TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

COĞRAFYA (FİZİKİ COĞRAFYA)

ANABİLİM DALI

FOSİL DİYATOM ANALİZİ IŞIĞINDA ENGİR GÖLÜ ÇEVRESİNİN

(KAYSERİ) SON 2000 YILDAKİ PALEOEKOLOJİSİ

Yüksek Lisans Tezi

Gönül MUTLU

Ankara-2021

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

COĞRAFYA (FİZİKİ COĞRAFYA)

ANABİLİM DALI

FOSİL DİYATOM ANALİZİ IŞIĞINDA ENGİR GÖLÜ ÇEVRESİNİN

(KAYSERİ) SON 2000 YILDAKİ PALEOEKOLOJİSİ

Yüksek Lisans Tezi

Gönül MUTLU

Tez Danışmanı Prof. Dr. Uğur DOĞAN Eş Danışmanı Prof. Dr. Tahir ATICI

Ankara-2021

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

COĞRAFYA (FİZİKİ COĞRAFYA)

ANABİLİM DALI

FOSİL DİYATOM ANALİZİ IŞIĞINDA ENGİR GÖLÜ ÇEVRESİNİN

(KAYSERİ) SON 2000 YILDAKİ PALEOEKOLOJİSİ

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı Prof. Dr. Uğur DOĞAN Eş Danışmanı Prof. Dr. Tahir ATICI

TEZ JÜRİSİ ÜYELERİ

Adı ve Soyadı İmzası 1- Prof. Dr. Uğur DOĞAN 2- Prof. Dr. Tahir ATICI 3- Prof. Dr. İhsan ÇİÇEK 4- Doç. Dr. Çetin ŞENKUL 5- Dr. Öğr. Üyesi Serdar YEŞİLYURT

Tez Savunması Tarihi 19.01.2021

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne,

Prof. Dr. Uğur DOĞAN danışmanlığında ve Prof. Dr. Tahir ATICI eş danışmanlığında hazırladığım “Fosil Diyatom Analizi Işığında Engir Gölü Çevresinin

(Kayseri) Son 2000 Yıldaki Paleoekolojisi (Ankara-2021) ” adlı yüksek lisans tezimdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu, başka kaynaklardan aldığım bilgileri metinde ve kaynakçada eksiksiz olarak gösterdiğimi, çalışma sürecinde bilimsel araştırma ve etik kurallarına uygun olarak davrandığımı ve aksinin ortaya çıkması durumunda her türlü yasal sonucu kabul edeceğimi beyan ederim.

Gönül MUTLU

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………….....i

ŞEKİLLER LİSTESİ………...………………………………………………...……...iii

TABLOLAR LİSTESİ………………………………………………….…………...... v

SİMGELER VE KISALTMALAR LİSTESİ………………………………………...vi

ÖNSÖZ……………………………………………………………………………...…vii

1. GİRİŞ ...... 1

1.1. Çalışma alanının iklim ve hidrografik özellikleri ...... 4

1.2. Çalışma alanının toprak-vejetasyon özellikleri ve arazi kullanımı ...……….6

2. GÖL ORTAMLARI VE DİYATOMLAR…………………………...………… 8

2.1. Göl ortamları…………………………………………………………………...8

2.2. Diyatomlar……………………………………………………………………...9

2.2.1. Diyatomların yapısı……………………………………..……………..10

2.2.2. Diyatomların yaşam formları…………………………………..……..12

2.2.3. Ortamdaki diyatom bolluğunu etkileyen faktörler……………….…13

2.2.4. Diyatomlar yoluyla paleortam yorumlarının yapılması…………….15

2.2.5. Türkiye'de yapılan diyatom çalışmaları……………………….……..16

3. VERİ VE YÖNTEM……………………………………………………….……22

3.1. Radyokarbon AMS tarihlendirmesi ve yaş-derinlik modeli………….…...22

3.2. Fosil diyatom analizi…………………………………………………………24 i

4. BULGULAR…………………………………………………….………………29

4.1. EG 16-01 karotuna ait fosil diyatom bulguları………………………………29

5. TARTIŞMA………………………………………………….…………….…....60

6. SONUÇ VE ÖNERİLER………………………………………….……………83

KAYNAKÇA………………………………………………………………….……....86

EKLER…………………………………………………………………………….....123

ÖZET………………………………………………………………………..………..135

ABSTRACT………………………………………………………………………….137

ii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Çalışma alanının lokasyon haritası……………………………………….……2

Şekil 2. Kayseri Meteoroloji İstasyonuna ait aylık ortalama sıcaklık grafiği / 1931-2019

ölçüm periyodu……………………………...…………………………………………...4

Şekil 3. Kayseri Meteoroloji İstasyonuna ait aylık ortalama yağış grafiği / 1931-2019

ölçüm periyodu………………………………………………………………………..…5

Şekil 4. Engir Gölü yakın çevresindeki mera alanı ve göle kanalizasyon girdisinin gerçekleştiği alan…………………………………………………………………….…..6

Şekil 5. Engir Gölü’ndeki sazlık alan……………………………………………………7

Şekil 6. Diyatom hücresinin yapısı. Sentrik (A) ve Pennat (B) diyatomların tipik

şekillerinin temsili görünümü………………………………………………………..…11

Şekil 7. Karot alım lokasyonu…………………………………………………………..22

Şekil 8. EG16-01 karotuna ait yaş-derinlik modeli……………………………………..23

Şekil 9. Fosil diyatom laboratuvar analiz süreci………………………………………...26

Şekil 10. EG 16-01 karotuna ait fosil diyatomların ekolojik ortamlarına göre dağılımı

………………………………………………………………………………………….29

Şekil 11. EG 16-01 karotuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı…………………..30

Şekil 12. EG 16-1 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı………………………33

Şekil 13. EG 16-2 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı………………………38

Şekil 14. EG 16-3 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı………………………44

Şekil 15. EG 16-4 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı…………...…………50

Şekil 16. EG 16-01 karotuna ait fosil diyatomlar aracılığıyla paleoortam çıkarımları...69

iii

Şekil 17. Engir Gölü EG 16-01 karotuna ait aerofil ve planktonik türler ile Güneş lekesi aktiviteleri ilişkisi- son ~1200 yıl…………………………………...…………………70

iv

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Radyokarbon / AMS 14C tarihlendirmesi sonuçları…………………………..23

v

SİMGELER VE KISALTMALAR LİSTESİ

km: Kilometre m: Metre ml: Mililitre cm: Santimetre

°C: Santigrat derece µS: Mikrosiemens / İletkenlik pH: Asitlilik / Alkalilik derecesi µm: Mikrometre

RI: Yansıtma indeksi HCl: Hidroklorik asit

H2O2: Hidrojen peroksit Kal (Cal): Kalibre özellik

~ : Yaklaşık olarak P: Planktonik

B: Bentik GÖ: Günümüzden Önce

MS: Milattan Sonra MÖ: Milattan Önce

BİD: Beyşehir İskân Dönemi KBÇ: Küçük Buzul Çağı

% : Yüzde K: Kuzey

D: Doğu

vi

ÖNSÖZ

“Fosil Diyatom Analizi Işığında Engir Gölü Çevresinin (Kayseri) Son 2000 Yıldaki

Paleoekolojisi” adlı bu çalışma Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya

Anabilim Dalı, Fiziki Coğrafya Bilim Dalı’nda yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır.

Fosil diyatom analizinin temel alındığı bu çalışmada, Engir Gölü çevresinin yaklaşık son 2000 yılda meydana gelen ortam değişimleri, göldeki su seviyesi dalgalanmaları ve insanın çevreye olan etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Değişen

çevre koşullarına karşı gösterdikleri hassasiyet nedeniyle diyatomlar, bu çalışmada ortam yorumlaması için önemli bir kayıt oluşturmuştur.

Bu çalışmanın yürütülmesinde başından sonuna dek her adımda yanımda olan ve böyle bir çalışmaya yönelmemi sağlayan, değerli bilgi, birikim ve tecrübeleri ile bana yol gösterici olan, çalışmalarımı itinayla inceleyen saygıdeğer tez danışmanım Prof. Dr. Uğur

DOĞAN’a,

Bu çalışmanın gerçekleşmesinde laboratuvar ortamı gibi önemli bir çalışma ortamını çekinmeden benimle paylaşan, çalışmalarım boyunca sağladığı değerli yardım ve katkılarından dolayı saygıdeğer eş danışmanım Prof. Dr. Tahir ATICI’ya,

Bu çalışmanın önemli iki aşaması olan göl ortamından sedimanın alınması ve tarihlendirme süreçleri, 114Y578 numaralı ‘Kültepe (Kayseri) Çevresinin Fosil ve

Güncel Polen Analizleri Işığında Holosen Ortamsal Değişimi’ başlıklı 1001 kodlu proje için TÜBİTAK’a ve bu projenin yürütücülüğünü üstlenen Doç. Dr. Çetin ŞENKUL ve ekibine teşekkürlerimi sunarım.

Laboratuvar çalışmaları sürecimde, enerjisiyle ortama renk katan Selma

KÖRÇOBAN’a,

vii

Çalışmalarım ve hayatım boyunca beni her konuda destekleyen ve güç veren değerli aileme,

Çalışmalarım boyunca beni hiç yalnız bırakmayan, benimle birlikte her konuda sabırla mücadele eden ve yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen Arş. Gör. Yusuf

BÜYÜKDENİZ’e sevgi ve teşekkürlerimi sunarım.

Gönül MUTLU

Ankara, 2021

viii

1. GİRİŞ

Çalışma alanı İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Kayseri’nin 13 km kuzeydoğusunda bulunan Engir Gölü ve çevresini kapsamaktadır (Şekil 1). Deniz seviyesinden 1080 m yüksekte olan Engir Gölü, Sarımsaklı Ovası’nın güneyinde ve

Erciyes Dağı’nın kuzeydoğusunda yer alır. Ayrıca Engir Gölü’nün kuzeydoğusunda

önemli bir arkeolojik yerleşme olan Kültepe ören yeri yer almaktadır. Gölün yaklaşık 10 km kuzeyinden geçen ve kaynağını sahanın doğusundan alan Sarımsaklı Çayı, doğu-batı yönünde sahayı kat ederek, batıda Karasu Çayı adını almakta ve Kızılırmak’a karışmaktadır (Şekil 1). Engir Gölü ve yakın çevresine kaynağını Erciyes Dağı’nın kuzeydoğusundaki Koç Dağı kesiminden alan dönemlik akarsular ulaşır.

1

3916

3916

Şekil 1. Çalışma alanının lokasyon haritası a) Çalışma alanının Türkiye’deki konumu, b)

Çalışma alanının fiziki haritası.

2

Çok çeşitli limnolojik değişkenlere karşı yüksek hassasiyetlerine (Van Dam vd.,

1994) ve paleoiklim araştırmalarında kanıtlanmış potansiyeline (Battarbee vd., 2001;

Cvetkoska vd., 2014; Zhang vd., 2014) rağmen diyatomlara dayalı paleolimnolojik rekonstrüksiyon çalışmaları ülkemizde sınırlı sayıda yapılmıştır. Bu çalışmada Engir

Gölü’nden elde edilen sedimanlar üzerinde uygulanan fosil diyatom analizi yöntemiyle,

Kayseri çevresinde yaklaşık son 2000 yılda meydana gelen ortam değişimleri, göldeki su seviyesi dalgalanmaları ve insanın çevreye olan etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu

çalışmada insanın çevreye olan etkisi daha çok Kayseri yakın çevresinde kurulan yerleşmeleri kapsamaktadır. Arkeolojik veriler açısından önem arz eden Kültepe yerleşmesi, günümüzden 4 bin yıl önce Anadolu’nun ve eski Ön Asya’nın en büyük

şehriydi (Kulakoğlu, 2011a). Kayseri’nin kuzeyindeki Sarımsaklı Havzası’nda kurulan

Kültepe yerleşmesi bir Geç Kalkolitik yerleşmesidir. Kültepe yerleşmesi arkeolojik verilere göre MÖ 1700 yılından itibaren terkedilmiş ve MÖ 800 yılına kadar uzun bir süre boyunca yerleşilmemiştir. MÖ 800 yılından itibaren yeniden başlayan yerleşme evresi

Osmanlı Dönemi’ne kadar sürmüştür (Kulakoğlu, 2011b). Bununla birlikte bu çalışmada daha çok Kültepe yerleşmesinden sonra kurulan yerleşmeler ile ortam üzerindeki insan etkisi incelenecektir. Bu çalışmayla Engir Gölü çevresinde özellikle Orta Çağ Sıcak

Evresi, Küçük Buzul Çağı ve son küresel ısınma süreci gibi küresel etkileri olan iklim değişimlerinin İç Anadolu’da ve özellikle Kayseri çevresindeki yerel etkilerinin araştırılması hedeflenmiştir. Bu gölde diyatom analizi çalışmasının bir diğer amacı da aynı karottan son 2000 yılı karakterize eden polen ve sediman analizine ek bir analizle elde edilmiş bulguların güçlendirilmesi ve bu dolaylı ortam göstergeleri arasında varsa uyuşmazlıkların nedeninin ortaya konmasıdır. Polen taksonlarının göl ortamına çok uzak sahalardan da taşınabilme özellikleri nedeniyle, diyatomların yerel koşulları daha iyi yansıtması Kayseri çevresindeki paleortam koşullarının daha doğru bir şekilde yapılandırılmasında oldukça önemlidir.

3

1.1. Çalışma Alanının İklim ve Hidrografik Özellikleri

Çalışma alanında karasal Akdeniz iklimi hakimdir (Kutiel ve Türkeş, 2005).

Çalışma alanının yıllık ortalama sıcaklığı 10.6 °C’dir. Ocak ayı ortalama sıcaklığı -1.6

°C, temmuz ayı ortalama sıcaklığı 22.2 °C’dir. Yıl içerisinde ortalama en düşük sıcaklık

-6.8 °C ile ocak ayında, ortalama en yüksek sıcaklıklar ise 30.7 °C ile ağustos ayında yaşanır (Şekil 2).

35

30

25

20

C) ° 15

10 Sıcaklık ( Sıcaklık

5

0

-5

-10 Aylar Ortalama En Yüksek Sıcaklık (°C) Ortalama Sıcaklık (°C) Ortalama En Düşük Sıcaklık (°C)

Şekil 2. Kayseri Meteoroloji İstasyonuna ait aylık ortalama sıcaklık grafiği / 1931-

2019 ölçüm periyodu (Meteoroloji Bülteni, 2020, Kayseri İstasyonu)

Ayrıca çalışma alanının yıllık toplam yağış miktarı 389.2 mm’dir. Aylık ortalama toplam yağış miktarı en fazla 51.6 mm ile mayıs ayında düşerken, en az 8.8 mm ile ağustos ayında düşmektedir (Şekil 3).

4

60

50

) 40 mm

30

20 Yağış Miktarı ( Miktarı Yağış 10

0

Aylar Ortalama Yağışlı Gün Sayısı Aylık Toplam Yağış Miktarı Ortalaması (mm)

Şekil 3. Kayseri Meteoroloji İstasyonuna ait aylık ortalama yağış grafiği / 1931-

2019 ölçüm periyodu (Meteoroloji Bülteni, 2020, Kayseri İstasyonu)

Nisan 2016’da yapılan göl analizi sonucunda Engir Gölü’nün (1078 m) ortalama derinliği 1.5 m ve alanı 0.4 km2 olan küçük ve sığ bir göl olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca göl suyu pH’ının 7.8, elektriksel iletkenlik değerinin 1220 µS cm-1 ve göl suyu sıcaklığının 14 °C olduğu kaydedilmiştir (Ören, 2018). Bununla birlikte, 2019 yılı eylül ayında yaptığımız saha çalışmasında gölün kurumuş olduğu görülmüştür. Engir Gölü’nün doğrudan beslendiği bir kaynağı olmamakla birlikte, güneydeki plato sahasından yeraltına sızan yüzey suları vasıtasıyla göl beslenmektedir. Gölün içerisinde yer aldığı

Sarımsaklı Havzası 350 km2’lik alana sahiptir. Bu havzanın suları kaynağını sahanın doğusundan alan Sarımsaklı Çayı ve kolları tarafından drene edilmektedir. Sarımsaklı

Çayı havzanın batısında Karasu Çayı adıyla Kızılırmak Nehri’ne dökülmektedir. Bu nedenle Sarımsaklı Havzası Kızılırmak Nehri sisteminin bir alt havzasıdır.

5

1.2. Çalışma Alanının Toprak-Vejetasyon Özellikleri ve Arazi Kullanımı

Çalışma sahasının büyük çoğunluklu zonal topraklar grubu içerisinde yer alan kahverengi, kireçsiz kahverengi ve kırmızımsı kahverengi topraklardan meydana gelmektedir (Atalay, 2006). Sarımsaklı Ovası’nın taban kısımlarında toprak profilinin gelişmemiş olduğunu gösteren azonal toprak grubundaki alüvyal topraklar yer alırken, ovanın kenarında kolüvyal topraklar yer almaktadır. Sarımsaklı Ovası’nın özellikle batı ve kuzey yamaçlarında Kuvaterner yaşlı birikinti konileri ve yamaç molozları bulunmaktadır.

Engir Gölü çevresinin de içinde yer aldığı doğal step ve bozkır alanları İran-Turan flora bölgesi içinde yer almaktadır (Davis, 1971; Zohary, 1971; Avcı, 1993; Woldring ve

Bottema, 2003). Bununla birlikte ağaçlık alanlar daha çok Sarımsaklı Çayı çevresi gibi sulak alanlarda ve yükseltinin arttığı Erciyes Dağı çevresinde görülmektedir.

Şekil 4. Engir Gölü yakın çevresindeki mera alanı ve göle kanalizasyon girdisinin gerçekleştiği alan

6

Günümüzde Sarımsaklı Ovası’yla birlikte Engir Gölü’nün yakın çevresi daha çok mera alanı olarak kullanılmaktadır (Şekil 4). Bu alanın geri kalan kısmı ise tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Akarsu kenarındaki araziler ve Kayseri şehir merkezi ile Engir

Gölü arasında kalan arazilerde sulu tarım faaliyetleri sürdürülmektedir. Kayseri şehir merkezi ve çevresinde sanayi faaliyetleri de oldukça yoğun yapılmaktadır. Sonuç olarak tarımsal kirleticilerin dışında kanalizasyon ve sanayi atıkları da göle doğrudan ulaşmaktadır. Bu kirleticiler nedeniyle göldeki besin girdisinde bir artış meydana gelmiş ve artan sıcaklıkların da etkisiyle de göl günümüzde sazlıklarla çevrili bir ortam halini almıştır (Şekil 5).

Şekil 5. Engir Gölü’ndeki sazlık alan 7

2. GÖL ORTAMLARI VE DİYATOMLAR

2.1 Göl Ortamları

Göller, hidrolojik sistemle karmaşık bir şekilde bağlantılıdır ve iklim değişikliğinin hassas kaydedicileri olabilir (Laird vd., 1996). Göl sedimanları, iklim değişikliğinin türüne bağlı olarak yıllık, on yıllık değişikliklerin bir sonucu olduğundan, yüksek bir zamansal çözünürlüğe sahip verileri barındırır (O’Sullivan vd., 1983). Göl ekosistemleri, iklime ve çevresel dalgalanmalara karşı çok hassastır. Bu nedenle, uzun vadeli iklim ve çevresel dalgalanmaların yeniden yapılandırılması için kullanılan göl sedimanları, göllerin kimyasal, biyolojik ve fiziksel özelliklerinin mükemmel bir doğal arşividir (Jones vd., 2001; Last ve Smol, 2001). Göl sedimanlarının kökeni genellikle atmosfer, havza, yeraltı suyu ve gölün kendisidir (Charles vd., 1994). Ayrıca bir göle besin girdisi göl büyüklüğü, ana kaya türü, havza büyüklüğü, havza bitki örtüsü ve insan aktivitesi ile belirlenir (Bronmark ve Hansson, 1998).

Bir gölün havzası üç farklı bölgeye ayrılabilir: aşınım bölgesi, taşınım bölgesi ve bir birikim bölgesi (Håkanson ve Jansson, 1983). Bu üç bölgeden özellikle birikim bölgesi, rüzgâr kaynaklı türbülanstan en az etkilenir ve ince taneli sedimanların ve yeniden askıya alınan materyallerin bile birikmesine izin verir. Gölün dibinde zamanla biriken sedimandan, iklim değişikliğinin sürekli yüksek çözünürlüklü kayıtları ve geçmiş

çevresel koşulların rekonstrüksiyonu elde edilebilir (Battarbee, 2000; Smol, 2008). Göl havzasında gölün kendisinden olan ölü materyal (otokton/yerli) ve çevre habitattan gelen

(allokton/yabancı) materyaller kronolojik olarak birikir (Smol, 2008). Bu stratigrafik kayıt bitki örtüsü, iklim, hidroloji gibi çevredeki değişikliklere gölün tepki vermesinde kullanılır (Frey, 1988; Last ve Smol, 2001). Göl sedimanından elde edilen paleolimnolojik çalışmalar genellikle, tek ve merkezi olarak konumlandırılmış bir karotun, göldeki farklı mikro habitatlardan türetilen tüm biyolojik materyalleri temsil 8 ettiği varsayımına dayanmaktadır (Frey, 1988). Göl sedimanlarının paleolimnolojik analizleri, sucul ekosistemlerin uzun vadeli gelişimi hakkında değerli bilgiler sağlamakla birlikte göller ve havzaları üzerindeki geçmiş doğal veya insan kaynaklı olayların etkilerinin değerlendirilmesine de izin vermektedir (Anderson, 1993; Teranes vd., 1999;

Bradbury vd., 2002).

Ortalama derinliği 3 m’den az olan, devamlı bir döngüde karışıma maruz kalan su sütunu ve sabit bir termal tabakalanmadan uzak olan göller ‘sığ göl’ olarak adlandırılır

(Moss, 1998). Sığ göller, yüksek ışık nüfuzu nedeniyle makrofitlerle örtülü geniş bir litoral alan ile derin göllerden ayrılır (Moss, 1998; Beklioğlu vd., 2011). Kapalı sistem yapıları nedeniyle sığ göller, iklim değişikliğine ve insan faaliyetlerine verdikleri tepki yönünden derin göllerden daha hassas bir özellik göstermektedir (Padisák ve Reynolds,

2003; Beklioğlu vd., 2011; Gottschalk ve Kahlert, 2012). Bu göllerdeki su bütçesinde meydana gelen dalgalanmalar hem göl seviyesini hem de göl kimyasını etkilemektedir

(Laird vd., 1996). Ayrıca kapalı havza gölleri, kuraklığın şiddeti, süresi ve sıklığındaki uzun vadeli modelleri ortaya çıkarabilen önemli iklim arşivlerini oluşturur (Fritz vd.,

1999).

2.2. Diyatomlar

Diyatomlar (Bacillariophyceae), silisli hücre duvarları (frustul) ile karakterize edilen, kuru habitatlardan (Bérard vd., 2004) neredeyse tüm su habitatlarına kadar olan ortamlarda yaşayan, fotosentetik, tek hücreli, ökaryotik alglerdir (Round vd., 1990; Cox,

1996). Boyutları 2 ile 200 µm arasında değişmektedir (Round vd., 1990). Nehirlerde, göllerde ve okyanuslarda birincil üreticiler olarak önemli bir rol oynarlar ve oksijen

üretiminin %25-40'ından sorumludurlar (Thomas vd. 1978; Van den Hoek vd., 1995;

Mann, 1999; Stoermer ve Smol, 1999).

9

En eski diyatom kaydı Jura dönemine aittir. Ayrıca Erken Kretase’den bu yana iyi korunmuş bir floraya sahip oldukları bilinmektedir (Hardwood ve Gersonde, 1990).

Günümüzde diyatomların çeşitliliği ve bolluğu son derece yüksektir. Diyatomların miktarı, büyümesi ve türü sıcaklığa, besin durumuna, sucul ortamın tropik durumuna,

ışığın mevcudiyetine, türbülansa, buz örtüsüne, sedimanların mevcudiyetine ve türüne,

çevre ile mevcut farklı organizmalar arasındaki biyotik etkileşimlerine göre değişir

(Ruhland vd., 2015; Willén, 1991). Günümüzde dünyada 200.000'den fazla diyatom türü bulunmaktadır, ancak diyatomların sınıflandırılmasının zor olması nedeniyle, yalnızca

24.000’i sınıflandırılmıştır (Smol ve Stoermer, 2010).

Diyatomlar daha çok hücre bölünmesiyle çoğalır ve bu nedenle çoğu tür için ortalama hücre boyutu, her hücre bölünmesinde azalır. Hücreler minimum boyuta ulaştığında, hücre boyutunu artıran oksosporlar oluşturarak eşeyli üreme meydana gelebilir ve yeni bir dizi vejetatif hücre çoğalması da oluşabilir (Van den Hoek vd., 1995).

Eşeyli üreme, aynı boyutta eş hücrelerle sonuçlanan, hücre boyutu için yinelenmeye ihtiyaç duyan diyatomlardan oluşur (Mann, 1993).

2.2.1. Diyatomların Yapısı

Diyatomlar oldukça dirençli olan ve genellikle ölümlerinden sonra da uzun süre varlığını koruyan bir silika hücre duvarına, yani "frustul"e sahiptir (Lewin, 1962). Valf adı verilen iki ayrı renksiz, silisli (opalin SiO2) hücre duvarından oluşan diyatomlar, kuşak bantları ile birlikte bir frustul oluştururlar. İki valf farklı boyutlara sahiptir. Bunun açıklaması organizmanın üremesinde yatmaktadır. Daha büyük olan kabuk epiteka olarak adlandırılırken, daha küçük olan kabuk hipoteka olarak adlandırılır. Kuşak bantları ise, diyatom dış iskeletinin iki valfini birbirine bağlayan silisli bantlar olmakla beraber, dış iskeleti kapatmak ve dış dünya için iç hücreyi korumak için vardır (Şekil 6; Round vd.,

10

1990; Smol ve Stoermer, 2010). Her diyatom türünün kendine özgü bir şekli ve yapısı vardır. Diyatomların tanımlanması, silisli hücre duvarındaki (valf) şekle, stria yoğunluğuna, fultoportulaların (gözenek) ve rimoportulaların (borumsu çıkıntı) konumu ve şekli dahil olmak üzere bu frustüllerin birçok özelliğine dayanmaktadır (Round vd.,

1990; Smol, 2001). Sonuç olarak, türlerin tanımlanması genellikle kesindir ve düşük bir taksonomik seviyede yapılabilir (Battarbee, 1986).

Şekil 6. Diyatom hücresinin yapısı. Sentrik (A) ve Pennat (B) diyatomların tipik

şekillerinin temsili görünümü (Tikkanen, 1986’dan uyarlanarak çizilmiştir).

Diyatomlar, Sentrikler (Centrales) ve Pennatlar (Pennales) olmak üzere iki farklı gruba ayrılır (Şekil 6; Last ve Smol, 2001). Sentrikler, merkezi bir nokta etrafında radyal olarak gelişen ve karmaşık kapaklara sahip bir valf oluşumuna sahiptir. Sentrik diyatomların çoğu planktoniktir ve valflerinde rafe yoktur. Pennat diyatomlar uzun bir valf yapısına sahip olmakla birlikte, rafesiz ve rafeli olarak iki gruba ayrılır. Rafesiz pennat diyatomların valfinde rafe bulunmaz ve genellikle planktonik diyatom olma

özelliği gösterir. Rafeli diyatomların dış iskeletinde rafe vardır ve tipik olarak bentik 11 ortamda meydana gelirler. Pennat diyatom valflerinin ortasından ucuna kadar uzanan bir bölüntü olan rafe, pennat diyatomlarının en karakteristik özelliğidir. Pennat diyatomlar için rafenin boyutu, konumu ve yapısı önemli taksonomik özelliktir (Round vd., 1990;

Smol ve Stoermer, 2010).

2.2.2. Diyatomların Yaşam Formları

Diyatomlar farklı "yaşam formları" içinde sınıflandırılabilir; planktonik türler su sütununda serbestçe yüzerken, bentik diyatomlar bir gölün dibine yakın yerlerde yaşar veya konak olarak bağlandığı alt tabakaya (tutundukları yüzey) tutunur (Stevenson,

1996). Planktonik diyatomlar daha derin açık su alanlarını işgal ederken, bentik diyatomlar en çok kıyıya yakın, ışığın nüfuzunun tortu-su ara yüzüne ulaştığı sığ sularda yaygındır (Stone ve Fritz, 2004).

Bentik taksonlar, sedimanlar, kayalar, makrofitler ve hayvanlar gibi alt tabakaları içeren büyüme habitatlarını tercih ederler (Smol ve Stoermer, 2010). Bentik diyatomlar hareketli veya hareketsiz olmakla birlikte; tek hücreli, koloni ve ipliksi formlarda olmak üzere büyük bir morfolojik çeşitliliğe sahiptir (Stevenson, 1996). Ayrıca bentik diyatomlar, güneş ışığının fotosentez için hala devam ettiği bir su derinliğindeki alt tabaka üzerinde yaşarlar (Round vd., 1990). Hareketsiz bağlı (adnate) diyatomlar (örn.

Achnanthes, Cocconeis) alt tabaka üzerinde sıkı ve düz bir şekilde büyüyerek güçlü akıntılardan ve zooplankton otlamasından korunur. Bağlı diyatomlar genellikle ortam bozulmalarından sonra alt tabakayı kolonize eden ilk diyatomlardır, ardından apikal olarak bağlı diyatomlar (örn. Synedra) gelir (Lowe, 1996). Herhangi bir tatlı su sisteminde, bentik diyatomların kolayca kolonileşebileceği çeşitli konaklar (alt tabakalar) vardır (Round, 1981). Özellikle, bağlı diyatomlar üzerinde yaşadıkları alt tabakalara göre sınıflandırılabilir. Epifitik diyatomlar, bir bitkinin veya daha büyük alglerin yüzeyinde

12 yaşayarak; epilitik diyatomlar, taşlara ve kaya yüzeylerine bağlanarak; epipsammik diyatomlar, küçük kum taneleri üzerinde tutunarak; epipelik diyatomlar silt ve çamur gibi, inorganik veya organik tortu üzerinde serbestçe büyüyerek ve epizoik diyatomlar diğer hayvanların üzerinde yaşayarak bir habitat oluşturur (Round vd., 1990). Tikoplanktonik diyatomlar, bentik habitatta bir bozulma (kazara planktonik) veya rüzgarlar ve akıntıların neden olduğu bir türbülans tarafından su sütununa taşınarak (psödo planktonik) yaşamlarını sürdürürler (Van Goethem, 2015). Petersen (1935), aerial algler için, habitat türlerine göre bir dizi kategori tanımlamıştır: Euaerial algler, yalnızca atmosferden nem alan nesneler üzerinde yaşar. Karasal algler, toprakta büyüyenlerdir. Psödoaerial algler,

şelale serpintisi, kaynaklar veya sızıntılar gibi oldukça sabit bir su kaynağıyla nemlendirilmiş kayaların üzerinde yaşayanlardır. Petersen (1935), karasal algleri hem euaerial habitatlarda hem de topraklarda (aero-karasal), periyodik olarak kuruyan topraklarda (eu-karasal) veya sürekli nemli topraklarda (hidro-karasal) yaşayanlar olarak

üç kategoriye ayırmıştır. Ayrıca, mağaraların nemli duvarları bile diyatomlar için bir yaşam alanı oluşturmaktadır (Poulickova ve Hasler, 2007).

2.2.3. Ortamdaki Diyatom Bolluğunu Etkileyen Faktörler

Diyatomların bolluğunu ve varlığını kontrol eden birkaç faktör vardır (Last ve

Smol, 2001). Tüm algler gibi diyatomların bolluğu ve üretkenliği de birçok abiyotik ve biyotik faktörler tarafından kontrol edilir. Diyatom topluluğunun bileşimi, yaşadıkları suyun koşullarından etkilenir (Fritz vd., 1991; Wetzel ve Likens, 2000). Diyatomlar için en önemli çevresel faktörler ışık, su tuzluluğu, pH, iletkenlik, besinler, sıcaklık ve zooplanktonların otlaması (Battarbee, 1986; Reed, 1998, Yang vd., 2003; Stevenson vd.,

2008) ve havza arazi kullanımıdır (Blinn ve Bailey, 2001; Bere ve Tundisi, 2011).

13

Göl ekosistemlerinde yüksek ışık mevcudiyeti ve karışım olayları türlerin kompozisyonunu ve biyokütlesini etkiler ve hatta faunanın tamamen değişmesine bile neden olabilir (Reynolds, 1984; Smol ve Stoermer, 2010). pH ve tuzluluk esas olarak diyatom türlerinin mekansal dağılımını belirlemektedir (Battarbee, 1986). pH, hücre duvarının silis içeriğinden dolayı diyatomları doğrudan etkileyen önemli bir etkendir, diyatom kabuklarının korunması üzerinde pozitif bir etkiye sahip olan hücre duvarı, asidik koşullara karşı dirençlidir (Charles, 1985; Flower, 1986; Battarbee ve Charles,

1987). Tuzluluğun yüksek olduğu durumlarda diyatom kabuklarında bir çözünme meydana gelir ve diyatomlar ortamdan tamamen kaybolabilir (Reed, 1998). İnorganik fosfor, azot ve silika büyüme için en önemli besin maddeleriyken (Reynolds, 1984), sıcaklığın da diyatomların büyüme ve dağılımları üzerinde birden fazla etkisi vardır

(Patrick, 1971; Round vd., 1990). Sıcaklık, diyatom üremesini doğrudan etkilediğinden

üretkenliğin önemli bir kontrolüdür. Bu nedenle, soğuk dönemlerde büyüme mevsiminin kısalması, gölün üretkenliğini düşürür (Wang vd., 2012). Ayrıca, sıcaklıklardaki artış, bentik diyatom faunası üzerinde pozitif bir etkiye sahiptir (Hillebrand vd., 2007).

Çözünmüş silika, diyatomlar için bir besin maddesi olarak kabul edilebilir (Ryves, vd.,

2013). Çözünmüş silika, havzadaki kayaların ve minerallerin ayrışmasındaki değişiklikler ve göl sistemi içindeki silikanın döngüsündeki değişikliklerle değişebilir

(Hofmann vd., 2002).

Göl seviyesindeki dalgalanmalar da tatlı su diyatom topluluklarını doğrudan etkileyen faktörler arasındadır. Göl seviyesi düşük olduğunda, bentik taksonlar için daha fazla alt tabaka mevcut olurken, daha derin göl evresinde, bentik diyatomlar için alt tabakalar genellikle azalır ve planktonik taksonlar hakimiyet kazanır (Wolin ve Stone,

2010). Flower (1993), diyatom valflerinin sığ ve bulanık sularda oldukça yüksek parçalanma eğiliminde olduğunu, bunun da çözünme eğilimini artırdığını, makrofitlere

14 ve daha fazla sediman birikimi oranına sahip korunaklı göllerde valflerin daha iyi korunduğunu belirtmiştir.

Ortamdaki diyatom bolluğu ve tür kompozisyonunu etkileyen diğer bir faktör de biyotik faktörlerdir. Bunlar, rotifer (tekerlekliler), su pireleri ve kopepodlar (eklem bacaklılar) gibi canlılar tarafından yapılan zooplankton otlamasıdır (Reynolds, 1984;

Sommer, 1991).

2.2.4. Diyatomlar Yoluyla Paleoortam Yorumlarının Yapılması

Sedimanda bulunan diyatom kabukları, yerel habitatın ekolojik durumunu temsil eder (Dixit vd., 1992). Diyatomlar ekolojik olarak çeşitli alg grubudur ve kısa yaşam döngüleri sayesinde çevrede meydana gelen değişiklikler diyatom türlerinin bileşimine hızla yansır. Bu durum da mevsimsel ortam değişimlerine hızlı bir şekilde yanıt vermelerine olanak tanır. Bu nedenle de daha uzun süreli kayıtlar üzerinden iklim eğilimini yansıtmak için kullanılırlar (Smol vd., 1991; MacDonald vd., 1993; Douglas vd., 1994). Bu nedenle, fosil diyatom türlerindeki değişiklikleri takip etmek ve geçmiş

çevresel koşulları anlamak mümkündür. Kimyasal ve fiziksel göl koşullarına duyarlılıklarının yanında, sedimanlardaki yaygın bulunuşları ve yüksek korunma potansiyelleri (silikadan oluşan hücre duvarları sayesinde) geçmişteki çevresel değişikliklerin önemli bir göstergesi olmalarını sağlar (Dixit, 1992; Battarbee vd., 2001).

Diyatom araştırmaları, geçmiş ortamın ve iklimin rekonstrüksiyonu için idealdir, çünkü diyatomlar tür ve bolluk olarak iklim değişikliklerine tepki verir. Her diyatom türü; asitlik, alkalinite, tuzluluk, trofik durum, sıcaklık ve su seviyesine göre bir habitatı tercih ettiğinden, bu koşullar değiştikçe diyatom türleri de değişir (Smol ve

Stoermer, 2010). Bu kadar ortam seçici olmaları, diyatomları geçmiş iklim ve ortam değişimlerinin yeniden yapılandırılmasında önemli göstergeler haline getirmiştir (Pienitz 15 vd., 1995; Yang ve Duthie, 1995; Lotter vd., 1998; Bradbury, 1999; Fritz vd., 1999;

Stoermer ve Smol, 1999; Korhola vd., 2000; Moser vd., 2000; Smol ve Cumming, 2000;

Bradbury vd., 2004; Fritz vd., 2004; Kuwae vd., 2004; Bracco vd., 2005; Stager vd., 2005;

Zalat ve Vildary, 2005, 2007; Kupe vd., 2008; Kirilova vd., 2008, 2009; Reid ve Ogden,

2009; Smol ve Stoermer, 2010; Wolin ve Stone 2010; Laird vd., 2011; Zalat, 2015).

Ayrıca diyatomlar göllerin trofik durumunda (Hall ve Smol, 1999), asitleşmede (Koinig vd., 1998), göl suyu pH'ındaki ve besin konsantrasyonlarındaki değişikliklerde (Bennion vd., 2000; Battarbee vd., 2001, 2005), tuzluluk rekonstrüksiyon çalışmalarında (Fritz vd.,

1991; Kashima, 2003; Reed vd., 2012; Stager vd., 2012) ve su seviyesi dalgalanmalarını göstermede (Owen vd., 1982; Gasse vd., 1989; Marciniak, 1990; Wolin ve Duthie, 1999) biyolojik bir gösterge olarak başarıyla kullanılmaktadır. Diyatomlar ortamda meydana gelen değişimlere çok duyarlı olduklarından, paleoortam koşullarını aydınlatmada giderek daha da fazla kullanılmaktadır (Birks ve Koc, 2002).

2.2.5. Türkiye’de Yapılan Diyatom Çalışmaları

Türkiye’de ilk diyatom çalışmaları, Ehrenberg (1844) tarafından Murat ve Aras Nehri havzalarından toplanan materyaller üzerinde yapılmıştır (Solak vd., 2012). Türkiye’de biyologlar tarafından daha çok göllerde ve akarsularda güncel diyatomlar aracılığıyla su kalitesi çalışmaları, tür teşhisleri ve türlerin mevsimsel dağılımları ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan bazıları (Akar ve Şahin, 2017; Akbulut, 2001; Akbulut ve Yıldız, 2002; Atıcı ve Obalı, 1999; Atıcı, 1999, 2001, 2002; Atıcı vd., 2005; Atıcı ve

Obalı, 2002; Atıcı, 2018; Çetin ve Şen, 2004; Gümüş ve Gönülol, 2018; Gürbüz, 2000;

Kılınç ve Sıvacı, 2001; Maraşlıoğlu ve Neyran, 2018; Obalı ve Atıcı, 1997; Obalı ve

Atıcı, 2000; Soylu ve Gönülol, 2006; Sıvacı vd., 2014; Sömek vd., 2005; Şahin, 2000;

Şanal ve Demir, 2018; Taş ve Gönülol, 2007; Zaim, 2007) göllerle ilgilidir.

16

Diyatomların çökelmesi sonucu oluşan SiO2nH2O bileşimli, hafif ve kolay ufalanabilen endüstriyel bir kayaç olan diyatomit (Özbey ve Atamer, 1987; Karaman ve

Kibici, 2008) ise jeologlar tarafından daha çok kayaç yapısı ve kullanım alanları ile ilgili

çalışmalarda kullanılmaktadır. Bununla birlikte, Gürel ve Yıldız (2007), Yıldız vd.,

(2011) ve Yıldız vd., (2016) diyatomit depolarından paleoekolojik yorumlamalarda bulunmuşlardır.

Türkiye’de yapılan fosil diyatom çalışmaları oldukça sınırlı bir düzeydedir.

Türkiye’de özellikle son 2000 yılda meydana gelen ortam değişmeleri üzerinde ayrıntılı bir çalışma gerçekleşmemiştir. Yapılan çalışmalar ise daha çok günümüze yakın zaman dilimini kapsayan veri setleri ile çözünürlüğü düşük uzun yılları kapsayan çalışmalar olmuştur.

Kashima vd. (1997) Orta Anadolu’da 38 göl ve nehirden elde ettiği güncel 51 diyatom örneğinden bir veri seti oluşturmuştur. Diyatom kompozisyonu ile tuzluluk arasında güçlü bir ilişki bulunan bu veri seti yardımıyla Geç Kuvaterner sedimanlarında

çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmalar Kaman, Kalehöyük, Tuz Gölü, Konya Havzası ve Akgöl Bataklığı’nda yapılmıştır. Bu çalışmalarda Geç Kuvaterner boyunca tatlı ve tuzlu su koşulları arasında bir dizi değişimlerin olduğunu saptanmıştır.

Tuz Gölü Havzası’nda gerçekleştirilen çalışmada yaklaşık 20000, 17000 ve 13000 yıl önce yüksek su seviyelerinin oluştuğu belirlenmiştir. Bununla birlikte, Holosen ’de su seviyesinde düşüşlerin yaşandığı vurgulanmıştır (Kashima, 2002).

Kashima’nın (2003) Konya Ovası’nın batısında yaptığı çalışmada Geç Kuvaterner boyunca göl suyu tuzluluğu ve göldeki su seviyesi değişimleri araştırılmıştır. Bu

çalışmada göl suyunda buzul arası dönemlerde yüksek tuzluluk seviyeleri ve buzul

çağlarında düşük tuzluluk seviyeleri olduğu görülmüştür.

17

Kashima (2011) Seyfe Gölü, Tuz Gölü, Kültepe, Kalehöyük’te yaptığı ve Son

Buzul Çağı ile Holosen evresini içeren çalışmada diyatom ve polen kayıtlarını kullanmıştır. Diyatomlar aracılığıyla Holosen boyunca göl seviyesi değişimlerinin saptandığı çalışmada MÖ 6500 yıllarında Seyfe Gölü’nün su seviyesinde bir artış olduğu belirlenmiştir.

Roberts vd.’ nin (2001) Eski Acıgöl’den (Nevşehir) elde ettikleri karotta Doğu

Akdeniz’de Holosen boyunca meydana gelen iklimsel değişimler saptanmıştır. Burada diyatom ve polen başta olmak üzere organik karbon, mineralojik madde ve duraylı izotoplardan yararlanılmıştır. Erken Holosen evresinde planktonik diyatomlar özellikle

Stephanodiscus spp. ‘nin baskınlığı bu dönem başlarında görece derin bir göle işaret etmiştir. Erken Holosen boyunca limnolojik koşullarda yüzyıl ölçekli değişimler meydana geldiği saptanmıştır. Örneğin GÖ 11000 ile 11500 yılları arasında Cyclotella ocellata’ da oransal bir artışa paralel olarak seyretmiş olan organik madde içeriğindeki düşüşün ile organik madde içeriğinde paralel bir düşüşün, gölde karışım rejimiyle ve besindeki bir değişimle ilişkili olabileceği belirtilmiştir. Geç Holosen’de göl seviyesinde bir düşüşün meydana geldiği belirlenmiştir.

Reed vd. (1999), Konya Havzası’ndaki iki gölde (Süleymanhacı ile Pınarbaşı) diyatomların Geç Kuvaterner çevresel değişimlerine verdikleri tepki üzerine bir çalışma gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmada diyatom ve izotop analizi yoluyla günümüzden yaklaşık 23000 yıl önce göl seviyesinin düşük ve buharlaşmanın yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Woodbridge ve Roberts (2010), maar gölü olan Nar Gölü ‘nden (Niğde) diyatomlar vasıtasıyla hem geçmiş (yaklaşık 100 yıl) hem de günümüzdeki göl ortamı değişimlerinin arasındaki bağlantıyı araştırmışlardır. Ayrıca, Woodbridge ve Roberts

(2011) Nar Gölü’nde diyatom analiziyle son 1700 yıllık dönemin ortam analizini de gerçekleştirmişlerdir. 18

Eastwood vd. ’nin (1999) Güneybatı Anadolu’da yaptıkları polen, diyatom ve silisli olmayan mikrofosile dayanan çalışmasında daha çok ortama müdahale eden insan etkisi araştırılmıştır. Beyşehir İskân Dönemi’nde Geç Holosen zamanında gerçekleşen insan faaliyetlerine dayalı ortam bozulmalarında küçük Fragilaria türlerinin ortaya

çıktığı belirtilmiştir.

Eastwood vd. (2002), Gölhisar Gölü’nden (Burdur) elde ettikleri sedimanlardan

Santorini Volkanı’nın önemli bir patlama evresi olan Minoan’ın GÖ 3300’deki faaliyetinden sonra gelişen çevresel etkileri ele alınmıştır. Burada Santorini Volkanı’nın patlama evresinden sonra diyatom konsantrasyonunda ve diyatom korunumunda bir artış meydana geldiği belirtilmiştir. Bununla birlikte tefra depolanmasını takip eden evrede bozulan çevre şartlarından sonra ortama adapte olabilen, rekabetçi Fragilaria türlerinin hâkim olduğu belirtilmiştir.

Franz vd. ’nin (2006) İznik Gölü’nde yaptıkları çalışmada son 20 yıl boyunca

İznik Gölü’nde yüksek iletkenlik koşulları ile beraber artan ötrofik koşullar belirtilmiştir.

İklimdeki değişmeyle ya da göle olan yeraltı suyu girdisi nedeniyle acı su koşulları meydana geldiği vurgulanmış ve bu süre boyunca Fragilaria crotonensis hâkim tür olmuştur. Bu gibi durumlar göle kirleticilerin veya ağır metallerin girmesiyle sonuçlanmıştır.

Akbulut vd. ’nin (2012) Çubuk Gölü’nde (Bolu) yaptıkları ve son 1400 yılı kapsayan diyatom analizinde gölde yaygın ve bol bulunan Aulacoseira cinsine bağlı türler sıcaklık ile birlikte artış gösterdiği saptanmıştır. Soğuk iklim koşullarının hüküm sürdüğü dönemlerde bu türün bolluk değeri oldukça düşmüş hatta hiç rastlanılmamıştır.

Ocakoğlu vd. (2016), Çubuk Gölü’nde (Bolu) sedimantoloji, major ve iz element jeokimyası, duraylı izotop, polen, diyatom ve ostrakod analizlerini kullanarak, son 2800 yıl boyunca meydana gelen ortam değişimleri üzerinde durmuşlardır. Son 2800 yılda yedi ayrı iklim periyodu kaydedilmiştir. Bu periyotlardan en kayda değerleri şunlardır: En

19 kurak dönem, yaklaşık MÖ 200’ de planktonik diyatom oranının önemli ölçüde düştüğü

Yakın Doğu Kurak Evresi’nin sonunda meydana gelmiştir. MS 670 ile 1070 yılları arasındaki geç Bizans Dönemi’nde gittikçe yükselen göl seviyeleri yaşanmıştır. Küçük

Buzul Çağı’nın MS 1350'de 40 yıl içinde aniden ortaya çıktığı ve sığlaşan bir göl seviyesini belirten bentik diyatom miktarında hızlı bir artışın meydana geldiği belirtilmiştir. Ayrıca MS 1620-1750 yılları arasına karşılık gelen Maunder Minimumu sırasında da bentik diyatomlarda artışların yaşandığı kaydedilmiştir.

Levi vd. ’nin (2016) Türkiye’deki üç büyük sığ gölden (Marmara, Beyşehir ve

Uluabat Gölleri) elde ettikleri sediman verileri aracılığıyla, son 50-100 yılı içeren su seviyesi değişimlerini diyatom, su piresi, makrofit ve pigmentleri kullanarak elde etmişlerdir. Göl sedimanından elde edilen tüm karotlarda, uzun döneme ait verilerin, kısa döneme ait verilere göre su seviyesi değişimlerini daha belirgin olarak verdiğini belirtmişlerdir.

Bezirci (2017) tarafından yapılan çalışmada, Türkiye sığ göllerinde diyatom kompozisyonunu etkileyen faktörler ele alınmıştır. Veri seti oluşturmak için toplam otuz iki sığ göl örneklenmiştir. Ayrıca dört küçük sığ ve üç büyük sığ gölden kısa karot

örnekleri alınmıştır. Çalışma üç ana proksi olan diyatom, su piresi ve bitki makrofosilleri

ışığında gerçekleştirilmiştir. Burada alınan örneklerden en fazla 100 yıl kadar öncesine gidilerek yakın geçmiş araştırılmıştır. Bu çalışmada ötrofikasyonun diyatom kompozisyonudaki değişimi başarılı bir şekilde yansıtılmıştır.

Meriç vd.’nin (2018) yaptıkları çalışmada, İznik Gölü’nün tabanından biri 21 m, diğeri 28 m uzunluğundaki iki ayrı karottan, diyatomların da içerisinde olduğu çoklu proksi kaydı ile Kuvaterner’de Marmara Denizi ile Karadeniz arasındaki bağlantı saptanmıştır. Bu çalışmada diyatomlar ayrıca gölün derinlik, sıcaklık, oksijen oranı, alkalilik durumu gibi özellikleri hakkında da bilgi vermiştir.

20

Şenkul vd.’nin (2018) Engir Gölü’nden elde ettikleri polen verileri ile Kültepe arkeolojik yerleşimi (Kayseri) çevresindeki Holosen bitki örtüsü, iklim değişikliği ve antropojenik etkinin bitki örtüsü üzerindeki etkisi gösterilmiştir. Bu çalışmadaki polen verileri günümüzden önce 2300-300 yılları arasını kapsamaktadır. Çalışmada nemli dönemlerin günümüzden önce 2300-1850, 1760-1650, 1400-1150 ve 920-300 yılları arasında, kurak dönemlerin ise günümüzden önce 1850-1760 ve 1650-1400 ve 1150-920 yılları arasında yaşandığı belirtilmiştir. Ayrıca bu çalışmada yoğun bir tarımsal dönemi temsil eden Beyşehir İşgal Dönemi’nin günümüzden önce 1850-1400 yılları arasında meydana geldiği ve bu dönemin günümüzden 1400 yıl önce aniden sona erdiği belirtilmiştir. Ayrıca Engir Gölü’nde yapılan bu polen çalışması, bir proje çalışmasıdır.

Bu projeden elde edilen Ören’in (2018) doktora çalışması temelinde, Engir Gölü’nün diyatom verisi birlikte yorumlanacaktır. Engir Gölü’nde yapılan bu polen çalışmaları,

Engir Gölü’nün diyatom verisini destekler niteliktedir. Ortam yorumlamalarında çok yönlü bir yaklaşım önemli olduğundan (Birks vd., 2000) bu çalışmadaki diyatom ve polen verilerinin birlikte değerlendirilmesi, doğru yorumlamalara ulaşmak açısından önemlidir.

21

3. VERİ VE YÖNTEM

3.1. Radyokarbon AMS Tarihlendirmesi ve Yaş-Derinlik Modeli

Engir Gölü’nden elde edilen sediman karotu, 2018 yılında yapılan, TÜBİTAK destekli 114Y578 numaralı, 1001 kodlu ve Doç. Dr. Çetin ŞENKUL tarafından yürütülmüş olan ‘Kültepe (Kayseri) Çevresinin Fosil ve Güncel Polen Analizleri Işığında

Holosen Ortamsal Değişimi’ başlıklı bir proje kapsamında alınmış ve yine bu proje ile elde edilen sedimandan radyokarbon tarihlendirmeleri yapılmıştır. Bu proje kapsamında sediman örnekleri, gölün en uygun lokasyonundan Livingstone sondaj aletleriyle alınmıştır (Şekil 7). Bu sediman karotunun tarihlendirilmesi için doğru sonuçlara ulaşmak amacıyla, Loss-on-ignition verileri kullanılmıştır. Bu verilerde tarihlendirme için EG16-

01 karotunun organik madde oranının en yüksek olduğu 230.5, 300.5, 318.5, 430.5 ve

462.5 cm aralıklarından sediman örneği alınmıştır. Tarihlendirme analizleri Beta Analitik ve Paleo Laboratuvarlarında yapılmıştır (Tablo 1). Yapılan tarihlendirme sonucunda toplam 451 cm uzunluğundaki karotun Engir Gölü’nün yaklaşık son 2000 yılına ışık tuttuğu görülmüştür. Bu çalışmada oluşturulan yaş derinlik modeli de elde edilen yaşların güvenilir olduğunu göstermiştir (Şekil 8). Ayrıca bu çalışmada, kalibre edilen yaklaşık yaş aralık verileri kullanılmıştır.

22

Şekil 7. Karot alım lokasyonu

Tablo 1. Radyokarbon/AMS 14C tarihlendirmesi sonuçları (Beta Analitik Laboratuvarı ve

Paleo Labo co. ltd).

Şekil 8. EG16-01 karotuna ait yaş-derinlik modeli

23

3.2. Fosil Diyatom Analizi

Gölün en uygun lokasyonundan elde edilen ~451 cm uzunluğundaki sediman karotundan 4 cm aralıklarla 109 adet örnek alınmıştır. Diyatom analizi için kullanılan bu

örnekler Battarbee vd. ’nin (2001) yöntemine uygun olarak hazırlanmıştır. İlk olarak hassas terazide kuru sediman 0.1 gr ve nemli sediman 0.01 gr olacak şekilde tartılmış ve

örnek 15 ml’lik santrifüj tüplerine yerleştirilmiştir. Ardından numuneden organik maddeyi uzaklaştırmak için %30 H2O2 (hidrojen peroksit) ve numunede olabilecek karbonat mineral içeriğini uzaklaştırmak için ise %10 HCl (hidroklorik asit) ilave edilmiştir. İlk olarak HCl’ den temizlenen numuneler, H2O2’de sindirim işlemine tabi tutulmuştur. Reaksiyon faaliyetlerine göre numuneler, ~3 saat boyunca 80 ˚C sıcaklığındaki su banyosunda %30 H2O2 ile birlikte işleme alınmış ve örneklerin birbirine temasını önlemek için, örnekler sık sık kontrol edilmiştir. Su banyosundan alınan numuneler 1200 rpm’de 4’er dakikalık en az 3 defa santrifüj işlemine tabi tutulmuştur.

Her santrifüj işlemi sonunda yüzücü kısım dikkatli bir şekilde ortamdan uzaklaştırılıp yerine distile su ilave edilmiştir. Kaba materyaller ise ortamdan dikkatli bir şekilde bir pens yardımıyla uzaklaştırılmıştır. Tüpün tabanına çöken daha iri partiküllerin üzerindeki kısım başka bir temiz tüpe alınmış ve üzerine distile su ilave edilerek çözelti daha da seyreltilmiştir. Bu işlemle hafif bulanık bir diyatom çözeltisi elde edilmiştir. Elde edilen bu diyatom çözeltisi pastör pipetiyle, eşit oranlar olmasına da dikkat edilerek, lameller

üzerine damlatılmış ve açık havada bir gün boyunca kurumaya bırakılmıştır. Lameller

üzerinde kuruyan numuneler ısıtıcı tabla üzerine alınarak lam ile arada hava boşluğunun kalmamasına da dikkat ederek, Canada Balsam (RI: 1.52) ile yapıştırılmış ve daimî preparatlar elde edilmiştir. Her yapıştırma işleminden sonra hazırlanan preparatların

üzerine numunelerle ilgili bilgiler yazılmıştır (Numunenin hazırlanış tarihi, adı, sediman aralığı, slayt numarası gibi). Son aşama olarak hazırlanan preparatlar diyatom sayım ve

24 teşhisi için LEICA DM2500 ışık mikroskobunda x1000 büyütmede immersiyon yağı ile incelenmiştir (Şekil 9).

Diyatom fotoğrafları LEICA DFC280 özellikli kamera ile elde edilmiştir.

Sediman karotu boyunca bazı diyatomların kırılmış, deforme olmuş, çözünmüş bir yapıda olduğu görülmüştür. Bunun için çalışmada her bir örnekten en az 300 diyatom kabuğu sayılmış, fakat diyatom korunumunun kötü gerçekleştiği seviyelerde 100 sayımın altındaki örnekler analize dahil edilmemiştir. Ölçümler mikrometre (µm) cinsinden verilmiştir.

Analiz sonucuna göre Engir Gölü’nde yaklaşık son 2000 yılda yaşamış olan 169 adet tür teşhis edilmiştir. Tür tanımlamalarını yapmak ve türlerin ekolojik tercihlerini belirlemek için önceki çalışmalardan faydalanılmıştır (örn. Hustedt, 1959; Foged, 1964;

Patrick ve Reimer, 1966, 1975; Germain, 1981; Krammer ve Lange-Bertalot, 1986, 1988,

1991a, 1991b; Lange-Bertalot ve Krammer, 1987, 1989; Round vd., 1990; Reichardt ve

Lange-Bertalot, 1991; Lange-Bertalot, 1993, 2001; van Dam vd., 1994; Ettl ve Gärtner,

2014; Spaulding ve Stoermer, 1997; Witkowski vd., 2000; Spaulding vd., 2003).

Diyatomların güncel kabul edilen adları AlgaeBase üzerinden yapılmıştır (Guiry ve

Guiry, 2020).

25

Şekil 9. Fosil diyatom laboratuvar analiz süreci soldan sağa sırasıyla (a) numunenin tartımı, (b) tartılan numunenin tüplere yerleştirilmesi, (c) numuneye asit ilavesi, (d) su banyosunda sindirim işlemi, (e) santrifüj uygulaması, (f) numuneden asitin uzaklaştırılıp

26 yerine distile suyun eklenmesi, (g) asitten uzaklaştırılan numuneden diyatomca zengin zonun alınması, (h) diyatom çözeltisinin lamellere damlatılarak kurutulması, (i) ısıtıcı tabla üzerinde lam-lamelin yapıştırılma işlemi, (ı) daimi preparatın hazırlanması, (j) preparata immersiyon yağının eklenmesi, (k) sayım/teşhis işlemi.

Bu çalışmadan elde edilen diyatomlardan tür teşhisi ve ekolojik tercihlerine dayanarak, indikatör taksonlar belirlenmiş ve ortam değişim yorumlamalarında kullanılmıştır. Bu çalışmada diyatomlar temel olarak planktonik / tikoplanktonik (hem planktonda hem de bentik habitatta yaşayabilen) türler ile bentik türler olarak iki ana gruba ayrılmıştır. İkincil bir grup olarak ise diyatomlar tatlı, kirli, aerofil, acı, tuzlu su gibi alt gruplara ayrılmıştır. Ayrıca planktonik (P) ve bentik (B) taksonların oranları (P/B) ile Margalef (1951) çeşitlilik indeksi (DI) hesaplanmıştır.

P / B oranı Wang vd. (2013) tarafından geliştirilen formül kullanılarak hesaplanmıştır:

P: Planktonik türler,

B: Bentik türler,

Ʃ: Toplam

Alt örneklerden elde edilen ve özgün birey sayılarını içine alan zenginlik indeksi,

Margalef İndeksine (1951) göre hesaplanmıştır:

D= S -1 / log N

D: Margalef indeksi (zenginlik indeksi),

S: Habitatta bulunan tür sayısı,

N: Habitatta bulunan bireylerin toplam miktarı.

27

Fosil diyatom analizinden elde edilen veriler Tilia 2.0.41 yazılımı (Grimm, 1991) kullanılarak veri giriş dosyalarına kaydedilmiş ve ham sayısal diyatom verilerinden, diyatom yüzdeleri, diyatom yoğunluğu, planktonik/bentik oranı (P/B) ve çeşitlilik indeksi

(DI) verileri üretilmiştir. Bu verilere dayanarak, fosil diyatom diyagramı oluşturulmuştur.

En az bir alt örnekte mevcut olan ve %4’ten büyük orana sahip olan taksonlar Tilia yazılımındaki yoğunluk diyagramına dahil edilmiştir. Diyatom topluluklarının değişim sınırlarının belirlenmesi için karekök dönüşümü tabanlı yapılan CONISS kümeleme analizleri (Grimm, 1987) yapılmıştır. Elde edilen diyatom diyagramları, fosil diyatom analiz sürecinin son aşamasıdır.

28

4. BULGULAR

4.1. EG 16-01 Karotuna Ait Fosil Diyatom Bulguları

CONISS (Kümeleme analizi) fosil diyatom (KFDZ) analiz sonuçlarına göre

sediman karotu başlıca 4 ana zona ayrılmıştır (Şekil 10-11).

Kalibre yaşı (Kal yıl / MS - MÖ) KalibreDerinlik yaşı (kal (cm) yıl / GÖ) MS 1950 0 0 ÇeşitlilikPlanktonik/Bentik İndeksi (DI)Planktonik Oranı / Tikoplanktonik (P / B)Tatlı Su Türleri Türler Kirli Su Türleri Epifitikler (Bitkiye Bağlı Türler)Acı / Tuzlu Su Türleri Pseudostaurosira brevistriataAerofilller / elliptica(Kurakçıl Gyrosigma(Küçük Türler) Fragilarioid acuminatumKFDZ Türler)CONISS (Soğuk Su (Kümeleme Göstergesi) analizi) MS 1874 4 H MS 1759 50 MS 1700 4 G MS 1640 4 F MS 1581 100 4 E MS 1521 4 D MS 1462 500 4 C MS 1403 150 MS 1343 4 B MS 1284 4 A MS 1225 200 3 C MS 1095 3 B MS 9811000250 MS 866 3 A MS 774 2 C 300 2 B MS 4531500 MS 230 2 A MS 193 MS 181 350 MS 167 1 B MS 139 400 1 A 2000 450 MÖ 139 20 20 50 100 150 200 400 600 800 200 400 600 100 200 300 400 500 200 400 600 100 200 300 400 100 200 300 50 100150 200 20 40 60 Karelerin toplam sayısı

Şekil 10. EG 16-01 karotuna ait fosil diyatomların ekolojik ortamlarına göre dağılımı

29

Şekil 11. EG 16-01 karotuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı

30

Zon EG 16-1 (450.5-347 cm; GÖ ~2090-1755 / MÖ ~140- MS ~195 yılları arası)

Bu zon genellikle diyatom çeşitliliği, miktarı ve planktonik / bentik tür oranı açısından oldukça düşük bir oran göstermektedir. Bu zon kendi içerisinde iki alt zona ayrılmaktadır (Şekil 12).

450.5-388 cm arasını temsil eden EG 16-1A zonu, GÖ ~2090-1810 (MÖ ~140-

MS ~140) yılları arasına karşılık gelmektedir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Hantzschia amphioxys (%32), Luticola mutica (%11), Cymbella affinis

(%7), Nitzschia frustulum (%7), Epithemia argus (%5), Pinnularia borealis (%4),

Nitzschia amphibia (%4), Rhopalodia gibberula (%4), Luticola nivalis (%2), Aulacoseira ambigua (%2), Pseudostaurosira brevistriata / elliptica (%2), Cocconeis placentula

(%2), Navicula cincta (%2), Pinnularia appendiculata (%2) taksonlarıdır. Nitzschia inconspicua Ulnaria ulna, Cymbella cistula, Epithemia adnata, Epithemia sorex,

Epithemia turgida, Halomphora veneta, Gomphonema parvulum, Mastogloia elliptica,

Navicymbula pusilla, Navicula oblonga, Navicula radiosa, Stauroneis borrichii, Eunotia bilunaris de toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu zonun başlangıcına denk gelen GÖ

~2090 yılında yüksek planktonik / bentik oranı (P/B) EG 16-1 zonunun en yüksek değerini oluşturmaktadır. Türbülanslı ve genellikle sığ su ortamların indikatörü planktonik/tikoplanktonik tür olan Aulacoseira ambigua taksonu P/B oranını artıran takson olmuştur. GÖ ~1955-1925 (MÖ ~5- MS ~30) yılları arasında tür çeşitliliği ve miktarı açısından görece bir yükseliş olmuşsa da GÖ ~1870-1815 (MS ~80-135) yılları arasında diyatomlar iyi korunamamıştır. Diyatom korunumunun kötü gerçekleştiği bu zaman diliminde hâkim olan türler Hantzschia amphioxys ve Luticola mutica gibi aerofil taksonlar olmuştur. Tatlı su formu Cymbella affinis ve epifitik takson Epithemia argus diyatom korunumunun görece arttığı aralıklarda toplulukta bulunmuştur. Bu iki türdeki kısmi yükselişler diyatomlar için kısa süreli de olsa uygun bir ortamın varlığını işaret

31 etmektedir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik / tikoplanktonik takson oranı

%0 ve bentik takson oranı ise %100 olarak bulunmuştur.

EG 16-1A zonu, genel itibariyle kötü gerçekleşen diyatom korunumuyla temsil edilen bir zondur. Bu zonda, diyatom çeşitliliği ve P/B oranının oldukça düşük olması, sayım için yetersiz olan diyatom kabuklarının varlığı ve kurak ortam koşullarına tolerans gösterebilen Hantzschia amphioxys ve Luticola mutica gibi taksonların bulunması, bu dönemde Engir Gölü’nde diyatom üretkenliğinin oldukça düşük olduğu ve iyi gelişmeyen bir göl ortamının olduğu söylenebilir.

32

~

~

~

Şekil 12. EG 16-1 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı

33

388-347 cm arasını temsil eden EG 16-1B zonu, GÖ ~1810-1755 (MS ~140-195) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

Hantzschia amphioxys (%27), Luticola mutica (%15), Nitzschia frustulum (%10),

Pseudostaurosira brevistriata / elliptica (%5), Cymbella affinis (%4), Epithemia argus

(%3), Luticola nivalis (%3), Pinnularia borealis (%3), Pinnularia appendiculata (%3),

Navicymbula pusilla (%2), Navicula cincta (%2), Nitzschia valdecostata (%2),

Mastogloia smithii (%2) taksonlarıdır. Mastogloia danseyi, Cymbella cymbiformis,

Achnanthidium minutissimum, Nitzschia palea, Nitzschia inconspicua, Muelleria gibbula, Luticola ventricosa, Pinnularia brebissonii, Navicula radiosa,

Rhopalodia gibberula, Nitzschia linearis da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu dönemin başlarında düşük besin koşullarında gelişme imkânı bulabilen, fırsatçı ve erken kolonileşen küçük fragilarioid diyatomlar olan Pseudostaurosira brevistriata / elliptica taksonları (Kuhn vd., 1981) karot boyunca ilk defa görülmeye başlamıştır. Bu özellik, bu türlerle birlikte yeni oluşan bir göl ortamını destekler niteliktedir. Ayrıca bu taksonlar bozulmaya başlayan ortam koşullarında da görülmektedir (Van Dam vd., 1994). Bu da yeni oluşmaya başlayan göl ortamında insan etkisiyle gerçekleşen toprak erozyonunun bir kanıtı olabilir. Bu taksonlar dönemin sonuna doğru (GÖ ~1755) genel itibariyle artarak devam etmiştir. GÖ ~1810 (MS ~140) yılında bu alt zon boyunca aerofil taksonlarla birlikte Navicula radiosa ve Cymbella taksonları toplulukta görülmüştür.

Fakat bu tarihten itibaren dönem sonuna kadar toplulukta Hantzschia amphioxys, Luticola mutica gibi aerofil türler hâkim olmuştur. Bununla birlikte dönemin son yıllarında tür

çeşitliliğinde bir artış meydana gelmiştir. Bu artış aerofil taksonlarla birlikte

Pseudostaurosira brevistriata / elliptica taksonları, epifitik Epithemia argus ile

Epithemia adnata ve acı/tuzlu su ortamını karakterize eden Nitzschia frustulum, Navicula cincta, Mastogloia taksonlarıyla olmuştur. GÖ ~1780-1790 (MS ~150-160) yılları arasını kapsayan evredeyse diyatom korunumu kötü gerçekleşmiştir. Bu tarihlerde ortamda

34 yetersiz su seviyesinden kaynaklanan kurak bir evreden söz edilebilir. Bu kurak evrenin ardından GÖ ~1785 yılında acı su ortamlarını tercih eden Navicymbula pusilla taksonu toplulukta ilk defa görülmeye başlamıştır. GÖ ~1775 (MS ~175) yılından başlayarak dönemin sonlarına doğru, miktarı az da olsa, toplulukta görülen ve kirlenmiş sulara tolerans gösterebilen Nitzschia palea’nın toplulukta yer alması göl ortamındaki insan etkisini gösterebilir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik / tikoplanktonik takson oranı %0 ve bentik takson oranı ise %100 olarak bulunmuştur.

EG 16-1 zonu genel itibariyle yüksek oranda bentik türlerden oluşmaktadır.

Planktonik türlerin oranı oldukça düşük miktarda kalmıştır. Bu ana zon boyunca kesintili de olsa kötü diyatom korunumu nedeniyle analize dahil edilmeyen zaman aralıkları oldukça yüksektir. Diyatom korunumlarının kötü olduğu bu zaman aralıklarının neredeyse tümünde yüksek karbonat oranına sahip sulara toleranslı takson olan Nitzschia valdecostata’nın ve kuraklık koşullarına tolerans gösterebilen aerofil türlerin varlığı, bu dönemdeki düşük bir göl ortamı üretkenliğinden kaynaklanabilir. Özellikle EG 16-1A zonu, iyi gelişmeyen bir göl ortamını temsil eden, su seviyesinin oldukça düşük olduğu sığ bir ortam özelliğini yansıtmaktadır. EG 16-1B zonu, EG 16-1A zonuna göre görece daha yüksek tür çeşitliliği ve iyi gelişen diyatom kabuğu ile nitelendirilebilir. Bu durum yaşanabilecek nemli bir dönemi gösteriyor olabilir. Buna bağlı olarak Engir Gölü’nün bir göl olarak nitelendirilebileceği dönem, EG 16-1B zonu ve daha çok sonraki zonlarla birlikte başladığı söylenebilir. EG 16-1 zonu genel itibariyle düşük üretkenliğe sahip ortam özelliği gösterdiğinden, bu dönemin koşullarında yaşanan iklim değişimlerine diyatomların tepki göstermeleri zor gerçekleşmiştir.

35

Zon EG 16-2 (347-263 cm; GÖ ~1755-1085 / MS ~195-865 yılları arası)

Bu zondan itibaren günümüze kadar devam eden süreçte diyatom çeşitliliği ve miktarında dikkate değer bir artış meydana gelmiştir. Beyşehir İskân Evresi’ni (Bottema ve Woldring, 1984) de içerisine almasıyla birlikte, bu zon daha çok Engir Gölü

çevresindeki yerel halkın ortama müdahale etmesiyle açıklanacaktır. Ayrıca bu zon kendi içerisinde üç alt zona ayrılmaktadır (Şekil 13).

347-311 cm arasını temsil eden EG 16-2A zonu GÖ ~1755-1560 (MS ~195-390) yılları arasına karşılık gelmektedir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Pseudostaurosira brevistriata / elliptica (%32), Nitzschia frustulum, (%17),

Navicula cincta (%8), Hantzschia amphioxys (%6), Epithemia argus (%6), Mastogloia elliptica / danseyi / smithii (%5), Pinnularia appendiculata (%5), Luticola mutica (%3),

Navicymbula pusilla (%3), Rhopalodia gibberula (%2), Amphora libyca (%2) gibi taksonlardır. Ayrıca Luticola nivalis, Pinnularia borealis, Nitzschia palea,

Sellaphora pupula, Anomoeoneis sphaerophora, Craticula halophila,

Halamphora veneta, Navicula cryptotenella, Nitzschia inconspicua da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Engir Gölü üzerinde Beyşehir İskân Evresi’nin başlangıç yıllarını da yansıtabilecek bu alt zon boyunca, ortam koşullarında bir bozulmayı ve yeni oluşmaya başlayan bir gölün varlığını temsil eden küçük fragilarioid Pseudostaurosira brevistriata

/ elliptica taksonları ortama hâkim olmuştur. Yeni oluşabilecek bir göl ortamındaki bu bozulma insan faaliyetlerinden kaynaklanabilir. Özellikle bu alt zonda ortaya çıkmaya başlayan, kirli su koşullarına tolerans gösterebilen Sellaphora pupula ve Nitzschia palea taksonları bunu kanıtlar niteliktedir. Bir önceki dönemde (EG 16-1B) ortamda oldukça seyrek görülen epifitik Epithemia argus ve Rhopalodia gibberula taksonları bu alt zon boyunca artma eğilimi göstermiştir. Bu durum göl ortamında gelişmekte olan bitki varlığına işaret etmektedir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan ve acı su ortamlarına tolerans gösterebilen bentik Mastogloia elliptica / danseyi / smithii ve

36

Navicula cincta taksonlarıyla birlikte bu dönemin sonuna doğru yükselme eğilimi gösteren Navicymbula pusilla taksonu göl ortamındaki yüksek iletkenlik seviyelerini göstermektedir. Özellikle karot boyunca neredeyse sadece GÖ ~1730-1735 (MS ~220-

215) yılları arasında varlığını sürdüren ve acı su ortam koşullarına tolerans gösterebilen

Scoliopleura peisonis taksonu bu durumu doğrular niteliktedir. Bu türle birlikte ilk defa bu dönemde az da olsa görülmeye başlayan ve karot boyunca oldukça düşük oranlarda kendini gösteren, yüksek alkali koşullara tolerans gösterebilen Aneumastus aksaraiensis’ in GÖ ~1735 (MS ~215) ile GÖ ~1720 (MS ~230) yılları arasındaki varlığı dönemin ortam koşulları hakkında bilgi vermektedir. Bu zonun son yıllarına karşılık gelen GÖ

~1640 (MS ~310) yılında ani bir şekilde görülmeye başlayan ve kurak ortam koşullarını karakterize eden Hantzschia amphioxys, Luticola mutica / nivalis, Pinnularia borealis ve daha düşük oranlarda da Luticola ventricosa ile Muelleria gibbula gibi aerofil taksonlar toplulukta hâkim olmuştur. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik / tikoplanktonik takson oranı %0 ve bentik takson oranı ise %100 olarak bulunmuştur.

37

~

~

~

~

~

Şekil 13. EG 16-2 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı

38

311-287 cm arasını temsil eden EG 16-2B zonu GÖ ~1560-1255 (MS ~390-695) yılları arasına karşılık gelmektedir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Mastogloia elliptica / danseyi / smithii (%28), Pseudostaurosira brevistriata / elliptica (%21), Epithemia argus (%16), Cymbella affinis (%7), Cymbella cymbiformis

(%4), Navicula radiosa (%3), Cocconeis placentula (%2), Encyonopsis microcephala

(%2), Achnanthidium minutissimum (%2) taksonlarıdır. Ayrıca Cymbella cistula,

Craticula halophila, Epithemia smithii da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Zonun başlangıç yıllarında (GÖ ~1558-1497 / MS ~392-453) daha yoğun olarak görülen

Cymbella, Achnanthidium gibi tatlı su formlarının yer alması ve bu yıllarda görece yüksek orandaki planktonik/tikoplanktonik Ulnaria ulna (%1), Ulnaria acus (%1), Ulnaria capitata (%1) ve Aulacoseira ambigua’ nın (%1) varlığı bu alt zonun başında görece su seviyesinin yüksek olduğunu ve tatlı bir su ortamının varlığını gösterir. Küçük fragilarioid

Pseudostaurosira brevistriata / elliptica taksonlarının bu alt zonun büyük bir kısmında yine varlığını koruduğu görülmüştür. Sığ ve kalkerli bataklık ortamlarında da bulunabilen

Brachysira vitrea taksonu ise GÖ ~1495 (MS ~455) yılında sadece bu yıl dönemde hâkim olmuştur. Dönemin sonuna doğru (GÖ ~1340-1290 / MS ~610-660) epifitik Epithemia argus, acı su toleranslı Mastogloia elliptica / danseyi / smithii ve karot boyunca sadece

GÖ ~1340 (MS ~610) yılında hâkim olarak görülen ve acı su koşullarına toleranslı bir takson olan Amphora commutata’da meydana gelen artış, gölün giderek daha da sığlaşıp acılaştığını ve göl ortamındaki bitki varlığının da giderek arttığını göstermektedir. Bu durum da göl ortamında giderek artan oksijensiz koşulların oluşmaya başladığının bir kanıtı olabilir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %1 ve bentik takson oranı ise %99 olarak bulunmuştur.

287-263 cm arasını temsil eden EG 16-2C zonu GÖ ~1255-1085 (MS ~695-865) yılları arasına karşılık gelmektedir. Bu zonun başlangıcında (GÖ ~1255- MS ~695) diyatom korunması oldukça kötü gerçekleştiğinden analize dahil edilmemiştir.

39

Başlangıçtaki bu kötü diyatom korunumu, bir önceki alt zonun sonuna doğru artan yüksek alkali ortam koşulları nedeniyle olabilir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Epithemia argus (%30), Mastogloia elliptica / danseyi / smithii (%8),

Navicymbula pusilla (%4), Diploneis elliptica (%4), Cocconeis placentula (%4),

Nitzschia amphibia (%3), Epithemia adnata (%2), Navicula cincta (%2), Amphora libyca

(%2) taksonlarıdır. Ayrıca Pinnularia appendiculata, Epithemia sorex ve

Rhopalodia gibberula taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bir önceki alt zon boyunca topluluğa hâkim olan epifitik takson Epithemia argus’ un hakimiyeti bu alt zonda artarak devam etmiştir. Bu taksonun hakimiyeti göl ortamında hala varlığını koruyan makrofitin varlığını gösterir niteliktedir. Beyşehir İskân Evresi’nin son dönemine karşılık gelen bu dönemde, bu alt zonun başlangıcında görece yüksek olan diyatom çeşitliliği ve su seviyesi, dönemin son yıllarına doğru yeniden düşme eğilimi göstermiştir. Bu düşüşün sebebi dönemin sonlarına doğru acı su koşullarına tolerans gösteren taksonlardaki artış gösterilebilir. Bir önceki dönemden artarak devam eden alkali koşullar bu alt zonda da etkinliğini sürdürmüştür. GÖ ~1200-1085 (MS ~750-865) yılları arasında kum, marn gibi habitatlarda ve bir tür yeşil alg olan Chara 'nın (tatlı su göllerinin kireç taşlı bölgelerinde yaşayan bir yeşil alg) üzerinde epifitik olarak bulunan Diploneis elliptica (Jovanovska vd., 2015) karot boyunca ilk defa bu yıllar arasında hakimiyet kazanmıştır. Bununla birlikte bu türün kısmen de olsa aerofil ortamlarda bulunması (Ettl ve Gärtner, 2014) bitki topluluklarıyla kaplı oldukça sığ bir göl ortamı özelliği yansıtmaktadır. Patrick ve Reimer’ e (1966) göre bu takson tatlı ila acı sularda, bataklık, göl ve kaynak sularında bulunmaktadır. GÖ ~1175 (MS ~775) yılında acı suya toleranslı takson Navicymbula pusilla ve yine acı su koşullarına tolerans gösterebilen ve az da olsa aerofil olarak bilinen Denticula subtilis (Patrick ve Reimer, 1975; Ettl ve Gärtner, 2014) ile Navicula cincta taksonları, bu dönemdeki acı su ortam koşullarının arttığını göstermektedir. Bu tarihten sonraki GÖ ~1140 (MS ~810) ile GÖ ~1110 (MS ~840) yılları

40 arasında acı su toleranslı Mastogloia elliptica / danseyi / smithii, Amphora libyca ve epifitik takson Rhopalodia gibberula’ daki artışlar makrofitlerle birlikte göl ortamındaki artan oksijensiz koşulları gösterebilir. Özellikle, karot boyunca çok nadir görülmekle birlikte, aşırı alkali koşullara tolerans gösterebilen Aneumastus aksaraiensis taksonunun

GÖ ~1140 (MS ~810) yılında artan miktarı bu durumu destekler niteliktedir. Bu zonda bir önceki zona göre (EG 16-2B) görece yüksek P/B oranı görülmüştür. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %3 ve bentik takson oranı ise %97 olarak bulunmuştur.

EG 16-2 zonu genel itibariyle karot boyunca en fazla acı su taksonlarının bulunduğu zon olma özelliği göstermektedir. Hem acı su taksonlarındaki önemli bir artış hem de bitkiye bağlı olarak yaşayan epifitik türlerdeki artış, göl ortamında oluşabilecek oksijensiz koşulları sağlayabilir. Bu durum bölgedeki sıcaklıklarda bir artışla ilgili olabileceği gibi, yoğunlaşan insan faaliyetlerine bağlı olarak göl ortamında artan besin miktarıyla da ilişkili olabilir. Bu zonun başlangıcında ortam bozulmalarından kaynaklı ortaya çıkabilecek küçük fragilarioid türlerin hakimiyeti insan etkisini daha çok kuvvetlendirmektedir. Bu duruma bağlı olarak EG 16-2 zonu, göl üzerinde insan etkisinin giderek artmaya başladığı Beyşehir İskân Evresi ‘ne karşılık gelmektedir.

41

Zon EG 16-3 (263-195 cm; GÖ ~1085-725 / MS ~865-1225 yılları arası)

Bu zon karot boyunca diyatom korunma ve yoğunluğunun en fazla gözlemlendiği ve P/B oranının görece en yüksek olduğu bir zon özelliği göstermektedir. Bir önceki zonlarla karşılaştırıldığında, bu zon içerisinde acı/tuzlu suya tolerans gösteren takson miktarında önemli bir azalma meydana gelirken, tatlı su ortamı taksonlarında önemli yükselişler kaydedilmiştir. EG 16-3 zonu, Orta Çağ Sıcak Evresi’ni de içerisine almakla beraber, kendi içerisinde üç alt zona ayrılmaktadır (Şekil 14).

263-247 cm arasını temsil eden EG 16-3A zonu GÖ ~1085-970 (MS ~865-980) yılları arasına karşılık gelmektedir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Cymbella affinis / cistula / cymbiformis / neoleptoceros / ventricosa /

Encyonopsis microcephala (%24), Cocconeis placentula (%7), Achnanthidium minutissimum (%5), Epithemia sorex (%4), Gomphonema parvulum (%4), Hantzschia amphioxys (%4), Gomphonema pumilum (%3), Luticola mutica (%3), Luticola nivalis

(%3), Pinnularia borealis (%2), Planothidium lanceolatum (%2), Ulnaria acus (%2)

Navicula radiosa (%2), Nitzschia amphibia (%2), Halamphora veneta (%2),

Rhoicosphenia abbreviata (%2) taksonlardır. Ayrıca Aulacoseira ambigua, Amphora pediculus, Epithemia adnata, Fragilaria capucina, Gyrosigma acuminatum, Ulnaria ulna, Gomphonema olivaceum, Navicula cryptotenella, Navicula pupula, Navicula trivialis, Eunotia bilunaris, Rhopalodia gibberula taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu alt zonun başlangıcında (GÖ ~1085 yılı-MS ~865) kısa süreli de olsa

Mastogloia taksonlarıyla birlikte görülen Hantzschia amphioxys, Luticola mutica,

Luticola nivalis, Pinnularia borealis aerofil taksonlar görece kurak bir periyodun yaşandığını göstermiştir. Acı su ortamı indikatörü olan Mastogloia taksonları bu yıldan sonra karot boyunca başka hiçbir dönemde hakimiyet kuramamıştır. Planktonik taksonların arttığı GÖ ~1060-1025 (MS ~890-925) yılları arasında görece yüksek su seviyeleri yaşanmıştır. Bu durum Orta Çağ Sıcak Evresi’nin başlangıç evresine karşılık

42 geldiğini göstermektedir. Dönemin sonlarına doğru (GÖ ~1000 / MS ~950) aerofil taksonlarda (Hantzschia amphioxys, Luticola mutica, Luticola nivalis, Pinnularia borealis) yaşanan görece artış yeniden kurak bir periyodun başladığını göstermektedir.

Burada yaşanan kuraklık döneminin ilk yıllarındaki kuraklık kadar şiddetli olmamıştır.

Fakat bu kuraklık bir sonraki zon boyunca etkisini daha da güçlendirmiştir. Tatlı su formları Achnanthidium minutissimum, Planothidium lanceolatum, Cymbella taksonları ile epifitik Cocconeis placentula, Epithemia sorex taksonları ile birlikte belirli aralıklarla artan planktonik taksonlar bu alt zonda bir önceki zona göre daha yüksek su seviyeleri yaşandığını gösterir niteliktedir. Karot boyunca artan diyatom korunumu ve yükselen P/B oranıyla birlikte görece diyatom tür çeşitlilğindeki artış 3A zonunun Orta Çağ Sıcak

Evresi’nin başlangıç evresini yansıttığını göstermektedir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %4 ve bentik takson oranı ise %96 olarak bulunmuştur.

43

~

~

~

~

~

Şekil 14. EG 16-3 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı

44

247-234 cm arasını temsil eden EG 16-3B zonu GÖ ~970-885 (MS ~980-1065) yılları arasına karşılık gelmektedir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Hantzschia amphioxys (%27), Luticola mutica (%14), Pinnularia borealis (%8),

Luticola nivalis (%3), Cocconeis placentula (%7), Stephanodiscus parvus (%4),

Gomphonema parvulum (%4), Cymbella affinis (%4), Encyonopsis microcephala (%2),

Luticola ventricosa (%2), Muelleria gibbula (%2), Nitzschia frustulum (%3), Epithemia sorex (%2), Fragilaria capucina (%2) taksonlarıdır. Halamphora veneta, Nitzschia amphibia taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu alt zonun başlangıcında

(GÖ ~ 970- MS ~980) planktonik tür Stephanodiscus parvus kuraklık şartlarına dayanıklı olan aerofil taksonlarıyla birlikte topluluğa hâkim olurken, bu tarihten sonra hakimiyetini aerofil taksonlara bırakmıştır. GÖ ~970-885 (MS ~980-1065) yılları arasında aerofil türler Hantzschia amphioxys, Luticola mutica, Pinnularia borealis ve Luticola nivalis topluluğa hâkim olmuştur. Bu tarihler arasında aerofil türlerin toplumdaki baskınlığı göl ortamında ~85 yıl süren kurak bir evrenin varlığını göstermektedir. Bu duruma bağlı olarak bu yıllar arasında diyatom çeşitlilik oranı ve P/B miktarında önemli azalmalar olmuş, epifitik türlerin miktarında azalmalar kaydedilmiştir. Özellikle bu alt zonda GÖ

~910 (MS ~1040) yılında gerçekleşen en yüksek aerofil diyatom miktarı ile daha şiddetli bir kuraklık yaşandığını göstermektedir. Bu kuraklık evresi Orta Çağ Sıcak Evresi içerisinde MS 1010-1070 yılları arasına karşılık gelen ve güneş lekelerindeki bir azalmayla ilişkilendirilen, soğuk-kurak bir evre olan Oort Minimumu’na (Usoskin vd.,

2007) karşılık gelmektedir. Engir Gölü’nde Orta Çağ Sıcak Evresi’nin başlangıcında meydana gelen ve Oort Minimumu’yla ilişkilendirilen bu evrede neredeyse hiç planktonik taksona rastlanılmamıştır. Yalnızca bu dönemin başında (GÖ ~970 / MS ~980) planktonik takson Stephanodiscus parvus’ta bir artış meydana gelmiştir. Bu taksondaki artış büyük olasılıkla göle artan besin girdisiyle ilişkili olabilir. Genel itibariyle bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik / tikoplanktonik takson oranı %6 ve bentik takson

45 oranı ise %94 olarak bulunmuştur. Bu dönemdeki yüksek plankton oranının ve buna bağlı olarak yükselen su seviyesinin nedeni dönemin başlangıcında meydana gelen planktonik takson Stephanodiscus parvus’ taki artıştan kaynaklanmaktadır. Bu su seviyesi yükselişinden sonra su seviyesinde önemli düşüşler meydana gelmiştir.

234-195 cm arasını temsil eden EG 16-3C zonu GÖ ~885-725 (MS ~1065-1225) yılları arasına karşılık gelmektedir. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Cymbella affinis / cistula / cymbiformis / neoleptoceros /

Encyonopsis microcephala / ventricosa (%53), Cocconeis placentula (%11), Epithemia sorex (%5), Ulnaria acus (%3), Halamphora veneta (%2), Navicula radiosa (%2) taksonlarıdır. Ulnaria ulna, Stephanodiscus parvus, Aulacoseira ambigua, Epithemia adnata, Gomphonema pumilum, Navicula cryptotenella, Nitzschia frustulum, Gyrosigma acuminatum taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu alt zonun başlangıç yıllarında (GÖ ~855 / MS ~1095), artan su miktarına da bağlı olarak ortamda bir karışım ve türbülans evresinin meydana geldiğini gösteren Aulacoseira ambigua taksonunda bir artış meydana gelmiştir. Bu taksonla birlikte ortamda acı su taksonlarında da görece bir artış meydana gelmiştir. Bu taksonlardan sonra ise ortamda epifitik taksonların miktarında bir yükselme olmuştur. Buradaki Cocconeis placentula, Epithemia sorex,

Epithemia adnata gibi epifitik taksonlarda meydana gelen bir artış ortam koşullarındaki iyileşmeyi ve sıcaklıktaki bir artışı gösterebilir. GÖ ~855 (MS ~1095) tarihinden sonra acı su taksonları ortamdan neredeyse tamamen kaybolmaya başlamış ve bu taksonların yerine oksijence zengin, temiz ve tatlı su koşullarına adapte olabilen Cymbella türleri hâkim olmuştur. Cymbella türleri karot boyunca en fazla bu alt zonda hakimiyet kazanmıştır. Tuzlu/acı su türlerinin de bu zonda çok düşük oranlarda bulunması, karot boyunca bu alt zona tuzluluk oranı yönünden en düşük zon olma özelliği kazandırmıştır.

Bir önceki zon boyunca hakimiyet kuran ve kuraklık koşullarına tolerans gösterebilen aerofil taksonlar bu alt zonda neredeyse tamamen topluluktan kaybolmuştur.

46

Planktonik/tikoplanktonik taksonlar Ulnaria ulna ve Ulnaria acus’un neredeyse sadece bu alt zon boyunca topluluktaki hakimiyetini koruması bu alt zonun diğer alt zonlara göre görece daha yüksek su seviyesine sahip olduğunu göstermektedir. Özellikle planktonik takson Ulnaria acus GÖ ~825-725 (MS ~1125-1225) yılları arasında göldeki en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Ayrıca bu dönemde diyatom miktarı da oldukça yüksek gözlemlenmiştir. Engir Gölü’nde görece sıcak ve nemli koşulların yaşandığı genellikle

GÖ ~885-725 (MS ~1065-1225) yılları arası, dünyada MS 1000-1200 yılları arasına karşılık gelen Orta Çağ Sıcak Evresi (Lamb, 1977) ile ilişkilendirilebilir. Bu zon, Orta

Çağ Sıcak Evresi boyunca görece en yüksek su seviyesinin yaşandığı bir döneme karşılık gelmektedir. Ayrıca bu alt zon, daha önceki alt zonlar arasında en fazla P/B oranına sahip zon olma özelliği göstermektedir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %6 ve bentik takson oranı ise %94 olarak bulunmuştur.

Burada artan planktonik takson miktarı önceki alt zonlarda görülen tek bir yıl aralığı

özelliği göstermeyip, neredeyse tüm alt zon boyunca düzenli olarak varlığını sürdüren planktonik takson miktarının ortalamasını belirtmektedir.

EG 16-3 zonu diğer zonlarla karşılaştırıldığında en fazla planktonik takson miktarına ve yüksek diyatom korunma oranına sahip bir zon özelliği göstermektedir. Bu zonda özellikle GÖ ~950-885 (MS ~1000-1065) yılları arasındaki Oort minimumuna karşılık gelen periyotta planktonik taksonda, tür çeşitliliğinde ve diyatom yoğunluğunda görece düşük miktarlar yaşanmıştır. Genel itibariyle EG 16-3 zonu küresel Orta Çağ

Sıcak Evresi’nin özelliklerinin Engir Gölü çevresinde yaşandığını göstermektedir. Bu zonda özellikle de 3A zonunun başlangıcında insan etkisi artış eğilimi göstermiştir.

Burada 3A alt zonunun başlangıcında meydana gelen kısa süreli kurak evreden sonra iklimde iyileşen koşullarla birlikte insan etkisi de artmaya başlamıştır (GÖ ~965-885 /

MS ~980-1065 yıllarında yaşanan kurak evre hariç). Bu zondan sonra 3C zonunda insan etkisi görece sabit kalmıştır.

47

Zon EG 16-4 (195-0 cm; GÖ ~725 yılı-Günümüz / MS ~1225-1950)

Orta Çağ Sıcak Evresi’nden Küçük Buzul Çağı’na geçiş evresini, Küçük Buzul

Çağı’nı ve günümüz koşullarını da içerisine alan bu zon kendi içerisinde su seviyesi değişimleri açısından dalgalı bir form göstermektedir. Bu zon kendi içerisinde sekiz alt zona ayrılmaktadır (Şekil 15).

195-179 cm arasını temsil eden EG 16-4A zonu GÖ ~725-665 (MS ~1225-1284) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

Cocconeis placentula (%13), Nitzschia frustulum (%9), Gomphonema parvulum (%8),

Navicula veneta (%8), Navicula cincta (%5), Planothidium lanceolatum (%4), Nitzschia amphibia (%4), Epithemia sorex (%3), Aulacoseira ambigua (%3), Nitzschia palea (%3),

Cyclotella meneghiniana (%2), Luticola mutica (%2), Hantzschia amphioxys (%2),

Achnanthidium minutissimum (%2), Gomphonema pumilum (%2), Rhopalodia gibberula

(%2), Pseudostaurosira elliptica (%2), Tryblionella hungarica (%2), Navicula slesvicensis (%2) taksonlarıdır. Epithemia adnata, Navicula radiosa, Ulnaria ulna ve

Nitzschia inconspicua taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bir önceki dönemde (EG 16-3C zonu) genellikle tatlı su formları olan Cymbella türleri hakimken, bu zonda Planothidium lanceolatum, Achnanthidium minutissimum,

Pseudostaurosira elliptica gibi tatlı su formları ile birlikte Navicula cincta, Navicula slesvicensis, Nitzschia vitrea gibi acı/tuzlu su formları birlikte yer almıştır. Bu alt zonda aerofil taksonların miktarında görece bir artış gözlemlenmiştir. Orta Çağ Sıcak Evresi’nin yaklaşık son evresine de karşılık gelen bu alt zon boyunca insan etkilerinin de olabileceğini gösteren, kirli su koşullarına toleranslı Navicula veneta, Nitzschia palea,

Tryblionella hungarica gibi taksonlarda artışlar meydana gelmiştir. Epifitik türler olan

Cocconeis placentula, Epithemia sorex, Rhopalodia gibberula gibi taksonlar göl ortamında gelişen makrofitin varlığını göstermektedir. Bu da görece sıcak koşulların devam ettiğinin kanıtı olabilir. Bununla birlikte, bu dönemin sonunda GÖ ~665 (MS

48

~1285) acı su koşullarında da bulunabilen planktonik/tikoplanktonik tür Cyclotella meneghiniana ve yine planktonik/tikoplanktonik ve türbülanslı ortam koşullarına toleranslı olabilen tür Aulacoseira ambigua taksonu göl ortamındaki görece yüksek su seviyesini göstermektedir. Bu iki taksonla birlikte Pseudostaurosira elliptica taksonu aynı yılda artış göstermiştir. EG 16-4A zonunda hem tatlı/tuzlu su taksonlarının hem de aerofil/planktonik taksonların bir arada gözlemlenmesi ortam koşullarının kararsız ve karışım halinde olduğunun kanıtı olabilir.

Bu alt zon daha çok Orta Çağ Sıcak Evresi’nin yaklaşık son evrelerinden Küçük

Buzul Çağı’na geçişin ilk evrelerini yansıtır özelliklere sahiptir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %6 ve bentik takson oranı ise

%94 olarak bulunmuştur.

49

~

~

~

~

~

~

~

~

Şekil 15. EG 16-4 zonuna ait fosil diyatom yoğunluk diyagramı

50

179-151 cm arasını temsil eden EG 16-4B zonu GÖ ~665-560 (MS ~1285-1390) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

Achnanthidium minutissimum (%8), Luticola mutica (%7), Gomphonema parvulum

(%7), Hantzschia amphioxys (%6), Cocconeis placentula (%5), Luticola nivalis (%4),

Fragilaria capucina (%4), Nitzschia palea (%3), Cymbella affinis (%3), Pinnularia borealis (%2), Planothidium lanceolatum (%2), Halamphora veneta (%2), Navicula veneta (%2), Navicula radiosa (%2), Rhoicosphenia abbreviata (%2), Ulnaria acus (%2),

Eunotia bilunaris (%2), Nitzschia amphibia (%2), Nitzschia frustulum (%2) taksonlarıdır.

Tryblionella hungarica, Epithemia sorex, Encyonopsis microcephala, Navicula cryptotenella, Navigeia decussis, Gyrosigma acuminatum, Muelleria gibbula,

Luticola ventricosa, Craticula halophila, Navicula slesvicensis, Navicula cincta,

Cyclotella meneghiniana, Ulnaria ulna, Rhopalodia gibberula, Amphora pediculus,

Sellaphora pupula, Fallacia pygmaea, Navicula trivialis taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu alt zonun başlangıcında ve ortalarında görece yüksek olan P/B oranı ile diyatom çeşitliliği mevcutken, zonun sonlarına doğru bu değer düşme eğilimi göstermiştir. Bu oranlardaki düşmeler dönemin sonlarına doğru artan aerofil türlerle paralel meydana gelmiştir. GÖ ~605 (MS ~1345) yılında planktonik/tikoplanktonik ve acı su ortam koşullarına toleranslı tür Cyclotella meneghiniana ve epifitik Cocconeis placentula, Rhoicosphenia abbreviata, Rhopalodia gibberula, Rhopalodia gibba,

Epithemia adnata taksonlarındaki meydana gelen yükselişler bu zaman diliminin tamamen kurak bir dönemden oluşmadığını gösterir niteliktedir. Bu taksonlarla birlikte acı su toleranslı takson olan Navicula cincta ve tuzlu su toleranslı takson

Navicula slesvicensis bu yıldaki (GÖ ~605 / MS ~1345) yüksek oranları göl suyundaki artan acı/tuzlu su ortamını göstermektedir. Bu yıldan önceki GÖ ~630 (MS ~1315) yılındaki tuzlu su toleranslı Craticula halophila taksonundaki bir yükseliş bunu doğrular niteliktedir. Bu durum hem göldeki azalan su miktarıyla hem de dönemin başlarında artan

51 insan etkisiyle ilişkili olabilir. Buradaki insan etkisi özellikle GÖ ~645 (MS ~1305) yılında ve bu yılın yakın çevresinde gerçekleşmiştir. Aerofil türlerde özellikle GÖ ~605

(MS ~1345)’den başlayarak sırasıyla GÖ ~590 (MS ~1360) ve GÖ ~575 (MS ~1375) yıllarına doğru artışlar gerçekleşmiştir. Ayrıca GÖ ~605 (MS ~1345) yılında soğuk ortam koşullarına tolerans gösterebilen Gyrosigma acuminatum (Hamilton vd., 2015) taksonunda dikkate değer bir artış meydana gelmiştir. Engir Gölü ve çevresinde görece soğuk-kurak bir evre olan GÖ ~665-560 (MS ~1285-1390) yılları arası, Usoskin vd.’ne

(2007) göre güneş lekelerinde bir azalmanın olduğu, MS 1270-1340 yılları arasında meydana gelen Wolf Minimumu’yla ilişkilendirilebilir. Bu görece soğuk ve kurak koşullar Engir Gölü ve çevresinde Küçük Buzul Çağı’nın ilk etkilerini yansıtır niteliktedir. Bu alt zonun başlangıç ve orta kesimlerinde görece yüksek oranlardaki

Nitzschia palea, Tryblionella hungarica, Sellaphora pupula, Fallacia pygmaea gibi kirli su ortamlarına toleranslı türlerin zonun sonundaki artan kuraklık koşullarında görülmemesi bu durumu desteklemektedir. Ayrıca bu kurak evreye girerken tür

çeşitliliğinde ve epifitik türlerde de bir azalma meydana gelmiştir. Kuraklık koşullarına tolerans gösteren Navicula trivialis’ in GÖ ~590 (MS ~1365) ve Navigeia decussis’ in

GÖ ~575 (MS ~1375) karot boyunca görece yüksek artışları görece kurak bir evreye girildiğinin diğer bir göstergesidir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %4 ve bentik takson oranı ise %96 olarak bulunmuştur.

151-126 cm arasını temsil eden EG 16-4C zonu GÖ ~560-470 (MS ~1390-1480) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

Achnanthidium minutissimum (%10), Cocconeis placentula (%10), Gomphonema parvulum (%10), Halamphora veneta (%5), Navicula radiosa (%5),

Planothidium lanceolatum (%4), Nitzschia amphibia (%4), Fragilaria capucina (%3),

Epithemia sorex (%4), Epithemia adnata (%3), Gomphonema olivaceum (%3),

Aulacoseira ambigua (%2), Stephanodiscus parvus (%2), Ulnaria acus (%2), Cymbella

52 affinis (%2), Cymbella cistula (%2), Encyonopsis microcephala (%2) taksonlarıdır.

Navicula veneta, Ulnaria ulna, Navicula cryptotenella, Nitzschia palea, Nitzschia frustulum, Amphora libyca, Navicula cincta, Eunotia bilunaris taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu alt zonda tatlı su formlarından Achnanthidium minutissimum, Planothidium lanceolatum ve Encyonopsis microcephala taksonlarında

önemli bir artış meydana gelirken, bir önceki dönemde oldukça düşük bir orana sahip epifitik Cocconeis placentula, Epithemia sorex, Epithemia adnata taksonlarında da

önemli artışlar meydana gelmiştir. Bu durum, bir önceki alt zonun sonlarında meydana gelen kuraklık koşullarından sonra gelişen iklim koşullarındaki iyileşmenin bir göstergesi olabilir. GÖ ~490 (MS ~1460) yılında Aulacoseira ambigua ‘da meydana gelen bir artış görece su seviyesinin yüksek olduğu türbülanslı ortam koşullarını yansıtmıştır. Bu alt zonun sonuna karşılık gelen GÖ ~470 (MS ~1480) yılında azalan planktonik takson sayısı bir sonraki dönemde yaşanacak olan kurak koşulların göstergesi olabilir. Genellikle zon boyunca görece artan P/B oranı da su seviyesindeki görece bir yükselmenin meydana geldiğini göstermektedir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %7 ve bentik takson oranı ise %93 olarak bulunmuştur.

126-111 cm arasını temsil eden EG 16-4D zonu GÖ ~470-410 (MS 1480-1540) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

Hantzschia amphioxys (%13), Luticola mutica /nivalis (%13), Gyrosigma acuminatum

(%8), Cocconeis placentula (%5), Pinnularia borealis (%4), Gomphonema parvulum

(%4), Gomphonema pumilum (%4), Achnanthidium minutissimum (%4), Cymbella affinis

(%4), Gomphonema olivaceum (%4), Rhoicosphenia abbreviata (%3), Amphora libyca

(%3), Nitzschia frustulum (%3), Fragilaria capucina (%3), Cymbella cistula (%2),

Cymbella ventricosa (%2) taksonlarıdır. Navicula decussis, Luticola ventricosa,

Muelleria gibbula, Ulnaria ulna, Planothidium lanceolatum, Epithemia adnata, Navicula radiosa, Nitzschia amphibia, Eunotia bilunaris taksonları da toplulukta düşük oranda yer

53 almıştır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan Hantzschia amphioxys,

Luticola mutica/nivalis, Pinnularia borealis gibi kurak ortam koşullarını yansıtan aerofil taksonlarıyla birlikte soğuk ortam koşullarına tolerans gösterebilen

Gyrosigma acuminatum taksonunun bu dönemde hâkim olması Küçük Buzul Çağı’nın

Engir Gölü üzerindeki ikinci soğuk-kurak etkisini göstermektedir. Engir Gölü’nde yaşanan bu soğuk-kurak evre, dünyada sıcaklıkların MS 1420-1570 yılları arasında düşüş gösterdiği Spörer Minimumu’yla (Kappas, 2009) ilişkilendirilebilir. Bu dönemde yaşanan P/B oranındaki düşüş, soğuk-kurak ortam koşullarının etkisini gösterir niteliktedir. Soğuk-kurak ortam koşulları bu alt zonun başlangıcından son yıllarına doğru genellikle artma eğilimi göstermektedir. Bu dönemde gerçekleşen soğuk-kurak evreler başlangıçtan günümüze doğru GÖ ~455 (MS ~1495), GÖ ~440 (MS ~1510) ve GÖ ~430

(MS ~1520) yıllarına karşılık gelmektedir. Kuraklık açısından en şiddetli geçen evreler ise sırasıyla GÖ ~440 (MS ~1510) ve GÖ ~430 (MS ~1520) yılları arasıdır. En şiddetli geçen bu kurak evreler arasında oldukça azalan epifitik Cocconeis placentula, Epithemia adnata ve Epithemia sorex gibi taksonların yanında insan etkisi de yok denecek kadar azalmıştır. Bu durum soğuk-kurak ortam koşullarının insan faaliyetleri üzerindeki etkisinin bir özelliği olabilir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %2 ve bentik takson oranı ise %98 olarak bulunmuştur.

111-90 cm arasını temsil eden EG 16-4E zonu GÖ ~410-335 (MS ~1540-1615) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

Achnanthidium minutissimum (%14), Cocconeis placentula (%9), Gomphonema parvulum (%7), Planothidium lanceolatum (%4), Fragilaria capucina (%4), Navicula radiosa (%4), Nitzschia frustulum (%4), Nitzschia amphibia (%4),

Rhoicosphenia abbreviata (%3), Gomphonema olivaceum (%3), Cymbella affinis (%2),

Aulacoseira ambigua (%2), Stephanodiscus parvus (%2), Halamphora veneta (%2),

Navicula trivialis (%2), Epithemia adnata (%2) taksonlarıdır. Navicula veneta,

54

Gomphonema pumilum, Cymbella ventricosa, Epithemia sorex, Ulnaria ulna, Ulnaria acus, Amphora pediculus, Navicula cryptotenella, Nitzschia palea, Amphora libyca,

Craticula halophila, Eunotia bilunaris, Gyrosigma acuminatum, Hantzschia amphioxys,

Luticola mutica, Luticola nivalis taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bir

önceki dönemde (EG 16-4D zonu) hâkim olan aerofil taksonların bu dönemdeki hakimiyeti azalmıştır. Bu taksonlardaki azalma ile birlikte tatlı su formaları olan

Achnanthidium minutissimum, Planothidium lanceolatum Fragilaria capucina,

Cymbella affinis gibi taksonlarda bir yükseliş meydana gelmiştir. Genel itibariyle bol oksijenli sularda görülen bu taksonlar ortamdaki kar/buz örtüsünün etkisini yitirmesiyle ortaya çıkmış olabilir. GÖ ~370 (MS ~1580) yılında nehir girdisindeki artışın varlığını yüksek oranda olduğunu gösteren Gomphonema olivaceum taksonu da bu durumu destekler niteliktedir. Ayrıca epifitik Cocconeis placentula, Rhoicosphenia abbreviata gibi taksonlarda dikkate değer bir artışın meydana gelmesiyle beraber bu dönemde yaşanan diyatom çeşitliliği ve P/B oranındaki artış ortam koşullarındaki görece iyileşmenin bir kanıtıdır. Özellikle GÖ ~380-350 (MS ~1570-1600) yılları arasını kapsayan periyotta görece daha yüksek su seviyesinin varlığı artan P/B oranını desteklemiştir. Bu durum Küçük Buzul Çağı içerisinde yaşanan görece sıcak-nemli bir iklimi yansıtmaktadır. Ayrıca, bu alt zonda kirli su taksonlarında görece bir artış da meydana gelmiştir. Bu veri bir önceki kurak periyotta azalan insan etkisinin, bu sıcak evrede görece yeniden artmaya başladığını göstermektedir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %6 ve bentik takson oranı ise %94 olarak bulunmuştur.

90-71 cm arasını temsil eden EG 16-4F zonu GÖ ~335-260 (MS ~1615-1690) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

Gyrosigma acuminatum (%14), Hantzschia amphioxys (%14), Luticola mutica (%11),

Nitzschia frustulum (%7), Cymbella affinis (%5), Cocconeis placentula (%5),

55

Gomphonema parvulum (%5), Luticola nivalis (%4), Pinnularia borealis (%4), Amphora libyca (%3), Gomphonema pumilum (%3), Gomphonema olivaceum (%2), Nitzschia amphibia (%2), Halamphora veneta (%2), Fragilaria capucina (%2), Achnanthidium minutissimum (%2), Rhoicosphenia abbreviata (%2) taksonlarıdır. Amphora pediculus,

Luticola ventricosa, Muelleria gibbula, Nitzschia palea, Nitzschia inconspicua, Navicula radiosa, Epithemia adnata, Cymbella ventricosa taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan Hantzschia amphioxys,

Luticola mutica, Luticola nivalis, Pinnularia borealis gibi kurak ortam koşullarını yansıtan aerofil taksonlarıyla birlikte soğuk ortam koşullarını tolere edebilen

Gyrosigma acuminatum taksonunun bu dönemde hâkim olması Küçük Buzul Çağı’nın

Engir Gölü çevresindeki üçüncü soğuk-kurak etkisini gösterdiği söylenebilir. Engir Gölü

çevresinde GÖ ~335-260 (MS ~1615-1690) yılları arasında yaşanan soğuk-kurak ortam koşulları, dünyada MS 1640-1720 yılları arasında güneş lekelerindeki bir azalmaya karşılık gelen Maunder Minimumu’yla (Usoskin vd., 2007) ilişkilendirilebilir. Bu dönemde yaşanan düşük diyatom çeşitliliği ve P/B oranındaki azalış soğuk-kurak ortam koşullarının etkisini gösterir niteliktedir. Soğuk-kurak ortam koşulları bu alt zonun başlangıcından sonuna doğru şiddetlenme eğilimi göstermektedir. Bu dönemde gerçekleşen soğuk-kurak evreler sırasıyla GÖ ~320 (MS ~1630), GÖ ~310 (MS ~1640),

GÖ ~290 (MS ~1660) GÖ ~275 (MS ~1675) yıllarında görülmüştür. Bu yıllar arasından en şiddetli geçen evreler ise sırasıyla GÖ ~275 (MS ~1675) ve GÖ ~290 (MS ~1660) yılları olmuştur. En şiddetli geçen bu evreler arasında insan etkisi yok denecek kadar az miktarda gerçekleşmiştir. Bu durum kurak ortam koşullarının insan faaliyetlerini oldukça kısıtladığının bir nedeni olabilir. Bu dönemdeki ortalama planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %2 ve bentik takson oranı ise %98 olarak bulunmuştur.

71-51 cm arasının temsil eden EG 16-4G zonu GÖ ~260-190 (MS ~1690-1760) yılları arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla

56

Cocconeis placentula (%20), Halamphora veneta (%10), Nitzschia amphibia (%9),

Gomphonema parvulum (%6), Nitzschia frustulum (%5), Planothidium lanceolatum /

Achnanthidium minutissimum (%4), Stephanodiscus parvus (%3), Epithemia sorex (%3),

Fragilaria capucina (%3), Navicula radiosa (%3), Rhoicosphenia abbreviata (%2),

Nitzschia palea (%2), Navicula cincta (%2), Aulacoseira ambigua (%2) taksonlarıdır.

Ulnaria ulna, Cyclotella meneghiniana, Cymbella affinis, Cymbella cistula, Epithemia adnata, Gomphonema pumilum, Amphora pediculus, Navicula veneta, Hantzschia amphioxys, Luticola mutica, Anomoeoneis sphaerophora, Craticula halophila,

Eunotia bilunaris, Nitzschia inconspicua taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. Bu alt zon bir önceki alt zona (EG 16-4F) göre gerek diyatom çeşitliliği yönünden gerekse de P/B oranı yönünden yüksek bir artış göstermiştir. Özellikle GÖ

~230 / MS ~1720 yılında karot boyunca ikinci yüksek artış oranına ulaşan planktonik tür

Stephanodiscus parvus’ un bu dönemde artış göstermesi de görece iyileşen ortam koşullarını yansıtmaktadır. Bu özellikler soğuk-kurak bir evre içerisinde gerçekleşen görece sıcak-nemli bir evreyi (özellikle GÖ ~230-190 / MS ~1720-1760 yılları arası) göstermektedir. Bir önceki alt zonda (16-4F zonu) toplulukta hâkim olan aerofil türler yerini zonun başlangıcında tekrar artış gösteren Planothidium lanceolatum /

Achnanthidium minutissimum ve Fragilaria capucina gibi tatlı su formlarıyla karışık olarak görülen acı/tuzlu su formlarına (Navicula cincta, Anomoeoneis sphaerophora,

Craticula halophila) bırakmıştır. Buradaki tatlı ve acı/tuzlu su ortamı, çevre koşullarındaki ısınmayla birlikte meydana gelen kar/buz erimeleriyle açıklanabilir.

Ayrıca bu alt zonda Cocconeis placentula, Epithemia sorex gibi epifitik taksonların hakimiyeti göl ortamındaki ısınmayla birlikte ortaya çıkan makrofitlerin gelişimiyle açıklanabilir. Bu alt zonun başlangıç yıllarında (GÖ ~250-230 / MS ~1700-1720) kirli su taksonu olan Nitzschia palea ile birlikte Gomphonema parvulum, Halamphora veneta,

Navicula veneta gibi taksonlarda meydana gelen artışlar göl ortamındaki insan etkisinin

57 yeniden arttığını göstermektedir. Bu alt zon boyunca planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %7 ve bentik takson oranı ise %93 olarak bulunmuştur.

51-0 cm arasını temsil eden EG 16-4H zonu GÖ ~190 yılı ile günümüz (MS

~1760-1950) arasını kapsamaktadır. Bu alt zon boyunca toplulukta hâkim olan türler sırasıyla Cocconeis placentula (%14), Navicula veneta (%9), Amphora libyca (%8),

Fallacia pygmaea (%7), Navicula cincta (%6), Gomphonema parvulum (%6),

Halamphora veneta (%4), Hantzschia amphioxys (%4), Nitzschia frustulum (%4),

Tryblionella hungarica (%4), Nitzschia palea (%2), Sellaphora pupula (%2),

Craticula cuspidata (%2), Navicula gregaria (%2), Aulacoseira ambigua (%2),

Anomoeoneis sphaerophora (%2), Epithemia adnata (%2) taksonlarıdır. Bu taksonların yanında Nitzschia inconspicua, Nitzschia amphibia, Epithemia sorex,

Planothidium lanceolatum, Aulacoseira granulata, Luticola mutica, Craticula halophila taksonları da toplulukta düşük oranda yer almıştır. GÖ ~120 (MS ~1830) yılında kirliliğin yüksek derecelerine de tolerans gösterebilen acı su formları olan Navicula gregaria ve

Craticula cuspidata’daki artış ortam üzerindeki insan etkisinin bir göstergesi olabilir. Bu iki taksonla birlikte ortamda hâkim olan diğer bir acı su türü de Amphora libyca olmuştur.

Bu tür özellikle GÖ ~120 (MS ~1830) ve günümüz yılları arasında hakimiyetini sürdürmüştür. Bu türle birlikte yine acı su formu olan Navicula cincta ise GÖ ~75 (MS

~1875) ile günümüz arasında hakimiyetini sürdürmüştür. Bu türün artması da ortamdaki acı su koşullarının bir göstergesidir. Bu taksonlardan sonra 29-24 cm aralıklarında (GÖ

~105-90 / MS ~1845-1860 yılları arası) diyatom korunumu oldukça kötü gerçekleşmiştir.

Kötü korunan diyatom kabukları üzerinde bir önceki yıllarda artan acı su formlarıyla birlikte artan kuraklık koşullarının bu aralıklarda etkisi olduğu söylenebilir. Günümüze yakın koşulları da içine alan bu alt zon boyunca kirli su koşullarına tolerans gösteren taksonların (Navicula veneta, Fallacia pygmaea, Tryblionella hungarica,

Nitzschia palea, Sellaphora pupula gibi) yüksek orandaki varlığı göl ortamı üzerinde

58 artan insan etkisinin kanıtını göstermektedir. Genellikle endüstriyel faaliyetlerle kirlenmiş sularda hâkim olan ve aşırı kirlenmiş sulara tolerans gösterebilen, iletkenlik seviyesi yüksek acı su koşullarında yaşayabilen Navicula veneta (Lange–Bertalot, 2001;

Witkowski vd., 2000) ile organik kirliliğe oldukça tolerans gösterebilen ve kirliliğin oldukça yüksek seviyelerinde bulunabilen Nitzschia palea (Germain, 1981; Sabater,

2000) karot boyunca en bol olarak GÖ ~60 (MS ~1890) yılı ile günümüz arasındaki zaman diliminde bulunmuştur. Diğer taraftan önceki zonlarda oldukça nadir görülen

Navicula salinarum taksonunda bu yıllarda az da olsa bir bolluğun meydana gelmiş olması tuzluluk koşullarındaki görece artışı desteklediği söylenebilir. Kirlenmiş suların indikatör taksonları Fallacia pygmaea ve Sellaphora pupula’nın (Patrick ve Reimer,

1975; Germain, 1981) karot boyunca en fazla GÖ ~30 (MS ~1920) yılından bu yana görülmesi, göl ortamındaki aşırı kirlenmiş suların bir göstergesidir. Karot boyunca kirli su indikatörü taksonlara en fazla bu alt zonda rastlanılmıştır. Bunun nedeni insan faaliyetlerinin göl ortamındaki besin değerlerini arttırdığıyla ilgili olabilir. Yüksek türbülanslı su ortamlarına toleranslı ve yaşamını hem planktonik hem de bentik olarak sürdürebilen Aulacoseira ambigua ve Aulacoseira granulata’da meydana gelen artışlar belirli dönemlerde meydana gelen görece su seviyesi yükselimlerini gösterebilir. Bu alt zon boyunca ortalama olarak planktonik/ tikoplanktonik takson oranı %4 ve bentik takson oranı ise %96 olarak bulunmuştur. Günümüzde Engir Gölü’nün ve havzasının neredeyse tamamı sazlıklarla çevrili bir ortam özelliği göstermektedir. Bunun nedeni olarak artan sıcaklıkların yanında ortama müdahale eden insan faaliyetleri (nüfus baskısı, tarım, yeraltı suyu kullanımı gibi) ve buna bağlı olarak gölde artan besin değerleri gösterilebilir.

59

5. TARTIŞMA

GÖ ~2090-1755 / MÖ ~140- MS ~195 yılları arası

Tipik toprak diyatomları olan aerofil taksonlar Hantzchia amphioxys, Luticola mutica, Luticola nivalis, Pinnularia appendiculata ve Pinnularia borealis (Ettl ve

Gärtner 2014; Krammer ve Lange-Bertalot, 1986; Krammer, 2000; Hofmann vd., 2011)

Engir Gölü’nün GÖ ~2090-1755 / MÖ ~140- MS ~195 yılları arasını kapsayan periyodunda ortama hâkim olan taksonlar olmuştur. Bu taksonlar genellikle kaya veya toprakta yaşayan karasal veya aerofitik diyatom türleri olarak uzun süre kurak ortamlarda yaşama potansiyeline sahiptir (Round vd., 1990). Bu özellik bu yıllarda yaşanabilecek kurak bir evrenin varlığına işaret edebileceği gibi henüz göl koşullarını yansıtacak uygun bir ortamın olmadığına da işaret ediyor olabilir. Bazı zaman dilimlerinde neredeyse hiç diyatom kabuğunun bulunmaması, göldeki üretkenliğin oldukça düşük olduğunu göstermektedir (Şekil 16). Karot boyunca en düşük planktonik takson oranına sahip olan bu kurak evre, Engir Gölü’nde yapılmış olan polen analizinde de GÖ 1915-1850 yılları arasında kurak koşulları yansıtan step vejetasyonunda bir artışla (Ören, 2018) uyumludur.

Aynı çalışmanın sediman verisi de bu yıllarda kurak koşulların yaşandığına işaret etmiştir

(Ören, 2018). Ayrıca, Engir Gölü’ndeki diyatom verisi, İsrail’deki Soreq Mağarası’nda

GÖ 2000-1850 yıllarında (Schilman vd., 2002) kurak koşulların yaşandığını belirtirken ve Van Gölü GÖ 2000-1800 yılları arasının kurak bir evreyi yansıttığını bildirmişlerdir.

Bu çalışmalar, GÖ 2100-1800 yılları arasında (Wick vd., 2003) kurak bir evreyi yansıtan izotop verileriyle uyumludur. Diyatom verilerini, GÖ 2100-1800 yılları arasının kurak bir evreye karşılık geldiğini gösteren Hazar Gölü’nün polen ve sediman kayıtları (Eriş vd.,

2017) da desteklenmektedir. Ayrıca Tecer Gölü’nde de günümüzden 2020 yıl öncesinden itibaren yaz aylarında artan buharlaşma oranı ile kuraklığın başladığı belirtilmiştir

(Kuzucuoğlu vd., 2011). Nar Gölü (Jones vd., 2006) ve Eski Acıgöl’de (Roberts vd.,

2011) de günümüzden 2000 yıl önce kurak koşulların başladığı ve bu koşulların

60 günümüzden 1500 yıl önceye kadar devam ettiği belirtilmiştir. Engir Gölü üzerinde bu dönemde insan etkisi oldukça düşüktür. İnsan etkisi özellikle bu tarihten itibaren artmaya başlamıştır.

GÖ ~1755-1085 / MS ~195-865 yılları arası

Genellikle GÖ ~1755-1290 / MS ~195-660 yılları arasında Engir Gölü’nde hâkim olan ve göl sistemlerindeki havza bozulmalarıyla da ortaya çıkabilen küçük fragilarioid taksonlar (Barker vd., 1994; Van Dam vd., 1994), düşük besin koşullarında gelişme imkânı bulabilen, fırsatçı, öncü, erken kolonileşen ve yüksek alkali sulara tolerans gösterebilen (Haworth, 1976; Kuhn vd., 1981; Foged, 1958; Battarbee, 1986) türlerdir.

Bu taksonların ilk olarak GÖ ~1810 (MS ~140) yılından sonra görülmeye başlaması ve

özellikle GÖ ~1755 (MS ~195) yılından sonra başlayan baskınlığı, Engir Gölü’nde bu yıllarda yaşanması mümkün olan nemli bir evrenin, gölün üretkenliğini artırdığı ve ardından ortama müdahale eden insan etkisiyle açıklanabilir.

GÖ ~1770-1720 (MS ~180-230) yılları arasında hâkim olan Navicula cincta taksonu, tatlı sularda görülmekle beraber, yüksek iletkenliğe sahip acı sularda, dönemsel olarak nemli habitatlarda (tuzlu bataklıklar ve gelgit düzlükleri), bazen ağır bir şekilde kirlenmiş sularda (Witkowski vd., 2000; Lange–Bertalot, 2001) görülmektedir. Aynı zamanda bu takson kalkerli sularda da görülmektedir (Taylor vd., 2007). Bununla birlikte, bu taksonun nehir ve akarsulara özgü olduğu ve akan sulardan göle büyük minerolojik girdilerin girdiği alanlarda da görüldüğü belirtilmiştir (Sienkiewicz vd., 2017). Bu taksonla birlikte fragilarioid taksonların (Pseudostaurosira brevistriata / elliptica) bir arada bulunması, akarsularla göle su girdisinin arttığını gösterir. Bununla birlikte, ıslak yosun ve kayalarda bulunabilen aerofil takson Pinnularia appendiculata’nın (Krammer ve Lange-Bertalot, 1986) GÖ ~1770-1720 yıllarındaki varlığı göl ortamındaki düşük su seviyesinin devam ettiğini göstermektedir. Engir Gölü’nün polen verisi GÖ 1850-1600

61 yılları arasında bölgede çam ve sedir ormanının hâkim olduğu nemli bir dönemi belirtmektedir (Ören, 2018). Bu durum, bu dönemde az da olsa görülmeye başlayan ve su seviyesinin görece yükselmeye başladığını belirten planktonik taksonlarla uyum göstermektedir.

GÖ ~1640 / MS ~310 yılında planktonik taksonların hiç görülmemesi ve bentik aerofil taksonlardan Hantzchia amphioxys, Luticola mutica, Luticola nivalis ve

Pinnularia borealis’in ani artışı göldeki su seviyesinin düşük olduğu kurak bir evreye işaret etmektedir. Bu dönem, Güney Levant’ta GÖ 1700 ve 1600 yıllarındaki Akdeniz hava kütleleri sirkülasyonundan kaynaklanan kurak iklimle (Bruins, 1994) örtüşmektedir.

Bu kuraklık olayı GÖ 1760-1570 yılları arasında Ölü Deniz’in seviyesinin -404 m’ye düşmesiyle sonlanmıştır (Bookman vd., 2004; Nuemann vd., 2007). Tecer Gölü’nün GÖ

1640-1540 yılları arasını kapsayan sediman verisi de kurak dönemi işaret etmektedir

(Kuzucuoğlu vd., 2011). Bu kurak dönemin ardından GÖ 1560-1495 (MS 390-455) yılları arasında ortamda kısa süreli de olsa kozmopolit, öncü bir takson olan Achnanthidium minutissimum (Sabater, 2000; Taylor ve Cocquyt, 2015) ve tatlı su formlarından

Cymbella türleri ortamda kısa süreli bir hakimiyet kazanmıştır.

GÖ ~1560-1255 (MS ~390-695) yılları arasında hem acı hem de tatlı sularda bulunabilen Mastogloia taksonları (Round vd., 1990) karot boyunca en fazla hakimiyetini bu zaman diliminde kazanmıştır. Bu taksonlardan Mastogloia smithii’nin yüksek iletkenlikli ve yüksek pH’lı tatlı sularda bol miktarda bulunduğu kaydedilmiştir (Laird vd., 1996; Townsend ve Gell, 2005). Ayrıca bu tür dünyanın pek çok yerinde karstik sulak alanlarda da bulunmuştur (Novelo vd., 2007; Slate ve Stevenson, 2007; Ibarra vd., 2009;

Gaiser vd., 2010; La Hée, 2010; La Hée ve Gaiser, 2012). Hustedt’e (1959) göre

Mastogloia smithii iç suların tuzlu sularında yayılış göstermektedir. Bu türle birlikte ortamda hâkim olan Mastogloia elliptica taksonu da yine yüksek iletkenliğe sahip tatlı suların litoral bölgesinde ve tuzlu ve acı sularda yaygın olarak görülen bir taksondur

62

(Hustedt, 1959; Witkowski vd., 2000). Mastogloia danseyi ise Patrick ve Reimer’e (1966) göre yüksek iletkenlikli hafif tuzlu göllerde yayılış göstermektedir. Mastogloia cinsinin bu üç taksonu GÖ ~1560-1255 (MS ~390-695) yılları arasında göl suyunun hafif tuzlu ve acı olduğu bir evreyi işaret etmektedir. Mastogloia türleriyle paralel olarak ortamda hakimiyet kazanan epifitik Epithemia argus taksonu, Vishnyakov vd. ’nin (2014) Orta

Asya göllerindeki yaptıkları çalışmada yaz periyodunun oldukça sıcak evresinde (su sıcaklığı: 17.6–29°С) artış gösteren taksonlar arasında yer aldığı kurak iklim koşullarında görülen hafif tuzlu su ortamını yansıttığı ortaya konulmuştur. Engir Gölü’nde, GÖ ~1755-

1085 (MS ~195-865) yılları arasında yüksek alkali koşullara tolerans gösterebilen

Epithemia argus’un (Patrick ve Reimer, 1975) özellikle dönemin sonlarına doğru (GÖ

~1340-1085 / MS ~610-865) artan hakimiyeti, sıcak ortam koşullarına ve sudaki artan tuzluluk oranlarına işaret etmektedir. Bu takson GÖ ~1340-1085 / MS ~610-865 yılları arasında Engir Gölü’nde iyi gelişmiş bir bitki topluluğunu da belirtmektedir.

GÖ ~1555- 1175 (MS ~390-775) yılları arasında karotta hâkim olmaya başlayan

(GÖ ~1340-1292 / MS ~610-660 yılları arası hariç) nötr ve alkali sulardaki sucul bitkilerin üzerinde epifitik olarak yaşayan Cocconeis placentula (Patrick ve Reimer,

1966) da göl ortamında hakimiyet kazanmaya başlamıştır. Ayrıca bu tür, göl ve akarsularda yeni sualtında kalan yüzeylerde sıklıkla ilk kolonileşen türlerden biridir (Gell vd., 1999). GÖ ~1255 (MS ~695) yılında yaşanan olası yüksek alkali koşullar nedeniyle diyatom kabuklarında yüksek derecede çözünme meydana gelmiştir. Alkali koşulların yüksek sınırlarına dayanabilen Epithemia argus’un da bu dönemde neredeyse ortamdan kaybolması bu durumu kanıtlamaktadır. Göl ortamında özellikle GÖ ~1558-1085 (MS

~390-865) yılları arasında yaşanan sıcak-kurak ortam koşullarının yanında, insan faaliyetleri ile ilişkili olabilecek ortam değişimleri, Engir Gölü’nde hızlı bir şekilde artan besin girdileriyle sonuçlanmıştır. Mastogloia taksonları ve Epithemia argus’ta meydana gelen artışın yaşandığı GÖ 1480-1200 yılları arası, bütün Doğu Roma Dünyasında insan

63 müdahalesi açısından önemli bir dönem olarak yorumlanmıştır (England vd., 2008;

Haldon ve Rosen, 2018). GÖ 1650-1280 yılları arasında Kapadokya’da doğa ve ortam

üzerinde saptanmış olan yoğun insan etkisi (England vd., 2008), Engir Gölü’nün diyatom verisine göre, göl çevresinde insan etkisinin yoğunlaştığı GÖ ~1560-1085 (MS ~390-

865) yılları arasına karşılık gelmiştir. Engir Gölü’nde artan insan etkisi polen verisinde de kaydedilmiştir. Engir Gölü’nün polen analizinde GÖ 1400-1100 yılları arasında meyve, tahıl tarımı ve hayvancılık faaliyetleri yoğunlaşmıştır (Ören, 2018). Mastogloia türleri, Epithemia argus, Cocconeis placentula taksonlarının bu dönemde (özellikle GÖ

~1560-1085 / MS ~390-865 yılları arası) hızlı bir şekilde artış göstermesi Engir Gölü

üzerindeki Beyşehir İskân Dönemi’nin (BİD) (Bottema ve Woldring, 1984) geç evresini yansıtabilir. Ayrıca bu dönem Beyşehir İskân Evresi’nin etkilerini yansıtabileceği gibi, daha çok Engir Gölü çevresindeki yerel halkın çevreye olan müdahalesiyle de açıklanabilir. Engir Gölü’nün polen verisine göre Beyşehir İskân Dönemi günümüzden

1400 yıl önce başlamış ve günümüzden 690 yıl önce sona ermiştir (Ören, 2018). Engir

Gölü diyatom verisinde BİD’in ya da insan baskısının daha önce başlaması, diyatomların değişen ortam koşullarına daha hızlı tepki vermeleriyle ilgili olabilir. Polen analizinde gölde sucul taksonların bulunduğu görülmüş ve bir alg türü olan Pediastrum boryanum da ilk defa bu dönemde ortaya çıkmıştır (Ören, 2018). Yine aynı çalışmada bu zaman diliminde gölde humuslaşmamış turba sedimanı çökelmiş ve organik madde değerleri

LOI diyagramındaki en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Gölde ötrofikasyon koşulları etkili olmuş ve göldeki besin maddeleri artmıştır (Ören, 2018). BİD’in başlamasıyla sahadaki yoğun insan etkisi havza erozyonunu artırmış, ovadaki besin maddeleri göle girmiş ve bu da alg miktarının artışına yol açmıştır. Pediastrum boryanum’ un artışıyla göl tabanında anoksik koşullar meydana gelmiş ve bu durum bitkilerin humuslaşmasını engellemiştir

(Ören, 2018). Bu sonuçlar, Engir Gölü’nün diyatom verisiyle benzer özellikler göstermektedir.

64

GÖ ~1255-1110 (MS ~695-840) yılları arasında Denticula subtilis’in yoğunluğundaki artış varlığı sığ ortam koşullarını yansıtmaktadır. Yine yaklaşık aynı yıllarda (GÖ ~1175 / MS ~775) yüksek Ca (kalsiyum) ve Cl (klor) tuzluluğunun yaşandığı, iletkenliği yüksek sularda bulunabilen Navicymbula pusilla (Krammer, 2003) ve acı su taksonu Navicula cincta gibi bentik taksonlarda meydana gelen bir artış nedeniyle tuzlu su koşullarının yaşandığı görece sığ bir göl ortamından bahsedilebilir.

GÖ ~1200-1085 (MS ~750-865) yılları arasında acı sularda da bulunabilen epifitik

Diploneis elliptica türünün Engir Gölü’ndeki baskınlığı sığ ortam koşullarını desteklemektedir. Türkiye’de nadir olarak görülen Aneumastus aksaraiensis taksonu

Engir Gölü’nde GÖ ~1770- 1140 (MS ~180-810) yılları arasında çok düşük oranlarda yer almasına rağmen GÖ ~1140 (MS ~810) yılında görece oranında bir artış meydana gelmiştir. Spaulding vd. ’nin (2003) Eşmekaya Gölü’nde (Aksaray) yaptıkları çalışmada bu türe sucul bitkiler üzerinde ve sualtında kalmış yüzeylerde rastlanılmıştır. Aneumastus aksaraiensis için Eşmekaya Gölü’nün tip lokalitesi sığ, alkali, hafif tuzlu ve çoğunlukla bentik habitat özelliği göstermiştir. Aynı zamanda bu gölün derinliği 0,5 ila 1,5 m; pH’ ı ise 8,6 ila 9,4 aralığında kaydedilmiştir (Spaulding vd., 2003). Bu türün bulunduğu

Eşmekaya Gölü günümüzde çevresi bataklıklarla çevrili bir ortam özelliği göstermekte birlikte, gölde insan etkisi oldukça yüksektir. Tüm bunlar göz önüne alındığında, Engir

Gölü’nde Aneumastus aksaraiensis’ in varlığı GÖ ~1140 (MS ~810) yılında gölün oldukça yüksek alkali koşullara sahip, sucul bitkilerle kaplı bataklık özelliği gösteren, tarımsal girdinin yüksek olduğu, besin yönünden oldukça zengin bir ortama sahip olduğu söylenebilir (Şekil 16). Engir Gölü’nün GÖ ~1400-1100 yılları arasını kapsayan sediman verisinde saptanmış olan yüksek organik madde içeriği (Ören, 2018) de bunu desteklemektedir.

Engir Gölü’nün polen analizinde GÖ 1400-1100 yılları arasında orman vejetasyonu hâkim olduğu belirtilmiştir (Ören, 2018). Engir Gölü’nün diyatom verisinde,

65 insan faaliyetlerin devam ettiği süre boyunca kısa dönemli, kesintili ve oldukça hafif su yükselişleri göstermiştir. Su seviyesinde görece yükselmelerin olduğunu gösteren, GÖ

~1560-1495 (MS ~390-455) yılları arası ile GÖ 1225-1175 (MS 725-775) yılları arasında meydana gelen planktonik taksonlardaki az da olsa hafif artışlar bu durumu destekler niteliktedir. Tecer Gölü’nde yapılan çalışmada GÖ 1300 yılından 1130 yılına kadar daha nemli bir dönemin göl seviyesinde yükselmeye neden olduğu belirtilmiştir (Kuzucuoğlu vd., 2011). Nar Gölü polen ve izotop kayıtlarına göre GÖ 1400-1200 yılları arasındaki dönemde, (Jones vd., 2006; Eastwood vd., 2009; Izdebski, 2011; Dean vd., 2013; Haldon vd., 2014; Dean vd., 2015; Roberts vd., 2016) daha yüksek yağış değerlerinin olduğu ve bu nedenle iklimsel koşulların tarımsal refah için daha uygun bir ortam oluşturduğu belirtilmiştir (England vd., 2008). Engir Gölü diyatom verisi de bu dönemde göle olan besin girişindeki artışla insan faaliyetleri için uygun bir ortamın olduğuna işaret etmiştir.

Çubuk Gölü’nde (Bolu) GÖ 1650-1280 yılları arasında δ 18O’daki negatif kayma ve genellikle artan planktonik diyatom bolluğunun nispeten nemli bir iklimi belirttiği kaydedilmiştir (Ocakoğlu vd., 2016). Çubuk Gölü’nde saptanan bu dönem Engir Gölü diyatom verisinde GÖ ~1560-1495 (MS ~390-455) yılları arasındaki kısa süreli görece artan planktonik diyatom oranına karşılık gelmektedir. Bu çalışmalarla karşılaştırıldığında, Engir Gölü üzerinde etkili olan yoğun insan faaliyetleri, değişen iklim koşulları hakkında bazı dönemlerde yorum yapmayı zorlaştırmıştır.

66

Şekil 16. EG 16-01 karotuna ait fosil diyatomlar aracılığıyla paleoortam çıkarımları

67

GÖ ~1085-725 / MS ~865-1225 yılları arası

GÖ ~1085 (MS ~865) yılında ortama hâkim olan bentik aerofil taksonlar

(Hantzchia amphioxys, Luticola mutica, Luticola nivalis ve Pinnularia borealis) bu tarihte ani bir şekilde gerçekleşen kurak ortam koşullarını yansıtmaktadır. Yine yaklaşık bu yıllarda Akdeniz'de kesintili meydana gelen şiddetli don olaylarının bazı ilginç kayıtları vardır. Roma'daki Tiber ve Kahire'deki Nil Nehri bir veya iki kez donmuştur

(Lamb, 1966). Butzer (1958), MS 829’da Kahire'de Nil Nehri’nin üzerindeki buz

örtüsünden ve MS 859/860’da Kuzey Adriyatik’in donduğundan bahsetmiştir. Lamb

(1966), bunun muhtemelen çağın (Orta Çağ) özelliği olarak antisiklon kuşağının kuzeye doğru kaymasına ve Sibirya soğuk hava kütlesinin zaman zaman Akdeniz'e ulaşmasından kaynaklandığını belirtmiştir. Bu örnekler, Engir Gölü diyatom verisiyle oldukça tutarlı görülmektedir. Ayrıca Engir Gölü’nün polen verisinde de GÖ 1100-1000 yılları arasında stebin yayılış göstermesi bu dönemin kurak bir dönem olabileceğine işaret etmektedir

(Ören, 2018). Bu kuraklık evresi GÖ 1200-1000 yılları arasındaki hızlı iklim değişimi olayı ile de uyuşmaktadır (Bond vd., 1997, 2001; Mayewski vd., 2004). Nar Gölü’nün izotop ve Tecer Gölü’nün sediman verilerine göre GÖ 1100-950 yılları arasında iklimin kuraklaştığı belirtilmiştir (Jones vd., 2006; Kuzucuoğlu vd., 2011). GÖ 1100-1000 yılları arasında Pakistan’dan Umman Denizi’ne dökülen akarsuların flüvyal girdileri yağış miktarlarıyla ilişkili olarak azalmıştır (Von Rad vd., 1999; Lückge vd., 2001). Ölü

Deniz’in seviyesinin GÖ 1350-1000 yılları arasında düşük değerlere ulaştığı bildirilmiştir

(Bookman (Ken-Tor) vd., 2004; Migowski vd., 2006). Aral Denizi’ndeki polen

çalışmaları da GÖ 1175-1000 yılları arasında kurak bir dönemi işaret etmektedir (Sorrel vd., 2007).

Bu kurak evrenin ardından GÖ ~1060-1025 (MS ~890-925) yılları arasında ortaya

çıkan tatlı su formlarından Planothidium lanceolatum ve kozmopolit, öncü takson olan

Achnanthidium minutissimum’un (Taylor ve Cocquyt, 2015) varlığı göl ortamında iyi

68 yönde bir değişimin yaşandığını göstermektedir. Bu taksonlarla birlikte gölde

Gomphonema parvulum, Halamphora veneta, Sellaphora pupula, Navicula veneta gibi kirli su taksonlarında bir artış gözlemlenmiştir. Bu taksonlardan sonra GÖ ~1025-1000 /

MS ~925-950 yılları arasında ortama tatlı su formlarından Cymbella türleri ile epifitik takson Epithemia sorex hâkim olmaya başlamıştır. Bu taksonlarla birlikte planktonik taksonlarda ve tür çeşitliliğinde de bir artış söz konusu olmuştur. Bu durum GÖ ~1025-

1000 / MS ~925-950 yılları arasında Engir Gölü çevresinde görece sıcak-nemli iklim koşullarının başladığını göstermektedir (Şekil 16). Bu dönem Engir Gölü çevresinde Orta

Çağ Sıcak Evresi’nin başlangıç evresine karşılık gelmektedir. Bolu’da yer alan Çubuk

Gölü’nde GÖ 1250-850 yılları arasında göl seviyesinde yükselme ile birlikte yoğun bir orman örtüsü belirlenmiştir (Ocakoğlu vd., 2016). Engir Gölü’nün diyatom verisi Çubuk

Gölü’nde saptanan evrenin daha çok orta dönemlerine karşılık gelmektedir. Engir

Gölü’nde başlayan bu sıcak evre dünyada yapılan diğer çalışmalarla uyum göstermektedir. Orta Çağ Sıcak Evresi Avrupa ve Kuzey Amerika'da koşulların görece

ılıman olduğu, Grönland'ın yaşanması zor olan bölgelerinde yerleşimlerin olduğu,

İngiltere'de asma yetiştiriciliğin yaygınlaştığı ve neredeyse Kutup Dairesi'ne kadar buğdayın yaygın olarak yetiştirildiği bir dönem olarak bilinmektedir (Bryson, 1962;

Lamb, 1965; Pfıster, 1988; Maunder, 1994).

Ortamdaki iyileşmenin ardından yeniden kurak bir periyoda geçilmiştir. Orta Çağ

Sıcak Evresi’nin başlangıç yıllarında (GÖ ~970-885 / MS ~980-1065 yılları arası) kurak ortam koşullarının indikatörü olan aerofil taksonlardan Hantzschia amphioxys, Luticola mutica, Luticola nivalis ve Pinnularia borealis Engir Gölü’nde hakimiyet kazanmıştır.

Ayrıca planktonik türlerde oldukça önemli bir azalma meydana gelmiş ve sığ su koşulları gelişmiştir. Bu yıllar arasından en şiddetli geçen kurak evre ise GÖ ~910 (MS ~1040) yılı olmuştur (Şekil 16). Genel itibariyle MS 1010-1070 yılları arasında güneş aktivitesinde azalmalar meydana gelmiş ve bu dönem Oort Minimum’u olarak adlandırılmıştır

69

(Usoskin vd., 2007). Orta Çağ Sıcak Evresi içerisinde meydana gelen bu soğuk-kurak evre Engir Gölü diyatom verisinde de kaydedilmiştir (Şekil 17). Oort minimumuna karşılık gelen evrede Thames Nehri’nin MS 923 ve 998'de ve MS 1000-1099 yılları arasında donma kayıtları vardır (Lamb, 1966, 1982). Butzer (1958) Nil Nehri’nin MS

1010/11 yıllarında donduğundan bahsetmiştir. Jiang vd. (2002) ise GÖ 1020-950 yılları arasında Nil Nehri’nin flüvyal girdilerinin yağış miktarlarıyla ilişkili olarak azaldığını belirtmişlerdir.

Kalibre yaşı (Kal yıl / ~MS)

Şekil 17. Engir Gölü EG 16-01 karotuna ait aerofil ve planktonik türler ile Güneş lekesi aktiviteleri ilişkisi- son ~1200 yıl (Russell vd. ‘den (2010) değiştirilerek çizilmiştir).

Oort Minimumu’ndan sonra (GÖ ~885-725 / MS ~1065-1225 yılları arası) Engir

Gölü’nde diyatom yoğunluğu artmış ve ardından planktonik taksonlarda bir artış meydana gelmiştir. Bu dönem, Orta Çağ Sıcak Evresi’nin etkisinin en fazla hissedildiği görece sıcak-nemli bir evre özelliği taşımaktadır (Şekil 16). Zalat vd. ’ne (2018) göre bentik taksonlardan planktonik diyatom taksonlarına geçiş, iklimde ısınma eğilimini yansıtmaktadır. GÖ ~885-725 / MS ~1065-1225 yılları arasında toplulukta genel itibariyle tatlı su taksonlarından Cymbella taksonları ile epifitik takson Epithemia sorex

70 karot boyunca hakimiyetlerini en fazla bu aralıklarda korumuştur. Gell vd. ’ne (1999) göre Cymbella taksonları daha çok tatlı sularla sınırlandırılmıştır (C. pusilla hariç). Bu taksonlardan Cymbella affinis hem göllerde hem de akarsularda yaygın olarak bulunan temiz su indikatörüdür (Patrick ve Reimer, 1975), C. cymbiformis taksonu temelde bir göl formu olmasıyla birlikte (Patrick ve Reimer, 1975), düşük iletkenlik özelliği gösteren oligotrofik suları tercih etmektedir (Krammer, 2002). C. cistula, C. leptoceros, C. ventricosa ve Encyonopsis microcephala taksonları oksijence zengin temiz sularda gelişme imkânı göstermektedir (Germain, 1981; Patrick ve Reimer, 1975; Taylor vd.,

2007). Vishnyakov vd. ’nin (2014) yaptığı çalışmada epifitik takson Epithemia sorex temiz ve hafif kirli sularda bulunmuştur. Bununla birlikte, bu tür hem tatlı hem de acı sularda bulunan epifitik ve alkali su taksonu olarak kabul edilir (Ehrlich, 1973; Foged,

1980). Cymbella taksonlarıyla birlikte bulunan Epithemia sorex’in varlığı hafif acı su koşullarıyla birlikte ortamda sıcak bir iklimin etkisiyle gelişen makrofitleri desteklemektedir. Yine aynı yıllarda (GÖ ~885-725 / MS ~1065-1225 yılları arasında) su seviyesinin yüksek olduğunu belirten planktonik / tikoplanktonik taksonlar Ulnaria ulna ile Ulnaria acus da önceki dönemlere göre en fazla hakimiyete bu dönemde ulaşmıştır.

Bradbury vd. (1994) yaptıkları çalışmada Ulnaria acus taksonunun varlığını artan besin girdisiyle ve daha sıcak bir iklimle ilişkilendirmişlerdir. Yoğun antropojenik etkilerin görüldüğü Baykal Gölü'nün güney havzasının yüzey örneklerinde bulunan Ulnaria acus’un artan bolluğuna karşılık gelmiştir (Stoermer vd., 1995). Bespalyy’nin (1984) yapmış olduğu çalışmada, buzularası döneme denk gelen iklim optimumunda (GÖ 5000-

7000) Ulnaria acus’un artan miktarı belirtilmiştir. Engir Gölü’nde Ulnaria acus taksonunda GÖ ~885-725 / MS ~1065-1225 yılları arasında meydana gelen artış, artan yağış etkisiyle havzadan göle besin girdisiyle açıklanabilir. Bu durum, bu sıcak dönemde ortam üzerinde insan etkisinin devam ettiğini de göstermektedir. Engir Gölü’nün polen verisinde de bu dönemde (GÖ 1000-780 yılları arası) ceviz, üzüm, kestane, zeytin,

71 dişbudak, tahıl, çavdar, arpa tarımı ve hayvancılık faaliyetlerinin içeren yoğun insan etkisi devam etmiştir (Ören, 2018). Ulnaria ulna taksonu ise pH değeri 7.5-8 aralıklarında iyi gelişim imkânı bulan, alkali su taksonudur (Ehrlich, 1973). Ayrıca Ulnaria ulna ve

Ulnaria acus gibi planktonik pennat taksonlar yüksek su sıcaklık optimumuyla ilişkilendirilmiştir (Pienitz vd., 1995).

GÖ ~885-725 / MS ~1065-1225 yılları arasında Engir Gölü çevresinde görece sıcak-nemli ortam koşulları hâkim olmuş ve göl seviyesinde yükselmeler kaydedilmiştir.

Lamb (1965), MS 1100 ile 1200 yılları arasındaki sıcaklıkların 1900’lü yılların ortalarına göre 1-2° C daha yüksek olduğunu belirtmiştir. Kuzey ve Orta Avrupa'da, Orta Çağ Sıcak

Evresi (MS 900-1300) boyunca, biraz daha az sıklıkta ve daha az şiddetli kışlar meydana gelmiştir (Pfister vd., 1998). Orta Çağ’da meydana gelen yüksek sıcaklıkların nedeni olarak güneş etkinliklerindeki artışın etkili olduğu düşünülmektedir. 12. yüzyıl boyunca güneş etkinliklerinin, 20. yüzyılda yaşanan Modern Solar Maksimum ile karşılaştırılabilecek ölçüde yüksek olduğunu göstermektedir (Rigozo vd., 2001). Orta

Çağ Sıcak Evresi’nin kronolojisi hala tartışılmasına rağmen genel olarak MS 1000-1200 yılları bu iklim aşamasının kabul edilebilir zaman sınırlarını oluşturmaktadır (Lamb,

1977, 1982).

Engir Gölü’nün polen verisinde GÖ 1000-780 yılları arasında step oranında bir azalış olduğu, AP oranında artış meydana geldiği ve nemliliğin arttığı vurgulanmıştır.

Ayrıca sediman verisi de bu dönemde nemli koşulları işaret etmiştir (Ören, 2018). Yine aynı çalışmada bu dönemin Orta Çağ Sıcak Evresi’ne karşılık geldiği belirtilmiştir. Tecer

Gölü’nde GÖ 950-800 yılları arasında nemli iklim koşullarının hâkim olduğu ve sedimandaki artan kum içeriğinin yüksek yağış değerlerine işaret ettiği belirtilmiştir

(Kuzucuoğlu vd., 2011). Nar Gölü’nün izotop verileri GÖ 1000-870 yılları arasının daha yüksek yağışlı bir döneme karşılık geldiği (England vd., 2008) ve dolayısıyla iklimsel koşulların tarımsal faaliyetlerin artışına yol açtığı belirtilmiştir (van Zeist vd., 1975; Heim

72 vd., 1997; England vd., 2008). Yine Nar Gölü’nde GÖ 1050-650 yılları arasında nemli koşulların etkili olduğu belirtilmiştir (Jones vd., 2006). İzotop verileri Van Gölü’nde GÖ

1000-800 (Wick vd., 2003; Roberts vd., 2012), Nar Gölü’nde GÖ 900-600 (England,

2006; Jones vd., 2006), İsrail’deki Soreq Mağarası’nda ise GÖ 950-650 yılları arasında

(Schilman vd., 2002) nemli bir dönemi işaret etmektedir. Bar-Matthews vd.’nin (2003)

çalışmasında ise Soreq Mağarası’nda GÖ 900 ve 600 yılları arasında nemli koşullar görülmüştür. Ölü Deniz seviyesi GÖ 950-750 yılları arasında yükselmiştir (Enzel vd.,

2003). GÖ 900 ve 600 yılları arasında Suriye kıyılarında (Kaniewski vd., 2010), Kuzey

Kızıldeniz’de (Lamy vd., 2006), İsrail’de Aşdod kıyılarında (Schilman vd., 2001, 2002) ve Güney Levant’ta (Schilman vd., 2002) nemli koşullar hâkim olmuştur. Kuzeybatı

Suriye kıyısında yer alan Cebele’den elde edilen polen kayıtları GÖ 950-700 yılları arasında nemli bir döneme kayma olduğunu göstermiş ve buna bağlı olarak ekili türler ile sucul taksonlar artış göstermiştir (Kaniewski vd., 2011). Orta Çağ Sıcak Evresi boyunca

Pakistan’dan Umman Denizi’ne dökülen akarsuların flüvyal girdileri yağış miktarlarıyla ilişkili olarak artarken (Von Rad vd., 1999; Lückge vd., 2001), Nil Nehri’nin taşkın evrelerinde artışlar (Hassan, 2007) yaşanmıştır. Ayrıca bu dönemde Sahra Gölleri’nde yüksek su seviyeleri (Nicholson, 1980) de yaşanmıştır.

Güneybatı Anadolu’daki Bereket Havzası’nda, bu dönemde step bitkileri azalmış, sulak alanlar ve bataklık bitkileri artış göstermiştir (Kaniewski vd., 2007). Touchan vd.’nin (2007) Güneybatı Anadolu ağaç halkalarına dayanan çalışmasında GÖ 852-783 yılları arasında nemli bir dönem kaydedilmiştir. Doğu Anadolu’da yer alan Aktaş

Gölü’nde GÖ 930-795 yılları arasında Pinus, Picea, Fagus ve Abies’in yüksek polen yoğunluğuna ulaştığı nemli bir dönem kaydedilmiştir (Karlıoğlu-Kılıç vd., 2018). İznik

Gölü’nde ise GÖ 1150 ila 700 yılları arası iklim daha nemli hale gelerek göl seviyesi yükselmeler tespit edilmiştir (Ülgen vd., 2012). Güney Avrupa'da ise bu dönemde yağışlarda bir artma kaydedilmiştir (Lamb, 1966). Lamb’ın (1966) çalışmasında

73

İtalya’nın Sicilya Adası'ndaki Palermo kentindeki orta çağ köprüsünün (MS 1113 yılı), bugünkünden (1960’lar) çok daha büyük bir nehri kapsayacak şekilde inşa edildiği belirtilmiştir. Valero-Garcés vd.’nin (2006) Laguna Zoñar Gölü’nde (Güney İspanya) yaptıkları sedimantolojik ve biyolojik çalışma, 13. yüzyıldan önce daha yüksek göl seviyelerinin hâkim olduğunu göstermektedir.

GÖ ~725 yılı-Günümüz / MS ~1225-1950 yılları arası

Engir Gölü diyatom kayıtları GÖ ~725-575 / MS ~1225-1375 yılları arası genel itibariyle kararsız ortam koşullarını yansıtmakla birlikte, özellikle dönemin sonlarına doğru kuraklık evrelerinde bir artış meydana gelmiştir. Çünkü bu yıllar Engir Gölü diyatom verisinde Orta Çağ Sıcak Evresi’nden, Küçük Buzul Çağı’na (KBÇ) geçiş niteliği taşımaktadır. Dünyada KBÇ’nin başlangıcıyla ilgili olarak çok az fikir birliği vardır. Bu durumla ilgili KBÇ'nin 13. yüzyılın sonlarında başladığına öne sürenler ile 16. yüzyılın başlarında başladığını kabul edenler olarak iki görüş mevcuttur. Ancak her iki grup da KBÇ'nin 19. yüzyılda sona erdiği konusunda hemfikirdir (Telelis, 2000).

Şüphesiz KBÇ, dünyanın birçok yerinde yaşanan bir fenomen olmasına rağmen Kuzey

Yarım Küre'deki fiziksel ve antropojenik kanıtlarla daha kapsamlı bir şekilde belgelenmiştir (Bradley ve Jones, 1992). KBÇ boyunca meydana gelen iklim değişkenliğinin varsayılan nedenleri arasında, güneş radyasyonundaki düşüş, okyanus- atmosfer sistemindeki değişiklikler ve volkanik patlamalar yer almaktadır (Behringer,

2010; Fagan, 2002; Pfister, 1999; Wanner vd., 2009). KBÇ döneminde Alpler’de zaman zaman orta derecede geri çekilmelerle birlikte üç ana buzul ilerlemesi döneminden bahsedilmiştir (Wanner vd., 2000; Holzhauser vd., 2005). Alpler, Alaska ve Rocky

Dağları'nda ortalama olarak MS 1300, 1450, 1650, 1850'deki buzullaşma aktivitesinin zirveleri kabaca Wolf, Spörer, Maunder ve Dalton Minimum’a karşılık geldiği de bildirilmiştir (Wiles vd. 2004; Holzhauser vd., 2005). Bu çalışmalardaki buzul

74 ilerlemeleri Engir Gölü’nün diyatom verisindeki Küçük Buzul Çağı içerisindeki soğuk- kurak evrelerle büyük ölçüde örtüşmektedir.

Engir Gölü’nde GÖ ~725-575 / MS ~1225-1375 yılları arasını kapsayan periyodun sonlarına doğru yaşanan kurak koşullar boyunca aerofil taksonlar Hantzschia amphioxys, Luticola mutica, Luticola nivalis ve Pinnularia borealis hakimiyet kazanmıştır. Bu kuraklık evreleri özellikle GÖ ~690 / MS ~1260 yılında ortaya çıkmış ve etkisini sırasıyla GÖ ~575 / MS ~1375, GÖ ~590 / MS ~1360, GÖ ~635 / MS ~1315, GÖ

~605 / MS ~1345, GÖ ~675 / MS ~1275 yıllarında artırmıştır (Şekil 16). Yaşanan bu kurak evrelerde, miktarı az da olsa, soğuk ortam koşullarına toleranslı Gyrosigma acuminatum taksonu (Hamilton vd., 2015) yer almıştır. Usoskin vd.’ne (2007) göre MS

1270-1340 yılları arası solar radyasyonda bir düşüşe karşılık gelen Wolf minimumuyla ilişkilendirilmiştir. Bu kurak evreler (GÖ ~690-575 / MS ~1260-1375 yılları arasında),

KBÇ’nin Engir Gölü çevresindeki ilk etkilerini yansıtmaktadır. Engir Gölü’nde Wolf

Minimum’una karşılık gelen bu soğuk-kurak evreler, GISP2 buz çekirdeğinde kaydedilen

MS 1352–1355 aşırı soğuk kışlar (Stuiver vd., 1995) ile Kuzey Yarımküre için düşük sıcaklık rekonstrüksiyonları (Mann, 2002) ve görece düşük radyasyon oranları (Bard vd.,

2000) ile uyum göstermektedir. Engir Gölü’nün polen verisinde de GÖ 690-575 yılları arasında sahada step vejetasyonu hâkim olmuş ve göl seviyesi düşerek bataklık ortamının oluştuğu belirtilmiştir. Bu durum Küçük Buzul Çağı’nın başlangıcına karşılık gelen kurak iklim koşullarıyla ilişkilendirilmiştir (Ören, 2018). Polen verisinde yaşanan bu kurak koşullar, Engir Gölü’nün diyatom verisiyle örtüşmektedir. Nar Gölü’nde özellikle GÖ

650-640 yılları arası δ 18O değerlerindeki pozitif artışlar KBÇ’nin kurak dönemini yansıtmaktadır (Jones vd., 2006). Ayrıca, Wick vd. ’nin (2003) Van Gölü’nde yaptıkları izotop kayıtlarında GÖ 800-450 yılları arasında kurak koşulların yaşandığı bildirilmiştir.

Tecer Gölü’nde GÖ 800-500 yılları arasında buharlaşmanın artarak göl seviyesinin düştüğü belirtilmiştir (Kuzucuoğlu vd., 2011). Söğütlü Bataklığı’nın (Van) polen

75 diyagramında GÖ ~600 yılında kurak bir evreden söz edilmiştir (Bottema, 1995). İznik

Gölü’nde GÖ 650 yılından itibaren Akdeniz kserofitleri polen kayıtlarında görülmemiş ve sediman verisine göre kurak koşullar hâkim olmuştur (Ülgen vd., 2012). Ocakoğlu vd.’nin (2016) Bolu’da yaptıkları çalışmada, Çubuk Gölü çoklu dolaylı kayıt verilerine göre KBÇ’de GÖ 600 yılında δ 18O değerlerindeki pozitif kayma ve göl seviyesindeki düşüş kurak koşulları beraberinde getirmiştir. Suriye Cebele’de GÖ 635 yılından itibaren hem sıcaklık hem de nem değerlerinde azalma meydana gelmiştir (Kaniewski vd., 2011).

Engir Gölü’nde yaşanan bu kurak evre Aşdod kıyılarındaki δ 18O değerlerinin artışıyla

(Schilman vd., 2001, 2002), Ölü Deniz seviyesinin düşüşüyle (Bookman (Ken-Tor) vd.,

2004; Migowski vd., 2006), Nil taşkınlarında meydana gelen azalmayla (Hassan, 2007) ve Pakistan’dan Umman Denizi’ne ulaşan düşük flüvyal girdilerle (Von Rad vd., 1999;

Lückge vd., 2001) de örtüşmektedir. Bu çalışmalara ek olarak, 14. Yüzyılın başlarında

Avrupa’yı vuran ve büyük ölçekli krizlerden biri olan Büyük Kıtlık (GÖ 635-628) Engir

Gölü’nün bu kurak evresiyle örtüşmektedir (Lamb, 1995; Jordan, 1996). Yine Zalat vd.

’nin (2018) Polonya’daki yaptıkları çalışmada, soğuk-kurak bir evreyi işaret eden ve yaklaşık 170 yıl boyunca devam eden MS 1250'den 1420'ye kadar gözle görülür bir sıcaklık düşüşünün yaşandığı belirtilmiştir.

KBÇ’nin ilk soğuk-kurak evresinden sonra GÖ ~560-470 (MS ~1390-1480) yılları arasında görece sıcak-nemli bir dönem yaşanmıştır (Şekil 16). Bu zaman diliminde aerofil taksonların oranında azalmalar meydana gelirken, planktonik taksonlarda bir artış meydana gelmiştir. Ayrıca epifitik taksonlardan Epithemia adnata, Epithemia sorex ve az da olsa Cocconeis placentula taksonlarında artışlar meydana gelmiştir. Engir Gölü’nün polen verisinde ise GÖ 575-515 yılları arasında Pinus oranlarında bir artış meydana gelmiş ve bunun sonucunda sahada Pinus ormanları tekrar gelişmiştir. Pinus ile birlikte

Quercus oranlarının artması sahada bu dönemde çam-meşe orman vejetasyonunun yayılış alanını genişletmesinde nemli iklim koşullarının etkili olabileceği belirtilmiştir (Ören,

76

2018). Bu durum diyatom verisiyle de örtüşmektedir. Jones vd. (2006) ile Kuzucuoğlu vd.’nin (2011) İç Anadolu’da yaptıkları çalışmada ise bu dönemde kurak koşulların yaşandığı bildirilmiştir. Engir Gölü diyatom verisi ile bu son iki çalışmanın birbirinden farklı cevaplar vermesinde, diyatomların değişen ortam koşullarına daha hızlı tepki vermeleriyle ilgilisi olabilir. Kuzey Ege’de 609 ila 447 yılları arasında nemli iklim koşulları görülmüştür (Griggs vd., 2007). Mısır’da Nil taşkınları GÖ 600-450 yılları arasında artış göstermiştir (Hassan, 2007). İsrail Aşdod kıyılarındaki δ 18O kayıtları GÖ

550-430 yılları arasında nemli iklim koşullarının yaşandığını göstermiştir (Schilman vd.,

2001, 2002), Kızıldeniz’de ise GÖ 550-400 yılları arasında daha nemli bir iklimin olduğu vurgulanmıştır (Lamy vd., 2006).

Engir Gölü çevresinde görece sıcak-nemli bir evreden sonra tekrar soğuk-kurak iklim koşulları etkili olmaya başlamıştır. Bu koşullar özellikle GÖ ~455-430 / MS ~1495-

1520 yılları arasına karşılık gelmektedir (Şekil 16). Güneş aktivitesinin yaklaşık 1420 yılından 1570 yılına kadar düştüğü dönem Spörer Minimum'u olarak adlandırılmıştır

(Kappas, 2009). Usoskin vd. (2007) Spörer Minimumu'nu MS 1390-1550 yılları arasına karşılık geldiğini belirtirken, Nesje ve Dahl (2000) MS 1416–1534 yılları arasına karşılık geldiğini belirtmiştir. Doğa bilimlerinde Spörer Minimum fenomeni bilinmesine rağmen, etkileri ayrıntılı bir şekilde araştırılmamıştır (Eddy, 1976; Roederer, 1995; Roth ve Joos,

2013). Engir Gölü’nde bu dönemde soğuk su indikatörü Gyrosigma acuminatum ve kuraklık koşullarına tolerans gösteren aerofil taksonlarda (Hantzschia amphioxys,

Luticola mutica, Luticola nivalis ve Pinnularia borealis) yeniden bir artış meydana gelmiştir. Bu dönemde bentik taksonlarda bir artış meydana gelirken, planktonik taksonlarda bir azalma olmuştur. Engir Gölü’nün polen verisinde GÖ 515-455 yılları arasında kurak koşullarının yaşandığını gösteren step vejetasyonda bir artış meydana geldiğini ve bu dönemin ve bu dönemin KBÇ’ye karşılık geldiği vurgulanmıştır (Ören,

2018). Güneybatı Anadolu’da yapılan dendrokronolojik çalışmada GÖ 516-447 yılları

77 arasında kurak koşulların yaşandığı belirlenmiştir (Touchan vd., 2007). GÖ 500-420 yılları arasında Türkiye’de şiddetli soğukların yaşandığı sert kış dönemleri meydana gelmiştir (Yavuz vd., 2007). Ayrıca, Endülüs’te (Güney İspanya) yapılmış olan

çalışmada, 16. yüzyılın ilk yarısında (MS 1501-1589) kurak koşulların yaşandığı belirtilmiştir (Rodrigo vd., 1999, 2000). Kızıldeniz planktonik δ 18O kaydı GÖ 750-400 yılları arasında kuraklığa doğru bir eğilim yaşandığını belirlemiştir (Lamy vd., 2006).

Engir Gölü kayıtlarında GÖ ~410-335 (MS ~1540-1614) yılları arasını kapsayan evrede planktonik, tatlı su ve epifitik taksonlarda görece bir artış meydana gelmiştir. Bu durum KBÇ içerisindeki görece sıcak-nemli bir evreyi yansıtmaktadır (Şekil 16). Engir

Gölü’nün polen verisinde de GÖ 455-395 yılları arasına çam ormanlarının gelişim gösterdiği nemli bir dönem kaydedilmiştir (Ören, 2018). Touchan vd. ’nin (2007)

Güneybatı Anadolu’da gerçekleştirdikleri dendrokronolojik çalışmada GÖ 432-363 yıllarında aşırı yağışların meydana geldiği belirtilmiştir. Bu dönemde Çubuk Gölü’nde diyatom verisi ve sediman verisi de göl seviyesinin yüksek olduğuna işaret etmiştir

(Ocakoğlu vd., 2016). İran’daki Elburz Dağları’nın kuzey yamaçlarında, GÖ 400 yılında meydana gelen sağanak yağışların önemli bir erozyonal olayın nedeni olarak gösterilmiştir (Ramezani vd., 2008).

Engir Gölü çevresinde GÖ ~335-260 (MS ~1615-1690) yılları arasını kapsayan dönem KBÇ’nin en şiddetli evresi olarak değerlendirilebilir (Şekil 16). Bu yıllar arasından en şiddetli geçen evreler ise sırasıyla GÖ ~290 (MS ~1660) ve GÖ ~275 (MS

~1675) yılları arası olmuştur. -17 °C'de bile hücre yapısı bozulmayan ve soğuğa karşı direnç gösteren (Hamilton vd., 2015) Gyrosigma acuminatum karot boyunca en fazla bu yıllar arasında hâkim olmuştur (%14). Ayrıca bu tür, Zalat vd.’nin (2018) yaptığı

çalışmada, soğuk-kurak evrelerde hakimiyet kazanmıştır. Bu türle birlikte kuraklık koşullarına tolerans gösteren aerofil taksonlardaki (Hantzschia amphioxys, Luticola mutica, Luticola nivalis ve Pinnularia borealis) artış bu dönemin karot boyunca en

78

şiddetli soğuk-kurak evre olduğunu kanıtlar niteliktedir (Şekil 16-17). Kuraklığa bağlı olarak planktonik taksonlarda azalma meydana gelmiştir. Engir Gölü’nde GÖ ~335-260

(MS ~1615-1690) yılları arasında meydana gelen soğuk-kurak evre, MS 1640-1720 yılları arasına karşılık gelen Maunder Minimumu’yla (Usoskin vd., 2007) örtüşmektedir.

Güneş aktivitesinde bir azalmaya karşılık gelen Maunder Minimumu bazı çalışmalarda

MS 1645–1715 yılları arasını kapsamaktadır (Nesje ve Dahl, 2000). Ayrıca Huaynaputina

Volkanı’nın (Peru) 1600’de püskürmesinin Maunder Minimumu’na denk gelen yıllarda aşırı soğumaya yol açtığı sonucuna varılmıştır (Silva ve Zielinski, 1998). Engir

Gölü’nden elde edilen polen verisinde, GÖ 395-250 yılları arasında sahada kuraklığın göstergesi olan step vejetasyonu ortama hâkim olmuş ve tahıl poleni oranında azalmalar kaydedilmiştir (Ören, 2018). Engir Gölü’nün polen verisinde Küçük Buzul Çağı’nda hâkim olan kurak koşulların, insanların kuru tarıma ağırlık vererek yalnızca tahıl tarımı faaliyetlerini gerçekleştirmelerinin temel sebebi olduğu belirtilmiştir (Ören, 2018). Nar

Gölü’nden elde edilen izotop verileri, GÖ ~360-325 yılları arasındaki dönemde meydana gelen daha kurak olan iklim koşullarını belirten daha pozitif izotop değerlerini göstermektedir (Jones vd., 2005, 2006, 2007). Zonguldak’taki Sofular Mağarası’ndan elde edilen stalagmit verilerine göre son 600 yılın Holosen’in en kurak dönemi olduğu belirtilmiştir (Göktürk vd., 2011). Çubuk Gölü çevresinde GÖ 350-250 yılları arasında tahıl polen yoğunluklarında ani bir düşüş yaşandığı saptanmıştır. Ayrıca bu gölde GÖ

330-200 yılları arasını kapsayan Maunder Minimumu boyunca göl seviyesinin önemli

ölçüde alçaldığı ve bentik diyatom taksonlarında belirgin bir artış meydana geldiği belirtilmiştir (Ocakoğlu vd., 2016). Güneybatı Anadolu’da gerçekleştirilen dendrokronolojik çalışmada GÖ 359-290 yılları arasındaki dönemin kurak olduğu belirlenmiştir (Touchan vd., 2007). White (2011), Osmanlı tarihinde önemli sosyal krizlerden biri olan Celali İsyanları’nın (MS 1596-1610) sosyal bozulmalar ve yoğunlaşan aşırı kurak olaylar arasında güçlü bir ilişki olduğunu belirtmiştir. Tarihsel

79 arşiv verilerinde 16. yüzyılın sonlarından, 17. yüzyılın ortalarına kadar olan dönemlerde, kıtlıkların, yangınların ve çok kurak yazların yaşandığı belirtilmiştir (Kuniholm, 1990;

Kadıoğlu, 2001; Touchan vd., 2007). Türkiye’de KBÇ’nin genel olarak kurak geçtiğini belirten bazı çalışmalar da vardır: İznik Gölü’nde GÖ 700-30 yılları arasında kurak koşullar yaşanmıştır (Ülgen vd., 2012). Doğu Anadolu’da yer alan Aktaş Gölü’nde de

GÖ 650-100 yılları arasında Pinus, Picea ve Fagus’un düşük polen yoğunluklarına sahip olduğu görülmüş ve bunun kurak bir döneme işaret ettiği vurgulanmıştır (Karlıoğlu-Kılıç vd., 2018).

GÖ 268 ve GÖ 263 kışları boyunca Girit ve Yunanistan’da, Ioannina Gölü’nün donmasına neden olan sert ve soğuk dönemler kaydedilmiştir (Grove, 2001; Xoplakli vd.,

2001). Suriye Cebele’de GÖ 310 ve 265 yılları arası en kurak tarihler olarak belirlenmiştir

(Kaniewski vd., 2011). MS 1580-1610 ve 1680-1700 yılları arası, özellikle Avrupa’da en soğuk evreleri olarak öne çıkmıştır (Luterbacher vd., 2004). Rodrigo vd.’nin (1999, 2000)

Endülüs’te (Güney İspanya) yaptıkları çalışmada, MS 1650-1750 döneminde şiddetli kuraklıkların yaşandığı belirtilmiştir. 17. yüzyılın ortalarında yaşanan kurak bir dönem,

Laguna de Archidona Gölü’nün (İspanya) kurumasına neden olmuştur (Luque vd., 2004).

Güney İspanya’daki Guadalquivir Nehri de 16. yüzyılın sonlarında donmuştur (Font,

1988).

Mann (2002), Kuzey Atlantik Salınımının Doğu Akdeniz’in sıcaklığı üzerindeki baskın bir etkisinin olduğunu belirtmiştir. Kuzey Atlantik Salınımı’nın pozitif olduğu dönemlerde, Türkiye’de ciddi kuraklıkların yaşandığı belirtilmiştir (Komuscu, 2001;

Türkeş ve Erlat, 2005).

Şiddetli soğuk-kurak bir evrenin yaşandığı Maunder Minimumu’ndan sonra Engir

Gölü’nde GÖ ~260-190 (MS ~1690-1760) yılları arasını kapsayan zaman aralığında görece nemli bir evre yaşanmıştır. Özellikle bu dönemin sonlarına doğru aerofil bentik taksonlarda bir azalma meydana gelirken, planktonik taksonlarda görece bir artış

80 meydana gelmiştir. Ayrıca, göl seviyesinde de görece bir artış olmuştur. Engir Gölü’nün polen verisinde ise GÖ 250-200 yılları arasında sahada çam ormanları geliştiği ve bunun nemlilikteki bir artıştan kaynaklandığı belirtilmiştir (Ören, 2018). Valero-Garcés vd.

(2006) tarafından İspanya’da yapılan çalışmada, sedimantolojik özellikler, polen ve diyatom toplulukları, 17. yüzyılın sonları ile 18. yüzyılın başları arasındaki nemli bir döneme karşılık gelebilecek daha yüksek göl seviyelerine işaret etmiştir. Zalat vd.’nin

(2018) Młynek Gölü'nde (Polonya) yaptıkları çalışmada yaklaşık MS 1750'deki kısa bir evre, göldeki su seviyesinin yükselmesinin sıcak iklimle ilişkili olduğu belirtilmiştir.

Engir Gölü’nde GÖ ~190 yılı ile günümüz (MS ~1760-1950) yılları arasını kapsayan periyotta planktonik takson miktarında azalmalar ve bentik taksonlarda artışların yaşandığı görece kurak bir evreye girilmiştir. Bu kurak evre GÖ 230-190 (MS

1720-1760) yılları arasında yaşanan görece nemli bir evre ile kesintiye uğramıştır. GÖ

~105-90 / MS ~1845-1860 yıllarındaysa diyatomlar iyi korunamamıştır. Engir Gölü’nden elde edilen polen verisi GÖ 395 yılından itibaren step vejetasyonunun baskın hale geldiğini ve kurak koşullara doğru bir kayma yaşandığını göstermiştir (Ören, 2018). Yine aynı çalışmada bu kurak koşullar çam ormanlarının gelişim gösterdiği GÖ 250-200 yılları arasında az nemli bir dönemle kesilmesine rağmen, GÖ 200 yılından itibaren daha da

şiddetlenerek günümüze kadar devam etmiştir. Aynı zamanda Engir Gölü’nün sediman verisi de GÖ 200 yılından itibaren kurak koşulları yansıtan, CaCO3 oranlarının günümüze doğru giderek şiddetlendiğini göstermiştir (Ören, 2018). Bu durumu Engir Gölü’nün diyatom verisindeki kalkerli sularda da bulunabilen, acı su taksonu Navicula cincta’da meydana gelen artış desteklemektedir. Bu takson, ısınmayla birlikte artan buharlaşmanın da etkisiyle, göl ortamında çökelen kalkerli sularda gelişme imkânı bulmuş olabilir. Son

200 yılda bölgede görece kurak koşulları yansıtan su seviyesi düşüşleri diğer bölgesel

çalışmaların sonuçlarıyla uyuşmaktadır (Jones vd., 2006; White, 2006; Kuzucuoğlu vd.,

2011; Ocakoğlu vd., 2016).

81

19. yüzyılın ortalarından sonra artan ısınma, volkanik patlamaların azalması, artan güneş radyasyonu ve antropojenik sera etkisi ile tutarlıdır (Hegerl vd., 2007; Jones vd.,

2013) çünkü sıcaklıklardaki artış, son yüzyıl boyunca sanayileşme ile eşzamanlıdır.

(Mann vd., 1999). Engir Gölü’nün özellikle GÖ ~60 / MS ~1890 yılından sonra sediman

örneklerinde yüksek bentik diyatom oranları, görece azalan diyatom çeşitliliği, kirli su koşullarına toleranslı ötrofik taksonların (Fallacia pygmaea, Sellaphora pupula,

Navicula veneta, Nitzschia palea, Tryblionella hungarica) hakimiyeti göl çevresinde insan faaliyetlerinin arttığını göstermektedir. Kayseri’de, 1926 yılında ülkenin ilk ağır sanayi yatırımı olarak Tayyare (uçak) Fabrikası ile Tank Fabrikası kurulmuştur. 1935 yılında devlet merkezli yapılanma ilkesini başlatan Sümerbank Bez Fabrikası kurulmuştur. 1955 yılında ise yerel yönetimin desteği ile kente bir de Şeker Fabrikası inşa edilmiştir. Özellikle, işletmeler bünyesinde çalışanlar için devlet tarafından lojmanlar yapılmıştır. Bunlara da bağlı olarak Kayseri’de özellikle 1930’lu yıllarda kentleşmede artış meydana gelmiştir (Asiliskender ve Özsoy, 2010). Günümüzde, büyük miktarlarda arıtılmamış endüstriyel, evsel, kanalizasyon ve zirai kimyasal atıkları Engir Gölü’ne ulaşmaktadır. Böylece bu durum Engir Gölü’nde sazlıkların ve sucul bitkilerin gelişimini daha da kolaylaştırmıştır.

82

6. SONUÇ VE ÖNERİLER

Engir Gölü’nden 451 cm uzunluğundaki ve GÖ ~2000 ile günümüz (1950) yılları arasını kapsayan karottan elde edilen fosil diyatom analizi, göl ve Kayseri çevresindeki ortam koşulları hakkında önemli veriler ortaya koymuştur.

Engir Gölü çevresinde GÖ ~2090-1755 / MÖ ~140- MS ~195 yılları arasında genellikle kurak koşullar yaşanmıştır. Bu kurak ortam koşulları, iklimle ilişkili olabileceği gibi Engir Gölü’nün yeni oluşmaya başlayan, üretkenliği düşük bir göl olma

özelliğiyle de ilişkili olabilir. Özellikle küçük fragilarioid taksonların GÖ ~1785 / MS

~165 yılından sonra göl ortamında görülmesi ve GÖ ~1290 / MS ~660 yılına kadar süren hakimiyeti göl ortamının yeni olduğunu ve havza değişimlerini gösterir. Bu durum, Engir

Gölü’nün insan etkisine de bağlı olarak görece nemli bir dönemde oluşmaya başladığını gösterebilir. Ayrıca, GÖ ~1755-1560 (MS ~195-390) yılları arasında hem diyatom tür

çeşitliliği hem de diyatom yoğunluğunda artış meydana gelmiştir. Bu durum daha elverişli iklim koşullarını yansıtmaktadır.

GÖ ~1560-1085 (MS ~390-865) yılları arasında Engir Gölü’nde acı ve tuzlu su taksonlarında bir artış meydana gelmiş ve bu dönemde sıcaklıktaki artışa da bağlı olarak gölde sığ koşulların yaşandığı bataklık ortamı oluşmuştur. Bu dönem boyunca insan faaliyetleri için uygun sıcaklıkların da olması, göl çevresinde insan etkisini de artırarak göle daha fazla besin girdisini sağlamıştır. Bu dönemde acı ve iletkenlik derecesi yüksek sulara tolerans gösteren taksonlarda bir artış gerçekleşmiştir. Bu dönemde gölde oksijensiz ortam koşulları gelişmiş, ardından yaşanan yüksek alkali koşullar diyatom kabuklarının çözülmesine yol açmıştır.

GÖ ~1060-970 (MS ~890-980) yılları arasında göl ortamında acı su formlarının yerini, tatlı su formları almaya başlamıştır. Su seviyesindeki yükselme, görece nemli iklim koşullarını yansıtmaktadır. Bu dönem Orta Çağ Sıcak Evresi’nin ilk dönemine karşılık gelmektedir.

83

Engir Gölü’nde GÖ ~1060-725 / MS ~890-1225 yılları arası Orta Çağ Sıcak

Evresi’ne karşılık gelmektedir. Kayseri çevresinde GÖ ~970 – 885 / MS ~980- 1065 yılları arasında, görece kurak evrenin yaşandığı Oort Minimumu’nun etkisi görülmüştür.

Orta Çağ Sıcak Evresi’nin en belirgin dönemine karşılık gelen GÖ ~885-725 / MS ~1065-

1225) yılları arasında ise Engir Gölü çevresinde görece sıcak-nemli iklim koşulları yaşanmış ve göl seviyesinin yükseldiğini gösteren planktonik taksonlarda artış kaydedilmiştir. Ayrıca bu dönemde insan faaliyetleri az da olsa devam etmiştir.

GÖ ~725 -Günümüz / MS ~1225-1950 yılları arası, Engir Gölü çevresinde, Orta

Çağ Sıcak Evresi’nden Küçük Buzul Çağ’a geçişi, Küçük Buzul Çağı ve günümüz ısınma koşullarını yansıtmaktadır.

GÖ ~725-620 / MS ~1225-1330 yılları arası, daha çok Orta Çağ Sıcak Evresi’nden

Küçük Buzul Çağ’a geçiş evresini yansıtır niteliktedir. Bu geçiş döneminde, kurak dönemlerle birlikte görece nemli dönemler de yaşanmıştır. Ayrıca, devam eden elverişli iklim koşullarında göl çevresinde insan faaliyetleri de devam etmiştir.

GÖ ~605-575 / MS ~1345-1375 yılları arası, Engir Gölü çevresinde Küçük Buzul

Çağı’nın ilk önemli etkilerini yansıtan Wolf Minimumu’na karşılık gelmektedir. Bu zaman diliminde soğuk-kurak ortam koşullarına ve oldukça düşük su seviyelerine adapte olabilen bentik aerofil taksonlarda bir artış meydana gelmiştir. Bu kurak evrenin ardından

GÖ ~575-470 / MS ~1375-1480 yılları arasında görece sıcak-nemli bir dönem yaşanmıştır.

GÖ ~470-430 / MS ~1480-1520 yılları arasında Engir Gölü çevresinde Küçük

Buzul Çağı’nın ikinci soğuk-kurak evresi olan Spörer Minimumu etkili olmuştur. Bu dönemde insan faaliyetlerinde azalmalar meydana gelmiş ve bentik taksonlardaki bir artışa bağlı olarak su seviyesinde düşüşler kaydedilmiştir.

84

GÖ ~430-335 (MS ~1520-1615) yılları arasında tekrar görece sıcak-nemli bir evre yaşanmış ve planktonik taksonlarda bir artış belirlenmiştir. Bu durum göl seviyesindeki bir yükselmesiyle sonuçlanmıştır.

GÖ ~335-260 (MS ~1615-1690) yılları arasında Engir Gölü çevresinde Küçük

Buzul Çağı’nın üçüncü ve en şiddetli geçen Maunder Minimumu periyodu etkili olmuştur. Soğuk su indikatörü taksonunda en fazla artış bu yıllar arasında kaydedilmiş ve aerofil taksonların miktarında oldukça büyük artışlar gerçekleşmiştir. Ayrıca bu dönemde planktonik diyatom miktarı yok denecek kadar az kaydedilmiştir. İnsan faaliyetleri ise oldukça azalmıştır. Bununla birlikte, GÖ ~260-190 (MS ~1690-1760) yılları arasında

Kayseri çevresinde görece nemli bir evre yaşanmıştır. Göl seviyesinde görece bir artış yaşanırken, ortam üzerinde insan etkisinde de bir artış gözlenmiştir. Bu nemli evreden sonra günümüze kadar (~1950) Engir Gölü çevresinde genellikle kurak koşullar hâkim olmuştur.

Engir Gölü’nde yapılan bu çalışma, fosil diyatom analizinin ~2000 yıl ölçeğinde paleoekolojik ve paleolimnolojik koşullar açısından güvenilir sonuçlar verdiği görülmüştür. Elde edilen sonuçlar küresel iklim değişimlerinin yerel etkilerini büyük

ölçüde yansıtmıştır. Diyatomların değişen ortam koşullarına karşı verdikleri tepki, bölgede ve dünyada yapılan diğer çalışmalarla genel itibariyle uyum göstermiştir.

Bununla birlikte, bölgede ve yakın çevrede diyatomlara dayalı yapılan çalışmalar oldukça sınırlı kaldığından, diyatomlarla ilgili karşılaştırmalar sınırlı sayıda yapılabilmiştir. Buna karşın, Engir Gölü’nde yapılan polen verisi, ortam değerlendirmelerinde bu çalışma ile görece tutarlı sonuçlar göstermiştir.

85

KAYNAKÇA

Akar, B., Şahin, B. (2017). Diversity and Ecology of Benthic Diatoms in Karagöl Lake

in Karagöl Sahara National Park (Şavşat, Artvin, ). Turkish Journal of

Fisheries and Aquatic Sciences, 17: 15 24.

Akbulut, A. (2001). Tuz gölü havzasındaki bazı göllerin (Tuz gölü, Çöl gölü, Tersakan

gölü, Hirfanlı barajı gölü) planktonik Bacillariophyceae (Diyatom) üyelerinin

sistematik olarak incelenmesi. Doktora tezi. Hacettepe Üniversitesi, 213 s., Ankara.

Akbulut, A., Ocakoğlu, F., Kır, O., Açıkalın, S. (2012). Çubuk Gölü (Göynük, Bolu)

Çökellerınde Son 1400 Yılın Diatom Analizi. 65.Türkiye Jeoloji Kurultayı.

Akbulut, A., Yıldız, K. (2002). The planktonic diatoms of Lake Çıldır (Ardahan-Turkey).

Turk. J. Bot., 26, 55-75.

Anderson, R.Y. (1993). The varve chronometer in Elk Lake: record of climate variability

and evidence of solar-geomagnetic -14C – climate connection. In: Bradbury J.P. and

W.E. Dean (eds.) Elk Lake, Minnesota: Evidence for rapid climate change pin the

North Central United States. Boulder, Colorado, Geological Society Special Paper

276, 45-67.

Asiliskender, B., Özsoy, A. (2010). Cumhuriyet sonrası Kayseri’de modernleşme:

Mekansal ve Toplumsal Değişim. İTÜ Dergisi A, 9(1), 31-42.

Atalay, İ. (2006). Toprak Oluşumu, Sınıflandırılması ve Coğrafyası (3. Baskı). Meta

Basım Matbaacılık Hizmetleri.

Atıcı, T. (1999). Sarıyar Baraj Gölü (Ankara) fitoplanktonunun floristik ve ekolojik

yönden incelenmesi. Doktora tezi. Gazi Üniversitesi 147 s., Ankara.

Atıcı, T. (2001). Sarıyar Barajı Planktonik Algleri Kısım: III- Bacillariophyta, SDÜ.

Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Dergisi, 8, 1–25.

86

Atıcı, T. (2002). Nineteen new records from Sarıyar Dam Reservoir phytoplankton for

Turkish freshwater algae. Turk J Bot., 26(6), 485-490.

Atıcı, T. (2018). Use of Cluster Analyze and Smilarity of Algae in Eastern Black Sea

Region Glacier Lakes (Turkey), Key Area: Artabel Lakes Natural Park. Gazi

University Journal of Science. 31(1), 25-40.

Atıcı, T., Obalı, O. (1999). Susuz Göleti (Ankara) Algleri ve Su Kalitesi Değerlendirmesi

G. Ü. Gazi Egitim Fakültesi Dergisi 19(3), 99-104.

Atıcı, T., Obalı, O. (2002). Yedigöller ve Abant (Bolu) Fitoplankton`unun Mevsimsel

Değişimi ve Klorofil-a Değerlerinin Karşılaştırılması. E. Ü. Su Ürünleri Dergisi,

19(3-4), 281-289, İzmir.

Atıcı, T., Obalı, O., Elmacı, A. (2005). Abant Gölü (Bolu) Bentik Algleri. Ekoloji ve

Çevre Dergisi, 14(56), 9-14.

Avcı, M. (1993). Türkiye’nin flora bölgeleri ve ‘’Anadolu Diagonali’’ne coğrafi bir

yaklaşım. Türk Coğrafya Dergisi, 28, 225-248.

Bard, E., Raisbeck, G., Yiou, F., Jouzel, J. (2000). Solar irradiance during the last 1200

years based on cosmogenic nuclides. Tellus 52, 985–992.

Barker, P.A., Roberts, N., Lamb, HRF., van der Kaars, S., Benkaddour, A. (1994).

Interpretation of lake-level change from diatom life form in Lake Sidi Ali, Morocco.

Journal of Paleolimnology 12, 223-34.

Bar-Matthews, M., Ayalon, A., Gilmour, M., Matthews, A., Hawkesworth, C.J. (2003).

Sea–land oxygen isotopic relationships from planktonic foraminifera and

speleothems in the Eastern Mediterranean region and their implication for

paleorainfall during interglacial intervals. Geochimica et Cosmochimica Acta, 67,

3181-3199.

87

Battarbee, R. W., & Charles, D. F. (1987). The use of diatom assemblages in lake

sediments as a means of assessing the timing, trends, and causes of lake acidification.

Progress in Physical Geography, 11(4), 552–580.

http://doi.org/10.1177/030913338701100405

Battarbee, R.W. (1986). Diatom analysis. In: Handbook of Holocene paleoecology and

paleohydrology (Ed. by B.G. Berglund), pp. 527–570. Wiley and Sons, London.

Battarbee, R.W. (2000). Palaeolimnological approaches to climate change, with special

regard to the biological record. Quat Sci Rev, 19, 107-124.

Battarbee, R.W., Anderson, N.J., Jeppesen, E., Leavitt, P.R. (2005). Combining

palaeolimnological and limnological approaches in assessing lake ecosystem

response to nutrient reduction. Freshwater Biology 50, 1772-1780.

Battarbee, R.W., Jones, V.J., Flower, R.J., Cameron, N.G., Bennion, H., Carvalho, L.,

Juggins, S. (2001). Diatoms, in Smol, J.P., Birks, H.J.B., Last, W.M. (Eds.), Tracking

Environmental Change Using Lake Sediments, Volume 3: Terrestrial, Algal, and

Siliceous Indicators: Dordrecht, The Netherlands, Kluwer Academic Publishers, 155-

202.

Behringer, W. (2010). A Cultural History of Climate, Cambridge, Polity, p. 86-87.

Beklioglu, M., Meerhoff, M., Søndergaard, M., Jeppesen, E. (2011). Eutrophication and

Restoration of Shallow Lakes from a Cold Temperate to a Warm Mediterranean and

Tropical Climate. In Eutrophication: causes, consequences and control.

Bennion, H., Monteith, D., Appleby, P. (2000). Temporal and geographical variation in

lake trophic status in the English Lake District: evidence from (sub)fossil diatoms

and aquatic macrophytes. Freshwater Biology, 45, 394-412.

Bérard, A., Rimet, F., Capowiez, Y., Leboulanger, C. (2004). Procedures for Determining

the Pesticide Sensitivity of Indigenous Soil Algae: A Possible Bioindicator of Soil

88

Contamination? Archives of Environmental Contamination and Toxicology, 46, 24

31.

Bere, T., Tundisi, J. G. (2011). Influence of land-use patterns on benthic diatom

communities and water quality in the tropical monjolinho hydrological basin, Sao

Carlos-SP, Brazil. Water S. A. 37, 93-102.

Bespalyy, V.G. (1984). Late Pleistocenemountain glaciation in northeastern USSR. In

Velichko, A. A. (ed.), Late Quaternary Environments of the Soviet Union. University

of Minnesota Press, Minneapolis: 31–33.

Bezirci, G. (2017). Tracking The Recent Historical Changes In Turkish Shallow Lakes

Based On A Palaeolimnological Approach Using Diatoms. Ph.D. Thesis. Middle

East Technical University, 142 p., Ankara.

Birks, C.J.A., Koc¸, N. (2002). A high-resolution diatom record of late-Quaternary sea-

surface temperatures and oceanographic conditions from the eastern Norwegian Sea.

Boreas, 31, 323–344.

Blinn, D., Bailey, P. (2001). Land-use influence on stream water quality and diatom

communities in Victoria, Australia: a response to secondary salinization.

Hydrobiologia, 466,231-244.

Bond, G., Kromer, B., Beer, J., Muscheler, R., Evans, M. N., Showers, W., Hoffmann,

S., Lotti-Bond, R., Hajdas, I., Bonani, G. (2001). Persistent Solar Influence on North

Atlantic Climate During the Holocene. Science, 294 (5549), 2130-2136.

Bond, G., Showers, W., Cheseby, M., Lotti, R., Almasi, P., deMenocal, P., Priore, P.

Cullen, H., Hajdas, I., Bonani, G. (1997). A Pervasive Millennial-Scale Cycle in

North Atlantic Holocene and Glacial Climates. Science, 278 (5341), 1257-1266.

Bookman (Ken-Tor), R., Enzel, Y., Agnon, A., Stein, M. (2004). Late Holocene lake

levels of the Dead Sea. Geological Society of America Bulletin, 116 (5-6), 555-571.

89

Bottema, S. (1995). Holocene vegetation of the Van area: palynological and

chronological evidence from Söğütlü, Turkey. Veget Hist Archaeobot, 4, 187-193.

Bottema, S., Woldring, H. (1984). Late Quaternary vegetation and climate of Southwest

Turkey II. Palaeohistoria, 26, 123-149.

Bracco, R., Inda, H., del Puerto, L., Castiñeira, C., Sprechmann, P., García-Rodríguez, F.

(2005). Relationships between Holocene sea-level variations, trophic development,

and climatic change in Negra Lagoon, Southern Uruguay. J. Paleolimnol. 33, 253-

263.

Bradbury, J. P., Bezrukova, Y.V., Chernyaeva, G. P., Colman, S. M., Khursevich, G.,

King, J.W., Likoshway, Y.E. (1994). Asynthesis of post – glacial diatom records

from Lake Baikal. J. Paleolimnol, 10, 213–252.

Bradbury, J.P. (1999). Continental diatoms as indicators of long-term environmental

change. In Stroemer EF, Smol JP (eds.) The Diatoms: Applications for the

Environmental and Earth Sciences. Cambridge University Press, Cambridge pp. 169-

82.

Bradbury, J.P., Colman, S.M., Dean, W.E. (2004). Limnological and Climatic

Environments at Upper Klamath Lake, Oregon during the past 45 000 years. J.

Paleolimnol. 31, 167-188.

Bradbury, P., Cumming, P., Laird, K. (2002). A 1500-year record of climatic and

environmental changes in Elk Lake, Minnesota III.: measures of past primary

productivity. Journal of Paleolimnology 27, 321-340.

Bradley, R.S., Jones, P.D. (1992). Climate since A.D. 1500. Routledge, London.

Bronmark, C., Hansson, L. (1998). The Biology o f lakes and ponds. Oxford University

Press, Oxford.

90

Bruins, H.J. (1994). Comparative chronology of climate and human history in the

Southern Levant from the Late Chalcolithic to the early Arab Period. Bar-Yosef, O.

Kra, R. (Ed.), Late Quaternary Chronology an Paleoclimate of the Easthern

Mediterranean (p. 301-315). Tuscon: Radiocarbon.

Bryson, R.A. (1962). Summary of the Conference on the Climate of the 11th and 16th

Centuries. Bulletin of American Meteorological Society, 43, 654-657.

Butzer, K. W. (1958). Studien zum vor und frühgeschichtlichen Landschaftswandel der

Sahara, Abh. math.-nat. Kl. Akad. Wiss. Mainz, no. 1.

Charles, D. F. (1985). Relationships between Surface Sediment Diatom Assemblages and

Lakewater Characteristics in Adirondack Lakes. Ecology, 66(3), 994–1011.

http://doi.org/10.2307/1940561

Charles, D. F., Smol, J.P., Engstrom, D. R. (1994). Paleolimnological approaches to

biological monitoring. Biological monitoring of aquatic systems, CRC press, Boca

Raton, Florida.

Cox E.J. (1996). Identification of Freshwater Diatoms from Live Material. 158 pp.

Chapman & Hall, London.

Cvetkoska A, Levkov Z, Reed J.M., Wagner, B. (2014). Late Glacial to Holocene climate

change and human impact in the Mediterranean: The last ca. 17 ka diatom record of

Lake Prespa (Macedonia/Albania/Greece). Palaeogeography, Palaeoclimatology,

Palaeoecology 406, 22–32.

Çetin, A. K., Şen, B. (2004). Seasonal distribution of phytoplankton in Orduzu Dam Lake

(Malatya, Turkey). Turk J Bot., 28, 279-285.

Davis, P.H. (1971). Distribution patterns in Anatolia with Particular Reference to

Endemisim, Plant Life of South-West Asia. P.H. Davis, P.C. Harper, I.C. Hedge

(Ed.), (p. 15-28). Edinburgh: The Bodanical Society of Edinburgh.

91

Dean, J.R., Jones, M.D., Leng, M.J., Noble, S. R., Metcalfe, S.E., Sloane, H. J., Sahy, D.,

Eastwood, W.J., Roberts, C.N. (2015). Eastern Mediterranean hydroclimate over the

late glacial and Holocene, reconstructed from the sediments of Nar lake, central

Turkey, using stable isotopes and carbonate mineralogy. Quaternary Science

Reviews, 124, 162-174.

Dean, J.R., Jones, M.D., Leng, M.J., Sloane, H.J., Roberts, C.N., Woodbridhe, J., Swan,

G.E.A., Metcalfe, S.E., Eastwood, W.J., Yiğitbaşıoğlu, H. (2013). Palaeo-seasonality

of the last two millennia reconstructed from the oxygen isotope composition of

carbonates and diatom silica from Nar Gölü, central Turkey. Quaternary Science

Reviews, 66, 35-44.

Dixit, S. S., Dixit, A. S., Smol, J. P. (1992). Assessment of Changes in Lake Water

Chemistry in Sudbury Area Lakes since Preindustrial Times. Canadian Journal of

Fisheries and Aquatic Sciences, 49(S1), 8–16. http://doi.org/10.1139/f92-295

Dixit, S.S. (1992). Diatoms: Powerful indicators of environmental change. Environ Sci

Technol, 26, 23-32.

Douglas, M.S.V., Smol, J.P. (1994). Limnology of high arctic ponds (Caper Herschel,

Ellesmere Island, N.W.T). Archiv fur Hydrobiologie, 131, 401-434.

Eastwood, W.J., Gümüşçü, O., Yiğitbaşıoğlu, H., Haldon, J.F., England, A. (2009).

Integrating Paleoecological and Archaeo-Historical Records: Land use and

Landscape change in Cappadocia (central Turkey) since late Antiquity.

Vorderstrasse, T., Roodenberg, J. (Ed.) Archaeology of the Countryside in Medieval

Anatolia (p. 45-69). Pihans.

Eastwood, W.J., Roberts, N., Lamb, H.F., Tibby, J.C. (1999). “Holocene environmental

change in southwest Turkey: a palaeoecological record of lake and catchment-related

changes”, Quaternary Science Reviews, 18, 671-695.

92

Eastwood, W.J., Tibby, J., Roberts, N., Birks, H.J.B., Lamb, H.F. (2002). The

environmental impact of the Minoan eruption of Santorini (Thera): Statistical

analysis of palaeoecological data from Gölhisar, southwest Turkey. The Holocene,

12 (4), 431-444. DOI: 10.1191/0959683602hl557rp

Eddy, J.A. (1976). The Maunder Minimum. Science, 192, 1189-1202.

http://dx.doi.org/10.1126/science.192.4245.1189.

Ehrlich, A. (1973). Quaternary Diatoms of the Hula Basin (Northern Israel). Bulletin

Geological Survey Israel, 58, 1-39.

England, A. (2006). Late Holocene Paleoecology of Cappadocia (Central Turkey): An

Investigation of Annually Laminated Sediments from Nar Gold Crater Lake.

(Unpublished PhD Thesis). University of Birmingham, Birmingham.

England, A., Eastwood, W.J., Roberts, C.N., Turner, R., Haldon, J.F. (2008). Historical

landscape change in Cappadocia (central Turkey): a palaeoecological investigation

of annually laminated sediments from Nar lake. The Holocene, 18(8), 1229-1245.

Enzel, Y., Bookman, R., Ken-Tor, R., Sharon, D., Gvirtzman, H., Dayan, U., Ziv, B.,

Stein, M. (2003). Late Holocene climates of the Near East deduced from Dead Sea

level variations and modern regional winter rainfall. Quaternary Research, 60, 263-

273.

Eriş, K.K., Akçer Ön, S., Çağatay, M.N., Ülgen, U.B., Ön, Z.B., Gürocak, Z., Arslan,

T.N., Akkoca, D.B., Damcı, E., İnceöz, M., Öztekin Okan, Ö. (2017). Late

Pleistocene to Holocene paleoenvironmental evolution of , Eastern

Anatolia, Turkey. Quaternary International, 486, 4-16.

Ettl, H., Gärtner, G. (2014). Syllabus der Boden-, Luft- und Flechtenalgen. 2. Auflage

Springer Berlin Heidelberg.

93

Fagan, B. (2002). The Little Ice Age. How climate made history 1300-1850, New York,

Basic Books, p. 48.

Flower, R. J. (1986). The relationship between surface sediment diatom assemblages and

pH in 33 Galloway lakes: Some regression models for reconstructing pH and their

application to sediment cores. Hydrobiologia, 143(1), 93–103.

http://doi.org/10.1007/BF00026650

Flower, R. J., (1993). Diatom preservation: experiments and observations on dissolution

and breakage in modern and fossil material. Hydrobiologia 269/270, 473–484.

Foged, N. (1958). The diatoms in the basalt area and adjoining areas of Archean rock in

West Greenland. Meddelelser om Grønland, 156, 1–146.

Foged, N. (1964). Freshwater diatoms from Spitsbergen. Tromsö Museums Skrifter 11,

1-205.

Foged, N. (1980). Diatoms in Egypt. Nova Hedwigia, 33, 629-707.

Font I. (1988). Historia del clima en España. Cambios climáticosy sus causas. Instituto

Nacional de Meteorología, Madrid, pp. 297.

Franz, S. O., Schwark, L., Brüchmann, C., Scharf, B., Klingel, R., Van Alstine, J.D.,

Çağatay, N., Ülgen, U.B. (2006). Results from a multi-disciplinary sedimentary pilot

study of tectonic (NW Turkey) – geochemistry and paleolimnology of the

recent past. Journal of Paleolimnology, 35, 715–736. DOI 10.1007/s10933-005-

5015-3

Frey, D. G. (1988). Littoral and offshore communities of diatoms, cladocerans and

dipterous larvae, and their interpretation in paleolimnology. Journal of

Paleolimnology, 1(3), 179–191. http://doi.org/10.1007/BF00177764

Fritz, S. C., Cumming, B. F., Gasse, F., Laird, K. R. (1999). Diatoms as indicators of

hydrologic and climatic change in saline lakes. In E. F. Stoermer and J.P. Smol

94

(Eds.). The Diatoms: Applications for the Environmental and Earth Sciences (pp.

183-202). Cambridge, UK: Cambridge University Press.

Fritz, S.C., Baker, P.A., Lowenstein, T.K., Seltzer, G.O., Rigsby, C.A., Dwyer, G.S.,

Tapia, P.M., Arnold, K.K., Ku, T.L., Luo, S.D. (2004) Hydrologic variation during

the last 170,000 years in the southern hemisphere tropics of South America. Quat

Res 61, 95-104.

Fritz, S.C., Juggins, S., Battarbee, R.W., Engstrom, D.R. (1991). Reconstruction of past

changes in salinity and climate using a diatom-based transfer function. Nature 352,

706-708.

Gaiser E.E., La Hée J.M., Tobias F.A.C., Wachnicka A.H. (2010). Mastogloia smithii

var. lacustris Grun.: A structural engineer of calcareous mats in karstic subtropical

wetlands. Proceedings of the Academy of Natural Sciences of Philadelphia 160, 99–

112.

Gasse, F., V. Lédée, M. Massault, J.C. Fontes, (1989). Water level fluctuations of Lake

Tanganika in phase with oceanic changes during the last glaciation and deglaciation.

Nature 342, 57–59.

Gell, P.A., Sonneman, J.A., Reid, M.A., Illman, M.A., Sincock, A.J. (1999). An

Illustrated Key to Comman Diatom Genera from Southern Australia. Cooperative

Research Centre for Freshwater Ecology Identification Guide, No:26.

Germain, H. (1981). Flore des diatomées Diatomophycées eaux douces et saumâtres du

Massif Armoricain et des contrées voisines d'Europe occidentale. pp. 1-444, 169 pls,

2 figs. Paris: Société Nouvelle des Éditions Boubée 11 place Saint-Michel, 75006,

Paris.

Gottschalk, S., Kahlert, M. (2012). Shifts in taxonomical and guild composition of littoral

diatom assemblages along environmental gradients. Hydrobiologia, 694(1), 41–56.

http://doi.org/10.1007/s10750-012-1128-7 95

Göktürk, O.M., Fleitmann, D., Badertscher, S., Cheng, H., Edwards, R.L., Leuenberger,

M., Fankhauser, A., Tüysüz, O., Kramers, J. (2011). Climate on the southern Black

Sea coast during the Holocene: implications from the Sofular Cave record.

Quaternary Science Reviews, 30, 2433-2445.

Griggs, C., De Gaetano, A., Kuniholm, P., Newton, M. (2007). A regional high‐frequency

reconstruction of May–June precipitation in the north Aegean from oak tree rings,

A.D. 1089–1989. International Journal of Climatology, 27, 1075-1089.

Grove, J.M. (2001). The initiation of the little ice age in regions round the North Atlantic.

Climatic Change, 48, 53-82.

Grimm, E.C. (1987). CONISS: a fortran 77 program for stratigraphically constrained

cluster analysis by the method of incremental sum of squares. Computers and

Geosciences, 13(1), 13-35.

Grimm, E.C. (1991). Tilia and Tilia Graph. Illinois State Museum, Springfield.

Gümüş, F. ve Gönülol, A. (2018). Epilithic Diatom-Based Ecological Assessment In

Taşmanlı Pond (Sinop, Turkey). Trakya University Journal of Natural Sciences,

19(1), 71-76.

Gürbüz, H. (2000). Palandöken Göleti bentik alg florası üzerinde kalitatif ve kantitatif bir

araştırma Turk J Biol 24(3), 1-48.

Gürel, A., Yıldız, A. (2007). Diatom communities, lithofacies characteristics and

palaeoenvironmental interpretation of Pliocene diatomite deposits in the Ihlara-

Selime Plain (Aksaray, Central Anatolia, Turkey). Journal of Asian Earth Science,

30, 170-180.

Håkanson, L., Jansson, M. (1983). Principles of lake sedimentology. Springer-Verlag,

Berlin.

96

Haldon, J., Roberts, N., Izdebski, A., Fleitmann, D., McCormick, M., Cassis, M., Doonan,

O., Eastwood, W., Elton, H., Ladstätter, S., Manning, S., Newhard, J., Nicoll, K.,

Ionnes, T., Xoplaki, E. (2014). The Climate and Environment of Byzantine Anatolia:

Integrating Science, History, and Archaeology. The Journal of Interdisciplinary

History, 45 (2), 113-161.

Haldon, J., Rosen, A. (2018). Society and Environment in the East Mediterranean ca 300–

1800 CE. Problems of Resilience, Adaptation and Transformation. Introductory

Essay. Human Ecology, 46, 275–290.

Hall, R.I., Smol, J.P. (1999). Diatoms as indicators of lake eutrophication. In: Stoermer,

E.F., Smol, J.P. (Eds). The Diatoms: Applications for the Environmental and Earth

Sciences, Cambridge Univ. Press, Cambridge, U. K., 128–168.

Hamilton, P.B., Lefebvre, K.E., Bull, R.D. (2015). Single cell PCR amplification of

diatoms using fresh and preserved samples. Front. Microbiol. 6, 1084. doi:

10.3389/fmicb.2015.01084

Hardwood, D. M., & Gersonde, R. (1990). Lower Cretaceous diatoms from ODP Leg 113

Site 693 (Weddell Sea). Part 2: resting spores, chrysophycean cysts, an endoskeletal

dinoflagellate and notes on the origin of diatoms. Proceedings of the Ocean Drilling

Program, Scientific Results, 113, 403–425.

Hassan, F.A. (2007). Extreme Nile floods and famines in Medieval Egypt (AD 930–1500)

and their climatic implications. Quaternary International, 173-174, 101-112.

Haworth, E.Y. (1976). Two late-glacial (late Devensian) diatom assemblage profiles from

northern Scotland, New Phytologist, 77, 227-56.

Hegerl, G.C., Crowley, T.J., Allen, M., Hyde, W.T., Pollack, H.N., Smerdon, J., Zorita,

E. (2007). Detection of human influence on a new, validated 1500-year temperature

reconstruction. Journal of Climate 20, 650–666.

97

Heim, C., Nowaczyk, N., Negendank, J., Leroy, S., Ben-Avraham, Z. (1997). Near East

Desertification: Evidence from the Dead Sea. Naturwissenschaften, 84, 398–401.

Hillebrand, H., Gruner, D. S., Borer, E. T., Bracken, M. E. S., Cleland, E. E., Elser, J. J.,

Smith, J. E. (2007). Consumer versus resource control of producer diversity depends

on ecosystem type and producer community structure. Proceedings of the National

Academy of Sciences, 104(26), 10904–10909.

http://doi.org/10.1073/pnas.0701918104

Hofmann G, Werum M, Lange-Bertalot H. (2011). Diatomeen im Süsswasser- Benthos

von Mitteleuropa. Bestimmungsflora Kieselalgen für die ökologische Praxis. Über

700 der häufigsten Arten und ihre Ökologie. In: Lange-Bertalot H, editor.

Königstein: A.R.G. Ganter Verlag K.G.; p. 1– 908.

Hofmann, A., Rousey, D., Filella, M. (2002). Dissolved silica budget in the North basin

of Lake Lugano. Chemical Geology, 182, 35-55.

Holzhauser, H., Magny, M., Zumbühl, H.J. (2005). Glacier and lake-level variations in

west-central Europe over the last 3500 years. The Holocene 15, 789–801.

Hustedt, F. (1959). The Pennate Diatoms, Österreichs und der Schweiz. In Dr L.

Rabenhorst’s Kryptogamen-Flora von Deutschland, Österreich und der Schweiz,

Leipzig.

Ibarra C., Tavera R., Novelo E. (2009). Diversity and structure of periphyton and

metaphyton diatom communities in a tropical wetland in Mexico. Revista Mexicana

de Biodiversidad 80, 763–769.

Izdebski, A. (2011). Why did agriculture flourish in the late antique East? The role of

climate fluctuations in the development and contraction of agriculture in Asia Minor

and the Middle East from the 4th till the 7th c. AD. Brandes, W., Demandt, A.,

Krasser, H., Leppin, H., Müollendorff, P., Pollmann, K. (Ed.), Millenium Jahrbuch

zu Kultur und Geschichte ders ersten Jahrtausends n. Chr. / Yearbook on the Culture 98

and History of the First Millenium C.E. 8 (p. 291-312). Berlin: Walter De Gruyter

Inc.

Jiang, J., Mendelssohn, R., Schwing, F., Fraedrich, K. (2002). Coherency detection of

multiscale abrupt changes in historic Nile flood levels. Geophysical Research

Letters, 29, 112–115.

Jones, G.S., Stott, P.A., Christidis, N. (2013). Attribution of observed historical near

surface temperature variations to anthropogenic and natural causes using CMIP5

simulations. Journal of Geophysical Research. Atmospheres 118, 4001–4024.

Jones, M.D., Leng, M.J., Roberts, C.N., Türkeş, M., Moyeed, R. (2005). A Coupled

Calibration and Modelling Approach to the Understanding of Dry-Land Lake

Oxygen Isotope Records. Journal of Paleolimnology, 34, 391–411.

Jones, M.D., Roberts, C.N., Leng, M.J. (2007). Quantifying climatic change through the

last glacial–interglacial transition based on lake isotope palaeohydrology from

central Turkey. Quaternary Research, 67 (3), 463-473.

Jones, M.D., Roberts, C.N., Leng, M.J., Türkeş, M. (2006). A high-resolution late

Holocene lake isotope record from Turkey and links to North Atlantic and monsoon

climate. Geology, 34(5), 361-364.

Jones, P.D., Osborn, T.J., Briffa, K.R. (2001). The evolution of climate over the last

millennium. Science 292, 662–667.

Jordan, W.C. (1996). The Great Famine: Northern Europe in the Early Fourteenth

Century. Princeton University Press, New Jersey.

Jovanovska, E., Levkov, Z., Edlund, M.B. (2015). The genus Diploneis Ehrenberg ex

Cleve (Bacillariophyta) from Lake Hövsgöl, Mongolia. Phytotaxa, 217(3), 201-248.

Kadıoğlu, M. (2001). Bildiğiniz Havaların Sonu: Küresel İklim Değişimi ve Türkiye.

İstanbul: Güncel Yayıncılık.

99

Kaniewski, D., De Laet, V., Paulissen, E., Waelkens, M. (2007). Long‐term effects of

human impact on mountainous ecosystems, western Taurus Mountains, Turkey.

Journal of Biogeography, 34, 1-23.

Kaniewski, D., Paulissen, E., Van Campo, E., Weiss, H., Otto, T., Bretschneider, J., Van

Lerberghe, K. (2010). Late second–early first millennium BC abrupt climate changes

in coastal Syria and their possible significance for the history of the Eastern

Mediterranean. Quaternary Research, 74, 207-215.

Kaniewski, D., Van Campo, E., Paulissen, E., Weiss, H., Bakker, J., Rossignol, I., Van

Lerberghe, K. (2011). The medieval climate anomaly and the little Ice Age in coastal

Syria inferred from pollen-derived palaeoclimatic patterns. Global and Planetary

Change, 78 (3-4), 178-187.

Kappas, M. (2009). Klimatologie. Klimaforschung im 21. Jahrhundert – Herausforderung

für Naturund Sozialwissenschaften, Heidelberg, Spektrum, p. 262.

Karaman, M.E., Kibici, Y. (2008). “Temel Jeoloji Prens”, Belen Yayıncılık, Blm:16,

Ankara, 41-48.

Karlıoğlu-Kılıç, N., Caner, H., Erginal, A.E., Ersin, S., Selim, H.H., Kaya, H. (2018).

Environmental changes based on multi-proxy analysis of core sediments in Lake

Aktaş, Turkey: Preliminary results. Quaternary International, 486, 89-97.

Kashima, K. (2002). Environmental and climatic changes during the last 20,000 years at

Lake Tuz, central Turkey, Catena, 48, 1–2.

Kashima, K. (2003). The quantitative reconstruction of salinity changes using diatom

assemblages in Inland saline lakes in the central part of Turkey during the Late

Quaternary, Quaternary Internationa1, l05, 13-19.

100

Kashima, K. (2011). Climatic Changes and their Influences for the Archaeological Events

during the Holocene in Central Turkey and Northern Syria, Transactions, Japanese

Geomorphological Union, 32(2), 108-114.

Kashima, K., Matsubara, H., Kuzucuoğlu, C., Karabıyıkoğlu, M. (1997). Diatom

asseblages from inland saline lakes in the central part of Turkey- Their application

for quantitative reconstraction of paleosalinity changes during the late Quaternary,

Japan Review, 8, 235-249.

Kılınç, S., Sıvacı, E. R. (2001). A study on the past and present diatom flora of two

alkaline lakes. Turk J Bot., 25, 373-378.

Kirilova, E., Heiri, O., Enters, D., Cremer, H., Lotter, A.F., Zolitschka, B., Hübener, T.

(2009). Climate-induced changes in the trophic status of a Central European lake.

Journal of Limnology 68, 71-62.

Kirilova, E.P., Bluszcz, P., Heiri, O., Cremer, H., Ohlendorf, C., Lotter, A.F., Zolitschka,

B. (2008). Seasonal and interannual dynamics of diatom assemblages in Sacrower

See (NE Germany): a sediment trap study. Hydrobiologia 614, 159-170.

Koinig, K.A., Schmidt, R., Sommaruga-Wograth, S., Tessadri, R., Psenner, R. (1998).

Climate change as the primary cause for pH shifts in a high alpine lake. Water Air

Soil Pollution, 104, 167–180.

Komuscu, A. U. (2001). An Analysis of Recent Drought Conditions in Turkey in Relation

to Circulation Patterns. Drought Network News (1994-2001). 22.

Korhola, A., Weckström, J., Holmström, L., Erästö, P. (2000). A quantitative climatic

record from diatoms in northern Fennoscandia. Quaternary Res., 54, 284-294.

Krammer K. (2000). The genus Pinnularia. In: Lange-Bertalot H., editor. Diatoms of

Europe 1. Vaduz: A.R.G. Ganter Verlag K.G.; p. 1–703.

101

Krammer, K. (2002). Diatoms of the European Inlands Waters and Comparable Habitats.

In: Lange-Bertalot H., editör. Volume 3. A.R.G. Gantner Verlag K.G.

Krammer, K. (2003). Cymbopleura, Delicata, Navicymbula, Gomphocymbellopsis,

Afrocymbella Diatoms of Europe. Diatoms of the European Inland Waters and

Comparable Habitats, 4: 1-530 A.R.G. Gantner Verlag K.G.

Krammer, K., Lange-Bertalot, H. (1986). Bacillariophyceae. 1. Naviculaceae. In: Ettl H,

Gerloff J, Heyning H, Mollenhauer D, editors. Süsswasserflora von Mitteleuropa

2(1). Stuttgart: G. Fischer Verlag; p. 1–876.

Krammer, K., Lange-Bertalot, H. (1988). Bacillariophyceae. 2. Teil: Bacillariaceae,

Epithemiaceae, Surirellaceae. In Ettl, H., Gerloff, J., Heynig, H. and Mollenhauer,

D. (eds) Süsswasserflora von Mitteleuropa, Band 2/2. Jena: VEB Gustav Fischer

Verlag.

Krammer, K., Lange-Bertalot, H. (1991a). Bacillariophyceae. 3. Teil: Centrales,

Fragilariaceae, Eunotiaceae. In Ettl, H., Gerloff, J., Heynig, H. and Mollenhauer, D.

(eds) Süsswasserflora von Mitteleuropa, Band 2/3. Stuttgart, Jena: Gustav Fischer

Verlag.

Krammer, K., Lange-Bertalot, H. (1991b). Bacillariophyceae. 4. Teil: Achnanthaceae,

Kritische Ergänzungen zu Navicula (Lineolatae) und Gomphonema,

Gesamtliteraturverzeichnis Teil 1-4. in Ettl, H., Gärtner, G., Gerloff, J., Heynig, H.

and Mollenhauer, D. (eds) Süsswasserflora von Mitteleuropa, Ba. Jena: Gustav

Fischer Verlag: Stuttgart.

Kuhn, D.L., Plafkin, J.L., Cairns, J.J., Lowe, R.L. (1981). Qualitative characterization of

aquatic environments using diatom life-form strategies. Transactions of the

American Microscopical Society 100, 165–182.

102

Kulakoğlu, F. (2011a). Kültepe Kaniş-Karumu: Anadolu’nun En Eski Uluslararası

Ticaret Merkezi. Anadolu’nun Önsözü Kültepe Kaniş-Karumu, Asurlular

İstanbul’da (s. 40-51). İstanbul: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları.

Kulakoğlu, F. (2011b). Kültepe-Kanes: A Second Millennium B.C.E. Trading Center on

the Central Plateau. Steadman, S.R., McMahon, G. (Ed.), The Oxford Handbook of

Ancient Anatolia 10.000-323 B.C.E. (p. 1013-1030). New York: Oxford University

Press.

Kuniholm, P.I. (1990). Archaeological evidence and non-evidence for climatic change.

Philosophical Transactions of the Royal Society of London, 330, 645-655.

Kupe, L., Schanz, F., Bachofen, R. (2008). Biodiversity in the benthic diatom community

in the upper river toss reflected in water quality indices. CLEAN-Soil Air Water, 36,

84-91.

Kutiel, H., Türkeş, M. (2005). New Evidence for The Role of The North Sea — Caspian

Pattern on The Temperature and Precipitation Regimes in Continental Central

Turkey. Geografiska Annaler Series A Physical Geography, 87(4), 501- 513.

Kuwae, M., Yoshikawa, S., Tsugeki, N., Inouchi, Y. (2004). Reconstruction of a climate

record for the past 140 kyr based on diatom valve flux data from Lake Biwa, Japan.

J. Paleolimnol. 32, 19-39.

Kuzucuoğlu, C., Dörfler, W., Kunesch, S., Goupille, F. (2011). Mid- to late-Holocene

climate change in central Turkey: The Tecer Lake record. The Holocene, 21 (1), 173-

188.

La Hée, J.M. (2010). The influence of phosphorus on periphyton mats from the

Everglades and three tropical karstic wetlands. Ph.D. Thesis. Florida International

University, Miami. 200 pp.

103

La Hée, J.M., Gaiser, E.E. (2012). Benthic diatom assemblages as indicators of water

quality in the Everglades and three tropical karstic wetlands. Freshwater Science, 31,

205–221.

Laird, K. R., Fritz, S. C., Grimm, E. C., Mueller, P. G. (1996). Century scale paleoclimatic

reconstruction from Moon Lake, a closed-basin lake in the northern Great Plains.

Limnology and Oceanography, 41(5), 890–902.

http://doi.org/10.4319/lo.1996.41.5.0890

Laird, K.R., Kingsbury, M.V., Lewis, C.F.M., Cumming, B.F. (2011). Diatom inferred

depth models in 8 Canadian boreal lakes: inferred changes in the benthic:planktonic

depth boundary and implication for assessment of past droughts. – Quat. Sci. Rev.

30, 1201–1217.

Lamb, H.H. (1965). The Early Medieval Warm Epoch and its Sequel. Palaeogeography

Palaeoclimatology Palaeoecology, 1, 13-37.

Lamb, H. H. (1966). The Changing Climate: Selected Papers.Methuen, 236 pp.

Lamb, H.H. (1977). Climate: Present, Past and Future. Vol. 2: Climatic History and the

Future. 837pp Methuen, London.

Lamb, H.H. (1982). Climate History and the Modern World, London, Methuen, p. 187.

Lamb, H.H. (1995). Climate, History and the Modern World. (2nd Edition). 433pp

Routledge, 11 New Fetter Lane, London EC4P 4EE.

Lamy, F., Arz, H.W., Bond, G.C., Bahr, A., Pätzold, J. (2006). Multicentennial‐scale

hydrological changes in the Black Sea and northern Red Sea during the Holocene

and the Arctic/North Atlantic Oscillation. Paleoceanography, 21 (1), 1-11.

Lange–Bertalot, H. (2001). Navicula sensu stricto, 10 Genera separated from Navicula

sensu lato, Frustulia. In Lange–Bertalot, H. (Ed.) Diatoms of Europe, 2: 1–526.

A.R.G. Gantner Verlag, K.G., Ruggell.

104

Lange-Bertalot, H., Krammer, K. (1987). Bacillariaceae, Epithemiaceae, Surirellaceae.

Neue und wenig bekannte Taxa, neue Kombinationen und Synonyme sowie

Bemerkungen und Ergänzungen zu den Naviculaceae. Bibliotheca Diatomologica

15: [2], 1-289, incl. 62 pls.

Lange-Bertalot, H., Krammer, K. (1989). Achnanthes eine Monographie der Gattung mit

Definition der Gattung Cocconeis and Nachtragen zu den Naviculaceae. Bibliotheca

Diatomologica 18, 393 pp. Cramer, Berlin, Stuttgart.

Lange-Bertalot, H. (1993). 85 Neue taxa und uber 100 weitere neu definierte Taxa

erganzend zur Subwasserflora von Mittleuropa Bibliotheca Diatomologica 27, 454

p. Cramer, Berlin, Stuttgart.

Last, W.M., Smol, J.P. (2001). Tracking Environmental Change Using Lake Sediments,

Volume 1: Basin Analysis, Coring, and Chronological Techniques. Kluwer

Academic Publishers, Dordrecht, 548 pp.

Levi, E.E. (2016). Impacts Of Eutrophıcatıon And Water Level Change In Turkish

Shallow Lakes: A Palaeolımnologıcal Approach Utılızıng Plant Remaıns And

Marker Pigments. Ph.D. Thesis (Unpublished). Middle East Technical University,

205 p, Ankara.

Lewin, J.C. (1962). Silicification. Physiology and biochemistry o f algae (Eds. Lewin, R.

A.), pp. 445-55. Academic, New York.

Lotter, A.F., Birks, H.J.B., Hofmann, W., Marchetto, A. (1998). Modern diatom,

cladocera, chironomid, and chrysophyte cyst assemblages as quantitative indicators

for the reconstruction of past environmental conditions in the Alps. II. Nutrients.

Journal of Paleolimnology 19, 443-463.

Lowe, R. L. (1996). Periphyton patterns in lakes. In: Stevenson R. J., Bothwell M. L.,

Lowe R. L. (Eds.). Algal ecology: freshwater benthic ecosystems. Academic Press,

London, p. 57-72. 105

Luque J.A., Julià R., Riera S., Marqués M.A., López-Sáez J.A., Mezquita F. (2004).

Respuesta sedimentológica a los cambios ambientales de épocas históricas en el sur

de la Penı´nsula Ibérica: La secuencia de la Laguna Grande de Archidona (Málaga).

Geotemas 6, 113–116.

Luterbacher, J., Dietrich, D., Xoplaki, E., Grosjean, M., Wanner, H. (2004). European

Seasonal and Annual Temperature Variability, Trends and Extremes Since 1500.

Science 303, 1499–1603.

Lückge, A., Doose-Rolinksi, H., Khan, A.A., Schulz, H., Von Rad, U. (2001). Monsoonal

variability in the northeastern Arabian Sea during the past 5000 years: geochemical

evidence from laminated sediments. Palaeogeography, Palaeoclimatology,

Palaeoecology, 167, 273-286.

MacDonald, G.M., Edwards, T.W.D., Moser, K.A., Pienitz, R., Smol, J.P. (1993). Rapid

response of treeline vegetation and lakes to past climate warming. Nature, 361, 243-

246.

Mann, D. G. (1993). Patterns of sexual reproduction in diatoms. Hydrobiologia, 269(1),

11–20, http://doi.org/10.1007/BF00027999.

Mann, D.G. (1999). The species concept in diatoms. Phycologia 38:437–495.

Mann, M.E. (2002). Climate reconstruction using “Pseudoproxies”, Geophysical

Research Letters 29, 10–13, doi: 10.1029/2001GL014554.

Mann, M.E., Bradley, R.S., Hughes, M.K. (1999). Northern hemisphere temperatures

during the past millennium: Inferences, uncertainties and limitations. Geophysical

Research Letters 26, 759–762.

Maraşlıoğlu, F., Neyran, S. E. (2018). New Diatom Records for Turkish Freshwater Algal

Flora from Lakes Ladik (Samsun, Turkey) and Hazar (Elazığ, Turkey). Turkish

Journal of Fisheries and Aquatic Sciences 18, 463-474.

106

Marciniak, B. (1990). Late glacial and Holocene diatoms in sediments of the Bledowo

Lake (Central Poland). In Simola H (ed.) Proceedings of the 10th Diatom

Symposium. Koeltz Scientific Books, Koenigstein: 379–390.

Margalef, R. (1951). Diversidad de especies en las comunidades naturales. Publnes.İnst

.Biol. apl., 6:5 9-72.

Maunder, W.J. (1994). Dictionary of Global Climatic Change. London, 168.

Mayewski, P.A., Rohling, E.E., Stager, J.C., Karlen, W., Maasch, K.A., Meeker, L.D.,

Meyerson, E.A., Gasse, F., Kreveld, S., Holmgren, K., Lee-Thorph, J., Rosqvist, G.,

Racki, F., Staubwasser, M., Schneider, R.R., Steig, E.J. (2004). Holocene climate

variability. Quaternary Research, 62 (3), 243-255.

Meriç, E., Nazik, A., Yümün, Z.Ü., Büyükmeriç, Y., Avşar, N., Yıldız, A., Sagular, E.K.,

Koral, H., Gökaşan, E. (2018). Fauna and flora of drilling and core data from the

_Iznik Lake: The Marmara and the Black Sea connection. Quaternary International,

486, 156-184.

Migowski, C., Stein, M., Prasad, S., Negendank, J.F.W., Agnon, A. (2006). Holocene

climate variability and cultural evolution in the Near East from the Dead Sea

sedimentary record. Quaternary Research, 66, 421-431.

Moser, K.A., Korhola, A., Weckström, J., Blom, T., Pienitz, R., Smol, J.P., Douglas,

M.S.V. and Hay, M.B. (2000). Paleohydrology inferred from diatoms in northern

latitude regions. J. Paleolimnol. 24, 93–107.

Moss, B. (1998). Ecology of freshwaters: man and medium, past to future, 3rd edn. (3rd

ed.). Oxford: Blackwell Science.

Nesje, A., Dahl, S. O. (2000). Glaciers and Environmental Change, Arnold, London, 216

pp..

107

Neuman, F.H., Kagan, E.J., Schwab, M.J., Stein, M. (2007). Palynology, sedimentology

and palaeoecology of the late Holocene Dead Sea. Quaternary Science Reviews, 26,

1476-1498.

Nicholson, S.E. (1980). Saharan climates in historic times. In: Williams, M.A.J., Faure,

H. (Eds.), The Sahara and the Nile. Balkema, Rotterdam, pp. 173–200.

Novelo E., Tavera R., Ibarra C. (2007). Bacillariophyceae from karstic wetlands in

Mexico. Bibliotheca Diatomologica 54, 1–136.

O’Sullivan, P.E. (1983). Annually-laminated lake sediments and the study of Quaternary

environmental changes- a review. Quaternary Science Review, 1, 245-313.

Obalı O., Atıcı T. (1997). Susuz Göleti Diyatomeleri. III.Ulusal Ekoloji ve Çevre

Kongresi, 3-5 Eylül, G.Ü. Kırşehir Eğitim Fakültesi, Kırşehir.

Obalı O., Atıcı T. (2000). Yedi Göllerin Fitoplankton Algleri ve Dağılımı. G. Ü Gazi

Eğitim Fakültesi Dergisi, 20(1), 91-98.

Ocakoğlu, F., Oybak Dönmez, E., Akbulut, A., Tunoğlu, C., Kır, O., Açıkalın, S., Erayık,

C., Yılmaz, İ.Ö., Leroy, S.A.G. (2016). A 2800-year multi-proxy sedimentary record

of climate change from Lake Çubuk (Göynük, Bolu NW Anatolia). The Holocene,

26 (2), 205-221.

Owen, R., J. Barthelme, J.M., Renaut, R.W., Vincens, A. (1982). Paleolimnology and

archaeology of Holocene deposits north-east of Lake Turkana, Nenya. Nature 298,

523–529.

Ören, A. (2018). Kültepe Çevresinin Fosil Polen Analizleri Işığında Holosen

Paleocoğrafyası. Doktora tezi. Ankara Üniversitesi, 234 s., Ankara.

Özbey, G., Atamer, N. (1987). “Kizelgur (Diyatomit) Hakkında Bazı Bilgiler”,

10.Türkiye Madencilik Bilimsel ve Teknik Kongresi, TMMOB Maden Mühendisleri

Odası, Ankara, 493-502.

108

Padisák, J., Reynolds, C. S. (2003). Shallow lakes: the absolute, the relative, the

functional and the pragmatic. Hydrobiologia, 1(11), 506– 509.

Patrick, R. (1971). The effects of increasing light and temperature on the structure of

diatom communities. Limnology and Oceanography 16, 405-421.

Patrick, R., Reimer, C.W. (1966). The Diatoms of the United States exclusive of Alaska

and Hawaii, V. 1 Monographs of the Academy of Natural Sciences of Philadelphia,

1, 1-688.

Patrick, R., Reimer, C.W. (1975). The Diatoms of the United States, exclusive of Alaska

and Hawaii, V. 2 Monographs of the Academy of Natural Sciences of Philadelphia

2, 1-213.

Petersen, J. B. (1935). Studies on the biology and taxonomy of soil algae. Danske

Botanisk Arkiv, 8(9), 1-180.

Pfister, C. (1988). Variations in the Spring-Summer Climate of Central Europe from the

High Middle Ages to 1850, in: Long and short term variability of climate (Lecture

Notes in Earth Sciences 16) (Ed. Wanner, H., Sıegenthaler, U.). Berlin Heidelberg-

New York- London-Paris-Tokyo, 57- 82.

Pfister C., Schwarz-Zanetti G., Wegmann M., Luterbacher J. (1998). Winter air

temperature variations in western Europe during the Early and High Middle Ages

(AD 750–1300). The Holocene, 8, 535–552.

Pfister, C. (1999). Wetternachhersage. 500 Jahre Klimavariationen und

Naturkatastrophen, Bern, Haupt p. 52-53.

Pienitz, R. Smol, J.P., Birks, H.J.B. (1995). Assessment of freshwater diatoms as

quantitative indicators of past climatic change in the Yukon and Northwest

Territories, Canada. Journal of Paleolimnology 13, 21- 49.

109

Poulickova, A., Hasler, P. (2007). Aerophytic diatoms from caves in central Moravia

(Czech Republic). Preslia (Prague) 79, 185-204.

Ramezani, E., Marvie Mohadjer, M.R., Knapp, H.D., Ahmadi, H., Joosten, H. (2008).

The late-Holocene vegetation history of the Central Caspian (Hyrcanian) forests of

northern Iran. The Holocene, 18(2), 307–321.

Reed, J.M. (1998). Diatom preservation in the recent sediment record of Spanish saline

lakes: implications for palaeoclimate study. Journal of Paleolimnology 19, 129–137.

Reed, J.M., Roberts, N., Leng, M.J. (1999). An evaluation of the diatom response to Late

Quaternary environmental change in two lakes in the Konya Basin, Turkey, by

comparison with stable isotope data. Quaternary Science Reviews 18, 631-646.

Reed, J. M., Mesquita-Joanes, F., Griffiths, H. I. (2012). Multi-indicator conductivity

transfer functions for Quaternary palaeoclimate reconstruction. Journal of

Paleolimnology, 47(2), 251–275, http://doi.org/10.1007/s10933-011-9574-1.

Reichardt, E., Lange-Bertalot, H. (1991). Taxonomische Revision des Artencomplexes

um Gomphonema angustum, G. dichotomum, G. intricatum, G. vibrio und ahnliche

Taxa (Bacillariophyceae). Nova Hedwigia 53(3-4): 519-544.

Reid, M. A., Ogden, R. W. (2009). Factors affecting diatom distribution in floodplain

lakes of the southeast Murray Basin, Australia and implications for

palaeolimnological studies. Journal of Paleolimnology, 41, 453-470.

Reynolds, C. S. (1984). Phytoplankton periodicity: the interactions of form, function and

environment variability. Freshwater Biology, 14, 111–142.

Rigozo, N.R., Echer, E., Vieira, L.E.A., Nordemann, D.J.R. (2001). Reconstruction of

Wolf Sunspot Numbers on the basis of Spectral Characterıstıcs and Estimates of

Associated Radio Flux and Solar Wind Parameters for The Last Millennium. Solar

Physics, 203, 179–191.

110

Roberts, N., Allock, S.L., Arnaud, F., Dean, J.R., Eastwood, W.J., Jones, M.D., Leng,

M.J., Metcalfe, S.E., Malet, E., Woodbridge, J., Yiğitbaşıoğlu, H. (2016). A tale of

two lakes: a multi‐proxy comparison of Lateglacial and Holocene environmental

change in Cappadocia, Turkey. Journal of Quaternary Science, 31 (4), 348-362.

Roberts, N., Eastwood, W.J., Kuzucuoğlu, C., Fiorentino, G., Caracuta, V. (2011).

Climatic, vegetation and cultural change in the eastern Mediterranean during the mid-

Holocene environmental transition, The Holocene, 21(1), 147-162.

Roberts, N., Mereno, A., Valero-Garcés, B.L., Corella, J.P., Jones, M., Allock, S.,

Woodbridge, J., Morellón, M., Luterbacher, J., Xoplaki, E., Türkeş, M. (2012).

Palaeolimnological evidence for an east–west climate see-saw in the Mediterranean

since AD 900. Global and Planetary Change, 84–85, 23-34.

Roberts, N., Reed, J.M., Leng, M.J., Kuzucuoğlu, C., Fontugne, M., Bertaux, J.,

Woldring, H., Bottema, S., Black, S., Hunt, E., Karabıyıkoğlu, M. (2001). “The

tempo of Holocene climate change in the eastern Mediterranean region: New

highresolution crater-lake sediments data from central Turkey”, The Holocene, 11,

721–736.

Rodrigo, F.S., Esteban-Parra, M.J., Pozo-Vázquez, D., Castro- Díez, Y. (1999). A 500-

year precipitation record in Southern Spain. International Journal of Climatology,

19, 1233–53.

Rodrigo, F.S., Esteban-Parra, M.J., Pozo-Vázquez, D., Castro-Díez, Y. (2000). Rainfall

variability in southern Spain on decadal to centennial time scales. International

Journal of Climatology, 20, 721–32.

Roederer, J.G. (1995). “Solar variability effects on climate”, Burkhard Frenzel, Teresa

Nanni, Menotti Galli and Birgit Gläser (eds), Solar output and climate during the

Holocene, Stuttgart, Gustav Fischer, p. 1-21.

111

Roth, R., Joos, F. (2013). “A reconstruction of radiocarbon production and 14C total solar

irradiance from the Holocene and CO2 records : Implications of data and model

uncertainties”, Climate of the Past, vol. 9, p. 1879-1909.

Round F.E., Crawford R.M., Mann D.G. (1990). The Diatoms: Biology & Morphology

of the Genera. 747 pp. Cambridge University Press, Cambridge.

Round, F.E. (1981), The Ecology of Algae. Cambridge University Press, New York.

Rühland, K.M., Paterson, A.M. and Smol, J.P. (2015). Lake diatom responses to

warming: reviewing the evidence. Paleolimnology, 10(1007), 15-51.

Russell, C. T., Luhmann, J.G., Jian, L.K. (2010). How Unprecedented A Solar Minimum?

Rev. Geophys., 48, RG2004, doi:10.1029/2009RG000316.

Ryves, D., Anderson, J., Flower, R., Rippey, B. (2013). Diatom Taphonomy and silica

cycling in two freshwater lakes and their implications for inferring past lake

productivity. Journal of Paleolimnology, 49, 411-430.

Sabater, S. (2000). Diatom communities as indicators of environmental stress in the

Guadiamar River, S-W Spain, following a majör mine tailings spill, J. Appl. Phycol.,

12, 113–124.

Schilman, B., Ayalon, A., Bar-Matthews, M., Kagan, E.J., Almogi-Labin, A. (2002).

Sea–land paleoclimate correlation in the Eastern Mediterranean region during the

late Holocene. Isr. J. Earth Sci., 51, 181–190.

Schilman, B., Bar-Matthews, M., Almogi-Labin, A., Luz, B. (2001). Global climate

instability reflected by Eastern Mediterranean marine records during the late

Holocene. Palaeogeography, Palaeoclimatology, Palaeoecology, 176 (1-4), 157-

176.

Sıvacı, E.R. Kılınç, S., Dere, Ş. (2014). Relationships between Epipelic Diatom Taxa

(Bacillariophyceae) and Nutrients in Two Karstic Lakes in Central Anatolia, Turkey.

112

Journal of Freshwater Ecology, 22(3), 515-520, DOI:

10.1080/02705060.2007.9664181.

Sienkiewicz, E., Gasiorowski, M., Migała, K. (2017). Unusual reaction of diatom

assemblage on climate changes during the last millennium: a record from Spitsbergen

lake. J Paleolimnol. 58, 73–87, DOI 10.1007/s10933-017-9962-2.

Silva, S.L., Zielinski, G. A. (1998). Global influence of the AD 1600 eruption of

Huaynaputina, Peru. Nature, 393, 455–458.

Slate J.E., Stevenson R.J. (2007). The diatom flora of phosphorus-enriched and

unenriched sites in an Everglades marsh. Diatom Research 22, 355–386.

Smol, J. P. (2001). The diatoms: applications for the environmental and earth sciences.

Cambridge University Press, Cambridge.

Smol, J. P. (2008). Pollution of Lakes and Rivers: A Paleoenvironmental Perspective

(Second Edi). John Wiley and Sons.

Smol, J.P., Cumming, B.F. (2000). Tracking long-term changes in climate using algal

indicators in lake sediments. Journal of Phycology 36, 986–1011.

Smol, J.P., Stoermer, E.F. (2010). The diatoms: Applications for the environmental and

Earth sciences. 2nd edition. Cambridge. Cambridge University Press, 667 pp.

Smol, J.P., Walker, I.R., Leavitt, R. (1991). Paleolimnology and hindcasting climate

trends. Verhandlungen Intemationaler Verein fur Limnologie, 24, 1240-1246.

Solak, C.N., Ector, L., Wojtal, A.Z., Acs, E., Morales, E. (2012). A review of

investigations on diatoms (Bacillariophyta) in Turkish inland waters. Nova

Hedwigia, Beiheft 141, 431–462.

Sommer, U. (1991). Phytoplankton: directional succession and forcing cycles. Ecological

studies 85, 132-146.

113

Sorrel, P., Popescu, S.M., Klotz, S., Suc, J.P., Obenhänsli, H. (2007). Climate variability

in the Aral Sea basin (Central Asia) during the late Holocene based on vegetation

changes. Quaternary Research, 67, 357-370.

Soylu, E. N., Gönülol, A. (2006). Seasonal variation in the diversity, species richness and

composition of the phytoplankton assemblages in a shallow lake. Cryptogamie

Algologie, 27(1), 85-101.

Sömek, H., Balık, S., Ustaoğlu, R. (2005). Topçam Baraj Gölü (Çine-Aydın)

Fitoplanktonu ve Mevsimsel Değişimleri. SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi.

Dergisi, 1(1), 26-32.

Spaulding, S.A., Stoermer, F.R. (1997). Taxonomy and distribution of the genus

Muelleria Frenguelli. Diatom Research 12(1), 95-113.

Spaulding, S. A., Akbulut, A., Kociolek, J. P. (2003). A new diatom species of

Aneumastus D.G. Mann & Stickle from central Turkey. Diatom Res., 18, 149–160.

Stager, J.C., Mayewski, P.A., White, J., Chase, B.M., Neumann, F., Meadows, M.E.,

King, C., Dixon, D. (2012). Precipitation variability in the winter rainfall zone of

South Africa during the last 1400 years linked to the austral westerlies. Climate of

the Past 8, 877–887.

Stager, J.C., Ryves, D., Cumming, B.F., Meeker, L.D. and Beer, J. (2005). Solar

variability and the levels of Lake Victoria, East Africa, during the last millennium.

J. Paleolimnol. 33, 243-251.

Stevenson, R. J. (1996). An introduction to algal ecology in freswater benthic habitats.

In: Stevenson R. J., Bothwell M. L. & Lowe R. L. (eds.). Algal ecology: freshwater

benthic ecosystems. Academic Press, London, p. 3-26.

114

Stevenson, R. J., Y. Pan, K. M. Manoylov, C. A. Parker, D. P. Larsen, and A. T. Herlihy.

(2008). Development of diatom indicators of ecological conditions for streams of the

western US. Journal of North American Benthological Society 27:1000-1016.

Stoermer, E. F., Edlund, M. B., Pilskaln, C. H., Schelske, C. L. (1995). Siliceous

microfossil distribution in the surficial sediments of Lake Baikal. J. Paleolim. 14,

69–82.

Stoermer, E., Smol, J.P. (Eds.) (1999). The Diatoms: Applications for the Environmental

and Earth Sciences. Cambridge: Cambridge University Press 447 pp.

Stone, J.R., Fritz, S.C. (2004). Three-dimensional modeling of lacustrine diatom habitat

areas: Improving paleolimnological interpretation of planktic: Benthic ratios.

Limnology and Oceanography 49, 1540–1548.

Stuiver, M., Grootes, P.M., Braziunas, T.F. (1995). The GISP2 delta 18O climate record

of the past 16,500 years and the role of the sun, ocean, and volcanoes. Quaternary

Research, 44 (3), 341–354.

Şahin, B. (2000). Algal flora of lakes Aygır and Balıklı (Trabzon). Turk J Bot., 24, 35-

45.

Şanal, M. ve Demir, N. (2018). Use of the epiphytic diatoms to estimate the ecological

status of lake Mogan. Applıed Ecology And Envıronmental Research 16(3):3529-

3543.

Şenkul, Ç., Ören, A., Doğan, U., Eastwood, W. J. (2018). Late Holocene environmental

changes in the vicinity of Kültepe (Kayseri), Central Anatolia, Turkey. Quaternary

International, 486, 107-115.

Taş, B., Gönülol, A. (2007). Derbent Baraj Gölü (Bafra-Samsun)’nün planktonik algleri.

Journal of Fisheries Sciences, 1(3), 111-123.

115

Taylor, J.C., Cocquyt, C. (2015). Diatom research in southern and central Africa:

Historical perspectives and current activities. Mededelingen van de Zittingen van de

Koninklijke Academie voor Overzeese Wetenschappen 61(4), 593–610.

Taylor, J.C., Hardling, W.R., Archibald, C.G.M. (2007). An Illustrated Guide to Some

Common Diatom Species from South Africa. Water Research Commission Report

TT 282/07.

Telelis, I.G. (2000). Medieval Warm Period and the Beginning of the Little Ice Age in

the Eastern Mediterranean an Approach of Physical and Anthropogenic Evidence:

Byzanz als Raum. Zu Methoden und Inhalten der historischen Geographie des

Özstlichen Mittelmeerraumes, Veröffentlichung der Kommission für die Tabula

Imperii Byzantini, In: K. Belke, F., Hild, J. Koder, P. Soustal (Eds), Denkschrift 7.

Teranes, J.L., McKenzie, J.L., Lotter, A.F., & Strum, M. (1999). Stable isotope response

to lake eutrophication: Calibration of high resolution lacustrine sequence from

Baldeggersee, Switzerland. Limnology and Oceanography, 44, 320-333.

Thomas, W.H., Dodson, A.N., Reid, F.M.H. (1978). Diatom productivity compared to

other algae in natural marine phytoplankton assemblages. Journal of Phycology 14,

250–253.

Tikkanen, T. (1986). Kasviplankton opas (Phytoplankton guide). Suomen

Luonnonsuojelun Tuki Oy, Helsinki. (In Finnish).

Touchan, R., Akkemik, Ü., Hughes, M.K., Erkan, N. (2007). May–June precipitation

reconstruction of southwestern Anatolia, Turkey during the last 900 years from tree

rings. Quaternary Research, 68, 196-202.

Townsend S., Gell P. (2005). The role of substrate type on benthic diatom assemblages

in the Daly and Roper Rivers of the Australian wet/dry tropics. Hydrobiologia 548,

101–115.

116

Türkeş, M., Erlat, E. (2005). Climatological responses of winter precipitation in Turkey

to variability of the North Atlantic Oscillation during the period 1930–2001.

Theoretical and Applied Climatology, 81, 45–69.

Usoskin, I. G., Solanki, S. K., Kovaltsov, G. A. (2007). Grand minima and maxima of

solar activity: new observational constraints. A&A, 471, 301-309,

https://doi.org/10.1051/0004-6361:20077704.

Ülgen, U.B., Franz, S.O., Biltekin, D., Çağatay, M.N., Roeser, P.A., Doner, L., Thein, J.

(2012). Climatic and environmental evolution of (NW Turkey) over the

last ∼4700 years. Quaternary International, 274, 88-101.

Valero-Garcés, B.L., González-Sampériz, P., Navas, A., Machín, J., Mata, P., Delgado-

Huertas, A., Bao, R., Moreno, A., Carrión, J.S., Schwalb, A. and González-Barrios,

A. (2006). Human impact since medieval times and recent ecological restoration in

a Mediterranean lake: the Laguna Zoñar, southern Spain. Journal of Paleolimnology

35, 441–65.

Van Dam, H., Mertens, A., Sinkeldam, J., (1994). A coded checklist and ecological

indicator values of freshwater diatoms from the Netherlands. Neth J Aquatic Ecology,

28 (1), 117–133. http://dx.doi.org/10.1007/ BF02334251

Van den Hoek, C., Mann, D.G., Jahns, H.M. (1995). Algae. An introduction to phycology.

Cambridge University Press, Cambridge.

Van Goethem, D. (2015). A diatom-based reconstruction of late Quaternary climate

changes in a sediment core of Lago Castor, North Patagonian Chilean Andes. Master

of Science in Geology.

Van Zeist, H., Woldring, H., Stapert, D. (1975). Late quaternary vegetation and climate

of southwestern Turkey. Palaeohistoria, 17, 53-143.

117

Vishnyakov, V.S., Kulikovskiy, M.S., Genkal, S.I., Dorefeyuk, N.I., Lange Bertalot, H.,

Kuznetsova, I.V. (2014). Taxonomy and Geographical Distribution of the Diatom

Genus Epithemia Kützing in Water Bodies of Central Asia. Inland Water Biology,

7(4), 318–330.

Von Rad, U., Schaaf, M., Michels, K.H., Schulz, H., Berger, W. H., Sirocko, F. (1999).

A 5000-yr Record of Climate Change in Varved Sediments from the Oxygen

Minimum Zone off Pakistan, Northeastern Arabian Sea. Quaternary Research, 51

(1), 39-53.

Wang L, Rioual P, Panizzo V.N., Lu, H., Gu, Z., Chu, G., Yang, D., Han, J., Liu, J.,

Mackay, A. W. (2012). A 1000-yr record of environmental change in NE China

indicated by diatom assemblages from maar lake Erlongwan. Quaternary Research

78(1), 24–34.

Wang, L., Mackay, A.W., Leng, M.J., Rioual, P., Panizzo, P.N., Lu, H., Gu, Z., Chu, G.,

Han, J., Kendrick, C.P. (2013). Influence of the ratio of planktonic to benthic diatoms

on lacustrine organic matter d13C from Erlongwan maar lake, northeast China.

Organic Geochemistry 54, 62–68.

Wanner, H., Grosjean, M., Luterbacher, J., Rutishauser, T., Widmer, R., Xoplaki, E.

(2009). “Die Kleine Eiszeit – mögliche Gründe für ihre Entstehung”, André

Kirchhofer, Daniel Krämer, Christoph Maria Merki, Guido Poliwoda, Martin Stuber

and Stephanie Summermatter (eds), Nachhaltige Geschichte. Festschrift für Christian

Pfister, Zurich, Chronos p. 91-108.

Wanner, H., Holzhauser, H., Pfister, C., Zumbühl, H. (2000). Interannual to century scale

climate variability in the European Alps. Erdkunde (Earth Science) 54, 62–69.

Wetzel, R.G., Likens, G.E. (2000). Limnological Analysis, 3rd edition:Stuttgart,

Springer, 429.

118

White, S.A. (2006). Climate change and crisis in Ottoman Turkey and Balkans, 1590-

1710. International conference on climate change and the Middle East: Past, present

and future (p. 391-409). İstanbul Technical University, 20-23 November.

White, S.A. (2011). The Climate of Rebellion in the Early Modern Ottoman Empire. New

York: Cambridge University Press.

Wick, L., Lemcke, G., Sturm, M. (2003). Evidence of Lateglacial and Holocene climatic

change and human impact in eastern Anatolia: high-resolution pollen, charcoal,

isotopic and geochemical records from the laminated sediments of ,

Turkey. The Holocene, 13(5), 665-675.

Wiles, G., D’Arrigo, R., Villalba, R., Calkin, P., Barclay, D.J. (2004). Century-scale solar

variability and Alaskan temperature change over the past millennium. Geophysical

Research Letters 31, L15203.

Willén, E. (1991). Planktonic diatoms an ecological review. Algological study, 62, 69-

106.

Witkowski, A., Lange-Bertalot, H., Metzeltin, D. (2000). Diatom flora of marine coasts

I. Ruggell: A. R. G. Gantner Verlag K. G.

Woldring, H., Bottema, S. (2003). The vegatation history of East-Central Anatolia in

relation to archaeology: the Eski Acıgöl pollen evidence compared with the Near

Eastern envirınment. Paleohistorica, 43/44, 1-34.

Wolin, J. A., Duthie, H. C. (1999). Diatoms as indicators of water level change in

freshwater lakes. In E. F. Stoermer and J.P. Smol (Eds.). The Diatoms: Applications

for the Environmental and Earth Sciences (pp. 183-202). Cambridge, UK:

Cambridge University Press.

Wolin, J.A., Stone, J.R. (2010). Diatoms as indicators of waterlevel change in freshwater

lakes. In: Smol JP and Stoermer EF (eds) The Diatoms: Applications for the

119

Environmental and Earth Sciences. Cambridge: Cambridge University Press, pp.

174–185.

Woodbridge, J., Roberts, N. (2010). Linking neo- and palaeolimnology: a case study

using crater lake diatoms from central Turkey. J Paleolimnol. DOI 10.1007/s10933-

010-9458-9

Woodbridge, J., Roberts, N. (2011). “Late Holocene climate of the Eastern Mediterranean

inferred from diatom analysis of annually-laminated lake sediments”, Quaternary

Science Reviews, 30, 3381-3392.

Xoplakli, E., Maheras, P., Luterbacher, J. (2001). Variability of climate in meridional

Balkans during the periods 1675–1830 and its impact on human life. Climatic

Change 48, 581–615.

Yang, J.R., Duthie, H.C. (1995). Regression and weighted averaging models relating

surficial sedimentary diatom assemblages to water depth in Lake Ontario. J. Great

Lakes Res. 21, 84–94.

Yang, X., Kamenik, C., Schmidt, R., Wang, S. (2003). Diatom-based conductivity and

water-level inference models from eastern Tibetan (Qinghai-Xizang) Plateau lakes.

Journal of Paleolimnology 30, 1-19.

Yavuz, V., Akçar, N., Schlüchter, C. (2007). The frozen Bosphorus and its paleoclimatic

implications based on a summary of the historical data. In: Yanko-Hombach V.,

Gilbert A.S., Panin N., Dolukhanov P.M. (Eds), The Black Sea Flood Question:

Changes in Coastline, Climate, and Human Settlement. Springer, Dordrecht,

https://doi.org/10.1007/978-1-4020-5302-3_26.

Yıldız, A., Açıkalın, S., Ocakoğlu, F. (2011). Erken Pliyosen yaşlı göl çökellerinin fosil

diatom topluluğu ile paleoortamsal yorumu (Denizli-Aydın). Cumhuriyet

Yerbilimleri Dergisi, 28(1), 1-18.

120

Yıldız, A., Gürel, A., Dursun, Y. G. (2016). Karacaören Yöresi (Nevşehir)

Diyatomitlerinin Fizikokimyasal Özellikleri ve Kullanım Alanları. MTA Dergisi 152,

167-184.

Zaim, E. (2007). Planktonic Diatom (Bacillariophyta) Composition of Lake Kaz (Pazar,

Tokat). Turk J Biol., 31, 203-224.

Zalat, A. (2015). Holocene diatom assemblages and their palaeoenvironmental

interpretations in Fayoum depression, Western Desert, Egypt. Quaternary

International, 369, 86-98

Zalat, A., Servant Vildary, S. (2005). Distribution of diatom assemblages and their

relationship to environmental variables in the surface sediments of three northern

Egyptian lakes. J. Paleolimnol. 34, 159-174.

Zalat, A., Servant-Vildary, S. (2007). Environmental change in Northern Egyptian Delta

lakes during the Late Holocene, based on diatom analysis. Journal of Paleolimnology

37, 273-299.

Zalat, A., Welc, F., Nitychoruk, J., Marks, L., Chodyka, M., Zbucki, L. (2018). Last Two

Mıllennıa Water Level Changes Of The Młynek Lake (Northern Poland) Inferred

From Dıatoms And Chrysophyte Cysts Record. Studia Quaternaria, 35(2), 77–89,

DOI: 10.2478/squa-2018-0006.

Zhang, X., Reed, J., Wagner, B. (2014). Lateglacial and Holocene climate and

environmental change in the northeastern Mediterranean region: Diatom evidence

from Lake Dojran (Republic of Macedonia/Greece). Quaternary Science Reviews

103, 51–66.

Zohary, M. (1971). The phytogeographical foundations of the Middle East, plant life of

South-West Asia. Davis, P.H., Harper, P.C., Hedge, I.C. (Ed.). The Bodanical

Society of Edinburgh (p. 43-53). Edinburgh.

121

İnternet Kaynakları: https://www.mgm.gov.tr/veridegerlendirme/il-ve-ilceler-istatistik.aspx?m=KAYSERI

(08.12.2020)

Guiry, M.D., Guiry, G.M. 2020. AlgaeBase. World-wide electronic publication, National

University of Ireland, Galway. http://www.algaebase.org (03.11.2020)

122

EKLER

LEVHA I: EG16-01 karotuna ait bazı fosil diyatom türleri

Aulacoseira ambigua (Grunow) Simonsen 1979

Stephanodiscus parvus Stoermer & Håkansson 1984

Ulnaria ulna (Nitzsch) Compère 2001

Ulnaria acus (Kützing) Aboal 2003

Cyclotella meneghiniana Kützing 1844

123

Planothidium lanceolatum (Brébisson ex Kützing) Lange-Bertalot 1999

Achnanthidium minutissimum (Kützing) Czarnecki 1994

Cymbella affinis Kützing 1844

Cymbella cistula (Ehrenberg) O.Kirchner 1878

Cymbella cymbiformis C.Agardh 1830

124

Cymbella neoleptoceros Krammer 2002

Encyonopsis microcephala (Grunow) Krammer 1997

Cymbella ventricosa Kützing 1844

Pseudostaurosira brevistriata (Grunow) D.M.Williams & Round 1988

Pseudostaurosira elliptica (Schum.) Edlund, E.Morales and S.A.Spauld. 2006

Fragilaria capucina Desmazières 1830

Cocconeis placentula Ehrenberg 1838

125

Epithemia adnata (Kützing) Brébisson 1838

Epithemia argus (Ehrenberg) Kützing 1844

Epithemia sorex Kützing 1844

Sellaphora pupula (Kützing) Mereschkovsky 1902

Fallacia pygmaea (Kützing) Stickle & D.G.Mann 1990

Navicula trivialis Lange-Bertalot 1980

126

Navicula veneta Kützing 1844

Tryblionella hungarica (Grunow) Frenguelli 1942

Nitzschia palea (Kützing) W.Smith 1856

Nitzschia frustulum (Kützing) Grunow 1880

Gyrosigma acuminatum (Kützing) Rabenhorst 1853

Hantzschia amphioxys (Ehrenberg) Grunow 1880

Luticola mutica (Kützing) D.G.Mann 1990

127

Luticola nivalis (Ehrenberg) D.G.Mann 1990

Pinnularia borealis Ehrenberg 1843

Amphora libyca Ehrenberg 1841

Amphora pediculus (Kützing) Grunow 1875

Halamphora veneta (Kützing) Levkov 2009

Anomoeoneis sphaerophora Pfitzer 1871

128

Navicymbula pusilla (Grunow) Krammer 2003

Craticula halophila (Grunow) D.G.Mann 1990

Navicula slesvicensis Grunow 1880

Navicula cincta (Ehrenberg) Ralfs 1861

Mastogloia elliptica (C.Agardh) Cleve 1893

Mastogloia danseyi (Thwaites) Thwaites ex W.Smith 1856

Mastogloia smithii Thwaites ex W.Smith 1856

129

Eunotia bilunaris (Ehrenberg) Mills 1934

Pinnularia appendiculata (Agardh) Cleve 1895

Diploneis elliptica (Kützing) Cleve 1894

Gomphonema olivaceum (Hornemann) Brebisson 1838

Gomphonema parvulum (Kützing) Kützing 1849

Gomphonema pumilum (Grunow) E.Reichardt & Lange-Bertalot 1991

130

Navicula cryptotenella Lange-Bertalot 1985

Craticula cuspidata (Kutzing) D.G.Mann 1990

Navigeia decussis (Østrup) Bukhtiyarova 2013

Navicula gregaria Donkin 1861

Navicula radiosa Kützing 1844

131

Nitzschia amphibia Grunow 1862

Rhoicosphenia abbreviata (C.Agardh) Lange- Bertalot 1980

Rhopalodia gibberula (Ehrenberg) O.Müller 1895

Aneumastus aksaraiensis S.A.Spalding, A.Akbulut & Kociolek 2003

Lemnicola hungarica (Grunow) Round & Basson 1997

Ctenophora pulchella (Ralfs ex Kützing) D.M.Williams & Round 1986

Tabularia fasciculata (C.Agardh) D.M.Williams & Round 1986

132

Epithemia gibba (Ehrenberg) Kützing 1844

Navicula oblonga (Kützing) Kützing 1844

Nitzschia valdecostata Lange-Bertalot & Simonsen 1978

Muelleria gibbula (Cleve) Spaulding & Stoermer

Scoliopleura peisonis Grunow 1860

Brachysira vitrea (Grunow) R.Ross 1986

133

Denticula subtilis Grunow 1862

Navicula salinarum Grunow 1880

Amphora commutata Grunow 1880

Amphipleura pellucida (Kützing) Kützing 1844

134

ÖZET

Bu çalışmada, fosil diyatom kaydı kullanılarak Kayseri çevresinde yaklaşık son

2000 yıldaki paleoortam değişimlerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Engir Gölü’nün en uygun lokasyonundan alınmış olan 451 cm uzunluğundaki sediman karotundan, 4 cm

çözünürlükte (~19 yıl aralıklı olarak) 109 adet alt örnek elde edilerek 169 diyatom türü tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda, GÖ ~1560-1085 / MS ~390-865 yılları arası, Engir

Gölü çevresinde insan etkisinin yoğunlaştığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde Engir

Gölü, aşırı besin girdisine bağlı olarak yüksek alkali koşullara maruz kalmıştır. Ayrıca ortamda acı su türleriyle birlikte gelişen epifitik taksonlarda artışlar meydana gelmiştir.

Engir Gölü çevresinde GÖ ~1060-725 / MS ~890-1225 yılları arası Orta Çağ Sıcak

Evresi’ne karşılık geldiği belirlenmiştir. Özellikle bu dönemin sonlarında planktonik taksonlarda bir artış meydana gelmiş ve su seviyesinde yükselmeler kaydedilmiştir. Orta

Çağ Sıcak Evresi’nin son evresi boyunca, Engir Gölü çevresinde görece sıcak-nemli bir iklim yaşanmıştır. Bununla birlikte, Orta Çağ Sıcak Evresi’nin başlangıç yıllarında, GÖ

~970 – 885 / MS ~980- 1065 yılları arasında, görece kurak bir evre yaşanmıştır. Bu evre, dünyada güneş lekelerinde bir azalmanın meydana geldiği Oort Minimumu ile

örtüşmüştür. Engir Gölü çevresinde Küçük Buzul Çağı’nın etkileri GÖ ~605-260 / MS

~1345-1690 yılları arasında yaşanmıştır. Bu yıllar arasında Kayseri çevresinde Küçük

Buzul Çağı’nın üç ayrı şiddetli soğuk-kurak evresinin etkisi görülmüştür. Bunlar, GÖ

~605-575 / MS ~1345-1375 yılları arası Wolf Minimumu, GÖ ~470-430 / MS ~1480-

1520 yılları arası Spörer Minimumu ve GÖ ~335-260 / MS ~1615-1690 yılları arasına karşılık gelen Maunder Minimumu’dur. Bu evreler arasında da görece nemli geçen evreler yaşanmıştır. Küçük Buzul Çağı’ndan sonra Kayseri çevresinde ısınma evresine geçilmiştir. Özellikle GÖ ~60 / MS ~1890 yılından sonra Engir Gölü’nün yakın

çevresinde kurulmaya başlayan endüstri faaliyetlerine bağlı olarak gölde kirlilik artmış

135 ve artan besin girdileriyle birlikte göl ortamında sucul bitkiler gelişmeye başlamış ve göl zamanla sığlaşmıştır.

Anahtar kelimeler: Engir Gölü, Kayseri, fosil diyatom, paleoortam, insan etkisi, Küçük

Buzul Çağı, Orta Çağ Sıcak Evresi.

136

ABSTRACT

In this study, it is aimed to reveal the changes in the paleoenvironment around

Kayseri in the last 2000 years by using the fossil diatom record. From the 451 cm long sediment core taken from the most suitable location of Engir Lake, 109 sub-samples at 4 cm resolution (~ 19 years) were obtained and 169 diatom species were determined. As a result of the study, between the years of ~1560-1085 BP / AD ~ 390-865, there was a period when human influence around the Engir Lake was intense. During this period,

Engir Lake was exposed to high alkaline conditions due to excessive nutrient input. In addition, there has been an increase in epiphytic taxa developing with brackish water species in the environment. It has been determined that it corresponds to the Medieval

Warm Period around Lake Engir between the years of ~1060-725 BP / AD ~ 890-1225.

Especially at the end of this period, there was an increase in planktonic taxa and increases in water level were recorded. During the last phase of the Medieval Warm Period, a relatively warm-wet climate was experienced around Lake Engir. However, during the beginning years of the Medieval Warm Period, a relatively dry phase was experienced between ~970- 885 BP / AD ~980- 1065. This phase coincided with the Oort Minimum where a reduction in sunspots occurred around the world. The effects of the Little Ice Age around Lake Engir were experienced between the years of ~605-260 BP / AD ~1345-

1690. Between these years, the effects of three severe cold-dry phases of the Little Ice

Age were observed around Kayseri. These are the Wolf Minimum between of ~605-575

BP / AD ~1345-1375, the Spörer Minimum between of ~470-430 BP / AD ~1480-1520 and the Maunder which corresponds to the years ~335-260 BP / AD ~1615-1690.

Relatively wet phases were also experienced between these phases. After the Little Ice

Age, the warming phase started around Kayseri. Especially after ~60 BP / AD ~1890, due to the industrial activities that started to be established in the vicinity of Lake Engir,

137 pollution in the lake increased and aquatic plants started to develop in the lake environment with increasing nutrient inputs and the lake became shallow in time.

Keywords: Lake Engir, Kayseri, fossil diatom, paleoenvironment, human impact, Little

Ice Age, Medieval Warm Period.

138