KÜLTÜR VE SANAT DERGİSİ İLK.BAHAR 1998 Yıl : 6 Sa}'l:19

BİR DÜŞ DÜNYASINA DALMAK...

Pierre Loti

İstanbul 'un Sessiz Tanığı 4. Boyut yine sizlere "merhaba" demenin mutluluğunu yaşıyor. •• Derginin hazırlık çalışmaları, önemli kültürel etkinliklerin yaşandığı bir döneme rastladı. Ankara ve İstanbul Film Festivalleriyle kucaklaştı. Yine ulusal kararlığın, direnişin, köleliğe hayır demenin simgesi 23 Nisan kutlamaları, baharın canlılığını, coşkusunu olanca güzelliğiyle bizlere taşıdı. 23 Nisan'ın bir başka kimliği daha bizleri ilgilendiriyor. 23 Nisan yalnızca "Ulusal ' Egemenlik ve Çocuk Bayramı" değil aynı zamanda 4. Boyut okurlarını ilgilendiren çok önemli bir günü de tanımlıyor; Dünya Kitap Günü. Ulusal egemenlik coşkusuyla birlikte Dünya Kitap Günü'nü kutlamak bizler yarınlar için daha umutlandırıyor, daha güçlü kılıyor. 23 Nisan'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni toplayan anlayış, aynı zapmanda bir kültürel devinimin de habercisiydi. Emperyalizmden kurtulma amacıyla kurulan TBMM, aynı zamanda bir kültürel direnişin de başladığının göstergesiydi. İşte bu yüzden 23 Nisan'ın aynı zamanda Dünya Kitap Günü adıyla kutlanması bizler için önemli sayılmalıdır. Okuyan, üreten, uygar bir toplum hedefine ulaşmak adına nice yoğun uğraşlar vermemiz gerektiği bilinmektedir. Bugün ' yaşadıklarımız, 1920'de başlayan kültür devinimini aratmamalıdır. Aynı hızda, aynı içerikte ve aynı coşkuda yaşanmalıdır. Türkiye'nin buna şiddetle gereksinimi vardır. Okuma alışkanlığının yaygınlaşması daha aydın bir Türk toplumu demektir. Bu anlamda Türk Ulusu'nun kitapla buluşmasına olanak tanıyan her adıma destek çıkmak aydın olmanın,, yurttaş olmanın gereğidir. İnanıyoruz ki ve biliyoruz ki, bu anlamda 4. Boyut okurları üzerine düşen görevleri yerine getirmektedir. Dileğimiz, her 4. Boyut •• okurunun gönüllü bir kültür savaşçısı olmasıdır. Kitap okuyan, okutan ve bu anlamdaki girişimlerde etkin görevler alan 4. Boyut okuru örnek bir yurttaş kimliğiyle öne çıkacaktır. Sıradan okuyun, okutun bir çağrısı değildir bu. Dolu, dolu tüm içtenliğiyle yapılan bir çağrıdır. Bu çağrinın dalga, dalga yayılmasında 4. Boyut okurları üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir. Bu arada geleneksel yakınmalarımızı da anımsamadan geçmeyeceğiz elbette. 4. Boyut, bahar canlılığının yaşandığı bir ortamda yine yayıncılığın bilinen ve bir türlü bizleri yalnız bırakmayan sorunlarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Bu arada olanaklar düzeyinde 4. Boyut sizlere baharın güzelliklerini yansıtmaya çalıştı. Bir sonraki 4. Boyut'ta buluşma umuduyla, 23 Nisan "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" ve "Dünya Kitap Günü" kutlu olsun.

Prof.Dr. Suat Gezgin Gazetecilik Bölüm Başkanı 2 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Sahibi Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu

6026 Sayılı Kanunla Yayından Sorumlu Prof. Dr. Nükhet Güz

Genel Yayın Koordinatörü Prof. Dr. Suat Gezgin

Yazı İşleri Doç. Dr. Gül Batuş

Yayın Grubu A rş . Gör. Dr. Murat Özgen Arş.Gör. Habibe Öngören Arş . Gör. Aslı Yapar Arş. Gör. Güleda Yücedoğan Arş. Gör. Güven Büyükbaykal Özgür Gönenç

Teknik Koordinatör Arş. Gör. Habibe Öngören

Katkıda Bulunanlar Çiğdem Kaya Ayla Yunusoğlu Esen Kunt Selda Çamlıbel

Reklam Koordinatörü Arş . Gör. Güven Büyükbaykal

Teknik Hazırlık ve Baskı İ.Ü . Basımevi ve Film Merkezi

Yazışma Adresi İ.Ü . İletişim Fakültesi Vezneciler/İstanbul

Tel: O 212-512 52 57 Faks:0212-5134186

4 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• • • EVRENSELLiK, YERELLiK, •• •• •• • OZGURLUK VE EKiN ...

Prof. Dr. Nükhet GÜZ ~ değerler; özgürlük, bağımsızlık gibi Sözkonusu tanımlama bu noktada kavramlar, uluslararası denetimin, kitle iletişim araçlarının özgürlüğün,

on yılların en önemli tartışma tartışmaların siyasal, ekonomik ve bağımsızlığın ve ekinsel değerlerin ne

konularından biri bilindiği gibi ekinsel boyut kazanmasına yol açmıştır. denli yerel, ne denli evrensel boyutlar Syerellik. ulusçuluk ve Bugün bu anlamdaki duyarlılık çok daha kazandığını göstermektedir. Bu P" r "'nsellıktir. Bu kavramların ileri boyutlardadır. Tüm bu gelişmeler bağlamda ulusal kimlik nasıl ortaya tartışı 1 masının önemli nedenlerinden biri, ulusal düzeyde yaşanan olay ve konmalıdır, hangi öğeleriyle öne bilgi teknolojisinde yaşanan olguların niteliklerine koşut bir biçimde çıkarılmalıdır? Kuşkusuz bu soruların gelişmelerdir. Bilgi akışının hem eder, uluslararası gündemde yer alabildiğini, yanıtları bugün çığ gibi büyüyen ve hem teknik bakımından ulaştığı aldığını göstermektedir. Öte yandan çok zaman zaman şiddet öğelerini de olanaklar bir anlamda günümüzde 'bilgi uzaklardan bilgi akışına karşın, yaşanan taşıyan "milliyetçilik" akımlarının da bir patlaması' adıyla · anılan sonuçları bir diğer önemli değişim de, başka boyutta irdelenmesini de doğurmuştur. Bilginin etkin ve etkili insanoğlunun "psikolojik ve fiziki" açıdan gündeme getirecektir. Ancak burada dolaşımı, kimi değerlerin gündemde olmayan olaylar ve olgular üzerinde özellikle durulması gereken birinci sırada yer almasına yol açmıştır. hakkında çok daha geniş bilgi istemesi küredeki tüm gelişmelerin temel Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve ilgi taşımasıdır. Sözkonusu istem ve eksenini 'insan' öğesi belirlemektedir. yaşanan gelişmeler, 1990'1arın ilgi, insanı; ulusal, yerel (lokal) ve En azından görünürde bu yaklaşımın bu dünyasında özgürlük, insan hakları, ekin uluslararası olayların, gelişmelerin niteliği taşıdığı vurgulanmaktadır . emperyalizmi gibi konularda önemli bir merkezine taşıyan bir istemdir. Hem Örneğin son yaşanan körfez krizi, bir duyarlılık yaratmıştır. Bu duyarlılık yakınındaki olay ve olgularla hem petrol savaşı olarak yansıtılmaktan çok

1948'de İnsan Hakları Bildirgesi'nde uzağındaki olay ve olgularla ilgilenen bir Birleşmiş Milletler'in kararlarına ne denli kimlik kazanarak bugünlere kadar yapı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla uyuluyor, uyulmuyor ya da nükleer, ulaşmıştır. Bildirge'nin birinci maddesi günümüz insanı yerel ve dar çevresinde kimyasal silahların Irak silahlı bugünün uluslararası denetimine ulaşan yaşadıklarını bilmek ve bu yaşananları kuvvetlerinde bulunup bulunmadığı değerlerine: "Her insan özgür; onur ve denetlemek, biçimlendirmek, olası tartışılıyor. ABD'nin ekonomik çıkarları ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak bu çıkarların Ortadoğu kaynakları vicdanla donatılmış olup birbirlerine için yerel olay ve olgularla ilgilenirken açısından nasıl biçimlendiği yönündeki karşı kardeşlik anlayışıyla davranır." kendi çevresinde yaşanan ve dış tartışmalar, geri planda kalıyor . Bu kaydıyla dikkatleri toplamaktadır. dünyada yaşanan gelişmelerin olumsuz noktada üzerinde durulması gereken Dolayısıyla dünyanın herhangi bir yansımalarını ve sonuçlarını engellemek özgürlük, bağımsızlık, yerellik, ulusallık yerinde yaşanan olay bulunduğu alanın için de dünyadaki değişimlerle ilgilenme ve evrensellik gibi kavramları karşı dışında çok geniş yankılara yol gereği duymaktadır. Bu gerçek karşıya koymamaktır. Özellikle ekin açabilmektedir. günümüz insanının yerellik, ulusallık ve boyutunda sözkonusu kavramlar bir Ekinsel değişimler, gelişmeler ya evrensellik kavramlarını bir düzlem bütün içerisinde tüm yönleri ve da 'üretici ekinler' dalga dalga yayılan üzerine taşımasına olanak tanımıştır. Bu özellikleriyle değerlendirilmelidir. Ekin, ve genişleyen bir etkileşim alanı belirleme şu gerçeğin altını da önemle yapısı gereği hem evrensel, hem yerel, yaratmıştır. Bu bir anlamda dünyada çizmektedir: Dün olduğu gibi bugün de hem de ulusaldır. Ekin yerel ve ulusal sınırların · kalktığının göstergesidir. Bu bilgi ve bu bilgiyi sağlayan kaynaklar motifleri taşıyabilcliği ölçüde de gelişimin olumlu ve olumsuz yanları da insanın toplumsal, siyasal, ekonomik, evrenseldir. Bu gerçeği kitle iletişim toplumsal özgürlük, kimlik, düzen ekinsel eklemlenme sürecini gerek dar araçlarının algılaması ve seçiciliğini, boyutuyla değerlendirilmelidir. gerek geniş çevre içerisinde değişimini de bu yönde göstermesi Dünden bugüne akan evrensel destekleyen önemli bir öğedir. gerekir. /??7 6 t••······················································································· İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖÖRENCİLERİ YILIN İLETİŞİMCİLERİNİ SEÇTİLER

Çiğdem KAYA Ayla YUNUSOGLU :6 •stanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademedya Grubu 'nun yaptığı Iaraştırmalar sonucu "1997 'nin Başa ­ rılı İletişim cileri " belirlendi. İletişim Fakül• te si ö ğ re n ci lerini n oyları ile seçilen İleti­ si n' ~ ı ,d . ödüllerini 18 Aralık Perşembe gü rı u dü zenlenen törenle aldılar. -:- öre n, İ sta nbu l Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İl iş ki l e r Grubu'nun orga­ nizasyonu ve Panatel - Panasonic A. Ş 'n i n d e s t eğ i y le gerçek leş ti. Halkla İl işk i l er Grubu'nun organi­ ze iç e risınd e bul u nmas ı bizleri umutlan­ dırı y o r . Çünkü böyle organizasyonlarla öğrend i ğ i mi z bilgileri, hayata geçiriyo­ ru z. Ve bugün e ktiğimiz tohum l a rın, yi ne bu gün fi lizlenmesinden de büyük mutlu­ luk duyuyoruz . İstanbul Üniversitesi Fe n Fakültesi Konfe rans Salonu'nda yap ı lan tören K ızıl Tango ile başladı . D ışar da şiddet le ya­ ğ an kara r ağme n, salon yüreklerinde gurur ve sevgi taşıya n insanlarla doluy­ du. Herşeyd e n önemlisi " İ letişim in Gü• cü"n ü hisseden insanlarla doluydu. Biz­ ler bir halkanın zincirl eri gibi birbirimi ze ke n et l en mi ştik . Böyle organizasyonl arla bu halkanı n asla kop m amasını diliyoruz. Törende başlıc a a l anları ; Yazılı Ba­ sın , Sinema Tele vizyo n, Rekl a m c ıl ı k , Halkla İlişkiler , Radyo, Yazar ve Kurum­ lar oluşturuyo r . Yazılı Basın alan ında, Haber dalın­ da ,t,bbas Güçlü , A r aş tı rma - İnceleme d alında Özcan Ercan, Köş e Yaza rı d a l ı n ­ da İlhan Selçuk, Spor dalınd a Hın ca l Uluç, Fot oğraf dalında C oşk un Aral, Ma­ gazin da lın da Elif Da ğ d eviren , Kültür­ Sanat dalı nda Handan Şanköken , Eko­ gazin dalında Bilal Özcan-Barboros Adalet Ağaoğlu , Şiir dalında Yılmaz Er­ nomi dalında Osman Ulagay; Yüksel , Belgesel dalında Coşkun Aral , doğan , Araştırma-İnceleme dalında Sinema alanında , Yönetmenlik ve Talk Show dalında Beyazıt Öztürk; Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Mizah dalın­ Senaryo dalında Yavuz Turgut , Kadın · Reklamcılık ve Halkla İlişkiler ala­ da Atilla Atalay, Deneme dalında Ferhan Oyuncu dalında Derya Alabora, Erkek nında , Reklamcılık dalında Serdar Ere­ Şensoy ; Oyuncu dalında Şener Şen-Uğur Yücel; ner, Halkla İlişkiler dalında Betül Mardin; Kurumlar alanında , Televizyon da­ Televizyon alanında , Haber Prog­ Radyo alanında , Program dalında lında NTV, ATV, Radyo dalında (Yabancı ramı dalında Tayfun Talipoğlu , Haber Hakan Gündüz, DJ dalında Okan Bayül• Müzik) Power FM, (Yerli Müzik) Best FM, Spikeri dalında Gülgün Feyman, Açık gen, Haber Spikeri dalında Selda Ata­ Halkla İlişkiler dalında İmaj Halkla İlişki­ Oturum dalında Ali Kırca, Söyleşi dalın­ lay; ler, Reklam dalında Repro Reklam Ajan­ da Hı,ılki Cevizoğlu; Yazar alanında, Roman dalında sı, Kamuoyu Araştırmaları dalında Piar ·spor dalında, Şansal Büyüka, Ma- Ayşe Kulin-Paulo Coelho, Öykü dalında Gallup seçildiler ve ödül aldılar. 7 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Kızıl Tango'nun ardından ödül töre­ cel ödül hakkında espri yaparak kimse ni İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi gelmeyeceği için tüm ödülleri a l a c ağını Dekanı Prof. Dr. Nüket Güz'ün konuşma­ bildiğini, Şener Şen'in evine kurt indi ğ i sıy la devam etti . İletişimcilerin birbirlerini için gelemediğini söyledi. çok sevdiğini , onların isteklerinin ve dü• Şiir dalında ödül alan Mükremi n şün c elerinin sözcüsü olduğunu vurgula­ Ağabeyimiz Yılmaz Erdoğ an , bugünü yan Güz, konu ş masında ş unlara yer ver­ çok önemsediğini , ilk kez bir ş iir ödülü di: " İletişim Fakültesi çatısı altında ku­ a l dığını ve onur verici bir durum ol­ ramla uygulama bu kürsüde ülküle ş ti . duğunu söyledi. Ödülünü alırk e n "Ben Biz il e tişim c iler olarak araştırmayı seven sizin beni sevebilme ihtimalinizi se vdim" bir bilim dalının insanlarıyız . Genç ileti­ şeklinde biz iletişimcilere seslendi. ş im c il e rin hiçbir akçe , rütbe kay gı s ı yok. Açık Oturum dalında ödül alan Ali Böyl e şey l e rd e n uzak en g erçek olayla­ Kırca , üçüncü kez bu kürsüde ol m an ın rın takipçisiyiz. mut l u l uğunu yaşadığını be li rtti . Seçim o r ta ml a rını yok eden bir Magazin dalında ödül alan Eli f b as ın istemi yoru z, çe trefille şe n bir basın Dağde v iren , bu ödülü almaktan çok yap ı s ı içerisinde o rtakların ç ıkarlar doğ­ büyük mutluluk duyduğunu , özellikle de ru ltusunda denetimsiz işgalini istemiyo­ genç i l e tişim cil erin el inden almanın a yrı ru z. Teke ll eş m e iyi huylu olmayan bir bir onur ta ş ıdığını söyledi. Ekonomi ka nse r hücresi gibi çoğ alıyor . Türkçemiz d a l ınd a ödül alan Os man Ulagay, üzerinde durulm a lı , kimlik ve kişilik bu­ "Giderek y azdıklarımın hi çbir ş ey ifad e n a lımı yaşa nm a m a lıdır . Seçkinler ayrıca­ etm e di ği n i dü ş ünüyordum , gelecek için lığı yaşa m a ma lı dır " diyen Prof. Dr. Nü• umutsuzdum. Bu ödül için genç il e tişim ­ Prof Dr. N iiklı e r Gii:, Ali Kırca' _,·a iidiiliillii ket Güz bu sözlerin öğrencilerin dileklerı cilere çok t eşek kür ediyorum" dedi. ,·erirkell . oldu ğ unu söyleyerek İletişim Yasası ' nın Diğ e r ödül sa hipleri de İle t işim da en k ı sa zamanda, ama en iyi şekilde Fakültesi öğ r e ncil e rine teşe kküc etülec. ç ı kmas ın ı istedi. İletişim Fakültesi Ödül töreni Halkla İli ş kil e r Grubu'nun Yılın Başarılı İletişimciler i ' ni ödülü­ k a tkı l arı y la düzenlenen kokteyl ile son nü haber dalında alan Milliyet Gazetesi öğrencilerinin belirlediği buldu. E ğ itim Servisi Şefi Abbas Gü çlü "Bana Yılın iletişimcileri, Alanl ar fa rklı da olsa, in sanlar ay nı v erilmi ş olan bu ödülde , jüri üyelerinin ailenin üyesiydi . Bu aile gücünü sev­ ö ğre n c il e r o lm as ı beni çok sevindirdi. düzenlenen törenle giden, insan sevgisinden alan İl e ti ş im Bu havada s ırf bunun için geldim. Aynı Ail esi'ydi. İl e rid e bu ai lenin birer ü yes i zamanda haber dalında olmam da se­ ödüllerini iletişim Fakültesi olmaktan büyük gurur du yacağ ı z. vindirici. Çünkü g a zet e ciliğin temeli ha­ Dekanı Prof. Dr. Nüket Mükremin A ğa beyimiz ' in ş u sözü berdir. " dedi. il e de son n o kt ay ı koymak isti yoru z. Talk Show d a lında ödül alan Beyaz Güz'den aldılar. İl e ti ş im Fakültesi olarak Bİ Z LER Sİ Z İN du yg ul a rı n ı şöy l e dile getirdi: " Öğ re nc i Bİ Z İ S EVEBİL M E İHTİMALİ Nİ Z İ S EVDİ K . a rk a d aşla rı mın seçmesi çok önemli .Pi ­ yasada şu anda benden başka talk show yapan o l m a dığında n , bu ödülü al­ mam gayet d o ğa l oldu. Piyasada Okan Bayü lgen yok. Rak iplerim olsa daha da iyi olurd u. Oyunu kurallarına göre oynu­ yorum··. Beyaz radyo dal ınd an televizyo­ na geçi ş i h a kında ş u değerlendirmeyi y aptı : " istediler geçtim . Çenen ku vvetli de diler. Nihavend Mucize rolüyle ilgili olarak "Popü ler olduğum filmde oyna­ dım " şe klind e bir değerlendirme yap­ tı. K itap sektörüne de el atan beyaz , iki se nedir üzerinde ç a lıştığı Memleke­ tim'den Timsah Manzaraları adlı bir kita­ bı olduğunu ve yakında kitabın çıkacağı ­ n ı söyl edi . Yılın Ba ş arı lı iletişimcileri ödülünü Halkla İli ş kiler dalında alan Betül Mardin ödül hakkında "Gözden ırak gönülden ırak olmamama çok sevindim .Bu olaya çok duyguland ı m " dedi. E ş kiya filmindeki rolü ile en iyi er­ kek oyuncu dalında ödül alan Uğur Yü - g •••••••••••••••••••••• • ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••- SESSİZ GEMl·N •• GiTTiLER• • DON 1997 yılında ' sanat dünyamızın ünlülerini bazen bir kalp krizi, beyin kanaması ya da trafik kazası ; bazen de bir intihar aramızdan alıp götürdü Füreyya ~oral Nermin SAYIN f6ı

Kı ta p adları Bir y ı lı daha t a mamladık ; 1997 de, u çalışma, hazırlanış saresi~in Can çek i ş en kuşlar gibi elinizde çarpıp kapıyı çıktı Hayatımızd a n , "yenisi­ elvermemesl nedeniyle 20-31 Parantezin içindeki çizgi ne sağlık dedik" vefasız bir sevgili gibi Aralık 1997 tarihleri arasını kap­ Ne varsa orda. ve yeni aşkımızı buyur ettik yüzyılımıza! samamaktadır. Bu eksiklik ne­ Ümidi, korkusu , gözyaşı , sevinci Hoşgeldin 1998! B em d önem bir deniyle yazımda adı geçmeyen değerle­ . Ne varsa orda. Ama, sen de dön rtıı anısından OzOr diliyorum. N.S yıkım olacaksın , çizginin bitimi ola c aksın O şimdi kitaplarda kimbilir kimler için .. . Adı, soyadı Bir çizgilik yerde hapis Belki de ... 1. Tekil kişimiz için. Açıiır parantez · .Hala mı yaşıyor, korunamaz ki İyi ki , Azrail gelmeden randevu al­ Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti Öldürebilirsiniz ... ( 1) mıyor... Kapanır parantez. dese de Şair, hepimizden daha iyi bili­ Bazen bir kalp krizi , beyin kana­ O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı yordur kuşkusuz , dolu dolu çizilen çizgi• ması ya da trafik kazası. .. Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları lerin kolay kolay " öldürülemeyeceğini" Bazen bir cinayet, bazen bir intihar ... O mısra öylesine söylenmiş , " şiir ica­ alıp götürdü onları 1997'de Ya sayfa altında, ya da az ileride bı " ! Eserleri, ne zaman basıldığı Zaman Necatigil'in çizgisini sile­ Kimleri mi .. Kısa, uzun bir liste bildi mi ... Kimleri; Alev Sezerleri, Asuman 9 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••e••••••••••••••••••• • iN YOLCULARI • ' MEYECEKLER • • •

Arslanları , Mustafa Ekmekçileri, Rakım Çalapalaları , Erdoğan Berkerleri, Füreya Koralları , Zehra Yıldızları .. . Kimleri ; Harrold Robinsleri, Micha­ el Hutchenceleri, Roy Lihtensteinları, Marco Ferrerileri , Serge Perettileri ... Ve diğerlerini ... Bu yazı, 1997 de yitirdiğimiz tüm değerleri birkez daha anımsamak ve a­ nımsatmak için yazıldı. Anılarına saygıyla ... .

Yazımın perdesini Perde ile açmak istiyorum, 1997 de hüznün en sık yaşan­ dığı sanat dallarından biri oldu Tiyatro ... Tiyatrocular, özellikle sonbaharda, sah­ nenin tozunu paylaştıkları dostlarının bir­ bir sararıp toprağa düşmesine tanık ol­ .Sevilen oyuı_ı c ular Saadettin Erhil ve Asuman Arsa da 1997' da aramızaan ayrildılar. dular, onları alkışlarla uğurladıktan sonra da "ve perde" diyerek bizi sahnenin gi­ çı, bir süre konservatuara gitti. Faruk Na­ ya başladı. Baha Gelenbevi'nin "Deniz zemini paylaşmaya çağırdılar ... fiz Çamlıbel ' in özendirmesiyle Muhsin Kızı " filmiyle bu alanındaki yeteneğini 1997'nin Tiyatro'dan son söküp al­ Ertuğrul'un derslerine devam etti . kanıtlayan Erbil, yüz kadar çalışmada ~ dığı çınar Saadettin Erbil oldu. 18 Ka­ 1943'te Şehir Tiyatroları'na girdi ve "Na­ özellikle komedi- rol aldı. Son olarak, sım'da , 4 gün boyunca "Tıkayıcı beyin sıl Hoşunuza Giderse"de rol aldı. oğlu Mehmet Ali Erbil ile birlikte rol aldı­ damarı " hastalığı nedeniyle tedavi gör• 1945'ten sonra, Reşit Rıza, Ertuğrul Sa­ ğı "Bay E" de izlediğimiz oyuncu; "Do­ düğü İstanbul Üniversitesi Reanimasyon di Tek, Muhlis Sabahattin, Ses Çığır, kuz Dağın Efesi", "Lejyon Dönüşü" , "Yal­ Servisi'nde yaşama veda eden Erbil, Sahne, Dormen, Küçük Sahne ve Kara­ nız Rıhtımı", "El Kızı" , "7 Kocalı Hürmüz" 1925'te İstanbul'da doğmuştu . Sanat ya­ ca Tiyatrolarında çalıştı, 1957' de Kenan gibi yapıtları bizlere de bırakarak "gitti". şamına 1940'ta Sarıyer Halkevi'nde "Ka­ Büke ve Aziz Basmacı ile Bulvar Tiyat­ Ekim ise ekranlarımızın Sürahi Ni­ nun Adamı " adlı oyunla başlayan sanat- rosu'nu kurdu. 1960't?. Altan Karındaş ile nesi'ni kedere boğdu. Çünkü ''sevgili" - ,.. ·Kpçük Opera, gelin Asuman Arsan'dı sonsuzluk yolcu­ ~yter Feray ve­ su ... . ıvıünir Özkul ile 2. Yalnız yaşadığı evinde, geçirdiği Bulvar Tiyatro­ astım krizi nedeniyle yaşamını yitiren Ar­ sili'nda devam et­ san gerçek bir tiyatro emekçisiydi. ti~i oyunculuğu­ 1934'te İstanbul'da hayata "merhaba" nu. "Yaprak Dö• diyen sanatçı, 1951 'de Yeni Ses Opere­ küımü", "İki Efen- ti 'nin "Yutmazoğlu" oyunuyla sanat ya­ dlnin Uşağı", şamına girdi. 1954'te bu operet dağılın­ "C:imri" "Atinalı ca, Toto Karaca, Kenan Büke, Muzaffer S~mon"' ve "Se­ Hepgüler -Tevfik Bilge, Ali Sururi ve Ce­ vimli Gölge" gibi lal Sururi ile birlikte İstanbul Opereti'ni oyunlarda önemli kurdu. 1960'ta "İstanbul Tiyatrosu" adını rdller üstlenen Er­ alan sahnede "Paris'ten Geliyorum", bi'I, 1943'te, Şa­ "Antika Çanaklar", "Fındıkçı Kız", "Sa­ ban Kamil'in çek• kallı", "Kalamış Pansiyonu" gibi oyunlar­ tigıi "Plevne'de 13 da oynadı. 1960'1arda Muammer Karaca *8hraman" adlı Tiyatrosu'na, 1969'da Kenan Büke Ti­ Prenses Diana ani ölümüyle tüm dünyayı yasa boğdıı. filmle de sinema- yatrosu'na geçti. Aynı yıl "Mühür Göz~ 10 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• lüm" adlı oyunla Şişli Özel İktisadi Ticari ler'' de "Hakim Bey" , "Yazlıkçılarda"da rol aldı. 1948'de Sami Ayanoğlu'nun İlimler Yüksek Okulu'nun "Musahipzade "Muhtar Osman", "Oğlum Adam Ola­ "Harmankaya" Filmiyle sinemaya başla­ Celal" Ödülü'nü aldı. 1960'1arın sonların­ cak" ta da "Doktor Letter" di. yan Hiçan yeteneği ve güzelliğiyle dö• da başladığı sinemada, aralarında "Şın­ Devlet Tiyatroları, Sinema , Televiz­ neminin aranan aktristlerinden oldu. gırdak Şadiye " , "Gırgırıyede Cüm• yon ve Dublaj sanatçısı Alev Sezer'i ise 1960'1arın başında sanat yaşamına veda büş","Ekmek Elden", "Acıların Kadını", 3 Eylül'de yitirdik ... eden Hiçan sessizce dünyayı terkedene "Japon İşi" , "Dilekçe" ve "İnatçı" gibi 1945 İstanbul doğumlu olan Sezer, kadar bir daha yaşamımıza konuk olma­ filmlerin yeraldığı çalışmalarda karakter Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro dı. rolleri oynadı. Zeki Ökten'in "Faize Hü• Yüksek Bölümü'nü bitirdikten (1967) he­ 1997, Edebiyat Dünyası'nda da cum" filmindeki rolüyle 20. Antalya Film men sonra Ankara Devlet Tiyatroları'nda dolaştırdı ölümün soğuk yüzünü. Mürek• Şenliği'nde Yardımcı Oyuncu Ödülünü profesyonel oldu. Oyuncu ve yönetmen kebini tüketen yazarlar arasına , 11 Ara­ aldı. Ekranlarda da pek çok komedi ka­ olarak ürünlerini 1981 'den beri İstanbul lık'ta şair - yazar Aydın Oy da katıldı. rakterine can verdi. Ve gitti .... Eylül'ün Devlet Tiyatroları'nda sergileyen sanat­ 1974'de Tekirdağ'da doğan Oy İstanbul son günlerinde sonsuza uğurladığımız çı; "Candida" , "Romeo ve Jüliet", " Bü• Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili birbaşka tiyatro-sinema-televizyon sa­ tün Oğullarım", " Damdaki Kemancı", ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdikten son­ natçısı ise Orhan Çağman'dı. "Bizimki­ "Amadeus" gibi oyunlarda sahnede, ra , uzun yıllar Edebiyat Öğretmenliği lerle" birlikte tüm sanat dünyası dedesi­ "Mikadonun Çöpleri", "Salıncakta İki Ki­ yaptı. 12 Eylül'den önce Türk Dil Kurumu ni yitirdi 18 Eylül'de .. .. Karaciğeriydi ona şi" "Maymun Davası" ve "Babaannem üyesi olan Oy, 1991'de " İhsan Hançer ı , , ;ı8 Ş lik eden! 100 Yaşında" ile sahne gerisinde alkış Türk Folklorüne Hizmet Ödülü"nü kazan­ dı. Kitapları arasında "Tekirdağ İli Yer Adları", "Tekirdağ'da Atatürk", "Tarih Bo­ yunca Türk Atasözleri" , "Şiir Dünyamız­ da Atatürk", "Malazgirt Destanı" sayıla­ bilir. 6 Kasım'da ise çok yönlü bir sanat­ çıyı, Doç. Dr. Bedrettin Noyan 'ı kaybet­ tik. Bektaşiliğin en üst aşaması olan "De­ debabalık" a yükselmiş olan ressam , şa­ ir, müzisyen ve yazar Noyan " Kemanım­ la Sana Bir Ses Verebilseydim Eğer " ad­ lı tangonun söz yazarı olarak tanınıyor­ du. 1912'de Serez'de doğan Noyan, 193Tde istanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi, 1946'da Doçent oldu. Birçok tıp dergisi­ ne makaleleri yayımlanan yazar, Ata­ türk'ün vasiyeti olan Kur ' an-ı Kerim'in nazımlaştırmasını, Cumhuriyet'in 50. yı­ lında gerçekleştirdi , "7 artı 7" vezniyle Kutsal Kitap'ı 20 bin 970 mısraya dö• nüştürdü . Yayımlanmış eserlerinden ba­ zıları; "Pınaryolu ve Enel Aşk ", " Aşk Ri­ salesi". "Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik" ve "Manzum Hacı Bektaş Veli Tiirk Sanaı Mii::i.~i" 11i11 ii11/ü besıecisi Erdoğan Berker ve değerli ya::.arınıı:: Rakını Çalapala. Vilayetnamesi" dir. 192Tde lsparta'da başlamıştı Ha­ aldı. Sanatçıyı son olarak "Şehnaz Tan­ Başka bir şairimiz Yüksel Ekekli 'yi kim Bey koşuşuna. Sahneye ilk kez, İs­ go" ve "ir Umur ta izliyorduk, gitmeden ise 14 Ekim'de yitirdik. 1931 'de Yoz­ mail Hakkı Baltacıoğlu'nun "Anaval Pa­ önce ... gat'da doğan şair, İstanbul Eğitim Ensti­ las" oyununda "Kürt Rıza" olarak çıktı. Bu kadarla sınırlanmadı 1997; tüsü'nü bitirdi . Tokat, Edremit ve Balıke­ Sinemayla Yuvakim Filmederis'in bir fil­ oyuncu Özdemir Han'ı (25 Kasım) "Laz sir Lisesi'nde çalıştı. Çeşitli dergi ve an­ minde asistan olarak tanıştı. Çeşitli film­ Bakkal" Aydın Tolan'ı (10 Eylül), oyuncu tolojilerde şiirleri yayımlanan Erkekli'nin lerde kameramanlık ve görüntü yönet• Numan Tala Pakner'i (1 Mayıs), oyuncu "Hürriyet Çiçekleri" ve "İlkokul Şiirleri" meliğiyle birlikte Güner Sümer ile Anka­ Turgut Sarıgül'ü ( 19 Nisan ), dekor tasa­ adlı iki kitabı bulunuyor. ra Sanat Tiyatrosu oyunlarında rol aldı rımcı Refik Eren'i ( 9 Ocak), Karagöz sa­ "Her akşam bulutlar - Bilmez tela­ bu dönemde. Bir süre reklamcılığı dene­ natçısı Tuncay Tanboğa'yı (6 Ocak ) da şımı - Her Akşam Bulutlar... - Belki de Ha­ yen Çağman Ömer Kavur'un çağrısı götürdü ... ziran - Bulacak naaşımı - Belki de Hazi­ üzerine döndüğü sinemada, "Ah Güzel 40 yıl öncesinin sinema dünyasın- ran ... - Bir gün geleceğim alıp şu başı­ İstanbul", "Kırık Bir Aşk Hikayesi"," Ana­ dan da bir yıldız kaydı bu yıl , sessizce .. . mı -Birgün geleceğim ... " Dizelerine iha­ yurt Oteli", "Gece Yolculuğu" gibi önem• Hümaşah Hiçan'ı 2 Şubat günü yitirdik .. . net etmiş olmasın diye, 20 Haziran'da li filmlerde rol aldı. "Bir Kırık Bebek" ona, Asıl adı Hümaşah Göker olan sa­ yaşama gözlerini yumdu Cahit Külebi .. .. 1988 Ankara Film Film Festivali En İyi natçı 1925'te İstanbul'da dünyaya gel­ Asıl adı Mahmut Cahit Erencan Oyuncu Ödülünü getirdi. 1993'te de mişti . Sanat yaşamına 194Tde Açık Ha­ olan Şair 191 Tde Tokat'la doğmuştu. Antalya Film Şenliği Onur Ödülü'nü al­ va Tiyatrosu'nda "Kral Oidipus" traged­ İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Ede­ dı. 1988'den itibaren televizyon çalış­ yası ile başlayan Hiçan, 1949'da girdiği biyatı bölümü mezunu olan Külebi, bir malarını yoğunlaştıran sanatçı "Bizimki- İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda yüze yakın süre öğretmenlik ve müfettişlik yaptı. il ······················································································•••t 1970'te Kültür Ateşesi olarak İşviçre'ye gazetesi olan llgın'da , köşe Yazarlığına rir" ve "Işıklı Pencere"nin de aralarında gitti. Dönüşünde Kültür Müsteşarı yar­ ise 195"1'de Konya'nın " Öğüt" gazete­ bulunduğu çok sayıda kitap yazan Çala­ dımcısı oldu. İlk ş i irleri 1938'de gençlik sinde başladı. Ulus, Yeni Haber, Vatan, pala'nın ders kitabı çalışmaları da vardı. dergisinde yayımlanan Külebi, 1955 ve Öncü gazetesinde yayımladığı ha­ Basın'ın diğer kayıplarına gelince; Ergin Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü'nü ve berlerle "Tehlikeli Yazan Gazeteciler" İnancı , Saim Polat, Bahri Savcı, Ali Esin 1981 Yeditepe Şiir Ödülü'nü aldı. "Ada­ arasına girdi. 1961 'de transfer olduğu ( Kasım ), Nurcan Çakıroğlu , Ahsen Çe­ mın Biri" , "Rüzgar", "Atatürk Kurutuluş Miiliyet'te yaptığı "Çarıklar " adlı yazı dizi­ tiner, Nihat Tunalı, Kayhan Türkçü Savaşı 'nda", "Yeşeren Otlar", "Süt", siyle Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve (Ekim), Nihat Subaşı, Fuat Muhasipoğlu, "Türk. Mavisi", "Yangın" ve "Güz Türkü• Türk Dil Kurumu ödüllerini aldı.1969'da Hasan Şahan (Eylül ), Süha Tekel , (Ma­ leri" adlı şiir kitapları bulu­ yıs, Turhan Dil­ nan şairi, yazılarını "Şiir ligil, Rüçhan Her Zaman "da, anılarını Arıkan, Mah­ "İçi Sevda Dolu Yolcu­ mut Oğuz Gö• luk"ta topladı. Çevirileri ğüş (Mart), de olan Külebi, 1996'da Mashar · Aras, Cumhurbaşkanl ı ğı Kültür Cihat Dilerge ve Sanat Ödülü'nü ka­ (Şubat), Sadi zandı. "Hikaye"sini bellek­ Barak. Ali Hay­ lere kazıyan sanatçı , se­ dar Yeşilyurt v6 venleri haziran üşümesin­ Mete Buharalı de bırakarak aramızdan (Ocak) olarak ayrıldı. sıralandı on­ 1997 şairlere kötü lar.. . geldi, pek çok ,yorumcu Biz medya tarafından seslendirilen mensupları şiirinde Ölelim ölelim artık ise; 1997'deki - bitsin bu delice koşu " kayıplarımız diyen Turhan Oğuzbaş da arasında en tamamladı koşusunu .... çok yeri, 24 Edebiyat Dünyası, şair-ya­ martta intihar zar-Çeviren Muzaffer eden "güzel te­ Arabul 'u Kasım'da, Köy levizyon sunu­

Enstitüsü yazarlarından Gazeteci Feyyaz Takar ve tiyatro sanatçısı Alev Sezer. cusu Nil Pınar Galip Candoğan'ı Ni­ İnanoğlu 'na san 'da, Sami Nabi Özerdim'i Mayıs'ta başlayan Türk Haberler Ajansı serüveni ayırdık . ! gönderdi sonsuz uykularına . Gittiler, 12 Mart döneminde, yaptığı önemli ha­ Müzik dünyamızda da notaları hepsi ... berler nedeniyle işten atılarak sona er­ sonbahar rüzgarıyla savrulanların sayısı Ve, belki de en yoğun kaybın ya­ di .Bir süre Yankı dergisinde çalıştı, hiç de az değildi. şandığı alana geldi sıra, susan ka­ 1972'de ise Yeni Ortam Ankara Temsilci­ "Beni Hatırla" , Bir ilkbahar saba­ lemlere , gazetecil~re .. .. 1997 pek çok liği'ne getirildi.197 4'te "Ankara Notları" hı", "Sevgisiz Yaşayamam" ve Gel Yine büyüğümüzü aldı götürdü, biz acemilere adlı çalışması Türk Dil Kurumu Ödülü'nü Ceylan Gözlüm "Türk Sanat Müziği biraz daha sorumluluk yükleyerek ... kazandı.1975 ' te Cumhuriyet Gazetesine eserlerinin sahibi ünlü besteci Erdo­ Temmuz ayının son günü, gazeteci giren Ekmekçi, 1991 de bir süre ayrılsa ğan Berker'i 4 Eylül'de yitirdik. Beste -işadamı Feyyaz Tokar'ı yitirdik. Beyin da, 1992 de bu gazeteye geri dön• sayısı yüzonu bulan Berker, "23 Nisan" kanamas ı nedeniyle yaşamını yitiren Ta­ dü.1992'de Çağdaş Gazeteciler Derne­ ve "Biz Atatürk Çocukları " gibi eserleri­ kar, Lise döneminde Cumhuriyet'te mu­ ği Genel Başkanlığı görevine getiril­ ni çocuklara hazırlamıştı. habirlik yaparak başlamıştı gazeteciliğe . di.1996'da görevi genç meslektaşlarına 5 Mayıs'ta ise, besteleri tangoları , Daha sonra eğitim için Londra'ya giden iade eden Ekmekçi, gitmeden önce film müzikleri ve şarkı sözleriyle gönülle• ve görevini burada da sürdüren ga?ete­ \)kurlarına "Gün Ola Harman Ola", " Kı­ re taht kurmuş olan Esin Engin'i kaybet­ ci, Londra Gazeteciler Cemiyeti üyesi lıçlı Balıklar " , " Uyanın Hey", "Tilkiye Kuy­ tik. 1945'te Sivas'ta doğmuştu . Sanatçı olan ilk meslektaşımızdır. Bonn Üniversi• fl)ğu" , "Çarıklar", "Domuzuna Yazılar " , ve İstanbul Üniversitesi Belediye Kon­ tesi'nde gazetecilik ve ekonomi okuyan "Eylül Yazıları " ve "Öksüz Yamalığı" ki­ servatuarı Şan bölümü ile gazetecilik Tokar'a Federal Almanya Cumhurbaş­ taplarını bıraktı. Yüksek Okulu'nda eğitim · almıştı. kanlığı tarafından da " Baş Şövalye " ni­ Rakım Çalapala'yı ise Şubat so­ 1965'te başladığı sanat yaşamına say ı ­ şanı veri l mişti. Feyyaz Tokar'ın "Radyo ğukluğunda bıraktık, 1.2 Şubat 1997'de sız beste ve düzenleme, 20 'den fazla Sohbetleri", "Günlerin Getirdiği" ve 1909 İstanbul doğumlu o]an yazar, mes­ Lp, 30'dan fazla 45'1ik ve 15 Cd sığdıran " Yüzbeş Soruda Görgü Kuralları" adlı ki­ leğe 1936'da "Türkiye Yayınevi ' nde " ya­ Engin'i kan kanseri alıp g.ötürdü bizler­ tapları bulunuyor. zıişleri müdürü olarak başladı, Arif Oruç den .... Ekmekçi .. . 1997 Ekmekçi'yi de aldı ile "Yarın"da, Zekeriya Sertel ile Son 28 Nisan'da besteci - ses sanat­ bizden .. 20 Mayıs'ta 70 yaşındayken yi­ Posta'da çalışan Çalapala, Yarın, Türki• çısı - müzik öğretmeni Arif Sami Toker'i tirdiğimiz gazeteci - yazar 1927 doğum­ ye , Tasvir ve Hürriyet Gazeteleri ile çok 11 Nisan'da Türk Halk Müziği ·-sarıatçısı luydu . İstanbul ve Ankara Hukuk Fakül• sayıda dergide görev yaptı. Atlas Yayı­ Nurettin Çamlıdağ ' ı, Mart ayı başında teleri'nde bir süre eğitim gören Mustafa­ nevi'ni kurdu . "870ğuz", "Mustafa", "Kö• Türk Sanat Müziği bestecisi Alaattin Ekmekçi, gazeteciliğe küçük bir taşra ye Giden Gelin", "Aşk İnsanı Güzelleşti- Şensoy ' u, 10 Şubat'ta , Ankara radyosu- 12 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

dan da önemli kayıplar yaşattı sanatse­ verlere ... İngiliz yazar-fotoğrafçı ve sanat eleştirmeni Don Farson ile -Fransız ke­ man virtiözü Stephane Grappelli Ara­ lık'ta, ünlü basçı Carson Smith, Amerika­ lı yönetmen Samuel Fuller, INXS gurubu­ nun solisti Avusturalyalı Rock yıldızı Mic­ hael Hutchence Kasım ' da; "Tales of The South Pacific" adlı ilk kitabıyla Pulitzer Ödülü'nün sahibi olan James Michener, İspanyol yönetmen Pilar Mira, "Suzie Wong"un yaratıcısı Richard Mason, ABD'nin Best-Seller romancılarından Harold Röbıns, İsveçli tiyatro ve sinema oyuncusu Jarl Kulle, Amerikalı ünlü folk­ pop sanatçısı John Denver ve Pop Art sarıatının öncülerinden Ray Lichtenstein Ekini'de, İsveç Lirizminin önde gelen temsilcilerinden Johannes Edfelt, İtalyan mimar Alda Rossi ve Amerikalı komed­ yen Red Skelton Eylül'de, Yeni Roman ' ın önemli adlarından Robert Pinget, Rus komedyen Yury Nikylı'n, dansçı ve kare­ agraf Serge Peretti, Blues şarkıcısı ve gitarist Luther Alison, Alman oyuncu Ca­ milla Spira, 20. yüzyılın önde gelen ~iya­ ABD' fi yazar Harold Robins. nistlerinden Svyatos Richter, aktrist Un­ da Sterling ve ünlü mandolin sanatçısı nun emekli sanatçılarından Mustafa Ge­ doğan Koral, Darülfünun Edebiyat Fa­ · Giuseppe Anneda Ağustos'ta; Okyanus ceyatmaz ' ı, 2 Ocak'ta da kemençe sa­ kültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. 1940- ve denizlerin gizemli adamı-belgesel natçısı Fahire Fersan'ı uğurladık sessiz 1944 yılla_rı arasında Vatan Gazetesi'nde program yapımcısı - yazar Kaptan Jaqu­ gemiyle-.. . müzik eleştirileri yazan sanatçı, seramik­ es Yves Cousteau, Rus şair Bulat Oku­ Ve herkes gibi ben de "bu son ol­ le 1946'da Londra'da tanıştı.1951 'de Pa­ cava ve aktör Brian Keith Temmuz'da, sun ar.tık, n'olur" dedim, 12 Aralık'ta Ope­ ris'te taşbaskılarından oluşan bir sergi İtalyan yönetmen Giuseppe De Santis ramızdan Zehra Yıldız kayınca ... açtı.Türkiye'ye döndükten sonra çiniden Haziran'da, ünlü İtalyan yönetmen Mar­ 41 yaşında beyin kanaması sonu­ esinler taşıyan duvar panoları yapan Fü• co Ferreri ve İsveçli meslekdaşı Bo Wi­ cunda yitirdiğimiz Yıldız, Siyasal Bilgiler reya Koral, 1981'de Kültür Bakanlığı derberg Mayıs'ta; Beat kuşağının ünlü Yüksek Okulu İşletme Bölümü ve İstan­ ödülünü aldı, 1986'da Sedat Simavi Vak­ şairi Ailen Gıhsberg, "Fatoş"un çizeri bul Devlet Konservatuarı Opera Bölü• fı Görsel Sanatlar Ödülü'nü Neşe Erdok Stan Drake ve Macar Ressam Wictor Va­ mü mezunuydu. 1984'te İtalya'da ya­ ile paylaştı. Koral, İstanbullu sanatsever­ sarely Nisan'da; Audrey Hepburn'un ün• pılan La Bohem'e operası uluslararası lere, Harbiye Ziraat Bankası duvar pano­ lü filmi "Pygmalion"un senaryosuyla En yarışmasında ilk beş sopranodan biri ol­ su, Başak Sigorta duvar panosu. Mani­ İyi Senaryo Oscar'ını kazanan Cecihl Le­ du.1987'de uluslerarası Ettore Verdi faturacılar Çarşısı duvar panosu ve Di­ wis ve Çek yazar Bohiumil Hrabal Şu­ Akademisi'nde burslu olarak eğitim gör• van Pastahanesi duvar panosunu, Anka­ bat'ta; İsveç'in en ünlü ozanlarından dü. 1988 Uluslararası Ettore Bastianni ralılar'a ise Ankara Ulus Çarşısı duvar Warner Aspenström ise Ocak'ta veda et­ Şan yarışmasında gümüş madalya aldı. panolarını hediye etmişti. tiler dünyaya .. . 1982'den bu yana İstanbul Devlet Ope­ 13 Nisan'da ise sanat dünyası bir Off, ne kadar uzun bir liste ... An­ ra ve Balesi'nde çalışmalarını sürdüren cinayetin karanlık rengiyle boyandı; res­ mamız gereken ne çok insan varmış me­ sanatçı, ismini Senta, Salome ve Tosca sam ve seramik sanatçısı Seniye Fen­ ğer. Bizler bunları yıl içinde duyduk, oku­ olarak yazdırdı operaseverlerin beyinle­ men, evine giren gaspçılar tarafından . duk, izledik belki, ama Lady Diana ve rine ... . Yıldız, 1994-95 sezonunda Kültür başına bronz bir heykelle. vurularak öl• Rahibe Teresa dışında hatırımızda kaç Bakanlığı tarafından "En Başarılı Kadın dürüldü. 1918 doğumlu sanatçı, Güzel tanesi kaldı ... Opera Sanatçısı " seçilmişti ayrıca .... Sanatlar Akademisi mezunuydu. Fen­ Ya da, belki de asıl sorun, bu in­ 23 Kasım'da Ankara Devlet Opera men'in "Ağıt" isimli bir heykeli, Yugoslav­ sanlardan kaçı yaşamla boğuşurken ha­ ve Balesi 40 yıllık baritonu Aygün Öz• ya'da savaş karşıtı bir müzede yeralıyor. tırımızdaydı ... güç'ü; ani bir rahatsızlıkla, Atatürk Kül­ Seniye Fenmen, son olarak, kendi adını Şu an yaşayanlardan, belki de tür Merkezi bale sanatçılarından Alpay taşıyan atölyesinde resim dersleri veri­ 1998'de kaybedeceklerimizden kaçı ve Mısdıllıoğlu'nu kendi tercihiyle (1 Ocak) yordu. ya? uğurlamak düştü sanatseverlere ... 1997'de rüzgara yazılanlar arasın­ İyi yıllar diliyorum, sessiz geminin "1997'de Kaybettiğimiz Değerler " da, resim dünyasından da 2 önemli isim daha az yolcuyu barındırdığı ... listesine 25 Ağustos'ta "Türkiye'nin İlk yeraldı; martta Maide Arel'i, Haziran'da Kadın Seramik Sanatçısı" Füreya Ko­ da Attila Ergür'ü yitirdik... Arkasından ral'da eklendi. 191D'da Büyükada'da konuşmaya devam ettiğimiz . yıl, dünya- ıs •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• OPERA EVRENİNDEN BiR• YILDIZ KA YOi Olağanüstü güzellikte bir sese sahip olan, her bakımdan bir çok ilke ımza atan, ayrıca Türk operasında çığır açacak ölçüde farklı özellikleri bünyesinde toplayan Zehra Yıldız zamansızca aramızdan ayrıldı. likleriyle bil­ Tülin ARIK z::ı miş yetkin bir OPERA Dİ­ afiften kar serpiştiren 17.12.1997 VA ' sıydı : Zeh­ günü saat 10.00 da yine Akm de­ ra Yıldız. Da­ Hyim . 1970'de yani daha inşa edil­ ha ilk olarak dikten birkaç yıl sonra yandığında göz• W.A. Mo­ yaşlarımı tutamadığım , sanatla ilgili zart'ın 'Sihirli düşüncelerini anıtlaştırması nedeniyle Flüt' opera­ bu belki de Ulu Ata'mıza en layık gör• sında söyledi• kemli yapıtta ; uluslararası sanat arena­ ği perilerden sında ülkesini en iyi biçimde temsil et­ birinin küçük şan partisiyle izleyenlerini ünlü sopranonun yaşamı nın dönüm mekle kendisine düşenleri başarıyla ye­ etkilemeyi bilmiş, o üç perinin içinde noktası oldu. Çünkü Mozart, Verdi , Wag­ rine getirmiş , gururumuz bir Türk evladı­ s i vri lmişti . Yine bir Tanrı işi raslantı sonu­ ner . Strauss gibi bestecil eri izlerken se­ na, bir Hanımefendisi'ne son saygı gö• cu G.Verdi'nin ·othello' sunda Desmona si klasikten moderne doğru da bir ev­ revinde bulunmak için, tüm sevenleri rolüne asıl sanatçının rahatsızlanması rim geçiriyordu. İlk iki bestecinin yete­ toplandık. Ünlü Primadonna'mızı yitirişi­ nedeniyle , çabucak hazırlanarak yapıtı nekli bir soprano taraf ından rahatlıkla mizden bu yana , yani beş gündür yine baştan sona dek büyük bir başarıyla söylenebilir aryaları , önce yerini Wagn er akan gözyaşlarımıza İstanbul'un hava­ götürmüş ve kulaklarda her zaman ka­ gibi romantik, sonra Strauss gibi modern sı da önce durmak bilmeyen sağnak ve lacak billur tınılı sesi ve çarpıcı oyuncu­ bir besteciye bırakmıştı. Partisyondaki selleri . sonra başlayan kar yağışıyla luğuyla Seyredenlerini büyülemişti. sıradışı hançere oyunlarını da üstün ba­ sanki bize eşlik etti. Sonra İtalya'da hem İtalyancasını pekiş­ şarıyla ezgi severlere - sunmuştu . Son Sopranomuz 1994-95 sezonunda tirmiş , hem de o hiçbir tanıma sığmaya­ perde ise. Tosca; artık ne yazık ki onsuz Kültür Bakanlığı tarafından verilen ' Yılın cak sesini şan hocalarından ders alarak yorumlanacak bir yapıt . En Başarılı Opera Sanatçısı ' ödülünü al­ daha da zenginleştirme ve renklendir­ İşte kısa bir ömüre sığdırılmış hızlı­ dığında . yalnızca 38 yaşındaydı. Zaten me olanağı bulmuştu . Daha sonra Al­ çekim bir yaşam , doğa vergisi bir ses, o her bakımdan ilklere imzasını attı. Na­ manya ve R.Wagner'in 'Uçan Hollandalı ' üstün yetenek . aşırı çalışma; belki de bu sıl Katia Ricciarelli İtalyan Operası'nda operası. Artık Alman opera adamlarının sonuncusu acı yazgıyı hazırladı. Dünya olağanüstü güzel bir sese sahip olmak­ da dikkatini üstüne çekmiştir. var oldukça yüzbin yılda bir de olsa, la birlikte, tüy gibi hafif, bir balerin kadar 'Uçan Hollandalı ' daki soprano aryala­ beşyüz milyon kişide bir de olsa . nice da zarif olunabileciğini kanıtlamışsa rında içten yükselen sesiyle bir kez da­ Zehra'lar nice Yıldız'lar bu evrenden ge­ ünlü sanatçımız da operamızda bir çı ­ ha opera sahnesinde yerini alır ve o lip geçecek ama hiçbiri bir Zehra Yı l­ ğır açacak derecede aynı özellikleri seslerden kurulu uyumlu evrene bizi ta­ dız olamıyacak , yeri asla doldurulmaya­ benliğinde toplamıştı. şır. Ardından Alman ve Türk sahneleri cak ; onun sesi artık Dünya Sahnesi'nde O, doğuştan kendisine Tanrı tara­ arasında paylaşılamama ve 'Salome'. eşsiz ve ölümsüz bir tını olarak sonsuza fından sunulmuş doğaüstü güzellikteki Oscar Wilde'ın yapıtından N. · Lach­ dek yaşayacak ve yaşatılacak . Sevgili sesini, kendi çabalarıyla kullanılmayı , mann'ın metni üzerine R. Strauss'un Yıldız . ruhun o çok sevdiğin ezgilerden ezgiyi egemen olmayı üstün ussal nite- • bestelemiş olduğu sanat ürünü belki de yoksun kalmasın . •••••• • •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

1 ıs •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• CANNES FİLM FESTİVALİ 50 YAŞINDA

Arş. Gör. Aslı YAPAR GEÇMIŞDEN GÜNÜMÜZE FESTlvAL.DEN KISA NOTLAR Arş. Gör. Güleda YÜCEDOGAN :6

• 1946 yılındaki ilk festival büyük •ı ık Cannes Film Festivali düşüncesi bir başarı elde edince 1947 yılında yeni­ Venedik'te doğmuştur . 1895 yılından den düzenlenmesine karar verilmişı i r . bu yana Venedik'te her iki yılda bir Ancak 1946 yılında kullanılan Gazino ye­ tekrarlanan sanat şölenleri düzenlenmiş­ tersiz olduğundan uygun bir yer bulun­ tir. 1932 yılında düzenleme komitesi bu ması gerekmiştir. Bunun üzerine Festival şölenlere ödüllü bir film bölümü de ekle­ Sarayı'nın inşaasına karar verilmiştir . İn­ miştir: La Mostra lnternazionale d'Arte şaat çalışmaları biraz yavaş ilerlediğin­ Cinematografica. 28 Ağustos'unda, den bina ikinci Festival'e zar zor yetişti­ ödüllerin açıklanmasından sonra film rilmiştir. gösteriminin havası değişmiştir. O yıl ka­ • Resmi seçimler bölümünün duy­ zanan filmler, Hitler propagandası yapan rulması her zaman büyük bir heyecan büyük sinemacı Leni Riefenstahl'ın "Les yaratmıştır . Bunlardan en çoşkulusu Dieux du stade", Mussolini'nin oğlu tara­ 1982 yılında, Gerard Guerin'in "Douce fından denetlenen Goffred Alessandri­ Enquete sur la violance", Robert Kra­ ni'nin "Luciano sera pilota" adlı filmlerdir. mer'in "A toute Allure", Peter Del Mon­ Bu filmlerin seçilmesini diğer demokratik te 'nin "lnvitation au voyage" adlı filmleri­ heyetler hoş karşılamayarak gelecek yıl nin seçildiğinin duyrulması sırasında ya­ festivale katılmayacaklarını açıklamışlar­ şanmıştır . Bu seçim herkesin beğenisini dır. Bu dönemde Sanatsal Etkinliklerden toplamıştır . ve Yabancı Ülkelerle Sanatsal Alışveriş­ • Festival'de giyime de büyük lerden Yükümlü Fransız Birliği Sorumlu­ önem verilmektedir. Davetiyelerde ge­ su Philippe Erlanger. Fransa ' nın bir film nellikle giyilmesi gereken giysi belirtil­ festivali düzenleyeb i leceği düşüncesini mektedir. Resmi gösterimlerde erkekle­ ortaya atmıştır. rin smokin. kadınların gece elbisesi gi­ Bunun üzerine, bir çok şehir bu yinmeleri zorunludur. festivalı düzenlemeye aday olmuştur. Bu Ancak 1953 yılında Picasso. ·· saıa­ şehirler arasından daha çok Biarritz ve ire de la peur" adlı filmin gösterimine Cannes üzerinde durulmuştur. Sonuç smokinsiz geleceğini bildirmiştir. Bu du­ olarak Cannes şehri bu mücadeleden rum herkeste şaşkınlık yaratmıştır . Sa­ galip çıkmıştır. natçı gerçekten de ceket ve papy•:m ta­ İlk Cannes Film Festivali'nin tarihi 1 karak film gösterimine katılmıştır . Eylül 1939 olarak belirlenmiştir. Ağustos 1977 yılında ise David Carradine, ayı sonunda, bir çok Amerikalı yıldız Hal Ashby'nin "En route pour la gloire" Cannes şehrine gelmiştir. Ancak 28 adlı filminin gösterimine smokinle gel­ Ağustos'ta Hitler Polonya'yı işgal etmiş­ miştir ama ayakkabı giymemiştir . tir. Ve ne yazık ki ilk film gösterimi yapı­ 1988 yılında. "Le Grand Bleu " nün lamadan 3 Eylül 1939'da da Savaş baş­ gösterimi için Besson'nun tüm ekibi ma­ lamış ve ancak 8 Mayıs 1945'de sona vi giysi giyinmiştir . ermiştir. Böylelikle ilk Cannes Film Festi­ • 1950'1i yıllarda yıldızlar son dere­ vali 20 Eylül 1946'da gerçekleştirilebil­ ce gözdeydi. 1977 yılına gelindiğinde miştir. kadınlar fotoğrafçıların dikkatini çekmek 50 yılda Cannes, sinemasever­ için göğüslerini sergilemekteydiler. ler için efsanevi bir yer konumuna "Pumping lron" adlı filmi için dikkatleri gelmiştir . Günümüzde Cannes Film üzerine çekmek isteyen Arnold Schwar­ Festivali, Olimpiyat Oyunlarından zenegger Cannes sahilinde pazularını sonra medyanın en çok ilgisini çe• şişirerek fotoğrafçılara malzeme olmaya ken olay olmuştur. çalışmıştır. 16 ··························································································

• 1979 yılında, Gilles Jacob tüm gerçekten Cannes Film Festivali'nin 50. Mayıs- 19 Mayıs tarihleri arasında yapı­ J ö!1J'.ııler (Resmi Yarışma, Belli Bir Bakış, yılı. Bununla birlikte 50. Ödül Töreni, lacaktır. El eş t i ri Haftası, Yönetmenlerin Seçtiği 1968 yılında herkesce bilinen nedenlerle * Festival'de en büyük ilgiyi İtal­ Onbeş Film) arasından seçilecek bir fil­ ödül verilememesinden dolayı önümüz• yanlar toplamaktadır. 1961 yılında Sop­ me Altın Kamera ödülünün verilmesini deki yıl gerçekleştirilecektir. 50. Altın Ka­ hia Loren ve Gina Lollobrigida fotoğraf­ kararlaştırmıştır. İlk Altın Kamera ödülü• mera Ödülü ise 2015 yılında verilecektir. çıların en çok ilgisini çeken sanatçılar ol­ nü "Northern Lights" adlı filmle John * 1946 yılında Festival 20 Eylül- 5 muşlardır. Sophia Lauren "La Ciociara" Hanson ve Rob Nilsson kazanmıştır. Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilmiş­ adlı filmle ödül kazanmıştır. Ayrıca Cla­ 1980 yılında "Histoire d'Adrien" ile Jean­ tir. udia Cardinale "La Fille a la valise" ve Pierre Denis, 1981 yılında "Desperado 1951 yılında Festival 3 Mayıs- 20 "La Viaccia" adlı filmleriyle ve güzelliği City" ile Vadim Glowna, 1983 yılında Mayıs tarihleri arasında yapılmıştır. Böy• ile dikkatleri üzerine toplamıştır. "La Princesse" ile Pal Erdöss, 1984 yılın­ lece artık Festival İlkbaharda yapılmaya * 1952 yılında bir İsveç filmi olan da "Stranger Than Paradise·· ile Jim Jar­ başlanmıştır. "Elle n'a danse qu'un seul ete" adlı filmin musch, 1986 yılında "Noir et Blanc" ile 1952 yılında Robert Favre Le Bret gösterimi sırasında Ulla Jakobsson çıp­ Claire Devers, 1988 yılında "Salaam Festival Delegesi olarak seçilmiştir. laklığı ile dikkatleri üzerine toplamıştır. Bombay!" ile Mira Nair, 1989 yılında 1959 yılında Film Pazarı resmi bir Sonuç olarak film En İyi Müzik Ödülü'nü "Mon XX e Siecle" ile lldiko Enyedi, 1990 gösteriye dönüşştürülmüştür. almıştır. yılında "Bouge pas, meurs, ressucite" ile 1962 yılında Eleştiri Haftası Bölü• * 1984 yılında Festival'in ilk günün• Vitali Kanevski, 1991 yılınnda "Toto le mü oluşturulmuştur. den son gününe kadar yağmur yağmış­ heros" ile Jaco van Dormael, 1993 yılın­ 1969 yılında Yönetmenlerin Seçtiği tır. da "L'Odeur de la papaye verte" ile Tran Onbeş Film Bölümü oluşturulmuştur. * 1982 yılında Yılmaz Güney'in Anh Hung, 1994 yılında "Petits Arrange­ 1972 yılında Robert Favre Le Bret "Yol" adlı filmi Costa Gavras'nın "Mis­ ments avec !es mart" ile Pascale Ferran Festival Başkanı, Maurice Bessy Delege sing" adlı filmiyle birlikte ödül kazanmış­ bu ödülü almışlardır. seçilmişlerdir. tır. * Basit bir matematik işlemi yapıl­ 1978 yılında Gilles Jacob Delege * Alfred Hitchcock, 1946 yılında dığında, ilk Festival'in 1946 yılında ger­ seçilmiştir. "Les Enchaınes", 1953 yılında "La Loi çekleştirildiği göz önünde bulundurulur­ 1983 Yeni Festival Sarayı'nın açılışı du silence", 1963 yılında "Les Oiseaux" sa, 50. Festival'in de 1995 yılında olma­ yapılmıştır. adlı filmleriyle üç kez Festival'in yarışma sı gerektiği ortaya çıkar. Ancak 1948 ve 1989 Pierre Viot Festival Başkanı bölümüne katılmıştır. Ancak bu yarışma­ 1950 yıllarında mali yetersizlikler nede­ seçilmiştir. ların hiç birinde ödül alamamıştır. Daha niyle Festival yapılamamıştır. Yani bu yıl 1997 50. Cannes Film Festivali 7 sonra 1972 yılında "Frezy" ve 1976 yılın- ...... 17 ......

da "Complot de famille" adlı filmleriyle 1971 Michele Morgan "Broadway Danny Rose", 1985 "La rose Festival'in yarışma dışı ve kapanış böl• 1973 lngrid Bergman pourpe deCaire", 1986 "Han nah et ses lümlerine katılmıştır. 1975 soeurs", 1987 "Radio Days", 1989 "New * 1980 yılında, AnnouckAimee. ve 1979 Françoise Sagan York Stories". Ancak Ailen hiç bir zaman Michel Piccoli "Le Saut dan le vide" .adlı , 1995 Jeanne Moreau kendisi Cannes'a gelmemiştir. filmle en iyi yorumcu ö.dülünO, a@la:r. ,İıtş:l~ 1997 fsabelle Adjani. * Bazı yönetmenler ünlerini Can­ yanca olan bu filmin yöneyrneıııl M~çia- * Bügüne kadar Festival'e bir çok ne'a borçludur: 1964 Jacques Demi Beflochio idi. · · · · Kültµt Bakanı katılmıştır. Arıcak hiç bir "Les parapluies de Cherbourg", 1966 * 1983 yılında, fotoğrafçılar, kendı­ Cumhurbaşkanı bu sıfatıyia Festival'e Claude Lelouch "Un homme et une fem­ lerine poz vermeyi reddeden lsabeHe katılmamıştır. Bu yıl Jacques Chirac'ın me", 1977 Taviani kardeşler "Padre Pad­ Adjani'yi protesto etmek için "L'Ete me­ 11 Mayıs'ta Festival'in 50. yıl kutlamaları­ rone", 1984 Wim Wenders "Paris, Te­ urtrier"nin gösteri sırasında fotoğraf ma­ na katılması beklenmektedir. Ayrıca ya­ xas". 1989 Steven Soderbergh "Sexe, kinalarını bir kenara bıraktılar. rışmaya katılan ülkelerin Kültür Bakanla~ rnensonges et video", 1992 Quentin Ta­ * 1947 yılında açılan, resmi açılışı rı ve Büyükelçileri'nin de Festival'e katı~ rantino "Reservoir Dogs", 1993 Jane 1949 yılında yapılan Festival Sarayı Fes­ lacakları düşünülmektedir. Devete katıla­ Campion "La feçon de piano", 1995 tival için yetersiz gelmeye başlayınca caklar arasında Amerikan Başkan Yar­ Bryan Singer "Usuaf Suspects". yeni bir Saray'ın inşaasına karar veril­ dımcısı Al Gore'un da adı geçmektedir. * 1964 yılına kadar Jüri Başkanları miştir. Bu yeni Saray'ın açılışı 1983 yılın­ * 1972 yılında ilk kez olarak bir ka­ akademisyenler ya da yazarlar arasın­ da gerçekleşmiştir. dın yönetmenin , Una Wertmufler'in 1'Mi­ dan seçilirdi. 1964 yılında ilk kez bir si­ * 1954 yılında, Jüri Başkanı Jean mi Metallo blessee par orgueil" adlı filmi nemacı. yönetmen Fritz Lang Jüri Baş­ Cocteau, resmi açıklamaya bir saat kala yarışmaya katılmıştır. kanlığı 'na seçildi., Jüri Üyeleri'ne Rene Clement'ın "Monsi­ 1993 yılında ilk kez olarak bir kadın * 1952 yılında . eur Ripois" adlı filmine de ödül verilmesi yönetmenin, Jane Campion'nun "La le­ JacKÇlayton'un "Les Chemins de fa ha­ gerektiğini söylemiştir, Böylelikle bu film çan de piano" adlı filmi Altın Palmiye ute.ville" adlı fi.imiyle En İyi Kadın Oyun­ Jüri Özel Ödülü'nü ~lrnı.ştır. O günden bu ödülü almıştır. çu Qscarı·nı almıştır. Aynı yıl aynı filmle yana Jüri Özel Ödülü her yıl verilmeye * Bir çok Orılü yönetmenin en azın'" Cannes'da da En İyi Yorumcu Ödülü'nü başlanmıştır. d$1' bir filtnf Cannes!da gösterilmiştir. kazanmıştır. • Cannes'da Jüri Başkanlığı yapan B.ltı.tıun tek istisnası S.tanley Kubrick'tir. * 1991 yılında, 27 yaşındaki Steven kadınlar şunlardır: * Woody Allen'ın pek çok filmi ya­ Soderbergh "Sexe, mensonges et vi­ 1965 Olivia De Havifland rışma dışı bölümde de olsa, Cannes'da deo" adlı filmle en genç ödül alan yönet• 1966 Sophia Lauren yayınlanmıştır: 1979 "MMhattaı:f', 1984 men ünvanını kazanmıştır.

>" ~"'..•4· 9o m e IK ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

1 * Festival'in jenerik müziği St-Sa- 1968 Peppermint frappe" du roi George") ens'ın "Carnaval des animaux" adlı bes­ 1973 "Anna et les loups" (1987 "Le Bayou", tesinden alınan "Aquariumr adlı bölüm• 1974 "La cousine Angelique" 1988 "Un monde a part") dür. 1976 "Cria cuervos" * Festival'de iki yönet(ınenin filmi 11 1977 Elisa vida mia" * En iyi Erkek Yorumcu Ödülü'nü iki kez aday olarak gösterilmiştir: Federico 1978 Les Yeux Bandes" kez alan sanatçılar şunlardır: Fellini ve Carlos Saura. 1981 "Noce de sang" Fellini'nin aday gösterilen filmleri 1983 "Carmen" Dean Stockwell ( 1959 "Le Genie du şunlardır : 1986 "L'amour sorcier" mal", 1962 "Long Day's Journey lnto 1988 "El Dorado" Night) 1957 "Les nuits de Cabiria" Marcello Mastroianni (1970 "Drame de 1960 "La dolce vita (Altın Palmiye almış­ * İki kez Altın Palmiye alan yönet• la jalousie", 1987 "Les yeux noirs") tır. ) menler ise şunlardır: Jack Lemmon ( 1979 "Le syndrome chi­ 1962 "Boccace 70" nois", 1982 "Missing") 1963 "Huit et demi" Francis Ford Coppola ( 197 4 "Conversa­ 1968 "Histoires extraordinaires" tion secretes", 1979 "Apocalypse Now") * Cannes'da 0dül çılan ülkelerin sı­ 1972 "Fellini Roma" Bille Auguste ( 1988 "Pelle le conqu­ ralaması ise şöyle : Amerika 14 kez, İtal­ 197-1 "Amarcord" erant", 1992 "Les Meilleures lntentions") ya 9 kez, İngiltere 8 kez, Fransa 7 kez, ı ~79 "Repetition d'orchestre" Emir Kusturica ( 1985 "Papa est en voya­ Japonya 3 kez, İsveç 2 kez, Almanya 2 1980 "La cite des femmes" ge d"affaire", 1995 "Underground") kez, Yugoslavya 2 kez, Rusya 1 kez, İs­ 1987 "lntervisita" panya 1 kez, Brezilya 1 kez, Cezayir 1 1990 "La voce della luna" * En İyi Kadın Yorumcu Ödülü'nü kez, Polonya 1 kez, Türkiye 1 kez, Dani­ iki kez alan sanatçılar ise şunlardır: marka 1 kez. Çin 1 kez, Fas 1 kez. Carlos Saura'nın aday gösterilen filmleri şunlardır : (1966 "Morgan", * 1987 Festival Bütçesi 36 000 000 F. 1969 "lsadora") 1960 "Les voyous" (1984 "Cal", 1995 "La Folie * 1966 yılında Festivale katılan ga­ zetecilerin sayısı 700, 1973'te bu sayı 1154'de, 1990'da 2464'e, 1996'da ise 3325'e çıkmıştır.

* 1944 yılında Jüri Üyeleri 44 film arasından seçim yapmak zorunda kal­ mışlardır. 1951 'de bu sayı 35'e indirilmiş­ tir. 1960'1ardan sonra ise 20 civarında film yarışmaya katılmaya başlamıştır. 1969 yılında 22 film yarışmıştır .

50. CANNES FiLM FESTlvALI JURI BAŞKAN! iLE PREMIERE DERGiSiNiN YAPTIC31GÔRÜŞME - 50. Canrl8S Rlm Festlvall JOrl Oyası olmanızı bir şeref mi, bir deneyim mi, bir dinlenme mi olarak gOrOyorsu­ nuz'?

- Gerçektende büyük bir şeref . Dünyanın dört bir yanından gelen filmle­ ri izlemek ve bu filmlerin yaratıcılarıyla tanışmak için sabırsızlanıyorum. Dünya sinemasıyla iletişim içerisinde olmaktan büyük bir mutluluk duyacağım.

- JOrl Oyelerlnl tanıyor musunuz?

- Evet, bir bölümünü tanıyorum. Bu yıl jüri diğer yıllardakinden daha farklı . Jüri üyelerinin tamamı çok ünlü ve önemli sanatçılar arasından seçildi.

- Env8lmayl 88\181' misiniz? 19 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

. - Eğer sevseydim yönetmen olur- sem yanlarda oturmayı severim. ğını incelerken insanlığa da bir pencere dum. Jüri Başkanlığı konusuna gelince açıyor. Benita Mussolini gibi davranmayı dü• - En çok hoşunuza giden OdOlanaz şünmüyorum! Yani umarım öyle davran­ hangisidir? - Bu kitabı zevkiniz için mi yoksa mam .. bir dQşOnce ile mi okuyorsunuz? - İki kere Oscar'a aday gösteril• - Tanıdığınız lnsanlan yargılamak dim. Birincisi "Adele H", ikincisi "Cami ile - Gelecekle ilgili bir düşünce diye- size zor gelir mi? Claudel" filmleriyle. Ancak ikincisinde lim. Oscar ' ı Jessica Tandy aldı. Ama gerçek• - Hayır. ten de hal.< ediyordu. Fransızca bir filmle - Elinize yılda kaç senaryo geçi- en iyi kadın oyuncu adayı olarak göste• - Şimdiden Festival ile ligin kabus­ rilmek bile bana göre başlı başına bir . lar gOrOyor musunuz? ödüldür. İngilizce olmayan bir filmle ka­ - Bilmiyorum. zanmak olanaksız gibidir. Juliette Binoc­ - Şimdilik hayır. he, " İngiliz Hasta" filmiyle En İyi Yardım­ - Bazı yapımcı ve yOnetmenlerln si- cı Kadın·oyuncu Ödülü'nü aldı. Bir çok ze rol Onermeye çekindikleri c:toaru mu? - Çevrenizle filmler Ozerlne tartışır- İngilzce filmde oynaması kendi sinema­ mısınız? sının dışında bir sinemada yer edinmesi­ - Evet sanırım. ni sağladı. -Hayır ama üzerinde ciddi bi­ - Oynadığınız filmler arasında en çimde ve tutkuyla düşündüğüm filmler - En çok hangi filml izlediniz? beğendiğiniz hangileridir? olmuştur. - Küçük oğlumun en sevdiği film - "Camille Claudel", "Kraliçe Mar­ - Sizce neden Albn Palmiye alan olması nedeniyle "Pamuk Prenses". got'', "Ad ele H. ", "L'Ete meurtrier" ve filmler halkın beğenisini toplayamıyor? "Possession" -atım yaıın:ta çııcıoız cttı nın - Bu filmlerin çok uzun, egzotik ve - Sinemaya yeni başlayan birine sıkıcı olmalarından kaynaklanabilir. ı. - Çok ender olarak. Bunu yapmak- neler Oneıirslnlz? tan her zaman çekinmişimdir. f-:ler za­ - Bir sinema salonunda nereye man filme bir şans verilmesinden yana­ - Bilmiyorum. Gerçekten. Nedenini otunnayı ~lerslnlz? yımdır. En son olarak Andie Mac Do­ size anlatamayacağım ama bunlar artık well'ın başrollerinı oynadığı "Mes doub­ beni ilgilendiren konular değil. Ben artık - Genellikle diğerlerinden daha les, ma femme et moi" dayanamadım ve farklı bir biçimde çalışıyorum. Diğerlerin ­ uzağa oturmayı . yeğlerim . Çoğunlukla çıktım. den farklı çalışıyorum demek istemiyo­ 14. sıraya otururum. Çok iyi bir fotoğraf rum ama ben sadece mesleğimi yaptı­ yönetmeni olan Ghislain Cloquet bana - Şu sıralar ne okuyorsunuz? ğım zaman sanatçıyım. Onun dışında "Oturmak ve filmi izlemek için en iyi yer sanatçı kimliğimi bir yana bırakırım . Yani 14. sıradır" demişti. - Bir genç kadının Anne Frank'ınki­ bana bu soruyu sorduğunuzda sanki ne benzer günlüğünü. Bu günlüğü 27 beni ilgilendirmeyen bir şeyden söz edi­ - Çoğunlukla ortaya doOn.ı mu otu­ yaşından 30 yaşına kadar tutmuş. So­ yorsunuz ... runıunuz? nunda da ölümünden önce yazdığı mek­ tuplar yer almakta. Gerçekten de çok il­ - Bu biraz '8§1rtıcı d90ll mi? - Evet. Ancak sevgilimle birliktey- ginç ve allak bullak edici. Yazar kadınlı- 20 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

- Evet bence de ama ben böy• Mademoiselle Julie (Alf Sjöberg) le kendimi iyi hissediyorum. 1952: Deux sous d'espoir (Renato Castellani) / Othello (Orsan Welles) - Şu anda projeleriniz ne du­ 1953: Le salaire da la peur (Henri­ rumda? Georges Clouzot) 1954: La porte de l'enfer (Teinosu­ - Gelecek yıl , Gerard Depardi­ ke Kinugasa) eu ile başrollerini paylaşacağım Bru­ 1955: Marty (Delbert Mann) no Nuytten'in yönetmenliğini yapaca­ 1956: Le monde du silence (Jacqu­ ğı "Passionnement" filminin çekimle• es-Yves Cousteau ve Louis Maile) rine başlayacağız. Film çağdaş ve 1957: La loi du seigneur (William trajik bir aşk hikayesini konu alıyor. Wyler) 1958: Quand passent les cigognes - Yapımcısı siz mi olacaksınız? (Mikha"fl Kalatozov) 1959: Orfeu Negro (Marcel Ca­ - Hayır. Yapımcı Jean-Louis Li­ mus) vi. "Camille Claudel"de yapımcı yar­ 1960: La dolce vita (Federico Felli­ - Gilles Jacob'un önerisini anında dımcılığını üstlenmemin nedeni, başlan­ ni) mı kabul ettiniz? gıçta öykü Bruno ile benım aramda ge­ 1961: Viridiana (Luis Bunuel) / Une aus­ lişmişti. Yapımcılık aynı zamanda öyküye si longue absence (Hemi Colpi) - Evet. Eğer beş dakika düşünsey­ eşlik etmek de demektir. Biraz önce söz 1962: La prole donnee (Anselmo Duar­ dim hayı r derdim. Ama grup çalışmaları­ ettiğim kitabın filmini yaparsak onun te) nı severim ve insanlarla iyi iletişim kura­ sahnelenmesine kesinlikle katkıda bulu­ 1963: Le guepard (Luchino Visconti) nurum. rım. 1964: Les parapluies de Cherbourg (Jacques Demy) - Gerçekleştlnnedlğlnlzden dolayı GEÇMiŞTEN GONOMOZE 1965: Le knack ... et comment l'avoir pişmanlık duyduğunuz projeler var mı? CANNES'DA ôD0L ALAN FiLMLER (Richard Lester) 1966: Un homme et une femme (Claude - Evet geçen yıl Cynthia Cidre tara­ BOyQk ÔdOI ya da Altın Palmiye: Lelouch) / Ces messieurs-dames fından uyarlanan, yapımcılığını Fox'un (Pietro Germi) üstlendiği "Anne Karenine"de oynama­ 1949: Le troisieme homme (Coral Reed) 1967: Blow up (Michelangelo Antonioni) mak. 1951: Miracle a Milan (Vittorio De Sica) / 1969: lf (Lindsay Anderson) 21 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

1970: M.A.S.H. (Robert Altman) 1971 : Le messager (Joseph Losey) 1972: La classe ouvriere va au paradis (Elio Petri) / L'affaire Mattei (Francesco Rosi) 1973: L'epouvantail (Jerry Schatzberg) / La meprise (Alan Bridges) 1974: Conversation secrete (Francis Coppola) 1975: Chronique des annees de baise (Mohamed Lakhdar Hamina) 1976: Taxis Driver (Martin Scorsese) 1977: Padre padrone (Paolo ve Vittorio Taviani) 1978: L'arbre aux sabots (Ermanno 01- mi) 1979: Le tambour (Volker Schlöndorff) / Apocalypse Now (Francis Coppola) 1980: Kagemusha (Akira Kurosawa) / Que le spectacle commence (Bob Fosse) 1981: L'homme de fer (Andrzej Wajda) 1982: Missing (Costa-Gavras) / Yol (Yıl­ maz Güney) 1983: La ballade de Narayama (Shohei lmamura) 1984: Paris, Texas (Wim Wenders) 1985: Papa est en voyage d'affaires (Emir Kusturica) 1986: Mission (Roland Joffe) 1987: Soleil le soleil de Satan (Maurice Pialat) 1988: Pelle, le conquerant (Bille Auguste) 1989: Sexe, mensonges et video (Ste­ ven Soderbergh) 1990: Sailor et Lula (David Lynch) 1991 : Barton Fi nk (Joel ve Ethan Coen) 1992: Les meilleures intentions (Bille Au­ guste) 1993: La leçon de piano (Jane Campi­ on) / Adieu ma concubine (Chen Kaige) 1994: Pulp Fiction (Quentin Tarantino) 1995: Underground (Emir Kusturica) 1996: Secrets et mensonge (Mike Leigh)

JQrl ÔdQIQ:

1946: La bataille du rail (Rene Clement) 1951 : Eve (Josephe L. Mankiewicz) 1952: Nous sommes tous des assassins (Andre Cayatte) 1954: Monsieur Ripois (Rene Clement) 1955: Continent perdu (Leonardo Bonzi, Mario Craveri, Enrico Gras, Francesco A. Lavagnino ve Gorgio Moser) 1956: Le mistere Picasso (Henri-Geor­ ges Clouzot) 1957: lls aimaient la vie (Andrzej Wajda) / Le septieme sceau ( 1 n g - mar Bergman) 1958: Mon Oncle (Jacques Tati) 1959: Etoiles (Konrad Wolf) 1961 : Mere Jeanne des ange (Jerzy Ka­ walerowicz) 22 ·································!························································ 1~2: L€ proces de Jeanne d'Arc (Ro­ 1996: (Lars von Tri­ famille (1. Heifits) filminin oyuncularının bert Besson) / L'eclipse er) tamamı (Michelangelo Antonioni) 1956: (Une femı::ne en 1963: Harakiri (Masaki Kobayashi) / Un En _ lyı Oyuncu ÔdQIQ: enfer - D. Mann) jour, un chat. .. (Vojtech Jasny) 1957: (Les nuits de Ca­ 1964: La femme du sable (Hiroshi Teshi­ 1946: Michele Morgan (La symphonie biria - F. Fellini) gahara) pastorale - J . Dellonoy) John Kitzmiller (La vallee de la pa­ 1965: Kwaidan (Masaki Koba­ ix - F. Stiglic) yashi) ' 1958: , · 1966: Alfie {Lewis Gilbert) · , Barbro Hi­ 1967: Accident (Josephe Lo­ ort-Af-Ornas ve lngrid sey) / J'ai mer~1e rencontre des Thulin (Au suil de la vie - tziganes heureux (Aleksandar 1. Bergman) Petrovic) · · Paul Newman (Les fe­ 1969: Aladen 31 (Bo Wider­ ux de l'ete - M . Ritt) berg) 1959: Simone Signoret 1970: Enquete sur un citoyen {Les chemins de la haute cı.u ~ de ss u s de tout soupçon 1 ville - J . Clayton)

1dio Petri) . 1 Dean Stockwell, Brad- 1971 : Taking Off (Milas For­ ford Dillman ve Orsan rr:ıan) / Johnny Got His Guiı 1, Wells (Le genie du mal - (Dalton Trumbo) · 1 R. Fleischer) 1972: Solaris (Andrei Tar­ 1961 : (La kovsky) : ciociara - V. de Sica) 1973: La maman et la putain i Anthony Perkins (Ai­ (Jean Eust?che} ı mez-vous Brahms? - A. 1974: Les milles et une nuits utvak) 1 (Pier 13aolo Pasolini) 1 1962: Katharine Hep­ 1975: L'enigme de Kaspar Ha­ ' burn, Ralph Richardson, ·user (Werner Herzog) Jason Robards Jr. ve De- 1976: Cria cuervos (Carlos Sa­ l an Stockwell (Long ura) / La marquise d'O (Eric Day's Journey into Night - Rohmer) ' S. Lumet) 1978: Reve de singe (Marco ve Ferriri) / Le eri du sorcier (Jerzy Murray Melvin (Un goOt Skolimowski) de miel - T. Richardson) 1979: (Andrei Mik­ ' 1963: (Le lit halkov-Konchalovski) conjugal - M . Ferreri) 1980: Mon anele d'Amerique Richard Harris.(Le prix (Alain Resnais) d'un homme - L. Ander­ 1981: Les annee~ lumieres son) (Alain Tanner) 1964: (Le 1982: La nuit de ·san Lorenzo mangeur de citrouilles - (Paolo ve Vittorio Taviani) J. Clayton) 1983: Monty Python, . le sens Barb'ara Barrie (üne de la vie (Terry Jones) Ray Miltand (Le poison - B. Wııoer) Potato-Two Potato - L. Peerce) 1984: Journal intime (Marta Meszaros) 1949: ısa Miranda (Au-dela des grilles - Antal Pager (Alouette - L. Ranody) 1985: Birdy (Alan Parker) R. Clement) Saro Urzi (Seduite et abandonnee 1986: Le sacrifice (Andrei Tarkovski) Edward G. Robinson (La maisons - P. Germi) 1987: Repentir {Tenguiz Abuladze) . des etrangers - J. L. Mankiewicz} 1965: ve Terence 1988: Un monde apart {Chris Menges) 1951 : (Eve - J. L Manki­ Stamp (L'obsede - W.Wyler) 1989: Trop belle pour toi (Bertrand Blier) ewicz) 1966: Vanessa Redgrave (Morgan - K . / (Giuseppe Michael Redgrave (L'ombre d'un Reisz) Tornatore}° homme - A. Asquith) Per Oscarsson {La f~im - H . Cari­ l990: Tila'i (ldrissa Oı..iedrago) / L'aiguil 0 1952: (Histoire de detective - sen) lon de la mort (Kohei Oguri) W. Wyler} 1967: ( - 1991 : L,.a belle noiseuse (Jacques Rivet­ Marlon Branda (Viva Zapata - E. B. Widerberg) te} Kazan} Odded Kotler (Trois jours et un en­ 1992: Les enfants voles (Gianni Amelio) 1953: Shirley Booth (Reviens, petiteShe­ fant - U. Zohar) 1993: Si loin,. si proche! (Wim Wenders) ba - D . Mann} 1969: Vanessa Redgrave {lsadora - K. 1994: Soleil trompeur () Charles Vanel (Le salaire de la pe­ Reisz) / Vivre! {Zhang Yimou) ur - H . G. Clouzot) Jean-Louis Trintignant (Z ~ Costa­ 1ggs: Le regard d'Ulysse (Theo Ange- 1955: Spencer Tracy (Un homme est Gavras) lopoUlos} · passe - .J. Sturges) ve Une grande 1970: (Metello - M. Bo- 23 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• lognini) (J.A. Martin, (Mask - P. Bogdanovich) Macello Mastroianni (Drame de la photographe - J. Beaudin) William Hurt (Le baiser de la fem­ jalousie - E. Scola) Fernanda Rey (Elisa mon amour - me araignee - H. Babenco) 1971: (Panique a Needle Park C. Saura) 1986: (Rosa Luxem­ -J. Schatzberg) 1978: (Une femme libre - burg - M. von Trotta) Riccardo Cucciolla (Sacco et Van­ P. Mazursky) (Parlez-moi zetti - G. Montaldo) lsabelle Huppert (Violette Noziere d'amour - A. Jabor) 1972: (lmages - R. Alt­ • C: Chabrol) Michel Blanc (Tenue de soiree - B. man) Jon Voight (Retour - H. Ashby) Blier) Jean Yanne (Nous ne vieillirons 1979: (Narma Rae - M. Ritt) Bob Hoskins (Mana Lisa - N. Jor­ pas ensamble - M. Pialat) Jack Lemmon (Le syndrome chi­ dan) 1973: (De l'influence nois - J. Bridges) 1987: Barbara Hershey (Le Bayou - A. des rayons gamma sur le comporte­ 1980: Anouk Aimee ve Michel Piccoli Konchalovski) ment des marguerites - P. Newman) (Le saut dans le vide - B. Bellocchio) Marcello Mastroianni (Les yeux Giancarlo Giannini (Film d'amore e 1981: lsabelle Adjani (Q'u artet - J. lvory noirs - N. Mikhalkov) d'anarchia -L. Wertmuller) ve Possession - A. Zulawski) 1988: Barbara Hershey, Johdi May ve 197 4: Marie-Jose Nat (Les violons du Ugo Tognazzi (La tragedie d'un (Un monde a part - bal -M. Drach) homme ridicule - B. Bertolucci) C. Menges) Jack Nicholson (La derniere cor­ 1982: Jadwiga Jankowska-Cieslak (Un Forest Whitaker (Bird - C. Eastwo­ vee - H. Ashby) autre regard - K. Makk) od) 1975: (Lenny - B. Fosse) Jack Lemmon (Missing - Costa­ 1989: (Un eri dans la nuit - Vittorio Gassman (Parfum de fem­ Gavras) F. Schepisi) me - D. Risi) 1983: (L'histoire de Pi­ James Spader (Sexe, mensoges 1976: Mari Törocsik (Oü etes-vous ma­ erra - M. Ferreri) et video - S. Soderbergh) dame Dery -G. Maar) Gian Maria Volonte (La mort de 1990: (L'interrogatoire - (L'heritage - M. Mario Ricci - C. Goretta) . R. Bugajski) Bolognini) 1984: Helen Mirren (Cal - P. O'Connor) Gerard Depardieu (Cyrano de Jose Luis Gomez (Pascual Duarte­ Alfredo Landa ve Francisco Rabal Bergerac- J-P Rappeneau) R. Franco) (Les saints innocents -M. Camus) 1991 : İrene Jacob (La double vie de Ve­ 1977: (Trois femmes - R. 1985: (L'histoire offici­ ronique - K. Kieslowski) Altman) elle - L. Puenzo) John Turturro (Barton Fink J. ve E. 24

Yves Cousteau ile birlikte yönetmenliğini yürüttüğüm Monde du silence filmi yarışmaya katılıyor . Çok büyük bir heyecan yaşıyorum . O güne kadar sinema dünyası hakkında bildiklerim yal­ nızca montaj salonları ve laboratuarlarla sınırlıydı. Cannes'da karşılaştığım yapımcılar, aktörler ve gazeteciler bana denizlerde resimlerini çektiğim köpek­ balıklarından daha tehlikeli görünüyor• du. Filmin gösterimi çok başarılı oldu ... .. "

Federlco Failini:

"La dolce vita filmi sayesinde çocukluğumun favori yazarlarından biri olan Georges Simenon ile tanıştım . Şans Cr eıı ) ta-Gavras (Section speciale) eseri filmimin ödül kazandığı yıl o Jüri 1992: Pernilla Auguste (Les meilleurs in­ 1976: Ettore Scola (Affreux, sales et mec­ Başkanıydı. Onunla karşılaşmak benim tensions - B. August) hants) için büyük bir şerefti ancak o anda duy­ Tim Robbins (The Player - R. Alt­ 1978: Nagisa Oshima (L'empire de la gularımı dile getiremedim .... " man) pasion) 1993: (La leçon du piano -J. 1979: Terence Malick (Les moissons du ciel) Francls Coppola: Campion) 1982: Werner Herzog (Fitzcarraldo) David Thewlis (Naked - M. Leigh) 1984: Bertrand Tavernier (Un dimanche a "Cannes Film Festivali'nin bana 1994: ~La reine Margot - P Che­ la campagne) göre dayanılmaz bir cazibesi vardır . reau) 1985: Andre Techine (Rendez-vous) 1967 yılında ilk filmlerimden biri olan Big Ge You (Vivre! -Z. Yimou) 1986: Martin Scorsese (After Hours) Boy filmiyle Festival'e katılmıştım . Bu 1995: Helen Mirren (La folie du roi Geor­ 1987: Wim Wenders (Les ailes du desir) filmle ödül kazandığımı telefonla bildir­ ge -N. Hytner) 1988: Fernando E. Solanas (Le Sud) diklerinde yaşadığım mutluluğu sizlere Jonathan Pryce (Carrington -C. 1989: Emir Kusturica (Le temps des anlatmama olanak yok. Ancak Ödül Hampton) Gitans) Töreni'nde her şey öngörüldüğü gibi 1996: (Secrets et mon­ 1990: P~vel Lounguine (Taxis Blues) gerçekleşmedi ve büyük bir hayal kırık­ songes - M. Leigh) 1991 : Joel Coen (Barton Fink) lığı yaşadım ... " Daniel Auteuil ve Pascal Duquen­ 1992: Robert Altman (The Player) ne (Le huitieme jour -J. Von Dormael) 1993: Mike Leigh (Naked) Steven Splelberg: 1994: Nanni Moretti (Journal intime) En iyi YOneemen ÔdQIO 1995: Mathieu Kassovitz (La haine) "Tüm yönetmenlik yaşamım 1996: Joel et Ethan Coen (Fargo) boyunca Cannes Film Festivali bana 1946: Rene Clement (La bataille du rail) mükemmel ve unutulmaz deneyimler 1949: Rene Clement (Au-dela des grille) 0zeı ÔdOI: sundu . 35 . Cannes Film Festivali'nin 1951 : Luis Bunuel (Los olvidados) kapanış günü benim ET filmimle nok­ 1952: Christian-Jaque (Fanfan la Tulipe) 1966: 20. Yılı dolayısıyla Orson Wells'e talandı. Filmin sonunda salonda inanıl ­ 1955: SergueT Vassiliev (Les heros de Büyük Ödül verilmiştir . maz bir çoşku yaşandı. Ben bu sahne Chipka) ve Jules Dassin (Du rififi chez 1971 : Festival'in 25. Yılı dolayısıyla Luc­ karşısında gözyaşlarımı tutamadım. les homme) hino Viscont i' nın "Mart a Venise" a d I ı Böyle bir şeyin bir kez daha 1956: SergueT Youtkevitch (Othello) filmine ödül verilmiştir . yaşanabileceğini sanmıyorum. .. " 1957: Robert Besson (Un cundamne a 1982: Festival'in 35. Yılı dolayısıyla Michelan­ mort s'est echappe) gelo Antonioni'nin "ldentification d'une fem­ Bernardo Bertoluccl: 1958: lngmar Bergman (Au seuil de la vie) me" filmine ödül verilmiştir. 1959: François Truffaut (Les quatre cents 1987: Festivl'in 40. Yılı dolayısıyla "Size açıkça şunu söyleyeyim ki coup) Federico Fellini'nin "lntervista" adlı Cannes'a iyi filimler, bize sinema yapma 1961 : Yultia Sontzeva (Histoire des an­ filmine ödül verilmiştir. arzusu duyuran filmler izlemek için nees de feu) 1992: Festival'in 45. Yılı dolayısıyla James geliyoruz. İzlediğim filimlerin bana şun­ 1965: Liviu Ciulei (La for~t des pendus) lvory'nin "Retour a Howards End" filmine ları duyurmasını istiyorum: Seni 1966: SergueT Youtkevitch (Lenin en ödül verilmiştir. seviyorum, seni arzuluyorum, seni is­ Pologne) tiyorum. Bir film festivali bir aşk söy• 1967: Ferenc Kosa (Dix mille soleil) ONLO YÖNETMENLERiN FESTlvAL. leminden parçalara benzer. Yani öyle bir 1969: Glauber Rocha (Antonio das mor- HAKKINDAKI DUYGU jüri hayal ediyorum ki zevk, aşk ve özerk tes) ve Vojtech Jasny (Chronique · VE OOşONcEI..ERI sinir sistemi tüm diğer eleştirel yetileri morave) yok etsin .. ." 1970: John Boorman (Leo the Last) Loula Malla: 1972: Miklos Jancso (Psaume rouge) 1975:,Michel Brault (Les ordres) ve Cos- "Yıl 1956. 23 yaşındayım , Jean-

\ 25 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• EŞKIYA ve YAVUZ TURGUL SİNEMASI

çıkınca bir fabrikada iş bulur. Ustabaşıy­ la evleneceği sırada bundan vazgeçip hala kendisini seven ve kötü yola düşen karısından ayrılan Mustafa'yla birleşir. Türk sinemasında işlenen konuların mar­ jinalleştiği , yaratılan film gerçekliğinin ül­ ke gerçekliğinden farklı kurulduğu bu dönemde "Fahriye Abla" farklı anılması gereken bir filmdir. Filmde Erzin c an'lı­ dan ayrılan Fahriye tutucu bir ortamda bir fabrika işçisi olup kendi ayakları üze• rinde durabilmiştir . Kadın ilk kez teslim­ kar değildir, aksine bir özne olarak dav­ ranabilmekte, ilişkilerini belirleyebilmek­ te bunları güven ve çıkarsızlıkla temel­ lendirebilmektedir. Sinemamızda bir hayat kadını da olsa kimseyi öpmeyen Türkan Şoray ' lar, Hülya Koçyiğit'ler dönemini kapatan, ka­ dını gökyüzünden yeryüzüne indiren Müjde Ar yarattığı kişilikle özdeşleşmiş­ tir. Nitekim sinema yazarlarının 84-85 mevsiminin en başarılı filmleri sıralama­ sında Fahriye Abla 8. olurken Müjde Ar en iyi kadın oyuncu seçilmiştir.

Erdal MORAL 6 Antalya Film Festivalinde en iyi senaryo MUHSİN BEY ödülü 1986'da Nesli Çölgeçen'in çektiği Yavuz Turgul tarafından 1986 yılın­ "Züğürt Ağa" senaryosuyla 23. Antalya da çekilen bu filmde Şener Şen, Uğur "rk seyircisini Türk Sineması'yla ba­ Film Festivali'nde yine en iyi senaryo Yücel, Şermin Hürmeriç, Osman Cavcı, ştıran olay film "Eşkıya", 3. kez ye­ ödülü olarak başarısını sürdürmüştür. Erdoğan Sıcak, Erdinç Üstün ve Doğu iden gösterime girdi. Türk Sine­ Yavuz Turgul, yönetmenliğe 1984 yılında Erkan oynamışlardır. Muhsin Kanadıkı­ masının Hollywood yapımı büyük bütçe• Fahriye Abla filmiyle başlamıştır. rık(Şener Şen) taş plaklardaki Müzeyyen li ve gösterişli filmlerin etkisinde olması­ Senar, Safiye Ayla'lara hayran bir müzis• na rağmen "Eşkıya" filmi 3 milyona yak­ FAHRİYE ABLA yendir. Askerlik arkadaşının aracılığıyla laşan izleyicisi sayesinde Türk Sinema Ahmet Muhip Dranas'ın "Fahriye kendisini arayan Ali Naz i k(Uğur Yücel) tarihinde çok önemli bir misyonu yüklen• Abla" adlı şiirinden sinemaya uyarlana­ ise ünlü bir türkücü olmak isteyen taşra­ di. Peki Türk seyircisinin Eşkıya filmini bu rak Fahriye'nin evlilik hapishane hayatı lı bir gençtir. kadar çok sevmesinde ve izlemesindeki ve yaşamı ile ilgili eklemelerle Yavuz Tur­ Muhsin Bey'in bütün umutlarına etkenler nelerdir. Bunlara geçmeden ön• gul tarafından yazılan senaryodan Çetin karşın Ali Nazik sonunda bir arabeskçi ce filmin senaristi ve yönetmeni Yavuz Tuncan kamerası ile Müjde Ar, Tarık Tar­ olup çıkar ve Muhsin Bey'e ihanet eder., Turgul'u ve sinema anlayışını kısaca bir can, Mesut Çakarlı, Haldun Ergüvenç, bu arada Muhsin Bey'in himaye ettiği gözden geçirelim. Kadir Savun, İhsan Yüce, Haşmet Zey­ Sevda adlı bir dulu da (Şermin Hürme• bek ve Ülkü Ülker gibi sanatçıların katkı­ riç) baştan çıkartır. Öte yandan Muhsin YAVUZ TURGUL sıyla gerçekleştirilen aynı adlı filmde bir Bey de bir kasetçinin gadrine uğrar. 1942 yılında doğan Yavuz Turgul kenar mahalle dilberinin komşu çocu• Ümitsizlikle kırgın Muhsin, bu eski İstan­ konulara yaklaşımında belgeci bir tutum ğun gözlemleriyle yaşamı anlatılmıştır. bul efendisi sonunda Sevda'yı çocuğuy­ ile insanı doğal çevresiyle birlikte ele Filmde Fahriye aynı mahalledeki Musta­ la birlikte kabul ederek yaşama ısındırır. alıp inceleyen değerlendirme çabası fa isimli bir marangoza gönlünü kaptırır. · Muhsin Bey sağlıksız bir kentleşmenin olan yeni kuşak sinemacılarımızdandır. İki sevgilinin evlenmeleri mümkün olma­ sonucu nerdeyse günümüzün popüler 1976 yılında yönetmen Ertem Eğilmez'in yınca babası Fahriye'yi bir Erzincanlı'ya kültürü haline gelen arabeskleşmeye desteğiyle gazeteciliği bırakıp senaryo verir. Fakat adam Fahriye'yi kız çıkmadı­ kendi mütevazi çabaları ile direnmeye yazarlığına başlayan Yavuz Turgul ğı için ailesine getirir. Mustafa'nın artık çalışır. Geçmişe bir nostalji olarak değil­ 1978'de Kartal Tibet'in çektiği "Sultan" onu sevmediğini düşünen Fahriye Mus­ de hala bir yaşam biçimi olarak bakma­ filminin senaryosuyla dikkat çeken, 19. tafa'yı yaralar ve hapse düşer. Hapisten yı terk edemez. Silik çaresiz Muhsin bel- 4. ~f>ıpd 26 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• ki de arabesk terörüne direnmeye çalı­ şan bir Donkişot gibidir. Muhsin Bey ge­ nel olarak geleneksel, kırsal kesim ile çağdaş yaşam biçiminin karışımı olan bir büyük kentte öğütülen , dirençleri kırı­ lan sonunda kendileri ve toplumla ödeş­ meye girme zamanı bile bulamayan ka­ rakterler olarak çıkıyor karşımıza. Daha çok iyi ve kötü karşıtlığı çer• çevesinde varolan karakterler. Ancak kötüler ve iyiler kendi durdukları yerden tarif ediliyor. Muhsin Bey filmi yönetmen­ leri ve oyuncuları, 24. Antalya Film Festi­ vali 'nde (1987) 36. Sen Sebastian Film Festivali'nde ödüller almıştır.

AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ Yavuz Turgul , senaryosunu yine kendisinin yazdığı 1990 yapımı bu filmi­ ni sanki bu adla anılan Ertem Eğilmez'e adamış gibidir. Orhan Oğuz'un kamera­ sıyla yine Şener Şen başrolde, Pıtırcık Akerman , Aytaç Yörükaslan, Yavuzer Çetinkaya, Gün Onat ve Arif Akkaya'yı dilmiştir . Köyde yaşayan tek kişi ise Ce­ yardımcı rollerde oynatarak gerçekleş­ ren Ana'dır. Baran'la Ceren Ana arasın­ miştir. Yavuz Turgul, Eşkıya daki konuşma ileriye i şaret eder. Mistik Sıradan çok filmleri çeviren ve se­ görünümlü Ceren Ana "düzen bozuldu yirciyi ağlatan Haşmet Asilkan (Şener filmiyle Yeşilçam'a kötüler bu işte galip geldi, ezilenler ezil­ Şen) değişen koşullarla çaptan düşmüş­ di, sen kötülüğe gidisen biliyem gide­ ken son bir parlaklık sağlamak amacı ile yumuşak bir iniş ceksin" der. Ancak düzenin ne olduğu bir sanat filmi çevirmek ister. Ama filmi yakından galibin kim, yenilenin kim olduğu seyirci­ çevirirken yapımcıdan oyuncu ve teknis­ yaparak ye bırakılmış. Baran sevdiği kadın Ke­ yenlere kadar herkesten binbir müşkülat tanıdığı sinema je'yi bulmak ve hapse düşmesine sebep görür. Sonuç tam bir fiyaskodur. olan en yakın arkadaşı(Berfo)dan inti­ Yavuz Turgul bu filmle Yeşilçam ' a çevrelerini kam almak için İstanbul'a yola çıkar. İs­ yumuşak bir iniş yaparak yakından tanı­ tanbul'a doğru olan bu yolculuk, oraya dığı sinema çevrelerini irdelemeyi dene­ irdelemeyi denedi. varınca da trende karşılaştığı Cumali ile miştir. Ancak eskiyi korumacı bir eğilim devam eder. Yapılan İstanbul içi yolcu­ kaybolan değerlerin salt kaybolmasın­ luklarla bir yandan ise Baran ' ı Cumali'yi miştir. dan gelen bir sempati yeni değerlere ve kurdukları ilişkiyi tanımlar. Trende ay­ karşı koyma adına var Turgul sinemasın­ nı kompartmanda oturan Baran ile Cu­ da. Bu filmdeki çalışmasından dolayı EŞKIYA mali değiş i k iki kültürün insanlarıdır. Bu Atilla Özdemiroğlu 27. Antalya Film Fes­ Çekimlerine 29 Haziran 1996 yılın­ iki zıt karakterin dayanışması ve dostluk­ tivali'nde ( 1990) En iyi özgün müzik ödü• da baş l anan "Eşkıya" filmi 2,5 ay sonra ları filmin ritmini sağlayan önemli unsur­ lardır . lünü almıştır. 20 Ağustos'ta sona ermiştir. Filmin Yavuz Turgul'un yönetmenliğinde Şener Şen Eşkıya'nın bilmeyerek de olsa Cu­ (Baran), Uğur Yücel(Cumali), Şermin mali'yi polislerden ve mafyadan kurtar­ GÖLGE OYUNU Şen(Keje) , Yeşim Salkım(Emel), Kamu­ ması ile başlayan zıtlıkları eriten yakın­ Yavuz Turgul 1993'te çektiği bu ran Usluer(Berfo), Ülkü Duru (Emel'in laşma süreci, Cumali'nin yol ve iz bilme­ filmde Beyoğlu'ndaki bir pavyonda "Ka­ Annesi), Özkan Kayhan yen Eşkıya'ya yardım etmesi ve kalacak rabiber" takma adıyla numaralar yapan Uğur(Sedat), yer göstermesi ile devam eder. Yavuz Abidin (Şener Şen) ve Mahmut (Şevket Yıldızoğlu(Artist Kemal) gibi geniş bir Turgul Eşkıya filminde de değişim tema­ Altuğ) isimli iki arkadaşın ve yaşamlarına oyuncu yelpazesine sahip. Filmin yapım karışan kör kız Kumru (Larissa Liticheus­ şirketi FİLMA-CASS, yapımcısı Mine Var­ sına parmak basar. Bu filmde Muhsin ka)nın yarı fantastik ilişkilerini anlatır . gı, Görüntü Yönetmeni Uğur İçbak, mü• Bey ve Gölge Oyunu'ndaki gibi iki erke­ Senaryosu da Yavuz Turgul tarafın­ ziğini ise Erkan Oğur üstlenmiş . ğin dostluğu anlatılır. Trende aynı kom­ dan yazılan filmin kameramanlığını Çetin Eşkıya filmi 35 yıl hapiste kaldıktan partmanda oturan Baran ile Cumali ara­ Tunca yapmıştır. Yan rollerde ise sanat sonra serbest bırakılan bir Eşkıya'nın sındaki karşılaşmada iki kahramanın zıt­ dünyasında tanınmış Metin Çekmez, Fü• Baran'ın (Şener Şen) ölümüne kadar lıkları somut biçimde vurgulanır. reyya Kanal Cevat Çapan ve Ülkü Duru olan serüvenini anlatıyor. Hapisten çıkan Baran inşa edilen baraj nedeniyle yeralmıştır. Gölge Oyunu (1993) Antalya Baran ilk iş olarak memleketine Urfa'ya sular altında kalan köyü gibi hayat tara­ Film Festivali'nde ve Sinema Yazarları köyüne gider. Ancak köyü baraj yapımı fından da dışlanıyor. 35 yıl hapiste yatan değerlendirilmesinde en iyi film seçil- nedeniyle sular altında kalmış ve terke- Baran hapisten çıktıktan sonra bir boşlu - 27 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• ğa düşüyor. Baran'ın karakteristik özelli• ği de doğu tarzı bir hayat yaşadığı için bu yönde gelişiyor. Keje'ye olan aşkını tam 35 yıl birşey kaybetmeden içinde saklıyor ve onun için hiç bilmediği ya­ bancısı olduğu, yer, adres bilmediği İs­ tanbul'a geliyor. Kendisine yapılan en ufak bir iyiliği bile unutmayan ve bir fahi­ şenin kendisini sunduğu verdiği hediye­ yi teşekkür ederek geri çeviren bir ka­ raktere sahiptir. Cumali ise Baran'ın özelliklerinin çok küçük bir kısmına sahiptir. Cumali kolay para kazanmak isteyen ve bunun için pis işlere bulaşmış bır'ıs"ıdır. Amacı toplumda fazla bir çaba harcamadan birşeylere sahip olmaktır. İstediği insan­ lar tarafından saygı görmektir. Bunun yo­ lu ise babası gibi bir işçi olmaktansa mafyaya girmektir. Cumali Baran'ın sa­ hip olduğu değerlerden çok azını koru­ yabilmiştir. Kendisini düzene teslim et­ miştir. Bunlarla beraber iki kahramanın zıtlıkları olduğu kadar benzer yönleri de bulunmaktadır. Cumali'nin de Baran ' ın­ da yaptıkları işler kanunsuzdur. Bu işleri yapmalarının altında ikisinin de bir kadı­ na aşık olmaları yatıyor. İkisi de en yakın arkadaşlarının ihanetine uğruyorlar. Ba­ ran düzene başkaldırıp dağlarda dola­ şırken Cumali ise düzenin bir adamı olup Eşkıyalığı şehirde yapıyor. Bunlarla birlikte Eşkıya filminin özünde aşk tema­ sı yatıyor. Baran sevdiği kadın Keje için hapse giriyor ve onun sevgisini 35 yıl içinde saklayabiliyor. Cumali sevdiği ka­ dın için mafyadan gizli işler yürütüyor. Keje sevdiği adamla beraber olamadığı için 35 yıl konuşmuyor. Emel sevdiği adam için Cumali'yi kandırıyor. Berfo can dostuna Kejeyi sevdiği için ihanet ediyor. Filmde bütün karakterleri hareke­ te geçiren öğe ise aşktır. Herkes aşk için kötülüğe bulaşıyor, yalan söylüyor, iha­ net ediyor ve de herkes kendisine göre yaptığı işlerde haklı. Sonuç olarak Eşkıya filmi tam ola­ rak gerçekçi bir film değil . Fantastik bir yaklaşımla, realist bir yaklaşımın birleşti­ rilmiş şekli . Bir masal, bir tür modern masal, izleyenlerin de ortak görüşü fil­ min bazen gerçeklerden uzaklaşarak fantastik bir havaya bürünmesi ama yi­ nede izleyiciler filmden çok büyük bir zevk aldılar ve birbirlerine şu öneride bulundular. "Eşkıya" filmini mutlaka görmelisin. Çünkü şimdiye kadar yapılmış en güzel Türk filmlerinden birisi.

EŞKIYA'NIN BAŞARISININ SIH­ Ri NmİR?

Şener Şeıı, Eşkıya filminin setinde. Eşkıya filmi Türk sinema tarihinde ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

en çok izlenen film olma başarısını yaka­ sawur etmek çok müthiş bir şey. ladı. Sinemalarımızın A.B.D emperyaliz­ Turgul'un yeni filmini İnsanlarımız duygusallığı özlemiş­ minde olmasına , her 10 filmden 8'inin ler. Şiddet yeteri derecede verilmiş, film Amerikan yapımı olmasına rağmen Eşkı­ ticari ve Amerikanvari her ne kadar bazen fantastik bir havaya ya filminin bu kadar geniş bir halk kitle­ bürünse de insanlar yine de gerçek ha­ sini etkilemesinin ve beğenilmesinin se­ bulanlar olabilir, ama yattan çok şey buldular. Bana göre ise bepleri nelerdir? Acaba Eşkıya'ya duyu­ filmin başarılı olması, bütün bu sebeple­ lan bu sempati, Turgul'un ülkeyi ve in­ yadsınamayacak olan rin ortak ürünüdür. Yönetmenin kalitesi , sanları iyi tanımasından, sorunları, ha­ oyuncuların kalitesi, filmin reklamının iyi yatları bilmesinden mi ileri geliyordu öykünün bizim yapılması , ortak bir karar mekanizması yoksa gerçekliği vermek yerine fantazi oluşturdu . Bana göre de en önemli öykümüz olduğu ve özel• kurarak, insanları coşturmayı ve boşaltıp lik saf aşkın, saf duyguların , bencilliğin tekrar üretim sürecine sokmayı, teknik içinde bulunduğumuz ve ikiyüzlüğün bütün bu duyguların çok olarak pahalıya kullanmayı, gerekirse güzel bir biçimde harmanlanıp çok gü• sansasyonlarla gündemde kalmayı ba­ günlere ışık tuttuğu. zel bir biçimde beyaz perdeye aktarılma­ şaran Hollywood filmlerine benzer bir sından ileri geliyor. film yapmasından mı? insanlar filmdeki gibi bir hayat sürüyor• Eşkıya filminin başarısı birçok et­ lar. Yani herkes, sıradan insanlar bile aş­ BASINDA EŞKIYA SİNEMAMIZDA BİR kenlere dayanıyor. Film vizyona girdikten kı, ihaneti, ölümü yaşayabiliyor. Film in­ DORUK NOKTASI sonra medya gruplarının filme gösterdik• sanların gündelik hayatlarının hassas Ama en çok o saf sinemasal anla­ leri olumlu yaklaşımlar, sinema eleştir­ noktalarını perdeye yansıtabilmiştir . Film tıma bittim ben. Örneğin yaşlı bir oyun­ melerinin, köşe yazarlarının , sanatçıların izleyen insanlar bildikleri bir dünyaya gi­ cuyu canlandıran Kayhan Yıldızoğlu ' nun film üzerindeki düşünceler kitleleri etkile­ riyorlar. Herkeste, Baran'ın sadakatın­ intiharının binayı alttan üstten tarayan di. Filmin yazılı basında ve televizyonlar­ dan bir parça Cumali'nin isteklerinden yükselme çekimiyle gösterilmesi, Cuma­ da çok iyi reklamı yapıldı ve kitleler uya­ bir parça, ve Emel'in ikiyüzlülüğünden li 'nin vurulmasının uzaktan ve yavaşlatıl­ rıldı. Bununla beraber Yavuz Turgul, Şe­ bir parça var. Oyuncular ise performans­ mış bir çekimle verilmesi kimilerine belki ner Şen ve Uğur Yücel gibi üç önemli ki­ larının doruk noktasındalar . Filmin sevil­ aşırı duygusal gelse de kahramanlarımı­ şinin daha önceki birlikteliklerinde Muh­ mesindeki önemli bir özellikte duygusal­ zın eski sevgilisiyle düşsel kavuşmasıyla sin Bey, Arabesk gibi filmlerle kendilerini lığın ve aşkın çok güzel bir biçimde se­ noktalanan tüm o görkemli unutulmaz fi­ halka sevdirmeleri ve bu üçünün ortak yirciye ulaştırılması. Son zamanlarda be­ nal. Evet bu sahnelerden söz ederken bir misyon oluşturmaları örnek gösterile• yaz perdede artan şiddet duygusallığı hala tüylerim ürperiyor ve bana verdikle­ bilir. bir nebze olsun bastırmıştı. Ama Türk in­ ri sinemasal lezzeti hala duyumsuyorum. Peki izleyicinin filmi bu kadar sevip sanının özlediği şey duygusallık . 35 yıl­ Yavuz Turgul belki biraz fazla duy­ tekrar gitmelerindeki sebep ne olabilir? dır aşkını içinde saklayan bir insanı ta- gusal belki biraz fazla melal içeren bir 29 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• film yapmış. O melali anlamayan ve fil­ Eşkıya 'ya duyuıan bu Muhsin Bey'dir ne de Züğürt Ağa .. . me bir Şener Şen komedisi görmeye ge­ HASAN PULUR 4 ARALIK 1006 (MİLLİYET) lenler belki düşkırıklığına uğrayabirler . sempati, kimilerine göre Ama Eşkıya'nın dört dörtlük bir film oldu­ Turgul'un ülkeyi ve insanları İNSANCIL DÜNYA ğunu ve yılın mutlaka izlenmesi gereken İhanet, sevgi, dayanışma içindeki tanımasından, sorunları, sayılı filmlerinden olduğunu düşünüyo­ aklı karalı insan yumağını , Yavuz Tur­ rum ben ... Uğur İçbak'ın kusursuz gö• hayatları bilmesinden; gul'un olağanüstü güzellikteki insancıl rüntüleri (hele o gece) sahneleri tüm kimilerine göre de dünyasını çok sevdim. ama tüm oyuncuların son derece başarı­ Orhan Kemal'in romanlarındaki lı oyunlar ve diğer öğelere de dikkat fantezi kurarak, insanları kahramanlar gibi en haytasına hırsızına, çekmeyi bir görev sayıyorum . coşturmayı ve boşaltıp tekrar uğursuzuna bile kızmadım . Muhbirlere ATiUA 6 ,ARAJJK 1!R:i YÜZYIL) bile ... İnsanların gerçek dünyası verilin­ ı:::x:R:AY (YENİ üretim sürecine sokmayı, ce, film de kitap da başarılı oluyor. teknik olarak pahalıyı İNCE FAVORİLİ GENÇ ADAM Çünkü bana kalırsa bütün yaşam bir masal. Bunun içinde elbette Eş­ Uğur Yücel yeniden beyazperde­ kullanmayı kıya'ya da yer vardır . ye dönmek için 1O yıl bekledi. On yıl başaran Hollywood filmlerine "Eşkıya"yı mutlaka görmeli. İyi bir sonra "Eşkiya"daki "Cumali" rolüyle film diye değil, iyi film diye oyunculuk kariyerinin doruğuna çıktı. Fil­ benzer bir film yapmasından mi izleyenlerin İstanbul'un dar sokakla­ ileri geliyor. OOvW\J GİRİ1U15 ,ARAJJK 1!R:i (r(mYET) rındaki bıçkın delikanlının gerçekten ya­ RAKAMLARLA EŞKIYA FİLMİ şadığına inandılar . İnce favorili genç de hiç yadırgamadım. Üstelik çok sevin­ Eşkıya filminin çekimlerine 29 adamın Uğur Yücel olduğunu zaman za­ dim. Çünkü bunlar insanlığın evrensel haziran 1996 tarihinde başlanıyor. Film man unuttular. Eşkıya Uğur Yücel'in ger­ mirası. Hiç kompleks duymadan bu mi­ yaklaşık olarak 2,5 ay süren çekim çalış­ çekten büyük bir oyuncu olduğunu ka­ rası snobe etmeyen tavrına da bayıldım . maları sonucu 20 Ağustos 1996 nıtladı. Türk sinemasında böyle bir oyun­ AYŞE ARMAN 14 ARALIK 1006 (HÜRRİYET) cunun varlığı sinema severleri mutlu etti tarihinde bitiyor. Filmin 26 Kasım 1996 gururlandırdı. BİZİM ÖYKÜMÜZ yılında Beyoğlu Emek Sinema'sında Ali Kırca 8 ARALIK 1997 (YENİ YÜZYIL) Turgul'un yeni filmini ticari ve Ame­ galası düzenleniyor. Eşkıya 29 Kasım rikanvari bulanlar olabilir, ama yadsına­ !996'da 16 sinemada birden gösterime HOLLYWOOD AKSİYON FİLMİ mayacak olan öykünün bizim öykümüz giriyor. Böylesine güzel bir öyküye çok olduğu ve içinde bulunduğumuz günle• özenli görüntülere, Şener Şen ve Uğur re ışık tuttuğu. Ötesi eskiden bir eşkiya EŞKIYA GURBETTE Yücel'in karizmalarına, Tarlabaşı'ndan ölünce gökten yıldız kayarmış . Birden Türkiye'yi önümüzdeki yıl Oscar'da insan sokak ve çatı manzaralarına, Nec­ kaç zamandır gökyüzünü seyret­ temsil edecek olan Eşkiya filmi Alman­ det Mahfi Ayral ve Kayhan Yıldızoğ­ mediğinizi hatırladınız değil mi? ya' da sonra Bulgaristan'da da gös• lu'nun canlandırdıkları yaşlı aktörlerin AYÇAATİKOGLU5ARALIK 1006(MİLLİYET) terime girdi. Sofya'da gösterime giren trajik öykülerine karşın bu filmi hiç sev­ film yoğun bir ilgiyle karşılandı. Film en medim. DESTANLAŞIYOR çok izlenen filmler listesine girdi. Eşkıya ' da öylesine baskın bir Eşkıya bize göre bunların dışında Şener Şen'e 18. Valencia Film Fes­ Hollywood aksiyon fi lmi havası (parodisi bir fim, bir bakıyorsunuz Eşkıya destan­ tivali'nde "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü değil) var ki! Kaçma kovalamaca silahlı laşıyor. Hele bir son sahne var ki ... .. Eş­ kazandıran filmin afişleri şimdi Sofya çatışma ve diyaloglar Tarantino Woo v.b kiya'ya Muhsin Bey'i göreceğiniz ya da cadde ve sinemalarını süslüyor. Bulgar­ bir yönetmenin filmini izlediğiniz sanısı­ "Züğürt Ağa"daki Şener Şen'i sey­ ca seslendirmesi yapılan film Türk azın­ na kapılmanıza yol açıyor. Doğrusu bu redeceğiz diye gidenler umduklarını lıkların yaşadığı bölgede (Kırcaali ve da hiç ironik değil, bunaltıcı. Yavuz Tur­ bulamazlar Çünkü bu film Eşkıya'dır, ne zgrot) yakında gösterileceği bildirildi. gul, her filmini sevmediğim bir yönet• men. Ancak filmografisi "Muhsin Bey" den bu yana düşen bir eğri çiziyor. İlk haftasonu seyirci sayısı: (21.824 Kişi) ALİN TAŞÇIYAN 29 KASIM 1006 (MİLLİYET) İlk haftasonu hasılatı:( 7.361.4000TL) İlk hafta seyirci sayısı : ( 35. 975 kişi) BU FİLMİ GÖRMEZSENİZ hafta (11 .759.000TL) SİZE KÜSERİM İlk hasılatı: Haftasonu seyirci sayısı Türkiye rekoru:( 107.884 kişi) (17. Hafta) Ben "Eşkıya" yı seyrederken filmi Haftasonu hasılatı Türkiye rekoru: (36.640.000.000) (18. Hafta) ve yönetmeni yabancılarla kıyasladım Tüm hafta seyirci sayısı Türkiye rekoru: (186.361 kişi) (17. Hafta) ve elde ettiğim sonuçtan mutluluk duy­ Tüm hafta hasılatı Türkiye rekoru: (63.606.450.000TL) (17. Hafta) dum. Milliyetçilik yaptım. Üstelik Yavuz Turgul'un "Ruhlar Toplam seyirci sayısı Türkiye rekoru: (1.717.255) (19.Hafta ilk üçgün) Evi'nde Meryl Streep'in küstükten sonra Toplam hasılat Türkiye rekoru (497.302.565.000) ( 19.Hafta ilk üçgün) Gösterime girdiği sinema sayısı Türkiye rekoru (34 sinemam) (17. ve asla konuşmayan kadın tiplemesine "Mükemmel Dünyadaki " çocuk tipleme­ 18. Hafta) sine, Tarantino'nun postmodern delikan­ En az seyirci topladığı haftasonu: ( 1. Haftasonu) (21. 824 seyirci) En az hasılat aldığı haftasonu: ( 11 . Haftasonu) (5.326.800 TL) lılarına, Bertolucci'nin sevdiği ışık teknik­ lerine, Affedilmeyenler'in finaline, Kustl)­ En az seyirci topladığı hafta: (1. Hafta) (35.975 kişi) En az hasılat aldığı hafta: (16. Hafta) (10.782.200 TL) rıca'nın folklar tutkusuna itibar etmesini- 30 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• • • • BIZIMKILER'LE 1O YIL

Esen KUNT günümüze kadar taşıdı. ·içir\ oyunculuk benim mesleğim. Dizinin Çekim anında yaşanan heyecanları Selda ÇAMLIBEL :6 başansıne:fü diğer oyuncu bizde onlarla beraber yaşadık ve arkadaşlarımın da tiyatro kökenli olması herşey'in göründüğü kadar kolay çok büyük bir etken. Bu durum bize enarist ve yazar Umur Bugay'ın olmadığını anladık. Yönetmen Yalçın çalışma rahatlığı getiriyor. Dilimiz aynı. babasından esinlenerek Yelençe başarıyı yakalayabılmek için Ben mesleğimi yapıyorum ve mesleğime Soluşturduğu Bizimkiler 1997'de 1O. çok titiz çalışıyor. Oyuncular repliklerini aşık olan bir insanım, yalnız dizi ve salon senesine girdi. İlk kez TRT ekranlarıtıdan genç suflörün eşliğinde tekrar ediyorlar sorunu nedeniyle 2 senedir tiyatro yayınlamaya başlayan daha sonra yılların getirdiği tiyatro birikimini de yapamıyoruz. Buna da üzülüyorum. İnterstar'a geçen Bizimkiler'de, 10 yılda rollerine yarisıtıyorlar. Özel tiyatro ise çok büyük yatırımlar çok şey değişti. Küçük Ali büyüdü, Dizini çekimlerinln yapıldığı gerektiriyor, yatırdığınız parayı bizler gibi üniversite öğrencisi oldu. Hiç apartmana gittiğimizde bizi önce Ercan çıkarabilmeniz ıçın de devamlı ummadığımız, huysuz apartman Yazgan karşıladı. Dizideki gibi sampatik oyrıamanız gerekiyor, onun için 2 yöneticisi Sabri Bey evlendi, dolayısıyla ve cana yakın bir insan. Kendisiyl;e senedir beklemedeyiz. Ayla Hanım ve kayınvalide Latife Hanım sohbete başlarken dışarda çekimlere -Cafer tiplemesi size geldiğinde diziye dahil oldu. 10 yılda diziye Halil devam ecjiliyordu. bu karakter hakkında ilk izlenimlertnlz Bey(namı diğer Halil pazarlama), İbrikçi, -ilk başladığınız gQnden bu yana n~ldı? Cehap Abi, Halis yani 'dumkoff' gibi yeni BIZimkllerde ne gibi değişiklikler oldu? Ercan Yazgan: 8i2;imkilerden önce karakterler katıldı. 10 yıl içinde sevimli Ercan Yazgan: Açıkçası benim için Perihan Abla'da kabadayı dede Orhan Çağman, Yavuzer birşey değişmedi. Kapıcı Cafer hep karakterindeki şoför İsmet'i Çetinkaya ve Yaman Okay'ı k~ybettik. aynı. Ne kostümünde ne de Cafer'in canlandırıyordum. Cafer teklifi bana Onları da saygıyla anıyoruz. karakterinde bir değişiklik olmadı . Cafer geldiğinde 30-35 kadar kapıcıyla Bütün bu yaşananlara rağmen 10 yıldır aynı gömlek aynı pantolonu konuştum, tabiki onların böyle bir değişmeyen tek ş_ey halkın Bizimkiler.'e giyiyor. Sadece 1Q yılda ikimiz de biraz karakterden haberleri yoktu. Onların olan sevgısı ve bağımlığı oldu. yaşlandık. Yola çıktığımızda 43 sorunlarını dinledim. Bunun sonucunda Günümüzde pek çok diziyi yok eden yaşındaydım, şimdi 53 yaşındayım. Yaş Cafer karakteri ortaya çıktı ve Ercan rating denen ölçüt ı ~u güçlü sevgi sorunumuz var onu da hallettik mi bitti Yazgan olar~l,k da role birşeyler karşısında etkisiz kal@, BIJ· yoğun sevgi bu iş. katabildim. Bizimkiler'in oyuncu kadrO$\J, ve teknik -1 O senedir diziyi aynı başarıyla İlk senelerde şoförlerin hiçbiri ekibe 1O yıldır ayakta tutan ıgüçy v~r.iyor. nasıl sOrdQrQyorsunuz ? Şöfer lsmet'in etkisiyle Cafer karakterini Bu sevginin getirdiği başarı~diziyi Erean Yazgan : Tiyatrocu olduğum kabul etmediler. Si ···········································~···~,········································· -Blzlmkller'e olan liginin Bizimkiler'in başarılı yönetmeni ve konuda yetişmiş en iyi isimlerden biri. azabnamasını neye bağlıyorsunuz ? teknik ekibin beyni Yalçın Yelençe ile Aynı zamanda sosyolog olduğu için Ercan Yazgan: Bu ilginin devamı daha çok teknik konular üzerinde toplumu çok iyi tanıyor. Başarımızda ratıng sonuçlarına çok fazla bağlı söyleştik. Umur Bugay'ın payı çok büyük. olmamamızdan kaynaklanıyor. Bu kavrama pek inanmıyorum ama 10 yılda -Bizimkilerin on yıldır saran Atılay ULUIŞIK 14 rating gibi bir orana ulaşmak oldukça başansını neye bağlıyorsunuz? zor bir olay. Yazarımız Umur Bugay 'ın -Yola çıkarken 10 yıl diye -Son on yılda hayatınızda neler bu başarıda çok fazla emeği var, güncel düşünmedik . Seyirci ilgisini değişti? olanı takip ediyor, dikkat ederseniz değiştirmedi. 13 bölümden 300'10 dizide hep bayramları, 23 Nisanları bölümlere ulaştık. Haftada bir bölüm -Okul hayatım değişti, dersler yaşatmaya çalışıyoruz. çekiyoruz. Başlangıçta çekimler haftada değişti ama dizi içindeki ilişkilerde hiçbir Cemil olsun papağan olsun 4 günümüzü alırken şimdi 6 gün şey değişmedi. İlk günkü heyecanla ilk bunlar devamlı olarak dizinin güncellik çalışıyoruz . Sabah 8 akşam 8 arası günkü sevgi saygı çerçevesinde ve ilk unsurlarını oluşturuyor. Bu da seyircinin çekimlerimiz sürüyor. Gece çekimleri günkü azimle çekimlere devam hoşuna gidiyor. On seneyi böyle olduğunda 12 saat çalışıyoruz. Değişik ediyoruz. Diziyle geçirdiğimiz 1O yıl geçirdik, dizide yaşamda olmayan mekanlar söz konusu oluyor. Çekim boyunca fazla bir değişiklik yaşamadık. birşey yok. Seyrettiğiniz herşeyde bir yaptığımız yerler içinde şirket değişti. -Dizinin size kazandırdıklan neler olabilirlik, bir yalınlak var. Çünkü hayal Değişmeyen tek mekanımız Sabri Bey'in oldu? başka birşey olabilirlik başka birşey . evi, 10 yıldır aynı yerde çekimleri -Benim açımdan çok farklı bir Hayalle yapılan şeylerde çökme oluyor, sürdürüyoruz .• dünya görüşü ve hayata karşı farklı bir bir yere kadar hayal ediliyor. Başka -Teknik ekip kaç kişiden oluşuyor? bakış açıs_ı kazandırdı. dizilerde bunun örneklerini görüyoruz. -24 kişi civarında . Diziyi ele alırsak -KOçOk Ali daha Onca tiyatroda Seyrederken bakıyorsunuz olabilir de son bölümle ilk bölüm arasında fark oynar mıydı? olmayabilir de. Bizde böyle birşey olmadığını görürüz. Herşeyi çok sade bir -Oynardı. Daha önce dört sene yok. Oyuncu arkadaşlarımızın dille anlatıyoruz . Kötü bir ışık, mizansen Şehir Tiyatroları'nda oynadım. '1973' tiyatro kökenli olması doğallığı zaten seyircide olumsuz bir tepki yaratır. diye Fransız İhtilali'ni anlatan bir oyun ve getiriyor. 10 sene içinde hep yalınlığı korumaya Yunan Mitolojisini anlatan 'Medea 'diye -Daha kaç on yıllar çalıştık. Zaten setimiz aile ocağı gibi bir oyunda oynadım . Onun öncesinde hedefliyorsunuz? oldu. Rating çok iyi gidiyor. Ratingi TRT'ye skeçler çekiyorduk. Seslendirme Ercan Yazgan: Aramızdan belirli bir kitle karar verdiği için tüm çok fazla yapıyorduk . ayrılanlar oldu. Sizler seyrettiğiniz halkın kapsadığını düşünmüyoruz . Oyunculuğu seçmeniz bilinçli bir sürece ve bu ilgi devam ettiği sürece Yalçın Yelence, "ülkemizde tercih miydi? dizi de devam edecek. Çünkü iş bizden senaryo yazan yok" diyerek bu konudaki -İlk olarak ailem beni bu konuda çıktı, iş halka maloldu. eksikliğimizi vurguladı. Umur Bugay bu hiçbir şekilde engellemedi. Yaş 32 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• ilerledikçe ve kendi fikirlerimi verecek Sosyoloji konuma geldikten sonra bilinçli bir tercih eğitimi görmüş oluşmaya başladı. olmamın belkide bir Dizi ile okulu nasıl birarada faydası var. gOtQrdOnaz? Deneysel -Ben ilk kamera karşısına sosyolojide geçtiğimde altı yaşımdaydım. Şu anda insanlarla temas var. yirmi yaşındayım. Sürekli bir işim oldu. Fabrikalarda çalışıp, Bunun yanında ilkokuldayken köylerde etüt ve seslendirme ve TRT'ye skeçler yaptık. anketler Bunun yanında TRT'ya 'Çocuğun yapıyorsunuz. Onun

Dünyası' diye bir program yapıyorduk. yanısıra Sonuç olarak hep okul ile birlikte başka gazeteciliğim var. işleri de yürüttüğüm için bir zorluk Ama önemli olar çekmedim. Kendimi ve zamanımı ona sosyolog olmanız göre ayarlamayı en baştan öğrendiğim değil yazar olarak için şu anda bir zorluk çekmiyorum. bir bakış açısına -lnsanlann bu diziyle birlikte size sahip olmanız . Aynı olan ilgisi nasıl gelişti? şeyleri bir çok gözle A.U.- Yolda yürürken anneannem bakıyorum . dedem yaşımdaki insanlar beni torunları i I k çocukları gibi gördüklerinden o bOIOmlerdekl samimiyetle bana yaklaşıyorlar. O anda senaryo ile bugOnkQ size sarılanlar oluyor. Güzel ama senaryo arasındaki dezavantajları da var. Bir anda elli tane farklar neler? annen elli tane baban oluyor. -Dizinin ilk 13 Hareketlerini kısıtlamaya kalkıyorlar. Tabi bölümünde Ali'nin bu işin şakası. Bu kadar sevenimin başından geçen olması gerçekten çok güzel bir olay. . maceralar anektotlar şeklindeydi. Girişler dramatik görüyorum. UmurBUGAY yapı içinde mükemmeldi. -Daha kaç on yıllar İlk bölümler babaağa kitabının hedefliyorsunuz? On yıldır dizinin senaryosunu etkisinde kalarak oluşturulduğundan -Sağlığa ve oluşmuş karakterlerin grubuyla yazan Umur Bugay ile baba teması ön planda idi. Daha sonraki de yaşamasına bağlı. Dizinin devamı Cihangir'deki ofisinde Bizimkiler bölümlerde gelişen olaylar sonucu benim ve arkadaşlarımızın sağlığ ı na üzerine söyleştik. değişik karakterler oluştu. Bu karakterler bağlı. Biz işimizi para için yapmıyoruz. -Bizimkiler dizisini nasıl baba temasını geri plana attı. Bu dizinin halktan aldığımız etkilere göre diziyi oluşturdunuz? başarısında dramanın içerisinde yer devam ettiriyoruz. İzleyici verdiğimiz -Bizimkiler bir kitapçıktan doğdu. alan küçük büyük herkesin rölü var. şeyleri almamaya başlarsa, bizde bir Bir tarihte ben ailemi babamı daha çok -Yazarken konu sıkıntısı çekiyor tıkanma olmuş demektir. Biz rating babamla birşeyler anlatmaya musunuz? . kaygısı gütmeden diziyi devam çalışıyordum. Babaağa öykü kitabından -Konu sıkıntısı her zaman varolan ettiriyoruz. esinlendim. Bizimkilere önderlik yapan bir durum. Bir grupla çalışıyoruz . Zaman bu oldu. Bizimkiler benim ailem, babam, zaman değişse de 2-3 kişi senaryoyu 336. bölümün çekimlerine bizim çevrem ve özel hayatımın bir sürekli takip ediyoruz. Senaryoyu de misafir olduğumuz Bizimkiler genelleştirilmesi oldu. grubumuzun yaşamdaki izlenimleri setinin sıcaklığı bize tam anlamıyla bir Aslında herkesin babasını doğrultusunda oluşturuyoruz. Zaman aile ortamını anımsattı. Oyuncular ortalama bir baba tipini anlatmaya zaman bazı yanlış seçimler yaptık. repliklerini tekrarlarken aynı zamanda çalıştık . Aile giderek benim ailem Bunlar dizinin yönünü büyük ölçüde birbirleriyle koyu bir sohbete olmaktan çıktı. Birde kapıcılar kralı'nın değiştirdi ama seyircilerimiz bizi dalmışlardı. Bu sohbet esnasında senaryosundan esinlendim. Bu film affetmiştir . Biz dizide birşey abartmadık, zaman zaman yemekler yeniliyor, beklemediğimiz bir başarı kazandı. herşeyi olağan sınırları içerisinde çaylar, kahveler içilip aralarda Kapıcılar kralının formuyla apartman kullandık, olağanüstü niteliklere yer şakalaşmalar oluyordu. Bu sıcak ortamı yaşantısını birleştirirerek böyle bir dizi vermedik. Bu da halkın diziye bağlılığını paylaştığımız oyuncuların yoğun sevgisi oluşturduk , bir dünya kuruldu artırdı. sayesinde biz de kendimizi onlardan komşularımız , çevremiz, işyeri ve -Oyunculann tiyatro kOkenll olması biri olarak gördük . sokaktaki insanla bir Türkiye diziyi etkiliyor mu? panaroması yaşandı. Baba hikayesi -Kesinlikle etkiliyor. Karakterler ne giderek gerçek Bizimkiler'i ortaya kadar doğru yazılmış olursa olsun çıkarmış oldu. Orta gelirlileri, bürokratları tiyatrocu olmaları dolayısıyla rollerine ve kır kökenlileriyle bir toplum yapısı ayrı bir yorum getiriyorlar. Oyuncular oluşturduk. dizide çizdikleri sosyal gestus olarak -Sosyolog olmanız senaryo bire bir toplumdaki sınıfsal kategorik yazımında sizi nasıl etkiliyor ? yerlerin buluştuğu bir yer olarak ...... 33 • • EHIR TIYATROLARI Son yıllarda Türk Tiyatrosu'ndaki değişim ve seyirci yönelişini gözönüne alan Şehir Tiyatroları, yerli ve yabancı yazarlardan oluşan geniş bir repertuara sahip. Oyun seçiminde, dünya klasiklerini tanıtmaya özen göstermenin yanı sıra çağımızın ve bugünün yazarlarının yapıtlarını gösterime sunuyor.

Mııraı Valtabaıı ı ·e Bemııı Yıldırım Hıcıır adlı oy wıuıı hir sa/ıııesiııde.

Pınar AYDINLI :cı zel bir tiyatromuz yoktu" diyor. Eğitim rıl birşeyler ezberliyorlar ... Öyle ki, ilko­ amaçlı faaliyet gösteren bu kurumun yö• kulda bile, yavrular, ezber dersine ancak ugüne kadar pek çok oyuna sah­ neticiliğine ünlü Fransız tiyatro adamı bu kadar kendilerini verebilirler! Bütün ne olan Şehir Tiyatroları günümüz• Andre Antoine atanmıştı. Ancak Fransa bu gençlik kaynaşıyor ve ayaklar, döne Bde de cazibesini hala koruyor. 83 ve Osmanlı Devleti'nin karşı saflarda yer dolaşa, koridorun sonundaki küçük ka­ yıl önce temeli atılan Şehir Tiyatroları çe• aldığı Birinci Dünya Savaşı çıkınca, An­ pıya gidiyor ve ordan tekrar geriye çev• şitli edebi eserlerin sahnelenmesine ve toine Fransa'ya döndü. Bir süre bocala­ riliyor. O kapı imtihan sonunda bazıları bir çok tiyatro sanatçısının yetişmesine yan kurum, Raşit Rıza'nın (Samako) ça• için cennet kapısı, bazıları için de ce­ tanıklık etti. Şehir Tiyatroları'nda 1997 yı­ balarıyla toparlandı. Bu arada, eğitime hennem kapısı olacak". lında Godot'yu Beklerken, Huzur, Halay, başlamak için sınav yapıldı. Darülbeda• Kafkas Tebeşir Dairesi gibi yerli ve ya­ yi sınavına giren Halit Fahri Ozansoy, Sahnede ilk tecrübeler bancı yazarların kaleme aldığı birçok anılarında o günü şöyle anlatır; Şehir Tiyatroları'nın 83 yıllık tarihi­ eser oynadı. "İmtihan günü ... Letafet apartma- nin başlangıç noktası olarak gördüğü ilk Şehir Tiyatroları ilk kez 1914 yılın­ nın üst katı mahşer... Merdiven başında- uygulama 13 Ocak 191 S'de Letafet da İstanbul şehremini Dr. Cemil (Topuz­ ki sofadan ta koridonun sonuna kadar, Apartmanı'ndaki Tatbikat Sahnesi'nde lu) Paşa'nın Belediye Meclisi'nde çı­ başbaşa, omuz omuza, kız erkek bütün gerçekleşmişti. O gün Darülbedayi öğ­ kardığı kararla, Darülbedayi-i Osmani adaylar heyecan içinde bekleşiyor .. .. rencileri, değişik yazarların oyunlarında (Osmanlı Güzellikler Evi) adı ile kuruldu. Kızların çoğu Ermeni, bazısı Rum ... kim hazırladıkları parçalar, monologlar ve bir Cemil Paşa anılarında "Tiyatrolarımız bilir belki içlerinde La Dameaux Cameli­ perdelik oyunla ilk kez İstanbul tiyatrose­ memleketimizde pek geri kalmıştı. İyi ye­ as'yı Fransızca'dan okuyup hevese gel­ verlerinin karşısına çıktılar. 20 Ocak tiştirilmiş artistimiz bulunmadığı gibi Be­ miş birkaç Musevi kızı da var. .. Konu­ 1916'da, Hüseyin Suat'ın Emile Fab­ yoğlu ve Direklerarası'ndaki birkaç köh• şanlar pek hararetli. .. Yüzler solgun, yal­ re'den uyarlayarak çevirdiği Çürük Te­ ne salaş binadan başka, muazzam, gü- nız gözler ateşli, hiç durmadan harıl ha- mel ise, Darülbedayi'nin ilk profesyonel 34 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

ç alışması oldu. Güntekin'in Yaprak Dökü• Kurumun , sahne serü• mü yüzüncü temsili aşan veni , 1970 yılında törenle ilk yerli oyun; 1945 -1946 terk edilen Tepebaşı Tiyatro­ sezonunda da Edmond su 'nda devam etti . Tepebaşı Rostand'ın Cyrano de Ber­ Tiyatrosu ki , yıllarca Şehir gerac'ı 105 temsile ulaşan Tiyatroları ' nın simgesi oldu. ilk çeviri oyun oldu. 1930'1u yıllara kadar hem Ülkemizde tiyatro der­ okul hem de bir topluluk ola­ gisi geleneğini başlatan rak Türk tiyatro hayatında da Şehir Tiyatroları ' dır . önemli bir yer tutan kuru­ 1918 -1920 yılları arasında mun ilk yönetmen liğ i , 1926 Temaşa adlı tiyatro dergi­ yılında Belediye Başkanı sini 25 sayı yayımlayan ku ­ Muhittin Üstündağ döne­ rum, dünyanın en uzun sü­ minde hazırlandı ve Darül­ reli dergilerinden olan ve bedayi , 1931 yılında resmen 1930'dan sonra Darülbe­ İ stanbul Belediyesi'ne bağ­ dayi, Türk Tiyatrosu, Şehir landı. 1943 yılında alınan Tiyatroları adlarını alan kararla da ad ı İstanbul Bele­ dergiyi yayımladı. diyesi Şehir Tiyatroları ola­ Bu dergi, hem günün rak değiştirildi. tiyatro uygulamalarını beİ­ geledi, hem de tiyatrose­ Çocuklar verlerin eğitimini sağlayan unutulmadı yazılarla , haberlere sayfa­ 1935 yılında Kemal larında yer verdi. Derginin Küçük'ün yazdığı Çocuklara en son 446. sayısı yayın ­ İlk Tiyatro dersi ile çocuk landı. oyunları Şehir Tiyatroları Son yıllarda Türk Tiyat­ sahnelerinde düzenli olarak rosu'ndaki değişim ve sahnelenmeye başlandı. seyirci yönelişini "Benden Sonra Tufan Olma­ gözönüne alan Şehir Tiyat­ sın " adını verdiği anı kitabın­ roları, yerli ve yabancı da "Çocuktum, yaşamımı ti­ yazarlardan oluşan geniş yatroya adad ım. Hem sevdi­ bir repertuara sahip. ğim bir işte, bir sanat kolun­ Oyun seçiminde, dünya da çalışmak için , hem de bu Alıııdııdıı oyııııııııdaıı bir sahne. . klasiklerini tanıtmaya özen sanat dalının toplumun yü------• göstermenin yanı sıra, r eğinde çiçekler açtıracağına inandığ ım Bugün beş tiyatrodaki çağımızın ve bugünün yazarlarının yapıt­ için .. " diyen Muhsin Ertuğrul'un öncülü- larını gösterime sunuyor. ğünü ve özellikle Ferih Egemen'in bu altı sahnesiyle Harbiye Şehir Tiyatroları her sezonda tiyat­ aıandaki çabaıarıyıa çocuk tiyatrosu Muhsin Ertuğrul, Reşat roseverler için çeşitli oyunlar sergiliyor. önemli gelişmeler gösterdi. Bu gelişme- Geçtiğimiz sezon oynanan oyun­ lere katk ı da bulnan Vasfi Ziya Zobu da, Nuri, Usküdar lar; Godot'yu Beklerken , Huzur, Halay, Şehir Tiyatroları ' nın simge olmuş adların- Müsahipzade Celal, Kafkas Tebeşir Dairesi, Evlilik, İbiş ' in dan biriydi. Rüyası , Diğerlerinin Adı Ali , Ahududu, Bugün de tiyatro sezonu içinde Kadıköy Haldun Taner, Lüküs Hayat, Kuyruklu Yıldız Altında , Sil­ her Cumartesi - Pazar günü düzenli ola- vanlı Kadınlar, Koca Sinan, Kendi Gök• rak çocuk oyun ıarı sahne ıeniy or ve "23 Gaziosmanpaşa ve kubbemiz, Maviydi Bisikletim, Ayrılık ve Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bay- H b · C T . t Oidipus'du. Çocuklar için ise Küçük ramı" haftasında başka toplulukların da ar, ıye ep ı ıya (OSU, Nasrettin, Krala Oyun, Ne Hepsi Ne Hiç• katı'ldığı Şehir Tiyatroları Çocuk Şenliği hergün perdelerini açan biri, Bisküvi Adam, Ah Karagöz Vah düzenlen i yor. Şehir Tiyatroları ' nın oyuncu Karagöz adlı oyunlar gösterildi. kadrosunda yetişenler, yalnızca Türk Ti- lstanbul Büyükşehir Bugün, beş tiyatrodaki altı sah­ yatrosu'nun değil, Türk sinemasının da 8 I d. · Ş h · nesiyle Harbiye Muhsin Ertuğrul, Reşat öncülerinden oldular. Muhsin Ertuğrul, e e ıyeSI e /( Nuri, Üsküdar Musahipzade Celal , Emine Beliğ, Bedia Muvahhit, Vasfi Rıza Tiyatroları, kentin geniş Kadıköy Haldun Taner, Gaziosmanpaşa Zobu, Hazım Körmükçü, Halide Pişkin, ve Harbiye Cep Tiyatrosu, her gün per­ Cahide Sonku, Suavi Tedü , Şaziye Mo- Seyirci kit/esiyle buluşan delerini açan İstanbul Büyükşehir ral, Behzat Butak, Talat Artemel, H. Ke- fivaf(Olarıdl(. Belediyesi Şehir Tiyatroları , Kentin geniş mal Gürmen, Avni Dilligil. .. J' seyirci kitlesiyle buluşan · tiyatrolarıdır.

İlklere sahne oldu sahnelendi; böylece Türk Tiyatrosu'na Türk oyun yazarlarının bir çoğunun yeni oyun yazarları kazandırıldı. 1943 - ilk yapıtı , ilk kez Şehir Tiyatroları'nda 1944 sezonunda sahnelenen Reşat Nuri 35 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• • •• • • BiR DUŞ DUNYASINA DALMAK ...

R. Yonca EROL :t::ı

üşler, insanın beyninde yarattığı imgelemelerin bir şekilde canlan­ D dırılmasıdır. Düşleri de hep gözle• rimiz kapalıyken görürüz ya , bu sefer öyle olmadı işte . İtiraf etmem gerekir ki ; Kuğu Gölü balesi'ni izlemeye giderken böylesi ola­ ğanüstü bir gösteriyle karşılaşacağımı hiç sanmıyordum. Daha ilk perdenin açılmasıyla kendimle, gözlerim açıkken rüya gördüğüm konusunda iddialaşma­ ya başlamıştım . Birinci perdedeki orman dekoru, dansçıların kostümleri , duruşla­ rı , mimikleri ve dansları bu baleyi seyre­ dişimin doğru bir karar olduğu doğrultu­ sunda beni haklı çıkardı. Koreografi öy• lesine düzenliydi ki , balet ve balerinleri bir ara porselenden yapılma taş bebek­ lere benzettim. Dekor, kostümler, ışık , dansçılar , konu ve müzik meydana getirdikleri olu­ şumla düşsel havayı bir sihirbaz gibi be­ zenip izleyenleri büyülediler ve bu büyü tam 120 yıldan bu yana sürüyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi ise 10 yıl aradan sonra Piyotr İlyiç Çay­ kovsi'nin ölümsüz yapıtı Kuğu Gölü 'nü tekrar sahneye koyarak Türk sanatse­ verler adına bu büyünün devamını sağlı­ yor. Kuğu Gölü'nün koreografisini İngi­ liz Ulusal Balesi Artistik Direktörü Derek Deane gerçekleştirdi. Orkestra şefi El­ şad Bagıov'un yönettiği 4 perdelik bale­ nin dekorlarını Selçuk Tollu , kostümleri Şandan Zıpçı hazırladı. Işık düzenini ise Ahmet Defne'nin meydana getirdiği Ku­ ğu Gölü'nün korda bale şefi ise Yüksel Ersin Kuğu Gölü'nde Odette-Odille rolü• nü Hülya Aksular, Ayfer Zeren , Çiğdem Teocür, Prens Siegfried rolünü ise Oktay Keresteci , Deniz Berger, Alkış Peker dö• nüşümlü olarak oynuyorlar. Meriç Sü• men Kanan , Barlas Kobaner, Ender Sa­ vaşkurt, Beyhan Kurt başlıca rolleri pay­ laşıyorlar . 4 perdeden oluşan Kuğu Gölü Ba­ lesi ilk olarak Sarayın bahçesinde Prens Siegfried'in doğum gününün kutlanma­ sıyla başlar. Ana Kraliçe de törene katı­ larak oğluna altın yaylı bir tüfek armağan 36 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• eder ve birgün sonra onuruna vereceği bale de evleneceği kızı seçmesi gerekti­ ğini söyler. Prens henüz evlenmek iste­ memesine rağmen bu durumu kabullen­ mek zorunda k a lır . Bu arada köylüler prens adına dans ederler. Gün batarken konuklar dağılı r. prens yalnız kalır . Soyta­ rı Prensi eğlendirmek için göle ava git­ meyi teklif eder. 2. perde de avlanmak için göle doğru gelen Prens 'e tam o sırada beli­ ren bir kuğu , adının Prenses Odette ol­ duğunu söyler. Odette, büyücü Roth­ bart ' ın kuğu şekline soktuğu kızlardan biridir. Büyünün bozulması ise, ancak bir e r keğin bu kızlardan birisine aşık olup aşkına yemin ederek sözünden dönme• mesi ile gerçekleşecektir. Gizlendiği yer­ den çıkan Rottıbart, Prensi yok etmek is­ ter ama Odette yalvararak bu durumu engel olur. Daha sonra kuğular dans ederek Prens ile Odette'nin a ş kına eşlik kızı Prens'in sevgilisi Odette'ye ihaneti ederler. Gün doğarken kuğular ayrılır . Dekor, kostüm, ışık, ile alay eder. O sırada Odette'nin görün­ 3. perde ise sarayın balo salonun­ tüsü tekrar belirir. Son perdede ise da geçer. Prensin doğumgünü kutlanır­ dansçılar, konu ve Odette ölmek istemektedir. Diğer kuğu­ ken Prens kendisine tanıtılan kızlardan lar onu teselli ederken fırtına çıkar ve birini seçecekti(. Ancak onun gönlü Prens gelir. Odette'ye yalvarmaktadır . Prenses Odette'dir. Herkes baloda eğle­ müziğin meydana Bu sırada büyücü Rothbart tekrar karşı ­ nirken ,birden davetsiz iki konuk gelir. larına çıkar ve Prens'e ettiği yemini hatır ­ Bunlar baron kılığına girmiş büyücü getirdikleri oluşum; latıp kızı ile evlenmesini ister. Odette'yi Rothbart ile Odette'nin yüzünü kullanan yitirmek istemeyen Prens ile Büyücü kızı Odielle'dir. Prens bu oyuna kanar. Kuğu Gölü'ndeki kavga eder ve Prens sevgisinden aldığı Odielle'yi sevgilisi zanneder. güçle onu öldürür. Gölün üzerindeki bü• Birden uzaklardan kuğu Odet­ düşsel havayla bu yü kalkar ve kuğular birer genç kız olur. te'nin yalvaran görüntüsü belirir. Fakat Prens Siegfried ve Prenses Odette'te Odielle prensi büyülemiştir. Rothbart za­ büyü tam 120 yıldan mutlu olurlar. feri kazanmış bir tavırla kızını göstererek Oyunun ikinci ve dördüncü perde­ pren sten onu sevdiğine dair yemin et­ bu yana sürüyor. lerinde balerinlerin bir vücut gibi aynı mesini ister. Çok geçmeden büyücü ve anda aynı nefeslerle, aynı reflekslerle kuğuları anımsatan hareketleri bir kuğu­ lar gölü meydana getirmektedir. Oyunda başbalerin Odette ve Odille rollerini üstleniyor. Odille de dişil i ­ ğini kullanırken Odette'de masum güzel• liğini bir yansıması olarak dans ediyor. Prensin ise Prenses Odette'ye rastlayıp ona aş ı k olmasından sonra birlikte yap­ tıkları dans, aşkın inanılmaz büyüsünün yansımasını oluşturuyor. Prensin doğum­ gününde büyücü Rothbart'ın kızına ka­ nıp ona aşık olmasından sonra Prenses Odette'nin yansıyan görüntüsünün ger­ çekleştirdiği dans seyircileri sanki bu aş­ kı yaşayan onlarmış gibi hüzünlendiriyor. Prensin daha sonra büyücüyle yaptıkla­ rı kavgaları ise balenin hep alıştığımız o yumuşak dokusunun atmosferini boz­ mayarak sadece müziğin yükselen rit­ miyle ama aynı zarafetle düşsel kavgayı en iyi şekilde canlandırdı. Kuğu Gölü ya da asıl adıyla "Lede­ binoe Ozero" balesi ilk olarak mart 1877'de Moskova'da Bolşoy Tiyatro­ su'nda oynanmıştır . Eserin libretttosunu 37 '1. •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• ••••••••••••••

V.P Begişev ve V.P Geltser yazmış, İngiltere'de balenin tümüyle ilk oy­ müziği ise Piyotr İlyiç Çaykovski ha­ Kuğu Gölü eseri nanışı Londra'da Vic-Wells Bal­ zırlamıştır. Çaykovski Moskova Kon­ /et'sınce Sadler's Wells Tiyatro­ servatuvarı'na öğretmen olduğu sıra­ bazen umutlandırıyor, su'nda 20 Kasım 1934'te oynandı. larda Begişev ile tanışmış ve Kuğu Fransa'da ise Diaglies Rus Balesi Gölü'nü bestelemek fikri doğmuştur. bazen sevindiriyor ve Topluluğu Monte Carlo'da 13 Nisan 1975'te bestelenen eserin lib­ 1912'de eseri iki perde ve üç sahne rettosu 1887'de yayınlandı. Eserin ko­ bazen de olarak oynadı. Fransa'da Paris Ope­ reografisi Avusturyalı bale ustası hüzünlendiriyor insanı. rası'nda 21 Aralık 1960'da eserin tü• Wenzel Reisinger'e verilmişti. Kısa kı­ mü ilk olarak oynandı. sa danslardan oluşan koreografinin Modern dünyamızda Kuğu Gölü'nün tamamı Devlet Ba­ bazı yerlerinde dansları dansçıların lemizce ilk kez 1966 yılında oynan­ kendileri düzenlendi. Koreografinin bu duyguları bu mıştır. Odette/Odille'yi Meriç Sümer kötülüğü, giysilerin kişiliksizliği, or­ ile Gülcan Tunççekiç, Prens Siegfri­ kestrayı yöneten Ryabou'aya Çay­ yoğunluklarla ed'i ise Ferit Akın ile Tanju Tüzel kovski müziğinin zor gelişi gibi türlü paylaşmıştır. Ertesi yıl tekrar sahne­ nedenlerden bale tam bir başarısız­ yaşamak bir hayli zordur. ye koyuld1.1 ve o zamandan bu za­ lıkla sonuçlandı. 13 Temmuz 1880'de mana aralıklarla süregelmekte• Olaf Hansen'in yaptığı koregrafiyle dir.Böylece Türk Seyircisi de feda- eser tekrarlandı. su'nun orkestra yönetmeni Richard Dri­ karlıklarla yaşanan bu romantik ve trajik 2 yıl sonra Hansen yeni kareografi­ go müziğin bazı yerlerini çıkararak yeri­ aşkı düşsel bir atmosfer içinde, masalsı si değişik düzeniyle bale 28 Ekim ne o çağın salon müziği diyebileceğimiz bir biçimde, büyüleyici danslar eşliğinde 1882'de oynandı. Uzun bir zaman sonra yeni müzikler besteledi. Marius Petipa izlemek fırsatını yakaladı.Ve yoğun ça• eser tekrarlanmak istenildi. Petipalya eserin dört perde çatısını değiştirip üç balar sonucu edinilen bu fırsat çeşitli başvuruldu. O kusuru eserin koreografi perde yaptı. Petipa'nın İvanou ile birlikte duyguları ardı ardına yaşamamızı sağlı­ ve sahne düzeninde buluyordu. Yardım ­ yarattıkları Kuğu Gölü 27 Ocak 1995'te yor. Bazen umutlandırıyor, bazen sevin­ cısı Lev İnanov'la hazırlamaya başladı­ oynandı.13 Şubat 1993'te Vaganova'nın diriyor ve bazen de hüzünlendiriyor in­ lar. Provaların başlangıcında, 6 Kasım düzeniyle bu koreografi ele alındı. De­ sanı. Modern dünyamızda bu duyguları 1893'te Çaykovski hayatını kaybetti. korlarda değişiklik yapıldı. 1945'te ise bu yoğunluklarla yaşayacağımızı zan­ Eserinin en güzel halini izleyemedi. 17 Fedor Lapukhov Kirov Tiyatrosu için netmiyorum. Şubat 1894'te Maryinski . Tiyatrosu'nda oyunun düzeninde bazı değişiklikler İşte bu yüzden, bü bı:ıyüleyici ma­ gerçekleştirildi. yaptı. 20 mart 1950'de Kostantin Serge­ salı sahneden izlemeye sizi de davet Aslında eserin tamamı 11 Şubat vey Kirov Tiyatrosu için gene bazı deği­ ederken böylesi aşkların hep yaşanma­ 1895'te oynandı. Maryinski Tiyatro- şikliklerle Petipa İvanov düzenini oynadı. sını diliyorum. 3F ...... •...... ~ ...... •...... •...... - IS1 SES

Ülgen ÖZMENZ:ı

alata Kulesi çünkü; koca bir tari­ hin hemen yanıbaşında oldukları­ Gnı bilmeksizin oyunlar oynayan il­ gısız çocuklar gördüm... Galata Kule­ si 'nin o ağırbaşlı, suskun tavrına aldır­ madan yanından O'na şöyle bir bak­ maksızın geçip gidenler. çemberine çöpler atanlar gördüm ... O'nunla konuş­ malarından vazgeçtim, selamlaşsınlar istedim. İçeri girdim. Dile geldi: 'Anlatsa­ na .. . Devrilen külahlarımı . bana hapsedi­ lenleri, yangınları duyurduğum günleri .. . Anlat da bilsinler. Dinledim O'nu. Doğru" dedim. Ama onu anlatan bir kitap bile bulamadım. İki sayfalık bir tanıtım kağıdı verdiler elime ... Üç satır tarih, dansöz, bir de eğlenmeye gelmiş turistler vardı resimlerinde ... Devrilen külahlar, hapsolan insan­ lar mı? İşte , bu yüzden Galata Kulesi'ni anlatmak istedim.

GALATA KULESİ'NİN TARİHÇESİ

Eldeki güvenilir kaynaklara göre, Galata Kulesi , bu bölgeye yerleştirilen Cenevizlilerin geceli gündüzlü ç alışma­ larıyla 1348 yılında meydana geldi. Bi­ zans kaynaklarında MEGALOS PRYGOS (Büyük Burç) Cenova kaynaklarındaysa CHRİSTEA TURRİS (İsa Kuleli) olarak geçer. Kule, çevresindeki surlara duvar­ larla bağlanarak hendek derinleştirildi . (1349) Cenevizliler kuleyi Galata'dan Haliç'i korumak için kullandılar. Galata semtinin devamlı gelişmesi sonucunda da kule yükseltilip restore edilerek daha dayanıklı hale getirildi. ( 1445-1446) il. Murad ile ilişkilerini sıkılaştıran Cenevizliler. padişahtan yardım alarak kulenin yanındaki tahkimata da bir kule eklediler. Bu yardımına karşılık kuleye Murad Bey adına vermeyi vaad etmişler . il. Bayezid devrindeki deprem sırasında surlarla kule zarar gördü. Mimar Murad 39 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• BUL'U - -, r SIZ TA IGI

bin Hayreddin tarafından kısa zamanda İstanbul'da Karaköy ile Tünel ara­ tışılan bir sinema filminin de ana mekanı onarıldı. (1510) Kule 16. yüzyılda Kasım­ sında kendi adını taşıyan semtte bulu­ konumunda. .. İlk uçan Türklerden ve paşa Tersanelerinde çalıştırılan harp esi­ nan bu kule yerden 61 metre, deniz se­ dünya uçuş tarihinin öncülerinden olan ri Hristiyanlara barınak oldu. Yine bu de­ viyesinden ise 140 metre yüksektedir. İç Hezarfen Ahmet Çelebi'nin mücadelesi• virde kollarına kanat takarak uçan He­ çapı 8.95 metre olmakla beraber duvar­ nin anlatıldığı "İstanbul Kanatlarımın Al­ zarfen Ahmet Çelebi bu kuleden atlaya­ larının kalınlığı 3.75 metredir. Kulenin üç tında " adlı filmde , Galata Kulesi 'nin tari­ rak Üsküdar'daki Doğancılar mevkiine tepesi Ceneviz tarzında yapılmıştır an­ hin bir başka olayına ev sahipliği yaptı­ indi . cak daha üst kısımlar Türk stilindedir. ğını görüyoruz. Kule 171 Tden sonra kös vurularak Hezarfen Ahmet Çelebi , kanat ta­ gece yarısını paben vermede kullanıldı. GALATA KULESİ'NİN GÜNÜMÜZ· kıp uçmaya kuleden başlıyor ve Üskü• 18. yüzyılda kuleye İstanbul yangınlarını DEKİ ÖNEMİ dar'da Doğancılar Meydanı'na konuyor. gözetleyecek gözcü teşkilatı yerleştirildi . Gidip görünce, kuleden doğru gerçek• Gözcüler yangınları , kös vurarak İstan­ Galata Kulesi'nden Galata, Haliç ten de İstanbul tüm azametiyle gözleri­ bul halkına duyururlardı. Sonra gözcü• ve Boğaz rahatça seyredilebilir. Bu se­ mizin önüne seriliyor. Ancak ilginç olan , lerden başka mehterhane takımı da bu­ beple Kule sadece yaba nc ı turistlerin kulede Hezarfen ile ilgili çok az bilgiye raya yerleştirildi. değil yerli halkın da ilgisini çekmekte ... yer verilmesi, bu bilginin de kimsenin 111. Selim devrinde ç ı kan büyük Kule'nin seyir platformu İstanbul'u göremeyeceği bir kısma konulmasıydı. .. yangında kulenin büyük bir kı sm ı yan ­ her açıdan görmeye imkan sağlarken, Oysa kuleyi böyle bir hikayenin mekanı dı.(24 Temmuz 17 49) Padi ş ah t ara fınd an tarihle de kucaklaşmamızı sağlıyor . Ayrı­ olarak gezmek çok daha keyif verici ... tamir ettirilen kule 11. Mahmut zamanında ca kulenin içinde bulunan lokanta ve Yangınlar, depremler atlatan Gala­ (2 Ağustos 1831) yine ya ndı ve ye niden gece kulübü de en önemli tanıtım ta Kulesi hala dimdik ayakta ... Geçmişte o narıldı. 1861'de sekiz kat ve 141 basa­ araçlarından bazıları ... zindan , yangın kulesi olarak kullanılan maklı merdiveni ile bir kahvehanesi bu­ Galata Kulesi, tüm bu özelliklerinin bu koca tarih şimdi susmuş, bekliyor... lunuyordu. Bu arada başlayan imar ça• ya nısıra , geçen yıl üzerinde epeyce tar- Tanıtılmayı ve gezilmeyi ... lı ş mal a rı s ırasında etrafındaki hendek dolduruldu. 1875'te bir fırtınada kül al ıı devrildi, güzel görünüşü de kaybol­ du.1875'te yapılan tamirle kulenin dış manzarası tamamen değişti. Döşeme ki­ rişlerinin çürümesi ( 1859-1860) üzerine ciddi bir tamirata girişildi. Sonra İstan ­ bul Belediyesi, kulenin 1833-1875'teki haline sadık kalınarak yapılacak bir re s­ torasyonu uygun gördü. (1964) 1967'ye kadar süren tamirat sonunda kule bugünkü şek lini aldı.

KULENİN MİMARİ YAPISI

Galata Kulesi 1794'te tamamen yandıktan sonra duvarları 2 metre kadar yıktırılarak dört yana çıkıntılı; pencereli bir kat eklenip sivri külahla örtüldü. 1831 yangınından sonra onarılırken en üste ampir üslupla iki kat yaptırıldı. 1875'te külahı fırtınada yıkılınca sekiz köşeli , ah­ şap iki kat eklendi. 40 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• •• • • DUNYA ASSISI FELAKETİNE AÖLIYOR

Özgür GÖNENÇ Z:ı

DEPREM SANATI VURDU

Orta İtalya'da , 1997 yılının Eylül ayında meydana gelen deprem, Ortaçağ İtalyası'nın önemli din, kültür ve sanat merkezlerinden biri olarak kabul edilen Assisi kentini vurdu. Depremde, 1300'1ü yılların İtalyası'nın ünlü din adamlarından olan San Francesco d'Assisi (Assisi'li Aziz Francesco )'nun kendisiyle aynı adı taşıyan bazilikasının dış cephesi yıkıldı. Ünlü İtalyan ressam Giotto'nun eserleri ve fresk ustası Cimabue'nin freskleri büyük hasar gördü.

ACIMASIZ DOGA

Apenin Dağları'nın eteklerinde kurulmuş olan Umbria ve Marche bölgeleri Richter ölçeğine göre 5.7 şiddetindeki depremle sarsıldı. 26 Eylül gecesi saat 23.45 sularında başlayan ve bütün gece boyunca aralıklarla devam eden sarsıntılan sonucunda aralarında iki rahip ve Tarihi Varlıkları Koruma .... Danışmanlığı'nın iki teknik elemanının da bulunduğu 13 kişi hayatını kaybetti. Deprem, eski yerleşim yerlerinin ağır hasar görmesine, çan kuleleri'nin yıkılmasına yol açtı. İtalyan sanatsal mirasının önemli bir bölümü çaresi bulunamayacak bir şekilde yitip gitti . Özellikle Assisi Bazilikası'nın ön cephesinin üst bölümünün bir kanadı önemli şekilde tahrip oldu. Cimabue'nin freskleri ve Giotto'ya atıfta bulunulan bazı resimler de hasar gördü. Elbette ki öfkeli doğa Cimabue'ye 3cımasız davrandı. Önce Floransa'da bulunan Arno Nehri'nin öfkesi yüzünden parçalanan Sanla Croce Katedrali'ndeki çarmıha gerilme sahnesi, şimdi de bu depremde zarar gören freskler. Felaket karşısında duyulan acı gerçekten büyük oldu. Sanat şaheseri freskler, yıkıntıların arasında dramatik bir biçimde yatan ölüleri kucaklar gibiydiler. r,:an Kulesi. (morro) BİR İNANÇ VE SANAT bir onarım BAŞYAPITIMIN ÖYKÜSÜ çalışmasında bu eserlerin tümünün ZİYARETÇİ AKININA UGRUYOR Giotto'ya ait olmadığı kuşkusu ortaya San Francesco Bazilikası, çıkmıştır. sanat ve inancın buluştuğu önemli kutsal merkezlerden biridir. Bazilika üst YOK OLAN MİRAS üste iki kiliseden oluşmaktadır. Hacılar ile sanat ve inanç tutkunları , yüzyıllardır Asırlar boyunca aynı coşkuyla Aziz Francesco'nun Aziz Francesco'nun mezarına dua etmeye ve kiliseyi ziyaret yaşamının belli başlı etmeye geliyorlar. 1300'10 yılların bölümleri kutsal İtalyası'nın hayranlık uyandıracak ikonografi sahneleriyle başyapıtlarını bünyesinde barındıran resmedilmiştir . bazilikada, Giotto'nun resimleri ve Deprem sırasında Cimabue'nin freskleri yer alıyor. Bazilika'da meydana Depremden en çok etkilenen de bu gelen hasar şu eserler olmuştur. şekildedir:

SANAT ŞAHESERİ 20 YILDA -100-200 metre TAMAMLANDI alana yayılan San Francesco Bazilika'nın yapımına Aziz bazilikasının ön Francesko'nun ölümünden hemen sonra cephesinde bulunan Papa IX. Gregorio tarafından başlandı. bir çok fresk ağır hasar Mimarının kim olduğu hep belirsiz kaldı. gördü veya Bazilikanın tamamlanması 20 yıl kadar parçalandı. sonra Santa Caterina Kilisesi'nin gerçekleştirilmesiyle birlikte olmuştur. ı -Sunağın üst San Francesco Bazilikası'nın ön kısmında bulunan ve cephesi Büyük San Francesco Cimabue tarafından Giotto. Meydanı'na bakmaktadır. Kripta adı boyanan İncil verilen bölüm kayalara kazınmıştır. Yazarlarının resmedildiği bölüm hemen Papa daireTerinde ve müze bölumÖnde Buraya giriş Küçük San Fracesco hemen yok oldu. çatlaklar oluştuğuna dair işaretlere Meydanı'ndan gotik tarzda inşa edilmiş rastlanmıştır. bir kapı aracılığıyla olmaktadır . - ' Yıldızlı Bir Gece' dekoru da Bazilika'nın içinde özellikle de yan yıkılan bölümler arasında yer almaktadır. -Yan yüzeylerde bulunan tarafta bulunan küçük kiliselerde Aziz'in Giotto'nun fresklerinde de çatlaklar kutsal emanetleri bulunmaktadır. -Kilise'nin ileri gelenlerinin oluşmuştur. Sunağın üstünde, antik mezar resmedildiği Bazilika'nın girişindeki boşluğunda iki demir çubukla taştan bölüm de depreme yenik düştü . BAZİLİKA'NIN YAZGISI yapılmış ve içinde Aziz Francesko'nun naaşının bulunduğu sanduka yer -Azizlerin ve Françeskan ' ların Trajedinin izlerini, en yoğun almaktadır . resmedildiği kemer altındaki bölümde şekilde yıldırım çarpmışa dönen Assisi Alt kilise, büyük sunağın üstünde yıkımdan nasibini aldı. kentinde görmek mümkündür. San bulunan bölümler Giotto'ya adanmıştır. Francesco Bazilikası'nın yıkılmasının Burada bulunan fresklerin en önemlileri, -Fresklerin yıkımından doğrudan ardından yıkıntılar ve toz bulutu sağ tarafta bulunan küçük kilisede etkilenen Bazilika'nın üst k ı smı gotik arasında, İtalyan Sanatının en güzel mistisizmin başyapıtlarını yaratmış olan tarzda bir netten oluşmaktadır. örneklerinden biri olan Bazilika'nın Simone Martini'ninkilerdir. Sanat parçalarını arama çalışmaları uzunca bir hazinesi olarak daha zengin olanları üst -Alt kilisede hasar gördü fakat süre devam etti. Cimabue'nin kiliseninkilerdir. Ünlü fresk ustası zararın büyüklüğü kesin olarak fresklerinin bulunması yolundaki Cimabue, kilisenin mihrabında bulunan ' belirlenemedi. Bu alt bölüm Aziz beklenti daha da azdı. Kutsal Kitapta Meryemana'nın Öyküsü'nü anlatan Francesco'nun, ona ilk inananlar bulunan dört İncil Yazarından kaç tanesi freskleri yapmıştır. Sağ kolda ise Aziz tarafından çevrelenen mezarını hayatta kalabildi. Çarmıha gerilme Pietro'nun yaşamındaki olayları anlatan barındırmaktadır. Burada bulunan baş sahnesi kurtarılabildi mi? Bu soruların freskler bulunmaktadır. Ziyaretçileri en yapıtlar arasında, Aziz Francesko'nun yanıtları ancak, döküntülerin çok etkileyen eser, Giotto'nun, Aziz hocası olarak ünlenen bir ressama atıfta boşaltılması ve parçaların yerine Francesko'nun yaşamını resimlerle bulunulan bir fresk dizisi bulunmaktadır konması çalışmaları sonucunda anlattığı 28 küçük freskten oluşan daire . Ayrıca ilk sağda bulunan San Martine verilebilecek ve kaybın büyüklüğü şeklindeki büyük fresktir. Bu devasa Kilisesi'nin içinde San Martino hakkında bilgi sahibi olunacak. eser, bir çok kez yenileme çalışmalarına tarafından yapılan freskler vardır. maruz kalmış ve yakın zamanda yapılan -Uzmanların ilk belirlemelerinde, • 42 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• • • PIERRE LOTI

Gülcan ANAÇ Z:ı

yüp"de Haliç sırtlarında yer alan Pierre Loti Kahvesi ve çevresi İs­ Etanbul Büyükşehir Belediyesi tara­ fından istimlak ediliyor. Topoğrafik konumu ile Haliç"in en güzel manzara noktalarından biri olan tarihi, kültür ve doğal güzellikleri ile tanı­ nan Pierre Loti Kahvesi ve çevresi yeni­ den düzenleniyor. İstanbul Belediyesi ve Eyüp Belediyesi"nin ortak çalışmaları sonucu oluşturdukları projenin uygulan­ maya başlanmasıyla burası bugüne ka­ dar sahip olduğu değerler ile uyumlu bir düzenlemeye ve yeterli bir kullanıma ka­ vuşturulacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Eyüp Belediyesi bu proje ile Pierre Loti Kahvesi ve çevresinin daha fazla yerli ve yabancı turist çekmesi ve İstanbulluların da günübirlik eğlence ve dinlenme ihti­ yaçlarına cevap verecek önemli bir odak noktası haline gelmesini amaçlamakta• ?iare Loıi Kalıl"l'siııdcıı İsıuııhıı/. dır. Çamlıca tepesi İstanbulluların haya­ tında günübirlik gezi ve dinlenme için rılarak pansiyon türü konaklama ve gü• bügüne kadar uygulanamadığını ve pa­ tercihlerinde önemli bir yere sahipken, nübirlik tesisler . yeşil alan ve kamu hiz­ ranın bulunması ile bir problem kalmadı­ buranın da projenin uygulanması ile al­ met alan kullanımları yer alacak.Uzun ğını belirtiyorlar. ternatif gezi yeri olması hedefleniyor.İs­ yılların ihmalinin giderilmesini amaçla• Bu bölgenin bir kısmı kamulaştırı­ tanbul Büyükşehir Belediyesi kamulaş­ yan Eyüp Belediyesi yetkilileri , bu proje­ lırken bir kısmının kamulaştırma çalışma­ tırma çalışmalarına başlamıştır. nin 1985 yılında hazırlanmış olduğunu ları burada yaşayan ve buradan ekmek Pierre Loti Kahvesi ve çevresi kamulaştı- yeni bir şey olmadığını . parasızlıktan parasını kazanan insanların karşı çıkma­ sı ile istimlak çalışmaları sekteye uğra­ mıştır.Burada yaşayan insanlar . burala­ rın tapusunun kendilerine ait olduğu ve hiçbir gücün kendilerini buradan atama­ yacağını . mücadele edeceklerini gere­ kirse mahkemeye vereceklerini belirte­ rek rahatsızlıklarını dile getiriyorlar .Pier­ re Loti Kahvesinin işletmeciliğinin elle­ rinden alınmasını istemediklerini söyle• yerek kaygılarını belirtiyorlar.Belediye komplo bu adayı kamulaştıracak .Kimisi razı oldu kimisi de olmadı.Zaten biz de mahkemeye verdik.Mahkeme şu anda başlamadı.1 ay sonra mı başlar 2 ay sonra mı belli değil ama biz verme taraf­ tarı değiliz diyerek belediyenin istimlak çalışmalarına karşı olduklarını açıkça göstermektedirler.Ayrıca Pierre Loti Kah­ vesinin özel bir şahsa ait olduğunu bura­ nın kamulaştırılmasına razı olmadıklarını sözlerine ekliyor.Burada hem kiracı olan hem de otopark işleten Arif Kelleci de 43 4. '8tuptt ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Belediyeye ateş püskürüyor ve şikayet­ lerini dile, getiriyor: "Eğer burayı bizim elimizden alıp da başkasına peşkes çe• keceklerse biz buna göz yummayız.300 senelik evleri yıkıp nasıl restore edecek­ ler.Pierre Loti'yi ele geçirmek için bu çevredeki evleri kamulaştırıyorlar. Turisti çekmek istemiyorlar.Burayı öldürmek is­ tiyorlar .Haliç temizleniyor.Burası istan­ bul'a bakan güzel bir tepe ... Değeri da­ ha da artıyor.80 öncesi neredeydiler? Burası 3-5 sene kapalı kaldı. Burası iş yapmaya başlayınca gö• ze battı.Buradan rant sağlamaya çalışı­ yorlar .Madem turizme hizmet etmek is­ tiyorlar, restore etsinler o kişiye versin çalıştırsın ya da sen restore et desin adam restore etsin kendisi çalıştır­ sın ...83 milyara kamulaştıracağız , diyor­ lar.İstanbul'da 2 milyona metrekaresi yer varsa biz de satalım. Bu demek oluyor ki cebren ve hile ile burayı kamulaştıracaklar.Ben ve bu­ gitmekten çekinmeyen bir kadındır. Juli­ rada yaşayan birçok insan buna karşı­ en Viaud ,istanbul'dan döndükten sonra dır." Topoğrafik konumu ile bu şehirde yaşadıklarını kitaba dökmeyi Eyüp sakinleri ise Belediye'nin bu düşünür. projesine daha sempatik yaklaşırken ya­ Haliç'in en güzel Düzenli bir şekilde tuttuğu günlü• şadıkları yerlerin bu projenin gerçekleş­ manzara noktalarından ğü , ortaya bir roman çıkarmasına yar­ mesi ile değerinin artacağını , turizme dım edecektir. Nitekim öyle de olmuş­ açılacağını esnafın da kazanacağını biri olan tarihi, kültürel tur.Ama onun bu ilk romanı "Aziyade" umut ederek iyi bir uygulama olduğunu neredeyse hiç ilgi uyandırmaz.Kuşkusuz ve belediyenin bu çalışmasını destekle­ ve doğal güzellikleri ile diklerini bir an önce uygulamaya geçil• Aziyade"ye olan aşkı, onun Türk dünya• mesini arzu ettiklerini belirtiyorlar. tanınan Pierre Loti sına girmesine etkendir ama , o Türkler'e Bu bölgede bulunan Eyüp Sultan Kahvesi yeniden duyduğu bağlılık ve saygının çok daha Camisi, çevresi, Türbeler, Pierre Loti az kişisel nedenlere bağlı olduğunu Kahvesi ve çevresinde en az 300 sene­ düzenleniyor. açıklamıştır.Bu nedenleri ise yapıtlarında lik geçmişi bulunan evleri ile İstanbul tu­ dağınık bir şekilde buluruz. Aziyade'ye gelince sevgilisinin git­ rizminin odak noktalarından birini oluştu­ turistler tarafından tercih edilmesinin bir mesinden bir süre sonra ölür. On yıl son­ rurken, Pierre Loti'nin özellikle yabancı nedeni de buranın ismini ünlü bir Fransız yazardan almasıdır.Asıl ra (1887) Loti, ikinci kez Türkiye'ye ge­ adı Julien Vicaud olan lir.Bu daha çok; korktuğu şeyden kesin Loti, deniz subayı oldu­ olmak içindir:Aziyade'nin ölümü. Yaptığı ğu için meslek hayatı araştırmalar onu Topkapı mezarlığına boyunca birçok yabancı götürmekle sonuçlanır. Bundan böyle ülkeyi tanıma fırsatı bul­ Türkiye'ye her gelişinde o mezarlığı ziya­ muştur.Bu ülkeler ara­ ret edecektir Loti . sında kendisini en çok Loti Türkiye'de bulunduğu sıralar çeken Türkiye'dir.Öyle• Türk kılığına girerdi, Başında fes , elinde sine ki: "Türkiye ikinci tesbih, halkın arasına karışmaktan, is­ vatanım" diye haykır­ tanbul'un birbirinin içine geçmiş sokak­ mıştır. larında dolaşmaktan, Kahvehanelerde Loti'nin bu Türkiye aş­ oturup nargile tüttürüp, Türk kahvesi iç• kını, gençliğinde Türki• mekten hoşlanırdı. ye'ye ilk gelişi sırasında Fatih ya da Yavuz Selim Camileri ( 1876-1877) Aziyade ile dolayları; yeğlediği yörelerdi ama, onu yaşadığı bir gönül serü• en çok çeken Eyüp'tü. Kuşkusuz Haliç venine indirgeme eğili­ sırtlarındaki bu kahveye sık sık uğruyor, mi vardır; Aziyade , ko­ görkemli manzaraya dalıp gidiyor.bura­ casının yokluğunda ha­ daki dinginliğin tadına varıyordu.Nasıl remden çıkıp sevgilisi­ oldu, ne zaman oldu tam bilinmiyor ama, nin , bu yabancı suba­ o zamandan beri burası Pierre Loti Kah­ yın kollarına atılmak için, vesi diye anılır. onun Eyüp'teki evine ~-'lhıl::I'~ 44 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••t~ ••• KİTAPLARIN DEGİŞEN MEKANLARI eser. Son dönemlerde cinsel ağırlıklı kitapların ilgi gördüğünün bir kanıtı olsa gerek bu sonuç. · Bunun yanında psikolojik kitaplar ve yaşam öyküsü romanları ilgi görüyor. Psikoloji alanında Doğan Cüceloğlu'nun eserleri, yaşam öykülerinden ise Ayşe Kulin'in "Adı Aylin" adlı yapıtı 97'nin en çok satan kitapları arasında. Öte yandan Adam Kitabevi'nde, müşterilerin istedikleri kitapları alıp oku­ malarına ve incelemelerine izin veriliyor. Kitapların çalınmasına engel olmak için kurulan güvenlik sisteminin payı büyük olsa gerek bu uygulamada. Türkiye'deki en zengin kitabevi ol­ , ma özelliğini taşıyan Adam Kitabevinde 25 binden fazla kitap bulunuyor. İnsanlar bulamadıkları kitapları almak için geliyor

1 çoğu zaman. 1 • Daha çok kitap kurdu diye tabir edilen insanların başlıca uğrak yeri Adam Kitabevi. Kitabevine gelenlerin Kitap.okuma alışkanlığını arttırabilmek için yüzde BO'i kitap almadan çıkmıyor. ülkemizdeki kitabevleri, potansiyel okuyucu Kitap çeşidinin 25 binden fazla oluşu nedeniyle, istenilen kitaba anında kitlesine yönelik yöntemler geliştiriyorlar ulaşabilmek için bir bilgisayar sistemi kurulu. Kitap adı, yazar adı veya yazar Hüseyin ŞUEKİNCİ çalışan memurlara, ekonomik düzeyi or­ soyadı çevirmenin adı veya yazar soya­ ta derecedeki serbest ticaretle uğraşan­ dı çevirmenin adı veya soyadı, kitap tü• İlhan AKÜZÜM 16 lara hitap ediyor. Arıon Kitabevi iş ve rü ve yayın evi gibi veriler bilgisayara okul çıkışı olması nedeniyle 17-19 saat­ ·tap okuma alışkanlığının yok de­ yüklenerek aranılan kitaba anında ulaş­ leri arasında yoğunlaşıyor. necek kadar az olduğu ülkemizde, mak mümkün. Ayrıca bilgisayardan kita­ Her türlü kitabın okuyucuya sunul­ itabevleri insanları okumaya yön• bın olup olmadığı, fiyatı gibi bilgilerde duğu kitabevinde, ayrıca nadir bulunan lendirmek için çeşitli yollar deniyor. Bu anında tespit edilebiliyor. · eserlerden oluşan ... bölümde yer alıyor. yolları deneyen kitabevlerinde birkaçı Ayrıca kitap kulübü de olan Adam Eylül ayından itibaren hizmete geçen sa­ Arıon kitabevi ve Adam Yayıncılık. kitabevi kulüp üyelerine yüzde 1O indi­ haflar bölümünde kıymettar eserler he­ Kitap s~ktöründe aşırı bir yığılma­ rim uygulanıyor ve çeşitli armağanlar men göze çarpmakta. nın yaşandığı istiklal Caddesi'ndeki ya­ dağıtıyor. Aylık bülteni bulunan kitabevi Sahaf türündeki kitaplar genellikle yınevleri daha çok insana kitap ulaştır­ yeni çıkan kitapları ve üyelerinin özel ilgi başka şehirler mak yerine var olan potansiyel alıcı için sergilerden ve taranarak alanlarını içeren bilgileri, aylık bültenle uğraş veriyor. Zaten az okuyan bir ülke• elde ediliyor. Fiyatı kitabın içeriğine göre kulüp üyelerine bildiriyor. · de, daha çok okuyucu kitlesine hitab ve piyasadaki sayısına göre değişebili­ Her üye için bilgisayarda bir dosya edebilmenin gayreti içinde Arıon Kitabe­ yor. açılıyor. Bu sayede Adam Kitabevi, müş­ vi. Dünyanın değişik yerlerinden ge­ terileriyle daha kolay ve hızlı bağlantı ku­ Arıon Cafe müşterilerine huzurlu len turistlere de hizmet veriyor Arıon Ki­ rabiliyor. bir ortam suı:ımakta. İlk amacı kitaplara tabevi. Daha çok İngilizce Fransızca Adam Kitabevinden 97 yılında en bakmak olan birçok kişi, Arıon Afenin in­ eserler alıcı buluyor. Bunda en büyük et­ çok satan kitap "Simyacı" adlı eser. Bu­ sanı cezbedici, sakin, insana huzur ve­ ken kitap fiyatlarının ucuz oluşu. nun yanında Mehmet Fuat'ın "Gölgede ren, sade ve rahat ortamını gördükten · Arıon Kitabevindeki en çok satılan Kalan Yıllar", _ Ayşe Kulin'in "Adı Aylin", sonra ikinci bir defa gelme ihtiyacını his­ kitaba gelince. Nancy Friday'in "Benim Server Tanilfi'nin "Yaratıcı Aklın Sentezi" settiklerini belirtiyorlar. Yaşı 25 ila 35 ara­ gizli bahçem" (Kadınların cinsel fantazi­ adlı yapıtlar en çok ilgi gören eserler sında değişen, daha çok özel sektörde leri) adlı eseri en fazla okuyucu bulan arasında yer alıyor. 45 ················································,~········································ 97'NİN EN ÇOK • SATAN KIT APLARI

1 ses getirdi. tan kitaplar listesinin zirvesine oturan Gerçek bir yaşam öyküsünden yo­ 'Simyacı', Türkiye'de de birinciliği kim­ la çıkılarak yazılan 'Adı: Aylin', 1997'nin seye kaptırmadı ve 1997 yılının en çok zirvesine oturan kitaplardan biriydi. okunan kitabı oldu. Jf ıeta~c lte · Yılın en çok satan kitapları ilgi çe• Can Yayınları'ndan çıkan 'Simya­ kici bir grafik izledi. Çevirilerle yerli ki­ cı', Brezilyalı eski tiyatro yönetmeni, taplar zirve yarışındayken, edebiyat oyun ve şarkı sözü yazarı Paulo Coel­ ağfödığında dünyası ustalarla yeni yazarların düello• ho'nun üçüncü romanı. 42 ülkede yayın­ I RV I N D. YALO M suna da sahne oldu. Şiir kitapları, çok lanan ve 26 dile çevrilen 'Simyacı'nın satanlar listesindeki eksikliğini geçen yıl Türkçesi, Özdemir İnce'ye ait. olduğu gibi, bu yıl da hissettirdi. Sanırız, Yüreğinde, çocukluğunu yitirme­ çok satmak şairlerle bağdaşmayan bir miş olan okurlar için bir klasik kimliği ka­ kavram ... zanan "Simyacı', gördüğü bir düş üzeri• ne İspanya'dan kalkıp Mısır piramitleri­ KAMU VİCDANINA ÇAGRI: nin eteklerinde hazinesini aramaya gi­ Jııgllh.(,.de-n çoe,>ire.n , A-,, ;ı n 8 • b ·~~ ıı "SİVİL İTAATSİZLİK" den Endülüslü çoban Santiago'nun ma­ salsı yaşamının felsefi öyküsü. Yakup Coşar'ın Almanca'dan yap­ Bir peri masalını andıran roman, tığı çeviriler ve kendi yazdığı önsözü da­ aynı zamanda bir "nasihatname' niteliği Cüneyt KOAK.UT hil on makaleden oluşan bir derleme. Ki­ de taşıyor ve 'Yazgına nasıl egemen ola­ Kani FATSAL fb tapta H. Arendt, R. Dworkin, J. Haber­ caksın, mutluluğu nasıl bulacaksın?" so­ mas, J. Galtung, Martin Luther King, J. rularına yanıt arıyor. Sanırız, 'Simyacı'nın ir yılı daha geride bıraktık, acı-tatlı Rawls, H. Saner, H. D. Thoreau'nun sivil bu kadar çok okunmasının nedeni de bir anılarla . Nice renkler, s~sler, satır­ itaatsizliğe ilişkin kapsamlı makaleleri ·hayat ve ahlak kılavuzu olmasının altın­ Blar geçti hayatımızdan 1997'de. yer alıyor:Bu yazarlar sivil itaatsizlik üze• da yatıyor. Kimilerini şimdiden unuttuk bile, ama ki­ rine düşünen ve yazan insanlar olmaları­ Bu özel 'nasihatname' ülkemizde milerinin bıraktığı derin izler hala üzeri• nın yanısıra, sivil itaatsizlik eylemcisi ol­ kitap sayfalarından tiyatro sahnesine de mizde. Dudaklarımızdan yeni yılla eski­ maları açısından da büyük önem taşıyor. taşındı. yen bir şarkının melodisi, gözlerimizde Sivil İtaatsizlik, Hindistan'da Ma­ unutamadığımız bir filmin sahnesi, dili­ hatma Gandhi önderliğindeki barışçı YÜREGİNİN GÖTÜRDÜGÜ YERE mizde ise severek_okuduğumuz bir kita­ kurtuluş hareketinden ABD'de Martin GİT bın en anlamlı satırları kaldı, 97'nin ar­ Luther King önderliğindeki 'Yurttaş Hak­ dında. O satırlarda bazen buruk bir aşk ları' Hareketine, oradan Avrupa'daki Can Yayınları'ndan çıkan 'Yüreği­ hikayesinde gözyaşlarına boğulduk, ba­ nükleer silahlanma karşıtı müca~eleye• nin Götürdüğü Yere Git', özellikle kadın zen de ulaşmaya çalıştığımız mutluluğun kadar, birçok sivil itaatsizlik deneyiminin okuyuculardan gördüğü ilgiyle 1997'nin peşinden koştuk. Türk okuru o satırlarda ışığında Türkiye'de yaşananlara siyasal en çok satan kitapları arasında ikinci sı­ tattı mutluluğu, hüznü acıyı ... Ve belki ve kurumsal bir çerçeve oluşturuyor. rada yer aldı.İtalyan yazar Susanna Ta­ de 1997'nin en çok satan kitaplarında Kitap, sivil itaatsizlik eylemlerinin maro'nun 1994'te yayımlandığı zaman ,kendini buldu. ne olduğunu ve nedenlerini anlatırken, italya'da büyük yankı uyandıran ve yılın Türk okuru, geçen yıl yabancı bir aynı zamanda sistem karşıtı hareketlerin olayı olan kitabını İtalyanca aslından çe• ya.zarla mutluluğu kovaladı. Edebiyat değişen yapısı ve .süreci hakkında bilgi viren Eren Cendey. dQnyasının 1997'deki en başarılı ismi veriyor, biçimsel özelliklerini ayrıntılı ola­ 'Yöreğinin Götürdüğü Yere Git', 80 ~Simyacı'yla Paulo Coelho oldu. Ama rak ele alıyor. yaşındaki İtalyan bir kadının Amerika'ya !iQelho'nun başarısı · Simyacı'yla sınırlı Türkiye, 'sivil itaatsizlik' kavramını giden genç torununa yazdığı ve hem bir jalmadı. Yazarın ikinci kitabı 'Piedra ır­ 'Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık' iç döküş, hem de vasiyet sayılabilecek mağının Kıyısında Oturdum, Ağladım" eylemi ile tanıdı. Zaten kitap da bilinçli mekttJplarından oluşuyor. Yalın, güncel da okuyucuların beğenisini kazandı. bir zamanlamayla, gündemden .fayda­ bir dille ve sevgiyle kaleme alınmış, ama 1997'nin en çok okunan kitapları lanarak ve gündem oluşturarak çıktı. asla gönderilmemiş bu mektuplarda, arasında 'Yüreğinin Götürdüğü Yere Git' yaş1ı kadın, kendisinin ve kızının doku­ de vardı. Susanna Tamaro'nun 1994'te SİMYACI na~lı yaşamlarının gizli kalmış yönlerini yayımlandığı zaman İtalya'da büyük açığa vururken, pir yandan da hemken-· · yankı uyandıran kitabı, Tür~iYf'd' de Yayınlandığı h.er ülk""aj~~~.çôk sa- dini, hem de kızı~, irdeliyor; kendine kar- 46 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

şı bir iç hesaplaşma yürütüyor. Değişen siyle başlar. Salome, Nietzsche'nin yaşanabilecekler açısından simgesel gelenekler, altüst olan değerler karşısın­ büyük "ümitsizlik" içinde olduğunu, bu­ önem taşıdığını düşündüğü üç konu da hissettiklerini torununa sevgiyle ve nun onu intihara sürükleyebileceğini, bu üzerinde duruyor: Fal, büyü, cinler, bilgelikle aktarmak isteyen bu yaşlı ka­ yüzden uzman bir hekimce mutlaka te­ uzaylılar, gizemcilik, dolunay, bazı alter­ dın, kendi gençliğinde yapmayı göze al­ davi edilmesi gerektiğini ileri sürerek, natif tıp yöntemleri, para psikoloji, yeni madığı şeyleri yapmasını torununa öğüt­ Breuer'in bu tedaviyi üstlenmesini sağ­ tarikatlar; yeni modernizmin uzantısında lerken, 'Yapmaya değecek tek yolculuk, lar. hem toplumsallaşan hem kitleselleşen içimize yapacağımız yolculuktur· diyor Joseph Breuer ile Nietzsche karşı 'new age - yeni çağ" kültürü ... Gitgide ve ekliyor: 'O özgün çağrıya kulak ver­ karşıya gelirler. Ünlü filozof baş dönme• büyüyen, hızla güçlenen Fethullah meli ve yüreğimizin götürdüğü yere git­ leri, şiddetli migren ağrıları, azap verici Gülen Cemaati... İnsanlığın önünde meliyiz.' görme yetersizlikleri gibi kimi fizyolojik büyük bir fırsat ve ihmale gelmez bir teh­ zaaflarının tedavisini kabullenmesine like halinde duran İnternet... ADI: AYLİN karşın, Salome'nin ısrarla vurgu l adığı 'İnternet, Dolunay, Cemaat", ilk ba­ "ümitsizlik' duygusunu asla kabul etme­ kışta, bir bakışta, birbirinden bağımsız 'Adı: Aylin', kitabın yazarı Ayşe Ku­ mektedir. gibi görünen üç simgesel olguyu ortak lin'in yakın arkadaşı, komşusu ve uzak­ Bir süre sonra hangisinin hasta, refaranlardan yola çıkarak yeniden yo­ tan akrabası olan Aylin Radomisli Ca­ hangisinin doktor olduğu birbirine karı­ rumluyor. Bu olgular üzerinden "bir tes'in biyografisi. şır. Çünkü, filozof doktorun tersine zayıf­ dünya parçası olarak Türkiye'nin Renkli ve fırtınalı bir hayat yaşayan lığını bir güçlük ve tehlikeli bir oyuna bugününe ve geleceğine bakmaya ça• Aylin, 22'sinde Libyalı bir prensle evlen­ başvurur. Hastasına ulaşmak için rol ya­ lışıyor, kritik bir çağ dönümünün ipuçları­ di, 26'sında tıp tahsiline başladı ve ünlü par ve hastasından yardım ister. Böyle• nı gündelik söylemler içinden çıkarmaya bir psikiyatrist olarak Amerika'da adını ce, onun dünyasına girebileceğini um­ çabalıyor. duyurdu. 50'sinde Amerikan ordusuna maktadır. Ama, bu dünya kendi dünyası albay rütbesiyle subay olan Aylin'in ha­ olur ve burada kendi mutsuzluğunu, yatında evlenmeler ve boşanmalar birbi­ umutsuzluğunu bulur ve saplantılarıyla 1.SİMYACI, Paulo Coelho, rini kovaladı. 1995 yılının Ocak ayında karşılaşır. Yaşamını, içinin karanlık yerle­ Can Yayınları ise Aylin, New York'ta evinin bahçesinde rini sorgulamaya başlar ve oynadığı rol kendi arabasının altında ölü bulundu ve gerçek olur. 2. YÜREGjNİN . bu sıradışı yaşam, Ayşe Kulin tarafından Karşısında keskin bir gözlemci, GOTURDUGU YERE GiT , kaleme alındı. zeki ve sevgisi güçlü bir filozof vardır. Bu Susanna Tamaro, Can Ayşe Kulin kitapta prenseslikten filozof herşeye alışıla gelenin tersinden Yayınları hipiliğe uzanan Aylin'in yaşamını yalın, bakmaktadır. akıcı ve temiz bir Türkçe kullanarak ak­ Zamanla ikisinin arasında ölüm, 3. ADI: AYLİN, Ayşe Kulin, tarıyor. Gerçek yaşamdan alınan şahıs­ yalnızlık, irade, güç, korku gibi kavram­ Remzi Kitabevi ların yer aldığı kitap kurmaca kişilikleriy­ ların sorgulandığı bir pencere açılır. İkisi le de dikkat çekiyor. bu eşikte rollerini değiştire değiştire 4 . ..NIETZSCHE gerçeğe ulaşmaya çalışırlar . Ayrıca ikisi AGLADIGINDA, lrvin Yalom, NIETZSCHE AGLADIGINDA arasında inanılmaz bir iktidar mücadele• Ayrıntı Yayınları si de vardır . 'Nietzsche Ağladığında ' , lrvin D. Romanda Nietzsche ile Breuer'in 5. İNTERNET, DOLUNAY, Yalom'un "otantik yaşam" kavramını işle­ karşı karşıya gelmeleri, kitabın yazarı Ya­ CEMAAT, Can Kozanoğlu, diği ve ağırlıklı olarak kurgusal bir ro­ lom'un fantezisidir. Gerçek yaşamda iki iletişim Yayınları man. Kitapta olaylar, psikanalizi hazırla­ ünlü kişinin hiç karşılaşmadıkları sanıl­ yan düşüncelerin konuşulup, tartışıldığı maktadır. 6. SİVİL İTAATSİZLİK 19. yüzyıl Viyanası'nda geçmektedir. Bu kitap, "Yaşamın anlamını biliyor Ceviri: Yakup Coşar, Romanın ana kahramanlarından muyum?' diyerek kendimizi sorgulama­ Ayrıntı Yayınları biri, ünlü filozof Friedrich Nietzsche, di­ mıza neden olurken özgürlüğün bedelini ğeri ise psikanalizin ilk kurucularından de anlatıyor ve Nietzsche'yi şimdiye ka­ 7. TEHLİKELİ MASALLAR, Yahudi kökenli fizyolog hekim Joseph dar okuduklarımız, duyduklarımız ötesin• Ahmet Altan, Can Yayınları Breuer'dir. Öteki kahramanlardan Freud, de tanıtıyor. o zamanlar 26 yaşında umut veren bir 8. ARKADAŞLAR öğrenci ve Breuer'in yakın arkadaşı, aile INTERNET, DOLUNAY, CEMAAT ARASINDA, ipek Ongun, dostudur. Salome ise, Freud'dan Ril­ Altın Yayınları ke'ye dek pek çok ünlü isimle adı aşk İletişim Yayınları'ndan çıkan 'İnter­ ilişkilerine karışan, son derece zeki, net, Dolunay, Cemaat", 1997'nin en çok 9. PIEDRA IRMAGININ alımlı çekici, evliliğe inanmayan, özgür satanları arasında beşinci oldu. KIYISINDA OTURDUM bir kadındır . Kitabın yazarı Can Kozanoğlu, da­ AGLADIM, Paulo Coelho, Romanda olaylar Breuer'in gözün• ha önceki Devri', kitapları 'Cilalı İmaj Can Yayınları den anlatılıyor ve kahramanlarla kurdu­ "Türkiye'de Futbol: Bu Maçı Alıcaz! ' , ğu ilişkiler romanın çatısını oluşturuyor. "Pop Çağı Ateşi"ndeki üslubunu 1O. ERKEKLER MARSTAN, Kitabın kurgusu, Salome'nin Bre­ sürdürerek, son kitabında da Türkiye KADINLAR VENUS'TEN, ver'i tatile gittiği Venedik'te bulup, ana gerçeklerine değiniyor. John Gray, Altın Kitapları Nietzsche'nin ruh sağlığından çok kaygı Kozanoğlu, 'İnternet, Dolunay, Ce­ duyduğunu söylemesi ve yardım isteme- maat'te Türkiye'nin yakın geleceğinde 4?· •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• İSTANBUL KÜL TÜR VE SANAT VAKFI ETKİNLİKLERİ İstanbul Kültür ve Sanat Vakfınca organize edilen İstanbul Festivallerii bünyesinde yer alan Film, Tiyatro, Müzik ve Caz Festivalleri İstanbullulara Nisan ve Temmuz aylarında coşkulu günler yaşattı.

Cüneyt KORKUT dünyanın dört bir yerinden gelen sanat­ orkestra eşliğinde film müziklerini yo­

Kani FATSAL ;t:ıı çıları İstanbul'da buluşturdu. rumladı. İstanbul'un ev sahipliğini yaptığı •stanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafın­ CAZ SEVERLER FESTİVALDE BU­ festivalde "Açık Hava Tiyatrosu" bir "il­ dan düzenlenen ve İstanbul'un kültür LUŞTU ke" sahne oldu. Güher ve Süher Peki­ Iyaşamının ağırlık noktasını oluşturan İstanbullu cazseverlerin sabırsız­ ne!, Jacgues Loussier üçlüsü ile bera­ "İstanbul Festivalleri", Nisan - Temmuz lıkla bekledikleri 4. "Uluslararası İstan­ ber ilk caz konserlerini gerçekleştirdi. arasındaki dört aylık süreye yayılan film, bul Caz Festivali" Temmuz ayında birbi­ Festivalde bir "ilk" de Cemal Reşit Rey Tiyatro, Müzik ve Caz festivalleri ve iki rinden önemli yıldız sanatçıları konuk Konser Salonunda Fazıl Say'dan geldi. yılda bir düzenlenen uluslararası İstan­ etti. Sanatçı kendi caz kompozisyonları ve bul Bienali ile 25 yıldır farklı kültürleri, Giderek büyüyen festival, dördün• standartların yorumlarıyla bir caz piya­ cü senesinde, Açık ha­ no resitali sundu izleyicilere. va tiyatrosu ve Cemal Caz festivalinin son gecesinde ise Reşit Rey Konser Salo­ Latin müziğinin en ünlü isimleri, Kü• nu'nun yanısıra, Orta­ ba'nın ünlü grubu lrakere. Roy Horgro köy Esma Sultan Yalısı, ve Chvcho Valdes, Kübalı vurmalılar ROXY ve O JAZZ grubu Michel Camila üçlüsü ve Crisol Bar'da konser ve Jam topluluğu geceyi "üye Come Va" teista­ sessionlara sahne ol­ sıyla kapattılar. du . Sponsorluğunu "Oyak Sigorta"nın Festivalde 14 ülkeden üstlendiği "4. Uluslararası İstanbul Caz 250'nin üzerinde sanat­ Festivali'nde IBM, The Marmara, Rena­ çı yer aldı. Festivalin ult, DHC Kurumsal Sponsor, Cumhuri­ açılış konserini veren yet, Hürriyet, Milliyet, Yeni Yüzyıl ve Ra­ "CEGEDS 97" yılı için• dikal basın sponsoru. Siemens, Oyak de Avrupa'da üzerinde Bank, Arçelik A.Ş. ve Alternatif Bank en çok konuşulan kon­ A.Ş. gösteri sponsoru olarak festivalde ser olmaya aday oldu. yer aldılar. Avrupa'da sadece 10 kentte konser verecek MÜZİK olan "CEGENDS 97", İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın Marcus Miller Eric düzenlediği 25. Uluslararası İstanbul Clapton, David San­ Müzik Festivali, haziran ve temmuz ayla­ born, Joc Somple ve rı arasında gerçekleşti. Festival kapsa­ Steve Godd gibi yıldız­ mında 32 topluluğun verdiği 44 konser lar topluluğundan olu­ şur. Festivaldeki bu ve gösteri, Atatürk Kültür Merkezi, Aya olağanüstü konseri caz İrini Müzesi, Lütfü Kırdar kongre ve Ser­ dünyasını bir numaralı gi Sarayı'nda yer oldu. trompetçisi Wynton Her yıl olduğu gibi İstanbul Müzik Marsalis'in efsanevi Festivali bu yıl da zengin bir program , davulcu Elvin Jones ile sundu. Festivale bu yıl, İrlanda, İngiltere, : verdiği konser takip et­ Almanya, Hollanda, Finlandiya, G. Kore, ti. Festival de ayrıca Rusya, Hindistan, İsrail, ABD, Avusturya "Underground 2" ve ve Japonya'dan bin ve Türkiye'den 200 . "Arizona Dream" gibi toplam bin 200 sanatçı katıldı. Festival filmlerin müzikleriyle ta­ kapsamından 8 orkestra konseri, 13 oda nıdığımız "Goran Bre­ müziği konseri, 6 resital, 2 opera, 2 dans : govic" 45 kişilik büyük gösterisi ve 4 geleneksel müzik konseri 4. ~eupd- 4F ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

yer aldı. münde, aralarında Cannes, Berlin, Son tirilmiştir . Festivalin ana temasını 1997'de Sevastion, Locarno, Venedik, Montreal TİYATRO bütün dünyada 200. doğum yılı kutlanan ve Tokyo gibi sayılı festivallerde ödül İstanbul Kültür ve Sanat vakfının Schubert ( 1797-1828) ile 100. ölüm yılı kazanmış yapıtların da bulunduğu 14 düzenlediği 9. Uluslararası İstanbul Ti­ nedeniyle anılan Brahms ( 1823-1897) film yer aldı. yatro Festivali'nde tiyatronun büyük is­ oluşturdu. Festivalin opera bölü• mi William Shakespeare'in eser­ münde İtalyan besteci Ferdinando leri sahne aldı. Shakespeare'in Bertoni'nin ORFED operası ülkemiz• eserleri arasında yer alan Kral de ilk kez Aya İrini'de sahnelendi. Lapr, Aya İrini Müzesi'nde, Ot­ Festivalin orkestra konser­ heli Atatürk Kültür Merkezi Bü­ leri bölümünde ilk konseri Atatürk yük Salon'da sahne alacak. Ayrı­ Kültür Merkezi Büyük Salon'da ca Türk Tiyatro yazarlarından Gustov Khn'un yönetimindeki İstan­ Haldun Taner'in "Haldun Taner bul Devlet Senfoni Orkestrası katıl­ Kabare" ve Nazım Hikmet'in dı. Bu konsere solist olarak Devlet "Kuvayi Milliye Destanı " AKM Sanatçılarımız Aile Erduran, Suna büyük salon'da yer alan eserler Koz ve Bahar Birincik katıldılar . ara sında. Oda müziği konserleri bö• 9. Uluslararası İstanbul Tiyatro lümünde ise 1986 yılından bu yana Festivali sponsorluğunu üstle• Transsingen Müzik Akademisi'nde nen Türk Henkel A.Ş . yanı sıra (Almanya) profesör olarak görev ya­ kurumsal alanda IBM , The Mar­ pan flüt sanatçımız Gülşen Totu, mara, Renault ve DHC, basın Kremlin Oda Orkestrası'nın Aya İri­ alanında Cumhuriyet, Hürriyet, ni'de verdiği konsere solistlik yaptı. Milliyet, Radikal , Yeni Yüzyıl A.Ş. Festivalde Opera ve Vokal müzik fi­ Goethe lnstıtute İstanbul , The estasında , Kings Singers vokal gru­ British Council ve Türk Henkel bu Aya İrini ' de bir konser verdi. De­ A.Ş. yer alıyor. de Efendi, Rebetika gibi ilginç programlarla Festivale katılan Kudsi SANAT KENTİ İSTANBUL Ergunel, müzik sevenlerin ilgisini " Yaşam, Güzellik, Çeviriler/ Ak­ çeken sanatçılar arasındaydı. tarımlar ve Diğer Güçlükler Üs• Sponsorluğunu Eczacıbaşı Holding tüne" A.Ş. 'n in yaptığı 25. Uluslararası İs­ Bu yıl 4 Ekim - 9 Kasım tarihleri tanbul Müzik Festivali'nde kurumsal arasında İstanbul Kültür ve Sa­ alanda IBM, The Marmara, Renault nat Vakfı tarafından düzenlenen ve DHL, Basın alanında ise Cumhu­ 5. Uluslararası İstanbul Bienali, riyet , Hürriyet, Milliyet, Yeni Yüzyıl geçmiş ile bugünü, Doğu ile ba­ ve Radikal sponsorluk yaptılar. 16. Uluslararası İstanbul Film tıyı birbirine bağlayan ve çeşitli kültürle­ Festivali'nin sponsorluğunu İstanbul ri bünyesinde barındıran İstanbul'u, FİLM menkul kıymetler borsası üstlenirken, dünya sanatçılarının buluştuğu bir mer­ İstanbul Kültür ve Sanat Vak­ kurumsal alanda IBM, The Marmara, keze dönüştürdü . İspanyol sanat tarih­ fı ' nın düzenlediği 16. Uluslararası İstan­ Renault, DHC, Basın alanında Cumhu­ çisi ve küratör Rasa Martinez'in sanat bul Film Festivali bir kez daha dünya si­ riyet, Hürriyet, Milliyet ve Radikal spon­ yönetmenliğinde, 45 ülkeden 86 sanat­ nemasının geniş bir panoramasını göz­ sorluk yaparken ; T.C Halk Bank A.Ş Ça­ çının, Bienal'in genel kavramı olan "ya­ ler önüne serdi . Vakfın 25. kuruluş yıl dö• nakkale Seramik, Divan Otel, Yapı Kre­ şam, güzellik, çeviriler /aktarımlar ve di­ nümü olan bu yılda festivale, beş kıta­ di , Renault. Fida Film ve Siemens bö• ğer güçlükler üstüne" düşünerek oluş­ dan 130'u aşkın film arasında çoğu lüm sponsorluğu yaptılar. turdukları yapıtları bir araya getiren 5. ödüllü yepyeni filmlerin yanısıra Yedinci Uluslararası İstanbul Bienali, İstan ­ Sanat'ın büyük ustalarının klasik yanıtları İSTANBUL'DA BERLİN bul'da bir ana merkezin yanı sıra çeşitli da yer aldı. 18 bölümden oluşan prog­ İstanbul - Berlin kültür buluşma­ uydu mekanlarda izlendi.Topkapı Sara­ ramı, izleyicilerle buluştu. 16. Uluslarara­ ları adı altında, Berlin hükümetince beş yı Avlusu'nda yer alan Darphane-i Ami­ sı Yarışma bölümünde, festivalin özel te­ yıl önce başlatılan "Grenzenlos - Sınır­ re, Bienal'in ana merkezi olarak, arala­ masını oluşturan "Sanat ve Sanatçı'nın sız" Projesi, Berlin'in kültür yaşamını rında feli Genzalez - Torres Vimmie Dur­ Dünyası ' nı " işleyen 10 ayrı ülkeden 10 değişik ülkelerde tanıtmak amacıyla han, Oleg Kulik, Jana Sterbak ve Pipi­ film "Altın Lale" ödülü için yarıştı. düzenlenen bir dizi sanat etkinliğinden latti Rist gibi ünlü isimlerin de bulundu­ Festivalde bu yıl Türk izleyicile­ oluşmakta. Yüzyıllardır farklı kültürlerin ğu ; 40'a yakın sanatçının yapıtlarına ev rin çok iyi bildikleri "Metropolis" bu kez birarada yaşadığı İstanbul'da 1997 yı­ sahipliği yaptı. Bienal'de Türkan Er­ orkestra eşliğiçıde gösterildi. Ayrıca fes­ lında bu projenin kardeş kenti olarak dem, Kutluğ Ataman, Şükran Aziz, tival programında sinema tarihine dam­ seçilmiş . Bülent Şangar ve Hairi Altındere gibi gasını vuran dört usta, Luis Bunel, Bu önemli kültür şenliği, Berlin Türk sanatçılarının da yapıtları yer aldı. Krzysztof Kresliovski, Morcel Come ve hükümeti adına Berlin Kültür Etkinlikleri Bienale katılan ve uluslararası Marcello Mastroianni'nin yapıtları da Kurumu'nun, İstanbul'da ise İstanbul çağdaş sanat ortamının dikkatini çeken yer aldı. Festivale bir "festivaller festiva­ Kültür Sanat Vakfı ile Alman Kültür birçok genç sanatçı, sundukları yapıt­ li" özelliği katan dünya festivalleri bölü- Merkezi'nin işbirliğiyle gerçekleş- larla İstanbul'u sanat severlere tanıttılar. 49 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• ''MİZAH MAZLUMUN SİLAHIDIR''

Mesut GERÇEK z,,

rk tiyatrosunun ve mizahının de­ erll ismi Levent Kırca'yı kendi ağ­ Tizından tanıyalım Once ... -1950 senesinde Samsun'da doğ­ dum. İlkokulu Samsun'da okudum. Ög• retmenim annemdi. Ortaokulda Anka­ ra'ya geldik. Sonra 1975 yılında İstan­ bul'a geldim. Aşağı yukarı 28-30 senelik tiyatro hayatım var. Televizyonla kuruldu­ ğu yıldan itibaren 1968'de tanıştım . An­ kara'da o yıldan bu yana kah yasaklana­ rak, kah sansüre tabi olarak efendim gü• nümüze kadar geldik. Özel televizyonla­ rın kurulması tabii bizi daha diriltti, daha parlattı. Yapmak istediklerimizi daha de­ netimsiz yapar olduk bu vesileyle seyir­ cimize daha rahat ulaşır olduk. Çünkü sansür mekanizması orada biraz gevşe­ di .

-Sansardan bahsettiniz. Bir sanat­ çı olarak devletin şimdiye kadar uygula­ dığı kOltOr polltfkalannı nasıl değerlendi­ riyorsunuz? -Devletin kültür politikası da eskiye nazaran şimdi biraz daha iyice. Ama bu­ nun hızlı yürüdüğünü, hızlı geliştiğini söyleyemeyiz çünkü biraz ?ğır gelişiyor. Biraz korkarak davranıyor yani daha se­ ri hareket etmektense "aman bir zorlukla karşılaşmayalım" mantığıyla çok şey yapmaktansa az şey yapıp emin olma politikası güdülüyor oysa ki ilerlemek için riziko almak ve atak olmak lazım . gölgesini görmek açık seçik mümkün• çalışıyorsunuz? Neden? Ben devletin bugüne kadar ki -bugünkü dür. Daha atak davranmak için daha öz• - Hep özel çalıştım. Ben devlete kültür politikasını sadece değerlendirmi­ gür düşünceye sahip olmak lazım. Fazla bağlı olarak hiç çalışmadım . Çünkü be­ yorum- gelmiş geçmiş kültür politikala­ ast-üst ilişkilerine bağlanmamak, özgür nim yaradılışım, benim yapım , devlete rından genelde hoşnut olmadım . Devlet olmak lazım. 'Vay koltuğumdan olurum, bağlı olarak çalışamazdı. Mümkün değil­ tiyatrolarına bakacak olursanız oradaki kanepemden olurum, yasaklanırım, tu­ di bu. Benim süratim vardı, ben kendi sürati görürsünüz, oradaki ritmi anlamak tuklanırım' düşüncesi olmaması lazım . pazarımda koştum hep. Sadece kendi mümkündür. Devletin kurumlarına baktı­ Bütün bu gölgeler demokrasi kılıcı tepe­ inandığımı yaptım . Bunun sonucunda ğınız zaman o kurumların yavaş çalıştığı­ sinde durduğu sürece tabii atak olamı­ şöhret olmayabilirdi. Zaten onları düşü­ nı görürsünüz. Bir yol nasıl yıllarca yapı­ yor devlet, o nedenle özel televizyonlar nerek yola çıkmış değildim. Ama şartlar lıyorsa, bitmiyorsa, efendim nasıl bir özel tiyatrolar, kendi güçleri düşük olma­ beni buraya getirdi. devlet dairesine müracaat ettiğinizde sına rağmen üretimleri daha heyecan nasıl • bugün git yarın gel' diyorlarsa, verici, daha canlı ve daha atak, çünkü o -Peki Ozel sanat lwrumlanyla kOltOr bürokrasi işi ne kadar ağırlaşıyorsa dev­ kılıç orada yok. alanındaki sorunlar ortaklaşa çOzQlemaz letin sanata bakışında da o bürokrasinin -Zannediyorum uzun sOredlr Ozel ml?Devlet buna teşvik edilmez mi? 50 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

-Teşvik ettiğimiz zaman devletin tutuyorsunuz? Kısaca bu konuda çok yavaş ilerlediğini, bu mizah anlayışınızı konuda bir katkısının olmadığını görüyo• Ozetler misiniz? ruz. -Ön planda hak, Devlet yıllardır özel tiyatrolara bir hukuk, eşitlik, özgür• yardım dağıtıyor, onun da nasıl dağıldı­ lük, insanlık, açlık, tok­ ğını, alan tiyatroların nasıl memnun ol­ luk, işsizlik. Bunlar aç• duklarını(!) görüyorsunuz. Yani devletle ık seçik ortada. Biz bir şey yapmak zor. Devlet alt yapısını çocukluktan, insanlık­ yapsın, işsizin işini bulsun, devlet yağ­ tan, haktan, hukuktan mur yağdığı zaman şehirleri su basma­ yanayız. Ezilmiş in ­ yacak hale getirsin, devlet sigorta hasta­ sanlardan yanayız . nesinde daha hakça bir düzen kursun, Biz, eskimiş insanların emeklisine sahip olsun, sokaktaki işçisi­ temsilcisiyiz. Bunu laf nin maaşına zam yapsın, devletin işi olsun diye söylemiyo• yok. rum çünkü bunun Hakikaten kolay bir ülke değiliz, böyle olması gerekti­ nüfusumuz çok geniş . Her şeyi devlet­ ğine inanıyorum. Mi­ ten beklemekten yana değilim onu da iti­ zah, bizatihi zayıfın raf edeyim. Ben şimdi bu konuda (tiyat­ güçlüye karşı silahıdır, roda) bir sektör oldum. Benim yapabile­ mizah ezilenlerden ceğim şeyler var ben onları yapma gay­ yana olmalıdır. O za­ reti içerisindeyim. Benim arkadaşlarım man mizah işlevini da o gayret içinde olmalılar. Sadece pa­ tam anlamıyla bulur. ra diye bakmıyorum her şeye, benim an­ "Görevci gülmece' de­ latmak istediğim şey, başka, benim dün• diğimiz gülmece o za­ ya görüşüm farklı, benim yoğurt yiyişim man gülmece görevini başka, başka bir tiyattonun yoğurt yiyişi yerine getirir. Aksi tak­ başka. Benim üzüldüğüm o sevinebili­ dirde mizahı sirk pal­ yor. Onun alkışladığını ben yuhlayabili­ yaçosu boyutlarında yorum. aldığınız zaman pal­ Ayrı ayrı görüşler var. Bir konuda iş yaçonun kıçında lam­ birliği yapabilmek için, belli bir dünya ba yakarsınız, muz ka­ görüşünde de birleşmek lazım . Onun buğuna basar düşer. için ben kendi adıma devletten bir şey O bizim toplumumuzun güldürüsü değil­ yal yapısı olan bir mizahtır. Çünkü bizim beklemiyorum. Çünkü benim istedikleri­ dir. Onun için bizde palyaço esprisinden insanımızın Kurtuluş Savaşı vermiş ezil­ mi devlet bana temin etmedi ne yazık ki. ziyade ortaoyunun espiri hakimdir. Onun miş, yıllarca mücadele etmiş , at sırtında Ben bugün İstanbul Belediyesi'ne 50 için bizim mizahımızın bir işlevi vardır. top taşımış, savaş alanlarında, canını, milyon lira yatırıyorum 5 tane bez asa­ Bizim mizahımızı Nasreddin Hoca'yla oğlunu, kocasını yitirmiş. Bizim folk­ cam mesela Kadıköy yakasına, yasal bir çerçeveleyecek olursanız, Nasreddin lorümüze de baktığınız zaman kuru afiş . Efendim söyleyeyim Büyükşehir Be­ Hoca 'parayı veren düdüğü çalar', 'ye gürültülü bir oyunculuk yoktur. Ekmek lediyesi'ne yatırıyorum bunu. Kadıköy kürküm ye'demiştir. Yani içinde hep sos- yapan insanları görürsünüz o folklorün Belediyesi kalkıyor, bezleri yırtıyor, atıyor içinde, halk türkülerimize baktığımız za­ mesela. Bir tiyatro salonuna ihtiyacım Hayata güleryüzlü man o türkünün içinde bir yakarış görür• var mesela ama benim ihtiyacımdan ön• sünüz. Bir eleştiri görürsünüz. Bizim in­ ce devletin kendi salonuna ihtiyacı var. bakmasını bilen, sanımızın yapısı odur. Bu yapıda bizi di­ Bugün İstanbul'da büyük bir kon­ ğer toplumlardan daha aktif kılar . O za­ ser vereceğiniz zaman çok onurlu bir iş çevresindeki doğal man da benim mizahımda benim halkı­ yapacağınız zaman, bir tiyatro yapaca­ mın yapısına göre bir mizah olmak zo­ ğınız zaman kitleleri sokacağınız bir sa­ esprilere gülen ünlü runda, satıhta bir mizah, bir Fransız Vod­ lon yok. İşte açık hava tiyatrosunda oy­ tiyatro sanatçısı vili, bir Amerikan esprisi, gibi şeyleri ben nadık. Cumhurbaşkanı oyun seyretti. kendi adıma benimsemiyorum. İlla ki iç• Yağmur yağdı. Herkes sırılsıklam oldu. Levent Kırca, inde bir sosyal yapısı olması gerekir diye Oysaki onun üstü bir biçimde tentelerle düşünüyorum ki halkın yapısı da zaten kapatılabilirdi. Yıllardır açık hava tiyatro­ oyunlardaki odur. su orada duruyor, hiç bir şey yapılma­ anlayışında mış, tuvaletine dahi giremiyorsun, mus­ mizah -Levent Kırca yıllardır gOldOrOyor, luğu bozuk, sifonu çekilmiyor. halkın yapısına dOşOndOrQyor. Ama kendisi nelere gOIOyor? -Siz aynı zamanda Levent Kırca uygunluğu ve sosyal -Hayata güler yüzlü bakmasını bili­ Oya Başar Tlyatrosu'nun oyun metlnle­ rim . İnsanlara gülerim. Çevremde olan rlnl de yazıyorsunuz, konulan seçiyor• gerçekleri öncelikli doğal esprilere gülerim. Halkta buldu­ sunuz. Parodllerlnlzde en çok nelere tutuyor. ğum, sokakta bulduğum esprilere güle• Ozan gOsterlyorsunuz, nelerl On planda rim. Si •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••• •• • • AVRUPALl'YA TURKIYE'YI ASLA SEVDİREMEZSİNİZ

oluyordu. Şimdi o zaman kaymasını hal­ yanlarına konuk olan bir insanım. Oralar­ lettik. Artık, onlar yatmadan evde oluyo­ da şarkılarımı da söylüyorum. Seyahat­ rum, sabah beraber kahvaltı ediyoruz. namelerinden ve çocuk programların­ Bunu kurtardık. Bunun dışında bir şey dan görüntüler ekrana yansıyor. Sonuçta yaparken diğerlerinden elbette ki biraz ben yaptıklarımı milyonlarca insana fedakarlık ediyorsunuz; örneğin televiz­ ulaştıran bir sanatçıyım. Benim rating yon çalışmaları benim müziğimden bi­ anlayışımın boyutları çok yüksek, hedef­ razcık aldı , doğrudur. Müziğimden şöyle lerim çok yüksek. Bugün Hindistan'da aldı ; beste çalışmalarımı engellemiyor Yeni Delhi'de televizyona konuk oldum; ama sahnemi engelliyor. ekrana da şarkı söyledim ve bunu 900 milyon kişi izledi. Şimdi bu 900 milyon -Yeni albamanaz için çalışmalara insanın onda biri bunu izlemiş olsa başladınız mı? Türkiye'nin nufüsunun bir buçuk katı. Bunun boyutları o kadar büyük ki 1 Obin -Zaten ben çok sık albüm çıkartan satmışım, 5 bin satmışım bunun bir öne• birisi değilim. Bir kasetin 2-3 yıldan önce mi yok, önceden de yoktu. Ben paradan üretilmemesi gerektiğine inanıyorum . puldan pek anlamam. Yani çok satsam Michael Jackson da aynı şeyi söylüyor., ne olacak boyum mu büyüyecek. Çocuk Bdt ıu lJURAN /..J o da 2-3 yılda bir kaset yapıyor. Öyle 10 programlarım da keza birçok ülkede günde bir kaset yapmanın alemi yok, gösteriliyor. İsrail'de bir çocuk programı bunun yanlış olduğuna inanıyorum. yaptım. Japonya için de önümüzdeki yıl nce aile reisi, ardından baba, Doğru olduğunu söyleyen bir sürü insan böyle bir proje var. sonra söz yazarı, besteci, aranjör, var. Ya onlar haklı ya da Michael ile ben Ôyorumcu, televizyon yapımcısı­ haklıyız . Ben kaseti yapalı 1.5 yıl oldu, -Siz ·KQıtar etçısı• Onvanıyla anılı­ sunucusu, gazeteci, profesyonel kolek­ demek ki daha bir yılım var. yorsunuz. Gerçekten de yaptığınız prog­ siyoncu gibi birçok sıfatı kartvizitinde bir ramlarla bunu hakedlyorsunuz. araya toplamayı başaran ?'den 77'ye -son albOmOnOzde istediğiniz ba­ herkesin sevgilisi Barış Manço'nun Mo­ şanyı yakaİayablldlnlz mi? -Sağolsunlar, bunu ben de duyu­ da'daki evine konuk olduk. Manço ile yorum ama benim böyle bir göreve son dönemde yaptıkları ve bundan son­ -Yok, zaten benim kasetlerim çok soyunmuşluğum yok. Yaptıklarımla ye­ ra yapacakları üzerinde konuştuk . satmaz. Tahmin edilenin aksine ben tinmediğim için çabalarım bir takım çev• Türkiye'de az kaset satan sanatçılardan relerce böyle değerlendiriliyor . Bu da -Banş Bey, gerçekten çok yoğun­ biriyim. Benim kaset satışlarımın 100- çok hoşuma gidiyor. Yani insanların sizin sunuz, 24 saat size yetiyor mu? 200 bin civarında olduğu söyleniyor. yaptıklarınıza kayıtsız kalmamaları çok Kaldı ki benim kasetim satsın diye bir güzel. Bu ne şekilde oluyor? Örneğin iki -Yetmiyor. Bazı şeylerden feragat kaygım da yok. Yaptıklarım bilinsin yeter. tane saygın üniversite, önce Hacettepe etmek zorunda kalıyorum açıkçası. İtiraf Şu anda benim şarkılarımı sağır sultan Üniversitesi ardından da Denizli Pamuk­ edeyim ki geçtiğimiz yıllarda aile yaşan­ duydu, herkes biliyor benim ne yaptığı­ kale Üniversitesi bana iki kez "Fahri tımızdan fedakarlık yapmak zorunda kal­ mı. O bak ı mdan öyle bir kaygı taşımıyo­ Doktorluk" ünvanı verdiler. Birini 91 'de, dım . Şükürler olsun ki, şu anda aile ya­ rum. Kaldı ki bügün Japonya'dan Güney ötekini de 95 yılında aldım . Bir tanesi ço• şantımdan herhangi bir fedakarlıkta bu­ Afrika'ya kadar birçok ülkenin televiz- cuk eğitimi konusunda; diğeri yaşayan lunmuyorum. Türk Pop Müziği'nin ünlü yorumcusu, besteci ve -Şu anda ailenize zaman ayırama­ mak gibi bir sorununuz yok d~II mi? söz yazarı olmanın yanında birçok meziyeti -Zaten o zaman da yoktu. Bir aile kendinde toplamayı başaran Barış Manço; bir sorunumuz yoktu da çocuklarımla daha az görüşüyorduk . Ben montajdan müzik kasetinin 2-3 yıldan önce üretilmemesi döndüğümde onlar yatmış oluyordu. Sa­ gerektiğine ve belirli bir birikimin oluşmasının bah da onlar okula giderken ben kalk­ mamış oluyordum. Bir zaman kayması gerektiğine inanıyor. 52 ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Türk Edebiyatındaki Halk Ezgilerinin et­ ralamaya baktığınızda on etti bile. Benim -TOrklye'nln yurtdıfında tanıtımı ye­ kileri konusundaydı. Şimdi koca koca zaten on tane sıfatım varken o söz ettiği­ terince yapılıyor mu? profesörler kalkmışlar hakkımızda araş­ niz sıfatlar onbirden sonra başlıyor. On­ tırma yapmışlar, bunu senatoya sunmuş­ lar da varsın olsun, kime ne. İlk on sıfa­ -Türkiye'nin tanıtımına o kadar ihti­ lar. Senato düşünmüş, eğrisine doğru­ tım sanırım halkımı daha çok ilgilendiri­ yacı yok zaten. Türkiye'yi bilen biliyor; suna bakmış ve sonuçta iki tane koca yor. bilmek istemeyen de siz ne yaparsanız akademik kuruluş beni kendi bünyeleri• yapın bilmeyecektir. Yani, ne yapabilirsi­ ne kabul etmişler ve pro­ niz? Örneğin adamla­ fesörlere yakın bir paye rın metro istasyonları­ vererek doktorluk ünvanı­ na Türkiye afişleri ko­ nı bana vermişler. Şimdi yarsınız. Dünyanın pa­ ben Doktor Barış Manço rasını dökerseniz onla­ diye kartvizit bastırabili­ ra televizyon kanalın­ rim. Bu çok onur verici bir da biz iyi memleketiz şey. Diyelim bunlar iki ta­ dersiniz. Ama bu ara­ ne Türk Üniversitesi, duy­ da ülkenizde bir bele- gularına kapılmışlar. Bu . diye başkanı kalkıp ta, arada Belçika Krallığı 91 "benim iki tane karım yılında bana 2. Leopar · var" dediği anda sizin Şövalyesi ünvanı verdi. yaptığınız reklamların Benim Belçikalılık tarafım bir kıymeti kalmaz. Ne da var, oraya Kraliyet yaparsınız? Avuç dolu­ Akademisi'nde okumaya su para harcarsınız, gittim. Her. gittiğim yere gelen turistleri halılarla biraz Belçikalılık da karşılarsınız ama bir götürüyorum diye bana kamyon olayı ortaya paye verdiler. Bunun ar­ çıkınca ya da gazete­ kasından altı ay sonra ciler dövülüp hapisha­ Fransa Devleti bana bir neye atıldığında veya Sanat ve Edebiyat Şoval­ şu sıralar Meclis'te ya­ yeliği ünvanını verdi. Orı­ şanan gariplikler, bir lar da aynı şekilde Fran­ takım ileri geri sözler sız dilini kullanarak ortaya çıkınca zaten dünyaya bir kültür iletişi­ sizin yaptığınız bütün mi yaptığıma karar verdi­ propaganda sıfıra ini­ ler. Arkası geldi bunların; yor. Kimler nezdinde? Türkmenistan Devleti va­ İşte o propaganda tandaşlık verdi, Azerbay­ yapmak istediğiniz in­ can, Devlet Sanatçılığı sanlar nezdinde. O za­ vermek girişiminde bu­ man yapacak bir şey lundu. Bunlar, beni inanıl­ kalmıyor. Çünkü bir maz gururlandıran şeyler. çuval inciri mahvet­ Hepsinin altında yatan mek diye laf var bu­ gerçek de bu adam nunla çok örtüşüyor . kültürel bir şeyler yapıyor diye düşünme­ -sızın Ozelllkle ·DOnence· ·Kara Türkiye'de dram burada. leri. Sevda· gibi parçalannızda rock scuıd­ Çünkü biz bir takım ne dediği­ lama rastlıyoruz. Şu aralar Qlkamlzde ni bilmeyen insanların, fazla çok papaıar o1an rock mOıiOI konusun­ düşünmeden laf eden insanların sı­ da ne -~ Sizce Olkemlz­ kıntısını ulusça çekiyoruz. Fatura da de yapılan mQzlk gerçektıan Rock m0zlk Türk insanına çıkıyor ve Batılı biliyor mi? ki, bu tür insanlar kendi ülkelerinde -Öyle diyorlarsa öyledir. Bir adama olan, garip bir politika camiasından kırk defa deli derseniz deli olur sonunda. -Rock müziğin Türkiye ile uzak­ ve bütün halkı yansıtmayan kişiler. Tabi, bw bir benzetme, teşbihte hata ol­ tan yakından pek bağlantısı yok. Biz Böyle insanlar onlarda da var. Ama masın. Rock müziğinden çok uzak bir toplu­ onlar kendi ayıplarını görmeyi sev­ Ben kendi sıralamamda önce insa­ muz. Zaten Türk · toplumu Rock'u pek miyor. Avrupalıya karşı siz ne yapar­ nım, ikincisi babayım, ondan sonra ko­ sevmiyor. Sevseydi benim bu saydığı­ sanız yapın, Türkiye'yi sevdire­ cayım, sonra işim gücüm var, sorumlu­ nız parçalarım liste başı olurdu. Bu mezsiniz. luklarım bakımından vergi borcum yok, müzik bizim eklem yerlerine Arabesk askerliğirni yaf;)tım, aklım başım yerinde. hitap ediyor. Şimdi 'bw sıralamadan sonra izin verirse­ Türk toplumu arabesk bir toplum niz Galatasaraylıyım, ondan sonra şarkı­ ve arabesk toplumda rock müziğin bir cı ve program yapımcısıyım. Zaten bu sı- yere gelmesi mümkün değil zaten.