ÇOLAKOĞLU, Gözde-EKEN, Merve-TÜRK MUSİKİSİ İCRASINDA
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
179 TÜRK MUSİKİSİ İCRASINDA ARMUDÎ KEMENÇE VE GEÇİRDİĞİ TEKNOLOJİK GELİŞMELER* ÇOLAKOĞLU, Gözde-EKEN, Merve TÜRKİYE/ТУРЦИЯ ÖZET Armudî kemençe 18. yüzyıl sonlarında İstanbul’da çalgılı kahvehanelerde ve meyhanelerde icra edilen eğlence musikisinde kullanılan bir “kaba saz”dır. 19. yüzyıl sonlarında Vasilâki ve Tanbûri Cemil Bey’in icra açısından getirdiği yeni ekol ise çalgının kaba sazdan ince saza geçişini sağlamıştır. Bu icracılarla birlikte armudî kemençeye Klasik Türk Musikisi üslubu yerleşmiş, icra ediliş pozisyonu ve icra teknikleri açısından kemençe Türk Musikisi’nin vazgeçilmez bir yaylı çalgısı hâline gelmiştir. İcra tavrının oturması çalgıya birtakım teknik gelişimleri de getirmiştir. Tel boyları eşit olmayan üç telli kemençeye ilk kez Tanburi Cemil Bey ve Vasilaki dördüncü teli eklemişler ve kemençenin ses kapasitesini geliştirmişlerdir. Ancak bu ekleme tel boyları eşitlenmeden ve üst eşik eklenmeden yapılmıştır. İkinci bir gelişme ise Hüseyin Sadettin Arel’in kemençenin tel boylarını eşitlemesi ve çalgıyı soprano, alto, bas ve kontrbastan oluşacak kemençe beşlemesi ile çeşitlendirmesi olmuştur. Bu bildiride armudî kemençenin Türk toplumunda yepyeni bir icra üslubu ile var oluşu ve üç telliden dört telliye geçirdiği teknolojik gelişim irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Armudî kemençe, Türk musikisi icra üslubu, teknik gelişmeler. ABSTRACT At the end of the 18th century the pear shaped kemence mostly accompanied to the Ottoman dance and entertainment music in “Kaba Saz Ensemble” in Istanbul. During the last years of the nineteenth century, the masters of the kemenche Vasilaki and Tanburi Cemil Bey, who carried a new performance style to kemenche, achieved to install the pear shaped kemenche into the fasıl music. The pear shaped kemenche achieved performing type of Classical Music with these performers. It became indispensable bowed instrument in Turkish Music with its position and techniques on performance. Being accepted of performing type provided technical improvements. Kemence is an instrument, * Renkli resimler için bkz.: ss. 492-496. 180 whose lengths of the strings aren’t equal. Tanburi Cemil and Vasilaki were the first performers, who added fourth strings to the kemenche. But in this model, lengths of strings weren’t equal and the upper bridge did not add. The second improvement is that Hüseyin Sadettin Arel equalized length of strings of the kemenche, add an upper bridge and design five sizes of the the kemenche -soprano, alto, tenor, baritone and bass. In this paper; the exiting of place of the pear sheped kemence in Turkish Society with a brand new performing style and technological improvement in 3 strings and 4 strings the kemenche will be analysed. Key Words: The pear shaped kemençe, performance style of Turkish music, technical developments. Türk Musikisi İcrasında Armudî Kemençe “Küçük Keman” anlamına gelen kemançe kelimesinin tarih boyunca yaylı çalgıları ifade eden bir terim olarak kullanıldığı ve Asya’nın çeşitli bölgelerinde kemançe ya da kemança adıyla yüzyıllardır çalınageldiği bilinmektedir. Buradan yola çıkılarak kemançe kelimesinin Avrupa’daki yaylı çalgıları ifade eden fiddle teriminin karşılığı olduğu düşünülebilir. 18. yüzyıla kadar Osmanlı-Türk Musikisi’nin de tek yaylısı olan bu çalgı; 15. yüzyıla kadar Türkçe bir kelime olan ıklığ, bu yüzyıldan sonra Farsça bir kelime olan kemançe ve armudî kemençenin fasıl musikisine girmesiyle de rebab adıyla adlandırılmış, 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başlarında Türk Musikisi’ndeki yerini armudî kemençeye bırakmıştır. Söz konusu çalgı günümüzde işlevini dinî musiki topluluklarında sürdürmektedir. Armudî kemençe form ve icra tekniği açısından Balkan ülkeleri kökenli olduğu için, 18. yüzyıl sonlarında İstanbul’da çalgılı kahvehanelerde ve meyhanelerde icra edilen eğlence musikisinde, özellikle köçekçeler ve tavşancalar ile Rumeli havalarında kullanılan bir “kaba sazdır.” 19. yüzyılın sonlarına doğru musikiye klarnet çalarak başlayan ve kaba sazdan yetişmiş bir icracı olan Rum asıllı kemençe üstadı Vasilâki (1845-1907) bu kemençeyi ince saz takımlarına sokmayı başarmış, Vasil ile birlikte dönemin İstanbul’unda musiki meclislerinde çalan Tanbûri Cemil Bey’in (1871-1916) icra açısından getirdiği yeni ekol ise çalgının kaba sazdan ince saza geçiş sürecini hızlandırmıştır. Bu icracılarla birlikte armudî kemençeye Klasik Türk Musikisi’nin ağır ve oturaklı üslubu yerleşmiş, gerek icra ediliş pozisyonu, gerek icra edilen eserler ve gerekse icra teknikleri açısından kemençe Türk Musikisi’nin vazgeçilmez bir yaylı çalgısı hâline gelmiştir. İcra tavrının oturması çalgıya birtakım teknolojik gelişimleri de getirmiştir. Tel boyları eşit olmayan üç telli kemençeye ilk kez Tanburi Cemil Bey ve Vasilaki dördüncü teli eklemişler ve kemençenin ses kapasitesini 181 geliştirmişlerdir. Ancak bu ekleme tel boyları eşitlenmeden ve üst eşik eklenmeden yapılmıştır. İkinci bir gelişme ise 20. yüzyılın ünlü Türk müzikoloğu Hüseyin Sadettin Arel’in 1922 yılında kemençenin tel boylarını eşitlemesi ve çalgıyı keman ailesinde olduğu gibi, soprano, alto, bas ve kontrobastan oluşacak kemençe beşlemesi ile çeşitlendirmesidir. İşte bu bildiride armudî kemençenin Türk toplumunda yepyeni bir icra üslubu ile var oluşu ve üç telliden dört telliye geçirdiği teknolojik değişim irdelenecektir. Armudî kemençe Bizans döneminin lyra dicta, Orta Çağ Avrupası’nın rebec, Yunanistan, Ege Adaları, İtalya ve Makedonya’nın lyra-lyrica ve Bulgaristan’ın gadulka adı verilen çalgılarının bir benzeridir. (Resim 1, 2, 3, 4, bkz.: s.492) Armudî formdaki bu çalgılar; Orta Çağ Avrupa’sının ünlü yaylı çalgısı olan, hatta Avrupa’da Orta Çağı ve Rönesans’ı temsil ettiği düşünülen rebecin çeşitli varyasyonlarını oluşturmaktadırlar. Resim 1: Bizans dönemine ait fildişi kutu Resim 2: Tiberius Psalter’de bulunan rebec icrası resmi Ortaçağ Sanat Müziği ve kiliseyi simgeleyen rebecin 16.-17. yüzyıllarda rağbetten düşmesine rağmen; Balkan Halk Müziği’nde tarih boyunca çalınagelen lyra, lyrica ve gadulka ünleriyle birlikte günümüze ulaşmıştır. İşte bu çalgıların Türkiye coğrafyasında icra edilen türleri ise; 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı Türk Musikisi’nin yaylı çalgısı olarak önem kazanan armudî kemençe, Kastamonu ve çevresinde çalınan tırnak kemanesi ve Teke Bölgesi ile Yörüklerde çalınan yörük kemanesidir.1 (Resim 3, 4, 5, 6, bkz.: ss.492-493) 1 Kastamonu ve Yörüklerde çalınan armudî biçimde ve tellere tırnak teması suretiyle çalınan çalgıların bölgelerine geliş ve çalınışlarının sebebi olarak; Asya ya da Balkanlar ile karşılıklı yaşanan mübadeleler, göçler, farklı topraklarda kurulan hâkimiyetler, coğrafi yakınlıklar ve 182 Armudî kemençe ilk kez 18. yüzyılda kabasaz takımlarında, köçek ve çengilerin rakslarına eşlik ederken gözlenmiş ve kemanî, tanburî ve müzik teorisyeni Hızır Ağa’nın (öl. 1760?) Tefhim ül-makamat fi tevlid en nagamat adlı eserinde çingene kemanı ifadesiyle açıklanmıştır. Avrupa’dan çeşitli görevlerle İstanbul’a gelmiş elçi ve gezginler de çalgıyı kendi ülkelerinde kullandıkları lyra terimi ile adlandırmışladır.2 Hızır Ağa’nın eserinde armudî formdaki kemençe resminin altında Kemân-ı Kıptî (çingene kemanı) yazılıdır. Onun bu çalgıya keman adını vermiş olması şaşırtıcı değildir. Osmanlıca’da keman terimi, yaylı çalgıların genel adıdır ve kıptî sıfatı da çalgının henüz fasıl topluluğuna girmemiş olduğuna bir işarettir. (Resim 7, bkz.: s.493) Hızır Ağa’nın verdiği resme göre keman-ı kıptî tek telli ve tek burguludur3 ve D şeklindeki tını delikleri yoktur. Bu özellikteki kemençe resimleri divan şairi Enderûnî Fazıl’ın (1759-1810) Hubanname ve Zenanname adlı eserinde de görülmektedir. (Resim 8-9, bkz.: s.494) “Armudî kemençe,4 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılın ikinci yarısında daha çok çalgılı kahvehanelerde, meyhanelerde icra edilen eğlence musikisinde, özellikle köçekçeler, tavşancalar ve Rumeli havalarında kullanılan bir kaba sazdır” (Aksoy, 2003; 110). Kaba saz icrasını da “kemençe, lavta, zurna, klarnet, zilli maşa, def gibi çalgıların kullanıldığı, İstanbul ve Rumeli türkülerinin, zeybeklerin, sirtoların, köçekçelerin, tavşancaların çalındığı, köçeklerin danslarıyla eşlik ettiği, eğlenceye yönelik bir müzik türü” olarak tarif etmek yerinde olacaktır (Özgen, 2006; Kişisel Görüşme). 20. yüzyılın ünlü müzikologu Rauf Yekta Bey (1871-1935) kaba saz için “kahvelerde icrayı sanat eden topluluk” bilgisini verirken, burada çalınan çalgılar için “kemençeden başka eskiden ince saz dışında bırakılmış olan kültürel etkileşimler gösterilebilir. Bu konu ayrı bir çalışma alanını oluşturmaktadır ve İTÜ, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı, Müzikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Gözde Çolakoğlu’nun “Anadolu’dan Balkanlara Armudî Biçimdeki Kemençeler: Tarih, Teknik ve İcrasına İlişkin Karşılaştırmalı Bir Analiz” başlıklı doktora tezinde ayrıntılarıyla ele alınmıştır. 2 Avrupalı gezginlerin İstanbul’da gördükleri kemençe için Ege Adalarında Rumlar tarafından çalınan lyra ve Yunanlıların lyra dedikleri ve tellerin tırnaklara değdirilmesiyle çalınan çalgı değerlendirmeleri, kemençenin İstanbul’da ilk olarak kimler tarafından çalındığı ve buraya geliş yolu hakkında ipucu vermektedir. Bu bilgiler doğrultusunda, çalgının Balkanlar ve Ege adalarından icra tarzı, işlevi ve ismiyle birlikte İstanbul’a göç ettiği ve bu kimliğiyle kaba sazda çalındığı için yabancı seyyahlar tarafından İstanbul Lyrası (Politiki Lyra) olarak adlandırıldığı tarafımızdan yapılan tespitlerdir. 3 Çalgı bu özelliği ile 14. yüzyıldan itibaren Sırbistan’da çalınan Balkan çalgısı guslaya çok benzemektedir. 4 Bildirimizde kemançe terimi Osmanlı Türk