T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

SOMALİ ÇATIŞMASINDA KLAN KİMLİĞİNİN ÖNEMİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HANA HAMOUD ALI

ANKARA-2019

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

SOMALİ ÇATIŞMASINDA KLAN KİMLİĞİNİN ÖNEMİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hana HAMOUD ALI

Tez Danışmanı Prof. Dr. Feryal TURAN

ANKARA-2019

i EK-4

TÜRİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

HANA HAMOUD ALİ

SOMALİ ÇATIŞMASINDA KLAN KİMLİĞİNİN ÖNEMİ

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı : Prof. Dr. FeryalTURAN

Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı _ k.hc.,.&��---�-·�� �rtf..,.�.�.... ���·······�� ..... frcı . .. �ç...... k¼ .�ı:-�... '.Eckr.::\.

Ankara-2019

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne,

Prof. Dr. Feryal TURAN danışmanlığında hazırladığım “Somali Çatışmasında Klan Kimliğinin Önemi(Ankara, 2019)” adlı dönem projesindeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu, başka kaynaklardan aldığım bilgileri metinde ve kaynakçada eksiksiz olarak gösterdiğimi, çalışma sürecinde bilimsel araştırma ve etik kurallarına uygun olarak davrandığımı ve aksinin ortaya çıkması durumunda her türlü yasal sonucu kabul edeceğimi beyan ederim.

Tarih: Adı-Soyadı veİmza

2

ÖNSÖZ

Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde bir buçuk yıl boyunca değerli bilgilerini bizlerle paylaşan, kullandığı her kelimenin hayatıma kattığı önemini asla unutmayacağım saygıdeğer danışman hocam; Prof. Dr. Feryal TURAN’a çalışmam boyunca benden bir an olsun yardımlarını esirgemeyen arkadaşlarım ve çalışma süresince tüm zorlukları benimle göğüsleyen ve hayatımın her evresinde bana destek olan değerli aileme sozsuz teşekkürlerimi sunarım

Hana HAMOUD ALI

i

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...... i KISALTMALAR LİSTESİ ...... v ŞEKİLLER LİSTESİ ...... vi TABLOLAR LİSTESİ ...... vii

BİRİNCİ BÖLÜM 1.1. İçerik / Çalışmanın Arka Planı ...... 2 1.2. Problem ...... 6 1.3. Çalışmanın Amacı ...... 8 1.4. Çalışmanın Önemi ...... 8 1.5. Araştırmanın Metodolojisi ...... 10 1.7. Veri Toplama Teknikleri ...... 12 1.7.1.Araştırma Planı ...... 13 1.7.2. Katılımcılar ...... 13 1.7.3. Araştırma Araçları ...... 14 1.7.4. Veri Toplama Prosedürü ...... 14 1.7.5. Veri Analizi ...... 15 1.6. Sınırlılıklar ...... 16 1.8. Etik Değerlendirme ...... 17

İKİNCİ BÖLÜM

SOMALİ’DE ÇATIŞMA VE TEORİK YAKLAŞIMLAR 2.1. Güncel Çatışmalar ...... 18 2.2.Realist Grup Çatışması Teorisi ...... 21 2.3.Toplumsal Kimlik Teorisi ...... 24 2.4. Kontrol EdilemeyenÇatışma Teorisi...... 25 2.5.Somali’deki Durum ...... 30 2.5.1. Sivil Kayıplar ve Mogadişu’nun Güvenliği ...... 31

ii

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SOMALİ’DEKİ ÇATIŞMA HAKKINDA GENEL VE TARİHSEL PERSPEKTİFLER 3.1.Sömürge Öncesi Toplumsal ve İdari Yapı ...... 35 3.2 Kolonial Dönemi ...... 38 3.3. Bağımsızlık Sonrası Dönem ...... 40 3.4. Demokrasi Dönemi (1960-1969) ...... 41 3.5.Askeri Rejim (1969-1991) ...... 45 3.6. Devletin Çöküşü (1991) ...... 50 3.7. Somali Çatışmasında Askeri Diktatörler / Savaş Ağaları ...... 52 3.8. Somali: Klan ve Devlet Siyaseti ...... 56

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SOMALİ TOPLUMU VE KLAN SİSTEMİ 4.1. Somali’deki Klan Bileşimi ...... 58 4.2. Somali’de Akrabalık ...... 62 4.3. Azınlık Klanları ...... 63 4.4. Klan Koruması ...... 65 4.4.1. Güncel Çatışmada Klan Koruması ...... 65 4.4.2.Somali’de Soydaşlık ve Hısımlık ...... 66 4.4.3. Kan Bağları ...... 68 4.4.4. Heer Sözleşmeleri ve Geleneksel Çatışma Çözümü ...... 69 4.5.Somali’deki Silahlanmış Klan Grupları ...... 72

BEŞİNCİ BÖLÜM ÖNCEKİ BARIŞ ÇABALARI VE BAŞARISIZ OLMA NEDENLERİ 5.1.Somali Çatışmasında Barış Çabaları ...... 75 5.1.1.Cibuti Barış Konferansı (1991) ...... 75 5.1.2.Addis Ababa Barış Konferansı (1993) ...... 78 5.1.3.Kahire Barış Konferansı (1997) ...... 86 5.1.4.Arta Barış Konferansı (2000) ...... 87 5.1.5.Mbagathi Barış Konferansı (2004) ...... 89

iii

ALTINCI BÖLÜM SOMALİ’DE ÇATIŞMA BULGULAR 6.1. Modern Somali'de Klanlarin Yeri Ve Rolü ...... 93 6.2. Somali Çatışmasının Klan İle İlgili Nedenleri ...... 96 6.2.1.Somali’de Klan Kimliğinin Önemi ...... 96 6.2.2. Klancılık Ve Siyasi Kurumlar ...... 100 6.2.3. Klancılık Ve Güvenlik Güçleri (Realistic -group conflict theory) ...... 102 6.2.4. Klancılık ve Ulusal Yanlış Tanıtma ...... 104 6.2.5. Okuma Yazma Bilmeyenlerin Etkisi ...... 106 6.2.6. Radikal İslamcılık ...... 108 6.3. Somali Çatışmasının Diğer Anlatıları ...... 109 6.3.1.Sömürge Mirası ...... 109 6.3.2. Ekonomik Eşitsizlik ...... 112 6.3.3 Otoriterlik ve Kötü Yönetim ...... 113 6.3.4. Kıtlık ve Çevresel faktörler ...... 114 6.3.5. Etiyopya Faktörü ...... 115 6.3.6. Faktörü ...... 116 6.4. Bugünkü Somali Ve Çatışmanın Dönüşümü ...... 117 6.5. Klan sistemi ve Devlet birlikte kullanılabilir mi? ...... 118 SONUÇ ...... 120 KAYNAKÇA ...... 124 ÖZET ...... 138 ABSTRACT ...... 139

iv

KISALTMALAR LİSTESİ

AMISOM :Somali’deki Afrika Birlik Heyeti

SAMO :Somali Afrika Çoklu Organizasyonu

SDA :Somali Demokratik Antlaşması

SDM :Somali Demokratik Hareketi

SDM/SNA :Somali Demokratik Hareketi

SNDU :Somali Ulusal Demokratik Birliği

SNF : Somali Ulusal Cephesi

SNU : Somali Ulusal Birliği

SPM : Somali Milli Hareketi

SPM/SNP : Somali Milli Hareketi

SSDF : Somali Demokratik Kurtuluş Cephesi

SSNM : Güney Somali Ulusal Hareketi

TFG : Geçici Federal Hükümet

TNC : Geçici Ulusal Otorite

UN : Birleşmiş Milletler

USC : Birleşmiş Somali Kurultayı

USC/SNA : Birleşmiş Somali Kurultayı

USF : Birleşmiş Somali Cephesi

USP : Birleşmiş Somali Partisi

v

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Somali Haritası ve Komşuları ...... viii Şekil 2. Somali Hakkında Bilgiler ...... ix Şekil 3. Tarımsal Pastoral Klanların Temsili (siyasette daha az etkili) ...... 59 Şekil 4. Pastoral Klanların Temsili (en önemli siyasi aktörler) ...... 60 Şekil 5. Somali’nin Klan Yapısı...... 62 Şekil 6. Ülke Genelinde Klan Dağılımı ...... 63

vi

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Görüşülen Kişiler ...... 14 Tablo 2. Silahlı Klanlar Tablosu ...... 73

vii

Şekil 1. Somali Haritası ve Komşuları

Kaynak: NationMaster.com

viii

Nüfus : 9.1 Milyon Başkent : Mogadişu Alan : 637,657 Kilometrekare Bağımsızlık : 1 Temmuz 1960 Ana Dil : Somalice (Resmi),Arapça, İtalyanca, İngilizce Ana Din : İslam %85Somalili, %15 Bantu ve Somalili olmayan Etnik Gruplar : (Araplar dahil) Ortalama Yaşam Süresi : 48 Yıl (Erkek),51 Yıl (Kadın) Reşit Olmayan Birey Ölüm 109.19 Ölüm / 1.000 Canlı Doğum (Dünyada en yüksek : Oranı 6.sırada) %37,8(Toplam popülasyonda 15 yaş ve üzeri okur- Okur-Yazarlık : yazar sayısı) Para Birimi : 1 Somali Şilini = 100 sent Ana İhracat : Besi Hayvanı, Muz, Hayvan Derisi, Balık İşlenmiş Ürünler, Petrol Ürünleri, Gıda Maddeleri, Ana İthalat : KHAT Gayri Safi Milli Hasıla : 600 Dolar (2009 Verileri)

Şekil 2. Somali hakkında bilgiler

ix

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ 1. BÖLÜM.

Somali Federal Cumhuriyeti, Afrika yarımadasında bulunan ülkelerden biridir.

Kuzeybatısında Cibuti, doğusunda Hint Okyanusu, batısında Etiyopya, kuzeyinde Aden

Körfezi ve güney batısında Kenya ile komşudur. Somali’nin en önemli coğrafik özelliği,

Afrika kıtası boyunca en önemli kıyı şeridine sahip olmasıdır. Somali; din, kültür, dil ve etnik özellikler bakımından Afrika’nın en homojen ülkesidir. 15 milyonun yaklaşık

%85’i etnik Somalililerdir ve ülkenin kuzey kısımlarında yaşamaktadırlar. Güney bölgelerinde ise büyük ölçüde nüfusun %15’ini oluşturan alt etnik gruplar hakimdir.

Somali’de Nüfusun önemli kısmını Müslümanlar (Sünniler) oluştururken, resmi dil

Somalice ve Arapçadır.

Tarih boyunca Somali, çeşitli imparatorlukların ticaret yollarına hakim olması ile uluslararası ticaretin önemli bir merkezi olmuştur. Ancak, 19. Yüzyıl’da İtalyan ve

İngiliz imparatorluklarının sömürgesi olan Somali imparatorluğuyla 1920’de yapılan ve kıyı şeridinde, ticaret yollarının bazı kısımlarının kontrolüne izin veren anlaşmalar ile bu durum değişmiştir. İtalya daha sonra 1941’de, sömürgesinin kontrolünü Birleşmiş

Milletler vesayeti karşısında kaybetmiştir. 1969’da Yüksek Devrim Konseyi,

Somali’nin bağımsızlığını ilan ederek İngilizlerden yönetimi devralmış ve yeni bir öz yönetim dönemi başlatmıştır. Ancak bu dönem, 1991’de Siad Barre hükümetinin devrilmesine ve aynı yıl devletin çökmesineyol açan bir dizi nedenden dolayı kısa sürmüştür. Yasal bir hükümet olmadığından, hükümetin çöküşü sırasında meydana gelen iktidar boşluğunun da etkisiyle birtakım silahlı gruplar oluşmuştur.2000’li yılların başına kadar, merkezi bir hükümeti yeniden kurma çabaları meyvelerini vermeye başladığında, anlaşmazlıkların çözümü için ülkede bir adalet sistemi bulunmadığından alternatif olarak kullanılan dini ve geleneksel yasalar bir kargaşaya neden olmuştur.

1

2000 yılında, muhalif partiler arasında imzalanan barış anlaşması ile Ulusal

Geçici Hükümet (UGH) kurulmuştur. Daha sonra, bölgesel ve uluslararası aktörlerin desteğiyle ulusal parlamento, ordu ve kamu hizmeti komisyonu gibi birkaç idari kurumunu geri kazanmayı başaran ve terörist grupların eline geçen toprakların çoğunu yeniden ele geçiren otorite, Federal Geçici Hükümet haline gelmiştir.

Somali hala hükümet ve silahlı gruplar arasındaki veya silahlı grupların kendi aralarındaki çatışmaların yaşandığı bir ülke olmaya devam etmektedir. ve

Puntland gibi bölgelerin uluslararası tanınırlıkları düşük olmasına rağmen,

Mogadişu’dan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmeleri sonucu hangi toprakların Somali

Federal Cumhuriyetini oluşturduğu konusunda hala bir anlaşmazlık bulunmaktadır.

Terörist saldırıları, adam kaçırma, korsanlık ve klan çatışmaları çok fazla görülmektedir. Somali’de görünürde bitmek bilmeyen şiddetin yıkıcı etkileri; politikaya yön verenlerin, akademisyenlerin ve uluslararası örgütlerin Somali’ye ilgisini çeken şey olmuştur. Bu tez, Somali’deki şiddetin temel nedenini, politik çözüm önerileri sunma umuduyla anlamayı amaçlamaktadır.

Bu bölümde, çalışmanın arka planı, problemi, çalışmanın amacı ve önemi, metodolojive sınırlılıkları açıklanacaktır.

1.1. İçerik / Çalışmanın Arka Planı

Afrika kıtasının son beş yılda çatışma çalışmalarına ve araştırmalarına konu olması yeni bir şey değildir. Birçok ülke 1950 ve 1960’larda bağımsızlıklarını kazanmaya başladığında, kıta, ülkelerin çoğunu daha önce hiç olmadığı kadar bölünmüş, politik ve ekonomik olarak daha istikrarsız bırakan iç ve dış çatışmaların

çoğalmasını deneyimlemeye başlamıştır. Afrika devletleri arasındaki çatışmanın doğası, yıkım ve yaşanan acıların ölçüsü bakımından değişiklik gösterir. Aynı zamanda, askeri darbeler, dini çatışmalar, etnik çatışmalar ve bir nebze de ırk/sınıf çatışmaları söz 2

konusu olduğunda, ülke içindeki çatışmaların boyutları ve nitelikleri, aralarında devlet organlarının da bulunduğu bazı aktörlerin doğasına göre de değişiklik göstermiştir.

Afrika’daki çatışmalarda, yalnızca savaşa dahil olan kişilerin olumsuz etkilendiğini söylemek mümkün değildir. Ancak bununla birlikte menfaatleri gereği Afrika

ülkelerinin istikrarlı olmasından ziyade kriz ya da çatışma içinde olmasını isteyen, bu kargaşa durumundan yarar sağlayan aktörlerin sayısı da bir hayli fazladır. (Crocker,

Hampson & Aall, 2005: 5). Somali iç savaşı, bu düşünceyi test etmek için iyi bir laboratuvardır.

Tarih boyunca uçsuz bucaksız sahil şeridi bulunan ve doğusundan Afrika’nın içine kadar ana giriş niteliği bulunan Somali,bustratejik konumu gereği uluslararası ticaretin önemli bir merkezi olmuştur. Ortaçağ süresince, Adal, , ve

Majeerteen Sultanlığı gibi çeşitli güçlü imparatorluklar toprakların geniş bir kısmını ve

Afrika yarımadasının kıyı şeridini kontrol altına almıştır (Goodwiin, 2006:48). Bununla birlikte, Avrupa’daki iktisadi patlama, ticari ortaklıklar için duyulan arzu, kilit ticaret yollarının ve hammaddelerin kontrolünü tetikleyen Sanayi Devrimi, 1884 Berlin

Konferansı’nın ardından Afrika’nın karışmasına ve bölünmesine yol açmıştır

(Brantlinger, 1985: 166 -203). Somali’nin çekici olduğu zamanlarda, iki büyük gücün bölgeyi kimin kontrol edeceği konusunda anlaşamadığı ve çeşitli anlaşmaların imzalanmasından sonra, daha önce ve Sultanlığı tarafından yönetilirken, bir yanda İngiliz sömürgesi kurulmuş, şuanki Somali’nin kuzey-batı kısmı olan topraklar da İtalyanlara verilmiştir (Salwe & Abdisalam, 1996: 34-35). 1941’de

İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalya, Somali’deki etki alanını, kuzey-batı kısmını İngiliz koruması altında bırakırken, merkezi, kuzey-doğusu ve güneyi kontrolü altına alan

Birleşmiş Milletler karşısında kaybetmiştir (Tripodi, 1996: 65 -71).

1960 yılında Somali, Afrika ülkeleri arasında bağımsızlığını ilan eden ilk ülke olmuştur. Ancak, bölgeyi İtalya ile İngilizler ve daha sonra Birleşmiş Milletler arasında

3

bölünmenşn etkisi, bir sonraki bölümde inceleyeceğimiz gibi birçok soruna yol açmıştır.

Somali’nin geçmişi konusunda genel bir açıklama yapmak gerekirse, İngilizler,

İtalyanlar ve Birleşmiş Milletler kontrol ettikleri bölgelere farklı miraslar bırakmışlardır.

Örneğin, Birleşmiş Milletler kontrolündeki bölgelere, bağımsızlık verilmeden önce hükümetlerin nasıl yönetileceğine dair temel eğitimler verilmişti. Ancak, İngiltere kontrolü altındaki bölgeye benzer bir eğitim verilmemişti, bu yüzden ülke Somali olarak birleştirildiğinde, halkın liderlik üzerine farklı alışkanlıkları ve deneyimlerimevcuttu.

İlk başarılı askeri darbenin General Mohammed Siad Barre tarafından yönetildiği 1969 yılına kadar sivil rejimler tarafından yönetildi. Barre yönetimi boyunca, Etiyopya ile

Ogaden savaşı (1977-78), Somali ordusu ile Somali Ulusal Hareketi karşılaşması

(SNM) (1988) ve çeşitli klan kökenli bağımsızlık hareketi ve Somali hükümetinin karşılaşması (1989-1990) olarak üç ana çatışma meydana gelmiştir. Barre rejiminin iktidardan alınması ve iç savaştan sonraki olaylarla önemli bir ilgisi olması dolayısıyla bu konu daha derin analizler için tezin ilerleyen bölümlerinde tekrar gözden geçirilecektir. 1991’deki ikinci askeri darbe, sadece başkan Barre’yi devirmekle kalmayıp, merkezi hükümet ve Somali devletinin çöküşüne işaret etmektedir.

1991’den bu yana çatışma farklı şekillere dönüştü, çatişmaya farklı aktörler dâhil olmuştur ve yön değiştirmiştir, ancak savaş son bulmamaıştır (World Bank, 2005;

Lewis, 2008: 72). Bunun ışığında, savaşın patlak vermesine sebep olduğu anlamına gelen sürekli değişimlerin, bugün partileri çatışmaya iten aynı motivasyon olamayacağı, dolayısıyla bir açıklama veya belki de bu soruna ortak bir payda bulunması gerektiği anlamına gelebilir. Başlangıçtan itibaren, savaşan taraflar, hükümete karşı farklı klan oluşumu ve daha sonra aralarında konum ve kaynaklar için mücadelenin yoğunlaşması olarak ortaya çıkan militan gruplardı. Bu süreçte, silah satışı, güvenlik sağlama, meşruluklarının ve yardım malzemeleri içerendesteğinin ana kaynağı, klanın gücü ve

4

boyutu olan diktatörleri güçlendirdi, toprak ve hareket kontrolü üzerinden farklı gruplar savaştan fayda sağlamaya başladı. Yardım ürünlerinin yağmalanması ve korsanlık, yaşanan savaşı karakterize etmiştir ve kişinin gücünü yansıtmasında önemli bir kaynak olmuştur (Møller, 2009: 12). Somali savaşı, ekonomik ve maddiçıkarları yüksek olan klanların işbirliğinin sürdürülmesine engel teşkil etmektedir.

1990’ların ikinci yarısında, bugüne kadarki çatışmanın doğasının, farklı klanlarla alt klanlar arasındaki aralıklı saldırılardan, suç gruplarının saldırısına ve güvenli saldırılar başlatmasını sağlayan bir kanunsuzluk durumuna kaymıştır. Bununla birlikte,

Somali’nin Güneyindeki merkezi bölgede artış gösteren İslami şeriat mahkemelerinin yargı sisteminin yerini almasına rağmen,bazı bölgeler (Somaliland ve gibi) daha istikrarlı bir durum gösteriyordu(Møller, 2009: 13). Ancak, zamanla aynı

İslamiYönetim ve liderler ülkenin iktidar mücadelesinde önemli bir aktör haline geldiler

(Lewis, 2008: 85; ICG, 2008: 2). 2010 yılına gelindiğinde, Somali’nin büyük bir kısmı,

Şeriat Yasası’nın uygulanmasında İslam Mahkemeleri, güç kullanmayı tercih eden

Hizbul İslam ve el-Şabab gibi radikal militan grupların eline geçmiştir (Dersso, 2009: 6;

Floudiotis, 2010).

2000 yılında bölgesel ve uluslararası aktörlerin çabaları ile 1991’den beri eksik olan merkezi otoritenin, savaştan zarar görmüş devlete istikrar getirmesine yardımcı olması umuduyla Geçici Federal Hükümet (TFG) olarak adlandırılan bir Somali hükümeti kuruldu. Geçici Federal Hükümet’in yetkisi 2012 yılına kadar sürdü ve bu hükümet Federal Parlamento, İdari, Kamu Hizmetleri Servisi gibi diğer kurumları oluşturdu. Ancak federal hükümet, ülkenin güney bölümünü kontrol eden İslami

Mahkemelerin iktidarımerkezi hükümete teslim etme konusunda isteksiz olmaları nedeniyle, otoritesini bütün ülkeye yayamadı. Aslında, Geçici Federal Hükümet’in,

Birleşik Devletler, Etiyopya ve Afrika Birliği askerlerinin desteği ile Somali’nin Eş

5

Şebab gibi militan gruplarının olduğu şeriat yasaları ile kontrol edilen kısımlarını kontrol altına alma girişimi oldu.

2008 yılında, Birleşmiş Milletler’in eski Somali elçisi Ahmedou Ould-Abdallah tarafından gerçekleştirilen bir barış görüşmesinin ardından koalisyon hükümeti kuruldu.

Bu anlaşma, Somali’nin Kurtuluşu İttifakı üyelerini ılımlı İslami grup olarak kabul etti ve meclis üyeleri, Somali’nin Kurtuluşu İttifakı temsilcilerine yer açılması için parlamentonun 550 kişiye genişletilmesini kabul etti.Cumhurbaşkanıolarak Sheikh

Sharif Sheikh Ahmed ve başbakan olarak eski cumhurbaşkanın oğlu Abdirashid Ali

Sharmarke göreve atandı. 2009 yılında hükümet, şeriat yasasının yeniden tanımlanması ve bunun yanında resmî yargının kurulması yönündeki niyetlerini açık olarak göstermişlerdir.

Bu açıklamaya rağmen, Şeriat yasalarının desteği ile radikal militan grupların kontrolü altında olan Somali’nin Güney kısmında şiddet durmamıştır. Hatta hükümet daha önce kontrol ettiği Merkezi- Güney Somali’deki toprakların %80’inin farklı savaş diktatörlerine ve militan gruplara karşı kaybetmiştir (CIA Raporu, 2011). “Geçişin Sona

Ermesi için Yol Haritası” nın bir parçası olarak geçici hükümet, kalıcı idari kurumlar ile birlikte olan bir Somali Federal Hükümetinin kurulması yolunu açtı. 2012 yılından bu yanacumhurbaşkanını seçmesi için parlamento yetkilendirildi ve iki defacumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Bugün Somali’de hükümet kurulması içinyürütülen etkileyici çabalara rağmen, ülkenin bir şiddet çemberine sıkışması nedeniyle çatışmanın bitmesi için verilen mücadeleler hala başarılı olamamıştır.

1.2. Problem

Gelişen dünyada çatışmayı tecrübe eden birçok ülke kendilerini, çatışmaların hızlı bir şekilde çözülmesine karşı dirençli olduklarını kanıtlayan, kendi kendine devam eden ve kökleşmiş bir çatışmada tuzağa düşürülmüş durumda bulurlar (Crocker, 6

Hampson & Aall, 2005: 4). Günümüzde çatışmaların durağan olmadığı, ancak farklı form ve aktörlere yönelmek için zamanla değişmeye devam ettiği de söylenebilir.

Çatışmanın yoğunluğunu ve doğasını etkilemekte belirli faktörler vardır, ancak genellikle bu faktörler çatışma süresince gizli kalır ve daha az görünürdür. Çatışmayı yönlendiren ve güçlendirenyeni dinamiklerin ortaya çıkmasıyla, genellikle ana nedenler yerine yeni dinamiklerin önemi vurgulanmaktadır. Somali, 30 yıldan fazla bir süredir kendisiyle savaşmaktadır. Yerli ve uluslararası aktörlerin artmasıyla birlikte, hassas bir hükümet, güçlü ideolojik farklılıklar ve çatışmaya karışan taraflar arasındaki rekabet ile barış beklentisi pek çok arabulucunun ve çabaların çok ötesinde görünmektedir. Bu

çalışmanın temel sorusu, Somali’deki çatışmanın asıl nedeninin klan kimliği olup olmadığıdır.

Somali ‘deki çatışma üzerine gerçekleştirilen ve giderek artan literatür,

çatışmalara ilişkin farklı nedenlere değinmektedir (Reno, 2000; Menkhaus, 2003:406;

Allen, 1999; Kaldor, 2006). Ülke, diktatörlerin kontrol ettiği farklı nüfuz alanlarına bölünürken; klan kimliğinin ve gücünün, bu diktatörlerin meşrulaştırılması ya da kendi topraklarını kontrol altına almalarına imkân vermesinde ne derecede sorumlu olduğu incelenecektir. Daha önce de belirtildiği gibi, Somali çatışmasını açıklamaya çalışan birçok çalışma bulunmaktadır ve bu çalışmaların güçlü ve zayıf yönleri daha ileride değerlendirilecektir.Daha genel olarak, bu çalışma, Afrika’daki birçok ülkeyi etkileyen

çatışmanın boyutlarının ciddiyetini yansıtmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle çalışma,

Afrika’daki çatışmanın kilit unsurlarını kavramsallaştırmayı ve bu bağlam içinde değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Çatışmanın içeriğini net bir şekilde ortaya koymak için öncelikle Somali’ye ilişkin tarihsel değerlendirmede bulunulacak, ardından farklı akademik çalışmaların Somali’deki çatışmanın nedenleri olarak öne sürdüğü açıklamaların bir analizini sunulacaktır. Daha sonra çatışmanın kökü veya temel nedenleri olarak klancılık ve klan kimliği üzerinde durulacaktır. Son olarak, yıkıcı

7

sonuçlar ve uzun süren savaş dönemi nedeniyle, barışa nasıl ulaşılabileceği konusunda bazı önerilerde bulunmaya çalışılacaktır.Ancak bunu yapabilmek için daha önceki barış

çabalarının neden başarısız olduğunun anlaşılması gerekmektedir.

1.3. Çalışmanın Amacı

Bu araştırma aşağıdaki verilen sorularayanıt arama çabasıdır.

Somali halkı ve diğer bölge ülkelerinde ölümler, insanların içeride ve dışarıda yer değiştirmesi, Eş Şebab gibi silahlı gruplara alan sağlaması, korsanların sivil halka terör estirmesi ve merkez Somali hükümetinin çöküşü gibi yıkıcı sonuçları ile birlikte son otuz yıldır devam eden Somali iç savaşının nedenleri nelerdir? Somali’deki çatışmadan klan kimliği sorumlu mudur? Çatışmadaki temel aktörler ve etkileri/belirleyicilikleri nelerdir?Somali örneğinde, klan kimliği, neden bu kadar önemlidirve çatışmada nasıl bir öneme sahiptir?

1.4. Çalışmanın Önemi

Bu çalışma, kuramsal yaklaşıma dayanan çatışmanın nedenleri ve itici güçlerinin daha dinamik bir incelemesini sistematik ve bağlamsal bir analiz çerçevesinde yaparak mevcut literatürekatkı sunmayıhedeflemektedir. Somali’deki çatışmanın sebebi olarak dış aktörlerin ve ekonomik itici güçlerin rolü hakkında, mevcut literatürdeki aşırı vurgu, bu çalışmanınfarklılığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, Somali’deki çatışma, Somali

üzerine mevcut birkaç kapsamlı çalışma dahil çok fazla bilim insanının dikkatini

çekmemiştir. Yükseköğretim Tez Merkezi (YÖK Tez Merkezi) veri tabanında“Somali’deki Çatışma” hakkında yapılan hızlı bir araştırmada, on taneden daha az tez bulunduğu ve bunlardan hiçbirinin özel olarak bu konu ile ilgili olmadığı görülmüştür. Ayrıca, Somali hakkındaki mevcut birçok çalışmanın ülkenin tarihsel ve

8

antropolojik öğelerine odaklandığı görülmektedir.Buna ek olarak, hükümetin çöküşü,

Barre’nin devrilmesi ve çatışmanın başlangıcı göz önüne alınarak yapılan birçok

çalışmada Afrika Birliği’nin rolü ve Birleşmiş Milletler’in ülkedeki misyonu da

çatışmanın ana nedenlerinden çok çatışmanın önemine vurgu yapmaktadır (örneğin,

Hirsch, Oakley and Crocker, 1995; Lewis, 1994, 2002, 2008; Clarke & Herbst, 1996).

Bu anlamda, bu çalışma çatışma ile önemli bağlantısı olan, görünmeyen ve altta yatan nedenleri araştırmayı amaçlamaktadır.

Somali’deki çatışma zamanla değişmektedir ve günün şartları ile değişen

öneminin açıklanmasındansa asıl nedeninin açıklanması gerekmektedir. Çatışmadaki bu sürekli değişim, ana aktörlerin değişen ilgisinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olsa da, bu aktörlerin çatışmadaki işbirliği çoğu zaman klan temellidir. Somali’nin medya ve akademik çalışmalar tarafından “başarısız bir devlet” olarak markalaşması Somali’nin

çalışılmasında geniş kapsamlı sonuçlar doğurmuştur. Bu, çatışmanın ana nedenlerine daha az vurguda bulunarak, onun yerine şiddetinönemine ve çatışmanın sonuçlarına odaklanılmasınaneden olmuştur. Menkhaus’un (2003: 407) “çökmüş veya başarısız bir devlet politik krizi tanımlamak için etiketlerini atmak durumundadır” görüşü, bilim insanları ve medyanın, benzer unvana sahip bir ülkeyi incelerken sahip olabileceği

önyargıyı en iyi şekilde açıklayabilir. Bu araştırmada, çökmüş veya başarısız devletler gibi terimlerin kullanılmasının, çatışma sonucu oluşan gerçek sorunların anlaşılmasında yardımcı olmayacağı gözlemlenmiştir.

Somali’nin başarısız bir devlet olarak ele alınması sonucu doğan önyargısını sorgulamamız, çoğu dış aktörler tarafından başlatılan çeşitli barış çabalarının neden hiç verimli olmadığını anlamamıza yardımcı olabilir. Bu, barış sürecine dâhil olan tarafların, çatışmanın gerçek nedenine çözümler önermek için önemli bir çaba sarf etmediklerini de göstermektedir. Bu nedenle, çalışma, çatışmanın altta yatan

9

nedenlerinin analizinin yapılmasıyla ilgili olacak ve bu süreçte, barışa ulaşılabilmesine katkı sağalayabilmek için çeşitli önerilerde bulunacaktır.

1.5. Araştırmanın Metodolojisi

Bir araştırmanınmetodolojisi, yazarının bulgularını topladığı, analiz ettiği, yorumladığı ve sunduğu süreci ifade etmektedir. Bu çalışma,gözlem ve görüşme formu ile gerçekleştirilmiş görüşmelerin yer aldığı nitel bir araştırmaya dayandırılmaktadır.

Uygulanan görüşmelerin yapılmasında amaç, ikincil kaynaklardan gelen daha güncel ve pratik verileri konu hakkında önemli bilgiye sahip bireylerin bilgileri ile desteklemektir.

Çalışma kapsamında, 5 akademisyen, 5 sivil toplum kuruluşu temsilcisi, medya sektöründen 5 kişi, 5 hükümet yetkilisi ve 5 klan lideri olmak üzeretoplam 25 kişiilederinlemesine görüşme yapılmıştır. Yukarıda belirtilen amaçlara uygun olarak birbirinden farklı sınıf, statü ve konumlardaki katılımcıların seçilmesinin araştırmacıya daha doğru bir analiz fırsatı sağlayacağı düşünülmüştür. Bu yaklaşımın, tüm araştırma boyunca yapı, desen ve düzen hakkında net bir anlayış sağlamaya yardımcı olacağını düşünüyoruz.

Nitel yönteminbir başka avantajı da araştırmacılara çok sayıda değişken, uygulama, araştırmacıların ya da katılımcıların kendi tanımlamaları yerine araştırmacının kendi tarafsız (unbiased) düşüncelerini sunma özgürlüğü sunmasıdır. Bu husus özellikle çatışma ve kimlik gibi hassas konularda saf bir veri oluşturmak açısından kritiktir. Ayrıca, nitel yöntem, araştırmacılara, veri toplama teknikleri, veri toplama araçları ve ayrıca şartlar gerektiriyorsa kavramları yeniden tanımlamaimkanı sağlar.

Çatışma üzerine yapılan araştırmalar, direk olarak olayı deneyimleyenler, raporlar veya katılımcılar tarafından sağlanan gerçek olayların doğru bir şekilde raporlandırılmasını gerektirir ve araştırmacının, katılımcıların olaya kendi 10

çerçevelerinden nasıl baktığı, bu durumun onları nasıl etkilediklerini incelemeleri için bir fırsat sunar (Mugenda, 2003).

Nitel araştırmanın asıl amaçları, insanların sosyal davranışlarını anlamak ve bu davranışların verilerindeki sayılara değil kelimeleri yönetmeye odaklanmış metodolojik bir yaklaşımdır. Sosyal bilimlerde nitel araştırmalar, araştırmacılara hedef gruplar veya anketler yoluyla bilgi toplamak için açık bir kapı sunduğundan, az bilginin bilindiği alanlarda büyük katkılar sağlar. Örneğin, araştırmacı bir çatışma senaryosunda barışa yönelik engelleri araştırırken, anketler ve hedef grubu, bir gözlem yürütmedeki zorluklara rağmen sorunları derinlemesine kavratabilir (Patton, 2002). Aynı şekilde, bir grubun ve bireyin davranış ve tecrübelerini anlamak için nitel yöntem önemlibir deneyim sağlar.

Nitel araştırma yöntemi, ‘ne kadar’, ‘kaç tane’ sorularından çok, durumun ‘ne’,

‘neden’ ya da ‘nasıl’larını inceler. Bu yüzden, eğer araştırmacı bireylerin ya da tüm toplumun belirli konuları nasıl algıladıklarını incelemeyi hedefliyorsa, nitel araştırma yaklaşımı yeterli olacaktır. Bu insanların farklı konuları nasıl algıladıklarının ötesine gidip ayrıca neden bu şekilde algıladıklarına bakacaktır. Araştırmacı, katılımcıların kendi düşüncelerini sunmasına izin vererek onların duygu ve motivasyonlarını

öğrenebilir. Aranılan bu detaylıgeribildirim grup tartışmaları ve yüz yüze anketlerden elde edilmiştir. Nitel metot ayrıca, araştırmacının çalışmaya yeni bir öneri getirmek istediğinde de faydalıdır. Ek olarak, bir veri toplama aracı olarak gözlemin kullanılması, nitel yöntemin kullanılmasının çeşitli yararlarına katkıda bulunur. Bu, insanların kendi yaşam alanlarında davranışlarının kaydedilmesi içerir. Gözlem, bazı durumlarda katılımcıların paylaşmak istemediği veya erişilemeyecek hassas bilgilerin toplanması gerektiği zaman da oldukça önemli bir araçtır.

11

1.7. Veri Toplama Teknikleri

Birincil veri: Bu araştırmada kullanılan birincil veriler “Anahtar Kişilerle

Görüşme” ile toplanmıştır. Somali’deki hassas güvenlik durumu ve araştırmayı yapmak için ayrılan zamanın sınırlı olmasınedeniyle, görüşmeler; posta, telefon görüşmeleri ve yüz yüze görüşmeleryoluyla gerçekleştirilmiştir.Araştırma yirmi beş katılımcıyla gerçekleştirilmiş olup akademisyen katılımcılar Mogadişu Üniversitesi, Afrika

Üniversitesi (AU) ve Üniversitesi’ndendir. Sivil toplum kuruluşlarından olan katılımcılarSomali’deki yerel ve uluslararası organizasyonlardan seçilmiştirve Diyanet

İşleri Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı’ndan olan devlet memurları özellikle devam eden çatışma ile ilgilenen yerel medya temsilcileri ile de görüşmeler yapılmıştır. Klan liderleri hem yüksek dereceli hem de düşük dereceli temsilcilerden oluşmuştur.

İkincil Veri: İkincil veriler, web sitesi bilgileri, çalıştay raporları, çevrimiçi makaleler, Afrika Birliği ve Birleşmiş Milletler raporları, ders kitapları ve haber güncellemelerini içeren ancak bunlarla sınırlı olmayan çeşitli kaynaklardan toplanmıştır.

Bu kaynaklar, birincil verilerle birlikte önceki çalışmaların bağlam analizi, literatür taraması ve eleştirisini sağlamaya yardımcı olmuştur. İkincil veri klan yapısını anlamaya olduğu kadar Awdal, Bakool, , Bari, Bay, , Gedo, Hiiran,

Jubbada Dhexe (Orta Jubba, Jubbada Hoose (Aşagı Jubba), , Nugaal, ,

Shabeellaha Dhexe (Orta Shabeelle), Shabellaha Hoose (Aşağı Shabeela), Sool,

Togdheer, ve Woqooyi Galbeed gibi idari birimleri anlamaya da katkıda bulunmuştur

(Merkez Haberalma Teşkilatı, 2015).

12

1.7.1.Araştırma Planı

Araştırma planı, veri toplanması ve analizi dahil olmak üzere tüm aşamaları içermektedir. Nitel yöntem deverinin yorumlanması sayısal olmayan ve tanımlayıcı bir

şekilde yapılır. Bu yöntem, insanların nasıl yaşadıkları, birbirleriyle etkileşimleri,

çalışmaları ya da belirli şeylere reaksiyonları gibi toplumsal yönleriyle ilgilendiğimizde uygulanabilir en iyi yöntemdir. Araştırmacılar çoğunlukla araştırma amaçlarına ulaşmak için bilgiyi toplama, özetleme, yorumlama ve sunmalarına sağlamak amacıyla açıklayıcı ve ön çalışmalarda betimleyici tasarıma başvururlar. (Yadav and Jain, 2007).

Betimleyici yaklaşım, farklı formdaki değişkenleri aynı an içindedeğerlendirirdiğinden, Somali çatışmasından klan kimliğinin nasıl sorumlu olduğunun incelenmesine imkan sunması avantajından dolayı tercih edilmiştir. Örneğin, politikanın klanizmden nasıl etkilendiği, klanizmin kaynakların dağılımını nasıl etkilediği, klan temelli militan grupların nasıl organize olduğu, savaş diktatörlerinin başkalarını silah altına almak ve hedef göstermek için klan kimliğini nasıl kullandığı sorunlarını analiz etmekte olduğu gibi.

1.7.2. Katılımcılar

Somali çatışması arkaplanındaki etkileri nedeniyle toplam olarak 25 kişi katılımcı olarak seçilmiştir. Katılımcıların Somali’nin sosyo-politik ve kültürel alanı hakkında derin bilgiye sahip olmaları seçilmelerinde en önemli etkenlerden biridir.

Katılımcılar Somali’nin siyasi tarihinin, kaynaklarının, klan yapısı ve Somali’deki klanizme, çatışmanın nedenlerine, etkisine, barış çabalarına ve diğer nedenlerden sorumlu aktörler hakkında önemli bilgilere katkıda bulunmuşlardır. 25 katılımcının beşi akademisyen, beşi medya mensubu, beşi devlet memuru, beşiklan lideri ve beşiSTKüyesi olmak üzerefarklı gruplardan seçilmiştir. Bu örneklem seçimi, daha

13

büyük boyutta örneklem kullanmaya kalkışıldığında oluşabilecek güvenlik sıkıntıları nedeniyle araştırmanınkonuyu iyi bilen katılımcılarla gerçekleşmesine odaklanarak oluşturulmuştur. Görüşmeler, 14 Mayıs 2018 ve 30 Temmuz 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Tablo 1.Görüşülen Kişiler Katılımcılar Görüşülen kişi saysısı Bulguda kullanılan kod isim Akademisyenler 5 A1, A2, A3, A4, A5 Devlet memurları 5 B1, B2, B3, B4, B5 STK üyeleri 5 C1, C2, C3, C4, C5 Medya mensupları 5 D1, D2, D3, D4, D5 Klan liderleri 5 E1, E2, E3, E4, E5

1.7.3. Araştırma Araçları

Klan kimliğinin Somali çatışmasındaki rolü ile ilgili veri toplamak amacı ile yarı yapılandırılmış soru formu kullanılmıştır. Cevap verilmesi istenen sorulardan bazıları, katılımcıların şiddetin nedenleri ile ilgili algılarını, çatışmanın son durumunu, bu uzun

çatışmanın çözülmesi için yeterli çabanın harcanıp harcanmadığı gibi klan kimliğinin

çatışma ile ilgisini nasıl değerlendirdiklerini içermektedir. Görüşmeler, geniş kapsamlı bir cevap ve katılımcılara kendi fikirlerini söylemede özgürlük tanınması amacıyla,

çoğunlukla açık uçlu soruları içermektedir.

Tüm katılımcılar bu araştırmada gönüllü olarak yer almayı kabul etmiştir.

1.7.4. Veri Toplama Prosedürü

Birincil veriler için, prosedür katılımcılardan ankete gönüllü olarak katılmaya hazır oldukları konusunda izin almakla başlamıştır. Daha sonra veri toplama için görüşmeler, yüzyüze, e-postalar ve telefon konuşmaları şeklinde yapılmıştır. Süreç boyunca ucu açık sorular ile karakterize olan yarı yapılandırılmış soru formu

14

kullanılmıştır. Katılımcıların anonimlik ve gizlilik talep etmeleri nedeniyle, gerçek isimleri yerine kodları kullanılmıştır. İkincil veriler akademik dergiler, devlete ait raporlar, gazete makaleleri, hükümet ya da sivil toplum kuruluşlarına ait yayınlar ya da detaylı bir şekilde güncel bilgiler içeren çevrimiçi kaynaklar ile toplanmıştır.

1.7.5. Veri Analizi

Nitel veri analizi, araştırma katılımcılarının durumlara, ilgili kalıplara, temalara, kategorilere ve düzenli benzerliklere ilişkin yaptıkları görüşmelerden bir anlam ifade etme süreci olarak tanımlanabilir (Cohen ve diğerleri, 2007: 461). Marshall ve Rossman

(1999: 150), nitel veri analizinin veri kategorileri arasındaki ilişkilerle ilgili bir araştırma olduğunu belirtmektedir. Nicel yöntemlerin aksine, sebep ve etkiyi inceleyen

Muijs (2011: 9), belirli olaylar ve koşullar açısından nitelyöntemlerin daha uygun olduğunu belirtmektedir. Creswell (2013: 44), nitel yöntemlerin yazarın asıl niyetini ifade ettiğini ve veri analizinin hem endüktif hem de tümdengelimli olduğunu ve kalıp veya temalar oluşturduğunu belirtir. Patton (2002: 432), nitel analizin verileri bulgulara dönüştürdüğünü söylemektedir. Bu, ham bilginin hacmini azaltmayı, önemsiz şeylerden

önemliyi seçmeyi, önemli kalıpları tanımlamayı ve verilerin ortaya çıkardığı şeyin

özünü iletmek için bir çerçeve oluşturmayı içerir. Henning ve diğ. (2004: 127) veri analizini, görüşmelerin kopyalanan verilerinin araştırıldığı, sürekli, gelişen ve tekrar eden bir süreç olarak özetlemektedir. Leedy ve Ormrod (2010: 135) ayrıca nitel araştırmacıların verilerinden yorumlayıcı bir anlatı oluşturduğunu ve çalışılan olgunun karmaşıklığını yakalamaya çalıştıklarını belirtmektedir. Nitel araştırmacılar bu nedenle daha kişisel, edebi bir tarz kullanır ve genellikle katılımcının kendi dilini içerir.

Verilerin analizi, birincil ve ikincil kaynaklardan toplanan bilgilerin anlamlandırılması ve yapılandırılması sürecine işaret eder. Araştırmanın bulguları, nasılklan kimliğinin Somali’de çatışmaya neden olduğunuanlamada yardımcı olacak 15

biçimde sunulmaktadır. Araştırma klan kimliğinin çatışmayı nasıl etkilediği ve dahası barışın oluşmasına karşı nasıl bir engel olduğunu incelemektedir. Araştırmayı güvenilir verilerle yürütmek için, hem ikincil hem de birincil veriler toplanmış ve birbirlerini doğrulamak için kullanılmıştır. Böylece mevcut literatür derlemeleri kapsamlı bir

şekilde gözden geçirerek, çatışmadaki klan kimliğini analiz etmenin, teori ve kavramlar geliştirmenin mümkün olacağı düşünülmüştür. (Zikmud & Babin, 2007).

1.6. Sınırlılıklar

Çalışma tek bir ülkede, Somali’de, çatışmanın nedenini inceleme ile sınırlıdır.

Bu konuyu seçmemizin nedeni, çatışmanın altında yatan nedenlerin ortaya koyma, uzayan ve insanlar üzerinde yıkıcılık derecesinde etkili olan çatışmaya ve Somali iç savaşına çözüm önerme amacımızla ilişkilidir. Afrika’nın komşu devletleri arasında

çatışmalar olsa da, Somali çatışması diğerlerinden daha istikrarlı ve uzun sürmüşolması nedeniyle örnek olay incelemesi olarak alınarak, diğer Afrika ülkeleri arasındaki savaşın nedenleri hakkında önemli dersler çıkarılabilir.

Çalışma, Somali’nin merkezi ve güney coğrafi bölgeleri ile sınırlandırılandırılmıştır, çünkü kuzeydeki durum, bağımsızlığının ilanından farklıdır.

Somali Özerk Bölgesi nispeten istikrarlı ve işlevsel bir hükümet ve kurumlara sahiptir, ancak bölge henüz bağımsız bir devlet olarak uluslararası kabul görmemektedir (Dünya

Bankası, 2005: 11). Puntland’ın kıyı bölgesi de yarı-özerk işlevsel bir hükümüte sahip olduğundan bu çalışmaya dahil edilmemiştir. Somali Özerk Bölgesi gibi, bu bölge,

ülkenin geri kalanına göre barışçılbir yaşam sürmektedir ve ekonomik istikrara sahiptir

(Hagmann ve Hoehne, 2009: 50). Bu bölgelerin çatışmada önemli aktörler olarak kaldıkları ve varlıklarının inkar edilemeyeceği söylenmektedir.. Bu çalışma, ayrıca,

Somali’de hala devam etmekte olan çatışma nedeniyle çatışmayı direk olarak tecrübe etmiş insanlar ülkeyi terk ederken, kalanların görüşme yapmakta şüpheci olması 16

nedeniyle istatistiksel ve birincil verileri toplamanın zorluğu gibi birtakım metodolojik kısıtlamalarla karşı karşıya kalmıştır.

1.8. Etik Değerlendirme

Tüm toplumlarda, insanlar arasındaki uyumun sağlanmasında normlar ve etik

önemli rol oynar. Bu nedenle, araştırma sırasında normların ve etiğin zarar görmemesi, araştırmacının sorumluluklarının önemli bir kısmıdır (Ferrel & Fraedrich, 2008). Etik değerlendirme: gizlilik (araştırmacının katılımcılarının kimliklerini gizlemek için gerçek isimleri yerine kodları kullanması) ve ikinci olarak, araştırmacının görüşmeleriyapmadan önce katılımcılardan izin alması ve tüm katılmcıların araştırmaya gönüllü olarak katılacaklarını kabul etmesi hususlarını içerir. Görüşmeyapılmasını reddeden kişiler araştırma dışında bırakılmıştır.

17

İKİNCİ BÖLÜM

SOMALİ’DE ÇATIŞMA VE TEORİK YAKLAŞIMLAR

Bu bölümde, Somali’deki çatışmanın açıklayabilmek için çağdaş çatışma yaklaşımlarından yararlanılmıştır. İki teori ve tartışmaya daha iyi bir bakış açısı getirmektedirİlk teori, kıt kaynaklardan oluşan bir ortamda bir grup insanın (benzer kimliği paylaşan) ihtiyaçlarının karşılanması için bir rekabet sonucu çatışmaya gireceğini varsayan gerçekçi-grup teorisidir. İkinci teori, daha psikolojik olan ve heterojenlik veya homojenliğin derecesinin çatışmaya nasıl yol açabileceğini açıklamaya çalışan sosyal kimlik teorisidir. Somali çatışması vakasına uygulandığında bu iki teori, kimliğin hem fiziksel hem de psikolojik etkilerini ve çatışmalara nasıl yol açtığını anlamak açısından birbirlerini tamamlamaktadır. Ayrıca, bu ikiçatışma teorisi,

çatışmanın neden çözülmesinin çok uzun sürdüğünü tartışmak için de faydalı teorilerdir.

2.1. Güncel Çatışmalar

İki büyük Dünya Savaşı ve onları takip eden Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana, çatışma kavramının büyükdeğişimlere uğradığını gözlemleyebiliriz. Genel olarak devletlerarası çatışmadan iç çatışmaya doğru bir değişim gerçekleşmektedir.

Askeri tarihçi Martin Van Creveld, Savaşın Dönüşümü (1991) adlı eserinde savaşın değişen doğasına dair kapsamlı bir analiz sunan ilk araştırmacılar arasındadır

(Pettersson, 2011:6). Devletlerarası ihtilaftaki büyük düşüşe rağmen, örgütlü şiddetin

(ortaya çıkışının) istikrarlı bir şekilde arttığını belirtmiştir. Münkler (2005) ve Kaldor

(2006), önceki devletlerarası çatışmaları “yeni savaşlar” olarak adlandırdıkları kavramdan ayırt eden bir dizi özgün özellik sunmuştur. Ek olarak, bu yeni çatışma türlerinin Orta Doğu, Güney Doğu Asya, Latin Amerika ve Afrika'da baskın olduğunu

18

belirtmişlerdir. Günümüz savaşlarına atfedilen ilk özellik, (belki de) sivilleri hedef alarak daha fazla acı vermeye yönelik kasıtlı girişimler nedeniyle sivil kayıpların çok daha yüksek olması olarak tanımlanabilir. İkincisi, nadiren sabit bir savaş alanında veya zaman diliminde gerçekleştikleri için yaygın ve mutlak bir niteliğe sahip olmalarıdır.

Suç ve savaş arasındaki çizgi, çağdaş savaşlarda neredeyse görünmez hale gelmiştir

(Kaldor, 2006: ix). Terör taktikleri ve gerilla savaşı giderek daha fazla kullanılmaya başlanmıştır (Münkler, 2005: 3 akt. Pettersons, 2011: 7).

Somali çatışması yeni savaşlar bağlamına iki şekilde uymaktadır. Birincisi,

çoğunlukla devletlerarası savaşların girdiği eğilimi takip etmektedir. İlginç bir şekilde, iç savaşın başlamasından önce, Somali, Etiyopya ve Kenya ile üç kez yapılan devletlerarası çatışmalara karışan ülkelerden biriydi. Devletlerarasından devlet içindeki iç savaşa geçiş bu yeni savaşlar bağlamında önemli bir özellik olarak görülebilir.

İkincisi, savaştaki sivillerin kaybıdır. Devletlerarası savaşlar belirli bazıyerlerdeordular arasında gerçekleşen klasik savaşlardırve bu savaşlarda çok az sivil kayıp olmuştur.

Ancak Somali'deki çatışmaya baktığımızda, çok sayıda sivil kayba yol açan ve birçok farklı yerde gerçekleşen savaşlardan bahsediyoruz demektir. Bu özellik de Somali’deki savaşı yeni savaşlar bağlamında değerlendirmemize neden olmaktadır.

Dünya genelinde çatışmaya ilişkin literatür giderekartmıştır ve “açgözlülük karşısında kindarlık” teorisi, çatışmayı açıklayan tartışmalarda en çok kullanılan teori arasındadır. Collier (akt., Porto, 2002:8), ilk olarak bu teoriyi, çoğu çatışmanın ekonomik nedenlerden/kindarlıktan kaynaklandığını ileri sürerek tanıtmıştır. Sosyal psikoloji teorisi öncelikli olmak üzere, sosyologlar çoğu çatışmanın kimlik kaynaklı olduğunu ve gruplar arası çatışmayı etkilediğini belirtmişlerdir(Cuhadar & Dayton,

2011).

Immanuel Wallerstein (1973), Afrika ihtilafını sınıfa dayalı analiz etmede

önemli bir yaklaşım getirmiştir. Afrika'daki çatışmaların, akademisyenler ve siyasette

19

baskın bir kavram haline gelen sınıf mercekleriyle anlaşılabileceğini savunmaktadır

(Wallerstein, 1973: 376).Wallerstein'ın çalışmalarının bir yönü, Soğuk Savaş sırasında

Kuzey-Güney çatışmasının derinleşmesini öngörmektir. Wallerstein, “Üçüncü Dünya” kavramını tamamen reddeder ve karmaşık bir ticaret ilişkileri ağı ile birbirine bağlanan tek bir dünya olduğunu savunur. Bu, sermaye ve emek ikilemi ile rekabet eden ajanlar tarafından sermaye birikiminin sürtünmeyle sonuçlandığı “dünya ekonomisi” veya

“dünya sistemi” demektir.

Wallerstein, on altıncı yüzyılda kuzeybatı Avrupa'da modern "dünya sisteminin" kaynağını konumlandırmaya çalışır. Başlangıçta feodal dönemin sonundaki belirli siyasi koşullar nedeniyle İngiltere ve Fransa'da sermaye birikimi konusunda basit bir ilerleme, bugün hala var olan tek bir ekonomik değişim sistemine yol açan kademeli bir genişleme sürecini tetikledi. Neredeyse tüm dünyayı Avrupa kapitalist ekonomisi ile temasa sokan emperyalizm döneminde gerçekleşen önemli bir gelişmedir bu (Brenner

1981).Sömürge sonrası Afrika örneğinde, Wallerstein, "bazı grupların bürokratik alandaorantısız bir şekilde temsil edildiğini, diğerleri ise kentsel işçiler arasında orantısız şekilde temsil edildiğini göstermektedir. Çatışma daha keskinleştikçe, “statü grupları”nın sınırları sınıflara asimptomatik olarak yaklaşmaktadır ve ancak o zaman

“sınıf bilinci” olgusunu tespit edebilmekteyiz (Wallerstein 2018).

Wallerstein'ın teorisi, sadece neoliberaller veya muhafazakar çevreler tarafından değil, aynı zamanda bazı tarihsel iddialarını sorgulayan tarihçiler tarafından da eleştirildi. Genellikle Wallerstein'ın kültürel boyutu ihmal etme eğiliminde olduğu ileri sürülmektedir.

Her ne kadar bazıları Afrika'da kavramı sulandırmak için çalışıyor olsa da, sınıf fikri Afrikalılar arasında hâkim olmasa da çatışmadaki rolü yeterince araştırılmamıştır.

Sınıfın küresel çatışmalarda çok önemli bir rol oynadığına inananlar bulunmaktadır ve

Afrika ülkeleri bundan muaf değildir. Somali'deki sınıf çatışmasının, daha sonra demir

20

yumrukla karar veren Siad Barre tarafından düzenlenen 1969 darbesinin temel motivasyonu olabileceğinidüşünüyoruz. Ne var ki, kolluk kuvvetlerini, kaynak dağılımını ve siyaseti etnikleştirmesi 1991'deki ayaklanmaya yol açmıştır.

Somali’deki çatışmanın doğası o kadar karmaşık hale gelmiştir ki, bu durumusadece bir teori ile açıklamak imkânsızdır. Bu bölümde Somali topluluğuna neyin zarar verdiğini ve bu süreçte kendi aralarında çatışmaya neden olan etkenleri anlamamıza yardımcı olabilecek teoriler incelenecektir. Analizde, Somali’deki

çatışmayı incelemek için etnik köken ve kontrol edilemezçatışma (intractable conflicts) kavramları kullanılacaktır. Teoriler, çatışmanın dinamiklerini ve belirli aktörlerin savaşa neden dahil olduğunu açıklayacak net bir değerlendirme sağlamaya yardımcı olacaktır.

Uluslararası sistem, (pek çok alanda) ana aktörler olarak devletler tarafından karakterize edilir. Bu devletler eşit kabul edilip gelişim düzeylerinden bağımsız olarak benzer sorumluluk ve yükümlülükler çerçevesinde değerlendirilirken, kırılgan, gelişmiş, azgelişmiş, başarısız, gelişmekte olan ya da hegemonya olarak tanımlandıkları genel bir sınıflandırma da vardır (Clapman 2004; Rotberg 2004; Conrad & Herbst 2004 &

Stange, 2011). Yukarıdaki kategoriler arasındaki en önemli ayrım, devletin iktidar ve merkezi politika üzerinde tekel sahibi olma kabiliyetindedir. Somali, bir devlet olarak, kırılgan ve azgelişmiş devlet kategorileri içindekalmaktadır ve bazı araştırmacılar, merkezi hükümet çöktüğü ve ülkenin kontrolünü küçük otonom bölgesel yönetimlere kaybettiğibıraktığı için Somali’yi başarısız bir devlet olarak kategorize etmektedirler.

2.2.Realist Grup Çatışması Teorisi

Bu teori, 1950’lerin sonlarında ortaya çıkmıştır ve çatışmanın iki ya da daha fazla grubun kaynaklar için rekabet etmesi durumunda kaçınılmaz olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu rekabetin, gerçekte var olup olmadığından bağımsız olarak, bir kıt kaynaklaralgısı olduğunda ortaya çıkacağı öne sürülmektedir. Bu teorinin savunucuları 21

(Coser, 1956; Jackson, 1993; Levine ve Campbell, 1972; Sherif, 1966), gruplar arasındaki çatışmanın, çıkar uyumsuzluğu ve kaynak kıtlığının bir sonucu olarak ortaya

çıktığını savunur. Başka bir deyişle, çatışmanın bir grubun paylaşılması gereken kaynakların çoğunu kontrol altına alarak edinecekleri faydayı en üst düzeye çıkarma ihtiyacından kaynaklandığını; yani gruplar arasındaki çatışmanın rasyonel olduğunu ileri sürmektedir (Campbell, 1965, s. 287). Çatışmaya söz konusu olan kaynak bireysel olarak kontrol edilemiyorsa, gruplar arasında düşmanlık oluşacağı kabul edilir ve

çatışma bireysel değil, grup çıkarlarına odaklanacaktır. Fırsatlar söz konusu olduğunda ise bir grubun ayrımcılığa uğradığı duygusu çatışmaya neden olacaktır.

Grup çıkarı, grubun münferit üyelerinin kişisel çıkarlarına uygun olmayabilir.

Bununla birlikte, grup baskın olma şansını maksimize etmek için topluca hareket eder

(Gould, 1999: 359). Realistler, gruplar arasındaki çatışmanın kaçınılmaz olduğunu ve ne kadar sürdüğüne bakılmaksızın, çok çeşitli gruplara sahip bir toplumun nihayetinde

çatışma yaşayacağını savunmaktadırlar. Gruplar arası çatışmaları birbirinden ayıran şey,

çatışmanın doğasının sonuçları ve çatışmanın yoğunluğudur. Çatışmaların çoğunun siyasi konumlar, toprak, iktidar, doğal kaynaklar, statü veya gurur elde etme amaciyla rekabetten doğduğunu ve hiçbirinin tek bir grup tarafından tek başına tekelleştirilemediğini ve tekelleştirilemeyeceğini savunurlar (Rapoport ve Bornstein,

1987).

Grup içi çatışmalara bir takım oyunu olarak bakıldığında, bu teori, grubun her

üyesinin ya doğrudan ya da dolaylı olarak takıma katkıda bulunduğunu öne sürmektedir. Gruba katkıları, sonuç olarak, grubun kazanıp kazanmayacağını belirler.

Güçlü olan ve kamu mallarını kontrol eden grup, üyelerinin en uygun katkılar yaptığı gruptur.

Somali örneğine bakıldığında realist teori, çatışmayı çeşitli şekillerde açıklayabilir. İlk olarak bu teori, savaştaki aktörlerin yapılanışını açıklamaya yardımcı

22

olur. Daha önce de belirtildiği gibi, Somali çatışmasında yer alan grupların asıl temeli klan kimliğidir. Bunlar, benzer tarihsel, ekonomik, sosyal ve siyasal çıkarları olan insanlardır; bu çıkarlar, toplumun üyeleri, kaynakların tahsisini etkilemek için ne kadar kilit pozisyonlarda bulunuyorsa o kadar iyi şekilde gerçekleştirilebilir. Sürekli özerklik talebinin ardındaki mantık, zayıf klanların bir kısmının seçmenlerin gözünde dezavantajlı olduklarını düşünmeleridir; çünkü rakiplerini yenmek için yeterli sayıya sahip değillerdir. Tek alternatif, klan üyelerinin karar vermeleri ve kaynak tahsisinin doğrudan kontrolünü sağlamaları için kendi siyasi oluşumlarını inşa etmeleridir. Bu teori, Somaliland ve Puntland’ın bağımsızlıklarını ilan etmelerini ve hükümetin

ülkedeki bazı bölgelerinin kontrolünü ele geçirmek için neden güç kullandığını açıklayabilir.

Somali toplumu, genellikle tek bir tarih, din ve dile sahip, homojen bir toplum olarak görülür. Bununla birlikte, klan kimliği, farklı grupların politik ve ekonomik ihtiyaçları ile ilişkilendirilebilir. Somali klanları Avrupalılar ülkeye gelmeden çok önce bölünmüşlerdi. Kaynakların kıtlığı -bu örnek dâhilinde göçebe yaşam tarzlarını desteklemek için meralar ve su- rekabette üstünlük sağlamak için güçlü gruplara sahip olma ihtiyacını doğurmuştur varsayımı, bu teoriye uygundur. Yetersiz kaynaklar ve en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması ilkesi, Avrupalıların gelmesinden önce merkezi bir

Somali otoritesinin olmamasının açıklaması olabilir. Avrupalıların bölgeyi sömürüp kolonileştirmelerinin ardındaki neden bu mevcut dağılmadır. Devlet Başkanı Barre döneminde devlet kaynağının tahsisinde, kayırmacılık ve ayrımcılık suçlamaları vardı.

Bu teori, çatışmanın başlaması için bir grubun başkalarıyla birlikte hareket ettikleri duygusunu geliştirmesi gerektiğini varsayar. Somali çatışmasının niteliği, klan

üyelerinin rasyonel eylemleri olarak görülmektedir. Örneğin, birçok silahlı milis, klan

üyelerinden destek alamasalar veya klan üyeleri milislerin kimliklerini ifşa etmeyi reddetmeseler var olamazdı.

23

2.3.Toplumsal Kimlik Teorisi

Toplumsal kimlik teorisi, bazı grupların neden çatışmaya girip çıkmadığını açıklamak için geliştirilmiş olan sosyal psikoloji teorisinin önde gelen teorilerinden biridir. Homojenliğin ve heterojenliğin derecesinin çatışmaya nasıl yol açabileceğini

ölçmeye çalışır. Bu teori, kontrol edilemeyençatışmaların (intractable conflicts)

çözümlenmesinde özellikle önemlidir (Tajfel 1974: 65-93; - Tajfel and Turner 1979,

1986). Bu teori, bir tür olarak insanın, hayatta kalmak için gerekli bir beceri olarak kalıpları tanıyabildiği ve nesneler, davranışlar ve semboller arasında ayrım yapabileceği varsayımına dayanır. Sürekli kalıp arama eğilimi, insanları “bizim gibi” ve “bizden farklı” şeklinde gruplandırmaya itmiştir. Bu grup dışı/ grup içi kavramlara ilişkin, bazı mantıksal tezatlargeliştirmelerine yardımcı olarak insanların diğer bireyleri türlerine göre tanımlamalarına, başkalarıyla nasıl etkileşim kurduklarına, kendileriyle ilgili beklentilerine ve onlara karşı diğer bireylerden bekledikleri davranış biçimlerine rehberlik eder.

Başkalarını “bizim gibi” ve “bizden farklı” olarak kategorize etmek, tek başına

çatışmaların gruplar arasında neden ortaya çıktığını açıklayamaz. Bununla birlikte, bu teori, çatışmayı kaçınılmaz kılan önyargı ve kalıpyargı oluşumunda, grup üyelerinin ve bireylerin yüksek saygınlık geliştirmek ve bunu sürdürmek arzusunun oynadığı rolü açıklamaya devam etmektedir (Rubin and Hewstone 2004). Bunun açıklaması ise insanların her zaman kendileriyle ilgili pozitif bir algıya sahip olmak istemeleridir; kendilerini incelerken de pozitif bir aitlik içerisinde oldukları grupları incelerler

(Brewer and Brown 1998). Dolayısıyla, psikolojik olarak, bireyler kendi gruplarından olanları diğerlerine göre daha çok yüceltme eğilimindedirler (Hewstone, Rubin, and

Willis 2002). İnsanların kendi grubu dışında kalanlar hakkında oluşturdukları kalıplar, kendi erdemleri, motivasyonları ve yetenekleri hakkında olumlu bir duygu yaratır. Bazı

24

durumlarda, bu, bazı gruplar tarafından bir yetki duygusuna yol açar. Bu varsayımı test etmek için yapılan araştırmalar (McGuire and Padawer-Singer 1976; Hogg and Turner

1985) olumlu sonuçlar vermiş ve üyeliğin temelsiz olması ve sadece grubun ürettiği anlatıya dayanmasına rağmen, aidiyet duygusunun çok güçlü olduğunu göstermiştir.

Kayırıcılığa yol açabilen grup içi duyguları tetiklemek zor değildir ve bireyi salt anlatı aracılığıyla bir grupla ilişkilendiren “minimum grup paradigması” ile bu başarılmaktadır (Tajfel, Billig, Bundy ve Flament 1971).

Somali'deki farklı klanların birbirine karşı kalıpyargı ve önyargılara karşı dirençli olduğu fikri fazlasıyla indirgemecidir ve devam eden çatışmada çok önemli bir etkeni gözden kaçırır. Somali’deki klan temelli kayırmacılık çok güçlüdür; kamu istihdamının ve kaynak tahsisinin nasıl yapıldığını kökten etkiler. Ayrıca, oylar klan

üyeliğine dayalı olarak verildiği için seçmen davranışını ve siyasi katılımı da açıklar.

Ülkedeki kilit pozisyonlar, çoğunluğu oluşturan klanların üyeleri tarafından kazanılır.

Jubaland, Puntland ve Somaliland’deki ayrılıkçı hareketler, tüm klanların aynı erdem veya yaklaşımlara sahip olmadığı anlatıları ve bu ayırt edici özellikleri korumak istemeleri ile de ilişkilidir.

2.4. Kontrol EdilemeyenÇatışma Teorisi

Somali'deki çatışmanın uzun süren doğası göz önüne alındığında, yalnızca klan kimliğinin gördüğümüz çatışmaya nasıl yol açtığını incelemeyi değil, aynı zamanda

çatışmanın çözülmesinin neden daha uzun sürdüğünü araştırmayı da gerekli görmekteyiz. Somali’deki çatışma, sürekliçatışmalar yaşadığı bilinen Afrika gibi bir kıta için bile eşsizdir. Gerçekten de, Afrika ülkesinin boynuzunun sonsuz bir şiddet döngüsünde neden sıkışıp kaldığını açıklamak için ortaya çıkan çeşitli düşünce okulları vardır. Bu nedeni açıklamak için geliştirilen anlatılardan bazıları çatışmanın politik

25

ekonomisine ve ekonomik faydalanıcıların çatışmanın genişletilmesinde ne kadar istekli olduğuna değinmektedir.

Bu tezde, çatışmanın nedeni ile çatışmanın sürdürülmesineneden olanfaktörler arasında daha iyi bir ayrım yapabilmek için kontrol edilemeyençatışma kavramını benimsenmştir. Somali’deki çatışma kontrol edilemezbir hal almıştır. Bu terim, sürekli devam eden, dönemsel şiddet ve nöbetlerle karakterize edilen (Crocker, Hampson, and

Aall, 2009: 493) ve çözümü imkansız olmasa da barışa hazırlık ya da müzakere edilen

çözüm yollarına dirençli çatışma türlerine atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Realist teorisyenler bunu sürüncemeli çatışmalar olarak görürler. Bunlar yüksek riskli ve kontrol, tahakküm ve karşı kontrol ile kazanılabilen çalışmalardır. Kontrol edilemezçatışmalar (“sürüncemeli toplumsal çatışmalar”, “süren rekabet çatışmaları” veya “ahlaki çatışmalar” olarak da belirtilir), diğer çatışma türlerinden üç şekilde ayrılır.

İlk olarak, kalıcıdır; ikinci olarak yıkıcıdır ve üçüncüsü, sorunu çözmenin barışçıl yollarına karşı dirençlidirler (Coleman, 2006: 532). Azar (1978) gibi bazı akademisyenler, (Azar’dan aktaran d’Estree’nin belirttiği üzere) bu türden kontrol edilemezçatışmaları “geleneksel çözüm yöntemlerini yetersiz bırakan ve artan algı ve davranışlar üreten bir sosyo-etnik ve devletlerarası unsurlar karışımı” olarak tanımlamaktadır (2009: 150). Somali çatışması vakası, krizle ilgili çabaların sadece

çatışmayı asgari düzeyde tutmayı amaçladıklarını gösteren diğer çalışmaların sonuçlarıyla ilişkilendirilebilir. Söz konusu çatışmaların bazıları geçici olarak sadece

“dondurulmuş” pozisyona düşerken bazıları ise çözümsüz kalmaktadır. Bu, kontrol edilemezçatışmaların dönemsel yapısını açıklar.

Çoğunlukla şiddet içermeyen ve gizli kalmış çatışmalar göz ardı edilirken, şiddet içeren ve açıkça belirliolan çatışmalara daha fazla vurgu yapılır. Bu, çatışmanın bir aşamada sona ermesinin ya da bir süre için şiddetin yokluğunun barış anlamına gelebileceğine dair indirgemeci bir görüşe işaret etmektedir. Bu araştırmada daha sonra

26

tartışılacağı gibi, sömürge öncesi Somali klanları barış içinde ya da tek bir yönetim altında yan yana yaşamıyorlardı. Kaynakların, arazilerin ve ticaret yollarının kontrolü

üzerinde sık sık ortaya çıkan çatışmalar vardı. Avrupalıların gelişi, klanların arasında bölünmeye neden olmakla değerlendirilmiştir; ancak bize göre bu bir abartıdır. Aslında

Somali klanları Avrupalılar gelmeden önce de bölünmüştü ve Avrupalıları ortak düşman olarak kabul etmiş ve ortak düşmanı yenmekiçin kendi aralarındaki rekabeti

“dondurmaya” karar vermişlerdir. Bu, klanlar arasındaki sömürge-öncesi çatışmanın ve rekabetin çözüldüğü veya klanların o dönemde barış içinde yaşadığı anlamına gelmez.

Bir varsayıma göre, Somali’deki farklı klanlar arasındaki birliğin ana hedefi, bağımsızlık elde edildikten sonra nasıl bir araya geleceklerini ve bağımsız ve kapsayıcı bir devleti nasıl yaratabileceklerini inceleyen bir gündem olmadan, Avrupalı sömürgecileri yenmektir. Bu, öngörülemeyen çatışmanın zaten kaçınılmaz olduğu anlamına gelmektedir.

Crooker (2009), altta yatan soruna kalıcı bir çözüm sağlanmasındaki başarısızlığın, şiddetli çatışmanın azalmış ya da askıya alınmış olmasına dayanarak verilen yanlış bir barış varsayımından kaynaklandığını öne sürmektedir. Bazı araştırmacılar bu tür durumları, askıda bekleyen çatışma olarak adlandırırlar (Mayer,

2000; Wolf, 2006). Sömürge-öncesi dönemden ayrı olarak, Somali’de askıya alınmış ya da dondurulmuş çatışma örnekleri görülmeye devam etmektedir. Çoğunlukla bu

örnekler savaşın bitişine işaret edermişçesine yanlış değerlendirilir.

Somali’deki çatışmaların altta yatan sebepleri tam olarak ele alınmadığından,

ülkedeki durumu “dondurulmuş” olarak kabul ediyoruz. Ülke, klan temelli milislerin kontrol ettiği bölgeler ve Afrika Birliği birlikleri desteğiyle merkezi hükümet tarafından kontrol edilen başkent Mogadişu olarak birbirlerine düşman bölgelere ayrılmış, bölünmüş (Balkanized) vaziyettedir. Somali’deki Afrika Birliği Misyonu (AMISOM) tarafından başkent Mogadişu’dan milis gruplarının sınır dışı edilmesinin ve başkentte

27

merkezi hükümetin varlığının, başkentin yeniden ele geçirilmesi için gelecekte yapılacak girişimlere engel olup olmayacağı hala tartışmalıdır. Sivil toplum örgütleri ve

Parlamento gibi hükümet kurumlarına yapılan saldırılar, milis gruplarının başkent ve diğer ekonomik açıdan sürdürülebilir Somali şehirlerinin kontrolünü yeniden tesis etmek konusunda hala istekli oldukları anlamına gelebilir. Bu tez Perry tarafından desteklenmektedir (2013: 14).

D'Estree’nin aktardığı üzere Farah ve Azar (1981), kontrol edilemez çatışmalara ilişkin açıklamalarına önemli bir özellik eklerler. Bu tür çatışmaların köklü bir radikal, dinsel ve etnik düşmanlığı temsil ettiğini ve benzer özellikler taşımayan diğer

çatışmalardan farklı araçlar kullanarak analiz edilmeleri ve çözülmeleri gerektiğini savunurlar (2009: 150). Ayrıca, farklı gruplar arasındaki güç farklılıklarının ve yapısal eşitsizliklerin -özellikle de bu, kaynak paylaşımında eşitsiz dağılım anlamına geldiğinde- çatışmaya yol açtığını da eklediler. Baskın gruplar, daha zayıf veya küçük grupları tahakküm altına almak, suiistimal etmek ya da kontrol altına almak için mevkilerini ve sayılarını kullandıklarında ortaya çatışma çıkar (Coleman, 2006: 534).

Bu anlamdasık görülen bir durum ise egemen grubun, iktidara tutunmak için ırk, etnik köken, cinsiyet ya da sınıf gibi grup içi ayrımlara dayanmasıdır. Bu tür çatışmalar sömürgecilik öncesi rekabet, sömürgecilik, ırkçılık, etnosantrizm, insan hakları veya din gibi tarihsel temellere sahiptir (Crocker ve diğerleri, 2009: 492).

Çatışmalar tamamen uzlaşmadan yoksun nitelikte değildir. Aslında, ilk

çatışmanın nasıl veya hangi yan etkiyle ortaya çıktığına bakılmaksızın, araştırmacılar

çatışmayı etkileyen, hatta çatışmanın ilk sebebini bile geride bırakan başka birçok faktörün varlığını belirtmişlerdir (Coleman, 2006: 534; Crocker ve diğerleri, 2009: 495,

496). Coleman’ın (2006) belirttiği üzere savaş sırasında silah kaçakçılığı yapan ve doğal kaynakların kontrolünü elinde tutan bölgesel askeri diktatörler (warlord), çatışmayı etkileyebilmekte ve barışçıl çözüm için çaba sarf etmeyi imkansızhale getirmektedir.

28

Deutsch gibi diğer araştırmacılar ise baskıyı, çatışmaların önemli bir nedeni olarak yaygın, sistematik ve tekrarlanan adaletsizlik deneyimi olarak tanımlar (Deutsch, 2006:

43). Son yıllarda baskı; mevcut kurallar, kurumlar ve bu tür kurum ve kurallardan kaynaklanan sonuçların sorgulanamayan sembolleri, alışkanlıkları ve normları biçimini almıştır. Akademisyenlerin, medyanın ve politika yapıcıların Somali'deki çatışmayı sömürgeciliğin sonuçları biçimindegenellemeleri ve Devlet Başkanı Barre rejiminin taraftarı olmayan kişilerin kaderini ve acılarını görmezden gelmeleri durumu anlamamızı olanaksız kılmaktadır. Sistematik baskı altında olanların eylemlerini göz ardı etmek, çatışmayı daha iyi anlama fırsatını elimizden alabilir. En önemlisi, bu baskının kimliğe ve Somali klan kimliğine dayanmasıdır.

Bu iddia, önyargının çatışmada ya temel bir neden ya da bir katalizör olduğunu savunan Dweck ve Ehrlinger (2006:317) gibi araştırmacılar tarafından büyük ölçüde desteklenmektedir. Önyargının çatışmadan önce veya sonra var olup olmadığına bakılmaksızın, başka bir grubun ya da bireyin güdüsü hakkındaki abartılı bir inancın,

çoğu zaman uzlaşma ve barış yapmayı zorlaştırdığı açıktır. Bu nedenle Somali konusu, kontrol edilemez çatışmaları çözmenin ne kadar zor olduğu konusunda iyi bir araştırma alanıdır.

Yukarıda bahsedilen teorilere ek olarak, araştırmacılar Somali’deki çatışma

örneğinin çok boyutlu bir yaklaşımla açıklanabileceğini belirtirler. Bahsedilen çok boyutlu yaklaşımda, çatışmanın anlaşılmasına yardımcı olabilecek hem grup-çatışması teorisi ve sosyal kimlik teorisi ve hem de kontrol edilemezçatışma teorisinin varsayımları dahil edilmiştir. Grup çatışması teorisi, Somali çatışmasının nedenlerini, kıt olan kaynakların daha fazla kaynağa sahip olma şansını artırmak isteyen bireyleri genelde etnik temelli olan gruplara katılmaya zorlaması üzerinden açıklar. Sosyal kimlik teorisi olan ikinci teori, bu araştırmanın en temel varsayımına değinir.

Araştırmacıya, birbiriyle savaşan farklı grupların nasıl oluştuğunu, bireylerin diğerlerine

29

değil de belli bir gruba ait olduğunu ve Somali vakasında baskın olarak görülen ’onlar’a karşı ‘biz’ psikolojisinin temelini anlatan bir çerçeveyi sunar. Kontrol edilemezçatışma teorisi ise çatışmanın neden uzun sürdüğünü ve neden soruna kalıcı bir çözüm getirmenin zor olduğunu açıklar. Özellikle, altta yatan nedenlerin göz ardı edildiği ve

çoğu çözümün sorunların semptomlarına yöneldiği açıklamasını ileri sürer. Bu teorilerin her birinin kendine özgü karakterleri, sömürgecilik gibi diğer mevcut teorilerden farklı olarak Somali’deki çatışmanın anlaşılması için daha iyi bir temel sağlamaktadır.

2.5.Somali’deki Durum

Uluslararası gözlemciler ve Somali uzmanlarına göre, Şubat-Mart 2011'de Eş-

Şebab (Al-Shabaab) ile Afrika Birliği Misyonu'nun (AMISOM) yardımıyla Federal

Geçiş Hükümeti (TFG) arasında yapılan çatışma, uzun süredir yaşanmış en kötü

çatışmaydı. Savaş, ilkbahar ve yaz boyunca devam etti ve Somali medyası, Hodan,

Howlwadag, Wardhingley, Daynile ve Mogadişu'nun kuzey kısımları gibi bölgelerdeki

şiddetli çatışmalardan sonra 6 Ağustos'ta Eş-Şebab güçlerinin Mogadişu’dan çekildiğini bildirdi (Shabelle Medya Ağı 2011f). Afrika Birliği Misyonu’ndan gelen bilgileregöre,

Eş-Şebab kentin%90-95'inden geri çekilmişti, ancak şehrin kuzeyinde hala bazı

çatışmalar yaşanmaktaydı (OCHA 2011a, 2011b, Shabelle Medya Ağı 2011i). Eş-

Şebab'ın kentten geri çekilmesinin güvenlik açısından neyi etkilediğini anlayabilmekbüyük tartışmakonusu olmuştur. Öte yandan, Eş-Şebab, karşı saldırı olarak

Federal Geçiş Hükümeti ve Afrika Birliği Misyonu ile mücadele stratejilerini açıkladı.

12 Ağustos'ta Eş-Şebab sözcüsü Şeyh Ali Mohamoud Rage, Shabelle Medya Ağı ile konuştu ve hareketin hala Mogadişu’da askerlerinin olduğunu ve Somali'de bir İslam devleti kurulması nihai hedeflerine ulaşana kadar Federal Geçiş Hükümeti ve 2011’de

Afrika Birliği Misyonu ile mücadeleye devam edeceklerini belirtti (UNHCR 2011b).

30

Afrika Birliği Misyonu, Mogadişu için Eş-Şebab'a karşı verilen savaşlarda

önemli ve proaktif bir rol oynamıştır. Askerler, ağır topçular sayesinde etkin olabilmişler vepek çok kayıp verdirmişlerdir. Özellikle, Burundian Birliği belirleyici bir rol oynamış ve Eş-Şebab'ı yenmek için büyük bir mücadele göstermiştir. Öte yandan, kayıplar da muhtemelen birkaç yüz kişi civarındaydı. Ancak, 2011'in son altı ayında, on binlerce insan, insani kriz ve Güney Somali’nin bazı kısımlarını vuran kuraklık nedeniyle Mogadişu’ya sığınmıştır. 2011’in Ocak ayından Ağustos ayına kadar

60.000’den fazla insan Mogadişu'ya göç etmiştir (UNHCR 2011b).

2.5.1. Sivil Kayıplar ve Mogadişu’nun Güvenliği

Alanında uzman bir uluslararası yardım kuruluşu çalışanı, 2010 yılında

Mogadişu’da her hafta ortalama on kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Şubat 2011’de

Eş-Şebab'a karşı başlayan savaş, o dönemde Mogadişu’da daha fazla sivil kayba yol açmıştır. Birleşmiş Milletler raporuna göre, saldırının ilk haftasında, başkentte 62 kişi

öldü ve 232 kişi yaralandı (BM Güvenlik Konseyi 2011). Dünya Sağlık Örgütü

(DSÖ/WHO)'ne(2011a) göre Mogadişu’daki hastaneler, şimdiye kadar 5200’den fazla hastayı silahla yaralanma nedeniyle tedavi edilmiştir.

Yalnızca Mayıs ayında, şehrin en büyük üç hastanesi, silahlı yaralanmalardan muzdarip 1,590 hastayı tedavi etti ve 1,590 yaralı hastanın neredeyse yarısı beş yaşın altındaki çocuklardı. Ancak, çatışmaların sivillerin kaçtığı şehirlerde yaşandığı zamanlarda sivil kayıplar düşüktü. Aksine, Eş-Şebab ile Afrika Birliği Misyonu ve

Federal Geçiş Hükümeti arasındaki çatışmalar nüfusun yoğun olduğu bölgelerde gerçekleştiğinde sivil kayıplar arttı. Örneğin, 2011 baharında yaşanan ağır çatışmalar, en büyük pazar ve aynı zamanda önemli bir yerleşim bölgesi olan Bakara Pazarı

çevresinde gerçekleşmişti (DSÖ, 2011b). Bu nedenle, bir sivilin orada ve diğer savaş bölgelerinde vurulması daha olasıydı. Bunun ilk nedeni savaşan taraflar arasında çapraz 31

ateşe girmeleri; ikinci nedeni ise Eş-Şebab’ın hükümet binalarını ve Afrika Birliği

Misyonu yerleşkelerini ağır silahlarla vurdukları her seferde, Federal Geçiş Hükümeti ve Afrika Birliği Misyonu’nun, hedeflerin olduğundan şüphelendikleri yönlere doğru keyfi ateş açmalarıydı. Mücadele dışında, gözlemciler, Mogadişu’da Eş-Şebab’ın kontrol ettiği bölgelerin, Federal Geçiş Hükümeti ve Afrika Birliği Misyonu’nun kontrol ettiği bölgelerden, sivillerin güvenliği anlamında, daha güvenli olduğunu belirttiler. Nairobi'deki Landinfo’nun (2011) görüştüğü insanlar, kontrolün yanıltıcı bir terim olduğunu ve “etki alanları” demenin daha iyi olabileceğini belirtti. Federal Geçiş

Hükümeti bölgelerinde Eş-Şebab bölgelerinden daha yüksek suç oranları söz konusuydu. Bu da, kısmen, soygun ve gasp yapan ve her yaştan ve her klandan kadına tecavüz eden disiplinsiz askerlerden kaynaklanmaktaydı. Ancak, bu tür istismarların kapsamı ve sistematik olup olmadığı hakkında bir şey söylemek zordur. Landinfo’nun görüştüğü kişilerin birçoğu, durumun bu olduğunu iddia ederken, diğerleri bu bilgilerin kaynağını sorgulamıştı. Landinfo’nun değerlendirmesine göre, istismar söz konusuydu, ancak kapsamlı ve sistematik olup olmadığından emin olmak zordu.

Eş-Şebab'ın kontrol ettiği çeşitli bölgelerde güvenlik açıkları görülmüştür. Fakat aynı bölgelerde nispeten yüksek bir düzen olduğu ve insan hakları örgütleri ve uluslararası yardım kuruluşlarının faaliyetlerini burada yürütebildikleri gözlemlenmiştir.

Bu arada, bu bölgelerde yaşayan vatandaşların yaşam koşulları tam anlamıyla gözden geçirilmemişti. Ayrıca, 2009 ve 2010 yıllarında bir İngiliz seçim enstitüsü

Mogadişu’daki 16 bölgenin 15’inde yaşayanlar arasında bir anket gerçekleştirdi. Ankete katılanların çoğunluğu gıda güvensizliğinin ve işsizliğin en büyük sıkıntıyı oluşturduğunu ve bunları çatışma ve güvenlik eksikliğinin takip ettiğini belirtti. Bunlar,

Somali'deki gençlerin, hayatta kalmak ve günlük yaşamlarını sürdürmek için Eş-

Şebab’a katılma nedenlerini kısmen de olsa açıklamaktadır.

32

Mogadişu’daki nüfus savaştan bıkmıştı, ancak bölgede Federal Geçiş

Hükümeti’nin desteği nispeten yüksekti. Aynı zamanda, hükümet ve parlamento ile

özellikle devlet başkanı ve meclis lideri arasındaki iç siyasi gerilim nedeniyle; başbakan, Federal Geçiş Hükümeti'nin istikrarı sağlama ve vatandaşların yaşamını güvence altına alma yeteneğini sorguladı. Anket ayrıca Eş-Şebab gibi terör gruplarının desteğinin de düşük olduğuna dikkat çekti. Bununla birlikte, çeşitli gözlemciler ekonomik koşulların çatışmada itici güç olduğunu ve Mogadişu’daki etkili aktörler ve

özel sektör çalışanları, devletin çatışmayı kontrol etmek için iyi bir şekilde hizmet vermediğini ileri sürdüler (Childress 2010, Warsameh 2010). Ödeyebilecekler için elektrik, çoğu mahallede mevcuttu. Ancak, ülke içinde yerinden edilenler de dahil olmak üzere en fakirler bundan yararlanamamıştı. Ayrıca, su da satın alınan bir şeye dönüşmüş, 20-30 litrelik su için fiyat 10,000 ila 15,000 Somali şilini (25 dolar ) olmuştu. (Warsameh 2010). Klan tabanlı gruplar kendi klanlarına yardım etmek için bu hizmetleri sunuyorlardı. Okullar açıktı, ancak Eş-Şebab kendi kontrol ettiğibölgelerin bazılarında müfredatı kısıtlamıştı.

Uzun bir süre için, Hawl Wadaag şehrindeki Bakara Pazarı Mogadişu’daki ekonomik faaliyetlerin merkezi olmuştur ve son yıllarda Eş-Şebab için önemli bir ticaret ve gelir kaynağı haline gelmiştir. Bu bölge, Eş-Şebab ile Afrika Birliği Misyonu desteğiyle Federal Geçiş Hükümeti arasında gerçekleşen ağır çatışmalara sahne olmuştur (Shabelle Medya Ağı 2011). Ne var ki, burası büyük ölçüde bir yerleşim alanıdır ve bu nedenle, çatışma hem orada yaşayanları hem de bölgede ailesini kaybetmiş olanları etkilemiştir. Afrika Birliği Misyonu desteğiyle Federal Geçiş

Hükümeti çok çalışarak pazarı yeniden açmayı başarmış, ekonomik faaliyetler ve ticaret normale dönmüştür. Medine, Dharkenley, Hamar Wayne, Waaberi ve Hamar Jabjab'ın bölgeleri, çatışmadan çok daha az etkilenmiş nüfusun kalabalık olduğu yerlerdir, çünkü diğer sorunlu bölgelerden insanlar buralara sığınmışlardır. Medine'de, Abgal klanı

33

milisleri kontrol altına almışlardır ve güvenlik durumu nispeten iyidir. Ancak, 2010 yılında bazı gözlemciler, hem nüfus hem de topluma yardım etmek isteyenler için durumun 1990'ların başlarına kıyasla daha zor olduğunu iddia etmişlerdir. İç savaşın ilk aşaması sona erdiğinde ve BM güçleri 1993'de müdahale ettiğinde, uluslararası örgütler o dönemde var olan insani sıkıntılara karşı acil müdahale yapabiliyorlardı (Childress,

2010).

Eski bölgesel askeri diktatörlerin sivillere verdiği zararın devam etmesine rağmen, öngörülebilirliğin artışı olumlu bir gelişme oldu. Yirmi yıldan uzun süren

çatışmalar ve örgütlü kalkınma ve yeniden yapılanmanın yokluğu toplumun her alanında derin bir etki bırakmıştır. Mogadişu’daki yoksulluk, 1990'ların başına kıyasla daha yaygındır. Bu nedenle, ihtiyacı olanlara yardım etmek de daha zordur. Ülke dışında akrabaları olmayanlar en çok zorlanan kesimdir. Somali topluluğunun ana temeli olan klan sistemi de bozulmuştur. Ancak aynı zamanda, tüm Somali uzmanları, klan sisteminin yurt içi ve yurt dışındaki Somalililerin güvenlik ağı olduğunu ve büyük zorluklara rağmen, nüfusun değişen ve zor koşullara uyum sağlama konusunda önemli bir beceri gösterdiğine dikkat çekmektedir (Landinfo, 2011).

34

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SOMALİ’DEKİ ÇATIŞMA HAKKINDA GENEL VE TARİHSEL

PERSPEKTİFLER

3.1.Sömürge Öncesi Toplumsal ve İdari Yapı

Somali’nin sömürge öncesi tarihi çok geniş ve derindir. Özellikle Somalilerin başlangıçta nereden geldiği ve kimlikleri hakkında birçok soru ortaya atılmıştır. Yazılı edebiyat ya da akademik kaynakların eksikliğinden dolayı, bu soruların çoğuna verilen cevaplar üzerinde anlaşmaya varılamamıştır. Aslında, bu durum Somali’nin şiir kültürü yüzünden ortaya çıkmıştır; zira toplum, şiiri tarihsel anlarını ifade etme ve belgeleme yöntemi olarak kullanmıştır. Bu belki de, okuma yazma oranlarının çok düşük olduğu bu pastoral toplumun doğasına ışık tutar. Somali’nin sosyal yapısı, tarihsel ortamda bile her zaman için klan temelli bir kimliğe dayanmaktadır.

Somali’nin toplumsal yapısı Güney agro-pastoral ve Kuzey göçebe olarak klanlara göre ayrılmıştır. Bu, toplumun politik birliğini etkilemiştir. Somalililer üniter bir toplum değil, ülke geneline yayılmış bir grup klan federasyonlarıdır. İktidar, klan aileleri, klanlar, alt klanlar ve Kuzey Pastoral Somali toplumunda temel politik birimi olan Diya ödeyen1 grupları arasında dağınıktır (Lewis 1961: 325).

On dokuzuncu yüzyıla kadar, doğu Afrika Boynuzu’nun tarihi, kuzeyden korunan Somali açılımları ve sahil boyunca Müslüman pazarın (emporia) yükselişi ve düşüşü tarafından belirlenmiştir. Belli bir dereceye kadar, her birinin kendine özgü bir tarihi vardır, ancak yüzyıllar boyunca hiçbir zaman biri diğerinden tamamen bağımsız olmamıştır. Somali’nin ülkelerindeki kademeli genişlemesi, yalnızca iç bölgedeki

1The diya-paying group was an alliance formed by related lineages within a clan by means of a contract, traditionally oral but filed in written form with district officials during the colonial era, at least in . http://countrystudies.us/somalia/38.htm 35

toplumsal hareketlerle elde edilmemiştir. Aynı şekilde sahillerdeki olayların iç bölgede etkilerinin olduğu da gözlenmektedir (Lewis, 2002: 18). Bununla birlikte, on dokuzuncu yüzyılın ortalarında, içteki hareketin dışa doğru baskıları ile kıyıdan gelen içe doğru gösterdiği eğilimle bir denge kurulma şansı elde edilmiştir. Belki de denge, kıyı yerleşimleri üzerinde baskın bir siyasi etki yaratan iç bölge lehine olmuştur. Kıyı tarihi için, en azından bazı dönemlerde, çeşitli kaynaklardan gelen belgesel kanıtlar mevcuttur. Fakat iç bölgeler veya göçebe topluluğundaki olaylar için tarihçiler daha çok sözlü geleneklerden yola çıkarlar. Aden Körfezi kıyılarından gelen Hamitic Somali topluluğu, son on yüzyılda kuzey Kenya’nın ovaları üzerinde giderek genişlemiştir. Bu, gerçekten de, en geniş açılımlardan biridir; ancak tamamen boş bir toprağa göç değil, savaşa neden olmuş ve kan dökülmüş olan bir olaydır (Lewis, 2002: 18).

Sömürge öncesi dönemdeki idari yapı, hem geleneksel hem de şeriat hukukunu kaynak rekabeti (su ya da otlak), aile işleri, cezai suçlar ve tazminattan (diya) kaynaklanan hukuki konuları kapsayan bir yöntem olarak kullanmıştır. Şeriat ile geleneksel hukuk arasındaki fark, ilkinde failin bizzat sorumlu tutulduğu, ikincisinde ise işlenmiş suç için kolektif bir soy sorumluluğu olduğu noktasında yatmaktadır (Rýdlová,

2007: 19). Geleneksel hukuk anlaşmazlıkların uzlaştırılması ve çözülmesi için bir araç olarak kullanılmıştır ve klan sistemi ile derinden iç içe geçmiştir. Bu da Somali toplumunda soy(tol) ve sözleşme (xeer)’nin birbirine güvenlik sağlayan bir yapıda tamamlaması anlamındadır (Lewis 1961; Schlee 1995). İki kanunun kaynağı farklıdır.

“Tol” yasasının dayanışması, soy sistemindeki soydaşlıktan gelir. Bunun yanında,

“xeer”, “genetik açıdan yakınlıklarına bakılmaksızın, kurumsal politik gruplarda birleşmek için soydaşların (ve bazen de soydaş olmayanları) bir araya gelmesini mümkün kılan eşitlikçi bir sözleşme biçimidir” (Lewis 1961b: 94). Dahası, “xeer” geleneksel Somali siyasetinin yasal temelidir. Somali toplumunun yasal ve siyasi anlaşmazlıklarına çözüm getirdiği gayri resmi bir sözleşmedir ve Somali’nin her iki

36

tarafının göçebeleri arasında geleneksel olarak kişiden kişiye ilişkiler geliştirmiştir.

Lewis bunu devletin oluşumuna yol açmamış olan bir tip toplumsal sözleşme olarak tanımlamıştır (Lewis 1961:3).

Geleneksel yasalar ve klan ideolojisi ile birlikte şeriat hukuku, bireylerin sadece akrabalarına değil aynı zamanda diğer klanların üyelerine karşı da davranışlarını düzenlemektedir (Samatar 1992: 10). Geleneksel kurallar Somali dilinde “xeer” olarak bilinir, anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak için çağrılan yerleşik müzakere soy grupları konseyleri “guurti” ile işlev görür. “Guurti” toplantısına katılım esnektir ve

üyelik bileşimi, ilgili tarafların klan veya soy düzeyine olduğu kadar belirli bir

çatışmaya da uyarlanır (Lewis 1961: 240-265). Çatışma türünün -politik ya da ekonomik ya da aile içi- yapısı konseyin bileşimini belirler. Pastoral bir ortamda, ihtiyarlar heyetine katılım demokratik ilkelere dayanır. Böylelikle, ilgili taraflara yasal ve siyasi bir anayasa sağlanmakta ve (heyet) yasal ve politik bir birim olarak kurulmaktadır (Rýdlová, 2007: 21). Elbette, bu soy grup konseyleri-Guurti- modern devletle benzer otorite ve güce sahiptir; savaş ilan etme ve barış yapma yetkileri vardır.

Ayrıca, üyelerine yönelik cezalar teklif etmekten ve sosyal-politik bir birimin toplu olarak hareket edecekleri ilkeleri belirlemekten de sorumlulardır. Dış davalar için tazminat alacakları orana ve uluslararası uyuşmazlıklarda ödenecek tutarlara karar verirler. Dolayısıyla, devlet öncesi Somali toplumunda “Guurti” konseyleri hükümetin temel kurumları olarak kabul edilir (Lewis 1961: 198-199).

Özetle, sömürge öncesi Somali toplumunun siyasi kültürü, bu sistemden kadınları ve göçebeleri dışlasa da, eşitlikçi bir “pastoral demokrasi” olarak tanımlanır

(Lewis,1961). Somali, sömürgecilik gelene kadar, resmi, merkezi bir hükümete ve yerleşik otoriteye sahip değildi. Klanın önde gelenleri saygıyla karşılanır ve politikalara

çoğu zaman onlar karar verirdi. Somali toplumunda bireysellik, bağımsızlık ve gurur kültürün güçlü bir parçasıdır. Aynı zamanda, aile üyeliği çok önemli kabul edilir.

37

Örneğin, göçebe toplumun kan borcu ile ödenen şiddet veya kazalar için paylaşılan sorumluluk kavramı vardır. Göçebe toplumda, bazı yönlerden Batı toplumuna benzer, ancak milliyetçiliğin temeli olarak görülen bireyleşme söz konusu değildir (Teutsch,

1999: 23).

Bu dönemde, bir çatışmayı yaratan ve sürdüren tek önemli faktör, iktidar ve kaynak için rekabetti. Bu tezin öne sürdüğü gibi, Somaliler sık sık, su, hayvancılık –

özellikle develer- ve otlatma gibi kaynaklar üzerinde çatışmıştı. Bu anlamda, yaygın olarak kabul edilen Somali geleneksel hukuku (xeer) bu çatışmaları çözmekteydi.

Tarihsel olarak bunların uygulayıcısı ise geleneksel liderlerdi (Elmi ve Barise 2006).

Çatışma ve çatışmaya neden olan faktörler o dönem de vardı, ancak Somali’nin bağımsızlığını kazanması ve birçok Somalilinin kentsel alanlara taşınmasından sonra yapılan hatalar, kaynak türlerive elde etmek için kullanılan araçların değiştirilmesi ile sonuçlandı. Siyasi liderler, devletin iktidarında bulunanların ülkenin kaynaklarını kontrol edeceğini fark etti. Bu nedenle, mücadele devlet düzeyine, yani devlet kaynaklarına erişim, devlet memurlarının işe alınması ve hükümet finansmanının kontrol edilmesi düzeyine geçerek, su kuyularının kontrol altına alınması ve kırsal alandaki otlatma konularına erişimden farklı bir yöne kaydı. Bu da, çatışmayı daha karmaşıklaştırdı ve devlet sarayının içinde daha tehlikeli ve kartografik hale gelen başka bir düzeye itti. Bu, Somali’deki çatışmanın köklerinin iç savaştan daha önce ortaya

çıktığını ve göründüğünden derin kökleri olduğunu göstermektedir. En önemlisi,

çatışmanın toplumsal algı ve kaynaklara ve doğalkaynaklaraerişim ile çok yakın ilgisi bulunmaktadır.

3.2 Kolonial Dönemi

1884’deki Berlin Konferansı’nın ardından Somali halkı birkaç sömürgeci güç arasında bölündü. Somali halkının ve topraklarının bölünmesinin doğu Afrika 38

bölgesindeki sonsuz Çatışmaların nedeni olduğuna inanılıyor. Afrika Mücadelesinin bir parçası olarak Somaliler, çeşitli sömürgeci güçler, İngilizler ve İtalyanlar ve Fransızlar arasında bölündü.Somaliler, daha önce bir bölgeden diğerine geçerken daha önce sahip oldukları ücretsiz erişimden yararlanamıyorlardı, şimdi sömürgecilerin herhangi bir bölgeye girişini reddetme riski hatta ağır vergi ödemek zorunda kalıyorlardı.

Sömürgecilerin her biri kendi çıkarlarıyla hareket etti, örneğin İngilizlerin Yemen'deki birlikleri için Somaliland'ı bir et kaynağı olarak kullanmaya devam etmek istiyorlardı.

Emperyal güçler ülkeye yerleştikçe insanlar sahip oldukları her şeyden koparılmışve hepsinden öte köle olarak alınmıştır.

Sömürge güçleri klan özelliklerini manipüle edip yeniden yapılandırdı ve Somali halkını bölmek ve yönetmek için kullandı. Bu durum diğer birçok Afrika ülkesinde de aynıydı. Klan grupları her koloni içinde ustaca yaratılmış ve klanlar birbirlerine güvenmemeleri ve nefret etmeleri çerçevesinde manipüle edilmiştir. Klanların bazıları dostça kabul edilirken, diğerleri düşman olarak görülüyordu. Sömürgecilere müttefik olan klan, düşman klanı cezalandırmak için silah, güç, vb. gereken her şeyle tamamen mobilize edildi ve donatıldı.

Sömürgeci güçler tarafından gerçekleştirilen bu politika, onları topraklarında ortak bir düşman olarak zorlayan birleşik bir Somali cephesinden kurtardı ve içlerinde

şiddetli bir çatışmaya sürükledi. Ancak Somali’deki bağımsızlıktan sonra da benzer miraslar geçti. İktidardaki seçkinler, klanizmi teşvik etti ve taht'ı korumak ya da sömürgeci tarafından sunulan gücü sürdürmek için bir araç olarak kullandı (İsmail,

2010).Pastoral topluluk için su ve otlak olmamasından dolayı çatışmalar kaçınılmaz hale geldi. ve klanları harika bir örnek olabilir. Su ihtiyacı ve daha iyi meralar olan Somaliland'daki Isaaq halkının, Ogaden kesiminde (Doğu Somaliland'ın

İngiliz Koruma Bürosu ile Doğu Etiyopya'daki Ogaden bölgesi arasında yer alan bir bölge) sığırlarını bırakmaktan başka seçeneği yoktu.

39

Hedeflerineulaşmak için sömürge güçleri, Somali'nin su arayışı ve daha iyi otlatma alanlarının sosyal olarak sürekli hareket edebilme şeklini ihlal ederek, her bir klanı, erişimi diğer klanlara sınırlı olan belirli bir bölgeye atadı. Bu durum klanlar arasında

çok şiddetli bir çatışmaya ve huzursuzluğa neden oldu ve sonunda sömürgecilerle silahlı bir mücadeleye yol açtı. Bu, Somali'deki uzun süren çatışmanın, insanların hayatlarını perişan hale getiren yeni sınırlar yaratarak bir arada yaşama kültürünü değiştiren sömürgecilere geri dönebileceğine inandığının açık bir göstergesiydi (Farah, 2011).

3.3. Bağımsızlık Sonrası Dönem

Birçok Afrika ülkesindeki çatışma, özellikle post-kolonyal teoriye dayanan

çeşitli araştırmacılar tarafından sömürgecilikle ilişkilendirilmiştir (Elmi ve Barise, 2006:

32-44). Onların varsayımları çoğunlukla Afrika kıtasının ütopik bir anlayışına, barış, refah ve büyüme imajlarına dayanmaktadır. Ne var ki, bu çoğu zaman durum böyle değildi. Kıt kaynaklar, toplulukları, özellikle klan ve/veya etnik grupları, kimliklerini güçlendirerek hayatta kalmak için birbirine bağlar. Kuşkusuz sömürgecilik, sömürgeci ekonomi olarak kıtlığı daha da kötüleştirdi ve yönetim, toplumların alışkın olduğu mevcut hayatta kalma araçlarını çarpıttı. Ancak, tarihsel rekabet, ortak bir düşmanla – sömürgeciler- yüzleşmek için, bir kenara konulmak zorundaydı. Hatırlanmaya değer bir kritik nokta, Avrupalılarla iletişimin Afrika toplumlarını ilk kez küresel sosyo-politik ve ekonomik bir sisteme maruz bırakmasıdır (Khayre: 2016). Bu, Afrika’nın niçin baskın

Avrupalı güçlere karşı kararlılıkla savaştığına dair motivasyonun bir parçasını oluşturdu; çünkü bağımsızlığın refah, siyasi özgürlük ve ekonomik büyüme anlamına geleceğini düşünüyorlardı. O dönemde ve günümüzde çoğu Afrika toplumu, siyasi

özgürlük ve istikrar, ekonomik büyüme ve refahın maliyetini gözden kaçırdı. Şimdi inceleyeceğimiz gibi, bağımsızlık sonrası Somali’yi tanımlayan şey budur.

40

3.4. Demokrasi Dönemi (1960-1969)

1960 yılı Somali tarihinde önemli bir olaya işaret eder, çünkü Kuzey İngiltere himayesinden (26 Haziran 1960’da) bağımsız olan Somaliland ve İtalya’nın himayesinden 1 Temmuz 1960’da bağımsız olan İtalyan kolonisi, Somali olarak tek bir devlet kurmak için birleşmiştir. Ancak, önceden Somaliland olarak bilinen Somali’nin güney kısmı, bugün artık Somali’nin bir parçası olmadıklarını savunarak Somali’den bağımsızlık ilan eden bölgelerden biridir. Bu bölgedekiler, iki bölgeyi birleştiren yasanın meşruiyetini sorgulayarak Somali’nin geri kalanından önce bağımsız olmaları nedeniyle geleceklerini kendilerinin belirleme hakkına sahip olduklarını iddia etmektedirler (Adam, 2008).

Güney ve kuzey kısımlarının birleşmesi ülkede gelecekte oluşacak olan siyasi istikrarsızlıklar için temel hazırlamıştır. İdari pozisyonların nasıl paylaşılacağı gibi kilit konularda karar verilmediğine ve uzun vadeli çözümlere bakmak yerine, tarafların

şikâyetlerini bastırmanın tercih edildiğine dair iddialar vardır. Brons’a göre (2001: 161), güneyliler hükümetin kamu hizmeti ve güvenlik gibi kilit alanlarına hakim olmuşlardır.

Brons’a göre, başlangıçtan itibaren Somali’nin birleşme süreci, klan merkezli hükümetin hatalı bir şekilde birleşmesi ve devlet başkanı Aden Abdulle Osman’ın birliğin oluşumuna yol açan kararının klan temelli siyaseti ateşlemesi ile karakterize edilir. Mogadişu’daki parlamentonun bileşimine basit bir bakış, ileride ciddi bir sorun olacağını göstermektedir. Örneğin Demokrası döneminde; 123 milletvekilinin 90’ının güneyden, 33’ünün kuzeyden olması dengesiz bir parlamento ve temsiliyette eşitsizlik olduğuna işaret eder.

Yasal çerçeve 1960 yılında hazırlanırken, başka ciddi bir hata daha yapılmıştır.

İlk olarak, demokratik ve modern devletlerin yönetimi konusundaki deneyim eksikliği nedeniyle tecrübesiz liderler, İtalyanların ve İngilizlerin sömürgeci dönemde güney ve

41

kuzeyi yönetmek için kullandıkları anayasaları benimsemeyi tercih etmiştir. Somali toplumunun kendine özgü özelliklerini hesaba katacak bir anayasa yazma çabası gösterilmemiştir. Bunun yerine, farklı siyasi yapılara sahip anayasaları, yani merkezi bir hükümet sistemine dayanan Somaliland anayasası ve merkezi olmayan bir hükümet sistemi etrafında kurulan İngiliz Somali anayasasını birleştirmişlerdir. Bu karışıklık,

Somali’nin siyasi manzarasında çok geniş kapsamlı sonuçlara yol açacaktı; çünkü

özellikle çeşitli klanların hükümet yapısını algılayış biçimlerini şekillendirecek ve bu nedenle Somaliland halkı, adem-i merkeziyetçi bir hükümet sistemine doğru ilerleyen bir birliğin parçası olmaktan rahatsız olacaktı. Zira İtalyanlarla olan deneyimleri merkezi bir sisteme dayanıyordu (Lyons & Samatar, 1992:23 -34).

Ancak 1960 ve 1969 yılları arasındaki dönem, ne kadar zorlu olsa da, en başından beri Somali’nin birlik, barış ve refahın temellerini atması için iyi bir fırsattı.

Bu, Somali’nin sosyo-politik ve ekonomik mimarlarının işleri doğru yapma şansına sahip olduğu dönemdi. Liderler, bölünmeden meşruiyet elde ettiler, bölünme kararı demokratik bir süreç ile alındı. Belki de o dönemdebenimsenen politikalar bağlayıcı olurdu (Samatar, 2016: 88). Bu zamanlar, ülkenin klan kimliğini, hoşgörünün ve toleransın kalıcı bir gücüne dönüştüren vizyoner liderlere ihtiyaç duyduğu zamanlardı.

Somali liderleri, emperyal güçlerin Somali’yi nasıl kolonize edebildikleri konusundaki en büyük nedenin geçmişte klanlar arasındaki kıskançlık ve ayrılık olduğunun farkındaydı. Klanları basit anlatıların ötesinde birleştirmek hükümetin en büyük endişesi olmalıydı (Musau, 2013: 8).

1960-1969 yıllarında sivil hükümetin pan-Somali’yi ve birliği teşvik edecek politikalar üretememesi, ülkenin şiddet ve siyasi istikrarsızlık döngüsüne sürüklendiği olaylar tarafından takip edildi. Geriye dönüp bakıldığında, 1960-1969 yılları arası,

Somali’nin ülkedeki farklı bölgelerde meşruiyete sahip bir sivil hükümetin olduğu tek dönemdi. Lewis (2002: 164) ve Brons, (2001: 160), bu dönemdeki hükümeti, kontrolleri

42

ve dengeyi sağlayan güçlü kurumlar ve Somalilileri de vatansever ve gururlu bir nüfus olarak tanımlamaktadır. 1963’te kadınlar politik alanlarda iyi temsil ediliyordu ve ülke siyasetinde aktif rol alıyorlardı. Ancak kadınlar, Somali’nin savaşa sürüklenmesiyle

ülkedeki karar alma sürecinin yavaş yavaş dışına itildi.

Hükümet ülkenin iktidarını ve kontrolünü elinde tutmaya çalışırken, her geçen gün yaşanan sorunlar da giderek artıyordu. Ekonomik açıdan ülke, bazı politikalarını uygulamak için hükümetin idari kapasitesini düşüren zayıf bir ekonomik temel ile bağımsız hale geldi. Bağımsızlık mücadelesinde çok popüler olan “Büyük Somali” projesi, düşük motivasyon seviyeleri ve yönetimin insanların dünya görüşünü etnik

çevrelerin ötesine taşıyamamasından dolayı yeterli desteği alamadı. Politikacılar iktidara yükselmek ve orada kalmak için sürekli olarak klan kimliğini kullandılar ve daha fazla kontrole sahip olmak için baskın klanlara avantaj sağladılar (Lewis, 2002:

168). 1960’larda devlet, zayıf bir devletin özelliklerini açıkça göstermeye başladı.

Rotberg’in (2004: 4) tanımına dayanan zayıf devlet, tipik olarak dilsel, etnik / klan, dini ve diğer toplumsal rekabet biçimlerini barındıran devletler anlamına gelir ve bunların hepsi Somali’de zaten görülmekteydi.

1962 kararına yol açan Isaaq-klanı üyelerinin koalisyon hükümetinden

çıkmasına neden olan olaylara bakıldığında, klan gerilimlerinin demokratik hükümetin faaliyetlerini etkilemeye başladığı görülmektedir. Bu kriz, o dönemde var olan siyasi partilerin salt klan temelli olduğu ve herhangi bir ideoloji tarafından yönlendirilmedikleri gerçeğinin yansımasıydı. Ulusal çıkar, klan temelli siyasetin gölgesinde kalmıştı ve kalmaya da devam etmektedir, çünkü her bir klan, ulusal

çıkarları değil, kendi çıkarlarını desteklemekteydi. Mohammed İbrahim Egal’in koalisyon hükümetinden çekilme kararı, Kuzey klanlarının hükümetin kalkınma gündemiyle kenara itildiği iddiasına dayanıyordu. Klan motivasyonunun 1961’de kuzeyden gelen büyük askeri darbe girişiminin ardında yatan neden olduğu

43

düşünülmektedir (Federal Research Division, 1992: 73). Siyasi alan için rekabet çok karmaşık hale geldi ve klan gibi daha büyük sosyal birimlerin seferber edilmesiyle yapıldı.

“Büyük Somali” projesi, bağımsızlığın ilk yıllarında ülkenin siyasi ve sosyal

örgütlenişinin merkezinde yer almıştır. Birçok araştırmacı, sömürgeci sınırların

Somali’nin sorunlarının bir kaynağı olduğunu ve Somali’de ve Afrika’nın diğer bölgelerinde patlak veren kaostan emperyalist güçlerin sorumlu olduğunu iddia etmiştir.

Ancak, 1884 Berlin Konferansı sırasında kıtanın Afrikalıların katkısı olmadan ayrıldığı iddiası geçerli olsa da bu argüman kısıtlıdır. Bununla birlikte, sınırların bağımsızlık sonrası Afrika’daki idari birimleri değil, Avrupalıların kıtadaki nüfuz alanını tanımlamak için belirlemiş olmaları gibi faktörleri dikkate almamaktadır. Aslında, bu sınırları bağımsız hale geldikçe devlet sınırlarına çevirenler Afrikalılardır. Çoğu durumda, bölge içindeki tüm etnik ve klan grupları bağımsızlık mücadelesine katılmışlar ve bu yüzden yeni devletlerin bir parçası haline gelmişlerdir.

Örneğin, Kenya’da ve Etiyopya’daki Somali klanları, her iki ülkedeki bağımsızlık mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır ve bu ülkelerin vatandaşları olmayı hak etmektedirler. Afrika’daki farklı topluluklar arasındaki çatışmanın ortaya

çıkması, sadece sınırlar fikrine dayalı değildir ve olmamalıdır; zira sınır anlaşmazlıkları tek başına Afrika’ya özgü değildir. Toprak ve sınır anlaşmazlıkları, Çin-Hindistan,

Türkiye-Yunanistan, Kuzey İrlanda-İrlanda, Lübnan-Suriye, Avustralya-Endonezya,

Bahreyn-Katar, Rusya-Japonya, Fransa-İtalya, Birleşik Krallık-İspanya, Hırvatistan-

Sırbistan, Kanada-Danimarka ve bunlar gibi pek çok bölgede tüm diğer ülkeleri de etkilemektedir (Van Den Bosch,2017). Bununla birlikte, bu anlaşmazlıklar zorunlu olarak çatışmaya yol açmaz. Bunun yerine, marjinalleştirme, ayrımcılık, kaynakların eşitsiz dağılımı, onur kırıcı anlaşmalar, çoğunluk hakimiyeti ve adil olmayan siyasi temsil çatışmaya yol açmaktadır. Somali vakası için de vurgulanması gereken faktörler

44

bunlardır. Ülke, askeri darbeden sonra 1969’da titrek bir demokrasiden otoriter rejime geçmiştir.

3.5.Askeri Rejim (1969-1991)

15 Ekim 1969, Somali’nin politik geleceğinin dönüm noktasına işaret etmektedir. Bir başkanlık korumasıSomali Cumhuriyeti devlet başkanı Abdirashid Ali

Shermarke’yi vurdu ve öldürdü. Bu olay, Siad Barre’nin – o dönem orduda bir generaldi

- darbe ilan ettiğini bildiren bir dizi olaya yol açtı. Ordu, Güvenlik Konseyi Kararını oluşturdu ve bir ulus inşası sürecine başladı. Başlangıçta, çabaları toplum tarafından memnuniyetle karşılandı; çünkü Barre’nin askeri rejimi, ulus inşası sürecinde çok başarılıydı (Brons, 2001: 171). Lewis (2002: 208) Somali halkının temel sıkıntılarının - cehalet, yoksulluk ve hastalık- askeri rejimin gündeminde olduğunu belirtir. Önceki hükümet, demokratik olarak kurulmuş olmasına rağmen, vatandaşların hak ve

özgürlüklerini ihlal ettiğine dair işaretler göstermişti. Ancak, umutlar Siad Barre’nin klanını açıkça kayırdığı belli olunca hızla kesildi. Çok partili siyaset bastırıldı ve klan siyasi tahakküm ve zenginlik birikimi kaynağı olarak görülmeye devam etti. Klan hegemonyası bu dönemde Somali’nin politik alanında pekiştirildi.

Barre ve danışmanları, askeri darbenin ilk yıldönümünün kutlandığı esnada

“bilimsel sosyalizm” olarak bilinen yeni bir politik ideolojiyi ilan ettiğinde, artan düşmanlığı ve hayal kırıklığını sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Bu bildiriyi iki önemli olay izledi, ilk olarak, klancılık ve kabileciliğe karşı ülke çapında bir kampanya başladı ve ikincisi bu olay, Somali’nin batı dünyasından Sovyetler Birliği bloğuna kaymasınaişaret ediyordu. Bu ikisinin daha sonra ülke üzerinde ciddi sonuçları olacaktı.

Klan karşıtı anlatıya rağmen, askeri rejim, klan pekiştirmesi yapmaya devam etti. Siad

Barre’nin Dulbahunte klanını (bir üyesi aynı zamanda Milli Güvenlik’in de başı olan damadı idi) ve anne tarafından Ogaden klanını (Barre’nin kendi baba tarafından 45

klanına) güçlendirmeye çabaladı. Bilimsel sosyalizm sadece klan siyasetini (anlatıda) güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda Somali’de siyasal İslam pratiğini de yasaklamıştır. Barre bilimsel sosyalizm ideolojisinin ulusal birlik ve ekonomik kalkınmaya yardımcı olacağını savunmuştu. Buna ek olarak, askeri hükümet, laikliği radikal bir şekilde, militarizasyon ve toplumun yeniden düzenlenmesi yoluyla başlattı

(Tadesse, 2002: 16; Bradbury, 1994: 9; Lewis, 2002: 210).

Siad Barre’nin gözetiminde, bilimsel sosyalizm amaçlanan hedefine ulaşmayı başaramadı ve insanların rejime olan güveni giderek azaldı. Bu arada, klan çatışmaları düşük tempoda ortaya çıkmaya başlamıştı; ancak askeri rejim bu olaylara yataklık yaptı ve sorunu çözmek için herhangi bir etkinönlem almadı. Adam (2008: 8), bu klan

çatışmalarının geçmiş savaşların hatıraları ve kaynaklara yönelik çekişmeler tarafından teşvik edildiğini savunur. Bu iddiayı desteklerken Pesic’ten aktaran Lake ve Rothcild, klan / etnik güdümlü çatışmanın ana nedeninin geçmiş deneyimlerin bir sonucu olarak gelecek korkusu olduğunu belirtmektedir (1998: 294). Bu, Somali’deki klanların birbirleriyle olan geçmiş deneyimlerden haberdar oldukları ve bu yüzden her bir klanın hayatta kalmayı sürdürme ve ekonomik gelişme için hangi yolla olursa olsun yarar sağlama konusunda istekli olduğu anlamına gelir.

Somali, Siad Barre rejimi sırasında, Soğuk Savaş döneminin neden olduğu küresel gerilimlerden yararlanarak iki bloktan geniş bir silah yelpazesi elde edildiği için giderek militarize oldu (Bradbury 1994: 10). Somali, sadece Amerika Birleşik

Devletleri ve Sovyetler Birliği’nden değil Çin, İtalya, Suudi Arabistan, Irak, Doğu

Almanya, İran ve Güney Afrika’daki apartheid rejimi ve Libya gibi diğer ülkelerden de silah alarak Siad Barre ülkenin askeri ufkunugenişletti (Bradbury 1994: 10). Somali’nin militarizasyonu esnasında Barre rejimi, her türlü şikayet ve isyanı bastırırken klandaşlarına yozlaşma, kayırmacılık ve tiranlık için alan açtı. Bu, bugün Somali’deki

çatışmanın kaynağını anlamaya çalışırken oldukça önemlidir.

46

Sorunlara yönelik hukuki ve barışçıl yolların yokluğu, sadece, etkilenen ve daha sonra zor kullanarak seslerini duyurup ulusal pastadan pay almak isteyen klanlar arasında daha fazla öfke ile sonuçlanmıştır. Buna ek olarak, alınan silahların çoğu eşitliğe aykırı şekilde Barre’nin klandaşlarına verilmiş; geri kalan silahlarklanlar arasında ülke geneline yayılmıştır. Bu silahlar hala bugün çatışmada kullanılmaya devam ediyor. Somali, silahlara yönelik karaborsada önemli bir kaynak haline geldi ve bu da klan merkezli milislerin ortaya çıkmasını sağladı (Osman, 2007: 99). Bradbury

(2008), Siad Barre ve hükümetinin Somali’deki silahların büyük silah yatırımı ile birleştiğinde siyasi himayenin artmasında önemli bir rol oynadığını ve bugün gördüğümüz gibi uzun vadede yıkıcı bir sonuç ortaya çıkardığını iddia ediyor.

Somali’de üçüncü kuşak milislerin ve bitmeyen klan güvenliği ikileminin ortaya

çıkması, askeri rejimin Soğuk Savaş döneminde tüm dünyadan satın aldığı silahların varlığıyla ilişkilidir.

Bu çok sayıda silah gerektiği bahanesi, Somali’nin Kenya ve Etiyopya ile olan sınır anlaşmazlığından kaynaklanmaktaydı. Ancak, askeri rejimin bu arayışa girdiği

ölçek, ülkenin ekonomik yeterliliği ile orantılı değildir. Örneğin, 1980-1985 yılları arasındaki istatistikler, askeri harcamaların diğer güvenlik kurumlarının harcamaları ile birleştirildiğinde, ülkenin bütçesinin dörtte üçünü oluşturduğunu gösteriyor ki bu da

Somali’nin toplam ihracat gelirinden daha yüksek. Adam’a göre (2008: 55) Somali, o dönemde 24 MIG-21 filosu, 25 MIG-17s, 30 MIG -19s; altı-nakliye uçakları, bir

Shenyang savaş uçağı; 250 orta Sovyet yapımı tanklar; Deniz kuvvetlerine 37.000’den fazla asker ve birkaç güdümlü füze botu almıştı. Orduya yapılan bu büyükyatırım, kalkınma için çok az bütçenin kaldığı ve iktidara yakın olan klanlara öncelik verildiği anlamına geliyordu. 1980’in sonlarına gelindiğinde, Barre klan temelli siyasete yönelik güçlü eleştirileri dikkate almamış ve klancılık / etnisiteyi iktidarda kalmak için araçsal olarak kullanmaya başlamıştı.

47

Somali Sosyalist Devrimci Partisi (SSDP), askeri bir rejimden sivil bir rejime geçiş döneminde ülkeye rehberlik etmesi için askeri darbeden sonra kuruldu. 5 üyeli bir

Siyasi Büro ve 73 üyeli bir Merkez Komitesinden oluşuyordu. Bizim ilgilendiğimiz kısmı, partinin klancılık ile ilgili bileşimidir. SSDP’nin en üst karar verme organları,

Ogaden, Marjeten ve Dulbahunte olmak üzere üç alt küme tarafından yönetiliyordu.

Üçü de Siad Barre’nin ait olduğu Darod klanından daha büyüktü.

Askeri rejim 1979’da, Barre hala iktidardayken, bir sivil hükümete dönüştüğünde, yeni anayasa eşitlik ve hakkaniyet meselelerini yeterince çözememişti.

Barre, 1980’de devlet başkanı olarak yemin ettikten sonra, Ogaden Savaşı’ndaki

Etiyopyalılara karşı yenilgisinden ve ekonominin durgunlaşmasından kaynaklı olarak popülerliği büyük ölçüde azaldı. Brons (2001: 175), Barre’nin Somali Anayasası’nın 83.

Maddesini değiştirerek olağanüstü hal ilan etme yetkisini devlet başkanına veren kararı alması, Barre’nin liderliğine olan memnuniyetsizliğin yol açtığı iç isyanın bir sonucu olduğunu gözlemlemektedir. O dönemdeki eylemleri, ordunun 1969 yılında hükümeti devraldığı ve işlerin çığrından çıktığı döneme benziyordu. Somali devleti iç anarşiden

ötürü hızla çöküşe doğru gidiyordu (Kasfir, 2004: 61).

Klancılık, hükümetteki üç baskın klanın davranışında görüldüğü gibi, çöküşte bir katalizör görevi gördü. Örneğin, 1989’da, alt klanından gelen bakanlar, iktidar partisinin çerçevesi dışında faaliyet gösteriyordu. Bu durum, diğer ortak klanların, devlet başkanının kasıtlı olarak hükümet işlerinden kendilerini uzakta tuttuğu ve önemli operasyonlarında sadece Marehan klanını kullandığı duygusu geliştirdiği için hükümetin ayrışmasına yol açtı. Bu bağlam içinde bunu açıklayan Lewis (2002: 256),

üst düzey hükümet yetkililerinin yarısından fazlasının ya Said Barre’in kendi klanından ya da kendisine tartışmasız bir destek sunan klanlardan geldiğini ortaya koymaktadır.

Ordu içinde, tank elit kuvvetleri ve topçu tugayının Barre’ye yakın klan üyeleri

48

tarafından ve yeni kurulan Güney Komutanlığı’nın Siad Barre’nin oğlu General Maslah tarafından yönetilmesi nedeniyle orantısızlık daha da yüksek oldu.

Askeri rejimin bir parçası olan Ogaden ve Dulbahunte klanlarının üyeleri, giderek daha fazla kuşkuya kapıldı. Rahatsızlık arttıkça, başkan iktidar partisi

çerçevesini terk etmeye ve daha sadık olarak algıladığı kendi Marehan klanının

üyeleriyle ilgilenmeye karar verdi. Adam (2008: 120), Somaliler arasındaki köklü klan

şüphesinin varlığını kabul eder ve Somalili klanların normalde rekabet, zaman zaman da

çatışma içinde olduklarını ve hatta bazen şiddetli savaşlara başvurduklarını, ancak geleneksel karşılıklı ilişkilerin onları bir şekilde kalıcı tahakküm altına almaya yönelik girişimlerden alıkoyduğunu iddia eder. Başkan klanından genç adamları, liderlik yoluna karşı çıkan ve düşman klanlar (Isaaq ve ) olarak tanımladığı klanlarla savaşmak için silahlandırdı. Darod yan klanları gibi diğer gruplar da yabancılaştırıldı. Bu dönemde gördüklerimiz, klan hegemonyasının, klanların yerli yöntemler kullanarak birbirleriyle savaştığı eski zamanlara kıyasla, iyi donanımlı ve iyi yapılandırılmış kuvvetler kullanarak, üst düzeye taşınmasıdır.

Yurtiçi çatışmaları saptırma girişiminde bulunan Barre, Etiyopya’nın Ogaden bölgesini ele geçirmek ve Somali Devleti’nin bir parçası haline getirmek amacıyla

Etiyopya’ya bir saldırı başlattı. Barre’nin, o zaman batılılar ile müttefik olan

Etiyopya’yı yenmek için Sovyetler Birliği’nin desteğine güveniyor olduğuna inanılıyor

(Caspian reports). Yardım gelmedi ve Somali 1979’da Etiyopya tarafından yenilgiye uğratıldı. Ancak, daha fazla endişe uyandıran kısmı savaştan sonraki süreç oldu.

Birincisi, Etiyopya’dan bir milyondan fazla mülteci geçti –Etiyopya’daki Somali etnik grubu, Somali’deki Ogaden bölgesinegeçti. Bu, her iki tarafta da çok sayıda insanın hayatına mal olan savaşın zaten büyük finansal maliyetiyle daha da kötüye giden bir insani kriz yarattı. Bu olaylar dizisi, Somali’nin çöküşünün önünü açan ve o zamandan

49

bugüne devletin istikrarsızlık ile karakterize edilmesine neden olan feci bir sonuca yol açtı.

3.6. Devletin Çöküşü (1991)

Lobell & Mauceri (2004: 2), modern bir devletin güvenliği ve iç düzeni korumak için önemli bir işlevi olduğunu iddia etmektedir. Bu, bir devletin “halkların dolayısıyla toprakların tek meşru ve kabul edilebilir yönetim biçimi” olduğunu söyleyen

Clapham tarafından da vurgulanmaktadır (Clapham, 2004: 80). Somali’de klan merkezli milislerden birkaçı, sadece devletin tekelini tehdit etmekle kalmayıp devletin bazı bölgelerde idari görevlerini yerine getirmesini zorlaştırarak devletin çöküşüne katalizörlük etmiştir (Gebrewold, 2005: 203). Klanların önde gelenleri bu milis gruplarına destek sunarak onlara bu alanlarda faaliyet göstermelerini sağlayacak meşruiyet sağladı. 1991’de Somali’nin çöküşünün ardından, klan merkezli milisler bir anda ortaya çıkmadı. Hedeflerini gerçekleştirmek için zor kullanan klan gruplarının izleri Somali’nin1978’de Etiyopya ile yapılan Ogaden Savaşı’nda yenilmesiyle ortaya

çıktı. O zamanın devlet başkanı Siad Barre, o dönemde çok önemli görünmeyen ama sonradan ülke için çok tehlikeli sonuçlar doğuracak olan bu grupların oluşumundaki

önemli bir mimardır. Aslında, Mogadişu ve Hargesia’daki sivillere zor uygulanırken

Siad Barre’nin kendisi de bir askeri diktatör gibi davranmaktaydı.

Sivil milis grupları hızla iktidarı ele geçirdiler ve kendilerini Somali’nin siyasi alanında belli ettiler. Ortaya çıkmalarının merkezinde, Marehan klanının (Barre’nin rejiminden en çok fayda sağlayanlar) savunmaya istekli olduğu ülkenin politik ekonomisinin kontrolü vardı. Siad Barre, manipülasyonlarla, Marehan klanı üyelerini, eleştiri ve reform talepleri de dahil olmak üzere hükümete yönelik her saldırının, tüm klanın sosyal, ekonomik ve politik çıkarlarına doğrudan bir tehdit oluşturduğuna ikna etti. Sivil milislerin yanı sıra, hükümete karşıherhangi bir saldırıyı bastırmak için 50

kullanılan hükümet-milis grupları da vardı. Bu devlet merkezli milisler, tıpkı sivil denkleri gibi, klan kimlikleri etrafında yapılandırılmıştı.

Somali devletinin çöküşü, Somali’deki çatışmanın çözülmesini büyük ölçüde etkiledi. Merkezi bir hükümetin yokluğu, hayatları ve mülkleri korumak için gerekli olan kritik kurumların eksik olduğu anlamına geliyordu. Yine de, 1991’den bu yana merkezi bir otoriteyi yeniden kurma çabaları, mevcut yetkililer hala çeşitli klan milisleri tarafından engellendiği içinoldukçazor (Menkhaus, 2004: 16). Devletin çöküşü hakkında yorum yaparken, 1969’da ve hatta daha öncesinde, böyle bir olayın işaretlerinin zaten görülebildiğini belirtmek gerekir. Birincisi, Somali devleti

1969darbesinden sonra hiçbir zaman 10 yıl süreyle dahi ayakta kalamadı. Bu, ülkenin hala zayıf kurumlar tarafından karakterize edildiği ve devlet inşasının çok erken aşamalarında olduğu anlamına gelir. Ordu, 1969’da iktidara geldiğinde, ülkenin yönetim sisteminde bir boşluk olduğu dönemde inşa edilen yargı, yasama ve kamu hizmeti kurumlarını yani, demokrasinin temel yapılarını yıktı. Çöküş sırasında hükümet,

Somali’deki ekonomik ve politik alan üzerindeki kontrolünü kaybetti (Zartman, 1995:

9).

Görüldüğü gibi Somali devletinin çöküşünü çevreleyen olaylarda klan himayesi ve milisler oldukça önemli bir konumdadır. Burada, klancılığın geniş kapsamlı sonuçlarının sadece siyasi istikrarsızlık ile sona ermediğini, Somali’de de açıkça görüleceği üzere devletin tamamen çökmesine neden olduğunu gözlemlenmektedir.

Krize yol açan sorunların çözümünde devlet kurumlarının yanı sıra, siyasi parti ve güvenlik güçleri gibi diğer sektörlere sızan klancılık, ülkenin artık kendisini bundan kurtaramayacağı anlamına geliyordu. Devlet kurumları özerk hale geldi ve herhangi bir koordinasyon olmadan ve merkezi bir makamdan talimat almaksızın çalışmaya başladı.

Ülkede yasa ve düzenin varlığını sağlaması gereken kurumlar, yasa ve düzene itaat etmeyen kurumlar oldular. Devlet memurlarının kendi maaşlarını ve ödeneklerini

51

belirlemeyebaşladıkları durumlar yaygın hale geldi. Dış çevrede, klanlar hayatta kalmalarını garantiye almak ve güvenliklerini korumak için kendilerini çeşitli şekillerde organize ediyorlardı. Bu, ülkenin farklı bölgelerinde farklı askeri diktatörlerin ortaya

çıkmasıyla mümkün oldu.

3.7. Somali Çatışmasında Askeri Diktatörler / Savaş Ağaları

Savaş ağaları çoğunlukla iki nedenden ötürü ortaya çıkar; klan / etnik hegemonya ve diktatörlüğü diğerlerinin üzerinde sürdürmek. Somali, iyi yönetim pratiği ve öncelikle ulusal çıkarları teşvik eden ve ulusal birliği gündemin üst sıralarına yerleştiren bir liderlik tarzını ortaya koyabilecek temel kurumlardan yoksundu. Bu koşullar, askeri yönetim ve devletin çöküşü tarafından belirlendi. 1980’lerden beri

Somali’de ortaya çıkan birkaç milis grubu vardı ve en önemli üyelik kriterleri klan kimliği ve soydu. Bu milis gruplarını yönetenler, savaş ağaları olarak anılmaya başladı.

Bunlar, kendilerini acımasız yollardan çok zenginleştirebilen insanlardır. Ülke ekonomisinde, insan kaçakçılığı, malların taşınması, silah satışı ve insani yardım malzemelerinin taşınmasında kullanılan kritik yolların kontrol edilmesi yoluyla konumlarını pekiştirdiler. Bu bireyler, 1991’de iç savaşın ve kıtlığın neden olduğu acıyı,

Baidoa, Mogadişu ve gibi “ölüm üçgeni” olarak anılmaya başlanan alanlarda pekiştirdi. Savaş ağaları, devam etmekte olan iç savaştan sadece ekonomik olarak fayda sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda çökmüş devletin farklı bölgelerinin kontrolünü ele geçirmek için etnik düşmanlık ve ayrılıklardan ustaca yararlandılar.

Devletin çöküşü, aynı zamanda, askeriyenin parçalanması gibi bazı kurumların da çöküşüne neden oldu. Askeri komutanların ve ordu generallerinin çoğu savaş ağaları oldular. Amerikan filmlerinden ve Rambo gibi aktörlerden ve klan kimliğinden esinlenilen gençleri milislere dahil etmek daha kolay oldu (Lewis, 2002: 265). Ülke

çapında yağma ve cinayet yaygınlaştıkça, işletme sahipleri mülklerini yağmalanmaktan 52

korumak için kendi milis gruplarını oluşturmaya zorlandılar ve böylece başka bir savaş ağaları kategorisi oluşturdular. Bazı durumlarda, iş çevreleri korumalarından yararlanmak için kendi klanlarının savaş ağalarıyla işbirliği yaptılar. Bu, savaş ağaları için önemli bir finansman kaynağı haline geldi. Mohammed Ali Mahdi gibi işadamları, kendi alt klanından olan General Mohammed Farah Aideed’in yönettiği Birleşik Somali

Kongresi (USC) milislerine maddi destek sağladılar. Yoroms, Somali’deki sivil milis gruplarının ortaya çıkmasının, devletin insani güvence sunamaması ve garanti edememesinin bir sonucu olduğunu savunuyor (2011: 31). Bu, farklı çıkarları olan farklı grupların, devlet çöktüğünde, öncelikli olarak güvenlik gibi devletin sağlaması gereken temel hizmetleri sağlamak için milis kurmaya karar verdikleri anlamına gelir.

Somali’de klan merkezli milis gruplarının ortaya çıkışı, ülkenin klan temelli siyasi sistemini büyük bir güvenlik ikilemi yaratarak önemli ölçüde etkilemiştir. Bu durum, devlet silahlarının yağmalanmasından sonra daha da kötüye gitmiştir.

Gebrewold (2005: 203), Somali’de Siad Barre’nin ve Etiyopya’da Mengistu

Mariam’nın devrilmesinin, 1990’ların başlarında Somali’den yağmalanarak temin edilen silahların varlığının bir sonucu olduğunu iddia ediyor. Yakın zamana kadar

Somali’deki savaş ağaları kendi aralarında toprakları paylaşarak ittifaklara ve anlaşmalara girmişlerdir. Örneğin, hepsi Hawiye klanının altında yer alan Abgal alt klanı, Habr Gidir alt klanı, Habr Gidir Saad klan ve Murosade alt klanının savaş ağaları, 2005 yılında Mogadişu’da bir araya geldi ve başkenti kendi aralarında bölüştüler. Ancak Hawiye klanı her zaman Somali’nin politik ve ekonomik alanlarının ana direği olan başkentin kontrolünü üstlenmiştir.

Crocker ve diğerleri (2009: 495), toprakları paylaştıkları bu tür anlaşmalar sırasında savaş ağalarının sergiledikleri nadir birliğin, büyük ölçüde kârı maksimize etme ve silah ticaretini kolaylaştırma arzusundan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Bu nedenle, Mogadişu’da bulunan savaş ağalarının anlaşması, faaliyetlerini bozmadan ve

53

aralarındaki iktidar dengesini etkilemeden, bölgedeki bireysel iktidarın kazanımının ve kârının en üst düzeye çıkarılmasını sağlamaktı. Daha da önemlisi, savaş ağalarının

Mogadişu toplantısı, merkezi bir hükümetin yokluğunun kendileri için faydalı olduğuna ve bu nedenle ülkedeki herhangi bir siyasi çözüme karşı direnilmesi gerektiğine olan inançlarını yansıtıyordu. Bu, ülkenin neden uzun zamandır istikrarsızlıkla karşı karşıya kaldığını daaçıklamaktadır. Başka bir deyişle, Somali vakasında, milis grupları devlet için bir tehdit değilken; devlet, savaş ağalarına ve onların milis gruplarına istikrarlı bir hükümet kurma çabaları nedeniyle bir tehdittir.

Yukarıdaki argüman, Somali’deki bir Federal Geçiş Hükümet’inin oluşturulmasını eleştirenlerin, savaş ağalarının kendi aralarında ulusal pastayı paylaşmanın resmi bir yolu olan yanıltıcı bir güç paylaşımı anlaşması olduğunu öne sürmelerinin temelini oluşturuyor. Gerçekten de, Federal Geçiş Hükümeti, klan milislerinin, gayri meşru klan milisleri ve çabaları sonuç vermeyen Eş Şebab gibi terörist gruplarından iktidarı alabilecekleri bir platform haline geldi. Bu tip olaylar, istikrarlı bir hükümetin kurulmamasını sağlamak için milis gruplarının yazılı olmayan anlaşmalara girebildiklerini, çünkü bu tür grupların sadece anarşinin olduğu durumlarda gelişebildiklerini varsayan üçüncü kuşak teoriyi destekler.

Hiçbir milis grup ülkenin tamamını kontrol etmeyi ve hatta merkezi bir hükümet olarak hareket etmeyi talep etmemektedir. Zira mevcut statükodan memnunlar ve merkezi bir hükümet olarak hareket etmek, onların sahip olmadıkları bir sorumluluk bilinci ile hareket etmek zorunda kalacakları anlamına gelecektir. Klanların birbirlerini askeri olarak dengelemelerine yönelik çabalar, klan temelli siyasi sistemin Somali’de tanık olunan iç savaş ve siyasi istikrarsızlıktan sorumlu olduğu iddiasını doğrulamaktadır. El-Kaide’ye karşıt olarak çıkmış bir grup olan Eş Şebab bile Habr

Gidir klanı tarafından desteklenmekte ve korunmaktadır.

54

Savaş ağaları, diğer gruplar kendi stratejik çıkarları için doğrudan bir tehdit oluşturmazsa, birbirleriyle bir çatışmaya girmek istemezler. İlginçtir ki, savaşın uzamasıyla ilgileniyor gibi görünseler de, uzun çatışmalardan kaçınmaya eğilimindedirler. Milis grupları hassas iktidar dengesini sağlamak isterler, çünkü iki iktidarsız tarafın çatışmasının sonuçlarının tam olarak farkındadırlar, nitekim hiçbiri kazanamaz. Bu nedenle, savaş ağaları tarafından yönetilen milis gruplarının hayatta kalması, güç dengesine bağlıdır.

Daha somut olarak Somali örneğinde, Hawiye klanının alt klanları arasındaki bölünmeler, siyasi partilerin tamamen çökmesine ve klan merkezli milislerin yükselmesine yol açmıştır (Brons, 2001: 208). İlk bölünme, Ocak 1989’da Hawiye klanının üyeleri tarafından Roma’da yapılan bir toplantı sebebiyle gerçekleşirken,

Mogadişu’daki Hawiye klanının başka bir bölümü kendilerini “Manifesto grubu” olarak adlandırarak kopan diğer gruba rakip oldu (Lewis, 2002: 262). Birleşik Somali Kongresi

Roma’da kuruldu ve Hawiye klanından General Mohammed Farah başkan oldu. Bu arada, Ogaden, Isaaq klanlarının üyelerinin ilgisini çeken Somali Ulusal Hareketi

(SNM) de Somali Yurtsever Hareketine (SPM) bağlıydı.

Abdullah Yusuf Ahmed, Darod klanoı üyelerinin hakim olduğu Somali

Demokratik Kurtuluş Cephesi'ne başkanlık etti. Somali Ulusal Cephesi, Marehan klanına aitti ve askeri rejim sırasında Somaliland’deki sivilleri öldürmesinden dolayı

“Hargeisa Kasabı” olarak adlandırılan General Morgan tarafından yönetilmekteydi.

Mirifle ve Digital klanlar Somali Demokratik Hareketine (SDM) aitti. Görünüşte siyasi partiler olarak görünmekle birlikte, gerçekte bunlar etnik kimliğin etrafında kurulan milis gruplarıdır. Siad Barre'nin sergilediği güçlü adam sendromu, her biri güçlü birer kişi üretmek istediği için klanlar içinde savaş ağalarının ortaya çıkışını etkiledi. Bu aranan klan örgütü, Lewis'in (2002: 263), on dokuzuncu yüzyılda Avrupalılarca keşfedilen Burton'un klan liderlerinin sınırlarını geçmek için kendilerinin iznine ve

55

korunmasına ihtiyaç duydukları “klan cumhuriyetlerinin bir ülkesi olarak tanımladığı gibi bir durumdu.

3.8. Somali: Klan ve Devlet Siyaseti

Somali, tam olarak felaket içinde yaşayan, insan yaşamının bozulmasına ve mülkün tahrip olmasına kadar bunca talihsiz olayın gerçekleştiği ve sürekli iç

çatışmalarla uğraşan bir ülkenin resmidir. Ancak, en yaygın soru, dünyada az sayıdaki ortak dil, din, tarih ve kültürü paylaşan tek bir grup insan tarafından karakterize edilen bir ulus devleti olmasına rağmen Somali’nin neden istikrarsızlığın bu ölçüde yaşandığıdır.

Somali'deki siyasi atmosfer, Makyavelci ilkeler tarafından karakterize edilir.

Klanları tarafından desteklenen ve çok zengin olan siyasi oyuncular –genellikle yukarıda bahsedilen savaş ağaları- tüm bu kaosun ortasında pek çok servet biriktirmeye devam etmektedirler. Nihayetinde gayri meşru bir şekilde, siyasi güç elde ettilerve egemenliklerine yönelik her türlü tehdidi engellemek için harekete geçmektedirler. Bu amaç için bir kısmı kendi kişisel askerlerini de içeren pek çok kayıp meydana gelmiştir.

Savaş ağaları, “ye ya da yen, hayatta kal ya da öl” ideolojisine sahiptirler.

Bu istikrarsızlık uluslararası toplumun dikkatini çekmeyi başarmıştır. Somali

Afrika'da en uzun sahil şeridine sahip ülkedir. Hem Doğu Afrika ülkelerine hem de Orta

Doğu ülkelerine ulaşımı sağlayan Hint Okyanusu ticaret yolu oldukça önemlidir.

Somali'deki istikrarsızlık, okyanusdaki korsanlık nedeniyle bu rotaya büyük ölçüde zarar verdi. Filo güvenliği artık garanti edilemez hale geldi. Bu, 1991'de askeri yönetimin çöküşünden bu yana böyle olagelmiştir. Daha önceki askeri operasyonlar başarısız oldu ve özellikle Eş Şebab terörist grubunun ortaya çıkmasından sonra daha da karmaşık hale geldi. Durum o kadar kötüydü ki Kenya gibi komşu ülkeler, 2010’daki

“Operasyon Linda Nchi” gibi operasyonlarla Somali'ye asker göndererek doğrudan 56

müdahale etmek zorunda kaldıklarını belirtmiştir. Bu operasyon 7 yıl sonra hala devam etmektedir; aslında Afrika Birliği'nin Somali'deki Afrika Misyonu bayrağı altında daha büyük bir operasyona evrilmiştir. Askerler Kenya, Uganda ve Etiyopya'dan

çekilmişlerdir.

Pek çokları, yabancı güçleri Somali'ye getirme yaklaşımının ve barış ve nihayetinde istikrara kavuşmanın önündeki başlıca engeller olan savaş ağalarını ve politikacılarıuzlaştırmaya çalışmanın her türlü ilerlemenin gerçekleşmesi için gerekli olduğunu ama bununla birlikte uzlaşının uzun zaman alacağı konusunda hemfikirdir.

Bunun nedeni, bu grupların her birinin yalnızca kendi iktidarları ve kendini koruma konusundaki bencil emelleri tarafından motive edilmesidir. Kendi konumlarını garanti altına almak için gerçekleştirdikleri korkunç eylemleri düşündüğümüzde, bu insanların hiçbir şekilde toplumun ahlaki kuralları tarafından kontrol edilmedikleri ve yasaların onları alıkoyamayacağı açıktır. İşte bu nedenle, bu yozlaşmış seçkinler arasındaki ilişkileri yeniden tesis etmeye çalışan barış misyonu başarısız olmaya devam edecektir;

çünkü bu yöntem, kültürleri ve deneyimleri nedeniyle Somalilere uygun değildir.

57

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SOMALİ TOPLUMU VE KLAN SİSTEMİ

4.1. Somali’deki Klan Bileşimi

Somali’deki en önemli ve tutarlı sosyo-politik dayanak, klan, aile klanı, alt klan, mag-ödeyen2 grup ve ana soy olarak ayrılan klan sistemidir (Gunden, 2009: 3). Somali, klan olarak organize olan ve Somalililer olarak bilinen tek bir baskın etnik gruptan

(toplam nüfusun% 90’ı) oluşur. Bir klan yapısının en yüksek sınırı, ortak bir ataya sahip

30 kuşak kadar geriye gidebilen uzun ve sabitlenmemiş bir soy olan klan-aile düzeyidir

(Lewis 1961: 4). İkinci en yüksek sınır klan seviyesidir, genellikle yaklaşık 20 kuşak geriye gider.

Klanın bölgesel bir sınırı vardır ve sıklıkla ortak bir pastoral hareket ve aynı yerleşim alanı ile karakterize edilen bir siyasi birim olarak hareket eder. Bir klanın

üyeleri, aynı bölgeye ait olma duygusuna değil, ortak soy ile birbirine bağlıdır. Klanlar

çoğunlukla bir liderin olduğu bir yönetim hiyerarşisine sahip olsalar da, merkezi bir siyasi sisteme sahip değildirler. Mag-ödeyen grup seviyesi, klan hiyerarşisinde

üçüncüdür ve sosyal yapının en önemli seviyesidir. Para cezalarını ödeyebilecek ve 4-8 nesil geriye giden nispeten büyük bir gruptur. Mag-ödeyen gruplarda üyelerinden birinin cinayetle suçlanması durumunda, karşılık için grup yaklaşık 100 deve toplayabilir. Somali’de, mag-ödeyen grup bir tip geleneksel hukuk olan xeer olarak bilinen bir toplumsal sözleşme tarafından yönetilmektedir (Gundel, 2006: 6).

Somali halkı, Afrika Boynuzu’ndaki diğer ülkelere yayılan Afar, Beja, Oromo ve Saho gruplarının da içinde yer aldığı daha büyük bir Cushitic grubunun torunları olarak kabul edilir; bu grup ayrıca Hamitic olarak da bilinir (Brons 2001: 90; Lewis

2 “Diya is the word for blood-compensation. Mag is the Somali word” (Gundel, November 2006, p. 6 ) 58

2002: 04; Bradbury 1994: 08). Somali halkının kökenini tarihsel bir bağlamdan açıklamaya çalışan birkaç mit vardır. Bazı akademisyenler Somali soyunu Araplara, daha spesifik olarak da Hz. Muhammed ve onun ilk yıllardaki takipçilerinin soyu olan

Kureyş soyuna kadar izlerler. Ancak asıl soyun ne olduğu hala herkes tarafından kabul edilmememiştir (Brons 2002: 90). Bazı araştırmacılar Somali’deki klanların farklı soylara bağlanabileceğini ileri sürerler. Pastoral klanları olarak bilinen bir grubun soyuna ve Mirifile ve Digil gibi tarımla uğraşan klanları Sab’ın soyuna yerleştirirler. Bu mit, Somalilerin, Hz. Muhammed’in Kureyş soyundan geldiğini ancak

Hz. Muhammed’in kuzeni Agiil Ebuu Taalib’in soyundan geldiklerini söyleyenlerinkinden farklıdır. Lewis (2002), Isaaq klanını, Peygamber’in kızı Fatima ile evlenen ve Agiil Ebuu Taalib’in kardeşi olan Ali Ebuu Talib’in torunu olarak gösterir.

Şekil 3.Tarımsal pastoral klanların temsili (siyasette daha az etkili)

Kaynak: Swiss State Secretariat for Migration (SEM), Clans, 2017

Bir başka anlatı, Kökenleri Yarımadasından gelen biradamın Somalili bir

kızla evlendikten sonra yeni bir soy kurması etrafında anlatılır. Bu anlatı, eski Afrika

mitolojisinden kaynaklanır; Somali halkının İslamiyet’e geçişi zamanında resmi

mitlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Bu efsane sayesinde Somali halkı, Somalili

kızın Arabistanlı bir adamla evlenmesi sonucu bir Afrika kökeni oluştuğu düşüncesi

59

hakim olmuştur. Yine de, Lewis (2002: 04) Somali halkının kökeninin, iki efsanenin

Arabistan’a kadar uzanabileceği sonucuna varmıştır.

Somali’nin göçebe klanları (Darod, Isaaq, , Hawiye ve ),

zanaatkârların veya tarım yapanklanların (Saab) aksine kendilerini soylular olarak

adlandırırlar. Somali’de daha küçük birimlere ayrılan eş büyük klanlar vardır.

Bunlardan Hawiye ve Dir’in, muhtemelen Somali sözcüğünün kökeni olan Irir

Samaale’nin torunları olduğuna inanılmaktadır. Darod ve Isaaq klanlarının sırasıyla

Abdirahman bin İsmail el-Jabarti (Şeyh Darod) ve İshaak ibn Ahmed (Şeyh İshak)’dan

kaynaklandığına inanılmaktadır. Hem Şeyh Darod hem de Şeyh İshak’ın Dir klanından

kadınlarla evlendiğine inanılır ve bu, iki klan ve soyluların Samaale soyu arasında

evliliğe bağlı bir bağlantı yaratır. Sab klan beşincidir ve onların adı soylu Samaale

klanı ile aralarındaki ayrımı göstermek için kullanılır. Diğer kaynaklar, Samaale ve

Sab’ın, Somali’deki tüm klanların ortak atası olan Hiil’in oğulları olduğunu

göstermektedir (Hesse, 2010:248).

Şekil 4. Pastoral klanların temsili (en önemli siyasi aktörler)

Bazı alt klanlar, özellikle ülkenin güney kesiminde, başlangıçta beş baskın klanla ilişkili değildir; ancak sonra büyük beş içinde asimile olduğu söylenebilir.

Örneğin, ülkenin diğer bölgelerinde de bulunan, Hiran’daki Gaalje’el, kökenlerini

Gardheere Samaale’ye bağlar. Kuzey Somali’deki başlangıçta ikiye bölündü, Dir soyundan Quranyow’lu Mahamed Hiniftir Mahe, Tuuf’un kızı ile evlendi. İkincisi, 60

Garre Samaale olduğunu iddia eden Tuuf’dur. Kuzey Doğu’da, Gaaje’el soyundan gelen Degoodi klanı da GardheereSamaale ile ilişkilidir (Mohamed 1997).

Hiranbölgesinde, Hawaadle alt klanı kökenlerini MeyleSamaale’ye kadar izler. Kuzey

Doğu eyaletinde bulunan Ajuraanalt klanı, Maqaarre Samaale’den geldiklerini iddia etmektedir (Jimale, 1995: 130). alt klanı ise Fiqi Umar olarak da bilinen

Sheikh Abadir Umar Ar-Rida soyundan geldiklerini iddia ederler (Burton, 1966: 165).

Somali’deki klanlar aşağıdaki gibidir:

1) Darod Klanı: , Dishiishe, , Jidwaq, ,

Majeerteen, Ogaden, Marehan, Mora’ase, .

2) Dir Klanı: (Samaale’nin Irir oğlu) : /Samaroon (Habar ‘Affa,

Madahweyn, Habar Makador, ya da Bajimal/Bajumal Quranyow/Gorajno/Kuranyo

Garre, , Dabruube/Dabrui,Barsug (Bursuk), Madawini (Gure Garire),

Biimaal, Madigan, (Gaadsen) (Diriye, 2009: 8).

3) Isaaq Klanı: (Sacad Muuse ve Ciise Muuse), Arap,

Ayoup, ( ve Eidagale), Tol Jecle and Habar Jeclo (Axmed Sheikh Isaxaaq)

(Diriye, 2009: 8).

4) Hawiye Klanı: (Samaale’nin Irir oğlu): Abgal, Gugundhabe (Galjecel,

Jijeele, Murule, Baadicadde), Murusade, Gorgate (Wadalaan, Silcis, Haskul) Hiraab

(Gidir, Duduble, sheekhaal, Habar) (Diriye, 2009: 8).

5) Rahanweyn Klanı: Jiddu, Digil Dabarre, Garre, , Geledi Mirifle Jilible,

Hadame, Harin, Jiron, Eelay, Leysan.

Bunlar beş büyük klandır. Ancak bunlara ek olarak şu klanlar da vardır: Ashraaf

(Reerow-Xassan) & Sheekhaal), Gaboye, Benadiri, Bravanese, Carab Salaax,

(, , Tumaal, ) (Diriye, 2009: 9)

61

Şekil 5. Somali’nin klan yapısı.

4.2. Somali’de Akrabalık

Somali’de akrabalık iki önemli ilkeye dayanmaktadır: biri toplumsal sözleşmedir ve diğeri dekan bağıdır. Bu, karmaşık ilişkiler bir toplumsal sözleşmeyle birleştirilirken, kan ilişkilerinin akrabalık kimliğini oluşturduğu anlamına gelir (Mohamed, 2007: 6-12).

Somali’de akrabalık, genellikle bir klanın üyesi olmak ve bir kişinin kökenini, klanın diğer üyeleriyle ortak bir ataya kadar sürdürmekle karakterize edilir. Yukarıdaki şekil, klanların Hawiye, Darood, Digile, Dir, Mirifle ve Isaaq baskın olmak üzere grupların

Somali’de nasıl bölünmüş olduğunu göstermektedir. Bu klanlar, klan liderlerinin diğer klanlarla siyasi iktidar için pazarlık edebilecekleri temelleri sağlar. Klan ne kadar büyükse, daha iyi bir anlaşma elde etmek o kadar kolay olur. Klan rekabeti olduğunda, bu akrabalık kimlikleri rakiplere karşı çok daha güçlü hale gelir ve bu da klan üyelerinin klan üstünlüğünü ve/veya çıkarlarını güvence altına almak için neden bu kadar istekli olduklarını açıklar. Akrabalık aynı zamanda Somalilerin bireysel olarak ve birbirleriyle bir grup olarak nasıl ilişki kurduğunu şekillendiren çok güçlü bir sadakat yaratır.

62

Şekil 6. Ülke genelinde klan dağılımı

4.3. Azınlık Klanları

Somali’de azınlık grupları ülkenin siyasi ve sosyal alanlarında önemli bir rol oynayan klan yapısı içerisinde asimile olmak uğruna klanlar veya alt klanlar olarak adlandırılır. Azınlıklar genel manada Sab olarak anılır ve aralarında köleler, paryalar ve

Bantu soyundan gelenler, Barawanis ve Bajunis gibi kıyı şeridinde bulunan Arapça konuşan diğer gruplar vardır. Genel ifade, azınlık gruplarının üyelerinin kültür ve

63

dillerinin kabul edilmediği veya saygı görmedikleri ve grup olarak değerlendirilmediği biçimindedir.

Somali’deki azınlık klanlarının farklı özellikleri, büyüklüğü ve yapısı vardır.

Bazen azınlık terimi, sayıca az olmak anlamına gelmez. Somali’deki azınlıkları belirlemek için rakamlar kullanmak aslında yanıltıcı olabilir; çünkü bazı azınlık grupları bulundukları bölgelerde yerel halktan sayıca daha çoktur. Buna örnek olarak, Güney

Merkez Somali’deki çeşitli belediye meclislerine hükmeden Bantus klanı verilebilir.

Kimin azınlık olarak kabul edilebileceğine dair daha iyi bir analiz, mevcut hükümetin klanlara nasıl davrandığına bakılarak yapılabilir. Ülkenin politik ve ekonomik alanlarında hakimiyetinin olmaması, bir klanın Somali’de bir azınlık olarak görülmesini belirleyen şeylerin en önemlisidir.

Başka bir örnek de Bantus’un aksine azınlık haline gelen Sab klanının üyeleridir,

çünkü coğrafi olarak dağılmışlardır. Belirli bir alanda yaşayarak egemenlik sağlama politikası izlememektedirler. Ülkenin çeşitli bölgelerinde küçük gruplar halinde yaşadıkları için yerel düzeyde azınlık olarak kabul edilen Biymaal gibi klanlar, ülkenin ulusal ve politik alanlarındaki egemenliklerinden dolayı, böyle bir düzeyde bir süre sonra azınlık olarak görülmemeye başlanır. Bu nedenle, ihtiyaç olduğunda, bu klanlar azınlık oldukları alanlardan; çoğunluğa sahip oldukları alanlara geçip gerekli korumayı elde edebilmektedirler. Bu tür karmaşıklıklar, çatışma sırasında risk veya savunma söz konusu olduğunda, farklı olasılıkların etkili olabileceği anlamına gelir. Aşağıda

Somali’deki azınlık klanlarının bir değerlendirmesi yapılmıştır.

64

4.4. Klan Koruması

Klanların Somali çatışmasındaki rolünü daha iyi anlamak için, klan koruması kavramını incelenmesi gerekir. Temel bir başlangıç noktası olarak, Somaliler arasında popüler bir söze atıfta bulunmak önemlidir: Ama buur ahaw ama buur ku tirso (“Ya bir dağ ol ya da kendini birine bağla”). Klanlar güçlü bir gurur ilkesi etrafında yaşarlar ve daima saygı görmeyi beklerler. Klanın herhangi bir şekilde aşağılanmasının kabul edilemez olduğu düşünülür ve klan üyeleri haysiyetlerini korumak için aşırı uçlara giderler. Korunmanın sağlanmasının yollarından biri, güçlü klanlarla ittifaklar kurmaktır. Birçok Somalili için, klan, belki de, teoride tüm vatandaşlarına güvenlik sağlaması gereken devletten bile önemli bir güvenlik birimidir.

Böyle bir koruma bedava olmaz ve bir tür ödül beklenir. Zayıf Somalili klanlar, kimliklerini genel olarak gaashaanbuur (kalkanlar yığını) olarak adlandırılan ve bir gaashaanbuur koalisyonu oluşturan güçlü klanlara eklenme eğilimindedir. Zayıf klanın güçlü klana asimile edilme derecesi, güçlü klanın zayıf klan ile ilişki kurmasından kazanacakları, uzantıları, klan üyelerinin sayısı ve zayıf klanın olduğu gibi davranıp davranmadığına bağlı olarak değişir. Zayıf bir klanın benimsenmesi durumunda, daha güçlü klan onların siyasi ve ekonomik desteğinden faydalanabilirken, daha zayıf klan koruma altına alınacak ve ihtiyaç duyulduğunda mag ödemesi yapacaktır (Gundel,

2009:19-21).

4.4.1. Güncel Çatışmada Klan Koruması

Bireyleri koruma fikri aslında tarihseldir ve Somaliler tarafından uzun yıllardır uygulanmıştır. Önceden insanlar, korunma arayışında bulunan herkese koruma sağlamak zorundaydı ve bu korumayı sağlamadaki başarısızlık, önemli bir yükümlülüğü reddetmek anlamına gelirdi. Bununla birlikte, iç savaş, bu uygulamada potansiyel

65

sahiplenici klanın üyelerinin başarılı olmasını zorlaştıran büyük bir insani kriz yarattı.

Bu, zayıf klanlar için ve daha da önemlisi, toplumsal hiyerarşide en düşük düzeyi oluşturan kadınlar ve çocuklar için bir kırılganlık durumu yarattı. Bir bireyin azınlık klanlarından ya da “asil klanlara ait olmayan” bir çocuk veya bir kadın olması durumunda hiyerarşideki konumu daha da düşüktür.

Söz konusu grup içeride yerinden edilmiş kamplarda yaşayanlar ise, onların

çektiği acılar çok daha fazladır. Ülke içinde yerlerinden edilmiş olan ve kamplarda yaşayan azınlık klanlarının üyelerine saldırmakta ve taciz etmekte özgür olduklarını düşünen pek çok genç, ülkedeki kanunsuzluk ve düzensizlikten yararlanmaktadır.

Topluluğun savunmasız kesimlerini gasp eden ve kötüye kullanan topluluğun çoğu

üyesi, bir cezaya maruz kalmamaktadır. Eğer söz konusu klanlar daha zayıf klanları korumak için daha güçlü klanın sorumluluğunu üstlenen yeni bir xeer’e girerse bu ihlallerden kaçınılabilir. Bazı klanlar diğer klanları korumak için daha farklı ve aşırı

önlemler almıştır. Örneğin, (failin mağdura 100 deve ödediği) dia ödemesinin kaçak suçu ve çete şiddetini engellemek için yeterli olmadığını iddia ederler(Hill, 2010:8-10.)

4.4.2.Somali’de Soydaşlık ve Hısımlık

Somali’de klanlar ayrıca, bölünme yapıları ana klanın büyüklüğüne bağlı olan birkaç alt klana ayrılmıştır. Temel siyasi birim olarak hareket etmenin yanı sıra, klanlar aynı zamanda ülkenin klan ailesi yapısı üzerinde bireylerin kendilerini diğerlerinden ayıran iç sınırları belirler. Lewis (1961), daha geniş ve genel bir arazi alanı boyunca hareket eden klan biriminin aynı zamanda coğrafi bir özelliği olduğunu da eklemektedir.

Örneğin, Darood klan ailesi Lel-Kase, Yusuf, Absame, ve Saad klanlarından oluşan daha büyük bir birimdir. Harti klanı, Majeerteen, Dhulbahante, Warsangeli ve

Dashishe alt klanlarına ayrılmıştır. Bu nedenle, Warsangeli alt klanının ve diğer üç alt klanın (Majeerteen, Dashishe ve Dhulbahante) hepsinin Harti’de ortak bir ataya sahip 66

olduğu anlamına gelir. Coğrafi olarak, bu dört klan, Darood klan ailesi tarafından sahip olunan yerleşik topraklarda yaşarlar. Toprakların büyük olmasına ve toplulukların dağılmış olmasına rağmen, Darood klan ailesi üyeleri güçlü bir aidiyet ve kimlik duygusunasahiptir.

Bu nedenle Harti, Harti klanının kurucusu ve ona bağlı bütün alt klanların ortak menşeidir. Harti soylarını izlemek için, bu klanın üyeleri büyük ölçüde erkek soyuna dayanan babasoyululuğu kullanırlar. Halen Harti alt klanlarının üyeleri ortak Harti atalarına ulaşabilmek için geriye doğru 20 nesil sayabilmektedir. Kişinin kimliğini ortak bir ataya bağlaması yaklaşımı, Somalili klanlar arasında yaygın bir uygulamadır ve burada açıklanan Harti vakası, örneklerden sadece biridir. Anasoylu klanlar arasındaki bir arada var olma ve güçlü işbirliği birkaç kuşak boyunca izlenebilir kurumsal klan kimliğine bağlayabiliriz. Abdi bunu şöyle açıklıyor: “Bu klan içindeki üyeler, kendi kurucu soylarından beri süregelen geçim kaynaklarını koruma prensibi taşıdıkları için, bir bütün halinde, tüm çiftlik hayvanlarına açık bir alanda yaşama amacı taşırlar.”

(2010: 30-34).

Klan, alt-klanların soy kesimlerini yerleştirebilme becerisi nedeniyle en yüksek siyasi birim olma işlevini üstlenebilir. Ancak, bir klanın siyasi hedeflerini gerçekleştirebilmesi fikir birliğine bağlıdır. Klanın yapısı bir iç merkezi otorite sağlayamadığından, klan büyüklerinin doldurduğu bir iktidar boşluğu ortaya çıkar. Bu, klan büyüklüğünün neden Somali’de çatışma ve siyasette önemli oyuncular olduğunu göstermektedir.

Somali’deki klanların çoğu tarafından benimsenen önemli bir nokta, diğer klanlarla bağlantıları ve ittifakları evlilik yoluyla kurmaktır. Klan kimliğinin en temel seviyesi birincil soy olup, bunu büyük ölçüde siyasal olarak motive olan dia-ödeyen grup takip eder ve klan üyeleri çıkarlarını gerçekleştirmek için bu ilkelere bağlı kalmaya eğilimlidir. Somali’deki klan kimliği başlangıçta var olduğu(primordial) kabul edilir ve

67

birey klan değiştiremez. Öte yandan soy, bir bireyi diğerine bağlar ve soya bağlı olarak siyasi olarak ilişkilenenlerin hangisinin diğerine destek olacağını belirler. Bir klanın hısım bağları, evlilik sebebiyle klanları birbirleriyle işbirliği yapmaya zorlar. Bu, evlilik yeminlerinin sadece karı ve kocaları değil, aynı zamanda toplumu da bağladığını gösterir (Lewis, 1961: 22-28).

Somali’deki klan sisteminin yarattığı hısım temelli bağlantılar, geniş bir elit işbirliği yaratır. Belli bir klana ait olmak, hısım bağlantılarının avantajlarından faydalanılmasını sağlar. “Onlara karşı biz” gibi bir durum yaratır, bu şekilde yakından bağlantılı olan klanlar, kendi çemberinin parçası olmayan “ötekilere” karşı bir ittifak oluşturma eğilimindedir. Bu, Somali’de devam eden çatışmada klan kimliğini açıklayan iddiaları bir kez dahadesteklemektedir. Lewis’e göre “bağ, düşman ve hısım olan soylar arasında bilgi kanalı olması anlamında da önemlidir ve hısımlık, sık sık çatışmaların müzakere edilmesi ve çözülmesi konusunda önemli bir rol oynar” ( 1961: 140). Devam eden çatışmaya rağmen, klanlararası ve alt klan bağları, siyasi uyum yaratılmasına yarayan soy ve hısımlık bağlarını zorunlu kılar. Somali klan sistemindeki hısımlık bağları, var olan kan bağlarına karşı bir denge görevi görür.

4.4.3. Kan Bağları

Lewis, Somali’nin “ana siyaset teması”nın klanları birbirinden ayırmaktan sorumlu olan bir soydaşlık geleneğinden türediğini öne sürer. Alt klanların boyut ve yapı bakımından değişebileceği gözlenmektedir. Bu nedenle, bugün alt-klan olan bir grup, boyut ve potansiyel olarak daha büyük hale gelebilir ve dia ödeyen veya birincil soy grubu seviyesine kayabilir. Sayısal olarak azolan klanlar bir alt klan olarak sınıflandırılır. Soydaşlığa dayalı bölünme, “eşit güçte birimlere” ayrıldıkları anlamına gelmez; zira, düzensiz büyümenin tanınmasıyla ortaya çıkan anomaliler ve insan

68

gücünün ve savaşma potansiyelinin eşit olmayan dağılımına verilen önem söz konusudur (Lewis, 1961: 159).

Kan bağları kavramı, çok eşli evliliğe atfedilen mevcut eşitsizlikleri açıklayabilir. Somali’de sık gözlenen bir uygulama olarak, Şeriat Yasası, bir erkeğe dört kadınla evlenmeye izin verir. Bunun etkisi, kardeşlerin aynı babaya ancak farklı klanlardan gelen farklı annelere sahip olan ailelerin sayısında artışa yol açmasıdır.

Dolayısıyla, bu tür çok eşli evlilikler, bazı insanların fiziksel olarak değişikliğe uğramasının (morphology) temeli olmaktadır. Bunun etkisi ise klanlar arasındaki

çatışma ve kavga üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olan sayısal eşitsizliklerdir. Kan bağları bu nedenle zayıf klanlara, ülkedeki baskın klanların gücünü dengelemek için diğer alt gruplarla ittifak kurmak için bir fırsat sunmaktadır.

4.4.4. Heer Sözleşmeleri ve Geleneksel Çatışma Çözümü

Heer ya da toplumsal sözleşmeler Somali’nin klan sisteminin önemli temelleridir, çünkü klan sistemi tarafından belirlenen değerleri güçlendirmeye yardımcı olmaktadır. Somalilerin siyasi yaşamındaki önemli ilkelerin hiyerarşisinde heer sözleşmeleri ikincidir. Lewis, heer’in “soydaşlığın örtük değerlerini öne çıkarmak” rolünü oynadığına dikkat çeker. Her seviyedeki klanı kapsayan sözleşme temelini oluşturur (Lewis 1961: 153). Dia ödeyen gruplar heer tarafından kurulan siyasi sözleşmeleri yerelleştirir. Ek olarak, heerler, toplumsal sözleşmeler yoluyla, dia-ödeyen gruplara grup üyelerinin eylemleri için kolektif sorumluluklar ile nitelendirilen istikrarlı bir siyasi birime sahip olma imkanı sağlar. Bazı durumlarda, Lewis’in belirttiği gibi, siyasi sorumluluk ve siyasi çıkarları olan klanlar arasındaki birlik, yalnızca dia-ödeyen gruplarla sınırlı değildir. Ek olarak, herhangi bir soy düzeni - klan, birincil soy grubu veya dia-ödeyen grup - diğerine karşı kurumsal bir siyasi birim olarak hareket eder ve

69

bunu, genel olarak tüm üyelerini bağlayan bir sözleşme anlaşması açısından yapar

(Lewis, 1961: 160). Soydaşlık bağları aynı zamanda, bir grubun girebileceği heer anlaşmasının niteliğini ve türünü belirlemede çok etkili faktörlerdir.

Heer ve akrabalık birleştirilirse, ülkenin siyasi sisteminin ana yapılarının net bir görüntüsü ortaya çıkar. İkisi arasındaki ayrım Somali’deki akrabalığın sıkı olduğu ve reddedilemeyeceği; ancak heer’in sıkı olmadığı, bir grubun bir sözleşmeden diğerine geçebileceği ya da heer’in değiştirilebileceği, iptal edilebileceği ya da feshedilebileceği noktasında yatar. Heer anlaşmalarının çoğunun toplu savunma ve güvenlik ve genel olarak siyasi uyum ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır (Lewis, 1961: 161). Bu, heer sözleşmelerinin, açıkça formüle edilmiş yükümlülükler, haklar ve görevler bütününü temsil ettiği anlamına gelir. Bu sözleşmeler, aynı anlaşmadaki kişileri içsel ihlallerle bağlantılı olarak birleştirir ve diğer gruplarla dış ilişkilerinde ortak sorumluluklarını tanımlar (Lewis, 1961: 162). Heer, cinayet, hakaret ve yaralama gibi sosyal konulara yasal nitelikler yükler ve iftira ve zina gibi diğer sorunlara kadaruzanır. Kurallardan herhangi birinin kırılması durumunda, Şeyh şeriatı yorumlayarak suçluyu mağduru tazmin etmeye yönlendirir. Başka bir grubun bir üyesinin öldürülmesinden suçlu bulunan bir klan üyesinin suçlu bulunması durumunda, anlaşmaya varılmış ceza, 100 deve ödemektir. Eğer klan 100 deve yetiştiremiyorsa, o zaman para olarak veya diğer besi hayvanları olacak şekilde eşdeğer bir ikame de kabul edilebilir.

Diğer bazı gruplar, örneğin Dulbahante klanının alt-klanı olan Mahamuud

Garaad ve Faarah Garaad, bir adamın öldürülmesi durumunda 120 deve ödemesini kabul eder. Bir kadın öldürüldüyse, 60 deve ödenmesi gerekir. Tazminat ayrıca, cinayetin doğasının insanlığa ve topluma utanç getiren veya mağdurun daha yüksek bir sosyal statüye sahip olması durumunda da daha yüksek olabilir. Bu, uzlaşma ve etkilenen grubun tatmin edilmesini teşvik etmesi beklenen samirsiisprosedürünü yürürlüğe koyarak gerçekleştirilir. Yüksek tazminat, mağdur klanın onuruna saygı

70

duyulduğunu ve desteklendiğini gösterme amacını taşımaktadır. Heer sözleşmesinin amacı, barış ve birlikte yaşama sürekliliğini sağlamaktır(Menkhaus, 2000:184).

Ancak bu, uzun süreli ve saygın bir gelenek olmasına rağmen, devam eden iç savaş nedeniyle önemini yitirmektedir. Bu nedenle asıl mesele, bu savaşın Somalili toplulukların sosyal yapıları üzerinde ne gibi bir etki yarattığıdır. Böylece barış ile

önemli ölçüde ilgisi olan geleneksel uygulamaların göz ardı edildiği gözlenmektedir.

Heer sözleşmelerinde samirsii hükümlerinin olması Somalili klanların barışı korumaya istekli olduklarını gösterirken, böyle zengin bir kültürün neden devam eden savaşı sona erdiremediği merak uyandırmaktadır. Heer sözleşmelerinin önemi, ortalama erkek ve kadının korunmasının ötesine geçmeleri, ek olarak sadece çocukları değil, aynı zamanda doğmamış fetüsü bile korumalarıdır. Lewis şöyle gözlemler: “Birçok durumda ve belki de genel olarak, bir çocuğun ölümü, bir yetişkininkiyle aynı tazminatı gerektirir. Bu nedenle, Gadabuursi, hamile bir kadına vurulan bir darbe sonucu gerçekleşen düşük için, kan borcunun tam olarak ödenmesini bile” kapsamaktadır(Lewis, 1961: 164).

Heer sözleşmelerinde, eylemi gerçekleştiren kişinin kasıtlı olarak yapıp yapmadığının tespiti için karmaşık bir yol vardır. İşlenen fiilin istem dışı olması durumunda, failin adil muamele görmesi ve çoğu durumda bunun azaltılmış bir ceza veya yaptırım anlamına gelmesi söz konusudur. Gerçekten de, Lewis’in gözlemlediği gibi “kaza sonucu olan ölümler önceden planlanmış ölüme kıyasla daha dostane

çözümlere açıktır” (Lewis, 1961: 164). Heerler ayrıca Somali çatışması ve muhtemelen

çatışmanın çözümü hakkında benzersiz bir özellik ortaya koyar. Bu, topluluğun önde gelenlerinin, heer anlaşmalarında öngörüldüğü gibi, çatışma çözümünde oynadıkları roldür. Uzlaşısız çatışmaları çözmek için benzersiz yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğu savları incelenmişti ve bu durumda önde gelenler etkili olabilir ve gelecekteki barış süreçlerinde özel bir konuma ihtiyaç duyulabilir.

71

Başka bir açıdan bakıldığında, aslında, Somali’deki çatışmanın bugünkü düzeye erişmesine neden olan, heer sisteminin başarısızlığı ve çöküşü olduğu söylenebilir.

Daha da önemlisi, her sisteminin Somali toplumunun adalet ve uyuşmazlık çözümü gibi kavramlar hakkındaki görüşünü nasıl toplumsallaştırdığına bakmak gerekir. Bu tür bir toplumsallaşmanın adaletsizliğe karşı tepkileri ne kadar etkilediğini incelemek de

önemli olabilir. En göze çarpan örneklerden biri, tazminatı ödenmemiş bir cinayete verilen yanıttır. Çoğu durumda, benzer özelliklerde bir intikam gerçekleşebilir ve bu

çatışma çözümü yaklaşımlarının çözemeyeceği bir şiddet döngüsü yaratır. Somali’nin geleneksel adalet sistemi, mağdurun fail tarafından tazminatına dayanmaktadır ve devam eden ihtilafta bir tazminat olasılığı çok az olduğu için, rahatsızlığa uğrayan taraf, karşı grup üyelerini çatışmanın parçası olarak değil, onların onuruna hakaret etmek ve klana saygısızlık yapmak amacıyla öldürebilir.

4.5.Somali’deki Silahlanmış Klan Grupları

Somali’deki çatışma, hükümete karşı ve kendi aralarında savaşan silahlı klan gruplarından büyük ölçüde etkilenmiştir. Bunlar arasında Etiyopya’da kurulmuş olan ve

ülkenin en eski klan grupları arasında yer alan Somali Ulusal Hareketi partisi bulunmaktadır. 1980’lerde grup hükümet ile sürekli savaş halindeydi, 1988’de Kuzey

Somali’deki Harguya ve Burao kasabalarına saldırmıştır. Hükümet çöktükten sonra, askeri gücü olan klan temelli başka siyasi gruplar ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında,

1980’lerin başında Abdullaabi Yusuf Ahmed’in önderliğindeki liderleri sürgüne

Etiyopya’ya gönderilen Somali Sosyal Demokrat Cephesi vardı. Somali Ulusal Ordusu ve Somali Yurtsever Hareketi, ulusal ordunun yıkılmasından önceki eski askerlerinden oluşuyordu ve o zaman Muhammed Farah Abdullah ve Birleşik Somali Kongresi, Aidid ve Ali Mahdi tarafından yönetilen Somali Ulusal İttifakı vardı. Aşağıdaki tablo silahlı klan gruplarını göstermektedir. 72

Tablo 2. Silahlı Klanlar Tablosu Silahlı Siyasi Grupların Adı Klan Somali Sosyal Demokrat Cephesi, SSDF Marjeteen (Ogaden) Somali Yurtsever Hareketi, SPM Rahawin, Digil Somaliland Ulusal Hareketi, SNM Isaaq Birleşik Somali Kongresi, USC Habr-Gedir (Hawiye) Birleşik Somali Kongresi, USC Hawiye-Abqal (Hawiye) Ulusal Somali Ordusu, SNA Ogaden Somali Demokrat Hareketi, SDM Digil, Rahawein Somali Ulusal İttifakı, SDA Hawiye Birleşik Somali Cephesi, USF Esa Birleşik Somali Partisi, USP Dolbahante Somali Demokratik İttifakı, SDA Gadabursi Kaynak: Ssereo (2008)

1990’ların başında, muhalif savaşçılar Siad Barre’yi deviren SDA, SNM, SPM

ve SNA’dan oluşan bir koalisyon kurmuştur. Ancak, geniş görüşlülük, birlik eksikliği

ve çöküşün eşiğinde zaten kırılgan bir devlet olmasından dolayı, Siad Barre’nin

devrilmesinde muhalefet koalisyonunun başarısı, bir devlet olarak Somali’nin

çöküşüne de işaret etmektedir. Klan ordularının zayıf klan temelli muhalefet

koalisyonu, zaferden sonra uzun süre dayanamadı çünkü ulusal bir ordu ve ulusal birlik

hükümeti kurmak yerine, hepsi küçük klan merkezli milislere geri döndüler. Böylece,

bir ulusal ordunun eksikliği nedeniyle bir iktidar boşluğu oluştu. Bu durum, tek bir

klanın tek başına bir ordu oluşturamaması ve diğer klanların desteğine ihtiyaç

duymasıyla daha da kötüye gitmiştir. Bu nedenle, Siad Barre’in yerini almak için

ulusal bir siyasi güç oluşturmadaki yetersizlik, bugün gördüğümüz krize yol açan

çıkmazı yarattı.

Somali’nin klan sisteminin yapısına baktıktan ve klancılığın güçlü bağının

birey üzerindeki etkisini gördükten sonra, devam eden çatışmada klanın rolünün

73

kaçınılmaz olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bir sonraki bölümde Somali’deki savaşan gruplar arasında barışı sağlamak için harcanan çabalar incelenecektir.

74

BEŞİNCİ BÖLÜM

ÖNCEKİ BARIŞ ÇABALARI VE BAŞARISIZ OLMA NEDENLERİ

5.1.Somali Çatışmasında Barış Çabaları

Somali’de devam eden çatışmada, savaşan taraflar arasında barışı sağlamak için

çaba sarf eden yerel, bölgesel ve uluslararası aktörlerbulunmaktadır. Gözleneceği gibi, bu çabalar büyük ölçüde geçici barış sağlayarak başarısız olmuş ve daha sonra şiddet devam etmiştir. Bu çabalardaki başarısızlık, bazılarının anlaşmazlıkların ana nedenlerini ele almadaki hatalarınınyanı sıra, tüm klanların memnun olduğu fırsatları sağlamadaki yetersizliklerini de içeren birtakım nedenlerle açıklanabilir. Sonuçta, barış çabaları güvensizlik ve taraflar arasında kabul edilebilir şartların eksikliği ile gölgelenmektedir.

Aşağıda, savaşan tarafları barış masasına oturtmak için verilen çabalardan bazıları ele alınmıştır.

5.1.1.Cibuti Barış Konferansı (1991)

Cibuti hükümeti, Mogadişu’daki General Aideed ve Ali Mahdi grupları arasındaki milis çatışmalarınıhafifletmek amacıyla Cibuti Barış Konferansı’nı toplamıştır. O zamana kadar 14.000 kişinin öldürüldüğü ve 42.000 kişinin yaralandığı tahmin edilmektedir (Lewis, 2002: 264). Mısır, İtalya ve Afrika Boynuzu’ndaki diğer devletler Cibuti hükümetini desteklemiştir (Lyons ve Samatar, 1995: 29). Barış konferansı düzenlendiğinde diplomasinin en üst seviyesinde katılım sağlandığısöylenebilir. Bu üst seviye Mogadişu’daki iki Hawiye milis lideri olan

General Aideed ve Ali Mahdi’ye bağlıydı. Üstelik Mogadişu, herhangi bir devlet kurumuna karşı sorumlu olmadığı için yasayı çiğneyen milis lideri tarafından

75

yönlendirildiğinden iç savaşın ortasında kalmıştı. Hükümet yapılarının yokluğu, üçüncü nesil sivil milis gruplarının cezasız kalması için güvenli bir dayanaktı. Devlet ile vatandaşları arasında toplumsal bir sözleşmenin olmaması nedeniyle Somali devleti dağıldı ve tamamen çöktü, bu esnada “muz cumhuriyeti” filizlenmeye başladı..

General Aideed, bütün milis gruplarının konferansa davet edilmesine rağmen

Cibuti Barış Konferansı’na katılmayı reddetti. O dönemde devam eden savaşta etkiliydi ve konferanstaki yokluğu barış süreci için yapısal bir zorluk yarattı. Ancak, General

Aideed’in yokluğu, toplantıya katılanlar için bir çıkmaz yaratmadı ve konferansa o olmadan devam edildi. Konferans bir hafta sürdü (5-11 Haziran 1991) (Menkhaus,

2007: 125; Lyons ve Samatar, 1995: 29).

General Aideed gibi çatışmalarda büyük rol oynayan oyuncuların katılımı olmadan barış sürecinin devam etmesi gerektiği konusundaki ısrar, barış sürecinin kapsayıcılığı için siyasi bir gaf oldu. Lynons ve Samatar (1995: 29), General Aideed’in konferansa katılmayı reddetme nedeni olarak İtalya ve Mısır’ın gasp edilmesini

önlemek olarak gösterir. SNM ayrıca, Mayıs 1991’de Tek taraflı Bağımsızlık

Bildirgesi’nden beri Somali’de artık bir rol oynamadığını savunarak barış konferansına katılmayı reddetti (Lyons ve Samatar 1995). Konferansı toplayan devlet başkanı Hassan

Gouled Aptidon için konferansın ana odak noktası bir geçiş hükümetinin kurulmasıydı; ancak, başarısızlık esas olarak, Ali Mahdi’nin Somali’nin geçici başkanı olmasını sağlamak için sürecin İtalya ve Mısır tarafından manipülüedildiği iddia edilmektedir(Rutherford, 2008: 15; Adam, 2008: 156).

Cibuti Barış Konferansı meselehakkında daha geniş bir

çerçeveninoluşturulamamasıve arabuluculuk ilkelerinin olmamasından dolayı iptal edilmiştir. Arabuluculuk süreci, arabuluculuğun temel ilkesi olan bir kişinin veya grubun çıkarlarını bir başkasının pahasına teşvik edilmemesi kuralını ihlal etmişti (

Mayer, 2004: 85). Temel olarak, çatışma MHSkonsepti (mutually hurting stalemate)

76

eşiğine ulaşmadı, çünkü General Aideed hala savaşı kazanmayı umuyordu, bu yüzden sürecin sürdürülebilir barış elde etmesini özellikle zorlaştırdı (Zartman, 2008: 54). Barış konferansı müzakereli bir anlaşmanın en iyi çaresi değildi, çünkü General Aideed, Ali

Mahdi’ye ve Siad Barre’ye sadık kuvvetlere karşı askeri bir zafer kazanma konusunda hala umutluydu. General Aideed, sivil milis çatışmasında siyasi, askeri ve ekonomik etkisini azaltabilecek bir barış konferansına katılmaya yönelik hiçbir isteğe sahip değildi

(Zartman 1999: 291). Mogadişu bu aşamada Üçüncü Nesil Milis Gruplarının siyasi ve askeri bölgelerine ayrılmıştı ve General Aideed başkentin büyük bir bölümünü kontrol ediyordu.

Barış Konferansı, dar etkili ve geçici askeri başarılarla desteklenen General

Aideed-Ali Mahdi çatışması tarafından karakterize edilen bir atmosferde toplandı. İki düşman Hawiye klan milis lideri arasındaki çatışma kısa zamanda barış konferansında siyasi iktidar konumlandırması için belirleyici bir etken oldu. Vinci (2009: 72), bazı silahlı grupların askeri güçlerini konferansın sonucunu etkilemek için kullanmaya

çalıştıklarını gözlemlemiştir. Vinci’nin bu savı, çatışmalı tarafların çatışmanın

çözümünde askeri güçlerini hala bir seçenek olarak gördüklerini yansıtmaktadır. Benzer

şekilde, çatışmanın da çözüm için henüz olgunlaşmadığını da gözler önüne sermektedir.

Barış Konferansı’nın General Aideed ve militanlarının Mogadişu’daki General

Siad Barre’ye karşı askeri zaferleri tarafından desteklendiği bir zamanda meydana geldiğinivurgulamakgerekir. General Siad Barre’nin 1991’deki rejiminin çöküşüyle oluşan boşluk ve katılımcı partilerin çatışmayı çözmekten ziyade siyasal iktidar boşluğunun doldurulmasıyla ilgili daha fazla kaygı duyması Cibuti Barış Konferansı’nın başarısızlığına katkıda bulunan diğer etkenler oldu. Cibuti Barış Konferansı’nın arabuluculuğu, General Aideed’in sahip olduğu askeri gücün seviyesini anlamada başarısız oldu. Dolayısıyla, Genel Aideed’nin konferansın arzu edilen barışçıl sonuçları

77

üzerinde yaratacağı zararı anlamadı. General Aideed’in 1991’de Siad Barre askeri gücünün yenilgisini takiben zorlu ve dayanıklı bir askeri güce sahip olduğu söylenebilir.

Hem Somali hem de uluslararası alandaCibuti Barış Konferansı’nın başarılı olacağı yönündeki beklenti düşüktü. Cibuti sürecinin, klan milisleri boyunca kutuplaşan

Somalililere karşı bir koruması yoktu ve bazı milis grupları, çatışmanın bir sonraki aşamasını başlatmadan önce konferansı ilk adım olarak gördüler. Sahnoun’un (1994:

10) ileri sürdüğü gibi, uluslararası toplum, Cibuti hükümetinin BM’nin barış sürecine desteğini talep etmesiyle barış sürecine girmeye hazır değildi. Bu talep, Somali meselesinin çok karmaşık olması dışında hiçbir açıklama yapılmaksızın reddedildi. Bu reddediş, BM’nin uluslararası barış ve güvenlik sorumlusu olarak aldığı görevle uyumlu değildi.

Bu arada Mogadişu savaşı, ciddi klan zayiatları alarak daha da kötüye gitmişti.

Cibuti sürecini, iki yıl sonra, 1993 yılında, milis gruplarının Somali’deki varlıklarını sağlamlaştırdıkları esnada, Addis Ababa’da düzenlenen uluslararası bir başka barış konferansı izledi. Siyasi ve askeri güçler dengesi, milis liderlerinin birbirlerine karşı mücadele etmelerini sağlıyordu. İnsancıl durum ve milis savaşının yükünü taşıyan sivil nüfus ülkeyi birleştiriyordu. Addis Ababa barış süreci Cibuti’ye kıyasla uluslararası alanda daha büyük destek topladı. Ancak, özellikle sürecin kapsayıcılığı bakımından bir

önceki girişimde edinilen tecrübeler göz önüne alınmadığı için istenilen elde edilememiştir.

5.1.2.Addis Ababa Barış Konferansı (1993)

Ulusal Uzlaşma konulu Addis Ababa Konferansı 1993’te Birleşmiş Milletler tarafından toplandı. Bradbury’nin (1994: 22) iddiası, Somali’deki ABD askeri varlığının neden olduğu ORH dramatik değişikliklerinin bir analiziydi. Lewis (2005: 270; 2010:

129) o zamanki BM Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali’nin ABD’nin varlığının 78

ürettiği mücadelede göreceli duraklamadan faydalandığını ve “uzlaşma” süreci ile bastırdığını öne sürer. Bu analiz, Addis Ababa barış konferansının, çatışmanın rasyonel teşhisine dayanarak düzenlenmediğini, çünkü düzenleme kararının BM’nin kolayına geldiği için verildiğini açıklıyor. BM zamanlamanın ve mekanın belirlenmesinde hakim rol oynadı ve barış sürecindeki tartışmalara alan açmadı. Dolayısıyla çatışmadaki kendi arabulucu rolünü tehlikeye attı.

Somaliler, konferans başlamadan önce Addis Ababa Barış Konferansı’nın yapısı hakkında birçok eleştiridebulundu. Bradbury (1994; 23), ana eleştirinin kaynağının konferansa katılanların on beş hizip milis grubundan olduğunu belirtmektedir. Milis gruplarının varlığı, sivil toplum kuruluşları tarafından konferansla ilgili sorular ortaya

çıkardı; bununla birlikte, barış anlaşmasının başarılı olması için milis gruplarını dahil etmek esastı. Addis Ababa Konferansı’ndaki sivil toplum kuruluşları, konferans delegelerinin seçim sürecinin demokratik ve şeffaf olması gerektiğini düşündüler.

Ancak, Somali’nin yavaş yavaş iç anarşiye kayması nedeniyle bu eleştiri asılsızdı. Milis liderlerinin dışlanması, Cibuti Barış Konferansı’nın hatalarının tekrarlanmasına yol açabilirdi. Yeni milis neslinin dinamik etkisi, Somali’deki barış sürecinde çatışma

çözücüler ile ilgili olarak sivil toplumda hala şekillendirilmemiş bir olguydu.

Addis Ababa Konferansı’ndaki diğer sorun, Mudug bölgesinin baskın temsiliyle sonuçlanan konferans delegelerinin keyfi seçilme şeklinden kaynaklanıyordu. Osman

(2007: 104), konferansa katılan on beş savaş gazisinin on birinin Mudug klanı üyeleri olduğunu tahmin etmektedir. Bazı konulardiğer bölgelere hitap etmiyordu; çünkü klanlar Addis Ababa sürecinde iktidar politikaları için araç olarak kullanılmıştı. Bu durum, önceki Cibuti sürecinin devamını da yansıtıyordu. Konferansın örgütsel yapısı, müzakerelerde klan güç dengesini hassasça yönetmedi; bu nedenle, sürecin iç güvenilirliği ve meşruiyeti ile ilgili suçlamalar daha da arttı. Konferans delegelerinin seçilmesi konusunda General Aideed ile BM arasındaki tartışma, konferansa zarar verdi.

79

General Aideed, birçok bölgeyi kontrol ettiğinden milis hiziplerinin delegeleri aday göstermesini isterken, BM daha şeffaf bir süreç istiyordu (Elmi, 2010: 22). Sonuç olarak

BM’nin istediği oldu ve General Aideed, milis grubundan daha fazla delege atayarak baskın bir pozisyon alma şansını kazanamadı. BM bu tartışmayı kazanmasına rağmen, konferansta varılan anlaşmanın sürdürülebilir bir şekilde uygulanmasına yönelik taahhüdünü kaybetti. General Aideed konferansın kararını uygulamayı reddettiği için, konferans bir sonuca ulaşamamış oldu.

27 Mart 1993’te, konferansa katılan on beş milis hizip lideri, Ocak 1993’te yapılan ateşkes ve silahsızlanma anlaşmasını yeniden düzenleyen son anlaşmayı imzaladı ve Somali’deki siyasi ve idari yapıların yenilenmesi için geçiş mekanizmalarının oluşturulmasını sağladı. Anlaşma özellikle bir Geçiş Ulusal

Otoritesinin (TNC), ülkenin tüm on sekiz bölgesinde ve alanında sivil idare ve Bölgesel

Konseyleri yeniden kurmak üzere Merkez İdari Bölümleri oluşturulması için bir hükme sahipti. Somali’deki olaylar giderek daha da kötüleşti, devletin araçları tamamen

çökmüştü ve ülke merkezi bir hükümet olmadan üçüncü yılına yaklaşıyordu. Milis grupları, savunmasız sivil nüfusu sürekli bir korku haline sokuyordu ve ülke, devlet ile vatandaşları arasındaki ilişkileri düzenlemek için sosyal bir sözleşmesi olmayan bir milis devletine doğru ilerliyordu.

TNC, on sekiz bölgeden bir kadının yanı sıra Mogadişu için beş sandalye ve on beş hizipten her birinin adayları için bir sandalye olmak üzere üç temsilci seçmekle görevlendirildi. Bu yapılar iki yıllık bir süre boyunca etkili olacak ve böylece geçiş dönemini tanımlayacaklardı. Ardından, taslak hazırlama, anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması, iyileştirme ve yeniden yapılanma, ateşkes ve silahsızlanma komiteleri gibi dört komite oluşturuldu (Bradbury, 1994: 23). Anlaşmaların uygulanması için zaman dilimi konferansta görüşülmüş ve TNC Şartı, 1 Temmuz 1993’te TNC’nin

80

kurulmasını hızlandırmak için 8 Haziran 1993’e kadar Ulusal Uzlaşma’nın onayına sunulmak üzere hazırlanmıştır.

Aşağıdakiler, Addis Ababa barış sürecinin imzacılarıdır:

1. Somali Afrika Çoklu Örgütü (SAMO) - Mohammed R. Arbou.

2. Somali Demokratik İttifakı (SDA) - Muhammed F; Abdulahi.

3. Somali Demokratik Hareketi (SDM) -Abdi Musse Mayow.

4. Somali Demokratik Hareketi (SDM / SNA) -Mohammed Nur Aiio.

5. Somali Ulusal Demokratik Birliği (SNDU) - Ali İsmail Abdi.

6. Somali Ulusal Cephesi (SNF) -Genel, Omar Hacı Muhammed.

7. Somali Ulusal Birliği (SNU) -Mohammed Rajis Mohammed.

8. Somali Halk Hareketi (SPM) -Genel Aden Abdullahi Nur Gabiyo.

9. Somali Halk Hareketi (SPM / SNA) - Hashi Mahamoud Jess’i canlandırdı.

10. Somali Kurtuluş Demokratik Cephesi (SSDF) General Mohammed a Musse.

11. Güney Somali Ulusal Hareketi (SSNM) -Abdi Savaşları Issaq.

12. Birleşik Somali Kongresi (USC / SNA) -Genel Mohammed Farah H.

Aideed.

13. Birleşik Somali Kongresi (USC) -Mohammed Qanyere Afrah.

14. Birleşik Somali Cephesi (USF) -Abdurahman Dualeh Ali.

15. Birleşik Somali Partisi (USP) -Mohammed Abdi Hashi.

İmzacıların çıkarları, geniş kapsamlı Addis Ababa Anlaşması’na dahil edildi,

çünkü imzalayanlar klanlara, himayeye ve soylara bağlı olarak oluşturulmuştu ve bunun klan çıkarlarını temsil ettiği iddia edildi. Konferans BM tarafından organize edilmesine rağmen, uluslararası toplum sürecin gözden geçirilmesi ve anlaşmanın uygulanması için finansal destek sağlama konusunda kesin bir taahhütte bulunmamıştır. Özellikle uygulama aşaması sırasında, başlangıçta yapılan ateşkes anlaşması, ORH’ye 0,5 milyar

81

dolar harcayan aynı uluslararası topluluk, Addis Ababa Anlaşmasının uygulanması konusunda benzer bir taahhüt ve liderlik göstermekte başarısız olmuştur. Anlaşmanın asıl amacı merkezi hükümet oluşturulmasıydı (Lewis 2010: 115). Merkezi bir hükümetin kurulması, çatışma çözme sürecinin olgunlaşmış bir sonucu olmalı ve

çatışma çözülme aşamasının sonuna gelmeliydi.

Somali ihtilafını dostane yollarla çözmek için gereken yaklaşım, nihayetinde merkezi hükümet kurulmasıydı. Ancak, Moller (2009: 14) Somali ihtilafındaki merkezi hükümet yaklaşımını devlet inşası için amansız bir arayış olarak nitelendirmektedir,

çünkü bütün uluslararası sistem devletlerin etrafında inşa edilmiştir ve hiçbir devletin vatandaşı olarak sınıflandırılamayan kişilerin yaşadığı vatansız bölgeleri bu sistem idare edemez. Somali ihtilafının çözümünde devlet kurma yaklaşımı, devlet aygıtları olmayan boş bir devletin ortaya çıkma olasılığını göz önüne almadı. Devletin kalıntılarının tam merkezinde, bir milis grubu kuralı kesildi ve çatışmayı çözmeye çalışmayan ve kontrol edilip dengelenemeyen bir milis devleti yarattı. Somali, zorlu bir milis devleti haline geldi; bu nedenle, ihtilaf çözümü için yapılan talep, savaşların davranışını ve yürütülmesini düzenleyen yerel ve uluslararası yasaları hafifletti.

Addis Ababa konferansı devam ederken, milis liderleri Somali’de iktidar oyunlarına dahil olmuştu. Bradbury (1994: 26) hizip liderlerin öncelikle rakipleri karşısında siyasi üstünlük elde etmek için bölgesel bir barış konferansı başlattığını belirtmektedir. Bu amaçla, biri Kismayu ve alt ve orta Juba bölgelerine, ikincisi

Galkaiyo ve Mudug ve Galgabuud’un merkezi bölgelerine odaklanan iki barış konferansı başlatıldı. Kismayu Barış Süreci, Barış Anlaşmasına yol açtı ve

UNOSOM tarafından desteklendi.

Galkaiyo barış süreci yerel olarak başlatıldı ve özellikle General Aideed’in dahil olmasınedeniyle UNOSOM tarafından desteklenmedi. Galkaiyo barış süreci, ağırlıklı olarak Mudug bölgesindeki Habr Gidir, Majerten ve Marehan klan büyükleri tarafından

82

toplandı. Klan önde gelenlerinin girişimi, Abdullahi Yussuf Ahmed milis grubu tarafından yürütülen General Aideed’in askeri müdahalesinden dolayı geriledi ve anlaşmazlık Mudug bölgesindeki zengin otlak arazisi ile ilgiliydi. General Aideed’in yenilgisi, Lewis (2002: 287) tarafından General Aideed’i Addis Ababa Konferansına katılmaya zorlayan manevra olarak kabul edilir.

Bradbury (1994: 28), Galkaiyo barış süreci girişiminin nereden geldiği konusunda netlik olmadığını belirtir. Varsayımlardan biri, iki milis lideri General

Aideed ve Abdullahi Yusuf Ahmed tarafından başlatılmış olmasıdır. Diğer olasılık ise, klan büyükleri tarafından başlatılmış olması ve daha sonra Addis Ababa barış konferansına özel olarak odaklanarak kendi destek üslerini güçlendirmek amacıyla bu iki milis lideri tarafından ele geçirilmesidir. Çatışmanın çözümüne yönelik devlet kurma yaklaşımı, milis liderleri tarafından bir çekişme ekseni haline gelmişti. Addis Ababa barış konferansı, Adeed de dahil olmak üzere milis liderleri tarafından Somali’deki milis gücü yansıtması için bir platform olarak algılandı.

Bradbury’e (1994: 28) göre, General Aideed, 29 Mayıs 1993’te, UNOSOM’dan daha önce talep ettiği mali ve lojistik desteğin sağlanması umuduyla ülkenin orta ve güney bölgeleri için bir barış anlaşması hazırlamak için bir toplantı çağrısında bulundu.

UNOSOM’un General Aideed’in yurtiçinde yürüttüğü barış çabalarını desteklemeyi reddetmesi, General Aideed tarafından BM’nin Somali’deki ihtilaftaki bazı taraflara objektif davranmadığının bir göstergesi olarak algılandı ve BM’nin ihtilaf konusundaki tarafsızlığını daha da tehlikeye attı. Vinci (2009), UNOSOM’un Somali ihtilafındaki davranışları göz önüne alındığında, BM’nin milis grupları tarafından güç ilişkileri dengesi mücadelesinde bir aktör olarak ele alındığını öne sürer. Bu betimleyici davranış,

BM sisteminin çatışmaya nasıl taraf olduğunu ve Somali çatışmasında sürdürülebilir barışı bulma konusundaki uzun vadeli katılımını riske attığını göstermektedir. Altıncı

83

kısım, Somali ihtilafında kullanılması, BM ve Güvenlik Konseyi tarafından yapılan barışın rolünü sorgulayacaktır.

Benzer şekilde, Mudug anlaşmazlığı SSDF’yi asker ve siyasi olacak şekilde iki fraksiyona ayırdı. SSDF’nin General Aideed’in milislerine karşı kazandığı zafer sayesinde SSDF liderliği Addis Ababa barış konferansına katılmaya karar verdi ve

şartlarına tabii olmayı kabul etti (Lewis, 2002: 287). BM, General Aideed’i siyasi ve askeri olarak Somali’de marjinalleştirme stratejisini sürdürerek hata yaptı. Bu tavırla, asıl hedefi tartışmacıların çatışma içinde olduğu konularda tarafsız kalmak olan temel aracılık ilkesini ihlal etmiş oldu (Mayer, 2004: 85).

UNOSOM tarafından General Aideed’in marjinalleştirilmesi, General Aideed ve

UNOSOM arasındaki zaten güvencesiz siyasi ve askeri ilişkileri kutuplaştırdı. Bu, 5

Haziran 1993’te Birleşmiş Milletler güçlerine mensup 24 Pakistanlı barış koruyucusunun öldürülmesiyle sonuçlandı. Addis Ababa barış konferansı, BM bazı klan merkezli milis grupları ile taraf olduğundan amacı ihlal edilmiş oldu. Klan temelli siyasi ilişkiler, Siad Barre rejimi tarafından teşvik edilen ve beslenen genel devlet politikasının bir özelliğidir ve Somali siyasal sisteminin belirleyici bir karakteristiği haline gelmiştir.

Bununla birlikte, çağdaş milisler, sosyal sözleşme teorisinde ileri sürüldüğügibi, yerel meşruiyete sahip bir hükümet olmadan da devlet fonksiyonu göstermektedir (Rotberg,

2004: 6; Rousseau, 1993: 207).

General Aideed, Addis Ababa anlaşmasında etkili olmuştur. Bu, sürece olan desteğini geri çekmeye karar verdiğinde barış sürecinin sona ermesiyle kanıtlanmıştır.

General Aideed’in milislerinin başkentin büyük bir bölümünü kontrol etmesinin

örgütsel kapasitesi göz önüne alındığında, barış sürecindeki kararları verme kapasitesine sahip olduğu görülmektedir. Addis Ababa konferansındaki arabuluculuk ekibi, General

Aideed’in çatışmayı daha iyi hale getirme olasılığı olan örgütsel altyapısının stratejik

öneminin farkında değildi. Arabuluculuk bunun yerine, General Aideed’in askeri

84

yenilgisini sağlamak için uğraştı ve bu Somali’deki çatışmanın siyasi çözümünün zararına oldu. General Aideed’in milis grubu ile UNOSOM arasındaki askeri çatışma ve sonunda Pakistanlı barış birliklerinin katledilmesi, Addis Ababa barış anlaşmasının

önündeki en büyük engeli oluşturdu. BM’nin, General Aideed’i askeri olarak zayıflatmaya çalışırken aynı zamanda onunla barış yapma stratejisinde içsel bir çelişki vardı.

Bu arada, 1993’te UNITAF’ın geri çekilmesini takiben Mogadişu’daki durum,

BM barış gücü grupları ve General Aideed’in milisleri arasında kentsel bir yıpratma savaşına dönüştü. Bu da nihayetinde Addis Ababa anlaşmasını imzalayanların siyasi iyi niyet eksikliğinden dolayı TNC’nin oluşumunu engelleyen tam bir başarısızlık haline geldi.

Çeşitli siyasi oyuncuların birbirlerini aşmalarına yönelik politik manevraları, bazıları BM tarafından desteklenen kendi kontrol alanlarında barış konferansları düzenlemelerinden belliydi. Barış sürecindeki bir diğer zorluk, davranışsal (eylem) perspektif açısından çatışmayı da içeren üç boyutlu bir çatışma görüşünü ileri sürenMayer’in (2000: 4-98) bilişsel çatışma teorisi içinde bulunabilir. Temel olarak,

çatışma barışçıl çözüm için henüz olgunlaşmamıştı ve milis grupları arasında karşılıklı olarak var olan çatışmalar derin köklere sahipti (Zartman, 2008: 17 ve 54; Zartman,

1999: 291). Addis Ababa sürecinin bir diğer yapısal aksaklığı, çatışmanın temel nedenlerini müzakere masasına koyamamak oldu. Mudug bölgesindeki otlak alan mücadelesi gibi bu sorunlardan bazıları, merkezi bir hükümetin kurulması için siyasi elverişlilik lehine dikkate alınmamıştır. Buna karşılık, uygulama için net bir yapısal

çerçeveye sahip olmayan bir ateşkes anlaşması sürecin bir yetersizliğiydi ve barış süreci, milis gruplarının sınırlanması için özlü yöntemler geliştirmeliydi. Klan bağlı milis grupları arasındaki güvenlik ikilemi dikkate alınarak, bütün milis liderleriyle bir sınırlama ve nihai silahsızlanma stratejisi görüşülmeli ve klan büyükleri bu konuda

85

önemli bir rol oynamalıydı. Yaklaşım, General Aideed’in milis grubunun tecrit ve marjinalleştirilmesi taktiklerinden farklı olmalıydı (Lewis 2010: 132; Adam, 2008: 99;

Rutherford, 2008: 146).

5.1.3.Kahire Barış Konferansı (1997)

Mısır, Libya ve Yemen hükümetleri Kahire barış konferansına destekleyici oldu ve yirmi sekiz savaş ağası ve hizip lider bu toplantıya katıldı. Elmi ve Barise (2006: 40) o sırada Somali’nin savaş ağalarının ve hizip liderlerinin iki gruba ayrıldığını gözlemledi: onbeş hizipten oluşan Etiyopya destekli Somali Kurtuluş İttifakı (SSA) ve

13 hizipten oluşan ve Libya’dan sınırlı destek alan Somali Ulusal İttifakı (SNA).

Ali Mahdi ve Hussein Mohammed Aideed sırasıyla SSA ve SNA’yı temsil etti.

Kahire barış sürecinin temel amacı var olmayan merkezi hükümeti yeniden kurmaktı.

Gelecekteki Somali hükümetinin şekli ve türü uluslararası toplum için bir tartışma alanıydı ancak Somalilerin fikileri dikkate alınmadı. Elmi ve Barise (2006: 40),

Etiyopya’nın Abdullahi Yusuf Ahmed ve General Adam Abdullahi Nur’u konferanstan

çıkmaları ve sonuçlarını reddetmeleri için cesaretlendirerek Kahire barış sürecini açıkça ve etkili bir şekilde tahrip ettiğini iddia etmektedir. Bu iki milis lideri konferansta kritik rol oynuyordu.

Kahire konferansı, iki milis liderinin çekilmesi üzerine başarısızlığa uğradı.

Kahire’den Addis Ababa’ya gittikleri de iddia edilmektedir(Elmi ve Barise 2006: 40).

Hem Addis Ababa barış konferansı hem de Kahire süreci, çatışmanın kökenini çözmede uygun bir yapısal odaktan yoksundu; asıl amacı, merkezi bir hükümet oluşturmaktı.

Somali’de çatışma çözme konusundaki bir devlet kurma yaklaşımı uzun vadeli bir

çözüm değildir. Uyuşmazlıkların çözümü alanında daha geniş bir söylem geliştirilmelidir. Kriesberg (2009: 29), çatışma çözümü çalışanlarının, uzun vadeli değişiklikleri ve çatışma dönüşümü stratejilerini vurgulayan çatışma analistleriyle 86

karşılaştırıldığında, konuyla ilgili farklı bir algıya sahip olduklarını ve uygulayıcıların kısa vadeli çatışma yönetimi politikalarına odaklanma eğiliminde olduklarını belirtir.

Hem Addis Ababa (1993) hem de Kahire (1997) süreçleri, Somali ihtilaf çözümünde kısa vadeli çatışma yönetimine odaklanan arabuluculuk görüşü ile hareket etmiştir. Bu arabuluculuk, çatışmayı yönlendiren sorunların teşhisi ve en önemlisi de çatışmayı barışçıl bir çözüm için dirençli kılan konuları incelememiştir.

5.1.4.Arta Barış Konferansı (2000)

Arta Barış Konferansı, Addis Ababa ve Kahire barış süreçlerinin ardışık başarısızlıkları ve Somali devletinin çoğu kez klanlarının desteklediği milis grupları tarafından ele geçirilmesi zemininde yapıldı. Ocak 2000'de Cibuti Devlet Başkanı

İsmail Omar Guelle, Lewis'in (2002: 291) daha iddialı, özgün ve pek çok açıdan yenilikçi Somali barış planı olarak nitelendirdiği şeyi başlattı. Plan, IGAD ülkeleri tarafından iyi karşılandı ve ABD, İtalya, Mısır ve Libya tarafından onaylandı. Barış sürecine Cibuti’nin bir şehri olan Arta adı verildi.

TNA’nın 245 üyesinin %60’ının Siad Barre’nin eski meclis üyelerinden geldiği tahmin edilmektedir (Lewis 2008: 82). Arta sürecinin meşruiyeti, bu dinamikler nedeniyle uygulanmaya başlamadan önce sorgulandı. Hem TNG hem de TNA,

Somali’nin desteğinden, hem de Mohammed Qanyere Afrah, Musa Suudi, Ali Osman

Atto, Hussein Aideed, Mohammed Dhere ve Abdullahi Yusuf Ahmed gibi başına buyruk savaş ağalarının desteğinden yoksundu. TNG'nin dar görüşlü klan temelli politik odağının başarısızlığında bir etken olduğu kabul edildi ve TNG'nin kendisine siyasi destek veren alt klanın çıkarlarına hizmet ettiği algısı pekişti.

TNG'nin ana destekçileri olan Hawiye'nin Habr Gidir Ayr alt klanı, Mogadişu'da birkaç bölgede sınırlanmıştı. Murphy (2011: 75), başka hiçbir büyük klan grubunun

TNG'yi gönülden desteklemediğini ve Arta sürecinin marjinalleştirmeyeçalıştığı savaş 87

ağalarının çoğuna karşı olduğunu iddia etmektedir. Öte yandan, TNG'nin yönetme kapasitesi Mogadişu'da, başkentin geri kalanının kontrolünü elinde tutan başına buyruk militan milis / savaş ağaları olan küçük bir alanla sınırlıydı (Lewis, 2008: 82). Bu, yine, barış sürecine kimin katıldığına ve bazıları dışlandığında neler olduğuna dair sorgulamaları gündeme getirir.

Abdulqasim Salat Hassan, TNG'nin kontrolü altındaki alanların pasifleştirilmesinde önemli bir rol oynadı. Bunu, ABD’nin El Kaide’nin uluslararası terör grubu ile bağlantılı olmakla suçladığı Şeyh Dahir Aweys gibi önde gelen İslami liderlerle samimi bir ilişki geliştirerek yaptı. TNG ile İslami liderler arasındaki ilişki,

ülkenin siyasi varlığında istenmeyen sonuçlar doğurdu (Tadesse, 2003: 60).

TNG'nin ülkeye yönelik şüpheli uzun vadeli vizyonu, İslami Mahkemelerle olan ilişkisiyle gölgelendi. Bu nedenle, Şeyh Dahir Aweys, TNG'nin mahkemelerle karmaşık bir şekilde bağlantılı olduğu iddiasını meşrulaştırmamak için geçici hükümet eylemini desteklememeye karar verdi. Yaygın olarak bilinen Şeriat mahkemeleri, Mogadişu’nun kontrol altındaki bölgelerinde bazı hükümet sistemlerinin geliştirilmesinde zorlayıcı bir güç olduğunu kanıtladı. Bu nedenle Tadesse (2003: 43), TNG'nin uluslararası meşruiyet kazanmaya başlamasına karşın, Mogadişu, Benadir ve komşu Hiram bölgesinin kademeli El-İttihati'ninkümülatif etkisiyle geliştiğini savunmaktadır.

Arta barış sürecinin başarısızlığı, çatışmanın çözümüne odaklanmamasından ve

çatışmanın altında yatan nedenlerin sistematik ve tutarlı bir şekilde ele alınmasını sağlayacak bir mekanizma yaratılmamasından kaynaklanmaktadır. Yine, çatışma gerçeklerini çözmeden önce merkezi bir hükümet kurulmasına yapılan vurgu, uzun süredir devam eden bir barış anlaşması ve özellikle de askeri kararlara direniş göstermiş olan bir çatışma için kısa vadeli bir strateji olduğunu kanıtladı. Somali bağlamındaki darboğazlarına ve başarısızlıklarına rağmen, barıştan önce hükümet kurmanın

88

kavramsal çerçevesi, Arta Barış Konferansı'ndan bu yana ihtilafların çözümünde uluslararası diplomasinin belirleyici bir özelliği haline geldi. (Elmi ve Barise 2006).

Abdulqasim Salat Hassan’ın uluslararası meşruiyetle meşgul olması, belki de dış egemenliği ya da Risse’in (2011: 11) “Westphalia” egemenliği dediği şeyi pekiştirmeyi amaçladı. Bu egemenlik, daha çok Somali gibi yıkılmış bir devlete empoze edilir, çünkü devlet iktidarının aygıtları çökmüştür ve devlet diğer düşman devletlerin dış askeri saldırılarına karşı kendini savunamaz. Abdulqasim Salat Hassan, geçiş hükümetinin odak noktasını, yalnızca alt klanı içinde değil, daha geniş Somali klan bölünmüşlüğü boyunca iç meşruiyet arayışı içinde bulmalıydı. TNG ise kaygılarını gidermek ve

çatışmanın altında yatan nedenleri ele almak ve onları harekete geçirmek için

Somalilere ulaşma girişiminde bulunmalıydı.

Elmi ve Barise (2006: 41), TNG'nin uluslararası egemenliğinin, Arta sürecinin tamamlanmadığını açıkça ifade ettiği Ekim 2000'de Etiyopya tarafından baltalandığını ve Arta Konferansı'na karşı olan tüm hizipleri, bölgeleri ve kişilikleri organize ettiğini iddia etti. Elmi ve Barise (2006) ayrıca, Etiyopya'nın aday gösterildikleri görevlerden memnun olmayan ve Awasa kentinde bir araya gelen bazı Arta katılımcıları olduğunu iddia etmektedir. Daha sonra Etiyopya, uluslararası meşruiyet kazanmalarına yardımcı olurken, İslam Mahkemeleri, Mogadişu, Benadir ve komşu Hiram bölgesinde, kademeli

El-İttihati'nin etkisi ile gelişti.

5.1.5.Mbagathi Barış Konferansı (2004)

IGAD'ın sponsor olduğu Mbagathi Barış Süreci, Arta Barış Konferansı'nın

(2000) başarısız olması nedeniyle toplandı. Lewis (2008: 91), Mbagathi sürecinin benzer ve verimsiz Somali barış süreçleri sırasında yapılan tüm büyük hataları tekrar

89

ettiğini gözlemler. En kritik hata, merkezi bir hükümet kurulmadan önce barış ve uzlaşma için bir yol haritasının mevcut olmamasıydı.

Mbagathi süreci, 11 Eylül 2001'de ABD'ye yönelik saldırılarla karakterize edilen, küresel terör örgütlerinin yol açtığı zorlu uluslararası güvenlik tehditleri döneminde gerçekleşti. Somali’nin baskın olarak Müslüman olması ve Bush yönetiminin küresel stratejisi ve terörle savaş siyaseti nedeniyle ABD hükümetinin barış sürecinin gidişatı ile ilgileneceği anlamına geliyordu.

Bush yönetimi Somali içerisindeki kontrol edilmemiş bölgeleri El-Kaide için tıpkı Afganistan gibi terörist grupları çeken güvenli bir liman olarak gördü. Bu, ABD yönetiminin, Somali ihtilafının çözülmesine ilişkin devlet kurma yaklaşımı üzerinde

önemli bir politika etkisi yarattığı ve belki de teröre karşı küresel savaşta kendisine yakın bir Somali hükümeti ummuş olduğu anlamına geliyor.

Somali ihtilafına ilişkin devlet kurma yaklaşımı Menkhaus (2003: 19) tarafından eleştirilmektedir. Menkhaus, dış aktörler için, sorumlu ve etkili bir devletin kalkınma için gerekli bir önkoşul olduğunu ve neredeyse Dünya Bankası ve BM kalkınma stratejilerinde yer alan kusursuz bir tutum olduğunu saavunmaktadır. Somaliler için devlet, nüfusun geri kalanını sömürüp taciz ederken devleti kontrol edenleri zenginleştiren ve güçlendiren bir birikim ve tahakküm aracıdır (Menkhaus, 2003).

Benzer bir gözlemde bulunan Moller (2009: 14), Somali ihtilaf çözüm sürecindeki devlet inşası için bitmeyen bir arayışın, hiçbir devletin vatandaşı olarak sınıflandırılamayan insanların yaşadığı devletsiz bölgeleri idare edemeyecek derecede inşa edilmiş olan bütün uluslararası sisteme dayandığını ileri sürmektedir.

Menkhaus (2003: 21), ortalama Somalili'nin canlanan bir merkezi hükümetten daha çok barıştan fayda sağlayacağı gerçeğine rağmen, dış arabuluculuğun, barış kurma yaklaşımındansa devlet kurma yaklaşımına odaklanma eğiliminde olduğunu ortaya koymaktadır. Mbagathi süreci, 2002 yılında Kenya'nın Eldoret kasabasında, TNG'nin

90

başarısız olduğu açıkça görüldüğü zaman başlatıldı ve Mogadişu sivil milis liderleri,

Kenya ve Etiyopya'nın ulusal güvenliklerine karşı bir tehdit olarak gördükleri eğilimlerle baskın bir güç haline geldi.

Mbagathi süreci, IGAD grubu içinde bir miktar uyum seviyesini korumak ve

Kenya ve Etiyopya’nın endişelerini gidermek için Etiyopya’ya siyasal nüfuzunu kullanıp liderleri iktidara getirebilme kapasitesine sahip olan kilit bir rol verdi. Daha

önce tartışıldığı gibi Etiyopya'nın barış sürecini olumsuz yönde etkileme eğilimi göz

önüne alındığında, konferansın sonucunun Etiyopya’nın özellikle gelecekteki liderlik pozisyonlarıyla ilgili endişelerini yansıtması sağlandı. Kenya ve Etiyopya’nın ulusal güvenlik konusundaki endişeleri, politik, ticari ve sosyal konular gibi bir yelpazeyi içeriyordu (Abbink, 2009).

Bu nedenle, Neo-realist güvenlik çıkarlarının askeri güç dengesi ile sınırlı bir tanımın, bu ülkelerin stratejik müdahale yaklaşımlarının tanımlanmasında önemli bir etken olduğu ve Somali’deki çatışmanın çözümüne dair olmadığı varsayımında bulunulabilir. Durum, Somali ihtilafının çözümünü bölgesel barış ve istikrara temel bir katkı ve dolayısıyla ulusal çıkarlara hizmet eden bir iyileştirme olarak görmeyen dar ulusal çıkarlar ile daha da kötüleşti.

Mbagathi sürecinin müzakere yapısı başarısız dört buçukluk klan temsil formülü

üzerine kurulmuştur. Hawiye klanı, Darod, Dir ve Digil ve Mirifle’nin 61 milletvekili, küçük bir ittifakın 31 milletvekili seçmeleri gerektiğine karar verildi. Formül ilk olarak

2000 yılında Arta sürecinde kabul edildi. Mbagathi sürecinde ek olarak azınlık gruplarına buçuk tahsis edildi. Barış süreci, süreçte klan formülünün temsil edilmesine yönelik durmaksızın yapılan bir vurgu ile tehlikeye girdi. Zararsız klan kimliği, zenginlik birikimini olarak algılanan konumlara gelme çabasında olan araçsal siyasetçilerin temel taşlarından biri haline geldi; çünkü etnik çatışma, her zaman iki

91

veya daha fazla etnik topluluk arasındaki siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel veya bölgesel meselelerle ilgilidir (Brown, 2001: 211)

92

ALTINCI BÖLÜM

SOMALİ’DE ÇATIŞMA BULGULAR

Bu bölümde çalışmanın bulgularıiki geniş bölüme ayrılarak sunulacaktır. İlk olarak

çatışmaya neden olan klan kimliği ile ilgili faktörlerele alınacak, ikinci olarak

çatışmanın nedenleri olarak ortaya çıkan diğer faktörlertartışılacaktır. Dolayısıyla hem literatürden hem de görüşmelerden toplanan çatışmanın klanla ilgili nedenleriyle başlanacaktır.

6.1. Modern Somali'de Klanlarin Yeri Ve Rolü

Somaliler arasındaki yanlış anlaşılmalar, sömürgeci uluslararası güçlerin yeni kurulan kolonilerindeki kendi kendini koruyan politikaları nedeniyle başladı. Bu, her klan kendi hayatta kalmasıyla motive olduğu için iç içe geçmiş çatışmaları harekete geçirdi. Kültür bilgisi, diğer birçok Afrika toplumunda olduğu gibi, bir nesilden diğerine sözlü olarak aktarılır. Klancılık toprağa, sosyal statüye ve yerel ve ulusal düzeyde iktidara erişimi belirlemiştir. Somali`deki öyle dolaştırılmıştır ki, tecrübeli akademisyenler ve iyi üne sahip profesyoneller bile, bunu Dr. Fatuma Lamungu Nur’un belirttiği gibi son derece sadakatle kullanmaktadir (Musau, 2013: 14).Bu anlaşmazlıklar, klancılığın genişletilebilirliğini ve Somali Federal Hükümeti'nin başarısı veya başarısızlığı üzerindeki etkisini çevreleyen tartışmaların temelini oluşturmaktadır.

Vatandaşlar arasında, ülkedeki istikrar yokluğunun, ülkenin yeniden yapılanma döneminde yeni devlet yapılarının sorumluluklarını belirlemeyi zorlaştırdığı yönünde popüler bir görüş vardır. Ekonomi tamamen klanların kontrol ettiği özel sektörün elindedir. Somali Federal Devleti’nin gündeminde farkındalık yaratmak için güçlü sivil toplumların ve ulusal liderlerin olmaması, bunların başarılması konusunda pek güven

93

uyandırmaz. Klan üyelerinin sosyal refahının temelini sağlar, ancak bu göz ardı edilmemelidir çünkü bu iddia, binlerce insanın ölümüne ve büyük malvarlıkları değerinde mülklerin yok olmasına neden olan kısır çatışmaların temeli olmuştur. Siyasi olarak, klan çeşitli liderler için politik destek ve korumayı göstermek için seferberliğin temelini sağlar.

“Gerçekten barış ve birlikte yaşamak istiyorsak, her şey yapılabilir. Bir korku olduğunu görüyorsunuz; bu korku Somali'deki klanlar arasında belirli gruplarla birlikte. Bu klanlar, yerleşim sonrasında hukuka uygun davranmak zorunda kalacakları için ülkeye yasa ve düzen getirme konusunda çok şüphecidir. Bu yüzden statükoyu korumak için nüfuzlarını kullanmak zorundalar. Bu grupların birçoğunun, kovaladıkları ve mülklerini aldıkları diğer grupların mülklerini soydukları iddia edilmektedir. Somali halkı barış içinde yaşasaydı, soygunculardan soydukları şeyleri kaybetmekten korkuyorlar. Aksi halde, klanı herhangi bir uzlaşmanın ve devlet inşasının temel ve vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ederken, ulusumuzu normale döndürebiliriz ve

şüphe ve eylemin ötesindeki taahhüdümüzü kanıtlarsak hiçbir şey bir araya gelmemizi engellememektedir. Devletler şimdi tam gözlerimizin önünde inşa edildi; Somaliland,

Puntland ve Jubaland, Somali'nin geri kalanına güzel bir örnekti. Neden onlardan kopyalayamıyoruz? ” (katılımcı 4A)

Hawiye ve Darod klanları ulusal düzeyde başlıca aktörlerdir. Bunun nedeni, klanların ötesinde başka sosyal ve ekonomik kurumlar olmamasıdır. Diğer klanlar, iktidardaki bu klanların etrafında devlet iktidarına ve kontrolüne erişim sağlamak için toplanırlar. Diğer klanlar Dir, Isaaq, Digil ve Rahanweyn'dir.

Klan olarak gruplama, üyelerin kendi kendini korumasına yöneliktir ve güvenlik bu ittifak biçimleriyle garanti edilir. Siyasi ve ekonomik kontrol için rekabet eden çok sayıdaki klan ve alt klan tutumları, ittifaklarını bir arada tutmak için Sosyal Sözleşme'ye

94

dayanır. Bu ittifaklardan herhangi birine ait olmayan klanlar marjinalleşir ve daha büyük grupların saldırılarına açık hale gelir. Katılımcı 3B’ye göre

“Kaynakları kontrol eden bir grubun gücü var. Somali’nin iç savaşı başladıktan sonra, Siad Barre yıkıldıktanve klanların ülkeyi yönetme hakkına sahip olma konusunda rekabete girmesinden sonraortaya bir güç boşluğu çıktı.”

Hawiye en baskın iktidar klanıdır ve Rahway, Murule, Ajuran, Mursade,

Hawadle ve Garre gibi diğer alt klanlar tarafından desteklenmektedir. Darod, ittifakın diğer lideri, Ogaden, Harti ve Merehan tarafından desteklenmektedir. Bununla birlikte,

Somali devletinin kontrolü için Darod'u ulusal düzeyde beraber deteklemelerine rağmen, kendi aralarında Kismayu ve Jubaland Limanı'nın kontrolü için mücadele eden

Ogaden ve Merahen arasındaki düşmanlığın gösterdiği gibi alt klanlar içinde keskin iktidar rekabeti vardır. Bir açıklama olarak, Puntland Harti'nin kontrolü altındadır.

Isaaq, Degodia ve Garre gibi diğer klanlarla sağlam bir ilişkisi olan Dir, Somali ulusunun diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında göreceli istikrara sahip olan Somaliland'ı kontrol eder. Somali'de bulunan klanlar ve alt klanların üyelerinin çoğu Kenya,

Etiyopya, Cibuti, Yemen, Orta Doğu, Güney Asya, Avrupa ve ABD'ye göç etmiştir.

Ayrıca, Benadiri, Mushunghuli veya Eyle gibi ’a ait olan, kültür ve gelenekleri nedeniyle diğer gruplardan ayrı olan ve genellikle gür saçlarına atfen “Jeer” olarak adlandırılan ve açık tenli olan gruplar da vardır. Baidari ve onun alt-klanları kuzey, güney ve Somali'nin merkezinde ikamet eder. 19. Yüzyıl Arap köle ticareti yüzünden kendilerini Somali’de bularak Somali kültürü içinde asimile olmuş olan

Tanzanya, Mozambik, Malavi göçmeni olduğu düşünülen gruplardan farklı olarak,

Mushunguli dillerini korumuştur.

Somali topraklarında, bu klanları birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır.

Ancak, bariz düşmanlığa rağmen, savaş gibi olaylar yeni siyasi veya toplumsal gerçekleri ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, savaş sırasında, tüm Somaliler, Somali toprak

95

sınırları içinde herhangi bir yerde göç etmekte özgürdür ve orada kalmalarına izin verilir. Mogadişu'daki savaşı terk eden bir Hawiya klanı üyesi, Darod tarafından kontrol edilen bir bölgeye gelebilir. Somali kimliğinin belirlenmesinde altkümeler ve klanların etkili olduğu, bu şekilde bir ayrıma gidilebileceği açıktır.

6.2. Somali Çatışmasının Klan İle İlgili Nedenleri

Somali ihtilafını benzersiz ve ayırt edici kılan şey, hiçbir klan veya grubun devleti üstlenemediği ya da ülkedeki toplam anarşi ve kanunsuzluğun patlak vermesini

önlemek için başkalarına hakim olmalarıydı. Klan savaşının bu durumu, söz konusu grubun güvenliğini sağlamak için kendi milislerini kurma ihtiyacını talep ediyordu.

Kendine güven ve inatçı savaşların bu yeni fenomeni, müdahale etmek için yabancı

Devletlere veya paydaşlara kapı açtı ve işleri daha da dolaştı. Ülke, savaş ağaları altındaki bağımsız silahlı milislerin kontrol ettiği daha küçük gruplara ve yerleşim bölgelerine girdi. Bu durumda, amacı, kendi akrabaları da dâhil olmak üzere istisnasız olarak insanların mülklerini yağmalamak ve soymak olan serbest çalışan silahlı adamlar ortaya çıktı.

6.2.1.Somali’de Klan Kimliğinin Önemi

Yukarıdaki nedenlerin klan kimliğinin çatışmaya nasıl etkide bulunduğuyla dolaylı bir ilişkisi bulunmaktadır. Ancak doğrudan bir ilişkinin olduğu da söylenebilir.

Birincisi, basitçe benzer bir dile, kültüre ve dine sahip olan insanlara bakarak Somali'nin homojen bir toplum olduğu anlatımını bırakmak önemlidir. Gerçek şu ki Somali halkı, bazıları bu araştırmanın kapsamı dışında olan ve tartışılmayacak olan birçok yönden

çeşitlilik sergilemektedir. Önemli bir çeşitlilik biçimi, klan kimliğidir. Çıkan çatışmalar karşısında geleneksel yasalar veya “Xeers” yoluyla, klanlar arasında barışı sağlamak

96

için önemli bir role sahip olan klan büyükleri, sömürgeci devletlerce kurulan yargı sistemi karşısında ve devlet çöktüğünde etkilerini büyük ölçüde kaybetmiş, yaşanan sıkıntılara çözüm getirmekte ciddi sıkıntı yaşamıştır. (Ethnopolitics, 2003). Somali toplumunda var olan klan ailelerin oluşumda, her bir klanın liderlik ve rehberlik için kendi şefleri ya da başkanları vardır. Pek çok örnekte, üyeleri ile klan arasında sadakat bağı kurulammış klanların liderleri klan içi görevlerin gerçekleştirilmesinde üyelerin sorumluluklarını yerine getirmesinden mahrum kaldıklarını hissetmektedir. Bu nedenle klan içindeki birlik daima tehlike altındadır. Klanın yapısı o kadar iç içe geçmiştir ki klan üyeleri arasında çeşitli uyuşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Eğitimsiz klan üyeleri silah taşımak ve liderlerin emirlerine uymaya en elverişli kişilerdir.

Katılımcı 4C, “Somali'deki Klan oluşumu, çaresi bulunamamış en büyük sorunu oluşturuyor. Klanımıza olan sevgi ve saygı, devletimize olan sevgi ve saygıları aşıyor.

Halkımızın tekrar bir devlet olarak birleşmesi için dua etmeliyiz. Allah'ımız bize barış ve istikrar sağlayabilir mi? Tıbbi müdahale imkânı bulunmayan hastalıklar, çözüm getirilemeyen problemler, yiyecek olanağından yoksun açlık. Somali'deki klanizm bu işte böyle”.

Çalışmalar, Somali'deki gibi etnik grubun çok olduğu bölgelerde yaşanan

çatışma ve savaşların oranının tek bir etnik grubun bulunduğu bölgelerde çıkan çatışma ve savaşlara oranla çok yüksek olduğunu gösterdi. Birtakım zeki klan savaş ağaları, amaçlarını gerçekleştirebilmek ve başkaca klanlara açtıkları savaşları haklı çıkarabilmek adına, bu tür savaşların din uğruna yapılan cihat niteliğindeki savaşlardan olduğunu ve bu yolla savaşa katılım sağlayan üyelerin önemli kazanımlar elde ettiğini belirtmiştir.

Liderlerinin sürekli manipülasyonu, bu yöndeki olumsuz etkisi altında klan üyeleri,

Somalililer arasında başlatılacak savaşlar için her zaman kapıları açtılar (Eloy E.

Cuevas, 2010).

97

Katılımcılar 4D, 5A ve 5E göre, klan kimliği Somali'deki din, siyasi parti veya herhangi bir ideolojinin üzerindedir ve Somalililerin her şeyi olduğunu açıklıyor. Eğer kültürel parçalanma ve ilkel bölünme kaynakları incelemek isteniyorsa, klana bakmak gerekir. Devam eden iç savaş da dahil olmak üzere çok sayıda sosyal ve politik zorluk, klan meselelerinden kaynaklanır. Katılımcı 3D,

“Her Somalilinin belirli bir klana, alt klana ve aileye ait olduğunu ve bu nedenle klanın birleştirici bir güç olduğunu ve aynı zamanda büyük bir bölücü güç olduğunu” belirtmiştir.

Somali'de klan kimliği iki büyük gruba ayrılabilir: yerleşikler ve göçebeler. İki grubu birbirinden ayıran şey, toprağa ne kadar değer verdikleridir. Göçmenler toprağa daha az değer katabilirken, yerleşen ve tarımı uygulayan yerleşikler, toprağı hayatta kalmak için çok önemli bir varlık olarak görürler ve onu korumak için büyük çabalar harcarlar. Bu durum, iki klan grubunun devam eden savaşta bile sahip olduğu farklı yaklaşımları açıklar. Somali’de klan kimliği, hükümet içindeki cezasızlık durumunu sürdürebilmek için kullanılmıştır. Devletin çöküşünden önce bile, 1988’deki SNM’ye karşı savaş esnasında, güvenlik organlarında da çoğunlukta olan Siad Barre klanının

üyeleri, cezalandırılma korkusu olmadan başkentteki malları yağmalayıp sattı. Katılımcı

2E,‘’bazı klan üyeleri tarafından işlenen suçları cezasız bırakan durumların azaltılması ve iyi bir yönetimin desteklenmesiyle Somali’nin daha iyi bir yer olacağını savunuyor.’’

Birçok Afrika toplumunda olduğu gibi, Somali'nin klan kimliği, toplumsal ve siyasi yapısının en önemli yönlerinden biridir. Klan kimliği, babanın soyundan gelen geniş bir aileye ait olma duygusuyla ilişkili olan babasoydan türetilmiştir. Somali toplumunun benzersizliği, yüzeyde, nüfusun %98'inden fazlası tarafından paylaşılan ortak kültür, din ve dilin yanı sıra ortak bir soy ve etnik köken iddiasının, ulusal bir kimlik ve milliyetçilik için yeterli bir bileşen olarak görünebilir olmasıdır. Soyut bir biçimde ulusal kimlik, bir insanın bir millete ait olduğu hissi anlamına gelir.

98

Tüm dünyada, ortak dil, din veya kültür genellikle ulusal kimliği oluşturan

önemli faktörler olarak kabul edilir. Ancak, Somali durumunda, klan kimliği ulusal kimliği gölgelemiştir ve böylece geçmişteki tek bir Somali ulusal kimliği yaratma

çabalarını baltalamıştır. Başkanlığı sırasında Siad Barre, klan kimliği fikrini resmen yasaklamıştır; ancak klancılık özel alanda gelişmeye devam etmiştir. Somali'deki klan ve ulusal kimlik arasındaki ilişkinin detaylı bir şekilde açıklanması istendiğinde, katılımcı 2C Somali'deki klan kimliği önemli bir etkiye sahiptir:

“…siyasi katılım, hükümetin kaynakları nasıl tahsis ettiği, devlet pozisyonlarında istihdam, mahkeme kararları, kişinin evlenmesi ve kime karşı savaşabileceği konusundainsanlar klanlarına kuvvetle bağlılar ve bu da toplumdaki statüsü, sosyal etkileşimleri ve idari sınırların nasıl belirlendiği gibi birçok şeyi belirliyor.”

Katılımcı 1D'ye göre, “…klan üyeliği açıkça tanımlanabilir ve klan üyeleri arasında aşikar bir bağ vardır… Ancak ulusal kimliğe gelince, eksik bir madde var gibi görünüyor zira ülke, bağımsızlık iddiasında bulunan bölgelere bölünmüş durumda”.

Söz konusu bölgeler Somaliland, Puntland ve diğerlerini içermektedir.

Somali'deki klan kimliğinin baskınlığı tesadüfen oluşmamıştır.

Katılımcı 4B, Somalili siyasi seçkinlerin, klan üyelerinin ulusal çıkar ve klan

çıkarlarının neler olabileceği konusunda önemli bir rol oynadığını söylemiştir.

Siyasi seçkinlerin klan kimliğini kamusal olarak cesaretlendirmek ve özel olarak tanıtmak için uyguladığı çifte standartlar, ulusal kimliği geliştirme çabaları

üzerinde olumsuz bir etki yapmıştır. Katılımcı 5E'ye göre çoğu durumda, klanların bir bütün olarak ulusa değil klana fayda sağlayacak dar, içe dönük bir çıkar gütmesi teşvik edilmiştir.

Somali'deki klan çıkarları, kaynaklar ve güvenlik olmak üzere iki önemli ayağa ayrılmıştır. Bu durumda kaynaklar, arazi, otlak, altyapı veya iş fırsatlarını içeren hayatta

99

kalmak için ihtiyaç duyulan veya edinilmiş (tek kullanımlık olan veya olmayan) anlamına gelmektedir. Bu durumda güvenlik, hayali veya gerçek tehditler tarafından içeriden veya dışarıdan işgali önlemeyi içeren emniyet duygusu veya yeteneğidir.

Somali’deki klan üyeleri, bu iki ayağın (güvenlik ve kaynaklar) kendi klan üyelerinin kontrolünde olması durumunda en iyi şekilde yararlanılabileceğine dair güçlü bir inanca sahiptir. Somali’nin 1991’den bu yana vatansızlık dönemine girmiş olması, insanları sadece klanlarına güvenmeye itmiştir. Kaynak kıtlığı da durumu ağırlaştırmış ve her büyük klanınbirbirleriyle savaşmalarına yol açan alt klanlar ortaya çıkartmıştır

(Poverties,2013).Somali'deki rakip klanlar arasındaki uzun süren çatışma, çok sayıda insanı ya komşu ülkelere sığınmaya ya da Ülke İçinde Yerinden Edilmiş Kişiler olmaya zorladı.

“Siad Barre'den sonra Somali'de güç mücadelesi ve kaynak rekabeti başladı.

Klanlar egemenlik için ve büyük kasabaların kontrolünde savaşıyorlardı. Klan’ın kimliği devlet kurumlarının yerini aldı ve bir güvenlik ve koruma kaynağı haline geldi.

Klanınız ne kadar güçlüyse, kaynaklara erişmeniz o kadar iyi olur '’ (Katılımcı 2D)

Bu nedenle, ulusal düzeydeki devlet kurumlarının, hangi klan üyesinin en yüksek pozisyonda olduğuna bakılmaksızın klan üyelerine kendi çıkarlarını koruyabileceğine dair güven duyabilecekleri mekanizmalar geliştirmenin acil bir ihtiyaç olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır.

6.2.2. Klancılık Ve Siyasi Kurumlar

Somali halkı, toplumun ataerkil doğasına ve siyasal kimliğin temeli olarak klancılığa derinden bağlıdır. Bu ideoloji, üretim araçlarının ve siyasi iktidar pozisyonlarının dağılımını etkiler. Farklı klanlar arasındaki düşmanlık, sömürge döneminde böl ve yönet politikası gibi idari yöntemlerin kullanılmasıyla daha da kötüye gitmiştir. Böylelikle, klan liderlikleri, tüm klanın temsili temelinde otorite ve kaynakları 100

elde edebilmişlerdir. Sonuç olarak, devlet için klancılık ve kaynak tahsisi tartışmasız en ciddi iki sorundur. Ancak federal sistem, bu sorunlara geçici bir çözüm olmuştur.

Katılımcı 4E’ye göre:

“Burada Somali'de insanlar siyaseti farklı görüyorlar. Her bir klanın, bir klanın hükümet kurmakta zorlanmasına rağmen, ulusal düzeydeki siyasi görüşmelerde klanı temsil eden güçlü bir adam var. Bu nedenle, birkaç klan bir araya gelir ve klanın kutsaması olan belirli kişilerin temsil edildiği bir ittifak oluşturur. Şimdi trajedi, klan liderlerinin aşağılandığını veya hükümette bulunmadığını görür, bu da liderleri ise kendilerini hükümetin bir parçası olarak görmedikleri için savaşmaya hazır olacak olan klanın üyeleri arasında otomatik olarak ciddi endişelere yol açar. Orada hangi kapasitede bulunmamaktadir”

Bu nedenle, Siad Barre'nın darbe sırasında kendisine yardım eden üç generalden başlayarak farklı klanların anahtar figürlerini izole etmeye başladığında, meşruiyetinin azalmaya başladığını düşünüyorum. İkincisi, siyasette yalnızca siyasi partilerin temel dayanaklarının klan olmadığı, aynı zamanda başka bir partiyi destekleyenlerin kendi

üyelerinden kendilerinin mutlaka alınmadıklarına dair güçlü bir inancın olduğu, siyasette uzun süredir devam eden bir klan ideolojisi problemine değinmedi klan bir hain olarak kabul edilir. Katılımcı 1Dbunu detaylandırmak için daha da ileri gidiyor;

“1991'deki savaş patlak vermeden önce köklü etnisitenin Somali'de ne kadar derin olduğuna şahit oldum. Aslında, Siad Barre’i iktidardan çıkarmak için elleriyle birleşen gruplar, daha sonra milis grupları haline gelen siyasi partilerdeydi. Somali siyasi sistemi hakkında önemli olan, ideoloji tarafından yönlendirilmemesidir.

Bunlardan biri, klan kimliği sayesinde belirli bir siyasi partinin üyesi” (Katılımcı 1D)

Somali'nin siyasi ideolojisinde köklü değişim yapan ve birleşik ve güçlü Somali devletinin oluşumuna yol açan Federal Hükümet'in başarısı hala diğer mikro etkenlere bağlı olacaktır. Ne var ki, durum, küreselleşme ile Somali toplumuna da dahil olan

101

değerler sayesinde çok kötü değildir. Somalililer ve daha iyi yaşam tarzına duyulan arzu dolayısıyla yaşanan birliktelik, bu birliği teşvik etmenin anahtarıdır.

6.2.3. Klancılık Ve Güvenlik Güçleri (Realistic -group conflict theory)

Güvenlik güçlerinin klan kimliğiyle iç içe geçmesinin etkisi belki de Siad

Barre'nın 22 yıllık iktidarında yaptığı en tehlikeli eylemlerden biridir. Öncelikle, kendi klanının üyelerini polis kuvvetlerine stratejik olarak yerleştirerek gerçekçi bir grup teorisinin Somali konusunda doğrulandığı konusunda insanlar hemfikir olabilir, nitekim

Darood klanı üyelerinin Devlet kaynaklarından ve iş olanaklarından daha büyük bir pay alma şansı olmuştur. Bunun nedei, kamu kurumundaki güvenlik kuruluşlarının tarafsızlığını aktör olarak meşrulaştırmaktı. Katılımcı 3C, diye şöylemiştir.

“1998 yılında Siad Barre'ın talimatlarıyla güvenlik güçleri Hargeisa'ya saldırdığında, iki şey oldu. Birincisi, sadece Hargeisa’nın değil, diğer klanların da halkı, ülkenin askeri jetleri kendi vatandaşlarını bombalamak için kullanıldığından güvensizlik duygusu geliştirdi; kendi güvenlik organlarını geliştirme düşüncesigelişti.

İkincisi, güvenlik güçlerindeki Darood klanının hâkimiyeti, diğer klanlar hedef alındıklarını düşündüğü için durumu daha da kötüleştirmektedir. ”(Katılımcı 3C)

Hangi biçimde olursa olsun güvenliğin ne derece öneml i olduğu yeterince vurgulanamamaktadır. İnsanların güvenliklerini güvence altına almak için devletin sadece iktidar aygıtları üzerinde kontrol sahibi olması yetmez. Güvenlik yönetim için de

çok önemli bir araçtır. Etkin güvenlik organlarına sahip olmanın önemine rağmen,

Afrika'daki birçok ülke liderlerinin, bu tür devlet kurumlarını klanlarının ve etnik grup

üyelerini toplu işe alım yoluyla ödüllendirmek için kullandıkları görülmektedir. Ayrıca

Somali’nin Siad Barre hükümeti sadece şu üç grubu ülkenin güvenlik organlarında işe aldığı için kendisini tehlikeli bir döngüde bulmuştur: annesinin ait olduğu Ogaden alt klanı, kendisinin ait olduğu Marehaan klanı ve damadının ait olduğu Dhulbahante klanı 102

(Laitin & Samatar 1987). Tüm bu klanlar, Darood klanının alt koludur. Bu kayırmacılığın uzandığı alan o kadar derindir ki katılımcı 3C:

“Bu klanlara kısaltma olarak MOD dendiğini hatırlıyor. Güvenlik organlarını kabileleştirmenin etkisi, zaman içinde ülkede güvenlik ikilemi yaratması ve sıradan vatandaşın, tarafsız güvenlik sağlamak için kendi ülkesinin güvenlik güçlerine karşı korku ve güvensizlik geliştirmesidir. Akraba grupları ve klanlar böylece vatandaşların güvenliklerini emanet edebilecekleri alternatif bir yol haline gelmişti.”

Ülkede savaş ve kanunsuzluk başladığında, klanlar ve diğer gruplar hayatta kalmalarının kişinin kendi güvenliğini sağlama yeteneğine bağlı olduğunu fark etmişlerdir.

Katılımcı 4E, “savaş 1991 yılında başladığında, klan üyelerinin kaynakları bir araya toplamak, organize bir bürokratik yapı yaratmak, bir lider seçmek ve klanın

üyelerini her türlü saldırganlıktan koruyacak bir milis oluşturmak zorunda kaldığını belirtiyor”.

Para, mal varlıkları, silahlar, irtibatlar (diplomatik ilişkiler) gibi merkezi hükümete ait kaynaklar, çeşitli klanların rekabet öznesi haline gelmiştir.

Katılımcı 4D, çökmeden önce hükümete iyi yerleşmiş olan klanların, Somali devletinin çöküşünden siyasi ve maddi açıdan faydalandıklarını da eklemiştir.

Somali'deki krizi çözmek için anlaşmalardan daha fazlasına ihtiyacı olacak.

Önerimiz, sadece güvenlik organlarının değil, Somali’nin kamu sektörünün de profesyonelleşmesidir. İşe alım, atama ve terfi liyakat esasına göre yapılmalı ve hiçbir klan diğerlerine karşı haksız bir avantaja sahip olmamalıdır. Bu hedefe orantılandırma veya kota sistemi ile ulaşılabilir.

Bu orantılı veya kota sistemi ile yapılabilir. Güvenlik kuruluşlarının bağlılığı ve tarafsızlığına olan inancının kaybolmasının bir felaket tarifi olduğunu düşünmekteyim.

Siad Barre'ın kendi klanının üyelerini tercih ederek yapmak isteyebileceği şey sadece

103

ülkeyi böldü ve savaşa yol açtı. Gelecekteki Somali hükümetlerinin ne pahasına olursa olsun kaçınmaları gereken bir dokunulmazlık eylemiydi. O gunden bugune kadar

Somali bir kıtlık ülkesidir ve gerçekçi grup teorisidir, böyle bir kıtlık durumunda insanların davranışlarını açıklar; savaşa öncülük etmek zorunda oldukları tehdidinden.

6.2.4. Klancılık ve Ulusal Yanlış Tanıtma

Somali siyasi sistemi, 54 üyeli üst ve 275 üyeli alt meclis olmak üzere iki meclisli parlamentodan oluşur. Somali Federal Hükümeti'nin gündemine yön veren konular, yargı ve güvenlik sektörü, ulusal iyileşme ve uzlaşma, yolsuzlukla mücadele ve

Somali ekonomisinin büyümesi ve gelişmesi üzerine yapılan reformlardır. Önceki yıllardan farklı olarak, bu temsilciler seçimlere tabi tutulur ve bu nedenle doğal olarak temsiliyeti daha yüksek kabul edilir. Katılımcı 3E

Somali'nin güçlü bir siyasi, sosyal ve ekonomik kurumdan yoksun olduğunu ve siyasi partilerin kendilerini güçlü siyasi ittifak veya etkileşim araçları olarak kurmakta zorlandıklarını belirtmek gerekir.

Mogadişu gibi Baldwin, , ve Barawe bölgeleri de Somali Federal

Hükümeti'nin yönetimi altındadır. Ancak, bu bölgeler üzerindeki egemenliğini sürdürmek için, Somali Federal Hükümeti, Afrika Birliği ve Birleşmiş Milletlerden gelen yabancı birliklerine ciddi şekilde bel bağlamıştır.

Kalıcı barışın sağlandığı, klan ayrılıklarının sona erdiği bir Somali için, sadece askeri çözüme bağımlılık değil; geleneksel otorite dedahil olmak üzere ulusal barış müzakereleri gibi süreçleri de içermelidir. İktidar, taban seviyesine devredilmeli ve bu süreci halka ait girişimler yönetmelidir. (Katılımcı 2C)

Bununla birlikte, önde gelen iki klan, Hawiye ya da Darod'a daha yakın olmak için mücadele verilse de şu anda federalizm hala klancılık kaynaklı güçlü bir muhalefetle karşı karşıya kalmaktadır. Klancılık, güvenlik güçlerinin işe alınması 104

konusunda da kritik bir rol oynamaktadır. Eş-Şabab Somali halkının hayatlarına zarar vermeye ve bölgedeki istikrarsızlığa neden olmaya devam etmektedir. Bu şekilde,

Somali’deki Afrika Birliği Misyonu, Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler,

Hükümetlerarası Kalkınma Makamı, Arap Birliği ve Dünya Bankası gibi kurumların katılımını zorunlu kılmıştır. Bununla birlikte, zorluklardan biri, özellikle her bir tarafın,

Afrika Birliği ile Birleşmiş Milletler’in güvenlik kurumları arasında farklı temaslarda bulunması nedeniyle, görevlerin üst üste gelmesidir. Kapasite ve güçlü kurumların eksikliği, Somali Federal Hükümeti ve Somali’deki Afrika Birliği Misyonu’na güvenlik, iyi yönetim, barış ve devlet inşası konusunda tavsiyede bulunmak amacıyla Haziran

2012'de kurulan Somali'deki Birleşmiş Milletler Destek Misyonunun etkisini büyük

ölçüde azaltmıştır. Geçiş sürecinin yokluğu, klan liderliği ile olan ilişkiyi açıkça gösteren süreçleri, bu gecikmiş devlet kurma sürecini engeller.

Görüşmeciler, Somali'deki ihtilaftan birçok faktörünönemli olduğunu belitmişlerdir. Ancak, ilginç olan, klan kimliğinin sundukları tüm nedenlerde doğrudan veya dolaylı olarak önemli bir faktör olarak yer almasıdır. Bu nedenlerdenarasında;

Somali'nin siyasi arenasında eşitsizliği. 1960'lardan bu yana, Somali’nin politikaları birkaç klanın egemenliği altındayken, diğerleri marjinalleştirilmiştir. Örneğin, Majertini ve Mudug bölgelerinden gelen klanlar, ülkenin siyasi alanına açıkça hakim olmuştur.

Katılımcı 5A, 1960-1969 yılları arasında kurulan ve Majertini ve Mudug klanlarının

üyelerinin kabine ve cumhurbaşkanlığının üçte ikisini kontrol ettiği ve klanların geri kalanının üçte birini paylaşmak zorunda kaldıkları üniter hükümetin tarihsel bir açıklamasını yapmıştır.

Katılımcı 3E, Siad Barre'nin sembolik olarak klan kimliğini simgeleyen bir kuklayı ateşe verdiği ve klanla olan herhangi bir birliği resmen yasakladığı 1970 yılındaki bir mitingi hatırlamaktadır. Uygulamada, kendisi Mudug bölgesinden gelen

Siad Barre, o dönemde Somali tarihindeki en kutuplaştırıcı klan temelli hükümetlerden

105

birini kurmuştur ve 14 kabine üyesinin 7si (%50si) kendisinin de ait olduğu Darood klanı üyesiydi.

Katılımcı 2B, Somali siyasetinde Mudug klanlarının hâkimiyetini 1960 ile 1990 arasında devletin çöküşünü, nasıl bölündüğüne dair istatistikler vererek açıklamıştır.

Bu dönemde iktidarda olan 26 hükümette 567 kilit devlet pozisyonu kendi klan

üyeleri ile doldurulmuştur. Yönetimde Darood klanının üyelerinden 216 kişi, Hawiye klanından 125, Isaaq klanının üyelerindenise 102 kişi bulunmaktadır. Geri kalan 31 kişi

Digil ve Mirifle arasında paylaşılmıştır. Hükümetteki pozisyonları paylaşmadaki bu eşitsizlik, 1990'daki devletin çöküşünde kilit bir faktördür. Bu eşitsizliğin merkezinde klan kimliği vardı.

6.2.5. Okuma Yazma Bilmeyenlerin Etkisi

Birkaç katılımcının belirttiği bir başka ilginç şiddet nedeni de Somali'deki cehalet meseleleriydi. Eğitim sisteminin çöküşü, Somali'deki cehalet oranını veya büyümesini önemli ölçüde arttırdı. Somali'deki güvensizlik ve anlaşmazlıkların kesilmesi çocukların okula gitmesini engelledi. Ancak, onları hayatlarını tehlikeye atmaktan kurtaracak temel bilgi eksikliği nedeniyle, çok sayıda genç klan kuvvetlerine ve milislere katıldı, çünkü yayılma durumundan kurtulmanın bir yolu olarak görüyorlardı.Okul çağındaki çocukların silahlı milislere veya suçlu çetelere alınması, partileri bir müzakere masasının etrafında bir araya getirmek için başarısız bir girişimdi

(Luke, 2015).Cehaletten dolayı, Somali'deki gençler uzlaşma, barış çalışmaları ve

ülkedeki gelişmeler gibi önemli toplantıların bir parçası olarak kısıtlandı.Bununla birlikte, söz konusu gençlerin çoğunluğu çöküşün ardından doğan, (30 yaş altı) ve yaşlı klan üyelerinin katılabildikleri ve klanlarının başarılı olması için mücadele ettikleri için beyninin yıkanması ve etkilenmesi olasılığı daha yüksektir.Somali'deki bazı bölgelerde

106

gençliğin siyasi istikrarsızlık ve yoksulluk nedeniyle şiddete ve yasadışı faaliyetlere katılması muhtemeldir (Mbugua, 2013).Katılımcı 3B şunları söylemiştir: “Somali halkının, sevgili topraklarında meydana gelen her şeye atfedilebilecek iki tehlikeli faktörü olduğunu düşünüyorum. Bu okuryazarlık ve yoksulluk. Çoğu insan çocuklarını eğitmek için bir fırsata sahip olmadığı için okuryazarlık oranı çok düşük. Yoksulluk,

ülkedeki birçok istikrarsızlığa da katkıda bulunan inkar edilemez bir faktördür ”

Ayrıca Somali'deki ihtilafın nedenini Katılımcı 1Cşöyle gördü:

“Cehalet ve işsizlik bizi birbirimizle savaşmaya itmişti. Suudi Arabistan, BAE ve

Kuveyt gibi zengin ülkelere bakın, hükümet ekonomik ihtiyaçlara katılıyor ve politikadan sonra çalışan pek fazla insan görmüyorsunuz. Açlık ve eğitim eksikliği, sivilleri bela aramaya iten şeydir. Ailenize ihtiyaç duydukları her şey sağlandıysa, kimlerin üst ofisinde olup kimin olmadığına aldırmayabilirsiniz.’’

Ankete katılanların çoğunluğu çatışma sonrası döneme ilişkin öneriler istendiğinde, ülkede güçlü bir eğitim reformu yapılması gerektiğini belirtti. Bu nedenle buradaki öneriler, mevcut hükümetin daha fazla tesisi olan daha fazla okul inşa etmesi gerektiği yönündedir. Kentsel ve kırsal alanlarda farkındalığı arttırmaları ve (özellikle kızları eğitmede) Eğitimi teşvik etmeleri gerekir.Hükümetin, öğrencilere öğrenme sürecini kolaylaştıracak yeni öğretmenler oluşturması ve işe alması gerekiyor.

107

6.2.6. Radikal İslamcılık

Su ve otlakların çok önemli olduğu göçebe toplumun doğası gereği, su ve otlatma üzerinde klan çatışmaları her zaman beklenir, ancak genellikle tartışmalı taraflar arasındaki anlaşmazlık müzakerelerle çözülür. Uluslararası gözlemcilere göre, klan sistemi merkezi Somali’de iyi işlemekteydi. Su ve otlak arazi üzerindeki çatışmalar, geleneksel çatışma çözme mekanizmalarıyla yönetiliyordu ve klanın önde gelenleri, genellikle, klanlar arası çatışmaların yükselmesini önleyebiliyorlardı. Ne var ki, yerel klanlar arasındaki çatışmalar radikal gruplara klanları etkileme fırsatı verdi ve bazı klanlar, çatışma içerisinde oldukları klanları yenmek için El-Şebab gibi radikal gruplara destek verdiler (Childress, 2010). Klanların ve azınlıkların bazıları bu etkilere özellikle duyarlıydı, çünkü El-Şebab ile işbirliği yaparak daha önce sahip olmadıkları iktidar ve / veya statüyü elde etmiş oldular. Dolayısıyla, bu türden radikalleşme gözlemciye göre ideolojik olarak değil, iktidar arzusu tarafından yönlendiriliyordu. Katılımcı 2A şunları söylemiştir:

“Teröristler için sıcak bir nokta haline geldik. Uzun süredir işleyen bir devlete sahip olmamak, ülkemizi dünyanın her yerinden gelen suçlular için kutsal hale getirdi.

Somalililer başta Sufi Müslümanlar olmasına ek olarak, İslam dininin pozisyon toplumsal ve ulusal kimliklerin bir parçası onların hedeflerine ulaşma aracı olarak sömürge karşıtı hareketler ile takviye edilmiştir olmak. Tarihsel olarak, İngilizler ve

Somali arasındaki yaklaşık 1898 ila 1920 yılındaki dervişler arasındaki uzun savaş sırasında, din, klan savaşçılarının dış istila ile başa çıkmalarını harekete geçirme aracı oldu. Benzer şekilde, 1943'ten 1956'ya kadar SYL (Somali Gençlik Birliği), insanlara destek için vaaz vermek için dini liderlerle yakın çalıştı.Somali'de farklı aşamalarda farklı dini gruplar ortaya çıktı, ancak hepsi bir amacı ile, dini taht için bir araç olarak

108

kullandılar. Sadece metodolojilerde ve ağlarda farklılık gösterirler. Farklı dini ideolojiler bazı partileri yönlendirdi (Al-Ittihad, Al-Islami ve Al-Shabaab) yabancı cihatçıları yanlarında savaşmaya davet etti. Bu, uluslararası teröristlerin ve suçluların

Somali'deki faaliyetleri için güvenli bir sığınak olarak tadını çıkarma kapılarını açtı.

Radikal militanlar arasında silahlı çatışma patlak verdi (Hansen, 2014).

“Özellikle Arap ülkelerinden büyük fonlara sahip dini gruplar, özellikle anarşik durumdan yararlanan Körfez Devletleri, Somali'de bir İslam Devleti kurma niyetiyle silahlı militanları topladı ve silahlandırdı. Bu gruplar, özellikle Al-Ittihad Al-Islami

(AIAI) sınır boyunca operasyonlarını Etiyopya'ya götürdü. ” (Katılımcı 2A)

6.3. Somali Çatışmasının Diğer Anlatıları

6.3.1.Sömürge Mirası

Araştırma bulgularında ağırlıklı olarak yer alan çatışmanın ikinci nedeni, İngiliz ve İtalyanların sömürgeciliğin etkisidir. Klanları kullanan sömürgeci güçlerin, Somali halkını ve bağımsızlık sonrasında güç kazanan merkezileşmiş hükümeti bölmek ve yönetmek için izlediği yöntem Somali halkları arasında güvensizlik oluşturmuş ve bu durum ülkeyi 1991 yılındaki iç savaşa sürüklemiştir.

Katılımcı 1B bu konu ile ilgili düşüncelerini şu şekilde belitrmiştir: sömürgeciliğin 1991 ihtilafı üzerinde dolaylı bir sonucu olduğunu öne sürmüştür, çünkü sömürge yöneticileri, Somali'ye bağımsızlık sağlama konusundaki baskıya daha fazla dayanamadıklarını fark ettikten sonra, ülkenin liderliğini devralmak için Somali kökenli gelecek yönetici elitleri hazırlamaya başlamıştır.

Bu Somali'nin ekonomik ve siyasi yapısını çeşitli biçimlerde şekillendirdi.

Somali çatışması kökeni, sömürgeci devletlerin bölücü faaliyetlerine dayanır. Ulus, her 109

biri farklı bir devlete tahsis edilen beş bölüme ayrıldı. Mesela İngilizler kendilerini,

Somaliland ve NFD'nin koruyucuları olarak ilan ederken, Etiyopyalılar Ogaden bölgesi için aynısını yaptı. İtalya güney Somaliland'ın kontrolünü ele geçirirken, Fransa, şimdi

Cibuti olarak anılan Somali sahil bölgesini ganimet payı olarak aldı. Bu bölünmenin, klanlar arasındaki derin güvensizliğin ve düşmanlığın temelini attığına inanılıyor. Bir kısım klanlara karşı diğerilerini desteklemeleri işleri daha da kötüye götürdü

(Kioimbugua, 2013). Somali halkının geçim kaynağı çoğunlukla hayvan sürülerine dayanıyordu. Örneğin, bir alanda aşırı otlatma gerçekleştiği zaman, göçebelerin sürüleri ile su ve mera arayışı içinde kilometrelerce seyahat etmeleri gerekiyordu. Bu, canlıların hayatta kalabilmek için sahip oldukları bir üretim tarzı olduğu anlamına gelir. Sömürge otoriteleri, Somali halkını yaşam tarzları göz önünde bulundurmaksızın bölmek için bölgesel sınırlamalar koydu.1960’da İngiliz ve İtalya’dan Somali’nin kısmi bağımsızlığı, zirvede Somali milliyetçiliğinin ardından geliyor.1960'lı yıllarda Somalili halk bağımsız milletini NFD, Cibuti ve Ogaden de dahil olmak üzere bir devlet hükümeti altında birleştirmek istedi; gerçekleşmemiş bir rüya oldu. Yukarıdaki ifadenin

ışığında Katılımcı 5D şunları söylemiştir::

“Sömürge sonrası Somali devleti işgal altındaki bölgeleri, özellikle de Ogaden ve NFD'yi yeniden kazanma isteklerinde huzursuz oldu. Anavatanımda çatışmaların kaynağı buydu ”

Ancak Somali'deki sömürgeci devletler, baskıcı kültürü de çoğaltmıştır.

Sömürgeci devletler diğer klanlar arasından destekleyecekleri klanları ve aileleri seçerken niteliğine göre değil; itaatkar yapıları ve bu yapıları nedeniyle sömürgeciliğe ve misyonlarına mükemmel bir şekilde uyum sağlamaları nedeniyle tercih etmektedirler

(Kioimbugua, 2013). Katılımcı 4C'ye göre,

110

“Sömürge güçleri, klan özelliklerini manipüle edip yeniden yapılandırdı ve

Afrika'daki birçok ülkede olduğu gibi Somali halkını bölmek ve yönetmek için klanları bir araç olarak kullanmaya başladı. Klan grupları her koloni içinde ustaca yaratıldı ve klanlar birbirlerinden nefret edip güvenmemek için yapılandırıldılar. Klanların bazıları dost kabul edilirken, diğerleri düşman olarak görülüyordu. Düşman olan klanları dize getirmek ve cezalandırmak için müttefik olunan klanlar silah dahil olmak üzere ihtiyaç duyduğu her şeyle donatıldı. Somali’de sömürge karşıtı isyancıları durdurmak için, benzer bir formül kullanıldı. Sömürgeci güçlerin oynadığı bu taktiksel hareket neticesinde topraklarındaki ortak düşman sömügecilere meydan okumak için kendi içlerindeki şiddetli çatışmaya ragmen birleşen bir Somali Cephesi kuruldu. Benzer miras, Somali’dekibağımsızlık sonrası devletlere de indirgendi. İktidardaki seçkinler, klancılığı teşvik etti ve yükselmek ya da iktidarlarını sürdürmek için klancılığı bir araç olarak kullandı”.

Katılımcı 5D ayrıca sömürge ustalarının farklı yaklaşımlarını da ifade eder:

“Somaliland'daki İngiliz yerleşiminin amacı, yalnızca sığır ticaretini, Aden'e ve daha sonra Hint Okyanusu'ndaki ulaşımını kontrol etmekti, burada uzun süre kalmakla ilgilenmiyorlardı. Bizim kültürümüze asla müdahale etmediler, kültürleşme olgusu yoktu. Ancak İtalyanların yaklaşımı çok farklıydı. Amaçları burada yerleşmek, uzun süre kalmaktı, bu yüzden stratejik olarak geleneksel sisteme saldırmaya başladılar. ”

En önemlisi, bağımsızlıktan sonra iktidara gelen siyasi seçkinler, genç devletin başarılı bir şekilde refah düzeyine getirebilme yeteneklerine dayanan liyakat esasına göre değil, sömürge yöneticilerine gösterdikleri bağlılıklar nedeniyle seçildiler.

Katılımcı 4C'ye göre;

‘’Sömürge rejiminde daha önce orta ve düşük düzey yöneticiler olarak atanmış

Mudug ve Majertinia bölgeleri iktidara kolayca yükselebilemişlerdir.’’

111

Bağımsız Somali hükümetini devraldıktan sonra, beceri ve tecrübe eksikliği,

çoğunlukla klanlarından yakın suçlara güvendiklerinden çatışmanın patlak vermesine yol açan eşitsizlik ve şikayetler yaratmıştır.

6.3.2. Ekonomik Eşitsizlik

Üçüncü sebep, Somali'deki ekonomik eşitsizliktir, bu durum ironiktir, çünkü yıllardır Somali, çoğunlukla batı ve doğu arasındaki Soğuk Savaş dönemindeki rekabet ve ülkenin stratejik konumu nedeniyle çeşitli uluslararası bağışçıların gözdesiolmuştur.

Somali'ye dış yardım şeklinde milyonlarca dolar verilmiştir, ancak iktidar bunları zimmetine geçirmiş ve kötüye kullanmıştır. Katılımcı 4E, 1965 ve 1987 arasında yalnızca ABD'nin 800 milyon ABD Doları verdiğini belirtmiştir ve bu Ayittey (1994: 3) tarafından da doğrulanmıştır. Yanlış yönlendirilmiş politikaları destekledikleri ve yolsuzluk çevrelerinin bir parçası olduklarından bölgesel ve klan temelli seçkinler durgunluktan sorumlu tutulmuştur. Somali, 1945- 1990 yılları arasında dış yardım almaya devam etti. Katılımcı 4B Somali’ye Carter yönetiminin 1980’de bağışladığı 45 milyon dolarlık yardım paketi ve 1983’te resmi İtalyan yardım kurumu olan Funda

Aiuto Italiana’nın verdiği 1 milyar doları örnek olarak vermiştir.

”….Başlangıçta, Moskova hükümetimizle bir dostluk kazandı. Bu dostluk,

Rusya'nın bize Etiyopya tercihini yeni bir müttefik olarak geri çevirmesiyle sona eriyor.Somali, Amerika ile dostluk aramaktan başka seçeneği kalmadı. ABD,

Etiyopya’ya Sovyet’e yardım etmemize yardım etmedi. Üstelik Amerika'nın hükümetimize yardımı askıya alınması ekonomimiz için ölümcül oldu. Hükümet kendi personelini ödeyemedi. Hükümetin ülke genelinde yetkisini sürdürme yeteneği gün geçtikçe daha da zayıflıyordu. ”

112

Her iki fonda, güvenlik kurumlarına yatırım yaparak ve klan üyelerini altyapı ile

ödüllendirerek iktidardaki gücünü pekiştiren Siad Barre tarafından kullanıldı. Ayittey,

Mogadişu’daki İtalyan elçiliğinin bir çalışanıyla bir röportaj yapmıştır ve çalışanlardan biri şunları söylemiştir:“…[İtalyan] yardım programı kırsal nüfusu sömürmek ve iç kalkınmayı teşvik etmek için hiçbir şey yapmayan ve halkının çoğunun ölümünden sorumlu olan bir rejimi desteklemek için kullanıldı”(Ayittey 1994: 3).

Kısaca, yardım parası ülkedeki eşitsizliğin artmasına neden olmuştur. Bu nedenle, Somali'deki siyasi liderler, yardım parasını yanlış kullanarak ve klan üyelerini

ödüllendirerek halka yasadışı faaliyetlere ve haydutluğa girmekten başka bir çare bırakmamışlardır. Katılımcı 5C görüşlerini şu şekilde belirtmiştir:

‘’Somali'deki kentsel alanlardaartan suçları ve korsanlığıda bununla ilişkilendirmiştir. Ayrıca Somali'deki klan kayırmacılığının yol açtığı eşitsizlik sonucu terörist grupların bireyleri silahaltına almasından bahsetmiştir.’’

Önerisi ise, ilerlemeye devam etmek için Somali’nin, siyasi veya klan kimliğine bakılmaksızın, ulusal kaynakların farklı bölgeler arasında nasıl paylaşılacağına dair net bir formülle yeni bir anayasanın kabul etmesidir.

6.3.3 Otoriterlik ve Kötü Yönetim

1969'daki darbeden sonra, Siad Barre iktidara yükseldi ve klan kimliği konusunda önlem almayabaşladı. İlk olarak, ulusal anayasa derhal Bilimsel Sosyalizm ile değiştirildi; Siyasi olarak o dönemde ülkeyi Sovyet liderliğindeki bloğa kaydırması gereken bir hareketti bu. Bunu, hükümetin ülkenin ekonomik kaynaklarını, toprak yönetimini ve dağıtımını kontrol altına aldığı devletleştirme programı izledi.

“Somali, büyük güçler için savaş alanı haline geldi. Hem Batı hem de Doğu

Somali'yi stratejik konumu için istedi. Bu nedenle süper güçler yani ABD ile SSCB arasındaki rekabette ülkemiz acı çekti.’’ (Katılımcı 1A) 113

Tutarsız bir şekilde, hükümetin millileştirilmiş varlıklarını cumhurbaşkanının yakın aile üyelerine ve siyasi taraftarlarına tahsis etmesi insanları rahatsız etti. Yüksek düzeyde toplumsal eşitsizlik, kayıtsızlık, klan kayırmacılığıve iyi tasarlanmamış ekonomik politikaların hepsi, halkın vatandaş olarak temel haklarından mahrum kalmasına katkıda bulundu. Halkın kendi hükümetlerine güvensizliği, Ocak 1991yılında yıkılıncaya kadar, bazı klanlarınsilahlanması hiç öngörülmemiş bir düzeye ulaşmıştı.

Yukarıda belirtilen Katılımcı 1A bu durumu şöyle anlatmaktadır:

“Sivil hükümet yönetimi altındayken, Somalili halkın o kadar fazla sorunu yoktu ve devlet görevlilerinin, kayırmacılık ve yolsuzlukla ilgili olduğu iddiasıyla iddia edilenlerin dışında, her şey yolunda gibiydi. Asıl sorun askeri hükümetle başlamıştı. Bu adamlar yönetim hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Gücü gerçekten kötüye kullandılar ve ülkeyi mevcut duruma sürüklediler. Bu yüzden, 1969-1991 yıllarında yanlış giden her

şey askeri yönetimin suçuydu.”

6.3.4. Kıtlık ve Çevresel faktörler

Anketler sırasında Somali'deki çatışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan bir diğer faktör, iklim ve çevresel etki konusudur. Somali halkının genelde göçebe olduğunu ve asıl ekonomik faaliyetlerinin de deve ve keçi yetiştiriciliği olduğunu belirtmek gerekir. Bu, hayvanları beslemek için meralara ihtiyaç olduğu anlamına gelir.

Bununla birlikte, yıllar içindeki iklim koşulları, çiftçileri mevcut birkaç kaynak için rekabet etmeye zorlamıştır.1990 ve 2017 arasında yıkıcı sonuçları olan toplam yedi büyük gıda krizi yaşandı. Bu durum, çatışma ve iklim arasında bir bağ kuran katılımcı

3A tarafından açıklanmaktadır;

“Somali'de yaşanan ekonomik krizle birlikte birçok insan, o zamanlar yağmur azlığındanciddi şekilde etkilenen Tarım'a güvenmek zorundaydı. Gıda fiyatları arttı; 114

hayvanlar, su ve mera eksikliği nedeniyle ölmeye başladılar. Bu arada milis grupları ekonomik üretimin kilit unsurlarını kontrol etmeye başlamıştı. Bunu, hayatlarını daha iyi hale getirme ve onlara yiyecek sağlama vaadiyle onları işe almak için gençler

üzerinde kaldıraç olarak kullandılar. Bu, savaşı kaçınılmaz hale getirenaskeri grupların oluşmasına neden oldu.”

Tarım için iklime olan bağımlılığın Somali ulusu için tehlikeli bir durumolduğunu söylemek yanlışolmaz. Ekonomide çeşitlilik eksikliği birçok genç insanı çaresiz ve çeşitli gruplar tarafından işe alınmaya karşı savunmasız hale getirdi.

Gençlerin çoğunlupu iş sahibi olsaydı muhtemelensavaşa kolayca katılmayacaklardı.

6.3.5. Etiyopya Faktörü

Somali'deki iç çatışmada Etiyopya faktörüfarklı bir şekilde pekçok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Etiyopya'nıniç savaşın patlak vermesinde nasıl ya da ne rol oynadığı konusunda görüş ayrılıkları vardır. Katılımcı 4B çatışmayı iki şekilde

Etiyopya rolünü bağlar;

“Somali Etiyopya'yı işgal ettiğinde (1977) ve savaşı kaybettiğinde, Etiyopya'da yaşayan yaklaşık 1.3 milyon Somali kökenli insan, Etiyopya ordusu tarafından yürütülen operasyonlar sonucunda zorla yerinden edildiğinden, bölgede bir mülteci krizi yaşandı. Bu mülteciler, paranın çoğunun savaşa harcanmasındansonra kalan sınırlı kaynaklar üzerinde büyük bir baskı oluşturdu. Ayrıca, IMF tarafından önerilen

çözümler, yüksek işsizlik oranlarına ve özellikle de gençlerinişsizlikten dolayı mağdur olmasına neden olan ciddi tasarruf tedbirlerine yol açmıştır. Gençler daha fazla tedirgin hale gelince, Etiyopya Somali'deki farklı milis gruplarına silah sağlamaya başladı.”

Ancak, Sovyetler Birliği'nin uyarısından sonra bile Etiyopya ile savaşa girmek

Somali'yi yanlış tarafa koydu. Savaşın ilk zaferi felaket getirdi. Etiyopya hükümeti Rus 115

hükümetinin yardımıyla, Ogaden bölgesinin Somali kuvvetlerini, yüksek zayiatlarla dışarı çıkmaya zorladı. Savaş kaybının bir sonucu olarak, subaylar tarafından yapılan başarısız darbe girişimi ile iç (klan temelli) çatışma ortaya çıktı (World Bank, 2005,

2005). Katılımcı 3D bu konu ile ilgili görüşlerini şu şekilde ifade etmiştir:

“Bana göre Etiyopya ilkti. Etiyopya İmparatorluğu daha önce Somali'ye eklenmiştir. Artık bir sır değildi. Somali, Habasha'nın veya Abyssinia ülkesinin bir parçasıdır. Kenya, diğerlerinekıyasla daha küçük bir sömürgeci. ”

Etiyopya'nın müdahalesinin, Etiyopya'daki oromo ve Ogaden gençlerini ayrılık için savaşmak ve Somali'nin bir parçası yapmak için silahlandıran Siad Barre rejiminden intikam almak için gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Etiyopya farklı grupları rastgele finanse ederken, uygun bir koordinasyon yoktu ve savaş başladığında, ülke genelinde farklı milisleri kontrol etmek zordu. Gelecekte Somali ile olan çatışmayı yenilemekten korkan Etiyopya, o zamandan beri Somali'de güçlü bir merkezi hükümet kurma çabalarına karşı çıkıyor.

6.3.6. Kenya Faktörü

Bu araştırmada daha önce de belirtildiği gibi, Somali devletlerarası bir çatışmaya

üç kere dahil oldu. Bununla birlikte, bu çalışmaya katılanların bir kısmıKenya ve

Etiyopya'nın Somali ihtilafının dış faydalanıcısı olduğunu belirtmişlerdir. Kenya,

Somalili iş insanları ve girişimcileri için ticari bir merkez olmak için

Somali’dekikanunsuzluktanyararlandı. Bu durumKenya'yı bölgede hayati bir siyasi ve ekonomik devlet haline getirmiştir. Kenya'nın Somali'ye karşı tutumu, onu kısa bir süre

önce sönük bir katılımdan aktif siyasi katılıma geçirdi. Kenya'nın Jubaland'ın oluşumuna ve ardından yapılacak askeri müdahaleye verdiği desteği Al-Shabaab'ın ulusal güvenliğine yönelik tehditlerle gerekçelendirdiği iddia edildi. Kenya’nın FGS’nin

önceden anlaşması olmadan gerçekleştirdiği askeri saldırı, birçok kişi tarafından 116

Somali’nin toprak bütünlüğüne bir saldırı ve hükümetin tüm ülkeye barış ve istikrar getirme çabalarının sabote edilmesi olarak görülüyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik

Konseyi, Kenya’yı Al Shabaab’la savaşmak ve FGS’nin Somali’deki kanun ve düzeni geri kazanmasına yardımcı olmak için Somali’de birliğe katkıda bulunan üye ülkeolarak onayladı. Ancak, Jubaland'da görev yapan Kenya birliği AMISOM'un Mogadişu'daki

Merkez Komutanlığını doğrudan ele geçirmedi. Buna ek olarak, Kenya donanmasını, savaş korsanlığı bahanesiyle Somali kıyılarına gönderdi (Eriksson, 2013).

“Somali halkının Somali'deki barışı ve istikrarı geri kazanmaya yönelik tüm

çabaları bölge ülkeleri tarafından sürekli olarak baltalandı. Her devletin takip etmesi gereken stratejik bir çıkarı var. Kenya, Etiyopya, Uganda ve Burundi Somali'de barış gücüne sahipler. ”(Katılımcı 4B)

6.4. Bugünkü Somali Ve Çatışmanın Dönüşümü

Yönetime ortak ve birleşik bir yaklaşım, federalistler, merkezciler ve klan grupları arasında ortaya çıkan bölünmeler sonucunda Somali devletini zorlamaya devam ediyor. Somali Federal Hükümeti, ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalıyor ve aynı zamanda, egemenliğini ve devlet yönetim araçlarını, şiddete karşı tekel ve bunun sonucu olarak devlet politikalarını manipüle etmeye ya da etkilemeye yetecek kadar donanımı bulunmuyor. Somali Federal Hükümeti şu anda, politika oluşturma sürecinde, bir tür istikrar veya barışı korumaya yönelik çabalarından dolayı, merkezci, federal ve klan çıkarlarını gözetmek amacıyla çok taraflı bir yaklaşım kullanıyor. 1991 yılında devletin çöküşünden sonra ortaya çıkan klan yapıları ciddi bir boşluk yaratmıştı.

Klanlar, güvenlik makamlarını veya mekanizmalarını tamamen göz ardı ederek güvenlik sağlamak için kendi yerel geleneksel makamları aracılığıyla harekete geçer.

Mogadişu’nun güneyini ve merkezini kontrol eden Hawiye klanı ve müttefikleri üniter

117

bir yönetim anlayışını desteklerken, Putland ve Jubaland’ı kontrol eden ve Darod tarafından başı çekilen diğer ittifaklar, güçlü federal bir hükümet istemektedir.

Görüşmecilerin çoğunluğu, iç savaşın ilk dönemine kıyasla, şimdi göreceli bir sakinlik olduğunu ve barış çabalarının devam edeceğini umduklarını belirtmişlerdir.

Bununla birlikte, çatışmanın, iç savaşın ilk dönemlerinin bir parçası olmayan ancak bundan etkilenmiş olabileceği diğer şiddet biçimlerinin ortaya çıkışı ile dönüştürüldüğünü de vurgulamışlardır. Bu dönüşümlerden biri, Doğu Afrika bölgesinde terör ve cinayet saçan bir terör örgütü Eş Şebab'ın ortaya çıkışıdır.

Katılımcı 3A, “Eş Şebab’ın şiddetini iç savaştaki şiddetten ayırmanın önemine dikkat çekiyor. Başlangıçta, Eş Şebab ülkenin geniş bir alanını kontrol altına almıştı, ancak AMISOM'un müdahalesinden bu yana terör örgütü geniş bir alanı kaybetmiştir.” demiştir.

Devlet kurumlarının şiddeti azaltmada etkili olup olmadığı sorulduğunda, görüşmecilerin çoğunluğu hükümetin ihtilafla mücadelede yeterince etkili olmadığını düşündüklerini söylemişlerdir. Bir diğer önemli bulgu da budur. Hepsi, azınlık klanlarına mensup üyelerin, çatışma kurbanlarının genellikle ayrımcılığa uğradığını belirtmişlerdir. Görüşmecilerin% 95'i, dini ve kabile liderlerinin çatışmaya yönelik bir

çözüme sahip olduğuna dair güçlü bir inanca sahipken, katılımcıların% 75'i eğitim sektörünü iyileştirme ve iyi yönetim ilkelerini sürdürülebilir barışı sağlama yolunda uygulama gereği olduğunu belirtmiştir.

6.5. Klan sistemi ve Devlet birlikte kullanılabilir mi?

Klan Kimliği, Somali'de barış anlaşmasının ve devletin yeniden inşasının başarılı olmasınızorlaştıracak çok önemli bir faktör haline geldi. Öyleyse, Somali sorununa kalıcı çözümler bulmaya çalışanherhangi bir girişimin, bu bağlamı göz ardı etmemesi gerekir. Katılımcı 4A şunları söylemiştir: 118

“Klancılık, ulusumuzun hastalığına neden oldu, bizi yok eden şeyçatışmayısona erdirmenin bir yolu olabilirdi. Sevgili ülkemizi kimseden koruyamayacağımızı söylemem gerek”

Güney-orta Somali'deki insanların Somaliland ve puntland’dakiinsanlardanbir sayfaödünç alma zamanı gelmiştir. Klan Yaşlıları, güneye göre daha az dış müdahale ile

Somali geleneksel hukuku(Xeers) yoluyla aşağıdan yukarıya yaklaşım geliştirerek

Somaliland ve Puntland devlet inşasınaön ayak oldu. Tek fark Somaliland'daki yaşlıların, siyasi görüşlerinin birbirinden ayrı olduğu çeşitli klanlarla, özellikle de esas olarak bir klan ailesinin bulunduğu Daarood'lar ve Isaaq'larla uğraşmaktı. Ancak hem

Somaliland hem de Putland bölgelerinde barış yapmak ve onlar için işleyen bir devlet oluşturmakta başarılı oldular. Güneyde dört ana klanı temsil eden ve daha küçük klanların koalisyonunu temsil eden sözde 4,5 formül eski bir yöntemdir ve eldeki duruma tamamen uygulanmaz (Management, 2013).

Katılımcı 1B: ‘’Devletler şimdi tam gözlerimizin önünde inşa edildi;

Somaliland, Puntland ve Jubaland, Somali'nin geri kalanına güzel bir örnekti. Neden onlardan ödünç almıyoruz? ” demiştir.

119

SONUÇ

Bu Çalışmanın amacı Somali örneğinde, çatışmanın çözümünün başarılamamasında klan kimliğinin, önemi incelenmeye çalışılmıştır. Somali çatışması,

ülke sınırları içinde ve dışında ciddi kayıplara ve dayanılmaz acılara yol açmıştır. On yıllardır ülkeyi işgal eden sömürgeci güçleri yenmek için çabalayan kurucular sürecin böylesine uzun ve sancılı olacağını düşünmemişlerdi. Tarihsel dönem içinde çok kısa

ömürlü de olsayaşanan bağımsızlık süreci insanlara huzur, onur ve güvenlik sağlamıştır.

Ancak yaşanan çatışmalar tüm bu olumlu fırsatı ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle, bu araştırma ile krize çözüm üreterek akademik literatürebir katkı sağlamakve aynı zamanda politika yapıcılara barış sağlamak için kullanabilecekleri öneriler sunmaya

çalışmaktadır. Bulgulara göre, Somali'de yaşanan şiddet olaylarında tek bir faktörden ziyade sosyal, ekonomik, politik, tarihi ve dini faktörleri deiçeren birçok faktörün etkili olduğu açıktır. Çatışmanın nedeninde sömürge, dış müdahale, kaynaklar ya da silahlara erişimin bir sonucu olarak gören diğer araştırmacılar tarafından öne sürülen iddialargeçerlidir ancak olayların sadece bir tarafını içerir. Diğer taraftan Somali’nin kimliğinin ve varoluşunun bir sembolü olarak klancılık, çatışmada çok daha büyük bir rol oynamaktadır. Diğer faktörler altında gizli olan klan kayırmacılığı, marjinalleşme ve sömürü, klan seferberliğine, milliyetçiliğin seyreltilmesine ve propaganda ve nefretin yüceltilmesine yol açmıştır.

Bu nedenle, Somali'deki çatışmayı çözmek için, anlaşmaların ve güç paylaşımının ötesine geçecek, ciddi anayasal ve kurumsal reformlarla yapılan kapsamlı ve uzun vadeli bir strateji yaklaşımı geliştirmek gerekmektedir. Bunu yapabilmek için barış sürecindeki aktörlerin yalnızca siyasi değil, ülkenin sosyal, ekonomik ve yapısal alanlarını da ele almaları gereklidir. Ülkenin geleceğini planlamak için Somalililer tarafından yönetilecek kapsayıcı bir barış girişiminin benimsenmesi gerekiyor.

120

Somalililerin nasıl yönetilmek istedikleri, nasıl davranılacağı ve sorumlulukları hakkında fikirlerini sunmalarına izin verilmelidir. Buancak birçok paydaşın katılımı ile gerçekleştirilebilir. Bu durum, silahların bırakılması ve ciddi diyaloga bir şans verilmesi anlamına gelmektedir. Barış süreci aynı zamanda özerk bölgeler meselesine de değinmeli ve tüm bölgelerin kendilerini rahat hissedeceği bir ülkeye sahip olmanın dostane bir yolunu bulmalı, gençlerin ve kadınların ülkenin kaderi hakkında seslerini duyurmalarına ve fikirlerini sunmalarına olanak verilmelidir.

Siyasi olarak, Somalililerin kendine özgü toplumsal özelliklerini kabul etmesi ve tüm vatandaşlara ülkenin yönetim sistemine tam olarak katılmaları için eşit fırsatların sağlanacağını garanti edecek farklı bir hükümet sistemine ihtiyaç duyulduğunun farkında olması gerekiyor. “Kazanan hepsini alır siyaseti3” ortadan kaldırılmalı ve siyasi yönelimleri nedeniyle hiçbir birey ya da bölge, ülkeimkanlarından mahrum bırakılmamalıdır. Bu aynı zamanda siyasi parti üyeliğinin ve ideolojinin dönüşümünü de gerektirir. Bireyin klan kimliği siyasi kimliğini belirlememelidir. Güvenlik güçlerinin devlet başkanına değil, devlete sadık olması gerekir; bu nedenle güvenlik güçlerinin ulusal bir bakış açısına sahip olması ve profesyonellik ilkeleri temelindeyönlendirilebilmesi için gerekli reformların yapılması şarttır. Reformlar, serbest ve adil işe alımın sağlanması için kamu sektörünü de kapsamalı, aynı zamanda performansta etkinliği ve verimliliği teşvik etmelidir.

Somali’de klan kimiliğinin öneminin azaltılması için ulus inşasına ve millet olmaya yönelik çabalara öncelik verilmelidir, vatandaşların ulusal bir kimlik geliştirmeleri gerekmektedir. Klanın çıkarları yerine devletin çıkarlarının öncelenmesi yönünde bilinç oluşturulmalıdır. Bu nedenle hükümet, insanlara güven ve inançlarını kazanmaları için hizmet sunarken adaleti ve kendisinin etkin bir yapı olduğunu garanti etmelidir. Düşmanlıkların derhal durdurulması, Somali'yi tüm dünya ülkeleri arasında

3Evrensel bir ifadedir 121

ticari anlamda da geliştirecektir. Barış, kalkınmanın önemli bir bileşenidir ve istikrar ve refahın sağlanması için gereklidir. Büyük enerji kaynakları, maden yatakları ve verimli topraklara sahip olmanın yanı sıra Somali, Etiyopya, Ruanda ve Uganda gibi karaya yakın komşu ülkeler için önemli bir geçit olabilecek Afrika'daki en uzun kıyı şeridinden birine sahiptir. Ülke, dünya lideri bir hayvan ihracatçısı olabilir ve Jubba ve Shabelle nehirleri sulama için kullanılabilir.

Eğitim reformları, katılımcılar tarafından tekrar tekrar barış ve refahın bir ölçüsü olarak belirtilmiştir. Eğitim sektörü, zaman zaman ulusal uyumu ve entegrasyonu teşvik edecek bir müfredat ile şekillendirilerek ulusal kimliğin gelişiminde kilit bir rol oynamaktadır. Yani, daha çok genç insan şiddetten ziyade yeniliklerle meşgul olacağından insan kaynakları gelişiminde de eğitim reformunun önemli bir rolü vardır.

Özgürlük, eşitlik ve hakkaniyet ile ülke, Somalililerin hükümete ve vatandaşlarına nasıl baktığı algısını değiştirmede uzun bir yol kat edecektir. Bu, adaletinherhangi bir kayırmacılık olmadan yapılması, mülkiyetin güvence altına alınması ve ülke içindeki hareketliliğin, kimsenin başka bir klanın topraklarında bulunduğundan korkmayacak

şekilde olması gerektiği anlamına gelir.

Yaşanan tüm bu çatışmaların, savaşların Somali için hem insani hem de ekonomik olarak ağır maliyetleri oldu. Bu tezde Afrika’da bağımsızlık sonrasında yaşanan en uzun süreli (27 yıl) istikrarsızlığın temel nedenlerini ve bitmeyen şiddet

çılgınlığını açıklamakda kullanılan sebep ve anlatıların bir analizi yapılarak incelenmeye çalıştı. Bu çalışmanın temel amacı, mevcut literature eklenmek üzere klan faktörünün çatışmadaki etkisine tarihsel bir bakış açısı getirilmesi, dönemsel değerlendirme imkanı sağlanması suretiyle bu bir türlü bitmeyen çatışmayı çözmek için yardımcı olabilecek birtakım öneriler geliştirmektir.

Somali, ülkede barışın sağlanması sonrasında, büyük ekonomik başarılar elde etmiş ve dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitim görmüş yaklaşık 750 bin kişiden

122

oluşan başarılı ve gelişen diaspora nüfusundan faydalanabilir. Diasporadaki birçok

Somalili geri dönüp ülkenin yeniden inşasına yardım edebilir. Somali, iyileşmek ve istikrara kavuşmak için Ruanda ve Lübnan gibi birçok ülkenin çatışma sonrası deneyimlerinden yararlanabilir. Sonuç olarak, Somali klanını ve kültürel çeşitliliğini, bölünmek yerine ülkeyi birleştirme aracı olarak benimsemesi gerekmektedir.

123

KAYNAKÇA

Abdi E. A., (2010). Understanding the Somalia Conflagration: Identity, Political Islam,

and Peacebuilding. 2010. Pluto Press.

Abika A.,, 1999, ‘Clan Distribution of the in ’, map produced by

A. Abikar on basis of prior and own research, Kuala Lumpur

Abbink, G. J. (2009). The total Somali clan genealogy. ASC working paper.

Adam, H. (2008). From Tyranny to Anarchy. Asmara: The Red Sea Press.

Allen, C. 1999. “Warfare, Endemic Violence & State Collapse in Africa” in Review of

African Political Economy, vol. 26, no. 81.

Ayittey, G. B.N., (1994). The Somali Crisis: Time for an African Analysis. Policy

Analysis, No 205, March 28.

Bradbury, M. (1994). The Somali Conflict: Prospect for Peace. An Oxford Working

Paper.

Oxford: Oxfam.

Bradbury, M. (2008). Becoming Somaliland. London: Progressio

Brantlinger, Patrick (1985). "Victorians and Africans: The Genealogy of the Myth of

the

Dark Continent". Critical Inquiry. 12 (1): 166–203. doi:10.1086/448326

Brewer, M.B., and R. Brown. (1998) Inter-Group Relations. In the Handbook of Social

Psychology, 4th edition, Vol. 1, edited by D. Gilbert, S. Fiske, and D. Lindzey. Boston:

McGraw-Hill.

Brons, M.H. (2001). Society, Security, Sovereignty and the State in Somalia. Utrecht:

International Books.

Brown, M.E. (2001). Ethnic and Internal Conflict: Causes and Implications. In:

Crocker,

124

C.A., Hampson, F.O. & Aall, P. (eds). Turbulent Peace: The Challenges of Managing

International Conflict. Washington, D.C: United States Institute of Peace Press,

pp. 209-226.

Brown, R. (2000) Social Identity Theory: Past Achievements, Current Problems and

Future

Challenges. European Journal of Social Psychology 30: 745–778

Burton R., (1966), First Footsteps in , 1856; edited with an introduction and

additional chapters by Gordon Waterfield (New York: Praeger, 1966)

Caspian reports : https://www.patreon.com/CaspianReport

Campbell, D. T. (1972). On the genetics of altruism and the counter-hedonic

components inhuman culture. Journal of Social Issues, 28, 21–27.

Campbell, D.T., (1965). Ethnocentric and other altruistic motives. In D. Levine (Ed.),

Nebraska symposium on motivation (pp. 283–301). Lincoln: University of

Nebraska Press.

Central Intelligence Agency (2011). "Somalia". The World Factbook. Langley,

Virginia:

Central Intelligence Agency. Retrieved 5 February, 2018.

Central Intelligence Agency, 201. The World Fact Book. Available from:

[Accessed on 28 February 2018].

Childress, S. (2010). Africa Dispatch: Somalia's money men. Wall Street Journal.

Clapham, C. (2004). The Global-Local Politics of State Decay. In: Rotberg, R.I. (ed.).

When States Fail. Princeton: Princeton University Press, pp. 77-93.

Coleman, P.T. (2006). Intractable Conflict. In: Deutsch, M., Coleman, P.T. & Marcus,

E.C

125

(eds). The Handbook of Conflict Resolution: Theory and Practice. Second edition. San

Francisco: Jossy-Bass, pp. 533-559.

Conrad, S & Stange, M. (2011). Governance and Colonial Rule. In: Risse, T. (ed.).

Governance Without a State: Policies and Politics in Areas of Limited Statehood. New

York: Columbia University Press, pp. 39-64.

Coser, L. A. (1956). The function of social conflict. Glenco, IL: Free Press

Crocker, C., Hampson, F. and Aall, P. (eds.) (2005). Grasping the nettle: Analyzing

cases of intractable conflict. Washington, D.C.: Institute of Peace Press

Crocker, C.A, Hampson, F.O & Aall, P. (2009). Why Mediation Matters: Ending

Intractable Conflicts. In: Bercovitch J., V. Kremenyuk & I.W. Zartman (eds).

The SAGE Handbook of Conflict Resolution. London: SAGE Publications, pp.

492-505.

Cuhadar E.,& Dayton B., (2011) The Social Psychology of Identity and Inter-group

Conflict: From Theory to Practice, International Studies Perspectives, Volume 12, Issue

3,

1, Pages 273–293, https://doi.org/10.1111/j.1528-3585.2011.00433.x d’ Estree, T.P. (2006). Problem-Solving Approaches. In: The SAGE Handbook of

Conflict Resolution. J. Bercovitch, V. Kremenyuk& I.W. Zartman (eds).

London: SAGE

Publications Mayer, B. (2000). The Dynamics of Conflict Resolution. San Francisco:

Jossey-Bass Ltd, pp. 143-171.

(De Guttry, 2013: 59)

De Guttry A., (2013) A Renewed Role for the United Nations in Somalia? ITPCM

International Commentary (2013), Somalia Clan and State Politics, December

(57)

126

Dersso, S. 2009. The Somalia Conflict – Implications for peace making and

peacekeeping efforts, ISS Paper 198. Pretoria: Institute for Security Studies.

Deutsch, M. (2006). Cooperation and Competition. In: Deutsch, M., Coleman, P.T &

Marcus, E.C (eds). The Handbook of Conflict Resolution: Theory and Practice.

Second edition. San Francisco: Jossey-Bass, pp. 23-42.

Diriye A., (2001). Culture and Customs of Somalia. Greenwood Publishing Group

Dweck, C.S & Ehrlinger, J. (2006). Implicit Theories and Conflict Resolution. In:

Deutsch,

M., Coleman, P.T. & Marcus, E.C (eds). The Handbook of Conflict Resolution: Theory

and

Practice. Second edition. San Francisco: Jossey-Bass, pp. 317-329

Elmi A.,& Barise A., (2006) The Somali Conflict: Root causes, obstacles, and peace- building strategies. African Security Review 15(1):32-54

DOI:

10.1080/10246029.2006.9627386

Gundel, J. (2009). Clans in Somalia. Austrian Red Cross, Vienna. Available at:

http://www. ecoi. net/file_upload/90_1261130976_accord-report-clans-in-

somalia-revised-edition-2009 1215. pdf [Accessed 18 October 2012].

Elmi, A. A. 2010. Understanding the Somalia Conflagration: Identity, Political Islam,

and Peacebuilding. London. Pluto Press. pp34.

Edward E. Azar &Nadia Farah The structure of inequalities and protracted social

conflict: A theoretical framework Pages 317-335 | published online: 09 Jan 2008

Elmi, A.A & Barisse, A. (2006). The Somali Conflict: Root causes, Obstacles, and

Peacebuilding Strategies, Africa Security Review, 15(1):32-5. Johannesburg:

ISS.

127

Étienne Balibar, Immanuel Wallerstein “Race, nation, classe. Les identités ambiguës” la

Decouverte Paris Information publiée le 3 septembre 2018

Federal Research Division, (2010). Somalia: A Country Study. Washington, D.C:

Federal

Research Division Library of Congress

Pettersson, H. E. (2011). Intractability of conflict: causes, drivers and dynamics of the

war in Somalia (Doctoral dissertation, Stellenbosch: University of Stellenbosch).

(Farah, 2012: 12)

Farah, H. A. M. (2012). Assessment of Exerted Preventive Activities of Malaria

Control, Puntland State, Somalia (2011)(Doctoral dissertation, University of

Gezira).

Farah, Q. H. (2011). Revitalization of Somalia: Dib u soo Nooleynta Somaaliya

https://books.google.no/books?id=8sfRl_Ts3jMC

Ferrell, O. C., Fraedrich, J., & Ferrell, L. (2008). Business ethics: Ethical decision

making and cases. Boston: Houghton Mifflin Co.

Floudiotis, A. 2010. “Al-Shabaab: Troubling Youth”, News Blaze, 14 May. [online]

http://newsblaze.com/story/20100514130442iiis.nb/topstory.html (7.6.2010)

FSNAU, Food Security and Nutrition Analysis Unit (2010). National micronutrient and

anthropometric nutrition survey Somalia 2009. Nairobi:FSNAU. Available from

http://www.fsnau.org/downloads/Somalia-National-Micronutrient-Study.pdf

[downloaded 29

May 2018]

Gebrewold, G. (2005). Civil Militias and Militarisation of Society in the Horn of Africa.

In: Francis, D.J (ed.). Civil Militia. Burlington: Ashgate Publishing Company,

pp. 187- 212.

Goodwin S., (2006) Africa's legacies of urbanization: unfolding saga of a continent,

128

Lexington Books

Gould, R. V. (1999). Collective violence and group solidarity: Evidence from feuding

society. American Sociological Review,64, 356–380.

Gundel, J., (2006). The predicament of the ‘Oday’, The role of traditional structures in

security, rights, law and development in Somalia. Commissioned by DRC &

Novib/Oxfam

Gundel, J. (2009). Clans in Somalia. Austrian Red Cross, Vienna. Available at:

http://www. ecoi. net/file_upload/90_1261130976_accord-report-clans-in-

somalia-revised-edition-20091215. pdf [Accessed 18 October 2012].

Hagmann, T. and Hoehne, M. 2009. “Failures of the state failure debate: Evidence from

the Somali territories” in Journal of International Development, no.21.

Hesse, B. J. (2010). Introduction: the myth of ‘Somalia’. Journal of Contemporary

African Studies, 28(3), 247-259.

Herbst, J. (2004). Let them Fail: State Failure in Theory and Practice: Implications for

policy.

In: Rotberg, R.I. (ed.). When States Fail. Princeton: Princeton University Press, pp. 302-

318.

Hewstone, M., Rubin, M. and Willis, H. (2002) Intergroup Bias. Annual Review of

Psychology, 53, 575-604. https://doi.org/10.1146/annurev.psych.53.100901.135109

Hill, M. (2010). No redress: Somalia's forgotten minorities. Minority Rights Group

International.

Hirsch, J., Oakley, R., and Crocker, C. 1995. Somalia and Operation Restore Hope:

reflections on peacemaking and peacekeeping. Washington, D.C.: Institute of

Peace Press.

129

Hogg, M. A., and J. C. Turner. (1985) Interpersonal Attraction, Social Identification,

and Psychological Group Formation. European Journal of Social Psychology 15:

51–66.

ICG (International Crisis Group). 2002. Somalia: Countering terrorism in a failed state.

Africa Report no. 45. Nairobi/Brussels: International Crisis Group.

Ismail, A. A. (2010). Somali State Failure players, Incentives and

Instititions(https://helda.helsinki.fi/bitstream/handle/10227/607/212-978-952-

232-081-0.pdf?sequence=2 ed., pp. 40-42). Helsinki, Finland.

Jackson, J. (1993). Realistic group conflict theory: A review and evaluation of the

theoretical and empirical literature. Psychological Record, 43, 395–413.

Jibrell F., (2013) Somali Politics and Power Runs Over Women and Their Environment.

ITPCM International Commentary (2013), Somalia Clan and State Politics,

December. (25)

Jimale A., (1995). The Invention of Somalia. The Red Sea Press. ISBN

9780932415998.

Kaldor, M. 2006. New and old wars. Cambridge: Polity Press.

Kaldor, M. 2006. New and old wars. Cambridge: Polity Press.

Kriesberg, L. (2009). The Evolution of Conflict Resolution. In: Bercovitch, J.,

Kremenyuk V. & Zartman I.W. (eds). The Sage Handbook of Conflict

Resolution. Washington, DC: JosseyBass.

Kioimbugua, J. (2013). Drivers of Insecurity in Somalia: Mapping Contours of

Violence

(http://www.ipstc.org/media/documents/Occasional_Paper_4-3.pdf ed., pp. 8).

Nairobi-Kenya.

Laitin, D.,& Samatar, S., 1987. Somalia: A Nation in Search of State. Boulder:

Westview Press.

130

Lake, D.A & Rothchild, D. (1998). Containing Fear: The Origins and Management of

Ethnic. Pesic (1998:294 akt. Lake and Rothchild)

Conflict. In: Brown, M.E., Cote, Jr. O.W., Lynn-Jones, S.M. & Miller, S.E. (eds).

Theories of War and Peace. London: The MIT Press, pp. 292-326.

Landinfo (2011, 22 July). Somalia: Protection and conflict resolution mechanisms.

Oslo: Landinfo. Available from http://www.landinfo.no/asset/17_1.pdf

[downloaded 29 May 2018]

Lewis, I.M. (1961). A Pastoral Democracy: A Study of Pastoralism and Politics Among

the

Northern Somali of the Horn of Africa, London: James Currey,

Lewis, I.M. (2002). A Modern History of Somalia. Athens: Ohio University Press.

Lewis, I.M. 1994. Blood and bone: The call of kinship in Somali society.

Lawrenceville, NJ:

The Red Sea Press.

Lewis, I.M. 2002. A modern history of the Somali: Nation and state in the Horn of

Africa.

Oxford: James Currey.

Lewis, I.M. 2008. Understanding Somalia and Somaliland – Culture, history, society.

London: Hurst Publishers Ltd

Lewis, I. M. (2017). Peoples of the Horn of Africa (Somali, Afar and Saho): North

Eastern Africa Part I.

Lobell, S.E and Mauceri, P. (2004). Diffusion and escalation of ethnic conflict. In:

Lobell,

S.E & Mauceri, P. (eds). Ethnic Conflict and International Politics: Explaining

Diffusion and Escalation. New York: Palgrave Macmillan, pp. 1-10.

Swiss State Secretariat for Migration (SEM) (2017), Somalia Clans. Refworld

131

Lyons, T & Samatar, A.I. (1995). Somalia: State Collapse, Multilateral Intervention,

and Strategies for Political Reconstruction. Washington, D.C: The Brookings

Institution.

Mayer, B. (2000). The Dynamics of Conflict Resolution. San Francisco: Jossey-Bass.

McGuire, W. J., and Padawer-Singer A., (1976) Trait Salience in the Spontaneous

SelfConcept. Journal of Personality and Social Psychology 33: 743–754.

Menkhaus, K. (2000). Traditional conflict management in contemporary Somalia.

Traditional cures for modern conflicts: African conflict “medicine, 183-200.

Menkhaus, K. (2004). Somali: State Collapse and the Threat of Terrorism. London:

Routledge.

Menkhaus, K. 2003. “State Collapse in Somalia: Second Thoughts” in Review of

African Political Economy, vol.30, no.97.

Mohamed H., (1997). Mending rips in the sky: options for Somali communities in the

21st century. Red Sea Press.

Mohamed J., (2007). “Kinship and Contract in Somali Politics”. Africa: Journal of the

International African Institute 77, no. 02: 226

Møller, B. 2009. The Somali Conflict – The Role of External Actors. Copenhagen:

Danish

Institute for International Studies. [online] Available: http://www.diis.dk (29.3.2010)

Mugenda, O. & Mugenda, G. A. 2003. Research methods, Qualitative and Quantitative

Approaches. Nairobi. African Center for Technological Studies. (ACTS) 2003

Press.

(Musau, 2013: 14)

Musau, S. (2013). Clans’ and clannism’s control over weak political institutions. Clan

and State Politics. Pisa: ScuolaSuperioreSant’Anna, 13-17.

Münkler, H. 2005. The new wars. Cambridge: Polity Press

132

Murphy, M.N. (2011). Somalia: The New Barbary? : Piracy and Islam in the Horn of

Africa. London: Hurst & Company.

Odowa, A. M. (2013). What can current leaders in Somalia learn from their past history.

ITPCM International Commentary (2013), Somalia Clan and State Politics,

December.

(Odowa, 2013:21 -22).

Osman, A. (2007). Cultural Diversity and Somali Conflict, Myth or Reality? African

Journal on Conflict Resolution, 7(2): 93-134.

Patton, M. Q. 2002. Qualitative research and evaluation methods. Thousand Oaks,

Calif:

Sage Publications.

Perry, A. (2013). Saving Somalia. Time Magazine. 181(8):2013.

Ramsbotham, O., Miall, H. & Woodhouse, T. 2011. Contemporary conflict resolution.

Cambridge: Polity

Rapoport, A.,& Bornstein, G. (1987). Inter group competition for the provision of

binary public goods. Psychological Review, 94, 291–299.

Reno, W. 2000. “Shadow states and the political economy of civil wars” in Berdal, M.

and Malone, D.M. (eds.). 2009. Greed and Grievance: Economic Agendas in

Civil Wars. Boulder and London: Lynne Rienner Publishers.

Risse, T. (2011). Introduction and Overview. In: Risse, T. (ed). Governance in Areas of

Limited Statehood. Governance Without a State: Policies and Politics in Areas of

Limited Statehood. New York: Columbia University Press, pp. 1-35

Rotberg, R.I. (2004). The Failure and Collapse of Nation-States: Breakdown,

Prevention, and Repair. In: Rotberg, R.I. (ed.). When States Fail. Princeton:

Princeton University Press, pp. 145.

133

Rousseau, J.J. (1993). The Social Contract and the Discourses. Trans. Cole, G. D. H;

Revised. & Augmented, Brumfitt, J. H. & Hall J. C. London: Everyman’s

Library.

Rubin, M., and Hewstone M., (2004) Social Identity, System Justification, and Social

Dominance: Commentary on Reicher, Jost, et al., and Sidanius et al. Political

Psychology 25 (6)

Rutherford, K. (2008). Humanitarianism Under Fire. Sterling: Kumarian Press.

Rýdlová, B. (2007) Civil War in Somalia – a Colonial Legacy? Magisterská Diplomová

Práce. Praha

Sahnoun, M. (1994). Somalia: The Missed Opportunities. Washington, D.C: United

States Institutes of Peace.

Salwe I.,&Abdisalam M., (1996). The Collapse of the Somali State: The Impact of the

Colonial Legacy. London: Haan Associates. ISBN187420991X

Samatar, Abdi I., ‘Social decay and public institutions: the road to reconstruction in

Somalia’, in M. Doornbus (ed.), Beyond Conflict in the Horn. Manchester

University Press, 1992.

Shabelle Media Network (2011c, 22 June). MP Warns of the failure of Somali

governmental Institutions. Shabelle Media Network. Available from

http://www.shabelle.net /article.php? id=7872

Sherif, M. (1966). In common predicament: Social psychology of intergroup conflict

and cooperation. Boston: Houghton Mifflin.

Ssereo F., (2003) Clan politics, clan democracy and conflict regulation in Africa: The

experience of Somalia, The Global Review of Ethnopolitics, 2:3-4, 25-40, DOI:

10.1080/14718800308405142

Tadesse, M. (2002). Al-Ittihad, Political Islam and the Black Economy in Somalia.

Addis Ababa: Meag Printing.

134

Tajfel, H, and Turner JC., (1986) The Social Identity Theory of Inter-Group Behavior.

In Psychology of Inter-Group Relations, edited by S. Worchel, and W Austin.

Chicago: Nelson

Hall

Tajfel, H., Billig M., Bundy M., and Flament C., (1971) Social Categorization and

Inter-

Group Behavior. European Journal of Social Psychology 1: 149–178

Teutsch, F., (1999) Collapsing Expectation: National Identity and Disintegration of the

State in Somalia. The University of Edinburgh.

The ITPCM International Commentary SOMALIA : CLAN AND STATE POLITICS

December 2013

https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/files/resources/_COMMENTARY_SOM

ALIA_ISSUE_DEC_2013.pdf

Tripodi P., (1999). The colonial legacy in Somalia: Rome and : from

colonial administration to Operation Restore Hope. Macmillan Press. ISBN978-

0-312-22393-9.

UN Security Council (2011, 28 April). Report of the Secretary-General on Somalia.

New

York: Security Council. Available from http://www.ecoi.net/file_upload/1226

_1305721731

_n1130 412.pdf [downloaded 9 February 2011]

UNHCR, United Nations Human Rights Council (2009, 17 September). Report of the

independent expert on the situation of human rights in Somalia, Shamsul Bari.

New York: UNHCR.

135

Van Creveld, Martin. The Transformation of War . New York, The Free Press (a

division of Simon & Schuster), 1991.

Vinci, A. (2009). Armed Groups and the Balance of Power: The International Relations

of Terrorists, Warlords, and Insurgents. London: Routledge.

Warsameh, Abdur Rahman (2010, 17 June). Mogadishu entrepreneurs braving business

in war-weary Somalia. Xinhua. Available from

http://www.www.istockanalyst.com/article/view iStockNews/articleid/4225530

[downloaded 2 February 2018]

• WHO, i.e. World Health Organization.

Wolff, S. (2006). Ethnic Conflict. Oxford: Oxford University Press.

World Bank. 2005a. Conflict in Somalia: Drivers and Dynamics. [online] Available: http://siteresources.worldbank.org/INTSOMALIA/Resources/conflictinsomalia.pdf

(31.2.2018)

Yadav, B. S.,& Jain, M. (2007). Research methods in social science. New Delhi: Shree

& Distributors.

Yoroms, G.J. (2011). Militias as a Social Phenomenon: Towards a Theoretical

Construction.

In: Francis, D.J (ed.). Civil Militias: Africa’s Intractable Security Menace. Burlington:

Ashgate Publishing Company, pp. 31-50.

Zartman, I.W. (1995). Posing the Problem of State Collapse. In: I.W. Zartman (ed.).

Collapsed States: The Restoration of Legitimate Authority. London: Lynn Rienner

Publishers, pp 1-31

Zikmund, W. G.,& Babin, B. J. (2007). Exploring marketing research. Mason, Ohio:

Thomson South-Western.

136

Wallerstein, I. (1973). Class and class-conflict in contemporary Africa. Canadian

Journal of African Studies/La Revue canadienne des études africaines, 7(3), 375-

380.

137

ÖZET

Son otuz yıldır, Somali halkı, ülke içinde ve Afrika yarımadasında yıkıcı etkilere sahip olan, çatışma ve şiddet yaşamaktadır. Somali devletinin çöküşü ülkeyi savaş diktatörleri, klan liderleri ve terörist gruplar arasında bölünmüş olarak bırakmış ve barış ihtimallerini daha da zorlaştırmıştır. Bu araştırma, savaşın Somali halkına getirdiği büyük insani ve ekonomik zarar ile, Afrika'nın en uzun bağımsızlık sonrası çatışmasının kökenini, bitmek bilmeyen şiddet ve dengesizlik neden ve sonuçlarını incelemektedir.

Butezin temel amacı, çatışma ile ilgili mevcut literatürü temel alarak, klan faktörünü değerlendirmektir. Bu bağlamda, savaşın etkisinin ve nedenlerinin yanı sıra barışın

önündeki engeller değerlendirilecektir.

Araştırmanın temel sorusu, klancılık ve klan kimliğinin çatışmaya ne ölçüde katkıda bulunduğunu incelemek olsa da, tarihsel ve teorik kavramların kapsamlı analizi bir çıkış noktası olarak kullanılacaktır. Bu teorik sistem daha sonra ampririk verilere bağlanacaktır. Sonuç olarak, Mogadişu’daki merkez hükümetin çöküşü, ekonomik mağduriyetler ve ideolojik farklılık gibi faktörler silahlı çatışmayı tetiklemektedir.

Bununla beraber, dönüşüm, gerginlik ve çatışmanın artan şiddeti gibi diğer durumlar klan faktörü tarafından devam ettirilmektedir. Butezde niteliksel bir yaklaşım benimseyerek, hükümet ve hükümet dışı kuruluşlardan, medya raporlarından ve sistematik gözlemlerden elde edilen mevcut akademik literatür, raporlar ve verilere dayanılacaktır. Bununla beraber, oldukça hassas olan bu konunun daha iyi anlaşılması için sonraki çalışmaların Somali’de yapılmasında yarar vardır.

138

ABSTRACT

For the last three decades, the people of Somalia have been experiencing constant conflict and violence that has had devastating effects inside the country and the region found along the Horn of Africa. When the state of Somalia collapsed, the country was left disintegrated divided among warlords, clan leaders and terrorist groups making the prospects of peace more and more unlikely. With the huge human and economic cost that the war has brought to the people of Somalia, this research seeks to examine the root causes of one of Africa’s longest post-independence conflicts by giving an analysis of the causes and narratives used to explain the unending spree of intense turbulence characterized by socio-economic and political uncertainty. Therefore, the primary objective of this research is to add to the exiting literature, the clan factor in the conflict by looking at it from the historical to the contemporary era. In extension, the impact of the war, peace efforts as well as obstacles to peace will be assessed.

While the core question of the research will be to examine the extent to which clannism and clan identity have contributed to the conflict, an extensive analysis of historical and theoretical concepts will be used as a point of departure. The theoretical framework will then be tied to the empirical data. In conclusion, it is established that factors such as the disintegration of the Somalian national government in the capital city

Mogadishu, economic grievances and ideological difference may have triggered the armed conflict. However, the primary cause upon which all these other factors were dependant on, as well as the transformation, escalation and increased intensity of the war, are all sustained by the clan factor. The research will adopt a qualitative approach and rely on existing academic literature, reports and data from government and non- governmental organization, media reports as well as systematic observation. I, however, wish to recommend that for a more precise understanding of these phenomena, future studies will need to be conducted in Somalia.

139