TÜRK TELEVİZYON DİZİLERİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDET: SEN ANLAT KARADENİZ ÖRNEĞİ

Ayça Seymenoğlu Baş 181105201 Orcid: 0000-0002-1346-3632

YÜKSEK LİSANS TEZİ Radyo, Televizyon ve Sinema Programı Radyo, Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Celal Oktay Yalın

İstanbul T.C. Maltepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Temmuz, 2021

JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAYI

Bu belge, Yükseköğretim Kurulu tarafından 19.01.2021 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” ile bildirilen 6689 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında gizlenmiştir.

ii

ETİK İLKE VE KURALLARA UYUM BEYANI

Bu belge, Yükseköğretim Kurulu tarafından 19.01.2021 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” ile bildirilen 6689 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında gizlenmiştir.

iii

TEŞEKKÜR

Akademik kariyerimin başlangıcı olan bu çalışmanın gerçekleşmesi sürecinde gerek akademik gerekse manevi olarak bana ve tezime katkı sağlayan değerli isimlere teşekkürü bir borç bilirim. Yüksek lisans eğitimi almam konusunda bana yol göstererek beni destekleyen Sayın Prof. Dr. Şahin Karasar’a, bu çalışmanın gerçekleşmesine katkı sağlayan, pozitif tavrıyla beni her zaman motive eden ve engin bilgi birikimini benimle paylaşan saygıdeğer danışmanım Prof. Dr. Celal Oktay Yalın’a, bilgi ve tecrübeleriyle bana değer katan Doç. Dr. Serkan Öztürk’e, her konuda bana destek veren Naziye Seymenoğlu Demir’e ve Elif Karakurt’a, tezime yön vermem konusunda görüşleriyle bana katkı sağlayan kardeşim Berkay Seymenoğlu’na, bu süreçte anlayışlı, olumlu tavrı ve sevgisiyle her zaman yanımda olan değerli eşim Salih Baş’a sonsuz şükranlarımı sunarım. Hayatımın her alanında olduğu gibi tezimi hazırlarken de desteklerini benden esirgemeyen ve her zaman başaracağıma olan inançlarıyla yanımda olan kıymetli anneme, babama, ablama ve kardeşime her daim müteşekkir kalacağım.

Ayça Seymenoğlu Baş Temmuz, 2021

iv

ÖZ

TÜRK TELEVİZYON DİZİLERİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDET: SEN ANLAT KARADENİZ ÖRNEĞİ

Ayça Seymenoğlu Baş Yüksek Lisans Tezi Radyo, Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı Radyo, Televizyon ve Sinema Programı Danışman: Prof. Dr. Celal Oktay Yalın Maltepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021

Televizyonun bilgi verme fonksiyonu günümüzde giderek göz ardı edilmekte, salt eğlence ve kâr amacına yönelik oluşturulan içeriklerde, şiddet ana malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu durum birbirini taklit eden şiddet içerikli dizilerin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Dünyayı bir şiddet sahnesine indirgeyen televizyon dizileri, tekrar ve süre ekseninde şiddeti gündelik bir olaya dönüştürerek sıradanlaştırmıştır. Cinsellikle birlikte kurgulanan kadına yönelik şiddet, tüketim nesnesi haline getirilerek kitlelere sunulmakta ve bu da şiddetin taklit edilme olasılığını arttırırken, diğer yandan kitleleri giderek şiddete karşı duyarsızlaştırmaktadır. Televizyonun bireyler üzerindeki olumsuz etkileri hem aileler hem de araştırmacılar için güncelliğini koruyan önemli bir konudur. Bu bağlamda, televizyonun topluma faydalı içerikler sunması ve bu içerikler ile aktarılacak değerlerin toplumsal hayata yansıyabilmesi için, şiddet içerikli televizyon yapımlarının ve kâr odaklı yayıncılık anlayışının eleştirisi önem arz etmektedir. Bu doğrultuda, çalışmada her hafta bir televizyon dizisi izleyen kitlelerin bile içerik ve biçim olarak tükettikleri şiddetin türlerini ve yoğunluğunu, dizilerde var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, tüketilen şiddet içeriklerinin birey ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymak amaçlanmıştır. Bu amaçla, televizyon dizilerinde, şiddetin türü, şiddet türünün alt türü, süre, tekrar, rating ve share oranları gibi nicel ölçütler belirlenmiş, kadına yönelik şiddetin televizyon dizilerinde nasıl yer aldığı Sen Anlat Karadeniz dizisi üzerinden, içerik analizinden yararlanılarak incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet, dizi, televizyon, rating.

v

ABSTRACT

VIOLENCE AGAINST WOMEN IN TURKISH TV SERIES: THE CASE OF “SEN ANLAT KARADENİZ”

Ayça Seymenoğlu Baş Master Thesis Department of Radio, Television and Cinema Radio, Television and Cinema Programme Thesis Advisor: Prof. Dr. Celal Oktay Yalın Maltepe University Graduate School, 2021

The informing function of television is increasingly ignored today, and violence is used as the main material in the content created solely for the purpose of entertainment and profit. This situation has led to the spread of violent serials that imitate each other. The television series, which reduced the world to a scene of violence, turned violence into a daily event on the axis of repetition and duration, and made it ordinary. Violence against women, which is fictionalized with sexuality, is presented to the masses by making it an object of consumption, which increases the possibility of imitating violence, while making the masses increasingly insensitive to violence. The negative effects of television on individuals are an important issue for both families and researchers. In this context, it is important to criticize violent television productions and profit-oriented broadcasting in order for television channels to offer useful content to the society and to reflect these contents and the values to be transferred to social life.

In this direction, it is aimed to reveal the types and intensity of violence consumed by the masses who watch a television series every week, as content and form, the gender inequality that exists in the series, and the negative effects of the consumed violence content on the individual and society. For this purpose, quantitative criteria such as the type of violence, sub-type of violence, duration, repetition, rating and share rates were determined in television series, and how violence against women took place in television series was examined by using content analysis on the TV series “Sen Anlat Karadeniz”.

Keywords: violence against women, gender, series, television, rating.

vi

İÇİNDEKİLER

JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAYI ...... ii ETİK İLKE VE KURALLARA UYUM BEYANI ...... iii TEŞEKKÜR ...... iv ÖZ ...... v ABSTRACT ...... vi İÇİNDEKİLER ...... vii TABLOLAR LİSTESİ ...... ix ŞEKİLLER LİSTESİ ...... x RESİMLER LİSTESİ...... xi KISALTMALAR ...... xii ÖZGEÇMİŞ ...... xiii BÖLÜM 1. GİRİŞ ...... 1 1.1.Problem ...... 1 1.2.Önem ...... 2 1.3.Amaç ...... 3 1.4.Varsayımlar ...... 4 1.5.Sınırlıklar...... 5 1.6.Yöntem ...... 5 1.6.1. Araştırmanın Modeli ...... 5 1.6.2. Evren ve Örneklem ...... 6 BÖLÜM 2. ŞİDDET KAVRAMI ...... 8 2.1. Şiddetin Tanımı ...... 8 2.2. Şiddetin Türleri ...... 10 2.2.1. Fiziksel Şiddet ...... 11 2.2.2. Psikolojik Şiddet ...... 12 2.2.3. Cinsel Şiddet ...... 13 2.2.4. Ekonomik Şiddet ...... 14 2.3. Kadına Yönelik Şiddet ...... 15 2.3.1. Şiddete Maruz Kalan Kadın ve Şiddet Uygulayan Erkek ...... 19 2.3.2. Toplumsal Cinsiyet Kavramı ve Ataerkil Yapı ...... 19 2.3.3. Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetin Yaygınlığı ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele……………………………………………………………………………..21 2.4. Şiddetin Nedenleri ...... 26 2.5. Şiddetin Kadın ve Çocuklar Üzerindeki Etkileri ...... 28 BÖLÜM 3. TÜRK TELEVİZYON DİZİLERİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDET 30 3.1. Televizyonun Kısa Tarihi ve Gelişimi ...... 30 3.2. Türkiye’de İlk Televizyon Yayınları ...... 33 3.3. Türk Televizyon Dizileri ...... 34 3.4. Rating ve Share Kavramları ...... 37 3.5. Şiddetin Reyting Aracı Olarak Kullanılması ...... 39 3.6. Türk Televizyon Dizilerinde Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Temsili ...... 42 3.7. Şiddet İçerikli Yayınların Birey Üzerindeki Etkileri ...... 47 3.7.1. Yetiştirme Kuramı (Kültürel Göstergeler/Ekme Kuramı) ...... 51

vii

3.7.2. Kötü Dünya Sendromu ...... 52 3.7.3. Sosyal Öğrenme Kuramı ...... 53 3.7.4. Duyarsızlaşma Kuramı ...... 55 3.7.5. Uyarma Kuramı ...... 56 3.7.6. Disinhibisyon ...... 57 3.8. Şiddet İçerikli Yayınlar Karşısında Alınabilecek Tedbirler ...... 57 BÖLÜM 4. SEN ANLAT KARADENİZ DİZİSİ ANALİZİ ...... 59 4.1. Dizinin Künyesi ...... 59 4.2. Dizinin Konusu ...... 59 4.3. Dizinin Karakter Çatısı ...... 60 4.4. Genel Bilgi ve Değerlendirme ...... 63 4.5. Üçüncü Bölüm Analizi ...... 71 4.6. Dördüncü Bölüm Analizi ...... 75 4.7. Beşinci Bölüm Analizi ...... 78 4.8. Altıncı Bölüm Analizi ...... 82 4.9. Yedinci Bölüm Analizi ...... 86 4.10. Sekizinci Bölüm Analizi ...... 95 4.11. Dokuzuncu Bölüm Analizi ...... 102 4.12. Onuncu Bölüm Analizi ...... 109 BÖLÜM 5. SONUÇ ...... 117 KAYNAKÇA ...... 129

viii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Birinci Sezon (24 Ocak – 13 Haziran 2018) Total İzlenme ...... 6 Tablo 2: Dizinin Künyesi ...... 59 Tablo 3: Dizinin Karakter Çatısı ...... 60 Tablo 4: 3. Bölüm (2 saat 13 dakika) Nicel Analizi ...... 73 Tablo 5: 4. Bölüm (2 saat 31 dakika) Nicel Analizi ...... 77 Tablo 6: 5. Bölüm (2 saat 31 dakika) Nicel Analizi ...... 80 Tablo 7: 6. Bölüm (2 saat 21 dakika) Nicel Analizi ...... 85 Tablo 8: 7. Bölüm (2 saat 49 dakika) Nicel Analizi ...... 93 Tablo 9: 8. Bölüm (2 saat 41 dakika) Nicel Analizi ...... 101 Tablo 10: 9. Bölüm (2 saat 41 dakika) Nicel Analizi ...... 107 Tablo 11: 10. Bölüm (2 saat 15 dakika) Nicel Analizi ...... 114

ix

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: 3. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 74 Şekil 2: 4. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 78 Şekil 3: 5. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 82 Şekil 4: 6. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 86 Şekil 5: 7. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 95 Şekil 6: 8. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 102 Şekil 7: 9. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 108 Şekil 8: 10. Bölüm Şiddet Grafiği (%) ...... 116 Şekil 9: Toplam Şiddet Grafiği (%) ...... 125

x

RESİMLER LİSTESİ

Resim 1: Vedat’ın Nefes’e Tecavüz Ettiği Sahne ...... 65 Resim 2: Vedat’ın Nefes’e Tecavüz Ettiği Sahne ...... 65 Resim 3:Nefes’in Şiddet Gördüğü Sahnelerden Biri ...... 66 Resim 4: Alt Açı ...... 67 Resim 5: Üst Açı ...... 67 Resim 6: Konumlandırma ...... 67 Resim 7: Ceza Odası ...... 91 Resim 8: Berrak’ın Şiddet Gördüğü Sahnelerden Biri ...... 112 Resim 9: Berrak’ın Şiddet Gördüğü Sahnelerden Biri ...... 112

xi

KISALTMALAR

BM : Birleşmiş Milletler DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü RTÜK : Radyo Televizyon Üst Kurulu S.E.S. : Sosyo-Ekonomik Statü TCK : Türk Ceza Kanunu TİAK : Televizyon İzleme Araştırmaları Komitesi TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TRT : Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Vb. : ve benzeri

xii

ÖZGEÇMİŞ

Ayça Seymenoğlu Baş Radyo, Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı

Eğitim Derece Yıl Üniversite, Enstitü, Anabilim/Anasanat Dalı Lisans 2014 Yalova Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Sanatları Bölümü Lise 2010 Kartal Sabiha Gökçen Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Radyo-Televizyon Alanı

İş/İstihdam Yıl Görev 2019 - Halen Memur. Maltepe Üniversitesi Rektörlüğü - Yazı İşleri Müdürlüğü 2018 - 2019 Rektör Yardımcısı Asistanı. Maltepe Üniversitesi Rektörlüğü 2013 - 2014 Stajyer. M.A.R.K.A. Reklam Ajansı - Hareketli Grafik Tasarımı

Alınan Burs ve Ödüller Yıl Ödül 2018 Boşluk, Kısa Film - 6. SETEM Akademi BAK Ödülleri, Kurmaca Dalı Finalist. 2017 Kamu Spotu 2 - Kimliğimiz Türkçemiz Kısa Film ve Kamu Spotu Yarışması, Kamu Spotu Dalı, Teşvik Ödülü. 2017 Kamu Spotu 1 - Kimliğimiz Türkçemiz Kısa Film ve Kamu Spotu Yarışması, Kamu Spotu Dalı, Finalist. 2017 Türkçeviri, Kısa Film- Kimliğimiz Türkçemiz Kısa Film ve Kamu Spotu Yarışması, Kurmaca Dalı, Finalist. 2015 Mevsimüdafaa, Kısa Film - Yeşil Kamera Üniversiteler Arası Kısa Film Yarışması, Deneysel Kısa Film, Dördüncülük Ödülü. 2014 Gün, Kısa Film - 2. SETEM Akademi BAK Ödülleri, Kurmaca Dalı Finalist. 2. Altın Pars Uluslararası Gençlik Kısa Film Festivali, Gösterim Filmi. 2014 Ayna, Klip - MEF Kısa Film ve Klip Yarışması, Klip Kategorisi, İkincilik Ödülü

Yayınlar ve Diğer Bilimsel/Sanatsal Faaliyetler 4. İzmit Uluslararası Kısa Film Festivali - Ön Jüri Üyesi, 2021. 3. İzmit Uluslararası Kısa Film Festivali - Ön Jüri Üyesi, 2020. 2. İzmit Uluslararası Kısa Film Festivali - Ön Jüri Üyesi, 2019.

xiii

BÖLÜM 1. GİRİŞ

Çalışmanın bu bölümünde, araştırmanın problemi, önemi, amacı, varsayımları, sınırlıkları ve yöntemi yer almaktadır.

1.1. Problem

Teknolojik gelişmelerle birlikte ortaya çıkan televizyon, radyo ve gazete gibi araçlar, egemen güçler ya da kişilerin, kitleleri kontrol altına almak, onları yönlendirmek, belirli fikirleri yaymak ve benimsetmek için kullandığı kitle iletişim araçlarıdır (Öztürk & Altay, 2019: 513). “İletişim araçları günlük hayatın her alanında varlığını hissettirmektedir. Arabadaki radyo, evdeki televizyon, gazete, dergi, kişisel bilgisayar ve daha birçok iletişim aracı insan hayatının önemli birer parçalarıdır” (Karasar, 1999: 15). Bu iletişim araçları arasında “aile üyesi” haline gelen televizyon, en yaygın kitle iletişim araçlarından biri olarak bilinmekte, insanlar üzerinde yarattığı olumsuz etkiler ile hem toplumda hem de akademik çalışmalarda ön plana çıkmaktadır. Televizyonun güçlü bir üyesi olan diziler, izleyicileri kendine en çok çeken yapımlardır. Her geçen gün daha da fazla tüketilen diziler, hedef kitleleri etkisi altına almakta, onları kendi ürettiği algı ve değerler doğrultusunda yönlendirmektedir. Devran, Göksun ve Okumuş (2018: 197)’un da dediği gibi “dizi senaristleri ve yönetmenleri yaptıkları işin kurmaca metin üretmek olduğu, dolayısıyla gerçeklik eleştirisi yapılmaması gerektiği konusunda çok da masum değillerdir. Çünkü televizyonun kendisi ideolojik bir aygıt ve dizi filmler de ideolojik metinlerdir.” Bilindiği üzere iletişim ve haberleşme araçlarının gün geçtikçe geliştiği, günlük olarak yaptığımız pek çok işin bu araçlar sayesinde kolaylaştığı bir çağda yaşamaktayız. Hızla gelişen bu teknoloji içerisinde, televizyonda yayınlanan dizi, belgesel, haber ve eğlence programlarında öne çıkarılan şiddet, bilinçlerimizi etki altına almaktadır. Günlük yaşantımızda oldukça fazla yer kaplayan ve en yaygın kitle iletişim araçlarından biri olan televizyonda yayınlanan, en çok tüketilen program türlerinin başında gelen dizilerde, kadının temsil ediliş şekli, kadına yönelik şiddetin açık seçik,

1 ayrıntılı sunumu ve bu içeriklerin toplumsal yaşantımızda oluşturduğu olumsuz etkiler bu çalışmanın temel eksenleridir. İzleyiciyi etki altına alma, izleyicinin dikkatini çekerek ekran başında kalmasını sağlama ve bu doğrultuda reytingleri arttırarak kâr sağlamada kadına yönelik şiddetin araç olarak kullanılması bu çalışmanın problem alanını oluşturmaktadır. Cheviron (2013: 58) da dediği gibi, her türlü şiddet, hatta ölüm bile ayrıntılı olarak resmedildikçe, mağdur değil şiddet ya da ölüm şekli konuşulur hale gelir, bu da şiddetin, cinayetin vahşiliğini ve insanın içine işleyen yönünü kaybetmesine neden olur. Öyle ki “mükemmel suç, güzel ölüm ya da trajik bir cinayet olarak ölüm artık gösteriye dönüşür”.

1.2. Önem

Şiddet, özellikle kadına yönelik şiddet konusu kitle iletişim araçlarının genel olarak her türünde anlatıyı etkili hale getirmek amacıyla kullanılmaktadır. Cinsellikle bir arada kullanılan kadına yönelik şiddet, izleyicinin ilgisini çekmek açısından medya kuruluşları tarafından sıkça tercih edilen bir konudur. Bu doğrultuda özellikle televizyonda sunulan kadına yönelik şiddet içerikleri günümüzde tartışılan ve her dönemde güncelliğini koruyan konuların başında gelmektedir. Ulusal kanallarda yayınlanan Türk dizileri izleyiciler tarafından en çok tüketilen içerikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada toplum ile televizyon dizileri arasında sürekli bilgi aktarımı söz konusudur. Televizyonun bireyler üzerindeki olumsuz etkileri hem aileler hem de araştırmacılar için önemli bir konudur. Bu bağlamda, televizyonun topluma faydalı içerikler sunması ve bu içerikler ile aktarılacak değerlerin toplumsal hayata yansıyabilmesi için, şiddet içerikli televizyon yapımlarının ve kâr odaklı yayıncılık anlayışının eleştirisi önem arz etmektedir. Tekrar, televizyon dizilerini önemli kılan özelliklerin başında gelir. İletilerin gerçekmiş gibi kabul edilmesinde ve izlenilenlerin öğrenilmesinde tekrar, önemli bir rol oynar. Tekrarı önemli kılan bu özelliklerin yanında, üzerinde durulması gereken bir diğer özellik ise tepkisiz kalmak, yani alışmaktır. Toplum ve bireyler tekrar edilen bu şiddet içeriklerine maruz kaldıklarında bu görüntüleri kanıksar, artık tepki göstermez hale gelir (Kırtepe, 2014: 231). Eğer toplumda bu tepki göstermezlik durumu ortaya çıkarsa, bununla birlikte birçok olumsuz davranış da beraberinde gelecektir.

2

Ayrıntılı ve dehşet verici şiddet görüntüleri televizyon dizilerinde sık sık tekrar edilerek, uzun süreler gösterilmektedir. Bu tekrarlar ve uzun süreler, izleyicilerin zihnini olumsuz olarak etki altına almaktadır. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı olan Türk televizyon kanallarında yayınlanan kadına yönelik şiddet konusunun nasıl ele alındığının ve kadına yönelik şiddetin sahnelerde nasıl gösterildiğinin ortaya konulması ve bu şiddet görüntülerinin toplum ve toplumsal yapı üzerinde var olan olumsuz etkilerine dikkat çekmek noktasında ulusal kanallarda yayınlanan dizilerin incelenmesi önem arz etmektedir. Bu çalışma, Sen Anlat Karadeniz dizisi özelinde ve kadına yönelik şiddet sahnelerinin yoğun olarak kullanıldığı diğer tüm televizyon dizilerine uyarlanacak şekilde, kadına yönelik şiddet konusunun nasıl ele alındığının ve kadına yönelik şiddetin sahnelerde nasıl yer aldığının, haftada tek bir dizi izleyen kitlelerin bile ne kadar süreyle şiddet içerikli görüntülere maruz kaldığının, çalışmada belirlenen ölçütler üzerinden ortaya konması açısından literatüre katkı sağlayabilecektir.

1.3. Amaç

Bu çalışmada şiddet, televizyon dizileri, toplumsal cinsiyet ve kadın konuları çerçevesinde bir kavramsal alan oluşturulmuştur. Bu bağlamda Türk televizyon kanallarında yayınlanan Türk dizilerinde kadına yönelik şiddet konusunun nasıl ele alındığının, sahnelerde kadına yönelik şiddetin nasıl yer aldığının, bireylerin ne kadar süre ile şiddet görüntülerine maruz kaldığının ortaya konulması ve içeriklerde yer alan şiddet görüntülerinin toplum ve toplumsal yapı üzerindeki etkilerine dikkat çekmek amaçlanmıştır. Türk dizilerinde yer alan kadına yönelik şiddetin türü ve süresi çerçevesinde, her hafta bir televizyon dizisi izleyen kitlelerin içerik ve biçim olarak tükettikleri şiddetin türlerini ve yoğunluğunu, dizilerde var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, tüketilen şiddet içeriklerinin birey ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymak amaçlanmıştır. Kadına uygulanan her türlü şiddeti durdurmaya yönelik yapılan çalışmalara ve literatüre katkı sağlamak bu çalışmanın asıl amacıdır. Bu doğrultuda, dizilerde aşağıda yer alan araştırma sorularına cevap aranacaktır: 1. Kadın yaşamını hangi mekânlarda geçirmektedir? 2. Kadın tarafından annelik nasıl anlamlandırılmaktadır?

3

3. Kadın ne şekilde bir ayrımcılık ve eşitsizlik yaşamaktadır? 4. Kadın ne derece özgürdür? Dizide özgür ruhlu, erkekten bağımsız güçlü kadınlar var mıdır? 5. Kadına yönelik şiddet hangi türleri ile karşımıza çıkmaktadır? 6. Kadına yönelik şiddet doğal ve haklı olarak gösterilerek özendirilmekte mi, yoksa eleştirilmekte midir? 7. Şiddet onaylanmakta mıdır? Onaylanıyorsa kimler tarafından onaylanmaktadır? 8. Şiddet uygulayan karakterler dizide cezalandırılmakta mıdır? 9. Kadına uygulanan şiddetin gerekçesi ve kökeni nedir? 10. Kadına şiddet uygulayan erkek karakter kadının nesi olmaktadır? 11. Şiddet sahnelerinin ekranda gösterilme süresi ve tekrarı ne kadardır? 12. Kadın şiddete boyun mu eğmekte yoksa mücadele edip kurtulmak mı istemektedir? Eğer kurtulmak istiyorsa ne gibi çözümler aramaktadır? 13. Kadın şiddete karşı mücadele ediyorsa bu süreçte onu kimler desteklemektedir? 14. Ataerkil düzen kadın tarafından içselleştirilmiş midir?

1.4. Varsayımlar

1. Televizyon dizilerinin büyük bir çoğunluğunda şiddet içerikleri bulunmaktadır. 2. Şiddet içerikleri, seyircinin isteklerini karşılamaktan ziyade pazarın isteklerini karşılar. 3. Televizyonda sunulan şiddet, seyircinin daha saldırgan davranmasına sebep olur. 4. Televizyonda sunulan şiddet görüntüleri, çocuklar ve yetişkinler dâhil olmak üzere herkesi negatif olarak etkiler. 5. Televizyonda yer alan kadına şiddet sahneleri şiddeti normalleştirir, özendirir ve benimsetir. 6. Kadına şiddet uygulayan kişiler topluma, özellikle çocuklara ve gençlere rol- model olur ve kadına yönelik şiddetin artmasına katkı sağlar.

4

7. Televizyonda kadına yönelik şiddetin sürekli ve yoğun olarak yer alması toplumu kadına yönelik şiddete karşı duyarsızlaştırır ve şiddeti meşrulaştırır. 8. Televizyon dizilerinde yer alan kadına yönelik şiddet, şiddet gören bireyin travmasını tetikler. 9. Televizyonda yer alan kadına yönelik şiddet, gerçekte şiddet uygulayan erkeğin hareketini onaylar niteliktedir.

1.5. Sınırlıklar

Televizyon programları arasında birçok tür bulunmaktadır. Bu çalışmada bu program türleri arasından değerlendirilmek üzere yerli diziler tercih edilmiştir. Ancak bilindiği üzere Türk televizyonunda her hafta sayısız dizi yayınlanmaktadır. Dolayısıyla yayınlanan bütün Türk dizilerini incelemek çok fazla zaman alacak ve araştırılması mümkün olmayacaktır. Bu sebeple, çalışmanın problem alanı ve amaçları göz önüne alınarak son dönemlerde ayrıntılı şiddet sahneleri ve yüksek rating-share oranlarıyla dikkat çeken Sen Anlat Karadeniz dizisi incelenecektir. Dizinin kendi içinde en yüksek rating ve share oranına sahip sezon ve bölümleri saptanarak, belirlenen ölçütlerle analiz edilecektir.

1.6. Yöntem 1.6.1. Araştırmanın Modeli

Çalışmada, Türk televizyon kanallarında yayınlanan Türk televizyon dizilerinde kadına yönelik şiddetin nasıl yer aldığının incelenmesi aşamasında, içerik analizinden faydalanılmıştır. Merten’in tanımına göre: “İçerik analizi sosyal gerçeğin yazılı/açık (manifest) içeriklerinin özelliklerinden, içeriğin yazılı/açık (manifest) olmayan özellikleri hakkında çıkarımlar yapmak yoluyla sosyal gerçeği araştıran bir yöntemdir” (Akt. Gökçe, 1995: 24). Erger’e göre ise içerik analizi “örnekleme yoluyla alınan bir iletişim biçiminde (komedi, haber programı, durum komedisi, soap opera…) herhangi bir öğenin (şiddet, kadın gibi) miktarını ölçmeye dayanan bir araştırma yöntemidir” (Akt. Yumlu, 1994: 75). Çalışmanın ilk aşamasında literatür taraması yapılmış, sonrasında ise çalışmanın amacına uygun olarak belirlenen araştırma soruları çerçevesinde içerik analizi gerçekleştirilmiştir. Devamında şiddet türü, şiddet türünün alt türü, süre, tekrar, rating ve

5 share oranları gibi nicel ölçütler belirlenmiş, bu ölçütler üzerinden seçilen örneklem incelenmiştir.

1.6.2. Evren ve Örneklem

2018-2019 yılları arasında Türk televizyonlarında hafta içi Prime Time zaman diliminde yayınlanan yerli diziler araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Yukarıda belirtilen tarih aralığında total rating ve share oranları yüksek olan şiddet içerikli yerli dizi, çalışmanın örneklemi olarak belirlenmiştir. 2018 ve 2019 yıllarına ait rating ve share sıralamaları incelendiğinde ATV’de yayınlanan “Sen Anlat Karadeniz” ve TRT’de yayınlanan “Diriliş Ertuğrul” dizileri toplamda 26’şar kez rating ve share sıralamasında birinci olmuştur. Bu doğrultuda çalışmanın problemi ve amaçları gözetilerek, kadına yönelik şiddet sahnelerinin yoğun ve ayrıntılı olarak kullandığı “Sen Anlat Karadeniz” dizisi çalışmanın örneklemi olarak incelenecektir. Dizinin birinci sezonunun, yayınlanan üç sezon arasında en yüksek rating ve share oranlarına sahip olduğu tespit edilmiştir. Birinci sezonda yayınlanan 21 bölümden 19’u total rating ve share sıralamasında birincidir. Birinci sezonun kendi içinde en yüksek rating ve share oranına sahip bölümleri Şubat ve Mart aylarında yayınlananlardır. Buradan yola çıkarak bu çalışmada Sen Anlat Karadeniz dizisinin Şubat ve Mart aylarında yayınlanan üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu bölümleri incelenecektir.

Tablo 1: Birinci Sezon (24 Ocak – 13 Haziran 2018) Total İzlenme Bölüm Tarih Rating* Share** Sıralama 1. Bölüm 24 Ocak 2018 9,63 19,44 2. 2. Bölüm 31 Ocak 2018 16,75 33,91 1. 3. Bölüm 7 Şubat 2018 18,44 35,77 1. 4. Bölüm 14 Şubat 2018 20,43 39,44 1. 5. Bölüm 21 Şubat 2018 21,38 40,78 1. 6. Bölüm 28 Şubat 2018 19,25 37,24 1. 7. Bölüm 7 Mart 2018 18,45 37,08 1. 8. Bölüm 14 Mart 2018 17,33 35,55 1. 9. Bölüm 21 Mart 2018 16,55 34,61 1.

6

10. Bölüm 28 Mart 2018 16,85 35,35 1. 11. Bölüm 4 Nisan 2018 15,65 33,63 1. 12. Bölüm 11 Nisan 2018 15 32,42 1. 13. Bölüm 18 Nisan 2018 14,76 31,31 2. 14. Bölüm 25 Nisan 2018 16,58 39,94 1. 15. Bölüm 2 Mayıs 2018 14,67 32,94 1. 16. Bölüm 9 Mayıs 2018 14,75 33,09 1. 17. Bölüm 16 Mayıs 2018 12,88 30,46 1. 18. Bölüm 23 Mayıs 2018 14,03 33,92 1. 19. Bölüm 30 Mayıs 2018 13,32 31,67 1. 20. Bölüm 6 Haziran 2018 11,96 29,95 1. 21. Bölüm 13 Haziran 2018 11,35 33,28 1. (Sezon Finali) * Rating bir program süresince dakika başına düşen ortalama izleyici oranını ifade etmektedir (Özbek, Ayav, Yatır & Kirişken, 2011: 89). **Share belli bir zaman diliminde bir programın toplam izlenmeden aldığı pay olarak açıklanmaktadır (Başal, 2012: 44).

7

BÖLÜM 2. ŞİDDET KAVRAMI

Bu bölümde, şiddetin tanımı yapılarak türleri, nedenleri ve etkileri açıklanmış, özelde kadına yönelik şiddet ile toplumsal cinsiyet konularına odaklanılmıştır. Şiddet uygulayan erkeğin ve şiddet gören kadının özellikleri belirtilmiş, ayrıca Türkiye’de kadına yönelik şiddetin yaygınlığı, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında yapılan uygulamalara yer verilmiştir.

2.1. Şiddetin Tanımı

İnsanlar daha iyi şartlar altında yaşayabilmek, bu yaşantının sürekliliğini sağlayabilmek, kısacası “bireysel” çıkarlarını maksimize edebilmek adına “toplumsallaşmak” zorunda kalmış olan birer varlıktır. Bu sosyalizasyon sürecinin en önemli çıktılarından biri de şiddetin artık toplum içerisinde de var olabilen ve de öğrenilebilen bir olgu halini alması, yani “şiddetin toplumsallaşmasıdır”. Her toplumda uygulanma şekli olarak farklılıklar gösterse de şiddet evrensel bir kavramdır. İnsanlığın varoluşundan itibaren varlığını hissettiren, yaşamamızda her an var olan, cinsellik ve saldırganlık olmak üzere en temel iki duygudan beslenerek zamanla daha da artan ve önlenemeyen şiddet, bireyi ve toplumu fiziksel, duygusal ve sosyal olarak etkileyen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel anlamda şiddet, kişilere fiziksel ve psikolojik olarak zarar vermeye yönelik, bilerek ve isteyerek yapılan eylemlerdir (Avcı, 2020: 17). Saldırganlık, tehdit, cinsel tacizde bulunma, hakaret, cinsel içerikli konuşmalar, küçük düşürme, yumruk atma, yerde sürükleme gibi hem psikolojik hem de fiziksel birçok eylem şiddete örnek gösterilebilir. Dünya Sağlık Örgütü (2002)’ne göre fiziksel herhangi bir kuvvete veya bir tehdide maruz kalan bireylerin yaralanması, ölmesi ya da psikolojik bir zarara uğraması durumu şiddet olarak tanımlanmaktadır. Türk Dil Kurumu ise şiddeti, “bir hareketten doğan güç, duygu veya davranışta aşırılık, kaba güç, karşı görüşte olanlara kaba kuvvet kullanma ve sertlik” şeklinde tanımlamaktadır. Erten & Ardalı (1996)’ya göre şiddet, bireylere zarar vermek, huzuru kaçırmak, hakları ihlal etmek, kanunlara uymamak, zor kullanmak ve hakarette bulunmak olarak tanımlanırken, Polat (2002) tarafından şiddet,

8 içgüdüsel olarak ortaya çıkmakla birlikte dış etkenlerden kaynaklanan bir olgu olarak değerlendirilmektedir. Sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler şiddete yol açan temel etkenler arasındadır. Bununla birlikte şiddet, gün geçtikçe günlük hayatımızda daha da çok yer almaya başlamıştır. Bu durum, toplumun git gide şiddete yabancılaşmasına, şiddeti normal olarak karşılamasına yol açmaktadır. Bu tanımlamalar arasında, üzerinde durulması gerekenler şu şekildedir: Sosyolog Galtung (1991: 13)’a göre farklı farklı şiddet türleri karşımıza çıkmaktadır. Bunlar fiziksel, duygusal ve yapısal olarak sınıflandırılmaktadır. Fiziksel şiddetin en uç noktası ölüm iken, duygusal şiddette bireyin ruhsal bütünlüğüne zarar vermeye yönelik davranışlar bulunmaktadır; yapısal şiddet ise bireylerin, davranışlarında akılsal ve duygusal becerilerini gösterememeleri söz konusudur (Akt. Özerkmen & Gölbaşı, 2012: 24). İyi bir toplum olmanın birçok koşulu vardır. İnsanlar arasında sağlıklı ilişkilerin kurulması da bu koşullar arasında yer alanlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hiçbir sorun ve tartışmaya maruz kalmamış ilişki sağlıklı ve normal bir ilişki demek değildir. Asıl olan, ilişkilerde meydana gelen sorunların çözüme ulaştırılma sürecinin sağlık bir şekilde ilerlemesi ve sonlanmasıdır. Toplumsal yaşamda bireylerin kendilerini tanımalarını ve duygudaşlık becerilerinin gelişmesini sağlamak, bireylerin sorunlarını çözmede şiddete başvurmasını önlemek adına önem arz etmektedir. Aynı zamanda bireyler, sorunu çözüme ulaştırma ve iletişim becerilerini geliştirme konusunda gerekiyorsa uzman kişilerden destek almalıdır (Kocacık, 2001: 6). İnsanlar arası sağlıklı ilişkilerin kurulabilmesi, sağlıklı bir iletişim sürecinin gerçekleşebilmesiyle mümkün olmaktadır. Toplum içerisinde sıklıkla fikir uyuşmazlıkları ortaya çıkmakta ve bundan kaynaklanan çeşitli çatışmalar yaşanmaktadır. Bireyler kendi görüşlerine karşı olacak bir fikir, tavır ve davranış içerisine girilmesine tahammül etmekte zorlanmaktadır ki bunun bir sonucu olarak karşısındaki insanın ona ne anlatmak istediğinden ziyade, kendisinin ne söylediğine önem ve öncelik vermektedir. Fakat kaynağın alıcıyla iletişime geçebilmesi için öncelikle mesajını aktarabilmesi gereklidir ve bunun temel koşulu da “dinleme becerisine” sahip olmaktır. Bu noktada dinleme becerisine sahip olmayan bireyler karşılıklı bir “iletişim” süreci içerisine değil, yalnızca bir “iletim” sürecine girmektedir. Yaşanan bu iletişimsizlik buhranı da olumlu ilişkilerin gelişimine engel olmakla birlikte, fikir ayrılıklarının hazmedilebilmesi ve

9 sorunların çözülebilmesi bağlamında, bireylerin şiddete başvurmalarına neden olmaktadır.

2.2. Şiddetin Türleri

İnsanlık tarihinden beri var olan şiddet, değişen toplum yapılarıyla birlikte zamanla çoğalmış ve farklılaşmıştır. Özellikle kadına yönelik uygulanan sözlü ve fiziksel şiddetin yanı sıra, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet gibi türler toplumda var olmaya başlamıştır. Bununla birlikte çok yönlü olması sebebiyle şiddet olgusu, niceliklerine, uygulanma şekline ve şiddet gören gruplara göre farklı biçimlerde sınıflandırılabilmektedir. Şiddet içeren davranışlar tek bir defaya mahsus uygulanabildiği gibi süreklilik de içerebilir. Şiddet uygulayan kişi, şiddetin tek bir türünü uygulasa da bu zamanla farklı bir şiddet türüne dönüşebilir. Örneğin, fiziksel şiddet bir süre sonra psikolojik şiddete doğru evrilebilir. Bütün şiddet türlerinin, şiddete maruz kalan kişide kısa veya uzun bir süreçte her türlü olumsuz etki bıraktığı, yapılan türlü çalışmalar ile kanıtlanmıştır (Aka, 2018: 44). Jean-Claude Chesnais (1981)’a göre şiddet türleri, özel şiddet ve kolektif şiddet olmak üzere iki başlık altında sınıflandırılır. Chesnais özel şiddeti, bireysel şiddet olarak da adlandırırken, cürümsel ve cürümsel olmayan şiddet olarak iki türe ayırır. Cürümsel şiddet; sonu ölüm ile biten şiddet, bedensel şiddet ve cinsel şiddet olmak üzere kendi içinde ayrılırken, cürümsel olmayan şiddet ise, intihar ve kaza olarak sınıflandırılmaktadır (Akt. Akkaş & Uyanık, 2016: 36). Buradaki özel şiddetten kasıt, diğer kişilere yönelik olmaksızın, bireyin kendisine karşı uyguladığı şiddettir. Kişinin kendi hatası üzerine yapmış olduğu bir trafik kazası veya çeşitli sebeplerden dolayı kişinin kendi hayatını sonlandırmaya kalkması şeklinde örnekler çoğaltılabilir. Bireyin kendisine uyguladığı şiddetten farklı olarak karşımıza çıkan kolektif şiddet, terör ve savaş gibi genellikle toplu olarak gerçekleşmektedir. Kolektif şiddet, düzenli ve planlı bir biçimde ortaya çıkarken, Ünsal (1996: 29-32)’a göre hazırlıksız, spontane gelişen kolektif şiddet eylemleriyle de karşılaşılabilir. Bir protesto yürüyüşünün yakıp yıkma ve yağmaya dönüşebilmesi bu duruma bir örnektir.

10

Kolektif şiddet J.C. Chesnais’a göre üç farklı şekilde karşımıza çıkar. Birincisi halkın iktidara karşı gösterdiği şiddettir. Buna örnek olarak protesto, grev ve ihtilaller gösterilebilir. İkincisi iktidar tarafından halka yöneltilen şiddettir ki bu şiddet türü endüstriyel şiddet olarak da tanımlanır. Üçüncü şiddet türü ise yaygın olarak görülen savaştır. Söz konusu şiddet türlerinin hepsinin birer yaptırımının olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda Chesnais’a göre iş kazalarının, iktidarın halka uyguladığı şiddete dâhil edilmesi ilginç ve yerinde bir yönelim olmuştur (Ünsal, 1996: 32). J.C. Chesnais’ın ortaya koyduğu bu şiddet türlerinin yanı sıra, şiddet genellikle uygulanma şekline göre fiziksel şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet olarak dört sınıfa ayrılmaktadır. Bununla birlikte, kadına yönelik şiddet, flört şiddeti, çocuğa yönelik şiddet en sık görülen şiddet türleri arasında yer almaktadır.

2.2.1. Fiziksel Şiddet

En çok gözlenen şiddet türü olmakla birlikte fiziksel şiddet dendiğinde akla ilk gelen kişinin bedenine uygulanan fiziksel güç ve yaralamadır. Buna göre fiziksel şiddet şu şekilde tanımlanabilir: Tokat atma, vücudun herhangi bir yerine sert bir cisimle vurma, boğazı sıkma, kezzap dökme gibi bedene zarar veren, hatta kimi durumlarda ölümle sonuçlanan bir şiddet türüdür (Mavili, 2014: 33). Bireye bedensel olarak zarar veren, acı duymasına neden olabilecek her türlü saldırgan davranış fiziksel şiddet olarak kabul edilir. İtme, tekme, yumruk ya da tokat atma, herhangi bir aletle yaralama, yakma, vurma, işkence gibi eylemlerin yanı sıra namus ve töre cinayetleri de fiziksel şiddetin kapsamına girmektedir. Namus ve töre cinayetleri, içinde bulunulan toplumun kültürel yapısıyla doğrudan bağlantılı olmakla birlikte, genellikle kadınlara yöneliktir. Kültür, o toplum tarafından paylaşılmakta olan ortak değerler bütünüdür. Öğrenilebilen ve aktarılabilen bu ortak değerler; neyin iyi veya kötü, neyin doğru veya yanlış, neyin kabul edilebilir veya kabul edilemez olduğunu belirleyerek, bireylerin davranışlarını şekillendirmektedir. Normlar da bireylerin bu değerlere uygun davranışlar sergilemesini sağlayan kurallar bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada grup, bireyin bu değerlere aykırı davranışlar sergilediğini düşündüğünde ya da gördüğünde informel normlara, yani resmi ve yazılı olmayan cezalandırma yöntemlerine başvurmaktadır.

11

Neugebauer (2000: 335) fiziksel şiddeti, bu sayılanlardan çok daha fazlasını içeren bir davranış olarak görür. Tokat atmayla başlayan sonrasında farklı aletlerin kullanımıyla çok daha dramatik bir hal alabilen fiziksel şiddet, Neugebauer tarafından, şiddete uğrayan kişinin sağlığında olumsuz yönde etkiler yaratan ve kişinin vücudunda hasar kalmasına neden olan yaralanmalar olarak tanımlanır (Akt. Polat, 2017: 25). Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil eden bilhassa aile üyeleri ve çocuklara uygulandığında cezası daha da ağırlaştırılan fiziksel şiddet türlerine örnek olarak; “Madde 81 Kasten Öldürme, Madde 84 İntihara Yöneltme, Madde 86 Kasten Yaralama, Madde 87 Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama, Madde 89 Taksirle Yaralama, Madde 94 İşkence, Madde 95 Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence, Madde 96 Eziyet, Madde 99 Çocuk Düşürtme” verilebilir (Türk Ceza Kanunu, 2004).

2.2.2. Psikolojik Şiddet

Çoğunlukla fiziksel şiddet öncesinde uygulanan, eleştiri, aşağılama, hakaret etme, korkutma vb. olarak karşımıza çıkan şiddet türüdür. Psikolojik şiddet daha çok ilgisizlik, aşağılama, kısıtlama, hor görme, eleştirme, azarlama vb. şekilleri ile görülmektedir. Gedik Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddete Karşı Destek Birimi tarafından hazırlanan Tanımlar ve Acil Durumlar için Başvuru Rehberinde psikolojik şiddet, “Bireyin bedenine değil, ruh sağlığı ve duygularını hedef alan şiddet tipidir. Hakaret, küfür, bağırma, korkutma, sosyal çevresinden kopartma, sevdiği nesnelere zarar verme, şantaj, tehdit gibi tüm eylemleri içerir. Bu şiddet tipinin belirtileri gözle görülmediğinden etkili olmadığı yanılgısına kapılabilir. Psikolojik şiddet de en az fiziksel şiddet kadar önemli bir şiddet türü” olarak tanımlanmaktadır (Tanımlar ve Acil Durumlar için Başvuru Rehberi, tarih yok). Grothues ve Marmion (2006: 18)’e göre duygusal istismarın amacı, istismara uğrayan kişi üzerinde hâkimiyet kurmak ve gücü arttırmaktır (Akt. Barış, 2015: 47). Bireye psikolojik açıdan uygulanan her türlü olumsuz davranış psikolojik şiddetin kapsamına girmektedir. Tehdit, baskı, bağırma, hakaret etme, iletişim ve hareket özgürlüğünü kısıtlama, aşağılama, alay, küfür ve argo, emretme, nefret, küçük düşürme gibi eylemler psikolojik şiddete örnek gösterilebilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nda suç teşkil eden psikolojik şiddet türleri şunlardır: “Madde 106 Tehdit, Madde 107 Şantaj,

12

Madde 108 Cebir, Madde 109 Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma, Madde 116 Konut Dokunulmazlığının İhlali, Madde 117 İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali, Madde 122 Nefret ve Ayrımcılık, Madde 123 Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma” (Türk Ceza Kanunu, 2004). Periyodik şekilde psikolojik şiddete maruz kalmış olan bireyler, kendilerine dönük olarak öz algılama süreci içerisine girmekten kaçınmaktadır. Çünkü yoğun psikolojik şiddetin ardından zayıflık, yetersizlik, yeteneksizlik gibi duyguların ortaya çıkmasına neden olacak olan öz algılama işlemi, bireyin içinde bulunduğu psikolojik bunalımı daha da arttıracaktır. Kendisini bu şekilde algılamamak ve dış çevrenin de onu bu şekilde algılamasını önlemek isteyen birey de, otoriter ve saldırgan bir kişilik sunumu gerçekleştirmeye yönelik bir çaba içerisine girecektir. Sonuç itibariyle psikolojik şiddete maruz kalmış olan birey, dış çevreye dönük olarak psikolojik ve fiziksel şiddet göstermeye yönelik bir tutum geliştirecektir.

2.2.3. Cinsel Şiddet

En çok kadınların ve çocukların maruz kaldığı cinsel şiddet, cinsiyet ayrımı olmaksızın kime uygulanırsa uygulansın suç teşkil eden bir şiddet türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Evlilikte kadının cinsel ilişkiye zorlanması, tecavüz, kadının bir cinsel obje olarak görülmesi, cinsel taciz ve istismar, cinsel şiddet türünün yansımaları olarak görülmektedir. Her ne kadar evlilik içi tecavüzler toplum tarafından suç olarak görülmese de kadınlar üzerindeki olumsuz ve yıkıcı psikolojik etkileri, suç teşkil eden cinsel eylemlerin etkileri ile aynıdır. Üstelik mağdurun faile karşı direnmesi karşısında şiddetin sınırları ve gücü daha da genişleyebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün Şiddet ve Sağlık Konusundaki Dünya Raporunda cinsel şiddet şu şekilde tanımlanmaktadır: İstenmeyen cinsel sözler söyleme ve cinsel davranışlarda bulunma durumlarının hepsini kapsayan, her ne koşulda olursa olsun bireyin cinselliğine yönelik zorla yapılan cinsel eylemlerin tümüdür (World Report on Violence and Health, 2002). Polat (2017: 26)’ın tanımlamasına göre de cinsel şiddet, zor kullanarak, cinsel yaklaşımlarda bulunulan bir şiddet türüdür. Suçu işleyenlerin hedefi, sadece cinsel

13 ilişkiye girmek değil, mağdur üzerinde baskı kurmak, zorlamak, korkutmak ve güç oluşturmaktadır. Gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin tüm dünya toplumlarında görülen cinsel şiddet, Dünya Sağlık Örgütü tarafından zorla cinsel eylem gerçekleştirmek, istenmeyen cinsel içerikli konuşmalar, ticari anlamda cinsel ilişkiye zorlamak, kişiler arası ilişkinin ne olduğuna bakılmaksızın (akraba, eş, sevgili vb.) herhangi bir ortamda kişinin cinselliğine yönelik zorlayıcı yaptırımlar şeklinde açıklanmıştır (World Report on Violence and Health, 2002). Türk Ceza Kanunu’nda suç teşkil eden cinsel eğilimli eylemler, “Madde 102 Cinsel Saldırı, Madde 103 Çocukların Cinsel İstismarı, Madde 104 Reşit Olmayanla Cinsel İlişki, Madde 105 Cinsel Taciz, Madde 227 Fuhuş, Madde 287 Genital Muayene” olarak yer almaktadır (Türk Ceza Kanunu, 2004).

2.2.4. Ekonomik Şiddet

Kadınların çalışmasına izin vermeme veya onları zorla çalıştırma, parasına ve mal varlığına el koyma, günlük harcamalarını karşılaması için yeterli para vermeme, maddi açıdan kısıtlanma, parasızlığını ya da işsizliğini yüzüne vurma, iş bulmasını engelleme veya işten kovulmasına sebep olma gibi eylemler ekonomik şiddet olarak görülmektedir. Kısaca kadının ekonomik özgürlüğünün elinden alınması olarak tanımlanabilen bu şiddet türünde ekonomik şiddet davranışları; kadının çalışmasına engel olmak, evin ekonomik giderleriyle ilgilenmemek, kadının iş hayatında yükselmesine fırsat vermemek, çok az miktarda para vererek çok fazla şey istemek ve bunları gerçekleşmediği takdirde kavga çıkarmak gibi şekillerle karşımıza çıkmaktadır (Polat, 2017: 33). Avcı (2020: 25) ekonomik şiddeti, “kadının para harcamasının kısıtlanması, çalışmasına izin verilmemesi, zorla çalıştırılması, ekonomik konulardaki kararların erkek tarafından tek başına alınması, kadının parasının elinden alınması, iş yerinde olay yaratmak suretiyle kadının işten atılmasına neden olunması, kadının iş bulmasını kolaylaştırıcı becerilerinin geliştirilmesinin engellenmesi, ev ihtiyaçlarını karşılayacak maddi kaynaktan yoksun bırakılması, engelli kadını zorla dilendirme gibi birini kontrol etmek ya da cezalandırmak amacıyla ekonomik olarak sınırlamak için yapılan her türlü eylemler” olarak tanımlarken, Mutlu (2006: 7)’ya göre ise ekonomik şiddet ile kastedilen; erkeğin elde edilen gelirden kadına çok düşük bir miktar verip kadının onunla

14 yetinmesini beklemesi, yetinmemesi halinde ise kadına şiddet uygulaması, kadının ekonomik gelirine el koyması, birlikte aldıkları mülklerin tapusunu kendi üzerine yapması gibi davranışlardır. Bunun yanına sıra ekonomik şiddet, kişileri dolandırıcılık, hırsızlık, fuhuş gibi suçlara yönlendirme hatta kısa vadede intihara sürükleme gibi değer değişimlerine yol açmaktadır.

2.3. Kadına Yönelik Şiddet

Çeşitli şekillerde kadına uygulanan her türlü fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet, hiçbir şekilde müsamaha gösterilmemesi, normalleştirilmemesi gereken eylemlerdir. Başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada engellenmesi, tamamen ortadan kaldırılması gereken önemli bir problemdir. Kadına yönelik şiddetin birçok tanımı olmakla birlikte bütün tanımlar, kadın şiddetinin “toplumsal bir sorun olarak, kadının insan haklarının ihlali” olduğu noktasında birleşmektedir. İstekleri, ihtiyaçları, beklentileri, eğitim ve ekonomik durumları birbiriyle örtüşmeyen bireylerin bir arada yaşamakta olduğu toplumlarda, elbette ki pek çok sorun ile karşılaşılmaktadır. Günümüzde modern olarak nitelenmekte olan devletlerin de sahip olması gereken en önemli kabiliyet, toplum içerisinde ortaya çıkmakta olan bu sorunları yönetebilmek ve çözümleyebilmektir. Sorunların çözülebilmesinin ön koşulu ise o sorunun varlığını kabul etmektir. Şiddete dayalı olarak kadınların insan haklarının ihlal edilmesi durumunun, hem toplum hem de devlet nezdinde yeterince tartışılmaması ve çözüm yolu arayışlarına girilmemesinin en önemli nedeni de işte budur. Yani, kadınlara yönelik olarak gerçekleştirilen şiddetin tam anlamıyla bir sorun olarak algılanamaması, bu farkındalığın yerleştirilememiş olmasıdır. Tüm bunlar ise toplum için “sorun ötesi/sorun üstü” bir halin, yani “toplumsal bir krizin” yaşanma tehlikesinin temel nedenlerinden biri olarak, risk toplumunun oluşum sürecine etki etmektedir. “Dünyadaki en yaygın fakat en az tanımı yapılmış insan hakları suiistimali” olarak, Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda ele alınan kadına yönelik şiddetin, kadınların insan haklarını ve temel özgürlüklerini çiğnediği ya da kısıtladığı, eşitlik, gelişme ve barışa ulaşmada bir set görevi gördüğü vurgulanmıştır. 1993’te gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi’nde ise kadına yönelik şiddet, “ister kamusal isterse özel yaşamda

15 gerçekleşebilen, kadınlarda fiziksel, cinsel, ekonomik veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan, cinsiyete dayanan davranışlarda tehdit etme ve özgürlükten bilerek yoksun bırakma” olarak tanımlanmıştır. Türkiye tarafından da imzalanan sonrasında feshedilen Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddet, “bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet ayrımcılığın bir biçimi” şeklinde nitelendirilmiştir. İlgili sözleşmeye uygun bir şekilde oluşturulan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şirketin Önlenmesine Dair Kanun’da ise kadına yönelik şiddetin, “kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan her türlü tutum ve davranış” şeklinde tanımı yapılmıştır (Akt. Avcı, 2020: 18-19). Acar (2013: 96)’a göre ise kadına uygulanan şiddet, kadının hayatta kalma, ekonomik ve sosyal özgürlük, toplumsal yaşama dâhil olma gibi haklarını ortadan kaldıran ciddi bir toplumsal problemdir. Erkek egemen yapının etkisiyle, kadın üzerinde üstünlük ve baskı yaratmayı hedefleyen şiddet şeklini ortaya çıkmakta ve bu şiddet toplum tarafından açıkça görülmektedir. Bu durum kadınları iş hayatına atılırken, ekonomik ve sosyal kaynaklara erişmek açısından olumsuz olarak etkilemektedir. Erkeği güçlü ve iktidar sahibi olarak konumlandıran toplumsal koşullar kadınları ise şiddete karşı savunmasız ve güçsüz olarak konumlandırmaktadır. Toplumsal cinsiyet düzeninde erkek kadından üstün görülmektedir. Bu düzende şiddet, eşit olmayan toplumsal cinsiyet ilişkilerinin devamı için kullanılabilmektedir (Akt. Akkaş & Uyanık, 2016: 37). Avcı (2020: 10) da benzer bir tanım yaparak kadına yönelik şiddeti; “Toplumsal cinsiyet temelinde özgürlük ihlali olan, kadınların toplumsal ve ekonomik yaşamda yer alma haklarından yoksun kalmalarına yol açan, neden olduğu ölümler, sakatlıklar ve kadın sağlığı üzerindeki birçok etkilerden dolayı önemli bir toplum sağlığı sorunudur.” şeklinde açıklamıştır. Kadına özel alanda uygulanan şiddeti anlatan en geniş kavramın “kadına yönelik eş şiddeti” olduğu belirtilmektedir. Çünkü kadına uygulanan şiddet sadece aile içerisinde değerlendirildiğinde, kadının sevgilisi ya da boşanmış olduğu eşi tarafından şiddet görmesinin bu değerlendirmelere dâhil olmaması durumu söz konusudur (Avcı, 2020: 20). Kadının sevgilisi, eşi ya da boşanmış olduğu eski eşi tarafından; ekonomik, cinsel, psikolojik veya fiziksel olarak; ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara, hatta ölümle

16 sonuçlanabilecek eylemlere maruz kalması durumu, kadına yönelik eş şiddeti olarak adlandırılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü-Kadın Sağlık ve Gelişim Departmanı, dünyadaki kadın nüfusunun önemli bir kısmının erkekler tarafından fiziksel ve cinsel şiddete uğrayan kadınlardan oluştuğunu tespit etmiştir (Violence Against Women- A Priority Health Issue, 1997). Toplumsal cinsiyetin bir sonucu olan cinsiyet rolleri nedeniyle kadınlar, eşleri ve sevgilileri ya da tanıdığı, tanımadığı diğer erkekler tarafından şiddete maruz kalmaktadır (Yanık ve diğ. 2014; Akt. Karaca ve diğ. 2017: 138). Kadına yönelik şiddetin bir alt başlığı olarak da düşünülebilen flört şiddeti çiftlerin ilişkileri sırasında birbirlerine uyguladıkları şiddet içeren davranışları kapsayan şiddet türüdür. Daha çok kadına yönelik uygulanan bir şiddet türü olarak karşımıza çıkmakla birlikte, fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik ve sözlü şiddeti içerisinde barındırmaktadır. Polat (2017: 22)’a göre, şiddetin en yaygın türünü yakın duygusal ilişkilerdeki şiddet oluşturmaktadır. Flört şiddetinin yaygın olmasında, saldırganların bireysel sorunlarının yanında toplumsal cinsiyet rolleri, sosyo-kültürel normlar ve aile yapısı da sorumludur. Kadına şiddetle amaçlanan, kadının davranışlarını kontrol etmek ve kadın üzerinde baskı oluşturmaktır. Kadına karşı uygulanan şiddet, belli bir döngü içerisinde gerçekleşmektedir. Sheafor ve Horejsi bu döngüyü “şiddet döngüsü” olarak adlandırmakta ve “gerilimin artması”, “öfke patlaması”, “verilen zararın telafisi” olarak üç bölüme ayırmaktadır. Birinci bölümde erkek küçük ya da büyük herhangi bir sebepten gerginlik oluşturmakta, daha önce durumu tecrübe etmiş olan kadın, tehlikeyi farkına varıp eşini sakinleştirme yönünde davranışlar sergilemektedir. Kıskançlık, anlaşmazlık, sözlü şiddet ön plandadır. İkinci bölümde ise, birinci bölümde oluşan gerginliğin boyutu artarak fiziksel, cinsel ve ağır psikolojik şiddete dönüşmektedir. Üçüncü bölümde şiddet uygulayan erkek pişman olmakta ve kendini affettirmeye çalışmaktadır. Eşine çeşitli hediyeler alıp, özürler dileyerek sonunda kendini affettirmektedir. Ancak bu durum sadece bir sonraki gerginlik anına kadar devam etmekte, nihayetinde erkek yeniden şiddete başvurmaktadır (Sheafor & Horejsi, 2003: 553). Psikolojik, ekonomik, fiziksel, cinsel biçimlerde gerçekleşebilen ve en çok kadınlar ile kız çocuklarını etkileyen şiddet, herkes tarafından gerçekleştirilebilmekte fakat genellikle aile fertleri ve en çok eşler tarafından ortaya çıkmaktadır (Uluocak ve

17 diğ, 2014: 34). DSÖ’nün 2002’de hazırladığı raporda, en sık rastlanılan şiddetin, aile içinde kadına yönelik uygulanan şiddet olduğu belirtilmiştir (World Report on Violence and Health, 2002) . Kişinin anne, baba, çocuk, kardeş, eş ya da akraba gibi aile bireylerine uyguladığı her türlü şiddet, “aile içi şiddet” olarak kabul edilmektedir. Aile içinde kadına uygulanan şiddet, sadece şiddet gören kadının değil aynı zamanda bu şiddete tanıklık eden çocukların da psikolojik ve sosyal açıdan etkilenmelerine sebep olmaktadır. Böylelikle şiddet babadan oğula, kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Bu kapsamda aile mahremiyetinin arkasına sığınarak çok fazla müdahale edilmeyen aile içi şiddet, tartışılması esas bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Türkiye’de var olan şiddet kültürünün, üretildiği esas kurum ailedir. Fiziksel şiddetten psikolojik şiddete kadar, tüm şiddet türleri ailede öğrenilir, arkadaşlar arasında denenir ve toplumda görünür hale gelir (Tekelioğlu, 2017: 38). Öte yandan kadınlara, eskiden birliktelik yaşadığı ya da yakın ilişkilere sahip olduğu erkekler tarafından da şiddet uygulandığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yürütülen araştırmalar neticesinde 2013 yılında açıklanan raporda ise, tüm dünya kadınlarının %35’i’nin eşi ya da beraber yaşadığı erkek arkadaşı tarafından hem fiziksel hem de cinsel şiddet gördüğü, yakını ya da eşi olmayan başka kişiler tarafından da cinsel şiddete uğradığı ortaya konulmuştur (WHO, 2013). “Violence Against Women: An EU-Wide Survey” (Kadına Yönelik Şiddet: AB Çapında Bir Araştırma) ismiyle Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı tarafından 2013 yılında 42.000 kadının katılımıyla gerçekleştirilen araştırmada, her üç kadından birinin ergenlik çağında cinsel ya da fiziksel şiddete uğradığı ortaya konulmuştur (Violence Against Women: an EU-Wide Survey. Main Results Report, 2014). 2008 yılında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) tarafından Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması yapılmıştır. Bu araştırmanın amacı kadına yönelik şiddetle mücadele etmek ve bu kapsamda politika ve programlar hazırlama, stratejiler geliştirme yönünde katkı sağlamaktır. Oluşturulan politika ve programların etkilerini ölçmek ve son beş yılda görülen şiddet yaygınlığındaki değişimleri saptamak amacıyla, söz konusu araştırma 2013-2014 yıllarında tekrarlanmıştır (Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2009). Kadına yönelik şiddetin tarihine inildiğinde, yapılan arkeolojik kazılarda bulunan ve 3000 yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen erkek mumyalarda %9-20 oranında kemik

18 kırığı gözlenmiştir. Kadın mumyalarda ise %30-50 oranında kemik kırığına rastlanılmış olup, bu kırıkların direkt olarak kişiye uygulanan şiddeti işaret eden kafa kırıkları olduğu tespit edilmiştir (Avcı, 2020: 21-22).

2.3.1. Şiddete Maruz Kalan Kadın ve Şiddet Uygulayan Erkek

2014’te gerçekleştirilen bir araştırmada, araştırmaya katılan şiddet gören kadınların %44’ünün gördüğü şiddeti üçüncü kişilere anlatmadığı, şiddetle bireysel olarak başa çıkmaya çalıştıkları belirlenmiştir. Şiddete maruz kalan kadınların pasif, çekingen, içe dönük, fiziksel ve psikolojik sorunları olduğu, aynı zamanda kazanılmış başarısızlık sendromu yaşadığı görülmektedir. Kadının icra edebileceği bir mesleği olmamasına bağlı olarak maddi yetersizlik yaşaması, eşinden ayrılması durumunda kendisine ve varsa çocuklarına bakamayacağı düşüncesini doğurmaktadır. Bu durum kadının, eşinin düzeleceğini umut ederek şiddeti kabullenmesine neden olmaktadır (Avcı, 2020: 31). Bir “baskı bağlılığı” olarak niteleyebileceğimiz bu birliktelik, kadının, eşinden ayrılmasından sonra durumun kendisi için daha kötü bir hal alacağına yönelik geliştirdiği düşünceye dayanmaktadır. Özgüven eksikliği, kişilik bozukluğu, stres bozukluğu, çocuk yaşta şiddete şahit olma, dürtüsellik, uyuşturucu bağımlılığı, işsizlik, ekonomik zayıflık, iletişim kuramama, öfkeyi kontrol edememe, yalan söyleme eğilimi, kıskançlık, eğitimsizlik, kuşkucu, acımasız, sert tepki gösterme gibi özellikler, şiddet uygulayan erkeklerin özellikleri olarak görülmektedir. Konuyla ilgili gerçekleştirilen araştırmalarda, şiddet uygulayan erkeklerde iletişim becerilerinin geliştirilmesi, stres yönetimi ve öfke kontrolünün öğrenilmesinin şart olduğu ön plana çıkarılmıştır (Avcı, 2020: 30-31).

2.3.2. Toplumsal Cinsiyet Kavramı ve Ataerkil Yapı

İnsanlık tarihinden itibaren toplumda varlığı sürdüren cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddeti beraberinde getirmektedir. Kadına uygulanan şiddet, kadının insan haklarını ihlal eden, tüm dünyada varlığını koruyan önemli bir sosyal problemdir. “Kadının toplumsal yapı içindeki yeri ve konumunun; fizyolojik özelliklerin farklılaştırdığı cinsiyete bağlı olarak değil de kültürel kodlara ve dinamiklere bağlı olarak

19

şekillenen toplumsal cinsiyete dayalı olduğunu söylemek yanıltıcı olmaz. Bu tespitin en önemli dayanağına, modern dünyanın dışına çıkıldığında, bazı ilkel toplulukların kadın ve erkeği konumlandırışında rastlanır. Özellikle ekonomik ve politik bazı gelişmeler kadının toplum içindeki konumunda değişiklikler meydana getirmiş ve bu doğrultuda gündeme gelen her yeni sistem, kendi dengelerini kurabilmek adına kadının toplumsal konumunu şekillendirmeye çalışmıştır. Bu gelişmeler bazen olumlu bazen olumsuz olsa bile bu durumla mücadele etmeye çalışan kadın hareketleri, kadın haklarında belirli mesafelerin kaydedilmesini olanaklı hale getirmişlerdir” (Aytekin, 2018: 450-451). Şiddetin oluşumunu destekleyen ataerkil yapı, günümüzde varlığını korumaktadır. Güç anlamına gelen “erk” kelimesi, erkeklik kelimesinin köküdür. Şiddetin altında yatan “erk” yani “güç” , erkekler tarafından kadınların aleyhine kullanılabilmektedir. Yalnızca şiddet yoluyla çözüme ulaşmayı öğrenen erkek, eşine ve çocuğuna fiziksel güç uygulayarak iktidar olma amacı taşır. Bu durum toplumsal cinsiyet eşitsizliğini beraberinde getirir (Avcı, 2020: 30). Toplumsal cinsiyet rolü, Kottak (2001: 443) tarafından, kültürün kadın ve erkeklere yönelttiği görevler ve düşünceler olarak değerlendirilirken, Butler (2008: 50) ise toplumsal cinsiyeti kadın ya da erkek bedeninin üstlendiği anlamlar olarak tanımlar. Topluma yerleşmiş olan cinsiyetçi bakış açısı, doğrudan televizyon dizilerinde de vücut bulmaktadır. Dinamik bir yapıya sahip olan toplumsal cinsiyet kavramı, bu yönüyle toplumdan topluma farklılık gösterebilmekle birlikte, zaman içinde değişime uğrayabilmektedir. Dolayısıyla bu değişebilen ve dönüşebilen “toplumsal cinsiyet” kavramı, kitle iletişim araçlarının ve çeşitli çalışmaların desteğiyle zamanla yerini “cinsiyet eşitliği”ne bırakmalıdır. Aile; toplumsallaşma, cinsellik ve üreme gibi temel işlevlerin yerine getirildiği, toplumsal yapının en küçük ve en temel kurumudur. Özellikle otoritenin erkeğin elinde olduğu ataerkil aile tipinde, birincil amaç üremek, soyun devamlılığını sağlayacak olan bir erkek çocuğa sahip olmaktır. Bu noktada da kadın, amaca ulaşmak için bir araç olarak görülmektedir. Bu inanç sistemi içerisinde eşini bir araç olarak gören ve yeterli ölçüde insani değer atfetmeyen erkek, onun insan haklarını ihlal edecek şekilde gücünü ve otoritesini şiddete dayalı olarak sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Toplumsal yapının bir üyesi olan kadınlara karşı bu şekilde gerçekleştirilmekte olan “insan hakları ihlalleri” de, “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin” oluşumuna neden olmakta ve demokrasiyi tahribata

20 uğratmaktadır. Demokrasi olgusu, yalnızca seçim zamanları ortaya çıkan ve bireylerin sandığa gidip oy kullanmalarıyla noktalanan bir süreç olmanın çok daha ötesinde bir anlam taşımakta, “bir yaşam tarzına” işaret etmektedir. Dolayısıyla demokrasiyi tahribe uğratacak her husus, aslında toplumsal yaşamı da tahribe uğratacak bir durumdur. Sonuç itibariyle toplumun bir üyesi olan kadınlara karşı yapılan her türlü şiddet eylemi, bütün olarak topluma karşı yapılan bir saldırıyı temsil etmektedir.

2.3.3. Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetin Yaygınlığı ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele

Kadına şiddet konusuyla ilgili Türkiye’de ilk defa 2008 yılında kapsamlı bir “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” yapılmıştır. Söz konusu araştırma, 12 coğrafi bölgeden hem kırsal hem kentsel olmak üzere belirlenen 51 ilde, evli ya da beraber olduğu kişiyle yaşayan 15-59 yaş aralığındaki kadınlar ile yüz yüze gerçekleştirilmiştir. Bu kadınların hayatlarının herhangi bir döneminde %39.3’ünün fiziksel şiddet, %15.3’ünün cinsel şiddet, %4.9’unun ise fiziksel ve/veya cinsel şiddet gördüğü tespit edilmiştir. Evli olanların %44’ünün psikolojik şiddete uğradığı, fiziksel ve cinsel şiddet görenlerin ise %23.7’sinin yaralandığı belirlenmiştir. Şiddet gören kadınların %33.2’si intiharı düşünmüş, %11.9’u ise yaşamını sonlandırmayı denemiştir (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2009: 223). Şimdiki adıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nce finansal destek sağlanan ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2014 yılında gerçekleştirilen “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” ile birlikte, evli olduğu kişi ya da beraber olduğu erkek tarafından fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddete maruz kalmış Türkiye’deki kadınların oranı %36 olarak belirlenmiştir. Fiziksel şiddet %43 oranla en çok Orta Anadolu’da, %27 oranla en az Doğu Karadeniz’de; cinsel şiddet %16 oranla en çok Kuzeydoğu Anadolu’da, %10 oranla en az Batı-Doğu Karadeniz ve Orta Anadolu’da görülmüştür. Kadınlara uygulanan fiziksel ve/veya cinsel şiddet, %45 oranla en fazla Batı ve Orta Anadolu’da, %29 oranla en az Doğu Karadeniz’de görülmüştür. Bu oranlar Türkiye genelinde ise %38 olarak belirlenmiştir Yapılan araştırmada, kadına yönelik şiddetin sebepleri arasında, erkeğin ailesiyle ilgili sebepler %33 oranla ön plana çıkarken, bu oranı %28.3 oranla erkekle ilgili sebepler , %27 oranla maddi sıkıntılar takip etmektedir.

21

Türkiye genelinde hayatının herhangi bir döneminde fiziksel şiddet gördüğünü dile getiren kadınların oranı %36, cinsel şiddet gören kadınların oranı %12, fiziksel ve/veya cinsel şiddet gören kadınların oranı ise %38 olarak belirlenmiştir. Araştırma sonuçları çoğunlukla cinsel ve fiziksel şiddetin birlikte uygulandığını göstermektedir. Araştırmada yer alan 15-24 yaş grubundaki kadınlar, 45-59 yaş grubundaki kadınlara göre üç kat daha fazla fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. 18 yaşından önce evlilik yapmış kadınların cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalma oranları yükselirken, bilhassa cinsel şiddet erken yapılan evliliklerde daha da fazla görülmektedir. Dolayısıyla şiddet görme riski taşıyan en riskli grubun evli ve genç kadınlar olduğu aşikârdır. Ayrıca dikkat çeken bir başka nokta ise eşinden ayrılmış olan kadınların şiddete maruz kalma oranının fazla olmasıdır. Eğitim düzeyinin artmasıyla birlikte azalan şiddet oranı dikkat çekmekte, ancak eğitim düzeyi yüksek olan kadınların gördüğü şiddet oranının %21 olması önemsiz görülemeyecek kadar yüksek bir oran olarak karşımıza çıkmaktadır ( Hacettepe Üniversitesi, 2015). Bağımsız İletişim Ağı (Bianet) tarafından yayımlanan, 2020 yılını kapsayan Türkiye’de gerçekleşen kadına yönelik şiddet verilerine göre, en az 284 kadının erkekler tarafından yaşamına son verilmiş, en az 792 kadın şiddete maruz kalmıştır. 818’i fuhuş, 96’sı tecavüz, 147’si taciz olmaz üzere toplam 1061 kadına cinsel şiddet uygulanmıştır Yine Bianet verilerine göre erkekler tarafından, 2010-2020 yılları arasında toplamda en az 2836 kadının hayatına son verilirken, aralarında kız çocuklarının da bulunduğu en az 4498 kadına cinsel şiddet uygulanmıştır. Yıllar içinde verilerde dalgalanmalar gerçekleşse de, genel olarak bakıldığında kadına yönelik şiddetin, özellikle cinsel şiddetin, zaman geçtikçe arttığı görülmektedir (Bianet-2020 Erkek Şiddeti Çetelesi, 2021). Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında yapılanlara bakıldığında, 17 Mayıs 1987 tarihinde Türkiye’de ilk kez binlerce kadının, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için kamusal alanda “Dayağa Hayır” hareketi gerçekleştirdiği, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın da temelini oluşturan “Dayağa Hayır” hareketinin, kadına yönelik şiddetle mücadele tarihi için önem arz ettiği görülmektedir. (Mor Çatı Basın Açıklamaları, 2017). Çankırı’da Hâkimlik yapan Mustafa Durmuş’un, Şiddet gördüğü için boşanmak isteyen bir kadının boşanma talebini “kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik

22 etmeyeceksin” diyerek reddetmesi üzerine başlatılan “Dayağa Karşı Hayır Kampanyası” kapsamında 4 Ekim 1987’de İstanbul’da bulunan Kariye Müzesi’nde, binlerce katılımcının yer aldığı bir şenlik gerçekleştirilmiştir. Bu şenlikle birlikte daha çok kadına ulaşılmış, daha çok kadının sesi duyurulmuş olup, elde edilen gelirle birlikte 1988’te “Bağır Herkes Duysun” adlı kitap basılmıştır (Karakuş, 2013). Kolektif olarak hazırlanan “Bağır Herkes Duysun” kitabında genel olarak kadınların tanıklıklarına yer verilmiştir. Ayrıca kitap, hem aile içi kadına yönelik şiddet hem de genel anlamda erkek şiddeti konusunda toplumda farkındalık oluşturulmasına da katkı sağlamıştır. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadınların erkek şiddetinden uzak, toplumsal eşitlik ilkesi çerçevesinde özgürce yaşamasını amaçlayan, feminist yöntemlere dayalı bir vakıftır. Kadınlarla dayanışma kurulmasının yanında, erkek şiddetiyle mücadele etmeye ve kadınları güçlendirmeye yönelik faaliyetlerde bulunulmaktadır (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, tarih yok). Resmi olarak 1993 yılında kurulan Kadın Dayanışma Vakfı ise kadına yönelik şiddetle ilgili destek, savunma, farkındalık oluşturma çalışmaları yürütmüş, aynı zamanda kadına yönelik şiddet hakkında bilgi verme ve yönlendirme görevi üstlenmiştir (Sivil Toplum Destek Vakfı, 2013). 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, şiddetin her türüne karşı kadınları korumak, aile içi-ev içi kadına yönelik şiddeti önlemek ve yok etmek, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak, şiddet gören kadınlara yardım etmek için politikalar hazırlamak, aile içi-ev içi kadına yönelik şiddeti önlemek için uluslararası işbirliğini teşvikte bulunmak, kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla kolluk kuvvetlerine ve kuruluşlara destek sağlamak gibi amaçlar taşımaktadır (İstanbul Sözleşmesi, 2011). İstanbul Sözleşmesi, 4P yaklaşımı ile oluşturulmuş olup, şiddetin önlenmesi (prevention), mağdurun korunması (protection), şiddet uygulayanın cezalandırılması (prosecution) ve konuya ilişkin bütüncül devlet politikalarının geliştirilmesi (policy) ilkelerine sahiptir (Duran, 2014: 34). 20 Mart 2021 tarihli 31429 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 19 Mart 2021 tarihli ve 3718 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi

23

Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmiştir (31429 Sayılı Resmi Gazete, 2021). 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2015 yılında Birleşmiş Milletler Genel Merkezinde yapılan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde, 193 ülke tarafından kabul edilmiş olup, dünya barışı, iklim, refah, eğitim, özgürlük, yoksulluğun ve açlığın giderilmesi ve cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması gibi toplam 17 önemli amaç ve 169 alt başlıktan oluşmaktadır (2030 Sürdürülebilir Yerel Kalkınma Hedefleri Esenler Uygulamaları, 2017: 8). Bu amaçlardan 5.si “Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Tüm Kadınlar ile Kız Çocuklarını Güçlendirmek” olarak belirlenmiştir. Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü şiddet, cinsel istismar, ayrımcılık, kadın sünneti, zorla evlendirilme, sosyal ve ekonomik özgürlüklerin kısıtlanması gibi sorunları ortadan kaldırarak kadınların ve kız çocuklarının toplumsal konumlarını ve özgüvenlerini güçlendirmek amaçlanmıştır (Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri-Cinsiyet Eşitliği, tarih yok). Türkiye’de çeşitli kadın örgütleri ve hukukçulardan oluşturulan TCK Kadın Çalışma Grubu tarafından Türk Ceza Kanunu Tasarısında toplumsal cinsiyet eşitliğinin temel alınması ve her türlü kadın şiddetini meşrulaştırılan maddelerin kaldırılması yönünde bir kampanya yürütülmüştür. “Kadın Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu Reformu Kampanyası” kapsamında basının da yer aldığı birçok toplantı ve konferans yapılmış, talepler ve öneriler geliştirilmiş, siyasilerle görüşülmüş ve farklı illerde yürüyüşler gerçekleştirilmiştir (Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, 2002). Toplumsal farkındalığın artması için yürütülen bir başka kampanya ise 25 Kasım 2004’ten itibaren Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu işbirliğiyle gerçekleştirilen “Kadına Karşı Şiddete Son Kampanyası”dır (Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı, 2007: 14). Kadın ve çocuklara yönelik şiddet, tüm insanlık için oldukça büyük bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu sorunla ilgili olarak çözüm geliştirmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından 28 Haziran 2005 tarih ve 853 sayılı kararla bir araştırma komisyonu kurulmuştur. Komisyon tarafından yapılan araştırmalar sonucunda hazırlanan raporda kadın ve çocuklara uygulanan şiddetin nedenleri ve şiddeti önlemeye yönelik tedbirler yer almış, genel olarak töre ve namus cinayetlerine ağırlık

24 verilmiştir. Konuyla ilgili Başbakanlık Genelgesi 4 Temmuz 2006 tarihli ve 26218 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır (26218 Sayılı Resmi Gazete, 2006). Aile içi kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda önemli bir role sahip olan 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun değiştirilerek, 5636 sayıyla 4 Mayıs 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 4320 sayılı kanunun ilk şeklinde suçu işleyen kişi “kusurlu eş”, mağdur kişiler ise “diğer eş veya çocuklar veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri” olarak yer almaktayken (4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, 1998), 5636 sayılı kanun ile birlikte, suçu işleyen kişi “kusurlu eş veya diğer aile bireyleri”, mağdur kişiler ise “eşlerden biri veya çocuklar veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden biri veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireyleri” olarak değiştirilmiştir (26512 Sayılı Resmi Gazete, 2007). 20 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 6284 sayılı kanun ile birlikte 4320 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır (28239 Sayılı Resmi Gazete, 2012). 6284 sayılı Kanun’da şiddet, “Kişiye, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar veren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış” şeklinde tanımlanmış olup, şiddeti engellemek ve şiddetten korumak amaçlı tedbirler geliştirilmiştir. Bununla birlikte Kanunun öne çıkan en önemli özelliklerinden biri kadına yönelik şiddetle mücadelenin kurumsallaştırılmasıdır. Ayrıca kadınların ekonomik sebeplerden ötürü şiddete katlanmak zorunda oldukları göz önünde bulundurularak devlet tarafından gerektiğinde maddi destek sağlanacağı yönünde ibareler eklenmiştir (Uğur, 2012: 341-342). Anayasanın 10. Maddesinin (“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”) birinci fıkrasından sonra gelecek şekilde, 7 Mayıs 2004 tarih ve 5170 sayılı Kanun ile “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” fıkrası eklenmiştir (25469 Sayılı Resmi Gazete, 2004). Sonrasında ise ilgili fıkraya, 7 Mayıs 2010 tarihli 5982 sayılı Kanun ile “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” cümlesi eklenmiştir (27580 Sayılı Resmi Gazete, 2010). Devlet Kurumları arasında imzalanan protokoller kapsamında 326 hâkim ve savcı, 17 bin din görevlisi, 71 bin polis, 65 bin sağlık görevlisi eğitim görmüştür. Ayrıca

25 medyanın toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından etkisi gözetilerek, medya sektöründe çalışanlar ve İletişim öğrencileriyle medya ve toplumsal cinsiyet konuları çerçevesinde grup çalışmaları yapılmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tarafından hazırlanan “Biz de Varız” Bildirgesi, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek ve erkek katılımının önemine vurgu yapmak üzere 2011 yılında imzaya açılmıştır (Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2012: 15-16) . Yeni Türk Ceza Kanunu’nda kadına karşı işlenen suçların kapsamı genişletilmiştir. Evli bir kadına eşi tarafından tecavüz edilmesi artık suç sayılmış, töre ve namus cinayetleri kasten öldürme suçuna dâhil edilmiştir. Eşe karşı işlenen kasten öldürme ve yaralama suçları ağırlaştırılmıştır. Öte yandan Yeni Medeni Kanun’a kadın ve erkek eşitliğini güçlendirici maddeler eklenmiştir. Bu maddeler, eşitsizliğin ve aile içinde var olan şiddetin engellenmesine yönelik maddeler, evli olan bir kadının kocasının soyadından önce kendi soyadını kullanabilmesi, çocukların velayetinin ortak olması, boşanma durumunda nafaka alacaklısı kadının yerleşim yerinin yetkili kılınması, boşanma durumunda eşlerin birlikte aldıkları malların yarısında kadının hak sahibi olması, konut seçme hakkının ortak olması şeklinde sıralanabilir (Karınca, 2008: 13-14).

2.4. Şiddetin Nedenleri

Toplum açısından erkeğin kadına şiddet uygulamasının başlıca nedenleri; kıskançlık, boşanma, töre ve namus konuları, dedikodu, aldatma, aşırı saplantılık, ceza verme isteği vb. olarak sıralanabilmektedir. Üstelik bu nedenlerin bazıları, toplum tarafından haklı olarak görülmektedir. Ayrıca toplumda süregelen ataerkil yapı kadına yönelik şiddeti haklı ve meşru kılmaktadır. Toplum tarafından haklı ve normal görülen şiddet ise, özellikle kadına yönelik şiddetin artmasına, önlenememesine neden olmaktadır. Öte yandan bilimsel olarak, kadına uygulanan şiddetin nedenlerini, genel olarak dört başlık altında toplamak mümkündür. Bu başlıklar biyolojik nedenler, psikolojik nedenler, sosyo-ekonomik nedenler ve diğer nedenlerdir. Şiddet gören kadınların, eşlerinden ayrılmak istemesi durumunda şiddetin boyutlarının ölüme kadar uzandığı yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur. Kadınların çocukları için her çeşit şiddete

26 katlanması, erkeğe ses çıkarmaması ve bu durumu üçüncü kişilere anlatamaması şiddetin devam etmesine neden olmaktadır. Hormonlar, dürtüsellik, mutluluk hissi veren serotonin hormonunun az salgılanması, ilaçlar ve madde bağımlılığı biyolojik nedenler olarak sıralanırken, şizofreni, bipolar, depresyon, duygu-durum bozuklukları, kişilik bozukluğu gibi psikolojik hastalıklar ile çocuk yaşta şiddet görme, şiddete tanık olma, sosyal öğrenme yöntemi ile şiddetin öğrenilmesi, psikolojik nedenler arasında yer almaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, toplumsal roller, ataerkil yapı, aile, şiddetin normalleştirilmesi ve tolere edilmesi, kadının metalaştırılması, işsizlik, maddi yetersizlik gibi konular sosyo- ekonomik ve kültürel nedenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentleşme, güvensizlik, kültürel değişim ve dönüşümler, şiddeti meşrulaştıran kitle iletişim araçları ise diğer nedenler arasındadır (Avcı, 2020: 28-29). Şiddetin altında yatan nedenleri bulabilmek adına şiddet oluşumundaki nörofizyolojik etmenlerin incelenmesi de önem arz etmektedir. Şiddet çalışmalarında saldırganlık kavramı ön plana çıkmaktadır. Saldırganlık, saldırmaya ve çatışmaya eğilimli olma durumu olarak tanımlanabilir (Oğuz Polat, 2002). O’Leary (1993)’e göre kıskançlık, eşler arası uyumsuzluk, bir kontrol yöntemi olarak şiddeti benimseme, kişilik bozukluğu, fiziksel saldırganlığı model alma, aşırı alkol tüketimi, çocukken istismar edilmiş olmak saldırganlığın önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Şiddetin ortaya çıkma nedeni psikobiyolojik faktörler ile dış çevre arasındaki etkileşimdir. Bir başka yönden Scully (2001), insanların hayatında yakın zamanda meydana gelen büyük değişimlerin, artan stres ve gerilimin zamanla bıkkınlık yaratabildiğini vurgulamaktadır. Bireyin baskı hissetmesi, bıkkınlık ve öfke şiddet içerikli davranışların ortaya çıkmasında önemli bir role sahiptir. Aynı şekilde bireyin gerilimini arttıran olay ve kişiler de şiddeti tetikleyebilmektedir. Bireyin düşüncelerinin şiddete meyilli olması, silahlara kolay ulaşabilir olması, madde ve alkol tüketimi saldırganlık açısından risk oluşturan nedenler arasında yer almaktadır (Akt. Subaşı & Akın, 2011). Bütün bu nedenlerin yanı sıra, şiddeti normalleştiren ve sürekli olarak üreten kitle iletişim araçlarının da önemsenmesi gerekmektedir. Günümüzde kitle iletişim araçları arasında en etkili olanın televizyon olduğu söylenmektedir. T.C. Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğüne göre (2008: 25) televizyonda şiddet içerikli görüntülerin yer alması, bireylerde yapılanın doğru ve normal olduğu yönünde bir izlenim

27 oluşturmaktadır. Bazı eleştirmenler tarafından dizi, film, magazin ve yarışma programları gibi seyirlik programlarda da şiddetin bir iletişim aracı olarak kullanılması ve bunların neden olduğu etkilerden dolayı bu içerikler doğru kabul edilmektedir. Medyanın etkileri üzerine yazan bazı eleştirmenlere göre de gazete ve televizyondaki haberlerin sunuluş tarzı ve manşetleri, kullanılan görseller toplumun şiddeti içselleştirmesine neden olmaktadır (Akt. Saraç, 2015: 3). Şiddetin toplum içerisinde, toplum tarafından nasıl sunulduğu da önem arz eden konular arasında yer almaktadır. Toplum tarafından normal karşılanan şiddet, meşru olarak kabul edilir ve bir sorun olarak görülmez (Ergil, 2001: 40). Aynı zamanda kadına yönelik şiddet de bireysel nedenlerden çok toplumsal nedenlerden kaynaklanmaktadır (Yıldırım, 1998: 200). Mutlu Çocuklar Derneği (2012: 77)’ne göre kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, normal ve doğruymuş gibi gösteren en önemli faktör toplumların sahip olduğu kültürlerdir. Bu şekilde kültürel faktörlerden kaynaklanan şiddet türüne ise kültürel-normatif şiddet adı verilir (Akt. Saraç, 2015: 2).

2.5. Şiddetin Kadın ve Çocuklar Üzerindeki Etkileri

Kırık, morluk, ağrı, yaralanma, darbe izleri, şişlik vb. şiddete maruz kalan kadınların vücudunda rastlanan fiziksel etkilerdir. Bunun yanı sıra kadına uygulanan şiddet, yorgunluk, depresyon, hayatını sonlandırma, ağlama krizleri, korkma, alkol ya da uyuşturucuya bağımlılık, öfke, kâbus görme gibi sosyal etkileri de beraberinde getirmektedir. Şiddet gören kadınlarda meydana gelen olumsuz etkiler bunlarla sınırlı kalmamaktadır. Şiddetin, kadının cinsel sağlığı üzerinde, kısırlık, düşük yapma, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ya da erken doğum gibi ciddi ve ağır sağlık problemlerine de neden olduğu bilinmektedir. Ailede, sokakta, toplu taşımada, iş yerinde, okulda, kısacası özel ya da toplumsal olan her mekânda, kadınlar cinsel şiddete uğrayabilmektedir. Cinsel şiddet, zorla evlendirilme, yaşamın sonlanması, sosyal hayata dâhil olamama, okula gidememe gibi birçok olumsuz sonucu doğurmaktadır. Fiziksel şiddet gören kadın, kendisini koruyamadığında “dayak yiyen kadın sendromu”na yakalanabilmektedir. Umutsuzluk, depresyon, intihar, öfke, uykusuzluk ya da aşırı uyuma, halsizlik, ağlama, yemek yeme bozuklukları, dikkatsizlik, gibi durumlar “dayak yiyen kadın sendromu” yaşayan kadınların özellikleri olarak

28

sıralanabilir. Şiddet gören kadınların %59’unun ruh sağlığı açısından bozukluklar yaşadığı gerçekleştirilen araştırmalarla ortaya konulmuştur. Kadınlarda rastlanan alkol bağımlığına %40 oranında şiddetin neden olduğu, ayrıca psikolojik tedavi gören kadınların ise %30-50’sinin şiddet gördüğü saptanmıştır (Avcı, 2020: 34-36). Kadınlar, en duygusal ve en hassas hissettikleri hamilelik dönemlerinde de şiddet görebilmektedir. Bu dönemde de süregelen şiddet, kadınlarda depresyon ve çeşitli psikolojik bozukluklar, düşük riski ya da düşük yapma, erken doğum ve ölüm gibi ciddi problemlere neden olmaktadır. Hamilelik dönemindeki kadınların her zamankinden daha iyi şekilde bakımının yapılması, kendini güvende ve huzurlu hissedeceği sağlıklı bir ortamda yaşaması, hem kendi sağlığı hem de doğacak bebeğinin sağlığı için oldukça önemlidir. Ancak maalesef ki hamilelik döneminde de şiddet gören kadınlara oldukça sık rastlanmaktadır. Öte yandan çocukların aile içerisinde, sağlıklı bir ortamda yetiştirilmesi, ebeveynlerinin çocuklara karşı iyi muamele göstermesi, ileride sağlıklı bir birey olarak toplumda yer bulmaları açısından önem arz etmektedir. Ebeveynleri tarafından uygulanan şiddete tanıklık eden veya direkt olarak şiddete maruz kalan çocukların, yaşadıkları bu travmanın etkilerini uzun süre taşıdıkları yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Ebeveynler çözüme ulaşmada öfke, saldırganlık ve şiddet gibi davranışlara başvuruyorsa, çocuklar da hem çocukluk ve yetişkinlik dönemlerinde problem çözerken bu tür eylemlere başvuracaklardır. Türkiye’de yaşayan her 10 kadından 4’ünün hamilelik döneminde şiddet gördüğü, 10 kadından 1’inde ise şiddetin arttırdığı belirlenmiştir. Dolayısıyla hamilelik, şiddetin azalmasını sağlamamıştır. Hamilelik döneminde eşi tarafından şiddete maruz kalan kadınlar hakkında gerçekleştirilen araştırmaların sonuçlarına göre önem arz eden risk faktörleri, eğitim durumunun düşük olması, maddi sorunlar, işsizlik, kırsalda yaşama, sağlık sigortası ve sosyal desteğin olmaması, istenmeyen hamilelik, daha önce birçok kez bebek kaybetmiş olma olarak belirlenmiştir. Düşük yapma, ölü bebek doğurma veya diğer bebek ölümlerinin, gelişmekte olan ülkelerdeki en önemli sebebinin hamilelik döneminde görülen şiddet olduğu belirtilmektedir (Avcı, 2020: 36-38).

29

BÖLÜM 3. TÜRK TELEVİZYON DİZİLERİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDET

Bu bölümde, televizyonun tarihsel gelişimine ve Türkiye’deki ilk televizyon yayınlarına yer verilerek, yerli diziler, izlenme oranı ve izlenme payı, şiddetin reyting ile ilişkisi, yerli dizilerde kadına yönelik şiddet ve kadın temsili ile son olarak şiddet içerikli yayınların bireylerde oluşturduğu olumsuz etkiler ve alınabilecek tedbirler üzerinde durulmuştur.

3.1. Televizyonun Kısa Tarihi ve Gelişimi

Teknolojik gelişmelerle birlikte renkli gazeteler basılmaya başlanmış, televizyon ve radyo alıcıları artmış, televizyon programları ile stüdyonun dışına çıkılarak, stüdyodan uzak mekânlarda yapılan çekimler kitlelere aktarılmaya başlanmıştır. Bu durum zamanla daha gelişerek kitleleri büyülemiş, televizyonu en önemli kitle iletişim araçlarından birine dönüştürmüştür. Evlerimizde gece ve gündüz yer alan televizyon, haber verme, bilgilendirme, eğitme, eğlendirme, geliştirme, kültür aktarımı gibi işlevlere sahip bir kitlesel bir araçtır. Bu olumlu işlevlerin yanı sıra televizyon, hemen hemen her evde olması ve dikkatsiz kullanımı sonucu olumsuz etkileri de beraberinde getirmektedir. Eski Yunanca “Telos (uzak)” ve Latince “Visio (görme)” kelimelerinin birleşiminden oluşturulan televizyon, uzağı görmek anlamına gelmektedir. M. McLuhan televizyonu, insanların görme yetisinin en üst seviyeye ulaşması olarak değerlendirmekte, aynı zamanda insanları özgürleştiren teknolojik bir araç olarak kabul etmektedir. Öte yandan J. Baudrillard’a göre televizyon ve seyirci arasındaki ilişki olumsuzdur, televizyon karşısındaki insanlar pasif konumdadır. Blumler ve Wright ise, televizyon izleyen insanların beş temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar; bilinmeyen kişilerden oluşan, yerel ve fiziksel olarak birbirinden ayrı, farklı sosyo-kültürel ve ekonomik statülere sahip, toplu olarak hareket etme gücüne sahip olmayan kişiler olarak nitelendirilmektedir (Akt. Erdoğan & Alemdar, 1990: 54). Televizyon kimileri için, eğlence, müzik ve dramatik programlardan oluşan boş vakitlerini geçirdikleri bir araç, kimileri için ise dünyada ve ülkede yaşanan olaylardan

30 haberdar olunmasını sağlayan bir kitle iletişim aracıdır. Televizyon için çok farklı tanımlar yapılmakla birlikte, yapı ve yayın türleri ne derece farklılık gösterirse göstersin yapılan tanımların tümünde, iletilerin efekt, müzik veya sesin de eklendiği görüntüler eşliğinde belli bir süreyle televizyon programı şeklinde hedef kitleye ulaştırılması durumu ortaktır (Gökçe G. , 1997). 1876 yılında Graham Bell tarafından ses dalgalarının elektriğe dönüştürülmesi ile başlayan süreç, J. C. Maxvell’in elektromanyetizma kuramıyla birlikte görüntünün radyo dalgaları aracılığıyla aktarılması tekniği ile birleştirilerek insanlık tarihinin en etkili kitle iletişim aracı olan televizyonun buluşu ile devam etmiştir. İlk olarak sesli ve yazılı mesajların, sonrasında da görüntülü mesajları uzaktaki kişilere gönderme amacı güden insanlar, farklı ülkelerde yaptıkları çalışmalarla televizyonun gelişmesini sağlamışlardır (Cereci, 2016: 14). İkinci Dünya Savaşı’nı takiben hızla gelişen televizyon yayınları, insanların yaşamlarına heyecan katmış, bu şekilde çok fazla ilgi çekmeye başlamıştır. Sihirli bir kutu olarak kabul edilen televizyon kişilerin hayatlarında günlük yaşam şekillerinden ekonomiye, toplumsal değerlerden kişisel özelliklere kadar birçok unsurun değişmesine sebep olmuştur (Cereci, 2001: 21). Öte yandan bu sihirli araç, insanlara sıkıntılarını unutturan, kırsaldan kente göçün neden olduğu bunalımın ilacı olmuş, bu şekilde dünya genelinde süratle yayılmıştır (Cereci, 2016: 12). Kablolu yayın ile başlayıp, uydu yayıncılığı ile devam eden ve günümüzde internet temelli yayın yapan, hatta akıllı telefonlarla ceplerde taşınabilen televizyon ekranları geliştirilmiştir. Gelişen teknoloji ile birlikte mecraların iç içe geçmesi, farklı cihazlarla yapılan işlemlerin artık tek bir cihazla yapabilmesi durumu, “yakınsama” olarak adlandırılmaktadır (Tekelioğlu, 2017: 9-10). 1990’lı yıllarda başlayıp 2000’li yıllarda da devam eden özel kanalların açılması süreci kanal sayısının ve program türlerinin daha da artmasını sağlamış, bununla birlikte yine aynı yıllarda Digitürk, D- Smart, Tivibu, Teledünya gibi dijital sistemler ortaya çıkmıştır. Son dönemlerde ise televizyondan internete bağlanılması, mobil araçlar üzerinden televizyon izlenebilmesi imkânıyla televizyon daha da işlevsel hale gelmiştir (Şentürk, 2018: 12). Türkiye’nin 1990’lı yıllarda özel yayıncılıkla tanışmasıyla birlikte, televizyonlarda bir rahatlama dönemi başlamıştır. Ana haber sonrası gösterilen, siyasilerin kuklalarının yer aldığı “Plastip Show”, “Olacak O Kadar” gibi siyasi eleştiri

31 programları da bu rahatlama döneminden nasibini almış, ancak yeni yasal düzenlemeler ve RTÜK ile birlikte bu tür programlar zamanla televizyon ekranlarından kaybolmuştur. Bununla birlikte özel televizyon yayınları, bazı etik sorunları da beraberinde getirmiştir. “İnce İnce Yasemince” serilerinden biri olan “İtilmiş ve Kakılmış”ta şiddetin komik bir durummuş gibi izleyiciye sunulması bu etik sorunların başında gelmektedir. 2010 yılında yayım hayatına başlayan Türk Malı dizisinde bu durum sürdürülmeye çalışılsa da, kadına şiddetin gülünç bir durum olarak ele alınmasına karşı gösterilen muhalif duruşlar, bu tarz dizilerin zamanla ekranlardan kalkmasını sağlamıştır (Tekelioğlu, 2017:18). Ancak günümüzde televizyon dizilerinde kadına yönelik fiziksel şiddetin mizahı yapılmasa da, kadına karşı fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet içerikleriyle sık sık karşılaşılmaktadır. Özellikle dizilerdeki anti kahramanlara bakıldığında sözel ve fiziksel şiddete dair birçok özellik ön plana çıkmaktadır. Televizyonun gelişimi ile birlikte uydu teknolojisiyle yayın yapan kanalların haber, dizi, müzik, yarışma, belgesel kanalı olarak ayrıldığı görülmektedir. Kâr sağlama amacı üzerine kurulu yayıncılık anlayışı, izlenme oranları paralelinde, yapımcıların daha çok dizi ve eğlence programlarına ağırlık vermesine neden olmuştur. ATV, Show TV, , Star TV, Fox TV, TRT 1 gibi kanallar dizi kanalları olarak ön plana çıkmakta ve ilgi görmektedir. Öte yandan diziler yalnızca televizyonda değil, Netflix, Exxen, BluTV, Amazon Prime gibi çeşitli dijital platformlarda da izlenebilmektedir. Her yıl sayısız dizinin çekildiği bu sektörde, gün geçtikçe rekabetin daha da arttığı görülmektedir. Bazı kanallar tarihsel dizilere ya da polisiye dizilere yer verirken, bazıları dram türüne, gençlik ya da komedi dizilerine yer vermektedir. İnsanların ücretsiz olarak, eşit ve özgürce kullanabildiği televizyon, birey ve toplum arasında toplumsal bağ oluşturan, antropolojik açıdan önem arz eden bir araçtır. Bu bağlamda televizyon, toplumların değişim ve dönüşümlerini izlemeye; toplum, birey, iletişim ve düzen gibi konular hakkında bilgi edinerek, bunlar üzerinde tekrar düşünmeye olanak sağlayan bir mecradır (Cheviron, 2013: 44-45). Aynı zamanda bir kültür üretim aracı olan televizyon 20. yüzyılda, T.W. Adorno ve M. Horkheimer tarafından geliştirilen Frankfurt Okulu’nun temel kavramlarından biri olan kültür endüstrisinin en önemli araçlarından biri haline gelmiştir (Sadakaoğlu, Bayrak, & Vatansever, 2019: 26). Kitleler tarafından yaygın olarak kullanılan, hem görsel hem de işitsel duyulara hitap eden televizyon, bilimsel çalışmalarda algı aktarma aracı olarak ön plana

32

çıkmaktadır. Kaza, cinayet, şiddet gibi dehşet verici görüntüleri kullanarak ilgi çekmeyi, merak uyandırmayı ve şaşırtmayı amaçlayan televizyon, hafıza ve tarih oluşturma konusunda önemli bir yere sahiptir (Cheviron, 2013: 51). Cereci (2013: 520)’nin de dediği gibi “Televizyon insanın gerçeklere dokunmasını sağlayabilecek ölçüde gelişmiş teknolojisiyle, yalanla bütünleşmiş izleyicilerine en büyük yalanları anlatırken, teknoloji üreticileri de izleyicilerin bedenlerinin içine tümüyle kendi ürettikleri ruhları yerleştirmenin yolunu aramaktadır.” RTÜK tarafından 2018 yılında gerçekleştirilen “Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması” sonuçlarına göre ortalama günlük televizyon izleme süresi 3 saat 34 dakika, hafta içi 3 saat 30 dakika, hafta sonu ise 3 saat 45 dakikadır. Yeni medyaya oranla geleneksel medyanın daha güvenilir olarak kabul edildiği saptanmış, aylık ortalama en çok izlenen program türlerinin %24,5 oranla haberler ve , %15,6 oranla diziler olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte en çok beğenilen kanallar %19,7 oranla ATV, %17,5 oranla TRT ve %14,3 oranla Fox TV olduğu ortaya konulmuştur.

3.2. Türkiye’de İlk Televizyon Yayınları

Türkiye’de ilk televizyon yayını, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından İTÜ TV’de 1952 yılında gerçekleştirilmiş, sonrasında ise bu yayınlar iki haftada bir, birer saat süreyle devam etmiştir. 1954 yılında ilk hava durumu Ali Esin tarafından sunulurken, ilk maç yayını 1966 yılında Beşiktaş-Fenerbahçe arasında gerçekleşmiştir. İlk yarışma programı Halit Kıvanç tarafından sunulmuştur. (Aslıhan, 2020). TRT aracılığıyla yapılan ilk düzenli deneme yayınları ise, 1968’de Ankara Mithatpaşa Stüdyosunda Mahmut Tali Öngören’in açılış konuşmasıyla başlamıştır. Her hafta, üç gün, üç saat olarak yapılan deneme yayınları bir sene sonra her hafta, dört gün olarak yapılmaya başlanmıştır. 1969 yılında astronotların Ay’a ayak basma görüntüleri ile Zeki Müren’in Ankara konseri, 1973 yılında ise İsmet İnönü’nün cenaze töreni televizyon yayınlarının ilkleri arasındadır (TRT, tarih yok). 1972’de yayınlanan ilk reklam filmi “Meysu” meyve suyu markasının reklam filmidir. 1973 yılında TRT’de Örsan Öymen’in sunduğu “Söz Meclisten İçeri” programında ilk canlı telefon bağlantısı gerçekleşmiştir (Aslıhan, 2020). Hem Türkiye hem de Avrupa, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı hakkındaki bilgileri TRT yayınları aracılığıyla öğrenmiştir. 1974 yılında

33 haftanın her günü yapılan yayınlar ülke nüfusunun yarısından fazlası tarafından izlenmiştir. Zamanla daha da gelişen teknoloji ile birlikte su altı kameraları kullanılmaya başlanmış, 1978’de “Derinlerdeki Geçmiş” isimli belgesel renkli olarak çekilmiştir. Yayın saatlerinin artmasıyla birlikte, 1981 yılbaşı gecesinde kısmen renkli yayına başlanmış, 1984’te tamamen renkli yayın hayatına geçiş yapılmıştır (TRT, tarih yok). 1974 yılında TRT tarafından yapılan, başrollerini Tekin Akmansoy ve Leman Çidamlı’nın paylaştığı dizisi ilk yerli dizidir. TRT’de yayınlanan ikinci yerli dizi ise 1975 yapımı Neriman Köksal, Müjde Ar, Salih Güney gibi oyuncuların yer aldığı Aşk-ı Memnu’dur. 1980’li yıllarda Perran Kutman’ın rol aldığı Perihan abla dizisiyle devam eden bu süreçte genelde ithal dizilerin sayısı daha fazladır. 1989’da İsviçre’de kurulan Magic Box şirketi, 1990 yılında test yayınına başlamıştır. Star 1 adıyla yayın hayatına devam eden Türkiye’nin ilk özel televizyonu, yayın süresini haftada 92 saate çıkarmış, düzenli haber yayını yapmaya başlamıştır (Kejanlıoğlu, 1998: 209-210). Özel yayıncılığın başlamasıyla birlikte, kanal sayısı artmış uydu ve kablo yayıncılığına geçiş yapılmıştır (Şentürk, 2018: 11). Özel kanalların sayısına paralel olarak dizi sayıları artmış, 1995 yılında ATV’de yayınlanan Çiçek Taksi, aynı yıl Kanal D’de yayınlanan İnce İnce Yasemince, 1998’de Star TV’de yayınlanan Aynalı Tahir, 1999’da ATV’de yayınlanan İkinci Bahar dizileri bu dönemlerde ön plana çıkmış seyirci tarafından ilgi gören diziler olarak sıralanabilmektedir. 2000’li yıllara bakıldığında, yeni başlayan, hala devam eden ve tekrarlanan dizilerle birlikte, dizi sayılarının her geçen yıl hızlı bir şekilde arttığı görülmektedir (Şentürk, 2018: 14).

3.3. Türk Televizyon Dizileri

Televizyon, süratle gelişen teknoloji ile birlikte hem teknik olarak hem de içerik olarak kendini geliştirmiştir. Dolayısıyla, özel yayıncılığın da başlamasıyla birlikte, zamanla farklı program türleri ortaya çıkmıştır. RTÜK (2014) program türlerini, haber, güncel programlar, kültür programları, eğitim programları, gerçek yaşamlar, drama, eğlence programları, çocuk programları, ticari iletişim ve tanıtım, diğer (kamu spotu vb.) olarak sınıflandırmıştır. Bu program türleri içerisinde seyirciye sunduğu kurgusal gerçeklik ile en çok rağbet gören dramalar yani film ve dizilerdir. Diziler, “birden çok bölüm halinde

34 yayınlanan, tavır, tutum, deyiş yönünden birbirine bağlı olan aynı konunun veya birbirini izleyen konular bütünlüğünün işlendiği drama program türü” olarak tanımlanmaktadır (RTÜK, 2014: 16). Geçmişten bugüne yoğun olarak izlenen ve her geçen gün izlenme süresi artan televizyon dizileri tematik olarak alt türlere ayrılmaktadır. Bunlar, polisiye dizileri, durum komedileri, soap-opera, dönem dizileri, gençlik dizileri, aşk konulu diziler, bilim kurgu dizileri olarak sıralanabilmektedir (Yağlıcı, 2019: 130). 1980’li yıllarda televizyonda artış gösteren ve 95’li yıllardan itibaren ciddi bir rekabet aracı haline gelen Türk dizileri, tekrarlar hariç genellikle haftada bir olmak üzere, en çok izlenen zaman dilimi anlamına gelen Prime Time’da yayınlanmaya başlamıştır (Tanrıöver & Eyüboğlu 2000: 40). RTÜK tarafından 2018 yılında gerçekleştirilen Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırmasına göre, televizyonun en yoğun izlendiği saatler %75,7 oranla 18:00-21:00 saatleri arası, %65,1 oranla 21:00-24:00 saatleri arasıdır. Televizyonun yoğun olarak seyredildiği bu saat aralıkları Prime Time olarak adlandırılmaktadır. RTÜK Yayıncılık Terminolojisi Sözlüğünde de “Prime Time (Altın Saatler) izlenme oranının en yoğun olduğu zaman dilimi” olarak tanımlanmaktadır (RTÜK, 2018: 39). Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde dramalar, dizi (series) ve serial olmak üzere iki formata ayrılmıştır. Ancak günümüzde bu iki format neredeyse iç içe geçerek yeni bir format halini almıştır. Kapanmayan, her bölüm devam eden öykülerin yanı sıra, kapanan yan olaylarla birlikte, bazı bölümleri kaçıran “epizodik” izleyicilerin ilgisi ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Serial’larda seyircinin zamanı, anlatının geçmiş, gelecek ve şimdi düzleminde, anlatı içerisinde yaşamasını sağlamaktadır. Çok fazla karakterin yer aldığı serial’larda, bir ana öykü etrafında birbiriyle ilişkili birden fazla yan öykü işlenmektedir. Öyküler sürekli olarak devam etmekte, bölüm sona erdiğinde öykü bir sonraki bölüme aktarılmaktadır. Dizilerde (series) ise zaman kavramı daha farklıdır. Her bölümde farklı bir öykü anlatılıp sona ererken, dizi devam etmektedir ve dizinin karakterleri başka bölümlerde karşımıza çıkmaktadır (Özmen, t.y.: 37). Bir ülkede popüler olan diziler, o ülkenin kültürünün geneli için, neyin doğru, neyin yanlış veya neyin iyi, neyin kötü olarak kabul edildiğine dair birçok bilgi aktarırken, toplumsal cinsiyete, şiddete, siyasi ve kültürel sınırlara, yaşam şekillerine dair fikirler verebilmektedir. Aile büyüklerine karşı duyulan saygı, aile bağlılığı, evlilikler ve

35 boşanmalar, arkadaşlık ilişkileri, dini gelenekler vb. birçok konu diziler aracılığıyla izleyicilere aktarılmaktadır. Bu durum kurumsal araştırmalar için sağlam bir zemin hazırlamaktadır. Ancak burada önemli olan dizilerde var olan kültürel metinlerin yapısökümünü doğru bir şekilde yapabilmektir. Eğer kişi, bir ülkeye ait dizilerdeki kültürel metinleri doğru ve iyi bir şekilde okuyabiliyorsa, o ülkenin dilini bilmese bile ülkeyle ilgili fikir sahibi olabilmektedir (Tekelioğlu, 2017: 10). Nitekim son dönemlerde Türkiye’nin dizi ihraç eden en büyük 10 ülke arasında yer alması, diziler aracılığıyla ülkeler arası kültürel etkileşimin artmasını sağlamıştır (Devran & Göksun, 2018: 44). Hafta içi, hafta sonu, gündüz ve akşam olmak üzere haftanın her günü ve her saatinde televizyon dizilerine rastlamak mümkündür. Dizilerin çoğunluğu İstanbul’da çekilirken, “Seksenler”, “Çocuklar Duymasın”, “Muhteşem Yüzyıl” gibi kimi yüksek bütçeli dizilerde platolar kullanılabilmektedir. Çeşitli sebeplerle izleyiciyi ekrana bağlayan, izleyicide ilgi uyandıran televizyon dizileri, boş vakti değerlendirme, eğlendirme, rahatlatma gibi amaçların yanı sıra yörelerin tanıtımını yaparak geleneksel bir şölen yaşatmaktadır. Kapadokya’yı evlerimize kadar getiren Asmalı Konak, Mardin’de çekilen Sıla, Gaziantep’i yaşatan Yabancı Damat, Seferihisar’da geçen Kalbim Ege’de Kaldı ve Karadeniz’in mavi ve yeşil tablosuyla şivesini ekranlara taşıyan Fırtına ya da Sen Anlat Karadeniz dizileri, bölgelerin tanıtımlarını yapan diziler olarak örnek gösterilebilir. Bu doğrultuda, televizyon dizilerinin bir kültür aktarma görevi üstlendiğini söylemek mümkündür. Türkiye’de televizyon dizilerinin, televizyon seyretme sıklığını arttırdığı yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur. Sosyolojik, psikolojik ve fiziksel özelliklerle karakter çatıları oluşturulan dizi kahramanlarıyla izleyiciler arasında zamanla bir bağ oluşmakta, izleyiciler bu kahramanlarla özdeşim yaşamaktadır. Aynı zamanda izleyiciler dizilerde kurgulanan gerçekliği, dizi kahramanları üzerinden kendi tecrübe ve değerlerine göre yeniden kurgulamaktadır. Kurtlar Vadisi’ndeki Çakır, Aşk-ı Memnu’daki Bihter karakterlerine gerçek bir cenaze töreni düzenlenmeye kalkılması, dizilerdeki kötü karakterlerden gerçek yaşamda da hoşlanılmaması veya mağdur karakterler için üzüntü duyulması, televizyon karşısında karakterlerle konuşulması bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Türkiye’de televizyon dizilerinin asıl izleyicisinin kadınlar olduğu, televizyon araştırmalarında sıkça söylenen bir bilgi olarak karşımıza çıkmaktadır. “Türkiye

36 ekranında hiç de dürüst, bir nebze olsun ‘tarafsız’, en azından biraz mesafeli bir dille anlatılmıyor kadınlara dair hikâyeler. Ne yazık ki senaristlerin, yönetmenlerin çoğu kadın ama durum yine de aynı, değişmiyor. Ancak ‘saflık’ derecesinde, masallardan fırlamış karakterler gibi olabiliyor ‘iyi’ kadın kahramanlar.” diyor ve ekliyor Tekelioğlu “Birbirinin kuyusunu kazan, dedikodu yapmadan duramayan, sürekli arkadan iş çeviren, çenesi düşük ya da ürkütücü derece ketum ama sonunda ‘negatif’ birçok özelliğin birbiri ardına sıralandığı bir karakterler geçidi, hatta kafilesiyle karşılaşmak istiyorsanız buyurun Türkiye’de özellikle kadınlar tarafından beğenilen diziler ekranına. “ (Tekelioğlu, 2017: 113-114). Yerli dizilerin çok fazla ilgi görmesi, beğenilerek izlenilmesinin esas sebebi geçmişte Türk filmlerine duyulan ilgi ve beğeniyle de ilintilidir. Özel yayıncılığın henüz başlamadığı zamanlarda en çok tercih edilen program türü olan Türk filmlerinin günümüzde yerini yerli dizilere bırakmasının sebebi, izleyicilerin kurmacaya ve dramaya olan ilgisidir (Tanrıöver & Eyüboğlu 2000: 37-38). Reyting sıralamalarında sadece AB’de değil tüm gruplarda listenin başlarında yer alan, melodram ve Yeşilçam geleneğinden izler taşıyan televizyon dizilerinin genelinde kadınlar, doğru bir şekilde temsil edilmemekle birlikte, gönderilen iletiler de sağlıklı anlamlar taşımamaktadır. Dizilerdeki kadın karakterlerin geneli kıskanç ve çoğu zaman hisleriyle hareket ederken, iyi olanları aşırı saf, kötü olanlar ise sayıca fazladır. Dolayısıyla, gerçek hayatta kadına dair ne kadar olumsuz özellik varsa televizyon dizilerinde sunulmakta, kadın karakterler klişe hale getirilmektedir. Üstelik tüm bunlar genellikle kadın senaristler tarafından yapılmaktadır. Belki de kadın senaristler, Türk seyircisinin ne izlemek istediğini çok iyi bildiğini iddia eden yapımcıların beklentilerine göre hareket etmektedir. Oysaki kadın erkek fark etmeksizin, hikâyelerdeki kahramanlar derinleştikçe, diziler edebi açıdan güçlenmektedir (Tekelioğlu, 2017: 114-118).

3.4. Rating ve Share Kavramları

Televizyondan bahsediliyorsa, muhakkak ki “reyting” kavramının da açıklanması gerekmektedir. Reyting olarak bilinen izlenme oranı, medya kuruluşlarının temel ilkesi haline dönüşerek, her ne kadar internetle kıyaslansa da, televizyonu rakipsiz kılmaktadır. Genel manada medya, özelde televizyon yapımcıları, izleyicilerin neye ihtiyaç ve ilgi duyduğunu rating/share verilerine göre belirleyip, bu doğrultuda program içeriği

37 geliştirmektedir. Dolayısıyla televizyon dizileri de reyting mantığı çerçevesinde oluşturulmaktadır. Televizyonda devlet tekelinin kalkmasıyla birlikte özel televizyonlar tarafından, TRT’nin aksine seyircinin hoşlanacağı ve izlemek isteyebileceği içerikler yaratılmaya başlanmıştır (Tekelioğlu, 2017: 31). Özel yayıncılığın gelişmesi ve özel kanalların da artmasıyla birlikte, özel televizyon sahipleri artık reyting kavramı paralelinde yayın yapmaya başlamış, dolayısıyla TV programları, özellikle diziler reyting tutturamadığı anda yayından kaldırılmaya başlamıştır. Reyting temelde, reklam saatlerinde doğru tüketiciye ulaşmak amacıyla, sosyo- ekonomik statülere göre televizyon seyredenleri gruplandırmaya ve bu grupların seyrettikleri programları ve saatleri belirlemeye yönelik bir ölçüm sistemidir. S.E.S. (sosyo-ekonomik statü) grupları, A’dan E’ye doğru belirli özelliklere göre sıralanmaktadır. Örneğin A S.E.S. grubu en yüksek alım gücü olan, eğitimli, kentte yaşayan, iyi bir mesleğe sahip kişilerden oluşmaktayken, D S.E.S. grubu maddi durumu zayıf, işçi, eğitim düzeyi düşük, daha çok kırsalda yaşayan kişileri kapsamaktadır. Bunların dışında, cinsiyet, yaş, semt gibi farklı belirleyiciler de bulunmaktadır. Televizyonda yayınlanan her türü içeriğin belirli kurumlardan tarafından denetlendiği bilinmektedir. Bu denetimin sonucunda ekranlarda yer alan içeriklere ve reyting oranlarına bakıldığında analiz edilmeye değer bir tabloyla karşılaşılmaktadır. Rating kavramı, kısaca ortalama izlenme oranı olarak açıklanabilmektedir. Bu kavram, bir program süresince dakika başına düşen ortalama izleyici oranını ifade etmektedir (Özbek, Ayav, Yatır & Kirişken, 2011: 89). Yani rating ile yayınlanan bir programın ortalama kaç kişi tarafından izlendiği ortaya koyulmaktadır. Share kavramı ise, kısaca izlenme payı olarak tanımlanmaktadır. Belli bir zaman diliminde, bir programın toplam izlenmeden aldığı pay share olarak açıklanmaktadır (Başal, 2012: 44). Daha da açık bir tanımla; izlenme payı, tüm televizyon izleyenler arasında, söz konusu programın kaç kişi tarafından izlendiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu anlamda, “rating” kavramından daha ön planda olması gereken kavram share’dır. Türkiye’de izlenme oranları, TİAK (Televizyon İzleme Araştırmaları) A.Ş. tarafından izleyici ölçer cihazı (peoplemeter) kullanılarak 6 aşamalı şekilde ölçülmektedir. Birinci aşama, temsil edilecek grubun demografik özelliklerine ve

38 televizyon ortamına ilişkin araştırmayı kapsamaktadır. İkinci aşama panel yani aile seçiminin yapılmasıdır. Üçüncü aşama panel üyelerinin ölçüm cihazını kullanmasına yöneliktir. Üyeler televizyon izlemeye başladıklarında ve bıraktıklarında ölçüm kumandasında kendilerine ayrılan tuşa basmalıdırlar. Dördüncü aşama veri aktarım aşamasıdır. Peoplemeter’da toplanan veriler her gün otomatik olarak merkeze aktarılmaktadır. Beşinci aşamada, aktarılan veriler onaylanır ve analiz edilir. Son olarak altıncı aşamada ise belirli programlar aracılığıyla veriler işlenerek müşterilerin veriler günlük olarak erişebilmesi sağlanmaktadır (TİAK, tarih yok). Rating oranlarının ölçülmeye başlamasıyla, rating oranları reklam gelirlerinin miktarını belirleyen en önemli etken olarak görülmeye başlanmıştır. Yurt dışında televizyonun reklam payı %40’larda seyrederken, Türkiye’de bu oran %50’nin üzerine çıkmaktadır (Şentürk, 2018: 16).

3.5. Şiddetin Reyting Aracı Olarak Kullanılması

Postman (1999), televizyonun kültürü yapısal bir değişeme uğratarak bir gösteri sahnesine dönüştürdüğünü vurgulamaktadır. Onun için asıl problem, televizyonun eğlenceli içerikler sunması değil, her konuyu bir eğlence şekline dönüştürerek sunmasıdır. Toplumsal yaşamda yer alan sosyal, siyasal ve en önemlisi ekonomik gelişmeler televizyonu etkilemiş, her geçen gün televizyonun işlevleri de özellikle ticari yönde değişmiştir. Bu doğrultuda gelişen yayıncılık anlayışı eğitme, bilgilendirme, kültür aktarımı gibi amaçları aşarak sadece kar amaçlayan bir yapı haline dönüşmüştür. Değişen yayın anlayışı içinde ticari baskıların artması, televizyonların ticarethane haline gelmesi sebebiyle, televizyon programları giderek çeşitlenmiş, televizyonun işlevleri bu anlayış doğrultusunda yeniden şekillenmiştir. Bu anlayış çerçevesinde ortaya çıkan dizilerde de, cinsiyete ve toplumsal rollere ilişkin birçok yanlış normalleştirilmiştir. Bununla birlikte şiddet unsuru merkeze alınmış, şiddetin her çeşidinin yer aldığı içerikler izleyicilerin üzerine püskürtülmüştür. Türkiye’de özel yayıncılığın başlamasıyla birlikte reyting kavramı ortaya çıkmış, yayıncılıkta bir rekabet süreci başlamıştır. Bununla birlikte televizyonda yayınlanan içeriklerinin yapısı değişmiş, izleyiciyi ekran başında tutma, ilgi çekme, reyting attırma ve bunun sonucunda en üst seviyede kâr sağlama esas olmuştur. Televizyon kâr

39 sağlama ilkesinin yoğun olarak görüldüğü bir mecradır. Söz konusu kârın elde edilebilmesi içinse, kitleler tarafından yoğun bir şekilde izlenebilir içerikler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada, reyting verilerini göz ardı etmek, medya kuruluşları için büyük risktir. Günümüzde haber vermek, bilgi aktarmak, toplumu bir kültür veya inanç etrafında birleştirmek televizyonun temel amacı olarak görülmemektedir. Televizyon şirketlerinin ortak hedefi, hedef kitlenin ilgisini çekerek televizyon başında kalmalarını sağlamaktır. Televizyon şirketleri için reyting artık bir başarı ölçütü olarak görülmektedir. Bu sebeple medya kuruluşları için hedef kitleden kâr sağlama doğrudan ticari amacı oluştururken, hedef kitlenin ilgisinin reklam şirketlerine pazarlanması ise dolaylı amaç olarak karşımıza çıkar (McQuail ve Windahl, 1997: 70). Televizyon şirketleri, reklam verenler için cazip bir hale gelebilmek adına, izleyiciler tarafından her zaman daha fazla tercih edilen konumda olmak zorundadırlar. Bu durum da her zaman daha çok tercih edilen olma doğrultusunda yayıncılık yapmayı zorunlu hale getirmektedir. Böylelikle önceleri televizyonun temel işlevleri olan haber verme, eğitme, kültüre katkı sağlama ikinci planda kalmış, daha çok eğlendirmeye ve ilgi çekmeye yönelik bir yayıncılık anlayışı ortaya çıkmıştır. Güvenlik, gizlilik ve seyircilerde oluşabilecek negatif etkiler önemsenmeyerek 1990’lı yıllarda savaşların canlı olarak yayınlanmasıyla başlayan şiddet içerikleri, cinayet ve her türlü polis operasyonlarının da televizyona taşınmasıyla artmıştır. Bu doğrultuda, kazançları çerçevesinde hareket eden televizyon yayıncıları şiddeti yaygınlaştırmakla suçlanmaya başlamıştır (Stewart ve diğ., 2000: 283, akt. Cereci, 2016: 67). Türk televizyonlarında zaman zaman yoğunlaşan aynı format ve tek tip programların ekranları işgal etmesinin esas nedeni bu programların çok fazla seyrediliyor ve hedef kitle tarafından her zaman tercih ediliyor olması ya da diğer bir deyişle reyting oranlarının yüksek olmasıyla yakından ilgilidir. Günümüzde insanların şiddet içeren televizyon programlarına ilgi göstermesi, şiddet içerikli yayınların yüksek reyting almasını sağlamış ve bu tür programların sayısında artış meydana gelmesine sebep olmuştur. Şiddet içerikli yayınların yüksek reyting aldığının bilincinde olan televizyon kanalları kar etme amacı ile daha fazla şiddet içeren programlar, diziler, çizgi filmler yayınlamaya başlamıştır. Gelinen son nokta, şiddet içerikli yayınların televizyon kanalları için vazgeçilmez olduğu yönündedir (Akarcalı, 1996: 553).

40

Amerika’da televizyon ve şiddet ile ilgili yapılan bir araştırmada, en çok şiddet içeren televizyon programlarının, %90 oranla filmler, %72 oranla diziler, %66 oranla çocuk dizileri, %31 oranla müzik klipleri, %30 oranla reality showlar ve %27 oranla komedi dizileri olduğu belirlenmiştir (Wilson ve diğ., 1998: 111; akt. Çöloğlu, 2010: 32). Reytingleri arttırmak amacıyla televizyon şirketleri, hedef kitlenin ilgisini çeken konulara yönelmişlerdir. Televizyon kanalları, şiddet konusunu cinsellik öğesi ile bir arada kullanarak anlatıyı daha da ilgi çekici hale getirmeyi amaçlamışlardır. Turam (1993: 399)’ın da dediğini gibi, televizyonda şiddet içerikli yayınların yapılması hakkındaki araştırmalar göstermektedir ki; televizyonda şiddetin dozu arttıkça reyting ve dolayısıyla kar oranı ona paralel olarak artmaktadır (Akt. Işıker, 2011: 65). İlgi ve merak yaratan, daha önce görülmemiş bir şekilde sunulan şiddet içerikli görüntüler, mağduru özne konumundan nesne konumuna getirmektedir. Görüntülerin şok edici etki yaratması, mağdurun özel hayatının ayrıntılı olarak gözler önüne serilmesi, daha fazla izleyici, daha fazla kâr anlamına gelmektedir. Dolayısıyla şiddet görüntüleri medya kuruluşları için fazlasıyla maddi kazanç kaynağı demektir (Cheviron, 2013: 47). 2008 yılında medya ve çocuk hakları ile ilgili Brezilya’da yapılan ilk uluslararası konferansta, etik ilkeler doğrultusunda mesleki kurallara bağlı kalmanın öneminin üzerinde durulmuştur. Konferansa katılan 70 farklı ülkenin medya çalışanı tarafından, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi doğrultusunda yayıncılık yapılması gerektiği savunulmuştur. Söz konusu Sözleşmede, medya kuruluşlarının, çocuklara zarar verebilecek içerikli yayınlardan uzak durmaları gerektiği, çocukları koruyan, onların mutluluğunu, güvenliğini ve sağlığını gözeten yayıncılık anlayışı ile ilerlemelerinin doğru ve önemli olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda medya, çocuklara özel olarak hazırlanan içeriklerde ve bu içeriklerin yayınlanma saatlerinde çocuklara zarar verebilecek her türlü görüntü, ses, olay ya da duruma yer vermemelidir. Ayrıca reklamlar da dâhil olmak üzere diğer tüm yayınlarda, bu içeriklerden elde edilecek maddi kazançtan önce, içeriklerin çocukların gelişimi üzerinde olumsuz etkiler bırakıp bırakmayacağının göz önünde bulundurulması gerekmektedir (Cheviron, 2013: 59-60). Ancak kâr odaklı televizyon yayıncıları, şiddet ve cinsellik içeren yayınlara yönelik yapılan eleştirilere kulak asmamış, aksine özellikle dizilerde bu tür içerikli sahnelere daha da fazla yer vermiş, hatırı sayılır bütçeler ayırmışlardır. Bu doğrultuda artan reyting oranlarına paralel olarak şiddet içerikli dizilerin sayısında da artış

41 oluşmuştur. Yüksek reyting uğruna ayrıntılı ve yoğun şiddet, işkence, kavga görüntüleri ekranları işgal eder hale gelmiş, “şiddet reyting, reyting ise para” haline dönüşmüştür (Işıker, 2011: 67). Bu noktada izleyicilerin şiddeti talep etmesi, şiddete gösterdikleri yoğun ilgi araştırılması gereken bir başka konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

3.6. Türk Televizyon Dizilerinde Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Temsili

Televizyonda yayınlanan her tür programda şiddet sahnelerinin gereksizce yoğun, uzun, abartılı ve ayrıntılı kullanımı söz konusudur. Özellikle dizilerde yer alan kadına yönelik şiddet içerikli görüntülerin çok uzun süreler ve sık sık yayınlanıyor olması dikkat çeken noktaların başında gelmektedir. “Çok izlenen dizilerin anlatılarında şiddet neredeyse bir “imkân”, bir “iktidar kurma biçimi” olarak ya açıkça gösteriliyor ya da simgesel bir dille bir “ihtimal” olarak anlatılıyor. Bu noktada, ne majör ne de minör anlatılar farklılık gösteriyor, şiddet dizilerde öyle resmediliyor ki, toplumsal düzenin tam da kalbinde kurumsallaştığı ve bireylerde içselleştiği kolayca anlaşılıyor. Peki, toplumsal düzenin kalbinde hangi sosyolojik kurum var? Tabii ki, el birliğiyle “kurtarmaya” çabaladığımız, ama sürekli olarak darbeler alan, evliliklerinden çatlayan, çocuklarından yarılan, ilişkilerinden şiddet fışkıran aile kurumu” (Tekelioğlu, 2017: 181). Tatlıoğlu ve Küçükköse (2015: 194)’ye göre her toplumda varlığını sürdüren şiddetin çoğunlukla kadınlara uygulandığı görülmektedir. Kadına yönelik şiddet, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal bir problem olarak önemini korumaktadır (Akt. Karaca, Barlas, Öngün, Öz & Korkmaz 2017: 138). Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sonucu oluşan bir insan hakları ihlali olarak görülmektedir (Salaçin, Ergönen ve Uyanıker, 2009: 95). “Kadının toplumsal alandaki konumu hem dünyada hem de Türkiye’de dikkat gösterilmesi gereken bir noktadadır. Kadın yaratılmış olan toplumsal farklılıklar nedeniyle erkekle eşit statüye sahip olamamakta bu ikincil konumuna karşın ağır sorumluluklar almaktadır” (Ayketin, 2018: 8). Bu durum toplumsal cinsiyet kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toplumsal cinsiyet, farklı kültürlerin farklı zamanlarda, kadın ve erkek için neyin uygun olduğu ve neyin olması gerektiği üzerine oluşturulan fikirler, kadın ve erkeğe yüklenen rol ve sorumlulukları ifade etmektedir. Bahsi geçen durum bütün popüler anlatılara

42 yansımış, toplumsal cinsiyete dayalı bir anlatımın karşımıza çıkmasına da neden olmuştur. Bu bağlamda “toplumsal cinsiyet rollerinin, güçsüz, duygusal ve edilgen kıldığı kadının şiddete maruz kalması” sık sık işlenen bir konu haline gelmiştir (Ünlü, Bayram, Uluyağcı & Bayçu, 2009: 96). Gerek geleneksel iletişim araçlarında gerekse yeni medyada varlığını koruyan cinsiyet eşitsizliği, kadınları toplumda ikincil konumda gösteren ataerkil yapıyı ve bunların bir sonucu olan kadına yönelik şiddeti hızlı bir şekilde yeniden üretmektedir. Özellikle televizyon dizileri, bireylerin kadın ve erkekler için uygun görülen tutum, davranış ve kişisel özelliklerini somut hale getirerek bunları kendi içinde içselleştirilebileceği bir ortam oluşturmaktadır. Bununla birlikte kültürel, geleneksel olgulara yaslanılarak kadına uygulanan şiddetin televizyon dizilerinde haklı gösterilmesi, kadının değersizleştirilmesi ve sürekli olarak şiddet gören kadınların ağzı yüzü kan içerisinde çaresiz durumlarının dizilerde yer alması, kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmasına ve sıradan bir hale gelmesine önemli ölçüde sebep olmaktadır. İçinde yaşadığımız bu coğrafyada kadınlar kaderlerinin değil, toplumun kurbanlarıdır. Toplumda var olan kültürel normların, dizilerde sık sık tekrarlanmasıyla birlikte, bu kültürel normların yeniden üretilmesi ve pekiştirilmesi söz konusudur (Tekelioğlu, 2017: 121). Zoonen (1885: 487) kitle iletişim araçlarının, kadın ve kadınlık ile ilgili erkek egemen değerlerin baskın olduğu iletileri hedef kitleye ileten araçlar olarak algılandığını vurgulamaktadır. Bu erkek egemen değerler, kitle iletişim araçlarında kadını şiddet gören, güçsüz, zavallı, acınacak, anne, eş olarak veyahut femme fatale özelliklere sahip kötü karakter olarak göstermektedir. Her iki koşulda da kadın genel olarak ikinci plandadır. Genç olan kadınlar daima güzeldirler ancak çalışıyorlarsa, evde kendilerine yüklenen işleri aksatmayacak işlerde çalışıyorlardır. Birinci planda daima annelik yer almakta, kadının yegâne görevi annelik olarak gösterilmektedir. Bilişsel psikoloji kapsamında yapılan çalışmalar, medya ile ailenin çocuklara ve kendilerine cinsiyetçi roller öğrettiğini ortaya koymaktadır. Erkeğin ve kadının görevleri, neyi nasıl yapması veya yapmaması gerektiği medya ile aile tarafından belirlenen toplumsal rollerle onlara öğretilmektedir (Aktaran Aytekin, 2018: 8). Dolayısıyla toplum içinde, kadın ve erkekler için genel-geçer kurallara göre roller belirlenmektedir. Bu doğrultuda kitle iletişim araçlarında, özellikle televizyonda kadın, genellikle erkeğe her açıdan hizmet eden, sesini çıkarmayan, erkeğin

43 cinsel nesnesi haline gelmiş, genellikle şiddet gören bir konumdadır. Erkeğin ise kadına karşı bir hâkimiyeti söz konusudur. Reklamlardan dizilere kadar birçok içerikte kadına yönelik şiddetin yer alması, izleyicilerinin bu tür içeriklere ilgi göstermesiyle birlikte artan şiddet görüntüleri, normal ve sıradan bir davranış olarak topluma empoze edilmeye devam etmektedir. Bu noktada diziler diğer program türlerine göre araştırılması gereken nihai bir içerik olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bu konuyla ilgili araştırmalar gösteriyor ki “diziler toplum tarafından yaygın olarak tüketilen kurmaca popüler ürünlerdir.” Dolayısıyla izleyicilerin dizilerde yer alan kahramanlarla özdeşleşerek onları rol model alma olasılıkları, dizileri araştırmaya değer kılmaktadır (Ünlü & diğ., 2009: 95). Medyada şiddete yönelik yapılan çalışmalar şiddet görüntülerinin, şiddeti yeniden ürettiğini ve bireylerin günlük yaşamındaki öfke anlarında, bu görüntülerden öğrendikleri davranışları uygulayabildiklerini ortaya koymuştur. Michaud’a göre de şiddet içerikli sahnelerin doğal, estetik ve zararsız olarak sunulması şiddeti etkisizmiş gibi göstermektedir. Böylece izleyiciler için şiddet, tehlikeli ve zararlı bir olgu olmaktan ziyade, normal ve sıradan olarak kabul edilerek her türlü olumsuz olaya ve duruma hizmet etmektedir (Akt, Alp & Turan, 2019: 30). Bazı dizilerde cinsel şiddetin zirvesine çıkılarak, kadına tecavüz konularına yer verilmektedir. Burada sorulması gereken soru, toplumsal bir mesaj vermek amacıyla mı bu konuya veriliyor, yoksa heyecan yaratıp ilgi çekmek amacıyla mı? Kadına çok âşık olduğu için kendine hakim olamayıp kadına saldırıp tecavüz eden, sevdiği kadından karşılık alamadığı için tecavüz eden, kıskançlık duygularına kapılıp kadına tecavüz eden, bazı zaman pişman olup kadından özür dileyen erkeklerin var olmasının yanı sıra, daha da kötüsü kadının kendisine tecavüz eden adamı affedip onunla birlikte olmaya devam etmesi gibi durumlar tecavüzü normalleştirmektedir. Diğer yandan televizyon dizilerinde sunulan kadın karakterlerin, erkek tarafından işkenceye, tecavüze uğrayan fakat yine erkek tarafından kurtarılan cinsel bir obje olarak tasarlanmasının yanı sıra yayınlanan kadına yönelik şiddet sahnelerinin ayrıntılı ve sık kullanımının, günlük hayatta kadına yönelik şiddeti artırdığını, normalleştirdiğini ve yeniden ürettiğini söylemek mümkün olacaktır. Televizyon dizilerinde yer alan şiddete yönelik yapılan çalışmaların birinde, analiz edilen 979 sahnenin 57 tanesinde kadın şiddetinin varlığı ortaya çıkarılmıştır.

44

Toplumda süregelen şiddet yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda televizyon dizilerinin toplumda var olan değer ve yargıları pekiştirdiği söylenebilmektedir. Bu sahnelerde uygulanan şiddetin büyük çoğunluğu ev içerisinde gerçekleşirken, şiddet uygulayanlar en çok baba, koca ve erkek kardeş olarak karşımıza çıkmaktadır (Ünlü ve diğ., 2009: 99). Güzelkanat (1994) özellikle ataerkil toplumlarda aile içindeki kararların erkekler tarafından alınmasının, erkeklerin kadınlar üzerinde tahakküm kurmasına ve bununla birlikte şiddetin ortaya çıkmasına sebep olan önemli unsurlardan biri olduğunu söylemektedir (Akt. Demir, 2000: 58). Kadının, sevgilisi ya da eşi tarafından şiddet görmesi en sık karşılaşılan toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmasına rağmen, aile içinde çözülmesi gereken kişisel bir sorun olarak görülmektedir (Yetim & Şahin, 2008). Bu durum televizyon dizinlerinde zaman zaman karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bu çalışmanın örneklemi olarak seçilen “Sen Anlat Karadeniz” dizisinde de bahsi geçen sorun sıklıkla görülmektedir. 2018 yılı Mart ayı verilerine göre RTÜK İletişim Merkezine en fazla şikâyet edilen diziler arasında “Sen Anlat Karadeniz” de yer almaktadır. Nisan ayında ise “Sen Anlat Karadeniz” dizisi, kadına yönelik şiddeti meşrulaştırma, kadına yönelik şiddete teşvik etme, çocuk ve gençlerin psikolojik gelişimlerini etkileme gibi gerekçelerle 271 kez şikâyet edilmiştir (Yağlıcı, 2018: 135). Şiddet gören veyahut şiddete şahit olan bireylerin çoğu, yaşadıklarını içine atmaktadır. Özellikler çocuklar büyüdüklerinde, bu şekilde içlerine dolan şiddet, bir zaman sonra dışarı çıkmak durumunda kalacak ve birey şiddetin nesnesiyken öznesi konumuna gelecektir (Tekelioğlu, 2017: 30). Bu durum, aynı gerçek hayatta olduğu gibi, Sen Anlat Karadeniz dizisindeki Yiğit karakteri için de geçerlidir. Yiğit de tanık olduğu her şiddeti içine atmakta, içi şiddetle dolmaktadır. Eğer dizi devam etseydi ve Yiğit’in büyümüş halini görseydik, o da muhtemelen babası Vedat gibi saldırgan bir birey haline dönüşecekti. Nitekim dizide Vedat karakterinin geçmişine bakıldığında, babasının kendisi gibi biri olduğu görülmektedir. Dolayısıyla şiddet babalardan oğullarına “miras” kalmaktadır. Bağıran karakterlerden dolayı televizyonun sesini kısmak zorunda kaldığını dile getiren Tekelioğlu (2017: 122-124), saldırgan ve sinirli karakterlerin fiziksel şiddetinin yanı sıra dizilerde sözel şiddete de sıkça yer verildiğini belirtmektedir. Bu tarz

45 senaryolara sahip dizilerin reyting oranlarına bakıldığında, dizilerin izlenmekten geri kalmadığı açıkça görülmektedir. Bu noktada sorulması gereken soru şudur: İzleyiciler, yapımcılar ve senaristler bu denli şiddet içeren ve şiddeti teşvik eden davranışları içtenlikle destekliyorlar mı? Amaçlarının, kadına yönelik şiddetle ilgili eleştiri yapmak olduğunu iddia eden yapımcı ve özellikle senaristler, kadını erkeğin karşısında pasif, güçsüz, edilgen bir şekilde konumlandırmak yerine, ayakları yere basa, güçlü, erkeğe ve ataerkil toplumsal düzene asla boğun eğmeyen, etken bir karakter olarak tasarlamalıdırlar. Ancak dizilerde bu tür özelliklere sahip kadınlara rastlamak oldukça güçtür. Rastlanıldığında ise genelde olumsuz özellikliyle ön plana çıkarılan kadınlar oldukları görülmektedir. Oysaki toplumsal ataerkil düzene, dolayısıyla erkeğe bağlı, saf, onun sözünden çıkmayan, cinsiyetçi rollerle var olanlar, hep iyi olan kadın karakterlerdir. Dolayısıyla bu noktada izleyiciye verilen mesaj şudur: “Eğer kadın ataerkil düzene karşı geliyorsa kötü, bağlı kalıyorsa iyidir.” Kurban kadın, şeytan ruhlu kadın ve anaç kadın olmak üzere, ataerkil sisteme hizmet eden üç tür kadın karakterle karşılaşmaktayız. Dizilerin geneline baktığımızda olumlu ya da olumsuz birçok kadın karakter görmekteyiz. Ataerkil sisteme hizmet eden kadın karakterleri kısaca açıklayacak olursak; güzel ve namuslu kadınlar, ideal, evlenilecek ve âşık olunacak kadınlar olarak görülmekte ve genellikle başrolde yer almaktadır. Anne olan kadınlar, tüm zorluklara rağmen anneliğini sürdüren ya da anneliğini güç ve iktidar sahibi olmak üzere kullanan karakterlerdir. Tehlikeli şeytan ruhlu kadın, kadınlığını erkekleri elde etmek için pervasızca kullanan bu baskın karakterler güç, para ve çıkarları doğrultusunda her türlü oyunu oynamaktadır. Ötekileştirilen kadınlar, hayat kadını, pavyon şarkıcısı gibi kadınlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Evde kalmış kadın, ailesel problemlerden dolayı ağır psikolojik sorunları olan dengesiz karakterlerdir. Son olarak meslek sahibi kadın, bu karakterler genellikle olumlu olarak gösterilmektedir (İpşiroğlu, 2020: 124-128). Ataerkil sistemin bir başka yansıması da ev ortamında kadınların erkeklere sürekli olarak hizmet ediyor durumda olmasıdır. Yemek hazırlama, terlik koyma, paltosunu alma veya paltosunu giydirme, çay koyma, alışveriş poşetlerini elinden alma, ütüsünü yapma, çamaşırlarını yıkama bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu cinsiyetçi roller kadının üzerine öylesine yapışmıştır ki gerek toplumda, gerek televizyon dizilerinde aksiyle

46 karşılaşılamamaktadır. Diğer yandan erkek, şiddet uygulayan bir karakter olarak güçlü olarak tasarlanmakta, kadın ise erkek tarafından korunmaya muhtaç, kurtarılmayı bekleyen güçsüz bir varlık olarak gösterilmektedir. Oysaki kadın zor durumda olduğunda onu kurtaran bir erkek olmadan da karşı karşıya kaldığı bu durumun üstesinden gelebilir. Bir kadın, bir erkeğin yaptığı her işi yapabilir, aynı şekilde bir erkek de bir kadının yaptığı pek çok işi yapabilir, yemek pişirmek ve temizlik yapmak bir cinsiyet rolü değil temel bir yaşam becerisidir. Kadınlar başarılı olmak ya da kendilerini kanıtlamak için ne çok fazla kadınsı ne çok fazla erkeksi davranmak zorunda değildir, doğal olarak kadınlar her şeyin üstesinden gelebilmektedir. Kadınlar yalnız başına yaşayabilir, ailesiyle ya da bir partnerle yaşamak ve anne olmak zorunda değildir, yalnızlık kadının kendi tercihi olabilir. Kadınlar evlenebilir, boşanabilir, kariyer yapmayı tercih edebilir, çocuk doğurabilir ya da doğurmayabilir, bunların hepsi mümkündür, hiç biri üstünlük göstergesi değildir.

3.7. Şiddet İçerikli Yayınların Birey Üzerindeki Etkileri

Lentz, (2014: 192)’e göre “Toplumlar, yarın için planlarını medyadan aldıkları iletilerle yapan, medyada okudukları etkileyici yazarlarla görüşlerini oluşturan, medyada gördükleri ürünlerle evlerini döşeyen, tatillerini medyadan öğrendikleri ve ilginç buldukları yerlerde geçirmek isteyen insanlardan oluşmaktadır” (Akt. Cereci, 2016). Ayrıca iktidarın gücünü daha etkili bir şekilde sunmasında araç olarak kullanılan medya, kitlelere bilgi aktarmakla birlikte, onları istenilen taraflara yönlendirme amacına hizmet etmektedir (Genel, Öztürk & Sayar, 2017: 620). Erişimin ucuz olması gibi diğer birçok nedenle birlikte, internet erişimi ve akıllı telefon gibi yeni medya araçlarının da yardımıyla, televizyonun popülerliği ve etkisi zaman geçtikçe daha da artmaktadır. Bir ülkenin toplumu televizyon başında saatler boyu vakit geçiriyorsa, o ülkeyi ve toplumu en iyi anlatan araçlardan biri televizyondur. Özellikle Türkiye’deki gibi televizyon başında çok uzun saatler geçiren bir toplumdan bahsediyorsak, bu gerçekle baş başa kalmak kaçınılmazdır. Görsel ve işitsel unsurları bir arada sunma özelliğine sahip, kitlesel bir araç olan televizyon, bu yönüyle toplumlar üzerinde oldukça büyük etkiler sağlamaktadır. Kitle iletişim araçları bir yandan bilgiye ulaşmayı kolaylaştırırken diğer yandan bireyleri ve dolayısıyla toplumu olumsuz olarak

47 etkileyebilmektedir. Televizyonun toplum üzerindeki etkileri özellikle önemsenmesi gereken bir konu olarak görülmektedir. Televizyon, özellikle kadına yönelik şiddet davranışlarının öğrenilmesine, çoğalmasına, meşru olarak görülmesine ve bir süre sonra şiddete karşı tepkisizliğe sebep olabilmektedir. Gerbner’e göre “Televizyon, belli konuları ve temaları seçip sürekli tekrarla insanların olayları, değer yargılarını ve toplum normlarını kavramasında büyük etkiye sahiptir. Esasında sosyal gerçekler yalnız televizyon izlemekle değil, doğrudan iletişimle öğrenilir. Ancak doğrudan iletişimin olmadığı durumlarda televizyon önemli bir rol oynar. Eğer bir toplumda televizyon izlenme oranları çok yüksek ise etkilenme de o denli yüksek olur” (Akt. Tekinalp, 1990). İzlerken tanıklık ettiğimiz, şiddet, cinayet ve dehşet verici ölüm görüntüleri, televizyon aracılığıyla evlerimize kadar girmektedir. Bu durum, insanların bu tür elim olaylara zamanla yabancılaşmasına, duygudaşlık kuramamasına, duyarsızlaşmasına sebep olmaktadır. Cheviron (2013: 121) yabancılaşmayı “hem teknolojinin kullanıcılarının bu temsil stratejilerinin etkisi altında kalmamaları yani şiddet temsillerine karşı duyarsızlaşmaları hem de teknolojik temsil stratejilerinin etkisi altında kalarak kandırılmalarıdır” şeklinde tanımlamaktadır. Çocukların, çocukluk dönemlerinde her türlü etkiye kapısı açıktır. “Ağaç yaş iken eğilir” atasözünden yola çıkarak, çocuk yaşta doğru davranış kalıplarının öğrenilmesi, kişiliğin doğru bir şekilde oturması, insancıl değerlerin öğrenilmesi açısından televizyonda izlenilen her türlü içerik, çocukların gelişimi için önem arz etmektedir. Çöloğlu (2010: 13) televizyonun çocuklarda dostluk, yardımlaşma ve paylaşma gibi değerlerin yanı sıra zihinsel becerilerinin de gelişmesine katkı sağladığını, ancak bu olumlu kazanımların yanında televizyonun sinsi bir şekilde çocuk ve genç izleyicilerin tutum ve davranışlarını olumsuz olarak etkilediğini vurgulamaktadır. Bir grup çocuğu çocukluktan yetişkinlik dönemine kadar izleyen Eron ve Huesmann, 8 yaşında şiddet içerikli yayınlar izleyen bir kişinin 19 yaşına vardığında, yaşıtlarına nazaran daha saldırgan bir tutum içinde olduğu saptamıştır. 30 yaşına vardığında ise alkol bağımlığı ve farklı ciddi suçlardan mahkûm edilmiş olduğunu görmüşlerdir (Hamilton, 1998: 23; akt. Çöloğlu, 2010: 49). Öte yandan Amerika’da ilkokula giden bir erkek çocuk, düşük notlarla dolu okul karnesini babasına gösterirken, bir çözüm yolu öğrendiğini, öğretmenine hediye olarak bir kutu zehirli çikolata vermek

48 istediğini söylemiştir. Televizyonda karısını öldürmek isteyen bir adamın karısına bir kutu zehirli şekerleme verdiğini ve bunu kimsenin bilmediğini izleyen çocuk, bu çözüm yolunu “çok basit” olarak nitelendirmiştir (Howe, 1977: 71; akt. Çöloğlu, 2010: 88-89). Televizyonun şiddeti yeniden üretirken sebep olduğu olumsuz etkileri en iyi ve en etkili şekilde anlatan, Michael Haneke tarafından yönetilen “Duygusal Buzlaşma” olarak da bilinen “Kent Üçlemesi”nin ikinci filmi Benny’nin Videosu’nda, 14 yaşındaki bir çocuğun neredeyse zamanının tamamını şiddet dolu videolar izleyerek geçirdiği görülmektedir. Şiddetin sıradan ve normal olduğunu düşünmeye başlayan ve gerçeklik algısı değişen Benny, ailesinin evde olmadığı bir gün eve çağırdığı kız arkadaşını öldürerek, bu cinayeti videoya çeker. Bu noktada televizyonun gerçek ile kurguyu iç içe geçirmesi, gerçek bir cinayetin bile kurgu olarak idrak edilmesine ve gerçekliğin algılanma, öğrenilme biçimi üzerinde olumsuz etkilere sebep olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıntılı ve yoğun şiddet içerikli yayınlar yer veren televizyonun, saldırganlığı arttırma, şiddete karşı duyarsızlaştırma, suç ve şiddet korkusu yaratma, kötü dünya algısı oluşturma gibi etkileri bulunmaktadır (Potter, 1999; Morgan, 2012; Signorielli, 2005). Benzer şekilde Cheviron (2013: 66) da televizyonda sunulan şiddetin, doğrudan şiddet davranışını oluşturmasa bile izleyicileri etkileyerek dolaylı olarak şiddete neden olduğunu söylemektedir. Bu şiddet görüntülerinin, saldırgan davranışları arttırdığı, bir gün şiddet mağduru olunabileceğine dair korku ve endişeye sebebiyet verdiği, bireyi ve dolayısıyla toplumu şiddete karşı duyarsızlaştırdığı, şiddetin sıradan bir durummuş gibi algılanmasına ve anlamsızlaşmasına neden olduğunu belirtmektedir. Şiddetin genel olarak medyada, özel olarak televizyonda içerik malzemesi olarak sürekli tercih edilmesi, çocuklar üzerinde de birçok olumsuz etki bırakmaktadır. Çocuklar gerek oyun, yemek, kıyafet gerek düş kurma şekillerine kadar medya içeriklerinden etkilenmektedir. Dolayısıyla bu noktada medya kuruluşlarının sorumluluk üstlenmesi ve yayınlarını yaparken çocukların gelişimini dikkate alması gerekmektedir. Ancak genel anlamda, medyanın bu durumu pek önemsemediği ve her geçen gün şiddetin dozunu arttırdığı aşikârdır. Çocukların televizyon karşısında en çok vakit geçirdiği saatlerde yetişkinlere yönelik programların reklamının ya da duyurusunun yapılması, bu duruma verilebilecek küçük bir örnektir (Cheviron, 2013: 61-62).

49

Damar (2018: 2)’a göre geçmişte sunulan medya içerikleri ile günümüzde sunulan medya içerikleri arasında oldukça fark vardır. Şöyle ki geçmişte içerik oluşturulurken dikkat edilen değer yargıları bugün değişmiş, reyting odaklı bir yayın anlayışı gelişmiştir. Bununla birlikte geçmişte şiddet görüntüleri, medyada daha az yer almasına rağmen toplum tarafından kabul görülmezken, artık hemen hemen her tür içerikte şiddet unsuru kullanılmakta ve toplum bu tür şiddet içerikli yayınlara yoğun olarak ilgi göstermektedir. Başta diziler olmak üzere hemen hemen her televizyon içeriğinde şiddet, özellikle kadına yönelik şiddet açık veya örtük bir şekilde izleyiciye sunulmaktadır. Birçok programa sürekli olarak yerleştirilen şiddet, sıradanlaşmaya ve kadın şiddeti toplumda meşru olarak algılanmaya başlamıştır. Öte yandan televizyon dizilerini izleyen bir bireyin, dizi karakterleriyle kurduğu ilişki de önemlidir. Arınma ya da temizlenme olarak bilinen katharsis kavramı, izleyicinin izlediği karakterle özdeşleşmesi sonucu hissettiği duygulardan arınması anlamına gelmektedir. Karakterler senaryo içerisinde birçok tehlike ve sorunla karşı karşıya kalabilmektedir. İzleyiciler karakterlerle kurdukları bağ sonucunda aynı tehlike ve sorunları karakterlerle birlikte duygusal olarak yaşamaktadır. Kişinin gerçek hayatından uzaklaşarak, karakterlerin yaşadığı cinsel istismar, şiddet, kötülük gibi durumların sonucunda oluşan acıma, korku, üzülme gibi duyguları hissetmesi katharsis olarak açıklanmaktadır (Bağır, 2018: 44-45). Bu durum şiddet gören bir kadının travmasının tetiklenmesine yol açabilmektedir. Daha önce şiddet görmüş bir kadın, yaşadıklarının benzerleriyle televizyonda karşılaşması sonucu aynı duyguları yeniden yaşayacak, dolayısıyla psikolojik açıdan ağır bir şekilde etkilenecektir. Televizyonda yer alan şiddetin kişiler üzerindeki etkileri bilişsel, duygusal ve davranışsal olmak üç ana başlık altında toplanmaktadır. Bilişsel etkiler, davranışsal ve duygusal etkilerin temel kaynağı olmakla birlikte, kişinin dünya ile ilgili inanç ve algılarını değiştirebilen, biçimlendirebilen etkiler olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada televizyon, sosyal gerçeklik ile ilgili fikirlerin oluşumundaki bilgi kaynağı olarak nitelendirilmektedir. Televizyonda şiddet açık seçik bir şekilde seyirciye sunuluyorsa, seyircinin tutum ve davranışlarının etkileneceği varsayılmaktadır. Wilson ve diğ. (1998: 18) tarafından televizyonda şiddet görüntülerinin seyredilmesiyle oluşan duygusal etkilerin bazı davranışsal etkilere de neden olabildiği söylenmektedir (Akt. Çöloğlu, 2010:80-84);

50

a) Seyircinin saldırgan tutum ve davranışları olabilir, bu davranışsal etkilerde öğrenme ve taklit hipotezine karşılık gelmektedir. b) Seyirci gerçek yaşamda şiddete tepkisiz kalabilir, bu davranışsal etkilerde duyarsızlaştırma hipotezine karşılık gelmektedir. c) Seyircide kurban olma korkusu oluşabilir. Davranışsal etkilerin alt başlıkları ise katharsis, duyarsızlaştırma, uyarma ve disinhibisyon olarak sıralanmaktadır.

3.7.1. Yetiştirme Kuramı (Kültürel Göstergeler/Ekme Kuramı)

Televizyon seyreden kişilerin gerçeklik algısının, televizyonun kurmaca gerçekliğiyle örtüştüğünü savunan bu kuram, televizyonun kişilerde gereksinim oluşturarak, bu gereksinimlerin giderilmesi yönünde belirli formüller sunan bir araç olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bunun sonucunda kişi git gide gerçek hayattan uzaklaşarak televizyonun yaratmış olduğu dünyaya doğrulmaktadır (Göngör, 2013: 112; akt. Özkan, 2017: 132). Gerbner, ekme/yetiştirme kuramını 1960’ların ortasında PA Üniversitesi Annenberg İletişim Okulunda geliştirmiştir. Bu kuramda bahsi geçen “ekme” kavramı belli bir davranış, psikoloji, kültür veya ideolojiyi izleyicinin bilincine yerleştirip yetiştirme amacını ve anlamını taşımaktadır (Akt. Erdoğan, 1998). Hatta Gerbner ve arkadaşları, televizyonda gösterilen şiddet içerikli yayınların, birey üzerindeki en önemli etkilerinin davranışlara yön veren düşüncelere yönelik olduğunu söylemiştir. Gerbner, televizyonu bireyler için popüler bir uyuşturucu ve toplumsal düzende yer alan sorunları meşrulaştıran bir araç olarak görmektedir. Bunun yanı sıra Chandler (2014) izleyicilerin televizyon izleme süreleri ve sıklıkları ile şiddet içerikli davranışlar sergilemeleri arasındaki ilişkiyi bu kuram ile ortaya konmuştur. Yine Gerbner ve çalışma arkadaşları bu kuram kapsamında, Prime Time ve gündüz kuşağında yer alan programları ele alarak, televizyonun bireylerin gündelik yaşamını etkileyip etkilemediğini, eğer etkiliyorsa bunu nasıl yaptığını araştırmışlardır (Akt. Yaylagül, 2008: 64). Gerbner (1992)‘e göre medya, bir toplumda var olan tutum ve değerleri ekerek yetiştirir ve bu şekilde o toplumsal birleştirici bir görev üstlenir. Medyanın bireyler üzerindeki etkisi, izlenme yoğunluğuna göre değişiklik gösterir. Özellikle genç

51 izleyicilerin ve yalnızların etkilenme oranı diğerlerine göre daha yüksektir (Akt. Erdoğan, 1998). Yetiştirme kuramcıları, televizyonun bireyler üzerindeki etkisinin yavaş yavaş birikerek oluştuğunu söylemekle birlikte bu etkinin bireylerin davranışlarından çok tutumlarına yönelik olduğunu öne sürmektedirler. Örneğin, televizyon izlemek doğrudan şiddet davranışına sebep olmamakta ancak bireyin şiddet hakkında zihninde oluşanları biçimlendirmekte ve dolaylı olarak yavaş yavaş şiddet davranışına zemin oluşturmaktadır (Yaylagül, 2008: 76). Gerbner’e göre çok fazla televizyon izleyen bireyler, televizyon programlarında gösterilen şiddeti normal karşılamaya, şiddetin sorunları çözmek için iyi bir yol olduğuna inanmaya başlamaktadır. Ayrıca bireylerin televizyonda yer alan şiddet içerikli yayınlara çok fazla maruz kalması, özellikle geceleri sokağa çıkmaktan ve yabancı insanlarla bir arada olmaktan korkmaya başlamalarına neden olmaktadır. Ekme/yetiştirme kuramı, kitle iletişim araçlarının kamuoyu oluşturma görevi gördüğünü savunmaktadır. Bütün kitle iletişim araçları, özellikle televizyon belirli düşünceleri belirli hedefler doğrultusunda yayarak, bu düşüncelerin insanlar tarafından da paylaşılmasını sağlamaktadır. Bu doğrultuda Gerbner (2002: 55) ve meslektaşları, televizyonun bireylerin zihinlerine ortak düşünceler ektiğini vurgulamaktadır (Akt. Özkan, 2017). Televizyonda toplumsal yaşam ele alınırken anlatıda şiddet unsurunun sıklıkla kullanılması dikkat çeken önemli bir konudur. Televizyon programlarında gösterilen şiddet, cinayet ve tecavüz, günlük hayatta var olanlardan kat kat fazladır. Gerbner (1998: 182) kuramı tekrar ele aldığında “ekmenin” televizyondan hedef kitleye doğru tek yönlü bir süreç olmadığını, kişisel etkileşimlerin de ekme etkilerini etkilediğini ifade etmiştir (Akt. Alemdar ve Erdoğan, 2010: 381).

3.7.2. Kötü Dünya Sendromu

Gerbner, çok uzun süreler, yoğun olarak televizyon izleyen kişileri ağır izleyici olarak adlandırmaktadır. Çok uzun saatler boyunca televizyon izleyen ağır izleyiciler, bir süre sonra gerçek yaşamı anlamlandırmada ve algılamada problem yaşamaktadırlar. Yetiştirme Kuramından hareketle, ağır izleyicilerde “kötü dünya sendromu” oluşabileceğini ortaya koyan Gerbner (2014: 298), “Televizyona uzun süre maruz

52 kalmanın, televizyonda sıklıkla yer alan şiddet görüntülerinden kurtulmanın imkânsız olması nedeniyle, görece ürkütücü ve tehlikeli bir dünyada yaşanıyor olduğu imgesini kültive ettiğini” savunmaktadır. Kısacası ağır izleyiciler, gerçek yaşamı televizyonda seyrettikleri şiddet çerçevesinde değerlendirmeye başladığı için, kötü, tehlikeli ve güvensiz insanlarla dolu bir dünyada yaşam sürdüğünü düşünmeye başlamaktadır (Akt. Yağlıcı, 2019: 128). Gerbner, 3 saatten fazla televizyon seyreden ağır izleyicilerin, günde 2 saatten az televizyon seyreden hafif seyircilere göre gerçek dünyayı daha tehlikeli olarak algıladığını savunmaktadır. Çok fazla televizyon seyreden kişilerin gece sokakta yürürken, şiddetin egemen olduğu bir dünyada yaşadığını düşünerek korkması bu duruma örnek gösterilebilmektedir (Çöloğlu, 2010: 68-69).

3.7.3. Sosyal Öğrenme Kuramı

Şiddet konusu üzerine yapılan araştırmalar, şiddetin içten gelen bir duygu olmasının yanı sıra, sosyal öğrenme sonucu ortaya çıktığını söylemektedir. Birey içinde yaşadığı toplumdaki değerleri, başta aile olmak üzere, arkadaşları ve öğretmenleri gibi kişi ve gruplardan öğrenmektedir. Şiddet davranışı da tıpkı bu toplumda var olan değer ve davranışlar gibi etkileşim halinde olunan kişi ve gruplar tarafından öğrenilerek sonraki kuşaklara aktarılır. Bu sürece “sosyal öğrenme” adı verilir. Türkiye’de annesinin gördüğü şiddete tanıklık eden erkek çocuklarının yarısından fazlasının fiziksel şiddete başvurduğu tespit edilmiş olup, annesi şiddet görmemiş olan erkek çocuklarının şiddet uygulama oranı %23 olarak belirlenmiştir (Avcı, 2020: 39-40). Sosyal öğrenme kuramı denildiğinde akla ilk olarak Stanford Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Albert Bandura gelmektedir. Ancak sosyal öğrenme kuramı, 1950’li yılların ortalarında Rotter tarafından geliştirilmiştir. Kuramın Bandura ile anılmasının esas nedeni kurama asıl büyük katkıların başta Bandura ve Mischel tarafından yapılmış olmasıdır (Bayrakçı, 2007: 200). Sosyal öğrenme kuramı, davranışçı kuramların katı kural ve prensiplerinin tam olarak açıklayamadığı insan davranışlarından hareketle geliştirilmekle birlikte, bireylerin nasıl öğrendiklerine yönelik yapılan çalışmaları kapsamaktadır (Bayrakçı, 2007: 198). Bunun yanı sıra bu kuramı savunan bilim insanları, bireyin davranışlarının, bilişsel,

53 davranışsal ve çevresel etkenlerin birbiri ile olan ilişkisi ve etkileşimi sonucunda gerçekleştiğini öne sürmüşlerdir (Ergün, 2004). Bandura tarafından öne sürülüp geliştirilen öğrenme şekli gözlem yoluyla öğrenme olarak bilinir. Gözlem yoluyla öğrenilen davranışlar, bir çocuğun içinde yaşadığı sosyal ortamlarda etrafındaki bireylerin davranışlarını izleyerek veya onların konuştuğu şeyleri dinleyerek gerçekleşebilmektedir. (Korkmaz (2003)’ a göre de bireyler, toplum içindeki diğer bireylerin davranışlarını seyrederek öğrenmektedirler. Bu bağlamda sosyal öğrenme “başkalarını seyrederek çevreden öğrenme” ya da “toplum içinde ve toplum için öğrenme” olarak adlandırılabilmektedir (Akt. Ültanır, 1997). Bireylerin bulundukları sosyal ortamdaki diğer bireylerin davranışlarını gözlemlemelerinin yanı sıra özellikle çocuklar kitaplarda okudukları, hikâyelerde duydukları, film ve televizyonlarda gördükleri sembolik modelleri taklit ederek öğrenebildiği de vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra saldırganlık da modelleme yoluyla öğrenilebilen bir davranıştır. Rutledge (2000)’e göre çocuklar saldırgan modelleri gözlemlediklerinde daha da saldırganlaşmaktadırlar. Bandura’ya göre ise bireyin davranışlarını etkileyen bu modellemeler üçe ayrılmaktadır (Syracuse University, 2003; Akt. Bayrakçı, 2007: 203): a) Canlı Model: Davranışı gerçekleştiren gerçek birey. b) Sembolik Model: Kitap, film ya da televizyon programlarında tasarlanan karakterler. c) Sözlü Direktifler: Bireylerin nasıl davranması gerektiğine yönelik yapılan konuşmalar. Bandura (1961: 575) tarafından gerçekleştirilen, şiddet içerikli davranışları gözlemleyen bireylerin, özellikle çocukların bu davranışları taklit ederek saldırganlaştıklarını (Akt. Işıker, 2011: 31) ortaya koyan Bobo Doll deneyi literatür için önemli bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bobo Doll deneyinde, okul öncesi çağında olan çocuklar üç gruba ayrıştırılmış ve kendilerine birer kısa film izletilmiştir. İlk gruba gösterilen kısa filmde, yetişkin bir model şişme bir oyuncağa şiddet uygulamakta ve bunun sonucunda şeker ile ödüllendirilmektedir. İkinci gruba izletilen kısa filmde, bu yetişkin bu model şişme oyuncuğa şiddet uyguladığından dolayı cezalandırılmaktadır. Son olarak üçüncü gruptaki çocukların izlediği kısa filmdeki yetişkin ne ödüllendirilmekte, ne de

54 cezalandırılmaktadır. Tüm gruptaki çocuklar filmleri izledikten sonra ayrı gruplar halinde, filmdeki oyuncağa benzer bir oyuncağın bulunduğu odaya alınmış ve tek yönlü aynadan gözlemlenmişlerdir. Modellin ödüllendirildiği ve modele hiçbir şey yapılmayan kısa filmleri izleyen çocukların, modelin cezalandırıldığı kısa filmi izleyen çocuklara göre daha fazla şiddet içeren, saldırgan davranışlar gösterdikleri, yetişkin modeli taklit ettikleri gözlemlenmiştir (Işıker, 2011: 31-32). Sosyal öğrenme kuramı, diğer kişilerin gözlemlenmesi sonucu yeni davranışlar ve bilgiler öğrenildiğini savunmaktadır. Bu davranış ve bilgilerin öğrenilmesi aşamasında gözlem, imitasyon ve modelleme olmak üzere üç temel ilke söz konusudur. Bu ilkelerin hayat boyu aynı şekilde işlendiği kabul edilirken, gözlemleyerek öğrenme her yaşta gerçekleşebilir (Nabavi, 2012: 5-6). Televizyon bu kuram doğrultusunda ele alındığında, çocukların televizyon dizilerinde şiddet uygulayan karakterleri gördüklerinde bu saldırgan davranışları öğrenebilecekleri ortaya çıkmaktadır. Ayrıca gözlem yoluyla sosyal öğrenme sürecinin özellikle küçük çocukları çok fazla etkileyen bir süreç olduğu (Mutlu, 1999: 226), göz önünde bulundurulduğunda çocukların küçük yaşta şiddet eğitimiyle büyümesi toplumsal açıdan çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine Mutlu (1999)’ya göre televizyon yayınlarında yer alan gerçekmiş gibi gösterilen şiddet, saldıran karakterin özellikleri ve şiddetin haklı bir nedene dayandırılması şiddetin taklit edilme olasılığını artırmaktadır. Diğer yandan Akşit (2005: 19)’e göre televizyonda şiddet içeren programların yoğun olarak seyredilmesi sonucu bu davranışların öğrenilmesi ve tekrar edilerek kalıcılaştırılması özellikle çocuklar açısından tehlikelidir. Çocuklar şiddet davranışları kendilerine mal ederek taklit etmeleri sonucunda, bu tür şiddet içerikli davranışları kendi hayatlarında kalıcı hale getirebilmektedir.

3.7.4. Duyarsızlaşma Kuramı

Berger (2011) yaptığı bir araştırma sonucunda medyada yer alan şiddet içerikli yayınların toplumu şiddete karşı duyarsızlaştırdığını ve bunun sonucunda bireylerde saldırgan davranışları tetiklediğini ortaya koymuştur. Bushman ve Huesman (2006: 348- 352) da televizyonda şiddet içerikli yayınlara sık sık yer verilmesi ile birlikte bireylerin bu tür olaylara karşı tepkilerinin sıradanlaştığını ve bireylerin duyarsızlaştığını ifade

55 etmiştir (Akt. Damar, 2018: 10). Benzer şekilde Özer (2010: 392) “Duyarsızlaştırma kuramına göre bazı insanlar çok fazla şiddet izlediklerinde, şiddetin yaygın ve kabul edilebilir bir davranış olduğunu düşünmeye başladığını” söylemektedir (Akt. Yağlıcı, 2019: 146). Bu konuda yapılan araştırmalarda, bireylerin özellikle televizyondaki şiddet görüntülerine aşırı derecede maruz kalmasının, şiddet içerikli programlara karşı normal tepkiler vermesine ve bireylerde psikolojik bir donukluk ve boşluk yaratmasına neden olduğu üzerinde durulduğu ifade edilmektedir (Mutlu, 1999: 125-126). Televizyon programlarında yoğun ve sürekli olarak gösterilen şiddet görüntüleri zamanla bireyleri günlük hayatta yer alan gerçek şiddete, cinayete, tecavüze karşı tepkisiz hale getirdiği vurgulanmaktadır. Çocuklar başta olmak üzere, gençler ve hatta yetişkinler bu ayrıntılı şiddet sahnelerine tekrar tekrar maruz kaldıklarında, vermeleri gereken olumsuz tepkileri ve hissetmeleri gereken olumsuz duyguları bir süre sonra vermemeye ve hissetmemeye başladıkları yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu durum bir süre sonra şiddetin bir sorun olarak görülmesine engel teşkil etmeye başlamıştır.

3.7.5. Uyarma Kuramı

Televizyonda her türlü şiddet içerikli yayının izlenmesi saldırganlıkla ilgili düşünceleri uyarır ve bunun sonucunda birey şiddet uygulamaya hazır hale getirilir. Uyarma kuramının öncüsü olan P.H. Tannenbaum (1975: 92) televizyonda şiddet içerikli yayınların bireyleri heyecanlandırması ve uyarması sonucunda saldırganlığın arttığını öne sürmektedir (Akt. Dilber, 2014: 61). Strasburger ve Wilson (2002: 90)’a göre ise sadece şiddet içerikli görüntülerin değil, cinsel içerikli görüntülerin de yoğun olarak izlenilmesi saldırgan davranışları arttırmaktadır (Akt. İrkin, 2012: 66). Bu kurama göre, televizyon özellikle çocukları görsel ve işitsel uyarıcılarla “aşırı yüklemekte” ve bunun sonucunda çocukları hiperaktif hale getirmektedir (Mutlu, 1999: 125).

56

3.7.6. Disinhibisyon

Disinhibisyon kabul edilemeyen duygu, tutum ve davranışları, bireyin kendi iradesiyle kontrol edemez hale gelerek, sonuçlarının tehlikeli olabileceğini düşünemeyerek rahatlıkla gerçekleştirmesi olarak açıklanabilir. Televizyonda yoğun olarak şiddet görüntülerini izleyen bir kişi için şiddet kullanımı, bir süre sonra meşru kabul edilebilir. Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen araştırmalar, disinhibisyon hipotezini desteklemekte, seyircinin şiddet görüntülerini seyrettikten sonra agresif davranabileceğini ortaya koymaktadır. Pornografik şiddet ile kadına yönelik şiddet görüntülerinin, erkeklerin davranışları üzerindeki etkileri hakkında Donnerstein, Malamuth ve diğerleri tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada, bir ya da birkaç kez şiddet içerikli görüntüleri seyreden erkeklerin davranışlarında önemli ölçüde olumsuz etkiler oluştuğu ortaya konulmuştur (Gunter & McAleer, 1997: 102).

3.8. Şiddet İçerikli Yayınlar Karşısında Alınabilecek Tedbirler

Televizyon şiddetiyle ilgili üzerine sorumluluk alması gereken taraflar resmi kurumlar, endüstri ve ailedir. Ailelerin çocuklarının televizyonda izledikleri programların seçiminde daha özenli ve duyarlı davranması, medya endüstrisinin sosyal sorumluluk ekseninde içerik oluşturması, resmi kurumların ise konuyla ilgili yeterli düzenlemeleri yapması gerekmektedir. Resmi kurumlar ve endüstri tarafından öne sürülen çözüm yolları sınıflandırma ve medya okuryazarlığı olarak iki kategoriye ayrılabilmektedir. Signorelli (2005: 62)’ye göre ise televizyon şiddeti için, sınıflandırma sistemi, v-chip ve medya içeriğinin farkında olmak şeklinde üç temel çözüm yolu bulunmaktadır (Akt. Çöloğlu, 2010: 131-134). Dünya genelinde uygulanan çözüm yollarını ise, yasaklama ve sınırlar belirleme, dengeleme, sınıflandırma, kullanıcının bloke edilmesi, medya okuryazarlığı olmak üzere beş temel başlık altında toplamak mümkündür. Yasaklama; şiddet içerikli yayınlanın saatlerini sınırlandırmayı, dengeleme; şiddet içerikli programların yanı sıra şiddet içermeyen programların da yayınlanmasını, sınıflandırma; programdan önce şiddet vb. içerdiğine dair uyarı yapılmasını, kullanıcının bloke edilmesi; şiddet içerikli programların kişiler tarafından engellenebilmesini ve medya okuryazarlığı kişilerin medya içerikleri

57 hakkında bilgi sahibi olmasını ve onları okuyabilmesini ifade etmektedir (Lemish, 2007: 203). Türkiye’de kullanılan ve RTÜK tarafından geliştirilen sınıflandırma sisteminin adı akıllı işaretlerdir. “Akıllı işaretler sınıflandırma sisteminin amacı, anne babaları ve kamuoyunu medya yapımlarının olası zararlı etkileri konusunda bilgilendirmek ve medyayı nasıl kullanmaları gerektiğini çocuklara öğretmelerinde onlara yardımcı olmaktır.” Akıllı işaretler “programın olası zararlı içeriği” ve “programın hangi yaş grubuna uygun olduğu” ile ilgilidir. Programın olası zararlı içeriği korku ve şiddet, cinsellik ve örnek oluşturabilecek olumsuz davranışlar (ayrımcılık, alkol, sigara ve madde kullanımı, yasa dışı davranışlar, küfür vb.) olarak belirlenmiştir. Televizyon programlarından etkilenme durumuna göre yaş grupları tüm izleyici, 7 yaş, 13 yaş ve 18 yaş olmak üzere dört gruba ayrılmıştır (Öktem, Sayıl, & Özen, 2006). Tüm bunların yanı sıra çoğunlukla ilköğretim öğrencilerine verilen medya okuryazarlığı dersleri televizyonun olumsuz etkileri karşısında bilhassa çocuk seyircilerin bilinçlenmesi ve korunmasına yöneliktir. Medya okuryazarlığı, medya iletilerine eleştirel yaklaşılması, kurmaca ve gerçeklik ayrımının yapılabilmesi, medyanın kurduğu dünyanın gerçeğin kendisi olmadığı bilincinin kazandırılması, içeriğin bilinçli bir şekilde yorumlanması, medya ürünlerinde var olan ırk, sınıf ve cinsiyet ayrımcılığının belirlenmesi ve ortadan kaldırılması, şiddetin önlenmesi şeklinde amaçlara sahiptir (Solmaz & Yılmaz, 2012: 56). Çöloğlu (2010: 183)’na göre ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte televizyon seyrederek, içeriklerle ilgili yorum ve açıklamalarda bulunması, çocuklarının ne tür programlar seyrettiğini belirlemesi önemlidir. Bununla birlikte çocukların televizyon izleme sürelerinin kısıtlanarak, daha fazla kitap okumaya teşvik edilmeleri, televizyonun bir amaç uğruna seyredilmesi ve faydalı değilse tümüyle kapatılması gerektiğinin öğretilmesinin önemli olduğunu vurgulamaktadır.

58

BÖLÜM 4. SEN ANLAT KARADENİZ DİZİSİ ANALİZİ

Çalışmanın bu bölümünde, araştırmanın örneklemi olan Sen Anlat Karadeniz dizisi incelenmiştir.

4.1. Dizinin Künyesi

Tablo 2. Dizinin Künyesi Yapım Sinegraf Yönetmen Osman Sınav, Emre Kabakuşak, Veli Çelik, Murat Onbul, Yusuf Ömer Sınav Yapımcı Osman Sınav Senarist Ayşe Ferda Eryılmaz, Nehir Erdem, Erkan Birgören, Seda Çalışır Oyuncular İrem Helvacıoğlu, Ulaş Tuna Astepe, Öykü Gürman, Sinan Tuzcu, Mehmet Ali Nuroğlu, Nurşim Demir, Sait Genay, Gözde Kansu, Demir Birinci, Dila Aktaş, Furkan Aksoy, Cem Kenar Format Televizyon dizisi Tür Dram Yayın tarihi 24 Ocak 2018 – 13 Kasım 2019 Sezon Sayısı 3 sezon Bölüm Sayısı 64 bölüm Kanal ATV Dil Türkçe Süre 120-150 dk. Mekân İstanbul-Trabzon

4.2. Dizinin Konusu

16 yaşında lise öğrencisi, babası ve abisiyle İstanbul’da yaşayan Nefes, babası tarafından babasının patronu Vedat Sayar’la, para karşılığında zorla evlendirilir. Vedat Sayar psikolojik sorunları olan saldırgan bir iş adamıdır. Nefes’ten istediği karşılığı alamadığı için her defasında ona psikolojik, fiziksel ve cinsel şiddet uygular. 17 yaşında

59 işkence gördüğü odada doğum yaparak anne olan Nefes, sekiz sene boyunca oğlu Yiğit’le birlikte eve hapsedilir. Yiğit hiç okula, parka gitmemiş, evleri deniz kenarında olmasına rağmen denizi sadece camdan görmüş, doğduğundan beri annesiyle birlikte eve hapsedilmiş bir çocuktur. Buna rağmen Nefes birçok şeyi Yiğit’e evde öğretir. Bu süreçte her fırsat bulduğunda oğluyla birlikte kaçar ancak her seferinde yakalanır, tekrar tekrar şiddet ve işkenceye maruz kalır. Tahir Kaleli, Trabzon’da yaşayan Karadenizli bir ailenin dört oğlundan biridir. Aile şirketleri olan Kaleli Kum’un gemilerinde vakit geçirmeyi seven, masa başında oturmaktan hoşlanmayan asi ve inatçı bir gençtir. Tahir ailesiyle birlikte, Sayar Beton Şirketiyle anlaşma imzalamak üzere İstanbul’a gelir. Aynı akşam Vedat, Kaleli ailesini akşam yemeğine davet eder. Nefes’i gören Tahir, ondan etkilenir ancak Nefes’in evli olduğu aklına gelince kendini toplarlar. Yemekte Nefes’in bileğindeki morlukları gören Tahir, bileğini tutarak ne olduğunu sorar. Bunu gören Vedat kıskançlık krizine girer, öfkelenir, ilk fırsatta yukarı çıkarak Nefes’i suçlar ve parmaklarını kırar. Bunun üzerine Vedat’ın misafirlerin yanına geri dönerek onlarla ilgilenmesini fırsat bilen Nefes artık dayanamaz, Yiğit’i de alarak evden kaçar, Tahir'in arabasının bagajına biner ve hiç fark edilmeden Trabzon’a Kaleli ailesinin köyüne kadar gider. Köyde onları istemeyen ve sorun çıkartan kişilerin yanı sıra, başta Tahir ve yengesi olmak üzere birçok kişi onlara destek olur. Nefes’in peşine düşen Vedat, adamlarıyla birlikte Trabzon’a gelir. Nefes’in yaşadıklarını öğrenen Tahir ise, artık Nefes’i ve oğlunu korumayı kendine görev edinir ve daima onların yanında olarak Vedat’la savaşır. Bir süre sonra birbirlerine âşık olan Nefes ve Tahir, tüm imkânsızlıklara rağmen bin bir türlü zorlu yoldan geçerek evli, çocuklu ve mutlu bir aile olarak, Nefes’in İstanbul’da Hukuk Fakültesini kazanması üzerine İstanbul’a doğru yeni bir hayat için yola çıkarlar.

4.3. Dizinin Karakter Çatısı

Tablo 3: Dizinin Karakter Çatısı Karakter Biyolojik Sosyolojik Psikolojik Özellikler Özellikler Özellikler İrem Helvacıoğlu 24 yaşında, uzun Anne, dini nikâhla Dayanıklı, inatçı, (Nefes Zorlu) ve düz saçlı, evli, ilkokul kararlı, gururlu,

60

kumral, renkli mezunu, çocuk müdanasız, duygusal, gözlü, zayıf, gelin, ev hanımı, sorumluluk sahibi, güzel, orta ekonomik vicdanlı, iyimser, boylu. özgürlüğü yok. güvenilir, sabırlı, âşık. Ulaş Tuna Astepe 29 yaşında, kısa Bekâr, iş insanı, Sabırsız, hırçın, asi, (Tahir Kaleli) ve düz saçlı, maddi durumu iyi, korumacı, dayanıklı, kumral, sakallı, ailesiyle inatçı, kararlı, gururlu, renkli gözlü, Trabzon’da vicdanlı, merhametli, zayıf, yakışıklı, yaşıyor. güvenilir, öfkeli, uzun boylu. sahiplenici, kıskanç, sivri dilli, âşık. Mehmet Ali 35 yaşında, Baba, dini nikâhla Öfkeli, psikopat, âşık, Nuroğlu dalgalı saçlı, evli, iş insanı, kinci, dengesiz, (Vedat Sayar) esmer, sakallı, maddi durumu iyi, kötümser, sabırsız, kahverengi İstanbul’da yaşıyor, kıskanç, yalancı, gözlü, zayıf, orta suçlu. merhametsiz, takıntılı. boylu. Öykü Gürman 29 yaşında, Anne, evli, ev Kıskanç, âşık, vicdanlı, (Asiye Kaleli) dalgalı ve uzun hanımı, maddi anaç, özgüvenli, saçlı, esmer, durumu iyi, merhametli, samimi, kahverengi Trabzon’da eşinin patavatsız, iyimser, gözlü, zayıf, ailesiyle yaşıyor. komik, sorumluluk güzel, orta sahibi, hırçın. boylu. Sinan Tuzcu 35 yaşında, kısa Baba, evli, iş Kıskanç, âşık, öfkeli, (Mustafa Kaleli) ve kır saçlı, insanı, maddi komik, hırçın, inatçı, esmer, sakallı, durumu iyi, korumacı, sadık. kahverengi Trabzon’da gözlü, göbekli, yaşıyor. orta boylu.

61

Gözde Kansu 35 yaşında, kısa Bekâr, iş insanı, Korkak, merhametsiz, (Eyşan Sayar) ve uzun saçlı, maddi durumu iyi, yalancı, vicdansız, kumral, İstanbul’da yaşıyor. sakin, manipülatif, kahverengi akıllı, özgüvenli. gözlü, zayıf, seksi, uzun boylu. Demir Birinci 7 yaşında, Okula gitmiyor, Akıllı, sakin, çekingen, (Yiğit Sayar) dalgalı saçlı, İstanbul’da yaşıyor. cesaretli, merhametli. kumral, kahverengi iri gözlü, zayıf. Sait Gencay Yaşlı, orta İmam, dul, maddi Merhametli, dini inancı (Osman Hoca) boylu, beyaz durumu orta, yüksek, vicdanlı, sakin, saçlı ve sakallı, Trabzon’da kibar, sevecen, kahverengi yaşıyor. korumacı, gözlü, hafif misafirperver, iyimser, kilolu. samimi, sabırlı. Nurşim Demir Yaşlı, orta Anne, dul, ev Hırçın, öfkeli, tez canlı, (Saniye Kaleli) boylu, hanımı, maddi inatçı, sabit fikirli, sivri kahverengi durumu iyi, dilli, korumacı, gözlü, koyu Trabzon’da gelenekselci, özünde saçlı, hafif çocuklarıyla vicdanlı. kilolu. yaşıyor. Cem Anıl Kenar Kumral, uzun Bekâr, maddi Komik, dalgacı, (Murat Kaleli) boylu, durumu iyi, iş sabırsız, hırçın, kahverengi insanı, ailesiyle korumacı, dayanıklı, gözlü, sakallı, Trabzon’da inatçı, kararlı, vicdanlı, bıyıklı, zayıf. yaşıyor. merhametli, güvenilir, öfkeli, sahiplenici, kıskanç, sivri dilli, âşık.

62

Furkan Aksoy Sarışın, orta Bekar, maddi Komik, dalgacı, (Fatih Kaleli) boylu, mavi durumu iyi, iş sabırsız, korumacı, gözlü, sakallı, insanı, ailesiyle dayanıklı, kararlı, bıyıklı, zayıf. Trabzon’da vicdanlı, merhametli, yaşıyor. güvenilir, sahiplenici.

Belfu Benian Kumral, renkli Bekâr, çalışmıyor, İyi niyetli, masum, saf, (Mercan gözlü, balık etli, maddi durumu iyi, takıntılı, âşık, sakin, Dağdeviren) orta boylu, düz Trabzon’da çekingen. saçlı, güzel. ailesiyle yaşıyor. Çağla Özavcı Kumral, renkli Bekâr, hemşire, Hırçın, inatçı, öfkeli, (Nazar gözlü, zayıf, maddi durumu iyi, korumacı, sivri dilli, Dağdeviren) kısa boylu, Trabzon’da gururlu, kararlı. kıvırcık saçlı, ailesiyle yaşıyor, güzel.

Nalan Kuruçim Esmer, kısa Evli, maddi Korumacı, sivri dilli, (Türkan boylu, zayıf, durumu iyi, ev duygusal, gelenekselci, Dağdeviren) koyu saçlı, hanımı, Trabzon’da iyi niyetli, dedikoducu, kahverengi yaşıyor. özünde vicdanlı. gözlü. Hilmi Özçelik Sarışın, renkli İş insanı, maddi İnatçı, sivri dilli, (Cemil gözlü, göbekli, durumu iyi, evli, korumacı, kaba, sinirli, Dağdeviren) orta boylu, kır Trabzon’da sabit fikirli, vicdansız, saçlı ve sakallı. yaşıyor. yalancı, kinci, kötümser. (Egri, 1982: 55-57)

4.4. Genel Bilgi ve Değerlendirme

Kadına yönelik şiddet konusunda sosyal sorumluluk bilinciyle oluşturulduğu savunulan Sen Anlat Karadeniz dizisi, şiddet sahnelerinin ayrıntılı, uzun ve yakın planlarla gösterildiği; baba, amca, koca ve sevgili tarafından kadınlara uygulanan fiziksel,

63 psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin çok fazlaca yer aldığı bir yapım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada dizide, başta Vedat olmak üzere, Tahir, Cemil, Mustafa, Nefes’in babası, Vedat’ın babası, Tahir’in kardeşleri Murat ve Fatih gibi karakterler, fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet uygulayıcıları olarak belirlenmiştir. Şiddetin çocuklarda yarattığı psikolojik zararın etkilerinin ileriki dönemlerde ortaya çıktığı söylenmektedir. Aile içi şiddete maruz kalmak veya tanık olmak çocukların geleceklerini ciddi bir şekilde etkilemekte, çocukların kişilik gelişimi açısından olumsuz sonuçlar yaratmaktadır. Çocuklar aile içindeki davranışları gözlemlemektedir. Şiddet içerikleri davranışların yer aldığı bir ailede büyüyen çocuklarda bu olumsuz davranışların öğrenilmesi ve uygulanması durumu söz konusudur. Vedat Sayar sorunlu bir çocukluk geçirmiştir. Aile içi şiddete tanık olarak büyüyen ve şiddete maruz kalan Vedat, gelecekte de bunların yansımalarını yaşamaktadır. Bu noktada dizide, geçmişte aile içi şiddete maruz kalan ve tanık olan çocukların, büyüdüklerinde benzer davranışlar sergileyebilecekleri mesajı verilmektedir. Dolayısıyla dizide Vedat Sayar’ın şiddetinin kökeni, sevgisizlik ve aile içi şiddet ile birlikte sorunlu bir çocukluk dönemidir. Özellikle çocukluk döneminde babasının, kuzeni Eyşan’a sürekli olarak uyguladığı cinsel şiddet, Vedat’ın babasını öldürmesine neden olmuştur. Üstelik bunu babasının boğazını keserek yapmıştır. Vedat şiddeti çocuklukta öğrenmiş, ilk cinayetini çocukluk döneminde işlemiş ve cinsel şiddeti yine çocukken babasından öğrenmiştir. Öte yandan Vedat’ın Nefes’e şiddet uygulamasının kendince gerekçesi, aşkına, sevgisine karşılık bulamamasıdır. Vedat’ın sevgisizliğe tahammülü yoktur, Nefes’in onu sevmemesi karşısında, babasından öğrendiği cinsel ve fiziksel şiddeti, psikolojik şiddetle birlikte açığa çıkarmaktadır. Vedat ciddi anlamda psikolojik sorunları olan bir karakterdir, sevgisizliğin yanı sıra aşırı kıskançlık da onun şiddetinin sebeplerinden biridir. Ayrıca Nefes’e ulaşmak ve onu tekrar elde etmek için çevresindeki diğer kadınlara da şiddet uygulamaktadır. Tahir, Cemil, Murat, Fatih gibi karakterler, kadına yönelik fiziksel şiddetten çok psikolojik ve ekonomik şiddet uygulayıcılarıdır. Bunun sebebi ise yine yetiştirilme tarzı, geleneksel yapı, ataerkil düzen ve bunların içselleştirilmesi durumudur. Erkek kadından üstündür, şiddet ise bu inancın bir sonucudur. Kadına uygulanan fiziksel şiddetin boyutları aşılarak, çeşitli fantezilerle işkencelerin gösterildiği sahneler, farkındalık yaratmaktan çok ilgiyi ve reytingi arttırmaya yönelik sahneler olarak değerlendirilmektedir. Örneğin daha dizinin ilk

64 bölümünde, Nefes’in eşi tarafından parmaklarının kırılması, gerek seslerle gerek kamera açılarıyla ayrıntılı bir şekilde izleyiciye sunulmuştur. Oysaki amaç farkındalık oluşturmaksa, kadına uygulanan bu şiddeti, bu denli ayrıntılı, uzun ve yakın planlarla göstermenin bir gerekliliği yoktur. Üstelik yine aynı sahnede kullanılan alt ve üst açılar, sinematografik olarak erkeği yüceltirken kadını alçaltmaktadır ki ilgili sahnede bu açıların kullanımı da gereksizdir. Bunların yanı sıra şiddetin dizilerde nasıl gösterildiği de önemli bir husustur. Söz konusu dizide cinsellikle bir arada kullanılan şiddet görüntüleri şiddet pornografisi kapsamına girmektedir. Resim 1 ve Resim 2’de gösterilen Vedat’ın Nefes’e tecavüz ettiği sahnede, Nefes’in dudağına zorla kırmızı ruj sürmesi, yatakta serili olan kırmızı saten nevresim ve Nefes’in kravatla kollarından yatağa bağlı olması, işkence görüp tecavüze uğrayan bir kadın için farkındalık yaratmak adına fazla “süslü”dür.

Resim 1: Vedat’ın Nefes’e Tecavüz Ettiği Sahne

Resim 2: Vedat’ın Nefes’e Tecavüz Ettiği Sahne

65

Dizide Nefes karakterinin sürekli acı çektiğinin gösterilmesi, devamlı ağlaması, sık sık korkması ve erkeklerin ani hareketlerinden ürken bir kadın olarak gösterilmesi sorunludur. Ancak Nefes karakterinin Vedat’la mücadele etmeye çalışması, güçlü duruşu, inatçı ve kararlı olması, bir şeyleri başarmaya çalışması ve asla pes etmemesi gibi özellikler, olumlu özellikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan özellikle ilk bölümde Vedat tarafından dudağının patlatılması, abartılı ve süslü şiddet sahneleri, Resim 3’de gösterilen vücudunun çeşitli yerlerinde ve yüzünde var olan dehşet verici morluklar dikkat çeken olumsuz noktalardır. Bunların yanı sıra dizideki kadın karakterlerin çoğunlukla ev işi yapması, vakitlerinin çoğunu mutfakta ve ev içinde geçirmesi, çamaşır yıkama, ütü yapma, yemek hazırlama, erkeklere sürekli hizmet etme gibi toplumsal cinsiyet rolleri dizide bariz bir şekilde yer almaktadır.

Resim 3: Nefes’in Şiddet Gördüğü Sahnelerden Biri

Dizide çok sık kullanılan ve dikkat çeken diğer önemli bir husus ise alt ve üst açlarının kullanımı, kadın ve erkeğin konumlandırılışıdır. Resim 4, Resim 5 ve Resim 6’da görüldüğü gibi erkek karakterler alt açılarla yüceltilirken, kadın karakterlere üst açılarla tepeden bakılması gibi pek çok sahneye yer verilmektedir. Dizinin her bölümünde bu tür alt ve üst açıların sık sık kullanımı, kadını erkeğin önünde diz çöker şekilde konumlandırma gibi sahneler ataerkil anlamlar içermektedir. Böylelikle seyirciye erkeğin kadından üstün olduğu mesajı, diyalogların ve davranışların yanı sıra sinematografik olarak da verilmektedir.

66

Resim 4: Alt Açı

Resim 5: Üst Açı

Resim 6: Konumlandırma

67

Erkek karakterlerin kadın karakterlere “hanım ol otur oturduğun yerde”, “erkeğin işine karışma” gibi cinsiyetçi söylemlerde bulunmasının yanı sıra, dizide kadınların, erkeklerin sinirli hal ve tavırlarını destekleyip haklı görerek “hakkındır sinirlen” şeklinde eşlerini “pohpohlaması”, şiddet gören kadınlara “hak etti” gözüyle bakılması kadına yönelik her türlü şiddeti destekler niteliktedir. Dizide cinsiyet eşitsizliği ön planda olup, kadın ikincil konumda yer almaktadır. Genel yapı içinde erkeğin bir adım önde olması, kadına sürekli direktifler vermesi, kadını kontrol edip yönlendirmesi problemliyken, kadının sürekli her erkeğe hizmet etmesi, yemek yapması, çamaşır yıkaması, temizlik yapması, kısacası toplumsal cinsiyet rollerini sorunsuz bir şekilde kabul edip benimseyen, kocasından izin alması gereken ve genelde ev içinde konumlandırılan kadın profili daha da problemlidir. Dizide kadının ve erkeğin görevleri bellidir, kadın ev içinde, erkek ev dışında görevlidir, erkek ev işinden anlamazken kadın da şirket işlerinden anlamaz. Dizide kadın karakterlerin çoğu özgür değildir. Kocasından izin alması gereken, çalışmasına karşı çıkılan, sürekli bir erkek tarafından kontrol altında tutulan, erkekten bağımsız hareket edemeyen kadın karakterlerle karşılaşılmaktadır. Kadınlar dizide erkekler tarafından korunmaya muhtaç, hapsedilen ya da şiddet gören karakterlerdir. Mutlulukları, mutsuzlukları, güvende olmaları ya da olmamaları gibi her durum, bir erkeğe bağlı olarak gelişmektedir. Bir tarafta erkek için intihara kalkışan, sürekli kendine zarar veren, öteki tarafta erkeğin şiddetinden kurtulmak isteyen kadınların hayatları sergilenmektedir. Başarılı ve güçlü iş kadınların da bile bu durum söz konusudur ve bu karakterlerin temsilleri de bir noktada problemlidir. Şöyle ki iş kadını olan Eyşan geçmişte amcasının tecavüzüne uğramış, şimdilerde ise Vedat’ın yönlendirmelerine göre hareket eden, soğuk ve kötülük yapan bir karakterdir; avukat Esma, işinde oldukça başarılıdır ve diğer kadın karakterlere göre şiddete karşı kesin bir eleştirel tavrı vardır ancak o da geçmişinde aile içi şiddet yaşamış olmasına rağmen bazı noktalarda ataerkil sistemi içselleştirmiştir; hemşirelik yapan Nazar ise babasından bağımsız hareket edemeyen, babasının baskısı altında yaşayan ve bunu kabullenen bir kadındır. Dizide başta Nefes olmak üzere, Asiye, Saniye, Eyşan, Esma, Nazar gibi güçlü kadın karakterler vardır ancak kesinlikle özgür değillerdir. Bununla birlikte kadın karakterlerin tümü ataerkil sistemi içselleştirmiş, özellikle toplumsal cinsiyet rollerini ve erkeğin üstünlüğünü benimsemiştir.

68

Dizide, anneliğin gerek kadın gerekse diğer karakterler tarafından anlamlandırılması kutsal ve önceliklidir, annelik her şeyden önce gelmektedir. Nefes’in önceliği oğlu Yiğit’tir. Oğlu için her şeye katlanmakta, ona bir şey belli etmemeye, onun yanında üzülmemeye, ağlamamaya çalışmaktadır. Yiğit üzülmesin diye olumsuz durumlardan bile olumlu anlamlar yaratmaktadır. Kısacası hayatının odak noktası, hatta Nefes’i hayata bağlayan oğludur. Diğer yandan, Saniye Kaleli için de oğulları öncelliklidir. Oğullarının dizinin dibinden ayrılmamasını istemekte, sürekli onları koruma kollama ihtiyacı hissetmektedir. Oğulları zarar görecek korkusuyla yaşamakta ve önlemler almaktadır. Özellikle Tahir’i evlendirmek ve bu şekilde kontrol altına almak istemektedir. Öyle ki oğlu zarar görmesin diye kendi vicdanını ve bir başkasının anneliğini bile hiçe saymaktadır ki bu da dizinin tezat noktalarından biridir. Bütün bunların sonucunda dizide genel anlamda kadının yegâne görevi annelik olarak gösterilmektedir. Televizyon dizilerinde oldukça sık rastlanan kötü baba karakterleri, sadece eşlerine değil, çocuklarına hatta bütün ailesine zarar vermektedir. Tıpkı Vedat karakterinde ve Nefes’in babasında olduğu gibi. Öte yandan çocukları kaç yaşına gelirse gelsin ebeveynler, çocuklarının hayatlarına müdahale etme, onları istedikleri gibi yönlendirme hakkına sahip olduğunu düşünmektedirler. Bu durum özellikle de çocuklarının birlikte oldukları partner konusunda geçerli olmaktadır. Tahir’in annesi Saniye’de de durum bundan farklı değildir. Saniye Tahir’in Nefes’le olmasına izin vermez, sürekli Nefes’i aşağılar, Tahir’e öfkelenir. Tahir’i illa Mercan’la evlendirmek ister. Nefes’in babası zamanında Nefes’i, patronuyla para karşılığında zorla evlendirmiştir. Cemil ise Mercan’ın söz yüzüğünü, Mercan istememesine rağmen zorla çıkarmıştır. Kadınların özgür olmasının en önemli adımı ekonomik bağımsızlıklarını eline almalarıdır. Ancak dizide, Vedat, Nefes’in çalışması bir yana, kadının evden dışarı adım atmasına izin vermez. Vedat’tan kurtulduğunu düşünen Nefes, bu kez de Tahir’in ekonomik şiddetine maruz kalır. Tahir de Nefes’in çalışmaması gerektiğini düşünerek Nefes’e karşı çıkar. Ancak neyse ki Nefes Tahir’i umursamaz ve Esma’nın hukuk bürosunda çalışmaya başlar. Burada Nefes’in özellikle bir hukuk bürosunda çalışmaya başlamasının, anlamsal olarak bilinçli bir şekilde yapıldığı düşünülmektedir.

69

Dizide şiddet gören kadın karakterlerden Nefes, Vedat’ın şiddetine boyun eğmemekte, şiddetten kurtulmak için mücadele etmektedir. Her fırsatını bulduğunda evden kaçmakta ancak her seferinde yakalanmaktadır. Bir gece evlerine gelen misafirlerin arabasına saklanarak Trabzon’a kadar kaçan Nefes, burada kendisine destek olan başta Tahir, Asiye, Murat, Fatih, Esma, Osman Hoca ve köydeki diğer insanlarla birlikte Vedat’a ve Vedat’ın şiddetine karşı durmakta, ancak hukuki açıdan yeteri kadar Vedat’la mücadele edememektedir. Nefes’in darp raporu ve uzaklaştırma kararı alması, Vedat’ın kısa süreli hapse girmesi ancak yine de çeşitli nedenlerle ve türlü engellerle Vedat’ın tam anlamıyla adalete teslim edilememesi, Vedat’ın cezasının kişisel olarak verilmeye çalışılması, kişisel adalet sağlanması durumları dikkat çekmektedir. Berrak, Vedat’ın fiziksel ve psikolojik şiddetine, annesi ve kardeşi için boyun eğmekte, o ne diyorsa onu yapmaktadır. Mercan ise babasının fiziksel ve psikolojik şiddetine karşı duramamakta, sessiz kalıp ağlamayı tercih etmektedir. Öte yandan Nefes, Asiye, Mercan, Saniye Hanım başta olmak üzere diğer tüm kadınlar, Tahir, Mustafa, Cemil ve diğer erkeklerin psikolojik şiddetini kabul etmekte, yani psikolojik şiddet normal görülerek adeta onaylanmaktadır. Örneğin emretme, bağırma, tehdit, baskı, aşırı kıskançlık, hareket özgürlüğünü kısıtlama, alay etme, hakaret, küçük düşürme gibi psikolojik şiddet türleri, kadınlar tarafından normal karşılanarak bir şiddet türü olarak görülmemektedir. Dizide yer alan kadın ve erkek karakterlerin çoğu kadına yönelik fiziksel şiddeti eleştirirken, Türkan, Cemil gibi karakterler fiziksel şiddeti haklı göstermeye çalışmaktadır. Genel anlamda dizide, fiziksel şiddet eleştirilip, kısmen hukuki olarak, çoğu zaman kişisel olarak cezalandırılmakta ancak psikolojik ve ekonomik şiddet, bir şiddet türü olarak görülmemekte, normalleştirilmektedir. Söz konusu dizi, kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılması ve şiddete teşvik edilmesi, çocukları ve yetişkinleri olumsuz olarak etkilemesi sebebiyle, birçok kişi ve kuruluş tarafından şikâyet edilmiştir (RTÜK, 2018). Televizyon dizileri, 2018 yılında en çok şikâyet alan program türü olarak belirlenmiştir. Bir önceki yıla nazaran dizi şikâyetlerinin arttığı, bu şikâyetlere şiddet içeriklerinin fazla kullanımının sebep olduğu belirtilmiştir. 2018 yılında televizyon dizileri arasından en çok şikâyet edilen dizi 271 bildirim ile Sen Anlat Karadeniz dizisi olmuş, dizide eşi tarafından işkence gören kadının görüntülerinin açık seçik gösterilmesinin yanı sıra yan kadın karakterlerin de maruz kaldığı ayrıntılı şiddet

70 görüntüleri yoğun tepkilere neden olmuştur. Örneğin Nefes karakterinin parmağının kırıldığı sahne, diziye sonraki bölümlerde katılan Berrak karakterinin Vedat tarafından annesi ve kardeşi ile tehdit edilmesi, akabinde Vedat tarafından kesilen annesinin parmağını toprağa gömmesi gibi sahneler fazlaca şiddet içerdiği, özellikle çocuklar açısından sakıncalı olduğu gerekçesiyle şikâyet edilmiştir. Gelen şikâyetler arasında aşağıdaki bildirimler ön plana çıkmıştır (RTÜK, 2018):

“Sayın RTÜK yöneticileri ATV’de yayınlanan Sen Anlat Karadeniz dizisi genel ahlak kurallarına aykırı olarak yayın yapmaktadır. Toplumuzda aile ahlakının ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok. Dizi de dini nikâhlı bir kadın bekâr bir erkekle beraber yaşıyor. Kadına şiddeti destekliyor bu tür dizilerin yayında olması çok yanlış. Benim 7 yaşındaki kardeşim filmden etkilenerek okulda kız arkadaşlarına şiddet eğiliminde bulunmuş. Sizden ricam bu tarz filmleri toplum ahlakı için yayından kaldırmanız.” “Babam bu dizideki Vedat’a çok benziyor. Vedat Nefes’e ne yaparsa aynısını yapıyor anneme. Annemle ben şuan babamdan kaçıyoruz. Lütfen diziyi bitirin. Her çarşamba ATV yeter artık bıktım lütfen bitirin diziyi. Kaç gündür size şikâyet etmeye kalktım. Her seferinde beni dövdü. Lütfen bitirin gözlerim yaşardı anlatırken lütfen bitsin de babam anneme aynısını yapamasın.” “Kadına şiddeti alenen beyan eden, şiddet potansiyeli yüksek ve dizi izlenme oranları hat safhada olan toplumumuza ‘Sen Anlat Karadeniz’ dizisinin çok korkunç bir örnek olduğunu size arz ederim. Lütfen ya yayından kaldırın ya da usulünce ceza verin. Her türlü şiddeti içeren ve saçma sapan senaryoyla halkımızın karşısına çıkan bu dizinin kanalından da şikâyetçiyim. Bütün bunları bildikleri halde reyting uğruna bu diziyi yayınladıkları için.”

4.5. Üçüncü Bölüm Analizi

Dizinin 3. Bölümünde Tahir, Nefes ve Yiğit yayla evinde kalır, herkes onları arar. Osman Hoca, Mustafa’nın ısrarları sonucunda Tahir, Nefes ve Yiğit’in yayla evinde kaldığını söyler. Ancak hangi yayla evinde kaldığını söylemediğini için Mustafa o anki heyecanla kendi yayla evleri olduğunu düşünerek oraya gider. Mustafa’yı takip eden Vedat, Nefes ve Yiğit’i bulacağını düşünür. Ancak yayla evine vardıklarında orada kimsenin olmadığını görürler. Mustafa ve Vedat arasında çıkan tartışma sonucunda Mustafa vurulur. O esnada Mustafa’nın kardeşleri Fatih ile Murat gelir ve Vedat’ın adamlarıyla dövüşürler. Vedat, onlara eğer Tahir, Nefes ve Yiğit’i bulup ona teslim etmezlerse Mustafa’nın kan kaybından öleceğini söyler. Bütün bunları öğrenen Tahir, kardeşlerini de yanına alarak abisini kurtarmak için bir plan yapar ve harekete geçer. Öte

71 yandan Eyşan ve Mustafa başka bir plan yapar. Eyşan hem Mustafa’yı kurtarır hem de Nefes ve Yiğit’i alma garantisi sağlar. Mustafa Eyşan’la yaptığı anlaşma sonucunda, Tahir ve kardeşlerinin canına karşılık Nefes ve Yiğit’i Vedat’a vermeyi kabul eder. Anlaşma gereği Eyşan Mustafa’yı evine getirir. Nefes, Esma’nın yanına giderek darp raporuyla Vedat’ı şikâyet etmek istediğini söyler, yapılan şikâyet üzerine Vedat hapse girer. Bunu öğrenen Eyşan Mustafa’nın anlaşmayı bozduğunu düşünür ve Mustafa’yla konuşur. Sonrasında elinde bir fotoğrafla Saniye Hanımın evine gider çünkü Nefes oradadır. Eyşan herkesin içinde elinde bir fotoğrafla Nefes’i “erkek avcısı” olarak itham eder. Fotoğrafta Nefes bir erkeğe sarılmaktadır. Eyşan bu fotoğraftaki kişinin geçmiş zamanda Nefes’in Vedat’ı aldattığı adam olduğu söyler ve Nefes’e dönerek “bu koruma zamanında seni Tahir gibi korumak istedi, koruyabildi mi? Tahir’in de bu zavallı korumanın kaderini mi paylaşmasını istiyorsun” diyerek aslında Nefes’i üstü kapalı tehdit eder. Çünkü fotoğraftaki kişi Nefes’in abisidir; Nefes’i kurtarmaya çalışırken Vedat tarafından Nefes’in gözü önünde vurularak öldürülmüştür. Gerçeği bilmeyen Tahir bu fotoğrafı görünce yıkılır. Nefes’i korumaktan vazgeçmese de Nefes’ten vazgeçer ve Mercan’la evlenmeyi kabul eder. Nefes ise kendisi yüzünden başkalarının zarar görüp acı çekmesini istemediği için Tahir’in Mercan’la sözlendiği akşam silahla karakola Vedat’ı öldürmeye gider. Nefes’in yıllardır şiddet gördüğü ve kurtulmak istediği için değil Tahir’i öldürme ihtimali olduğu için, yani kendi için değil de bir erkek için Vedat’ı öldürmeye kalkması dikkat çeker. Dizinin genelinde olduğu gibi bu bölümünde de kadın-erkek ayrımının vurgulanması dikkat çekmektedir. Asiye’nin mutfakta iş yaparken, kayınvalidesine “gündüz gündüz erkek kısmı nerede olur ana, işinin başındadır” demesi erkeğin asli görevinin dışarıda çalışmak olduğunu hatırlatır niteliktedir, erkek gündüz vakti işine gider, kadın ise evde ev işlerini görür. Kadın karakterler devamlı mutfakta yemek yaparken, temizlik ve ev işi yaparken görülmektedir. Saniye Kaleli, Nefes’e oğlunun peşini bırakmasını söyler ve ekler; “Çocuklu kadınsın utanmıyor musun?”, bu söylem bütünüyle yanlıştır. Dizide Nefes’in Tahir’in peşinde dolaşması gibi bir durum yoktur ancak Nefes Tahir’le ileriki bölümlerde ilişki yaşar, çocuklu olması onun utanmasını gerektiren bir durum değildir. Çocuğu olan bir kadın da bir erkeğe âşık olabilir, gönül ilişkisi yaşayabilir, bu durum doğaldır. Neyse ki Nefes de “ben utanılacak bir şey yapmıyorum” diyerek Saniye Hanıma karşı çıkar.

72

Kadın lafının devamlı yinelenmesi ve ötekileştirilmesiyle birlikte Nefes’in şiddete maruz kaldığı söylemsel olarak da sürekli tekrar edilmektedir. Örneğin “……Vedat kızı kırbaçlarken……” ve “Kızı (Nefes’i) kırbaçlarken o kız nasıl dayandı” cümlelerinin kurulması, Nefes’in gördüğü işkencenin bir nevi tasvir edilmesi gibidir. Ayrıca bununla birlikte Nefes’in vücudundaki kırbaç ve işkence izleri yakın plan izleyiciye gösterilirken, flashback’lerle (geçmişe dönüşlerle) Vedat’ın Nefes’i kırbaçladığı, Nefes’in çığlık attığı sahnelere gidilmektedir. Yani Nefes’in gördüğü işkence gerek kurgu teknikleriyle gerekse diyaloglarla yinelenmektedir. Kadının hapsedilişinin de kurtuluşunun da bir erkek tarafından olduğu, diğer bölümlerde olduğu gibi bu bölümde de ön plana çıkmaktadır. Dizinin üçüncü bölümünde dikkat çeken diğer bir nokta ise Eyşan’ın Nefes’e iftira atarak “Nefes Vedat’a ihanet etti" ve "Vedat Nefesi başka erkeklerle yatakta yakaladı" diyerek, Vedat’ın şiddetini haklı göstermeye çalışmasıdır. Bu haklı gösterme durumu her ne kadar dizinin diğer karakterlerine karşı olsa da, yani durumun aslının böyle olmadığını seyirci bilse de, bu sahne şiddeti haklı gösterme çabası içermesi sebebiyle, bütün olarak problemli bir sahnedir. Tablo 4: 3. Bölüm (2 saat 13 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Süresi Şiddet Rating Share Sıralama Tekrarı Alay etmek Psikolojik 2 dk. 34 sn. 37 kez 18,77 35,77 1. Bağırmak Psikolojik 4 dk. 13 sn. 60 kez Baskı Psikolojik 4 dk. 8 sn. 26 kez kurmak Emretmek Psikolojik 2 dk. 50 sn. 44 kez Hakaret Psikolojik 1 dk. 29 sn. 12 kez etmek Hareket Psikolojik 31 sn. 2 kez özgürlüğünü kısıtlamak Korkutmak Psikolojik 1 dk. 6 sn. 5 kez Tehdit etmek Psikolojik 29 sn. 3 kez Küfür-Argo Psikolojik 7 sn. 3 kez

73

Bedene zarar Fiziksel 25 sn. 3 kez vermek Çevreye zarar Fiziksel 25 sn. 2 kez vermek Güç Fiziksel 52 sn. 7 kez kullanmak İşkence Fiziksel 22 sn. 2 kez yapmak İtmek Fiziksel 3 sn. 1 kez Silah vb. alet Fiziksel 34 sn. 3 kez kullanmak Vurmak Fiziksel 42 sn. 3 kez Toplam 16 20 dk. 50 213 kez Şiddet sn. Toplam %15,41 Yüzde

Dizinin 3. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 4’teki verilere göre, dizinin 133 dakikalık (2 saat 13 dakika) bölümünde, psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 20 dakika 50 saniyelik şiddet içeriği yer almakta, bölümün %15,41’i şiddet içermektedir. Toplamda 213 kez, 9 farklı psikolojik şiddet ve 7 farklı fiziksel şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 18,77 rating, 35,77 share oranıyla izlenme sıralamasında listenin en başındadır.

Şekil 1: 3. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

15,41

12,98

2,42

0 0 3. Bölüm Fiziksel Şiddet 2,42 Psikolojik Şiddet 12,98 Cinsel Şiddet 0 Ekonomik Şiddet 0 Toplam Şiddet 15,41

74

4.6. Dördüncü Bölüm Analizi

Dizinin 4. Bölümünde, Nefes Vedat’ı öldürmeye giderken, Tahir’in arkadaşları yolda Nefes’i elinde silahla görür ve Tahir’e haber verir. Nefes Vedat’ı vurmak üzereyken Tahir yetişir ve Nefes’e mani olur. Bütün bunları gören Vedat deliye döner. Artık Nefes’i yanında istemez, onu öldürmek ister ve plan kurar. Diğer yandan Tahir’in canına karşılık Vedat’ı içerden çıkarmak için uğraşan Mustafa, Nefes’e bir anlaşma sunar; şikâyetini geri çekerek Vedat’ı içerden çıkarması karşılığında, Yiğit’le birlikte onu Rusya’ya kaçırarak, Vedat’tan bağımsız bir yeni bir hayat kurması için yardımcı olacağını söyler. Vedat’ın planlarından haberi olmayan Nefes, Tahir’in canı için Mustafa’nın anlaşmasını kabul eder. Nefes, fotoğraftaki kişinin abisi olduğunu kimseye söylemez. Tahir’in bu konuyla ilgili kıskançlığı ve öfkesi deliye dönmesine sebep olur. Tüm bu olanlar arasında kıyamadığı ve çok sevdiği Yiğit’i kıramadığı için Gürcistan’a kadar Nefes ve Yiğit’e eşlik eder. Bunu duyan köy halkı, yeni sözlenen Tahir başka bir kadınla Gürcistan’a gitti şeklinde dedikodu çıkarır ve Dağdeviren ailesi ayağa kalkar. Toplum baskısı dizinin bu bölümünde de karşımıza çıkar. Mustafa’nın kızı Balım ve Yiğit oyun oynarlarken, Yiğit fotoğraftaki kişinin dayısı olduğu söyler. Bunu duyan Asiye Nefes’e hesap sorar. Nefes ise bunu kimseye söylemeyeceğine dair Asiye’ye yemin ettirir. Çünkü kendi düşüncesine göre eğer Tahir bunu öğrenirse Nefes’i kesinlikle bırakmaz ve onun da sonu abisi gibi olur. Nefes yine zarar görecek olmasına rağmen Tahir için fedakârlık yapar. Bu esnada Cemil Dağdeviren Mustafa’yı ziyaret eder, Mustafa ortaklık işini konuşmak ister ancak Cemil, “önce nikâh sonra para” diyerek, kızı üzerinden bir ortaklık, bir pazarlık yapar. Kadınların geçmişten bu yana hala bir “mal” olarak görülüp, bir şeyler karşılığında “alınıp satılması” durumu, dizide yeniden üretilir. Nefes’le Yiğit ev halkıyla vedalaşır ve Gürcistan üzerinden Rusya’ya gitmek üzere Tahir’le yola çıkarlar. Sınırı geçerek Gürcistan’a gelen Nefes, Yiğit ve Tahir vedalaşarak ayrılırlar, Nefes’le Yiğit tekneye biner. Tahir Nefes’ten indiklerine dair telefon bekler, telefon geldikten sonra Trabzon’a dönecektir. Ancak Nefes’ten telefon gelmez. Çünkü bindikleri tekne Nefes ve Yiğit’i Vedat’a getirmiştir. Nefes korkudan deliye dönerken, Vedat çoktan Nefes’e ayaküzeri şiddet uygulamaya başlamıştır.

75

Dizide Nefes’ten “İstanbullu Yosma” diye bahsedilmesi, kocasını şikâyet ettiği için toplum tarafından dışlanması gibi durumlar tamamen toplum baskısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan Mustafa ile Eyşan’ın, Tahir’in canına karşılık Vedat’ı içerden çıkarmak için pazarlık etmeleri, Mustafa’nın Nefes’in Vedat’ı hapisten çıkarmak üzere ifadesini değiştirmesi için Nefes’e baskı kurması ve Nefes’in de şikâyetini geri alması problemlidir. Bu durum karşısında Esma’nın güçlü bir tavır sergileyerek Nefes’in şikâyetini geri çekmesine karşı çıkıp, durumu eleştirmesi gayet yerinde ve başarılı bir sahnedir. Ancak nihayetinde Nefes şikâyetini geri çekmeyi kabul ettiği için Vedat hapisten çıkar. Senaryo içerisinde bu tür sahnelerin yer alması sosyal sorumluluk oluşturmak isteyen senarist ve yapımcılar için fazla aykırıdır, suçlu olan erkek hapiste kalıp cezasını çekmelidir. Bölümde yer alan ataerkil diyaloglar dikkat çeken bir başka husustur. Saniye’nin Asiye’ye “bir de sana hesap mı verecek oğlum” diyerek ataerkil sistemi bir kadın olarak desteklemesi, eleştirilmesi gereken bir sahnedir. Mustafa’nın Nefes için “ne hapse tıktığı kocası var, ne mezara koyduğu sevgilisi” dediği sahnede, şiddet uygulayanın değil de şiddet gören mağdur kadının suçlanması durumu söz konusudur, bu da şiddeti haklı çıkarmaya çalışmaktır. Cemil’in Nefes’e “sen de kocandan kaçıyormuşsun, bilmem iyi mi edersin, yazık değil mi çocuğun babasız kalacak” şeklinde konuşarak, çocuğu için şiddete katlanması gerektiğini savunması ve ardından Cemil ‘in eşi Türkan’ın da durumu destekler şekilde “sen de kocasız kalacaksın tek başına, tövbe tövbe…” demesiyle birlikte bir kadının tek başına kocasız, erkek şiddet uygulasa bile erkekten bağımsız bir hayat sürmemesi gerektiği, bu durumun günah ya da ayıp olduğu manası oluşturulmaktadır. Nefes ise Cemil ve Türkan’a “benim oğluma baba, başıma erkek gerekmez” diye çıkışması olumlu bir mesaj verirken, hemen ardından Cemil’in “evin başı erkektir, erkeksiz ev, başsız kadın olmaz” demesi, ataerkil söylemi devam ettirir. Bunların yanı sıra çocuğu olan bir kadının gelin olarak kabul edilmesinin ayıp sayılması, Asiye’nin Mustafa’dan para istemesi, kadının yine bu bölümde de toplumsal rolleri devam ettirmesiyle birlikte, kadının dedikoducu özelliğine vurgu yapılması da problemlidir.

76

Tablo 5: 4. Bölüm (2 saat 31 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Süresi Şiddet Rating Share Sıralama Tekrarı Alay etmek Psikolojik 1 dk 29 sn. 33 kez 20,43 39,44 1. Aşırı Psikolojik 1 dk. 1 sn 8 kez kıskançlık Bağırmak Psikolojik 4 dk. 25 sn. 51 kez Baskı Psikolojik 1 dk. 26 sn. 34 kez kurmak Emretmek Psikolojik 2 dk. 43 sn. 36 kez Hakaret Psikolojik 29 sn. 8 kez etmek Hareket Psikolojik 2 dk. 30 sn. 13 kez özgürlüğünü kısıtlamak İletişim Psikolojik 6 sn. 2 kez özgürlüğünü kısıtlamak Korkutmak Psikolojik 1 dk. 8 sn. 6 kez Küçük Psikolojik 1 dk. 1 sn. 7 kez düşürmek Tehdit etmek Psikolojik 39 sn. 4 kez Küfür-Argo Psikolojik 11 sn. 4 kez Çevreye Fiziksel 6 sn. 2 kez zarar vermek Güç Fiziksel 2 dk. 3 sn. 8 kez kullanmak Vurmak Fiziksel 27 sn. 1 kez Parasızlığı Ekonomik 17 sn. 3 kez yüzüne vurmak

77

Toplam 16 20 dk. 1 sn. 220 kez Şiddet Toplam %13,24 Yüzde

Dizinin 4. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 5’te yer alan verilere göre, dizinin 151 dakikalık (2 saat 31 dakika) bölümünde, psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 20 dakika 1 saniyelik şiddet içeriği yer almakta, bölümün %13,24’ü şiddet içermektedir. Toplamda 220 kez, 12 farklı psikolojik şiddet, 1 ekonomik şiddet ve 3 farklı fiziksel şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 20,43 rating, 39,44 share oranıyla izlenme sıralamasında listenin en başındadır.

Şekil 2: 4. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

13,24

11,78

1,56

0,11 0 4. Bölüm Fiziksel Şiddet 1,56 Psikolojik Şiddet 11,78 Cinsel Şiddet 0 Ekonomik Şiddet 0,11 Toplam Şiddet 13,24

4.7. Beşinci Bölüm Analizi

Tahir Nefes’ten gelecek telefonu beklerken, Vedat Yiğit’i Nefes’ten ayırarak İstanbul’a gönderir ve ardından Nefes’i terk edilmiş eski bir binada hapseder. Burada Nefes’e şiddetin her türlüsünü uygulayan Vedat, Nefes’i öldürmeyi kafasına koymuştur çünkü Nefes kendisine göstermediği sevgiyi bir başkasına göstermiştir ve Vedat’ın buna tahammülü yoktur. Bir fırsatını bulan Nefes cep telefonuyla Tahir’i arar ve telefonu saklar. Böylelikle Tahir, Vedat’ın Nefes’i kaçırdığından haberdar olur.

78

Vedat, Nefes’in evden kaçtığı gece giydiği beyaz elbiseyi Nefes’e zorla giydirir ve bu elbisenin onun kefeni olduğunu söyler ve ekler; “o gece senin parmaklarını kırmakla kalmamalıydım, seni öldürmeliydim”. Vedat’ın, bu sözüyle Nefes’in parmaklarını kırmasının bile onun için yetersiz ve basit kaldığı izleyiciye sunulur. Vedat’a göre; “eğer o gece Nefes’i öldürseydi bütün bunlar olmayacaktı ve Tahir Nefes’e dokunamayacaktı”, Vedat’ın bu düşünceleri ve sözleri, şiddete eğilimli kıskanç kişiler için adeta yol gösterici niteliktedir. Ayrıca bu sahnede “kadınlar kurtulmak için evden kaçacak olurlarsa sonları ölüm olur, kefenlerini kaçtıkları erkeğin elinden giyerler” alt metni ortaya çıkar. Nefes, Vedat’la yaptığı konuşmalarla, bulunduğu yerle ilgili Tahir’e bilgi vermeye çalışırken Vedat Nefes’in kafasına silah dayayarak son duasını etmesini söyler. Tahir ise arkadaşı ile birlikte Nefes’i Vedat’a teslim eden Niko’yu bulmaya çalışır. Bu esnada Tahir’in arkadaşının, karısını aldattığı ortaya çıkar. Dolayısıyla dizide “bir bu eksik kalmıştı, o da tamamlandı” dediğimiz, psikolojik şiddetin bir ayağı olan aldatma konusunu da yer verilmiş olur. Mercan’ın bir pazarlık aracı olarak kullanılması konusu yine bu bölümde de defalarca yinelenir, özellikle Asiye’nin “fırsatçı sırtlana bak hele, kızını Kaleli’lere satmak için şantaj yapıyor” demesi ardından Saniye’nin böbürlenerek “e Kaleli erkekleri kıymetli” demesinin elle tutulur bir yanı kesinlikle yoktur. Tam manasıyla eleştirilmesi gereken bir konu, bir kadın tarafından böbürlenme sebebi olarak gösterilmektedir. Yine bir başka sahnede Saniye’nin Asiye’ye “kocandan izin al demesi” Asiye’nin ise “alırım alırım” demesi, Saniye ve Asiye karakterlerinin bir kadın olarak ataerkil sistemi içselleştirdikleri ve bu sistemin destekleyicisi oldukları sonucunun göstergelerinden sadece birkaçıdır. Diğer yandan sürekli kadınlara ters davranan, kadınları tersleyen, ataerkil profil Mustafa, bütün bunlar olmadan önce Eyşan’ı kaçırmıştır. Eyşan’a karşılık Tahir’i korumak için Vedat’tan Nefes’in abisini öldürdüğüne dair itiraf videosu çekmesini ister. Nefes Vedat tarafından hapsedilirken, Eyşan ise Mustafa tarafından hapsedilir. Burada yine kadın üzerinden bir pazarlık yapılması söz konusudur. Ayrıca bu sahnelerde alt ve üst açıların kullanımıyla, kadın alçaltılırken erkek yüceltilmiş, hatta bazı durumlarda kadın erkeğin önünde diz çöker şekilde konumlandırılmıştır. Kadının erkek tarafından zarar görmesi, erkeğe yalvarması, erkek karşısında aciz gösterilmesi sorunluyken, Eyşan’ın Mustafa’yla aynı evde olduğunu öğrenen Asiye’nin, aldatıldığını düşünerek

79 silahla Mustafa’nın peşine düşmesi, “herkesin kendi adaletini şiddetle sağlaması” durumu acısından da doğru değildir. Ayrıca Esma’nın bu durum karşısında Asiye’ye “ne yapacaksın, boşanacak mısın” demesi üzerine Asiye’den beklenen cevap “evet boşanacağım” olsa da Asiye başını önüne eğer, yüzüğüyle oynar ve üzülür. Bu ifadesiyle aldatıldığını düşünmesine rağmen Mustafa’da boşanmak istemediği anlaşılır. Yüzü gözü kan, morluk ve şiddet izleriyle dolu olan Nefes, bir boşlukta Vedat’ın silahını alarak kendi çenesine dayar ve kendini öldürmekle Vedat’ı tehdit ederek Yiğit’i getirmesini söyler. Yukarıda bahsedilen kutsal annelik, anneliğin her koşulda ön planda olması durumu yine bu sahnede de ön plandadır. Biraz önce öldürmeye kalktığı Nefes’in kendini öldürmesinden korkan Vedat, büyük bir çelişkiyle ne yapacağını bilemez. Bu esnada Tahir Nefes’i bulur ve Vedat’ı vurarak Nefes’i kurtarır. Dolayısıyla kadın yine kişisel bir cezalandırma sonucu bir erkek sayesinde kurtuluşa erer. Nefes Tahir’e Mustafa’nın Eyşan’ı kaçırdığını söyler. Bunun üzerine Tahir abisini arayarak Eyşan’la görüşür ve Vedat’ın canına karşılık Yiğit’i ister. Mustafa Yiğit’i Nefes’in yanına götürmek üzere teslim alır. Ancak Mustafa yeni bir anlaşma yaparak, Vedat’ın yazılı ve görüntülü cinayet itirafı karşılığında Yiğit’i Vedat’a verir, bilerek teslim ettiğinin anlaşılmaması için de kendini omzundan silahla vurur. Bu noktada da küçük bir çocuğun “pazarlık aracı” olarak kullanılması problemlidir.

Tablo 6: 5. Bölüm (2 saat 31 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Süresi Şiddet Rating Share Sıralama Tekrarı Alay etmek Psikolojik 2 dk. 16 sn. 32 kez 21,38 40,78 1. Aldatmak Psikolojik 15 sn. 1 kez Aşırı Psikolojik 14 dk. 23 11 kez kıskançlık sn. Bağırmak Psikolojik 10 dk. 25 42 kez sn. Baskı Psikolojik 4 dk. 24 sn. 25 kez kurmak Emretmek Psikolojik 6 dk. 8 sn. 32 kez

80

Hakaret Psikolojik 30 sn. 5 kez etmek Hareket Psikolojik 25 dk. 40 9 kez özgürlüğünü sn. kısıtlamak İletişim Psikolojik 3 dk. 40 sn. 3 kez özgürlüğünü kısıtlamak Korkutmak Psikolojik 20 dk. 54 12 kez sn. Küçük Psikolojik 3 dk. 1 kez düşürmek Tehdit etmek Psikolojik 10 dk. 2 sn. 9 kez Nefret Psikolojik 10 dk. 57 7 kez sn. Bedene zarar Fiziksel 5 sn. 1 kez vermek Güç Fiziksel 1 dk. 34 sn 7 kez kullanmak İşkence Fiziksel 10 sn. 2 kez İtmek Fiziksel 16 sn. 4 kez Silah vb. alet Fiziksel 6 dk. 19 sn. 5 kez kullanma Vurmak Fiziksel 7 dk. 23 sn. 8 kez Cinsel Cinsel 5 sn. 1 kez içerikli söz söylemek Tecavüz Cinsel 10 sn. 1 kez etmek Toplam 21 128 dk. 36 218 kez Şiddet sn.

81

Toplam %85 Yüzde

Dizinin 5. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 6’daki verilere göre, dizinin 151 dakikalık (2 saat 31 dakika) bölümünde, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 128 dakika 36 saniyelik şiddet içeriği yer almakta, bölümün %85’i şiddet içermektedir. Bu veriler neredeyse dizinin bu bölümünün tamamının şiddet içerikli sahnelerden oluştuğunu ortaya koymaktadır. İncelenen bölümler arasında şiddet süresi en yüksek olan bölüm beşinci bölüm olmakla birlikte, izlenme payı en yüksek bölüm de bu bölümdür. Toplamda 218 kez, 13 farklı psikolojik şiddet, 2 farklı cinsel şiddet ve 6 farklı fiziksel şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 21,38 rating, 40,78 share oranıyla izlenme sıralamasında listenin en başındadır. Şekil 3: 5. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

85

74,39

10,24

0,09 0 5. Bölüm Fiziksel Şiddet 10,24 Psikolojik Şiddet 74,39 Cinsel Şiddet 0,09 Ekonomik Şiddet 0 Toplam Şiddet 85

4.8. Altıncı Bölüm Analizi

Eyşan'ın gönderdiği ambulans helikopter sayesinde Gürcistan'dan kurtarılarak Trabzon'a getirilen Vedat kaldığı otelde tedavi görür. Diğer yandan kendini vuran Mustafa Tahir'i arayarak vurulduğunu Yiğit'in Vedat tarafından kaçırıldığını söyler. Bunu öğrenen Tahir ve Nefes Vedat'ın yanına otele gider ve Yiğit'i almak ister ancak Nefes ve Tahir gelmeden hemen önce Eyşan Yiğit'le otelden ayrılır. Oğlunun nerede olduğunu soran Nefes, “eğer oğlumu bana vermezsen seni polise şikâyet ederim” der. Ancak Vedat

82 son derece alaycı bir tavırla Nefes’e, kendisini şikâyet edemeyeceğini, eğer ederse kendisinin de onları evrakta sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle şikâyet edeceğini söyler. Çünkü Nefes, Yiğit’i Gürcistan’a götürebilmek için gerekli olan izin kâğıdını düzenlerken Vedat’ın imzasını taklit etmiştir. Vedat yüzündeki alaycı bir zafer ifadesiyle Nefes’e onunla evlenmesini, ancak bu şekilde Yiğit’e kavuşabileceğini söyler. Burada Vedat’ın şiddetinin yine çeşitli sebeplerle cezasız kalması söz konusudur. Kadına şiddet uygulayan, onu hapseden ve öldürmekle tehdit eden bir adamın zafer edasıyla bu tarz konuşmalar yaparak, yine mağdur bıraktığı kadını oğluyla tehdit etmesi üzerine cezasız kalması kabul edilemez bir durumdur. Tahir ve Nefes, Avukat Esma'nın yanına giderek akıl danışmak isterler. Nefes’in Vedat'ı şikâyet etmeyeceğini söylemesi üzerine Esma deliye döner ve “ne demek şikâyet etmiyorum, şikâyet etmedikçe bu insanlara yenilmiş teslim olmuş oluyoruz, bu insanları tepemize çıkarmış oluyoruz” gibi söylemlerde bulunur. Nefes Vedat'ın imzasını taklit ettiğini söyleyerek Vedat'ı şikâyet edemeyeceğini açıklar. Bunun üzerine Esma daha da sinirlenerek aynı söylemlerini devam ettirir. Nefes ise Esma’ ya “sen nereden bileceksin, hariçten gazel okuma bana, ne yaşadığımı oğlumla ben bilirim” der. Esma “ben hariçten gazel okumuyorum, ben de küçükken aile içi şiddete maruz kalarak annemin çığlıklarına uyanan bir çocuktum” diye cevap verir. Bu noktada Esma'nın da bir şiddet geçmişi olduğu öğrenilir. Neredeyse dizideki bütün kadınlar, geçmişte ya da şimdide bir erkeğin şiddetine maruz kalan karakter olarak tasarlandığı olgusu ortaya çıkar. Bu sahnede Esma’nın bu eleştirel tavrı dizinin olumlu yanlarından biri olarak değerlendirilir. Bu bölümün ilerleyen sahnelerinde Esma’nın annesinin dayak yediği kocası için “kocamdır döver” diyerek sustuğu ve adamın kız çocuklarına düşman olduğu Asiye’den eleştirel bir dille öğrenilir, Asiye “eğer yengem susmasaydı biz de elimizden geleni yapardık” demesi, ardından Osman Hocanın kadınlarla ve kız çocuklarıyla ilgili dini bilgiler vermesi, bu tarz ataerkil düşüncelerin eleştirilmesi, dizinin olumlu sahnelerinden biri olarak görülür. Eyşan Yiğit'i, Vedat'ın adamlarından biriyle bir yayla evine götürür ve Yiğit’i burada saklar. Eyşan'ın Vedat'a, sürekli akıllar vermesi, Nefes’i Vedat’la birleştirmeye çalışması, Vedat'ı bir kadın olarak başka bir kadına yaptığı her yanlışta onu desteklemesi ve ceza almaması için kurtarması, senaryoda kesinlikle eleştirilmesi gereken bir husustur. Üstelik sürekli Vedat'ın yanında olup, onu desteklemesine rağmen Vedat'ı eleştirdiği ilk noktada, karanlıktan çok korktuğunu bildiği halde Vedat’ın Eyşan’ı karanlık bir banyoya

83 kapatarak onu cezalandırması, onun son derece psikopat ve diktatör bir karakter olduğunun bir başka göstergesi olarak izleyiciye sunulur. Bu arada dizide “evin direği” olarak sıfatlandırılan Mustafa'dan hala haber alamayan Asiye, Esma ile konuşurken Esma'ya dert yanar. Konuşma esnasında Esma “ben ne yapayım, boşanacaksın boşarım dedim daha ne yapayım” der. Ancak Asiye “boşanayım da başka karı alsın onu” der. Asiye kendisini aldattığını düşündüğü kocasından boşanmak isteyeceği yerde, onun başka bir kadınla evleneceğini düşünerek boşanmayı kesinlikle istemez. Diğer yandan Mustafa’dan “evin direği” olarak bahsedilmesi, bir evin erkeksiz olamayacağı düşüncesinin tekrar tekrar desteklemesine işaret etmektedir. Nefes, Esma ve Tahir, Tahir'in polis kuzeni Mithat’ın yardımıyla kamera kayıtlarından Yiğit'in yerini tespit etmeye çalışırlar. Yiğit’i bulmak için plan yapan Tahir ve kardeşleri yola çıkmak üzeredirler. Bu esnada Mustafa Asiye’ye Nefes’le birlikte gitmesini, onu yalnız bırakmamasını söyler. Asiye ise “ilk defa beni senden ayrı gece bir yere gönderiyorsun” der. Çünkü ataerkil sisteme ve bu sistemin destekleyicisi erkek ve kadınlara göre, kadın gece vakti kocasından ayrı bir yere gidemez. İlerleyen sahnelerde Asiye ve Nefes’i Osman Hoca’nın evine bırakarak, ellerinde silahlarla yollara düşen Tahir ve diğerleri Yiğit’i aramaya koyulur. Evde duran Asiye ve Nefes ise temizlik yapmaya başlarlar. Yine bu sahneyle kadın içerde, erkek dışarda konumlandırılır. Erkek kahramanlık peşine düşerken, kadına temizlik yapmak düşmektedir. Tahir'in Nefes’le bir olduğunu duyan Cemil kızı Mercan'a sözü atması için baskı yapar ve zorla yüzüğünü çıkarmaya çalışır. Mercan yüzüğü çıkarmak istemez ve adeta depresyona girer. Ancak Cemil'in kararı kesindir. Nazar söz yüzüğünü ve nişan bohçalarını Saniye Hanımlara iade eder. Evlilik gibi önemli bir kararın, bir erkek tarafından istendiğinde gerçekleştirilen, istenmediğinde kadına sorulmadan zorla engel olunan bir olgu olarak sunulması da kadına uygulanan psikolojik bir şiddettir. Kişinin hayatı tektir, kişi kendi hayatına kendisi yön vermelidir. Ancak burada Mercan karakterinin tasarlanmasında da sorun vardır. Çünkü Mercan ayakları yere basan, kendi kararlarını kendi verebilen, gururlu ve mantıklı bir kadın olarak değil, babasının yönlendirmeleriyle hareket eden, tamamen duygusal davranarak gerçeği göremeyen “aptal âşık” olarak tasarlanmıştır.

84

Bölümün sonunda Tahir ve diğerlerinin Yiğit'i bulmak için yaptığı plan sonucu, Eyşan'ın otel odası basılır, Eyşan alıkonulur. Eyşan’ın karanlık zaafı kullanılarak Yiğit'in yeri öğrenilir. Dizide her fırsatta kadını alıkoyma, kullanma, korkutma gibi eylemlere başvurulur. Yiğit’in yerini öğrenen Tahir, Nefes ve diğerleri Yiğit’i almaya yayla evine giderler ancak Yiğit evden kaçmıştır. Bu esnada eve dönen Asiye, Mustafa'nın evde olmadığını öğrenir, masanın üzerinde duran telefonunu karıştırarak, kafasında parçaları birleştirir ve Eyşan’la Mustafa'nın yaptığı anlaşma sonucu Yiğit’i teslim ettiğini anlar. Bunun üzerine Mustafa’nın yanına giden Asiye, Mustafa’dan hesap sorar.

Tablo 7: 6. Bölüm (2 saat 21 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Süresi Şiddet Rating Share Sıralama Tekrarı Alay etmek Psikolojik 2 dk. 30 sn. 24 kez 19,25 37,24 1. Aşırı Psikolojik 1 dk. 4 sn. 5 kez kıskançlık Bağırmak Psikolojik 3 dk. 17 sn. 51 kez Baskı Psikolojik 2 dk. 8 kez kurmak Emretmek Psikolojik 2 dk. 12 sn. 43 kez Hakaret Psikolojik 19 sn. 3 kez etmek Hareket Psikolojik 59 sn. 4 kez özgürlüğünü kısıtlamak İletişim Psikolojik 12 sn. 1 kez özgürlüğünü kısıtlamak Korkutmak Psikolojik 2 dk. 6 sn. 9 kez Küçük Psikolojik 3 sn. 1 kez düşürmek Tehdit etmek Psikolojik 51 sn. 6 kez Güç Fiziksel 1 dk. 5 kez kullanmak

85

İtmek Fiziksel 17 sn. 1 kez Toplam 13 16 dk. 50 161 kez Şiddet sn. Toplam %11,70 Yüzde

Dizinin 6. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 7’deki verilere göre, dizinin 141 dakikalık (2 saat 21 dakika) bölümünde, psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 16 dakika 50 saniyelik şiddet içeriği yer almakta, bölümün %11,70’i şiddet içermektedir. Toplamda 161 kez, 11 farklı psikolojik şiddet ve 2 farklı fiziksel şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 19,25 rating, 37,24 share oranıyla izlenme sıralamasında birincidir. Şekil 4: 6. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

11,7

10,87

0,82

0 0 6. Bölüm Fiziksel Şiddet 0,82 Psikolojik Şiddet 10,87 Cinsel Şiddet 0 Ekonomik Şiddet 0 Toplam Şiddet 11,7

4.9. Yedinci Bölüm Analizi

Asiye, Mustafa’nın Tahir için Yiğit’i feda etmesine çok sinirlenir ve Mustafa’ya “Ya bizim kızımızı bir zalimin eline verselerdi. Çocuğu için ağlayan ana ben olsaydım” der. Mustafa hatasını anlar ve çok üzülür. Bu esnada Yiğit’in kayıp olduğu haberini alan Mustafa, Asiye’nin de dedikleri üzerine, kaptana, herkese ve tayfaya haber etmesini, Yiğit’i aramaya gideceklerini söyler. Bu sahnede Mustafa’nın Asiye’ye olan kaba davranışları, konuşma şekli ve ses tonu, bağırarak konuşması dikkat çeken hususlardır.

86

Yayla evinden kaçan Yiğit, gece ormanlık alanda yürürken derin bir çukura düşer. Tahir, Nefes, Asiye, Mustafa kısacası tüm köy ve Vedat Yiğit’i aramaya koyulur. Bu arada Jandarmaya da haber verilir ancak Nefes Jandarmaya oğlunun kaçırıldığını söyleyemez. Çünkü Vedat Nefes’i, eğer şikâyette bulunursa, sahte evrak düzenledikleri için kendisinin de onları şikâyet edeceğine dair tehdit etmiştir. Burada yine kadına karşı suçlu olan bir adamın, senaryoda kadının çaresiz bırakılması gibi çeşitli sebeplerle adalete teslim edilerek ceza alması engellenmektedir. Dizide yer alan bu durum kadına yönelik şiddeti, hatta çocuğa yönelik şiddeti meşrulaştırmaktır. Sabaha kadar Yiğit’i arayan Tahir, Nefes, Asiye ve Mustafa sonunda Yiğit’i bulur. Çukura atlayan Tahir ve Nefes, Yiğit’i oradan çıkarmaya çalışır. Bütün gece boyunca orada kaldığı için Yiğit’in ateşi çıkmıştır. Annesinin, babası Vedat’la evlenmek zorunda kalmasını istemediğini kaçtığını söyler. Küçük bir çocuk, tanıklık ettiği aile içi şiddette sırf annesini babasından korumak için kendini tehlikeye atar. Bu noktada dizide, aslında küçük bir çocuğun aile içi şiddete tanıklık ettiğinde yaşadığı duygusal strese yer verilirken, dizinin geneline bakıldığında Yiğit’in çok akıllı ve normal bir çocuk olarak gösterilmesi de bir noktada problemlidir. Çünkü bu denli aile içi şiddete tanıklık eden çocuklarda çok daha fazla olumsuz etki görüldüğü bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında dizideki bir eksiklik de budur. Çünkü şiddetin sonuçları hem kadınlar hem de çocuklar için oldukça ağırdır. Tahir Yiğit’i kucağına bağlayıp çukurdan çıkar, Nefes ise aşağıda kalır. Bu sahnede kullanılan alt ve üst açılar yine Tahir’i yüceltirken, Nefes’i çukurun içinde alçalmaktadır. Nefes üst açıyla aşağıda gösterilirken, alt açıyla yukarıda olan Tahir’den yardım beklemektedir. Dizinin bütününde olduğu gibi kadın yine bir erkek tarafından kurtarılır. Ateşi olan Yiğit için ambulans çağrılır ve Yiğit’e serum takılır. Yiğit Nefes’e “anne bak bana da senin iksirlerinden takıldı” der. Serumu gören Nefes bir anda etkilenir ve geçmişe döner. Nefes yüzü gözü morluk içinde bembeyaz ışığın hâkim olduğu bir odada, bembeyaz çarşafların serili olduğu yatağa zincirlerle bağlanmış bir şekilde, ritmik bir ses eşliğinde Vedat tarafından bir hafta aç bırakılarak serumla beslenir. Nefes her kaçtığında Vedat Nefes’e bu işkenceyi uygular. Bir ara oğlu Yiğit Nefes’in yanına gelir ve “Bir daha kaçmayalım tamam mı? Sonra seni çok özlüyorum” der. Nefes kolundaki serumu Yiğit’e iksir olarak tanıtmıştır, iksiri bittiğinde yanına geleceğini söyler. Yiğit

87 odadan çıkar çıkmaz Vedat Nefes’e yaklaşarak yüzünü okşar ve “Bir haftalık açlık yeter değil mi karıcığım, sana etmemi istiyor musun” der. Burada, şiddet uygulayan bir erkeğin kendini ilahlaştırması, kadın üzerinde hâkimiyet kurması, onda haz uyandırır. Nefes’in kelepçelerini söken Vedat Nefes’e yatağı toplamasını emreder. Nefes ayakta durakta zorlanır ancak Vedat’ın dediği gibi yatağı toplar. Vedat “Güzel… Açsındır sana yemek hazırlattım gel yiyelim” der. Yatağa kelepçeyle bağlı olma, odanın bembeyaz olması ve Nefes’in bembeyaz giydirilmesinin yanı sıra yüzündeki morlukların ön plana çıkması ve bütün bu beyazlığın içinde Vedat’ın simsiyah giydirilmesi, beyazın masumiyeti; siyahın suçluluğu temsil etmesi, kadını üst açılarla, erkeği alt açılarla gösterme… Her bir noktası en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş olan bu işkence sahneleri fazla ayrıntılı ve ince düşünülmüştür. Diğer işkence sahnelerinde olduğu gibi bu sahneler de sosyal sorumluluk amacı için fazla süslüdür. Daha çok seyircinin ilgisini çekme adına kurgulanan bu sahneler her fırsatta seyirciye sunulur. Esas problem de budur. Bu kadar ince kurgulanmış bu sahnelerin dizide sürekli tekrar etmesi problemlidir. Bu sahnelerle belki Vedat karakterinin ne kadar psikopat biri olduğu seyirciye gösterilmeye çalışılır ancak bu kadar tekrar bu amacın dışında kalmaktadır. Geçmişten kopup şimdiye dönen Nefes hastaneye gitmek istemez, serumun evde takılmasını ister çünkü Vedat’ın hastanede onları beklediğini düşünür. Nitekim Vedat Eyşan’la birlikte hastane önünde beklemektedir. Bütün bunlar olurken köyde dedikodular devam eder. Dedikoducu Naciye, sabah soluğu Saniye Hanım’ın evinde alır. Dağdevirenlerin nişanı attığını, gül gibi gelini ellerinden kaçırdıklarını söyler. Saniye ise “daha yüzüğün atıldığından Tahir’in haberi yok, son sözü o söyler” diyerek içselleştirdiği ataerkil sistemi yine dışa vurur. Nefes, Tahir, Yiğit ve diğerleri ambulansla birlikte Tahir’lerin evine gelirler. Nefes, Saniye Hanım’ın kızacağını bildiği için Osman Hoca’ya gitmek ister ancak Tahir kabul etmez. Nitekim Saniye Hanım durumdan rahatsız olur ve Tahir’i çağırarak ona sitem eder. Mercan’ın babasının zorla nişanı attırdığını, olan olayları Tahir’e anlatır ve bütün bu olanlar için Nefes’le Tahir’i suçlar. Bunun üzerine Mercan’la konuşmaya giden Tahir, konuşmanın başında yüzüğü takarken de çıkarırken de Mercan’a bir şey sorulmadığına vurgu yaparak, ona nişanı atmak isteyip istemediğini sorar. Mercan ise tabiri caizse “ezik” bir şekilde “zaten kimse bana pek bir şey sormuyor” der. Bir kadının hayatıyla ilgili en önemli kararlardan biri olarak evlilik ile ilgili bir kadına fikrinin

88 sorulmaması da başlı başına bir sorundur. Tahir’e Nefes’i sevip sevmediğini, kendisini bir gün sevme ihtimali olup olmadığı şeklinde sorular sorar ancak Tahir kendi sorusunda ısrarcıdır. Bu sahnede Tahir’in Mercan’a karşı kaba tavrı, baskıcı oluşu, emrederek konuşması gibi olumsuzluklar dikkat çekmektedir. Mercan yüzüğü çıkarmak istemediğini söyler, Tahir ise elindeki yüzüğü mercana geri vererek, “sen istemediğin sürece o yüzüğü kimse parmağından çıkaramayacak” der. Yüzüğü takmak için biraz düşüneceğini söyleyen Mercan’a Tahir “düşünecek misin, babana mı soracaksın?” der. Mercan düşüneceğini söyler ve eve döner. Ancak Mercan tabi ki akşam babası geldiğinde, Tahir’in söylediklerini anlatır ve yüzüğü takmak istediğini ancak takmadan önce kendisine sormak istediğini söyler. Çünkü ataerkil sistemin gereği budur. Babası ise bağırır çağırır, “o yüzük takılmayacak, ya babanın dizininin dibinde oturursun ya da yüzük takmak istiyorsan kapı orada” der. Annesi de babası gibi Mercan’a “baban ne derse o” şeklinde ataerkil sisteme hizmet eden konuşmalar yapar. Kardeşi Nazar da babasını destekleyince Mercan çaresiz kalır ve Tahir’i arayıp konuşmak istediğini söyler. Tahir’le konuşan Mercan ona kendisini kaçırmasını başka türlü evlenemeyeceklerini söyler ancak Tahir bunu kabul etmez. Mercan Tahir’e ısrar eder, babasına karşı gelemeyeceğini, aksi halde babasının onu evden kovacağını söyler. Tahir Mercan’ı ikna etmeye çalışır, babasıyla konuşacağını söyler ama Mercan Tahir’in parmağından yüzüğünü çıkararak bahçeye fırlatır ve “isteseydin beni çekip alırdın” der. Bu durum karşısında şoka giren Tahir aslında içten içe rahatlamıştır. Dizideki kadın karakterlerden biri olan Mercan başlı başlına ataerkil sistemin gerekli gördüğü özellikleri taşıyan bir karakter olarak tasarlanmıştır. Oysaki Mercan, kararlı bir duruş sergileyen, kararına saygı duyulmasını bekleyen, kurtarılmak için bir erkekten medet ummayan, naif olsa bile ayakları yeren basan, gururlu, korkak olmayan, en önemlisi de bir erkeğe bağlı olmadan yaşayabilen güçlü bir kadın olmalıdır, sevilmediğini bildiği halde bir erkek için yaşamına son veren güçsüz bir kadın değil. Eğer dizinin kadına yönelik şiddete karşı bir tavır sergileme amacı varsa kadın karakterlerin bu ve benzeri özellikler çerçevesinde tasarlanması, erkekler karşısında pasif ve edilgen bir duruş sergilememesi gerekmektedir. Çünkü kadına yönelik şiddetin en büyük destekçisi, erkeği kadından üstün tutan ataerkil sistemdir. Köylüler, komşular Tahir’lerin evine geçmiş olsun için gelir. Mustafa’yla arası açık olan Asiye aşağı inmek istemez. Odanın kapısını zorla açıp içeri giren Mustafa, Asiye’ye aşağıda bir sürü misafir olduğunu ve aşağı inmesini söyler, çünkü ataerkil

89 sisteme göre kadınlar hizmet etmek için vardır ve kadının asli görevi hizmet etmektir. Ayaküzeri biraz tartıştıktan sonra Asiye “neyse gitmeden son kez bir gelinlik edeyim” der. Asiye de bu dizideki ataerkil sistemi içselleştiren kadın karakterlerden biridir. Gelen misafirlerden kadınlar ve erkekler ayrı yerlerde otururlar. Misafirlere hizmet etmeye başlayan Asiye, bir yandan da Nefes’in 16 yaşında Vedat’a satıldığını, Vedat’ın yaptığı işkence ve zulümleri anlatır. Başta Nefes’e ön yargıyla yaklaşanlar şimdi Vedat’ı eleştirip Nefes’in yanında olurlar. Tam bu esnada Vedat adamlarıyla birlikte gelir ve karısıyla oğlunu almak istediğini söyler. Köyün adamları Nefes’i vermeyeceklerini, Nefes’in ve Yiğit’in bundan sonra korumaları altında olduğunu, onlara yaklaşmasını söyler. Burada kadının erkekler tarafından korunmaya muhtaç olduğu, çoğu kez olduğu gibi bir kez daha vurgulanır. Bütün bunlar olurken Tahir de gelir ve Vedat’ı dövmeye başlar. Vedat’ın adamları ile Tahir, Mustafa ve köyün adamları arasında kavga çıkar, herkes birbirine girer. Yiğit’in kaçırılması ve kaybolması sonrasında Nefes geçmişte yaşadığı işkencelerle boğuşmaya başlar. Her uyuduğunda kâbuslarla uyanır ve Vedat’ın ona yaptığı işkenceleri rüyasında tekrar tekrar yaşar. Bu rüya sahneleriyle ve flasback’lerle (geçmişe dönüşlerle) kadına yönelik bu vahşi şiddet, her fırsatta yinelenerek izleyiciye tekrar tekrar sunulur. Yine bölümün ilerleyen sahnelerinde Komiser Mithat’ın kelepçelerini çıkarmasıyla Nefes’in bundan etkilenmesi ve yine geçmişe dönmesiyle, Nefes’in işkence sahneleri izleyiciye tekrar hatırlatılır. Öte yandan Tahir Nefes’e âşık olur ancak bunu kendine bile itiraf edemez, bir yandan Nefes, bir yandan ailesi, diğer yandan Mercan derken sıkışıp kalır. Tahir’le konuşmaya çalışan Asiye ona Nefes’e âşık olduğunu, Mercan’la evlenmemesi gerektiğini anlatmaya çalışır, hazır nişan atılmışken tekrar gidip yüzüğü Mercan’a verdiği için Tahir’e kızar. Tahir ise bir söz verdiğini, Mercan’a umut verdiğini söyler ve ekler “bizim bu topraklardan bekâr bir uşak, çocuklu bir kadını almaya kalktı mı ne olur, ben erkeğim dayanırım. Ya Nefes?”. Burada toplum baskısı ön plana çıkarken, Tahir’in bir erkek olarak güçlü olduğu ve buna dayanabileceği, kadının ise güçsüz olduğu ve bunlarla baş edemeyeceği fikri izleyiciye sunulur ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği bu yönüyle ön plana çıkar. Ayrıca çocuklu bir kadının bekâr bir adamla evlenmesi kadar doğal bir durum yoktur ancak dizide bu çocuklu bir kadının bekâr bir erkekle olması olumsuz ve imkânsız olarak gösterilir ve sürekli yinelenir.

90

Saniye Hanım Nefes’ten “çocuklu yosma” diye bahseder ve onu evde istemez. “Bu kadın bu evden gidecek yoksa bu evi ateşe veririm” şeklinde konuşur. Bu da aslında kadının kadına şiddetidir. Bu şiddetin sebebi ise bir erkektir. Bunun üzerine Nefes otogara gitmeye kalkar, Trabzon’dan gitmek ister ancak Tahir engel olur. Nefes ve Asiye hazırlanarak Osman Hoca’nın evine gider, artık orada kalacaklardır. Vedat Eyşan’la birlikte Cemil Dağdeviren’in iş yerine gider ve Kaleli Kum’u batırmak üzere ona ortaklık teklif ederler. Bu durum Cemil’in işine gelir, böylelikle hem Cemil hem de Vedat onlardan intikamlarını alacaklardır. Mustafa’nın ihale parasını ödemek için kredi çekeceğini düşünürler, planları; birlikte çalıştıkları tüm bankalarla konuşarak Mustafa’ya kredi vermemelerini sağlamaktır. Nefes Osman Hoca’nın evinde ütü yaparken Yiğit sıkıldığı için ayaklarıyla duvara vurur. Bu ses Nefes’e yine geçmişte gördüğü işkenceyi hatırlatır. Vedat Nefes’i hamileyken “ceza odası” olarak adlandırdığı o bembeyaz odaya tekrar hapseder ve onu yine aç bırakır. Böylelikle dizide, şiddet gören kadınların hamilelik döneminde gördükleri şiddetin devam etmesi durumuna da yer verilir. Nefes bir fırsatını bulup her şeyi doktora anlatır ancak doktor onun şizofren olduğunu düşünür ve ona inanmaz. Bunu duyan Vedat Nefes’i tekrar “ceza odası” olarak adlandırdığı odaya kapatır. Bunun alt metni; “eğer kadınlar gördükleri şiddeti bir başkasına anlatırlarsa gördükleri şiddetin derecesi artarak devam eder”dir. Vedat Nefes’in yanına gelir ve “sen bebeğimize dua et, cezan sadece 24 saat” der. Bir erkeğin bu denli psikopat ve alaycı tavırlar çerçevesinde bir kadının üstünde bu denli hâkimiyet kurması oldukça rahatsız edicidir. Resim 7: Ceza Odası

91

Geçmişten şimdiye dönen Nefes sıkıldığı için Yiğit’e dışarı çıkabileceğini söyler. Yiğit önce sevinir ancak dışarıda Mustafa’yı görünce yüzü düşer ve korkar, dışarı çıkmak istemediğini söyler. Bunu fark eden Asiye Nefes’i bahçeye soğan toplamaya gönderir ve Yiğit’le konuşur. Yiğit’e “Mustafa amcandan mı korkuyorsun” diye sorar. Yiğit Asiye’ye nerden bildiğini sorar ve bu sefer Asiye’den de korkar. Ancak Asiye ona durumu anlatır ve “Neden annene ya da Tahir abine söylemedin” der. Yiğit’in verdiği cevap içler acısıdır. “Bir kere annemle babam konuşuyorlardı ben de dinledim. Annem dayıma babamın onu dövdüğünü söylemiş ya dayım da ölmüş. Babam da dedi ki anneme abinin ölümü senin suçun. Sussaydın kimse ölmezdi dedi. Ben de söylersem Mustafa amca anneme bir şey yaparsa… Susarsam yapmaz, susarsam annem ölmez”. Bu sahneyle aile içi şiddete maruz kalan küçük bir çocuğun yaşadığı duygusal stres ve çaresizlik bir kez daha izleyiciye sunulmuş olur. Akşam olunca Tahir neşeli bir şekilde gelir, Yiğit için oyuncaklar, kıyafetler almış, Nefes’e ise telefon ve kıyafet almıştır. Nefes Tahir’e, Vedat’ın ona telefon kullandırmadığı için telefon kullanmayı bilmediğini, ona öğretmesi gerektiğini söyler. Ayrıca Tahir’in parmağında yüzüğü olmadığını gören Nefes meraktan ölür, Tahir’e olanları sorar ve her şeyi öğrenir, Nefes de bu duruma Tahir gibi içten içe sevinmiştir. Gece olduğunda Nefes uyurken yine kâbuslar görmeye başlar, Vedat’ın ona yaptığı işkenceler, ceza odası sürekleri rüyalarına girer. Yine kâbus gördüğü esnada Tahir yanına gelerek onu sakinleştirmeye çalışır. Nefes tekrar uykuya dalınca, sinirli bir şekilde alelacele evden çıkar, sakinleşmek için arabasına biner ve sahile gider. Osman Hoca ve Mustafa da Tahir’in peşinden gider. Sabaha kadar sahilde birlikte otururlar. Sabah olunca Osman Hoca Tahir’e Nefes’le ilgili öğütler verir ve onu koruyup kollamaya devam etmesi gerektiğini vurgular. Tahir ise “Anlamazlar hocam, o çocuklu bir kadın, sen bekâr bir uşaksın derler, canını yakarlar” der. Bu sahneyle çocuklu bir kadınla bekâr bir erkeğin ilişki yaşamasının yanlış olduğu bir kez daha hatırlatılır. Nefes, Tahir ve Yiğit, Yiğit’in doktor kontrolünden önce, Yiğit’e söz verdikleri için gemiye gidip vakit geçirirler. Burada Tahir Nefes’e “gitme, kal” şeklinde konuşur. Nefes ise “Ben 8 sene işkence görmüş umutsuz bir enkazım” der. Nefes kendini bu şekilde umutsuz ve bir enkaz olarak tanımlayıp, işkence gördüğünü seyirciye tekrar hatırlatır. İşkencenin görsel olarak izleyiciye sunulmadığı sahnelerde, işkence mutlaka bu ve benzeri şekillerde söylem olarak sahnede yer almaktadır.

92

Mercan Tahir’e kavuşamadığını için bileklerini keser. Mercanı o şekilde gören annesi ve babası deliye döner. Apar topar Mercan’ı hastaneye götürürler. Kaleliler, Vedat’lar herkes hastanededir. Mercan’ın ailesi Kaleliler’e tepkilidir, çünkü bunun onların yüzünden olduğunu düşünürler. Tam bu esnada Nefes, Yiğit ve Tahir hastaneye girerler ki herkes onlara bakakalır. Cemil bir anda Tahir’in yakasına yapışır. Nazar da Tahir’e “Mahvettin ablamı, senin yüzünden bileklerini kesti” diye bağırıp çağırırken, Türkan Nefes’e saldırır. Vedat ve Eyşan olanları büyük bir keyifle izlerken, hemşire gelir ve Nefes’in kim olduğunu sorar ve Mercan’ın onunla konuşmak istediğini söyler. Nefes Mercan’ın yanına girer. Mercan Nefes’e “Tahir seni çok mu seviyor? Sen benden daha çok sevemezsin onu, kimse sevemez” der. Duydukları karşısında ağlamaya başlayıp deliye dönen Nefes “Bir adam seni sevmiyor diye sen kendini mi kestin?” der ve ekler “Vedat beni sevdiğini iddia etti beni kesti. Sen Tahir’i sevdiğini iddia ediyorsun kendini kesiyorsun. Sevgi böyle bir şey mi? Değil ki, sevgi kesmez, sevgi kanatmaz, sevgi hayat almaz, sevgi hayat verir!”. Nefes aniden bağırmaya başlar: “Bir adam seni sevmiyor diye sen kendini nasıl kesersin? Nasıl kendine böyle bir şeyi yapabilirsin?”. Nefes’in burada Mercan’a söyledikleri çok doğru ve yerindedir. Mercan’ın bir erkek için kendi canına kıyması sorunlu bir durumken, Nefes’in bu konuşmaları yaparak durumu eleştirmesi bu sorunu telafi eder niteliktedir. Dizideki diğer sorunlu durumlar da ancak bu ve benzeri şekilde eleştirildiği sürece sosyal sorumluluk amacına ulaşılabilecektir. Tahir aniden içeri girer ve Nefes’i sakinleştirmeye çalışır. Sonrasında Nefes Mercan’dan defalarca özür diler. Tahir Nefes’i sararak odadan çıkarır. Mercanın ailesi ve Saniye Hanım, Tahir ve Nefes’in arkasından bağırıp çağırır ve onların üzerine yürümeye çalışırlar. Bu arbedede Nazar Vedat’ın adamının belinden silahı çekip alır ve Tahir’le Nefes’in peşinden gider. Bunu gören Vedat’ın sevinçten gözleri parlar. Nazar, Tahir’le Nefes’e silah çeker, Nefes Tahir’in önüne atlar. Kadın, bir erkek için canını hiçe sayar; kadın bu kez korunan değil koruyan konuma gelir.

Tablo 8: 7. Bölüm (2 saat 49 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Süresi Şiddet Rating Share Sıralama Tekrarı Alay etmek Psikolojik 3 dk. 6 sn. 9 kez 18,45 37,08 1. Bağırmak Psikolojik 4 dk. 36 sn. 52 kez

93

Baskı Psikolojik 4 dk. 9 sn. 14 kez kurmak Bedene zarar Fiziksel 7 dk. 14 sn. 2 kez vermek Emretmek Psikolojik 2 dk. 38 sn. 39 kez Hakaret Psikolojik 3 sn. 1 kez etmek Hareket Psikolojik 8 dk. 8 sn. 10 kez özgürlüğünü kısıtlamak İletişim Psikolojik 7 dk. 9 sn. 4 kez özgürlüğünü kısıtlamak Tehdit etmek Psikolojik 20 sn. 5 kez Güç Fiziksel 7 sn. 2 kez kullanmak İşkence Fiziksel 8 dk. 39 sn. 5 kez Toplam 11 46 dk. 9 sn. 145 kez Şiddet Toplam %27,75 Yüzde

Dizinin 7. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 8’de yer alan veriler, dizinin 169 dakikalık (2 saat 49 dakika) bölümünde, psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 46 dakika 9 saniyelik şiddet içerikli sahnenin yer aldığını söylemekte, bölümün %27,75’i şiddet içermektedir. Dizinin 7. bölümü, incelenen bölümler arasında en çok şiddet içeren üçüncü bölüm olarak belirlenmiştir. Toplamda 145 kez, 9 farklı psikolojik şiddet ve 2 farklı fiziksel şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 18,45 rating, 37,01 share oranıyla izlenme sıralamasında listede birincidir.

94

Şekil 5: 7. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

27,75

22,02

5

0 0 7. Bölüm Fiziksel Şiddet 5 Psikolojik Şiddet 22,02 Cinsel Şiddet 0 Ekonomik Şiddet 0 Toplam Şiddet 27,75

4.10. Sekizinci Bölüm Analizi

Nefes ve Tahir’e hastane önünde silah çeken Nazar tetiğe basar ancak o esnada Tahir’in kardeşi Murat yetişir ve silahı havaya doğrultur. Nefes ve Tahir korkudan yere düşerler ancak ikisi de yaralanmaz. Nefes’i kaldırıp arabaya bindiren Tahir, Nazar’ın yanına giderek kolunu sertçe çeker ve ondan hesap sorar. Bu arada Asiye ve Yiğit koşarak gelir ne olduğunu sorar. Tahir Yiğit’i ve Asiye’yi arabaya bindirirken, bu sefer Murat Nazar’ın kolunu sertçe çekerek ona ablasının yanına gitmesini ve kimseye bir şey söylememesini emreder, sonra hesaplaşacaklarını söyler. Bu sahnede olduğu gibi dizinin genelinde herkes kendi adaletini sağlamanın peşindedir, silahı kapan kadınlar erkeklerin peşine düşüp onlara ceza vermeye çalışır. Oysa bu kötü bir örnektir, şiddet uygulayan bir erkeğin ya da ceza çekmesi gereken bir insanın cezasını adalet vermelidir. Öte yandan Murat ve Tahir’in hem fiziksel hem de sözel şiddet içeren hareketleri dikkat çeken noktalardır. Nefes, Asiye, Yiğit ve Tahir arabadadır. Tahir, Nefes’in kurşunun önüne atlamasına çok sinirlenmiştir. Bu sebeple hem Asiye’ye hem de Nefes’e kaba ve yüksek sesli konuşmalar yapar. Soru sordurmaz, Nefes’e sus derken, Asiye’ye “Yenge! Bir de seninle uğraşmayayım” der. Asiye’nin olanlardan haberi yoktur, Tahir yüzünden arabada konuşamadıkları için Nefes’e mesaj atarak olanları sorar. Nefes de Asiye’ye her şeyi anlatır. İkisinin mesajlaştığını anlayan Tahir bu kez tekrar sinirle ve yüksek bir ses tonuyla “Attırmayın camdan o telefonları bana!” der. Tahir’in emrederek, sinirli bir

95

şekilde bağırarak konuşması ve bu tavır karşısında Asiye ve Nefes’in Tahir’e çıt çıkarmayarak onu dinlemeleri dikkat çekmektedir. Bu sahnede olduğu gibi dizinin genelinde kadına karşı kaba ve psikolojik şiddet içerikli tavır ve konuşmalar söz konusudur. Hep birlikte Osman Hoca’nın evine gelirler. Tahir Yiğit’i eve bırakır. Asiye ve Nefes tam eve girecekken Tahir Nefes’i kolundan sertçe çeker ve “Gel sen benimle yürü” diye emreder. Neyse ki Asiye burada devreye girer: “Esas sen yürü, başka yerde kudur. Hödükler başka kapıya hadi!” der. Tahir yine yüksek bir ses tonuyla “Yenge başlatma kapına gir içeri” diye emreder. Asiye yine olması gereken şekilde: “Başka emrin var mı paşam” diye çıkışır. Erkeğin bu tarz kaba ve emredici konuşmalarına karşılık kadının susmayıp erkeğin karşısında durması dizinin olumlu sahnelerinden biridir. Ancak senaryoda hemen Asiye’nin tavrına tezat bir hareket sergilenir: Nefes burada Asiye’ye durdurur ve mahcup bir şekilde Tahir’le gitmek ister. Tam merdivenden inerlerken Tahir bir anda durur ve Nefes’in üstüne doğru diklenerek “Kızım sen ne yaptın? Niye atladın merminin önüne” diye bağırır. Nefes, Tahir’in ona Mercan’a söyledikleri için kızdığını zanneder, mermi için olduğunu daha yeni anlar. Tahir ise buna neden kızacağını, Mercan’a dediklerinin hepsinin doğru olduğunu söyler. Ama sonra Nefes’in de tutup aynı şeyi yaptığını, kendisi için merminin önüne atladığını ekler. Nefes onun vurulacağından korktuğunu bu sebeple merminin önüne atladığını anlatmaya çalışır. Bütün konuşması boyunca Nefes’e bağırarak ve sert bir dille konuşan, sözel şiddet uygulayan Tahir’in bu tavrı yanlışken, Nefes’e kendisini için merminin önüne atlamasının doğru olmadığını anlatmaya çalışması yerindedir. Sonunda Nefes de dayanamaz ve o mahcup ve pasif tavrını bir kenara atarak Tahir’e ses yükseltip karşılık vermeye başlar. Bu esnada Osman Hoca gelir. Nefes içeri girerken Tahir Osman Hoca’yla birlikte medreseye gider. Tahir olanları Osman Hoca’ya anlatırken “Mercan onu kaçırmadım diye bileklerini kesti. Nazar kızdı bana ateş etti. Nefes tuttu merminin önüne atladı, ben de ona patladım” der. Dizideki kadınların çoğu Tahir’i merkeze alırken, aslında hepsi bir erkek için veyahut bir erkek yüzünden çeşitli yanlışlar ve fedakârlıklar yapmaktadır, bir noktada hepsi hayatından vazgeçmektedir. Tahir’in merkeze alınıp, kadınların onun etrafında birleştirilmesi senaryodaki ataerkilliği bir kez daha gözler önüne serer. Tahir sonraki konuşmalarında Mercan’ın tekrar intiharı deneyebileceğini, Mercan’da akıl olmadığını, Nefes’in deli olduğunu sert bir dille vurgular. Konuşmanın devamından Nefes’in mazlum olduğunu

96 ikisi de ön plana çıkarır. Burada kadın ya acınacak bir varlıktır ya da sinirlenilenecek; ya hata yapar akılsızdır ya da şiddet görür mazlumdur. Bu ve benzeri sahnelerden çıkarılan alt metinler bu tür anlamları içerir. Akşam olur, Mercan ve ailesi Mercan’ı hastaneden eve getirirler. Menfaat ve plan peşinde olan Eyşan ile Vedat, Dağdevirenler’le birlikte eve gelir, ikisi de evdekilere şirin ve iyi niyetli olarak görünmeye çalışırlar. İstedikleri olur; onlar gider gitmez Türkan “Bu mülayim adam mı o kadını dövüyormuş? Kim bilir o dayağı hak edecek neler yapmıştır o yosma” der. Senaryodaki bu bölüm kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, normalleştiren ve haklı gösteren bir söylemdir. Murat Nazar’ın odasının camından içeri girer ve Nazar’ı tehdit eder. Korkması gerektiğini, ona kıyamayacağını düşünmemesini, eğer Nefes ve Tahir’den uzak durmazsa üzüleceğini söyler. Ancak Nazar Murat’a gereken cevabı verir, ondan korkmadığını sert bir dille anlatır. Nazar karakterinin ataerkil sistemi içselleştirmesinin yanı sıra erkeklere karşı olan bu kararlı ve sert tavrı olumlu özelliklerinden biridir. Bu esnada Cemil konuşmaları duyarak odaya girer, Murat camdan kaçar, Cemil Murat’ın peşine düşer. Murat’ın peşinden eve kadar gelen Cemil bağırıp çağırır, evdekileri tehdit eder. Bu tehditlerin ve bağırmaların karşısında duran Asiye, Cemil’e aynı ses tonu ve tavırla cevap verir. Asiye’nin bu korkusuz duruşu olumludur ancak hem Cemil’in hem de Asiye’nin konuşmaları cinsiyetçi söylemler içerir. Nefes uyurken yine kâbuslar görür. Yüzü gözü morluklar içerisinde, bileğinden yatağa kelepçeli bembeyaz ışığın ve delirtici bir sesin hâkim olduğu o ceza odası, diğer bölümlerde olduğu gibi yine bu bölümde de seyirciye gösterilir. Gösterilmediği zamanlarda ise sözlü olarak ifade edilir. Nefes’in gördüğü işkence hem sözlü olarak hem görsel olarak sürekli yinelenir. Ayrıca yine Mercan’ın bileklerini kesmesi de her konuşma arasında sık sık dile getirilir. Bunların yanı sıra Nefes’in korunması gerektiği, mazlum olduğu sürekli vurgulanır. Şiddetin sürekli görsel ve sözel olarak yinelenmesi kadına yönelik şiddeti yeniden üretirken, kadının korunması gereken bir varlık olduğunun vurgulanması ise cinsiyet eşitsizliğini ön plana çıkarır. Özellikle Asiye’nin Nefes’e, Murat ve Fatih için “işleri seni korumak onların” demesi dikkat çeker. Öte yandan Nefes’e ikametgâh çıkarmak için Muhtarlığa gittiklerinde muhtarın bir kadın olması senaryodaki en olumlu noktalardan biridir.

97

Bileklerini kesen Mercan’ı ziyarete giden Osman Hoca ona öğütler vererek, bir başkası için kendi hayatından vazgeçmesinin ne kadar yanlış olduğunu anlatır; bir insanın varlığının hayat şartı olarak belirlenmemesi gerektiğini vurgular. Senaryodaki bu sahne çok yerinde ve doğrudur. Kadın veya erkek, cinsiyet fark etmeksizin bir insanın başka bir insan için kendi hayatından vazgeçmesi durumunun yanlışlığının bu şekilde ifade edilmesi diziye ve topluma olumlu olarak katkı sağlar. Şiddet ve işkence sahnelerinin tekrarı yerine, bu sahneye benzer şekilde kadına yönelik şiddetin yanlış olduğuna, sonuçlarının kötü olacağına dair sözlü ya da eylemsel olarak kesinlikle yer verilmesi ve sık sık tekrar edilmesi gerekmektedir. Nefes Trabzon’da kalmaya karar verir, iş bulmak, çalışmak ister. Vedat için de Esma ile birlikte uzaklaştırma kararı çıkarmışlardır. Nefes’in yanında olan Fatih Nefes’in ne yaptığıyla ilgili Tahir’e anlık olarak rapor verir. Fatih Nefes’in çalışmak istediğini Tahir’e söyler. Tahir ise “Söyle ona benim tepemi attırmasın, iş falan yok otursun oturduğu yerde” der. Burada şiddetin bir türü olan ekonomik şiddete yer verilir. Nefes, Asiye ve Esma otururlarken Nefes yine geçmişe döner; ceza odasında hamiledir, serumla beslenir, beyaz ışık ve sesle işkence yapılır… Şimdiye dönen Nefes, sınıf birincisi olduğunu ama mezun olmadığını söyler. Çünkü o esnada Vedat’a verilmiştir. Esma Nefes’e onu işe aldığını diploma istemediğini söyler. Burada kadın dayanışmasının ön plana çıkması olumlu olarak görülür. Nefes, Murat ve Fatih’le hastaneye kontrole gelir. Burada Vedat’ı görürler. Vedat Nazar’a çiçek yollamıştır ve ona onu yemeğe götürmeyi teklif eder. Bunlara şahit olan Murat sinirlenir, Nefes ise Vedat’ın Nazar’ı yeni kurbanı olarak seçtiği, bir şeyler yapmazlarsa onu mahvedeceğini söyler. Fatih, Nefes ve Murat’ı sakinleştirmeye çalışır; Vedat’ın buraya planlı olarak geldiğini, onları kışkırtmak istediğini söyler. Doktor Nefes’in alçısını çıkarır ve elini yıkayabileceğini söyler. Nefes elini yıkadığı sırada yine geçmişi hatırlar: Vedat, Nefes’i Tahir’den kıskandığı için Tahir’in dokunduğu elinin parmaklarını acımasızca kırar. Flashback tekniğiyle kadına yönelik şiddet bir kez daha yinelenir. Nefes’i gören Fatih iyi olup olmadığını sorar. Nefes ise iyi olduğunu, geçmişten kalan son zincirinden de kurtulduğunu söyler. Vedat Nazar’ı otelde yemeğe götürür. Yemek yerlerken Nefes hakkında sohbet ederler. Vedat’ Nefes’in parmağını kırdığını değil, kırılmasına sebep olduğunu ifade eder. Nazar, Nefes’e işkence ettiğinin doğru olup olmadığını sorar. Vedat kalkar ve Nazar’ın

98 yanına gelir. Burada Nazar otururken, Vedat yarı ayakta olacak şekilde masaya yaslanır. Seyirciye sunulan planda Vedat Nazar’dan daha yüksekte olacak şekilde konumlandırılmıştır, alt ve üst açıların kullanımı dikkat çeker: yani erkek kadından üstündür. Konuşmanın devamında Vedat, o gece Tahir’le Nefes’in birbirine âşık olduğunu, Nefes’in onun ilk kez aldatmadığını, defalarca aldatıldığını, o anlık öfkeyle onu ittiğini bu yüzden parmağının kırıldığını söyleyerek kadına yönelik şiddeti haklı göstermeye ve hafifletmeye çalışır. Yemekten dönüşte Murat evin önünde Nazar’ın önünü keser, ondan hesap sorar. Vedat’ın tehlikeli biri olduğunu, kendisini mahvedeceğini anlatmaya çalışırken, Nazar’a “Nefes’ten görmedin mi geri zekâlı mısın?” şeklinde hakarette bulunur. Nazar oldukça sert bir tavırla Murat’a karşılık verir. Nefes’e inanmadığını, Vedat’ın gayet medeni bir adam olduğunu, Tahir’le Nefes’in kendilerini aklamak için işkence yalanlarını uydurduğunu, Nefes gibi mahvolmayacağını ve onun gibi mazlum edebiyatı yapmayacağını söyler. Burada Nazar, bir kadın olarak Vedat’ın kadına yönelik şiddeti haklı göstermeye çalışmasına katkıda bulunurken, Murat’ın Nazar’a olan kaba tavrı, konuşma tarzı ve emirleri sözel şiddet içeriklidir. Ancak Nazar’ın, Murat’ın bu ataerkil söylemi karşısındaki güçlü duruşu ve “ben kimseden emir almam” demesi bu olumsuzlukların içindeki olumlu sahnelerden biri olarak karşımıza çıkar. Nefes uyurken yine kâbuslar görür ve mesaj sesiyle uyanır. Mesaj Vedat’tandır. Nazar’la yemek yerken gizli kamerayla çektiği görüntüleri Nefes’e yollar. Nefes hemen Vedat’ı arar. Vedat ise alaycı bir ses tonuyla “Kıskandın değil mi?” der. Nefes Vedat’a hasta olduğunu söylerken, zavallı kızı kendine yeni kurbanı olarak mı seçtiğini sorar. Vedat ise hasta değil “âşık” olduğunu dile getirir ve Nazar’ı Nefes’e ulaşmak için “kurban” seçtiğini söyler ve ekler “Senin başına gelenler bir başka kadının başına gelsin istemezsin değil mi karıcığım? Bakalım ne zaman Nazar için kendini feda edeceksin, Nazar’ı bırak beni al diyeceksin? O zamana kadar umarım Nazar sağ kalır”. Vedat’ın Nefes’i tehdit etmesi ve üzerinde baskı kurması psikolojik şiddet içerirken, Nazar’dan zavallı kız ve kurban olarak bahsedilmesi, bir kadın başka bir kadına ulaşmak amacıyla bir araç olarak kullanılması tamamen kadına yönelik şiddetin bir başka türlüsüdür. Kadının zavallı bir varlık olarak nitelendirilmesi, kadınların “kurban” olarak görüldüğü, kadına uygulanan her çeşit işkencenin sebebinin aşk olduğunun vurgulanması tamamen

99 yanlıştır. Şiddetin sebebinin âşık olmak olduğunun dile getirilmesi şiddeti haklı çıkarmaya çalışmaktır. Nefes sabaha kadar medresede dua eder. Tahir ise Nefes’i medresenin kapısında bekler. Tahir’i gören Nefes mutlu olur ama Tahir Nefes’ten uzak durma kararı aldığı için Nefes’e pek yüz vermez. Eve doğru giderlerken Tahir önden yürür Nefes arkada. Yine burada kadının erkekten bir adım geride olması durumu ve anlamı söz konusudur. Evin önüne geldiklerinde Nefes Tahir’e işe girdiği müjdesini verir. Tahir ise Nefes’e emir vererek işten çıkmasını söyler, hatta bağırır. Nefes Tahir’e kızar ve ona sormadığını, çalışacağını söyler. Tahir “Çalışmayacaksın dedim bitti!” der. Nefes Tahir’i gitmekle tehdit edince Tahir razı olur. Kadına yönelik ekonomik şiddet burada bir kez karşımıza çıkar. Konuşmanın devamında Tahir Nefes’e emrederek konuşmaya devam ederken içeri girmesini, onu Murat ve Fatih’in işe götüreceğini söyler. Kadın erkeğin kontrolünde yaşamaya devam eder. Mithat Komiser, Vedat’ı sorguya alır. Vedat’la ilgili dosyaları onun önüne koyarken, ilk çıkardığı dosya kadına şiddettir. Vedat, kadına yönelik şiddete çok karşı olduğunu, hatta ne kadar karşı olduğunu karısının da bildiğini ve bu sebeple şikâyetini geri çektiğini söyler. Yani dizide kadına yönelik şiddet kadının çeşitli sebeplerle şikâyetini geri alması sonucu cezasız kalır. Suçu işleyen erkek ise bu durumu dalga geçer şekilde dillendirir. Bu sahne adeta şiddet uygulayan erkeklere cesaret verici ve yol gösterici niteliktedir. Vedat’ın söylemlerinin altında aslında bir tehdit yatar. Buradaki anlam şudur: “eğer kadın şiddet uygulayan erkeği şikâyet ederse, başına daha kötü şeyler gelir, şiddet artar ve kadın bunu bilir, bu yüzden kadın şiddet uygulayan erkeği şikâyet etmemelidir”. Nefes’i işe Murat ve Fatih getirmiştir, akşam kaçta alacaklarını sorarlar. Nefes sert bir şekilde kendisinin gelebileceğini söyler. Diğer yandan Tahir Mercan’la konuşmaya halini hatırını sormaya gider. Tahir her zamanki gibi Nazar ve Mercan’a karşı sert ve emir vererek konuşur. Dizi genelinde Tahir’in bu ataerkil tavrı ön plandadır, kadınlara karşı ya bağırır ya emreder ya da hesap sorar. Konuşmanın devamında Mercan Tahir’e Nefes’le ilgili sorular sorar, Tahir sinirlenir, kendisini düşünmesi gerektiğini, nasıl olduğunu sorar ve sonunda Mercan için bir psikolog araştıracağını söyler. Öte yandan Mustafa bankalardan kredi çekemediği için kuyumcu Gültekin’den senet karşılığında para alır. Bu durumu fırsat bilen Gültekin, Cemil Dağdeviren’e haber vererek para karşılığı onunla

100 işbirliği yapar. Vedat’a haber veren Cemil, parayı alan Mustafa’yı yolda sıkıştırıp darp ettirerek Mustafa’nın parasını çalar. Bölüm sonunda Yiğit Nefes ve Tahir’e, kendisini babasına Mustafa’nın verdiğini itiraf eder.

Tablo 9: 8. Bölüm (2 saat 41 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Süresi Şiddet Rating Share Sıralama Tekrarı Alay etmek Psikolojik 48 sn. 13 kez 17,33 35,55 1. Aşırı Psikolojik 1 dk. 3 sn. 2 kez kıskançlık Bağırmak Psikolojik 3 dk. 39 sn. 36 kez Baskı Psikolojik 1 dk. 46 sn. 7 kez kurmak Bedene zarar Psikolojik 8 sn. 1 kez vermek Emretmek Psikolojik 1 dk. 53 sn. 30 kez Hakaret Psikolojik 2 sn. 1 kez etmek Hareket Psikolojik 1 dk. 15 sn. 6 kez özgürlüğünü kısıtlamak İletişim Psikolojik 45 sn. 2 kez özgürlüğünü kısıtlamak Tehdit etmek Psikolojik 50 sn. 13 kez Bedene zarar Fiziksel 8 sn. 1 kez vermek Güç Fiziksel 32 sn. 4 kez kullanmak İşkence Fiziksel 53 sn. 3 kez Vurma Fiziksel 8 sn. 1 kez Toplam 14 14 dk. 31 119 kez Şiddet sn.

101

Toplam %8,88 Yüzde

Dizinin 8. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 9’da yer alan verilere göre, dizinin 161 dakikalık (2 saat 41 dakika) bölümünde, psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 14 dakika 31 saniyelik şiddet içerikli sahne yer almakta, bölümün %8,88’i şiddet içermektedir. Toplamda 119 kez, 10 farklı psikolojik şiddet ve 4 farklı fiziksel şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 17,33 rating, 35,55 share oranıyla izlenme sıralamasında listenin en başında yer almaktadır.

Şekil 6: 8. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

8,8

8,01

0,87

0 0 8. Bölüm Fiziksel Şiddet 0,87 Psikolojik Şiddet 8,01 Cinsel Şiddet 0 Ekonomik Şiddet 0 Toplam Şiddet 8,8

4.11. Dokuzuncu Bölüm Analizi

Vedat, Mustafa’nın evine gelerek onunla dalga geçer ve oturdukları konağı ellerinden alacağını ballandıra ballandıra anlatır. Mustafa parayı Vedat’ın çaldırdığını anlar. Diğer yandan Tahir, Yiğit’i Mustafa’nın verdiğini öğrenince deliye döner ve bir anda evden çıkar. Asiye ve Osman Hoca, Tahir’in Mustafa’nın yanına gideceğini düşünerek peşinden giderler. Ancak Tahir sahile gider ve sinirini geçirmeye çalışır. Eve gelen Asiye, Fatih ve Murat’a Nefes’in evde yalnız olduğunu, onun yanına gitmelerini

102 söyler. Fatih ve Murat, Nefes’in yanına vardıklarında Nefes’e biz “buradayız sen içeri gir” derler. Nefes ise medreseye gitmek istediğini söyler. Murat Yiğit’in yanında evde dururken, Fatih Nefes’i medreseye kadar takip eder. Kadın hiç bir şekilde erkeksiz bırakılmaz, kadının yanında daima bir erkek olmak zorundadır, sürekli erkeğin kontrolü ve takibi altındadır.

Nefes medresede dua ederken duyduğu bir sesle irkilir ve hemen ışığı açar. Yerde yüzü gözü kanlar içinde yatan bir genç kız vardır. Nefes şoka girer, tutulup kalır, Fatih’ten yardım istemek için dışarı çıkar. Yüzü gözü kanlar içinde dövülmüş bir kızı görünce yaşadıkları aklına gelir ve travması tetiklenir. Dizi içerisinde bile kendi gibi şiddet görmüş birini gördüğünde şoka giren ve yaşadığı günleri adeta tekrar yaşıyormuş gibi hisseden Nefes’e yer verilirken, gerçek hayatta dizide yer alan bu görüntüleri izleyen şiddet mağduru kadınların travmalarının tetiklenmesi kuvvetle muhtemeldir. Fatih kızı kucaklayıp Osman Hocanın evine getirir ve bunu ona kimin yaptığını sorar. Kız sürekli ağlar ve inler, “kocam” diye cevap verir. Fatih polisi arayacağını söylediğinde, kız sürekli “polis olmaz, ne olur polis olmaz” şeklinde yalvarır. Buradaki şiddetin, yine bir kadının eşi tarafından gerçekleştiği görülürken, kadının kocasından korktuğu için polise gitmek istememesi üzerine yine şiddet uygulayan kişi cezasız kalır. Oysaki tam tersi, dizi vasıtasıyla topluma sosyal bir mesaj vermek isteniyorsa, kadının şiddet uygulayan erkekten kesinlikle şikâyetçi olması gerekir. Nefes, kız da kendisini görür ve ağlamaya başlar, söylediklerini anlayışla karşılayıp kıza yardım etmek ister. Fatih’in yardımıyla kızı yattığını yerden kaldırırlar ve Nefes kızı banyoda yıkamaya başlar. Kızın yüzünden hala kanlar akmaktadır, yakın planlarla vücudundaki morluklar gösterilir. Sıcak suyun buharı genç kızın vücudunu sarmıştır ve camdan içeri sızan ışıkla birleşen buhar adeta alevler içinde yanıyormuş görüntüsü oluşturur. Sahnenin devamında kırmızı çaydanlıktan çıkan buhar görüntüsü de bunu destekler niteliktedir. Nefes kızın üstünü giydirir ve onu yatırır. Sabah namazından sonra Osman Hoca eve gelir ve gördükleri karşısında şaşırır. Nefes’in şiddet gören kıza, bu ve ilerleyen sahnelerde buna benzer şekilde destek olması, kadın dayanışmasının varlığının vurgulanması dizinin olumlu özelliklerinden biridir. Özellikle Asiye, Esma ve Nefes arasındaki dayanışma dikkat çekmektedir. Nefes, Tahir’in yanına gider ve ağlayarak ona ihtiyacı olduğunu söyler. Medresede bir kız bulduğunu, aynı kendisi gibi kocası tarafından dövüldüğünü anlatır ve

103 ekler “Tahir o kızı da kurtaralım mı?”. Yine burada da kadının mutlaka bir erkeğe ihtiyacı olduğu ve yine kadınların erkekler tarafından kurtarılması durumu söz konusudur. Asiye, yaptıklarından dolayı Mustafa’ya hala kızgındır. Kızını okula yolladıktan sonra dışarı çıkacaktır ki yemek yapmaya hazırlanan Saniye Hanım Asiye’ye Mustafa’yı sorar. Asiye Mustafa’yla ilgilenmediğine dair kayınvalidesine söylenir. Bunun üzerine Saniye Hanım “Kadın kısmı kocasının yanında durur, bunları sana öğretmediler mi?” der. Saniye Hanım’ın ataerkil sisteme hizmet eden söylemleri bu bölümde de karşımıza çıkar. Asiye ise “Bize mazlumun yanında durmayı öğrettiler” der. Burada mazlumdan kasıt Nefes’tir, yani kadındır. Asiye yukarı çıkar yatakları toplar. Saniye Hanım’ın sürekli mutfakta olması, Asiye’nin evi toparlaması gibi sahneler, dizinin her bölümünde yer almakta, kadın ya yemek yapmakta ya da ev işi yapmaktadır. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet rollerine dizide sıkça yer verilir. Türkan ve Cemil Dağdeviren kahvaltı sofrasında otururlarken Türkan Cemil’in çayını doldurur ve Kaleli ailesiyle ilgili konuşmaya başlarlar. Konuşmanın bir bölümünde Türkan’ın soruları üzerine Cemil Türkan’a “Sen erkek işine karışma” der. Türkan ise bilmek istediği konusunda ısrar edince Cemil “Yahu karı şimdi sana desem ki ihaleyi ben alacağım. Mustafa’nın çekleri de Vedat’ın elindedir. Bir şey anlayacak mısın?” der. Türkan anlamadığını ifade eder. Bu sahnede yine toplumsal cinsiyet rolleri ön plandayken, kadının aklının küçümsenmesi söz konusudur. Burada oluşturulan alt metin; kadın evde erkeğine hizmet eder, erkek dışarıda şirket işleriyle ilgilidir ve kadın bu işlerden anlamaz. Fatih gece medresede buldukları kızın ismini öğrenmeye çalışır fakat kız konuşmaz. İkisinin gösterildiği bu sahnede yine erkeği yücelten alt ve üst açıların kullanımı dikkat çekmektedir. Yine Tahir’in, Nefes’le ve diğer kadınlarla olan sahnelerindeki kamera açılarının kullanımı da benzer şekilde olup, genel olarak kadınlara karşı konuşma tarzı emir içerikli, kaba ve yüksek seslidir. Nefes’in telefonunda tesadüfen Nazar ve Vedat’ın yemek yeme videosunu gören Murat çok öfkelenir ve soluğu Nazar’ın yanında alır. Nazar ona yüz vermediği ve inanmadığı için Murat daha da sinirlenir ve Nazar’ı kucaklayarak zorla arabaya bindirir. Nazar kurtulmaya çalışır ancak Murat “Debelenme ağzını kolunu bağlarım vallahi” der. Devamında ise Nazar’a “kafasız kız” olduğunu söyler. Burada kadının hareket

104

özgürlüğünün kısıtlanması, zorla alıkonulması, hakaret, emir ve tehdit içerikli konuşmalar dikkat çeker. Murat Nazar’ı Nefes’in yanına iş yerine getirir. Nefes Nazar’a Vedat’ın ona attığı videoyu göstererek Vedat’ın yeni kurbanının Nazar olduğunu, ona zarar vereceğini, işkence edeceğini söyler. Ancak Nazar Nefes’e “şizofren” der ve ona inanmaz. Şizofren kelimesini duyan Nefes yine geçmişi hatırlar. Yüzünde morluklar ceza odasında yatan Nefes, beyaz bir ışık ve ritmik bir ses eşliğinde Vedat’ın ona söylediklerini dinler. Nefes’in bir fırsatını bulup doktoruna Vedat’ın kendisini ceza odasına kapatıp ona işkence ettiğini anlatması üzerine doktor Nefes’in şizofren olduğunu düşünüp ona inanmamıştır. Vedat ise bu durumu Nefes’e dalga geçerek ve gülerek anlatır. Bu sebeple Nefes’in, Nazar’ın kendisine şizofren demesi üzerine travması tetiklenir ve geçmişi hatırlar. Şimdiye kadarki incelenen her bölümde olduğu gibi bu bölümde de işkence görüntüleri tekrar tekrar seyirciye sunulur. Nazar, Nefes’e inanmak istemez ve eğer Vedat sana işkence uyguluyorsa Eyşan bir kadın olarak buna nasıl izin verir diye sorar. Bunun üzerine Esma birçok vakada bu durumla karşılaştığını, kızının şiddet görmesine ve taciz edilmesine bile göz yuman anneler olduğunu, insanların türlü bahanelere sığınarak bu durumları görmezden geldiğini söyler. Ancak Nazar yine de ikna olmaz ve gidip Vedat’la konuşacağını söyler. Murat da Nazar’la gitmek isteyince Nazar yerinde bir cevap verir: “Benim öyle hesap sormak için bir adama ihtiyacım yok”. Murat gayet kaba bir tavırla “Ula kendi başıma yağan karı kendim eritirim triplerine girme bana” der. Bu sahnede kadının bir adama ihtiyacı olmadan kendi işini kendi halledebileceğini ifade etmesi trip olarak adlandırılır ve kadının bu isteğine karşı çıkılır. Ancak doğru olanı yaparak kadın adamı dinlemez ve tek başına gider. Diğer yandan Nazar değindiği konuda çok haklıdır. Bir kadının, başka bir kadının şiddet görmesine göz yumması ve şiddet uygulayan erkeğin yanında yer alması son derece yanlıştır. Olması gereken Eyşan’ın Vedat’ı engellemesi ve Vedat’a değil Nefes’e yardım etmesidir. Çünkü dizinin asıl amacının farkındalık yaratmak olduğu söylenmektedir. Nazar Vedat’ın yanına gidip hesap sorar ancak Vedat her zamanki gibi işin içinden sıyrılıp Nazar’ı kendine inandırır. Videoyu Eyşan’ın yolladığını söyler ve Eyşan da bunu doğrular. Ardından Vedat Nefes’e mesaj atarak ona geçmişte doktorla olan konuşmalarını doktorun kendisini şizofren sandığını, şimdi yine aynı şeyleri mi yaşamak istediğini

105 yazar. Bu mesajla birlikte Nefes tekrar geçmişe döner, yine ceza odasındadır. Tekrar ilkesiyle şiddet sürekli izleyiciye sunulur. Vedat Cemil’le birlikte Cuma namazı kılmak için camiye gider. Namazlar kılındıktan sonra Osman hoca Cuma hutbesi için konuşma yaparken, Nefes ve Yiğit’ten bahseder. “Bir kadınla çocuğunu koca Karadeniz’e sığdıramadık, sürekli arkalarından konuşuyoruz” şeklinde cümleler sarf ederken Vedat başka bir adamın karısını ve çocuğunu kaçırdığından söz eder. Murat ise Nefes’in onun karısı olmadığını dile getirirken Fatih “Karısı değil de olsa ne olur ikizim? Kocasıdır döver mi diyelim?” der. Fatih’in bir erkek olarak bu şekilde şiddet karşıtı konuşması, kocası bile olsa kadına şiddet uygulamaya hakkı olmadığını ima etmesi çok yerindedir. Cemil “Bu konuda bilmeden ahkâm kesmemek lazım. Allah bile izin vermiş dövmemize değil mi Hocam? Sözümüzü dinlemezse diye…” der. Osman Hoca “Öyle mi etmiş?” der hafif dalga geçerek. Cemaatten biri Cemil’e “Sen de mi karını dövüyorsun?” diye sorunca Cemil “Benim karım sözümden çıkmaz, uyardığımı dinler. Dövülmeyi hak etmiyor” der. Cemil’in bu söyleminden çıkan anlam; “kadın kocasının sözünü dinlemiyorsa, kocası şiddet gösterebilir”dir. Burada bir erkeğin eşine uyguladığı şiddet haklı gösterilmeye çalışılır. Hemen arkasından Osman Hoca’nın bu şekilde düşünenleri ayıplayarak Kuran’da böyle bir şey yazmadığını, Allah’ın böyle bir şeye izin vermediğini, Hz. Muhammed’in bırak kadına el kaldırmayı yüksek sesle bile konuşmadığını hatta kadına el kaldırmayı yasakladığını söylemesi Cemil’in söylediklerinin yanlışlığının vurgulanması açısından doğru ve yerinde olmuştur. Saniye Hanım, Osman Hoca’nın evine gelerek Nefes’i saçlarından tuttuğu gibi köylülerin içinde dövmeye başlar. Nefes’e oğlunun aklını çeldiğini, onun peşini bırakmasını bağırarak söyler. Bu esnada Murat ve Fatih gelerek Nefes’i Saniye Hanım’ın elinden alırlar. Nefes ağlayarak eve çıkar ve sürekli ağlar. Durumu öğrenen Tahir eve gelir, Nefes bu kez Tahir’e sarılarak ağlamaya devam ederken Tahir Nefes’e beraber Trabzon’dan gitmeyi teklif eder. Burada erkeğin kadına yönelik şiddetinin yanı sıra kadının kadına yönelik şiddeti ön plana çıkar. Ancak kadını kurtaran yine erkektir. Köylüler arasında onca kadın Saniye Hanım’ın yaptıklarını izleyip bir kadını kurtarmak adına hiçbir şey yapmazken hatta Nefes’i ayıplarken, Murat ve Fatih Nefes’in yardımına yetişir. Burada toplumsal baskı da ön plandadır.

106

Nefes geceleri uyurken kâbus görmeye devam etmektedir. Kâbus gördüğü esnada medresede buldukları kız Nefes’in yanına gelerek onu uyandırır. Nefes uyanır ve dertleşmeye başlarlar. Kız adının Berrak olduğunu söyler ve Nefes’e gördüğü kâbusların ne olduğunu sorar. Nefes ağlayarak Vedat’ın onu ceza odasına kapatarak yaptığı işkenceleri anlatırken doğumunu o odada yaptığını söyler. İki kadın da birbirine sarılarak ağlar. Nefes’in işkenceleri her bölümde mutlaka defalarca görsel olarak izleyiciye sunulur, görsel olarak sunulmadığında, sözlü olarak mutlaka dile getirilir. Kadına yönelik şiddet, tekrar ilkesiyle hem sözlü hem de görsel olarak yinelenir. Tahir, Murat, Fatih ve arkadaşları Cemil’in silah kaçakçılığı yaptığı gemiyi basarak silahlara el koyarlar. Amaçları Mustafa’nın kaptırdığı parayı Cemil’den almak ve hesap sormaktır. Fatih ve Murat her gece Osman Hoca’nın evinin önünde nöbet tuttuklarından onların yerine bu kez köylülerden birkaç erkek koyarlar. Kadın yine erkekler tarafından mutlaka korunmaktadır. Kadınlar sürekli kontrol altında tutulur ya da bir erkek tarafından kukla gibi yönetilir. Berrak Nefes’le konuştuktan sonra evin önündeki adamlardan gizlice evden çıkar ve Vedat’la buluşur. Berrak’ın Vedat tarafından Nefes’in yanına yollandığı öğrenilir.

Tablo 10: 9. Bölüm (2 saat 41 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Süresi Şiddet Rating Share Sıralama Tekrarı Alay etmek Psikolojik 46 sn. 3 kez 16,55 34,61 1. Bağırmak Psikolojik 1 dk. 10 sn. 20 kez Baskı Psikolojik 1 dk. 42 sn. 6 kez kurmak Emretmek Psikolojik 38 sn. 14 kez Hakaret Psikolojik 8 sn. 3 kez etmek Hareket Psikolojik 1 dk. 48 sn. 4 kez özgürlüğünü kısıtlamak İletişim Psikolojik 50 sn. 2 kez özgürlüğünü kısıtlamak

107

Korkutma Psikolojik 2 dk. 4 sn. 6 kez Küçük Psikolojik 40 sn. 4 kez düşürme Tehdit etmek Psikolojik 25 sn. 3 kez Bedene zarar Fiziksel 6 dk. 18 sn. 4 kez vermek Güç Fiziksel 11 dk. 40 4 kez kullanmak sn. İşkence Fiziksel 50 sn. 2 kez Vurma Fiziksel 5 dk. 40 sn. 4 kez Toplam 14 34 dk. 39 79 kez Şiddet sn. Toplam %21,36 Yüzde

Dizinin 9. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 10’daki verilere göre, dizinin 161 dakikalık (2 saat 41 dakika) bölümünde, psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 34 dakika 39 saniyelik şiddet içerikli sahnenin yer aldığını söylemekte, bölümün %21,36’sı şiddet içermektedir. Toplamda 79 kez, 10 farklı psikolojik şiddet ve 4 farklı fiziksel şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 16,55 rating, 34,61 share oranıyla izlenme sıralamasında listenin en başındadır.

Şekil 7: 9. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

21,36

15,08

6,27

0 0 9. Bölüm Fiziksel Şiddet 15,08 Psikolojik Şiddet 6,27 Cinsel Şiddet 0 Ekonomik Şiddet 0 Toplam Şiddet 21,36

108

4.12. Onuncu Bölüm Analizi

Tahir, Cemil’in evine gelerek Cemil’i tehdit eder, gemilerini ve deposunu bastıklarını, Sahil Güvenliğe haber vereceklerini söyler ve Mustafa’dan çaldıkları parayı vermesini söyler. Cemil Tahir’e parayı verir. Bu esnada Tahir’in Nazar’a karşı olan kaba tavırları ve sözleri dikkat çekmektedir. Tahir gittikten sonra Türkan Mercan’a, Tahir’e onun haber verip vermediğini sorar. Mercan kekeleyince, Tahir’e Vedat’la Cemil’in bir olduğunu Mercan’ın söylediği anlaşılır ve Cemil Mercan’a bağırarak tokat atar. Bu kez şiddet uygulayıcı erkek, kadının babasıdır. Tahir ise genel olarak kadınlara bağırma, baskı, emir gibi psikolojik şiddet uygular, bu artık onun mizacı haline gelmiştir. Bölüm içerisinde Asiye diğer bölümlerde olduğu gibi yine elinde çamaşır sepeti, ev işleri yapar ve ortalığı toplar. Öte yandan yine şiddetin görsel olarak sunulmadığı sahnelerde ya şiddetin tasviri yapılır ya da şiddetten söz edilir. Mustafa Asiye’ye emir kipiyle gömleğini ütülemesini söyler. Asiye ise Mustafa’yı yanına çağırarak, ütüyü ve ütü masasını açar. Mustafa’ya nasıl ütü yapıldığını gösterir ve gömleğini kendisinin ütülemesini söyler. Mustafa sinirlenir Asiye’ye ne olduğunu sorar. Çünkü o kadar alışmıştır ki kıyafetlerini karısının ütülemesine, Asiye ütülemeyince “ne oldu?” diye sorma gereği duyar. Diğer yandan Saniye Hanım Asiye’ye tansiyonunu ölçmesini ve sobayı yakmasını söyler. Asiye ise hiçbir şey yapmayacağını grevde olduğunu söyler. Mustafa sinirlenir “Asiye benim tepemin tasını attırma” der. Asiye ise tepesinin tasının atmasını takmadığını söyler ve Saniye Hanım’ın Nefes’e yaptıklarını ayıplar. Burada kadın dayanışması ön plana çıkarken, Asiye’nin toplumsal cinsiyet rollerini yerine getirmemesi Mustafa ve Saniye Hanım’ı bir hayli rahatsız eder, çünkü bu ataerkil sisteme aykırı bir durumdur. Asiye ataerkil sistemi içselleştirmiştir ancak bazı tavırlarıyla da bu sisteme karşı durmaktadır. Bu sahnede Mustafa’nın bağırma ve emretme gibi özellikleri dikkat çeker. Cemil, Tahir’e verdiği parayı Vedat’tan almak için Vedat’ın kaldığı otele gelir ve Vedat’tan parayı alır. Eyşan Vedat’ın yanına geldiğinde Vedat sinirlidir. Eyşan Vedat’a, Tahir’in oyununu bozduğunu için mi yoksa Cemil’e para kaptırdığı için mi kızgın olduğunu sorar. Vedat bastonunun içinden çıkardığı kılıca benzer bıçağını karşısında duran gelinliklerin birinin göğsüne saplar. Burada da kadına yönelik şiddet sembolik olarak karşımıza çıkar. Yani Vedat aslında bu gelinlikleri Nefes için almıştır ve bıçağı da

109

Nefes’in göğsüne saplar. Konuşma esnasında Vedat’ın Eyşan’a karşı kaba ve sert tavırları ve sonunda Eyşan’ı kolundan tutup odadan dışarı çıkarması dikkat çeken noktalar arasındadır. Berrak kapıda bekleyen Fatih’i kahvaltıya çağırmak için yanına gider. Fatih Berrak’a gece kapıdaki adamları atlatıp nereye gittiğini sorar. Berrak onun nereden haberi olduğunu sorunca Fatih de adamların, çıkarken görmediğini ancak girerken Berrak’ı gördüklerini söylediğini söyler. Burada yine kadının kontrol altında tutulması, korunması, güvenliğinin sağlanması gibi durumlar dikkat çeker. “Kadın mutlaka bir erkek tarafından korunmaya gereksinim duyar” anlamı seyirciyi karşılar. Asiye Osman Hoca’nın evine gelir kahvaltı sofrasındayken evdekilere gece Tahir’in Cemil’e yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatır. Konuşma esnasında Mustafa’nın çeklerinden bahsederken “…. çek mi ne almış ama o kısmını anlamadım beni aşıyor” der. Burada yine kadının erkek işlerinden anlamadığı hatta erkek işleri olarak adlandırılan işlerin kadınları aştığı mesajı verilir. Burada toplumsal cinsiyet eşitsizliği ön plana çıkarken, ayrıca kadının kendi aklını küçümsemesi durumu da söz konusudur. Mercan üzgün bir şekilde Nazar’la birlikte otururken Türkan gelir. “Kız sen hala ağlıyor musun? Babalar kızlarını hem döver hem sever. Kalk hadi kalk” der. Konuşmanın devamında “Hak ettin sen bu tokadı, akıllan. Babanın sözüne karşı gelme benden sana söylemesi. Sanki dünyanın sonu geldi, yediğin bir tokat” der. Türkan bir kadın olarak bu söylemleriyle kadına yönelik şiddeti meşrulaştırır ve normalleştirir. Mustafa Nefes’in yanına gidip ondan özür diler. Yiğit’i Vedat’ın cinayet itirafı karşılığında verdiğini, bu itirafla Tahir’in canını koruduğunu söyler. Nefes ise ağlayarak eğer Tahir’in canı söz konusuysa Mustafa’ya o itirafı polise vermemesi konusunda ısrar eder. Mustafa ise itirafı polise vermeyeceğini söyler. Burada Vedat’ın yine çeşitli sebeplerle adalet teslim edilmemesi ve ceza almaması durumu söz konusudur. Sonrasında Mustafa Nefes’i sahile götürür ve Tahir’in memleketten ayrılmasına izin vermemesi konusunda Nefes’ten ricada bulunur. Ancak Nefes’in Karadeniz’de kalmasını istemez. Burada onun canını çok yakacaklarını, arkasından konuşup onu rahatsız edeceklerini, onu kabul etmeyeceklerini ima eder ve ekler “Bizim buralarda Tahir Karadeniz, sen de Karadeniz’in yosmasısın” der. Burada toplumsal baskı üzerinden kadına yönelik bir hakaret söz konusudur.

110

Tahir Mercan’ın babasından tokat yediğini öğrenince Cemil’in adamlarına teslim etmek üzere olduğu silahları sinirlenip denize atar ve bağırır: “Kızına bunlar yüzünden mi el kaldırdın şerefsiz herif! Her şerefsizin gücü kadına mı yetiyor? Bana da yetti”. Tahir bir erkek olarak kadına yönelik şiddete bu şekilde karşı gelip, Cemil’in yaptıkları karşısında sinirlenmesi olumludur. Berrak yine gece olunca Vedat’la buluşur. Vedat Berrak’ın yüzünü tutarak yüzündeki yaralar için “geçer demiştim sana” der. Bu esnada flashback tekniğiyle Vedat’ın Berrak’a uyguladığı şiddet görüntüleri gösterilir. Vedat Berrak’a önce tokat atar ardından yumruk. Sonrasında onu duvardan duvara ve yere atar. Devamında bastonuyla Berrak’ı öldürürcesine döver. Berrak’ın ağzından kanlar akarken suratı da kan revan içinde kalır, bu duruma Berrak’ın inlemeleri ve bağırmaları eşlik eder. Alt ve üst açılar kullanılarak Vedat yüceltilirken, Berrak yerlerdedir. Vedat Berrak’a şiddet uygularken onu “Truva atı” olarak isimlendirir ve Truva atı hikâyesini anlatmaya başlar. Efsaneye göre kralın genç ve güzel karısı Helen’i Truva’ya kaçırdıklarını, kralın ordusunu toplayarak Truva’ya sefer ilan ettiğini ancak Truva’ya giremediğini, kaleyi aşamadığını söyler. Tanrı Odysseus'un tahtadan bir at yapıp içini askerlerle doldurmayı akıl ettiğini, tahtadan yapılan bu atın şehre sokulması sonucu askerlerin içinden çıkarak şehirdekileri kılıçtan geçirdiğini ve kralın karısını alıp döndüğünü söyler. Burada anlatılan hikâyede Vedat kral, bahsedilen kale Kaleli ailesi, Helen ise Nefes’tir. Vedat Truva atı olarak isimlendirdiği Berrak’ı ailenin içine sinsice sokarak yaptığı planlar sayesinde Nefes’i alacağını düşünür. Bu yüzden öldürürcesine Berrak’ı döver ve Nefes ve diğerlerinin yardım edeceğini bildiği için onu medreseye bırakır. Bu sahnede dizi ekibinin reytingi arttırmak, seyircinin ilgisini ayakta tutmak gibi kaygılarının olduğu apaçıktır. Kadına yönelik şiddet konusunda farkındalık yaratarak şiddete karşı bir duruş sergilemek amacıyla çekildiği savunulan bu dizinin bu sahnesi iddia edilen amaca hizmet etmekten oldukça uzaktır. Durumun Truva atı efsanesiyle ilişkilendirilmesi, şiddet sahnelerinin bu denli ayrıntılı ve yoğun olarak kullanılması, Berrak’ın yüzündeki kanların efektle gizlenmeye çalışılsa bile apaçık belli olması, kadının yerden yere vurulması gibi sahnelerin seyirciye sunulmasının sosyal sorumluluk amacına hizmet ettiği düşünülmemektedir. Eğer kadının şiddete maruz kaldığı gösterilecekse, mümkün olduğunca sade, çok fazla ayrıntı ve kan içermeyen, gerek seslerle gerek kurguyla kadının şiddete uğradığı hissi verilebilir. Bunun dışında şiddet sahnelerinin bu denli yoğun ve

111 ayrıntı içermesi, şiddetin apaçık dehşet verici boyutta gösterilmesi, kadının acı çektiğinin seyirciye hissettirilmesi ve şiddetin çeşitli tekniklerle süslenmesi oldukça fazladır ve reyting amacına hizmet etmekten öte değildir. Bunların yanı sıra kadının bir erkek tarafından başka bir kadına ulaşmakta araç olarak kullanılması ve bundan dolayı şiddet görmesi durumu da dikkat çeken noktalar arasındadır.

Resim 8: Berrak’ın Şiddet Gördüğü Sahnelerden Biri

Resim 9: Berrak’ın Şiddet Gördüğü Sahnelerden Biri

Berrak şimdiye döndüğünde, Vedat ona “Hadi ama asma suratını abartma bu kadar” diyerek şiddeti normalleştirir. Devamında Berrak’a bir şişe uzatır ve ona bu ilacı Nefes’in yemeklerine katmasını söyler. Berrak itiraz edince Vedat “Yani sen benim illa cinayet işlememi istiyorsun öyle mi? Önce anneni mi öldürmemi istersin yoksa küçük kardeşini mi?” der. Burada kadına tehdit ve baskı yoluyla psikolojik şiddet uygulanır.

112

Mithat, Kaleli konağına gelir. Mustafa’yla Vedat’tan nasıl kurtulacaklarını konuşurken, Mithat Vedat’ın babasının boğazı kesili halde evde ölü bulunduğundan bahseder. Adamın küçük kızlara tacizde bulunduğunu, hatta Vedat’ın kuzenini bile taciz ettiği iddiaları olduğunu ancak kuzeninin bu iddiaları yalanladığını söyler. Flashback tekniğiyle Eyşan’ın tacize uğradığı sahne gösterilir, neyse ki burada taciz olayı apaçık sunulmaz. Genç kız yatağın üzerindedir ve adam kıza doğru yaklaşır, kız “yeter artık bıktım” der ve sahne biter. Mustafa Mithat’ın bahsettiği kuzenin Eyşan olduğunu tahmin eder çünkü Eyşan Vedat için “O benim kahramanım” demiştir. Mustafa bu sebeple Mithat’a, Eyşan’la konuşmasını söyler. Mithat “Amcası kızı taciz eder, Vedat da babasını öldürür” der. Burada aile içi şiddet ön plandadır, genç kız gördüğü cinsel şiddet karşısında utanır, korkar ve şiddeti inkâr eder. Amcanın yeğenine tacizi ve küçük bir çocuğun kendi adaletini kendi sağlaması durumu söz konusudur. Şiddet uygulayıcı erkek adalete teslim edilmez. Böylelikle Vedat’ın böyle hasta ruhlu bir kişilik olmasının sebeplerine de inilmiş olur. Çocuklukta maruz kaldığı aile içi şiddet, babasından gördüğü taciz ve şiddet olayları gibi sebepler Vedat’ın büyüdüğünde böyle kötü bir karakter olmasının temelidir. Mithat bu kez Osman Hoca’nın evine gelir. Berrak Mithat’ı görünce odaya kaçar ve ağlama başlar. Nefes gelip ne olduğunu sorunca Berrak, Vedat’tan şiddet gördüğü günü hatırlar. Berrak yüzü ve yerler kanlar içindedir. Berrak yerde otururken Vedat ayaktadır. Kadın ve erkeğin konumlandırılışı dikkat çeker, erkek yüksekteyken kadın aşağıdadır. Vedat’ın konuşmaları tehdit içeriklidir. Polise bir şey söylerse ailesine zarar vereceğini söyler ve Berrak’ın kardeşinin saçından kestiği bir tutamı Berrak’a verir ve onu tehdit eder. Berrak elleri kanlar içinde saçı alır ve ağlar. Vedat bastonuyla yerde oturan Berrak’ın yüzünü yukarı kaldırır ve “Eğer polise yüz metre bile yaklaşacak olursan bu kez kardeşinin saçını değil boğazını keserim” der. Burada alt ve üst açıların kullanımı devam etmektedir. Vedat adeta Berrak’ın “efendisi” gibi gösterilir. Vedat’ın sadece hareketleri değil sözleri de şiddet içeriklidir. Osman Hoca’nın evinin önünde bu kez polisler nöbet tutmaya başlar. Tahir polislere selam verir, polislerden biri “Mithat baş komiserim bizi senin kızın başına dikti” der. Kadınlar korunmaya devam ederken, koruma işi yine erkeklerin görevi olarak gösterilir. Oysaki polisler arasında kadın polisler de yer alsaydı, kadın sadece ev içinde değil, meslek sahibi başarılı ve güçlü kadın olarak da karşımıza çıkmış olurdu.

113

Nefes sabah uyanır elini yüzünü yıkamaya gider. Yüzünü yıkarken birden geçmişi hatırlamaya başlar. Vedat Nefes’in başını su dolu bir küvete sokarak onu nefessiz bırakır, bu sahne iki kez tekrar edilir. Nefes Berrak’ın verdiği ilaçlar yüzünden hayal görmeye başlar. Bölümün devamında evin önündeki polislerin elindeki kelepçeyi gören Nefes tekrar geçmişi hatırlar: ceza odasında elleri kelepçeli bir şekilde yatakta kıvranır. Esma Osman Hoca’nın evine gelir ve Vedat’ın Yiğit’i almak için velayet davası açtığını söyler. Nefes ağlamaya başlar ve Tahir’e sarılır. Birden Vedat’ın hayalini görmeye başlar. Vedat Nefes’in parmaklarını sıkıca tutar ve “Senin bileğine dokundu diye parmaklarını kırmıştım Nefes. Şimdi sarılıyorsunuz diye canınızı almaz mıyım sanıyorsun?” diye bağırır. Sonrasında Yiğit’i kucağına alır ve çocuğunla vedalaş der. Tahir, Esma ve diğerleri Nefes’e şaşkınlıkla bakakalırlar. Nefes ise “Vedat oğlumu bırak” diye çığlık atar. Burada kadına yönelik şiddetin bir türü olan psikolojik şiddet ön plana çıkar. Tehdit, baskı, korkutma, psikolojik olarak zarar verme, sağlığa zarar verme söz konusudur. Vedat Berrak’ı kullanarak Nefes’e şiddet uygulamaya devam eder.

Tablo 11: 10. Bölüm (2 saat 15 dakika) Nicel Analizi Şiddet Şiddet Türü Şiddet Şiddet Rating Share Sıralama Süresi Tekrarı Alay etmek Psikolojik 1 dk. 25 sn. 11 kez 16,85 35,35 1. Aşırı Psikolojik 6 sn. 1 kez kıskançlık Bağırmak Psikolojik 7 dk. 18 sn. 31 kez Baskı Psikolojik 9 dk. 26 sn. 19 kez kurmak Emretmek Psikolojik 3 dk. 13 sn. 31 kez Hakaret Psikolojik 6 sn. 3 kez etmek Hareket Psikolojik 9 dk. 31 sn. 7 kez özgürlüğünü kısıtlamak Korkutmak Psikolojik 7 dk. 59 sn. 12 kez

114

Küçük Psikolojik 46 sn. 3 kez düşürmek Küfür-Argo Psikolojik 2 sn. 1 kez Tehdit etmek Psikolojik 3 dk. 32 sn. 6 kez Çevreye Fiziksel 10 sn. 1 kez zarar vermek Güç Fiziksel 2 dk. 27 sn. 7 kez kullanmak İtmek Fiziksel 4 dk. 1 kez İşkence Fiziksel 5 dk. 50 sn. 5 kez Silah vb. alet Fiziksel 1 dk. 3 kez kullanma Vurmak Fiziksel 6 dk. 5 sn. 1 kez Cinsel Cinsel 13 sn. 1 kez ilişkiye zorlamak Parasızlığı Ekonomik 5 sn. 1 kez yüzüne vurmak Toplam 19 63 dk. 14 145 kez Şiddet sn. Toplam %46,77 Yüzde

Dizinin 10. bölümünde izleyiciye sunulan şiddetin miktarını ortaya koyan Tablo 11’de yer alan veriler, dizinin 135 dakikalık (2 saat 15 dakika) bölümünde, psikolojik, cinsel, ekonomik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 63 dakika 14 saniyelik şiddet içerikli sahnenin yer aldığını söylemekte, bölümün %46,77’si şiddet içermektedir. 10. bölüm incelenen bölümler arasında en çok şiddet içeren ikinci bölüm olarak belirlenmiş olup, bölümün neredeyse yarısı şiddet içerikli sahnelerden oluşmaktadır. Toplamda 145 kez, 11 farklı psikolojik şiddet, 6 farklı fiziksel şiddet, 1 ekonomik şiddet ve 1 cinsel

115

şiddet izleyiciye sunulmaktadır. Ayrıca dizinin bu bölümü 16,85 rating, 35,35 share oranıyla izlenme sıralamasında listede birincidir.

Şekil 8: 10. Bölüm Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

46,77

32,02

14,31

0,37 0,09 10. Bölüm Fiziksel Şiddet 14,31 Psikolojik Şiddet 32,02 Cinsel Şiddet 0,09 Ekonomik Şiddet 0,37 Toplam Şiddet 46,77

116

BÖLÜM 5. SONUÇ

Günümüzde insanlar artık her an televizyona erişebilmektedir. Evden, iş yerinden, toplu taşımadan, sokaktan kısacası sosyal ya da özel alanların tümünde televizyon erişilebilir bir araç haline gelmiştir. Öyle ki günümüzde yeni bir ev ya da herhangi bir yaşam alanı kurulurken, ihtiyaç duyulan eşyalardan biri de televizyondur. Bu durum televizyon programlarının daha fazla tüketilmesini de beraberinde getirmiştir. Kendine has bir kültür üreten televizyon, seyircileri de ilgi çekici unsurlarla bu kültürün içine çekerek varlığını devam ettirmektedir. Televizyon, belirli kodlarla oluşturulan mesajları kitlelere ileten bir sisteme sahiptir. Kitlesel araçların, haber ve bilgi verme, eğlendirme, kaçış alanı yaratma, eğitme gibi işlevlerinin yanı sıra toplumların ne konuşacağından, ne giyeceğine, ne yiyeceğine, neyi satın alacağına, nerede okuyacağına, kimin hangi role sahip olacağına, kimlerin baş tacı yapılıp, kimlerin yerin dibine sokulacağına kadar yönlendirme özelliğine sahiptir. Televizyon programları arasında diziler, izleyicileri kendine en çok çeken yapımlar olup, her geçen gün daha da fazla tüketilmekte ve hedef kitleleri etkisi altına almaktadır. Yurt içinde ve yurt dışında kitlelerin, oldukça fazla ilgisini çeken ve sözde “başarılı” olan televizyon dizileri, kimi sorunlarla birlikte birtakım tartışmalara da sebep olmaktadır. Televizyon dizileri her ne kadar kurmaca metinler olarak kabul edilse de, iletilen mesajlar, imgeler ve anlamlar açısından bakıldığında daha fazlası olarak görülmelidir. Çünkü televizyon dizileri, kitlelerin gerçeklik algısını yeniden üretebilme özelliğine sahip, şimdinin, geçmişin ve geleceğin anlamlandırılması noktasında önemli etkileri olan yapımlardır. Bunun yanı sıra televizyon içerikleriyle kitlelere sunulan, belirli toplumsal temsilleri içinde barındıran kurgusal gerçekliklerde, kimi kişilikler ve konular olay örgüsü içine yerleştirilirken, kimileri olay örgüsünün dışında bırakılmaktadır. Bunun sonucunda olay örgüsünde yer alıp, ön plana çıkarılanlar toplumda bir egemenlik alanı yaratmaktadır. Toplumun yapısı ve kültüründen etkilenen televizyon dizileri, aynı zamanda toplumsal algı ve değerler yaratan ve üreten yapımlardır. Bu noktada televizyon dizilerinin kitlelere sunduğu bu algı ve değerlerin nasıl oluşturulduğu önem arz

117 etmektedir. Dizi kahramanlarının tutum ve davranışları, bakış açıları, doğru-yanlış, iyi- kötü temsilleri, duygu ve düşünceler, kısaca bir diziye bütün unsurlar bu açıdan önem kazanmaktadır. Öte yandan televizyon dizilerinde sunulan gerçeklik ile günlük yaşamımızdaki gerçekliğin zamanla uyuşmaya başlaması, televizyon dizileri üzerinde araştırma yapılması gereğini beraberinde getirmiştir. Herhangi bir iş ya da yolculuk yaparken, çok fazla zihinleri zorlamayan her zaman her yerde izlenebilen televizyon dizileri, tekrar, özet ve sahne uzunluklarıyla tüketilmesi ve anlamlandırılması kolay programlardır. Aynı zamanda televizyon dizilerinin uzun zaman devam etmesi dizilerin izleyiciler üzerindeki etkisini de artırmaktadır. Kişi, senelerce aynı diziyi seyrediyorsa, zamanla dizi karakterleriyle duygusal bağ kurmakta, karakterler kişinin arkadaşı ya da düşmanı haline gelmektedir. Ayrıca kişiler, dizi karakterlerini zamanla kendi aile ve arkadaşlarından daha iyi tanır hale gelmektedir. Öyle ki gerçek hayatta kişilerin en yakınlarıyla bile aralarında bir mesafe varken, dizi karakterlerinin en özeline kadar bilmektedirler. Bu durum dizilere olan ilgiyi artırmakta, kişileri gerçeklikten daha çok kurmacaya yakınlaştırmaktadır. Bununla birlikte, insanların yaşamını abluka altına alan diziler, insanlar üzerinde etki oluşturarak onları adeta gerçek yaşamdan koparmakta, dizi bağımlısı haline getirmektedir. İnsanların kendilerini kaptırarak, haz ve duygularını bu denli dizilere vermesi potansiyel tehlikenin habercisi olarak değerlendirilmektedir. Gerçek hayattan koparmanın yanı sıra, diziler kodlanan mesajlarla insanların bilinçaltını etki altına almaktadır. Yaşamımızda önemli bir yer tutan ve medyanın bir üyesi olan televizyon, sosyal hayatta var olan belirli konuları içeriklere dönüştürerek ekranlara taşımaktadır. Bu içerikler arasında yer alan, özellikle dizilerde yoğun olarak işlenen ve git gide boyutu artan bir konu da şiddettir. Diziler ilk yayınlandıklarında ilgi çekici bir konuyu ele alarak, başarılı teknik unsurlar ve oyuncularla seyircilerde beğeni ve merak uyandırmaktadır. Ancak kimi zaman diziler, başladıktan bir süre sonra izleyicinin ilgisini kaybetmektedirler. İşte bu noktada yapımcı ve yönetmenler kolaycılığa düşerek klişe ve zorlama konulara yer vermekte, devamlı ağlayan, şiddet gören, öldürülen ya da kendi yaşamına son veren karakterler ile entrika ve şiddet içerikli yapımlar ortaya koymaktadırlar. Türk dizileri yalnızca yurt içinde değil, yurt dışında da oldukça fazla ilgi görmektedir. Her ne kadar kurmaca yapımlar olsalar da bir ülkeye ait diziler, o ülkenin

118 kültürünü, değerlerini, toplumun bakış açısını, kısacası sosyo-kültürel hatta ekonomik yapısını bile temsil eden ürünlerdir. İhraç edilen yerli dizilerde yer alan değerler, işlenilen konular, karakter tasarımları, ülke profili vb. Türkiye’nin yurt dışına nasıl tanıtıldığı noktasında önem kazanmaktadır. Dolayısıyla sürekli olarak kadına yönelik şiddetin dizilerde yeniden üretimi, Türk toplumunun kadına bakış açısını olumsuz olarak aktarmakta, bu açıdan Türkiye için olumsuz bir tablo yaratmaktadır. Diğer sektörler gibi medya sektörünün de ekonominin kölesi haline geldiği aşikârdır. Televizyon dizileri başta olmak üzere televizyon programlarının her türünde, maddi başarı ve kar elde etme amacına bağlı olarak, reyting kaygısı buram buram hissedilmektedir. Dizilerde gösterilen şiddet sahnelerinin çokluğuyla, reyting oranları paralellik gösterirken, öte yandan şiddet görüntülerine açık ve yoğun bir şekilde yer veren dizilerin RTÜK şikâyet listelerinin başını çekmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Seyircilerin şiddet içerikli dizileri tercih edip etmediğine dair pek çok görüş bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar, şiddet içerikli yayınların şiddet içermeyen yayınlara göre daha avantajlı olduğunu, şiddetin bir eğlence değeri olarak çeşitli çatışmalar içerdiğini savunurken, bazıları çok fazla televizyon izleyen kişilerin şiddet içerikli programlar dâhil olmak üzere her türlü programı izlemekten hoşlandığını, daha az televizyon izleyen kişilerin ise şiddet içeren dizileri tercih etmediğini savunmaktadır. Aslında insanların çoğu televizyonda yer alan şiddet içerikli dizileri eleştirmekte ancak yerine koyacak başka bir şey bulamadığından televizyon dizilerini hayatından çıkarmak istememektedir. Böylelikle televizyon ve televizyon dizileri hükümranlığını sürdürmeye devam etmektedir. İçinde yaşadığımız sosyal hayatta süregelen şiddet, tüm hızıyla yaygınlaşmaktadır. Kadına yönelik şiddetin gün geçtikçe çoğaldığı ve önüne geçilemediği, cinsiyet eşitsizliğinin devamlı olarak yinelendiği bir toplumda yaşanmaktadır. Kadının, erkeğin etkisi altında kalmadan özgürce bir hayat kurması, erkeklere karşı bir saldırı niteliğinde değerlendirilmekte ve bu durumu sindiremeyen erkek kadına, ölüme varacak derecede şiddet uygulamaktadır. Bunun bir yansıması olarak son zamanlarda dizilerde daha fazla kadın sorunlarına yer verilmeye başlanmıştır. Cinsel şiddete uğrayan kadınlar, fiziksel veya psikolojik şiddet gören kadınlar, töre ve namus konuları, sürekli bir mücadele vermek zorunda kalan kadınlarla sık sık dizilerde

119 karşılaşılmaktadır. Bu konular bazen dizinin ana konusu bazen de yan konular olarak işlenmektedir. Ancak sözde sosyal sorumluluk düşüncesiyle yola çıkılan bu dizilerde çoğu zaman kadınların temsili sıkıntılıdır. Sorgulanmadan, bir elekten geçirilmeden diziler aracılığıyla izleyicilere sunulan şiddet, kadınlara ataerkil sisteme göre değer biçmektedir. Şiddet konusu kullanılırken, şiddetin, özellikle fiziksel şiddete zemin hazırlayan psikolojik şiddetin, doğal bir şeymiş gibi gösterilerek, şiddetin kökenine inilerek eleştirilmemesi problemlidir. Bu noktada dizilerde yer alan şiddet, sosyal mesaj vermekten ziyade sadece heyecan ve ilgi uyandırmada araç olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte şiddet kavramı, problemleri çözüme ulaştırmada başat olarak gösterilmekte, şiddet olmadan hiçbir problem çözülemeyecekmiş gibi anlamlar oluşturulmaktadır. Dizilerde şiddet uygulayan erkekler genellikle kötü, psikolojik sorunları olan kişiler olarak gösterilmektedir, bu kişilerle başa çıkmak isteyenler şiddetle şiddetin önüne geçmektedir. Ancak tek çözüm şiddete şiddetle karşılık vermek değildir. Dizi içeriklerinde şiddet ve çatışma yerine, dayanışma ve sevgi temalarının öne çıkarılması çözüme ulaşmada alternatif bir yol olarak kullanılabilmelidir. Ataerkil ideoloji çerçevesinde yayın yapan medya, özellikle televizyon, kadınları “öteki” olarak konumlandırmaktadır. En çok tercih edilen program türü olan yerli dizilerde kadınlar, erkekler tarafından korunması gereken, güçsüz, sürekli ağlayan, üzülen, genellikle evin içine hapsolmuş, şiddet gören cinsel objeler olarak sunulmaktadır. Dizilerde toplumsal cinsiyet rollerine karşı çıkan, özgüvenli ve güçlü kadın karakterlere yer verilmemesi, verilse bile ötekileştirilerek, soğuk ve duygusuz kadınlar olarak resmedilmesi sorun teşkil etmektedir. Sürekli olarak dizilerde, yıkıma uğrayan kadınların gösterilmesiyle, bu kadınlara karşı seyircilerde bir acıma duygusu yaratılmaktadır. Toplumda var olan ataerkil düzenin bir sonucu olan pasif kadın ve baskın erkek tipleri, kadına uygulanan şiddet ile birlikte olduğu gibi televizyon dizilerine aktarıldığında, var olan sorunlu ataerkil düzen yeniden üretilmiş olmaktadır. Bu durum bir bumerang misali gerçekliğin kurmacaya, kurmacanın gerçekliğe dönüşmesine sebep olmaktadır. Kısacası televizyon dizileri, şiddeti kahramanların tutum ve davranışları üzerinden yeniden üretmektedir. Aynı zamanda şiddetin görsel bir içeriğe dönüştürülmesi, şiddeti uygulayan, şiddete maruz kalan veyahut şiddete tanık olan kişiler açısından da yeniden anlamlandırılmakta, var olan duygular pekiştirilmektedir.

120

Öte yandan ataerkil sisteme göre kadın sosyal hayatta ne kadar başarılı ve saygın olursa olsun anne olmamışsa, sürekli olarak eksik ya da kusurlu görülmektedir. Annelik vasfının bu denli yüceltilmesi kadın kimliğinin biyolojik özelliklerle değerlendirilerek sınırlandırılmasına neden olmaktadır. Oysa kadın bireysel bir varlıktır ve bir birey olarak kişisel hak ve tercihleri her zaman birinci planda olmalıdır. Kadınlarla ilgili bir diğer önemli konu olan namus kavramının kadın bedenine indirgenmesi, Türkiye’de bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelişememiş topluluklarda, bireyleri sınıflandırmak ve biçimlendirmek için bir kıstas olarak kullanılan, yalnızca kadınla ve cinsellikle ilgili olduğu kabul edilen namus kavramı, bu toplulukların televizyonları aracılığıyla, aynı doğrultuda yeniden üretilerek topluma sunulmaktadır. Erkeğin denetiminde sınırlı hareket edebilen kadın, hayatının her alanında kısıtlanarak yaşam sürmektedir. Bu durum hem televizyonun hem de toplumsal gelişmenin önünde bir engel teşkil etmektedir. Kadının edilgen bir şekilde, ikinci planda konumlandırılması, ötekileştirilmesi, mutluluğu, mutsuzluğu, kurtarılışı ya da esir oluşu kısacası hayatının bir ya da birkaç erkeğin elinde olması ataerkil düzeni yeniden üretmektedir. Kadın sorunlarını sosyal sorumluluk kapsamında ele aldığını iddia eden diziler ataerkil düzeni salt bir şekilde eleştirmeli, bu düzenin cinsiyetlere atfettiği roller bu dizilerde yer almamalıdır. Erkekten bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü, kendi tercihleri olan, saygın kadınlarla birlikte şiddet sahnelerinin açık seçik ve ayrıntılı bir şekilde yer almadığı içerikler oluşturulmalıdır. Ancak bu şekilde kadına yönelik şiddete karşı bir duruş sergilenebilir ve ancak bu şekilde diziler sosyal sorumluluk amacına ulaşmada bir araç görevi üstlenebilir.

Ebeveynleri çoğu çocuklarının dizilerde gördükleri karakterlere özenerek, şiddet dolu davranışlarla etrafa saldırdıklarını, yüksek yerlerden atlamaya, uçmaya çalıştıklarını, sigara ve alkole özendiklerini söylemektedir. Çocuklarının kötü alışkanlıklar kazanmasından çekinen kimi ebeveynler ise, çocuklarının dizi bağımlısı haline gelerek, şiddet içerikli dizilerde yer alan karakterleri taklit etmesi sonucu gelişimlerinin zarar görebileceği hususunu hesaba katmamaktadır. Oysaki televizyon, izleyicilerde gördüklerini taklit etme durumu yaratır. Televizyon yayınlarında sık sık yinelenen kadına yönelik şiddet sahneleri, izleyiciyi, gördüklerinin şiddet, işkence, cinayet veyahut suç olduğu algısından kopardığı bilinmektedir. Televizyonda seyredilen kadına yönelik

121

şiddetin her türlüsünün taklit edilerek toplumda yer bulması bu durumun bir sonucudur. Öyle ki televizyonda kültürel ve etik değerlere gereken önem verilmezken, etik dışı davranışlarla birlikte şiddet sık sık boy göstermekte, bununla birlikte kadına yönelik şiddetin normal olarak algılanmasına neden olan medya ve şiddeti meşrulaştıran televizyon, etik davranışların da zaman içinde değişime uğramasına sebep olmaktadır. İnsanlar etik dışı olarak değerlendirdikleri davranışları normal olarak görmeye başlamış, dünya genelinde cinayet, hırsızlık, cinsel istismar, şiddet gün geçtikçe artmaya başlamıştır. Medyanın toplumlar üzerinde yarattığı etkiler geçmişten bu yana sosyal bilimlerde tartışılan ve araştırılan bir konudur. Teknolojik gelişmeler sonucunda, kitlesel araçların iletilerini daha da geniş kitlelere yaymaya başlaması, bu araçlar üzerinde yapılan araştırmaları önemli kılmıştır. Yapılan araştırmaların çoğu televizyonun çocuklar üzerindeki olumsuz etkisi üzerinedir. Ancak televizyonun yarattığı olumsuz etkiler sadece çocuk ve genç izleyiciler için geçerli değildir. Bu etkiler çocuklar kadar yetişkin izleyiciler için de tehdit oluşturmaktadır. Bu kapsamda incelenen, baba, amca, koca ve sevgili tarafından kadınlara uygulanan fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin çok fazla yer aldığı bir yapım olan Sen Anlat Karadeniz dizisinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ön planda olduğu ve kadının konumunun ikincil olduğu görülmektedir. Genel anlamda erkeğin kadından bir adım önde olması, kadına direktifler vererek onu yönetmesi, kontrol etmesi ve dikkat çekmektedir. Kadın çoğunlukla ev içinde konumlandırılırken, erkek ev dışındadır. Kadının en öncelikli ve kutsal görevi annelik iken bunun yanı sıra erkeklere hizmet etmek, yemek yapmak, çamaşır yıkamak, evi temizlemek gibi eylemler kadının görevi olarak sunulmuş, bütün bunlar kadın karakterler tarafından sorunsuz olarak kabul edilmiştir. Ev dışında görevli olan erkeğin, kadın işinden anlamadığı, kadının da erkek işinden anlamadığı ön plana çıkarılmıştır. Erkek karakterlerin kadın karakterlere “hanım ol otur oturduğun yerde”, “erkeğin işine karışma” gibi cinsiyetçi söylemlerde bulunması bu durumu doğrular niteliktedir. Dizide bu ve benzeri sahnelerin kullanımı ataerkil düzenin kadın ve erkeğe atfettiği görevleri izleyiciye yeniden sunmaktadır. Bunun yanı sıra dizideki kadın karakterlerin çoğunun özgür olmadığı, tümünün ataerkil sistemi içselleştirdiği, özellikle toplumsal cinsiyet rollerini ve erkeğin üstünlüğünü benimsediği görülmektedir.

122

Dizide kadınlar kocasından izin alması gereken, erkeğin kontrol mekanizmasına bağlı, çalışmasına karşı çıkılan, sürekli bir şeylere mecbur bırakılan, erkek tarafından korunmaya ve kurtarılmaya muhtaç, yine erkek tarafından hapsedilen ya da şiddet gören karakterler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca dizide kadın karakterlerin erkeklerin sinirli hal ve tavırlarını desteklediği sahnelere yer verilmiş, erkeğin kadına yönelik şiddetinin “hak etti” şeklinde onaylandığı, çeşitli sebepler gösterilerek şiddetin haklı gösterildiği sahnelerin varlığı dikkat çekmiştir. Başta Vedat olmak üzere diğer erkek karakterlerin, kadına şiddet uygulama nedenleri; aşırı kıskançlık, aşkına karşılık bulamamak, sevgisizlik, yetiştirilme tarzı, ataerkil düzen, geleneksel yapı ve erkeğin kadından üstün olduğu inancı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, Vedat’ın şiddet uygulamasının kökeni, sevgisizlik ve aile içi şiddet ile birlikte sorunlu bir çocukluk dönemi olarak belirlenmiştir. Vedat şiddeti aile içinde benimsemiş, ilk cinayetini çocukluk döneminde işlemiş ve cinsel şiddeti yine çocukken babasından öğrenmiştir. Dizinin kadın karakterlerinden Nefes’in, şiddetle mücadele ettiği, şiddetten kurtulmak için çabaladığı görülmektedir. Bu süreçte Tahir, Asiye, Murat, Esma, Osman Hoca ve köydeki bazı insanlar Nefes’in destekçisi olurken, Nefes toplum baskısı ve geleneksel yapıyla da mücadele etmektedir. Nefes’in şiddetle mücadelesi kısmen hukuki çoğu kez kişiseldir. Kadın türlü engellerle partnerini adalete teslim edememekte, kişisel adalet sağlanarak şiddet uygulayan erkeğin cezası çoğu kez şiddetle verilmektedir. Öte yandan Berrak ve Mercan erkeklerin onlara uyguladıkları fiziksel ve psikolojik şiddetle baş edemeyen karakterlerdir. Genel anlamda dizide, fiziksel ve cinsel şiddetin eleştirildiği, kısmen hukuki olarak, çoğu zaman kişisel olarak şiddetin cezalandırıldığı ancak psikolojik ve ekonomik şiddetin, bir şiddet türü olarak kabul edilmediği, herkes tarafından normalleştirildiği belirlenmiştir. Emretme, bağırma, hakaret, baskı, aşırı kıskançlık, hareket özgürlüğünü kısıtlama, alay etme, küçük düşürme gibi psikolojik şiddet türlerinin kadınlar tarafından normal karşılanarak bir şiddet türü olarak görülmediği saptanmıştır. Dizide alt ve üst açların kullanımının sıklığı, kadın ve erkeğin konumlandırılışı dikkat çeken diğer hususlar olarak belirlenmiştir. Erkek karakterler alt açılarla yüceltilirken, kadın karakterlere üst açılarla tepeden bakılması, kadını erkeğin önünde diz çöker şekilde konumlandırma gibi sahnelerin ataerkil anlamlar içerdiği düşünülmektedir.

123

Diğer yandan kadınların sürekli acı çeken, devamlı ağlayan, korkak ve narin karakterler olarak tasarlanması dikkat çekmekle birlikte, mücadeleci, güçlü, inatçı ve kararlı gibi olumlu özelliklere de yer verildiği saptanmıştır. Abartılı, ayrıntılı ve aşırı süslü şiddet sahneleri, kadının vücudunun çeşitli yerlerinde ve yüzünde olukça fazla var olan morluklar ve izler dikkat çekerken, kadına uygulanan fiziksel şiddetin boyutlarının aşılması, çeşitli fantezilerle işkencelerin gösterilmesi, farkındalık yaratmaktan çok ilgiyi ve reytingi arttırmaya yönelik sahneler olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte dizide en çok karşılaşılan şiddet türünün psikolojik şiddet olduğu, en az karşılaşılan şiddet türünün ise ekonomik şiddet olduğu saptanmıştır. Doğrudan, açık seçik izleyiciye sunulan şiddet görüntülerinin cinsellikle bir arada kullanılması dikkat çekerken, işkencenin görsel olarak izleyiciye sunulmadığı sahnelerde, mutlaka söylem olarak sahnede yer aldığı, aynı şiddet görüntülerinin tekrar tekrar seyirciye sunulduğu tespit edilmiştir. Bütün bu incelemeler neticesinde dizinin 133 dakikalık 3. bölümünün %15,41’inin şiddet içerdiği, bölümde psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 20 dakika 50 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 213 kez, 9 farklı psikolojik şiddet ve 7 farklı fiziksel şiddetin izleyiciye sunulduğu; 151 dakikalık 4. bölümün %13,24’ünün şiddet içerdiği, bölümde psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 20 dakika 1 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 220 kez, 12 farklı psikolojik şiddet, ekonomik şiddet ve 3 farklı fiziksel şiddetin izleyiciye sunulduğu; 151 dakikalık 5. bölümün %85’inin şiddet içerdiği, bölümde psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 128 dakika 36 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 218 kez, 13 farklı psikolojik şiddet, 2 farklı cinsel şiddet ve 6 farklı fiziksel şiddetin izleyiciye sunulduğu; 141 dakikalık 6. bölümün %11,70’inin şiddet içerdiği, bölümde psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 16 dakika 50 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 161 kez, 11 farklı psikolojik şiddet ve 2 farklı fiziksel şiddetin izleyiciye sunulduğu; 169 dakikalık 7. bölümün %27,75’inin şiddet içerdiği, bölümde psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 46 dakika 9 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 145 kez, 9 farklı psikolojik şiddet ve 2 farklı fiziksel şiddetin izleyiciye sunulduğu;

124

161 dakikalık 8. bölümün %8,88’inin şiddet içerdiği, bölümde psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 14 dakika 31 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 119 kez, 10 farklı psikolojik şiddet ve 4 farklı fiziksel şiddetin izleyiciye sunulduğu; 161 dakikalık 9. bölümün %21,36’sının şiddet içerdiği, bölümde psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 34 dakika 39 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 79 kez, 10 farklı psikolojik şiddet ve 4 farklı fiziksel şiddetin izleyiciye sunulduğu; 135 dakikalık 10. bölümün %46,77’sinin şiddet içerdiği, bölümde psikolojik, cinsel, ekonomik ve fiziksel şiddet olmak üzere toplam 63 dakika 14 saniyelik şiddet içeriğinin yer aldığı, 145 kez, 11 farklı psikolojik şiddet, 6 farklı fiziksel şiddet, 1 ekonomik şiddet ve 1 cinsel şiddetin izleyiciye sunulduğu saptanmıştır.

Şekil 9: Toplam Şiddet Grafiği (%)

Fiziksel Şiddet Psikolojik Şiddet Cinsel Şiddet Ekonomik Şiddet Toplam Şiddet

85

74,39

46,77

32,02

27,75

22,02

21,36

15,41

15,08

14,31

13,24

12,98

11,78

11,7

10,87

10,24

8,8

8,01

6,27

5

2,42

1,56

0,87

0,82

0,37

0,09 0,09

0,11

0 0 0 0 0 0

0 0 0 0 0 0 3. Bölüm 4. Bölüm 5. Bölüm 6. Bölüm 7. Bölüm 8. Bölüm 9. Bölüm 10. Bölüm Fiziksel Şiddet 2,42 1,56 10,24 0,82 5 0,87 15,08 14,31 Psikolojik Şiddet 12,98 11,78 74,39 10,87 22,02 8,01 6,27 32,02 Cinsel Şiddet 0 0 0,09 0 0 0 0 0,09 Ekonomik Şiddet 0 0,11 0 0 0 0 0 0,37 Toplam Şiddet 15,41 13,24 85 11,7 27,75 8,8 21,36 46,77

Yapılan analizlerle birlikte elde edilen bulgular çerçevesinde, araştırma örneklemi olan dizinin iddia edildiği gibi sosyal sorumluluk amacı taşımadığı, kadına yönelik şiddet konusunda farkındalık yaratmak amacıyla sunulduğu iddia edilen şiddet görüntülerinin, farkındalıktan çok “yüksek rating” amacına hizmet ettiği kanısına varılmıştır. Sen Anlat Karadeniz dizisinin özele alındığı, diğer tüm dizilere uyarlanabilecek bu araştırmayla, bireylerin tek bir dizi ile karşı karşıya kaldığı şiddetin çokluğu ortaya konulmuştur. Ayrıca söz konusu dizinin, şiddet içerikli yayınların birey üzerindeki etkilerinin varlığını ortaya koyan kuramların tümüne uyarlanabileceği saptanmıştır. Günümüz dizilerinin genelinde var olan şiddetin çokluğu gerçekliğinde, Sen Anlat Karadeniz dizisi aracılığıyla şiddet görüntülerine sürekli maruz kalan bireylerin,

125

“Yetiştirme Kuramı (Kültürel Göstergeler-Ekme Kuramı)” çerçevesinde şiddeti normal karşılamaya ve sorunlarını çözmek için şiddetin bir yol olduğuna inanmaya başlamasının olası olduğu değerlendirilmektedir. Dizide yer alan kadına yönelik şiddet görüntülerini izleyen şiddet görmüş kadın ve çocukların, daha önce yaşamış oldukları şiddeti hatırlamalarına ve travmalarının tetiklenmesine, bunun birlikte diğer kadın ve çocukların gerçek dünyanın korkunç, güvensiz ve tehlikeli insanlarla dolu olduğu düşüncesine kapılmasına sebep olabileceği düşünülmektedir. Diğer yandan şiddet konusu üzerine yapılan araştırmalarda, şiddetin içten gelen bir duygu olmasının yanı sıra, “Sosyal Öğrenme” sonucu ortaya çıktığı vurgulanmış, gözlem yoluyla diğer bireylerin davranışlarını izleyerek veya onların konuştuğu şeyleri dinleyerek şiddetin öğrenilebileceği ön plana çıkarılmıştır. Bu doğrultuda, Bandura’nın bireyin davranışlarını etkileyen modellemelerinden olan Sembolik Model ve Sözlü Direktifler kapsamında, araştırmanın örneklemi olan diziyi izleyen bireylerin özellikle çocukların şiddeti öğrenebileceği sonucuna varılmıştır. Ayrıca dizide son derece gerçekçi ve ayrıntılı işlenen şiddet sahneleri kadına yönelik şiddetin taklit edilme olasılığını attırdığı sonucuna varılmıştır. “Duyarsızlaştırma” kuramı çerçevesinde, bireyler söz konusu dizide çok fazla yer alan şiddet içerikli sahneleri izlediklerinde, şiddetin yaygın ve kabul edilebilir bir davranış olduğunu düşünmeye başlamasına neden olabileceği kanısına varılmıştır. Ayrıca yine dizide yoğun ve sık sık tekrar edilen şiddet görüntülerinin bireyin günlük hayatta var olan gerçek şiddete, cinayete veya tecavüze karşı tepkisiz hale gelmesine, dolayısıyla kadına yönelik şiddetin bir sorun olarak görülmesine engel olmasına neden olabileceği düşünülmektedir. Dizide çok fazla yer alan şiddet içerikli görüntülerin izlenmesi, saldırganlıkla ilgili düşünceleri uyarıp, bireyi şiddet uygulamaya hazır hale getirebileceği gibi, görüntüleri izleyen bireyler için şiddetin kullanımının bir süre sonra meşru hale gelmesine sebep olabileceği kanısına varılmıştır. Tüm bu neticeler ve önceki bölümlerde yer verilen RTÜK şikâyetleri de göz önüne alındığında, araştırma örneklemi olan Sen Anlat Karadeniz dizisinin kadına yönelik şiddete doğrudan sebep olup şiddeti arttırmadığı ancak şiddetin taklit edilme olasılığını attırdığı, dizide en fazla kullanılan şiddet türü olan kadına yönelik psikolojik şiddeti meşrulaştırdığı, kadını ataerkil sistemin gerekliliklerine göre temsil ettiği

126 toplumsal cinsiyet rollerini ve kadına yönelik şiddetin temeli olan ataerkil sistemi ve erkeğin kadından üstün olduğu düşüncesini desteklediği sonucu ortaya çıkmıştır. Şüphesiz toplumda süregelen şiddetin yegâne sebebi elbette ki televizyon şiddeti değildir. Ancak yapılan birçok araştırma neticesinde televizyonda şiddet içerikli programların izlenmesinin, kişiler üzerinde uzun veya kısa vadede saldırgan tutum ve davranışlara etki edip şiddetin artmasına, korku oluşumuna, duyarsızlaşmaya ve şiddet içerikli davranışların öğrenilmesine neden olduğu saptanmıştır. Televizyonun olumsuz etkileri hakkında çalışmalar yapan araştırmacıların büyük bir çoğunluğu, televizyonun izleyiciler üzerinde yukarıda bahsedildiği gibi olumsuz etkiler oluşturduğunu ve bunun kanıtlandığını savunurken, sayıca az olan bir kısım ise televizyonun saldırgan tutum ve davranışların öğrenilmesindeki etkisinin kanıtlanmadığını öne sürmektedir. Bu araştırmacılar, yapılan çalışmaların temel eksikliklerini kanıt olarak göstermekte, konuyla ilgili herhangi bir araştırma yapmadan bu kanıya varmaktadır. Ancak televizyonun kişiler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerin varlığını ortaya koyan pek çok başarılı ve güçlü araştırma bulunmaktadır ve bu araştırmaların sonuçları önemsenmesi gereken düzeydedir. Bu çalışmada temel problem kadına yönelik şiddetin dizilerde işleniyor olması değil, nasıl işlendiğidir. Dizi karakterlerinin tutum ve davranışlarıyla izleyicilere sunulan şiddetin cezalandırılmaması, şiddetin haklı ve olumlu bir şekilde sunulmasına neden olmaktadır. Bu durumda şiddet bir çözüm aracı olarak yansıtılmış olmaktadır. Diğer yandan tekrar, televizyon dizilerini önemli kılan özelliklerin başında gelmektedir. İletilerin gerçekmiş gibi kabul edilmesinde ve izlenilenlerin öğrenilmesinde tekrar, önemli bir rol oynar. Tekrarı önemli kılan bu özelliklerin yanında, üzerinde durulması gereken bir diğer özellik ise tepkisiz kalmak, yani alışmaktır. Dizilerde şiddetle birlikte kişilerin saldırgan davranışlarını pekiştirmek, şiddeti haklı göstermek, öğretmek, şiddete alıştırmak veyahut şiddeti meşrulaştırmak yerine şiddet sonrası oluşabilecek durumlar, alınacak cezalar, şiddetin pişmanlık verici bir şey olduğu, dolayısıyla genel olarak şiddetin hem mağdur hem de fail açısından kötü bir şey olduğu izleyicilere sunulursa olumsuz etkiler oluşmayabilir. Bununla birlikte dizinin izlenebilirliğini sağlama ve konunun devam ettirilebilmesi nedeniyle, şiddet uygulayan karakterlerin hukuki olarak cezalandırılmaması gibi sonuçlar karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada kadına yönelik şiddet gibi hassas konuları işleyen dizilerin, her bölüm kendi içinde başlayıp biten

127 hikâyelere dayalı “seri (series)” şeklinde yapılmasıyla, iyi ve kötü, suçlu ve suçsuz gibi yargıların daha net ve gerektiği gibi verilmesi, suçluların hukuki olarak cezalandırılması rahatlıkla sağlanabilecektir.

Kadına yönelik şiddetin kitle medyası üzerinde yeniden üretiminde, sorumluluğun tek bir tarafa yüklenmesi elbette ki doğru değildir ve net bir çözüm getirmeyecektir. Çok taraflı bir sorumluluk söz konusu olup, üretenler kadar tüketenler, tüketenler kadar denetleyenler de ortak sorumluluğa sahiptir.

Toplum sağlığı ve güvenliği çerçevesinde yayın anlayışının benimsenmesi ve buna göre içerik oluşturulması, yerli diziler başta olmak üzere bütün televizyon yapımlarında, kadına yönelik şiddet konusuna yer verilirken daha hassas davranılması, şiddetin meşrulaştırılmaması ve sosyal sorumluluk çerçevesinde içerik oluşturulması gerekmektedir. Aksi şekilde oluşturulan içerikler, bu içeriklerle karşı karşıya kalan kitlelerin şiddeti normal bir davranış olarak görmesine, sorunlarını çözerken şiddeti bir araç olarak kullanmasına ve nihayetinde toplumda kadına yönelik şiddetin görünür kılınmasına neden olabilmektedir. Öte yandan resmi kurumlar “sansürleme” değil “denetleme” konusunda daha fazla adım atmalıdır.

Televizyon dizilerinin olumsuz etkilerini önlemenin bir diğer yolu da şüphesiz dizi eleştirisi yapmak, hem çocuklara hem de yetişkinlere, gerek okullarda gerek farklı ortamlarda Medya Okuryazarlığı eğitimleri vermektir. Dizilerde ne anlatılıyor, nasıl anlatıyor, karakterler nasıl tasarlanmış, topluma verilen mesajlar neler, senaryonun altında yatan düşünceler bütünü nedir? gibi sorular bu noktada önem kazanmaktadır. Derya deniz misali sonu görünmeyen televizyon dizileri içerisinde her yönden iyi ve üstün, düşündürücü, faydalı gibi ayırt edici özelliği bulunan dizileri tercih edebilme özelliğinin kişilere kazandırılması önem arz etmektedir. Cheviron (2013: 174)’ın da dediği gibi “İmgenin köleliğinden kurtulmak için, imgeyi okumak, okumayı bilmek gerekir.”

128

KAYNAKÇA

2030 Sürdürülebilir Yerel Kalkınma Hedefleri-Esenler Uygulamaları. (2017). Ocak 10, 2021 tarihinde Türkiye ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları: http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/wp- content/uploads/2017/05/esenler.pdf adresinden alındı 25469 Sayılı Resmi Gazete. (2004, Mayıs 22). Kanun. 5170 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun. 26218 Sayılı Resmi Gazete. (2006, Temmuz 4). Genelge. Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler. 26512 Sayılı Resmi Gazete. (2007, Mayıs 4). Kanun. 5636 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. 27580 Sayılı Resmi Gazete. (2010, Mayıs 13). 5982 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun . 28239 Sayılı Resmi Gazete. (2012, Mart 20). Kanun. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. 31429 Sayılı Resmi Gazete. (2021, Mart 20). Cumhurbaşkanı Kararı. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti Bakımından Feshedilmesi Hakkında Karar (Karar Sayısı: 3718). Mart 22, 2021 tarihinde alındı 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun. (1998, Ocak 14). Kasım 3, 2020 tarihinde Mevzuat Bilgi Sistemi: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/5.5.4320.pdf adresinden alındı Aile Hekimliğinde Kadına Yönelik Şiddete Yaklaşım. (2008). Aile Hekimliği Dergisi, 2(2), 48-53. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. (2007). Mart 3, 2020 tarihinde Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2007-2010: https://www.ailevecalisma.gov.tr/uploads/ksgm/uploads/pages/kadina-yonelik- siddetle-mucadele-ulusal-eylem-plani/kadina-yonelik-aile-ici-siddetle- mucadele-ulusal-eylem-planini-2007-2010-gormek-icin-tiklayiniz.pdf adresinden alındı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. (2012). Şubat 10, 2021 tarihinde Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2012-2015: https://www.ailevecalisma.gov.tr/uploads/ksgm/uploads/pages/kadina-yonelik- siddetle-mucadele-ulusal-eylem-plani/kadina-yonelik-siddetle-mucadele-ulusal- eylem-plani-2012-2015-icin-tiklayiniz.pdf adresinden alındı Aka, A. (2008). II. Internatıonal Applıed Socıal Scıences Congress (C-IASOS) "Applicable Knowledge For A Sustaniable Future". Şiddet Türlerine Sosyolojik Bakış, (s. 41-53). Antalya.

129

Akarcalı, S. (1996). Televizyon ve Şiddet. Yeni Türkiye Dergisi(11), 553-560. Akın, A. (Dü.). (2008). Kadının Statüsü ve Sağlığı İle İlgili Gerçekler. Ankara: T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. Akkaş, İ., & Uyanık, Z. (2016). Kadına Yönelik Şiddet. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 6(1), 32-42. Akşit, G. (2004). Panel. Medyada Şiddete Duyarlılık. İstanbul: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu. Alp, H., & Turan, E. (2019). Popüler Kültürde Şiddet Olgusu üzerinden Recep İvedik 5 Filminin Analizi,. Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 9(1), 28-40. Aslıhan, A. (2020, Nisan 13). Türk Televizyon Tarihinin İlkleri. Mart 23, 2021 tarihinde Karma Bağımsız Haller: https://karmaturkiye.com/2020/04/13/turk-televizyon- tarihinin-ilkleri/ adresinden alındı Avcı, S. (2020). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete Genel Bakış. İstanbul: Hiperlink Yayınevi. Aytekin Erdal, Pelin . (2018). Yerli Dizilerde Kadın Kimliğinin Temsili Üzerine Bir Örnek; “Yaprak Dökümü” Dizisi. Erciyes İletişim Dergisi, 5(4), 447-463. Bağır, M. (2018). Aristoteles'in Mimesis ve Katharsis Kavramları Üzerinden Bir Film İncelemesi: Dogville. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Araştırmaları E-Dergisi(2), 36-55. Ocak 5, 2021 tarihinde https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/464400 adresinden alındı Barış, G. (2015). Doktora Tezi. Female Offenders’ Attıtudes Towards Gender And Vıolence And TheırViolence Experiences: Sincan Women’s Prison. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Barış, G. (2015). Female Offenders’ Attıtudes Towards Gender And Vıolence And TheırViolence Experiences: Sincan Women’s Prison. Doktora Tezi. Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Başal, B. (2012). Medya Planlamada Kullanılan Temel Kavramlar. Kolektif içinde, Medya Planlama (s. 40-85). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu. (1995). Aile İçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları. Ankara: Zet Nielsen Şirketi. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu. (1998). Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet Araştırması. Ankara: Başbakanlık Basımevi. Bayrakçı, M. (2007). Sosyal Öğrenme Kuramı ve Eğitimde Uygulanması. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 198-210. Bianet-2020 Erkek Şiddeti Çetelesi. (2021). Şubat 10, 2021 tarihinde Bağımsız İletişim Ağı (Bianet): https://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/237549-erkekler-2020- de-en-az-284-kadini-oldurdu adresinden alındı Butler, J. (2008). Gender Trouble Feminism and the Subversion of Identity-Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi. (B. Ertür, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.

130

Cereci, S. (2001). Televizyonda Program Yapımı. İstanbul: Metropol Yayınları. Cereci, S. (2016). Televizyon Sosyolojisi. Ankara: Phoenix Yayınları. Cheviron, N. T. (2013). Televizyon ve İçimizdeki Şiddet. İstanbul: Kırmızı Yayınları. Çöloğlu, D. Ö. (2010). Televizyon Mesih mi Şeytan mı? Ankara: Ütopya Yayınevi. Damar, M. (2018). Medyanın Çocuklarda Korku ve Şiddete Etkisi. A. Solak, & N. Sargın (Dü) içinde, Sanal Alem/Medya Şiddeti (s. 1-22). Ankara: Hegem Yayınevi. Demir, Ü. (2000). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 3(1), 57-61. Devran, Y., Göksun, Y., & Okumuş, S. (2018). Kurgu İle Gerçek Arasında Payitaht Abdülhamid Dizisi. Kolektif, & Y. Göksun (Dü.) içinde, Televizyon Dizilerinin Keşfi (s. 169-200). İstanbul: Kaknüs Yayınları. Dilber, F. (2014). Kitle İletişim Araçları ve Suç Olgusu. Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi(1), 60-66. Duran, E. E. (2014). İstanbul Sözleşmesi’nin İç Hukuk Bakımından İncelenmesi ve Sözleşme’nin Uygulanmasında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün Rolü. Ankara: Uzmanlık Tezi. Egri, L. (1982). Piyes Yazma Sanatı. (S. Taşer, Çev.) İstanbul: Ağaoğlu Yayınevi. Erdoğan, İ. (1998). Gerbner’in Ekme Tezi ve Anlattığı Öyküler Üzerine Bir Değerlendirme. Kültür ve İletişim Dergisi(2), 149-180. Erdoğan, İ., & Alemdar, K. (1990). İletişim ve Toplum: Kitle İletişim Kuramları, Tutucu ve Değişimci Yaklaşımlar. Ankara: Bilgi Yayın Evi. Erdoğan, İ., & Alemdar, K. (2010). Öteki Kuram. Ankara: ERK Yayınları. Ergil, D. (2001). Şiddetin Kültürel Kökenleri. Bilim ve Teknik Dergisi(399), 40-41. Ergün, M. (2004). Sınıfta Motivasyon. E. Karip (Dü.) içinde, Sınıf Yönetim (s. 133-148). Ankara: Pegama Yayıncılık. Erten, Y., & Ardalı, C. (1996). Saldırganlık Şiddet ve Terörün Psikososyal Yapıları. Cogito(6-7/Kış-Bahar), 143-164. Gedik Üniversitesi. (tarih yok). Ocak 3, 2021 tarihinde Tanımlar ve Acil Durumlar İçin Başvuru Rehberi: https://www.gedik.edu.tr/arastirma/merkezler-ve- projeler/toplumsal-cinsiyete-dayali-siddeti-onleme-birimi adresinden alındı Genel, M. G., Öztürk, S., & Sayar, T. E. (2017). Bir Baskı Aracı Olarak Uluslararası Medya Denetimi: El Cezire Örneği. Turkish Studies, 618-638. Gökçe, G. (1997). Televizyon Program Yapımcılığı ve Yönetmenliği. İstanbul: Der Yayınları. Gökçe, O. (1995). İçerik Çözümlemesi. Konya: Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları. Göksun, Y., & Devran, Y. (2018). İhracatta Yeni Bir Alan: Değer İhracı. Kolektif, & Y. Göksun (Dü.) içinde, Televizyon Dizilerinin Keşfi (s. 39-66). İstanbul: Kaknüs Yayınları.

131

Gunter, B., & McAleer, J. (1997). Children and Television. Abingdon: Routledge. Hacettepe Üniversitesi. (2015). Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması. Ankara: Elma Teknik Basım Matbaacılık. Şubat 18, 2021 tarihinde Hacettepe Üniversitesi: http://www.hips.hacettepe.edu.tr/siddet2014/rapor/KKSA- TRAnaRaporKitap26Mart.pdf adresinden alındı İnsan Hakları Evrensel Beyannemesi. (1948). Şubat 18, 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi: https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/203- 208.pdf adresinden alındı İpşiroğlu, Z. (2020). Televizyon Dizi Pusulası-Dizi Eleştirisinin Temelleri. İstanbul: E- Yayınları. İrkin, A. Ç. (2012). Uzmanlık Tezi. Çocukların Gelişim Süreci ve Televizyonun Etkileri. Ankara: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu. İstanbul Sözleşmesi. (2011). Şubat 15, 2021 tarihinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: https://ailevecalisma.gov.tr/uploads/sgb/uploads/pages/uluslararasi- antlasmalar/avrupa-konseyi-anlasmalar-serisi-no210.pdf adresinden alındı İşıker, F. (2011). Uzmanlık Tezi. Televizyon Yayınlarında Şiddet. Ankara. Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği. (2002). Dönüm Noktaları. Ocak 2, 2021 tarihinde Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği: https://www.kadinininsanhaklari.org/savunuculuk/donum-noktalari/ adresinden alındı Kadınların Şiddete Karşı Korunmasına İlişkin Tavsiye Kararı. (2002). Şubat 2, 2021 tarihinde Cinsiyet Eşitsizliği İzleme Derneği: http://www.ceidizleme.org/ekutuphaneresim/dosya/461_1.pdf adresinden alındı Karaca, S., Barlas, G. Ü., Öngün, E., Öz, Y. C., & Korkmaz, G. (2017). Gazetelerde Bulunan Kadına Yönelik Şiddet Haberlerinin İncelenmesi. Özgün Araştırma Dergisi(3), 137-144. Karakuş, F. (2013). Kadınlar Dayağa Karşı Kadın Dayanışmaya Kampanyası-Tanıtım 1987. Şubat 12, 2021 tarihinde Sosyalist Feminist Kolektif Arşiv: http://www.sosyalistfeministkolektif.org/kampanyalar/tarihimizden- kampanyalar/dayaga-kars-dayan-sma-kampanyas/ adresinden alındı Karasar, Ş. (1999). Doktora Tezi. Sanal Yüksekeğitim-Yeni İletişim Teknolojilerinden İnternet Kullanımı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. Karınca, E. (2008, Aralık). Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili Ulusal ve Uluslararası Yasal Düzenlemeler. Kasım 10, 2020 tarihinde Karadeniz Teknik Üniversitesi: https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/kadinarastirmalari_b5652.pdf adresinden alındı Kejanlıoğlu, D. B. (1998). Doktora Tezi. Türkiye'de Yayıncılık Politikası: Ekonomik ve Siyasal Boyutlarıyla Türkiye'de Radyo Televizyon Yayıncılığı. Ankara. Kırtepe, S. (2014). Yayınlanmamış Doktora Tezi. Televizyon Dizilerinin Toplum Üzerindeki Etkileri Sosyo-Kültürel Bir Çözümleme: Erzurum Örneği. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

132

Kocacık, F. (2001). Şiddet Olgusu Üzerine. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2(1), 1-7. Ocak 7, 2021 tarihinde http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/88.pdf adresinden alındı Kottak, C. P. (2001). Antropoloji: İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış. (S. Altuntek, Çev.) Ankara: Ütopya Yayınevi. Kumuz, Ş. (2019). Bir Uçurumun Dibinden Dünyaya Yayılan Kelebekler: Mirabel Kardeşler. Ocak 10, 2021 tarihinde Evrensel: https://www.evrensel.net/haber/391655/bir-ucurumun-dibinden-dunyaya- yayilan-kelebekler-mirabel-kardesler adresinden alındı Lemish, D. (2007). Children and Television: A Global Perspective . InterActions: UCLA Journal of Education and Information Studies, 4(8). Mart 9, 2021 tarihinde https://escholarship.org/uc/item/5nj98683 adresinden alındı Mavili, A. (2004). Aile İçi Şiddet: Kadının ve Çocuğun Korunması. Ankara: Elma Yayınları. McQuail, D., & Windahl, S. (1997). Kitle İletişim Modelleri. (K. Yumlu, Çev.) İmge Kitapevi Yayınları. Mor Çatı Basın Açıklamaları. (2017). Ocak 5, 2021 tarihinde Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı: https://morcati.org.tr/basin-aciklamalari/510-bir-kere-ciktik-sokaga-geri- donmek-bilmeyiz-2/ adresinden alındı Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı. (tarih yok). Ocak 2, 2021 tarihinde Biz Kimiz?: https://morcati.org.tr/neler-yapiyoruz/biz-kimiz/ adresinden alındı Mutlu, E. (1999). Televizyon ve Toplum. Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu. Mutlu, F. (2006). Aile İçi Şiddet Sürecinde Kadına Yönelik Şiddet Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma, Elazığ. Yayınlanmamış Yükseklisans Tezi. Ankara: Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü . Nabavi, R. T. (2011-2012). Bandura’s Social Learning Theory & Social Cognitive Learning Theory. 02 25, 2021 tarihinde https://www.researchgate.net/publication/267750204_Bandura's_Social_Learnin g_Theory_Social_Cognitive_Learning_Theory adresinden alındı Öktem, F., Sayıl, M., & Özen, S. Ç. (2006). Çocuklar ve Gençlerin Televizyonun Zararlı İçeriklerinden Korunması: “Akıllı İşaretler Sınıflandırma Sistemi” . Ankara. Özbek, B., Ayav, T., Yatır, M. N., & Kirişken, B. (2011, Aralık). Televizyon İzleme Ölçüm Sistemi Tasarımı. EMO Bilimsel Dergi, 1(2), 89-94. Mart 23, 2021 tarihinde https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/63816 adresinden alındı Özerkmen, N., & Gölbaşı, H. (2010). Toplumsal Bir Olgu Olarak Şiddet. Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi(15), 23-37. Özkan, S. (2017). Gerbner’in Kültürel Göstergeler Kuramı Bağlamında Televizyon Haber İçeriklerine İlişkin Bir Araştırma. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 2(4), 303-315. Özkan, S. (2017). Gerbner’in Kültürel Göstergeler Kuramı Bağlamında Televizyon Haber İçeriklerine İlişkin Bir Araştırma. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi,

133

2(4), 129-141. Mart 09, 2021 tarihinde https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/360787 adresinden alındı Öztürk, S., & Altay, S. (2019). Propagandanın Filmi: Yeşil Bereliler. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 497-515. Palabıyıkoğlu, R. (1997). Medya ve Şiddet. Kriz Dergisi, 5(2). Polat, O. (2002). Şiddetin Nedenleri ve Psikolojisi. Eylül 05, 2019 tarihinde CircassianCenter: http://www.circassiancenter.com/cc- turkiye/basindan/035_siddet.htm adresinden alındı Polat, O. (2017). Şiddet. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 22(1), 15-26. Postman, N. (1999). Televizyon Öldüren Eğlence. (O. Akınhay, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları. RTÜK. (2014, Şubat). Yayınlarda Program Türleri Kod, Tanım ve Sınıflandırmaları. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu: file:///C:/Users/aycaseymenoglu/Downloads/Program%20T%C3%BCrleri%20K od%20Kitap%C3%A7%C4%B1%C4%9F%C4%B1_2128.pdf adresinden alındı RTÜK. (2018). İzleyici Bildirimleri ve Sektörel İstatistikler. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu: https://www.rtuk.gov.tr/assets/Icerik/AltSiteler/2018yilinisanayivatandasbildiri mleriraporu.pdf adresinden alındı RTÜK. (2018). Televizyon İzleme Eğilimleri. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu: https://www.rtuk.gov.tr/assets/Icerik/AltSiteler/televizyonizlemeegilimleriarastir masi2018.pdf adresinden alındı Sadakaoğlu, M. C., Bayrak, T., & Vatansever, Ö. (2019). Değişen Siyasal Ekonomik ve Kültürel Yapıyı Televizyon Temsilleri Üzerinden Analiz Etmek: “Bizimkiler” ve “Ufak Tefek Cinayetler” Dizileri Örneği. E. G. Erol (Dü.) içinde, Bir Çerçeve Bin Dünya : Türkiye’de Televizyon Yayıncılığı Üzerine Okumalar. İstanbul: Hiperlink Yayınları. Salaçin, S., Ergönen, A. T., & Z. D. (2009). Kadına Yönelik Şiddet. Klinik Gelişim dergisi, 95-100. Sen Anlat Karadeniz (2018). [Sinema Filmi]. https://www.youtube.com/c/SenAnlatKaradenizDizisi/videos adresinden alındı Sheafor, B. W., & Horejsi, C. J. (2003). Techniques and Guidelines for Social Work Practice. Boston: Allyn and Bacon. Signorielli, N. (2005). Violence in the Media: A Reference Handbook. Santa Barbara- California: ABC-Cilo. (2013, Ocak 23). Sivil Toplum Destek Vakfı. Kadına Dayanışma Vakfı Röportaj. Kasım 5, 2020 tarihinde http://siviltoplumdestek.org/roportaj/kadin-dayanisma-vakfi- kurumsal-hibe-programi-kapsamindaki-faaliyetlerini- anlatiyor/#:~:text=Bu%20d%C3%B6nemde%20Ankara'daki%20tart%C4%B1% C5%9Fma,kad%C4%B1n%20dan%C4%B1%C5%9Fma%20merkezini%20faali yete%20ge%C3%A7irir. adresinden alındı

134

Solmaz, B., & Yılmaz, A. (2012). Medya Okuryazarlığı Araştırması ve Selçuk Üniversitesi'nde Bir Uygulama. Selçuk İletişim Dergisi, 55-61. Mart 9, 2021 tarihinde https://dergipark.org.tr/tr/download/article- file/177766#:~:text=Medya%20Okuryazarl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20der sinin%20amac%C4%B1%2C%20%C3%A7ocuklar%C4%B1n,sorup%20do%C 4%9Fru%20yan%C4%B1tlar%C4%B1%20bulabilmeleri%20konusunda adresinden alındı Subaşı, N., & Akın, A. (2011). Kadına Yönelik Şiddet; Nedenleri ve Sonuçları. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri-Cinsiyet Eşitliği. (tarih yok). Ocak 10, 2021 tarihinde Türkiye ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları: http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/amaclari/cinsiyet-esitligini-saglamak/ adresinden alındı Şentürk, R. (2018). Türk Televizyon Dizileri Efsanesi ve Gerçekler. Y. Göksun (Dü.) içinde, Televizyon Dizilerinin Keşfi (s. 11-38). İstanbul: Kaknüs Yayınları. Tanrıöver, H., & Eyüboğlu, A. (2000). Popüler Kültür Ürünlerinde Kadın İstihdamını Etkileyebilecek Öğeler. Ankara: T.C. Başbakanlık KSGM Yayınları. TDK-Türk Dil Kurumu Sözlükleri. (tarih yok). Mart 10, 2020 tarihinde Şiddet: https://sozluk.gov.tr/ adresinden alındı Tekelioğlu, O. (2017). Televizyon Halleri: Dizi Dizi Türkiye. İstanbul: Habitus Yayıncılık. Tekinalp, Ş. (1990). Elektronik Kitle İletim ve Değişim Teknolojik Kurumsal Kültürel Evrim. İstanbul: Beta Yayınları. TİAK-Televizyon İzleme Araştırmaları A.Ş. (tarih yok). Mart 23, 2021 tarihinde Türkiye'de Televizyon İzleme Ölçümü: http://tiak.com.tr/tv-izleme- olcumu/turkiye-televizyon-izleme-olcumu adresinden alındı TRT. (tarih yok). Mart 23, 2021 tarihinde Tarihçe: https://www.trt.net.tr/kurumsal/tarihce.aspx adresinden alındı Türk Ceza Kanunu. (2004, Eylül 26). Şubat 7, 2021 tarihinde Mevzuat Bilgi Sistemi: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5237&MevzuatTur=1&Mevz uatTertip=5 adresinden alındı Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması. (2009). Aralık 27, 2020 tarihinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: https://ailevecalisma.gov.tr/uploads/ksgm/uploads/pages/dagitimda-olan- yayinlar/turkiye-de-kadina-yonelik-aile-ici-siddet-arastirmasi-ana-rapor.pdf adresinden alındı Uğur, H. (2012). Kadın ve Aile Bireylerine Yönelik Şiddete Karşı 6284 Sayılı Kanunun Getirdikleri. Türk Tabipler Birliği Dergisi, 334-366. Kasım 3, 2020 tarihinde http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-101-1208) adresinden alındı Uluocak, Ş., Gökulu, G., Bilir, O., Karacık, B. E., & Özbay, D. (2014). Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Ve Kadına Yönelik Şiddet,. Edirne: Akademi Paradigma Yayınları. Ültanır, G. (1997). Öğrenme Kuramları. Ankara: Hatiboğlu Yayınevi.

135

Ünlü, S., Bayram, N., Uluyağcı, C., & Bayçu, S. (2009). Kadına Yönelik Şiddet: Tv Dizilerinde Kadına Yönelik Şiddet Üzerine Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi İletişim Dergisi, 5(4), 95-104. Ünsal, A. (1996). Genişletilmiş Bir Şiddet Tipolojisi. Cogito, 6(1), 29-37. Violence Against Women. (2017). Şubat 18, 2021 tarihinde World Health Organization: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/violence-against-women adresinden alındı Violence Against Women- A Priority Health Issue. (1997). World Health Organization: https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/63553/WHO_FRH_WHD_97.8 .pdf adresinden alındı Violence Against Women: an EU-Wide Survey. Main Results Report. (2014). Şubat 18, 2021 tarihinde European Union Agency for Fundamental Rights: https://fra.europa.eu/en/publication/2014/violence-against-women-eu-wide- survey-main-results-report adresinden alındı World Health Organization. (2013). Şubat 18, 2021 tarihinde Global and Regional Estimates of Violence Against Women: Prevalence and Health Effects of İntimate Partner Violence and Non-Partner Sexual Violence: https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/85241/WHO_RHR_HRP_13.06 _eng.pdf?sequence=1&isAllowed=y adresinden alındı World Report on Violence and Health. (2002). 02 15, 2021 tarihinde World Health Organization: https://www.who.int/violence_injury_prevention/violence/world_report/en/sum mary_en.pdf adresinden alındı Yağlıcı, M. (2019). Türk Televizyonlarında Yayınlanan Dizilerde Şiddetin Sunumu. G. Erol içinde, Bir Çerçeve Bin Dünya: Türkiye’de Televizyon Yayıncılığı Üzerine Okumalar (s. 121-151). Yağlıcı, M. (2019). Türk Televizyonlarında Yayınlanan Dizilerde Şiddetin Sunumu. E. G. Erol (Dü.) içinde, Bir Çerçeve Bin Dünya: Türkiye’de Televizyon Yayıncılığı Üzerine Okumalar. İstanbul: Hiperlink Yayınları. Yaylagül, L. (2008). Kitle İletişim Kuramları. Ankara: Dipnot Yayınları. Yeltekin, S. Y. (2004). Kongrelerden: Küreselleşme ve Kadın Sempozyumu. Türk Tabipler Birliği Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 13(3), 114-117. Ocak 4, 2021 tarihinde https://www.ttb.org.tr/sted/sted0304/kongre.pdf adresinden alındı Yumlu, K. (1994). Kitle İletişim Kuram ve Araştırmaları. İzmir: Nam Basım.

136

137