<<

HABERLER‹

Raşit Gürdilek

Müsveddemiz Hazır Yaşamımızın şifresini çözmek zı genlerin patentini Son aylara kadar bu için yıllardır kıyasıya yarışan iki ku- alarak bunları ilaç genlerin sayısı 80-100 ruluş tarihi bir kararla aralarındaki re- firmalarına satma 000 arasında tahmin kabete son vererek 26 Haziran günü planları, ağır eleşti- edilirken, bazı kro- insan gen haritasının ilk "müsvedde- rilere hedef oluyor- mozomlar üzerinde sini" açıkladılar. 3 milyardan fazla du. tamamlanan çalışma- baz çiftinin yüzde 85’inin diziliş Araştırmacılar, lar, bu sayının yarıya örüntüsünü içeren haritayla ilgili ilk müsveddenin, in- kadar inebileceğini gös- açıklama, rakip kuruluşların liderle- san gen haritasının terdi. rini sağına ve soluna yerleştirerek ba- %97’sini kapsadığını ve Dolayısıyla araştırmacılar, baz sın toplantısı düzenleyen ABD Baş- şifrenin, yani 3 milyarı aş- dizilimlerinin belirlenmesini, kanı Bill Clinton tarafından yapıldı. kın genin yüzde 85’inin dizi- insanlık abecesinin "harfleri- Çeşitli ülkelerin resmi araştırma ku- liş biçiminin güvenli bir bi- nin" bulunması biçiminde yo- ruluşlarının oluşturduğu ve başkanlı- çimde saptandığını belirti- rumluyorlar. Şimdi iş, "sözcük- ğını Dr. Francis Collins’in yaptığı İn- yorlar. Ancak bu müsvedde, lerin" ve "tümcelerin" belirlenme- san Genom Projesi adlı uluslararası doğruluğu dört kez sınanmış sine kaldı. Bunun için genlerin ta- bir bilim konsosiyumuyla, Dr. Craig dizilimlerden oluşuyor. Doğru- nınması, ürettikleri proteinlerin Venter adlı araştırmacının sahibi ol- luğu 10 kez sınanmış, %100 belirlenmesi ve bunların işlevleri- duğu Celera Genomics firması ara- güvenli haritanınsa 2003 nin anlaşılması gerekiyor. Bununsa sındaki rekabet, son aylarda karşılık- yılında hazır olması on yıllar alacağı sanılıyor. lı suçlamalara dönüşmüştü. Uluslara- bekleniyor. Gene de insan gen haritasının rası konsorsiyum, vardığı sonuçları Her insan hücre- sağladığı potansiyel, daha şimdi- hemen İnternet aracılığıyla kamuya sinde yaklaşık iki met- den büyük umutlar vaat ediyor. açıklarken, daha ileri teknolojiyle ça- re toplam uzunlukta ve Bu potansiyel en güçlü bir bi- lışan ve ipi daha önce göğüsleme id- bükülü bir ip merdiven gö- çimde tıp alanını ilgilendiriyor. diası taşıyan Celera Genomics’in ba- rünümündeki ikili DNA sarma- Genlerimizin işlevlerinin İnsan Genom lı üzerindeki bu baz dizilimleri, belirlenmesi, bazı kalıtsal Projesi yöneticisi 23 kromozom çifti üzerine sarıl- hastalıkların, bunlara yol Francis Collins mış durumda bulunan ve boyu- açan genlerin "kesilip (sağda), Celera’nın muz, rengimiz, bedenimizdeki çıkartılmasıyla" gideril- sahibi Craig Venter (altta) kılcal damarların örüntüsü, hangi mesi gündemde. Ayrıca hastalıklara eğilimli olduğumuz şimdiye kadar tedavisi gibi akla gelebilecek tüm özellikleri- olanaksız görülen birçok has- mizi belirleyen genleri oluşturuyor. talık da, insanlık için sorun olmaktan Bu genler, kodladıkları proteinler çıkabilecek. Çözülen gen şifresinin aracılığıyla bu özelliklerimizi belirli- sağlayacağı önemli bir yarar da, her yor ve işlevlerini sağlıyor. Ancak insanın özelliğine göre farklı farklı DNA baz dizilimlerinin büyük ölçü- üretilebilecek, böylelikle zararlı yan de belirlenmiş olmasına karşılık, bu etkileri ortadan kaldıracak ilaçların genlerin sayısı konusunda bilim ufukta görülmesi. adamları arasında görüş birliği yok. www.bbc.com, 26 Haziran 2000

6 Bilim ve Teknik Uzayda Şeker

Evrende başka canlılar bulunma- ların çevresinde oluşmalarından çok sı olasılığı, gökbilimcilerin Samanyo- önce bu bulutlarda ortaya çıktığının lu’nun merkezi yakınlarında bir şe- bir göstergesi. Yıldızlararası bulutlar- ker molekülü bulmalarıyla yeni bir daki koşulların, bazı durumlarda boyut kazandı. Şeker, yaşam için ge- Dünya’nın oluşumundan rekli karmaşık organik moleküllerin hemen sonraki atmosfer başlıca yapıtaşlarından biri. koşullarını andırabileceği- Keşfi yapan, ABD Ulusal Bilim ni düşünen bilim adamları Vakfı’nın, Arizona eyaletindeki Kitt var. Bazı bilim adamlarına Peak gözlemevinde 12 metrelik rad- göreyse yaşam, yeryüzüne yoteleskopla çalışan gökbilimciler. Güneş’i oluşturan gaz ve Ekip, 8 atomdan oluşan glikolalde- toz diskinin uzak bölgele- hid adlı şeker molekülünü, Dün- rinden Dünya’ya kuyruk- Araştırmacılar, daha ya’dan 26 000 ışık yılı uzaklıkta, Sa- luyıldızlarca taşınmış ola- önce bu tür bulutlarda manyolu’nun merkezi yakınlarında- bilir. 120 değişik molekül belirlemişler. ki dev bir gaz bulutunun içinde bul- Karbon, oksijen ve hidrojenden Ancak bunların hepsi, glikolaldehid- duğunu açıkladı. Ekipte yer alan, yapılı 8 atomlu bir molekül olan gli- den daha küçük. Bu molekülün keş- NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi kolaldehid, başka moleküllerle birle- fiyse, yıldızlararası gaz bulutları gibi araştırmacılarından Jan M. Hollis’e şerek glükoz ve riboz gibi daha kar- Dünya atmosferiyle karşılaştırılama- göre, yeni yıldızlar oluşturan bir gaz maşık şeker moleküllerini oluştura- yacak kadar seyrek olan ortamlarda bulutunun içinde şeker molekülleri- biliyor. Riboz, RNA ve DNA gibi ya- bile karmaşık moleküllerin oluşabi- nin bulunması, yaşamın öncülleri- şamın genetik şifresini taşıyan nük- leceğini gösteriyor. nin, gezegenlerin yeni doğan yıldız- leik asitlerin temel yapıtaşı. NASA basın bülteni, 15 Haziran 2000

Küresel Kümeler Gezegen Sevmiyor ve ekibinin taradığı hedef, Samanyo- olan ve ancak ömrünü tamamlamış lu’nu çevreleyen küresel yıldız kü- yıldızlarca uzaya saçılan elementle- melerinden 47 Tucanae. Yaklaşık 1 rin görece bol bulunması gerekiyor. milyon yıldız içeren bir topak. Araş- Çünkü gezegenleri oluşturan yapı- tırmacılar, 34,000 yıldızı gözleyip ön- taşları, bu elementlerden ve karışım- lerinden geçen bir gezegenin ışığın- larından meydana gelen toz ve buz da yol açacağı küçük bir azalmayı zerreciklerinin birikip birleşmesiyle aramışlar. Geçen yıl gökbilimciler ortaya çıkıyor. Küresel kümeler, ve aynı yöntemi kullanarak Güneş ya- bu arada 47 Tucanae ise, bu element- kınlarındaki bir yıldızın çevresinde ler bakımından oldukça fakir. Örne- 3.5 günde bir dönen dev bir gaz ge- ğin bu kümede demirin hidrojene zegen keşfetmişlerdi. Aslında Jüpi- olan oranı, Güneş’tekinin yalnızca ter’den büyük bu gaz devlerinin, beşte biri. Güneş çevresindeki yıldızların çev- Gezegenlerin oluşumunu engel- Hemen hergün Güneş sisteminin resinde oldukça bol bulunduğu anla- leyen ikinci bir öğe olarak da, küre- yanında yöresinde yeni bir gezegen şılıyor. Gökbilimciler Güneş yakınla- sel kümelerin yoğun yapısı gösterili- keşfedilmesini kanıksamış olmalıyız rındaki yıldızların yaklaşık %1’inin yor. 47 Tucanae içindeki yıldız yo- ki, Amerikan Astronomi Derneği’nin çevresinde çok yakın yörüngelerde ğunluğu, Güneş çevresine kıyasla 1 geçen ay yapılan toplantısında geze- dönen "sıcak Jüpiterler" bulunduğu- milyon kat daha fazla. Bu durumda genlerin nerede "bulunmadığı" ko- nu düşünüyorlar. Aynı oranın geçerli yıldızların birbirlerinin yakından nusunda bir araştırma daha çok ilgi olması halinde, Gilliland ve ekibinin, geçmeleri, kütleçekim etkisiyle ge- çekti. inceledikleri küresel kümede de bir zegenleri yörüngelerinden çıkararark Araştırmayı yürüten, Baltimo- gezegenin varlığına işaret edebile- boşluğa fırlatabiliyor. Ayrıca bu kü- re’daki Uzay Teleskop Bilimi Ensti- cek 15-20 kadar ışık azaltma etkisi melerde yıldızların çarpışarak birleş- tüsü’nden gökbilimci Ronald Gilli- görülmesi gerekiyordu. meleri de, bazı gökbilimcilere göre land başkanlığındaki yaklaşık 25 ge- Araştırmacılar, bu gezegen eksik- sanılandan çok daha sık gerçekleşen zegen avcısı ve kuramcı. Kullandık- liğini öncelikle kümenin kimyasal olaylar. Bu tür olayların, özellikle kü- ları araç da öyle sıradan bir şey değil; yapısına bağlıyorlar. Gezegen oluş- melerin daha da yoğun merkezlerin- Hubble Uzay Teleskopu’nun ta ken- ması için yıldızları oluşturan gaz bu- de gezegenler için ölüm anlamına disi. Hem de 8.3 gün süreyle araştır- lutlarında, karbon, oksijen, demir gi- geldiği açık. macıların emrine verilmiş. Gilliland bi, hidrojen ve helyumdan daha ağır Science, 23 Haziran

Temmuz 2000 7 NASA Mars İçin Roket Geliştiriyor

NASA’nın, Mars’a yolculuk süre- gaz iyonlaştırılarak plazma haline ge- hücrede iyon siklotron rezonans ısıt- sini yarı yarıya azaltarak önümüzdeki tiriliyor. Bir yükseltici işlevi gören ması yöntemiyle enerji kazandırılı- on yıl içinde gezegenlere insanlı merkezdeki hücrede plazma daha da yor. Bu süreçte radyo dalgaları, bir uçuş devrini açacak bir roket geliştir- ısıtılıyor. Arka hücreyse akışkanın mikrodalga fırında olduğu gibi ener- mek için ticari bir firmayla anlaşma- enerjisini yönlendiril- jilerini plazmaya akta- ya vardığı açıklandı. NASA’nın Ho- miş bir akıma çeviren rıyorlar. Arka hücre- uston’daki Johnson Uzay Merke- manyetik bir hortum deyse plazma mıkna- zi’yle MSE Teknoloji Uygulamaları görevi yapıyor. Plazma, tıslarca dışarıya fırlatı- Şirketi arasında imzalanan anlaşma, çok yüksek sıcaklıklar- larak araca itki sağlanı- bir plazma roketinin geliştirilmesini da atomların elektron- yor. Roketin önemli bir öngörüyor. larının bazılarını (ya da özelliği, itkinin değiş- Değişken Spesifik Atımlı Man- tümünü) yitirmeleri so- ken olabilmesi. Böyle- yetoplazma Roketi (VASIMR) adlı nucu oluşan maddenin likle araç, Mars’a yol- proje, astronotların zararlı radyasyo- özel bir biçimi. Plazma culuğunun ilk yarısın- na daha kısa süreyle maruz kalmala- iyi bir elektrik ileticisi olduğundan, da sürekli ivmelenecek, ikinci yarı- rını, ayrıca kemik ve kas erimesine mıknatıslarca tutulup yönlendirilebi- daysa yavaşlayacak. yol açan kütleçekimsiz ortamda yaşa- liyor ve hızlandırılabiliyor. Düzenek Bilinen teknolojideki roketlerle ma sürelerini azaltmayı amaçlıyor. şöyle çalışıyor. Elektrik olarak nötr en az yedi sekiz ay sürecek Mars yol- Planları Johnson Uzay Merke- (protonların artı elektrik yükü, elekt- culuğu, yeni teknoloji sayesinde üç zi’ndeki İleri Uzay İtki Laboratuva- ronların eksi yüküyle dengelenmiş) ayın biraz üzerinde bir sürede ger- rı’nda hazırlanan motor, birbiriyle durumda bulunan hidrojen gazı ön çekleşebilecek. bağlantılı üç manyetik hücreden olu- hücreye enjekte edilip iyonlaştırılı- NASA basın bülteni, 13 Haziran 2000 şuyor. Ön hücrede, yakıt olarak giren yor. Oluşan plazmaya merkezdeki

Mars Yüzeyinde Su Mars Okyanusu İçin Yeni Kanıt Mars kâşifi aracındaki kamera- NASA’nın insansız gezegen ince- tuzlu deniz suyunca depolandığı so- nın dağ yamaçlarında saptadığı de- lemeleri programı çerçevesinde nucuna vardılar. Araştırmacılar, klor, rin yarıklar, görece yeni bir jeolo- Mars’a gönderdiği araçlar, komşu- sülfat, florür, erimiş silisyum, sod- jik dönemde sıvı suyun gezegen muzda bir zamanlar okyanuslar bu- yum, magnezyum ve kalsiyum ör- yüzeyine sızdığını gösteriyor. lunduğu yolunda kanıtlar sağlamıştı. nekleri üzerinde yaptıkları araştır- Ancak Mars’ın kendisinin bize gön- mada, en yoğun elementlerin sod- derdiği bir "kanıt", Kızıl Geze- yum ve klor olduğunu belirlediler. gen’deki denizlerin kimyasal yapısı- Bu da Dünya okyanuslarındaki tuzlu nın, Dünyamızdakinden fazlaca suyun bileşimine son derece yakın. farklı olmadığını ortaya koymuş bu- Moore, "bu durumda, kayadan elde lunuyor. Sözkonusu kanıt, 1.2 milyar ettiğimiz elementlerin eski bir Mars yıl önce bir göktaşı çarpması sonucu okyanusundan kaynaklandığını dü- Mars’tan kopup, boşlukta uzun bir şünüyoruz" diyor. Mars kayasındaki yolculuktan sonra Mısır’ın kuzeyin- iyonik elementlerle Dünya okyanus deki Nakhla bölgesine düşen ve ay- suyunda bulunanlar arasındaki tek nı adla tanınan bir kaya parçasında önemli fark, kaya örneklerindeki Yarıklar, genellikle 30-70° en- ortaya çıktı. kalsiyumun çok da- lemler arasında ve yamaçların öğ- Arizona Eyalet ha fazla olması. len güneşi almayan tarafında görü- Üniversitesi araş- Ama Moore, Dünya lüyor. Coğrafi konum ve Güneş tırmacıları, Mars denizlerindeki kal- ışığından sakınım, üst katmanları kayasının merke- siyum oranının da, dondurarak buharlaşmayı önlüyor. zinden aldıkları ör- 1.2 milyar yıl önce- Yeterli basınç oluştuğunda da su neklerde, suda eri- ki Mars denizlerin- sel halinde yamaçtan aşağı kayarak yebilen iyonlar dekiyle aynı olabi- yarıkları oluşturuyor. Bu yarıkların keşfettiler. Kimya leceğini, ancak da- görece genç olmaları, bazılarının ve jeoloji profesö- ha sonra sudaki kal- bugün bile aktif olduklarını göste- rü Carleton Moore siyumun kabuklu riyor. Bu durumda sıvı su bazı böl- başkanlığındaki deniz canlılarınca gelerde yüzeyin 500 metre kadar ekip, bu element- çekilmiş olabilece- altında bulunabilir. lerin, kayaya çat- ğini düşünüyor. www.mss.com/mars-images/moc/june2000/index.html laklardan sızan NASA basın bülteni 23, Haziran 2000

8 Bilim ve Teknik Büyük Patlamanın Fiziği

Geçtiğimiz ayın ortalarında New Bunları bir arada tutansa, şiddetli çe- saçılacak elektronlar sayılıyor. Ancak York yakınlarında 3.5 kilometre uzun- kirdek kuvvetinin taşıyıcısı olan glu- süper dedektörlerin bu belirtileri luğunda halka biçimli bir tünel içinde on adlı sanal parçacık. Kuark ve glu- sptayabilmek için son derece hızlı ve ters yönlerde neredeyse ışık hızında onların, madde parçacıkları içine hap- duyarlı ölçümler yapabilmesi gereki- yol alan iki altın çekirdeği kafa kafaya solmadan önce çok kısa bir süreyle yor. Çünkü plazma 10-23 saniye (sani- çarpışarak 10 x 10 12 (10 trilyon) elekt- serbest olarak var oldukları düşünülü- yenin yüz milyar kere trilyonda biri) ronvolt düzeyinde enerji ortaya çı- yor. süre içinde soğuyor ve kuarklarla glu- karttılar. Şimdiye kadar bir laboratu- Avrupa parçacık fiziği laboratuvarı onlar tekrar hücre hapsine dönüyorlar. varda gerçekleştirilen en şiddetli çar- CERN’deki fizikçiler, Şubat ayı için- RHIC deneyinin başlaması için pışma Brookhaven Ulusal Laboratu- de yaptıkları açıklamada, Süper medyanın körüklediği bir he- varında medyanın Büyük Patlama Proton Sinkrotron adlı çar- yecan dalgasının yatışması Deneyi diye adlandırdığı önemli bir pıştırıcıyla yürüttükleri gerekti. Geçen yıl ba- deneyin ilk adımını oluşturdu. Dün- deneyde kuark-glu- zı gazeteler, çarpış- yanın her yanından gelen yüzlerce on plazması oluştu- malarda oluşacak yüksek enerji fizikçisinin katıldığı de- ğu yolunda "inan- plazmanın minik neyde evrenimizi oluşturan Büyük dırıcı kanıtlar bu- bir karadelik, ya Patlama’nın ilk anlarında var olduğu lunduğunu" açık- da "garip" diye sanılan madde biçimleri araştırılacak. lamışlar, ancak adlandırılan ve Bunun için önümüzdeki haftalarda çarpıştırıcı yeterli ağır serbest ku- araştırmacılar, laboratuvardaki Relati- enerjiyi oluştura- arklardan oluşan vistik Ağır İyon Çarpıştırıcısı’nın madığından plaz- bir madde oluştu- (RHIC) oluşturacağı enerjiyi 40 tril- ma doğrudan gözle- racağı, bunların da yon elektronvolta kadar yükseltmeyi nememişti. Ayrıca dünyayı yokedeceği planlıyorlar. RHIC yöneticilerinden CERN’in savı başka fi- savını ileri sürmüşlerdi. Tom Kirk’e göre çarpışma noktasında zikçilerce kuşkuyla karşılan- Halkın korkusu, laboratuvar yaklaşık 1 trilyon K sıcaklık oluşacak. mıştı. yöneticilerinin ve bazı ünlü fizikçile- Araştırmacıların hedefi, "Kuark-gluon RHIC deneyinde oluşacak enerji rin karadeliklerin ve garip maddenin plazması" denen ve maddenin, Büyük CERN’dekinin 10 katı olacağından, oluşması için neredeyse gökada bü- Patlamanın ilk birkaç mikrosaniyesi araştırmacılar plazmanın doğrudan yüklüğünde hızlandırıcıların gerekti- içinde var olduğu sanılan bir türünü gözlenebileceğinden kuşku duymu- ği, kaldı ki bunların bile oluşturacağı gözleyebilmek. Maddenin temel yapı yorlar. Çarpışma enkazı içinde arana- kara delik çok küçük olacağından sa- taşları olan kuarklar normal olarak cak "plazma" göstergeleri arasında ser- niyenin çok küçük dilimlerinde bu- proton ve nötron gibi atom çekirdeği- best kuarkların yayacağı gama ışınları harlaşıp yok olacağı konusunda gü- ni oluşturan çekirdek parçalarının ve plazmanın soğuyup normal madde vence vermeleriyle yatışmıştı. içinde hapis durumda bulunuyorlar. biçimine dönüşmeden önce içinden Nature, 22 Haziran 2000 Penaltı Kurtarmanın Fiziği Mayıs ayında Malaysia başkenti ğil de biraz açılı konumdaysa, şut ka- Kuala Lumpur’da düzenlenen "2. As- lecinin soluna gidiyor. Williams bu ya Bilim ve Futbol Kongresi"ne sunu- sonuca, penaltı atışlarının video klip- lan bir araştırmaya göre penaltıyı atan lerini inceleyerek varmış. Araştırma- oyuncunun topa dokunmadan önceki cı, ayrıca penaltı atanın koşu açısı, son anda kalçalarının durumu, topu vuruş yapmayan ayağının yönü, ve atacağı yönü ele veriyor. Gerekli bil- gövdesinin eğimi gibi farklı "yön işa- giyle donanmış kaleci de önceden o retleri" bulunduğunu da kaydediyor. yöne atlayarak kendisini bir anda ulu- Kanada’da yapılan bir araştırmay- sal kahraman yapabilecek kurtarışı sa, en belirgin işaretin, vuruş yapma- gerçekleştirebiliyor. yan ayağın yönü olduğunu ortaya Kongrede sunuşu yapan Liverpo- koymuş. 1982 ve 1994 yılları arasın- Euro 2000 Futbol Şampiyonasına ol John Moores Üniversitesi’nden daki 138 Dünya Kupası maçını izle- katılan bazı takımlar için çok geç ola- Mark Williams’a göre, "sağ ayağıyla yen British Columbia Üniversitesi bilir; ama yarı finale kadar yükselmiş şut atan bir oyuncunun kalçaları vuru- araştırmacıları, atışların yüzde 80’in- takımların kalecileri için hâlâ bir şans şun hemen öncesinde doğrudan kale- de, vuruş yapmayan ayağın şutun gi- var. Penaltı vuruşunu yapan oyuncu- ciye dönükse, şut kalecinin sağ tarafı- deceği yöne dönük olduğunu sapta- ların kalçalarına dikkat ederlerse, ta- na gidecek demektir." Eğer kalçalar mışlar. kımlarını yenilgiden kurtarabilirler. "açıksa" yani kaleciye tam dönük de- New Scientist, 10 Haziran 2000

10 Bilim ve Teknik Bakarsanız Çaydanlık Kaynar mı?

Kuantum fizikçileri, akla uygun men o anda hangi durumda olduğuna ğişebilir. Eğer gözlem sonucu bir par- herşeyi yerle bir etmek konusundaki karar vermek zorunda kalır. Parçayı sü- çacığı "devirirseniz", çarpan fotonun yeteneklerini bu kez kendileri üzerin- rekli gözleyen ve böylece bir anlamda yol açtığı sarsıntı, parçacığın alabilece- de uygulayarak, garip bir varsayımı da- "dürtükleyen" bir araştırmacı, parçacı- ği olası enerji durumları yelpazesini ha da garip biçimde yadsıdılar. ğın çoklu duruma geçmesini sürekli genişletir. Zeno etkisinin alışılmış yo- Konu, radyoaktif bozunma; yani önleyerek engeli tünelleme yoluyla rumuna göre, eğer gözlemi sürekli ve kararsız bir atom çekirdeğinin parçacık aşarak dışarı kaçma olasılığını azaltır, artan bir hızla yaparsanız, yelpaze de ve enerji yayımlayarak daha hafif ve hatta tümüyle ortadan kaldırabilir. İs- aynı oranda genişler. Böylece daha faz- kararlı başka bir çekirdeğe dönüşmesi. rail’in Weizmann Bilim Enstitü- la enerji seçeneğine kavuşan parçacık, Mantığımız, bir atom çekirdeğine yal- sü’nden Gershon Kurizki, "Böylelikle, tek bir enerji durumunda daha az vakit nızca bakarak onun bozunmasını sağla- hızlanan bozunma süreci yavaşlatılabi- geçirir. Böylece tünelleme öncesi du- yamayacağımızı söyler. Oysa kuantum lir, hatta tümüyle durdurulabilir" diyor. rumdaki parçacık süreki gözlenerek mekaniğine göre bu mümkün. Dahası, Kısacası en azından kuramsal olarak, tünelleme sonrası durumun enerji eşi- iki İsrailli bilim adamı, gözlemle bo- bakılan çaydanlık bir türlü kaynamaz! ğiyle çakışmayacak bir eşik içinde tu- zunmanın hızlandırılabileceğini de or- Fizikçiler, bu kuantum Zeno etkisini tulabilir. Sonuçta tünelleme olmaz ve taya koymuş bulunuyor. lazer fotonları ve tuzakta yakalanmış çekirdek bozunmamış olur. "Çaydanlığa bakarsanız kaynamaz" iyonlarla yaptıkları deneylerle 10 yıl Kurizki ve Kofman ise, bunun tam deyiminin kuantum dünyasındaki kar- önce doğruladıklarını düşünüyorlar. tersinin de olabileceği görüşündeler. şılığı olan "gözlenen atom bozun- İki araştırmacıya göre tünelleme maz" önermesi, "kuantum Zeno Zeno etkisi Tünelleme Tünelleme öncesi ve sonrası için gerekli Anahtar: öncesi sonrası etkisi" denen bir sürece dayanı- enerjiler enerjiler enerji yelpazeleri, başlangıçta yor. Etki, adını, bir okun izlediği birbirleriyle çakışmayan bir du- Gözlemler Tünelleme yolu hayalinde sürekli keserek olasılığı düşük rumda olabilir. Bu durumda par- hareketin olanaksızlığını kanıtla- Olasılık oluyor çacık çekirdek dışına kaçıp bo- dığını düşünen, paradokslara zunmaya neden olamaz. Ancak meraklı bir eski Yunan filozofun- gözlemler, tünelleme öncesi dan alıyor. Çok daha ağır ve rad- Enerji Enerji enerji yelpazesinin sınırlarını ge- yoaktif bir atom çekirdeği içinde, Anti-Zeno etkisi nişletip bunun tünelleme sonrası iki nötron ve iki protondan olu- enerji bölgesine sızmasına, dola- şan bir alfa parçacığı düşünün. yısıyla da çekirdek bozunmasına Gözlemler Tünelleme Parçacık çekirdek içindedir, çün- Tünelleme yok gerçekleşebilir yol açabilir. Kurizki, "eğer göz- kü çekirdeği bir arada tutan Olasılık lem işini yeterince hızlı yaparsa- enerji engelini aşıp dışarıya çıka- nız, bozunma oranının arttığı maz. Ama büyük olasılıkla parça- Enerji Enerji gözlemleyebilirsiniz; demek ki, cık eninde sonunda bu engeli aynı süreç, beklenenin tam tersi aşacak ve radyoaktif bozunmaya Gözlemler, bir parçacığın enerji eğrisini yayarak, kuantum tünelleme etki yapıyor" diyor. yoluyla kaçış olasılığını azaltabilir (üstte) ya da artırabilir (altta). neden olacaktır. Parçacığın kaçı- İsrailli araştırmacı, deneylerin şını sağlayan, "tünelleme" denen ve Ancak Kurizki, araştırma arkadaşı birkaç yıl içinde öngörüsünü doğrula- kuantum dünyasının garipliklerini Abraham Kofman’la birlikte yürüttüğü yacağı konusunda güvenli. Hatta bu yansıtan bir etki. Parçacık önceleri ve sonuçlarını İngiliz bilim dergisi Na- "kuantum anti-Zeno etkisi"nin, daha enerji engelinin bir tarafına (çekirdek ture’da yayınladığı çalışmalarında, bu- yaygın biçimde etki yaptığını, "istisna içinde) yapışık olarak durur. Ancak za- nun tam tersinin de söz konusu, hatta değil, kural olduğunu" vurguluyor. An- man geçtikçe "yayılır" ve bağlı ve ser- daha yaygın olduğunu ortaya koymuş cak bu savın kanıtlanması, kuantum best durumlarının üst üste konmuş bir bulunuyor. Yani belirli koşullarda göz- mekaniğindeki çok durumluluk ilke- durumuna gelir. Bu bağlılık ve serbest- lenen çaydanlık daha hızlı kaynıyor!. sinden yararlanarak son derece hızlı ve lik, aynı zamanda parçacığın hem çe- Kurizki ve Kofman, Zeno etkisini güçlü "kuantum bilgisayarları" geliştir- kirdek içinde, hem de dışında bulun- birbiriyle kısmen örtüşen enerji du- meye çalışan araştırmacıları hiç de duğu anlamına gelir. Sonunda parçacık rumlarının karşılıklı etkileşimi olarak memnun etmeyecek. Çünkü bazı fi- bu durumlarından biri üzerinde, örne- değerlendiriyorlar. Kendilerine göre zikçiler kuantum bitlerinin içerdiği ğin dışarıdaki durumu üzerinde karar tünellemeden önce bir parçacık, enerji bilgiyi kaybetmelerinin önüne geçmek kılar ve böylelikle çekirdekten kaçmış spektrumu (yelpazesi) denen birden için Zeno etkisinden yararlanılabilece- olur. çok enerji durumunda bulunabilir. Tü- ği görüşünü savunmaktaydılar. Hangi Ancak işin püf noktası, bu üst üste nelleme işleminin sonundaysa, tümüy- etkinin baskın çıkacağını, ilerideki de- binmiş durumların kolayca "çökebil- le değişik bir enerji yelpazesine sahip neyler ortaya koyacak. Gerçek ortaya mesi". Eğer parçacığı gözlemek için olur. Tünelleme, işte bu iki farklı yel- çıkana kadarsa bizler de çaydanlığa üzerine bir foton çarptırırsanız, bu çok- paze bir yerde kesişiyorsa meydana ge- bakmaya devam edeceğiz. lu durum hemen çöker ve parçacık he- lebilir. Ancak bu enerji yelpazeleri de- Science, 2 Haziran 2000 Nature, 1 Haziran 2000

Haziran 2000 11 Yarı Balık, Yarı Robot

Bir balığın beyin hücrelerince yö- Ekip, yılanbalığının netilen mekanik bir gövde, "cyborg" beyin kökünü ve omurili- ların bilimkurgu fantezisi olmaktan çı- ğinin bir bölümünü çıkar- kıp gerçeklik kazanması yolunda tarak bol oksijenli, soğutulmuş bir tuz- izlemek, ışıktan kaçınmak ve bir daire önemli bir adım olarak değerlendirili- lu eriyik içinde korumuş. Araştırmacı- çizmek gibi karmaşık komutlar oluştu- yor. Şimdilik ilkel bazı işlevler görebi- lar daha sonra Müller hücreleri denen rup uygulatıyor. len yarı-canlı robot, ileride kendi bey- olağanüstü büyüklükteki birkaç hücre- Mussa-Ivaldi, nöronların yapay maki- nimizle yönetebileceğimiz protezler nin yerini belirlemişler. Bunlar, motor nelerle nasıl iletişim kurduklarının belir- için umut veriyor. hücrelere giden algılama sinyalleriyle lenmesiyle özürlülere kendi beyinleriyle Amerikalı ve İtalyan araştırmacılar- komutları birleştirip balığın ışığa karşı yönetebilecekleri protez bacaklar ya da ca geliştirilen araçta mekanik gövdeye konum almasına yardımcı oluyor. benzeri aygıtlar takılabileceğini söylüyor. yerleştirilen ışık algılayıcıları, verileri Northwestern Üniversitesi’nden Ekipte yer alan Cenova Üniversitesi araş- balık beynine iletiyor ve beyin dokusu Ferdinando Mussa-Ivaldi ve ekip arka- tırmacılarından Vittorio Sanguinetti, çalış- da bu bilgileri komut sinyallerine dö- daşları, Müller hücrelerini, normal ko- manın ayrıca beynin öğrenme süreciyle nüştürerek motorların, uyarılar doğrul- şullarda algılayacakları uyarıların ben- belleğin nasıl iş gördüğü konularına da tusunda aracı yönlendirmesini sağlıyor. zerlerini sağlayan elektrotlara bağla- ışık tutacağı görüşünde. İngiltere’nin Re- Aslında robot, Petromyzon marinus ad- mışlar. Başka elektrotlarla da nöron ading Üniversitesi’nden sibernetik uzma- lı, yılan balığına benzer ilkel bir omur- çıktılarını ileten aksonlar izlenmiş. Be- nı Kevin Warwick daha da iddialı: Birgün galıdan birkaç nöron "ödünç almış". yin dokusu, robotun üzerine yerleşti- bedeni ölen bir insanın beyni bir robota Bunlarla, basit ışık uyarılarına karşı rilmeyip, içinde tutulduğu özel eriyik- transfer edilebilecek. Warwick, güç ol- "karmaşık" nitelikte davranış tepkile- ten düzeneğe tellerle bağlanmış. makla birlikte, insanın tüm beyin fonksi- rinde bulunabiliyor. Deneyde kullanılan robot, "Khepera" yonlarının bir robota yüklenmesini ola- Yarı-canlı robotu geliştiren adıyla piyasada satılan bir düzenek, as- naksız görmüyor. Şimdilik daha gerçekçi ABD’nin Northwestern ve İllinois Üni- lında bir yılan balığından çok, daire bi- bir hedefse, cep telefonları ve benzeri versiteleriyle, İtalya’nın Cenova üni- çimli baskı devreleriyle tekerleki bir elektronik araçların doğrudan beyinle versitesinden bilim adamları, aracı "ya- bisküviye benziyor. Robota değişik ışık ilintilendirilmesi. pay bir hayvan" olarak nitelendiriyorlar. uyarıları verildiğinde, canlı beyni ışığı New Scientist, 3 Haziran 2000

Malzeme Bilimcisinin Yeni Gözdeleri: Biyomoleküller Malzeme bilimcileri, şimdiye de- lojik olmayan inorganik yapıtaşları lojik yapıştırıcılarla inorganik madde- ğin en az kullandıkları, buna karşın üretiminde (örneğin çok küçük yalıt- lerin gene biyolojik araçlarla (biyo- en güçlü ve en kullanışlı araçlarının kan, yarıiletken ya da metal parçaları) moleküllerle) inşası, özellikle optik- farkına şimdilerde varıyorlar. Prote- kullanılarak işlevsel malzemeler elde elektronik ve moleküler elektronik inlerin, peptid adlı protein yapıtaşla- edilmesi, 21. yüzyıl malzeme bilimci- (nanoelektronik) alanlarında çekici rının ve tek sarmallı DNA dizilerinin sinin düşlerini süslüyor. Hedef, mo- olanaklar sağlıyor. Melez yapıtaşları, molekül tanıyıcı özellikleri, sentetik leküler malzemelerin biyolojik bir fiziksel ve kimyasal özellikleri bunla- benzerleriyle karşılaştırılamayacak montaj süreciyle işlevsel biyoinorga- rın kullanım biçimi ve çeşitlerine gö- ölçüde gelişkin. Bazı sorunların varlı- nik malzemeler üretilmesi. Bu biyo- re değişebilen malzemeler üretimine ğına ve ilk modellerin henüz mü- kapı açıyor. Strateji, hastalık yapan kemmellikten uzak olmalarına kar- antijenlerle bunları yokeden antikor- şın, metal ve metal oksit yüzeylere lar, protein almaçlarıyla bunlara yapı- seçici biçimde bağlanacak peptidle- şan ligandlar arasındaki ilişkileri de rin tasarımı konusunda stratejiler ge- içerecek kadar genişlemiş durumda. liştirilmeye başlandı bile. Bir grup Tıp alanında bu malzemelerle çok Amerikalı araştırmacı, milyonlarca daha duyarlı tanı aygıtları, özelliği peptidi tarayarak belli yarıiletken kullanılan biyomolekül ya da inorga- Biyolojik İnorganik maddeler yüzeylere yapışmaya yatkın olanları bağlaçlar (yapıtaşları) nik maddenin özelliğine göre deği- saptıyor. Araştırmacılar şimdiden de- şen optik araçlar yapılabilecek. ğişik yarıiletkenler arasında ayrım Biyolojik tabanlı elektronik ala- yapabilen, hatta aynı yarıiletken üze- nındaysa, bu inşa tekniği, nanometre rindeki farklı kristal yüzleri tanıyabi- (metrenin milyarda biri) ölçeğinde len protein parçaları belirlemişler. malzemelerin çok büyük paralel di- Biyomoleküller bu yeteneklerini zeler halinde yerleştirilmesini sağla- milyonlarca yıllık bir evrim sürecinde yabilecek. geliştirmişler. Bu moleküllerin biyo- Nature, 8 Haziran 2000

12 Bilim ve Teknik Kök Hücreler Sanılandan da Marifetli

Geçen yıl yetişkin farelerin beyin- ni, başkalarıysa kemik iliğinden alınan Sonunda araştırmacılar kök hücrelerin lerindeki kök hücrelerin kan hücreleri- hücrelerin kas haline getirilebileceğini maviye boyanmış "torunlarını" çeşitli ne dönüşebildiği keşfinin açıklanması, gösterdiler. Ancak deneyler her zaman organlarda, örneğin kalpte, karaciğer- tıp dünyasında heyecan yaratmıştı. aynı başarıyla yinelenemiyordu. Bu de, bağırsakta ve sinir sisteminde bul- Şimdi bu değişken hücrelerin sanılan- kez yetişkin kök hücreleri üzerinde dular. Tek hücrelerin aşılandığı 600 dan daha da marifetli oldukları anlaşıl- araştırmalar yürüten gelişme nörolojisi embriyonun altısında, sinir kök hücre mış bulunuyor: Embriyolara aşılandık- uzmanı Jonas Frisen ve Karolinska kolonilerinin aşılandığı 94 embriyonun larında bedenimizdeki herhangi bir Enstitüsü’nden ekip arkadaşları, bun- 11’inde de mavi "torunlar" ortaya dokuya dönüşebiliyorlar. Buluşun böy- ları daha da çetin bir sınavdan çıktı. lesine yankı yapmasının nedeni, onyıl- geçirdiler. Yetişkin hücrele- Daha da ilginç bir deneyde, lar süren araştırmaların sonunda kök rin de, fare embriyon kök fare sinir kök hücre topak- hücrelerinin gelişme süreci ilerledikçe hücrelerinin yaptığı gibi larının tavuk embriyola- giderek farklılaştıklarının ve görebile- başka bir embriyoya uyum rındaki amniyotik boşluğa cekleri işlevlerin giderek azaldığının sağlayarak ortaya çıkan aşılandığında da bunların gözlenmesiydi. Bu durumda ortaya çı- melez farenin tüm dokuları- "torunlarının" embriyoların kan yaygın görüş, ancak gelişme aşa- na katkıda bulunup bulunma- yaklaşık dörtte birinin karaci- masındaki temel süreçler başlamadan yacağını gözlemek istediler. ğer, omurilik , mide ve böbrekle- yalıtılabilen embriyon kök hücreleri- Enstitü’de doktora sonrası çalışma- rinde ortaya çıktıkları gözlendi. Ancak nin herhangi bir beden hücresine dö- lar yapan Diana Clarke, işe yetişkin fa- geçen yılki sonuçla çelişen bir gözlem, nüşebilme yeteneği taşıdığı merkezin- re beyinlerinden hücreler alarak başla- fare sinir kök hücrelerinin ne fare ne deydi. Oysa İsveç’in Karolinska Ensti- dı. Bir hafta süreyle bunları kültürde de tavuk embriyonlarında kan hücrele- tüsü araştırmacılarının ortaya koyduğu bir tutarak, kök hücreleri, bu ortamda rine dönüşebilmiş olması. Araştırmacı- buluş, yetişkinlerdeki hücrelerin de fazla canlı kalamayan farklılaşmış hüc- lar sinir kök hücrelerince melezlenen çevreden aldıkları sinyaller üzerine ge- relerden ayırdı. Daha sonra öteki araş- embriyoların da embriyon kök hücre- lişme sürecini tersine çevirerek embri- tırmacılarla birlikte bunları, ya tek tek, leriyle yapılan deneylerde olduğu gibi yon kök hücre haline geri dönebile- ya da kök hücrelerin kültürde oluştur- normal yetişkinlere dönüşüp dönüş- ceklerini göstermiş oldu. Tıpta şimdi- dukları ve "neurosphere" diye adlandı- mediğini inceliyorlar. Özellikle bilmek ye değin tedavi edilemeyen omurilik rılan sinir kök hücresi topakları halin- istedikler, sinir kök hücrelerinin olgun zedelenmeleri, Parkinson hastalığı ve de, gelişmenin ilk evrelerindeki fare sperm ya da yumurtalara dönüşüp dö- şeker gibi hastalıkların tedavisi için embriyolarına aşılayarak embriyoyu nüşemediği. Henüz yanıtlanamayan umutlar bu tür kök hücrelere bağlan- 11. güne kadar gelişmeye bıraktılar. bu gibi sorulara karşın araştırmacılar, mış bulunuyor. Orijinal kök hücreleri β-galaktosidaz sinir kök hücrelerinin de sanılandan Yetişkin kök hücrelerinin sanılan- adlı bir bakteri enzimi salgılayan fare- çok daha yetenekli olduklarını kanıtla- dan daha çok yetenek taşıdıkları yo- lerden alındığı için bu hücrelerin emb- dıkları görüşünde. Bundan sonra çalış- lundaki ilk işaretler, geçen yıl birikme- riyoda ne yaptıkları, enzim tarafından malar, bu potansiyelden en verimli ye başladı. Bazı araştırmacılar beyin kesildiğinde mavi boya bırakan bir şe- biçimde yararlanmaya yöneltilecek. kök hücrelerinin kana dönüşebileceği- ker türevi aracılığıyla izlenebiliyordu. Science, 2 Haziran 2000 Hayvanlardan Organ Nakline Sıkı Denetim Gen tedavisiyle ilgili bazı olumsuz şündeler. Bir kere yönetmelik, risk de- taşıyan virüsler üzerinde yoğunlaşmış. gelişmeler ve bunların yol açtığı adli ğerlendirmesine konu olabilecek vi- Herpes ya da benzeri retrovirüsler gibi davalar, ABD hükümetini "xenot- rüsleri tanımlamıyor. Ayrıca bilinme- uzun süre gizlenebilen bulaşıcı virüs- ransplant" denen hayvandan insana or- yen yeni virüsler ancak nakil gerçek- ler konusundaki araştırmalar yetersiz. gan naklindeki denetimini güçlendir- leştikten sonra ortaya çıkıyor. Domuz Bunların insanlar için bir tehdit oluştu- meye yöneltmiş görünüyor. Daha önce gibi evcil hayvanlar üzerinde yapılan rabileceği uzmanlarca kabul ediliyor. klinik deneyler eyalet üniversiteleri- virüs taramaları, genellikle bu hayvan- Güneybatı Biyotıp Araştırma Vakfı nin iznine bırakılmışken, 25 Mayıs’ta ların sayısını azaltacak salgın hastalık virologlarından Jonathan Allan, insansı açıklanan bir yönetmelik taslağı, de- maymunlardan insanlara organ nakline neylerin Ulusal Gıda ve İlaç Daire- karşı olmasına karşılık, Parkinson teda- si’nin (FDA), nakillerin de Sağlık Ba- visinde kullanılıp milyonlarca kişiyi kanlığı’nın onayına bağlanmasını ön- sağlığına kavuşturabilecek domuz sinir görüyor. Önlemlerin nedeni, nakil yo- hücresi nakli gibi uygulamaların düşü- luyla hayvanlardan insanlara güçlü ba- nülebileceğini söylüyor. Araştırmacıya zı virüslerin bulaşması olasılığı. Ancak göre hücre nakilleri, organ nakline kı- nakle karşı çıkanlar, yeni önlemlerin yasla çok daha az tehlike taşıyor. de yeterince caydırıcı olmadığı görü- Nature, 8 Haziran 2000

Haziran 2000 13 Romatizma Ağrısına Isırgan İç Kanamalara

Bir İngiliz araştırmacı, ısırgan ganla ovduktan sonra yarım saat ka- Karşı Ültrason otuyla her gün kısa bir temasın, ek- dar bir batma hissi duyduklarını, da- Henüz deneme aşamasında bu- lem romatizmasının yol açtığı ağrıla- ha sonra 24 saat süreyle de hafif bir lunan bir teknik geliştirilebilirse, rı büyük ölçüde hafiflettiğini belirt- ısınma ve kaşıntı duyduklarını be- doktorlar bedenin derinliklerinde ti. Araştırmacının başparmaklarının lirtmişler. Isırgan bazı hastalarda da meydana gelen bir kanamayı, ameli- tabanında osteoartirit ağrılarından uzun süreli anastezi etkisi yapmış yata gerek kalmaksızın ses dalgala- yakınan hastalarla yaptığı deneyler, ve bu nedenle ilk kez sürdükten rıyla durdurabilecekler. artirit (romatizma) tedavisi için öne- sonra hastalar daha sonraki uygula- Günümüzde iç kanamayı durdur- rilen kocakarı reçetelerini doğrular malarda ısırganın dalamasını bile mak için, kendisi de önemli risk ta- nitelikte. duymamışlar. Hastalardan 17’si te- şıyan ameliyattan başka yaygın ola- Devon’da bulunan Plymouth daviyi tekrarlamaya karar verirken, rak kullanılabilen başka bir seçenek Lisans Sonrası Tıp Okulu’nda yürü- 14’ü daha önce uygulanan ilaçla te- yok. Bazı araştırmacılar, iç yaraları tülen projeyi yöneten Colin Ran- ültrason aracılığıyla saptayıp ısıtarak dall, ısırgan dalamasının sanıldığı koterize etme (dağlamayı) yöntemi kadar acı vermediğini, buna karşılık üzerinde duruyorlar. Ancak kanama romatizmal ağrılara karşı etkin so- beyin gibi hassas bir bölgede mey- nuç sağladığını açıkladı. dana gelmişse, ya da doktorlar kana- Emekli bir aile doktoru olan manın yerini tam olarak belirleye- Randall, araştırmayı, ısırganın etkisi meyip görece geniş bir bölgeyi he- konusundaki rivayetleri duyduktan def almışlarsa, dokuları bu biçimde sonra başlatmaya karar vermiş. Araş- yakmak çok tehlikeli olabilir. tırmacıya göre ısırgan, Roma döne- Seattle’daki Washington Üniver- minde askerlerce bir tedavi aracı sitesi’nden bir araştırma ekibi bu olarak kullanılıyordu. Ayrıca 18. tehlikeyi ortadan kaldıracak bir çö- yüzyıl Metodist din adamı John züm bulmuş görünüyor. Ekip, yük- Wesley’in de vaizlerinde ısırganın sek şiddette, odaklanmış ültrason yararlarına değindiği anlaşılıyor. demetlerinin doğal pıhtılaşma süre- Randall ve ekip arkadaşları baş- cini hızlandırdığını ve dokunun ısı- parmak osteoartiritinden yakınan ve tılmasına gerek kalmaksızın kana- çağdaş tıbbın önerdiği aneljezik tü- mayı durdurduğunu keşfetmiş. Ses rü ilaçları kullanan 27 denek seç- dalgaları, kan akımını hızlandırır. Bu mişler. Hastalara bir hafta süreyle da, kanın açık bir yaradan akıp gitti- hergün ağrıyan bölgeyi 30 saniye ğini sanan pıhtı pulcuklarını hareke- kadar ısırganla ovmaları söylenmiş. te geçirir. Laboratuvar deneylerinde Bu iş için hastaların yarısına, dala- pulcukların istenilen biçimde davra- yan ısırgan (Urtica dioica), geri ka- narak birbirlerine ve doku zarlarına lanlaraysa aynı görünümde olmasına yapıştıkları gözlenmiş. Bu pıhtıların karşın dalama ve kaşıntı yapmayan oluşması ve kanamanın durması için beyaz ölü ısırgan (Laminum album) gerekli bir ilk adım. Teknik, koteri- verilmiş. Hastalara deneyden ne ya- zasyonun tehlikeli olduğu durumlar- rar beklemeleri gerektiği de söylen- da yaşam kurtarabilecek bir araç ola- memiş. Beş hafta sonra gruplar, kul- rak değerlendiriliyor. Araştırmacılar, landıkları ısırgan türlerini değiş to- ültrason kontrast ajanları denen içle- kuş ederek deneyi sürdürmüşler ve ri gaz dolu mikroskopik köpükçük- sonuçta her hasta iki türü de aynı davi yöntemlerinden vazgeçmek is- lerle birlikte kullanıldığında, bu süreyle kullanmış. Deneyin sonun- temiş. Ancak Randall hafif bir ka- kandırmaca yönteminin daha da et- da hastalardan, bitkinin ağrı kesici şıntının ötesinde hiçbir olumsuz et- kili olduğunu ve kanamayı durduran etkisini, "hiç ağrı kalmadı" dan baş- ki görülmemesine karşılık hastala- pıhtının daha çabuk oluştuğunu da layıp, "şimdiye değin duyduğum en rın ısırgan tedavisinde aşırıya kaç- gözlemişler. Ekipte yer alan araştır- şiddetli ağrı"ya kadar uzanan çeşitli mamalarını öğütlüyor. macılardan Wayne Chandler’a göre basamaklar içeren bir ölçek üzerin- Araştırmacılar ısırganın ağrı kesi- bundan sonraki adım, tekniğin önce de işaretlemeleri istenmiş. Sonuç, ci etkisinin, içerdiği histamin gibi hayvanlar, daha sonra da insanlar dalayıcı ısırganların olumlu sağaltıcı kimyasal bileşenlerle, serotonin ase- üzerinde denenmesi. Deneme süre- etkileri olduğunu ortaya koymuş. tilkolin gibi sinirsel iletimde işlev sinin önümüzdeki üç yıl içinde ta- Ağrı kesici etki, en çok ısırgan bir gören moleküllerden kaynakla- mamlanabileceği de araştırmacılarca şişmeye yol açtığında ortaya çıkıyor- nabileceğini düşünüyorlar. belirtiliyor. muş. Hastalar ağrıyan bölgeyi ısır- New Scientist, 3 Haziran 2000 New Sxcientist, 3 Haziran 2000

14 Bilim ve Teknik Parkinson’a Karşı Kahve

Kahve tiryakiliği, Parkinson has- mişler. Günde yedi fincan ya da daha si’nden epidemiyolog James Morti- talığını önlüyor mu? Hawaii’de kalp çok kahve içenlerdeyse hastalığa ya- mer, kahvenin Parkinson’a karşı ko- hastalıklarıyla ilgili olarak yürütülen kalanma riskinin beş kat azaldığı ruyucu etkisini gösteren kanıtların, uzun süreli bir araştırmaya göre öyle. gözlenmiş. Araştırmacılar, kahveden son bulgularla güçlendiğini söylüyor. Beynimizde dopamin adlı maddeyi bağımsız olarak sigaranın da koruyu- Ancak bunda hangi mekanizmaların üreten nöronları (beyin hücreleri) öl- cu bir etki yaptığını gözlemişler; ama etkili olduğu şimdilik bilinmiyor. düren Parkinson hastalığı, kontrol diyet ve alkol kullanımıyla Parkin- Webster Ross’un varsayımına göre edilemeyen titremelere ve motor si- son arasında olumlu ya da olum- kafein, salgılanmasını baskılayan nir sisteminde hasara yol açıyor. suz bir ilişki görülememiş. kimyasal etmenleri ortadan Daha önce yapılan bazı araştırma- Hawaii araştırmasının kaldırarak dopamin dü- lar, sigara içenlerinde bilinmeyen bir sonuçları, gene Mayıs zeylerinin yüksek kal- nedenle Parkinson’a karşı korundu- ayında ABD’nin San masını sağlıyor ola- ğu yolunda bulgular ortaya koymuş- Diego kentinde bilir. Mortimer ve tu. Honolulu Savaş Gazileri Daire- yapılan Ameri- Hollandalı araş- si’nde görevli nörolog Webster Ross kan Nöroloji tırmacılara gö- başkanlığındaki bir ekipçe yürütülen Akademisi top- reyse kahve, içki araştırma, kafeinin daha belirgin bir lantısında bir ve sigara kulla- önleyici etkisi olduğunu göstermiş Hollanda araştır- nanlar, zaten öte- bulunuyor. Araştırma, 8004 yaşlı er- ma grubunca sunu- kilere göre daha kek üzerinde yürütülmüş. Bunlardan lan raporla uyum için- yüksek dopamin düzey- 102’si 1965 yılından sonra Parkinson de. Rotterdam’daki Eras- lerine sahip olabilirler. Morti- hastalığına tutulmuşlar. Araştırma so- mus Tıp Merkezi araştırmacıların- mer, Parkinson hastalığına eğilimli nuçlarını ABD Tıp Derneği Dergi- dan kurulu ekip, 55 yaşın üzerindeki kimselerin, "zararlı alışkanlıklardan" si’nin (The Journal of the American 8000 kişiyi 10 yıl süreyle gözlemiş. zevk almadıklarına işaret ediyor, ve Medical Association) 24 mayıs 2000 Sonuçta, kahve içenlerle, sigara ve bunun da bozuk dopamin sistemleri- sayısında yayımlanan bilim adamları, alkol kullananlar arasında hastalığa nin habercisi olabileceğini söylüyor. kahve içmeyenlerin hastalığa yaka- yakalanma oranının daha düşük ol- Science, 2 Haziran 2000 lanma olasılığının, içenlere oranla iki duğu ortaya çıkmış. ya da üç kat fazla olduğunu belirle- Güney California Üniversite-

Cambaz Kertenkelelerin Sırrı

Gecko’lar nemli tropik bölgeler- konusu olamaz; çünkü ayaklar iyon- da her ayakta yarım milyon kıl de- de ucuz otellerin olağan müşterileri. laştırılmış havada da etkin. Yapışma mek. Ayrıca her kıl da kendi içinde Duvarlarda, hatta tavanda asfalt yol- deseniz, o da olmaz; çünkü hayvanda 400-1000 arasında daha ince kılcık- da yürüyormuş gibi rahatlıkla ilerle- herhangi bir yapıştırıcı madde salgı- tan oluşmuş. Bu kıllar topuklara ba- yebilen bir kertenkele türü. Bazı tür- layacak bez de yok. Sonunda bilim kar durumda. Hayvan adım atarken, leriyse sıcak kıyı kentlerimizde "köy- adamları en yakın çözüm üzerinde tabanını yüzeye bastırıyor ve hafifçe göçüren" diye de tanınıyor. Ancak karar kılmışlar: Tabanlarındaki mik- geriye iterek kılların yüzeye maksi- ünlerini, şeffaf ya da benekli olan de- roskopik kıllar. Bu kıllardan milimet- mum biçimde temasını sağlıyor. Bu- rileriyle, ay gibi kıvrık tuttukları re kare başına 5000 tane düşüyor. Bu nu yaparken hayvan, Van Der Vaals kuyruklarıyla yapmamışlar. kuvveti denen iki yüzey ara- Asıl hünerleri, tavanda başaşa- sındaki moleküler çekim gü- ğı rahatlıkla koşabilmeleri, cünden yararlanıyor. Ayağını hatta tek parmaklarıyla bile ve dolayısıyla kıllarını belirli asılı kalabilmeleri. Bunun sır- bir açıda kaldırması, bu çekimi rını çözmeye çalışan bilim ortadan kaldırıyor ve hayvan adamları, çeşitli seçenekleri ilerleyebiliyor. Araştırmacılar, birer birer elemek zorunda gecko ayağı gibi bir yapıyı ger- kalmışlar. Vantuzlama ve sür- çekleştirmenin, insan teknolo- tünme olası değil; çünkü gec- jisinin erimi dışında olduğunu, koların ayakları vakum orta- ama ileride kuru yapışkanlar mında da iş görüyor. Ayrıca yapımı için yol gösterebilece- hayvanlar cilalı cam üzerinde ğini düşünüyorlar. de başaşağı koşuşturabiliyor- Nature, 8 Haziran 2000 lar. Elektrostatik çekim de söz Science, 9 Haziran 2000

Haziran 2000 15 Haziran 2000 Orta (Çankırı) Depremi Yine mi KAF? 6 Haziran 2000 günü meydana gelen ve Çankırı batısı ile Ankara kuzeyinde yıkıcı etki yapan orta büyüklükteki (Mw:6.1) deprem herkesi korkuttu ve kamuoyu gün- demine yeniden Kuzey Anadolu Fayı tartışmasını getirdi. Hatta, popülerliği nedeniyle, bazı yerbilim- ciler tarafından saha bulgusu toplama zahmetine katlanılmadan, 1999 Doğu Marmara depremleri sonrasında Kuzey Anadolu Fayı’ndaki hareketliliğin doğuya doğru da ilerlemekte olduğu yönünde yorumlar bile yapıldı. Oysa sismolojik veriler depremin, Kuzey Anadolu Fayı’ndan yaklaşık 30-40 km daha güneyde olduğuna işaret ediyordu. Büyük olmaması nedeniyle bu deprem fazla ilgi çekmedi ve Ankara’daki bazı üniversite ve kuruluşlardaki birkaç grup dışında saha verisi toplanmadı. Grubumuzca topla- nan saha bulgularıysa Kuzey Anadolu Fayı yakın çevresinin kinematiği ve depremselliği hakkında çok da fazla bilgimiz olmadığını gösterdi.

ON YILLARDA bölgede geldiği biliniyor. Kayıtlara göre bun- Son depremin belki de en ilginç yapılan gözlemler Kuzey lardan, 1943 (M 7.2), 1944 (M 7.2) ve yanı, depremin gerçekleştiği bu Anadolu Fayı’nın (KAF) 1951 (M 6.9) depremlerinde yüzey bölgede, daha önce herhangi bir fa- yakın çevresinde, bu fayın kırıkları oluşmuş, 1953 depremin- yın tanımlanmamış oluşuydu. Öne- doğrultusuna aykırı yönde deyse (M 6.1) herhangi bir yüzey kı- rilen episantır bölgeleri (lokasyonla- Suzanan bazı açılma çatlaklarının var- rığına rastlanmamıştı. rı) ve hasar dağılımıysa, bu depre- lığını ortaya koymuştu (Ömer Emre ve Fuat Şaroğlu, yayınlanmamış bil- gi). Bunların en belirgin olanları İs- metpaşa kuzeyinde, KAF’ın kuzey bloğunda yer alan İmanlar ve güney bloğunda yer alan Çavundur açılma çatlağıdır. Her ikisinde izlenen sıcak su çıkışları ve güncel traverten olu- şumları, aslında buradaki güncel tektonik hareketliliğin önemli kanıt- larıdır. Yaklaşık 500 metre uzunlu- ğunda olan İmanlar açılma çatlağı KAF’ın 10 km kuzeyinde yer alır ve K20°B doğrultuludur. Güney blok- taki Çavundur açılma çatlağıysa be- lirgin olarak 300 metre uzunluğunda ve K18°D doğrultuludur. KAF’ın bu bölümünde son yüz- yılda büyüklüğü (M) 6.0 ve daha bü- yük dört yıkıcı depremin meydana Orta depremi (06.06.2000) için önerilen dış merkez (episantır) bölgeleri.

18 Bilim ve Teknik Dodurga fayı: Drenaj özellikleri ve gözlem noktaları 1. yol, 2.mor- Dodurga fayı yakın çevresinin heyelan haritası: 1. yol, 2.(U) yük- folojik olarak (U) yükselen-(D) düşen blok, 3. sol yönlü ötelenme, selen-(D) düşen blok, 3. sol yönlü ötelenme, 4. gözlem yeri, 5. tilt, 4. gözlem yeri, 5. tiltlenme yönü, 6. yükseklik. 6. yükselti, 7. aktif heyelan, 8. inaktif heyelan. min (Orta depreminin) KAF’ın yak- DodurgaFayı birbirini izleyen parçalardan oluştu- laşık 30-35 km uzağındaki bir alan- ğu gözlendi. da gelişmiş olduğunu ortaya koyu- Grubumuzca bölgedeki çalışma, Fay, güney ucu dışında genellik- yor. Deprem sonrasında yapılan ha- 6-12 Haziran tarihleri arasında ger- le Miyosen-Pliyosen yaşlı (günü- va fotoğrafı incelemeleri ve saha çekleştirilmişti. Bu çalışmada, Orta müzden önceki 3-24 milyon yılları gözlemleri, Orta ilçesi batısında K- ilçesinin 10 km batısında, Yaylaçu- arası) volkanik ve bunlardan türemiş G doğrultusunda uzanan ve je- kurören–Bayındır köyleri arasında tortul kayalarda izlenebilirken, gü- omorfolojik (yer şekillerine) özel- uzanan Dodurga Fayı’nın toplam neyde heyelanların yaygın olması liklerine bakıldığında aktif olarak uzunluğu 22 km olarak belirlendi. nedeniyle fayla ilişkili yer şekillerini tanımlanabilecek bir fayın varlığını Genel doğrultusu K10°D olan fa- gözlemek ve yorumlamak bir hayli ortaya koydu ve bu fay Dodurga Fa- yın, KAF’la yaklaşık 70°lik bir açı güç. Bölgeye egemen olan yer şekil- yı olarak adlandırıldı. yaptığı ve Buğurören yöresi hariç lerinin, akarsular tarafından derin şe- kilde yarılmış ve parçalanmış dağlar ve tepelerden oluştuğunu söyleyebi- Kuruluş Adı Enlem Boylam Derinlik Büyüklük liriz. Dodurga Fayı’ysa böylesi bir Kandilli 40.67 33.00 10.0 Md: 5.9 DAD 40.67 33.09 22.7 Md: 5.9 coğrafya içinde kuzeyden güneye USGS-NEIC 40.72 32.87 33.0 Mw: 6.1 doğru bir uyumsuzluk, başka bir de- HRVD 40.57 32.83 20.5 Mw: 6.0 yişle belirgin bir yer şekli sunuyor ve ERI 40.60 33.00 33.0 Ms: 6.1 böylece ayırdediliyor. Genel olarak Kandilli: Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi, DAD: Bayın- dırlık Bakanlığı, Deprem Araştırma Dairesi, USGS-NEIC: USGS Dodurga Fayı’nın batı bloğu, doğu- National Earthquake Information Center, HRVD: Harvard Uni- dakine oranla daha yüksektedir. Ba- versity Seismology Group, ERI: Tokyo University Earthquake Research Institute tıdaki bu blok, ortalama 1500-1700 Depreme ilişkin çeşitli kuruluşlarca açıklan- büyük artçı şokların episantırları da ana şokla metre yüksekliğinde bir plato niteli- mış sismolojik bilgiler. Bu kuruluşlarca önerilen aynı bölgede yer alıyor. Yapılan fay düzlemi çö- ği gösterir. Güneydeki 10 km’lik bö- episantır koordinatları birbirine yakın ve Çerkeş zümleri depremin eğim atımlı (normal) kırılma lümde, fayın doğu bloğunun ortala- güneyi-Orta batısına rastlıyor. Büyüklüğü 4’ten (faylanma) sonucu oluştuğunu gösteriyor. ma yüksekliğiyse, 1250-1400 metre-

Temmuz 2000 19 ye ulaşır. Bu bölgede alüv- zey yırtılmasına yol açan bü- yon dolgulu vadi tabanları yüklükte olmadığı biçiminde geniş yer tutar. Fayın güney de yorumlanabilir. bölümünde, kuzey bölü- mün tersine heyelanlar ne- Saha Gözlemleri deniyle aktif fayla ilişkili yer şekilleri gözlenemeye- Deprem nedeniyle belir- cek derecede bozuktur. gin yüzey kırıkları gelişme- Bununla birlikte, D-B miş olmasına karşın, Dodurga yönünde gelişmiş olan dre- Fayı’nın Ortabayındır-Buğu- najın kuruluş ve gelişim rören köyleri arasında kalan özellikleri, fayın Kuvater- 10 km’lik bölümünde, yer ner dönemi (İki milyon yıl yer küçük boyutlu yüzey öncesinden günümüze) çatlaklarının oluştuğu göz- içinde aktif olduğunu gös- lendi. İzlenen bu kılcal çat- terir. Buna, Buğuören yöre- laklar heyelan ve benzeri ze- sindeki Kısaç derede 1.5 min hareketlerinden farklı km’lik, güneydeyse Yazır olarak, Dodurga Fayı boyun- çayında yaklaşık 2 km’lik ca kendini gösteriyordu. sol yönlü ötelenmeler ör- Bunlar, bazı yerlerde doğal nek verilebilir. Ayrıca Do- zemin ve stabilize yollarda, durga’nın yaklaşık 750 bazı yerlerde de faya dik ve- metre kuzeyinde küçük bir ya dike yakın uzanan duvar- sel kanalında 12-15 metre- larda izlenebildi. Depremin lik sol yönlü ötelenme de ilk günü sonunda yağan yağ- gözleniyor. Drenajdaki bu mursa, doğal zeminin ve yol- Orta’nın (Çankırı) batısının jeoloji haritası (Türkecan ve diğ., ötelenmeler, fayın sol yön- 1991’den değiştirilerek alınmıştır). 1 Alüvyon (Kuvaterner), 2. lardaki çatlakların ilk biçim- lü doğrultu atım bileşenini Alüvyon yelpazesi (Kuvaterner), 3. Pliyosen; çakıltaşı, kumtaşı, lerini bozmuş ve çoğunun ka- gösteren önemli verilerdir. çamurtaşı, kireçtaşı, 4. Pliyosen; bazalt, 5. Miyosen; çakıltaşı, panmasına neden olmuş, bu Öte yandan, Dodurga-Bu- kumtaşı, çamurtaşı, kireçtaşı, evaporit, 6. Miyosen; andezit, da çatlaklara ilişkin ayrıntılı bazalt, riyolit, dasit, piroklastik, 7. Eosen; andezit, bazalt, dasit, ğurören arası ve Buğuören piroklastik, 8. Üst Kretase; kumtaşı, çamurtaşı, kireçtaşı, olis- bir araştırmayı güçleştirmiştir. yakın kuzeyinde fayın do- tostrom, 9. Triyas; meta-kırıntılılar, 10. Fay, 11. Dodurga fayı. Buna karşın, Dodurga fayı ğu bloğunda, batı-kuzeyba- dışında bu tür yüzey defor- tı yönüne eğimli, yüzey tiltlenmesi meydana gelmiş yüzey faylanması masyonlarına rastlanmadı. Çatlakla- (çarpılması) de izlenir. Bu tür yüzey verisi olarak değerlendirilebilecek rın geometrisine göre genelde açıl- tiltlenmesi, aktif normal faylara öz- belirgin sarplıklara rastlanmaz. Bu ma bileşenin egemen olduğu söyle- güdür. Yer şekillerinin sağladığı bu durum, yüzey yırtılması ile sonuçla- nebilir. Öte yandan, Buğurören, Do- veriler, Dodurga Fayı’nın doğu blo- nan depremlerin tekrarlanma süresi- durga ve Ortabayındır yerleşmele- ğu aşağıda sol yönlü doğrultu atım nin çok geniş aralıklı olduğuyla (iki rinde izlenen en fazla hasarlı yapılar bileşenli normal fay olduğunu gös- deprem arasındaki sürede bunların bu çatlak zonu boyunca yer alıyordu. terir. aşınması nedeniyle) açıklanabileceği Ortabayındır köyünde, çatlaklar üze- Tüm bunlara karşın bölgede, fay gibi, fay hattı üzerinde oluşmuş eski rinde ve yakın çevresinde yer alan çizgisi boyunca eski depremlerde depremlerin, en son deprem gibi yü- betonarme yapılardaki hasarın, köy-

Otabayındır köyünde izlenen yüzey çatlaklarından biri. Şeritmetre çatlağın genel doğrultusunu gösteriyor. Güldürcek barajı kuzeyi, Kayıviran’da izlenen bir blok düşmesi.

20 Bilim ve Teknik Dodurga’da ağır hasar görmüş kerpiç bir yapı. Dodurga belediye binasındaki hasar, benzer betonarme yapılarda da gözlendi. deki kötü kaliteli diğer yapıla- Çubuk ilçelerine bağlı ve Çerkeş- ğunu ve bunların da Dodurga Fayı rdakinden daha fazla olması da dik- Çubuk arasında, kabaca K-G doğ- gibi deprem potansiyeli taşıyabildik- kat çekiciydi. rultusunda uzanan köylerde yoğun- lerini ortaya koydu. Bu çatlakların; kütle ve zemin laştığı gözleniyor. Bu yerleşmelerde Depremde, özellikle kaya düş- hareketlerinden farklı nitelikte olu- yıkılan veya ağır hasar gören yapıla- mesi, moloz ve toprak akması gibi şu, kat ettikleri yapılarda komşu rın çoğunluğunu çamur harçla tuttu- küçük çaplı kütle hareketleri de ge- alanlara göre fazla deformasyon ge- rulmuş taş örme veya kerpiç yapılar lişti. Var olan heyelanların çoğunlu- lişmiş olması ve en önemlisi Dodur- oluşturuyor. En çok Orta ilçesinde ğunda tetiklenme sonucu yeniden ga Fayı boyunca sıralanıyor olmaları olmak üzere üç kattan yüksek bazı hareketlenme izlendi. Bu hareket- nedeniyle, bunlar olası bir yüzey kı- betonarme binalardaysa çatlaklar lenme Dodurga fayı boyunca yoğun- rığının göstergesi olarak değerlendi- şeklinde yapı deformasyonları göz- dur. Faydan uzak alanlardaysa heye- rilebilir. leniyor. Orta ilçesindeki hasarda, lan kütlelerinin özel koşulları belir- Depremde kaya düşmesi, moloz kent yerleşmesinin alüvyon zemin- leyici olmuştur. Hasarlı bölge Çer- akması ve küçük çaplı bazı heyelan- de kurulu olmasının ve mevsim ko- keş-Orta-Çubuk arasında K-G yö- lar oluşmuştu. En çarpıcı olanıysa şulları nedeniyle yeraltı suyu sevi- nünde uzanıyor. En fazla hasar ise büyük boyutlu eski heyelan kütlele- yesinin en yüksek düzeyde bulun- Dodurga Fayı yakın çevresinde göz- rinin deprem sarsıntıları sonucu te- masının önemli bir rolü olduğunu leniyor. Bu fayın yakın çevresi dışın- tiklenerek yeniden hareketlilik ka- söyleyebiliriz. Kentteki hasarlı yapı- da deprem, daha çok heyelan kütle- zanmış olmasıdır. Bölgede, MTA ların çoğunlukla Devrez Çayı yakın leri üzerine kurulu kırsal yerleşme- Genel Müdürlüğü’nce daha önce ya- çevresinde yer alması bu değerlen- lerde hasara yol açmıştır. Bölgenin pılmış heyelan haritalarına bakıldı- dirmeyi doğruluyor. yeniden imarı konusunda yapılacak ğında, hasarın (fay yakınındaki köy- düzenlemelerde jeolojik açıdan he- ler dışında) çoğunlukla heyelan böl- Sonuç ve Öneriler yelanlı alanlardan kaçınılması gere- geleri üzerinde gerçekleşmiş olduğu kiyor. gözleniyor. Bu da fayın yakın çevre- Depremin ilk günleri yapılan ve si dışında gözlenen ağır hasarın, dep- saha araştırmasına dayanmayan açık- Dr. Ömer Emre*, Dr. Tamer Yiğit Duman, Ahmet Doğan ve Dr. Selim Özalp remle tetiklenen heyelanların hare- lamalarda, bu depremin Kuzey Ana- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ket kazanmasıyla meydana geldiğini dolu Fayı’ndan kaynaklandığı görü- Jeoloji Etütleri Dairesi, Ankara *Ulusal Deprem Konseyi Üyesi gösteriyor. şü yaygındı. Ancak, saha bulguları Kaynaklar Yaklaşık aynı heyelan yoğunlu- ve sismolojik veriler Orta depremi- Ambraseys.N.N. 1969. Some characteristic features of the North Ana- ğuna sahip Doğu Marmara’daysa, nin (Mw 6.1) KAF’nın yaklaşık 35 tolian fault zone. Tectonophysics, 9, 143-165 Ambraseys, N.N. 1988, Engineering seismolgy. Earthquake Engine- geçen yıl meydana gelen büyük km güneyinde yer alan, kabaca K-G ering and Structural Dynamics, 17, 1-105 Aydan, Ö., 2000, A Birief Note on Orta-Çankırı Earthquake of June 6, depremlerde, Orta depremindeki uzanımlı Dodurga Fayı üzerinde 2000,. Tokai University, Department of Marine Civil Engine- kadar heyelan tetiklenmesi izlen- gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Top- ering, Shimizu, Japon, June 08,2000. Emre, Ö. ve Duman, T.Y., 1999, 17 Ağustos 1999 Doğu Marmara Dep- memişti (Emre ve Duman, 1999; lam uzunluğu 22 km olan bu fayın, remi saha gözlemleri ve ön değerlendirme raporu. MTA Gn. Md.lüğü Jeoloji Etütleri Dairesi, Ankara. Emre ve diğerleri 1999). Bu dep- yer şekillerinin sağladığı verilerle sol Emre, Ö., Duman, T.Y., Doğan, A., Ateş, Ş., Keçer, M., Erkal, T., remlere göre daha küçük olmasına yönlü doğrultu atım bileşeni olan bir Özalp, S., Yıldırım, N. ve Güner, N., 1999, 12 Kasım 1999 Düzce Depremi Saha Gözlemleri ve Ön Değerlendirme Raporu, MTA karşın Orta depreminde, daha fazla normal fay olduğu ve olasılıkla bu fa- Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi, 27 s., Ankara Şaroğlu, F., Emre, Ö. ve Kuşçu, İ., 1992, Türkiye Diri Fay Haritası, heyelanın yeniden hareketlenmesi, yın 10 km uzunluğundaki güney ya- MTA Yayını mevsim koşulları ve deprem önce- rısının hareket ettiği anlaşılıyor. Türkecan,A., Hepşen, N., Papak, İ., Dinçel, A., Akbaş, B., Bedi, Y., Karataş, S., Özgür, İ.B., Akay, E., Sevin, M., Mutlu, G., Sevin, D., sinde bölgeye düşen aşırı yağışlarla Son deprem, Kuzey Anadolu Fa- Ünay, E. ve Saraç, G., 1991, Seben-Gerede (Bolu)-Güdül-Beypa- zarı (Ankara9 ve Çerkeş-Orta-Kurşunlu (Çankırı) yörelerinib (Kö- ilgili olduğu düşünülüyor. Hasarın yı yakın çevresindeki alanlarda D-B roğlu dağları) jeolojisi ve volkanik kayaçların petrolojisi. MTA daha çok Çerkeş-Orta-Şabanözü- yönünde levha içi gerilmelerin oldu- Rapor no: 9193

Temmuz 2000 21 Ulusal Deprem Konseyi İlk Toplantısını Gerçekleştirdi

Oluşum çalışmaları TÜBİTAK ta- altında toplam 20 bilim adamı konsey diler. Üyelerin konseyle ilgili görüş ve rafından yürütülen Ulusal Deprem üyesi olarak belirlendi. Konseyde, yer- değerlendirmelerinin alındığı bu ilk Konseyi ilk toplantısını 16 Haziran’da bilimleri alanında; Prof. Dr. Ömer Alp- toplantıda, çalışma ilkeleri, alanları ve gerçekleştirdi. 21 Mart 2000 tarihli bir tekin (İÜ), Prof. Dr. Aykut Barka yöntemleriyle ilgili kapsamlı bir araş- Başbakanlık genelgesiyle tanımlanarak (İTÜ), Dr. Ömer Emre (MTA), Prof. tırma yapmak ve bu araştırmanın so- oluşturulmasına karar verilen konsey, Dr. Haluk Eyidoğan (İTÜ), Prof. Dr. nuçlarını konseyde tartışılabilecek bir genel olarak deprem konusundaki gö- Naci Görür (İTÜ), Prof. Dr. Ali Koçyi- düzen içinde sunmak amacıyla bir de rüşlerin bir sağduyu süzgecinden geçi- ğit (ODTÜ), Dr. Fuat Şaroğlu komisyon oluşturuldu. Konseyin 14 rilerek kamuoyuna sunulmasını hedef- (TPAO/MTA), Prof. Dr. Celal Şengör Temmuz’da gerçekleştirilecek ikinci liyor. Yaşadığımız iki büyük depremin (İTÜ), inşaat mühendisliği alanında; toplantısında da bu konuda (çalışma il- ardından depremin, yazılı ve görsel ya- Prof. Dr. Atilla Ansal (İTÜ), Prof. Dr. ke, alan ve yöntemleri konusunda) so- yın organlarından kamuoyuna ulaştırıl- Nuray Aydınoğlu (BÜ), Prof. Dr. Mus- mut sonuçlara varılması planlanıyor. ması sırasında önemli sıkıntılar yaşan- tafa Erdik (BÜ), Prof. Dr. Uğur Ersoy Ayrıca konseyin çalışmalarını üzerine mıştı. Henüz üzerinde uzlaşmaya varıl- (ODTÜ), Prof. Dr. Polat Gülkan (OD- kuracağı felsefi temel de bu toplantıda mamış kişisel görüşlerin, kuramların TÜ) Prof. Dr. Faruk Karadoğan (İTÜ), belirlenmeye çalışılacak. hatta hipotezlerin kamuoyuna duyu- Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu (ODTÜ), Bu aşamada yanıtlanması gereken rulması ve bunlar üzerinde tar- belki de en önemli soru, kon- tışılması, başta deprem bölge- seyin ne olduğu ya da ne olma- sinde yaşayanlarımız olmak sı gerektiği sorusu. Konsey üzere hemen hepimizin gün- Başkanı Tuğrul Tankut’a göre lük yaşamını olumsuz yönde bu konuda henüz sağlam, sağ- etkilemişti. Bilim adamları lıklı ve iyi tanımlanmış bir kav- arasındaki bilimsel ya da bi- ram üzerinde görüş birliği bu- limsel olmayan her tartışma- lunmuyor. Komisyona yönelti- nın kamuoyuna duyurulması len eleştirilerin de bu kavram- da bilime ve bilim adamlarına sal belirsizliklerden kaynak- karşı duyulan güveni ve saygı- landığını söyleyen Tankut, bu yı azaltmıştı. belirsizliklerin konsey tarafın- İşte bu olumsuz durumun dan en kısa sürede giderilmesi ortadan kaldırılması amacıyla Ulusal Prof. Dr. Tuğrul Tankut (ODTÜ) ve ve halka duyurulması gerektiğini savu- Deprem Konseyi’nin oluşturulmasına diğer alanlarda; Doç. Dr. Murat Bala- nuyor. Konseyin bağımsızlığı ilkesiyse, karar verildi. Konseyin oluşturulması mir (ODTÜ), Prof. Dr. Necati İnceoğ- Tankut’a göre konseyin en önemli sırasında, son yıllarda depremle ilgili lu (İTÜ), Prof. Dr. Nuray Karancı özelliği: “Konseyin bağlı olduğu ya da konularda etkin çalışmalar yapmış üni- (ODTÜ), Prof. Dr. Derin Orhon altında çalıştığı herhangi bir kurum ya versitelerden, TÜBA (Türkiye Bilim- (İTÜ) yer alıyor. Uzmanlık alanları ara- da kuruluş yok. Başka bir deyişle kon- ler Akademisi) ve TÜBİTAK gibi üni- sındaki dağılım dengesi bozulmamak sey, hiçbir kurum ya da kuruluşa bağlı versitelerle doğal bağı bulunan kuru- koşuluyla, üç yılda bir 10 üyenin yeni- değil. Kuşkusuz, komisyon üyelerinin luşlardan, Bayındırlık ve İskan Bakan- leneceği konseyde, ayrılacak üyeler çalışmalarını yürüttükleri çeşitli ku- lığı’nın deprem çalışmalarıyla doğru- kurayla belirlenirken yeni üyeleriyse rumlar var; ancak bu üyeler komisyon- dan ilgili genel müdürlüklerinden, konsey seçecek. da kurumlarını temsilen bulunmuyor- MTA ( Maden Tetkik ve Arama Genel 16 Haziran’daki ilk toplantısını lar. Zaten üyeler de çalıştıkları kurum- Müdürlüğü) ve TPAO (Türkiye Pet- TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Namık lara bakılarak seçilmediler. Dolayısıyla rolleri Anonim Ortaklığı) gibi deprem- Kemal Pak’ın başkanlığında gerçekleş- konseyin zorunlu olarak herhangi bir le ilgili çalışma yapan kuruluşlardan ve tiren komisyonda, ilk olarak başkan ve yerden talimat alması ya da her hangi ilgili meslek odalarından kendi kuru- başkan yardımcısı belirlendi. Konsey bir yere hesap (rapor) vermesi de söz luşları dışında en çok 10 kişiyi konsey başkanlığına Prof. Dr. Tuğrul Tankut, konusu değil. Buna karşın kurum ya da üyesi adayı olarak bildirmeleri isten- başkan yardımcılığınaysa Prof. Dr. Ay- kuruluşlar, konseyin herhangi bir konu mişti. Ardından toplanan bu öneriler kut Barka getirildi. Sözcülük görevini hakkındaki görüşünü almak isteyebilir. TÜBİTAK’ın en üst kurulu olan Bilim başkan ve başkan yardımcısının yürü- Konsey bu isteği kendi çalışma alanın- Kurulu’nda sayısal olarak değerlendi- teceği konseyde, Prof. Dr. Polat Gül- da görürse gündemine alabilir, değer- rildi. Yerbilimleri, inşaat mühendisliği kan ve Prof. Dr. Haluk Eyidoğan da lendirir ve görüş bildirir. Konseyin bu ve diğer alnlar olmak üzere üç ana grup aynı görev için yedek üye olarak seçil- yönüyle hem herkese açık olduğunu

22 Bilim ve Teknik söyleyebiliriz. Bu niteliğiyle konsey her türlü etkinliğine kendisi karar veri- yor. Çalışma yöntemi, çalışma alanı ve çalışma ilkesi de yine konsey tarafın- dan belirlenecek şeyler. Kimse bu ko- nuda konseye hazır bir reçete sunmuş Prof. Dr. Tuğrul Tankut, Prof. Dr. Namık Kemal Pak, Prof. Dr. Aykut Barka ya da sunacak değil." Tankut, bu reviyse konseye sekreterya ve lojistik Yaşanan son depremden, bir yenisi- bağmsızlık ilkesiyle, konseyin TÜBİ- destek vermek…" ne kadar geçen sürede yenisine hemen TAK tarafından oluşturulması arasın- Bir danışma kurulu niteliği taşıya- unutuverdiğimiz ülkemizin deprem ol- daki çelişki gibi görünen durumu da cak olan konseyin, devletin bu konuda gusu, belki de toplumsal hafıza kaybı- şöyle açıklıyor: "İlk oluşumun birileri izleyebileceği politikaları ve stratejileri mızla ilgili verilebilecek en iyi örnek- tarafından yapılması gerekliydi. Ge- üretme yükümlülüğünün bulunmasına lerden biri. Tankut bu konuda da şun- nelgeyle de bu ilk oluşumu gerçekleş- karşın, her hangi bir yaptırım gücü bu- ları söylüyor: "… Depremle ilgili hazır- tirme görevi TÜBİTAK’a verildi. Böy- lunmuyor. Tankut’un bu konudaki gö- lık çalışmalarına bir an önce başlayıp, lesi bir karar bana kalırsa doğru… Çün- rüşleriyse şöyle: "… Konseyin yaptırım belli bir tempoda devam etemesi gere- kü TÜBİTAK özel statüsüyle tüm bi- gücü yok, zaten olmasına da gerek yok. kiyor. Bu tür çalışmaların herhangi bir lim ve araştırma kurumlarıyla yakın Konsey en basit anlamıyla etkili bir na- depremden sonra hız kazanması ama ilişkisi olan, her birinden eşit uzaklık- sihat gücüne sahip. Daha doğru bir de- sonra uzunca bir süre daha doğrusu bir ta, merkezde bulunan ve serbest hare- yişle, konseyin bir yönlendirme etkisi- sonraki depreme kadar unutulması çok ket edebilen bir kurum. Başka bir de- nin olması bekleniyor. Eğer yönetim- sakıncalı. Çünkü depreme hazırlık, yişle, var olan kurumlar içinde belki de ler konsey kararlarını önemser ve uy- deprem öncesinde, deprem sırasında en uygun başlama noktası. Zaten gulamaya geçirilmesi yönünde karar ve deprem sonrasında yapılması gere- TÜBİTAK’ın görevleri bu tür bir çalış- alırsa, bu konseyin yönlendirici etkisi- kenler demek. Ancak bu yapılırken ka- mayla biri dışında bitmiş oldu. Bu gö- ni ortaya çıkarmış olur. muoyunun ilgisi, panik düzeyine vardı- rılmadan sağlıklı bir düzeyde tutulmalı. Ulusal Deprem Konseyi’yle İlgili Başbakanlık Genelgesi Ama bu konseyin çok sık aralıklarla 17 Ağustos 1999 tarihli Gölcük ve 12 Kasım 1999 da politika ve stratejiler üreterek uygulamaya yardımcı açıklamalar yapacağı anlamına da gel- tarihli Düzce depremleri sonrasında yazılı ve özellikle olmak, görsel yayın kuruluşlarının gündeminde geniş yer alan - Deprem tahminleriyle ilgili etik problemler içeren memeli. Bu açıklamaların düzenli ara- deprem sorunu hakkında; yetkililer ve bilim adamların- başvuruları değerlendirmek, bu çalışmaların da Avru- lıklarla ve öncelikler içinde yapılması ca yararlı bilgiler verilerek kamuoyunun aydınlatılması- pa Konseyi’nin “Depremin Önceden Tahminiyle İlgi- na yardımcı olunmaya çalışılmakla birlikte, henüz uz- li Etik Kuralları”nı esas alarak uygulamaya yol göster- gerekli. Aynı zamanda bu açıklamaların laşmaya varılmamış konularda kişisel yaklaşımların, mektir. spekülatif ya da alışılmış tabiriyle ‘olay kuramların ve hatta hipotezlerin kamuoyu önünde ser- Ulusal Deprem Konseyi’nin ilk oluşumu Türkiye yaratacak’ nitelikte olmayacağı, sağdu- gilenmesi ve savunulması sonucu ortaya çıkan kar- Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tara- maşa, başta deprem bölgelerinde olmak üzere vatan- fından yapılacak çalışmalar sonucunda gerçekleştirile- yulu, dengeli ve güvenilir bilimsel daşlarımızın kaygı, telaş ve gelecek korkusu içine düş- cektir. Bu çalışmalar kapsamında; son yıllarda deprem açıklamalar olması gerektiği çok açık. melerine yol açmaktadır. Ayrıca, bilimsel ortamda tar- konularında etkin çalışmalar yapmış olan üniversiteler- tışılması doğal olan farklı görüşlerin yayın kuruluşların- den; üniversitelerle doğal bağı bulunan kuruluşlardan; Bu nedenle medyanın çok renkli bula- da açıklanması kamuoyunun bilime duyduğu güveni, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın deprem çalışmalarıy- cağı açıklamalar yapılacağını sanmıyo- bilim adamlarına duyduğu saygıyı sarsmaktadır. la doğrudan ilgili genel müdürlüklerinden; depremle il- Deprem sorununun yaşandığı bazı ülkelerde birta- gili çalışma yapan kuruluşlardan; ilgili meslek odaların- rum. Buna karşın medyanın konseyin kım düzenlemelere gidildiği görülmektedir. Avrupa dan kendi kuruluşları dışından en çon onar kişi (dört işlevini önemsediğini, konsey açıkla- Konseyi’nce kabul edilen “Depremin Önceden Tahmi- yerbilimci, dört inşaat mühendisi ve iki diğer alanlar- malarını da gözardı etmeyerek kamu- niyle İlgili Etik Kuralları”, sorunu tanımlayarak çeşit- dan) konsey üyesi adayı bildirmeleri istenecek; bu ve- li kurallar getirmekte ve her ülkede bir “Ulusal Değer- riler değerlendirilerek konsey oluşturulacaktır. oyuna duyuracağını düşünüyorum." lendirme Komitesi” kurulmasını önermektedir. Ülke- TÜBİTAK tarafından yapılacak çağrı ile ilk kez top- Tankut’un konseyin geleceğine yö- mizde de kişilerin kendi görüşlerini açıklayabilmelerine lanacak olan konsey, TÜBİTAK Başkanı’nın başkanlı- bir kısıtlama getirilmeksizin, deprem konusundaki gö- ğında yapacağı ilk toplantısında konsey başkanını ve nelik görüşleriyse şöyle: "Konseyin, ül- rüşlerin bir sağduyu süzgecinden geçirilerek kamu- başkan yardımcısını seçecektir. Uzmanlık alanları ara- kemizin deprem kaynaklı tüm sorunla- oyuna sunulmasını sağlamak amacıyla seçkin uzman- sında öngörülen dağılım dengesi bozulmamak koşu- lardan oluşan bağımsız bir kurulun oluşturulması ge- luyla, konseyin yarısı üç yılda bir yenilenecek, ilk üç yıl rını hemen çözüvereceğini düşünmek rekmektedir. Böylelikle bu kurulun kamuoyunun güve- sonunda konseyden ayrılacak üyeler ad çekimi ile be- sanıyorum çok doğru olmaz. Çünkü nini yeterince sağlaması sonucu aykırı görüşlerin etkin lirlenecektir. Yeni katılacak üyeleri konsey kendisi be- konseyin sihirli bir değneği yok. Dola- olamayacağı beklenmektedir. lirleyecek, konseyden ayrılmış üyeler, en az bir dönem Depremle ilgili güncel konularda bilimsel tartışma- ara verdikten sonra konseyde yeniden görevlendirile- yısıyla kamuoyunun böylesi bir bek- lar sonunda ulaşılan uzlaşma sonuçlarının sağduyu bilecektir. lenti içine girmesi, konseyi çok kısa bir çerçevesinde kamuoyuna duyurulması amacıyla seki- Konsey yılda en az dört kez olmak üzere gerek- zi yerbilimci, sekizi inşaat mühendisi, dördü de diğer li gördüğü zamanlarda TÜBİTAK Başkanlık Binası’nda süre sonunda başarısızlıkla suçlamasına alanlardan olmak üzere yirmi uzmandan oluşan ve ba- toplanacak, gerekli durumlarda TÜBİTAK Başkanı da neden olur. Konsey hakkında benzer ğımsız olarak görev yapacak “Ulusal Deprem Konse- konseyi toplantıya çağırabilecektir. yi” kurulmuştur. Ulusal Deprem Konseyi’nin başlıca Konsey, kararlarını toplam üye sayısının en az üç- bir değerlendirme yapmak için en az görevleri; te ikisinin (14 oy) oyu ile alacaktır. bir iki yıla ve bu süre içinde yaşanacak - Bilim adamlarınca yapılan deprem tahminlerini Konsey çalışmaları için gerekli olan araştırma so- olanlara ihtiyaç olduğunu düşünüyo- bilimsel açıdan değerlendirerek sağlıklı sonuçlar üret- nuçları, ilgili kişi ve kuruluşlarca konseye verilecek, mek ve kamuoyunun bu konuda en güvenilir bilgiyi bunlar arasında gizli tutulması istenenler olması halin- rum. Bence konseyin en büyük başarı- sağduyulu biçimde alabilmesini sağlayacak açıklama- de, konsey gizlilik isteğini özenle ve önemle yerine ge- sı, eğer gerçekleşirse, konsey önerileri- lar yapmak, tirecektir. Konsey’in sekretarya işleri TÜBİTAK tarafın- - Ülkemizin ihtiyaçları gözönünde bulundurularak, dan yürütülecek, üyelerin yol ve diğer giderleri nin kamuoyu tarafından önemsenmesi deprem zararlarının en aza indirilmesine yönelik araş- TÜBİTAK tarafından karşılanacaktır. ve uygulamaya geçirilmesi olacaktır." tırma çalışmaları için öncelikli alanları belirlemek, Bilgilerini ve gereğini rica ederim. Bu yazının hazırlanması sırasındaki yardımlarından dolayı - Deprem sorunlarına ilişkin konularda kamu yet- Bülent Ecevit Tuğrul Tankut’a teşekkür ederiz. kililerine danışmanlık yapmak, gerekli görülen alanlar- Başbakan Murat Dirican

Temmuz 2000 23 3. Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenliği’ne Doğru...

Bilim ve Teknik dergisinin temel kırlıtepe, gözlem koşulları bakımın- la ve mektuplarla bize ulaşan olumlu amacı, halkı bilimle buluşturabilmek. dan, Dünya’nın sayılı tepelerinden tepkiler bizi 2. Ulusal Gökyüzü Göz- Bilimi, her dalda, herkesin anlayabile- biri. lem Şenliği’ne taşıdı. ceği bir biçimde okuyucusuna sun- 1. Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenli- İkinci şenlik başvurularında gör- mak. Gökbilim, Bilim ve Teknik oku- ği’nde Türkiye’nin her yerinden ge- dük ki, ilkine gelen katılımcıların ne- yucu kitlesinin büyük bölümünün ilgi len gökyüzü tutkunları bir araya geldi. redeyse tümü bu şenliğe de başvur- alanı. Gökbilimin, öteki bilim dalla- Katılımcılara, gözlemevi tanıtıldı, çe- muştu. Bu da, bir kere gökyüzünün rından ayrılan bir yanı, onun laboratu- şitli konularda bilgilendirici seminer- büyüsüne kapılınca kurtulmanın pek varında, yani, gökyüzü altında, iste- ler verildi, stantlar açıldı, uzman göz- de kolay olmadığını gösteriyor. İkinci yen herkesin çalışabilmesi. lemciler eşliğinde çıplak gözle ve te- şenlik, 1-3 Ekim 1999 tarihleri arası, Gökyüzü gözlem şenliklerinin il- leskoplarla gökyüzü gözlemleri yapıl- çok eskiden de insanların gözlerini kini düzenlerken, amacımız, gökyü- dı. Katılımcılar, ülkemizin önde gelen gökyüzüne çevirdikleri bir yerde, Ka- züne ilgi duyan ancak onunla bir türlü gökbilimcileriyle tanışma, sohbet et- padokya’da, Ürgüp’te yapıldı. Önceki daha yakından tanışma fırsatı bulama- me olanağını buldular. Şenlik sırasın- şenliğin deneyimi, yöre halkının ve mış okuyucularımızı ve bu işe gönül da yaşanan coşku, ardından telefonlar- yöneticilerinin büyük desteği, şenli- kaptırmış amatör gökbilimcileri bir ğin yapıldığı Golgoli Tepesi’nin etek- araya getirmekti. Ayrıca, bu tür etkin- lerindeki doğa ve tarihle iç içe ortam- likler, Bilim ve Teknik’in okuruyla la birleşince ortaya çok başarılı bir et- doğrudan iletişim kurabilmesinin iyi kinlik çıktı. Tüm ekip, yorgunluğa bir yoluydu. İlk şenlik, 15-18 Ekim karşın, katılımcılar kadar; hatta onlar- 1998 tarihleri arasında, Antalya, Bakır- dan daha çok zevk aldı şenlikten. lıtepe’deki TÜBİTAK Ulusal Gözle- 3. Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenli- mevi’nde (TUG) yapıldı. TUG, 150 ği, 1-3 Eylül 2000 tarihleri arasında, il- cm çaplı optik teleskopuyla, Türki- ki gibi Antalya’da, TÜBİTAK Ulusal ye’nin en büyük teleskopuna sahip. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’ndeki 150 cm Gözlemevi’nde yapılacak. İlkinden Ayrıca, 2550 metre yükseklikteki Ba- ayna çaplı teleskop farklı olarak, etkinliklerin bir bölümü,

26 Bilim ve Teknik 3. Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenliği Başvuru Formu Şenliğe katılmak isteyenlerin, aşağıdaki formu doldurarak, 31 Temmuz Pazartesi gününe kadar faksla ya da postayla göndermeleri gerekiyor. İnternet: http://gozlem.biltek.tubitak.gov.tr e-posta: [email protected] Telefon: (312) 427 06 25 Faks: (312) 427 66 77 Adres: 3. Ulusal Gökyüzü Gözlem Şenliği, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Atatürk Bulvarı No:221 06100 Kavaklıdere ANKARA Lütfen derginizi kesmeyin. Formu fotokopiyle çoğaltın.

Ad-Soyad›: Gökbilimle ne düzeyde ilgileniyorsunuz? Adres: (Birden fazla seçenek iflaretleyebilirsiniz) ❒ Daha önce hiç ilgilenmedim : ❒ Gazete ve dergilerden izliyorum ‹flyeri Telefonu: ❒ Kitaplar okuyorum ❒ Bilim ve Teknik’teki “Gökyüzü” köflesini izliyorum Ev Telefonu: ❒ Gökyüzünün de¤iflimini izliyorum Faks : ❒ ...... toplulu¤u/derne¤i e-posta: üyesiyim ❒ S›k s›k gözleme ç›k›yorum Meslek : ❒ Gökyüzü foto¤raflar› çekiyorum Yafl : ❒ Bilimsel çal›flmalar›m var

Lütfen size ulaflabilmemiz için yukar›da istenen bilgileri eksiksiz doldurunuz. Sakl›kent’e nas›l ulaflmay› düflünüyorsunuz? E¤itiminiz? ❒ Kendi arac›mla ❒ ‹lkokul ❒ Ortaokul ❒ Lise ❒ Antalya’dan sa¤lanacak araçla ❒ Üniversite ö¤rencisi Bölümünüz: ...... ❒ Üniversite mezunu Bölümünüz: ...... Önerileriniz ve beklentileriniz: ...... Herhangi bir gözlem arac›n›z var m›? ...... ❒ Yok ❒ Dürbün (.... x ....) ...... ❒ Teleskop (Çap›: ...... mm, Tipi: ...... ) ...... ❒ Di¤er: ......

Bakırlıtepe’nin eteğindeki 1900 met- Şenliğe ön başvuru için belirlenen cak. Ancak, başvurularda belli günlere re yükseklikteki Saklıkent’te gerçek- son tarih, 31 Temmuz Pazartesi gü- yığılma olabilmekte. Bu nedenle, her- leştirilecek. Bunun nedeni, katılımcı- nü. Bu tarihe kadar, başvuru formunun hangi bir günün kontenjanı dolduğun- ların kapalı seminer alanı, dinlenme dergimize posta ya da faksla gönderil- da, yeni başvurular öteki günlere kay- ve konaklama olanaklarından yararla- mesi gerekiyor. Ön başvuru süresinin dedilecek. nabilmelerini sağlamak. Gece, göz- bitmesinin ardından, başvuru sahiple- Katılımcılar, Antalya’da çeşitli lemler ve gözlemevi gezisi için mini- rine şenlik programı hakkında ayrıntılı merkezlerde karşılanacak, buradan büslerle Bakırlıtepe’ye çıkılacak, son- bilgiyi içeren birer mektup gönderile- Saklıkent’e ve TUG’a gidiş, Antal- ra yeniden Saklıkent’e dönülecek. cek. Bu mektubu alan başvuru sahiple- ya’ya dönüş, tarafımızca sağlanacak Çıplak gözle ve teleskoplu gözlemler, rinin, şenliğe hangi gün katılmak iste- araçlarla gerçekleştirilecek; bunlar için uzman gözlemcilerin eşliğinde Saklı- diklerini 18 Ağustos Cuma gününe ayrı ücret alınmayacak. Ayrıca, katı- kent’te de sürdürülecek. İsteyen katı- değin, telefonla bildirmesi gerekiyor. lımcılar, Saklıkent’e kadar özel araçla- lımcılar, buradaki konaklama olanak- Ayrıca, yine bu tarihe değin, şenlik üc- rıyla gelebilirler. Antalya’ya ulaşım, larından yararlanabilecek. Antalya’nın reti olan 10 milyon TL’nin mektupta konaklama ve yemek masrafları katı- kayak merkezi olan Saklıkent’te, ya- verilecek banka hesap numarasına her lımcılarca karşılanacak. zın yerleşim yok. Bu nedenle burası, katılımcının adı açıkça belirtilerek ya- Tüm gökyüzü tutkunlarını, bir kez gökyüzü gözlemleri için ideal bir yer tırılması gerekiyor. Yerleştirme, katı- daha Bakırlıtepe’de yıldızların altında durumunda. lımcıların isteği doğrultusunda yapıla- buluşmaya çağırıyoruz.

Temmuz 2000 27 Yıldız Tozu

Yıldızlara, en azından onların atalarına sandığımız kadar uzak değiliz. Hatta, onların çocukları olduğumuzu bile öne sürebiliriz. Dünya'yı, bizi, elinizde tuttuğunuz bu derginin sayfalarını oluşturan elementlerin yüzde 99'undan fazlası, yıldızlarda pişirildi. Güneş sisteminin, ondan önce yaşamış yıldızların mirasçısı olduğunu söylemek, çok yerinde bir saptama olur.

VREN, büyük patlamay- ler, demir oluşumuna değin sürer. Bir mesiyle oluştu. Ancak, sistemin olu- la ortaya çıktığında, çok yıldızın içindeki sıcaklık ve basınç, şumundan bu yana geçen süre içinde, büyük oranda hidrojen demirden ağır elementlerin oluşumu- elementlerin karşılaştığı bazı kimyasal ve az miktarda helyum- na yetecek enerjiyi sağlayamaz. Bu değişimler, onların geçmişiyle ilgili dan oluşuyordu. Daha elementler, ancak, çok yüksek enerji- pek çok bilgiyi sildi. Neyse ki, bu ele- Eağır elementler, yıldız adını verdiği- nin ortaya çıktığı süpernova patlama- mentlerin bozulmadan saklandığı yer- miz bu dev nükleer fırınlarda ve bü- larında oluşabilir. ler var: göktaşları. yük kütleli yıldızların süpernova ola- Bir yıldızda pişirilen elementler, Göktaşlarında sıkışmış yıldız tozu- rak patlamasıyla oluştu. Bizi ve çevre- yıldızın ömrünü tamamlamasıyla, sü- nun Güneş sisteminin oluşumuna ışık mizdeki tüm cisimleri oluşturan mad- pernova patlaması ya da daha az şid- tutabileceği düşüncesi, bundan yakla- denin yıldızlarda oluştuğunu bilmek detli patlamalarla gaz ve toz biçimin- şık otuz beş yıl öncesine gidiyor. Her gerçekten heyecan verici. de uzaya savururlar. Daha çok yıldız biri gramın milyarda birinden daha Evrendeki madde, zamanla topak- patladıkça evren giderek ağır ele- hafif olan toz parçacıkları, yaklaşık laşarak gökadaları; gökadalarda yo- mentlerce zenginleşir. Bu zengin gaz 1028 ton kütleli yıldızlar hakkında bil- ğunlaşan madde de yine kütleçekimi- ve tozdan, gezegenlere sahip yeni yıl- gi sağlayabiliyor. nin etkisiyle biraraya gelerek yıldızla- dızlar oluşabilir. İşte, Güneş sistemi, Göktaşlarının, bozulmamış yıldız rı oluşturdu. Evrende ilk yıldızlar, bu elementlerin yeniden biraraya gel- tozunu içerebileceğinin ilk ipuçları, başka element bulunmadığından, çok 1964’te California Üniversitesi’nden büyük oranda hidrojen ve az miktarda Grenville Turner ve John Reyn- helyumdan oluşmuştu. Eğer, kütleçe- holds’un İtalya’da bulunan Renazzo kiminin etkisiyle topaklaşan gaz ye- adlı bir göktaşındaki ksenon (Xe) ga- terli kütleye ulaşırsa, merkezindeki zındaki alışılmadık izotop dağılımını basınç ve sıcaklık, nükleer tepkimele- fark etmesiyle ortaya çıktı. Renazzo, ri başlatır. Bir yıldızı, kendi kendine ksenonun şaşırtıcı derecede yüksek oluşmuş, devasa bir nükleer reaktöre oranda en ağır ve en hafif izotoplarını benzetebiliriz. Nükleer tepkimeler içeriyordu. Bu izotoplara daha sonra sonucu, aşama aşama daha ağır ele- Xe-HL adı verildi. Daha sonra incele- mentler oluşur. Hidrojenlerin bir- nen kimi göktaşlarında da aynı yapıya leşmesiyle helyum oluşur. Yeterli rastlandı. O zamanlar, pek çok bilim helyum oluştuğunda, yıldızın çekir- adamı, Güneş sisteminin oluşumu sıra- deği daha da ısınır ve yıldız bu sefer sında ortaya çıkan yüksek sıcaklıkların, helyum yakmaya başlar. Bu tepkime- Antarktika’da bulunan bir göktaşının kesiti. geçmişin tüm kimyasal izlerini sildiği-

28 Bilim ve Teknik ni düşündüğü için, Xe-HL’nin Bu durumda, doğal olarak at- kaynağı da bir gizemdi. mosferleri de soğur ve SiC gibi Bazı araştırmacılar,1970’Ie- taneciklerin oluşmasına olanak rin başlarında, Xe-HL’nin Gü- tanır. Daha sonra bu tanecikler, neş sisteminin oluşumunun ömrünü tamamlayan yıldızın dış öncesinin izleri olduğunu öne katmanlarını savurmasıyla uzaya sürdüler. Ancak, 1987 yılına dağılır. kadar, bu bir varsayımdan öte- İtalya’daki Turin Üniversite- ye gidemedi. O yıl, Chicago si’nden yıldız fizikçisi Roberto Üniversitesi’nden Edward An- Gallino, uzun zamandır kırmızı ders ve Roy Lewis, milimetre- devler üzerine çalışıyor. nin sadece birkaç milyonda bi- 1991’de, SiC taneciklerini duy- ri büyüklüğündeki çok küçük duğundan bu yana kırmızı dev- Küçük bir teleskopla bile görebildiğimiz Yüzük elmas parçacıklarında ksenon Bulutsusu, Güneş benzeri yıldızların sonuna güzel bir lerin atmosferlerindeki SiC izo- atomlarına rastladı. Bu elmas- örnek. Yıldız dış katmanlarını uzaya savurarak, evreni toplarıyla ilgili araştırmalar yapı- ların en küçükleri, sadece bir- hidrojenden ağır elementlerce zenginleştirir. yor. Silisyum izotoplarının olu- kaç yüz atomdan oluşuyordu. şumu, gökadamızın evrimiyle Bu minyatür mücevherlerdeki ilginç bon-13. Yeryüzünde ve belki de Gü- ilişkili. Çünkü, daha önce değindiği- ksenon izotopları, Anders ve çalışma neş sisteminin büyük bölümünde, bu miz gibi, yıldızlar yeni elementler arkadaşlarının, onların Güneş siste- ikisinin oranı 88:1 ile 92:1 arasında. oluşturdukça, gökadamızın kimyasal minden önce oluştuğunu düşünmele- Ancak, bu ilkel SiC taneciklerinde bileşimi değişiyor. Bu, izotoplar için rine yol açtı. Bu elmaslar, bir şekilde, bulunan oranlar çok farklı; 2:1 ile de geçerli. Silisyumun en hafif izoto- geçmişlerini “silecek” olaylardan kur- 7000:1 aralığında değişiyor. Bildiği- pu olan Si-28, çoğunlukla gökadamı- tulmuş olmalıydı. miz kadarıyla, böylesine geniş bir da- zın erken dönemlerinde; daha ağır Elmaslardan her biri, bir ya da pek ğılım, Dünya’da doğal işlemlerle or- izotoplarsa (Si-29 ve Si-30), büyük çok farklı yıldızdan gelmiş olmalıydı. taya çıkamaz. Bu, ancak, bir yıldızda- oranda daha sonraki dönemlerde Ancak, çok küçük olmaları, incelen- ki nükleer tepkimelerin eseri olabilir. oluştular. Bu nedenle, göktaşlarında- melerini çok güçleştiriyordu. Neyse Hatta, tek bir yıldızın da böyle bir da- ki SiC’nin içerdiği silisyum izotopları ki, Anders’in keşfinden sonra, pek çok ğılım oluşturması zor. Bu nedenle, bu farklı zamanlarda patlamış pek çok göktaşında benzer türde yıldız tozuna tepkimeler pek çok farklı türden yıl- yıldızdan gelmiş olmalı. rastlandı. Bunlar arasında, silisyum dızda oluşmuş olmalı. Buraya kadar her şey yolunda git- karbid (SiC) önemli yer tutuyordu. Bu yıldız tozunun kaynağı için en miş olsa da, Güneş’teki izotoplara ba- Üstelik, bu parçacıkların çapları, mili- iyi adaylar, karbonca zengin kırmızı kıldığında, ortaya bazı soru işaretleri metrenin birkaç binde birine kadar dev yıldızlar. Gökbilimciler, bugüne çıktı. Taneciklerin pek çoğundaki ağır ulaşabiliyordu. Bu da onların daha ay- değin, 30 kadar kırmızı devdeki kar- silisyum izotopu oranı, Güneş’tekin- rıntılı biçimde incelenmelerine olanak bon izotoplarını incelediler ve izotop den daha yüksekti. Bu, daha önce sö- tanıdı. Bu yıldız tozları, 1988’de, Was- oranlarının 20:1 ile 80:1 aralığında de- zünü ettiğimiz evrendeki elementle- hington Üniversitesi’nden Ernst Zin- ğiştiğini buldular. Başka yıldızlarda rin evrimleşme sürecine aykırı görü- ner tarafından bir iyon mikrosondasıy- aynı dağılıma rastlanmadı. nen bir durumdu. Bu tanecikler, sanki la incelendi. Bunun sonucunda, her Kırmızı devler, bir-beş güneş küt- Güneş’ten daha sonra oluşmuş gibiydi. göktaşındaki SiC taneciklerinin çok leli, yaşamlarının son aşamasına gel- Doğal olarak, bu olası değildi; çünkü, farklı izotoplar içerdiği ortaya çıktı. miş yıldızlardır. Kırmızı dev aşama- Güneş oluşurken onlar da oradaydı. Karbonun iki kararlı izotopu bu- sında, yıldızlar genişleyerek, eski çap- Bu bilmecenin içinden çıkmanın lunuyor. Bunlar, karbon-12 ve kar- larının birkaç yüz katına ulaşabilirler. yolu bulundu: Kimyasal evrim her yerde aynı işlemiyor. Bu nedenle, Gü- neş’in biraz sıra dışı bir bölgede oluş- tuğunu düşünebiliriz. Ayrıca, gökyüzü gözlemlerinden biliyoruz ki, gökada- mızın farklı bölgeleri, gökada merke- zinden uzaklığına bağlı olarak evrim sürecini değişik hızlarla yaşıyor. Mad- denin çok daha yoğun olduğu gökada merkezine yakın yıldızlar, oluşum aşa- masını çok daha hızlı geçiriyorlar. Ya- ni, gökada merkezine yakın yıldızların kenardakilere göre biraz daha çabuk Evrendeki madde, zamanla topaklaşarak gökadaları; gökadalarda yoğunlaşan madde evrimleştiğini söyleyebiliriz. Güneş, yıldızları oluşturdu. Güneş sistemi, yıldızlarda “pişerek” zenginleşen ve yıldızın patlama- gökadanın kenarlarında bir yerde kal- sıyla uzaya saçılan maddenin yeniden bir araya gelmesiyle oluştu. dığı için biraz daha yavaş evrimleşmiş

Temmuz 2000 29 lan yıldız enkazlarından kaynaklandı- ğı düşünülüyor. SiC taneciklerinin yaklaşık yüzde biri (bunlar X tanecik- leri olarak da biliniyor) kırmızı devler- den gelenlerden farklı bileşime sahip. Tanımlanmış öteki olası süpernova ta- necikleriyse grafit, korundum ve silis- yum nitrit bakımından zengin. Bu elementlerin oluştuğu süpernova pat- lamalarına Tip II Süpernovaları da de- niyor. Bu süpernovalar, en azından 10 güneş kütlesindeki yıldızların patla- masıyla oluşuyor. Bu yıldızların patla- ması gerçekten çok şiddetli oluyor. Yıldız, çekirdeği dışındaki tüm kat- manlarını uzaya savuruyor. Elmaslara dönersek, onlar, ilk keş- fedilen tanecikler. SiC ve pek çok öte- ki mineralin tersine, incelenmek için çok küçük olmaları işi zorlaştırıyor. Bununla birlikte bu tanecikler, Gü- neş’ten önce oluşmuş moleküllerin en yaygın olanı. NASA’nın Ames Araştır- Kartal Bulutsusu, bir yıldız fabrikasıdır. ma Laboratuvarı’ndaki gökbilimciler, Buradaki yoğun gaz ve toz bulutunun yıldızlararası ortamda bulunan gaz ve içinde yeni yıldızlar oluşuyor. toz bulutlarının önemli miktarlarda el- mas tanecikleri içerebileceğini öne sü- olabilir. 1998’de, Güney Carolina’daki ları var. Onlar da tek bir yıldızın ürünü rüyorlar. Eğer haklılarsa, gökadamız- Clemson Üniversitesi’nden Donald olamayacak kadar çok çeşitliler. İşin daki karbonun yüzde 20’ye varan ora- Clayton, SiC taneciklerinin “gökada- ilginç yanı, hiçbiri, SiC taneciklerinin nı elmas formunda demektir. nın otostopçu rehberi” olabileceğini, geldiği yıldızdan gelmiş gibi görün- Kozmik elmasın sadece milyonda yani, Güneş’ten önce yaşamış yıldızla- müyor. Gallino’nun yıldız evrimi mo- biri ksenon atomu içerse de, bu ele- rın göçünü anlamamıza yardımcı ola- deline bakarsak, SiC, oksitlere göre ment, mücevherlerin kaynağı hakkın- bileceğini öne sürmüştü. Merkezde kimyasal bakımdan daha fazla evrim- da en iyi ipuçlarını sağlıyor bize. Xe-L oluşup çabuk evrimleşen yıldızlar, dış leşmiş yıldızlardan geliyor olmalı. (hafif ksenon izotoplarınca zengin) bölgelere ilerleyerek, Güneş’i oluştu- SiC ve oksit taneciklerinden bildi- çok miktarlarda serbest nötronların ran bulutsuyu SiC ile beslemiş olabi- ğimiz kadarıyla, gezegenimizdeki ele- bulunduğu ortamlarda; Xe-H (ağır lirler. mentlerin en azından bir bölümünün ksenon izotoplarınca zengin) nötron- SiC’nin keşfinin yapıldığı günden kaynağı kırmızı devler. Ancak, bun- larla çok kısa süre etkileşime girerek bu güne pek çok değişik tanecik keş- dan fazlası da var. Bazı taneciklerin de oluşuyorlar. Tüm bu etkileşimler, yıl- fedildi. Ancak, yine de, araştırmacılar süpernova patlamalarıyla uzaya saçı- dızların değişik katmanlarında ya da menünün tamamlanmadığı düşünce- süpernovalarda gerçekleşiyor. sinde. SiC’nin bir kırmızı devin yaşa- Bu minyatür mücevherler, bize mının sonunda oluştuğu ortada. Peki, gökadamızın nasıl işlediğine ilişkin daha önceki aşamalarda hangi parça- önemli ipuçları sağlıyor. Bundan da cıklar oluşabiliyor? Bu tanecikler çok öte, nereden geldiğimizi bir kez daha da iyi saptanabilmiş değil; çünkü, ge- anımsatıyor bize. Her biri şimdi bir nellikle ilkel tanecikler, onları bulun- beyaz cüce, nötron yıldızı ya da kara dukları taştan çıkarmak için yapılan delik olan yıldızların geri kalanı, Gü- asit uygulamalarından pek sağlam çı- neş sistemimizi ve bizi oluşturdu. Var- kamıyorlar. İğneyi bulmak için sa- lığımızı kırmızı devlere ve süpernova manlığı yakmak gibi bir şey bu. Bu patlamalarına borçlu olduğumuzu ra- nedenle günümüze kadar oksijen hatlıkla söyleyebiliriz. Sonuçta, hepi- içerdiği keşfedilen ilkel tanecikler, sa- miz yıldız tozundan oluşmuşuz. dece korundum, hibonit ve rulit gibi Yıldız tozu. Bu minyatür cam şişe, bir tril- Alp Akoğlu aside dayanıklı mineraller. yondan fazla mikroskobik elmas taneciği Kaynaklar Oksijen içeren taneciklerin nere- içeriyor. Bu tanecikleri göktaşlarından çı- Beatty, J.K., Petersen, C.C., Chaikin, A., The New Solar System, Sky karmak için asit kullanılıyor. Bu minyatür Publishing Corporation, New York, 1999 deyse hepsinin, kırmızı devlerden Haggerty, S.E., A Diamond Trilogy: Superplumes, Supercontinents elmaslar, Güneş sisteminin oluşumundan and Supernovae, Science, 6 Ağustos 1999, 285: 851-860 geldiklerinin ipuçlarını veren izotop- önce patlamış yıldızlarda oluşmuş. Russell, S., Stardust, New Scientist, 13 Mayıs 2000

30 Bilim ve Teknik Gökyüzü Koordinat Sistemi

Biraz matematik bilgimiz varsa, kü- ğimizde, 24 saatlik periyotla dönüyor ya’nın dönüşünden sadece sağ açıklık re üzerindeki bir noktayı belirtirken ba- görmekteyiz. Çünkü, Dünya kendi çev- koordinatı etkilenir. Dik açıklık değiş- zen, küresel koordinatların kullanıldığı- resinde 24 saatte bir dönmektedir. Sağ mez. Böylece, teleskopu cisme ayarla- nı biliriz. Benzer biçimde, yerküre üze- açıklık değerleri sıfırla 24 arasındadır. dıktan sonra sadece sağ açıklığı uygun rinde bir noktadan söz ederken (bu bir Yani, gökyüzü dev bir saat gibi, kendi hızla değiştirerek, gözlediğimiz cismin yerleşim yeri olabilir) onun enlemini ve çevresinde 24 saatte bir dönüyor gibi gö- teleskopun görüş alanında kalmasını boylamını vererek, yer üzerindeki ko- rünür bize. Buna dayanarak, her saat, sağlamış oluruz. Bazı teleskoplar, takip numunu anlatabiliriz. Hemen hepimiz, gökyüzü sağ açıklığını bir saat değiştirir. mekanizması olarak adlandırılan bir enlem ve boylam kavramlarını az ya da Gök ekvatoru, yer ekvatoruyla aynı mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizma, çok bildiğimiz için, küresel koordinatla- düzlemdedir. Gök ve yer kutuplarının teleskopun görüş alanına sokulan bir ra pek de yabancı sayılmayız aslında. çakışması, bize büyük kolaylık sağlar. gökcisminin burada kalmasını sağlar. Burada yerkürenin koordinat siste- Gökyüzü gözlemleri için tasarlanmış te- Bu, sağ açıklık eksenine yerleştirilen mine değinmemizin nedeni, gökyüzü leskop ayakları, teleskopun dik açıklık bir motorla gerçekleştirilir. Motor, sağ koordinatlarıyla büyük bir benzerlik ve sağ açıklık eksenleri etrafında dön- açıklık ayarını Dünya’nın dönüş hızın- göstermesidir. Nitekim, Yer’den baktı- dürülerek, onun bu koordinatlara göre da; ancak, tersine döndürür. ğımızda, gökyüzü dev bir küre gibi gö- hareket edebilmesini sağlar. Sağ açıklık Pek çok modern teleskopun bir bil- rünür. Dünya da, bu kürenin merkezin- ekseni, Dünya’nın ekseniyle çakıştırıl- gisayar donanımı ve her iki eksende bi- de gibidir. Bu yüzden, eski çağlarda in- dığında, teleskopun kutup ayarı yapıl- rer motoru vardır. Bu donanım sayesin- sanlar yanılmış, kendilerini evrenin mış demektir. Bu ayar için, genellikle de, teleskop bilgisayara girilen koordi- merkezine yerleştirmişlerdir. teleskoplar sağ açıklık eksenleri doğrul- natlara göre kendiliğinden yönlenir. Gökyüzü koordinatları enlem ve tusuna yöneltilmiş bir dürbüne sahiptir- Böylece teleskop, gözlenmek istenen boylam olarak değil, dik açıklık ve sağ ler. Bu dürbün yardımıyla sağ açıklık gökcismine zahmetsizce yönlendirilmiş açıklık olarak adlandırılır. Yerküreyle ekseni ayarlanır, kutup yıldızı bulunur olur. karşılaştırırsak, dik açıklık enleme, sağ ve eksen sabitlenir. Babil’den bu yana, insanlar derece- açıklık boylama karşılık gelir. Yerküre- Kutup ayarı yapılmış bir teleskop, leri ve saatleri daha küçük birimlere bö- nin ekvatoruyla, gökkürenin ekvatoru bir gökcismine ayarlandığında, Dün- lerken 60’lık sistemden yararlanmışlar- aynı düzlemdedir. Yer ekvatoru 0° enle- dır. Bu sistem, günlük hayatımıza o ka- midir. Kuzey kutbu +90°, güney kutbu dar yerleşmiştir ki programlarımızı hep -90° enlemdedir. Buradan anlıyoruz ki ona göre düzenliyoruz. Bu nedenle, de- boylam değerleri -90’la +90 arasındadır. receleri ve saatleri daha küçük birimle- Gökyüzünde de durum benzerdir. Gök re çevirirken pek zorlanmayacağız. 1 ekvatoru 0° dik açıklık, kuzey gök derece (°) 60 dakika (’); 1 dakika 60 kutbu +90° dik açıklık, güney gök saniye’dir (”). Benzer biçimde, 1 sa- kutbu da -90° dik açıklıktadır. Yani, at (h) 60 dakika (d); 1 dakika 60 sa- dik açıklık değerleri de -90° ile niye’dir (s). +90° arasında olabilir. Eksi (-) dik Şimdi, iyi tanıdığımız bir yıldız açıklık değerleri gök ekvatorunun olan Vega’nın koordinatlarına ba- güneyinde, artı (+) değerleri ise ku- kalım: Sağ açıklık 18h36d56s, dik zeyinde yer alır. açıklık +38°47’01’’. Buna göre, Ve- Sağ açıklığın boylamdan ayrılan ga’nın sağ açıklığı 18 saat, 36 dakika, yönü, değerlerinin derece değil, saat 56 saniye; dik açıklığı ise 38 derece, olarak verilmesidir. Burada, bir konuya 47 dakika, 1 saniye’dir. Dik açıklık de- açıklık kazandırmak gerekir: Gök koor- ğerinin başındaki artı (+) işareti, onun dinatları, hareketli değildir. Yani, Dün- kuzey gökkürede olduğunu gösterir. ya’nın kendi etrafında döndüğü gibi, Dik açıklığın sıfır ya da başlangıç gökyüzü de kendi çevresinde dönmez. Sağ açıklık - dik açıklık koordinat sistemi. düzleminin önemine karşın, sağ açıklı- Bu sisteme göre, gök ekvatoru, yer Buna karşın, biz, Dünya ile birlikte dön- ekvatoruyla aynı düzlemdedir. Ayrıca, ğın sıfır noktasının gökbilimsel bir öne- düğümüzden, onu yeryüzünden gözledi- kutup eksenleri aynı doğrultudadır. mi yoktur. Bu yer koordinatlarında da

32 Bilim ve Teknik KUZEY

Zürafa böyledir. 0° enlem ekvator- Vaşak Meridyen, yerküredeki boy- dur. Buna karşın, 0° boy- Andromeda lamlara benzetilebilir. lam, Greenwich’den Kraliçe Yükselim çizgilerini geçen bir yarım da- Kutup dikine keser ve baş- Yıldızı iredir ve bu enle- langıç meridyeni Küçük min buradan geç- Kertenkele Kral Ayı (0°) kuzey kut- mesinin tarihsel Kanatlı At bundan (kutup önemi dışında Regulus yıldızından) ge- Büyük Ayı bir önemi yok- Deneb çer. Meridyen tur. Benzer bi- Ejderha değerleri 0° ile Aslan çimde, 0h sağ 360° arasında-

DOĞU Kuğu açıklığın han- Vega Berenices’in dır. Kuzey Çoban gi yıldızdan ya Yunus Çalgı Saçı Gökyüzüne Tacı BATI da takımyıl- ilgimiz yalnız- Herkül Arcturus Başak dızdan geçtiği- Altair ca ona çıplak nin gökbilimsel Kartal gözle bakmak- bir önemi yok- Yılan la sınırlıysa, bu tur. Bu sadece Yılancı koordinatlara Spica tercih meselesidir. Kalkan pek gereksinim 0h sağ açıklık için Oğlak Karga duymayız. Bu tür kabul edilen yer, gü- gözlemler için genel- Terazi neş ışınlarının ilkba- likle bizim her ay bu Altair harda ekvatora dik geldi- Yay köşede verdiğimiz harita- Akrep ği anda, Güneş’in bulundu- Erboğa lar yeterli olur. Ama daha az ğu noktadır. belirgin gökcisimlerini incele- Şimdi, yukarıda değindiğimiz mek istiyorsak, hem bir yıldız kata- sağ açıklık ve dik açıklık koordinatlarını loğu hem de iyi bir yıldız atlasına gerek- bir süre için unutalım ve yerküre üze- GÜNEY sinim duyarız. Yıldız kataloglarında, yıl- rinde bulunduğumuz noktadan gördü- 15 Temmuz 2000 Saat 2200’de gökyüzünün genel görünüşü dızların ya da öteki gökcisimlerinin bir- ğümüz gibi ele alalım gökyüzünü. Bu takım özellikleri yanında koordinatları şekilde bir gökcisminin konumunu nasıl 0° kabul edersek, karşımıza yeni bir ko- (sağ açıklık ve dik açıklık olarak) verilir. tanımlarız ona bir bakalım. Gökyüzü- ordinat sistemi çıkar. Ancak, bu koordi- Bu koordinatlar, yer haritalarındaki ko- nün bize merkezinde bulunduğumuz nat sistemi, gökyüzüyle birlikte dön- ordinat çizgilerine benzer biçimde gök- bir kubbe (yarımküre) gibi göründüğü- mez, sadece gözlemcinin konumuna yüzü haritalarına da çizilmişlerdir. Böy- ne değinmiştik. Bu kubbenin tam tepe- bağlıdır. Bu koordinat sisteminde, bir lece, katalogda bulduğumuz bir gökcis- sine, başucu denir. Başucunu 90°; ufku gökcisminin konumu, yine iki koordi- minin gökyüzündeki konumunu kolay- natla verilir. Bunlar, yükselim ve merid- ca buluruz. 1 yendir. 3 Bir gökcisminin gözlemcinin bulun- Ayın Gök Olayları 5 duğu yerde ufuktan yüksekliğine yük- 7 selim denir. Doğal olarak, Dünya dön- Bu ayın en önemli gök olayı, Linear dükçe bu gökcisminin yükselimi ve me- Kuyrukluyıldızı. Bu kuyrukluyıldız, 9 ridyeni de değişir. Yani, bir gökcisminin onun kadar parlak olmasa da, yaklaşık üç 11 yükselimini ya da meridyenini belirtir- yıl önce gelen Hale-Bopp gibi çıplak 13 ken, bir anın söz konusu olması gerekir. gözle görülebilecek. Linear’ın yaklaşık 15 Örneğin, 15 Temmuz 2000, saat 3,5 kadir parlaklığa ulaşması bekleniyor. 22:00’de, Ankara’da Vega’nın yükselimi Kuyrukluyıldız, ayın başında Perseus Ta- 17 69°’dir. Ancak bir saat sonra yine aynı kımyıldızı’nda olacak. 20 Temmuz’da 19 yerde, Vega’nın yükselimi, 80°’dir. Yük- Büyük Ayı Takımyıldızı’na geçtiğinde, 21 selimi ve meridyeni hemen hiç değiş- parlaklığı yaklaşık 3,5 kadire ulaşacak. 23 meyen bir yıldız vardır: Kutupyıldızı Kuyrukluyıldız, ayın sonunda Aslan’a ge- (Kutupyıldızı tam anlamıyla Kutup nok- çecek ve artık sönükleşmeye başlayacak. 25 tasında olmadığından çok az bir değişim Jüpiter ve Satürn, gökyüzünün iki 27 gösterir; ancak bunu çıplak gözle pek güzel yıldız kümesi Ülker ve ’in 29 fark edemeyiz.). Kutup Yıldızı’nın yük- arasında yer alıyor. Bu iki gezegeni göz- 31 selimi bizim bulunduğumuz enlemde leyebilmek için, sabah Güneş doğma- 40°; ekvatordaki bir gözlemci için 0°; dan önce doğu ufkuna doğru bakmak Io Europa Ganymede Callisto Temmuz ayında Jüpiter’in dört büyük kuzey kutbundaki bir gözlemci içinse gerekiyor. uydusunun gezegene göre konumları. 90°’dir. Alp Akoğlu

Temmuz 2000 33 İnsanlık Geleceğiyle mi Oynuyor? İklim Değişiyor

NSANLIĞIN yerleşik yaşama süre sonra soğuk ama daha kısa süren çevresindeki elips biçimli yörüngesi- geçişinden bu yana, dünya ikli- dönemlerle kesiliyorlar. Bu köklü iklim nin, 95 000 yılda bir basıklaştığını gös- mi neredeyse değişmeyen bir değişimi de birkaç yüz yıl gibi kısa bir terdi. Bu periyod akla hemen, yüz bin gidiş izliyor; sıcaklıklarda her- sürede oluyor. yıllık buz çağlarını getiriyor. Yörünge- hangi bir ciddi değişim olmu- Gezegenimiz, son olarak, yaklaşık deki bu değişimin yanı sıra Milanko- İyor. Bu nedenle bizler de gerek hava elli milyon yıl önce soğuk bir döneme viç, Dünya’nın ekseninde de 41 000 sıcaklıklarının gerekse iklim desenleri- girdi. Aslında şu anda hâlâ onun için- yıllık periyodu olan doğrusal bir kayma nin dünya tarihi boyunca hep aynı kal- deyiz. Bu dönemde hava sıcaklıkları ile 23 000 yıllık periyodu olan dairesel dığını, değişmediğini düşünüyoruz. düştü, kutuplardan başlayarak orta en- bir sapma daha olduğunu buldu. Gü- Ne var ki iklimbilimcilerin bulguları lemlere değin uzanan buz tabakaları nümüz bilim adamları Dünya’nın bu hiç de böyle olmadığını gösteriyor. kapladı dünyayı. Canlıların doğal ya- hareketlerini bilmekle birlikte, bunla- Gerçekte dünya iklim sistemi, durgun şam alanları değişti. Yeni koşullara rın Dünya’nın değişken iklimiyle olan bir yapıda olmaktan çok uzak. Yüzlerce uyum sağlayamayan türler yok oldu; ilişkisini daha tam olarak kuramadılar. milyon yıllık sıcak dönemler, bunların yeni türler ortaya çıktı. Bu soğuk çağ- Kimi iklimbilimciler, kıta kayma ardından gelen onlarca milyon yıllık da, yüz bin yıl arayla görülen ve yakla- hareketlerinin ve dağ oluşumlarının ik- soğuk dönemler; soğuk dönemlerin şık on bin yıl süren kısa dönemlerin dı- lim değişimlerinde bir etkisi olabilece- içinde yüz bin yıllık periyodlarda ve şında dünya sürekli soğuk oldu. ğini düşünüyor. Çünkü bu tür hareket- yaklaşık on bin yıl süren ılık vahalar ve Peki bu periyodik ısınma ve soğu- ler okyanuslardaki akıntı sistemlerini bunların içinde de onlarca ya da yüz- maların nedeni nedir? 250 milyon yıl- ve atmosferdeki rüzgârları etkiler. Ki- lerce yıl süren görece hafif, soğuklu sı- lık sıcak ya da yüz bin yıllık soğuk dö- mi bilim adamları da yanardağ etkin- caklı birçok dönem var. Kısacası dünya nemlere yol açan güçlü etkiler neler- liklerindeki periyodik bir aşırılığın ik- zaman zaman değişen sürelerle hem dir? İklimbilimciler de çok uzun za- lim sistemini etkileyebileceğini savu- ısınıyor hem de sonra yeniden soğuyor. mandır bu sorulara yanıt arıyorlar. İlk nuyorlar. Yanardağ patlamalarıyla at- Örneğin son bir milyar yıl içinde soruya daha yanıt bulabilmiş değiller. mosfere çok büyük miktarlarda toz yaklaşık 250 milyon yıl süren sıcak dö- Ancak ikincisi için bazı ipuçları var. yükselir. Bu tozlar, güneş ışınlarının nemlerin ardından gelen dört büyük so- 1930’lu yıllarda Sırp bilim adamı geçişini engelleyen bir tabaka oluştu- ğuk dönem oldu. Sıcak dönemlerde, Milutin Milankoviç, Dünya’nın Güneş rur ve böylece dünyanın sıcaklığı da dünyanın ortalama sı- düşer. 1991’de Fili- caklığının 22°C kadar pinler’deki Pinatubo 1991’de patlayan olduğu sanılıyor; bu- Pinatubo yanardağı yanardağının patlama- günkünden 7°C daha sı yüzünden bir yıl bo- fazla! Bu dönemlerde yunca dünyanın orta- kıtalar bugünkü yerle- lama sıcaklığı 1°C ka- rine oturmamıştır. Ka- dar düşmüştü. Bunlar- raların iç bölgelerinde dan başka Güneş le- ılık ve sığ denizlerle keleriyle iklim olayları bataklıklar vardır; de- arasında bir ilişki ara- niz düzeyleri yüksektir, yan bilim adamları da kutuplarda buz bulun- var. Gerçekten de Gü- maz; oraları da bitkiler neş’in manyetik ala- ve ormanlarla kaplıdır. nındaki değişimler ve Bu sıcak dönemler, bir Güneş lekeleri, yayı-

36 Bilim ve Teknik Dünyamızın ısınıyor olduğuna ilişkin en güzel kanıtlardan biri, orta ve alçak enlemlerde dağlardaki buzulların geri çekilmeleridir. Bu geri çekiliş, özellikle son yirmi yılda hız kazanmıştır. Buzullardan buharlaşan sular da denizlerin düzeylerinin yükselmesine yol açar. lan enerji miktarını etkiler. Bu da do- Bilim adamlarına göre dünya şu ortaya koydu. 1998 ise 1997’den bile ğal olarak Dünya’nın aldığı enerji mik- anda artık soğuma eğiliminde olmalı. daha sıcak geçti. tarının değişmesine yol açar. Ancak son yüz elli yıllık gözlemler, bir Soğuma ve ısınmaların nedenleri şeylerin sanki ters gittiğini gösteriyor. Isınıyoruz daha anlaşılabilmiş değil; ama son bir On dokuzuncu yüzyılın ortalarından milyon yılda dünyayı en azından dokuz 1940’a değin, dünyanın özellikle ku- Bugün dünyanın en soğuk bölgesi kez buz tabakalarının kapladığı bilini- zey yarım küresinde belirgin bir ısın- neresidir sorusuna verilecek yanıt, yor. Bugün aslında, bundan elli milyon ma gözlenmişti. Sonra, 1940’tan başla- kuşkusuz Antarktika’dır. Avustral- yıl önce başlamış olan soğuk dönemin yıp 1960’lı yılların sonuna değin süren ya’nın iki katı büyüklüğündeki bu kı- içindeki kısa süreli sıcak vahalardan bi- yaklaşık 0,25°C’lik bir soğuma yaşan- tanın hemen hemen tümü (% 98) buz- rindeyiz: Büyük bir olasılıkla da vaha- dı. Bu dönemde Alaska ve İskandinav- la kaplıdır. Yaklaşık yüz milyon yıl ön- nın sonu görünmeye başladı. Amerika ya’daki buzulların geri çekilmesi dur- ce süper kıta Gondwana’dan kopan kı- ve Avrupa’nın ortalarına değin gelen du. Hatta İsviçre’dekiler ilerlemeye ta yavaş yavaş bugünkü yerine oturdu. buz tabakaları, bundan 18 000 ile 14 bile başladılar. Ne var ki 1970’li yıllar- Oluşumundan sonra çok uzun bir süre 000 yıl önce çekilmeye başladılar. Buz- da dünya yeniden ısınmaya başladı. üzerinde buz bulunmayan Antarkti- ların çekilmesi ısınmanın ilk belirtile- Kasım 1976’da iklimbilimci Dr. Walla- ka’da yaklaşık on beş milyon yıldır de- riydi. Bu kısa ılık dönemin en yüksek ce S. Broecker “Yirmi-otuz yıl sürecek, ğişmeyen bir buz takkesi bulunuyor. sıcaklıklarına 8000 yıl kadar önce ula- hızlı bir ısınma döneminin başında Kıtayı kaplayan buz tabakası, gelen şıldı; hava bugünkünden yalnızca 1- olabiliriz. Eğer doğal soğuma eğilimi güneş ışınlarının %80-85’ini geri yansı- 2°C daha sıcaktı. Dört bin yıl kadar ön- sona erdiyse, küresel sıcaklık büyük tır. Antarktika’nın günümüzde bu den- ce sıcaklık düşüşleri başladı. Tabii ki bir artış gösterecektir… bu ısınma li soğuk olmasının temel nedeni bu- arada kısa süreli görece ılık dönemler 2000 yılında, dünyanın ortalama sıcak- dur. Buz tabakasının ortalama kalınlığı oldu. Örneğin bin yıllarındaki böyle bir lığını son bin yılın en üst düzeyine çı- 1,5 km’dir ama bu kalınlığın 4,5 km’yi ısınma sırasında, Vikingler İzlanda’ya kartabilir” demişti. Bugünkü durum aştığı yerler de vardır. Dünyadaki buz- ve o zamanlar yeşil olan Grönland’a gi- ortada: Ağaç halkaları, buz örnekleri, ların % 90’ı (yaklaşık 30 milyon kilo- dip koloniler kurdular; hatta Ameri- mercanlar ve okyanus tabanlarından metreküp), Antarktika'da bulunur ve ka’ya bile gittiler. Ama sonra soğukların alınan örnekler üzerinde yapılan ince- bu buzlar, dünyadaki temiz suların % geri gelmesiyle Grönland buzla kaplan- lemeler, 1997 yılının son 1200 yıllık 70’ini içerir. dı ve koloniler de çöktü. dönem içindeki en sıcak yıl olduğunu Bu yapısıyla, Antarktika’nın dünya iklimi içinde önemli bir yeri vardır. Her şeyden önce kıta, dünya iklim sis- Pinatubo yanardağı teminin soğutucu birimidir. Soğutma etkisinin dünya rüzgâr desenlerinin oluşumunda önemli bir yeri vardır. Bu etkinin yanı sıra Antarktika’nın okya- nusla olan ilişkisi de çok önemlidir. Toplam sülfat yoğunluğu Pinatubo yanardağından saçılan sülfat Endüstriyel sülfatın dağılımı Dünyadaki iklimin en önemli öğe- Düşük Yüksek lerinden biri de bilim adamlarının taşı- 1991’de Filipinler’deki Pinatubo yanardağının patlamasıyla tonlarca kükürt dioksit yıcı bant adını verdikleri okyanus akın- stratosfere yayılmış ve orada sülfürik asit damlacıklarına dönüşmüştü. Tüm dünyaya tı sistemidir. Mobius şeridine benzer yayılan bu ayresol battaniyesi, gelen güneş ışınlarını yansıttığı gibi dünyanın ısısını da biçimdeki akıntı, kimi zaman dipten soğuruyordu. Bu yüzünden de bir yıl boyunca dünyanın ortalama sıcaklığı 1°C kadar düştü. Bu olay bilim adamlarına, iklim modellerini geliştirme fırsatı sağladı. kimi zaman da yüzeyden gider. Dünya-

Temmuz 2000 37 Bilim adamları, kutuplardaki ve 16°C Milankoviç Çevrimleri dağlardaki buzullardan alınan buz Dünya’nın örneklerinde, değişik katmanlarda Dünya ekseninin Güneş çevresindeki sıkışmış hava kabarcıklarını 41 000 yıl periyodlu yörüngesinin 95 000 inceliyorlar. Bu kabarcıklardaki 15°C yatay kayma yıllık periyodlu, basıklaşma hareketi havanın içeriği, yüz binlerce yıl hareketi önceki dünyanın sıcaklığına ilişkin Dünya bilgiler veriyor. Araştırmalar, son 14°C Güneş bir milyon yıl içinde dokuz buzul Kuzey yarımkürede, orta çağı yaşandığını ve bugün de iki enlemlerdeki sıcaklık değişimi buzul çağı arasındaki ılık dönemde Dünya ekseninin bulunduğumuzu gösteriyor. 10 000 8000 6000 4000 2000 0 23 000 yıl periyodlu Yıl Önce dairesel sapma Dünya hareketi Son 850 000 Yıl İçinde Bulunduğumuz, Buzul Çağları Arası Dönem 17°C Yazın Güneş’ten gelen ışınlarının ilettiği güç miktarı (watt/m2) 15°C 500 450 13°C 400 11°C Buz hacmi

800 000 600 000 400 000 200 000 Bugün 750 000 500 000 250 000 0 Yıl Önce Yıl önce daki tüm ırmaklarda akan suların yirmi sisteminin dengesi açısından çok tirdi. Aynı dönemde Kafkaslar’daki katı kadar su taşıyan bu akıntı sistemi önemlidir. buzulların kütlesi yarıya indi. Çin- İzlanda yakınlarında soğur ve yoğunla- Son yıllarda bilim adamları kıtanın Rusya sınırında, Tiyen Şan Dağla- şarak dibe batar. Yön değiştiren akıntı iç bölgelerinin aldığı yağış miktarında rı’ndaki buzullarsa son kırk yılda yakla- dipten, güneye, Afrika’ya, doğru ilerler. bir artış, bunun yanında kıyılarındaki şık % 20 küçüldüler. Afrika’nın güneyinde, Antarktika buz hacminde de bir azalış gözlüyorlar. Yirminci yüzyılda denizlerin düzeyi yakınlarında, akıntı iki kola ayrılır. Kol- Buz hacmindeki benzer bir azalma 10-25 cm kadar yükseldi ve günümüz- lardan biri Avustralya’nın doğusundan Arktik Denizi’yle dünyanın orta ve al- de de her yıl yaklaşık 2 mm yükseliyor. geçerek Pasifik Okyanusu’nun kuzeyi- çak enlemlerindeki buzullarda da ken- Bunun 0,2-0,6 mm kadarı okyanusların ne yönelir. Yol boyunca ısınır ve yüze- dini gösteriyor. Örneğin Afrika'da Kili- ısıl genleşmesinden (tıpkı yazın ısınan ye çıkar; sonra ABD’nin batı kıyılarını manjaro Dağı’ndaki buzul, 20. yüzyıl- elektrik hatlarının sarkması gibi) kay- izleyerek güneye iner ve Avustral- da kütlesinin yaklaşık dörtte üçünü yi- naklanıyor. Yükselmenin geri kalan bö- ya’nın kuzeyinden geçer. Öteki kol lümünün, buzların ve buzulların erime- basınç Hubble Uzay Teleskobu Hint Okyanusu’nda bir çember çizer; 600 km si yüzünden olduğu sanılıyor. Bilim

ısınan ve yüzeyden akan sular Avust- 500 km adamları bu durumu kaygıyla izliyorlar. ralya’nın batısında birinci kolla birleşir. Ama onları daha da kaygılandıran olay, Ondan sonra taşıyıcı bant tek bir bü- buzulların erime hızının son yıllarda gi- yük kol biçiminde Afrika’nın batısın- derek artıyor olması. Örneğin Yeni Ze- dan geçerek kuzeye yönelir. Yol bo- landa’daki buzullar yalnızca yirmi yılda yunca buharlaşma nedeniyle suları aza- kütlelerinin dörtte birini yitirdiler. İs- lan akıntının tuz oranı yükselmiştir; panya’da 1980’de yirmi yedi olan buzul

İyonosfer kuzeye yaklaştıkça da soğur. İzlanda MİR Uzay İstasyonu sayısı bugün on üçe düşmüş durumda. 320 km yakınlarında bu soğuk ve yoğun sular 300 km Peru Andları’ndaki Qori Kalis buzulu, dibe batar. Böylece döngü tamamlanır. 1963-78 yılları arasında, yılda dört met-

Taşıyıcı bant, okyanuslar arasında Uzay Mekiği re kadar geri çekilirken, 1995’te buzu- su ve ısı alışverişini sağlar. Bu sistem 275 km lun yıllık geri çekilme hızı otuz metre- sayesinde Pasifik ve Hint Okyanusla- ye ulaştı. Bilim adamlarına göre buzul- rının sıcak suları Atlantik’e taşınır. Bu 250 km lardaki bu erime, bir tek şeyi gösteri- sırada yüzeyden giden akıntının üze- yor; küresel bir sıcaklık artışını. Termosfer rindeki hava da ısınır ve akıntının ya- Vostok Sıcaklık artışının tek göstergesi bu- (insanlı ilk uzay kınından geçtiği karaların iklimi yu- uçuşu 1961) zulların erimesi değil kuşkusuz. Gölle- 175 km muşar. Örneğin Kuzeybatı Avrupa, ta- 150 km rin su sıcaklıklarındaki artışlar ya da at-

şıyıcı bant sayesinde yaklaşık 10°C da- Ororalar mosferde sıcaklığın 0°C’ye düştüğü ha sıcak olur. yüksekliğin, 1970’ten bu yana her yıl, Güney yarımkürede yaz mevsimi 4,5 m kadar artması da birer gösterge. Meteorlar 100 km geldiğinde, Antarktika’da eriyen buz- Mezosfer Ancak dünya sıcaklığındaki artışı, en ların soğuk suları da dibe çöker ve taşı- belirgin olarak gözler önüne seren ka- yıcı banta katılır; sonra da kuzeye yö- Ozon Tabakası 50 km nıt, yaklaşık 140 yıldır dünyanın birçok nelir. Bu nedenle Antarktika, hem so- Stratosfer yerinde tutulan sıcaklık kayıtları. Bu

Everest ğukluğu hem de taşıyıcı banta aktardı- 10 km kayıtlar incelendiğinde, 1860-2000 yıl- Tepesi Troposfer ğı soğuk suları nedeniyle dünya iklim 8848 m ları arasında küresel sıcaklığın yaklaşık

38 Bilim ve Teknik Güneş’ten gelen Gelen ışınların %23’ü 0,5-0,7°C yükselmiş olduğu görülüyor. bulutlardan yansır ışınların bir Sıcaklığın en hızlı arttığı dönem de son bölümü bulutlar Gelen ışınların %46’sını atmosfer yirmi yıllık dönem. tarafından soğurur Bir dereceden bile küçük bu artı- yansıtılır, bir bölümü atmos- şın aslında pek de önemli bir artış ol- ferce soğurulur, madığı düşünülebilir. Ancak 1500’lü bir bölümü de Gelen ışınların yeryüzüne ulaşır. %3’ünü bulutlar yıllarda başlayıp 1800’lü yıllara değin soğurur Yeryüzüne ulaşan Atmosfer Gelen ışınların süren ve Avrupa’da Küçük Buz Çağı ışınların küçük bir ancak %24’ü Bulutlar olarak anılan soğuk dönemde, ortala- bölümü yeryüzüne ulaşır doğrudan yansır; ma küresel sıcaklık, bugünkü değeri- Yeryüzüne ulaşan geri kalanıysa ışınların %4’ü nin yalnızca 1°C altındaydı. Günü- Dünya’yı ısıtır. Bu yüzeyden yansır müzden 12 000 yıl kadar önce sona kez, ısınan Dünya eren, son buzul çağındaysa dünyanın kızılötesi ışın yaymaya başlar. Uzaya, az Güneş ortalama sıcaklığı bugünkü düzeyin- Ancak Dünya’nın ısı kaçar den yalnızca 5°C daha düşüktü. Bize yaydığı bu ışınlar sayı olarak pek küçük gelen bu sıcak- uzaya yayılamadan lık değişimlerinin, iklim kuşakları, atmosferdeki Sera gazları, uzun Isınan dalgaboylu ışınları Dünya’nın sera gazlarınca soğurup yeniden Atmosfer canlıların doğal yaşam alanları ve in- yaydığı uzun Dünya’ya yansıtır soğurulur ve dalgaboylu sanların toplumsal yaşamları üzerinde (kızılötesi) gerisin geri ışınlar Isı tutuldukça Güneş’ten atmosferin Artan sera gazları, gerçekte büyük etkileri olur. Dünya’ya yeryüzüne ulaşan sıcaklığı artar uzun dalgaboylu kısa dalgaboylu ışınlara karşı bir yansıtılır. (morötesi) ışınlar kalkan gibi davranır Atmosfer dan gelen gazların zamanla bir atmos- yalnızca 10-15 km’dir ama atmosferde- Güneş sisteminde, Merkür dışın- fer oluşturduğu var sayılıyor. Bu ilk at- ki gaz kütlesinin % 85’i de bu katman- daki tüm gezegenlerde, hatta kimi ge- mosferin içeriği ve yapısı bugünkün- da bulunur. Burada yükseklik arttıkça zegenlerin uydularında bile atmosfer den çok farklıydı. Örneğin oksijen yok sıcaklık azalır; en üst kısımları –60°C bulunur. Bu atmosferlerin kalınlığı, denecek kadar azdı; bir ozon tabakası kadardır. Atmosferdeki su buharının içerdiği gazlar ve yapısı gezegenden da yoktu. hemen hemen tümü buradadır. Tropos- gezegene değişir. Örneğin Mars’ta, Günümüzde dünya atmosferini ferin üzerinde yaklaşık 50 km kalınlı- karbon dioksitten (CO2) oluşan ince oluşturan temel gazlar azot (N2) ve ok- ğındaki, kuru ve daha az yoğun stratos- ve soğuk bir atmosfer vardır. Öte yan- sijendir (O2). Bu iki gazın yanı sıra ar- fer yer alır. Stratosferin ilginç bir özelli- dan Venüs'te başta yine CO2 olmak gon (Ar), karbon dioksit (CO2), metan ği vardır; troposferin tersine, sıcaklık üzere, azot, kükürt dioksit ve su buha- (CH4), su buharı (H2O), eser miktarda yükseklikle birlikte artar. Güneş'ten rından oluşan çok yoğun ve sıcak bir başka gazlar ve havada asılı küçük par- gelen morötesi ışınlar, stratosferin üst atmosfer bulunur. Mars’ın yüzey sı- çacıklar, ayresoller, bulunur. Atmosfe- kısımlarındaki (35-48 km arası) iki caklığı –130°C’ye kadar düşerken Ve- rimiz, birbirinen farklı özellikler göste- atomlu oksijen moleküllerini parçalar. nüs’te sıcaklık 500°C kadardır. Mars’ın ren katmanlardan oluşur. Gazların, her Ama oksijen atomları, bu kez ozon (O3) atmosferi çok incedir ve Güneş’ten ge- katmandaki oranları değişiktir. Ama ilk oluşturacak biçimde yeniden birleşir- len yüksek enerjili morötesi ışınları yüz kilometre boyunca azotun (% 78) ler. Oluşan ozon tabakası, Güneş’ten engelleyecek bir yapıda değildir. Öte ve oksijenin (% 20,5) oranları pek de- gelen ve Dünya’daki yaşam için tehli- yandan Venüs’ün atmosferindeki bu- ğişmez. Yükseklik arttıkça katmanlar- keli olan morötesi ışınların geçişini en- lut tabakası öylesine kalındır ki yüzey- daki gazların yoğunluğu (metreküpteki geller. Stratosferden sonra sırasıyla m e- den Güneş’i görmek olanaksızdır. Her atom ya da molekül sayısı) da düşer. zosfer, termosfer ve iyonosfer yer alır. iki gezegenin atmosferi de bugün için Atmosferin ilk ve en yoğun tabaka- Uzaydan bakıldığında, dünyamızın hem insanlar hem de Dünya’daki baş- sı troposferdir. Troposferin kalınlığı yaydığı enerjinin dalgaboyuyla, ka canlılar açısından –kimi mikroorga- –18°C’deki bir cisimden yayılan ener- nizmalar dışında– bu gezegenleri yaşa- jinin dalgaboyunun aynı olduğu görü- namaz kılıyor. Yeryüzünde yaşam, lür. Ne var ki Dünya’da ortalama atmosferimizin oluşturduğu Antarktika ve Grönland’ın yüzey sıcaklığı 15°C’dir. Bu du- eriyen buzlarının soğuk uygun koşullar sayesinde suları dibe çökerek rum, ısının yer yüzüyle at- başlamış ve onun değişim- okyanus akıntı sistemine, mosferin alt katmanları ara- taşıyıcı banta katılır. leriyle birlikte evrim ge- sında tutulduğunu gösterir.

çirerek biçimlenmiştir. SICAK SU Gerçekten de Güneş’ten Bilim adamları, olu- Dünya’ya gelen enerji, tro- şumunun ilk aşamaların- posferde tutulur. Atmosfer da Dünya’nın bir atmosfe- olayları diye adlandırdığı- ri bulunmadığını düşünüyor- mız rüzgâr, yağmur, dolu, fırtı- lar. Tektonik hareketlerin so- SOĞUK SU na vb. olaylar hep bu en alt ve en nucunda Dünya’nın iç kısımların- Antarktika yoğun tabakada olur.

Temmuz 2000 39 Atmosferdeki Karbon Dioksit Oranındaki Yükseliş 1998 Kayıtlardaki en sıcak yıl

1982-83 El Nino’su Pinatubo yanardağının patlaması

1877-78 El Nino’su I. Dünya Savaşı II. Dünya Savaşı

Küçük Buz Çağı’nın sonu

Yüz elli yıllık sıcaklık kayıtları, Dünya’nın bu dönemde 0,5-0,7°C kadar ısındığını ortaya Salınımlar, mevsimsel değişimleri yansıtıyor. Yaz dönemindeki düşüş koyuyor. Bilim adamları, endüstri devrimiyle yeşeren bitkilerin artan fotosentezinden birlikte atmosferde karbon dioksit ve metan

Karbon Dioksit Yoğunluğu (parçacık Karbon / Dioksit milyon) Yoğunluğu kaynaklanıyor. gibi sera gazlarındaki artmasının bu ısın- mayla ilişkili olduğunu düşünüyorlar. Çünkü buz örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar, yüz binlerce yıl boyunca atmosferdeki sera gazı oranlarının Dünya’nın sıcaklığıyla birlik- te artıp azaldığını gösteriyor. Sera Etkisi dioksit ve metan molekülleri bu ışınla- Güneş’in, bugünkünden % 30 daha sö- rı soğurur; sonra da yüzeye doğru yan- nük olduğu ve çevresine daha az ener- Güneş’in iç bölgelerinde oluşan sıtır. Böylece Dünya’nın yüzeyi ve tro- ji yaydığı da biliniyor. Sagan ve Mul- füzyon tepkimeleri sırasında, çok bü- posfer, olması gerekenden daha sıcak len’in düşüncesine göre, o dönemde yük miktarlarda enerji açığa çıkar. Bu olur. Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan Güneş’ten gelen enerji miktarı, Dün- enerji yavaş yavaş Güneş'in yüzeyine ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan ya’yı bugünkü gibi ısıtamayacak ve ok- doğru iletilir ve oradan da bütün dal- seraları andırır ve bu nedenle de doğal yanuslardaki suların da sıvı olarak bu- gaboylarındaki elektromanyetik dalga- sera etkisi olarak bilinir. lunmasına olanak vermeyecek denli lar biçiminde uzaya yayılır. Güneş sis- Bu sürecin başlıca aktörleri olan, su azdı. Bu durumda okyanusların don- temindeki gezegenler, büyüklüklerine buharı, karbon dioksit ve metan da s e- ması ve yaşamın da ortaya hiç çıkama- ve Güneş'e olan uzaklıklarına göre, bu ra etkisi yapan gazlar ya da kısaca sera ması gerekirdi. Ama hiç de öyle olma- enerjinin küçük bir bölümünü payla- gazları olarak anılırlar. Bunların yanı dı. Çünkü o dönemde atmosferin yapı-

şırlar –geri kalanı, uzayda yayılmayı sıra azot oksit (N2O) ve kloroflorokar- sı ve içeriği bugünkünden çok farklıy- sürdürür. bonlar (CFC) da sera etkisi yapar. An- dı. Güneş’ten gelen yetersiz enerjiye Dünya'ya gelen ışınların yaklaşık cak bunların atmosferdeki oranları çok karşın Dünya’nın yüzeyi, suların sıvı dörtte biri, bulutlardan yansıyarak uza- küçüktür. kalmasını sağlayacak denli sıcaktı. Bu- ya döner. Geri kalan enerjinin yaklaşık Dengeli bir sera etkisinin Dün- nun nedeni de günümüzdekinden çok dörtte birini (% 28) stratosferdeki ozon ya’daki yaşam için büyük bir önemi daha şiddetli bir sera etkisinin yaşanı- tabakasıyla troposferdeki bulutlar ve su vardır. Çünkü dünyayı sıcak ve yaşana- yor olmasıydı. O dönemde atmosferde- buharı soğurur. Atmosferin soğurduğu bilir kılar. Eğer bu etki olmasaydı yer- ki CO2 oranı bugünkü düzeyinin ışınların % 90’ı bizim göremediğimiz yüzünde ortalama sıcaklık –18°C dola- 100–1000 katıydı. Zamanla oksijen kızılötesi ve morötesi ışınlar, % 10’u da yında olurdu. Tıpkı Mars’takine ben- üreten alglerin ve fotosentez yapan ka- görünür ışındır. Bir başka deyişle at- zer bir durum. Öte yandan şiddetli bir ra bitkilerinin ortaya çıkmasıyla bu mosfer, Güneş’ten gelen görünür ışın- sera etkisi de Dünya’yı çok sıcak bir oran giderek düştü. Atmosferin içeriği ların onda dokuzunun yeryüzüne geç- gezegen yapabilir; tıpkı Venüs gibi. Se- değişmeye başladı; canlılar sayesinde işini engellemez. Yeryüzüne ulaşan bu ra etkisinin, Dünya’yı olduğundan da- atmosferdeki karbon dioksit sürekli ışınlar da onu ısıtır. Tropikal kuşaktan ha sıcak yapmasının yalnızca insan için azalırken oksijen miktarı arttı. yükselen sıcak hava kutuplara doğru, değil tüm canlı türleri için yaşamsal bir Bu düşüncenin kanıtlanması ola- soğuk kutup havası da yüzeye inip ek- önemi vardır. Hatta Dünya’da yaşamın naklı değil. Kuşkusuz başka bilim vatora doğru yönelir. Böylece atmosfer başlamasının bile sera etkisiyle belki adamları sera etkisini dışlayan değişik olayları, su çevrimi, karbon çevrimi vb. bir ilişkisi olabilir. senaryolar üretebilir. Ama Sagan’la süreçler işleyerek dünyada yaşamın 1970’li yılların başında ABD’deki Mullen’in senaryosunda aksayan bir sürmesi sağlanır. Cornell Üniversitesi’nden iki bilim yan da yok. Atmosferimizin içeriğinin, Gelen ışınlarla ısınan Dünya, tıpkı adamı, Carl Sagan ve George H. Mul- milyarlarca yıllık dünya tarihi boyunca dev bir radyatör gibi davranmaya baş- len, ilginç bir düşünce ortaya attılar. zaman zaman değişmiş olduğu artık lar. Ancak bu ısıyı Güneş gibi tüm dal- Dünya’da okyanusların yaklaşık 3,8 herkesçe biliniyor. Hatta bunun somut gaboylarında yayamaz; yalnızca kızılö- milyar yıldır var olduğu ve en basit ya- bir örneğine, bugün bizler tanıklık edi- tesi ışınlar biçiminde yayabilir. Ne ki şam biçimlerinin de bu okyanuslarda yoruz; 20. yüzyıl boyunca sera gazları- yüzeyden yayılan bu ışınların yalnızca yaklaşık 3,5 milyar yıl önce ortaya çık- nın atmosferdeki oranları sürekli arttı küçük bir bölümü uzaya gidebilir. tığı tahmin ediliyor. Ayrıca aynı dö- ve hâlâ da artıyor. Bunlardaki artış da Çünkü atmosferdeki su buharı, karbon nemde oluşumunun ilk aşamalarındaki atmosferin ısı tutma kapasitesini arttı-

40 Bilim ve Teknik Atmosferdeki yıllık artış 2-6 larda yapılan gözlemler, yaklaşık yüz Ormanların yok edilmesi yıllık bir dönemde atmosferdeki kar- Bitkilerin 1-3 Topraktan bon dioksit miktarının % 25 oranında Bitkilerin fotosentezi salınan soluması 50 Okyanuslardan artmış olduğunu ortaya koydu. Bilim Fosil yakıtlar 50 salınan Okyanusların adamları, bu artışın temel nedenini fo- 5-7 100 çektiği sil yakıtların kullanılması ve ormanla- rın yok edilmesi gibi insan etkinlikleri olduğunu düşünüyor. Çünkü buz ör- nekleri üzerinde yapılan çalışmalar at- mosferdeki karbon dioksit oranının 100 binlerce yıldır değişmediğini ortaya koyuyor; ta ki Endüstri Devrimi başla- yana dek.

104 Sera Gazları Dünyanın kabuğu denince akla hemen, dünyanın iç kısmında sıvı du- rıyor ve böylece küresel sıcaklığın yük- mosferin bileşimindeki küçük değişim- rumundaki mantonun üzerinde bulu- selmesine yol açıyor. Bu gazlar arasın- lerin bile büyük iklimsel değişikliklere nan ve kalınlığı yer yer 6 km ile 70 km da en etkilisi su buharı. Dünyadaki se- yol açabileceği tahmin ediliyordu. Bu arasında değişen katı bölüm, litosfer, ra etkisinin % 75’inin su buharından konu üzerinde çalışan ve atmosferdeki gelir. Ne var ki bilim adamlarının kaynaklandığı düşünülüyor. Bu du- karbon dioksitin dünya iklim sistemine “Dünya’nın kabuğu”ndan anladıkları rum, ilginç ve tehlikeli olabilecek bir olan etkisini ilk fark eden, Nobel Ödül- daha farklıdır. Onlara göre kabuk, o kısır döngü oluşturuyor. Çünkü dünya lü İsveçli kimyacı Svante A. Arrhenius katı bölüm, litosfer, ile birlikte hidros- ısındıkça okyanuslardan, deniz, göl ve oldu. Arrhenius 19. yüzyılın sonlarında, feri (okyanuslar, denizler, göl ve ır- ırmaklardan daha büyük miktarlarda karbon dioksit oranındaki değişimin, maklar), atmosferi ve buralarda yaşa- su, buharlaşıp atmosfere karışır. At- dünyanın yüzey sıcaklığını nasıl etkile- yan canlıları (biyosfer) da kapsar. Ka- mosferdeki daha çok su buharı da sera yeceğini hesapladı. Onun hesaplarına buğu oluşturan bu katı, sıvı ve gaz bö- etkisinin artması yani dünyanın biraz göre karbon dioksit oranı iki katına çı- lümler ve biyosfer birbirleriyle sürekli daha ısınması demektir. Ne ki insanla- karsa, yaklaşık 6°C’lik bir küresel ısın- ve yoğun bir etkileşim içindedir. Bun- rın su çevrimi üzerinde yapabilecekle- ma olacaktı! Arrhenius’un bulduğu de- lardan herhangi birindeki bir değişik- ri doğrudan bir etki yok. Ama sera etki- ğer, bugün iklimbilimcilerin öngörüle- lik ötekilerde de değişimlere yol açar. sini arttıran öteki gazların büyük bir rine oldukça yakın. Karbon çevrimi, bu karşılıklı ilişkiyi bölümünü, insanlar üretiyor. Bunların Bu konuya yönelik ilk pratik uygu- ortaya koyan güzel ve somut bir ör- başında da karbon dioksit geliyor. lamalar ancak 20. yüzyılın ortalarında nektir. On yedinci yüzyılın başlarında keş- gerçekleştirildi. Atmosferdeki karbon Yaşam, havadaki karbon dioksitin, fedilen karbon dioksit, renksiz bir gaz. dioksit miktarının sistematik olarak canlı organizmalardaki karbon temelli Atmosferde % 0,03 (on binde üç) ora- gözlenmesine 1958’de başlandı. O yıl- organik bileşiklere dönüşmesi üzerine nında bulunuyor ve temel olarak, kar- kuruludur. Dünyadaki karbonun bü- bon içeren maddelerin (kömür, petrol, yük bölümü kayalardadır. Ancak bun- doğalgaz vb) yakılmasıyla, fermantas- lardaki karbonun çevrime katılması yonla, hayvan ve bitkilerin solumala- Atmosferdeki çok uzun sürer. Öte yandan atmosferle CO rıyla üretiliyor. 2 hidrosfer arasında çok daha hızlı bir

Günümüzde bilim adamları, Yanma Fotosentez karbon alışverişi vardır. Atmosfer- 1860’tan bu yana görülen yaklaşık deki karbon dioksit suda çözüne-

CO2 0,7°C’lik küresel ısınmanın % Soluma Soluma Soluma rek karbonik asit oluşturur; son- 60’lık bölümünden, karbon di- ra sırasıyla bikarbonat ve karbo- CO oksitin sorumlu olduğu kanı- 2 nat iyonlarına dönüşür. Suyun sındalar. Çünkü atmosferdeki içinde yaşayan bitkiler fotosen- Organik karbon dioksit miktarı son 200 maddelerin Soluma tez için suda çözünmüş olarak 000 yılın en üst düzeyinde. Bu çözünümü bulunan karbonatlardan ve kar- Ölüm kadar fazla karbon dioksitin at- bon dioksitten yararlanırlar. Ok- mosfere karışmasından da kuş- Karbonlaşma yanuslar her yıl atmosferden süreci Ölüm kusuz, otomobillerde, fabrikalar- yaklaşık 104 milyar ton karbon di- da, elektrik santrallarında vb. fosil Çözünen oksit çeker ve 100 milyar ton kadar Turba yakıtları yakan insanlar sorumlu. organizmalar da karbon dioksit salar. Okyanusların Kömür Gerçekte bu düşünce hiç de yeni karbon çevrimindeki etkisi bilinmekle Petrol ve değil. Daha 19. yüzyılın ortalarında, at- gaz birlikte bu çevrimde yer alırken hangi

Temmuz 2000 41 larını yavaş yavaş atmosfere aktaracak. Kişi başına düşen CO2 salımları 2050 yılında atmosferdeki karbon di- oksit oranının 1850’deki düzeyin iki 10 tondan fazla CO2 salımı katına, 2100’de de üç katına çıkması 5-10 ton CO2 salımı bekleniyor. 1-5 ton Su buharı ve karbon dioksitle bir- CO2 salımı 1 tondan az likte, dünyanın ısınmasına yol açan bir CO2 salımı başka gaz da metan. Havadan hafif salımındaki değişim 1980-90 arası CO2 olan metan, renksiz ve kokusuz bir gaz %100’den çok artış ve atmosferde, karbon dioksit miktarı- %50-100 arası artış azalma nın iki yüzde birinden daha az bulunu- yor. Ama metan moleküllerinin ısı tut- deniz düzeyindeki yükselmenin ma yeteneği, karbon dioksit molekül- tehdit ettiği kıyılar lerinin 20 katıdır. Atmosferde kalış sü- Sera gazlarının küresel ısınmadaki payları Bilim adamları, küresel ısınmanın temel resi de 10 yıl kadardır. Bilim adamları Karbon Dioksit nedeni olarak sera gazlarının artışını yaşadığımız küresel ısınmanın % 10- görüyorlar. Bunların başında su buharı Ozon geliyor. Ama insanların su çevrimine karşı 15’lik bölümünden atmosferdeki me- Metan yapabilecekleri bir şey yok. Bunun tanın sorumlu olduğunu düşünüyorlar. yanında atmosferdeki öteki sera gazlarını Azot Oksit Atmosferdeki metan miktarı tıpkı kar- insan etkinlikleri arttırıyor. Bu etkinliklerin bon dioksit miktarı gibi biyolojik sü- CFC 12 başında da fosil yakıtların kullanılması geliyor. reçlerden etkileniyor. Ölen bitki ve CFC 11 hayvanların anaerobik çözünmesi sıra- iç süreçlerin işlediği hâlâ açıklığa ka- etkileşimi yüzünden her yıl yaklaşık sında topraktaki bakterilerce ortaya çı- vuşmuş değil. 207 milyar ton karbon dioksit atmosfe- kartılıyor. Bu nedenle de nemli toprak- Karadaki bitkiler de fotosentez sı- re salınıyor. Bu miktar her yıl artıyor. larda, pirinç tarlalarında, bataklık böl- rasında atmosferdeki karbon dioksiti Öte yandan, kara bitkilerinin fotosen- gelerde ve çöplüklerde bolca bulunur. alır ve karbon temelli bileşiklere çevi- tezi ve yine okyanus-atmosfer etkileşi- Ayrıca doğal gazın % 50-90’ı metandır. rirler. Bunların bir bölümü metaboliz- mi nedeniyle de yaklaşık 204 milyar Petrol, doğal gaz ve maden çıkarma ça- malarında kullanılır; geri kalan bölümü ton karbon dioksit her yıl atmosferden lışmaları sırasında da atmosfere metan de depolanır. Bitkilerin depoladığı kar- çekiliyor. Bu durumda yılda 3 milyar karışır. Günümüzde atmosferdeki me- bon, bitki yiyen hayvanlara geçer. Kara ton dolayında karbon dioksit atmosfere tan oranı 18. yüzyıldakinin 2,5 katıdır. bitkileri fotosentez yoluyla her yıl yak- ekleniyor. Bu da aslında insanların fosil Yapılan araştırmalar metan miktarının laşık 100 milyar ton karbon dioksiti at- yakıt kullanımı sonucunda atmosfere her yıl % 1 oranında arttığını gösteri- mosferden çeker. Bitkiler, hayvanlar salınan karbon dioksit miktarına eşit. yor. Küresel ısınma organik madde çö- ve toprak her yıl soluma yoluyla 100 Ne var ki dünyadaki fosil yakıt rezerv- zünümünü hızlandırdığı için bilim milyar ton karbon dioksit salar. leri, atmosferdeki karbon dioksit düze- adamları metan miktarındaki bu artışın Karbon, ağaç dokularında da depo- yini 5-10 katına çıkaracak denli fazla. daha da hızlanacağını tahmin ediyorlar. lanır. Kayalardan sonra karalardaki en Bilim adamlarının tahminlerine göre büyük karbon deposu ormanlardır. Ya- insanlar, yer altındaki bu karbon stok- Küresel Isınma şayan ormanlar yeryüzündeki; geçmiş dönemlerde yaşamış ormanlar da yer Dünya iklim sistemi çok karmaşık altındaki (kömür, petrol ve doğalgaz bi- bir bulmaca gibidir. Atmosfer, okya- çiminde) karbon depolarıdır. Dünyada- nuslar, okyanus akıntı sistemi, kutup ki doğal süreçlerin on milyonlarca yıldır bölgeleri, ormanlar, çöller, buzullar, ya- depoladığı bu karbon stokları, yirminci nardağlar, insan etkinlikleri vb. birçok yüzyıl boyunca insanlar tarafından çok değişkeni vardır. Bunların iklim siste- hızlı bir biçimde atmosfere (karbon di- mi üzerindeki tek tek etkileri ve bir- oksit olarak) geri verilmiştir; hâlâ da ve- birleriyle karşılıklı etkileşimleri hâlâ riliyor. Öte yandan atmosferdeki kar- tam olarak anlaşılmış değil. Hatta bu bon dioksit oranını düşürecek ormanlar yönde daha alınması gereken çok uzun da hızla yok ediliyor. Fosil yakıtların bir yol olduğu bile söylenebilir. Bu ne- tüketimi ve ormansızlaştırma yüzün- denle hava durumu tahminlerinde, ka- den her yıl atmosfere yaklaşık 7 milyar sırga rotalarının ve gelecekteki iklim ton karbon dioksit salınıyor. desenlerinin öngörülmesinde iklimbi- Şu anda atmosferde 750 milyar ton limcilerin en çok başvurdukları araç, dolayında karbon dioksit bulunuyor. bilgisayar ortamında oluşturulan mate- Bitkilerin, hayvanların ve toprağın so- matiksel modellerdir. Bu matematiksel luması, fosil yakıtların kullanılması, or- modellere yönelik ilk çalışmayı, mansızlaştırma ve okyanus-atmosfer 1940’lı yılların sonunda dünyaca ünlü

42 Bilim ve Teknik 7 – 10° C 7 – 10° C

4 – 7° C 4 – 7° C

2 – 4° C 2 – 4° C 1995 Sıcaklık dalgasında 1994 465 kişi ölmüştü Taşkınları izleyen dönemde patlak 0 – 2° C 1993 Rift Vadisi veren veba salgını 0 – 2° C 1995, Sivrisineklerin yol humması 1993 açtığı beyin iltihabı, Sarı humma El Nino’yla zehirli alglerin 1993 Hanta virüsü ilişkilendirilen salgını aşırı yağışların öldürdüğü balıklar 1987-90 dang salgını ardından gelen kurak Sıtma dönemde patlak vermişti 1992 Dang salgını

1993, 1994, 1995 Aşırı 1993 Şiddetli muson- sıcak ve nemli dönemin 1996 Sıcak ve kuru ların ardından çıkan ardından patlak veren dönemin ardından kolera salgını dang salgınları gelen menenjit salgını 2° C 2°C

1991 Olağandışı sıcak 2°C okyanus suları ve kıyılardaki alg patlamasının yol açtığı 1992 Dang salgını sanılan kolera salgını 0 – 2° C

Tarım Sağlık Sıcaklık Gelecekte, tarım ürünlerinin üretiminde, 2060 Yılında Tarım Ürünlerinde Sıcak havalar yüzünden hastalık taşıyan Önümüzdeki yüzyılda, kürsel sıcaklık gelişmekte olan ülkelerin kayıpları, Gözlenecek Değişim Oranı Tahmini sivrisinekler daha yüksek enlemlere düzeyindeki ortalama 1-5°C’lik artışın dünyanın değişik bölgelerindeki büyük bir olasılıkla gelişmiş ülkelere %10’dan çok düşüş %2-5 arası artış kadar yayılabilecekler. Daha şimdiden yansımaları da farklı olacak. göre daha fazla olacak. Çünkü onların %5-10 arası artış birkaç salgın patlak verdi bile. %5-10 arası düşüş Yüzeydeki hava sıcaklığı değişen koşullara uyum sağlaması, %2-5 arası düşüş %10’dan çok artış Şema, endüstrileşme öncesi CO düzeyinin gelişmiş ülkelere göre daha zor. İklim değişimine bağlı salgınlar 2 %2 düşüş ile %2 bilinmiyor iki katına çıktığı düşünülerek hazırlanmıştır. artış arası matematikçi John von Neumann’ın hesaplar, 1990’da 10 terawatt olan tikacıların gündemine de girmeye baş- başkanlığındaki bir grup bilim adamı dünya güç tüketiminin, 2020’de 20 te- ladı. Ne var ki ani ve büyük sıcaklık başlattı. Bu çalışmalar sayesinde hava rawatt’a ve 2050’de de 30 terawatt’a artışları ve insan sağlığını tehdit eden durumu tahmini, kişilere bağlı bir sa- çıkacağını gösteriyor. Bununla birlikte ciddi gelişmeler olmadığı için, bu dü- nat olmaktan çıkıp bilimsel bir yapıya atmosferdeki karbon dioksit oranının şüncenin politikada yerleşmesi zaman kavuştu. Küresel iklim sisteminin mo- da 2050’li yıllarda ikiye katlanacağı aldı. Ama bugün gelinen noktada poli- dellenmesine yönelik ilk çalışmalar da tahmin ediliyor. Bu artışın ne kadarlık tikacılar da artık geleceğe yönelik ki- 1956’da başlatıldı. Gözlem teknikleri- bir ısınmaya yol açacağı konusunday- mi önlemler almak istiyorlar. Çünkü nin ve gözlem aygıtlarının gelişimiyle sa, değişik iklim modelleri farklı so- günümüzde yalnızca bilim adamları- birlikte atmosfer olayları ve dünya ik- nuçlar veriyor. Bazı modeller, sıcaklık nın ve çevreci örgütlerin değil kamu lim sistemine ilişkin toplanan bilgiler artışının 1°C ile sınırlı kalacağını söy- oyunun da ciddi bir baskısını üzerle- sürekli arttı. Bu bilgiler sayesinde ma- lerken bazıları da artışın 5°C’ye kadar rinde duyuyorlar. Ama politikacıların tematiksel modeller de her geçen gün çıkabileceğini söylüyor. Bir başka de- doğru kararlar alabilmesi için “resmi” daha iyileşti. Meteoroloji uydularının yişle küresel bir ısınmanın olacağın- tam olarak görmeleri gerek. Bir başka kullanılmaya başlaması, yüksek hızlı dan neredeyse herkes emin. Ama bu deyişle küresel ısınmanın, dünyanın ve büyük bellekli bilgisayarların dev- ısınmanın ne kadar olacağı, ne kadar hangi bölgelerini nasıl etkileyeceğini reye girmesiyle atmosfere ve okyanus- süreceği ve en önemlisi dünyada ne bilmek istiyorlar. Çünkü bu kararlar, lara yönelik gözlemlerin niteliğinde ve gibi değişikliklere yol açacağı konu- toplumsal ve ekonomik yapılarda kök- gelen verilerin değerlendirilmesinde sunda kimse net bir şeyler söyleyemi- lü değişimlere yol açacak ve belki de de bir atılım yaşandı. yor. Bir derecelik bir artışın bugünkü yüz milyonlarca insanın yaşam biçimi- Günümüzde, iklimbilimcilerin toplumsal yapıları ve düzeni pek etki- ni değiştirecek. kullandığı birkaç küresel iklim modeli lemeyeceği düşünülüyor. Ancak eğer bulunuyor. Bunlar kimi zaman ayrıntı- dünyanın sıcaklığı 5°C artarsa, bu du- larda farklı sonuçlara ulaşsalar da genel rum yalnızca insanlık için değil tüm Geleceğin Sıcak öngörüleri aynı oluyor. Örneğin bu canlılar için çok büyük etkileri olacak. modellerin tümü, karbon dioksit ora- Bu noktada politikacılar devreye Dünyası nındaki bir artışın dünyada yavaş ya- giriyor. İlki 1979’da düzenlenen Dün- Küresel ısınmaya karşı alınacak ön- vaş bir ısınmaya yol açacağını söylüyor. ya İklim Konferans’ından bu yana, sı- lemlerin maliyeti yüzlerce milyar dolar Bu ısınmanın gidişi de küresel enerji caklık artışının insanlık için bir yıkım olacağından, zamanı gelmeden ya da kullanma hızına bağlı olacak. Yapılan olabileceği düşüncesi yavaş yavaş poli- gereksiz bölgelere yönelik önlem al-

Temmuz 2000 43 mayı kimse istemiyor. Bunun için de Deniz düzeyinin yükselmesi, kıyı- cak. Bunun basit ve somut örneği, sıt- politikacılar, bilim adamlarından ola- lardaki toprak kaybının yanında bir ma taşıyan sivrisinekler. Bu sivrisinek- bildiğince doğru öngörüler bekliyorlar. başka önemli sorun daha yaratacak: Kı- ler, 17°C’nin altında en fazla 1-2 gün Ne var ki bilim adamları, küresel ısın- yılara yakın temiz su kaynaklarının de- yaşayabilir. Bu durum, onları dünya manın sonuçlarını tahmin etmekte şu nizle birleşmesi. Temiz su sorunu, 21. nüfusunun % 58’nin yaşadığı bölgeler- an için güçlük çekiyorlar. İklimbilim- yüzyılda, sıcak dünyanın belki de en den şimdilik uzak tutuyor. Ama ciler yaklaşık yüz elli yıl önce ortaya önemli sorunu olacak. Çünkü artan bu- 5°C’lik bir küresel ısınma, onların do- çıkan ve bugünlerde biraz hız kazandı- harlaşma yüzünden de göl ve ırmak su- ğal yaşam alanını genişleterek, dünya ğı görülen bu sürecin nedenleri, süre- larında % 20’ye varan bir su kaybı ol- nüfusunun % 60’ını o alanın içinde bı- si, olası sonuçları ve yapılması gere- ması bekleniyor. rakacak. Bu düzeydeki bir küresel ısın- kenler konusunda bir görüş birliğine Sıcaklığın artış oranı orta enlemler- manın, her yıl fazladan bir milyon kişi- daha varabilmiş değiller. Isınmanın, de ve ekvatorda, kutuplardakinden da- nin sıtmadan ölmesine yol açacağı sa- gezegenin çehresini ve üzerindeki ya- ha farklı olacak. Örneğin ekvatorda bu nılıyor. Bunun yanında kimi bölgeler- şamı köklü biçimde değiştireceğinin artışın, dünya ortalamasının çok altın- de şiddetli kuraklık dönemlerinin ar- farkındalar. Ama onlar için bölgesel da olacağı tahmin ediliyor. Bunun ya- dından gelecek aşırı yağışların virüs olarak öngörülerde bulunmak, şimdi- nında sıcaklık artışı kışları, yazlara göre mutasyonlarını hızlandırabileceği tah- lik gerçekten çok zor. Yalnızca genel birkaç derece daha fazla olacak. Benzer min ediliyor. Bu nedenle yalnızca sıt- olarak ne tür değişiklikler olacağını bir durum, geceyle gündüz arasında da maya değil, bugün kuzey enlemlerin- söyleyebiliyorlar. görülecek. Gece sıcaklarındaki artışın de seyrek rastlanan kimi hastalıklara Bir kere ısınma, dünya yüzeyinde da daha sık rastlanacak. Ayrıca sıcaklık- her bölgede aynı ölçüde olmayacak. Sı- Gelişmekte olan Sanayileşmiş la birlikte salgın hastalıklarında artma- ülkeler ülkeler caklık artışının, yüksek enlemlerde ve %36 %64 sı bekleniyor. özelllikle de kutup bölgelerinde daha Küresel ısınmanın oluşturacağı çok şiddetli hissedilmesi bekleniyor. Bu daha önemli bir başka etkinin de taşı- bölgelerdeki sıcaklık artışının dünya 1990 yılı toplam salım miktarı: 6 milyar ton yıcı bant üzerinde olmasından korku- ortalamasının iki katı kadar olacağını luyor. Küresel ısınma yalnızca hava sı- tahmin ediliyor. Yani dünyanın ortala- Gelişmekte olan Sanayileşmiş caklıklarını değil, deniz suyu sıcaklık- ülkeler ülkeler ma sıcaklığı 3,5°C artarsa, kutup bölge- %52 %48 larını da arttıracak kuşkusuz. Eğer bu lerinde ortalama sıcaklık 7°C kadar ar- ısınma, taşıyıcı bantın alttan ve üstten tacak. Doğal olarak bu durum Arktik giden akıntıları arasındaki sıcaklık far- Denizi’yle Antarktika’daki buzların ve 2015 yılı tahmini toplam salım miktarı: 8,45 milyar ton kını azaltırsa ve bu sırada okyanusların dağlardaki buzulların erimesini de be- daha fazla yağış almasına yol açarak raberinde getirecek. Uzun erimde bu Gelişmekte olan Sanayileşmiş tuzluluk oranını düşürürse, bu dev ülkeler ülkeler bölgeler belki yine bitki ve ormanlarla %66 %34 akıntı sistemi durabilir. Okyanus tor- kaplanacak. Buzların erimesinin de çok tulları üzerinde yapılan araştırmalar, önemli bir etkisi olacak; deniz düzeyle- geçmiş dönemlerde taşıyıcı bantın bir- rinin yükselmesi. Ancak bu yükselme- kaç kez durmuş olduğunu ortaya koyu- nin ne kadar olacağı, sıcaklık artışına yor. Eğer böyle bir durum olursa Bel- ve buzların erime miktarına bağlı. 2100 yılı tahmini toplam salım miktarı: 19,8 milyar ton fast’ın iklimi, yüzlerce kilometre ku- Yapılan hesaplara göre 3-4°C’lik bir zeydeki Spitsbergen’inki gibi olur. Bir sıcaklık artışı, 2050 yılında denizlerin gündüzkülerden yaklaşık %10 daha başka deyişle küresel sıcaklık artışının, düzeyini en fazla 35 cm kadar yüksel- fazla olacağı tahmin ediliyor. Bu du- Kuzey Avrupa’daki sonuçlarından biri, tecek. Bu yükselmede, buzların erime- rumda karalar, geceleri eskisi kadar so- şiddetli bir soğuma olabilir! sinin yanı sıra sıcaklık artışı yüzünden ğumaya fırsat bulamayacak. Yazla kış, Bu ilginç örnekten de anlaşılacağı okyanuslardaki suların ısıl genleşmesi- geceyle gündüz arasındaki sıcaklık far- gibi küresel ısınmanın etkisi, hava sı- nin de payı olacak. Deniz düzeyinin kının azalması, bütün dünyadaki rüz- caklıklarının dünyanın her yerinde art- yükselmesi kıyı şeritlerinin değişmesi- gâr desenlerini etkileyecek; belki de ması biçimde olmayacak. Gerçekte bu ne ve kıyı ülkelerinin toprak kaybet- fırtınaların sıklığı, şiddeti ve rotaları ısınma, çok karmaşık bir yapısı olan mesine yol açacak. Örneğin 2100 yılına değişecek. dünya iklim sisteminde köklü deği- doğru, deniz düzeyi 60 cm yükseldi- Küresel ısınma, insan sağlığı açısın- şimlere yol açacak; kimi bölgeler (ku- ğinde, ABD’nin toprak kaybının dan yeni durumlar oluşturacak. Tem- zey yarı küredeki kıtaların iç bölgeleri 25.000 km2ye ulaşacağı hesaplanıyor. muz 1995’te ABD’nin Şikago kentinde gibi) çok ısınıp kuraklık çekerken ki- Büyük bir bölümü alçak deltalardan aşırı sıcaklar yüzünden 465 kişi yaşa- mi bölgeler ılıman bir iklimin, kimile- oluşan Bangladeş’se topraklarının mını yitirmişti. Sıcaklık artışı nedeniy- ri de aşırı yağışların ve taşkınların etki- %10’unu yitirebilir. Bu durum daha le bu tür olaylar yüzünden her yıl bin- sinde kalacak. Yağış dönemleri, mik- şimdiden başta Bangladeş, Maldiv lerce kişinin yaşamını yitirmesi bekle- tarları ve türleri değişecek. Artan sı- Adaları, Mozambik, Pakistan ve Endo- niyor. Ayrıca böcek yumurtalarının öl- caklık, daha çok buharlaşmaya ve bu- nezya olmak üzere birçok ada halkını mesini sağlayan gece ve kış soğukları- na bağlı olarak da daha çok bulut oluş- ve kıyı ülkeleri endişelendiriyor. nın hafiflemesi, önemli bir sorun ola- masına yol açacak. Yani 21. yüzyılın or-

44 Bilim ve Teknik talarında dünyamız daha sıcak, daha nemli ve bol yağışlı olacak. Böyle bir dünyada tarım üretiminin nasıl olacağı çok karmaşık ama çok da önemli bir konu. Bilim adamları arasın- da yaygın kanı; sıcaklık ve yeni yağış düzeni nedeniyle, ekilebilecek alanla- rın kuzeye doğru bir miktar genişleye- ceği. Yeni iklim desenleri, çiftçilerin bir bölümünü, ektikleri tarım bitkileri- ni değiştirmeye zorlayacak. Ama at- mosferdeki karbon dioksit miktarında- ki artışın, genel olarak dünya tarımını olumlu etkilemesi bekleniyor. Japon- ya’da yapılan bir araştırmada, karbon dioksitin iki katına çıkması durumun- da pirinç üretiminin % 25 artacağı orta- ya çıktı. Karbon dioksit bitkiler için besin demek. Atmosferdeki karbon di- oksit oranının iki katına çıkması –öteki Küresel ısınma yalnızca sıcaklık artışına yol açmayacak; yağış düzenleri de değişecek. Kimi bölgeler aşırı miktarlarda yağış alırken kimi bölgelerde de kuraklık yaşanacak. koşulların aynı kalması durumunda– dünyada alınan tarım ürününü % 10 ile van türünün beslenme düzeni sarsıla- Çin olmak üzere gelişmekte olan ül- % 50 arasında artıracakmış gibi görü- cak, yaşam alanları daralacak ve büyük keler yakın bir gelecekte gelişmiş ül- nüyor. Öte yandan tarım bitkilerinde göçler yaşanabilecek. Yeni koşullara keleri geçecekler. Bu durumda da ik- görülen hastalıklarda da sıcaklıkla bir- uyum sağlayamayan çok sayıda bitki, limbilimcilerin öngörülerinin gerçek- likte bir artış bekleniyor. Bu yüzden böcek ve kuş türü ortadan kalkacak. leşeceğini düşünebiliriz. Peki dünya kurak bölgelerdeki çiftçiler hem daha iklim düzenindeki değişikliklerin top- çok sulama yapacaklar hem de daha Önlemler lumlar üzerindeki etkisi nasıl olacak? fazla tarım ilacı kullanacaklar. Bir baş- Bu soruya, ülkeleri tek tek ele ala- ka deyişle bu bölgelerde tarımsal et- Sera gazlarının üretimi bugün dur- rak yanıt vermek olanaksız. Bilim kinliklerin maliyeti artacak. sa bile, atmosferdekiler yüzünden sı- adamları bu soru karşısında yine çok Küresel ısınmanın bir başka önem- caklık artışının daha 20-30 yıl sürmesi genel açıklamalar yapmakla yetiniyor- li etkisi de iklim kuşaklarının kayması bekleniyor. Ama zaten böyle bir olayın lar. Öncelikle küresel ısınma dünyada- olabilir. Örneğin bilim adamları yağ- gerçekleşeceği yok. Tersine, her ge- ki tüm ülkeler için bir felaket olmaya- mur kuşağının kuzeye doğru genişle- çen gün ülkelerin atmosfere saldığı se- cak. Yeni durumun mutlu edeceği kimi mesini bekliyorlar. Ancak bu genişle- ra gazı miktarı artıyor. Bu alanda başta ülkeler de olacak kuşkusuz. Günümüz- me çerçevesinde yağışlar her bölgede de dünyanın genelinde olmasa bile bir- de artmayacak; belli bölgelerde yoğun- çok bölgesinde iklim koşulları çetindir. laşacak. Birçok iklim modeli Güney Daha ılıman kışlar ve daha bol yağış, bu Avrupa’daki yaz yağmurlarının azalaca- bölgelerde yaşayanların yüzünü güldü- ğını öngörüyor. Amerika, Avrupa ve recektir. Öte yandan kuraklığın ya da Asya'nın 55° Kuzey enleminin yukarı- aşırı yağmurlar yüzünden taşkınların sında (yılın büyük bir bölümünde sı- arttığı ülkeler üzülecektir. Sıcaklığın caklığın sıfır derecenin altında olduğu artacağı soğuk ülkelerde ısınma harca- bölgeler) kar yağışının artması bekleni- maları düşecektir. Değişen fırtına ve yor. Daha güney bölgelerde kar yağı- kasırga rotaları nedeniyle kasırgalardan şında bir azalmanın ve yağmurlarda da kurtulan ülkeler sevinirken aynı ne- bir artışın olacağı, karın toprakta kalma denle kasıngaların etki alanına giren ül- süresinin azalacağı tahmin ediliyor. keler mutsuz olacaklar. Günümüzde Şiddetli yağmurların daha sık yağması birçok ülke su sıkıntısı çekiyor. Su sı- ve daha çok su bırakması bekleniyor. kıntısı çekerken, genişleyen yağmur Son çalışmalar, ısınan bir dünyada kuşağına giren ülkeler sevinecek ama iklimsel aşırılıkların da yaygınlaşacağı- yeni düzende giderek kuraklaşan böl- nı, yani kuraklık, orman ve çayır yangı- gelerdeki ülkeler üzülecektir. nı, taşkın ve sıcaklık dalgası gibi olay- Bütün bunlara ek olarak küresel larda bir patlama yaşanacağını gösteri- ısınmayı durdurmak için alınacak ön- yor. Doğal olarak tüm bunlar, hayvan lemler de kimi ülkeleri zor durumda ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında bırakacak. Dünyada sera gazlarının sa- değişikliklere yol açacak. Birçok hay- lımına bir sınırlama getirilmesi planla-

Temmuz 2000 45 Küresel ısınmanın durdu- Atmosferdeki CO Düzeyi umut vaat etmiyor. Tahminlere göre, 2 rulabilmesi için tüm ülkelerin atmosfere 2015’te insan etkinlikleri yüzünden at-

saldıkları CO2 miktarında mosfere karışan karbon dioksit miktarı çok ciddi bir azalma 1990’daki miktarın % 50 fazlası olacak; olması gerekiyor. Ne var 2100 yılındaysa üç katına çıkacak. ki ne sanayileşmiş ülkeler ne de gelişmekte Bugün gelişmekte olan ülkelerdeki olanlar bu yönde her kimi fabrika kentleri, 1950’li yıllardaki hangi bir önlem almıyor- Pittsburgh’u ya da Essen’i anımsatıyor. lar. Karbon dioksit Karbon dioksit salımı en hızlı artan ül- düzeyi de azalmak şöyle dursun sürekli olarak ke Güney Kore. Brezilya, Çin ve Hin- yükseliyor; bu hızla distan da bu alanda onunla yarışıyorlar. giderse 2100’de 1990’da atmosfere bırakılan yaklaşık 6 1850’deki düzeyinin milyar ton karbon dioksitin % 36’sı ge- 3 katına çıkması bekleniyor. lişmekte olan ülkelerin bacalarından çıktı. Aynı ülkeler 2015 yılında salınan nıyor. Bu durum fosil yakıtlarla elek- azaltmaları şöyle dursun, neredeyse 8,5 milyar tonluk karbon dioksitin trik üretiminin yerini zamanla biraz da- tüm ülkelerdeki üretimin % 5 ile % 40 %52’sinden sorumlu olacaklar. ha pahalı olan alternatif enerji kaynak- arasında artmış olduğu görüldü. Tabii Sera gazlarını salanlar gelişmiş ya larının almasına yol açacak. Enerji har- ki bu sırada küresel sıcaklık, artışını da gelişmekte olan ülkeler olsun hiç camalarının artması da gelişmekte olan sürdürüyordu. Bu nedenle Aralık fark etmiyor. Sonuç olarak atmosferi- ülkelerin gelişimini yavaşlatacak. Ayrı- 1997’de Japonya’nın Kyoto kentinde mizdeki ısı tutan gazların miktarı her ca yer altında büyük karbon rezervleri büyük bir konferans daha düzenlenme- geçen gün artıyor. Bu da aslında soğu- (kömür, petrol, doğal gaz vb.) bulunan si kararlaştırıldı. ması beklenen dünyamızın ısınmasına ülkeler de artık o kaynaklarından eski- Kyoto’daki konferansa 160 ülkeden yol açıyor. Küresel ısınmanın ciddi so- si gibi yararlanamayacak. on bin dolayında bilim adamı, uzman, nuçları kendini daha göstermedi. Öyle Dünya ikliminin önümüzdeki yüz çevreci ve hükümet yetkilisi katıldı. görünüyor ki Sovyetler Birliği’nin eski yıllık dönemde yeniden dengeye ka- Konferansta iklim değişiminin çevresel lideri Gorbaçov’un sözleri galiba ger- vuşabilmesi için atmosferdeki karbon ve ekonomik sonuçları ve bunlara yö- çek olacak; “Önümüzdeki yüzyılda dioksitin, okyanusların ve ormanların nelik politikalar görüşüldü; enerjinin çevre koşulları dünya çapında yıkımla- emebileceği bir düzeye indirilmesi ge- daha verimli kullanılması, yeni ve te- ra yol açtıkça, askeri değil ama ekolo- rekiyor. Bu da yılda en fazla 1-2 milyar miz enerji kaynaklarının araştırılması, jik güvenlik tüm ulusların en çok tonluk bir salımla sağlanabilir; yani bu- ormanların korunması ve yeni orman önem verdiği konu olacak”. günkü miktarın yalnızca % 20’siyle! alanlarının oluşturulması kararlaştırıldı. Atmosferdeki sera gazlarının mik- Ama konferansın en önemli olayı Kyo- Çağlar Sunay tarının kontrol edilmesine yönelik ulus- to Protokolu diye anılan bir anlaşmanın Kaynaklar Dünyanın Durumu, Lester R. Brown, TÜBİTAK, 1996 lararası çalışmalar yaklaşık 15 yıldır sür- imzalanmasıydı. Buna göre gelişmiş ül- Death by Global Warming? Climate Change, Pollution and Malnutrition, Segel- dürülüyor. Bu amaçla düzenlenen ilk keler, başta karbon dioksit ve metan ol- ken, R., Cornell University News Service, Şubat 2000 MIT Study Assesses Effects of Kyoto Protocol, Stitts, J., MIT, Ekim 1999 uluslararası konferans 1988’de yapıldı. mak üzere altı sera gazı üretimlerini The Kyoto Protocol: Greenhouse Gas Emissions Depend On Future of China, Galbraith, M., Renssealer Polythecnic Institute, Mart 1998 Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş 2012 yılına değin 1990 düzeylerinin en Unlocking The Climate Puzzle, National Geographic, Mayıs 1998 Milletler’in ortaklaşa düzenlediği ve kı- az % 5 altına çekecekler. Tek başına Climate’s Hidden Engine, Gould, J., UNESCO Courier, Temmuz-Ağustos 1998 Past and Future, Keith, A., Oldfield, F., Global Change Newsletter, Aralık 1997 saca IPCC diye anılan, küresel ısınma dünya sera gazı üretiminin neredeyse The Coming Climate, Karl, R. T., Nicholls, N., Gregory, J., Scientific American, Mayıs 1997 konulu konferansa, iki bin dolayında bi- dörtte birini yapan ABD için bu oran % Warning From The Ice, Linden, E., Time, 14 Nisan 1997 lim adamı, uzman ve çevreci katıldı. 8; Japonya için de % 6. Antarctic Meltdown?, Livermore, B., Popular Science, Şubat 1997 Dirty Work Ahead, Emerson, T., Newsweek, 8 Aralık 1997 Konferansın sonuçlarını değerlendiren Öte yandan gelişmekte olan ülke- How to Beat the Heat, Begley, S., Newsweek, 8 Aralık 1997 Global Climate Change: The 1995 Report by Intergovernmental Panel On 140 ülke, bir anlaşma imzaladı. Bu an- ler herhangi bir kısıtlamaya gitmiyor- Climate Change, Thompson,R. S., laşmaya göre taraf ülkeler, 2000 yılına lar. Çünkü onlara göre küresel ısınma http://geochange.er.usgs.gov/sw/changes/anthropogenic A Second Look at the Impacts of Climate Change, Ausubel, J. H., gelindiğinde sera gazı üretimlerini 1990 sorunu, günümüzün gelişmiş ülkeleri- American Scientist, Mayıs-Haziran 1991 Under The Sun, Matthews, S. W., National Gegraphic, Ekim 1990 yılı düzeyine geri çekmiş olacaklardı. nin yol açtığı bir sorun. Bu saptamala- The Great Climate Debate, White, R. M., Scientific American, Temmuz 1990 Ancak herhangi bir yaptırımı olmayan rında haklılar. Ne ki yakın bir gelecek- Global Climatic Change, Houghton, R. A., Woodwell, G. M., Scientific American, Nisan 1989 anlaşmaya kimse uymadı. te durum biraz değişecek. The Changing Climate, Schneider, S. H., Scientific American, Eylül 1989 Modelling the Geochemical Carbon Cycle, Berner, R. A., Lasaga, A. C., Daha sonra 1992’de Rio de Jane- Kyoto’da çok yerinde kararlar alındı Scientific American, Mart 1989 iro’da ve 1995’te Berlin’de aynı amaç- ama bakalım taraf ülkeler bu kararlara How Climate Evolved on the Terrestrial , Kasting, J. F., Pollack, J. B., Scientific American, Şubat 1988 la birer toplantı daha yapıldı. Ber- uyacaklar mı? Anlaşmanın yürürlüğe What’s Happening to Our Climate?, Matthews, S. W., National Geographic, Kasım 1976 lin’de, iklim değişiminin doğal ekolo- girebilmesi için en az 55 ülke parla- Carbon Dioxide Chemistry and Properties, jik sistemler, sosyo-ekonomik yapılar mentosunca onaylanması gerekiyor. http://www.ieagreen.org.uk/doc2b.htm The Conveyor Belt - A Key Global Phenomenon? ve insan sağlığı açısından olası etkileri Mayıs 2000 tarihine değin yalnızca 22 Taylor, G. H., http://ocs.orst.edu/reports/conveyor.html http://cool.policy.net/proactive/newsroom/release.vtml?id=17301 değerlendirildi. Ama bu sırada katı- ülke bunu başarabildi. Yani protokol Clouds and Global Warming, http://asd-www.larc.nasa.gov/fire/ lımcı ülkelerin daha önceden alınan yürürlüğe daha giremedi. Aslında du- importance.html http://www.worldbook.com/fun/wbla/earth/html/ed23.htm kararlar uyarınca sera gazı üretimlerini rum, görüldüğü gibi gelecek için çok da http://www.enviroweb.org/edf/ishappening/index.html

46 Bilim ve Teknik Ormanlar ve Küresel Isınma

Bitkiler, fotosentez yoluyla yılda Nature dergisinin 20 Nisan tarihli resel tabloyu tamamlamak için yağ- 100 milyar ton karbon emer ve buna sayısında yer alan iki araştırmanın so- mur ormanlarından ve savanlardan da- yakın bir miktarı da solunumla bırakır- nuçlarıysa, bizi görüşlerimizi değiştir- ha fazla veri gerekiyor. lar. Bu karbon akışlarının miktarı öyle meye zorluyor. Giardina ve Ryan’ın Peki toprak solunumu daha soğuk büyüktür ki, fosil yakıtlarla açığa çıkan araştırmalarına göre, on yılları kapsa- bir iklimde neden daha baskın oluyor? 6,5 milyar ton karbon bunun yanında yan uzun zaman dilimlerinde, organik Neden, belki toprağın kuzeyde daha çok küçük kalır. Karada gerçekleşen maddelerin bozulma süreci aslında ısı- uzun süre nemli kalması ve soğukta iş fotosentezin ve solunumun çoğu, ya çok duyarlı değil. Öyle görülüyor görmeye alışık mikropların yılın daha odunsu bitkilerin bulunduğu ormanlar ki, kısa süreli ısınma deneyleri solu- uzun bir bölümünde etkin olabilmele- ve savanlar gibi ekosistemlerde olur. numun artacağını gösterse de, bu de- ri; buna karşın güney enlemlerinde Solunumla ortaya çıkan akışın bir bö- neyler, solunumun artan ısıya tepkisi- mikropların, yılın toprağın kuru oldu- lümü bitkilerin kendisinden kaynakla- nin uzun vadeli özelliklerini belirle- ğu daha uzun bölümlerinde etkisiz nır; yaklaşık %50’siyse bitkilerin üret- mede yetersiz kalıyor. Avrupa orman- kalmaları. Bir başka olasılık da, kuzey tiği organik malzemelerin mikroplar larındaki CO2 ölçüm istasyonlarından enlemlerinde eski, soğuk dönemlerde aracılığıyla bozulmasıyla çıkar. Top- toplanan verilerin sunulduğu ikinci organik madde olarak birikmiş daha rakta depolanan bu organik maddele- makaledeki sonuçlar daha da şaşırtıcı. çok karbon bulunması ve bunların, rin çoğu, yavaş bozulan lignin (odunsu Valentini ve arkadaşlarının çalışması, toprağın ısınmasıyla ancak şimdi bo- bitkilerin hücre duvarlarının ana mal- daha soğuk iklime karşın kuzey en- zulmaya başlamaları. zemesi) artıklarıdır. Birinci durum için ekosistem solu- CO2 birikiminin küresel desenle- Birinci koşulda solunum sıcaklıktaki numunun, sıcaklıktaki uzun vadeli ar- rinden, karalarda fotosentezin ve solu- uzun vadeli değişimlere duyarlı. tışla birlikte artacağını varsaymışlar. İkinci koşulda solunum sıcaklıktaki ) numun dengede olmadığı; fotosente- -1 uzun vadeli değişimlere duyarsız. İkinci durum içinse, modeli biraz de- yıl zin yılda iki milyar ton karbonla solu- -1 ğiştirerek ekosistem solunumunun sı- numu geçtiği anlaşılmakta. Bu akışları caklıktaki günlük ve mevsimlik deği-

belli orman alanlarında ölçmek de ola- (ton C ha şimlere tepki vermeye devam edece- sı. Ölçümler, açıkça eski ve zarar gör- Ekosistem alışverişi ği, fakat uzun vadeli sıcaklık değişim- memiş ormanlarla, orta yaşlı ormanla- lerine duyarsız olacağı varsaymışlar. rın sanılandan daha fazla CO2 soğurdu- Birinci durum doğruysa, tahliye ğunu gösteriyor. Bunun nedenleri, ar- Yıllar deliği daralır ve orman atmosferdeki Birinci durumda, karbon tahliye deliğinin tan CO2 gübrelemesi (CO2 fotosentezi CO2’yi temizlemede verimsizleşir. uyarır) ve insan azot atıklarının artması kapasitesi azalıyor. İkinci durumdaysa her Eğer ikinci durum doğruysa, fotosen- yıl hektar başına 10 tondan fazla karbon (o da gübre yerine geçer) olabilir.- Yani emerek çoğalıyor. Sayıların negatife tez artışının etkisi, solunumun artma- ormanlar bir tahliye deliği işlevi görü- doğru artması, ormanın karbon alımının sınca maskelenmez; orman atmosfer- da arttığını gösteriyor. yor. Atmosferdeki CO2’yi toplayarak deki CO2 için giderek daha geniş bir bu gaza bağlı ısınmayı azaltan küresel tahliye deliği olur. bir çevre hizmeti yapıyor. Ancak, bu lemlerinde solunumun karbon denge- Her durumda, iki araştırmanın so- durum kalıcı olmayabilir. Şimdiye ka- sinde ağırlıklı bileşen olduğunu göste- nuçları, küresel bitki değişimi model- dar araştırma yapılan tüm ormanlarda, riyor. Buna göre, İzlanda’dan İtalya’ya leri üzerinde çalışan araştırmacılara salınana karşı toplanan karbon lehin- kadarki enlemlerde değişkenlik gös- önemli bir ileti gönderiyor. Toprak deki farkın çok küçük olduğu görül- teren şey sanıldığı gibi fotosentez de- solunumu modelleri için, yalnızca kı- müş. Geleceğin "sera" dünyasında fo- ğil, solunum. sa vadeli deneylerin sonuçlarını kulla- tosentez, artan CO2 düzeyleri ve azot Bu bulgular genellenebilir mi? narak parametreler koymak yanıltıcı atıklarıyla birlikte çoğalacak ve “de- Tüm Avrupa için geçerli özellikte or- olabilir. Solunum modelleriyle iklim lik”ten akıp giden karbon miktarı ço- man türleri belirlemenin güçlüğüne değişikliği modelleri tam olarak eş- ğalacak. Fakat, her doktorun bildiği gi- karşın, bilim adamları, bulguların bu lendiğinde, küresel ısınmayı arttıran bi, sıcaklık arttıkça solunumun hızı da enlemler için gerçek bir eğilimi ortaya solunumla küresel ısınma arasındaki artar. Yani, genel olarak, solunumun çıkardığı görüşündeler. Şimdi, olumlu geri besleme, yalnızca sınırlı (hem bitkilerin kendisinin, hem orga- ABD’deki benzer bir istasyon ağından bir süre için ilerleyebilir; kolay bozu- nik maddelerin bozulmasının) küresel gelecek sonuçların bu eğilimi doğrula- lan topraktaki organik maddeler tü- ısınmayla artması beklenir. Böyle olun- ması bekleniyor. Tropik ormanlardaki kenene kadar. Yoksa bu, küresel ısın- ca da, küresel değişim modellerinin or- karbon akışlarının öteki ormanlardan ma konusundaki kıyamet tablosunun tak görüşü, ormanların oluşturduğu daha fazla olduğunu biliyoruz. Ancak, artık imkansız olduğu anlamına mı tahliye deliğinin daralacağı; uzun dö- henüz sıcaklığın karbon dengesindeki geliyor? nemde, ormanların da atmosfer için bi- uzun vadeli etkileri üzerine yorum Nature, 20 Nisan 2000 rer karbon kaynağı olacağı. yapmaya yetecek kadar veri yok; kü- Çeviri: Aslı Zülâl

Temmuz 2000 47 ÇÇiiççeekkllii BBiittkkiilleerriinn FFıırrttıınnaallıı YYaaşşaammıı

Bundan yaklaşık 120- 140 milyon yıl önce ilk çiçekli bitkiler tropikal alanlardaki tepelerde ortaya çıktılar. Bu tepeler, daha alçakta bulunan, eğreltiler, yosunlar ve açıktohumlu bit- kilerle kaplı alanlara göre daha az verimliydi. Çiçekli bitkiler de bir süre sonra aşağılardaki verimli bölgelere indiler. O dönemde en baskın canlılar oldular. Yaşam sürdürme yarışında öyle kıyasıya bir savaş verdiler ki dünya tarihinde en başarılı ve en yaygın bitki grubunu oluşturdular. Bu başarıyı sağlayan en önemli özellik- leri, üreme olgunluğuna çok kısa sürede erişmeleriydi. Araştırmacılar, çiçekli bitki- lerin üreme ve yaşamı sürdürme başarısının temelinde besleyici tohumlar üretebilme özelliklerinin olduğunu düşünüyorlar. Çiçekler, meyveler ve tohumlar, hayvanları kendile- rine çekmek, kandırmak ve ödüllendirmek için yararlandıkları araçlardır. Böcek ve kuş gibi hayvanları kendilerine çekmeleri gerekiyordu; çünkü üremek için onlara gereksinimleri vardı.

İÇEK, özelleşmiş bir göv- güzel olmaları gerekli değildir; çünkü sun, dişi organdaki tepeciklerin üzeri- denin büyümesini durdu- tozlaşmalarını sağlayacak bir hayvana ne gelen çiçektozu, yumurtalığa ulaşa- rup çok farklılaşmış yap- gereksinimleri yoktur. Bu nedenle rüz- bilecek bir borucuk oluşturur. Boru- rak benzeri yapılar üret- gârla tozlaşan otsu bitkilerde belirgin cuk, yumurtalığa ulaşana kadar büyür. mesi sonucunda oluşur. olarak görülebilen taçyapraklar yoktur. Sonra çiçektozunun içinde gelişmiş ÇBu yapıların bazıları (taçyapraklar) toz- Manolya benzeri bitkilerin de belirgin olan iki sperm hücresi yumurtalığa ge- laşmayı sağlayan canlıları çeker, öteki- çanakyaprakları yoktur. Ancak, tüm bu lir. Bunlardan biri yumurta hücresine lerse (çanakyapraklar) çiçeği korurlar. bitkilerin çiçeklerinde, ya dişi ya erkek girer, böylece döllenme olur. Yumurta Ancak, doğal seçilim bazı çiçeklerin ça- organlar ya da her ikisi birden bulunur. hücresi döllendikten sonra arka arkaya nakyapraklarının da renkli olmasını Dişi ve erkek organlar çoğalmayı bölünmeler geçirerek embriyonu oluş- sağlamıştır. Böylece, bazı bitkilerde ça- sağlarlar. Çiçektozunun içinde sperm turur. Tüm bunlar olurken, ikinci nakyapraklar da taçyapraklar gibi toz- hücreleri, dişi organda (yumurtalıklar- sperm hücresi yumurtalık içinde bulu- laşmayı sağlayan canlıları çekmede rol da) da yumurta hücreleri gelişir. Çiçek- nan başka iki hücreyle çekirdeğini bir- oynar. Çanakyaprakların ve taçyaprak- li bitkilerin çoğunda amaç, bir embri- leştirir. Bu olayın sonunda çiçekli bit- ların dışındaki yapılar yaprak biçimin- yon üretmek üzere sperm ve yumurta kilere özgü bir doku gelişir. Bu dokuya de değildir. Bu yapılar, çiçeğin erkek hücrelerinin bir araya gelmesidir. endosperm ya da besi doku denir. Besi ve dişi organlarını oluşturur. Erkek or- Embriyon, tohum çimlenene kadar bu doku, tohum gelişiminin ilk evrelerin- ganda çiçektozu üreten yapılar bulu- tohumun içinde gelişir. Çiçekli bitki- de ebeveyn bitkiden aldığı besini de- nur, dişi organdaysa her biri çiçektozu- lerde dişi organdaki yumurta hücreleri polar. Daha sonra da tohumda gelişen nu almaya yarayan tepecik denen yapı- burada güvencededir ve olumsuz etki- embriyona bu besinleri aktarır. Besido- yı içeren dişi organ bulunur. Bazı çi- lerden bu sayede korunur. kuda çok miktarda karbonhidrat, yağ çekli bitkilerde bu yapıların tümü bir- Çiçekli bitkilerde sperm ve yumur- ve protein bulunur. Bu maddeler, den bulunur. Kiraz çiçeği bunun tipik ta hücresinin nasıl bir araya geliyor, ya- embriyonun canlılığını uzun süre koru- bir örneğidir. Rüzgârla tozlaşan bitki- ni döllenme nasıl gerçekleşiyor? İster masını sağlayarak onu çimlenmeye ha- lerde çiçeklerin çok renkli, çekici ve hayvanlar, ister rüzgâr aracılığıyla ol- zırlar.

48 Bilim ve Teknik Çiçekli bitkiler, çoğalmalarını sür- düredursunlar, bazı bitkibilimciler on- lara biraz daha farklı bakıyorlar. Onlara göre, çiçekli bitkilerin çoğalması yuka- rıda anlatıldığı kadar masum ve rast- lantısal bir biçimde gerçekleşmiyor. Araştırmacılar, bitkilerin de hayvanlar dünyasındakine benzer bir acımasız- lığa sahip olduklarını düşünüyorlar. Dişi için dövüşen geyiklerde görüldüğü gibi, hayvanlar üreyebilmek için zaman zaman zorlu bir savaşım içi- ne girerler. Eş seçimi, yavru açgözlülü- ğü ve kardeş rekabeti hayvanlar dün- yasının olağan koşulları. Bitkibilimci- ler, artık çiçekli bitkiler için de benzer durumların söz konusu olabileceğini düşünüyorlar. Bitkilerde döllenme üzerinde çalışanlar, bu olayın sanıldığı gibi rastlantıya bağlı olarak gerçekleş- Birkaç yıl önce, New York Eyalet Üni- belki de dişilerin döllenmeyi denetim mediğini düşünüyorlar. Çiçektozu ve- versitesi'nden Mitchell Cruzan, en az altında tutma mekanizmalarından bi- ren bitkilerden bazılarının rakipleri bir petunya türünde dişilerin farklı bit- riydi. Marshall, dişilerin farklı bitkiler- karşısında üstünlüğe sahip olduğu dü- kilerden gelen çiçektozlarını ayırt etti- den gelen çiçektozlarını ayırt edebil- şünülüyor. Ancak, nedeni konusunda, ğini buldu. Cruzan, olgunlaşmamış ve melerinin nedeninin yakın akrabalarla New Mexico Üniversitesi'nden Diane olgunlaşmasını tamamlamış çiçekleri döllenmenin önlenmesi olup olmadığı- Marshall'ın çalışmasına kadar fazla bir tozlaştırdı. Bu deneyin sonunda, ol- nı da araştırdı. Onun bulgularına göre, bilgi yoktu. gunlaşmasını tamamlamış çiçeklerde dişiler daha çok akraba olmayan bitki- Marshall, yaklaşık 10 yıl önce çi- çiçektozunun borucuk oluşturarak ge- lere ait çiçektozlarını seçiyordu. çektozları arasında rekabet olup olma- lişme yüzdesinin olgunlaşmamış çiçek- Bitkilerin hayvanlarla benzerlik dığını araştırmaya başlamıştı. Daha ön- lerdekine göre daha düşük olduğunu gösterdiği tek özellik cinsiyet rekabeti ce, erkek meyvesineklerinde spermle- buldu. Böylece, Cruzan olgunlaşmamış değil. Ebeveyn-yavru çatışmasının da rin içinde bulunduğu sıvıda rakip tomurcukların çiçektozu borucukları- benzerliklerden biri olduğu düşünülü- spermlere zarar veren kimyasal mad- nın oluşumunu engellemede daha ba- yor. Bu kavramı 25 yıl önce evrim biyo- deler bulunmuştu. Marshall, çiçektoz- şarısız olduğu sonucuna vardı. loğu Robert Trivers ileri sürmüştü. ları arasında da benzer bir durumun var Benzer bir bulguyu Marshall, turp- Eşeyli üreyen türlerde yavruların yarı olup olmadığını araştırdı. Bunun için, larla yaptığı araştırmada da bulmuştu. yarıya annelerine bağlı olduğunu, bu yabani turplar üzerinde çalışmaya baş- Döllenme, olgunlaşmış çiçeklerde da- durumun da ebeveyn ve yavru arasın- ladı. Bunları, tek bir çiçektozu ya da ha ender gerçekleşiyordu. Birçok türde da yaşamı sürdürme taktiklerinin evri- farklı kaynaklardan alınmış çiçektozla- dişi organda çiçektozu borucuğunun mi bakımından uygunsuzluklara yol rıyla tozlaşmasını sağladı. Çiçektozları gelişimi sırasında yol gösterici rol oyna- açtığını düşünüyordu. Başka bir deyiş- arasında rekabet çimlenme oranını yan bir kimyasal madde salgılanır. Bu, le yavru, ebeveynlerinden onların kar- azaltıyordu. Daha ayrıntılı bir incele- şılyabileceğinden daha çok şey istiyor- meyle, farklı erkek bireylerden gelen du. Trivers, elbette tüm bunları hay- çiçektozları birbirine dokunduğunda vanlar için düşünüyordu. Oysa, Oxford bu durumun ortaya çıktığı bulundu. Üniversitesi’nden William Hamilton, Çiçektozları rakiplerinin büyümesini aynı durumun bitkiler için de söz ko- engelliyordu; böylece çiçektozu yu- nusu olabileceğini ileri sürdü. murtalığa ulaşabileceği bir borucuk ge- Ebeveyn-yavru çatışmasını Har- liştiremiyordu. Şimdi aynı laboratuvar- vard Üniversitesi Karşılaştırmalı Zo- dan Emilie Miller, bu engelleme yarı- oloji Müzesi’nden David Haig inceli- şının kimyasal temelini araştırıyor. yor. Haig, insan embriyonlarının, anne Bitkilerde döllenme, yalnızca er- karnındayken besin alımını artırmak keklerin savaşmasıyla mı, yoksa dişile- üzere plasentadaki kan damarlarının rin seçimiyle de mi gerçekleşiyordu? yapısını, annenin kan basıncını ve kan- Masum bir papatyayı düşünürsek, dişi- daki şeker düzeyini etkileyen hormon- nin eş seçimi yapması bitkilerde ola- lar ürettiğini bulmuş. Anneler de bu is- naksız gibi görünse de bitkilerin top- tismarı önlemek için kendi hormonla- lum biyolojisi üzerinde çalışan bitkibi- rını kulanarak karşı taktikler geliştiri- limciler bu işin peşini bırakmadılar. yormuş. Hindistan’da Bangalore’daki

Temmuz 2000 49 çok sayıda döllenme olmasına karşın,

Başçık Erkek yanızca tek bir ya da çok az sayıda to- Sap organ hum gelişmesini açıklayan bir durum.

Tepecik Çiçektozu Erkek Meyvenin içinde birbirine çok yakın Çiçektozu gametofit mesafede gelişme durumunda kalan borucuğu tohumların, tıpkı kuş yuvasındaki yav- Boyuncuk ruların birbirine davrandığı gibi dav- Dişi ranmalarının olası olduğunu düşünü- organ yorlar. Bu araştırmacılar hayvan, rüzgâr ya da her neyle yayılırsa yayılsın, tek Yumurtalık bir meyvedeki tohum sayısı arttıkça Yumurtalık Yumurtacık odası Dişi her bir tohumun yaşamını sürdürebil- Merkez hücre organın Yumurta bölümleri me şansının azaldığını buldular. Hintli Çanakyaprak hücresi araştırmacılar, farklı bireylerden alınan Taçyaprak çiçektozlarıyla tozlaşma olmasının, da- ha çok sayıda tohumun olgunlaşmadan kurumasını ve kurumayanların da yak- laşık tohum ağırlıklarının daha fazla ol- masını sağladığını buldular. Bir Çiçeğin Anatomisi Uma Shaanker, anne bitkinin besi doku sayesinde yavru bitki üzerinde Tarım Bilimleri Üniversitesi’nden lenmeye ilişkin bazı gerçekleri de orta- bir denetiminin söz konusu olabilece- Uma Shaanker, K. N. Ganeshiah ve ar- ya çıkardı. Embriyonun gelişimi sıra- ğinden kuşkulanmıştı. Besi doku hüc- kadaşları, benzer durumun bitkilerde sında ebeveyn bitkinin absisik asit üre- releri annenin kromozomlarından iki de söz konusu olup olmadığını araştırı- timi iki kez yükseliş gösterir. İkinci kopya, çiçektozuyla gelmiş olan baba- yorlar. Araştırmacılar, K. V. Ravishan- yükseliş, tohumlara kuraklığa dayanma nınkilerden de bir kopya taşırlar. Bu, kar’la birlikte tohumlar ve meyvelerin gücü sağlar. Ancak, araştırmacılar ilk bitkilerin üremesiyle ilgili anlaşılması hormonal etkileşimine ilişkin bir lite- yükselişin zamanlamasına dikkat edil- en güç, en karmaşık konulardan biridir ratür taraması yaptılar. Buldukları, bit- diğinde, bunun oksinlerin ve giberel- ve belki de evrim sürecinde annenin kilerde de insan embriyonları ve anne- lik asitin üretimine denk geldiğini gör- yavrular üzerinde denetimini korumak leri arasındaki hormonal ilişkinin ben- düler. Bu durumun, tohumun gelişigü- için gelişmiş olabilir. Eğer gerçekten zerinin söz konusu olabileceğini göste- zel bir biçimde besin almasına ebevey- böyleyse, besi dokunun tek bir yumur- riyordu. Bitkilerde yavruların dokuları nin bir tepkisi olduğunu düşünüyorlar. talığı olan türlere göre çok sayıda yu- ebeveyn dokuların denetimi altınday- Trivers’ın kuramı, kardeş bitkiler murtalığı olan türlerde daha çok mik- ken, örneğin tohum kabuğu yavrunun arasında da rekabet olduğunu savunu- tarda olması beklenir. Binden fazla bit- besin almasını engelleyen absisik asit yor. Bazı hayvanlarda zorunlu yavru ki türünü inceleyen bu araştırmacılar, üretirken, ebeveyn dokularından besin azaltma denen bir durum vardır. Özel- orkideler, baklagiller, yabani turp gibi almayı sağlayan giberellik asit ve indol likle bazı kuşlarda rastlanan bu durum- besi dokusu daha az gelişmiş bitkiler- asetik asit (oksin) gibi hormonlar salgı- da daha yaşlı yavrular kendilerinden de tohumun olgunlaşmadan kuruması- layabiliyordu. daha genç ve daha zayıf yavruları öldü- na daha yüksek oranda rastlandığını; Aile çatışması kavramının hormo- rürler. Uma Shaanker ve Ganeshaiah’a keneotu ve darı gibi daha çok sayıda nal açıdan incelenmesi bitkilerde çim- göre kardeş öldürme, birçok bitkide yumurtalığı olan bitkilerde yumurtalığı bir tane olanlara göre besi dokunun da- ha gelişmiş olduğunu buldular. Uma Shaanker, yakınlarda yayımlanmış bir makalesinde bunu şöyle açıklıyor: "Üç kromozom içeren besi dokunun evri- mi, kaynakların yavrular arasında pay- laşımının daha eşitlikçi olarak gerçek- leşmesini sağlıyor." Gerçekten de çiçekli bitkilerin "ai- le yaşamı" hayvanlarınki gibi olabilir. Cinsiyet çatışmaları, kardeş rekabeti, aile çatışmaları vb. Ancak, bu konuda daha farklı yaklaşım içinde olan, kuş- kucu düşünen araştırmacılar da var.

Kaynaklar Zuhal Özer Kaynaklar Furlow, B., "Flower power!", New Scientist, 9 Ocak 1999. Furlow, B., "Flower power!", New Scientist, 9 Ocak 1999. Niklas, K., "What’s so special about flowers?", Natural History, Mayıs 1999. Manolya Niklas, K., "What’s so special about flowers?", Natural History, Mayıs 1999. Curtis, H., Barnes, N. S., Biology, 1989. Curtis, H., Barnes, N. S., Biology, 1989.

50 Bilim ve Teknik Belleğin Elektriği Bellek düşüncelerimizin altın madenidir. Geçmişimizle bugünümüzü birleştirerek kişiliğimizi yaratır. Belleği yok olan insan kişiliğini yitirir ve usavurma yapamaz. Beyinde, eskiden sanıldığı gibi belli bir bellek merkezi yoktur; beynin bütünü uygulamalı ve kuramsal öğrenime katılır. Öğrenim ve bellek çok yakından ilgilidir; bellek olmadan öğrenme olamaz. Anılar donmuş imgeler değil, hayalimizin ürün- leridirler. Hayal edilerek bilince çağırılırlar. Unutuşsa beynin gereksiz ayrıntıları atarak yeni anılara yer- açmasını sağlayan doğal bir savunma mekanizmasıdır. Kafa travması, beyin damar hastalıkları, alkolizm, uyuşturucu ve sakinleştirici ilaç alışkanlığı, depresyon, beyin yorgunluğu, stres gibi etkenler patolojik unutkanlık yapar. Unutmada pek çok öğe rol oynayabilir. Anılarımızıysa beynimizde her saniye gerçekleşen çok duyarlı elektrokimyasal süreçlere borçluyuz.

EYNİN BAZI ALANLARI lucanı bir labirentde elektrik şoku turo Toscanini belleğinde 250 orkestra bellekde önemli rol oynar- vermeyen yollara dalmayı öğrenir. Bir parçasının ve 100 operanın notalarını lar: denizatı (hipokampus), ahtapot, iki geometrik şekli birbirin- tutardı. Matematikçi Alexander Ait- bademsi çekirdek (amig- den ayırtedebilir. Bir şempanze or- ken 17 yaşındayken π sayısının 1000 dal), koku kabuğu (rinal manda en lezzetli meyvelerin nerede basamağını ezberlemişti; 4 basamaklı Bkorteks-parahipokampus), siyah cisim ve ne zaman bulunacağını daima hatır- bir sayının karesini akıldan 5 saniyede (substantia nigra), çizgili cisim (corpus lar. Köpekler yere gömdükleri kemik- alıyordu; sonraları Edinburgh’da mate- striatum), talamus, alın lobu ön alanla- lerin, kargalar ve sincaplar kışa hazırlık matik profesörü oldu. Euler pekçok rı, şakak lobu iç (medial) kıvrımı, dilsi olarak toprağa gömdükleri tohumların teorem ve formülü ezbere bilirdi. Bir kıvrım (girus lingualis), iğsi kıvrım (gi- yerini daima hatırlarlar. Göçmen kele- satranç ustası tahta üzerindeki bir sat- rus fusiformis), mememsi cisim (cor- bekler, kuşlar ve memeliler yollarını ranç pozisyonuna kısa bir göz attıktan pus mamillaris) ve limbik sistem. bulmada hiç güçlük çekmezler. Fakat çok sonra bile onu eskisi gibi dizebilir. İlkel hayvanlarda bile bellek var- insanda bellek doruklara çıkmıştır. Bazı satranç büyük ustaları 50-60 ki- dır. Bir terliksi hayvan besine batırıl- Bellek gücü özel çalışmalarla arttırıla- şiyle satranç oynayıp bu maçların hep- mış bir tele doğru yüzmesini öğrenir; bilir; bir üniversite öğrencisi 1 yıl her sini kazanabilmiştir (Capablanca, Por- bu öğrenimden geçmemiş terliksi hay- gün 1 saat çalışarak 80 basamaklı bir tish vb.). vanlar tele doğru yüzmezler.Bir yer so- sayıyı hatırlama gücüne erişmiştir. Ar- Presentral Sentral oluk Beyin kıvrım Postsentral kıvrım B Bellek Tipleri Yarımküreleri Alın lobu Yan lob Bellek çok çeşitli şekillerde sınıf- Yan lob - arka lob oluğu landırılmıştır. l) Anlık bellek: Gördüğümüz ya da duyduğumuz bir şeyi önceden bili- yorsak, en geç l-2 saniye içinde algılar Artkafa ve tanırız. Merkez: Art kafadaki görme lobu önü Yan yarık çentiği ve şakak lobundaki işitme merkezi. (Silvius yarığı) 2) Epizodik bellek: Kişisel anıla- A Şakak Art kafa Beyin sapı Beyincik lobu lobu rımız; hayatımızın tarihi. "Geçen hafta Omurilik Şekil 1. İnsan beynine dıştan bakış. A - Başlıca kıvrım ve oluklar, B - Beynin 4 lobu kardeşimle bir Çin lokantasında ye- mek yedim", "Onu bir ilkbahar günü Çevre oluk Ön beyin A B Çevre kıvrım tanıdım" derken uyanan anılarım. Bu Arabeyin Alın lobu Yan lob Merkezi oluk Nasırsı cisim Yan lob - arka belleğin kaybı amneziye neden olur; Ön bileşek lob oluğu Artkafa geçmişimizi unuturuz. lobu Mahmuz 3) Çalışma belleği (birincil bel- oluğu lek): Yedi cismi ya da yedi basamaklı bir sayıyı (öne ve arkaya doğru) 30 sa- niye hatırlayabilmek. Günlük bilişsel Beyin sapı Şakak lobu görevleri yerine getirirken geçici ola- Ortabeyin rak gereksinim duyduğumuz küçük Pons Omurilik Beyincik bilgilerin belleği, Telefon rehberine soğanı Beyincik Omurilik bakıp bir numarayı hatırlamak için İnsan beynine içten bakış. A - Bir yarımküreye içten bakış, B - Beyin loblarına içten bakış kullandığımız bellek (numarayı he-

52 Bilim ve Teknik forniks men unuturuz). Merkez: Sylvius yarığı kuşak büyük bileşek etrafı ve alın lobu. Bu bellek olmasa kıvrım forniks mamillotalamik konuşamaz ve kafadan hesap yapa- yol talamus mazdık. önbeyin talamus ön tabanı ön nukleusu 4) İşlevsel bellek: (İmplisit bel- nukleusları nukleusu lek, ifade edilemeyen bellek, örtük mamillotalamik bellek): Daktilo yazmak, keman ya da yol piyano çalmak, otomobil sürerken mememsi parahippo- koku bademsi debriyaj pedalına basmak, bisiklete cisim hippokampus kampus soğanı çekirdek hippokampus binmek, giyinmek ve soyunmak gibi Şekil 2. Beyinde bellek kaybına en sık yol açan bölgeler. Limbik sistem Alzheimer bunamasında en sık patoloji otomatik hareketlerimizin belleği. Bu gösteren bölgedir. Limbik sistem iki yarımküreyi birleştiren beynin büyük bileşeğini (corpus callosum, nasırsı cisim) bir halka gibi çevreler (yeşil). Limbik sistemde hipokampus (denizatı), parahippocampal kıvrım (hipokam- belleği sözle tarif edemeyiz; ancak o pus yanı kıvrım), ikisi arasında (burada görülmüyor) koku kabuğu (rinal korteks), kuşak kıvrımı (girus cingularis) hareketleri yaparak kanıtlarız. Mer- ve badem çekirdek (amigdal) vardır. Ayrıca amnezilerde forniks (kubbe kemeri), ön beyin taban çekirdekleri, ta- kez: Bademsi çekirdek, beyincik, bey- lamus ve mememsi cisimlerde patoloji vardır. Limbik sistem aynı zamanda duyguların merkezidir. nin birleştirme alanları, alın lobu, çiz- Semantik ve epizodik belleğe dışa linç alanına çağrılamayan (prosedüral gili cisim. açık (eksplisit) bellek de denir; çünkü ya da işlevsel bellek, örtük bellek, 5) Semantik bellek: Sözcüklerin bu belleklerin içeriği söz ya da yazıyla implisit bellek, ifade edilemeyen bel- anlamını ve kendimiz dışındaki dün- anlatılabilir. İmplisit ve eksplisit bel- lek): Hareket becerilerini (keman çal- yayla ilgili değişmez bilgileri (tarih, lek bir arada referans belleği, pekişti- mak, bisiklete binmek vb.) lisanla ifa- coğrafya, bilim, kültür)saklayan bel- rilmiş bellek, ikincil bellek ve yeni de edemezsiniz; fakat bu hareketleri lek. Başkentleri, başbakanları, kahra- bellek gibi adlarla da anılır. Bu bellek yaparken onları hatırlarsınız. Çağrı- manları vb. bu bellekle hatırlarız. Ya- anıları dakikalar, günler ve aylarca sak- şımlar bilinçli değildir; örneğin Musta- pacağımız işlerin sırasını bize bu bel- layabilir. Temeli 3 sözcüğü 3-5 dakika fa Kemal denilince Kurtuluş Savaşını lek hatırlatır. Bu bellek evimizin, so- hatırlayabilmektir. Merkez: Denizatı, ve devrimleri hatırlarız. Kısa vadeli kağımızın ve kentimizin haritasını talamus, mememsi cisim (corpus ma- anılar, beynin belli bölgelerindeki yo- saklar. millare), bademsi çekirdek (amigdal) ğun sinaptik-kimyasal çalışmalar sonu- 6) Algılarımızın belleği: Beş du- ve beyincik. cu kalıcı hale getirilir; belleğin pekişti- yumuzla ilgili bellek; biçim, renk, söz- İnsan belleği, Dales Purves ve eki- rilmesi denilen bu olay da bilincimiz cük ve yüz belleği. Koku belleği en bine göre iki büyük bölüme ayrılır: 1) dışında gerçekleşir. Bilmece çözme kuvvetlisidir. Bir çörek bize ninemizi, Bilinç alanına çağrılabilen. Bu bellek ustalığı da bilinç dışı bir bellek gerek- parfüm sevdiğimiz kişiyi hatırlatabilir. yazı ve sözle ifade edilebilir. Örnekler: tirir. 7) Uzak bellek: Çocukluğumuz, bir telefon numarasını, bir doğum gü- okul yıllarımız vb. Merkez: Beynin nünü, bir alışveriş listesini, önemli Unutma birleştirme alanları. olayların zamanını hatırlamak. 2) Bi- İnsan beyni unutma ustasıdır. Yal- Şekil 4. Kimyasal Miyelin bir sinapsta nız insan değil, insanlık da unutmada olayların sırası Presinaptik terminale aksiyon ustadır: “Hafıza-i beşer nisyan ile ma- potansiyeli gelir. lüldür” denmiştir (İnsan belleğinin hastalığı, unutma illetidir). Beyin he- Nöromedyatör sentez edilir ve Presinaptik terminalin uyarılışı volta- keseciklerde depolanır. ja indeksli kalsiyum kanallarını açar. nüz bilmediğimiz bir mekanizmayla bazı ayrıntıları siler. Böyle yapmasaydı belleğimiz gereksiz ayrıntılarla yük-

Kanallardan içeri lenmiş olurdu. Belleğin her çeşidinde- kalsiyum hücum eder ki anılar bir gün silinebilir; bu normal bir olaydır. Ancak şunu da belirtelim

Sinaptik ki bazı araştırmacılar şöyle düşünmek- kesecik kalsiyum kesecikleri presinap- tik zarla birleştirir. tedirler: “Öğrendiğimiz herşey hatırı- Nöromedyatör mızda kalır; yalnız bazen ayrıntılar molekülleri unutulur”. İnsanlar unuttuklarını san- Kesecik zarının akson Nöromedyatör ekzositoz zarından geri çekilişi. olayıyla sinaps yarığına dıkları bazı şeyleri unutmazlar. Bazı salınır. Dendritten insanların kriz anlarında, çocuklarında geçiş öğrenip unuttuklarını sandıkları bir yabancı dili (örneğin İtalyancayı) su Nöromedyatör gibi konuştukları görülmüştür.

Postsinaptik elektrik akımı Nöromedyatör postsinap- Sinaps Elektriği tik zarda almaçlara bağla- Postsinaptik kanalların Postsinaptik elektrik, uyarıcı ya nır. da baskılayıcı bir potansiyel açılışı ve kapanışı. Beyinde ve omurilikte nöron deni- oluşturarak postsinaptik nöronun uyarılma durumunu değiştirir. len sinir hücreleri bulunur. Her nöro-

Temmuz 2000 53 Bir başka nörondan Dendrit nun çok sayıda kısa uzantıları vardır; akson kolu Nöron Sodyum Pompası bunlara dendrit deniyor. Her nöronun Akson Dendrit gövdesi düğmesi (soma) tek ve uzun bir uzantısı vardır, buna da Memeli hücreleri mükemmel bir akson deniliyor. Akson uçları ile başka ozmotik ve iyonik denge sağlanmış gö- Nöromedyatör nöronların dendritleri veya gövdeleri içeren sinaps Nükleus rünürler. Bir süre bunun gerçek hay- kesecikleri arasındaki bağlantıya (temas noktası- van hücresini temsil ettiğine inanıldı. na) sinaps denir. Sinir sistemindeki Fakat sonra normalde hücre zarının Golgi bütün etkinlikler, bu arada bellek, nö- apereyi sodyuma geçirgen olduğu anlaşıldı. Ne ronlarda doğan elektrik akımıyla ilgili- var ki hücre zarı sodyuma kontrolsüz dir. Belleği anlamak için sinapsı anla- derecede geçirgen olsaydı sonuç bir fe- Bir başka nörondan mak şarttır. Nöronla iyi iletken değil- mitokondri laket olur, bütün hücre dışı sodyum, lerdir; fakat zarlarında iyon değiş toku- akson hücre içine hücum ederdi. Bu felaketi Akson Ribosomlar şu sağlayarak sinirsel elektriği oluştu- Miyelinli önleyen şey sodyum pompasıdır. Sod- segment rur ve iletirler. “Sinir akımı” denilen Miyelin Ranvier yum pompaları hücre zarını delip ge- bu özel tipteki elektriksel olay metal (oligodendrosit) düğümü çen proteinlerdir; hücreye giren sod- bir iletkendeki elektron akımına ben- Nöron, akson ve dendritler yum kadar sodyumu hücre dışına pom- zemez. Çok yavaş (1-200 m/san) yayı- Herşey aynı olsun; yalnız ortadaki zar palarlar, hücre dışına kaçan potasyum lan bu akım türü, iyonlaşmanın hücre “seçici geçirgen” bir zar olup yalnız kadar potasyumu hücre içine alırlar. zarı boyunca ilerlemesidir. klor geçirsin; sodyum geçirmesin. Klor Dokuda nasıl oluyor da elektrik hızla sola geçeceğinden sol taraf hızla Sinapslar doğuyor? Bunu anlamak için hücre- negatifleşecektir. Klor iyonunun hare- nin içindeki ve dışındaki iyonları keti, onu 2’den 1’e iten difüzyon kuv- Belleği anlamak için sinapsları çok (başlıca sodyum, potasyum, kalsiyum vetiyle 1’den 2’ye iten elektrik kuv- iyi anlamalıyız. l952'de Yeni Zelanda (+elektrik yüklü) ve klor (-elektrik veti (klor, kloru itecektir) eşitleştiği Otago Tıp Fakültesinden J.C. Eccles yüklü)) harekete geçiren iki öğeyi iyi zaman sona erecektir. Bu noktada sol- ekibi önemli bir buluş yaptı: Sinaps ya- anlamalıyız: 1) Difüzyon (yayınım) daki potansiyel geldiği düzeyde kala- rığının berisindeki nörondan ötesinde- kuvvetleri; 2) Elektrik kuvvetleri. Di- cak; ne sıfıra inecek, ne de daha arta- ki nörona geçen uyarı, nöromedyatör füzyonun ne olduğunu bir örnekle caktır. Böylece görüyoruz ki zarın (NM=Sinir ileti maddesi) maddenin belirtelim. Sol kompartmanda 0.1 M iyonlardan birini geçirmesi, diğerini cinsine bağlı olarak, postsinaptik nö- tuz, sağda ise 10 M tuz var. Gerek geçirmemesi kalıcı bir elektrik yarata- ronda ya yeni elektrik potansiyel farkı sodyum iyonlarının sayısı, gerek klor biliyor. Böylece artık şu kuralı anlaya- yaratır ya da orada bulunan elektriği iyonlarının sayısı sağda, sola göre da- biliriz: “Bir iyonun bir hücre zarından azaltır. Böylece iki çeşit sinaps olduğu ha fazla. İki kompartman arasındaki geçmesi iki faktöre bağlıdır: 1) Zarın anlaşıldı: Uyarıcı ve baskılayıcı sinaps- zar suya, sodyuma ve klora geçirgen iki yanı arasındaki iyon yoğunluk far- lar. Bellekle ilgili uyarılar sinapstan ge- olsun. Hem sodyum, hem de klor kı; 2) Zarın iki yanı arasındaki elektrik çerken sinaps yapısını değiştirirler; bil- iyonları, her iki tarafta sodyum ve klor potansiyel farkı”. gi bu şekilde sinapslarda saklanır. Yeni yoğunlukları eşit olana kadar, sağdan sola gidecektir; işte buna difüzyon mayla bile solungaçlarını içeri çeker. Bu duyar- (yayınım) diyoruz. Kompartmanın Aplysia Deniz lık 1 saat kadar sürer (kısa süreli duyarlılaştır- duvarları katı olduğunda zardan su ma). Bu deneyler sık sık tekrarlanırsa günler ve Salyangozunda haftalar süren bir duyarlık görülür (uzun süre- geçemeyecek, yani ozmos hemen he- li duyarlılaştırma). Uzun süreli duyarlığın oluş- men hiç olmayacak. Duyarlılaştırma ması kısa süreliden farklı bir mekanizmayla olur. Sulu çözeltilerde sodyum ve klor Senotonin Æ cAMP artışı Æ protein kinaz A 1989’da Eric Kandel ve arkadaşlarının de- eşit hızlarla hareket etmezler; bunun (PKA) etkinliği şöyle devam eder; PKA bazı niz salyangozu Aplysia californica üzerindeki DNA kopyalama faktörlerini fosforlayarak etkin- nedeni etraflarında bir su “bulutu” deneyleri, beyinde uzun süreli bilgi depolan- leştirir. Bu faktörlere CRE (cAMP responsive sürüklemeleridir; sodyum daha büyük masına ışık tuttu. Kandel, Aplysia'da l ay süren elements = cAMP’a yanıt veren elemanlar) de- bulut oluşturduğundan daha yavaş ha- duyarlılaştırma sırasında protein sentezinin art- niyor. Bunlardan CREB (cAMP response ele- tığını gösterdi. Bu yavaş evre, ilaçlarla (antibiyo- reket eder. klor hızla sola göç ettiğin- ment binding proteins = cAMP’a yanıt veren tikler vb.) yokedilebiliyordu; bunlar protein sen- elemanları bağlayıcı proteinler) uzun süreli du- den sol kompartman sağa göre nega- tezini azaltan ilaçlardı. Protein sentezinin artışı yarlığı sağladığı gibi öğrenmede de roloynuyor tifleşir. Bu voltaj farkına “difüzyon sırasında his nöronlarının sinaptik uçlarında şiş- Meyve sinekleri CREB olmayacak şekilde mu- potansiyeli” deniyor. Görüyoruz ki kinlikler belirdiği gözlemlendi. Bu hayvanın bey- tasyon yapınca kokulara eşlik eden elektrik şo- ninde yalnız 20 000 nöron vardır (en küçük me- iyon hareketleri elektrik yaratabiliyor. kundan kaçınmayı öğrenemezler. CREB’siz fa- melide ise yüz milyonlarca). Aplysia, su çekici reler bazı görevleri öğrenemezler; bunlarda LTP Soldaki klor iyonları sağdan gelen klor sifonu sıkılırsa solungaçlarını içeri çeker. Bu sık- eksikliği de olabiliyor. iyonlarını itip sodyum iyonlarını çeke- ma birçok kez tekrarlanırsa sonunda hayvan Alışma ve duyarlılaştırmanın evrimsel önemi ceğinden, klor ve sodyum iyonlarının solungaçlarını içeri çekmez. Buna alışma (habi- vardır: hayvan tek düze tekrarlayan uyarıları tüasyon) deniyor. Hayvan bununla bu uyarının zarı geçiş hızları giderek birbirine yak- dikkate almaz; çünkü hayvan çevrenin sabitli- zararsızlığını anladığını ifade etmiş oluyor. Şim- ğiyle değil, değişmesiyle ilgilenir. Kuvvetli bir laşır ve nihayet eşitleşir. Bu noktada di hayvanın sifonunu sıkarken kuyruğunu da sı- uyarıysa hayvan tarafından tehlike olarak algıla- difüzyon potansiyeli sıfıra iner. Bu de- kalım ya da kuyruğa bir elektrik şoku verelim. nır ve bu nedenle birçok nöron aşırı etkin hale neyi biraz değişmiş olarak düşünelim. Bu durumda Aplysia sifona en hafif bir dokun- gelir.

54 Bilim ve Teknik dinlenme elektriklenme presinaptiç uç potansiyeli sırasında presinaptiç uç

presinaptik uç

nöromedyatör

glütamat Mg++ tıkacının Mg++ NMDA almacını çıkışı bloke eder. NMDA almacı AMPA almacı

AMPA almacı AMPA NMDA almacı NMDA almacı almacı

dendrit geriye dikeni etki?

protein kinaz C kalsiyum/ kalmodulin dendrit kinaz II dikeni LTP (long term potentiation = uzun süreli potansiyasyon) oluşması ve devam ettirilmesi. Postsinaptik nöron yeterince elektriklenmişse, glütamat molekülleri NMDA kanallarını açar. Kanaldan giren Postsinaptik almaçların etkilen- mesi ya da geriye etki kalsiyum iyonları, protein kinaz C’yi ve kalsiyum/kalmodulin kinaz II’yi etkinleştirir. Bu kinaz enzimleri geriye doğru giderek presinaptik nöromedyatör salgısını arttırırlar. kalsiyum ve/veya kinazlar, postsinaptik almaçların glütamata duyarlılığını arttırırlar. Bunun sonucu olarak özellikle hipokampusta sinaps iletimi artar ve uzar. Bu, uzun süreli bellekle ve belleğin pekişmesiyle ilgili bir olaydır. bir sinyal böyle bir sinapstan geçerken, dir. Beyin ve beyincik kabuğunda uya- mesine “kolaylaştırma (fasilitasyon)” sinapstaki kalıba göre biçimlenir; bu rıcı uçların çoğu dendritlerin dikensi deniyor. Saniyelerce süren sinaps kuv- ise hatırlama olayının temelidir. Bu gi- çıkıntıları üzerinde son bulur. vetlenmesine "sinaps ogmantasyonu" bi sinapslara "plastik sinapslar" denilir. Sinaps yarığı 20-40 nm (nanometre: ve dakikalarca süren “sinaps kuvvet- Sinirsel uyarı bir nörondan diğerine metrenin milyarda biri) genişliktedir. lenmesine”, "potansiyasyon" denmek- sinapslarla geçer. Bir sinapsın 3 ana Pre-sinaptik uçta çok sayıda mitokond- tedir. Bu son iki sinaps kuvvetlenmesi, öğesi vardır: Sinaps öncesi (pre-sinap- ri ve 3 çeşit vezikül (sıvı dolu kesecik) presinaptik nörona birkaç saniyede tik) nöron, sinaps yarığı ve sinaps son- vardır. Terminal düğmede sürekli bir yüzlerce elektrik uyarı verilmesini ge- rası (post-sinaptik) nöron. Uyarı sinap- devir vardır:NM içeren veziküller “ek- rektirir. Çok sayıda aksonun aynı nöro- sa milivolt düzeyinde elektrik akımı zositozla” dışarı atılır, “endositozla” na gelmesi böyle etki yaratır. Her üç kı- olarak gelir ve sinaps yarığından kim- geri alınır, endosom içine girer, bura- sa süreli sinaps kuvvetlenmesi de (fasi- yasal yolla geçer. Uyarı pre-sinaptik dan tomurcuklanarak ayrılır, yeniden litasyon, ogmantasyon, potansiyasyon) nörondan asetilkolin, serotonin, glüta- NM ve ATP (adenosin trifosfat) alır, uyarı sırasında presinaptik nörona giren mat vb. gibi bir NM salgılanmasına ne- zara yanaşır ve yeniden dışarı boşalır- kalsiyumun kalsiyum pompalarınca ye- den olur. NM post-sinaptik hücre zarı lar.Sinirsel elektrik terminal düğmeye terince dışarı atılamayışındandır. üzerindeki almaçlara bağlanır; bu ise gelince kalsiyum kanalları açılır ve Kalsiyumun birikmesi NM vezi- bu zardaki kalsiyum, sodyum ve potas- hücre içine kalsiyum hücumu, NM küllerinin zarla birleşmesini ve NM yum kanallarının açılmasına ya da ka- yüklü vezikülün ekzositozla sinaps ya- sentezini hızlandırır; bu şekilde sinaps panmasına neden olur. Hangi kanalla- rığına atılmasını sağlar. yarığına dökülen NM artar. Bu olayın rın nasıl etkinleşeceğini NM belirler. vücuda yararı şudur: en fazla uyarı alan Bu iyonik olaylar postsinaptik hücrede Sinapsların Değişkenliği nöronlar en yüksek voltaja erişir ve en yeniden elektrik yaratırlar; böylece ile- fazla NM yaparlar; bu şekilde bu gibi ti devam eder. Presinaptik nörondan Nöron elektriği kısa süreli, ani vol- nöronlar "sözünü dinletir" hâle gelirler; akson denilen tek ve uzun (birkaç taj değişmeleri gösterir; her postsinap- beyin o anda en önemli etkinliklerin metre olabilen) bir uzantı çıkar. Akso- tik voltaj değişmesi, sinaps yarığına neler olduğunu bu yolla anlamış olur. nun ucu düğme gibidir. Akson bir son- NM'ler salgılanışına ve bir uyarının ge- Beyin o an için kendisine gerekme- raki nöronun dendrit denilen saç gibi çişine karşılıktır. Bazı sinapslarda uyarı yen uyarıları “sinaps depresyonu” yo- çok sayıda kısa uzantılarıyla bağlantı geçerken postsinaptik nöronda voltaj luyla zayıflatır; bunda da sinapsa peş- yapar. Her nöron ortalama 1000 sinaps yükselir (uyarıcı sinapslar); bazı sinaps- peşe uyarılar gelmesi rol oynar. Bu, si- yapar; insan merkez sinir sisteminde lardaysa uyarı geçerken postsinaptik napslarda NM salgısının giderek azal- l011 nöron olduğundan toplam l014 si- voltaj düşer (baskılayıcı sinapslar). Si- ması demektir. naps vardır. Omurilikte tek bir hare- napsın cinsini NM belirler. Baskılayıcı Selçuk Alsan ket nöronuna l0000 terminal düğme bir NM, postsinaptik nöronun ateşle- Kaynaklar: Psychol. Bull. 1999, 125: 800-25 yapışır (2000'i hücreye ve 8000'i dend- me yapmasını engeller; uyarıcı bir NM Rev. Neurosci. 1999, 10: 267-78 J Neurol. Neurosurg. Psychiatry 1999, 67: 140 ritlere). Terminal düğme küçük bir ise postsinaptik nöronu ateşler. Bir nö- Rev. Neurosci. 2000, 11: 113-25 alan kaplar; fakat o kadar çokturlar ki ron birden fazla (bazen binlerce) nö- Ann. Med. 1999, 31: 380-7 Science 2000, 287: 248-51 hücre yüzeyinin % 40'ı ve dendrit zar- ronla sinaps yapmışsa gelen uyarılar Neuron 1999, 24: 295-8 Neurobiology, G. G. Matthews, Blackwell Co., 1998 larının % 75'i bu düğmelerle kaplıdır. birbirine eklenir. Peşpeşe uyarı veril- Neuroscience, Dale Purves et all., Sinuer Ass. Co, 1997 Beyin kabuğunda sinapsların %98'i mesi sinaps voltajını arttırır. Milisani- http://www.hcs.harvard.edu/~hsr/hsr/winter97/amnesia.html http://130.14.32.49/cgi-bin/VERSION-A/IGM-client?239+records+1 dendritler ve %2'si hücreler üzerinde- yelerce süren en kısa sinaps kuvvetlen- http://www.maccs.mq.edu.au/~max/Memory/

Temmuz 2000 55 Bellek Bozuklukları

Lisan, düşünce ve deneyimlerin ön arka sözcük denilen sembollerle ifade edil- yan lob mesidir. Sol yarımkürede Silvius yarığı alın lobu bölgesinde yoğunlaşan bir sinir ağının artkafa lobu ürünüdür. Sözcükleri anlama merkezi şakak lobu üst kıvrımının arka ucu ve yan lob lobulusunu içeren Wernicke alanıdır. Burada duyulan sözcüklere an- lam verilir. Alın lobu alt kıvrımının arka ucu ve ona komşu ön alın alanları söz söylemeyi sağlayan Broca alanını oluş- turur. Bu alan sözlerin söylenmesinden ve doğru dizilmesinden (sentaks ya da gramer) sorumludur. Bu sinir ağının bir yerinin tahribi afazi denilen konuşma bozukluğunu yapar. Afazide söz söyle- şakak lobu me, söz anlama, doğru sözcük seçme ve sözcük sırasını doğru sıralama (gramer, Dilsi kıvrım sentaks) bozulmuştur. Sağ elle yazanların %90'ında ve sol Şakak lobu önü Parahippokampus kıvrımı İğsi kıvrım elle yazanların %60'ında konuşma merkezleri sol yarıkürededir. Az sayıda PET tekniğiyle normal bir insanda bir yüz tanırken beynin etkinleşen bölgeleri. Sağ yarıküreye içten bakılıyor. Yüz tanıyıcı üç alan prosopagnozik hastalarda tahrip olmuştur. insanda konuşma merkezleri sağ yarı- kürededir. Sağ elle yazan birinde sağ kızar ve bu nedenle şüpheci ve saldır- kafa travmalarında ve Alzheimer hasta- yarıkürede hasar oluşuna bağlı afaziye gan olabilir. Wernicke afazisi olanlar iyi lığında en sık görülen afazi, anomidir. çapraz afazi denir. okuyamaz, yazamaz, cisimlere isim ve- d) Şakak lobu üst kıvrımının tahribin- Afazi belirtileri: En sık görülen remez ve sözcükleri tekrar edemez. de saf sözcük sağırlığı olur; hasta işitir; belirti hastanın gösterilen bir cismin is- Broca afazisi: Hasta az sözcük fakat kendi lisanını yabancı bir lisan- mini söyleyememesidir (anomi=isim- kullanır; dura dura konuşur (söyleye- mış gibi anlayamaz. e) Sol artkafa lobu lendirememek); örneğin silgi gösteri- ceği sözcüğü aramaktadır), sözcüklerin harabiyetinde saf aleksi olur; yani has- lince silgi diyemez; "silmek için birşey" sırası ve söylenişi yanlıştır. Tekrarlama ta kendi lisanında yazılmış bir kitabı, diyebilir ya da sözcüğü yanlış söyler: ve isimlendirme yapamaz. Konuşma yabancı dilde yazılmış gibi, okuyup an- Sili ya da salgi diyebilir (parafazi). Has- "evet", "hayır"a, hatta bir iniltiye indir- layamaz. Bu hastalar renklerin adını da taya "silgiyi göster" dersek gösterebilir; genebilir. Söyleneni ve okuduğunu an- unuturlar (renk anomisi). f) Afemiada fakat bazıları bunu da yapamaz. Hasta- lar; şarkı söyleyebilir. Wernicke afazisi- hasta dilsiz gibidir; bu hal bir süre son- nın konuşmayı anlayıp anlamadığı nin aksine hasta konuşamadığının bi- ra fısıltıyla konuşmaya dönüşür. g) evet-hayırla yanıtlanan şu gibi sorular- lincindedir ve buna çok üzülerek ağlar. Gertsmann sendromunda hasta basit la test edilir. “Köpek uçar mı?” ya da Wernicke ve Broca afazileri beyin aritmetik işlemleri yapamaz (akalküli); "Bu odada ışık veren şeyi" göster. Afa- damar tıkanmalarına, beyin kanaması- iyi yazamaz (disgrafi); parmaklarının zisi olanlar aynı sözcüğü ya da kısa na, kafa travmalarına ya da beyin tü- adını (işaret parmağı vb.) söyleyemez cümleleri 4-5 kere tekrarlayamaz. Has- mörüne bağlı olabilir. Wernicke ve ve sağla solu karıştırır. Bu sendrom sol ta yazı yazamayabilir (agrafi) ve yüksek Broca afazilerinin birlikte görülmesine yarıkürenin yan lobunda açısal kıvrım sesle okuyamayabilir (aleksi). tam afazi (global afazi) denir. (girus angularis) lezyonlarında görülür. Wernicke afazisi: Hasta söylenen Afazinin daha az görülen başka çe- h) Sözlerdeki vurguları algılayamamak sözleri ve okuduğunu anlayamaz. Ko- şitleri de vardır: a) İletim afazisinde aprosodiaya neden olur. Bu hastalar nuşma akıcıdır; fakat sözcüklerin çoğu Broca ve Wernicke alanları arasındaki vurgusuz sözcüklerle, monoton bir yanlış söylenir (parafazi); öyleki hasta birleştirici yollar tahrip olmuştur. Broca tarzda konuşurlar. Sağ yarıküre Silvius yeni bir lisan yaratmış gibidir; söyle- afazisine benzer; fakat konuşma akıcı- yarığı etrafındaki patolojiler aprosodi- diklerini anlamak zordur (jargon afazi) dır. b) Bazı Broca ve Wernicke tipi afa- aya neden olur. i) Sol yarı kürenin de- [jargon; bir mesleğe özgü başkalarına zilerde sözcükleri tekrar yeteneği bo- rin çekirdeklerinin (talamus, kuyruklu anlamsız gelen sözcükler]. Konuşması zulmaz. Bunlara "beyin kabuğu ötesi çekirdek) tahribi de klasik olmayan bir akıl hastasınınkini andırır. afaziler" (transkortikal afaziler) denili- afazi nedenidir. j) Bazı afazilerde gra- Hasta anlamsız konuştuğunun far- yor. c) Anomik afazide hasta yalnız mersizlik (agramatizm) ya da telegrafik kında değildir; sözlerini anlamayanlara gördüğü cisimlerin adını hatırlayamaz; konuşma görülür; yazılı ya da sözlü dil-

56 Bilim ve Teknik de edat ve bağlaçlar kullanılmaz. Böy- nın kendine ait olduğunu kabul etmez; yan lob harabiyeti). Balint sendromun- le bir hasta l968 Paris olaylarını şöyle bir yabancıya ait addettiği kolunu ya da da hasta çevreyi incelemek için gözle- anlatıyordu: “Grevler, ah grevler... ah bacağını yataktan dışarı atmak isterken rini gerektiği gibi çeviremez (göz hare- kırmızı bayrak... ah, ah coplar... ah yine kendini yerde bulur. Solundaki kişi ve ketleri apraksisi); gördüğü şeyi elle ya- coplar... Fakülteler; ah evet yüzde on... binaları farketmez. Bu sendrom kişiyi kalayamaz (görsel dengesizlik, optik ah ücret”. k) Hasta soyut sözcükleri dış çevreden haberdar edici sistemin ataksi) ve merkezi görmeyle çevresel (adalet, şeref, iyilik vb. gibi) ve icat bozukluğuna bağlıdır. Bu sisteme çevre görmeyi bütünleştiremez (simültanag- edilmiş anlamsız sözcükleri (hecelerin kıvrım (girus cingularis) kabuğu, yan nozi); örneğin görüşü masa lambasının rastgele sıralanması) okuyamaz ve tek- lob kabuğunun arka bölümü, alın lobu yalnız dibine yoğunlaşır ve gördüğü şe- rar edemez; somut sözcükleri kolayca göz alanları, çizgili cisim (corpus stri- yin kültabağı olduğunu söyler; baktığı tekrarlar; fakat bunu anlamca yakın atum) ve talamusun pulvinar çekirdeği cisim birden kaybolabilir; bir kağıda sözcükler kullanarak yapabilir; örneğin dahildir. Bu bölgeler çevremizin üç bo- çok büyük ve çok küçük A harfleri çi- "tiyatro" yerine "bale" der. Sol şakak lo- yutlu (uzay) haritasını, duyu haritasını zilirse yalnız küçük A'ları görür. Simül- bunda lezyon olan bir hasta şöyle di- ve hareket haritasını saklar. Sol yarıkü- tanagnozi iki taraflı yan lob hasarına yordu: “Cisimlerin adlarını söyleyebili- re sağ alanımızı, sağ yarıküre hem sol, bağlıdır. Yüzlerle ilgili anılar artkafa lo- rim, diğer sözcükleri asla” l) Somut hem sağ alanımızı haritalar. Bu neden- bundaki birincil (çizgili) görme alanın- sözcük afazisi çok nadirdir; bugüne le, sol yarıküre hasarı sağ yarıda ihmal da ve ona komşu birleştirme alanında dek l0-20 olgu görülmüştür. Bu hasta- yapmaz; çünkü sağ yarıküre sağ ihmali saklanır. Artkafa-şakak loblarının lin- lar bir sözcüğün kendisi yerine ona an- telafi eder. Sağ yarıküre hasarı sol yarı- gual ve füziform kıvrımlarındaki iki ta- lamca yakın bir sözcük kullanırlar; ör- da ihmale neden olur. raflı hasar yüzlerin tanınmasını önler neğin "ağaç çileği" yerine "böğürtlen" Aprakside hasta emredilen bir ha- (prosopagnozi) ya da hastanın gördüğü derler. Bu gibi hastalar söyleyemedik- reketi yapamaz; örneğin "düğmeni ilik- şeyleri tanımasına engel olur (görsel ci- leri sözcükleri rahatlıkla okuyabilirler. le" deyince ilikleyemez. Saç tarama, sim agnozisi). Bu gibi hastalar bazen Bu zorluklar kısa vadeli bellek kusuru- diş fırçalama gibi basit hareketleri pan- aynada ya da fotoğrafta kendi yüzlerini na bağlıdır (kafa travması, beyin damar domim olarak yapamaz. En sık rastla- de tanıyamazlar. Hastalar kendi ev tıkanması, kanaması, beyin tümörü nılan apraksi, düşünce-hareket aprak- hayvanlarını tanıyamaz, otomobillerin vb.) Soyut ve somut sözcüklerin beyin- sisidir. Bu hastalıkta, beyinde düşünce markasını anlayamaz. de temsil edildikleri alanlar farklı ol- sistemiyle hareket sistemi arasındaki malıdır. m) Bazı afazilerde hasta do- bağlantılar kopmuştur; hasta düşündü- Limbik Sistem ğayla ilgili sözcükleri (çiçekler, hay- ğü bir hareketi taklit edemez. Bu tip vanlar vb) hatırlar, cansız şeylerin adını apraksi sıklıkla afaziyle beraberdir. Ap- Amnezileri (masa, koltuk, kalem vb) hatırlayamaz. raksi yüzde, kol ve bacaklarda olabilir. Limbik sistem, bazı talamus çekir- n) Bazı afazilerde hasta vücudun çeşit- Düşünce apraksisinde hasta hareketle- dekleri, çizgili cismin bir bölümü ve li bölümlerinin, bir evin içinde bulu- rin sırasını şaşırır; örneğin kalemin yaz- hipotalamustan oluşur. Burası duygu, nan eşyaların, sebze ve meyvaların mayan ucuyla yazmaya çalışır. Bu du- güdülenme, iç salgı bezleri ve organ si- isimlerini ya da özel isimleri (Ahmet, ruma bunamalarda rastlanır. Beynin nirleri merkezidir. Limbik sistem ayrı- Ayşe vb) unutmuştur. o) Bazı afaziler- premotör alan ya da beyin kabuğu-ba- ca kişisel anıların saklandığı merkez- de yalnız isim ve fiiller unutulur; bazı- zal gangliyonlar bağlantılarının hasa- dir. Limbik sistemin iki taraflı hasarı larındaysa isimler hatırlanıp fiiller unu- rında, hasta bir aleti doğru dürüst kul- ağır bir amneziye neden olur. Amnezi tulur ya da bunun aksi olur. Fiil merke- lanamaz. geriye doğru (retrograd) ya da öne doğ- zi sol alın, isim merkezi sol şakak lo- Giyinme apraksisinde hasta elbise- ru (anterograd) olabilir. Retrograd am- bundadır. sini giyemez; onunla uğraşıp durur (İki nezi, amnezi oluşmadan önceki anıla- taraflı veya sağ yan lob harabiyeti). rın yok olmasıdır. En uzak anılar en iyi Diğer Bellek Konstrüksiyon apraksisinde hasta basit saklanır; örneğin bir çok amnezik insan geometrik şekilleri kopya edemez (sağ çocukluğunu iyi hatırlar, fakat amnezi- Bozuklukları nin az öncesindeki olayları Yarıyı ihmal (hemineg- hatırlayamaz. Anterograd lect) sendromunda baş sa- amnezi amneziden sonraki ğa dönüktür; hasta vücudu- anıları unutmak, yeni bir nun sol yarısını yıkamaz, şey öğrenememek demek- traş etmez ve giydirmez; tir. Hasta az önce ne yedi- tabağın soluna konulan ye- ğini hatırlayamaz. Amne- mekleri yemez; sayfanın zik hasta amnezisi olduğu- sol yarısını okumaz, yazar- nu inkar eder ve belleğin- ken kağıdın sol yarısını boş deki boşlukları uydurma bırakır ve saat resminin olaylarla doldurur (fabü- yalnız sağ yarısına rakamlar Wernicke tipi afazisi olan bir hastada nükleer manyetik görüntüleme ile sol şakak lobun- lasyon). Amnezik hasta, koyar, yüzün sağ yarısını çi- da atrofi (beyaz daire içindeki siyahlık). Hasta duyduğu veya okuduğu sözcükleri bulunduğu yeri ve özellik- anlamıyor, gördüğü cisimlere anlam veremiyordu. Söylenen sözleri tekrar edemiyor, zer. Sol kolunun ve bacağı- gördüğü cisimlerin ismini söyleyemiyordu. Beyninde dejeneratif bir sinir hastalığı vardır. le zamanı bilemez. Buna-

Temmuz 2000 57 malar, beyin damar tıkanmaları, beyin yaşıyormuş gibi yaşar. Örneğin 25 yıl- aydınlıkta gözleriyle tanıyamaz. Lim- tümörleri, kafa travmaları, beyin iltiha- dır amnezik olan yaşlı bir hanım genç bik sistemin bir başka bölgesinin (de- bı (ensefalit), kronik alkolizme bağlı bir kız gibi giyinip öyle davranabilir. nizatı) lezyonları da benzer sonuçlar beyin hastalığı (B1 vitamini eksikliği- Görme korteksi V1 (çizgili kabuk) verir. Bir maymun bir muzu bir defada ne bağlı Wernicke-Korsakoff ensefalo- hasarlarında “kör görüş” vardır. Bu An- bir iskemlenin üzerinde görmüşse hep patisi) vb amnezi yapabilir. Korsakoff ton hastalığının tersidir. Hasta bazı o iskemle üzerindeki muzları almaya sendromunun en ağır şekli, iki taraflı şeyleri görür; fakat gördüğünü kabul eğimlilidir; hem iskemle, hem masa şakak lobu tahribinde görülür. Böyle etmez (Anton hastalığında kör bir has- üzerine muz konulsa yalnız iskemle bir hasta olan H.M. 1953’ten bu yana ta gördüğünü iddia eder). 1981’de Ro- üzerindeki muzları yer. Denizatı lez- yeni hiçbir şey öğrenememiştir. Mig- ger Sperry’ye Nobel Ödülü kazandıran yonlarında cismin yerini tanıma yete- renli bir genç kız, krizin ertesi günü 2 çalışmalar da çok ilginçtir: Bir kedi ya neği kaybolur; maymun hem iskemle, sene geriye giderek bir süre o günler- da maymunda iki beyin yarıküresini hem masa üzerindeki muzları yer. deymiş gibi yaşamıştır. birbirine birleştiren “büyük birleşek” His ve hareketin eşgüdümündeyse Renk duyumunun kaybında, hasta (corpus callosum=nasırsı cisim) kesilir- beynin derin çekirdeklerinden (çizgili herşeyi grinin tonlarında görür. Yemek se hayvan iki ayrı beyni varmış gibi cisim), kuyruklu çekirdek ve putamen yiyemez; çünkü domatesler ona kömür davranır. Aynı durum insan için sözko- rol oynar. Bir maymuna 20 çift farklı ci- gibi gözükür. Eşini fare renginde gör- nusu olduğunda, örneğin elleri karşıt sim gösterilir ve bunlardan yalnız biri- düğünden terkedebilir. Rüyaları bile işler yapmaya çalışabilir: Biri düğme nin içine şeker konulursa, maymun renksizleşir. iliklerken öteki çözmek ister. Uyarılara hep şekerli cismi seçer. Bu cevapta çiz- Hareket belleğinin bozukluğunda karşı beynin bir yarısına başka, öteki gili cisimle beraber beyin sapındaki hasta hareketli bir cismi belli aralarla yarısına başka türlü tepki göstermek dopaminerjik siyah madde (substantia gözden kaybeder; caddede karşıya ge- öğretilebilir. İnsanların sol beyni çev- nigra) rol oynar. çerken otomobil altında kalabilir; çün- renin sağ yarısını, sağ beyni sol yarısını kü otomobili bir uzaktayken, bir de ya- görür. Corpus callosum’u hasar görmüş Yüzleri Hatırlamak nı başına gelince görmüştür. Çay bar- “yarık beyin”li hastalarda çevrenin sağ dağını taşırır; çünkü çayın yüksekliğini ve sol yarısına ait görsel bilgiler birleş- Tanıdık bir yüzü görür görmez ha- izleyemez. Bazı beyin hasarlarında tirilemez. Konuşma merkezleri genel- tırlarız. Beynimizin yüz tanıma alanları hasta dünyayı bir düzlem olarak görür; de soldadır. Sağdan göstereceğimiz bir cisim tanıma alanlarından farklıdır. Bir 3 boyutlu göremez. Anton hastalığında resim hastanın sol beynine gider; ko- yüzü inceleyen beyin, derhal o yüzle (körlük yadsınması) hasta kör olmasına nuşma merkezi burada olduğundan ilgili bir çok ayrıntıyı kaydeder; cinsi- rağmen bunun farkında değildir; imge- hasta resimde gördüğü cismin ismini yet, yaş, ırk, duygu içeriği (neşeli, hü- leri hayalinde üretir. söyleyebilir ya da sol beynin kontrol zünlü, asık vb), fizyonomik değişmez- Belleğin aşırı kuvvetli olmasına hi- ettiği sağ eliyle o cismi gösterebilir. ler (bir yüzü kendine özgü yapan ana- permnezi denir; bu duruma genellikle Resim soldan tutularak sağ beyine gös- tomik ayrıntılar), yüzün tanıdık olup akıl hastalarında rastlanır. Rain Man terilirse hasta bunları tam yapamaz; olmadığı, o kişinin sesi, adı, o kişiyle il- filminin Dustin Hoffman tarafından çünkü sağ beyin cismi görür; fakat ta- gili anılar (sevmediğimiz bir yüzü gö- canlandırılan kahramanı otistikti ve nıyamaz. Beynin bir yarısı öteki yarı- rünce yüzümüz asılır) vb. Beynin öyle çok kuvvetli bir belleği vardı. sından habersizdir (ayrık beyinler). hastalıkları vardır ki hasta tanıdığı yüz- Amnezilerin ilginç ve bazen inanıl- Büyük birleşeği kesilmiş ya da hasar leri, aynada gördüğü kendi yüzü dahil, maz yönleri vardır. Örneğin mükem- görmüş hastalarda “yabancı el” hastalı- tanıyamaz olur. 1980’lerde Marsilya’da mel tenis oynayan birisi, ona bu oyunu ğı görülür. Hastanın ellerinden biri La Timon hastanesinde M. Poncet’nin öğreteni hatırlayamaz; ama oyunda ya- hastayı boğmaya çalışır; hasta eline bir hastası, kendisine gösterilen fotoğ- pacağı hamleleri unutmamıştır. Piyano, hükmedemez ve ancak diğer eliyle rafların kendi yüzüne ait olduğunu far- keman vb. çalmak, bisiklete binmek, karşı koyarak boğulmayı önler. Yabancı kedemiyordu. Tıpta bu hastalığa “pro- dansetmek, gibi otomatik hareketlerde el hastanın çocuğunun ya da kedisinin sopagnozi” deniyor. Prosagnozi daima de aynı şey olabilir. Kafa travmasına boynuna yapışıp sıkabilir. Bu hastalar sağ yarı kürenin hastalıklarında görü- bağlı anterograd amnezide hasta kah- sürekli korku içinde yaşarlar. lür; sorumlu lezyon bir tümör, kafa valtıda ne yediğini hatırlamaz; fakat ka- Beyin lezyonlarında cisimleri travması, beyin kanaması vb. olabilir. fa travmasından önceki anılarını ve ha- tanıma: İnsanda ve maymunda şakak Sol yarı kürede de yüz tanıma merkez- yatını hatırlar; lisanı da normaldir. lobunun iç (mesial) bölgesinin çıkartıl- leri varsa da bunlar önemli bir rol oyna- 1911’de Dr. E. Claparède bir amnezik ması, ameliyattan sonraki olayların ha- mazlar. hastanın elini sıkarken ona avucunda tırlanamamasına neden olur (anterog- Selçuk Alsan sakladığı dikeni batırdı. Ertesi gün aynı rad amnezi). Kaynaklar Adv Neurol 2000, 82: 123-33 hastanın elini sıkmak istedi; hasta buna Maymunlarda şakak lobu iç kıvrı- Pharmaco Psychiatry 1999, 32 Suppl 1: 38-43 izin vermedi; fakat 1 gün önceki olayı mının ön ucunun (bademsi çekirdek Semin Speech Lang 1999, 20: 19-31 Memory 1999, 7: 561-83 hatırlamıyordu. Aslında hasta o olayı bi- ve koku kabuğu) hasarı, cisimleri do- Neurobiology, G. G. Matthews, Blackwell Co., 1998 Neuroscience, Dale Purves et all Sinauer Ass. Co., 1997 liyor, fakat bildiğini bilmiyordu. kunma ve görme yoluyla tanımanın Harrison’s Principles of Internal Medicine, 14th ed., 1998 Amnezili hasta, belleğini kaybet- birbirinden kopmasına neden olur; Review of Medical Physiology, 18th ed., Lange Publ., 1997 http://www.gla.ac.uk/Acad/Psychology/project-pages/aphasia.html meden önceki kişiliğiyle eski yıllarda maymun karanlıkta yokladığı cisimleri http://www.nih.gov/nided/health/pubs-vsl/aphasia.htm

58 Bilim ve Teknik Kolayca Önlenebilecek Zihinsel Özür FKÜ (Fenilketonüri)

Kalıtsal metabolik hastalıklar nadir sonra zekadaki gerileme belirgin hale ye’de her 100 kişiden 4 ü bu hastalık görülen hastalıklardır. Ancak çok sayı- gelir. Akranlarından farklı olarak otur- açısından taşıyıcı durumundadır. da metabolik hastalık olduğundan ma, yürüme ve konuşma gibi becerile- Fenilketonüri erken teşhiş edildi- hepsi birlikte değerlendirildiğinde yıl- ri kazanamazlar. Beyin gelişimleri nor- ğinde tedavi edilebilen bir hastalıktır. da doğan metabolik hastalıklı çocuk mal olmadığından başları da küçük ka- Tedavide genel ilke besinlerle alınan sayısı oldukça fazladır. Pek çoğu zihin- lır. Bazı fenilketonürili çocukların saç fenilalanin miktarını azaltarak kandaki sel özür yaratan metabolik hastalıkla- ve gözleri anne ve babalarınınkine gö- fenilalanin düzeyini normal sınırlar rın hemen hepsi otozomal resesif yolla re daha açık renkte olabilir. içinde tutmaktır. Diyet tedavisinde fe- kalıtılır. Anne ve babanın taşıyıcı ol- Fenilketonüri aileden gelme bir nilalanini çok azaltılmış ya da fenilala- ması halinde bu çiftin her çocuğunda hastalıktır. Fenilketonürili çocuğun nin içermeyen özel ve ilaç niteliğinde bu kalıtım şekliyle geçen kalıtsal has- anne ve babasında fenilalanin hidrok- mamaların ve tıbbi ürünlerin kullanıl- talıkların görülme olasılığı % 25’tir. Ül- silaz enzimi yapımından sorumlu, biri ması gereklidir. Tedavi en az beyin do- kemizde akraba evliliklerinin sıklıkla normal, biri bozuk iki gen var- kusunun en hızlı geliştiği hayatın ilk yapılması otozomal resesif kalıtılan dır. Anne ve babasın- 8-10 yılı boyunca çok iyi şekilde metabolik hastalıkların yüksek sıklık- dan bozuk genleri uygulanmalıdır. ta izlenmesine neden olmaktadır ve alan bir çocuk fe- Fenilketonüri hastalığı ile kalıtsal metabolik hastalıklar zihinsel nilketonüri hasta- doğan bebeğin, beyni etki- özürlülüğün ülkemiz için önemli bir lığı ile doğmakta- lenmeden, erken olarak ta- nedenidir. Klinik gözlemler ülkemiz- dır. Anne ve babasın- nımlanması çok önemlidir. de 1/4500 sıklığında izlenen fenilketo- dan bir bozuk gen Bu amaçla geliştirilmiş her nüri yanında diğer metabolik hastalık- alan çocuksa anne ve yenidoğan çocuğa uygulana- ların görülme sıklıklarının kesin bilin- babası gibi hastalığı ta- bilecek pratik, ekonomik bir memesine karşın dünya ortalama de- şır, ancak hastalık belirtisi test vardır. Hayatın ilk gün- ğerlerinin üzerinde olduğunu göster- göstermez. Anne ve babası- lerinde bebek en az 24 saat mektedir. nın her ikisinden de sağlam beslendikten sonra özel bir Kalıtsal bir metabolik hastalık olan genleri alan bir çocuk ise tama- filtre kâğıdına alınan 2 fenilketonüri, toplumumuzda hâlâ ye- men sağlıklıdır. Anne ve baba ta- damla kan teşhiş için ye- terince bilinmemekte ve birçok çocu- şıyıcı olduğunda her çocuğun fe- terlidir. Hasta bebek haya- ğun ömür boyu özürlü kalmasına se- nilketonüri olma olasılığı % 25 gibi tın ilk günlerinde tanımlan- bep olmaktadır. Bu konuda sağlık ku- yüksek değerlere ulaşır. dığında uygun diyet tedavi- ruluşlarına ve hekimlere ailelerin uya- Fenilketonüri Amerika’da ve bir- si ile zekâ geriliği önlenebil- rılması konusunda büyük görev düşü- çok Avrupa ülkesinde her 10000- diği için gelişmiş ülkelerde tüm yeni- yor. Bir damla kan ile bu hastalığın ön- 30000 yenidoğanda bir görülmesine doğanların fenilketonüri yönünden ta- lenmesi mümkündür... karşın ülkemizde 3000-4000 yenido- ranması zorunluluğu vardır. Fenilketonüri kalıtsal bir metabo- ğanda bir görülmektedir. Türkiye fe- Fenilketonüri hastalığına bağlı ze- lik hastalıktır. Bu hastalıkla doğan ço- nilketonüri hastalığının en sık görül- kâ geriliğinin önlenmesi amacı ile fa- cuklar proteinli gıdalarda bulunan fe- düğü bir ülkedir. Her yıl ülkemizde aliyetlerde bulunan "Fenilketonürili nilalanin isimli bir amino asidi meta- 350-400 çocuk bu hastalıkla doğmak- Çocukları Tarama ve Koruma Derne- bolize edemezler, sonuçta kanda ve tadır. Her 20-25 kişiden birinin hasta- ği" Sağlık Bakanlığı’nın organizasyonu diğer vücut sıvılarında artmış olan fe- lığı taşıyor olması ve ülkemizde akraba ile ülkemizde doğan her çocuğun bu nilalanin ve onun artıkları çocuğun ge- evliliklerinin yüksek oranda yapılması hastalık yönünden taranması için çaba lişmekte olan beynini harab eder ve hastalığın sık görülmesine neden ol- sarf etmektedir. Ankara Hacettepe ileri derecede zihinsel özürlü olması- maktadır. Hastalığın yeterince bilin- Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde faali- na, sinir sistemini ilgilendiren daha bir- memesi, zekâ geriliği gösteren hastala- yet gösteren dernek merkezi Istanbul çok belirtilerinin ortaya çıkmasına ne- rın bu hastalık yönünden incelenme- ve Izmir dışındaki 79 ilde, Istanbul den olur. mesi ve ebeveyne gerekli danışmanın Üniversitesi Istanbul Tıp Fakültesi Hayatın ilk birkaç ayı içerisinde fe- verilmemesi, hatalı gen yaygınlığını bünyesindeki dernek şubesi Istanbul nilketonüri hastalığı olan bebekleri artırmaktadır. Akraba evliliği hastalı- ilinde, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp sağlıklı bebeklerden ayıran özellikler ğın görülme sıklığını artırıyor olsa da, Fakültesi bünyesindeki Izmir şubesi fark edilemez.Tedavi edilmeyen fenil- akraba olmayan bireylerin de çocukla- ise Izmir ilinde tarama programını yü- ketonürili çocuklarda 5-6 aylardan rı hastalıklı doğabilir. Çünkü Türki- rütmektedir..

60 Bilim ve Teknik Zihinsel Özür Yaratan Bir Kalıtsal Metabolik Hastalık • Fenilketonüri zihinsel özür yaratan bir kalıtsal me- nik farklılık olabilir. mizde evde doğumlar hala yüksek sıklıkta yapıldığı tabolik hastalıktır. • Hastalık çekinik genle taşındığı için hastalığın or- için taramalar ancak Sağlık Ocakları ve Ana-Çocuk • İlk kez 1934 yılında Asbjörn Fölling (1888-1937) taya çıkması için anne ve babanın taşıyıcı olması Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezlerinde yapılmak- isimli Norveçli bir hekim tarafında zihinsel geri olan gereklidir. tadır. sarışın, mavi gözlü iki kardeşte tanımlanmıştır. • Bugün için Fenilketonüri taşıyıcılığını saptamaya • Ülkemizde akraba evliliği sıklığının yüksek (% 22) • Hastalık ismini idrarda normalde bulunmayan, bu yönelik bir test yoktur. olması nedeni ile diğer çekinik genle taşınan hasta- hastalıkta idrarla atılan bir maddeden almaktadır. • Fenilketonürili çocuğu olan ailenin gerekli genetik lıklar gibi Fenilketonüride yüksek sıklıkta izlenmek- • Fenilketonürili bireylerde hastalığın şiddetine uyan çalışmaları yapılmış ve genetik defekt saptanmış ise tedir. Hastalıkta cinsiyet ayırımı yoktur, erkek ve kız derecede zihinsel özür yanı sıra hastaların yaklaşık ailenin bir sonraki çocuğunun hasta olup olmadığı çocuklarda aynı sıklıkta izlenir. Ayrıca ülkemizde % 60 kadarında açık saç rengi, açık göz rengi, açık anne karnında tanı yöntemi ile saptanabilir. Genetik hastalığı yaratan genetik bozukluk yaygın olduğun- cilt rengi ile karakterize görünümü vardır. Hastaların çalışması olmayan ya da bu tür çalışma yapılmış ol- dan akraba evliliği olmadan da görülmesi diğer ül- vücüt sıvılarında özellikle idrarda özel bir koku dik- sa bile genetik bozukluğun hangisi olduğu saptan- kelere göre yüksek oranda olmaktadır. Hastalığın kati çeker. mamış ailelere anne karnında tanı uygulanamaz. dünyada en sık görüldüğü ülke 1/3500-4000 ile • Fenilketonüri yenidoğan taraması ile saptanıp ilk • Hastalık ile ilgili yabancı dilde hekimlere ya da Türkiye’dir. 3 ayda tedaviye başlanmaz ise hastalığın şiddetine hasta ve hasta ailelerine yönelik pekçok yayın olma- • Taşıyıcı olduğu bilinen çiftin her bebeğinde hasta- uyan zihinsel özür gelişmesi kaçınılmazdır. Tedaviye sına karşılık Türkçe olarak tıbbi kitaplarda hekim ve lığın görülme olasılığı % 25 dir. Taşıyılarda herhengi mümkün olduğunca erken başlanması zihinsel per- diğer sağlık çalışanlarına yönelik yayınlarda bu ko- bir klinik bulgu yoktur. Hastalık yenidoğanda tarama formansı olumlu etkileyecektir. Ilk hafta tedaviye nudaki bilgilere ulaşmak mümkündür. Hastalığı ta- testi dışında klinik muayene ile belirlenemez. Bebek başlanan vakalar ile yaşamın ilk ayı içinde ama nıtmak hasta ailelerine bilgi vermek üzere hastalığı büyüdükçe gelişim basamaklarında geçikme diğer 2,3,4ncü haftalarda tedaviye başlanan vakalar ara- tanıtan Türkçe broşür de vardır. zihinsel gerilik yapan hastalıklar gibi fenilketonürinin sında hepsi normal sınırlar içinde olsa bile zeka • Hastalığın tedavisi vücutta kullanılamayan, kullanı- de bulgusu olabilir. Gelişme geriliği olan her bebek performansında farklılıklar gösterilmiştir. lamadığı için birikip beyin hasarı yaratan protein ya- fenilketonüri yönünden araştırılmalıdır. • Fenilketoüride hiç tedavi uygulanmamış hastada pıtaşının (phenyl alanin) vücüda girişini azalmak için • Ülkemizde fenilketonürili hastalara yardım amaç- hastalığın şiddetine bağlı olmak üzere ağır ya da yapılan, proteinden kısıtlı diyet tedavisidir. Vücudun lı "Fenilketonürili Çocukları Tarama ve Koruma Der- çok ağır zihinsel özür gelişmesi kaçınılmazdır. gereksinim duyduğu diğer protein yapıtaşlarının ge- neği" ile " Fenilketonüri ve diğer Kalıtsal Metabolik • Yenioğan taraması ile saptanıp yaşamın ilk ayla- rekli miktarları ancak bu hastalık için üretilmiş fenila- Hastalıklı Çocuklar Vakfı -METVAK" adlı sivil toplum rında (ilk 3 ayda) tedavi başlanan hastalarda daha lanin dışındaki diğer protein yapıtaşlarını içeren özel örgütleri vardır. Feniletonürili Çocukları tarama ve sonra tedavinin aksamaması kaydı ile zihinsel özür diyet ürünleri ile sağlanabilir. Koruma derneği "Ulusal Fenilketonüri Taraması" nın gelişmesi beklenmez. • Hastalığın "Ulusal Fenilketonüri Taraması" kapsa- parasal giderlerini karşılamakta, METVAK sosyal • Geç tanı konup geç tedavi başlanan vakalar ara- mında ülkemizde doğum hizmeti veren tüm sağlık güvencesi olmayan hastalara diyet tedavisi için sında hastalığın şiddetindeki farklılıklar nedeni ile kli- kuruluşlarında taranması zorunludur. Ancak ülke- destek sağlamaktadır.

Günde 6000-7000 kan örneğinin Ülke çapında taramaya destek sağ- olarak değerlendirilmektedir. Haziran tarandığı merkezlerde, hastalıklı bulu- layan dernek ve bunun yanı sıra hasta- ayı boyunca düzenlenen toplantı ve nan çocuklarda hemen tedaviye geçil- lara tedavide destek, fenilketonürili panellerle hem sağlık çalışanları hem mektedir. Bu hastalığın zamanımızda- çocuğa sahip olan fakat maddi gücü de halk bilgilendirilmeye çalışılmakta, ki tek tedavi yolu fenilalaninden kısıt- yerinde olmayan aileye her türlü mad- her yıl doğacak 350-400 fenilketonürili lı diyettir ve bu diyet tedavisinin aile, di yardımı sağlamak üzere Fenilketo- çocuğa zamanında ulaşabilmek için her metabolik hastalıklarda uzmanlaşmış nüri ve Benzeri Metabolik Hastalıklı doğan bebeğe tarama testi uygulanma- çocuk hekimi, diyet uzmanı ve labora- Çocuklar Vakfı (METVAK ) kurul- sı gerektiği anlatılmaya çalışılmaktadır. tuvar uzmanlarından oluşan bir ekip muştur. Bütün bu çabalar ile her yıl Testin her bebeğe uygulanmasının tarafından izlenmesi gerekmekte bu doğan 350-400 fenilketoürili çocuğun sağlanması ve tarama testi uygulanma- tedavi ile çocuğun normal gelişmesini zihinsel engelli olmaları engellenmeye sının yasal zorunluluk haline getiril- sağlanmaktadır. çalışılmaktadır. mesinin yanı sıra, bu testin uygulan- Annenin ilk çocuğu hastalıklı ola- Her yıl haziran ayının ilk günü ması gerektiğinin anne-babalar tara- rak doğmuş ise ikinci bebeğin daha "Ulusal Fenilketonüri Günü", 28 Hazi- fından bilinmesi ile sonuç sağlanabilir. anne karnında iken hasta olup olmadı- ran ise "Avrupa Fenilketonüri Günü" Bu aşamada yazılı ve görsel basının

ğının belirlenmesi yani anne karnında Hastalığı desteğine ihtiyaç vardır. Hasta Hastalığı taşıyan anne erken tanı mümkün olabilmektedir. çocuk taşıyan baba Şu anda "Ulusal Fenilketonüri Ta- 1986 yılında Ankara’da başlayan rama Programı" "Fenilketonürili Ço- tarama ülke çapında genişletilmiştir. cukları Tarama ve Koruma Derne- Şu anda Türkiye genelinde doğan be- ği"nin maddi katkıları ve Sağlık Ba- beklerin %50’si hastalık açısından ta- kanlığı’nın organizasyonu ile ülke ça- ranmaktadır. Diğer yüzdeye de ulaşı- Hastalığı pında yürütülmekte, sağlık kurumla- taşıyan labilmesi için organizasyonu kırsal böl- çocuk rında doğan bebeklerden tarama için gelere de ulaştırması gereklidir. Amaç kan örneği alınmaktadır. her doğan bebeğe ulaşmak ve tanı ko- Hastalığı Ülkemizde bebeklerin yaklaşık nan her olguya tedavi şansı vermektir. taşıyan %40’ının evlerde doğduğu bilinmekte- çocuk Dış alım yolu ile sağlanan hastalığın dir. Anne ve babaların hastalık ve tara- tedavisinde kullanılan özel diyet ürün- ma testi ile ilgili olarak bilgilendirilmesi, lerinin temini özellikle sosyal güven- her bebeğe ulaşılmasını sağlayacaktır. cesi olmayan hastalarda sorun olmak- Ayşegül Tokatlı tadır. Sağlam çocuk Prof.Dr., H.Ü. Tıp Fak., Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

Temmuz 2000 61 Oyun Oynamak Herkesin Hakkı

UGÜNE DEĞİN birçok genç bir adamın nasıl yetiştirilmesi Eskiye göre daha mı az oyun oy- yazar, oyunun tanımını gerektiğini anlatır. Emile ormanda ve nuyoruz yoksa daha mı çok? Son otuz yapmaya çalışmıştır. Bu kırlarda serbestçe dolaşabilmeli ve yılda, işin ve ilerlemenin insanların tanımların çoğu, oyunun keşifler yapabilmelidir. Bedensel be- yaşamında ağırlık kazanmasına yol açık bir amacı ya da nede- cerilerini arttıracak her türlü hareketi açan kültürel bir değişim yaşandı. İn- Bni olmayan serbest bir etkinlik oldu- öğrenebilmelidir. Oyun oynamak ço- sanbilimci Gary Chick’e göre, oyun ğunu içeriyor. Peki gerçekten böyle cukların hakkıdır. Rousseau’ya göre oynama isteği, saldırganlıkla ve az za- midir bu? Bugün oyun oynamanın, Emile bir idealdir. Gerçekte insan, mana çok fazla iş sığdırma dürtüsüyle sadece "oyun oynamaya" yaramadığı özgür doğmuş olsa da her yerde zin- yer değiştirdi. Birçok araştırmacıya görüşü benimseniyor. Bu konudaki cirlenmiş durumdadır. Bunun nedeni göre de, boş zamanların miktarı, en- hemen hemen tüm psikolojik araştır- de "toplumsal sözleşme”dir. düstri devriminden sonra sürekli ola- malarda oyunun biyolojik bir açıkla- Rousseau gibi aydınlanma çağı rak arttıktan sonra 1970’lerde düşüşe masına rastlıyoruz. Çocuklar oyun oy- düşünürlerinden Schiller’se, bu zin- geçti. İş alanındaki rekabetin küresel- nayarak bilişsel ve motor becerilerini cirleri keyif çemberlerine dönüştür- leşmesi, 1960’lardaki ideallerin mad- geliştirirler, sosyal beceriler kazanır- menin bir yolunu bulmuştur, bu da decilikle yer değiştirmesi, boş zaman- lar. Nitekim, 1950’li yıllardan bu yana oyun oynamaktır. Schiller’e göre "ger- larımızı erozyona uğrattı. psikologlar oyunla gelişen bu bilişsel, çek" sorundur. Gerçek insanın elini Kimilerine göreyse, bugün motor ve sosyal becerilerin neler ol- kolunu bağlar; böylece insan kendisi- 1970’lere göre çok daha fazla boş za- duğunu, ve oyunun çocukların sorun- ni parçalanmış gibi hisseder. Bütün manımız var. Ancak, küreselleşmenin larını anlamak ve çözmek için nasıl olmak için, insanın gerçeğin fiziksel hızından öylesine rahatsız ve çevre- kullanılabileceğini araştırıyorlar. Psi- ve ahlaki kısıtlamalarından kurtulma- mizdeki şeylerin hızından öyle yılmış kanalistler, oyunun iyileştirici yönü- sı gereklidir. Bu da, çevredekilere durumdayız ki, sanki bize daha az za- nün olduğundan yola çıkarak, çocuk- karşı farklı bir tutum takınmakla manımız varmış gibi geliyor. Ellis’e ların yaşadığı sorunların oyunla gide- mümkün olur. Schiller’e göre oyunla, göre, modern dünyamızın koşulları rilebileceğini öne sürüyorlar. Öte yan- gerçek ciddiliğini kaybeder. Gerçek- oyun oynama isteğimizi köreltiyor. dan oyunun nasıl ortaya çıktığını ten de, batı toplumunun birey- Çocukların yaşamında eğitimin rolü- açıklamak içinse psikologlar, hayvan ler için stresli bir yapıya sahip nün oyundan daha kritik bir öneme davranışlarıyla, özellikle de primatla- olduğunun herkes tarafın- sahip olduğu kabul ediliyor ve ço- rın davranışlarıyla insan davranışları dan kabul edildiği 1960’lı cukların yaşamında arasında benzetmeler yapıyorlar. yıllardan sonra bütün spor eğitim, oyun oyna- Oyunun insan yaşamındaki öne- türlerinde ve oyunlarda ma zamanından ça- mi nedir? Bu soruyu ilk ele alanlardan patlama yaşandığını ha- lıyor. Kentleşme biri, Fransız düşünür Rousseau ol- tırlatıyor David Co- ve var olan top- muş. Rousseau, Emile adlı kitabında hen. lum yapısı, hem

62 Bilim ve Teknik küçüklerin, hem de yetişkinlerin ya- İnsanlar, primat- şam kalitesini düşürme yolunda. Kü- lar ve öteki memeli- çüklerin olmasa da, yetişkinlerin boş ler yetişkinlikte de zamanları iş çevresinde düzenleniyor; oyun oynamayı sür- yaşamın diğer bütün yönleri işten son- düren canlılardır. Bu ra geliyor. Günümüzde "zaman" öyle- canlıların başarı ne- sine önemli ki, boş zamanlarımızdan deninin, büyük bir bile olası en verimli biçimde yararlan- olasılıkla oyun oyna- maya çalışıyoruz. Öyle ki, uykuda öğ- ma güdüleri olduğu- renme, uykuyu verimli kullanma gibi nu söylemek müm- kavramlar bile bize yabancı değil. kün. Evrim basa- 1860’larda Herbert Spencer, oyu- maklarının üst sıralarında yer alan sürekli olarak organizmayı o an için ya- nun insan bünyesindeki fazla enerjiyi hayvanlar için oyun oynamak her ne şamı sürdürme açısından önem taşı- atmanın bir yolu olduğunu söyler. Ay- kadar içten gelen biyolojik bir özel- mayan etkinlikler yapmaya itiyor. Bu rıca, oyun sırasında çocuklar pek çok likse de, bir bakıma sonradan öğreni- etkinliklere oyun adını veriyoruz. beceriyi geliştirmeyi öğrenirler. Dün- len bir davranıştır. Chick’in okul ön- Eger organizmanın çevresinde çok az yanın her yanından topladığı öyküler- cesi çocuklar ve onların aileleri üzeri- uyarıcı varsa, daha "ilginç" ve beklen- le hayvan davranışlarıyla insan davra- ne yaptığı bir araştırmaya göre, genç medik deneyimler arayarak gerçek ya- nışları arasındaki bağlantıların kurul- çiftlerin çocukları, yaşlı çiftlerin ço- şamın sıkıcılığını dengelemeye çalışı- masına öncülük eden Darwin’e göre cuklarına göre çok daha oyuncu olu- yor. Bunun tam tersi olarak, eğer orga- de oyun bir aşamadır. Onun izinden yor. Belki de genç çiftler çocuklarıyla nizma çok fazla uyarıcı yüzünden stre- giden Groos’a göre de tüm canlılar, daha çok oyun oynadığı için. Ailelerin se girmişse de, daha az uyarıcının ol- becerileri konusunda önalıştırma yap- ikinci çocuklarının da ilk çocuklara duğu bir çevreye kaçma davranışına mak üzere oyun oynarlar. İçgüdüsel göre daha oyuncu olduğu görülmüş. giriyor (akşam saatlerini televizyon davranışlarını keskinleştirmek için Çünkü ikinci çocukların her zaman karşısında geçirmek gibi). Buna, her- oyun oynayarak pratik yapmaya ge- yanlarında bulabilecekleri bir oyun hangi bir düzeydeki herhangi bir reksinim duyarlar. arkadaşları oluyor. uyarıcının sürekli tekrarlanması Tıpkı sanat gibi oyun da tanım- halinde "geri plan" düzeye erişeceği, lanması zor bir deneyimdir; çünkü yani organizmanın buna alışacağı bilgi- oyun da pek çok türde çıkabilir karşı- Neden sini de eklersek, tüm memeli beyinle- mıza. Hayvanlar dünyasında, canlının rinde bulunan oyun oynama içgüdüsü- beyni karmaşıklaştıkça o türün birey- Oyun Oynuyoruz? nü anlamak kolaylaşır. Bu içgüdü, or- lerinin daha fazla oyun oynadığı görü- Peki bizi oyun oynamaya iten, ganizmayı içinde yaşadığı çevrenin en lür. Chick’e göre oyun oynamamızın "oyunu başlatan" güdü nedir? Oyun değişken ve hareketli bölgelerine iter. bir nedeni de oyunun koruyucu bir iş- güdüsü konusunda eski yeni pek çok Çünkü, ancak bu bölgeler kişinin yeni levinin olması. Pek çok farklı kültür- kuram bulunuyor. "İnsanlar Neden uyarıcılara duyduğu gereksinimi karşı- deki oyunları ve sporları inceleyen Oyun Oynar" adlı kitabında psikolog layabilecektir. Memeli atalarımızın sü- Chick, neden oyun oynadığımız ko- M. J. Ellis, oyun güdüsü konusundaki rüngen rakiplerinden sıyrılarak yaşamı nusundaki açıklamaların, başka kül- kuramların temellerine ve bunların sı- sürdürebilmek açısından daha avantaj- türler açısından da geçerliliğini koru- nıflandırılmasına geniş yer ayırmış. Bu lı duruma gelmelerinin nedeni bu duğunu görmüş. Örneğin oyun oyna- kuramlardan en ilgi çekici olanı, “en "maceracılık ruhu" olabilir. Merak manın, yaşamın öteki aşamalarında uygun canlılık düzeyi” kuramı. Bu ku- deyin, ya da maceracılık ruhu, ya da kullanılacak becerilerin kazanılması rama göre memelilerin beyninde, sü- oyun oynama güdüsü, adını ne koyar- için bir tür alıştırma olduğu düşünce- rekli olarak tutturmaya çalıştıkları en sanız koyun, bu duygu memelilerin il- si ona göre doğru. Bu hem kimi hay- elverişli bir canlılık düzeyi bulunuyor. gisini ekosistemin bilinmedik ve yeni van türleri, hem de insanların küçük- Canlılık düzeyini arttırmak için beyin tehlikeler, yeni sorumluluklarla dolu leri için geçerli. Yırtıcı hayvanlar, av- alanlarına doğru iter. Bu "daha çok cılık oyunları oynuyorlar; av hayvan- uyarıcı gereksinmesi" aynı zamanda ları kaçma oyunu oynuyor, sosyal hay- çok iyi bir öğretmendir. Sözgelimi bir vanlar, hiyerarşideki düzeylerini be- kedinin yakaladığı bir fareyle nasıl oy- lirleyecek dövüşler için oynuyorlar… nadığına hiç dikkat etmiş miydiniz? Aslında yetişkinlerin neden oyun oy- Kurama göre, en uygun canlandırma nadığını açıklamak o kadar da kolay mekanizması, aç olmasa da, kedinin değil. Çünkü yetişkinlerin öğrene- bir uyarıcı kaynağı olarak fareye dik- cekleri pek de fazla bir şey yok. katini yöneltmesini sağlar. Bu "oyun" Chick’e göre, birçok memeli hayvan sırasında kedi, fareler ve farelerin kaç- türünde yetişkinlerin oynamayı kü- ma yolları konusunda bilmesi gere- çüklere bırakıyor olmasının nedeni kenleri öğrenir ve bu konuda alıştırma de bu. yapar. Bu ders, kediler arasında bir ku-

Temmuz 2000 63 şünmek zorunda kalmadan açığa vura- biliyoruz. Belki de bu yüzden, oyun oynayan yetişkinlerin oyun oynama- yan yetişkinlere göre daha uzun yaşa- dığını belirtiyor Terr. 1920’lerde Stan- ford Üniversitesi’nden Lewis Ter- mann tarafından, yetenekli çocukların yaşamları üzerine başlatılan bir araştır- ma sayesinde araştırmacılar, yüksek zekânın ve başka psikolojik etkenlerin sağlık ve yaşam süresi üzerindeki so- nuçlarını gözleme olanağı bulmuşlar. şaktan ötekine aktarılmaz; her kuşakta yetişkinlerin yaşamına hazırlamaksa, Terr, bu araştırmaya katılanlardan hâlâ yeniden keşfedilmek zorundadır. Böy- yetişkinlerin oyun oynamasının nede- yaşamda kalanların, tüm yaşamları bo- lece, fareler değiştikçe, kediler onları ni ne? yunca en çok oyun oynayanlar olduğu- yeniden keşfedecektir. İnsanlar da, "İnsanların Oynadığı Oyunlar" adlı nu söylüyor. bugün için yaşamda kalmak için yapıl- kitabında Eric Berne, hepimizin için- Hepimiz oyun oynama gereksini- ması gereken işlerini tamamladıkların- de bir çocuk, bir ana baba ve bir yetiş- mi duyuyor olsak da, hepimiz aynı bi- da, eğer hâlâ enerjileri varsa, gelecek- kin taşıdığından söz ediyor. Bu kişilik- çimde oyun oynamıyoruz. Chick araş- te yaşamda kalmalarını etkileyebile- lerin, farklı istekleri vardır ve sık sık tırmalarında, insanların oyun oynama cek yeni uyarıcılar ararlar, yani oyun farkına bile varmadan çeşitli oyunlar tarzlarının birbirinden kolayca ayırt oynarlar. oynamamızı sağlarlar. Örneğin, "be- edilebileceğini gözlemiş. Basit bir nimle sinemaya gitmeyi reddedersen, strateji oyunu olan “tic toc toe” oyun- Yetişkin Oyunları iki yaşında bir çocuk gibi sana küse- cuları üzerinde yaptığı çalışmalarda, rim. Ancak, çocukluk ettiğimin farkı- oyuncuların pek çok boyutta birbirle- Yetişkinliğin tanımlarından biri de, na varmam; gerçekten beni çok kırdı- rinden ayrıldığını görmüş. Chick’in 20 yaşına geldiğimizde artık spor yap- ğını düşünürüm." İnsanların oynadığı yüksek hız oyuncuları adını verdiği mak ve kâğıt oynamanın dışındaki oyunlar, onların oynamaya zorlandık- tipler, mümkün olan en az vuruşu al- oyunlar için çok yaşlı olmamız. Yetiş- ları oyunlardır; çünkü kendilerini ye- maya çalışıyorlar. Düşük hız oyuncula- kin oyunları olarak adlandırabileceği- teri kadar tanımazlar ve kendilerini rı, oynamış olmak için oynuyorlar; yal- miz spor ve kâğıt oyunları aslında çok ayarlayamazlar. Bilgisayar oyunları, nızca hareketleri yapmak hoşlarına gi- eski oyunlardandır. Söz gelimi olimpi- “Dungeons and Dragons” gibi fantezi diyor. Oyuncuların stratejileri de birbi- yatların başlama tarihi İÖ 776 olarak oyunları, scrabble gibi strateji oyunla- rinden farklı oluyor. Kimileri kazan- biliniyor. Araştırmacılara göre böylesi rı, bilgisayarlı oyuncaklar, spor dalları- mak için oynarken, kimileri de kay- bir spor festivalinin, koşu ve fırlatma nın ve spora katılımın artması… Bü- betmemek için oynuyorlar. Sutton yarışları gibi çok daha eski gelenekle- tün bunlar Berne’nin tanımladığı Smith’e göre oyun, tıpkı müzik ve sa- re dayanıyor olması gerekiyor. Batı oyunlardan çok farklı. Troya’dan Çin nat gibi alternatif bir kültür biçimi. dünyasındaki iskambil kâğıtlarıysa or- tarihine, Filistin’e kadar Dünya’nın Kesinlikle zaman yitimi değil, ancak taçağa dayanıyor. Brian Sutton Smith her yerinden edebi, tarihi ve arkeolo- şimdiki zamanla ve yapılması gereken de, insanları oyun oynamaya yönelten jik bilgiler toplamış bir tarihçi olan işlerle de pek ilgili değil. Ancak, oyna- bir içgüdülerinin olduğundan söz eden Huizinga’ya göre oyun, uygarlık iler- dığımız oyunlar zihnimizin içindekile- araştırmacılardan. Ancak, yetişkinlerin ledikçe gelişen bir etkinlik değildir; ri ve içinde yaşadığımız kültürü yansı- oyunlarıyla ilgili pek az araştırma bu- aslında tüm uygarlığın kalbinde yatan tıyor. lunuyor. şeydir oyun. Dinsel törenler kutsal Kimilerimiz fiziksel becerilerimizi “Çocukluk oyun oynama zamanı- oyunlardır; şiir oyundan doğmuş ve sınayan oyunları oynamaktan hoşlanı- dır, yetişkinlikse "gerçek" yaşam za- oyundan beslenmiştir; müzik ve dans yoruz. Kimilerimiz satranç gibi yalnız- manı.” 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ço- da oyunun ta kendisidir. ca strateji kurmaktan ibaret oyunlar- ğunda insanlar bu ayrıma bağlı kalma- Oyun yalnızca bir etkinlik değil, dan. Kimilerimizse, sözcük oyunlarını ya çalışmışlar. 20. yüzyılın sonların- aynı zamanda bir zihin durumudur da. ve bulmacaları seviyoruz. Belki de, daysa bu durumun değiştiği görülüyor. Ancak, hiçbir zaman oyun oynamanın oyun kendi yolunu kendi kendine be- Gelişmiş ülkelerde, artık oyunlar ço- nedeni zihinsel bir etkinlik gösterme lirlemenin en kolay yolu olduğundan, cuklarla yetişkinler arasında ayrım ta- değildir. Leonore Terr’e göre, oyun sa- hepimiz oyun oynamayı seviyoruz. nımıyor. Cohen’e göre, “post modern” yesinde çevremiz üzerinde kontrol sa- Oyun, kendimizi gerçekleştirme olası- olarak adlandırılan yetişkinlerin bir hibi olmayı, çevremizdeki sembolleri lıklarının anahtarı. özelliği de oyun oynamaya duydukları değiştirmeyi ve olayların sonuçlarını heves; hem de, kimi zaman bunlar tam kontrol etmeyi öğreniyoruz. Akıl sağlı- Aslı Zülal da çocukların hoşlandığı türden oyun- ğımız açısından da oyun oynamak bir Kaynaklar lar oluyor. Peki ama, eğer oyun oyna- gereklilik. Çünkü, oyun sırasında duy- Cohen, David. "The development of play", Routledge, 1996, ikinci basım. Ellis, M. J. "Why people play", Prentice-Hall, 1973. manın amacı çocukları çeşitli açılardan gularımızı, sonuçlarını çok fazla dü- Marano, H. E. "The power of play", Psychology Today, Temmuz-Ağustos 1999.

64 Bilim ve Teknik Antalya Cebir Günleri

Dünyanın değişik yerlerinden belli bir kurala göre sıralanmış gelen elli kadar matematikçi ge- dik üçgenlerin kenar uzunluk- çenlerde Antalya’da mütevazı bir ları verilmiştir. otelin barında buluştular. Sabah Tahtadaki yaşlı matematik- saat dokuz. Antalya’da mükem- çi konuşmasını yılların kazan- mel bir bahar sabahı başlarken dırdığı rahatlıkla öyle bir usta- matematikçiler perdeleri kapattı- lıkla anlatıyor ki kendi kafala- lar ve daha önceden boşaltılıp sı- rındaki matematik dünyasına nıf haline getirilen barda yerleri- gitmiş olanlar sık sık geri gelip ni aldılar. Yaşlı bir matematikçi konuşmaya katılma ihtiyacı eski ama hâlâ çözülmemiş bir duyuyorlar. Aynı konuyu genç problemi anlatmaya başladı. Per- bir matematikçi anlatsaydı denin aralığından Akdeniz’in par- çoktan herkes kendi dünyasına lak maviliğine inen Torosların si- kaçmış olurdu. Zaten o genç konuş- lueti görünüyor. Dinleyiciler bu muh- önce sınıfa döner ve “Eğer sınıfta uyu- macı da dinleyicilerden habersiz kendi teşem görüntüye kaçamak bir bakış yan olursa beni uyandırın” der... probleminin labirentlerinde tek başına bile atmıyorlar. Tüm dikkatlerini bu Onlar yıllardır bu çeşit konferans- dolaşıyor olurdu. eski problemi anlamaya vermişler. On- larda yapmaya alıştıkları şeyi yapacak- Hocalık hayatının ilk dersinden alı lar matematikçi. Neden bu mesleği lar. Önce konuşma tamamen onların al moru mor çıkan genç matematikçi seçmişler bilinmez. ilgi ve bilgi alanı dışına çıkıncaya ka- yan sınıftan sakin ve memnun bir şe- Yirminci yüzyılın başlarında yaşa- dar dinleyecekler. Sonra konuşmayı kilde çıkan yaşlı matematikçiye sarılır mış matematikçilerden Caratheodory, bırakıp kendi kafalarının içindeki ve “Öğrenciler bana matematik ne işe neden onca iş varken seçe seçe mate- dünyaya geçecekler ve o dakikaya ka- yarar diye sordular, çok zorlandım. Si- matiği seçtiğini şu sözlerle anlatmaya dar dinlediklerinin kendi uğraştıkları ze sorduklarında siz ne yapıyorsu- çalışır: “Hayatıma anlam verecek tek probleme nasıl uygulanacağını düşün- nuz?” diye sorar. Yaşlı matematikçi hiç şeyin hiç bir kısıtlama olmaksızın ken- meye başlayacaklar. Yavaş yavaş akılla- umursamadan cevaplar: “Bana sorduk- dimi matematik çalışmaya adamak ol- rına yeni fikirler gelecek. Önlerindeki larında ben söylüyorum.” duğu yönündeki saplantımdan kendi- kağıda bu fikirlerin ana hatlarını çizik- Konuşma bitti. şimdi kahve mola- mi kurtaramadım.” tirecekler ilerde hatırlamak üzere. sındayız. Havuzun kenarındaki çarda- Maddi imkansızlıkları ciddiye dahi İlerde hatırlamak? ğın altındayız. Akdeniz’in göz kamaş- almadan, bir otelin barını sınıfa çevir- Günümüzden yaklaşık 4000 yıl ön- tıran güneşi, Torosların heybeti ve me pahasına, hatta yol paralarını da cesine tarihlenen ve Plimpton 322 di- açıklarda sezonun ilk turistlerini gez- kendileri vererek gelen bu matema- ye bilinen Mezopotamya tabletleri diren motorların patpatları arasında tikçileri buraya çeken ne? Dışarıdaki üzerinde, kenarları tam sayı olan ve mükemmel bir Antalya günü mayala- havuzda çığlık çığlığa eğlenen çocuk- ların sesleri arasından tahtadaki yaşlı matematikçinin kısık sesiyle anlattığı problemi dinlemeye çalışan bu mate- matikçilerin ilgisini bu denli toplayan bu konu, matematik, nasıl bir şey? Dakikalar ilerledi. Artık yaşlı ma- tematikçi problemin tanımlanmasını ve tarihçesini bitirdi. Şimdi teknik ay- rıntılara girecek. Buraya kadar olan kı- sım matematik eğitimi almış herkesin anlayabileceği düzeydeydi. Bundan sonra dinleyenler kendi konularının sayılar teorisine olan uzaklığıyla ters orantılı olarak sırayla konuşmadan ko- pacaklar. Sonlarda ise yalnızca o prob- lemle ilgili bir kaç kişi kalacak konuş- mayı aktif olarak takip eden. Peki di- ğerleri ne olacak? Yirminci yüzyılın başlarında yaşamış Yirminci yüzyılın en yetkin Tecrübeli hoca derse başlamadan matematikçilerden Caratheodory. matematikçilerinden Hilbert.

66 Bilim ve Teknik nıyor. Ama bizim matematikçilerin lar diğer fırsatları da de- mesini sağlamak. Bar, için- bundan etkilendikleri söylenemez. ğerlendirirler. Örneğin dekilerle birlikte bir kara Kulak kabarttığınız zaman Türkçe, İn- hatır için katıldığı partide deliğin içinden bambaşka bir gilizce ve Rusça konuşmaların çoğu- bir kenarda oturup somur- evrene ışınlanmış. Zamanı nun az önceki konuşmada konu edilen tan matematikçi “Beni ra- gelince bu barı yine bu ote- problemle ilgili olduğunu görüyorsu- hatsız etmeyin, meşgulu- lin birinci katındaki kö- nuz. Kimileri bazı tekniklerin neden m” demektedir. Za- şesine geri getirme gö- bu problemi çözemediğini anlamaya ten yolda karşıdan revi oturum başkanın- çalışıyor. Kimileri bir masaya oturmuş- karşıya geçerken ha- Democritus da. Sık sık saatine bakı- lar, önlerindeki kağıda çizdikleri bir yati tehlike atlatmayan ya da duşa gi- yor. Tüm sorumluluk onda. kaç sembole derin derin ve hareketsiz rip de çıkmayı unutmayan matematik- Yirminci yüzyılın en yetkin mate- bakıyorlar. Zaman zaman biri bir söz çiye camiada iyi gözle bakılmaz. matikçilerinden Hilbert’e eğer bin yıl söylüyor ve o sembollere bir tane daha Evinin bahçesindeki çimlerin üze- sonra dünyaya geri gelebilse ilk merak katıyor. Öbürü onaylıyor. Sonra tekrar rine sırt üstü yatmış, bulutlara bakan edip öğrenmek isteyeceği şeyin ne uzun uzun kağıda bakıyorlar. Bazıları matematikçiye oğlu pencereden sesle- olacağı sorulduğunda “Riemann hipo- oturmuş harıl harıl yakaladıklarını san- nir “Baba, çok çalıştın, artık içeri gel.” tezi çözüldü mü diye sorarım” demiş- dıkları bir teoremi kağıda geçiriyorlar Konuşma ilerledikçe Antalya sıcağı tir. ve aynı telaşla kahvelerini içiyorlar. bara dolmaya başlıyor. Havuza atla- Konferansın son günü. Çok genç Herkesin elinde bir kahve. Zaten ma- yanların çığlıkları ve mevsimin ilk sı- bir matematikçi üzerinde çalıştığı bir tematikçiler kahveyi teoreme çeviren caklarını karşılayan kuşların şaşkın ve problemi anlatıyor. Bu son konuşma makineler değil midir? Peki matema- tereddütlü ötüşleri bardakilerin dikka- olmasına rağmen bar yine dolu. Genç tikçileri bunca teoremi bulmaya iten tini dağıtmaya yetmiyor. Konuşmadan matematikçinin konuyu çok kısa süre- dürtü nedir? kopanlar zaten kendi problemlerine de teknik ayrıntılara boğacağı ve din- Dünyanın tepsi gibi düz olduğu- yoğunlaşmış çözüm arıyorlar. Konuş- leyicilere kendi problemleriyle ilgilen- nun okullarda okutulduğu yıllarda mayı takip edenler ise orta yaşlı mate- mek için çok daha uzun bir süre vere- Dünyanın eğik olması gerektiğini dü- matikçinin çizdiği şekillerin simgele- ceği tahmin edildiği için kimse bu fır- şünen ve yerkürenin eğimini hesapla- diği kavramları kendi matematik göz- satı kaçırmak istememiş. Gerçekten yan Knidoslu Eudoxus bir gün başını lerinde canlandırmak üzere konuşma- genç matematikçi öyle bir coşku, he- göğe kaldırıp arkadaşlarına “Şu güne- cı ile birlikte başka bir boyuttalar. Za- yecan ve süratle teknik labirentlere şin yapısını, şeklini ve büyüklüğünü ten tahtaya çizilen şekiller iki boyutlu dalıyor ki onu ön sıralarda dinleyen tam olarak kavrayabileceğimi bilsem gerçel figürler, oysa anlatılan konu hocası fenalık geçiriyor. Her genç ma- yanına gidip yanmaya razı olurdum” karmaşık sayılarla ilgili çok boyutlu bir tematikçinin konuşmasında olduğu gi- der. uzayda olan bir olay. bi konuşma derhal içinden çıkılmaz Öğleden sonra yine bardayız. Bu Poincare geometri için “Yanlış şe- hesaplara ve kendinden başka kimse- kez orta yaşlı bir matematikçi bir bölü- killerle doğru düşünebilme sanatıdır” nin anlamadığı ayrıntılara kayıyor. Oy- münü çözdüğü, kalan bölümünün de der. sa öylesine büyük bir coşku ve sevgiy- nasıl çözüleceğini keşfettiği bir prob- Barda bu dünya ile temas halinde le anlatıyor ki. lemi meslektaşlarıyla paylaşıyor. Din- kalan tek kişi oturum başkanı. Onun Bu tutkunun, bu sevginin, bu ate- leyiciler Kolomb’un gemisinden Yeni görevi de konuşmanın zamanında bit- şin bir tarifi var mı? Dünyanın bilinmezliklerine bakan Matematiği Mısırlı matematikçi- tayfaların heyecanıyla konuşmayı izli- lerden bile daha iyi bildiğini söyle- yorlar. mekten çekinmeyen Democritus tüm Sabah konuşan yaşlı matematikçi- bu kibirine rağmen “Her hangi bir şe- nin yıllar içinde kazandığı rahatlık he- yin nedenini kavrayabilmeyi tüm Pers nüz bu konuşmacıya ulaşmamış. Ne krallığını fethetmeye tercih ederim” de olsa bu konuşmacı daha genç. Çok demiştir. kısa sürede konuşmayı konunun tek- Konuşmayı takip edebilenler artık nik ayrıntılarına getiriyor. Artık konuş- konuyu bırakmışlar, genç matematik- mayı yalnız o konuda kendileri de çinin makul bir açığını yakalayıp onu araştırma yapan matematikçiler izli- biraz hırpalamak istiyorlar. Bu çeşit iyi yorlar. Öyle ki konuşma arasında bir niyetli hırpalamalar matematik eğiti- soru sormak isteyen sanki diğerlerini minin bir parçasıdır. Önde oturan hoca rahatsız etmek istemezmiş gibi alçak da böyle bir hırpalama başlarsa hangi sesle soruyor. Diğerleri kendi dünyala- safhada müdahele etmesi gerekeceği- rında harıl harıl çalışıyorlar. Matema- nin hesabını yapıyor. Ama tüm heye- tikçilerin böyle ayrı bir dünyaya çeki- canına, süratine ve tecrübesizliğine lip kendi problemlerinin sırlarını çöz- rağmen genç konuşmacı beklenen açı- mek için kullandıkları en uygun me- ğı vermiyor. Herkes memnun. Oturum kanlar bu çeşit konferanslar, fakat on- başkanı saatine bakıyor ve barı tekrar

Temmuz 2000 67 yerkürenin Antalya civarındaki eski yerine ışınlıyor. Konuşmanın ve kon- feransın bittiğini ilan ediyor. On yedinci yüzyıl İngiliz şairlerin- Goldbach den Alexander Pope bir şiirinde şöyle der: Goldbach tahmini ile ilgilenen 400 trilyon, trilyon kere trilyon kere Öğrenmenin azı tehlikeli bir iştir; okurlarımız için ne yazık ki kötü bir trilyon kadar sayı için bile tahmini Kana kana iç, ya da tadına bile bakma haberimiz var. Bir milyon dolarlık doğrulasanız, evet cevabı hep şüphe- ilham pınarının. ödülün şartnamesinin, 10. mad- li kalacaktır. Ya ondan sonrakiler? Orada sığ akıntılar başını döndürür, desinde bu ödülün yalnızca İngiliz Doğa bilimleriyle uğraşanlar, ta- sarhoş eder ve Amerikan uyruklu kişilere verile- biatın “hayır”ının kesin, “evet”inin Ve ancak bol bol içince ayıltır yeniden. bileceği yazılı! Buna inanmak iste- şüpheli olduğunu söylerler. Bu olgu Amerika Birleşik Devletlerinde memiştik ama, maalesef doğru. Bi- bütün tüme varımlı düşünce için ge- üniversite ya da araştırma enstitüle- limsel geleneklere tümüyle aykırı çerlidir ve matematik için de, tüm- rinde çalışan matematikçilerin üye ol- bu milliyet ayrımcılığını kınıyoruz. den gelimli bir ispat bulunmadıkça, duğu Amerikan Matematik Derneği- Goldbach problemi ile ödül al- durum farklı değildir. nin üye sayısı yaklaşık 30,000’dir. Uy- madan da uğraşmak isteyebilecek Şimdi okurlarımızdan gelen tipik gulamaya yönelik ve endüstride çalı- okurlarımıza imkânlarımız ölçüsün- bazı çözüm önerilerine kısa yanıtlar şan matematikçiler de Uygulamalı ve de yardımcı olmaya devam edeceğiz. vermek istiyoruz. Öncelikle, göster- Endüstriyel Matematik Derneği’ne Çünkü bilimsel meraktan daha yüce dikleri büyük ilgi için okurlarımıza üye olurlar ve o derneğin de yaklaşık bir duygunun olmadığını düşünüyo- teşekkür ediyoruz. Ankara’dan Güç- 10000 üyesi vardır. Demek ki Ameri- ruz. Ancak okurlarımızı bir anlamda lü Güney ve Orhan Tosun’un çözüm- ka yaklaşık 235 milyon nüfusu içinde uyarmak da istiyoruz. Goldbach leri oldukça uzun ve karmaşık olduğu 40000 kayıtlı matematikçi barındır- problemi birçok büyük matematik- için, değerlendirme devam ediyor. maktadır. Kaba bir hesapla Türkiye- çinin gayretlerine rağmen 250 yıldır Diğer bütün çözümlerin ise yanlış ol- íde de bu oranlar geçerli olsa 10000 ci- çözülememiş bir problem; bu ne- duğunu hemen söyleyebiliriz. varında kayıtlı matematikçimizin ol- denle de çok basit yöntem ve düşün- Fatih Üniversitesi Matematik masını bekleriz. Oysa bizde bu sayı celerle çözülebilme olasılığı çok dü- Bölümü öğrencilerinden Mehmet 500 civarındadır. şük görünüyor. Tabii ki umulmadık Çiçek, herbiri 2’den farklı iki asal sa- Napolyon “Bir ülkedeki matema- bir düşünce manevrasıyla sürpriz bir yının toplamının bir çift sayı olduğu- tik biliminin gücü ile devletin gücü elemanter çözümün bulunma olasılı- nu ispatlıyor. Bu tabii ki doğru ol- birbirine paraleldir” der. ğı yok değildir. Ama bu konuda makla beraber, 1 milyon dolarlık bir Matematikçiler artık ertesi yıl yi- umutlu olmak için de doğrusu hiçbir soru değildir! 2’den farklı bir asal sa- ne toplanılması dilekleriyle otelden sebep yok. yı bir tek sayıdır ve iki tek sayının ayrılmaya başladılar. Toplantıyı ertesi Goldbach tahmini 2’den büyük toplamı çifttir. Ama, Goldbach tah- yıl düzenleme görevini verdikleri her çift sayı için bir iddia içerdiğin- mini bu değil, bunun bir anlamda matematikçiye toplantının daha iyi den, ispatının da bu genellikte olma- tersi: 2’den büyük her çift sayı iki olması için ne yapması gerektiği ko- sı gerekiyor. Ne kadar çok çift sayı asal sayının toplamı olarak ifade edi- nusunda fikirler veriyorlar. Verilen fi- için bunu kontrol ederseniz edin, bu lebilir. Konya’dan Hüseyin Gürsesli, kirler hep konuların seçimi, konuş- bir ispat yerine geçmez. 1998’de Niğde’den Suat Gündüz, Diyarba- maların içerikleri ve tartışma zaman- Richstein adlı bir Alman matematik- kır’dan Berat İşçi, Ankara’dan Tuna larının ayarlanmasıyla ilgili. Kimse çi tarafından bilgisayar kullanılarak, Bulut ve Uğur Şerafettinoğlu’nun konferans boyunca bir türlü çalışma- 400 trilyona kadar çift sayılar için id- çözüm önerilerinde de bu yanlış an- yan havalandırma sisteminden, çıkan dianın doğruluğu kontrol edildi. Ör- lama var. yemeklerin kalitesizliğinden, en acil neğin, 389965026819938 çift sayısı Birçok okurumuzun başvurduğu durumlarda göçen resepsiyon bilgisa- 5569 asal sayısı ile 389965026814369 bir kanıt yaklaşımı şöyle: verilen çift yarlarından ya da barın ders için pek asal sayısının toplamı olarak yazılabi- sayıyı, aşağıdaki gibi çeşitli şekiller- de ideal bir mekan olmadığından şi- lir. Ama bu kontrol, Goldbach tahmi- de bir toplam olarak ifade ediyorlar; kayet etmiyor. Nasıl olsa seneye ko- ninin doğruluğu konusunda fazla bir nuşmalar başladığında herkes o ko- şey ifade etmez. 400 trilyon nedir ki; nuşmadan alacağı kadarını alıp kendi geride o kadar çok çift sayı var ki! As- problemlerinin dünyasına çekilecek. lında, çift sayıların hemen hepsi geri- Bu dünya ile ilgili hiç bir talepleri o de duruyor ve onlardan birisinin aksi- yüzden olmuyor. lik çıkarmayacağını kimse bilemez. Ama bunun bir isitisnası var. Kah- Eğer kontrol edilen çift sayılardan veler zamanında ve kıvamında hazır tek bir tanesi bile iki asal sayının top- olmalı. Eğer kahve servisi biraz aksa- lamı olarak yazılamasaydı, o zaman saydı yıkarlardı oteli... “hayır” cevabı çok kesin ve tahminin Sinan Sertöz yanlışlığı apaçık olurdu. Ama değil

68 Bilim ve Teknik Tahmini Üzerine sonra da sağ taraftaki terimlerin, mızda önerisini tartıştığımız Birsen şitlemesi: n’den küçük en büyük “uygun” seçilmeleri halinde asal Yılmaz’ın düşüncesini geliştirmeye asal sayı p ise, n-p asal olmayabili- olacaklarını söylüyorlar ya da gös- yönelik. Orada, verilen bir çift sayı- yor. Ama n-p+2 asaldır diyor sayın termeye çalışıyorlar. Sadece örnek- dan küçük asal sayıların en büyüğü Bezen ve n+2 sayısı için n+2=p+(k- leme kanıt yerine geçmediği gibi, gözönüne alınıyordu. Bazı arkadaş- p+2) eşitliğini yazıyor. “uygun” seçme de bir anlam ifade larımız bu asal sayıdan bir önceki Burada gene Duran imdada koş- etmez. Somut bir seçimin ya da ge- asal sayıyı kullanmayı öneriyorlar. tu ve bize asal sayı yetiştirdi. çerli bir varlık kanıtının verilmesi Ancak bu da kurtarmıyor: Aynı ör- n=10034 sayısını gözönüne alalım. gerekir. neği kullanmak gerekirse 220’den Bu sayıdan küçük asal sayılar içinde Kocaeli’nden Mustafa De- küçük en büyük asal sayı olan en büyüğü p=10009. n-p=10034- mir’in, İstanbul’dan Selçuk 211’den bir önceki asal sayı olan 10009=25 asal değil. Fakat n- Atay’ın, İzmir’den Ercan Şen- 199 da işe yaramıyor: 220=199+21 p+2=27 de asal değil. gül’ün, İstanbul’dan Nurettin Ay- ve 21 asal değil. Balıkesir’den Ali Çanakkale’den Murat Demir- dın’ın, Osmaniye’den Serdar Kök- Abakan ve Fatih Kocasahan’ın, İs- taş’ın “muhtemel ispat”ını kabul sal’ın, Ankara’dan Burak Himme- tanbul’dan Selçuk Atay’ın (bir di- edemeyeceğiz. Sağduyu ne yazık ki toğlu’nun ve Kütahya’dan Ekrem ğer çözümü) bu gruptan. matematikte ispat yerine geçmediği Emre’nin yaklaşımları bu gruptan. Ankara’dan Şükrü Bezen’in çö- gibi çoğu kez yanıltabiliyor da. Bir diğer yaklaşım, bir önceki sayı- züm önerisi de bu yaklaşımın bir çe- Ankara’dan Çiğdem Özdemir kardeşimiz de hayatı kolay tarafın- dan alıyor (Bu her zaman en kötü yaklaşım olmayabilir!). Çiğdem, ve- rilen bir n çift sayısını değil, n+x gi- bi kendi tercihi olan başka bir çift sayıyı iki asal sayının toplamı olarak ifade ediyor. Ufuk Duman bize formülünü göndermediği için yanıt veremiyo- ruz. Ali Tuna Şenatlı ve Mustafa Demir kendilerinde bulunan Gold- bach kuramlarını hakemli bir dergi- de nasıl yayınlatabileceklerini soru- yorlar. Okurlarımız sonuçlarını her- hangi bir hakemli dergiye göndere- bilirler. TÜBİTAK’ın da hakemli matematik dergisi var. İlgilenenler için adresini veriyoruz: Turkish Jo- urnal of Mathematics, TÜBİTAK, Atatürk Bulvarı No:221 Kavaklıde- re-Ankara http://www.tubitak.gov.tr/journals/ e-posta: [email protected] Elazığ’dan Ali Haydar Tunç için, ödülü koyan Faber and Faber firma- sının adresini veriyoruz (Her ne kadar bu firma, yaptığı milliyet ay- rımcılığı nedeniyle bizce bir ilgiyi artık haketmiyorsa da). Faber and Faber Limited, 3 Queen Square, London, WC1N3AU http://www.faber.co.uk Hoşçakalın sevgili okurlar. Christian Goldbach bugün artık meşhur olan tahminini 1742 yılında Leonard Euler’e gönderdiği bu mektubun kenarına düştüğü dört satırlık notta dile getirmişti. Bilim ve Teknik

Temmuz 2000 69 yerkürenin Antalya civarındaki eski yerine ışınlıyor. Konuşmanın ve kon- feransın bittiğini ilan ediyor. On yedinci yüzyıl İngiliz şairlerin- Goldbach den Alexander Pope bir şiirinde şöyle der: Goldbach tahmini ile ilgilenen 400 trilyon, trilyon kere trilyon kere Öğrenmenin azı tehlikeli bir iştir; okurlarımız için ne yazık ki kötü bir trilyon kadar sayı için bile tahmini Kana kana iç, ya da tadına bile bakma haberimiz var. Bir milyon dolarlık doğrulasanız, evet cevabı hep şüphe- ilham pınarının. ödülün şartnamesinin, 10. mad- li kalacaktır. Ya ondan sonrakiler? Orada sığ akıntılar başını döndürür, desinde bu ödülün yalnızca İngiliz Doğa bilimleriyle uğraşanlar, ta- sarhoş eder ve Amerikan uyruklu kişilere verile- biatın “hayır”ının kesin, “evet”inin Ve ancak bol bol içince ayıltır yeniden. bileceği yazılı! Buna inanmak iste- şüpheli olduğunu söylerler. Bu olgu Amerika Birleşik Devletlerinde memiştik ama, maalesef doğru. Bi- bütün tüme varımlı düşünce için ge- üniversite ya da araştırma enstitüle- limsel geleneklere tümüyle aykırı çerlidir ve matematik için de, tüm- rinde çalışan matematikçilerin üye ol- bu milliyet ayrımcılığını kınıyoruz. den gelimli bir ispat bulunmadıkça, duğu Amerikan Matematik Derneği- Goldbach problemi ile ödül al- durum farklı değildir. nin üye sayısı yaklaşık 30,000’dir. Uy- madan da uğraşmak isteyebilecek Şimdi okurlarımızdan gelen tipik gulamaya yönelik ve endüstride çalı- okurlarımıza imkânlarımız ölçüsün- bazı çözüm önerilerine kısa yanıtlar şan matematikçiler de Uygulamalı ve de yardımcı olmaya devam edeceğiz. vermek istiyoruz. Öncelikle, göster- Endüstriyel Matematik Derneği’ne Çünkü bilimsel meraktan daha yüce dikleri büyük ilgi için okurlarımıza üye olurlar ve o derneğin de yaklaşık bir duygunun olmadığını düşünüyo- teşekkür ediyoruz. Ankara’dan Güç- 10000 üyesi vardır. Demek ki Ameri- ruz. Ancak okurlarımızı bir anlamda lü Güney ve Orhan Tosun’un çözüm- ka yaklaşık 235 milyon nüfusu içinde uyarmak da istiyoruz. Goldbach leri oldukça uzun ve karmaşık olduğu 40000 kayıtlı matematikçi barındır- problemi birçok büyük matematik- için, değerlendirme devam ediyor. maktadır. Kaba bir hesapla Türkiye- çinin gayretlerine rağmen 250 yıldır Diğer bütün çözümlerin ise yanlış ol- íde de bu oranlar geçerli olsa 10000 ci- çözülememiş bir problem; bu ne- duğunu hemen söyleyebiliriz. varında kayıtlı matematikçimizin ol- denle de çok basit yöntem ve düşün- Fatih Üniversitesi Matematik masını bekleriz. Oysa bizde bu sayı celerle çözülebilme olasılığı çok dü- Bölümü öğrencilerinden Mehmet 500 civarındadır. şük görünüyor. Tabii ki umulmadık Çiçek, herbiri 2’den farklı iki asal sa- Napolyon “Bir ülkedeki matema- bir düşünce manevrasıyla sürpriz bir yının toplamının bir çift sayı olduğu- tik biliminin gücü ile devletin gücü elemanter çözümün bulunma olasılı- nu ispatlıyor. Bu tabii ki doğru ol- birbirine paraleldir” der. ğı yok değildir. Ama bu konuda makla beraber, 1 milyon dolarlık bir Matematikçiler artık ertesi yıl yi- umutlu olmak için de doğrusu hiçbir soru değildir! 2’den farklı bir asal sa- ne toplanılması dilekleriyle otelden sebep yok. yı bir tek sayıdır ve iki tek sayının ayrılmaya başladılar. Toplantıyı ertesi Goldbach tahmini 2’den büyük toplamı çifttir. Ama, Goldbach tah- yıl düzenleme görevini verdikleri her çift sayı için bir iddia içerdiğin- mini bu değil, bunun bir anlamda matematikçiye toplantının daha iyi den, ispatının da bu genellikte olma- tersi: 2’den büyük her çift sayı iki olması için ne yapması gerektiği ko- sı gerekiyor. Ne kadar çok çift sayı asal sayının toplamı olarak ifade edi- nusunda fikirler veriyorlar. Verilen fi- için bunu kontrol ederseniz edin, bu lebilir. Konya’dan Hüseyin Gürsesli, kirler hep konuların seçimi, konuş- bir ispat yerine geçmez. 1998’de Niğde’den Suat Gündüz, Diyarba- maların içerikleri ve tartışma zaman- Richstein adlı bir Alman matematik- kır’dan Berat İşçi, Ankara’dan Tuna larının ayarlanmasıyla ilgili. Kimse çi tarafından bilgisayar kullanılarak, Bulut ve Uğur Şerafettinoğlu’nun konferans boyunca bir türlü çalışma- 400 trilyona kadar çift sayılar için id- çözüm önerilerinde de bu yanlış an- yan havalandırma sisteminden, çıkan dianın doğruluğu kontrol edildi. Ör- lama var. yemeklerin kalitesizliğinden, en acil neğin, 389965026819938 çift sayısı Birçok okurumuzun başvurduğu durumlarda göçen resepsiyon bilgisa- 5569 asal sayısı ile 389965026814369 bir kanıt yaklaşımı şöyle: verilen çift yarlarından ya da barın ders için pek asal sayısının toplamı olarak yazılabi- sayıyı, aşağıdaki gibi çeşitli şekiller- de ideal bir mekan olmadığından şi- lir. Ama bu kontrol, Goldbach tahmi- de bir toplam olarak ifade ediyorlar; kayet etmiyor. Nasıl olsa seneye ko- ninin doğruluğu konusunda fazla bir nuşmalar başladığında herkes o ko- şey ifade etmez. 400 trilyon nedir ki; nuşmadan alacağı kadarını alıp kendi geride o kadar çok çift sayı var ki! As- problemlerinin dünyasına çekilecek. lında, çift sayıların hemen hepsi geri- Bu dünya ile ilgili hiç bir talepleri o de duruyor ve onlardan birisinin aksi- yüzden olmuyor. lik çıkarmayacağını kimse bilemez. Ama bunun bir isitisnası var. Kah- Eğer kontrol edilen çift sayılardan veler zamanında ve kıvamında hazır tek bir tanesi bile iki asal sayının top- olmalı. Eğer kahve servisi biraz aksa- lamı olarak yazılamasaydı, o zaman saydı yıkarlardı oteli... “hayır” cevabı çok kesin ve tahminin Sinan Sertöz yanlışlığı apaçık olurdu. Ama değil

68 Bilim ve Teknik Tahmini Üzerine sonra da sağ taraftaki terimlerin, mızda önerisini tartıştığımız Birsen şitlemesi: n’den küçük en büyük “uygun” seçilmeleri halinde asal Yılmaz’ın düşüncesini geliştirmeye asal sayı p ise, n-p asal olmayabili- olacaklarını söylüyorlar ya da gös- yönelik. Orada, verilen bir çift sayı- yor. Ama n-p+2 asaldır diyor sayın termeye çalışıyorlar. Sadece örnek- dan küçük asal sayıların en büyüğü Bezen ve n+2 sayısı için n+2=p+(k- leme kanıt yerine geçmediği gibi, gözönüne alınıyordu. Bazı arkadaş- p+2) eşitliğini yazıyor. “uygun” seçme de bir anlam ifade larımız bu asal sayıdan bir önceki Burada gene Duran imdada koş- etmez. Somut bir seçimin ya da ge- asal sayıyı kullanmayı öneriyorlar. tu ve bize asal sayı yetiştirdi. çerli bir varlık kanıtının verilmesi Ancak bu da kurtarmıyor: Aynı ör- n=10034 sayısını gözönüne alalım. gerekir. neği kullanmak gerekirse 220’den Bu sayıdan küçük asal sayılar içinde Kocaeli’nden Mustafa De- küçük en büyük asal sayı olan en büyüğü p=10009. n-p=10034- mir’in, İstanbul’dan Selçuk 211’den bir önceki asal sayı olan 10009=25 asal değil. Fakat n- Atay’ın, İzmir’den Ercan Şen- 199 da işe yaramıyor: 220=199+21 p+2=27 de asal değil. gül’ün, İstanbul’dan Nurettin Ay- ve 21 asal değil. Balıkesir’den Ali Çanakkale’den Murat Demir- dın’ın, Osmaniye’den Serdar Kök- Abakan ve Fatih Kocasahan’ın, İs- taş’ın “muhtemel ispat”ını kabul sal’ın, Ankara’dan Burak Himme- tanbul’dan Selçuk Atay’ın (bir di- edemeyeceğiz. Sağduyu ne yazık ki toğlu’nun ve Kütahya’dan Ekrem ğer çözümü) bu gruptan. matematikte ispat yerine geçmediği Emre’nin yaklaşımları bu gruptan. Ankara’dan Şükrü Bezen’in çö- gibi çoğu kez yanıltabiliyor da. Bir diğer yaklaşım, bir önceki sayı- züm önerisi de bu yaklaşımın bir çe- Ankara’dan Çiğdem Özdemir kardeşimiz de hayatı kolay tarafın- dan alıyor (Bu her zaman en kötü yaklaşım olmayabilir!). Çiğdem, ve- rilen bir n çift sayısını değil, n+x gi- bi kendi tercihi olan başka bir çift sayıyı iki asal sayının toplamı olarak ifade ediyor. Ufuk Duman bize formülünü göndermediği için yanıt veremiyo- ruz. Ali Tuna Şenatlı ve Mustafa Demir kendilerinde bulunan Gold- bach kuramlarını hakemli bir dergi- de nasıl yayınlatabileceklerini soru- yorlar. Okurlarımız sonuçlarını her- hangi bir hakemli dergiye göndere- bilirler. TÜBİTAK’ın da hakemli matematik dergisi var. İlgilenenler için adresini veriyoruz: Turkish Jo- urnal of Mathematics, TÜBİTAK, Atatürk Bulvarı No:221 Kavaklıde- re-Ankara http://www.tubitak.gov.tr/journals/ e-posta: [email protected] Elazığ’dan Ali Haydar Tunç için, ödülü koyan Faber and Faber firma- sının adresini veriyoruz (Her ne kadar bu firma, yaptığı milliyet ay- rımcılığı nedeniyle bizce bir ilgiyi artık haketmiyorsa da). Faber and Faber Limited, 3 Queen Square, London, WC1N3AU http://www.faber.co.uk Hoşçakalın sevgili okurlar. Christian Goldbach bugün artık meşhur olan tahminini 1742 yılında Leonard Euler’e gönderdiği bu mektubun kenarına düştüğü dört satırlık notta dile getirmişti. Bilim ve Teknik

Temmuz 2000 69 CCD'ler, CMOS'lar ve Mükemmel Göz Düşü Sayısal Görüntüleme Teknolojisi

Görmek için göz kapaklarımızı kaldırmamız yetiyor. Görmek, çaba gerektirmediği için, ağtabakamızın nasıl olup da fotonları yakaladığı, bunu yeterince iyi yapıp yapmadığı üzerine düşünmemize bile gerek yok. Aslına bakarsanız, bir görüntüleme aygıtının, gelen fotonları hangi yüzdeyle yakalayıp görüntü bilgisine çevirdiğinin, "kuantum verimliliği" denen bir ölçütü var. Böyle olunca, mükemmel gözün, tek bir fotonu bile atlamaması beklenir. Bu bir ön bilgi. Şimdi, basit görünen bir soru sorabiliriz. "Şu görüntüleme aygıtları, kuantum verimliliklerine göre nasıl sıralanır: İnsan gözü, fotoğraf filmi ve sayısal fotoğraf makinesi?.." Hemen herkes, evrim harikası insan gözünün kusursuz, fotoğraf filmlerinin olabildiğince iyi, sayısal fotoğraf makinelerininse ancak umut verici olduğunu söyleyecek. Başka ölçütlerle bakıldığında bu doğru olabilir. Evrimin ortaya çıkardığı göz, olağan insan gereksinimleri ve alışıldık aydınlatma koşulları çerçevesinde yeterli. Görmeyi mekanik bakış açısıyla değerlendirdiğimizde ortaya çıkan tabloysa acımasız: %1 dolaylarında kuantum verimliliğiyle insan gözü açık farkla sınıfta kalıyor. %3-%5 verimliliğe sahip fotoğraf filminin de fazla yol aldığı söylenemez. Oysa, %80'i aşan verimlilikleriyle, sayısal fotoğraf makinelerinde kullanılan CCD ve CMOS yongaları, mükemmel göz beklentilerimize en çok yaklaşan aygıtlar.

ÜNLÜK YAŞAMDA, toğraf makinesi gibi kullanıp, bir fo- örneklerinin düşük çözünürlüklü ve gözümüzün foton yaka- toğraf filmi karesini çok uzun süreler- pahalı olması. Üstün çözünürlüklü lama becerisinden yakı- le pozlamak. Bu yolla, çıplak göze bel- ve ucuz CCD'ler, gökbilim ve diğer nabileceğimiz koşulların li belirsiz bulanık bir disk olarak görü- ileri uygulama alanlarının sınırlarını sayısı son derece kısıtlı. nen andromeda gökadasının aslında aşıp, ucuz sayısal fotoğraf makinele- GOysa bazıları, sözgelimi uzak yıldızla- neye benzediğini öğrenebiliyoruz. An- rine kadar yayıldı. Son bir-iki yıldır ra bakan gökbilimciler için tek bir fo- cak, bu işlem gerçek zamanlı olmadı- piyasaya üstün sayısal fotoğraf ma- ton bile gözden kaçırılmayacak kadar ğından makine ölçütleriyle bile "gör- kineleri çıktı. Bunlar ortaya çıkınca- değerli. Görüş alanımızda kuramsal me" olarak nitelenemez... ya değin, CCD teknolojisinin, hem olarak sayılamayacak kadar yıldız var- Gökbilimcilerin yaklaşık 10 yıldır teknolojik uygulamaları, hem de ken, dünyanın en iyi gözlem noktasın- yaygın olarak kullanageldikleri en ve- görmeye ilişkin kuramsal bilgileri- dan en uygun zamanda bakıyor olsak rimli görme yöntemi, teleskopun arka- miz açısından böylesine çığır açıcı bile, çıplak gözle topu topu ancak sına, CCD (Charge-Coupled Device: nitelikte olduğunun farkına varabi- 9000 kadar yıldız görebiliyoruz. Bun- Yükten Bağlaşımlı Aygıt) yongalı bir len insan sayısı azdı. Bu yüzden bu dan fazlasını görebilme, teleskop kul- kamera yerleştirmek. Bu yöntemle teknoloji, hak ettiği ilgi ve hayranlı- lanmayı gerektiriyor. Ancak, arkasında hem gerçek zamanlı, hem de yüksek ğa ancak son günlerde kavuşabildi. kuantum verimliliği düşük olan insan kuantum verimlilikli görüntüler elde Bell Laboratuvarları'ndan Willard gözü bulunduğu sürece, teleskoplar- edilebiliyor. CCD yongalarının geçmi- Boyle ve George Smith'in, 17 Ekim dan da yeterince yüksek verim alabil- şi 1969'a dayansa da, gökbilimde an- 1969'da buldukları CCD yongası, geç- mek olası değil. Gökbilimcilerin üret- cak son yıllarda yoğun olarak kullanıl- tiğimiz yıl sonlarında iki önemli tek- tikleri yaygın çözüm, teleskopu bir fo- maya başlandı. Bunun da nedeni, ilk noloji ödülü aldı. Bunu da, bu teknolo-

70 Bilim ve Teknik jinin getirdiği atılımın ancak ucuz sa- yısal fotoğraf makineleri sayesinde an- laşılabilmiş olmasına bağlayabiliriz. Bilgisayar ve iletişim alanlarında veri- len ünlü C&C Ödülü ve Uluslararası Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Organizasyonu IEEE'nin verdiği Atı- lım Ödülü'nün sonuncuları, 30 yıl ge- cikmeyle de olsa Boyle ve Smith'e ve- rildi. İkilinin buluşlarını eşsiz kılan bir boyut da, ilk fikrin akıllarında oluşma- sıyla, uygulanabilir projenin biçimlen- mesi arasında geçen toplam "buluş" süresinin bir saat olması. CCD, gerçek anlamıyla bir anda bulunuveren ender önemli buluşlardan biri... CCD ve onu izleyen CMOS (Complementary Metal Oxide Semi- conductor: Tümleç Metal Oksit Yarı- Bell Laboratuvarları'ndan Willard Boyle ve George Smith, 17 Ekim 1969'da buldukları CCD teknolojisini, bir kamera prototipi üzerinde deniyor. iletken) teknolojileriye gelen atılım niteliğindeki en son uygulamalar, yine Bell Laboratuvarları kökenli transistör liştirilen çözüm, ağtabaka üzerine bir Donanım ya da yazılım düzeyinde- kadar sükse yapıyor. En son, bu yılın güneş pili eklemek. Göze giren doğal ki bir algoritma, her noktacığın kendi- Mart ayında, bir İsrail firması, bir kap- ışık bu pili beslemek için yeterli ola- ne ait renginin şiddetine, komşu nok- sülün içine sığdırdıkları, kendi kendi- mayacağından, göze zarar vermeyen tacıklara ait renklerin şiddetlerinin or- ne yeterli kamera-verici sistemini ta- görünmez bir lazer demeti kullanıla- talamasını ekleyerek, standart RGB nıttı. Bele bağlanan kemer biçimli bir cak. Araştırmacılar, böyle bir lazer kay- (kırmızı-yeşil-mavi) kodlamasına uy- anten sayesinde, kapsül sindirim siste- nağını, pilleriyle birlikte, normal görü- gun noktacık değerini elde eder. Zayıf mi boyunca ilerlerken, geçtiği her ye- nen bir gözlük çerçevesine gizlemeyi aydınlatma koşullarında, renkli CCD rin gerçek zamanlı ve renkli video gö- başarmışlar. kullanılması verimli değildir. Aslına rüntüsünü yayımlayabiliyor. Kapsüle bakarsanız, insan gözü de geceleri kumanda edebilmek için, mikromotor CCD ve CMOS farklı algılayıcı hücreleri kullandığı si- düzenekleri geliştirmeye de başlamış- yah-beyaz kipe geçer. lar. Böyle bir muayenenin maliyeti, fi- CCD'ler, ışığa duyarlı silikon nok- Uygulamada, bir CCD yongası, sö- beroptik kablolar kullanılan gelenek- tacıklardan oluşan matrislerdir. Bir fo- zünü ettiğimiz toplayıcı katmanın yanı sel yönteminkinden daha fazla da de- ton, yarıiletken kristal yapısındaki sıra, elektrik yükünü saklayan ve akta- ğilmiş. noktacıklardan birine çarptığında, bir ran ek öğeler içerir. Fotoğraf kalitesin- Elektronik görüntülemenin son miktar elektronu serbest bırakır. O de bir görüntü yakalayabilmek için, zaferiyse, en yaygın körlük türlerine noktacığa ne kadar çok foton denk ge- tüm sistemin hızlı ve eşgüdümlü çalış- çözüm getirebilecek yapay ağtabaka lirse, serbest kalan elektron sayısı o ması gerekir. Elektron yük değerleri (retina) üretimi olacak. Yapay ağtabaka kadar fazla olur. Elektron miktarı, yani hızla saptanıp korunmalıdır. CCD'ler- araştırmaları yapan belli başlı 3-4 kon- yük ölçülerek, o noktacığın aydınlan- de, noktacık değerleri satır satır oku- sorsiyum, teknoloji yaklaşımlarının ma düzeyini veren göreli sayısal bir nur. Bu okuma işlemi sırasında ışık temel bileşenlerini ayrı ayrı başarıyla değer elde edilebilir. düşmeyi sürdürürse, görüntü bulanık- sınamışlar. Bunların biraraya getirilip, CCD matrisindeki noktacıklar as- laşacaktır. Bunu önlemek için bazı sa- çalışır durumda ilk yapay ağtabaka ak- lında renk körüdürler. Komşu nokta- yısal fotoğraf makineleri, geleneksel tarımının gerçekleştirilmesi için birkaç cıkların her biri, üç ana renk olan kır- makinelerde olduğu gibi, hızla açılıp yıl sabretmek gerekiyor. mızı, yeşil ve sarıdan sadece birini ge- kapanan perde düzenekleri içerir. Yine Yapay ağtabakalar, fotoğraf maki- çirecek renk filtreleriyle örtülmüştür. de, sayısal fotoğraf makinelerinin en nelerinde kullanılan CCD ve CMOS Renkler, yaygın olarak, Kodak firma- çok üzerinde durulan üstünlüklerin- teknolojilerinden çok farklı ürünler sınca bulunmuş "Bayer" motifine uy- den biri olarak hareketli parça içerme- değil. Ağtabakaya yerleştirilen bu yon- gun olarak dizilirler. Şematik olarak: meleri beklenir. Bunu sürdürmek için galar, göz sinirlerini elektrikle uyara- geliştirilen bir başka yaklaşım, kısa sü- rak, görüntüyü beyine iletecekler. K Y K Y K Y K Y K Y re için etkinleştirilip yeniden kapatıla- Yöntem, ağtabakanın doğal işleyişini bilen bir yük bilgisi katmanı eklemek. taklit ediyor. Araştırmacıların doğayı Y M Y M Y M Y M Y M Bu yöntemde, algılayıcı katmandaki taklit edemedikleri tek nokta, yapay K Y K Y K Y K Y K Y yük, hızla saklayıcı katmana aktarılır ağtabakanın dışarıdan bir güç kaynağı- Y M Y M Y M Y M Y M ve görece uzun süren asıl okuma süre- na gereksinim duyuşu. Bunun için ge- ci bu katman üzerinden işletilir.

Temmuz 2000 71 farklı güç kaynağı gereksinimine sahip birden fazla bileşen içeriyor olmaları. CMOS teknolojisindeyse, algılayıcılar, depolayıcılar, güçlendiriciler, hatta karmaşık görüntü algoritmaları ger- çekleştiren bileşenler bile aynı yonga içinde birarada üretilebiliyor. Her şeyi bünyesine alan bu yongaların elektrik gereksinimi de genelde 3.3, ya da en çok 5 volt ile sınırlı. Özdeş özellikteki iki sistemden CCD seçeneği 2-5 watt güç tüketirken, CMOS, 20-25 miliwatt- IBM’in mikroelektronik laboratuvar- larında CCD yongaları ilk olarak la yetiniyor. Üstelik CMOS noktacık 8 ya da 5 inçlik silikon diskler değerleri, CCD'lerde olduğu gibi halinde üretiliyor. Fotoğrafta, baştan sona, satır satır 1,3 milyon noktacık okunmak zorunda de- çözünürlükte yongalar grup halinde ve tek bir ğil. Rastgele erişim yonga ayrıntı olarak özelliğiyle, her- gösterilmiş. Son hangi x,y koordina- olarak, koruyu- tındaki değer doğru- cu katmanları ve iletken dan okunabiliyor. Bu özelli- bacakları eklen- ğin getirilerinden biri, yonga- miş ürün görülüyor. nın ek donanım ya da yazılım gerektirmeden, görüntü kadrajla- CCD teknolojisindeki yaklaşım, riyorken, CMOS'lar, gü- ma ve seçimli büyütme özelliklerini uygulamada, özellikle amatör sayısal nümüzde yonga üretiminin barındırması... fotoğraf makineleri söz konusu oldu- %90'ını oluşturan temel tekniklerle, Peter Denyer, bundan 11 yıl önce ğunda iki önemli olumsuzluk getiri- genel tesislerde üretilebiliyor. Edinburgh Üniversitesi'nde elektronik yor: Yüksek maliyetli oluşları ve hızlı CMOS'lar, işlemci ve bellek yonga- mühendisliği profesörüyken, bir bilgi- pil tüketmeleri... Bu olumsuzlukları larına çok benziyor. Özellikle, DRAM sayar bellek yongasının tepesini binbir ortadan kaldıran daha yeni bir görün- (Dynamic Random Access Memory: zahmetle koparıp, açığa çıkan çıplak tüleme yongası tipi olan CMOS'lar Dinamik Rastgele Erişimli Bellek) yarıiletken yüzeyi odaklanmış görün- üzerindeki öncü çalışmaları 1990'larda bellek yongalarıyla benzeşen yönleri tüye tutarak ekranda kaba bir sayısal NASA yapmış ve ilk ticari ürünler fazla. Üretim maliyetlerindeki düşük- görüntü elde etmeyi başarmış. O sıralar- 1998'den itibaren pazar bulmaya baş- lük sayesinde, ünlü avuç içi bilgisayar da NASA, Kaliforniya Teknoloji Ensti- lamış. CMOS'lar, ileri uygulamalarda serisi Palm'lar, GameBoy oyun aletleri tüsü gibi birçok yerde üç aşağı beş yu- henüz CCD'ler kadar başarılı sonuç ve cep telefonlarına eklenmek için karı aynı yöntemle benzer deneyler ya- vermese de, düşük beklentili amatör üretilen küçük boyutlu, düşük çözü- pılıyordu. CMOS görüntü yongalarının uygulamalarda CCD'nin 10'da birine nürlüklü CMOS kameralarının fiyatla- bu emekleme aşamasında Denyer, ko- kadar inen fiyatları ve 100 kez düşük rı 50 ABD doları ve altına kadar düştü. nunun dikkate değer ekonomik gele- enerji tüketimleri nedeniyle yeğlen- CCD'li sayısal fotoğraf makineleri- cek vaadinin farkına varan ilk insanlar- meye başladılar. CCD'ler tümüyle bu nin çok güç sarf etmelerinin en önem- dan biri olmuş. Vision Group adı altın- alana özgü üretim yöntemleri gerekti- li nedeni, 5 volt ile 15 volt arasında da kurduğu şirket geçen yıl, dünyanın 7. en büyük yonga üreticisi ST Micro- CMOS yongaları electronics bünyesine katılınca, en yaygın olarak, masaüstü bilgisa- CMOS alanındaki öncü kuruluşlardan yarlara eklenen biri haline gelmiş. ST Microelectro- web kamaraları nics, bugün birkaç yüz dolar mertebe- için, CCD’lere göre sine satılan kaliteli CCD'lerin yerini al- daha düşük çözünürlükte mak üzere, bugünün bellek yongaları üretiliyorlar. kadar ucuz, yani birkaç dolarlık Mikrofotoğrafta, CMOS'lar üretmeye uğraşıyor. Başını 640x480 çözünür- SONY, Matsushita gibi, çoğunluğu Ja- lük ve 1,25 mikrometre nok- ponya kökenli devlerin çektiği CCD tacık büyüklüğüne pazarına rakip olarak, CMOS pazarının sahip bir VGA başını, ST Microelectronics'in yanısıra kamera yongası Motorola, Agilent, Hewlett-Packard, yüzeyinden ayrıntı görülüyor. Photobit, Conexant ve Y-Media gibi batılı firmalar çekiyor.

72 Bilim ve Teknik Dairesel noktacık dizilimli bir CMOS Filmin Sonu mu? yongasına ait ayrıntı mikrofotoğrafı. Reklam ve moda fotoğrafçılığı gibi Noktacıklar 0,7 üstün kalite beklentisi içeren alanlar- mikrometre çaplı. da, geleneksel filmli makineler hâlâ sa- Bayer CFA renk motifinin, dairesel yısal makinelere yeğleniyor. Aslına ba- dizilime nasıl karsanız, kuantum verimliliğin ön pla- uyarlandığını örnek- na çıktığı uç uygulamalar dışarıda tutu- lemesi açısından lacak ve kuruluşlar için, çok pahalıya, ilginç bir fotoğraf. Dairesel dizilim, az sayıda üretilen astronomik CCD özellikle, göz için matrisleri yok sayılacak olursa, bugün yapay ağtabaka üre- için geleneksel fotoğrafların kalitesinin timi çalışmaları için daha üstün olduğunu teslim etmek ge- önemli. rek. Bu, bütünüyle CCD ve CMOS'la- Sayısal fotoğraf makinesi pazarının tük görülmeye başlayan ilk ticari mo- rın çözünürlüklerindeki sınırlılığa da- çoğunu elinde tutan Japon fotoğraf deller, 640x480 noktacık çözünürlük- yanan bir durum ve yarıiletken tekno- makinesi üreticileri ve Kodak, şimdi- teydi. 1998'de, aynı fiyata 1024x768 lojisindeki yeniliklerle ve pazar baskı- lik yaklaşık 500 dolara satılan CCD ta- noktacık çözünürlüklü modeller yay- sının artmasıyla aşılacağı umuluyor. banlı makineler üretiyor. Şimdilik gın standart oldular. 1999'un başların- Standart bir sayısal makinenin çözü- CMOS pazarı kişisel bilgisayarlara ta- da, 1536x1024 noktacıklı makineler nürlüğü bugün için yaklaşık 2 milyon kılan masaüstü kameralar ve diğer kü- piyasadayken, 1999'un sonlarından noktacıkla sınırlıdır. Oysa, standart bir çük uygulamalarla sınırlı olsa da, Pola- bugünlere kadarki ticari ürünler 2 me- 100 ASA'lık 35 mm negatif film kaba- roid, 200 doların altına satılan bir gapiksel çözünürlük sınırını biraz ca kare başına 34 milyon noktacık çö- CMOS tabanlı fotoğraf makinesini pi- aşıp, görece kararlı bir hale geçtiler. zünürlüğe sahiptir. Amatör fotoğrafçı- yasaya sürdü bile. Er ya da geç, diğer Aslında, genel bilimsel amaçlı, 16 me- lıkta bu kuramsal çözünürlük üst sını- üreticilerin de, daha ucuz olan CMOS gapiksellik (örn. 4000x4000) modeller teknolojisini yeğlemek zorunda kala- yaygınlaşmaya başlasa da, amatör ma- Sayısal fotoğraf cakları öngörülüyor. kinelerin yakın gelecekte 1800x1200 makinesi noktacık sınırını aşmaları pek beklen- miyor. Sayısal Fotoğraf Bu noktada, makinenin etiketin- deki çözünürlük değerinin gerçek fi- Makineleri ziksel çözünürlüğü kastedip etmedi- Sayısal fotoğraf makineleri de film ğine dikkat etmek gerekiyor. Çoğu kullanan atalarınınkine benzer biçim- makine, çözünürlüğü daha da artır- de görüntüyü duyarlı bir yüzeye yansı- mak için, donanım ya da yazılım düze- CCD algılayıcı tırlar. Farklı olarak, duyarlı yüzey film yinde interpolasyon algoritmaları kul- katmanı değil, CCD matrisidir. CCD, nokta- lanıyor. Yukarıdaki değerler, gerçek fi- cıklarına düşen ışık parlaklığı niceliği- ziksel çözünürlük göz önünde bulun- ni analog akıma dönüştürdüğünde işi- durularak verilmiştir. Ayrıca, görüntü ni tamamlar. Bu aşamada, ayrı bir bile- sıkıştırılmış formatta saklanıyorsa, fi- şen olan analog-sayısal dönüştürücü ziksel çözünürlük sınırları son ürüne devreye girer. Dönüştürücü, CCD'den tümüyle yansımıyor demektir. Pek az aldığı sinyali, ikilik tabanda sayısal makine, görüntüyü büyük ham ham görüntü verisine dönüştürüp, sa- veri dosyaları biçimin- yısal görüntü işlemcisi olarak adlandı- de saklamaya ola- Silikon substrat Renk filtresi katm rılan üçüncü bir bileşene aktarır. İş- nak sağlıyor. Elektron lemci, renk değerlerini, gözün algıladı- Toplama katmanı anı ğı olağan dengeye kavuşturur, kontrast bozukluklarını düzeltir, interpolasyon Silikon dioksit yalıtkan algoritmalarıyla çözünürlüğü yükseltir Polisilikon elektrot ve işlenmiş görüntü verisini JPEG ya da başka bir formatla sıkıştırıp depola- Renk filtresi ma birimine iletir. Farklı üreticiler Ham görüntü İşlenmiş görüntü farklı tasarım yaklaşımları geliştirmiş olsalar da, yapılan işin özü budur. Fotoğraflanan nesneden Sayısal fotoğraf makinelerini karşı- yansıyan fotonlar laştırırken kullanılan en önemli ölçüt, görüntü çözünürlüğüdür. 1997'de tek

Temmuz 2000 73 Işık algılayıcı

Aktif yükseltici Satır seçici

Sütun toplayıcı

Bir CMOS yongasının yapısı. Bayer CFA Fotonlar Fotonlar Fotonlar renk motifine göre dizilmiş noktacıkların Mikrolens üstten şematik görünümünde, noktalacıklardaki değerlerin, satır ve Renk filtresi sütun koordinatlarına göre nasıl okun- duğu da izlenebiliyor. Bu şemayı, renk Opak metal filtresi eklenmiş ve eklenmemiş gerçek birer CMOS yongasına ait Fotodiyot mikrofotoğraflarla karşılaştırabilirsiniz. Yanal kesit şemasında, yongaların kat- Silikon man yapıları görülüyor. rına asla yaklaşılamadığı için, kaliteli çözünürlüklü ve bozuk renkli fotoğraf- sahip noktacıklar kullanılıyor. Nokta- sayısal fotoğraf makineleriyle sadece ların sayısal fotoğraflara göre üstün- cıkları, 0,5 mikron çapa indirmek bu- profesyonel fotoğrafçılar yetinemiyor. müş gibi algılanmalarının önemli ne- günün teknolojisiyle işten bile değil- Renk çeşitliliği ve doğallığı bakı- denlerinden biri, film noktacıklarının, ken, 5 mikron sınırının altına inmek, mından, sayısal makineler lider. 16,7 yani grenlerin, sayısal görüntülerin ak- yaygın uygulamalar için ekonomik de- milyon renk sunan 24 bitlik bir maki- sine, boyut ve diziliş bakımından her- ğil. Bunun en önemli nedeni, bu sını- nenin çektiği fotoğraflar, düzeltici al- hangi bir düzenlilik göstermemeleri. rın altındaki noktacık büyüklüğünü goritmaların da yardımıyla son derece Eş noktacık büyüklükleri ve kusursuz anlamlı kılacak duyarlıkta objektiflerin doğal görünen renk paletleri sunar. matris dizilimiyle sayısal görüntüler, üretim maliyetinin, çözününürlükle Saydam filmlerse, filmlerin kimyasal çözünürlük sorunlarını ilk bakışta ele birlikte birden bire astronomik boyut- yapıları ve filmin zemin rengi nede- veriyorlar. Son zamanlarda bunu önle- ta artması. Ancak, objektif teknoloji- niyle şu ya da bu yönde doğaldan sap- mek için geliştirilen yaklaşım, baskı sinde maliyetler, aynı yarıiletken tek- malar içerir. aşamasında stoastik tramlama denen nolojisinde olduğu gibi, eninde sonun- CCD ve CMOS'ların renk algıları bir teknikle noktacıkların rastgeleliği- da gelip piyasanın arz-talep dengeleri- da aslında insan gözü ve beynininkin- ni artırmak. ne dayanıyor. Bilgisayar mikroişlemci- den dikkate değer ölçüde sapar. Bir Sorun eninde sonunda gelip çözü- lerinde benzer dengelerin çıtasının na- yonganın maviyi nasıl gördüğü, kulla- nürlük zayıflığına dayanıyor. Bu soru- sıl ileri teknoloji yönünde aşamalı ola- nılan mavi filtrenin ve silikon nokta- nun 2-3 yıla kalmadan çözülmesi işten rak başarıyla yukarı çekildiğini örnek cıkların fiziksel özellikleriyle ilintilidir. bile değil. Üreticileri, yongaların nok- alarak, görüntüleme piyasasından da Ancak, filmlerdeki küçük bir sapmayı tacık çözünürlüğünü alabildiğine yük- benzer stratejik başarı bekleyebiliriz. düzeltmek için, karmaşık kimyasal ça- seltmekten alıkoyan asıl etmen, tek- Saydam film teknolojisi tarih mi lışmalar gerekirken, sayısal yongalar- nolojik yetersizlik değil, işin ekono- oluyor? Bu sorunun yanıtlanması fark- daki büyük sapmalar bile, algoritmalar mik boyutu: Noktacıklar ne kadar iri lı tüketici gruplarının gelir düzeyleri, yardımıyla kolayca düzeltilebiliyor. tutulursa, noktacık başına o kadar çok elektronik görüntü basma ve saklama Yonganın renk hataları, standart bir foton toplanır; iri noktacıklı algılayıcı- olanaklarının varlığı ya da yokluğu gi- renk tablosuyla, bu tabonun elektro- lar da, zayıf aydınlatma koşullarında bi toplumsal-ekonomik boyutların tar- nik fotoğrafı karşılaştırılarak elde edi- bile o kadar mükemmel çalışırlar. Aynı tışılmasından geçiyor. Soruya yalnızca len katsayılarla düzeltilebiliyor. Örne- büyüklükte matris için daha iri nokta- teknolojik verimlilik açısından bakar- ğin, mavi için kabaca şöyle bir formül cıkları yeğlemek, daha büyük yonga sak yanıt yine de net: Evet, film tarih kullanılıyor: M'=m1xK+m2xY+m3xM. üretmeyi gerektiriyor, yani maliyeti ar- olacak. Sayısal görüntüleme şimdiden Burada, m1, m2 ve m3, kırmızı, yeşil ve tırıyor. Hatta, daha büyük objektif lider oldu. Mükemmel göz düşünü eski maviyle doğal mavinin şiddetleri- kullanılmasını gerektirdiğinden, mali- neredeyse başarmış olmanın sembolik nin ilişkisini belirleyen katsayılardır. yeti fazladan bir kat daha artırıyor. Kü- önemiyle birlikte... Benzer ilişkiler diğer temel renkler, çük noktacıklı yongalar, hem yonga Özgür Kurtuluş kırmızı ve yeşil için de yazılınca, mat- üretimi, hem de objektif maliyeti ba- Kaynaklar: ris fonksiyonları elde edilir. kımından daha ekonomik. http://www.apogee-ccd.com http://www.foveon.net Bir başka sorun daha çözünürlükle Gelgelelim, noktacıkları küçültme- http://www.imaging-resource.com ilgili ama tam olarak değil... Gelenek- nin de bir sınırı var. CMOS'larda yay- http://www.lucent.com http://www.photobit.com sel makinelerle çekilen, aslen düşük gın olarak 5-10 mikron aralığında çapa http://www.siliconfilm.com

74 Bilim ve Teknik Başka Açıdan Görmek

Kütleçekimin daha vermesi ge- reken pekçok hesap var. Ancak bu- nun fotoğrafçılar için bir sorun olabi- leceği, herhalde günümüze değin pek fazla kişinin aklına gelmemiş olsa gerek. Ancak Japonya’nın Fuji firmasında görevli mühendisler, sa- yısal (dijital) fotoğraf makinesi ya- pımcılarına kütleçekiminin fotoğ- raflar üzerindeki etkisini artık umursamaya başlamaları için uyarı zamanının geldiğini düşünüyorlar. Fuji araştırmacıları, geniş bir yel- pazeden seçilen çok sayıda fotoğrafı üç yıl süreyle inceledikten sonra, doğal ve yapay cisimlerin büyük ço- ğunluğunun yatay ve düşey çizgiler bakımından hayli zengin olduğunu belirlemişler. Bir şirket sözcüsünün İngiliz po- püler bilim dergisi New Scientist’e gönderilir. Her fotodiyot, resimdeki boyutunun sınırı, yaklaşık 3 milyon yaptığı açıklamaya göre Fuji, bu du- bir pikseli temsil eder ve modern pikseldir. rumu denizdeki ufuk çizgisi, dik ya- fotoğraf makinelerinde yaklaşık iki CCD piksellerinin yatay dizilim maçlar, ağaçlar, ya da yaşadığımız milyon piksel, dikdörtgen biçimli örüntüsü, görüntülenen cismin ya- kentsel çevremizde gördüğümüz ci- bir yonganın içine sıkışır. Buradaki tay ve düşey ayrıntılarının içinde simler gibi doğal karşıladığımız ya- temel sorun şu: Daha fazla piksele kaybolduğu çizgisel boşluklar oluş- pıların çoğunun ya kütleçekimince yer açarak çözünürlüğü arttırmak turur. Fotoğraf makineleri, video ya da kütleçekimine karşı koymak için fotodiyotlar daha da küçültü- kameralar gibi TV çizgi yapılarına üzere insanlarca biçimlendirilmiş ol- lürse, bunlar daha az ışık toplayabi- bağımlı olmadıklarından, Fuji’nin masına bağlıyor. Dolayısıyla araştır- lir. Böyle olunca da fotoğraf maki- yeni Süper CCD ürünü, 45° çapraz macılar yatay ve düşey kamera çözü- nesi ancak güneşli havalarda kulla- açıda bal peteği gibi dizilmiş sekiz- nürlüğünü arttırırlarsa resimlerin nılabilir, ya da flaş kullanmak gere- köşeli fotodiyotlar kullanabiliyor. daha güzel görüneceği sonucuna kir ki, bu da pillerin çabucak tü- Bu da daha büyük diyotların, doğal varmışlar. kenmesine yol açar. Bu nedenle sı- ayrıntıların içinde yiteceği çizgisel Ancak şimdiye değin sayısal fo- radan bir CCD yongasının pratik boşluklar oluşturmaksızın birbirle- toğraf makinelerinde kullanılan al- rine daha yakın biçimde dizilmele- gılayıcı yongalar, çapraz çizgileri ya- Sıradan CCD rine olanak sağlıyor. kalamaya uygun olarak tasarlanmış Daha büyük yapıdaki diyotlar, bulunuyor. Bu nedenle Fuji, şimdi daha çok ışık enerjisi toplayabildik- algılayıcılardaki noktacıkların bi- Görüntüdeki lerinden, resim çekmek için doğru- çimlerini ve açılarını değiştirerek sa- yatay ve dan ışığa daha az gerek kalıyor. İlk yısal fotoğraf makineleriyle daha düşey çizgiler Süper CCD yongaları, 800 ASA de- boşluklarda düşük ışıkta bile net resim alınması- kayboluyor. ğerinde bir filme karşılık gelen ol- nı sağlamaya çalışıyor. dukça yüksek duyarlılığa sahipler. Sayısal fotoğraf makinelerinde, Petek biçimindeki diziliş de 2,5 mil- geleneksel tasarımda cam bir mer- Sekizgen diyotlu Süper CCD yon sekizgen piksele, 4 milyon dik- cek, görüntüyü CCD diye adlandı- dörtgenin çözünürlüğünü sağlıyor. rılan düz bir algılayıcı üzerinde Dikey Süper CCD, Fuji’nin yeni Fine- odaklar. Bu yüzey üzerinde, görün- eksenlerde Pix 4700 fotoğraf makinesiyle piya- görece dar tüden gelen ışığı elektrik yüküne boşluklar saya çıkmaya hazırlanıyor. Fiyatı, dönüştüren çok küçük fotodiyotlar- yatay ve yaklaşık 1050 dolar. dan oluşmuş bir matris yer alır. Olu- düşey görüntü şan elektrik yükü, sayısal olarak çözünürlüğünü Fox, B. “Look at It This Way”, yükseltiyor New Scientist, 3 Haziran 2000 kodlanarak bir bellek yongasına Çeviri, Rasit Gürdilek

Temmuz 2000 75 Bilgisayarların Belleği Sabit Disk Sürücüler Birçok şirketin bilgisayarlarında ri depolarken ortaya çıkıyor. Veriler namik bir yatak, kafaların, izlerin an- üretilen veri miktarı her geçen yıl ne- bellekte, atomların manyetik spinle- cak milimetrenin yüzde biri kadar redeyse ikiye katlanıyor. Şirketlerin rinde saklanıyor. Manyetik spin için üzerinde durmasını sağlar. sabit disklerinde depoladıkları ya da gereken enerji eğer ortamın ısıl ener- Bu tasarım temelde, IBM'in on-line kullandıkları veriler arttıkça, jisine yaklaşırsa bu etki ortaya çıkıyor. 1956'da geliştirdiği RAMAC adlı sabit bir tera bayttan –bir trilyon bayt- daha Bu durumda bitler rasgele bir biçim- disk sürcününü tasarımının aynıdır. fazlasını içeren, dev veri tabanları ar- de sıfırdan bire, birden sıfıra dönüşü- RAMAC'da 50 alüminyum disk bulu- tık olağan ve sıradan hale geliyor. Bu yor; böylece bellekteki bilgi de bozu- nuyordu. Altmış santimetre çaplı durumun birçok yararı var: Veriler luyor. disklerin her iki yüzü de manyetik doğru yazılımlarla değerlendirilip çö- IBM, Seagate Technology, Quan- demir oksitle kaplanmıştı. Beş mil- zümlendiğinde şirketler pazar eğilim- tum Corporation ve öteki şirketler, yon karakter saklayabilen RAMAC, lerini çok hızlı belirleyebiliyorlar, sabit disk sürücülerin kapasitelerini yaklaşık bir ton ağırlığında ve iki buz- müşterilerine daha iyi hizmet sunu- artırma çalışmalarında sürekli olarak dolabı büyüklüğündeydi. yorlar, üretim sürecini geliştiriyorlar bitleri (verileri) daha küçük alanlarda Son kırk beş yıl içinde, yüzlerce vb. Öte yandan müşteriler de uygun saklamaya çalışıyorlar. Böyle olunca, yenilik, veri depolama kapasitesinde fiyatlı bilgisayarlarında artık aşırı mik- veriler de SPE'ye daha duyarlı oluyor. çok büyük artışlar ve boyutlarda da tarda veriyle uygulamalar yapıyorlar: Kimi uzmanlara göre küçülme eğer şaşırtıcı küçülmeler sağladı. Kapasite Gelen tüm e-postaları saklıyorlar, fo- bu hızla giderse, SPE sorunu 2005 gi- artışındaki bu ilerlemelerin büyük bir toğraflarını sayısallaştırıp belleğe atı- bi yakın bir tarihte ortaya çıkacak. bölümü, okuyucu/yazıcı kafalardaki yorlar, oyunlar oynuyorlar vb. Bunla- Ama araştırmacılar da boş durmuyor- gelişmeler sayesinde oldu. Bu kafalar, rın tümü yüksek kapasiteli, ucuz lar; SPE engelini aşmak için değişik "domain" denilen ve bir bitlik bilgiye manyetik sabit disk sürücüler saye- yöntemler, stratejiler geliştirmeye ça- karşılık gelen çok küçük alanlardaki sinde gerçekleşiyor. Bu alandaki tek- lışıyorlar. manyetik polariteleri değiştirerek, nolojik ilerlemenin hızı artık kimseyi Sabit disk sürücüler teknolojinin disk üzerine yeni veri kaydeder. Veri- şaşırtmıyor. Sabit disk sürücülerin ka- harikalarından biridir. Bir sabit disk ler okunurken de kafa yine domainin pasitesi, 1980’li yıllarda her yıl ortala- sürücü aralıklı olarak yerleştirilmiş üzerine gelir; domainin manyetik du- ma % 30 artarken, bu artış 1990’lı yıl- birçok diskten oluşur. Bu diskler alü- rumu kafada 0 ve 1 gibi yorumlanabi- larda yılda % 60’a yükseldi. Günü- minyum ya da camdır; üzerleri man- len bir sinyal oluşturur. müzde disk kapasitesi her dokuz ayda yetik bir malzemeyle ve koruyucu ta- İlk okuyucu/yazıcı kafalar ferrit- bir ikiye katlanıyor. bakalarla kaplıdır. Disklerin her iki ten yapılıyordu. 1979’da silisyum Öte yandan sabit disk sürücü fi- yüzeyinde de okuyucu/yazıcı kafalar yonga yapım teknolojisiyle birlikte, yatları da çok hızlı düşüyor. 1988'de bulunur. Bu kafalar, verileri manyetik ince-film kafalar üretilmeye başlandı. sabit disk sürücülerin bir mega baytı ortamdaki dairesel izler (track) üzeri- Bu yeni tür kafalar sayesinde, verile- 11,5 dolara alınabilirken, bu fiyat ne yazar ve oradan okur. Servomeka- rin saklandığı domainler küçüldü. 1999'da 0,02 dolara düşmüştür. Fiya- nik kollar, okuyucu/yazıcı kafaları, iz- 1990’lı yıllarda da IBM’nin geliştirdi- tın 2002 yılında 0,003 dolara kadar lerin tam üzerinde tutar. Disk yığını, ği çığır açıcı bir yöntem, ince-film ineceği tahmin ediliyor. dakikada 3000 ile 10 000 devir arasın- teknolojisinin yerini aldı. Bu yöntem- Böylesine hızlı büyüyen bir pazar- da döner. Diskler dönerken, hidrodi- de, kafalar disk üzerindeki domainle- da bu göz kamaştırıcı kapasite artışı rin değişken manyetik alanlarına bak- ve fiyat düşüşü gerçekte pek de şaşır- mak yerine, domainin elektriksel di- tıcı değil. Dünyada yalnızca geçen yıl rencindeki değişikliğe bakıyordu. 170 milyon sabit disk sürücü satıldı. Duyarlılıktaki bu artış, domainlerin Bu sayının 2002'de 250 milyona ve sa- çok daha küçülmesine yol açtı. Yine tış gelirlerinin de 50 milyar dolara de şirketler, yeni yöntemle çalışan sa- ulaşması bekleniyor. bit disk sürücüler, 1996'da pazara ege- Endüstri bu gidişini daha ne kadar men oluncaya değin, ince-film kafalı sürdürebilecek? Merak edilen yön de disk sürücülerini satmayı sürdürdüler. burası. Önümüzdeki yıllarda, tekno- 1997'de IBM bir başka yenilik da- lojik ilerleme “süper paramanyetik ha tanıttı. Bu yenilikte, okuyucu ka- Megabayt Başına Ortalama Fiyat (dolar) etki” (SPE) diye anılan bir sorunla fada artık manyetik ve manyetik ol- Dünyada Sabit Disk Sürücü Satışları (milyar dolar) yüz yüze gelecek. Bu fiziksel etki, ve- Yıl mayan katmanlar bulunuyordu. Böy-

76 Bilim ve Teknik Dosyalar, diskler üzerinde manyetik olarak kod- lece kafaların duyarlılığı 2-3 kat daha lanmış bölgelerde saklanır. Bir dosya, birkaç artıyordu. IBM'in California San- diskteki değişik alanlara yayılmış olabilir. Üzerlerinde manyetik bir kaplama bulunan dia'daki Almaden Araştırma Merke- diskler, metal ya da camdır. Bir elektrik motoru sayesinde dakikada binlerce devirlik bir hızla döner. Sürücünün kapasitesi disklerin sayısına zi'nde depolama sistemleri ve tekno- Okuyucu/yazıcı ve manyetik kaplamanın türüne bağlıdır. kafa lojisi müdürü olan Currie Munce, bu Kafayı yönlendiren düzenek, okuyucu/yazıcı kafayı tutan yeni teknolojiyle üretilen disklerin, kolları disk üzerinde ileri geri hareket ettirir ve dairesel santimetrekarede 16 gigabit saklaya- izlerin üzerinde çalışmasını bileceğini ileri sürüyor. sağlar. Ancak kimi uzmanlar da 1998'de Disk Manyetik Koruyucu kasa film SPE sorunu yüzünden veri saklama- Okuyucu/yazıcı kafalar disklerin her iki yüzündeki hareket edebilen kolların ucuna nın 5 gigabit/cm2 ile sınırlanacağını tutturulmuştur. Kafalar, disk yüzeyindeki parçacıkların manyetik alanları değiştir- Saçın çapı erek verileri kaydeder. Veriyi okurken de hesaplamışlardı. Bugün için daha hiç 75 000 Kafa nanometre parçacıkların daha önceden düzenlenmiş kimse, sınırlamanın nerede başlaya- manyetik alanlarını algılar. Açıklık 15 nanometre cağını bilemiyor. Ama IBM'nin başa- Bir okuyucu/yazıcı Baskı devre kartı, sürücünün kontrol düzeneğinden gelen komutları alır. kafayla disk yüzeyi Kontrol düzeneğini de işletim sistemi, temel girdi-çıktı sistemi ve işletim rısından sonra bilim adamları arasında arasındaki uzaklık, insan sistemiyle donanım arasındaki ilişkiyi kuran düşük düzeyli yazılım yön- saçının kalınlığının beş lendirir. Kart, gelen komutları, kafayı disk üzerinde hareket ettiren "yoğunluk canavarı"nın, 25 giga- binde biri kadardır. düzeneği çalıştıran, gerilim değişimlerine dönüştürür. Kart ayrıca, disk- leri sabit bir hızla döndüren motoru kontrol eder ve de kafaya yaz/oku bit/cm2'nin ötesinde bir yerlerde komutlarını verir. beklediği düşüncesi egemen olmaya başladı. iz sıkıştırılması gerekiyor. Bu da izle- Ayrıca kafaların iz sürme becerileri de Okuyucu/yazıcı kafalardaki tek- rin kalınlığının 170 nanometre olması azalıyor. nolojik gelişmelere koşut olarak disk- demek. Günümüz teknolojisiyle, iz- Uzmanlara göre yakın bir gelecekte, lerde de birçok yenilikler gerçekleşti- ler arasındaki açıklık 90-100 nano- üreticiler ikiye ayrılacak. Bir bölümü sa- rildi. Zaten diskler daha yoğun bir bi- metre. Eğer bu açıklık daha daralırsa, bit disk sürücülerinin kapasitesini art- çimde veri depolayamasaydı, kafalar- izlerden biri üzerine veri kaydeder- tırmaya çalışırken ötekiler hızı arttırma- daki gelişmeler pek bir işe yaramaya- ken, komşu izlerdeki veriler bozula- ya uğraşacak. Birinci tür diskler, şirket- caktı California, Milpitas'taki Quan- bilir. Bu sorun için akla ilk gelen çö- lerin ve kurumların geçmiş dosyalarının tum Corporation'ın stratejik ve tek- züm yolu, okuyucu/yazıcı kafaları da- saklanmasında kullanılacak. İkinci tür nik pazarlama müdürü Pat McGarrah ha küçük ve daha duyarlı yapmak. diskler de bilgiye erişimin çok önemli "Şirketler daha küçük bitleri destek- Böylece izlerin genişliğini düşürmek olduğu müşteri hizmetleri gibi uygula- leyen ortamları bulmaya çalışıyorlar" olanaklı olur. malarda kullanılacak. Eskiden tüketici- diyor. Ama işte tam da bu noktada Bilim adamlarının karşısında son ler genellikle fiyatı en uygun büyük SPE karşımıza çıkıyor. Verilerin (bit- olarak da bir sinyal işleme sorunu var bellekleri yeğler, hıza da pek önem ver- lerin) saklandığı manyetik malzeme- İnce izlerin içinde yer alacak küçük mezlerdi. Ne var ki günümüzün birçok deki alanlar ya da kristaller küçüldük- domainler çok daha zayıf sinyaller uygulaması artık hızlı sabit disk sürücü- çe bu alan, belli bir sıcaklıkta, sahip üretecekler. Okuyucu kafaların, oku- ler gerektiriyor. Buna en güzel ve somut olduğu manyetik özelliği koruyamaz duğu bu sinyalleri fondaki gürültü- örnek, elektronik ticaret. duruma geliyor. Munce "Ortamın ısıl den ayırt edip veriye yanlışsız bir bi- Bu sırada endüstri de SPE engeli- kararlılığı bozuluyor. Daha duyarlı ka- çimde ulaşabilmesi için yeni algorit- ni aşmak için değişik yaklaşımlar üre- falar yapabilirsiniz ama verilerin sak- malar geliştirilmeli. tiyor. Bunların başında da holografik landığı malzemenin, manyetik karar- Munce, IBM ve öteki şirketlerin, kristaller, plastik ya da faz-değiştiren lılık gibi kimi özelliklerini de göz laboratuvarlarında yeni malzemeler, metaller gibi yeni veri saklama malze- önüne almanız gereklidir." diyor. üretim yöntemleri ve sinyal işleme meleri kullanmak geliyor. Bunun ya- Sabit disk sürücülerinin kapasite- üzerine çalışıldığını ve önümüzdeki nında uzmanlar 25 gigabit/cm2'den sinin bağlı olduğu bir başka etken de birkaç yıl içinde 16-25 gigabit/cm2'lik daha yoğun sabit disk sürücülerin ar- diskler üzerindeki izlerin sayısıdır. sabit disk sürücüler üretilebileceğini tık geleneksel yapıda olamayacağı ko- Günümüzde üreticiler, 1 cm’ye 8000 ileri sürüyor. nusunda görüş birliğindeler. iz sığdırabiliyorlar. Ne var ki bu sayıyı Ne var ki ele alınması gereken tek Ayrıca kapasite artışındaki bu hızlı da sınırlayan kimi etkenler bulunu- konu yalnızca depolama kapasitesi gidişin, beş yıl sonra %60 düzeyine ge- yor. Bunların başında, kafanın üzerin- değil. Veriye erişim hızı da artık man- rileyeceği de tahmin ediliyor. Bu ya- de çalıştığı izi karıştırması ve konum yetik disk sürücü teknolojisinin öm- vaşlama döneminde de yeni yaklaşım- algılama sisteminin doğru çalışması rünü belirleyen önemli bir etken ol- ların sınanacağı düşünülüyor. Kuşku- geliyor. Bu nedenle diskler üzerinde- maya başlıyor. Günümüzde sabit disk suz bu yeniliklerin fiyat açısından da ki iz sayısını arttırabilmek için önce- sürücülerin kapasitesi her yıl %130 kendini kanıtlaması gerekecek. Ama likle kafa ve kafayı yönlendiren düze- artarken, erişim hızı yalnızca %40'lık birçok gözlemci veri depolama tekno- neğin tasarımında ilerlemeler kayde- bir artış kaydediyor. Üreticiler, bu hı- lojisinin geleceğindeki belirsizliklere dilmesi gerekiyor. zı arttırmak için disklerin dönüş hızla- ve SPE'ye karşın bilgi çağı'nın hız kes- Santimetrekareye 16 gigabitlik rını artırmaya çalışıyorlar. Ancak bu iş meyeceği görüşünde birleşiyor. veri yoğunluğuna ulaşabilmek için o denli kolay değil. Çünkü disklerin Avoiding A Data Crunch, Scientific American, Mayıs 2000 diskler üzerinde santimetreye 60 000 hızı arttıkça titreşimleri de artıyor. Çeviri: Çağlar Sunay

Temmuz 2000 77 Kim sevdiği bir çiçeğin yaprak- Maddenin Yapısı Hakkında larının, yazı yazarken kullandığı Ufkumuzu Genişleten Araç kurşun kalemin ya da vücut sıvılarının yapısını merak etmez? Şu güzel çiçeğin yapraklarının hücreleri neye benziyor, kalemin X-Işını Kristal gövdesi nasıl oluyor da dağılmadan durabiliyor, acaba vücudumda dolaşıp duran bu sıvı nasıl bir şey?.... Bu soruları böylece çoğaltmak olası. İnsan Mikroskobu yüzyıllar önce, gözle göre- meyeceği büyüklükteki şeyleri ya da kimi madde ve canlıların iç yapılarını görebilmek, meraklarını giderebilmek için birtakım aletler icat etmeye başladı. En basit biçimiyle büyüteç olarak bildiğimiz bu aletler de diğer tüm ilkel aletler gibi zaman içinde değişiklikler geçirdi ve gelişti. Günümüzde bunların çok gelişmiş örneklerini kullanabiliyoruz. Ancak, ne mutlu ki araştırmacılarımız sürekli daha iyinin peşindeler. Gelişen teknolojiyle birlikte, minik dünyaların enginliğine ulaşmak için kullanılan aletler, yerlerini daha gelişmiş akrabalarına bırakıyorlar.

İLGİSAYARINIZ bozul- rak nitelendiriliyor. Mikroskop yar- yutlu kristal yapısını ilk kez görebil- duğunda bunun nedeni dımıyla bir polikristalin içine gire- diler. çoğunlukla bilgisayarın rek, maddenin özgün kristal blokla- Bu yeni mikroskobun eski tek- içindeki entegre devre- rının görüntülenmesi, araştırmacıla- noloji üzerinde çok önemli ilerletici leri bağlayan ince metal rın maddenin taneciklerine uygula- bir etki sağlayacağı kesin. Her şey- Bkabloların yıpranmış olmasıdır. An- nan basıncın ve zorlamanın etkileri- den önce araştırmacılar, yine eski- cak yine de bu konuda kesin bir şey ni görebilmelerini sağlıyor. Aramıza den olduğu gibi yalnızca yalıtılmış söyleyebilmek kimi zaman güçtür. yeni katılan bu mikroskop, araştır- tek kristaller ya da birçok polikrista- Şimdilerde bu ve benzer sorunla- macılara daha önce sahip olmadıkla- lin ortalama özelliklerini gözönüne rımızın çözümünde bize çok yardım- rı büyülü bir yetkinlik sağlıyor. Araş- alarak çalışabiliyorlar. Ayrıca bu yeni cı olacak ve elektron mikroskobun- tırmacılar, X-ışını kristal mikroskobu teknoloji, araştırmacılara maddenin dan sonra maddelerin yapısal tanım- sayesinde birçok maddenin üç bo- taneciklerinin herhangi bir andaki lamasında kullanılacak en önemli durumunu gösteren güncel görüntü- aygıt, laboratuvarların başköşelerin- ler de sağlayabiliyor. Halen kullanıl- de yerini almaya hazırlanıyor. makta olan elektron mikroskobu gi- ABD’deki Oak Ridge Ulusal Labo- bi öteki analitik yöntemler, iki bo- ratuvarı’nda geliştirilen üç boyutlu yutlu örnekler için yüksek çözünür- X-ışını kristal mikroskobu, bilim lük sağlarken, mikronun onda biri adamlarınca polikristal maddeleri ölçeğindeki örneklerin üç boyutlu çözümleme yolculuğumuzda bize görüntülerini veremez. Bu durum- ışık tutacak devrimci bir buluş ola- dan yakınan araştırmacılar, yeni

78 Bilim ve Teknik oyuncakları sayesinde bu zorluğun İkinci yenilikse, kristalin yönünü Son olarak üçüncü yenilikte de da üstesinden gelebilecekler. belirlemede kullanılan Laue kırınım Laue kırınımı tekniğiyle elde edilen X-ışını kristal mikroskobunun tekniğidir. Gerçekte kesinlik iste- bilgi sayesinde karmaşıklık çözüle- mucitlerinden olan ve Oak Ridge yen ölçümlere ulaşmada pek sık kul- biliyor. Araştırma grubu, üst üste ge- Laboratuvarı Metal ve Seramik Bö- lanılmayan bu yöntemle, bundan len Laue modellerini, eşzamanlı ola- lümü’nden Gene Ice, heyecanını sonra yeni mikroskobumuzun saye- rak aydınlanan taneciklerden ayır- gizleyemeyerek şunları söylüyor: sinde yüksek basınç altındaki tane- maya yarayan kendiliğinden en- "Bu bize birçok maddenin üç boyut- ciklerin yönleri ve uğradıkları zorla- deksleme yazılım programı geliştir- lu kristal yapısını görme olanağı ve- malar da saptanabilecek. Araştırma- di. Bu yazılım programı, tek tek her riyor. Bu sayede maddele- cılar, Laue beyaz- bir taneciğin konumunu ve yönünü rin evrimsel süreçle- ışın demeti yönte- belirlemeye ek olarak, her taneciğin rini yakından izle- mini kullanarak, içindeki düzensizliği ortaya çıkaran yebiliyoruz. An- örnek olarak kulla- X-ışını modellerini de analiz ediyor. cak tüm bunları nılan maddenin yö- Bu beceri göründüğünden çok daha her bir atom için nünü değiştirme- fazla şey ifade ediyor; çünkü, artık endişelenmemize den taneciklerin eskiden olduğu gibi ortalamalar alı- yol açacak kadar evrelerini, dokuları- narak çalışmak yerine her bir tane- geniş ve maddeyi nı ve özelliklerini cikte neler olduğu kesin olarak bili- tek biçimli kabul tanımlayabiliyor- nebiliyor. Sistem, üzerine güç uygu- edecek kadar da lar. X-ışını aynala- lanmış ya da biçim değişikliğine uğ- dar bir ölçekte rı, her durumda La- rayan polikristal bir maddenin için- gerçekleştiriyo- ue modeli ile karşılaştırıla- deki her taneciğin yönünü, üzerine ruz." X-ışını kristal rak belirli taneciklerin kesin uygulanan basıncı ve maruz kaldığı mikroskobunun üstün performansı, özelliklerini belirleme anlamı taşı- zorlamayı gösterebilir. üç önemli yeniliğe bağlı. yan beyaz ışın ve tekrenkli ışın ara- Araştırma grubunun başkanı olan Bunlardan ilki, X-ışınlarını mik- sında değiş tokuşa olanak tanıyor. Ice bu becerikli aygıtı yalnızca bir rondan daha küçük boyuttaki nokta- Bu da tanecikler arasındaki hareket araştırma projesi olmaktan çıkarıp, lara odaklamayı sağlayan yeni ayna konusunda önemli bilgiler elde ede- araştırmacıların sürekli olarak kulla- teknolojisi. Farklı tekniklere dayanı- bileceğimiz anlamı taşıyor. nabileceği bir araç haline getirmeye larak elde edilen ince filmden üreti- çalıştıklarını söylüyor. Grubun ama- len Kirkpatrick beyaz X-ışını aynala- cı, taneciklerin yapısına; tanecik ge- rı, Argonne Ulusal Laboratuva- lişimi, kırılma ya da şekil bozuklu- rı’ndaki İleri Foton Kaynağı’ndan ğuna uğrama gibi çok küçük boyut- sağlanan çok güçlü X-ışını demetini larda gerçekleşen etkilerin, evrimsel odaklayabilir. "Beyaz" X-ışını deme- süreçlerine bağlı olarak yıpranan ti, taneciklerin üzerine odaklandı- maddeleri bu alet yardımıyla izleye- ğında karmaşık kırınım modelleri bilmek. X-ışını kristal mikroskobu, oluşturarak onları aydınlatıyor. birbirine bağlı tanecikleri görüntüle-

Temmuz 2000 79 X-ışını kristal mikroskobu ile maddenin giderek daha ayrıntılı biçiminin gözlenmesi, ileride proteinleri atomları uç uca ekleyerek “inşa edecek” nanomakinelerin yapımına olanak sağlayacak. yerek önemini kanıtlamış oldu. Ba- lık altında süper iletken taneciklerin şeridini görüntülemek için 2023 ku- sınç değişikliğinin yol açtığı ısı yayı- dizilimine etki eden güçlerin çö- vars kristali ve geri ışık olarak tek lımları ve birbirine geçmiş devre zümlenmesinde de X-ışını kristal renkli sayılan 4,43 keV X-ışını hattı bağlarının zayıflaması durumlarının mikroskobu kullanılıyor. Tipik bir kullanılır. saptanıp izlenmesinde de yeni aleti- yüksek enerjili lazer füzyonu dene- Yapılan bütün testlerde mikros- mize çok iş düşüyor. X-ışını kristal yini, araştırmacının istediği çözünür- kobun sağladığı çözünürlük, parlak- mikroskobunun bir başka kullanımı- lükte gösterebilecek kadar yakınlaş- lık ve sıra dizini çok umut verici. nı da süper iletken maddelerin tane- tıran (büyüten) mikroskoplar, hassas Gelecekte daha yüksek enerji ve cikleriyle ilgili çalışmalar oluşturu- olduklarından çok çabuk bozulabili- parlaklıkta yapılacak testlerin sonu- yor. Oak Ridge’de yapılan diğer bir yorlar. X-ışını miroskobu bu soruna cuna göre, mikrosobun potansiyel çalışma olan yüksek performanslı da parmak bastı. Nova lazeriyle ya- kullanım alanları da belirlenecek. süper iletken uzun kablo yapımı pılan deneylerde 2 mm’lik bir delik Bunlara ek olarak, mezo ölçekli ta- yönteminde (RABIT), yüksek sıcak- (aralık), altın kablonun çözünürlük neciklerin bu şekilde çalışılması, göktaşlarının yıkıcı etkilerinden, ze- hirli ve radyoaktif ağır metallerin ta- şınımının ivmelenmesine kadar bir- çok uygulama alanının da kapılarını aralıyor. Tüm bu uygulamalar buz dağı- nın yalnızca görünen kısmını oluştu- ruyor. Araştırmacılar, hemen hemen bütün polikristal maddelerin bu ye- ni mikroskobun kullanılacağı çalış- malardan payını alacağı görüşünde.

Elif Yılmaz Şimdiye değin güçlü senkrotronların ürettiği X-ışınlarıyla görüntülenen molekül yapıları. http://www.materials.co.uk/mwldweb/ http://www.ornl.gov/ X-ışını kristal mikroskobunun daha ayrıntılı görüntüler sağlaması bekleniyor. http://www.lasers.llnl.gov/

80 Bilim ve Teknik Bir Ampul Takmak Kaç Fizikçi İster?

Geçenlerde TV haberlerinde sık sık gösterilen Başkan Clinton klibini görenler sanırım oldukça şaşırmışlardır. Öyle ya, bir cumhurbaşkanının Beyaz Saray’ın savaş odasında general ünifor- ması giymiş biriyle "amiral battı" oyna- ması, aynı odada bu kez bir hipinin yardımıyla bilgisayarda ne olduğunu bilmediğimiz bir oyunu kazandığı za- man bir lise öğrencisine yakışacak ha- reketlerle zaferini kutlaması, sarayın içinde bisikletle dolaşması ve benzer şaklabanlıklar- sanırım bunların hepsi- ni, bırakın bir cumhurbaşkanını, alt düzey bir devlet memurundan bile beklemeyiz. Üstelik "gemimi batır- dın!" diye mızmızlanan üniformalı ada- Başlık: Kaçık Profesör Çaydanlığın Damlatmasını Önlemek İçin 720.000 Dolar Harcadı. mın da ülkenin gerçek genel kurmay başkanı olduğunu söylersem belki da- rın çoğu kızmak bir yana zaman zaman geliştirdiği çok ilginç bir sprey için la- ha da şaşıracaksınız. “Eh”, diyeceksi- kendileri de kalabalığa çeşitli hakaret- yık görüldü. Özellikle evli hanımlar- niz, “bu ülkenin devlet başkanı ve ge- ler yağdırmış. Operacılar yapılan pro- dan büyük rağbet göreceğinden hiç nerali böyle davranırsa acaba bilimin- testolardan rahatsız olmak bir yana şüphemiz olmadığı bu sprey evin be- sanları ne yapar?” Eğer arkadaşımız sanki La Scala’da ayakta alkışlanıyor- yinin iç çamaşırlarına sıkıldığı takdirde Didem Sanyel’in geçen yıl bu sayfalar- muş gibi oyunlarına devam etmişler. değişen kokudan beyin hanımını al- da yayınlanan 1998 yılının IG Nobel Yok, bu anlattıklarımız bir akıl hasta- dattığı ortaya çıkacakmış. Çevre ödülü ödül törenlerini anlatan yazısını oku- nesinde değil, ünlü Harvard Üniversi- Koreli Prof. Hyuk-ho Kwon’a, geliştir- muşsanız bu konuda zaten bir fikir sa- tesi’nin toplantı salonunda cereyan et- diği sürtünce esans kokan elbise için hibi olmuşsunuzdur. Eğer okumadıy- miş. Üstelik, "The Seedy Opera" daki verildi. sanız veya bir yıl sonraki törende neler baş rolleri koyun maskeleri takarak oy- Her ne kadar halk kitleleri çamaşır olup bittiğini merak ediyorsanız konu- nayan Sheldon Glashow, Robert Wil- makinesine koyduğu deterjandan tu- muza 1999 yılı törenleriyle başlayalım. son, Dudley Herschbach ve William tun uzay mekiğine kadar yüzbinlerce Kazananların ikisi hariç hepsinin Lipscomb. Bunların dördü de gerçek icadı bilim insanlarına borçlu olduğu- katıldığı törende kral ve kraliçe yerle- Nobel ödülü almış Harvard Üniversi- nu biliyorsa da, bir iki istisna dışında, rini almış, ilk kez sahneye konulacak tesi profesörleri! (Operanın adı bir ke- bu insanların ne yiyip ne içtikleri, na- bir operanın baş rollerini üstlenen sa- lime oyununa dayanıyor. "Seed" to- sıl çalıştıkları veya nasıl eğlendikleri, natçılar son hazırlıklarını tamamlamış hum ama "seedy" hem tohuma kaçmış kısacası ne tür bir yaşam sürdükleri ve tıka basa dolu salonda seyirciler sa- hem de "pis, sefil" anlamına gelir hakkında dışarıya fazla bilgi sızmazdı. bırsızlıkla törenin başlamasını bekli- (Böylelikle opera bu olaylardan bir kaç Son yıllarda gerek kendi yazdıkları ge- yorlardı. Sabırsız yerine "arsız" demek ay önce insan kopyalayacağını söyle- rek onlar hakkında yazılan popüler ki- belki daha doğru olur; çünkü bu seyir- yen bir bilim adamını hedef alıyor.) Bu taplar, TV ekranlarında uzman bilirki- ciler kral ve kraliçeyi ıslık ve yuhalıya- yıl fizik ödülünü İngiltere’den Prof. şi olarak boy göstermeleri, gazetelerde rak karşılamış, opera oynanırken sah- Len Fisher bir krakeri çaya en iyi şe- sık sık çıkan röportajlar bilimin ‘insa- neye kağıt uçaklar fırlatmış, ödül alan- kilde nasıl batırabilirsin adlı makale- ni’ yüzünü bir derece olsun gün ışığı- ların yaptıkları konuşmaları alaylı kah- siyle aldı. Tıp ödülüyse Norveçli Prof. na çıkarmada oldukça yararlı oldu. kahalar atarak karşılamışlardı. Üstelik Arvid Vatle’nin hastaların idrar örneği Gerçi ortaya çıkan manzara her zaman töreni yöneten Prof. Mark Abrams da- verirken ne tip şişeleri yeğledikleri o kadar iç açıcı değilse de, biz bu yazı- hil hiç kimse bu olaylara hiç bir müda- üzerine yaptığı çalışmalar için verildi. mızda sadece bu "yüzün" mizahi bo- halede bulunmamış, ödül kazananla- Prof. Takeshi Makino kimya ödülüne yutlarını değerlendirmeye çalışacağız..

82 Bilim ve Teknik Fizikçinin Biri… Tabii bilimcilerin birbirlerine an- lattıkları fıkralar, her zaman sizin veya İsterseniz konumuza fıkralardan benim anlattıklarımızdan entelce daha başlayalım. Bilim insanlarına ait fıkra- yüksek bir düzeydedir. Bir örnek vere- ların çoğu onların bize egzantrik gelen lim. Ünlü Polonyalı matematikçi Wac- davranışlarıyla ilgilidir ve bu kategori- law Sierpinski, karısıyla birlikte seya- de dalgınlık fıkraları oldukça geniş bir hate çıkmış. Bir taksi çağırmaya giden yer tutar. Isaac Newton bir arkadaşını karısı, kocasının ne kadar dalgın oldu- yemeğe davet etmiş. Misafir geldiğin- Çaya bisküvi banmanın bilimsel formülü. ğunu bildiği için "Bak" demiş, "burada de Newton’u masa başında önünde hiç “-Bir Belçika denizaltısını nasıl ba- tam 10 tane bavul var. Sakın hiç birini dokunulmamış yemek tabakları, derin tırabilirsin? kaybetme." "Hayır" demiş büyük ma- düşüncelere dalmış görmüş. Adam üs- -Kapıyı çal, nasıl olsa içeriden birisi tematikçi, "9 tane var. İstersen birlikte tadın daveti unuttuğunu anlamış ve kapıyı açar.” sayalım: 0, 1, 2,…." Newton’un önündeki yemekleri kendi Bilim dünyasında bir branşı hedef önüne çekerek bir güzel yemiş ve boş alan gerçek anlamda azınlık fıkraları tabakları Newton’un önüne itmiş. Bir yoktur; daha doğrusu hemen hemen Murphy Ve Diğer süre sonra Newton kendine gelmiş ve her uzmanlık alanı bu işten nasibini önündeki boş tabaklara bakarak: "Eğer alır. Kanunlar tabaklar boş olmasaydı, yemek yeme- “-Bir ampülü değiştirmek için kaç Murphy kanunu ve ondan esinle- diğime yemin edebilirdim demiş". fizikçi gerekir? nerek ortaya çıkan yüzlerce başka ka- Aynı temanın başka bir versiyonu- -Hiç; çünkü ampülü bulurlarsa du- nun özellikle laboratuvarda bir deney nu, Nobel Ödülü sahibi Harold Urey yu bulamaz, duyu bulurlarsa ampülü yanlış yapılırsa gündeme gelir. Kimli- için duymuştum. Urey bir gün Califor- bulamazlar”. ğini bir türlü belirleyemediğimiz nia Üniversitesi’nin San Diego kampü- “Eğer bir insan tuvalete girmeden Murphy’ye göre “Eğer bir işin yanlış sünde yürürken bir arkadaşına rastlar önce elini yıkarsa muhakkak kimyacı- gitme olasılığı varsa muhakkak gider”. ve ayak üstü bir sohbet başlar. Ayrılır- dır.” İşte bu kanundan yola çıkarak üreti- ken arkadaşına sorar: “John, ben senin- “Bir matematikçi, karanlık bir oda- lenlerden bir kaç örnek: le karşılaşmadan önce hangi yönden da kara bir kediyi arayan kör bir insan- “-Laboratuvarda bir alet mutlaka geliyordum?” Arkadaşı: “Şu yönden” dır” (Bu sözü Charles Darwin’e atfe- en çok zarar verecek bir şekilde düşer." deyince Urey: “Demek öğle yemeğimi derler.) “-Bir şeyden söz ettiğin zaman, yemişim” der. -Uçakla yolculuk eden bir adam ya- eğer iyiyse kaybolur, kötüyse hemen Sibernetik bilimin kurucularından nında oturan kişinin sıkı sıkı bir pake- başına gelir”. Norbert Weiner ve ailesi, yeni bir eve te sarıldığını görünce içinde ne oldu- “-Eğer araştırma yaparken her şey taşınmışlar. Weiner’in ne kadar dalgın ğunu sormuş. Adam: “Ben bir istatistik yolunda gidiyorsa muhakkak yanlış bir olduğunu bilen karısı yeni adresi bir profesörüyüm. Uçakta bir bomba bu- şey yapıyorsundur.” kâğıda yazıp cebine koymuş. Yolda We- lunmasının olasılığı bir milyonda bir- “-Murphy iyimser bir insanmış”. iner’in aklına yeni bir fikir gelmiş; karı- dir. İki bomba bulunma olasılığı ise sının verdiği kâğıdın arkasına bir sürü milyarda birdir. O yüzden emniyetli ol- Pratik Şakalar… denklem yazmış ama istediği sonuç sun diye yanımda daima bir bomba ta- çıkmayınca kağıdı çöp tenekesine at- şırım.” Son yılların en büyük fizikçilerin-

mış. Weiner akşam eski evine dönünce den biri olan Richard Feynman’ın "You

tabi taşındıklarını hatırlamış ve orada Must Be Joking, Mr. Feynman" (Her cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdcdgcdedccdcdhedddccdgcdcdcddcdc cdddcdddhecdeddgdc cddchfcdcdddcdedccdcddddcedddddddddddddcdceddecddccddcedddddddddddddcdceddec

cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cddcgcdecdcddcheddddhcdcdcdcd cdcdcdeddhcdeddgdc cddchfcdcdddcddcedcdcgdddddddddddddcdcdccddccdddddfdddddddddddddcdcdccddccdddddfdddddddddddcdcedccdddcddchfcdedccdcddc dcddcd

cdcdhfdcdcdchcddddcdchdcdcedc dcdcedchedccddcfcd dd dcddddecddddccd dccdedcdcedcdd dccdedcdcedcddecdddddddddddcdfdddcecddd cdfcd cdcd cd cdeddcdddcdedc cdgdcddfdddc cd d cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd dcddgcdfdcdcheddddddgcdcdecdcd cdcdecdcdhcdeddgdc cddchfcdcddddceddddedcfdddddddddddddcddcddcdcdddcdcdcedddddddddddddcddcddcdcdddcdcdcedddddddddddcdcecdddfdddchecdecddcedc dd dc dceddddcdedddd dcfcdcddcecddd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd ddhfdceddheddddddhcdcddddc cdcdecdcdhcdeddgdc cddchfcdcddddcdcedcdcdc cdfdcdcdcdddc cdfdcdcdcdddcfdddddddddddcdcecdcdddcdcddc dcdddcdc dcdcdc dc dceddddcdedddd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd ddddheddecdhcd cddcdccd cdcdeddhecdeddgdc cddchfcdcdddddecdfdd ddcdcdcdddecddc ddcdcdcdddecddcedddddddddddcdcfdddcddddcd ddddedc dcddcd dc cdddcdddgdd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd ddddhddddddcdhcdhfcdeddcddd cdcdcdedchcdeddgdc cddchfcdcddddddcdcedcdcdceddddddddddddddcddddcdcedcgddddddddddddddcddddcdcedcgdddddddddddcdcfcdcdddcdcddchcdfdccddc ddecd dc dccdedddcdcdddd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cd ddddhecd cddcdddd cdddcdddhecdeddgdc cddchfcdcdddddcdedccd dcdddcddeddedc dcdddcddeddedcedddddddddddcdcfdcddcddd cdecddddc dcdddc dc ddddcdcddcdd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdecdhdddcddhecdfdcgcdedcdccd cdcdecdddhcdeddgdc cddchfcdcdddddcddddccdcddceddddddddddddddcdcdddddcdddcdfddddddddddddddcdcdddddcdddcdfdddddddddddcdcfdcecddcdcdchedddddcedc ddedd dc dcddcdddcdecdcd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdedchcdedchecdfdchdcecd cdcdfdchcdeddgdc cddchfcdcdddddcddddccdcddc dcdcfdcedd dcdcfdceddfdddddddddddcdcfdcecddcdcdchecdcdedddc dd dc dccdddedddccd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdedchddcdddcdhcdfddgcdecddccd cdcdedddchcdeddgdc cddchfcdcdddddcddddccdcddceddddddddddddddcdcdddddcdddcdfddddddddddddddcdcdddddcdddcdfdddddddddddcdcfdcecddcdcdchedddcdccddc ddcd dc dcdcdcfdcdddd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdeddhcdcddchecdfdchdcedccd cdddcdddhecdeddgdc cddchfcdcddddddcdcedcdcdc dcecdcddddc dcecdcddddcgdddddddddddcdcfcdcdddcdcddchecddcedcdc ddecd dc ddddcdcddcdd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdeddhddeddcdhcdecdhcdfdc cdcdeddddhcdeddgdc cddchfcdcddddddcdcedcdcdceddddddddddddddcddddcdcedcgddddddddddddddcddddcdcedcgdddddddddddcdcfcdcdddcdcddcheddcddccddc ddcdcd dc dcdccdecdedddd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdcdhecdcdddcdhcdfdchdccdedd cdcdeddhecdeddgdc cddchfcdcdddddddecd cddcdcddedcdc cddcdcddedcdcfdddddddddddcdcgdddd cddccddddc ddedc dc cdddcdddgdd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdeddcdcdcdhcddcdccdhcdfddhdccddccdddecddd cdddcdddhecdeddgdccdcdcdhcddcdddchcdecdhedcdcdcdd cddchfcdcdddddddcddddccd cdcdfcddccd cdcdeddcdhcdeddgdc cdcdfcddccdfdddddddddddcdcgdcecdddhfcdddeddd cddchfcdcdddddddcddddccdcddedd cdcdfcddccddc cdcdfcddccdfdddddddddddcdcgdcecdddhfcddddcedc ddddcdcddcdd dcfcdcddcecddd ddedd dc cd dc ddeddeddecddc dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdcddchdcfdchcdecdhedcdddccd cdcdfddhcdeddgdc cddchfcdcdddddddcddddccd cdcdfcddccd cdcdfcddccdfdddddddddddcdcgdcecdddhfdceddedc ddcd dc dcedccddddcdddc dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdcddchdd cdecdcdhdddddc cdcdedcddhcdeddgdc cddchfcdcdddddddcddddccdfdddddddddddddddcdcdddddccdddfdddddddddddddddcdcdddddccdddfdddddddddddcdcgdcecdddhfddedcdddc ddcddc dc dceddddcdedddd dcfcdcddcecddd dc cd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd ddecddd cdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd cdcdddhdceddddhcdecdcdhdcddddddddecddd cdcdddhdccdcdhecdecdcdhddedccdcdddcdddhecdeddgdc cddchfcdcdddddddcddddccd cdcdeddhecdeddgdccdcdfcddccd cdcdfcddccdfdddddddddddcdcgdcecdddhfdccddcc cddchfcdcdddddddcddddccdddc cdcdfcddccdddcdcd cdcdfcddccdfdddddddddddcdcgdcecdddhfdccddddcddc ddddcdcddcdd cddcdcd dcfcdcddcecddd dc cdddcdddgdd dc cd dcfcdcddcecddd dc cd ddecddd cddchedcdchfcdecddchddcdcdddcdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdedd cdcdecdcdhcdeddgdcddecddd cddchfcdcdddddddddecdcddchedcdcddcdhcdecdcdhdddccd ddcdcddccddcdc ddcdcddccddcdcedddddddddddcdchdddd cdcdcdedchcdeddgdc dcdcdcdcdc cddchfcddc ddcddc dc dceddddcdedddddddddddddddcdc dcddcddddcdcfcdcddcecddd ddcddc dcdc dccdedddcdcdddd cd dcfcdcddcecddd dc cd oynayan bir kız çocuğuna: “Kızım, bel- 22. Ulucdfcdcdcdcdecdeddcdcdcdeddslararas› halde Şaka Yapıyorsunuz, Bay Feyn- ki beni tanırsın ben de buralarda otu- man) adlı kitabını okuduysanız, onun rurdum, ailemin nereye taşındığını bili- mizah yeteneğinin biliminden pek aşa- yor musun?” diye sormuş. Çocuk: “Ba- ğı kalmadığını anlarsınız. Bir örnek: bacığım, annem bunun böyle olacağını “Fizik seks gibidir, bazen pratik sonuç bildiği için yeni adresi bir kâğıda yazıp verebilir ama bizim asıl amacımız o de- cebine koymuştu” der. (Weiner’in kızı- ğildir.” Feynman’ın bir hobisi, atom na bu fıkranın doğu olup olmadığı so- bombası çalışmalarının yapıldığı labo- rulduğunda: “Yok, babam çocuklarını ratuvarda kasaları açarak “bil bakalım unutacak kadar dalgın değildi ama hi- kim?” diye bir not bıraktıktan sonra kayenin geri kalanı doğru” demiş.) tekrar kapamasıydı. Azınlık fıkrası anlatmayan bir top- Bazen bu pratik şakaların da dozu lum yok gibidir. Bizdeki Karedenizli kaçırıldığı zamanlar olur. Prof. Bilmem fıkralarının yerini ABD’de Polonyalı, kim’in evinde gece yarısı telefon çalar. İngiltere’de İrlandalı, Kanada’da Uk- Ve onur konuğumuz Profesör Melvin Fenwick’i İngilizceyi aksanla konuşan bir ses İs- raynalı, ve Fransa’da Belçikalı fıkraları alkışlarla sahneye çağırıyoruz. Kendisi artık hepimizim veç Akademisi’nden aradığını söyle- kullandığı “Aptallar! Hepsini yok edeceğim” deyimini alır. Örneğin: literatüre kazandıran arkadaşımızdır. dikten sonra: “Size iyi bir haberim var”

Temmuz 2000 83 der “Nobel Ödülü’nü kazandınız!” bilinen yardımcısına kurbanın eski tip kötümserdir. Ama eğer hemen küreğe Yıllar yılı böyle bir ödülü zaten bekle- bir usturayla traş edilmesini emredebi- sarılıp, ‘belki bu gübrenin altında canlı yen adamcağız o gece sevinçten uyu- leceği gibi başına bir kova bulaşık suyu bir at bulurum’ diyerek kazmaya baş- yamaz. Sabah olunca durum bütün eşe dökülmesini de isteyebilir. Törenin so- larsa işte o adam bir iyimserdir. Sosyo- dosta duyurulur; basın toplantısı için nunda katılanlara, eğer hâlâ ayakta ka- biyoloji’de de durum aynen böyle. Ba- hazırlıklar yapılır, bol miktarda şam- labilecek güçleri varsa, gösterdikleri kalım bu konuşma sonunda canlı bir at panya ısmarlanır. Ne yazık ki sabah ha- sportmenlikten dolayı teşekkür edilir bulabilecek miyiz?" İşte burada miza- berlerinde ödülün başka birisine veril- ve gayet dostça birlikte yemek yenir, hın basit bir güldürünün ötesinde bir diği ortaya çıkar. kadehler kaldırılır ve adaylara geçiş rolü olduğunu görmek o kadar zor de- Bir arkadaştan dinlediğim başka tür belgeleri birer birer takdim edilir. ğil. Birçoklarımız gibi Barrash da kuru- pratik bir şaka, ABD’de bir denizbilim- culardan birinin de kendisi olduğu sos- cinin verdiği konferans esnasında ya- yobiyoloji’nin nasıl bazı art niyetliler pılmış. Bu tür konuşmaların başında Can Sıkmayan tarafından ters yönlere çekildiği ve bu ilk gösterilen dia, genellikle çalışma arada gerçek bilimsel araştırmanın en- yerini veya çalışanları gösterir. Konuş- Konuşmalar… gellendiğini ne güzel vurguladı. Bar- macı "işte çalışma alanımız ve arkadaş- ABD’de çalışan akademik bilim in- rash herkesi ikna edemedi; ama böyle larımız" dedikten sonra ilk diayı perde- sanları arasında en yaygın mizah türü- bir açılıştan sonra hepimizin pür dikkat ye aksettirince salonu bir kahkaha tu- ne genellikle bilimsel toplantılarda ya- kesilerek konuşmasını dinlediğimizi fanı kaplamış. Meğerse bir arkadaşı ko- pılan konuşmalarda rastlarız. Bu ya ko- söylemeye bilmem gerek var mı? nuşmacı farkında olmadan ilk diayı nuya ışık tutacak bir fıkra, ya da bir ka- Bu derginin okuyucusu olup da pornografik bir sahneyi içeren bir diay- rikatür olabilir. Yıllar öncesi San Fran- New Scientist dergisini bilmeyen yok- la değiştirmiş. tur sanırım. İngiltere’de basılmasına Deniz araştırmaları genellikle çok karşın uluslararası bir çehresi olan New güç şartlar altında yapılır. Gerilen sinir- Scientist, popüler bilim denince ilk ak- leri bir nebze olsun yatıştırmak için de- la gelen dergidir. Eğer bilim dünyasın- neyimli denizbilimciler sık sık pratik da neler olduğunu sıcağı sıcağına öğ- şakalara baş vururlar. Örneğin, üç arka- renmek isterseniz bu dergiden daha daş ilk defa sefere çıkan bir arkadaşla- iyisini bulamazsınız. Ama 1970’li yıl- rını ABD gemilerinde sık sık oynanan larda bizim bu derginin yolunu iple bir iskambil oyununa davet ederler. çekmemizin ve alır almaz da ilk kez Anlaşmaya göre, limana dönüldüğü za- son sayfaya bakmamızın nedeni Ariad- man kaybeden kazananlara lüks bir lo- ne başlığı altında çıkan ve o zamanlar kantada ziyafet çekecektir. Yeni gelen kimin yazdığı bilinmeyen köşe yazıla- belki usta bir oyuncudur ama, diğer üç rıydı. (Ariadne, eski Helen mitolojisin- oyuncu onun haberi olmadan araların- de yarı insan yarı boğa bir yaratık olan da önceden anlaştıkları için, ne yaparsa Minator’u öldürdükten sonra kahra- “Profesör La Vonne’ün entemoloji dünyasında yapsın daima kaybeder. Ziyafet çekilip çok düşmanı vardı. Ama üzerindeki etiketi man Theseus’a labirentten çıkabilme- hesap ödendikten sonra gerçek ona an- okursanız nereden -nasıl diyeyim- toplandığını si için bir yumak iplik veren bayanın latılır ve ağzını sıkı tutması da söylenir. öğrenebilirsiniz. adıdır.) Ne yazık ki, bu yazılardan tam Neden tutmasın? Nasıl olsa gelecek cisco’da çok saygın bir bilim kuruluşu keyif alabilmeniz için oldukça kuvvet- seferde yeni gelenle masaya oturacak- olan American Association for the Ad- li bir bilim geçmişine sahip olmanız lardan biri de kendisi olacaktır. vancement of Science tarafından, o za- gerekir. O yüzden ancak ufacık bir ör- Benim bildiğim kadar ABD’de iki manlar daha adı yeni yeni duyulmaya nekle yetineceğiz. Paranın ne kadar şey için ‘vardı; ama şimdi yanımda yok’ başlayan bir bilim dalı olan sosyobiyo- önemli bir araç olduğunu belirtmeye mazereti kabul edilmez: Vergi dairesin- loji üzerine bir panel düzenlenmişti. gerek yok ve parayla ilgili sorunlar, de makbuz ve ekvatoru geçmek üzere (Sosyobiyoloji hayvan ve insan davra- özellikle bizimki gibi yüksek enflasyo- olan bir gemide "çizgiyi geçme belgesi’ nışlarında genetik ve evrimsel faktör- nu olan ülkelerde, saymakla bitmez. istendiği zaman. Yıllar yılı ticaret, hatta lerin baş rolü oynadığını vurguladığı Para basmak pahalı bir iştir; kalpazan- korsan gemilerinde bile yapılan ekva- için bazen haklı, bazen haksız şekilde lıkla mücadele etmek de kolay bir iş toru geçme törenleri pek şekil değiştir- bol bol eleştirilir.) Bu bilimin kurucu- değildir. Bütün bu zorlukları aşmak meden bilim teknelerinde de bir gele- larından Prof. Barrash anımsadığım ka- için bu yazarın önerdiği bir yöntem: nek olmuştur. Ekvatoru önceden ge- dar konuşmasına şöyle başladı: "İyim- Dijital para. Bu yeni para hiç el dokun- çenler aralarında bir kral ve iki yardım- ser ile kötümser arasındaki farkı size madan bilgisayarda, yani sanal ortamda cı seçerler. Bunlar paçavra veya kâğıt şöyle anlatabilirim. Adamın eline bir üretilecek. Aynen banknotlarda oldu- gibi maddelerden kendi yaptıkları giy- kürek verin ve içinde bol miktarda ğu gibi bu dijital paralara da bir seri nu- silere büründükten sonra adayları birer gübre olan bir ahıra sokun ve orada bir marası verilecek. Maaş alma zamanı birer huzura çağırırlar. Ve o adayların at olup olmadığını sorun. Eğer o adam geldiği zaman çalıştığınız kuruluş han- başına gelecekler pişmiş tavuğun başı- içeriye bir göz attıktan sonra ‘burada gi seri numaralarının size verildiğini na gelmez. Örneğin, kral "cerrah" diye bir at yok’ diyerek dışarı çıkarsa o bir bildirecek ve ödemeleri yalnız siz ya-

84 Bilim ve Teknik pabileceksiniz (Kredi kartı daha kolay manda ‘açık-ağız’ olduğunu, yani ister- versitesi’nden Prof. Willibad Ruch’ın diyorsanız işin esprisini kaçırdınız de- lerse öğrencilerin birbirleriyle sınav sı- Nitrous Oxide denilen ve koklanınca mektir.) Yıllar sonrası bu yazıların sahi- rasında konuşabileceklerini söylüyor. insanı gülmeye sevkeden bir gazla yap- binin İngiltere’nin Imperial Üniversi- (Bu hocanın devre ortası ve sonu sınav- tığı deneyler Provine’in tezini destek- tesi’nde hocalık yapan Prof. David larını alışılmış biçimde verdiğini belirt- ler nitelikte: Gazı etrafta başkaları ol- E.H. Jones olduğu ortaya çıktı. Jones mekte fayda var.) madan içine çekenler grup halinde çe- sonradan Nature dergisinde kendi adı kenlerden daha az gülüyorlarmış. altında yazmaya başladı ama belki ka- Bazı antropologlar gülmenin insan- zancının astronomik rakamlara ulaşma- Mizahın Bilimsel lar arasındaki ilişkileri kuvvetlendirdi- sından mı nedir nedir bilinmez, o eski ğini ve tıpkı bir virüs gibi bir insandan formunu bir daha yakalayamadı. Şimdi Boyutları diğer insana bulaşabileceğini öne sürü- onun New Scientist’teki eski yerinde Mizahın stres atma, rahatlama etki- yorlar. O kadar ki, 1962 yılında Tan- “Feedback” (kabaca geri yanıt vermek si büyük bir olasılıkla mağara devrinde ganika’da bir kız okulunda o kadar şid- anlamına gelir) başlığı altında yine im- bile biliniyordu. Ama yakın zamanlara detli bir gülme salgını baş göstermiş ki, zasız, büyük bir olasılıkla derginin sü- kadar mizah, bilim insanlarının ilgisini bütün çabalara rağmen gülmeleri dur- rekli editörlerinden birinin hazırladığı, çeken bir araştırma konusu değildi. Ar- duramayan okul idarecileri çareyi oku- yine mizahi bir açıdan ve uslupla yazıl- tık mizah da çok ciddi (!) bir araştırma lu kapatmakta bulmuşlar!. mış, köşe yazıları yer alıyor. Öteki po- konusu sayılıyor ve çok sayıda araştır- Diğer bir ekol ise, gülmenin sosyal püler bilim dergileri de genellikle bir macı bu konuda çalışıyor. Maryland ilişkileri kuvvetlendirecek bir araçtan sayfalık espirili bir dille yazılmış yazı- Üniversitesi’nde mizahı çeşitli yönler- çok, bir saldırı sonucu kazanılmış bir lara yer verirler. Örneğin Scientific den inceleyen bir Mizah Merkezi bile zafer işareti olduğunu savunuyor. "Gül- American dergisindeki Anti-Gravity mek = Kazanmak" diyor Georgia Üni- (Yer çekimine karşı, [aynı zamanda versitesi’nden George Gruner, ve pek ağırlığa, ağırbaşlılığa karşı anlamına da çok fıkranın kişileri veya toplulukları geliyor]) başlığı altında Steve Mirsky küçük düşürücü, aşağılıycı olmasını da imzasıyla çıkan yazılar. bu teze kanıt olarak gösteriyor. Peki ama diyeceksiniz kendi ülke- Marvin Minsky, Massachusetts Ins- mizde bilim mizahı ne durumda? Pro- titute of Technology’de mizahı evrim- fesyonel yaşamımızın büyük bir bölü- sel yönden inceleyenlerden biri. Ona mü dışarıda geçtiği için bu soruya yanıt göre mizah, yaptığımız hataları düzelt- vermem o kadar kolay olmayacak ama meye yardımı olan ve uzun bir evrim görebildiğim kadar bizim bilim dünya- sonucu gelişen bir duyu. (Bizim Nas- mızda mizahın pek o kadar yaygın ol- rettin Hoca fıkralarının çoğunun hata madığını söyleyebilirim. Buna üzülme- belirleyici ve öğretici yönleri mek elde değil; çünkü bizdeki genel Minsky’nin belki de haklı olduğunu mizah seviyesi pek çok toplumdan çok gösteriyor.) Hiç kuşkum yok Ellington, Evren’in anlamını daha üst düzeyde ama her ne hikmetse matematiksel olarak açıklamayı başardık. Bir grup araştırmacı, gülmenin ne bilim insanlarımız Nasreddin Hoca’nın Tanrım, bilimsel buluşlar beni öylesine gibi fizyolojik olaylardan kaynaklanabi- torunları olduklarını, Aziz Nesin gibi heyecanlandırıyor ki... leceğini inceliyor. Epilepsi için beynin- dünyaca ünlü bir yazarın bu topraklar- var ve sırf bu konudaki buluşlara yer den ameliyat olan genç bir kızın beyni- dan çıktığını unutmuş gibiler. Her veren Humor (Mizah) adında akade- nin belirli bir noktasına dokunulduğu neyse, bizzat tanık olduğum fakat stra- mik bir dergi de yayımlanıyor. Yine bi- zaman gülmeye başlaması gülmenin tejik nedenlerden dolayı fazla ayrıntıya lim insanlarının oluşturduğu Internati- belki de fizyolojik bir haritasının çizile- giremeyeceğim bir olayı sizlerle payla- onal Society for Humor Studies (Ulus- bileceği olasılığını gündeme getirmişti. şayım. Hepinizin bildiği bir üniversite- lararası Mizah Araştırmaları Kuruluşu) Şimdi gönüllüler bir alete bağlanıyor ve de bürokrasiden hiç hoşlanmayan bir bu tür araştırmalara verilen önemin araştırmacı veya asistanının anlattığı öğretim görevlisi var. Yönetmeliğe gö- başka bir göstergesi. İsterseniz şimdi fıkraları dinlerken beyin dalgaları kay- re belirli sayıda sınav yapması gereki- de bu araştırmaların ‘neden güleriz’ so- dediliyor. Sonuçlar ümit verici gibi gö- yor; ama hepinizin takdir edebileceği rusuna ne gibi yanıtlar verdiğine kısaca rünse de bu konuyu araştıranlar arasın- gibi üniversitelerde sınav yapacak sa- bir bakalım. da neyin tam olarak neden kaynaklan- lon bulmak, vesaire çok dertli bir iştir. Maryland Üniversitesi’nden Prof. dığı hakkında fikir birliği daha sağlan- Hoca sınavı sınıfta yapsa, öğrencilerin Robert Provine’e göre gülmemiz, kurt- mış değil. Sağlansın veya sağlanmasın, birbirlerinin kâğıtlarına bakmalarını ların uluması veya kuşların ötmesi gibi, sakın gülmeyi veya en azından gülüm- veya konuşmalarını önlemek hemen benliğimizin derinliğinden kaynakla- semeyi hiç ihmal etmeyin. hemen olanaksız. Hem yönetmeliği nan bir davranış. “Gülmenin bir de sos- Sargun A. Tont Odtü, Biyoloji Bölümü. uygulamak, hem de kopya çekilmesini yal yönü var” diyor Provine. İnsanlar Kaynaklar Comic Relief, New Scientist, 20 Mayıs 2000 önlemek için şöyle bir çare buluyor. başkalarıyla birlikte oldukları zaman Nature 401, 518 (1999) Soruları dağıttıktan sonra öğrencilere yalnız oldukları zamana göre tam 30 kat Titter ye not . . . . New Scientist, 27 Nisan 1996 http://www.xs4all.nl/~jcdverha/scijokes/index.html sınavın sadece açık-kitap değil aynı za- daha fazla gülerlermiş. Düsseldorf Üni- http://www.improbable.com/ig/ig-top.html

Temmuz 2000 85 Resim ve SözcüklerdeŞ Görsel Bakışıklık BakışıkBaKIŞIk K Sözcükler Sonunda Hüsamettin Bey dükka- çimlendirmeye yatkın oluşu öğelerine, Dönüşük Sözcükler nında değişiklik yapmaya karar ver- bileşenlerine başka başka anlamlar mişti. Evet, babadan kalan Lezzet Lo- yüklenebilmesini, yeni ve değişik an- Kimi sözcüklerin tersten de oku- kantası iş yapıyordu ama iki blok öte- latımlar kurulmasını sağlıyor. Bu tür nabildiğini hepimiz gözlemişizdir. KA- deki Temiziş Restoran gibi dolup taş- kullanımlar onu varsıllaştırıyor, anla- BAK sözcüğü böyle bir sözcük. Hatta mıyordu. Birkaç yıl önce yakınlarında tım ve iletim gücünü yükseltiyor. bu tür özel adlar bile var, EFE, ÜM- açılan üniversitenin öğrencileri önün- Dilin bir de yazılı biçimi var. Söz- MÜ, TALAT gibi. Bu tür sözcüklere den geçip oraya gidiyorlardı. Onun cükleri, tümceleri yazarak görsel bir dönüşük deniyor. Batı dillerinde de için eski dükkanın yenilenmesi kaçı- duruma getiriyoruz. Bu yazılı dilin de palindrom denmiş. Dönüşük sözcük- nılmaz olmuştu. Hüsamettin Bey de kendine özgü kimi ilginç özellikleri leri geriye doğru da okumak olası. Bel- paraya kıymış, mutfağından salonuna var. Zaman zaman bunları keşfetmek ki bu özelliği taşıyan tümceler de bili- kadar her şeyi yenilemişti. Hatta tabe- oldukça keyifli bir uğraş olabiliyor. yorsunuzdur. En bilinen örneklerden lacı Eşref’e gitmiş, ona şöyle "mode- Yazılı dili kurmak için kimi zaman biri ANASTAS MUM SATSANA ren görünüşlü" bir tabela bile ısmarla- seslemleri, kimi zaman da doğrudan tümcesi. Bu satırları yazanın aynı adı mıştı. Herkesin bildiği eski adını ko- doğruya tekil sesleri anlatan imler kul- taşıyan bir kitabı bile var ve içinde çok ruyan ama gençlere de seslenen bir ta- lanıyoruz. Bunlara harf demişiz. Daha sayıda bu özellikte tümce anılıyor. bala olmalıydı bu. önce Arap yazısına dayanan bir yazı Dönüşüklük aslında bir tür görsel kullanıyormuşuz, 1928’den bu yana da bakışıklık (simetri) anlamına geliyor. Latin abecesini benimsemişiz. Hangi Sözlü dilde dönüşüklüğü sezmek ko- dil hangi abeceyi kullanırsa kullansın, lay değil. Japon yazısında olduğu gibi, sözlü dili yazıya geçirirken kimi sorun- seslemleri (heceleri) imlerle anlatan, lar ortaya çıkıyor. Ama bizim konumuz ya da Arap yazısında olduğu gibi, aynı o değil. Biz yazılı dilin daha çok görsel harfi sözcüğün başinda, ortasında ve bir özelliği üstünde duracağız. sonunda başka başka imlerle gösteren,

Tabelacı Eşref hemen işe koyul- muş, açılıştan bir gün önce de getirip Bizim Kültürümüzde de Var yerine asmıştı. Doğrusu Hüsamettin Doğal olarak Scott Kim, ya da bu işle uğraşan Onların da bakışık dü- Bey tabelayı beğenmedi değil. Ama başkaları, ambigramları ilk bulan kişiler değiller. zenlemeler kullanarak Tabelacı Eşref’e "..Hay Allah, keşke Onlar yalnızca kendi dillerinde başarılı örnekler ya- yaptıkları istifler var. Lezzet Kafeterya diyeceğimize Kafe- ratmışlar, adını koymuşlar. Bu tür yazı düzenleme- Özellikle Profesör Emin terya Lezzet deseydik daha da çarpıcı leri çok eskiden beri biliniyor. İslamlığı benimsemiş Barın’ın düzenlemeleri il- ülkelerin güzelyazı, ya da hat sanatının da bu alan- gi çekiyor. Barın’ın Latin olurdu..", demekten kendini alamadı. da denemeleri var. Yazıların düzenlenmesinde (ki, harflerini kullanan dene- Öyle ya, artık böyle kullanılıyordu pek buna hat sanatında istif deniyor) bakışıklığı kulla- meleri de var. Onları da çok şey. Tabelacı Eşref "..Tamam abi- nan örnekler hiç de az değil. Bunlara "müsenna" bir tür ambigram olarak cim, hiç sorun değil, hemen düzelti- denmiş, Arapça kökenli bu sözcük de ikili, iki bö- görmek olası. Aşağıdaki örnekler ondan. Birinci- lümden oluşan anlamına geliyor. Biz ise "aynalı" sinde dört kez "La İlahe İllallah" yazıyor, ikincisi de riz..", dedi ve dediğini de yaptı. Artık demişiz, çok daha güzel bir sözcük. Aşağıda iki herşey tamamdı. tane böyle düzenlenmiş hat sanatı örneği var. Şimdi siz bir yandan onun çok kü- Bunlardan biri Tuğrakeş İsmail Hakkı Altınbezer çük bir değişiklikle bunu nasıl çözüm- Bey tarafından hazırlanmış bir düzenleme. Öteki de Mevlevi sikkesi biçiminde yazılmış bir "Ya haz- lediğini düşünedururken biz de söz- reti Mevlana" yazısı. cüklerdeki bakışıklığa değinen konu- muza geçelim. Ola ki, burada anlatı- lanlar size bir ipucu verir. gene Tanrının adını dört kez görüntüleyecek biçim- de düzenlenmiş. Bir İletişim Aracı Harfleri elle yazarak düzenleme sanatına kaligrafi dendiği de oluyor. Kali güzel anlamına geliyor, gra- Dil ilginç bir olgu. Yalnızca insan- fi de yazı. Yazı ve dizgi makinaları ile bilgisayarlar için hazırlanmış harfleri kullanarak yapılan düzenle- lar arasında bir iletişim sağlamaya ya- Atalarımız güzel yazı yazmayı bir sanat olarak gör- melere ise tipografi adı veriliyor. Her iki türü de kul- ramıyor, aynı zamanda pek çok özelli- müşler. Ne yazık ki, biz artık o kadar önemsemiyo- lanarak yüzü-tersi-eş sözcükler üretmek olası. ğiyle de kendini gösteriyor. Onun bi- ruz. Gene de hat sanatıyla uğraşanlar yok değil.

86 Bilim ve Teknik sesli harf gibi kimi harfleri kullanma- ununun biçiminde de bu değişmiyor. Kim Buluyor Bunları? yan dillerde dönüşüklüğü keşfetmek ISI sözcüğü de hem bir dönüşük hem daha zor, belki de olanaksız. Latin de doğal bir yüzü-tersi-eş bir sözcük. Gerçekten de bu tür sözcükleri bu- abecesini kullanan dillerde ise bu Acaba okuyucularımız başka sözcükler lup çıkaran, ya da böyle özellikleri özelliği görmek görece daha kolay, de bulabilirler mi? olan sözcükler düzenleyenlerin başın- onun için de taa Romalılardan beri bu Böylece baştaki bilmecenin ipucu- da grafik sanatçıları geliyor. Amerikalı diller dönüşük sözcükleri bulmuşlar, nu vermiş oluyoruz. Tabeladaki her iki Scott Kim bunlardan biri. Onun dü- böyle tümceler kurmuşlar. sözcük de birer ambigram oluşturacak zenlemiş olduğu pek çok başarılı am- Bizim dilimizde bunların az bilin- biçimde düzenlendiklerinden Tabela- bigram var. O bunlara "inversions" adı- mesi biraz da abecemizin görece yeni cı Eşref’e tabelayı baş aşağı çevirip as- nı vermiş, İngilizcedeki "to invert", ya- olması, henüz yeterince bu açıdan maktan başka bir iş kalmamış. Bir de ni baş aşağı çevirmek, tepetaklak et- araştırılmamış olmasından kaynaklanı- siz deneyin. mek anlamındaki sözcükten türete- yor, yoksulluğundan değil. Madem Kimi sözcükler doğal olarak ters rek. Aşağıdaki örnekler ondan: böyle bir özelliği var, biz de pek ala bu çevrilince de okunabiliyorlar ama on- tür sözcükleri keşfedebiliriz, hatta ları Tabelacı Eşref’in yaptığı gibi ya- böyle tümceler kurabiliriz. pay olarak kurmak da olası. Buyrun, si- Abecemizdeki kimi harfler başaşa- ze bir iki örnek: ğı çevrildikleri zaman da okunabiliyor- lar. Örneğin "I" harfi öyle. Bir aynaya tutulduklarında, cam gibi saydam bir yüzeye yazıldıklarında da okunabilen- lerin olduğunu siz de gözlemişsinizdir. Kimi zaman bunlarla anlamlı sözcük- Bu tür düzenlemeler kurmak ol- ler kurmak olası. Bu da başka bir bakı- dukça beceri gerektiren bir iş, kimi za- şıklık türü. Üçüncü tekil kişiyi belir- man epeyce uğraşmak gerekiyor. ten kişi isimsisi (şahıs zamiri) "O" söz- cüğü her türlü bakışıklığa sahip bir Görüldüğü gibi doğal koşullar al- Sayılarda da Geçerli sözcük. tında tersten okunamayacak bu söz- cükleri öyle de düzenlemek olası. Ki- Tersten ya da baş aşağı bakıldığı Başka Bir Bakışıklık mi özel adlar böyle yazıldıklarında ol- zaman da okunabilir olma özelliği yal- dukça etkileyici sonuçlar verebiliyor- nız harflere ve yazıya özgü değil. Sayı- Acaba sözcükler baş aşağı çevrildi- lar. Onlara da bir kaç örnek verelim: lar da böyle yazılabiliyorlar, aralarında ğinde de okunabilir mi? Ya da bir söz- anlam taşıyanlar bile bulunuyor. Akla cüğün harflerinde kimi küçük değişik- hemen 0, I, 8 sayıları geliyor. Bunların likler yaparak bu tür sözcükler kurmak çesitli birleşimleri 180 derece çevril- olası mı? Bu sorunun yanıtı evet gibi dikleri zaman da okunabiliyorlar. Ör- gözüküyor. Böyle düzenlenmiş söz- neğin Atatürk’ün doğum yılı böyle bir cüklere Batı dillerinde "ambigram" adı sayıdan oluşuyor: verilmiş. Bu iki Latince sözcükle ku- rulmuş yeni bir bileşik sözcük. Ambi "ikisi de" anlamına geliyor, gram da harf demek. Ambigram da birden çok bakış açısından okunabilen sözcük an- Onları izleyen adlar ise hem pa- lamına kullanılıyor. Biz de böyle söz- lindrom hem de ambigram, yani hem Bakalım okuyucularımız 20. yy’da cükler için yüzü-tersi-eş tanımlaması- tersten okunabiliyorlar hem de baş olup da aynı özelliği taşıyan bir başka nı kullanacağız. aşağı çevrildikleri zaman okunabile- tarihi bulabilecekler mi? I, II, III, X gi- Dönüşük sözcükleri, yani palind- cek gibi düzenlenmişler. bi Roma rakamlarının bir bölümü de romları görülür kılmak için büyük doğal ambigramlar oluşturuyorlar. Di- harfle yazmak daha uygun, çünkü bü- lerseniz sayılarla harflerin bir arada ol- yük ve küçük harfler arasında biçim duğu örnekler de var. Hiç arabaların farkı olabiliyor. Yüzü-tersi-eş sözcük- plakalarına dikkat ettiniz mi? Onların lerde, yani ambigramlarda böyle bir arasında öyle olanları var ki, baş aşağı koşula uymak gerekmiyor, harfler na- takılmış olsalar kimse ayrımına vara- sıl uygunsa öyle kullanılıyor. maz. Türkçe’de bu özelliğe sahip en kı- Bu örneklerin bir bölümünde belli sa sözcük un sözcüğü. Bu sayfayı 180 bir zorlama var doğal olarak. Ama gü- derece döndürürseniz de onu okuyabi- zelyazı yazarken biçim bozmalarına, lirsiniz. (Senin) unun diye yazdığınız- abartmalara göz yumuluyor. Yoksa Ta- da da bu özelliğini koruyor, ayrıca belacı Eşrefler işsiz kalırdı.

Temmuz 2000 87 İlginin Kaynağı Birden sonsuza değin pek çok sayı- tersten okunabilecek gibi yazmamış, dan ancak sınırlı bir bölümü baş aşağı harflerini de bir güzel süslemiş. Onun Bunların hepsi iyi de, tersten oku- çevrilince de okunabiliyor. Dilerseniz bir ambigram olduğunu keşfedince ar- nan harflere, sayılara, tümcelere, çev- "I080I" gibi bir dönüşük sayı yazabilir- kasında bir uğraş, bir beceri görmek rildikleri zaman da aynı kalan sözcük- siniz ama çok sınırlı sayıda olan "I00I" hoşumuza gidiyor. Bu tür güzelduyu- lere ilgi nereden geliyor? Büyük bir gibi biri bir yılı anlatmak için kullanı- sal (estetik) kaygılar da böyle düzenle- olasılıkla bu ilgi insana özgü çok temel lıyor. melere götürüyor. bir dürtüden, düzensizlik içinde dü- Baş aşağı döndürülünce okunan zen aramak, düzensiz olan şeylere dü- sözcüklerin ortaya çıkmasında grafik zen vermek kaygısından kaynaklanı- sanatçılarının etkisi olmuş, onlar da bir yor. Doğanın kendine özgü bir düzeni düzen kaygısı güdüyorlar, düzensizlik var ama bu insanın bir bakışta algılaya- içinde bir düzen kuruyorlar. Tabelacı mayacağı kadar büyük ve karmaşik, o Eşref tabelasını durup durduk yerde Dönüşüklere, yüzü-tersi-eşlere gö- nedenle de düzensiz gibi gözüküyor. öyle düzenlememiş, sözcüklerin başa- türen başka bir etken daha olabilece- Bu büyük bütünün içinde düzenli ol- şağı okunabileceğini görerek onlara o ğini düşünüyor insan. O da kimi insan- gular, oluşumlar olduğunu, olabilece- özel biçimi vermiş. Bunu yaparken de ların, özellikle sanatçıların, bilim ğini gözlemiş insanlar, bunları kendi- harfleri alışıldıkları gibi kullanmamış, adamlarının, var olan olgulara, kurulu lerine göre kümelendirmişler, giderek güzelyazı kurallarına uygun, süslü, ilgi düzenlere tersten bakma, hatta bunla- de işlerine yarayacak düzenlemeler çekici harfler kullanmaya uğraşmış. İş- rı tepe taklak etme eğilimleri. İnsanlar oluşturmaya başlamışlar. Bu aynı za- te onun yazdığı başka bir sözcük daha. düzenden, düzenlemelerden hoşlanı- manda bir soyutlama etkinliği de. Bü- Burada yalnız yeğeni Reyhan’ın adını yorlar ama her zaman her şeylerinin yük bir olasılıkla bütün sanatsal ve bi- limsel uğraşların temelinde bu yatıyor. mak gerçekten yaratıcılık gerektiren bir uğraş. Otlar, çiçekler her yerde var. Ama Ambigram Türleri bir çiftçi tarlasını düzgün dörtgenler- Yüzü-tersi-eşlerin başka başka türleri var. den oluşturuyor. Bu onun hem tarlası- En yaygını tek bir sözcüğün hem yüzünden hem de 180 derece çevrildiği zaman okun- nı daha kolay kavramasına, daha rahat ması. Bir başkası bir tür sözcük içinde söz- denetlemesine yardımcı oluyor, hem cük, tıpkı vazo - insan yüzleri yanılsamasında de onu sürmesinde kolaylık sağlıyor. olduğu gibi, yapılan düzenlemede bir o söz- İşte size doğanın soyut bir modeli olan cük bir bu sözcük algılanıyor. Aşağıda Scott Kim tarafından hazırlanmış böyle bir düzenle- Bizim bulduğumuz sözcük bu kadar ünlü küçük bir düzenleme etkinliği. me var. Burada dönüşümlü olarak İngilizce kişilerin adlarından oluşmuyor ama tersinden Doğada geometrik şekiller yok. "ben" ve "sen" anlamına gelen "me" ve "you" okunduğunda her iki sözcüğün birleşmesin- Ama kimi olguların biçimleri insanlara sözcüklerini iç içe görmek olası. den oluşan bir bileşik adı veriyor: bunların olabileceğini düşündürmüş ve üçgen, kare, altıgen, daire gibi ge- ometrik şekiller tasarımlamış. Bu da bir soyutlama. Daha sonra onları kulla- Doğal olarak her iki sözcüğü yan yana da narak kendisi yapay fiziksel çevresini yazmak olası, bu onların yüzü-tersi-eşliğini düzenlemeye başlamış. bozmuyor. En güçlü düzenleme ilkelerinden biri bakışıklık, uyandırdığı denge duy- gusuyla sağlamlığı, kalıcılığı anımsatı- yor. Pek çok doğal oluşum ondan ya- rarlanmış. Onun için insan yapısı pek Bir başka ambigram türü de bir sözcüğü çok nesne belli bir bakışıklık içeriyor. kendi içinde bakışık olarak düzenlemek. Baş- ka bir deyişle, sözcüğü öyle bir biçimde yaz- Öyle ki, bakışıklık zamanla yetkinliği mak gerekiyor ki, ortasından geçen bir ekse- simgeler duruma gelmiş. Bizim iç içe geçmiş sözcüklere örneğimiz ne göre sağ yanı ile sol yanı örtüşsün. Scott İşte bu düzensizlik arasında bir dü- ise ünlü bir ozanımızın adından oluşuyor. Kim’in örneği "fantasy" (fantezi, düş gücü) zenlilik arama ve bulma, doğal durum- sözcüğü. larında düzensiz olan şeylere düzen verme kaygısı, hatta tutkusu palind- romların, ambigramların bulunmasına ya da kurulmasına yol açmış. Yüzlerce sözcükten yalnız bir kaçı İKİ, KÜ- Daha zor olan bir başka ambigram türü de yüzden bir, döndürülünce de başka bir ÇÜK, ANISINA gibi dönüşük oluyor. sözcüğün okunabildiği örnekler. Aşağıdaki Pek çok tümce kurmak olası ama AL- örneği gene Scott Kim hazırlamış. Burada bir TAN ATTAN ATLA tümcesinin ters- besteci olan Bach’ın adı baş aşağı çevrilerek Bu tür düzenlemeler için Türkçe bir örnek ten okunabilir olmak gibi farklı bir okunursa başka bir besteci olan Fauré’nin adına dönüşüyor. Böyle bir ambigram kur- de veriyoruz. Burada spor sözcüğü bakışık özelliği, ayrıcalıklı bir bakışıklığı var.

88 Bilim ve Teknik düzenli olması da onları rahatsız edi- Bilimsel Kaynaklı madığını gösteriyor. Yanılsamalar ara- yor, düzen içinde düzensizlik bulmak, sında iki türlü de görülebilen, tersten hatta kurmak yoluna gidiyorlar. Böyle- Nedenler de Var bakıldığında başka bir görüntü veren, ce de belli bir çeşitlilik yaratmaya çalı- Ambigramlar bilimsel açıdan da ilgi böylece de sıradan nesneleri algılamak şıyorlar. çekici. Davranış bilimlerinin algılama üzere ayarlanmış beynimizin yorumla- Yazıların, harflerin belli bir düzeni, psikolojisi dalı insanların çevrelerini ma yeteneğini zorlayan görüntüler var. belli bir birörnekleştirilmeleri var. Do- nasıl algıladığını araştırıyor. Görsel ya- 1895’de bilgin Armand Thiery gör- ğal koşullar altında buna uyuyoruz, nılsama adı da verilen göz aldanmaları sel yanılsamaların bu özel türü ile ilgi- hatta öyle olmasını istiyoruz, çünkü gördüğümüz her şeyin gerçeği yansıt- li bir inceleme yazısı yayınlamış, onun okunabilmeleri için belli kurallara uy- için bu tür resimlerin onun adıyla anıl- maları gerekiyor. Ama zaman zaman dığı da oluyor. O zamandan bu yana içimizden birileri çıkıp bunları baş aşa- pek çok sanatçı benzer resimler üret- ğı ediveriyor, onlara başka bir açıdan miş. Aşağıda bunlardan biri görülüyor. bakılabileceğini bize gösteriyor. Bu da kimi zaman ilginç sonuçlar veriyor, o düzene çeşitlilik kazandırıyor, hatta Aşağıdaki resimde bir va- bir bakıma onu pekiştiriyor. Bu ne- zo mu görüyorsunuz yok- denle de insanlar zaman zaman bakı- sa karşilıklı iki insan yüzü mü? Ya da bir sonrakinde şık olmayan, katı kurallara göre düzen- genç bir kız mı var yoksa yaşlı bir kadın mı? Her iki- lenmiş gibi gözükmeyen düzenleme- si de doğru, ama bir öyle ler kuruyorlar. bir böyle bakıldığı zaman. olacak biçimde düzenlenmiş, ortadan katla- nırsa iki yanı üst üste geliyor. İçinde bulundu- ğumuz yılda olimpiyat oyunlarının yapılacağını düşünerek bu sözcüğün başka bir çeşitleme- sini de verelim istedik.

Mimarlık çizimleri, özellikle de tek kaçış noktalı derinlikçizim (perspek- Şirketinizin, okulunuzun, kulübünüzün tif) yentemi kullanılarak çizilen iç ambleminin ya da şimdiki deyişle logosunun uzam görüntüleri bu tür görsel yanılsa- böyle olmasına ne derdiniz? Örneğin Yaşar maların oluşmasına yatkın oluyorlar. Holding’in amblemi "y" ve "h" harfleri iki yan- Aşağıya Doğu Akdeniz Üniversitesi dan da okunacak biçimde düzenlenmiş. Ka- rikatürcü Tan Oral’ın imzası ise sol-sağ bakı- Mimarlık Fakültesi arşivinden alınmış şıklığa çok yakın. bir öğrenci ödevi görüyorsunuz. Anla- Belki kendi elinizle hazırlayacağınız bir ye- şılan ne öğrenci ne de öğretmenleri ni yıl ya da doğum günü kutlama kartında onun iki yandan da algılanabileceğini böyle bir düzenleme kullanırsınız, hem ilginç anlamışlar. Ambigramlar Ne İşe Yarar? hem de özgün bir armağan olur. Bir dergi adı Görüldüğü gibi dönüşük, yüzü-tersi-eş, da böyle yazılabilir. Örneğin "darpan" Sansk- bakışık sözcükler ilginç bir yaratıcılık alanı ritçe ayna anlamına gelirmiş, Hindistan’da çı- oluşturuyorlar. Okuyucularımızı bunlarla uğ- kan bir dergi de bu adı taşıyormuş. ("Mirror" raşmaya ve ister bilimsel bir deney yapmak, da onun İngilizcesi). ister güzelduyusal kaygılarla bir tasarım kur- mak, ister dilimizin ve abecemizin sınırlarını zorlamak, isterse de yalnızca eğlenmek ve başkalarını şaşırtmak amacıyla bu tür söz- cükler üretmeye, onlarla oynamaya çağrıyo- ruz. Oynamaya? Evet, oynamaya. Sonuçta oyun da bir araştırma, sınırları zorlama türü değil mi? Bakalım dilimizin bu konudaki gizil- Ambigramları reklam amacıyla da kullan- gücü (potansiyeli) nedir. Biz iki yüzden çok bu mak olası. Böyle örnekler var. OMO ya da tür sözcük bulduk ya da kurduk, bunun da UHU gibi marka adlarının seçilmesi hiç de son sınır olmadığı görülüyor. İyi bir tatil uğraşı raslantı değil. Bir kaç yıl önce erkek giysileri olabilir, ama uyarmadı demeyin, yüzü-tersi- üreten bir firma ürünlerinin üstüne İngilizcede eşlerle uğraşmak bağımlılık yapabilir!.. "yeni adam" anlamına gelen bir etiket işliyor- İlle de yararcı bir yaklaşımınız var ve yüzü- du. Yani hiç bir sınır yok, gerisi de artık sizin tersi-eş sözcükleri bir işe yaratmak istiyorsa- düşgücünüze kalmış. nız, onların çeşitli kullanım alanlarını da anım- satalım. Adınızın de okunabilecek bir biçimde yazıldığını ve odanızın kapısına asıldığını, ya Böyle yazılmış kitaplar var. Bunlar- da kartınaza basıldığını düşünün. Bu satırları dan birinde Ann Jonas küçük bir Ame- yazanın adının harfleriyle şöyle bir ambigram rikan kasabasından bir büyük kente oluşturmak olası: yapılan yolculuğu anlatıyor. Kitap bi-

Temmuz 2000 89 tince ters döndürülüp aynı resimlere Gustave Verbeek adlı bir karika- biraz kızgın, çünkü sahibi kulaklıkla- baş aşağı bakılıyor ve öykünün ikinci türcü ise 20. yy başlarında yarattığı bir rını takmış müzik dinliyor ve onunla bölümü izleniyor. Aşağıya ondan bir çizgi romanda bu yöntemi kullanmış. ilgilenmiyor. Elmas’ın sahibini ve örnek alıyoruz. Resim bir yandan ba- Baştan başlayıp kare kare çizgi roma- adını bulun bakalım. Deneyimli bir kıldığında gündüz gözüyle bir yerleş- nı okuyorsunuz, sonra sayfayı baş aşa- ambigram izleyicisi olarak bunları me birimini gösteriyor, 180 derece ğı döndürüp bu kez de geriye doğru bulmak sizin için işten bile değil. çevrilince de gece yapılan bir havai fi- giderek okumayı bitiriyorsunuz. Bir Ama bunu bir arkadaşınıza gösterin şek gösterisini yansıtıyor. Burada da ya da iki kez böyle bir kurgulama yap- bakalım, sizin kadar başarılı olabile- geometrik biçimleri nedeniyle bu tür mak neyse de, bir buçuk yıl boyunca cek mi? çizimlere elverişli yapılardan yararla- her hafta bu tür bir çizgi roman hazır- nılmış. lamak gerçekten sabır ve beceri ge- rektiren bir iş. Algılama psikolojisi alanında çalı- şan bilim adamları bu tür görsel yanıl- samalara yol açan olguları araştırıyor- lar, nedenleri üstünde durup insanla- rın algılama davranışlarının sınırlarını belirlemeye çalışıyorlar. Ambigramlar da bu nedenle ilgilerini çekiyor. Bitirirken Yazımızı bitirmeden son bir örnek daha verelim. Burada yazıyla resim birlikte kullanılmış. Öyküsü de şöyle: Elmas çok akıllı bir köpek ama bugün Hem Kolay Hem Zor Bir Uğraş ...Hayır, unutmadık. 20. yy’da baş aşağı çevrilince de aynı kalan tek yıl Ters çevrilince de okunan sözcükleri kur- mak hem kolay, hem de zor. Kolay, çünkü he- I96I. Bundan sonra 6009 yılına kadar men hemen her harfi bu özelliği taşıyacak bi- bir başkası gelmiyor. Önümüzdeki ilk çimde yazmak, ya da baş aşağı edilince başka Yer adları da kimi ilginç sonuçlar veriyor. dönüşük yıl ise 2002 yılı. bir harf oluşturacak biçimde yazma olanağı var. Aşağıda bunların bize göre başarılı olan bir ka- Türkçe sözcüklerin ek ve takı ala- Öyle ki, bunu yapan bir bilgisayar programı bi- çını veriyoruz. le yapılmış, yazılan her harfi, hatta sözcüğü bilme özelliği daha uzun ambigramlar tersten de okunacak biçimde düzenleyiveriyor. üretme olanağı sağlıyor. Örneğin ısısı Ayrıca bilgisayarlarla çalışılıyorsa kesip yapıştır- sözcüğü de beş harfli doğal bir ambig- mak ya da 180 derece döndürmek belli bir ko- ram. pund sözcüğü ise dört harfli bir laylık sağlıyor. Buna karşılık gerçekten espirili, dilin ve harf- doğal ambigram. lerin yapısını çok zorlamadan, iyice biçim bo- zulmasına uğramış bir takım im ya da harfler Üstün Alsaç kullanmadan böyle bir şeyi yapmak çok kolay Doçent Dr., Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi değil. Güzelyazısal (kaligrafik) nitelikler arayan- [email protected] ları doyurmak daha da güç. Ama bu oldukça Başkalarının olduğu belirtilenler dışında da keyifli bir uğraş. Türkçe sözcükler bu bakım- bu yazıda kullanılan Türkçe ambigramlar ile dan neredeyse hiç denecek kadar az işlenmiş yüzden tersten görülen çizimler Ambigramların kurulmasındaki bir güçlük, yazar tarafından hazırlanmıştır. olduklarından onlarla yeni ambigramlar bulmak kimi harflerin yalnız küçük ya da büyüklerinin ya da kurmak olası. ters döndürülünce de okunabilir olması. Örne- Kaynaklar Özel adlardan sonra ünlü kişilerin adını say- Alsaç, Ü., Anastas Mum Satsana, Anagramlar, Palindromlar ile Başka ğin, büyük ne harfi (N) doğal bir ambigram. Bu- fayı döndürünce de okunabilecek biçimde yaz- Dil ve Sözcük Oyunları Üstüne Denemeler, Yapı Kredi Yayınları, na karşılık küçük ne (n) ters çevrilince küçük u Doğan Kardeş Kitaplığı 40, İstanbul, 1992 mak ilginç olduğu kadar zor bir iş. Aşağıda ge- (u) oluyor. Bir de hiç bir biçimde yüzü-tersi-eş Alsaç, Ü., "..Tanrım, Gözlerime İnanamıyorum..", Cumhuriyet Bilim ne Scott Kim’in kurduğu biri yer alıyor. Teknik, sayı 580, İstanbul, 1998 oluşturmaya yatkın olmayan harfler var, bunlar Alsaç, Ü., "Optical Illusions in Architecture", ARCH*EMED, sayı 2, işi zorlaştırıyorlar. Gazimağusa, 1998 Noktalı, çengelli ya da şapkalı harfler bakı- Alsaç, Ü., Yayınlanmamış Türkçe Yüzü-Tersi-Eş Öteki Bakışık Söz- cükler Derlemesi, Gazimağusa, 2000 şıklığı bozuyorlar, ters döndürülüp bakıldığında Biner, B., "Yaşamın İçindeki Düzen… Palindromlar", Bilim ve Tek- olmadık bir yerde ortaya çıkıp görüntüyü bo- nik, sayı 368, Ankara, 1998 zuyorlar. Bu nedenle ambigram kurarken bu Block., J., R., Yuker, H., E., “Ich sehe was, was Du nicht siehst” , 250 Optische Taeuschungen und visuelle Illusionen, Wien / Güters- işe uygun sözcükleri bulmak gerekiyor. Kimi Bizim bulduğumuz iyi bir örnek ise cumhu- loh / Stuttgart, 1993 (1989) süslü yazı türleri ya da ek olarak getirilen süs- Ernst, B., Optical Illusions, Köln, 1992 (1986) riyetimizin kurucusunun adı. Bakın bakalım be- lemeler ise bu aksaklıkları gidermek için kulla- Jonas, A., Round Trip, New York, 1983 ğenecek misiniz. Daha iyilerini bulmak ya da Rado, Ş., Türk Hattatları, İstanbul nılabiliyor. kurmak olası. http://ambigram.matic.com/ambigram.htm http://www.best.com/-~scottkim/inversions/index.html

90 Bilim ve Teknik Denizlerde Pupa Yelken… Yelkenli Gemilerin Tarihi Yelkenli gemilerin tarihini anlatmak, yalnızca engin denizlerde süzülür gibi giden deniz araçlarının öyküsünü ya da denizlerdeki savaşların tarihini anlatmak değildir elbette. Bu aynı zamanda insanlığın gelişimine başka bir gözle bakmaktır. Karaya bağlı insan uygarlığının, bilim ve teknikteki gelişmelerinin denizlere yansıması demek yelkenli gemiler. Binyıllar boyunca yavaş yavaş gelişen insanlık, gemilerini de bu gelişime göre yeniden tasarladı. Askeri ve ticari gereksinimler, bölgesel koşullar, siyasi ve ticari durum gemilerin gelişimini etkiledi. Bronz çağının başlangıcında Akdeniz kıyılarında görülmeye başlayan yelkenli gemiler 18. yüzyıla kadar varlığını sürdürdü denizlerde. Çok uzun yıllar boyunca gemicilik dendi mi akıllara Akdeniz gelirdi. Gemi yapımı ve denizcilikteki gelişmeler ilerledikçe dünya yavaş yavaş küçüldü. Yelkenli gemiler, yeni yeni yerler bulmak isteyen cesur kişileri dünyanın bilinmeyen yerlerine taşıdılar.

92 Bilim ve Teknik arihte ilk gemiler bü- yük kayıklardan başka şeyler değildi. Bunların tarihi o kadar eskiye da- yanır ki tarihçiler bu ka- Tyıkların ilkin ne zaman, nerede ve na- sıl ortaya çıktığını tam olarak saptaya- mamışlardır. İnsanlar ellerindeki doğal malzemeye göre son derece değişik nitelikte kayıklar yapmışlardı. Orman- lık yerlerde ağaç kütükleri birleştiril- miş, bu yolla sal yapılmış ya da kütük- lerin içleri oyularak oyma kayıklar el- de edilmişti. Ağaçların olmadığı yer- lerde bambular ya da Eskimoların yap- tığı gibi üzerine deriden yapılmış tu- lumlar kullanılmıştı. Bu ilk kayıklar dış etkilere çok açıktı ve akıntıların yönüne göre ilerleyebiliyordu ancak. Sonraları basit dallar yardımıyla kayık- lara yön vermenin yolu bulundu. Bu dalların yerini zamanla sırık, elde kul- yolcular için kamaraları, atlar için böl- yirmi dirsek (yaklaşık altmış metre) lanılan kürek ve geminin bordalarına meleri bulunan yüzen evlere de rastla- genişliği kırk dirsek bir gemiyle yola dayanarak çekilen kürekler almıştı. nırdı. Bunlar Nübye’ye kadar bütün çıkmıştım. Mısır’ın en iyilerinden yüz Gemilerde direk ve yelken kulla- çölü geçebilirlerdi. Gemiciler gece yol yirmi denizcim vardı. Denizcilerim nımı ancak MÖ 4000’li yıllarda ger- almaktan sakınırlardı. Tekneyi devi- gökten başka bir şey görmezken de çekleşmişti. Ne var ki bunlar- rip, tayfa ve yolcuları timsahlara kara karşısında aslanlardan daha yiğit- dan da ancak rüzgârın es- yem edebilecek güçlü rüz- tiler. Rüzgârı daha başlamadan, fırtına- tiği yerlerde yararlan- garlardan da sakınmak yı daha patlamadan haber verirlerdi" mak olasıydı. Bu- gerekiyordu. Firavu- Firavunun gemileri uçları hafif kal- nun dışında yolcu- nun gemileri bu tehli- kık, ince uzun gövdeli gemilerdi. Ül- luklarda kürekçiler keleri çok eski za- kedeki keresteden ya da Lübnan’ın gemiyi yürütürdü. manlardan beri göğüs- sedir ağacından yapılırdı. Trapez bi- Bu kürekçiler genel- lemekteydiler. Fenike çimli yelkenlerin kullanıldığı gemiler- likle köleler ya da kü- gemilerinden çok önce de ayrıca kürekçiler de kürek çekerek rek mahkumları olurdu. Suriye’ye ya da Somali’ye yol geminin ilerlemesini sağlarlar. Gemi- Sonradan daha da gelişen bu tür gemi- alırlardı. "Denizde batanın öyküsü" lerin kıçında bulunan bir kuyruk küre- lere kadırga dendi. Kadırgalar 15. yüz- adlı destansı yapıt MÖ 2. binyılın ba- ği dümen görevini görür ve gemiye yıla değin kullanıldı. şında deniz insanlarının kaygılarını ve yön vermeye yarardı. Tarihte gemi denebilecek büyük- umutlarını bakın nasıl dile getiriyor: Tarihte Mısırlılardan sonra gemi lükte tekneler ilkin Mısır’da çıkıyor "Koca Yeşil üzerinde, uzunluğu yüz kullanan uygarlık olarak karşımıza Fe- karşımıza. Çöllerle yalıtılmış olan Mı- nikeliler çıkıyor. Fenikeliler kurdukla- sır dış dünyayla ilişkisini su yoluyla rı ticaret kolonileri aracılığıyla bütün sürdürürdü. Bu yönden Nil filosu bü- Akdeniz’e yayılmışlardı. Koloniler ara- yük önem taşır. Gemiler hem ülke sında ulaşım ve ticaret, gemiler aracılı- içindeki ulaşımı hem de Nübye’yle ğıyla sağlanıyordu. Bu açıdan baktığı- bağlantıyı sağlardı. Delta limanların- mızda Fenike uygarlığında denizcili- dan gemiler Akdeniz’e açılır; Feni- ğin ve gemilerin ne denli önemli bir ke’ye doğru yol alırdı. yer tuttuğunu görebiliriz. Öte yandan Eski Mısır’da genel olarak nehir Girit adasında yapılan kazıların sonuç- ulaşımı çok ileriydi. Bunu o dönem- ları MÖ 5000’li yıllarda Akdeniz’in do- den günümüze kalan Mısır vazoların- ğu kesimlerinde denize açılabilecek da ve kayalar üzerindeki gemi resimle- ölçüde gelişmiş teknelerin yapıldığını rinde de görüyoruz. Öteki dünyada ortaya koyuyor. tanrılar güneş kayıklarında dolaşırlar; Bir başka gelişmiş uygarlık, Yunan- resimlerini taşıyan tahtırevanlar tekne lılarsa 48 kürekli, trireme adı verilen biçimindedir. Taşocaklarından çıkarı- gemiler kullanırlardı. Bu gemilerde lan büyük kütlelerin taşınmasında düz gövdenin her iki yanında da üçer sıra mavnalar kullanılır. Bunun yanında kürek bulunurdu ve her küreği de üç

Temmuz 2000 93 kişi çekerdi. İleride Romalılar da ben- sahnesine Vikingler olarak çıkan ku- milerin sığ sularda yol almasını kolay- zer gemiler kullanacaklardı. Roma ka- zeyli denizciler kısa sürede tüm Avru- laştırıyordu. Fiyortların arasında bulu- dırgalarında da üçer sıra kürek bulu- pa’ya yayılmışlardı. Oldukça hızlı ha- nan ve vik adı verilen küçük limanlar- nurdu. Gemide birbiri üzerine sıralan- reket edebiliyordu Vikingler. Bunun da yaşayan vikingler bu gemilerle ka- mış üç sıra kürek dizisini çeken üç kü- nedeni korkusuz denizciler olmalarının raya kolayca ve hızla yaklaşıp baskın- rekçi güvertesi vardı. Ayrıca direğe çe- yanı sıra oldukça iyi tasarlanmış gemi- lar yapabiliyor, aynı kolaylıkla da kara- kilen üçgen yelkenler yardımıyla rüz- lere sahip olmalarıydı. Viking gemileri dan ayrılıp denize açılabiliyorlardı. gârdan yararlanılırdı. Latin yelkeni temelde kürekle ilerliyordu. Kürekle Öte yandan Viking gemileri uzun olarak adlandırılan bu yelken gelecek ilerleyen Akdeniz gemilerinin tersine yolculuklar için elverişli değillerdi. yüzyıllarda da sıkça kullanılacaktı. drakkar denen bu gemilerde köleler Gemilerinin üstlerinin açık olması bir Roma gemilerinin uzunluğu 30 ya da kürek mahkumları kullanılmaz- yana uzun yolculuklarda mürettebatı metreyi aşıyordu. Bu gemilerde hare- dı. Kürekleri Viking denizcilerinin besleyebilecek ve yaşamlarını sürdü- ket kürek ve dört yakalı ilkel bir yel- kendileri çekerdi. Zaten çok da büyük rebilecek yükü taşıma kapasitesinden kenle sağlanıyordu. Daha sonra Roma olmayan bu gemiler çoğunlukla yal- de yoksundu bu gemiler. Sözgelimi 9. gemilerinde eğik olarak yerleştirilen nızca 35-40 kişiden oluşan müretteba- yüzyıla ait Gökstad adlı geminin taşı- serenlere takılı üç yakalı Latin yelkeni tı taşıyacak kadar büyüktü. Bu gemi- ma kapasitesi yalnızca on tondu. Bir ortaya çıktı. Bu yelken ilkin Kızılde- lerde güverte yoktu. Gemiciler sağlı karşılaştırma yapmak gerekirse Kristof niz’de ve Hint Okyanusu’nda seyre- sollu iki sıra halinde oturur kürek çe- Kolomb’un Santa Maria adlı karavela- den Arap yelkenlilerinde kullanılmış- kerlerdi. Geminin üzeri de açık oldu- sı 40 mürettebat ve 100 tonluk yük ka- tı. Son derece sağlam yapılmış olan bu ğu için hava koşullarından çok daha pasitesine sahipti. İngiltere’den bir gemiler genellikle 90 ila 200 ton ara- kolay etkilenirdi mürettebat. Gemiler- grup koloniciyi Amerika’ya götüren sında olurdu. Tek direkli Arap yelken- de tek bir direk bulunur, bu direğe ne- Mayflower gemisiyse 100 yolcu ve lilerinde bu direğe asılan yelken, La- redeyse kare biçiminde basit bir yel- mürettebat taşıyordu ve 180 ton yük tin yelkeni denen üçgen yelkendi. Üç- ken asılırdı. Her ne kadar çok gelişme- kapasitesine sahipti. Vikingler birçok gen yelkenle denize açılmak dört kö- miş gibi görünse de Viking gemileri uzun yolculuğa çıkmışlar hatta Ameri- şeli yelkenle açılmaktan daha avantaj- bölgelerinde oldukça kullanışlı deniz ka’ya kadar bile gitmişlerdi. Ne var ki lıydı. Bu sayede gemiler rüzgâra daha araçlarıydı. Tabanları düzdü. Bu da ge- bu yolculuklar adadan adaya, koloni- yakın olabiliyorlardı. Yelke- den koloniye geçerek gerçek- nin biçimi rüzgârları yakala- leşiyordu. Yön bulma yer sap- mak için daha elverişliydi ve tama teknikleri bakımından kare yelkenli birçok gemi li- çok iyi olmayan Viking kap- manda beklerken üçgen yel- tanlar bilmedikleri sularda kenliler rahatlıkla denize çok kolay kaybolabiliyorlardı. açılabilirlerdi. Öte yandan Avrupa’da gemiler geliş- Latin yelkeninin bağlı oldu- melerini sürdürürken Uzak- ğu serenler geminin kendi- doğuda kendine özgü gemile- sinden bile uzun olur ve yel- riyle açılıyordu denizlere. kenleri idare etmek büyük Marco Polo, doğuya yaptığı güçlüklere neden olurdu. seferinden döndüğünde Cat- Akdeniz’de bu gelişme- hay (Çin) ve Cipango (Japon- ler olurken, kuzeydeki halk- ya) arasında gidip gelen gemi- lar da denize bağlı bir yaşam lerden söz ediyordu. Kubilay biçimi geliştiriyorlardı. Tarih Han, Japonya’yı işgal etmek

94 Bilim ve Teknik için yüzlerce gemilik bir donanma ha- zırlatmış ne var ki bu donanma bir ka- mikaze (Çin Denizi’nde görülen çok şiddetli fırtınalar) tarafından ortadan kaldırılmıştı. Doğuda kullanılan bu tekneler aslında günümüzde bile rast- lanabilen Çunke ya da Junk adı veri- len gemilerdi. Sözcüğün kökeni olan "djhounk" Java dilinde büyük deniz ta- şıtı anlamına geliyordu. Bu gemilerin kıç tarafı yüksek, pruvası ise uzun ya- pılırdı. Çunkelerin direkleri keten pa- nellerden ya da bambu şeritleriyle yas- sıltılmış saz örgülerden oluşan dört ya- kalı yelkenlerle donatılmıştı. Her yel- ken jaluzi gibi açılıp kapanabilme yeteneğine sahipti. Enine ve boyuna re etmek çok zordu. Gemiler büyü- direkliydi. Direklerde büyük ölçüde sağlam ağaç bölmelerle ayrılmış olan dükçe dümenin ağırlığı da artar, idare kare yelkenler kullanılıyordu. Porte- gemide dümen oldukça ağırdı. Doğu- edebilmek için birden fazla insanın kiz kralı "Gemici" lakaplı Henrique da oldukça yaygın bir tip olan bu ge- uğraşması gerekirdi. Dümenlerin te- gemilerin geliştirilmesine önem veri- miler bölgeden bölgeye biçim ve bo- kerlek şeklinde yapılmasıyla da bu işi yor, keşif gezilerini destekliyordu. Bu yut değiştirebiliyordu. Yine de bugün tek bir kişinin yapabilmesi olanağı dönemde Avrupa ülkelerinde yaygın en bilinen çungeler, Çin çungeleriydi. doğdu. Ayrıca pusula kullanarak gemi- bir gelenek de gemilere kadın ya da Bu gemilerle Endonezya, Çin Hindis- ciler o tarihe değin yapmadıkları bir aziz isimlerinin verilmesiydi. Sözgeli- tan gibi ülkeler arasında ticari bağlar şeyi yaptılar. Kıyılardan uzaklaştılar ve mi Kristof Kolomb’un gemisinin adı da kurulmuştu. açık denize açıldılar. Santa Maria’ydı. Önceden Maria Ga- Uzakdoğu’da bunlar olurken Ak- Ortaçağda Akdeniz’de kullanılan lante olan geminin adı, keşif yolculu- deniz’de gemicilik adına büyük geliş- Latin yelkenleriyle donatılmış savaş ğunun önemine uygun olması ve Hz. meler yaşanıyordu. İstanbul’u Türkler ve ticaret gemilerine karavela denirdi. Meryem’in desteğini kazanmak ama- fethetti. İpek ve baharat yollarının İlk karavelaları 15. yüzyılın ikinci yarı- cıyla değiştirilmişti. Türkler tarafından kontrol edilmeye sında Portekizliler ve İspanyollar yap- Avrupa keşifler çağına başlarken başlamasıyla birlikte batıda Hindis- tılar ve bunları coğrafi keşiflerinde Türklerin egemenliğindeki Akde- tan’a gidecek yeni yollar aranmaya kullandılar. Vasco de Gama Hindistan, niz’de kürekle giden kadırgalar varlı- başladı. Bu yol deniz yolu olacaktı. Kristof Kolomb Amerika seferine ka- ğını uzun süre korudu. Birçok donan- Akdeniz’in doğusunun denetimini yi- ravela türü gemilerle çıktılar. Boyutla- manın temel gemisi olan kadırgalar tiren batılı ülkeler, pusula ve harita ya- rı gittikçe büyütülen ve geliştirilen önemini yalnızca yelkenle yol alabilen pımındaki gelişmelerin de yardımıyla karavelalardan sonra kalyona tipi ge- kalyonlardan sonra kaybettiyse de Os- ilgilerini açık denizlere yönelttiler. milere geçildi. manlı donanmasında uzun süre kulla- Akdeniz’in bildik, görece sakin sula- Gemiler büyüdü. Yeni tip gemiler- nılmaya devam ettiler. Oldukça dar, rında yol alan gemiler için okyanusla- de kürekler kaldırıldı ve gemi yalnızca hafif, uzun ve neredeyse su seviyesin- rın hırçın dalgaları, birdenbire patla- yelkenle yönetilecek biçimde tasar- de denecek kadar alçak gemilerdi ka- yan korkunç fırtınaları aşılmaz gibiydi- landı. Baş ve kıç kalelerine (kasara) dırgalar. Boyları genellikle yaklaşık 50 ler. Açıkça görülüyordu ki Akdeniz ge- güverteler eklendi. Gemiler artık üç metre olan kadırgaların enleri de 6 ila mileri okyanusa uygun 7 metreydi. Geminin kıç değildi. Bu da yeni gemi- bölümünde köşk kısmı lerin tasarlanmasını ve bulunurdu. Yabancı do- yapılmasını gerektirdi. nanmalarda galley, gali, Ortaçağın sonlarına galer, galera gibi adlarla doğru kıç bodoslamasın- adlandırılan kadırgalar daki dümenin geliştiril- yüksek vurucu güce sa- mesiyle gemicilikte bü- hipti. 25 oturaklı ve 49 yük ilerleme sağlandı. kürekli olan kadırgalar- Böylece yalnızca yelken- da her kürek 4-5 kişi ta- le gidebilen ve daha rafından çekilirdi. Ge- uzun yol alabilen büyük minin 25 oturaklı olma- gemilerin yapımı sağlan- sına karşın 49 kürekli ol- dı. Daha önce geminin masının nedeni oturak- kıçında büyük bir kürek ların sonuncusunun gibi görünen dümeni ida- mutfak yeri olarak ayrıl-

Temmuz 2000 95 mış olmasındandı. Kadırgalar kürek çoğu uzunluğu 60 metreyi ve ağırlığı var ki bu ilk buharlı gemi, böyle bir yanında yelken de kullanırdı. Osmanlı 5000 tonu bulabilen ahşap üç direkli makinenin rekabetinden ürken kayık- kadırgalarının batı ülkelerinin kadırga- clipper’ler ya da büyük yelkenlilerdi. çılar tarafından parçalandı. Bir yüzyıl larından farkı Latin yelken kullanma- 1850’ye doğru bu gemilerin sonuncu- sonra bu fikir yeniden ele alındı. Fran- sıydı. Türk kadırgalarında gabya ları daha büyük boyutlarda de- sız Jouffroy d’Abbans 1783 yılında ve pruva olmak üzere iki mirden yapılacaktı. Ne Seine Nehrinden yukarılara çıktı. direk bulunurdu. Ge- var ki bu görkemli Benzer bir gösteriyi de 1803’te Ameri- nellikle ön direğin gemiler yelkenle- kalı Fulton yaptı. Çok geçmeden ilk üzerinde trinket rin kullanılması buharlı gemiler denizlere açıldı. Ama denen küçük bir için kalabalık bu gemilerde hâlâ rüzâr gücünden ya- yelken de olurdu. mürettebat ge- rarlanılıyor, yelken kullanılıyordu. Yel- Kadırgalarda üç rektiriyordu. Bu kenli gemilerin devrinin kapanmakta tür yelken bulu- gemiler ayrıca olduğunun bir habercisiydi bu. Martı- nurdu. Orta yelken rüzgârların keyfi- lar gibi denizlerde süzülen gemiler normal havalarda, can- ne bağlı olarak görü- yerlerini makinelerle çalışan gemilere kurtaran yelkeni hafif lüyordu. Buharlı gemi- bırakarak tarih sahnesinin dışına yel- rüzgârda, borda yelkeni de fır- lerin bulunmasıyla büyük ken açtılar. tına da kullanılırdı. Kadırgaların dar ol- yelkenliler de tarih sahnesinden çekil- Gökhan Tok ması, sert havalarda geminin apazlama diler. Kaynaklar denen, yelkenlerini doldurarak seyrini 17. yüzyılın sonunda buhar maki- Boorstin, D., Keşifler ve Buluşlar, TC. İşbankası Kültür yayınları, çev: Fatoş Dilber, 1996 zorlaştırıyordu. Yelkenle hareket eden nesi ilkesini bulan Denis Papin, Gardiner, R., The Age of the Galley, Conway Maritime Press, 1995 Giggal, K., Great Classic Sailing Ships, Chancellor, 1998 kalyonların yaygınlaşmasından sonra 1707’de bu buluşunu bir geminin yü- Smith, R.C., Vanguard of Empire, Oxford Univercity Press, 1993 kadırgalar yavaş yavaş denizlerden çe- rütülmesine uygulamaya kalktı. Ne Tengüz, H., Osmanlı Bahriyesinin Mazisi, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 1995 kildi. Günümüzde kalita tipi bir kadır- gayı İstanbul deniz müzesinde gör- mek mümkün. Kadırgaların yerini alan kalyonlar önceleri rüzgarsız havalarda işe yara- mayacağı düşünülerek çok da rağbet edilmeyen gemilerdi. Öte yandan de- nizcilik tekniklerinin gelişmesi, kal- yonların açık denizlere, uzun yolcu- luklara dayanıklı yapısı onların donan- malardaki ana gemiler olmalarına yol açtı. Genellikle kare yelkenlerle do- nanmış üç direkten oluşan kalyonlar, toplarla donatıldığında güçlü birer sa- vaş aracıydılar. 17. yüzyılda boyları gittikçe büyü- yen ve hızı artan yelkenliler, Avrupa ülkeleriyle uzak sömürgeler arasında durmadan yük taşıyorlardı. Bunların

96 Bilim ve Teknik Karadeniz Hamsimiz ve Hamsigiller

Hamsi kendisi küçük kültürü büyük bir balık. Çoğumuzun sandığı gibi yalnızca Karadeniz’e özgü değil; pek çok denize yayılmış. Ne var ki, hiçbir yerde Karadeniz’de olduğu gibi yöre halkının yaşamıyla bütünleşmiş değil. Bu balık yöre balıkçıları için bir temel geçim kaynağı olmakla kalmamış; bu denize komşu illerimiz için bir sembol haline gelmiş. Hamsi, Karadeniz halkı dışındakilerin düş gücünü aşan çeşitlilikteki yemekleriyle de ünlü. Üstelik şöhreti yeni de değil. Ünlü gezgin Evliya Çelebi “Seyahatnâme”sinde hamsiye değinmeden edememiş. Ancak tarihlere geçmiş bu balık şimdilerde “tarihe karışmak” tehlikesiyle karşı karşıya. Artan av miktar- ları, bu küçük balığı, ve sembolü olduğu mizahı, kültürü tehdit ediyor. AMSİ ülkemiz sularında Hamsinin pedia (Dolaşıkayaklılar) ve Mollusca özellikle Karadeniz’de (Yumuşakçalar) larvaları oluşturuyor. kış aylarında gırgır adı ve- Davranış ve Göçü Hamsi, aynı beslenme basamağında rilen çevirme ağlarıyla av- olan çaça, tirsi, sardalya, taraklılar ve lanan doğal ürünümüz. Karadeniz hamsisi kuzey-güney medüzler gibi diğer organizma ve or- HEngraulis (yani hamsi) cinsi türler yönünde kışlama, beslenme ve üre- ganizma grupları ile aynı besin mad- genellikle bütün tropik ve subtropik me göçü yapar. Güney yönünde kışla- desi için yarışır. denizlerde yaşayıp, kıyı kesimlerinde mak ve kuzey yönünde de beslenme Sürüler, Mart’ta Türkiye kıyıların- sürüler oluşturuyorlar. Hatta zaman ve üreme göçünün hızı günde 10-20 daki kışlama alanından kuzeydeki zaman nehir deltalarında da görülebi- mil olur. Sürüler, genellikle Anadolu, beslenme ve üreme alanına göçe baş- liyorlar. Hamsi özellikle Karadeniz ve Kafkasya ve Kırım sahillerinin ılık larlar. Nisan ortasından Ekim’e kadar Azak Denizi’nde bol miktarda bulu- alanlarında kışlarlar ve sık sürüler tüm denize yayılmış olan hamsi özel- nan bir balık türü. Bu balığın Karade- oluştururlar. Sürü yoğunluğu, gündüz likle Karadeniz’in kuzey kesiminde niz’deki türleri, Engraulis encrasico- oluşan sık sürülerde metreküpte 500- bulunur. Sıcaklık ve iklimsel değiş- lus ponticus ve Engraulis encrasicolus 800 birey, seyrek sürülerde 200-400 melere bağlı olarak genellikle Ka- maeticus. birey/m3 iken bu, geceleri 20-60 bi- sım’da güney göçü başlar. Güneye gö- Bunlardan Engraulis encrasicolus rey/m3’e kadar iner. Hamsi gece gün- çün başlama zamanları ile göçün şid- ponticus, Karadeniz hamsisi olarak düz arasında dikey göç yaparak, gün- det ve miktarlarında yıldan yıla önem- sıkça bahsedilen tür. Karadeniz ham- düzleri derin suya (70-90 m) inerken li farklılıklar söz konusu. sisinin boyu 18-20 cm’ye kadar büyü- geceleri sahillere doğru ve yüzeye Hamsi kuzey-güney-kuzey göçün- yebilir. Engraulis encrasicolus maeti- (10-40 m) çıkar. de ya kıyıyı izler ya da cus ise Azak hamsisi olarak bilinir ve doğrudan denizi karşı- boyu 15 cm’ ye kadar ulaşır. Azak De- dan karşıya geçer. nizi’nde ürer ve beslenir ve kışlarken Hamsinin kuzey Kafkasya’dan Sukumi’ye kadar Üreme ve kısmen de Kırım açıklarında dola- Besini şır. Kışlama döneminde bu tür yalnız Hamsi, plankton yi- Karadeniz hamsisi BDT üyelerince avlanır. Yalnız bazı yen bir balıktır. Beslen- cinsel olgunluğa bir yıl- araştırmacılar, bu türün Türkiye sahil- diği organizmaları, Ca- da ulaşır. Mayıs-Eylül lerine kadar indiği ve avlandığını ileri lanus cinsi Copepoda ayları arasında 10 ve da- sürüyorlar. (Kürekayaklılar), Cirri- ha çok batında yumurt-

98 Bilim ve Teknik lama gerçekleşir. Bir yaşındaki genç balıklar ilk kez yumurtlama sezonu- Evliya Çelebi ve nun sonuna doğru yumurta bırakırlar. Hamsi Bireysel ortalama doğurganlık 42,000 yumurta olarak bulunmuştur. Çoğumuz balık pazarlarında ya da seyyar satıcı tepsilerinde, bir diğerimiz gırgır tekneleri Hamsinin ömrü 2-3 yıldır. Geçir- avlarını boşaltırken ve belki de önemli bir kısmı- dikleri birinci kıştan sonra olgunlaşır- mız annelerimizin mutfağında hamsiyi görmü- lar. Yumurtlama 17-18°C’deki kıyıya şüzdür. Belki bu canlıya dikkat etmiş belki sa- yakın sığ sularda 5-10 metreler arasın- dece bakıp geçmiş ya da afiyetle bir güzel ye- mişizdir. Hamsi ile karşılaşmamız hangi şekil ve da gerçekleşir. Yumurtlamanın oldu- düzeyde olursa olsun bu balığı merak edenler ğu suyun tuzluluğu 12-18 ppt ve şüphesiz pek çoktur ve imdi bu meşhur canlıyı pH’si da 8-3 ile 8.4 arasında değiş- yine meşhur bir ismin ağzından tanıyalım: mektedir. Yumurtalar elips şeklinde 1670’lerde Trabzon’a seyahat eden Evliya Çelebi bölge balıklarıyla ve özellikle hamsiyle il- olup suda yüzerler (pelajik). Su sıcak- gili görüşlerini şöyle dile getirmiştir: lığına bağlı olarak 24 saat içerisinde "Beğenilen balıkları: Levrek balığı, kefal balı- larva oluşur. Daha çok 5-30 metreler ğı gayet lezzetlidir. Bir karıştan uzun kırmızı başlı arasında dağılan planktonik larvalar tekir balığı, uskumru balığı ve daha bin çeşit ba- lıkları vardır. Amma bunların hepsinden fazla diğer planktonlarla beslenirler. Ge- Lazların üzerine düştükleri, alışverişi hakkında nellikle (Mayıs ayında) bırakılan (er- kavga ettikleri hamsi balığı… Bu balık Hamsin- ken batın) yumurtalardan çıkan larva- de (kış mevsiminin 50 günlük bir bölümü) çıktı- balık kokusu olmadığından, yiyene hararet ver- larda yüksek ölüm oranları görülmek- ğı için, hamsi balığı derler. Balığın çıkışını dellâl- lar halka haber verirler. Dellâlların bir çeşit mür- mez. Ağrı hastalığına tutulan adam yese şifa bu- tedir. Bu durum larvaların dikey göç ves ağacından boruları vardır. Bir kere su urun- lur. Bir evde yılan ve çıyan olduğu zaman, ham- sırasında soğuk suyla karşılaşmaların- ca, ‘Ahça çomakla bir mendil hamsi ver’ diye in- si balığının başı tütsü edilirse kaçar" … sayfa dan kaynaklanır. En yüksek yaşam ce sırmalı mendillere balığı koyup giderler. Balı- 459. Hamsi yemeklerine de yine merhum Evliya oranıysa Haziran sonu-Temmuz ba- ğın suyu akarak giderken, bazıları suyun aktığı- na acıyarak, ‘Bre balığın suyunu akıtıyosun.. Su- Çelebi ile başlamak yanlış olmasa gerektir. Di- şında bırakılan yumurtalarda görül- yuna bir pilavcık sallasana’ diye şaka ederler. Şu yorki "bunu" yani hamsiyi "yemek Trabzonlulara üyor. beyitleri de söylerler: hastır ki kırk çeşit yemeğini pişirirler. Kebabı, Bazı araştırmacılarca hamsinin ana Trabzondur yerümüz çorbası, yahnisi, böreği ve baklavası olur. Fakat pilaki derler, bir çeşit tavası vardır ki şöyle yapılır: yumurtlama alanının kuzey ve kuzey- Ahça tutmaz elümüz Hamsi paluk olmasa Önce bu hamsi balığını güzelce temizleyip onar batıdaki sahanlık bölgesi olduğu söy- Nice olurtu halumuz" … onar kamışa dizerler. Maydanoz, kereviz, soğan lense de, H. Einarson ve N. Gür- sayfa 458-459 ve pırasayı ince kıyıp tarçın ve siyah filfil ile karış- türk’ün yayınlarıyla Orta Doğu Tek- Meşhur hamsimizin diğer bazı özelliklerini yi- tırdıktan sonra, pilaki tavasının içine bir kat ham- si, bir kat bundan döşeyip Trabzon'un âb-ı ha- nik Üniversitesi-Deniz Bilimleri Ens- ne Evliya Çelebi’den öğrenelim: "Bu balık bir karış, ince ve morca cilalı, gü- yata benzer zeytinyağını üzerine dökerler. Bir sa- titüsü’nün yaptığı çalışmalardan elde müş gibidir. Faydası o derecedir ki, yedi gün de- at kadar kuvvetli ateşte pişirildikten sonra yer- edilen sonuçlara göre önemli miktar- vamlı yiyen kimsenin şehveti son derece artar. kenki, doğrusu sevilecek mübarek bir yemek larda hamsi yumurtasının Türkiye’nin Çok kuvvet verici ve hazımı kolaydır. Yemeğinde olur." sayfa 459. Münhasır Ekonomik Bölgesinde da- ğıldığı görülüyor. Bu avı karaya çıkartan Karadeniz bilmesi için bazı önemli noktaların gırgır filosundaki gelişme oldukça hız- dikkate alınarak gerekli önlemlerin Karadeniz ve Hamsi lı ve yüksek. Bu tür bir gelişmeyi, bü- uygulamaya konulması gerekiyor. yüklükleri çevresel koşullarla sınırlı 1978-1989 yılları için ODTÜ-De- Türkiye su ürünleri üretiminin stokların kaldırması zordur ve geçmiş- niz Bilimleri Enstitüsünce yapılan ça- %90’ı denizlerden elde ediliyor. Avla- te av miktarlarının ciddi azalması da lışmalarda balıkçılığın durumu ele nan toplam su ürünü kaynaklarının bunu doğrular görünüyor. alınmış ve Karadeniz kıyımızda kışla- %82’siyse Karadeniz’den gelmekte. Karadeniz bölgesinde artan av ve yan hamsinin verebileceği sürekli en Türkiye’nin toplam olarak avladığı avcılık baskısı, önceleri sanki bitmez- yüksek ürün 1968-89 dönemine ait deniz balıkları, avcılığın görece az ol- miş gözüyle bakılan hamsi stoklarının verilerle 346 bin ton olarak tahmin duğu dönemle, avcılığın yine görece 1988/1989 sezonuyla birlikte önemli edilmiştir. Bulgar bilim adamlarından yüksek olduğu dönem olan 1950-1980 miktarlarda azalmasına neden olmuş Prodanov ve Stoyanova ise, F. Bingel yılları arasındaki 30 yılda 4 kez artarak bulunuyor. Bu azalmanın bir başka ve ekip arkadaşlarınca daha önce su- yılda 400.000 tona ulaşmış bulunuyor. nedeni olarak da, Karadeniz’deki bi- nulan verileri de kullanarak, tüm Ka- Bu artış bir yandan gerçekten avlanan yokitlesi anormal derecede artan ve radeniz’de aynı dönem için 540 bin miktarın artmasından kaynaklanırken, hamsinin besinine ortak olan taraklı ton, 1968-95 dönemi içinse 461 bin bir yandan da hamsi ve istavrit gibi medüz (Mnemiopsi leidyi) gösterile- ton en yüksek sürekli ürün miktarları balıklara ait istatistiklerin daha iyi bilir. tahmin etmiş bulunuyorlar. toplanabilmesinden ileri geliyor. 1988/89 avcılık sezonuyla birlikte Bu değerlerden de görülebileceği 1958-1986 arasında kalan 28 yılda av- azalan fakat şimdi artmış görünen gibi bütün Karadeniz için tahmin lanan hamsi miktarı 4.4 kez artmış du- hamsi avının sürekliliğinin sağlanma- edilen miktarlar Karadeniz kıyımız- rumda. sı, yani sürekli yüksek ürünün alına- da kışlayan hamsi için tahmin edilen

Temmuz 2000 99 Hamsinin geleneksel üreme, kışlama ve beslenme göç ve bölgeleri. Hamsinin güncel yumurta dağılımı (adet/m2) miktarlara oldukça yakın. Bu veri ve Hamsi Ailesi yıllarda dünya üretiminin %10’unu sonuçlar ışığında Karadeniz hamsi veren cins ise Engraulis‘tir. avının yüksek değerlere çıkması Dünya üzerinde yaşayan balıklar, Yüksek av veren bu cinste yer hem araştırıcı hem uygulayıcı ve dü- kabaca toplam omurgalıların yarısını alan hamsi türleri de şunlardan oluşu- zenleyici organlarda ve hem de ulu- oluşturur. Bu da 24,600 tür demektir. yor: sal kaynak ve kamu malı olan hamsi- Balıklar dünyanın hemen hemen bü- Engraulis anchoita (Arjantin hamsisi), den geçimini sağlayan balıkçılarda tün sucul ortamlarında bulunabiliyor- Engraulis australis (Avusturalya hamsisi), Engraulis capencis (Güney Afrika hamsisi), sevinç yerine kaygı uyandırmalı. Bu- lar. Himalayalar’daki yüksek dağ göl- Engraulis encrasicolus (sularımızda da gün artmış görünen hamsi avı yarın lerinden, okyanusların binlerce metre yaşayan Avrupa yeniden azalabilir. Onbir yıl önce derinliklerine kadar tüm sucul ortam- hamsisi), (1988/89) hamsi çöküşünün nedenle- larda balıklar yaşamlarını sürdürebili- Engraulis eurystole (Gümüş hamsi), Engraulis japonicus (Japon hamsisi), rinden biri de 1987/88 döneminde yorlar. Balıklar bu geniş ve değişik ya- Engraulis mordax (Kaliforniya hamsisi), yaşanan "iyi avcılık" sezonunun as- şam alanlarına uyum göstermek için Engraulis ringes (Peru hamsisi). lında aşırı avcılığa yol açmış olması- zaman içinde evrilmiş bulunuyorlar. Hem hamsiler hem de bütün ba- dır. Buna bağlı olarak av, izleyen yıl- Yaşam alanları tatlı su ve deniz olarak lıklar içerisinde avlanan miktarlar ba- larda azalmıştır. Yakın geçmişte ya- ayrıldığında balıkların %58’i denizler- kımından en önemli tür Engraulis rin- şanmış bu gerçeğin yol gösterici bir de, %41’i tatlı sularda ve % 1’de hem gens’tir. Bu balık Peru açıklarında av- niteliği olmalıdır. Çünkü olası ikinci tatlı hem de tuzlu sularda yaşadığı an- lanır. 1960’lı yıllardan sonra endüstri- hamsi çöküşünde birincisindeki ka- laşılıyor. yel ölçeğe çıkan Peru hamsisi avı, dar şanslı olunmayabilir ve stokların Balıklar, ilk çağlardan günümüze 1970’te ulaştığı yaklaşık 13 milyon kendilerini toparlaması çok daha değin önemli bir protein kaynağı ol- tonluk en yüksek düzeyden 1971’den uzun sürebilir, hatta kendilerini hiç muştur ve buna bağlı olarak da balık- sonra düşmeye başlamış ve hatta 2 toparlamayabilirler. çılık eskiden günümüze önemli geliş- milyon tonun altına inmiş bulunuyor. Öz olarak belirtilen nedenlerden meler göstermiştir. Avcılığı yapılan Hamsi türlerinin balıkçılık açısın- dolayı ülkemiz kıyılarındaki hamsi balık türlerinin en yaygın ve ekono- dan önemli diğer iki türüyse, Japon avının iyimser bir yaklaşım olarak 300 mik öneme sahip takımının Ringagil- hamsisi (Engraulis japonicus) ve Av- bin tonu aşmaması gerektiği ve bunun ler (Clupeiformes) olduğuna kuşku rupa hamsisidir (Engraulis enrasico- sağlanması için gerekli hassasiyetin yok. Bu takım içinde en önemli ailey- lus). gösterilmesi önem taşıyor. se kuşkusuz hamsi balıkları (Engra- Engraulis japonicus adından da Bu çerçevede son olarak önemli ulidae) ailesi. Engraulidae ailesi için- anlaşılacağı gibi Japon denizinde avla- bir noktanın altının çizilmesinde yarar de 16 cins ve 139 tür yer alır. Hamsiler nan bir tür. Bu türün av değerleri Pe- var: İnsanlar doğal değişmeleri ve bu- içinde en çok avlanan ve özellikle son ru hamsisi kadar olmasa da yine de nun sucul stoklara getirdiği art- dünya denizlerinde ma ve azalmaları kontrol edemi- avlanan en önemli yor ve henüz bunu önceden de küçük pelajik balık kestiremiyorlar. İnsanların tek türleri arasında yer kontrol edebilecekleri faaliyet alıyor. Ülkemiz de- balıkçılıktır. Biyolojik koşullar Av (ton) nizlerinde özellikle gerektirdiği zaman tüm diğer uy- de Karadeniz’de gulama ve siyasi kaygıya dayalı önemli miktarlarda karar ve uygulamalar geri plana Yıllar avlanan Engraulis itilmelidir. Çünkü doğa affet- encrasicolus da dün- mez. 1972-1997 hamsi av miktarları (DIE, 1973-1997) yada en çok avlanan

100 Bilim ve Teknik hamsi türlerinden. E. encrasicolus, di- ğer iki hamsi türüne göre daha değişik su özelliği olan denizlerde yaşıyor. Av- rupa hamsisi (veya bildiğimiz hamsi) Kuzey denizi, Kuzey Doğu Atlantik, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karade- niz’de Azak Denizi dahil olmak üzere Karadeniz’de de bulunan hamsi (Engraulis encrasicouls) dağılmış durumda. Avrupa hamsisi, Karadeniz başta olmak üzere bulun- duğu tüm denizlerde hem kıyı, hem de uzak mesafe (açık deniz) avcılığı yapan ülkeler tarafından avlanıyor.

Hamsiler Neden Bol? Peru hamsisi (Engraulis ringes) Hamsilerin avcılık açısından bu kadar değerli olmaları ve bu kadar çok miktarda avlanmalarının nedenleri bu canlının ekolojik ve biyolojik özellik- lerinde aranmalı. Hamsiler kabaca üçüncü beslenme basamağında zo- oplankton ile beslenirler. Bununla Japon hamsisi birlikte, bazı hamsilerin diyetinde fi- (Engraulis japonicus) toplanktonlar da yer alıyor. Bu neden- le beslenme basamağı biraz daha aşa- nan balıkların bir taşıyıcı tekneyle pa- O halde küçüklüğüyle ters orantılı üne ğıya çekilmiş oluyor. Beslenme ağının zara ulaştırılması. sahip bu balığın avlanmasında biraz alt kısımlarından beslenmek, hamsi Hamsi genellikle gırgırlar ile av- daha sorumlu davranılması gerekiyor. türlerine zengin besin kaynağı sağlı- lanmakta birlikte, nadir olarak tek ya Hasan Örek, Ferit Bingel yor ve sonuç olarak da zengin stoklar da çift tekneyle çekilen orta su trol ağı Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Deniz Bilimleri Enstitüsü oluşturmalarına neden oluyor. ile de avlanmakta. Kaynaklar Anon., 1992: Determination and quantification of fishing gears and technology in the Black Sea. Mi- nistry of Agriculture and Rural Affairs of TC., Res. Inst. of Aquat. Prod. Yomra-Trabzon. Hamsinin Avlanması Hamsi Tüketimi Bingel, F., Gücü, A. C., Niermann, U., Kıdeyş, A. E., Mutlu, E., Doğan, M., Kayıkçı, Y., Avşar, D., Bekiroğlu, Y., Genç, Y., Okur, H., Zengin M., 19965: Karedeniz stok tespiti projesi-Balıkçılık araştırmaları. Proje No: TÜBİTAK, DEBAG 74/GFinal Reoprt. IMS-METU, Erdemli. Geçmişte, motorlu araçların olma- Tüketim bir seçim sorunu. Ülke- Chashchin, A. K., 1995: Abundance, distribution and migrationj of the Black Sea anchovy stocks. Tr. J. of Zoology 19 dığı çağlarda hamsi ve benzeri balık- miz insanları su ürünlerini taze tüket- Düzgüneş, E., Karaçam, H., 1989: Karadenizdeki hamsi (Engraulis encrasicolus L. 1758) balıkların- lar, insan gücü ve sonraları yelkenle meyi yeğlerler. Avın taze tüketileme- da bazı populasyon parametreleri ve büyüme özelliklerinin incelenmesi. Doğa, Tu-Zooloji. D. C. 13(2). hareket eden deniz araçlarında bu- yen küçük bir kısmıysa, eskiden tarla- Einarson, H., Gürtürk, N., 1960: Abundance and distribution of eggs and larvae of the anchovy (Engraulis encrasicolus ponticus) in the Black Sea. İst. Üniv.., Fen Fak. Hidrobiyol. Araşt. günkilerden çok küçük ağlarla avlanıl- lara gübre olsun diye atılırken günü- Enst. Yay. maktaydı. Zamanla motorize olan ve müzde balık unu ve yağına dönüştü- Evliya Çelebi 1672: Evliya Çelebi Seyahatnamesi. Sadeleştiren T. Temel-Kıran, N. Ateş. Cilt I-II. Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1986. bu nedenle de giderek büyüyen tek- rülüyor. FAO, 1998: Fish Stat Plus Ver 2.19. Fisheries statistics software by Yury Shatz. Fischer, W., 1973(Ed): FAO species identification sheets for fishery purposes. Mediterranean and neler değişik düzeneklerin yardımıyla Diğer ülkelerde avlanan hamsiler- Black Sea (fishing area 37) Vols. 1-2 Rome, FAO. page, var. daha büyük çevirme ağları kullanma- se konserve, salamura, taze olarak ve Grainger, R., 2000: Recent trends in global fishery production (World fishery production up to 1996). FAO. ya başladılar. Örneğin bugün çoğumu- sonuçta yine balık unu ve yağı fabri- Helfman, Gene, S., Bruce, B. C., Facey, D. E., 1997: The diversity of fishes. Blackwell Science. Malden. Mass, USA zun normal kabul ettiği gırgır ağı ma- kalarında işlenerek değerlendiriliyor. Ivanov, L., Beverton, R. J. H., 1985: The fish resources of the Mediterranean. Part two: Black Sea. karası ülkemize 1950’li yıllarda Et ve Görülebildiği kadar hamsimiz her Etud. Rev. CGPM/Stud. Rev. GFCM. Karaçam, H., Düzgüneş, E., 1990: Age, growth and meat yield of the European anchovy (Engraulis Balık Kurumu vasıtasıyla geldi. Bu- yönüyle yararlı bir canlı olup neredey- encrasicolus L. 1758) in the Black Sea. Fisheries Research 9(1) Muus, B. J., Dahlström, P., 1968: Meeresfische. BLV, München. gün bu makaralar hidrolik sistemlerle se her derde deva bir özelliğe sahiptir. Owen, E. S., 1979: The production of the fishes in the Black Sea. In: Fundamental principles of the çalışıyor. biological productivity of the Black Sea. Kiev, Naukova dumka Prodanov, K. B., Stoyanova, M. D., 1999: Maximum sustainable yields (MSYs) of the Black Sea anc- Hamsiler bilindiği gibi sürü oluş- hovy (Engraulis encrasicolus) and horse mackerel (Trachurus mediterraneus). Similarities and difference of two interconnected basins, 23-26 Feb. 1999 Athens, Greece, Abstracts. tururlar. Balıkçılar önceleri yerini tec- Slastenenko, E., 1955/56: Karadeniz havzası balıkları. Çeviri H. Altan. EBK Yay. İstanbul. rübeye dayalı bilgileriyle saptadıktan Ünsal, N., 1989: Karadeniz’deki hamsi balığı Engraulis encrasicolus (L. 1758)’nın yaş-boy ağırlık ilişkisi ve en küçük av büyüklüğünün saptanması üzerine bir araştırma. İ.Ü. Su Ür. Derg. sonra bunların etrafını kaçamayacak- Whitehead, P. J. P., 1984a: Clupeidae, p. 268-281. In: Fishes of the north-easthern Atlantic and the ları bir ağ ile çevirip avlamaktaydılar. Mediterranean Vol. 1, UNESCO. Beygir Gücü Whitehaed, P. J. P., 1984b. Engraulidae, p. 282-283. In: Fishes of the north-easthern Atlantic and the Günümüzde tek fark, 1980’li yılların Mediterranean Vol. 1, UNESCO Whitehead, P.J.P. ve T. Wongratana: 1986. Engraulidae. p. 204-206. In M.M. Smith and P.C. He- başından bu yana su altı radarı denen emstra (eds.) Smiths' sea fishes. Springer-Verlag, Berlin. From Froese, R. and D. Pauly. Edi- tors. 1999. FishBase 99, 10 April 2000. ‘sonarların’ sürünün yeri ve büyüklü- Whitehead, P. J. P., Nelson, G. J., Wongratana, T., 1988a: FAO species catalogue. Vol. 7. Clupeoid ğünü saptamada kullanılması ve daha Yıllar fishes of the world (Suborder Clupeoidei). An annotated and illustrated catalogue of the her- rings, sardines, pilchards, sprats, shads, anchovies and wolf-herrings. Part 2 – Engraulididae. büyük ağların yardımcı tekne kullanı- FAO Fish. Synop. 7(125)Pt., 10 April 2000. Karadeniz gırgır balıkçılığı filosundaki Whitehead, P. J. P., Nelson, G. J., Wongratana, T., 1988b: Clupeoid fishes of the world (Suborder larak sürünün etrafına sarılması, avla- gelişmeler. Clupeoidei). P 2. Engraulididae. FAO Species Catalogues, FAO Fisheries Synopsis, no. 125.

Temmuz 2000 101 Forum

Sağlığımı Garantiye Aldım; Çünkü "Check-up" Yaptırdım zamanla şöyle bir gerçek ortaya Acaba? çıktı: "Check-up" adı altında uy- gulanan pek çok program bilim- "Check-up" ya da Türkçe bilgilenmesinin sağlanması, ko- sel bir dayanağı olmadan yapılı- söylemle genel sağlık denetimi, ruyucu hekimliğin ve bu alanda yor. Bu da, check-up yaptıranla- sağlıklı insanların, tıp merkezle- hizmet veren hekimlerin belli- rın harcadığı paranın, bunun için rinde, belirli taramaları yaptıra- başlı görevleri arasında. Ama harcanan malzemelerin ve za- rak kendilerini olası risklerden pek çok konuda olduğu gibi bu manın boşa kaybedildiği anlamı- korumaları anlamına gelir. Bazı konuda da insanlar, bilgili ve bi- na geliyor. Sonuçta, check-up hastalıkların tanısının erken dö- linçli olarak değil, kulaktan dol- programları sorgulanmaya başla- nemlerde konulması aslında ma bilgilerle, moda diye, herkes dı. Örneğin belirli aralarla yapı- hem insanlar hem de hekimler öyle yaptırdığı için check-up lan fizik muayeneler yapılmaya açısından çok önemlidir. Böyle- yaptırıyorlar. İşin kötü yanı bir- değer nitelikte mi? Kitlesel tara- ce sağlıklı yaşamın sürekliliği bir çok kişi, sağlık gibi çok önemli ABD’de önerildi. Böylece hasta- malar, bazı hastalıklar için ne anlamda güvence altına alınmış bir konuda, hem kendisi, hem lıklar önlenecek, erken tanı ve denli önem taşıyor? Sağlam bi- olur. de bu işi uygulayanlar tarafından tedavi sağlanacaktı. Ama bu reyler, hastalık ortaya çıkartabi- Son yıllarda, özellikle de son kandırılabiliyor. öneri fazla rağbet görmedi. Çün- lecek alışkanlıklarından vazgeç- günlerde, insanlara check-up "Check-up"ın amacı, cinsiyet kü birçok hastalığın ilk evreler- me konusuna ne derece duyarlı yaptırmaları için inanılmaz ola- ve yaşla ilişkili sağlık koruma de saptanamadığı, saptananla- yaklaşıyorlar? Bu konuda da yi- naklar sunuluyor. Bu olanaklar paketleriyle yaşamboyu sağlığı rınsa sonucu pek de değiştirme- ne bilim adamları devreye girdi. da her türlü yazılı, görsel, işitsel sürekli kılmaktır. Bu paketler diği kabul edilirdi. Sonra yine Hastalar üzerinde yapılan tara- iletişim araçlarıyla insanlara an- sayesinde, sağlıklı insanlarda ta- Amerika’da, 1950’li yıllarda, sü- maların, muayenelerin kimlere latılıyor. Bir bakıyorsunuz heye- ramalar yapılır ve bu yolla bazı reğen hastalıkların kontrol altına ve nasıl yapılması gerektiği ko- canla seyrettiğiniz bir televizyon hastalıkların tanısının erken ev- alınmasında yöntem belirleme nusunda araştırmalar, çalışmalar filmi, en heyecanlı yerinde kesi- relerde konulması, eğer bir risk amacıyla birçok kurumdan olu- başlatıldı. liyor ve bir banka reklamında saptanmışsa ilgili tedavinin bir şan bir birlik kuruldu. Birlik, bir Dr. Tümay Sözen, "Sağlık check-up yaptırmanızın ne den- önce başlatılması, ve "riskin" gi- süre sonra sağlıklı insanların da Taramaları Kimlere ve Nasıl Ya- li gerekli olduğu anlatılıyor. Ol- derilmesi sağlanır. Program uy- olası hastalıklara karşı tarama pılmalıdır?" başlıklı bir makale- dukça sevimli, ama bir o kadar gulanırken, kişiye, toplumun yaptırmaları gerektiğine karar sinde şunları söylüyor: "İdeal ta- da şişman bir aile babası yaşamı- genelinde yaygın olan riskleri verip bir program geliştirdi. rama testi ucuz, kansız, duyarlı- nı nasıl güvence altına aldığını taşıyıp taşımadığını belirleme, Program, zamanında saptanma- lığı ve özgüllüğü yüksek ve sık söylüyor saniyeler içinde size. Ya tanı amacıyla fizik muayene, la- dığında ciddi sorunlar ortaya çı- rastlanan, tedavi edilmediği tak- da bir gün posta kutunuzda bir boratuvar testleri ve radyolojik karabilecek hastalıkların erken tirde önemli bir hastalanma sık- broşür buluyorsunuz: Broşürün testler yapılmaktadır. Eğer tara- evrelerde saptanıp, etkin bir te- lığına ve ölüm oranına sahip bir ön yüzünde, kocaman puntolar- ma sonuçları "pozitif çıkmışsa" daviyle giderilmesini ve insanla- hastalığı belirleyen bir test ol- la, "Sağlığınız için neler yapıyor- başka testlerin yapılması da ge- rın sağlıklı ve kaliteli bir yaşam malıdır." sunuz?" sorusu soruluyor? Kâğı- rekir. sürmelerini amaçlandı. İşte bu Yine aynı konuyla ilgili ola- dın hemen sol üst köşesinde de İnsanların karşı karşıya ol- programlara, kendi anadilimiz- rak Dr Melih Elçin, "Check-up "…… Check-up Merkezi" yaz- dukları risklerle ilgili olarak sağ- deki bir sözcük gibi, yabancısı Ticari Bir Uygulama mı, Bir Sağ- makta. Broşürün katını açıp için- lık kontrolleri yapılması gerekti- olmadığımız, yadırgamadığımız lık Hizmeti mi?" başlıklı yazısın- dekileri okumaya başladığınızda ği ilk kez 1920’li yıllarda “check-up” adı veriliyor. Ama da şunları söylüyor: "Artık sağlık bir mini anketle karşılaşıyorsu- alanında kabul edilen tek dü- nuz. Anketin ana amacı, sizi sağ- Değerli Okurlar, şünce var: Yaş, cinsiyet ve risk lığınızla ilgili kuşkuya düşürüp, Temmuz sayımızdan başlayarak Forum köşesini yeniden gruplarına yönelik periyodik "check-up" merkezine gitmenizi başlatıyoruz. Ama bu kez formatımız geçmiş sayılardakinden sağlık kontrolleri. Örneğin, 40- sağlamak. Bu anketin ardından o biraz farklı olacak. Nasıl mı? Her ay Forum’un konusunu 64 yaş grubunda, herhangi bir sağlık merkezine giderseniz size Bilim ve Teknik ekibimiz belirleyecek. Örneğin bu sayımızda risk faktörü taşımayan bir birey- sunulacak olan inanılmaz (!) in- de kan basıncı, boy ve kilo ölçü- sağlığımızı yakından ilgilendiren bir konuyu, genel sağlık dirimlerden de söz ediliyor. Ol- mü, erkeklerde 35-65 ve kadın- duğu gibi pazar paylaşımına, var kontrollerini ve bilgisayar sözcüğünün doğru bir tercüme olup larda 45-65 yaş arası total koles- olan potansiyelden pay elde al- olmadığını gündeme getirdik. Ağustos sayımızın konusuysa terol düzeyinin ölçülmesi, ka- maya yönelik bir yaklaşım bu; "Bilim Etiği" olacak. Bu konulardaki görüşlerinizi bize yazın. dınlarda smear (döl yolundan sı- ama ustaca bir uygulamayla, sağ- Ayrıca tartışma açmak istediğiniz, bilimi ilgilendiren konuları vı) alınması, 50 yaş üzerinde ga- lığınızı düşündükleri izlenimi da bizlere önerebilirsiniz. Ama unutmayın, sayfalarımızın kısıtlı itada (dışkıda) gizli kan bakılma- verilerek bizlere sunuluyor. olması ve bunun yanı sıra olabildiğince çok görüşe yer sı, kadınlarda 50-69 (bazı grup- Aslında toplumda sağlık verebilmemiz için görüşlerinizi en çok 400 kelimeyi geçmeye- larca 40-69) yaş arası mamografi kontrolü bilincinin yaratılması, cek biçimde özetlemeniz gerekiyor. Mektuplarınızı "TÜBİTAK ve meme muayenesi, sigara ve gerçekten çok önemli bir konu. Bilim ve Teknik Dergisi, Forum Köşesi, Atatürk Bul. No:221 alkol kullanımı, beslenme ve eg- Zaten sağlığın korunmasıyla il- Kavaklıdere- Ankara" adresinde, sabırsızlıkla bekliyoruz. zersiz alışkanlıkları ve aşılanma gili yöntemlerin insanlara anla- konularında danışmanlık sunul- Gülgûn Akbaba tılması, insanların bu konularda ması önerilir. Bunun dışında ya-

102 Bilim ve Teknik kınması olmayan bir bireyden basıncı ölümlerin önemli bir fi yaptırmalı. Çünkü bu test sa- sürükleyebilmektedir. Çünkü istenen diğer tüm tetkiklerin yüzdesinin nedeni olarak göste- yesinde, meme kanserinden birçok hastalık bu testlerle er- amaçsız, verimsiz ve etkisiz ol- riliyor. Kan basıncı ölçülmesinin ölenlerin sayısında bir düşüş ken dönemde tanınmamakta ve duğu bilinmektedir." hastaya getireceği maliyetse sı- gözlenmiştir. "check-up"tan kısa süre sonra or- Dr. Elçin’in vurguladığı tet- fır. Gaitada gizli kan tayini hem taya çıkan bulgular kişi tarafın- kikler, tıp alanında çalışmalar Total kolesterol için öneri- kadın hem erkekte, 40-50 yaş dan önemsenmeyerek hastalığın yapan uluslararası sağlık komite- lense 20-60 yaşlarda, 5 yılda bir sonrasında rutin olarak yapılma- tanısında gecikmeye neden ola- lerince şöyle açıklanıyor. Örne- rutin olarak ölçümü yapılması. lı. Bu test, kolon kanserlerinin bilmektedir." ğin 1-3 yılda bir rutin olarak boy Eğer 18 yaş üzerinde bulunan erken tanısında etkin. Dr. Tümay Sözen’se şu öneri- ve ağırlık ölçümü öneriliyor. Dü- kişi (kadın ya da erkek) sigara Ülkemizde yapılan istirahat lerde bulunuyor: "Gelişmekte şük sosyoekonomik durumda kullanıyorsa, ailesinde kalple il- EKG’si, tiroid fonksiyon testleri, olan bir ülke olarak sağlık sorun- olanlara, ya da tek yönlü besle- gili sorunları olan ya da inme ge- tiroid ultrasonografisi, tümör be- larımız gelişmiş ülkelerden fark- nenlere bu kontrol seçici olarak çiren biri varsa, HDL’si (High lirliyiciler gibi testlerin yapılma- lıdır. Gelişmiş ülkelerdeki gibi öneriliyor. Kan basıncı konusun- density lipoprotein-yüksek yo- sının hiçbir anlamı olmadığını ülkemizde de uzmanlardan da söylenenlerse şöyle: 18 yaşın- ğunluklu lipoprotein) 35’ten faz- savunanlar da var. Dr. Elçin bu oluşmuş sağlık komiteleri kurul- dan büyüklerde, diastolik kan laysa bu durumda önerilen, 5 konuda şunları söylüyor: "Türki- malı, taramaların nasıl yapılacağı basıncının 85 mm’den küçük ve yıldan daha az sıklıkta, güvenilir ye’de "check-up" adı altında ya- konusunda esaslar saptanmalı- sistolik kan basıncının 140 laboratuvarlarda yapılmak üzere pılan uygulamaların, bilinçsiz dır. Bu komiteler, uluslararası mm’den düşük olması normal kan kolesterol düzeyinin ölçtü- hastanın tatmini ve sağlık kuru- kabul görmüş tarama ölçütlerine kabul ediliyor. Rutin olarak, bu rülmesi. luşunun para kazanmasından göre, halkımızın ırksal, yöresel, değerleri taşıyan bireylerde en Ayrıca, 50 yaşın üzerindeki öte bir amacı yoktur. Başvuran ekonomik ve çevresel koşulları- az 2 yılda bir kan basıncı ölçül- kadınlara, 1-2 yılda bir kere ma- kişi kendisine sunulan teknoloji nı göz önüne alarak sağlık tara- meli. Bu öneri yaşlılar için de, mografi yapılması öneriliyor. Ai- ağırlıklı tetkik listesinden etki- ması yapılması konusunda ra- gençler için de geçerli; çünkü, lesinde meme kanseri olanlar, lenmekte ve içeriğini öğrenme- porlar yayımlamalıdır. Kuşkusuz bu tarama yaşlılarda inme ve ko- yağ ağırlıklı beslenenler, geç mekte. Tetkik sonuçlarında ge- bu raporlar, gelişmiş ülkelerden roner arter hastalığı riskini azal- yaşlarda gebe kalanlar, 40 yaş nel bir sağlıklılık hali onu tehli- farklı sonuçlar içerecektir." tır. Tüm dünyada yüksek kan sonrasında yılda 1 kez mamogra- keli olabilecek bir rehavete bile Gülgûn Akbaba

"Bilgisayar" mı, sözcüğü için Türk Dil Kurumu sında (bilgisayar) kullanılmış lama işleri ise bu sözcüğe Türk- sözlüğünde şu tanım verilmek- olan "bilgi" sözcüğü Türk Dil çe'de karşılık olarak kullanılan "Bilgiişler" mi? tedir: “Bilgisayar (bileşik ad) Kurumu sözlüğünde bilgisayar "bilgisayar" sözcüğünde "sayar" kendine verilen bilgi ve verilere (computer) sözcüğünün tanı- sözcüğü ile belirtilmiştir. "Say- Bilindiği gibi "computer"ler göre, yalın ya da karmaşık işlem- mında bulunan ve çevirisini ver- mak-sayar" sözcükleri hesapla- İngilizce’nin konuşulduğu ülke- leri yapıp sonuçlandıran elektro- diğimiz "computer" sözcüğünün ma ile ilgili, hesaplamayı çağrış- lerde geliştirilmiştir. İngilizce nik makine. Buna elektronik be- tanımında da birkaç kez kulla- tıran sözcüklerdir ama compu- "Computer" sözcüğü bir küçük yin de denir, kompütür.” nılmış bu sözcüğün compu- ter'lerin yaptıkları işlerle ilgili bilim sözlüğünde çevirisini ver- Günümüzde, kişisel compu- ter'lerle kurulan ilişkisi nedeni olarak bütünüyle ilgisiz, yanlış diğim şu şekilde tanımlanmıştır: ter'lerin büyük bir hızla yaygın- ile kullanılmış olmalıdır. nitelendirmelerdir. Veri kabul edebilen, ona bir dizi laşması ile "bilgisayar" sözcüğü "Computer=hesaplayıcı" lar "Computer"lerin giderek ge- mantıksal işlemler uygulayabi- geniş bir kullanım bulmuştur ve gerçekten de zaman içinde yal- nişleyen işlevleri içinde "bilgi len, bu işlemlerin sonuçlarını kullanımı gün geçtikçe daha da nızca matematiksel hesaplama- üzerine işlem yaptıkları" "bilgi bilgi (information) olarak suna- yaygınlaşmaktadır. Türkçe'de lar yapmaktan daha geniş işler işledikleri" kabul edilirse, bilgi bilen bir elektronik aygıt. Com- computer karşılığı kullanılan üzerine yapılan işlem "bilgi say- puter'ler karmaşık matematiksel "bilgisayar" sözcüğünün "com- mak" değildir ve bunu yürüten hesaplamalar dizilerini çok bü- puter=hesaplayıcı" sözcüğünden aygıt da "Bilgisayar" olarak ad- yük hızda yerine getirmek için farklı bir yönü, yapısında "bilgi" landırılamaz. Bilgi üzerine işlem kullanılır; bu onları her günkü sözcüğünün bulunmasıdır. yapan aygıt daha doğru olarak büro hesaplamaları, endüstriyel Computer sözcüğünün çevi- "Bilgiişler" olarak adlandırılma- işlemlerin kontrolü ve uzay ara- risini verdiğimiz tanımında ise lıdır. cı uçuş yollarının kontrolü gibi İngilizce "information" sözcüğü, Computer'ler için "bilgisa- çeşitli amaçlar için çok faydalı birkaç kere, şu kullanımlar için- yapar duruma gelişmişlerdir. Bu yar" değil "bilgiişler" sözcüğü yapar. Bu işlemleri yerine getir- de kullanılmıştır: "information aygıtların gelişme çizgileri, gün kullanılırsa, "Computer Center" me yetenekleri yalnızca mate- olarak sunabilen bir elektronik geçtikçe daha da değişik işlevler sözcüğünün doğal karşılığı "Bil- matiksel yeteneklerine değil, aygıt..." "information depo ede- gerçekleştirebileceklerini öner- giişler Merkezi" ya da "Bilgiiş- fakat bilgi depo edebilme ve bilme ...belirtilen information mektedir. Yazının başında aktar- lem Merkezi" olmaktadır ve uygun koşullarda belirtilen bilgi bit'lerini yeniden kullanabilme dığım tanım 1986 tarihlidir, an- "Bilgiişler" sözcüğü "Bilgiişlem" (information) bit'lerini yeniden yeteneklerine dayalıdır...". cak orada dahi üç kere compu- sözcüğü kullanımıyla uyum sağ- kullanabilme yeteneklerine da- İngilizce "information" söz- ter'lerin "information işlediği" lanmaktadır. yalıdır." cüğüne Türkçe şu karşılıklar ve- anlamında bir tanım vardır. Bu "Computer"ler için "bilgisa- "Computer" sözcüğünün İn- rilmektedir. Information: Bilgi, durumda computer'lerin yalnız yar" karşılığının kullanılması gü- gilizce günlük dilde karşılığı ise haber. hesaplama işleri yapmadıkları, nümüzde büyük yaygınlık ka- "hesaplayıcı" sözcüğüdür. İngilizce "information" söz- genel olarak "bilgi işledikleri" zanmıştır. Bu yanlış Türkçe kar- "Computer" sözcüğü Türk- cüğünün Türkçe karşılığı "bilgi" nitelemesi düşünülebilir. şılığın daha da yaygınlaşmasına çe'ye "bilgisayar" sözcüğü ile sözcüğü olarak alınırsa, compu- "Computer=hesaplayıcı" söz- izin verilmemelidir. karşılanarak girmiştir. Bilgisayar ter'lerin Türkçe adlandırılma- cüğünün anlamında olan hesap- Alper Davutoğlu

Temmuz 2000 103 Vitrinde Olmayanlar

Bu sayımızda ilgi alanı çok geniş bir yazarın, Primo Levi’nin kendi alanı (kimya) dışında değişik konularla ilgili denemelerini bir araya getirdiği Başkalarının Meslekleri adlı kitabından bir bölüm yayımlıyoruz.

Okula Dönüş gerekli. Gözün sayısız defa defterden tahta- Çekingenliğimi ve tembelliğimi yendim ya sonra da öğretmenin yüzüne atlaması ge- ve altmış yaşında çok ciddi bir kurumda açı- rekiyor. Çift odaklı gözlük kullanıyorsanız lan, çok az bildiğim bir yabancı dilin öğretil- idare edersiniz. Yok eğer gözlüğünüz çift diği kurslara kaydoldum. (...) odaklı değilse, sol eliniz gözlüğü bir takıp bir Öğretmen derse samimi ve dürüst bir ko- çıkarmaktan yorgun düşer. nuşmayla başladı: İnsan bir yabancı dili bir- Bir de daha kalıcı oldukları için daha cid- çok farklı sebeple öğrenmek isteyebilir. Do- di olan sorunlar var. Öğrenme sürecinde üç Other People’s Trades layısıyla da öğretme yöntemleri farklı olabilir. ayrı evre olduğunu biliyoruz. Öğrenilen şeyin Primo Levi Doğrusunu söylemek gerekirse, öğretim ihti- belleğe kazınması, orada tutulması ve gerek- Abacus, 1991, 209 sayfa yaca göre, her bir öğrencinin önceki bilgileri- li olduğunda hatırlanması. Son ikisi oldukça nız olunca öğrenmeyi istediğiniz kavramlar ne, yeteneklerine, hedeflerine göre şekillen- kolay: Bir şey belleğinize bir kere yerleşmiş- belleğe daha iyi yerleşiyor. dirilmeli. Bu da mümkün olmadığına göre bir se belirsiz bir süre için orada kalmaya devam Hepsinden önemlisi hedefleriniz değişmiş orta yol bulunması gerekir. Bazısı bir yabancı eder. Hatırlamak da zor değildir. Aslına ba- oluyor. Öğrenme isteği diye bir şeyden genel- dili yalnızca o dilde okuyacak, mesleki yayın- karsanız, insan yıllar geçtikçe bazı püf nokta- likle söz edilemeyecek zorunlu eğitim yılları ları takip edecek kadar, bir turist kadar ya da ları öğreniyor, öyle ki insanın "dilinin ucun- bittikten sonra bile, öğrencinin öğrenme iste- iş görüşmesi yapmaya, iş mektupları yazmaya daki" sözcük ve kavramların sayısı giderek ği dolaylı bir nitelik taşır. Öğrenmek için de- yetecek kadar ya da bir meslektaşıyla anlaşa- azalıyor. Ama öte yandan, yeni şeylerin belle- ğil çalışmalarına devam etmesini ya da hayatı- bilecek kadar öğrenmek ister veya öğrenmek ğe kazınması giderek daha da zorlaşıyor. İn- nı kazanmasını sağlayacak bir unvan kazan- zorunda kalır. Ortada birbirinden farklı bunca sanın "öğrenmeyi öğrenmesi" gerekiyor: Bir mak için okula gider. Öğrenme ile mesleki sebep olmasına karşın, öğrenmeyi edilgen kavramın depoya girmesi ve orada beklemesi yetkinlik arasındaki karşılıklı ilişkinin ancak öğrenme (iletmeden alma) ve etkin öğrenme artık tek başına yeterli olmuyor. Zaten orada nadiren farkına varır. Çünkü, maalesef, çoğu (alma ve iletme) diye ayırabiliriz. Ama çok da beklemez, en azından uzun bir süre bekle- zaman böyle bir ilişki yoktur. Yaptığı çalışma- umutlanmayın; yetenekli olanlarınız sözlü ve mez: Girer ve hemen çıkar, uçucudur, ardın- ların uzun vadede yararlı olacağına mantığını yazılı dilin hemen hemen tamamını edilgen da yalnızca sinir bozucu, bulanık bir iz bıra- kullanarak ikna olsa bile, konuya ilgisi hâlâ olarak anlamayı başaracak. Sizin yaşınızda kır. Sanki bir çekiç kullanır gibi, güç kullana- zayıf olabilir. Bütün bunların aksine, tam bir (belli ki çoğunluğun yaşını kastediyordu) yal- rak müdahale etmeyi, bir çekiçle kavramları seçme özgürlüğü ile, insanı sınırlayan bir ders nızca bir dâhi bu dili hata yapmadan konuş- yerlerine zorla yerleştirmeyi öğrenmek gere- programı ve devam zorunluluğu olmayan bir mayı ve yazmayı becerebilir. Yurtdışında en kir. Evet, bu yapılabilir ancak zaman ve çaba derse katılmaya karar veren, sınav korkusu az altı ay yaşar ve İtalyanca tek bir sözcük ister. Düzenli olarak not almak, bu notları yaşamayan, aleyhinde olabilecek yargılardan işitmez ve konuşmazsanız başka. tekrar tekrar (aradan haftalar, aylar geçse bile) korkmayan yaşlı bir kimse, yukarıda anlatılan Daha ilk derste, öğrenmenin yirmi yaşın- okumak gerekir. Üstüne üstlük insan, her ne elverişsiz koşulların ve sert okul sıralarının da, kırk yaşında, altmış yaşında ne kadar kadar paradoksal görünse de, hatalı kavramla- bozamayacağı bir hafiflik hisseder, bir özgür farklı olduğunu anladım. Bir işitme sorunum rı silmenin yani isteyerek unutmanın öğren- irade duygusu tadar. olmadığını sanıyordum; yoktu da, ama yal- mek kadar zor olduğunu anlar. Sanki varsa- Böyle bir ders hem çalışma, kendini geliş- nızca İtalyanca konuşulduğunda. İnsanın yımsal bir balmumu tablet, üzerine bir şey tirmedir hem de bir oyun ve bir lükstür. kendi dilinde yapılan bir konuşmayı dinle- kazınamayacak, kazınmış olanlar da siline- Oyun, yani amacı kendisi olan ama aynı za- mesi başkadır. Bir heceyi ya da bir sözcüğü meyecek kadar sertleşmiştir. Bir dili öğren- manda kurallı ve düzenli olan etkinlik, çocuk- kaçırsanız bile, o sözcüğün ya da hecenin ye- meye heves ettiğinizde kolaylıkla yerleşen lara özgüdür. Ama okula geri dönerek oynadı- rini farkına varmadan doldurmakta ya da dı- sözcük seçimindeki hataları ve gramer yanlış- ğı oyunda insan çocukluğun hoş ve unutul- şarda bırakma yöntemiyle akıl yürüterek ne larını daha sonra yok etmeye çalışmak yön- muş tadını bulur. Sınıf arkadaşlarıyla girişilen olduğunu tahmin etmekte zorluk çekmezsi- temli bir çalışma, sabır ve oldukça fazla ener- rekabet, sonucu ne olursa olsun, gençlerle ku- niz. Ama eğer konuşulan dil sizin diliniz de- ji ister. rulan eşit bir ilişki, başka bir yerde yaşanması ğilse, bir hece kaçırmak otobüs kaçırmaya Öte yandan yaş insana sadece dezavantaj imkânsız adil ve açık bir yarıştır. Kuşaklar ara- benzer: Siz zincirin eksik halkasını bulmak getirmiyor. Ne de olsa insan o arada birkaç sındaki duvarlar yıkılır; insan yaşlıların can sı- için çırpınırken konuşma ilerler. Sizin kafa- numara öğrenmiş oluyor. Gerekli olanlarla kıcı otoritesini bir kenara bırakmak zorunda nız duvarlardan yansıyan bir ses ya da sokak- fazlalıklar arasındaki farkı, yani hangi kavram- kalır ve kendisiyle alay etmeyen, kendisini tan geçen bir tramvayın sesiyle hemen karı- ların içeri kabul edilip depoya atılacağını, aşağılamayan ve zoraki bir yakınlık kurmaya şıverirken, genç sınıf arkadaşlarınızda en hangilerininse şöyle bir bakıldıktan sonra bir çalışmadan arkadaş olan, yanında oturan gen- ufak bir rahatsızlık belirtisi görülmez. Görme kenara atılacağını anlamak kolaylaşıyor. Artık cin daha üstün zihinsel kaynaklarına saygı du- gücünüzle ilgili sorunlar da çıkar. Kendimin- daha bir sakin olan insanın, kendine ait daha yar. Dahası, insanın kendine doğrudan bir kinden şikâyet edersem haksızlık etmiş olu- çok zamanı ve zihnini oyalayan daha az işi amacı olmayan bir etkinlik armağan etmesi rum. Gündelik hayatta, o da sadece müzeler- oluyor. Yeni edinilen bilgilerin, bir anahtarın çok şeye mal olmayan ama çok fazla şey su- de, bir yakından bir uzaktan bakarken dur- bir kilide yerleşmesi gibi gelip yerleştiği (bel- nan bir lükstür: Ender rastlanan, güzel bir madan odak değiştirmem gerektiğinde belki ki de var olduğunun farkında olmadığınız) or- nesneyi bedavaya ya da neredeyse bedavaya, biraz canımı sıkıyor. Okulda da işte böyle ganik bir bilgi birikiminiz oluyor. On veya yir- almaya benzer. oluyor; odaklama işinde çok becerikli olmak mi yıldır tatmin edilmeyi bekleyen merakları- Çeviri: Sevil Kıvan

104 Bilim ve Teknik Yayın Dünyası Murat Dirican

Demiryolundan Erken İç Atatürk ve Petrole Asya Tarihi Üniversite ve eklediği belgelerle döne- Chester Projesi Derleyen: Reformu min hareketli ruhunu canlı (1908-1923) Denis Sinor Horst Widmann bir biçimde gözler önüne seri- Bilmez Bülent Çeviren: Ş. Tekeli, L. Çeviren: Aykut yor. Can Köker, A. Şenel, M. Kazancıgil, Serpil Tarih Vakfı Tunçay, T. Tekin, H. Bozkurt Antikçağda Yurt Yayınları Berktay, R. Sezer, Ş. Kabalcı Yayınevi İstanbul Tekin, A. Arel, S. İnceleme Dizisi Kitap Mayıs 2000 Esenbel, İ. Togan İstanbul, Mayıs Horst Blanck İletişim Yayınevi / Tarih dizisi 2000 Çeviren: Zehra Colby Mitchell Chester adlı İstanbul, 2000 Aksu Yılmazer Amerikalı amiralin öncülüğün- Cumhuriyet dönemindeki Dost Kitabevi Yayınları / Ya- deki bir grup, demiryolları ya- Cambridge Üniversitesi en önemli olaylarından biri- şam ve Kültür pımı ve işlemesi başta olmak külliyatının en önemli kitapla- nin, merkezini İstanbul Üni- Dizisi üzere Anadolu'da birçok imti- rından biri olan Erken İç Asya versitesi Reformu'nun oluş- Ankara Mayıs 2000 yaz almaya çalışmıştı. İlki Tarihi, her biri konusunun uz- turduğu kültür ve eğitim atılı- 1908'de Jön Türk devriminden manı tarihçilerin yazdığı ma- mı olduğunu söyleyebiliriz. Bu "kitaplar hemen sonra, ikincisi ise kaleleri biraraya getiriyor. Bu reform, 1924'te başlayan kitabı" için, antikçağda rulo ve 1922'de Ankara yönetimi döne- Dünyanın en ilginç coğrafya- Atatürk kültür hareketinin kodeksleri, kitapçılık ve kü- minde gündeme gelen ancak larından biri, büyük uygarlık- hem önemli bir parçası hem tüphaneleri ele alan en önem- hayata geçirilemeyen bu imti- ların 'doğum yeri' olan İç As- de sürekliliğinin simgesiydi. li yapıtlardan biri olduğunu yazlar, sadece demiryollarıyla ya'nın eski çağlardaki tarihine Reformun bir başka özelliği söyleyebiliriz. ilgili değildi. İnşa edilecek hat- ışık tutan bu derleme, imza at- de tarihsel bir rastlantıyla Al- Çok sayıda resimle des- ların çevresindeki madenlerin, tıkları önemli çalışmalarla ün- manya'da siyasi baskı altında- teklenen bu kitap hem antik özelikle de bakır ve petrolün de leri ülkemizin sınırlarını aşan ki bilim adamlarına yeni ku- kaynaklara hem de en son ve- işletme haklarını da kapsıyor- araştırmacılarımızca Türk- rulacak üniversitede yer veril- ri ve bulgulara dayanılarak du. Büyük Güçler'in Ortado- çe'ye çevrildi. miş olmasıdır. hazırlanmış. Horst Blanck ğu'daki nüfuz mücadelesi, milli Kitap, bölgenin coğrafyası- Mülteci olarak Türkiye'ye Antikçağda Kitap’ta Yunanlı iktisat politikaları, Birinci Dün- nı tanıttıktan sonra ele aldığı gelen bu öğretim üyeleri ve Romalılarda kimlerin oku- ya Savaşı'nın nedenleri, Lozan tarihini, Paleolitik Çağ'dan Türk Üniversitelerinin geliş- yup yazdığını, yazın dünyası- Antlaşması, Musul sorunu gibi 13.yüzyılda Moğol İmaratorlu- mesine önemli katkılarda bu- nı, yayıncıları, kitap dağıtımı- geniş açılımları olan çalışmada, ğu'nun kuruluşuna değin geti- lunmuş ve Türkiye'de yapıla- nı, o dönemde kitapların han- Chester Projesi gibi somut bir riyor ve bu topraklarda yaşa- cak bilimsel gelişmeleri yön- gi malzemelerden üretildiği- örnek-olaydan yola çıkarak tez- mış, çeşitli uygarlıkların tarih- lendirmişlerdi. Kendisi de ni, papirüsten parşömene, ru- lerini kuramsal bir düzleme te bıraktığı izleri, arkeolojinin Ankara'da bir süre okutman lo kitaptan kodekse nasıl ge- oturtan Bilmez Bülent Can, ortaya koyduğu kanıtlarla su- olarak görev yapmış Wid- çildiğini ayrıntılarıyla anlatı- Türkiye'nin batılılaşma süreci nuyor. Ünlü tarihçi Ordinar- mann'ın bu kitabı Türkiye yor. Ayrıca, antikçağda özel tartışmalarına "Avrupamerkezci yüs Profesör Denis Sinor'un açısından büyük önem taşı- kitap koleksiyonlarını ve ka- modern standardizasyon" teziy- yayıma hazırladığı, günümüze yan bu reform dönemini konu mu kütüphanelerini, kütüp- le katkıda bulunuyor. Şerif pek az belge bırakmış İç Asya alan ilk temel araştırmadır. hanelerin mimari yapılarını Mardin'in deyişiyle, bu çalışma tarihini dünya tarihiyle kay- Mülteci öğretim görevlile- hoş bir dille betimliyor. Özet- "bize dikkate değer yeni bir ku- naştıran Erken İç Asya Tarihi, rinin anıları, çalışmaları ve gö- le Horst Blanck, sadık dostu- ramsal yaklaşım sunduğu oran- aynı zamanda "Türk dünya- rüşlerine geniş ölçüde yer ve- muz kitabın özgeçmişini de- da, Cumhuriyet tarihimize de sı"nın tarihi olarak da okuna- ren bu kaynak kitap, Prof. Dr. ğişik yönleriyle öğrenmemizi gerçek bir katkıda bulunuyor." bilir. Aykut Kazancıgil'in katkıları sağlıyor.

Erdemin Başı Dil Gövde İblis, Türkçemiz Üzerine Roman Erken Dönem Albayım Beni Konuşmalar Akif Pirinçci Hıristiyan Geleneği Nezahat ile Konuşma Metinleri Çeviren: Selahattin Tarih Evlendir Emin Özdemir Dilidüzgün Jeffrey Burton Russell Roman Bilgi Yayınevi Güncel Yayıncılık Çeviren: Ahmet Fethi İlhami Algör Bilgi Dizisi Edebiyat Dizisi Kabalcı Yayınevi Dost Kitabevi Yayınları İstanbul Nisan 2000 İstanbul Mayıs 2000 İstanbul, Nisan 2000 Ankara, Nisan 2000

Geceyarısı Karıncalar Türk-Alman Zamanımızın Çocukları Roman Eğitim Bir Ressamı Roman Boris Vian İlişkilerinin Roman Salman Rushdie Çevirmen: Işıl Yüce Tarihi Gelişimi John Berger Çevirmen: Aslı Biçen Altıkırkbeş Yayınları Araştırma Çevirmen: Abbas Örmen Metis Yayınları Nerdeyse Kemal Turan Adam Yayınları Edebiyat Dizisi Bütün Eserleri Ayışığı Kitapları Roman - Çeviri Dizisi İstanbul Mayıs 2000 İstanbul Mayıs 2000 İstanbul Mayıs 2000 İstanbul Mayıs 2000

Temmuz 2000 105 Saraybosna Turnuvası Bu ay geçtiğimiz aylarda birçok büyükustanın katıldığı Sarajevo 2000 turnuvasından oyunlarla karşınızdayız. 11 tur üzerinden yapılan turnuvayı Kasparov kazandı. Daha ilk baştan ilk sırayı ele geçiren büyükustayı Adams ve Shirov zorladıysa da onlar sırasıyla ikinci ve üçüncülükle yetindiler. En düşük elo puanının 2594 olduğu turnuvadan seçtiğimiz oyunları aşağıda bulabilirsiniz.

Sonuçlar: 1. Kasparov, Gary RUS 2851 Kc8 26. Ad2 Af4 27. Vxb5 axb5 28. Kc2 fxg6 17. Ve2 Fe7 18. Vxc4 Kxc4 19. O-O-O 8.5; 2. Adams, Michael İNG 2715 8.0; 3. Ad5 29. Ab3 Ka8 30. Kxc6 Ff4 31. Aa5 O-O 20. b3 Kc7 21. Şb2 Kfc8 22. Kc1 Ac5 Shirov, Alexei İSP 2751 8.0; 4. Morozevich, Axe3 32. g3 Af5 33. Kxe8+ Kxe8 34. gxf4 23. Ad5 Fxd5 24. exd5 e4 25. Fe2 Axd5 26. Alexander RUS 2748 6.0; 5. Topalov, Vese- Axd4 35. Kc5 Ke1+ 36. Şg2 Ka1 37. Ac6 Şb1 b5 27. axb5 axb5 28. Fxb5 e3 29. Fc4 lin BUL 2702 6.0; 6. Bareev, Evgeny RUS Ae6 38. Kxb5 Kxa3 39. Ae7+ Şh7 40. Ad5 exd2 30. Fxd5+ Şg7 31. Kcf1 Ff6 32. Kxf6 2709 6.0; 7. Sokolov, Ivan BIH 2637 4.5; 8. 1/2-1/2 Şxf6 33. Kd1 Ke7 34. Kxd2 Ke1+ 35. Şb2 Movsesian, Sergei CZE 2668 4.0; 9. Short, Kb8 36. Şa2 Kb6 37. Ae2 Kb4 38. g3 g5 39. Nigel D İNG 2683 4.0; 10. Georgiev, Kiril hxg5+ Şxg5 40. Ad4 Şg4 41. Ff3+ Şxg3 42. BUL 2677 4.0; 11. Gurevich, Mikhail BEL Kasparov, G-Bacrot, E Fxh5 Şf4 43. Kf2+ Şe4 44. c3 Kb6 45. Fg6+ 2694 4.0; 12. Bacrot, Etienne FRA 2594 3.0; ECO C45 Şe3 46. Kf3+ Şd2 47. b4 Ke7 1/2-1/2 1. e4 e5 2. Af3 Ac6 3. d4 exd4 4. Axd4 Af6 5. Axc6 bxc6 6. e5 Ve7 7. Ve2 Ad5 8. c4 Short, A-Topalov, V Fa6 9. b3 g6 10. f4 Vb4+ 11. Fd2 Vb6 12. Gurevich, M-Shirov, A ECO B20 Ve4 f5 13. Vf3 Vd4 14. Ac3 Axc3 15. Fxc3 ECO A29 1. e4 c5 2. b3 Ac6 3. Fb2 a6 4. f4 e6 5. Fb4 16. Kc1 Fxc3+ 17. Kxc3 O-O-O 18. c5 1. c4 Af6 2. Ac3 e5 3. Af3 Ac6 4. g3 d5 Af3 Af6 6. d3 d5 7. Abd2 Fe7 8. g3 O-O 9. Fb7 19. Ve3 Vxe3+ 20. Kxe3 d6 21. Fc4 5. cxd5 Axd5 6. Fg2 Ab6 7. d3 Fe7 8. a3 e5 Ad7 10. Fg2 b5 11. O-O c4 12. Şh1 cxd3 Şd7 22. h4 d5 23. Fd3 h5 24. Kg3 Kh6 25. Fe6 9. O-O O-O 10. b4 Ad4 11. Fb2 Axf3+ 13. cxd3 a5 14. Ve2 a4 15. Kfc1 Vb6 16. a3 b4 Şe6 26. Şd2 Ka8 27. Kb1 a6 28. Kb3 Şf7 12. Fxf3 c6 13. Vc2 Ad7 14. Ae4 Fd5 15. b4 17. axb4 Fa6 18. bxa4 Axb4 19. Fd4 Fc5 29. Ka3 Khh8 30. Kg5 Kh6 31. Şc3 Kb8 32. Fc3 Kc8 16. Vb2 Ke8 17. Fg4 Kc7 18. f4 20. Ve3 Axd3 21. Kcb1 Vc7 22. Ff1 Fxd4 23. Ka5 Ka8 33. Şd4 Khh8 34. Fc2 Kab8 35. Fxe4 19. dxe4 Ff6 20. Kad1 Ve7 21. Fxd7 Axd4 A3c5 24. Fb5 g6 25. a5 Kfb8 26. Fxd7 Fd3 Ka8 36. Fe2 Khb8 37. Ka3 Kh8 38. Kxd7 22. Kxd7 Vxd7 23. fxe5 Fd8 24. Şg2 Kxb1+ 27. Kxb1 Vxd7 28. Şg1 Kc8 29. Kc1 Kag3 Kag8 39. Fxh5 1-0 Fc7 25. Fd4 a6 26. Vc3 Ke6 27. Kf3 Ve8 28. Ad3 30. Kxc8+ Vxc8 31. A2f3 Vc3 32. h4 Kd3 h6 29. Vd2 Şh7 30. Fc5 Kxe5 31. Kd7 Va1+ 33. Şh2 Vxa5 34. h5 Va2+ 35. Şh3 Vb1 Kd5 32. exd5 Vxd7 33. Vd3+ Şg8 34. d6 36. Vg1 Vb2 37. Şh4 Ac5 38. hxg6 hxg6 39. Georgiev, Ki-Movsesian, S Fd8 35. h3 Ve6 36. e4 b6 37. Ff2 Şf8 38. g4 Vh2 Va1 40. Şg4 Ae4 41. Vg1 Vb2 42. Vh2 ECO D15 Şe8 39. Şf3 b5 40. Fe3 Vf6+ 41. Şe2 Şd7 Vc1 43. Vg1 Ff1 44. Şh4 Vd1 45. g4 Şh8 46. 1. d4 Af6 2. c4 c6 3. Ac3 d5 4. Af3 a6 5. 42. Fd4 Vg6 43. Fe5 h5 44. Vf3 hxg4 45. Vh2 Vc1 47. g5 Şg8 48. Şg4 Fd3 49. Vg1 c5 Ff5 6. Ff4 Abd7 7. e3 e6 8. Ad2 Fe7 9. hxg4 Ff6 46. Fxf6 Vxf6 47. Ve3 Vxd6 48. Vb2 50. Vh2 Va3 51. Şh4 Ac5 52. Vg1 Fe4 Fe2 h6 10. b4 O-O 11. O-O Ke8 12. h3 Vc8 Va7+ Şe6 49. Vxa6 Şe5 50. Va7 Ve6 51. Şf2 53. Ah2 Ff5 54. Axf5 exf5 55. Vg2 Ae4 56. 13. Ke1 Fd8 14. Ff1 e5 15. dxe5 Axe5 16. Va2+ 52. Şg3 Şxe4 53. Vc5 Vd5 54. Vc1 g5 Vf3 Vc1 57. Af1 d4 58. Şh3 d3 59. e6 fxe6 e4 Axe4 17. Acxe4 dxe4 18. Axe4 Fxe4 19. 55. Ve1+ Şd3 56. a4 bxa4 57. Vd1+ Şc3 58. 60. Ag3 Ve1 61. Axe4 fxe4 62. Vg2 Ve2 0-1 Kxe4 Ff6 20. Kc1 Vf5 21. Vc2 Ke7 22. Fg3 Vxa4 Vd3+ 0-1 Kd8 23. Şh1 Kd5 24. Kce1 Kd4 25. a3 Kxe4 26. Kxe4 h5 27. Ke2 Vxc2 28. Kxc2 h4 29. Morozevich, A-Gurevich, M Ff4 Kd7 30. Fe2 g5 31. Fe3 Şg7 32. Şg1 Şg6 Short, A-Bareev, E ECO B07 33. Şf1 Fg7 34. g3 hxg3 35. fxg3 f5 36. Kd2 ECO B15 1. e4 d6 2. d4 Af6 3. Ac3 g6 4. Fe3 c6 5. Kxd2 37. Fxd2 Ff6 38. Şg2 Şf7 39. Fd1 Şe7 1. e4 c6 2. Ac3 d5 3. d4 dxe4 4. Fc4 Af6 h3 Abd7 6. Af3 Vc7 7. a4 Fg7 8. Fe2 O-O 9. 40. Fb3 Ad7 41. Fc2 Şe6 42. Şf3 Ae5+ 43. 5. f3 b5 6. Fb3 e6 7. fxe4 b4 8. Ace2 Axe4 Ad2 b6 10. g4 Fb7 11. g5 Axe4 12. Adxe4 Şe2 Ad7 44. Fb3+ Şe7 45. Fg8 Ae5 46. Fc1 9. Af3 Fa6 10. O-O Fd6 11. c4 bxc3 12. d5 13. Ag3 e5 14. O-O exd4 15. Fxd4 Vf4 Şd7 47. a4 Şe7 48. Fh7 Şe6 49. a5 Ad7 50. bxc3 Ad7 13. Vc2 Aef6 14. c4 O-O 15. c5 16. Fxg7 Şxg7 17. Fg4 f5 18. gxf6+ Axf6 19. Fg8+ Şe7 51. Fh7 Şe6 52. Fd2 Af8 53. Fc7 16. Fg5 h6 17. Fh4 Vc8 18. Kfe1 Fxe2 Ace2 Vd6 20. Ff3 Kae8 21. c4 Vd7 22. cxd5 Fg8+ Şe7 54. g4 fxg4 55. hxg4 Ag6 56. Fb3 19. Kxe2 Ad5 20. Kf1 Va6 21. Ke4 Kae8 22. Vxh3 23. Af4 Vh4 24. Ae6+ Kxe6 25. dxe6 Af4+ 57. Şf3 Fe5 58. Fc2 Şf6 59. Ff5 Ae6 Kfe1 A7f6 23. Fxf6 Axf6 24. Kh4 Va5 25. c5 26. e7 Ke8 27. Ke1 1-0 60. Şe4 Fb2 61. Şd3 Ad8 62. Fc8 Fe5 63. Ke2 Ke7 26. g3 Kb8 27. Şg2 Kbe8 28. Vd3 Şe4 Fb2 64. Fe3 Fa3 65. Fd4+ Şg6 66. Fc3 Ad5 29. Ae5 Vc3 30. Vxc3 Axc3 31. Kd2 Fc1 67. Fe5 Şf7 68. Şd3 Şe7 69. Fc7 Fa3 Fxe5 32. dxe5 Ad5 33. Ka4 Kb8 34. Ka5 Şf8 Shirov, A-Adams, Mi 70. Şc3 1-0 35. Şf3 Keb7 36. h4 Şe7 37. Kd4 f6 38. ECO C42 exf6+ gxf6 39. Kda4 Ac3 40. Ka3 Ab5 41. 1. e4 e5 2. Af3 Af6 3. Axe5 d6 4. Af3 K3a4 Kd7 42. Fc4 Ac3 43. Ka3 Ab1 44. Axe4 5. d4 d5 6. Fd3 Fd6 7. O-O O-O 8. c4 Adams, Mi-Kasparov, G K3a4 Ad2+ 45. Şe3 Kg8 46. Fe2 Kxg3+ 47. c6 9. Vc2 Aa6 10. a3 Fg4 11. Ae5 Ff5 12. b4 ECO B84 Şf2 Kc3 48. Kxa7 Ae4+ 49. Şg2 Axc5 50. Vh4 13. Ac3 Ac7 14. Af3 Vh5 15. Axe4 dxe4 1. e4 c5 2. Af3 d6 3. d4 cxd4 4. Axd4 Af6 Kxd7+ Şxd7 51. Ka7+ Şd6 52. a4 Kc2 53. 16. Fxe4 Fxe4 17. Vxe4 Kfe8 18. Vd3 Ae6 5. Ac3 a6 6. Fe3 e6 7. Fe2 Vc7 8. a4 b6 9. f4 Şf1 Şe5 54. a5 Şf4 55. Kg7 Ae4 56. Fd3 Ka2 19. Fe3 Kad8 20. Kfe1 a6 21. Kad1 h6 22. Fb7 10. Ff3 Abd7 11. f5 e5 12. Ade2 h5 13. 57. a6 Ad2+ 58. Şf2 Af3+ 59. Fe2 Ad4 60. h3 b5 23. Vc2 bxc4 24. Vxc4 Vb5 25. Kc1 h4 Kc8 14. Ag3 Vc4 15. Fd2 g6 16. fxg6 Kg4+ Şe5 0-1

106 Bilim ve Teknik Morozevich, A-Sokolov, I Açılış Ansiklopedisi ECO C34 Bu ay köşemizde yine Kabul edilmeyen Vezir Gambiti açılışlarının Ortodoks savunması varyasyonlarını bulabilirsiniz. 1. e4 e5 2. f4 exf4 3. Af3 Ae7 4. d4 d5 5. D59 KEVG : Tartakower varyasyonu D64 KEVG : Ortodoks savunması, Rubinstein Ve2 Ag6 6. h4 dxe4 7. Vxe4+ Ve7 8. Vxe7+ 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- atağı, Gruenfeld varyasyonu Axe7 9. Ac3 c6 10. Fc4 Af5 11. O-O f6 12. O 6.Af3 h6 7.Fh4 b6 8.cxd5 Axd5 9.Fxe7 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Fxf4 Fd6 13. Kae1+ Şd8 14. Ad2 Fxf4 15. Vxe710.Axd5 exd511.Kc1 Fe6 O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Vc2 a6 9.a3 D60 KEVG : Ortodoks savunması D64 KEVG : Ortodoks savunması, Rubinstein Kxf4 Ad6 16. Fd3 Ad7 17. h5 h6 18. Ke3 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- atağı, Wolf varyasyonu Ke8 19. Kg3 Ke7 20. Ace4 Ae8 21. c4 Af8 O 6.Af3 Abd7 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- 22. d5 cxd5 23. cxd5 Ke5 24. Ac3 Kxh5 25. D60 KEVG : Ortodoks savunması, Botvinnik O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Vc2 Ae4 Ke3 Ad6 26. Af3 Af7 27. Kfe4 Ae5 28. Axe5 varyasyonu D65 KEVG : Ortodoks savunması, Rubinstein Kxe5 29. Kxe5 fxe5 30. Kf3 Şe7 31. d6+ 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- atağı, ana yol O 6.Af3 Abd7 7.Fd3 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Şe8 32. Ab5 Ae6 33. Fg6+ Şd8 34. Kf7 Fd7 D60 KEVG : Ortodoks savunması, Rauzer O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Vc2 a6 9.cxd5 35. Ff5 Fe8 36. Ke7 Ad4 37. Ac7 Fc6 38. varyasyonu D66 KEVG : Ortodoks savunması (Fd3 yolu ) Fh3 1-0 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- O 6.Af3 Abd7 7.Vb3 O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 D61 KEVG : Ortodoks savunması, Rubinstein D66 KEVG : Ortodoks savunması (Fd3 yolu ) Shirov, A-Topalov, V varyasyonu fianchetto varyasyonu 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- ECO C11 O 6.Af3 Abd7 7.Vc2 O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 b5 1. e4 e6 2. d4 d5 3. Ac3 Af6 4. Fg5 dxe4 D62 KEVG : Ortodoks savunması, Rubinstein D67 KEVG : Ortodoks savunması (Fd3 yolu ) 5. Axe4 Fe7 6. Fxf6 gxf6 7. Af3 a6 8. c4 f5 varyasyonu Capablanca serbest manevra 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O-O 9. Ac3 Ff6 10. Vd2 c5 11. d5 O-O 12. O-O- O 6.Af3 Abd7 7.Vc2 c5 8.cxd5 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 Ad5 O e5 13. h4 b5 14. d6 Ac6 15. d7 Fb7 16. D63 KEVG : Ortodoks savunması (7.Kc1) D67 KEVG : Ortodoks savunması (Fd3 yolu ) Vd6 e4 17. Ad5 Fg7 18. Ag5 Ad4 19. Ae7+ 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Şh8 20. Kh3 f4 21. Şb1 b4 22. Fe2 f3 23. O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 D63 KEVG : Ortodoks savunması, İsveç Ad510.Fxe7 Vxe7 gxf3 Axe2 24. Vxc5 Af4 25. Vf5 Ag6 26. h5 (Henneberger) varyasyonu D67 KEVG : Ortodoks savunması (Fd3 yolu ) Vxe7 27. hxg6 1-0 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Alekhine varyasyonu O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 a6 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- D63 KEVG : Ortodoks savunması, İsveç, O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 Kasparov, G-Gurevich, M Karlsbad varyasyonu Ad510.Fxe7 Vxe711.Ae4 ECO C11 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- D67 KEVG : Ortodoks savunması (Fd3 O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 a6 8.cxd5 yolu,11.O-O) 1. e4 e6 2. d4 d5 3. Ac3 Af6 4. Fg5 dxe4 D63 KEVG : Ortodoks savunması, Capablanca 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- 5. Axe4 Fe7 6. Fxf6 gxf6 7. Af3 a6 8. g3 b5 varyasyonu O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 9. Fg2 Fb7 10. Ve2 Ad7 11. O-O O-O 12. 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Ad510.Fxe7 Vxe711.O-O O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 b6 8.cxd5 exd5 9.Fb5 D67 KEVG : Ortodoks savunması (Fd3 yolu ) Kfd1 Fd5 13. c3 f5 14. Aed2 c5 15. dxc5 D63 KEVG : Ortodoks savunması, Pillsbury Janowski varyasyonu Axc5 16. Af1 Vc7 17. Kxd5 exd5 18. Ae3 atağı 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Ff6 19. Ad4 Fxd4 20. cxd4 Ae4 21. Axd5 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 d6 22. Ae3 Vf6 23. Vh5 Kad8 24. Axf5 Ad6 O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 b6 8.cxd5 exd5 9.Fd3 Ad510.h4 25. Ae3 Vxd4 26. Kd1 Vg7 27. Kd5 Şh8 28. D63 KEVG : Ortodoks savunması D68 KEVG : Ortodoks savunması, Klasik 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- varyasyon Vd1 Ab7 29. b4 Kxd5 30. Vxd5 Ad8 31. O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Vd6 Ae6 32. Vxa6 Ad4 33. h4 f5 34. Ad5 D64 KEVG : Ortodoks savunması, Rubinstein O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 Ae2+ 35. Şf1 f4 36. Şxe2 fxg3 37. Vd6 atağı (Kc1’le) Ad510.Fxe7 Vxe711.O-O Axc312.Kxc3 e5 Vb2+ 38. Şd3 Kxf2 39. Vb8+ Şg7 40. Vxg3+ 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- D68 KEVG : Ortodoks savunması, Klasik O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Vc2 (13.Vc2, Vidmar) Şh8 41. Vb8+ Şg7 42. Vc7+ Şf8 43. Ve7+ D64 KEVG : Ortodoks savunması, Rubinstein 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Şg8 44. Vg5+ Şh8 45. Fe4 Vc2+ 46. Şd4 atağı, Karlsbad varyasyonu O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Fd3 dxc4 9.Fxc4 Vd2+ 47. Şc5 Vxg5 48. hxg5 Kxa2 49. Şxb5 1.d4 d5 2.c4 e6 3.Ac3 Af6 4.Fg5 Fe7 5.e3 O- Ad510.Fxe7 Vxe711.O-O Axc312.Kxc3 Ke2 50. Ac3 Ke3 51. Şc4 Kg3 52. b5 Kxg5 O 6.Af3 Abd7 7.Kc1 c6 8.Vc2 a6 e513.Vc2 53. b6 1-0 Ff3 Kfg8 47. Kfe2 Kh5+ 48. Şg4 Şf6 49. Şg3 Shirov, A-Bareev, E Khh8 50. Fg4 Ke8 51. h5 gxh5 52. Fh3 h4+ ECO B12 Shirov, A-Short, N 53. Şh2 Ke7 54. f5 Khe8 55. Kg2 Fg8 56. ECO C18 Kg6+ Şf7 57. Kgxe6 Şf8 58. Kxe7 Kxe7 59. 1. e4 c6 2. d4 d5 3. e5 Ff5 4. c3 e6 5. Fe3 1. e4 e6 2. d4 d5 3. Ac3 Fb4 4. e5 c5 5. Kxe7 Şxe7 60. f6+ 1-0 Vb6 6. Vb3 h5 7. Ad2 Ah6 8. Fe2 h4 9. h3 Fe7 a3 Fxc3+ 6. bxc3 Vc7 7. Vg4 f5 8. exf6 Axf6 10. Agf3 Ad7 11. O-O Fg6 12. Fg5 Af5 13. 9. Vg3 Ve7 10. Ff4 Ah5 11. Vg4 Axf4 12. Fxe7 Axe7 14. Va3 Af5 15. Kac1 a5 16. Kfe1 Vxf4 c4 13. Af3 Ac6 14. g3 Vf6 15. Ve3 O- Kasparov, G-Sokolov, I Ae7 17. Fd1 Ka7 18. Fc2 Af8 19. Ag5 Fxc2 20. O 16. Fg2 Fd7 17. O-O Kae8 18. Kae1 b6 ECO C42 Kxc2 Af5 21. c4 Axd4 22. Kcc1 Kh5 23. Ve3 19. Vd2 Ke7 20. Ae5 Axe5 21. Kxe5 Kef7 1. e4 e5 2. Af3 Af6 3. Axe5 d6 4. Af3 Ae2+ 24. Vxe2 Kxg5 25. Af3 Kh5 26. cxd5 22. f4 Vh6 23. h4 Kf5 24. Ke3 Vg6 25. Şh2 Axe4 5. d4 d5 6. Fd3 Fe7 7. O-O Ac6 8. c4 exd5 27. e6 fxe6 28. Ad4 Kh6 29. Af5 Kf6 30. K5f6 26. Kfe1 Ke8 27. K1e2 Vf7 28. Ve1 b4 9. Fe2 O-O 10. Ac3 Ff5 11. a3 Axc3 12. Axg7+ Şd7 31. Kc3 Vb4 32. Ve3 b6 33. a3 Ve7 Şf8 29. Fh3 h5 30. Ke5 g6 31. Vb1 Şg7 32. bxc3 Ac6 13. Ke1 Ff6 14. Ff4 Ae7 15. Vb3 34. Vxb6 Kc7 35. Kec1 e5 36. Ah5 Kh6 37. b4 Vb4 Vf8 33. a4 Vxb4 34. cxb4 a6 35. c3 Şf7 b6 16. cxd5 Axd5 17. Fe5 Fg4 18. Kad1 axb4 38. axb4 Vg5 39. b5 c5 40. Va5 Ae6 41. b6 36. Ka2 Şe7 37. Fg2 Şd6 38. Ff3 Kef8 39. Fe7 19. h3 Fh5 20. g4 Fg6 21. Fg3 Af6 22. Kb7 42. Va6 Ad8 43. Kxc5 Khxb6 44. Kxd5+ Fd1 Fe8 40. Kf2 Kh8 41. a5 b5 42. g4 hxg4 Ae5 Ae4 23. Ff3 Axg3 24. Ac6 Vd6 25. Şe7 45. Va3+ Şf7 46. Vf3+ Şg6 47. Kc4 1-0 43. Şg3 Kff8 44. Şxg4 Ff7 45. Şg5 Şe7 46. Axe7+ Şh8 26. Fxa8 1-0 Özgür Tek

Temmuz 2000 107 İlettikleriniz

Sayfalarınızı Artırın Dergi İçeriğine Kâğıt Kalitenizi yız. Bence bu önerimi dikkate İnternet’ten Erişme Düşürün alın; bizler gibi pek çok kişi 18 yaşındayım. Bilim ve olduğunu düşünüyoruz. Teknik dergisini bir buçuk yıl Yıllardır derginizi ilgiyle ta- Bilim ve Teknik’i 4 yıl ön- Hande Önmez-Hilal Önmez önce keşfettim. Dergimiz ilgi kip ediyorum. Bazen ödev ha- ce tanıdım. Düzenli olmasa da Konya alanıma dair birçok konuda, zırlarken de Bilim ve Teknik izlemeye çalışıyorum. çok sıkı bilgiler edinmemi dergisinden yararlanıyorum. Çevremdeki hemen her- Ülkeleri Tanıtın sağladı. Öncelikli olarak bu Ancak elimde olmayan sayılara kes zekâ düzeyleri konusunda niteliği piyasadaki başka der- İnternet’ten ulaşmaya çalıştı- merak içindeler. Aslında ben Yaklaşık 7 aydır Bilim ve gilerin taşımadığını savun- ğımda, konuya ait bilgiyi hangi de zekâ düzeyimi merak edi- Teknik dergisini okuyorum. maktayım. sayıda bulacağımı bilemedi- yorum. Bu konuda bizlere yol Dergimden çok memnunum. Kaygılarıma gelince. İlet- ğimden uzun zaman harcama- gösterecek bir yazı yayımla- Bir öğrenci olarak belleğimde tikleriniz’de yayımlanan yazı- ma rağmen istediğim bilgiye manızı istiyorum. Ayrıca hangi oluşan pek çok sorunun yanıtı- ları okuduğumda, kimya ve tam olarak ulaşamıyorum. Bu mesleğin bizim için uygun ol- nı Bilim ve Teknik dergisinden biyoloji eğilimli kişiler, bu ko- nedenle sizden sayfanıza dergi duğunu öğrenmemizi sağlaya- buluyorum. Ancak sizden bir nular hakkında fazla bilgi isti- içeriklerinde arama yapmamızı cak bir de test yayımlarsanız isteğim var: En azından birkaç yor ve çözüm olarak, gökbilim sağlayacak bir arama motoru çok iyi olur. sayı aralıklarla, ülkelerin tanıtı- ve uzay için ayrılan sayfaları eklemenizi rica ediyorum. Ben ve arkadaşım, dergini- mını yapmanızı istiyorum. Başak Seçmen Mehmet Akif Kösem azaltmanızı söylüyorlar. Bence Ankara zi ortaklaşa alıp, okuyoruz. bu sorun konu kısıtlayarak de- Çünkü ikimiz de öğrenciyiz Ereğli-Konya ğil, derginin sayfa sayısını artı- Elektronik Dünyası ve bütçemiz buna elveriyor. rararak çözümlenmeli. Hem Yeniden Yayımlansın Kâğıt kaliteniz, dergi düzeni, Soğutma ve böylece derginin okunmasını basım, fotoğraflar gerçekten İklimlendirme daha uzun zamana da yaymış Bilim ve Teknik dergisini çok güzel. Ama aylık bir dergi olursunuz. yıllardan beri, severek okuyo- için bu derece iyi kâğıt kul- Konularına Değinin Özge Sevin ruz. Önceki yıllarda yayımlanan lanmak bize gereksizmiş gibi 22 yaşındayım. Üniversite Antalya Elektronik Dünyası bölümünü geliyor. Daha düşük kaliteli mezunuyum. Bilim ve Teknik artık yayımlamıyorsunuz. Arka- kâğıt kullanarak basım yapar- dergisini 4-5 yıldır satın alıyo- Çevre ve daşlarım ve ben, bu bölümün sanız, derginin satış fiyatı dü- rum ve ilgiyle izliyorum. Sorunlarına tekrar başlamasını istiyoruz. şer ve biz de bir dergiyi iki ki- Öncelikle Bilim ve Tek- Oğuz Yelbey-Burak Şakrak- şi kullanmak zorunda kalma- nik’i yayımladığınız için sizle- Değinin İsmail Günay Dört yıldır Bilim ve Tek- Mektuplaşmak İsteyenler... 23108 Sok. Mecidiyeköy 80300 nik’i okuyorum. Alanında tek Serhat Sitesi B/7 İstanbul olan derginin, kalite konusun- Genel Kadir Sok. Mersin 33160 Nuri Türkoğlu Hilal Sitesi E 1 Blok No:2 Tekin Güllü da da yakınılacak pek bir şeyi Numune Evler Mah. Malatya Tarih-Felsefe-Grafik Başharık Mah. 28. Sok. yok. Hatta Bilim ve Teknik, Stad Apt. Tayfun-İrfan Gülkan No:17/3 44200 Malatya Türkiye’de büyük bir eksikli- E-Blok Kat 3 No:6 Çevre-Eğitim Aktepe 4. Cad. No:20/5 ği dolduruyor. Dörtyol-Hatay Genç Çevreciler Grubu 06300 Ekoloji-Sinema Keçiören-Ankara Erhan Yamaner Bilim ve teknoloji dergisi Polatlı Cad. 13/5 Yunus Kılınç 06560 e-posta: Hasanbey Cad. Ancarlı olmasına karşın, Bilim ve Çeşme Durağı Karşısı Gazi Mahallesi-Ankara [email protected] Sok. No:6/11 Teknik’te eksikliğini duydu- Çağdaş Yalıkent Sitesi Çilesiz-Malatya ğumuz diğer alanlarda da yazı- B/2 Halıdere-Kocaeli Şiir-Psikoloji İngilizce lar yayımlanmasını istiyorum. Esranur Umurbeyli Nurhan Yıldız Kitap Buse Aydın Hacitpaşa Mah. Mustafa Bağlar Mah. 7. Cad. M. Başaran Türkeli Örneğin çevre ve çevre so- Gürsel Mah. Bahçeler Kemal Paşa Cad.No:113 No:103/7 SSK Rant Tesisleri Karşısı runlarıyla daha fazla ilgilen- Cad. Nimet Apt. No:29 Mudanya-Bursa 72060 Batman Leblebici Apt. No:31 melisiniz. Bu sorunlar zaten Kağıthane-İstanbul Erzurum bilimin yanlış kullanılması yü- İnternet-Müzik Satranç Gökhan Yergin Şiir-Matematik zünden ortaya çıkıyor. Soyu İsa Tonyalı Burak Tümer Maltepe Askeri Lisesi Otogar Yanı e-posta: Osman Ceylan tükenmekte olan bir canlının Hazırlık Sınıfı 8. Kısım Alimünyum Doğrama [email protected] Denizli Erbakır Fen Lisesi özellikleri hakkında yayımla- 35314 Güzelbahçe-İzmir 4/B Gümüşler-Denizli yacağınız bir poster, o canlıyı 42770 Kulu-Konya Biyoloji-Astronomi Fatih Milcan Bilgisayar tarihe gömülmekten bile kur- Serhat Kodaman Mimarsinan Mah. Volkan Topaçoğlu. Yeşilova Mah. Başak Şiir-Kitap tarabilir. Değişen dünyada da- Etikent No: 1-11 e-posta: Sok. No: 14 16240 Ozan Sevina ha duyarlı bireyler yetiştirmek K.maraş [email protected] Osmangazi-Bursa Yeni Mah. Bağlar Cad. e-posta: için Bilim ve Teknik gibi ya- e-posta: No:22/5 [email protected] Felsefe-Şiir-Uzay yınlara çok büyük gereksinim [email protected] Susurluk-Balıkesir Murat Barış var. Bunun için "biraz daha Satranç-Bilgisayar Fatih Mah. Orkide Siteleri gayret" diyorum. Şiir-Bilgisayar Biyoloji-Felsefe-İngilizce Serdar Şentürk B-Blok No:6 Edirne Zafer Şık Esin Aydın Cemal Sururi Sok. Ha- e-posta: Tolgahan Acar Aslanbey Mah. Molla Akkent Mah. san Bey Apt. No:24/7 [email protected] Fatsa-Ordu

108 Bilim ve Teknik re teşekkür ediyorum. İnsan- Küçük Bir Neden, lecek kuşaklar arasında bir çeken tek yayın Bilim ve Tek- ların teknoloji ve bilimi merak Büyük Bir Sonuç bağ noktası olması, gençlerin nik dergisi. etmesi, bu derginin de amacı- ne denli önemli olduklarını İlettikleriniz’de yayımladı- na uygun olarak yayımlanması Gözümüzden kaçan küçük daha iyi açıklar. Olması gere- ğınız yazıların çoğu lise ve beni gerçekten çok sevindiri- bir neden, görmezden gele- kenle, olan arasında çok fark- üniversite dönemindeki öğ- yor. Türkiye’de böyle bir ço- meyeceğimiz denli büyük bir lılık vardır. Bir öğrenci olarak rencilerden gelmektedir. ğunluğun olması geleceğe da- etkiye yol açar, biz bu etkinin konuya bu açıdan bakabiliyo- Hepsinin de ricaları çok farklı ha güvenle bakmamızı sağlı- raslantısal olduğunu sanırız. rum. ve çok özel ve sanıyorum bu yor. Ünlü matematikçi Poincáre Bilim ve Teknik dergisi istekleri de dikkate alarak Yayınlarınızda depremle il- bir eserinde böyle bahsetmiş. bunları çok iyi sentezleyebi- dergi içeriğini belirliyorsu- gili bilgileri sunmanız insanla- Yıllar önce rastlantısal olarak, len bir yapı. Takdir edilmesi nuz. rın meraklarını bir nebze ol- daha doğrusu benim öyle san- gereken en önemli özelliği bu Konularınızın hepsi güncel sun gidermektedir. Depremle dığım olaylar sonucu tanıştı- bence. ve yararlanılan kaynaklar ya- ilgili yazılarınızın artarak de- ğım Bilim ve Teknik dergisi Böyle bir tarihte, böyle bir bancı literatürden. Hatta son vam etmesini isterim. aslında "o yolun yolcusu" in- ülkede, insanları aynı çatı al- yıllarda yayımlanmış kaynak- 2000’li yılların vazgeçilme- sanlar için kaçınılmaz bir eser. tında toplamak zor olsa gerek. lar bunlar. Derginin baskısı zi hepimizin bildiği gibi İnter- Doğal olayların hat safhada Umarım bunun etkilerini, da titizlikle yapılıyor. Ancak net’tir. İnternet’teki yayınla- olduğu, teknolojinin (bildiği- teknoloji çöplüğü konumun- yazıların üç sayfadan fazla ol- rın adreslerini vermeniz gün- miz boyutta bile) inanılmaz dan çıkıp, teknoloji vitrini ha- ması dikkatimizi dağıtıyor ve cel bilgilere daha hızlı ulaşma- noktalara geldiği, tarihsel et- line gelen Türkiye’yi bir an sıkılmamıza neden oluyor. mızı sağlayacaktır. kilerin en çok hissedilip ya- önce görürüz. Dolayısıyla konuyu anlama- Bilim ve Teknik dergisin- şandığı, insanların kafalarında Bilim, insanın içine girip mızı engelliyor. Ayrıca zaman- den bir de ricam var. Soğutma yani kendi dünyalarında olay- çıkamayacağı bir labirentten da çok çabuk akıp gittiğin- ve iklimlendirme konuların- ları çok boyutlu düşünüp de- farksız. Zaten işin esrarı da den, az zamanda çok farklı dan oluşan son bilgileri sayfa- taylar arasında kaybolduğu bir bu. Işte yıllar önce yaptığım şeyler öğrenmek isteriz. larınızda görmek istiyorum. Bu dönemde yaşıyoruz. İlginç "küçük bir yanlışlık" o denli Uzay ve gökbilime ayrılan konuda da yayın yaparsanız, sosyolojik, psikolojik kuram- büyük bir etkiye yol açtı ki. sayfaların ve konuların çoklu- beni ve bu dalla ilgilenen pek lar, atomların parçalanamaz Sayende Bilim ve Teknik. ğu diğer konulara daha az yer çok kişiyi mutlu edersiniz. denilip farklı yorumlanması il- Ramazan Ak verilmesine neden oluyor. Ör- Derginize ve TÜBİTAK’a ginçliğine bir ilginçlik daha neğin 1999 yılının indeksine yaptığı çalışmalardan ötürü te- katıyor doğrusu. Yanlış olan, Posterleriniz Güzel baktığımızda, gökyüzüyle il- şekkür ediyor ve çalışmaları- değişmeyen bir şeyler var. Bilim ve Teknik’in yeni gili yüzlerce konu varken, bo- nızın devamlı olmasını tem- Gençliğin yapıcı zekâsı her ne tutkunlarındanım. Derginizi tanik ve zooloji hakkında sa- menni ediyorum. kadar kültürel çatışma, ekono- her geçen ay, artan bir ilgi ve yılı, birkaç tane konu bulabi- Umut Avcı Kocaeli mik zorluklar, ekolojik denge- heyecanla okuyorum. liyoruz. sizlik tehditleri altında olsa da Derginin içeriği muhteşem Dileğim, dünyamızdaki Önerilerim Var yoluna devam ediyor. Edecek olmakla beraber posterleriniz canlılar; mikroorganizmalar, de. Bilim ve Teknik gibi ideal de çok iyi. Şimdi bir isteğimi bitkiler, hayvanlar ve doğa 18 yaşındayım. Üniversite- yolundan ayrılmayan, kararlı- belirtmek istiyorum: Dergile- olayları hakkında bundan ye hazırlanıyorum. Bilim ve lığına sahip yayınlar sayesinde rinizin arkasındaki broşürleri sonra dergimizde daha çok Teknik’i 4 yıldır izliyorum ve bunu daha da rahat görebili- inceledim. Geçmiş sayıları ve bilgi bulabilmek. bazı önerilerde bulunacağım. yoruz. Her insan dünyaya diğer bilim kitaplarını pazarlı- Verdiğiniz posterlerin çoğu Öncelikle, ek olarak yal- farklı gözlerden bakar. Mavi yosunuz; ama eski dergilerin da yine gökyüzüyle ilgili. Fa- nızca poster değil, arada bir dediğimiz renk bile küçükken artık pek önemi yok. Ancak, kat geçtiğimiz sayılarda pos- CD de vermenizin iyi olacağı- bize öğretilen "mavi" olduğu arkadaşlarım aracılığıyla, ince- ter olarak verdiğiniz element- nı düşünüyorum. Böylelikle, için mavidir. Maviyle lacivert lediğim posterleriniz, eski ol- lerin periyodik tablosu, hücre okuyucularınız derginizden arasında sonsuz renk tonu ol- malarına karşın çok faydalı ve posteri ve yüzyılın önemli daha iyi yararlanacaktır. duğu düşünülürse bu karmaşa güzeller. Bu nedenle eski pos- olayları yalnızca öğrencileri Poster içeriği konusunda daha iyi anlaşılır. terlerinizin ayrı olarak pazar- değil, toplumun her kesimin- da önerim var. Ülke bilimine Bir Alman yazar insanları lanmasının çok iyi olacağı dü- den insanlar için çok önemli katkıda bulunan üniversiteleri "anlam verilmeyeni anlamlaş- şüncesindeyim bir kaynak oldu. tanıtan bir poster yayımlaya- tıran, hiç yazılmamışı okuyan, Sinan Şencan Olabilirliği varsa, en az üç bilirsiniz. Örneğin Oxford, ebedi karanlıkta bile yol bu- ayda bir hayvanlar alemini il- Harvard ya da ODTÜ gibi. lan” olarak tanımlamıştır. gilendiren posterler vermeni- Bir diğer önerim de, eski Önemli olan insanların, özel- Gökyüzünü Değil, zi rica ediyorum. Bu beni ve sayılarınızda yayımladığınız likle de en iyi yatırım niteli- Yeryüzünü Anlatın benim gibi düşünen tüm doğa Briç köşesini tekrar yayımla- ğindeki gençlerin, kalıplar severleri mutlu edecektir. manızdır. Yanı sıra, go, satranç içine sokulması değil, tersine Dört yıldır Bilim ve Tek- Ayrıca gökyüzünden çok, gibi konularda klüpler kurma- onu, etkilenir hale getirmek nik dergisine aboneyim. Her yeryüzünde gelişen doğa nız, insanları daha çok sosyal ve toplum yaşamını şekillen- yeni sayıyı hâlâ özlemle bekli- olaylarını, bilimin kaynağını aktiviteye sürükleyecektir. Bu dirmek için önderlik edip, en yorum. oluşturan insan hakkında, konularda ödüllü turnuvalar iyi şekilde olanakların sağlan- 27 yaşındayım ve hemşire- hayvanlar ve bitkiler hakkında da düzenleyebilirsiniz. masıdır. Kendi güdülerinin yim. On yıldır Türkiye’de daha çok yazı bekliyorum. ve öz muhakemelerinin, ide- oturmaktayım ve bir dergiye Tekin Güllü Yıldız Altınsoy Malatya alistliklerinin, geçmiş ve ge- abone olabilecek kadar ilgimi Bursa

Temmuz 2000 109 Zekâ Oyunları Selçuk Alsan

Ahtapotlu Bilmece ve b<15 olması ...... ledi: “Merhaba sevgili dayıcı- Venüs Dönüyor mu? 5) a=0 ve b=0 olması için ğım ve şeker yeğenim!” Kafa- Venüs’te yaratıklar oluştu- a.b=0 olması...... can da ona aynı karşılığı verdi. ğunu düşünelim. İleri bir uy- 6) sp>34 olması için s>33 ve Bu bir şaka mı, yoksa gerçek garlığa erişmişler; fakat yoğun p≥3 olması ...... miydi? bulutlar yüzünden yıldızları göremiyorlar. Bu yaratıklar “Kolay” Bir Toplam Kaybolan Tavşan Venüs’ün kendi ekseni etra- Aşağıdaki toplamın son üç fında döndüğünü nasıl kanıt- rakamını bulunuz: layabilirler? S=1100+2100+3100+...+9999 98100+999999100 Paraları Tartmak Elimizde görünüşleri aynı Yalın Mantık Bu resmi kalın çizgiler bo- n para var. Bunlardan biri di- a1≤a2≤...≤an olacak şekilde yunca keser ve A ile B dik- ğerlerinden daha ağır. Bu ağır gerçek sayılarımız var. s=a1+ dörtgenlerine yer değiştirirse- parayı kaç tartıda bulabilirsi- a2 + ... + an. Kanıtlayınız ki niz bir tavşan kaybolur ve niz? (çift kefeli terazi var, a1≤s/n ve an ≥ s/n dir. onun yerinde bir paskalya yu- gramlar yok) murtası belirir. Noktalı çizgi Mantık Olmasa Yandık boyunca keser ve oluşan iki 8 Para, Biri Farklı Bize 17 doğal sayı verilmiş, dikdörtgene yer değiştirirse- Elinizde görünüşleri aynı 8 a1, a2, ..., a17. Şunlar da verilmiş niz tavşan sayısı 12’ye çıkar. para var; bunlardan biri diğer- Üstte ahtapotu andırır bir a2 a3 a4 a17 a1 Fakat bir tavşan kulaklarını lerinden ya daha ağır (A) ya da şekil görüyorsunuz. Bu çizgi- a1 = a 2 = a3 = ... a 16 = a17 . kaybeder ve diğer komik de- daha hafif (H). Her kefeye 4 leri askeri bir bölgenin telör- İspatlayınız ki a1 = a2, ... = a17. ğişmeler olur. Bunlar dahiya- para koyuyoruz ve kefelerden güleri olarak kabul edelim. ne çizimlerdir. biri iniyor, biri çıkıyor. Kaç Herhangi bir noktanın telör- Mefisto Düğümü tartıda farklı parayı bulursu- güler içinde mi kaldığı, dışına 5 Kuralı nuz? (Terazi çift kefeli; gram- mı düştüğü çok önemli olabi- Kare bir sayının (16, 25, lar yok). lir. (Örneğin telörgü içine gir- 36,...) basamaklarının toplamı- miş olanlar casus olarak tutuk- nın 5 olamayacağını kanıtlayın. 9 Para, Biri Farklı lanabilir). Altta yukarıdaki 9 para aynı görünümde, bi- şeklin kenarları kapatılmış. 1996 Doğal Sayı ri diğerlerinden daha hafif ve- Bunu askeri bir harita kabul İlk 1996 doğal sayı arasın- ya daha ağır. Farklı parayı ve edin. Kırmızı noktaların telör- dan birbirinden farklı 998+n bunun ağır mı, hafif mi oldu- gü içinde mi dışında mı oldu- Soldaki düğüm bilinen ka- rastgele sayı seçiliyor ğunu bulmak için çift kefeli ğunu nasıl belirlersiniz? re düğümdür. Şeytan Mefisto (1≤n≤998). İspatlayınız ki se- terazide kaç tartı gerekir? (Üst şekle bakarak A’nın kare düğümü değiştirerek çilen sayılar arasında toplam- (gramlar yok). telörgü dışı olduğunu öğren- sağdaki şekle sokmuş. Acaba ları 1997n olan 2n sayı bulun- miş bulunuyorsunuz). sağdaki düğümün özelliği ne- mak zorundadır. 80 Para, Biri Farklı dir? Hayalinizden çözemezse- Çift kefeli bir terazinin her İki Kare Toplamı niz kalınca bir iple deneyiniz. Ardışık Tek Sayı kefesine 40 para konulmuş. Hangi sayılar iki kare top- “N ve a iki pozitif tam sayı Bir kefe aşağı inmiş, diğeri yu- lamıdır; hangi sayılar iki kare Üç Karenin Toplamı ise Na, N ardışık tek sayının karı gitmiş. Bu 80 paradan biri toplamı olamaz? Hangi tam sayılar üç kare- toplamıdır”. Bu ifadeyi ispat- diğerlerinden daha hafif veya nin toplamı olamaz? layınız. daha ağır. 4 tartı daha yaparak “Gerekli” ve “Yeterli” (40+40’ı saymıyoruz) bu farklı Aşağıdaki boş yerlere “ge- Kare İçi Üçgenler Ampul İçindeki parayı ve onun hafif mi, ağır rekli” veya “yeterli” sözcük- Alanı 1 olan bir kare içinde Basınç mı olduğunu bulunuz. (çift lerinden uygun olanını yazı- rastgele 9 nokta alınmış. Kö- Elimizde su dolu silindirik kefeli terazi var, gramlar yok) nız: şeleri bu noktalar olan üçgen- bir kap ve bir cetvel var. Ampu- 1) Doğal sayıların 8’e bö- lerden en az birinin alanının lün içindeki basıncı belirleyin. Yıldızın Kütlesi lünmesi için bu sayıların 4’e 1/8’den küçük olduğunu ka- Elinizde 1 kg.lık bir ağırlık bölünmesi ...... nıtlayın. Gezegenin Yoğunluğu ve el kantarı (yaylı kantar) ile 2) Doğal sayıların 4’e bö- Astronotlar bilinmeyen bir bir yıldıza iniyorsunuz. Yıldı- lünmesi için bu sayıların 8’e Dayı-Yeğen gezegenin etrafında uzay ge- zın yarıçapı R belli. Yıldızın bölünmesi ...... Bir gün Kafacan konukları- misinin motörlerini kapatmış kütlesini bulunuz. 3) Bir üçgenin eşkenar üç- na şöyle dedi: “Ben Baba- olarak dairesel bir yörüngede gen olması için daraçılı olması can’ın hem dayısı, hem de ye- dönüyorlar. Yalnız saatlerine Bardakta Sihirbazlık ...... ğeniyim”. Kapı çalındı ve içe- bakarak gezegenin ortalama Bir bardaktaki suyun tam 4) a+b<17 olması için a<2 ri Babacan girerek şunları söy- yoğunluğunu nasıl bulurlar? yarısını nasıl dışarı dökersiniz?

110 Bilim ve Teknik Elinizde hiçbir alet ve başka b) 5 kişi var ve hepsine kır- Bir disk kendi büyüklüğünde Z = d(m2+n2), y= d(m2-n2) hiçbirşey yok. mızı şapka giydirilmiş. Hepsi veya daha büyük bir disk üze- ve x = 2 dmn. d,m ve n doğal el kaldırıyor rine konulabilir; daha küçük sayılar; m ve n aralarında asal. Üç Şapka Problemi c) n kişi var ve hepsine kır- bir disk üzerine konulamaz. Örneğin d=l0, m=4, n=3 için Öğretmen sınıfa şunları mızı şapka giydirilmiş. Hepsi Her keresinde l diske yer de- z=l0 (l6+9)=250, y=l0 (l6-9)=70, şöyledi: “Elimde 3 kırmızı ve el kaldırıyor ğiştirerek kaç hamlede son x=2.l0.4.3=240.62500= 4900+57600. 2 mavi şapka var. Üç öğrenci d) 3 beyaz ve 2 siyah şapka durumu oluşturabilirsiniz? (n Örnekler (5,l2,l3), (8,l5,l7), gözlerini kapayacak ve ben var; üç kişi iskemlelere arka katlı disklerde 2n-l hamle ge- (7,24,25),(65,72,97) ou onların başına kırmızı ya da arkaya oturmuş. reklidir) (ll9,l20,l69)... mavi bir şapka geçireceğim. Şapkasının rengi sorulunca Sonra gözlerini açacaklar ve arkadaki “bilmiyorum” diyor. Pisagor Üçlüleri Hipopotamın Ağırlığı karşısında kırmızı bir şapka Sonra ortadaki adam “bilmi- Yıllar önce Afrika’nın bir ka- gören hemen kolunu yukarı yorum” diyor. En öndeki “be- bilesinde kutsal sayılan bir hi- kaldıracak. Kim kendi başın- nim şapkam beyaz” diyor. Bu popotam vardı. Her yıl kabile daki şapkanın rengini bilirse nasıl olur? şefinin doğum gününde hipo- onu Bilim ve Tekniğe abone potam bir mavnaya konulup ır- yapacağım”. Öğretmen her Telin Çapı mak üzerinden şefe taşınır, iki öğrencinin kafasına kırmızı Elinizde ince bir tel, bir kefeli bir terazinin bir kefesine bir şapka geçirdi. Bir süre son- cetvel ve bir kalem var. Telin konulur, diğer kefeye yerliler ra Cin Ruhi bağırdı: “Benim çapını en az hatayla nasıl öl- tarafından dengeyi sağlayacak kafamdaki şapka kırmızı”. çersiniz? kadar altın konur, bu altınlar şe- Bunu nasıl anlamıştı? (Diğer fe hediye edilirdi. O yıl hipopo- iki öğrenci Peri Perihan ve İki Renkli Hanoi Kulesi tamın bakıcısı, şefin gözüne gir- Şeytan Şeyda idi). mek için hipopotamı iyice bes- lemişti. Sonuç: Tartı sırasında Genişletilmiş Şapka Resimde Pisagor’un l503’de terazi kırıldı. Şef çok kızdı ve Problemi tahta üzerine yapılmış gravürü bakıcıya “Akşama kadar bir ça- görülüyor. x2 + y2 = z2 deki x,y re bul; yoksa kellen gider” de- a) Bir önceki problemde 4 ve z’ye Pisagor üçlüleri denir. di. Siz olsanız ne yapardınız? kişi var ve hepsine kırmızı A ve B çubuklarına 3 yeşil z<1000 için 158 Pisagor üçlüsü şapka giydirilmiş. Dördü de el ve 3 kırmızı disk yerleştiril- vardır. Pisagor üçlülerini elde Eşitsizlik kaldırıyor. miş. Bir de boş C çubuğu var. etmenin en kolay yolu şudur: x2+y2 mi büyüktür, 2xy mi?

Geçen Ay›n Çözümleri

Boğa Modulus Bir Holmes Problemi top Kral ile A arasında gidip gelir; a) Hayır. 34 ≡ 8 Mod 13. b) Ha- çay partisi oluşmuştur.

yır. 26 ≡ 0 Mod 13. c) Hayır. 62 ≡ l0 4 x b) Kral ile Krala en uzak oyuncu 2 2 mod l3. d) Hayır.31 ≡5 mod 13. arasındaki uzaklık d0, diğer uzaklık- 2 Fakat 5 =25 ve 25-13=12 oldu- . . lar d1, d2, ..., dn olsun. ğundan bunu şöyle yazarız: d0

Temmuz 2000 111 medir”. Bir oyun nasıl iki tarafın da yonların sayısı 2 (n-2)! (n-1)’dir. Ara- ğer elçinin uşağı olduğunu düşünür B’C” ve B”C’, AH’ya ve birbirine pa- lehine olur? Bu bir paradokstur. nan sayı n!-2(n-1)!=(n-1)! (n-2)’dir. ve onun 1. gün teslim edilmesini ralel ve AH’nın yarısı kadardır. B’C’ Gerçekten öyle mi? Örnek: 10 öğrenci Ali ile Veli yanya- beklerdi. Bu teslim gerçekleşmeyin- ve B”C” birbirine paralel ve BC’nin Bir defa oyuncunun bu oyuna na gelmeyecek şekilde (10-1)! (10- ce elçi, diğer elçinin de kendisi gibi yarısı kadardır. AH, BC’ye dik oldu- girmeyi kabul etmesi, kendi cüzda- 2)=9!. 8=2903040 türlü dizilebilir. düşündüğünü anlar ve kendi uşağı- ğundan B’C”B”C’ ve B’A”B”A’ birer nındaki paraya bağlıdır. Örneğin nın ihanet ettiğini anlardı; 2. gün 2 diktördgendir. B’B” her iki dikdört- cüzdanı boş olan bu oyuna çekin- Nilüfer elçi uşaklarını teslim ederlerdi. Üç genin köşelerinden geçen dairenin meden girer; kaybedecek bir şeyi a) l9 günde. Çünkü yirminci gün- elçi ihanete uğramış olsaydı her elçi çapıdır. Çapı gören çevre açısı yoktur. Buna karşı cüzdanında ör- den bir gün evvel nilüfer havuzun diğer iki elçinin ihanete uğradığını bi- 90°’dir. O halde A’,B’,C’,A”,B”,C” neğin l00 dolar olan bir oyuncu bu 1/2’sini kaplamaktadır. b) Havuzun lir ve bunların 2. günün sabahı uşak- noktaları aynı çember üzerindedir. oyuna girmek istemeyecektir. Bir in- yüzey ölçüsünün hiçbir rolü yoktur ve larını teslim etmelerini beklerdi. Bu Çember dikkatli çizilirse D, E ve F sanın kaybetmeyi göze alabileceği sadece şaşırtmaca için verilmiştir. teslim gerçekleşmediğine göre 3. noktalarının da aynı çember üzerin- para onun ekonomik durumuna gö- bir uşak haindir ve bu kendi uşağı- de olduğu görülür. Bu Euler’in ünlü re değişir. Asgari ücretli biri örneğin Arşimed Silindirleri dır. 3 elçi 3. günün sabahı uşaklarını 9 nokta çemberidir. Çok zevkli olan l0 dolardan fazla para taşıyorsa teslim ederlerdi. 40 uşak hain oldu- bu çizimi yapmalısınız. oyuna girmez; zengin bir adamsa ğundan bu mantık devam ettirilirse 70-80 dolar kaybetmeyi göze alabi- 40. gün 40 elçi uşaklarını teslim El Sıkışlar lir. Demek ki iki oyuncunun şansları ederler. Toplantıda x kişi olsun, her insan ancak ekonomik durumları denkse x-1 el sıkar, toplam x(x-1) el sıkılır, eşittir. Bu oyunun iki tarafa eşit şans Zebra bir el sıkışta 2 el olduğundan: veren bir şekli vardır: bunda her Zebra İtalyan elçisinin. Evler sıra- ve oyuncu bir torbadan içinde bir mik- Soldaki şekilde kesişen silindirler sıyla: Sarı İsveç-portakal suyu-pi- 0 tar para bulunan bir cüzdan çeker; tam ortalarından geçen bir düzlem- po-maymun. Mavi Fransız, kedi, Buradan x1 = 12 ve x2 = -11. tabii ki cüzdanların içindeki parayı iki le iki simetrik yarıya bölünmüştür. çay, Türk sigarası. Beyaz İspanyol, Eksi cevap olası değil, o halde taraf da bilmez. İşte ancak bu oyun Sağdaki şekilde merkezden geçme- köpek, süt, yabancı sigara, Yeşil 12 kişi vardı. her iki tarafa eşit şans verir. Bu yazı- yen bir düzlemin silindirleri kesişi İtalyan, kahve, zebra. Kırmızı İngiliz, tura atmak veya piyango bileti al- görülüyor. püro, papağan, viski. Çoraplar mak gibidir. İnsanlar piyango biletin- Silindirlerin ortak hacminin kesiti Yedi çekiş. En kötü olasılıkla ilk de, lotoda, at yarışında vb kaybet- bir karedir. Ortak hacime sığacak bir Dokunulmazlık altı çorap değişik renklerde gelir (al- meyi göze alabileceği kadar para kürenin kesiti karenin içine çizilen da- tı değişik renk var). Yedinci çekişte harcar. Cüzdan oyununda parası az iredir. Kare alanının, daire alanına çıkan çorabın rengi ne olursa olsun, olanın kazanma şansı artmaktadır. oranı basit bir hesapla formül olarak ilk altı çoraptan birinin rengine uya- Kravat: Kravatı daha güzel olan bulunur. Kuşkusuz kareye ve daireye caktır. kravatını diğer oyuncuya verecekse karşılık olan hacimlerin oranı da bu de oyunu tam kaybetmiş olmaz. olacaktır. O halde kürenin hacmine n2+n+1 Formülü Çünkü estetik zevki daha yüksek ol- V=4πr3/3 ve ortak hacme x dersek Bu formülde -40 ≤ n ≤ 39 için duğu için prestij kazanmıştır, kaybı sonuç daima bir asal sayıdır. n=40 somut olup soyut değildir. için 402+40+1=1641 asal değildir; çünkü 3 ile bölünür. Bu formül nere- Düğmeler ve buradan den mi çıktı? Bu çok zor ve karma- şık bir sorundur. Yalnız hafifçe deği- nelim. e’nin kuvvetleri genellikle bir tamsayı olmaktan uzaktır. Fakat bulunur. Gizli Gerçekler Charles Hermite (l822-l90l) (kuvan- Tek çözüm: 2, 2,...... ,2 olarak tum fiziğinde rol oynayan hermitian Geometride Sürprizler 50 öğrenci operatörlerini bulan matematikçi) 1) Bu 4 nokta bir diktörtgenin köşe- ’ün tamsayıya yaklaştığını İç İçe Daireler leri olur. gösterdi. Hangi Kesir Yarıçapların kareleri şöyle bir ge- 2) Daire içine çizilmiş dörtgenlerde l63=(4x4l)-1’dir. n2+n+1’in (kirişler dörtgeni): ometrik dizi yapar: 2 2 2 4 2 8 2 nin-40 ile +39 değerleri arasında ab+cd=ef. (Ptolemeus teoremi)’dir. a ,(2/3) a , (2/3) a ,(2/3) a , 16 2 asal oluşu, ile bağıntılıdır. 3) Dörtgenin içine çizilen dairenin (2/3) a , ... A ile F arasında 5 aralık olduğun- 2 (Matematiğin Gizli Dünyası, David merkezi bu çizgi üzerindedir (New- Burada r = (2/3) = 4/9 dur (her dan her aralık 1/12’ye karşılık olma- Wells, çev. Doç.Dr. Selçuk Alsan, ton’un buluşu). terim 4/9 ile çarpılarak bir sonraki lıdır. Sarmal Yayınları, l997, sayfa 77). 4) Yine bir eşkenar üçgen (Napol- terimi vermiştir). Buradan : O halde E noktasına yon teoremi) (Napolyon bulmuştur) En Hızlı Mat 5) Köşegenler nasıl seçilirse seçilsin, 1 - d2 - d4; d7 - d5, 2 - Şd2; oluşan iç dairelerin çaplarının topla- Fg4, 3 - Şd 3; f7 - f5, 4 - Şd2; Şf7, mı sabittir. (Japon teoremi) (r<1) ve karşılıktır. 5 - Şd3; Şf6, 6 - Şe3, Şg5,7 - şd2, Şf4,8 - Şd3 MAT. Paralar Cin Satrancı . Alanların toplamı 9π/5. Kare Sayı Çevrelerin toplamı Olamaz. Yalnız 0 ve 6 içeren bir =2π+2π.2/3+2π(2/3)2+2π(2/3)3... kare sayı, çift sayıda sıfırla bitmek =2π(1+2/3+(2/3)2+(2/3)3+(2/3)4+.. zorundadır. Bu sıfırları atarsak kalan Bu geometrik dizide r= 2/3’dür. sayı da çift olmalıdır. kalan sayı ya Satranç tahtasını kıvırarak bir si- (her terim 2/3’e çarpılarak bir sonra- 06 veya 66 ile biter. 6 veya 66, 4’e lindir haline getirdiğiniz zaman siyah ki terimi vermiştir). Geometrik dizi bölünmediğinden bu sayı kare ola- toplam formülünden maz; çünkü 6 ile biten sayılar tabii ki mat olur. Buna silindirik satranç de- 40 Elçi çifttir, o halde çift bir sayının karesi- niyor. Başka örnekler de vereceğiz. Hatırlatalım ki her elçi kendisiyle dir; çift sayıların karesi daima 4 ile ilişki kuran tek bir uşağı tanımakta bölünür (2xnx2n=4 n olduğundan). Diziliş ve onu hain addetmektedir. Eğer ve toplam çevre 2π.3=6π. n kişi n! türlü dizilebilir. a ile b’nin yalnız 1 elçi ihanete uğrasaydı, 1. Yarışçılar yanyana olduğu permütasyonların gün kimse komutanlığa gitmediğin- Dokuz Nokta Dairesi Yarışın bitmesine 3 metre kala sayısı (n-2)!dir. Bu 2 (n-1) şekilde ya- den, hainin kendi uşağı olduğunu Bir üçgenin iki kenarının ortasını kardeş ile ağabeysi aynı hizaya gelir pılabilir (2, a ve b karşılıklı yer değiş- anlar (çünkü en az 1 hain var denil- birleştiren doğru üçüncü kenara pa- ve son 3 metreyi daha hızlı olan tirebildiği için konulmuştur.) a ile di) ve 2. gün onu teslim ederdi. Eğer ralel ve onun yarısı kadardır. O halde ağabey daha hızlı koşar ve kazanır. b’nin yanyana olduğu permütas- 2 elçi ihanete uğrasaydı, hainin di-

112 Bilim ve Teknik