ANADOLUNUN TARİHİ COĞRAFYASI

KÜLTÜREL MİRAS VE TURİZM AÇIK ÖĞRETİM PROGRAMI

DR. ÖĞR. ÜYESİ METİN ALPARSLAN

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

KÜLTÜREL MİRAS VE TURİZM AÇIK ÖĞRETİM PROGRAMI

ANADOLU’NUN TARİHİ COĞRAFYASI

DR. ÖĞR. ÜYESİ METİN ALPARSLAN

1

ÖNSÖZ

Tarihin iki öğesi vardır: zaman ve mekân. Zaman kavramı kısaca kronoloji olarak da tanımlamamız mümkündür. Kronoloji sayesinde olayların sırasını ve bunun sonucunda tarih için vazgeçilmez olan neden-sonuç ilişkisini doğru bir şekilde oluşturmamız mümkün olabiliyor. Diğer bir şekilde söyleyecek olursak tarihi tam anlamıyla anlayabilmek için tarihin meydana geldiği yeri, yani coğrafyasını iyi bilmemiz ve onun olaylar üzerindeki etkisini iyi hesaplayabilmemiz gerekir.

2

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ...... 2

İÇİNDEKİLER...... 3

KISALTMALAR...... 8

YAZAR NOTU...... 9

1. Tarihi Coğrafya'ya Giriş ………………………………………………………………...10

1.1. Tarihi Coğrafya Nedir?...... 16

1.2. Tarihi Coğrafya’nın Bilim Tarihi ……………………………………………………18

1.3. Tarihi Coğrafya’nın Kaynakları …………………………………………………….19

2. Anadolu Coğrafyası’nın Anahatları…………………...…………………………….…..26

2.1. Genel Bilgiler…………………………………………………………..……………32

2.2. Anadolu’nun Topoğrafyası ve İklimi………………………………..……………….32

2.3. Yeraltı Zenginlikleri……………………………………………………..…………..36

2.4. Anadolu’da Tarım………………………………………………………...…………37

3. Tarihöncesi Anadolu'da Yerleşim ve Coğrafya………………………..……………….45

3.1. Tarihöncesi Dönemleri………………………………………………………………51 3.2. Tarihöncesi Yerleşmelerin Genel Özellikleri………………………………………..53

4. Ilk Tunç Çağ’da Yerleşim ve Coğrafya……………………………………………...….63

4.1. İlk Tunç Çağı’nın Genel Özellikleri……………………………….………….…….69

4.2. İlk Tunç Çağı’nda Doğu ve Güneydoğu Anadolu……………….…………………70

4.3. İlk Tunç Çağı’nda Batı Anadolu……………………………………………………72

4.4. İlk Tunç Çağı Yerleşmelere Genel Bir Bakış……………………………………….77

3

5. Hitit Tarihi Coğrafyası 1…………………………………………………………………86

5.1. Hitit Tarihi Coğrafyasının Durumu………………………...…………………….92

5.2. İlk Araştırmalar……………………………………………………..……………93

5.3. Yeni Bir Başlangıç………………………………………………….……………96

5.4. Tarhuntaşşa………………………………………………………..……………..97

6. Hitit Tarihi Coğrafyası 2………………………………………………….…………….107

6.1. …………………………………………………………………………….113

6.2. Şapinuwa………………………………………………………………..………114

6.3. Şarişşa…………………………………………………………...………………115

6.4. Şamuha………………………………………………………………………….117

6.5. Tapigga……………………………………………………….…………………118

6.6. Diğer Bazı Yerleşmeler……………………………………………...………….119

6.7. Sonuç………………………………………………………………………...….120

7. Hitit Tarihi Coğrafyası 3………………………………………………………………..128

7.1. Hitit Çekirdek Ülke: Hatti………………………………………………………134

7.2. Kaşka…………………………………………………………………………....136

7.3. Pala……………………………………………………………….……………..137

7.4. Arzawa Ülkeleri: Wiluşa, Şeha Nehri Ülkesi, Hapalla ve Mira………………...137

7.5. Lukka………………………………………………………………………...….138

7.6. Tarhuntaşşa………………………………………………………………...……139

7.7. Kizzuwatna………………………………………………………………...……139

7.8. Mittani……………………………………………………………………….….140

7.9. Diğer…………………………………………………………………………….140

8. Hitit Tarihi Coğrafya Çalışmalarına Bir Örnek: Arinna Kenti………………….…..147

4

8.1. Hitit Metinlerinde Geçen Bir Kent: Arinna……………………………...……153

9. Demir Çağı'nda Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası 1……………………………..…….166

9.1. Hitit İmparatorluğu Yıkıldıktan Sonra……………………………………….....172

9.2. Geç Hitit Krallıkları………………………………………………….…………173

9.2.1 /Melid Krallığı…………………………………………….…..174

9.2.2. Krallığı……………………………………………………….175

9.2.3. Kummuhu Krallığı………………………………………………….…176

9.2.4. Sam’al Krallığı…………………………………………………….…..176

9.2.5. Patin (Unqi) Krallığı………………………………………...…………177

9.2.6. Krallığı………………………………………………...………..177

9.2.7. Kargamış Krallığı………………………………………………..……178

9.2.8. Que ve Krallıkları…..……………………………………..…178

10. Demir Çağı'nda Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası 2………………………...………..186

10.1. Urartu Krallığı……………………………………………………………...….192

10.1.1. Van Kalesi (Tuşpa)…………………………………………………..192

10.1.2-Aşağı ve Yukarı Anzaf……………………………………………….193

10.1.3. Çavuştepe (Sardurihinili)…………………………...………………..193

10.1.4. Toprakkale (Qilbani Dağı önündeki Rusahinili)…………………….194

10.1.5 Ayanis (Eiduru Dağı önündeki Rusahinili)……………………..……194

10.1.6 Karagündüz……………………………………………………….…..194

10.1.7 Altıntepe/Van……………………………………………………..….194

10.1.8 Dilkaya…………………………………………………………….…195

10.1.9 Altıntepe/Erzincan……………………………………………….…..195

5

10.2. Phrygia………………………………………………………………….……..195

10.2.1. ………………………………………………………..…….196

10.2.2. ……………………………………………………………...197

10.2.3. Midas kenti…………………………………………………………..197

10.2.4. Dorylaion (Şarhöyük)…………………………………………..……198

11. Antik Çağ (Yunan-Roma) Tarihi Coğrafyası 1…………………………..………….205

11.1. Ionia ve Aiolia…………………………………………………………………211

11.2. İon Kentleri……………………………………………………………………212

11.3. Aiolia Kentleri…………………………………………………………………215

12. Antik Çağ (Yunan-Roma) Tarihi Coğrafyası 2………………………..……………..223

12.1. Troas………………………………………………………………...…………229

12.2. Mysia…………………………………………………………………………..230

12.3. Lydia…………………………………………………………….……………..231

12.4. Karia…………………………………………………………….……………..231

12.5. Lykia……………………………………………………………………….…..232

13. Antik Çağ (Yunan-Roma ) Tarihi Coğrafyası 3………………………..…………….239

13.1. Lykoania…………………………………………………………………………..245

13.2. Kappadokia………………………………………………………….…………….246

13.3. Galatia…………………………………………………………………………….247

13.4. Kilikia……………………………………………………………………………..248

13.5. Kommagene………………………………………………..……………………..249

14. Antik Çağ (Yunan-Roma) Tarihi Coğrafyası 4 ve Genel Değerlendirme……….....257

14.1. Armenia…………………………………………………………………………...263

6

14.2. Phrygia……………………………………………………………………………264

14.3. Bithynia………………………………………………………………….……..…264

14.4. Pontus……………………………………………………………………………..265

14.5. Paphlagonia……………………………………………………………….………266

14.6. Anadolu Yerleşme Tarihine Toplu Bir Bakış………………………….…………266

KAYNAKÇA……………………………………………….………………………………274

7

KISALTMALAR

MÖ : Milattan Önce

MS : Milattan Sonra

Bkz.: Bakınız

Karş.: Karşılaştırınız

8

YAZAR NOTU

Ders kitabı niteliğinde, önceden belirlenen belli standartlar dahilinde hazırlanan bu çalışma özgün bilimsel bir araştırma değildir. Bilimsel kriterler ve etik kurallar da dikkate alınarak, güncel ve özgün çalışmalardan faydalanılarak hazırlanmış derleme bir eser niteliğindedir. Bu kitabın hazırlanmasında kaynak teşkil eden tüm yayınlar, kitabın sonunda yer alan Kaynakça bölümünde yer almaktadır.

9

1. TARİHİ COĞRAFYA'YA GİRİŞ

10

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Tarihi Coğrafya Nedir?

- Tarihi Coğrafya’nın Önemi

-Tarihi Coğrafya’nın kaynakları

11

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Coğrafya tarihi neden etkilesin?

Coğrafya bilgimiz neden tarihi anlamamıza yardımcı oluyor?

12

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Tarihi Coğrafya Coğrafyanın önemini daha iyi Ders notları ve sunumlar, Tanımı kavramak kaynak kitaplar Tarihi Coğrafyanın Bir bilim olarak Tarihi Ders notları ve sunumlar, Bilim Tarihi Coğrafyanın nasıl ortaya çıktığı ve kaynak kitaplar geliştiğini anlamak Tarihi Coğrafyanın Tarihi Coğrafya üzerinde çalışan Ders notları ve sunumlar, Kaynakları bir kişinin başvurduğu belgeler ve kaynak kitaplar diğer kaynakları hakkında bilgi edinir

13

Anahtar Kelimeler Tarihi Coğrafya, zaman, mekân

14

GİRİŞ Tarihin akışını etkileyen çok sayıda etken vardır. Ancak tüm etkenlerin arasında Coğrafya’nın ayrı bir önemi vardır. Coğrafya insanların yaşamını direkt olarak derinden etkilemiştir. Karadeniz Bölgesindeki insanları geleneksel olarak ahşap evleri varsa bunun nedeni yaşadıkları coğrafyada yatar. Anadolu’daki yerleşik hayata geçiş ilk olarak güney bölgelerde olduysa bunda bölgenin ılıman iklimi dolayısıyla yine coğrafyanın etkisi vardır. Bu bölümde geçmişin coğrafyası olarak tabir edilebilen Tarihi Coğrafya’nın ne olduğu ve nasıl çalıştığı, ayrıca bir bilim olarak ortaya çıkışı anlatılmaktadır.

15

1.1. Tarihi Coğrafya Nedir?

Tarihin iki öğesi vardır: zaman ve mekân. Zaman kavramı kısaca kronoloji olarak da tanımlamamız mümkündür. Kronoloji sayesinde olayların sırasını ve bunun sonucunda tarih için vazgeçilmez olan neden-sonuç ilişkisini doğru bir şekilde oluşturmamız mümkün olabiliyor. Daha ziyade yakınçağ tarihe alışık olan bir insanın bunu anlaması biraz güç olabilir. Balkan Savaşları’nın ya da I. Dünya Savaşı’nın tarihleri gününe kadar bilindiği için, böyle tarihlerden yoksun olmanın verdiği zorlukları anlamak son derece zordur. Eskiçağ Tarihi için ise bu durum tamamen farklıdır. Bazen bir olayı ya da bir savaşı tarihlemek için, kesin bir tarih vermek mümkün değildir. Tarihçiler o zaman ya birbirinden farklı tarihler verebiliyor ya da tarihi yaklaşık olarak veriyor (yak. MÖ 1275 ya da MÖ 13. yy’ın ikinci yarısı gibi). Bu örneklerden de anlaşıldığı gibi tarihler böyle bir durumda 10, 20 hatta 50 kadar oynayabilir. Tarihte geriye gittikçe kesin tarih vermek o denli zorlaşır. Özellikle yazılı belgelerin olmadığı zamanlar için hata payları daha da büyür. İşte böyle durumlarda kronolojik bir iskelete sahip olmak son derece önemlidir.

Tarihin ikinci unsuru ise mekândır, yani bulunduğu coğrafyadır. Coğrafyayı bir tiyatro eserine benzetecek olursak, tarihin coğrafyasını tiyatro oyununun sahnesi olarak da görmek mümkündür. Çanakkale Boğazı’nın yerini bilmiyor olsaydık, doğal olarak tarih bilgilerimiz de bu konuda eksik kalacaktı ve Çanakkale Savaşı’nın stratejisini ya da Atatürk’ün emirlerini anlamamız zorlaşacak, bazı durumlarda ise imkânsız olacaktı. Vermiş olduğumuz örnek kulağa tuhaf gelebilir, yani Çanakkale’nin nerede olduğunu bilmemek nasıl olabilir? Aynı örnekten devam edelim. Çanakkale Boğazı’nın Eski Yunan’daki ismi Dardanelia’dır. Dardanelia’nın nerede olduğunu bilmezsek, Homeros tarafından anlatılan Troia Savaşını ne şekilde düşüneceğiz? İşte Tarihi Coğrafya bizim için bu nedenle son derece önemlidir. Tarihi belgelerden elde ettiğimiz bilgileri kronolojiye sahip olmadığımız zaman nasıl eksik oluyorsa, coğrafyasını bilmediğimiz zaman da o kadar eksik kalmaktadır. Peki, nedir bu Tarihi Coğrafya:

“Tarihi Coğrafya, geçmişin coğrafyasıdır ve geçmişte herhangi bir dönemdeki artan ve azalan insan faaliyetlerini, tarihi uyum içinde basitçe inceleyen/dile getiren coğrafi çalışmadır. Konunun tarihi ya da tarihöncesi dönemde olması o kadar önemli değildir. Önemli olan araştırmanın coğrafi ilke ve metotlar ile yapılmasıdır”.

Tanımdan da anlaşıldığı gibi Tarihi Coğrafya, Coğrafya biliminin bir alt dalıdır. Ancak bakıldığında özellikle Eskiçağ Tarihi Coğrafyası için bu konuda çalışanların pek azı Coğrafya kökenlidir. Bunun nedeni eskiye gidildikçe veri sağlayan kaynakların (yazılı kaynaklar ile

16 maddi kaynaklar) da farklılaşması ve coğrafya kökenli bilim insanlarının bu kaynaklara hâkim olamaması yatar. Farklı şekilde söyleyecek olursak, Osmanlı Dönemi Tarihi Coğrafya çalışan bir kişinin muhakkak Osmanlıca, Antik Dönem Tarihi Coğrafya çalışan bir kişinin ise Eski Yunanca (Grekçe) ya da Latince (mümkünse ikisini) bilmesi gerekir, çünkü kaynakları ilk elden okuması gerekir. Ancak bu, coğrafya kökenli bilim insanlar için çoğu zaman söz konusu değildir. Bununla beraber ülkemizde de özellikle Osmanlı Tarihi Coğrafyası konusunda uzmanlaşan çok değerli bilim insanları vardır.

Tarihi coğrafyanın aslen coğrafyanın bir alt bilimi olduğunu yukarıda söylemiştik. Bununla beraber tarihi coğrafya, bölgelerin geçmişteki özelliklerini incelediğinden tarih, arkeoloji ve eski filoloji gibi bilim dallarıyla da yakından ilişki içindedir. Bilimde kesin sınırların çizilmesi her zaman mümkün olmadığını da söylememiz gerekir. Yani tarihi coğrafya bilimi köken olarak coğrafyanın alt bilimi olsa dahi, diğer bilimlerin bu konu ile ilgilenmesi kadar doğal bir şey de yoktur. Her bilim konulara farklı şekilde yaklaşır ve farklı sorular sorar. Bu şekilde bakıldığında tarihi coğrafya ile ilgilenen farklı bilimlerin olması bir sorundan ziyade bir zenginlik olarak görülmelidir.

İncelediği dönem doğrultusunda tarihi coğrafya çalışmaların çalışma şekilleri değişiklik göstermektedir. Örneğin Tarihöncesi Tarihi Coğrafya çalışmaları tamamıyla arkeolojik buluntular (maddi kalıntılar) ile yürütülmektedir. Yani çalışmalar, insanların bırakmış oldukları ve arkeolojik kazılar ya da yüzey araştırmaları sonucunda ortaya çıkan kullanım eşyaları, mimarı yapılar ya da kültsel nesneler incelenerek yapılıyor çünkü yazı henüz keşfedilmediği dönemler söz konusu olduğundan maddi kalıntılar dışında veri sağlayan kaynaklar bulunmamaktadır. Tarihi çağlarda bütün bu verilere bir de yazılı kaynaklar eklenmektedir. Bununla beraber yazılı kaynaklardan sağlanan veriler doğrultusunda da çalışmalar değişkenlik gösterir. Örneğin Hitit Dönemi Tarihi Coğrafyası konusunda çalışan bir bilimci, çivi yazılı belgelerden bilinen yer adlarının yer tespiti (lokalizasyon) üzerinde çalışmaktadır. Çünkü metinlerden bilinen yaklaşık 4000 yer adlarından sadece 10 kadarı kesin olarak tespit edilmiştir. Oysa Osmanlı Dönemi Tarihi Coğrafyası üzerinde çalışan bir bilim insanının böyle bir sorunu yoktur çünkü Osmanlı Dönemi’nde yerleşmelerin nerede oldukları zaten biliniyor. Aynı şekilde Hitit Dönemi Tarihi Coğrafyası konusunda çalışan birinin yazılı kaynakları Osmanlı Dönemi’ne göre çok daha az ve farklıdır. Bir örnek verecek olursak Hitit yazılı kaynaklarında nüfus kayıtları gibi bir belge türü bulunmaz, Hititologlar ve Eskiçağ Tarihçileri metinlerde ve mühür baskılarında geçen şahıs isimlerinden yola çıkarak, toplumun etnik yapısı ya da nüfus sayıları gibi bazı sonuçlara ulaşmaya çalışmaktadırlar. Oysa Osmanlı döneminde nüfus kayıtları

17 sayesinde bir kentin demografi yapısı, yani nüfusu hakkında bilinenler zaten büyük ölçüde ortaya konulmaktadır. Osmanlı Dönemi Tarihi Coğrafyacılar bu sayede bir adım daha ilerleyerek bölgesel incelemelerde bulunabilir, seçilmiş bir bölgenin ekonomisi gibi konuları araştırabilir ya da farklı bölgelerdeki bazı hususları karşılaştırabilir.

Tarihi Coğrafya eski dönem coğrafyasını yeniden inşa etmeye çalışır (mekânın yeniden inşası) ve bu sayede eski dönem için olduğu gibi, bugün için de çıkarım sağlayabilir.

1.2. Tarihi Coğrafya’nın Bilim Tarihi

Tarihi Coğrafya (Alm. Historische Geographie; İng. Historical Geography), terim olarak ilk defa 18. yy’da ortaya çıkmıştır. Ancak doğal olarak, daha sonra bilim haline gelecek olan benzeri çalışmalar çok daha önceye dayanmaktadır. MÖ 5. yy’da yaşamış olan Halikarnassos’lu (Bodrum) Herodotos örneğin yazmış olduğu Historia (tarih) adlı eseriyle sadece tarih, coğrafya ve etnoloji bilimlerinin temellerini atmamış, Nil deltasının oluşumu ile ilgili vermiş olduğu bilgi ile aynı zamanda tarihi coğrafya bilimleri açısından ilkler arasındadır. Elbette Herodotos ya da erken dönemlerde tarihi coğrafya hakkında bilgiler veren diğer kişilerin “tarihi coğrafya” yapma gibi bir gayretleri yoktu. Onlar sadece kendi dönemlerinin öncü bilim insanlarıydılar ve bilimin en önemli gerekliliğini yerine getiriyorlardı: soru sormak-cevap aramak.

Terimi 18. yy’da ilk defa ortaya atan kişi İngiliz bir theolog (din bilimcisi) olan Edward Wells idi. “An Historical Geography of the New Testament” (Yeni Ahit’in Tarihi Coğrafyası) adlı kitabı 1708 yılında Londra’da yayınlanır. Ancak bilimin akademik olarak ele alınması için yaklaşık yüzyılın geçmesi gerekti. Ülkemizde bu terim daha sonra kullanılmaya başlandı. Her ne kadar terim Cumhuriyet öncesinde de kullanıldıysa da bu kullanımlar daha ziyade batılı kaynakların çevirisiyle ilgili metinlerdir. Ülkemiz ile ilgili ilk tarihi coğrafya eseri W.M. Ramsey’in yazmış olduğu “The Historical Geography of Asia Minor” (Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası) adlı kitaptır. 1890 yılında yayınlanmış olmasına rağmen ancak 1960 yılında dilimize çevrilmiştir. Son olarak 1982 yılında basılan ve 2002’de güncellenerek yayınlanan W.- D. Hütteroth’un “Türkei” (Türkiye) adlı kitaba değinmek isterim. Bu eserinde Cumhuriyet kayıtlarının yanı sıra Osmanlı arşivlerini de kullanmış olması ve bu açıdan yukarıda değindiğimiz önemli bir kriteri yerine getirmiş olması açısından önem taşımaktadır. Aşağıda da göreceğimiz gibi, Osmanlı arşivleri ve Cumhuriyet kayıtları zamanın coğrafyası ile ilgili çok ayrıntılı veriler sağladığından, Hütteroth da zamanında kaydedilen yağmur miktarı ya da nüfus

18 hareketleri gibi, daha eski çağlar için şu anda hayal bile edilemeyen çok önemli bilgiler ortaya koyarak, o dönemin mekânını tam anlamıyla yeniden inşa edebilmiştir. Daha erken dönemlerin tarihi coğrafyasıyla ilgilenenler ise halen Hütteroth’un bu eserinden faydalanmaktadırlar (Gümüşçü 2014).

1.3. Tarihi Coğrafya’nın Kaynakları

Tarihi Coğrafya’nın kaynakları çeşitlidir ve incelenen döneme göre farklılık göstermektedir. Bu nedenle sıralayacağımız kaynakların her dönem için geçerli olmadığını düşünmemiz gerekir.

 Maddi Kültür: Maddi Kültür olarak adlandırdığımız nesneler çeşitlidir. Aslında bu sınıfa giren buluntular insanoğlunun ortaya çıkarmış olduğu tüm eserler girebilmektedir. Yani bir boncuk tanesi olabileceği gibi, bir kap ya da bir mimari yapı da olabilir. Bu eserler halen yüzeyde görülebileceği gibi arkeolojik bir kazı sonucunda ortaya çıkarılmış da olabilir.  Yerleşmeler ve bu yerleşmeler ile ilgili yer adları  Yazılı Kaynaklar: Tarihi Coğrafya hakkında bilgi veren her yazılı belge araştırmalar için önemli olabilir. Bunlar devlet kayıtları olabileceği gibi, mitolojik kökenli metinler ya da mektuplar gibi alakasız görünen belgeler de olabilir.  Eski fotoğraflar, gravürler, minyatürler, resimler, haritalar.  Araştırılacak arazinin sağladığı veriler: Bu kaynak asla hafife alınmamalı. Tarihi Coğrafya konusunda çalışan bir kişinin muhakkak incelediği coğrafyasını görmelidir. Sadece atlas ve haritalar başında yürütülen bir çalışmanın yeterli olacağını düşünenler son derece yanlış bir yolda ilerlemektedirler.

19

Uygulamalar

Coğrafya ile ilgili yayınları ve belgeselleri takip etmek

20

Uygulama Soruları

Coğrafyanın insan üzerindeki etkilere örnekler bulunuz?

21

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Tarihi Coğrafya’nın ne olduğu örneklerle anlatılmış, bir bilim olarak nasıl ortaya çıktığı ve geliştiği kısaca açıklanmış ayrıca bu bilimde ne gibi kaynakların kullandığı konusunda fikir verilmiştir.

22

Bölüm Soruları 1-Aşağıdakilerden hangisi Tarihi Coğrafya’nın ilgilendiği bir konu değildir? a-Hitit yerleşmeleri b-Roma Yolları c-Osmanlı Nüfusu d-Hava Durumuları e-İklimsel Değişiklikler

2-Tarihi Coğrafyanın tanımına göre aşağıdakilerden hangisinin önemi vardır? a-Yeterince verilere sahip olup olmadığımız b-Hangi bölgeyi incelediğimiz c-Tarihöncesi mi tarihi çağları mı incelediğimiz d-Başvurulan ilke ve metot e-Hiçbiri

3- Tarihi Coğrafya bize ne sağlar? a-Coğrafyayı kavramamızı sağlar b-Tarihi daha iyi anlamamızı sağlar c-İklim hakkında bilgi edinmemizi sağlar d-Toplumların ilişkileri hakkında bilgiler sağlar e-Hiçbiri

4- Aşağıdakilerden hangisi “Tarihi Coğrafya” terimi ilk kullanan bilim adamıdır? a-George Michael b-Georg Hammilton c-Orson Wells d-Edward Elgar e- Edward Wells

23

5- Aşağıdakilerden hangi çift ülkemiz Tarihi Coğrafyası ile ilgili eser vermiştir? a-W.D. Hütteroth – Edward Wells b-W.M. Ramsey – W.D. Hütteroth c-W.D. Hütteroth – Edward Elgar d-Hugo Winkler – W.M. Ramsey e-Hiçbiri

6- Aşağıdakilerden hangisi Tarihi Coğrafya’nın İngilizcesidir? a-Historical Geography b-History of Geography c-Geographical History d-Geography of History e-Hiçbiri

7-W.D. Hütteroth hangi kaynaklara başvurarak ülkemiz Tarihi Coğrafyayı incelemiştir? a-Osmanlı ve Cumhuriyet arşivleri b-GPS verileri c-İklimsel değişiklikler d-Roma Dönemi kayıtları e-Tarihöncesi buluntuları

8- Aşağıdakilerden hangisi Tarihi Coğrafyanın kaynaklarından biri değildir? a-Yazılı kaynaklar b-Arazi verileri c-Koordinatlar d-Fotoğraflar e- Hiçbiri

24

9-Tarihi Coğrafya aslen hangi bilimin alt dalı sayılır? a-Tarih b-Topografya c-Arkeoloji d-Coğrafya e-Hiçbiri

10-Tarih hangi iki öğeden oluşmaktadır? a-Kronoloji – Topografya b-İklim – Tarih c-Tarih – Zaman d-Topografya – Mekan e-Hiçbiri

Cevaplar:

1-d 2-d 3- b 4- e 5- b 6-a 7-a 8-c 9-d 10-e

25

2. ANADOLU COĞRAFYASI’NIN ANAHATLARI

26

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Anadolu’nun Coğrafi Özellikleri

- Anadolu’nun Başlıca Nehirleri

- Anadolu’nun Topografyası

- Anadolu’nun Yeraltı Zenginlikleri ve Başlıca Tarım Şekli

27

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Anadolu’nun yer şekilleri çağlar boyu insan yaşamını ne şekilde etkilemiştir?

Anadolu’insanı neden Mezopotamya insanından daha zorlu bir coğrafyada yaşıyor?

28

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Anadolu’nun Genel olarak Anadolu’nun Ders notları ve sunumlar, Topoğrafyası ve İklimi Coğrafyası hakkında bilgi edinir. kaynak kitaplar Sonraki bölümler için temel teşkil eder. Yeraltı Zenginlikleri Genel olarak Anadolu’nun yeraltı Ders notları ve sunumlar, zenginlikleri (metaller) hakkında kaynak kitaplar bilgi edinir. Sonraki bölümler için temel teşkil eder. Anadolu’da Tarım Genel olarak Anadolu’nun tarım Ders notları ve sunumlar, şekli hakkında bilgi edinir. Sonraki kaynak kitaplar bölümler için temel teşkil eder.

29

Anahtar Kelimeler Yer şekilleri, coğrafya, iklim, akarsular, ulaşım, tarım

30

GİRİŞ Coğrafya insanoğlunu çağlar boyu etkilemiştir ki bu etki bugün de halen devam etmektedir. Doğal olarak geçmiş dönemi yeniden inşa etmeden önce okuyucunun da Anadolu hakkında bazı temel coğrafi bilgilere sahip olması gerekmektedir. Kuşkusuz okuyucuların çoğu okul hayatlarında ya da üniversiteye hazırlanırken bu bilgilerin büyük bir bölümünü öğrenmişlerdir. Ancak sonraki bölümlere geçmeden önce bazı bilgileri yeniden tazelemenin faydalı olacağını düşünüyoruz. Bununla beraber öğrenciler bu temel bilgileri çok farklı bir bağlam içinde görecekleri için, okulda ezberledikleri bazı bilgilerin ne denli yararlı olabileceğini gelecek bölümlerde göreceklerdir.

31

2.1 Genel

Anadolu’nun coğrafi konumu bilindiği gibi iki kıtayı, Avrupa ve Asya’yı, birleştiren bir köprü durumundadır. Bu nedenle, tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin uğrak ve yerleşim yeri olmuştur. Bununla beraber Anadolu sadece bir köprü, yani üzerinden geçilen bir yer olmakla kalmamış, aynı zamanda üzerinde yerleştirilen bir yer halini de almıştır.

Anadolu’nun fiziksel ve iklimsel özellikleri, her dönemde insan hayatını ve dolayısıyla tüm ekonomik hayatı etkilemiştir. Eskiçağ’da bunun geçerliliği günümüze göre daha da fazladır, çünkü insanoğlu her geçen gün bu doğal etkileri daha aza indirgemeyi başarmıştır. Bunun en güzel örneğini taşımacılıkta görmekteyiz. En eski çağlarda mallar ya da eşyalar, yük hayvanları ile doğal yollar üzerinden taşınırken, bugün kara taşımacılığı trenler ve motorlu araçlar ile özel yapılmış viyadükler ve tünellerden geçen yollar üzerinden yapılmaktadır. Eskiçağ’da kış aylarında kesinlikle uzun yollara çıkılmazken ve bazı durumlarda iki komşu ovalar arasındaki bağlantı sağlayan geçit ya da vadi bile geçilemezken, bugün mevsimin önemi, çoğu bölgede yok denecek kadar azdır. Eskiçağ’da mevsimin hayatı nasıl felç ettiğini anlamak için bugünkü anayollarımızı, zamanımızın köy yolları gibi düşünmemiz gerekir. Bugün halen özellikle doğu bölgelerimizde kışın köy yollarının kapandığını haberlerden öğrenebiliyoruz. İşte eskiden anayollar bu şekilde geçilmez oluyordu. Doğal olarak kışın meydana gelen bu izole olma durumu eski insanlarının hayatını son derece etkilemiştir.

2.2. Anadolu’nun Topoğrafyası ve İklimi

Anadolu’nun fiziksel coğrafyasına baktığımızda, kuzeyinde, Karadeniz’e paralel olarak uzanan sıradağları görmekteyiz. Bu dağların en önemlilerini batıdan doğuya doğru şu şekilde sıralamamız mümkündür: Bolu Dağları, Küre Dağları, Ilgaz Dağları, Köroğlu Dağları, Canik Dağları ve Doğu Karadeniz Dağları. Aynı şekilde, güneyde Akdeniz’e paralel, başta Toros Dağları yer alır. Böylece, Anadolu’nun iç kesimi kuzey ve güneyden bir şekilde ayrılmış ve bu yönlerden ulaşılması zor bir bölge haline gelmiştir. Anadolu, kıyı kesimi dışında, bu yer şekillerine bağlı olarak genellikle kışları sert geçen hava koşullarının (karasal iklim) hâkim olduğu bir iklime sahiptir. Ancak şunu belirtmekte fayda vardır; Eskiçağ’da İç Anadolu Bölgesi’nde ormanlık arazi çok daha geniş yer kaplamış olmalıydı. Gerek Hititler Dönemi’nde gerek Antik Çağ ve Osmanlı dönemlerinde; alet yapımı, ısınma, ev inşaatı gibi ihtiyaçlardan dolayı yoğun olarak ağaç kesildiğini düşünmemiz gerekir. Özellikle Hititler döneminde Orta

32

Anadolu’daki ağaç kesimi, zirve noktasına ulaşmıştır. Çünkü Hitit Devletinin merkezi ve başkenti de Orta Anadolu’da yer almaktaydı (Hattuşa-Boğazköy; Sungurlu/Çorum). Buna bağlı olarak bölgenin o dönemlerde daha çok yağış aldığı söylenebilir. Ayrıca, bölge iklimi de daha yumuşak ve toprak daha verimli olmalıydı.

Resim 2.1: Anadolu Haritası - Batı

Ege kıyılarına gelince, burada dağlar denize dik uzandığından, kıyı ile İç Anadolu arasındaki temas nispeten daha kolaydır. Kuzeyden güneye doğru Batı Anadolu’nun en önemli dağlarını sayacak olursak: Kaz Dağı, Madra Dağı, Boz Dağları, Aydın Dağları ve Menteşe Dağları. Fakat Batı Anadolu’daki bu yer şekillerden dolayı kuzey-güney yönünde bir kopukluk mevcuttur. Kuzey-güney bağlantısı için kıyı şeridi ve buna bağlı olarak deniz yolu bir bağlantı sağlanmaktaydı. Bununla beraber bugün de kullanılan bazı geçitlerin kullanıldığını bilmekteyiz. Fakat genel itibariyle bu bölgemizde çok bölünmüşlüğün söz konusu olduğunu söylemek mümkündür. Daha ileride de göreceğimiz gibi, Batı Anadolu’daki devletlerin ya da beyliklerin oluşması da öncelikle anlatmış olduğumuz yer şekilleri doğrultusunda olmuştur. Bu

33 da bize bir kez daha coğrafyanın önemine işaret edecektir. Bilindiği gibi Batı Anadolu’nun iklimi yazları sıcak ve kurak, kışları ise çok daha yumuşak geçer. Kışları genellikle don olayı enderdir, dolayısıyla geçitlerin kışın kapanmasına daha az rastlanır.

Güneydoğu Anadolu’ya bakıldığında Güneydoğu Torosların güneyinin çok farklı bir şekil aldığını söylememiz mümkündür. Çoğu yerde 2000’in üzerine çıkan rakımla Güneydoğu Toroslar tam anlamıyla bir barikat niteliğindedir. Yaz ile kış arasındaki sıcaklık farkının son derece yüksek olduğunu belirtmemizde fayda vardır. Bölge doğuya doğru daha da yükselerek iklimi daha da sertleşmektedir. Şanlıurfa ve Platoları ile Diyarbakır Havzasının ortalama yüksekliği 1000 m’nin altındayken, daha doğudaki yerlerde 2000 metre bile geçer ve hatta 3000 metreye yaklaşır.

Doğu Anadolu’daki dağlarımız daha önce saydıklarımızdan da yüksek olduğu bilinmektedir. Zaten Türkiye’nin yüksekliği genel olarak batıdan doğuya doğru yükselmektedir. Burada rakım genellikle 1000 metrenin altına inmez hatta 1500 metrenin de üzerindedir. Dağları ise genellikle 3000 metrenin üzerinde olup en yüksek zirve bilindiği gibi Ağrı Dağı’dır (5137m). Bu zor coğrafyada medeniyetlerini kuran ve MÖ 1. binyılda önemli bir siyasi güç haline gelen Urartu Devleti’ni etkileyen en önemli unsur kuşkusuz sahip olduğu coğrafyaydı.

Resim 2.2: Anadolu Haritasi - Doğu

34

Şimdiye kadar bahsettiğimiz topoğrafya, Anadolu’nun genel özelliklerini yansıtıyordu. Ancak konuya biraz daha yakından bakacak olursak, Anadolu’nun parçalanmışlığın sadece kuzey ve güneyde batıdan doğuya doğru uzanan dağlardan ibaret olmadığını görmekteyiz. Genel itibariyle Anadolu, dağlar tarafından küçük alanlara parçalanmaktadır. Arada kalan düz alanlara ise ova denmekteydi. Batı literatürde sıkça “havuz” olarak da adlandırılan bu ovalar, insanoğluna yerleşme kurmak için olağanüstü bir olanak sağlamaktaydı. Ovalar genellikle düz olduklarından dolayı tarım yapmaya ve evcil hayvan yetiştirmeye son derece uygundu. Dağlar tarafından çevrilmiş olması bir nevi koruma da sağlanmakla beraber aynı zamanda, yukarıda da değindiğimiz izole olma durumu söz konusuydu. Bu yalıtılmışlık ise bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmekteydi. Kültür alışverişinin zaman zaman daha yavaş olduğunu ve muhafazakârlığın daha fazla olduğunu düşünebiliriz. Kışın, geçitler kapandıktan sonra, ticaret yapmanın mümkün olmadığını da düşünecek olursak, açlık ya da doğal afet durumunda o ovadakilerin bir komşu ovadan yardım alması yahut yardım satın alması da mümkün değildi. Bu nedenle ovaları kendi kendine yeten öğeler olarak düşünmemiz gerekir. Ovalar arasındaki geçitler ise, genellikle nehirlerin ya da daha küçük boyuttaki akarsuların oluşturduğu vadiler ile sağlanıyordu. Bu açıdan nehirler sadece ovaların su ihtiyaçlarını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda yol ağı üzerinde de önemli bir etkisi vardı. Bu nedenle bazı önemli nehirleri ile önemli kolları ve coğrafi konumlarını bilmekte fayda olduğunu düşünmekteyiz. Sonraki bölümlerde onların eski adlarının da geçeceğini düşünecek olursak bu önem daha da artmaktadır:

 Kızılırmak (Delice Suyu) – İç Anadolu Bölgesi

 Yeşilırmak (Kelkit, Çekerek Suyu ) – İç Anadolu Bölgesi

 Sakarya Nehri (Porsuk Çayı) – , Batı Karadeniz, İç Anadolu Bölgesi

 Simav Çayı; Bakırçay ve Gediz – Batı Anadolu Bölgesi

 Küçük Menderes, Büyük Menderes (Çine Çayı) – Batı Anadolu Bölgesi

 Esen Çayı; Aksu Nehri –Akdeniz Bölgesinin batısı

 Göksu; Seyhan ve Ceyhan Nehirleri –Akdeniz Bölgesinin doğusu

 Fırat (Tohma Su, Murat Nehri) ile Dicle – Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu Bölgesi

 Aksu – Akdeniz Bölgesi

35

2.3. Yeraltı Zenginlikleri

Bugün de olduğu gibi, yeraltı zenginlikleri ekonomik açıdan önemli bir güç unsuru oluşturmaktadır. Anadolu, yer altı zenginlikleri açısından oldukça zengindi. Tarih içinde kullanılan ve dolayısıyla ihtiyaç duyulan metallerin çoğu, Anadolu’nun değişik yerlerinde bulunmaktaydı. Özellikle gümüş ve bakır yatakları Anadolu’da çok sayıda mevcuttu. Bakır, bilindiği gibi tunç alaşımını elde etmek için gerekli madenlerdendir. Tunç elde etmek için %90 kadar bakır ve sadece %10 kadar arsen ya da kalay gerekmekteydi. Bu nedenle Anadolu erken dönemlerden itibaren önemli bir hammadde kaynağına ev sahipliği yapıyordu. MÖ II. binyılda Assurlu tüccarların Anadolu’ya gelip ticaret yapmasının altında ana neden olarak işte bu bakır madenleri yatıyordu. Çünkü o dönemde bakır, alet ve silah yapımı için en önemli madenlerden birini teşkil ederdi. Bu madenlerin yanı sıra altın, demir gibi önemli ve değerli madenler de Anadolu’da bulunuyordu. Hatta Anadolu’daki maden yataklarını gösteren haritaya bakıldığında özellikle demirin Anadolu’da yaygın olarak bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu açıdan Anadolu’nun, güney komşularına göre (Mezopotamya, Suriye) daha zengin olduğu görülmektedir. Özellikle Mezopotamya bölgesi yeraltı zenginlikler açısından son derece fakir olan bir bölgedir.

Yukarıda değinilen tuncun diğer madeni olan kalayın, Anadolu’da bulunup bulunmadığı hâlâ tartışma konusudur. Bugüne kadar kalayın doğudan geldiği (Afganistan ya da İran) kabul edilmekteydi. Ancak Bolkar Dağları’nda bulunan Kestel Madeni ve henüz yeni keşfedilen ve Kayseri yakınlarında yer alan kalay yatakları dikkate alındığında, kalayın Anadolu’daki varlığını kabul etmek yanlış olmayacaktır. Bu madenlerin ne zaman işletilmeye başlandığı sorusu ise, hâlâ cevaplanmayı beklemektedir.

36

Resim 2.3: Eski Önasya’da yeraltı zenginlikleri

Yeraltı zenginliklerin kuşkusuz bölge için önemli avantajları vardı, çünkü bölgenin zenginleşmesini sağlayan unsurlardan biriydi. Diğer yandan dezavantajları olduğunu da unutmamamız gerekir. Bu yeraltı zenginlikleri aynı zamanda çevre toplumların da dikkatleri Anadolu’ya çekiyordu. Anadolu’daki zenginliklerden faydalanmak isteyen toplumlar zaman zaman ticaret yolu ile zaman zaman ise savaş yolu ile Anadolu’ya geldiklerini unutmamamız gerekir.

2.4. Anadolu’da Tarım

Son olarak Anadolu’daki tarıma kısaca değinmekte fayda olduğunu düşünmekteyiz. Coğrafya tarafından bir nevi tayin edilen tarım, tarihi akışı ya da şeklini son derece etkilemiş olan unsurlardan biridir. Mezopotamya’da yer şekilleri Anadolu’dan çok farklıdır. Mezopotamya son derece düz bir bölge olmakla beraber aynı zamanda iki önemli nehirler tarafından da beslenmekteydi (Fırat ve Dicle). Her ne kadar her iki nehir Anadolu’dan geçse de akış hızı Mezopotamya’da Anadolu’daki akış hızından çok farklıdır. Daha yumuşak bir akıntıya sahip olan Mezopotamya’da insanlar bu iki nehirden faydalanmayı erken dönemden itibaren öğrenmişlerdir. Buradaki insanlar bu nedenle kanallar inşa ederek nehirden nispeten daha uzak

37 olan tarlaları da sulamayı bilmişlerdir ve bu sayede besin üretimi için son derece önemli bir adım atmışlardı. İlk uygarlıkların buradan çıkmasının en önemli nedenlerden biri besin üretimindeki bu başarıda yatmaktadır. Çünkü insan ancak tok iken ilerleyebilir. Mezopotamya’daki bu “rahatlık” Anadolu’da yoktu, çünkü yer şekillerin engebeli olmasından dolayı, akıntı oldukça yoğundu ve kanal yapmak mümkün değildi. Bu nedenle Anadolu tarımı neredeyse tamamıyla yağmura bağlı tarım yapmak zorundaydı. Bu oldukça riskli bir tarım türüdür, çünkü kurak geçen dönemlerde (birkaç yıl üst üste) toplumların açlık sınırına gelebiliyordu. Araştırmalar göstermiştir ki 1928-1961 yılları arasında yağmur azlığından dolayı dokuz kez kötü ya da felaket derecede az hasat yapılabilmiştir (Hütteroth 1982: 126). Sadece bu bile her üç senede yeterince hasat alınamadığını göstermektedir. Bu verilerin Anadolu geneli için ve sadece yağmur miktarı göz önünde bulunarak yapıldığını söylemekte fayda vardır. Çünkü fazla yağmur, doğal afetler gibi etkenleri de buna eklememiz gerekir. Bu şekilde düşündüğümüzde Anadolu’daki yaşamın çok daha çetin olduğunu söylememiz gerekir. Anadolu insanı bu nedenle yaşamını garantilemesi için daha farklı yöntemlere başvurması gerekiyordu. Aynı şekilde bu şartlara sahip olan bir devleti yönetmek de daha zor olduğunu unutmamamız gerekir.

38

Uygulamalar

Genel Türkiye Coğrafyası ile ilgili kitapları okumak ve fiziki haritalar incelemek

39

Uygulama Soruları

Anadolu Coğrafyası’nın zorlu şartları nereden kaynaklanır?

40

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Anadolu Coğrafyası hakkında genel bilgiler verilmiş ve yer yer insan hayatı üzerindeki etkisine değinilmiştir. Geçmişin coğrafyasına geçmeden evvel öğrenciye bazı temel bilgiler verilmiş ya da hatırlatılmıştır.

41

Bölüm Soruları 1-Günümüzde coğrafyanın etkisi eskiye göre neden daha azdır? a-Bilgi çağında olduğumuzdan b-İnternetin etkisi c-Küresel ısınma nedeniyle d-Teknolojik gelişmeler ile tünel ve viyadük yapılabiliyor e-Hiçbiri

2-Aşağıdakilerden hangisi İç Anadolu ikliminin eskiden tahminen daha ılıman olduğunu gösteren bir bilgidir? a-Dağların şekli b-Eskiden daha fazla akarsuların olması c-Eskiden ormanlık alanın fazla olması d-Dağların kuzey ve güneyde denizlere paralel uzanması e-Hiçbiri

3- Aşağıdakilerden hangisi Anadolu’da ulaşımı olumsuz etkileyen faktörlerden biridir? a-Ovalık alanlar b-Dağlık alanlar c-Akarsuların çokluğu d-Karasal iklim e-Hiçbiri

4- Anadolu’nun genel olarak yükseklikler için hangisi söylenebilir ? a-Batı kısımlar daha yüksektir b-İç Anadolu yükseltiler yoğundur c-Kuzeyde rakım daha fazladır d-Fazla yüksek değildir e- Batıdan doğuya doğru rakım artmaktadır

42

5- Anadolu’daki tarım yerleşmeler genellikle nerede yer alır? a-Dağlardad b-Vadilerde c-Ovalarda d-Tepelerde e-Adalarda

6- Anadolu’da Eski Çağ’da kışın neden ticaret faaliyette bulunulmazdı? a-Çok yağmur yağardı b-Nehirler yükselirdi c-Gelgit olayı yaşanırdı d-Geçitler kapanırdı e-Hiçbiri

7- Aşağıdaki eşleşmelerden hangisi yanlıştır? a-Esen Çayı – İç Anadolu Bölgesi b-Büyük Menderes – Batı Anadolu Bölgesi c-Göksu – Akdeniz Bölgesi d-Kızılırmak İç Anadolu Bölgesi e-Gediz – Batı Anadolu Bölgesi

8- Aşağıdaki hangisi Anadolu’da Tunç Çağı için önemli bir maden değildi? a-Kalay b-Gümüş c-Altın d- Bakır e- Kurşun

43

9-Tunç yapımı için yüzde kaç bakır gerekiyordu? a-%30 b-%70 c-%10 d-%90 e-%80

10-Tunç yapımı için önemli olan kalay Eski Çağ’da nereden geliyordu? a-Henüz kesin değil b-İran’dan c-Afganistan’dan d-Anadolu Kestel’den e-Hiçbiri

Cevaplar:

1-d 2-c 3- b 4- e 5- c 6-d 7-a 8-e 9-d 10-a

44

3. TARİHÖNCESİ ANADOLU'DA YERLEŞİM VE COĞRAFYA

45

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Tarihöncesi Çağlar hakkında kısaca bilgi

-Tarihöncesi yerleşmeler

-Tarihöncesi yerleşme değişiklikleri

46

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Tarihöncesinde insanoğlu nerelerde ve neden yerleşmiştir?

Eken yerleşme tarihi hakkında neler biliyoruz?

47

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Tarihöncesi Tarihöncesi dönemleri hakkında Ders notları ve sunumlar, temel bilgiler ile Arkeoloji bilimin kaynak kitaplar, belgeseller Dönemleri ne olduğu konusuna fikir edinilmektedir

Tarihöncesi Tarihöncesi dönemlerde Ders notları ve sunumlar, Yerleşmelerin Genel yerleşmelerin konumları hakkında kaynak kitaplar Özellikleri ne bilinenler hakkında fikir edinilmektedir

48

Anahtar Kelimeler Prehistorya, Neolitik Devrim, İlk yerleşimler, yerleşmeler

49

GİRİŞ Her ne kadar İlk Tunç Çağı (yak. MÖ 3000-2000) da “Tarihöncesi” kavramına giriyorsa da biz MÖ 3000 öncesini burada ayrı tutmak isteriz. Bilim adamları insanoğlunu, ortaya çıkışıyla beraber izlemeye çalışmışlardır. Önceler mağara gibi doğal barınaklarda yaşayan insan, daha sonraları yerleşik hayata geçti, doğaya karşı mücadelesini sürdürmek ve yaşamını kolaylaştırmak amacıyla önce taştan sonra madenden çeşitli aletler üretti. İnsanın ürettiği tüm maddi kültürü inceleyen arkeologlar, bu eserler sayesinde insanın serüvenini ve hayat izlerini takip edebiliyor. Bununla beraber yaşadıkları yerleri ve yerleşimlerini de inceleyebiliyoruz. Bu erken dönem yerleşim bilgileri, daha sonraki dönemlere göre her ne kadar daha az olsa da, yine de bize bir fikir verebilmektedir.

50

3.1. Tarihöncesi Dönemleri

Yukarıda da değindiğimiz gibi “Tarihöncesi” olarak kabul ettiğimiz dönem insanın ortaya çıkışından MÖ 3000 yılına kadar olan zamanı almak istedik. Eğer genelde kabul edildiği gibi yazının ortaya çıkışını “Tarihöncesi”nin bitiş tarihi olarak kabul edecek olursak Anadolu için Tarihi Çağlar ancak MÖ 1950 civarında başlar, çünkü bu tarihlerde Anadolu yazı ile tanışmaktadır. Ancak İlk Tunç Çağı ile Anadolu’da bazı değişikleri izleyebileceğimiz için İlk Tunç Çağı burada ayrı olarak ele almak istedik. Bununla beraber okuyucunun İlk Tunç Çağı’nın da Anadolu için Tarihöncesi sayılması gerektiğini unutmamalıdır. İnsanoğlu ortaya çıkışından günümüze yaklaşmasıyla çeşitli evrelerden geçmektedir. Modern bilim ise insanın serüvenini ya ele geçen iskeletlerden ya da insanların bırakmış olduğu maddi kültür kalıntılarından izleyebilmektedir. Maddi kültür olarak tabir edilen kalıntılar ise insanoğlunun doğada bulduğu nesnelerden değiştirerek (işleyerek) elde ettiği her şeydir. Farklı bir şekilde söyleyecek olursak, insan yerden bir taş aldığında ve onu çekiç olarak kullanırsa, kullanmış olduğu taş bir kültür objesi değildir. Ancak taşı işleyip keskin hale getirir ve onunla bir şeyi kesiyorsa, o zaman bir maddi kültür objesini ortaya çıkarmış sayılır. Bu kalıntıları ortaya çıkaran, inceleyen ve konu edinilen kültür hakkında sonuçlara ulaşan bilime “Arkeoloji” denir. Tanıma dikkat edildiğinde arkeolojinin tek yaptığı şeyin “ortaya çıkarmak” yani “kazı yapmak” olmadığını, dolayısıyla Arkeoloji’ye “Kazı Bilimi” denmemesi gerektiği ortadadır. İnsanoğlunun maddi kalıntılarını arkeolojik yöntemlerle incelendiğinde kültürel evrimini aşağıdaki dönemlere ayırmak mümkündür (Resim 1):

 Paleolitik Dönem: Paleolitik Dönem günümüzden önce 2,5 milyon ile 12 bin yılları arasına tarihlenen bu dönem kendi içinde üç bölüme ayrılır:  Alt Paleolitik: Günümüzden önce yaklaşık 2,5 milyon ile 100 bin yılları arası  Orta Paleolitik: Günümüzden önce yaklaşık 100 bin ile 40 bin yılları arası  Üst Paleolitik: Günümüzden önce yaklaşık 40 bin ile 16 bin yılları arası  Mezolitik – Epipaleolitik: Günümüzden önce yaklaşık olarak 16.000 ile 9.000 yılları arasına tarihlenen bir geçiş dönemidir. Buzulların erimesiyle birlikte doğal çevrede birçok değişim yaşandı. Bu durum, alet üretiminden yerleşme ve üretim biçimine değin birçok değişikliğe neden oldu. Bu değişimin ilk evrelerini tanımlamak için Mezolitik terimi kullanılır.  Neolitik Çağ: Yaklaşık olarak MÖ 10.000-5.800 yılları arasına tarihlenen bu dönem kendi içinde yine teknolojik yenilik, yerleşme ve üretim biçimine göre çeşitli alt

51

bölümlere ayrılır:  Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem: Yaklaşık olarak MÖ 10.000 ile 7000 yılları arasına tarihlenir. Bu dönem de kendi içinde A, B, C diye 3 alt dönemde incelenir.  Çanak Çömlekli Neolitik Dönem: MÖ 7.000 ile MÖ 5.800 yılları arasına tarihlenir. Neolitik dönemin bütün unsurlarının oluşmaya başladığı dönemdir. Çanak çömlek üretimi, yerleşik yaşam, tarımsal faaliyet, hayvanların evcilleştirilmesi, ilk ticari ilişkiler toplum hayatına iyice yerleşmiştir.  Kalkolitik Çağ: Yaklaşık olarak MÖ 5.800 – 3.000 yılları arasına tarihlenen bu dönemde bakır yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bakır daha önce de kullanılmakla birlikte buluntular çok fazla değildir. Bu dönemde birçok araç gerecin ve silahın bakırdan yapıldığı görülür.

Resim 3.1: Anadolu zaman çizelgesi (ArkeoAtlas 2002/1: 50)

52

Resim 3.2: Anadolu ve çevresi tarihöncesi zaman dizini (Özdoğan, ArkeoAtlas 2011/01)

3.2. Tarihöncesi Yerleşmelerin Genel Özellikleri

Paleolitik Çağ yerleşmelerini tespit etmek pek kolay değildir. Genellikle doğal barınaklar kullandıkları ve sonraki dönemlere göre çok daha az maddi kültür eserleri bıraktıkları ya da tarafımızdan daha az bulunduğu için bu dönem hakkında bildiklerimiz sınırlı olduğunu söylemek mümkündür. Paleolitik Çağ buluntu yerlerini gösteren bir haritaya bakıldığında bu eksiklik daha da belirgin olarak görünmektedir (Resim 3). Bu haritada her ne kadar İç Anadolu’da az yerleşmeler varmış gibi bir izlenim oluşsa da, bunun gerçek olup olmadığını, yoksa sadece araştırma eksikliği nedeniyle oluşan bir görünümü mü yansıttığını söylemek, bugün için mümkün değildir. Bununla beraber şunu unutmamalıyız ki, bu dönemde Dünya iklimi oldukça farklıydı. Öncelikle kuzey yarım küre tamamıyla buzullarla kaplıydı ve insan topluluklarının yaşamına uygun alanlar değildi. Güneyde ise çok değişken iklim kuşakları birbirini izlemekteydi. Süregelen süreçte buzullar yavaş yavaş erimeye, kuzey yarım kürenin ülkemiz sınırlarındaki alanları daha ılıman bir iklim kuşağına dönüşmeye başlamıştır. Fakat henüz günümüz iklim özelliklerinin oluşması için erkendi. Özellikle Toros ve Zagros dağlarının

53 güneye bakan alçak tepelerinde daha ılıman iklim kuşakları oluşmuş ve buralar yerleşmeye uygun alanlar olmuştur. Daha sonra bütün Anadolu ve Mezopotamya yerleşme tarihine baktığımızda ilk büyük gelişmeler yine bu alanlarda oluştuğu görülecektir. Doğanın koşullarına daha da bağlı olan bu insanların “yerleşmeleri”nin muhtemelen o dönemdeki mikro şartları tarafından oluştuğunu düşünmek yanlış olmaz.

Resim 3.3: Anadolu'da Paleolitik Çağ Yerleşmeleri (Sevin 2003: 30)

İnsanın kültürel evrimine bakıldığında, en önemli gelişmelerden birinin Neolitik Dönem’de gerçekleştiğini söylemek mümkündür. İnsan bu dönemde ilk defa yerleşik hayata geçmiş, tarım yapmaya başlamış, hayvancılığı geliştirmiştir. Yerleşik hayata geçmesi sayesinde besin üretimini artırabilmiş ve öncesine göre daha refahlı bir hayat sürdüğünü düşünebiliriz. 20. Yüzyılın önemli arkeologlarından Gordon Childe bu nedenle yerleşik hayata geçişini “Neolitik Devrim” olarak da adlandırmıştır ve bu terim bugün bile sıkça kullanılmaya devam eder.

Paleolitik Çağ’a göre Neolitik Çağ yerleşmelerinde görünüm biraz olsun değişmektedir, çünkü yerleşmeler daha ziyade güney ve güneydoğu bölgelerde olduğu görülmektedir (Resim 4-5). Bu dönemde oluşan iklimsel değişimlere bağlı olarak Yakın Doğu’nun özellikle yüksek kesimlerde, Anadolu’da ise Torosların Güney eteklerinde özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde doğal yağışla beslenen ormanlık alanlarının, ovalarda sazlık ve yabani buğday ve arpa türlerinin yetişmesini olanaklı kılmıştır. Yani Anadolu’daki ilk yerleşmelerin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde oluşmasının başlıca neden uygun iklim koşullarının oluşmasıyla paralel, yerleşik yaşam biçiminin ön gördüğü tarıma uygun alanlar barındırmasıdır.

54

Resim 3.4: Anadolu'da Çanak Çömleksiz Neolitik Merkezleri (Sevin 2003:40)

Resim 3.5: Anadolu Neolitik Merkezleri (Sevin 2003: 30)

Kalkolitik Çağ, aslında Neolitik Çağ’da başlayan değişiminin bir devamı niteliğindedir. Neolitik sürecin devrim niteliğindeki yenilikleri kaçınılmaz olarak yeni toplumsal ve siyasi yapıların oluşmasını sağlamıştır. Tarımsal üretimin artması, üretim fazlasının zamanla maddi bir değer olarak algılanmasını zorunlu kılmıştır.

Artık kaçınılmaz olarak büyüyen yerleşmelerde elit sınıfın da önlenemez yükselişi başlamıştır. Bu yeni sınıfın beğenileri doğrultusunda mimariden, takılara uzanan yeni beğenilere, ihtiyaçlara karşılık verecek bir sosyo-ekonomik sistemler bütünü ortaya çıkmıştır. Ticaret daha organize ve uzak mesafelidir. Yine uzak noktalardaki toplulukların iletişim süreci başlamıştır.

Ancak değişen bu yeni dünyada kuşkusuz Neolitik Dönemin yaşam alışkanlıklarını ve üretim

55 biçimlerini sürdüren daha küçük, kırsal topluluklar da var olmuştur. Aslında bu dönemde öncülüğü daha çok Mezopotamya ve Anadolu'nun coğrafi açıdan Mezopotamya ile ilişkili ancak onun yine de çevresinde kalan alanlar üstlenmiştir. Özellikle Mezopotamya'da uygun iklimsel koşullar daha güneye inen bir kentleşme dokusuna olanak tanımıştır.

Bununla beraber Neolitik Çağ’a göre Kalkolitik Çağ’da Anadolu’ya daha çok yayılmış bir yerleşme ağını görmek mümkündür. Elbette yukarıda da değindiğimiz gibi Resim 6’da yer alan Kalkolitik Çağ yerleşmelerini gösteren harita şu anki araştırmalar doğrultusunda oluşturulmuş bir haritadır. Yeni araştırmalar ile haritada boş kalan yerleri de doldurmanın mümkün olacağını düşünmemiz gerekir.

Resim 3.6: Anadolu’da Kalkolitik Çağ Merkezleri (Sevin 2003:74)

56

Uygulamalar

Tarihöncesi ile ilgili yayınları ve belgeselleri takip etmek

57

Uygulama Soruları

Neolitik Dönem’de yerleşme sayısında ve konumlarında bir farklılık hissetmek mümkün müdür?

58

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Paleolitik Çağ’dan itibaren insanoğlunun izini takip edip onun yaşadığı yerlerini ve sürekli olan yerleşmelerini gördük. Bu konuda özellikle iklimin ne denli önemli olduğunu kavradık. İnsanın coğrafyasıyla olan ilişkisini daha iyi anlamaya başladık.

59

Bölüm Soruları 1-Tarihöncesi olarak adlandırdığımız dönem hangi olay ile başlamaktadır? a-Yazının bulunması ile b-Yerleşik hayata geçilmesi ile c-İnsanın ortaya çıkışı ile d-Tarima başlanılması ile e-Hiçbiri

2-Aşağıdakilerden hangisi Arkeoloji’nin ilgi alanına girmez? a-Maddi Kültür b-Tarihi eserlerin ortaya çıkarılması c-Tarihi eserlerin incelenip yorumlanması d-İklimlerin oluşması e-Hiçbiri

3- Aşağıdakilerden hangisi Tarihöncesi Çağlardan biri değildir? a-Paleolitik Çağ b-Kataletik Çağ c-Neolitik Çağ d-Kalkolitik Çağ e-Mezolitik Çağ

4- Neolitik Çağ yaklaşık kaç yıllarda başlamaktadır? a-50.000 b-100.000 c-20.000 d-1.000 e-10.000

60

5- Neolitik Çağ kaça ayrılır? a-1 b-2 c-3 d-4 e-5

6- Kalkolitik Çağ’da en önemli yenilik nedir? a-Taşın daha yaygın olarak kullanılması b- Tekerleğin daha yaygın olarak kullanılması c-Tunçun daha yaygın olarak kullanılması d- Bakırın daha yaygın olarak kullanılması e-Yazının daha yaygın olarak kullanılması

7-Bugünkü araştırmalar sonucunda Neolitik ve Kalkolitik Çağlarda Anadolu’daki yerleşimlerin nerede yoğunlaştığı görülmektedir? a-Güney kesimler b-Kuzey kesimler c-Batı kesimler d-Orta kesimler e-Doğu kesimler

8-“ Neolitik Devrim” tabiri neyi ifade etmektedir? a-Bitkilerin evcilleştirilmesi b-Hayvancılığın başlaması c-Yerleşik hayata geçilmesi d-Kentlerin kurulması

61 e- Yazının bulunması

9-Paleolitik Çağ araştırmaları için bir sorunumuz nedir? a- Diğer dönemlere göre buluntular çok daha haratır b- Diğer dönemlere göre şekilsizdir c- Diğer dönemlere göre daha az sanatsaldır d-Diğer dönemlere göre daha az buluntu elimize geçmiştir e-Yazılı eser hiç bulunmamaktadır

10-Kalkolitik Çağ yaklaşık kaç yıllarda bitmektedir? a-6.000 b-5.000 c-4.000 d-3.000 e-2.000

Cevaplar: 1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

62

4. İLK TUNÇ ÇAĞ’DA YERLEŞİM VE COĞRAFYA

63

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- İlk Tunç Çağı Genel Özellikler

- İlk Tunç Çağı Anadolu’su

- İlk Tunç Çağı Yerleşmeleri ve Sosyo-Kültürel Değişimi

64

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

İlk Tunç Çağı, “Çağ” yapan unsurları nelerdir?

Anadolu’da köyden kente olan değişim evresi nasıldır?

65

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İlk Tunç Çağı’nın İlk Tunç Çağı hakkında bilgi edinir Ders notları ve sunumlar, Genel Özellikleri kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri İlk Tunç Çağı’nda İlk Tunç Çağı Doğu ve Güneydoğu Ders notları ve sunumlar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da nasıl izlenebildiğini kaynak kitaplar, belgeseller Anadolu kavrar. ve müze ziyaretleri İlk Tunç Çağı’nda İlk Tunç Çağı Batı Anadolu’da Ders notları ve sunumlar, Batı Anadolu nasıl izlenebildiğini kavrar. kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri İlk Tunç Çağı Önce anlatılan bilgilerden İlk Tunç Ders notları ve sunumlar, Çağı yerleşmeler ile tarihi kaynak kitaplar, belgeseller Yerleşmelere Genel coğrafyası üzerine genel bir Bir Bakış yorumun nasıl yapılacağını görmüş olur.

66

Anahtar Kelimeler İlk Tunç Çağ, tunç, bakır, ilk kentler, kültürler

67

GİRİŞ Anadolu’da yaklaşık MÖ 3.000 yıllarında başlayan ve 1.000 yıl civarında süren bu dönem oldukça önemli bir dönemdir. Görüleceği gibi kentleşme asıl bu dönemde yaşanmaktadır. Anadolu insanı Neolitikleşme sürecinden sonra (yerleşik hayata geçme süreci) İlk Tunç Çağı’nda yeni bir süreç olan “kentleşme süreci”ne girer. Bu aynı zamanda sonraki “Devletleşme süreci”nin de temelini oluşturacaktır.

68

4.1. İlk Tunç Çağı’nın Genel Özellikleri Kalkolitik Çağ’ın başlarında tüm Anadolu’da iklimin giderek normalleşmesi ve bunun sonucunda beliren bugünküne yakın coğrafi koşullar nüfusun artmasına neden oldu. İnsanoğlu giderek daha fazla sayı ve türde mal üretmenin yollarını araştırmaya başladı. Üretim ekonomisinin gelişimindeyse madencilik en önemli aşamalardan biridir. Çünkü tunç gibi alaşımları yapabilmek için gerekli bakır ve kalay gibi madenlerin zaman zaman uzak bölgelerden sağlanması ve karmaşık üretim teknolojisi ileri düzeyde uzmanlaşmayı gerektirmektedir. Bu gelişmeler bize daha güçlü bir siyasi denetim ve sosyal yapıda önemli değişikliklere gereksinim göstermektedir. Buna bağlantılı olarak Aşağı Mezopotamya ve Güneybatı İran’da Sümer ve Elam gibi devletler belirmeye başlamış, Mısır’da görkemli kral sülaleleri ortaya çıkmıştı. Yavaş yavaş oluşan bu gelişmeleri en sonunda (MÖ 4. binyılın sonlarında) yazının keşfi izledi. Yazı ile beraber yukarıda değindiğimiz ticaret çoğalmış ve daha uzun mesafeler arasında yapılabilmiştir. Bu uzun mesafeli ticaret ise, aynı zamanda daha evvel birbirinden habersiz olan kültürlerin kaynaşması ya da tanışması anlamına gelmektedir. Bu gelişmelerin sonunda toplumların daha iyi örgütlenmesi söz konusudur. Coğrafi koşulların daha elverişli olması nedeniyle Mezopotamya’da başlayan ve daha hızlı olarak gelişen bu süreç daha sonra Anadolu’da da kendini göstermeye başlamıştır. Anadolu’da sosyal sınıfların giderek daha belirgin şekilde ortaya çıktıklarına, yönetici sınıfın görkemli bir yaşama geçmesine tanık olunur. Ancak bu toplumsal örgütlenme coğrafi nedenlerle küçük çaptaydı ve bölgesel karakterini koruyordu. Bu yeni dönemin en önemli özelliği bakır-arsen ya da bakır-kalay alaşımı olan tunç metalinin yaygın olarak kullanılmasıdır. Burada önemli olan bir hususa dikkat çekmekte fayda görmekteyiz. Çağın adının Tunç Çağ olması, tuncun ilk defa bu dönemde kullanılmış olması anlamına gelmemektedir. Nasıl ki Demir Çağı’ndan önce de demir demirden yapılmış eserler var ise, Tunç Çağ’ından önce de tunçtan eserler üretilmiştir. Bir çağ adının olması için bu yeni maddenin “yaygın” olarak kullanılması gerekmektedir. Dolayısıyla Anadolu insanının, ancak tuncu yaygın olarak kullanmaya başladıktan sonra Tunç Çağ’a girdiğini kabul etmekteyiz. Tunç Çağ olarak adlandırdığımız dönem, kendi içinde bazı kültürel aşamaları içerdiğinden dolayı üçe ayrılmaktadır: İlk Tunç Cağ (ya da Erken Tunç Çağ), Orta Tunç Çağ ve Geç Tunç Çağ (Son Tunç Çağ).

Anadolu için bu dönemin ortaya çıkışını, MÖ 4. binyılın sonları ve MÖ 3. binyılın başları olarak tarihlemek mümkündür, bu nedenle biz başlangıcın yak. MÖ 3.000 olarak tarihlemek isteriz.

69

4.2. İlk Tunç Çağı’nda Doğu ve Güneydoğu Anadolu

İlk Tunç Çağı’nda Doğu Anadolu ve çevresinde, mütevazı köylerde sürdürülen yaşam biçimi devam etmektedir. Bölgede höyük tipinde yerleşme alanlarının sayısının hızla artması, tarıma dayalı yeni bir yaşam biçiminin göstergesidir. Yerel beyliklerden oluşan bir siyasi oluşum söz konusudur. Küçük ölçekli tarım ve ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçindiği anlaşılan buradaki toplumların günlük ihtiyaçları için ürettikleri kaplar da fazla çeşitlilik göstermez.

Dönemin kap tipleri genellikle siyah, parlak yüzeyli kaplar genellikle boyunlu çömlek ve küresel gövdeli çanaklardan oluşur. Tarımsal faaliyetlerin artmasıyla biriken ürünleri depolamak amacıyla yapılan iri küpler/depo kapları da Doğu Anadolu’da bu dönemle birlikte ortaya çıkar. Özellikle bazı kapların üzerinde yer alan spiral, koçbaşı biçimli oluk bezemeler ilgi çekicidir. Tümü el yapımı olan bu tür kapların kırmızı yüzlü olanları da vardır. Ama bu türden kaplar genellikle söz konusu kültürün daha güneyinde yaygındır. Kaplarda alışılmışın dışında bir fırınlama tekniği de uygulanmıştır. Bu yöntemle kapların bazılarının içi siyah dışı kırmızı, bazılarının ise tam tersi dışı siyah içi kırmızı olabilecek şekilde pişirilebiliyordu.

Resim 4.1: Malatya-Arslantepe İlk Tunç Çağı yerleşmesinin rekonstrüksiyonu (Frangipane 2003: 45)

Yine Mezopotamya ile karşılaştırdığımızda Anadolu'nun bu kesiminde Mezopotamya etkili elit kesimin yaşadığı sarayların ve kamusal yapıların bulunduğu yerleşme tipinin yavaş yavaş etkisini kaybettiği görülür. Bunun yerine yerel ölçekte biçimlenmiş, Mezopotamya kentlerinin görkeminden uzak ancak bazıları surlarla çevrili yeni yerleşme biçimleri ortaya çıkar. Bu durumu Malatya Arslantepe’de açık bir biçimde izleyebilmek mümkündür. Geç Kalkolitik Dönemi’nin tüm anıtsal yapıları ortadan kalkar.

70

Fırat Havzası ve Kafkaslarda bu döneme ilişkin bütün yerleşme alanlarında iki tür ev mimarisi karşımıza çıkar. Bunlardan biri dal örgü tekniğinde oluşturulmuş bir iskeletin çamurla sıvanmasıyla oluşturulmuş evler diğeri ise taş veya kerpiçten inşa edilmiş yuvarlak planlı yapılardır.

Kuzeyden, Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya MÖ 3. binyılın yarısında girmeye başlayan yeni halk topluluklarının geniş bir coğrafyada yayılım göstermekle birlikte yerel ölçekte siyasi, etnik ve kültürel özellikleri de beraberinde taşır. Bu yeni toplulukların Elazığ-Malatya Bölgesi, Fırat Havzası'nda yer alan topluluklarla da ilişkili oldukları anlaşılmıştır.

İlk Tunç Çağı II dönemine yani MÖ 2750 – 2500 yılları arasında hemen hemen hepsi elde biçimlendirilmiş siyah renkli, yüzeyi parlatılmış çanak çömlekler yanında açık renk astar üzerine kahverengi veya kırmızı renkte geometrik motiflerle bezenmiş daha farklı bir çanak çömlek kültürü kendini belli eder. Özellikle Elazığ-Malatya bölgesinde gerçekleşen kültürel değişim ile Kafkaslar arasındaki bağlantıların sürdüğü anlaşılmaktadır. Buralarda bulunan siyah açkılı çanak çömleğin yanında, ahşap dikme, dal örgü mimari buna en iyi örnektir.

Bu dönemin sonlarına doğru yerleşmelerin kapladıkları alanlar büyümeye başlar. Bu çerçevede daha karmaşık politik bir organizasyonda kendini gerekli kılar. Nüfus ve buna bağlı olarak yerleşme sayısındaki artış bölgesel yönetimleri dolayısıyla bu bölgesel yönetimlerin yerleşim merkezlerinin doğmasına neden olur. Bununla birlikte bu merkezi yerleşmelerin çevresinde daha küçük boyutlu, köy niteliğindeki yerleşme alanları da varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yine bu yerleşmelerde ortaya çıkarılan yuvarlak planlı çukur tabanlı evler bu alanları geçici barınak olarak kullanan insanların hala varlığını koruduklarını gösterir. Bölgede yerleşik yaşam biçimi yaygınlaşmakla birlikte, yarı göçebe bir yaşam tarzı da varlığını korumaktadır.

Toros Dağları'nın güneyinde yer alan alanlarda MÖ 2500’lerden sonra yoğun bir kentleşme sürecinin başladığı anlaşılmaktadır. Çok sayıda oda içeren büyük boyutlu yapılarda, depolama, yemek pişirme işlemlerinin yapıldığı ayrı belirlenmiş alanların ortaya çıktığı görülmektedir.

İlk Tunç Çağı’nın sonlarında yani MÖ 2250-2000 tarihlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde merkezi bir yönetimin varlığını gösterecek herhangi bir kanıt bulunamamıştır. Bölge bu yapısıyla Mezopotamya ve Kuzey Suriye bölgelerinden ayrılır. Bu dönemlerde özellikle Güney Mezopotamya’da büyük ölçekli kentler ve bölgesel krallıklar oluşmaya başlamıştır. Bunun yanında yukarıda bahsettiğimiz büyük boyutlu konaklar, statü eşyaları ve taş sandık mezarlarla bulunan çok sayıda çanak çömlek ve metal nesneler yerli bir seçkin sınıfın da

71 bulunduğunu gösterir. Bu dönemde seçkin sınıf ortaya çıkmış ve kentleşme tekrar hız kazanmıştır. Bu olgu MÖ 2. binyılın başında ortaya çıkacak daha büyük merkezi güçler ve bunların başkentleriyle pekişecektir.

4.3. İlk Tunç Çağı’nda Batı Anadolu

Batı Anadolu’da İlk Tunç Çağı’na geçilirken kesin bir dönüşüm yaşanmaktadır. Batı Anadolu’da İlk Tunç Çağı kronolojik olarak I, II ve III olarak ayrılır. Bu dönemin karakteristiği olarak gaga ağızlı testileri görmek mümkündür. Ayrıca fincan ve maşrapa tiplerinin en erken örnekleri de bu dönemde ortaya çıkmaya başlar.

Resim 4.2: Batı Anadolu İlk Tunç Çağı’nın karakteristik çanak çömlek örnekleri (Troia’dan:. ArkeoAtlas 2003)

MÖ 3000 –2700 yılları arasına tarihlenen İlk Tunç Çağı I dönemiyle aynı dönemlerde Güney Mezopotamya’da da benzer örneklerle ortaya çıkmaya başlayan etnisiteye (köken) bağlı yönetimlerin bir başka deyişle feodal yapıların oluştuğu bir dönem olarak karşımıza çıkar. Bu dönemde henüz mimariye yansıyan yönetici sarayları ya da benzer yapılarla karşılaşılmazken, Troia I evresinde karşımıza çıkan güçlü sur duvarları, artan üretim fazlası ve buna bağlı gelişen zenginliğin korunması fikrinin geliştiğini gösterir. Yine bu durum, bir sonraki dönemde karşılaşılan kentlerin oluşum sürecinin hazırlayıcısı olmuştur.

72

Resim 4.3: “Anadolu Yerleşme Planı”, Demircihöyük Yerleşmesinden elde edilen veriler ile yeniden canlandırma (Arkeo Atlas 2003:110) Demircihöyük Kazı Arşivi)

İlk Tunç Çağı I döneminin mimarisi hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Bu konuda en iyi veriler Eskişehir’deki Demircihöyük’ten gelir. “Anadolu Yerleşim Planı” olarak tanımlanan model, Demircihöyük’teki 90 m. çapındaki küçük bir köy yerleşmesiyle tanınır. Bu dönem için ikinci bilgi kaynağı Çanakkale’deki Troia’dır.

73

Resim 4.4: Batı Anadolu İlk Tunç Çağı Kronoloji'si için Troia ve yerleşme katmanları önemli bilgiler içerir (ArkeoAtlas 2003'ten derlenmiştir-Troia Kazı Projesi Arşivi)

Ancak orada da sadece bitişik yapılmış megaron benzeri (öngirişli, tek odalı bir mimari tipi) yapılardan başka veri elde edilememiştir. Bu dönemde gaga ağızlı testilerle birlikte yeni kap tiplerinin de ortaya çıkması bize yeme içme alışkanlıklarında değişiklikler olduğunu gösterir. Bu değişikliklerin altında, hammaddeye duyulan ihtiyaç ve bu ihtiyaca bağlı olarak gelişen ticaret ağlarını aramak yerinde olur. Bu yoğunlaşan ticaret Kuzeybatı Anadolu ve Trakya arasındaki benzerlikleri de açıklayabilir.

MÖ 2700–2400 arasına tarihlenen İlk Tunç Çağı II Dönemi hakkındaki bilgilerimiz bir önceki döneme göre daha iyidir. Doğuda Kızılırmak kavsinden batıda Sivrihisar Dağlarına kadar olan bölgeyi bu dönemde tek bir kültür bölgesi olarak tanımlamak mümkündür.

Anadolu’nun batısında ise başta olmak üzere, Acıpayam, Afyon, Altıntaş ve Kütahya) Tavşanlı gibi yerleşme alanları bu dönemin temsil edildiği merkezlerdir.

İlk Tunç Çağı’nın birinci evresinde yerleşme biçimi ve mimarideki yenilikler Batı Anadolu’da ilk defa yönetici bir sınıfın ortaya çıktığına işaret eder. Örneğin güneyde Elmalı Ovası’nda Karataş-Semayük’te yerleşme beyine ait avlulu büyük bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı

74 etrafında birbirinden bağımsız olarak saptanan megaron benzeri yapılar bu türün bölgedeki en erken örneklerini yansıtır. Batı Anadolu’da bu dönemde megaron tipindeki yapılar oldukça yaygınlık gösterir. Bir ön giriş ile gerisinde dikdörtgen bir salondan oluşan megaron tipi evler Batı Anadolu’nun kıyı yerleşmeleri İzmir- ve Baklatepe höyüklerinde de saptanmıştır. Antalya’nın hemen kuzeyinde yer alan Bademağacı Höyüğü’nde İlk Tunç Çağı katmanlarında megaron tipi konutlar bulunmuştur. Yine Batı Anadolu’da Denizli-Beycesultan Höyüğü’nde yan yana dizili durumda birçok megaron görülür. Tapınak olarak yorumlanan bu yapılar içerisinde ocaklar, fırınlar ve çok sayıda buluntu ortaya çıkarılmıştır

Prof. Dr. Turan Efe tarafından kazılan Eskişehir’deki Küllüoba Höyüğü’nde İlk Tunç Çağı kent dokusunu gerçek anlamda izleyebilmek mümkündür. Yukarı ve aşağı şehir diye iki bölüme ayrılan yerleşme Batı Anadolu’nun bu dönemi için oldukça anıtsaldır. Çevresi bir surla çevrili yukarı yerleşme içinde yöneticinin oturduğu saray bulunmuştur.

İlk Tunç Çağı’nda Mezopotamya etkilerinin artık Anadolu’nun içlerine kadar uzanması önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkar. Bilindiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi en erken dönemlerden itibaren Mezopotamya ile ortak bir kültürel gelişim göstermişlerdir. Ancak Mezopotamya kültürünün Fırat’ı aşıp Anadolu içlerine kadar ulaştığına dair herhangi bir veri bulunmamıştır. İlk Tunç Çağı ile birlikte bu kültürel etkileşim gerçekleşir. Bu etkileşim özellikle MÖ 2. binyılda dozunu artırarak binlerce yıl devam eder.

Batı Anadolu İlk Tunç Çağı III. Dönemi yaklaşık olarak MÖ 2400–1950 yılları arasına tarihlenir. Mezopotamya’da büyük kent devletleri bölgesel krallıkların çıktığı bu süreçte Orta ve Batı Anadolu’da da siyasi öğelerde değişiklikler olur. Büyük yerleşmelerin sayısı hızla artar. İnsanlar artık şehirlerde toplanmaya başlarlar. Ticaret kentlerin gelişmesinde önemli rol oynar. Madencilik gelişir, zenginliğin sembolü olan prestij ve süs eşyalarının arttığı görülür.

İçine beylerin veya önemli kişilerin gömüldüğü mezarlarda çok değerli buluntu toplulukları ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan en bilineni Çorum İli’nde bulunan Alaca Höyük’teki soylu mezarlarıdır. Yeraltına inşa edilmiş bu oda mezarlardan altın süs eşyaları, takı ve kaplar bulunmuştur.

75

Resim 4.5: Alaca Höyük V. Tabaka Tunç Çağı Mezarları (rekonstrüksiyon sonrası)

Ancak Mezopotamya ve Kuzey Suriye’de bu dönemde kendini gösteren anıtsal saray ve tapınak mimarisini henüz Anadolu’da aynı nitelikte görmek mümkün olmamıştır. Bu dönemde Mezopotamya ile en yakın ilişkilerde bulunan Kültepe’de bile daha mütevazı yapılar grubunda yönetici ve soylular ikamet etmişlerdir.

Buna karşın Batı Anadolu ölçeğinde geçmiş dönemlere nazaran kentleşmede çok önemli adımlar atılır. Anıtsal nitelikli idari yapılar ve tapınaklar ortaya çıkmaya başlar. Orta Anadolu’da MÖ 2. binyılın başlarına gelindiğinde daha sonra ortaya çıkacak Hitit kültürünün temelleri atılmaya başlanmıştır. Daha batıda ise yerel özellikler varlığını korumaya devam eder.

Resim 4.6: Alaca Höyük Mezarlarından buluntular (ArkeoAtlas 2003'den derlenmiştir)

76

Madeni figürinler ise Orta Anadolu'dan ve özellikle Alaca Höyük soylu mezarlarından bilinir. Stilize insan, geyik ve boğa heykelcikleri dönemin en seçkin eserleri arasındadır.

Batı ve Orta Anadolu yerleşmelerinde İlk Tunç Çağı’nın sonlarında Mezopotamya’da gelişen anıtsal mimariyle birlikte görülen, büyük bir ustalıkla işlenmiş kabartma ve heykellere de rastlanmaz. Yazı da Mezopotamya’nın aksine henüz Anadolu’da kullanılmamaktadır. Bu durum sosyal ve siyasal organizasyonla ticaretin Mezopotamya’da olduğu kadar yaygın ve büyük ölçekte yapılmadığını göstermektedir. Bunun sonucu olarak da ekonomik ve toplumsal gelişmeyi yansıtan sanat ve kültür ürünleri Mezopotamya’daki çağdaş örneklerinden daha mütevazı ve sıradandır.

4.4. İlk Tunç Çağı Yerleşmelere Genel Bir Bakış

MÖ III. binyıl Anadolu yerleşmelerini gösteren bir haritaya baktığımız zaman yerleşme sayısının Neolitik ve Kalkolitik Dönemler’den çok daha fazla olduğunu görmekteyiz. Bunun nedenlerden biri o dönemde ve yukarıda bahsettiğimiz sosyo-kültürel değişikliklerdir. Neolitik Dönem’de Anadolu insanı yerleşik hayata geçerken yeni bir sınıfı da oluşturmaya başlamıştır: Çiftçi. İlk Tunç Çağı’nda ise artık işbölümü daha da artmıştır ve anlaşıldığı kadarı ile köyler de yavaş yavaş merkezlerde toplanmaya başladılar. Bu merkezlerde yaşayan insanların tümünün tarım yapmasına olanak yoktu, çünkü oluşan kentlerde artık daha farklı ihtiyaçlar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Ev yapan, maden çıkaran, metal işleyen gibi işleri üstlenecek insanlara gereksinim vardı. Ayrıca kenti koruyan asker ve bu askerleri yönetecek kişilere de ihtiyaç duyuldu. Bu ve daha başka ihtiyaçları gidermek için organize edilmiş bir işbölümü gerekiyordu ki İlk Tunç Çağı’nda bu süreç çok güzel izlenebilmektedir.

77

Resim 4.7: İlk Tunç Çağı Yerleşmeleri Gösteren Harita (Sevin 2003:100)

İnsanoğlu yerleşmelerini kurarken önemli bir unsuru göz önünde tutmaktaydı. Anayollardan uzak olmamaya çalışıyordu. Bugün yaşayan bizler için durum çok da farklı değildir. Çoğumuz dağın başında, yolu yapılmamı bir yerde oturmak istemeyiz ve kent merkezine yakın, bağlantı yolu olan bir evi/daireyi tercih ediyoruz. Henüz asfaltlı yollar yokken ise, ulaşım kolaylığı çok daha büyük önem taşımaktaydı. Bu yüzden İlk Tunç Çağı yerleşmelerinin haritasına bakıldığında ilk defa Anadolu’nun yol ağı da belirlenmeye başladığını söylemek mümkün. Yukarıda nehirlerin ovalar arası bağlantıları oluşturduğunu söylemiştik. Bu açıdan bakıldığında Kızılırmak, Fırat, Dicle Küçük ve Büyük Menderes gibi önemli nehirlerin yakınındaki yerleşmeler bariz bir şekilde görülmektedir. Haritadaki boş yerleri ise genellikle dağların, yani yerleşmeye müsait olmayan arazilerin yer alması ile açıklanabilir.

Tahmin de edileceği gibi nehirlere ya da nehir kollarına yakın bir yerde yerleşme kurulmasının bir diğer nedeni de kuşkusuz bir kentte ortaya çıkan su ihtiyacını karşılamaktı. Bu nedenle haritamızda ana nehirden uzak gibi görünen yerleşmelerin, genellikle o nehre doğru akan daha küçük bir akarsuyun yakınında yer almaktadır.

İlk Tunç Çağı’nda da yavaş yavaş bazı kentlerin diğerlerden daha zenginleştiğini tahmin edebiliriz. Alaca Höyük’teki soylu mezarları bunun en güzel örnekleridir. Bir kentin zenginleşmesinde en önemli sebebin yine yer aldığı coğrafya olduğunu düşünmek gerekir. Alaca Höyük’ün zenginleşmesinin nedeni hem yollara olan yakınlığı, hem de kuzeyde, bugünkü Karadeniz Bölgesi’nde yer alan bakır yataklarıdır. Benzeri bir hazinesi olan ve Çanakkale Boğazı’nda yer alan Troia için ise, deniz ticaretine hâkim olan konumu son derece önem arz eder.

78

MÖ II. binyılda İlk Tunç Çağ’daki gelişim devam edecektir. Bu dönemde yeni kurulan ya da büyüyen yerleşmelerden bazıları önem kazanacakken, diğerleri yok olacaktır. Tüm bu değişimin ana nedeni ise, yine coğrafya olacaktır. Değişen teknolojiye göre en iyi coğrafi olanaklara sahip kentlerin geliştiğini, diğerlerinin ise gelişmediğini hatta bazı durumlarda yok olduğunu görmek mümkündür.

İlk Tunç Çağı yerleşmelerin adlarına bakıldığında, isimlerin Türkçe olduğu görülecektir. Bunun neden ise, İlk Tunç Çağı insanlarının kendi yerleşmelerine ya da kentlerine verdikleri adları bilmememizdir. Yerleşimlerin adlarını tanımamamız ise o dönemde Anadolu’da henüz yazının kullanılmamasına bağlıdır. MÖ II. binyıldan itibaren bu durum değişecek ve Anadolu yazı ile tanışacaktır. Ancak bununla beraber araştırmalarımız yeni bir sorun ile karşılaşacaktır: Lokalizasyon Sorunu.

79

Uygulamalar

İlk Tunç Çağı irdeleyen yayınları ve belgeselleri takip etmek

80

Uygulama Soruları

İlk Tunç Çağı’nda ne değişti?

81

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti İlk Tunç Çağı’ndaki orta ve büyük çaptaki yerleşmelerin sayısı önemli derecede artıyor. Bunun sonucunda kentleşme süreci hız kazanarak kent içindeki iş bölümünün de arttığını gördük. İşbölümünün olması ise sınıfların da oluşmasına yol açmıştır. Bununla beraber kültürde her ne kadar batı ile Güneydoğu-Doğu Anadolu ayırımı yapsak ta, kültürün yerel çapta büyük değişiklikler göstermediğini söyleyebiliriz. Ancak bazı kentlerin diğerlerinden fazla zenginleşmesi, kanımızca yeni oluşan elit sınıfların birbiriyle olan rekabetinden kaynaklanmaktadır. Bununla beraber zenginleşmenin de sahip olunan coğrafya ile bağlantılı olduğunu, yollara uzaklık, yeraltı zenginliklerine olan yakınlık, su kaynaklarının olması gibi coğrafi etkenler son derece önemlidir.

82

Bölüm Soruları 1-Kalkolitik Çağ ile beraber nüfusun çoğalmasının baş nedeni aşağıdakilerden hangisidir? a-Doğum kontrolün olmaması b-Küresel Isınma c-İklim d-Dinsel faktörler e-Yerleşmelerin yollara yakın oluşu

2-Çağa neden “Tunç Çağı” adını verilmiştir? a-Tunç bu dönemde keşfedilmiştir b- Tunç bu dönemde çıkartılmaya başlanmıştır c- Tunç bu dönemde bilinmiyordu d-Tunç bu dönemde yaygın olarak kullanılmıştır e-Hiçbiri

3- Tunç yapımı için hangi iki maden gerekmektedir? a-Bakır-gümüş b-Bakır-kalay c-Bakır-kurşun d-Bakır-altın e-Hiçbiri

4- Tunç Çağı kaça ayrılır? a-7’ye b-6’ya c-5’e d-4’e e- 3’e

83

5- Aşağıdakilerden hangisi İlk Tunç Çağı çanak çömlek özelliklerinden değildir? a-Kırmızıdır b-Çark yapımıdır c-Siyahtır d-Elyapımıdır e-Hiçbiri

6- İlk Tunç Çağı ana yerleşme tipi nedir? a-yamaç tipi b-ova tipi c-akropol tipi d-Höyük tipi e-Kale tipi

7-Aşağıdakilerden hangisi bir İlk Tunç Çağı yerleşmesi değildir? a-Göbeklitepe b-Troia c-Demircihöyük d-Arslantepe e-Beycesultan

8- Arslantepe hangi ilimizdedir? a-Çanakkale b-Van c-Malatya d-Çorum e- Antalya

84

9- Troia hangi ilimizdedir? a-Çorum b-Eskişehir c-Şanlıurfa d-Çanakkale e-Muğla

10- Demircihöyük hangi ilimizdedir? a-Bilecik b-Denizli c-Bolu d-Eskişehir e-Van

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

85

5. HİTİT TARİHİ COĞRAFYASI 1

86

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Hitit Tarihi Coğrafyası araştırma tarihi

- Hitit Tarihi Coğrafyası üzerinde yeni araştırmalar

87

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Hitit Tarihi Coğrafyası üzerinde çalışanlar kimlerdir?

Hitit Tarihi Coğrafya çalışmaları nasıl başlamıştır?

88

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Hitit Tarihi Hitit Tarihi Coğrafyasının Ders notları ve sunumlar, Coğrafyasının sorunlarının kavranılması kaynak kitaplar Durumu İlk Araştırmalar Hitit Tarihi Coğrafyasının Ders notları ve sunumlar, Araştırma Tarihi hakkında bilgi kaynak kitaplar edinilmesi Yeni Bir Başlangıç Hitit Tarihi Coğrafyasının Ders notları ve sunumlar, Araştırma Tarihi hakkında bilgi kaynak kitaplar edinilmesi esi Tarhuntaşşa Hitit metinlerinde geçen bir Ders notları ve sunumlar, ülkenin/bölgenin lokalizasyonunun kaynak kitaplar nasıl yapıldığının kavranılması

89

Anahtar Kelimeler Hitit, lokalizasyon, yerleşmeler, bölgeler, çivi yazılı tabletler, araştırma tarihi

90

GİRİŞ Hitit Tarihi Coğrafyasını Hititler hakkında fazla bilgisi olmaya bir kitleye anlatmak oldukça güçtür. Okuyucu bu nedenle bundan sonraki dört bölümünü bir bütün olarak kabul etmelidir ve gerektiğinde bir bölümü okurken, diğer bölüme de göz atmak zorunda kalacağını bilmelidir. Bu durumu kolaylaştırmak amacıyla bazı yerleri işaretlemeye çalıştığımızı belirterek konumuza dönmek isteriz.

Hitit Tarihi Coğrafyası Hititoloji’nin oldukça karmaşık konulardan biridir ve hala çok da sorunlu olmaya devam etmektedir. Yukarıda Tarihi Coğrafya biliminin tarifini yaptığımızda “coğrafya metodları”nın kullanıldığından bahsetmiştik. Oysa Hitit Tarihi Coğrafyası’nda henüz bu metodları kullanacak kadar bilgiye sahip değiliz. Aşağıda da göreceğimiz nedenlerden ötürü Hitit Tarihi Coğrafyası çalışmaları bugün hala lokalizasyon çalışmalardan ibarettir. Farklı yönden ele alınabilecek tek Hitit kenti başkent Hattuşa’dır, onun dışındaki kentler ya henüz lokalize edilmemişlerdir, yani metinlerde geçen kent adı ile eşitlenmemişlerdir, ya da arkeolojik kazılar henüz yeterince ilerlemiştir.

Hitit Tarihi Coğrafyası’nın en önemli sorunlardan biri, metinlerin yeterince kesin bilgi vermemesinde yatmaktadır. Metinler genellikle sadece istasyonları saymakla yetinir ve yön ve uzaklık ile ilgili bilgi vermemektedir. Bazı durumlarda metinlerde geçen “ertesi gün” ifadelerinden önceki istasyonlarını tek bir gün içinde kat ettiği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde artarda sayılan istasyonların aynı yönde mi yer aldığı yani istikametten ayrılıp ayrılmadığı anlaşılmamaktadır. Bu ise Hitit Tarihi Coğrafyası üzerinde çalışan bilim insanların işini oldukça zorlaştırmaktadır. Bununla beraber kesin olarak tespit edilmiş Hitit yer adlarının azlığı çalışmaları zorlaştıran faktörlerden biridir.

Aşağıda da görüleceği gibi elimizde bir yandan çok sayıda Hititçe yer adı bulunmaktadır, diğer yandan ise yeni araştırmalarla gün geçtikçe artan Hitit Dönemi yerleşmeleri bulunmaktadır. Hitit Tarihi Coğrafyası üzerinde çalışanların asıl gayesi ise, arkeolojik yöntemlerle tespit edilen Hitit yerleşmeleri ile Hititçe metinlerde geçen yer adlarını eşitlemektir.

91

5.1. Hitit Tarihi Coğrafyasının Durumu

Hitit başkenti Boğazköy-Hattuşa kazılarından binlerce çivi yazılı tablet ve tablet parçası ele geçmiştir. Bu tablet ve fragmanların tümüne yakını incelenmiş ve yayınlanmıştır.

Resim 5.1: Hitit çivi yazılı tablet örneği ve yazının kağıda dökülmüş hali (tablet kopyası)

Sadece Hattuşa’da bulunan metinlerde, 3000’den fazla yer ismi, yani bölge/ülke, kent, nehir ve dağ ismi geçmektedir. Ancak bu isimlerin sadece çok azının yeri bugün kesin olarak bilinmektedir. II. Murşili’nin Annalleri’nin (yıllık) 9. yılına ait bir pasaj örnek vermek isteriz:

“Ertesi gün ileri yürüdüm ve Haişehla ve Kantişişa kentlerini yaktım. Sonra Hakpiş kentine geri döndüm ve Hattuşa kentine geri döndüm ve Ankuwa kentinde kışı geçirdim.”

Örnekte verilen iki cümlede geçen beş kentten sadece başkent Hattuşa’nın yeri kesin olarak bilinmektedir. Diğer yer adlarını ise, sadece yaklaşık olarak tahmin etmek mümkündür. Pasajdaki Hakpiş ya da diğer yazılışıyla Hakmiş kentinin genellikle yakınlarında

92 olduğu kabul edilir. Ancak Amasya’nın neresinde olduğu kesin değildir, çünkü henüz Amasya İli’nde ve çevresinde yeterince arkeolojik kazı ve araştırma yapılamamış, dolayısıyla kesin bilgilere ulaşılamamıştır. Buradan da anlaşıldığı gibi yer adları kesinleştirmek için arkeolojik kazılar sonucunda tablet bulunması gerekir. Hatta tablette de bu yer adına ilişkin kesin veriler yer almalıdır. Ancak şunu da söylemek gerekir ki, bu gibi örnekler son derece azdır. Bu nedenle tarihi-coğrafya ile uğraşan Hititologlar, Hitit metinlerinde geçen bir yer adını, varlığı bilinen ancak kazısı yapılmamış bir yerleşim (höyük gibi) ile eşitlemekten kaçınırlar. Bunun yerine daha geniş bir coğrafyada olduğunu ileri sürerler. Yani Hakmiş örneğimizde olduğu gibi, bir Hitit kenti, Amasya Kalesi ya da Amasya İli’nde yer alan bir höyük ile değil, genel olarak Amasya yakınlarında şeklinde nitelenir.

Hititologlar ve Tarihçiler, uzun zamandan beri yazılı metinlerde geçen yer adlarını lokalize etmek, yani yerlerini tespit etmek için çalışmaktadırlar. Doğal olarak bu çalışmaya kentlerle değil, bölge adlarıyla başlamışlardır. Bölge adları hem daha büyük bir coğrafi alanı kapsamaktadır ve böylece tespit edilmesi de nispeten daha kolaydır, hem de o bölgede yer alan kentlerin lokalizasyonu için bir çerçeve oluşturmaktadır. Bilim insanları böylece bir Hititler Dönemi Anadolu haritası çıkarmaya çalışmışlardır. Ancak çalışmaların oldukça zorlu geçtiğini, yayınlanan ve birbirinden oldukça farklı olan haritalardan anlamak mümkündür.

5.2. İlk Araştırmalar

İlk tarihi coğrafya tartışmaları ateşlendiren Bilim adamı Emil Forrer’dir. Forrer 1924 yılında yayınladığı “Die Vorhomerischen Griechen in den Keilschrifttexten von Boğazköy” (Boğazköy Çivi yazılı Metinlerde Homeros Öncesi Yunanlılar) ve “Griechen in den Boğazköy-Texten” (Boğazköy Metinlerinde Yunanlılar) adlı makalelerinde Homeros’un Ilyada adlı eserinde de adları geçen bazı yer adlarını Hititçe metinlerde bulduğunu iddia etmiştir. Öne sürdüğü görüşler kadar Forrer’in kişisel ilişkileri de tartışıldığı bir ortamda, bu savlara cevap gecikmedi ve bugün Ahhiyawa Sorunu olarak bilinen tartışma da başlamış oldu. Tartışmanın odak noktasında ise antik Troia ile eşitlenen Taruişa ve Ilion/Ilios ile eşitlenen Wiluşa yer alırken, antik kent Miletos’un Hititçe metinlerde yer alan Milawatta/Milawanda eşitlemesi de ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Ancak Forrer tarafından ortaya atılmış olan Ahhiyawa Sorunu, bugün hala güncelliğini korumaktadır.

93

İlk sistemli tarihi coğrafya çalışmalarından biri ise, 1940 yılında Albert Goetze’ye aittir. “Kizzuwatna and the Problem of Hittite Geography” (Kizzuwatna ve Hitit Coğrafyasının Sorunları) adlı eserinde Kizzuwatna hakkında bilgi veren metinleri incelemiş ve Kizzuwatna’yı doğru olarak, Anadolu’nun güneyine, antik Cilicia Campestris, bugünkü Çukurova ve çevresine yerleştirmiştir. Buna rağmen bugün kendisinin Anadolu’nun güneyine yerleştirdiği Arzawa Ülkeleri’nin lokalizasyonunun son derece hatalı olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu konuya daha sonra daha ayrıntılı olarak dönülecektir.

Resim 5.2: Götze’nin kitabının kapağı ve içinde yeralan harita

Sistemli çalışmalar yürüten bir diğer kişi Friedrich Cornelius’tur. Cornelius’un 1955 ve 1958 yılında yayınlanan makalelerinde vardığı sonuçlardan çoğunun yanlış olduğunu bugün biliyor olsak da, çalışma biçimi, Hititçe metinleri yorumlayışı ve bazı lokalizasyon denemeleri bakımından önemlidir. Cornelius’un hatalarından biri henüz tanımlanmamış olan bölge ya da, Hititçe metinlerde adlandırıldıkları gibi, ülkeleri öncelikli olarak ele almak yerine, tek tek şehirlerin lokalizasyonu ile uğraşması oldu. Bu nedenle bu ilk yayınlarında yer alan haritalarda, genel bir görünümden çok bölgesel bir görünüm içinde yerleşmelerin lokalizasyonları gösterilmektedir.

94

Resim 5.3: Friedrich Cornelius tarafından 50’li yıllarda yayınlanan ve Hitit kralının güzergahını gösteren rekonstrüksiyon

Cornelius bu hatalarından ders almış olmalıdır ki 1973 yılında yayınlanan “Geschichte der Hethiter” (Hititlerin Tarihi) adlı kitabında artık bölgeleri gösteren bir harita kullanmıştır.

Resim 5.4: Friedrich Cornelius tarafından 1973 yıllarda yayınlanan bir Hitit dönemi haritası

95

5.3. Yeni Bir Başlangıç

1959 yılında Garstang ve Gurney tarafından yayınlanan “The Geography of the Hittite Empire” adlı kitap, tarihi coğrafya konusunda bir mil taşı özelliğindedir ve bugünkü bilgilerimizin hala temelini oluşturmaktadır. Özellikle arkeolojik bilgilerin filolojik bilgiler ile iç içe sunuşu açısından önemli bir eserdir. Kitabın, Anadolu haritasında yer alan bölge isimleri, bugün de büyük ölçüde kullanılmaktadır.

Resim 5.5: Garstang ve Gurney tarafından yayınlanan harita

70’li yıllarda farklı bir atlas projesi olarak “Tübinger Atlas des Vorderen Orients” projesi başlar. Birçok dönemi ve coğrafyayı kapsayan bu projenin çalışmalarından biri, yazılı metinlerde yer alan toponymleri toplayan “Reportoire Geographique des Textes Cuneiformes” adlı bu serinin Hititçe metinlerini ise G. Del Monte ve Johann Tischler tarafından ele alınır. Bu çalışmada her toponym (yer adı) için tüm çivi yazılı metin yerleri sıralanmakta, bazı çeviriler sunulmakta, o güne kadar yapılan lokalizasyon çalışmaları listelenmekte ve kültsel/idari bazı özelliklere kısaca değinilmektedir. 1992 yılında bu çalışmayı güncelleyen bir Ek da ilave edilmiştir. Kuşkusuz tarihi coğrafya çalışmaları için bir başvuru kaynağı olmaya devam eden bir eserdir.

96

Yine 70’lerin sonundan itibaren Massimo Forlanini hayatını tarihi coğrafyaya adayarak, bugüne kadar çoğu tarihi coğrafya üzerine elliden fazla makale yayınlamıştır. Kendisi Hitit Tarihi Coğrafyası üzerinde en çok yayını bulunan kişidir, fakat Forlanini dışında da çok sayıda araştırmacı bu konu ile ilgilenmiş ve bazen genel (tüm Anadolu) bazen ise yerel (bölge bazında) olarak incelemelerde bulunmuşlardır. Girişimizde de değindiğimiz gibi, bu konudaki sorunlar devam etmektedir, bu nedenle daha uzun yıllar boyunca bu konularda çalışılacağını düşünmemiz gerekir.

Böylece Hitit Tarihi Coğrafyasının Araştırma Tarihini kısaca inceledikten sonra günümüze daha yakın bazı araştırmalara değinmek istiyoruz.

5.4. Tarhuntaşşa

Hitit İmparatorluk Çağı metinlerinde geçen önemli bir yer adı Tarhuntaşşa’dır. Metinlerden anlaşıldığına göre Tarhuntaşşa hem bir kent adı, hem de bir bölgenin adıdır (Hititler bunu “ülke” kelimesi ile ifade ederler). Hititler’in, sıkça böyle kullanımlara başvurdukları bilinmektedir. Ancak bunun tarihi coğrafya çalışmaları zorlaştırdığı da bir gerçektir. Tarhuntaşşa’nın asıl önemi bir dönem Hitit Ülkesine başkentlik yapmasından kaynaklanır. Yazılı kaynaklara göre II. Muwatalli, başkentini Hattuşa’dan (Çorum’un Sungurlu İlçesi’ndeki Boğazköy) Tarhuntaşşa’ya taşınmıştır. Başkentin taşınmasıyla bir gelenek bozulmuş, I. Hattuşili’nin Hitit merkezini Kuşşar’dan Hattuşa’ya taşımasının ardından aralıksız olarak başkentlik yapmış olan kentten, ilk defa planlı bir şekilde idari birimler ayrılmış ve Tarhuntaşşa’ya taşınmıştır. Hitit metinlerinde bu taşınmanın planlı olduğu ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.

Pek çok araştırmaya rağmen, Tarhuntaşşa kentinin yeri bugüne kadar kesin olarak saptanamamıştır. Hitit çivi yazılı belgelerinden bildiğimiz kadarıyla, aynı adı taşıyan bir ülkenin sınırları içerisinde yer almaktadır

97

Resim 5.6: Tarhuntaşşa Ülkesi’nin sınırlarını gösteren harita

Bu ülkenin sınırları konusunda ise, 1986 yılında Hattuşa kazılarında bulunan Bronz Tablet (tunç tablet) bilgi vermektedir ki bu tablet bilindiği gibi Hitit Kralı IV. Tuthaliya ve Tarhuntaşşa Kralı Kurunta arasında yapılmış bir antlaşma metnini içerir.

Resim 5.7: Boğazköy’de bulunmuş olan Bronz Tablet

98

Tarhuntaşşa’nın lokalizasyonu konusunda farklı teklifler bulunmaktadır. Bu konuda yapılan kapsamlı bir arazi çalışması, Tarhuntaşşa’nın yeri konusunda önemli veriler sağlamıştır. Söz konusu arazi çalışması 1998 yılında Ali Dinçol başkanlığında gerçekleştirilmişti.

Bu arazi çalışmasında Tarhuntaşşa merkezinin, daha önce Prof. Dr. Sedat Alp tarafından teklif edilen, -Karaman’ın kuzeyinde bulunan Kızıldağ ile eşitlenmesinin muhtemel olduğu bilim dünyasına sunulmuştur. Bu araştırma ile Tarhuntaşşa’nın siyasi merkezi olarak tespit edilen Kızıldağ ve Tarhuntaşşa Ülkesi’nin muhtemel sınırları, bronz tablette geçen yer isimleri takip edilerek, diğer filolojik veriler ile arkeolojik buluntular bir araya getirilerek saptanmıştır.

Bronz tablette zikredilen yer adlarından, Tarhuntaşşa’nın batı sınırını kesin olarak saptamak mümkün olmaktadır. Tablette Tarhuntaşşa Ülkesi’ni batıdaki Lukka Ülkesi’nden, Kaştaraya Nehri’nin (=Kestros/Aksu Irmağı) ayırdığı yazılıdır. Metinde, nehrin batısında, Lukka Ülkesi’ne ait olduğu belirtilen Parha Kenti de yine hem adı, hem de yeri bakımından Klasik Dönem’in Perge’si ile eşitlenmektedir. Kaştaraya Nehri’nin kuzey ucundan başlayarak saat yönünde sayılan yer adları ile sınır, doğuya doğru ilerlemektedir. Bu yer adları arasında “Arimmatta’nın Pınar Havuzu”, Beyşehir Gölü kıyısındaki Eflâtunpınar ile eşitlenmesi mümkündür. Aynı şekilde tablette özel bir “pınar havuzu” olduğu anlaşılan yer ile Meke Gölü lokalize edilmiştir. Bronz tablete göre, kuzeydoğu sınırında Şaliya Bölgesi ve “yüksek dağ” vardır. Şaliya Bölgesi, Ulukışla-Pozantı ile, “yüksek dağ” ise bölgedeki Bolkar Dağı ile eşitlenmiştir. Tarhuntaşşa Ülkesi’nin doğu sınırı bu dağın eteklerinden güneye inmektedir. Tablette doğu sınırının güney ucunda yer aldığı belirtilen Şaranduwa’nın da, Klasik Dönem’deki Kelenderis (=Mersin-Gilindire) olması muhtemeldir. Bronz tabletteki anlatıma göre, Tarhuntaşşa’nın tüm güney sınırı denizdir. O halde Şaranduwa’dan sonra güney boyunca sınır Akdeniz’dir. Bronz tablette sınır olarak sayılan yer adlarının saat yönünde olması elbette lokalizasyonların yapılmasını kolaylaştırmıştır.

Bu sınırlar içindeki bölgede, Hotamış Gölü yanındaki volkanik bir kayalık olan Kızıldağ, ovaya ve göle egemen yüksek yapısı ve içerdiği filolojik ve arkeolojik buluntularla, Tarhuntaşşa Ülkesi’nin idari merkezi olma özelliklerini yansıtır. Kızıldağ tepesi (Kızılkale/Kızılkule), Konya-Karaman yolunun doğusunda bulunan Tuz Gölü’nün güney doğu ucunda yer alır. Karadağ’ın ise 12 km kuzey batısında yer alır. Bir başkentin, ülkenin her yerine kolayca

99 ulaşılabilecek ve bölgeyi kontrol edebilecek bir konumda olması gerektiği göz önünde tutulduğunda Kızıldağ’ın, Tarhuntaşşa’nın idari merkezi olma olasılığı çok yüksektir. Ancak bu teklifin kesinleşmesi için, Kızıldağ’da ve/veya çevresinde arkeolojik bir kazı gerçekleştirilmelidir.

100

Uygulamalar

Hitit Dönemini yansıtan haritaları incelemek

101

Uygulama Soruları

Hitit Tarihi Coğrafyası üzerinde çalışanların asıl amacı nedir?

102

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Bugüne kadar Hitit Tarihi Coğrafyası üzerinde çalışanların kimler olduğunu, çalışmalarını nasıl yürüttüklerini ve ne tür hatalar yaptıklarını gördük. Ayrıca modern çalışmaları da incelemeye başladık.

103

Bölüm Soruları 1-Aşağıdakilerden hangisi Hitit Tarihi Coğrafya çalışmalarında, coğrafyanın metotlarını geniş çaplı kullanmamıza engel teşkil etmektedir? a-Hitit yerleşmeleri ile coğrafya metotlar arasındaki uyumsuzluk b-Veri çokluğu c-Veri azlığı d-Metotların kullanışsız olması e-Hiçbiri

2-Hitit Tarihi Coğrafya çalışmaları daha çok hangi konu ile ilgilenmektedir? a-İklim tespit etme çalışmaları b-Yeni Hitit yerleşmeleri bulma çalışmaları c-Nüfus çalışmaları d-Lokalizasyon çalışmaları e-Hiçbiri

3- Aşağıdakilerden hangisi Hitit Tarihi Coğrafya çalışmalarını ilk defa alevlendiren kişidir? a-Albrecht Götze b-Emil Forrer c-Oliver Gurney d-Massimo Forlanini e-John Garstang

4- Forrer Hititçe metinlerde hangi halka ait izlere rastladığını ileri sürmüştür? a-Urartular b-Luwiler c-Galyalılar d-Romalılar e- Yunanlılar

104

5- A. Götze hangi Hitit Dönemi bölge üzerinde çalışmıştır? a-Arzawa b-Kizzuwatna c-Lukka d-Tarhuntaşşa e-Mittani

6-Tarhuntaşşa Anadolu’nun neresindedir? a-Doğusunda b-Batısında c-Kuzeyinde d-Güneyinde e Ortasında

7-Tarhuntaşşa’dan bahseden en önemli belge hangisidir? a-Bronz Tablet b-II. Murşili’nin Annalleri c-III. Hattuşili’nin Appologyası d-Kadeş Antlaşması e-Hiçbiri

8- Bronz Tablet’te geçen Tarhuntaşşa kralının adı nedir? a- II. Murşili b- III. Hattuşili c- Kurunta d- I. Hattuşili e- I. Murşili

105

9-Tarhuntaşşa’nın siyasi merkezinin nerede olduğu düşünülmektedir? a-Kayalıpınar-Sivas b-Merzifon-Amasya c-Boğazköy- Çorum d-Kızıldağ-Karaman e-Hiçbiri

10-Hitit metinlerde coğrafya genellikle nasıl anlatılır? a-Yönleriyle tarif edilir b-Kentlerin birbirinden olan uzaklıkları belirtilir c-Güzergah ayrıntılı olarak anlatılır d-Kentler sadece istasyon olarak sayılmaktadır e-Kentlerin özelliklerinden bahsedilir

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

106

6. HİTİT TARİHİ COĞRAFYASI 2

107

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Bazı Hitit yerleşmeleri ile Hititçe metinlerindeki adları

- Bazı Hitit Dönemi arkeolojik kazıları

108

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Nerik, Şapinuwa ve Şamuha gibi yer adlarının lokalizasyonu hakkında neler biliyoruz?

Türkiye’de yürütülen önemli Hitit kazıları hangileridir?

109

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Nerik Hitit metinlerinde geçen yer adının Ders notları ve sunumlar, bugün nerede olduğunu ve kaynak kitaplar, Samsun bugünkü adını öğrenmiştir. müzesi ziyareti Şapinuwa Hitit metinlerinde geçen yer adının Ders notları ve sunumlar, bugün nerede olduğunu ve kaynak kitaplar, Çorum bugünkü adını öğrenmiştir. müzesi ziyareti Şarişşa Hitit metinlerinde geçen yer adının Ders notları ve sunumlar, bugün nerede olduğunu ve kaynak kitaplar, Sivas bugünkü adını öğrenmiştir. müzesi ziyareti Şamuha Hitit metinlerinde geçen yer adının Ders notları ve sunumlar, bugün nerede olduğunu ve kaynak kitaplar, Sivas bugünkü adını öğrenmiştir. müzesi ziyareti Tapigga Hitit metinlerinde geçen yer adının Ders notları ve sunumlar, bugün nerede olduğunu ve kaynak kitaplar, Tokat bugünkü adını öğrenmiştir. müzesi ziyareti Diğer Hitit metinlerinde geçen yer Ders notları ve sunumlar, adlarının bugün nerede oldukları kaynak kitaplar. ve bugünkü adlarını öğrenmiştir.

110

Anahtar Kelimeler Hitit yerleşmeleri, Hitit yer adları, lokalizasyonlar, Hititçe metinler,

111

GİRİŞ Önceki bölümde bazı önemli lokalizasyonlar üzerinde durmaya başladık. Bu konuya burada devam etmek istiyoruz. Bunların dışında elbette lokalizasyon denemeleri ve teklifleri vardır, ancak burada verilenler ya kesinleşen ya da olasılığı artanlardır. Bunun için en büyük etken ise bu yerlerde arkeolojik kazının yapılıp tabletlerin ele geçmesidir. Tablet bulunmayan arkeolojik yerlerde ise lokalizasyon yapılması neredeyse imkânsızdır. Hatta bazı durumlarda tabletin çıkması bile bize ören yerinin ismi üzerinde yardımcı olmayabilir.

Son olarak Hitit metinleri hakkında bir hususta açıklık getirmekte fayda olduğunu görmekteyiz. Hitit merkezlerinde bulunmuş olan Hitit tabletlerin tümü devlete ait kayıtlardır. Yani ya direkt devlet ile ilgilidirler ya da devlete bağlı kişilerin yazılarıdır. Farklı bir şekilde söyleyecek olursak, Hitit metinleri arasında özel şahısların kayıtları yok denecek kadar azdır. Bu nedenle bazı konulardaki bilgilerimiz son derece sınırlıdır. Tarihi Coğrafya konusu da bu konulardan biridir.

112

6.1. Nerik

1972 yılında Prof. Jak Yakar ve Prof. Ali Dinçol tarafından Orta Karadeniz Bölgesi’nde yapılan bir arazi çalışması sonucunda, o dönemde pek de ilerleme kaydedilmemiş olan Hitit tarihi- coğrafyası hakkında önemli sonuçlar elde edilmişti. Çivi yazılı belgelerde idari ve dini bir merkez olarak sıkça zikredilen Nerik kentinin, Hititçe adı Maraşşanta Nehri olan Kızılırmak yakınında, nispeten dağlık ya da engebeli bir arazide yer aldığını ve bu doğrultuda Vezirköprü- Oymaağaç’ta aranması gerektiğini ilk defa öne sürmüşlerdir. Yıllar sonra 2005’de Oymaağaç’ta Berlin-Hür Üniversitesi’nin idaresinde başlayan kazılar neticesinde bulunan tablet fragmanlarında Nerik kent adı, Nerik’in tanrıları, Nerik’in Fırtına Tanrısı ve onun eşi Zah(ş)apuna ile Haharwa Dağı gibi Nerik çevresindeki bölgelerden bahsedilmektedir. Tüm bu belgeler, Oymaağaç Höyük’ün Hititlerin kutsal şehri “Nerik” olması fikrini güçlendirmektedir. Kazılarda bulunan tapınak yapısının kuzey tarafındaki avludan, envanter metni içeren iki ayrı çivi yazılı tablete ait fragmanlar ele geçmiştir. Ayrıca, 2011 yılına kadar kazılarda Hitit törenleri, tarihi konular ve mektup metinleri içeren toplam 11 tablet parçası bulunmuştur.

Resim 6.1: Oymaağaç Höyük, Hitit metinlerindeki Nerik

Eğer Nerik gerçekten Oymaağaç Höyük ile eşitlenebilirse, Fırtına Tanrısı’nın “sevdiği pınar”ının da burada bulunması gerekmektedir. Mitolojiye göre, Nerik’in Fırtına Tanrısı insanlardan bıktığı zaman sevdiği pınara girmiş ve orada saklanmıştı. Bu süre içerisinde

113 yağmur yağmadığından, kuraklık başlamıştı. Bunun üzerine insanlar çeşitli yöntemlerle Fırtına Tanrısı’nın, mabedine geri dönmesi için çabalamışlar ancak, başarılı olamamışlardı. Sonunda gönderilen bir arının onu sokması üzerine Fırtına Tanrısı mabedine geri dönmüştür. Gerçekten de Oymaağaç Höyük’te yer alan mabedin doğu tarafında, aşağıya inen bir yeraltı merdiveni keşfedilmiştir. 2011 yılına kadar 33 basamağı temizlenmiş ve aşağısında bir kaya odası gözükmeye başlamıştır. Söz konusu odanın içinde bir havuz veya bir pınar olduğu tahmin edilmektedir.

Resim 6.2: Sağ: Oymaağaç Höyük’te yeraltına inen merdiven. Sol: Oymaağaç’ta bulunmuş tablet parçası.

6.2. Şapinuwa

Kızılırmak kavsi içerisinde yer alan ve kesin lokalizasyonu yapılmış bir Hitit kenti olarak Şapinuwa’dan bahsetmek gerekirse, kazı başkanı tarafından 1990’dan beri yürütülen kazılar sonucunda, bulunan çivi yazılı tablet sayısının 4000’e ulaştığı bildirilmiştir. Henüz içerikleri hakkında fazla bilgi sahibi olamasak da, Hitit çivi yazılı belge repertuarını zenginleştirdiği gerçeğini de atlayamayız.

114

Resim 6.3: Ortaköy, Hitit metinlerindeki Şapinuwa kenti

Geniş bir alana yayılmış kent mimarisine bir de farklı konular ihtiva eden kralî arşiv ve özellikle III. Tuthaliya ve Taduhepa kralî çiftine ait mühür ve mühür baskıları eklenince, Şapinuwa’nın bu zengin buluntu sayesinde kazı başkanı tarafından bir dönem Hitit Devleti’ne başkentlik yaptığı iddia edilmektedir.

6.3. Şarişşa

90’lı yılların başında bir başka Hitit kazısı Sivas-Kuşaklı’da başlamıştı. Kuşaklı, güney tarafından ortalama 2000 m yükseklikteki dağlarla çevrili yaylanın doğal bir tepesi üzerinde yer alan harabenin doruğunun rakımı 1650 m.’dir. Bulunan ufak çivi yazılı bir arşivde ele geçen çivi yazılı kil tablet parçalarından “Şarişşa Şehrinde” her ilkbaharda kutlanan bayram törenlerine katılabilmek için Büyük Kral’ın bizzat bulunduğundan bahsedilmektedir. Söz konusu metinlerin korunduğu yerle olan ilişkisi ve hiyeroglifle yazılmış mühür baskılarında aynı yer adının yer alması nedeniyle Hitit Dönemi Kuşaklı yerleşmesinin isminin “Şarişşa” olduğu varsayılmaktadır.

115

Resim 6.4: Kuşaklı, Hitit metinlerinde geçen Şarişşa kenti ve eski görünümünün rekonstrüksiyonu

Şimdiye kadar yapılan araştırmalar Kuşaklı-Şarişşa’nın orta büyüklükte bir Hitit şehri olduğunu, zamanının diğer başka kentleri gibi eski bir yerleşmeden gelişerek oluşmadığını, MÖ 16. yy’da yeni bir yerleşim olarak kurulduğunu göstermektedir. Orta Hitit Dönemi’nin sonlarında, MÖ 14. yy’ın başlarında kısa bir süre için de olsa kent işgal edilmiş, yağmalanıp ateşe verilmiş ve ancak daha sonra tekrar kurulmuştur. Büyük olasılıkla MÖ 1200’lerde yeniden bir yangın felaketine uğramış ve Hitit İmparatorluğu’nun çöküşü sırasında yıkılmıştır (Müller- Karpe – Müller-Karpe 2013: 225).

Resim 6.5: Kuşaklı kent planı

116

6.4. Şamuha

Yine Sivas’ta gerçekleştirilen bir Hitit dönemi kazısı 2005 yılında başlamış, aralıklarla günümüze kadar yapılmış ve halen de devam etmektedir.

Resim 6.6: Kayalıpınar, Hitit metinlerinde geçen Şamuha kent planı

B binası olarak adlandırılan anıtsal yapıdan Orta Hitit Dönemi’ne tarihlenen Hititçe ve Hurrice çivi yazılı tablet parçaları ele geçmiştir. Yine Orta Hitit Dönemi’ne tarihlenen mühür baskıları bulunmuştur, bunlar “Büyük Kraliçe Tawananna ve Hitit Prensi Kantuzzili gibi önemli isimler içermektedir. Ayrıca, MÖ 15.-14. yy’a tarihlenen bir de kabartma bulunmuştur. Tasvirin en yakın benzeri kazı başkanına göre Alaca Höyük tanrıça kabartmasıdır, bu nedenle Kayalıpınar kabartmasının da bir tanrıçaya ait olduğu ileri sürülmüştür (Müller-Karpe – Müller-Karpe 2013: 285-286). Son bulunan bir tablet ile Kayalıpınar’ın ile eşit olduğu ıspatlanmıştır.

117

Resim 6.7: Kayalıpınar’da bulunmuş tablet parçası

6.5. Tapigga

Bir diğer kesin lokalizasyonu yapılmış Hitit kenti Maşat Höyük’tür. Tokat-Zile yakınlarında verimli bir ovanın ortasında yer alan oval biçimli bir höyüktür. Maşat Höyük’de bulunan ve kabaca MÖ 15. ve 14. yy’ın ilk yarısına tarihlenen bir arşiv, burasının Tapigga kenti olduğunu göstermiştir. Arkeolojik kazıların sınırlı bölgede yapılması nedeniyle, şehrin organizasyonu hakkında söylenebilecekler çok azdır. Ancak ‘sitadel’ büyük ölçüde kazılmıştır ve güneydoğu yamacı da arkeolojik olarak incelenmiştir. Tapigga arşivi bize sadece 116 tablet sağlamakla birlikte, düşman Kaşka bölgesine yakın kentin, bu sınır bölgesindeki kontrolün ve idarenin nasıl olduğu hakkında önemli bilgiler sağlamıştır.

Resim 6.8: Maşat Höyük, Hitit metinlerinde geçen Tapigga kenti ve planı.

118

6.6. Diğer Bazı Yerleşmeler

Nispeten ayrıntılı değinmeye çalıştığımız Hitit yerleşmeleri dışında yine Orta Anadolu’da gerçekleştirilen başka çalışmalar da pek tabii ki mevcuttur. Örneğin İnandıktepe, 1966-67 yıllarında küçük bir doğal tepe olan İnandık’ta gerçekleştirilen kazılarda, tespit edilen mimari buluntu içerisinde, kabartmalı vazoyla birlikte bulunan bir toprak bağış belgesi dikkat çekicidir. Son araştırmalar buradaki Hitit yapı katında tespit edilen mimari kalıntıların, bir Hitit soylusuna ait taşra konutu olduğunu göstermiştir.

Resim 6.9: İnandıktepe ören yeri planı

Ayrıca, kazı çalışmalarına 2010 yılında yeniden başlanan Eskiyapar’da Orta Hitit Dönemi’ne tarihlenen bir tablet fragmanı bulunmuştur. Kentin lokalizasyonu için yeterli belgeyi sağlamazsa da, bazı bilim adamları Eskiyapar’ın Hitit metinlerinde geçen Tahurpa kenti ile eşitlenebileceğini öne sürmektedirler.

119

Resim 6.10: Eskiyapar havadan görünüşü

1985 yılından beri sürdürülmekte olan Kaman-Kalehöyük kazısı (Kırşehir), 280 m çapında oval görünümlü trapezoid bir höyükte gerçekleştirilmektedir. Yerleşmenin lokalizasyonu konusuna ışık tutacak herhangi bir yazılı eser olmamakla beraber, III. katmanda tespit edilen Orta ve Geç Tunç Çağlara ait yapılarda pek çok bulla ele geçmiştir. Kaman-Kalehöyük kazısının yanı sıra, Kırıkkale yakınlarında 2009 yılında başlayan Büklükale kazı çalışmalarında tespit edilen kültür katlarından üçüncüsü Orta ve Geç Tunç Çağı belgeleri sunmaktadır. Mimari kalıntılar arasında bulunan bir Hititçe tablet fragmanı, paleografik açıdan MÖ 14. yy’a tarihlendirilmiştir. Ayrıca bazı şahıs isimleri içeren mühür baskıları ele geçmiştir.

6.7. Sonuç

Bütün bu araştırmalardan sonra elimizde olan bilgiler biraz olsun netleşse de, hala bilmediklerimiz bildiklerimizden çok daha fazla. Hitit metinlerinde 1-2 kez geçen yer adlarını büyük bir ihtimalle hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Bizim isteğimiz tarihi açıdan önem arz eden yer adlarını tespit etmek ya da en azında tahmin edildiği alanı daraltmaktır. Biz en son verilere göre oluşturulan haritayı bu şekilde görmek istiyoruz. Ancak bu, haritada yer alan isimlerin tartışılmaya devam etmediği anlamına gelmemektedir. Hitit Tarihi Coğrafya çalışmalarının en büyük problemleri de budur. Çünkü elimizde olan Hititçe metinleri yer yer birbirinden farklı yorumlara açabilmektedir.

120

Haritamızdaki Maşa Ülkesi örneğin yeri kesin olmayan bir coğrafi isimdir. Bazı metinlere göre bu bölge kuzeyde, bazı metinlere göre ise güneyde yer alması gerekiyormuş izlenimi edinilmektedir. Buna bağlı olarak araştırmacılar da bu bölgeyi farklı yerlere yerleştirilebilir. Aynı şekilde Ahhiyawa Sorununa ya da son dönemde yeniden popülerlik kazanmış olan Troia Sorununa bağlı olarak Milawanda kentini bizim gibi Miletos’a değil antik Likya’ya lokalize edenler ya da Wiluşa kentini bizim gibi antik Troas’a (Çanakkale) değil Güneybatı Anadolu’ya lokalize edenler de vardır. Metinlerden elde edilen bilgiler maalesef her zaman kesin bilgi vermemektedir.

Resim 6.11: Hitit Dönemi haritası

Bununla beraber genelde kabul edilen bölge lokalizasyonları da vardır. Hitit metinlerinde gaçen Şeha Nehri Ülkesi ve Arzawa’nın lokalizasyonları artık büyük ölçüde tartışmanın dışında kalmaktadırlar. Öyle ki Amerikalı bir ekip Chris Roosevelt başkanlığında Gölmarmara’da Şeha Nehri Ülkesi’nin başkentini bulmuş olabileceğini düşünmektedir.

Hitit metinlerinde Lukka olarak adlandırılan bölgenin lokalizasyonu, Yalburt yazıtı sayesinde artık kabul edilen bölgelerin arasındadır, ancak sınırları konusunda tartışmak mümkündür. İç Anadolu’da ve doğusunda ise ana bölgelerde artık çok fazla tartışma yapılmamaktadır. Özellikle İç Anadolu’da tartışmalar daha ziyade, Hitit metinlerinde geçen önemli şehir adlarının lokalizasyonu üzerinde devam etmektedir.

121

Uygulamalar

Haritalar üzerinde çalışmalar yapmak

122

Uygulama Soruları

Bir Anadolu haritası çizerek Hitit bölgelerini yerleştirmeye çalışınız.

123

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti En önemli Hitit yerleşmelerini bu burada yürütülen arkeolojik kazıları hakkında yer yer ayrıntılı ancak daha ziyade ana hatlarıyla bilgi verilmektir. Bununla beraber Hititçe metinlerde geçen yer adları da bu yerleşmeleri ile lokalize edilmiştir. Örneğin, Hitit metinlerinde Nerik olarak geçen yer adının, Samsun İli’nde yer alan Oymaağaç ile eşit olduğu görülmüştür.

124

Bölüm Soruları 1-Aşağıdakilerden hangisi Oymaağaç’ın Hititçe adıdır? a-Şarişşa b-Hattuşa c-Nerik d-Arzawa e-Lukka

2- Aşağıdakilerden hangisi Maşat Höyük’ün Hititçe adıdır? a- Şarişşa b- Hattuşa c- Arzawa d-Tapigga e-Hiçbiri

3- Aşağıdakilerden hangisi Kayalıpına’ın Hititçe adıdır? a-Arzawa b-Şamuha c-Nerik d-Şapinuwa e-Şarişşa

4- Boşluk bırakılan yeri doğru tamamlayınız?

Kızılırma kavsi içerisinder yer alan …. Kentinde bugüne kadar 4000’den fazla çivi yazılı tablet ele geçmiştir. a-Eskiyapar b-Hattuşa c-Nerik d-Şarişşa

125 e- Şapinuwa

5- Boşluk bırakılan yeri doğru tamamlayınız?

………. Ören yerinde yürütülen kazılarda yer altın inen bir merdiven ele geçmiştir ki, bu unsurun olması da buranın Hitit metinlerinde geçen …….. Kenti olduğunu desteklemektedir a-Ortaköy - Şapinuwa b-Oymaağaç - Nerik c-Kuşaklı - Şarişşa d-Boğazköy - Hattuşa e-Hiçbiri

6- Aşağıdakilerden hangisinde bir Hitit soylusuna ait taşra konutu olduğu düşünülmektedir? a-Maşat Höyük b-Büklükale c-Eskiyapar d-İnandıktepe e-Kuşaklı

7-Kaman Kalehöyük hangi ilimizdedir? a-Kırşehir b-Çorum c-Sivas d-Yozgat e-Samsun

8- Eskiyapar hangi ilimizdedir? a-Samsun b-Çankırı

126 c-Çorum d-Kırşehir e- Hiçbiri

9-Aşağıdakilerden hangisi Çorum İli’nde yer almaktadır? a-İnandıktepe b-Büklükale c-Nerik d-Şapinuwa e-Tapigga

10-Hitit metinlerindeki Şamuha hangi modern ilimizdedir? a-Çorum b-Kırşehir c-Tokat d-Sivas e-Çankırı

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

127

7. HİTİT TARİHİ COĞRAFYASI 3

128

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Hitit Dönemi’ndeki bölge adları

- Hitit Dönemi’ndeki bazı kent adları ve lokalizasyonları

129

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Hititler çevrelerini nasıl adlandırıyordu?

Anadolu Hitit döneminde hangi bölgelere ayrılıyordu?

130

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Hitit Çekirdek Ülke: Bölgenin sınırlarını, önemli Ders notları ve sunumlar, Hatti yerleşmeleri ve lokalizasyonları kaynak kitaplar hakkında bilgi edinilmiştir. Kaşka Bölgenin sınırlarını, önemli Ders notları ve sunumlar, Pala yerleşmeleri ve lokalizasyonları kaynak kitaplar hakkında bilgi edinilmiştir. Arzawa Ülkeleri: Bölgenin sınırlarını, önemli Ders notları ve sunumlar, Wiluşa, Şeha Nehri yerleşmeleri ve lokalizasyonları kaynak kitaplar Ülkesi, Hapalla ve hakkında bilgi edinilmiştir. Mira Lukka, Bölgenin sınırlarını, önemli Ders notları ve sunumlar, Tarhuntaşşa yerleşmeleri ve lokalizasyonları kaynak kitaplar Kizzuwatna hakkında bilgi edinilmiştir. Mittani Diğer

131

Anahtar Kelimeler Lokalizasyonlar, bölge adları, yerleşmeler, Hititçe yer adları

132

GİRİŞ Daha evvel de değindiğimiz gibi Hititçe metinlerde 3000’den fazla yer adları bulunmaktadır, bu yer adların arasında bölge adları, kent adları, nehir adları ve dağ adları bulunmaktadır. Burada elbette tüm bu isimleri sıralamak niyetinde değilizdir. Bununla beraber lokalizasyonu yapılmış olan bazı önemli isimler üzerinde durmak isteriz. Özellikle bölge isimleri ve yaklaşık konumları konusu çok önemli olduğunu düşünmekteyiz. İleriki bölümlerde de görüleceği gibi, bölge isimlerinin değişmesi söz konusu olsa da konumları çok az değişmektedir. Bu da bize Anadolu’nun doğal coğrafi sınırları konusunda bir fikir verebilmektedir.

Hititler yer adlarını çiviyazısıyla yazarken, yazılarında kullandıkları özel bir işaret ile bu yer adının bir kent mi, nehir mi, ülke/bölge mi ya da dağ mı olduğunu belirtmek için özel işaretler kullanmaktaydı. Bu belirteçler sayesinde biz de neden bahsedildiğini anlamaktayız. Ne var ki Hititler ülke ile kent adları arasında çok da ayırım yaptıkları söylenemez. Çünkü Hititler kent derken bazen sadece şehrin kendisini, bazen de kenti hinterlandı ile beraber kastetmektedir. Ayrıca ülke/bölge adları ile en önemli şehirleri (başkent) bazen aynı adı taşıması da mümkündür. Örneğin Tarhuntaşşa hem ülkenin adı hem de başkentin adıdır. Bu nedenle metinlerde geçen bu ifadelerin anlaşılması biraz güç olabiliyor. Hititli bu denli ileri gider ki kendi başkentleri olan Hattuşa’ya ülke determinatifi ile yazarak Hatti Ülkesini kast eder.

Ünitede kullanmış olduğumu haritaya bakıldığında (Resim 7.1) daha fazla bölge olduğu görülecektir. Ancak biz sadece ana bölgelerle değinmek istedik.

133

7.1. Hitit Çekirdek Ülke: Hatti

Hitit çekirdek ülke olarak da tabir edilen coğrafi alan için literatürde sıkça Kızılırmak kavsi içerisi ifadesi de kullanılmaktadır. Burası aynı zamanda Hitit Devleti’nin kurulduğu bölgedir. Bununla beraber Hatti ismi aslında Hititçe değildir. Hattiler genel olarak Hititlerden önce Anadolu’da yaşayan halk olarak kabul edilmektedir. Hititleri Anadolu’ya geldikleri zaman bu isimleri benimsemiş ve kabul etmiş olmalıdır. “Hatti” ismi daha sonra MÖ I. binyılda Suriye’de ve Mezopotamya’da genel olarak Anadolu için kullanılacaktır.

Resim 7.1: Hitit Dönemi haritası

Hititler Hatti Ülkesi terimini hem tüm Hitit Ülkesi için hem de çekirdek ülke için kullanıyorlardı. Çekirdek ülke modern ifadelerle Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri, Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale ve Çankırı İllerini, bazen kısmen bazen ise tüm olarak kapsamaktaydı

Hatti Ülkesi’nin çekirdeğinde yer alan en önemli Hitit kenti kuşkusuz Hititlerin başkenti Hattuşa’dır. Çorum’un Sungurlu İlçesi’nin güneyinde yer alan yakın zamanda ilçe yapılmış Boğazkale’de (eskiden Boğazköy) bulunan Hattuşa doğal bir yükselti üzerinde yer almaktadır.

134

Resim 7.2: Hattuşa-Boğazköy kent planı

Zamanın ölçülerinde “metropol” tanımlanmasını hak eden kentin yakınında geçen bir dere tarafından besleniyordu. Hattuşa, bu dere ve yer altı suları sayesinde son derece verimli olan bir ovaya sahipti. Bu sayede kentin su ihtiyacı ve beslenme üretimi için gerekli ön şartlar oluşmuş durumdaydı. Hattuşa içinde bulunan tahıl depoları ve su havuzları, Hititler’in bu konuya ne denli önem verdiklerini göstermektedir. Anadolu ikliminde hayatta kalmanın zorluğunu çok iyi bilen Hititler tüm önlemlerini almaya çalışmışlardır. Buna rağmen İmparatorluğun sonlarında Hitit kralının Mısır firavununa bir mektupta ülkesinde büyük bir kıtlık yaşandığını haber vererek, kendisinden tahıl göndermesini rica etmektedir. Sadece bu örnek bile Anadolu şartlarının zorluğunu anlatmaya yeter.

Resim 7.3: Hattuşa’nın güneyinde yer alan suni göletler.

135

Daha evvel Hitit metinlerinde 3000’den fazla yer adının geçtiğini ancak bunlardan çok azının konumunun tespit edildiğini söylemiştik. Bu açıdan Hatti Ülkesi belki de en şanslı bölge denebilir. Hitit metinlerinde geçen yer adları en çok bu bölgede lokalize edilebilmiştir.

Hattuşa – Boğazköy (Çorum)

Şapinuwa – Ortaköy (Çorum)

Tahurpa – Eskiyapar ?? (Çorum)

Arinna – Alaca Höyük ? (Çorum) (bkz. Ünite 8)

Şarişşa – Kuşaklı (Sivas)

Şamuha – Kayalıpınar (Sivas)

Daha evvel de değindiğimiz gibi tüm ülke/bölge Kızılırmak tarafından bir nevi çerçevelenmekteydi. Kızılırmak’ın adı ise Hitit metinlerinde Maraşanta olarak geçmektedir. Bununla beraber Hitit insanının çevresini çok iyi izleyebildiğini gösteren bir husus da ülkesini iki kısma ayırmasıdır. Hitit metinlerinde geçen “Yukarı Ülke” ve “Aşağı Ülke” ifadeleri bunu çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Yukarı Ülke olarak ifade edilen alan bugünkü Sivas ve güneyi iken, Aşağı Ülke olarak ifade edilen bölge kabaca Konya ve çevresidir.

7.2. Kaşka

Hitit metinlerinden anlaşıldığına göre Kaşkalar Hatti’nin kuzeyinde yaşayan aralıklarla ama sık sık Hitit İmparatorluğuna saldıran bir halktır. Tam anlamıyla bir devlet yapısından yoksun olan Kaşkalar’ın kültürünü tespit etmek çok zordur. Bunun nedeni hem Anadolu’nun kuzeyindeki araştırmaların azlığından, hem de Kaşkalar’ın muhtemelen yarı göçebe şeklinde yaşamalarından kaynaklanmaktadır. Zaman zaman Hitit bölgelerine saldıran ve buradaki topraklarını işgal eden Kaşkalar’ın teritoryumunu tespit etmek son derece güçtür. Haritamızda bu nedenle sarı çizgili olarak belirtilmiştir. Buna göre Samsun, Sinop, Kastamonu, Bartın, Karabük ve hatta Zonguldak da Kaşka bölgesi olarak kabul edilmelidir. İç bölgelerde zaman zaman Hattuşa’ya kadar ilerledikleri yine Hitit yazılı belgelerinden anlaşılmaktadır. Hititler için kutsal olan Nerik kenti’nin uzun süre Kaşkalar’ın hakimiyeti altında olduğunu söylersek, ne denli amansız bir düşman oldukları daha iyi anlaşılacaktır.

136

7.3. Pala

Pala bölgesi Kaşka’nın da batısında yer aldığı düşünülmektedir. Sınırları kesin değildir, çünkü metinlerde çok da fazla geçen bir yer adı değildir. Palalar’ın, Hititler gibi Hint-Avrupalı olduğu bilinmektedir. Siyasi açıdan pek bir rol oynadığı söylenemez.

7.4. Arzawa Ülkeleri: Wiluşa, Şeha Nehri Ülkesi, Hapalla ve Mira

Arzawa Ülkeleri konusu daha karmaşık bir konudur. Aslında Arzawa Ülkeleri arasında sayılan ülkelerin tümü ayrı bir ülke ya da bölgenin de ismidir. İlk başlarda birbirinden bağımsız olan bu ülkeler, MÖ 13. yy’ın başında Hitit kralı II. Murşili tarafından Hitit ülkesine katılır ve birer vasal haline getirilir. Hitit vasalları kendi içinde bir nevi bağımsız hareket edebiliyorken, Hitit kralının buyruğu altında olup ve ona hizmet etmek zorundadırlar (vergi ödemeli ve gerektiğinde askeri yardım göndermeli).

Resim 7.4: Hitit Dönemi Batı Anadolu haritası

137

Arzawa Ülkeleri kabaca Batı Anadolu’nun büyük bir kısmını oluşturmaktadır, bu nedenle Hitit metinlerinde bu bölgeye zaman zaman Arzawiya da denmektedir. Burada yaşayan halk genel olarak Luwiler’dir. Luwiler, Palalar ve Hititler gibi Hint-Avrupalı bir toplumdur. Batı Anadolu’da yoğun olarak Luwiler yaşadıkları için erken Hitit metinlerinde Batı Anadolu “Luwiya” olarak da adlandırılmaktadır.

 Wiluşa: Lokalizasyonu hala tartışmalı olsa da (bkz. Ünite 5.7. ), genel olarak Çanakkale ve çevresi, yani Gelibolu yarımadası olarak tarif edilebilir.  Şeha Nehri Ülkesi: Hemen Wiluşa’nın güneyinde aranmalıdır. Muhtemelen Balıkesir ve İzmir İlçeleri’nin büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Son yıllarda Gölmarmara’da başlanan arkeoloji kazılar belki de bu ülkenin başkentini açığa çıkarıyordur.  Hapalla: Sınırları çok tartışmalıdır, anca genellikle bugünkü Kütahya-Eskişehir civarında aranmaktadır.  Mira: Arzawa Ülkeleri arasında en güneyde olanıdır. Genellikle İzmir’in güneyi ile Aydın civarında aranmaktadır. Metinlerden anlaşıldığına göre Mira Arzawa Ülkeleri arasında statüsü en yüksek olanıdır.

7.5. Lukka

Lukka ismi, antik çağlarda Lykia olarak yaşamaya devam etmektedir. Teke yarımadasında yer alan Lukka, kabaca Muğla ile Antalya arasında yer almaktadır. Lukka içinde yer aldıkları bilinen bazı yer adlarını Eski Yunan kent isimlerinde bulmak mümkündür:

 Wiyanawanda=Oinoanda  Pinala=  Tlawa=  Awarna= (Likçe’de Arnna)  Parha=Perge

138

Resim 7.5: Hitit Dönemi Anadolu’nun güneyini gösteren harita

7.6. Tarhuntaşşa

Yukarıda Tarhuntaşşa’nın lokalizasyon çalışmalarından bahsetmiştir (bkz. Ünite 5.4.). Tarhuntaşşa’nın sınırlarını Hattuşa’da bulunmuş olan Tunç tablet sayesinden nispeten ayrıntılı olarak çizebiliyoruz. Batı sınırı Aksu Nehri tarafından belirlenmiştir. Kuzey sınırı ise muhtemelen Konya’nın güneyinden geçiyorken, doğuda sınır büyük bir olasılıkla Silifke’nin batısında kalıyordu. Bazı kabul edilen eşitlemeler şöyledir:

 Kaştaraya=Aksu (antik Kestros)  Hulaya=Çarşamba Çayı  Lamiya=Limonlu Çayı (antik Lamas)

7.7. Kizzuwatna

Kabaca söyleyecek olursak bugünkü Çukurova’yı ve biraz doğusunu kapsamaktadır. Hitit metinlerinde sıkça geçen Lawazantiya adlı kentin lokalizasyonu hala tartışılmaktadır. Bugün ’nın kuzeyinde kazısı sürdürülen Tatarlı Höyük, şimdilik Lawazantiya için en önemli aday gibi görünmektedir.

139

Resim 7.6: Hitit Dönemi Anadolu’nun doğusunu gösteren harita

 Tarsa=  Adaniya=Adana

7.8. Mittani

Mittani kabaca günümüz Güneydoğu Anadolu’nun büyük bir bölümü ve Kuzey Suriye ile eşitlenebilir. MÖ 14 yy’a kadar bağımsız olan Mittani’nin en önemli kenti Waşukanni bugün Suriye’de bulunan Tel Feheriye ile eşitlenmektedir.

 Waşukanni=Tel Feheriye  Mala=Fırat  Idiglat=Dicle

7.9. Diğer

 Malidiya=Malatya

 İşuwa=Elazığ

 Azii-Hayaşşa Ülkesi=Trabzon--Ordu-Gümüşhane-Bayburt

140

Uygulamalar

Vermiş olduğumuz haritayı (Resim 7.1) incelemek

141

Uygulama Soruları

Hitit Dönemi haritası ile güncel fiziki bir haritayı karşılaştırarak gördüklerinizi ifade ediniz

142

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Hitit Dönemi’nde Anadolu’nun bölge adlarının neler olduğunu ve bu bölgelerin yerlerinin neresi olduğunu öğrendik. Bununla önemli kentleri ve lokalizasyonları hakkında fikir edindik.

143

Bölüm Soruları 1-Aşağıdakilerden hangisi bir bölge adı değildir? a-Hatti b-Arzawa c-Wiyanawanda d-Hapalla e-Tarhuntaşşa

2-Aşağıdaki bölge adlarından hangisi Akdeniz’e sınırdır? a-Azzi-Hayaşşa b-Arzawa c-Hatti d-Tarhuntaşşa e-Mittani

3- Aşağıdaki bölge adlarından hangisi Ege’ye sınırdır? a-Hatti b-Şeha Nehri Ülkesi c-Kaşka d-Hapalla e-Mittani

4- Kaşka nerededir? a-Anadolu’nun iç bölgelerinde b- Anadolu’nun batısında c- Anadolu’nun doğusunda d- Anadolu’nun batısında e- Anadolu’nun kuzeyinde

144

5- Aşağıdaki cümleyi doğru tamamlayınız.

Pinala kenti …… Ülkesi’nde yer almaktadır. a-Hatti b-Lukka c-Pala d-Arzawa e-Mira

6- Günümüz Yozgat İli hangi Hitit bölgesi sınırları içerisinde kalır? a-Kaşka b-Hapalla c-Arzawa d-Hatti e-Tarhuntaşşa

7-Arzawa Ülkeleri hangi bölge/ülkelerden oluşmaktadır? a-Mira, Wiluşa, Hapalla, Şeha Nehri Ülkesi b- Şeha Nehri Ülkesi, Hapalla, Kaşka, Wiluşa c-Lukka, Mira, Şeha Nehri Ülkesi, Hapalla d-Hapalla, Mira, Mittani, Şeha Nehri Ülkesi e-Hiçbiri

8- Hitit çekirdek ülke aşağıdakilerden hangisidir? a-Kaşka b-Arzawa c-Hatti d-Mira

145 e- Kizzuwatna

9-Aşağıdakilerden hangisi bugünkü Çukurova’yı da kapsamaktadır? a-Mittani b-Azzi-Hayaşşa c-Hatti d-Kizzuwatna e-Pala

10- Aşağıdakilerden hangisi bugünkü Bayburt, Gümüşhane ile Ordu İllerini kapsamaktadır? a-Hatti b-Pinala c-Pala d-Azzi-Hayaşşa e-Hiçbiri

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

146

8. HİTİT TARİHİ COĞRAFYA ÇALIŞMALARINA BİR ÖRNEK: ARİNNA KENTİ

147

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Kültürün Tanımı

-Kültürü Oluşturan Öğeler

-Hitit Uygarlığının Ana Hatları

148

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Kültürü oluşturan öğeler nelerdir?

Hitit kültürünün ortaya çıkışı ne şekilde gerçekleşmiştir?

149

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Kültürün Tanımı Kültürün antropolojik tanımının Ders notları ve sunumlar, anlaşılması kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri Bir Kültürü Oluşturan Kültür olgusunun teorik olmaktan Ders notları ve sunumlar, Öğeler çok Anadolu Tarihi içinde, Eski kaynak kitaplar, belgeseller Çağlardan günümüze nasıl ve müze ziyaretleri algılandığının görülmesi Hitit Devleti’nin Orta MÖ 2. Binyılda Orta Anadolu’daki Ders notları ve sunumlar, Anadolu’da, değişimler ve Anadolu’da ilk defa kaynak kitaplar, belgeseller Kızılırmak Kavsi bir merkezi devletin kurulması ve müze ziyaretleri İçerisinde Kurulması hakkında bilgiler edinilmesi Hitit Kültürünün Hititlerin, Mezopotamya-Anadolu- Ders notları ve sunumlar, Diğer Kültürlere Batı Dünyası arasında nasıl bir kaynak kitaplar, belgeseller Etkisi kültür köprüsü olduğunun ve müze ziyaretleri anlaşılması

150

Anahtar Kelimeler Arinna, Güneş Tanrıçası, Alaca Höyük, Lokalizasyon

151

GİRİŞ Okuyucumuz şimdiye kadar Hitit Tarihi Coğrafyası ve sorunları hakkında bir çok şey öğrenmiştir. Ancak konuya hakim olmayan bir kişinin bu sorunları her zaman anlaması zor olabilir. Nedeyse Hitit Tarihi ve Tarihi Coğrafyası’na aşina olmayan bir kişi bu bilimin kaynaklarını ve bu kaynakların türünü pek bilmemektedir. Bu nedenle biz Hititçe metinlerinde sıkça geçen Arinna kentinin lokalizasyonu ile ilgili bir çalışmayı sunmayı uygun gördük. Böylece okuyucuya bir yandan Hitit metinlerine biraz olsun aşinalığı kazandırılacak, hem de bir lokalizasyon çalışması için ne gibi parametrelerin rol oynadığını anlatılmış olacaktır.

Arinna kentinin önemi Hititler için oldukça fazlaydı çünkü en önemli tanrılarından biri Arinna’nın Güneş Tanrıçası idi. Bu nedenle bu kentin bir tapınak yapısına sahip olduğunu düşünebiliriz. Ancak kültsel açıdan bu denli önemli bir kent olmasına bugüne kadar Arinna kentinin lokalizasyonu kesin olarak yapılmış değildir. Kuşkusuz kentin bulunması ve kente ait yazılı belgelerin ortaya çıkarılması halinde Hitit Tarihi ve Tarihi Coğrafyası hakkında önemli veriler elde edilecektir.

152

8.1. Hitit Metinlerinde Geçen Bir Kent: Arinna

Hitit çivi yazılı belgelerde sıkça adı geçen Arinna kenti, çoğu metinlerde beraberinde zikredilen Güneş Tanrıçası ile belgelenmiştir. Hemen her metinde adı geçen Arinna kentinin Güneş Tanrıçası ifadesi, DUTU URUArinna / DUTU URUPÚ-na ya da URUTÚL-na şeklinde geçmektedir. Filolojik olarak incelendiğinde kent adının yazımında bazen “çeşme, pınar, kaynak” anlamına gelen PÚ ya da TÚL çivi işaretlerinin kullanılmış olması ilginçtir.

Resim 8.1: Alaca Höyük’ün yerini gösteren harita

Ancak hemen belirtmek gerekir ki Hititçe metinlerde belgelenmiş 4 ayrı Arinna kenti vardır. Bunlardan biri Arzawa Ülkeleri ile birlikte geçmektedir, bu nedenle Batı Anadolu’da aranmalıdır. Bir diğeri, ki çok az belgelenmiştir, Hitit kralı II. Murşili’nin Annallerinde de geçmektedir. Yine metinlerde az belgelenmiş olan diğer Arinna kenti Anadolu’nun güneyine lokalize edilmiştir. Konumuzu teşkil eden Arinna kenti ise metinlerde sıkça zikredilmektedir.

Arinna kentinin Güneş Tanrıçası Hitit uygarlığı için önem arz eden bir külttür. Bu nedenledir ki, söz konusu Güneş Tanrıçası için ülkenin farklı kentlerinde tapınaklar inşa edilmiştir. Hitit Devleti’nin kuruluşundan önce de Arinna adlı bir kentin var olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Arinna ile ilgili kültün de Hatti kültürü ile ilişkili olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

153

Bir Hitit bayramını tarif eden metinde, Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nı temsil eden üç adet heykel ve 5 adet güneş kursunun törenin yapıldığı yere getirilmesi, temizlenmesi, yağlanması ve onların bir masa üzerine yerleştirilmesinden bahsedilir. Burada ilginç olan nokta, tanrıçanın hem heykel hem güneş kursları ile temsil edilmesidir. Bilindiği gibi Anadolu’da yapılan kazılarda en zengin güneş kursu koleksiyonu Alaca Höyük’te ele geçmiştir.

Metinlerde sıkça belgelenen özel bir demir zanaatkârının Arinna kenti ile ilişkisi olduğu da ilgili meslek adı ile beraber belgelenmiştir. Hattuşa’da tapınak ile ilgili bir dini metinde Arinna’lı demircilerden bahsedilmektedir.

Resim 8.2: Alaca Höyük orthostatlarında “kılıç yutan, merdiven adamı ve akrobat” olarak yorumlanabilen kabartma.

Arinna kenti ile ilgili kültsel metinlerin toplandığı CTH 666 metinlerinde “kılıç yutan adamlardan”, “merdiven adamlarından”, ayrıca “bir akrobattan” bahsedilir. Hatırlanacağı üzere tüm bu görevlileri Alaca Höyük orthostatlarında (genellikle su basmanı olarak kabul edilen duvarın en alt taş sırası) bulmak mümkündür. Aynı metin grubunda “Saray Muhafızı” ile “Saray Muhafızlarının Başı” da sıkça geçmektedir. Yine Alaca Höyük orthostatlarında MEŠEDI olarak yorumlanan bir kabartma yer almaktadır. Slaytta da dikkat edilecek olursa, işaret edilen saray muhafızının elinde tuttuğu mızrak, aynı zamanda Luwi hiyeroglif yazısında “Saray Muhafızı”

154 için kullanılan L. 173 işareti ile aynıdır. Dolayısıyla tüm bu veriler Arinna kenti kültlerinden bahseden metnin Alaca Höyük ile ilişkisini desteklemektedir.

Resim 8.3: Alaca Höyük orthostatlarında yer alan kabartmalı sahne. En sağdaki kişi elinde aşağıya doğru yönlendirilmiş bir mızrak tutuyor. Aynı mızrak Hitit hiyeroglif yazısında saray muhafız görevlisi için kullanılan bir işarettir (sağda)

Hititçe metinlerde Arinna kentinde yer alan farklı işlevlere sahip yapılar geçmektedir; bunlar yıkanma ve giyinme yapıları, kapı yapısı, depo yapıları, misafir evi, kutsal taş ve beş ayrı tapınaktır. Bununla beraber kentin içinde ve dışında bazı göl/gölet/havuzlardan da bahsedilmektedir.

Dolayısıyla Arinna kentini lokalize ederken bu yapıların yer alabileceği büyüklükte bir Hitit yerleşmesini düşünmemiz gerekmektedir.

İçerdiği kültsel değeri bakımından önemli bir konumda olan Arinna kenti, pek çok bayramın kutlanmasına ev sahipliği yapmış ya da Hattuşa dışında kutlanan bazı bayramlar sırasında ziyaret edilmiştir. Hititolog Sir Gavaz, çalışmasında kralın bayramlar esnasında gerçekleştirdiği kült gezilerinin güzergâhları üzerine bazı teklifleri bulunmaktadır. Bu çalışma, Arinna’nın Alaca Höyük ile lokalizasyonunu ön plana çıkarmaktadır ve bayramların kutlanması sırasında kralın gerçekleştirdiği kült gezilerinden yola çıkarak Hattuşa Arinna arasında kullanılan dört farklı yol güzergâhını çıkarmaktadır. Ayrıca Arinna’nın Hattuşa, Tahurpa ve Matilla kentleriyle doğrudan iletişim halinde olduğunu yukarıda bahsedilen bayram metinlerine dayanarak ileri sürmektedir. Metinlere göre Hattuşa’dan Arinna’ya giderken Matilla üzerinden kente ulaşılmaktadır. Metinlerden Arinna’ya Katapa’dan da gidildiği bilinmektedir. Ancak doğrudan

155 bir yol söz konusu değildir. Bu bakımdan Arinna’nın bir geçiş noktasında değil, bilakis bağlantı yollarına uzak bir yerde olması beklenmektedir.

Eski Hitit Dönemi’nden itibaren Arinna kentinin, Nerik ve Ziplanda kentleri ile beraber ayrıcalıklı kentler arasında olduğu bilinir. Hitit metinlerinde bu kentler “Tanrıların Kentleri” olarak geçmektedir. Ancak kentin bu erken dönemi hakkındaki bilgilerimiz son derece kısıtlıdır.

Hititçe metinlerden Hattuşa’dan Kullilla ve Matilla kentleri üzerinden Arinna‘ya ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Bu yolculuk sırasında 3-4 kült yeri de ziyaret edilebiliyordu. Orta Hitit metinlerinde arhuzana-, İmparatorluk Dönemi metinlerinde GIŠwarhuizna- olarak ifade edilen kült yerleri, genel olarak “orman” şeklinde çevrilse de, buradaki anlamı belki de bir bakıma “kutsal orman” ya da “ormanın kutsallığı” olabilir. Arinna’dan Hattuša’ya olan yolculuğu anlatan bir ritüel metninde bu bölüm şu şekilde anlatılmaktadır:

“[başı kırık] İki GUDU-rahibi ay[akta dururlar. Kral halugani- arabasına oturur]. Kral GIŠwarhuizna’ya ul[laştığında o] halugani- arabasından [ine]r ve iki kez Güneş Tanrıçası’nı ve Mezzulla’yı içer. Bir lir (eşliğinde) şarkı söylerler. [Kral] reverans yapar. Kral beyaz arabaya biner [ve] Kulila kentinin GIŠwarhuizna’sına ulaşır. (Orada) üç kez Güneş Tanrıçası’nı, Fırtına Tanrısı’nı ve Mezzulla’yı içer. Bir lir (eşliğinde) şarkı söylerler. [Kral] Hattuşa’ya gider…”

Yine Arinna ile Hattuşa arasında yer alan ve belki Arinna’ya daha yakın olan bir göl, gölet ya da kaynaktan bahsedilir. Kentin lokalizasyonu için metinlerde geçen Hititçe kelimesinin kesin anlamı “göl/gölet” mi yoksa “kaynak” mı olduğunu bilmek büyük önem taşırdı. Ama maalesef metinde hangi anlamda kullanıldığına dair kesin bilgiye sahip değiliz.

Arinna kentinin Alaca Höyük ile eşitliğini savunan Dr. Sedat Erkut makalesinde, AN.TAH.ŠUMSAR bayramının 3. gününde koyun tulumunun Arinna’dan Hattuşa’ya gitmesi, halentuva yapısında büyük toplantı yapılması ve bayramın 10. gününde kralın Arinna’dan Hattuşa’ya gitmesi ve büyük toplantı yapması ifadelerinden, iki şehir arasındaki mesafenin bir günden daha kısa, yarım günlük uzaklıkta olduğu sonucuna varmıştır. Kendisi bu doğrultuda saatte 5 km yürünebileceğini ve yarım günlük mesafenin 5 saat süreceğini göz önünde bulundurarak, iki kent arasındaki mesafenin en fazla 25 km olması gerektiği sonucuna varmaktadır. Oysaki Hattuşa ile Alaca Höyük arasındaki mesafe 30-32 km’dir. Dolayısıyla Boğazköy ile Alaca Höyük arasındaki mesafe, teçhizatsız ve hayvan yükü olmaksızın bile, tam

156 güne yakın zaman alan bir uzaklıktır. Yani Hitit kralının kült gezileri sırasında çok sayıda insan ve teçhizat taşıyan görevliler ile bu yürüyüşün daha uzun süreceğini düşünmemiz gerekmektedir. Bu nedenle kült gezileri için aynı gün içerisinde Hattuşa’dan Alaca Höyük’e gidip, tekrar geri dönmek çok da reel bir düşünce değildir. Hitit çivi yazılı metinlerdeki anlatımlardan da iki kent arasında günü birlik gidip gelindiğine dair de kesin bir anlatım yoktur. Bazı bilim insanları bu sonucu, metinlerdeki anlatımlara dayalı olarak yoruma bağlı çıkarmaktadırlar.

Hitit tarihi coğrafya çalışmalarını genel olarak değerlendirmek gerekirse, öncelikle şu genel bilgileri hatırlamakta fayda olacaktır:

1906 yılından beri arkeolojik kazılara sahne olan Hitit başkenti Boğazköy/Hattuşa’da sürdürülen araştırmalar sonucunda binlerce çivi yazılı kil tablet ve tablet parçası ele geçmiştir. Fragmanların tümüne yakını incelenmiş ve yayınlanmıştır. Bununla beraber Hattuşa dışında da tablet bulunan merkezler bulunmaktadır. Bunların başında kazısı bitmiş olan Maşat Höyük/Tapigga ile Kuşaklı/Şarişşa ve kazıları halen devam etmekte olan Ortaköy/Şapinuwa, Oymaağaç/Nerik, Kayalıpınar/Şamuha, Eskiyapar/Tahurpa?? ve Alaca Höyük gelir. Tüm Hitit merkezlerinden elde edilen yazılı metinlerde, 3000’den fazla coğrafi isim, yani bölge, şehir, nehir ve dağ ismi geçmektedir. Bu bilgiye dayanarak Hititlerin çevrelerini tanıdıklarını ve gelişmiş bir coğrafi anlayışa sahip olduklarını düşünmek mümkündür.

Arinna’nın lokalizasyonu için tüm bu verileri göz önünde bulunduracak olursak şu sonuçları elde etmek mümkündür:

1. Arinna, Hattuşa’nın en fazla bir günlük mesafesinde olmalıdır.

2. Arinna kenti içerisinde en az beş farklı tanrı için tapınak belgelenmiştir. Güneş tanrıçası ile Fırtına tanrısının tapınağı ortak olsa bile, tek bir tapınağın ölçüleri en azından 20m x 20m olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu da her yapı için en az 400m2, dört ayrı yapıda ise toplam 1600m2 alan anlamına gelmektedir.

3. Metinlerde bir kent kapısından bahsedildiğine göre, kentin bir sur tarafından çevrelendiğini düşünebiliriz.

4. Metinlerde kılıç yutan, akrobat, merdiven adamı gibi renkli kişiliklerin Arinna’da bayram ritüellerde yer aldığını biliyoruz. Buna bağlı olarak kent metinlerde “Sevincin Kenti” olarak da adlandırılmaktadır.

157

5. Metinlerde belgelenen, Arinna kentinin demircileri ibaresinden ve ritüellerde kullanılan güneş kurslarından, kentin metalcilik yönünden ileri bir teknolojiye sahip olması gerekir.

6. Kentin yakınında bir gölet, havuz ya da kaynak olmalıdır.

Bahsedilen bu özelliklerden çoğu Alaca Höyük’e uymaktadır. Alaca Höyük büyüklüğü ile 4 ya da beş tapınağı barındırabilecek bir alana sahiptir. Aşağı şehrin daha iyi araştırılmasıyla bu alanın daha da büyüceği kanısındayız. Ritüellerde Arinna’da olduğu kanıtlanan Saray muhafızları, kılıç yutan, akrobat ve merdiven adamına benzer tasvirler, Alaca Höyük orthostatlarında yer almaktadır. Her ne kadar MÖ 3. binyılına tarihlense de Anadolu’da en çok güneş kursunun ortaya çıkartıldığı yer de Alaca Höyük’tür. Ayrıca son yıllarda yapılan araştırmalar doğrultusunda bir maden atölyesinin bulunmuş olması, metal ustalığı yönünden de yerleşmenin önemini göstermektedir. Buna bir de Gölpınar Hitit barajı eklenmektedir. Kanımızca Arinna ve Alaca Höyük eşitlemesini tam olarak desteklemeyen tek unsur yerleşmenin Hattuša’ya olan uzaklığıdır. Sıkı bir yürüyüş ile bu mesafe ancak 8-9 saatte kat edilebiliyor. Teçhizatlı olarak bu zamanın daha da uzayacağını düşünmemiz gerekir. Mesafe bu nedenle bir bayram için kolay bir şekilde yürünecek bir mesafe değildir, ancak yürünmesi imkânsız bir mesafe de değildir.

Resim 8.4: 2013 yılında Alaca Höyük’te bulunmuş olan çivi yazılı tablet parçası

158

Tüm bu veriler ışığında Arinna’yı kesin olarak lokalize etmemiz maalesef mümkün değildir. Alaca Höyük güçlü bir aday olsa da bu görüşü kesinleştirmek için yeni buluntulara ihtiyacımız vardır. 2013 yılında Alaca Höyük’te bulunmuş olan çivi yazılı tablet parçası, başka tabletlerin de bulunabileceğinin habercisidir. Yeni yazılı belgelerle kentin gerçek adının ortaya konulacağı düşüncesindeyiz.

159

Uygulamalar

Alaca Höyük ve çevresi coğrafyasını fiziki haritalarda incelemek.

160

Uygulama Soruları

Arinna’nın yerini tespit etmek için metinlerdeki bilgileri hangi verilerle karşılaştırmak zorunda kaldık.

161

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Bu bölümde Hititçe metinlerde geçen bir yer adının (örneğimizde Arinna) lokalizasyonunu yapabilmek için hangi ipuçları hangi veriler ile karşılaştırmamız gerekebileceğini, bir örnekte gördük. Farklı metin gruplardan farklı metinlerle bugünkü coğrafyayı nasıl karşılaştırmamız gerektiğini öğrendik. Bu şekilde araziye nasıl bakmamız gerektiğini de kavramış olmaktayız.

162

Bölüm Soruları 1-Arinna’nın çivi yazısı ile olan yazılışındaki PÚ ya da TÚL işaretleri ne anlamına gelmektedir? a-Deniz b-Nehir c-Kaynak d-Okyanus e-Su

2-Arinna hangi tanrının kült kentidir? a-Ateş tanrısı b-Fırtına tanrısı c-Haa tanrısı d-Güneş tanrıçası e-Yeraltı tanrısı

3- Arinna’nın aşağıdakilerden hangisiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir? a-Çiftçiler b-Demirciler c-Çobanlar d-Katipler e-Hiçbiri

4- Arinna’nın orthostatlarında yer alan ters mızrak Hitit hiyerogliflerce ne anlama gelmektedir? a-Kral b-Zanaatkar c-Demirci d-Rahip

163 e- Saray muhafızı

5- Hitit metinlerinden Arinna’nın hangi kentlerle iletişim halinde olduğu bilinmektedir? a- Hattuşa-Şapinuwa-Tarsus b-Hattuşa-Tahurpa-Matilla c- Hattuşa-Lawazantiya-Apaşa d- Hattuşa-Şapinuwa-Şarişşa e Hattuşa-Şamuha-Şarişşa

6- Arinna’nın lokalizasyonu için aşağıdakilerden hangisi bize yardımcı olmaz? a- Hattuşa ve çevresinin akarsuları ve kaynakları ile göletleri b- Hattuşa ve çevresinde yer alan Hitit yerleşmeleri c- Hattuşa bayram metinlerinde geçen ifadeler d-Hattuşa ve çevresinin iklimsel değişiklikleri e-Kralın kült gezilerindeki ifadeler

7-Aşağıdakilerden hangisi Arinna kentinin yakınında olduğu bilinmektedir? a-Kutsal ormen b-Kutsal ağaç c-Kutsal geyik d-Kutsal kitap e-Hiçbiri

8- Arinna için şimdilik en olası lokalizasyon aşağıdakilerden hangisidir? a-Ortaköy b-Boğazköy c-Alaca Höyük d-Eskiyapar

164 e- Hiçbiri

9-Alaca Höyük Boğazköy’den yaklaşık ne kadar uzaklıktadır? a-60-62km b-3-5km c-10-12km d-30-32km e-80-82km

10-Arinna’da yürütülen bayramlarda görev alanlardan hangisini Alaca Höyük orthostatlarında da bulmaktayız? a-Saray oğlanı b-Asker c-Katip d-Kılıç yutan e-Çiftçi

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

165

9. DEMİR ÇAĞI'NDA ANADOLU'NUN TARİHİ COĞRAFYASI 1

166

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Hitit İmparatorluğun yıkılmasından sonra Anadolu’nun parçalanışını

- Geç Hitit Krallıkları’nın sahip olduğu coğrafyalar

167

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Hitit İmparatorluğun yıkılmasından sonra Anadolu’da ne oldu? Geç Hitit Krallıkları ne demek?

168

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Hitit İmparatorluğu Tarihsel süreci öğrenir Ders notları ve sunumlar, Yıkıldıktan Sonra kaynak kitaplar, belgeseller Geç Hitit Krallıkları: Coğrafi konumlarını kavrar Ders notları ve sunumlar, Malatya, Gurgum, kaynak kitaplar, belgeseller Kummuhu, Sam’al, Patin, Tabal, Kargamış, Que

169

Anahtar Kelimeler Malatya, Kahramanmaraş, Çukurova, Kargamış, Hitit, Geç Hitit

170

GİRİŞ Hitit İmparatorluğun yıkılışından sonra Anadolu büyük değişikliklere sahne olur. Devasa bir imparatorluğun yerine küçük çapta krallıklar geçer. Aslında “krallık” ifadesi de bazıları için oldukça abartılı sayılabilir. Bu nedenle onlar yer yer Geç Hitit Beylikleri ya da Geç Hitit Devletleri olarak da geçmektedir.

“Geç Hitit” ifadesi zaman zaman yanlış anlaşıldığından ona burada açıklık getirmekte fayda vardır. Bu ifade ile Hitit döneminin “geç” evresi anlatılmak istenmemektedir. Zaten yukarıda da söylediğimiz gibi “Geç Hitit” ancak Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra ortaya çıkar. Bu talihsiz ancak kabul edilmiş tabir ile anlatmak istenen, bu krallıklarda zaman zaman az ya da çok devam eden Hitit kültürüdür. Yani İmparatorluk ortadan kalktıktan sonra tanrı betimleri, kullanılan Hitit Hiyeroglif yazısı (Luwi Hiyeroglifi ya da Anadolu Hiyeroglifi de denir) gibi bazı kültür unsurları ana hatlarıyla kullanılmaya devam ediyor. Kültürdeki bu kısmi devamlılık söz konusu olduğundan “Geç Hitit” ifadesi kullanılmaya başlandı. Bunun yanı sıra bazı kaynaklarda “Yeni Hitit” ifadesine de rastlanmak mümkündür.

171

9.1. Hitit İmparatorluğu Yıkıldıktan Sonra

Bilindiği gibi Hitit İmparatorluğu hem iç hem de dış etkenlerden dolayı yıkılmıştır. Ancak eski dünyadaki bu değişiklik sadece Anadolu’da değil, tüm Önasya’da izlemek mümkündür. Yaklaşık aynı zamana denk gelen bu kökten değişiklik nedeniyle bilim dünyası bunun için ortak bir neden aramıştır. Mısır kayaklarda “Deniz Kavimleri” olarak adlandırılan düşman gruplar bu amaçla uzun zaman Tunç Çağı’na son veren kavimler olarak gösterilmiş ve Anadolu’daki kazılarda izlenebilen yangın tabakalar da bu kavimlerle ilişkili olarak gösterilmiştir. Bugün bunun doğru olmadığını artık biliyoruz. Elbette bu denizin ötesinden gelen düşman grupları reddedecek değiliz. Zaten bu düşmanlardan bahseden başka yazılı kaynaklarımız da var, ancak onların Hitit İmparatorluğu’na son vermediklerini kesin olarak biliyoruz.

Resim 9.1: Hitit İmparatorlu Sonrası Anadolu (ArkeoAtlas 2004)

Kabaca MÖ 12.-8/7 yüzyıl arasına tarihlenen Anadolu’nun Demir Çağı süresince Anadolu bir daha tek bir yönetim altında toplanamayacaktı. Onun yerine hem kültürel hem de siyasi bir parçalanmışlık söz konusudur. İç Anadolu ile bu bölgenin batısı genellikle Phrygia olarak

172 adlandırılmaktadır. Anadolu’nun güneyi, güneydoğusu ile Kuzey Suriye, genellikle Geç Hitit Krallıkları’nın bölgeleridir. Doğu Anadolu’da ise Urartu Devleti’ni görmekteyiz. Batı Anadolu ile Karadeniz kıyılarının nasıl adlandırılması gerektiği konusu biraz sorunludur. Bugüne kadar bu bölgelerde bir siyasi oluşum tespit edilememiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise bu bölgede yazılı kaynakların olmamasıdır ve çevre halkların da bu bölgeler hakkında fazla bilgi vermemeleridir.

9.2. Geç Hitit Krallıkları

Hitit İmparatorluğu’nun ortadan kalkmasına rağmen güneydoğu eyaletleri aşağı yukarı beş yüzyıl boyunca Hitit kültürünü yaşatmayı sürdürdüler. Asur kayıtlarında, Suriye ve Toros Dağları ‘Hatti Ülkesi’ olarak belirtilmeye devam etti. Geç Hitit krallıkları ise bulundukları bölgelerde üzerlerinde Hitit hiyeroglifleri bulunan birçok kaya anıtları diktiler. Bütün bunlardan yola çıkarak kuzeyde Malatya’dan güneyde Filistin sınırlarına kadar olan bölgelerin Asur egemenliğine geçmesine kadar Geç Hitit Krallıkları vasıtasıyla Hitit kültür ve geleneklerinin etkili olmaya devam ettiği söylenebilir.

MÖ. 12. yüzyıl boyunca Suriye, Hitit eyaletlerinden gelen ve Hitit uygarlığını benimsemiş Hurrili halklar tarafından istila edilmişti. Tek bir önderin komutasında örgütlenmiş değildi ve çok sayıda bağımsız küçük krallığın ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Hattuşa terk edildikten sonra bölgeye gelen ilk Asur kralı I. Tiglat Pileser’di. Sonrasında Asur’un tekrar bölgeye gelmesi çok uzun yıllar almıştı. Bu dönemde Arami aşiretleri Suriye’de krallıklar kurdular. Bunların ilk ve en güçlüsü Damaskos’tu (Şam). Til-Barsip, Ya’diya ve Arpad hanedanlıkları devrilip yerine Aramiler geçti. Ya’diya’nın ismi Sam’al olarak değiştirildi. Til-Barsip ve Arpad da Bit Adini ve Bit Agusi isimlerini alarak yeni krallıkların başkentleri oldular. Aramiler yazı yazarken Aramice ve Fenike dilini kullanıyorlardı. Diğer Hitit hanedanları varlıklarını korudular ve Hitit hiyeroglifi kullanmaya devam ettiler.

173

Resim 9.2: Harita 2: Geç Hitit ve Arami Krallıkları (Roaf 1996:160)

9.2.1 Malatya/Melid Krallığı

Hitit İmparatorluk Çağı’nın sona ermiş olması ve başkent arşivlerinin artık bizlere bilgi vermediği bir dönem olan Geç Hitit Krallıkları döneminde Melid Krallığı ile ilgili bilgileri Asur belgeleri ile Urartu kral yazıtlarından öğrenebiliyoruz. Ayrıca Melid’de bulunmuş Luwice hiyeroglif yazıtlarından da MÖ 2. binyılın son yüzyılından, MÖ 9. yüzyıla kadar olan dönemdeki hanedan silsilesini tespit etmek mümkündür.

Günümüzde Malatya sınırları içerisinde yer alan Krallığın başkenti olan Melid, Yukarı Fırat’ın batı kıyısında, içerisinde Tohma Suyu’nun aktığı ovanın güneyinde Arslantepe olarak bilinen höyüğün üst katmanlarıdır.

Bu ovada Fırat nehri büyük bir kavis çizerek daha yavaş akar. Bu nedenle, başkent görece nehrin rahat geçilebildiği bir bölgeye kurulmuştur.

174

Resim 9.3: Malatya Arslantepe Kabartmaları, Anadolu Medeniyetleri Müzesi

9.2.2. Gurgum Krallığı

Güneydoğu Toroslarının uzantılarından biri olan Ahır Dağlarının güney eteklerindeki alçak tepeler üzerine kurulu Kahramanmaraş, önünde uzanan ve aynı adı taşıyan ovaya hâkim konumdadır. Bölgenin güneyi, batıda Amanoslar, doğuda ise Kurt, Sof ve Gani dağları arasında uzanan ovalar dizisinin oluşturduğu dar bir koridorla Amuk Ovasına ve Kuzey Suriye düzlüklerine açılır. Bu yönüyle Kahramanmaraş bölgesi Kuzey Suriye dolayısıyla Mezopotamya coğrafyasının Türkiye topraklarındaki sınırlarını belirler. Bu noktada ortaya çıkan Güneydoğu Torosları, Mezopotamya ile Anadolu arasındaki bağlantıyı keser.

Geç Hitit Krallıklarından “Gurgum” coğrafi olarak bugünkü Kahramanmaraş bölgesine lokalize edilir. Kahramanmaraş yakın çevresinde bulunmuş olan yazıt ve steller bunu doğrular. Gurgum Asur yazıtlarında kimi zaman bir kent kimi zaman ise bir bölge adı olarak kullanılır. Kuzeyde Ahır dağı, batıda Amanos dağları ve doğuda Gani dağları beyliğin doğal sınırlarını

175 belirler. Batıda Que (Çukurova/Adana), doğuda (Adıyaman), güneydoğuda Kargamış (Gaziantep), Güneyde Sam’al (İslâhiye-Zincirli) beylikleriyle komşudur.

9.2.3. Kummuhu Krallığı

Bugünkü Adıyaman sınırları içerisinde kalan krallığın yapılan son araştırmalarla Birecik’e kadar uzandığı anlaşılmıştır. Kuzeyinde Melid, güneyinde Karkamış batısında Gurgum krallıkları bulunmaktaydı. Krallıkla aynı ismi taşıyan başkent günümüzde Atatürk Baraj Gölü’nün altında kalmış olan Höyük’te yer almaktadır. Burada yürütülen kazılarda anlaşılmıştır ki Demir Çağı katmanları kendisinden sonraki Kommagene başkentinin mimarisi altında tahrip olmuştur.

9.2.4. Sam’al Krallığı

Sam’al bugün Gaziantep’te Zincirli Höyük’te yer almaktadır. Salmaneser döneminde ismi Aramice Bit Gabbar olarak değiştirilmiştir. Bulınduğu ova ve çevresi muhtemelen kentin hinterlandı yani krallığı olmalıydı. Aşağı şehir daire şeklinde bir alana yayılmıştır ve çift sur duvarıyla korunur. Bu kentte çeşitli yazıtlar bulunmuştur. Bunlar Fenikece ve Aramca olup bu alfabetik sistemlerle yazılmışlardır. Ayrıca Sam’al Kralı Barrakib’e ait hiyeroglifli bir mühür ve yine aynı krala ait hiyeroglif yazıt bulunmuştur. Kral Kilamuva’nın yazdırdığı bir yazıtta kendinden önceki kralların adı verilmektedir.

Resim 9.4: Sam’al (Zincirli) kent planı

176

9.2.5. Patin (Unqi) Krallığı Patin Krallığı bugünkü Antakya ve Amuk Ovası’nda yer alır. Yakın zamana kadar Hattin olarak okunan isminin yakın zamanda yapılan çalışmalar Patin olduğunu ortaya koymuştur. Krallığın başkenti Kunalua’dır. Aynı bölge Hitit kaynaklarında başkenti Alalah olan Mukiş ülkesinin bir parçasıdır.

9.2.6. Tabal Krallığı Tabal, Klasik Çağ’da Kapadokya olarak tanımlanan Kayseri, Niğde, Nevşehir ve Aksaray illerini kapsayan, batıda Bor doğuda Malatya’ya kadar uzanan bir bölgeyi kapsar. Tabal, güneyde yer alan ve Asur etkisinde yer alan Hitit devletlerinin aksine, Friglerle komşu ve etkileşim içerisinde idiler.

Asur kaynaklarında 24 Tabal kralının adı geçer. Bu krallar Asur’a vergi ödemek zorunda kalmışlardır. Tabal krallarından biri olan Ambaris’in Asur Kralı II. Sargon’un kızı ile evlendiği ve Hilakku bölgesinin kendisine hediye edildiği yazılı belgelerden anlaşılmaktadır.

Tabal’ın geçim kaynakları tarım, at yetiştiriciliği ve maden işlemeydi. Eski Ahit’te Tabal’dan “Tubal” olarak bahsedilir ve madeni eşyalardaki ustalıkları konu edilir. Yine Eski Ahit’e göre “Tubal” Nuh peygamberin oğlu Yafes’in soyundan gelmektedir.

İvriz’de yer alan bir kaya kabartmasında, Kral Warpalawas Bereket Tanrısının huzurundadır. Burada giysiler ve başlıklar Tabal’ın üzerindeki Frig etkisinin göstergeleridir.

Resim 9.5: İvriz Kabartması

177

9.2.7. Kargamış Krallığı

Bugünkü ülke sınırları nedeniyle Kargamış’ın iç şehir ve kalesi, Gaziantep, Nizip, Kargamış köyü sınırları içerisindeyken; dış şehir Suriye Jerablus () köyü içerisinde kalmıştır. Kargamış, Fırat’ın batı yakasında önemli bir ova üzerindeki geçiş noktası olarak Geç Hitit Devletleri içerisinde en önemlilerinden birini oluşturur.

Geç Hitit Devletleri kurulmadan çok daha önce tarih sahnesine çıkan Kargamış, Anadolu yüksek ovasının bittiği ve Suriye düzlüklerinin başladığı bir alanda kurulmuş olmasıyla, doğu Akdeniz limanlarına açılan ticaret yollarının üzerinde yer almış, Hitit İmparatorluğu zamanında Hititlerin bölgedeki anahtarı olmuştur. MÖ. 717’de Asur Kralı II. Sargon’un şehri yağmalayarak halkını Asur’a taşımasıyla, bir Asur şehri haline gelmiştir.

Kargamış 17. yy.’da fark edilmiş olmasına rağmen bilimsel kazılar 1911’de David H. Hogarth başkanlığında başlamıştır. 1920 yılına kadar üç dönem kazılabilen Kargamış’ta çok sayıda eser ele geçirilmiştir. Bunlar, kral ve yöneticilerin hiyeroglif yazılı stelleri, çeşitli orthostatlardır. Ayrıca şehrin surlarına ait kapılarda gün yüzüne çıkarılmıştır.

Resim 9.6: Kargamış kabartması

9.2.8. Que ve Hilakku Krallıkları

Que ve Hilakku, III. Salmaneser’e karşı M.Ö. 858’de Kuzey Suriye kralları tarafından kurulan koalisyon içinde Que Kralı Kate ve Hilakku Kralı Pihirim’in adları geçer. Que, Çukurova’ya lokalize edilirken; Hilakku, bunun kuzeyinde yer alan dağlık kesim ile eşitlenir.

178

Bu bölgede bulunan en önemli belgeler, Adana’nın Kadirli İlçesindeki ’de bulunan Fenikece ve Hitit Hiyeroglifli olmak üzere çift dilde yazılmış olan yazıtlardır.

179

Uygulamalar

Ünitede geçen tüm yer adlarını bir Anadolu haritası üzerinde takip et

180

Uygulama Soruları

Geç Hitit Krallıklarını sayınız (Anadolu’dakileri)

181

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Anadolu’nun nasıl bir parçalanışa sahne olduğunu ve bu yeni devletlerin sınırlarının yaklaşık olarak nerede olduklarını öğrendik. Bununla beraber yer yer bıraktıkları kültür kalıntılarından da bahsedilmiştir.

182

Bölüm Soruları 1-Melid Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Çukurova b-Elazığ c-Malatya d-Kayseri e-Hiçbiri

2- Gurgum Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Çukurova b-Adıyaman c-Malatya d-Kahramanmaraş e-Gaziantep

3- Kummuhu Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Malatya b-Adıyaman c-Gaziantep d-Kayseri e-Hiçbiri

4- Sam’al Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Gaziantep b-Kayseri c-Adıyaman d-Kahramanmaraş e- Hiçbiri

183

5- Unqi Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Ankara b-Antakya c-Kayseri d-Gaziantep e-Hiçbiri

6- Tabal Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Kahramanmaraş b-Adıyaman c-Gaziantep d-Kayseri e-Hiçbiri

7- Kargamış Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Gaziantep b-Kayseri c-Çorum d-Erzincan e-Hiçbiri

8- Que Krallığı’nın yer aldığı coğrafya aşağıdakilerden hangisidir? a-Burdur b-Antalya c-Çukurova d-Antakya e- Hiçbiri

184

9-Eskiden yanlış bir şekilde Tunç Çağı’na son verdiği düşünülen toplum aşağıdakilerden hangisidir? a-Kuzey Kavimleri b-Göçebe Kavimleri c-Kara Kavimleri d-Deniz Kavimleri e-Kimmer Kavimleri

10-Aşağıdakilerden hangisi “Geç Hitit” terimi yerine kullanılan bir terimdir? a-Geçkin Hitit b-Hitit Sonrası c-Post Hitit d-Yeni Hitit e-Hiçbiri

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- a 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

185

10. DEMİR ÇAĞI'NDA ANADOLU'NUN TARİHİ COĞRAFYASI 2

186

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Urartu Krallığı Nedir?

-Urartu Yerleşmeleri

-Phrygia Nedir?

-Phryg yerleşmeleri

187

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Urartu neresidir?

Phrygia neresidir?

188

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Urartu Krallığı Özellikle başlıca Urartu Ders notları ve sunumlar, yerleşmelerini öğrenir kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri Phrygia Özellikle Phryg yerleşmelerini Ders notları ve sunumlar, kavrar kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri

189

Anahtar Kelimeler Urartu, Phrygia, MÖ I. binyıl, Demir Çağ

190

GİRİŞ Hitit İmparatorluğun yıkılmasından sonra bir yandan Geç Hitit Devletleri kurulurken, daha batıda Phrygler, daha doğuda ise Urartular hâkim duruma gelmişlerdir. Phrygleri hakkında nispeten az bilgi edinilirken, özellikle Asur belgeleri sayesinde Urartu hakkında zaman zaman ayrıntılı bilgiler edinmek mümkün olmaktadır. Ünitemiz özellikle bu iki uygarlığın yerleşmeleri üzerinde durmaktadır.

191

10.1. Urartu Krallığı

MÖ. 9-6. yüzyıllar arasında Yakındoğu tarihinde önemli bir rol oynayan ve merkezini Van Gölü havzasının oluşturduğu Urartu Krallığı ile ilgili bilgilerimiz MÖ. 13. yüzyılın başlarına kadar iner. Asur kaynakları bu konuda bilgi edinebildiğimiz tek yazılı kaynak niteliğindedir.

Asur yıllıklarından anlaşıldığı kadarıyla Urartu’nun merkezi devlet örgütlenmesinin ilk adımları Arame ile başlamakla birlikte merkezi devlet sistemine geçiş Lutipri oğlu I.Sarduri (MÖ. 840-830) ile gerçekleşmiştir. I. Sarduri adı, Van kalesinin güneybatı eteklerinde yer alan Madırburç üzerinde geçer ve I. Sarduri Asurca yazılan bu kitabede kendini “Nairi topraklarının kralı” olarak tanıtır.

Van Kalesi’ndeki bu yazıt Urartu’nun ilk yazılı belgesidir. Daha önce bilgiler hep Asur kaynaklarından gelmektedir. MÖ. 9. yüzyıldan itibaren Urartu yazıtları karşımıza çıkar, bu ilk yazıtlar ise Asur alfabesiyle ele alınmıştır. Asur kültürel etkisi daima Urartu üzerinde baskındır. Yazıtlardaki bu üslup da yine Asur krallarının üslubuyla birebir örtüşür.

10.1.1. Van Kalesi (Tuşpa) Prof. Dr. M. Taner Tarhan tarafından kazılmıştır. Urartu’nun en önemli kentidir. Urartu’nun anıtsal nitelikteki mimari örnekleriyle, ilk yazıtlarını burada görmek mümkündür. Başkent, sitadel ve aşağı şehirden oluşuyor. Sitadelde yöneticilerin oturduğu saraylar, tapınak, anıtsal kaya mezarları gibi yapılar var.

Resim 10.1: Van Kalesi genel görünüm

Aşağı şehirde halkın oturduğu sivil yapılar vardı. Tuşpa’da en dikkati çeken Urartu öğeleri Anıtsal Krali mezarlar, bunlar kayalara oyulmuş odalardan oluşmakta. I. Argişti mezarı

192 tarihlenebilir tek örnek. Cephesinde I. Argistinin saltanatı süresince yaptığı icraatların anlatıldığı bir yazıt var. Van kent merkezinde, Van Gölü kıyısında yer alan bu anıtsal başkent, bir anıt müze niteliğinde ve bir başkentin bütün unsurlarını taşımakta.

10.1.2-Aşağı ve Yukarı Anzaf Prof. Dr. Oktay Belli tarafından kazılmıştır. Van’ın kuzeydoğusunda, Van-Özalp yolunun 10.km’sinde bulunmaktadır. Yukarı Anzaf’ta Haldi tapınağı, büyük depolar ve surlar var. Yukarı Anzaf Kalesi Urartu kale mimarisinin ve yer seçim kurallarının tipik örneklerindendir. Kale daha yüksekte bulunan dağların koruması altında bir kaya çıkıntısı üzerine inşa edilmiştir.

10.1.3. Çavuştepe (Sardurihinili) Gürpınar Ovası’nda, Hakkari yolu üzerinde. 1960’lı yıllarda Prof. Dr. Afif Erzen tarafından kazılmaya başlanmıştır. Kazılar yaklaşık 30 yıl sürmüş. II. Sarduri tarafından inşa edilen Çavuştepe Kalesi, Bol Dağı silsilesinin batı bitim noktasına yer alır. Burada Aşağı Kale ve Yukarı Kale olarak iki ana iskân alanı bulunmaktadır. Çevresi surlarla kuşatılmış bu alanlarda Urartu baş tanrısı Haldi’ye ve İrmuşini’ye adanmış birer tapınak bulunmaktadır. Tapınaklar çevresinde rahiplerin oturdukları kompleksler, depolar ve işlikler bulunmaktadır. Ayrıca aşağı kalede oldukça büyük bir saray kompleksi bulunmaktadır. Buradaki depolar, mutfaklar ve saray odaları ilgi çekicidir. Bol Dağı silsileleri üzerine oturtulmuş Çavuştepe Kalesi doğu ve batı uçlarına açılan hendeklerle bağlantıda oldukları tepeden ayrılırlar. Van kent merkezi’ne 30 dakikalık bir mesafede bulunan Çavuştepe kalesi Urartu’ların mimarideki ustalığının en iyi örneklerinden.

Resim 10.2: Çavuştepe Aşağı Kale

193

10.1.4. Toprakkale (Qilbani Dağı önündeki Rusahinili) Urartu’ların ikinci başkenti olarak kabul ediliyor. Van Kent merkezinin hemen doğusundadır.

10.1.5 Ayanis (Eiduru Dağı önündeki Rusahinili) Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu tarafından kazılmakta. Son yıllarda Urartu kültürünün ve tarihinin aydınlatılması aşamasında en önemli yerleşme alanıdır. Ortaya çıkarılan tapınak kompleksi ve buluntular II. Rusa döneminde Urartu kültürünün gelişim aşaması, doruk noktasını göstermesi açısından çok önemli. Ayrıca Tapınak cephesinde yer alan Urartu’nun en uzun yazıtlarından biri olan metinde Urartu tarihinin son dönemlerinin aydınlatılması açısından önemli bilgiler edinilmiştir.

10.1.6 Karagündüz Höyükte sivil yerleşme, Prof. Dr. Veli Sevin tarafından kazılmakta. Van’ın kuzeydoğusun’da Erçek Gölü’nün kuzeydoğu uç noktasında yer almakta. İlk Tunç Çağı’ndan beri yerleşmeye sahne olmuş höyük ve bunun yaklaşık 1,5 km. kuzey doğusunda yer alan bir Urartu nekropolünden oluşmaktadır.

10.1.7 Altıntepe/Van Başkent Tuşpa’nın mezarlığı, Prof. Dr.Veli Sevin tarafından kazısı yapılmıştır. Urartu’nun klasik dönemine tarihlenen tümü soyulmuş 40 kadar yer altı, kayaya oyulmuş mezar ortaya çıkarılmıştır. Başkent Tuşpa halkı tarafından kullanıldığı anlaşılan mezar odaları, Krali mezar yapılarının minyatür ölçekteki örneklerini yansıtırlar. Birer kuyuyla ulaşılan mezar odaları, kayaya oyulmuş tek veya birden fazla küçük boyutlu mezar odalarından veya gömü alanlarından oluşur. Birden fazla gömünün yapıldığı bu alanlarda, ölü yatakları veya yakarak gömünün yapılmış olduğu çömlekler, çömleklerin konulduğu nişler saptanmıştır.

194

10.1.8 Dilkaya Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu tarafından kazılmış olan höyük, Van Gölü’nin doğu kıyısında, Edremit’de yer alır. İlk Tunç Çağından beri yerleşmeye sahne olmuş höyükte. Urartu mezarları saptanmıştır. Urartu dönemi köy yerleşmesi. Höyükte sivil yerleşme, mezarlıkta 3 sandık-oda mezar, küp mezarlar ve kum mezarlar bulunmaktadır.

10.1.9 Altıntepe/Erzincan Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından 1960’lı yıllarda kazılar yapılmıştır. Tapınak, yönetici yapıları, oda mezarlar bulunmuştur.

10.2. Phrygia

Kuzeybatı Anadolu’daki siyasi ve toplumsal oluşum Phrygler’in kökeni ve Anadolu'ya geliş süreçleri açısından büyük önem taşır. Bu dönemde Kuzeybatı Anadolu’ balkanlar üzerinden Anadolu’ya gelen birçok topluluğa ev sahipliği yapmıştır. Örneğin Troia bu ilk gelenlere ev sahipliği yapmış yerleşme alanlarındandır. Önceleri Trakya, Marmara Bölgesi ve Çanakkale civarında yerleşen bu topluluklar saha sonra Anadolu içlerine doğru hareket etmişlerdir.

Bu ilk gelenlerin seçmiş olduğu önemli merkezlerden biri de daha sonra Phrygler’in başkentliğini yapacak olan Gordion’dur. Bu konuda günümüze kadar ulaşan yazılı kaynaklar da Phryglerin kökenlerini tek bir bölgeden çok Trakya ve Makedonya bölgelerine dayandırır. Gordion'da göze çarpan Megaron tipi yapılar gibi birtakım mimari öğeler ile anıtsal boyutlardaki Tümülüsler ve diğer arkeolojik veriler yazılı kaynaklarla ele alınıp değerlendirildiğinde buranın Phryglerin merkezi konumundaki başkenti olduğu görüşünü destekler. Phryglerin bu bölgeye gelişlerinin bir göç hareketiyle olmadığı ve uzun bir zaman dilimine yayılarak geliştiği anlaşılmaktadır.

Phryg göçünün Balkanlar'dan MÖ. 1200'de ya da hemen sonra mı gerçekleştiği yoksa daha Tunç Çağı'nda mı olduğu ve Phryg etnik kimliğinin Anadolu topraklarında gelişmiş bir olgu olduğu sorularına tam bir yanıt vermek bugün için çok zordur. Eldeki veriler daha çok Ana- dolu'da gerçekleşen bir sürece işaret etmektedir. Yani Phryg kültürü daha çok Anadolu’da şekillenmiş gibi görünmektedir.

195

Resim 10.3: Phrygia ve Komşuları (ArkeoAtlas 2012/1)

10.2.1. Gordion

Gordion, Sakarya Nehri ile Porsuk Çayı’nın birleştiği yerde, Ankara'ya 94 km batısında, Polatlı'nın 29 km kuzeybatısında yer almaktadır. Yürütülen arkeolojik kazıdan anlaşıldığı kadarı ile geçmişi Eski Tunç Çağı’na kadar inen Gordion’da kesintisiz bir yerleşim olduğunu söylemek mümkündür.

196

Resim 10.4: Resim Gordion Sitadeli

10.2.2. Pessinus

Pessinus, Ankara’nın 150 km kadar güney-güneybatısında, Eskişehir’in 100 km kadar kuzeydoğusunda ve Sivrihisar’ın 13 km güneydoğusunda, bugün Ballıhisar köyünün bulunduğu, Orta Phrygya’nın doğu bölümünde yer almaktadır

Antik Yunan ve Romalı yazarlara göre Pessinus MÖ 8. yüzyılda yarı mitolojik Phrygya Kralı Midas tarafından Kibele kültünün kutsal kenti olarak kurulmuştur. 30 yılı geçen kazılara rağmen Kibele’nin tapınağı henüz keşfedilememiştir.

10.2.3. Midas kenti

Eskişehir'e 80 km uzaklıkta bulunan Han ilçesinin Yazılıkaya köyündedir. Burada Midas Anıtı (Yazılıkaya) nedeniyle bölge Midas Kenti olarak adlandırılmıştır.

197

10.2.4. Dorylaion (Şarhöyük)

Aynı zamanda Eskişehir’in en eski yerleşimidir. Burada bulunan Hitit mühürleri ve baskıları Hitit İmparatorluk Çağı’ndaki önemine de işaret etmektedir. Hititler’den sonra Darylaion’da MÖ. 8. yüzyıldan itibaren Phryglerin yerleştiği, burada yürütülen kazı buluntularından anlaşılmaktadır.

198

Uygulamalar

Ünitede geçen tüm yer adlarını bir Anadolu haritasında takip ediniz

199

Uygulama Soruları

Urartu ve Phryg yerleşmeleri için üçer örnek veriniz.

200

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Urartu ve Phryg yerleşmeleri tanıtılmış ve bulundukları coğrafya hakkında bilgi verilmiştir.

201

Bölüm Soruları 1-Urartu Krallığı hangi yüzyıllarda varlık göstermiştir? a-9. - 7. yy b-10. - 6.yy c-9. - 6. yy d-8. - 7. yy e-8. - 6. yy

2-Aşağıdakilerden hangisi Urartu Krallığı’nın merkezi durumundadır? a-Muş b-Erzurum c-Kars d-Van e-Doğu Beyazıt

3- Çavuştepe neresidir? a-Tuşpa b-Sardurihinili c-Rusahinili d-Ayanis e-Hiçbiri

4- Van Kalesi’nin eski adı nedir? a-Gordion b-Sardurihinili c-Ayanis d-Rusahinili e- Tuşpa

202

5- Rusahinili adlı kaç tane Urartu kenti vardır? a-1 b-2 c-3 d-4 e-5

6- Ayanis hangi Urartu kralının döneminin doruk noktasını göstermektedir? a-I. Sarduri b-I. Rusa c-II. Sardıri d-II. Rusa e-Hiçbiri

7-Aşağıdaki arkeologlardan hangizi özellikle Urartu kazılarıyla tanınmaktadır? a-Veli Sevin b-Ekrem Akurgal c-Tahsin Özgüç d-Muhibbe Darga e-Hiçbiri

8- Urartular hakkında bildiklerimizi göz önünde tutarak Urartular hakkında aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-Yamaç yerleşmelerini tercih etmişlerdir b-Ova yerleşmelerini tercih etmişlerdir c-Kale yerleşmelerini tercih etmişlerdir d-Höyük yerleşmelerini tercih etmişlerdir

203 e- Hiçbiri

9-Aşağıdakilerden hangisi Phryglerin başkenti durumundadır? a-Pessinus b-Dorylaion c-Midas Keti d-Gordion e-Hiçbiri

10-Dorylaion nerededir? a-Ankara b-Yozgat c-Kütahya d-Eskişehir e-Hiçbiri

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

204

11. ANTİK ÇAĞ (YUNAN-ROMA) TARİHİ COĞRAFYASI 1

205

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- İonia Bölgesi Konumu ve başlıca Kentleri

- Aiolia Bölgesi Konumu ve başlıca Kentleri

206

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

İonia Bölgesi’nin özellikleri?

Aiolia Bölgesi’nin özellikleri?

207

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İonia Bölgesi ve Bölgenin kentlerini öğrenir Ders notları ve sunumlar, Kentleri kaynak kitaplar, belgeseller Aiolia Bölgesi ve Bölgenin kentlerini öğrenir Ders notları ve sunumlar, Kentleri kaynak kitaplar, belgeseller

208

Anahtar Kelimeler İonia, Aiolia, Kentler, Batı Anadolu

209

GİRİŞ Dor Göçleri (yak. MÖ 1200) sonrasında Batı Anadolu’da yeni oluşumlar ortaya çıkar. Bu oluşumların en önemlileri İonia ve Aiolia Birlikleri’dir. Özellikle İonia Birliği sanat ve kültür alanında ayrı bir önem taşımaktadır. O dönemin pozitif bilimin öncülerin çoğu bu bölgeden gelmektedir. Yunan tapınağın en güzel düzeni olan İon Düzeni de bu bölgede ilk örneklerini verir. Bu açıdan İonia’nın Batı Uygarlığı için de ayrı bir öneme sahiptir.

Konuyu etraflıca ele almak bu hacimde bir kitap için maalesef mümkün değil. Antik Çağ’ın uzunluğunu düşünecek olursak şartların sürekli olarak değiştiğini de söylemek mümkündür. Öyle ki Hellenistik Çağ ile Roma Dönemi şartları birbirinden çok farklıdır. Bu fark onların yaşamlarına ve yerleşim şekline de etki etmiştir. Öyle ki MÖ 8. Yüzyıldan itibaren kent devleti halinde yaşayan toplumlar komşularından gelebilecek kötülüklerden korunmak amacıyla yerleşmelerin merkezini genellikle kentin en yüksek yerine yerleştirirdi. Akropolis (tepedeki şehir) terimi de zaten bu özellikten kaynaklanmaktadır. Oysa Roma Dönemi’nde böyle bir savunma şekline gerek kalmıyordu, çünkü topraklar birleştirilmişti. ’da () bunu çok güzel bir şekilde izlemek mümkün. Kent Hellenistik Dönem’de akropolis’te, doğal bir dağ üzerinde yer alıyorken, Roma Dönemi’nde yerleşim ovaya doğru yayılım göstermektedir. Ünlü Pergamon Asklepiaion’u (sağlık ocağı) işte bu ovada yer alan komplekslerden biridir.

Konunun kapsamı nedeniyle biz burada daha ziyade yerleşmeleri ve Anadolu’daki bölgeleri tanıtmak istiyoruz.

210

11.1. Ionia ve Aiolia

MÖ. 2. binyıldan itibaren Yunan anakarası ve Yunan adalarında yüksek bir kültür haline gelen Mykenler (Akhalar) yaklaşık olarak MÖ. 1200’lerde kuzeyden gelen Dor kavimleri tarafından işgal edilmişlerdir. Dor istilası olarak adlandırılan bu olay, hem Yunanistan hem de Batı Anadolu’da büyük değişime sebep olmuştur. Bu sırada Anadolu’da Hitit İmparatorluğu yıkılmış, bölgede güçlü bir siyasi yapı bulunmamaktadır.

Batı Anadolu’ya gelen ilk Yunan kavmi olan Aiol, İzmir Körfezi ile Edremit Körfezi'nin güneyini, Midilli (Lesbos) Adası’nı içine alan bölgeye yerleşmişlerdir.

Attika Bölgesi’nde yaşayan İonlar ise antik kaynaklara göre Atina kralı Kodros’un oğlu Androcles liderliğinde Batı Anadolu’ya gelerek İzmir ve çevresine yerleştiler. Büyük Menderes (Maindros) boyunca ilerlemişlerdir. İzmir Körfezi, Khios Adası (Sakız) ve Samos Adasını (Sisam) kapsayan bölge İonia adını almıştır.

Kuzeyde Aiol, doğu’da Lydia, güneyde Karia ile komşu olmuşlardır. Bu bölgede, İon gücüne karşı gelebilecek bir güç yoktur. Direnen yerel halklardan Lelegler ve Karialılar, Ephesos kentinin de kurucusu olan Androcles tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Kısa sürede bu bölgeye yerleşilmiş yerel halkın kalmasına izin verilmiştir. Ama göç hareketi hemen bitmemiştir.

İon’lar bu bölgede Herodotos’tan öğrendiğimiz 12 Kent Devleti’ni kurmuşlardır:

Klazomenai (Urla), Erythrai (Ildırı), (Sığacık), Kolophon (Değirmendere), Lebedos (Gümüşsu/Ürkmez), Ephesos (Efes), (Güllübahçe), Myos (Avşarköyü), Miletos (Milet- Balat), Phokaia (Eski Foça) ile Khios Adası (Sakız) ve Samos Adası (Sisam) kent birliği kurulmuştur. Bunlara MÖ. 8. yüzyılda bir Aiol kenti olan (Bayraklı) da eklenmiştir.

211

Resim 11.1: İonia Bölgesi’ni gösteren harita

11.2. İon Kentleri

Miletos (Milet/Balat)

Aydın ili, Söke ilçesi içinde yer alır. Antik kaynaklarda Miletos’un kuruluşu ile farklı anlatımlar vardır. Genel görüş Kodros’un oğlu Nereus tarafından kurulmuş olduğudur. Miletos özellikle kolonizasyon sürecinde öne çıkan kent olmuştur. Bu yüzden kısa sürede zenginleşmiştir. Kentin mimarisi tüm Yunan dünyasını etkilemiştir.

Ephesos (Efes/Selçuk)

212

İzmir ili, Selçuk ilçesi içinde yer alır. Strabon Ephesos’un kuruluşu ile ilgili, bu bölgede yaşayan yerli halklar olan Lelegler ve Karialılar’ın Androklos tarafından kovulduğunu, İonialıların Athena Tapınağı çevresine yerleştiklerini anlatır. Burada Anadolu kökenli Ephesos Artemis kültü bulunmaktadır.

Smyrna (İzmir-Bayraklı)

İzmir ili içerisindedir. Körfezin kuzeydoğusunda bulunur. Bugünkü konumuna Antigonos döneminde gelmiştir. İlk olaral Aiollar tarafından yerleşilmiştir. Kolophon kenti tarafından MÖ. 7 yüzyılın sonunda İon Kent Devletleri arasına katılır. Panionion Birliğine 13. kent olarak girmiştir.

Klazomenai (Urla)

İzmir Körfezi üzerindeki Urla Yarımadasında bulunur. İonlar tarafından geç bir dönemde yerleşilen bir kenttir. Panionion Birliğine geç katılan kentlerden biridir.

Erythrai (Ildırı)

Urla Yarımadasının batısında bulunur. Karşısında Antik Çağ’da Hippos adı verilen dört tane adacık bulunur. İlk olarak Girit’ten gelen kolonistler tarafından kurulmuştur.

İon kent devleti olması büyük olasılıkla Kodros’un soyundan Knopos ile mümkün olmuştur. MÖ. 10 yüzyıldan itibaren İonlular tarafından yerleşilmiştir. En güçlü İon kentlerinden biri olarak geçmektedir.

Phokia (Eski Foça)

İzmir ili içindedir. İzmir körfezinin kuzey ucundadır. Ayrıca İonia bölgesinin kuzeydeki sınırıdır. Genel olarak bu bölge Aiol bölgesi olsa da Phokaia, İon kent devletlerinden biridir. Burada Anadolu yerli halklarından Lelegler yaşamaktaydı.

213

Buraya ilk Aiollar yerleşmiştir. İon’lar ise MÖ. 9.yüzyılda Teos ve Erythrai’den gelerek Phokia’ya yerleşmişlerdir.

Priene (Güllübahçe)

Aydın ili, Güllübahçe beldesi içindedir. Latmos körfezinin kuzeyinde, Mykale Dağının güneyinde bir dizi teras üzerine kurulmuştur. İon’lardan önce bu bölge Karia’lılar tarafından kullanılmaktaydı. MÖ.10. yüzyılda Atina Kralı Kodros’un torunu Aipytos tarafından kurulmuştur. Ayrıca kentin kurulumuna daha sonra Philatos liderliğinde Thebailılar da katılmışlardır. İonia kent devletinin dinsel ve siyasi merkezi olan Panionion, Priene toprakları içerisinde yer aldığı için kent önemli bir merkez olmuştur. Ancak Güllebahçe’de bulunan kalıntılar Hellenistik Çağ’a ait kalıntılardır. İlk Priene kentinin yeri nerede olduğu bilinmemektedir. Yazılı kaynaklara göre ilk kent bir bataklık üzerinde kurulmuş olduğundan taşınması gerekti.

Samos (Sisam)

Bugünkü Sisam adası, 12 İon kent devletinin iki adasından biridir. Epidauros’tan gelen İon’lular tarafından yerleşilmiştir. Ada’da Hera kültü bulunmaktadır.

Khios (Sakız)

Samos ve Lesbos adalarının arasında bulunmaktadır. Ege Denizi’ndeki önemli ada devletlerinden biridir. Ada’nın yerel halkını Lelegler oluşturmaktadır. MÖ.11. yüzyılda İon’lular tarafından yerleşilmiştir.

Lebedos (Gümüşsu/Ürkmez)

İzmir ili, Gümüşsu/Ürkmez bölgesi içindedir. Bugünkü Kısık Yarımadası olarak bilinen Lebedos’un yerli halkı Karia’lılardır. İon kent devleti olması Kodros’un oğullarından

214

Andreamon’un bölgeye gelip yerel halkı kovmasıyla mümkün olmuştur. Diğer İon kentlerine göre daha zayıf bir kent konumundadır.

Kolophon (Değirmendere)

İzmir ili, Değirmendere ilçesinde bulunur. İonia böigesi’nin güneyinde yer alır. Lebedos’un doğusunda yer alan bu kentin yerel halkı da Karia’lılardı. Bu kentte ilk önce Pyros’lu göçmenler gelmişlerdir. Daha sonra İon kent devletlerinden biri olmuştur. Güçlü bir donanmaya sahiptir. Ayrıca Smyrna’yı Aiol’lardan alarak bir İon kent devleti olmasını sağlamışlardır.

Teos (Sığacık)

İzmir ili, Seferhisar ilçesinde yer alır. İlk olarak Atina ve Boiotia’dan gelen kavimler tarafından kurulmuştur. Kodros’un oğulları tarafından da İon kenti kurulmuştur.

Myous (Avşarköyü)

Muğla ili, ilçesinde yer alır. Bafa gölü’nün kıyısında Miletos’un doğusunda yer alan bir yarımadanın üzerine kuruludur. Myous kenti, Kodros’un meşru olmayan oğlu Kydrelos tarafından kurulmuştur.

11.3. Aiolia Kentleri

Pitane (Çandarlı)

12 Aiolis kentlerinden biridir. İzmirin Çandarlı İlçesi içerisindedir. Strabo’a göre çift limanlıdır.

Elaia (Kazıkbağları/Zeytinbağ)

Bu kent aslında 12 Aiol kentleri arasında sayılmaz. Atina’dan gelenler tarafından kurulduğu kabul edilir.

215

Kyme (Namurt Limanı)

En büyük Aiol kenti olduğu kabul edilir. Mitolojiye göre adını bir Amazon’dan almıştır.

Larissa (Menemen-Buruncuk)

Önemli bir 12 Aiol kentlerinden biriydi. Bugün burada bir sarayın yer aldığı bilinmektedir.

Önemli Dağlar ve Nehirler

Maiandros = Büyük Menderes

Kaikos = Bakırçay

Hermos = Gediz

Kaystros = Küçük Menderes

216

Uygulamalar

Tüm yer adlarını modern bir haritada bulunuz

217

Uygulama Soruları

On iki İon kentlerini sıralayınız.

218

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti İonia ile Aiolia bölgelerinin nerede olduğunu ile özelliklerini, ayrıca başlıca İon ve Aiol kentleri öğrendik.

219

Bölüm Soruları 1-Aşağıdakilerden hangisi İon ve Aiol kavimlerin Anadolu’ya gelmelerine neden olmuştur? a-Mevsimlik Göçler b-Kavmler Göçü c-Dor Göçleri d-Balkan Göçleri e-İon Göçleri

2-Antik kaynaklara göre İon Bölgesi kimin tarafından iskân ettirilmiştir? a-Boiotia Bölgesi’nden gelen kavimler tarafından b-Sparta Bölgesi’nden gelen kavimler tarafından c-Korinth Bölgesi’nden gelen kavimler tarafından d-Attika Bölgesi’nden gelen kavimler tarafından e-Hiçbiri

3- Aşağıdakilerden hangisi bir İon kentidir? a-Perge b-Teos c- d-Kyme e-Elaia

4- Aşağıdakilerden hangisi bir Aiol kentidir? a-Sagalasson b-Amaseia c-Klazomenai d-Erythrai e- Kyme

220

5- Aşağıdakilerden hangisi bir İon kenti değildir? a-Teos b-Troia c-Klazomenai d-Myous e-Hiçbiri

6- Aşağıdakilerden hangisi önce Aiol Birliği’ndeyken sonradan İon Birliği’ne katılmıştır? a-Klazomenai b-Pitane c-Ankyra d-Smyrna e-Hiçbiri

7-Klazomenai bugün nerede yer alır? a-Urla b-Sığacık c-Seferihisar d-Sakız e-Çandarlı

8- Büyük Mederes’in Antik Çağ’daki ismi nedir? a-Hermos b-Kaikos c-Maiandros d-Kaystros e- Hiçbiri

221

9-Aşağıdakilerden hangisi Küçük Menderes’in Antik Çağ’daki adıdır? a-Kaikos b-Maiandros c-Halys d-Kaystros e-Hiçbiri

10-Aşağıdakilerden hangisi Samos Adası’nın modern adıdır? a-Gökçeada b-Bozcaada c-Sakız d-Sisam e-Hiçbiri

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

222

12. ANTİK ÇAĞ (YUNAN-ROMA) TARİHİ COĞRAFYASI 2

223

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Antik Çağ bölgeleri

-Antik Çağ kentleri

-Antik Çağ nehirler

224

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Antik Çağ’da Batı Anadolu’nun bölgeleri nelerdi?

225

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Batı Anadolu (Troas, Bölgelerin özelliklerini ve önemli Ders notları ve sunumlar, Lydia, Karia vs.) kentlerini öğrenir kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri

226

Anahtar Kelimeler Troas, Lydia, Karia, Mysia, Lykia

227

GİRİŞ Antik Çağ Batı Anadolu bölgelerine devam ediyoruz.

228

12.1. Troas

Troas bölgesi yaklaşık olarak günümüz Biga ya da Çanakkale Yarımadası ile tanımlanabilir. Doğuda antik Mysia bölgesi ile komşudur. Bölgenin en önemli dağı olan İda (Kaz dağı) Mysia ile arasındaki sınırı oluşturmaktadır. Kuzeyde Propontis (Marmara Denizi) doğal bir sınır olarak karşımıza çıkmaktadır. Troas bölgesi, burada yer alan Hellespontos (Çanakkale Boğazı) açıdan farklı bir öneme sahipti ve bu önem günümüze kadar devam etmektedir.

Resim 12.1: Troas

Troas’ın en önemli kentleri arasında Troia (Hisarlık) en önemlisidir. Homeros’un ünlü İlyada Destanı bu kentin bir efsane olmasına yol açmıştır. Yunan Edebiyatı’nın ilk örneklerinden olması açıdan da ayrı bir öneme sahiptir. Kentin diğer adı İlion’dur ve Hitit Dönemindeki Wiluşa bölgesi ile eşitlenmektedir.

Önemli bir diğer kent ise Aleksandreia Troas’tır (Dalyan). Burada yer alan Apollon tapınağı (Farelere hükmeden Apollon) son derece etkileyici bir şekilde restore edilmiştir.

229

Resim 12.2: Apollon Smintheion tapınağı

12.2. Mysia

Yaklaşık günümüz Balıkesir’in tümünü , İzmir, Bursa, Kütahya ve Çanakkale İllerinin bir kısmını kapsamaktadır. Adını bir Thrak kavmi olan Mysler’den almıştır. Antik Çağ’da ise Phrygia, Aiolis, Lydia, Troas ve Bithynia bölgeleri ile komşu dur.

Mysia’nın en önemli dağı Olympos’tur (Uludağ). Yukarıda bahsettiğimiz Kaikos (Bakırçay) ise en önemli akarsularındandır. En önemli kenti kuşkusuz Pergamon’dur (Bergama). Özellikle Hellenistik Dönem’de Pergamon Anadolu Tarihi içinde çok önemli bir yer almaktadır. Bugünise Pergamon’un arkeolojik kalıntıları önemli bir turizm potansiyeli barındırmaktadır. Pergamon dışında ise Artake (Erdek) ve Kyzikos (Belkıs) önemli kentler olarak sayılabilir.

Resim 12.3: Mysia

230

12.3. Lydia

Lydia Bölgesi günümüz İzmir, Manisa İlleri’nin bir bölümünü, Kütahya ve Uşak İllerinin ise batı uçları kapsamaktaydı.

Resim 12.4: Lydia

Antik Çağ’da ise Mysia, Phrygia Karya, Aiolis ve İonia ile komşuydu. Lydia adı, MÖ VII. Yüzyıl öncesinde kullanılmamaktaydı. Bununla beraber Lydia Krallığı ile bu bölgenin sınırlarını karıştırmamak gerekir ki, Lydia Krallığın sınırları yaklaşık tüm Ege kıyılarını Kızılırmağa kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı. Önemli bir dağ olarak Sipylos (Sipil/Manisa) sayılabilir. En önemli akarsuyu Hermos’tur (Gediz). Kentler arasında ise, kuşkusuz Sardeis (Sart) en önemli pozisyonda yer almaktadır. Sardeis Lydia Krallığı’nın da başkenti konumundaydı. Onun dışında ise Magnesia (Manisa) önemli bir konumdadır.

12.4 Karia

Karia, günümüz Aydın, ve Denizli İllerinin bir bölümünü kapsamaktadır. Antik Çağ’da ise Phrygia, Lykia, Lydia ve İonia bölgeleriyle komşudur.

231

Resim 12.5: Karia

Yukarıda bahsettiğimiz Maiandros (Büyük Menderes) Karia’nın da bir parçasıdır. Onun dışında Marsyas (Çine Çayı), mitolojik açıdan öne arz ettiği için önemlidir. En önemli kentleri ise Tralles (Aydın), Nysa (Sultanhisar), (Karpuzlu), Stratonikeia (Eskihisar), (Turgut), Halikarnassos (Bodrum), (Tekir) ve (Kargıcak) sayılabilir.

12.5. Lykia

Günümüz Teke yarımadasını ile Muğla İli’nin güney bölümünü kapsamaktadır. Antik Çağ’da ise Lykia, Pamphylia, Karia ve Pisidia ile komşuydu. Hitit Dönemi’nde yaklaşık aynı bölgeye denk gelen coğrafi alanın adı Lukka idi.

232

Uygulamalar

Bir fiziki haritada bölümde geçen yer adlarını takip ediniz

233

Uygulama Soruları

Bir harita çiziniz ve Batı Anadolu Antik Çağ bölgelerini çiziniz?

234

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Batı Anadolu’nun Antik Çağ’daki bölge adlarını ve önemli kentlerini kavradık.

235

Bölüm Soruları 1-Troia kenti hangi bölgede yer almaktadır? a-Karia b-Mysia c-Troas d-Lydia e-Hiçbiri

2-Halikarnassos hangi Antik bölgede yer almaktadır? a-Lydia b-Mysia c-İonia d-Karia e-Troas

3- Sardes hangi Antik bölgede yer almaktadır? a-Troas b-Lydia c-Mysia d-Karia e-Hiçbiri

4- Pinara hangi Antik bölgede yer almaktadır? a-Lydia b-Aiolia c-Karia d-Mysia e- Lykia

236

5- Pergamon hangi Antik bölgede yer almaktadır? a-Lykia b-Mysia c-Lydia d-Troas e-Hiçbiri

6- Aşağıdakilerden hangisi Karia’nın komşusu değildir? a-Lydia b-Phrygia c-Lykia d-Troas e-Hiçbiri

7- Aşağıdakilerden hangisi Lydia’nın komşusu değildir? a-Lykia b-Mysia c-Phrygia d-Karia e-Hiçbiri

8- Aşağıdakilerden hangisi Esen Çayı’nın Antik adıdır? a-Maiandros b-Hermes c-Kaikos d-Kent Devleti e- Kaistros

237

9-Halikarnassos’un modern adı nedir? a-Bergama b-Balat c-Sard d-Bodrum e-Hiçbiri

10-Troia’nın modern adı nedir? a-Balar b-Sard c-Bodrum d-Hisarlık e-Güzelbahçe

Cevaplar:

1-c 2-d 3- b 4- e 5- b 6-d 7-a 8-c 9-d 10-d

238

13. ANTİK ÇAĞ (YUNAN-ROMA ) TARİHİ COĞRAFYASI 3

239

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

Antik Çağ’da Anadolu Coğrafyası

240

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Antik Çağ’da Anadolu Coğrafyası nasıldı?

241

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Antik Çağ’da Anadolu Antik Çağ’da Anadolu Ders notları ve sunumlar, Coğrafyası Coğrafyasının özellikleri kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri Antik Çağ’da Anadolu’da Antik Çağ’da Anadolu’nun Ders notları ve sunumlar, yer alan Siyasi birimler Siyasi yapısı kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri Antik Çağ’da Anadolu’da Antik Çağ’da Anadolu’da Ders notları ve sunumlar, yer alan önemli kentler yer alan kentlerin tanıtılması kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri

242

Anahtar Kavramlar

Lykaonia, Galatia, Kapadokia, Kilikia, Kommagene

243

GİRİŞ Antik Çağ Anadolu bölgelerine devam ediyoruz.

244

13.1 Lykoania

Likoania (Latince: LYKAONIA) İç Anadolu’da yer alan antik bölgedir. Günümüzde Konya ve Karaman illerinin büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Bölgenin doğusunda; Kapadokia, güneyinde Kilikia, batısında Pamphylia ve Pisidia, kuzeyinde de Phrygia ve Galatia yer almaktadır.

Resim 13.1: Lykoania Bölgesi.

Antik Çağda Anadolu'da önemli bir rol oynamayan Lykaonialılar dağlarda yaşayan, özgürlüklerine düşkün, savaşçı bir kavimdir. Gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlı olan bu halk, Anadolu'da MÖ 6. yüzyılın ortalarında başlayan Pers istilasına kadar bağımsızlıklarını korurlar. Lykoanialılar geçimlerini daha çok hayvancılık ve yağma ile sağlar.

MÖ 133'ten sonra Romalıların, Kappadokia Krallığı'na bıraktığı Lykaonia MÖ 100'de Roma'nın Kilikia Eyaleti sınırlan içine alınır. MÖ 37 yılında İmparator Antonius tarafından, Pamphylia ve Pisidia bölgeleriyle birlikte Galatia kralı Amyntaş'un kontrolüne bırakılır. Galat kralının ölümünden sonra da MÖ 25'te İmparator Augustus tarafından Roma'nın Galatia Eyaleti'ne bağlandı. Lykaonia'nın eskiden Tatta (Tuz) Gölü yöresindeki kuzey kesimi soğuk ve su bakımından yoksuldu. Hayvancılık, dağlık kesimlerin en önemli gelir kaynaklan arasındaydı. Bölgenin en başta gelen kenti İkonion (Konya)'dur.

245

13.2. Kappadokia

Kappadokia bölgesi, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerini kapsayan bir bölgedir. Yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kappadokia'nın yazılı tarihi Asur Ticaret Koloni çağı ile başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kappadokia, İpek Yolu'nun da önemli merkezlerinden biridir. Bölgenin güneyinde; Kilikya ve Kommagene bölgesi, kuzeyinde; Pontus bölgesi, batısında; Phrygia ve Galatia bölgesi yer alır.

Resim 13.2: Cappadocia ve çevresi.

MÖ 12. Yüzyılda Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Phrygia etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ 6. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer.

MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kappadokia 'da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kappadokia Krallığı kurulur. MÖ 3. yüzyıl sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. MÖ 1. yüzyıl ortalarında Kappadokia Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. MS 17 yılında son Kappadokia kralı ölünce bölge Roma'nın bir eyaleti olur.

MS 3. yüzyılda Kappadokia 'ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kappadokia baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin

246 vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

4. yüzyıl, daha sonra “Kappadokia’nın Babaları” olarak adlandırılan dönem gelir. Fakat bölgenin önemi, III. Leon'un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklazm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kappadokia kilisesi İkonoklazm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kappadokia manastırları bu devirde oldukça gelişir.

13.3. Galatia

Galatlar, Batı Avrupa’lı Hint-Avrupa toplumları içinde en yaygın Demir Çağı halkıdır. MÖ 280’li yıllarda Orta Anadolu'da Ankara ve Çorum, Yozgat civarına yerleşir. Bu bölgeye Antik Çağ'da Galatia adı verildi. Bölge, günümüz Türkiye Cumhuriyeti’nde Ankara ve Kırıkkale’nin tümü, Çorum’un ve Amasya’nın güneyi, Yozgat’ın kuzeyini kapsar. Bölgenin güneyinde; Kilikya, batısında Phrigia, kuzeyinde; Bithynia, Paphlagonia, batısında Kappadokia bölgeleri yer alır. Savaşçı bir toplum olan Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdikleri MÖ 1. yüzyıla kadar bu bölgede varlıklarını sürdürdüler.

Resim 13.3: Galatia Bölgesi.

247

Savaşçı kimlikleri ile bilinen Galatlar MÖ 277-274 yıllarında Anadolu’nun batısına seferler düzenler. Bunun sonucunda; Erythrai ve Milet kentleri Galatların eline geçer. Galatların bu ilerleyişi, MÖ 274’te Bergama kralı Eumenes ve Selevkos kralı Antiokhos komutasındaki ordu tarafından ağır bir yenilgiye uğratılarak durdurulur ve bunun üzerine Galatlar uğratarak Orta Anadolu'ya çekilmek zorunda kalır.

13.4. Kilikia

Dağlık bir bölge olan Kilikia bölgesi, günümüz Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında Çukurova bölgesinde yer alır. Bölge Antik Çağa kadar çeşitli toplumların egemenliğine girer. MÖ. 2. Binyılda bölgeye bir dönem Kizzuwatna Devleti, bir dönemde Hitit Devleti hâkimdir. MÖ. 1. Binyılda ise, bölgede Que ve Hilakku krallıkları vardır. MÖ. 547’li yıllarda ise, bölgeye Pers Devleti hâkim olur. Bölgenin batısında; Pamphylia, kuzeyinde Lykaonia, Cappadocia, doğusunda; Kommagene ve Amanos Dağları, güneyinde ise Mare Kilikium olarak adlandırılan Akdeniz yer alır.

Resim 13.4: Kilikya bölgesi.

Bölge coğrafi olarak Dağlık Kilikia (Kilikia Trakheia) ve Ovalık Kilikia (Kilikia Pedias) olarak ikiye ayrılır. Dağlık Kilikia bölgesi günümüz ilinden Mersin’de yer alan Çayı’na kadar olan bölgedir. Ovalık Kilikya ise, Mersin’de yer alan Lamos Çayı’ndan (Limonlu) İskenderun Körfezi’nde Hınzır Burnuna kadar olan bölgeyi kapsar. Bölgede yer alan önemli kentler arasında mezar anıtları ile ünlü olan Kelendiris (Gilindire), Elauissa (Ayaş), Tarsos (Tarsus), Anemourium (Anamur) yer alır. Kentlerin dışında bölge Saros (Seyhan), Pyramos (Ceyhan) ve Tarsus (Berdan Çayı) nehirleri ile de ünlüdür.

248

13.5. Kommagene

Kommagene Krallığı, Antik Çağda, Orta Anadolu'nun güneyindeki Helenistik dönem krallıklarından biridir. Bölgenin batısında Kilikya ve kuzeyinde; Kapadokya krallığı, doğusunda ise, Fırat Nehri yer almaktadır ve günümüz, günümüz Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş illerini kapsayan bölgededir.

Resim 13.5: Komagene bölgesi.

Asur kaynaklarında Geç Hitit döneminde Kummuh olarak anılan Kommagene Büyük İskender'den sonra Seleukosların egemenliğinde kalır. Bulunduğu bölgenin Toros Dağlarındaki çeşitli yolların geçiş noktası olması sebebiyle Kommagene Krallığı'na, Roma ve Part imparatorluklarının arasında stratejik bir konum kazandırdı. Kommagene Krallığı Milattan Önce yaklaşık 162'de, çökmekte olan Seleukos İmparatorluğu'ndan ayrılarak bağımsız bir devlet olur. Samosata (Samsat) bu küçük krallığın başkentiydi. Partlara karşı Romalıların gücünden ustaca yararlanan Kommagene kralı I. Antiokhos döneminde (yak. MÖ 69- MÖ 34) krallığın gücü doruğuna ulaştı. Antiokhos adını yaşatmak için Nemrut Dağı'nın tepesine anıtsal heykellerle süslü görkemli bir mezar tepesi yaptırdı.

249

Resim 13.6: Kommagene Krallığı’ndan bir görüntü.

Kommagene Krallığı MS 17’de Roma'nın egemenliğine girene kadar bağımsızlığını, istikrarsız bir biçimde de olsa sürdürür. Fakat III. Antiokhos'un ölümünden sonra, bölge Tiberius zamanında Romalılar'ın eline geçer. Krallık her ne kadar MS 38-72 yılları arasında bir canlanma dönemi yaşandıysa da, daha sonra, Vespasianus döneminde Kommagene Roma'nın Suriye Eyaleti’ne katıldı.

250

Uygulamalar

Antik Yunan ve Roma Dönemi eserlerinin bulunduğu müzelerin, sergilerin tespiti ve ziyareti

251

Uygulama Soruları

Anadolu’nun güney ve iç bölgelerindeki Antik bölge ve kent adları nelerdir

252

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Anadolu’nun güney ve iç bölgelerindeki Antik bölge ve kent adları üzerinde durulmuştur.

253

Bölüm Soruları 1) Aşağıdakilerden hangisi Antik Çağ’da Anadolu’da yer alan bölgelerden değildir? a) Kilikia b) Pontus c) Yukarı Nil Havzası d) Galatia e) Mysia

2) Aşağıdakilerden hangisi Kilikia bölgesinde yer alan bir kenttir? a) Tarsos b) Ankyra c) Gordion d) Kalkhedon e) Ephesos

3) Galatia bölgesi nerede yer alır? a) Karadeniz b) Ege c) Doğu Anadolu d) Orta Anadolu e) Mezopotamya

4- Kilikia bölgesi nerede yer alır? a) Ege Bölgesi b) Marmara Bölgesi

254 c) Orta Anadolu d) Karadeniz e) Çukurova

5) Kommagene Krallığı günümüzde hangi il sınırları içinde yer alır? a) Trabzon-Artvin b) İzmir-Aydın c) Konya-Ankara-Kayseri d) Adıyaman-Gazi Antep-Kahramanmaraş e) Kocaeli-İzmit-Bursa

6- Aşağıdakilerden hangisi Galatia’nın güney komşusudur? a) Lykia b) Bythinia c) Paphlagonia d) Lykaonia e) Pontus

7- Aşağıdakilerden hangisi Ceyhan Nehri’nin antik dönemdeki adıdır? a) Saros b) Tarsos c) Propontis d) Sangarios

255 e) Pyramos

8- Lykaonia bölgesinin en önemli kenti aşağıdakilerden hangisidir? a-Ankyra b-Kelenderis c-İkonion d-Anemourium e- Hiçbiri

9-Seyhan Nehri’nin Antik Çağ’daki adı nedir? a-Maiandros b-Pyramos c-Halys d-Saros e-Hiçbiri

10- “Kilikia Trakheia” terimi Türkçeye nasıl çevrilir? a-Tepelik Kilikya b-Sazlık Kilikya c-Ovalık Kilikya d-Dağlık Kilikya e-Ormanlık Kilikya

Cevaplar:

1-c 2-a 3- d 4- e 5-d 6-d 7-e 8-c 9-d 10-d

256

14. ANTİK ÇAĞ (YUNAN-ROMA) TARİHİ COĞRAFYASI 4 VE GENEL DEĞERLENDİRME

257

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

- Antik Çağ bölgelerinden bazılarını

258

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

Antik Çağ’da Doğu Anadolu hakkında neler biliyorsunuz?

Antik Çağ’da Karadeniz Bölgesi hakkında neler biliyorsunuz?

259

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Antik Çağ’da Anadolu Antik Çağ’da Anadolu Ders notları ve sunumlar, Coğrafyası Coğrafyasının özellikleri kaynak kitaplar, belgeseller ve müze ziyaretleri Antik Çağ’da Antik Çağ’da Anadolu’nun Siyasi Ders notları ve sunumlar, Anadolu’da yer alan yapısı kaynak kitaplar, belgeseller Siyasi birimler ve müze ziyaretleri Antik Çağ’da Antik Çağ’da Anadolu’da yer alan Ders notları ve sunumlar, Anadolu’da yer alan kentlerin tanıtılması kaynak kitaplar, belgeseller önemli kentler ve müze ziyaretleri

260

Anahtar Kelimeler Pontus, Bithynia, Armenia, Paphlagonia, Phrygia

261

GİRİŞ Antik Çağ Anadolu bölgelerine devam ediyoruz.

262

14.1. Armenia

Antik Çağ’daki Armenia bölgesi günümüz Doğu Anadolu sınırları içinde yer alırdı. Bölgenin kuzeyinde Pontus Krallığı, güneyinde Mezopotamya Coğrafyası, batısında Kappadokia, Kilikia bölgesi yer alır.

Resim 13.7: Armenia bölgesi.

Eski Pers İmparatorluğu'nun Arminia eyaleti (satraplığı), Van Gölü havzası merkez olmak üzere Ağrı Dağı yöresi ve Aras ve Arpaçay vadileri ile en Batıda Elâzığ ve Erzincan yöresini içerecek şekilde Yukarı Fırat havzasını kapsamaktaydı. Aynı bölge Antik Çağ boyunca Eski Yunan ve Latin kaynaklarında Armenia, İslamiyet dönemine ait Arap kaynaklarında ise Armaniyya/Ermeniyye olarak adlandırılır. Erken dönem Türkçe metinlerde coğrafi bölge adı olarak Ermeniyye terimine 15. yüzyıl başlarından itibaren rastlanır.

Bölgede MÖ 1. binyılın ilk yarısında Urartu Krallığı hüküm sürmüştür. Urartu uygarlığının MÖ 7. yüzyıldan itibaren zayıflayıp çökmesiyle, aynı bölgede birbirinden bağımsız hareket eden çeşitli yerel beyler, güçlenerek Antik Armenia Krallığını kurarlar.

Pers İmparatorluğunun son döneminde Arminiya eyaletinin siyasi öneminin arttığı ve bölgenin imparatorluk bünyesindeki iktidar mücadelelerinde ön planda rol oynadığı görülür. Pers İmparatorluğunun Makedonyalı III. Aleksandros (Büyük İskender) tarafından yıkılmasından bir süre sonra bölgede, biri Aras Vadisinde, diğeri Sophene (Elazığ) havalisinde odaklanan iki ayrı krallık ortaya çıkar. Her iki devletin hükümdar sülaleleri İran yönetici sınıfı kökenli olduklarını iddia etmekle birlikte, Suriye ve Anadolu'da egemen olan Hellenistik devletlerle yakın ilişkiler kurar.

263

14.2. Phrygia

Bölge, günümüz Ankara, Afyon, Eskişehir kentlerinin tümü, Konya, Isparta ve Burdur’un kuzeyini, Kütahya’nın batısını kapsamaktadır. Bölgenin doğusunda; Capadoccia, kuzeyinde; Galatia, batısında, Mysia, Lydia, Karia, güneyinde ise, Lykonia ve Pisidia bölgeleri yer alır.

Resim 13.8: Phrygia bölgesi.

Bölge adını, Hint-Avrupa’lı bir toplum olan Phryglerden alır. Bölgenin içinde yer alan Murat Dağı, Sangarios (Sakarya) nehri, Hermos (Gediz) nehri önemli coğrafi birimlerdir. Ayrıca bölgenin içinde Phryglerin başkenti olan Gordion, Ankyra (Ankara), Hieropolis (Pamukkale) yer alır.

14.3. Bithynia

Anadolu’nun kuzeybatısında yer alan bölge, günümüzde İstanbul olarak yer alan kentin Anadolu yakasını, Kocaeli, Adapazarı, Bolu’nun tümünü, Zonguldak’ın batısını, Bilecik ve Bursa’nın kuzeyini kapsar. Bölge ismini, Thrakya’da yaşayan Thyni’lerden alır. Bölgenin güneyinde; Phrygia, Galatia, Mysia, Doğusu’nda; Paphlagonia, batısında Propontis (Marmara Denizi), kuzeyinde; Pontus Euxinus (Karadeniz) yer alır.

264

Resim 13.9: Bithynia bölgesi.

Bölgenin kentleri Yunan Kültürü’nden oldukça etkilenmiştir. Bölgenin önemli kentleri arasında, Prousa ad Olympum (Bursa), Myrleia (Mudanya), Kios (Gemlik), Nikomedia (), Khalkedon (Kadıköy), Khrysapolis (Üsküdar), Heraklia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) yer alırdı.

14.4. Pontus

Pontus günümüz Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ne verilen bir Coğrafi isimdir. Pontus ismi, Yunanca “deniz” anlamına gelmesi ve Yunan mitolojisinde Gaia'nın oğlunun adı olmasının yanı sıra Amasyalı Strabon'dan itibaren antik yazarlarca Karadeniz Bölgesi’nde güneyinde yer alan ve antik dönemde Halys ırmağı olarak adlandırılan Kızılırmak Nehri’nin doğusunda yer alan Kuzey Anadolu sahillerinin hinterlandını tanımlamak için kullanılmıştır.

Resim 13.10: Pontus bölgesi.

265

Bölgenin batısında Paphlagonia, kuzeyinde Pontus Euxinus (Karadeniz), güneyinde ise Armenia krallığı, Cappadoccia, Galatia bölgeleri yer alır.

Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinde kurulan Pontus Krallığı MÖ 302-MÖ 64 yılları arasında bağımsız bir Krallık olarak Karadeniz bölgesinde varlığını sürdürür. MÖ. Tarihinden itibaren Roma egemenliğine girer. Pontus içinde yer alan en önemli kent Amaseia (Amasya) kentidir. Amaseia aynı zamanda Pontus Krallığı’na da başkentlik yapmıştır.

14.5. Paphlagonia

Paphlagonia diye adlandırılan bölge antik çağda Anadolu’nun kuzeyinde yer alırdı. Bölgenin doğusunda Halys (Kızılırmak), batısında Sangarios (Sakarya Nehri), güneyinde Phrygia ve Galatia bölgeleri yer alır. Bölgenin kuzeyinde ise Karadeniz (Pontus Euxinus) yer alır. Ünlü Coğrafyacı Strabo'ya göre Parthenius nehri (Bartın Çayı), bölgenin batı sınırını çizmektedir. Ayrıca bölgenin Doğusu’nda da antik kaynaklarda Halys nehri (Kızılırmak) yer alırdı. Günümüzde Kastamonu, Sinop, Bartın, Çankırı ve Karabük bu bölgede yer alırken, Çorum, Bolu, Zonguldak ve Samsun illerinin bir bölümü bölgenin içinde kalmaktadır.

Resim 13.11: Paplagonia bölgesi.

14.6. Anadolu Yerleşme Tarihine Toplu Bir Bakış

Dersimizde Anadolu’nun en eski çağlardan itibaren yerleşmeleri ve yerleşme tercihleri üzerinde durduk. İnsanoğlu başlangıçta doğal barınakları tercih ederken, daha sonra yerleşik hayata geçerek tarım yapmaya başlamıştır. Bu yerleşmelerle beraber önce küçük köyler ortaya çıksa da, yerleşmelerin büyümesi ve yerleşme içinde iş bölümün artması ile bazı işlerin

266 profesyonel “zanaatkârların” ortaya çıkması, kentleşmeye ilk adımları oluşturmaktadır. İlk kentin nerede ortaya çıktığını söylemek, bir yerleşmenin kent sayılabilmesi için hangi şartları yerine getirmesi gerektiğini söylemek kadar zor ve tartışmalı bir konudur. Bu nedenle bu konuya burada daha fazla ayrıntıya girmenin fayda getirmeyeceğini düşünmekteyiz.

“Neolitik Devrim” olarak adlandırılan yerleşik hayata geçişi ile beraber yerleşmelerde işbölümün arttığını ve buna bağlı olarak yeni toplumsal sınıfların oluştuğunu görüyoruz. Zamanla bazı yerleşmelerin büyüdüğünü ve zenginleştiğini görmek mümkündür. Bu arada insanoğlu coğrafyasını tanıdıkça ona daha fazla hâkim olmaya çalışır. Önceleri basit aletler yapan insan, gittikçe daha karmaşık aletler yapmaya başlar ve yeni hammadde arayışına girer. Bunun sonucunda insanoğlu metali keşfederek onu işlemeye başlar. Anadolu’da yaklaşık MÖ 3000 civarında tam anlamıyla metalürjiye başlayan insan ilk gelişmiş kent örneklerini yine bu tarihlerde oluşturduğunu söylemek mümkündür. Ama insan coğrafyasını ve hammadde keşfine devam eder. Önceleri bakır madenini arsen ile karıştırarak tunç elde ediyorken, sonra bakırı sertleştirmek için kalayın daha iyi olduğuna kanaat getirerek kalaylı tunç yapımına başlar. İlk Tunç Çağı olarak adlandırılan bu süreçte yavaş yavaş devletleşmenin de başladığını söylemek mümkündür. Ancak hala çok sayıda küçük yerleşme olmaya devam ediyordu. Hitit Dönemi’nde bu devletleşme süreci de tamamlanmış, kentlerin sayısı azalmaya ve kentler büyümeye başlamıştır. Bundan sonraki dönemde artık gelişim kente ya da ülkeye özgü olarak gelişecektir.

267

Uygulamalar

Antik Yunan ve Roma Dönemi eserlerinin bulunduğu müzelerin, sergilerin tespiti ve ziyareti

268

Uygulama Soruları

Doğu Anadolu’daki Antik Çağ bölgelerini sıralayınız ve bir haritada işaretleyiniz.

269

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti Antik Çağ Bölgeleri ve önemli kentleri hakkında bilgi edindik

270

Bölüm Soruları 1- Bythinia bölgesi nerede yer alır? a) Marmara Bölgesi b) Orta Anadolu c) Ege d) Çukurova e) Doğu Anadolu

2- Aşağıdakilerden hangisi Pontus bölgesinin batı komşusudur? a) Paphlagonia b) Lykia c) Kilikia d) Galatia e) Phrygia

3- Phrygia bölgesi nerede yer alır? a) Akdeniz b) Karadeniz c) Orta Anadolu d) Mısır e) Marmara

4- Demir Çağı Urartu devleti Antik Çağ’ın hangi bölgesinde yer alır? a-Galatia

271 b-Phrygia c-Paphlagonia d-Armenia e- Kommagene

5- Aşağıdakilerden hangisi Karadeniz’de yer alır? a-Pamphylia b-Armenia c-Galatia d-Kommagene e-Paphlagonia

6- Kızılırmağın Antik Çağ’daki adı nedir? a-Pyramos b-Halys c-Parthenius d- Pontus Euxinus e-Hiçbiri

7-Aşağıdakilerden hangisi Bithynia’nın komşusudur? a-Armenia b-İonia c-Galatia d-Lykaonia e-Lydia

8- Aşağıdakilerden hangisi Phrygia’nın komşusu değildir? a-Pamphylia

272 b-Lykaonia c-İsauria d-Galatia e- Hiçbiri

9- Aşağıdakilerden hangisi Kappadokia’nın komşusudur? a-Mysia b-Pisidia c-Pamphylia d-İsauria e-Pontus

10-Hieropolis hangi bölgede yer almaktadır? a-Lykaonia b-Pontus c-Galatia d-Phrygia e-Kappadokia

Cevaplar:

1-a 2-a 3- c 4- d 5- e 6-b 7-c 8-a 9-e 10-d

273

KAYNAKÇA

-Akurgal, E., Anadolu Uygarlıkları, İzmir, 1997.

-Alparslan, M. (Haz.) Hititolojiye Giriş, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, 2009, İstanbul. -Alparslan, M. “Hitit Tarih Sahnesi”, Aktüel Arkeoloji 15, 2010 : 86-95. -Alparslan, M. "Gurgum Krallığı", Karul, N. (ed), Tarihöncesinden Demir Çağı'na Anadolu'nun Arkeoloji Atlası, İstanbul, 2011:375. -Alparslan, M. " (Unqi) Krallığı", Karul, N. (ed), Tarihöncesinden Demir Çağı'na Anadolu'nun Arkeoloji Atlası, İstanbul, 2011:387. -Akurgal, E., Anadolu Uygarlıkları, Net Yayıncılık, İstanbul, 1998. -Akurgal, E. Anadolu Kültür Tarihi, Tübitak Yayınları, İstanbul, 1998. -Akurgal, E., Hatti ve Hitit Uygarlıkları, İstanbul, 1995. -Aktüre, S., Anadolu’da Bronz Çağı Kentleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1992. -Alparslan, M - Doğan-Alparslan,M ”The and their Geograpy : Problems of the Hittite Historical Geograpy” Europan Journal of Archaelogy 18 (1) 2015 : 90-110. -Bayrak, M.O., Türkiye Tarihi Yerler Klavuzu, İstanbul, 1994.

-Bean, George E., Eski Çağda Ege Bölgesi, Arion Yayınevi,1995.

-Cahill, N., "Lydia Altın Mucize", Karul, N. (ed), ArkeoAtlas 5, 87-101, 2006. -Cahill, N., "Sardes Asyanın Metropolü", Karul, N. (ed), ArkeoAtlas 5, 107-114, 2006. -Cahill, N., "Sardeis Şehri/The City of ", Cahill, N. (ed) Lidyalılar ve Dünyaları/The Lydians and Their World, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2010, İstanbul: 75- 105. -Canpolat, F. (haz.), Boğazköy’den Karatepe’ye Hititbilim ve Hitit Dünyasının Keşfi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001. (Sergi, 25 Nisan-30 Haziran 2001). -Ceram, C. W., Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1994. -Ceram, C. W., Tanrıların Vatanı Anadolu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1994. Çilingiroğlu, A. , The History of the Kingdom of Van, Urartu, İzmir, 1975. -Çilingiroğlu, A., Urartu ve Kuzey Suriye: Siyasal ve Kültürel İlişkiler (Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları; İzmir, 1984.

274

-Çilingiroğlu, A., Urartu Tarihi (Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları; Bornova - İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi), İzmir, 1994. -Çilingiroğlu, A., Urartu Krallığı Tarihi ve Sanatı (İzmir: Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı), İzmir, 1997. -Darga, M “Kanişli Beyler, Asurlu Tüccarlar” Kapadokya, İstanbul, 1988 : 126-169. -Devris, K., Phryg Krallığı-Midas'ın Ülkesi, Karul, N. (ed), ArkeoAtlas 5, 40-61, 2006. -Dinçol, A. ”Hititler”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, Cilt I, İstanbul, 1982. -Dinçol, A. “Hititler Öncesinde Anadolu”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, İstanbul, 1982 :11-16. -Dinçol, A. "Hititler", Karul, N. (ed), Tarihöncesinden Demir Çağı'na Anadolu'nun Arkeoloji Atlası, İstanbul, 2011: 256-292. -Doğan-Alparslan, M. "Geç Hitit Devletleri", Alparslan, M. (Haz.) Hititolojiye Giriş, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları, 2009, İstanbul. -Doğan-Alparslan,M “Bin Tanrılı Halk”, National Geographic (Türkiye), Ocak 2006 : 78-79. -Ersöz, S. B., "Kaya Anıtları-Matar'ın Tapınakları", Karul, N. (ed), ArkeoAtlas 5, 35-39, 2006. -Ersöz, S. B., "Yazılıkaya Midas'ın Kenti", Karul, N. (ed), ArkeoAtlas 5, 63-69, 2006. Yayınları,2011, İstanbul: 268-285.

-Frangipane, M. “Arslantepe”, Karul,N.(ed.) Arkeoatlas 2, 2003 : 19. -Greenewalt, C. H.,"Giriş-Introduction", Cahill, N. (ed) Lidyalılar ve Dünyaları/The Lydians and Their World, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2010, İstanbul:7-36. -Greenewalt, C. H. "Lidya Tanrıları/The Gods of Lydia", Cahill, N. (ed) Lidyalılar ve Dünyaları/The Lydians and Their World, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2010, İstanbul:233-246. -Gurney, O. R. Hititler, Dost Kitabevi, Ankara, 2001. Gümüşçü, O., Tarihi Coğrafya, İstanbul, 2014. -Gürtekin - Demir, G. "Lydia Kapları", Karul, N. (ed), ArkeoAtlas 5, 102-103, 2006. Hütteroth, W.-D., Türkei, Darmstadt, 1982. -Karul, N. (ed), Tarihöncesinden Demir Çağı'na Anadolu'nun Arkeoloji Atlası, İstanbul, 2011. -Konyar, E., “MÖ I. Binyılda Maraş: Gurgum Krallığı”, Toplumsal Tarih 180 (Kasım 2008): 74-79.

-Köroğlu, K. - E. Konyar, URARTU: Doğuda Değişim - Transformation in the East, Yapı Kredi Yayınları, 2011, İstanbul

275

-Loyd, S. Türkiye’nin Tarihi, Tübitak Yayınları, İstanbul, 1998. -Macqueen, J. G. Hititler, Arkadaş Yayınları, Ankara, 2001. -Özyar, A. "Geç Hitit Krallıkları", Karul, N. (ed), Tarihöncesinden Demir Çağı'na Anadolu'nun Arkeoloji Atlası, İstanbul, 2011:370-389.

-Pullu, S., "Tabal Krallığı", Karul, N. (ed), Tarihöncesinden Demir Çağı'na Anadolu'nun Arkeoloji Atlası, İstanbul, 2011:390-391.

-Pullu, S., "Tabal Krallığı", Karul, N. (ed), Tarihöncesinden Demir Çağı'na Anadolu'nun Arkeoloji Atlası, İstanbul, 2011:390-391.

Salvini, M., Urartu Tarihi ve Kültürü (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları), İstanbul, 2006. -Salvini, M. "Urartu Tarihine Genel Bir Bakış-An Overview of Urartian History, URARTU: Doğuda Değişim - Transformation in the East, (Ed: K. Köroğlu - E. Konyar) , Yapı Kredi Yayınları, 2011, İstanbul:74-101.

-Sams G. K. "Gordion ve Phrygler", (ed. Sivas, H - Sivas, T.) Phryglerin Gizemli Uygarlığı/The Mysterious Civilization of the Phrygians, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2007, İstanbul: 49-58. -Sams G. K. "Phrygyalı Midas", (ed. Sivas, H - Sivas, T.) Phryglerin Gizemli Uygarlığı/The Mysterious Civilization of the Phrygians, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2007, İstanbul: 59-63. -Schachner, A. Hattuscha, Auf der Suche nach dem sagenhaften GroBreich der Hethiter, München, 2011. -Schachner, A. “Hattuşa, The Capital City of the Hittite Empire”, Hititler : Bir Anadolu İmparatorluğu / Hittites : An Anatolian Empire, Anadolu Uygarlıkları Serisi 2, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013 : 150-175. -Sevin, V. "Anadolu'da Yunanlılar", Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi 2, İstanbul, 1982

-Sevin, V. "Lydyalılar", Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi 2, İstanbul, 1982 -Sevin, V. Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınları, İstanbul, 1999. -Sevin, V. Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası, I. Cilt, Ankara, 2001. -Sevin, V., Eski Anadolu ve Trakya: Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar, İstanbul, 2003. -Sevin, V. "Doğu Anadolu, Orta ve Son Tunç Çağı", Karul, N. (ed), ArkeoAtlas 3, 104-129, 2004. Taeschner, F., Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı, İstanbul, 2010.

276

-Tekin, O., Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul, 2008.

277