JOCAS ISSN 2149-9527 ISSN TUDIES UCASIAN S AL BİLİMLER DEGİSİ SOSY Vol. 2 Number 3 September 2016 3 September 2 Number Vol. JOURNAL OF CA ÇALIŞMALARI ÇALIŞMALARI KAFKASYA Dergisi Sosyal Bilimler Yıl 2 Sayı 3 Eylül 2016 2016 3 Eylül Yıl 2 Sayı JOURNAL OF CAUCASIAN STUDIES JOCAS

KAFKASYA ÇALIŞMALARI • JOURNAL OF CAUCASIAN STUDIES 3 Osman Tekir Osman Tekir György Csorba György Georgy Chochiev Georgy Thomas M. Barrett Ventsislav Muchinov Muchinov Ventsislav Елена И. Кобахидзе Елена in the 1860s and 1870s опыт Центрального Кавказа опыт Центрального the 1848-1849 Hungarian Revolution the 1848-1849 Hungarian

Ресурсы позднеимперской «русификации»: «русификации»: позднеимперской Ресурсы Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri Kafkasya Kuzey Hatları: Belirsizlik JOCAS

Hayatı ve Faaliyetlerine İlişkin Bazı Olgular ve Düşünceler İlişkin Bazı Olgular Faaliyetlerine ve Hayatı General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Kunduhov’un Musa General The Circassian-Polish-Hungarian Alliance in the Final Days of of Final Days Alliance in the The Circassian-Polish-Hungarian Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Etnik Çatışma Alanları Etnik Çatışma Potansiyel ve Mevcut Kafkasya’da Kuzey Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet in the Danube Vilayet Refugees Policies on Circassian Ottoman TUDIES UCASIAN S UCASIAN AL BİLİMLER DEGİSİ SOSY JOURNAL OF CA JOURNAL Kafkasya Çalışmaları Sosyal Bilimler Dergisi

Yıl 2, Sayı 3, Eylül 2016

Journal of Caucasian Studies

Volume 2, Issue 3, September 2016

Журнал «Кавказоведческие исследования»

Год 2, Выпуск 3, Сентябрь 2016

İstanbul / Istanbul / Стамбул 2016 KAFKASYA ÇALIŞMALARI Sosyal Bilimler Dergisi Yıl 2 Sayı 3 Eylül 2016 Kafkasya Çalışmaları - Sosyal Bilimler Dergisi, uluslararası hakemli bir dergidir. Yılda iki kez, Eylül ve Mart aylarında yayımlanır. Derginin elektronik versiyonuna http://dergipark.gov.tr/jcs adresinden erişilebilir. Makale yazım ve yayın ilkeleri derginin internet sayfasında yer almaktadır. Abonelik işlemleri için [email protected] adresinden iletişim kurabilirsiniz.

JOURNAL OF CAUCASIAN STUDIES (JOCAS) Vol. 2 Number 3 September 2016 The Journal of Caucasian Studies (JOCAS) is a peer-reviewed bi-annual international academic journal, published in March and September. The electronic version of JOCAS can be read at http://dergipark.gov.tr/jcs. Author guidelines and editorial policies on submission of manuscripts can be found on the same website. For information on individual and institutional subscriptions, please contact the journal Administration through the contact details below.

ЖУРНАЛ «КАВКАЗОВЕДЧЕСКИЕ ИССЛЕДОВАНИЯ» Год 2 Вып. 3 Сентябрь 2016 Научный журнал «Кавказоведческие исследования» выходит 2 раза в год (сентябрь, март). Электронная версия журнала размещена на платформе http://dergipark.gov.tr/jcs. Оформить подписку на журнал можно по адресу [email protected]. Порядок опубликования статей изложен на соответствующей странице журнала.

Sahibi ve Sorumlusu / Owner and Editor in Chief / Ответсвенный редактор Murat Topçu (Papşu)

Editörler / Editors / Редакторы Zeynel Abidin Besleney, Ümit Ekin, Murat Topçu (Papşu), Tufan Turan

Sayı Editörleri / Issue Editors / Редакторы номера Ümit Ekin, Zeynel Abidin Besleney, Tufan Turan

Kapak Resmi / Frontispiece / На переплете: Musa Paşa (Kunduhov)

Baskı-Cilt / Printed by / Типография Birlik Baskı Teknikleri, Birlik Sokak, No: 2, Nevin Arıcan Plaza, 1. Levent /İstanbul ISSN 2149-9527 (basılı / print) ISSN 2149-9101 (çevrimiçi / online)

Arkeoloji ve Sanat Yayınları Hayriye Cad. Cezayir Sok. No: 5/2 Beyoğlu-İstanbul Tel: 0212 293 03 78 Fax: 0212 245 68 77

http://dergipark.ulakbim.gov.tr/jcs/index / [email protected] İÇİNDEKİLER / CONTENTS / СОДЕРЖАНИЕ

1 General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı ve Faaliyetlerine İlişkin Bazı Olgular ve Düşünceler Georgy Chochiev 23 Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Etnik Çatışma Alanları Osman Tekir 47 Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri Thomas M. Barrett 83 Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet in the 1860s and 1870s Ventsislav Muchinov 97 The Circassian-Polish-Hungarian Alliance in the Final Days of the 1848-1849 Hungarian Revolution György Csorba 115 Ресурсы позднеимперской «русификации»: опыт Центрального Кавказа Елена И. Кобахидзе

DERGİNİN TARANDIĞI İNDEKSLER / JOCAS IS INDEXED IN /ИНДЕКСЫ НАУЧНОГО ЦИТИРОВАНИЯ

Akademia Sosyal Bilimler İndeksi ResearchBib (Asos Index)

Akademik Dizin (Akademik Türk AcademicKeys Dergileri İndeksi)

Advanced Sciences Index Scientific Indexing Services

CiteFactor Türk Eğitim İndeksi

Eurasian Scientific Journal Index MLA International Bibliography

Academic Researches Index Open Academic Journals Index

Crossref International Institute of Organized Research (I2OR) YAYIN KURULU

Zeynel Abidin Besleney, Dr., JOCAS, Londra, İngiltere Georgy Chochiev, Dr., Kuzey Osetya Cumhuriyeti Beşeri ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü, Vladikafkas, Rusya Federasyonu Ümit Ekin, Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi Kafkas Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Sakarya, Türkiye Lars Funch Hansen, Dr., Malmö Üniversitesi Dil, Göç ve Toplum Çalışmaları Fakültesi, Azınlık Çalışmaları Merkezi, İsveç & Kopenhag Üniversitesi Kültürlerarası Araştırmalar ve Bölge Çalışmaları Bölümü, Danimarka B. George Hewitt, Prof. Dr., Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu (SOAS), Londra, İngiltere Anzor Kushhabiev, Dr., Rusya Bilimler Akademisi Sosyo-Politik Araştırmalar Merkezi, Nalçik, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu Seteney Shami, Prof. Dr., Arap Sosyal Bilimler Konseyi, Beyrut, Lübnan Madina Tlostanova, Prof. Dr., Linköping Üniversitesi, Tematik Çalışmalar Bölümü (TEMA) / Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları (TEMAG), Linköping, İsveç Murat Topçu (Papşu), Dr., Okan Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Çeviribilim Bölümü Rusça Mütercim-Tercümanlık Abd, Tuzla, İstanbul, Türkiye Tufan Turan, Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Sakarya, Türkiye Sufian Zhemukhov, Dr., George Washington Üniversitesi, Washington, ABD

DANIŞMA KURULU

Chen Bram, Dr., Truman Barışı Geliştirme Enstitüsü, Hebrew Üniversitesi, Kudüs, İsrail Önder Duman, Doç. Dr., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Samsun, Türkiye Musa Eken, Prof. Dr., Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Sakarya, Türkiye Ayhan Kaya, Prof. Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, İstanbul, Türkiye Bekir Koç, Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara, Türkiye Madina Pashtova, Dr. Adıgey Cumhuriyeti Beşeri Araştırmalar Enstit üsü, Maykop, Rusya Federasyonu Margarita Koleva Dobreva, Yrd. Doç. Dr., Bulgaristan Bilimler Akademisi, Balkan Araştırmaları Enstitüsü, Sofya, Bulgaristan Ömer Turan, Prof. Dr., Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara, Türkiye Boris Urusov, Batı Kafkasya Analiz Merkezi, Çerkessk, Karaçay- Çerkes Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu Karina Vamling, Prof. Dr., Malmö Üniversitesi, Kültür ve Toplum Çalışmaları Fakültesi, Kafkasya Çalışmaları Bölümü, Malmö, İsveç

SAYI HAKEMLERİ

Jülide Akyüz Orat, Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara, Türkiye Svetlana A. Aylarova, Doç. Dr., Kuzey Osetya RBA V.İ. Abayev Beşeri ve Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Kuzey Osetya-Alanya Devlet Üniversitesi, Tarih Bölümü, Vladikavkaz, Rusya Federasyonu Anjela K. Cheucheva, Prof. Dr., Adıgey Devlet Üniversitesi, Genel Tarih Bölümü, Maykop, Rusya Federasyonu Derya Derin Paşaoğlu, Yrd. Doç. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Trabzon, Türkiye Benjamin Fortna, Prof. Dr., Arizona Üniversitesi, Sosyal ve Davranış Bilimleri Koleji, Orta Doğu ve Kuzey Afrika Çalışmaları Okulu, Tucson, Arizona, Amerika Birleşik Devletleri Bekir Koç, Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara, Türkiye İbrahim Köremezli, Yrd. Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Eskişehir, Türkiye Mustafa Sarı, Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Sakarya, Türkiye Dimitris Stamatopoulos, Prof. Dr., Makedonya Üniversitesi, Balkan, Slav ve Doğu Çalışmaları Okulu, Selanik, Yunanistan Enis Şahin, Prof. Dr., Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Sakarya, Türkiye Abdullah Temizkan, Doç. Dr., Ege Üniversitesi, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Sosyal Ekonomik ve Siyasal İlişkiler Ana Bilim Dalı, İzmir, Türkiye Serkan Yazıcı, Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Sakarya, Türkiye EDITORIAL BOARD

Zeynel Abidin Besleney, Dr, JOCAS, London, UK Georgy Chochiev, Dr, PhD in History, Senior Research Fellow, North Ossetian Institute for the Humanities and Social Sciences, Vladikavkaz, Russian Federation Ümit Ekin, Assoc. Prof, PhD in Ottoman History, Director of the Centre for Caucasian Studies, Sakarya University, Sakarya, Turkey Lars Funch Hansen, Dr, Department of Cross-Cultural and Regional Studies, University of Copenhagen & Minority Studies Section, Department of Language, Migration, Society, Malmö University, Malmö, Sweden B. George Hewitt, Prof, PhD (Cantab.) in Linguistics, Professor of Caucasian Languages at School of Oriental and African Studies (University of London), Fellow of the British Academy Anzor Kushhabiev, Dr, PhD in History, Senior Staff Scientist at the Social and Political Research Centre of the Russian Academy of Sciences, Nalchik, Republic of Kabardino-Balkaria, Russian Federation Seteney Shami, Prof, PhD in Anthropology, Director General at the Arab Council for the Social Sciences, Beirut, Lebanon Madina Tlostanova, PhD., Chair in Postcolonial Feminism, Linköping University, Department of Thematic Studies (TEMA) / Gender Studies (TEMAG), Linköping, Sweden Murat Topçu (Papşu), Dr, Faculty of Humanities and Social Sciences, Translation Studies in Russian, Okan University, Tuzla, Istanbul, Turkey Tufan Turan, Asst. Prof, Department of History, Faculty of Science and Literature, Sakarya University, Sakarya, Turkey Sufian Zhemukhov, Dr, PhD in History (Russian Academy of Sciences), Senior Research Associate, George Washington University, Washington DC, USA

BOARD OF ADVISERS

Chen Bram, Dr, Anthropologist, Organizational Consultant, Research Fellow at the Truman Institute for the Advancement of Peace, Hebrew University, Jerusalem, Israel Önder Duman, Assoc. Prof, Department of History, Faculty of Science and Literature, 19 Mayıs University, Samsun, Turkey Musa Eken, Prof, Department of Politics and Public Administration, Faculty of Political Science, Sakarya University, Sakarya, Turkey Ayhan Kaya, Prof, Director of the European Institute, Jean Monnet Centre of Excellence Department of International Relations of Istanbul Bilgi University, Istanbul, Turkey Bekir Koç, Prof, Department of History, Faculty of Geography, History and Languages, University of Ankara, Ankara, Turkey Margarita Koleva Dobreva, Asst Prof, Institute of Balkan Studies at the Centre of Thracology, Sofia, Bulgaria Madina Pashtova, Dr, Candidate of Philological Science, Leading Researcher at the Department of Ethnology, Adygean Republican Institute of the Humanities, Maikop, Republic of Adygeya, Russian Federation Ömer Turan, Prof, Department of History, Faculty of Science and Literature, Middle Eastern Technical University, Ankara, Turkey Boris Urusov, Political Scientist, West Caucasian Research Center, Cherkessk, Republic of Karachay-Cherkessia, Russian Federation Karina Vamling, Prof, Department of Caucasus Studies, Faculty of Culture and Society, Malmö University, Malmö, Sweden

REVIEWERS FOR THE CURRENT ISSUE

Jülide Akyüz Orat, Prof., Department of History, Faculty of Languages, History and Geography, University of Ankara, Ankara, Turkey Svetlana A. Aylarova, Assoc. Prof., Department of History, North Ossetian Institute of Humanitarian and Social Studies n.a. V.I. Abaeva VSC RAS and Government of Republic of North Ossetia-Alania, Vladikavkaz, Russian Federation Anjela K. Cheucheva, Prof., Department of History, Adyghe State University, Maikop, Republic of Adyghea, Russian Federation Derya Derin Paşaoğlu, Asst. Prof., Department of History, Faculty of Literature, Karadeniz Technical University ,Trabzon, Turkey Benjamin Fortna, Prof., School of Middle Eastern and North African Studies, College of Social & Behavioral Sciences, University of Arizona, Tucson, United States Bekir Koç, Prof., Department of History, Faculty of Languages, History and Geography, University of Ankara, Ankara, Turkey İbrahim Köremezli, Asst. Prof., Department of International Relations, Faculty of Economics and Administrative Sciences, Osmangazi University, Eskişehir, Turkey Mustafa Sarı, Asst. Prof., Department of History, Faculty of Arts and Sciences, University of Sakarya, Sakarya, Turkey Dimitris Stamatopoulos, Prof., School of Balkan, Slavic and Oriental Studies, University of Macedonia, Thessaloniki, Greece Enis Şahin, Prof., Department of History, Faculty of Arts and Sciences, University of Sakarya, Sakarya, Turkey Abdullah Temizkan, Assoc. Prof., Turkic World Research Institute, Deaprtment of Social Economical and Political Relations Ege University, İzmir, Turkey Serkan Yazıcı, Assoc. Prof., Department of History, Faculty of Arts and Sciences, University of Sakarya, Sakarya, Turkey РЕДАКЦИОННАЯ КОЛЛЕГИЯ

Зейнель Абидин Бесленей, доктор, г. Лондон, Великобритания Суфьян Жемухов, кандидат исторических наук, старший научный сотрудник Университета Джорджа Вашингтона, г. Вашингтон, США Анзор Кушхабиев, доктор исторических наук, ведущий научный сотрудник Центра социально-политических исследований КБНЦ РАН, г. Нальчик, Россия Мадина Тлостанова, доктор филологических наук, ординарный профессор постколониального феминизма, Институт тематических исследований, Отделение гендерных исследований, Линчёпингский университет, Линчёпинг, Швеция Мурат Топчу (Папшу), доктор филологических наук, Факультет естественных и гуманитарных наук, Русское переведческое отделение, Университет Окан, г. Стамбул, Турция Туфан Туран, доктор исторических наук, доцент кафедры истории Сакарского университета, г. Сакарья, Турция Ларс Фундж Хансен, доктор-антрополог, Департамент языка, миграции, общества, Университет Мальмё, Швеция & Департамент межкультурных и региональных исследований Копенгагенского университета, г. Копенгаген, Дания Б. Джордж Хьюит, профессор, cпециалист по кавказским языкам, СОАС, Лондонский университет, г. Лондон, Великобритания Георгий Чочиев, кандидат исторических наук, старший научный сотрудник Северо-Осетинского института гуманитарных и социальных исследований, г. Владикавказ, РФ Сетеней Шами, антрополог, профессор, генеральный директор Арабского Совета по социальным наукам, г. Бейрут, Ливан Юмит Экин, доктор исторических наук, директор Центра кавказских исследований Сакарского университета, г. Сакарья, Турция НАУЧНЫЙ СОВЕТ

Хэн Брам, доктор-антрополог, Труман институт по улучшению мира, Хебревский университет, г. Иерусалим, Израиль Карина Вамлинг, профессор Департамента кавказских исследований Мальмё университета, г. Мальмё, Швеция Ондер Думан, доктор исторических наук, Университет Ондокуз Майыс, г. Самсун, Турция Айхан Кая, доктор межнациональных отношений, профессор Стамбулского Билги Университета & Директор Института Европейского Союза, г. Стамбул, Турция Маргарита Колева-Добрева, доктор исторических наук, Институт по балканистике при БАН, г. София, Болгария Бекир Коч, доктор исторических наук, профессор кафедры истории Анкарского университета, г. Анкара, Турция Мадина М. Паштова, кандидат филологических наук, ведущий научный сотрудник Адыгейского республиканского института гуманитарных исследований, г. Майкоп, РФ Омер Туран, доктор исторических наук, профессор, заведующий кафедрой истории Технического университета Ближнего Востока (ODTÜ), г. Анкара, Турция Борис Урусов, прелседатель Карачаево-Черкесской региональной общественной организации «Западно-кавказский аналитический центр», г. Черкесск, РФ Муса Экен, профессор Департамента политики и государственного управления, проректор Сакарского университета, г. Сакарья, Турция

РЕЦЕНЗЕНТЫ

Светлана А. Айларова, доктор исторических наук, профессор кафедры этнокультурологии Северо - Осетинского государствен-ного ун. им. К.Л. Хетагурова; Северо-Осетинский института гуманитарных и социальных исследований им. В.И. Абаева ВНЦ РАН, г. Владикавказ, Россия Ибрахим Коремезли, доктор кафедры международных отношений Факультета экономического и государственного управления, Эскишехир Османгази университет, г. Эскишехир, Турция Бекир Коч, доктор исторических наук, профессор кафедры истории Анкарского университета, г. Анкара, Турция Жюлиде Акюз Орат, доктор исторических наук, профессор кафедры истории Анкарского университета, г. Анкара, Турция Дерья Дерин Пашаоглу, доктор исторических наук, доцент кафедры истории Черноморского технического университета, г. Трабзон, Турция Мустафа Сары, доктор исторических наук, доцент кафедры истории Сакарского университета, г. Сакарья, Турция Димитрис Стаматопулос, профессор Факультета балканских, славянских и восточных отношений, Университет Македонии, г. Салоники, Греция Абдуллах Темизкан, доктор исторических наук, доцент Института исследований тюркского мира Эгейского университета, г. Измир, Турция Бенджамин Фортна, профессор Центра исследований Ближнего Востока и Северной Африки, Факультет социальных и поведенческих наук Аризонского университета, г. Тусон, США Анжела К. Чеучева, доктор исторических наук, профессор кафедры всеобщей истории Адыгейского государственного университета, г. Майкоп, Россия Энис Шахин, доктор исторических наук, профессор кафедры истории Сакарского университета, г. Сакарья, Турция Серкан Языджы, доктор исторических наук, доцент кафедры истории Сакарского университета, г. Сакарья, Турция

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı ve Faaliyetlerine İlişkin Bazı Olgular ve Düşünceler Georgy Chochiev*

Özet General Musa Kunduhov (1818–1889) gerek Kafkasya’nın, gerekse Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Kuzey Kafkasya diasporasının 19. yüzyılın ikinci yarısındaki tarihinde iz bırakmış, fakat gayet çelişkili ve yeteri kadar anlaşılmamış simalardan biridir. Bu çalışmada, 1865 yılında yaklaşık 5 bin Çeçen, Oset ve Çerkes (Kabardey) ailesinin padişahın ülkesine göçünü düzenlerken hangi objektif veya sübjektif sebep ve hesaplara göre hareket ettiğini, yeni vatanında karşılaştığı gerçeklerin başlangıçtaki umut ve beklentilerine ne derecede uygun düştüğünü daha iyi kavrama çabasında bulunulmuştur. Musa Paşa’nın Osmanlı askeri-siyasi yapısı içerisinde elde ettiği konumun oldukça yüksek, mesleki alanındaki faaliyetlerinin ise esasen başarılı olduğu kuşku götürmemektedir. Buna karşılık, göçten sonra çok iddialı “Kafkas yönlü” (en geniş anlamıyla) ihtiraslarının bulunduğu istikametindeki son derece olası varsayımdan yola çıkılırsa, sonuçta ne Kuzey Kafkas göçmen topluluğu boyutunda genel kabul gören ve itibarı tartışma götürmeyen bir lider olabildiği, ne de Babıali’nin Kafkasya politikasının ve askeri stratejisinin oluşturulmasını hissedilir biçimde etkileyebildiği açıktır. Bunula birlikte Kunduhov’un bazı hareketlerinin ve girişimlerinin Osmanlı yönetiminin Anadolu’da yerleştirilen Kuzey Kafkasyalıların durumları konusunda bilgilendirilmesine ve sorunlarına daha ciddi olarak eğilmesine bir ölçüde hizmet ettiği anlaşılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Musa Kunduhov, Kuzey Kafkasyalılar, Rusya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, göç, iskan, 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı

* Georgy Chochiev, Kuzey Osetya Beşeri ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü, Vladikafkas, Rusya Federasyonu.

1

Georgy Chochiev

Some Facts and Considerations Regarding General Musa Kundukhov’s Life and Activities in the

Abstract General Musa Kundukhov (1818–1889) is one of the noticeable, although the most controversial and insufficiently understood figures in the history of both the Caucasus and North Caucasian diaspora in the Ottoman Empire of the second half of the 19th century. In this paper an attempt is made to better comprehend the objective or subjective reasons and considerations, by which he was guided when organizing the resettlement of approximately 5 thousand Chechen, Ossetian and Circassian (Kabardian) families to the Sultan’s domains, and to assess to what degree the realities he encountered in his new homeland corresponded to his initial hopes and expactations. Undoubtedly, the status that Musa Paşa has achieved within the Ottoman military-political establishment was rather high, and his work in the professional sphere generally successful. Yet, – if we are to proceed from the highly probable assumption that after the emigration he cherished some far- reaching “Caucasian” (in the widest sense) ambitions – it is obvious that he finally failed to become an acknowledged and unquestionably authoritative leader on the scale of the North Caucasian immigrant community, as well as to exert any visible influence on the formation of the Porte’s Caucasian policy and military strategy. Nonetheless, some of Kundukhov’s activities and initiatives appear to be instrumental to a certain extent in informing the Ottoman administration about the condition of the North Caucasian refugees settled in Anatolia and in more seriously addressing their problems.

Keywords: Musa Kundukhov, North Caucasians, , Ottoman Empire, migration, colonization, 1877–1878 Russo-Turkish War

2

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı

Musa Kunduhov’un Rusya’daki Hayatı ve Kariyeri 19. yüzyılın ortalarında Kafkasya’nın ve bir dereceye kadar genel Rusya’nın askeri, toplumsal ve siyasal hayatında oldukça belirgin bir rol oynayan General Musa Kunduhov’un anavatanında bıraktığı anı, öncelikle Çeçenler ve diğer Kafkas halklarının temsilcilerinden oluşan kalabalık bir grubun Osmanlı İmparatorluğu’na göçünü organize etmesiyle ilgilidir. 1865 yılında meydana gelen bu önemli tarihsel olay kendi kişisel yaşamı ve mesleki kariyeri açısından da bir dönüm noktası olmuş ve onları “göç öncesi” ve “göç sonrası” olmak üzere iki eşdeğerli olmayan bölüme ayırmıştır. Kunduhov’un biyografisinin ilk dönemi hakkında bizzat kaleme aldığı ve esas itibarıyla göçten önceki yaşamını anlatan kapsamlı hatıratın1 yanı sıra, Rusya merkez ve bölge arşivlerinde bulunan belgeler ve onlara dayanarak yazılmış birkaç makale görece bütünsel bir fikir edinmemize olanak vermektedir. Hayat yolunun bu kısmı aşağıdaki gibi özetlenebilir. 1818’de Osetya’nın Tagaur bölgesinde nüfuzlu aldar2 ailesine mensup Kunduhatı Alhast’ın çocuğu olarak dünyaya gelen Musa (Mussa) henüz on iki yaşındayken amanat3 olarak Petersburg’a gönderilmiş ve imtiyazlı bir askeri okula yerleştirilmiştir. Oradan 1836’da süvari asteğmeni rütbesiyle mezun olduktan sonra Müstakil Kafkasya Kolordusu’nda görevlendirilmiştir. Çar I. Nikolay’ın 1837 yılındaki Kafkasya seyahati sırasında maiyetinde yer almıştır. 1841’de yüzbaşılığa terfi etmiştir. 1848’de Kafkasya Genel Valisi Mihail

1 Musa Kunduhov’un ilk defa 1936–1937’de Paris’te “Kavkaz” (“Le Caucase”) dergisinde Rusça olarak yayımlanan anıları, sonraki yıllarda Fransızcaya ve kısmen İngilizceye çevrilerek Batı’daki Kafkas göçmen yayınları arasında yer almıştır. Türkçe çevirisi 1957–1960 arasında “Yeni Kafkas” dergisinde tefrika olarak, 1978’de ise Kafkas Kültür Derneği tarafından kitap olarak basılmıştır. Rusya’da ancak 1994–1995 yıllarında “Daryal” dergisinde tam olarak yayımlanan bu eserin halen birkaç basımı bulunmaktadır. Bu çalışmada “Kunduhov, 2013” basımından yararlanılmıştır. 2 Aldar – Aldar – Osetya’da soylu üst sınıfa verilen ad. 3 Amanat – Kafkas Savaşı sırasında, yenilen ve itaat eden Kafkasyalı toplulukların Rusya’ya bağlılıklarını sağlamak için soylu ailelerinden alınan rehine. Genellikle çocuk yaşta olan amanatlar askeri okullara gönderilir ve askeri hizmete alınırdı.

3

Georgy Chochiev

Musa Paşa Kunduhov Vorontsov’un verdiği özel bir görev üzerine Dağıstan ve Çeçenistan’da Ruslara karşı mücadeleyi sürdüren İmam Şamil’le barış görüşmeleri yürütmüş, fakat bu girişim olumlu sonuç vermemiştir. Aynı yıl içerisinde binbaşı rütbesiyle Polonya’ya gönderilmiş, 1852’ye

4

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı kadar Varşova’da konuşlandırılan Kafkas Süvari Dağlı4 Taburu’na komuta etmiştir. Kırım Savaşı sırasında Dağlı Atlı Milis birlikleri kurmakla görevli Yarbay Kunduhov, daha sonra bu birliklerin başında Güney Kafkasya’da Osmanlılara karşı harekatlara katılmıştır. Savaşı müteakiben albaylığa, 1860’ta ise tuğgeneralliğe terfi ettirilmiştir. Bu arada, 1857’de Askeri-Oset, 1859’da da Askeri-Çeçen Okrugu’nun başkanlığına atanan Kunduhov, söz konusu görevlerde Kafkasya’nın yerli halklarının yaşayışlarının çağdaş medeniyet kurallarına göre düzenlenmesi konusunda önemli gayretler göstermiştir. Çarlık ordusunda bulunduğu dönemde çok sayıda üst düzey askeri nişan ve ödüle layık görülmüştür.5

Osmanlı’ya Göç Planı Bu son derece parlak kariyerine ve önünde açılan perspektiflere rağmen Kunduhov 1865 yılında istifasını vererek, Rusya’nın Kafkasya’daki bölge yönetimiyle uyum halinde, fakat tam olarak aydınlığa kavuşturulamayan koşullar altında yaklaşık 5 bin Çeçen, Çerkes (Kabardey) ve Oset ailesinin Osmanlı İmparatorluğu’na göçünün başını çekmeyi yeğlemiştir.6

4 Dağlı (Rus. gorets, çoğ. gortsı) – Özellikle çarlık döneminde Rusya’da Kuzey Kafkasya’nın yerli halkları için kullanılan terim. 5 Kunduhov’un Rusya’daki hayatı ve kariyeriyle ilgili bilgiler yukarıda bahsedilen hatıratından başka şu eserlerden çıkarılmıştır: Degoyev, 2003; Ganiç, 2008; Kantemir, 1978; Dzagurov, 1925. 6 Rus resmi verilerine göre, 1865 yılının Mayıs–Eylül ayları içinde Oblastı’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na 4.989 hane veya 23.057 kişi gitmiştir (Dzagurov, 1925: 137–139). Bu kitlenin ezici çoğunluğunu oluşturan Çeçenler ve akraba Vaynah gruplarından (İnguşlar ve Karabulaklar) başka söz konusu rakamlar tahminen 350 Oseti ve 900 Kabardeyi de içermekteydi (Totoyev, 1948: 38; Kumıkov, 2001: 21, 373– 385). Fakat göçmenlerin bir kısmı vatanlarını resmi kayıt yaptırmadan terk etmiş olabileceğinden, gerçek sayılarının çok daha fazla olması kuvvetle muhtemeldir. Nitekim, General Fadeyev olaylar henüz sıcakken kaleme aldığı notlarda 40 bin civarında bir rakam ileri sürüyordu (Fadeyev, 2005: 198). Başka bir hesaplamaya göre Kunduhov’u izleyenlerin sayısı 40 ilâ 50 bin arasında değişiyordu (Totoyev, 1948: 38). Bu göçmenlerin yerleştirilmeleriyle ilgili Osmanlı belgeleri ise sadece gelen hanelerin sayısını vererek genellikle 5 bin aileden söz etmektedir (bkz: İ.MM. No. 1264; İ.MVL.

5

Georgy Chochiev

Maalesef, çeşitli kaynaklarda yer alan ve çoğu defa çelişkili bilgiler Kunduhov’un kendisinin ve birçok soydaşının kaderinde belirleyici olan bu göç kararının gerçek nedenleri hakkında net bir ipucu vermemektedir. Ayrıca hareketlerinin nedenleri içinde dar çıkarcı hesapların mı yoksa tam tersine Kafkas halklarına yararlı olma düşüncesinin mi hakim olduğu sorusunu tartışmaya açık bırakmaktadır. Yine de, Kunduhov’u bu adıma iten önemli psikolojik etkenler arasında, kuşkusuz, çarlık yönetiminin bölgedeki sömürgeci politikalarından duyduğu rahatsızlık, var olan koşullarda yeteneklerinin ve azımsanmayacak derecedeki ihtiraslarının karşılanmasının (Kafkas halklarını medeni biçimde yönetme ve aydınlatma) olanaksız olduğu kanısı ve göç halinde kendisinin Babıali ile Osmanlı topraklarına akın akın gelmekte olan Kuzey Kafkasyalı sürgünler arasındaki ilişkilerde kilit adam durumuna gelme hayalleri sayılabilir. Sonuncu hususla ilgili planlarının, özellikle 1864 yazında gerçekleştirdiği İstanbul ziyareti ve Ali ve Fuat paşalarla görüşmeleri sırasında güçlendiğini kuvvetle tahmin edebiliriz (Kunduhov, 2013: 46–47). Bu bağlamda Kunduhov’un en yakın amiri olan Terek Oblastı komutanı General Mihail Loris-Melikov’un “…Kunduhov Türk hükümetinin Asya Türkiyesi’ne göçen Dağlıları yönetme görevini kendisine vereceğinden ve böylelikle başlıca kaygısının Dağlı nüfusunu bir yere çekerek önce özel hukuka, sonra da belirli bir bağımsızlığa sahip ayrı bir bölge oluşturmaktan ibaret olacağından emin olduğunu birçok kez dile getirmiştir” yolundaki tanıklığını anımsatmak yerinde olacaktır (Dzagurov, 1925: 35). Öte yandan, Kunduhov’un Kafkasyalıları göçe teşvik ederken gelecekte onların

No. 23885; İ.DH. No. 38018, 38199; İ.ŞD. No. 311). Bununla birlikte, 1865 – 1866 döneminde Osmanlı hükümetinin söz konusu göçmenler için çeşitli vilayetlerde 10 binin üzerinde ev inşa ettirdiği yolunda bir resmi haber (Saydam, 1997: 149) daha yüksek rakamlarla ilgili varsayımları destekleyecek niteliktedir. Ayrıca, 1865’te ülkeye gelen Çeçenlerin sayısını 6 bin aile ve 40 bin kişi olarak veren Doğu Anadolu’daki İngiliz konsolosu John Taylor’ın tanıklığı da dikkate değerdir (Taylor, 1868: 346; Şimşir, 1989: 304). Son olarak, Musa Kunduhov’un Narmanlı Camii’ndeki mezar taşının kitabesinde bulunan “Bu zât, vatan-ı kadîmini ve rütbe ve mansıbını terk itmiş ve eser-i nebeviyye iktizâen otuzbin neferât-ı Çerâkise ile hicret itmiş…” şeklindeki sözleri hatırlatmakta da yarar var (Hanoğlu, 2006: 147, 396). 6

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı muzaffer Osmanlı ordusunun yardımıyla ve onun safları içinde Kafkasya’ya geri dönecekleri olasılığını da göz ardı etmediği hiç de temelsiz görünmemektedir (Kunduhov, 2013: 48, 53, 55).

Anadolu’da Yerleşme Bu çalışmanın asıl konusu olan Kunduhov’un yeni vatanındaki hayat ve faaliyetlerine geçmeden önce elimizdeki belgelerin generalin göçten sonraki biyogafisini ancak genel çizgileriyle belirlememize olanak verdiğini belirtmek yerinde olacaktır. Bununla birlikte, mevcut veriler onun Osmanlı askeri-politik düzeni içerisinde edindiği yer hakkında belli bir fikir edinmemizi mümkün kılmakta ve Kuzey Kafkasyalı göçmen topluluğunun kaderinde oynadığı ya da oynamaya çalıştığı role de bir ölçüde ışık tutmaktadır. Loris-Melikov’un yukarıdaki ifadesi haklı ise Kunduhov ilk ciddi hayal kırıklığına başında bulunduğu ilk göçmen kafilelerinin Osmanlı sınırını geçmelerinden hemen sonra uğramış olmalıdır. Rusya hükümetinin diplomatik baskısına boyun eğen Babıali, önce Kunduhov’a 1864’te vaat edilen ve bütün göçmenleri sınıra yakın Soğanlı Sıradağı ile Van Gölü arasındaki alana yerleştirmeyi öngören ilk planından vazgeçmiştir. Ardından da Temmuz-Ağustos 1865’te Osmanlı memurlarının ve bizzat Kunduhov’un Rus resmi temsilcilerine ısrarla kabul ettirmeye çalıştıkları, Çeçenleri Van Gölü’nün batısında ve güneyinde toplama projesinden vazgeçmek zorunda kalmıştır (Dzagurov, 1925: 32, 122–130). Sonuçta, 3500 kadar göçmen ailesi daha güneyde bulunan ve Kafkasyalılar için doğa ve iklim açısından elverişsizliği belli olan Diyarbekir ve Halep vilayetlerine yerleşmeye zorlanmıştır. Geriye kalan tahminen 1500 aile ise Orta Anadolu’ya, çoğunlukla Sivas Vilayeti’ne gönderilmiştir (İ.MM. No. 1264; İ.DH. No. 38018; Taylor, 1868: 346). Sıradan göçmenlerden farklı olarak kendisine ve yakınlarına yerleşecekleri bölgeyi seçme hakkı tanınan Kunduhov Orta Anadolu’da kalan ikinci grubun içindeydi. İlk ikamet yeri Uzunyayla’da bulunan ve çoğunlukla önceki yıllarda göçen Çerkeslerin yerleştiği Aziziye kazası olmuşsa da, daha sonra eski sakinleri tarafından terk edilen Tokat kazasına bağlı Batmantaş köyünde satın aldığı geniş arazide bir konak yaptırarak en geç

7

Georgy Chochiev

1867’de oraya taşınmıştır.7 Hısım ve akrabaları başta olmak üzere kendisiyle birlikte gelen Oset ve Kabardey ailelerinin bir bölümü de aynı köye yerleşmiştir (Kutlu, 1986: 48; Kantemir, 1978: 12).8 1866 yılının sonlarında İstanbul’a giden Kunduhov sadrazamlık makamına sunduğu dilekçede, Devlet-i Aliye’ye hizmet yoluyla “ikmal-i namûs-ı acizî” edebilmesi için kendisine “cihet-i askeriyyede” ihtisasına uygun bir görevin verilmesini istemiştir. Bu belgede, Kafkas göçlerinin nedenlerinin resmi yorumlanışına uygun biçimde, “Rusya devlet-i fahîmesinin efkarı Kafkasya ahalîsinin mütefahhir ve müteşekkir oldukları dîn-i mübîn-i şeref-i İslamiyyeyi mahv ile kendü dînine tebdîl ve orada ba‘zan nesl-i İslamiyyeyi yok etmek” olduğundan dolayı soydaşlarıyla birlikte vatanını terk etmeyi göze aldığı da belirtiliyordu. Dilekçeye bir de generalin Rus ordusundaki ayrıntılı sicili ile Sivas ve Erzurum valilerinin şefaat mektupları eklenmişti. Ertesi yılın mart ayında çıkan padişah iradesiyle “Çeçen kabîlesi reisi Musa Bey”e Rusya’daki unvanının dengi olan mirlivalık rütbesinin ihsanıyla 4. Ordu’nun kurmay heyetine dahil edilmesi emredilerek gereğinde Meclis-i Askeriye’nin toplantılarına katılmasına izin verilmiştir (A.MKT.MHM. No. 376/53; İ.MM. No. 1398; Kutlu, 1986: 50). Bu tarihten itibaren Kunduhov imparatorluğun askeri çevrelerinde Musa Paşa veya Çerkes Musa Paşa adıyla tanınmaya başlamış, fakat 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar herhangi komutanlık görevinde bulunmayarak genellikle Batmantaş’taki çiftliğinde yaşamıştır (Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 48).

7 Kunduhov ve kafilesinin Anadolu’ya gelişlerinden kısa süre önce Batmantaş’ta yaşayan yerli Rumlar Rusya’ya göç etmişlerdi. Ne var ki, Rus makamlarının kendilerini kabul tarzından memnun kalmayarak birkaç yıl sonra geri dönmüşler ve işgal edilmiş buldukları ev ve tarlalarını geri istemelerine rağmen bir sonuç alamadan civar Rum köylerine dağınık olarak yerleşmek zorunda kalmışlardı. (Girard, 1902: 84). 8 1878’de buraları dolaşan başkeşiş Garegin Srvandztyants’ın aldığı not şöyledir: “Batmantaş… dağ yamacında yeni kurulmuş, evleri gayet temiz bir Çerkes köyüdür… Havası, suyu ve toprağı harikulade, fakat kışları serttir. Köyün kenarında bir tepe üzerinde Çerkes Musa Paşa’nın evi duruyor. Tümüyle Avrupalı tarzda kireçle inşa edilen ve büyük cam pencereleri olan bu evin önünde küçük bir mescit var.” (Srvandztyants, 1885: 34).

8

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı

Öyle görünüyor ki, Musa Paşa’nın yüksek sosyal konumunu, Rusya’da edindiği yönetim tecrübesini ve liderlik hırslarını dikkate alan Osmanlı makamları, yeni uyruklarını daha etkin biçimde idare ve kontrol etmek için onun otoritesinden ve bilgilerinden yararlanmayı düşünmüş, onu Tokat ve bazı komşu kazalar dahilinde oluşmuş, değişik etnik unsurlardan kurulu Kuzey Kafkas göçmen grubunun fiili lideri olarak kabul etmişlerdir. Nitekim, Anadolu’daki durum hakkında bilgi sahibi olan İngiliz konsolosu Gifford Palgrave 1868 yılının başında yazdığı raporda şu ifadelere yer vermiştir: “…[Tokat bölgesinin] merkezi vadileri neredeyse tamamen Çerkeslerle meskundur ve bunlar esas itibarıyla halen Musa Paşa olarak bilinen fakat eskiden Rus hizmetinde bulunan bir yerli reisin yönetimindedirler. İddialara göre emrindeki köylerin sayısı 80’i buluyor ve 30 kadarı daha biraz kuzeyindedir. Nüfusları tahminen 20 bine ulaşıyor…” (Palgrave, 1984: 130). Aslında Babıali’nin bu dönemde Kafkasyalıları yönetmek için önemli bir yöntem arayışına girmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yeterli nedeni vardı. Nitekim, Musa Paşa kendi maddi ve makam sorunlarını başarıyla çözerken, göçmenlerin büyük bir bölümü yeni koşullara uyum sağlamada ciddi güçlüklerle karşılaşmışlardı. Osmanlı hazinesinin sınırlı kaynakları Kafkasya’dan gelen yüzbinlerce yoksul göçmenin hızlı ve düzenli şekilde yerleştirilmesi ve gerekli geçim olanaklarıyla donatılması için yeterli değildi. Bazı taşra memurlarının yolsuzlukları ve yetersizlikleri, göçmenlerin sosyo-kültürel ve psikolojik özelliklerini anlayamamaları durumu daha da ağırlaştırmaktaydı. Örneğin, daha 1860’ların başlarında Sivas vilayetine gönderilen Kuzey Kafkasyalıların çoğu incelediğimiz dönemde henüz iskan edilememişti ve devletten yevmiye alsalar da asıl geçimleri yerli köylüler tarafından sağlanmaktaydı. Kesin olarak yerleştirildikleri ve iş güç sahibi oldukları düşünülen göçmenlerin de sıkça komşu köylerle arazi anlaşmazlıkları ortaya çıkmaktaydı. Bütün bunlar birçok göçmeni bazen feodal beyleri tarafından da teşvik ve istismar edilen çeşitli yasadışı eylemlere itmekte, bu da yerli ahaliyle ilişkilerini gerginleştirmekteydi (İ.MM. No. 1481). 1865’te vilayete kalabalık bir Kafkas göçmen kafilesinin gelişi durumu doğal olarak daha da karmaşıklaştırmıştır.

9

Georgy Chochiev

1868 “Çerkes Kurultayı” Olayların gidişatının Musa Paşa’yı tedirgin etmemesi olanaksızdı. Çünkü göçün öncüsü ve göçmen camiasının en yüksek kademeli temsilcilerinden biri olarak soydaşlarının durumunun ve davranışlarının manevi sorumluluğunun kuşkusuz bilincindeydi. Osmanlı belgelerinden anlaşıldığı üzere, 1868 yılında yerel yönetimin de onayını alarak, ortaya çıkan bunalımı ve çözüm yollarını tartışmak üzere Sivas vilayeti içinde yaşayan Kuzey Kafkas gruplarını temsil eden soyluları, din adamlarını ve diğer ileri gelenleri toplantıya çağırmıştır.9 Haziran sonlarıyla Temmuz başlarında 300’ü aşkın delegenin katılımıyla yapılan “Çerkes kurultayı” Musa Paşa tarafından hazırlanan ve suçluluğu bertaraf etmeyi amaçlayan, Kafkasyalılara mahsus 15 maddelik bir nizamnameyi kabul etmiştir. Bu nizamname, göçmen köylerinde zaten geçerli olan şeri ve nizami mevzuata ek olarak özel bir ceza-teşvik sisteminin yürürlüğe konması, idarelerce asayişi sağlamakla yetkilendirilecek görevlilerin yerleşim yerlerine atanması, göçmenlerin yerel kolluk kuvvetlerine daimi esasta alınması, Kafkasyalılara umumi yerlerde silah taşımanın yasaklanması gibi tedbirleri öngörmekteydi. Kuzey Kafkas liderlerinin aynı düşünceler doğrultusunda Babıali’ye hitaben düzenledikleri toplu dilekçede,

9 4. Ordu komutanlığına yazdığı 6 Temmuz 1868 tarihli mektupta Musa Paşa bu toplantının gerekliğini ve organizasyonunu şöyle anlatmaktaydı: “…inşâsına mübâşeret olunan konağ-ı âcizînin ikmâl-i noksânı için mezûnen gelip umûr-ı zâtiyyemiz ile meşgul bulunduğum hâlde Si vâs vilâyet-i celîlesi dâhilinde bulunan muhâcirînden Mâhir Bey ve Kart Osmân ve rüfekalarının gasb ü sirkat ve sâir dürlü harekât-ı gayr-ı lâyıkalarının men‘i esbâbının istikmâli zımnında lâzım gelen ümerâ-ı muhâcirîne nush-pend olunması devletlü vâlî paşa hazretleri tarafından vâki‘ olan irâdeye mebnî her ne kadar keyfiyyet hükûmet-i mahaliyyeye âid ve çâkerlerinin vazîfe-i memûriyyetten hâric ise de ileride bir nev‘ fenâlık zuhûrundan ihtirâzen ber-muktezâ-ı sıdk ve ubûdiyyet bu fazâhatın külliyyen ve kaviyyen men‘ ve indifâ‘ı esbâbı bî-l-etrâf tefekkür ve mütâla‘a olunarak o misillü ademlerin ele getirilmesi ve sâirlerine meydân verilmeyecek sûrette taht-ı mezbûtiyyete alınması için bî-l-cümle ulemâ ve ümerâ-i muhâcirînin celbi müşârün-ileyh hazretlerine şifâhen arz ü beyân olunmuştu.” Ayrıca, Babıali’yi de eleştirerek, “…mukaddemlerine nisbetle şimdilerde hükûmet-i ‘âliyye cânibinden hîç bir maslahat mühimsenilmeyerek imrâr-ı vakt olunmakta bulunduğu”nu belirtmekteydi (İ.MM. No. 1481, lef 2).

10

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı bütün vilayet halkının huzur ve güvenliğini sağlayacak tek çare olduğundan emin oldukları bu nizamnamenin acilen onaylanmasının yanısıra iskan işini kısa sürede tamamlayabilmek için merkezden vasıflı ve dürüst memurların gönderilmesi ve “mütehayyizan ve müntahab ümeradan” olan göçmenlerin yerel yönetimlerin tüm kademelerine dahil edilmesi de ısrarla istenmekteydi. Bu arada Osmanlı Devleti’nin daha önce Uzunyayla’da aslında istisnai bir durum olarak uyguladığı modelin ileride diğer Kafkas göçmenlerinin yönetilmesinde örnek alınacağı umudu da dile getirilmiştir.10 4. Ordu komutanı ve serasker aracılığıyla bu öneriler hükümete sunulmuştur. Ancak Osmanlı yönetiminin bu konudaki tutumu Musa Paşa’nınkinden oldukça farklıydı. Nitekim, bu dönemde Kuzey Kafkasyalı soylu kesimine karşı güvensizliği gittikçe artmakta olan Babıali, bu zümreye mensup kişilerin girişimlerinin arkasında en başta kendi imtiyazlarını koruma amacının yattığından ve egemenlikleri altındaki bağımlı sınıfları kullanarak bölgesel düzeyde resmi makamlara baskı yapmak niyetinde olduklarından kuşku duymaya başlamıştı (İ.MVL. No. 22848). Diğer taraftan, ayrı Müslüman toplulukları için özel bir hukuki ve idari rejim yaratmak da devlet politikası açısından uygun değildi. Ayrıca, 1863–1864’te meydana gelen kitlesel göçlerden itibaren Babıali ülkedeki boş toprakların sınırlı olmasını ve göçmenlerin sebep oldukları sosyal problemleri göz önünde tutarak, önceki yıllarda göz yumduğu büyük Kafkasyalı grupları toplu halde yerleştirme uygulamasından artık özenle kaçınmaya başlamıştı (İ.MVL. No. 22848). Bundan hareketle hükümet, 31 Ağustos 1868 tarihli oturumunda göçmenlerin “müteferrikan” yerleştirilmesini ve yasadışı eylemlerinin önünün alınmasını denetleme görevini 4. Ordu Komutanlığı’na vermeyi karara bağlamıştır. Devletin bu alandaki politikasının hedefleri, bütün göçmenlerin en kısa sürede tarımla uğraşan ve kanuna uyan tebaa haline getirilmesi ve yavaş yavaş geleneksel liderlerine bağlılıktan çıkarılması olarak tanımlanmıştır. Bu da anılan nizamnamede belirlenmiş ek önlemlere başvurmaksızın

10 1850’lerin sonu ve 1860’ların başında 10 bin civarında Çerkesin topluca yerleşmesi üzerine Uzunyayla’da Aziziye kazası adıyla memur kadrolarını da kısmen kendi sakinlerinden istihdam eden ayrı bir idari birim kurulmuştu (bkz: İ.MVL. No. 20103).

11

Georgy Chochiev mevcut yasa ve talimatların daha sıkı biçimde uygulanması suretiyle sağlanacaktı (İ.MM. No. 1481).11

Göçmenlerin Durumuyla İlgili 1870 Raporu ve Sonuçları Söz konusu projenin temel ilkelerinin reddine rağmen, Musa Paşa çok geçmeden Kuzey Kafkasyalıların yönetilme tarzının ıslahıyla ilgili bir takım yeni görüşlerini hükümete sunmuştur. Muhtemelen 1870 yılının başlarında İstanbul’a gönderdiği raporda12 bir kez daha göçmenlerin yerleştirildiği bölgelerdeki karmaşık duruma dikkat çekmekte ve gerginliği azaltmak amacıyla toprak dağıtımı sırasında yapılan hata ve adaletsizliklerin düzeltilmesi, göçmenlerin medeni ve dini gereksinimlerinin karşılanması, askerlik muafiyetinin süresi dolmadan orduda ücretli olarak istihdam edilebilmeleri gibi konularda tavsiyeler ileri sürmekteydi. Bu öneriler genel olarak Osmanlı yönetiminde destek bulmuştur. Musa Paşa’nın çağrısının Babıali’yi Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde bulunan göçmenlerin durumunu merkezden gönderilecek memurlar eliyle genel bir denetimden geçirme kararını almaya sevk ettiği de düşünülebilir. Bununla birlikte, raporun görüşülmesinden sonra düzenlenen resmi belgelerde iki husus açıkça vurgulanmaktaydı: Göçmenlerin yerli Müslüman toplumuna ekonomik ve sosyo-kültürel bakımdan entegre edilmeleri ve soydaşlarını silahlı eylemlere kışkırtan Çerkes soylu elitinin sayıca hiç de az görünmeyen kesimine karşı sert idari yaptırımların uygulanması zorunluydu (İ.MM. No. 1590). Zaten Çerkes soylularının davranışları devletin bütün uyruklarının hukuki statülerinin eşit olması siyasetine aykırıydı. Eldeki tanıklıklar bu tür önlemlerin gerekliliği konusunu Musa Paşa’nın ne ölçüde paylaştığını yeterince ortaya koymamakla beraber, uygulanmak

11 Gene de anılan kurultayın onayladığı dilekçede yer alan isteklerden bazıları daha sonraki yıllarda hayata geçirilmiştir. Örneğin, 1870’ten sonra göçmenlerin temsilcileri yerel idarelere dahil edilmeye başlamıştır. Ayrıca hükümet Kafkasyalılara alenen silah taşıma yasağını – “kendülerini sû-i ef‘âlden sıyâneten” – daha ardıcıl ve sert biçimde uygulamaya geçmiştir (İ.MM. No. 1590, lef 2, talimat müsveddesi). 12 Söz konusu raporun metni ilgili arşiv dosyasında yoktur. Burada içeriği hakkında sadece Musa Paşa’nın önerilerinin görüşüldüğü 19 Ocak 1870 tarihli Şura-yı Devlet Dahiliye Dairesi’nin oturumunun özetlenmiş tutanağına (İ.MM. No. 1590, lef 1) dayanarak hükmedebilmekteyiz.

12

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı istenen bu tedbirler onun Çerkes soylularının keyfi hareketlerinin önlenmesinde kendisine bağlanan umutların boşa çıktığının, beklenen oranda başarılı olamadığının dolaylı tespiti olarak değerlendirilebilir. İzleyen dönemde Musa Paşa’nın soydaşlarının durumunu düzeltmek için başka bir girişimde bulunup bulunmadığı hakkında bilgi sahibi değiliz. Ne var ki, birkaç yıl geçtikten sonra da Sivas ve diğer Anadolu vilayetlerinde bulunan Kuzey Kafkas göçmenlerinin geçim ve uyumlarının tam olarak sağlanamadığı ve buna bağlı “Çerkes asayişsizliği” sorununun da güncelliğini koruduğu bilinmektedir. Nitekim, 1868’deki “Çerkes kurultayı”nın katılımcılarını özellikle endişelendirmiş olan Kart Osman ve Mahir Bey adlı elebaşlarının başını çektikleri çetenin 1870’lerin ortalarına doğru henüz tasfiye edilemediği, üstelik Musa Paşa’nın Batmantaş’taki çiftliğini soyduğunu da belirtmek yeterlidir (Kutlu, 1986: 48). Herhalde bu olay bir dereceye kadar göçmenlerin bir bölümünün paşaya karşı tutumunun da bir göstergesi sayılabilir. Bu bağlamda, bir gözlemcinin Kunduhov’la birlikte göç eden Çeçenlerden bazılarının yeni ülkelerinde kendilerine vaat edilen refahı bulamayarak son derece kızgın oldukları ve onu öldürmeyi bile tasarladıkları yolundaki ifadesi akla gelmektedir (Kanukov, 1878).

General Fadeyev’le Görüşme ve Kafkasya’yı Ruslardan Kurtarma Projesi Yine de Musa Paşa’nın Kafkas göçmen çevrelerinde yeterince etkili ve itibarlı bir kişilik olduğu yalnız Osmanlılarca değil, Rus otoriteleri tarafından da kuşku götürmez bir olgu olarak kabul edilmekteydi. En azından bazı tanınmış Rus asker ve devlet adamlarının, gayri resmi düzeyde de olsa, eski yurttaşlarını göz önünde tutmaya gayret gösterdikleri bellidir. Çarlık temsilcileriyle Musa Paşa arasında göçten sonra bilinen ilk doğrudan temas yaklaşık 1874’te olmuştur. Bu sırada özel bir misyonla İstanbul’a gelen General Rostislav Fadeyev,13 Musa

13 Büyük olasılıkla Fadeyev’in İstanbul’u ziyareti, Mısır hıdivinin ordusunun baş müsteşarlığı görevine 1875 yılının ilk günlerinde başlamak üzere Kahire yolundayken gerçekleşmiştir. Ertesi yıl, hıdivi Osmanlılara karşı savaşa ikna etmek için beslediği umutlar suya düşünce, Mısır’dan ayrılıp Balkanlar’a geçmiş ve önce Sırbistan’da, sonra Karadağ’da askeri görevler üstlenmiştir (Entsiklopediçeskiy slovar, 1902: 231–232). 13

Georgy Chochiev

Paşa ve İmam Şamil’in oğlu Gazi Muhammed14 ile görüşerek onlardan Rusya ile Afganistan arasındaki sınır bölgesinde Petersburg’un himayesi ve mali desteğiyle bir tür “Yeni Kafkasya” yaratma projesi için desteklerini almaya çalışmıştır. Bu, Kafkasya’dan ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan gerekli miktarda nüfusu çekerek kurulacak özerk bir oluşum olacaktı. Bu son derece egzotik projenin amacının, bir yandan Orta Asya’da İngiliz nüfuz alanının kıyısında tampon bir devletçik oluşturmak, diğer yandan da ufukta görünen Osmanlı-Rus savaşı arefesinde Ruslar açısından tehlikeli addedilen Kuzey Kafkasyalı unsurunu gerek anavatanında, gerekse Anadolu’da zayıflatmak olduğu tahmin edilebilir. Ancak her ikisi de Kafkasyalılarla Afganlı dindaşları arasında silahlı çatışma riskine meydan vermemek gerekçesiyle Fadeyev’in teklifini geri çevirmiştir (Kantemir, 1978: 12).15 1870’lerin ortalarında “Doğu Sorunu”nun şiddetlenmesi ve Osmanlı-Rus ilişkilerinin giderek kötüleşmesine paralel olarak Musa Paşa, çıkacak savaşta Kafkasya’yı Osmanlı ordusunun ana hedeflerinden biri haline getirme düşüncesiyle, bölgenin askeri ve siyasi gerçeklerini iyi bilen biri olarak danışmanlık hizmetini daha ısrarlı biçimde Babıali’ye önermeye başlamıştır. Örneğin, 1876 yılının Eylül ayı başlarında sadrazamlığa ve seraskerliğe sunduğu layihada, önceden iyi şekilde hazırlanıp donatılacak 25–30 bin kişilik vurucu bir kuvvetin savaşın patlaması halinde Karadeniz’in Kafkasya kıyılarına çıkarılabileceğini, daha sonra yerli halkın aktif yardımlarıyla zorluk

14 1871 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na göç eden Gazi Muhammed 1877’de paşa unvanını almıştır (İ.DH. No. 61009). 15 Burada atıfta bulunulan ve ilk defa 1936’da “Kavkaz” (“Le Caucase”) dergisinde yayınlanan kaynağın yazarı olan Oset asıllı Alihan Kantemir(ov) Bolşevik Devrimi sonrası Kuzey Kafkasya siyasi mültecilerinin önemli simalarından biridir. Düştüğü nota bakılırsa (Kantemir, 1978: 5), aktardığımız bilgileri Musa Paşa’nın TBMM hükümetinde ilk dışişleri bakanlığı görevinde bulunmuş olan oğlu Bekir Sami Bey’le ve torunu Şevket’le yaptığı özel sohbetlerden edinmiş olabilir. Daha sonraki dönemde sözü edilen olay, Kuzey Kafkasya diaspora tarih yazımını temsil eden başka yazarların eserlerine de – kuşkusuz Kantemir’in makalesine istinaden – yansımıştır. Bkz: Traho, 1993: 49–50; Aydemir, 1988: 116; Berzeg, 1996: 161 (yalnız sonuncu çalışmada gönderme bulunmaktadır). Diğer taraftan, Kantemir’in bu anlatımı daha sağlam tanıklıklarla belgeleninceye kadar ona belli bir ihtiyatla yaklaşmak gerektiği açıktır. 14

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı

çekmeden Dağıstan’a kadar bölgenin içlerine ilerleyip Güney Kafkasya’daki Rus birliklerinin bozguna uğratılabileceğini ileri sürmüştür (Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 47). Bu projenin askeri-stratejik açıdan uygulanabilirliğinin değerlendirmesine girmeden, söz konusu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun maddi ve insani kaynaklarının kısıtlılığı göz önüne alınırsa kısa sürede bu kadar büyük muharip gücün kurulmasının mümkün olmadığını belirtmekle yetinebiliriz. Kaldı ki, Kuzey Kafkasyalı Müslümanlara “kurtarılacak dindaşlar” olmaktan çok Rusya’nın iç durumunu istikrarsızlaştıracak ve askeri gücünü oyalayacak bir araç gözüyle bakan Babıali’nin, 1877–1878 savaşı arefesinde bölge halkının Çarlığa karşı ayaklandırılmasına umut bağladığı ve bunu desteklemek için oraya gerektiğinde sadece sınırlı sayıda asker göndermeyi düşündüğü de bir gerçektir (İ.DH. No. 61009, 61133-3). Nitekim, bu plan uyarınca, muharebeler başladıktan hemen sonra, 1877 Mayısının ortasında, çoğunlukla Kafkasyalı göçmenlerden oluşan ve diğer bazı Kafkas kökenli subayların yanı sıra Musa Paşa’nın da kurulmasına ve eğitilmesine katkıda bulunduğu 10 kadar Osmanlı taburu Sohum’un kuzeyinde karaya çıkarılmıştır (Kutlu, 1986: 48). Musa Paşa’ya serasker tarafından bu harekatı yönetme ve ayaklanmaya yerli halkın olabildiğince geniş kesimini çekmek üzere bizzat Abhazya’ya gitme önerisi yapılmışsa da, layihada belirttiği amaçlara ulaşabilmek için Kafkasya’ya çıkarılan Osmanlı birliklerinin sayıca yetersiz olduğunu gerekçe göstererek bu görevi üstlenmemeyi tercih etmiştir (İ.DH. No. 61009; Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 46–47).16

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Sırasında Doğu Cephesindeki Faaliyetleri Bununla birlikte, bütün 1877–1878 harekatı boyunca Musa Paşa, Doğu Anadolu (“Kafkas”) cephesindeki en önemli ve en aktif Osmanlı askeri kadrosu içinde yer almıştır. Savaşın ilk safhasında kendisine “asakir-i

16 Olayların bundan sonraki gelişimi Musa Paşa’nın böyle bir askeri harekâtın anlamsızlığı hakkındaki görüşünü doğrulamıştır. Esas cephelerdeki güçlerini takviye etmek isteyen Babıali, Ağustos 1877 gibi erken bir tarihte bütün birliklerini Abhazya’dan geri çekmiş, ayaklanmaya sürüklenen 20 bin kadar Abhaz da Osmanlı askerleriyle birlikte yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. 15

Georgy Chochiev muavine-i Çerakise” olarak bilinen gönüllü yardımcı birliklerin17 komutanlığı verilmiştir. Başta Çerkesler ve Abazalar olmak üzere, daha az sayıda Oset, Çeçen, Dağıstanlı gibi Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yerleştirilmiş Kuzey Kafkas topluluklarına mensup kişilerden alelacele oluşturulan bu birkaç bin mevcutlu kuvvetin görevi, düzenli ordunun süvari, ileri karakol, keşif ve muhabere hizmetlerinde duyduğu önemli açığı kısmen de olsa kapatmaktan ibaretti. Göçmenlerin Musa Paşa gibi deneyimli bir muharip generalin, üstelik hemşerileri olan bir komutanın idaresi altında Rus-Kafkas Savaşı sırasında gösterdikleri üstün askerlik niteliklerini yine sergileyecekleri ve öncelikle Kazak birliklerine karşı etkili bir ağırlık oluşturacakları umulmaktaydı. Ancak çok geçmeden bu hesapların yanlışlığı ortaya çıkmıştır. Anavatanlarında daha çok gerilla savaşı yapmaya alışkın olan ve askeri disiplin konusunda oldukça farklı düşüncelere sahip gönüllüler, komutanları olarak atanan subayların emirlerini yerine getirmeyi reddetmekte ve gerek muharebede, gerekse dışında kendi başlarına buyruk davranmaktaydılar. Ayrıca erzak, yem ve mühimmatın kıtlığı veya zamanında ulaştırılamaması gibi Osmanlı ordusunda yaygın durumlar, Kafkasyalıların öfkesine neden olmakta ve çoğu defa cephe hattına yakın bölgelerin ahalisini soymak ve hatta ordudan firar etmek için yeterli mazeret olarak görülmekteydi. Yardımcı birliklerin bu özellikleri, mensuplarının savaş meydanındaki cesaret ve fedakarlığını büyük ölçüde değersizleştirdiği gibi Osmanlı komutanlarına da yığınla sorun yaratmaktaydı (Mehmed Arif, t.y.: 225–232; Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 54, 90, 151, 154, 273). Beklenilenin aksine Musa Paşa, emrine verilen kuvvetleri düzene sokmaktan aciz kalmıştır. Bu birliklerde bir araya getirilen değişik Kafkasyalı etnik grupların temsilcileri genellikle sadece kendi geleneksel aristokrasilerine mensup liderlerin otoritesini tanımaya eğilim göstermekte ve resmi önderleri olan Musa Paşa’nın ne çar ve padişah ordularındaki rütbe ve hizmetlerinden, ne de aldarlığından fazlaca etkilenmekteydiler. Örneğin, Anadolu Ordusu Başkumandanı Müşir Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın gözlemine göre başarısızlığı

17 Söz konusu dönemde Kuzey Kafkasyalı göçmenlerin önemli bir bölümünün askerlik muafiyeti henüz dolmamış olduğundan, anılan birliklere katılmaları gönüllülük esasında, ama çoğu zaman çeşitli teşviklerl e sağlanmıştır (Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 48).

16

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı

“…kendisi muhacir ise de rivayetlerine göre asilzade olmayıp hem de tek bir kabileye mensup olmasından” kayanaklanmaktaydı (Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 154) (Pan-Kafkas bilinç ve hırslarına ve Loris-Melikov’un nitelemesiyle “son derece gururlu ve hassas bir mizaca” sahip (Dzagurov, 1925: 67) Musa Paşa için sıradan göçmenlerin şahsiyetine karşı bu tutumunun ne kadar incitici olduğu tahmin edilebilir). Kendisi ise, emrindeki Kafkasyalıların davranışlarını yönetime açıklamaya çalışırken, “…bunlar farklı kabilelere mensupturlar. Her kabile kendisini diğerlerinden üstün saydığı için, başka kabileye mensup bir amirin, bir kumandanın, bir zabitin emrini de dinlemezler…” şeklinde ifadeleri kullanmaktaydı (Mehmed Arif, t.y.: 227).18 Yukarıda belirtilen hususlar, yardımcı birliklerin 30 Mayıs (1877) gecesinde Kars’a yakın Benliahmet köyü civarında meydana gelen ilk ciddi çarpışmada uğradıkları ağır yenilginin başlıca nedeni olmuştur. Devriyeler emre aykırı olarak nöbet yerlerini bırakıp erzak ve hayvan yemi için köye gittikleri için, kampta bulunan 1500’den fazla gönüllü, Rus süvari birliğinin ani taarruzuna uğramış ve cesaretle karşı koymalarına rağmen ölü ve yaralı olarak 50’nin üstünde kişi kaybederek dağıtılmıştır (Mehmed Arif, t.y.: 224–226; Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 49, 66). Bu olaydan sonra ordu komutanlığı göçmen birliklerini “kabile” esasına göre yeniden örgütlemek zorunda kalmış, fakat yine de istenilen derecede denetim altına alamamıştır (Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 54; Mehmed Arif, t.y.: 231). Musa Paşa’nın ısrarlı ricaları üzerine temmuz başında gönüllü birlikleri komutanlığından ayrılmasına izin verilmiş ve Anadolu’daki Osmanlı kuvvetlerinin sol kanadını oluşturan 1. Piyade Tümeni’nin başına getirilmiştir. Bu görevde önceki başarısızlığı yüzünden zedelenen itibarını tamamen yeniden elde etmiş olmalı ki, başkomutanlık 1877 sonbaharında savunma harekatları sırasındaki kararlı ve profesyonelce faaliyetlerinden takdirle söz etmiştir (Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996: 172, 177, 180, 195, 202–203, 208, 216,

18 Aynı cephede Gazi Muhammet Paşa’nın komutası altında savaşa katılan ve etnik bileşimi görece daha homojen olan “Dağıstan Alayı”nın bu tür sorunlarla karşılaşmadığı izlenimi vermesi dikkate değerdir (Bkz: Gazi Ahmed Muhtar Paşa, 1996).

17

Georgy Chochiev

225, 227). Savaşın son aşamasında, 1878 başında, Musa Paşa 4. Ordu’nun kurmay başkanlığına tayin edilerek bu sıfatla aynı yılın Mart ayında Osmanlı güçlerinin teslimi ve Erzurum’un tahliyesi konusunda Rus işgal kuvvetlerinin temsilcileriyle – ki içlerinde bazı eski mesai arkadaşları da bulunmaktaydı – yapılan ve kendisi için pek sıkıntılı olduğu kolayca tahmin edilebilecek görüşmelere katılmıştır (Kantemir, 1978: 12–13; Kutlu, 1986: 49).

Hayatının Son Yılları Eylül 1878’de Rusların Berlin Antlaşması gereğince Erzurum’dan geri çekilmesini müteakip ferikliğe terfi eden Musa Paşa Erzurum Vilayeti’nin askeri komutanlığına getirilmiş ve savaş ve işgal dönemlerinde ilişkileri büyük ölçüde bozulan yerli Müslüman ve Hıristiyan ahali arasındaki çatışmaları önlemede, Doğu Anadolu’daki İngiliz konsolosu Henry Trotter’in deyişiyle, “harikalar yaratmaktaydı”. Hatta Ermeni ahalisinin güvenliğinin sağlanması uğruna aldığı sert ve ödünsüz önlemler dolayısıyla kendi dindaşlarından bazılarının öfkesini üzerine çekmiş ve bu kesim tarafından “gavur” olarak adlandırılmıştır (“Correspondence,” 1879: 2–6). Sonraki yıl Sivas Vilayeti’ne benzer göreve atanarak buradaki kargaşalığı yatıştırmanın yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş sonucunda yitirdiği Balkan topraklarından çıkarılan Kuzey Kafkasyalıların sebep oldukları asayişsizlikleri de bastırmak durumunda kalmıştır (“Correspondence,” 1880:112–113, 145). 1877’de Abhazya’dan gelen göçmenler içinde bulunan bir grup Hıristiyanın feodalleri tarafından yerel yönetimin göz yummasıyla köle olarak satılmasını engellemeye yönelik çabalarına ilişkin bilgiler de konsolos raporlarına yansımıştır (“Correspondence,” 1879: 72). 1880’lerin başlarında kendisine Babıali tarafından verilen Güneydoğu Anadolu’daki Kürt aşiretlerinin ayaklanmasını bastırma ve lideri Şeyh Übeydullah’ı teslim alma görevini de başarıyla yerine getirmiştir. Bu dönemde Erzurum’a yerleşen Musa Paşa bir süre daha 4. Ordu’ya bağlı 8. Tümen’e komuta etmiştir (Avagyan, 2004: 284). 1880’lerin sonunda istifa ederek hayatının geri kalan günlerini aynı kentte inzivada geçirmiştir (Kutlu, 1986: 49; Kantemir, 1978: 13). 1889 yılında vefat eden Musa Paşa Erzurum’daki Narmanlı Camii’nin haziresinde, geçmişte İmam Şamil’in naibi olup 1850’lerin

18

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’na göç etmiş ağabeyi Hasbulat’ın yanında defnedilmiştir.19 Bu yıllarda Musa Paşa’nın dünya algısını ne gibi duyguların ve ruh hallerinin belirlediği, özellikle de başını çektiği Osmanlı topraklarına göç olayını nasıl değerlendirdiği hakkında hüküm vermek doğal olarak son derece zordur. Ortada olan bir şey varsa, o da, 1864–1865’lerde göçü planladığı sıralarda hem kendisinin inandığı hem de kendisine güvenen Kafkasyalıları bağladığı umut ve hesapların sonraki gelişmeler sonucunda boşa çıkmasıdır. Kafkasya’yı Rus egemenliğinden kurtarmak için Osmanlı sancağı altında, göçmen birliklerinin başında anavatana dönmek bir yana, Anadolu’daki Kuzey Kafkas camiası nezdinde genel kabul gören bir lider de olamamıştır. Yeni yurdunda gösterdiği en önemli başarı, Osmanlı yönetiminin gözünde yetenekli ve cesur bir asker olduğunu kanıtlamak ve Babıali’nin askeri-politik kararlarını imparatorluğun belli bir bölgesinde layıkıyla hayata geçiren görevlilerden biri olarak takdir kazanmak olmuştur. Kendisiyle birlikte Anadolu’ya gelen göçmenlerin büyük bölümünün çok zor durumda bulunduğu ve Rusya’nın Kafkasya’da konumunu iyice sağlamlaştırdığı koşullarda elde edilen bu başarıların Musa Paşa’nın ihtiraslarını yeterince tatmin etmiş ve ömrünün kalanında ona gönül rahatlığı sağlamış olması zayıf bir olasılık olarak görülmektedir.

19 Bir rivayete göre Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1916’da, kente giren Rus askerleri camii ve mezarlığı hasara uğratmışlarsa da (Kantemir, 1978: 13) her iki kabir de önemli tahribattan kurtularak halen sağlam şekilde durmaktadır (Hanoğlu, 2006: 395–396).

19

Georgy Chochiev

KAYNAKÇA

T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.MKT.MHM. No. 376/53. İ.DH. No. 38018, 38199, 61009, 61133-3. İ.MM. No. 1264, 1398, 1481, 1590. İ.MVL. No. 20103, 22848, 23885. İ.ŞD. No. 311.

Yayınlanmış Arşiv Belgeleri “Correspondence respecting the Condition of the Population in Asia Minor and Syria.” 1879. Turkey, 10. “Correspondence respecting the Condition of the Population in Asia Minor and Syria.” 1880. Turkey, 4. Dzagurov, Georgiy (der.). 1925. Pereseleniye gortsev v Turtsiyu. Materialı po istorii gorskih narodov. Rostov-na-Donu: Sevkavkniga. Kumıkov, Tugan (der.). 2001. Problemı Kavkazskoy voynı i vıseleniye çerkesov v predelı Osmanskoy imperii (20–70-e gg. XIX v.). Sbornik arhivnıh dokumentov. Nalçik: Elbrus. Palgrave, W. Gifford. 1984. “Report on the Provinces of Trebizond, Sivas, Kastemouni, and Part of Angora, January, 1868.” K. Bourne ve D.C. Watt (ed.). British Documents on Foreign Affairs. Bölüm 1. Dizi B. Cilt 6. Y.y.: University Publications of America. Şimşir, Bilal N. (der.). 1989. British Documents on Ottoman Armenians. Cilt 1. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Kitaplar ve Makaleler Avagyan, Arsen. 2004. Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler. İstanbul: Belge Yayınları. Aydemir, İzzet. 1988. Göç. Ankara. Berzeg, Nihat. 1996. Çerkes Sürgünü. Ankara: TAKAV Matbaacılık. Degoyev, Vladimir. 2003. “General Musa Kunduhov: istoriya odnoy illuzii.” Zvezda, 11, 151–162. Entsiklopediçeskiy slovar Brokgauza i Yefrona. 1902. Cilt 35. S. Petersburg: Semyonovskaya Tipolitografiya. Fadeyev, Rostislav. 2005. Kavkazskaya voyna. Moskova: Eksmo.

20

General Musa Kunduhov’un Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hayatı

Ganiç, Anastasiya. 2008. “Mej dvuh imperiy: voyennaya i administrativnaya karyera Musı Kunduhova (toçka zreniya).” Vostok, 4, 109–120. Gazi Ahmed Muhtar Paşa. 1996. Anılar. Cilt 2. İstanbul: Tarih Vakfı. Girard, R.P. 1902. “Le Yeldez Dagh: excursion de Sivas á Tokat.” Les missions catholiques, 34. Hanoğlu, Canan. 2006. Erzurum Merkez’de Cami Hazirelerinde Bulunan 19–20. Yy. Mezar Taşları. Atatürk Ün., yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Kantemir, Alihan. 1978. “Bir Kaç Söz.” General Musa Kundukhov’un Anıları. Çev. Murat Yağan. İstanbul: Kafkas Kültür Dernekleri Yayını, 5–13. Kanukov, İnal. 1878. “Ot Aleksandropolya do Erzeruma.” Kavkaz, 275. Kunduhov, Mussa. 2013. Memuarı. Vladikafkas: İPP im. V. Gassiyeva. Kutlu, Tarık C. 1986. “Çerkes Musa Kundukhov Paşa (1818–1889).” Tarih ve Toplum, 36. Mehmed Arif. t.y. Başımıza Gelenler. Cilt 1. İstanbul: Tercüman. Saydam, Abdullah. 1997. Kırım ve Kafkasya Göçleri (1856–1876). Ankara: Türk Tarih Kurumu. Srvandztyants, Garegin. 1885. Toros Ahpar: putevoditel po Armenii. Tiflis: Tipografiya Kantselyarii Glavnonaçalstvuyuşçego na Kavkaze. Taylor, John G. 1868. “Journal of a Tour in Armenia, Kurdistan, and Upper Mesopotamia, with Notes of Researches in the Deyrsim Dagh, in 1866.” The Journal of the Royal Geographical Society of London, 38. Totoyev, Mihail. 1948. “K voprosu o pereselenii osetin v Turtsiyu (1859– 1865)”, İzvestiya Severo-Osetinskogo nauçno-issledovatelskogo instituta, 13/1. Traho, Ramazan. 1993. “.” Central Asian Survey, 10/1–2.

21

Georgy Chochiev

22

Kuzey Kafkasya'da Mevcut ve Potansiyel Etnik Çatışma Alanları Osman Tekir*

Özet Kuzey Kafkasya, tarih boyunca stratejik ve politik açıdan önemini kaybetmeyen ender coğrafi bölgelerden biridir. Karmaşık etnik yapısına rağmen bölgede, burada çıkarı olan büyük güçlere karşı direniş ve mücadele geleneği ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bölgede doğan boşluğun doldurulması ve tarihsel hesapların yeniden görülmesiyle ilgili hareketlilik başlamıştır. Özellikle farklı etnik gruplar arasındaki gerilim ve çatışmalar günümüzde Kuzey Kafkasya'nın temel gündemi olmaya devam etmektedir. Bu gerilim ve çatışmaların nedenlerini ve olası sonuçlarını daha iyi anlayabilmek için önce etnik yapı üzerinde kısaca durulacak, ardından başlıca çatışma alanları ve konuları ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kuzey Kafkasya, çatışma, etnisite, etnik şiddet, etnik politikalar

The Current and Potential Ethnic Conflicts in the North Caucasus Abstract The North Caucasus is an exceptional region which, in terms of economic and political significance, has never lost its importance throughout history. As a result of that significance, the region has witnessed, over the centuries, many struggles against the great powers of the region vying for regional hegemony, despite its internal ethnic diversity. The dissolution of the triggerred conflicts among various groups wanting to fill the power vacuum in the area and settle historical scores. Especia lly, political tensions and ethnic conflicts among different ethnic groups have become the defining feature of the North Caucasus. To understand the reasons and possible consequences of these processes, first the ethnic structure of the region needs to be analysed. Then, the main areas and subjects of conflict will be studied. Keywords: North Caucasus, conflict, ethnicity, ethnic violence, ethnic politics

* Osman Tekir, Yrd. Doç., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. 23

Osman Tekir

Etnik Yapı Kuzey Kafkasya Rusya'nın güneyinde Kafkas Dağları’yla ve Güney Rusya stepleri arasında kalan bir bölgedir. Dağlar 5642 metrelere kadar yükselip (Elbrus) Kuzey Kafkasya'yı Güney Kafkasya ülkelerinden ayıran doğal bir sınır oluşturur. Bu fiziki coğrafya aynı zamanda bölgenin beşeri coğrafyasıyla ve çoğu etnik gruplar arasında ekonomik, sosyal ve kültürel farklılıkların oluşmasına da sebep olmuştur. 113.000 kilometrekare yüzölçümüne sahip olan bu bölge, coğrafi olarak Rusya yüzölçümünün sadece % 0.7'sini oluşturmaktadır. Ancak yüzölçümüyle orantısız şekilde, Sovyet sonrası dönemde Kuzey Kafkasya’da yaşanan gelişmeler hem Rusya hem de bölgedeki diğer ülkelerde çok ciddi askeri, siyasi ve sosyal sonuçlara yol açmıştır ve yol açmaya devam etmektedir (Foxal, 2013:56). Bölge coğrafi yönden bir bütün olarak görünse de sosyal, kültürel ve hatta tarihsel göstergeler açısından çeşitlilik arz etmektedir. Kafkasya Batı kültürü (Rus kültürü ve Ortodoksluk) ile Doğu kültürü (yerli kültürler ve İslam) arasında sınırların kesiştiği bir nokta olarak düşünülmektedir. Bu bölge medeniyet ve kültür bakımından binlerce yıllık tarihi bir geçmişe sahiptir. Göç yolları ve geçiş noktasında bulunması farklı kültür ve medeniyetlerin mücadele alanı olması için uygun bir zemin hazırlamıştır (Jansız & Hojaste, 2015). Bu yönüyle Kafkasya, etnik şiddet ve bağımsızlık mücadeleleri konularında yapılan akademik çalışmalar için bir laboratuvar konumundadır (Margaritis, (2010). Yüzden fazla etnik grubun yaşadığı bir bölge olmasıyla Kafkasya farklı giyim kuşamları, dil ve dinleriyle etnik ve dilsel bir mozaiktir (Coene, 2010: 56). Geçmişte Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği, günümüzde de Rusya Federasyonu'nun etnik farklılıklar üzerine politikalar üretme çabaları, iskan politikaları ve daha sonra üzerinde durulacağı gibi sınırları yapay olarak çizilmiş olan cumhuriyetlerde oluşturduğu nüfus kombinasyonları, Kuzey Kafkasya'yı adeta “etnik mayın tarlası”na (Erol, 1998) dönüştürmüştür. Üçüncü yüzyılda yaşamış Yunan coğrafyacı Timosthenes, rakam abartılı olarak kabul edilse de Kafkasya'da 300 dilin konuşulduğunu, yine Yunan tarihçi Strabon (MÖ 64-MS 24) 70 farklı etnik grubun yaşadığını iddia etmektedir ki muhtemelen doğrudur. Ortaçağ Arap coğrafyacıları

24

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

Kafkasya'yı “diller dağı” olarak adlandırmaktadırlar (Coene, 2010:56). Paleolitik çağa kadar uzanan Kuzey Kafkasya'daki arkeolojik ve dilsel kanıtlar eski bir kültüre ait büyük bir gövde olduğunu göstermektedir. Bu nüfus muhtemelen, bütün Kafkas halklarının ortaya çıkmasında temel oluşturmuştur. Kuzeybatı, kuzeydoğu ve Güney Kafkasya halkları arasındaki farklılıklar, bu orijinal nüfus üzerine daha sonra gelenlerin kendi kültürel ve dilsel özelliklerini eklemelerinin bir sonucudur (Richmond, 2008:8). Kafkasya her zaman çok sayıda etnik gruba ev sahipliği yapan dünyanın en ilginç fiziki ve beşeri coğrafyasına sahip bölgelerinden biridir. Halkın ezici çoğunluğu bölgenin yerlisi olmasına rağmen, bölgenin yerel demografik yapısı dış dünya ile kurulan ilişkiler nedeniyle değişime uğramıştır ve uğramaya devam etmektedir. Ayrıca güney ve kuzey kesimleri arasında karşılıklı göçler etnik kimliklerin karışmasına da neden olmaktadır. 19. yüzyılda bölgenin etnik haritası esas olarak Çerkes, Abaza, Abhaz, Karaçay, Balkar, Oset, Çeçen, İnguş ve Dağıstanlı (Avar, Lezgi, Dargi, Agul vd.) halklarından oluşuyordu. Yunanlılar Homeros zamanında (9. yüzyıl) Batı'dan geldiler. İlk Yahudi göçü 7. yüzyılda gerçekleşti. Bugün azımsanmayacak bir nüfus yoğunluğuna sahip olan Türkler, 3. yüzyıldan itibaren kuzeyden gelmeye başladılar. Ruslar gönüllü veya zorunlu olarak 16. yüzyılda Kafkasya'ya ilgi duymaya başladıktan sonra, bir hükümet ve devlet politikası olarak silah zoruyla bölgede var olma çabası içine girdiler. Günümüz Kafkasya'sında etnik durum, Sovyetler Birliği döneminde oluşan karaborsa ekonomisi, bürokratik burjuvazi ve mafya, ardından da perestroyka süreci, Sovyetler'in dağılması, yerel ve bölgesel politikalardaki yetersizlikler, totaliter rejimlerin yeniden canlandırılma isteği ve etnik sorunların ve gerilimlerin askeri güçlerle çözümlenmesi teşebbüslerinden etkilenmiştir (Guseynov, 2012). Etnik çeşitliliğe rağmen, özellikle Kafkasya’nın yerli halkları arasında İslam’la birlikte etnisiteyi aşan bölgesel bir bilinç, din ve etnik olarak üç katmanlı bir kimliğe sahiptir (Bugajski, 2014:27). Kuzey Kafkasya, Moskova yönetimine karşı direnişin sembolü olarak bölgenin ayrılmaz bir parçasıdır. Rusya'ya karşı direnişte bulunan Kafkas halklarının, (son zamanlarda çok sık yapıldığı gibi) motivasyonlarının sadece dini radikalizme indirgenmesi, buradaki

25

Osman Tekir milliyetçi uyanışı ve Rus sömürgeciliğine karşı direnişi gölgeleme amacını taşımaktadır. Moskova, bölgedeki istikrarsızlığı ve karmaşayı uluslararası alanda kışkırtma ve İslami radikalizmle mücadele kılıfı altında küçümsemek, itibarsızlaştırmak ve gözden kaçırmak istemektedir. Ancak çatışmalar, yakın zamana kadar sakin olan bölgelere yayılmakta, genişleyerek derinleşmektedir. Bölgede İslam'ın gelişmesi istikrarsızlığın görünürdeki kaynağı olarak gösterilse de çözümlenmemiş gerilimler ve çoklu etnik yapılar, sosyal sorunlar, Rusya ile entegrasyonda yaşanan zorluklar bu istikrarsızlığı besleyen unsurlardır. Günümüzde bile Rusya Federasyonu'nun diğer bölgelerinde birçok Kuzey Kafkasyalının yaşadığı göz önünde bulundurulduğunda; farklılık, istikrarsızlık ve sadakat yetersizliği görülecektir. Bölgedeki çoğu yerleşimciler, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve yabancılaşma hissetmektedir (International Crisis Group Working to Prevent Conflict Worldwide, 2012). Sovyetler Birliği döneminde özerk cumhuriyetlerin kurulması etnisite ve toprak arasındaki bağı güçlendirmiştir. Örneğin Dağıstan hiçbir grubun tek başına diğerleri üzerinde hakimiyet kuramadığı ilginç bir ülkedir. 1980'lerin sonlarında etnik mağduriyetler yaşamış farklı Kafkas halkları arasındaki uzun süre bastırılmış rekabetler, çekişmeler ortaya çıkmıştır. Üzerinde durulması gereken önemli nokta ise Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana, çözüldüğü düşünülen sorunların aynı gündemle yeniden ortaya çıkmasıdır. Bölgedeki tarihsel rekabetin merkezinde toprak ve ülkeyle ilgili kimliklerinin erozyona uğratılmasının yanında, iş fırsatları, federal yatırımların dağılımına erişim gibi çağdaş dünyanın ve modern siyasetin ilkeleriyle ilgili konular vardır (Matveeva, 2012:5). Rusya Federasyonu'nun geri kalanının aksine bireyin sosyal statüsü, iddiaların kabul edilebilir bir düzeyde olması, idari ve ekonomik kaynaklara erişimin tanımlanmasında etnisite güçlü bir siyasi kategori olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin Dağıstan'da toprak zenginliği ve siyasi gücün Lezgi, Kumuk, Dargi ve nüfusça en kalabalık halk olan Avarlar arasında paylaşılması, diğer etnik unsurlarla sürtüşmeyi arttıran sebeplerden biri olmuştur (Erol, 1998). Etnik ve alt etnik bağlantıların güçlü olması, güçlü etnik özellikler taşımak, etkili sosyal ilişkiler, güce ve kaynağa daha kolay erişime işaret eder. Kuzey Osetya, Kabardey-Balkar ve Dağıstan gibi çoklu

26

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları etnik yapıya sahip cumhuriyetlerde etnik ilişkilerde çok önemli boyutlarda bir sorun yaşanmamaktadır. Tam tersine günlük hayatta farklı etnik gruplar arasında kültür etkileşimi geniş ölçüde korunmuştur. Etnik gerginliklerin temelinde göç ve toprak sorunları vardır ve bu gruplar arasındaki ilişkiler, kendilerine uygun yerler verildiğinde uyumlu görünmektedir (Matveeva, 2012: 20). Buna rağmen etnik gruplar arasındaki sorunlar her zaman kolayca tespit ve teşhis edilememektedir. Her şeyden önce, ayrımcılığı önlemek ve ayrımcılığa maruz kalmamak için, bazı insanlar kendilerini çoğunluk nüfusa ait olarak görmeyi tercih etmektedirler. Dağlarda yaşayan insanlardan ovalara taşınan birçok etnik unsur vardır. Kişinin etnik ve ulusal kimliğinin korunması Kafkasya'da çok önemli bir konudur ve bu, Andi ve Dido gibi nüfusça küçük etnik grupların genç nesilleri için çok daha büyük önem taşır. Sovyet kültürünün giyim, ev eşyası gibi çeşitli unsurları bölgede olmasına rağmen, bölgesel izolasyon, yabancı etkilerinin sınırlı kalmasına ve dillerini korumasına yardımcı olmuştur. Yolların ve kentlerin inşası, Ruslaştırma, İslam karşıtlığı, zorla kolektifleştirme ve siyasi baskılar, bu bölgeleri daha savunmasız hale getirmiştir. Karma evliliklerin artması ve eğitim standartlarının yükselmesi kimlik erozyonuna katkıda bulunmaktadır. Ancak, uygulanan Sovyet ve Rus politikalarına duyulan tepki Kuzey Kafkas halkları arasında milli kimlik duygularının yükselmesine ve Ruslara karşı nefretin artması gibi ters bir etkide de bulunmaktadır (Coene, 2010:57). Kuzey Kafkasya'nın etnik ve dilsel haritası başlı başına özgün bir çalışma alanıdır ve özlü ve anlaşılır bir şekilde ana hatlarını çizmek zordur. Buna rağmen, günümüz Kafkasya siyasetini anlamak ve gelecek hakkında öngörülerde bulunabilmek için, etnik-dilsel ve dini koşullar hakkında bilgi sahibi olmak çok önemlidir. Çünkü, özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ortaya çıkan istikrarsızlık çok farklı konulardan kaynaklansa da etnik unsur bir kaldıraç görevi görmektedir. Güney Kafkasya'yı anlamak nispeten kolaydır; Azeriler (9.5 milyon), Gürcüler (4 milyon) ve Ermenilerin (3.5 milyon) yanı sıra nüfusu az bir kaç etnik grup daha olmak üzere üç ana halktan oluşmaktadır. Dolayısıyla Güney Kafkasya'daki ülkeler arasındaki temel anlaşmazlık konuları ve çözüm yolları daha spesifik ve belirgin bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle gerek iç siyaset gerekse de bu

27

Osman Tekir

ülkeler üzerinde dış ülkelerin uygulayacağı siyaset belli formlar içerebilir. Ancak Kuzey Kafkasya'daki etnik gerginlikler ve çözüm yollarının çok daha karmaşık bir nitelik taşıması, bu karmaşıklığın ortaya çıkmasına sebep olan Çarlık Rusyası, Sovyetler Birliği ve 1990 sonrası Rusya Federasyonu politikalarını analiz etmeyi gerektirmektedir.

Rusya'nın Kuzey Kafkasya Üzerindeki Etnik Politikaları Rusya'nın Kuzey Kafkasya'ya girişi, 16. yüzyılda, Altın Orda devletinin dağılması sırasında, 1539 yılında Kazan'ın Korkunç İvan'ın fethiyle başlamıştır. Kafkasya'nın aniden Rus İmparatorluğuyla ilgili bir nesne haline gelmesi, diğer güç merkezlerinin ilgisini arttırmıştır. Rusya'nın güneye inme ilgisinin arkasında, sıcak sulara ve İran pazarına erişmek gibi bir arayış yatıyordu. Bunun arkasında, sıcak denizlere ve Güney Hindistan'a doğru imparatorluğun genişlemesi hayalini gerçekleştirmenin yanında, Güney Asya'nın sınırlarında İngiltere ve Rusya arasındaki “Büyük Oyun” yatıyordu (Cornell, 2001:12). Kuzey Kafkasya ülkelerinin durumunun temel bir belirleyicisi olan birbirleri ve komşuları ile ilişkileri, Çarlık Rusyası, Sovyet ve Rusya yönetimlerinin bir mirası niteliğindedir. 19. yüzyılın ortalarından itibaren Kafkasya'nın ana belirleyici faktörü Rusya ve yöneticilerinin politikaları olmuştur. Bölgenin bazı kısımları uzun süreden beri Rus kontrolü altındadır. Örneğin 1990’lı yıllardan beri Kafkasya'da yaşanan çatışmaların en bilineni, Çeçenistan'ın bağımsızlığını kazanmak için Çeçenlerin haklı olarak (Central Eurasia Standard, 2014) Ruslarla yaptığı iki savaştır. Bugünkü İslami karakterli isyanın temelinde bunun yatmasının ve Çeçen savaşlarının yarattığı yıkımın ardından istikrarsızlığın yayılması bu nedenledir. Rusya'nın karşı karşıya kaldığı en kötü güvenlik krizi bu savaşların ertesinde ortaya çıkmıştır. Eğer Rusya Çeçenistan ve Dağıstan'da kaybederse (her ne kadar Rus yetkililer bunun yanlış bir algılama olduğunu ifade etseler de) bir domino etkisi yaratacağı ifade edilmektedir. Domino teorisine göre, bir cumhuriyet federasyondan ayrılırsa, diğer etnik grupların ayrılmasının yolunun açılmasına neden olabileceği ile ilgili yaklaşımdır (Koehn, 2011). Bu nedenle, Yeltsin döneminde Rusya'nın Kuzey Kafkasya'ya yaklaşımı, Rusya Federasyonu ile bağımsızlık taleplerinin yaratabileceği “domino etkisi” nedeniyle mesafeli olmuştur (Matveeva, 2012: 6).

28

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

Ancak, Kuzey Kafkasya, Rus halkını ve Sovyet sonrası Rusya'nın sorunlarını inceleyen analistler için önemli bir çalışma alanıdır. Daha önce Kuzey Kafkasya'da yaşanan gelişmelere öncelikle etnik gruplar arası ilişkiler ve bölgesel politikalar açısından bakılırken; günümüzde bu konu Rusya ölçeğinde ele alınmaya başlanmıştır. Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan bu konuda tek başına değildir. Rusya'nın diğer bölgelerinin de bu bölgeleri nasıl algıladığı önem kazanmaya başlamıştır (Markedonov, 2013). 1990’larda bağımsızlık için Rusya ile savaş yaşayan Çeçenistan, 1859'dan bu yana Rusya'nın kontrolü altındadır. Batı’daki Çerkes cephesinin çöküşüyle birlikte Kuzey Kafkasya’nın tamamı 1864’den itibaren Rusya kontrolüne girmiştir. O tarihten sonra Rusya'nın Kuzey Kafkasya üzerindeki etnik politikaları uygulamaya konuldu. Özellikle 1921 ve 1991 yılları arasındaki Sovyet döneminde gerçekleşen politikalar çok önemlidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Lenin'in milliyetler politikası ve Kafkasya'nın sınırlarının yeniden çizilmesidir ki, günümüzdeki etnik gerilim ve çatışmaların kaynağını bu politikalar oluşturmuştur. Sovyetler Birliği'nin azınlık gruplar için “otonomi” kavramı üzerinden yarattığı federal yetki paylaşımı mekanizmasıyla cumhuriyetler ve bölgeler arasında doğrudan uyguladığı “bölme” siyaseti, Birliğin totaliter yönetiminin bir aracı olmuştur (Cornell, 2001: 10). Bunu takiben, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu özgün bir Bağımsız Devletler Topluluğu'nu yeniden inşa etmekten çok “ortak ev” olarak adlandırdığı Kafkas ülkelerini, çok iyi bildiği tarihsel stratejisini, “böl ve yönet” politikasını, uygulamaya başlamıştır. Bu politikaya göre, Rusya önce çatışmaları körüklemekte, daha sonra çatışmalara müdahale ederek tarafları barış içinde tutabilecek yegane güç olarak ortaya çıkmaktadır (Khanna, 2011: 94). Rusya'nın böl-yönet politikası bütün Kafkasya üzerinde uygulama alanı bulmakla birlikte, güvenlik sorunlarının çokça yaşandığı bölgelerde, etnik sorunların, dolayısıyla etnik bilincin üst düzeyde olduğu bölgelerde ağırlıklı olarak hissedilmektedir. Bu durum cumhuriyetten cumhuriyete değişmekle birlikte, bir cumhuriyet içerisinde bölgeden bölgeye göre de değişiklik göstermektedir (Dulayev & Savin, 2012). Rusya, Kafkas halkları arasındaki her türlü farklılıkları kullanarak Kuzey Kafkasya'yı elinde tutma çabası içindedir.

29

Osman Tekir

Örneğin, 15 Mayıs 2016 tarihinde Rus Ortodoks patriği tarihte ilk defa Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti Nalçik'i ziyaret etmiş ve Mariya Magdalina Katedrali'nde bir ayin düzenlemiştir. Rus Ortodoks Kilisesi’nin Nalçik'teki katedrali ziyaretini ilginç kılan bazı unsurlar vardır ki, kökeni 500 yıl öncesine dayanmaktadır. Çar Korkunç İvan'ın ikinci eşi Mariya Temryukovna Mariya Magdalina Katedrali'nin doğal koruyucusu olarak kabul edilmektedir. Mariya Temryukovna, Çerkes asıllı Goşeney’in (Rus kaynaklarında Kuçeney) Korkunç İvan'la evlenmesi ve Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra aldığı addır. Günümüz Kafkasya'sında dağınık halde bulunan Çerkesler, Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes cumhuriyetleri başta olmak üzere Çerkeslerin yaşadığı bölgelerin yeniden birleşmesi için çağrıda bulunmaktadırlar. Dünya Çerkes Birliği (DÇB) bu amaçla kurulmuştur (Bugajski, 2014:28). Rusya yaklaşık 500 yıl önce Korkunç İvan ile Çerkes prensesi Goşeney arasındaki evliliği “Çerkeslerin Rusya'ya gönüllü katılımı” olarak değerlendirerek, Çerkes topraklarının fetih tarihiyle ilgili yeni algılar yaratmaya çalışmaktadır. Bu nedenle de, Çerkeslerin “Rusya'ya katılımı”nın 460. yıldönümü olan 2017 yılında büyük bir kutlama hazırlığı yapmaktadır. Bu ziyareti önemli kılan bir başka etken de, diğer Kafkas cumhuriyetlerinin çoğunun aksine Kabardey-Balkar nüfusunun yaklaşık % 20'sinin Ortodoks Hıristiyan olması nedeniyle, Hristiyanların cumhuriyette önemli bir azınlık olmasıdır. Böylece Patrik Kiril'in Kabardey bölgesini ziyaretinin aynı zamanda, Kuzey Osetya’nın Mozdok şehrinde yaşayan az sayıdaki Hıristiyan Çerkesle Müslüman Çerkesler arasında bir ayrılık yaratma amacı taşıdığı dile getirilmektedir (Dzutsati, “Moscow Uses....”, 2016). Çünkü özellikle son yirmi yılda Kuzey Kafkasya'da Çeçenistan ve Dağıstan dışında, Çerkeslerin yaşadığı kuzeybatı bölgesindeki sorunlar da önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Çerkesler farklı cumhuriyetlerde ve “bölgesel-idari birimler”de dağınık olarak kalmışlardır. 1864’te sona eren “Kafkas Savaşları”ndan beri bölge içinde dağıtılan ve Osmanlı topraklarına sürgün edilen Çerkeslerin anavatanlarına dönüşleriyle ilgili bir prosedür bulunmamaktadır (Grebennikov, 2015). Böyle bir prosedürün var olması ve 1864 sürgününden sonra başta Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerindeki Çerkeslere dönüş yolunun açılması

30

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

Rusya açısından arzu edilmeyen sonuçlar doğuracağından, bu sürecin önünde bazı engeller oluşturulmaktadır. Günümüzde, Kuzey Kafkasya'da sosyal, ekonomik, etnik ve politik zıtlıkları tespit edecek herhangi bir objektif sistem yoktur. Uzun yıllardır Rus yönetimi altında bulunmalarından dolayı etkisizleştirilen Kafkas halkları ve yönetimlerinin yanında, geleneksel etnik politikaları uygulayarak Kuzey Kafkasya üzerindeki egemenliğini devam ettirme çabası içinde olan Rusya açısından da bölgede sosyal, ekonomik ve politik zıtlıkları tespit edecek herhangi bir objektif sistem yoktur (Panin & Tikunov, 2015: 78). Çünkü, son yıllarda Kuzey Kafkasya'daki Rus nüfusun bölgeyi terk etmeye başladığı, Kuzey Kafkasya'dan ayrılan Rusların Moskova'daki yetkililer arasında da endişe oluşturduğu bilinmektedir (Goble, “Non Russian....”, 2015). Çünkü, Kuzey Kafkasya'daki diğer etnik gruplar üzerinde Rus kontrolünün sağlanması ve Rus olmayan cumhuriyetlerin Rusya Federasyonu'na bağlanmasında Rus nüfusun önemli bir işlev gördüğü tarihsel süreçte kanıtlanmıştır. Rus nüfusun son yıllarda Kuzey Kafkasya'dan ayrılmasının sebepleri üzerinde birçok araştırma mevcuttur. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ndeki Nalçik Enstitüsü'nden Natalya Varivoda, 1960'ların başlarına kadar (Sovyet dönemi) Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerindeki Rus nüfusun sayısı ve oranı artarken, bu tarihten sonra azalmaya başladığını ve 1990'larda resmi Rus istatistiklerinden daha yüksek oranda kesin ve göreceli olarak düştüğünü, bölgenin çoğu cumhuriyetlerinde hem kentsel hem de kırsal alanlarda düşmeye devam ettiğini ileri sürmektedir (Goble, “Ethnic Russian.....”, 2015). Sovyetlerin çöküşüyle, etnosentrik hareketler artmaya başlamıştır. Ekonomik şartların kötüleşmesi, kanun hakimiyetinin bozulmasıyla bazı etnik anlaşmazlıklar daha da artmış ve politik mücadelede yeni elitler ortaya çıkmıştır. 1990'ların başında etnik unsurların kendi kaderlerini tayin kavramı egemen olmuştur. Çünkü onlar yerli, bastırılmış, yurtlarından sınır dışı edilmişlerdi ve evvelce sahip oldukları topraklar üzerinde hak iddia ediyorlardı. Buna ilaveten hak iddia ettikleri toprakların sınırları, etnik sınırlarla örtüşmüyordu. Ayrıca bazı etnik gruplar başka cumhuriyetlerde azınlık durumunda kalmışlardı ve bunların hiçbir ulusal hakları yoktu. Bazı etnik grupların, zulüm ve ayrımcılık yapıldığıyla ilgili şikayetleri vardı.

31

Osman Tekir

Dolayısıyla toprak, etnik milliyetçilik ve politik tartışmalar ve çatışmalar artmıştır (Bugajski, 2014:28). Rusya'nın bu çatışmalar nedeniyle bölge üzerindeki etkisinin azalmaya başlamasıyla birlikte, etnik Ruslar devletinin varlığını hissedemediklerinden, kişisel güvenlikleriyle ilgili duydukları korku, suçlardaki artış ve Rusya Federasyonu'nun başka yerlerindeki aile üyeleriyle bağların kopmasından duydukları endişe nedeniyle Kuzey Kafkasya'yı terk etmektedirler (Goble, “Ethnic Russians.....”, 2015). Çalışmamızın bu bölümünde Sovyetlerin dağılmasından sonra yükselen etnik bilincin de etkisiyle ortaya çıkan çatışma ve anlaşmazlıklar ele alınmaya çalışılacaktır. Bu anlaşmazlıklar ve çatışmaların otonom cumhuriyetler temelinde ele alınması, konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağından, mevcut ve potansiyel çatışma alanları temelinde ele alınması uygun olacaktır. Etnik gerilimlerin en yoğun yaşandığı Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar, Kuzey Osetya (İnguş-Oset ekseninde), Çeçenistan ve Dağıstan, üzerinde durulacak cumhuriyetlerdir. Adıgey Cumhuriyeti’ndeki “Çerkes Sorunu” bu çalışmada irdelenmeyecektir.

Kuzey Kafkasya'da Etnik Çatışma Alanları ve Konuları Kafkasya, Sovyetler Birliği'nin dağılmasını izleyen çeyrek asırda “yeni dünya düzensizliği” olarak adlandırılan süreçten (Cornell, 2001:1) Avrasya kıtasının en fazla etkilenen bölgelerinden biri olmuştur. Eski Sovyetler Birliği topraklarında meydana gelen silahlı sivil çatışma örneklerinden birçoğu Kafkasya'da meydana gelmiştir. Bu savaşların ilk örneği olarak Çeçenistan savaşı verilebilir. Tarihsel olarak Kuzey Kafkasya, Osmanlı İmparatorluğu (bugünkü Türkiye), Pers İmparatorluğu (bugünkü İran) ve Rus Çarlığı (bugünkü Rusya Federasyonu) gibi bölgenin büyük güçlerinin buluşma noktasıdır. 16. yüzyılın ortalarından itibaren bölgeye ilgi duymaya başlayan Rusya, kendisini bölgenin yerleşimcileri ile sürekli karmaşık bir çatışma içinde buldu (Central Eurasia Standard, 2014). Özellikle 1990 sonrası Çeçen savaşları ve bu savaşların ortaya çıkardığı zulüm ve yıkım, bölgede mevcut diğer rahatsızlıkların dile getirilmesine sebep olmuştur ki, bölge bu yönüyle açık bir çatışmaya dönme potansiyeline sahiptir. Sovyetler Birliği döneminde uygulanan siyasal sistemin bölgeleri ve milliyetleri nispeten kontrol edebilmesinden

32

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları dolayı düşük yoğunluklu olarak devam eden “dondurulmuş çatışmalar”, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra mevcut rahatsızlıklarıyla su yüzüne çıkmıştır. Kuzey Kafkasya'daki mevcut olan gerilimin kaynaklarından birinin etnik grupların yaşadığı bölgeler arasındaki sınır anlaşmazlıkları olduğu bilinmektedir. Bu sınırlar, herhangi bir etnik ve tarihi gerçeklik göz önünde bulundurulmadan özellikle gerilim ve çatışma kaynağı oluşturması için kasıtlı olarak belirlenmiştir (Tekir, 2011: 62). Bunun yanında etnik üstünlük, etno-fobi ve diğer etnik gruplara karşı çeşitli nedenlerle beslenen düşmanlık duyguları etnik gerilimleri arttıran ana kaynaklardır.

Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin 500.000'e yakın nüfusu dört ana yerli grup ve önemli bir Rus azınlıktan oluşmaktadır. 2010 yılı nüfus sayımı rakamlarına göre Karaçaylar, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ndeki komşuları Balkarlar gibi Türkçe konuşan ve toplam nüfusun % 41'ini (195.000 kişi) oluşturan çoğunluk etnik gruptur. Ruslar % 31.6 oranla (150.000 kişi) ikinci sıradadırlar. Çerkes nüfus ise % 12 oran (57.000 kişi), Çerkeslerle yakın akraba olan Abazalar % 7.8 (37.000 kişi) ve Türki bir dil konuşan bir diğer grup Nogaylar ise % 3.3 oranla (16.000 kişi) Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin beşeri coğrafyasını oluşturmaktadırlar (Bugajski, 2014: 30). Karaçay-Çerkes, Kafkasya'nın diğer bölgelerinde İslamcı şiddetin ve Çeçenistan kaynaklı sorunların daha az yaşandığı bir cumhuriyettir. Ancak çoğunlukla iç istikrarsızlıkla ilgili sorunları vardır. Diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi, özellikle toplumu oluşturan iki ana grupta, Karaçaylar ve Çerkesler arasında gerginlikler vardır. Karaçay-Çerkes, federal bütçeden büyük oranda yardım alan ve genel anlamda ekonomisi tarım, hayvancılık ve dağ turizmine dayalı olan bir cumhuriyettir. Nüfusun önemli bir kısmının hayvancılıkla uğraşması meralara olan talebin artmasına ve giderek siyasal bir konu haline gelmesine neden olmuştur. Günümüze kadar cumhuriyet içerisindeki toprakların yeniden dağıtımı, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ndeki etnik ve siyasi çatışmaların artmasına neden olmaktadır (Liono, 2000). Çerkesler, nüfusun çoğunluğu Karaçay ve Rus olduğu için temsilde

33

Osman Tekir adalet ve kaynaklara erişimdeki engellerden şikayet etmektedir. Karaçay ve Çerkesler cumhuriyet hükümetinde temsil konusunda çatışma içindedirler. Ayrıca, onlar iki komşu cumhuriyette de yaşamaktadırlar. Balkarlar, Kabardey-Balkar'da; Karaçaylar, Karaçay- Çerkes’de yaşamaktadır. Etnik Balkarlar, Kabardey-Balkar'da 900.000 olan toplam nüfusun % 13'ün altında bir oranla azınlık oluştururken; Karaçaylar, 500.000 civarında olan toplam nüfusun yaklaşık % 41 gibi bir oranla, cumhuriyetteki en büyük etnik gruptur. Etnik Çerkesler, Kabardey-Balkar'da %57 çoğunluğa sahipken; Karaçay-Çerkes’de % 12'lik oranla azınlık durumundadırlar. Yani Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetleri neredeyse birbirlerinin aynasıdır (Dzutsati, 2013). Eğer Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar arasında stratejik bir sınır değişimi söz konusu olursa, hem Türkçe konuşan etnik grubun, hem de Çerkeslerin birlikte yaşayabileceği bir devletleri olacaktır. Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetleri 1920'lerden bu tarafa Rusya Federasyonu içinde iki özerk birime ayrılmış olarak yaşamaktadırlar. Çerkesler genelde kuzeyde, Karaçay ve Balkarlar ise her iki cumhuriyetin güney dağlarında yaşamaktadırlar. Bu nedenle örneğin Karaçay-Balkar ve Kabardey-Çerkes özerk cumhuriyetleri oluşturulmuş olsa iki etnik homojen grup bir araya getirilmiş ve bu anlamda daha istikrarlı birimler oluşturulmuş olurdu. Bunun yerine, Stalin “böl-yönet” politikaları doğrultusunda iki etnik gruptan oluşan heterojen birimler oluşturmayı uygun gördü. Bu da doğal olarak gelecek için sorunlar yarattı (Cornell, 2001: 253). Kuzey Kafkasya'daki Çerkes nüfusu 19. Yüzyılda Rus ordusu tarafından kırıldı, sürgün edildi ve anavatanlarında kalanların denize erişimi engellendi ve stratejik bakımdan önemli Karadeniz kıyılarından izole edildiler. Karaçay ve Balkarlar ise Stalin rejimi tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında topluca sürgün edildiler ve ancak 1957 yılında anavatanlarına dönmelerine izin verildi (Dzutsati, 2013). Bu nedenle, Rusya'nın gerginlik ve çatışmalar üzerinden kontrolü sağlamak için uyguladığı “böl-yönet” politikası uyarınca, yakın zamanlarda homojen toplumların oluşmasına rıza göstermeyeceği kuvvetle muhtemeldir. Karaçay-Çerkes’de etnik ilişkiler, resmi görevlere etkin kişilerin atanması ve seçimlerde etnik rekabet üzerinden devam etmektedir. Çoğunluktaki Karaçay ve azınlık Çerkes nüfusu arasındaki ilişkiler, Çerkeslerin Karaçaylar tarafından marjinal hale getirildiği iddiası ile

34

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

2005 yılında iyice kötüleşmiştir. Haziran 2005'de Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin diğer küçük azınlığı Abazalar, sınırların belirlenmesinde kendilerinin dikkate alınmadığı ve topraklarının elinden alınması ihtimali olduğunu öne sürerek cumhuriyetin parlamento binasını işgal etti. Abazalar, toprak ve tarımsal alanlardan yoksun kaldıklarında, şehirlere göçün teşvik edileceği ve büyük bir asimilasyon riski altında olacaklarından endişe duymaktadırlar (Minority Rights Group International, 2014). Azınlık gruplarının asimilasyon endişesi taşıması ve bu uğurda mücadele etmeleri Kuzey Kafkasya yerlilerinin taşıdıkları etnik bilinç açısından dikkate değer bir durumdur. 17 Mart 2016’da çeşitli Çerkes örgütleri Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes cumhuriyetlerinde, bölgesel düzeyde yeni bir bağımsız örgüt kurma planlarını açıkladıktan sonra, Karaçay-Çerkes yönetimi, böyle bir planın gerçekleştirilmesinin Adige Khase adlı köklü Çerkes örgütünün kapatılmasıyla aynı anlama geleceğini ifade etti. Çerkes eylemcilere göre Karaçay-Çerkes yönetimi Çerkes örgütlerine baskı uygulamaktadır (Dzutsati, Circassian Propose..., 2016). Gerek Karaçayların gerekse de Çerkeslerin kendi aralarında birlik oluşturma fikri etnik bilinci körüklemekte, etnik bilinç arttıkça etnik gruplaşmalar çoğalmakta; sonuçta aynı cumhuriyet içinde farklı görüşler belirmekte, daha da ileri gidilerek kendi bağımsızlıklarını ilan etmekte ve etnik çatışmalar yaşanmaktadır. Bugün için her ne kadar çatışmaların savaşa dönme ihtimali olmasa da etnik gerilim bölgedeki diğer cumhuriyetleri de etkileyerek bölgeyi derinden etkileme potansiyeline sahiptir (Yasa, 2008).

İnguş-Oset Gerilimi Sovyetler Birliği’nin kurulmasının ardından 1944-1957 yılları arasında toplu halde Orta Asya'ya sürgüne gönderilen ve topraklarının bir kısmı komşuları arasında paylaştırılan İnguşlar 1992 yılına kadar Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti’nin parçası olarak SSCB içinde yer aldılar. 1991 yılında Çeçen-İnguş Cumhuriyet Meclisi bağımsızlığını ilan etmesine rağmen, Çeçenlerin aksine İnguşlar Rusya'dan ayrılmak istemedi ve bu durum 1992 yılında gerçekleşen halkoylamasıyla resmiyet kazanarak İnguşetya Cumhuriyeti kuruldu (Coene, 2010:

35

Osman Tekir

48). Ancak ortak sınırlarının tam olarak belirlenmemiş olması Çeçenlerle İnguşlar arasındaki gerilime katkıda bulunmuştur. İkinci Dünya savaşı sırasında Stalin'in İnguşları sürgüne göndermesi, 1957 yılında Kruşcev'in affıyla anavatanlarına dönmeleri, ancak topraklarının Osetlere verildiğini görmeleriyle birlikte İnguş-Oset gerilimi başlamış oldu (Nichol, 2010). Bugün İnguşetya'nın nüfusu 412.500 olup; bunun 385.500'üni İnguşlar (%94.1), 18.765'ini de %4.6) Çeçenler oluşturmaktadır. Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti ise 713.000 nüfusa sahiptir ve % 65.1 oranda Oset çoğunluğu vardır. İkinci sıradaki etnik unsur % 20.8 ile (147.000) Ruslar iken; İnguş nüfus sadece 28.000 civarındadır ve toplam nüfusun % 4'ünü oluşturmaktadır. Kuzey Osetya, Kuzey Kafkasya coğrafyasının orta yerindedir. Küçük bir toprağa sahip olmasına rağmen (8.000 km2) kuzeydeki ovalardan dağ sıralarına kadar büyük bir coğrafi çeşitlilik gösterir. Rusya'da nüfusun en yoğun olduğu bölgelerden biridir. Cumhuriyetin %40'ını oluşturan dağlık kesimlerdeki yerleşim azdır ve bu bölgelerde sadece 8.000 insan yaşamaktadır. Nüfusun neredeyse 2/3'ü şehirlerde yaşamaktadır (Dulayev & Savin, 2012). Kuzey Kafkasya’daki Oset-İnguş gerilimi Sovyet sonrası dönemde bölgesel özerkliğe sahip iki etnik grubun açık savaş haline dönüştüğü tek örnektir. İki etnik grubun kültürel bakımdan uyumsuz oldukları yönünde tartışmalar da bulunmaktadır. Gerçekten de, İnguşlar Çeçen diline akraba bir dil konuşurken; Osetler, bir Doğu İran dilini konuşmakta ve Alan soyundan olduklarına inanılmaktadır (Rezvani, 2010:423). Oset-İnguş çatışması ise bir toprak gerilimi üzerine inşa edilmiştir (Bugajski, 2014: 35). Eylül 1989'da, İnguş halkının ikinci kongresi Grozni'de toplandı ve 1944 yılından önce, yani İnguşların sürgüne gönderilmelerinden önce kendilerine ait olan Prigorodny rayonunun, Çeçen-İnguş cumhuriyetinin bir parçası olduğu, İnguş toprak bütünlüğünden ayrılamayacağı ve yeniden İnguş topraklarına dahil edilmesi konusu onaylandı. Ancak, Kuzey Osetya liderliği herhangi bir toprak iadesine karşı olduklarını dile getirince gerilim yükseldi. Ancak Çeçen-İnguş birlikteliği General Dudayev'in liderliğinde Çeçenlerinin domine ettiği bir Sovyet karşıtı bir kampanyaya dönüştü. Hal böyle olunca İnguşlar bağımsızlık iddialarından uzak durmaya gayret ettiler.

36

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

Bunun iki nedeni vardı: Birincisi, bağımsız bir Çeçen devletinin tanınma korkusu ve Zagayev hükümetinin değişmesinden sonra gerçekleşen Çeçen kongrelerinde temsil imkanı bulamamaları, ikincisi de, Moskova ile iyi ilişkilerin sürdürülmesi durumunda Prigorodny'nin geri kazanılması umuduydu (Cornell, 2001: 244). Çeçen ve İnguşların 1957 yılında doğdukları topraklara dönmelerine izin verilmesine rağmen; Prigorodny rayonu Kuzey Osetya’nın kontrolü altında kalmaya devam etti. 1973 ve 1980 yılları arasında İnguşlar, İnguşetya ile Prigorodny rayonunun yeniden birleşmesi taleplerini dile getirdiler ve Grozni'de çeşitli gösteriler ve mitingler ve gösteriler düzenlediler. 1991 yılının başlarında gerilim yükseldi ve yavaş yavaş etnik şiddete dönüştü (Askerov, 2015:91). İnguşlar, aslında kendilerine ait olan bu toprakların geri alınmasını “tarihsel adaletin temin edilmesi” (Dudley, 2012) olarak gördüler. Karşılıklı gerilim devam ettikten sonra, Oset-İnguş çatışması 1992 yılında Kuzey Osetya'nın Prigorodny rayonunda meydana geldi. Çatışma aktif olarak 31 Ekim’den 6 Kasım’a kadar sürdü. Rusya Federasyonu Savcılığı'na göre, (bu konudaki İnguş istatistikleri farklıdır) her iki taraftan 583 kişi öldü, 939 kişi yaralandı, 261 kişi kayboldu ve 1093 kişi kaçırıldı (Dulayev & Savin, 2012). 1992 Ekim ayında şiddet ortaya çıktığı sırada Kuzey Osetya'daki üçüncü büyük etnik grup 35.300 kişi (% 5.2) ile İnguşlardı. Çatışma başladığında başkent Vladikavkaz ve Prigorodnıy’deki bütün İnguş nüfus (30.000) Kuzey Osetya'ya kaçtı. Rus askeri tarafından desteklenen Oset birimleri İnguşları sınır dışı etti (Bugajski, 2014: 35). Prigorodnıy çatışmaları, en azından kısa vadede, Oset tarafının kesin bir zaferiyle sonuçlandı. Bu savaş ender görülen bir toprak çatışmasıdır. Bütün dünyada ve Sovyet sonrası dönemde geniş olarak kabul edilen sınırların kutsallığı algısı dikkate alınacak olursa , Kuzey Osetya için sınırları üzerinde herhangi bir değişikliği kabul etmesi için pragmatik bir neden yoktur. Özellikle Rusya'nın Kuzey Osetya'nın arkasında olması bu nedenledir ve etnik grupların tavrı hiç olmadığı kadar uzlaşmazlık içindedir (Cornell, 2001: 250). Günümüzde Kuzey Osetyalı yetkililer ve bir dereceye kadar İnguş yetkililer çatışmanın mevcut olmadığını iddia etseler de bazı Oset ve İnguş siyaset bilimci ve tarihçilere göre Prigorodnıy rayonunun statüsü üzerindeki anlaşmazlık henüz çözülmüş değildir. Esasında Prigorodnıy’ın

37

Osman Tekir ekonomik veya siyasi anlamda çok önemli bir konumu da yoktur, o bir semboldür. İnguşlar için tarihsel bir değer, Osetler için ise elde edilmiş bir kazançtır (Dulayev & Savin, 2012). Etnisite, Kuzey Osetyalılar için iki işlevi yerine getirir. Birincisi kimlik belirtisidir. İkincisi ise doğudaki komşuları İnguşlara karşı bir savunma mekanizmasıdır. “Biz” ve “onlar” ikilemi bu bağlamda önemli bir uçurumu gösterir. “Onlar” kelimesi doğudaki komşuları için kullanılarak kimliksizleştirilir. Genelde uzmanlara ve konu ile ilgili kanaat önderlerine göre, Kuzey Osetya'da etnik gruplar arasındaki ilişkiler çok istikrarlıdır, ancak buna İnguşlar dahil değildir (Dulayev & Savin, 2012).

Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Kabardey-Balkar, Rusya Federasyonu ölçeğinde, düşük gelir seviyesine ve yaşam standartlarına sahip olup ciddi yolsuzluk iddiaları olan ve ekonomisi büyük oranda federal merkezden gelen yardımlarla dönen özerk bir cumhuriyettir. Yaklaşık 900.000 olan cumhuriyet nüfusunun %57’si Kabardey Çerkesleri, %22.5’u Ruslar ve %12.7'si Balkarlardan oluşmaktadır. Geri kalan nüfus içerisinde Türkler, Ermeniler, Osetler ve Çeçenler vardır. Her ne kadar Rus yönetimi tarafından tahrif edildiği iddiaları olmasına rağmen, 2010 nüfus sayımına göre Rusya Federasyonu'nun toplam nüfusu yaklaşık 143 milyon iken; Çerkeslerin bu nüfus içindeki sayısı yaklaşık 720 bindir ve toplam nüfus içindeki payı % 0.5'dir. Rusya sınırları içinde en kalabalık Çerkes nüfus Kabardey-Balkar'da (yaklaşık 500 bin) yaşamaktadır (www.infocherkessia.com/cerkes- nufus, 2014). Ancak yukarıda da belirtildiği gibi istatistiki verilerin yetersiz ve kalitesiz olması Kuzey Kafkasya'daki durumun gerçek boyutunun belirlenmesi ve anlaşılması için yeterli değildir. Rus İstatistik Servisinin hatalarla baş edemediği bilinen bir gerçektir. Örneğin 2010 ulusal nüfus sayımı sonuçları, nüfusun etnik bileşimi hakkındaki bilgileri tahrif etmiştir (Panin & Tikunov, 2015: 80). Kafkasya'nın ortası ve batısında iki grup halk yaşamaktadır. Bunlardan ilki Rusya devlet sisteminde resmi olarak Adıgeyliler (adıgeytsı), Kabardeyler (kabardintsı) ve Çerkesler (çerkesı) olarak tanımlanan otokton Çerkeslerdir. İkinci grup ise, Kuzey Kafkasya'nın yüksek vadilerinde yaşayan Karaçay ve Balkarlardır. Bunlar 13.

38

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları yüzyılda Kafkasya'ya gelmişlerdir ve toplam sayıları 300 bin civarındadır. Bu iki grup, yani Çerkesler ve Karaçaylar 1920'lerden bu yana Rusya Federasyonu içinde iki özerk birime ayrılmış olarak yaşamaktadırlar. İlginç olan husus bu bölünmenin etnik bölünmeyi de ortasından kesmesidir (Cornell, 2001: 253). Karaçay-Balkarlar ile Çerkesler arasındaki ilişkiler, 15. yüzyıldan itibaren Çerkeslerde asiller ve avam sınıfının mevcut olması gerçeği ile çok dalgalı olmuştur. Aynı farklı durum dağ halkları ile ovalarda yaşayan halklar arasında vardır ki bu durum İnguşlar ve Osetler arasında da gözlenebilir. Özellikle en gelişmiş Kafkas halklarından olan Kabardey Çerkesleri, köklü tarihleri ile Balkarları ilkel bulup hor görmektedir (Cornell, 2001:253). 1943 yılında, Balkarlar ve Karaçaylar Sovyet rejimi tarafından topluca Orta Asya'ya sürgüne gönderildiler. 1957'den sonra, diğer bazı Kafkas halkları gibi onların da yaşadıkları topraklara dönmelerine izin verildi. Bu dramatik nüfus hareketleri, etnik gruplar arasında bir istikrarsızlığı beraberinde getirdi ve fikir birliği oluşmasına engel oldu. Kabardey-Balkar bir zamanlar bölgenin en istikrarlı cumhuriyeti iken, günümüzde etnik anlaşmazlıklarla karşı karşıyadır. Kabardey Çerkeslerinin politikada, ekonomik ve sosyal kurumlarda baskın rolü Balkarları kızdırmaktadır. Kabardey Çerkesleri ise, Balkarların kendi etnik topraklarını oluşturmak ve Kabardey-Balkar'dan ayrılmak için mümkün olduğunca daha fazla toprak elde etmek için çalıştıklarını iddia etmektedirler. 1990'lardan itibaren Rusya dışından bu topraklara yapılan Kabardey göçü, Kabardey Çerkeslerinin nüfus içerisindeki çoğunluğunu arttırdı ve değişen demografik yapı Balkarları endişelendirirken, Çerkes milliyetçileri Rusya'dan daha fazla özerklik istedi (Bugajski, 2014: 33). Balkar milliyetçileri, bağımsız Çerkesya talepleri ve Çerkes milliyetçiliğinin yükselişi konusunda korkularını ifade etmektedirler. Cumhuriyetler arasındaki sınırların yeniden çizilmesi bölgede tartışılmaya devam ederken, mevcut suni cumhuriyetler yerine Birleşik Çerkesya ve Birleşik Karaçay-Balkar cumhuriyetleri oluşturulması, bölgedeki etnik çeşitlilikten dolayı demografik bir zorluk yaratabilir ve kapsamlı nüfus değişikliklerini zorunlu kılabilir. Bu da etnik gerilim ve çatışmayı da beraberinde getirebilir.

39

Dağıstan Cumhuriyeti Dağıstan, Kuzey Kafkasya'da en karmaşık etnik yapıya sahip cumhuriyettir. 2010 yılı itibariyle 2.910.000 nüfusa sahiptir. Ancak hiçbir etnik grubun demografik hegemonyası söz konusu değildir. Avarlar 850.000 (% 29.4), Dargiler 490.000 (% 17), Kumuklar 431.000 (% 15), Lezgiler 385.000 (% 13.2), Laklar 161.000 (% 5.6), Tabasaranlar 118.000 (% 4.1) Bölgede Ruslar, Çeçenler, Nogaylar dahil olmak üzere otuzu aşkın etnik unsur yaşamaktadır. Dağıstan, iki lider etnik grup Avarlar ve Dargiler arasındaki rekabet dahil olmak üzere çok sayıda faktöre dayanan nedenlerle potansiyel istikrarsızlık vardır. Ayrıca, Avar ve Dargilerin hakimiyetine karşı diğer etnik topluluklar arasında kızgınlık, devlet sınırlarının böldüğü milletler nedeniyle bir gerilim mevcuttur. On dört etnik grubun Sovyet ve post- Sovyet sistemleri altında yönetime dahil olmaları, diğer bazı etnik gruplar arasında ulusal özerklik talepleri ve girişimlerinde bulunulmasına, bu da genel anlamda istikrarsızlığa yol açabilir. Çünkü, Dağıstan'da ana gruplar arasında devlet kademelerindeki önemli pozisyonların dağıtılması konusunda yazılmamış sözleşmeler vardır. Üst elit grup üyeleri için, etnik farklılıklar yaratmak topluma hizmet etmek yolunda bir engel oluşturmaz, ancak kendi pozisyonlarını kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kaldıklarında kendi etnik yakınlarını harekete geçirmektedirler(Matveeva, 2012). Bu yönüyle bakıldığında, Dağıstan, bütün Kafkasya bölgesinde olduğu gibi farklı ve çoğu zaman birbirine düşman etnik grupların bir araya geldikleri yerdir. Dolayısıyla, Avrupa'nın en tehlikeli yeri olarak adlandırılmaktadır ve bunun da iyi bir nedeni de vardır (Wyman, 2014). Milliyetlerin sayısı ve çakışan yerleşim kalıpları göz önüne alındığında, Dağıstan'da düzenli bir toprak bölünmesi imkansızdır. Ayrıca herhangi bir grup tarafından bu tür bir talebin dile getirilmesi zincirleme bir reaksiyona neden olabilir. Örneğin mağdur taraflar arasında yer alan Kumuklar yerel özerklik, daha radikal üyeleri ise Rusya bünyesinde bir cumhuriyet istemektedirler (Bugajski, 2014: 37). Aynı şekilde Dargiler da Dağıstan içinde ayrı bir vatan talep etmekte, buna karşılık Dağıstan yönetimi iç sınırların kalıcı olduğunu ifade ederek buna karşı çıkmaktadır. Avarlar ve Dargiler arasındaki pozisyonlar üzerindeki rekabet, diğer etnik gruplar arasında siyasi marjinalleşmeye yol açmaktadır. 40

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

Bu etnik gruplar arasındaki rekabet ve diğer nedenler bölgedeki şiddeti arttırmakta, bir çatışma potansiyeli oluşturmaktadır. Öyle ki 2013 yılında Kuzey Kafkasya'nın bütününde silahlı saldırı sonucu ölenlerin sayısı 529'dur ve 341'i Dağıstan'da gerçekleşmiştir. Rusya Güvenlik Konseyi başkanı Nikolay P. Patruşev Rusya'da şiddet olaylarında bir azalma olduğunu ifade etse de, 2013 yılında Rusya genelinde gerçekleşen 218 şiddet olayının 214'ünün Kuzey Kafkasya'da, bunların da çoğunluğunun Dağıstan'da olması Kuzey Kafkasya'nın ne denli bir gerginlik ve stres altında olduğunu göstermesi açısından dikkate değerdir (Halbach & Isaeva, 2015: 5). Yukarıda belirtilen bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda Dağıstan, gizli bir savaşın yürütüldüğü bir yer olarak kabul edilmektedir (Central Eurasia Standard, 2014). Bölgede hemen hemen her gün asayişle ilgili haberlere rastlamak mümkündür. Son zamanlarda sıkça yapıldığı gibi çatışmaları tamamıyla sadece İslam eksenli bir çatışma olarak görmek yüzeysel bir değerlendirme olacaktır. Bütün bunların yanında, özellikle son yıllarda Çeçenlerin Dağıstan'da gerçekleştirdikleri faaliyetler de gerilim ve potansiyel bir çatışmaya kaynaklık edecek niteliktedir. Aslında her iki cumhuriyet etnik, kültürel ve tarihi gelişmeler bakımından yakındır. Dağıstan'ın batısındaki Hasavyurt şehri ve civarında yaklaşık 70.000 Çeçen yaşamaktadır. Rusların Kafkasya'yı ele geçirmek için ilk teşebbüsünden bu tarafa, Çeçenistan ve Dağıstan halkları en şiddetli direnişi göstermiş, en fazla Rus karşıtı ve bölgedeki en muhafazakar İslami milletler olmuştur. Bu halklar tarihte periyodik olarak Rus tahakkümüne karşı birlikte ayaklanmışlardır. Ve Dağıstan, bu isyanlarda hep ön planda olmuştur (Cornell, 2001:262). Dağıstan'ın Çeçen nüfusu, sadece önceki Çeçen topraklarına dönüş talebi değil, Dağıstan'dan ayrılarak yeniden “etnik vatan Çeçenistan”la birleşmeye hazırken; Çeçenistan'daki milliyetçi güçler Dağıstan topraklarında hak iddia etmektedirler. Çeçen- Dağıstan sınırındaki temel gerilim, Çeçen köyü Borozdinovskaya ve Dağıstan kasabası Kızılyar arasında yatmaktadır. Son yıllarda köyde yaşayan Avar nüfus bölgeyi terk etmekte ve Kızılyar civarındaki bir kampta yaşamaktadır. Aynı durum Çeçenistan'ın diğer köylerinde söz konusudur ki, Dargiler bazı Çeçen köylerini (Dubovski) terk etmektedir. Köyde yaşayan ve evlerinden kovulma endişesi taşıyan ve etnik savaştan korkan birçok Avar, Dağıstan’ın iç bölgelerine göç etmiştir

41

Osman Tekir

(Novitsky: 106). Bu gerilim ve çatışma ortamı Kuzey Kafkasya’da, özellikle Dağıstan ve Çeçenistan'da, insan hakları ihlallerini de beraberinde getirmektedir. Memorial İnsan Hakları Merkezi, son iki buçuk yılı kapsayan raporunda bölge yönetimlerinin insan haklarından ziyade güvenlik peşinde olduğu sonucuna vardığını açıklamıştır (Vatehagev, 2016). 30 Mayıs 2016 tarihinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı'na bağlı Rus İnsan Hakları Konseyi'nden bir heyet bütün Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerini ziyaret maksadıyla çıktığı gezide sadece Çeçenistan devlet yetkililerince karşılanmamış, üstelik ülkeye girdikleri taktirde can güvenliklerinin garanti edilemeyeceği ifade edilmiştir. Rusya Federasyonu yetkililerinin Kadirov'un davranışı ile ilgili herhangi bir sorun görmemeleri, Mart 2016'da İşkenceyi Önleme Komisyonu Başkanı Kalyapin'in saldırıya uğraması ve faillerinin bulun(a)maması (Dzutsati, 's Gover...,2016), Çeçenistan'ın özellikle de Çeçen lider Kadirov'un Rus yönetimi tarafından korunduğu yönündeki kanaatleri güçlendirmektedir. Bu da Çeçen liderin Dağıstan'da ekonomik ve siyasal nüfuzunu arttırmasında elini güçlendirmektedir. Örneğin son zamanlarda Rus hükümetinin büyük boyutta özelleştirmeye gitmesi nedeniyle Mahaçkale limanına talip olan Rusya ve Dağıstan'ın önemli oligarklarından Avar asıllı Mogamedov ve Lezgi asıllı Süleyman Kerimov taraftarları arasında bir rekabet ortaya çıktı. Mahaçkale, Rus tahıl ve diğer tarım ürünlerinin Orta Doğu'ya ihraç edileceği yer ve aynı zamanda petrol ihracatı için önem taşıyan bir limandır. Ancak bu noktada Dağıstan ve Moskova oligarkları dışında beklenmedik bir oyuncu olarak Çeçen lider ortaya çıkarak, Gudermes'deki bir mahkemeye limanın CEO’sunun atanma kararını iptal eden bir karar aldırtmıştır. Kadirov'un bu müdahalesinin yabancı ülkelere Çeçen ilişkilerini genişletmek için Hazar Denizi kıyısında güvenli bir erişim merkezi oluşturma istemesi olarak yorumlanmaktadır (Dzutsati, 'Chechen Govern May....',2016). Basında çıkan haberlere göre Kerimov, liman üzerindeki konumunu korumak için Kadirov ile işbirliği yapmaktadır. Ancak Kadirov-Kerimov ittifakının ve liman üzerinde kontrol teşebbüsünün bir kıvılcıma neden olabileceği yönünde endişeler de vardır. Kadirov'un aktiviteleri ve kişisel ordusu, Mahaçkale limanı için yaşanan çatışmalar üzerinde belirleyici faktör olacaktır.

42

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

Sonuç Kuzey Kafkasya sadece Rusya Federasyonu içinde değil, dünyanın en önde gelen istikrarsızlık ve potansiyel çatışma alanlarından biridir. Rusya Federasyonu'nun güneydeki Orta Doğu ve Akdeniz havzalarına ulaşmasının tek yolu Kafkasya’dan geçmektedir. Bu nedenle de Rusya, bu bölge üzerindeki egemenliğini ve hakimiyetini korumak için mücadele verirken, küresel ve bölgesel rakipleri bölgeye nüfuz etme faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Bölgenin, çok çeşitli siyasi istikrarsızlıkların ve silahlı çatışmaların yaşandığı Orta Doğu ve Orta Asya ile sınırdaş olması ve Hazar havzasındaki doğal gaz ve petrollerin, alıcı ülkelere ulaştırılmasındaki stratejik konumu nedeniyle özellikle Güney Kafkasya bölgesi stratejik anlamda öne çıkmaktadır. Bu bölgede örneğin Gürcistan Batı dünyasına yakınlaşmaktayken Ermenistan ve Azerbaycan Batı dünyası ve Rusya arasında denge siyaseti sürdürmeyi tercih etmektedir. Bağımsız devletler olan Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’da yaşanan her siyasi ve askeri gelişme, Rusya Federasyonu’na bağlı özerk cumhuriyetleri de direk etkilemektedir. Bunun yanı sıra, başta Türkiye olmak üzere Suriye, Ürdün, Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Çerkes, Çeçen ve Abhaz diasporaları son yirmi yılda ciddi siyasi aktörler haline gelerek, Kuzey Kafkasya’da yaşamaya devam eden toplumlarının sosyal, siyasi ve ekonomik geleceklerinde önemli söz sahibi olmaktadırlar. Aynı şeyi Ermeni ve Azeri diasporaları için de söylemek mümkündür. Ayrıca, gerek Kuzey Kafkasya’da gerekse de Kafkas diasporalarında yükselen milliyetçiliğinin ve global anlamda dünyanın bölgeye artan ilgisinin önümüzdeki yıllarda gerilimin kaynağını oluşturacağı da dile getirilmektedir. Tüm bu faktörler, bölgenin küresel siyasetin önemli odaklarından birisi olma özelliğini pekiştirmektedir. Ayrıca son yıllarda Rusya’daki sivil toplum örgütü sayı ve faaliyetlerindeki artışı da dikkatle izlemek gerekmektedir. Burada sözünü ettiğimiz artışı demokrasinin çoğulculuk ilkesiyle bağdaştırmak mümkün olmakla birlikte, etnik grupları mobilize etmek suretiyle bölgede bir etki alanı yaratmak amacı taşıdıkları yönündeki bir argümanları da göz önünde bulundurmak sağlıklı olur.

43

Osman Tekir

KAYNAKÇA Akusba, Erol (1998). “Kafkasya'da Etnik Sorunlar”, Kafkas Vakıf Bülteni, Kış 1998, Sayı: 3. Askerov, Ali (2015). Historical Dictionary of the Chechen Conflict, Maryland. Bugajski, J. (2014). “Conflict Zones: The North Caucasus and Western Balkans Compared”, The Jamestown Foundation, Washington. Central Eurasia Standard (2014). “A guide to Conflict in the North Caucasus”, 2 February. (Bu yazıya https://cestandard.wordpress.com /2014/02/11/ a-guide-to-conflict-in-the-north-caucasus adresinden ulaşılabilir). Coene, F. (2010). The Caucasus: An Introduction, Routledge, London and New York. Cornell, E. S. (2001). Small Nations and Great Powers: A Study of Ethnopolicial Conflict in the Caucasus, Routledge, London & New York. Dudloy, J. (2012). North Ossetia: 's Periphery, January. (Bu yazıya russiasperiphery.blogs.vm.edu. adresinden ulaşılabilir). Dulayev, I. & Savin, I. (2012). “What Next for North Ossetia- Complications or Stability”, in The North Caucasus: views from within. People’s perspectives on peace and security, Saferworld Report,March. Dzutsati, V. (2016). “Chechen Government May Be Winner in Dispute Between Dagestani Oligarchs”, Eurasia Daily Monitor, Volume: 13, Issue:110, 20 June...... (2016). “Chechnya's Governor Confirm His Special Status Within the Russian Federation”, Eurasia Daily Monitor, Volume:13, Issue:105, 13 June...... (2016). “Circassians Propose New İndependent Cross - Regional Groups in the North Caucasus”, Eurasia Daily Monitor, Volume:13, Issue: 60, 28 March...... (2016). “Moscow Uses Russian Orthodox to Divide Circassian Activists”, Eurasia Daily Monitor, Volume: 13, Issue: 97, 18 May...... (2013). “Karachay Expert Supports Redrawing Borders in the North Caucasus”, Eurasia Daily Monitor, Volume: 10, Issue: 37, 27 February. (Yazar bu makalesinde Dzutsev soyadını kullanmıştır) Foxal, A. (2013). “Mapping Ethnic Relations, Cartography and Conflict Management in the North Caucasus”, in Conflict and Peace in Eurasia, Debidatta Aurobinda Mahapatra (ed.), Routledge, London and New York. Goble, P. (2015). “Ethnic Russians Flee North Caucasus Because They Do Not Feel Presence of Russian State”, Jamestown Foundation Blog on Russia and Eurasia, 19 March. (Bu yazıya http://jamestownfoundation. blogspot.com.tr/2015_03_01_archive.html adresinden ulaşılabilir). 44

Kuzey Kafkasya’da Mevcut ve Potansiyel Çatışma Alanları

...... (2015). “Non-Russian Are Following Ehnic Russians Out of The North Caucasus”, Jamestown Foundation Blog on Russia and Eurasia, 29 September. (Bu yazıya http://jamestownfoundation.blogspot.com.tr/ 2015/09/non-russians-are-following-ethnic.html adresinden ulaşılabilir). Grebennikov, M. (2015). “How Far is too Far?: Circassian Ethnic Mobilization and the redrawing of Internal Borders in the North Caucasus ”, Communist and Post-Communist Studies, Vol: 48. No: 1, 71-81. Guseynov, A. R. (1996). “Ethnic Situation in the Caucasus”, Center for Strategic Research Reports, September-November Issue. (Bu makaleye sam.gov.tr/wp-content/Uploads/2012/01/06-ETHNİC-SİTUATİON-İN-THE- CAUCASUS adresinden ulaşılabilir). Halbach, U. & Isaeva, M. (2015). “: Russia's Most Trouble Some Republic Political and Religious on the “Mountains of Tongues”, SWP Research Paper. Berlin International Crisis Group Working to Prevent Conflict Wordwide (2012). The North Caucasus: The Challenges of İntegration, Etnicity and Conflict, Moscow/Istanbul/Brussels. Jansız, A. & Hojaste, M. R. (2015). “Conflicts in the Caucasus Region and Its Effects on Regional Security Approach”, Journal of Politics and Law, Vol: 8, No:1. Khanna, P. (2011). Yeni Dünya Düzeni: Yeni Yükselen Güçler 21. Yüzyılda Dünyayı Nasıl Belirliyor?, Çev: Elif Nihan Akbaş, Pegasus Yayınları, İstanbul. Koehn, J. (2011). “The North Caucasus Conflict and its Implications for Russia”, Event Report, Wilson Center, 7 July. (Bu dökümana https://www.wilsoncenter.org/event/the-north-caucasus-conflict-and-its- implications-for-russia adresinden ulaşılabilir). Liono, A. (2000). “Economic Survival Strategies in the North Caucasus”, Caucasian Regional Studies, Volume: 5 Issue: 1&2. (Makaleye Poli.vub.ac.be/publi/crs/eng/vol 5/lionu2.htm. adresinden ulaşılabilir). Margaritis, C. (2010). “Conflict in the Caucasus”, Res Publica - Journal of Undergraduate Research, Volume:15, İssue:1. Markedonov, S. (2013). “The North Caucasus: The Value and Costs for Russia”, Global Affairs, 20 December. (Makaleye eng.globalaffairs.ru/ number/The-North-Caucasus-The-Value-and-Costs-for-Russia adresinden ulaşılabilir). Matveeva, A. (2012). “North Caucasus: Views From Within People's Perspectives on Peace and Security. Saferworld Report, London. Minority Rights Group International (2014). World Directory of Minorities, 19 February. Nichol, J. (2010). “Stability in Russia's Chechnya and Other Regions of the North Caucasus: Recent Developments”, Congressional Research

45

Osman Tekir

Service, December. Novitsky, I. (2011) ‘’Managing Ethnic Policy of The North Caucasus’’. Falcogroup. Krasnodar. (Bu raporun İngilizce ve Rusça versiyonlarına http://falcogroup.org adresinden ulaşılabilir). Panin, N. A. & Tikunov, S. V. (2015). “Ethnic 'Barometer': Etno- Demographic and Migration Processes in the North Caucasus ”, J. Geogr. Inst. Cvijic. 65(1):77–89. (www. ebscohost. com www.gi.sanu.ac.rs, www.doiserbia.nb.rs adreslerinden ulaşılabilir). Rezvani, B. (2010). ”The Ossetian-İngush Confrontation: Explaining a Horizontal Conflict”, Iran and the Caucasus. Volume: 14, No: 2, 419-430. Richmond, W. (2008). The Nortwest Caucasus: Past, Present, Future, Routledge, London & New York. Tekir, Osman (2011). “Potansiyel Bir Çatışma Alanı: Kuzey Kafkasya”, Regional and Global Dynamics: Economic and Politicial Issues of Turkey and Its Near Abroad, International Symposıum, İzmir Üniversitesi, (e-book) Vatehagev, M. (2016). “Disappearances in Dagestan Connected to Police Campaign Against Salafist”, Eurasia Daily Monitor, Volume:13, Issue:109, June 17. Infocherkessia. www.infocherkessia.com/cerkes-nufus, (2014) 20 Eylül. Wyman, P. (2014). “A History of Violence: The North Caucasus and Mixed Martial Arts: Troubled Pipeline of Talent”, www.bloodyelbow.com. (Erişim Tarihi:25.03.2016) Yasa, I. (2008). “Kuzey Kafkasya'da Etnik Kompozisyon ve Çatışmalar”, www.bilgesam.org., 5 Haziran.

46

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri* Thomas M. Barrett** Çev. Furkan Özkan

“Kafkasya, doğası gereği olağanüstü dayanıklı, insan eliyle yapılmış istihkâmlarla korunaklı, çok sayıda garnizonun savunduğu muazzam bir kaleye benzetilebilir.” Sıklıkla atıf yapılan bu satırlar, Kuzey Kafkasya’da yaşayan halklara boyun eğdirmek amacıyla etkili askeri güç kullanılması gerektiğini savunan A.A. Velyaminov’un 1828 tarihli hatıratında kaleme alındı. Velyaminov’a göre usta bir komutan bu kaleyi almak için “paralel hatlar kurmak, boşluklara doğru ilerlemek ve bölgeye boyun eğdirmek” zorundaydı. Tahkim edilmiş hattın dağların içlerine doğru gittikçe sokulması ve bu hattın saldırılar için üs olarak kullanılması Velyaminov’un fetih stratejisinin temelini oluşturuyordu.1 Herkesin bildiği “hat” sistemi savunma amaçlı inşa edilen kaleler, Kazak köyleri ve gözetleme kuleleri içeren sıralar olarak 18. yüzyılın ortalarında kurulmaya başlandı. Hatlar, Kazakların geceleri saklanabileceği ileri karakollar da içeriyordu. Tehdit oluşturan yerel unsurların hatta yaklaşması durumunda buraya konuşlanmış Kazaklar en yakın kuleye ya da Kazak köyüne işaret gönderebiliyordu. Daha

* “Lines of Uncertainty: The Frontiers of the North Caucasus” by Thomas M. Barrett, originally published in Slavic Review (vol. 54, no. 3, Autumn 1995): 578-601. The Slavic Review is published by the Association for Slavic, East European, and Eurasian Studies (formerly the American Association for the Advancement of Slavic Studies). JOCAS Yazı İşleri Kurulu, Slavic Review dergisinin yayıncısı The Association for Slavic, East European, and Eurasian Studies’e bu makalenin Türkçe’ye çevrilerek JOCAS’da yayınlanmasına izin verdiği için teşekkür eder. Makale ilk olarak, New York merkezli Social Science Research Council’ın (Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi) sponsorluğunda 1993 yılında Washington DC’de Woodrow Wilson Center’da düzenlenen ‘’Visions, Institutions, and Experiences of Imperial Russia (Öngörüler, Kurumlar ve Emperyal Rusya’nın Tecrübeleri)’’ adlı konferansta sunulmuştur. ** Thomas M. Barrett, tarih profesörü, St Mary’s College, St Mary’s City - Maryland, ABD. 47

Thomas M. Barrett sonra çanlar çalınıyor, silahlar ateşleniyor, reçineye batırılmış kütükler alarm vermek için yakılıyor ve Kazaklarla kalelerde bulunan askerler hatta açılan yarığa doğru hücum ediyordu. Kafkasya’daki askeri hatlara karşı dağların oluşturduğu “kaleler”, Rusların bölgedeki tecrübelerinin ve Kuzey Kafkasya üzerine çalışmalar yapan Batılı tarihçiler ile Sovyet öncesi dönemin tarihçilerinin gün yüzüne çıkardığı imgeler ve ayrıştırma hatlarıdır. Bu hatlara Terek ve Kuban nehirlerinin Rusya tarafındaki “kıyı şeridi” de dâhildir. Ayrıca bunlar, Rusların, İran ve Osmanlı İmparatorluğu ile rekabet hatlarıdır. Bilindiği üzere, Rusya devleti 16. yüzyılda Kazan ve Astrahan’ı ele geçirip güneye doğru ilerlemeye başladı. İlk kaleler Kuzey Kafkasya’ya bu ilerlemeden hemen sonra inşa edildi. I. Petro’nun İran seferi (1722) sırasında başlayan geniş ölçekli mücadeleler, 18. ve 19. yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu ve İran ile Kafkasya topraklarında art arda yapılan savaşlarla devam etti. Kızlyar-Mozdok hattının kurulmasıyla (1769) başlayan askeri hatlar, Kuzey Kafkasya’nın içlerine, güneye doğru kaydı ve Rus kuvvetleri birbiri ardına kaleler inşa ederek dağların içlerine doğru ilerledi. Kafkas askeri hattının 1832 yılında tamamlanmasından sonra batıda, Karadeniz kıyısı boyunca uzanan bir hat daha oluşturularak Kafkas halklarının Karadeniz ve Osmanlı İmparatorluğu ile bağlantısı koparıldı. Burada yaşayan halklar, Rusların topraklarını ele geçirmesine gerilla savaşı ve büyük ölçekli yangınlar çıkararak karşılık verdi. Direniş, Şamil’in kutsal savaşıyla birlikte (1834-1859) doruk noktasına ulaştı. Nihayetinde Çerkeslerin direnişi 1864 yılında kırıldı, Kuzey Kafkasya’nın fethi tamamlandı ve bölge güvenliğin sağlandığı bir Rus kolonisi haline geldi. Rusların Kafkasya’yı ele geçirmesiyle ilgili Batılı tarih yazıcılığı, John Baddeley’in 1908’de yazdığı “The Russian Conquest of the Caucasus” (“Rusların Kafkasya’yı İstilası”) adlı makalesiyle başladı. Geçtiğimiz yıllarda ise derleme makalelerden oluşan “The North Caucasus Barrier” (“Kuzey Kafkasya Seddi”) ile Moshe Gammer’in “Muslim Resistance to the Tsar: Muslim Resistance to the Tsar: Shamil and the Conquest of Chechnia and Daghestan” (“Müslümanların Çar’a Direnişi: Şamil ve Çeçenya ile Dağıstan’ın Fethi”) başlıklı kitabı, Dağlıların Rus ilerleyişine karşı gösterdiği direnişi anlatan önemli bir ilk eser olarak yayınlandı. Ancak Rusya ve

48

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

Kuzey Kafkasya tarihi, özünde askeri bir tarih anlatısı olarak kaldı. Tarihçiler hala buradaki hatları neredeyse aşılamayacak şekilde çizmeye devam ediyor. Burada bakış açısının değiştiği tek nokta Rus ilerlemesinin değil, Kafkasya direnişinin de odak noktası haline gelmesidir.2 İddia ettiğim üzere Rusların Kuzey Kafkasya’ya doğru ilerleyişi askeri bir harekâttan daha fazlasıydı. Bu ilerleyiş aynı zamanda çok sayıda insanın iç ve dış göçünü, yeni topluluklarının ortaya çıkmasını ve iskânını, bölgenin eski halklarının da tasfiyesini içeren bir sınır bölgesi (frontier)* oluşum süreciydi. Tüm sınır bölgelerinde olduğu gibi sınırlar iç içe geçiyor ve ittifaklar Ruslar, Ukraynalılar, Dağlılar, Ermeniler ve Gürcüler arasında hiç durmadan değişiyordu.3 Rusların Kuzey Kafkasya’yı topraklarına nasıl kattığını anlamak için askeri hatların gerisine, halkların devinimine, yerleşim yerlerine ve topluluklara, yer şekillerinin biçim değiştirmesine ve komşuların yalnızca savaştaki değil, günlük hayattaki etkileşimlerine de bakmamız gerekmektedir. Devrim öncesi Rus tarih yazıcılığı bölgenin askeri açıdan ele geçirilmesi üzerine odaklanarak yönetim ve yeniden iskân politikalarını inceledi. Bu anlatıda bölgede yaşayan yerli halklar, kendilerine yalnızca Rus ilerlemesini kolaylaştırdıkları durumlarda yer buldu. 4 Sovyet tarihçileri ise kendi bakış açılarından Kuzey Kafkasya halklarını inceledi ve bölgede yaşayan etnik grupların çoğunu temsil edecek ulusal tarihler yarattı. Bu tarih anlatısındaki eğilim ya Rus ordusunun bölgede yol açtığı yıkımı önemsizleştirmek ya bu yıkımı Kafkasya’yı kendi düşmanlarına karşı (İran, Osmanlı İmparatorluğu, Kırım Hanlığı) bir savunma harekâtı olarak yansıtmak ya da bunu, Kuzey Kafkasya’yı tarihi ilerlemenin ana çizgisine taşıyan, baskıcı ama nihayetinde ilerlemeci olan çarist “kolonyal politikaların” bir parçası olarak yorumlamaktı.5 Sovyet döneminde, Kuzey Kafkasya’daki göç, etnik

* “Frontier” terimi için Türkçede yerleşmiş bir karşılık bulunmuyor gibi görünüyor. Çeviride “sınır bölgesi” karşılığını kullandığımız frontier, sosyal bilimlerde “sosyal ve ekonomik koşulları orayı yurt edinmeyle belirlenen sınır bölgesindeki yerleşim yeri” anlamına geliyor. Frontier kavramını sosyal bilimler literatürüne sokan Amerikalı tarihçi Turner onu “vahşiliğin ve medeniyetin karşılaşma noktası” olarak tanımlıyor. (Frederick Jackson Turner, America’s Frontier Story. A Documentary History of Westward Expansion. Huntigton, 1980, р. 18). (e.n.) 49

Thomas M. Barrett

çeşitlilik, bölgesel ekonominin gelişimi ile kentlere ve Kazaklara dair çalışmalar, genellikle Ruslarla Dağlılar arasındaki yakınlık ve karşılıklı etkiyle ilgili şatafatlı iddialar içermekte, ancak sınır bölgesi yaşamının zorlukları, gerilimi ve şiddet barındırmasıyla ilgili gerçek gözlemlere yer vermemektedir. Bu çalışmalar yalnızca ufak tefek detayları kapsamaktadır. Bunlar da kaçınılmaz olarak “yakınlaşma” (sblijeniye) ve “halkların kardeşliği” (drujba narodov) temalarını ortaya çıkarmaktadır.6 Sovyet tarihçileri Rus sınır bölgelerini sblijeniye alanları olarak tanımlasalar da Batılı tarihçiler bölgeyi ya koloni ya da sıradan bir sınır olarak gördü ya da hiç görmemeyi tercih etti. Batılı tarihçilerin, Rus tarihini sınır bölgeleri sürekli genişleyen bir yapı olarak betimleyen sayıca az çalışması, büyük ölçüde meta-tarihsel ve Turneryen bir bakış açısına saplanıp kaldı. Merkezden uzaktaki yaşamın nasıl olduğundan çok devletin ruhuyla ilgilendi ve çok az yardımcı araştırmayla desteklendi. Rus tarihinin tamamı Kiev’den başlayıp Sibirya’da sonlanan sınır bölgeleri tarihi olarak sunuldu. Bu anlatıda Rusların göç sürecinin farklı dönemleri arasında çok az fark olup Kafkasya (genellikle de Aşağı ve Orta Volga) göz ardı edilmektedir. Bununla birlikte, Rus sınır bölgesini basitçe Amerikan sınır bölgesiyle özdeşleştiren çalışmalar da yapıldı. Bunlarda Kazan, St. Louis yerine koyuldu ve Novgorod’un alınması, Amerikalıların İngilizlerden Ohio’yu almasına benzetildi. Ukrayna’nın fethi de Amerika’nın Louisiana’yı satın alması ile karşılaştırıldı.7 Çok az tarihçi bu konuda daha temkinli davrandı. Ancak bu tarihçiler de kolonizasyonun doğuya yönelmeden önce doğruca güneye yöneldiği ve on sekizinci yüzyılın sonuna dek Aşağı Volga’nın en az Sibirya kadar Rusya’ya ait olmadığı gerçeğini göz ardı ederek hemen Kazan’dan Sibirya’ya atladı.8 Benzer şekilde göç hareketleri, kolonizasyon ve sınır bölgesi toplumu üzerine yapılmış önde gelen araştırmalar, büyük ölçüde Sibirya’ya, bozkır sınır bölgelerine ve Ukrayna ile Kırım’daki yerleşimlere yoğunlaşmıştır. Bu göç hareketlerinin aslında daha büyük ve muhtelif süreçlerin bir parçası olduğu (ve elbette bozkırların Kafkasların eteklerine kadar uzandığı) genellikle unutuldu.9 Rusya’ya ait olmayan sınırlarda genişleyen sınır bölgeleri üzerine son zamanlarda oldukça değerli çalışmalar yapılmıştır. Kısmen yapılan bu çalışmalar sayesinde Rus tarihçileri, sınır bölgelerini

50

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri ilerlemenin lokomotifi olarak kabul eden Turneryen bakış açısıyla artık ilgilenmemektedir.10 Ancak bu çalışmalar da Ukrayna, Kırım, Volga ve Sibirya’daki sınır topraklarının Rusya’ya ait olan bölgelere dönüştürülmesini toplumsal olmaktan çok siyasi bir süreç olarak tanımlamaktadır. Bu konuyla ilgili bilgimiz toprakların ele geçirilmesi (savaş ve yönetim) ile sınırlıdır. Ancak Rus kolonizasyonunun “kurucu” yönleri (yeni toplumsal kimlikler, etnik ilişkiler, yer şekilleri, bölgesel ekonomiler ve maddi kültür yaratımı) henüz keşfedilmemiştir. Ayrıca toplumsal tarih çalışmaları da büyük ölçüde “mağlup” tarafa ve bu tarafın boyun eğdirilmesi, direnişi, yok edilmesi ve göç hareketleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Sınır bölgelerinin incelenmesine yönelik Kuzey Kafkasya ve başka yerlerde bulunan Rus sınır bölgelerini açıklamak amacıyla kullanılacak bakış açısını tespit etmek için son yirmi yılda Amerikan sınır bölgesi tarih yazıcılığındaki gelişmelerden yararlanılmalıdır. Turneryen bakış açısının sınır bölgesi tarihini anlatırken ileri sürdüğü Batıdaki “boş” topraklara yönelen ve bu süreçte muhteşem bir Amerikan bireyselciliği ile demokrasisi ortaya çıkarmış özgür beyaz yerleşimciler tezi nihayetinde bir kenara bırakılmıştır. Bu bakış açısının yerine tarihçiler artık farklı renk ve uyruklardaki halkları, çevre manipülasyonunu, kültürel harmanlamayı, toplumsal tabakalaşmayı ve efsane yaratımını içeren karmaşık bir süreçle ilgili çalışmalar kaleme almaktadır.11 Amerikan ekolünün tarih yazıcılığının sınır bölgesi incelemelerinde benimsediği ve özellikle çevre tarihi, toplumsal tarih ve etnotarih başlıkları altında toplanan üç eğilim Rus tarihçiler tarafından da kullanılabilir. Bu makale, bu başlıkların tamamını derinliğine incelemeyi amaçlamamakta, ancak Rusya’nın sınır bölgelerinden birine yönelik bakış açısını kavramsallaştırmayı ve böyle bir kavramsallaştırmanın ortaya ne çıkaracağını genel hatlarıyla incelemeyi amaçlamaktadır.

Çevre Manipülasyonu ve “Yer Değiştiren Türler” Amerikan Batısının ekonomik gelişimi, yaratım olduğu kadar yok etme yolunu kullanarak yalnızca doğaya saldırı değil aynı zamanda yabancı organizmaların (mahsullerin, tohumların, hayvanların ve mikroorganizmaların) da yeni ekosistemlere doğru yer değiştirmesiydi. Toprağa yönelik yerel bakış açısının yerini toprağı bir

51

Thomas M. Barrett meta olarak gören Avrupalı bakış açısı almıştı. Kaynak yoğun ekstansif yetiştirme teknikleri, ekolojiye zarar vermeyen küçük ölçekli yöntemlere baskın geldi. William Cronon, George Miles ve Jay Gitlin’e göre “eskinin yeniden üretilmesi ve yeninin kucaklanması arasındaki bildik sınır bölgesi gerilimi, gittikçe Avrupalı bir görünüm kazanan yeni yerleşimlerin oluşturduğu yer şekillerinde ve Yeni Dünya’nın ekosistemiyle daha uyumlu yeni siyasal ekonomide kendini gösterdi.”12 Yerleşimciler, tanımadıkları bir çevrede yeni topluluklar inşa etmeye çalıştığından çevre tarihi bir sınır bölgesini anlamak için özellikle önemlidir. Yer şekillerinin yerleşimcileri, yerleşimcilerin de bu yer şekillerini nasıl dönüştürdüğü, buraya gelen insanların mücadelelerine ve fırsatlarına içkin parçalardır.13 Kuzey Kafkasya’nın çevre tarihi özellikle karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu denli sert ve çeşitli hava koşulları dünyada pek az yerde görülür. Bölgedeki dağ zirvelerinde ve eteklerinde çok sayıda mikro iklim, su baskını döngüleri, vadilerde yaşanan kuraklıklar, dağ ile bozkırın birleşmesi (Hazar Denizi’nin kıyısı boyunca uzanan yarı çöl) gibi çok farklı hava koşulu bulunmakta ve bataklıklardan oluşan Terek ovası yer almaktadır. Bölge deveyi öküzle, dağ keçisiyle mandayı birlikte görmenin mümkün olduğu bir yerdir. Pek çok farklı ve sert koşula sahip olan bu çevrede kolonistler, Amerikalıların tecrübesinin aksine, hastalıkların taşıyıcısı olmaktan çok kurbanları oldular. Rusya’nın Kafkasya’nın Karadeniz kıyısını topraklarına katma sürecinin felakete dönüşmesinin nedeni, bölgenin sabanla ya da Rus bağışıklık sistemiyle kısa sürede ehlileştirilemeyecek bir toprak yapısına sahip olmasıydı. Sayısız ölüme neden olan Rus yerleşim tarzı, ekolojiye duyarlı geleneksel tarzın tam tersiydi. Bölgedeki Çerkesler dağ eteklerine ve daha yükseklere yerleşerek kıyıda sıtmanın yayıldığı bataklıklardan ve mahsule zarar veren sisten uzaklaşmıştı. Ancak Rus yerleşimi kıyıda ve deniz seviyesinin altında akan nehirler boyunca başlamıştı. Bu yerleşim yerlerine yiyecek maddeleri ya Karadeniz üzerinden gemilerle taşınarak ya da Çerkeslerle yapılan ticaret yoluyla geliyordu. Bununla birlikte hem Karadeniz kıyısı boyunca hem de Karadeniz Kazaklarının yaşadığı Kuban bölgesine kurulan kalelerdeki ölüm oranı, veba, sıtma, tifo, iskorbüt ve koleradan hayatını

52

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri kaybeden yerleşimciler ve askerler sebebiyle oldukça yüksekti. 1840’lı yıllarda Karadeniz kıyılarında subay olarak görev yapan G. İ. Flipson, düşük rütbeli askerlerin bir yıl içerisinde yüzde 16’sının öldüğü Sohum şehrinin (bu rakam bölgedeki ortalama yaşam süresini altı yıla indirmektedir) “taştan mezar” olduğunu söylemektedir. Bu rakam Kuban bölgesinde bulunan büyük yerleşim yerlerinde görülen ölüm oranlarıyla aynıydı. Bunun tek istisnası, 1848 yılında bölgeye yerleşen 2000 ailedeki erkeklerin yüzde 36’sının çoğunlukla kolera sebebiyle hayatını kaybetmesiydi. Bölgedeki yüksek hastalık oranı nedeniyle bu dönemde Kuzey Kafkasya’da kaplıca işletmelerinin açılmaya başlaması ironiktir. Puşkin’in en sevdiği kaplıca olan Pyatigorsk, önceden Konstantinogorskaya Kalesi’ydi. Hasta askerler ve Kazaklar bu kaleye 1780 yılında Kalmuk çadırları altına kurulan sıcak su kaynaklarından yararlanmak için giderlerdi.14 Kuzey Kafkasya’nın zengin bozkırlarında Ruslar büyük bir başarıyla tarım ekonomisini kurup, iskânı ve siyasi kontrolü sağladı. Ancak tüm bunları hayata geçirmek bir yüzyıldan daha uzun sürdü. 1833 gibi geç bir tarihte bile Stavropol’de yaşanan kıtlık Rusya hükümetini, devletin bölgeye yerleştirdiği devlet köylülerine buğday almaları için üç milyon ruble kredi vermeye zorladı. Ayrıca hükümet 40 bin köylünün geçici olarak Rusya içlerine dönmesine izin verdi. 15 Böylece Rus kontrolü, oluşturulan siyasi ekonomiyle birlikte başarıya ulaştı. Bu yeni ekonomi modeli ana kültür merkezlerinden radikal biçimde farklıydı ve Kazaklara, devlet köylülerine, yerel halka (serflere değil) ve çeşitlendirilmiş bir ekonomiye dayanıyordu. Bozkırı kolonileştirme planları 1764’e kadar gidiyordu ve bu tarihi izleyen yıllarda ilk kez geniş toprak bağışları yapılmıştı. Ancak pek çok toprak sahibi mülklerini ya satmış ya da ihmal etmişti. Bölgeye yerleşenler ise tarımla uğraşmayıp topraklarını önce büyükbaş hayvanlar için otlak olarak kullandı. En büyük başarısızlıklardan birini Prens A.A. Vyazemski yaşadı. II. Katerina’nın gözdelerinden olan prens, 1783-1786 yılları arasında Kafkas bozkırlarında 765 bin dekardan fazla toprağın sahibiydi. Mülkünün merkezi olarak Çernıy Rınok (Karapazar) adında bir kasaba kurdu ve bin serfini buraya yerleştirdi. Büyük ölçekli buğday yetiştirme teşebbüsü, köylülerine deniz balıkçılığı ile bağcılığı öğretme teşebbüsleri gibi başarısız oldu Ardından mülkünü başka bir soyluya sattı. Bu kişi de toprakları

53

Thomas M. Barrett parçalara ayırdı ve büyük çoğunluğunu elden çıkardı. On dokuzuncu yüzyıl başlarında Çernıy Rınok 50 köy evinin olduğu sefil bir yerleşim yerine dönüşmüştü.16 Sovyet tarihçileri, derebeylik (pomeşçik) ekonomisinin başarısızlığında sermaye yetersizliğini başlıca etken olarak görseler de çevresel etkenler de önemliydi. İskân edilen köylüler yeni iklim koşullarına, hastalıklara ve yeni tarım takvimine uymakta zorlanmış, pek çoğu hastalanmış ya da hayatını kaybetmişti. Pokoynoye köyü 1766 yılında güney illerinden Kuma Nehri’nin kıyılarına gelen köylüler tarafından kuruldu. Burada yaşayan köylülerden birine göre, köy “sıtma” hastalığından pek çok insan öldüğü için bu adı almıştı (hayatını kaybedenler pokoyniki yani “göçenler” oluyordu).17 Nogay Tatarları ise bu köye “maraz yer” derdi. Peki, yerel tarım ile Rus tarımı arasındaki kesişim noktasında meydana gelen şey neydi? Rus yetkililer dağ eteklerinde ve zirvelerde yapılan tarımı ilkel olarak görme eğilimindeydi. Oysa hafif saban, taraçalı yamaçlar, sulama sistemleri, sofistike gübreleme ve bölgeye uyum sağlamış buğday türleri, çevreye dost ve intansif tarıma uygun olup, Rus ekstansif tarımına göre pek çok yönden üstündü. Özellikle Dağıstan’da yapılan tarım intansifti. Bölgede oldukça kaliteli sulama sistemleri bulunuyor, gübre, kül, ince kum, hayvan gübresi ve ot ile karıştırılmış saman ve kuş gübresi gibi çok çeşitli gübre de yaygın olarak kullanılıyordu. Sovyet tarihçileri yerel tekniklerin ve mahsullerin Ruslar arasında yaygın şekilde kullanıldığını, Rus mahsullerinin ve tekniklerinin Dağlılar üzerinde etkili olduğunu iddia etmektedir. Ancak, en azından on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar, bu etkinin güneyden Ruslara doğru gelmiş olduğu anlaşılıyor. Kızlyar şehri, İran’dan gelen pirinç ve darı, Derbent buğdayı ve en önemlisi de üzüm asmaları ile bölgeye özgü sulama kanalları olmadan hiçbir zaman büyük ve kalıcı bir yerleşim yeri olamazdı. Ekstansif tarımın yapıldığı Kuzey Kafkasya bozkırında bile çiftçiler Kuban buğdayına muhtaçtı.18 Peki, Rus kuvvetlerinin yol açtığı çevre felaketi, dağlardaki nüfusun direnişinin kırılmasında ne kadar büyük bir rol oynadı? Tolstoy’un “Ağaç Kesimi” öyküsü ile ünlenen ağaç kesimi yalnızca düşman kabilelerin gizlenmek amacıyla kullandığı ormanlık alanları azaltmak için değil, aynı zamanda bölgedeki insanları zaten kıt olan

54

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri inşaat ve yakacak malzemelerinden mahrum bırakmak için de önemli bir araçtı. Baddeley’e göre, Şamil’in Çeçen topraklarında ağaç kesimine getirdiği kısıtlamalar Rus baltasına karşı bir savunma amacı güdüyordu. Ancak bölgede yalnızca Ruslar ağaç kesmiyordu. Ağaç ve ağaç ürünleri (ev, fıçı, kağnı, tekerlek, asma kazıkları ve kasnak yapımında kullanılan kereste) Çeçenlerin ve Kabardeylerin Rus yerleşimcilere sattığı başlıca mallardı. 1840’a kadar Kafkas askeri hattına en yakın bölgede yaşayan Çeçenler yılda 500 ila 800 arasında değişen sayıda, kereste ve yakacak odun dolu salı Sunja ve Terek nehirlerinden Kızlyar’a gönderiyordu. Bununla birlikte Çeçenler, asma kazığı taşıyan 5 bin ila 6 bin kağnıyı da aynı güzergâha yolluyordu. Rusların ağaç ihtiyacı o kadar fazlaydı ki (ayrıca bozkır ve dağlar arasında kalan erişilebilir ormanlar da bir o kadar azdı) bazı bölgelerde yerel halkın gereğinden fazla ağaç kesmesine neden olmuş olmalıdır.19 Ağaç kesimi elbette Rusları da etkilemişti. Coğrafyacı D. L. İvanov da Rus iskânı ve bölgedeki ormanların yok edilmesi sonucunda 1886 yılında Stavropol’de büyük bir toprak erozyonu olduğunu yazar. Dubovka (meşe) ve Berestovok (huş ağacı kabuğu) gibi yerleşim yerleri, isimlerini etraflarında bulunan ormanlardan aldı, ancak bu yerleşim yerleri sonradan çıplak alanlar haline geldi. Ağaçların, çalıların ve vahşi yaşamın yoğun olduğu çoğu yer, çok kısa sürede çıplak bayırlara, yarıklara, vadilere ve ayrık otlarıyla kaplı alanlara dönüştü. 1790 yılında kurulduğunda Kruglolessnoye (Ormaniçi) köyünün çevresi geniş ormanlarla çevriliydi. On dokuzuncu yüzyılın sonunda, köyün batı tarafında bu ormandan geriye yalnızca “içler acısı kalıntılar” kalmış ve köy yerel halk tarafından yalnızca Krugloye (İçköy) olarak bilinir olmuştu. 1799 yılında Rus yerleşimciler tarafından kurulan Çernolesskoye (Karaorman) köyünün de buna benzer bir hikâyesi vardır.

Bir zamanlar bu köyde yaşayanlara göre, köy kurulduğunda etrafında Tomuzlov nehrinin kıyısında yetişen uzun ağaçlar vardı. Bu orman özellikle yaprak döken ağaçlardan oluşuyordu. Ormanda çok sayıda yaban domuzu ve yaban keçisi bulunuyordu. Hatta Kafkas dağlarından gelen ayı ve geyikleri bile bu ormanda görmek mümkündü. Günümüzde bu ormandan geriye tek bir ağaç bile kalmadı.20

55

Thomas M. Barrett

Yeni kurulan Rus yerleşim merkezleri için bu denli zenginliğe sahip olan doğanın önemini azımsamak yanlış olacaktır. Görüldüğü üzere, kurulan Rus köylerinin isimleri bu zenginliğin izlerini taşımaktadır (Obilnoye, Blagodatnoye - bol, zengin; Medvedskoye - ayı; Orehovskoye - cevizlik; Gruşevskoye - armutluk). Elbette ormanlarda görülen aşırı kesimin yol açtığı sonuçların etraflıca incelenmesi gerekmektedir. Ağaç kesiminin Dağlıların direnişini kırmasından ve yerel ekonomiyi dönüştürmesinden daha önemli olan şey, kışlık otlaklara ve ovalarda bulunan tuz göllerine girişin yasaklanması ya da kısıtlanmasıydı. Hayvanların otlatılması genellikle ekstansif bir faaliyetti. Farklı köyler, emek ve kaynaklarını birleştiriyor ve sığır çobanları, hayvanları yaşadıkları yerlerden 400 kilometre kadar uzaktaki kış otlaklarına götürüyordu. Bunun yanı sıra kırılgan ekoloji dağ ekonomisini de kısıtlıyordu. Bu kırılgan çevre koşullarının diğer özelliği ise ekilebilir toprakların az olmasıydı. Ancak yerel halkın tamamı büyükbaş hayvanları ve atları beslemek için bile olsa tarıma ihtiyaç duyuyordu. Bu ekonomi işgalci askeri kuvvetlerin kolayca zarar verebileceği bir ekonomiydi. Böyle olmasına rağmen hem Rus kaleleri hem de yerleşimciler, sabanın bozkır üzerindeki galibiyetine kadar bu ekonomiye muhtaçtı.

Sınır Bölgeleri Arası Mübadele Bu terimi ilk kez Daniel H. Usner, Jr. Indians, Settlers, & Slaves in a Frontier Exchange Economy: The Lower Mississippi Valley Before 1783 (Sınır Bölgeleri Arası Mübadele Ekonomisinde Kızılderililer, Yerleşimciler ve Köleler: 1783’ten Önce Aşağı Mississippi Vadisi) adlı kitabında kullanmıştır. Usner, mübadeleyi “küçük ölçekli üretim, yüz yüze pazarlama ve sıradan geçim kaynaklarının özelliklerini” içeren “yerel ve kolonyal grupların mal ve hizmetlerinin devinim halinde olduğu kültürlerarası etkileşim ağı” olarak tanımlamaktadır.21 Bu tür süreçler merkezde yaşayan insanlar açısından önemsiz görünse de sınır bölgelerinde yaşayan insanlar için bölgesel ekonominin ve ortak kültürün temelini oluşturuyordu. Sınır bölgeleri arası mübadele, elbette, bunların tamamında yaşayan yerleşimciler (ve işgalciler) için hayati önemde olup yerel halk ile kolonistler arasındaki etkileşimin

56

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri ve bağımlılık ilişkilerinin oluşturulmasına yardım ediyordu. Rus ve Kuzey Kafkasya tarihi, sınır bölgeleri arası mübadelenin neye evirildiğine odaklanmıştır. Bu odak, Sovyet bakış açısıyla söylersek, mübadelenin “Kuzey Kafkasya’yı Rus pazarına çekmek” olduğudur. Her iki anlatı da mübadelenin, bölgedeki toplum, ekonomi ve kültür açısından ne ifade ettiğine yoğunlaşmamaktadır.22 Kuzey Kafkasya’daki yerel ticaret kalelerde, Kazak köylerinde ve ticaret noktalarında, dağlarda ise gezici Ermeni tüccarlar aracılığıyla yapılıyordu. Bu ticaret şekli bölgede oldukça yaygınlaşıp gelişmeye devam etti. Bu gelişim, bölgeyi ele geçirmek için 1840’lı ve 1850’li yıllarda yapılan savaşların zirvede olduğu dönemde dahi durmadı. Dağlılar, tuz, balık, havyar, pamuklu kumaş, demir ve kurşun ürünler ile sanayi ürünleri karşılığında çiftlik hayvanları, buğday, odun, silah, koyun postu, kıyafet ve deri ürünler gibi çok çeşitli ürünün ticaretiyle uğraşıyordu. Esir alma ve fidye de yerel ticaretin bir parçasıydı. Rusların Kuzey Kafkasya’daki deneyimlerini anlamak için sınır bölgeleri arası mübadelenin bazı yönlerini incelemek gerekmektedir. Her şeyden önce, Ruslar, on dokuzuncu yüzyılda yerel halkın sanayi ürünlerine karşı bağımlılığını arttırmayı hedefledi. Böylece bölge halkı “medeniyetin meyvelerinin” tadına boyun eğecekti. Ancak on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıldaki yerel ticarete bakıldığında kimin kime bağımlı olduğu sorusu daha karışık bir hal alacaktır. Rusya, bölge halkının Rus tüccarların zenginleşmesi için kürk ve pamuk gibi yüksek miktarda hammadde sağladığı Kuzey Kafkasya’da hiçbir zaman bir ticaret kolonisi oluşturmayı başaramadı. Sınır bölgeleri arası mübadelede yerel düzeyde imal edilen kıyafetler, silahlar, eyerler ve diğer deri ürünleri ile günümüzde işlenmiş yiyecek (kurutulmuş meyve) dediğimiz ürünler ile bahçede yetişen özel ürünler (cevizler, kökboyası, taze meyve) önemliydi. Yani Rus buğdayı gibi çok yüksek miktarda üretilen ham maddelerden ziyade üretimi yüksek seviyede beceri gerektiren ürünler daha önemliydi. Ana kültür merkezinden birtakım sebeplerle teknik olarak daha sofistike olan bu uzak sınır bölgelerinde bağımlılık hatları daha karmaşık olabiliyordu. Rusların Kafkasya’yı işgali sırasındaki ilginç ayrıntılardan biri de Kazakların sahip olduğu silahların dağlarda yaşayan gümüşçüler ve demirciler tarafından temin edilmesiydi. Kazakların kullandığı silahlar olan süvari kılıcı (şaşka), kama (kinjal) ve

57

Thomas M. Barrett on dokuzuncu yüzyılın ortasına kadar da dağ tüfeği genellikle dağ köylerinde üretiliyor ve ticaret yoluyla elde ediliyordu. Bu durum, Kuzey Kafkasya askeri hattında zanaatkarların yaptığı üretimin de altını oydu. Hat boyunca yaşayan Rus ve Kazaklar metal zanaatlarıyla uğraşmıyor, metal gereçleri güneyden ya da kuzeyden satın alıyordu. Demirci ve gümüşçüler gibi yerli zanaatkârların Rus kale ve yerleşim yerlerinde ticaret yapması hoş karşılanıyordu. Kızlyar ve Mozdok’taki çoğu zanaatkâr Terek’in dışındandı.23 Bununla birlikte Rus kalelerinin tamamı on dokuzuncu yüzyılda ekonomik temellerini, ticaret, tarım, ipek böcekçiliği ve çeşitli zanaatlarla uğraşan Ermeni, Gürcü, Çeçen, Kabardey ve başka hakların yerleşimlerini cezbederek genişletmeye çalıştı. Sınır bölgeleri arası mübadelenin incelenmesi gereken ikinci özelliği, çoğunlukla başarısız bir hamle olarak kalan, Rus ve yerli halk arasındaki yapılan ticareti, ticaret noktaları ve tuz dükkânlarının oluşturduğu karantina hatlarıyla düzenleme girişimiydi. Yeraltı ekonomisinin ortaya çıkması için oldukça verimli olan bu bölgede, kaçakçılar sık sık gümrük hatlarını aşıyor ve karaborsanın ortaya çıkması da kumpas ilişkilerine yol açıyordu. 1820’lerde bölgedeki ticaret noktalarından birine teftişe gelen bir müfettiş, Kabardey içlerinde Kazak kaleleri kurulduktan sonra yedi karantina noktasında başlıca ticaret malı olan tuz ticaretinin neredeyse durduğunu kayıtlara geçirmiştir. Kazaklar, tuzu başka köylerden getiriyor ve karantina noktası olmayan yerleşim yerlerinde Kabardeylere ve başka halklara satıyor ya da ticaret yapıyordu. Günümüzde, yapılan tahminlere göre kaçak ticaretin değeri, Dağlılarla yapılan resmi ticaretin iki katından fazlaydı ve kaçakçılık normal bir faaliyet olarak görülüyordu.24 Kontrolsüz ticaret, pazar ticareti, iç köylere kadar giden ve Kafkas dillerini konuşabilen Ermeni tüccarların varlığı Rus ticaret noktalarının da sonunu getirmişti. Üçüncü olarak, Rus talep akışının yerel ekonomik düzeni nasıl etkilediğini anlamamız gerekmektedir. Ticaret mallarının sayısı zamanla arttığından yamçı, çerkeska ve kalpak gibi kıyafetlerin ve el işi malzemelerin ticaretinin de yerel ekonomiyi güçlendirmiş olduğu görülüyor. Ancak uzmanlaşmanın kendine göre avantajları da vardı. Kızlyar komutanı A. İ. Ahverdov, 1804 yılında Kumukların yaşadığı Endirey köyünün, Dağlılardan esir satın alarak üzüm bağlarında

58

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri sözleşmeli işçiler olarak çalışmaları için bu esirleri karlı fiyatlara Kızlyar’a satmasıyla “zenginleştiğini” bildiriyordu. Dağ eteklerinde adeta bir kapı görevi gören Endirey köyü, bu kazançlı ticaretten faydalanmak adına oldukça iyi bir konumdaydı. Bu durum Rus kalelerinin, bağcılığı geliştirmek için yerlilerle esir ticareti yapacak kadar “yerlileştiğini” göstermekte, aynı zamanda bölgedeki Rus varlığının yerel ekonominin parçalarını yeniden düzenlediğini ve bu ekonomide yer alanlar için zenginlik kaynağı yarattığını ifade etmektedir.25 Ruslar da yerli halkın esir alma geleneklerini benimsedi. Esir ticaretinin Ruslar tarafından gönülden kınanmasına, 1804 yılında yasaklanmasına ve nihayetinde tamamen durmasına karşın, Ruslar bölgede esir alma ve fidyeye yönelik yapılan yerel faaliyetlere boyun eğmek zorunda kaldı (büyük ihtimalle esir ticareti, Kuzey Kafkasya’nın dar ekonomisinde oldukça önemli bir gelir kaynağıydı). Kaleler, anlaşma yaptıkları kabilelere karşı resmi bir güvenlik garantisi olarak yerel esirleri (amanat) tutuyordu. Bununla birlikte bir esirin ölmesi ve yeni esirin verilmemesi durumunda kalelere, dışişleri konseyi tarafından başka bir esirin ele geçirilmesi izni de veriliyordu. Rus akıncı gruplar tutsak almak ya da esirlerin veya çalınan çiftlik hayvanlarını kurtarmak amacıyla görevlendiriliyordu. Ancak bu durum, ara sıra yağmaya da dönüşüyor, Dağlıların Rus yerleşimlerine yaptıkları saldırılara benziyordu.26

“Ara Zemin” ve Etnik Sınır Bölgeleri Amerikan sınır bölgeleri üzerine tarih yazıcılığının Amerikan yerlilerine yönelik söylemi son elli yılda kökten bir değişim geçirdi. Önceden tarih yazımının neredeyse hiç görmediği yerliler, daha sonradan sömürülen, yok edilen ve asimilasyona uğratılan kurbanlar oldu. Son yirmi otuz yıldır, etnotarih beyazlarla yaşadıkları çatışmaları ve geleneksel kültürlerini korudukları koruma “adacıklarını” vurgulayarak Kızılderililerin direnişçiler olarak tanımlanmasına yol açtı. George Miles, Amerikan yerlilerinin kendi tarihlerinin oluşmaya başlamasına karşın, yeni yapılan bu çalışmaların küçük ölçekte kaldığından dem vuruyor: “Bazı araştırmacılar Kızılderili ve beyaz kültürlerini karşıt terimler olarak tanımlayarak Kızılderili tarihini, Amerikan tarih yazıcılığının ana

59

Thomas M. Barrett akımına dâhil edebilecek bir yaklaşımın ortaya çıkabileceği düşüncesini neredeyse imkânsız kılıyor.”27 Rusya İmparatorluğu’nda yaşayan, ancak Rus olmayan insanlar üzerine o kadar çok temel çalışma yapılması gerekiyor ki sınırda yaşayan insanlar ile ulusal azınlıklar hakkındaki çalışmalar da aynı marjinalleşme riskini taşıyor. İyi bir sınır bölgesi tarihi, diyelim ki, yalnızca Kafkasya ya da Karelya tarihi için önemli değil, aynı zamanda bir bütün olarak Rus tarihi için de önemlidir. Rus yerleşiminin ilk aşaması boyunca oluşturulan sınır bölgeleri, çevredeki yeni Rusya olarak görmektense tüm tarafların yer aldığı kültür paylaşımı temelinde özgün bir yaratım olduğunu görmek oldukça temel bir meseledir. Rus devleti ve Rus yerleşimciler bölgede hâkimiyet kurmadan önce, insanlar arasında ister istemez ödünç alma görülüyordu. Richard White’ın, “The Middle Ground: Indians, Empires, and Republics in the Great Lakes Region, 1650-1815” (Ara Zemin: Büyük Göller Bölgesinde Kızılderililer, İmparatorluklar ve Cumhuriyetler) başlıklı önemli kitabında açıkladığı üzere, sıkça kullanılan kültürel etkileşim terimi, bir grubun, bir başka gruba ait münferit kültürel özellikleri ödünç alarak gittikçe o gruba benzemeye başladığı süreci tanımlar. Kültürel etkileşim, dominant grubun, boyun eğen bir gruba, doğru davranışın ne olduğunu dikte edebilmesi durumunda meydana gelmektedir.” White’ın bu terimin yerine kullanılmasını önerdiği terim ise “ara zemin” kavramıdır. Ara zemin, tam aradadır: “kültürler arasında ve insanlar arasındaki zemin ile imparatorluklar ve köylerin devlet içermeyen dünyası arasındaki zemindir.” Bu zemin, Avrupalıların istilası ve işgalinin içerdiği önplan ile Kızılderililerin yenilgiye uğraması ve geri çekilmesi arasındaki alandır. 28 White’ın ara zemin kavramı evliliği, şiddete karşı uzlaşıyı, ritüeller aracılığıyla sürdürülen ittifakları ve ticaret aracılığıyla oluşturulan sosyal ilişkileri içermektedir. Elbette, on yedi ve on sekizinci yüzyıllar ile on dokuzuncu yüzyılın başlarında, Ruslar ve Kafkasya’da yaşayan yerli halk arasında da böyle bir ara zemin bulunuyordu. Bu zemin büyük ölçüde farklı unsurlar arasında kurulan evlilik ilişkileri, sınır bölgeleri arası mübadele ve dağda yaşayan insanların konukseverlikleri aracılığıyla ortaya çıkmıştı. Kuzey Kafkasya’nın ara zemini, şahısların genellikle asker kaçağı olarak, firar ederek ya da esaret yoluyla etnik sınır

60

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri bölgelerini aşıp yerlileşmesi ya da Ruslaşması sürecinin yaşandığı kültürel etkileşim bölgelerine dönüştü. Tarih yazıcılığı, ara zeminin ne olduğuna, askeri hatlar ile etnik tipleme hatlarına nasıl indirgendiğine odaklanmaktadır.* Burada ilgimi en çok çeken ve bu makalenin geri kalanında açıklayacağım kavram ise, akışkan etnik sınır bölgelerinin oluşmasına ve Kuzey Kafkasya’da muazzam bir ara zeminin ortaya çıkmasına yardım eden belirsizlik hatlarıdır. Ara zeminin oluşması için ihtiyaç duyulan ön koşullardan biri “doğru davranışın ne olduğunu dikte edebilen dominant grubun” olmayışıdır. On sekizinci yüzyıl boyunca Kuzey Kafkasya’da görülen de buydu. 1864 yılından sonra bile Ruslar, bölgenin büyük bir kısmına davranış kalıplarını dikte edemiyordu. Ayrıca Ruslar bölgede bazı enklavlar haricinde etnik olarak dominant değildi. Kaleler sürekli savaş halinde bulunuyor, yerleri değiştiriliyor, terk ediliyor ya da yeniden inşa ediliyordu. Örneğin 1567 yılında Sunja Nehri’nin ağzına inşa edilen ilk Rus kalesi, saldırılardan sonra dört kez yer değiştirmek zorunda kalmıştı. Garnizon 1653 yılında Terskiy Gorod’a kaydırılınca da bu kale tamamen terk edildi. Terskiy Gorod kalesi de daha sonra taşınmış, kuvvetler 1722 yılında Svyatoy Kalesi’ne kaydırılınca terk edilmişti. Svyatoy Kalesi’nin kuvvetleri de 1735 yılında Kızlyar’a kaydırılmış, bu kale de tasfiye edilmişti. 1778 yılında Kızlyar-Azak hattının kurulmasından sonra bile bölgedeki Rus varlığı akışkandı. Vladikavkaz, 1784 yılında, yani kurulduktan iki yıl sonra Mansur isyanı nedeniyle terk edildi ve ancak 1803 yılında yeniden inşa edilebildi. 1777 yılında ilk önce dağ eteklerindeki Orta Terek’te Yekaterinograd’ın sürekli değişen kaderi ise başka bir örnektir. 1785 yılında Yekaterinograd, kendine yakışır bir azametle Kazak köyünden Kafkasya Genel Valiliği’nin (namestniçestvo) merkezine dönüştürüldü. Genel Vali P. G. Potemkin (daha ünlü Potemkin’in kuzeni) ikametgâhını buraya taşıdı. Lüks bir malikâne yaptırıp,

* Etnik sınır bölgelerini aşan insanlar üzerine çalışan az sayıdaki tarihçi “başka bir grup tarafından dâhil edilme” kavramını kullanmaya eğilimlidir. İnsanların yaptıkları seçimleri araştırmadan yapılan bu çalışmalardaki yaklaşım, özne olması gereken bu insanları tarihin manipule edilmiş nesnelerine dönüştürmeye devam etmektedir. Örneğin, Gogol’ü, Ukrayna sınır bölgesinden “dâhil edilmiş” elit bir toplum üyesi olarak kabul etmek mümkün müdür?

61

Thomas M. Barrett

üzerinde “Gürcistan’a gider” yazısı bulunan klasik tarzda, muazzam büyüklükte, hantal kornişli, dört sütunlu bir zafer takı inşa ettirdi. İki yıl sonra merkez Georgiyevsk’e, ardından 1802’de Astrahan’a taşındı. Yekaterinograd, tarlaların ortasında büyük bir zafer takı olan terk edilmiş bir Kazak köyü olarak kaldı.29 Taşınmanın gerekçesi olarak Yekaterinograd’ın uzaklığı gösteriliyordu. Şüphesiz bu karara Mansur’un hat boyunca yaptığı akınlar da etkili olmuştu. Kuzey Kafkasya’nın başkenti olması tasarlanan bir sonraki kale Stavropol ise Rusya’nın geri kalanından daha ulaşılabilirdi ve bozkırın ortasında güvenli bir konumdaydı. 1818-1819 yılları arasında kurulan Groznaya (Tehditkâr), Pregradnıy (Bariyer), Zlobnıy (Marazlı), Vnezapnaya (Beklenmedik, Ani) ve Burnaya (Coşkun) gibi Yermolov’un kale ve kamplarının agresif kibirliliği de, terk edilmiş zafer takının kaderinin belirsizliği üzerine yapılan incelemeye benzer bir incelemeyi hak etmektedir. Kuzey Kafkasya’da ya da başka bir bölgede bulunan bazı Rus kaleleri ile yerleşim yerlerinin önemi, özellikle on sekizinci yüzyıl boyunca kolayca azımsanabilir. Kafkasya’nın ve Hazar’ın tamamı, bu yüzyılın sonuna kadar haydut çeteleriyle kaynamaktaydı. Rusya, Kuzey Kafkasya’ya ancak 1817 yılından sonra kararlı bir askeri harekât düzenleyebildi. Buna karşın, 1860’lı yıllara kadar “barışçıl” kabileler kendi istekleriyle taraf değiştiriyor, yalnızca dağlarda değil, dağ eteklerinde ve bozkırlardaki tehlikeli bölgelere seyahat ediyordu. Her sınır bölgesinde olduğu gibi burada da, varlığı neredeyse hiç anlaşılmayan bir devletten ziyade dost ve komşular, insanların geçimi ve güvenliği için daha önemliydi. Bölgedeki tökezleyen askeri kuvvetiyle, Rusya on dokuzuncu yüzyıla dek demografik bir belirsizlikle karşı karşıya kalmıştı. Başka bir deyişle bölge ciddi bir “Rus” sınır bölgesi olmaktan çok uzaktı. Ruslar ancak on sekizinci yüzyıla gelindiğinde bu yerleşim merkezinde çoğunluğu sağlamıştı. Elbette bu yerleşim merkezi, Terek ve Kuban nehirlerinin ardında uzanan henüz işgal edilmemiş dağlık bölgeyi kapsamıyordu. Kızlyar ve Mozdok’ta bu tarihten sonra bile Ruslar çoğunlukta değildi. 1869 yılında toplam nüfusu yaklaşık 470 bin olan Terek Oblastı’nda yalnızca 123.036 Rus ve Ukraynalı yaşıyordu.30 Kuzey Kafkasya’daki Rus iskânı üç aşamaya ayrılabilir. Terek’in doğusunda 1560’lı yıllardan 1721’e kadar tarafsız Kazak köyleri

62

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri kuruldu ve aynı bölgede ilk Rus kaleleri inşa edildi. 1721 yılında Terek Kazaklarının sorumluluğu dışişlerinden (Posolskiy prikaz) alınıp savaş bakanlığına verildi ve bu Kazaklar devlet görevlilerine dönüştürüldü. Rusya hükümeti çok sayıda Kazak’ı ve devlet görevlisini ancak ikinci aşamada (1722-1775) bölgede yeniden iskân etmeye başlayabildi. Terek boyunca birkaç yeni kale inşa edildi. Bunların içinde kalıcı olan ilk kale ise Kızlyar’dı. Üçüncü aşamada (1776-1860), askeri hat tamamlandı ve dağ içlerine doğru ilerletildi. Hat boyunca Kazaklar yeniden iskân ediliyor, Zaporojye Kazakları, Karadeniz Kazakları olarak anılmaya başlıyordu. Bu Kazaklara Kuban bölgesinde toprak verildi ve köylülerin yeniden iskânı ile kendiliğinden göç başladı. Rusların kitleler halinde bölgeye gelip yerleşmesi de yerel nüfus hareketlerinin yoğunlaşmaya başlamasıyla aynı zamanda oldu. Ermeni ve Gürcülerin göçleri, Osetlerin dağlardan dağ eteklerine inmesi, Nogayların bozkırdan Kuban Nehri’ne, Urallara ve Kırım ile Hazar bozkırlarına göçü ve son olarak da yaklaşık 700 bin Çerkes’in 1850’li ve 1860’lı yıllarda dışarıya göç etmesi bu göç hareketlerine dâhil edilebilir. 31 Kalıcı Rus varlığı Terek boyunca tesis edilir edilmez yerel köylü ve esirler buraya yerleştirildi. Ancak bu durum çok ciddi diplomatik sonuçlara da yol açtı. Esirlerin içinde olduğu en ünlü olaylardan biri yerel kaçakların Rus himayesi altına alınmasıydı. Botanikçi Samuel Gotlib Gmelin 1774 yılında Hazar bölgesinde keşif gezisine çıktığı sırada Kaytag emiri (utsmi) Amir Hamza tarafından Dağıstan’da esir alındı. Amir Hamza’ya tabi olan yaklaşık 200 aile daha önce Rus hâkimiyeti olan bölgeye kaçmış ve koruma altına alınmıştı. Hamza, Gmelin’in salıverilmesi karşılığında ya bu ailelerin geri gönderilmesini ya da bunun yerine 30 bin rublelik fidye verilmesini talep etti. 32 Kabardey prensleri ve soyluları 1740’lı yıllardan itibaren, kendi esirlerinin Rus yerleşim merkezlerine kaçmasını sürekli Rusya hükümetine şikâyet ediyordu. Mozdok kalesinin 1763 yılında bir Kabardey köyünün yakınlarına kurulmasının ardından yüzlerce Kabardeyin bu kaleye kaçarak Ruslara sığınması gerginliği daha da artırdı. 1764 yılında bir Kabardey heyeti St. Petersburg’a giderek kalenin yıkılmasını, Hıristiyan kaçaklar için tazminat ödenmesini ve diğer kaçakların da geri gönderilmesini talep etti. Elbette bu talep geri çevrildi. O sırada Mozdok’ta 200’den fazla din değiştirmiş

63

Thomas M. Barrett

Kabardey yaşıyordu. 1767 yılında, 10 bin kadar köylü Terek ve Malka nehirleri arasında kalan tahkim edilmiş bölgeye kaçtı. Ardından kaçış güzergâhı olarak kullanılmak üzere Terek Nehri’nin üzerine bir köprü inşa ettiler. Kızlyar kalesi komutanı tarafından Rus himayesi altına alınacakları sözü verilmesine karşın bu köylüler derebeyleriyle vergilerin düşürülmesi ve başka mülklere taşınma izni verilmesine dair bir anlaşma yaptı ve pek çoğu geri döndü. II. Katerina Kabardeylerin başka bir başvurusundan sonra 1771 yılında kaçak Kabardey esirlerinin geri gönderilmesine ve her Hıristiyan için 50 ruble ödenmesini kararlaştırdı.33 Bu karar Kabardey’i feodal toprağı olarak gören Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkiyi kızıştırmamak ve din değiştiren çok sayıda Kabardey’in aslında Hıristiyanlıkla bir ilgisinin bulunmadığı düşünüldüğü için verilmişti. Ruslar aynı zamanda dikkatlerini Osetlere çevirmeye de karar vermişti. Osetler “kararsız Hıristiyanlar” olarak biliniyordu ve geçmişte yaşadıkları yerlere misyonerler gönderilmişti. Osetlerin dağlardan vadilere yeniden iskânı, Mozdok (1763) ve Vladikavkaz (1784) kalelerinin kurulmasıyla başladı. Aslında başlangıçta Mozdok Osetlerin, Gürcülerin, Ermenilerin ve “başka Hıristiyan toplulukların” yeniden iskân edileceği, kendi kiliselerini inşa etme ve ibadetlerini yerine getirme özgürlüğüne sahip olacakları, Müslüman iskânının yasaklanacağı tahkim edilmiş Osetinskaya Kalesi adında bir yerleşim yeri olarak düşünülmüştü. Bu kalenin yerine Mozdok inşa edildi. Ancak hedef yine Osetlerin burada yeniden iskân edilmesiydi. Yermolov Kabardeyleri Gürcistan askeri yolunun geçtiği bölgeden sürmeye ve onların yerine Osetleri yerleştirmeye başlayınca 1820’li yıllarda yeniden iskân edilen Osetlerin sayısında artış görüldü. 1840’lı yıllara gelindiğinde 21 bin Oset Vladikavkaz ovasında yaşıyordu. 34 Osetlerin çoğu özellikle Kazakların oluşturduğu Kazak Kardeşliği ve Dağ Kazakları Alayı gruplarının hizmetine girdi Rus hükümeti on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda, Kuzey Kafkasya’ya daha fazla sayıda Ermeni’yi çekme çabasını arttırdı. Karabağlı Ermeni Safar Vasilyev’e dut yetiştiriciliği için (ipekböceği tarımına yönelik) 1710 yılında Kızlyar bölgesinde tahsis edilen topraklar bir Ermeni’ye verilen ilk büyük toprak parçasıydı. Osmanlı ve İran topraklarından on sekizinci yüzyılda gelen çok sayıda Ermeni, Terek Nehri havzasında yeniden iskân edildi. Bazı Ermeniler de

64

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

Kırımlılar ya da Nogaylar tarafından esir tutuldukları dağlardan kaçmıştı. Bu süreçte Kızlyar ve Mozdok’ta Ermeniler çoğunluğu oluşturuyordu. 1796 yılında Kızlyar’da 1000 Rus’a karşılık 2800 Ermeni yaşıyordu. 1789 yılında ise Mozdok nüfusunun yüzde 55,6’sı Ermeni ve Gürcü’ydü. Dağıstan’daki ve Hazar kıyılarındaki hanlıklarından gelen yaklaşık 3500 Ermeni daha, Kafkas askeri hattı boyunca 1797 yılında yeniden iskân edildi. Ermeniler ipek böcekçiliği ve bağcılıkla uğraşıyor, Kuzey Kafkasya’daki bölgesel ticaretin bel kemiğini oluşturuyordu. Başka bir büyük Ermeni grubu ise 1839 yılında Kuban’ın karşı yakasından getirilerek Çerkes dilinin bir ağzını konuşan (1859’da bile) ve onlara benzeyen bir topluluğun yaşadığı Armavir’e, Kazak hattının batı bölümü boyunca yerleştirildi. 35 Kendilerini Ermeni olarak gören, Hıristiyanlık dinine mensup, Rus İmparatorluğuna tabi, etrafı Kazaklarla çevrili, dil, giyim-kuşam, mutfak ve gelenekleri bakımından Çerkes olan Armavir Ermenileri (Çerkesohaylar – ed.) sınır bölgesinin etnik olarak ne kadar karmaşık olabileceğini göstermektedir. Kuzey Kafkasya’da geniş bir alana yayılmış, çok sayıdaki ilk “Rus” yerleşimcileri Kazaklardı. Kuzey Kafkasya’da Kazaklık tek bir etnik gruba ya da basit bir sınıf tanımına kolayca indirgenemeyeceğinden “Kazak” sözcüğünü tırnak işareti içinde kullanmak da mümkündür. On sekizinci yüzyıla gelindiğinde Rus devletinin Kuzey Kafkasya Kazaklarını askerlik, ajanlık ve inşaat gibi hizmetlerin zorunlu kılındığı kendi uyrukları olarak görmesi değişmeyen tek şeydi. Elbette bu durum her Kazak’ın zorunlu hizmetleri yerine getirdiği anlamına gelmiyor. Pek çok Kazak belirli hizmetleri yerine getirmemek için ayaklandı, eşkıya grupları oluşturdu ve askerden kaçarak dağa çıktı. Örneğin 1850’li yıllarda çiftlik soygunculuğu ve sığır hırsızlığı yapan, yalnızca Kazakları değil, aynı zamanda bozkır içlerinde yaşayan Kalmuk ve Nogayları da esir alan Kazak ve Çeçenlerden oluşan bir çete kurmuş, Naurskaya adlı Kazak köyünde yaşamış, iki kere dağa kaçıp İslam’ı seçmiş, Yakov Alpatov ne kadar “Kazak”tı?36 On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Terek boyunca ortaya çıkan Kazak toplulukları başka bölgelerden kaçıp gelen çok çeşitli insanlardan oluşuyordu. Bu insanlar göç eden ya da firari Kazaklar, Eski İnançlılar, Rus askerleri tarafından ele geçirilen tutsaklar ile kölelikten, cezadan ve kan davalarından kaçan Kafkas yerlileriydi.

65

Thomas M. Barrett

Gerçek Terek Kazakları 1721 yılında resmi olarak Rus hizmeti altına girene kadar bu bölgede yerleşimci, korsan olarak ve eşkıyalık yaparak bağımsız şekilde iki yüzyıldır yaşıyordu. Volga-Hazar-Terek güzergâhı, hem Kafkasya’daki yerleşim yerlerine ulaşım yolu, hem yağma, balıkçılık ve ticaret merkezi, hem de ana kültür merkezindeki ayaklanmalar için bir ulaşım yolu olarak her iki yönde kullanılıyordu. Köyler kuruluyor, terk ediliyor, köylüler öldürülüyor, esir alınıyor ya da başka yerleşimcilere katılıyordu. Terek Kazakları on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda meydana gelen ve Kazakların karıştığı başlıca ayaklanmalara katılmak için kitleler halinde kuzeye doğru gitti. Ardından bu mülteciler uzak kıyılara ve sık ormanlara doğru geri çekildi. O dönemde yaşanan belki de en ünlü isyan “Düzmece Petro” (Petruşka) isyanıydı. Düzmece Petro Terek’ten gelmiş, Bolotnikov’a katılmak için deniz yoluyla kuzeye gitmiş ve Volga boyunca eşkıyalık yapmıştı. Stenka Razin “illegal kariyeri”ne Hazar’da (ve Aşağı Volga’da) korsan olarak başladı. Terek’in Hazar Denizi’ne döküldüğü yerde bulunan Çeçen Adası’nı üslerinden biri olarak kullandı. Bazı Kazak korsanlar da on sekizinci yüzyılda Hazar Denizi’ni yağmalıyordu. 1737 gibi geç bir tarihte St. Petersburg’daki İran büyükelçiliği, Rus korsanların Hazar’da 70 kadar kayıkla Bakü’ye yakın bir adadaki üslerinden Hazar’da yağma yaptığını şikâyet etmişti. Pugaçev Terek’te de faaldi. 1772 yılında Terskoye Semeynoye Voysko’ya katılmış, Kazaklara ödenen ücretin yetersizliğinden yakınmış, Mozdok’ta tutuklanmış ve firar etmişti.37 Ancak Kafkasya yalnızca, kuzeyden gelen yağmacıların aktığı büyük Kazak denizinin en güney kıyılarından ibaret değildi. Kafkasya aynı zamanda kıyıya gelip yerleşen, yerli kadınlarla evlenen, dağda ve bozkırda yaşayan insanlarla omuz omuza savaşan ya da onlara karşı çıkan ve yerel topluluklarla birleşen Kazakların yaşadığı bölgeydi. Her ne kadar bürokratik ve keskin tarifler içerse de Yüzbaşı İvan Johann- Gustav Gerber’in 1728 yılında Hazar Denizi’nin batı kıyısında yaşayan farklı halkları betimleme şekli Kazak ve Kazak olmayanlar arasındaki çizginin ne denli karmaşık olduğunu gösterir. Soyu gerçek kaçak köylülere ve Kuzey Kafkasya dağlarında yaşayan ve yağmacılıkla geçinen Kazaklara dayanan Greben Kazakları da vardı. Gerber, Greben Kazaklarının, önceden kadınları ve çocuklarını kaçıran (çok büyük ihtimalle “Tatar” ve Kazaklar arasındaki evliliklerden olan)

66

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

“Tatar” komşularının saldırılarına maruz kaldığını, ama günümüzde her iki grubun birlikte barış içinde yaşadığını söylemektedir. Terek garnizonundaki Terek Kazakları, Hıristiyanlığa geçen Don Kazakları ve Terek Tatarlarının bir birleşimiydi. Terek Tatarları önceden Müslümandı, “Nogayca” konuşurlar ve (”Nogaylar gibi”) çadırlarda yaşarlardı. Yalnızca sığır yetiştiriciliğiyle uğraşmaz, aynı zamanda balıkçılık da yaparlardı. Dağlarda yaşayan “Tatarlara” tuzlu ve kurutulmuş balık satarlardı. Bazı kaynaklara göre ise “Terek Tatarları” Terek Nehri’nin ağzında balıkçılıkla uğraşan Kazaklar ve yerli halk için kullanılan bir isimdi. Bu insanlara on sekizinci yüzyılda “Terek Nogayları” da deniyordu. Hıristiyan ve Kazak olan Stavropol Tatarları Rusça konuşurdu. Dağıstanlı ve Andrey (Endirey) Kumuklarının yaşadığı köy “hırsızlık yaparak geçinen kaçak Ruslar ve Kazaklar” tarafından kuruldu ve bu grup “hırsızlığa benzer işler yapan Tatarlarla” birleşti. 38 Kuzey Kafkasya’daki Kazak unsurların etnik çeşitliliği, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılda Rusya’nın bölgeye yönelik ilgisinin artmasıyla gittikçe daha da karmaşık hale geldi. İnşa edilen her yeni kaleyle birlikte iç bölgelerden gelen Don, Volga, Hoper ve Yaitsk Kazakları yeniden iskân ediliyordu. Ermeniler, Gürcüler ve Kuzey Kafkasya’da yaşayan Rus olmayan diğer halklar sürekli, Kazak alaylarına kabul ediliyordu. Çeçenler, Kabardeyler, Osetler ve yerli halklara mensup başka kişiler hâlihazırda var olan Kazak alaylarına katılıyor ya da Dağlı-Mozdok Alayı, Dağ Kazakları Alayı ve Kızlyar düzensiz birlikleri gibi birliklere katılıp kendi alaylarını oluşturuyordu. Çoğu Müslüman din değiştirip, Ortodoksluğa geçmiş olsa da Dağlı- Mozdok alayının Müslüman askerleri de vardı. 1858 gibi geç bir tarihte bile Kafkas askeri hattındaki Kazakların yüzde onu Müslümandı. Yeniden iskân edilen devlet köylüleri, kaçak serfler ve emekli askerler de kitleler halinde Kazakların hizmetine giriyordu. 1832 ve 1833 yılları arasında devlet köylülerinin yaşadığı otuzu aşkın yerleşim yeri Kazak köyü olarak kabul edildi. Çoğunluktaki Zaporojye Kazakları Karadeniz Kazakları olarak düzenlendi. Bu gruba 1792 yılında Kuban Nehri boyunca toprak verildi ve Osmanlı-Rus Savaşı’nda savaşan, ancak Zaporojye Kazağı olmayan binlerce Kazak da aynı bölgeye yerleştirildi. Bir tarihçiye göre gerçek Karadeniz Kazaklarının yalnızca yüzde otuzu gerçek Zaporojye Kazağıydı. Geriye

67

Thomas M. Barrett kalan sayının yüzde kırkını onlarla birlikte savaşmış gönüllüler ile yüzde otuzunu onlarla birlikte yeni sınır bölgesine yerleşmiş Lehler, Ruslar, Moldovalılar ve diğer halklar oluşturuyordu. Sonraki 60 yıl boyunca 80 binden fazla Kazak ile Ukrayna’dan gelen köylüler buraya gönderildi.39 Bu sayıya, göç eden kolonistlere yasadışı şekilde katılmış olan ve Kazak oblastlarında yaşayan ancak Kazak olmayan binlerce kişi de (inogorodnıy)eklendi. Bununla birlikte, Kuzey Kafkasya’ya dikkat çeken sayıda Rus ve Ukrayna köylüsü de kaçmıştı. Bu köylüler, devlet köylülerinin ya da Kazakların yeniden iskân edildikleri yerleşim yerlerine katılmış ya da kendi yerleşim yerlerini kurmuştu. Bu yerleşim yerleri bazen onlarca yıl tespit edilemiyordu. Halk geleneğine göre, Kuzey Kafkasya’da bulunan pek çok köy başlangıçta kaçak köylülerin oluşturduğu çetelerin saklanma yeriydi. Örneğin 1750’lerde bölgedeki sık ormana yerleşen ve eşkıyalık yapmak için komşu “Tatar” köylerine katılan kaçak serf Pyotr Burlak’ın Kalaus Nehri’ndeki Petrovskoye’yi kurduğu söylenir. Daha sonra pek çok kaçak serf, aileleriyle birlikte Burlak’a katılmış ve ormanın derinliklerinde bu Rus köyü ortaya çıkmıştı. Buyvola Nehri’nin sağ kıyısındaki Burlatskoye Vadisi’nde büyük ihtimalle askerlik görevinden ve derebeylerinden kaçıp gelen, soygun ve yağma ile geçimlerini sağlayan kaçak köylüler yaşıyordu.40 Kuzey Kafkasya’ya kaçan köylü sayısı, devlet köylülerinin ve Kazakların devlet tarafından bölgede yeniden iskân edilmesinin ardından güney bölgelerde vergiden ve yükümlülüklerden muaf olunduğuna dair söylentiler ortaya çıkınca 1820’li yıllarda artış gösterdi. I. Nikolay, 1826 yılının mayıs ayında özel bir ferman yayınlayarak köylü ve serflerin Kafkasya’da özgür olduğuna dair söylentilerin yanlış olduğunu ve bu bölgeye kaçanların hukukun izin verdiği ölçüde cezalandırılacağını açıkladı. Bu ferman hedeflediği şeyi gerçekleştiremedi. Binlerce köylü sonraki otuz yıl boyunca Kuzey Kafkasya’ya geldi. Bölgedeki nüfusun artmasına ve tarımı geliştirmeye ihtiyaç duyan yerel yöneticiler ise yeni gelen köylülerin statüsünü görmezden geldi. Bazen de köylüler buraya söylentiler yüzünden değil de başka amaçlarla geliyordu. Saratov valisi 1832 yılında kaçakların para karşılığında başka kişileri hizmetlerini satın almak için bölgeye ve Don Kazaklarının yaşadığı yerlere geri döndüğünü bildirmişti. Aynı şey Voronej’de ve Yekaterinoslav’da da

68

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri görülüyordu. Kimi zaman silahlı çeteler mülklerini ve ailelerini geri almak için geri dönüyordu. Karadeniz Kazakları da, kaçakları kiralayıp işçi kıtlığı çekilen yerlerde çalıştırmak amacıyla bölgeye aracılar gönderiyordu.41 1837 yılında köylüler Anapa bölgesine kaçmaya başlamıştı. Söylentilere göre burada kaçaklara sığınacak yer ve Kazak olarak hizmete alınma olanağı veriliyordu. Başka bir söylentiye göre ise geri dönmelerine ve aile birleşmesine izin veren belgeler burada temin ediliyordu. Böylece binlerce insan bu bölgeye geldi. Bazı köylülerin sahte pasaportları bile vardı ve at arabalarıyla alenen göç ediyordu. Haydamak olarak yaşayan, balıkçılık ve soygunculukla uğraşan ve “Zaporojye Kazakları gibi her zaman tüfek, altıpatlar ve mızrak kuşanıp dolaşan” kaçaklardan oluşan çetelerin Temryuk eteklerinde görüldüğüne dair bilgiler de mevcuttur. Belki de vahşi özgürlüğün yaşandığı artık çok geride kalmış o eski yaşamın hayali bazı köylüleri kendine çekiyordu. Ancak köylüleri buraya çeken daha önemli şey kaçakların Kazaklar tarafından kabul görmesiydi. Kazaklar ya kaçakları hemen hizmetlerine alıyor ya da onlara çiftliklerinde sığınacak yer veriyordu. Ayrıca Kazakların bu insanları, işgücü sıkıntısı yüzünden kendi balıkçı ekiplerine aldığı da oluyordu. 42 Kuzey Kafkasya toplumunun göreli yerleşim özgürlüğü dışındaki en büyük özelliği belki de işgücü azlığıydı. Rusya’nın geri kalanında en çok görülen, serflerin yaşadığı bir köy ile derebeyinin kaldığı bir malikâneden oluşan köyler burada en nadir görülen yerleşim şekliydi. 1857 yılında serfler Kuzey Kafkasya (Stavropol ili ve Terek ve Kuban oblastları) nüfusunun yüzde üçünden daha az bir kısmını oluşturuyordu. Çok az yerleşimin olduğu Arhangelsk ve Sibirya dışında bu bölge Rusya İmparatorluğu’nda serf oranının en düşük olduğu bölgeydi.43 İşgücü açığı tarla ve bahçelerinde çalıştırmak için çok sayıda işçi kiralayan Kazakların ve devlet köylülerinin toplumsal dünyasını da renklendiriyordu. 1850’li yılların yaz aylarında Kafkas askeri hattındaki Kazaklar dört bini aşkın, Karadeniz Kazakları ise 15 bini aşkın sayıda çiftlik işçisi kiralıyordu. Devlet köylüleri de yıllık olarak binlerce işçi kiralıyor ve bu işçilerin büyük çoğunluğunu çiftliklerde çalıştırıyordu. Bu mevsimlik işçilerin bir kısmı Rusya içlerinden gelen köylüler, bir kısmı da yerel halktandı. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında, dağlardan

69

Thomas M. Barrett gelen 20-25 bin mevsimlik işçi ilkbahardan sonbahara kadar Kızlyar’da yaşıyordu. Sayı o kadar fazlaydı ki 1842 yılında “mukim olmayan barışçıl Dağlılara” yardım etmek için özel ofisler oluşturuldu. 1850’li yıllar boyunca 15 bin Nogay, Kızlyar uyezdinde toprak sahipleri ve Kazaklar için çalışıyordu.44 Kasabalarda ve Kazak köylerinde yerel halkın sayısı özellikle pazarların kurulduğu günlerde daha da artıyordu. Esas olarak kasabalar, etnik gruplar arası etkileşimin görüldüğü başlıca yerlerdi. Ticaret için ve mevsimlik işçi olarak her köşeden Kuzey Kafkasya şehirlerine gelen yerel halk ile kalıcı olarak burada yaşayan insanların bulunduğu bu bölgesel ticaret merkezleri canlı ve çok etnikli bir karakter kazanıyordu. Ancak Kuzey Kafkasya’daki tüm Rus kasabaları bu denli eşit derecede çeşitlilik içermiyordu. Kızlyar ve Mozdok gibi eski kale kasabaları yerel ticaretin, etnik çeşitliliğin ve Rus-yerli etkileşiminin merkeziydi. Karadeniz Kazaklarının başkenti Yekaterinodar, çok büyük ölçüde Kazak nüfusuna sahip olarak kaldı. Ancak pazarların kurulduğu günlerde ve karnaval günlerinde Kuban’ın ötesinde yaşayan binlerce insan şehre akın ederdi. 1843 yılında Yekaterinodar şehrini ziyaret eden Moritz Wagner buradaki Çerkeslerle ilgili şunları yazmıştı: “Bundan birkaç gün önce ülkeyi işgal etmiş ve belki yakıp yıkmış ve insan öldürmüş bu kişilerin, şimdi Kazak grupları arasında sakince dolaştığını görmek çok garip.” Kuzey Kafkasya’nın on dokuzuncu yüzyılda en hızlı büyüyen kasabası Stavrapol bir yönetim merkezi ve Kazak/devlet köylüsü kasabasıydı. Bu yüzyılın ortasına kadar Vladikavkaz, çevresinde Osetlerin yaşadığı yerleşim merkezlerinin olduğu askeri bir kasaba olarak kaldı. 45 Kafkas askeri hattındaki kasabaların ve Kazak köylerinin sınırlarında, yerli halkın yaşadığı çeşitli yerleşim yerleri ile “barışçıl” denilen Dağlıların köyleri bulunuyordu. Bu kabileler Rusya İmparatorluğu’na sözde bağlılık yemini etmiş ve Rus hattında atlı baskınlara son vermişlerdi. Ancak askeri varlığın akışkanlığına bağlı olarak, barışçıl kabileler kolayca taraf değiştirebiliyor ve baskıncılara katılabiliyordu. Sınır komşusu olan yerleşim yerleri ile hat üzerindeki kale kasabaları ve Kazak köyleri sürekli bir etkileşim halindeydi. Ancak tarafların her birinin aklında diğeriyle ilgili şüpheler vardı. Potto’ya göre “Sunja ve Terek nehirleri” arasında yaşayan “barışçıl Çeçenler”, sınır komşusu yerleşim yerleri arasındaki “en kötü ve tehlikeli” gruptu: “Barışçıl köyler, Kafkasya’da yaşayan her kabilenin eşkıyası için uğrak

70

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri noktalardı. Çeteler, askeri hatta akın yapmadan önce burada kalırdı. Her türlü suçlu bu köylerde sıcak karşılanırdı. Son olarak hiçbir yerde, bu köylerde olduğu kadar Rus kaçak yoktu.” Kuban Nehri’nin sol yakasında yaşayan Çerkeslerin karşı karşıya kaldığı durumun farkında olan Wagner ise bu insanların halinden anlayışla bahsetmektedir: “Ruslar ve Rusların düşmanları arasına sıkışıp kalmış olan bu halk tüm gücüyle tarafsız kalmaya çalışır. Her iki tarafla dostane ilişkiler kurar, bazen Ruslar için savaşır, bazen de komşularıyla birlikte Ruslara karşı mücadele eder. Ayrıca bu halk her iki taraf için de gözcülük ve casusluk yapar.”46 Sürekli taraf değiştiren bu güvenilmez topluluk, Kuzey Kafkasya’da Rus devleti için başlıca sorun kaynağıydı. Bu yüzden komutanlar ayrım gözetmeyen karşı saldırılar yoluyla durumu kontrol altına almaya çalışıyordu. Askerden kaçan Ruslar ve diğer etnik unsurlar güvenilmez bir başka gruptu. Bu grubun sayısı büyük ihtimalle hiçbir zaman çok fazla değildi. Ancak sınır bölgesinin etnik akışkanlığı her zaman bilinen bir gerçektir. Bu durum yerel yetkililer arasında Dağlılarla asıl kimin savaştığına dair ciddi kaygılara yol açıyordu. On sekizinci yüzyıldaki yerel komutanlar, Dağlı kabilelere etnik ve kültürel açıdan yakınlıkları nedeniyle Terek Kazaklarından şüpheleniyordu. Ordu, 1722 yılında Svyatoy Krest kurulduktan sonra Greben Kazaklarını (Terek’in ilk Kazakları) buraya yerleştirmek istedi. Ancak, kaçarak Kuban’ın karşı tarafına geçmelerinden korkulduğundan Greben Kazaklarının yeri değiştirilmedi. Daha sonra 1770’lerde Greben Kazaklarının, Bulavin isyanından kaçıp aşağı Kuban bölgesine yerleşen, Kabardeylerle birlikte Rus yerleşim yerlerine akınlar düzenleyen ve 1768-1774 yılları arasındaki Osmanlı-Rus Savaşı’nda Türklerin safında savaşan Nekrasov Kazaklarıyla gizli bir anlaşma yaptığı şüpheleri ortaya çıktı. 1774 yılında General De Medem, Greben Kazaklarının, ancak büyük bir dikkatle hizmete alınabileceği emrini verdi.47 On sekizinci yüzyıl boyunca, sorunların ortaya çıktığı dönemlerde çatışma ihtimali nedeniyle kalelerin, yerel halkla teması zaman zaman yasaklanıyordu. 1817 yılından sonra düzenlenen yoğun askeri harekâtlar sırasında Rusya, mütemadiyen firari askerlerle uğraştı. Belli dönemlerde, Rus asker kaçaklarının çeşitli köylerden geri gönderilmesi talep ediliyordu. 1842 yılında I. Nikolay yerel komutanlara, bu köylere rüşvet olarak tuz verilmesini emretti. 1845

71

Thomas M. Barrett yılında, Vorontsov tarafından geri dönecek asker kaçakları için genel af çıkarılacağına dair resmi bir duyuru yayınlandı: “Başkomutan, asker kaçaklarının, bundan böyle heteredokslar içinde kaçak olarak yaşamak istemeyeceğini ve çarın af ve merhametine sığınmak için acele edeceğini umut etmektedir.” 48 Ancak çoğu asker kaçağı geri dönmedi ve tanıklara göre durumları hiç de kötü değildi. Ele geçirilen bir Kazak, Şamil’in Vedeno köyünde 300 kaçak Rus askeri olduğunu, bu askerlerin toplarla ilgilendiğini, Çeçenlerle evlendiğini, “Çerkes kıyafetleri” giydiğini ve “yeteri kadar iyi” bir yaşam sürdüğünü itiraf etmişti. Yüzbaşı A.İ. Runovski’nin raporlarına göre İslam’ı seçen, yerli kadınlarla evlenip mutlu bir aile hayatı kuran çok sayıda kaçak Rus askeri vardı. Runovski’ye göre kaçak Ruslarla evlenmek için baba ocağını terk eden pek çok kadın görülüyordu. Çünkü Ruslar eşlerine yerli erkeklerin davrandığından daha iyi davranıyordu. Bununla birlikte kaçaklar aynı zamanda Şamil’in özel koruması altındaydı. Şamil, kaçakları yeni komşularının olağan baskısından korumak için sıkı önlemler alıyordu. Söylentilere bakılırsa, 400-600 Rus askeri Şamil’le birlikte Dargo’da yaşıyordu. Şamil’in kaçak Rus askerleri tarafından inşa edilen Avrupa tarzı bir evde yaşadığı, Rus ve Leh birlikleri üzerine inşa edilmiş ve içinde “tüm halklardan” askerlerin olduğu 4 bin kişilik bir birliği komuta ettiği, Şamil’in selefi Hamza Bek’in de sürekli Rus muhafızlarca korunduğuna dair söylentiler vardı. Hatta 1837 yılındaki savaşta hayatını kaybettikten sonra naaşı hiçbir zaman bulunamayan yazar Aleksandr Bestujev-Marlinski’nin de hala hayatta olduğu ve Şamil’in yanında savaştığı konuşuluyordu.49 Aslında önemli olan bu söylentilerin gerçek olup olmadığı değil, yayılmış olmasıdır. Bu söylentilerin varlığı bile sınır bölgesinde muazzam etnik belirsizliğin olduğunu kanıtlamaktadır. Unsurlar arası evlilikler, etkileşimler, din değiştirmeler, kültürel etkileşimler ve firarlar nedeniyle Kafkasya’da kimin kim olduğunu söylemek zaman zaman zorlaşıyordu. Puşkin’in Kazbek’ten Tiflis’e dönüş yolunda “gösterişli bir Doğulu”dan çok Avrupalı bir beyefendi olduğu ortaya çıkan İranlı saray şairiyle tanıştıktan sonra söylediği gibi, Kafkasya’da birini yalnızca “başındaki papağa ve tırnaklarındaki kınaya bakarak yargılamamak” en doğrusuydu.50

72

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

Ruslar Kuzey Kafkasya sınır bölgesinin bu belirsizliğini çözmek için pek çok şey denedi. Tarihçiler Yermolov’un Rus hatlarına yapılan saldırılardan sonra hedef gözetmeksizin dağ köylerini yok etmesi gibi bir takım sert askeri uygulamalar üzerine oldukça iyi çalışmalar yapmıştır. Yermolov’un toplarla desteklenen yıldırım birlikleri Kabardey’de köyden köye dolaşarak halkın boyun eğmesini, baskınlarını ve göçün durdurulmasını talep etti. Köylerin gelişigüzel yok edilmesi, bahçelerin ateşe verilmesi, sığırların çalınması, ormanların kesimi ve insanların zorla yeniden iskânı bu belirsizliğin giderilmesi için gösterilen nafile bir çaba olarak kalmıştır. Bu durum “biz” ve “onlar” arasındaki hatları kalınlaştırmıştır. Gerçekte de tüm bu uygulamalar hatların belirginleşmesine neden olmuştur. Yermolov’un sisteminin Kuzey Kafkasya’da süregiden savaşın şiddetinin artmasına ve Şamil’in Rusları sürmek için dört bir yana dağılmış Dağlıları bir araya getirme başarısına katkı sağladığı söylenebilir. Ancak ittifak kurmaya ve etnik kimlikleri aydınlatmaya yarayan başka teknikler de vardı. Bölgedeki insan kaleydoskopuna uygulanan yaratıcı etnografya, tutsaklıkla ilgili hikâyeler vee kahramanlık efsanelerinin kullanımı bunlardan birkaçıydı. Örneğin esir alma ve fidye her iki tarafta da yüzyıllardır uygulanan sıradan eylemlerdi. Ancak on dokuzuncu yüzyılda bu durum yaygınlaştı ve askeri hattı geçmek için kullanılan başlıca yöntem olarak halka tanıtıldı. Ayrıca esir ve fidye Kafkasyalılara atfedilen terör ve işkence eylemleri olarak stereotipleştirildi. Aynı dönemde Rusların bu eylemleri yapması ise medeni olarak görülüyordu. Bölgede çok sayıda kahramanlık efsanesi de ortaya çıktı: Böyle konuların, sınır bölgesinin sağlamlaştırılması süreci için ne kadar önemli olduğunu göstermek için bu kahramanlık efsanelerinden birini anlatacağım. Rus sınır bölgesinin Kuzey Kafkasya’daki ilk kahramanlık efsanelerinden biri 11 Haziran 1774 yılında Naurskaya Kazak köyünde yapılan bir savaşta ortaya çıkmıştır. General De Medem tarafından yazılan bir rapora göre on bin Kabardey, Volga Kazaklarının yeniden iskân edildiği yeni kurulmuş bu köye saldırdı. Ancak tırpanlarla savaşıp saldırganların başlarından aşağı sıcak su döken kadınların da içinde bulunduğu 800 köylü tarafından geri püskürtüldü. Daha da önemlisi, bu baskın, ittifakların tehdit altında olup çözüldüğü kargaşa bağlamında meydana geldi. Ölü

73

Thomas M. Barrett

Kabardeylerin arasında, o tarihten üç yıl önce St. Petersburg’da yüzbaşı rütbesi alıp yıllık 150 rublelik maaşın da sahibi olan Korgok Tatarhanov’un cesedi bulundu. Saldırıdan sadece birkaç gün önce Nekrasov Kazakları, Greben Kazaklarını Rusya ile kurdukları ittifaktan vazgeçirmek için bölgeyi ziyaret etmişti. Pugaçev de bundan iki yıl önce Naurskaya’ya gelmiş ve aldıkları ücretin yetersiz olduğuna dair yeni gelenlere propaganda yapmıştı. Ardından Naurskaya köyü ve iki Kazak köyü tarafından, durumlarını protesto etmesi için St. Petersburg’a gitmekle görevlendirilmişti.51 Belirsiz ittifakların olduğu bir bağlamda yapılan muazzam bir savunma, zamanla Kazakların gerçek “Rusluklarına” dair bir hikâyeye dönüştü. 1862 yılında N. F. Samarin Naurskaya’yı ziyaret etti ve ardından hikâye tamamen değişti: Kabardeylerin sayısı 14 bine çıktı, Kazakların sayısı ise 200’e indi. Savaşa kalenin surlarından taş atan çocuklar katıldı. Kadınlar tırpan ve oraklarla dövüştü. Bu kadın kahramanlardan biri üç Kabardeyin kellesini aldı. Saldırganların başlarından aşağı sadece sıcak su değil, Rus yemekleri, kabak çorbası da döktüler. Samarin’e göre, kuşatma 11 Haziran Aziz Bartholomev ve Barnabas günü sona erdi. Böylelikle Kazaklar azizlerin onuruna bir kilise inşa etti. Efsaneye göre bu azizler beyazlara bürünmüş bir şekilde beyaz atlarının sırtında aniden düşman çadırlarının arasında ortaya çıkmış ve askerleri geri çekilmeleri için korkutmuş. 11 Haziran günü Naurskaya’da bayram ilan edildi: Askeri geçitler, “savaş oyunları” ve sokak eğlenceleri (gulyanye) için tüm alaylardan Kazaklar bu bayramda bir araya geliyordu. Savaş ayrıca günlük dildeki ifadelere de girdi. Naurskaya’da yaşayan Kazaklar, Kabardeylerle karşılaştıklarında “Kardeşim, sen Naurskaya’da kabak çorbası içmedin mi?” diye soruyordu. Bu mağlubiyetin Kabardeyleri de derinden etkileyen bir anlamı vardı. Pek çok kanlı savaş Kabardeylerin bu şekilde kışkırtılması sonucunda yaşanıyordu. 52 Nihayetinde Naurskaya’da yaşanan savaş sadece bir Kazak hikâyesi olarak kalmadı, aynı zamanda Naurskaya Kazaklarının günlük hayatlarına da kök saldı. Efsanenin ortaya çıkışında Kazakların mı yoksa Kazaklarla ilgili efsaneler yazanların mı daha önemli olduğunu belirlemek imkânsız olsa da, hikâyenin Ruslaşması pek çok anlamı olan bir olayı basitleştirdi ve bu olay Rus devletinin çıkarlarına yönelik kullanıldı.

74

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

İşte bu, üzerine yapılacak çalışmaların devam edeceği, etnik çeşitlilik, nüfus hareketleri, değişen ittifaklar, kültür paylaşımı, karşılıklı ekonomik bağlılıklar ve yerleşimcilerin de yerliler kadar bağlı olduğu bir ekoloji tarafından yaratılmış bir Rus sınır bölgesidir. Elbette bu bölge, sınırların olmadığı bir bölge değildi. Bölgede, siyasetin, savaşın, şiddetin, coğrafyanın neden olduğu pek çok sınır vardı. Etnik kışkırtmalar gibi günlük hayatın doğurduğu sınırlar da bunlardan biriydi. Ancak son tahlilde, durum yalnızca beyaz ya da siyah atların sırtında cereyan eden savaştan daha karmaşıktı.

DİPNOTLAR

1 F. von-Kliman, “Voyna na vostoçnom Kavkaze s 1824 po 1834 g. v svyazi s myuridizmom,” Kavkazski sbornik, 15 (1894): 524. 2 John F. Baddeley, The Russian Conquest of the Caucasus (Londra: Longmans, Green and Co., 1908); Marie Bennigsen Broxup, ed., The North Caucasus Barrier (New York: St. Martin's Press, 1992); Moshe Gammer, Muslim Resistance to the Tsar: Shamil and the Conquest of Chechnia and Daghestan (Portland: Frank Cass, 1994). Bkz. W. E. D. Allen ve Paul Muratoff, Caucasian Battlefields (New York: Cambridge University Press, 1953). Rus edebiyatında ve toplumunda Kafkas imgesi için, bölgeyi sınır bölgesinden çok merkeze konumlandıran şu eserlere bakmakta da fayda var: Uwe Halbach, "Die Bergvolker (gorcy) als Gegner und Opfer: Der Kaukasus in der Wahrnehmung Russlands,” Kleine Volker in der Geschichte Osteuropas’ Kleine Volker in der Geschichte Osteuropas, ed. Manfred Alexander, Frank Kampfer ve Andreas Kappeler (Stuttgart: Franz Steiner, 1991), 52-65; Thomas M. Barrett, "The Remaking of the Lion of Dagestan: Shamil in Captivity,” Russian Review 53 (Temmuz 1994): 353-66; Susan Layton, “The Creation of an Imaginative Caucasian Geography,” Slavic Review 45 (Güz 1986): 470-85. 3 “Dağlılar” (“gortsı”) terimini o dönemdeki Rusların kullandığı anlamıyla, Kuzey Kafkasya’daki dağlarda ve dağ eteklerinde yaşayan insanları tanımlamak için kullanıyorum. Bu terim, batıda yaşayan Çerkeslerden, doğuda Dağıstan’da yaşayan pek çok halka kadar olağanüstü sayıdaki etnik grubu kapsamaktaydı. Bu makalede yapabildiğim yerlerde daha kesin etnik isimler kullanacağım. Elbette Kuzey Kafkasya’da yaşayan insanlar arasında bozkır göçebeleri de vardı. Nogaylar bunun örneğidir. Bununla birlikte Kuzey Kafkasya’da yaşayan Ukraynalılar Rus olarak sınıflandırılıyordu. Makale

75

Thomas M. Barrett

boyunca özellikle Rusları ve Ukraynalıları belirtmek için “Rus” sözcüğünü kullanmak zorundayım. 4 Rus ve Kafkas ilişkilerini inceleyen en önde gelen askeri tarihçi büyük ihtimalle Vasili A. Potto’ydu. Bkz. Potto V. A. Kavkazskaya voyna v otdelnıh oçerkah, epizodah, legendah i biografiyah, 5. cilt. (St. Petersburg: Tipografiya R. Golike, 1885-1891) ve Utverjdeniye russkogo vladıçestva na Kavkaze, 3 cilt. (Tiflis: Tipografiya Ia. K. Libermana, 1901-1904). 5 Örneğin, S.K. Buşuyev, ed., İstoriya Severo-Osetinskoy ASSR (Moskova: Izd. Akademiy nauk SSSR, 1959): G.D. Daniyalov, ed., İstoriya Dagestana, 5 cilt. (Moskova: Nauka, 1967-1969); T. H. Kumıkov, ed., İstoriya Kabardino- Balkarskoy ASSR s drevnıh vremen do naşih dney, 2 cilt. (Moskova: Nauka, 1967); N.A. Smirnov, Politika Rossii na Kavkaze XVI-XVII vv. (Moskova: İzdatelstvo sotsialno-ekonomiçeskoy literaturı, 1958); N.S. Kinyapina, M.M. Bliyev ve V.V. Degoyev, Kavkaz i Srednaya Aziya vo vneşney politike Rossii: Vtoraya polovina XVIII-80e godı XIXv. (Moskova: İzdatelstvo Moskovskogo universiteta, 1984). 6 Sovyet tarihiyle ilgili çalışmalar yapan önemli tarihçilerden biri B.B. Pyotrovski’dir; ed., İstoriya narodov Severnogo Kavkaza s drevneyşih vremen do kontsa XVIII v. (Moskova: Nauka, 1988); ve A. L. Naroçnitski, ed., İstoriya narodov Severnogo Kavkaza (konets XVIII v-1917 g.) (Moskova: Nauka, 1988). Konu hakkında iki bibliyografya M. M. Myansarov’a aittir, Bibliographia Caucasica et Trans- caucasica (St. Petersburg: Tipografiya O. İ. Baksta i Gogenfelden i Komp., 1874-76); Moshe Gammer, "Shamil and the Murid Movement, 1830-1859: An Attempt at a Comprehensive Bibliography," Central Asian Survey 10, no. 1/2 (1991): 189-247. 7 Joseph L. Wieczynski, The Russian Frontier (Charlottesville: University Press of Virginia, 1976); George V. Lantzeff ve Richard A. Pierce, Eastward to Empire: Exploration and Conquest on the Russian Open Frontier to 1750 (Montreal: McGill-Queen's University Press, 1973); Roger Dow, "Prostor: A Geopolitical Study of Russia and the United States,” Russian Review 1, no. 1 (Kasım 1941): 7-8. Denis Shaw’un yeni yayınlanan bir makalesi bile Turner’ın sınır bölgesi yaklaşımından yararlanır. Bkz. Judith Pallot ve Denis J.P. Shaw, Landscape and Settlement in Romanov Russia, 1613-1917 (Oxford: Clarendon Press, 1990), 13-32. 8 Donald W. Treadgold, “Russian Expansion in the Light of Turner’s Study of the American Frontier,” Agricultural History 26, no. 4 (Ekim1952): 147- 52; A. Lobanov-Rostovsky, “Russian Expansion in the Far East in the Light of the Turner Hypothesis,” The Frontier in Perspective, ed. Walker D. Wyman ve Clifton B. Kroeber (Madison: University of Wisconsin Press, 1957), 79-94. Aşağı Volga’daki yoğun iskân ancak 1780’li yıllardan sonra başladı. Bkz. V.M.

76

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

Kabuzan, Narodı Rossii v XVIII veke. Çislennost i etniçeski sostav (Moskova: Nauka, 1990), 90. 9 Donald W. Treadgold, The Great Siberian Migration (Princeton: Princeton University Press, 1957); Raymond Fisher, The Russian Fur Trade, 1550-1700 (Berkeley: University of California Press, 1943); Terrence E. Armstrong, Russian Settlement in the North (New York: Cambridge University Press, 1965); William H. McNeill, Europe's Steppe Frontier, 1500- 1800 (Chicago: University of Chicago Press, 1964); E. İ. Drujinina, Severnoye priçernomorye v 1775-1780 gg. (Moskova: Izd. Akademiy nauk SSSR, 1959): N. D. Polonska-Vasılenko, “The Settlement of the Southern Ukraine (1750- 1775),” The Annals of the Ukrainian Academy of Arts and Sciences in the U.S. 4-5 (Yaz-Güz 1953); D. İ. Bagaley, Materialı dlya istorii kolonizatsii i bıta stepnoy okraynı Moskovskogo gosudarstva v XVI-XVII stoletii, 2 cilt. (Harkov: Tipografiya K.P. Schasni, 1890). Sibirya’da yer almayan bir frontier ile ilgili az sayıdaki eserden biri de Michael Khodarkovski’ye aittir: Where Two Worlds Met: The Russian State and the Kalmyk Nomads, 1600-1771 (Ithaca: Cornell University Press, 1992). Kitap çoğunlukla Kalmukları ve Rus devletiyle ilişkilerini irdelese de yazar Volga boyunca yürütülen ve Kalmuklarla askeri temasa neden olan Rus kolonizasyonunu da kısaca incelemektedir (sy. 308 - 35) Diğer iki istisna ise Boris Nolde, La Formation de l’Empire russe, 2 cilt. (Paris: Institut d'Etudes slaves, 1952-53) ve Andreas Kappeler, Russlands erste Nationalitäten: Das Zarenreich und die Völker der Mittleren Wolga vom 16. bis 19 Jahrhundert (Cologne: Bohlau, 1982). 10 Alan Fisher, The Crimean Tatars (Stanford: Hoover Institution Press, 1978); Azade-Ayşe Rorlich, The Volga Tatars (Stanford: Hoover Institution Press, 1986); Zenon H. Kohut, Russian Centralism and Ukrainian Autonomy (Cambridge: Harvard University Press for the Harvard Ukrainian Research Institute, 1988); James Forsyth, A History of the Peoples of Siberia: Russia's North Asian Colony, 1581-1990 (New York: Cambridge University Press, 1992). 11 Amerikan sınır bölgesi tarihiyle ilgili yakın zamandaki çalışmalar üzerine yapılan incelemeler için bkz. William Cronon, George Miles ve Jay Gitlin, ed., Under an Open Sky: Rethinking America's Western Past (New York: W. W. Norton, 1992); Patricia Nelson Limerick, Clyde A. Milner II ve Charles E. Rankin, ed., Trails: Towards a New Western History (Lawrence: University of Kansas Press, 1991). 12 Cronon, Miles and Gitlin, Under an Open Sky, 12. Yazarlar, bu makalede “Yer Değiştiren Türler” terimini kullanmaktadır. 13 Çevre tarihi üzerine yazılan başyapıtların çoğunun sınır bölgeleriyle ilgilenmesi tesadüf değildir. Bkz. Carl Ortwin Sauer, The Early Spanish Main

77

Thomas M. Barrett

(Berkeley: University of California Press, 1966); Alfred W. Crosby, The Columbian Exchange (Westport: Greenwood, 1972); ve William Cronon, Changes in the Land (New York: Hill and Wang, 1983). 14 Y.T. Pyshnova, “Historical-Geographic Aspects of the Development and Settlement of the Black Sea Coast of the Caucasus,”tlement of the Black Sea Coast of the Caucasus,” Soviet Geography 15, no. 3 (Mart 1974): 156-63; G.İ. Filipson, “Vospominania,” Russki arhiv 22, 1 (1884): 204, 211; İ.V. Bentkovskiy, Zaseleniye Çernomoriya s 1792 po 1825 god. (Yekaterinodar: Tipografiya Kubanskago oblastnago pravleniya, 1880), 48, 69, 121; V.S. Bogoslavskiy, Pyatigorskiya i s nimi smejnıya mineralnıye vodı (St. Petersburg: Tipografiya A.S. Suvorina, 1883), 7-8; A.V. Fadeyev, Rossiya i Kavkaz pervoy treti XIX v. (Moskova İzdatelstvo Akademiy nauk SSSR, 1960), 67. Aynı şekilde Kuzeydoğu Kafkasya’da inşa edilen ilk kalelerdeki başlıca ölüm nedeni gortsıbaskınları değil hızlı ilerleyen hastalıklardı. 15 A.P. Pronşteyn, ed., Don i stepnoye Predkavkaze XVIII-pervaya polovina XIX v. (Rostov-na-Don: Izd. Rostovskogo un., 1977), 60, 116. 16 Fadeyev, Rossiya i Kavkaz, 35-41. 17 A. Tvalçrelidze, Stavropolskaya guberniya v statistiçeskom, geografiçeskom, istoriçeskom i selsko-hozyaystvennom otnoşeniyah (Stavropol: Tipografiya M.N. Koritskogo, 1897), 408. 18 Pyotrovskiy, İstoriya narodov Severnogo Kavkaza, 378-79; B.A. Kaloyev, “Zemledeliye v gorskih narodov Severnogo Kavkaza,” Sovetskaya etnografiya 3 (Mayıs-Haziran 1973): 46. Kızlyar’daki buğday ticareti ile ilgili bkz. N. P. Gritsenko, Goroda Severovostoçnogo Kavkaza i proizvoditelnıye silı kraya (Rostov-na-Don: Izd. Rostovskogo universiteta, 1984), 109; T.Kh. Kumıkov and E. N. Kuşeva, ed., Kabardino-russkiye otnoşeniya v XVI-XVIII vv.: Dokumentı i materialı (Moskova: Izd. Akademiy nauk SSSR, 1957), 2: 215-18; Fadeyev, Rossiya i Kavkaz, 63-65; Aktı sobrannıye Kavkazskoy arheografiçeskoy komissiyey (Tiflis: Tipografiya Kantseliarii glavnonaçalstvuyuşçego grajdanskoy çastiyu na Kavkaze, 1870), 4: 37 [bundan sonra AKAK]. Kuban buğdayı ile ilgili, İ. V. Rovinskiy, “Hozyaystvennoye opisaniye Astrahanskoy i Kavkazskoy gubernii,” Trudı Stavropolskoy uçenoy arhivnoy komissii 2 (1910): bölüm 4, 58-60; “Vzglyad na Kavkazskuyu Liniyu,” Severnıy arhiv 2, (Ocak 1822): 181. 19 T.H. Kumıkov, Vovleçeniye Severnogo Kavkaza vo vserossiyski rınok v XIX v. (Nalçik: Kabardino-Balkarskoye knijnoye İzdatelstvo, 1962), 93-96; A.P. Berje, Çeçnya i çeçentsı (Tiflis: Kavkazski otdel Imperatorskago russkago geografiçeskago obşestva, 1859), 89; Baddeley, The Russian Conquest, XXXVI.

78

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

20 D. L. İvanov, “Vliyanie russkoy kolonizatsii na prirodu Stavropolskago kraya,” İzvestiya Imperatorskago russkago geografiçeskago obşestva 22, no. 3 (1886): 225-54; Tvalçrelidze, Stavropolskaya guberniya, 62, 204. 21 Daniel H. Usner, Jr., Indians, Settlers, and Slaves in a Frontier Exchange Economy (Chapel Hill: University of North Carolina Press for the Institute of Early American History and Culture, 1992), 6. 22 Bu Kumıkov’un kitabının başlığı olup (bkz. 19. dipnot) çoğu Sovyet ve Kafkas tarihçisi için bir analiz çerçevesi sunmaktadır. 23 O.V. Marggraf, Oçerk kustarnıh promıslov Severnogo Kavkaza s opisaniyem tehniki proizvodstva (Moskova: Tipografiya S.V. Guryanova, 1882), XIV-XI; G.N. Prozritelev, “Kavkazskoe orujiye,” Trudı Stavropolskoy uçenoy arhivnoy komissii 7-9 (1915): bölüm 10, 1-5; “Statistiçeskiya izvestiya o Kavkazskoy oblasti i zemle voyska Çernomorskago,” Jurnal Ministerstva Vnutrennıh Del 3, no. 5 (1830): 124-27. 24 Kumıkov, Vovleçeniye, 34-35; S.M. Bronevski, Noveyşiye geografiçeskiye i istoriçeskiye izvestiya o Kavkaze (Moskova: Tipografiya S. Selivanovskogo, 1823), 2: 142-45. 25 Naroçnitski, İstoriya narodov Severnogo Kavkaza, 80; A.İ. Ahverdov, “Opisaniye Dagestana. 1804 g.” İstoriya, geografiya i etnografiya Dagestana XVIII-XIX vv. Arhivnıye materialı, ed. M. O. Kosven ve H.M. Haşayev (Moskova: İzdatelstvo vostoçnoy literaturı, 1958), 213. 26 P.G. Butkov, Materialı dlya novoy istorii Kavkaza s 1722 po 1803 god (St. Petersburg: Tipografiya Imperatorskoy akademiy nauk, 1869), 1: 163. Baskınlar hakkında: V.P. Lıstsov, Persidski pohod Petra I (Moskova: Izd. Moskovskogo universiteta, 1951), 98; “Materialı dlya statistiki Kizliarskago polka Terskago kazaçiago voyska,” Voyennıy sbornik 12 (Aralık 1869): 213; F. İ. Soymonov, Opisaniye Kaspiyskago morya (St. Petersburg: Imperatorskaya akademiya nauk, 1763), 102; İ. Popko, Terskiye kazaki s starodavnih vremen (St. Petersburg: Tipografiya Departmenta udelov, 1880), 253-54. 27 George Miles, "To Hear an Old Voice: Rediscovering Native Americans in American History,” Under an Open Sky, 55. 28 Richard White, The Middle Ground: Indians, Empires, and Republics in the Great Lakes Region, 1650-1815 (New York: Cambridge University Press, 1991), X. 29 V.B. Vinogradov ve T.S. Magomadova, "Gde stoyali sunjenskiye gorodki?" Voprosı istorii 7 (Haziran 1972): 205; V.A. Potto, Pamyatniki vremen utverjdeniya Russkago vladıçestva na Kavkaze (Tiflis: Tipografiya ştaba kavkazskogo voennogo okruga, 1906), 1: 55-57.

79

Thomas M. Barrett

30 Kabuzan, Narodı Rossii, 227; N.İ. Voronov, ed, Sbornik statistiçeskih svedeniy o Kavkaze (Tiflis: Kavkazski otdel Imperatorskago russkago geografiçeskago obşçestva, 1869), kısım 2, bölüm B, 20-21. 31 Alan W. Fisher, "Emigration of Muslims from the Russian Empire in the Years after the Crimean War" Jahrbücher für Geschichte Osteuropas 35 (1987): 356-71. 32 AKAK (Tiflis, 1866), 1: 87. Gmelin esarette hayatını kaybetmiştir. 33 AKAK, 1: 81, 85; Pyotrovski, İstoriya narodov Severnogo Kavkaza, 395; Kumıkov ve Kuşeva, Kabardino-russkiye otnoşeniya, 2: 269-73; Butkov, Materialı, 1: 317-19. 34 B.P. Berozov, Pereseleniye osetin s gor na ploskost (XVIII-XX vv.) (Orconikidze: İr, 1980), 56-59; B.A. Kaloyev, Osetinı, 2. baskı (Moskva: Nauka, 1971), 65. 35 Armyano-russkiye otnoşeniya v pervoy treti XVIII veka. Sbornik dokumentov (Erivan: İzdatelstvo Akademiy nauk Armyanskoy SSR, 1964), 37-41; Pyotrovski, İstoriya narodov Severnogo Kavkaza, 374, 463; N.G. Volkova, “O rasseleni armyan na Severnom Kavkaze do naçala XX veka,” Istoriko-filologiçeski jurnal 3 (1966): 260; N.G. Volkova, Etniçeski sostav naseleniya Severnogo Kavkaza v XVIII-naçale XX v. (Moskva: Nauka, 1974), 200-1. 36 N. Samarin, “Dorojınıya zametki,” Severnaya pçela, no. 133 (1862): 550-51; Tvalçrelidze, Stavropolskaya guberniya, 277. 37 S.A. Kozlov, “Popolneniye volnıh kazaçih soobşçestva na Severnom Kavkaze v XVI-XVII vv.,” Sovetskaya etnografiya 5 (1990): 47-56; V.B. Vinogradov ve T.S. Magomedov, “O meste pervonaçalnogo rasseleniya grebenskih kazakov,” Sovetskaya etnografiya 3 (1972): 31-42; Vosstaniye I. Bolotnikova: Dokumentı i materialı (Moskova: Sotsekgiz, 1959), 84, 109-0; Krestyanskaya voyna pod predvoditelstvom Stepana Razina: Sbornik dokumentov (Moskva: İzdatelstvo Akademiy nauk SSSR, 1954), 1. 120, 140- 41; Butkov, Materialı, 1: 168; V. V. Mavrodin, ed., Krestyanskaya voyna v Rossii v 1773-1775 godah: Vosstaniye Pugaçeva (Leningrad: İzdatelstvo Leningradskogo universiteta, 1966), 2: 76-77. 38 İ.G. Gerber, “Opisaniye stran i narodov vdol zapadnogo berega Kaspiyskogo morya. 1728 g.,” İstoriya, geografiya i etnografiya Dagestana, 60-63, 69. Gerber, bölgedeki Rus-Osmanlı sınırını kurmak üzere Dağıstan’a gönderilen bir komisyonun üyesiydi. 39 D.İ. Romanovski, Kavkaz i Kavkazskaya voyna (St. Peterburg: Tipografiya tovarişçestva "Obşçestvennaya polza", 1860), Ek, iv; Pronştein, Don i stepnoye Predkavkazye, 54-55; L.B. Zasedateleva, Terskiye kazaki

80

Belirsizlik Hatları: Kuzey Kafkasya Sınır Bölgeleri

(Moskva: İzdatelstvo Moskovskogo universiteta, 1974), 184-216; Bentkovski, Zaseleniye Çernomoriya, 19-20. 40 Tvalçrelidze, Stavropolskaya guberniya, 269, 399. 41 Naroçnitski, İstoriya narodov Severnogo Kavkaza, 59; A.V. Predteçenski, ed., “Krestyanskoye dvijeniye v Rossii v 1826-1849 gg.” Sbornik dokumentov (Moskva: Sotsekgiz, 1961), 223-25; N. Varadinov, İstoriya Ministerstva vnutrennıh del (St. Peterburg: Tipografiya ministersvta vnutrennıhh del, 1861), 3: kitap 2, 292; F. Şçerbina, “Beglıye i krepostnıye v Çernomorii,” Kiyevskaya starina 16 (Haziran 1883): 239, 244. 42 Predteçenski, Krestyanskoye dvijeniye, 331-32, 672; Şçerbina, “Beglıye i krepostnıye,” 240-45. Savaş bakanı köylü hareketlerinden o kadar telaşlanmıştı ki serflerin Kafkasya’yaa kaçmasını engellemek amacıyla Astrahan’dan ve Saratov’dan Yekaterinoslav’a uzanan bir duvar inşa edilmesini teklif etti 43 V.M. Kabuzan, İzmeneniya v razmeşçeniy naseleniya Rossii v XVIII- pervoy polovine XIX v. (Moskova: Nauka 1971), 167-70. 44 A.F. Fadeyev, Oçerki ekonomiçeskogo razvitiya stepnogo Predkavkazya v doreformennıy period (Moskova: İzdatelstvo Akademiy nauk SSSR, 1957), 168-69, 188-91; Naroçnitskiy, İstoriya narodov Severnogo Kavkaza, 76. 45 Moritz Wagner, Travels in Persia, Georgia, and Koordistan (Londra: Hurst and Blacken, 1856), 1: 127. 46 Potto, Kavkazskaya voyna, 2: bölüm 1, 86-87; Wagner, Travels in Persia, 1: 129. 47 Butkov, Materialı, 1: 79; AKAK, 1: 84, 87-88. 48 Dvijeniye gortsev severo-vostoçnogo Kavkaza v 20-50 gg. XIX veka. Sbornik dokumentov (Mahaçkale: Dagknigoizdat, 1959), 356-57, 486. 49 AKAK, 12: 1398; Dvijeniye, 471, 498; Baddeley, The Russian Conquest, 397; Friedrich Wagner, Schamyl and Circassia, çev. Kenneth R.H. Mackenzie (Londra: G. Routledge and Co., 1854), 88; Baron August von Haxthausen, The Tribes of the Caucasus, çev. J.E. Taylor (Londra: Chapman and Hall, 1855), 98. Rus yazar Bestujev-Marlinski’nin aslında Şamil olduğuna, soyguncu Dağlı çetesine katıldığına, İran’a kaçtığına ya da beş eşiyle birl ikte dağlarda yaşadığına dair söylentiler vardı. Bkz. A.L. Zisserman, Dvadtsat pyat let na Kavkaze (1842-1867) (St. Petersburg: Tipografiya A.S. Suvorina, 1879), 1: 329; Lauren G. Leighton, Alexander Bestujev-Marlinsky (New York: Twayne Publishers, 1975), 35. 50 Alexander Puşkin, A Journey to Arzrum, çev. Birgitta Ingermanson (Ann Arbor: Ardis, 1974), 30-31. Rus askeri kuvvetlerinin yerlileşmesini kanıtlayan başka bir gerçek de Kafkasya’nın en despot ve şovenist Rus

81

Thomas M. Barrett

“kahramanı” Yermolov’un üç Müslüman kadınl a “evlenmesiydi.” Bkz. A.P. Berje, “Aleksey Petroviç Yermolov i ego kebinnıye jenı na Kavkaze 1816- 1827 gg.,” Russkaya starina 15 (Eylül 1884): 523-28. 51 AKAK, 1: 88; Mavrodin, Krestyanskaya voyna, 76. 52 Samarin, "Dorojnıya zametki," 550; Potto, Kavkazskaya voyna, 1: 76- 79; Potto, Pamyatniki, 1: 19-20.

82

Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet in the 1860s and 1870s Ventsislav Muchinov*

Abstract

This article examines problems related to the large-scale immigration of Circassians into the Danube Vilayet of the Ottoman Empire in the 1860s and 1870s. It looks at the overall process of immigration of Circassian refugees and the actions taken by the Ottoman authorities in order to settle them and help them adapt to the social and economic life of the region. It further analyses the results of the Ottoman policies in relation to the “Circassian issue” that strongly influenced the overall socio-political developments of this sizable Bulgarian region.

Keywords: Circassians, Ottoman Empire, Danube Vilayet, Bulgarian lands, refugee crisis.

Osmanlı Devleti’nin 1860 ve 1870’li yıllarda Danube Vilayeti’nde bulunan Çerkes Göçmenlerine Yönelik Uygulamaları

Özet Bu makalede, çok sayıda Çerkesin 1860-70’li yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun Danube Vilayeti’ne göç etmesiyle ortaya çıkan sorunlar incelenecektir. Çerkes mültecilerin bu bölgeye geliş sürecine genel bir çerçeveden bakıldıktan sonra Osmanlı yönetimi nin bu mültecilerin bölgenin sosyal ve ekonomik yaşamına adapte olmaları için aldıkları önlemler irdelenecek, ve makale Bulgaristan’ın bu büyük bölgesindeki sosyo-politik gelişmeleri derinden etkileyen ‘Çerkes Sorunu’na dair Osmanlı idarecilerinin uygulamalarının sonuçlarının değerlendirilmesiyle sona erecektir.

Anahtar Kelimeler: Çerkesler, Osmanlı İmparatorluğu, Danube Vilayeti, Bulgaristan, mülteci krizi.

83

Ventsislav Muchinov

The mass migration of Circassian refugees into the Ottoman Empire began after the Crimean War of 1853–1856 and accelerated dramatically in the 1860s following the final conquest of the Caucasus by the Russian Army. These waves of migration included, according to different estimates, from a few hundred thousand people to over a million refugees (muhajirs) that were settled in the Ottoman territories in the Balkans, Anatolia and the Arab provinces. 1 Nevertheless, despite the importance of this phenomenon, it has never been highlighted in Bulgarian historiography, and for many years it has only been mentioned in various regional studies (Damyanov, 1967; Penkov, 1967; Grancharov, 1982; Zayakov, 1986; etc.) and in some nationwide studies in Bulgarian history (Istoriya na Balgaria 1987, 78–80). The short-lived Circassian immigration into the Bulgarian lands has only recently begun attracting the attention of Bulgarian researchers (Balkanski, 2011; Muchinov, 2012; Muchinov, 2013; Dobreva, 2013). The problems related to the Circassian immigration into the Danube Vilayet in 1860s and 1870s are the focus of this article because it is exactly in this large administrative unit (which included the Bulgarian lands between the Danube River and the Stara Planina Mountain, together with Sofia and Niš Sanjaks) that of the Circassian refugees, who had arrived in the European territories of the Ottoman Empire, a large part settled. In this article, I will analyse the measures the Ottoman authorities undertook when settling the refugees and what assistance was offered to the newcomers to help them adapt to the social and

* Ventsislav Muchinov, Associate Professor, Institute for Population and Human Studies, Bulgarian Academy of Sciences, Sofia, Bulgaria. E-mail: [email protected] 1 There is still a discussion among historians about the number of Circassians and other Muslim peoples that were routed out from the Caucasus into the Ottoman lands after the Crimean War. Russian sources point to 300.000 to 500.000 people, while the majority of the Ottoman sources and contemporary Turkish researchers use the figure of 1.000.000 people of more. For the Russian sources, see Berje, 1882; Volkova, 1974: 219–224; Narochnitskiy (ed.), 1988: 210–212; Belozerov, 2005: 35–40. For the Turkish and foreign authors on the issue, see: Pinson, 1972: 75; Karpat, 1985: 66–69; Meyer, 2007: 15–32; Rosser-Owen, 2007: 14–27; McCarthy, 2010: 51–53; Besleney, 2014.

84

Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet economic realities of the region that were introduced to. In doing research for this article, I have extensively used Ottoman Turkish, Bulgarian, Russian, Western European, and other sources on the topic. One highly valuable source of information has been the bilingual newspaper Dunav (Tuna), which, published in the town of Ruschuk (Ruse), was the official newspaper of the administration of Danube Vilayet. The data published in the official newspaper of the Vilayet is juxtaposed to the materials of the Bulgarian Revival literature and regular press, to the memories of the Bulgarian Revival figures, to the information provided by foreign diplomats, travellers and researchers. Danube Vilayet was one of the main locations of settlement in the Balkan territories of the Ottoman Empire for the Circassian refugees arriving from the Caucasus. While it is probable that a small number migrated to this region in the years before the Crimean War (Muchinov, 2012: 126), the bulk of the Circassian emigration occurred after the end of the Crimean War, with a sharp acceleration after the final conquest of the North West Caucasus by the Russian Army in 1859–1864. In terms of Circassians’ arrival in Bulgarian lands under Ottoman rule, the time frame was between 1862 and 1867, with its peak in 1864. In the summer of 1864 around 35 000 Circassian families were settled in the territory of the future Danube Vilayet. They represented over 80 % of the refugee families from the Caucasus that had moved until that time in the Ottoman Balkans. Later on, some of them moved into neighbouring districts – mostly into Kosovo (Mihov, 1968: 51). In the spring of 1867, the Circassian refugees in Danube Vilayet numbered about 150 000 people (Dunav, year III, No. 172, 7 May 1867). From May to September of 1867, 8.000 Abkhazians from Abkhazia also arrived in the Vilayet (Dunav, year III, No. 172, 7 May 1867; No. 178, 28 May 1867; No. 200, 13 August 1867; No. 204, 27 August 1867; No. 207, 6 September 1867; No. 215, 4 October 1867)2.

2 Apart from the Caucasian refugees, around 150.000 Tatar refugees from the Russian-controlled territories in Crimea and Kuban were settled in Danube Vilayet after the Crimean War (mostly in 1860–1861) (Mihaylova- Mravkarova, 1999: 447). Therefore the total number of refugees in the

85

Ventsislav Muchinov

The arrival of such large a number of refugees forced the local Ottoman administration to take urgent measures that would improve the dire conditions that the immigrants found themselves in. At first these measures were taken under the leadership of Nusret Pasha, a participant in the Ottoman “Refugee Commission (Muhacirin Komisyonu)”, who had an active role in settling the Tatar refugees from Crimea and Kuban in the Danube Bulgaria in 1860– 1861. He was entrusted by the Sublime Porte with the task of settling the Circassian immigrants in this region. Nusret Pasha organized the movement of the Circassian refugees still remaining in the Black Sea ports of Varna and Constanța to the interior of the Bulgarian lands. Despite all the efforts, such a large scale and hasty population movement impacted very badly the health of the immigrants, many of whom never reached the places where they were supposed to settle, and perished (Savetnik, year II, No. 17, 25 July 1864; No. 23, 5 September 1864; No. 34, 21 November 1864; Turtsia, year I, No. 2, 1 August 1864; No. 18, 21 November 1864; Pinson 1972, 74–78). Dangerous outbreaks of tension between the refugees and local population occurred, after authorities had placed certain responsibilities for the transport and settlement-related issues and obtaining livelihood for the Circassian refugees on local residents - especially the Christian inhabitants. The problems with transporting and settling the refugees cost Nusret Pasha his post. After the establishment of the Danube vilayet in October 1864, Midhat Pasha, who was appointed as the governor, replaced Nusret Pasha with Ahmed Şakir Effendi, who was the head of the newly-formed Refugee Commission of the vilayet (Pinson 1972, 77). Midhat Pasha, who would remain the governor till the early 1868, was personally involved with efforts to solve most pressing issues,3 and initiated a vilayet-wide programme on the matter. This programme projected actions in several directions: 1) vilayet reached more than 300.000 people in 1867. See also: Koyuncu, 2014: 684–688. 3 For information on the personality, policies and turbulent life of the popular Ottoman reformer Midhat Pasha, see: Fadeeva, 1977; Bakardzhieva, 2009. About his work as a Governor of the Danube Vilayet, see also: Pletnyov, 1994.

86

Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet settling the refugees and ensuring their livelihood; 2) taking measures to improve the state of health of the immigrants; and 3) initiating efforts for their integration into the Ottoman religious and educational system. While Circassian refugees settled in the entire territory of the vilayet, except for the mountainous regions of Tarnovo Sanjak, they were more concentrated in Vidin, Niš, and Sofia sanjaks on the border with Serbia, as well as in Lom, Nikopol, Svishtov, and Dobruja -locations situated along the right bank of the Danube River. Their concentration in these regions had an undeniable political and strategic context – Circassians were expected to help strengthen the Ottoman authority in conflict-ridden border regions and form a hard-to-overcome barrier between the Bulgarian population and the neighbouring Christian states. Furthermore, the Ottoman authorities was also trying to increase the population of the border regions following the emigration of a portion of the local Bulgarians to Serbia or Russia (Damyanov 1967, 64–66, 359–361; Pinson 1972, 82; Miyatev 1976, 84; Grancharov 1982, 60–66; Zayakov 1986, 111–124; Kanitz 1995, Vol. I, 84–139; Vol. II, 40–315; Kiel 2005, 436–437; Ignatiev 2008, 93; Muchinov 2013, 174–177). Initially, Circassians settled in newly-built monoethnic , some of which had from 70–80 to 100–150 houses (Dunav, year I, No. 21, 21 July 1865; No. 29, 15 September 1865), probably to prevent, to an extent, direct contact with local population. However, the difficulty of establishing government control over these compact settlements, forced Ottoman authorities to make a policy change after which they begin sending immigrants in small groups to existing settlements. This is how some small groups of Circassians, numbering between ten to thirty households, ended up in existing villages of the northern part of the Ruschuk sanjak (Kanitz 1995, Vol. III, 317–346). The aim of exercising efficient control over them, may also explain why large number of Circassians were settled in a many towns in Danube Vilayet, too, where separate neighbourhoods were built for them. As a consequence of this policy, Circassians were settled near the holy grave of Shaykh Bali Effendi in what is today known as the neighbourhood Knyazhevo in the capital of Bulgaria, Sofia (Dunav, year II, No. 106, 7 September 1866; Jireček 1974, 128).

87

Ventsislav Muchinov

To offer Circassian immigrants the opportunity to acquire livelihood, actions were taken on land allotment for agricultural activities. With the legislation in 1857 of the “Refugee Code (Muhacirin Kanunnamesi),” the Ottoman Government promised free agricultural lands to all immigrants in the Empire (Shaw and Shaw, 1977: 115; Karpat 1985, 61–62; Dumont 1999, 501). Within the following few years, however, this issue caused serious complications because of the unexpectedly high number of immigrants arriving from the Russian territories in Crimea, Kuban and the Caucasus, and of the shortage of land for the newcomers. This required a reallocation of lands in a number of regions within the Bulgarian-inhabited territories – an issue that, quite expectedly, provoked considerable tension between the immigrants and the local population. In 1865 authorities in Danube Vilayet sent special administrators to map out and allocate land in contentious areas of the vilayet and mostly in Dobruja. They continued to work on the issue in the following year, too. (Dunav, year I, No. 38, 17 November 1865; year II, No. 56, 13 March 1866). A number of committees of local notables and clergymen were formed to assist the administrators (Panchev 1914, 438; Vazvazova-Karateodorova and Dragolova 1988, 39). As a result of the measures taken, a large section of refugees were allocated land, which was an important precondition for ensuring their means of livelihood. Nevertheless, it should be noted that in some cases the plots allocated were insufficient in size to ensure the livelihood of their families (Dobreva, 2013), resulting in some menfolk join the Ottoman army and police forces. Another serious problem for the authorities in Danube Vilayet turned out to be the unwillingness of Circassian refugees, who had come from the mountainous region of the Northwest Caucasus, to settle permanently in the flatlands of the vilayet where they could support themselves by agricultural work. In a number of sources from that period, it is mentioned that unlike the Tatar immigrants, who had arrived earlier and supported themselves by cultivating the allocated agricultural lands, Circassians made their living mainly by committing robberies, and that they were especially ‘distinguished’ in stealing cattle (Vremya, year II, No. 12, 29 October 1866; Dimitrov

88

Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet

1896, 249; Slavov 2008, 117–118). The authorities were forced to take measures against these illegal acts. There were even recorded cases of armed clashes between Circassians and the Ottoman authorities (Dunav, year I, No. 33, 13 October 1865). Such conflicts arose also because the authorities wanted to put a stop to the wilful movements of the Circassians from places, which they had settled in, to other regions of the vilayet or the neighbouring districts (Dunav, year I, No. 25, 18 August 1865; No. 31, 29 September 1865; year III, No. 172, 7 May 1867). Although, the authorities did not manage to solve the aforementioned problems permanently, the measures taken during the governorship of Midhat Pasha to reduce the crime rate among the Caucasian refugees and to gradually get them involved with agricultural work did succeed to an extent (Dunav, year II, No. 67, 24 April 1866; Kanitz 1995, Vol. I, 84, 124; Obretenov 1983, 48–49). The other serious problem for the administration of the Danube Vilayet was the high death rates among the refugees. Their much higher mortality rate when they were being transported from the Caucasus through the Black Sea into the Ottoman ports is well documented and is widely known about. The arrival of unexpectedly large number of refugees at the ports led to overcrowding and caused diseases such as typhus and smallpox to spread rapidly. The effects of such diseases were multiplied by the state of undernourishment and poverty, in which the refugees were forced to live (Pinson 1972, 73–74; McCarthy 2010, 53–56). Despite the authorities’ attempts to gain control over the situation to assist the immigrants, the death rate did not decrease even after they were moved to the Ottoman interior. The situation in the Danube Vilayet is illustrated by the register for the civil status of the Circassian immigrants, who were settled in 30 villages from Gerlovo (nahiye) of Shumen district (kaza). The records dated 20 April 1865 shows that 28% of all Circassians who settled in this administrative unit in the spring of 1864 perished within just a year (Penkov, 1967: 145–157). Such high mortality rates among the refugees forced the vilayet authorities to take special measures that included building hospitals where constant medical care could be offered to those in need of it. In 1865- 1866 new hospitals were built in such towns as Ruschuk

89

Ventsislav Muchinov

(Ruse), Varna, Hacıoğlu Pazarcık (today’s Dobrich), Tulcha (Tulcea), Pleven, Vidin and Sofia, which hosted sizable number of refugees. Not only the refugees, but also the local poor and needy had the opportunity to have treatment in these hospitals (Dunav, year I, No. 10, 5 May 1865; No. 21, 21 July 1865; year II, No. 67, 24 April 1866; No. 138, 28 December 1866; No. 142, 11 January 1867; No. 144, 18 January 1867; year III, No. 218, 15 October 1867; Pletnyov 1994, 80; Bakardzhieva 2009, 83–84; Kenderova 2015). Vaccination campaigns for smallpox among the children of the immigrants in the Danube region were launched. Doctors and administrators were given the task of organising these campaigns, which were initiated in 1865 and 1866 in such different districts of the Vilayet – from the region of Vidin to the region of Tulcha in North Dobruja (Dunav, year I, No. 15, 9 June 1865; No. 27, 1 September 1865; No. 49, 2 February 1866; year II, No. 57, 16 March 1866). On the initiative of Midhat Pasha, orphanages (islahhane) were built in Ruschuk and Constanța, and Niš before them, to offer shelter and education to orphans not only from the local communities but also from the immigrant families (Dunav, year I, No. 4, 24 March 1865; No. 21, 21 July 1865; year II, No. 58, 20 March 1866; Bakardzhieva 2001, 325–338). At the end of 1866, an orphanage was set up in Sofia, too (Dunav, year II, No. 136, 21 December 1866). In August 1867, around 400 orphans were already being taught science and crafts in the orphanages of Ruschuk, Niš and Sofia (Dunav, year III, No. 202, 20 August 1867). Some of the students of these establishments were later on sent to the capital of the empire, Istanbul, and to Western Europe (mainly France) to continue their education there. (Dunav, year II, No. 56, 13 March 1866; year III, No. 202, 20 August 1867; No. 215, 4 October 1867; year V, No. 372, 30 April 1869; year VIII, No. 699, 6 August 1872). The vilayet authorities made great efforts for adaptation of the refugees from Crimea and the Caucasus, especially the Circassians, who had the hardest time fitting in, into their new environments. Midhat Pasha placed great hopes on their inclusion in the Ottoman religious and educational system. Many mosques and adjacent schools were built for this purpose in places with large concentration of immigrants (Dunav, year II, No. 76, 25 May 1866; No. 135, 18 December 1866). Steps

90

Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet towards joint education of Muslim and non-Muslim boys were taken in order to disseminate “science” among the immigrants, too (Dunav, year III, No. 216, 8 October 1867). However, these measures resulted in a backlash from large sections of the Bulgarian society, and as a result ended in failure (Bakardzhieva 2009, 122–136). The construction of mosques and other religious buildings was part of an effort to finalise the complete inclusion of Circassian refugees within Sunni Islam. For the same aim, doctors and surgeons were tasked in many places in Danube Vilayet in 1865–1866 with circumcising the immigrants who had not had this Muslim ritual performed on them. (Dunav, year I, No. 15, 9 June 1865; No. 33, 13 October 1865; No. 36, 3 November 1865; year II, No. 74, 18 May 1866; No. 106, 7 September 1866; No. 111, 25 September 1866; No. 116, 12 October 1866). Additionally, some efforts were made to restrict the practice of common law among the refugees. In 1866 the desire of the vilayet administration to force the Circassians to forget their old customs and to take in the new rules were declared several times on the pages of the “Dunav” newspaper (Dunav, year II, No. 74, 18 May 1866; No. 111, 25 September 1866). The practice of slavery amongst Circassian immigrants presented the Ottoman authorities with serious social issues to tackle (Todorova, 2008– 2009: 107–116; Kolev, 2008: 93–94). Any action taken to restrict it did not initially lead to the desired results; moreover, senior representatives of the ruling classes in the Empire were also involved in this lucrative “business” (Vremya, year I, No. 14, 6 November 1865; Dunav, year VI, No. 526, 11 November 1870; Pravo, year VIII, No. 21, 6 August 1873; Pinson 1972, 78–79; Baker 1994, 108–112; Kanitz 1995, Vol. III, 258–259). The financial aspects of the efforts to deal with the Circassian refugee crisis should also be looked into, for during the governorship of Midhat Pasha, the authorities faced enormous financial difficulties and suffered from chronic underfunding. This was precisely the reason why they simply continued to place the burden of carrying out such tasks as construction of housing for and transportation of refugees and their livelihood on the local people –Christians and Muslims alike (Dimitrov, 1896: 248). While this policy certainly alleviated the financial weight on the authorities and the Treasury, it

91

Ventsislav Muchinov hardly contributed to the efforts to overcome the conflicts and clashes between the “old” residents and the newcomers from the Caucasus, which had begun to surface immediately after the arrival of the latter in large numbers. Nevertheless, such issues should not be used to belittle what Midhat Pasha tried to achieve during his governorship in Danube Vilayet in 1864–1868 that an overall programme for dealing with a severe refugee crisis in this part of the Bulgarian lands was put in practice. Rather than dictating terms and regulations forcefully, this programme placed the emphasis on non- confrontational methods for the adaptation of Circassians to their new environment. The purpose was to show that the plight of the refugees was felt not only by the central and local Ottoman authorities, but also the ordinary people of the local communities – Christian and Muslim. That is why a lot of measures were taken concerning the improvement of the economic situation and health state of the immigrants and their inclusion in the Ottoman religious and educational system. The purpose of these actions is to achieve results in long term, more precisely – to gradually integrate the refugees to the social and economic life in the Bulgarian lands under Ottoman rule. Nevertheless, following Midhat Pasha’s departure from his post in early 1868, many of the projects and practices he had put forward were either abandoned completely or not materialised in the intended way. Their realization in the following years was hampered by the constant changes in the administration of Danube Vilayet. In the decade after the replacement of Midhat Pasha, i.e. from 1868 to 1877, there were eight different governors, and every time a governor was sacked or transferred to another position, his cadres in the vilayet administration were also replaced (Tafrova, 2010: 191). As a result, from then on the efforts lacked consistency and coordination. Plans to build mosques and schools in the immigrant settlements were also neglected. Not only did this hamper the immigrants’ socialization and their adaptation to the social and economic life in Bulgarian lands, but it also resulted in an upsurge of criminal activity (Yakimov, 2004: 74–76; Muchinov, 2013: 185–187), for the Ottoman authorities never fully managed to get under control the robberies and violence committed by Circassians. In fact,

92

Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet these security-related issues escalated even more during the Eastern Crisis from 1875–1878, and the aggravated relations between the Caucasian immigrants and the local Bulgarian population determined the fate of the former in that during and after the Russo-Turkish War of 1877–1878, Circassians were forced to leave the Bulgarian lands, which came under Russian control, permanently to move to the territories still under Ottoman rule. The outcome was clearly reflected in the first population census in the Principality of Bulgaria conducted in 1880 that recorded barely a hundred Circassians (Chankov, 1935: 130), down from a population of more than 150.000, who had arrived in Danube Vilayet in the 1860s.

Conclusion The fate of the Circassian refugees settled in the Bulgarian lands after the Crimean War clearly shows that without consistent policies, it is impossible to find solutions to the problems caused by large waves of refugees, and achieve integration of the surviving immigrants to their new social and economic realities. In their absence, the difficulties encountered by the Ottoman authorities to deal with the problems actually led to increasing the tensions between the local population and the refugees, which, in turn, aggravated the already precarious ethno-religious relations in the Bulgarian lands, before Bulgaria achieved independence from the Ottoman rule.

93

Ventsislav Muchinov

BIBLIOGRAPHY Bakardzhieva, T. (2001), Rusenskoto islyahhane – chast ot obrazovatelnata reforma v Osmanskata imperiya, Studia Balcanica 23: Izsledvaniya v chest na prof. Strashimir Dimitrov. Tom I. Sofia, 325–338. ------(2009), Na krachka pred vremeto. Darzhavnikat reformator Midhat pasha (1822–1884). Ruse. Baker, J. (1994), Evropeyska Turtsia. Sofia. Balkanski, T. (2011), Cherkezite v balgarskite zemi. Ezikovoarheologicheski prochit, Veliko Tarnovo. Belozerov, V. (2005), Etnicheskaya karta Severnogo Kavkaza. Moskva. Berje, A. P. (January 1882), Vayselenie gortsev s Kavkaza. – Ruskaya starina, Тom XXXIII, Vipusk 1, 161–176. Besleney, Z. A. (2014), The Circassian Diaspora in Turkey: A Political History. London and New York. Chankov, Z. H. (1935), Naselenieto na Balgaria. Sofia. Damyanov, S. (1967), Lomskiyat kray prez Vazrazhdaneto. Ikonomicheski zhivot i politicheski borbi. Sofia. Dimitrov, G. (1896), Knyazhestvo Balgaria v istorichesko, geografichesko i etnografichesko otnoshenie. Chast II. Plovdiv. Dobreva, M. (2013), “Circassian Colonization in the Danube Vilayet and Social Integration (Preliminary Notes)”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi / Journal of The Center for Ottoman Studies, Ankara University, № 33, pp. 1–30. Dumont, P. (1999), Periodat na reformate (Tanzimat) (1839–1878), Istoriya na Osmanskata imperiya. Pod redaktsiyata na R. Mantran. Sofia, 472–535. Dunav (Tuna). (1865–1877), Ruschuk (Ruse). Fadeeva, I. E. (1977), Midhat-pasha. Zhizn i deyatelnost. Moskva. Grancharov, M. (1982), “Demografski promeni v Plevenskiya kray XV– XIX vek”, Izvestiya na muzeite ot Severozapadna Bulgaria, Tom 7, 47–73. Ignatiev, N. P. (2008), “Diplomaticheski zapiski (1864–1874)”, “Doneseniya (1865–1876)”, Tom I: Zapiski (1864–1871), Sofia. Istoriya na Balgaria. (1987), Balgarsko vazrazhdane (1856–1878 g.), Izdatelstvo na Balgarskata akademiya na naukite, Tom VI, Sofia. Jireček, К. (1874), Patuvaniya po Balgaria. Prevod ot cheshki St. Argirov. Pod redaktsiyata na E. Buzhashki i V. Velkov. Sofia. Kanitz, F. (1995), Dunavska Balgaria i Balkanat. Istoriko-geografsko- etnografski patepisni prouchvaniya ot 1860 do 1879 g. Tom I–III. Vtoro preraboteno izdanie. Sofia.

94

Ottoman Policies on Circassian Refugees in the Danube Vilayet

Karpat, К. (1985), Ottoman Population 1830–1914: Demographic and Social Characteristics. The University of Wisconsin Press. Kenderova, S. (2015), Bolnitsi za bedni i preselnitsi v Dunavskiya vilaet, Ezhednevna i ezhemesechna statistika, Sofia. Kiel, M. (2005), Hora i selishta v Balgaria prez osmanskiya period, Sabrani sachineniya. Sofia. Kolev, V. (2008), “Krayat na “turskoto robstvo” v sledosvobozhdenska Balgaria”, Istoricheski pregled, № 5–6, 88–102. Koyuncu, A. (2014), “Tuna Vilâyeti'nde Nüfus ve Demografi (1864 - 1877)”, Turkish Studies – International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Peoples, Vol. 9/4, 675–737. Mccarthy, J. (2010), Smart i izgnanie. Etnichesko prochistvane na osmanskite myusyulmani 1821–1922, Sofia. Meyer, J. H. (2007), “Immigration, return, and the politics of citizenship: Russian Muslims in the Ottoman Empire, 1860–1914”, International Journal of Middle East Studies, 39, 15–32. Mihaylova-Mravkarova, M. (1999), “Etnokulturni protsesi u krimskite tatari ot Severoiztochna Balgaria: Sadbata na myusyulmanskite obshtnosti na Balkanite”, Islyam i kultura. Izsledvaniya, Tom IV: Sofia, 444–459. Mihov, N. (1968), Naselenieto na Turtsia i Balgaria prez XVIII i XIX vek. Bibliografski izdirvaniya sas statistichni i etnografski danni. Tom V, Sofia. Miyatev, P. (1976), Madzharski patepisi za Balkanite XVI–XIX vek. Podbor, prevod i komentar P. Miyatev, Sofia. Muchinov, V. (2012), “Cherkezkata kolonizatsiya v Dunavskiya vilaet prez 60-te–70-te godini na XIX vek”, Naselenie, № 1–2, 125–141. ------(2013), Migratsionna politika na Osmanskata imperiya v balgarskite zemi prez XIX vek (do 1878 g.). Sofia. Narochnitskiy, A. L. (ed.) (1988), Istoriya narodov Severnogo Kavkaza. Tom II: Konets XVIII v. – 1917 g. Moskva. Obretenov, N. (1983), Spomeni za balgarskite vastaniya. S harakteristika, dobavki I popravki ot akad. M. Arnaudov, Sofia. Panchev, T. (ed.). (1914), Iz arhivata na Nayden Gerov. Kniga II. Sofia. Penkov, M. (1967), “Turski arhivni dokumenti za cherkezite v Gerlovo”, Izvestiya na Narodniya muzey – Shumen, kniga IV, 145–157. Pinson, M. (1972), “Ottoman colonization of the Circassians in Rumili after the Crimean War”, Études Balkaniques, 3, 71–86. Pletnyov, G. (1994), Midhat pasha i upravlenieto na Dunavskiya vilaet. Veliko Tarnovo. Pravo. (1869–1873), Tsarigrad (Istanbul). Rosser-Owen, S. (2007), The First ‘Circassian Exodus’ to the Ottoman Empire (1858–1867), and the Ottoman Response, Based on the Accounts of

95

Ventsislav Muchinov

Contemporary British Observers, Unpublished Master Thesis, University of London. Savetnik. (1863–1865), Tsarigrad (Istanbul). Shaw, S. J. & Shaw, E. K. (1977), History of the Ottoman Empire and Modern Turkey. Vol. II: Reform, Revolution, and Republic: The Rise of Modern Turkey, 1808–1975, Cambridge, London, New York, Melbourne: Cambridge University Press. Slavov, G. (2008), Hronologichno opisanie na po-vazhnite i zabelezhitelni sabitiya v grad Stara Zagora v cherkovno, uchilishtno i obshtonarodno otnoshenie v XIX vek. Stara Zagora. Tafrova, M. (2010), Tanzimatat, vilaetskata reforma i balgarite. Administratsiyata na Dunavskiya vilaet (1864–1876), Sofia. Todorova, O. (2008–2009), “Robskata institutsiya v Balgaria v perioda na neyniya zalez”, Istorichesko badeshte, № 1–2, 85–141. Turtsia. (1864–1873), Tsarigrad (Istanbul). Vazvazova-Karateodorova, K. & Dragolova, L. (1988), Sofia prez Vazrazhdaneto. Sastaviteli K. Vazvazova-Karateodorova, L. Dragolova. Sofia. Volkova, N. G. (1974), Etnicheskiy sostav naseleniya Severnogo Kavkaza v XVIII – nachale XX veka. Moskva. Vremya. (1865–1867), Tsarigrad (Istanbul). Yakimov, G. (2004), “Vazrozhdenskiyat pechat za cherkezite v balgarskite zemi prez 60-te–70-te godini na XIX vek”, Istoriya, № 4–5, 71– 78. Zayakov, N. (1986), “Tatarski i cherkezki poseleniya vav Vidinsko prez tretata chetvart na XIX vek”, Izvestiya na muzeite ot Severozapadna Balgaria, Tom 11, 109–126.

96

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire in the Final Days of the 1848-1849 Hungarian Revolution György Csorba*

Abstract During the last months of the 1848–1849 Hungarian War of Independence, Polish immigrants in Constantinople elaborated a large-scale cooperation plan against Russia. According to two letters found in the archives of the Topkapi Palace in Istanbul, a would-be Circassian–Polish–Hungarian cooperation and alliance would engage considerable Russian forces in the Caucasus, dividing thus the country’s power. It would effectively support the Hungarians’ fight, give the Circassians the opportunity to attain their freedom, the Ottoman Empire would considerably strengthen its position in the area, and it would eventually help to restore the independence of Poland. The late and bold plan however contained too many obstacles. The Porte’s extensive support would have been by all means necessary, but at that time the Ottomans, considering the political and military circumstances, did not dare to go into a confrontation with Russia yet. At the date of the documents the Hungarian War of Independence was nearing to defeat. Circassians were weakened by tribal, religious and political conflicts; and though they scored numberless tactical victories over Russians, they were unable to inflict strategic defeat on the Tsar’s battle-hardened troops.

Keywords: Circassians, Hungarian emigrants, Polish emigrants, Hungarian Revolution, Zanoko Sefer Bey

* Independent researcher, Budapest, [email protected] 97

György Csorba

1848-49 Macar Devrimi’nin Son Günlerinde Rusya İmparatorluğu’na Karşı Çerkes, Leh ve Macar İttifakı Planları

Özet Macar Bağımsızlık Savaşı’nın yaşandığı 1848-49 döneminin sonlarına doğru İstanbul’da bulunan Polonyalı siyasi mülteciler, Rusya’ya karşı geniş çaplı bir ittifak kurmak için planlar yaptılar. Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde bulunan iki adet mektuba göre, kurulacak bir Çerkes, Leh ve Macar birlikteliği ve ittifakı, Çarlık Rusyası’nın Kafkasya’da bulunan askeri birliklerini yorucu bir çatışmanın içerisine çekerek Rusya’nın gücünü bölecekti. Böyle bir plan, Macar mücadelesini destekleyecek; Çerkeslere özgürlüklerini yeniden kazanma fırsatı verecek; Osmanlılara bölgedeki konumlarını güçlendirme fırsatı sunacak, ve Polonya’nın bağımsızlığına yeniden kavuşmasına yardımcı olacaktı. Bu cesur fakat gecikmiş plan birçok engelle karşılaşacaktı. Bu planın hayata geçmesi için Osmanlı desteğine kesinlikle ihtiyaç varken, Osmanlı Devleti dönemin askeri ve siyasi koşulları içerisinde henüz o tarihte Rusya ile bir çatışmayı göze alacak durumda değildi. Sözkonu mektupların yazıldığı tarihte Macar Bağımsızlık Savaşı mağlubiyetle sonuçlanmak üzereydi. Kendi aralarındaki siyasi, dini ve kabilesel farklılarla mücadeleden zayıf düşmüş Çerkesler ise elde ettikleri bazı taktik zaferlere rağmen savaş tecrübesi ve motivasyonu yüksek Çarlık ordusuna nihai darbeyi indirerek onu yenebilecek durumda değildi.

Anahtar Kelimeler: Çerkesler, Macar mülteciler, Polonyali mülteciler, Macar Devrimi, Zanoko Sefer Bey

98

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

In the summer of 1849, the Hungarian government, which was fighting a war first of self-defence then of independence against the Austrian court, succeeded, after a long time, in sending diplomatic agents to Constantinople. They managed to establish relations - though informal, due to lack of international recognition - with the Sublime Porte and the foreign embassies operating in the Ottoman capital. Even then nations fighting for their independence sought connections with each other. It is not surprising after all that in July- August 1849 the Hungarian cause raised the attention of another fate-stricken people, the Circassians.

Diplomatic Background of the Hungarian Government in 1849 On 15 March 1848, a so-called ‘lawful revolution’ took place in Hungary, called as such because its achievements were codified by the last Diet of Hungary and ratified by the emperor. This legal basis enabled the setting up of a new system of government, and facilitated the reforms, which had been at issue for decades. This lawfulness provided the basis for the sustained revolution. Thereafter Hungary acted as an independent part of the Habsburg Empire with its own government responsible only to the Hungarian parliament. Only the person of the emperor and the joint interests formed the bond between the country and the empire. However, the Habsburg court was striving to re-establish the old order. The multi-ethnicity of Hungary offered an excellent opportunity to destabilise the achievements of the revolution. Vienna took advantage of the dissatisfaction of the nationalities, and instigated, even partially organised the outbreak of a civil war against the Hungarians first in Délvidék (Southern Reaches) then in Transylvania. After repressing the Italian uprisings, in September 1848 the Viennese court decided that the time had come to find a military solution to the Hungarian problem. To their surprise, however, the Hungarian army set up from scratch repelled the first attack resulting in a sustained war of self-defence.1

1 For the overall history of the revolution and war of independence see: Deák, 2001. On the detailed history of the war see: Bona, 1999. 99

György Csorba

As early as in 1848, the Hungarian government made an attempt to initiate an independent Hungarian foreign policy, which of course the Viennese court tried to impede by any means. As far as foreign policy was concerned, with the fall of the European revolutions the Hungarian government became isolated. Its diplomats were either not received by foreign governments or could only establish informal relationships with them. Following the breakout of the military conflict, the borders were practically closed because of the Austrian army attacking from various directions and the insurgent nationalities supporting it.2 The Hungarian government considered the establishment of relations with the Ottoman Empire particularly important. They believed that Russian superpower policy was threatening both the Ottomans and the independent Hungarian state and thus they regarded the Porte their natural ally. In the summer of 1848, they pressed Vienna to let the Hungarian government open consulates in Constantinople and in other Ottoman cities. However, the imperial court played out the time masterfully to postpone the decision until the question became moot due to the outbreak of the war. During its desperate fight the Hungarian government could not deal with the issue for a long time. (Csorba, 2015: 131-144.) In the winter and early spring of 1849, after some significant military successes of the Hungarian army, the government renewed its attempts to establish diplomatic relations. However, the western powers were reluctant to recognise the Hungarian government even though their domestic public started to become more and more pro-Hungarian. At the same time, in the shadow of their military failures the Habsburgs turned to the Russian tsar for help. When in the spring of 1849 it became evident that the Austrians could be defeated and expelled from the country – resulting in the partial restoration of the territorial integrity and sovereignty of the country –, the Habsburg dynasty was dethroned (14 April, 1849). Simultaneously, a possible Russian intervention became a real threat, therefore the Hungarian government focused on establishing good relations with the Ottoman Empire. It is clear that the

2 A detailed analysis of the Hungarian foreign policy in the period: Kosáry, 2003. 100

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

Hungarian politicians mistakenly believed in the ability of the Porte to hinder a Russian military operation or the further extension of the tsarist sphere of interest. Nevertheless, many agents were sent to Constantinople in many waves and from different directions, some of which were not even lucky enough to enter the Empire. Beyond doubt, Gyula Andrássy, future Minister of Foreign Affairs of the Austro-Hungarian Monarchy was the most successful among them, even though he was only able to make informal contact with the Ottoman political elite, and could not achieve spectacular results.3 The Hungarian aspirations were defeated by the Austrian protests, the aggressive Russian policy, the lack of British and French support, not to mention the fact that the Russian intervention soon put an end to the war and decided Hungary’s fate. Recently, newly discovered Turkish sources have shed more light on the history of Andrássy’s mission. They revealed that both the Hungarian government and the Hungarian agents working in Constantinople in the summer of 1849 had a wider sphere of operation than supposed. In the face of the threat of an upcoming Russian intervention, Andrássy offered an anti-Russian Ottoman- Hungarian military alliance to the Porte on behalf of the Hungarian government, but under the circumstances the Ottoman leadership understandably could not deal with the issue seriously (Csorba, 2007: 47−60). The hitherto unknown sources introduced below fit into this historical framework.

The Struggle of the Caucasian Peoples Against the Russian Empire The region never played a significant role in international politics up until the second half of the 16th century, as neither did the neighbouring countries show any particular interest in it, nor were there conflicts serious enough to turn the mountains into a military zone. However, when Ivan IV occupied the Astrakhan Khanate in 1556, sweeping changes occurred: the Caucasus gained more prominence in the eyes of the neighbouring countries such as the Ottoman Empire, the Crimean Khanate, Turkestan, Russia, the Nogay

3 For Gyula Andrássy see: Simányi, 1990; For the 1849 mission to Constantinople see: Hermann, 1990: 43−55. 101

György Csorba

Horde and Persia. None of these powers were interested in the mountains so poor in mineral resources, but rather in the many important trade and military routes crossing the territory. For Moscow the conquest of the Caucasus meant that they were able to exercise stricter control over the Black Sea and open new routes to the Persian markets, and to India. Therefore, Russia tried to gradually seize control over the Caucasus from that time on. They employed various means to achieve their goals: military actions were combined with the construction of lines of new forts; settling people in the area; involving the local elite in the administration, and supporting Christian missions. All these resulted in a slow but steady advancement. At the turn of the 17th and 18th century the Caucasus temporarily fell out of the focus of great power politics, for Russia had turned towards Europe while their main enemies with interests in the region, the Ottomans and the Crimean Tatars, had lost strength. No serious military operations took place in the mountains. At the same time, a rivalry between the Russians and the Ottomans for the Northern Caucasus started to take shape. While Christianity was losing prestige with the mountain tribes, Islam was spreading quickly in the western and central parts of the region laying the foundations for future religion-based wars. The other main characteristic of the period was the establishment of Cossack colonies at an increased pace at the eastern foot of the mountain range, thus ensuring a sustained Russian rule over the occupied territories. The end of the 18th century witnessed new changes. With the fall of the Crimean Khanate (1783) the road to the Caucasus opened up, while the very same area became the main line of defence for the Ottomans against Russian advancement. Tsarist troops systematically invaded the plains in the forefront of the mountains and penetrated deeply into the valleys. The linguistically, socially and religiously heterogeneous tribes were unable to put up serious resistance, and what is more, following the end of the Napoleonic wars Russia was able to send exceptionally experienced troops and generals against them. The Russo-Ottoman Treaty of Hünkâr İskelesi in 1833 was an important turning point because it made the British aware how

102

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

threatening the situation was in the Middle East. The British government made every effort to regain and strengthen its weakened position in the Ottoman Empire and along the route to India. This policy included monitoring the regions in the scope of the Russian expansion (the Caucasus among others), and both open and covert political agitation in the area. The Russians were able to pacify the region only in 1922 after decades of war (Broxup, 1996: 1– 4; Forsyth, 2013: passim; Puryear, 1935: 11–23). From the beginning of the 19th century, the Northern-Caucasian tribes were going through a full-scale transformation. Simultaneously with the dissolution of the traditional feudalistic tribal society, Islam was gaining grounds also due to the adversary feelings towards the Christian Russian conquerors. The modern history of Circassian-Russian conflicts, relevant to the topic of the current paper, started in 1763 with tsarist troops setting up an outpost in Mozdok, and ended in 1864 with the deportation of the almost all Circassian population. The Russians pressed forward gradually in the Caucasus and established a governorate in the area in 1785. The Ottomans also tried to fortify their position by the construction and extension of the Anapa fort, which had become the starting point of the political and trading relations in the north-west Caucasus.4 In the Treaty of Adrianople in 1829 the Black Sea coast of the Caucasus from Anapa to Poti was transferred into Russian sovereignty. Nevertheless, the Circassian territories had never been under direct Ottoman rule, and the Circassians always claimed that the Ottomans did not have the right to hand over these lands to a third party. The British diplomats were of the same opinion (King, 2008: 52; Puryear, 1935: 28−29). Nevertheless, the Circassians immediately took steps to alter the clauses of the Treaty of Adrianople that concerned them. In November 1830 they decided to send a delegation led by Sefer Bey Zanoko to Constantinople. The Sublime Porte instigated them to resist the Russians, but the Circassians did not get anything apart from high-sounding words. Later fifteen old cannons and some gunpowder arrived with a couple of artillery

4 Forsyth, 2013: 285−286. Fedakâr, 2009: 46−48. The Anapa fort changed hands several times during the forthcoming Russo-Ottoman wars. 103

György Csorba officers to teach the Circassians how to handle the cannons. Sefer however remained in the Ottoman capital and became the leader of the Circassian diplomacy.5 The Circassians sent another delegation to Constantinople in 1833, which also made a visit to the British embassy. From then on the Circassian-British relations started to intensify. In 1838 even Queen Victoria and the British parliament received a Circassian delegation, which showed that the British started to recognise the possible consequences of the occupation of the Caucasus by the tsarist troops: the Russian advancement opened up the road to Persia and India (Köremezli, 2004: 21-36.) At the beginning of the 19th century the Russians had gained significant strategic advantages in the Caucasus. Several forts had already been built earlier along the coast of the Black Sea, but by that time they had succeeded in setting up such a strong military line that enabled them to isolate the Circassians from the other states (the Ottoman Empire and England) on the sea. Thus the coastline got under their control, rendering trade more difficult. The Circassians kept trying to break through this line in the following years, and indeed managed to occupy and hold some of the forts for longer periods of time (Forsyth, 2013: 291; Yediç, 1991: 55–91; Köremezli, 2004: 41–44).

The Activities of the Polish Émigrés in the Caucasus Not surprisingly, the Polish emigration was not indifferent to either the region or the struggle of the various tribes against the Russians. They considered them natural allies. On the one hand, it was believed that the fighting in the region could bog down significant forces in case of an armed rebellion in Poland. On the other hand, 25 to 30 thousand Polish soldiers might have been in the service of the tsarist army in the Caucasus due to forced recruitments following the 1830 Polish uprising (Widerszal passim). It was one of the reasons why Count Adam Czartoryski, leader of the Polish emigration, turned his attention to the Caucasian mountaineers from 1834 onwards. He realised that the freedom fight of the

5 Mufti, 1944: 204−205; For Sefer Bey and the delegations see: Khoon, 2014: 74−94, Köremezli, 2004: 21, Yağcı, 2016: 60−68. 104

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

Circassians and other peoples not only tired out and divided the Russian military forces but also strengthened the base of the emigration with the mass desertion of the Polish forced recruits. That is why in 1835 a Polish delegation made contact with the Circassians in the Caucasus. This co-operation outlasted even Czartoryski’s death (Kukiel, 1955: 235; MNK Czartoryskich Ew. 1257; Köremezli, 2004: 39). Initially the locals treated the deserted Poles the same as other prisoners of war and sold them as slaves. The first agents of the Polish emigration in Paris handled these incidents trying to pay ransom for them (Kukiel, 1955: 248). However, soon the mountaineers also realised that the Polish officers, especially those with engineering and artillery skills, were able to contribute greatly to the improvement of the less-organised tribal troops; hence they accepted their services. In addition, the deserters provided immensely valuable information about the position and reinforcements of the Russian army, and the weak points of the forts. (Köremezli, 2004: 36–39; Temizkan, 2009: 88–93; Captain Jesse, 1841: 272–273). In 1836 Spencer noted that hundreds of Poles were fighting on the side of the Circassians. The Poles were so popular that several of their national songs had been translated into Circassian, and the locals sang these songs with enthusiasm similar to their own war chants (Spencer II, 1837: 417−418). Even the Ottomans themselves sent many Polish emigrants to Circassia, who - already ardent Turcophiles behaving and dressing in oriental style – also strengthened the resistance (Brock, 1956: 450). The new Polish Caucasus policy started in 1841 with the arrival of Michael [Czajka] Czajkowski6 in Constantinople. It was planned that

6 Czajkowski, [Czajka] Michael (1804–1886). Emigrated after the suppression of the 1831 Polish uprising and joined Count Adam Czartoryski’s camp. From 1841 to 1850, he was the count’s agent in Constantinople, and joined in 1850 the Turkish service, converted into Islam, and changed his name to Sadık Pasha. Broke with Czartoryski due to personality differences during the Crimean War, he surrendered himself to the Russian Tsar Alexander II in 1873 and settled down in Ukraine. See Pekacz, 2006. In the Hungarian sources Czajkowski’s name is used in the shorter form: Czajka. 105

György Csorba at the time of the outbreak of the Polish uprising, one part of the Dobrujan would have been pulled back to Podole and the other to the Caucasus to fight against the Russians. They believed that the Caucasian peoples and the Cossacks together would be able to occupy some parts of Russia, and launch sweeping changes in the country. All these were intended to be arranged by a Polish mission in the Caucasus. After the war the Cossacks would have established an independent state along the Don, which would have supported the Polish freedom fight. Also, several independent states could have been born in the Caucasus. However, these grandiose and unrealistic plans were not supported by the Porte, if they even knew about them at all (Widerszal). In 1843 the delegates of Count Czartoryski carried out successful negotiations with , legendary leader of the North- eastern Caucasian resistance, which resulted in the improvement of the conditions of the Polish war prisoners and deserters (MNK Czartoryskich Ew. 1257). There is a well-known account from 1846 of a serious Circassian attack against a Russian fort led by a Polish officer, which resulted in the decoration of every surviving Russian soldier by the Russian Army. According to the Circassians, the Polish officer died due to the failure of the attack – it was not revealed who killed him (Ditson, 1850: 195). In 1847 another Polish agent tried to gather information about the situation in the region. It was when the idea of sending military experts of different fields to the Caucasian region to help the local forces was proposed (MNK Czartoryskich Ew. 1257).7 At the end of the 1840s Circassia witnessed important changes. In 1846 Shamil sent one of his right-hand men, Muhammad Amin to the Circassians to help unite those tribal forces which were fighting against the Russians. At the end of January 1849 Muhammad Amin conferred with the Circassian chieftains, who then declared their main aim: the unification of all Circassians under the flag of Islam. As a result, serious conflicts broke out between Muslim and non- Muslim tribes, but finally Muhammad Amin succeeded in achieving the co-operation of the various tribes. Although he could not

7 On the more detailed history of the Polish activities on the period see: Temizkan, 2010: 365-380. 106

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

practice full control over them, he led the Circassian resistance for a decade (Mufti, 1944: 206–211; Köremezli, 2004: 46–48; Yediç, 1991: 91–93). They launched more than a hundred raids against the Russian forces in 1849, and led several attacks on the forts of Anapa and Soğucak but lacking heavy artillery they realised they had no chance to capture them, they pulled back. Nevertheless, they kept on trying to disturb the Russian supply lines (Taştekin). On one occasion in 1849, more than two hundred soldiers escaped from the Russian army to join the mountaineers, taking cannons with them (Temizkan, 2009: 89). According to Czajka, in May 1849, twelve thousand Circassian horsemen attacked and captured the fortress of Sotcha Kale (Soğucak) under the command of Shamil and Sefer’s two agents. The death toll was one hundred on their side, while the Russians reportedly lost 3.700 lives, but there is an obvious exaggeration. Besides, the Circassians seized 160 guns and several other armaments. Czayka noted that if the information was true, the Russians were forced to send significant reinforcements to the region (MNK Czartoryskich 5426/IV. No. 17; and 5372. No. 72). It is noteworthy that in Hungary there was knowledge about and reaction to the anti-Russian fights of the Circassians. This is attested by the letter of Colonel Josef Kohlmann written to Kázmér Batthyány, Minister of Foreign Affairs on 3 June 1849:

Hearing that Russia is mobilising against Hungary, the Turks sent agents from Ferbisont [correctly: Trebizond, today’s Trabzon –Gy. Cs.] to the Circassians, and the [Circassians] started rioting. They laid a successful siege to the fortress of Solcha, 1800 Russians remained and 60 fell prisoner to the Circassians. If this diversion becomes more serious, Russia will be forced to send its best forces there (Füzes, 1999: 227).

Kohlmann might have received the information from the Polish agents operating also in Délvidék (the Southern Reaches) about a month after the occurrences. Also, the papers of the period were eager to publish any news about the Circassians since any event, which might weaken the Russian influence - and indirectly that of Austria’s, gave hope to the Hungarians.

107

György Csorba

The Plan of an Anti-Russian Alliance in the Caucasus in 1849 The above-mentioned two letters, which are kept in the archives of Topkapı Palace Museum in Istanbul, shed light on the events. The dating of the first one is a bit confusing in the sense that the letter in the Turkish archives is dated 3 September, however, the same document in the Polish emigration archives bears the date 1 July, 1849 (TSMA Fr. E. 263; MNK Czartoryskich rkp. 5427/IV. No.30). The latter also reveals the person of the author: Czaykowski, Count Czartoryski’s representative in Istanbul, who offers an opinion about the Hungarian question. We also learn that that the letter arrived in Paris on 4 August. It is possible that Czayka passed this letter to the Ottoman authorities later, and thus he dated it closer to the submitting. In Czayka’s opinion, the Ottoman foreign policy had to be influenced in a way that it supported the Hungarian cause. Russia was the enemy of both countries and an eventual Russian victory might have led to the invasion of the neighbouring areas of Hungary, and the collapse of the Ottoman Empire. While England and France were neither capable of nor willing to support the Ottomans, those two hundred thousand Hungarians striving for their independence were also fighting for the Ottoman Empire. Instead of offering a mere nominal espousal, he encouraged the Ottomans to remain officially neutral and thus recognise the Hungarian government. This step could be well explained with the necessity of maintaining the safety of the Empire.8 At that time the only way for Hungary to have contact with the outside world was through Turkey, which could consider supporting Hungarians in secret. The letter also touches the issue of the revitalisation of the Circassian movement to assist the Hungarians and Poles, and helping the preparations for a Polish uprising. These two manoeuvres should be carried out carefully without discrediting the Porte - however they could not be implemented without the knowledge and tacit approval of the Ottoman government. Czayka opined that any money invested in this way served the empire’s interests better than financing the

8 According to international law, neutrality can only come in force if the given party recognises the warring sides. Kardos , 1997: 533. 108

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

maintenance of the Ottoman troops in the occupied Principalities. Finally he declared that acting accordingly the Sultan would not only be an active ally of Hungary, Poland and the Caucasus but also their guardian (TSMA Fr. E. 263). The other letter dated 10 August about the revolutionising of Circassia is actually a proposal for a Circassian-Polish-Hungarian cooperation. The address is missing from the copy of the document but most probably it was also written by Czayka. Its contextual references explain the dating problem of the first letter. The author was visited by three Circassian men who told him that the total lack of leadership and organisation was making the Circassians’ fight useless. They did not trust in the British and French help any more, but the Hungarian revolution had raised hope in them and in case some conditions were fulfilled, the Circassians could be called to arms. The plan was to send Sefer Bey to Circassia together with a Hungarian envoy and ten Polish officers. There he would unite all Circassian tribes under his command. The Hungarian delegate would address the Circassians and the Tartars on behalf of his own nation, while the Poles would lead the military operations, and - at the same time - try to convince their compatriots and Cossacks fighting in the Russian army to desert. It would serve the Hungarian cause effectively, facilitate the break-out of a Polish rebellion and provide the Ottoman government with serious benefits in the region. Sefer Bey was to be spirited out without compromising the Ottomans’ precarious diplomatic position, similarly the foreign officers were to avoid using Ottoman documents and travel with their own passports. The meeting point must be somewhere on the coast of the Black Sea where light ships could be built. The letter also gives details about the costs: 60 thousand piasters for the purchase of 3 ships, 12 thousand for the payment to three Circassians, 18 thousand for the wages of the 18 sailors, 6 thousand for 6 chasers, 15 thousand piasters for purchasing 100 rifles, 100 thousand piasters for the costs of Sefer Bey’s men and finally 200 thousand piasters for the equipment, journey and wages of the Polish officers, including 18-22 thousand piasters for the purchase of maps, books and other equipment. According to the calculation of the Circassians, the total

109

György Csorba sum would add up to 600 thousand piasters,9 but in exchange 60 thousand Circassians would stand in arms to prevent the Russians from accomplishing their plans in connection with the Ottoman Empire. For the sake of success, taking immediate action was of paramount importance, even without waiting for the outcome of the Hungarian-Russian fight (TSMA Fr. E. 262). To sum up, at an alleged Polish suggestion, some Circassians - in return for serious financial support - were willing to unite all Circassian tribes (60 thousand fighters) under Sefer Bey’s command who would hold up and divide the Russian forces with the help of the Polish officers. Thus the Hungarians would get the chance to successfully hold against the common enemy, the Tsarist troops. Also, it would enhance the settling of the Polish question, while the Ottoman Empire could strengthen its position against the Russian expansion. However, this idealistic plan was doomed to failure for many reasons right at the moment of its birth. The Hungarian army had already been defeated by the Austrian and Russian forces at the time of the second letter. Therefore, by the time the action could have been started, the Circassian leadership might have been informed about the fall of the Hungarian war of liberation. Without an external ally, it would have been even more difficult to unite the already divided tribes to enter into a fight together. It is doubtful whether the Ottoman leadership could have been convinced to support the idea of a Caucasian action, risking serious conflict with Russia. Considering the antecedents, the answer is probably no, though there are currently no known resources on the Porte’s standpoint. Also, the promise in connection with a 60 thousand strong army seems to be exaggerated. Similarly, they underestimated the capability and skills of the experienced Russian troops. Some years later during the Crimean War, these troops were able to keep the Caucasus under control effectively and to win in offensive operations over the Ottomans who greatly outnumbered

9 Pamuk, Ş. Prices and Wages in the Ottoman Empire, 1469–1914. For reference, the daily wage of an unskilled worker in Istanbul was on average 717.2 akçe between 1840-49. This equals to roughly 6 kuruş (piaster) [1 kuruş = 120 akçe]. 110

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

them (Allen and Muratoff, 1953: 57–102; Badem, 2010: 99–288). Moreover, we should not overlook the conflicts among the Circassian tribes, which were not only about religion (Muslim vs non- Muslim) but - in addition to the former –but also about power (Muhammad Amin vs local leaders & Sefer Bey). The appearance of a handful of Hungarians and Poles would not have settled this question. Considering the reality and logic of the plan, the insightful comment of the Serbian historian Milorad Ekmečić has to be quoted here: “the Poles had eyes for a single European issue in which there would be only two significant factors. One was always the Polish, and the other, whichever nation had momentous events going on at the time”(16). Although the planned cooperation was not realised in 1849, during and after the Crimean War several Hungarian emigrants of 1848-1849 fought on the side of the Circassians against the Russians. Bu this would never amount to what the grandiose plans for an alliance would entail.

111

György Csorba

BIBLIOGRAPHY Allen, W. E. D. and Muratoff, P. (1953), Caucasian Battlefields: A History of the Wars on the Turco-Caucasian Border, 1828–1921, Cambridge: Cambridge University Press. Badem, C. (2010), The Ottoman Crimean War (1853–1856), Leiden: Brill. Bona, G. (ed.) (1999), The Hungarian Revolution and War of Independence, 1848–1849. A Military History. Highland Lakes, New Jersey: Boulder, Atlantic Research and Publication. Brock, P. (1956), “The Fall of Circassia: A Study in Private Diplomacy”. The English Historical Review, 71. 280, 401-427. Broxup, M. B. (1996), “Introduction: Russia and the North Caucasus”. In: The North Caucasus Barrier: The Russian Advance towards the Muslim World. Ed. Broxup, Marie Benningsen. London: C. Hurst & Co. Captain Jesse (1841), Notes of a half-pay in search of health: or, Russia, Circassia, and the Crimea in 1849–40. London: James Madden and Co. Csorba G. (2015), “Kísérletek az önálló magyar konzulátusok létrehozására Keleten 1848-ban”, Keletkutatás, ősz, 131–144. …………………(2007), “Egy török–magyar szövetség ajánlata 1849- ből”, in Róbert Hermann and Péter Zakar (eds), A források bűvöletében. Ünnepi tanulmányok Katona Tamás 75.születésnapjára, Szeged: Belvedere Meridionale, 47–60. Pekacz, J. T. “Czajkowski, Michal Sadyk Pasha.”, Encyclopedia of 1848 Revolutions. http://www.ohio.edu/chastain/ac/czajkow.htm. Web. 06. January 2016. Deák, I. (2001), The Lawful Revolution: Louis Kossuth and the Hungarians, 1848–1849, London: Phoenix Press. Ditson, G. L. (1850), Circassia: or, a Tour to the Caucasus. New York: Stringer & Towsend. Ekmečić, M. (1987), “Garašanin, Czartoryski köre és a magyarok 1848–1849-ben”, in István Fried (ed.) Szerbek és magyarok a Duna mentén II. Tanulmányok a szerb–magyar kapcsolatok köréből 1848– 1867, Budapest: Akadémiai Kiadó. 13–111. Fedakâr, C. (2009), ”1787-1791 Osmanlı-Rus Savaşı Öncesi Kuzey Kafkasların Tahkimi: Anapa Kalesi”, Karadeniz, 1. 4, 43-51.

112

The Circassian-Polish-Hungarian Alliance Plans Against the Russian Empire

Forsyth, J. (2013), The Caucasus. A History, Cambridge: Cambridge University Press. Füzes, M. (1999), Batthyány Kázmér gróf dilemmája (A magyar külpolitika alternatívái 1849 április–júliusában), Baranya, Emlékszám az 1848-49-es forradalom és szabadságharc tiszteletére 1998–1999. Pécs: Baranya Megyei Levéltár, 203–235 Hermann, R. (1990), “A szép akasztott” Andrássy Gyula 1848– 1849-es szerepéről”, Hadtörténelmi Közlemények, 103. 4, 3–55. Kardos, G. (1997), “A semlegesség jogának változásai”, Jogtudományi Közlöny, 52. 12, 533–539. Khoon, Y. (2015), “Prince Of Circassia”: Sefer Bey Zanuko and the Circassian Struggle For Independence, Journal of Caucasian Studies, 1. 1, 73-97. King, Ch. (2008), The Ghost of Freedom. A History of the Caucasus, New York: Oxford University Press. Kosáry, D. (2003), Hungary and international politics in 1848- 1849, New York: Columbia Univ. Press. Köremezli, İ. (2004), The Place of the Ottoman Empire in the Russo-Circassian War (1830–1864). MA Thesis. Ankara: Bilkent University. Kukiel, M. (1955), Czartoryski and European Unity 1770–1861, New Jersey: Princeton. Muzeum Narodowe w Krakowie Biblioteka (MNK) Czartoryskich Ew. 1257. Copy in National Archives of Hungary (MNL OL), Budapest Mf. 8370; 5426/IV. No. 17, Copy in MNL OL Mf. 8851; rkp. 5427/IV. No. 30, Copy in MNL OL Mf. 8852; 5372.No. 72, Copy in MNL OL Mf. 8372. Mufti, S. (1944), Heroes and Emperors in Circassian History. Beirut: Librairie du Liban. Pamuk, Ş. (2016), Prices and Wages in the Ottoman Empire, 1469–1914. pierre-marteau.com. 3 January. Puryear, V. J. (1935), International Economics and Diplomacy in the Near East, London: Humphrey Milford. Simányi, T. (1990), Julius Graf Andrássy. Baumeister der Doppelmonarchie, Mitstreiter Bismarcks, Wien: ÖBV.

113

György Csorba

Spencer, E. (1837), Travels in Circassia, Krim Tartary, &c including a steam voyage down the Danube, from Vienna to Constantinople and round the Black Sea, in 1836. London: Henry Colburn, II. Taştekin, F., Kafkasya’da nüfus savaşları. http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/tarih/074_kafkasyada_ nufuz_savaslari.htm Web. 06. Jan. 2016. Temizkan, A. (2009), “19. Yüzyılda Çarlık Rusya’sının Kafkas Ordusu’nda Lehistanlılar”, Karadeniz Araştırmaları, 20. Kış, 73-95. Temizkan, A. (2010), “Lehistanlılarin İstanbul’da lobi faaliyetleri ve Kafkasya’ya lejyon gönderme girişimleri”, Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi, 28, Güz. 363-393. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, İstanbul, Fransız Evrak 262, 263. Widerszal, L. (2009). 19. yüzyıl Kafkasya Direnişinde Avrupalıların rolü. Çev: Kumuk, C. (Bu kaynağa http://www.bkd.org.tr/tarih_ac.asp?id=1 adresinden erişilebilir), 28 October. Yağcı, Z. G. (2016), “Kuzey Kafkasya’nın Uluslararası Lideri: Sefer Zaniko”, bilig, 76. Kış, 59−85. Yediç, B. Ö. (1991), Çerkesya Kronolojisi, Ankara.

114

Ресурсы позднеимперской «русификации»: опыт Центрального Кавказа Елена И. Кобахидзе*

Резюме Проблема взаимоотношений центра и окраинных регионов Российской империи всегда отличалась особой остротой. Этнокультурная и социально-политическая мозаичность Российского государства, как и природа российской государственности как таковой, определяли приоритеты в правительственной национальной политике, нацеленной на сохранение единства и целостности страны. Идеологическим основанием формирования имперского универсума служила идея «русификации». В статье обсуждаются вопросы реализации русификаторских устремлений правительства на Центральном Кавказе в административном, образовательном и колониза - ционном аспектах. Подчеркивается, что административная практика в целом была ориентирована на унификацию местных общественных структур и стандартизацию всего разнообразия форм общественного самоуправления. Документы свидетельст- вуют, что сфера образования дала образцы позитивной мотивации русификации в местной среде, поскольку именно образование и его база – русский язык – способствовали относительно успешной интеграции местных сообществ в иную цивилизацию. Значительный русифицирующий потенциал имела и переселенческая политика, поскольку русские колонисты не только меняли социально-демографический фон региона, но и несли с собой некий «имперский комплекс».

Ключевые слова: Российская империя, Центральный Кавказ, русификация, унификация, административная практика, образование, переселенческая политика

* Елена Исааковна Кобахидзе – доктор исторических наук, ведущий научный сотрудник Северо-Осетинского института гуманитарных и социальных исследований им. В.И. Абаева ВНЦ РАН и Правительства РСО-А. E-mail: [email protected]. Тел.: +7 (928) 0733592

115

Елена И. Кобахидзе

Resources of the Late Imperial “Russification”: The Case of the North Caucasus Elena I. Kobakhidze*

Abstract The problem of relationships between the center and outlying regions of the Russian Empire had always particular acuteness. Both historically determined ethno‐cultural and socio‐political mosaicity of Russia and nature of the Russian statehood defined priorities of governmental national policy, aimed at preserving unity and integrity of the country. An ideological basis for forming the imperial universe was the idea of “Russification”. The article discusses the issues of fulfillment of Russification purposes of the Russian government in the Central Caucasus in administrative, educational and colonizational aspects. It is emphasized that administrative practice in general was oriented to unification of the local social structures and standardization of the variety of forms of self- management. As it follows from the documents, an educational sphere gave patterns of positive motivation for Russification among local population as the very education and its basis – the – promoted quite successful integration of local societies in other civilization. The resettlement policy also had considerable Russifying potential as the Russian colonists not only changed the regional socio-demographic background, but brought with them a certain “imperial complex”.

Keywords: Russian Empire, Central Caucasus, Russification, unification, administrative practice, education, resettlement policy

* Elena Isaakovna Kobakhidze – doctor of historical sciences, leading researcher, V.I. Abaev North-Ossetian Institute for Humanitarian and Social Studies of VSC of RAS and the Government of North Ossetia-Alania. E-mail: [email protected]. Tel.: +7 (928) 0733592

116

Ресурсы позднеимперской «русификации»

К постановке проблемы В ходе становления и развития российской государственности возникали и решались задачи поддержания единства и целостности страны. Этнокультурная мозаичность российского общества, обусловленная сосуществованием в единых административно-территориальных границах самых разнообразных моделей социально-политической организации общественных систем, во многом определяла выбор приоритетов в национальной политике Российской империи в окраинных провинциях. Основным ее содержанием было стремление к формированию имперского универсума, интегрирующего множественные микросоциумы в едином политическом и культурном пространстве. Идеологическим основанием интеграционной политики Российского государства выступала идея «русификации», имевшая разный социальный смысл в разные периоды истории взаимоотношений центра с национальными перифериями. На первом этапе (в условных хронологических границах последней четверти XVIII – 80-х гг. XIX в.) подразумевалось политическое единство в установленных государством административных границах, объединение разнородного населения в широком гражданско-правовом поле на основе общегосударственного законодательного права; цели «обрусения» соотносились с ценностно-нормативными категориями и трактовались как исполнение «цивилизаторской миссии», в ходе которой чуждая ментальность приобщалась к идее «гражданственности». Однако затем, начиная с 80-х гг. XIX в., когда Россия уверенно двинулась по пути ускоренной модернизации, перед правительством встала задача объединения общества на основе единой имперской идеологии, преодолевающей «дробность социокультурного конгломерата» и унифицирующей множественные микросоциумы в некоем имперском универсуме. Прагматизм имперской политики по отношению к окраинам сводился теперь к поиску «общих, универсализующих принципов и ценностных ориентаций» как основы «единства и неделимости»1. В связи с этим получила развитие идея формирования культурно-языкового единства, с

117

Елена И. Кобахидзе

выраженными доминирующими позициями языка и культуры русского населения как основы складывания общеимперской наднациональной идентичности2. Сформулированная в конце XIX в. идея «нации» подталкивала официальные верхи к разработке политики, направленной на «формирование однородной массы граждан, гомогенизированной… в лингвистическом и административном отношении»3.

Административное измерение «русификации» В немалой степени решение задач «русификации» отводилось административной практике, нацеленной на переустройство местных общественных структур и стандартизацию всего разнообразия организационных форм самоуправления. Этот процесс подразумевал широкое распространение в местной среде как государственных административно-правовых учреждений, так и принципиально иных стратегий социально- экономического поведения и связанных с ними культурных ценностей, которые, по сути, характеризовали совершенно иную модель социальных отношений, а шире – иную цивилизацию. Эта деятельность имела столь выраженную направленность, что в литературе прочно утвердилось понятие «административная русификация»4. Наиболее очевидный эффект от государственно- административной деятельности проявился на низовых социальных уровнях – в горских сельских общинах, где формированию и реорганизации органов сельской администрации изначально уделялось особое внимание (свидетельством чему, например, проект волостного управления в Осетии, еще в 1816 г. предложенный А.П. Ермоловым5, специальные разделы «Инструкции для окружных начальников» 1860 г., разработанной наместником А.И. Барятинским6, и Положения о Терской области 1864 г.7), хотя практические результаты этой деятельности появились лишь после завершения Кавказской войны и введения на Центральном Кавказе на рубеже 60-70-х гг. XIX в. «гражданского устройства»8. Поставив перед собой задачу скорейшего «обрусения» края, правительство шло по пути унификации и стандартизации

118

Ресурсы позднеимперской «русификации»

управления на всем Северном Кавказе и приведения местных форм самоорганизации и самоуправления в соответствие с теми, что существовали в центральных районах империи. При этом создание низовых административных институтов, являвшихся неотъемлемой частью целостного государственно- административного механизма, каковой и являлась административная система, отвечало логике развития всякой формальной организации: низовой аппарат также строился на унифицированных принципах рационализации и бюрократизации управления, регламентировавшего все стороны общественной жизни местного населения9. Очевидно, что подобное вмешательство в общинный быт горцев было чревато серьезными осложнениями для местной администрации, которая предлагала взаимоисключающие модели разрешения конфликтной ситуации, в той или иной степени успешно пытаясь приспособить механизмы регулирования социальных процессов, существовавшие в горских обществах, к собственным целям и задачам, подразумевавшим по сути интеграцию разнородного населения в едином гражданско-правовом поле. Одним из таких относительно «безболезненных» механизмов адаптации местных общественных систем к новым принципам администрирования стали трансформированные в общественные сходы патриархальные народные собрания, представлявшие прежде важнейшее звено в системе общественного самоуправления в горской общинной среде. Между тем, использование в управленческой деятельности традиционных структур или их элементов носило выборочный, даже спонтанный, характер и сохраняло в некоторой мере лишь внешние институциональные формы ранее существовавших патриархальных институтов, относительная же непротиворечивость интеграционных процессов была обусловлена пересечением в общественной практике горской сельской общины «старого» и «нового» социального порядка. Снизить конфликтную напряженность в сельских обществах призваны были и проекты, предполагающие некоторое послабление требованиям населения (например, о выборах

119

Елена И. Кобахидзе

сельских должностных лиц самими обществами из числа их представителей10); с другой же стороны местные власти, озабоченные «подъемом нравственного и культурного уровня» анархично настроенного местного населения, стремились как можно скорее «привязать» его к общегражданским установлениям, видя в подобных уступках угрозу авторитету российской власти и ее важнейшим институтам11. Переняв некоторые европейские формы модернизационного развития, но при этом так и не изжив традиционализм общества ни в период Великих реформ, ни даже спустя десятилетия, власть стремилась низы инородческих сообществ окраинных провинций наделить чертами крестьянского сословия, приводя таким образом всю пеструю массу аграрного населения окраин к единому сословному «стандарту», параметры которого были заимствованы у русского крестьянства центральных областей как основного «ядра» империи12. Выстраиваемый на низовых уровнях административного аппарата, новый социальный порядок в организационном плане служил эквивалентом имперского комплекса, который несли с собой колонисты и который, имея поначалу в качестве духовной составляющей идею православия, со временем трансформировался в политическую идеологему «гражданственности» как общей национальной идеи, выступавшей обоснованием целостности государства, его «единства и неделимости». И это в контексте Российской империи выглядит далеко не случайным. Именно стремление к формированию некой универсальной общности, интегрированной на основе идеи единой государственности, воплощавшейся в формальном равенстве всех ее граждан, являлось качественной характеристикой Российской империи, в рамках которой многочисленные микросоциумы инкорпорировались в имперскую структуру – универсальную систему со своим типом социализации, который до известных пределов не исключал и традиционные способы организации жизни13. Несущим каркасом империи служил административный аппарат, выстроенный на жестких принципах вертикальной иерархии14.

120

Ресурсы позднеимперской «русификации»

Именно управленческие практики и механизмы конституировали общеимперское социальное пространство, усиливая и без того доминирующую этатистскую составляющую в российской государственности и оказываясь основными каналами воздействия государства на общество и его основные институты, включая религию.

Язык и школа: формирование механизмов адаптации Вторая половина XIX в. стала периодом созревания новых идеологических формул поддержания имперского порядка и социальной стабильности, тем более востребованных, чем интенсивнее в стране шли внутренние трансформационные процессы, завязанные сначала на реформах 60-х гг., а затем – на т.н. контрреформах 80-х. Начало XX века, ознаменовавшего системный кризис империи, дало новый импульс к разработке идеологии национальной стабильности, выраженной в понятии «единой и неделимой России», в которую активно включились разные слои российского общества. Актуализация поиска новых обоснований имперской (общеимперской) идентичности обусловливалась еще и пестрым в этнокультурном и конфессиональном аспектах составом населения, что на деле означало высокую степень конфликтогенности процессов имперской унификации. Гасить назревавшие и подавлять вспыхивавшие в связи с этим социальные конфликты являлось в подобных обстоятельствах не столько задачей государства по установлению общественного порядка, сколько одной из важнейших функций Империи, ориентированной на формирование новых социальных мотиваций на основе «тождества интересов» в экономическом, политическом и социальном отношениях. Основанием подобного тождества призвана была стать национальная идея, обосновывавшая ведущую роль в объединении имперского социума «великорусской народности» как «ядра империи», занимавшего центральные земли и окруженного окраинами с инородческим населением, и, соответственно, всего того, что это «ядро» символизировало. Наиболее емко эта правительственная установка уже в начале

121

Елена И. Кобахидзе

80-х гг. XIX в. прозвучала в формулировке председателя Комитета министров Н.Х. Бунге: «Император Александр III справедливо признал, что в русском государстве должны господствовать: русская государственность, т.е. русская государственная власть и русские государственные учреждения (конечно, примененные к бытовым условиям инородцев и окраин), русская народность, т.е. освобождение последней от иноплеменного преобладания, русский язык, как общий государственный, и, наконец, уважение к вере, исповедуемой русским народом и его государем»15. Особая роль в распространении и утверждении национальной идеи отводилась русскому языку как языку общегосударственному, который (наряду с православием) воспринимался в качестве одного из ведущих интегрирующих факторов, хотя они, по мысли А. Каппелера, и не являлись «конститутивными» для российского государства и общества. Главная роль в государственной политике по отношению к нерусскому населению принадлежала все же стабилизации господствующего режима и лояльности нерусских подданных по отношению к государям и их династиям16. Включение окраинного населения в общеимперское пространство означало не только вовлечение его в политико- экономический строй империи, но предполагало в конечном итоге «окончательное создание гармонического единства» 17, оформленного по единым социокультурным стандартам, заданным «великорусской народностью». Впрочем, несмотря на однозначность намерений, то, каким все же образом достичь «гармонического единства», всегда было большим вопросом для правительствующих кругов. Р. Джераси справедливо подмечает: «Хотя самодержавное правительство могло проявлять постоянство и решимость в собственных действиях и в политике… взгляды российских властей и общества относительно ассимиляции даже малого числа народов империи в одном (хотя и не типичном) регионе (речь идет о Среднем Поволжье. – Е.К.) были чрезвычайно амбивалентны, изменчивы, неопределенны и противоречивы… Не было согласия по поводу того, в какой степени, в каком порядке, в

122

Ресурсы позднеимперской «русификации»

какое время и в каком месте следовало бы наделять чертами “русскости” нерусские народы империи». По мнению исследователя, проблема состояла в отсутствии общепринятого определения «русской нации» («Russian nationality»), в «официальных» версиях которого сочетались «такие элементы, как религия, язык, управление, обычаи, политическая лояльность, расовая принадлежность и история в ее бесчисленных проявлениях»18. Отметим в связи со сказанным, что при анализе процессов русификации национальных окраин Российской империи следует различать процессы «огосударствления» («распространения начал цивилизации» – в терминологии российских администраторов) от процессов ассимиляции, аккультурации, колонизации и пр. И если ассимиляция подразумевает процесс уподобления, включения в новую общность, усвоения нового мировоззрения и, что является, пожалуй, наиболее существенным в характеристике этого явления, «отсутствие конфликта по вопросам ценностей и власти»19, то аккультурация связывается с процессом усвоения новых культурных моделей, заимствованных в ходе контактов с другим сообществом, и, таким образом, не затрагивает глубинных пластов национально-культурной идентичности. Происходя зачастую в условиях военного и политического доминирования, такая вынужденная аккультурация приобретает выраженный инструментальный характер, становясь одной из форм адаптации, при которой в адаптирующемся социуме формируются стратегии индивидуального и группового поведения, ориентированные по большому счету на перспективу и помогающие общности наиболее безболезненно осваивать пространство доминирующей культуры, находя в нем приемлемые для себя ниши. В силу масштабов и культурно-языковой гетерогенности Российской империи приоритеты центральной власти на окраинах были связаны, скорее, не с достижением полной ассимиляции и утверждением общей для всего населения идентичности, сколько с приобретением лояльности, причем не столько политической, сколько выраженной в культурных

123

Елена И. Кобахидзе

формах и связанной «с ориентацией на имперский центр как приоритетный источник культурных образцов и влияний» 20. Эту грань проводили и идеологи правительственной политики «сближения / или слияния инородцев с русскими»: под слиянием понималось не поглощение, а «порядок вещей, при котором две народности различного происхождения должны находиться под влиянием одного и того же экономического и социального строя, повиноваться одним и тем же всеобщим законам и следовать тем же побуждениям»21. Речь, таким образом, должна идти о создании механизмов, нацеленных на формирование локальными сообществами позитивной мотивации русификации, обеспечивающей более или менее успешную адаптацию к новым формам хозяйственной и социально-политической жизни в условиях русифицирующего давления государства. И если административное обустройство региона в целом выступало все же деструктивным фактором по отношению к местным традиционным социумам, то сфера образования дала образцы позитивной (инструментальной) мотивации русификации населения Центрального Кавказа, сглаживающей издержки политики имперской унификации и позволяющей горцам войти в мир «большого общества». Между тем, поскольку политическая составляющая, подразумевавшая утверждение российской государственности на национальных окраинах с одновременной интеграцией их населения в общегосударственный организм, в той или иной мере присутствовала во всех аспектах правительственной политики на Кавказе, то и сфера образования, которому изначально отводилась совершенно особая роль средства воспитания граждан единой империи, не стала исключением. Как в целом на Кавказе, так и в его отдельных субрегионах (в частности в Осетии) образовательная политика в силу ряда обстоятельств имела свою специфику. Во-первых, Кавказ являлся регионом, где русский язык изначально занял безоговорочные доминирующие позиции. Поначалу государственный язык проникал в местную среду посредством православия, ставшего преимущественным

124

Ресурсы позднеимперской «русификации»

каналом идеологического воздействия на местные сообщества и отстаивавшего свой приоритет в деле просвещения местных народов, преследуя по сути миссионерские цели. В процессе формирования общеимперской идентичности, на что, собственно, и были нацелены усилия правительства при проведении «русификаторского» курса на «инородческих» окраинах, именно религии отводилась роль одного из ведущих интегрирующих факторов в силу ее символической роли особого (сакрального) центра Российской империи. Наряду с открытой пропагандой христианства среди народов Центрального Кавказа (из которых только осетины могли, и то с достаточной долей условности, считаться христианами православного исповедания), специально созданная для этих целей еще в 1745 г. Осетинская духовная комиссия активно занялась просветительской деятельностью. Пришедшее ему на смену «Общество восстановления православного христианства на Кавказе» (1861)22, объединившее большинство школ духовного ведомства, даже поначалу находилось в ведении наместника, и лишь с 1885 г. оказалось окончательно вверено экзарху Грузии и передано в непосредственное подчинение Св. Синоду23. С созданием осетинской школы в Моздоке (1764), где учебным процессом заведовала Осетинская духовная комиссия и где начальное обучение проходило на родном языке, началась подготовка лояльной центральной власти местной элиты. Образовательная деятельность церковных учреждений всецело поддерживалась центральным правительством и местной администрацией, где начальное школьное образование (в том числе ведущееся и в приходских школах) рассматривалось как эффективный механизм идеологического воздействия в деле «образования юношества». Лишь на рубеже XIX-XX вв. приоритет духовного ведомства в сфере народного образования стал предметом полемики, вынесенной на обсуждение в Государственный совет, где было решено, что «дальнейшее расширение прав духовного ведомства по заведыванию народным образованием “едва ли может быть оправдано с точки зрения потребностей государства и задач самого духовного ведомства”. Генерал-адъютант П.С. Ванновский в

125

Елена И. Кобахидзе

отзыве от 25 сентября 1901 г. признал необходимым: установить правильную точку зрения на права и обязанности обоих ведомств (Св. Синода и Министерства внутренних дел – Е.К.) и на взаимные между ними отношения, уравнять права церковных школ и школ учебного ведомства, в целях же единства управления народным образованием создать не только мелкие местные органы из представителей разных ведомств, но и общие органы уездные, губернские и центральные. 18 января 1902 г. состоялось Высочайше утвержденное постановление Государственного Совета, долженствующее служить исходным пунктом новых законодательных работ: обер-прокурору Святейшего Синода и министрам Народного Просвещения и Внутренних Дел поручено сообразить вопрос об объединении деятельности этих ведомств в области народного обучения и предположения свои внести в Государственный Совет»24. Сами церковнослужители, хотя и рекрутировались из местного населения, обучались в русских учебных заведениях на русском же языке, что обеспечивало православию выполнение, помимо собственно духовных, также функции пропаганды идей российской государственности и законности в местной «иноверной» среде. Во-вторых, образование для горцев (и осетин в особенности) становилось мощным ресурсом социализации в общеимперском пространстве, выводившим общинника за пределы традиционной повседневности и открывавшим возможности для успешной интеграции в иную цивилизацию, одновременно обеспечивая чувство сопричастности намного более широкой социальной общности, чем любой кровнородственный или территориально-родственный патриархальный коллектив. Вполне реальными становились карьерные перспективы и на местном уровне: знание русской грамоты не только значительно поднимало общественный вес общинника в глазах односельчан – владея русским языком, рядовой горец мог повысить и собственный социальный статус, заняв привлекательную должность писаря в сельской администрации либо став учителем, дьяком или даже священником25. Вот почему сами жители нередко изъявляли желание, «чтобы в их селение был

126

Ресурсы позднеимперской «русификации»

назначен непременно русский учитель», мотивируя это тем, что в таком случае «их дети скорее научатся русскому языку» 26, и в действительности в подобных обстоятельствах русский язык усваивался лучше, что было весьма ценимо горцами27. В-третьих, показательна роль русского языка, который всегда рассматривался как «главнейший фактор объединения разноплеменного коренного населения края с Империею» 28. Закрепившийся за русским языком приоритет в процессе преподавания в местных учебных заведениях не только среднего, но и начального уровня, в целом развивал тенденцию к ослаблению, а затем и отказу от регионалистских установок по отношению к Кавказу и его населению, наметившуюся после ухода с поста наместника М.С. Воронцова29. Поставленная Николаем I перед учебным ведомством цель – «сблизить устройство учебных заведений Кавказского округа с тем устройством, которое введено по подобным заведениям внутренних губерний и таким образом постепенно ввести на Кавказе и за Кавказом ту же систему народного образования, которая существует в прочих частях государства» – была обозначена в качестве основной еще в «Положении о Кавказском учебном округе» 1853 г.30, а затем была включена в число первоочередных в программу преобразований Кавказского края наместника великого князя Михаила Николаевича, по глубокому убеждению которого «только духовное оружие может довершить и скрепить окончательно покорение всякой народности»31. При этом в отношении учебной части на Кавказе уже не предполагалось никаких отдельных мер, учитывающих особенности края, напротив – программа наместника была ориентирована на «окончательное сближение всей системы образования на Кавказе с принятою Министерством Народного Просвещения»32. «Положение о начальных народных училищах» (1864) объявляет уже русский язык единственным языком преподавания предметов, включенных в обязательный курс (Закон Божий, чтение по книгам гражданской и церковной печати, письмо, арифметика, церковное пение – «там, где преподавание его будет возможно»)33. В продолжение этого

127

Елена И. Кобахидзе

курса по инициативе наместника в 1867 г. утверждается особое «Положение об учебной части на Кавказе и за Кавказом», закрепившее принципы унификации школьного дела на Кавказе и в других частях империи. При этом, однако, Положение допускало некоторые компромиссы относительно русского и местных («природных») языков: увеличение количества учебных часов, отведенных на преподавание русского языка, некоторым образом компенсировалось разрешением преподавания местных языков, включенных в учебный курс в качестве предмета обучения в начальных училищах34. А со времени введения Правил о применении к учебным заведениям Кавказского учебного округа общих училищных уставов Министерства народного просвещения (1873) на низшие казенные, общественные и частные учебные заведения (не исключая и церковно-приходские школы иноверческих вероисповеданий) распространяется общий закон относительно обязательности преподавания русского языка, а также русской истории и географии на русском же языке в тех из них, где эти предметы были предусмотрены образовательными программами35. Школы духовного ведомства, в соответствии с утвержденными в 1874 г. «Правилами начальных приходских школ Общества восстановления православного христианства на Кавказе»36, также были ориентированы на распространение русского языка (в отличие от Правил редакции 1863 г., где «природный язык» еще значился языком начального обучения37). Издание в 1897 г. Министерством народного просвещения примерных программ преподаваемых в начальных училищах дисциплин окончательно подтвердило позиции русского языка как единственно возможного языка обучения даже на начальных уровнях. Местный язык оставался лишь предметом изучения и в духовных училищах (например, Ардонском Александровском духовном училище, созданном в 1887 г.38, с 1895 г. преобразованном в Ардонскую миссионерскую духовную семинарию), где готовились приходские священники и учителя для церковно-приходских школ. В целом же, судя по отчету попечителя Кавказского учебного округа за 1903 г., из 2086

128

Ресурсы позднеимперской «русификации»

начальных школ в 1928 школах (92,3%) языком преподавания служил русский язык, и лишь в 158 школах родной язык допускался в помощь при изучении русского языка39. В итоге Северный Кавказ остался в стороне от полемики, разгоревшейся в 70-80-х гг. о путях начального образования «инородцев», и здесь не были введены правила 1870 г. «О мерах к образованию населяющих Россию инородцев», что мотивировалось не только полиэтничным и поликонфессиональным составом населения региона, но, главным образом, общегосударственными интересами, не допускающими «нежелательное усиление племенных и религиозных различий» в случае национализации начальной школы40. В этом контексте учреждение сети начальных школ с передачей им «материнских» функций (использование родного языка, сохранение и поддержка в образовательном процессе конфессиональных предпочтений) не снимало вопроса об угрозе стабильности основ государственного «единства», чреватой сепаратистскими устремлениями, обострившимися на Кавказе на рубеже XIX-XX в.41 Вместе с тем русский язык являлся (и воспринимался!) не только языком государственным, но также и языком межэтнического общения, посредником в межкультурной коммуникации. Следствием этого стало не просто заимство- вание, но усвоение новых образцов организации жизни и связанных с ними ценностей, вовлекающих человека в круг современных отношений и значительно расширяющих сеть его социальных связей в лоне иной культуры. Особое стремление к усвоению русского языка выказывало население Осетии, большая часть которого охотно отдавала своих детей «в станицы казакам для обучения русской грамоте… Ныне не редкость встретить осетина, умеющего, хотя и плохо, но написать что- либо, а говорящий по-русски уже не удивляет никого», – рапортовал начальник Владикавказского округа областному начальству еще в 1868 г., что давало ему основания требовать начинать обучение в осетинских школах «прямо с русского языка»42. Нередки были и случаи, когда осетины и ингуши отдавали своих детей в услужение городским жителям без

129

Елена И. Кобахидзе

всякой платы, но с единственным условием – выучить ребенка читать, писать и говорить по-русски43. И уже к середине 90-х гг. XIX в. главноначальствующий гражданской частью на Кавказе С.А. Шереметев в своей Всеподданнейшей записке не без гордости констатировал, что успехи его предшественников на поприще гражданского управления краем, следовавших «высочайшим предначертаниям в отношении этой окраины, – в установлении полного слияния ее с остальными частями нашего обширного отечества», были столь внушительными, что большая часть Северного Кавказа стала мало чем отличаться от многих коренных частей империи благодаря «преобладанию русской народности» и «значительному сравнительно распространению русского языка среди племен, населяющих Кавказ»44. Наконец, на Центральном Кавказе всегда был высок спрос на образование и, соответственно, учительские кадры, нехватка которых для кавказской школы имела хронический характер. Еще в начале 60-х гг. «Журнал Министерства народного просвещения» сетовал: «Но где взять учителей, да таких учителей, которые бы вносили в народ не одно знание грамоты, но умственное образование, христианский характер, и те гражданские правила жизни, на которых покоится благоденствие государства»45. Помимо этого, задачи скорейшего мирного освоения края, выступившие на первый план после окончания Кавказской войны и последовавшего затем административного переустройства Северного Кавказа, актуализировали теперь и проблему формирования слоя управленческой бюрократии, и школа, по мысли реформаторов, должна была сыграть важную роль в подготовке местных управленческих кадров, которые могли бы помочь культурному слиянию кавказских окраин с российской метрополией46. Школа «для народа» была объявлена «краеугольным камнем нравственного и материального благосостояния всего края»47. Частичное разрешение проблемы учительских и административных кадров в пореформенный период связывалось с «Положением о Кавказских воспитанниках в высших и специальных учебных заведениях Империи» (1868) 48, разработанном в целях «снабжения края специалистами по

130

Ресурсы позднеимперской «русификации»

некоторым отраслям администрации и деятельности общественной и промышленной»49. На «местах» подготовкой педагогических кадров занималось Общество восстановления православного христианства на Кавказе, в ведении которого находилось Владикавказское духовное училище (1836-1863), Тифлисская семинария, через которую прошло все осетинское духовенство, учительская школа в Тифлисе (открытая в 1866 г. и в 1872 г. преобразованная в Александровский учительский институт) и Кубанская учительская семинария, впрочем, даже в совокупности не отвечавшие реальным потребностям в количественном и качественном составе учителей. И спустя почти полстолетия в администрации Терской области с сожалением отмечали, что «среди туземцев почти совсем нет учителей. Приходится назначать в туземные училища русских учителей и учительниц, которые начинают преподавание прямо на государственном языке. Те же немногие из туземцев, которые получили учительское звание, неохотно идут в туземные училища и предпочитают добиваться мест в русских, преимущественно станичных училищах»50. Предпринятое со времени учреждения Терской области относительное расширение сети начальных образовательных учреждений с программами, отвечающими русификаторским устремлениям правительства, одновременно удовлетворяло (хотя и в значительно меньшем, чем требовалось, объеме) образовательным запросам самого населения. Частым явлением общественной жизни горцев стали выносимые на сельских сходах общественные приговоры об открытии приходских школ51. Личное внимание высшей администрации края к народным школам поощряло местные сообщества к устройству новых училищ, а «Кубанская учительская семинария стала переполняться стипендиатами сельских и станичных обществ» 52. Растущие потребности горцев в образовании нашли отклик у нового кавказского наместника И.И. Воронцова-Дашкова, программа «умиротворительной политики» которого содержала четко сформулированный план по организации народного образования в крае на всех его уровнях, включая высшее образование53.

131

Елена И. Кобахидзе

Рост числа начальных образовательных учреждений в Терской области к концу первого десятилетия XX в. интерпретировался областной администрацией как показатель «особого подъема и запроса на начальное образование». «Казенные ассигнования преимущественно направлялись на туземные селения, – отмечено в отчете начальника Терской области за 1913 г. – Большинство вновь открытых школ принадлежит этим селениям, именно: среди кабардинцев открыто 22 школы, осетин – 17 школ, ингушей – 15, чеченцев – 35, всего 89 школ. Отчетный год должен быть отмечен как показание особого подъема и запроса на начальное образование. Просьбы и ходатайства об открытии школ получались в дирекции со всех сторон, в том числе и от туземного населения. На первом месте в этом отношении стоят чеченцы и кабардинцы и затем осетины и ингуши. И только недостаточное ассигнование средств из государственного казначейства обусловливает малую возможность полного удовлетворения этих ходатайств»54. Анализ процессов, связанных с реализацией образовательной политики на Центральном Кавказе во второй половине XIX – начале XX в., приводит к следующим основным выводам. Прежде всего, оценивая сложившуюся в сфере образования в начале XX в. ситуацию в целом, следует, пожалуй, обратить внимание на ее неоднозначность. С одной стороны, образовательная практика правительства в регионе всегда имела определенный политический подтекст, будучи ориентирована на культурно-языковую ассимиляцию местного населения. Но с другой стороны, откровенные русификаторские установки в деле народного просвещения парадоксальным образом способствовали консолидации национальной интеллигенции и кристаллизации в общественном сознании, выразителем которого являлись ее лучшие представители, идеи национального языка как центрального ядра национальной культуры и понимания необходимости повышения общественного статуса родного языка55. Особенно ярко эти процессы протекали в Осетии, и исследователи отмечают по этому поводу: «Поворот традиционного общества к

132

Ресурсы позднеимперской «русификации»

просвещению, специализация отдельных сфер культурной деятельности, появление профессиональной литературы и искусства – все это происходило на фоне национальной консолидации и осознания национальных интересов. Именно в этом историческом и культурном контексте протекала деятельность и формировалась мотивация осетинских просветителей середины XIX в.»56. Сформулированные ими задачи поддержки родного языка57 получили частичное разрешение на волне общей переориентации управления регионом в сторону регионализации (после учреждения в 1905 г. Кавказского наместничества), что сказалась и на принципах организации преподавания в местных школах58, в программу которых осетинский язык был введен в качестве обязательного59. Вместе с тем, можно с уверенностью говорить об успешности русификации, состоявшейся не столько благодаря целенаправ- ленным действиям соответствующих официальных ведомств и учреждаемых ими образовательных институтов, сколько ввиду отсутствия на тот момент реальных условий и механизмов повышения статуса родного языка, его утверждения во всех сферах общественной жизни наравне с общегосударственным. Нехватка учебников, квалифицирован-ных педагогических кадров для начальной школы, разнообразной и доступной литературы на родном языке, наконец, весьма ограниченная сфера бытования объективно законсервировала положение национального языка в качестве вспомогательного, обеспечивая русскому языку широкое проникновение в местную среду и формируя в ней настоятельную потребность в его изучении. В числе факторов, предопределивших инструментальный характер мотивации к усвоению русского языка, можно выделить следующие. Прежде всего, русский язык являлся языком власти, и овладение им значительно повышало социальный статус человека в его макро- и микросоциуме; знание русского языка открывало для горца перспективы выхода за пределы традиционности и освоения намного более широкого социального пространства. Новый социальный контекст, в котором оказывались местные традиционные общества, обеспечивал русскому языку функции посредника в

133

Елена И. Кобахидзе

межэтническом взаимодействии и межкультурной коммуникации. Наконец, отмечаемое среди горцев (и в особенности осетин) стремление к освоению русского языка являлось адаптивной реакцией на новые и всегда острые социальные вызовы, смягчающей чувство психологического дискомфорта, неизбежного в условиях давления государства и его основных институтов на традиционную повседневность.

Русифицирующий потенциал колонизации В активной правительственной политике «обрусения» кавказской окраины действия административно-правового характера в течение всего периода проникновения империи в регион тесно переплетались с мероприятиями по колонизации здешних территорий, результатом которых стало не только хозяйственное освоение мигрантами местных земельных угодий, но и изменение его социально-демографического фона. Запустив механизм внутренней колонизации в кавказском направлении еще во времена Екатерины II, правительство явно обозначило стремление закрепиться на далекой окраине, включив ее территорию во внутренние российские пределы как в административном, так и в социокультурном отношениях. И если первое могло быть осуществлено в ходе официальных правительственных мероприятий, опирающихся на соответствующую законодательно-правовую базу (т.е. путем собственно колонизации, в основе которой лежат прежде всего политические интересы государства), то второе требовало не только иных подходов (более гибких и одновременно более разнообразных, «цивилизационных» – в терминологии кавказского наместника великого князя Михаила Николаевича)60, но и времени, что в позднеимперском дискурсе трактовалось в терминах «русификации». Отметим, что нередко понятие «колонизация» смешивалось с понятием «переселение», хотя и то, и другое имело самостоятельный социальный смысл: переселение происходило в силу собственного миграционного потенциала у населения, стремившегося таким образом решить свои частные проблемы; колонизация же в большой степени связывалась с

134

Ресурсы позднеимперской «русификации»

искусственным регулированием миграционных потоков в целях удержания завоеванных территорий и расширения государственного пространства. Однако достижение военно- политических целей на окраинах империи и выселение из центральной России малоземельных крестьян на «окраинные пустыри» с целью их заселения привели к тому, что «колонизация переплелась с переселением»61. Исходя из сугубо политических задач расширения «русского» пространства империи, власти поддерживали переселение на Кавказ и в Предкавказье «русского элемента», поначалу представленного казачьим сословием, а с 60-х гг. XIX в. (в дополнение к военно-казачьей колонизации) – уже обычными крестьянами из центральных российских губерний62. Проведение в 1861 г. крестьянской реформы открывало для освободившихся от крепостной зависимости крестьян перспективы для своего земельного устройства, мотивируя их миграционные устремления. С другой стороны, крепко устроенному «русскому элементу» в новоприобретенной и недружелюбно расположенной окраине определено было служить надежной социальной опорой для государственных административных преобразований. Помимо того, предполагаемый «русифицирующий» потенциал переселенцев из российской глубинки должен был не только «усилить» русскую составляющую в населении края, но и, как считалось администрацией, оказать «немаловажное нравственное воздействие» на местных жителей. Соответственно поставленной задаче законы и положения о переселении на Кавказ русских поселенцев из центральных губерний страны, принимаемые уже в 80-90-х гг., имели целью «укрепить» русское население региона. Однако перенаселение края (ощутимое уже в «золотые» для земледельческой колонизации 70-е гг.63) и истощение его земельного фонда объективно препятствовали скорой реализации правительственных планов. По свидетельству самого министра внутренних дел И.Л. Горемыкина, «ознакомление с данными об имеющемся на Кавказе запасе казенных земель не оставляет сомнения в том, что губернии

135

Елена И. Кобахидзе

Кавказа не представляют условий, которые позволяли бы рассчитывать на широкое развитие в них русской колонизации, ибо не только сравнительная незначительность находящихся здесь земель, но свойства последних устраняют предположения о направлении сюда усиленного переселенческого движения» 64. Тем не менее, вопрос об «усилении русского населения на Кавказе» был поставлен в ряд первоочередных государственных задач, а заселение его выходцами из российской глубинки объявлялось «весьма желательным с точки зрения общих интересов государства»65. Министерство внутренних дел считало, что поставленная правительством задача «сводится не к открытию Кавказа для переселения, а к заселению лишь в пределах возможности свободных его земель русскими людьми. Настоящее положение Кавказа, являя с одной стороны недостаточную для столь богато одаренного от природы края густоту населения, а с другой – преобладание исключительно инородческого, и частью даже мало благонадежного населения… не может быть признано нормальным. Вместе с тем не подлежит сомнению, что изменение сего положения возможно и желательно только путем привлечения в край коренного русского населения, которое одно способно содействовать развитию названной окраины в направлении культурного сближения с остальными частями империи… При таких условиях… как бы ни был ограничен существующий на Кавказе запас свободных земель, его надлежит целесообразно использовать для водворения русского населения»66. Заняться решением задач, связанных с переселением на Кавказ русских крестьян, настоятельно рекомендовалось местной администрации. Усилившееся к концу столетия переселенческое движение на Северный Кавказ, в частности в Терскую область, вело к тому, что прибывавшие крестьяне «все более и более» заселяли «свободные земли во всех углах области, занимая как казенные, так и частновладельческие участки»67. В результате, с одной стороны, ощутимо увеличилась демографическая нагрузка на регион, а с другой – резко сократились причитающиеся на душу населения земельные наделы. Обезземеливание местного

136

Ресурсы позднеимперской «русификации»

крестьянства наряду с проблемами с землеустройством новоприбывших переселенцев заставили правительство на рубеже столетий вернуться к «ограничительному» курсу в переселенческой политике на Кавказе и принятию более жестких условий для переселения в этот регион. Вместе с тем, выработанные в свете новых тенденций временные правила, регулирующие переселенческое движение на Кавказ и составившие основу Положения Комитета министров о разрешении переселений в Ставропольскую губернию и местности Северного Кавказа (1899), давали преимущества русским крестьянам исключительно православного исповедания, которым предоставлялся для заселения «весь свободный наличный запас казенной земли, не состоящей в отводе казенных крестьян», причем пригодность сдаваемых в аренду участков должна была определяться с учетом прежде всего интересов переселенцев и независимо от земельного положения «туземных поселян»68. Вместе с тем, «полезными колонизаторами вновь заселяемых местностей» признавались далеко не все русские и православные: в силу вступали дополнительные условия, предписанные циркуляром главноначальствующего гражданской частью на Кавказе от 15 марта 1901 г., – имущественный ценз (приблизительно до 300 руб. на среднюю крестьянскую семью), опыт предшествующего самостоятельного ведения земледельческого хозяйства («хотя и на заарендованных землях»), а также достаточное количество рабочих рук69. Но и эти меры не могли компенсировать отсутствия внятной программы колонизации (о необходимости которой резко говорил наместник И.И. Воронцов-Дашков70), что привело не только к перенаселению Северного Кавказа и превращению его самого в регион, «выбрасывающий» миграционные потоки (преимущественно в Закавказье), но и к обострению существовавших социальных противоречий, еще более усугублявшихся земельным голодом, от которого одинаково страдали все местные народы, особенно проживающие в нагорной полосе71.

137

Елена И. Кобахидзе

Между тем, правительство по-прежнему уделяло особое внимание русским переселенцам прежде всего как носителям имперской государственности, в чем и выражался особый «государственный интерес» (см., например, переписку министра внутренних дел И.Л. Горемыкина с министром земледелия и государственных имуществ А.С. Ермоловым72). Администрация Терской области была убеждена, что внимание к нуждам переселенцев и содействие местной власти к «водворению их в известной последовательности – так именно, чтобы целая сеть русских хуторов разъединяла сплошную массу инородческих поселений, – должны служить одним из лучших средств для упрочения в области русской культуры и гражданственности» 73, а поселение крестьян из внутренних российских губерний «крупными благоустроенными селами, с церквами, школами, торговлей и промышленностью, несомненно, ускорит умиротворение области»74. В результате к началу XX в. «земельный вопрос» в крае приобрел уже особенную остроту, став самостоятельным мощным конфликтогенным фактором, наряду с другими обусловившим социально-политическую напряженность в регионе в конце XIX – начале XX в. В то же время, меняя его социально-демографический фон, новопоселенцы из центральной России несли с собой и мощный культуртрегерский потенциал, оказавший заметное влияние на социально- экономическое развитие края, вступившего на путь ускоренного преобразования всей системы социально-экономических отношений. Знакомство с новыми формами хозяйствования, приобщение к новой культуре производства-потребления, в конце концов, расширившееся географическое пространство обитания в связи с массовым переселением на равнинные земли заставляли горцев искать возможности удовлетворять «рождающиеся новые потребности», отделяя таким образом «факт от принципа, дело от убеждения»75. Таким образом, колонизацию следует рассматривать как особый социально-политический феномен, обеспечивающий перспективу «двойного расширения» Российской империи за счет разрастания «имперского ядра» путем присоединения

138

Ресурсы позднеимперской «русификации»

окраин не только в территориально-административном, но и в социально-культурном аспектах76. Исследователи отмечают, что колонизация – «это в конечном счете попытка приведения мира в соответствие с тем идеалом, который присущ тому или иному народу. Причем идеальные мотивы могут порой преобладать над всеми прочими – экономическими, военными и другими»77. Несмотря на то, что русские переселенцы (как казаки, так и обычные крестьяне) «не были ни убежденными агентами имперской власти, ни носителями “цивилизаторской” миссии, ни миссионерами»78, они призваны были стать важной «третьей силой» во взаимоотношениях власти и местных сообществ, которая бы придала процессу колонизации имперское измерение. Идеологическая подоплека колонизационных задач заключалась в формировании «большой русской нации»79 как политической целостности, идея которой, трактуемая правительственными идеологами как «национальная», в пореформенный период формулируется в виде нового правительственного курса на создание и поддержание «единства и неделимости» Российской империи с единым политическим ядром, окруженном окраинами.

Выводы Подводя итоги, подчеркнем, что и в позднеимперский период приоритеты национальной политики России во многом определялись как характером российской государственности, так и конкретными задачами поддержания стабильности правящего режима и сохранения единства и целостности страны в условиях этнокультурной и социально-политической мозаичности российского общества. Для разных регионов империи вырабатывалась своя стратегия, однако едва ли не важнейшей доминантой объединительной политики Петербурга была ориентация на интеграцию разнородного населения в общеимперском пространстве – территориально- административном, социально-политическом и в определенной мере хозяйственно-экономическом. Совершенно особая роль в решении задач «русификации» была отведена административной практике. «Административная

139

Елена И. Кобахидзе

русификация» северокавказской окраины, подспудно содержавшая идею модернизации общества и его основных институтов, заключала в себе задачу «вписывания» местного социума в быстро менявшуюся систему горизонтальных и вертикальных общественных связей в самой империи, отражая стремление к упорядочению, определенной степени «институционализации» всего разнообразия отдельно существующих социальных систем, подведение их под некий единый знаменатель. В целом же управленческие практики и механизмы конституировали общеимперское социальное пространство, усиливая и без того доминирующую этатистскую составляющую в российской государственности и оказываясь основными каналами воздействия государства на общество и его основные институты. Не менее емким ресурсом «русификации» Кавказа являлась колонизация здешних территорий, социальный смысл которой имел несколько важных измерений: русские поселенцы не только меняли социально-демографический фон региона, но и несли с собой некий «имперский комплекс», ядром которого поначалу выступала идея православия, затушеванная затем политически окрашенной идеологемой «гражданственности» как общей национальной идеей, выступавшей обоснованием целостности государства, его «единства и неделимости». Образцы позитивной (инструментальной) мотивации русификации населения региона, сглаживающей издержки политики имперской унификации и позволяющей горцам наименее болезненно войти в мир «большого общества», дала сфера образования. Русский язык и образование становились мощным ресурсом социализации в общеимперском пространстве, овладение которым выводило человека за пределы традиционной повседневности и открывало перспективы для успешной интеграции в иную цивилизацию, обеспечивая чувство сопричастности намного более широкой социальной общности, чем любой кровнородственный или территориально- родственный патриархальный коллектив. В целом же для Центрального Кавказа процессы имперской унификации оказались чреваты довольно высоким

140

Ресурсы позднеимперской «русификации»

конфликтогенным потенциалом: встреча автохтонных общественных структур с российской государственностью неизбежно сопровождалась ломкой всей системы устоявшихся общественных связей и социальных ролей с одновременным выстраиванием системы новых идентичностей и формированием новых социальных мотиваций, проистекающих из осознания каждым жителем империи принадлежности к единому макромиру.

ПРИМЕЧАНИЯ

1 Яковенко И. Православие и исторические судьбы России // Общественные науки и современность (ОНС). 1994. № 2. С. 64. 2 Именно этой сферой – культурно-языковой – и ограничивает понятие «русификации» Каппелер, который, исходя из заданных им самим установок, считает, что говорить о целенаправленной «русификации» как содержании российской национальной политики можно лишь начиная с 60-х гг. XIX в., но и тогда, по мнению исследователя, «она не оформилась во всеохватывающую концепцию, которая могла бы совершенно вытеснить наднациональную основную модель» (Каппелер А. Мазепинцы, малороссы, хохлы: украинцы в этнической иерархии Российской империи // Россия – Украина: история взаимоотношений. М., 1997. С. 138). 3 Хобсбаум Э. Век империи. 1875-1914. Ростов н/Д, 1999. С. 221. 4 См., например: Russification in the Baltic Provinces and Finland. 1855- 1914 / Ed. Edward C. Thaden. Princeton, 1981; Russification in Tsarist Russia // Edward C. Thaden, with collaboration of Marianna Forster Thaden. Interpreting History: Collective Essays on Russia’s Relations with Europe. New York, 1990. P. 211-220; Weeks Th.R. Russification: Word and Practice. 1863- 1914 // Proceedings of the American Philosophical Society. 2004 (December). Vol. 148. No 4. P. 471-489; Миллер А. Русификации: классифицировать и понять // Ab Imperio. 2002. № 2. С. 133-148; Миллер А. Империя Романовых и национализм: Эссе по методологии исторического исследования. М., 2006. 5 АКАК. Т. VI. Ч. 1. С. 685. 6 Там же. Т. XII. С. 1192-1198. 7 ПСЗ-II. Т. XXXVII. Отд. 1-е. №38326. C. 497-502. 8 См.: ПСЗ-II. Т. XLIV. Отд. 2-е. №47847. С. 412-415; Т. XLV. Дополнение. Ч. 2. №48429а. С. 11-12; Всеподданнейший отчет главнокомандующего

141

Елена И. Кобахидзе

Кавказскою Армиею по военно-народному управлению за 1863-1869 гг. СПб., 1870. С. 119. 9 См.: Положение о сельских (аульных) обществах, их общественном управлении и о повинностях государственных и общественных в горском населении Терской области. Владикавказ, 1871. 10 РГИА. Ф. 919. Оп. 2. Д. 696. Л. 22-22об.; Ф. 919. Оп. 2. Д. 617. Л. 22- 22об. 11 См., например: ЦГА РСО-А. Ф. 11. Оп. 11. Д. 2. Л. 59-60, 103-103об., 109-109об. 12 Кобахидзе Е.И. От самоуправления к имперскому порядку: опыт создания низовых управленческих структур на Центральном Кавказе (вторая половина XIX – начало XX в.) // Известия СОИГСИ. 2012. Вып. 8(47) С. 27-28. 13 Гатагова Л.С. Империя: идентификация проблемы // Исторические исследования в России. Тенденции последних лет. М., 1996. С. 340. 14 Медушевский А.Н. Административные реформы в России XVIII- XIX вв. в сравнительно-исторической перспективе. Научно- аналитический обзор. М, 1990; Агаджанов С.Г. Основные черты системы управления национальных окраин России. (Опыт сравнительно- исторического анализа) // Национальные окраины Российской империи: Становление и развитие системы управления. М., 1998. С. 351-413. 15 Цит. по: Волхонский М.А. Первая русская революция и восстановление Наместничества на Кавказе // Кавказский сборник. М., 2006. Т. 3 (35). С. 87. 16 Каппелер А. Россия – многонациональная империя. Возникновение. История. Распад. М., 1997. С. 120. 17 Цит. по: Кэмпбелл (Воробьева) Е.И. «Единая и неделимая Россия» и «Инородческий вопрос» в имперской идеологии самодержавия // Пространство власти: Исторический опыт России и вызовы современности. М., 2001. С. 206-207. 18 Geracy Robert P. Window on the East: National and Imperial Identities in Late Russia. Ithaca and London: Cornell University Press, 2001. P. 343-344. 19 Миллер А. Империя Романовых и национализм: Эссе по методологии исторического исследования. М., 2006. С. 58. 20 Там же. С. 67. 21 Цит. по: Кэмпбелл (Воробьева) Е.И. Указ. соч. С. 207. 22 АКАК. Т. XII. С. 529-530. 23 ПСЗ-III. Т. V. № 2726. С. 42-46.

142

Ресурсы позднеимперской «русификации»

24 Исторический обзор деятельности Министерства народного просвещения. 1802-1902. / Сост. С.В. Рождественский. СПб., 1902. С. 721- 722. 25 См.: Материалы по истории осетинского народа: Сборник материалов по истории народного образования в Осетии. Орджоникидзе, 1942. Т. V. С. 139. 26 Отчет начальника Терской области и Наказного Атамана Терского казачьего войска за 1913 год. Владикавказ, 1914. С. 112. 27 Материалы по истории осетинского народа. С. 179. 28 Всеподданнейшая записка об управлении Кавказским краем генерал-адъютанта графа Воронцова-Дашкова. СПб., 1907. С. 103-104. 29 См.: Гатагова Л.С. Правительственная политика и народное образование на Кавказе в XIX в. М., 1993. С. 26-34. 30 ПСЗ-II. Т. XXVIII. Отд. 1-е. №27646. С. 498. 31 Всеподданнейший отчет главнокомандующего Кавказскою Армиею по военно-народному управлению за 1863-1869 гг. С. 99. 32 Модзалевский Л. Ход учебного дела в Кавказском крае с 1802 по 1880 год // Памятная книжка Кавказского учебного округа на 1880 год. Тифлис, 1880. Отд. I. С. 41. 33 ПСЗ-II. Т. XXXIX. Отд. 1-е. №41068. С. 614. 34 Там же. Т. XLII. Отд. 1-е. №44748. 35 Модзалевский Л. Указ. соч. С. 70, 71. 36 Материалы по истории осетинского народа. С. 134-137. 37 Там же. С. 118. 38 Там же. С. 244-246; см. также: Всеподданнейший отчет обер- прокурора Святейшего синода К. Победоносцева по ведомству православного исповедания за 1887 г. СПб., 1889. С. 204-207. 39 Миропиев М.О. О применении школьной системы Н.И. Ильминского на Кавказе // Труды особого совещания по вопросам образования восточных инородцев. СПб., 1905. С. 225-226. 40 Там же. С. 227, 230. 41 Матвеев В.А. Российская универсалистская трансформация и сепаратизм на Северном Кавказе (вторая половине XIX в. – 1917 г.). Ростов н/Д, 2012. С. 333-335; Миропиев М.О. О применении школьной системы Н.И. Ильминского на Кавказе // Труды особого совещания по вопросам образования восточных инородцев. СПб., 1905. С. 229-230. 42 Материалы по истории осетинского народа. С. 129. 43 ЦГА РСО-А. Ф. 12. Оп. 5. Д. 319. Л. 38. 44 Центральный государственный исторический архив Грузии (ЦГИАГ). Ф. 12. Оп. 1., кн. 2. Д. 3132. Л. 1-1об.

143

Елена И. Кобахидзе

45 Гатагова Л.С. Указ. соч. С. 60. 46 Бзаров Р.С. Очерки истории осетинской школы // Историко- филологический архив. Владикавказ, 2005. № 3. С. 33. 47 Модзалевский Л. Указ. соч. С. 73. 48 ПСЗ-II. Т. XLVIII. Отд. 2-е. № 46454. 49 Там же. С. 404. 50 Отчет начальника Терской области и Наказного Атамана Терского казачьего войска за 1913 год. С. 112. 51 См., например: Из отчета наблюдателя церковно-приходских школ о состоянии учебно-воспитательной работы в школах Осетии за 1905-6 уч. год // Материалы по истории Осетии. С. 184. 52 Модзалевский Л. Указ. соч. С. 73. 53 Всеподданнейшая записка об управлении Кавказским краем генерал-адъютанта графа Воронцова-Дашкова. С. 113-120. 54 Отчет начальника Терской области и Наказного Атамана Терского казачьего войска за 1913 год. С. 111-112. 55 См., например: Дзасохов Гр. Образовательное и воспитательное значение отечественного языка // Известия Северо-Осетинского научно- исследовательского института (ИСОНИИ). Орджоникидзе, 1934. Т. VIII. С. 178-182; Всеподданнейшая записка об управлении Кавказским краем генерал-адъютанта графа Воронцова-Дашкова. С. 107-108. 56 Бзаров Р.С. Указ. соч. С. 36. 57 См., например: Петиция учителей школ Северной Осетии, поданная Владикавказскому епископу // ИСОНИИ. Т. VIII. С. 191-192. 58 Всеподданнейшая записка об управлении Кавказским краем генерал-адъютанта графа Воронцова-Дашкова. С. 106-107. 59 См., например: Материалы по истории осетинского народа. С. 175- 177. 60 Главнейшие мероприятия по устройству Кавказского края. Тифлис, 1878. С. 3. 61 Ремнев А.В., Суворова Н.Г. «Обрусение» азиатских окраин Российской империи: оптимизм и пессимизм русской колонизации // Исторические записки. 2008. Вып. 11(129). С. 133. 62 См.: «Положение о заселении предгорий западной части кавказского хребта кубанскими казаками и другими переселенцами из России», принятым 10 мая 1862 г. // ПСЗ-II. Т. XXXVII. Отд. 1-е. №38256; О дозволении русским подданным не войскового сословия селиться и приобретать собственность в землях казачьих войск // Там же. Т. XLIII. Отд. 1-е. №45785.

144

Ресурсы позднеимперской «русификации»

63 Кабузан В.М. Население Северного Кавказа в XIX-XX веках. Этностатистическое исследование. СПб., 1996. С. 93. 64 ЦГИАГ. Ф. 12. Оп. 3. Д. 1. Л. 1-1об. 65 Там же. Л. 1, 2об. 66 Там же. Л. 1об. 67 Всеподданнейший отчет Начальника Терской области и Наказного атамана Терского казачьего войска о состоянии области и войска за 1894 год. Владикавказ, 1895. С. 17. 68 Исмаил-Заде Д. Из истории переселения российского крестьянства на Кавказ в конце XIX – начале XX в. // Исторические записки. 1977. Т. 99. С. 332-333. 69 ЦГИАГ. Ф. 12, оп. 3, д. 63, л. 41об.-42 70 Всеподданнейшая записка об управлении Кавказским краем генерал-адъютанта графа Воронцова-Дашкова. С. 72-76. 71 См.: Труды комиссии по исследованию современного землепользования и землевладения в Нагорной полосе Терской области. Владикавказ, 1908. С. 97-100, 166; Тедтоев А.А. Временнопроживающие крестьяне в Северной Осетии во второй половине XIX и в начале XX вв. Дзауджикау, 1952. С. 27, 28; Цориева И.Т. Пути исповедимые… Из истории основания равнинных поселений на Кавказе в конце XVIII – XIX вв. Владикавказ, 2011. 72 Дякин В.С. Национальный вопрос во внутренней политике царизма (XIX – начало XX вв.). СПб., 1998. С. 558-562, 567. 73 Всеподданнейший отчет Начальника Терской области и Наказного Атамана Терского казачьего войска о состоянии области и войска за 1891 год. Владикавказ, 1892. С. 27. 74 Всеподданнейший отчет Начальника Терской области и Наказного атамана Терского казачьего войска о состоянии области и войска за 1894 год. Владикавказ, 1895. С. 17. 75 Всеподданнейший отчет главнокомандующего Кавказскою Армиею по военно-народному управлению за 1863-1869 гг. СПб., 1870. С. 117. 76 Горизонтов Л.Е. «Большая русская нация» в имперской и региональной стратегии самодержавия // Пространство власти: исторический опыт России и вызовы современности. М., 2001. С. 130. 77 Лурье С. Российская империя как этнокультурный феномен // ОНС. 1994. № 1. С. 56. 78 Брейфогл Н. Контакт как созидание. Русские сектанты и жители Закавказья в XIX в. // Диаспоры. 2002. № 4. С. 185, 188. 79 Ремнев А.В., Суворова Н.Г. Указ. соч. С. 137.

145

Елена И. Кобахидзе

146