güncel gastroenteroloji 17/4

İnflamatuvar Bağırsak Hastalığının Tarihi (İltihabi Bağırsak Hastalığı)

Ali ÖZDEN

“Bizim işimiz insanları kendileriyle tanıştırmaktır”

nflamatuvar Bağırsak Hastalığı (İBH) etyolojisi ve patoge- mensuplarına otopsi yapılırken, izleyen yıllarda otopsi yay- nezi tam olarak bilinmeyen, ince ve kalın bağırsakta akut gınlaşır. İve subakut gelişimler de gösteren, remisyon ve eksaser- O dönemlerde kralların yaşamları günlük notlar olarak yazıl- basyonlarla seyreden kronik seyirli bir hastalıktır. Gelecekte maktaydı. O zamanlardan günümüze kadar gelen; Kral XIII. farklı etiyolojik faktörlerin aynı klinik tabloyu yarattığı ortaya Louis’ye ait bilgiler şunlardır: Kralın onlarca yıldır diyaresi konursa o zaman İBH’nı sendrom olarak ele alacağız. İBH inf- vardır. Diyare ile birlikte ateşinin, birden bire boşalan rektal lamasyon, ülserasyon, gastrointestinal ve sistemik kompli- absesinin olduğu kayıtlarda bulunmaktadır. XIII. Louis’nin kasyonlarla karakterize, sık nüksler gösteren, idiyopatik kro- 1642’de kanlı diyaresinin, ateşinin, abdominal ağrısının, pe- nik bir hastalıktır. rianal abse ya da fistüle bağlı olduğu rapor edilir. 1643’de 42 İnflamatuvar bağırsak hastalığının kliniğinde görülen kansız yaşında ölen kralın otopsisinde; ince bağırsakta ve kalın ba- veya kanlı kronik diyare göz önünde bulundurularak geçmişe ğırsakta ülserler, abseler, fistül gelişimi saptanır. Raporda ile- bir yolculuk yapacak olursak; bunların akut seyirli olanlarının oçekol tüberküloz ya da regional olasılığından bahse- bakteriyel enfeksiyöz orijinli olduğu, ya kendi kendine ya da o dilmiştir (1,2). dönemdeki sağıtımlarla iyileştikleri ya da fatal seyretmiş ol- dukları düşünülebilir. Bir kısmının da remisyon ve eksaserbas- yonlarla kronik seyretmiş olabileceği ve komplikasyonlarla kaybedildiği ileri sürülebilir. Bu yaklaşımlarla bu hastalığın bin- lerce yıllık bir geçmişi olabileceği ya da birkaç yüz yıl önce sa- nayi devrimiyle şehirleşmeyle gündeme geldiği de olasıdır. 16. yüzyıldan önce nadir yapılan işlemlerden olan otopsi, 18. yüzyılda sık yapılan bir işlem haline gelmiştir. Bazı hastanelerde 19. yüzyılda rutin hale gelir. Histo-patoloji ve mikrobiyolojinin de gelişimiyle otopsilerin bilimsel şekilde yapılması da olanaklı hale gelir. Böylece otopsi; hastalıkları daha iyi anlamamızı ve et- yo-patogenez konusunda da bilgilerimizin artmasını sağlamıştır. 17. yüzyılda genellikle ani, şüpheli ölümlerde ve zehirlenme şüphesi olan olgulara, özellikle de zenginlere ve kral ailesi Kral XIII. Louis (1601-1643, Fransa Kral›)

279 1761’de Morgagni; 20 yaşındaki bir olgunun otopsisinde ben- zer bulguları saptar. Mezenterik lenfadenopati, ileum ve ileum’a yakın kolonda ülserasyonlar, erozyonlar, perforasyon tespit eder (3).

John Abercrombie (1780-1844)

coğrafik bölgede İBH olgularında artış olduğu dikkati çeker. Özellikle de Avrupa kökenli Yahudilerde (Askenazi) daha sık görüldüğü bildirilir. Giovanni Battista Morgagni (1682-1771) 20. yüzyılın ilk yarısında ülseratif kollitis daha sık görülen bir hastalık iken, 20. yüzyılın ikinci yarısında Crohn hastalığının Matthew Baillie’nin 1793’deki Morbid Anatomi kitabında İnf- daha sık görülür hale geldiği bildirilir. lamatuvar Bağırsak Hastalığına ait bilgiler ve çizimler yer alır. Abercrombie kitabında konuyla ilgili çok önemli bilgileri ÜLSERATİF KOLİTİS meslektaşları ile paylaşır(1829). J. Cruveilher’in Anatomi-Pa- Orijini asırlar öncesine dayansa da günümüze ulaşan bilgi toloji Atlasında (Anatomie Pathologique du Corps Humain) yoktur. Fakat Hippocrates (M.Ö. 460-377) diyarenin tek tip da İnflamatuvar Bağırsak Hastalığı konusunda detaylı bilgiler bulguları olan bir hastalık olmadığını bildiği gibi benzer kli- verilir (4-6). nik seyir de göstermediğini gözlemleriyle anlamıştı. Hippoc- rates kronik kanlı diyareden de bahsetmiştir. Fakat o zaman- ki bilgilerle diyarenin enfeksiyöz mü, non-enfeksiyöz mü ol- duğuna karar vermek mümkün değildi. O zaman diyarenin bulaşıcı olup olmadığı konusunda da fikir yürütebilecek bilgi birikimi yoktu (7,8).

Matthew Baillie (1761-1823)

19 yüzyılın özellikle ikinci yarısından sonra, özellikle İngilte- re ve Amerika eksenli, konuyla ilgili yayınların arttığını görü- yoruz. İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinden oluşan belli Hippocrates (MÖ; 460-377)

280 ARALIK 2013 Aretaeus (M.S. 80-138); Kapadokya’lı bu ünlü doktorun diya- seratif kolitis olgularına yer verir. Wilks ve renin farklı tiplerini tanımlayarak geçmişten günümüze bazı Moxon kolon ve rektumu tutan, mukozada bilgilerin aktarılmasında çok kıymetli katkıları olmuştur. Çöl- ülser gelişimi ve kanama ile kendini gösteren yak hastalığını da ilk tanımlayan hekim olduğunu bile söyle- bağırsak hastalığını “Simple ulcerative kolitis” yen tarihçiler vardır. Efesli Soranus (M.S. 78-117) da diyare- adı ile bildirmişlerdir (11). nin farklı tiplerini tanımlamıştır (9).

Efesli Soranus (78-117) Samuel Wilks (1824-1911)

Thomas Sydenham (1624-1689), 1666 yılında devamlı kanlı dışkılama ile karakterize diyare tanımlamıştır. 1745’de diyet- Roma’dan Bertini 1882’de “ülseratif enteritis” olgusunu çekos- ten süt ve ürünlerinin dışlanması ile ülseratif kolitisin iyileşti- tomi ile tedavi ettiğini bildirir. 1887’de de Durante, ülseratif ği bildiren Jean Cruveilhier (1791-1874) hazırladığı atlasta ül- kolitisli bir olgusunu kolostomi ile tedavi ettiğini rapor eder. seratif kolitise ait örnek görüntüler ve bilgiye yer verir (10). Allchin 1885’de, Hale-White 1888’de ülseratif kolitis’in klini- ğini tanımladılar. Bu hastalığın nedeni olarak suçlanabilecek bir şey bulamadılar. “The origine of this ulceration is ex- tremly obscure… it is not dysentery.” 1893’de Mayo Robson ülseratif kolitisli bir hastasına yaptığı “Original colostomy” ile lokal tedavi yapmıştır. 1895’de Hale-White (Guy’s Hospital) ülseratif kolitis ve kara- ciğer hastalığının birlikteliğini yayınlar (12). R. F. Weir 1902’de ülseratif kolitisli olgusuna kolonik drenajı kolaylaştırmak için appendikostomi uygular. Weir bu olgusu- na appendikostomiden potasyum permenganat irrigasyonu yapmıştır. J. P. Lockhart-Mummery 1907’de, Londra’da yeni kullanıma Jean Cruveilhier (1791-1874) giren ışıklandırılmış proktosigmoidoskopiyi kullanarak, ilk kez 36 ülseratif kolitisli olgunun 7’sinde adenokarsinoma ge- 1859 yılında Londralı hekim Samuel Wilks (1824-1911) ülse- lişmiş olduğunu gösterir. J. P. Lockhart 1909’da “Royal Soci- ratif kolitis’i ilk kez spesifik bir hastalık olarak tanımlar. Samu- ety of Medicine”de sigmoidoskopinin yararı konusunda bir el Wilks 1875 yılında Moxon ile birlikte yazdığı kitapta da ül- sunum yapar. 1888-1907 yılları arası Londra Hastanelerinde

GG 281 izlenen (Guy’s, London, St. Mary, St. Thomas, Westminster) Psikojenik Faktörler 317 olgunun verileri değerlendirilerek “Royal Society of Me- Ülseratif kolitis etyolojisinde özellikle 1930-1960 yılları ara- dicine” toplantılarından birisinde sunulur. sında psikojenik ve psikoanalitik teorilerin gündeme hakim olduğunu görüyoruz. Ülseratif kolitis için özel kişilik tanımla- maları yapılmıştır. Nörojenik mekanizmaların da rolü üzerin- de durulduğundan bazı hekimlerin pelvik “autonomic neu- rectomy” ve vagotomi uyguladığı da görüldü. Bu dönemde psikoterapi-psiko analiz en önemli yaklaşımlardı. Canabis 1796 yılında bünyemizin emosyonel streslere karşı ortaya fizyolojik bir yanıt koyduğunu bildirir. Böylece tıpta psikosomatik hastalıklar gündeme taşınır. 1900’lü yıllarda Pavlov ve Canon’un araştırmaları konuyu ilginç hale getirir. 1930’da Murray’ın, 1935’de Sullivan’ın yayınları psikojenik JP Lockhart Mummery (1875-1957) faktörlerin ülseratif kolitis’in etyopatogenezinde yeri olduğu- nu gündeme getirmiştir. Ülseratif kolitisli kişilerde ailevi psi- kolojik sorunların, kişisel sorunların, çalışma ortamına ait so- Allchin “Familyal ”olgularını bildirir. runların rolü olabileceği bildirildi. 1930-1950 arası ülseratif Mathieu 1911 yılında Fransa’dan olgularını rapor eder. kolitise özgü bir kişilik tanımı da yapılmıştır. 1913’de Almanya’dan Adolf Schmidh’in yaptığı yayınlar görü- 1. Personalite gelişiminde gerilik lür (13). 2. Aşırı bağımlılık 1913’de Paris’te yapılan “Congress of Medicine” de birçok ül- keden yapılan bildiriler dikkati çeker. Bu kongrede ülseratif 3. Kişiler arası ilişkilerde yetersizlik kolitis tedavisinde ileostomi önerilir. 1915’de Hewitt ülseratif 4. Sevilmediğini, reddedildiğini, dışlandığını düşünme kolitisli bir hastada kolonik polipozis geliştiğini bildirir. 5. Aşırı anne bağımlılığı (Deodorant çocuk) Ülseratif Kolitis-Etyoloji Emosyonel stresslerin kolonda hiperemi, mukus sekresyo- Mikrobiyal Faktörler nunda artış, kolonik motilite aktivitesinde artışa yol açtığı Hemolitik, non-hemolitik streptokoklar gösterildi (Almy ve ark 1947). Bu bulgular ülseratif kolitis ile Escherichia coli psikojenik faktörlerin ilişkisini gösteren veriler olarak kabul edildi. Fakat zaman içinde psikojenik faktörlerin esas neden Pseudomonas aeruginosa ve Maltophilia olmadığı ortaya konur. Psikojenik faktörlerin hastalıkta nüks- Clostridium difficile, perfringens leri tetikleyebileceği bildirilir. Çünkü yeni yapılan araştırma- Bacillus Morgagni lar; psikoterapinin, psikanalitik tedavilerin, pelvik nörekto- mi, vagotomi, prefrontal lobotominin etkinliği olmadığını or- Shigella, Staphylococcus taya koydu (1980). Proteus vulgaris - Besin ve polen allerjisi de ülseratif kolit etyolojisinde ha- Salmonella paratyphi la gündemde olan faktörlerdendir. Süt allerjisi 1920’lerde Viruslar, Parazitler (Escherichia histolityca) gündeme taşınır ve 1960’lı yıllara kadarda gündemde ka- lır. Süt ve süt ürünlerinden hastalar uzak tutulur. Özellik- Fungi, yeast le inek sütü allerjisinde gelişen immünolojik yanıttaki bo- (Histoplasma, Monilia albicans, Geotrichum, Blastomycosis) zukluğun hastalığa neden olduğu öne sürülmüştür. Bazı gibi birçok faktör suçlanmıştır. olgularda süt ve süt ürünleri diyetten çıkarılınca iyileşme-

282 ARALIK 2013 nin görülmesi bu teoriyi destekler nitelikte bulunmuştur. lumlarda bu hastalık önemli bir sorun değilken batı ülkele- Günümüzde de konuya ilgi devam etmektedir (5). rinde, şehirleşmenin arttığı gelişmekte olan ülkelerde, bu - Anne sütü ile beslenen çocuklarda ülseratif kolitis ve hastalık gün geçtikçe artan bir sorun olarak varlığını devam Crohn riski daha düşüktür. Anne sütü ile beslenme için ettirmektedir. Bugün inflamatuvar bağırsak hastalığının ne tüm kolaylıklar sağlanmalıdır. Çocukların inek sütü ile de etyolojisini ne de patogenezini bilmiyoruz. Bilinmeyenin bu- beslenmesi önerilmez. Ülseratif kolitisli olgularda inek lunması için birçok bilim dalı yoğun bir çalışma içindedir. Bu sütüne karşı gelişen antikor seviyesi yüksektir. Sütte bu- bilim dalları; moleküler biyoloji, intestinal immünoloji, mole- lunan birçok proteine karşı da antikor oluştuğu gösteril- küler genetik, gastrointestinal nöroendokrinoloji, geografik miştir. Bu nedenle süt ve süt ürünlerinin diyetten çıkarıl- epidemiyoloji, genetik, intestinal biyoloji, inflamatuvar bağır- ması önerilmiştir. sak hastalığı patolojisi, inflamatuvar bağırsak hastalığı yan da- lında uzmanlaşmış gastroenterolog. Herkes kendi işini, bildi- - İntestinal Permeabilite bozulması da ülseratif kolitten so- ği işi yapacak olursa, ne aradığını bilirse, kesin söylüyorum rumlu tutulmaktadır. bilinmeyen bilinir hale gelecektir. Ne aradığımızı bilmezsek, -Kalın bağırsak mikrobiotasındaki dengesizlik üzerine ça- nereye baktığımızı anlamazsak, bilmediğimiz işlere burnu- lışmalar yoğun şekilde devam etmektedir. muzu sokarsak, bilinmeyeni bilmemiz de bulmamız da müm- - Genetik yatkınlığın olduğu bu hastalıkta gen mutasyonla- kün değildir (15). rı olduğunu gösteren bilgi birikimi gün geçtikçe artmak- Sigara İçme ile Ülseratif Kolitis Arasındaki İlişki tadır (14). Ülseratif kolitisli olgularda sigara içme oranı %8, Crohn’lular- - Doğal ve kazanılmış immün yanıt sisteminde algılama ve da %42, kontrollerde ise %44 saptanmıştır. Ülseratif kolitlile- değerlendirme hatasının gelişmesi rin %48’i hayatlarında hiç sigara içmemiş, Crohn’luların ise - Çevresel orijinli, bilmediğimiz binlerce maddenin de risk %30’unun hiç sigara içmemiş olduğu tespit edilmiştir. 1976 yaratabileceği tartışması gündemdedir. Örneğin sülfür tü- yılında sigara içmeyi bıraktıktan sonra gelişen ülseratif kolitis ketimi ile ülseratif kolitis arasında bir ilişki olabileceği id- olguları yayınlanmaya başlar. Bu olgularda; sigaraya başlayın- diasının yarattığı tartışmalar devam etmektedir. ca klinik tablonun düzeldiği, tekrar sigara kesilince tekrar hastalığın ortaya çıktığı görüldü. Bu olgularda nikotinli sakız- Diyetle alınan sülfür bileşikleri lümende bulunan sülfat indir- la başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Ülseratif kolitis eski sigara geyen bakterilerce metabolize edilir. 20. yüzyılda yüksek oranda sülfür içeren diyetle beslenildiği bir gerçektir. Aşırı içenlerde sık görülürken hiç sigara içmemiş olanlarda ise da- sülfür içeren diyetle beslenilmesi sonucu bağırsakta sülfür re- ha az görülür. dükte eden bakteriler de artmıştır. Ülseratif kolitis olguların- AD Harries ve arkadaşları 1982, BM Calkins 1989’da yaptıkla- da bu durum açıkça ortaya konmuştur. Bakteriyel metaboliz- rı çalışmalar sonunda şu kanıya varırlar. “Smoking remained ma sonucu açığa çıkan “sulfoxide”in kolon mukozası üzerine the only environmental factor which consistently was asso- hasar yapıcı etkisi vardır. Bazı araştırıcılar Sulfoxidinin kolon ciated with IBD as a protective factor for UC and a risk factor epiteli üzerine de etki ederek “Butyrate” ve kısa zincirli yağ for CD.” asitlerinin epitel tarafından kullanımının bloke olduğunu ile- Ülseratif Kolitis’in Patolojisi ri sürmektedirler. Böylece kolon epitelinin besin kaynağı olan kısa zincirli yağ asitlerinin kullanılamaması sonucu epi- Ülseratif kolitis; diffüz mukozal-submukozal yerleşkeli, rek- tel hasarı oluşur. Bu hastalara SCFA (Short chain fatty acids) tum-rektosigmoidden proksimale doğru yayılarak tüm kolo- içeren lavman tedavileri yapılsa da olumlu sonuç alınamamış- nu tutan, mukozanın kronik iltihap hücreleri ile (lenfosit, tır. Bu konudaki araştırma sonuçları çelişkilidir (15). monosit, eozinofil-plazma hücreleri) infiltre olduğu, goblet hücre azalması, vasküler konjesyon ve kript abseleriyle ka- Ülseratif kolitis de Crohn gibi; doğal beslenen, kırsal kesim rakterize diffüz, idiopatik bir hastalıktır. halklarında az görülür. Bugün Afrika’nın kırsalında aşırı posa- lı diyetle beslenen, doğa ile iç içe, kucak kucağa yaşayan top- Buie ve Bargen 1933 yılında vasküler trombotik olayların da

GG 283 ülseratif kolitis’in etyopatogenezinde rolü olabileceğini bil- piye de tedavide yer verilir. Bu dönemde antiromatizmal bir dirmişlerdir. ilaç olan sulfasalazin, 1940 yılında İsveç Kralı Gustas V’in muzdarip olduğu artritis’in tedavisi için Karolinska’da üretil- Daha sonra ülseratif kolitis’te vasküler trombüs arter ve ven- di. Sulfasalazin’in ülseratif kolitis tedavisinde de etkin oldu- lerde inflamatuvar nekroz geliştiği bildirildi. Bu nedenle ülse- ğunun kanıtlanmasını takiben tedavide yer alır. Daha sonra 5- ratif kolitis’in etyopatogenezinde mikrotrombüs ve inflama- amino-salisilik asit, antibiyotikler, antispazmodikler, ACTH, tuvar nekrozun rolü olabileceği de bildirildi. Bu sürecin ba- kortikosteroidler (Oral-Rektal 1955) tedavide gündeme gel- şında kolonik flora orijinli mikroorganizmaların rolü olabile- diler. ceği ileri sürülmüştür. 1880’lerden itibaren cerrahi ülseratif kolitis tedavisinde gün- Etyopatogenezde ve tedavide yeni bir açılım sağlamak için demde yerini almıştır. Appendikostomi, çekostomi, ileosto- birçok hayvan modelinde araştırmalar devam etmektedir. mi, segmental kolon rezeksiyonu, pelvik nörektomi, timek- Deneysel kolitis çalışmalarının bilinmeyenin bilinmesine kat- tomi, prefrontal lobotomi girişimlerinde de bulunulmuştur. kısı olacağı kesindir. 1930’lardan sonra proktokolektomi ve ileostomi çokça uygu- 1920-1960 yılları arasında birçok hayvan modelinde nutris- lanmıştır. 20 yüzyılın ikinci yarısında ise total kolektomi-ile- yon çalışması (Vit A, pantotenik asit, piridoksin’den yoksun oanal anastomozis (ileal pouch’lu veya değil) uygulaması diyet vs) yapılmıştır. Bu dönemde Lokal Shiga ve Staphylo- gündeme gelmiştir. Bu yaklaşım küratif sonuç vermiştir. coccal toksini kullanımı, vazokonstrüktif ajan [Adrenalin İn- traperitoneal (köpek)] intravenöz stafilokokkus toksini (tav- İlaçla tedavi konusundaki arayışlar hep devam etmiştir. şan), intrarektal lizozim ve kollojenaz uygulaması yapılmıştır. 1974’de ülseratif kolitis tedavisinde azotiopürin gündeme ge- Ayrıca lokal olarak kolona %4-10 asetik asit verilmesi, %50’lik lir (SC Truelove). 1990’lı yıllarda ülseratif kolitis’in tedavisin- alkol içinde trinitro-benzen sulfonik asit uygulaması da yapıl- de yeni arayışlar devam eder. 1997’de Crohn hastalığı tedavi- mıştır. Oral olarak indometazin, mitomisin-C gibi ajanlar kul- sinde kullanılmaya başlanan “infliksimab” ile yapılan çalışma- lanılarak ta deneysel kolitis oluşturulmaya çalışılmıştır (13). lar 2005’de bu ilacın ülseratif kolitis tedavisinde de etkili ol- duğunu ortaya koydu. Böylece ülseratif kolitis tedavisinde Ülseratif Kolitis Tedavisinde Geçmişten Günümüze immünolojik mekanizmaların regülasyonunun önemi bir kez Yolculuk daha gündeme gelmiş oldu. Steroidler, immuran, infliksimab Bilgilerin ve yapılan işlerin yazılıp çizildiği 20 yüzyıldan günü- konuyla ilgili bilgilerin gelişimine katkıda bulundu (13,16). müze dek yaşananlar ve uygulananlar gözden geçirilecek olursa; 1909’larda tedavinin diyet, kalomel, opium, “Tincture of hamamelis” ve çeşitli solüsyonların rektal yoldan verilme- sinden (nişasta, opium, borik asit, gümüş nitrat gibi antibak- teriyel olduğu kabul edilen maddeler) ibaret olduğu görülür. 1930-40’larda tedavide; kan transfüzyonu, diyette kısıtlama- lar, domuzun mide ve barsağından hazırlanan ürünler, fekal streptokokkal aşılar, intravenöz tifo aşısı, polivalent anti di- zanteri serumu, antilizozimler, intra kolonik oksijen uygula- ması ve potasyum permanganat ile kolonik irrigasyon ger- çekleştirilmiştir. Antibakteriyel olarak gümüş nitrat preparatları ve tannik asit kullanılmıştır. 1940’lı yıllarda da antibakteriyel olarak sulfona- S (Sidney) C. Truelove (1913-2002) midler gündeme gelir. Onları antibiyotikler, psikoterapi, psi- kanaliz, hipnoz izler. 1960’lı yıllardan sonra tedavide önemli Önümüzdeki 10 yılda kolonik mikrobiota’nın da iyice öğre- yaklaşım farklılığı görülür. Genel durumun iyileştirilmesi için nilmesi ve immünolojideki gelişmelerle birlikte etyo-patoge- önceliği enteral ve parenteral nutrisyon alır. Ayrıca psikotera- nezdeki bilinmeyenler bilinir hale gelecektir.

284 ARALIK 2013 CROHN HASTALIĞI 1933’de F. I. Harris “Chronic cicatrizing enteritis; Regional ileitis (Crohn)” başlıklı makalesini yayınlar. Bu hastalıkla ilgili tanımların ilk kez M.S. 9. yüzyılda Alfred the Great (M.S. 849-899) tarafından yapıldığını tarihçiler bil- Polonyalılara göre bu hastalığı ilk tanımlayan (1904) bilim dirmektedir. 1612’de de bu hastalığa ait bulguların otopsi ra- adamı Polonya’lı A. Lesniowski’dir. Bu nedenle bu hastalığa poru olarak kayda geçtiği görülmektedir. 1769 yılında da GB “Lesniowski-Crohn’s disease” demektedirler (18). Morgagni tarafından yapılan otopsi bulguları da bugün Bazı yazarlar da bu hastalık konusunda yoğun çalışmalar ya- Crohn dediğimiz hastalığın bulguları ile örtüşmektedir. San- pan üç kişinin hakkını yememek için bu hastalığa “C. G. O. ders 1806’da, daha sonra Combe ve Sanders 1813’de ileo-ko- disease” olarak adlandırırlar (Crohn, Ginzburg, Oppenhei- lik lezyonlarla karakterize hastalığı bildirmişlerdir. mer). 1830’da bu hastalığın perianal, rekto-vaginal, rekto-vezikal fistüller gibi komplikasyonlara yol açtığı bildirilmiştir. 1913’de Sir T Kennedy Dalziel (Glasgow) yaptığı çalışmalar sonunda ilk kez bu hastalığın tanımlanmasını yapar. İnce ba- ğırsak ve kolonda transmural inflamasyonun en önemli bul- gu olduğunu bildirir. “Kronik interstisiyel enteritis” başlıklı makalesini yayınlar. 1914’de A. Lawen’de olayın kronik bir inflamasyon olduğunu, appendiks’in de olaya katıldığını tespit eder. “Appendicitis fibroblastic” ve kronik stenozan ileitis başlıklı makalesini ya- yınlar. Dr. G. D. Oppenheimer, Dr. B. B. Crohn, Dr. L. Ginzburg 1931’de H. Mock, 1932’de T. S. Raiford lezyonu tümöral bir gelişime benzeterek “Tumor-like inflamatory lesions” “Tu- mors of the small intestine” olarak çalışmasını yayınlar (1,11). Bu hastalığın Kuzey Amerika ile Kuzey Avrupa’nın bazı ülkele- rine özgü bir hastalık olduğu (İngiltere, İsveç) düşünülür. Ya- pılan yayınlarda Yahudilerde özellikle askenazilerde daha sık görüldüğü bildirilir. New Yorklu cerrah Berg konuyla ilgili ça- lışmalar yaparak öncülük etmiştir. Bu nedenle de bu hastalık bazı hekimlerce “Berg’s disease” olarak isimlendirilmiştir. 1932 yılında konuyla ilgili çalışma yapan B. B. Crohn, L. Ginz- burg, G. D. Oppenheimer bu hastalığın kliniğini, patolojisini detaylı bir şekilde ortaya koyarlar. Bu çalışmayı 1932’de “Re- gional ileitis” başlığı ile JAMA’da yayınlarlar. Aynı yıl içinde bir- Antoni Lesniowski (1867 -1940) çok merkezden bu hastalığı tanımlayan makaleler yayınlanır. Hollanda’dan FJ Nuboer “Kronik flagmanöz ileitis” olarak, A. Lesniowski New York’dan M. Golob “Kronik enfeksiyoz granüloma” adı A. Lesniowski Polonya’nın ünlü bir cerrahıdır. Tıp eğitimini altında yayın yapar (10,13,17). Varşova Üniversitesi’nde tamamlar (1890). Sonra Berlin’e gi- 1933’de Ralph Colp ilk kez bu hastalığın kolonda da yerleşti- derek eğitimine devam eder. 1892-1912 yıllarında cerrah ola- ğini bildirir. İleoçekal fistula’lı bir olguyu da yayınlar. 1934’de rak Varşova’da çalışır. Üroloji konusunda uzmanlaşır, fakat ya- Chicago’dan A. D. Bissell konuyla ilgili önemli yayınlar yapar. yınlarının çoğu inflamatuvar bağırsak hastalığı konusundadır.

GG 285 1903-1905 arası inflamatuvar bağırsak hastalığı konusunda Crohn 1953’de AGA başkanı olur. Amerikan Başkanı Dwight dört makale yayınlar. 1904’de “Warsaw Medical Society” top- D. Eisenhower’in (ileitis’inin tedavisinde) doktorluğunu yap- lantısında cerrahi specimenin terminal ileumda inflamatuvar mıştır (1956). tümör ve çıkan kolona fistülüzasyonla karakterize olan olgu- Crohn 29 Temmuz 1983’de 99 yaşında vefat etmiştir. yu sunar. 1932’de Burrill Bernard Crohn, Leon Ginzburg, Gordon D. Oppenheimer bu hastalığı “terminal ileitis” olarak İnce bağırsaklara özgü bir hastalık zannedilen Crohn hastalı- tanımlayınca zaman içinde “Crohn” olarak anılması yaygın ğının 1960’da Lockhart, Mummary ve Morson tarafından ko- hale gelir. Ama Polonyalılar bu hastalığa “Lesniowski-Crohn lonu da tutabildiği bildirilir. Bu nedenle kolon tutulumlu ol- disease” derler. Lesniowski 1919-1936 yılları arasında Varşova gulara kolonun Crohn hastalığı veya granülamatöz kolitis adı Üniversitesi’nde cerrahi profesörü olarak çalışmıştır (19). verilmiştir. Kirsner; bu iki hastalığın aynı etyopatolojik yolu kullandığı görüşünü yaygınlaştırır ve 1969’da ulcerative colitis ve Crohn hastalığını iltihabı bağırsak hastalığı adı altında birleştirir (20- 22).

Leon Ginzburg (1898-1988)

Joseph Barnett Kirsner (1909-2012)

Crohn Hastalığında Patoloji 1938’de R. J. Coffey Crohn Hastalığını subakut veya kronik granülamatöz inflamatuvar gelişim gösteren intestinal stenoz ve fistül gelişimine yatkınlık gösteren bir hastalık olarak ta- nımlar.

Burrill Bernard Crohn (1884-1983) 1939’da G. Hadfield (İngiltere) ise bu hastalığı ileumda kalın- laşma, bağırsaktan karın duvarına, mesaneye fistül gelişimi, B. B. Crohn submukozada ve regional lenf düğümlerinde “Giant cell sys- B. B. Crohn New York’da dünyaya gelir. 1907’de tıp fakültesi- tems” dev hücrelerle karakterize granülom formasyonu, sub- ni bitirir. “The Mount Sinai Hospital”de patolojide eğitime mukozada lenf yollarında ödem, dilatasyon gelişimi ile ken- başlar. Patolojide volanter asistan olur sonra fizyolojik kimya- dini ortaya koyan hastalık olarak tanımlamıştır. da çalışır. Böylece 1911 ile 1923 yılları arasında temel bilim- 1848’de S. Warren ve S. C. Sommers de bu hastalığı progres- lerde çalışır. Sonra Mount Sinai İç Hastalıkları’ndaki gastro- siv, sklerozan, granülamatöz lenfanjitis olarak rapor etmişler- enteroloji kliniğine şef olarak atanır. 1926’da akademik kad- dir (2). roya geçer. Bu hastanede 60 yıldan fazla bir süre çalışır.

286 ARALIK 2013 Rappaport’s H, ve ark. 1951’de konuyla ilgili bir çalışma yapa- Çoğu semptomların her iki hastalıkta da olduğu görülür (Ka- rak Crohn hastalığındaki patolojik bulguları bildirmişlerdir; rın ağrısı, diyare, kilo kaybı, rektal kanama gibi). Lokal ve sis- temik komplikasyonlardan; kanama, perforasyon, toksik ko- • Mezenterde distrofik değişiklikler lonik dilatasyon, eritema nodosum, piyoderma gangreno- • Terminal ileumda duvar kalınlaşması sum, arthritis, karaciğer hastalığı, böbrek taşı her iki hastalık- • Enterik fistül ta da görülür. Her ikisinde de amiloidozis gelişme riski vardır (Crohn’da daha çok olmak üzere). Her ikisinde de kanser ge- • Bağırsakta stenoz lişme riski vardır. • Aftöz, lineer ülserler Farklılıklar • Mukozada kaldırım taşı görünümü Ülseratif kolitis mukozal bir hastalıktır. Kolonun diffüz bir • Lezyonların asimetrik dağılımı, lezyonlar arası mukoza hastalığıdır. Rektumdan proksimale doğru gelişim gösterir. normal görünümde olabilir. Crohn ise transmural tutulum gösteren bir hastalıktır. Barsa- • Histopatolojik incelemede granülom formasyonu ğın tüm katmanları hastalığa katılır. Mikroabse ve fistül gelişi- mi görülür. Histopatolojik olarak granülom ve lenfoid olu- • Peyer plaklarını örten epitel hücrelerinde özellikle M şumlar saptanır (Granülomlar non-kazeifiyedir). Histopatolo- hücreleri üzerinde ince çizik şeklinde ülserler jik bulgular barsağın tüm katlarında ve lenfoid nodüllerde Crohn hastalığı her yaşta görülebilirse (Çocuk, genç, yetiş- görülür (ülser, granülom vs). kin, yaşlı) de, genellikle 35-55 yaş arasında görülür. Crohn Transmural ülserler, lenfoid hiperplazi, lenfanjektazi, granü- hastalığı ağızdan anüse kadar gastrointestinal kanalın her lomatöz oluşumlar özellikli bulgulardır. hangi bir yerinde görülürse de en sık ileokolik bölgede görü- lür. Unutmamak gerekir ki Crohn hastalığının klinik presen- Ülseratif kolitis kolona sınırlıdır, çok nadir olarak ileum’un tasyonu ülseratif kollitisden farklıdır. son kısmında dar bir bölgede hastalığa katılmış olabilir. Ülse- ratif kolitisde mukozal hasar devamlılık gösterir arada normal Crohn hastalığının başlangıç semptom ve bulguları sinsi ola- görünümlü alan olmaz. bilir. Genellikle kendini ortaya koyuşu halsizlik, hafif ateş, ar- tralji, eritema nodosum, piyoderma-gangrenosum, gelişme Chron’da ise lezyon lokaldir, devamlılık göstermez arada nor- geriliği, akut artritis, ürolojik-jinekolojik yakınmalar, anorek- mal görünümlü alanlar görülür. Perianal süpürasyon, fistül sia nervosa, pellegra gibi gastroenteroloji dışı semptom ve gelişimi (entero-kutaneöz, entero-enterik, entero-kolonik, bulgularla olabilir. Bazen de izah edilemeyen deri, adale, ke- entero-vezikal, entero-uterin) Crohn hastalığını karakterize eden bulgulardır. İmmün sistemi düzenleyen 6-merkaptopü- mik, mesane, akciğer, yakınmaları ile kendini gösterir rin, azatiopürin, siklosporin, parenteral nutrisyon, parenteral (20,23). hiperalimentasyon, Crohn hastalığı tedavisinde ülseratif koli- Ülseratif Kolitis ve Crohn Hastalığının Benzer - Farklı tisten daha etkilidir. Prokto-kolektomi-ileostomi ülseratif ko- Yanları litis için küratif tedavidir. Crohn hastalığında ise aynı ameli- Ülseratif kolitis tanısı alan olguların yaklaşık %5-10’unun yıl- yattan sonra nüks oranı %15’den fazladır (13). lar sonraki değerlendirmelerde Crohn koliti olduğu ortaya Ülseratif kolitis ve Crohn hastalığının patogenezinde bazı yol- konmuştur. lar müşterek kullanılsa da etyolojik faktörün farklı olabilece- Benzerlikler; ği ya da aynı sorumlu faktöre konakçıların farklı yanıt verme- sinin farklılaşmaya yol açması büyük olasılıktır (24). Her iki hastalıkta da ailesel yatkınlık vardır. Ülseratif kolitlile- rin yaklaşık %20’sinde familyal anamnez vardır. Crohn hasta- İnflamatuvar Bağırsak Hastalığı Epidemiyolojisi lığı olanların ise %40’ında ailesel anamnez pozitifliği vardır. Konuyla ilgili sağlıklı ve güvenilir veriler 1940’lı yıllarda oluş- Ayrıca her iki hastalık ta benzer epidemiyolojik ve demogra- maya başlar. Rochester Minnesota’da yıllık insidans ülseratif fik özellikleri taşımaktadırlar. kolitis için 1934-1944 döneminde 100.000’de 6 iken, Crohn

GG 287 hastalığı için 1935-1954 döneminde yıllık insidans 100.000’de insidansı (UK-Crohn) 100.000’de 7,3 olarak bulurlar (16,18, 1,9 olarak rapor edilmiştir. İngiltere Cardiff’te yapılan bir ça- 21,22). lışmada Crohn hastalığı için yıllık insidans 100.000’de 0,2 İsveç’te belli bir bölgede yapılan bir çalışmada; Crohn hasta- olarak bildirilmiştir. Houghton (Bristol) ülseratif kolitisin yıl- lığının yıllık insidansı 1956-1967 döneminde ilk altı yıl için lık insidansını (her yıl görülen yeni olgu) 1953-54-55 yılları 100.000’de 2,5, ikinci altı yıl için ise yıllık insidans 100.000’de için yaklaşık 100.000’de 0,85, regional ileitis için 100.000’de 5 bulunmuştur. Bu tablo yükselen bir trendi göstermektedir. 0,14 saptamıştır. Norveç orijinli bir çalışmada ise ülseratif ko- 1980’de Mendeloft’un yaptığı bir çalışmada İBH’nın her iki litis için yıllık insidans (1945-1955 arası dönem için) 100.000 cinste (E/K) aynı sıklıkla görüldüğü saptanır. Bu hastalığın kişide 1,2 olarak için saptanmıştır. Lindenber ve Aagaard zengin batı toplumlarında, Avrupa’da Anglo-sakson köken- 1940-1951 dönemi için yıllık insidansı 100.000’de 1,6 olarak lilerde, İskandinav ülkelerinde sık görüldüğü bildirilir. 1990’lı bildirmişlerdir (Danimarka). 1960’da Acheson Amerika’da yıllarda USA Baltimore’da Crohn insidansı 100.000’de 3, Ko- yaptığı bir çalışmada regional ileitis, ülseratif kolitis veya non- penhag’da 100.000’de 1,3, Cardift (İngiltere) 100.000’de 4,8. spesifik enteritis’in Yahudiler’de dört kat daha sık görüldü- Wales, Scotland için de 100.000’de 1,2-4,8. Tel-Aviv için ğünü tespit etmiştir. I. Iversan ve ark. Danimarka’da 1961- 100.000’de 1,8 yıllık Crohn insidansı bildirilmiştir. Hindistan 1966 döneminde inflamatuvar bağırsak hastalıkları için yıllık (Penjab) da ülseratif kolit için yıllık insidans 100.000’de 6’dır.

‹nflamatuvar ba¤›rsak hastal›¤› etyolojik yaklafl›m ve tedavi Dönem Yaklafl›m Tedavi

1880-1910 Toksemi (UK) KMnO4 1910-1930 Neoplasm (CD) Otolog afl› Enfeksiyon “‹ntestinal diplostreptococcus”

1930-1940 Baciller dizanteri Antidizanterik serum Coliformlar E. coli afl› E. histolitica Antiamibik tedavi Besin allerjisi Diyette eliminasyon Yetersiz beslenme Vitaminler Psikojenik (UK) Psikoterapi

1940-1950 S. necrophorus Rektal oksijen Lymphopathia venereum Sulfonamidler Konnektif doku bozuklu¤u (UK) Sulfasalazin Anormal fekal flora Normal fekal enema

1950-1960 Kolinerjik hiperaktivite Antikolinerjik ‹mmunolojik mekanizmalar ACTH, steroid Genetik Lizozyme, pankreatik enzim (UK) Psikojenik (CD)

Crohn hastal›¤› Abdominal travma Lymphangitis Vasküler iskemi Anormal ba¤›rsak motilitesi ‹mmün mekanizmalar Steroid

1960-1970 ‹mmün yetersizlik Uzun süre anne sütüne devam Genetik faktörler Çevre kirlili¤i Bakteri (Mycobacteria)

UK: Ülseratif kolitis. CD: Crohn hastal›¤›.

288 ARALIK 2013 Bu hastalığın; şehir merkezlerinde kırsal kesimden daha sık bildirmişlerdir (1996-2000). Crohn hastalığında intestinal görüldüğü, beyaz ırkta sık görüldüğü, Amerika ve Avrupa’da permeabilite bozulur, bu nedenle lümenden yoğun antijenik yaşayan Yahudilerde daha sık görüldüğü, genetik yatkınlığın bir hareket oluşur. Böylece bu antijenlere karşı ciddi immü- söz konusu olduğu birçok çalışmada ortaya konmuştur (24). nolojik yanıt oluşur. Crohn olgularında doğal (innate) savun- ma sisteminde yetersizlik yanı sıra genetik ve çevresel faktör- A. Ekbom ve ark. İsveç’te 1991’de yaptıkları yayında yıllık in- lerin de rolü olduğu ileri sürülür (1,15). sidansı Crohn için 100.000’de 4-8, ülseratif kolitis için 100.000’de 15-20 olarak bildirdiler (18). Mycobacteria avium paratuberculosis’i Crohn hastalığının et- yolojik ajanı olarak ileri süren çalışmalar vardır. Mycobacteri- Dünyada IBH için yıllık insidansın 100.000’de 3-20 arasında a avium paratuberculosis (MAP) geviş getiren hayvanlarda olduğu söylenebilir. İsrail’de İBH Aşkenazi (Avrupa kökenli (Johne’s diaease) Crohn’a benzer hastalığa neden olmakta- Yahudi) lerde Sefarad (Kuzey Afrika ve Asya orijinli) lerden dır. ABD’de ineklerin %6’sında MAP pozitif olup bu ajanın daha sık görülüyor. İBH; 1950’lili yıllarda dünyanın belli böl- primatları da enfekte ettiği bilinmektedir (Hermon-Taylor J gelerinde, zengin, sanayileşmiş, modern tarzda beslenen şe- et al. Can J Gastroenterol 2000;14:521-39). Bu konunun anla- hirlilerin hastalığı olarak kabul edilirken artık günümüzde bu şılmasına katkıda bulunacak yeterli veri yoktur. hastalık her toplumda az ya da çok görülebilmektedir. Özel- likle son yıllarda Brezilya, Türkiye, Güney Kore gibi batı tarzı “Attenuated measles vaccine” ile aşılamanın Crohn için risk beslenen ülkelerde İBH’nın görülme sıklığı artmıştır (25). yarattığı bile iddia edilmiştir. Düşük insidans bölgelerinden yani köylerden şehirlere göç Çevresel birçok faktör innate immün savunma sistemi yanın- edenler kaçınılmaz olarak büyük şehirlerde varlığını sürdü- da kazanılmış (akkiz) immün savunma sistemini de etkile- ren çevresel riskleri almaktadırlar. Crohn hastalığı da endüs- mektedir. Özellikle sanayi devrimi ile birlikte beslenme tarzı trileşmiş, zengin toplum hastalığı olarak görülür. Crohn’un değişen şehir insanlarında gastrointestinal flora farklılaşmaya ayrıca soğuk iklim bölgelerinde de sık görüldüğü bildirilmiş- başlamıştır. Kırsal kesimde yaşayan insanlarda inflamatuvar tir. İBH görülmesinde sosyo-kültürel farklılıkların, diyet alış- bağırsak hastalığının görülme sıklığının şehirlerden az olduğu kanlıklarının, iklim farklılıklarının, etnik farklılıkların da rolü fark edilir. Yapılan flora çalışmalarında şehirlerde yaşayanlarda üzerinde durulmaktadır. Bacteroidesler artarken, Bifidobacteria’nın azaldığı görülür. Aşırı karbonhidrat tüketiminin Crohn riskini arttırabileceği Özellikle Crohn hastalığında familyal yatkınlığın önemi, gen rapor edilmiştir. Aşırı yağlı diyetin de Crohn için risk teşkil et- mutasyonlarının saptanması ile yeni çalışmaların kapısı da tiği bildirildi. Diyetteki yağ, bakteriyel antijenlere bağlanarak açılmıştır. Ayrıca ülseratif kolitiste de genetik yatkınlığın gös- immun sistemin uyarılmasına neden olup sonra da oluşan terilmesi araştırmaların hızlanmasını sağlamıştır. İnflamatu- yanıtla Crohn gelişebileceği öne sürülmüştür (4). var bağırsak hastalığı konusunda yapılan çalışmalardan her gün yeni bir haber bekliyoruz. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra batıda görülen refah döne- minde beslenme tarzının değişimi (rafine gıdalar, posasız di- Yirminci yüzyılın birinci yarısında ülseratif kolitisteki artış ye- yet, protein-yağdan zengin diyet), sanitasyon sorunlarının rini ikinci yarıda Crohn’a bırakmıştır. Sorunlar 21. yüzyılın so- çözümü (temiz su, sabun, kanalizasyon) çocuklarda toprak- runları olarak devam etmektedir. Yapılacak iş bilimsel çalış- tan bulaşan parazitler ile enfestasyonun görülmemesi de im- maların kalitesini yükselterek daha derinlemesine araştırma- mün sistem üzerinde olumsuz etki ederek inflamatuvar ba- lar yapmaktır. ğırsak hastalığı gelişimine katkıda bulunduğu izlenimi yarat- Diş macunu ve içerdiği mikropartiküllerin Crohn etyolijisin- mıştır. Helmintler immün sistemi regüle eden sitokinlerin de rolü olduğu üzerinde çok durulmuştur. Tricalcium phosp- (interleukin-4 ve 13) salınımını arttırılar, regülatuvar T cell in- hate ve guanin partiküllerinin epitele geçerek Crohn’a ben- dükler, TH1 Tip inflamatuvar yanıtı baskılarlar. Bu nedenle zer lezyonlar yaptığı gösterilmiştir. İntestinal lenfatiklere talk helmintler ülseratif colitis ve Crohn hastalığı tedavisinde kul- enjekte edilince de Crohn’a benzer bulgular geliştiği görül- lanılmıştır. Trichiuris suis, hatta domuz parazitleri ile aktif müştür. Bazı bilim adamları yiyeceklerle milyarlarca titan- Crohn hastalığında yapılan tedavide %70 oranında remisyon yum, aliminyum, silikon oksid mikropartiküllerinin alındığını sağlanmıştır (Am J Gastroenterol 2003).

GG 289 İNFLAMATUVAR BARSAK HASTALIĞI ve • Smith CE. Pathology of colitis. California and Western YOLDAKİ KÖŞE TAŞLARI Medicine 1925;23:1311. • Lynch JM, Felsen J. Non-spesific ulcerative colitis. Arch In- tern Med 1925;35:433. • Spriggs E. Chronic ulceration of the colon. QJM 1934;3:549. • Bargen JA. Experimental studies on etiology of ulcerative colitis. JAMA 1924;83:32. Diplostreptococcus’un etyoloji- deki rolü üzerine deneysel bir çalışma. Bargen daha son- ra yaptığı çalışmalarda etyolojide thrombusun rolü üze- rinde durur ve “Thrombo-ulcerative colitis” tanımını gün- Prof. Dr. Jean VERHOOGEN deme getirir. (Belçika Gastroenteroloji Derne¤i Baflkan›) • Murray CD. Psychogenic factors in the etiology of ulcera- tive colitis. Am J Dig Dis 1930;180:239. • Sullivan AJ. Chandler CA. Ulcerative colitis of psychoge- nic origin. Yale J Biol Med 1932;4:779. • 1930-1960 arası dönemde psikoloji ve ülseratif kolitis iliş- kisi üzerinde önemle durulmuştur. Tedavide psikoterapi ve psikiyatrik tedavi önemli yer almıştır (12). • Benson RE, Bargen JA. Chronic ulcerative colitis as a cau- se of retarded sexual and somatic development. Gastro- enterology 1943;1:147-59. • Kirsner JB, Sheffer AL, Palmer WC. Studies on amino acid excretion in man. V. Chronic ulcerative colitis and regio- nal ileitis. J Clin Invest 1950;29:874-80. • Sloan WP Jr, Bargen JA, Gage RP. Life histories of patients with chronic ulcerative colitis: a review of 2.000 cases. 1950;16:25-38. • Kirsner JB, Palmer WL. Ulcerative colitis: considerations of its etiology and treatment. J Am Med Assoc 1954;155:341-6. • Wells C. Ulcerative colitis and Crohn's disease. Ann R Coll Surg Engl 1952;11:105-20. 1920-1940 Arası Amerika ve Avrupa Yayınları • Rappaport H, Burgoyne FH, Smetana HF. The pathology • Hurst AF. Ulcerative colitis. Guy’s Hospital Report of regional enteritis. Mil Surg 1951;109:463-502. 1921;71:26. • Levy R, Wilkins H, Herrmann J, et al. Experiences with • Rolleston H. Chronic ulcerative colitis. Proc R Soc Mrd prefrontal lobotomy for intractable ulcerative colitis; pre- 1922;16:91. liminary report. J Am Med Assoc 1956;160:1277-80.

290 ARALIK 2013 1960-1970 • Jewell DP, Truelove SC. Azathioprine in ulcerative colitis: final report on controlled therapeutic trial. Br Med J • Lockhart-Mummery HE, Morson BC. Crohn's disease (re- 1974;4:627-30. gional enteritis) of the large intestine and its distinction from ulcerative colitis. Gut 1960;1:87-105. • Present DH, Korelitz BI, Wisch N, et al. Treatment of Crohn's disease with 6-mercaptopurine. A long-term, • Trulove SC, Witts LJ. Cortisone in ulcerative colitis; final randomized, double-blind study. N Engl J Med report on a therapeutic trial. Br Med J 1955;2:1041-8. 1980;302:981-7. • Morson BC, Pang LS. Rectal biopsy as an aid to cancer 1990-2010 control in ulcerative colitis. Gut 1967;8:423-34. • Powell JJ, Harvey RS, Thompson RP. Microparticles in 1970-1990 Crohn's disease--has the dust settled? Gut 1996;39:340-1. • Karush A, Daniels G, Flood C. Psychotherapy in chronic • Targan SR, Hanauer SB, van Deventer SJ, et al. A short- ulcerative colitis. Phladelphia Sounders, 1977. term study of chimeric monoclonal antibody cA2 to tu- • Helzer JE, Chammas S, Norland CC, et al. A study of the mor necrosis factor alpha for Crohn's disease. Crohn's association between Crohn's disease and psychiatric ill- Disease cA2 Study Group. N Engl J Med 1997;337:1029- ness. Gastroenterology 1984;86:324-30. 35. • Hellers G. Crohn's disease in Stockholm county 1955-1974. • Present DH, Rutgeerts P, Targan S, et al. Infliximab for the A study of epidemiology, results of surgical treatment and treatment of fistulas in patients with Crohn's disease. N long-term prognosis. Acta Chir Scand Suppl. 1979;490:1-84. Engl J Med 1999;340:1398-405. • Riddell RH, Goldman H, Ransohoff DF, et al. Dysplasia in inf- • Rutgeerts P, Sandborn WJ, Feagan BG, et al. Infliximab lammatory bowel disease: standardized classification with for induction and maintenance therapy for ulcerative co- provisional clinical applications. Hum Pathol 1983;14:931-68. litis. N Engl J Med 2005;353:2462-76.

KAYNAKLAR 1. Kirsner JB. The historical basis of the idiopathic inflammatory bowel di- 12. Farmer RG. The clinical evolution of inflammatory bowel disease, 1960- seases. Historical review. Crohn’s & Colitis Foundation of America, Inc. 2010: an eyewitness account. Am J Gastroenterol 2010;105:1922-4. Inflammatory Bowel Disease 1995;1:2-26. 13. Kirsner JB. Inflammatory bowel diseases at the University of Chicago-- 2. Baron JH. Inflammatory bowel disease up to 1932. Mt Sinai J Med early experiences: a personal historical account. Inflamm Bowel Dis 2000;67:174-89. 2005;11:407-16. 3. Giovanni Battista Morgagni. http://en.wikipedia.org/wiki/Giovan- 14. Ozen SC, Dagli U, Kiliç MY, et al. NOD2/CARD15, NOD1/CARD4, and ni_Battista_Morgagni ICAM-1 gene polymorphisms in Turkish patients with inflammatory bo- 4. Janowitz HD. Inflammatory bowel disease after 1932. Mt Sinai J Med wel disease. J Gastroenterol 2006;41:304-10. 2000;67:190-7. 15. Korzenik JR. Past and current theories of etiology of IBD: toothpaste, 5. De Dombal FT. Ulcerative colitis: definition, historical background, ae- worms, and refrigerators. J Clin Gastroenterol 2005;39(4 Suppl 2):S59- tiology, diagnosis, naturel history and local complications. Postgrad 65. Med J 1968;44:684-92. 16. Kirsner JB. Historical origins of medical and surgical therapy of inflam- 6. Jean Cruveilhier. http://en.wikipedia.org/wiki/Jean_Cruveilhier matory bowel disease. Lancet 1998;352:1303-5. 7. http://en.wikipedia.org/wiki/Aretaeus_of_Cappadocia 17. Ekbom A, Helmick C, Zack M, Adami HO. The epidemiology of inflam- 8. http://en.wikipedia.org/wiki/Rufus_of_Ephesus matory bowel disease: a large, population-based study in Sweden. Gas- 9. Bujalkova M. Rufus of Ephesus and his contribution to the develop- troenterology 1991;100:350-8. ment of anatomical nomenclature. Acta Med Hist Adriat 2011;9:89-100. 18. Ekbom A. The changing epidemiology of IBD. In: Cohen RD (Ed).Inf- 10. Kirsner JB. Historical origins of current IBD concepts. World J Gastro- lammatory Bowel Disease, Clinical Gastroenterology. Springer Scien- enterol 2001;7:175-84. ce+Business media, LLC 2011;17-26. 11. Kirsner JB. Historical aspects of inflammatory bowel disease. J Clin Gas- 19. Antoni Les´niowski. http://en.wikipedia.org/wiki/Antoni_Le%C5%9 troenterol 1988;10:286-97. Bniowski

GG 291 20. Mount Sinai Archives Collections Selected: Crohn, Burrill B, M.D. 23. Waggoner WH. Dr. Burrill B. Crohn, 99, an expert on disease of the in- http://library.mssm.edu/services/archives/archives_collecti- testinal tract. http://www.nytimes.com/1983/07/30/obituaries/dr-bur- ons/crohn.shtml#top rill-b-crohn-99-an-expert-on-diseases-of-the-intestinal-tract.html 21. MAP & Crohn's Disease research. http://www.crohns.org/research/ 24. Hoffman R. Inflammatory bowel disease update. http://www.drhoff- 22. History of Inflammatory Bowel Disease. http://www.oumedici- man.com/page.cfm/170 ne.com/ou-inflammatory-bowel-disease-program/about-us/history-of- 25. Aktan H, Paykoç Z, Ertan A. Ulcerative colitis in Turkey: clinical review ibd of sixty cases. Dis Colon Rectum 1970;13:62-5.

292 ARALIK 2013 GG 293