T.C. ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

VİZİGOT KRALLIĞI

(BAŞLANGICINDAN V. YÜZYILIN SONUNA KADAR)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

MEDİHA KİREMİTCİ CANTÜRK

TARİH PROGRAMI

Ankara-2020

1 T.C. ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

VİZİGOT KRALLIĞI

(BAŞLANGICINDAN V. YÜZYILIN SONUNA KADAR)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

MEDİHA KİREMİTCİ CANTÜRK

TARİH PROGRAMI

Yüksek Lisans Tezi

Prof. Dr. Musa Şamil YÜKSEL Dr. Öğr. Üyesi Mert KOZAN

BİRİNCİ DANIŞMAN İKİNCİ DANIŞMAN

Ankara-2020

1 BEYAN

Bu tez içerisindeki bütün bilgilerin akademik kurallar ve etik davranış çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu beyan ederim. Ayrıca bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi bu çalışmada orijinal olmayan her tür kaynak ve sonuçlara tam olarak atıf ve referans yaptığımı da beyan ederim; aksi takdirde tüm yasal sorumluluğu kabul ediyorum.

MEDİHA KİREMİTCİ CANTÜRK

2

TEŞEKKÜR

Çalışmam boyunca hiçbir zaman deteklerini esirgemen değerli hocalarım Prof. Dr. Musa Şamil YÜKSEL ve Dr. Öğr. Üyesi Mert Kozan’a teşekkürlerimi bir borç bilirim. Ek olarak bu günlere gelmemde ve araştırma sürecinde her daim arkamda olan, maddi manevi destekçim annem Hatice, babam Ümit ve kardeşim Hasan Ali KİREMİTCİ’ye derin teşekkür ve sevgilerimi sunarım.

3 ÖZET

Vizigot Krallığı

(Başlangıcından V. Yüzyılın Sonuna Kadar)

Baltık Denizi Kıyılarında ortaya çıkan Gotlar, Karadeniz ve Tuna Nehri boyunca ilerleyen bir topluluk olarak tarih sahnesinde yerlerini alırlar. Tuna Nehri civarına geldiklerinde yoğun Roma ve Hun saldırıları ile karşılaşmaları sonucu Ostrogot ve Vizigot olarak ayrılan Got topluluklarının her biri kendi yapısını oluştururlar. Vizigotlar, 378 yılına gelindiğinde Roma ordusunu Edirne dolaylarında Hadrianapolis Muharebesi’nde yenmişlerdir. Bu muharebe sonrası Theodosius, Vizigotlarla anlaşmış ve onları Roma ordusuna almıştır. Buna karşın, yapılan barış uzun sürmemiş, Theodosius’un hâkimiyetinin sona ermesiyle Roma içinde Gotlara yapılan baskılar artmıştır. Tezin birinci bölümünde Gotların tarih sahnesine çıkması ile ilgili görüşlerden başlanarak Hadrianapolis Savaşı sonrası duruma kadar ele alınmaktadır. Got topluluğu 395- 410 yılları arası başlarına Alaricus adlı krallarını atamışlardır. Vizigot Kralı Alaricus, saldırılarını başlatarak İtalya’ya girmiş ve Ravenna şehrine ulaşmıştır. Gotlar bu bölgede, imparator Honorius’dan yerleşmelerine izin verilmesini istemişler, Honorius ise bu isteğe olumlu cevap vererek, Roma’ya daha uzak bir bölge olan Gallia ve Hispania’da yerleşmelerine izin vermiş böylece Vandal saldırılarına uğramaları için de ortam hazırlamıştır. Kral Alaricus döneminin son yıllarında imparator Stilicho’nun saldırıları sonucu yerleşim merkezi olarak Sicilya tercih edilse de Athavulf (410-415) döneminde Roma’ya geri dönülmüş, Gallia’da Vizigot İmparatorluğu kurmuşlardır. Vandallara karşı İspanya halkının korunacağına dair teminat verilerek Hispania’nın içlerine girilmiş ve bölge tamamen zapt edilmiştir. Tezin ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerinde Vizigotlar, Roma ve Hun münasebetleri ele alınarak, Vizigotların Aquitania bölgesine yerleşmeleri, kurulan Vizigot Krallığı ve yapısı ele alınmıştır. Tezin son kısmı olan beşinci bölümde ise Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ve Vizigotların durumuna değinilerek sonlandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Vizigot, Ostrogot, Roma, Hun, Hispania.

i ABSTRACT

The Kıngdom Of Visigoth

(From The Begınnıng To The End Of The V. Century)

The Goths, which emerged on the coasts of the Baltic Sea after the emigration, take their places on the stage of history as a community advancing along the Black Sea and the Danube River. When they arrive near the Danube River, each of the Goths, which are divided into Ostrogot and Visigot as a result of intense Roman and Hun attacks, form their own structure. In 378, the Visigoths defeated the Roman army in the Battle of Hadrianapolis around Edirne. After this battle, Theodosius matched the Visigoths and took them to the Roman army. Peace did not last long, the pressure on the Goths in Rome increased with the end of the rule of Theodosius. In the first part of the dissertation, the views of the Goths on the stage of history are discussed.

In the beginning of the years between the years of 395-410 they have appointed the kingsnamed Alaricus. Alaricus, the king of Visigoth, launched his attacks, entered and reached the city of Ravenna. In this region, the Goths asked the emperor to allow them to settle in Honorius, and Honorius, in response to this request, allowed them to settle in a more remote area, Gallia and Hispania, thus preparing the environment for Vandal attacks. In the last years of the reign of King Alaricus, emperor Stilicho was attacked by Sicily as a center of residence, but in Athavulf (410-415) he returned to Rome and founded the Visigothic Empire in Gallia. Against the vandals, the people of Spain have been assured of the protection of the people of Hispania. In the second, third and fourth chapters of the thesis, Visigoths, Roman and Hun relations were examined, the Visigoths settled in the Aquitania region, the Vizigot Kingdom and its structure were discussed. The last part of the thesis, in the fifth chapter, was ended with the collapse of the Western Roman Empire and the state of Visigoths.

Key Words: Visigoth, Ostrogoth, Rome, Huns, Hispania.

ii İÇİNDEKİLER

ÖZET ...... i ABSTRACT ...... ii İÇİNDEKİLER ...... iii 1. GİRİŞ ...... 1 1.1. Önsöz ...... 1 1.2. Kaynaklara Dair ...... 2 1.3. Konuya Giriş ...... 5 2. IV. YÜZYILA KADAR GOTLAR ...... 7 2.1. Gotların Kökeni Tartışması ...... 7 2.1.1. Got Coğrafi Kökeni ...... 7 2.1.2. Got İsminin Kökeni ...... 9 2.2. Vizigot-Ostrogot Ayrımı ...... 10 2.3. Hadrianapolis Savaşı ve Gotların Yeni Durumu ...... 14 2.4. Hadrianapolis Savaşı Sonrası Durum ...... 19 3. ALARİCUS DÖNEMİ VE SONRASINDA OLUŞAN YENİ KONJONKTÜR ...... 23 3.1. Romanın Hizmetinde Vizigotlar ...... 23 3.2. Oluşan Yeni Durum ve Vizigotların Roma’nın Hâkimiyetini Reddetmesi ...... 25 3.3. Roma İmparatorluğu’nun Durumu ...... 26 3.4. Roma’ya Yürüyüş ...... 30 3.5. Roma’nın Yağmalanması ve Sonrası ...... 35 3.6. Vizigotların Aquitania Bölgesine Yerleşmesi ve Yeni Foedus Durumu ...... 37 3.7. Campus Mauriacus Savaşı ...... 55 4. HİSPANİA’DA VİZİGOT KRALLIĞI ...... 61 4.1. Siyasi ve Toplumsal Yapı ...... 61 4.2. Ekonomik Yapı ...... 68 4.3. Dini Yapı ...... 72 5. BATI ROMA İMPARATORLUĞU’NUN YIKILMASI VE VİZİGOTLARIN DURUMU ...... 78 5.1. Batı Roma İmparatorluğu’nun Yıkılması ...... 78 5.2. Batı Roma İmparatorluğu Sonrası Durum ve Birleşen Got Tacı ...... 87 SONUÇ ...... 96 KAYNAKÇA ...... 98

iii EK-1 ...... 105 ÖZGEÇMİŞ ...... 106

iv 1. GİRİŞ

1.1 Önsöz

Tez çalışmasında incelemeye alınan konu Avrupa tarihinin şekillenmesine vesile olan ve aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun da yıkımına sebebiyet veren kavimlerden biri olan Vizigotlardır. Çalışmada, Vizigotlar ortaya çıkışı, coğrafyası, genişleme alanları, siyasi ve sosyal yapısı ile bir bütün olarak incelenmiştir.

Avrupa tarihi merkezli yola çıktığımız, daha sonra konuyu Got topluluğuna kadar indirgeyip son olarak Vizigot halkında kararlaştırdığımız bu çalışmada değerli danışmanım Mert Kozan’ın büyük katkıları yer almaktadır. Kendisi ile birlikte nasıl bir konu çalışılmalı şeklinde başlayan ilk sohbetlerimiz esnasında Avrupa Tarihi çalışmak isteyen ancak konuyu derine indirgeyemeyen bir öğrenciydim. Çalışmanın siyasi, sosyal, dini ve toplumsal konuları barındırmasını istememin yanı sıra hiçbir bilgiye sahip değildim.

Hocam Mert Kozan’nın değerli düşünceleri ile daha önce bir inceleme alanı olarak ele alınmamış olan Vizigotların çalışılmasına karar verilmiştir. Çalışmanın en başından en sonuna kadar her bir bölümde hem kaynak tarama hem de yazım aşamasında desteklerini benden esirgememiş ve kendi anlatımları ile de bilgi haznemi zenginleştirmiştir.

Öncelikle Orta çağ tarihi, metedolojisi alanlarındaki derin bilgisi ve tecrübeleri ile her zaman bana yol gösterici olan Sayın Profesör Doktor Musa Şamil Yüksel’e ve Ortaçağ tarihinde yeni bir bakış açısı kazandırarak, çalışmamın her alanında destek olan ikinci danışmanım Sayın Yardımcı Doçent Doktor Mert Kozan’a teşekkürlerimi sunarım.

Ankara 2020

1 1.2. Kaynaklara Dair

Tez çalışması ilkçağlardan başlayarak, ortaçağın ilk yüzyılını kapsayan bir inceleme niteliğindedir. İlk ve orta çağlarda yer adları, bölgenin hâkimiyetinin Roma İmparatorluğu egemenliğinde olması sebebi ile günümüz isimleri ile adlandırmamıştır. Bu sebeple tez çalışmasının tamamında günümüz yer isimlendirmeleri kullanılmamış, dönem isimlendirmelerine ana kaynaklar çerçevesinde sadık kalınmıştır. Çalışmanın daha anlaşılır kılınması amacıyla EK 1 kısmında yer isimlerinin günümüz isimlendirmeleri bulunmaktadır.

Aşağıda yer alan ana kaynaklar dışında tez çalışmasının genelinde bazı temel eserlerden faydanılmıştır. Bu eserlerin başını Herwig Wolfram’ın kitapları ve makaleleri çekmektedir. Özellikle, Gotların ortaya çıkış efsanesi ile birlikte Gotların siyasi hayatına dar derin incelemelerini sunduğu eseri History of The Goths adlı eseri tez bölümlerinde geniş bir inceleme alanına sahip olmuş, faydalanılmıştır.

Ek olarak, diğer önemli kaynaklar da Edward Arthur Thompson’un kaleminden çıkmıştır. Thompson’un The Visigoths in The Time of Ulfila adlı kitabı, Gotların dininin incelendiği dördüncü bölümde Got sosyal hayatına ve dini değerlerine dair inceleme eseri olarak çokça atıf yapılan bir eser olmuştur. Buna ek olarak, yazarın The Goths in Spain adlı kitabı ve The Settlement of the Barbarians in Southern Gaul isimli makalesi Gotların İspanya’ya yerleşimleri ve meydana gelen hadiseler üzerine detaylı bilgiler sunmuştur.

Henry Bradley, The Story of The Goths eseri ile tez çalışmasının alt yapısının oluşmasında etkin rol oynayan bir diğer eser olma özelliğine sahiptir. Herwig Wolfram’ın eserlerini de temelden kapsayan bu kitap Got tarihini başlangıç efsanesinden itibaren ele almıştır. Ek olarak Got tarihinin eserde dönem dönem bölümlere ayrılmış olması tezin kronolojik sıralamasında fayda sağlamıştır.

Tez çalışmasında çokça faydalanılan özellikle tarihi bilgi ve sayılar üzerine bilgi veren bir eserler olması sebebi ile Peter Heather’ın kitaplarına hemen hemen her bölümde atfedilmiştir. Herwig Wolfram ve Henry Bradley’in eserleri ile birlikte okunduğunda daha çok anlam kazanan Goths and Romans, Framing the Early Middle Ages: Europe and the Mediterranean, 400-800 adlı makalelerden ve The Peoples of The Europe The Goths adlı eserden faydanılmıştır. Bu eserlerde derinlemesine verinlen tarihi bilgiler ve özellikle ordu sayıları ile dikkat çekmektedir.

2 Got tarihini başlı başına tarafsızca ele alan ve menşei diğer ülkelere dayanan eserler ve yazarları dışında, Mert Kozan’ın kaleminden çıkmış, Ostrogotlar ve Büyük Theodericus Dönemi adlı doktora tezinden, tez çalışmasının son iki bölümünde sıklıkla faydalanılmıştır.

Kozan, Türkiye coğrafyasında Got halkını derinlemesine çalışmış ve bir literatür ortaya koymuş olan tek çalışma niteliğindedir. Bu sebeple tez için büyük önem arzetmektedir. Ek olarak Mert Kozan’ın Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığa Karşı Son Pagan Mukavemeti: Iulianus ve Arbogast Örnekleri ve Hadrianapolis Savaşı Öncesi Durum ve Savaşa Giden Süreç adlı çalışmaları da ikinci ve dördüncü bölümler için yol gösterici niteliğe sahip olmuştur.

Bilindiği gibi Got tarihi, Roma İmpaartorluk tarihi ile ayrılamazdır ve anlamlandırılamazdır. Bu sebepledir ki tezde çokça Roma tarihi kaynaklarından da faydalanılmıştır. Bu noktada kullanılan iki yazar ve eserleri dikkate değerdir.

Edward Gibbon, Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi ve Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi. Tezin bakış açısını da yer yer değiştiren bu eserler Roma İmparatorluğu’nun yenilmez gücü ve ruhu içerisinde kaleme alınmıştır. Bu durum kaynakların karşılaştırılmasını ve özgün bir bakış açısı ortaya çıkartılmasını zorunlu kılmıştır. Eserlerden, yoğunlukla Gotların Roma ile mücadelede olduğu iki, üç ve dördüncü bölümlerde faydanılmıştır.

Ammianus Marcellinus

Ammianus Marcellinus, yaklasık 322–400 tarihleri arasında yasamıs Antiokheia’lı bir tarihçidir. Roma ordusuyla 354 yılında Gallia, 357–360 ve 363 yıllarında Pers seferlerine katılmıştır. Roma’ya sarsılmaz bir inancı olan Ammianus, Roma’daki resmi belgeleri de görmüs, kendi bilgi ve gözlemlerinden de hareket etmis, Tacitus’u örnek almıştır.1

IV. yüzyıl kaynaklarının en önemlilerinden biri olarak sayılan Ammianus, pagan inancına sahip olmakla birlikte eserlerini pagan dininin izleri çerçevesinde ele almıştır. Tezin ana kaynaklarındab biri olarak yararlanlan The Roman History of Ammianus Marcellinus, During The Reigns of The Emperors Constantius, Julian, Jovianus, Valentinian, and Valens adlı eser birçok İmparatorun dönemini kapsayan geniş bir yelpazayi açmaktadır. Eserde verilen bilgiler, Roma İmaratorluğu’nu, Gotlar’ ve iki taraf arasındaki ilişkileri detaylı inceleme fırsatı sağlamaktadır.

1İplikçioglu, Bülent, (1997), Eski Batı Tarihi I, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 392-393.

3 Jordanes

VI. yüyılda yaşamış, Hun tarihçisi olarak da bilinen Jordanes, De origine actibusque Getarum adlı eseri ile tanınmaktadır. Jordanes, adı geçen eseri ile en eski ve en önemli Got tarihçisiolma ünvanına sahiptir. Kökeni Got olan Jordanes Romamlılaşmış bir tarihçidir. Eseri, Cassiodorus’un kaybolmus Historia Gothorum’un bir özeti nitaliğinde kabul edilmektedir. Buna karşın, Got üzerine döneminde ele alınmış ve günümüze ulaşan en detaylı ve kapsamlı bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır.2

Tacitus Publius Cornelius

Yaklasık olarak 56–118 yılları arasında yasamış Galya kökenli son büyük Roma tarihçilerinden biridir. Soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. İyi bir eğitim almış ve üst düzey idari görevlerde bulunmuştur.

Devlet işlerinde el çektiğinde, tarih alanındaki bilgilerini eseri De origine et situ Germanorum (T.A. Germenlerin Kökeni ve Durumu Hakkında) adlı kitabı ile ortaya çıkartmıştır.3

Isidore of Seville

Isidorus Hispalensis adı ile bilinen Romalı yazar, doğum yeri hakkında isiminin verdiği bilgi ile günümüz İspanya’sını işaret etmektedir. Kendisi hakkında detaylı bilgi bukunmamakla beraber, ömrünü dini bir hayat içerisinde gerçekleştirdiğini ve Got tarihi üzerine yoğunlaştırdığı bilinmektedir. Eserinde Gotları dini çerçeveden ele alarak kıymetli bilgiler aktarmıştır.4

Strabo

Strabon ya da Strabo olarak anılan coğrafyacı, yaklasık olarak M.Ö. 63-M.S. 26 yıllarında yasamıştır. Amasyalı Yunan bir coğrafyacı olduğu bilinmektedir. Strabo’nun iki eseri bulunmaktadır. Bunlardan biri Historika hypomnemat (T. A. Tarih üzerine notlar) ve digeri meshur Geographika adlı eserleridir.

Tez çalışmasında Strabo’nun Geographika adlı eserinden faydalanılmıştır. Germenia coğrafyası ve halkı üzerinde kapsamlı bilgiler veren yazarın aktarımları, tezin coğrafi açıdan aydınlatılmasına büyük katkı sağlamıştır.5

2 Mierow, C. Christopher, (1966), The Gothic History of Jordanes, Cambridge, Princeton N.J, s. 2–3. 3 Tacitus, Cornelius, Germania, (2016), Çevirmen, Sarucan M, İstanbul, Alfa Yayıncılık, s.1. 4 Kozan, Mert, (2014), Ostrogotlar Ve Büyük Theodericus Dönemi, Doktra tezi, Ankara, AÜSBE, s.32. 5 İplikçioglu, (1997), s. 439.

4 Zosimus

Pagan olmasıyla meshur bir Dük ve avukat olan Zosimus akkında oldukça az bilgi bulunmaktadır. Nea Historia adlı eserinden tez araştırmasında yararlanılmıştır. Zosimus’un tarihinde Augustus’tan Diocletianus dönemine kadarki olaylar, kısa bir özet halinde geçilir, Diocletianus devrinden eserin sonuna kadar gelen kısmı da ayrıntılarıyla anlatılır.6

Tarih öncesi dönemlerden başlayarak Romalıların barbar olarak adlandırdıkları, kuzeyde yaşayan halklardan biri olan Gotlar, Kuzeyde Rus coğrafyasından başlayarak geniş bir bölgede hâkimiyet sahasına sahiptirler ve Roma İmparatorluğu ile tarihi süreç içerisinde yoğun ilişki içerisinde olmuşlardır.

Got halkının istilalar ile yayılma alanlarına bağlı olarak Roma İmparatorluğu ile ilişkilerinde zaman zaman yakınlaşma görülmesine karşın birçok zaman Roma toprakları tehdit edilmiş ve ilişkiler bozulmuştur. Got halkının Roma İmparatorluğu ile ilişkileri, Got tarihinin yazılması meselesinde de etkin rol oynamıştır.

1.3. Konuya Giriş

Tarihi kaynakların da barbar olarak nitelendirdiği Got kavminin Roma İmparatorluğu gibi varolduğu dönemler içerisindeki büyüklüğünü nasıl yıktığı araştırmalarla aşama aşama ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Ek olarak, sadece Roma İmparatorluğu değil, Got topluluğunun geçtiği her coğrafyada bıraktığı izler, diğer topluluklarla ilişkileri de araştırılmış, bir çağ kapatıp nasıl yeni bir çağın başlangıcına sebep oldukları ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

Vizigot Kavminin tarihi, tezde inceleme olarak alındığında, öncelikle Got halkı tek bütün olarak düşünülmeye çalışılmıştır. İnceleme alanının Got halkı ile başlamasının temel nedeni de tam olarak Vizigotların, diğer Got halklarından ayrı olarak değerlendirilemeyeceği düşüncesidir. Bu nedenle toplam beş bölümden oluşan tezin ikinci bölümünde Got halkının kökeni, birlikte yaşama ve hayatta kalma mücadeleleri ve Roma ile yaşanan büyük buhran konuları ele alınmaya çalışılmıştır.

Üçüncü bölüm “Balthi Ailesinden Alaricus: Roma’nın Yağlamalanması”, Ostrogot’larla artık farklı federasyonlarla hayatta kalma kararı veren Vizigotların, Roma gözündeki konumlarını, Roma çevresinde tutunmaya çalışmalarını ve yenilgiden çıkışlarını ele almaktadır. Dördüncü bölüm ve Oluşan Yeni Konjonktür ile Vizigotların, Roma’ya yeni

6 İplikçioglu, (1997), s. 446.

5 feodus durumları ve Aquitaina bölgesine yerleşimleri konu edilmiştir. Dördüncü bölüme kadar tez, genel hatlarıyla Gotların, Roma’nın hâkim olduğu coğrafyada tutunma çabası, daha sonra farklı federasyonlarla hayatta kalma mücadelesi ve Roma ile gerçekleşen savaşlar çerçevesinde geçmesine karşın dördüncü bölümde Aquitaina merkezli kurulan Vizigot Krallığı’nın siyasi, ekonomik ve dini yapısına değinilmeye çalışılmıştır.

Tezde, savaşlar ve hâkimiyet mücadelelerine ek olarak kurulan yeni krallığın toplumuna dair bilgi verilmesi, Vizigotları temelden incelemek, hem coğrafi olarak hem de kültürel olarak anlama çabasından gelmektedir. Beşinci bölüme gelindiğinde kavimler göçü ile yıpranmış bir Roma ile karşılaşılmaktadır. Bu nedenle Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ve sonrasında Vizigotların durumu incelenmiştir.

Gotların ortaya çıkış efsanesi ile başlayan, Ostrogot ve Vizigot topluluklarının ayrılması ve daha sonra Vizigotları temeline olan bu tez, Roma İmparatorluğu’nun yıkılması sonrası devirlere kadar geniş bir perspektifte okuyucusuna hem coğrafi hem de tarihsel bilgiler sunmayı amaçlamaktadır. Ortaya konulan bu amaçla, antik tarihçilerin Gotlar üzerine ortaya koyduğu detaylı bilgilerin günümüze güncellenmiş bir versiyonu ile sunulmasını sağlamaktadır. Jordanes, Zosimus, Priscus, Tacitus gibi sayabileceğimiz birçok antik tarihçilerin toplu olarak koyduğu bilgiler günümüz tarihçileri tarafından genel bir bakış açısı ile ele alınmamıştır.7

Got kavminin ve daha sonra da Vizigotların tüm detayları ile incelendiği bu tezle Avrupa tarihinin oluşumuna ve Avrupa’yı oluşturan temel yapı taşlarına dikkat çekilmektedir. Böylece tez, Avrupa tarihinin, özellikle İspanya ve çevresinin başlangıcı ile bugünkü oluşumu arasında bir köprü olma görevini üstlenme hedefindedir.

7 Romalılaşmış, Got kökenli IV. yüzyıl tarihçi, Jordanes’in De origine actibusque Getarum eseri ele alınabilir. Jordanes’in Gotları detayları ile incelediği bu eseri, History of The Goths adı ile İngilizce çevrilerek okuyucularla buluşturulmuştur. Jordanes, Got tarihi ile birlikte dönem Roma ve Hun toplumu ile ilgili bilgileri de paylaşmakta ve olaylara geniş bir perspektiften bakmayı sağlamaktadır. Priscus ve Historia Byzantiake kitabıdır. Priscus, direk Gotların tarihini inceleme alanı seçmiş olmamasına karşın özellikle Hunların üzerine yapılan araştırmalarda Got tarihine dair önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. Zosimus, Nea Historia, Yeni Tarih adlı eserinde, Roma tarihi üzerinden Gotlara değinen yazar, Gotlar hakkında yer yer detaylı bilgiler paylaşmıştır. Son olarak Tacitus ise Germen halkları üzerine yazdığı Germania adlı eserinde tüm Germen kavimlerini ele alırken, Got yaşamına dair, sosyal ve ekonomik açıdan farklı bir bakış açısı getirmiştir. (Bknz. Üstün, Abdullah, (2007), Türk Tarihinin Bir Kaynağı: De Origine Actibusque Getarum, yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir, s.18-24.)

6 2. IV. YÜZYILA KADAR GOTLAR

2.1. Gotların Kökeni Tartışması

2.1.1. Got Coğrafi Kökeni

İnceleme alanı olan Gotların ortaya çıkış coğrafyası Germania olarak bilinmektedir. Germania, kuzeyde Kuzey Denizi ve Baltık Denizi, doğuda Vistül Nehri, güneyde Karpatlar ve Danuvius, batıda ise Rhenus8 ile sınırlı bir coğrafyadır.9 Wolfram, Klasik Etnografların Germen kavimleri, Suevi ismiyle nitelediklerini ortaya koymaktadır. Bu sebepledir ki dillerinin benzerliğinden ya da yaşadıkları coğrafyanın kökeninin aynı oluşundan bu etnograflar Got insanları için de aynı yorumlamayı yapmıştır.10 Germania insanlarına dair diğer bir yorumlama da Herodotus’dan gelmiştir. O, Batı ve Orta Avrupa’daki barbar halkı Keltlerle ilişkilendirmiş, coğrafi olarak da Danuvius Nehri’nin üstünden ve Euxine11’den İber yarımadasına kadar olan coğrafyayı işaret etmiştir.12 Strabo, eserinde Herodotus’un coğrafi verilerinin yanlışlığını ortaya çıkartmış, tam tersi bir yorumlamayla Kelt kabilesini ve Germania’yı ayırmış, Hispania13 ve Kelt uluslarını, Italia14 ve komşu adalarla birlikte tanımlamıştır.15

Temel aldığımız kaynaklarda coğrafyaya bağlı olarak verilen bilgilerin başlı başına tek bir kavme atıf yapmasına ek olarak bu coğrafyaya dair ulaşılan diğer ana kaynaklarda da ilk defa Rhenus Nehri’ni geçen ve Gallia16lıları sürgün eden günümüzde Tungri olarak bildiğimiz kavme Germanialılar denmiş ve zaman içerisinde coğrafi bölge halkın adıyla özdeşleşerek Germania adıyla anılmaya başlamıştır.17 Tüm bunlara karşın Germania, coğrafi ve tarihi bir bölge olarak ilk defa Tacitus’un eseri Germania’da dile getirilmiştir. Zamanla

8 Ren ve Tuna Nehirleri (bkz. Tacitus, Cornelius, Germania, (2016), Çevirmen, Sarucan M, İstanbul, Alfa Yayıncılık, s.25.) 9 Meydan Larousse “Germania”, Sabah, C.VII, İstanbul 1992, s. 520. 10 Wolfram, Herwig, (1990), History of The Goths, Çevirmen Dunlap TJ, London, University of California Press, s.19 11 Antik Çağda Karadeniz, (Bknz. Sarıbaş, Metin, (1988), Türkiye'nin Euro-Siberien (Euxıne) Bölgesinde Doğal Olarak Yetişen Kavakların Morfolojik Özellikleri Üzerine Araştırmalar, İzmit, Tarım, Orman ve Köy İşleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü Kavak ve Hızlı Gelişen Yabancı Tür Orman Ağaçları Yeriştirme Enstitüsü, N.48, s.46.) 12 Oppenheimer, Steppen, (2007), The Origins of The British, Londra Robinson, s. 5. 13 Günümüzde İspanya ülkesi (Bknz. Üstün,, Türk Tarihinin Bir Kaynağı: De Origine Actibusque Getarum, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek lisans tezi, Balıkesir: Balıkesir Üniversitesi, s.39.) 14 Günümüz İtalya’sı (Bknz. Jordanes, (1915), The Gothic History of Jordanes, London, Oxford University Press, Çeviren Mierow CC), s.93.) 15 Strabo, (1854), The Geography of Strabo, Çeviren Falconer, W, Londra, Bohn’s Classical Library, Book VII, Chapter I, s.442. 16 Modern Fransa’nın Latince adıdır. (Bknz. Üstün,, s.39.) 17 Todd, Malcolm, (2004), The Early Germans, Oxford, Blackwell, s. 9.

7 bu topraklarda yaşayan halkın tek bir kabileden değil Marsi, Gambrivi, Suevi ve Vandalii gibi birçok kabileden meydana geldiği paylaşılmıştır.18 Strabo, bahsi edilen coğrafi bölgeyi doğuda Tanais Nehri ve Maeotis19 Denizi'nin ağzına kadar ve güneyde, Danuvius’un sınırladığı, Adriyatik ile Euxine'nin sol kıyıları arasında, Achaea ile Propontis arasında uzanan bir bölge olarak tanımlamakta ve bu alanın barbar kavimler tarafından istila edildiğini de belirtmektedir.20

Gotların Germania’da yaşadığı bölge kaynaklarda coğrafi açıdan incelendiğinde Ptolemeus’un tespitinin yerindeliğine ulaşmaktayız. Henry Bradley’in, Hıristiyanlığın doğmasına 3 yüzyıldan fazla bir süre varken Massilia21’nın Yunan kolonilerinden Guttones adı verilen ve bugünkü Doğu Prusya’da yaşayan topluluk22 olarak açıkladığı Gotlar, Kral Berig önderliğinde 3 gemi ile yola çıkmışlar, Güney Baltık kıyılarını geçmişlerdir.23 VI. yüzyıl Got tarihçisi olan Jordanes bu yolculuktan sonra İskandinavya adasına ayak bastıklarını ve bulundukları topraklara kendi isimleri ile bağlantılı olarak Gothiscandia adını verdiklerini belirtmektedir.24 İskandinavya adasının coğrafyasına dair Jordanes, genel bir tanım olarak Germania’da Danuvius Nehri’nin ağzına ve Mursianus bataklığına25 kadar Asya’daki dağları kapsamayarak Büyük Dyneper’e ve Taurus düzlüklerine kadar tüm Maeotis Denizi bölgesine ve Danester26 nehrine ulaşır bilgisini vermektedir.27 Heather, bu bölgeyi Roma ekonomisi açısından kilit bir yer olarak tanımlar. Gotların, M.S. 15028 yılında günümüzde Baltık Denizi’ne yakın Kuzey Polonya olan bu coğrafyaya gelerek resmen kurulduğunu ifade etmektedir.29 Ona göre Gotların bu bölgede yayılması Masovia, Belarus, Ukrayna, Polonya ve Rusya’nın diğer verimli arazilerinde ulaşılan Wielbark30 kalıntıları ile desteklenebilir.31 Bu yayılma M.S. 250-300 arası dönem de devam etmiştir. Gotların coğrafi kökenine dair belirsizliği savunan bir diğer isim Kortlandt, Gotların asıl yerleşim yerlerinin Scandinavia değil Güney Germania olduğu üzerinde durmuştur.

18 Tacitus, (2016), s.28. 19 Don Nehri ve Azak Denizi. (Bknz. Üstün,, yayınlanmamış YL tezi, Balıkesir 2007, s.47.) 20 Strabo, (1854), s.442. 21 Marsilya (Bknz. Tacitus C, (2016), s.14.) 22 Bradley, Henry, (1888), The Story of The Goths, Londra, G. P. Putnam’s Sons, s. 1. 23 Thompson, E. Arthur, (2008), The Visigoths in The Time of Ulfila, Londra, Duckworth, s. 1. 24 Jordanes, (1915), s. 57. 25 Modern Ezsek. (Bknz. Üstün, s.46.) 26 Dinyester Nehri ((Bknz. Üstün, s.47.) 27 Jordanes, (1915), s. 58. 28 Wolfram, (1997), The Roman Empire and Its , Çeviren Dunlap T, California, University of California Press, s.40. 29 Heather, Peter, (2008), The Peoples of The Europe The Goths, Oxford, Blackwell, s.31. 30MS 3. yüzyılın ilk yarısında, Wielbark kültürü, Vistula'nın bitişiğindeki bölgeler dışında Baltık 31 Heather, (2008), s.38.

8 Kortlandt, öne sürdüğü savını temel kaynaklara bağımlı bir şekilde modern kaynakların Got tarihini yeniden yapılandırmasına dayandırmaktadır. Ona göre, Gotların yayılma alanının geniş oluşu ve temel kaynak olan Jordanes’in Getica’sının Got kökenine dair bilgileri tamamıyla vermemiş olması köken tartışmasının netleşmemesini beraberinde getirmiştir.32

Gotların coğrafi kökenine dair belirsizliği Wolfram, net bir şekilde açıklamaya çalışmıştır. Antik kaynaklarda Gotların kökenine dair ulaşılan bilgilerin bir efsane üzerine Got isminin kaynağından yola çıkılarak yazıldığını öne sürer ve Modern tarihçilerin de bunu Origo Gothica yani Gotların kaynağı olarak açıklamakta olduğunu söyler. Buna ek olarak Got kabilelerinin İskandinav olup olmadığının bilinmediğini ancak en iyi ihtimalin Baltık Denizi’nin Kuzey karşısından kıtaya geldikleri şeklinde olabileceğini söylemektedir.33

2.1.2. Got İsminin Kökeni

Soyun ortaya çıkışı ve gelişimine dair ilk kaynaklara göre Got kabilesinin büyük bir ailesi olan Amali bize yol göstermiştir. Amali soyu 3 kabile liderinden oluşmaktadır. Bunlar bir erkek soyuna bağlıdır. En eski olanı Euxine Gotlarının Kralı, Ostragotha’dır ve Amali tarihi onunla başlar. Buna rağmen Gaut olan Amali ve Amalilerden de eski olan İskandinav Gautlarıdır. Bu secere Gaut’un oğlu Hulmul tarafından desteklenmektedir.34 Jordanes, Gotlara dair efsanelere dayanarak bu soy sıralamasını şu şekilde açıklamıştır: Hulmul’un oğlu Augis, onun oğlu Amal ve nihayet Amal’ın torunu da Ostrogotha’dır.35

Got alanı kıta üzerinde Berig kabilesine atfedilmiştir ancak bu kabile Amali’ye ait değildir. Amaliler, Kıtasal Gotların bir grubudur. Onlar sadece Ostragotha’nın egemenliğindeydi fakat Ostragotha Ukrayna dönemine aittir bu da 290’lar civarıdır. Böylece Ostrogot Kabilesinin oluşumu soy bağıyla birçok yüzyıl içerisinde meydana gelmiştir.36 Jordanes, Amali tarihinin bitimini 540 olarak alır. Bu, iki bin otuzuncu yılın sonudur.37 Bu bağlam Amalilerin İskandinavya kökenleri üzerindeki çelişkiyi yok etmektedir. Onların soyu böylece Amali öncesi Berig efsanesi ile birleşmekte, Amali’yi ve onların kabilelerinin Scandinavia köklerini desteklemektedir.38

32 Kortlandt, Frederik, (2000) The Origin of the Goths, Amsterdamer Beiträge zur älteren Germanistik 55, s. 21-25, s.1. 33 Wofram, (1990), s. 37. 34 Wofram, (1990), s. 39. 35 Jordanes, (1915), s.73. 36 Wofram, (1990), s. 37-38. 37 Jordanes, (1915), s. 141. 38 Wofram, (1990), s. 38.

9 Tacitus, eseri Germania’da bahsettiği gibi bu coğrafyada birçok kabileye ek olarak Gotonesler de yaşamışlardır.39 Eserinde Tacitus bu kabileden, Gotones adıyla söz etmesine karşılık hem Latin hem de Yunan yazarlar M.S. II. yüzyıla kadar Gutones ismini kullanmışlardır. İlk olarak M.S. XVI ve XVIII’de Got ismiyle karşılaşılmıştır. Herwig Wolfram’ın aktardığı bilgiler ışığında, Ptolemeus’un eserinde Scandza adasında yaşayan halktan söz ederken Gutiler adını kullandığını öğrenmekteyiz. 269 yılına gelindiğinde Latin- Roma kaynakları Got ismini Gothicus olarak kaynaklarında geçirmektedir, 300’lü yıllarda ise kaynaklar sadece Gotlar olarak onlardan bahsetmektedir. Got isminin tüm formlarında Gut- kökünden Gutthiuda yani Got insanlarının (Gutans) yaşadığı alandan ortaya çıktığı savunulmaktadır.40 Got isminin mantığa sığar tüm bu değerlendirmelerinden ziyade Sevillalı İsodore kendi eserinde Gotların isim kökenlerine dair daha çarpıcı bir iddia ortaya koymuştur. O, Gotların isimlerinin kökeninin Yafes’in oğlu olan Magog’dan geldiğini söylemektedir. Bunu Peygamber Ezekiel’in çalışmalarına dayandırmaktadır. Önceki bilgilerinden onlara Gog ya da Magog denmesinden ziyade Getae dendiğini de belirtmektedir.41

2.2. Vizigot-Ostrogot Ayrımı

Gotlar Kral Filimer’in kararıyla aşırı kalabalık bir şekilde, kadınları, çocukları ve orduları ile birlikte Gothiscandza’dan Maeotis Denizi yakınlarındaki İskitya’ya göçe başladılar.42 Bradley, Gotların gerçek tarihinin 245 yılında, Danuvius Nehri’nin ağzında yaşamalarıyla başladığını ifade etmektedir. Burada Amali ailesinin ilk kralı olan Ostrogotha hâkimiyeti altında yaşıyorlardı.43 250 yılında İskitya’dan sonra Dacia, Thracia44 ve Moesia45’yı kendilerine yurt olarak seçtiler. Böylece Haemus46 civarında istilalara ve yayılmaya başlamışlardı. 269 yılında Gotların Euxine’nin güneybatı sahillerinde ve Ege’de yayılmasını durduran Roma İmparatoru II. Claudius47, Gotları son yerleşim alanları olarak tekrar Scythia coğrafyasının Euxine kıyılarına sürmüştür.48 O, bu başarısında Got savaşçıları

39 Tacitus, (2016),s.78. 40 Wofram, (1990), s. 20. 41 Isidore of Seville, (1970), History of The Goths, Vandals and Suevi, Çeviren Domini G, Hollanda, Leiden E. J. Brill, s.3. 42 Wolfram, (1997), s.44. 43 Bradley, (1888), s.24. 44 Günümüzde Trakya coğrafyası (Bknz. Üstün,, s.50.) 45 Moesia, Sırbistan, Bulgaristan ve Romanya'nın Tuna Nehrinin güneyindeki toprakları arasında yer alan tarihi bölge ve antik bir Roma eyaletidir. (Bknz. https://www.britannica.com/place/Moesia, 04.04.2019) 46 Balkan Dağları, (bkz. Macdowall, Simon, (2001), Adrianople AD 378 The Goths Crush Rome’s Legions, Oxford, Osprey Military, Campaign 84, s.35) 47 Wolfram, (1997), s.44. 48 Jordanes, (1915), s.61.

10 bölerek anavatanlarına göndermesinden dolayı Roma İmparatorları içerisinde ilk defa Gothicus ünvanını alan Roma İmparatoru olmuştur. Sonraki Roma İmparatoru Aurelian, Gotların üstüne yeni bir hücumla onların Italia üzerindeki istilasını tamamen bitirmek istiyordu. İmparator Gotları takip etti ve Danuvius Nehri’nin Kuzeyinde onlara saldırdı. Gotların, Danuvius Nehri’nin Romanya bölgesinde ve Kırım’da kurduğu güçlü krallık bu saldırı sonucu yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Böylece kabilelerin ortaklığı sona ermiş oluyordu.49

290-91 yılında kalıcı bir Got bölünmesi yaşanmıştır. Bundan sonra Danuvius Gotları, iki özel isimle anılacaktır. İyi insanlar anlamına gelen Vesi yani Vizigotlar ki onlara orman insanları da deniyordu ve step insanları, çayır sakinleri olan Geuthungiler de Ostrogotlardır.50 Tervingi-Vesiler, Danester Nehri’nin üst batısında, aşağı Prut’ta, Greuthungi olan Ostrogotlar da Doğu’da yaşadılar.51 Ostrogotlar bu bölünmeden sonra birleşik bir millet olarak varlığını sürdürürken, Vizigotlar onlardan bağımsız ve ortak bir lider olmaksızın kendi içinde farklı şefler altındaki kabileler şeklinde yaşadılar.52

Gotlar böylece Amali ve Balthi olarak iki farklı ailenin yaşam tarzıyla bir coğrafyanın iki parçasında ayrı bir şekilde yaşayacaklardır. Ancak asıl bölünme ve hatta dağılma yılları Avrupa Hunlarının bölgeye gelmesiyle meydana gelecektir.

Avrupa Hunları 350’li yıllarda Asya’nın içlerinde meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Batıya doğru göç etmek zorunda kalmışlardır. Yaklaşık yirmi yıl sonra Tanais Nehri53 ile Aral gölü arasında yaşayan Alanları istila ederek bölgeye yerleşmişlerdir.54 Jordanes’e göre Hunlar, Maeotis Gölü bataklıklarına yakın bir bölgeye yerleşmişlerdi. Deniz gibi geçilmez şeklinde iddia edilen Maeotis bataklığı takip etmişler ve ilerlemişlerdi. Böylece İskitya’nın bilinmeyen topraklarına ulaştılar.55 Jordenes’in adını geçirdiği Maeotis bataklığının doğusu Azak Denizi’nin sığ ve alüvyonlu bölgesidir. Bu bataklık, iç denizi ana karaya, Euxine'ye bağlayan Kerç boğazlarının öteki tarafıdır.56 Gumilev’in, Zosimus’un eserinden verdiği, Hunların Kerç Boğazını kullanarak Asya’dan Avrupa’ya geçmiş oldukları

49 Wolfram, (1997), s.45-46. 50 Wolfram, (1997), s.69. 51 Wofram, (1990), (T. J. Dunlap, Trans.), s. 57. 52 Bradley, (1888), s.39. 53 Don Nehri (Bknz. Üstün,, s.48.) 54 Baştav Ş, (2002), Avrupa Hunları, Türkler Ansiklopedisi, C.I, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, s.853-886, s. 853. 55 Jordanes, (1915), s.86. 56 Man, John, (2005), Attila The Hun A Barbarian King and Fall of The Rome, Londra, A Bantam Books, s.13.

11 bilgisi hafızalardaki coğrafi bütünlüğü sağlamaktadır.57 Buna ek olarak Hunlara dair Man, bu bölgede onların, Gotlarla komşu olarak yaşadığını ifade etmektedir.58

Hunlar, Balamir önderliğinde Alania’nın fethini tamamlamış ve batıya doğru hareket etmişlerdir. 370’li yıllarda Tanais Nehri’ni geçerek, Tanais ve Caucasus59 arasındaki coğrafyada yaşayan Alanlara karşı zafer kazanmışlardır. Hunlar, böylece Alanlarla birleşerek büyük bir güçle Tanais Nehri’ni geçtiler60 ve Tanais-Dnieper arasına saldırılarını başlatmışlardır.61

IV. yüzyılın ortalarında Euxine çevresinde etkin bir politik güç olan Athanaric önderliğindeki Vizigotlar, Danester Nehri’nin batısını ve Hermaneric önderliğindeki Ostrogotlar da Dnieper sahilini mesken edinmişti.62 Bu durumda Ostrogotlar, direk Hun saldırılarıyla yüzleşmiş bulunuyordu.63 Wolfram, bu istilaya dair tam bir tarih olarak 375 yılını işaret etmektedir.64

Bradley, Hermaneric için sayılarının çok oluşunun yanı sıra işgaller konusunda ünlenmelerinin de onda korku yarattığını, bu yaşlı kralın insanlarını korumaya, işgallere direnmeye çalıştığını ancak İmparatorluğunun parçalanmaya başladığını gördüğünde umudunu kestiğini ifade etmiştir.65 Nihayetinde Hunların lideri Balamber, bu yıllarda artık yaşlanmış olan Hermaneric’in hastalığından faydalanarak Ostrogotları hâkimiyeti altına almayı başarmıştır.66 Ostrogot Kral Hermaneric’in ölümünün ardından geçen iki jenerasyondan sonra komutanlardan Ostrogot Alatheus ve Alan Saphrax’ın67 komutası altında bulunan Ostrogotlar, Kral Viderichus zamanında Hun baskısından kaçarak Roma sınırı olan Danuvius ve Dnieper arasındaki Dniester Irmağı’na geldiler.68 Hun tarihi üzerine yazılmış bazı kaynaklar sayısı belli olmayan bu grupların geldikleri bölgede Vizigotlara, özellikle de Frithigern hâkimiyeti altındaki topluluğa katıldığını ifade etmektedir.69

Danuvius’un batısında halen varlığını sürdüren Athanaric önderliğindeki Vizigotlar

57 Gumilev, L. Nikolayeviç (2005), Hunlar, Çeviren Batur A, İstanbul, Selenge Yayınları, s.1236. 58 Man, (2005), s.13. 59 Kafkaslar (bkz. Jordanes, (1915), s.58) 60 Ahmetbeyoğlu, Ali, (2013), Avrupa Hunları, İstanbul, Yeditepe Yayınları, s.51-52. 61 Gömeç, S. Yağmur, (2018), Türk-Hun Tarihi, Ankara, Berikan Yayınevi, s.314. 62 Heather, (1991), Goths and Romans 332-489, Oxford, Clarendon Press, s.84,86,97 63 Bradley, (1888), s.43. 64 Wolfram, (1997), s.79. 65 Bradley, (1888), s.45. 66 Jordanes, (1915), s.87. 67Ahmetbeyoğlu, (2013), s.54. 68 Marcellinus, Ammianus, (1984), The Roman History of Ammianus Marcellinus, During The Reigns of The Emperors Constantius, Julian, Jovianus, Valentinian, and Valens, Çeviren Yonge BA, Londra, Classic reprint, s.583. 69 Ahmetbeyoğlu, (2013), Heather, (1991), Gömeç, (2018), Bradley, (1888).

12 soydaşlarının mahvolmaları karşısında dehşete düşmüşlerdi. Athanaric, bu noktada halkını korumak adına en iyi planın Hunlarla savaşmak olduğunu düşünüyordu. Hunların, batıya doğru ilerleyişlerini sürdürdükleri esnada Vizigotlar, Moldova’dan Danester Nehri’nin Batısına yönelmişti. Bura iki Got topluluğunun eski sınırıydı. O, Ostrogot bölgelerinin içinde nehrin doğu karşısına yirmi mil kadar bir mesafeye iki soylu şefi, öncü birlik olarak göndermiştir.70 Tüm bu hazırlığa karşın Hunlar ani bir saldırı sonucu Vizigotlara arkadan saldırarak onları mahvetmiştir.71

Bu yenilgiye rağmen Athanaric tekrar saldırı yapmak üzere Siret ve Prut arasında Danuvius Gotlarından büyük bir topluluk oluşturmuş ve buraya Moldova Platosunun güneyinden de insan gücü takviye etmiştir. Athanaric, bu girişimini başlatırken Hunlar Siret, Prut ve Danuvius arasında sıkışmış kuzey köşede onlara başka bir sürpriz saldırı düzenlemişlerdir.72

Athanaric, Hunlar karşısında uğradığı bu ağır yenilgiden sonra Karpat topraklarını takip ederek Macar Ovası’na ulaşmıştır. Bu göç esnasında Athanaricus’un güzergâhını takip etmeyerek, onun hâkimiyeti zamanında rakibi durumunda olan Frithigern’i takip eden bir grup da olmuştur. Sözü edilen Frithigern, Alavius ve altındaki kalabalık halk Vizigotların bir grubuydu, Athanaric’ten sonra onlar da Hun istilasından nasiplerini almışlardı.73 Bu yenilgiden sonra Frithigern altındaki Danuvius Gotlarının ana grubu, perişan duruma düşmüştü. Roma İmparatoruna onlara acımasını ve Thracia'nın ya da Moesia'nın bir kısmına onları kabul etmesi şartıyla onun yasalarına ve emirlerine boyun eğeceklerini bildiriyorlardı.74 Roma’ya daha fazla güven verebilmek amacıyla Vizigotlara dillerini konuşan öğretmenler verirlerse, Hıristiyan olabileceklerine dair söz verdiler. İmparator, Getae halkını Moesia bölgesine kabul etti ve onları diğer kabilelere karşı bir duvar gibi İmparatorluğun savunması haline getirdi. Böylece Vizigotlar Danuvius Nehri’ni geçtiler, Dacia, Ripensis, Moesia ve Thracia’ya yerleştiler.75

Danuvius Gotlarının lideri ilk olarak Alaviv adı ile anılırdı, Alaviv öldükten sonra soylu sınıfına mensup olmayan ve bir Got kralı olarak nitelendiremeyeceğimiz Frithigern, İmparatorluk içerisine kabul edilen tüm Gotların komutanı, Kralın hâkimiyetindeki

70 Wolfram, (1997), s.80. 71 Gumilev, (2005), s.1242 72 Wolfram, (1997), s.80. 73 Ahmetbeyoğlu, (2013), s.57. 74 Gibbon, Edward, (1987), Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, c.2, Çeviren Baltacıgil A, İstanbul, Bilim/Felsefe/Sanat Yayınları, s.413. 75 Jordanes, (1915), s.88.

13 topraklarda Got ordusunun lideri olmuştur. Diğer taraftan Athanaric ise Alaviv ve Frithigern’i takip etmeyi planlamıştır. Ancak tüm Got mültecilerin karşılaştığı zorlukları öğrenmiş ve bu planını gerçekleştirmemiştir. Athanaric, beraberindeki halkla birlikte 376- 380 yılları arasında Transilvanya ormanlarıyla çevrili Karpat bölgesinde kalmıştır.76 Gotlar gemiler ve sandallarla Danuvius’u aşmışlardır. Sayıları fazla olmasına karşın oldukça kısa bir sürede İmparatorluk içine yerleşmişlerdi ancak çok sayıda Got bu geçiş esnasında boğularak ölmüştür.77

Jordanes, kadın, erkek ve çocuğa ek olarak yaklaşık iki yüz bin Batı Got savaşçısının Roma İmparatorluğu içerisine kabul edildiğini belirtmektedir.78 Hunların genişlemesi sonucu başlayan büyük göç, Got tarihinde istikrarsız ve yüksek derecede tehlikeli dönemleri başlatmıştır. Bu noktada Ostrogot ve Vizigot olarak Gotlar ikiye bölünmüştür.79 Böylece ayrılan Got birlikteliği elli yıl süresince bir kez daha tek çatı altında görülmeyecekti.80

2.3. Hadrianapolis Savaşı ve Gotların Yeni Durumu

Heather’a göre 376 yılında Romalıların, Haemus coğrafyasında Pers ve Ermeni güçleriyle uğraşıyor olması Vizigotlar ile sorunsuz geçen yılları beraberinde getirmiştir. Vizigotlar Valens’in şartlarını kabul etmiş ya da etmek zorunda kalmıştır. Bunun sebebi Valens’in Vizigotlar için olanaklı başka bir seçenek sunmamış olmasıydı. Vizigotların, İmparatorluğa dahil olmalarından dolayı İmparator Valens çok memnundu çünkü hem ordusunu genişletmek için ona bir fırsat doğmuştu hem de olağan askerliğe alım vergisi sayesinde hazinesi için nakit ödemeleri sağlayacaktı.81 Roma açısından Gotların yavaş yavaş İmparatorluk içerisine sızması Valens’in planlarına bakılarak İmparatorluk için olumlu gözükse de Gibbon durumu İmparatorluğun çöküşünü simgeleyen uğursuzluk dönemi olarak değerlendirmektedir. Ona göre İmparatorluğun yüzyıllardır inşa ettiği İmparatorluğun güçlü kurumları ve güzellikleri Germen ve İskit halklarının yağmaları sonucu yok olup gidecektir.82

İmparatorluk bu yeni göçlerden endişeliydi. Müttefik sıfatıyla Gotlar İmparatorluk için tehlikeli bulunuyordu. Yaşanan endişe hızla vuku bulmuş, onların gelmesiyle ekonomik ayrıcalıklar baş göstermeye başlamıştı. Çok ayrıcalıklı bu müttefik gruplar mülklere sahip

76 Wolfram , (1997), s.81. 77 Gibbon, (1987), c.2, s.415. 78 Jordanes, (1915), s.88. 79 Heather, (2008), s.130. 80 Heather, (2008), s.52. 81 Heather, (2008), s.131-132 82 Gibbon, (1987), c.2, s.394.

14 olmuş, özel ya da devlet arazisine kiracı çiftçi olmuşlardı. Bu kiracıların tamamı vergi ödemelerine ek olarak kiracı oldukları toprak için de kira ödüyorlardı. 376 yılında Gotlar ayrı bir köle statüsündeydi ve imparatorluk topraklarında üretici olarak onların çalışması, çalıştırılması rağbetteydi.83

İmparatorluk içerisinde kendilerine tahsis edilen bölgede yaşayamaya başlayan Vizigotların huzurlu günleri oldukça kısa sürmüştür. Bunun ilk göstergesi, tamamen yeni yerleştikleri bölgede bir düzen oturtturamamış olan Vizigotların, zamanla yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmış olmasıdır. Gotların köleleri ya da satacak eşyaları bittiğinde tüccarlar onlardan çocuklarını istiyorlardı.84

Temelde sıkıntılar henüz Gotlar bölgeye yerleşmeden önce Valens tarafından atılmıştı. Valens, ilk olarak Gotlardan Danuvius’u geçmeden önce tüm silahlarını Roma’ya teslim etmelerini istemişti.85 Gotlar, silahsızlanma karşılığında yerel yöneticilere rüşvet vererek onlar için sıkıntı yaratacak bu problemi ortadan kaldırmışlardır.86 Bu rüşvet Gibbon’a göre, Gotların kadınlarıydı çünkü silahlarını geri almak şartıyla karılarının ve kızlarının bu işlerle ilgilenen subaylarla fuhuş yapmalarına müsaade etmeleriydi.87 Valens’in Gotlardan ikinci isteği ise Roma’ya bağlılıklarını kanıtladıklarının bir nişanesi olarak eğitim bakımından ilerlemiş Asya eyaletlerine çocuklarını rehine olarak bırakmalarıydı.88

İmparatorluk, Thracia Valileri Maximus ve Lupicinus’a Gotlara yardım edilmesini söylediyse de onların çok paragöz ve Gotların haksız elde ettikleri zenginlikten rahatsız olmaları sebebiyle yardımda bulunmadılar.89 Bilakis Gotlara sadece koyun ve öküzün etini değil, köpeklerin ve hayvanların leşlerini bile yüksek bir fiyata satıyorlardı, bir köle bir somun ekmek ya da on poundluk et dahi alamıyordu.90

Yerel Romalı komutan Lupicinus bu süreçte Vizigotlarla olan anlaşmanın tamamen bozulması için uğraşıyordu. Bu sebeple Vizigotların liderlerini Bulgaristan’ın bir şehri olan Marcianapolis’e akşam yemeğine davet etmiştir.91 Man’e göre Lupicinus’un Vizigot liderleri yemeğe davet etmesinin görünürdeki sebebi onlara uygulayacağı yardımları

83 Heather, (1991), s.123. 84 Jordanes, (1915), s.89. 85 Gibbon, (1987), c.2, s.414. 86 Kozan, Mert, (2014), Hadrianapolis Savaşı Öncesi Durum Ve Savaşa Giden Süreç, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 10, S.53, s.302-307, s.304. 87 Gibbon, (1987), c.2, s.415. 88 Gibbon, (1987), c.2, s.415. 89 Bradley, (1888), s.46. 90 Jordanes, (1915), s.89. 91 Heather, (2008), s.131.

15 tartışmaktı ancak davetin iç yüzü böyle değildi. Muhtemelen amaçları Got liderleri öldürmekti.92 Jordanes olayların gelişimi hakkında bizi şu şekilde aydınlatmaktadır. Lupicinus, Frithigern ve arkadaşlarını bir ziyafete davet etti. Frithigern herhangi bir kötülük düşünmemiş ve az sayıda yoldaşıyla bu ziyafete katılmıştı. Başta her şey sorunsuz gözüküyordu ancak bir süre sonra dışarıdan acı çığlıklar yükselmeye başladı. Frithigern bir tuzağa düştüğünü anlamıştı. Hemen silahlarına davrandılar. Kısa sürede yanındakilerden pek çoğu ölmüştü ancak kendisi ve az sayıda yoldaşı tuzaktan kurtulmayı başarabildi ve sağ kalan az sayıdaki yoldaşıyla Danuvius Nehri’ne döndüler.93

Bundan sonra Gotlar, Romalılar tarafından özgürlüklerine aykırı olarak ezildiklerini görünce isyan etmeye mecbur kalmışlardır.94 Bu süreçte Vizigotlar diğer gruplarla bağlantı kurdu ve diğer kaçakların da bu topluluğa katılmalarını istediler. Ek olarak Alatheus ve Saphrax’a bağlı Ostrogotlar da Vizigotlar gibi Danuvius Nehri’ni geçmiş, Marcianapolis’e hareket ederek Frithigern’e bağlanmıştı.95 Böylece Gotlar, Hunlar ve Alanlar aynı grubun ve amacın içindeydiler. Hunlar ve Alanların bu gruba girmelerinin nedeni savaştan sonra ganimetlerin paylaşılacağı vaadi olmuştur.96 Bu düzenlemeler ile Vizigotlar Roma İmparatorluğu’nun içinde bulunan yeni yurtlarında dikkate değer bir kızgınlıkla güce sahip olmuşlardı. Böylece Danuvius Nehri’nin kuzeyinde, Thracia’da kendileri için bir sığınak yapmaya karar vermişlerdir çünkü bu alan verimliydi ve böylece Danuvius Nehri’nde Hunlardan da ayrılmış oluyorlardı.97

Frithigern Hadrianapolis’in güneyine 250 km uzaklıkta iken buraya Roma ordusunun bir grubu olan Sueridas ve Colias Gotlarından oluşan kuvvetlerini konuşlandırmıştır. Bu orduların Frithigern’le önceden bağlantıları yoktu ancak Roma’nın uluslara düşmanca davranmaları sonucu onlar da isyana katılmışlardır.98 Bu ordulara ek olarak Gotların geleneksel bir özelliği olarak da onlara gelen ulus fark etmeksizin herkesi ordularına kabul etmişlerdir. Hadrianapolis savaşı için Roma’dan kaçan köleler, firariler, savaş esirleri ve yüksek vergi oranlarından şikayetçi altın madencileri de Got ordusuna alınmıştır.99

Vizigotlar tarafından tüm bu hazırlıklar yapılırken İmparator Valens, Antiochia’daydı. 377 yılının sonbahar ve yazı Kontantinapolis’e döndüğünde, İmparatorluk

92 Man, (2005), s.8. 93 Jordanes, (1915), s.90. 94 Isidore of Seville, (1970), s.7. 95 Gibbon, (1987), c.2, s.416. 96 Heather , (1991), s.146. 97 Heather , (1991), s.126. 98 Gibbon, (1987), c.2, s.420 99 Macdowall, (2001), s.29.

16 bu konuşlanmaya karşılık verdi. Valens bir ordu hazırlamış ve Tracia üzerine gitmiştir.100 Valens, yaklaşan savaş tehlikesi sebebiyle düzenleme yapması için acilen İran’da süvari komutanı olan Victor’u Ermenistan’a101, Ermenistan’dan da Traianus ve Profuturus’u ordularıyla birlikte Bulgaristan, Sofya’ya göndermiştir. İsteği Gotları Koca Balkan Dağları’na ve Danuvius Nehri Ovasına hapsetmekti.102

Bu esnada Valens, Gratianus’dan da yardım istemiş ve Gratianus'un emriyle Frigeridus ve Richomeres, Gallia'dan ileriye, Thracia'ya doğru ilerlemiştir.103 Ancak ilerleme esnasında Gratianus güçleri Alamanni kuvvetleriyle karşılaşmıştır. Gratianus, bu saldırıda sadece kabileyi durdurmakla kalmamış aynı zamanda karşı saldırıda düzenlemiş ve onları alt etmiştir. Bu sırada Frigeridus da Gotlara karşı yapılan savaşlarda önemli bir ana yol olan Haemus’un kilit noktası Succi Pass’e104 takviye kuvvetler göndermişti.105 Roma kuvvetlerinin geldiğini haber alan Gotlar Ad Salice106 denilen bölgede konuşlanmışlardı.107 Frigeridus ve Richomers, Ad Salice yakınlarına geldiklerinde Profuturus ve Trajan ordularıyla birleşerek Got kamplarını çember içerisine almışlardır. Richomer ordu komutanı olarak gücünü toplamış ve saldırı için en uygun zamanı beklemiştir. Onun asıl hedefi hücum etmek değil, Gotları sıkıştırarak kurdukları kamplarda saklanamayacak duruma getirmek, açlık ve hastalıkla bir süre sonra mücadele edemez hale gelmelerini sağlamaktı.108 Çok geçmeden Roma’nın planladığı savaş stratejisi Frithigern tarafından anlaşılmıştır. Bunun üzerine o, ordularıyla birlikte güvenli bir alana çekilmiş ve hiçbir şekilde Roma ordusuna saldırmamıştır. Uzun bekleyişten yorulan Roma ordusu nihayetinde Gotlara saldırmıştır. İki taraf arasında çok çekişmeli bir savaş meydana gelmesine karşın net bir galibiyet ya da mağlubiyete ulaşılamamıştır. Savaştan sonra Gotlar bulundukları bölgede kalırken, Roma ordusu Marcianapolis’e hareket etmiştir.109

Gotlar, Ad Salice kuşatmasından sonra Marcianapolis’in güneyine çekilen Romalıları takip etme girişimi içerisinde olmamıştır. Bu durum Romalılara avantaj sağlamış, Haemus menzili boyunca Got kalabalıklarına karşı bariyer oluşturmalarına olanak vermiştir.

100 Livermore, Harold, (2006), The Twilight of the Goths The Rise and Fall of the Kingdom of Toledo c. 565– 711, Bristol, Intellect Books, s.21. 101 Marcellinus, (1984), s.594. 102 Heather, (1991), s.143. 103 Marcellinus, (1984), s.595. 104 Burns, Thomas, (1994), Barbarians with in The Gates of Rome A Study of Roman Military Policy and The Barbarians, CA. 375-425 A.D., Bloomington, India University Press, s.4 105 Wofram, (1990), s.124. 106 Güney Doğu Romanya coğrafyası (detaylı bkz. Macdowall, (2001), s.40) 107 Kozan, (2014), s.305. 108 Macdowall, (2001), s.51. 109 Kozan, (2014), s.305.

17 Romalılar oluşturdukları bu bariyerlerle Marcianapolis çevresinde, Euxine’ye 100 km’den Haemus’un doğu köşesine kadar uzanan bir alanı ablukaya alıp yayılmalarına olanak sağlamıştır. Böylece Got tarafında Frithigern ve takipçileri Danuvius ve Haemus arasına girememiş, güney Haemus’a ilerleyerek Hadrianapolis’e yakın alanlara yönelmişlerdir. Euxine’den Haemus Dağlarına ve Danuvius’dan Hellespont110’a kadar yayılmış olan Got güçleri, bu bölgede yağma yapmış, ganimet ve yiyecek tedariki sağlamıştır.111

Gratianus, İmparator Valens’in ordularıyla birlikte yola çıkmadan önce epey vakit kaybetmiştir. 378 yılı ağustos başı, Batı ordusu, henüz günümüzde Bulgaristan’da yer alan, Danuvius üzerinde Castra Martis-Kula’ya vardığında, doğu savaş konseyi Gotlara karşı savaşa yardımsız girme planı içerisine girmiştir. Valens yeğeninin Alamannilere karşı zaferinden dolayı da kıskanç davranmış ve destek kuvvetleri beklemeden Gotlar üzerine saldırarak daha erken bir zafer kazanmak istemiştir. Gratianus’dan bunun üzerine Hadrianapolis’e mesaj ulaştırılmıştır. Bu mesaja göre o, kendisini beklemesini ve güçlerini birleştirmelerini rica ediyordu. Ancak Valens halen kendi kararını uygulamaya geçirmek için ısrar ediyordu, Castra Martis’den gelen haber onu etkilememişti. Roma ordusu bu karar üzerine Danester altı ile Danuvius Nehri deltası arasındaki bozkıra saldırıda bulundu. Kolayca yabancı süvarileri defettiler. Bu, Danuvius ve Ukrayna Gotlarına karşı kolay kazılmış bir başarıydı.112

Bu noktada, Romalı komutanlar aynı hızda Gotlar üzerine hücumlarını devam ettirirlerse bunun felakete yol açacağını düşünerek, Gotları Danuvius ve Scythia Çölleri ile Haemus Dağları arasında sıkıştırarak onların ikmal kaynaklarını kesmeyi ve bu şekilde onları sıkıştırmayı planlamışlardı. Bu plana rağmen yeni bir barbar grubun onlara yardıma koştuklarını öğrendiklerinde bu sıkıştırmayı kaldırdılar.113 Bu nedenledir ki Gotlar epeyce açlığa maruz bırakılmış ve teslimiyete zorlanmıştır ancak durum her ne olursa olsun Romalıların savaştaki sınırlı başarısı sadece Gotları bu şekilde karargâhlarında yedi gün mahsur bırakmaları olmuştur.114

Birkaç ay süresince Frithigern’in İmparatorla konuşma çabaları devam etmiş, Roma ordusu 9 Ağustos 378’de ardındaki eşyaları, imparatorluk hazinesini ve rütbelerini bırakarak Hadrianapolis’den ayrılmıştır. Gotlar Roma’nın ana vagonlarını beklediler. Roma ordusu bu

110 Günümüzde Çanakkale Boğazı (Bknz. Jordanes, (1915), s.81.) 111 Macdowall, (2001), s.54-55 112 Wolfram, (1997), s.84. 113 Gibbon, (1987), c.2, s.423. 114 Heather, (1991), s.144.

18 esnada 11 mil mesafedeki zırhlarını örtmüşlerdi, erzaklarını bırakmışlardı ancak Gotlar yol üzerinde yağma yaparak ve yangın başlatarak yollarına devam ettiler. Daha önce de Gotlar, Romalılara mesaj yollamıştı ancak İmparator gururu yüzünden savaşa devam etmişti ancak bu durum karşısında duraklamış ve düşman elçileriyle iletişime geçmiştir. Aniden bir barış gözükmüş ve Valens Batı Gotlarının lideriyle konuşmayı talep etmiştir. Tam da bu esnada Gratianus’un ordusu Valens’e katılmış ve tüm düzenlemelere rağmen iki Roma ordusu birlikte Gotlara karşı savaşmaya tekrar başlamışlardır.115 Got rahip, orduyu vaazla hazırlarken Romalılar atak için hazırdı ancak Gotların Thracia’yı Romalılardan daha iyi biliyor olması muhakkak ki savaşın seyrini değiştirecekti.116

Got orduları vur kaç taktiği ile ilerliyor diğer taraftan da düşman ordularının hareketlerini gözleyerek onlarla karşılaşmadan ilerleyişlerini engellemeye çalışıyorlardı.117 Buna karşın İmparatorluk güçleri kuzeye doğru birkaç kilometre ilerlemiş, Vizigot kampına girmeyi planlamışlardı ancak bu civarda Alatheus ve Saphrax’a bağlı Ostrogot grubu bulunuyordu. Roma ordusu ani bir saldırıya giriştiği anda civarda bulunan Ostrogot gruplar yanlarda belirdi. Zırhlı Ostrogot mızraklıları saldırıya geçti; artık Roma ordusunun kaçma imkânı kalmamıştı.118 Bu saldırı karşısında Roma ordusunun üçte biri kaçmış, Valens’le birlikte ordusunun üçte ikisi de öldürülmüştü. 119

2.4. Hadrianapolis Savaşı Sonrası Durum

Hadrianapolis yenilgisi Roma ordusunda meydana gelen değişime ayak uyduramayışın bir tezahürü olarak görülebilir. Hadrianapolis savaşından yüzyıllar önce Roma ordusunun organizasyonu değişmiş olmasına karşın, savaş taktikleri değiştirilmemiştir. Temelde Roma ordusunda halen merkezde piyade askerleri, yanlarda da süvari birlikleri bulunuyordu. Savaşa 15.000 civarında askerle giren Roma’ya karşın, Got cephesinden baktığımızda savaşın onlar için zaferle sonuçlanmış olması kaçınılmaz görülebilir. Roma’nın ordu organizasyonuna bakarak Got ordusunda herhangi bir organizasyon göze çarpmamaktadır. Onlar mücadelelerde topyekûn hareket etmeyi seçiyorlardı ve Hadrianapolis savaşında Roma ordusu ile kıyaslandığında sayıları oldukça çoktu.120 Tüm bu savlara karşın Fritigern, Hadrianapolis zaferinin Doğu Gotları komutanı

115 Wolfram, (1997), s.86. 116 Bradley, (1888), s.71. 117 Macdowall, (2001), s.73. 118 Mcevedy, Colin, (2004), Orta Çağ Tarih Atlası, Çeviren Anadol A, İstanbul, Sabancı Üniversitesi Yayınları, s.10. 119 Wofram, (1990), s.127. 120 Macdowall, (2001), s.26,33.

19 Alatheus ve Saphrax ile Hun-Alan yardımcı kuvvetleri sayesinde elde edebildiğini ifade etmektedir. Eğer elde edilen başarı sürdürülebilseydi Doğu Roma İmparatorluğu tamamen tarihe gömülebilirdi ancak Gotlar, Illyria121 bölgesine ve Italia’nın karşısındaki Juli Alpleri civarına yaklaşmalarına rağmen atakları birkaç ay geçmeden çıkmaza girmiştir.122

Bradley’e göre Gotların zaferini takip eden 2 yıl boyunca onların Thracia ve Illyricum123’da ne yaptıkları bilinmiyor. Bu esnada Gotlar ve Romalılar arasında yapılan anlaşmalar neticesinde Got soylu çocukların çoğu Roma’ya bırakılmıştır. Bunun sebebi ise anlaşma gereğince Gotların Roma’ya sadakatlerinin bir göstergesidir. Bu genç rehineler Doğuya gönderilmiş, Küçük Asya’nın birçok şehrinde kayda değer Got genç nüfusu oluşmuştur.124 Nitekim bu çocuklar Hadrianapolis savaşından sonra katledilmiştir çünkü onların isyan amacıyla plan içinde oldukları düşünülmüştür. Bu plan girişimi Heather’a göre imkânsız görünmektedir çünkü iki yıl içinde plan yapacak kadar büyümemişlerdir ancak onların doğuda, doğu orduları tarafından öldürüldüğü kesindir.125 Bradley bu konuda Julius’un gizli bir talimatla onları bir araya toplattığını ve etkisiz hale getirildiklerini ifade etmektedir. Böylece Doğu illeri korkunç bir tehlikeden temizlenmiş oluyordu.126

9 Ağustos 378 yılından sonra üç önemli değişiklik meydana gelmiştir. Bunlardan ilki Danuvius Nehri Gotlarının büyük dönüşümü olmuştur. Büyük bir savaşın kazanılması esnasında, çarpışma öncesi ve sonrasında Frithigern’in süvarileri Got olmuşlardı ya da Gotlaştırılmışlardı. Danuvius Got süvarilerinin doğuya giderek Scythia coğrafyasında farklı bir hayat tarzı ve gelenekle etkileşmesi yeni karma bir kültürü oluşturmuştur. Bu savaştan sonra Gotlar, Roma içerisindeki Doğu komşularının olduğu bölgelere Danuvius Nehri’nin güneyine ilerlemişlerdi böylece Vizigotlarla birleşmiş olan Danuvius Nehri Gotları Doğu geleneklerini Roma İmparatorluğu’nun Batı köşesine kadar taşımış oluyordu. İkinci değişim, Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlığı, özellikle Katolikleşmeyi harekete geçirmesidir. Wofram’a göre bu, paradoksal görünmektedir çünkü Arian İmparator Valens’in yıkımı ve Roma topraklarında Arian Gotların kurulması dışında asla İmparator Theodosius’un egemenliği altında bir birliktelik olmamıştır. Üçüncü değişim ise Roma

121 Illyria, günümüzde Balkan Yarımadası'nın batısında, Adriyatik Denizi'ni de genel olarak kapsayacak şekilde Dalmaçya kıyılarını da kapsayan coğrafyanın antik çağda kullanılan ismidir. (Bknz. https://www.britannica.com/place/Illyria, 04.04.2019) 122 Ahmetbeyoğlu, (2013), s.59. 123 Günümüzde Doğu Sırbistan’ı kapsayan coğrafyanın genel adı (Bknz. https://www.britannica.com/place/Balkans#ref476021, 28.03.2019) 124 Bradley, (1888), s.78-79. 125 Heather, (1991), s.127. 126 Bradley, (1888), s.78-79.

20 politikasının İmparatorluk barbarlarına karşı değişmesidir. İmparator Gratianus’un Doğu İmparatorluğu'na getirdiği İspanyol Theodosius, Got insanlarının ve barışın arkadaşı olmuştur.127

I. Theodosius, Gotları sindirmeye çalışmıştır ancak her iki tarafın da yorgunluğu sebebiyle anlaşmaya varılmıştır. Alatheus ve Saphrax idaresindeki Doğu Gotları ile Hun- Alan kuvvetleri Pannonia128 ve Moesia’nın üst bölgesine; Batı Gotları ise Moesia’nın alt bölgesine yerleştirilmişlerdir. Bu durumda tüm Gotlar bir araya gelmiştir.129

Artık Gotlar, Roma’nın sadık müttefiği olmuştu.130 Değişimden sonra daha iyi bir lider elde eden Roma askerleri tekrar güven kazandıklarında, Gotlara saldırmaya ve onları Tracia sınırlarından sürmeye çalışmışlardır ancak İmparator Theodosius'un bu dönemde hastalığı ilerlemiş bu nedenle Gotlar yeniden cesaretlenmişlerdir.131

Alatheus ve Saphrax ise Pannonia’da ikametteyken Got ordusu bölünerek Frithigern, Thessalia132, Epirus ve Achaia'yı yağmalamaya başlamıştır. Gratianus, Theodosius'un hayatının ümitsizliğinden dolayı Gotların daha cesurca davrandığını öğrendiğinde, hızla bir ordu toplamış ve onlara karşı gelmiştir. Yine de silahlara güvenmemiş ama onları nezaket ve hediyelerle durdurmaya çalışmıştır. Böylece onlarla barış yapmıştır. İmparator Theodosius daha sonra İmparator Gratianus'ın Gotlarla Romalılar arasında kendisinin istediği gibi bir anlaşma yaptığını öğrenince, bunu nezaketle karşılamış ve rızasını vermiştir.133 Frithigern’in 379-380’de ölümünden sonra Danuvius Nehri’ne geçmiş olan ve Vizigotların kendi kralları olarak tanıdıkları Athanaricus134 381 yılında, Theodosius ile bir antlaşma ve dostluk kurduktan sonra, doğrudan Konstantinopolis'e doğru ilerlemiş ve orada, on beşinci günde, ölmüştür. Bu olayı takip eden günlerde Gotlar, krallarının ölümü ve İmparator Theodosius'un yardımseverliği sebebiyle bir anlaşmaya varmışlar ve kendilerini Roma egemenliğine teslim etmişlerdir.135

381 yılında başlanılan anlaşma 382 yılında resmiyet kazanmıştır. Bu anlaşmaya göre; Gotlar, İmparatorluğun bir parçası olacak, Danuvius ve Haemus Dağları arasındaki Dacia ve

127 Wolfram, (1997), s.86-87. 128 Pannonia ya da Panunya, Kuzey ve Doğusundan Tuna, Batısından Noricum ve daha yukarıda İtalya, Güneyinden Dalmaçya ve daha aşağıda Moesia eyaletleriyle çevrili olan Roma İmparatorluğu eyaleti. (Bknz. https://www.britannica.com/place/Pannonia, 04.04.2019.) 129 Ahmetbeyoğlu, (2013), s.60. 130 Bradley, (1888), s.80. 131 Jordanes, (1915), s.90-91. 132 Günümüzde Teselya coğrafyası, Yunanistan'ı oluşturan 13 bölgeden biridir. 133 Jordanes, (1915), s.90-91. 134 Bradley, (1888), s.80. 135 Isidore of Seville, (1970), s.7.

21 Tracia’nın kuzey bölgesi onlar için vergisiz bir alan olarak tahsis edilecek, Gotlar kendi şeflerini seçebilecek ve özerk kalacak, askerlik görevleri kendi liderleri eşliğinde müttefik konumunda yapılacaktı.136

136 Wofram, (1990), s.133.

22 3. ALARİCUS DÖNEMİ VE SONRASINDA OLUŞAN YENİ KONJONKTÜR

3.1. Romanın Hizmetinde Vizigotlar

382 yılında yapılan anlaşma ile Roma İmparatoru Gotlarla Foedus/ Foederati yani Tabilik Anlaşması yapmış oluyordu. Foedus, Gotların Roma içerisindeki varlığını meşrulaştıran üst bir anlaşma niteliğinde görülebilir. Anlaşma, Gotlara Roma içerisinde tam bir özerklik, vergi muafiyeti ve yüksek savaşçılık ücretlendirilmesi uygulanmasının yanı sıra Gotların Roma ordusuna savaşçı yardımını da içeriyordu. Tüm bunlara ek olarak artık İmparatorluk, Gotları müttefik sıfatıyla tanıyacaktı.137 Heather’ın aktarımlarıyla VI. yüzyıl tarihçileri Jordanes ve Prcopius’a göre foederati, Gotların, imparatorluk askerleri gibi davranmasının yanında onlar İmparatorlukla özel bir ilişkiye sahip oluyordu.138 Heather’a göre bu durum iki sorunu beraberinde getirmiştir. İlki, Gotların İmparatorluğun parçası sayılmasından sonra herhangi bir bölge ya da o bölgedeki insanlar, İmparatorluk ordusu olarak Gotların teslimiyetine girmiştir. İkincisi de öncesinde olduğu gibi bu defa İmparatorluk içerisinde daha kolay olması sebebiyle Gotların kendi sosyal organizasyonlarını İmparatorlukta kurmalarının kolay olmasıdır.139 Ek olarak foedus, Gotların Roma’ya tamamen teslimiyetini ifade etmektedir140 Buna rağmen Wolfram’a göre anlaşmadan sonra Gotların Moesia’daki imparatorluk federasyonunun hâkimiyeti, Danuvius’un karşısında kendi evlerinde sahip olduklarından çok farklı değildi. İmparator onlarla yeterince ilgiliydi. Onlar ve onların yerleşim bölgelerinde Roma bölgesel nüfusu ile barış ortamı yakalanmış, barbarlar için tüm olanaklar sağlanmıştı. Theodosius Roma imparatorluk otoritesine karşın tamamen kanunsuz gözükmesine karşın Got zihniyetine karşı aşırı toeranslı davranıyordu.141 Buna karşın Heather, 382 yılında yapılan anlaşmanın tam manada bölgeye barış getirmesinin imkânsız olduğunu savunmaktadır. Roma topraklarında Got karşıtlı görüşün aşırı olmasının, tüm barbarları ülke içinde yabancılaştırdığını ileri sürmektedir. Böyle bir ortamda Gotlar Roma toprakları içerisinde kendilerine verilen alanları asla koruyamayacaklarını ve hep kaçmaları gerektiğini tartışmaya başlamışlardı. Ona göre bu da Gotların dolaylı olarak Roma içerisinde köle olduklarını ortaya

137 Ostrogosky, Georg, (2011), Bizans Devleti Tarihi, Çeviren Işıltan, Fikret, Ankara, TTK, s.48. 138 Pohl, Walter, (1997), Kingdoms of The Empire, The İntegration of Barbarians in Late Antiquity, Leiden, Brill, s.59. 139 Pohl, (1997), s.63. 140 Themistius, (2001), Politics, Philosophy, and Empire in the Fourth Century Select Orations of Themistius, Çeviren Heather, Moncur, Liverpool, Liverpool University Press, s.260. 141 Wofram, (1990), s.134.

23 koymaktaydı.142

Bu noktada iki yazarın da görüşlerine hak vermek kaçınılmazdır. Collins’in aktarımlarıyla 382-394 yılları arasında iki taraf arasında kayda değer sorun yaşanmamıştır. Hatta bu süreçte İmparatorluk içindeki savaşlar iki tarafı birleştirici rol oynamıştır.143 İmparator, 380’lerde Magnus Maximus’a ve 390’larda da Eugenius’a karşı Got gücünden faydalanmıştır.144 Bilindiği gibi Arian olan Valens’in ölümünden sonra Gotların kendi dinini yaşaması ve yayması zorlaşmıştır. Özellikle Theodosius bu noktada Katolikliği ve kiliselerin gücünü ön plana çıkartmıştır.145 Heather, Gotların bu ayrılığı ciddi bir problem olarak görmediğini söyler. Bunun sebebi kâfirlere karşı yasaların zulüm uygulamasına rağmen, Theodosius’un Gotlara toleranslı davranmış, Got papazlara kamuda önemli roller vermiş olmasıdır.146

386 yılına gelindiğinde diğer bir Got grup olan Ostrogotlar önceden Alatheus ve Saphrax önderliğinde olduğu gibi bu esnada Audathaehus komutasında Dacia’ya dönmüşler, Almanya’nın batısında ve kuzeyinde istila yapmış, Thracia’ya girmeye ve Danuvius’u geçmeye çalışmışlardır fakat botları Romalılar tarafından beklenmedik bir şekilde batırılmıştır. Bu olaydan sonra Theodosius’un egemenliği tüm Got ulusu tarafından kabul görmüştür. Sadece Ostrogotlar Danuvius Dağları’nın kuzeyinde ve Euxine’de Hun boyunduruğu altında kalmış, Vizigotlar için Thracia’da bir bölge ve Ostrogotlar için de Küçük Asya’da bir bölge sağlanmıştır. Onlara çok sayıda tahıl ve büyükbaş hayvan yardımı yapılmıştır.147 Kısa süren bu barış ortamı 386 yılının ardından son bulmuş, çok geçmeden ılımlı Arian papazlar arasında eski bir sorun olan “oğul olmadan önce Tanrı baba mıydı?” üzerine ayrılmalar meydana gelmiştir.148 Diğer taraftan imparatorluk içerisinde de çatırdamalar meydana gelmekteydi. 388 yılında vergilerin artmasından dolayı Antiochia’da tüccarlar İmparatorluğa muhalefet etmeye başlamışlar ve İmparatorun büstünü yıkmışlardı.149

142 Heather, (1991), s.181. 143 Collins, (1983), Early Medieval Spain Unity in Diversity, 400-1000, Londra, Macmillan, s.2. 144 Heather, (1991), s.183. 145 Stephen, Williams, Gerard, Friell, (1994), Theodosıus The Empire At Bay, Londra, Routledge, s.34. 146 Heather, (1991), s.182. 147 Bradley, (1888), s.81. 148 Heather, (1991), s.182. 149 Livermore, (2006), s.24.

24 3.2. Oluşan Yeni Durum ve Vizigotların Roma’nın Hâkimiyetini Reddetmesi

Vizigotların üst sınıfının üyelerinden bazılarının Romalılaşmış ve Hıristiyanlaşmış olmasına karşın Danuvius Nehri’nin kuzeyindeki Vizigotların çoğu halen Roma’ya ve Hristiyanlığa düşmanlık besler haldeydi. Bu esnada Konstantinopolis’de ve çevresinde Got kolonileri artmasına ek olarak İmparatorluğun Batı ordusunda Got nüfusu da oldukça çoğalmıştı.150

Italia seferine katılan birliğe liderlik etmek üzere Alaricus seçilmemişti. Roma ordu komutanı olan Timasius’un emri altında Gainas komutan olmuştu. Bu durum Alaricus’u ilk isyanına teşvik etmiştir.151 391 yılında çok ırklı bir yapıda olan konfederasyon, Haemus boyunca ilerleyerek güneye ulaşmış ve Axius’da Tracia ve Macedonia’daki barbarlarla irtibata geçmiştir. Küçük Asya’da Phrygia’da yaşayan isyancıların bazıları madenci, vergi müellifleri ve köle statüsüne düşürülmüşlerdi. Onların imparatorluğa isyan için önemli sebepleri vardı.152 Böylece Alaricus ve beraberindekilerin ilk isyanının geniş bir kitleyi içerdiği gözükmektedir. Bunun sebebi muhakkak ki feodusun yaşadığı sıkıntılara ek olarak, İmparatorluk içinde yaşanan sorunlardı.

Bu seferin liderliğini yapan Moesia Got’u Alaricus’un adı Wolfram’a göre ilk defa bu seferde geçmektedir.153 383’de Roma ile yapılan barışın korunmasını reddeden Gotlar, barış yoluyla Roma içerisinde mahvolacaklarını düşünerek Alaricus’u lider olarak seçmişlerdi.154 Roma ordusunda subay olarak hizmet eden Alaricus, yalnızca müttefik birkaç grubun komutanı durumundaydı ve o düzenli bir ordunun komutanı olmak istiyordu.155 Alaricus ve Stilicho’nun bu ilk karşılaşmalarında, Alaricus ve beraberindeki birçok kabile, Haemus Dağlarını geçerek Tracia’ya girmişlerdi. Bu mücadelede Alaricus, Maritsa Nehri’ni kuşatmış olmasına karşın, İmparatorluk ona bağımsız bir komutanlık vermemiş ve saldırı Stilicho tarafından durdurulmuştur.156

394 yılında Doğunun Batıya üstün olma çabası sonucu yapılan Frigidus savaşında Alaricus, İmparatorluk içerisinde her ne yaşanırsa yaşansın feodus anlaşmasına bağlı kalarak Hun ve Alan savaşçılarıyla desteklenmiş ordusuyla Theodosius’a destek olmuştur.157 Bu

150 Wofram, (1990), s.135. 151 Livermore, (2006), s.24. 152 Livermore, (2006), s.24. 153 Wofram, (1990), s.136. 154 Isidore of Seville, (1970), s.8. 155 Zosimus, (2006), New History, Çeviren Ridley RT, Sydney, Australian Association for Byzantine Studies, s.101. 156 Wolfram, (1997), s.90. 157 Stephen, Friell, (1994), s.122.

25 savaşta Alaricus, Stilicho komutasına altında Vizigotların komutanı olarak görev almıştır.158 Vlahos’a göre günümüzde Bosna coğrafyasında yapılan savaşta Alaricus’un liderliğini yaptığı ordu, Theodosius’un zaferinin belirleyicisi olmuştur. Buna karşın savaştan belki de en çok zararı gören, insan kaybeden ve acı çeken taraf da bu ordu olmuştur.159 Bu nedenle Alaricus Theodosius'un onları Frigidus'taki öncü birlik olarak kasıtlı yerleştirdiğine inanıyordu, böylece Gotlar Roma'dan daha fazla kurban edilebiliyordu. Bu savaştan sonra Alaricus’un Stilicho ile arasının açılmaya başlaması muhtemeldir. Savaşta çok kayıp vermesine rağmen İmparatorluktan istediği Stilicho, Bauto, Arbogast, Gainas ve diğer Cermen generallerin olduğu gibi tek bir bağlı, düzenli birlik Alaricus’a verilmemiştir.160

Herşeye rağmen Frigidus savaşı, Roma açısından Gotların bir süre daha İmparatorluk içerisinde sessiz kalması gibi bir avantaj sağlarken, Gotlar açısından da Roma’nın gerçek amacının görülmesine sebep olmuştur. Gotlar bu savaşta Theodosius’un onları cephenin daha geri hattına göndererek onların askeri gücünü yıkmak istediğini anlamaya başlamışlardır.161 Buna karşın Gotlar açısından savaşta kazanılan başarı Alaricus’un, savaştan sonra adını İmparatorluk içerisinde duyurmasına ve ünlemesine sebep olmuştur.

Alaricus, 17 Ocak 395 yılı Theodosius ölene kadar Got soydaşlarıyla, Roma ordusuna bağlı kalmış, tekrar isyan girişiminde bulunmamıştır.162

3.3. Roma İmparatorluğu’nun Durumu

378 yılında Valens’in Hadrianapolis savaşında öldürülmesinden önce 375 yılından itibaren İmparatorluğun Batısında hâkimiyetini sağlamış olan Gratianus, 379 yılında İmparatorluğun Doğusunun Augustus’u olarak Theodosius’u atamıştır. İmparatorluk Hadrianapolis savaşından aldığı zararları onarmaya çalışırken 383 yılında Britannia’da ortaya çıkış sebebinin tam olarak bilinmediği Magnus Maximus’un isyanı patlak vermiştir. İmparator Gratianus, isyanını durdurmak istediğinde askerleri tarafından yalnız bırakılmıştır bu sebeple Lyon’a kaçmak zorunda kalmıştır. Bu kaçışa rağmen 383 Ağustosunda yakalanarak öldürülmüştür.163 Böylece Maximus, Gallia, Britannia ve Hispania’ya egemen olmuştur.164 Gibbon’un ifadelerine göre olaylar öyle süratle meydana gelmiştir ki

158 Stephen, Friell, (1994), s.126. 159 Vlahos, Michael, (2009), Fighting Identity Sacred War and World Change, Londra, Greenwood, s.6. 160 Stephen, Friell, (1994), s.126. 161 Kelly Christopher, (2016), Attila Hunlar ve Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü, Çeviren Kaçar T, İstanbul, Alfa Yayıncılık, s.59. 162 Wolfram, (1997), s.92. 163 Tekin, Oğuz, (2012), Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul, İletişim Yayınları, s.302. 164 (2011), Ancient Rome: from Romulus and Remus to the Visigoth İnvasion, Editör Kuiper K, Londra, Britannica Educational Publishing, s.187.

26 Theodosius, Gratianus’un kaçtığını ve yakalanıp öldürüldüğünü ona yardıma gidemeden öğrenmiştir.165 Magnus Maximus, bu isyan teşebbüsünde ve 383 yılında sahip olduğu topraklarda Livermore’a göre kendisi gibi İspanyol ve Ortodoks olan arkadaşı Theodosius’a güveniyordu ancak bu esnada Theodosius başka meselelerle meşguliyeti sebebiyle Gratianus’un öldürülmesine kadar olay üzerinde duramamıştır.166

Gratianus’un öldürülmesinden ve isyanın tamamen bitmesinden sonra Maximus, sahip olduğu topraklar üzerinde tam hâkimiyet sağlayarak Trier'de bir başkent kurmuştur. Maximus vakit kaybetmeden İmparatorluğun her iki İmparatoruna da yani o zamanlar Milano’da olan II. Valentinianus’a ve Konstantinopolis’deki Thedosius’a elçiler göndermiştir. Teklifi barışçıydı ve Gratianus cinayeti sebebiyle herhangi bir özür içermiyordu.167 Aslında Maximus bu elçilik heyetiyle Theodosius'un, aralarındaki imparatorluğu basit bir şekilde onaylamayı kabul edeceğini, Italia'daki Valentinianus’un İmparatoruğunu sadece sembolik statüye indirgeyeceğini ummuştu.168 Bu beklentiye rağmen Theodosius’un tepkisi sert olmuştur. 388 yılında Theodosius ordularını toparlayarak Batıya Maximus’un üzerine gitmiştir.169

Magnus Maximus'u önce Siscia'da, sonra Poetovio'da yenmiş ve Aquileia'da idam ettirmiştir.170 Theodosius bu olaydan sonra Doğu’nun yönetimini göstermelik olarak oğlu Arcadius’a bırakmış ve 3 yıl boyunca Italia’da kalmıştır. Italia’dan ayrılırken de buranın başına Arbogast nezaretinde İmparator Gratianus’ın oğlu II. Valentinianus’u bırakmıştı ancak işler beklenildiği gibi gitmedi ve bir yıl sonra Arbogast ile Valentinianus’un arası bozuldu. Bunun üzerine Arbogast Kralı öldürmüş ve Batı’da Eugenius isimli bir üst sınıf devlet memurunu kral yapmıştır.171 Arbogast’ın kendisinin imparator olmayıp her daim naip sıfatıyla kalmasının sebebi Frank kökenli bir Gallia’lı olmasıdır. Bilindiği gibi Roma İmparatoru olabilmenin en önemli şartlarından biri kraliyet soyuna mensup omaktır.172

394 yılı Theodosius tahtı ele geçirmeye çalışan Eugenius ve naibi Arbogast karşı dini içerikli olan Frigidus Savaşını gerçekleştirmiştir. Bu savaşta Theodosius zafer kazanırken,

165 Gibbon, (1987), c.2, s.453. 166 Livermore, (2006), s.22. 167 Stephen, Friell, (1994), s.22. 168 Stephen, Friell, (1994), s.23. 169 Wofram, (1990), s.136. 170 Grant, Michael, (2000), Roma’dan Bizans’a İ.S. Beşinci Yüzyıl, Çeviren İlkgelen ZZ, İstanbul, Homer Kitabevi, s.147. 171 Faulkner, Neil, (2008), Roma: Kartalların İmparatorluğu, Çeviren Sümer Ç, İstanbul, Yordam Kitap, s.317. 172 Kozan, Mert, (2018), Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığa Karşı Son Pagan Mukavemeti: Iulianus ve Arbogast Örnekleri, Yayınlanmamış bildiri, XVIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, s.16.

27 Arbogast savaştan sonra intihar etmiştir.173 Bu savaştan sonra da muhakkak ki Theodosius ölene kadar Doğunun ve Batının tek İmparatoru olmuştur.174

395 yılı ocak ayı Büyük Theodosius ölmüş, onun hakimiyeti iki oğlu arasında bölünmüştür. Büyük oğlu on sekiz yaşındaki Arcadius Doğu İmparatoru, küçük oğlu on bir yaşındaki Honorius ise Batı İmparatoru oldu.175 Arcadius, Tracia, Küçük Asya, Suriye, Mısır ve Aşağı Danuvius’dan Persia ve Ethiopia’ya kadar olan eyaletler üzerinde hâkimiyet sağlarken, Honorius, Italia, Afrika, Gallia, Hispania ve Büyük Britania’nın hakimiyetine sahipti.176 Theodosius, ölmeden önce her iki oğlunun naibi olarak Stilicho’yu görevlendirmişti.177 Williams, Stilicho’nun tüm İmparatorluktaki hakimiyetinden ziyade Batının komutanı olması sebebiyle, İmparatorluğun batısının fiili yönetici olduğunu vurgulamaktadır.178 Buna karşın Faulkher, Stilicho’nun İmparatorluğun batısında etkin olmasının tek sebebini Doğunun onun naipliğini reddetmesine bağlamaktadır. Henüz 18 yaşında olan Arcadius, yerel yöneticilerin etkisi altında kalmış ve Stilicho’nun naipliğini reddederek Batıda onu etkisiz hale getirmiştir. Bu reddediş yıllar öncesinden beri süregelen Doğu-Batı ayrışmasını kesinleştirir boyuta gelmiştir. Faulkher’e göre Doğu ve Batı, Haemus coğrafyasının ayırdığı farklı kültür, yaşam tarzı, dil vb. unsurlarla zaten ayrışan İmparatorluğun iki parçasıydı. Stilicho’nun reddedilmesi olayları tamamen gün yüzüne çıkarmıştır.179

Stilicho’nun İmparatorluk içerisindeki önemi onun Theodosius’la akrabalık ilişkisine bağlanabilir. Theodosius, İmparator olmadan önce yeğeni Serena’yı evlat edinmiştir. 384 yılında Serena ve ailesi Konstantinopolis’e geldiğinde, o zamanlar İmparatorluk içerisinde bir subay olan Vandal kökenli Stilicho ile Serena evlendirilmiştir.180 Batıda Stilicho’nun yadırganamaz etkisine benzer şekilde Doğuda da Rufinus, Theodosius’un ölümünden sonra etkinliğini arttırmıştır.181 Bu durumda küçük yaşlardaki İmparatorlar, Doğuda Arcadius ve Batıda Honorius yardımcılarının yanında sadece birer bostan korkuluğu olmuşlardı.182

173 Grant, (2000), s.181. 174 Faulkner, (2008), , s.315. 175 Bradley, (1888), s.84. 176 Gibbon, (1987), c.3, s.28. 177 Stephen, Friell, (1994), s.121. 178 Stephen, Friell, (1994), s.122. 179 Faulkner, (2008), , s.319. 180 Errington, R. Malcolm, (2006), Roman İmperial Policy from Julian to Theodosius, Kuzey Karolina, The University of North Carolina Press, s.39. 181 Grant, (2000), s.47. 182 Bradley, (1888), s.84.

28 Rufinus ve Stilicho da 395 yılına rastlayan dönemde birbirlerine kişisel düşmanlık besler haldeydi. Illyria’da 395 yılında yapılan savaşta Arcadius ve Rufinus adına Alaricus’un zaferi, Stilicho’nun Italia’ya sessizce çekilmesini sağlamıştır.183 Öyle görünüyor ki Roma İmparatorluğu içerisindeki çatlak, 395 yılı Rufinus’un, Stilicho’nun askerleri tarafından öldürülmesinden sonra daha da derinleşmiştir.184 Rufinus’un egemenliğinden sonra onun halefi bir hadım olan Eutropius Doğuda hakimiyetini güçlendirmiştir.185

Norwich, Europius’un egemenliği konusunda köle ve hadım edilmiş bir erkeğin egemenliğinin artmasının Konstantinopolis’in özgür doğmuş Romalı nüfusu için tahammül edilemez bir durum olduğunu söyler. İlave olarak onun sonunun bir Got tarafından getirildiğini de ekler. Got askeri olan Gainas, 399 yılında Got göçmenler arasında çıkan isyanda Roma tarafında görev almış bir komutandır. Mücadeleler başladığında tarafını değiştirmiş ve hızla Romalıları savaş meydanında öldürmeye başlamıştır. Diğer taraftan Gainas, Batı İmparatoru Arcadius’a da sadık gözüküyor ve Gotların sayılarının fazlalığından, gidişatı değiştirmenin tek yolunun Eutropius güçlerinin çekilmesinden geçtiğini söylüyordu. Buna istinaden Eutropius, Ayasofya Kilisesi’ne sığınmıştır. Hayatının bağışlanması şartıyla teslim olmuş ve Kıbrıs’a sürülmüştür ancak Gainas’ın ısrarıyla başkente geri getirilmiş ve Khalkedon’da yargılanarak idam edilmiştir.186

Gotları savaşarak yenmekle değil anlaşma yoluyla durdurmaya çalışan Stilicho, 406 yılında Hunların batıya yayılışının da etkisiyle kalabalık kitlelerin ilerleyişini engellemeye başaramamıştır. Öte taraftan Got siyasetine karşı İmparatorluk içerisinde Stilicho’ya muhalif gruplar çoğalırken 406 yılı olayları Stilicho’nun sonunu hazırlamıştır.187 Bilindiği gibi III. yüzyıl itibariyle İmparatorluk içerisinde yenilgilerin artması, gelirlerin düşüşüyle paranın azalması ve ticaretin durması gibi etkenler İmparatorluğu derinden sarsmaya başlamıştır.188 406 yılına değin İmparatorluğun özellikle iktisadi olarak düştüğü güç durumu her zaman iki tarafı da memnun etme politikasıyla sürdüren Stilicho, bu dönem hem bağlı barbar kavimleri memnun etmeyi hem de İmparatorluğun içinde bulunduğu politik ve iktisati meseleleri çözememiştir. Tüm bu sebeplerden en başından beri Stilicho’ya karşı şüphelerini sürdüren İmparator Honorius, 406 yılı başarısızlığından da sonra 408 yılı ağustos ayı Stilicho’yu

183 Wolfram, (1997), s.93. 184 Gibbon, (1987), c.3, s.39 185 Grant, (2000), s.52. 186 Norwich J. Julius, (2013), Bizans Erken Dönem (MS 323-802), Çeviren Koyukan H, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, s.106-107. 187 Kelly, (2016), s.63-64. 188 Tahiroğlu, Bülent, (2011), Roma Devleti'nin İktisadî Krizleri, İHFM, C. 45, S. 1-4, 1979-1981, s.695.

29 tutuklattırıp idam ettirmiştir.189

IV. yüzyıl, Roma İmparatorluğu’nun kaderini belirleyen bir yüzyıl olması hasebiyle önemlidir. En geniş perspektiften baktığımızda İmparatorluk 378 Hadrianapolis savaşında Gotlar tarafından büyük zarar görmüş, kendini tekrar toparlamış ve Gotlara yeni yaşam alanı sağlamıştır. Sadece dış mihraklar açısından değil İmparatorluk içi durumlar da düşünüldüğünde, İmparatorluk tek bir İmparator etrafında son kez toplanmış ve Hıristiyanlık İmparatorluğun resmi dini haline getirilmiştir.190

3.4. Roma’ya Yürüyüş

Theodosius’dan sonra Gotların Roma içerisinde hor görülmeleri artmıştı.191 Yeni Kral Gotlarla anlaşmasını bozunca tüm Vizigotlar başkaldırmıştır.192 Doğuda Arcadius, Stilicho’ya azami şekilde yardımda bulunurken, Alaricus’a rüşvet vererek Konstantinopolis’den uzaklaştırmaya çalışıyordu. Doğu, bu şekilde Alaricus’un hedefini Batıya kaydırmış oluyordu.193

Bu dönem, üç düzenli Roma ordusu komutanı bulunmaktaydı. General Timasius, Stilicho ve Alaricus gibi bir Got olan ancak Balth ailesine mensup olmayan Gainas.194 Wolfram, Vizigot Gainas’ın Stillico’nun komutası altında Batı ordusunun düzenli bir birliğinin komutanı olduğunu ifade etmektedir. Alaricus, 391 yılında istediği gibi düzenli ordu komutanı olma arzusunu devam ettiriyordu, İmparatorluk ona bu fırsatı sunmadığı için Alaricus ve onun düzenli federasyonu Roma hizmetinde kalmamıştır. Buna karşın Roma, Baltileri, Vizigot askeri gruplarına bağlı olarak Thracia’da kalmaya ikna etmiştir. Stilicho, 395 yılının sonbaharına kadar bu Got istilacıları seferber etmiş, onları doğu ve batı sınır ordularına yerleştirmiştir. Roma, Gotları ordu içerisinde dağıttığını ve sakinleştirdiğini düşünmesine rağmen Alaricus, dönmeden önce Moesia Federasyonu saldırı için evlerinde hazırlanıyorlardı. Alaricus Moesia’ya döndüğünde her bir grup Alaricus ile Danuvius’a ulaşmış ve isyan için Kuzey Thracia’da kalmışlardır.195

Alaricus, Konstantinopolis’e direk bir saldırı düşünmüyordu. Bunun birçok tehlikesinin olabileceğinin yanı sıra yetersiz askeri güce ve ikmal maddesine sahip olduğunu biliyordu. Bu sebeple ilk olarak o zamana kadar savaşlar nedeniyle mahvolmamış bir

189 Kelly, (2016), s.63-64 190 Norwich, (2013), s.108. 191 Jordanes, (1915), s.92. 192 Bradley, (1888), s.84. 193 Faulkner, (2008), , s.320. 194 Wolfram, (1997), s.92. 195 Wofram, (1990), s.139.

30 eyalette ikmal tedariki yapmayı düşünmüştür.196 Bu amaç doğrultusunda 395 yılı sonbaharında Alaricus, ikinci isyanını başlatıp Konstantinopolis’e ilerledikten sonra Doğu Roma imparatoru Arcadius’un bakanlarından Rufinus ile anlaşmıştı. Rufinus onun Macedonia ve Thessalia’yı yağmalamasına izin vermiştir.197 Alaricus, hiçbir güçle karşılaşmadan adı geçen coğrafyaları yağmalamıştır.198 Bu yıllarda aynı zamanda Hun istilacılar Danuvius Nehri’ni geçerek Got federasyonunun Moesia’da evlerini yağmalamışlar ve buradan Küçük Asya’ya geçerek istilalarını sürdürmüşlerdir.199 Bu nedenledir ki Gotların sözü edilen bölgeleri yağmalamasından sonra Rufinus, Alaricus’la tekrar barış görüşmesi yapmak istemiş, Doğu’nun daha fazla Alaricus’la uğraşacak gücü kalmamıştır. Bu talep üzerine Alaricus istikametini Doğu’ya çevirmiştir. Alaricus-Rufinus görüşmesinde Alaricus, anlaşma kısıtlamalarından kurtulmak ya da en azından daha büyük, daha güvenli topraklar ve ödemeler istemiştir.200 Yapılan yeni anlaşma sonucunda Alaricus Illyricum bölgesinin magister militum yani askeri valisi olmuştur.201

Gotlar ve Doğu Roma arasında yaşanan tüm bu olaylardan sonra Batıdan Stilicho, Honorius adına Doğuyu ölen İmparatorun vasiyetini yerine getirmemekle suçlamıştır.202 Bunun üzerine 395 yılı yazında Stilicho Italia’dan Gotlar üzerine saldırıda bulunmak için gitmiş ve iki ordu Thessalia’da buluşmuştur.203 Bu çarpışmada Stilicho, saldırısını büyük bir güç kullanarak devam ettirememiş, Alaricus karşısında bir nevi başarısızlığa düşmüştür. Nihayetinde Stilicho, Illyricum bölgesinin Doğu İmparatorunun hâkimiyet sahasında olduğunu kabul etmiş ve Italia’ya dönmüş,204 kendisine bağlı ordunun doğu kısmını da Got komutan Gainas liderliğinde Konstantinopolis’e iade etmiştir.205

Bu noktadan sonra Gainas görevinde yükseltilmiş, böylece Alaricus Illyricum bölgesindeki görevinden alınmıştır. Wolfram’a göre bu durum Alaricus ve askerlerini İmparatorluğa karşı tekrar isyancı yapmıştır.206 Alaricus önderliğinde Vizigotlar, Macedonia, Thessalia ve Achaea’ı sonra da Thermopylae’i geçtiler. Bu esnada Athenalılar Gotlara yüklü miktarda fidye ödemişler ve Alaricus’u davet etmişlerdi. Bu davet Gotların

196 Gibbon, (1987), c.3, s.51. 197 Heather, (1991), s.201. 198 Stephen, Friell, (1994), s.127. 199 Wolfram, (1997), s.93. 200 Stephen, Friell, (1994), s.127. 201 Bradley, (1888), s.87. 202 Wolfram, (1997), s.93. 203 Heather, (1991), s.201. 204 Wolfram, (1997), s.93. 205 Stephen, Friell, (1994), s.127. 206 Wolfram, (1997), s.95.

31 şehre zarar vermeden geçmeleri içindi ve nitekim Gotlar muhteşem bir ziyafetten sonra bölgeye zarar vermeden ayrılmışlardır. Buna rağmen Achaea’nın diğer ünlü şehirleri olan Megora, Argos, Corinth ve Sparta Gotların istilaları ve vahşilikleriyle yüzleşmiştir.207 Alaricus ve sahip olduğu askeri güç 396 yılı boyunca Achaea üzerinden güneye Peloponnessos’a doğru harekete geçtiler, burada birçok yağma yaparak ganimet topladılar ve burada kaldılar.208

397 yılında Stilicho ve Corinth’teki yeni ordusu, Alaricus’un ordusuyla buluşmak için hazırdı.209 Stilicho Alaricus'un ordusunu engelledi, hatta suyollarını teslim etmeye zorluyordu. Stilicho açısından başarılı ilerleyen savaşın sonucu hayal kırıklığı yaratmıştır. Stilicho’nun hangi sebeplerden dolayı geri çekildiği bilinmemektedir. Bu geri çekilmeden sonra da Alaricus kuzeye Epirus'a geçmiştir.210 Alaricus’un tüm bu yağmalarından sonra Konstantinopolis’de yeni bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre Gotlar Thessalonica’nın batısında Haliacmon ve Axius nehirleri arasındaki Macedonia coğrafyasında bir Got Federasyonu kurulmuş ve Alaricus ikinci defa Illyricum bölgesine askeri vali olarak atanmış,211 adamları ise altın ve tahıl almışlar, tarım alanlarına tekrar yerleştirilmişlerdir.212

Alaricus Illyricum’da 3 yıl boyunca takipçileriyle birlikte sessiz kalmış, en iyi fırsatı ve güvenli ortamı beklemiştir.213 400 yılının sonbaharında, Stilicho’nun kampında bulunmadığı bir anda Alaricus, kendi krallığını kurmak amacıyla Italia’ya girmiştir.214 Wolfram, diğer kaynaklarda ulaşamadığımız bir bilgi olarak burada Alaricus’un Vizigotların, akrabaları olan Ostrogotlarla Frigidus savaşından sonra bir kez daha buluştuğunu söyler. 401 yılı süresince Gotlar, Italia’da hiçbir direnişle ya da zorlukla karşılaşmamışlardır.215

Jordanes’e göre Alaricus, bu seferde kraliyet şehri olan Ravenna’ya yaklaşık 5 km uzaklıktaki Candidianus Nehri köprüsüne ulaşmış,216 1,5 yıl kadar bir sürede Gotlar adanın kuzeyine kadar yaklaşmıştır. 19 Mart 402 tarihinde Got kampları Stilicho’nun saldırılarına

207 Bradley, (1888), s.85. 208 Stephen, Friell, (1994), s.130. 209 Bradley, (1888), s.85. 210 Stephen, Fridell, (1994), s.130. 211 Wolfram, (1997), s.95. 212 Kelly, (2016), s.61. 213 Bradley, (1888), s.87-88 214 Jordanes, (1915), s.92. 215 Wofram, (1990), s.151. 216 Jordanes, (1915), s.92.

32 maruz kalmıştır.217 Gotların tam Gallia’a geçmek istedikleri bir sırada gelmiş olan bu saldırıya Gallia, Rhanish ve Britannia askerleri de destek olmuştur. Stilicho, ordunun başına üstün bir komutan olan Alan Saul’u getirmiş ve o, sürpriz saldırılarıyla Gotlara ağır kayıplar verdirmişlerdir. Karşı saldırıdan sonra Alan güçler geri çekilirken, Saul öldürülmüştür. Böylece bir kez daha Doğu Roma ve Gotlar arasında yapılan foedus bozulmuştur.218

Pollentia’da Stilicho zafer kazanmış olmasına rağmen Roma, Gotlardan daha çok insan kaybetmiş ve zarar görmüştü. Bradley, Alaricus’un bir kez daha saldırı girişiminde bulunmak amacıyla Po’ya geçtiğini219 söylemesine karşılık Wolfram, savaştan sonra Gotların Italia’ya Po ovasının güneyine döndüklerini tasdikler ancak bunun sebebinin tam olarak bilinmediğini ifade eder. Özellikle bu konuda o, saldırıdan ziyade Gotların İmparatorluk üzerinde kaybedilen toprakları geri almak amacıyla baskı yaptıkları için mi yoksa Gallia’a girmek amacıyla mı bu bölgeye gelindiğinin bilinmediğini söyler.220

Ordu içerisinde firarilerin sayısının artması sebebiyle Alaricus planını değiştirmek zorunda kalmış ve ilk olarak Po’dan çıkıp Gallia’a saldırmıştır. Burada Stilicho onu yakalamış ve Verona’da da onu bozguna uğratmıştır.221 Vizigotlar bu yenilgiden sonra Italia’dan ayrılarak Dalmacia222 ve Pannonia’da barbar sınırlarına gitmişlerdir. Buradan onlar doğu Illricum bölgesini tahrip etmişlerdir. Bu tahribattan sonra Honorius, Vizigotlarla tekar feodus yapmış ve Alaricus’u Illyricum’un askeri valiliğine yeniden getirmiştir.223

405 yılının sonlarına gelindiğinde Hun hâkimiyetinden kaçan Got kabile lideri olan Radagaisus, Vandal, Sueb, Kuad, Burgond, Sakson, Alamanni224 gibi kavimlerin yardımlarını da kapsayan 400.000 bin kişilik bir orduyla Rhine ve Danube Nehirleri arasında Italia’ya ilerlemiştir.225 Stilicho, Italia'da hızlı bir şekilde hazırladığı yeni ordusuyla Radagaisus'a karşı sahaya girmiştir. 405-406 yıllarında Radagaisus’un Italia’ya ilerleyişi sebebiyle Stilicho İmparatorluğu saldırılardan koruma politikalarını sürdürmüş, Alaricus ve Uldin önderliğindeki Hunlarla anlaşmalar yapmıştır. Bu anlaşmaya göre Hunlar ve Alanlar Stilicho ile beraber mücadeleye girişecek, Alaricus da halen Roma hizmetinde

217 Bradley, (1888), s.87 218 Wofram, (1990), s.152. 219 Bradley, (1888), s.88 220 Wofram, (1990), s.152. 221 Bradley, (1888), s.88. 222 Günümüzde Dalmaçya, Hırvatistan ve Karadağ Adriyatik Denizi kıyısında yer alan güney bölgesine verilen isimdir. (Bknz. https://www.britannica.com/place/Dalmatia, 04.04.2019) 223 Bury, B. John, (1928), Invasion of Europe by Barbarians, Londra, King’s College, s.39. 224 Koçsoy, Şevket, (2002), Türk Tarihi Kronolojisi, Türkler Ansiklopedisi, C.I, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, s.73-188, s.84. 225 Zosimus, (2006), Historia Nova, Çeviren Ridley RT, Sydney, Australian Association for Byzantine Studies, s.97.

33 bağlı bulunduğu Illyria’yı koruyacaktır. Zaten bilindiği gibi Alaricus’un Radagaisus’un saldırısına katılamayışının sebebi onun 402 isyanından sonra Illyria eyaletinde Roma’ya bağlı bir komutan olması ve o mücadelede verdiği kayıplar neticesinde yeteri güce sahip olamamasıdır.226 Radagaisus, 406'nın başlarında Faesulae'da kesin bir şekilde mağlup edilmiş ve o yılın ağustos ayında idam edilmiştir.227

408 yılı ağustos ayında meydana gelen ve Stilicho’nun sonunu hazırlayan saray ayaklanmasından önce, Alaricus, Vizigot kralı olarak Batı Roma işlerinde yüklü miktarda para karşılığında hizmet ediyordu.228 Stilicho’nun ölümünden sonra Honorius’un bakanları akılsızca davranıp Gotları ve diğer barbar kavimleri tüm emirlerden almışlar, Aryanlara ya da dinsizlere İmparatorluk hizmetinde gelecek için de görev almalarını yasaklamışlardı. Bu durum karşısında kendini Stilicho’ya adamış olan Aryan Got ordusu telaşa kapılmıştır.229 Romalılar sadece Gotları görevden almakla kalmamış, onlara karşı şiddetli saldırı ve yağma da düzenler olmuşlardı.230

Binlerce Got hem kızgınlık ve nefret içerisinde hem de Roma saldırılarından kaçarak Alaricus’a katılmıştır.231 Ona katılan kalabalık kitlenin isteğine karşın Alaricus ilk etapta savaş yanlısı olmamış tam tersine barışı sürdürmek isteyerek Honorius’dan yapılan zalimliklerin durdurulmasını talep etmiştir. Buna karşın Honorius barışı sürdürme teklifini kabul etmeyince, Alaricus, bu kalabalık topluluk ile Italia’nın kuzeyinde zafer kazanmışçasına yağma faaliyetlerine başlamıştır. Bu yağma faaliyetleri 408-410 yılları arasında 3 defa Italia üzerine olmuştur.232 Muhakkak ki Alaricus’un Roma üzerine yaptığı üç seferin de altında çeşitli doneler bulunmaktadır. Bunlardan ilki Alaricus’un Vizigotların lideri olmasından itibaren kendi halkı için Roma İmparatorluğu tahakkümünden uzak, bağımsız yeni bir yurt, krallık kurma isteğidir. Bu isteğe ve arayışa uygun bir ortamın oluşmasına da 408 yılı Stilicho’nun ölümü imkân sağlamıştır denilebilir. Bilindiği gibi Roma hizmetinde Alaricus, Stilicho’ya bağlı bir birlik olarak görev almıştır. İlk olarak Frigidus savaşında iki komutan ortak paydada buluşamamış olmasına karşın Stilicho, her daim Vizigotlar ve İmparatorluk arasında bir kalkan olmuştur.

226 Wijnendaele, W. P. Jeroen, (2016), Stilicho, Radagaisus, and the So-Called “Battle of Faesulae (406 CE), Journal of Late Antiquity, V.9, S.1, s.267-284, s.275-276. 227 Stephen, Friell, (1994), s.136. 228 Ahmetbeyoğlu, (2013), s.74. 229 Bradley, (1888), s.91. 230 Norwich, (2013), s.113. 231 Bradley, (1888), s.91. 232 Zosimus, (2006), s.118.

34 3.5. Roma’nın Yağmalanması ve Sonrası

İlk başlarda Ravenna’da bulunan Roma’nın yüksek görevlileri Alaricus’un ılımlı, barışı bozmak istemez tavrını onun zayıflığı olarak algılamışlardır. Bu durum 408 yılında başlayan Alaricus yağması karşısında Roma tarafından tepkisiz kalınmasına sebep olmuştur. Roma, Alaricus ve beraberindeki 30.000233 kişilik kitlenin Italia sınırını terk edeceklerini düşünürken Alaricus, Alpleri ve Po’yu geçerek, Akuile, Altinum, Kremone ve Konkordia kentlerini yağmalamaya başlamıştır.234 Bu esnada Pannonia’da olan Alaricus’un kayınbiraderi Athaulphe’a haber gönderilmiş, bu haber üzerine Hun ve Got birliklerinin komutanı olarak Athaulphe da Italia seferine katılmıştır.235 Tiber Nehri’ne kadar Alaricus yağma faaliyetlerini sürdürürken, Tuscany’ye gerekli ihtiyaç maddelerinin girişini engellemiş, onları açlık ve susuzluğa mahkûm etmiş durumdadır. Bölgede Ravenna’dan onlara yardım geleceği düşüncesi devam etmekteydi ancak Ravenna cephesinde bu saldırılara karşı herhangi bir hazırlık bulunmamaktaydı. En nihayetinde Alaricus’a bir elçi gönderilmeye karar verilmiştir. Bir İspanyol olan bölgenin valisi Basilius ve Iohannes, Alaricus ile konuşmak üzere gitmişlerdir. Zosimus’a göre bölge halkı yaşadıkları zulümlerden o kadar dehşet içindeydiler ki bu katliamın Alaricus tarafından dahi yapılamayacağını düşünüyorlardı. 236 Alaricus, elçilik heyetinden Italia seferini kaldırmak için tazminat istemiştir. Bu tazminat şehirdeki tüm altın, gümüş, değerli taşınır malların tamamı ve Roma’da esir olan Gotlardı. Bu tazminat muhakkak ki Roma tarafından ödenmesi güç karşılanmıştır ki Alaricus, bir süre sonra tazminat miktarlarını değiştirmiştir.237 Yeni bir sözleşmeyle Alaricus, 5.000 pound ağırlığında altın, 30.000 poundluk gümüş, 4.000 ipek kaftan, 4.000 koyu mor boyalı kaftan ve 4.000 pound ağırlığında biber alacaktır.238

Sözleşme üzerinde bir yıl geçmiş olmasına karşın Roma tarafından ne Alaricus’un istediği esirler Gotlara teslim edilmiş ne de sözleşme şartları tamamıyla gerçekleştirilmiştir.239 409 yılı süresince Roma içerisinde çeşitli isyanlar ve görev değişiklikleri olmasına karşın Alaricus, Ravenna’ya davet edilmiş ve barış şartları netliğe

233 Ragaisus 405/6 yılında Italia üzerine sefere çıkacağı zaman beraberinde 40.000 Got savaşçı bulunmaktaydı. (Zosimos, s.113), Alaricus, 408 yılında Italia seferine çıkmaya karar verdiğinde 20.000 kişi toplamış, 10.000 kişi Roma’nın uyguladığı katliamdan sonra Alaricus’un ordusuna katılmıştır. 30.000 kişilik bu gücün çoğunluğunu da zaten Ragaisus’un takipçileri oluşturmaktadır. (Heather, (1991), s.213-214) 234 Gibbon, (1987), c.3, s. 92. 235 Bury, (1923), History of The Later Roman Empire, Cambridge, Macmillan & Co, s.163. 236 Zosimus, (2006), s.120. 237 Gibbon, (1987), c.3, s.111. 238 Bradley, (1888), s.93. 239 Zosimus, (2006), s.122.

35 kavuşturulmak istenmiştir.240 Alaricus anlaşma şartları olarak; her yıl belli miktarda altının ödenmesini, belirli miktarda tahılın kendilerine tedarik edilmesini ve kendilerinin Venetia, Noricum ve Dalmacia bölgelerine ikametgah olarak yerleşmelerine izin verilmesini istemiştir. Tüm bunlara ek olarak Alaricus, kendisi için tekrar magister militum yani askeri vali olmayı talep etmiştir.241Honorius, Alaricus’un tüm barışma çabalarına karşın onun isteklerini reddetmiş, bunun üzerine Alaricus kızgınlıkla Roma üzerine ikinci seferini düzenlemiştir. 242 Alaricus, 40.000’i bulmuş beraberindeki savaşçı ile Tiber’in ağzında şehrin limanlarına ilerledi, Roma’nın tahıl depolarına el koymuş, Roma böylece kıtlığa teslim oldu. Bu esnada Roma senatosu başarısız kararlarından dolayı İmparator Honorius’un görevden alındığını ilan etmekteydi. Roma tahtına bu defa Attalus oturmuştur. O, Alaricus’a yakınlığıyla da bilinmektedir. Alaricus’a askeri rütbe ve istediği hâkimiyetleri vermiş, Honorius’u da Ravenna’dan sürgüne yollamıştır.243

Attalus’un İmparatorluğu ile Roma-Got mücadelesi durmuş gibi gözüküyordu ancak sükûnetle geçen süre uzun olmamıştır. Alaricus’un tekrar Roma içerisinde görev alması, Roma içerisindeki görevlilerin onu İmparator Attalus’a karşı doldurmasını beraberinde getirmiştir. Roma’da değerli bir şahıs olan Iovius, Alaricus’a Attalus konusunda sürekli bilgiler veriyordu. Konu öyle bir hal almıştı ki Attalus’un, Alaricus ve soyundan gelenleri tamamen bitireceğini düşünüyordu.244

Bu noktada Alaricus, Attalus’a karşı bağlılığını sürdürmüş herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Bu süreçte iki taraf arasında çıkan ilk problem Afrika sorunu olmuştur. Roma, mısır tedariğine bağımlıydı ve Afrika eyaletlerine sahip olmadığı sürece kendini güvenceye alamayacaktı.245 Attalus bu konuda bir savaş yaparak sorunu çözüme kavuşturmayı hedefliyordu ancak bunu kesinlikle Got gücüyle yapmak istemiyordu. Daha önce zaten Attalus’a karşı kafasında bazı düşünceler oluşmuş olan Alaricus, 410 yılının ilk yarısında Attalus’u Rimini’de bir kampa çağırmış onun İmparatorluk giysilerini ve tacını almıştır. Bundan sonra Alaricus, Honorius ile görüşme gerçekleştirmiştir. Bu esnada bir Got olan Sarus, beraberindeki 3.000 kişilik bir güçle birlikte Alaricus’un Got düşmanı olarak onun hazırlıksız ordusuna saldırmıştır. Durum karşısında Honorius, Alaricus ile düzenli giden ilişkisini bozmuş ve kararını değiştirmiştir. Bunun üzerine 24 Ağustos 410 yılında

240 Zosimus, (2006), s.124. 241 Wofram, (1990), s.157. 242 Zosimus, (2006), s.125. 243 Bradley, (1888), s.94-95. 244 Zosimus, (2006), s.130. 245 Bury, (1923), s.165.

36 Alaricus üçüncü ve son Roma seferine çıkmıştır.246

Bu defa Roma şehrinin kuzeyinde Salarian geçidinden geçerek kente giren Gotlar, üç gün boyunca kentin malikânelerini talan etmişler ve kutsal yerlerdeki paha biçilemez hazineleri ele geçirmişlerdir.247 Şehrin kuzeyinde yer alan Sallust sarayı yakılmış, içlerinde İmparatorun kız kardeşi Galla Placidia’nın da olduğu çok sayıda esir ve zengin bir ganimet elde edilmiştir. Alaricus, Campania boyunca güneye doğru yürümüş, Nola ve Capua'yı almış, ancak Napoli'yi ele geçirememiştir. Bu kentin kuşatması için çok çaba harcamamıştır. Onun temel amacı zengin bir ülkede kendi hâkimiyetindeki bir krallık kurmaktı bu nedenle Afrika’ya geçmeyi planlamıştır.248

Alaricus, 410 yılının sonbaharında Sicilya üzerinde Afrika’ya geçmeyi planlamıştır ancak rüzgâr sebebiyle Gotlar geçiş esnasında dikkate değer sayıda gemilerini kaybetmişlerdir. Buna karşın Got ordusu kendini toparlamaya çalışmış, kışı kuzey Campania’da geçirmiştir. 410 yılının sonunda da Bruttium’da Alaricus hayata gözlerini yummuştur. 249

3.6. Vizigotların Aquitania Bölgesine Yerleşmesi ve Yeni Foedus Durumu

Alaricus 40 yaşında öldüğünde oğulları Got ordusunun Kralı olmak ve babalarının başarılarına ulaşmak için yeterli değillerdi bu nedenle Alaricus’un kayın biraderi Yahudi Athaulphe Got insanlarının kralı olarak seçilmiştir. Athaulphe’un Gotları 411 yılına kadar Italia’da kalmıştır.250 Athaulphe, o yıllarda Gotların Italia’da talan ettiği ilk yağmadan ne kadar zenginlik kaldıysa, hepsini soymuştur.251

Bu esnada Gallia’da yüksek rütbeli üyelerden biri olan Jovinus252, İmparatorun statüsünü gasp etmişti. Buna karşın o, Burgundiyalar, Alanlar ve diğer Germen kavimlerin oluşturduğu koalisyonun ilerleyişi sebebiyle geri çekilmiştir. Rhine Nehrinin sol tarafında Burgundiyalılar daha sonra kendi Krallıklarını kurmuşlardır. Athaulphe ve Gotlarının Italia’da bulunmasından rahatsız olan Jovinus’a karşılık Athaulphe koalisyona katılmak istemiş, İmparator bu esnada iki taraf arasında aracılık ederek 412 yılı boyunca da Gotların

246 Wofram, (1990), s.157-158. 247 Kelly, (2016), s.65. 248 Bury, (1923), s.167. 249 Wofram, (1990), s.159. 250 Wolfram, (1997), s.145. 251 Jordanes, (1915), s.95. 252 Jovinus, Yukarı Cermanya'da Mayence'da taç giymiş, büyük bir barbar ordusuyla Galia’ya ilerlemiştir. (bkz. Gibbon, (1987), c.3, s.137)

37 Italia’da kalmasını sağlamıştır.253

Athaulphe, Alaricus’un Afrika’ya geçiş hayalini gerçekleştirmek istiyordu ancak henüz Gotların böyle bir sefer için hazırlıklı olmadığının, bu sebeple bir süre daha Roma’ya bağlı kalması gerektiğinin farkındaydı. Bu farkındalık sebebiyle İmparator Honorius’u kendi taleplerine de uygun olacak şekilde bir anlaşma yapmaya ikna etmesi gerekiyordu. Athaulphe, anlaşma için Gotlar Roma'ya sahipken yakalanan ve o sırada halen tutsak olan İmparatorun en sevdiği kız kardeşi Galla Placidia’yı öne sürmüştür. Onun isteklerine uygun bir anlaşma yapıldığı takdirde Placidia İmparatora teslim edilecektir. Honorius, bu talep karşısında Athaulphe’un, Gallia’ya giderek orada kendini İmparator ilan etmiş olan Jovinus’la savaşmasını istemiştir. Vizigotlar, Gallia’ya girdiğinde Athaulphe, savaş olmadan problemi çözmek istiyordu. Bu nedenle Attalus aracılığı ile Jovinus’la anlaşmak istedi. 254

Athaulphe’un Jovinus ve kardeşi Sebastian’a önerisi 409 yılında Ravenna’da Gallialıların valisi olarak atanmış Claudius Posthumus Dardanus’u onların başına getirmekti. Teklifin Jovinus tarafından kabul edilmemesi üzerine Sebastian öldürülmüş, Jovinus da idam edilmesi için Dardanus’a gönderilmiştir.255 Böylece Honorius-Athaulphe arasında anlaşma sağlanmış, Placidia serbest bırakılmış256, Romalılar, Vizigot Foederati birliklerini 412 yılında Gallia Narbonensis257'e ve batı Aquitania'ya yerleştirmişlerdir.258 İlave olarak buraya İmparatorluk, tahıl tedariki de sağlayacaktı ancak 413 yılında Afrika’da çıkan isyan buna imkân vermemiştir. 259

Honorius’un 395-423 yılları arasındaki İmparatorluğu süresince İmparatorluk içerisinde çok çeşitli isyanlar görülmüştür. Tüm bu isyanlar arasında belki de en şaşırtıcı olan, Kuzey Afrika piskoposundaki askeri komutan olan Afrika Kontu Heraclianus tarafından başlatılan isyandır. Onun İmparatorluktaki etkinliğinin artması muhakkak ki 408 yılı Stilicho’nun ölümüyle başlamıştır. Stilicho’dan sonra Heraclianus, Honorius için en sadık hizmetkarlardan biri olarak İmparatorluğa önemli hizmetlerde bulunmuştur.

253 Wolfram, (1997), s.145. 254 Bradley, (1888), s.100. 255 Livermore, (2006), s.31,35. 256 Bradley, (1888), s.101. 257 Gallia Narbonensis sadece Augustus’un zamanında kabul edilmiş bir isimdir. Sezar döneminde Senato eyaletine Gallia Transalpina adı verilmiştir. Günümüzde de Güneydoğu Fransa coğrafyasında yer alan bu bölge Antik çağlarda Alpler, Akdeniz ve Cévennes Dağları arasında kalan bir Roma eyaletiydi. (Bknz. Hermans, Dennis, Representations of veterans in the imperial cult in Gallia Narbonensis, 46 BC-79 AD, Yüksek lisans tezi, s4165527. 15-08-2017, s. 20.) 258 Grant, (2000), s.151. 259 Bradley, (1888), s.101.

38 Roma, 409 yılında Honorius’un rakibi, Alaricus’un İmparatoru Attalus tarafından yönetiliyordu. Böyle bir durumda Honorius’a bağlılığından ötürü Heraclianus, yalnızca normalde Roma'ya Afrika'dan gelen tahılları geri tutmamakla kalmamış ayrıca Attalus’un Afrika’nın kontrolünü ele geçirme konusundaki yürekli girişimlerine başarıyla karşı koymuştur. 410 gibi erken bir tarihte ya da en geç 411 yılında Constantius, Askerlerin üstadı haline gelmişti ve Honorius'un başbakanı olarak görevini hızlıca sağlamlaştırmıştı. Böylece Heraclianus’un Constantius’a karşı düşmanlığı ve içten içe de korkusu başlamıştır. Bu korku ve tek başına egemen olma isteği onu isyana teşvik etmiştir.

Heraclianus, 413'teki konsolosluğun yüksek onuruyla ödüllendirildiğinde aynı yıl, dürüst olmasa da çok iyi hizmet ettiği İmparatora karşı isyan etmiş ve denizden Italia'ya karşı silahlanmıştır. İsyanla birlikte Roma’nın tahıl ambarı olan Afrika’dan tahıl geçişlerini de durdurmuştur.260 Heraclianus’un Afrika’daki bu isyanı nedeniyle Gallia’daki sefilliğin artması ve azalan malzeme, Gotlar ve imparatorluk arasındaki ilişkiyi karmaşıklaştırmıştır. Bu sebeple Athaulphe ve Gotları 413’te Güney Gallia’nın birçok yerine, Toulouse, Bordeaux, Massailia’ya saldırmış ve Narbonensis’i işgal etmiştir.261

414 yılına gelindiğinde Athaulphe, Narbonnensis’de İmparatorun kızı Placidia ile evlenmiştir.262 Bradley’e göre Athaulphe, imparator olarak hiçbir zaman Got bir krala sahip olamayacağını bildiği Gallialı Romalıların, Theodosius'un kızının yönetimine teslim olmaya ikna edilebileceği söyler. Belki de Athaulphe, Honorius'un kendisini, Gallia’da egemen olmasa bile, orada ikamet edebileceğini ve başkomutanı olarak, herhangi bir konumda kendisini kabul etmeye istekli olacağını düşünmüştür. Bu noktada Athaulphe ‘un planlarına ters olan tek şey belki de Honorius’un ona yaklaşımı değil, İmparatorluk yönetiminde Honorius’un birinci adamlarından olan Constantius’un istekleriydi. Constantius, Placidia’nın kendisinin eşi olmasını istemekteydi buna ek olarak Gallialı Romalılar da bir barbarla evlendiği için Placidia’ya düşmanlık beslemiş haldeydiler. Bu nedenle son bir çare olarak Athaulphe, fakir Attalus'un bir kez daha imparator ilan edilmesini sağlamıştır. Buna karşılık Constantius, güçlü bir orduyla ve Roma filoları ile Gallia limanlarından mısır tedarikini kesmiş, Gotları açlıkla yüz yüze bırakmıştır. Zor durumda kalan Gotlar, Constantius ilerlediğinde tek çareyi Narbonensis'den kaçmakta bulmuşlardır. Onlar Gallia'nın güneyindeki şehirleri yağmaladıktan sonra Hispania'da

260 Si, Oost, (1966), The Revolt of Heraclian, Chicago Journals, s.236-242, s.236-38. 261 Dunn, D. Geoffrey, (2015), Flavius Constantius, Galla Placidia and The Aquitanian Settlement of The Goths, Phoenix, 69, s. 376-393, s.378. 262 Wolfram, (1997), s.146.

39 Pyrenees’e geçmişlerdir.263

Hispania'ya vardıktan sonra Athaulphe, Barcelona'yı Vandallar'dan almış ve bu şehri kraliyet ikametgahı yapmıştır.264 Çok geçmeden Galla Placidia burada bir oğlan çocuk dünyaya getirmiş ancak kısa süre içerisinde bu bebek ölmüştür. Onun ölümünden hemen sonra da Athaulphe katledilmiştir.265

Athaulphe'un ölümünden sonra onun oğlu Sigeric, Gotlar tarafından lider olarak seçilmiştir. O, Romalılarla barışmaya çok eğilimli olduğu için, adamları tarafından öldürülünce, aynı dönem Wallia, Segeric üzerinde başarı sağlamıştır.266 416 yılında yeni Got Kralı, Constantius ile bir anlaşma yapmış ve Batının İmparatorluk komutanı olmuştur.267 3 yıl Gotların lideri olarak kalmayı başaran Wallia, yeni kurdukları krallığı potansiyel iç tehditlerden değil Gallia ve Pyrenees üzerinden batı ve güney yönlü Vandal saldırılarına maruz kalan Constantinus tehlikesinden korumak durumundaydı.268

Wallia, İmparatorluğun maruz kaldığı Vandal saldırılarına karşı soylu Constantius tarafından Hispania'ya çağrılmıştır. O, başına gelen bu Vandal tehlikesi karşısında Foedus ilan edilen Gotlardan yardım istemiş ve onlar da İmparatorluk birlikleri olarak bölgede Romalılar adına barbarlara büyük katliamlar yapmış, düzeni tesis etmişlerdir. Wallia, Baetica'daki tüm Silingian Vandallarını savaşla yok etmiş, Vandalları ve Suevileri yöneten birçok Alani'yi öldürmüştür.269 Bu foedus anlaşması Vizigotlara süreç içerisinde Gallia Aquitania’da da kontrolü sağlamalarını garanti etmiştir. Böylece Vizigot hâkimiyeti günümüzde Portekiz coğrafyasından Fransa’nın Lyon ve Arles kıyılarına kadar yayılmıştır.270 Honorius hükümeti, Gotlarla tarih boyunca birçok foedus yapmış olmasına karşın bu defa İmparatorluk içi politikalarına ek olarak Athaulphe zamanında yapılan foedusun Wallia’nın isteğinin yerine getirilmezse bozulmasından korkuyordu. Honorius’un bu arzusu ve nedeni bilinmez Constantius’un Gotların Hispania’da yayılmalarını istemez tavrı sebebiyle Gotlara İmparatorluk içerisinde o topraklara sahip olmayı bahşetmiştir.271

263 Bradley, (1888), s.102-103. 264 Bradley, (1888), s.103. 265 Wolfram, (1997), s.146. 266 Isidore of Seville, (1970), s.11. 267 Wolfram, (1997), s.146. 268 Kennon, Drakeford, (2017), Settling the Wandering Kingdom: The Establishment of The Visigothic Kingship Under Ataulf, University of Colorado, CU Scholar, Lisans Bitirme Tezi, 1374, s.44. 269 Isidore of Seville, (1970), s.12. 270 Kennon, (2017), s.45. 271 Sivan, Hagith, (1987), On The Settlement of The Goths In A.D. 418, American Journal of Philology 108, s.759-772, s.763.

40 Hispania’da düzeni sağladıktan sonra Wallia atalarının hayaline gerçekleştirerek Kuzey Afrika’ya gitmeyi denemiş ancak bu geçiş esnasında çok sayıda gemisi harap olmuştur. Bu olay üzerine Constantius onu tekrar affetmiş, iki taraf arasında barış yeniden sağlanmış ve Gotlar tekrar Gallia’ya dönmüştür. Heather, 416-418 yılları arasını kapsayan, barış ortamına olanak sağlayan anlaşmaya dair kroniklerde detaylı bilginin olmadığını vurgulamaktadır. Bu anlaşma Romalılara çok fayda sağlamıştır. İmparatorluk içerisinde yaşanan sıkıntılı süreçte Gotlar İmparatorluk gücü gibi savaşmış ve istilalara karşı İmparatorluğu korumuşladır.272

Constantius, 17 Nisan 418 yılında Güney Gallia’da yedi şehrin273 eyalet meclisinin yeniden kurulması ile ilgili bildiri yayınlatmıştır. İlanda konulardan ilki Gallia’nın valisinin mevkiinin kurulmasıydı. Bu konu gündeme geldiğinde Gotlar Hispania’dan çağırılmadan önce meclis üyeleri toplanmışlardır. Toplantıda yöneltilen ilk soru Gotların Aquitania bölgesine nasıl yerleştirilecekleriydi. Bu dönemde bilindiği gibi Gotlara Toulouse’den Bordeaux’a kadar olan vadi bir federasyon olarak yaşamaları için tahsis edilmiştir. Buraya ilave olarak kendi federasyon bölgelerine Pyreness’in dağ eteğinden Loire’ye kadar genişleyen Atlantik sahil bölgesini de eklemişlerdir. Gotların Aquitania bölgesine yerleşmesinin yanı sıra Toulouse’un başkenti Narbonensis ve Novempopulana Romalılardan zorla alınmamış, bilakis Constantius, Gotlara verilmesine karar vermiştir. Böylece Gotlar bölgeye istilacı sıfatıyla değil İmparatorluk hükümetinin emri, Güney Gallia kabile liderlerinin ve senatonun izni ile girmişlerdir.274

Gotlar bölgede öncelikle iç düşmanlarına karşı mücadele ederek sosyal düzeni sağlamaya çalışmış, dış barbar güçlere karşı herhangi bir saldırıda bulunmamışlardır. Bu süreçte Vandal, Alan ve Suevilerin yıkıcı geçişlerini, gasplarını Bagaudianların isyanları takip etmiştir. On yılı aşkın bir sürede Gallia’da hâkimiyet tamamen sağlanırken bazı bölgeler de kaybedilmiştir. Vizigotlar ülkeyi yeniden inşa etmek için daha fazla çabaya ihtiyaç duyuyordu.275 Bu vadide Wallia, Toulouse’u kendi hâkimiyetinin merkezi yapmış, kısa bir süre sonra da ölmüştür.276

272 Heather, (1991), s.221. 273 Bu yedi vilayet; Novempopuli, Aquianica I ve II, Narbonnensis I ve II, Viennensis ve Alpes Maritimae’di. (Detaylı bknz. Murray, A.Callander, (2008), From Roman to Merovingian Gaul: A Reader, Toronto, Higher Education University of Toronto Press, s.25). 274 Wolfram, (1997), s.147 275 Wolfram, (1997), s.147. 276 Bradley, (1888), s.107.

41 Gallia’nın beşte birini kapsayan 120.000 metrekarelik bir alanda kurulan277 Toulouse Krallığının ilk Kralı Alaricus’un torunu Theodoricus’dur. Yirmi beş yaşında tahta çıkmış olan Theodoricus, Toulouse Krallığında Balthi ailesinin ününü sürdürmüştür. Roma İmparatorluğu açısından Gotların Aquitania bölgesine yerleştirilmesine bakacak olursak, Constantius ve onun devlet adamlarının bölgede kalıcı bir Got yerleştirmesi düşünüp düşünmediği bilinmemektedir. Dönem şartlarına göre kolay bir çözüm olarak Gotları bölgeye yerleştirerek Got problemini çözmek ve İmparatorluğa karşı tehdit oluşturan unsurları engellemek amaçlanmıştır.278

Akıllara takılan tek soru muhakkak ki neden Gotların Roma’ya foedus olacak şekilde İmparatorluğun en verimli ve güzel topraklarına yerleştirilmiş olduğudur. Bilindiği gibi 382 yılı foedusundan itibaren Gotlar İmparatorluk içerisinde daima sınır bölgelerine yerleştirilmiş, hem vergi vermelerinden ve köle statüsünde çalışmalarından yararlanışmış, hem de sınır güvenliğini sağlamaları beklenmiştir. Aquitania, Gallia eyaletlerinin gözdesi olarak kabul edilir. Üzüm bağlarının, zengin çayırların ve bol miktarda hasat verebilen toprakları sebebiyle cennet imajı vermektedir.279 Bu zengin coğrafyaya Got yerleşimleri için olası tek açıklama Aquitania'yı iç tehditlerden korumak amacıyla getirilmiş olmalarıdır. Bu tehdit Bagaudaelardır280 ki onlar silahlı rüstikler, köleler, çiftçiler ve çobanlar olarak, Got yerleşiminden önceki yıllarda yerleşik düzeni devirmeyi denemişler, özellikle 409 yılında İmparatorluk için çok daha tehlikeli boyuta ulaşmışlardır.281 Constantius, 416 ve 417 yıllarında Vizigot Federasyonunu Bacaudae halkına karşı bölgede kullanabilecek durumdayken kullanmamıştır. Bu durum en açık şekilde şöyle açıklanabilir. Constantinus, Vizigotların Aquitania’ya sahip olmadan, orayı kendi mülkleri saymadan saldırgan gruplara karşı mücadele etmelerini tehlikeli buluyordu. Olası bir durum olarak Vizigotlar o saldırgan grupla birleşebilir ve tekrar İmparatorluğa saldırabilirlerdi. Bu nedenle Vizigotlar zamanı geldiğinde Hispania'dan geri çağrılmış ve Aquitania’ya yerleştirilmiştir.282

Vizigotlar Hispania yarımadasına V. ve VI. yüzyılın başlarında yerleştiğinde, tüm ülke boyunca eşit bir şekilde dağılmadılar. Vizigot halkının çoğu Palencia, Toledo ve

277 Wolfram, (1979), The Goths in Aquitaine, German Studies Review 2, s.153-168, s.153. 278 Wolfram, (1997), s.148. 279 Thompson, (1965), The Settlement of the Barbarians in Southern Gaul, The Journal of Roman Studies 45, s.65-75, s.69. 280 İlk defa 280’lerde Gallia’da görülmeye başlamış olan Bagaudaelar halkı zamanla bölgede etkinliklerini arttırarak çiftçi, çoban ve çeşitli meslek dallarıyla uğraşmışlar, sosyal hayatta yer almışlardır. (Bkz. Dam RV, (1985), Leadership and Community in Late Antique Gaul, Berkeley-Los Angeles, University of California Press, s.30) 281 Wolfram, (1979)s.155. 282 Thompson, (1965), s.70-71.

42 Calatayud kentleri arasındaki üçgende Ebro ve Tagus nehirlerinin üst kısımları arasında yaşamışlardır. Elbette bu sınırların dışında başka bölgelere de yerleşmişler ancak genel olarak modern Segovia eyaletinde ve çevresindeki Madrid, Toledo, Palencia, Burgos, Soria ve Guadalajara illerinde yoğunlaşmışlardır. Nufüsu belirlenemeyen topluluklar hem kırsal kesime hem de şehirlere yerleşmişlerdir.283

Thomson’un aksine Wolfram, coğrafyada, bir tarafın üstünlüğünün egemen olmadığını, Gotlar, Bacaudaelılar ve bölgenin yönetilen sınıfının ortak çıkarları paylaştığını ifade etmektedir. Farklı nedenlerle Bacaudae halkı vergi ödememiştir, Gotlar da ödememiştir. Gotlar Roma askeriydi, yani tanım gereği vergiden muaftılar. Hem Gotlar hem de Bacaudaelar senatör topraklarını kamulaştırmışlar ancak bunu farklı şekillerde yapmışlardır. Bagaudalılar, yerleşik sosyo-ekonomik düzeni ortadan kaldırmaya çalışmışken Gotlar böyle bir şey planlamamıştır. Got kuralları, içerde yönetilenlere çekici gelmiştir çünkü onlar vergilerin ağırlığını azaltmış ya da en azından vergi yükünü artırmamıştır.284 Buna ek olarak bölgede kendi varlıklarını da orada yaşayan mülk sahipleriyle ortak çaba sonucu oluşturmuşlardır. Hospitalitas adında, mülk sahibinin mülkünün üçte birini kendisi için tutması, kalan kısmını Gotlara devretmesi şeklinde belirlenen bir sistem uygulanmıştır. Gotlar ve mülk sahipleri için daha uygun olan bu düzenleme daha sonraki dönemde Gallia ve Italia'da diğer zorbalar tarafından uygulanan düzenlemelerle kıyaslandığında aradaki fark görülebilir. Italia ve Gallia’da Germenlerin üçte bir oranında paylarını almasına ek olarak Roma daha büyük bir pay elde ediyordu. Böylece asıl mülk sahibi ağır zarara uğruyordu. Eski bir Roma prensibi olan doğrudan toprak sahipleri üzerindeki eski iskanlı asker sisteminden türetilen bu uygulama muhakkak ki mülk sahiplerini daha fazla memnun ediyordu.285

Gotların yönetimi her ne olursa olsun Roma hükümetinden daha az karmaşıktı ve bu nedenle daha az para gerektiriyordu. Böylece Gallia-Romalıların alt sınıfları, barbarlarda adalet ve yaşam koşullarının hala Roma yönetimine doğrudan bağlı olan bölgeden daha iyi olduğu izlenimindeydi. Gotların yaptığı tek şey mevcut sınıf yapısından faydalanmak ve Romalıların yaptıklarından daha verimli bir şekilde çalıştırmaktı. Buna karşın uzun vadede zengin ve fakir, ustalar ve köleler, Gallia-Roman toplumunu harap eden üst ve alt sınıf arasındaki kutuplaşma, Got Krallığına zarar vermekteydi.286

283 Thompson, (1969), The Goths in Spain, Oxford, The Clarendon Press, s.132. 284 Wolfram, (1979)s.156-157. 285 Bury, (1923), s.181. 286 Wolfram, (1979)s.156-157.

43 Todd’a göre Got krallar tarafından Toulouse ve Bordeaux'da yönetilen krallığın tarihi ve iç organizasyonu hakkında çok az şey bilinmektedir. Birinci kral olan I. Theodoricus’un 418-451 yılları arasındaki uzun saltanatı boyunca, Constantius ile anlaştığı foedusa saygı duyulduğu oldukça kesindir.287 Heather, 420’li yıllarda da Gotların Hispania’da İmparatorluk için savaşmakta olduklarını söylemektedir. Gotlar tekrar bulundukları bölgede Foedus olarak Roma ordusunda kalıcı bir konum elde etmiş, yıllık İmparatorluğa yaşam masrafları için vergi ödemişlerdir.288 Buna karşın 423 yılında İmparator Honorius ölmesiyle iki taraf arasında problemler meydana gelmeye başlamıştır. Roma tahtında artık Galla Placidia’nın oğlu, Honorius’un yeğeni III. Valentinianus oturuyordu. Yeni İmparator çok küçük yaşta olduğu için annesi Placidia, onun fiili naibi gibi davranıyordu.289 Bu yıllar boyunca Gotlar ve Romalılar arasındaki ilişkiler çok dengesiz olmuş, zaman zaman yeni anlaşmalar yapılmış ve kolayca tekrar mücadeleler meydana gelmiştir.290

Asya Hun İmparatorluğu adıyla da anılan Büyük Hun İmparatorluğu M.Ö. IV.291 asırdan itibaren Ötüken çevresi-Ongın ırmağı üzerindeki Karakum-Ordos arasındaki bölgede siyasi birliğini sağlamıştır.292 Hunlar bir devlet teşekkülü oluşturmadan önce de muhakkak ki belirle sayıda gruplar ya da topluluklar şeklinde varlığını sürdürmekteydi. Bu noktada Gumilev konuya açıklık getirmektedir. Hun halkının oluşmaya başlamasının, H’yenyün ve Hunyü kabilelerinin Gobi Çölü’nün güney uçlarından kuzeye gitmeleri ve oradaki çeşitli kültürlerden halkalarla kaynaşmalarıyla başladığı ifade edilmiştir.293 Bu görüşü destekleyen Taşağıl, Hunların tarih sahnesine kesin çıkış tarihinin belli olmadığını vurgularken konuyu efsanevi Çin kayıtlarına dayandırmış ve Hunların ortaya çıkışlarının M.Ö. 2255'lere kadar götürülebileceğini söylemiştir. Bu dönem kaynaklarında Hunların adı Yen-yün, Hsien-yün, Hu-chu, Jung-ti, Kuei-fang gibi çeşitli isimlerle zikredilmiştir.294 Hun köklerine dair diğer bir görüş de Gömeç’ten gelmeketedir. Ona göre, Hunlar, M.Ö. 3000’lerde Çin’in kuzeyinde hayvancılıkla uğraşarak, konar-göçer şekilde

287 Todd, (2004), s.150. 288 Heather, (1991), s.221. 289 Faulkner, (2008), , s.324. 290 Bradley, (1888), s.108. 291 Hunlarla ilgili ulaşılan en eski yazılı belge 318 yılında yapılan anlaşmadır. Çin içerisindeki Wei Zhao, Han, Qi ve Yan adlarındaki beş beyliğin, Çin’de güçlenmeye başlayan diğer bir beylik olan Qin’e karşı Hunlarla yaptığı iş birliği anlaşmasıdır. (Bknz. Türker, Nurcan, (2003), He Qın Politikası Çerçevesinde Hun- Çin İlişkileri Ve Wang Zhao Jun, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, C.2, S.2, Arslantaş, Emre, (2018), İslam Öncesi İle İlk Türk-İslam Devletlerinde Siyasi Yapı Ve Dış İlişkilerin Kıyaslanması, Akademik Bakış Dergisi, S. 65 s.7-27.) 292 Kafesoğlu, İbrahim, (2011), Türk Milli Kültürü, İstanbul, Ötüken Neşriyat, s.59. 293 Gumilev, (2003), Hazar Çevresinde Bin Yıl, çeviren Batur A, İstanbul, Selenge Yayınları, s.100. 294 Taşağıl, Ahmet, (2015), Kök Tengri’nin Çocukları (Avrasya Bozkırlarında İslam Öncesi Türk Tarihi), İstanbul, Bilge Kültür Sanat Yayın, s.51.

44 yaşamaktaydılar. 295

M.Ö. 206- M.S. 22 yılları arasında Çin coğrafyasında güçlü imparatorlar yetiştiren İlk Han sülalesinden sonra M.S. 24-220 yıllarında İkinci Han sülalesi kurulmuştur. M.Ö. 209 yılında da Hun hükümdarlığı için Mo-tun (Mete), babası Tou-man (Teoman)’ı öldürerek, kendisini Shan-yü olarak ilan etmiş ve Hunların başına geçmiştir.296 Mete ilk olarak Çinlilerin "Tung-hu" adlı doğulu komşularını mağlup etmiştir. Buradan sonra Çinlilerden Ordos'u almıştır. İlerkeyişine devam etmiş, Soğdları batıya sürerek Sayan Ting- linglerini ve Kıpçakları hâkimiyeti altına almıştır. Böylece 300 bin kişi ile resmen Hun Devletini kurmuştur.297

Hunlar ve Çinliler süreç içerisinde birçok mücadeleye girmişlerdir. Bu mücadelelerin temel sebebi İpek yolu ve ticareti olmuştur. İpek yolu güzergâhının temel geçiş yeri olan İç Asya bölgesi Türk ve Çin siyasetini belirleyen başlıca faktör olmuştur. Türkler, Çin nüfusunun fazla olması sebebiyle onları tamamen istila etmeyi düşünmedikleri gibi, Çinliler de sınırlarını Ötüken’e kaydırmak istememişlerdir. Çin İpek yolu ticaretini hâkimiyetinde bulundurduğu sürece Türklere karşı savunmada kalırken, Türkler de yaptıkları akınlarla Çin’i zayıflatmak ve ipek ticaretine egemen olmak istemişlerdir.298

Çin’de, M.Ö. 221’de Ch'in derebeyliği, diğer 6 derebeyliği yenerek ülkede siyasi birliği sağlayarak Ch'in Hanedanlığı'nı kurmuştur. Ülkede siyasi birliğin sağlanmasından sonra Ch, M.Ö. 215 yılında Hunların üzerine yürüyerek onları kuzeye çekilmeye zorlamıştır. Hunların kuzeye sürülmesinden sonra, Yen, Chao, Ch'in, Wei ve Han derebeylikleri arasında daha önceki dönemlerde yapılmış duvarlar birleştirilmeye başlanmıştır. İlave olarak, Hunlardan ele geçirilen bu bölgeye Ch'in derebeyliğinin rakibi durumunda olan 6 derebeyliğe mensup 30.000 aile, yerleştirilmiş ve Çin Seddi'nin yapılışında çalıştırılmışlardır.299 Böylece Çin, hem kendini güçlü bir devlet olma yolundaki hunlardan koruyacaktır hem de bölge hâkimiyetini sağlayacaktır.

Mete Han, M.Ö. 174 yılında öldüğünde arkasında sivil ve askeri teşkilatı, iç ve dış siyaseti, dini ve sanatı ile gelecek Türk Devletlerine örnek olabilecek, zirvede bir devlet

295 Gömeç, (2018) s.41. 296 Kafesoğlu, (2011), s.59. 297 Gumilev, (2003), s.101. 298 Arslantaş, (2018), İslam Öncesi İle İlk Türk-İslam Devletlerinde Siyasi Yapı Ve Dış İlişkilerin Kıyaslanması, Akademik Bakış Dergisi, S. 65, s.13. 299 Okay, Bülent, (1993), Çin Seddinin Yapılış Nedeni Hakkında Değişik Bir Görüş”, Belleten, TTK Yayınları, C. LVII, S. 218, s.27-39, s.146.

45 bırakmıştır.300 Bu yıldan sonra hâkimiyet Mete’nin oğlu Chi-yü’ye (M.Ö. 174-160) geçmiştir. Onun zamanı ve oğlu Chün-ch’in (M.Ö. 160-126) saltanatının ilk yirmi yılı İmparatorluğun güçlü idaresi devam etmiştir. Chün-ch’in yirmi yıllık saltanatından sonra hem onun hem de diğer Hun üst rütbeli yetkililerin kötü politikaları devlete zarar vermeye başlamıştır. Hunlar Çinliler tarafından ilk büyük yenilgileri bu sayede M.Ö. 127 yılında almışlardır. İkinci büyük yenilgi de 121 yılında gelmiştir.301

M.Ö. 101-96 yıllarına gelindiğinde artık eski Hun gücünn kalmadığı görülmektedir. Hun akınları tamamen durma noktasına gelmiş, özellikle zengin güneybatı topraklarının Çin istilasına uğraması ile devlet gelirlerinde ciddi sarsıntılar oluşmaya başlamıştır. O zamana kadar Çin’den gelen vergi ve hediye gibi maddi destekler de kesilmiştir.302 M.Ö. 58- 31 yılları arası Hu-han-yeh hükümdarlığında da genel itibariyle Hunlar kaybedilen savaşlar ve iç isyanlarla uğraşmıştır. Tam da bu süreçte devlet içerisinde Çin’e bağlanma fikri tartışılmaya başlanmıştır. Bu fikir karşısında öncelikle Hun soyluları, Çin’e bağlanmanın aşağılık ve onur kırıcı bir durum olduğunu belirterek karşı çıkmışlardır ancak Hun kurultayından303 Çin’e katılma kararı çıkmıştır. Bu karar üzerine Hu-han-yeh, halkıyla beraber güneye hareket etmiş, kardeşi Chih-chih ise karara itiraz ederek kendi halkıyla beraber, kuzey batı bölgelerine yerleşmiştir. Bu ilk parçalanma sonucu Hu-han-yeh’in devleti Doğu Hunları, Chih-chih’in devleti ise Batı Hunları olarak adlandırılmıştır.304

Chih-chih, Çin’den uzaklaşarak batıya yerleşse de haken kendilerine tabi olmayan ve tehdit oluşturan Hun gücü varlığını koruyordu. Bu durum Çin için bir korku sebebiydi. Diğer taraftan Hunlar da Çin varlığından aynı derecede rahatsızdır neticede iki büyük güçten biri henüz tam olarak diğerine egemen olamamıştır. Tüm bu sebeplerle Çin, Batı Hunlarının peşini bırakmamış ve M.Ö. 36 yılında kalabalık bir orduyla Talas Nehri civarında yaşamakta olan Hun Chih-chih Shan-yü’ye saldırmışlar, mağlup ederek katletmişlerdir.305

Doğu Hun cephesinde ise M.Ö. 46 yılında tekrar kıtlıklar baş göstermeye başlamıştır. M.Ö. 48 yılına kadar çoğunlukla Çin desteği ile ayakta duran devlet bu tarihte Doğu Hunları içerisindeki sekiz boyun soyluları Pi'yi kendi şanyüleri yapmışlar bunun sonucunda Hunlar,

300 Kafesoğlu, (2011), s.62-63. 301 Taşağıl, (2015), s.59, 62. 302 Kafesoğlu, (2011), s.64. 303 Türk siyasi yapısında başlıca kurumlardan biri olan Kurultaya Toy da denir Hükümdarlık başkanlık eder, burada yönetim ile ilgili askeri, siyasi, iktisadi kültürel sorunlar görüşülür ve karar verilirdi. (Bknz. Arslantaş, İslam Öncesi İle İlk Türk-İslam Devletlerinde Siyasi Yapı Ve Dış İlişkilerin Kıyaslanması, s.20) 304 Öztürk, Murat, (2013), Asya Hunlarında İktisadi Hayat, Sosyal bilimler enstitüsü, Tarih anabilim dalı, doktora tezi, Elezığ, Fırat Üniversitesi, s.61. 305 Wolfram, Eberhard, (1944), “Hsiung-nu’ların Müttefikleri Olarak Roma Askerleri, Çeviren Berk İ, Belleten, Ankara, TTK Yayınları, C.VIII, S.29, II. Kânun, s.143-145, s.143.

46 kendi içlerinde tekrar güney ve kuzey olmak üzere ikiye bölünmüşlerdir. Kuzey Hunları Pu- nu idaresine geçerken, Güney Hunları Pi'nin idaresinde kalmışlardır.306

M.Ö. I. yüzyılda Chih-chih hâkimiyetindeki Batı Hunlarının da yıkılmasından sonra Seyhun ötesinde, Kafkasların kuzeyinde, Dnieper civarında ve Aral Gölü’nün doğusunda varlıklarını sürdüren Türk toplulukları, I. ve II. yüzyıllarda doğudan gelen Hun gruplar ile birleşmiş, çoğalmış ve uzunca bir süre durağan kalmışlardır. Bu topluluk 350’lerde doğudan gelen Uar-hun baskısı307 karşısında batıya yönelmiş ve sonra Avrupa Hun İmparatorluğunu kurmuşlardır.308

Hunların, 350 yılından başlayarak Batıya yaptıkları göçün tarihsel gidişatını saptamak güç olmasına karşın onların Balkaş Gölü’nün güneyini takip ederek batıya yöneldikleri bilinmektedir. Bu güzergâh üzerinde Sogdiana309 topraklarını ele geçirmişler, 360-70 yılları arasında da Alan Devleti’ni310 istila etmişlerdir.311 Jordanes’in kayıtlarında Hunların Scythia bölgesine girmeleri ve bölgeyi yağmaları Priscus’un fragramanlarında da bulunan efsanevi geyik hikayesi ile anlatılmıştır. Bu efsaneye göre Azov Denizi’nin uzak sahillerinde kabilenin avcıları avlanırken, karşılarına aniden bataklıga girip çıkan bazen ilerleyen ve bazen de duran bu yolun rehberiymis gibi davranan, bir geyik çıkmıştır. Avcılar bu geyiği takip etmişler ve Azov denizi gibi geçilemez olduğunu düşündükleri Azak bataklıgına girmişlerdir. Bir süre sonra Scthia memleketi görünmüş ve geyik de bu esnada gözden kaybolmuştur. Scythia’ya tamamen girdikten sonra Alpidzurlara, Alcildzurlara, Itimarlara, Tuncarslara ve Boisclere saldırmışlar, son olarak Alanları da hâkimiyetlerine almışlardır.312

Ammianus, Scthia coğrafyasında Hun akınlarını anlatırken, Alanların malubiyetlerine ve Tanais Nehri dolaylarında Asya ve Avrupa olarak ikiye bölündüklerine dikkat çeker.313 Bu dönemde Tanais ve Danuvius Nehirleri arasında yaşayan Greutungiler

306 Taşağıl, (2015), s.71. 307 M.S. 350’lerden itibaren Juan-Juan Devleti'ne bağlı Uar ve Hun adlı iki Türk kabile, Moğolistan bozkırlarındaki yurtlarını terk ederek Güney Kazakistan coğrafyasına gelmişlerdir. Burada yaşayan ve daha önceden buraya gelmiş olan Batı Hun kitlelerini Avrupa'ya itmişlerdir. (Bknz. Taşağıl, (2015), s.70). 308 Kafesoğlu, (2011), s.68. 309 Güneyde Amu Deya Nehrinden kuzeyde Sri Derya’ya kadar uzanan, Orta Asya bölgesi, İslam dünyasında Maveraünnehir coğrafyasının büyük bir çoğunluğunu oluşturur. (Detaylı Bknz. Http://www.iranicaonline.org/articles/sogdiana-iii-history-and-archeology, Eker, Süer, (2012), Orta Asya’nın Gizemli Halkı: Soğdlular Soğd Ve Soğdca, Türkbilig, s. 77-92). 310 Hazal- Aral Denizi arasındaki coğrafya (bknz. Kafesoğlu, (2011), s.69). 311 Ahmetbeyoğlu, (2001), Avrupa Hun İmparatorluğu, Ankara, TTK Yayınları, s.21-25. 312 Jordanes, (1915), s.86. 313 Marcellinus, (1984), s.580.

47 de Alanların batı komşuları durumundaydılar. 314 375 yılı dolaylarında Alanları bertaraf eden Hunlar Ermanaricus önderliğindeki Greutingilerin üzerine gitmişlerdir.315 Ermanaricus yoğun Hun baskısına dayanamayarak ölmüş, Greutingiler Hun tahakkümü altına girmiş, Danuvius’un diğer tarafında olan Tervingiler de Roma’ya sığınmak zorunda kalmışlardır. 378 yılında ise Hunlar, Gotlar ve Alanlar Roma’nın Pannonia eyaletini yağmalamışlardır.316

Hadrianapolis savaşından sonra Hunlar, Danavius’u aşmışlar ve Dalmacia’ya inmişlerdir. Bu esnada düzensiz birlikler olarak değil tek bir ordugahın yönettiği kitle şeklinde ilerliyorlardı. Yoğunhun saldırı 391 yılında Roma içerisinde iyiden iyiye hissedilmeye başlamıştır ancak Roma komutanı Stilicho bu dönemdeki tüm Hun saldırını bertaraf etmeyi başarmıştır.317

Hunların 391 yılından sonra batıya ana saldırıları 395 yılında iki koldan başlamıştır. Hunların kalabalık bir bölümü 395 yazı Tnais’i geçmiş ve güney doğu yönüne dönmüşlerdir. Persia içerisinde Caucasus’a, Armenia’nın güneyindeki ve güneybatısındaki Roma vilayetlerine girmişlerdir. Bu kalabalık Hun grubu Anadolu istilasını meydana getirecektir. Hunlar burada da iki gruba ayrılmışlardır. Bir grup Pampheylia’ya girmiş, güneyini ve batısını harap etmiştir ancak burada Roma güçleri Hun birlikleri bertaraf etmeyi başarmıştır. Diğer Hun grubu ise Basich ve Kursich liderliğinde Tigris ve Euphrates dolaylarına gelmiştir.318 Onlar, Theodosiopolis üzerinden Karasu ve Euphrates havzalarını geçerek Malatya’ya ulaşmış, Kilikia’yı da istila etmişlerdir. Buradan sonra Edessa ve Antiochia kalelerini kuşattılarsa da almayı başaramamışlardır. Buradan Doğu Asya ve Suriye'ye saldıran Hun grubu Kudüs üzerine yönelmiş, sahildeki Sidon ve Tyrus şehirlerine baskın yapmışdır. Suriye taraflarında fazla kalmayan Avrupa Hunları, Orta Anadolu bölgesinden geçip, Doğu Anadolu ve Azerbaycan yoluyla Caucasia’yı aşarak Euxine’nin kuzeyindeki yurtlarına geri dönmüşlerdir.319

395 yılında Hunların kalabalık bir bölümü Kafkaslar üzerinden Anadoluya girerken diğer bir Hun grubu da Haemus’dan Tracia’ya ilerlemiş, 400’lü yıllara kadar da Batı yönlü saldırılarını yoğunlaştırmışlardır. Bu yıllara kadar Küçük Asya ile uğraşmış Hunlar için I.

314 Maenchen-Helfen, J. Otto, (1973), The World of Huns Studies in Their History and Culture, California, University of California Press, s.18. 315 Marcellinus, (1984), s.583. 316 Detaylı bilgi için bknz. 1.2 ve 1.3 bölümler. 317 Gömeç, (2018) s.319-320. 318 Maenchen-Helfen, (1973), s.51. 319 Kaya, Abdullah, (2014), Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında Bir Değerlendirme, Ekev Akademi Dergisi, S.59, s.211-232, s.214.

48 Theodosius’un ölümü Batıya ilelemeleri için bulunmaz bir fırsat olmuştur. O öldükten sonra İmparatorluk içerisindeki düzen bozulmuş böylece Hunlar, Pannonia ve Dalmacia topraklarında kolayca ilerlemişlerdir.320 Bu saldırıların başında Hun hükümdarı Uldız bulunmaktaydı. Uygulanılan siyasetin temelinde Batı Roma ile iyi ilişkilerin sürdürülmesi ve Doğu Roma’nın daima baskı altında tutulması siyaseti benimsenmekteydi.321

404-5 yılına kadar Hunlar, Uldız’in donmuş Danuvius’un Tracia tarafına geri dönmesiyle hareketsiz kaldılar. Neredeyse dört yıl sonra, 408'de büyük çaplı bir işgal için artık hazırlardı. Vandallar ve diğer grupların Rhenus Nehri boyunca kitlesel göçlerinin yaşandığı bu dönem Doğu İmparatorluğu ordusu, Pers sınırını güçlendirmek için geri dönmüştür. Tam bu esnada Hun ilerlemesi Kudüs’e kadar şok dalgaları yaratmıştır.322410 yılından sonra Hun hakimiyetini elinde bulunduran Rua olmasına karşın Hunların başında çok değerli dört kardeş bulunuyordu. Bunlar: Rua, Muncuk, Aybars ve Oktar.323 Bu kardeşlerden Muncuk erken yaşta ölmüş, devletin doğu tarafının hâkimi Aybars, batı kanadının324 lideri ise Oktar olmuştur. 432 yılından sonra da Rua devlet hâkimiyetini tamamen kendi elinde bulundurmuştur.325

421’de Doğu Roma ile İran arasında ticarî meselelerden326 dolayı harp çıkmasından faydalanan Hunlar Danuvius’a girdiler. Bundan sonra Attila’nın amcası Rua zamanına kadar kuzey hudutlarında bir sükûn devresi görülür.327 O, kardeşi Uldız gibi Batı ve Güney yönlü ilerleme politikasını sürdürmüştür. Bu amaçla Rua, Doğu Roma üzerine seferlerini yoğunlaştırmıştır. Balkanlarda hızla ilerleyen Rua karşısında dayanamayan Doğu Roma üç yüz elli yedi libre altını yıllık vergi olarak Hunlara vermeyi kabul etmiştir.328

320 Gömeç, (2018) s.322. 321 Koçsoy, “Türk Tarihi Kronolojisi”, s.80. 322 Man, (2005), s.37. 323 Gömeç, (2004), Attila’nın Çocuklarının Adı, DTCF, Tarih Araştırmaları, 23/36, s.118. 324 Eski Türk devletlerinde genellikle ülke toprakları ikiye bölünerek (kanat) yönetilirdi. Avrupa Hunlarında Doğu-Batı şeklinde olduğu gibi Kuzey-Güney ve Ak-Kara şeklinde de bölünebilirdi. (Bknz. Kafesoğlu, (2011), s.261) 325 Yılmaz, Ahmet, (2016), Attila’nın Siyasi Hayatı, Şahsiyeti ve Karakteri, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s.141-164, s.145. 326 Doğu Roma ve Sasaniler arasında Armenia’daki altın madenlerinden dolayı yıllar boyu anlaşmazlıklar süregelmiştir. O coğrafyadaki altın madenlerini işletme hakkı sebebiyle meydana gelen anlaşmazlıklar ilk olarak 421-22 yılları arasında görülmüş, ekonomik nitelikteki bu problem sebebiyle Doğu Roma, Sasanilere IV. Behram zamanında savaş açmıştır. (Detaylı Bknz. Atasoy, Sümer, (1981), Bizans ve Osmanlı Devrinde Madenler, Sanat Tarihi Yıllığı, 31-36, s.34). 327 Baştav, Şeif, (2002), Avrupa Hunları, Türkler Ansiklopedisi, C.I, Yeni Türkiye Yayınları, s. 853-886, s.859. 328 Taşağıl, (2015), s.251.

49 Honorius’un 423 yılındaki ölümünden sonra oluşan yönetim boşlğundan yararlanan Ioannes kısa süreliğine iktidarı ele geçirmiştir.329 Hunlarla anlaşma umudu içerisinde olan Ioannes, kendi hâkimiyetini Doğu İmparatorluğunu rahatsız edici bir şekilde elçiler vasıtasıyla ilan etmiştir. Gönderdiği elçilerin hor görülüp kovulması üzerine Ioannes, Doğu İmparatorluğuna karşı bir sefer düzenlemeyi planlamıştır. Bu plandan haberdar olan II. Teodosius, hizmetindeki Ardaburius'u ve oğlu Aspar'ı Placidia ve oğlu III. Valentinianus’u Ravenna’ya götürmeleri ve bu olası tehlikeyi ortadan kaldırmaları için görevlendirmiştir. Böylece Ravenna’ya girilmiş, Ioannes’in hâkimiyetine son verilmiş ve 425 yılında III. Valentinianus’un İmparator olması sağlanmıştır.330

İmparatorluğun batısında tahta geçen III. Valentinianus’un küçük yaşta olması sebebiyle yönetim boşluğu meydana gelmiştir. Bu sebeple Doğu Roma imparatoru II. Teodosius, uygun ortamın oluştuğunu düşünmüş, Batı Roma ile Doğu Roma'yı birleştirmek amacıyla harekete geçmiştir. Amacını gerçekleştirmek üzere hazırladığı ordu ve donanmayı Italia'ya göndermiştir. Doğudan gelen tehdit karşısında çaresiz kalan Batı Roma İmparatorluğu, Hunlara yaklaşmak zorunda kalmıştır. Meşhur kumandan Aetius, yardım istemek üzere Rua'nın yanına gitmiş, yardım talebi üzerine Rua altmış bin kişilik ordusu ile Italia'ya yönelmiştir. Doğu Romalılar Hun kuvvetleri ile karşılaştıklarında ise geri çekilmek zorunda kalmışlar ayrıca Hunlar tarafından ağır savaş tazminatı ödemekle cezalandırılmışlardır.331 Bu yardım talebini Aetius, Rua’dan talep etmiştir. Bilindiği gibi V. yüzyılın başlarında Hunlar Batı ve Doğu Roma’yı yıllık vergiye bağladığında, Hun hükümdarlarından Muncuk o çağda 14 yaşında olan oğlu Attila’yı Batı Roma’ya barış rehinesi olarak verirken, Batı Roma da rehine olarak Gallia’yı komuta eden generalin oğlu Aetius’u on beş yıl kadar Hunlara rehine vermiştir.332

429’ların sonlarına doğru Doğu Roma içerisinde hâkimiyet mücadeleleri başlamıştır. Afrika eyaleti valisi olan Bonifacius, Aetius’un kendi arkasından entrikalara giriştiğini düşünerek o dönem Hispania’da olan Vandalları333 yardıma çağırmıştır. Onların bölgeye gelmesiyle kendileri için eyaleti zapt etmişler ve bu durumdan Bonifacius, Aetius’u sorumlu

329 Mitchell, Stephen, (2016), Geç Roma İmparatorluğu Tarihi M.S. 284-641, Çeviren Kaçar, Turhan, Ankara, TTK, s.163. 330 Gibbon, (1987), c.3, s.185. 331 Taşağıl, (2015), s.252. 332 Mielke, R.P. Thomas, (2000), Tanrı’nın Kırbacı Attila, Çeviren Dirim, Atilla, Ankara, Yurt Yayınları, s.13- 14. 333 418 yılında Vallia’ya bağlı bulunan Got topluluğunun Toulouse’a çekilmesinin ardından Hispania’nın geniş coğrafyası Vandal ve Süevi kavmine ev sahipliği yapmıştır. Vandallar çoğunlukla güney bölgelere yerleşmiş, 429 yılından sonra da Kuzey Afrika’ya geçmişlerdir. (Bknz. Faulkner, (2008), , s.324)

50 tutmuştur. Böylece Bonifacius, Gallia’daki ordusuyla Aetius’a savaş açmış ve onu mağlup etmiştir.334 Bu mağlubiyetten sonra Aetius Hunların yanına giderek Rua’ya sığınmış ve ondan yardım istemiştir. Durumu değerlendirdikten sonra Aetius’a yardım etmeye karar veren Rua, 433’de ona yardım etmek üzere Italia’ya girdi.335 III. Valentinianus, Hun güçlerine daha fazla dayanamayarak Hunlarla bir anlaşma yapmıştır. Gömeç’in de ifade ettiği gibi bu anlaşma gereğince Hunlar Pannonia’ya tamamen yerleşecek ve burayı bir üs gibi kullanabileceklerdi.336

Yapılan anlaşmadan sonra iki taraf arasındaki ilişkiler durağan hale geçmiş, herhangi bir saldırı ya da anlaşmazlık meydana gelmemiş ancak hiçbir zaman da istenen düzeyde bağlantı kurulamamıştır. Hun tarafında 434 yılında Rua’nın ölümünden sonra Muncuk’un en büyük oğlu Bleda tahta çıkmıştır. O, iktidara gelir gelmez Attila’yı ortak hükümdar saymış ve yanına almıştır.337

Rua henüz ölmeden Hun-Roma ilişkileri tekrar çıkmaza girmiş durumdaydı. Bu dönemde iki tarafın arasını bozan birçok neden görülmektedir. Doğu Roma, Hun hâkimiyetinden kaçarak Roma’ya sığınanları geri vermekte zorluk çıkartıyor, sınır boylarındaki pazarlarda Yunan tacirler Hunları alışverişte aldatıyor, Karsus piskoposu, Konstantinopolis civarındaki Hun mezarlarını soymaya başlamış olması ve Roma’nın Hunların içindeki diğer toplulukları onlara karşı isyana teşvik etmeleriydi. Başlı başına bu sebeplerin Doğu Roma’ya karşı geniş çaplı bir sefer için yeterli olup olmadığı konusu tartışmaya açıktır ki muhakkak ortada olan bu sebepler bir nebze de olsa Attila’nın yapmak istediği Roma seferi için dayanak olmuştur. Ek olarak o dönem Vandal kralı Akdeniz'de harekâtını engelleyen Doğu Roma’ya karşı Attila'nın yardımına başvurmuştu.338

Tüm bu sebeplerden ötürü Doğu Roma’ya saldırmayı planlayan Attila, uygun zaman ve ortamı 440 yılında bulmuştur. 439’da Carthaginiensis’i ele geçirip ertesi yıl Sicilya’ya saldıran Vandallar’ı durdurmak amacıyla Batı ve Doğu Roma kuvvetleri bu bölgelere gönderilmiş, Sasani İmparatorluğu ise Roma’nın boşluğundan yararlanarak Doğu Roma’ya bağlı olan Ermenistan’a saldırmıştır. Böylece Doğu Roma, birliklerinin bir kısmını Carthaginiensis ve Sicilya’ya gönderirken bir kısmını da İran sınırına göndermiştir. Doğu Roma’nın Danuvius Cephesi’ni koruyacak yeterli sayıda birliği bulunmadığını gören Attila,

334 Gumilev, (2005), s.1257. 335 Baştav, (2002), s.859. 336 Gömeç, (2018) s.331. 337 Baştav, (2002), s.865. 338 Taşağıl, (2015), s.255.

51 Doğu Roma İmparatorluğu’na karşı harekete geçmiştir. 441 yılında Attila, Illyria üzerinden Danuvius Nehri’ni geçmiş ve Tracia’ya yönelmiştir.339

Priscus, Roma’dan saldırıyı durdurmak için elçi olarak Plinthas’ın340, Margus şehrine kadar ulaşan Attila’ya gittiği bilgisini paylaşmasına karşın birçok341 kaynak Batı Roma’da üst düzey bir komutan olan Aetius’un araya girmesiyle Attila’nın saldırısını durdurduğunu ifade eder. Bilakis verilen bilgilerde Aetius, dönemin Doğu Roma İmparatoru II. Theodosius’un artık Attila’nın isteklerini yerine getireceğini garanti etmiştir. Buna göre; daha önce Roma'ya kaçmış olan kaçaklar ile anlaşmadan sonra Hunlardan kaçacaklar Roma sınırına kabul edilmeyecekler, Hun hâkimiyetinde bulunan Romalı mülteciler ve esir alınmış olanların geri verilmesi şartıyla her biri için 8 altın ödenecektir. Romalılar, anlaşmadan sonra Hunların hâkimiyetindeki herhangi bir kabileyle ortaklık yapmayacak, ticaret yapmak amacıyla eşit şartlarda bir araya gelinecek, her iki tarafta süreç içerisinde emniyette olacak ve yapılan antlaşma devamlı olacak, riayet edilecektir.342 Anlaşma şartları da bu şekilde belirlendikten sonra Aetius, şartlara bağlılığını kanıtlamak amacıyla kendi oğlu Karpilio’yu Hunlara esir olarak vermiştir. Buna ek olarak Danuvius sınırındaki kaleler Hunlara geçmiş, Balkanlarda Hunlara karşı koyabilecek herhangi bir güç kalmamıştır.343 441-42 yılı I. Balkan seferi344 başarısından sonra Attila, abisinin345 ölmesiyle tek başına kağan olmuştur.346 445 yılında tek başına hâkimiyeti elinde bulunduran Attila, Batı Asya ile Orta Avrupa’ya hâkim durumdaydı.347 Jordanes’in aktarımlarıyla Attila, tüm halkı kendi hükümdarlığı altında birleştirmiştir. Bir dizi kavmi de egemenliği altına sokmasının ardından dünyanın köklü halklarına yani Romalılara ve Vizigotlara da boyun eğdirmek için uğraşmıştır.348 Bu amaçla ilk olarak Roma üzerine gitme planları yapıyordu.

339 Erkoç, H. İhsan, (2016), Attila’nın 447 Yılı Balkan Seferi, Uluslararası Balkan Tarihi ve Kültürü Sempozyumu, 6-8 Ekim, s. 60-87, s.61. 340 Ahmetbeyoğlu, (1995), Grek Seyyah Priskos (V. Asır)’a Göre Avrupa Hunları, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, s.8. 341 Bknz. Taşağıl, (2015), s.255, Erkoç,(2016), Attila’nın 447 Yılı Balkan Sefer”, Uluslararası Balkan Tarihi ve Kültürü Sempozyumu, , s. 60-87. s.61. 342 Ahmetbeyoğlu, (2003), Büyük Hun Hükümdarı Attila, Manas Sosyal Bilimler Dergisi, S.7, s.1-20, s.2. 343 Kafesoğlu, (2011), s.77. 344 Erkoç, s.61. 345 Bleda’nın ölümü konusunda birkaç rivayet söz konusudur. Bu rivayetlerden ilki Bleda’nın çok içki içmesinin Atila'nın dünyayı istilâ için hazırladığı büyük planlarını etkilediğini düşünerek abisini öldürdüğüdür. İkinci rivayete göre Attila Bleda'ya tuzak kurmuş ve onu ortadan kaldırmıştır. Diğer bir rivayet de Bleda'nın bir av esnasında öldüğüdür. (Detay Bknz. Neogoe, Manole, (2004), Bozkır'ın Üç Atlısı Atila- Cengiz Han-Timur, Çeviren Ülküsal M, İstanbul, Çatı Kitapları, s.32.) 346 Baştav, (2002), s.865. 347 Çandarlıoğlu, Gülçin, (2003), İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, s.30. 348 Jordanes, (1915), s.102.

52 447 yılında Doğu Roma, halen kaçakları geri vermekte zorluk çıkartıyor ve Hunlara ödemesi gereken yıllık vergide isteksiz davranıyordu bu nedenle Attila, II. Balkan seferine çıkmıştır.349 Attila’nın bu seferi organize etmesinde muhakkak ki 447 yılının başında İstanbul’da yaşanan büyük bir deprem de etkili olmuştur. Deprem neticesinde İstanbul surlarının bir bölümünün hasar görmüş olması, şehrin kıtlıkla ve salgın hastalıklarla meşgul olması Attila’nın seferi için belki de en uygun ortamı meydana getirmiştir.350 Bu deprem esnasında 34 yıl önce yapımı tamamlanan 57 burç dahil surların büyük bir bölümü düm düz olmuştur. Böyle bir durum karşısında Konstantinopolis surları ivedilikle tamir edilmeye başlanmış, üç aydan kısa bir sürede onarılmıştır.351

O, çevresine toplanan Hunlarla birlikte, esasen kendisine katılan kabilelerle352 Danuvius sınırına kadar ulaşmıştır. İki taraf arasında başlayan mücadelede, Barbar kökenli Doğu Roma kumandanı Arnegisculus, Dalmacia sahillerinde Attila'yla savaşmıştı ancak Attila galip gelmiştir. Sofya, Filibe, Proslav, Lüleburgaz, Teselya’dan Termopillere ve İstanbul'a kadar bütün Balkan Yarımadası, yeniden Hun istilasının dehşetini yaşadı.353

Hunlar, Marcianopolis ve Serdica’nın dahil olduğu Sirmium’dan Naissus354’a kadar 70 şehri yakıp yıktılar. İmparatorluğunun düştüğü durum karşısında dehşete kapılan II. Theodosius barış yapmak amacıyla yüksek rütbeli bir kişi olan Anatolios’u elçi olarak Attila’ya göndermiştir. Hun imparatoru Attila barış teklifini kabul etmiş ve Anatolios Barışı yapılmıştır.355

Anlaşmaya göre kaçakların geri verilmesine, savaş tazminatı ödenmesine, yıllık vergi üç katına çıkarılarak 2.100 libre altın olmasına ve Singidunum’dan Naissus’a kadar Güney Danuvius sahillerinin Hunlara bırakılmasına karar verilmiştir.356 Yıllık Hunlara ödenecek vergilerle birlikte anlaşma şartları Doğu Roma için çok ağır gözüküyordu. Onların halktan güçlükle topladıkları vergiler ve esirler Attila’ya teslim edilmiştir. Buna karşın Attila hem Illyria’ya hem de Thracia’nın sınırlarına yakın güçlü bir kale olan Asēmous’un da esirleri teslim etmesini istemiştir. Bu kalenin garnizonu Hunlara ağır kayıplar verdirmiştir, Asēmouslular, kalelerinden epey uzak bir mesafede Hunlara saldırı düzenlemişler, ani

349 Kafesoğlu, (2011), s.77. 350 Gömeç, (2018) s.337. 351 Nicolle D, Haldon J, Turnbull S, (2010), Konstantinopolis’in Düşüşü Osmanlıların Bizans’ı Fethi, Çeviren Özdamar, Ali, İstanbul, Kitap Yayınevi, s.127. 352 Gumilev, (2005), s.1255. 353 Nemeth, Gyula, (1982), Attila ve Hunları, Çeviren Baştav, Şerif, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, s.77. 354 Günümüzde Niş, Sırbistan (Bknz. Üstün, s.133.) 355 Çandarlıoğlu, (2003), s.30. 356 Gumilev, (2005), s.1255.

53 baskınlar yapmışlardır. Bu şekilde de Hunların Roma’dan aldıkları ganimetleri ve esirleri ele geçirmeyi başarmışlar ve pek çok Hunu da öldürmüşlerdir.357 Attila, esirlerin geri verilmezse yeni bir saldırının meydana geleceğini söylüyordu. Zor durumda kalan Roma İmparatoru Theodosius ve Anatolios tek çareyi Asēmousluları sıkıştırmakta ve esirlerin geri verilmesini talep etmekte bulmuşlardı. Asēmouslular ise mücadeleden sonra çocuklarının Hunlar tarafından kaçırıldığını ve ancak onlar geri verilirse ellerinde bulunan iki esirin teslim edileceğini iddia ediyorlardı. Hunların içinde hiçbir Asēmouslu çocuk bulunamadığında, Asēmouslular, Hunlara itimat ederek esirleri teslim edeceğine dair söz vermiştir. Yalan olan söz üzerine Romalı esirler Roma’ya teslim edilmiş gibi gözükmektedir ancak esirleri almak için dört defa Roma’ya giden Hun elçiler her defasında elleri boş dönmüşlerdir.358

İmparator Theodosius, tüm hâkimiyetini kaybetmiş durumda daha fazla Attila korkusu ve baskısı altında yaşamayacağını, bu baskının yalnızca Attila’nın ölümüyle son bulacağını düşünmekteydi. Bu nedenle ona bir suikast yapmayı planlamıştır. Doğu Roma başkentindeki son Hun elçilik heyeti ülkelerine dönmek üzere yola çıktığında yanlarında Roma’dan elçiler de bulunmaktaydı. Heyetin başında Hunlaradan Edekon ve Grestes bulunmakta, Roma tarafından da Bigila, Priskos ve Maksimos vardı. Elçilik heyetinde Bigila suikastı yapmakla görevlendirilmişti; ancak Maksimos ile Priskos'un düzenlenecek suikasttan haberi yoktu. En sonunda heyet, Macaristan'daki başkente vardığı zaman suikast teşebbüsünü Attila, casusları sayesinde önceden öğrenmiştir. Kendisi elçileri sorguya çektirip itiraf ettirmiştir ancak Doğu Roma’nın artık kendisine bağlı olduğunu düşünerek bu teşebbüsten sonra onlara karşı herhangi bir girişimde bulunmamıştır.359

Doğu Roma’ya, Hun hâkimiyeti mücadeleler sonunda zorlayarak kabul ettirilmesine karşın Batı Roma en baştan beri Hun hâkimiyetini kabul etmiş durumdaydı ve vergilerini düzenli olarak ödüyordu. Bu durum Batı Roma içerisinde bazı esirler tarafından memnuniyetle karşılanırken, bazıları da karşı çıkıyordu. İmparatorluk içerisinde önemli ve güçlü bir şahsiyet olan Aetius, Hunlarla ilişkilerde onlara karşı çıkan taraftaydı. Bu karşıtlığını fiili politikaya geçirerek, İmparatorluk içerisinde gizli siyasetle Attila’ya karşı hazırlık başlatmıştır. Atila’yla olası bir savaş için askerlerini hazır duruma getirmiştir.360 Macdowall’a göre 450'de yeni Doğu imparatoru Marcianus'un hâkimiyeti ele geçirmesi Attila’nın dikkatini Doğudan Batıya çevirmiştir. Bunun sebebi İmparator Marcianus’un

357 Erkoç, s.65-66. 358 Ahmetbeyoğlu, (1995), s.14-15. 359 Taşağıl, (2015), s.256. 360 Yılmaz, s.149.

54 Hunlara karşı selefi II. Theodosius’dan daha güçlü bir politika benimsemiş olmasıdır. Marcianus, barışı korumak için Hunlar tarafından çıkarılan yıkıma son vermiştir.361

Attila, bu hazırlıklardan ve gelişmelerden haberdar bir şekilde iki sene boyunca herhangi bir saldırıya geçmeden beklemiş hazırlanmıştır. Bu noktada Attila, III. Valentinianus’un kız kardeşi Honoria362’dan bir zamanlar gelen nişan yüzüğünü kullanmanın zamanının da geleceğini düşünmekteydi. 425’ten sonra “Augusta” ünvanı ile şereflendirmiş Honoria’yı eşi olarak kabul ettiğini açıklayan Attila, çeyiz olarak İmparatorluktan Honoria’nın payına düşeni ya da Augusta’nın eşi sıfatıyla İmparatorluk yönetimine katılmayı istiyordu. İmparator III. Valentiniaus ve Aetius bir süre Attila’yı bu isteklerinden dolayı oyaladıktan sonra tamamen reddetmişlerdir.363

3.7. Campus Mauriacus Savaşı

450 yılında Roma’nın kontrolü, Italia dışındaki tüm eyaletlerde olduğu gibi Gallia'da da zayıflamıştı. Bir nesil önce Aquitaine’ya zorla yerleştirilen Vizigotlar bölgede kalıcı olarak hâkimiyetlerini sürdürüyorlardı, Alpler'in yanına Burgunyalılar yerleştirilmişti, Alamanni halkına Rhine Nehrinin üst sınırı verilmiş, İngiliz mülteciler Bacaudae’ye katılmak için Brittany’a hakeret halindeydi ve Kuzey Gallia Romalılar tarafından Fransızlara bırakılmıştı. Ek olarak Vandallar, kuzey Afrika’da, Ostrogotlar da Italia’nın kuzeyinde hüküm sürüyordu.364 Tüm bunlara rağmen Roma kontrolünde hala güvenli olan tek coğrafya,Akdeniz kıyı şeridi ve Loire boyunca yukarı Rhine Nehri, aşağı ve yukarı Aururiani'yi de kapsayan bir bölgeydi.365

Roma ve Vizigotlar arasındaki son savaşlar Attila'ya Batı Roma İmparatorluğu'nun gücünün tükeneceğine ve saldırısına dayanamayacağına dair güven vermişti. Bu nedenle, Attila, MS 451'in başlarında Rhine Nehri üzerinden Gallia'ya geçmeye karar vermiştir.366

Attila, ordusunu Gallia üzerine harekete geçirirken hedef şaşırtmak ve Batı Roma’yı iyice hazırlıksız yakalamak için asıl hedefinin Germenlerin isyan teşebbüslerini bastırmak

361 Macdowall, Simon, (2015), Catalaunian Fields AD 451, Rome’s Last Great Battle, Oxford, Osprey Publishing, s.9. 362 Batı Roma İmparatoru III. Valentinous’un kız kardeşi Justa Grata Honoria, 450 yılında bir aşk skandalıyla anılmaya başlamıştır. Bunun üzerine sevgilisi Eugenius idam edilmiş ve Honoria maduriyetinden kurtarılmak amacıyla sıkıcı bir Romalı senatörle evlendirilmiştir. İçinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak için Honoria, Attila'ya çağrıda bulunmuş ve yüzüğünü ona göndermiştir. (Bknz. Macdowall, s.9) 363 Kafesoğlu İ, (2011), s.79. 364 Creasy, S. Edward, (1915), The Fifteen Decisive Battles of The World From Marathon to Waterloo, Oxford, Oxford University Press, s.161. 365 Zapotoczny, S. Walter, The Western World was saved at the Battle of Chalons, 451 AD, http://www.wzaponline.com, (24.01.2019), s.2. 366 Zapotoczny, s.3.

55 olduğunu söylemiş, bu arada Batı Roma’ya da haber vererek onların dostu olduğunu istediklerinde askeri yardım yapabileceğini söylemiştir. Tüm bunlara rağmen Attila’nın asıl hedefi Germenler ve Vizigotlar ile ittifak yapmaktı. Attila diğer taraftan da Vizigotlara ve İmparatora ayrı ayrı mektuplar yolluyor, Vizigotların Romalılarla olan bağlarını koparmaya çalışıyordu. Buna karşılık Valentinianus, Vizigotlara ve krallarına metnin içeriği hakkında bir mektup göndermiş ve Vizigotları Hun tehlikesine karşı uyarmıştır. Bu mektupla Theodoricus, Attila ile arasında düşmanlığın başladığını ilan etmiştir.367

Attila, hamlesini 451 ilkbaharında yaptığında, Aetius Italia'daydı ve kuzeye hareket etti. Gallia az çok savunmasızdı. Gallia'daki Roma kuvvetlerinden geriye kalanlar, bir nesil boyunca tükenmiş ya da göz ardı edilmişti. 20 yıldan uzun bir süredir Aetius, Vizigotlar, Franklar, Burgundiyalılar ve Bacaudae'ye karşı yetkilerini güvence altına almak için Hunlar ve Alanlara güvenmişti. Hunların ani atakları sebebiyle Aetius destek için Visigotlara dönmek zorunda kalmıştı.368

İki taraf da bu süreçte kendi ordularını oluşturmaya başlamışlardır. Batı Roma ordusunda ilk olarak Flavius Maccilius Eparchius Avitus dikkat çekmekteydi. O ve ailesi Vizigotlarla iyi ilişkiler kurmuştur. Batı Roma’nın onu yanlarına çekmek istemesinin nedeni Avitus’un Vizigotları Attila’ya karşı aktif bir ittifak kurmaya ikna edebileceği düşüncesiydi. Avitus Güney Gallia'daki mülklerini korumak istiyordu bunun için de Vizigotları anahtar olarak görmüştür. Belki de onun aracılığı ve etkisiyle Vizigot kralı I. Theodoricus da Roma cephesinde yer aldı. O, kendi krallığını genişletmek için Roma'nın zayıflığını sömürmek için her fırsatı değerlendiren biriydi. Saltanatının büyük bir bölümünde, yayılmacı otoritelerle imzaladığı anlaşmaların sınırlarını zorlarken Aetius ile çatışıyordu. Buna karşın Attila’nın Gallia’yı işgal etmesi Aetius gibi onun pozisyonunu da tehdit etmiştir.369

Diğer bir Roma gücü, Alanların lideri Sangiban’dı. O, Attila'nın batıya doğru ilerlemesiyle korkmuş ve Attila’ya teslim olmak istemiştir ancak bunu öğrenen Aetius ve Theodoricus Attila bölgeye ulaşmadan önce onun hâkimi olduğu bir Galia şehri, Aurelianum’u çevrelemişler ve ablukaya almışlardır. Bunun üzerine Attila Alanlara ulaşamamış ve onlar da Roma tarafına geçmişlerdir. Buna ek olarak Aetius’un Frank, Sarmat, Lityalı, Burgonyalı, Sakson, Olibrion ve diğer bazı Kelt ya da Germen kabilelerin

367 Ahmetbeyoğlu, (2013), s.122-124. 368 Macdowall, s.12. 369 Macdowall, s.22.

56 de yardımcı kuvvetleri bulunuyordu.370

Attila’nın ordusunda hala Rhenus Nehri'nin doğusunda yaşayan bazı Burgunyalılar vardı ve katılmaya zorlanmış ya da ikna edilmiş olabilirler. Muhtemelen aynı durum Alamanni için de geçerlidir. Attila’nın ordusunda ayrıca Ardaric altındaki Gepidler, Rugiler, Thuringianlar ve Scirianlar, Hun tahakkümünde yaşayan Doğu Germen kabileleri bulunmaktaydı. Aynı zamanda, Euxine’nin yakınında yaşayan Heruls’ün de orduya katılmış olabileceği düşünülmektedir. Kesin sayıları bilinememektedir ancak her iki orduda da muhtemel ve gerçekçi bir tahmin ile 20.000- 40.000 arası askeri güç bulunmaktaydı.371

Bu zamana kadar Aquitaine'deki yerel Gallia-Romalılar üzerinde bir savaşçı aristokrasisi yetişmiştir. Birkaç yıl öncesinde bulundukları bölgede Roma silah fabrikalarına erişmişler ve bu nedenle diğer Germen halklarına kıyasla çok daha donanımlı olmaları muhtemeldir. IV. yüzyılda, çoğu Got savaş meydanlarında yaya olarak savaştı ancak 451'de kendilerini atlı birlik olarak yetiştirmiş ve bu savaşta çoğu at üstünde mücedele etmiştir.372

Attila, Rhenus Nehri'ni 451 baharında geçmiş, 7 Nisan 451'de Metz'i ele geçirmiş ve yağmalamıştır.373 Gallia bölgesindeki şehirlerden sadece Paris ve Troyes Hun saldırısından kurtulabilmiştir.374 451 yılında Attila’nın ordusunun kuzey Fransa’dan Metz’e, oradan da Orléans’a kadar bir güzergâh takip ettiğibilinmektedir ancak net bir rota ortaya konamamaktadır.375 Gibbon’a göre bu coğrafyada Hunlar çok ciddi yıkımlar yapmışlardır hatta Metz’de bulunan Aziz Etien'e adanmış küçük kilise günümüze ulaşmayı başarmış tek yapıdır.376

Barbarların kuşatma yapama konusunda iyi olmadıkları bilinmektedir. Attila'nın birçok Yunan ve Romalı danışmanı ve kuşkusuz kuşatma yapımını denetleyebilecek mühendisleri vardı. 451'de bir Gallia kentinin başarılı bir şekilde kuşatılmasını engelleyebilecek teknik yetersizlik yoktu. Bu donanıma karşın her iki durumda da Attila, haziran başında, Orléans'tan geri dönmüş bir kuşatmaya teşebbüs etmiş ancak Aetius’un gelişiyle kuşatmayı kaldırmaya mecbur kalmıştır.377 Buradan sonra Attila, Sen'i yeniden geçmiş, sahip olduğu süvari birliklerinin elverişli biçimde hareket edebileceği Katalonya

370 Jordanes, (1915), s.105. 371 Macdowall, s.30. 372 Macdowall, s.31. 373 Macdowall, s.43 374 Ahmetbeyoğlu A, (2013), s.127. 375 Macdowall, s.43. 376 Gibbon, (1987), c.2, s.239. 377 Macdowall, s.48.

57 ovasında düşmanı beklemiştir.378

Katalonya savaşı olarak da adlandırılan Campus Mauriacus savaşı 451 yılında günümüzde Fransa’nın batısında yer alan Katalonya coğrafyasında vuku bulmuştur.379 Savaş alanı, her iki ordunun da kazanmaya çalıştığı bölgenin keskin yamacında yükselen bir ova idi.380 Savaşa avantajlı başlamak adına bu sırtın tepesini iki ordu da ele geçirmeye uğrasıyordu. Hunlar sağ tarafı; Romalılar, Vizigotlar ve müttefikleri ise sol tarafını ele geçirdiler. Bundan aonra da mücadele bitmemiş, henüz her iki tarafında ele geçiremedigi tepeyi almak için mücadele etmişlerdir. Vizigotlar, kendi hâkimiyet alanlarında Theodoricus’un kumandasında sağ kanadı, Romalılar Aetius’un kumandasında sol kanadı tutmuş, Alanlar ise merkeze yerlestirilmiştir.381

Aetius’un ana orduları şafak vaktinde yola çıkarak Grange-l’Evêque’e varmışlardır. Buradan, Roma-Vizigot ortak gücü Seine’ye kadar olan Campus Mauriacus’u detaylı görme fırsatı yakalıyordu. Böylece Aetius ve Theodoricus, Attila'nın kampını görebilecek ve düşmanlarının hareketlerini gözlemleyebilecektir. Diğer taraftan Attila da hareketli atlı okçularına Aetius’u izletiyor, onların konuşlanması ve hareketleri hakkında bilgi topluyordu.382 Hunlar ise en cesur askerleri merkeze yerleşecek şekilde düzenlenmiştir. Attila’nın emri altındaki çesitli kabilelerden sayısız insan da kanatları oluşturuyordu.383 Özellikle Ostrogotlar sol kanatta, Gepidler de sağ kanatta bulunuyordu.384 Aetius sol kanatta bulunan ordunun komutasını almış, Theodoricus da sağ kanadın komutanı olmuştur.385

Attila’nın ordusunun büyük kısmını göçebeler değil, Germen menşeli kavimler oluşturuyordu, haliyle bu kabilelerin Hun tarzında muharebe etmesi beklenemezdi. Bu sebeple Attila, Germen muharebe usulüyle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Hunların da alışık olmadığı bu muharebe tarzıyla hızlıca ordu içerisinde her türlü düzen bozulmuş ve kısa bir zaman sonra da kumandanlar idareyi kaybetmişlerdir.386

Sözü edilen mezvi için Theodoricus ve Aetius daha sağlam bir mücadele sergileyerek Attila’nın ordusunun önüne geçmiştir. Bu durumda karşısında Attila ve ordusu karamsarlığa kapılarak mücadeleyi durdurma noktasına getirmişlerdir ancak tam da bu esnada Attila,

378 Gibbon, (1987), c.2, s.242. 379 Zapotoczny, s.1 380 Macdowall, s.56. 381 Jordanes, (1915), s.106. 382 Macdowall, s.58. 383 Jordanes, (1915), s.106. 384 Macdowall, s.66. 385 Gibbon E, (1987), c.2, s.243. 386 Nemeth, s.114.

58 ordusuna güçlü bir konuşma yapmış ve taarruza devam edilmesini, güçlü olduklarını ve savaşı galip bitireceklerini söyleyerek onları cesaretlendirmiştir.387 Gömeç’e göre Attila, askerlerini cesaretlendirirken, Roma ordusunun sayıca Hunlardan çok olmasına karşın muhakkak o tepeden aşağı ineceklerini, Roma’yla değil Vizigot ve Alan güçleriyle mücadele edilmesi gerektiğini, Roma ordusunun can damarının onlar olduğunu söylemiştir. Böylece Attila’nın ordusu tekrar aynı güçlü ataklarla mücadeleye girişmiştir.388 Roma cephesinde ise Vizigot ordusunun arasından geçerek onları cesaretlendirmek isteyen Theodoricus atından düşerek ölmüştür.389 Babası öldükten sonra onun intikamını almak adına Attila ile savaşmak isteyen Thorismud, kendinden daha yaşlı ve bilgili Aetius’u dinleyerek Gallia’ya dönmek zorunda kalmıştır. Zira babalarının öldüğünü duyan diğer üç kardeşi Toulouse tahtı için mücedeleye girebilir ve orada da başka bir karışıklık çıkartabilirlerdi.390 Attila, Hun akınları ile batıda Manş denizi, bugünkü İsveç’in güney kesimi ve Yutland Yarımadası’na kadar ulaşmış olsa da Campus Mauriacus savaşında kesin bir başarı elde edememiş, toprak da kaybetmemiş ancak geri çekilmiştir.391

Bu noktada Kafesoğlu, XIX. yüzyıl Avrupa tarihçilerinin bu savaşı Attila’nın yenildiği, Roma kuvvetlerinin imha edilmeden Hunların çekildiği şeklinde yorumladıklarını söylemektedir buna karşılık konuya dair son araştırmalar her iki tarafın da birbirine herhangi bir üstünlük sağlayamadığı görüşündedir.392 Bu görüş Ahmetbeyoğlu’nun konuyu detaylı aktarımlarıyla desteklenebilmektedir. Buna göre bir gün içerisinde öğleden sonra üçten akşam karanlığı çökene kadar süren mücadelenin açık bir galibi olmamıştır. Attila, ordusuyla karanlık çökerken karargâhına dönmüş, Vizigot-Roma ordusu ise Hunların yoğun ok yağmuru sebebiyle karargâha saldıramamış ve onlar da kendi karargâhlarına dönmüşlerdir.393

Theodoricus’un ölümü haberini alan Attila, Romalılara hücum etmek amacıyla 452 yılında ordusunu tekrar harekete geçirmiştir. İlk hamlesi, Adriyatik Denizi’ne kıyısı bulunan Venetia’nın büyük bir şehri olan Aquileia, Milano ve Ticinum’u kuşatmak olmuştur.394 Milano ve Ticinum dışındaki Italia’nın neredeyse tüm şehirleri Attila’nın şiddetiyle

387 Jordanes, (1915), s.107-108. 388 Gömeç , (2018) s.351. 389 Wolfram, (1997), s.148 390 Jordanes, (1915), s.111. 391 Atalay, İbrahim, (2002), Türk Dünyası'nın Coğrafyası, Türkler Ansiklopedisi, C.I, Yeni Türkiye Yayınları, s.242-259, s.243. 392 Kafesoğlu, (2011), s.80. 393 Ahmetbeyoğlu, (2013), s.134. 394 Mitchell,(2016), s.165.

59 yüzleşmiştir.395

Attila, seferi devam ettirmekle ettirmemek arasında kararsız kaldığı bir süreçte Roma tarafından Aetius aracılığıyla ona barış yapmak amacıyla Papa Leo önderliğinde bir elçilik heyeti gönderilmiştir. Attila barış teklifini kabul etmiş ve ülkesine dönmüştür ancak eski İmparator Throdosius zamanına dayanan taleplerin hiçbirinin İmparator Marcianus tarafından yerine getirilmemesi, Attila’nın tehditkâr tavrını sürdürmesine sebep olmuştur. O, Roma’yı tehdit ederken diğer taraftan mücadeleden kaçmamış kısa süreli planını değiştirmiştir. Gallia’daki mücadelenin ardından bir ordu toplamış ve halen nefret duyduğu Vizigotlara saldırmayı planlamıştır.396

Attila, amacına ulaşmak için 453 yılında Ligeris Nehri’nin karşı kıyısında yaşayan Alanların bir grubunu egemenligi altına sokmaya çalışmıştır. Böylece Vizigotlar üzerine daha güçlü ve şiddetli gidebileceğini düşünmüştür. Vizigot kralı Thorismud ise Attila’nın bu planını öğrenmiş ve ondan önce Alanların coğrafyasına ulaşmıştır. İki taraf arasında meydana gelen mücadele sonucunda Attila, yenilgiye uğramış ve ülkesine dönmek zorunda bırakılmıştır.397

453 yılında Attila, Batı seferinden döndüğünde Taşağıl’a göre yönünü artık Doğu’ya dönmek istemiştir ancak tam da bu esnada bir izdivaç geçirmiştir.398 Gömeçe’e göre Attila’nın düşmanları onun verdiği zayiattan epey yara almış ve ondan kurtulmanın yeni yollarını aramaya başlamışlardır. Bu sebeple Germen asıllı en güzel kızlardan birini Attila’ya eş olarak göndermişlerdir. 453 yılı sefer sonrası Attila gönderilen bu kız ile izdivacı esnasında, zehirlenerek öldürülmüştür.399 Gömeç eserinde Attila’nın bu Germen asıllı kız tarafından zehirlenerek ölüdürldüğünü iddia etmesine karşılık diğer birçok kaynak düğün gecesi onun çok içki içerek öldüğü konusunda hemfikirdir. Böylece altmış yaşında Attila, burnundan kanlar boşalarak hayata gözlerini yummuştur.400

395 Jordanes, (1915), s.112. 396 Gömeç, (2018) s.354. 397 Jordanes, (1915), s.113-14. 398 Taşağıl, (2015), s.259. 399 Gömeç, (2018) s.356. 400 Jordanes, (1915), s.123, Taşağıl A, (2015), s.259, Kozan, Mert, (2014), Ostrogotlar Ve Büyük Theodericus Dönemi, Doktra tezi, Ankara, AÜSBE, s.203.

60 4. HİSPANİA’DA VİZİGOT KRALLIĞI

4.1. Siyasi ve Toplumsal Yapı

IV. yüzyılda Vizigotlar kendi siyasi yapılarını oluşturmuşlardır. Onlar geleneksel bir karaktere sahiptiler. Yargıç dedikleri kral konusunda aynı soydan üç kuşak kuralı uygulanıyordu. Bu kurala göre asıl kabileden sırayla üç kişi yargıç olur ve daha sonra başka bir kabileye yargıçlık (krallık) görevi devredilebilirdi. Roma kaynakları onların yapısını monarşiye benzetirken diğer çağdaş kaynaklar ise krallığı karıştırıcı buluyorlardı. Kurala göre en az elli yıl bir sülale görevi sürdürüyor bu durum ise tekelleşmeyi beraberinde getiriyordu.401

Vizigot Krallığında kralların temelde dört görevi bulunuyordu. Bunlardan ilki Arian kilisesinin başı olmalarıydı. Kralın bu pozisyonu barbar geleneğinden gelmekteydi. Ek olarak kendi hâkimiyeti altında bulunan Roma halkı için de Katolik kilisesinin başı durumundaydı. İkincisi kendi kabile ordusunun başkomutanıydılar. Diğer taraftan yüksek yasama otoritesinin de yargıç olarak başında bulunurlardı. Son olarak da dış politikayı yürütür, kendi krallığının yönetimini ve temsilini elinde bulundururlardı.

Gallia’nın yedi eyaletinde tek yetkili kişi Kraldı. Arles’teki Gallialı valilerin ve yedi eyaletteki vekillerin yönetim yetkileri tamamen bitirilmese bile kısıtlanmış durumdaydı.402

Hispania’da Vizigot Krallığı tam olarak 418 yılında kurulmuş, ilk Vizigot Kralı da bilindiği gibi Balthi ailesinden I. Theodoricus olmuştur. Onun Thorismund, II. Theodoricus, Fridericus, Eurichus, Ricimer ve Himnerith adlarında altı tane oğlu vardı. İlk dört oğlun krallığın başına geçtiklerinde güçlü oldukları bilinmektedir ancak diğer iki oğulun sadece isimleri akıllarda kalmıştır.403

I. Theodoricus, 418-451 yılları arasında yaptığı Vizigot Krallığında aşırı geniş kurallarıyla kraliyet zümresini geliştirmiştir. Bu, kraliyeti tekelleştirilmesi anlamına geliyordu. Wolfram’a göre Kraliyet ailesinin bu olağan üstü statüsü başarıyı da beraberinde getirmiştir404 ancak Montesquieu konu hakkında farklı bir değerlendirme yaparak Kral ve ailesi kanunları konusunda başlı başına bir güç değildir demiştir. Piskopoların da Kraliyet sarayında önemli bir yeri vardı ve en önemli davalara papaz kurullarında bakılırdı. Bu konuda Montesquieu özellikle Engizisyon mahkemelerinin temelinin de Vizigotlardaki bu

401 Heather, (2008), s.53, 57. 402 Wofram, (1990), s.212, 204. 403 Wofram, s.202. 404 Wofram , s.203.

61 uygulamadan geldiğini ortaya koymaktadır.405 Konu üzerine Heather da Yargıç olarak nitelendirilen Kralın karar alınacağı zaman geçici konfederasyonu ile toplandığını, taleplerin dinlendiğini ve daha sonra çözüme gidildiğini söyler. Buna ek olarak Heather, Vizigotların Kralının yardım almadan kural koymadığını iddia etmektedir.406 Konu ile ilgili kaynaklarda Heather’ı destekleyici bir bilgiye rastlanılmamıştır ancak kralın yardım aldığına hatta yardımsız kural koymadığına dair bilgi değerlendirilirse akıllara şu soru gelmektedir: I. Theodoricus, Eurichus ve II. Alaricus tarafından yazılan Kanunlar, yapılan kanunlar da Kralın konfederasyonunun yardımıyla mı oluşturulmuştur? Yapılabilecek en iyi değerlendirmeyle bu muhakkaktır. Kral, Krallıkla ilgili konuları ve problemleri değerlendirmek ve Kanununda çözüme kavuşturmak amacıyla Heather’ın bahsettiği geçici konfederasyonu ile toplanıyor ve görüş alışverişi yapıyor olabilir.

451-453 yılları arasındaki kısa hükümdarlığından sonra Thorismund, kardeşleri II. Theodoricus ve Fridericus tarafından katledilmiş, II. Theodoricus 453-466 yıllarında Vizigot Kralı iken 466 yılında da dördüncü kardeş Eurichus (466-484) hâkimiyeti elinde bulundurmuştur.407 O hüküm sürdüğü, on yedi yıl boyunca mücadelesini sürdürmüş, Lusitania408'nın ilçelerini perişan etmiştir. Daha sonra başka bir ordu göndererek Pamplona ve Saragossa'yı ele geçirmiş ve üst Hispania'yı da iktidarına katmıştır. Ayrıca ordusunun işgaline karşı direnen Tarraco eyaletinin soylularını da yok etmiş, Gallia'ya döndükten sonra Aries ve Masillia şehirlerini savaşarak ele geçirmiş, iki bölgeyi de krallığına eklemiştir.409 Böylece Eurichus’un ulaştığı yeni Got Krallığı on milyon insanın yaşadığı 300.000 milkarelik bir alan olmuştur. Eurichus döneminde yaşanan bu gelişmeyle 418 yılı Roma İmparatorluğu ile yapılan feodus410 sona ermiş oluyordu. Krallık oldukça genişlemesine ve yenilenmesine rağmen Eurichus herhangi bir değişim yapmamış kendinden önceki kralların düzenini devam ettirmiştir.411

Eurichus ve II. Alaricus (484-507) Gallia’da geleneksel kanunlara göre yaşamışlardır. Toulouse dönemi öncesi Got kanununun kapsamı, Vizigot Krallığının kraliyet kanunundan daha geniştir belki de bu sebeple 418 yılı çok geçmeden yan yana yaşayan Got

405 Montesquieu, (2014), Kanunların ruhu üzerine = De L’Esprit des lois, Çeviren Baldaş, Fehmi, İstanbul, Hiperlink Yayınları, s.264. 406 Heather , (1991), s.102. 407 Wofram, (1990), s.203. 408 Portekiz (Bknz. Grant, (2000), s.151) 409 Isidore of Seville, (1970). s.17. 410 418 feodusu ile Roma İmparatorluğu’na bağlı varlığını sürdüren Vizigot Krallığı aslında sadece mahkemeler vasıtasıyla Gallia’nın Roma merkez idaresi ve Roma otoritesiyle iş birliği halindeydi. (bknz. Wofram, (1990), s.214). 411 Wofram, (1990), s.181-82.

62 ve Romalılar için Got geleneğindeki kanunlar ortaya çıkan problemleri çözmede yeterli olmamıştır. Bu nedenle I. Theodoricus, veraset ve kişisel variyetleri ile ilgili yazılı hükümlerini ilan etmiştir. Bu hükümler kendisinden sonra kral olan Eurichus ve kardeşi II. Theodoricus tarafından da genişletilmiştir. Buna karşın hiçbir Got Kralının yasama yapması Roma hukukçuları dışında gerçekleştirilememiştir.412

Kaba Roma hukuku, daha küçük bir alanın gerçeklerine ve gereksinimlerine uyum sağlama yönündeki güçlü klasik hukuktan farklıdır. Justinian'ın yasal çalışmalarını karakterize eden evrenselciliğe karşıdır. Roma hukukunun Vizigot kanunları üzerindeki üstünlüğüyle meydana getirilmiş, Roma İmparatorları, Vizigot kanunlarını etkilemiş ve belirlemiştir. Böylece Vizigot yasaları hiçbir zaman Got kabilelerinin tamamının kanunlarını kapsayacak nitelikte olamamış ancak her zaman seçici ve yasal kraliyet kanunu olmuştur.413 Montesquieu bu konuda da karşıt görüşlü bir düşünce ortaya atarak Vizigot kanunlarının amaca ulaşmak için ortaya çıkartılmadığını, edebiyat yapmak için ortaya atılmış, anlamsal değeri bulunmayan kanunlar olduğunu söylemiştir.414

Vizigot Krallığında Eurichus döneminde başlanan ancak Eurichus’un oğlu II. Alaricus’in 475-483 yılları arasında tamamladığı Eurichus kanunu, Codex Euricianus bulunmaktadır.415 Kanun öncelikle Gotlar ve Romalılar arasında maydana gelen anlaşmazlıkları içermektedir. Bu Kanunu oluşturan fragmanlar vesayetle ilgili ortaya çıkan problemleri çözüme kavuştumak amacıyla da yazılmıştır. Buna ek olarak kanun niteliğindeki bu belge borç, satın alma ve vergi gibi konuları da içermektedir. Roma dünyasında ilk kanun koyucu sıfatını kazanan Eurichus, bu kanunla bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Bunlardan belki de en önemlisi kanunun kişisel mi yoksa bölgesel hukuku mu içerdiğidir? Diğer bir değişle bu kanunla sadece Gotları mı bağlar niteliktedir yoksa Vizigot Krallığındaki tüm Gallialı ve Hispanialı halk için mi meydana getirilmiştir? Ortaya çıkan bu problemler tarihçiler nezdinde süregelen bir tartışma olmakla birlikte çözüme kavuşturulamamıştır.416 Eurichus’un ardından oğlu II. Alaricus ölmeden bir sene önce, 506 yılında kendi kanunu olan Breviarium Alaricianum’u ilan etmiştir. 417 Thompson’a göre Eurichus’un kanununun yalnızca Gotlar üzerinde uygulanmasından

412 Wofram, (1990), s.194. 413 Wofram, s.195. 414 Montesquieu, s.264. 415 https://www.britannica.com/place/Spain/Iberians#ref587108, (14.02.2019). 416 Wofram, (1990), s.195. 417 Wofram, (1990), s.196.

63 dolayı II. Alaricus kendi kanununu çıkarma gereği duymuştur.418 Bu kanuna dair daha çok şey bilinmektedir, sebebi ise kanununkopyalarıyla birlikte doğrulama mektubunun yerel yöneticilere gönderilmiş olmasıdır.419

IV. yüzyılda Got toplumu, çağdaşı olan Germen topluluklarından ayrılarak daha sağlam bir yapıda ve kendine özgü bir karakterdedir. Vizigotlarda politik olan elit sınıf gidişat konusunda daha söz sahibiydi ve karar alma konusunda anahtar rol oynuyordu ancak bu sınıfın hâkimiyeti sınırlıydı. Vizigotlarda özgür sınıf yasal olarak bölünmüş, toplum üçe ayrılmış durumdaydı: özgürler, azat edilmişler ya da yarı özgürler ve köleler.420 Gerçek köylüler ve zanaatkârlar Gotların alt tabakaları arasında bulunmazlardı.421

Breviarium Alaricianum, savaşçı kölelerin liderlerine bağlılığı ile ilgili bilgiler içerirken ayrıca ekonomik olarak lidelerine bağlı, sosyal olarak özgür insanları da iki katagoriye bölmüştür. Bu noktada liderlerde de önemli bir ayrım meydana gelmiş oluyordu. Kölelerin liderleri ile özgürlerin liderleri farklıydı. Özgür vatandaşlar Buccellarii ve Saiones idi. Bu iki gruptan en eski ve önemli olanı Buccellarii kurumudur. Buccellarii kurumunu tam teşekküllü bir kurum olarak resmen tanıyan ilk yasal belge Euricianus Codex’idir. Got Buccellariilere liderlerinin hizmetinde kadıkları süre boyunca liderlerinden aldıkları topraklarda sağladıkları faydalara ek olarak ordu içinde de görev veriliyordu. Buccellarii, cinsiyete bakılmaksızın soydan geçen kalıtsal bir statüydü.422 Buccellariiler ile ilgili olarak kaynaklarda net olarak açıklanmamasına rağmen tımar sistemine benzeyen bir sistem içerisinde yönetildikleri görüşü ortaya atılabilir.

Saionatus kurumu ise daha kısıtlayıcıydı. Silahlanma haricinde Saio'nun bağımlılık süresi boyunca aldığı her şey bağlı bulunduğu lidere aittir. Toplumsal kategorilerin tümü, savaşan erkeklerin arasındaki farklılaşmalarla ilgilidir. Gotların Aquitaine'ye getirdiği köleler bile toprağı sürmek yerine savaş için eğitilmişlerdir. Aslında, Aquitaine’ya yerleşen Gotlar göç eden insanlar olarak değil Got ordusu olarak gelmişlerdi.423

Özellikle VI. yüzyılda Vizigot ordusu hakkında bildiğimiz her şey kanundaki bir avuç yasadan türemiştir. Alaricus'in kanunu ayrıca askerleri de ifade eder ve Romalıların silahlı kuvvetlerde görev yapmasının bilinmediğini gösterir; fakat krallar, ordularının küçük bir

418 Thompson, 1969), s.2. 419 Wofram, s.196. 420 Heather, (2008), s.65, 75. 421 Wolfram, (1979)s.158. 422 Wolfram, s.157. 423 Wolfram, s.158.

64 kısmından daha fazlasının bile Gotlardan başkalarının oluşturmasına izin vermemiştir.424 Got askerleri, askeri liderlerine göre onluk olarak bölümlere ayrılmıştı. 10 askerlik bir bölük olan Decania’nın komutanı Decanus, 100 askerlik bölük olan Centena’nın komutanı ise Centenarius’du. 1000 askerlik en büyük birime de Thiufa adı verilirdi ve Thiufadus komutasındaydı. Bu birlikler Krallığın hiçbir döneminde bağımsız hareket edememiştir, askeri kurallar da Kral kanunlarında açık bir şekilde belirtilmekteydi.425

Her şehirde veya kalede görevi askerlere malzeme dağıtmakla görevli olan Erogator Annonae adında bir yetkili vardı. O şehir sayısına göre görevlendirilir ve Annonae Dispensatör adlı bir memur tarafından tedarik edilirdi. Bu görevliler ona malzemeleri göndermeyi başaramazsa, komuta görevlisine, birimin mal almadığı gün sayısını haber verir, komuta memuru da kralı bu konuda bildirirdi. Daha sonra şehir sayısı ve dağıtıcı görevli ödenmesi gereken tutarın dört katını kendi komutasına vermekle yükümlüdür. Garnizon birliklerinin tedarikiyle ilgili kurallar, aynı zamanda sahada bulunan birlikler için de geçerlidir. Muhtemelen bütün bir ilin kuvvetlerini komuta eden bir Dux bile 300'den fazla erkeği yönetmemiştir. Ek olarak çeşitli illerin güçleri sayıca eşit değildi çünkü Vizigotlar Hispania'nın her alanına eşit dağılmamışlardı. Bu da her bölgede aynı sayıda birlik bulunmadığının açık kanıtı olarak görülebilir.426

Vizigotlar, üzerine kurulu oldukları her bir Gallia mülkünün üçte ikisini almışlardır ve Roma sahibi üçte biri ile yetinmek zorunda kalmıştır. Romalı ayrıca elinde bulunan üçte bir oranındaki mülk için de Gotlara vergi öder durumdaydı. Bu sistem Hispania’nın Vizigot hâkimiyeti boyunca devam etmiştir. Her bir Vizigota verilen ev ve iş gücü oranları kaydedilmemiştir yalnızca büyük mülkler, büyük senatör toprak sahiplerinin mülkiyeti, yerleşimden etkilenmiştir: küçük çiftlikler bölünmemiştir. Sadece Vizigotların önde gelenleri toprak sahibi olmuştur ve onların bağımsız bir soylu gibi takipçilerini yönetmelerine izin verilmemiştir, buna karşın zaman zaman Vizigot soylular hizmetindekilere toprak vermişlerdir.427 Bu noktada Vizigot Krallığında halkın çoğunlukla kırsal alanda mı yoksa şehirde mi yaşadığı gibi bir soru oluşabilir. Wood’a göre halkın yoğun olarak çiftçilikle uğraşması, onların kırsal kesimde baskın olmasına sebep olmuştur. Buna delil olarak da Kral kanunları örnek gösterilmiştir. Örneğin arcılık üzerine yazılmış bir kanunda halka şehirde ya da kırsal alanda eşit yaşam hakkı verilirken, bazı kanunlarda

424 Thompson, s.145. 425 Wofram, (1990), s.218. 426 Thompson, s.146-47. 427 Thompson, s.132.

65 şehirde yaşamak kırsal alana göre daha uygun bulunmuştur. Bu noktada halkın uğraş alanı, geçim kaynağı, kanunlar vasıtasıyla yaşam alanını da belirlemiştir.428

IV. yüzyılda henüz bir devlet teşekkülü oluşturmadan siyasi yapısını meydana getirmiş olan Vizigotlar, V. yüzyılda Krallık kurduklarında kabilenin kurumsal yapısını değiştirmişlerdir. Her şeyden önce, yabancı unsurların emilimini kolaylaştıran kuni sistemini kaldırmışlardır.429 Aquitaine'de en azından şu halklar ve etnik gruplar mevcuttur. Bu grubplar, Got olan Vesiler ve Greutungiler, Baltık Denizi'nden Galindiler, Trakya-Romalı Bessiler, Vandallar, Alanlar ve Poitou'daki Taifali gibi diğer Sarmatya halklarına ek olarak bazı Batı -Verni, Ren- Thüringenler ve Batı Erüller gibi Germen gruplarıdır.430

Eurichus ve oğlu II. Alaric’in yasalarının Gotlar ve Romalılar arasında gerçek bir iş birliği olduğu düşünebilir. Bu iş birliği önce ihtilafla daha sonra birlikte yaşamayla kurulmuştur. Böylece ilk Latin-Barbar Krallığı'nda Roma modelini izleyen, devletin yazılı yasalarla düzenlenmiş olduğu bir topluluk kurulmuştur. Eurichus'un yasası hem Vizigot hem de Vizigot olmayan yasaların temelinde yer almış ve Alp ülkelerinde, Bavyeralıların yasalarının temelini erken orta çağların sonuna kadar oluşturmuştur.431 Netice itibariyle Eurichus’un I. Theodoricus’den devraldığı Vizigot Krallığı halen 418 yılı feodus anlaşmasına bağlı olarak Roma hâkimiyetindeydi. 466 yılında Eurichus, yeni ulaştığı sınırlarla 418 yılı feodusunu sona erdirmiş ve bağımsız bir krallık kurmuştur. Yapılan yasalar da zamanla Roma açısından bu geçişi yumuşatıcı nitelik taşımıştır.

VI. yüzyılda, halkın yaşadığı her şehre bir milletvekili tayin edilmiştir. Bazı küçük şehirlerde de vatandaşlar için temsilciler yetkilendirilmiştir. Örneğin Martos, Cordoba ve Montiel kentinin piskoposlarına, hakimlerine ve bölgedeki dokuz küçük kasabanın rahiplerine ve hakimlerine yetkiler verilmiştir. Bu yetkililer sadece kentindeki baş Got idare memuru pozisyonundadır bunun dışında halk üzerinde iktidar gücüne sahip değillerdi.432

Yargı konusunda da bahsi geçen kanunlarda hükümler açıkça belirlenmiştir. Hâkim eğer daha önce karşılaşmadığı ya da hükmü hiçbir kanunda geçmeyen bir davayla karşılaşırsa her iki tarafı da krala havale eder ve kral gelecekte ortaya çıkabilecek benzer durumlar için yasama yapabilirdi. Roma suçlularından, zenginlere verilen cezalar ile

428 Wood, Ian, (1999), Social Relations In The Visigotic Kingdom From The Fifth to Seventh Century: The Example of Merida, (ed. Peter Heather), The Visigoths from the Migration Period to the Seventh Century: An Ethnographic Perspective, The Boydell Press, Woodbridge, s.191-207, s.194. 429 Wolfram, s.160. 430 Wolfram, s.162. 431 Wolfram, s.165. 432 Thompson, s.139-140.

66 fakirlere uygulananlar arasındaki ayrımdan, bir erkeğin zengin ya da fakir olup olmadığına kadar tüm kararlar şüphesiz hâkimin takdirine bırakılmıştır. Böylece, bir suç için imtiyazlı bir adam iki yıl sürgüne maruz kalmakta ve mallarının yarısına hazine tarafından el konmaktaydı, hazinenin alabileceği çok az şeyi olan ya da hiçbir şeyi olmayan fakir bir adam ise madenlerde ağır çalışmaya gönderilir veya iki yıl boyunca taş ocaklarında çalıştırılırdı. Soygun olayına karışan birini evinde saklayan fakir bir özgür dövülme cezasına çarptırılırken, zengin bir adam canlı olarak yakılırdı.433

Yasa koyucular serbest Got halkı nüfusunu iki sınıfa ayırıyordu ve suçlu tarafın sosyal sınıfına göre bir suç için farklı ceza belirleniyordu. Ayrıca ne olursa olsun, köle için verilecek ceza ile hüre uygulanacak ceza keskin bir şekilde birbirinden ayrılırdı. Eurichus'un zamanı kadar erken başlayan kanunda iki tür serbest işçi bulunmaktaydı. Bunlar da üst sınıf ve alt sınıf olarak ayrılır ve ona göre cezalandırılırdı. Eğer üst sınıftan bir halk çite zarar verdiyse, çiti onarmak, mal sahibinin uğradığı zararla birlikte 10 altın sikke ödemek zorunda kalırdı. Daha alt sınıftan bir kişi ise benzer şekilde çiti tamir ettirmek ve zararını ödemek zorunda kalır buna ek olarak 50 kırbaç cezası alırdı. Aynı konuda eğer bir köle suçluysa, hasarı onarmak ve 100 kırbaç ceza almak zorunda kalırdı. Mahkemelerde tanıklık yapmayı reddetmenin cezasında ise bir asil bundan sonra tanıklık yapma hakkını yitirir, özgür bir vatandaş tanıklık etme hakkını kaybetmez ancak 100 kırbaç cezaya çarptırılırdı.434

Ceza kanununun getirdiği para cezaları çok yüksekti ve krallar sık sık hatalı kişilerin onlara ödeme yapamayacağını düşünürdü. Bu nedenle, genel ilke, ödeme yapamayan kişinin köleliğe satılması kanununda belirlenmiştir. Bu noktada hırsızlıkla ilgili kanun Krallık içerisindeki önemli bir kölelik kaynağı olmuştur. Yasada hırsız, çalınan malın değerinin dokuz katını mallarını aldığı adama geri getirmek zorunda kalırdı. Serbest kişi bu meblayı ödemek istemiyorsa mallarını çaldığı kişinin kölesi olurdu. Eğer hırsız bir köleyse efendisi değerin altı katını ödemek zorunda kalırdı. Eğer kölenin efendisi ödemek istemiyorsa, köle çaldığı kişinin mülkü olurdu. Buna karşın hırsızın serbest ya da köle olmasına bakılmaksızın kırbaç cezası da alırdı. Cinayet suçlarında V. Yüzyıl öncesi Got kanunlarına göre katil, maktulün ailesine belli bir sayıda sığır veriyordu. Bu da muhakkak ki Gotların hayvancılığa dayalı bir yaşam sürmesinden ileri geliyordu ancak V. Yüzyılda yasada yapılan düzenlemelerle ceza, karşılanabilir sayıdaki sığır yerine 300 altın sikkeye sabitlenmiştir.435

433 Thompson, s.135. 434 Thompson, s.136. 435 Thompson, s.137-38.

67 4.2. Ekonomik Yapı

Ekonomik yapıyı ve gelişimi incelemenin başlıca yolu, arkeolojik çalışmaların ortaya koyduğu verileri değerlendirmeye bağlıdır. Hispania’da arkeolojik araştırmalar ise diğer Avrupa ülkelerine nazaran daha geç yapılmıştır. Ulaşılan veriler enine boyuna ekonomik hayata dair derin bilgiler içermese de dönemi anlamak ve analiz etmek için yeterli sayılabilir.

İlk arkeolojik araştırmalar Madrid eyaletinde gerçekleştirilmekle birlikte son yıllarda Kastilya, Galiçya ve Asturias için ve daha az bir ölçüde Yarımada ve Güney Katalonya'nın güney yarısında yapılan detaylı bölgesel çalışmalar olmuştur. Bu araştırmalara göre V. yüzyıl boyunca Roma villa sistemi çökmüştür ve iç kesimlerde kırsal kesim güç merkezleri, villa alanlarından daha yüksek bir yere, genellikle müstahkem tepe yerleşimlerine yönelmiştir. Bu değişimin sebebi şehirlerin tamamında devlet kontrolünün kolay sağlanabilmesi olarak açıklanabilir.436 Genel anlamda, Vizigot arazi dağılımları, Roma İmparatorluğu döneminde kurulan mülkü yıkma eğilimindeydi. Yıkılmasının ardından çok geçmeden yeniden inşa edilmiştir çünkü mülklerin büyük bir kısmı kraliyet hâkimiyetine geçiyordu. Sözü edilen mülklerin sayısı ve oranı da art arda fetihler, hacizler ve gasplar sebebiyle her daim artmıştır. İlave olarak Krallık içerisinde dini topraklar da bağışlarla büyümeye devam etmiştir ve son olarak topraklar kralların kendisine sadık kalan soylulara ve büyüklere yaptığı bağışlarla yeniden yapılandırılmıştır.437 Roma isistemini değiştirmelerinin diğer bir sebebi ise köy yerleşimlerinde ve çökmüş yapıdaki yerlerde yeni bir ekonomi ve yerleşim modelini ortaya koyabilmektir. Araştırmalar, yeni kırsal ağların, yerleşim düzenlerinin ve köy topluluklarının ortaya çıkmasının, üretimin artık bölge içi ticareti hedefleyen bir monokültür tarafından yönetilmediği, daha çok odaklanılan bir ekonomik sistemin gelişimi ile bağlantılı olduğunu göstermiştir. Bu modelle, bölge içi ve yerel dağıtım-tüketim için mevcut kaynakları en üst düzeye çıkarmak hedeflenmiş olmalıdır. Bununla birlikte kazılar ekonominin evrimini analiz etmek adına önemli kanıtlar elde edilmesini sağlamıştır. Araştırmalarda ticarette bölgesel olma eğilimi ve uzun mesafeli ticaretin terk edilmesi açıkça görülmektedir. İthalatın büyük bir bölümü Doğu Roma’dan gelen Akdeniz ticareti ile sınırlandırılmış, sadece kıyı şehirleriyle yapılmıştır. Krallığın tamamına ithalatların ulaşması engellenmiştir. Bununla birlikte VI. yüzyıla kadar liman şehirleri ve Toledo, Reccopolis ve daha az bir ölçüde Mérida gibi ana merkezler ötesinde

436 Wood, Jamie, Jiménez, J. Martínez, (2016), New Directions in the Study of Visigothic Spain, History Compass 14, no.1, s.29-38, s.32-33. 437 Vives, V. Jaime, (1969), Economic History of Spain, New Jersey, Princeton University Press, s.87.

68 büyük ölçekli küp ve seramik üretimi sona erdiği için ticaret oldukça sınırlandırılmıştır.438 İthalat daha çok lüks eşya üzerineydi: ipek, Tyrian moru, fildişi, mücevher. Baş ithalatçılar ise soylular ve din adamlarıydı. İhracat ise tahıllar, çeşitli metaller, tuz, şarap ve sirke, zeytinyağı ve baldan oluşuyordu. Vizigot ticaretinin önemli bir özelliği, malların takas edildiği veya satıldığı borsaların veya manastırların varlığıdır. Sözde müzakereciler, denizaşırı ülkelerden gelen tüccarlar, bu borsalara gelirlerdi ve burada malların nakliyesini gerçekleştirlerdi, ürüne ya da nakliyeye uygulanan vergilendirme de bu aracılardan tahsil edilirdi. Ayrıca, şehirler ve yakın bölgeler arasındaki alışverişlerin yapıldığı conventus mercantium adı verilen küçük pazarlar da vardı. Tüm bunlardan da önemlisi ürünlerin ödemesi karşılığında işlem gören parayla işlem yapan bankacıların varlığıdır.439

Vizigotların Hispania ekonomisi üzerindeki kesin etkisini anlamak için ihtiyaç duyduğumuz en önemli bilgilerden biri de şüphesiz nüfusdur. Çok yakın zamana kadar barbarların sayılarının çokluğuna ve Yarımada'nın tüm bölgelerini işgal ettiklerine inanılıyordu. Ancak, özellikle son yıllardaki araştırmalar sayesinde Yarımada’daki Germen işgalcilerinin sayısının çok az olduğu ortaya çıkmıştır. Gaiseric’in altındaki 80.000 Vandal’ın Afrika’ya geçmesi üzerine, 200.000 Vizigot ve 100.000 Suevi Hispania’da kalmıştır. Bu sayı, işgal sırasında 6 milyon Hispano-Roman nüfusu ile karşılaştırıldığında çok küçük bir yüzdeyi ifade etmektedir. Vizigotların Yarımada'nın her yerine yerleştiğine inananların teorisi ile çelişki halinde bugün, yukarıda belirtilen bilginlerin araştırılması sayesinde, IV. yüzyılda Yarımadaya en büyük Vizigot göçleri sadece bir bölgeye olmamıştır; bu alanın merkezini bugünkü Segovia eyaleti olan Burgos, Soria, Guadalajara, Madrid, Toledo, Valladolid ve Palencia bölgeleriyle çevrili coğrafya oluşturmaktadır. Eski Kastilya'nın içine giren ve yarımada topraklarının sadece %10'unu temsil eden bu bölgede, yeni göçmenler var olan yasalara uygun olarak yaşayacakları araziyi almışlardır. Bu, İspanyol toprağı üzerinde başka yerlerde Vizigot olmadığı anlamına gelmemekle birlikte yerleşenleri de esas olarak soylular, illerde ya da kraliyet sarayında yaşayan yetkililer ve savaşçılar oluşturuyordu.440

İlk etapta hospitalitas olarak adlandırılan daha sonra bağımsız bir Krallık statüsü kazanan yerleşimleri bir yandan Roma toprak sahipleriyle barbar yerleşimciler ile diğer yandan barbar yerleşimciler ve lider seçkinler arasındaki teşvikler desteklemiştir. Bu, barbar krallığının dayanıklılığına katkıda bulunmuştur. Dahası krallılığın karakteristik özelliğini

438 Wood, Jiménez, (2016), s.32-33. 439 Vives, (1969), s.90-91. 440 Vives, s.84.

69 siyasi mülkiyet hakları, ekonomik mülkiyet haklarına karşılık gelen aristokrasiler olmuştur. Bu sebeple arazi istimlakı olmamıştır. Vergilendirmenin merkezileşmesi, barbar seçkinlerince yönetilen bir hükümet tarafından sağlanmıştır. Böylece hükümet denetiminde topraklar barbar halk arasında paylaştırılıp, çalıştırma usulüne dayanmıştır.441 Vizigotlarda tarım ekonomisine dayalı bu sistem sömürü uygulamasını da beraberinde getirmiştir. Tarımsal sömürünün merkezi, sahibinin ikamet ettiği yer olan, curtis veya atriyum adı verilen kırsal bir villadır. Mal sahibi şahsen villayı idare etmekten sorumlu değildir daha ziyade topraklar gerçek idareciler olan villici veya procuratorlar tarafından idare edilir ve sömürülürdü. Yapılabilecek en yerinde değerlendirme, toprak sahibi-Villici ve toprağı belli süreliğine verilen kiracı çalışanlar arasında bir döngünün olduğudur.442

Teodoricus II ve Eurichus zamanlarına kadar yaygın olmayan arazilerin Vizigotlar arasındaki dağılımı sisteminin V. yüzyılın ortaları ile başladığı bilinmektedir. Bu dağılım, yalnızca Vizigotların kurulmuş oldukları bölgeleri etkilemiştir. Önceki tarımsal ve ekonomik yapının, özellikle tarımsal mülk bakımından, büyük değişiklikler olmadan Vizigot Krallığında da devam ettiği kabul edilebilir.443

Vives, tarım arazilerinde Roma dönemi elde edilen ürünlerin değişmeden Vizigotlarda da devam ettiğini iddia etmektedir, farklı olarak sadece enginar ve ısbanak ithal edilmeye başlamıştır. Ek olarak buğday, Vizigot Hispania'da temel besin maddesiydi bu sebeple ekim alanı yaygın olmuştur. Vizigot tarımının temeli, sulanan arazide tahıllar, üzüm yetiştiriciliği ve bitkisel ürünlerdi. Üzüm bağları yaygındı çünkü neredeyse tüm bilinen belgelerde, bir miras ya da bağışla uğraşıldığında, üzüm bağları tarım arazileri ile birlikte belirtiliyordu. Sulama tarımına gelince, Vizigotların, İberler ve Romalılar tarafından başlatılan sulama sisteminin varlığını sürdürdüğü açıktır. Üzüm bağlarına ek olarak elma şarabı üretiminde kullanılan elma ağacı da üretim içerisindedir. Buna karşın elma ağacının değeri zeytinden daha düşük olduğu düşünülebilir çünkü tazminatla ilgili yasalarda, elma ağacı için 3 altın sikke istenirken zeytin için 5 altın sikke değer biçilmiştir.444

IV. yüzyılda Vizigotlar Dacia’da yaşarken, çağdaşları Ostrogotların tersine hayvancılık değil tarımla uğraşıyorlardı. Thompson, Vizigot toplumu içerisinde sürü sahibi çok fazla insanın olmadığını vurgular ve hayvancılığın yoğun şekilde yapılmaması sebebiyle

441 Young, T. Andrew, (2017), Hospitalitas: Barbarian settlements and constitutional foundations of medieval Europe, Journal of Institutional Economics, s.261-284, s.725. 442 Vives, s.88. 443 Vives, s.86 444 Vives, s.88

70 onların Ostrogotlar gibi kırsal bir halk olmadığı kanaatine varmıştır.445 Vives’e göre Gotların tercih ettiği işgal bölgeleri hayvancılık yapabilecekleri yaylalardı, Vizigotlar hayvancılıktan ziyade tarıma yönelmiş olmasına karşın Yarımada'da da hayvancılık uğraşlarını geliştirmişlerdir. Hiç şüphe yok ki Vizigot zamanlarında bölgede büyük miktarda koyun sürüsü mevcuttu ve hayvancılık da iç ekonomide önemli bir rol oynamıştır. Hayvancılıktaki bu ilerlemeden dolayı, sosyal ve insan ilişkilerini uzun süre etkileyecek olan hayvancılık ve tarım arasında bir rekabet gelişmiştir. Sürülerin otlanmalarına izin verilmeden önce tahılın kesilmesi gerekirdi buna karşın sürülerin çiftçilerin tarlalarına, tahılın olup olmadığına ilişkin kaygı duymadan bırakıldığı durumlar meydana gelebiliyordu. Bu gibi durumlar sebebiyle kanunlar düzenlenmiş, sürünün mülk üzerinde otlatılabilmesi sözleşmeyle kiraya bağlanmıştır, bu anlaşmaya da pascuarium adı verilmiştir. Koyun yetiştiriciliğinin yanı sıra, et tedariğinin başlıca kaynağı olan domuzlara da oldukça fazla önem verilmiştir. Krallıktaki başlıca hayvanlar at, eşek ve öküzdü. Vives’e göre Vizigotlrın hayvan ıslahına meyilli olması

IIX. ve XII. yüzyıllarda tipik olarak kapalı ekonomi sistemine yol açmıştır.446 Tarım ve hayvancılığa ek olarak Vizigot halkının azınlık kısmı da limanlardan geçimini sağlardı. Euxine sahili üzerindeki ufak limanlara uğrayan Roma gemileriyle ara sıra balık ticareti yapılırdı. Buna ek olarak diğer Vizigot halk ise el sanatlarında kendilerini geliştirmişlerdi. Çömlekçilik alanında uzmanlaşmış olan bu kitle ürünlerini Syria ve Persia’ya kadar ulaştırıyordu.447 Özellikle farklı Akdeniz limanlarında sayısız yabancı tüccar, Yahudi ve Hispano-Romalı koloni faaliyetleriyle uğraşıyordu. Bu gruplar, aktif olarak adlandırılamamasına rağmen, Avrupa'nın çeşitli yerleriyle en azından sabit olan bir değişimi sürdürmüşlerdir. Ana ticaret yolları, Gallia ülkelerinin ticari merkezi olan Kuzey Afrika, özellikle Carthaginiensis, Italia, Achaea, Küçük Asya ve Septimania’ydı.448

Diğer bir ekonomik kaynak olan madenler konusunda Vives, dönem içerisinde madencilik faaliyetiyle ilgili çok az belge bulunduğunu buna karşın bilinen her şeyin Roma geleneğinin devam ettiğini ve serbest bırakıldığının varsayılmasına neden olduğunu vurgulamaktadır. Maden işçiliği, vergi ödenmemesi nedeniyle köle olmuş kişiler tarafından yapılmıştır. Bu, bazı bireysel imtiyazların olmadığı anlamına gelmez; yasal açıdan, en azından özel kişilere madenleri kullanma yetkisi verilmiştir. Buna karşın maden imtiyazlarının varlığını ispatlayacak hiçbir belge mevcut değildir. Ek olarak Toledo'nun

445 Thompson, (2008), s.27-29. 446 Vives, s.88-89. 447 Thompson, (2008), s.27-29. 448 Vives, s.90.

71 yanında, çeşitli yerlerde bulunan altın içeren kumların ve Lusitania, Galicia ve Cantabria'da kurşun madenlerinin varlığı, Tarraconensis eyaletinin tuz yatakları bilinmektedir ancak genel olarak bu sektörün sahip olabileceği hacim bilinmemektedir.449

Akdeniz ticareti düşmeye başladığında ve Hispano-Roman toplumu işgaller tarafından yoksullaştırıldıktan sonra sanayi de gerilemeye başlamıştır. En önemli endüstriyel faaliyetler temel ihtiyaçların karşılanmasına indirgenmiştir. Böylece, metalurji alanında en seçkin endüstriler tarıma elverişli ve savaş için silah üreten sanayiler olmuştur. Sanayide yerli faaliyetler, tekstil endüstrisinde ve denizle ilgili mesleklerde egemen olmuştur. Sanayi işçiliği de tüm bunara bağlı olarak Roma dönemine kıyasla bazı değişiklikler geçirmiştir çünkü işgaller, daha sonraki İmparatorluğun lonca örgütlerini parçalamıştır. Parçalanma sonucu toplumda iki tür zanaatkâr tipi oluşmuştur: bir kısmı soylu olan ve tarla topraklarında genellikle köleler olarak yaşayanlar ve şehirlerde yaşayan serbest sanatkârlar. Belli bir teşkilata mensup olmayan iş kolları bağımsız kişilerin tekeli altında çalışmıştır. Ek olarak özel atölye çalışmalarının varlığını ispatlayan bazı metinler mevcuttur ancak olağan uygulama, esnafın çalışmalarını farklı yerlerde sunması ve her iş için ayrı bir ücret almasıydı.450

Son ve en büyük ekonomik kaynak olan Kraliyet maliyesinin temelini de İmparatorluk mülklerinden devralınanlar oluşturuyordu. Toulouse’daki hazinede, altından ve gümüşten yapılmış değerli eşyalar, Roma’dan ve Jerusalem’den gelen değerli kaseler, Kralların savaşlarda elde ettikleri ganimetler, alınan haraçlar, hediyeler, Krallık içi ve dışı gelen tüm vergiler, cezalardan elde edilen ücretlendirmeler ve basılan paralar bulunmaktaydı.451

4.3. Dini Yapı

Thompson, Vizigotların Pagan dini ve uygulamaları ile ilgili detaylı bilgiye sahip olmadığımızı söyler.452 Got mitolojisiyle ulaşılan bilgiler onların dini açıdan Germen halkının tanınmış sistemine oldukça yakın oluşunu göstermektedir. Çoktanrılı bir dini inanç sistemi içerisinde olduğunu bildiğimiz Gotlar, Tanrıları, insanlığın üzerinde bir güç olarak düşünmüşlerdir.453 Ek olarak Bradley de erken Got dinine dair bazı bilgiler paylaşmıştır. Bu bilgiler ışığında Gotlar, Anses (kısaca Ass ya da Ans) adı verilen mitolojik büyük tanrıya

449 Vives, s.90. 450 Vives, s.90. 451 Wofram, (1990), s.221. 452 Thompson, s.57. 453 Scott, C. A. Anderson, (1885), Ulfilas Apostle of the Goths: Together with an Account of the Gothic Churches and Their Decline, Cambridge, Magmillan And Bowes, s.18.

72 ibadet ederlerdi. Onlar rüzgâr ve fırtına ruhu, şiir ve bilgeliğin ilhamı olan Wodan’a, Hindistan, Achaea ve Romalıların antik gök tanrılarına benzeyen, savaş tanrısı olarak nitelendirdikleri Tiw adındaki tanrıya da taparlardı. Gotlar ayrıca güneş tanrısı ve gök gürültüsü tanrısı manasına gelen İskandinavyalıların Baldr ve Tharr dedikleri tanrılara da inanmışlardır. İnsanların aşırı tanrı sevgisini karşılamak amacıyla iki tekerlekli araba ile tanrı figürleri bölgeler arası taşınırdı. Hayvanlar onlara kurban etmek için kullanılırdı. Tapınaklar hem erkek hem de kadın papazlar için açıktı. Ayrıca ulusun savaş bölgeleri için de tapınak çadırları kurulurdu.454

Tuna ve Kırım üzerinde Hıristiyanlığa giren ilk Germen kavmi Gotlardır. Bu karşılaşmanın sebebi Balkan Yarımadası’na ve Küçük Asya’ya Gotların III. yüzyıldaki saldırıları olmuştur. Kabile toplumu her zaman insan gücünün yokluğundan, özellikle çalışanların ve eğitilmiş personelin azlığından acı çekmiştir. Bu acı sebebiyle saldırıları sonucu elde ettikleri ganimetleri ve esirleri Tuna Nehri’nin Kuzeyindeki ve Güney Rusya’daki evlerine getirirlerdi.455 Gotlar 238-269 yıllarını kapsayan Roma ile mücadelelerde sadece Moesia’nın yağmalanmasından da memnun olmamışlar ayrıca menzillerini genişletmek amacıyla Euxine'i de istila etmiş ve Küçük Asya kıyılarını Trebizond’dan Efes'e kadar taramışlardır. Achaea’a hem kara hem de deniz saldırısına uğramıştır. Saldırı sonucu Asya topraklarında Filipopolis, Atina, Chalcedon, Nicomedia ve Efes Gotlara teslim olmuştur. Hıristiyanlığın Gotlar arasında tanıtılmasının esas sebebi birçoğu Hıristiyan olan ve birkaç dindar olmayan tutsakların çalışmaları olmuştur.456 Bu esirlerle birlikte 257 yılında Ulfila’nın Got olmayan ataları da Antiochia’dan Tuna Nehrinin aşağı Kuzey’ine gelmişlerdi. Onlar geldikten sonra birçok esiri ve Gotu Hıristiyanlığa döndürmüşler, Hıristiyanlığı anlatmaya ve taraftar toplamaya çalışmışlardır.457

Güneyde varlığını sürdüren Got nüfusu ile İmparatorluk arasındaki barışçıl ilişki Konstantin saltanatına kadar sürmüştür. Bu barış ortamı 323 ve 332 yıllarında sona ermiş, Roma, Gotlara karşı seferler başlatmış ve nihayetinde Gotlar gelecekteki iyi ilişkiler için rehineler vermeyi ve 40.000 askerlik bir birliği İmparatorluğa sağlamayı kabul etmiştir.458

Roma İmparatorluğu’nun Gotları Hıristiyanlığı kabul ettirme çabaları, ilişkileri içerisinde her daim varlığını korumuştur. Got topluluğunun bu zorlamaya direnişi 340’lı

454 Bradley, (1888), s.13-15. 455 Wolfram, (1997), s.75. 456 Scott, (1885), s.21. 457 Wolfram, (1997), s.75. 458 Scott, s.26.

73 yıllarda Doğu Roma İmparatoru II. Constantius459’un (337-361) egemenliğine kadar devam etmiştir. II. Constantius 340’larda Tuna Nehri’nin Kuzeyinde Hıristiyanlığı yayma çalışmalarına başlamıştır. Bu amaçla Hıristiyanlığın Arianizm460 mezhebine mensup Ulfila461’yı papaz olarak atamıştır. Bu atamadan sonra Ulfila Tuna Nehri’nin Kuzeyinde çalışmaya başlamıştır. Ulfila kendi Hıristiyanlık düşüncesini ve İmparatorluğun görüşünü Got coğrafyasında yaymaya başlamış ve onların etkinliğini azaltmaya çalışmıştır. Buna karşın Got coğrafyasında 347-348 yıllarında Ulfila ve Hırisyanlığı sorgulanmaya başlanmış.462 Bu sorgulama neticesinde bölgede şiddetli bir kıyım başlamış ve birçok şehit verilmiştir. Beraberindeki birkaç Hıristiyanla birlikte kaçan Ulfila Roma İmparatoru II. Constantius’a sığınmış ve Nicopolis şehri yakınlarında yaşamaya başlamışlardır.463 Ulfila, Got bölgesinden sınır dışı edilmesine rağmen, Moesia'daki bir Got Hıristiyan topluluğunun kontrolünü elinde tutmuş ve büyük olasılıkla 383'te ölümüne kadar Got toprakları içindeki Hıristiyanlar üzerinde etkili olmaya devam etmiştir.464

Muhtemelen 347-8 yılı yaşanan hadisede Hıristiyanların tamamı Ulfila’yla birlikte İmparatorluk içerisine girememiştir. Bu nedenle Got coğrafyasında halen azınlık da olsa bir Hıristiyan nüfus bulunuyordu. 367-9 yıllarındaki İmparator Valens465’in seferine kadar bu

459 Hıristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatoru, Konstantinopolis kentinin kurucusu sayılan I. Constantinus ya da Büyük Konstantin olarak bilinen Roma İmparatoru, 337 yılında öldüğünde, devletin iki tarafı arasında yaşanan sıkıntılar derinleşmiştir. Doğu’da hüküm süren II. Constantius, Aryanizmi benimsemiş, Batıda hâkim olan Konstans ise İznik Konsili inancını yani Ortodoksluğu desteklemiştir. (Bknz. Ostrogosky G. Georg, (2011), s.45). 460 Arius, Antiochia kilisesinde eğitim almış bir Kuzey Afrikalıdır. Milano Fermanı'ndan (313) sadece beş yıl sonra Arius, İskenderiye Piskoposu Alexander’la aynı fikirde olmadığı bir konsilde ilk ayrılmalar başlamıştır. Arian tartışması olarak bilinen bu anlaşmazlık hemen hemen her ilden Doğu Hristiyanları arasında bir bölünme yaratmıştır. Ariusçuluk olarak adlandırılan bu görüş, İsa’nın tanrılaştırılmasına karşıdır. Tek Tanrı'nın mutlaklığına vurgu yapan Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlüsünde Oğul, babadan daha alt seviyede, baba daha heybetli ve sonsuzdu. Kutsal Ruh ne Tanrı'dır ne de Yaratıcının özündendir, fakat Oğlu tarafından yaratılmış, her ikisinin de hizmetine adanmıştır ve her ikisine de itaat altındadır. Onlara göre Babanın, Oğulun ve Kutsal Ruhun kişiliği, doğası farklıydı. Arius, Hz. İsa'nın tanrısallığının ezeli olmadığını, tam tersi bunun kendisine Baba Tanrı tarafından bahşedildiğini savunur. 325 yılında İznik’te toplanan Konsilinde Ariusçuluk yasaklanmış ve Arius aforoz edilmiştir. Doğu'da bu dağılma 381 ve 383'teki Konstantinopolis Konseylerine kadar devam etmiş ancak Batı Arianizminde Germen halkları arasında yedinci yüzyıla kadar ölmemiştir. Dördüncü yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Arianizm Roma İmparatorluğu'nun sınırlarını zorlayan barbarlar arasında zenginleşmiştir. (Bknz. Kaçar, Turhan, Ebioniteler'den Arius' A: Eskiçağ Doğu Hristiyanlığında İsa Teolojisi Tartışmaları, AÜİFD, C. XLIV, S.2, s.187-206, s.188, Barmann B, Charles, (1966), The Cappadocian Triumph Over Arianism, Stanford , A Xerox Education Company, s.3, Isidore of Seville, (1970), s.6). 461 Ulfila, 310 yılında ikinci veya üçüncü jenerasyon olarak Kuzey Danuvius’da doğmuştur. O, annesi Antiochialı babası Got olan bir Got’tur. Muhtemelen 341 yılında Konstantinapolis’in İmparatorluk papazı Eusebius ile Ulfila Getic bölgesinde Hıristiyanların Papazı olarak kutsanmıştır. (Bknz. Wolfram, (1997), s.75-76.) 462 Heather, (2008), s.60-61. 463 Thompson, (2008), s.96-97. 464 Lenski, Noel, (2002), Failure of Empire Valens and the Roman State in the Fourth Century A.D., Londra, University of California Press, s.119. 465 364 yılında İmparatorluğun Doğusuna Valens, Batısına ise abisi I. Valentinianus hükmetmiştir. Her ikisi

74 nüfus artarak, Got coğrafyasında yaşamaya devam etmiştir. 369 yılında Valens tarafından gerçekleştirilen bu ikinci zulüm Konfederasyon şefi Athanaric ve kabile şefleri tarafından zorla uygulanmıştır.466 Öyle ki 369 ve 370 yıllarına gelindiğinde Vizigotların zalim valisinin, büyüyen Hıristiyan nüfusuna karşı muhalefeti şiddetli zulümle başlamıştı. Got kralı Athanaric, Hıristiyanlara karşı zulüm yapmış ve Hristiyanları anavatanlarından Roma topraklarına sürmüştü. Ulfila, Arian Gotları ile birlikte Moesia'ya yerleşmişti. Öyleyse, 370’da Athanaric’in memnuniyetsizliği altına giren bu Hıristiyanlar kimlerdi? Bu Hıristiyanlar Katolik mezhebine mensuptur ki kaynaklar zaten onlardan Katolik şehitler olarak bahseder.467

Lenski’ye göre Arian olan İmparator Valens, iktidatının ilk yıllarında dini hoşgörü içerisindeyken 369-70 yıllarında yaptığı zulümlerle dini hoşgörüsünü neredeyse tamamen yitirmiş, daha uzlaşmaz bir hale gelmişti. Özellikle İmparator Julian’ın ölümünden sonra Hıristiyanlar açıkça putperestlere saldırılarını başlatmıştır.468 Öyle gözüküyor ki Valens bu seferinde, Arian mezhebi dışındaki diğer Hıristiyan mezhepleriyle birlikte paganlara karşı da mücadele içerisine girmiştir.

Scott’a göre Ulfila’nın Roma topraklarına dönmesinden sonra geçen yirmi yılla ilgili dini bilgilerde bir boşluk bulunmaktadır.469 Bu aralıkta Arianism ve Arianism üzerine yapılan çalışmalarda bulunan tek bilgi 350 yılından sonra Ulfila’nın Roma topraklarında Yunanca olan İncil’i Germen diline çevirmiş olmasıdır.470

376 yılından önce Roma topraklarına yerleşen ilk Vizigot Hıristiyanları Ulfila takipçileri olarak değerlendirilebilir. İkinci grup ise Fritigern ve takipçileri olmuştur.471 Bilindiği gibi Danuvius’un ötesinde yaşayan ve kendi aralarında iç savaş içerisinde olan Gotlar, biri Fritigern, diğeri Athanaric başkanlığında ikiye bölünmüşlerdi. Herhangi biri rakibi karşısında belirgin bir avantaj elde edemediğinde Fritigern, Romalılara başvurmuş ve düşmanına karşı yardım istemiştir. Bu, dönemin İmparatoru Valens'e bildirilmiştir. Talep üzerine Valens’in de yardımıyla Danuvius’un ötesinde Athanaric karşısında zafer kazanmışlardır. Elde edilen zafer birçok barbarın Hıristiyan dinine dönüştürülmesi için bir

de Hıristiyan inancına sahiptir ancak I. Valentinianus İznik Konsülü gereğince Ortodoks inancını taşırken Valens Arianism savunucusuydu. (Bknz. Scholasticus, Socrates, (1886), NPNF2-02. Socrates and Sozomenus Ecclesiastical Histories, Newyork, Christian Literature Publishing, s.158). 466 Thompson, s.96-97. 467 Scott, s.71. 468 Lenski, s.213-14. 469 Scott, s.71. 470 Wolfram, (1997), s.76. 471 Thompson, s.103.

75 fırsat olmuştur. Fritigern için İmparatorun kendisine verdiği yükümlülük duygusunu ifade etmesi için hayırseverinin dini olan Arianismi benimsemesine ve yetkisi altında olanları çağırmasına sebep olmuştur.472

Roma’ya sığınan Arianlarla ilgili diğer bir bilgi de Thomson’dan gelmektedir. Onun aktarımlarıyla, 378 yılında Fritigern’in ordusunda Hıristiyan olan Got papazlar, daha önceki zamanlarda Katolik inançlarından dolayı ülkelerinden sürülmüş Gotlarla karşılaşmışlardır. Bu karşılaşmada Got papazlar Roma ordusundan kendi ordularına geçmelerini onlardan istemişlerdir ancak zaman içerisinde kırsal yaşama alışan Katolik Gotlar, yiyecek tedariğinde onlara yardım eden Romalıları bırakmak ve papazlara katılmak istememişlerdir.

Papazlar bu red karşısında onları öldürmüştür ancak bu zulümden kaçmayı başaranlar tekrar Roma’ya sığınmış ve İmparatorluk içerisine kabul edilmişlerdir.473

Vizigot dini kabile temelinde 376 yılında Danuvius’u geçtiklerinde organize olmuştur. Her bir kabile elde ettikleri Roma topraklarında kendi üyeleriyle ortak ayin ve seremonilere başlamıştır. Her bir kabile kendi rahip ve rahibesiyle nehrin karşısına bu ayinlerle bağlantılı kutsal kültünü taşımıştır.474

Danuvius çevresine yerleşmiş durumda olan toplumda bir Vizigot, kabilenin alt bölümleri anlamına gelen Kuni’ye aitti. Her bir Kuni’nin, kendine ait tapınakları ve rahipleri vardı. Tuna Kabile Konfederasyonunun ritüel ve dini hayatı bireysel köy topluluklarında ortaktır, bu Kuni tarafından belirlenir, denetlenir ve temsil edilirdi. Köylülerin ritüel kurban yemekleri köy barışını kuran ve devam ettiren özel bir alan oluyordu. Her kim bu yemekten uzak durursa dini ihlal etmiş oluyordu ve toplulukla bağları kesiliyordu.475

Hispania'ya giren Vizigotlar, Arian inancına sahipti ancak Gotların dogmatik inançlarla pek ilgilenmedikleri bilinmektedir bu nedenle muhtemelen onların büyük ölçüde pagan olarak kaldıkları düşünülebilir. Bunun açık kanıtı olarak Katoliklerin putperestliğe karşı yaptığı düşmanlığı aynı derecede hissetmemiş olmaları ve Arianizme geçtikten kısa bir süre sonra Arianlara zulmeden, putperest bir lider Athanarich'in aralarına katılmalarına itiraz etmemeleri gösterilebilir.476

472 Scholasticus, s.187. 473 Thompson, s.103. 474 Thompson, s.57. 475 Wolfram, (1997), s.70-73. 476 McKenna, Stephen, (1938), Paganism and Pagan Survivals in Spain up to the Fall of the Visigothic Kingdom, Washington, Catholic University of America Press, s.76.

76 V. yüzyıl boyunca, batı ve güney Hispania'daki Katolikler, kendilerine ırk ve din bakımından yabancı olan kavimlerin yönetimi altında yaşamışlardır. Bu dönemin tarihi, barbar Vandallar, Sueviler ve Vizigotlar tarafından yapılan baskınlarla doludur. Cartagena, Merida, Seville, Astorga ve Palencia gibi şehirler, Germen işgalciler tarafından saldırıya uğramış ve yağmalanmıştır. Bu yerlerdeki kiliseler sıklıkla tahrip edilmiş, insanların ölümüne yol açmış ya da köle yapılmışlardır. Hispania'daki Katolik Kilisesi, varoluşunu sürdürmek için mücadele ederken, dini makamlar tarafından putperestliğe karşı ciddi çaba sarf edilmesi imkânsız hale gelmiştir.477

McKenna’ya göre Toulouse'lu Arian yöneticilerin Katoliklere karşı tutumu çok az bilinmektedir. I. ve II. Teodoric dönemlerinde Krallıklarında yaşayan Katoliklerin dini inançlarının uygulanması konusuna müdahale edilmemiştir. Buna karşın Eurichus, atalarının Katoliklere uyguladığı hoşgörüyü sürdürmemiştir. O, Katolik piskoposlarının çoğunu sürgüne göndermiş, birçok yerde kiliseler rahipsiz kalınca kısa sürede harap olmuşlardır. 484 yılında hükümdar olan II. Alaric ise atalarının hoşgörüsüne geri dönmüş, babasının sert dini politikasını reddetmiştir. Sürgün edilen piskoposların işlerine geri dönmelerine izin vermiş ve 506 yılında Agde’de dini bir konsey kurulmasına dahi itiraz etmemiştir.478 Durum onu gösteriyor ki birçok farklı milletten birlikte yaşadığı toplumda dini açıdan tölerans gösterilmiştir. Özellikle Toledo örneği Romalı olan Katolik inancını benimsemiş vatandaşlar için Vizigot Krallığında önemli bir inanç özgürlüğü olarak değerlendirilebilir ancak zamanla bu kurumda da yozlaşmalar meydana gelmiştir.

Toledo’da 400-703 yılları arasında toplam on sekiz tane rahipler meclisi bulunmaktaydı. Bunlardan on bir tanesi bütün krallığı ilgilendiren Genel Konseylerdi ve diğer yedi tanesi sadece Toledo'nun bölgesel konseyiydi. Başlangıçta Toledanum kilise yasası, Kilise disiplini ve kilisenin birliği ile ilgilenen saf bir dini meclisti. 400’lü yıllarda Toledo meclisleri, İber Yarımadasında inanılan Hıristiyanlık inanç sistemini sapkınlık olarak değerlendirmiş ve kınamıştır. Bu meclisler, Roma İmparatorluğu'nun çöküşü, Roma taşra idaresi, adli mahkemelerinin ihmali ve kasabaların üst düzey idari birim olarak düşmesi nedeniyle çok daha geniş bir yelpazedeki görevleri yerine getirmek zorunda kalmışlardır. Buna ek olarak, meclisler Vizigot Kral, Vizigot ve İspanyol Romalı asiller arasındaki mücadelelerde merkezi bir arena ve araç olmuştur.479

477 McKenna, (1938), s.75 478 McKenna, (1938), s.76. 479 Christian Eichardt, “Councils, King, And Nobility In Visigothic Spain, An Evolutionary Approach”, 4. Mezun Öğrenci Konferansı, Bremen, July 2012, s.7-8.

77

5. BATI ROMA İMPARATORLUĞU’NUN YIKILMASI VE VİZİGOTLARIN DURUMU

5.1. Batı Roma İmparatorluğu’nun Yıkılması

Barbar istilaları çok erken dönemden itibaren imparatorluğun doğusuna kıyasla batısını daha şiddetli etkilemiştir. Bu dönemde daha üstün olan doğunun dayanmasına karşılık batı, saldırılarla yıkılma sürecine girmiştir. Saksonlar Britanya’ya saldırmış, Alamanlar Ren ve Neckar nehirlerini ele geçirmeye çalışmış, Sarmatlar Tuna bölgesinde faaliyetlere başlamışlardır.480 Mitchell, 406 yılına tarihlenen bu büyük Germen istilasının Batı İmparatorluğunun dağılmasında ve çöküşünde belirleyici olabileceğini iddia etmektedir. Arazilerin barbarlara bırakılması, ekonomik zayıflık ve güç kaybını ifade ediyordu. Batı eyaletlerinde mülk sahibi yerel güçler, bölgelerine gelen istilacılarla sözleşme yapmaya ve kendi güvenlik sistemlerini oluşturmaya başlamışlardır. Bu durum iki üç kuşak süresince İmparatorluğun dağılmasına sebep olmuştur.481

Batı Roma İmparatorluğu’nun dış kuvvetler tarafından aldığı bu darbelere ek olarak 378 yılı Hadrianapolis Savaşı ile Hun-Got güçleri birleşmiş ve her iki İmparatorluğu da ciddi zarar verilmiştir. 408-410 yılı Alaricus, Italia seferleri ile üç defa Batı Roma’yı zorlamış ve nihayetinde Gotlar 418 yılında Roma topraklarında Toulouse Krallığını kurmuştur. Batı Roma bu esnada diğer Germen kavimleri tarafından da yağmalamalara maruz kalmıştır. Alaricus, 409 yılında Roma’ya ilerlerken Hasdingi Vandalları Doğu Gallicia’da elde ettikleri topraklara, Suebiler Batı Gallicia’ya ve Siling Vandalları ile Alanlar da Lusitania ve Carthaginiensis bölgelerine yerleşmeye başlamışlardır. 418 yılında da Vallia’nın Hispania’ya dönmesi, o esnada Hispania’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan halkları sürgüne mecbur etmiştir. Bu nedenle 422 yılında Vandal-Alan kabileleri Güney Hispania’ya, Baetica’ya yönelmişlerdir. Burada Seville’yi ve sahil şehirlerini, herşeyden önemlisi Cartegene limanını ele geçirmişlerdir. Aynı yıllarda Suebiler de güneyde Lusitania’da yayılmaya başlamışlardır.482

480 Çapan, Fatma, Güvenç, Baran, (2017), Kavimler Göçü ve Batı Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum, C.6, S.18, s.629-640, s.634. 481 Mitchell, (2016), s.162. 482 Wolfram, (1997), s.162.

78 Grant da Batı İmparatorluğu’nu çöküşe sürükleyen farklı bir temele değinmiştir. Ona göre İmparatorluktaki hanedanlık duygusu Roma’yı kurtarabilecek güçteydi ancak aynı hanedana bağlılık duygusu zamanla yitirilmiş bundan bir yüzyılı aşkın süre önce I. Theodosius zamanında yaşanan aykırılıklar kesin bölünmeye katkıda bulunmuş ve Roma İmparatorluğu içerisindeki bu ikiye bölünüş de Batı İmparatorluğu'nun gerilemesi ve çöküşüne sebep olmuştur.483

Grant’a göre Batı Roma’nın çöküşünün son aşamasını tamamen çökmeden yirmi yıl önce Vandal Kralı Geisericus’un politikaları oluşturmuştur.484 Bilindiği gibi Vandallar Geisericus önderliğinde 429 yıllında Cebelitarık Boğazını geçmişler ve 439 yılında da Roma Afrika’sının başkentini, Carthaginiensis’i ele geçirerek Krallıklarını kurmuşlardır.485 439 yılında Vandalların Afrika’da aktif olmaya başlaması, hâkimiyet alanlarını Numidia’dan zengin bölgelere özellikle Byzacena’ya kadar genişletmiş olmaları Roma tarafından da endişeyle karşılık bulmuş ve 442 yılında iki taraf arasında barış anlaşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu anlaşmaya göre Afrika Vandallar ve Roma arasında ikiye bölünmüştür.486

Afrika, Roma İmparatorluğu ekonomisi için önem arzeden bir noktadır. Wickham, Batıda Afrika’nın Roma’ya büyük oranda buğday üretim merkezi olduğu bilgisini vermektedir. Tahıl tarımına ek olarak buradan elde edilen zeytinyağı vergisi Roma’yı beslerdi ve zengin mülkler de Roma senatörlerini zenginleştirmiş durumdaydı.487 Afrika’nın zenginliklerinden dolayı bu denli önemli oluşu, Vandal güçlerin bölgeye gelişi ile onların zenginleşmesine katkı sağlamış aynı zamanda Geisericus’un, Akdeniz’in batısı üzerinde de hâkimiyet sağlamasına sebep olmuştur. Diğer taraftan Batı Roma da bu istiladan hem ekonomik hem de siyasi olarak etkilenmiş, süreç içerisinde Geisericus, Roma topraklarında ve siyasetinde aktif rol oynamıştır.488

Attila’nın 453 yılında ölmesinin ardından Batı Roma cephesinde hareketlenmeler başlamıştır. Artık kendilerine tehdit oluşturan düşmanın ortadan kalkmış olması iç siyasetteki dengeleri değiştirmek için ortam hazırlamıştı. Otuz beş yaşında olan III. Valentinianus bundan sonra Aetius’a gerek olmadığı kanısıyla onu ortadan kaldırmak

483 Grant, (2000), s.17. 484 Grant, s.28. 485 Ward-Perkins, Bryan, (2006), The Fall of Rome and The End Of Civilization, Oxford, Oxford University Press, s.2. 486 Wolfram, (1997), s.167. 487 Wickham, Chris, (2005), Framing The Early Middle Ages Europe and The Mediterranean 400–800, Oxford, Oxford University Press, s.20. 488 Grant, s.28.

79 istemiştir.489 Gibbona’a göre Aetius’un ortadan kaldırılmış olması İmparatorluğun temelden sarsılmasına sebep olacak bir hadiseydi. III. Valentinianus’u yetersiz bir İmparator olarak tanımlayan Gibbon, onun kişisel hırsları ve İmparatorluktaki güçlü karakterlere beslediği düşmanlık sebebiyle böyle bir olaya kalkıştığını ifade etmektedir.490 Herşeye rağmen 454 yılında Aetius’un öldürülmesinden sonra da III. Valentinianus huzurla uzun yıllar yaşayamamıştır. Genellikle eğlence ve zevk düşkünü olan Valentinianus, Aetius’un yakın adamları olan Optila ve Thraustila tarafından 455 yılında öldürülmüştür.491 Valentinianus'un dul eşi de ölümünden sonra katili diye şüphelendiği zorbanın kucağına teslim olmaya zorlanmıştı.492 Jordanes’in de ifade ettiği gibi III. Valentinianus’u Maximus öldürtmüş ve bir Tiran gibi hükümdarlığı gasp etmiştir.493

Böyle bir durumda dul eş Licinia Eudoxia’nın tüm nefreti Maximus üzerinde birleşmiş ve intikam alma planları yapmaya başlamıştır. Babası ve halası öldüğü için ona Doğu'dan gelebilecek bir yardım yoktu. Annesi de Kudüs'e sürgün edilmişti. Çevresinde ona yardım edecek güçlerin olmayışı, onun dikkatini Carthaginiensis’e çevirmesine sebep olmuş, gizlice Vandal Kralından yardım isteğinde bulunmuştur.494 Bu konudaki diğer bir görüşe göre de Maximus, dul eş Eudoxia ile evlenmiş, onun büyük kızı Eudocia’yı da kendi oğlu Palladius’la evlendirmek istemiştir. Eudocia’nın daha önce Vandal kralı Geisericus’un oğlu Huneric ile nişanlanmış olması Vandalları Roma’daki iç karışıklığın içerisine sokmuştur.495 Böylece Petronius Maximus’un gasp ettiği bu hâkimiyet uzun soluklu olamamış, üç ay sonra Afrika’dan taht değişikliğinin haberini alan Vandal Kral Geisericus Italia’ya girdiğinde Maximus kaçmış, bir Roma askeri olan Ursus tarafından da öldürülmüştür.496

Geisericus, 455 yılında Roma’yı yağmalamak için girdiğinde İmparatorluk içerisindeki diğer barbar kavimlerden de yardım talebinde bulunmuştur. Bu barbar kavimler, İmparatorluk tarafından memnun edilememiş, isyana hazır topluluklardı ve neticede Geisericus’un çağrısıyla harekete geçmişlerdi.497 Maximus’un öldürülmesinden üç ay sonra kalabalık bir kitlenin başında Geisericus, Ostia limanından Roma kapılarına doğru

489 Kozan, (2014), s.211. 490 Gibbon, (1987), c.3, s.255. 491 Kozan, s.213. 492 Gibbon, s.262. 493 Jordanes, s.117. 494 Gibbon, s.262. 495 Mitchell, (2016), s.171. 496 Jordanes, s.117. 497 Grant, (2000), s.28.

80 ilerlemiştir. Vandal kralı, tamamen uyulmamasına karşın şehre girdiğinde savunmasız insanlara zarar verilmeyeceğine, yangın çıkarılmayacağına ve tutsaklara işkence yapılmayacağına dair teminat vermiştir. Öç alırcasına yağma yapan bu kitle on dört gün boyunca şehirde kalmıştır. Kamuya ve bireylere ait servetlere ek olarak kutsal ve kilise dışı hazineler de kendilerine ait gemilere taşınmıştır. Öyle ki dört yüzyıldan sonra Roma’nın Kudüs'ten aldığı ganimetler, kökeni Baltık kıyısı olan bir barbar tarafından Carthaginiensis’e götürülmüştür.498

Zengin bir aileden gelen Avitus, İmparatorluk içerisinde karışıklık zamanlarında bulunduğu sivil görevlerde başarılı olmuş, otuz yıl süreyle devlet hizmetinde bulunmuştur. Aetius'ün subayı olarak en önemli elçilik görevlerini yerine getirmiştir.499 Aetius ve III. Valentinianus’un ölümünden sonra hâkimiyeti kendinde toplayan Maximus da Avitus’u Magister Militum rütbesiyle onurlandırmıştır. 455 yılında Vandal Kral Italia’ya hareket ettiğinde bunun haberini alan Maximus, Avitus’u Toulouse Krallığına, Vizigotlardan yardım isteme amaçlı göndermiştir ancak Avitus Italia’ya dönmeden kısa bir süre önce Maximus ölmüştür. Bu durum karşısında Avitus, Vizigot Kral II. Theodoricus’un da desteğiyle Batı Roma’da imparatorluğunu ilan etmiştir.500

Avitus’un İmparatorluğuna güçlü bir Batı Roma kalmamıştır. Vandalların Italia’yı boylu boyunca yağmalaması ekonomik sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. 456'da Maximus'un halefi olan Avitus, Got paralı askerlerine bile ödeme yapamayacak durumdaydı ve kamudan bronz heykelleri zorla toplatarak, hurda metalini tüccarlara para karşılığında satmıştır. Bu sıkıntılara ek olarak Avitus, Afrika’da Geisericus’a saldırı girişiminde bulunmak için de özel tedbirlere ihtiyaç duymuştur.501 Buna karşın 456 yılının sonuna doğru Avitus, Italia'daki yetkisini göstermek amacıyla Alpleri geçtiğinde Geisericus düşmanca davranmış hem Doğu Roma İmparatoru Marcianus’a hem de Avitus'a meydan okumuştur. Italia ya da Gallia'ya inmek için altmış filo göndermiştir.502 Vandal cephesindeki bu hareketlilik üzerine Roma İmparatoru Flavius Avitus, 415-18 yılları arasında Vizigot kralı olmuş Wallia’nın torunu olan Flavius Ricimer’i Italia savunmasını sağlaması için görevlendirmiştir.503

498 Gibbon, (1987), c.3, s.263. 499 Gibbon, s.265. 500 Kozan, s.213-14. 501 Hughes, Ian, (2017), Gaiseric The Vandal Who Destroyed Rome, Yorkshire, Pen & Sword Military, s.51. 502 Bury, (1923), s.330. 503 Mitchell, (2016), s.171.

81 Ricimer, bu görev üzerine bir ordu ve bir filo ile Sicilya'ya gitmiş ve o adada Vandalların bölgeye inişini beklemiştir. Böyle bir hazırlık karşısında düşman geri çekilmek zorunda kalmıştır ancak Ricimer onları takip etmiş ve Korsika sularında Vandallara karşı deniz zaferi kazanılmıştır.504 Bu olaydan sonra Italia’nın kurtarıcısı sıfatıyla Roma’ya dönen Ricimer, Avitus’un hâkimiyetini sona erdirmiştir. Ricimer’e karşı çok fazla direnç gösteremeyen Avitus, Alplere kaçmıştır. Bundan sonraki akıbetine dair net bilgiler bulunmamaktadır.505 Ricimer, tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, Roma siyasetinde aktif rol almış, uzun yıllar Batı Roma’daki taht değişikliklerinin de temelden belirleyicisi ve müsebbibi olmuştur.506

Avitus’dan sonra Maiorianus, Doğu Roma İmparatoru Marcianus’un izni ile Ravenna’da Batı Roma İmparatoru sıfatını kazanmıştır.507 Gibbon’a göre onun bu görevi üstlenmesinin yolunu açan temel sebep Ricimer’le yakın dost oluşuydu.508 Ricimer’in Roma üzerindeki hâkimiyeti Avitus’un saltanatını bitirmesi ile başlamış on yedi yıllık magister militum görevinde on beşe yakın hükümdarın tahttan indirilmesinin sorumlusu olmuştur.509

Maiorianus, Batı Roma birliğini sağlamak üzere yapacağı seferlerden de önce İmparatorluk içerisindeki problemleri çözme odaklı olmuştur. Maiorianus'un kamusal ve özel işlevlerine ilişkin çok fazla bilgi olmamasına karşın halkını seven ve düşünen, yaptığı yasalarla var olan problemleri çözmeye çalışan bir İmparator olduğu düşünülebilir. Buna ek olarak o, İmparatorluğun gerileme nedenlerini incelemiş ve tespit ettiği düzensizlikleri ortadan kaldırmak için gerekli çalışmaları yerine getirmeyi amaçlamıştır. Gibbon’a göre özellikle maliyeyle ilgili düzenlemelere yoğunluk vermiş, halkın sıkıntılarını kaldırmaya, tamamen kaldıramasa bile azaltmaya yönelik çalışmıştır. 510

Tahta çıkışıyla birlikte indictum ve super indictum511 girişimi ile varlıklarının tamamını yitiren taşralıların sıkıntılarını çözmeye çalışmıştır. Bu amaçla tüm borçların affıyla ilgili buyruk yaynlamıştır. Gibbon’un yük olarak tanımladığı bu vergi borçlarının halk üzerinden kaldırılması, kamu geliri kaynaklarına da nefes aldırmış, halk da bu durumdan memnun kalarak hem kendileri hem de ülkeleri için isteyerek ve sevinerek

504 Bury, s.330. 505 Gibbon, (1987), s.271. 506 Grant, s.29. 507 Jordanes, s.117. 508 Gibbon, s.272. 509 Grant, s.72. 510 Gibbon, s.273. 511 Tarım vergisi (Bknz. Gibbon E, (1987), c.3, s.273).

82 çalışmaya başlamışlardır. Ek olarak Maiorianus, vergilendirme ve toplama işlerinde imparator ve Praetorium praefektus adına kurulmuş olağanüstü komisyonları kaldırmış, bunun yerine eyalet görevlilerinin oluşturduğu komisyonlar meydana getirmiştir. Bahsi geçen komisyonların kaldırılma sebebi üyeliği ellerine geçiren saray mensuplarının bu görevke övünmesi ve keyfi davranışlarla insanları haksız vergilendirmeye tabi tutmalarıydı.512

Grant’ın Batının son yetkin İmparatoru olarak tanımladığı Maiorianus,513 kendinden önceki Batı Roma İmparatoru Avitus’un çözemediği Vizigotlar, Burgundiyalılar ve yaşadıkları bölgeler ile ilgili sorunları öncelikli çözmesi gerekiyordu. Roma içerisinde yaşanan yönetim boşlukları, Roma’ya bağlı toplulukların da iyiden iyiye İmparatorluktan kopmasına zemin hazırlamıştır. Neticede bu dönemde Gallia, kendini siyasi olarak Italia’dan epey koparmış durumdaydı. Maiorianus, çoğunu Germen paralı askerlerin oluşturduğu ordusuyla Gallia’ya girmiştir. Lugdunensis Prima’da ve Lyon’da Burgindiyalılar koğuşlanmış bir şekilde beklerken Vizigotlar da Arles'i kuşatmış durumdaydı. Bu seferde Lugdunensis Prima, Burgundiyalılara teslim edilmişti ancak Arles'in kurtuluşu iyi bir başlangıçtı. Bu dönem için en büyük acil durum, Roma eyaletlerine, Akdeniz sularına zarar veren514 ve Roma’ya Afrika’dan tahıl taşınmasını engelleyen Vandalların bu düşmanca davranışlarıdır. 515

Kendisini bekleyen büyük tehlikeden habersiz bir şekilde Maiorianus, 300 gemilik bir filo ile Hispania kıyılarına, Vandallara sefer düzenlemek amacıyla yaklaşmıştır. Diğer taraftan Vandallar da durumdan haberdar bir şekilde hazırlık yapmaktaydı. Neticede Geisericus, Hispania kıyılarını yıkmış ve Roma savaş gemilerinin çoğunu Alicante koyunda şaşkına çevirmiştir. Vandalların elde ettiği bu başarı ile Kral Geisericus, Batı Roma İmparatoru Maiorianus tarafından Moritenya ve Pentapolitanus516’nın Kralı olarak tanındı.517

Yenilgiden sonra ise Maiorianus, geri çekilmek zorunda kalmış, Hispania’dan Gallia'ya dönmüş ve Arles'te bir süre kaldıktan sonra ordusu olmadan Italia'ya geçmiştir. Italia'da ve Roma'da sevilen bir İmparator olmasına karşın şimdi Vandallara yapılan seferde

512 Gibbon, s.273-74. 513 Grant, s.66. 514 Bury, s.332. 515 Mitchell, s.171. 516 Modern Libya (Bknz. Jordanes, s.127). 517 Kozan, (2014), s.215.

83 başarılı olamamasıyla “Roma dünyasının durumunu koruyamadığını” kanıtlamıştı.518 Bu mağlubiyetten memnun kalmayan Ricimer de 461 yılı Maiorianus’un Italia’ya dönüşünden hemen sonra onu idam ettirmiştir. Kısa bir süre sonra yine Ricimer tarafından başka bir Italian senatör, Libius Severus augustus ilan edilmiştir.519 Gibbon, yeni İmparatoru bostan korkuluğu olarak nitelendirir ve Batı İmparatorluğunda 465 yılında Severus’un saltanatı bitene kadar asıl hâkimiyetin Ricimer’de olduğunu vurgular. Bu süreç içerisinde Ricimer, barbar olmasına karşın yumuşak bir politika izleyerek kendisine hükümdarlık ünvanı verdirmemiş ancak epey zenginleşmiştir. Ek olarak kendisine bağlı bir ordu kurmuş, özel anlaşmalar yapmış ve Italia'da bağımsız ve zorbalıkla yönetilen bir otorite kurmuştur.520

Severus’un ölümünü öğrenen Doğu Roma İmparatoru Marcianus’un halefi İmparator Leo, yeni Batı hâkimiyeti için aristokrat Anthemius’u seçmiş ve Roma’ya göndermiştir.521 Bury’ye göre coğrafyadaki güç dengeleri oldukça değişmişti. Artık sadece Italia ve Sicilya tehdit altında değil, Akdeniz'in bütün ticareti Vandal egemenliği altındaydı. Bu sebeple Batı idaresinin verileceği kişi güçlü ve soydan biri olmalıydı ki Anthemius eski doğu İmparatoru Marcianus’un damadı olarak bu görev için en uygun kişiydi.522 Böylece o hen Doğu Roma’dan izinle İmparatorluğa sahip olmuştur hem de kızını Ricimer’le evlendirerek Batı Roma içerisindeki gücünü pekiştirmiştir.523 Anthemius, göreve başlar başlamaz kendinden önceki İmparatorların da çözmeye çalıştığı gibi iki problem üzerine yoğunlaşmıştır. Bunlar: Gallia’da gücünü arttırmış bulunan Vizigotların üzerine gitmek diğeri ise Vandallar ve Kralları Geisericus’du.524

İlk hedef olarak 468 yılında Vandallar üzerine gidilmiştir. Bu seferde Doğu ve Batı orduları birlikte hareket etmiştir. Wolfram, Doğudan İmparator Leo’nun bu sefer için 1.100 gemi gönderdiğini söyler.525 Böylece toplam Roma donanması 1113 gemi olmuş, yaklaşık 100.000’e yakın kişinin de sefere katıldığı iddia edilmiştir. Bury’e göre sefer hazırlığında yapılan en büyük hata Doğudan komutan olarak görevlendiren Basiliscus’un yeteneksiz bir kumandan oluşuydu. Onun seçilmesinin temel sebebi ise Leo’nun karısı Verina ve arkadaşı Aspar'ın etkisi altında kalmış olmasıydı. Batı kanadını komuta eden Marcellinus da Ricimer’e olan kişisel düşmanlığından dolayı ona ters düşmüş durumdaydı. Bury, baş

518 Bury, (1923), s.334. 519 Mitchell, s.171. 520 Gibbon, s.280. 521 Jordanes, s.117. 522 Bury, s.335. 523 Mitchell, s.172. 524 Kozan, s.216. 525 Wolfram, (1997), s.172.

84 komutan Basiliscus olmasaydı ve rakip Geisericus olmasaydı sefer kolayca başarabilirdi yorumunu yapmaktadır ki nitekim Roma ordusundaki yeteneksiz kumandanlar ve ayrışmalar neticesiyle Vandallara karşı başarısız olunmuştur.526

469 yılında da Vizigotlar üzerine gidilmiştir. Jordanes’in aktarımlarıyla Vizigot Kral Eurichus, Roma’da sürekli İmparatorların değişmesini haber almış ve durumdan yararlanarak Gallia’da daha fazla toprak elde etmek istemiştir. Bu esnada Roma da Vizigotlara sefer yapmak üzere hazırlanmakta, kendi ordularına ek olarak Brittanialı halktan yardım istemekteydi. Brittania Kralı Riotimus, sefer için kendi adamlarından oluşan 12.000 kişilik ordu hazırlamıştır ancak ordu bölgeye ulaştığında Vizigotlar tarafından ani bir şekilde bozguna uğratılmıştır.527 Netice de Kral Riotimus sağ kalan az sayıdaki askeriyle firar etmiştir. Dönemin kralı Eurichus, yalnız kalan Roma ile yapılan tüm savaşlarda galip gelmiş ve Gallia’da önemli oranda toprhak kazanmıştır.528 472 yılına gelindiğinde artık hem hasta hem de askeri başarısızlıklarıyla İmparatorluğu devam ettiremeyecek olan Anthemius, Ricimer tarafından ölüdürlmüştür.529

Anthemius’un ölümünden kısa bir süre sonra soylu olan Anisiyen ailesinden Olibrius Batı Roma tahtına oturmuştur. Onun tahta çıkması ne Ricimer tarafından ne de İmparator Leo tarafından destek gösmüştür. İmparator Leo onun Vandal kökeninden dolayı İmparatorluğuna razı gelmezken, Ricimer her ne olursa olsun kendisinin girişeceği ayaklanmanın suçluluğunu kapatacak bir dayanak olarak görmekteydi.530

İmparator Leo, Olibrius’u tahttan imdirmek için birkaç girişimde bulunmuş ancak başarısız olmuştur. Bu esnada Ricimer ömrünü tamamlamış yerine de yeğeni Burgonyalı Prens Gundobad geçmiştir. O da Ricimer gibi hâkimiyeti eline almış ve kendisine kukla bir İmparator arayışına girmiştir. Bu sebeple comes domesticorum görevindeki Glycerius’u hızla İmparator ilan etmiştir. İmparator Leo, Gundobad’da şiddetle karşı çıkarak kendi adamı Iulius Nepos’u Italia’ya İmparator olması maksadıyla göndermiştir. Nepos’un bölgeye varmasıyla Glycerius sekiz aylık hükümdarlığından sonra sessiz sedasız hâkimiyetinden çekilmiş, Salona piskoposluğu görevine getirilerek hayatına devam etmiştir.531

Batı Roma İmparatoru İmparator lulius Nepos’un 474-5 yıllarını kapsayan dönemden Roma’nın batı sınırına yerleşmiş bulunan barbarlar da iyiden iyiye ipleri ellerine almış

526 Bury, (1923), s.336. 527 Jordanes, s.118. 528 Kozan, s.217. 529 Kozan, s.218. 530 Gibbon, s.297. 531 Mitchell, s.172.

85 durumdaydılar. Tuna’nın kuzeyi ile Alpler arasına yerleşen bu barbarlar Heruleler, Skirresler, Alanlar Tursilingeler ve Rugiler gibi kavimlerden oluşuyor ve Italia'yı koruyan ve baskı altında tutan birleşik barbar kuvvetlerinin arasında yer alıyorlardı.532 Gibbon’un bu açıklamasına göre kavimlerin güç itibariyle birleşmiş bir şekilde hareket ederek Roma için problem oluşturdukları düşünülebilir. Vizigotlar da Roma içerisinde yaşanan çıkmazdan faylanmış, Gallia’da topraklarını genişletme eğiliminde olmuştur. Durumu siyasi politikalarla çözmeye çalışan Nepos, Vizigot Kral Eurichus ile bir anlaşma yaparak Got Krallığın Gallia kısmı yani artık Loire, Rhone ve Pyrenees, Auvergne ve Tours ile sınırlandırılmış bölge de Vizigot Krallığına teslim edilmiştir.533 Grant, Batının Akdeniz’de düştüğü bu zor duruma karşılık Doğu’nun ona yardım edip edemeyeceğini değerlendirerek yardımdan da ziyade barbar güçlerin bölgeye Doğu’nun teşfikiyle itildiğini ve Batı’nın yıkılmasının arkasındaki asıl gücün bu olduğunu söyler.534

Dış politikada toprak kaybıyla da olsa bir nebze coğrafyadaki hareketliliği durdurmuş olan İmparator Nepos, Batı Roma içerisinde de dengeleri sağlamak istemiştir. Bu amaçla Roma ordusunun tamamına yakınının barbar olduğunu da düşünerek magister militum görevine Orestes getirilmiştir. Grant’a göre Pannonialı Orestes, çoğunluğu barbar olan ordu tarafından en kabul edilebilir komutandır. Buna karşın çok geçmeden Orestes, İmparator Nepos’a başkaldırmış ve onu Dalmacia’ya kaçırmış ve yerine oğlu Romulus’u 475 yılında İmparator ilan ettirmiştir.535 Orestes’in böyle bir girişimine rağmen 10 yaşında olan Romulus Augustulus, Doğu İmparatoru tarafından anayasal olarak tanınmamıştır yani halen Nepos, Doğu’nun Augustus’udur ancak oğlu adıyla yönetimi artık ele geçiren Orestes için bu durum önemli olmamıştır. On iki ay boyunca Orestes, oğlu adına Italia'yı yönetmiş ve sonunu bir barbar lider hazırlamıştır.536

376 yılında Odoacer537, Italia’da savaşan karışık barbar grubun lideri konumundaydı. Bu barbar grup 23 Ağustos 476 yılında ’i Kralları ilan etmişlerdir.538 O, Italia’da Orestes’i on beş gün içinde öldürmüş, oglu Romulus’u tahtan indirmiş ve Campania’daki bir çiftliğe sürgün etmiştir.539 Böylesine İmparatorluğu gasp eden Odoacer’in hâkimiyeti

532 Gibbon, s.300. 533 Bury, s.341. 534 Grant, (2000), s.55. 535 Grant, s.56. 536 Bury, s..420. 537 Odoacer, Attila’nın güvenilir adamlarından Edeco’nun oğludur. Attila 453 yılında öldükten sonra yıkılan Hun İmparatorluğunun bir kısmı Ostrogotların hâkimiyetine girince Odoacer, batıya geçmiş, 470’li yıllarda da Noricum’da faaliyetlerde bulunmuştur. (Bknz. Mitchell, (2016), s.177). 538 Mitchell, s.177. 539 Jordanes, s.119.

86 muhakkak ki o dönem Doğuda İmparator olan tarafından kabul görmemiştir. Bu kabul etmeyişe karşın Odoacer, Zenon’a gönderdiği elçilik heyetiyle, batı ordusunun Başkomutan Orestes’i ve İmparator Romulus’u görevden aldığını ve kendisinin senato adına davrandığını bildirmiştir. Bunun ardından Batı Roma İmparatorluk tacını Zenon’a göndermiş ve kendisinin patricius ünvanıyla İmparatorun Italia’daki temsilcisi olarak tanınmasını istemiştir. Zenon, dönemin siyasi koşullarından dolayı Odoacer ile anlaşmak mecburiyetinde kalmıştır. Böylece Italia’da Odoacer hâkimiyeti başlamış ve yaklaşık 17 yıl sürmüştür.540

5.2. Batı Roma İmparatorluğu Sonrası Durum ve Birleşen Got Tacı

Takribi olarak Campus Mauricus savaşından hemen sonra Ostrogot Thiudimer’in oğlu olarak doğmuştur. 459 yılında Roma ile Ostrogotlar arasında sorunlar yaşanmasından ve daha sonra barış ortamının kurulmasıyla Theodoricus, Roma’ya barışın teminatı olarak rehine verilmiştir. O zamanlarda 7 yaşlarında olan Theodoricus, İmparator Leo’ya teslim edilmiştir. Bu rehine durumu on yıl süresince devam etmiş 469-70 yıllarında oğlunu İmparator Leo’dan geri almıştır. Bu süreçte on sekizli yaşlarına gelen oğlu Theodoricus ve kardeşi Vidimer ile birlikte güçlü bir şekilde Thiudimer, Roma topraklarını istilalara başlamıştır. İlk olarak Singidinum istila edilmiş, daha sonra Roma’nın da teşvikiyle Gallia ve Hispania ve Naissus alınmıştır. İlerleyen süreçte Thessalia şehirleri, Heraclea, Larissa, Cryyhus, Pell, Europus, Methone, Pydna, Beroea ve Dium ele geçirilmiştir. Günümüzde neredeseyde Yunanistan’ın yarısından fazlasını ele geçirmiş olan Ostrogotlar oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Tam da bu esnada Thiudimer hayatla bağını koparmış ve yerine oğlu Theodoricus Ostrogot Kralı olmuştur.541

Theodoricus’un yeni Ostrogot Kralı olduğunu öğrenen dönemin Doğu Roma İmparatoru Zeno, onu ziyaretine çağırmış ve memnuniyetle karşılamıştır. Bu ziyaretten sonra da kendisini evlat edinmiş ve ona Roma İmparatorluğunda kıdemli askeri rütbe olan utriusque militiae praesentalis ve bir soyluluk ifadesi olan pateicus ünvanı verilmiş, Roma aile ismi olarak da Flavius isminin başına getirilmiştir.542 Bu isimle birlikte Amal hanedanlığında kullanılan tüm ünvanlarla birlikte Flavius ismi de bir ünvan olarak kullanılmıştır.543

Theodoricus, Konstantinapolis’de kazandığı ünvanlar ve zenginlik içerisinde yaşarken, halkı Ostrogotlar Illyricum’da memnuniyetsiz bir şekilde varlıklarını

540 Haldon, John, (2007), Bizans Tarih Atlası, Çeviren Özdamar, Ali, İstanbul, Kitap Yayınevi, s.43-44. 541 Jordanes, (1915), s.129-34. 542 Mitchell, s.313. 543 Kozan, s.239.

87 sürdürüyordu. Bu durum karşısında harekete geçmesi ve halkı için yeni yurtlar edinmesi gerektiğini düşünen Theodoricus, Zeno ile konuşarak Batı Roma, Odoacer üzerine sefer düzünlemek ve oraya hâkim olmak istediğini söylemiştir.544 Mitchell, bu istek üzerine Theodoricus’un hediyelerle donatılarak bizzat Zeno adına İtalia seferine çıktığını belirtmektedir.545

Wolfram’a göre Theodoricus’un Batı Roma üzerine sefere gitmesinin yolunu açan etkenler biraz daha farklıdır. Doğu Roma ile İtalia Krallığının arasındaki ilişkilerin gerginleşmeye başladığı dönem Odoacer’in Doğu’da Zeno karşıtı partilerin iç işlerine karışması ile başlamıştır. Takribi 476’dan sonra meydana gelen olaylarda İmparator her iki sınırında da tehditkâr savaşa karşın seferber olmuş, Rugiler de bu seferberlik üzerine İtalia’ya ya hareket etmişlerdir. Bunun üzerine Odoacer, hızlı davranarak ordularını Danuvius’u geçirmiş Nocirum’da barbar federasyonlarını hareketlendirmişlerdir. 487 yılın da Rugilere saldırarak zarar verilmiştir. Kral Feletheus ve onun karısı Ostrogot prenses İtalia’nın bu zaferi sonucunda esir alınmıştır. Onların oğulları Frideric uzun süre kendini bu güçten korumuştur ancak daha sonra Theodoricus’dan yardım istemiştir. Wolfram, tam da bu istek üzerine Theodoricus-Zeno görüşmesinin olduğunu ve İtalia seferinin belirlendiğini belitmektedir.546

Bradley, Theodoricus’un hazırlıkları ve iki taraf arasında geçen mücadele ile ilgili detaylı bilgiler vermektedir. Theodoricus, 488 yılında Doğu Roma İmparatoru Zeno’dan izin aldıktan sonra halkıyla birlikte Danuvius'nın güney kıyısında Sistova yakınlarında Novae'ye gitmiştir. O, halkına vaat ettiği topraklara göç etmeye hazır hale getirmeye çalışmıştır.547 Dönem hakkında bilgi veren bir diğer tarihçi Heather, Theodoricus’la bilikte İtalia’ya net olmayan bir tahminle kadın, erkek ve çocuklardan oluşan 1.000 Gotun geldiğini söylemektedir. Ayrıca Theodoricus bu dönemde 20-25000 kişilik bir orduya sahipti.548 Bu mücadeleye Theodoricus Gotların neredeyse hepsini çağırmaya, toplamaya çalışmıştır. Bütün Balkan Gotları yürüyüşe katılmamıştır. Kırım Gotları ise İtalia’dan korkmuş bu tehlike ile yüzleşmek istememiştir. Trakya Gotlarının büyük bir oranı da Kırım Gotlarıyla aynı fikri paylaşmıştır.549

544 Jordanes, s.135. 545 Mitchell, s.314. 546 Wofram, (1990), s.278-79. 547 Bradley, (1888), s.145. 548 Heather, Peter, (1995), Theoderic, King of The Goths, Early Medieval Europe 4, Oxford, s. 145-173, s.153. 549 Wofram, (s.279.

88 Bu kalabalık halk kitlesi Gepid coğrafyası olan Singidinum’a gelene kadar herhangi bir muhalefetle karşılaşmamışlar ancak burada Gepidler tarafından durdurulmuşlardır. Böylece iki taraf arasında mücadele çıkmış ancak Gepidler, Ostrogot geçişlerine müsaade etmek mecburiyetinde kalarak geri çekilmişlerdir. Bir yıl kadar geçmeden Ostrogotlar, İtalia’nın sınır nehri olan Isonzo'yu geçmeye hazırdı. Tam da bu esnada derenin karşı yakasında, güçlü Odoacer da Ostrogot ordusunun geçişini engellemek için birliklerini toplamıştı. Ostrogotlar uzun yolculuklar sebebiyle yorulmuş olmasına karşın 28 Ağustos 489 tarihine kadar Odoacer’in ordusuyla mücade etmiş ve bu tarihte Odoacer’i Verona’ya geri püskürtmeyi başarmışlardır. Ordusuna biraz nefes alma süresi verdikten sonra Theoderic kampını Aquileia harabelerinin yakınında konuşlandırmış ve düşmana ikinci bir saldırı yapmaya başlamıştır. 30 Eylül’de, Odoacer’ın krallığının kaderini belirleyen büyük Verona savaşı yapılmıştır.550

Savaşta güçlü Ostrogot ordusuna karşı Odoacer çaresizce mücadele etmiş nihayetinde Odoacer şaşkınlıkla kaçmış ve ordusunun kalıntısı ile Roma'nın surları içinde sığınak bulmaya çalışmıştır. O daha sonra ülke genelinde yürümüş, köyleri yakmış ve mahsulleri mahvetmiştir ve Ravenna'nın zaptedilemez kalesine sığınmıştır. Bu arada Theodericus Verona zaferi ile Milan'nın güçlü şehirlerine sahip olmuştur ve kısa süre sonra da Odoacer’in ordusunun büyük bir bölümünü teslim almıştır.551

Jordanes, bu süreçte Odoacer’in çok zarar görerek Theodoricus’den af dilediğini ve ona elçilik heyeti göndererek kendisini affetmesini istediğini söylemektedir. Theodoricus, Odoacer’in bu isteğini ilk etapta kabul etmiştir ancak daha sonra onu idam ettirmiştir.552 Olayların bu noktaya gelişi Bradley tarafından biraz daha farklı ve detaylı aktarılmaktadır. Ona göre Odoacer’in ordusunda yüksek bir rütbede bulunan adlı şahıs her nasıl olduysa Odoacer’in düşmeye başladığı sıralarda Theodoricus’in güvenini kazanmıştır. Kendi önerisiyle Theodoricus, onu Odoacer’in canını almak üzere görevlendirmiştir. Gelişmeler beklenildiği gibi olmamış, eski gücüne neredeyse kavuşan Tufa, Odoacer’i öldürmeden önce yönünü değiştirmiş Ravenna’da başka bir birlikle beraber Theodoricus’un birliğini dağıtmış ve Odoacer’a bir kez daha hakimiyetini kazanma şansı vermiştir. Bu esnada Ostrogotlar da Milan ve Verona bölgelerini terk ederek ’ya gitmeye başlamışlardı.553 Bu geri çekilmeyle Odoacer, Ticinum-Pavia’yı da kuşatarak burada da tekrar toprak elde etmeyi

550 Bradley, s.145-46. 551 Bradley, s.147. 552 Jordanes, s.136. 553 Bradley, s.148.

89 başarmıştır. Bölgede yaşanan karışıklıklar Burgindiyalıların kuzeybatı İtalia’yı istilası için bir davet niteliğindedir. Odoacer, Cremona ve Milan’ı istila ettiği sıralarda Gallia barbarları da Liguria’yı istila etmiş ve bölgeye zarar vermişlerdir.554

İkinci bir şansa rağmen Odoacer bunu iyi kullanamamıştır. Onun takipçileri, rakiplerinin aksine, ulusal bir duyarlılık bağıyla bir araya getirilmemiş ve liderlerine çok az bağlılık hisseden, yalnızca bir paralı asker grubuydu. Ek olarak grup içerisinde generaller arasında meydana gelen kavgalar da etkili bir şekilde hareket etmeyi imkânsız hale getirmiştir.555 Bu esnada Theodoricus’a destek kuvvet olarak Vizigot Kral II. Alaricus’un da bir ordu göndermesi ile Odoacer, Adda Nehri’ne geri çekilmek zorunda kamıştır. 11 Ağustos 490 yılında Acerrae-Pizzighettone yakınında yapılan savaşata Odoacer büyük bir yenilgiye uğratılmıştır. Bu yenilgiden sonra da Odoacer pes etmemiş Roma’ya dönerek oğlunu Caeser ilan etmiştir ve Ravenna’ya dönmüştür.556

Bu esnada Theodoricus da kendi cephesinde darbeler almaya başlamıştır. Rugilerin lideri konumundaki Fridericus, daha önce Theodoricus’u yarı yolda bırakan ve ona ihanet eden Tufa ile müttefik olmuştur.557 Wolfram’a göre Theodoricus ile Rugilerin arasını bozan ilk mesele de bu ittifak değildir. Sürtüşmenin kökeni 491 yılına dayanmaktadır. O dönem Pavia, Rugilerin desteğiyle alındığında, bölgeyi koruma görevi de Theodoricus tarafından Rugilere verilmiştir ancak zaman içerisinde Rugilerin yerel halka zulümleri sebebiyle Theodoricus araya girmek zorunda kalmış ve iki tarafın arası bozulmuştur. Diğer taraftan çok zaman geçmeden takribi 492 yılının sonlarına doğru Fridericus ile Tufa’nın da arası açılmıştır.558 Bu sürtüşmeden de sonra yapılan savaşta hem Fridericus hem de Tufa hayatını hayatını kaybetmiştir. Bu sebeple savaştan sonra her iki tarafın ordusu da Theodoricus’un gücüne katılmıştır.559

492 yılı Ağustosuna kadar Theodoricus, tabiricaizse Ravenna’da sığınan Odoacer’i ablukaya almış, kapana sıkıştırmıştır. Özellikle 491 yılında Odoacer’in önemli kumandanı Tufa’nın yerini alan Livila’nın da Heruli askerler tarafından öldürülmesinden sonra Odoacer iyiden iyiyye Theodoricus ile anlaşmayı düşünür hale gelmiştir. Tam bu sıralarda tarihler 25 Şubat 493 yılını gösterirken Ravenna piskoposu iki taraf arasında arabulucu olmuştur. Bu arabulucukla birlikte 5 Mart 493 yılında Theodoricus Ravenna’ya girmiş, Odoacer’la birlikte

554 Wofram, (1990), s.281. 555 Bradley, s.148-49. 556 Wofram, s.282. 557 Kozan, s.251. 558 Wofram, s.282. 559 Kozan, s.251.

90 Ravenna’yı işgal etmişler ve İtalia hâkimiyetinde ortak söz sahibi olmuşlardır.560

İki kral birbirleriyle büyük bir dostluk şovu göstermişlerdir ancak birkaç gün geçmeden Teodericus Odoacer’in suikast planı yaptığını duymuştur. Bu suikast planın önüne geçebilmek amacıyla 15 martta rakibini "Laurel-koru" sarayındaki bir şölene davet etmiştir. Kraliyet konuğunun işgal edeceği koltuğun sağ ve solundaki iki yan odaya, Odoacer'in takipçilerini yerleştirmiştir. Odoacer yerine oturduğunda, iki Theodericus askeri ona yaklaşmış, ondan bir iyilik istediklerini iddia etmişlerdir. Tam da bu esnada sinyal verilmiş ve silahlı adamlar salona girmişlerdir. Odoacer’in etrafı bu şekilde sarıldıktan sonra Theodericus kılıcını çekmiş ve Odovacar'ın vücudu neredeyse ikiye bölünecek şekilde şiddetli bir darbe indirmiştir. Böylece Odoacer’in sonu hazırlanmış hayatla bağı kesilmiştir.561

Jordanes, Theodoricus’un Odoacer zaferinden sonra hem Gotları hem de Romalıları temsilen artık kraliyet kostümü giydiğini ve bunu İtalia’ya girişini takip eden üçüncü yılda yaptığını söyler.562 Mitchell ise bu konuyu detaylıca tartışmaktadır. Theodoricus’un hükümdarlığının başlangıcını Odoacer’i yendiği tarih olan 493 değil, Amal Gotlarının liderliğini üstlendiği tarih, 470 yılı olarak kabul ettiğini iddia etmektedir. Buna ek olarak onun yönetiminin imparator tarzında olduğunu ancak Theodoricus’un imparatorluk iddiasında bulunmaktan sakındığını savunmaktadır.563 Buna karşın hem Romalıların hem de Gotların aynı topraklarda huzur içerisinde yaşaması için ortam hazırlamaya çalışmış kendisini “Romalıların ve Gotların İtalia Kralı” olarak tanımlamıştır.564

Theodoricus, kral olarak İtalia’nın başında bulunduğunda ve Batı’nın hâkimi konumuna geçtiğinde Odoacer gibi artık Doğu Roma İmparatoru Zeno da hayatta değildi. Doğu’da hâkimiyet kuran ve Zeno’nun yerine geçen yeni bir güç olarak Anastasius bulunmaktadır. Anastasius, Zeno’dan ve Roma senatosundan farklı olarak Theodoricus konusunda endişelidir. Bunun sebebi de muhakkak ki zamanla Doğu Roma’nın Batı Roma üzerindeki egemenliğinin kaybolmasıdır.565 Dönem tarihçisi Cassiodorus Theodoricus’un yönetim anlayışı hakkında detaylı bilgiler paylaşmıştır. Theodericus, kral ünvanını almasına karşın Roma hukuku konusunda hiçbir yenilik yapmamıştır. O, Batıda krallığı süresince sadece bir batı imparatorunun imajını geliştirmekle kalmamış, aynı zamanda İtalia'nın ayrı,

560 Wofram, s.283. 561 Bradley, s.150. 562 Jordanes, s.136. 563 Mitchell, s.315. 564 Kozan, s.256. 565 Wofram, s.285.

91 neredeyse ulusal bir devlet imajını bile Roma çevrelerinde korumuş ve geliştirmiştir.566

Diğer taraftan Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Vizigot cephesinde de değişimler meydana gelmeye başlamıştır. Bilindiği gibi II. Theodoricus, 465 yılında Eurichus tarafından öldürülmüş ve Vizigot Kralı değişmiştir. Eurichus’un 465-484 yıları arasını kapsayan hâkimiyet yılları tam olarak Batı Roma İmparatorluğu’nun çökmeye başladığı ve yıkıldığı yıllara denk gelmektedir. Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde de anlatıldığı gibi çöküşün bir kolunu da Vizigotlar ve Eurichus’un politikaları oluşturmuştur.567 Eurichus’un her daim ana hedefi Gallia’da Atlantik, Loire ve Rhone arasındaki bölgede hâkimiyet kurma ve Hispania’da da mutlak hâkimiyetinin tanınmasını sağlamaktı. Bu amaçla 475 yılında İberya-Roman direncini kırarak Auvergne ve Aquitaine I bölgelerini hâkimiyetine katmıştır. 476 yılında Odoacer son Batı Roma İmparatorunu tahttan indirdiğinde de Eurichus’un askerleri Rhone’yi geçmiş ve Alplere kadar olan tüm coğrafyayı işgal etmişlerdir. Böylece Roma İmparatorluğu ile feodus sona erdirilmiş, Vizigotlar kendilerine has bir milyon metrekarelik bir alanda yaşamaya devam etmişlerdir.568

484 yılında Eurichus’un ölmesinden sonra II. Alaricus iktidarı devralarak Vizigotların Gallia’daki hâkimiyetini sağlamlaştırmıştır. Bilindiği gibi Eurichus dönemine kadar Roma’ya feodus durumunda olan Vizigotlar, Eurichus’la birlikte bağımsız bir statü kazanmıştır, II. Alaricus da hakimiyette bulunduğu 507 yılına kadar bu bağımsızlığı korumuş ve Roma’nın siyasi varlığını Vizigotlar üzerinden tamamen kaldırmaya çalışmıştır.569 Bu genç ve başarılı krala muhalif tam da bu dönemde ona yaşıt Frank Kral Clovis bulunmaktadır. Clovis, 486-87 yıllarında Roma Kralı olarak Gallia’da hüküm süren Syagrius’a sürekli saldırılarda bulunuyordu. Syagrius, yoğun Frank baskısından kaçarak Toulouse’a sığınmıştır ancak hemen akabinde Frank Krala tekrar teslim edilmiştir. 490’lardan sonra Vizigotlar Büyük Theodoricus’un İtalya’daki toprakları üzerinde Odoacer’e saldırmışlardır. Saldırıyı takip eden yıllarda Büyük Theodoricus, Clovis’in kız kardeşiyle, II. Alaricus da Theodoricus’un kızlarından biriyle evlenmiştir. 493’lerde meydana gelen böyle bir akrabalık ilişkisinden sonra II. Alaricus ve Clovis arasında dostluğa dayalı bir barış anlaşması yapılmıştır.570

566 Jordanes, Cassiodorus, (1992), Variae, Çeviren Barnish, S. J. B., Liverpool, Liverpool University Press, s. xi. 567 Mitchell, s.209. 568 Wolfram, (1997), s.153-54. 569 Mitchell, s.301. 570 Wolfram, s.155.

92 Yapılan evliliğe ek olarak Theodoricus ve Clovis’in kız kardeşi, Audafleda’dan doğan kız ile de Vizigot Kralı Eutharicus bir evlilik yapmıştır. Böylece Vizigotlar ve Ostrogotlar tek çatı altında birleşmeden yıllar önce akrabalık bağı ile zaten birbirlerine bağlanmış oluyorlardı. Bu kesin sonu Theodoricus en başından beri planmlamıştır. Cariyen olmayan tek kızı Amalasuntha’yı kendi soyundan biriyle evlendirerek tahtının varisi yapmak istemiştir. Bu amaçla da evliliğin gerçekleşmasinden hemen sonra Ravenna’da ona tacın yasal varisi ünvanı verilmiştir.571

494-497 yılları arasında Vizigotlar ilk Hispania göçlerini meydana getirirken, 496 yılında da Franklar Loire’yi geçmekteydiler. 498 yılı çok geçmeden de Hispania’da Vizigot yerleşimlerine ulaşmışlar ve Bordeaux’i işgal ederek şehrin kumandanını esir almışlardır. II. Alaricus’a Franklardan gelen bu tehlike üzerine savaş açmayı düşünmüş, kayın babası Büyük Theodoricus ise bunun zor bir mücadele olabileceği üzerinde durmuştur. II. Alaricus, savaş üzerine yapılan tüm kritiklere rağmen Franklarla mücadele etmeye karar vermiştir. İki ordu, 507 yazı Poitters yakınlarında Campus Vogladensis savaşında karşılaşmıştır. Bu savaşta Clovis, kendi elleriyle II. Alaricus’u öldürmüştür.572 Savaştan sonra Vizigotlar, Gallia'daki topraklarının çoğunu terk etmek zorunda kalmış, 507'den sonra gelecekleri Hispania topraklarında şekillenmiştir.573

Theodoricus, Franklarla mücadelede damadı Alaricus’a destek kuvvet göndermede geç kalmış ancak Alaricus’un ölümünden hemen sonra bölgeye kendi dükü Ibba’yı göndermiş, yaşanan çarpışmada Franklara 30.000 kayıp verdirilmiş ve zafer elde edilmiştir.574 Buna ek müttefikleri Burgundiyalıları da dize getiren Theodoricus, Frank kral Clovis ile anlaşma yapmıştır. Anlaşma şartlarına göre, Clovis, Vizigot tahtında oturan her bir Amal soyunun kral olarak bağımsızlığını tanıyacak, Güneydoğu Gallia’da ve Hispania’da Vizigot Krallığının varlığı kabul edilecek, Arles ve Narbonensis Vizigotlara bırakılacak, Rhone Nehri’nin doğusunda kalan topraklar ve Provence bölgesi Theodoricus’a devredilecektir. Böylece ileriki kuşakların Büyük sıfatıyla ismini anacakları Theodoricus Vizigot ve Ostrogot hâkimiyetini birleştirmiş hatta anlaşmayla toprak bütünlüğünü dahi kısmen sağlamıştır.575

571 Kozan, s.274-75. 572 Wolfram, s.155. 573 Todd, (2004) s.154. 574 Jordanes, s.138. 575 Kozan, s.280.

93 Tüm bu olaylardan sonra Theodoricus’un da onayıyla II. Alaricus’un meşru olmayan oğlu Gisaleic, Vizigotlara kral olmuştur.576 Gisaleic, Narbonensis’de dört yıl hüküm sürmüş, bu süreçte ilk olarak bulundukları bölge Burgindiya Kralı Gundebad tarafından istila edilmiş ve Vizigotlar, krallarıyla birlikte Barcelona’ya gitmek zorunda kalmışlardır. Burada Frankları geri püskürtebilmek için Büyük Theodoricus’tan yardım istenmiştir.577 Ostrogotların egemenliğini burada akrabaları üzerinde uzatma olasılığı olmasından dolayı da Theodoricus, Gallia'da neler olup bittiğiyle yakından ilgilenmiştir. Alaricus’un öz oğlu Amalaricus, Gisaleic’in aksine Vizigot tahtına ilişkin artık hak iddia etmeye başlamıştır. Bu nedenle, Theodoricus Gisaleic’i ortadan kaldırmak niyetindeydi ve Burgundiyalılar 511’de Narbonensis’e saldırdıklarında Gisaleic için herhangi bir yardım girişiminde bulunmamıştır.578 Amalaricus’un yaşının küçük olması sebebiyle Theodoricus Vizigot tahtını naipleri vasıtasıyla idare etmiştir.579 Bu şekilde yaklaşık on beş yıl, 526 yılında Büyük Theodoricus ölene kadar Vizigotlar, Ostrogot hakimiyeti altında yaşamışlardır.580

Got Krallığının hâkimiyeti Theodericus'un Hispania Vizigot Krallığını ve güney Gallia'yı doğrudan kontrol altına almasıyla yaklaşık 511 'den sonra daha da zorlaşmıştır. Değişen koşullar ve oldukça artan rakamlar göz önüne alındığında, Theodericus, birleşik Hispania krallığını, güney Gallia ve İtalia'yı yönetmek için sayısız askere ihtiyaç duyuyordu ki birleşik krallıkla birlikte hâkimiyetinde bulundurduğu asker sayısı zaten ikiye katlanmış durumdaydı. Theodoricus ve halefleri ile Got rütbeli ve liderleri arasında çok sayıda ara lider vardı. Orta İtalia'daki Rieti ve Nursia Gotları, liderlerinin Sibia'nın oğlu Quidila olmalarına karar vermişti. Bu seçim ölmek üzere olan Theodericus tarafından kabul edilmiş ve onaylanmıştır, o öldükten sonra Got halkının kararlarını Theodoricus’un halefi Athalaricus'a tekrar yazmaları gerekiyordu. Bununla birlikte, halefe de danışılmış ve onayı alınmıştır.581

Batı Roma ordusu Gotlardan oluşmasına rağmen, devletin büyük makamları Romalılar tarafından doldurulmuş ve senato, önceki devirlere kıyasla daha az gerçek güce sahipse de hâlâ saygı görür durumdadır. Ayrıca Senato üyeleri mahkemelerde yargıç olarak görevlendirilmiş ve Romalıların endişelendiği her durumda Roma hukuku hâlâ otoritesini korumuştur.582

576 Todd, s.154. 577 Isidore of Seville, (1970), s.18. 578 Todd, s.154. 579 Kozan, s.281. 580 Todd, s.154. 581 Heather, (1995), s.153-54. 582 Bradley, (1888), s.157.

94 Theodoricus, 526 yılında hayatını kaybetmeden önce Krallığının yönetimini kızı Amalasuntha’nın oğlu Athalaricus’a bırakmıştır. Bu esnada onun on yaşında küçük bir çocuk oluşu ve babası Eutharicus’un o zamana kadar hayatını kaybetmiş olması hâkimiyetin direk kızı Amalasuntha’ya geçmesine vesile olmuştur. Theodoricus’un ölmesinden sonra Frank saldırıları baş gösterince Gallia’yı onlara teslim etmek zorunda kalmış ve kalan topraklar üzerinde sekiz yıl süresince hâkimiyeti elinde bulundurmuştur. Ergenlik çağına eriştiğinde ise kendisini ve hâkimiyetindeki toprakları Doğu Roma İmparatorluğuna bağlayarak Ostrogot hâkimiyetinden çıkmıştır.583 Diğer taraftan Theodoricus’un ölümünden sonra Vizigot Kral Amalaricus da Ostrogot hakimiyetinden ayrılmış, böylece 511-26 yılları arasında birleşmiş Got Tacı bir daha birleşmemek üzere ayrılmıştır.584

583 Jordanes, s.139. 584 Kozan, s.288.

95 SONUÇ

Tarihi bir olgu olarak Vizigotların incelendiği bu tezden sonra çıkarılabilecek en temel yargı, Gotların ortaya çıkma efsaneleri ile coğrafi hâkimiyetlerin, Avrupa ve Doğu halklarının şekillenmesinin başlamasıdır. Bu noktada Gotların bir topluluk olarak coğrafyada nasıl ortaya çıktığı problemine çözüm aranmıştır. Germenia coğrafyasından haraketle, göçe başlayan Gotlar, güzargahları üzerindeki tüm halkların geleceklerini şekillendirici bir rol oynamıştır. Milatta öncesine dayanan bu göç hareketi Gotların İskandinavya adasına ayak basmaları ve bulundukları bölgeyi Gothiscandia olarak adlandırmaları ile ilk şeklini ortaya koymuştur. Tuna Nehri’nden Kuzey Polanya’ya kadar konumlanmış olan bu coğrafya, tarih sahnesinde bir kavmin doğuşunu simgelemesinin yanı sıra, varolan birçok kavmin ilerleyişin ya durdurmuş ya da etkilemiştir.

Gotların ortaya çıkış ve ilk yayılma alanları antik dönem kaynakları ile efsanevi boyuttan, temellendirilmiş bir unsura dönüştürülmüş olmasına ek olarak asıl Got varlığının ve etkilerinin Tuna Nehri çevresinde olduğu ortaya konulmuştur. Bu çıkarım ise bizi tam olarak tarihin, Tuna Havzasında ve Balkanlarda Gotlar ile şekillendiği bilgisine götürmektedir. Gotların Dacia, Trakya ve Moesia bölgelerine yerleşmeleri, Roma İmparatorluğu için tehdit unsurlarını arttırmaktadır.

Roma İmparatorluğu, çok geniş bir hâkimiyet sahasına sahip olan güçlü bir İmparatorluk konumundadır. Gotların yayılma alanı olarak seçtikleri Balkan coğrafyası ise doğrudan Roma İmparatorluğu’nun topraklarını ilgilendirmektedir. Bu durum Gotlar ile Romalıları karşı karşıya getirmek için yeterli bir sebeptir. Yoğun bir Roma baskısı altında kalan Gotlar, hayatta kalabilmenin tek yolunu ikiye bölünmekte bulmuşlardır. Böylece artık Tuna Nehri’nin Doğusunda hâkim olacak Greuthungiler, Ostrogotlar ve Tuna Nehri’nin Batısında hâkim olacak Vesiler, Vizigotlar. Böylece, Tuna Nehri havzası ile başlayan ve daha sonra tüm Avrupa ve Anadolu’ya kadar uzanan coğrafya Amali soylu, Ostrogot ve Balthi soyu ile Vizigot kavmi çevresinde şekillenmiştir. Got halkının yayılma alanlarının incelenmesi Got halkı- Roma ilişkileri ve Roma İmparatorluğu’na etkileri problemlerini ortaya çıkartmaktadır. Tez çalışmasında bu problem incelenmiş ve detaylarıyla ortaya koyulmuştur.

Söz konusu şekillenme sadece bir kavmi ve bir coğrafyayı kapsamamaktadır. Bunun temelinde yatan neden Gotların ve daha sonra da Vizigotların tarihi süreçleri içerisinde sürekli diğer halklarla ve kavimlerle farklı coğrafyalarda etkileşime girmelerinden kaynaklanmaktadır. Öncelikle İskandinavya adasında küçük kavimlerle etkileşime giren

96 Gotlar daha sonra Roma İmparatorlu ile ortak bir tarik yazmıştır. Balkan coğrafyasına Avrupa Hunlarının göçünün başlaması ile Hunlarla etkileşime girmiş olan Gotlar, Franklarla mücadele içerisinde olmuşlardır. Vizigotların günümüzde Anadolu topraklarında dahi ayak izleri olmaktadır. Böylesine geniş bir coğrafyayı inceleme alanı seçmiş olan tez, coğrafyaların geçmişlerine, gelişimlerine ve değişimlerine dair çarpıcı bilgiler içermektedir. Bu açıdan tarihin parçalayıcı değil bütünleştirici unsurları kullanılmaya çalışılmıştır.

Sonuç olarak, Got ve Vizigot tarihi, geniş bir bakış açısı ile Avrupa tarihinin başlangıcı, bir kavim yükselirken, kendi zamanında en geniş sınırlara ulaşan Roma İmparatorluğu’nun adım adım parçalanışı, yeni krallıkların kuruluşu ve en önemlisi dünya düzenin değişimi incelenmeye çalışılmıştır.

97 KAYNAKÇA

Ahmetbeyoğlu, A. (1995), Grek Seyyah Priskos (V. Asır)’a Göre Avrupa Hunları, 1. Baskı, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

…………………., (2003), Büyük Hun Hükümdarı Attila, Manas Sosyal Bilimler Dergisi,

S. 7, s. 1-20.

…………………., (2001), Avrupa Hun İmparatorluğu, 1. Baskı, Ankara, TTK Yayınları.

…………………., (2013), Avrupa Hunları, 1. Baskı, İstanbul, Yeditepe Yayınları.

Ancient Rome: from Romulus and Remus to the Visigoth İnvasion, (2011), Kuiper, K. (Editör), 1. Baskı, Londra, Britannica Educational Publishing.

Arslantaş, E. (2018), İslam Öncesi İle İlk Türk-İslam Devletlerinde Siyasi Yapı Ve Dış İlişkilerin Kıyaslanması, Akademik Bakış Dergisi, S. 65, s.7-27.

Atalay, İ. (2002), Türk Dünyası'nın Coğrafyası, Türkler Ansiklopedisi, C.I, Yeni Ankara, Türkiye Yayınları, s.242-259.

Atasoy, S. (1981), Bizans ve Osmanlı Devrinde Madenler, Sanat Tarihi Yıllığı, XI, s.31- 36. Barmann, B. C. (1966), The Cappadocian Triumph Over Arianism, Stanford, A Xerox Education Company.

Baştav, Ş. (2002), Avrupa Hunları, Türkler Ansiklopedisi, C.I, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, s. 853-886.

Bradley, H. (1888), The Story of The Goths, 1. Baskı, Londra, G. P. Putnam’s Sons.

Burns, T. (1994), Barbarians with in The Gates of Rome A Study of Roman Military Policy and The Barbarians, CA. 375-425 A.D., 1. Baskı, Bloomington, India University Press.

Bury, B. J.(1928), Invasion of Europe by Barbarians, 1. Baskı, Londra, King’s College.

…………….., (1923), History of The Later Roman Empire, 1. Baskı, Londra, Macmillan & Co.

Cassiodorus, J. (1992), Variae, Çeviren; S. J. B. Barnish, 1. Baskı, Liverpool, Liverpool University Press.

98 Collins, R. (1983), Early Medieval Spain Unity in Diversity, 400-1000, 2. Baskı, Londra, Macmillan.

Creasy, S. E. (1915), The Fifteen Decisive Battles of The World From Marathon to Waterloo, 1. Baskı, Oxford, Oxford University Press.

Çandarlıoğlu, G. (2003), İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, 2. Baskı, İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

Çapan, F. Güvenç, B. (2017), Kavimler Göçü ve Batı Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü, 21.Yüzyılda Eğitim ve Toplum, C.6, S.18, s. 629-640.

Dam, R. V. (1985), Leadership and Community in Late Antique Gaul, 1. Baskı, Berkeley- Los Angeles, University of California Press.

Dunn, D. G. (2015), Flavius Constantius, Galla Placidia and The Aquitanian Settlement f The Goths, Phoenix, 69, s.376-393.

Eichardt, C. (2012), Councils, King, And Nobility In Visigothic Spain, An Evolutionary Approach, 4. Mezun Öğrenci Konferansı, Panel 63.

Eker, S. (2012/24), Orta Asya’nın Gizemli Halkı: Soğdlular Soğd Ve Soğdca, Türkbilig, s.77-92.

Erkoç, H. İ. (2016), Attila’nın 447 Yılı Balkan Seferi, Uluslararası Balkan Tarihi ve Kültürü Sempozyumu, 6-8 Ekim, s. 60-87.

Errington, R. M. (2006), Roman İmperial Policy from Julian to Theodosius, 1. Baskı, Kuzey Karolina, The University of North Carolina Press.

Faulkner, N. (2008), Roma: Kartalların İmparatorluğu, Çeviri Sümer Ç. 2.baskı, İstanbul, Yordam Kitap.

Gibbon, E. (1987), Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, c.2, Çeviri Baltacıgil A. 1. Baskı, İstanbul, Bilim/Felsefe/Sanat Yayınları

………………… (1987), Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, c.3, Çeviri Baltacıgil A. 1. Baskı, İstanbul, Bilim/Felsefe/Sanat Yayınları

Gömeç, S. Y. (2004), Attila’nın Çocuklarının Adı, DTCF Tarih Araştırmaları, s.23-36.

…………………. (2018), Türk-Hun Tarihi, 2. Baskı, Ankara, Berikan Yayınevi.

Grant, M. (2000), Roma’dan Bizans’a İ.S. Beşinci Yüzyıl, Çeviri Zühre İlkgelen Z. 1. Baskı, İstanbul, Homer Kitabevi.

99 Gumilev, L.N. (2003), Hazar Çevresinde Bin Yıl, Çeviri Batur A. 2. Baskı, İstanbul, Selenge Yayınları.

…………………. (2005), Hunlar, Çeviri Batur A. 1. Baskı, İstanbul, Selenge Yayınları.

Haldon, J. (2007), Bizans Tarih Atlası, Çeviri Özdamar A. 1. Baskı, İstanbul, Kitap Yayınevi.

Heather, P. (1995) Framing the Early Middle Ages: Europe and the Mediterranean, 400-800, İçinde Theoderic, King of The Goths, Early Medieval Europe 4, 1. Baskı, Oxford, Oxford University Press, s.145-173.

……………… (2008), The Peoples of The Europe The Goths, 1. Baskı, Oxford, Blackwell.

……………… (1991), Goths and Romans, Clarendon Press, Oxford, s.332-489.

Hermans, D. (2017), Representations Of Veterans İn The İmperial Cult İn Gallia Narbonensis, 46 BC-79 AD, yayınlanmamış Yüksek lisans tezi.

Hughes, I. (2017), Gaiseric The Vandal Who Destroyed Rome, 1. Baskı, Yorkshire, Pen & Sword Military.

Isidore of Seville (1970), History of The Goths, Vandals and Suevi, 1. Baskı, Çeviri Donini, G., Netherlands, Leiden E. J. Brill.

İplikçioğlu, B. (1997), Eski Batı Tarihi I, 1. Baskı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Jordanes, (1915), The Gothic History of Jordanes, Çeviri Mierow C.C., 1. Baskı, Londra, Oxford University Press.

Kaçar, T. (2003), Ebioniteler'den Arius’a Eskiçağ Doğu Hristiyanlığında İsa Teolojisi Tartışmaları, AÜİFD, c. XLIV, S.2, s.187-206.

Kafesoğlu, İ. (2011), Türk Milli Kültürü, 44. Baskı, İstanbul, Ötüken Neşriyat.

Kaya, A. (2014), Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında Bir Değerlendirme, Ekev Akademi Dergisi, S.59, s.211-232.

Kelly, C. (2016), Attila Hunlar ve Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü, Çeviri Kaçar T. 1.Baskı, İstanbul, Alfa Yayıncılık.

Kennon, D. (2017), Settling the Wandering Kingdom: The Establishment of The Visigothic Kingship Under Ataulf, Lisans Bitirme Tezi.

100 Koçsoy, Ş. (2002), Türk Tarihi Kronolojisi, Türkler Ansiklopedisi, C.I, Ankara, YT Yayınları, s.73-188.

Kortlandt, F. (2000), The Origin of the Goths, Amsterdamer Beiträge zur älteren Germanistik, 55, s.21-25.

Kozan, M. (2014), Ostrogotlar ve Büyük Theodericus Dönemi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ortaçağ Anabilim Dalı, Yayınlanmış Doktora Tezi, Ankara, Ankara Üniversitesi.

……………, (2018), Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığa Karşı Son Pagan Mukavemeti: Iulianus ve Arbogast Örnekleri, Yayınlanmamış bildiri, XVIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara.

……………; “Hadrianapolis Savaşı Öncesi Durum Ve Savaşa Giden Süreç”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 10, s.302-307.

Lenski, N. (2002), Failure of Empire Valens and the Roman State in the Fourth Century A.D. 1. Baskı, Londra, University of California Press.

Livermore, H. (2006), The Twilight of the Goths The Rise and Fall of the Kingdom of Toledo c. 565–711, 1. Baskı, Bristol, Intellect Books.

Macdowall, S. (2015), Catalaunian Fields AD 451, Rome’s Last Great Battle, 1. Baskı, Oxford, Osprey Publishing.

…………………… (2001), Adrianople AD 378 The Goths Crush Rome’s Legions, 1. Baskı, Oxford, Osprey Military, Campaign 84.

Maenchen-Helfen, J.O. (1973), The World of Huns Studies in Their History and Culture, 1. Baskı, California, University of California Press.

Man, J. (2005), Attila The Hun A Barbarian King and Fall of The Rome, 6. Baskı, Londra, A Bantam Books.

Marcellinus, A. (1984), The Roman History of Ammianus Marcellinus, During The Reigns of The Emperors Constantius, Julian, Jovianus, Valentinian, and Valens, 1. Baskı, Çeviren Yonge B. A., Londra, Bohns Classical Library.

Meydan Larousse, (1992), “Germania”, Sabah, C.VII, İstanbul.

Mcevedy, C. (2004), Orta Çağ Tarih Atlası, Çeviren Anadol, A., 3. Baskı, İstanbul, Sabancı Üniversitesi Yayınları.

101 Mckenna, S. (1938), Paganism and Pagan Survivals in Spain up to the Fall of the Visigothic Kingdom, 1. Baskı, Washington, Catholic University of America Press.

Mielke, R.P.T. (2000), Tanrı’nın Kırbacı Attila, Çeviren Dirim, A., 1. Baskı, Ankara, Yurt Yayınları.

Mitchell, S. (2016), Geç Roma İmparatorluğu Tarihi M.S. 284-641, Çeviren Kaçar T., 1. Baskı, Ankara, TTK.

Mierow, C. C. (1966), The Gothic History of Jordanes, 1. Baskı, Cambridge, Princeton N.J.

Montesquieu, (2014), Kanunların ruhu üzerine = De L’Esprit des lois, Çeviren Baldaş, F., 3. Baskı, İstanbul, Hiperlink Yayınları.

Murray, A.C. (2008), From Roman to Merovingian Gaul: A Reader, 1. Baskı, Toronto, Higher Education University of Toronto Press.

Nemeth, G. (1982), Attila ve Hunları, Çeviren Baştav, Ş., 2. Basım, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi.

Neogoe, M. (2004), Bozkır'ın Üç Atlısı Atila-Cengiz Han-Timur, Çeviren Ülküsal, M., 1.Baskı, İstanbul, Çatı Kitapları.

Nicolle, D., Haldon, J., Turnbull, S., (2010), Konstantinopolis’in Düşüşü Osmanlıların Bizans’ı Fethi, Çeviren Özdamar, A., 1. Baskı, İstanbul, Kitap Yayınevi.

Norwich, J.J. (2013), Bizans Erken Dönem (MS 323-802), Çeviren Koyukan, H., 1. Baskı, İstanbul, Kabalcı Yayınevi.

Okay, B. (1993), Çin Seddinin Yapılış Nedeni Hakkında Değişik Bir Görüş, Belleten, TTK Yayınları, C. LVII, S. 218, s.27-39.

Oost, S.I. (1966), The Revolt of Heraclian, Chicago Journals, s.236-242.

Ostrogosky, G. (2011), Bizans Devleti Tarihi, Çeviren Işıltan, F. 8. Baskı, Ankara, TTK. (1997), Kingdoms of The Empire, The İntegration of Barbarians in Late Antiquity, Editör Walter P., 1. Baskı, Leiden , Brill.

Oppenheimer, S. (2007), The Origins of The British, 4. Baskı, Londra, Robinson.

Öztürk, M. (2013), Asya Hunlarında İktisadi Hayat, FÜSBE, Tarih Anabilim Dalı, yayınlanmamış doktora tezi, Elezığ, Fırat Üniversitesi.

102 Sarıbaş, M. (1988), Türkiye'nin Euro-Siberien (Euxıne) Bölgesinde Doğal Olarak Yetişen Kavakların Morfolojik Özellikleri Üzerine Araştırmalar, İzmit, Tarım, Orman ve Köy İşleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü Kavak ve Hızlı Gelişen Yabancı Tür Orman Ağaçları Yetiştirme Enstitüsü, N.48.

Sivan, H. (1987), On The Settlement of The Goths In A.D. 418, American Journal of Philology 108, s.759-772.

Scholasticus, S. (1886), NPNF2-02. Socrates and Sozomenus Ecclesiastical Histories, 1. Baskı, Newyork, Christian Literature Publishing.

Scott, C. A. A. (1885), Ulfilas Apostle of the Goths: Together with an Account of the Gothic Churches and Their Decline, 6. Baskı, Cambridge, Magmillan And Bowes.

Strabo, (1854), The Geography of Strabo, Çeviren Falconer, M.A., 1. Baskı, Londra, Bohn’s Classical Library, Book VII, Chapter I.

Tacitus, C. (2016), Germenia, Çeviren Sarucan M., 1. Basım İstanbul, Alfa Yayıncılık. Tahiroğlu, B. (1979-1981), Roma Devleti'nin İktisadî Krizleri, İHFM, C. 45, S. 1-4, s.677-706.

Taşağıl, A. (2015) Kök Tengri’nin Çocukları (Avrasya Bozkırlarında İslam Öncesi Türk Tarihi), 16. Baskı, İstanbul, Bilge Kültür Sanat Yayın.

Tekin, O. (2012), Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, 13. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları. Thompson, E. A. (1969), The Goths in Spain, 1. Baskı, Oxford, The Clarendon Press.

……………………..., (1965), The Settlement of the Barbarians in Southern Gaul, The Journal of Roman Studies 45, s. 65-75.

…………………… (2008), The Visigoths in The Time of Ulfila, 2. Baskı, Londra, Duckworth.

Todd, M. (2004), The Early Germans, 2. Baskı, Oxford, Blackwell.

Üstün, A. (2007), Türk Tarihinin Bir Kaynağı: De Origine Actibusque Getarum, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, yayınlanmamış Yüksek lisans tezi, Balıkesir, Balıkesir Üniversitesi.

Vives, V.J. (1969), Economic History of Spain, 1. Baskı, New Jersey, Princeton University Press.

Vlahos, M. (2009), Fighting Identity Sacred War and World Change, 2.baskı, Londra, Greenwood.

103 Yılmaz, A. (2016), Attila’nın Siyasi Hayatı, Şahsiyeti ve Karakteri, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s.141-164.

Young, T.A. (2017), Hospitalitas: Barbarian settlements and constitutional foundations of medieval Europe, Journal of Institutional Economics, s. 261-284.

Zapotoczny, S.W. The Western World was saved at the Battle of Chalons, 451 AD, http://www.wzaponline.com, (24.01.2019).

Zosimus, (2006), New History, Çeviren Ronald T. R., Australian Association for Byzantine Studies, 2. Baskı, Sydney 2006.

Ward-Perkins, B. (2006), The Fall of Rome and The End Of Civilization, 2. Baskı, Oxford, Oxford University Press.

Wickham, C. (2005), Framing The Early Middle Ages Europe and The Mediterranean 400– 800, 1. Baskı, Oxford, Oxford University Press.

Wijnendaele, (2016), W. P. J. Stilicho, Radagaisus, and the So-Called “Battle of Faesulae” (406 CE), Journal of Late Antiquity, V.9, S.1, s.267-284.

Williams, S., Friell, G. (1994), Theodosıus The Empire At Bay, 1. Baskı, London, Routledge. Wolfram, E. (1944), Hsiung-nu’ların Müttefikleri Olarak Roma Askerleri, Çeviren Berk İ. Belleten, Ankara, TTK Yayınları, C.VIII, S.29, II. Kânun, s.143-145.

Wolfram, H. (1990), History of The Goths, Çev. Dunlap, T. 1. Baskı, London, University of California Press.

………………….; (1997), The Roman Empire and Its Germanic Peoples, Çeviren Dunlap, T. 1. Baskı, California, University of California Press.

………………….; (1979), The Goths in Aquitaine, German Studies Review 2, Mayıs 1979, s.153-168.

Wood, J. Jimenez, J.M. (2016), New Directions in the Study of Visigothic Spain, History Compass 14, no.1, s.29-38.

Wood, I. (1999), Social Relations In The Visigotic Kingdom From The Fifth to Seventh Century: The Example of Merida”, Editör Heather, P. The Visigoths from the Migration Period to the Seventh Century: An Ethnographic Perspective, 1. Baskı, Woodbridge, The Boydell Press, s. 191-207. https://www.britannica.com. http://www.iranicaonline.org.

104 EK-1

Danuvius Tuna Nehri Rhenus Ren Nehri Euxine Karadeniz Gallia Fransa Tanais Nehri Don Nehri Maeotis Azak Denizi Achaea Batı Yunanistan Propontis Marmara Denizi Massilia Marsilya Mursianus Modern Ezsek Danester Dinyester Nehri Dacia, Thracia Günümüzde Trakya coğrafyası Sırbistan, Bulgaristan ve Romanya'nın Tuna Nehrinin güneyindeki toprakları arasında yer Moesia alan tarihi bölge ve antik bir Roma eyaletidir. Haemus Balkan Dağarı Caucasus Kafkaslar Hellespont Çanakkale Boğazı Günümüzde Balkan Yarımadası'nın batısında, Adriyatik Denizi'ni de genel olarak kapsayacak şekilde Dalmaçya kıyılarını da kapsayan coğrafyanın antik çağda kullanılan Illyria ismidir Illyricum Günümüzde Doğu Sırbistan’ı kapsayan coğrafyanın genel adı Kuzey ve Doğusundan Tuna, Batısından Noricum ve daha yukarıda İtalya, Güneyinden Pannonia Dalmaçya ve daha aşağıda Moesia eyaletleriyle çevrili olan Roma İmparatorluğu eyaleti Thessalia Günümüzde Teselya coğrafyası Dalmaçya, Hırvatistan ve Karadağ Adriyatik Denizi kıyısında yer alan güney bölgesine Dalmacia verilen isimdir Naissus Günümüzde Niş, Sırbistan Marcianop olis Günümüzde Bulgaristan topraklarında yer alan Roma eyaleti Serdica Sofya,Bulgaristan'ın başkenti Sirmium Tuna Nehri'ne bağlı Sava Nehri yakınında yer alan bir şehirdir Antiokheia Antakya

105

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Adı Soyadı : Mediha Kiremitci Doğum tarihi : 01/01/1994 Doğum yeri : Ankara Medeni hali : Evli Uyruğu : T.C. Adres : Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ankara Tel : 0530 736 58 18 Faks : E-mail : [email protected]

EĞİTİM

Lise : Zübeyde Hanım Anadolu Meslek Lisesi / 2012 Lisans : Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi / 2017 Yüksek lisans : Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı / 2020

YABANCI DİLLER : İngilizce

106