaybetmiştir. İmparator düzeltilen ve yeni açılan yol çalışmalarında bazı me­ Domitlanus (İ.S. 51-96) zamanında hieron Olba’dan zarlar tahrip olmuştur. Nekropol kentin glriş-çıkışı ayrılmış ve Dlocaesarea adlı yeni bir kent olmuştur. olan antik yolun kenarında bulunduğundan, burada Ayrımdan sonra iki kent arasındaki ilişkiler açık de­ mezarlıkların kente giriş-çıkış yollarının kenarlarında ğildir, ama her iki kentin de metropo\is unvanına sa­ yer alması geleneği yaşatılmıştır14. hip olduğu bilinmektedir”. Eğrikuyu Nekropolü daha eski olup buradaki Olba ve Diocaesarea nekropolleri, Dağlık Kilik- kaya mezarlarında 1-3 gömüye rastlanır; daha geç ya’da fiziken birbirine bu kadar yakın ve önemli iki olan Sırainler’de ise 10 gömülük kaya mezarlarının yerleşimin nekropollerini incelemek açısından ayrı bir yanında lâhlt mezarlar da vardır ve tipik bir Roma önem taşımaktadır. Doğal bir tepe üzerine kurulmuş nekropolünde bulunan unsurlar dikkati çekmekte­ Olba Akropolü’nün12 doğu ve güneyinde Karyağdı ya dir. Eğrikuyu’da rastlanmayan lâhitler, Sırainler’de da Şeytan Deresinin başlangıcını oluşturan derin karşımıza çıkmaktadır. Diocasarea’da iki nekropol vadilerde kaya mezarları başlamakta ve Şeytan De­ bulunması, mezarların tipolojlslnln daha yakından resinin iki tarafında kaya mezarları ve lâhitlerden incelenmesini sağlamıştır. Diocaesarea’dakl iki nek- oluşan geniş bir nekropol bulunmaktadır (Resim: 1). ropolde kutsal alan olarak yorumladığımız alanlar

98 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 3: Eğrikuyu, girişi kemerli ve nişli kaya mezarı tespit edilmiştir. Olba-Diocaesarea nekropollerinin dar bir tarih vermek zordur. Mimarîsine göre kaya bir özelliği de kaya mezarlarıyla lâhitlerin beraber mezarlarının tarihi genel olarak Hellenistik Dönem­ kullanılmasıdır’5. Nekropollerdeki kitabelerin çoğu lâ- den Bizans Dönemine kadar değişmektedir. hitlerde bulunmuştur. Olba-Diocaesarea kaya mezarlarını başlıca iki Dağlık Kilikya’da olduğu gibi Olba-Diocaesarea’da tipe ayırabiliriz: da en yaygın gömü metodu inhumasyondur ve kre­ ma 5y on geleneğine az rastlanır. Bu iki yerleşimdeki örnekler çoğunlukla kaya mezarıdır. Bu çetin ve ka­ yalık bölgedeki topografik koşulların mezar seçiminde 1- Basit kaya mezarları önemli bir rol oynadığı kuşkusuzdur. Olba çevresinde a. Kemer girişli mezarlar blok taşlardan yapılan kule mezar ve tapınak mezar anıtlarına da rastlanır. Ancak anıtsal ölçekte, mi­ b. Dikdörtgen girişli mezarlar marîsi ve bezemeleriyle son derece görkemli olan ve 2- Tapınak cepheli kaya mezarları mezar sahibinin statüsünü simgeleyen bu tip mezar­ lar, daha çok Dağlık Kilikya’daki kıyı yerleşimlerinde görülmektedir. 1- Basit Kaya Mezarları

Olba-Diocaesarea nekropollerindeki kaya mezar­ Basit, fasadı bezemesiz kaya mezarları, Olba-Di­ larının hemen hepsi yağmalanmış ve çağlar boyunca ocaesarea nekropollerindeki en yaygın mezar tipidir. tekrar tekrar kullanılmıştır. Çoğunluğu bugün ağıl ya Bu tip mezarlar girişleri dolayısıyla iki ayrı tipe ay­ da depo olarak kullanılan mezarların içinde mezar rılır: Kemerli girişli (Resim: 3) ve dikdörtgen girişli hediyesi, seramik ya da ölü kalıntıları bulunmaması (Resim: 4) mezarlar. Her iki tipte de mezar odası ve mezarların büyük ölçüde tahrip olması nedeniyle genellikle dikdörtgen biçimli olup gömü arka ve yan

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 99 Resim 4: Olba, dikdörtgen girişli ve nişli kaya mezarı duvarlar boyunca uzanan klinelerde yapılmıştır. Bu En erken tip olan bu mezarlar, daha sonra rast­ mezarların en önemli özelliği mezarın bir ölü evi ola­ ladığımız tapınak fasadlı kaya mezarlarının erken rak görülmesi ve mimarî unsurların bu kavrama da­ örnekleridir. Çünkü plânın ana unsurları korunmuş ve yanarak hazırlanmış oluşmasıdır. Ayrıca mezarların sadece mimarîfasad ve bezeme motifleri eklenmiştir. büyük bir çoğunluğunun cephesine, mezar ziyaret­ Her iki tipte de gömü odası genelde dikdörtgen lerinde kullanılmış olduğunu düşündüğümüz, farklı şeklinde olup arka ve kenar duvarlar boyunca sayısı şekillerde ve ölçülerde nişlerin yapıldığı görülmekte­ birden üçe kadar değişen klineler bulunmaktadır'6. dir. Kline Yunanca sedir ya da yatak anlamına gelir ve mezarda ölünün bu sedirde uyuyacağı ya da bu se-

Resim 5: Eğrikuyu, basit kaya mezarı, plân ve kesiti Resim 7: Sırainler, on arkosollü mezar

100 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Resim 9: Olba, Korinth fasadlı mezar dire uzanarak ölü kültünün âdetlerine göre yakınları sıyla mezar odasının bir ölü evi olduğu düşüncesini tarafından verilen cenaze yemeğini yiyeceği inancın­ ortaya koymaktadır.

dan kaynaklanır'7. Mezar odası genellikle Roma zi­ Kline gömü tipine Dağlık Kilikya’da çok rastlan- yafet odaiannda tercih edilen üç kline (triclinium) maktadır. Örneğin, bu Elaiussa Nekro- şeklinde düzenlenmiştir. Dağlık Kilikya’da bu sedirler polü’ndeki en yaygın gömü tipidir'®. Anadolu’da sık düz olanların yanı sıra, çoğunlukla lâhit işlevini gö­ rastlanan klineli kaya mezarları, büyük bir olasılık­ ren, oygu tekne ve kapaklı olarak yapılmıştır (Resim: la yerel bir geleneği temsil etmektedir. Karya, Likya 5, 6). Ölü, klinenin üstüne ya da oyulmuş lâhit içine ve Fafiagonya’daki kaya mezarlarının çoğunda da yatırılmıştır. Ölünün doğrudan kline üstüne konması, kline görülmektedir'9. Kline Makedonya mezar anıt­ ölünün sanki gerçekten uyuyacağı inancını ve dolayı- larının tipik özelliklerinden biridir ama, Anadolu’daki örnekler daha eskidir20.1.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Frig Dönemi kline li mezarların fasadı Yunan etkisi gös­ termez ve Lidya’daki I.Ö. 5. yüzyıla tarihlenen kline li mezarların mimarî fasadı yoktur, öu örnekler, basit girişli ve k//neli mezarların, Anadolu’da köklü bir gele-

Resim 6: Eğrikııyu, oygu tekne gömü yerli Rcsim 8: Sırainler, tek arkosollü mezar kaya mezarı

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 101 neğin devamı olduğunu göstermektedir. Anadolu olduğunu önermiştir22. Alföldi-Rosenbaum, gömünün alışıldığı gibi arkosolün altında olmasının, Olba-Diocaesarea’daki bazı kaya mezarlarında, Anadolu’daki mezarların “ev” karakterinden kaynak­ yerde, oygu tekne gömü yerleri de vardır. Oygu tekne landığı görüşünde haklıdır. Ancak Olba-Diocaesarea gömü yeri bulunan kaya mezarlarında bir köşenin hiç örneklerinin aksine, Nekropolü’nde arko- oyulmadan bırakıldığı dikkati çekmektedir (Resim: 6). so/lerin altında kl'ıne ya da lâhit yoktur. Bazı arko­ Bu köşeler büyük bir ihtimalle özel hediyelerin kondu­ sollü mezarlarda ölü, tahta bir tabut içinde ya da ğu yerler ya da mezar içerisinde altar şeklinde kul­ bir kefene sarılarak arkosol kemerinin altına ve ba­ lanılan, farklı bir öneme sahip bölüm olmalıdır. Çünkü zen de üstüne konmuştur23. Her ne kadar kural ola­ bazı kaya mezarlarının içinde bu köşelerin bir dört­ rak gömü arkosol kemerinin altında ise de, bu konu­ gen altar biçiminde düzenlendiği tespit edilmiştir. da bazı istisnalar vardır. Örneğin, A. Machatschek Klineli ve oygu tekne gömü yeri olmayan mezarlarda, ’de gömünün tonozlu mezar oda­ gömü için hiçbir düzenlemenin olmaması, cesetlerin sındaki arkosolün üstünde olduğunu belirtmiştir24. mezar odasının zeminine konduğunu ya da ahşap Dağlık Kilîkya’nın diğer nekropollerinde de arkosollü tabutların kullanıldığını düşündürmektedir2'. mezarlaryaygındır25. Kaya mezarların yanı sıra, di­ Olba-Diocaesarea nekropollerinin bir diğer özel­ ğer mezar anıtlarında da arkosol kullanılmıştır26. liği de arkosollü (arcosolia) mezarlardır (Resim: 7). Olba ve Diocaesarea nekropollerinde çok sık gö­ Çoğu örnekte arkosol kemerinin altında kayadan rülen arkosollü mezarlar, hem sade hem de tapınak oyulmuş bir lâhit bulunmaktadır. Nekropo- fasadlı kaya mezarlarında karşımıza çıkmaktadır. lü’nde çok görülen arkosollü mezarları inceleyen E. Her iki tipte de mezar odasında bir ya da daha çok Alföldi-Rosenbaum, arkosollü gömülerin kökeninin arkosol vardır. Diocaesarea’daki Sırainler Nekropo­ lü’nde tek arkosollü mezardan on arkosollü mezara kadar çeşitli örneklerin varlığını tespit ettik (Resim: 7, &).

Bu nekropollerdeki kaya mezarlarının bir özelliği de mezar odasının içinde ve dışında yer alan çeşitli ebat ve biçimdeki nişlerdir. Bu nişler kandil ya da ölü armağanları ve adakları koymak için yapılmış olma­ lıdır27. Nişlerin yanı sıra, adak sunuları için kayadan oyulmuş raflar da yer alır. Nişlerin, genelde sade olan mezar fasadlarının en önemli dekoratif unsu­ ru olduğunu söyleyebiliriz. Alföldi-Rosenbaum, Ane­ murium Nekropolü’ndeki 1.5. geç 2. ve 3. yüzyıllara tarihlenen mezarların avlularında bulunan nişlerin dekoratif amaçlı olduğu görüşündedir28. Ancak bun­ ların hepsinin dekoratif olduğunu söylemek zordur. Bu nedenle kaya mezarlarında olduğu gibi, bunların en azından bazıları, mezar ziyaretlerinde değişik amaçlarla kullanılmış olmalıdır.

Her iki nekropoldeki bazı mezarların önünde kü­ çük avlular, yalaklar (pisclnae) ve kanallar (canales) vardır. Diocaesarea'da genellikle 5ırainler Nekropo­ Resim 10: Olba, İon fasadlı mezar lü’nde rastlanan bu unsurlar ölü kültleriyle ilgilidir.

102 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Özellikle yalaklar cenaze töreninde ve daha sonra­ oyulmuştur. Kapı önünde zeminden yüksek bir set ki mezar ziyaretlerinde sıvı sunular İçin kullanılmış şeklinde bırakılmış bir basamakla mezar odasına olmalıdır. Örneğin, avlularda cenaze yemekleri yendi­ girilmektedir34. Mezar odasının tavanı düz ve du­ ği bilinmektedir. Avlular ve cepotaphium adlı mezar varlarda sıva İzleri vardır. Pembemsi boya bazı yer­ bahçeleri Roma mezarlıklarının ortak bir unsuru­ lerde hâlâ görülmektedir35. Odanın girişten sol yan dur29. Roma Döneminde büyüyerek “kent” olan Dio- duvarı düz bırakılmış, gömü sağ duvardaki arkoso- caesarea’nın büyük Sırainler Nekropolü’nde, Roma /ün altındaki lâhitte yapılmıştır36. Parçalanmış lâhit nekropollerinln tipik bazı unsurlarına rastlanması kapağının ortasında büyük bir parça in s ¡tu bulun­ doğaldır. Büyüyen nüfusla ve Roma etkisiyle birlikte maktadır. Girişin karşısındaki duvarın solunda al­ eski yerel mezarların genişletilerek bazı değişiklikler tında sığ bir teknesi olan küçük bir na/skos nişi yer yapıldığı görülmüştür. Bazı ilâvelerle birlikte, yerel ve almaktadır37. Dağlık Killkya bölgesinin yabancı ol­ eski olan gelenekler aynı şekilde devam ettirilmiştir. madığı bu nişin tahrip olmasına rağmen, ölü kültü ile ilgili libasyon töreninde kullanılmış olduğu açıkça 2- Tapınak Fasadlı Kaya Mezarları anlaşılmaktadır. Olba-Diocaesarea’nın geniş nekropollerinde ta ­ Mezarın cephesinde Korinth düzeninin kullanılma­ pınak fasadlı kaya mezarlarına az rastlanmaktadır. sı, bu düzenin en erken örneklerinden sayılan Zeus Ol- Olba’da biri lon diğeri Korinth cepheli iki mezar da bios Tapınağı’ndan kaynaklanmış olabileceği gibi, dö­ vardır30. Her İki mezar da kentin dikkat çekici nok­ nemin bir modası olmasından da kaynaklanıyor olabi­ tasına yerleştirilmiştir. Olba Nekropolü’ndekl en lir. İkinci ihtimal daha olağan gözükmektedir. Ancak ilginç ve görkemli mezar kuşkusuz Korinth düzeni­ mezardaki sütun başlıkları işlenme bakımından, tam nin kullanılmış olduğu kaya mezarıdır. Mezar, nek- Korinth başlıklarından farklı ve detayları işlenmemiş ropoldeki konumu ve sıra dışı mimarî unsurlarıyla, Olba’daki önemli bir kişiye a it olmalıdır. Mezarın ke­ merli girişinin her iki yanında yarım yuvarlak altarlar dikkati çekmektedir. Bu örnekler Roma Dönemine ait lâhit ve anıt mezarlarda kabartmalı ve kabart­ masız şekilde yapıldığını ve mezar başlarına dikildi­ ğini bildiğimiz3' mezar altarı-taşının kesin ve en açık delilleridir. Ayrıca girişin üstünde çok iyi korunmuş Korinth başlıklı yarım sütunlar ve her iki kenardaki antalar ise; klâsik bir templum in ant/s görünümün­ de yapılmıştır (Resim: 9). Kaide ve bunun üzerinde yükselen sütunlar ve başlıklar, kayanın bir parçası olarak işlenmiştir ve alınlığı desteklemektedir. Buna benzer bir örnek Llmyra’daki ion düzeninin görüldü­ ğü bir Likya mezarında (I.Ö. 4. yüzyıl) vardır32. Ol­ ba’daki sütunlardan ortadaki ikisi yuvarlak, kenar­ dakiler İse dikdörtgen plaster şeklindedir. Korinth başlıklarının detayı İşlenmeden, kabaca yapılmıştır. Alınlıkta köşe akroterlerl sağlam, ancak tepe akro- terl kırılmıştır33.

Mezara kemerli bir giriş yapılıp mezar odasının kapısı bu kemerli nişten sonra 0.75 m. genişlikte ve 1.05 m. yükseklikte bir dikdörtgen şeklinde Resim 11: Olba, İon fasadlı mezarın plân ve kesiti

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 103 apter plân tipinde ve tek gömü yeri bulunmaktadır. Antelerdeki lon başlıkları genel hatlarıyla işlenmiştir ve üzerinde üstyapı olarak sade bir arşitravyer al­ maktadır42 (Resim: 10,11).

Olba’daki tapınak cepheli iki mezarın bazı un­ surlarına Karya, Likya ve Dağlık Kilikya’da Imbrio- gon-Kome’deki mezarlarda rastlanmaktadır. Ancak -Kome’deki anıt mezarlar son derece gör­ kemli olup Roma mezar sanatında yaygın olan ölü Resim 12: Eğrikuyu, Dor fasadlı mezar büstü, kalkan, çelenk, aslan gibi motiflerle bezelidir. Ayrıca bu mezarlarda kitabeler vardır. Yeteri ka­ kabartma şeklinde olduğu için, lotus başlığı olarak dar kesin kriterler bulunmamakla birlikte, Olba’daki bilinen tipi andırmaktadır. Bu tip başlıkların tam ör­ iki mezarda bu unsurlara rastlanmaması, Olba ta ­ nekleri Olba bölgesi mimarisinde kullanılmış ve hatta pınak cepheli kaya mezarlarının daha erken olabile­ M.S. 2. yüzyılın sonu, M.S. 3. yüzyılın başında sevile­ ceğini düşündürmektedir, ion başlıkları tam detaylı rek tercih edilen bir moda olmuştur. Benzer Korinth işlenmemiş olmasına rağmen, genel hatları ile profil­ başlıklarının tam örnekleri Diocaesarea’da “Sütunlu lerde erkene giden özelliklerin varlığı dikkati çekmek­ Cadde” ve Korykos’ta tapınakta görülmektedir38. Bu tedir. tip başlıklar Olba çevresindeki bazı mezar anıtlarında da kullanılmıştır. Örneğin, Demircili yakınındaki antik Diocaesarea Nekropolü’ndeki dört tapınak ve mi­ imbriogon Kome’deki (Dösene) ç ift katlı iki tapınak marî fasadlı mezar, eski nekropol olan Eğrikuyu’da mezarın köşe plasterleri ve başlıkları da aynı şekilde yer alır. Bu mezarların hepsinin içi tamamen dolu yapılmıştır39. In-antie ve prostylos tapınak plânının olduğu için sadece fasadların üst kısmı görülebil­ uygulanmış olduğu bu mezarlar i.S. 2.-3. yüzyıllara mektedir. Mezarların ikisi Dor düzeninde olup tr/g- tarihlenir. Yine aynı bölgedeki bir kule mezarın plas­ lif-metopu oldukça detaylı belirtilmiştir (Resim: 12, terleri de aynı tiptedir. Benzer başlıklar Ayaş’taki 13). Çoğunlukla lon düzeninin kullanıldığı Anadolu anıt mezarlarda da görülmektedir. A. Machatschek, kaya mezarlarında Dor düzeninin kullanılması en­ Demircili ile Ayaş mezarlarındaki plaster başlıkların derdir. Roos’un belirttiği gibi, Grek tiplerini taklit benzerliğini vurgulamış ve başlıkların 1.5. 2. yüzyıl eden mimarî fasadlı kaya mezarlarının çoğunda lon sonu ve M.S. 3. yüzyıl başı özelliği gösterdiğini ile­ fasadı görülmektedir43. Dor düzeninin kullanılması ri sürmüştür40. Buradaki farklılık, başlıkların yaprak Makedonya (Seleukos) etkisini gösterebilir. Çünkü detayları işlenmediğinden, akantus yapraklarının Hellenistik Makedonya mimarîsi mezar anıtlarında lotus izlenimini vermiş olmasıdır. Aslında bunların Dor düzeni başarıyla kullanmıştır. tamamı tam başlık düşüncesiyle yapılmıştır. Ne var ki, bir kaya mezarı ustasının detayları tam işlenmiş bir başlığı İşlemesi zordur. Bu nedenle stilize edilmiş başlık ile Korinth düzeni verilmiştir4'.

Olba Nekropolü’ndeki tapınak fasadlı diğer me­ zarda lon düzeni kullanılmıştır. Bu mezarın önünde iki basamak vardır. Genelde tapınak mezarlarda pronaoeun önünde iki ya da üç basamak yer alır. Bu mezar da Korinth fasadlı mezar gibi nekropolün göz alıcı noktasına yapılmıştır. Anteleri görülen mezar Resim 14: Eğrikuyu, hilâl motifli kaya mezarı

104 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Diocaesarea yakınındaki kule mezarda Dor en- tablatürü kullanılması, kaya mezarlarında bu seçimi etkilemiş olabilir. Dağlık Rilikya’daki en eski kule mezar olan bu anıtın Seleukos Kralı I. Philip (l.ö. 93-Ö4) ya da yerel Teukrld Hanedanının kral-rahlplerinden biri için yaptırıldığı sanılır44. Beş triglifve dört metopun

kullanıldığı anıt mezarda trigliflerin köşelere konma­ I pnkuyu o urubu sı ve metopların trigliflerden daha geniş yapılması45 Resim 15 : Eğrikuyu, rozet motifli mezar Grek etkisini gösterir46. Eğrikuyu’dakl kaya mezarla­ rında da triglifler köşeye konmuştur ve çok tahribat görmüş olan birinci mezarda metoplar triglifterden yazılı olduğu kitabenin hemen üstünde aynı sembol geniş yapılmıştır. Mezarın İçi ve üstü tamamen dolu bulunmaktadır50. Raya mezarlarındaki en güzel ör­ olduğu için sadece metopve trigUf sırası görünmek­ neklerden biri ise Ranytelleis (Ranlıdivane)’te kaya tedir. Bokuz t riglifve sekiz metoptan oluşan frizde mezarının girişi üzerindeki sembolik naiskosun alınlı­ her triglifin altında altı gutta bulunmaktadır47 (Re­ ğında yer almaktadır. Burada ağzı yukarı doğru ba­ sim: 12). kar şekilde, a lt kenarında bir tutamak yeri bulunan Dor fasadlı diğer mezarın içi doludur ama cep­ hilâl betimlenmiştir5’. Bölgedeki mezar anıtlarının hesi hâlâ ayaktadır. Bu mezarda da dokuz triglifve farklı yerlerinde bağımsız olarak da hilâl betimleme­ sekiz metop yer almaktadır ancak guttalardan iz lerinin varlığı bilinmektedir. Örneğin Ranytelleis’te Nö kalmamıştır (Resim: 13). Dor başlıklı iki anta üstün­ Nekropolü’nde F4 numaralı mezarın girişi üzerindeki deki sade bir arşitrav ile metop-triglif sırası alınlığı kitabenin üst bölümünde güneş betimlemesi İle bir­ taşımaktadır. Alınlığın ortasında bir daire içinde, likte yan yana işlenmiştir52. Ayrıca aynı sembolden altı uçlu bir rozet betimlenmiştir. Rozetin her iki ya­ Narlıkuyu Rasabası Hacıhamzalar mevkiinde kitabeli nında kare birer niş vardır. Buradaki rozet motifinin bir mezar taşının alınlığında55 ve Silifke Müzesi’ndeki paralelleri Rarya’daki kaya mezarlarında görülmek­ büst kabartmalı yuvarlak bir mezar altarı üzerinde54 tedir40. de görülmektedir. Dağlık Rilikya bölgesinde bu ör­ Dor fasadlı bu mezarın hemen yanına yapılan bir neklerin sayısını arttırmak mümkündür. Bölgede gö­ başka kaya mezarı, bezeme açısından nekropoldeki rülen hilâl betimlemesi Ranytelleis Nekropolü’ndeki tek tiptir. Oldukça tahrip olan tek odalı mezarın ante F6 numaralı mezarın kitabesinde belirtilen Selene55 sütunları üstünde sade bir arşitrav ve onun üstünde ile ilgili olabileceği gibi, mezarların koruyucu tanrı­ de yarım daire şeklinde (belki de tamamlanmamış) sı olarak bilinen Frigyalı Ay Tanrısı Men’in sembolü bir alınlık vardır. Alınlıkta “Rilikya sembolü” olarak da ya da bölgesel bir işaret olabilir. Flem Dağlık Rilik­ bilinen ağzı aşağı doğru bir hilâl motifinin bulunması ya bölgesinin genelindeki mezar ile ilgili betimleme­ dikkat çekicidir49 (Resim: 14). Bu sembol Olba böl­ lerde, hem de Eğrikuyu’daki kaya mezarı alınlığında gesinde çeşitli anıtlarda karşımıza çıkmaktadır. De- aynı düşüncelerle yapılmış olmalıdır. Her ne amaçla mircili’deki İmbriogon-Rome antik yerleşimin adının yapılmış olursa olsun, burada bu sembolün Olba böl­ gesine mahsus bir öneminin olduğu kesindir.

Eğrikuyu Nekropolü’ndeki mimarî cepheli son me­ zarın toprak üstünde sadece kemerli alınlığının bir kısmı görülmektedir. Alınlığın ortasındaki büyük ro­ zetin her iki yanında kenger yaprakları ve küçük yap­ raklı dört rozet vardır (Resim: 15). Bu motife bölge­ Resim 13 : Eğrikuyu, Dor fasadlı mezar de başka yerlerde rastlanmamıştır. Remerli girişin

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ hemen altında, mezarın girişi olan üç fasc/alı çerçe­ genin Grek etkisine açık olduğunun kanıtıdır57. veli bir kapının üst kısmı bulunmaktadır, Bu tipte bir Anadolu ve Dağlık Kilikya kaya mezarlarındaki dış giriş ile diğer mezarlarda karşılaşılmamıştır. etkileri incelerken, Pers etkisini de göz önüne almak Diocaesarea’daki eski Eğrikuyu Nekropolü’nde gerekir. Genel olarak tapınak fasadlı kaya mezar­ bulunan bu dört mezar, mimarî ve bezeme unsur­ larının mimarisi Grek olsa dahi, mezarların büyük larıyla dikkati çekmektedir. Nekropollerdeki diğer ölçülerde yapılmasında ve kaya mimarisinin kullanıl­ mezarların çoğunun basit ve bezemesiz oluşu ve bu masında Pers etkisi vardır. Pers mezar anıtlarının dört mezarın ender rastlanan unsurlarıyla Diocae- büyük bir çoğunluğu kaya mezarlarıdır. Naksh-i Rüs- sarea’daki daha eski nekropol olan Eğrikuyu’da yer tem’deki kraliyet kaya-mezarları, bu tipin Yakındo­ almaları mezarların Hellenlstik Döneme a it olabile­ ğu’daki en görkemli örnekleridir. I. Darius’tan Akame- ceğini düşündürmektedir. nid Hanedanı’nın çöküşüne kadarki dönemde yapılan

Görüldüğü gibi, kaya mezarlarından oluşan geniş bütün kraliyet mezarları kaya mezarı tipindedlr58. bir nekropolde, varlıklı ve önemli kişilerin mezarları Pers başkenti ve satraplıklar arasındaki siyasî ve göze çarpmaktadır. Kaya mezarının fasadı, mezar kültürel değiş-tokuş, mimarî motiflerin ve fikirlerin sahibinin statüsünü belirtmek için uygun bir zemin de iletişimini kolaylaştırmış olmalıdır59. Kilikya İ.Ö. sağlamaktadır. Ancak çoğu kez mezarların fasadı 6.-4. yüzyıllar arası Pers yönetimi altında olduğu işlenmemiş ve sade bırakılmıştır, Bu nedenle, ölünün için, Persler bölgede önemli bir rol oynamıştır. Pers kimliği hakkında yeteri kadar ipucu bulunamamıştır. kralı Kllikya’ya dahili özerklik tanımış ve bölge İ.Ö. Var olan betimlemeler ve mezar mimarisine göre, 542-401 yılları arasında kralları Syennesis olarak Olba ve Eğrikuyu’daki fasadlı mezarların sahipleri bilinen bir yerel hanedanın yönetiminde kalmıştır60. büyük bir ihtimalle yerel hanedan mensupları ya da Kilikya ancak İ.Ö. 401’de satraplık olmuştur. Bu önemli bir siyasî, dinî ve ekonomik sınıfın üyeleri ol­ tarihî çerçeve ışığında, Dağlık Kilikya’daki diğer bir malıydı. önemli kültürel etkinin de Persler olduğu söylenebilir. Ancak Pers Döneminde Dağlık Kilikya, Karya ve Lik- Su mezarlardaki bazı unsurlar, aynı zamanda ya’ya oranla daha tutucu ve Hellenizme daha kapalı mezar mimarisi ve sanatındaki dış etkileri de yan­ bir bölge olarak kalmıştır. sıtmaktadır. Dağlık Kilikya’nın tarihî çerçevesi içinde incelendiğinde, bu etkiler Batı ve Güneybatı Anado­ Tarihî şartları göz önüne alarak Kilikyalı hanedan lu’daki Karya ve Likya gibi büyük kaya nekropolü mer­ mensuplarının Karya örneklerini izleyerek görkemli kezlerinden gelmiş olabilir. Tarihî kaynaklardan İ.Ö. 5. mezarlar yaptırdığını söyleyebiliriz. Olba-Diocaesa- yüzyılda Kilikya İle Karya arasında siyasî ve kültürel rea’da klâsik prototiplerin yokluğu karşısında, klâsik bağların olduğunu biliyoruz. Herodotos’un anlattı­ cepheli kaya mezarlardaki dış etkilerin, Anadolu'nun ğına göre (IX107); Xanagoras adlı birisi, Halicarnas- güneybatı kültürel eyaletlerinden geldiği sonucuna soslu Pers kralı tarafından bütün Kilikya’nın valisi varabiliriz. Öte yandan bu çalışmada gördüğümüz olarak atanmıştı. Üstelik Herodotos V. kitapta (11- gibi, bu mezarlar alışılmışın dışında birkaç örnek Ö.2) Mausolus’un oğlu Cindyalı Pixodorus’un, Kilikya olup Olba ve Diocaesarea nekropollerinde büyük bir Kralı Syennesis’in kızıyla evlendiğini de yazmaktadır. yer tutmazlar. Olba ve Diocaesarea nekropollerin- M.Ö. 5. yüzyıl hanedanları Mausolos ve Syennesis deki kaya mezarları incelendiğinde, mezarların te ­ arasındaki aile bağları, iki bölge arasındaki kültürel mel yapı ve plânının uzun bir zaman sürecinde fazla İlişkileri de etkilemiş olmalıdır56. Mausolus ve Pixa- değişmediği ve yeni biçimlerin kullanılmadığı görü­ doras'ın M.Ö. 5. yüzyıldaki Cindyas Hanedanı ve M.Ö. lür. Nekropollerdeki mezarların çoğu 1-3 kişilik olup 4. yüzyıldaki Hekatomnidler’in atalarıydı. Karya’daki büyük aile tipi mezarlar azınlıktadır ve bunlar Roma M.Ö. 4. yüzyıl kaya mezarlarında iyi kalitede A ttik İmparatorluk Döneminde büyüyen Diocaesarea’nın seramiği bulunması, Hekatomnidler Döneminde, böl- Sırainler Nekropolü’nde yer alır. Ayrıca klâsik tapı-

106 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ nak tipi mezarlara da fazla rağbet edilmemiştir. Ör­ Rock-cut tomb, the main tomb type in the vast neğin, Karya ve Likya’da görülen distyle in antis tipi cemeteries of the two settlements, is well-suited büyük tapınak kaya mezarlarına bu bölgede ender for the rugged terrain and it also reflects local rastlanır. Bu nekropollerdeki mezarlarda dikkati çe­ funerary traditions. Although in the territory of ken bir başka unsur, Dağlık Kilikya mezar anıtlarında Olba, one sees various funerary monuments such as sık rastlanan popüler dekoratif motiflerin (örneğin temple-tomb and tower-tomb th a t reflect external Medusa başı, kartal, aslan) birkaç istisna dışında influences, the rock-cut tomb is the predominant yokluğudur. Dunların çoğu Karya’daki tapınak tipi type in the cemeteries of Olba and Diocaesarea. The kaya mezarlarında da bulunmaz. Olba-Diocaesarea article examines the types of rock-cut tombs in both gibi görkemli iki yerleşimde bu önemli mezar sem­ cemeteries and the external influences attested by bollerinin yokluğu ve genelde sade kaya mezarları­ the architectural and decorative elements of the nın kullanılması, yerel geleneklerin Roma Döneminde tombs as well as the historical factors that played bile sürdüğünü göstermektedir6'. Olba’nın yerel bir a role in the region. Since most of the rock-cut hanedanlık olan Teukridler tarafından uzun süre yö­ tombs have been re-used and pillaged throughout netildiği göz önüne alınırsa, bölgedeki mezar sanatı centuries, there are no grave finds to help date ve mimarîsinin dış etkilerden belli bir ölçüde korun­ them. Moreover, some of the tombs are currently duğu tezi savunulabilir. Belirgin dış etkiler Karya ve used as sheds and storage units by the villagers. Suriye gibi Olba’yla siyasî bağları olan bölgelerden The rock-cut tombs are divided into plain (without gelmiştir. Diocaesarea’daki kule mezar ve Olba böl­ an architectural facade) ones and those with gesindeki tapınak mezarlar, bölgeye Suriye ve Gü­ temple facades. Some of the architectural and neybatı Anadolu’dan sızan çeşitli etkileri yansıtır. decorative elements of the tombs find parallels Olba-Diocaesarea nekropollerindeki araştırmamız in southwestern Anatolia such as Caria with yöre halkının genelde dış etkilere rağmen, yerel ge­ large rock-cut cemeteries. Some of these foreign lenekleri yansıtan kaya mezar tipini tercih ettiğini elements have been adopted by the local culture. göstermektedir. Of particular Interest, is the paucity of rock-cut tombs with temple facades in the cemeteries. The administration of the region by the local Teucrid SUMMARY dynasty probably contributed to the survival of local funerary traditions. The Rock-Cut Tomb Types in the Cemeteries of Olba-Diocaesarea in NOTLAR Tracheia

This article discusses the rock-cut tombs of ' Dr. Yasemin ER, Ataç Sokak, No:30/9, Yenişehir- Olba, the cultural and political center of Cilicia ANKARA/TÜRRİYE Tracheia and its hieron Diocaesarea, and presents Yrd. Doç. Dr. Bilal SÖĞÜT, Pamukkale Üniversi­ selected examples from both sites. The two sites tesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, played an important role in the history of the Denizli/TÜRKİYE region due to their critical geographic location ' Seleukoslar yönetimi altındaki tapınak-devletler between East and West. Olba was one of the most için, bkz. M. Rostovtzeff, Social and Economic important temple-states In Asia Minor. The sites, History of the Hellenistic World (1941), 439, which remained under the dominion of the local 505-506. Rostovtzeff, Olba'nin Kapadokya ve Pontus gibi tipik bir tapınak-devlet olduğunu ve Teucrid dynasty maintained their independence bunların arasında en iyi bilinen tapınak-devlet ol­ throughoutthe Hellenistic and Early Roman Periods duğu görüşündedir. Bkz. D. Magie, Roman Rule (Strabon 14.5.10). in Asia Minor (1950), 496. Ayrıca Olba’daki ta ­

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 107 pınak-devletinln yapısı ve sınırları ile ilgili olarak 7 H itit metinleri İçin bkz. J. Nougayrol, Comp­ bkz. S. Durugönül, “Olba: Polis ml, Territorium tes Pendus de l’Acad. Des İnse. Et B.L. (CRAI) mu?". Lykia II. 1995, 75-62. (1954), 242, not 2; D. J. Wiseman, The Alalakh Tablets (1953), nos. 142,13; 154,10 ve Chronic­ 2 Olba ve Diocaesarea için bkz. Yasemin Er, “Olba” ve “Diocaesarea”, The Archaeology of Anatolia: les of the Chaldaean Kings (626-556 B.C.) in An Encyclopedia (1997). the British Museum (1974), 74-77, 68. 3 Olba Zeus Tapınağı’nın tarihi M.Ö. 4. yüzyıl sonu 8 Ugarltlc kaynaklar İçin bkz. Comptes Rendus Ile M.Ö. 2. yüzyıl ortaları arasında değişmekte ve des seances de I'Academle des Inscriptions et IV. Antiochos (M.Ö. 175-164) zamanı daha çok Belles-Lettres CRAI (1954) 242; Le Palais Ro­ kabul görmektedir. Tapınak ve tarihlendlrllmesl yal d’Ugarit, publlee sous la direction de Cl. F. ile İlgili olarak bkz. J. Kell-A. Wilhelm, “Denkmäler A. Schaffer PRU IV (Mission de Ras Shamra IX) aus dem Rauhen Klllklen,” Monumenta Asla Mi­ (1956), 102 vd. nons Antiqua IV (1951), 47: Y. Soysal, “Korinth 9 Krai Nerlgllssar’in I.Ö. 557de Plrlndu’ya karşı Düzeni’nln En Eski Yapısı Olan Silifke Civarında­ seferinde, Ura Pirlndu’nun “kraliyet başkenti” ki Olba Zeus Tapınağı Hakkında”, IV. TTKong. -I, olarak geçer: D. J. Wiseman, Chronicles of Chal­ 1952, 234-240; Y. Soysal, “Die Korinthischen daean Kings (626-556 5.C.) In the British Mu­ Kapitelle der Hellenistischen Zeit Anatoliens”, seum (1956). Anatolia 2, 1957, 123 vd.; C. Sörker, “Die Dati­ erung des Zeus-Temples von Olba-Diokalsarela,” 10 Magle 1950,1, 269, 494. AA 66,1971, 37-54; H. Bauer, Korinthische Ka­ " G. M. Stafflerl, La monetazione di Diocaesarea pitelle des 4. und 3. Jahrhunderts c. Cher., M it­ In Cilicia (1965) ve La monetazione di Olba nella teilungen des Deutschen Archäologischen Insti­ Cillcla Tracheia (1978); G. F. Hill. Catalogue of tu ts Athenische Abteilung, Beiheft 3 (1973), 117; the Greek Coins o f Lycaonia, Isaurla, and Cillcla C. Williams, “The Corinthian Temple of Zeus Olbis In the British Museum (1900), illl-lvl. a t Uzuncaburç; a reconsideration of the date,” AJA lb , 1974, 405-414; Th.S. MacKay, “The '2 Akropol ve çevresinde E. Erten yüzey araştırması Major Sanctuaries of Pamphylla and Cilicia”, yapmaktadır. Bu yüzey araştırması İle İlgili İlk ANRW 11.16.3, 1990, 2062-2103; Y. E. Scarbo- tespit ve değerlendirmeler için bkz. E. Erten, rough-Ş. Başal, “Survey and Excavations a t the “Olba (Uğuralanı) 2001 Yüzey Araştırması”, Sanctuary of Zeus Olblos, Rough Cilicia”, AJA 20. Araştırma Sonuçlan Toplantısı -1, 2003, 97, 1993, 342; F. Rumscheid, Untersuchungen 165-196; “Glass Finds from Olba Survey-2001”, zur Kleinasiatischen dauornamentlk des Helle­ Olba VII, 2003, 145-154; “Olba 2002 Yüzey nismus Ml (1994), I: 33, 66-91, 11:50-51; Y. E. Araştırması”, 21. Araştırma Sonuçları Toplantı­ Scarborough, “Excavations a t the Sanctuary of sı -1, 2004,55-61. Zeus Olblos”, AJA 99, 1995, 344; K. J. Rigsby, 13 Said Paşa yolu 1660’lerde Silifke’den Karaman’a Asylia. Territorial Inviolability In the Hellenistic (Laranda) giden a t arabaları İçin yapılmıştır. World (1996), 479; S. Durugönül, “Seleukoslarin Olba bölgesindeki yollar İçin bkz. Th. S. Mackay, Olba Territorlum’undakl “Akkulturation” Süreci Olba in Rough Cillcla (Bryn Mavvr, Doktora tezi), Üzerine Düşünceler”, Olba 1.1996, 69-74. (1966) 41-54. 4 Dağlık Klllkya mezar anıtları için bkz. Y. Er, “Dl- 14 Bu geleneğin yaşatıldığı yerleşimlerden birisi de verslta e Interazlone culturale In Cillcla Trache- Kelenderls’tir. Bkz. L. Zoroğlu, “Kelenderls Nek- la. I MonumentI funerarl”, QuadernI StoneI 76 ropolü”, Olba 3, 2000,177. (1991) 105-140; Y. Er, The Funerary Monuments of Cillcla Tracheia, (Cornell University, Doktora ,5 Olba-Dlocaesarea nekropollerl J. Kell ve A. Wil­ tezi), (1991). helm tarafından İncelenmiş, çalışmalarında kita­ 5 Ph. H. J. Houwlnk Ten Cate, The Luvian Populati­ belerin olduğu mezarlara ağırlık verilmiştir. Bkz. on Groups of Lycla and Cillcla Aspera During the Keil-Wilhelm 1931, 72-79, 65-89. Hellenistic Period (1967), 214. 16 Klâsik Dönemdeki klı'ne gömüler için bkz. D. C. 6 Yerel kült merkezlerinden Karya’da bulunan ben­ Kurtz-J. Boardman, Greek Burial Customs zer bir örnek İçin bkz. J. M. Cook-W. H. Plommer, (1971), 273-282. The Sanctuary of Hemithea a t Kastabos (Ca­ rla) (1966).

108 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 17 Roma Dönemindeki klineler için, bkz. J. M. C. 33 Mezarın fasadı 2.76 m. uzunlukta, 2.66 m. Toynbee, Death and Surlal in the Koman World genişlikte ve 1.65 m. yüksekliktedir. 1.53 m. yük­ (1971), 214-226. seklikte olan sütunların genişliği altta 0.64 m. yukarda ise 0.52 m. 18 A. Machatschek, Die Nekropolen und Grabmaler im Gebiete von Elaiussa Sebaste und Korykos 34 Mezar odası 1.66 m. genişlikte, 1.15 m. uzunluk­ im Rauhen Kilikien (Denkschr. 0AWphi!.-hist. Kl) ta ve 1.55 m. yüksekliktedir. Arkosol ise; 2.05 m. 9 6 (1967), 76 vd. uzunlukta, 0.72 m. genişlikte ve 1.12 m. yükseklik­ tedir. 19 Kurtz ve öoardman 1971, 276-279. 35 kaya mezarlarını çalışan P. Roos, birçok 20 Makedonya örnekleri için, bkz. Kurtz-3oardman mezarda sıvanın çeşitli amaçlarla kullanıldığını 1971, 272-262. belirtir. Bkz. Roos 1972, 63. 21 inhumasyon âdetinin yaygın olduğu Kyrene Nek- 36 Lâhit ise 1.55 m. uzunluğunda, 0.45 m. ropolü’nde ahşap tabutlar kullanılmıştır. 6kz. J. genişliğinde ve 0.45 m. derinliğindedir. Cassels, “The Cemeteries of Cyrene,” Papers of the British School of Kome 23,1955,1-43. 37 Bu niş ve benzer örnekler ile ilgili kullanım için bkz. Söğüt 2003, 255-256. 22 Anemurium’daki üç tip arkosol için bkz. E. Al- földi-Rosenbaum, The Necropolis of Anemurium 38 Söğüt 1996, 99, Lev. 53a-b. (1971) 96-102. Genel olarak arkosol için bkz. J. 39 A lt bölümü tamamen ana kayaya oyulan bu anıt­ Kollvvitz, “Arcosolium”, Kea Ilex ikon für Antlke mezarın en belirgin özelliği ilk katın lon başlıklı und Chrlstentum I, 5 (1943), 643-645. in-antis plânlı, ikinci katın Korinth başlıklı te t- 23 Alföldi-Rosenbaum 1971,100. rasty/os-prosty/os plânlı olmasıdır. Bu mezar­ lar için bkz. Mehmet Ali Bayındır, DemirciU'deki 24 Machatschek 1967,76. Koma Dönemi Anıt Mezarları (Yayınlanmamış 26 Machatschek 1967, 56 vd.; E. Alföldi-Rosen­ Yüksek Lisans Tezi-Selçuk Üniversitesi, (1995); baum, The Necropolis of Adrassus () A. Machatschek, “Die Gra btempel von Dösene in Rough Cilicia (isauria) (Denkschr. ÖAW phil.- im Rauhen Kilikien,” Mansel’e Armağan i, 1974, hlst. Kl) 145 (1960), 47-52. 251-265. 26 Bu tip mezarlardaki arkosoüer için bkz. E. Al­ 40 Machatschek 1967,110. Bu tarihe J. Kramer de földi-Rosenbaum, A Survey of Coastal Cities in katılmaktadır: J. Kramer, Korintlsche FUa&ter- Western Cilicia (1967), chapter 2. kapltal in Klelna&ien und Konstantinopol (1994), 54-55. 27 B. Söğüt, “Dağlık Kilikla Bölgesi Mezar Nişleri”, Olda VII, 2003, 239 vd. 41 örneği için bkz. L. Vandeput, The Archltectural Decoratlon İn Koman Asla Minör. 28 Alföldi-Rosenbaum 1967, 122; Söğüt 2003, Sagalassos: A Case Study, Studles in Eastern 253-254. Mediterranean Archaeology I (1997), 126-27, 29 Roma mezar bahçeleri ve avlular için bkz. Toynbee Lev. 99. 3-4. 1971, 94-100. Avlulara Korykos Nekropolü’ndeki 42 Antaiardaki lon sütun başlığının paraleline Ka- kaya mezarların önünde sık rastlanmaktadır. ria’daki Yenipınar mezarında rastlanır: P. Roos, Bkz. Machatschek 1967, 54. Survey of Rock-cut Chamber Tombs in Caria. 30 B. Söğüt, Kilikya Bölgesindeki Roma imparator­ Studles İn Mediterranean Archaeology 43:1 luk Çağı Tapınakları (Yayınlanmamış Doktora (1965), 31, Lev. 16,17,54. Bu mezarın bir paraleli Tezi), (1996), 99, Lev. 43a-b. de Likya’da ’daki lon başlıklı yarım sütun- lu kaya mezarında bulunur. Ancak Olba’da anta 31 Bu bölgeye a it kabartmalı mezar sunakları İçin bir sütun başlığıyla kullanıldığı İçin farklıdır. Bkz. bkz. N. K. Diler, “Kilikia Çatıören’de Bir Gömüt Akurgal 1961,130, Lev. 64. Sunağı”, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi 1, 43 Roos 1972, 24, Fig. 103. 2000, 23-25; Diler, N. K., “Silifke Müzesi’ndeki Büst Bezemeli Yuvarlak Sunaklar”, Türk Arkeo­ 44 Kule mezar için, bkz. J. Fedak, Monumental loji ve Etnografya Dergisi 2, 2002, 67-72. Tombs of the Hellenistlc Age (1990), 66, Fig. 111; C. Berns, Der Hellenistische Grabturm von 32 E. Akurgal, Die Kunst Anatoliens von Homer bis Olba, Oiba II, 1999,111-129. Bu mezar ile ilgili M. Alexander (1961), 130, Lev. 64.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 109 Durukan tarafından yapılan yeni bir tarih önerisi 54 Diler 2002, 66, Res.1, Çiz.1; Söğüt 2003, 241. için bkz. M. Durukan, “Olba/Diocaesarea’daki Pi­ 55 Yazıt ve çevirisi için bkz. R. Heberdey -A. Wilhelm, ramit Çatılı Mezar Anıtının Tarihlemesi Üzerine Reisen in Klliklen. (Denkcshriften ÖAW phil.-hist. Yeni Bir Görüş”, Olba 7, 2003, 219-236 KI.44), (1696), 60, no:134; M. Durukan, “Olba 45 Metop, triglif genişliğinin iki katıdır. Territoriumu’nun Hellenistik Dönem Ölü Kültü Üzerine Gözlemler”, Olba I, 1996, 157; Söğüt 46 5. Butler Murray Jr., Hellenlstlc Arch'ıtecture İn 2003, 241, dipnot: 4. Syria (Princeton, Doktora tezi), (1917), 6. 56 S. Hornblovver, Mausolus (1962), 141-42. 47 Triglif 12.5 cm., metop 17.5 cm. genişliğinde ve her ikisi de 21 cm. yüksekliğindedir. 57 Roos 1972, II The F/nds, 43. 48 Roos 1972, 90-91. 58 Fedak 1990,46. 49 T. Bent, “Cilician Symbols”, C/ass/cal Review 4, 59 Bu değiş-tokuş Karya’da çok iyi belgelenmiştir. 1690, 321-322. Bkz. Hornblovver 1962, 246-46. 50 Keil-Wilhelm 1931; 27. 60 Syennesis Hanedanı ve Persler için bkz. Deside- ri-Jasink 1990,177-202. 51 Söğüt 2003, 240-241, Fig.1-2. 61 Hellenistik Dönemdeki bazı uygulamaların hari­ 52 Machatschek 1967, Abb.28>; Söğüt 2003, 241. cinde, bölge mimarî ve sanatta kendine has ve 53 M. H. Sayar, “Kilikya’da Epigrafi ve Tarihî-Coğ- dışa kapalı özellikler oluşturmuştur. Bkz. B. Sö­ rafya Araştırmaları 1996”, XV. Araştırma So­ ğüt, Dağlık Kllikya Bölgesindeki Çokgen Taş Du­ nuçları Toplantısı-I, 199B, 344; Söğüt 2003, varlı Mezarlar (2004), Baskıda. 241.

110 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ KÜLTÜRLERARASI İLİŞKİ VE ETKİLEŞİM KURAMLARI ÜZERİNE'

Nevzat ÇEVİK*

Bu makalede, kültürlerarası ilişki ve etkileşimin özgün bir gelişme gösterdiği, komşularından bazı varlığını gösteren verilerin yanında, kültürleri birbi­ etkiler alsa da genel öz niteliklerini koruduğu ve her rinden rahatlıkla ayırmaya yarayan özgün unsurla­ birisinin kendine özgü çizgilerinin rahatlıkla ayırtedi- rın belirlenmesiyle ilişki ve etkileşimin daha kolay ve lebilir olduğu görülebilir. daha az tartışmalı olarak ortaya konulabileceğine Uygarlığın nerede ve ne zaman başladığı, yani kö­ dair öneri sunulmaktadır. Arkeolojinin zaten işi olan kenler sorusu, doğal olarak tüm zamanların en po­ yeni kalıntılar ve nesnel belgeler keşfetmekten öte püler konularından biri olmuştur4. Diğeri ise kültür- kültürlerarası ilişkiler ve bu ilişkilerin etkileşime dö­ lerarası ilişki ve etkileşimdir ki, bu konular arkeoloji­ nük değerlendirilmesi ve bunun yöntemleri üzerine de her zaman ilgi ve merak konusu olmuş ve sıklıkla düşünce ve önerilerden oluşmaktadır. Özellikle de işlenmiştir. Arkeolojinin en büyük zorluklarından biri çoğu zaman göz ardı edilen “bağımsız oluşma ve toplumlar arasındaki ilişkilerin kültürel ya da sa­ gelişme”, farklı dönemlerden örneklerle ele alınma­ natsal boyutunun varlığını, yoğunluğunu ve sınırla­ ya çalışılmıştır. Çünkü, farkına varılmıştır ki, arke­ rını saptamak ya da kültür ekinlerinden yola çıkarak oloji çoğu zaman, -belki de- meslek doğası gereği toplumlarve bölgeler arasındaki ilişkiyi belirlemektir. kültürler arası ilişki ve etkileşimin yokluğundan çok Siyasi, toplumsal ve ekonomik ilişkilerin varlığı çoğu varlığı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu isteğin gide­ zaman sanatsal ve kültürel etkileşimin de mutlaka rek artan bir ivmede seyretmiş olması sonucunda, olması gerektiğini düşündürmüş, bu beklentiler bi­ bağımsız gelişmiş yerel/bölgesel kültürler bırak­ lim adamlarını farklı kültürlerin nesneleri arasında mayacak duruma gelmiş ve gerçekten birbirini e t­ etkileşim temeline dayalı benzerlikler/ilişki kurmaya kileyen kültürlerin bu İlişkili durumlarına da şüphe yönlendirmiştir. düşürmeye başlamıştır2. “Midas kentteki kaya ba­ samakları gibi, kendiliğinden kolayca ortaya çıkabile­ Bu makalede ise -çok üstünde durulan ve bilinen- cek en yalın işçilik için, “Urartu’nun Tuşpa ve Rusahi- etkileşimin olduğu değil, olmadığı durumlar İncelen­ nili kentlerindeki kaya basamaklarının kaynak/öncü”3 meye çalışılacak ve bir ön örnekten etki almaksı­ gösterilmesi, ya da Mezoamerikan kültürlerde Mısır zın kendiliğinden ortaya çıkan ve kendi şartlarında etkilerinden bahsedilmesi temelsiz etkileşim savla­ gelişen kültürel unsurların hiç de azımsanamayacak rında sınır tanımayan örneklerden sadece birkaçı­ düzeyde olduğunu, evrensel kültürel renkliliğini de dır. Dikkatlice incelendiğinde, Anadolu’daki pek çok bu bağımsız oluşum ve gelişimlerin yarattığını gös­ kültürün —özellikle erken dönemlerde- kendi içinde, teren düşünceler sunulacaktır. Kültürel unsurların

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 111 oluşumunda etki ve başka topluluklardan öğren­ larını matematiksel bir kesinliğe bağlama isteğiyle6 meden çok daha önce gelen doğal yaşam ve çev­ '\960’\arda Amerika’da başlayan bu değişim aslında re şartlarının kültürleri blçlmlendlrişi ya da kendi genel bir bilimsel değişimdir ve arkeolojiyi de diğerle­ geçmişinden öğrenme ve geliştirme yani “bağımsız ri gibi bağlamaktadır. Artık, arkeoloji kendi ürettiği gelişme kuram” üzerinde durulacaktır. Zaten yazar, fikirleri kazacak hale gelmiştir. Eski kazılarda elde etkileşim olgusunun gereğinden çok fazla öne çıka­ edilen veriler ve bunlardan üretilen öyküler, yeni nesil rıldığını ve bu nedenle gerçekten etkileşimin açıkça kazıcılar tarafından yeni yöntemlerle te s t edilmekte var olduğu örneklere de gölge düşürüldüğü ve bu ve eskiden göz önüne bile alınmayan pek çok detay yeni baştan değerlendirilmektedir. Bu durum eskinin mantıkla konular ele alındığında kültürlerin özgün­ eleştirisi değil, doğal bilimsel gelişimin anlatımıdır ve lüğünün azaltıldığı, hatta neredeyse özgün kültür sadece arkeolojide değil tüm bilim dallarında böyle- kalmadığı, melezlerden oluşan bir kültürel yelpaze dir: Yeni fikirler, eski fikirlerin kazılarından çıkmak­ oluşturulduğunu düşünmektedir. Artık, örneğin, Av­ tadır. Artık kazı alanları çok bilimli laboratuvarlara rupa’da ya da Anadolu’da her hangi bir kültür unsu­ dönüşmüş ve teknolojik gelişmeler kazı yöntemlerini ru ele alındığında, önce onun bağlantısız doğamaya- neredeyse tümden değiştirmiştir. Zaten veri üretme cağına ve geçmişinin Mezopotamya ya da Mısır’a in­ aşamasından sorumlu teknik kısmı oluşturan alan dirilmesinin temel bir şart olduğuna inanılmaktadır. arkeolojisi tüm dünyada kendini genel arkeolojiden Kimi Mısır’da, Mezopotamya’da, kimi Orta Asya’da, ayırmaya başlamıştır. Bu durumda veriyi en teknik Anadolu’da kimi de Yunanistan’da sürekli kökenler biçimde üretip sunmak ve soruları belirleyip sormak göstermektedir. Herkes, bugünün çağdaş kültürleri­ yeni arkeolojinin işi olmuştur. Bu gidişle arkeolojinin nin erken başlangıçlarının kendi topraklarında oldu­ -özellikle objelere ulaşım ve koruma ve de veri üre­ ğuna, önce kendisini sonra da diğerlerini inandırma­ tim aşamasında- somut bir fen bilimine dönüşmesi ya çalışmaktadır. Gösterilen kökenler ve etkileşim ve her gün daha çok kompüterize olması kaçınılmaz izleri bazen doğrudur bazen de değil. Bazen ise ele olacaktır. Sosyal bilimlerin düşünce ve inceleme alınan örneğin benzerleri daha erkende başka coğ­ yöntemleriyle çalışırken fen bilimlerinin teknik ve de­ rafyalarda olmasına rağmen, iki örnek arasında bir neyimlerinden yararlanarak sosyal bilgileri üretme­ etkileşim ve öğrenmeden çok, her biri kendi başına, ye devam etmek gittikçe daha keyifli olacaktır. Ve doğal gereklilikleri sonucu da ortaya çıkabilmişlerdir. umarım bu değişim daha hızlı olur. Çünkü, yetersiz Burada söz konusu edilen de, üstünde durulmakta verilerden yola çıkılıp öne sürülen zayıf soyut teori­ olan birinci durum değil, hep göz ardı edilen ikinci du­ lerden geçilmez olmuştur. Her ne kadar bilim bunu rumdur. öneriyorsa da, bilgi tekrarlarından oluşan bir teori kirliliği her gün biraz daha çoğalmaktadır. Bir kısım Geleneksel arkeoloji ve yeni arkeoloji bu konula­ eskiçağ bilimcileri, kendi ülkesindeki hatta kendi kazı ra farklı bakmaktadır. Artık, arkeolojik ve tarihsel alanındaki kültürel objelerin ‘en eski’, ‘en önemli’ oldu­ bulguları tarihsel bütünlüğü ve gelişimi içinde kav­ ğunu gösterme telaşına karşı çıkamamaktadırlar. rayıp yorumlayan arkeoloji yöntemi dışındaki ge­ Popülist ve şovenist talepleri karşılama ve ondan leneksel yöntem, G. Childe’ın belirttiği gibi “posta pay alma uğruna, modern bir sahiplenme hırsıyla sa­ pulu arkeolojisi” olmaktan öteye gidememektedir. natın kökenleri konusu öne çıkarılmakta ve arkeoloji Modern arkeolojinin bilgiye ulaşma ve değerlendirme bilimi gittikçe daha fazla kültür savaşlarının maşası yöntemleri gün geçtikçe değişmektedir5. Metrik’ten haline dönüşmektedir. yana ağırlaşan bu kaçınılmaz değişim, arkeolojik te ­ orilerin daha kesin matematiksel verilerle destekle­ Diğer negatif etken ise turizmdir. Ülkelerin kal­ nerek daha doğru tanımlar yapabilme yolunda güç- kınmasında, sağladığı gelirin büyüklüğüyle önemli bir lendirmektedir. Kazılar ve yüzey araştırmalarındaki yer edinen turizmin negatif etkilerinden biri, en çok bilimsel üye çeşitliliği ve modern teknik-metot yararlandığı arkeolojiye olmuştur. Bilimsel sorunları yoğunluğu bu değişimin resmidir. Araştırma metot­ çözümleyici seçimler yerine, gösterim ihtiyaçlarını

112 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ karşılayan anıt binaların ayağa kaldırılışı tercih edil­ oradan yayıldığına inandılar. Bu görüşe “difizyonizm” mektedir. Bu durum korumacılık konusunda turizm adı verildi12. Aslında, “teolojik yaradılış” öğretilerinin gelirlerine ve de restorasyon bilim dalı adına şükran yeni bir kılıkta sunuluşuydu difizyonizm. G. Childe, di- duymamıza yol açsa da, arkeolojide anıt eser kazıla­ fizyonizm’i Niebuhr’la açıklar: Niebuhr’a göre “bağım­ rına büyük bir yönlendirmeye yol açmıştır. sız bir şekilde uygarlaşmış tek bir vahşi halk göste­ rilemez”13. Baha da ileri giden difizyonistlerden Lord Başka önemli bir sorun ulusalcılıktır. Bazı bilimci­ Raglan’a göre “vahşiler asla bir şey icad edemez, ler uygarlıkların kökenlerini önce kendi ülkesinde ara­ keşfedemez”. Childe, “Bifizyonistlere göre vahşiler ma ve uygarlıkların beşiği, çıkış/doğuşyeri kimliğini ül­ bütünüyle inisiyatifsiz, bir araç, mit veya kurum ya­ kesine kazandırma İsteğine yönelik alışkanlıklarından ratma yeteneği ve de arzusu olmayan topluluklardır. kurtulamamışlardır. Bir yanda “Yunan muclzecller”, Bütün büyük buluşlar yalnızca belli, seçkin halklar- diğer yanda “Anadolu kökenll’ciler”, başka bir ta ra f­ ca gerçekleştirilmiş, vahşiliği çevreleyen karanlığın ta “Mezopotamya kaynaklı’cılar”, “Orta Asya mer- içine buradan yayılmıştır. Madem hiçbir halk kendi kezll’ciler”7 ve çoğunlukla da “Mısır başlangıçlı’cılar” kendine uygarlaşamaz, o halde uygarlık bir mucize, her türlü uygarlık unsurlarının kökenlerini ve etki tanrısal bir müdahalenin sonucu olmak zorundadır” alanlarını kendi düşünceleri doğrultusunda kabul der’4. Ve, uygarlaşmış halkların da bir adım öncesin­ ettirmek için yarışmakta ve her birinin kendi içinde de ilkel ve vahşi olduğunu unutur. Baha çok normatif bağımsız doğuş ve gelişim olasılıklarının ve bunun ekole bağlı olan eski arkeoloji yanlıları kültür birim­ yanında da gerçekten var olan etkilerin ve etki kay­ lerini, düşünce aktarımından kaynaklandırırlar. Bu naklarının keşfine de engel olmakta, kesin etkileşimin ekole göre, “nesiller arasındaki kültür benzerliğinin söz konusu olduğu örneklerin durumlarına da şüphe temeli ‘öğrenme’, farklı toplumlar arasındaki benzer­ getirmektedirler. Aslında yukarıda anılan bazı mer­ liklerin nedeni ise ‘yayılma’dır”13. Bifizyon genellikle kezî kültür bölgelerinin ve daha başkalarının birbi­ anlaşılması zor bir mekanizmadır; yardıma çağırmak rinden bağımsız, kendi İçinde, orijinal bir doğuş ve kolay, doğruluğunu kanıtlamak zordur ve çağdaş ar­ gelişim gösterdiği ama zaman zaman etkiler de al­ keologlar belki de bu kolaylığı elden bırakmak iste­ dığı anlaşılmaktadır. Avrupa uygarlıklarının kökenini memektedirler. Özellikle dinsel duygularının da eksil­ Yunan kültürüne mal eden düşüncenin yanlışlarına meye yol açmadığından, derin dinsel inançlı bilimciler karşı son zamanlarda yapılan belki de en önem­ için tek merkezli insan ve kültür doğuşu ve dünyaya li çalışmalardan biri M. Bernal’a aittir: Afrika ve yayılışı, çok merkezli doğuş ve gelişim öykülerinden Asya kökenli toplumları dünyanın tarihsel gelişimi çok daha cazip gelmektedir. Bu, yanlışlıklara gö­ yatağının dışına iten Eurosentrik teorileri ve bun­ türmeye aday, genel gelişmeleri teke ya da tek bir ların arkasında yatan politikaları anlatmaktadır8. nedene indirgeyen bir yaklaşımdır16. Oysa bütüncül Yukarıda değinilen pek çok konuda, A. Ünal’ın, “Batı bakış açısıyla değerlendirildiğinde, ’’insan evriminde, Cephesinde Ne Var Ne Yok ?: Miken-Anadolu ve Ah- organik, inorganik ve süperorganik varlık alanları bir- hiyavva-Aka İlişkilerinde Son Burum” adlı çalışması birlyle ilişkilidir ve bu üç varlık alanını temsil eden, oldukça dikkat çekicidir9. insanın biyolojik yapısı, doğal çevresi ve de kültü­ Geleneksel arkeolojiyi yönlendiren en önemli ku­ rünün birbiriyle olan ilişkisinin birlikte ele alınması ramlardan biri difizyonizmdir10.1fi>50’de İngiliz Ant­ lazımdır”17. Çünkü sadece insana özgü olan kültü­ ropolog E.B. Taylor’ın tüm insanların tek bir orijin­ rel evrimde, insan çevresini biçimlendirdiği gibi ona den (Ortadoğu’dan) geldiği konusundaki teorisinden uyum da sağlar; onun kurallarına göre biçimlendirir16. kaynaklanmış ve uzun süre arkeolojiyi, özellikle de Kazılar yeni yerleşimler ve buluntular ortaya çıkar­ ırkçı Alman okulunu etkilemiş ve yönlendirmiştir". dıkça bilinenler hızla değişmektedir. Gerçi eski ku­ Özellikle 19. yüzyılda AvrupalIlar Eski Mısır’ın ilk ramlar, “yeni yayılmacılık” (Neo-difizyonist) gibi yeni büyük uygarlık olduğuna ve tüm dünya uygarlığının biçimleriyle varlığını sürdürmeye çalışmaktaysa da,

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 113 M. Özdoğarim belirttiği gibi artık, farklı ve kendine olmaksızın bağımsız olarak başlamıştı23. Mezoame- özgü neolitikler kabul edilmek zorunda kalmıştır19. rika kültürlerini araştıran J.A. SablofPa göre, “Orta Özdoğan’ın, fikirlerinde değişim öyküsünü çarpıcı bir Amerika’nın erken kültürü ölmek, Meksika’da yerel biçimde aktardığı J. Cauvin’in “başlangıçta yayılma­ olarak kendi şartlarında gelişmiştir”24, ölmek kültü­ cılığın güçlü bir savunucusu olması, sonradan, Gü­ rünün kaynağı konusundaki tek tartışma, yayladan neydoğu Anadolu için, Levantin koridoru üzerinden mı yoksa ovadan mı geldiğidir? Israrla eski doğudan yayılımla oluşan İkincil neolitik olarak değerlendirme­ benzerler arandığında bulunan Çin sanatıyla benzer­ si ve en son da Toros Neolitiği’ olarak ayrı bir neolitik liği ise tarihsel ve coğrafî imkânsızlık nedeniyle gün­ kültürü kabul ettiği” özetlenmiştir20. Bilim adamla­ demde bile değildir. rının düşünce değişimlerine ilişkin bu kısa örnekler, Başlangıçta Amerika’yla Mısır arasında bile arkeolojide yeni merkezler kazıldıkça daha pek çok ilişki kurabilecek kadar ileri giden yayılmacı kuram bilinenin değişeceğini göstermektedir. Örneğin Neoli­ aslında, tek bir noktada canlılık başladı gibi temel tik ve öncesi kültürlefin başlangıcı olarak gösterilen bir yanlışa oturmaktaydı. Oysa kültürel etkileşimin Bereketli Hilal bölgesinin belki de en önemli farkı ve oldukça sınırlı bir olgu olduğunu arkeolojinin kendi­ özelliği, bu bölgenin en çok -3 5 0 - kazı yapılmış bölge si göstermekteydi. Yakındoğu kültürlerinin uzman olmasıdır. Anadolu sınırları İçerisinde 25 civarındaki isimlerinden H. Frankfort, “Sümer ve Mısır kültürle­ kazının21 sayı ve yoğunluktaki azlığı, bilimcileri Ana­ rinin tamamen farklı” olduğunu ve “kültürün değişik dolu’nun eski çağları konusunda daha az şey söyle­ yerlerde ve dış etki almadan geliştiğini” belirtiyor­ mek zorunda bırakmaktadır. Daha da önemlisi, hiç du25. Gerçekten, kültürü Mezopotamya’ya oturan kazı yapılmayan ya da çok az çalışma olan dünyanın Asur’da hiç piramit olmayışı ilginçtir. Daha da ilgin­ pek çok bölgesinde de ileride çok önemli yeni bilgiler ci, Mısır’ın karşı kıyısında Anadolu topraklarında da ortaya çıkacaktır. Bunun en etkili kanıtı henüz 50 piramlte rastlanmamıştır. Buna rağmen burada da, yıl geçmesine karşın, 1950’lerdeki Neolitik tarihi olan “tümülüslerln piramit kökenli” olduğuna inananlar 5500’ün şimdilerde S 500’ü aşmasıdır. Bu gerçek olmuştur. Çünkü bu tü r düşünenlerin temel görüşü, göz önüne alındığında, aynı noktalarda tarihlerin yeni bir kültürel unsurun üretiliş aşamasında mutla­ daha eskiye gidebileceği yanında dünyanın değişik ka daha önce üretmiş birinden öğrenmenin söz ko­ yerlerinde yapılacak çalışmalarla da, bağlantılı ve nusu olması gerektiği yolundadır: Yerel ve bağımsız ilişkili yapıya sahip olanlarla birlikte, yeni, bağımsız, yaratıcılık yoktur. Halbuki, aynı doğal çevreye uyum yerel ve de daha eski neolitik kültürler de bilinecek­ zorunda olan iki ayrı insan, ya da sosyal düzene sa­ tir. hip iki topluluk aynı uyum araçlarını kullanmasa da,

1900'larda Meksika’da yapılan kazılar bu “kültü­ asıl yaratıcı ve biçimlendirici doğal çevrenin kendisi­ rel yayılma üzerine, Avrupa merkezli fikri” çürüttü. dir. G. Childe, ekosistemik bir bakışla, doğal çevrenin Bulgular, “Meksika uygarlığının, yabancı bir etki ve kültürü etkilediğini20 ve kültürlerin, özgül niteliklerini yardım almaksızın, kendi başına ve başarılıca gelişme yaratıcılarının içinde çalıştığı coğrafi ortama —fîz- gösterdiğini” anlatmaktaydı. Oysa, başlangıçta yografik yapı, yağış miktarı, sıcaklık, toprak, bitki F. Cathervvood, Mısırlıların Meksika’ya gelip Maya örtüsü, mineraller, bitki, hayvan ve su yolları gibi- uygarlığını yarattığım” savunuyordu. Ancak fikrini borçlu olduklarını belirtir27. değiştirmesi uzun sürmedi. Çünkü Maya piramitle­ Farklı kültür bölgeleri arasındaki kültürel etkileşim ri mezar değil tapınaktı. Aslında, okyanusun salla çok yönlü ve karşılıklı bir olgudur ve akışı tek bir e t­ geçilebileceğini kanıtladıklarını sananları bir yana kenle ve de tek yönlü açıklanamaz. Toplum yeni bir bırakırsak, Amerikalılar da kendi kültürlerini kendi­ fikirle karşı karşıya kaldığında ya onu değiştirmeden leri yaratmışlardı22: Ne Asya’dan ne de Avrupa’dan alır, ya o fikir üstüne yeniden çalışılır, ya modlfiye gelmişti. Yeni Dünya Neolitiği, Eski Dünya’nın etkisi eder ya da tamamen reddeder26. Oysa arkeoloji yeni

114 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ fikrin hem varlığı hem de hemen kabulü konusunda her önlem almaya zorlayan hep doğaydı. Her insan gru­ zaman önyargılı davranmıştır. Özellikle de yeni fikrin bu ya da topluluğu kendi doğal şartlarıyla başa kabulü kaçınılmaz görülmüştür. Sovyet arkeologla­ çıkmanın yollarını, çoğu zaman birbirinden bağlan­ rın, “göçlerin, yazı öncesi kültürlerde değişimlere yol tısız ve habersizce ve kendince almaya çalışıyordu. açan bir faktör olduğunu tümüyle reddeden”29 fikir­ Zorlayıcı doğal şartların aynılığı, ona karşı üretilen lerine katılamasam da, bu “faktörün etki derecesini” âletlerin ve mekânların da aynılığına yol açıyordu. her zaman çok da yüksek bulmamaktayım. Bu etken Örneğin, yaşamını kolaylaştıracağını kestirdiği an modern arkeolojide o denli abartılmıştır ki, neredey­ doğadaki taşı yontarak bir âlete dönüştürmeyi se pek çok kültürün özgün hiçbir yanı bırakılmamıştır. düşünebilmekteydi. En önemlisi bu eylemi öğrenmek Tüm kültürler birkaç ana kültür merkezinin sürgünü için çok uzaklardaki başka bir ilkelin gelmesini bek­ olan az farklı versiyonlarına dönüştürülmüştür. Kül­ lemeye ihtiyacı olmamasıydı. M. Özdoğan’ın hatır­ tür, bir bütündür; ayırt edici özelliklerinin bir toplamı lattığı, “Aynı işi görebildiği halde farklı biçimsel özel­ değil. “Herhangi bir kültürün ayırt edici özelliklerin­ liklere sahip olan âletler”, Taş Çağı ‘alet modalarını' den birini alıp, biçimsel açıdan bir başka kültürdeki ve bu modaların dar yada geniş bölgelerde yayılabil- benzeriyle karşılaştırarak ve buradan hareketle bu diklerini gösterdiği gibi, aslında, birden çok modanın bileşenin kökeni üzerine çıkarsamalarda bulunmak farklı bölgelerde bağımsızca ortaya çıkmış olmasıyla ya da a it olduğu kültürün statüsünü değerlendir­ bağımsız gelişme kuramını da kendi içinde doğrula­ mek mümkün değildir”30. maktadır: Yani Çin’de yaşayan adamlar Fransa’da yaşayan adamın gelip de basit bir taş balta ya da Kültürlerin oluşumu ve aralarındaki etkileşimin yalın bir sığınak/konutyapımını kendilerine öğretme­ sınırlarını daha kolay anlayabilmek için aslında ola­ sini beklemeleri gerekmiyordu. bildiğince eskiye gitmek gerekmektedir. Çünkü toplu­ lukların kimseden öğrenmeden neler yapabilecekleri, insan ve kültüründeki gelişimin en önemli itici ancak onların birbirlerine kolayca ulaşamadıkları ve güçlerinden biri doğanın kendisiydi. Aslında doğa topluluklar arası ilişkilerin ancak yakın mesafelerde değişmedikçe ya da öngördürmedikçe insan yeni bir ve hem de çok uzun zaman dilimleri içinde söz konu­ âlete ihtiyaç duymamaktaydı -örneğin balık olma­ su olduğu dönemler irdelenerek kolayca görülebilir. yan bir yerdeki insanların oltayı keşfetmeleri bekle­ Dolayısıyla, etki (bağımlı/etkileşimli gelişme) ya da nemezdi-. Bugün olduğu gibi geçmişte de, insanların etkisizlik (bağımsız/etkileşimsiz gelişme) ve bunların beslenme alışkanlığını, yakın çevresinde bulunan flora düzeyleri ile ilgili kuramlarının açıklanabilmesi ya da ve fauna tipi belirliyordu ya da yapı tiplerini iklim ve anlaşılabilmesinde en çok yardımcı olabilecek örnek­ coğrafya, yapı malzemelerini de en yakın çevrede bu­ ler Taş Çağı kültürlerindendir. Aslında yüzbinlerce lunan doğal malzemeler belirliyordu. Ve de yaşamın yıl boyunca doğada, mağaralarda yaşamını en do­ tüm unsurları arasındaki etkileşim ve zorlama toplu ğal şartlarda sürdüren ve bu şartlarını değiştirmek bir değişimi gündeme getiriyordu: Yani sadece mi­ için çok az şey yapan insan ne oldu da birden bire marîde ya da seramikte değil, yerleşme düzeni ve Neolitik Çağı yaratan şartları oluşturmaya başladı? kullanım alanlarında da bu değişim yansıyordu. Ke­ Bundan önceki onbinlerce yıl neredeydi ve neyi bekle­ sintisiz yerleşim gören sitelerden bu pa­ mekteydi? Üstelik de değişik coğrafyalarda Çin’den ralel gelişimin iyi örneklerinden biridir3’. Bu anlatım, Afrika’ya, Avrupa’dan Mezopotamya’ya kadar çok etkileşimli ilişki içerisinde komşu kültürlerden de öğ­ uzak bölgelerde Taş Çağı adamları bulunmuştu. renerek kendi kültürünü değiştirip geliştirdiği arke­ Bulunmaya da devam etmekte. Bunlar birbirleriy- olojik kanıtlarla belgelenebilen örnekleri tabii ki içer­ le bazen bağlantılı bazen de bağlantısız bir şekilde memektedir. Bu tü r bir yaklaşım kültürlerin oluşum benzer gelişimi yaşamaktaydı. Çünkü tüm bu farklı ve gelişiminde komşu etkileri tamamen dışlayan bir bölge insanlarını bir şey yapmaya ve kendisine karşı görüş oluşturur ki, bu olanaksızdır. Burada önem-

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 115 le hatırlanması gereken konu, her İlişkinin etkileşim neolitiği belirleyen esas nedenlerinden biri çiftçiliğ- anlamına gelemeyeceğidir. Örneğin yüzlerce km. in/tarımın başlamasıdır. Daha sonra Braldvvood taş uzaktan getirildiği düşünülen hammaddenin durumu teknolojisindeki değişimin baz alındığı adlandırma tam doğrulanmış olsa bile, getirilen hammaddedir, yerine sosyal değişimden kaynaklanan “ilk üretim mamül değil. Yeni hammaddelerin girişiyle ilgili kültür toplulukları” terimini ortaya atmıştır, insanların bir gelişmiş ve değişmiş olabilir ama yine kültürün ken­ araya gelişlerinin temel nedeni de budur: Artık tek di iç dinamikleri ve normları etrafında gerçekleşen başına avlayabildiği ve tüketebildiği avla geçindiği bir değişim daha çok söz konusudur. Mamül madde günler geçmiş, onun yanını ve yerini, yalnız yapama­ atımlarında bile ‘azınlık’ya da ‘ithal’ özelliğini ne kadar yacağı tarım almıştır. Artık, ekmek, biçmek, depola­ yitirdiği ve ne kadar yerlileştiği önemlidir. En önemli mak ve üretim fazlasını korumak için başka insan­ bulgu, ithal nesnenin ya tüm toplum tarafından be­ larla birlikte olması gerekmektedir. Dünyanın her ye­ nimsenerek kullanılması ya da benzerinin yerli usta­ rinde buzul çağının sona ermesiyle başlayan ılıman lar tarafından da yapılmaya başlanması olmalıdır. iklim, yeni tip bir yaşamın kapılarını açmaktaydı. Asıl etkileşim bunun gibi noktalarda gizlidir. Bunların Ancak Amerika ve Avustralya’da yabanıl tahıl tü r­ birlikte bulunduğu gelişim öyküleri belki de çoğunlu­ leri ve evcilleştirilmeye uygun hayvan türlerinin ek­ ğu oluşturmaktadır. Çünkü bir kültürün aldığı etki­ sikliği nedeniyle Neolitik eski Dünya ya göre gecikmiş ler her alanında görülmeyebilir ya da yerli özellikleri ve farklı bir Neolitik gelişmeye başlamıştır35. Childe, her nesnesinde sürmeyebilir. Dolayısıyla bağımlı ve “Avrupa’daki Orinyak ve Mağdelen avcıların zama­ bağımsız gelişme kuramlarının birlikte doğrulandığı nında bile başka kıtalarda başka insanlarbitki üret­ kültürler çoğunluktadır. Aksi hâlde göç, mal, ham­ meye ve hayvan yetiştirmeye başlamışlardır” der36. madde, insan, bilgi akışları ve doğadaki değişimlerin Çeşitli ırk bileşiminde insan grupları, değişik iklim ve etkileri ile baskın ve de yaygın yerel özellikler inkâr toprak koşulları altında yaşamlarını sürüdürürken, edilmiş olur. Burada da çok doğrulu çözümler gün­ aynı temel düşünleri edinmişler ve bunları çeşitli deme gelmektedir. Bu makalenin yazılış amacı da, çevrelerine çeşitli biçimlerde uygulamışlardır37. bu çok doğrulu çözüm paketinde, “bağımsız gelişme” Her bir grup komşularından ekonomik olarak ba­ kuramından yola çıkan düşüncelerini çözüm önerile­ ğımsız bulunduğu için, onlardan tümden kopuk rinin her zaman eksik bırakılmasıdır. yaşayabiliyordu. Böylesine bir kopukluk kendi sanat ve zanaatını, kendi tü r kurumlarını diğerlerinden Doğadaki değişime bağlı kültür değişimi o kadar bağımsız olarak geliştirebiliyordu. Uzak coğrafya­ net bir resim vermektedir ki, bu baskın etki bazen dan örneklerin karşılaştırılması kültürel unsurların neredeyse başka etkenler arama gerekliliğini orta­ oluşumu ve gelişiminde doğal çevrenin en önemli dan kaldırır. O. Childe’ın “Neolitik devrim”32 olarak etken olduğunu kolayca göstermektedir. Bunu en adlandırdığı, yerleşik düzene geçişle başlayan ola­ kolay doğrulayan arkeolojik olgu “yavaş ve aşamalı ğanüstü değişikliğin nedenine baktığımızda, bu­ evrim”in yaşandığı gerçeğidir36, insanlar, çoğu nun durup dururken oluşan bir değişim olmadığını değişimi doğanın içerisinde yavaş yavaş ve her adım­ görürüz. Bu “devrim”in yegâne nedeninin yeni iklim da biraz daha geliştirerek gerçekleştirmişlerdir. şartları olması çok çarpıcıdır33. Değişen iklim be­ raberinde daha yaşanabilir ılıman şartları getirir Sarısu kültürü, Çin neolitiğini 2O.OOO’e indir­ (Holosen)34. Bitki ve canlı ortamı büyük çap­ mektedir39. Hemen altındaki Jeytun neolitiğinin lı değişikliklere uğrar. Dünyanın değişik yerlerindeki 6&00'e, Aral Oölü’nün doğusundaki Step neolitiğ­ benzer iklim ve canlılık değişimi gösteren bir çok böl­ inin ise 55OO'e inmesi şaşırtıcı değildir. Çünkü Çin gesinde benzer kültürel gelişmeler olur. İlk tarımsal neolitiği, Yakındoğu neolitiğinin odaklandığı bereketli faaliyetler ve köy toplulukları ortaya çıkmaya başlar. hilâl bölgesinde 11.000’e inen neolitikten etkilenerek 1915’te E. Smith’in ilk kez öne sürdüğünden beri de oluşmamıştır. Eğer böyle olsaydı ara bölgelerde de

116 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ en az Mezopotamya ya da Çin neolitiği kadar eskiye etkilenmediğini”, “Konya Ovası ve Göller Bölgesi’nin giden kültürlerin olması beklenirdi. Üstelik Uzakdo­ bağımsız çıkışlı ve gelişimli iki ayrı merkez olduğunu” ğu’da Japonya-Jarmon neolitiği de 16.000’lere in­ belirtir42. Konya Ovası ve Göller Bölgesi neolitikleri­ mektedir. Çin’de ve Japonya’daki ilk tarımcı topluluk­ nin detaylarına bakıldığında görülebilen bu farklılık, lar da uygun ekim şartları bulduklarında kültürlerini genel olarak karşılaştırıldığında elbetteki azalacak­ kendiliğinden oluşturmuş ve geliştirmiş olmalıdırlar. tır. Çünkü kültürel renkliliğin az olduğu yaşamın en Üstelik tüm bu tarihler yeni arkeolojik kazılarla daha yalın ve gerekli unsurlardan oluştuğu neolitik dö­ eskiye gitmeye de adaydır. Bunu, son 50 yıl içinde nemde farklı kültür bölgelerinin neolitik özelliklerinin 3.000 yıl daha geriye götürülen Mezopotamya ne­ birbirine yakın olabilecekleri düşünülmelidir. Birbir­ olitiği anlattığı gibi, 10.000 yıl daha eskiye indirilen lerine çok yakın olan Konya Ovası İle Göller Bölgesi Çin Neolitiği de anlatmaktadır. karşılaştırmasında ortaya çıkan bağımsız kültürel oluşum örnekleri, etkileşimsiz (bağımsız gelişimli) ya Mezopotamya, Anadolu ve Yunanistan’daki İlk da az etkili (yarı bağımsız gelişimli) neolitik oluşum tarım yerleşimleri hep benzer co^ra^jada ve aynı örneklerine, çok uzak ve bağlantısız bölgelerle devam iklim sürecinde ortaya çıkmıştır. Aynı unsurlar ve etmek çok anlamlı değildir. Yine de, Orta Anadolu’da aynı ilkel başlangıç şartları söz konusu olduğundan bulunan neolitik yerleşimlerin Güneydoğu Anado­ da pek çok şey de birbirine benzemektedir. Bereketli lu’da bulunanlarla ilgisi olmadığı ve de kendine özgü hilâl bölgesi, Konya Ovası, Göller Bölgesi ya da Te- yerel özellikler gösterdiğini de eklemek gerekmekte­ selya Ovası aynı şartları sunan benzer iklim ve coğ­ dir43. Dolayısıyla tek kaynaktan çıkıp yayılan bir ne­ rafyaya sahiptirler. Bu nedenle tarım topluluklarına olitik kültürden bahsetmek, yeni yerleşimler ortaya İlişkin erken başlangıçların neden Anadolu’nun güney çıktıkça yalnışlanmaktadır. Örneğin, Aşıklı Höyük’ün doğusunda ya da neden Yunanistan’ın Teselya böl­ kazılışıyla bilinen Orta Anadolu ön-neolitiği’nin Yakın gesinde olduğu şaşırtıcı değildir. Bu yerleşimciler, Doğu ya da Güneydoğu Anadolu neolitik kültürleriyle çoğu zaman neolitik başlangıcı birbirlerine değil iklim ayrı karakter göstermektedir. Özdoğan’ın belirttiği ve coğrafyaya borçludurlar ve zaten ilk tahıl unsur­ gibi Orta Anadolu neolitiği Orta Anadolu paleoliti- ları da kültür ürünü değil yabanıl buğday ya da arpa ğinden gelişmiştir44. Bu ve benzeri örnekler “yayıl­ türleridir (Einkorn, Emmer)40. Kendiliğinden doğada ma” ya da/hatta “yeni yayılma” teorilerinin pek çok uç verip insana kendini göstermişlerdir. Farklı bölge­ durumda, beklendiği kadar geçerli olamayacağını, lerde birbirlerinden habersiz evcilleştirilen ilk hayvan­ daha çok ‘öğrenme’nin geçerli olduğu bir gelişimin ların koyun, sığır, domuz olması gibi. Detaylara inildi­ söz konusu olduğunu düşündürmektedir. Yayılma ğinde aslında farklı yerleşimlerin neolitiklerinin birbir­ sonucu etkileşimin her zaman söz konusu olama­ lerinden farkları olduğu da görülür. Örneğin, Hallan yacağı bir yana, aynı topraklarda atadan öğrene­ Çemi bulguları Güneydoğu Anadolu neolitik kültür rek geliştirmeye bağlı “öğrenme” teorilerinin bile yer gelişiminin Levant’tan farklı olduğunu göstermiştir. yer geçerli olamadığı en iyi kalkolitik yerleşimlerden Bunun üzerine, Rosenberg, “Neolitik kuramların ye­ anlaşılmaktadır: Aynı toprakların yerli birikimini İfa­ niden gözden geçirilmesi gerektiğini ve gelişimin tek de eden gelenek her durumda gelişerek ilerlemez. doğru üzerinde olmadığını” belirtmiştir4'. Bu konu­ Kuruçay yerleşiminde 5. binin başına denk gelen isti­ da çok çarpıcı örneklerden biri Göller Bölgesi’dir. lâdan bin yıl sonra kurulmuş olan Geç Kalkolitik Dö­ R. Duru, “Göller Bölgesi neolitizasyonunun kayna­ nem köyünde, Kuruçay’ın öncesiyle hiçbir ilgisi olma­ ğının Toroslar’ın Akdeniz’e bakan yamaçlarında İn­ yan yepyeni bir yaşam biçimi ortaya çıkmıştır. “En san topluluklarına ilk tarım ve hayvancılığı yapma dominant” geleneklerden biri olarak görülen kadın koşulları sağlayan iklim değişiminden yararlanan heykelcikleri bile değişmiş, yanlarındaki hayvan ya da topluluklar olduğunu ve daha erken başlamış bile çocuklar artık eskide kalmıştır45. Üstelik bu sanat olsa Konya Ovası neolltizasyonundan hiçbir şekilde dalında bir gerileme de vardır. Daha az yaratıcı ve

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 117 tek düzedir46. Farklı yörelerde kendi içinde oluşan ve ni bugünün siyasal sınırlarından uzaklaştırmaları ve gelişen neolitik kültürler olduğuna en iyi örneklerden İlgili dönemlerin kültürel kavramlarını ve adlandırma­ biri Hallan Çemi’dir. Günümüzden 12.000 yıl önceye larını ve de sınırlarını kullanmaları gerekmektedir. kadar inmesi ve tüm tabakaları yansıtması ile önem­ “...incelediğimizde fark ettiğimiz ayrıcalıklar, tek lidir. Daha da önemlisi Hallan Çemi kültürünün “böl­ yanlı k>ir bağımlılık kuramıyla izah edilemez. Kentsel gede gelişen yerli bir kültür olduğunu ve dışarıdan uygarlık yalnızca bir özekten bir başkasına taşınıp göç ile gelmediğinin kanıtlanmış olmasıdır”47. Tarıma yerleştirilmiş olamaz, ancak her bir bölgede, ye­ güneydeki kadar uygun olmayan Doğu Anadolu’da re! toprağın İçinde köklenmiş, organik bir gelişme bile, Biris Mezarlığı ve Söğüt Tarlası buluntuları ile oluşabilir”*9. Neolitik öncesi ve Neolitik’in tüm aşamalarının varlığı Bu çalışmanın İkinci bölümünde, kültürlerarası kanıtlanmıştır46. Araştırmalar sürdükçe kendiliğin­ ilişki ve etkileşimin daha yoğun olduğu dönemlerde den gelişen yerel ya da bölgesel kültürlerin çoğaldı­ etkileşim sınırları ve düzeyi özellikle mimarî örnekle­ ğı görülecektir. Dunlarda bazen komşu kültürlerden riyle ele alınmıştır. Demir Çağı’nda ve sonrasında bile bazı etkiler elbette görülebilir. Bu etkilerin düzeyinin kültürlerarası etkileşimin düzeyi, önerilen ve bekle­ tespiti varlığının tespiti kadar önemlidir. nenlerin çoğu zaman altında kalmıştır.... Özlücesi; Anadolu arkeolojisindeki akıl almaz kültürel renklilik bu konuda önemli pencereler aç­ 5UM M A R Y makta ve daha homojen yapıdaki başka kültür böl­ gelerine göre etkileşim içeren ilişki ya da ilişkisizlik/ etkileşimsizlik (bağımsız gelişme) kuramlarının This is a theoretical study. In this paper, some daha kolay belirlenebilmeslne olanak tanımakta­ evaluationsaboutthemethodsandtheconnections, dır. Aslında Anadolu’ya göre oldukça normal olan interactions, and influences between cultures and ve de Anadolu’nun en özgün yanı olan bu ‘olağan the origins of cultures are investigated and an üstü ve benzersiz karmaşada’ kültürel ilişkiler belli attem pt is made to cross-examine this cultural bir sınır içerisinde saptanabildiği gibi etkileşime ve interaction. This paper deals with the m atter of öğrenmeye gerek duymadan üretilmiş eserler de “independent cultural formations and development” belirlenebilmekte ve dolayısıyla her bir kültürün ön­ theory. This can be demonstrated through the görülen ve tanımlanandan öte bir özgünlük taşıyıp comparison of similar specimens of cultural taşımadığını anlama şansı da yüksek olmaktadır. materials from different periods and different Bu yaklaşımla, etkileşimin düşünülegeldlği gibi, her regions. durumda çok güçlü bir düzeyde olmadığı ve bazen Traditional (natural) lifestylesand environmental sanatta ilişkisizliğin ilişkilillkten daha fazla olabi­ conditions have been of primary importance in the leceği de düşünülebilirse, belki yoğun tartışmalara shaping of cultures, far more then the interactions yol açan bazı kavramların da artık tartışılırlığı kal- between different societies. Also, learning from ones mayabilecektir. Örneğin, Nevali Çöri Hallan Çemi ya own past and own progress were very influential In da Çayönü gibi neolitik yerleşimlerden bahsedilirken, this development. “Yukarı Mezopotamya kültürleri” yerine “Anadolu Cultural Interaction between different regions is kültürleri” olarak belirtilmesinin doğru olup olmadığı a mutual and versatile process. When a society Is gibi. Ya da Türkiye’nin batı kıyılarında oluşan ve karşı confronted with a new idea from another culture, it kıyılara da yayılarak gelişen kültüre “Anadolu” veya might accept it without changing it or it may modify, “Yunan” uygarlıkları yerine neden orijinal ve doğru it depending on its own traditions, or it may totally adı olan “Ege Kültürü”nün kullanılmadığı sorulmalı­ refuse to accept this idea. But, archaeology has dır. Halktan öte, özellikle bilim adamlarının kendileri­ treated the existence and acceptance of new ideas

118 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ by the different cultures in a prejudiced manner. önce kökenler araştırılmaya layıktır” sözünü Especially the theory of the acceptance of new hatırlatır: Bloch, 1965, 21. and better ideas of early developed cultures, being 5 Son yıllarda büyük değişim geçiren ‘Yeni Arke­ inevitably taken and applied by more “primitive” oloji’, bu akımın ilk yıllarının etkisinde yazılan, societies, seemed to be thought of as inevitable and Dinçol-Kantman 1965, 555’de şöyle değerlen­ unworthy of serious reflection and yet there is of dirilmektedir: "... teşhlrllk parça ele geçirme de­ course the possibility of independent development, liliğinden ve yıllardan beri toprak altında ya da or the modification, often in a positive sense, ormanlar İçinde kalmış harabelerin kaybolmuş of what has been borrowed. It is of the utmost haşmetini yeniden canlandırmak gibi çocukça importance to realize th a t a casual resemblance or İsteklerden kurtarıp geçmişteki İnsanların tüm similarity between motifs or cultural artifacts from yerleşmelerini keşfe yönelmiştir. Artık maddii- different societies can in no way, in the absence of kültürün münferit kalıntılarının mekanik olarak clear evidence to th'e contrary, be attributed to toplanmasından öteye, kaybolmuş toplumların direct influence of one society upon another, it is rekonstrükslyonuna geçilmiş, ekolojideki grupla­ essential to prove beyond doubtthe nature of this alleged connection, before it can be assumed to rın, antropolojideki örgütlenmeyi sağlayan üni­ have taken place. telerin arkeolojideki karşılıklarının bulunmasına başlanmıştır”. Bu konularda genel olarak bak, This article aims to illuminate, with the help Öz doğan 267-260. of selected periods and cultural materials, th a t the cultural interactions and influences between 6 Yeni arkeolojinin yöntemleri ve ilgi alanları konu­ societies are not as important as scientists claim sunda bkz., Clarke 1975, 6-16; Dinçol-Kantman and this evidence serves to remind us th a t there 1966, 55.

have been quite independent cultural formations 7 Bu konuda E. Fogel’in çalışması (Fogel 1999) and developments as is sensible. The very different ilginç yeni örnekler arasında anılabilir. J. Mela- characters maintained and in the visible and a rt’ın bu kitabın başlangıcında yer alan “Turkish well known cultural artifacts produced by near Anatolia - Europe’s Mother” adlı bölümünde autonomous Anatolian cultures are the clearest (s.11) Avrupa kültürlerinin, hep konuşulan kö­ evidence of this fact. The cultural wealth exposed kenine bir kez daha değinir “The concept of Ex by Anatolian archaeology enables us to determine Oriente Lux is not new, and as every schoolboy the existence or absence and the degree of these since Roman times has known Europa benefi­ cultural relations and interactions. ted from Eastern civilisatons..”. Ve Avrupa’nın isim öyküsünü şöyle dile getirir: “The story of NOTLAR the bull and the princess Europa is neither of Greek nor of Minoan origin. Besides, this old legend’s roots are not three and a half, but ’ Prof. Dr. Nevzat Çevik, Akdeniz Üniversite­ eight millenia old. The archaeological findings si, F.E.F. Arkeoloji Dölümü 07056 Kampus- a t Çatal Höyük, Central Anatolia, prove witho­ ANTALYA/TÜRKİYE ut any doupt th a t the bull-stories are of Ana­ [email protected] tolian origin”. Burada Melaart’a yöneltilecek ilk

2 Çevik 2002a 154 vdd. soru, 6. bin Çatal Höyüğü kült odası duvarın­ daki boğa resmi nasıl oldu da 5.000 yıl sonra 3 Bittel 1950, 55. G irit’te göründü. Nasıl oldu da 1. bin Giritlisi, 4 Bloch, kitabının “Kökenler Putu” bölümünde, Ke­ 5.000 yıl önce yaşamış olan Çatalhöyüklü’yü nan’ın, “Bütün insani nesneler içinde her şeyden ve onun çoktan kaybolmuş duvar resmindeki

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 119 boğayı tanıdı ve de kendi duvarına yaptı? Bel­ 29 Childe 132 vd. ki de hep aynı hataya düşülüyor: Aynı konuda 30 Childe 1B. daha erken olan örneklerin geç olanları etkilemiş olma ihtimallerinin en baştan güçlü olarak kabul 31 Caneva 1999,105. edilişi. Burada açık olan, yukarıda bahsedilen 32 Neolitik için genel olarak bak., Child 195B; Mella- boğa odaklı sahnenin bilinen en erken örneğinin a rt 1975; Yakar 1991; Esin 1979, 2661; Çambel Anadolu’nun Çatalhöyüğü’nde olmasıdır. Ancak 25-39. 2. bin yıla kadar benzer bir resme rastlanma­ 33 Esin 1979,13. ması, bağlantısız ve öncesiz benzer sahnelerin ortaya çıkabileceğini gündeme getirir. 34 Yakar 1991, 9 vdd.

8 Bernal 199Ô. 35 Şenel 1995,162.

9 Ünal 2001, 244-256. 38 Childe 72.

10 Trigger 1976, 7övdd. 37 Childe 1963, 92.

" Ashmore-Sharer 19BÔ, 17S>; Öz dolman 1995, 38 Özdoğan 1995, 270.

271. 39 Çin neolitiğinin 20 .000’e, Japon-Jarmon '2 www, Chanel4.com. “Great Excavations/ neolitiğinin de 16.000’e Indiriliş bilgileri beginnings”, (2003); Ashmore-Sharer 177 vd. M. Özdoğan’dan alınmıştır.

,3 Childe 17. 40 Teber 1965,136.

14 Childe 17. 41 Rosenberg 1999, 25.

15 Binford 203-204. 42 Buru 1999, 169. “Toros Neolitiği” kavramı en güçlü muhalifler tarafından da kabul edilmiştir 16 İndirgemeci yaklaşım İçin bak, Türk 2000, 37. (M.C.-J. Cauvin, “La sequence neollthique PPNB 17 Güvenç 1974, 314 vd.; Türk 200 0 ,3 0 . au Levand nord”, Paleorient 19, 1993, 23-31). 18 Genel olarak bak., Kroeber 1969. Ayrıca Toroslar’ın doğal bir engel oluşturduğu ve bu nedenle Toroslar’ın iki yakasında farklı ne­ 19 Özdoğan 1995, 275. Bu konuda değerlendirme­ olitiklerin oluştuğu da 1956’dan, S. Lloyd’dan ler için genel olarak da bak, Özdoğan 1995. beri bilinmektedir. (Lloyd 1956, 53 vd. 20 Özdoğan 1995, 275. 43 Sevin 1999b, 43. 21 Özdoğan 1995, 279. 44 Öz doğan 1995, 276. 22 Amerika’daki erken kültürler için genel olarak 45 Sevin 1999b, 62. bak., Fell 1969. 46 Sevin 1999b, 66. 23 Şenel 1995,162 dn.\09. 47 Özdoğan 1995, 277. 24 Lamberg-Karlovski 1979, 249. 48 Özdoğan 1995, 277. 25 w w w . Chanel4.com: Great Excavations/ beginnings. 49 Childe 1963,173.

26 Childe 1944,109; Trigger 197B, 65.

27 Childe 32.

28 Ashmore-Sharer 1966,177.

120 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ Sempozyumu , Olba VIII, 2003, 213­ KAYNAKÇA 250, Lev. 39-46.

ÇEVİK 2003, Çevik, N., “The rock-cut tombs of ASHMORE-SHARER 1986, Ash more, W. - Sharer, and of southern Anatolia”, AnatSt R.J., Discovering Our Past. (California). 53, 2003 (Baskıda).

BERNAL 1996, Bernal, M„ Kara Atena. CLARKE 1973, D. Clarke, “Archaeology: the loss of BİNFORD, BİNFORD, L.R., “Archaeological Syste- Innocence”, Antiquity 4 7 ,1973, 6-16. matics and the Study of Cultural Process”, DİNÇOL-KANTMAN 1966, Dinçol, A. M - Kantman, American Antiquity 31-2, 203-204. S., “Arkeolojide Yeni Kavramlar ve Metodolo­ BİTTEL 1950, Blttel, K., Grundzüge, der Vor-und jik Araştırma Planlaması”, öelleten 32, 331­ Frühgeschichte Kleinasiens. 353.

BLOCH 1985, Bloch, M., Tarihin Savunusu ya da Ta­ DURU 1999, Duru, R., “The Neolithic of The Lake rihçilik Mesleği. (Çev. M. A. Kılıçbay Ankara). District”, Neolithic in Turkey (Ed. M. Özdoğ- an-N. Başgelen) 169 vdd. CANEVA 1999, Caneva, I., “Early farmers on the Cilician Coast: Yumuktepe In the Seventh ESİN 1979, Esin, U., İlk Üretimciliğe Geçiş Evre­ Millenium BC”, Neolithic in Turkey (Ed. M. Öz- sinde Anadolu ve Güneydoğu Avrupa (G.ö. 10 500-7 0 0 0 Yılları Arası). I. Doğal Çevre doğan-N. Başgelen) 105. Sorunu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa­ CHILDE 1994, Childe, G., Toplumsal Evrim (Social kültesi. Evolution 1951 New York, Çev. C. Balcı). ESİN 1999, Esin, U., “The Neolithic in Turkey: A Ge­ CHILDE 1996, Childe, G., Tarihte Neler Oldu (What nera I Review”, Neolithic in Turkey (Ed. M. Öz- happened In History 1942 Harmondsworth, doğan-N. Başgelen). Çev. A. Şenel- M. Tunçay). FELL 1969, Fell, B., America B.C. (New York). CHILDE 1944, Childe, <3., Progress and Archaeology FOGEL 1999, Fogel, E., A Myth of Error: Europe, (London). Turkey and Public Opinion (Vienna). CHILDE 1956, Childe, <3., Man Makes Himshelf. FUENSANTA 1995, Fuensanta, J.G., “Some Man’s Progress Through the Ages. (New Architectural Relations Between Eastern York). (Çev. Kendini Yaratan insan, 1963). Anatolia, Syria, Mesopotamia and Iran ÇAMBEL, H. Çambel, “Güneydoğu Anadolu Tarih During the Fourth Millenium B.C.”, M. Öncesi Araştırmalarının Kültür Tarihi Ba­ Akyurt-S. Devam Anı Kitabı, Eski Yakın Doğu kımından Önemi”, Atatürk Konferansları IV, Kültürleri Üzerine incelemeler 127-134. 25-39 GÜVENÇ 1974, Güvenç, B., insan ve Kültür. ÇEVİK 2002A, Çevik, N., Taçların izinde Likya. (İstan­ (İstanbul). bul). HAVVKES 1974, Hawkes, J., Atlas of Ancient ÇEVİK 2002B, Çevik, N., “Anadolu’daki Kaya Mi­ Archaeology. (Londra). marlığı Örneklerinin Karşılaştırılması ve Kültürlerarası Etkileşim Olgusunun Yeniden IŞIK, 1969, Işık, F., “Batı Uygarlığının Kökeni: irdelenmesi / Überlegungen zu kulturellen Erken Demir Çağ Doğu-Batı Kültür Sanat Beziehungen in der Antike unter besonderer ilişkilerinde Anadolu”, TürkAD 2 6 ,1 vdd. Berücksichtigung der Felsarchitektur Ana­ KROEBER 1969, “Relations of Environmental and toliens”, III. Uluslararası Kilikia Arkeolojisi Cultural Factors”, Environment and Cultural

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 121 Behavior, Ecological Studies in Cultural TRİGGER 1976, Trigger, B., Time and Traditions Antropology, Ed. A.P.Vayda, 350-361. (Edinburg).

LAMBERG-KARLOVSKİ 1979, Lamberg, C.C.- TÜRK 2000, Türk, H., “Biyolojik Evrim-Kültürel Evrim Karlovski, J.A., Ancient Civilisations. The ilişkisi, indirgemeci Olmayan Bir Yaklaşımla”, Near East and Mesoamerica. TAED I, 37-43.

LLOYD 1956, Lloyd, 5., Early Anatolia. ÜNAL 2001, A. Ünal, “Batı Cephesinde Ne Var Ne Yok ?: Miken-Anadolu ve Ahhiyawa-Aka MANSEL 1971, Mansel, A.M., Ege ve Yunan Tarihi ilişkilerinde Son Durum”, Ed. Özgünel ve diğ., (Ankara). C. Bayburtluoğlu için Yazılar 244-256. MATHEWS 2001, Matthews, R., “MS 21. Yüzyılda YAKAR 1991, Yakar, J., Prehistoric Anatolia. The Disipllnlerarası Arkeoloji”, Cogitto 26, Neolithic Transformation and the Early 2001,225-237. Chalcolithic Period. (Jerusalem). MELLAART 1975, Mellaart, J., The Neolithic of the Near East. (Londra).

MÜLER-KARPE 1969, Müller-Karpe, H., Handbuch der Vorgeschichte II. Jungsteinzeit (Münih).

ÖZD0GAN 1995, Öz doğan, M., “Yakın Doğu Neolitiği ve Güneydoğu Anadolu. Eleştirisel Bir Değerlendirme”, M. Akyurt-B. Devam Anı Kitabı, Eski Yakın Doğu Kültürleri Üzerine incelemeler 267-260.

PULHAN 2001, Pulhan, O., “Mehmet Öz doğan İle Arkeoloji — ideoloji — Devlet İlişkileri Üzerine”, Cogitto 26, 2001,136-151.

ROSENBERG 1999, Rosenberg, M., “Hallan Çemi”, (Ed. M. Özdoğan-N. Başgelen) Neolithic in Turkey 25.

SEVİN 1999a, Sevin, V., “Demir Çağı’nda Anadolu- Batı ilişkileri”, Z.Taşlıklıoğlu Armağanı, Anadolu ve Trakya Çalışmaları, 113-121.

SEVİN 1999B, Sevin, V., Anadolu Arkeolojisi. (İstanbul).

ŞENEL 1995, Şenel, A., ilkel Topluluktan Uygar Topluma (İstanbul).

TEBER 1965, Teber, S., ilk Toplumların Değişimleri (İstanbul).

TOYNBEE 1975, Toynbee, A., Tarih Bilinci I. (Çev. M. Belge İstanbul).

122 TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ YAYIN İLKELERİ

Uluslararası standartlara uygun, nitelikli bir dergi çıkarabilmek siz değerli bilim adamlarımızın ve müzecilerin çalışmalarını aşağıda belirtilen kurallara uygun göndermeleri ile mümkün olacaktır.

• Yazarın tercihine göre Türkçe, İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinden birinde yazılan ve mutlaka özgün olması gereken makaleler, konusuna göre belirlenen “Bilimsel Danışmanlar” tarafından incelendikten sonra yayımlanır. Gerektiğinde gerekçeleri ile birlikte gözden geçirilmek üzere yazarına iade edilir.

• Makaleler PC’de yazılacak ise Word, Adobe InDesign programları, Macintosh’da ise Aldus Free­ hand veya Quark Express programları kullanılmalıdır. Makaleler A4 kağıda 16.5x24.5 cm’lik bir alan içine çift sütun olarak 11.5 punto ve bir satır aralığıyla Tekton ya da Times karakteriyle, maksimum 10 sayfa olarak yazılmalıdır. Başlıklar ve yan başlıklar bold yazılmalıdır. Referanslar 11.5 punto yazılarak makalenin arkasında notlar halinde verilmelidir.

• Çizim, fotoğraf ve slaytların toplamı 15 adetten fazla olmamalı, fotoğraflar yapıştırılmamak, bant-lanmamalı, çizim ve fotoğraflar arkasına numara, araştırmacı adı, yön oku mutlaka kon­ malı, makalede belirtilen fotoğraf sayısı ile gönderilen fotoğraf sayısı birbirini tutmalıdır. Çizim ve fotoğraflar baskıda iyi sonuç verecek nitelikte olmalı, fotoğraflar fotokopi veya bilgisayar çıktısı olmamalı ve mutlaka renkli olmalıdır. Çizimler (Çizim:.... ), resimler (Resim:.....), haritalar (Har­ ita: .... ) diye gösterilip numaralandırılmak, kesinlikle levha sistemi kullanılmamalıdır. Resimler CD veya diskette gönderilecekse, yüksek çözünürlükte taranıp JPEG veya TIFF formatında kayıt yapılmalıdır.

• Makaleler mutlaka yeni bir diskete kaydedilmeli ve çıktısı ile birlikte gönderilmelidir. Disketteki makale ve çıktı mutlak surette uyumlu olmalıdır. Disketteki makale ile çıktıdaki makale uyumlu olmalıdığı takdirde disket baz alınacaktır.

• Türkçe yazılan makalelerde 500 kelimeyi aşmayan İngilizce, Almanca veya Fransızca, yukarıda belirtilen dillerden birinde yazılmış makaleleri ise mutlaka Türkçe özet eklenmelidir.

• Yazarlara makalenin yayımlandığı dergiden 5’er adet gönderilir.

• Makalelere unvan ve yazışma adresi yazılmalıdır.

• Gönderilen yazılar yayımlansın veya yayımlanmasın geri gönderilmez.

• Derginin Ekim-Kasım ayları arasında çıkarılması planlandığından yazılar, yayın kurulunda değer­ lendirme süresi dikkate alınarak, Ocak-Mayıs ayları arasında Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Arşiv ve Yayınlar Şubesi Müdürlüğü 2. TBMM 06100 Ulus-Ankara adresine gönder­ ilmelidir. Mayıs ayından sonra elimize ulaşan makaleler bir sonraki sayıda değerlendirilecektir.

TÜRK ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA DERGİSİ 123