T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI YÖNETİM ORGANİZASYON BİLİM DALI

KURUMSAL YÖNETİŞİM UYGULAMALARI ÇERÇEVESİNDE BASEL II KRİTERLERİ AÇISINDAN TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KRİZ YÖNETİMİ YAKLAŞIMLARI: KURAMSAL VE GÖRGÜL BİR ARAŞTIRMA

DOKTORA TEZİ

Danışman Prof. Dr. Adem ÖĞÜT

Hazırlayan A. Aslan ŞENDOĞDU

KONYA - 2009 i

ÖNSÖZ

Günümüz dünyası, değişimin en hızlı yaşandığı bir zaman kesitinin içerisindedir. Değişime ayak uyduramayanlar, sistem dışı kalmaktadır. Küreselleşen ekonomilerin dışa açıklığı ve etkileşimleri, olumlu birtakım gelişmelerin yanı sıra olumsuz gelişmeleri de beraberinde getirmektedir. 2000 yılında Fortune 500’de ABD’nin 7. büyük firması olarak gösterilen enerji devi Enron’un Aralık 2001’de iflasını açıklaması ve onu izleyen çok büyük çaptaki şirket iflasları, risklerin ve zararların bilanço dışına çekilerek halkın kandırılması, yönetimlerin bu duruma kayıtsız kalmaları, kurumsal yönetişim kavramının önem kazanmasına yol açmıştır. Basel Komite’nin doğuşu, 1974 petrol krizine bağlı olarak uluslararası bankacılık piyasasında yaşanan çalkantılı yapının istikrara kavuşturulmasına yönelik çabaların bir sonucudur. Komite, Basel I kriterleri olarak yayınladığı asgari sermaye yükümlülüğünü zamanla geliştirerek, Basel II kriterleri olarak risk yönetimi ve etkin denetimin yanı sıra piyasa disiplinini sağlayacak, bankacılık sektörünün sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasına yönelik bir dizi çalışmayı ortaya koymuştur. Türk bankacılık sektörü, Basel I kriterlerini tedrici olarak uygulamış olup, Basel II’ye geçiş sürecini yaşamaktadır. Kriz yönetimi, olası kriz durumuna karşılık, erken uyarı sinyallerinin yakalanarak değerlendirilmesi ve örgütün kriz durumunu en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve uygulanmasına yönelik bir süreçtir. Burada temel amaç krize hiç girmemek, bundan kaçınılamıyorsa en az zararla krizi atlatmanın çarelerini aramaktır. 2008’in ortalarından itibaren şiddetini artıran küresel kriz de, kriz yönetiminin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Çalışmamızda, daha önceleri ayrı ayrı çalışma konusu yapılan kurumsal yönetişim, Basel II kriterleri ve kriz yönetimi konuları derinlemesine araştırılarak, Türk bankacılık sektörü, yaşanan krizler bağlamında ele alınmakta ve aralarındaki ilintiler, hem kuramsal, hem de görgül olarak, ortaya konulmaya gayret edilmektedir. Çalışmanın başlangıcından sonuna kadar anlamlı bir bütün haline gelmesinde, tecrübesi ve bilgi birikimiyle bana yol gösteren, bilimsel düşünme ve yazma becerilerimin gelişmesine büyük ölçüde katkıda bulunan, bu bağlamda ufuk açan desteğini her zaman hissettiğim Danışmanım, Prof. Dr. Adem ÖĞÜT’e şükranlarımı sunarım. Ayrıca, değerli zamanlarını ayırarak çalışmaya katkı sağlayan bankaların üst düzey yöneticilerine de teşekkür ederim. ii

İÇİNDEKİLER Sayfa No: ÖNSÖZ...... i İÇİNDEKİLER ...... ii TABLOLAR LİSTESİ ...... viii ŞEKİLLER VE GRAFİK LİSTESİ...... xi KISALTMALAR LİSTESİ ...... xii GİRİŞ...... 1

1. BÖLÜM

TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KURUMSAL YÖNETİŞİM

1.1. Yönetim ve Yönetişim Arasındaki Farklar...... 4 1.2. İyi Yönetişim...... 5 1.2.1. Uluslararası Finans Kuruluşlarının İyi Yönetişim Konusuna Yaklaşımları...... 9 1.2.1.1. Uluslararası Para Fonu (IMF)...... 9 1.2.1.2. Dünya Bankası (WB) ...... 11 1.3. Kurumsal Yönetişim Kavramı...... 11 1.3.1. Kurumsal Yönetişim Yaklaşımları ...... 12 1.3.1.1. Pay Sahipleri Yaklaşımı ...... 13 1.3.1.2. Paydaş Grup Yaklaşımı ...... 13 1.3.2. Vekalet Teorisi ...... 15 1.3.3. Kurumsal Yönetişimin Alanı ...... 17 1.3.4. Kurumsal Yönetişimde Sosyal ve Ekonomik Çevre İlişkileri...... 17 1.3.5. Kurumsal Yönetişim İşlevleri...... 18 1.4. Kurumsal Yönetişimin Önemi...... 19 1.5. Uluslararası Kurumsal Yönetişim Model ve Uygulamaları ...... 20 1.6. Kurumsal Yönetişimin Dünyada Tarihi Gelişimi...... 23 1.6.1. Kurumsal Yönetişimin İlkeleri ...... 28 1.6.1.1. Şeffaflık İlkesi ...... 28 1.6.1.2. Hesap Verebilirlik İlkesi ...... 30 1.6.1.3. Adillik İlkesi...... 31 1.6.1.4. Sorumluluk İlkesi ...... 31 iii

1.6.2. Kurumsal Yönetişimin Hedefleri...... 32 1.6.3. Sarbanes-Oxley Yasası...... 32 1.7. Örgütsel Etik...... 34 1.8. Kurumsal Sosyal Sorumluluk...... 37 1.9. Kurumsal Yönetişim İçin Yönetim Anlayışı...... 38 1.10. Kurumsal Yönetişimin Sorunları...... 39 1.11. Kurumsal Yönetişimde Başarı Faktörleri...... 42 1.12. Kurumsal Yönetişim Anlayışına Getirilebilecek Eleştiriler...... 45 1.13. Kurumsal Yönetişim Derecelendirme ...... 46 1.13.1. Kurumsal Yönetişimi Derecelendirmede Analitik Çerçeve ...... 47 1.13.2. Kurumsal Yönetişim Derecelendirme Şekilleri...... 49 1.13.3. Kurumsal Yönetişim Derecelendirmesinin Faydaları ...... 50 1.13.4. Kurumsal Yönetişim Endeksi...... 50 1.13.5. Kurumsal Yönetişim Endeksinin Şirketlere ve Yatırımcılara Sağlayacağı Katma Değer...... 53 1.14. Kurumsal Yönetişim İle Şirket Performansı Arasındaki İlişki...... 53 1.15. Kurumsal Yönetişimin Türkiye’de Tarihi Gelişimi ...... 57 1.16. Türkiye’de Kurumsal Yönetişimi Tetikleyici Yapısal Değişimler...... 58 1.17. Bankalarda Kurumsal Yönetişim Kavramı...... 59 1.17.1. Bankalarda Kurumsal Yönetişimin Yapısı...... 60 1.17.2. Bankalar Kanuna Göre Kurumsal Yönetişim...... 60 1.17.3. Bankalarda Kurumsal Yönetişim Bağlamında Risk Yönetimi...... 61 1.17.4. Basel Komitesinin Bankalara İlişkin Kurumsal Yönetişim İlkeleri ...... 64 1.18. Kurumsal Yönetişim ve Bankacılık Krizleri Bağlantısı...... 65

2. BÖLÜM

BASEL II KRİTERLERİ AÇISINDAN TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ

2.1. Basel I Kriterlerinin Ortaya Çıkışı ...... 66 2.2. Basel I Kriterlerinin Temel Esasları ...... 67 2.3. Basel I Kriterlerinin Yetersizlikleri ...... 68 2.4. Basel II Kriterlerinin Ortaya Çıkışı ...... 69 2.5. Basel II Kriterlerinin Temel Esasları...... 70 iv

2.6. Basel II Kriterlerinin Basel I Kriterlerinden Farkı ...... 71 2.7. Basel II Kriterlerinin Uygulama Kapsamı...... 72 2.7.1. I .Yapısal Blok: Asgari Sermaye Gereksiniminin Hesaplanması...... 76 2.7.1.1. Kredi Riski...... 77 2.7.1.1.1. Kredi Riski Modelleri...... 80 2.7.1.1.2. Standart Yaklaşım ...... 83 2.7.1.1.3. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı...... 88 2.7.1.1.4. Derecelendirme ve Bağımsız Kredi Derecelendirme Kuruluşları...... 91 2.7.1.2. Piyasa Riski ...... 96 2.7.1.2.1. Standart Metot ...... 97 2.7.1.2.2. Dahili (İçsel) Model ...... 99 2.7.1.2.2.1. Riske Maruz Değer (Value at Risk) ...... 100 2.7.1.2.2.2. Stres Testleri...... 102 2.7.1.3. Operasyonel Risk...... 104 2.7.1.3.1. Operasyonel Risk Ölçüm Teknikleri ...... 106 2.7.1.3.1.1. Temel Gösterge Yaklaşımı (Basic Indicator Approach) ...... 106 2.7.1.3.1.2. Standart Yaklaşım (Standard Approach )...... 107 2.7.1.3.1.3. İleri Ölçüm Yaklaşımı (Advanced Measurement Approach)...... 108 2.7.1.3.2. Operasyonel Risklerin Etkin Yönetiminde Müşteri Tanı İlkeleri ...... 111 2.7.2. II .Yapısal Blok: Denetim Otoritesinin İncelenmesi Süreci...... 114 2.7.2.1. Basel II’de İç Denetimin Yeri ...... 115 2.7.2.2. Denetim Komitesi Üyelerinin Bağımsızlığı ...... 116 2.7.2.3. 5411 Sayılı Bankalar Kanunu Açısından Denetim...... 117 2.7.2.4. Kurum İçi Denetim Kültürü ...... 120 2.7.3. III. Yapısal Blok: Piyasa Disiplini...... 121 2.7.4. Menkul Kıymetleştirme...... 123 2.7.5. Basel II Uzlaşı’sında Likidite Riskinin Diğer Risklerle Bütünleşik Olarak Değerlendirilmesi ...... 123 2.8. Basel II Kriterleri Açısından KOBİ Olma Şartları ve Yapısal Sorunları ...... 124 2.9. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne Yönelik Olası Faydaları...... 127 2.10. Basel II’ye Yöneltilen Eleştiriler ve Küresel Kriz Bağlamında Değerlendirilmesi .129

v

3. BÖLÜM

TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KRİZ YÖNETİMİ YAKLAŞIMLARI

3.1. Kriz Yönetimi Hakkında Genel Bilgiler...... 131 3.1.1. Kriz Yönetimi Yaklaşımları ...... 133 3.1.1.1. Krizleri Engelleme Yaklaşımı ...... 133 3.1.1.2. Krizleri Çözme Yaklaşımı...... 134 3.1.2. Kriz Planlaması ...... 134 3.1.2.1. Krizden Kaçışa Yönelik Amaç Belirlemek ...... 135 3.1.2.2. Krize Yönelik Olarak Kullanılabilecek Plan...... 136 3.1.2.3. Kriz Rehberi ...... 137 3.1.3. Krizi Sezme Yöntemleri ...... 137 3.1.3.1. Çevre Analizi...... 138 3.1.3.2. Erken Uyarı Sistemi ...... 138 3.1.4. Kriz İletişim Politikası...... 140 3.1.4.1. Kriz Odası ve Acil Bilgi Merkezi...... 141 3.1.4.2. Halkla İlişkiler Koordinasyonu ...... 142 3.1.5. Kriz Sonrasının Gözden Geçirilmesi ve Durum Analizi...... 143 3.1.6. Kriz Durumunda İnsan Kaynakları Yönetimi ...... 144 3.1.6.1. Krize Yönelik Kadro Oluşturma ...... 145 3.1.6.2. İnsan Kaynakları Yönetiminin Motivasyonu Sağlama ve Örgüt İklimini Krize Hazır Duruma Getirmesi...... 147 3.1.6.3. Kriz Koşullarında Yürütmenin Sağlanmasında İnsan Kaynakları Yönetimi Stratejileri ...... 149 3.2. Bankacılık Krizleri ve Nedenleri...... 150 3.3. Türkiye’de Bankacılık Sektörünü Kurumsal Yönetişime Hazırlayan Krizler...... 153 3.3.1. Bankerler Olayı ...... 154 3.3.2. 1994 Krizi...... 156 3.3.3. 1997 Asya - 1998 Rusya Krizleri ve Türkiye’ye Etkileri...... 161 3.3.4. Yeni Bin Yıla Girerken Bankacılık Sektörünün Durumu ...... 164 3.3.5. Kasım 2000 Krizi ...... 168 3.3.6. Şubat 2001 Krizi...... 172 3.4. Krizler Sonucu TMSF’na Devrolunan Bankalar...... 174 vi

3.4.1. Hesapsız Bankacılık Örneği Egebank ...... 178 3.4.2. Dünya Bankacılık Skandallarının Zirvesindeki İmar Bankası Gerçeği...... 179 3.5. Bankacılık Sektörünün Rehabilite Edilmesine Yönelik Çalışmalar...... 181 3.5.1. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun Kurulması ...... 184 3.5.1.1. BDDK’nın Temel Hedefleri ...... 184 3.5.1.2. BDDK’nın Görev ve Yetkileri ...... 185 3.5.2. Katılım Bankalarına Yönelik Düzenlemeler ...... 186 3.5.3. Bankacılık Etik İlkelerinin Oluşturulması...... 188 3.6. Kriz Sonrası Yeniden Yapılanmanın Maliyeti ...... 189 3.7. Küresel Kriz...... 190 3.7.1. Küresel Kriz ve 1929 Dünya Ekonomik Buhranı Bağıntıları...... 193 3.7.2. Küresel Krizin Etkilerini Azaltmaya Yönelik Dünya’da Alınan Önlemler ...... 194 3.7.3. Küresel Krizin Etkilerini Azaltmaya Yönelik Türkiye’de Alınan Önlemler ...... 196 3.7.4. Küresel Kriz ve Türk Bankacılık Sektörünün Durumu...... 198 3.8. Kurumsal Yönetişim ve Basel II Kriterlerinin Kriz Yönetimi İle İlintileri Perspektifinde Türk Bankacılık Sektörü ...... 200

4. BÖLÜM

TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BANKALARIN KURUMSAL YÖNETİŞİM UYGULAMALARI ÇERÇEVESİNDE BASEL II KRİTERLERİ AÇISINDAN KRİZ YÖNETİMİ YAKLAŞIMLARININ ÖLÇÜMÜ

4.1. Çalışmanın Konusu ...... 203 4.2. Konuya İlişkin Önceki Araştırmaların Dokümü ...... 204 4.3. Çalışmanın Önemi ...... 208 4.4. Çalışmanın Amacı ve Kısıtları ...... 209 4.5. Çalışmanın Modeli ve Hipotezleri...... 208 4.6. Çalışmanın Metodolojisi ...... 210 4.7. Araştırma Bulgularının Analizi ve Değerlendirilmesi...... 213 4.7.1. Araştırmada Kullanılan Ölçeklerin Güvenilirlikleri ...... 213 4.7.2. Demografik Özelliklere İlişkin Veriler...... 213 4.7.3. Bankaya İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler...... 215 4.7.4. Kurumsal Yönetişime İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler ...... 217 vii

4.7.5. Basel II’ye İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler...... 230 4.7.6. Kriz Yönetimine İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler...... 242 4.7.7. Korelasyon Analizi Sonuçları...... 255 4.7.8. Regresyon Analizi Sonuçları...... 257 4.7.9. Farklılık Analizi Sonuçları ...... 257

DEĞERLENDİRME SONUÇ VE ÖNERİLER ...... 258

BİBLİYOGRAFYA………...... 264

EKLER Ek 1: Anket Formu………...... 289 Ek 2: Bankaların Kuruluş Yılları...... 299 Ek 3: Banka ve Grup Bazında Şube ve Personel Sayıları ...... 301 Ek 4: Katılım Bankaları Kuruluş Yılı, Şube ve Personel Sayıları...... 303 Ek 5: Banka ve Katılım Bankalarının Karşılaştırmalı Sektör, Şube ve Personel Sayıları.304

viii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1. Kurumsal Yönetişim Kriterleri ile Uyumu ve Ülkelerin Kurumsal Yönetişim Dereceleri ...... 48 Tablo 2.1. Basel II Kriterlerinin Amacı ...... 71 Tablo 2.2. Özkaynak Yeterliliği Normlarının Temel Taşlarını Oluşturan Üç Yapısal Blok ...... 75 Tablo 3.1. 1999 Yılından İtibaren Bankacılık Sektöründen Kopan ve TMSF’na Devrolunan Bankalar...... 175 Tablo 3.2. Devrolunan Bankaların Devir Zararları ve Hakim Ortakların Kullandıkları Kaynaklar ...... 177 Tablo 3.3. Banka Şube ve Personel Sayısı ...... 178 Tablo 3.4. Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırmanın Maliyeti ...... 190 Tablo 3.5. Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluşların İflasları ...... 192 Tablo 4.1. Üst Düzey Yöneticilerin Yaş Gruplarına Göre Dağılımı...... 214 Tablo 4.2. Katılımcıların Cinsiyet Durumu...... 214 Tablo 4.3. Katılımcıların Eğitim Durumuna Göre Dağılımı ...... 214 Tablo 4.4. Katılımcıların Bankada Konumu ...... 215 Tablo 4.5. Bankaların Kategorilerine Göre Dağılımı...... 215 Tablo 4.6. Bankada Çalışan Personel Sayısı ...... 216 Tablo 4.7. Banka Kuruluş Yılı ...... 216 Tablo 4.8. Bankaların Şube Sayısı Dağılımı ...... 217 Tablo 4.9. Katılımcıların Bankasında “Pay Sahipleri İlişkiler Birimi” Bulunup Bulunmama Durumuna Göre Dağılımı…………...... 217 Tablo 4.10. Katılımcıların Bankasında Yönetim Kurulu Üyelerinin Oy Haklarının Eşit Olup Olmama Durumuna Göre Dağılımı ...... 218 Tablo 4.11. Banka Genel Müdür’ünün (CEO) Yönetim Kurulu Üyesi Olup Olmama Durumuna Göre Dağılımı…………...... 218 Tablo 4.12. Banka Yönetim Kurulunun Yıllık Toplanma Sayısına Göre Dağılımı...... 219 Tablo 4.13. Yönetim Kurulundaki Kişi Sayısı ...... 219 Tablo 4.14. Banka Yönetim Kurulundaki Bağımsız Üye Sayısı Dağılımı...... 220 Tablo 4.15. Yönetim Kurulu Üyelerinin Aynı Zamanda Başka Bir İşletme Yönetim Kurulunda Görev Alması Durumu… ...... 220

ix

Tablo 4.16. Bankanın Yönetim Kuruluna İlişkin Uygulamaları ...... 221

Tablo 4.17. Bankanın Pay Sahiplerine (Hissedarlara) İlişkin Uygulamaları ...... 222

Tablo 4.18. Bankanın Hissedarlar Hariç Diğer Paydaşlara (Çalışanlar, Alacaklılar, Müşteriler, Tedarikçiler, Sendikalar, Devlet) İlişkin Uygulamaları...... 223

Tablo 4.19. Bankanın Şeffaflık İlkesine İlişkin Uygulamaları...... 224

Tablo 4.20. Bankanın Hesap Verebilirlik İlkesine İlişkin Uygulamaları...... 225

Tablo 4.21. Bankanın Adillik İlkesine İlişkin Uygulamaları ...... 226

Tablo 4.22. Bankanın Sorumluluk İlkesine İlişkin Uygulamaları...... 227

Tablo 4.23. Bankanın Temel Hedefleri ...... 228

Tablo 4.24. Kurumsal Yönetişim Uygulamalarının Banka Performansına Yaptığı

Katkı ...... 229

Tablo 4.25. Risk Yönetimi Modellemesi İçin Veri Tabanınızın Yeterlilik Düzeyi ...... 230

Tablo 4.26. Basel II Kriterlerinin Temel Amaçlarına İlişkin Önem Algılaması...... 231

Tablo 4.27. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sistemini En Çok Zorlayacağı

Konulara İlişkin Önem Algılaması...... 232

Tablo 4.28. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne Yönelik Olası Faydaları...233 Tablo 4.29. Bankaların Basel II Uyum Çalışmaları Aşaması...... 234

Tablo 4.30. Basel II Kriterlerine Uyum Sürecinde Yapılması Planlanan Yatırımlar...... 235

Tablo 4.31. Basel II Kriterlerinin Uygulanması Sürecindeki En Önemli Engeller/

Kısıtlar/ Sorunlar ...... 236

Tablo 4.32. Basel II Kriterleri Çerçevesinde Bankaların Risklere Karşı Uyum Düzeyi...237

Tablo 4.33. Basel II’de Asgari Sermaye Gereksinimi Normlarının Amaçlarına İlişkin Önem Algılaması...... 238

Tablo 4.34. Kredi Riski Yönetimine İlişkin İlkelerin Uygulamaları...... 239

Tablo 4.35. Yapısal Blokların Uygulanabilmesi İçin Gerekli Temel Sistemlere İlişkin Önem Algılaması...... 240 Tablo 4.36. Kredi Riski Ölçüm Modelleri...... 241

x

Tablo 4.37. Riske Maruz Değer Hesaplamasında Kullanılan Yöntemler ...... 241

Tablo 4.38. Bankacılık Krizlerinin Temel Nedenleri...... 242

Tablo 4.39. Bankacılık Krizlerine Karşı İyi Bir Denetim Sisteminin Dört Kontrol Seviyesinin Önem Derecesi...... 243

Tablo 4.40. Kurumsal Yönetişim İlkelerinin İhlal Edilmesinin Bankacılık Krizlerine

Etkisi...... 244

Tablo 4.41. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sisteminde Krizi Önleyecek

Muhtemel Etkileri...... 245

Tablo 4.42. Yaşanan Krizlerin Bozucu Etkisi ...... 246 Tablo 4.43. Görev Süreniz İçerisinde Bankacılık Krizi/Krizleri Yaşayıp Yaşamadığınız247 Tablo 4.44. Bankanızda Kriz Yönetimi İçin Erken Uyarı Sinyallerinin Kurulup Kurulmadığı………………………………...... 247

Tablo 4.45. Kriz Yönetimi İçin İrdelenmesi Gereken Konulara İlişkin Önem

Algılaması...... 248

Tablo 4.46. Kriz Dönemi İçerisinde İzlenen Politikalara İlişkin Öncelik Derecesi...... 249

Tablo 4.47. Kriz Dönemi Olumsuz Sonuçları ...... 250

Tablo 4.48. Kriz Sonrası Olumsuz Etkilerin Giderilmesi Konusunda Yapılması

Gerekenler ...... 251

Tablo 4.49. Bankanızın Krizden En Az Etkilenmek İçin Kurumsal Yönetişim

Bağlamında Yaptığı Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması ...... 252

Tablo 4.50 Krizden En Az Etkilenmek İçin Basel II Kriterleri Bağlamında Yapılan Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması...... 253

Tablo 4.51. Kriz Dönemini Fırsata Dönüştürmek İçin Yapılan Faaliyetler ...... 254 Tablo 4.52. Tanımlayıcı İstatistikler, Değişkenler Arasındaki Korelasyonlar ve Cronbach Alfa Değerleri ...... 255 Tablo 4.53. Regresyon Analizi Sonucu...... 257

xi

ŞEKİLLER VE GRAFİK LİSTESİ

Şekil 1.1. İyi Yönetişimin Unsurları...... 6 Şekil 1.2. İyi Yönetişimin Aktörleri ...... 7 Şekil 1.3. Bankalarda Kurumsal Yönetişimde Paydaşların Beklentileri...... 14 Şekil 1.4. Yasal/Kurumsal/Kültürel Sistem...... 15 Şekil 1.5. Kurumsal Yönetişimin Alanı ...... 17 Şekil 1.6. Kurumsal Yönetişimde Sosyal ve Ekonomik Çevre İlişkileri ...... 18 Şekil 1.7. Kurumsal Yönetişim İşlevleri ...... 18 Şekil 2.1. Basel II’nin Çalışma Ortamı...... 73 Şekil 2.2. Basel II’de Kredi Değerlemesi (Kredi Riskinin Tespiti)...... 79 Şekil 2.3. Standart Yöntem İle Kredi Riskinin Ölçümü...... 84 Şekil 2.4. Devletlerden ve Bankalardan Olan Alacaklara İlişkin Risk Ağırlıkları...... 85 Şekil 2.5. Şirketlerden Olan Alacaklara İlişkin Risk Ağırlıkları...... 85 Şekil 2.6. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı ...... 90 Şekil 2.7. İç Sistemlerin Organizasyon Yapısı ve İşleyişi...... 121 Şekil 2.8. Basel II’ye Göre KOBİ Tanımlaması...... 125 Şekil 4.1. Kurumsal Yönetişim ve Krizi Fırsata Çevirme İlişkisi...... 210 Grafik 3.1. Bankacılık Sektörünün Taşıdığı Risklere İlişkin Değişim Beklentileri...... 199

xii

KISALTMALAR LİSTESİ

Kısaltma Kavramlar a.g.e. adı geçen eser a.g.m. adı geçen makale a.g.r. adı geçen rapor a.g.t. adı geçen tez BDDK Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BIS for International Settlements CEO İcra Başkanı CGQ Corporate Governance Quality CRM Credit Risk Mitigation CSR Corporate Social Responsibility Çev. Çeviren ECA Export Credit Agencies ECAI External Credit Assesment Institutions Ed. Editör FATF Financial Action Task Force GSYİH Gayri Safi Yurt İçi Hasıla ICGN International Corporate Governance Network IEWS Integrated Early Warning System İKS İç Kontrol Sistemleri IMF International Monetary Fund IOSCO International Organization of Securities Commissions IRB Internal Ratings Based ISO International Organization for Standardization KOBİ Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler OECD Organisation for Economic Co-operation and Development RAROC Risk Adjusted Return on Capital RMD Riske Maruz Değer s. sayfa S. sayı SA8000 Social Accountability SEC Securities and Exchange Commission xiii

SME Small and Medium Enterprise SPK Sermaye Piyasası Kurulu SWOT Strengths Weaknesses Opportunities and Threats SYR Sermaye Yeterlilik Rasyosu TCMB Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası TMSF Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TOBB Türkiye Odalar Borsalar Birliği TÜSİAD Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği UFRS Uluslararası Finansal Raporlama Standartları VaR Value at Risk vd. ve diğerleri Vol. Volume WB World Bank 1

GİRİŞ

Küreselleşme olgusu, ülkeler arasında etkileşimin artmasına sebep olmuş ve kurumsal yönetişimi gündeme taşımıştır. Küreselleşme, para ve malların dünya üzerindeki hareketliliğinin artmasına yol açmıştır. Bu bağlamda, kurumsal yönetişimin önem kazanmasına neden olan gelişmelerin başında, ülke ekonomilerinin birbirleri ile olan bağımlılık düzeyinin artması ve dünya ekonomisinin lokomotif ülkesi ABD’de yaşanan şirket skandalları gelmektedir. Amerikan enerji devi Enron’un iflası ve onu izleyen diğer çok büyük çaptaki şirket iflasları, kurumsal yönetişim kavramının yenilenen bir disiplin olarak önem kazanmasını tetiklemiştir. Kurumsal yönetişimin temel ilkeleri, OECD tarafından; şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik ve sorumluluk olarak belirlenerek kabul edilmiştir. Kurumsal yönetişimin temel hedeflerinin başında; hissedar haklarının güçlendirilmesi, finansal raporlarda şeffaflığın artırılması, yönetim kurullarının bağımsızlığı, haksız kazancın önüne geçilmesi gelmektedir. Türk bankacılık sektörü de 1 Kasım 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı Bankalar Kanunu ile kurumsal yönetişimi bünyesine adapte etmiş ve tüm bankaları kurumsal yönetişimin temel ilkelerine uyma mecburiyetinde bırakmıştır. 1974 yılında yaşanan petrol krizi, uluslararası bankacılık piyasalarında yaşanan büyük dalgalanmalara ortak bir çözüm arayışı için, Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlements- BIS), bünyesinde, bankacılık denetimiyle ilgili önemli hususların ortaya konulması ve dünya genelinde bankacılık denetiminin kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla, 1974 yılında Basel Bankacılık Denetim Komitesi kurulmuştur. Komite; Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD’nin üyesi olduğu 13 ülkenin merkez bankaları ve bankacılık denetim otoritelerinin yetkililerinden oluşmuştur. Komite, ulusal sermaye yeterliliği hesaplama yöntemlerini birbirleriyle uyumlu hale getirmek ve bu konuda asgari bir standart oluşturmak amacıyla 1988 yılında, Basel I olarak adlandırılan “Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı”nı yayımlamıştır. Ancak Basel I’de görülen yetersizlikler üzerine, sistem geliştirilerek 26 Haziran 2004 tarihinde Basel II bildirisi deklare edilmiştir. Bildiride, Basel II’nin özellikle 21. yüzyıl bankacılığı için, kapsamlı bir yaklaşımla bankacılıkta risk yönetimi ve sermaye düzenlemelerinde denetimin temel alınacağı belirtilmiş, finansal sistemin bir bütün olarak istikrarının güçlendirilmesiyle ilgili olarak bankaların sağlamlık ve güvenliğinin artırılacağı vurgulanmıştır.

2

Türkiye Basel I kriterlerini kademeli olarak uygulamış, Basel II kriterlerinin altyapı çalışmalarını büyük ölçüde tamamlamıştır. BBDK daha önce 1 Ocak 2009 tarihinde geçmeyi öngördüğü Basel II Kriterlerini, uygulamanın daha sağlıklı olması açısından ileri bir tarihe ertelemiştir. Bu ileri tarihe erteleme de Türkiye’de işletmelerin % 99 gibi büyük ölçüde KOBİ’lerden oluşması ve onların gerek kurumsallaşma gerekse kurumsal yönetişim alanındaki ciddi eksiklikleri de önemli rol oynamaktadır. Krizler, ekonomik hayatın kaçınılmaz bir olgusudur. Tehdit ve fırsat boyutları olan krizin yönetimi hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda, bazı işletmeler için kriz, ekonomik hayatlarının sonu olurken, bazı işletmeler krizi fırsata dönüştürme başarısı elde etmektedirler. Bankalar, ekonomik hayatın öncül kuruluşlarının başında gelmektedir. Bu açıdan, ekonomide meydana gelen konjonktürel genişleme ve daralma dönemlerinden ciddi biçimde etkilenmektedir. Ayrıca küreselleşen dünyada meydana gelen krizlerden de etkilenmesi doğaldır. Kimi krizler sadece belli coğrafyayı ve onunla ilişkisi olan ülkeleri etkilerken kimi krizlerde, küresel krizde olduğu gibi tüm dünya ülkelerini etkilemektedir. Türk bankacılık sektöründe yaşanan ilk ciddi kriz Nisan 1994 krizidir. Etkisi en ağır olan krizler ise, birbiri ardına yaşanan Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleridir. Krizlerde; ülke ekonomisinin uzun yıllar maruz kaldığı yüksek enflasyon, kronikleşmiş sorunlar, siyasi hayatın kırılganlığı yanı sıra birçok içsel ve dışsal sebep bulunmakla birlikte özellikle bankacılık sektörünü etkin bir şekilde denetleyen ve disipline eden bir kuruluşun (BDDK) olmaması etkin bir rol oynamıştır. Çalışmada, kurumsal yönetişim inceleme konusu yapılmakta, yaşanılan bankacılık krizlerinin geri planında kurumsal yönetişim ilkelerinin ihlallerinin yatıp yatmadığı araştırılmaktadır. Ayrıca Basel II ile üzerinde önemle durulan risk yönetimi ve denetim konularına açıklık getirilmektedir. Bu bağlamda, Türk bankacılık sektörünün yaşadığı krizler, krizlerden çıkardığı dersler, yeniden yapılanma ve direnç kazanması, hem kuramsal hem de görgül araştırma ihtiyacı duyulan güncel bir çalışma alanı olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, daha önceleri münferit olarak çalışma konusu yapılan, kurumsal yönetişim, Basel II kriterleri ve kriz yönetimi konuları Türk bankacılık sektörü bağlamında, hem münferit hem de birbirleriyle olan ilintileri ortaya konularak, bütüncül (holistic) bir disiplinle incelenmekte olup, bu yön çalışmanın özgün yönünü oluşturmaktadır.

3

Geçmiş dönemlerde yaşadığımız Nisan 1994 ve özellikle Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri bu bağlamda inceleme konusu yapılmış, krizlerden çıkarılan dersler, gözetim ve denetim noksanlıkları, kurumsal yönetişim eksikliklerinin zaman içerisinde giderilmesine yönelik çalışmalar üzerinde durulmaktadır. Ayrıca, Basel II’nin gerekliliği yanı sıra 2008 ortalarından itibaren şiddetini artıran küresel krizin ortaya çıkışına yol açan nedenler üzerinde durulmakta ve küresel krizle, Türk bankacılık sektörü arasında bağıntıya da değinilmektedir. Çalışmanın ilk üç bölümü kuramsal boyutu içermekte olup, aşağıdaki konular inceleme konusu yapılmaktadır: 1. Bölüm; Türk Bankacılık Sektöründe Kurumsal Yönetişim, 2. Bölüm; Basel II Kriterleri Açısından Türk Bankacılık Sektörü, 3. Bölüm; Türk Bankacılık Sektöründe Kriz Yönetimi Yaklaşımları. Görgül araştırma bölümünden oluşan çalışmanın dördüncü bölümünde, bankacılık sektöründe, anket uygulaması tekniğiyle, bankaların genel müdürlük birimlerindeki üst düzey yöneticilerden elde edilen bulgular değerlendirilmekte, Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankaların yöneticileri için faydalı ve aydınlatıcı öneriler şeklinde sunulmaktadır.

Ekim-2009 A. Aslan ŞENDOĞDU KONYA

4

1. BÖLÜM

TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KURUMSAL YÖNETİŞİM Küreselleşen dünya, bilgi iletişim teknolojilerindeki hızlı ilerlemeye paralel olarak ülkeler arasında etkileşimleri de artırmıştır. Orijini Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan şirket skandalları olan kurumsal yönetişim, Türk bankacılık sektöründe de yerini almış ve 5411 Sayılı Bankalar Kanunu’na girmiştir.

1.1. Yönetim ve Yönetişim Arasındaki Farklar Yönetim; bir organizasyonda, planlama, organizasyon, yöneltme, kontrol1, eşgüdümleme görevlerini kapsar. Yöneticilerin yaptıkları görevleri belirtmek için de kullanılan yönetim, bu boyutuyla organizasyon amaçlarını gerçekleştirmek için kaynakları2, etkin olarak değerlendirmeye çalışmaktadır. Bir süreç olarak yönetim; ortak amaçlı kişilerin yer aldıkları bir örgütün, en kısa ve en kestirme yoldan amaçlarını gerçekleştirmelerine yönelen ve planlama, örgütleme, yöneltme, eşgüdümleme ve denetleme eylemlerinden oluşan bir süreç şeklinde ifade edilebilir3. Bu bağlamda, bir amaca ulaşmaya yönelik girişilen eylemlerin ve yapılan işlerin bütününü kapsamaktadır. Yönetişim, yönetimden farklı olarak; yönetim, iletişim ve etkileşim kavramlarının birleşiminden oluşmuştur ve birlikte yönetmek anlamına gelmektedir. Birlikte yönetebilmek için, kişilerin aynı bilgi düzeyine sahip olması gerekir. Bu yönüyle eğitim seviyesinin yüksek olduğu kurumlarda daha rahattır; fakat kontrol mekanizması yerine oturmamış kuruluşlarda, herkes yönetimde söz sahibi olmak istediği için, zor bir olgudur. Yönetilenler ile yöneticiler arasında yakın bir iletişimin daima mevcut olması gerekir. Yönetim ve iletişim, birbirlerinden ayrılamayacak iki kavramdır. Son yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanan “yönetişim” (governance) kavramı, yöneticiler ile yönetilenler arasındaki iletişimin önemini ortaya koyması açısından yüksek değer taşımaktadır4. Öte yandan, bir organizasyon yapısında yönetişim, öncelikle yasal sorumlusu olan mülkiyet sahibinin amaçları ve isteklerini gerçekleştirmeyi sağlamak içindir. Bu özel

1 Don Hellriegel, Susan E. Jackson, John W. Slocum, Management, South-Western College Publishing, Ohio, 1999, s. 8. 2 Thomas S. Bateman, Scott A. Snell, Management Building Competitive Advantage, Irwin Mc Graw- Hill, Boston, 1999, s. 6. 3 M. Şerif Şimşek, Adnan Çelik, Genel İşletme, Eğitim Akademi Yayınları, Konya, 2008, ss. 129-130. 4 http://www.ruveyda.com/yonetisim.htm 5 sektörde hissedarların adına yönetim kurulunun direktifleriyle çalışanlarca, kamu sektöründe ise hükümetin politikaları göz önünde bulundurularak hükümetin kurumlarınca gerçekleştirilir5. Yönetim ve yönetişim kavramları arasındaki tarihsel sürece dayalı genel bir değerleme yapılacak olursa; 21. yüzyılın yönetişim anlayışının, 20. yüzyılın yönetim anlayışını oldukça kapsamlı bir değişime uğrattığı ifade edilebilir. Bu bağlamda, merkeziyetçilik yerine yerelliği, üniter yapı yerine federalizmi, katı bürokrasi yerine katılımı, kapalılık yerine açıklığı, hiyerarşi yerine hesap verebilirliği ve sorumluluğu getirerek, adeta “yönetsel bir devrimin altına imzasını” attığı söylenebilir6. Yönetişimin çerçevesi, organizasyonda amaçların ve hizmetlerin nasıl gerçekleştirileceğine üst yönetimin karar vermesi7, olarak belirlenebilir. Bu bağlamda, yönetişim, kurumların, yönetim kalitesini iyileştirme arayışlarının sonucunda ortaya çıkan ve klasik yönetim tarzına yepyeni değerler eklenmesini içeren bir sürecin sonucudur8. Bu yüzden, günümüz modern toplumu klasik anlamdaki yönetim yerine, iletişim ve etkileşimle de zenginleşen yönetişimi tercih etmektedir.

1.2. İyi Yönetişim İyi yönetişim söylemi, temellerini ilk olarak kullanan Dünya Bankası’ndan alır. Dünya Bankası’nın iyi yönetişim söyleminin üç temel dayanağı bulunmaktadır. Bunlardan ilki, devletin verimli ve etkili olmasıdır. İkinci unsur olarak, özel girişim için güçlendirici bir ortamdan söz etmektedir. Son dayanak noktası ise, sözü edilen düzenlemelerin yapılabilmesi ve bu düzenlemelere bir teminat oluşturabilmesi açısından sivil toplum kuruluşlarını aktif hale getirmektir9. Son yıllarda, gerek ülkeler bazında gerekse uluslararası kuruluşlarda yönetişim konusu tartışılmakla birlikte asıl problem yönetişimin nasıl sağlanacağı konusudur. İyi yönetişimin, kaynakların ortak sorunlara yanıt verebilecek şekilde tahsis edilmesi ve bunların idaresine yönelik olduğu ve katılımcılık, hukukun üstünlüğü, şeffaflık, çabuk cevap verebilirlik, eşitlik, etkinlik, hesap verebilirlik ve stratejik vizyon olmak üzere

5 Gerry Johnson, Kevan Scholes, Exploring Corporate Strategy, Prentice Hall Europe, London, 1999, ss. 205-206. 6 M. Akif Özer, “Yönetişim Üzerine Notlar”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 63, 2006, s. 63. 7 G. Johnson vd., a.g.e., s. 203. 8 Başak Solmaz, Kurumsal İletişim Yönetimi, Dizgi Ofset, Konya, 2007, s. 19. 9 M. Arcan Tuzcu, Halka Açık Şirketlerde Kurumsal Yönetim Anlayışı İMKB-100 Örneği, Turhan Kitabevi, Ankara, 2004, s. 18. 6 birbirini tamamlayan başlıca sekiz unsuru olduğu belirtilmekte ve bunlar kısaca şu şekilde gösterilmektedir10;

Şekil 1.1. İyi Yönetişimin Unsurları

Kaynak: Ş. B. Acar, a.g.r., s. 17.

İyi yönetişim toplumsal yaşamda dört düzeyde gerçekleşebilir11: 1. Kamu düzeyinde, 2. Özel sektör düzeyinde, 3. Sivil toplum kuruluşları düzeyinde, 4. Kişisel düzeyde. Bu bağlamda, kamu yönetimi düzeyinde iyi yönetişim, devlet organlarının ve kamu hizmeti veren kuruluşların şeffaflığıyla başlar, hesap verebilirliğinden geçer ve verimlilikle sonuçlanır. Bugün toplum olarak acısını yaşadığımız hemen bütün sorunların, yolsuzlukların, verimsizliklerin, savurganlıkların panzehiri iyi yönetişim ilkelerini yalnızca sözde değil, özde de benimsemek ve yaşama geçirmektir. Sivil Toplum Kuruluşları böyle bir süreçte çok önemli bir rol üstlenebilirler.

10 Şafak Birol Acar, “İyi Uygulama Örnekleri Çerçevesinde Kamu Yönetiminde Mali Saydamlık ve Kamuoyu Denetiminin Etkinleştirilmesi”, Devlet Bütçe Uzmanlığı Araştırma Raporu, Ankara, Mayıs 2007, s. 17. 11 Yılmaz Argüden, “İyi Yönetişim”, Dünya Gazetesi, 20.12.2006.

7

Devlet her biri alanında uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği, hem ulusal sorunlarımızı aşmamıza yardımcı olacak, hem de katılımcı demokrasiyi geliştirerek devlete duyulan güveni artıracaktır. İyi yönetimin gerektirdiği katılımcılığın toplumsal anlamda etkin ve verimli sonuçlara ulaşabilmesi, ancak ulusal ölçekte eşitlikçi, katılımcı, yeni bir “eğitim” anlayışının yerleştirilmesiyle sağlanabilir. Kötü yönetişim içerisinde olan firmalar, iyi yönetişim içerisinde olan firmalardan periyodik olarak daha düşük kazanç oranlarına sahiptirler12. Daha iyi yönetişim, sermayelerini ve hisse değerlerini yükseltmek niyetindeki firmaların sermaye piyasasında daha iyi pozisyona gelmesine katkı sağlamaktadır13. Bu noktada, iyi yönetişimin dört temel aktörü aşağıdaki şekilde gösterilebilir14.

Şekil 1.2. İyi Yönetişimin Aktörleri

Kaynak: Ş. B. Acar, a.g.r., s. 18.

Şekilde görüleceği üzere; vatandaş, devlet, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör etkileşim halindedir. Bu etkileşimin kalitesi, iyi yönetişimi de beraberinde getirecektir. Modern toplumlarda tarafların birbirlerine karşı duyarlılıklarının yüksek olduğu söylenebilir.

12 Thomas Philippon, “Corporate Governance Over the Business Cycle”, Journal of Economic Dynamics&Control, Vol: 30, 2006, s. 2134. 13 Craig Doidge, G.Andrew Karolyi, Rene M.Stulz, “Why Do Countries Matter So Much for Corporate Governance”, Journal of Financial , Vol: 86, 2007, s. 2. 14 Ş. B. Acar, a.g.r., s. 18. 8

İyi kurumsal yönetişime sahip olan şirketler15; - Finansal piyasalara, - Çalışanlarına, - Tedarikçilerine, - Müşterilerine, - Topluma, güven veren kurumsal yönetişime sahip kuruluşlardır. Yönetişim sistemi, bir ülke özelinde o ülkedeki şirketlerin sevk ve kontrolünde kullanılan güç ve yetkilerin dağılımını belirleyen kurumların bütününden oluşur. Diğer bir ifadeyle yönetişim başlığı altında şirketlerin mülkiyet yapılarını, kaynakların kullanımı ile ilgili karar alma ve denetleme mekanizmalarını, şirketlerle ilgili bilgilerin denetimi ve paylaşımını, karın ve şirketin sağlayabileceği diğer faydaların şirket paydaşları arasındaki dağılımını belirleyen kurumların (yasalar, düzenlemeler, değerler, davranış normları ve diğer formel ve formel olmayan kurumlar) oluşturduğu çerçeve incelenmektedir. Bu açıdan bakıldığında yönetişim sistemi ve rekabet gücü ile performans arasındaki ilişkinin karmaşık bir nedensellik göstereceği açıktır16. Türkiye’deki kurumsal yönetişim, sahiplik yapısı üzerine odaklanmakta17, bu bağlamda kurumsal yönetişim sisteminin karakteristikleri aşağıda yer almaktadır18: - Sahipliğe yoğunlaşma, - Piramit biçimli yapılar, - Aile şirketleri, - Bankalar, - Küçük yatırımcıyı koruma, - Kar payı dağıtımı, - Kanuni yedek akçe gereksinimi, - Sivil kanunlar. Yönetişim sistemlerinin iyi bir şekilde işlerliği, toplumsal dokuyu güçlendirmenin de temel gücüdür19. Bu açıdan bakıldığında, finansal krizlerin ve şirket skandallarının

15 Yılmaz Argüden, “Kurumsal Yönetişim ve İnsan Kaynaklarının Rolü”, 12. Ulusal İnsan Yönetimi Kongresi, İstanbul, 2-3 Aralık 2004. 16 Melsa Ararat, B. Burçin Yurtoğlu, “Yönetişim ve Küresel Rekabet”, Kurumsal Yönetim Forumu, 3 Ekim 2006, s. 1. 17 M. Banu Durukan, Serdar Özkan, A. Fatih Dalkılıç, “Effectiveness of the Turkish Corporate Governance System: CEO Changes and Performance Measures”, Global Corporate Governance Forum, Sabanci University, İstanbul, November 15-17th, 2007, s. 1. 18 M. B. Durukan vd., a.g.m., s. 1. 9 arkasında yatan önemli nedenlerden birinin kötü yönetim olduğu görüşü, iyi kurumsal yönetişim sisteminin önemini öne çıkarmaktadır. Öte yandan, uluslararası alanda da bu konuya büyük önem verilmekte ve yatırım kararlarında, finansal performans kadar önemli bulunan kurumsal yönetişimin kalitesinin de gözetilir hale geldiği görülmektedir20.

1.2.1. Uluslararası Finans Kuruluşlarının İyi Yönetişim Konusuna Yaklaşımları Globalleşen dünya ekonomik düzeni içinde bir ülkede meydana gelen gelişmeler sadece o ülkeyi değil, o ülkenin ekonomik bağlantısı olan ülkeler yoluyla tüm ekonomileri etkiler bir hal alabildiğinden, uluslararası kuruluşların ülkelerin iyi yönetilmelerine olan ilgisi son yıllarda artan bir yoğunluk kazanmıştır. Ekonomik olarak iyi yönetilen bir ülkede kriz ihtimali azalacağından, ülke refahı ile beraber vatandaşların yaşam kalitesi artacağından, uluslararası kuruluşlar ülkelerin ekonomik olarak iyi yönetilmelerine destek sağlayacak danışmanlık yapmakta, verdikleri kredilerle ülkenin bu konudaki çabalarını desteklemektedirler.

1.2.1.1. Uluslararası Para Fonu (IMF) IMF, “iyi yönetişim” konusuna makroekonomik istikrar ve sürekli büyümeye katkıda bulunması ve yöneticilerin de IMF’nin bu alanda aldığı rolü desteklemeleri nedeniyle önem vermektedir. IMF üye ülkelerde iyi yönetime katkısını değişik yollarla yapmıştır: - Politika önerileri yoluyla; döviz kurunun ve fiyat sisteminin liberalizasyonu ve doğrudan kredilerin ödenmesi. - Teknik danışmanlık yoluyla; üyelere ekonomik politika oluşturma ve uygulama, etkin kurumlar oluşturma ve kamunun güvenilirliğinin geliştirilmesinde danışmanlık. - Devlet kurumlarının ve devletin faaliyetlerinde şeffaflığın sağlanması, ayrıca muhasebe, denetleme ve istatistik sistemlerinin geliştirilmesinde destek verilmesi. IMF’nin yönetim konusundaki müdahalesi ancak ekonomi yönetimi alanında olabilir. Sorumluluk esas olarak ulusal yönetimdedir. IMF’nin politika önerileri ve uygun

19 Akın Maşrap, “E-Eğitim Yönetişim Sisteminde Küresel Etik İlkeler”, Bilgi Teknolojileri Kongresi 4. Akademik Bilişim 2006, Pamukkale Üniversitesi, 9-11 Şubat 2006, s. 17. 20 B. Solmaz, a.g.e., s. 21. 10 olduğu durumlarda, teknik danışmanlık yoluyla iyi yönetişime yapacağı katkı iki yoldan gerçekleştirilebilir: - Kamu kaynak yönetiminin iyileştirilmesi (kamu kurumları ve idari yöntemlerde reformlar aracılığıyla), - Şeffaf ve istikrarlı, ekonomik ve yasal düzenleme ortamları yaratılarak ve geliştirilerek, etkin bir özel sektör faaliyeti sağlanması. Bu bağlamda, IMF kendi uzmanlık alanı olan konularda; hazine reformu, bütçe hazırlama ve kabul yöntemleri, vergi yönetimi, muhasebe ve denetim mekanizmaları, merkez bankası işlemleri ve resmi istatistiklerin hazırlanması alanlarında çalışmaktadır. Üstünlüğünün olmadığı alanlarda diğer kurumlar özellikler Dünya Bankası’nın uzmanlığına başvurmaktadır21. Dünya ekonomisinin giderek küresel bir nitelik kazanması ve Temmuz 1997’de Güneydoğu Asya’da yaşanan mali kriz ekonomik, sosyal ve siyasal alanda bir takım ciddi sorunlar yaratmasının yanı sıra, dünyada izlenen büyüme modelleri, uluslararası mali kuruluşların yapıları, ülkelerin izledikleri maliye ve para politikalarının da sorgulanmasına yol açmıştır. Krizin birçok nedeni olmakla birlikte en önemli nedenleri arasında saydamlık eksikliği yani doğru bilgilere zamanında ulaşılamamasından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Öte yandan, uluslararası finans kuruluşlarının çalışmalarına yönelik bazı eleştirilerde ortaya atılmıştır. Bu bağlamda IMF, 1997 yıllık raporunda Güney Kore’nin mali alandaki performansının arzu edilen düzeyde olduğunu, Tayland’ın makroekonomik politikasının ise sağlıklı olduğunu ileri sürmüştür. Endonezya ise, yüksek tasarruf ve yatırım oranları ile piyasalarda açılım gerçekleştirmeye yönelik reformlar nedeniyle örgütten övgü almıştır. Uluslararası rating kuruluşları ise, krizin patlak vermesine kadar bu ülkelerin borç ödeme kapasiteleri için iyimser değerlendirmeler yapmışlardır. Bu durum ülke ekonomi yönetimlerinin yakından izlenmesi gerektiği ve iyi işleyen bir bilgi akış sisteminin kurulmasını zorunlu hale getirmiştir22. Bu ciddi eleştiriler ışığında, günümüzde IMF’nin zor durumdaki ülkeler için kurtarıcı değil, borca alıştıran adeta borca bağımlı hale getiren ve her ülkenin kendi farklı iç dinamiklerini hesaba katmadan şablon tedbirlerle günü kurtarıcı, tartışılır bir kurum olma noktasına geldiği söylenebilir.

21 Türkiye Bankalar Birliği, “Uluslararası Kuruluşların İyi Yönetim Konusuna Yaklaşımları”, http://www.tbb.org.tr/turkce/rapor.doc 22 Ş. B. Acar, a.g.r., ss. 32-33.

11

1.2.1.2. Dünya Bankası (WB) Dünya Bankası’nın iyi yönetişim konularına olan ilgisinin kaynağı finanse ettiği program ve projelerin sürekliliği olduğundan Banka, meselenin ekonomik ve politik boyutları arasında belirgin bir ayrıma gitme arzusundadır. Dünya Bankası’nın bölgesel çalışmalarında gerçekleşen ilerlemeler dört ana başlık altında toplanmıştır23: - Kamu Yönetimi, - Güvenilirlik, - Gelişme İçin Yasal Yapı, - Şeffaflık ve Bilgi. Ayrıca politika, program ve projelerin hazırlanması ve uygulanmasına daha katılımcı yaklaşımlar, askeri harcamalar ve insan hakları gibi bankacılıkla ilgili başka konulara da önem verilmiştir. Buna karşılık, Dünya Bankası da bazı açılardan eleştirilere hedef olmaktadır. Bu bağlamda, Dünya Bankası’nın gelişmiş ülkelerin atıl sermayesinin gelişmekte olan ülkelere daha yüksek maliyetlerle kredi olarak verilmesi konusunda aracılık yaptığı, kredi verme konusunda istekli olduğu bu nedenle söz konusu kredilerden yararlanılmaması gerektiği iddia edilmektedir. Bu eleştiriler ışığı altında, bankalar için kredi verme ve geri isteme konusunda kullanılan “güneşli havada verdiği şemsiyeyi, yağmurlu havada geri isteyen kuruluşlar” sözünün anlamlı olduğu, Dünya Bankası’nın da iyiniyet gösterisi yaklaşımlarının irdelenmesi gerektiği söylenebilir.

1.3. Kurumsal Yönetişim Kavramı Yönetişimin yanında “corporate governance” karşılığı olarak kullanılan kavram “kurumsal yönetişim kavramıdır24”. Kurumsal yönetişim, bir örgütün nasıl yönetilmesi gerektiği ile ilgilidir. Bu açıdan bakıldığında, kurumsal yönetişimin asıl ilgilendiği, üst yöneticilerin çalışmalarında denetim ve sivil toplum örgütlerine hesap verebilirliğidir25. Kurumsal yönetişim, yönetim kuruluna atıfta bulunur. Yönetimsel yanıt vermeyi sağlamak için kurumsal yatırımcı ve iştirakçiler firma stratejisini izlerler26. Ararat vd. (2003)’e göre; daha az gelişmiş piyasalardaki kurumlar zayıftır ve sahiplik tek elde yoğunlaşmıştır. Kurumsal yönetişim durumları, iş problemlerinin çok daha ötesine gider.

23 Ekrem Candan, “Dünya Bankası Kredi Kullanımlarında ve Projelerin Tatbikinde Yaşanan Sorunlar”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 64, s. 76, 2007. 24 Tamer Koçel, İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2003, s. 466. 25 Paul Finlay, Strategic Management, Pearson Education Limited, London, 2000, s. 560. 26 Peter Wright, Mark J. Kroll, John Parnell, Stategic Management, Prentice Hall, New Jersey, 1998, s. 73. 12

Şirketin çıkarlarını genellikle aktif biçimde hissedarlar kontrolleri altına alır ve yürütmeyi de gerçekleştirirler27. Aytaç vd. (2000) tarafından Türkiye’de yapılan araştırmada; incelenen 203 firmanın % 45’inde oy hakkının % 50’nin üzerindeki oranının bir hissedarın kontrolünde olduğu tespit edilmiştir. Çoğunlukla, hakim hissedarın bir aile tarafından kontrol edilen holding şirkete ait olduğu gözlemlenmiştir. Benzer şekilde Yurtoğlu (2000) tarafından Türkiye’de yapılan araştırmada incelenen 257 şirketin 99 tanesinde en az % 50 hisseye sahip olan bir hissedarın varlığı tespit edilmiştir. 227 şirkette ise 5 ya da daha az hissedarın en az % 50 hisseye sahip olduğu belirlenmiştir28. Çalışmalardan çıkan sonuç ise, şirketlerin büyük ölçüde aile şirketi şeklinde bir yapılanma gösterdikleri ve zayıf kurumsallaşmaya sahip oldukları şeklindedir. Bankacılık sektörünün bakış açısıyla kurumsal yönetişim; kuruluşların iş ve faaliyetlerinin yönetim kurulu ve üst düzey yönetimlerince idare edildikleri bir yapıyı ifade etmektedir. Kurumsal yönetişimin yapısı bankaların29; - Kurumsal hedeflerin oluşturulması (ekonomik kazançların sağlanması dahil), - Günlük operasyonel faaliyetlerin gözetilmesi, - Pay sahiplerinin menfaatlerinin gözetilmesi, - Bankacılık sisteminin mevcut yasalara ve düzenlemelere uyumlu olarak daha güvenilir ve etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmeleri beklentisi ile kurumsal faaliyet ve davranışların düzenlenmesi, - Mevduat sahiplerinin haklarının korunması, konusundaki yaklaşımlarını etkilemektedir.

1.3.1. Kurumsal Yönetişim Yaklaşımları Kurumsal yönetişimde iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan birisi daha katı ve sert diğeri daha geniş yaklaşımlardır. Daha katı ve sert olanı pay sahipleri yaklaşımı (shareholder approach), daha geniş olanı paydaş yaklaşımı (stakeholder approach)’dır30.

27 Melsa Ararat, Mehmet Uğur, “Corporate Governance in Turkey: an Overview and Some Policy Recommendations”, Corporate Governance Journal, Vol: 3, No: 1, 2003, s. 59. 28 M. Ararat vd., a.g.m., s. 66. 29 Basel Bankacılık Gözetim Komitesi, “Bankalarda Kurumsal Yönetim”, Türkiye Bankalar Birliği, Eylül 1999, ss. 4-5. 30 Marc Labie, “Corporate Governance in Microfinance Organizations: A long and Winding Road”, Management Decision, Vol: 39, No: 4, 2001, s. 297. 13

1.3.1.1. Pay Sahipleri Yaklaşımı Bu yaklaşıma göre; üst yönetim görev ve sorumluluğunda olan işletme misyonu, onlar tarafından pay sahiplerinin çıkarları ve onların gerçekleştirmek istedikleri amaçlar doğrultusunda hazırlanmalıdır31. Pay sahipleri, şirketlerin gerçek sahipleridir. Bununla birlikte pay sahipleri, şirketin günlük işlerine aktif olarak katılmazlar. Şirketlerin genelinde, pay sahiplerinin çoğunlukla organizasyonun kontrol ve karar alma mekanizmalarında pay sahiplerinin azınlığı tarafından temsil ettiği görülür32. Doğal olarak bu görüş taraftarları, işletmenin pay sahiplerinin değerlerini yükseltecek, karlı faaliyetlerde bulunmaları gerektiğini ileri sürerken, aynı zamanda toplamsal paydaşlara karşı sorumluklarını da yerine getirmesini isterler. İşletmenin varlık nedeni pay sahipleridir ve onların amaç ve çıkarları önceliklidir. Bu görüş genellikle, ABD, İngiltere gibi pazar ekonomilerinin bulunduğu, sermaye piyasalarının geliştiği ülkelerde geçerlidir.

1.3.1.2. Paydaş Grup Yaklaşımı Paydaş Grup Yaklaşımında temel görüş, işletmenin sadece sermayesini sağlayan ve risk alan pay sahiplerinin kuruluşu olmadığıdır. Pay sahiplerinin koyduğu sermayeye ilave olarak, çalışanlar, tedarikçiler, kredi sağlayanlar, tüketiciler, vergi daireleri, resmi makamlar ve diğer toplumsal paydaşlar da çeşitli nedenlerle işletmenin faaliyetlerini yürütebilmesi için girdiler sağlamaktadır. Diğer deyişle, işletme aralarında pay sahiplerinin de bulunduğu tüm paydaşlar tarafından kurulmuş bir ortak girişimdir ve kendisine katkıda bulunan bu paydaş gruplarının varlığı ile yaşamını sürdürebilir33. Paydaş grup yaklaşımı, şirketin amaç işlevini tüm paydaşlar için değer yaratma üzerine oturtur ve şirket performansının değerlendirilmesinde hisse değerinin optimize edilmesinden söz eder34. Bu yaklaşıma göre işletmeyi yönlendirecek misyon üst düzey yönetim tarafından hazırlanırken, her çeşit paydaş grubun oluşturduğu koalisyonun çıkar ve amaçlarına uygun olarak hazırlanmalı stratejiler de uyumlu olmalıdır. Üst düzey yönetim ve stratejistler buna dikkat etmelidirler35.

31 Hayri Ülgen, S. Kadri Mirze, İşletmelerde Stratejik Yönetim, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 424. 32 Malla Praveen Bhasa, “Understanding The Corporate Governance Quadrilateral”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 4, 2004, s. 8. 33 H.Ülgen vd., a.g.e., s. 425. 34 Melsa Ararat, Burçin Yurtoğlu, “Yönetişim ve Küresel Rekabet”, TÜSİAD Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu Türkiye Küresel Rekabet Raporu, Ekim 2006, s. 74. 35 H. Ülgen vd., a.g.e., s. 425. 14

Kurumsal yönetişimin ilkelerinin tanımlanması ve kuruma yerleşmesi için mücadele, uzun dönemde yalnızca bu prensiplerin varlığı sayesinde, temel kuralların kabulü hisselerin kazancının daha da artmasına yol açacaktır. Paydaş yaklaşımının önemi de bu yüzdendir36. Özet olarak, kurumsal yönetişim konusunda en iyi bir model yoktur. Bu kavramın temeli işletmelerin, hissedarlarına ve paydaşlarına karşı şeffaf olması, işletmenin gerçek durumunu yansıtması, bunların haklarını koruması, bu konuda etik ilkelerine uyması ve sorumlu davranması bekleyişine dayanmaktadır. Yani bir anlamda kurumsal yönetişim işletmelerin “iyi sosyal vatandaş” olmalarını öngörmektedir37. Aşağıdaki şekilde bankalarda kurumsal yönetişimde paydaşların beklentileri gösterilmektedir38. Şekil 1.3. Bankalarda Kurumsal Yönetişimde Paydaşların Beklentileri

Kaynak: K. Tuna, a.g.m., s. 14.

36 Maria Bonnafous Boucher, “Some Philosophical Issues in Corporate Governance: The Role of Property in Stakeholder Theory”, Corporate Governance Journal, Vol: 5, No: 2, 2005, s. 40. 37 T. Koçel, a.g.e., ss. 468-469. 38 Kadir Tuna, “Basel II Çerçevesinde Bankalarda Kurumsal Yönetişim ve Türk Bankacılık Sektörünün Analizi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bankacılık Araştırma Merkezi, www.iubam.org/bky.pdf

15

Paydaşlar, piyasa işleri ve anlaşmalar vasıtasıyla, bir şirketin değerini doğrudan etkileyebilir. Ancak işlem maliyetleri ve bilgi problemleri, sözleşmeye dayalı işlemlerin yapılmasında bir limit koyabilir. Paydaşlar bu durumda üç aşamalı bir süreci tercih ederler39: - Pay sahiplerinin haklarının tesisi, - Yönetim kurulunun oluşumu, - Paydaşların öneminin vurgulanması. Aşağıdaki şekilde bu durum tasvir edilmektedir. Şekil 1.4. Yasal/Kurumsal/Kültürel Sistem

Pay Sahipleri Gizli Pay ve Potansiyel Sahipliği Hissedarlar Kontratı

Yönetim Hissedar Kararları Kurulu Kararları

Firma Kurum Karakteristikleri Değerleri Kaynak: S. Thomsen, a.g.m., s. 30’dan uyarlanmıştır.

1.3.2. Vekalet Teorisi Vekalet teorisi yaklaşımına göre işletme; pay sahipleri, yöneticiler, çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler vb. gibi olmak üzere farklı kesimlerdeki paydaşlar arasındaki sözleşmelerden oluşmaktadır. Bu durumun doğal sonucu olarak, sözleşmeye taraf olan her paydaş kesiminin öncelikle kendi çıkarlarını artırmaya odaklandığı kabul edilir. Dolayısıyla, vekalet teorisi çerçevesinde kurumsal yönetişim, tüm paydaş kesimler arasındaki çatışabilen çıkarları uyumlu hale getirmeye yönelik olarak geliştirilen mekanizmaların bütünü olarak tanımlanmaktadır40. Mülkiyet hakları kuramı, asil-vekil ve işlem maliyeti kuramları, teşvik yapılarını mülkiyet hakları düzenlemeleri, vekalet yapıları ya da yönetişim yapıları olarak kavramlaştırır41.

39 Steen Thomsen, “Corporate Values and Corporate Governance”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 4, 2004, s. 30. 40 H.Ülgen vd., a.g.e., ss. 427-428. 41 Eren Durmuş Arıcı, “İnsan Doğası ve Organizasyon Kuramı: Kurumsal Organizasyona Ekonomik Yaklaşım Üzerine”, Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. (7), 2004, s. 159. 16

Yöneticiler, görevleri karşılığında uzun vadede daha fazla ücret alma temel güdüsüyle hareket eden ve bu yüzden çoğu zaman işletme sahiplerininkiyle çatışabilecek kişisel amaç ve hedefleri bulunan kişilerdir. Bu nedenle işletme sahipleri, yöneticilere emanet ettikleri kaynakların etkin ve verimli olarak kullanımı hususunda endişe duyarlar. İşletme sahipleri ile yöneticiler arasındaki bu ilişki vekalet akdine benzetilmiştir42. Tek ve mutlak malik olan ve bir vekalet ilişki içinde bulunmayan malik yönetici, hisselerinin bir bölümünü kurum dışındaki bireylere devrettiği anda çıkar çatışması doğmaktadır. Bu durumda vekalet teorisi açısından iki sorun ortaya çıkmaktadır43: - Hisselerini devreden pay sahibi işletmede “hakim pay sahibi” (hisselerin çoğunluğuna sahip olma) durumunda ise, bu durumda vekalet sorunu egemenlik ve kontrolü elinde tutan hakim pay sahibi ile diğer dış hissedarlar arasındaki ilişkiyi vurgular. - Hisselerin devri sonucu “hakim pay sahibi”nin bulunmadığı hisselerin geniş bir şekilde dağılmış olduğu ortamlarda vekalet sorunu ise, mutlak egemenlik ve kontrolü elinde bulunduramayan dağınık pay sahipleri ile yönetimi elinde bulunduran ve bu bağlamda egemenlik ve kontrol sahibi olabilen üst düzey yöneticiler arasındaki ilişkilerde yoğunlaşır. Vekalet teorisi esas itibari ile iktisatçıların yardımlaşma durumunda olan tarafların motivasyonları, birbirlerini kontrol etmeleri ve aralarındaki bilgi akışı konularını incelemesi ile gelişmeye başlamış bir yaklaşımdır44. Risk alabilme yönüyle vekalet sorunu ise, bireysel pay sahiplerinin değişik sektörlerdeki işletmelerin hisse senetlerinden oluşturdukları portföy ile risklerini dağıtmaları sonucu, işletme yönetimlerine ve karşılaşılabilecek risklere karşı kayıtsız kalmalarından kaynaklanmaktadır. Bu durumda asiller (pay sahipleri) risk alabilen davranışlar sergileyebilirken, vekiller (yöneticiler), çalıştıkları tek bir işletmeden gelir elde ettikleri için, riskten kaçarak veya riski azaltarak iş güvencelerini ve kişisel çıkarlarını emniyet altına almayı tercih edebilmektedirler45. Bu bağlamda, pay sahipleri ve yöneticiler arasında farklı olarak algılanabilen risk alma hususunda, tarafların menfaatlerini en üst seviyeye taşıyacak bir noktada dengeye

42 Umut Korkmaz, “Kamuda İç Denetim”, Bütçe Dünyası, Cilt 2, Sayı 25, Bahar 2007, s. 7. 43 H. Ülgen vd., a.g.e., ss. 428-429. 44 http://www.ozyazilim.com/ozgur/marmara/orgut/kurumsallik.htm 45 H. Ülgen vd., a.g.e., s. 429.

17 gelmenin rasyonel bir yaklaşım olacağı ve risk yönetiminin doğru yapılması halinde, tarafların çıkarlarının korunacağı ve karın maksimize edileceği söylenebilir.

1.3.3. Kurumsal Yönetişimin Alanı Üst yönetim tarafından işletme misyonunun işletmenin “hak sahipleri”nin çıkarları ve amaçları dahilinde yapılıp yapılmadığının, hazırlanan stratejilerin bu misyon ile örtüşüp örtüşmediğinin, uygulamaların doğru yönde yapılıp yapılmadığının izlenmesi ve kontrol edilmesi kurumsal yönetişim konusunun kapsamı içindedir. Şekil 1.5. Kurumsal Yönetişimin Alanı

Diğer Paydaşları

Çalışanlar Pay Sahipleri Tedarikçiler Müşteriler Resmi Makamlar Toplum Üst

Orta

Alt

Kaynak: H. Ülgen vd., a.g.e., s. 423.

1.3.4. Kurumsal Yönetişimde Sosyal ve Ekonomik Çevre İlişkileri Kurumsal yönetişimde sosyal ve ekonomik çevre ilişkileri aşağıdaki şekilde gösterilmektedir46.

46 K. Tuna, a.g.m., s. 5. 18

Şekil 1.6. Kurumsal Yönetişimde Sosyal ve Ekonomik Çevre İlişkileri

Kaynak: K. Tuna, a.g.m., s. 5.

Bu bağlamda, kurumsal yönetişimin odağındaki firmanın, tedarikçiler, yöneticiler, çalışanlar, müşteriler, yönetim kurulu ve hissedarların yanı sıra sermaye piyasası, hukuk, mal piyasası ve işgücü piyasası ile etkileşim halinde olduğu görülmektedir.

1.3.5. Kurumsal Yönetişim İşlevleri Kurumsal yönetişim işlevleri aşağıdaki şekilde gösterilmektedir. Şekil 1.7. Kurumsal Yönetişim İşlevleri

KURUMSAL YÖNETİŞİM İŞLEVLER İ

Yapılandırma Performans Uygunluk

Misyon Yürütme Değerlendirme Planlama Koordinasyon Kontrol Organizasyon Uygulama

Kaynak: H. Ülgen vd., a.g.e., s. 426.

Mülkiyet ve yönetim ayırımı sonucu önem kazanan üst yönetim faaliyet ve uygulamaları üzerindeki “egemenlik” oluşturmak; başka bir ifade ile kurumsal yönetim etkinliği, aşağıdaki işlevlerle hayata geçirilebilir. 19

Yapılandırma: İşletmenin misyonunun şekillendirilmesi, görev ve sorumlulukların belirlenmesi, ilke ve amaçların önceliklerinin saptanması, uygun yönetim kadrolarının ve mekanizmalarının planlanması aşaması, egemenlik tesisinin ilk ve en önemli aşamasıdır. Bu evrede etkili olan gruplar, kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda işletmenin görev ve yönetim ilkelerini belirleyebileceklerinden, “hak”larını koruma ve güvence altına alabileceklerdir. Performans: Egemenlik oluşturmada ikinci evre, işletmenin günlük ve stratejik yönetiminin, bir önceki evrede konulan misyon ve ilkelere uygun olarak yürütülmesi ile ilgili mekanizmaların kurulmasıdır. Bu evrede; misyon, strateji ve ilkelerle işletmeyi yönetecek olan kadrolara katkıda bulunabilecek, uyumlu uygulamaların kolaylaştırılması ile ilgili işlevler söz konusudur. Uygunluk: Egemenliğin tesisinde üçüncü evre kontrol ve değerleme evresidir. Yönetimin misyon ve stratejilere uygun ve uyumlu faaliyetlerinin kontrol ve değerlemesi ile egemenlik hayata geçirilebilir. Bu üç işlevdeki etkililik egemenliğin derecesini belirler. Dolayısı ile “hak sahibi” olarak egemenlik hakkı olduğunu iddia eden gruplar, egemen olup olmadıklarını bu üç işlevdeki etkili olabilme dereceleri ile belirleyebilirler47.

1.4. Kurumsal Yönetişimin Önemi Kurumsal yönetişimin öneminin artmasına neden olan başlıca gelişmeler, özel sektörün öne çıkan işlevi, ülkelerin ekonomik olarak birbirlerine olan bağımlılıklarının artması ve dünya çapında yaşanan ekonomik krizler ile şirket skandalları olarak kabul görmektedir48. Küreselleşen dünyamızda artık herhangi bir ulusal coğrafyada baş gösteren finansal fiyaskonun bulaşma etkisi nedeni ile diğer coğrafyalara da hızlı bir şekilde sirayet etmesi çok kolay hale gelmiştir. Baring Bank (1995) ya da Sumitomo Bank (1997) örneklerinde mikro seviyede gözlemlenen bu gelişme, Avrupa Para Krizi (1992-93), Meksika Krizi (1994-95), Güneydoğu Asya Krizi (1997-98), Rusya Krizi (1998) ve Brezilya Krizi (1999) örneklerinde de krizlerin sistemikliği ile dikkat çekmiştir. Önce bir şirket, ardından şirketin içinde bulunduğu sektör ve hemen akabinde tüm ulusal ekonomiye sirayet eden sistem

47 H. Ülgen vd., a.g.e., ss. 426-427. 48 Melis Atamer, “Halka Açık Anonim Şirketlerde Kurumsal Yönetim ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar Açısından Değerlendirilmesi”, Hazine Müsteşarlığı Uzmanlık Tezi, Ankara, Şubat 2006, s. 9. 20 bazlı krizler, en sonunda ülkelerin içinde bulunduğu coğrafya ve hatta ticaret yapılan dünyanın diğer ucundaki farklı coğrafyalara da bulaşabilmektedir49. Küresel ekonomide finansal sistem, doğrudan herhangi bir devlet kontrolünden daha büyük birleştirilmiş bir güce sahiptir. Bu gelişmeyle birlikte devletin, ulusal ve bölgesel seviyede sistemik risklerin azaltılmasına yönelik yasama süreçlerini sağlamadaki rolü devam etmektedir50. Amerika’daki olaylar sıklıkla küresel sonuçlar doğurmaktadır. 11 Eylül olaylarının etkisi kadar Enron olayı da her ikisi de aynı kötü etkiye sahip olarak küresel terminolojide yerini almıştır51. Kurumsal yönetişimin önem kazanmasına yol açan bir diğer önemli etken, şirketlere özsermaye ya da kredi olarak yapılan yatırımlarda, kurumsal yatırımcıların ağırlığının artması olmuştur. Bireysel yatırımcılara oranla daha bilinçli olarak kabul edilen kurumsal yatırımcıların, piyasada ağırlıklarının bulunduğu gelişmiş ülkelerde, kurumsal yönetişim anlayışı büyük değer görmektedir. Kurumsal yönetişimde en önemli unsur, yatırımcıların şirketler üzerindeki gözetim ve denetimleridir. Öte yandan, 1980’ler ile birlikte, deregülasyon zayıflaması olan finansal düzenleme ve denetlemelerin yetersiz kaldığı bununda finansal krizlerin sıklığını ve derinliğini artırdığı görülmektedir. Yaşanan finansal krizlerin arkasında yatan en önemli nedenlerden bir tanesinin, ülkelerin ve şirketlerin kurumsal politikalarının yetersiz olduğu görüşü, kurumsal yönetişimin önemini artırmıştır52. Kurumsal yönetişimin en büyük işlevi, şirketlerin sürekliliğinin sağlanmasına yardımcı olmaktır. Bu bakımdan kurumsal yönetişimin önemi ve ilkelerinin neden uygulanması gerektiği sorusuna, bugün için hesap vererek geleceği korumak, şeklinde yanıt vermek yerinde olacaktır.

1.5. Uluslararası Kurumsal Yönetişim Model ve Uygulamaları Şirketler için farklı kurumsal yönetişim modelleri mevcuttur, çünkü şirketlerin iş ve işleyiş biçimleri farklıdır. Franks ve Mayor’a göre (1994); kurumsal yönetişim modellerindeki farklılıklar, ülkeler arasında şirketlerin para sağlamada yararlandıkları finansal sistemler nedeniyle değil, yönetilen şirketlerin kontrol ve sahipliği yüzündendir.

49 Murad Kayacan, Kurumsal Şirket Yönetimi: İyi Şirket Yönetimi İçin Kurallar ve Kurumlar, Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları, No:196, 2006, s. 49. 50 John Heneghan, David O’Donnel, “Governance Compliance and Legal Enforcement: Evaluating a Recent Irish Initiative”, Corporate Governance Journal, Vol: 7, No: 1, 2007, s. 61. 51 G. Vinten, a.g.m., s. 448. 52 M. Atamer, a.g.t., s. 11. 21

Bu açıdan bakıldığında iki temel model bulunmakta53; bunlardan birincisi hisse senedi kültürünün yoğun olarak gelişmiş olduğu Amerikan veya daha geniş tanımıyla “Anglo- Sakson Sistemi” olarak bilinen sistem, diğeri ise esas olarak bankaların hakimiyetinde olan ve ortaklıkların gözetiminin bankalar tarafından yapıldığı Alman sistemi olarak da bilinen “Kıta Avrupası Sistemi”dir54. ABD’de pay sahipleri, kıta Avrupası ile karşılaştırıldığında daha güçlü ve hakim55 olmakla birlikte söz konusu iki kurumsal yönetişim sisteminin de kurumsallaşmanın sağlanması bakımından başarılı olduğu, ancak en etkin ve gelişmiş sermaye piyasalarının sadece Anglo-Sakson sistemine sahip olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi devletlerde görüldüğü, bu durumun ise Anglo Sakson hukuk sistemi ve Kara Avrupası hukuk sistemindeki farklılıklardan kaynaklandığı bir çok uzmanın hemfikir olduğu bir görüştür. Buna karşılık, bu fikrin aksini savunan, diğer bir ifadeyle, söz konusu farklılıkların hukuk sistemlerinden değil, piyasaların yapılarındaki farklılıklardan ileri geldiğini savunan uzmanlar da bulunmakta56 ise de, iki ana kıtada önemli farklılıklar olmakla birlikte, son olaylar ve piyasa güçleri kurumsal yönetişim açısından farklılıkları azaltma eğilimindedir57. Dünya üzerindeki her ülkenin uygulayabileceği standart bir kurumsal yönetişim modeli mevcut değildir. Her ülkedeki kurumsal yönetişim uygulamaları söz konusu ülkenin yönetim biçimine, kültürel yapısına, hukuksal altyapısına, şirket yapılanmalarına ve insan faktörüne bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Bir ülkenin kurumsal yönetişim düzeyini, ülkenin içinde bulunduğu genel şartlar, finansal piyasaların gelişmişlik düzeyi ve şirketlerin uygulamaları belirlemektedir58. Çeşitli ülkelerdeki yönetişim model ve uygulamaları farklıdır. Bu farklılıklar o ülkelerdeki toplumsal ve ekonomik değerlere ve ilkelere göre olabilmektedir. Ülkelerdeki mülkiyet hakları, finansal sistem, firmalar arası bağlar, işgücünün temsil hakkı, sendikal

53 Hubert Ooghe, Tine De Langhe, “The Anglo-American Versus The Continental European Corporate Governance Model: Empirical Evidence of Board Composition in Belgium”, European Business Review, Vol: 14, No: 6, 2002, s. 438. 54 Kübra Şehirli, “Kurumsal Yönetim”, Kurumsal Yönetim Araştırma Raporu, SPK Denetleme Dairesi, 1999, s. 2. 55 Luca Enriques, Paolo Volpin, “Corporate Governance Reforms in Continental Europe”, Journal of Economic Perspectives, Vol: 21, No: 1, 2007, s. 131. 56 K Şehirli, a.g.r., ss. 2-3. 57 A. Payne, a.g.m., s. 69. 58 Mutlu Başaran Öztürk, Kartal Demirgüneş, “Kurumsal Yönetim Bakış Açısıyla Entelektüel Sermaye”, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 19, 2008, s. 397. 22 haklar, yönetim ideolojileri, kariyer yolları gibi konular ülkelerdeki değişik kurumsal yönetişim model ve uygulamalarında etkili olmaktadır59. ABD, İngiltere, Japonya, Almanya farklı ama olumlu ekonomik sonuçlar doğurabilen yönetişim sistemlerine sahiptirler. Farklı yönetişim sistemleri, farklı yönetişim uygulamaları seçeneklerini üretir. Her şirkette gücü ve bilgiyi ellerinde tutanlar, şirketin içinde faaliyet gösterdiği sisteme dayanarak, yönetsel yetkinin dağılımı, önemli kararların alınış şekli, yöneticilerin seçimi, kaynakların kullanımı ve karın (veya rantın) dağıtımı konusundaki şirket kurallarını bu seçenekler arasında belirler. Tek tek şirketlerin tercihleri o ülkedeki yönetişim sisteminden bağımsız olarak düşünülemez ve sistemin genel kalitesinden fazla bir sapma gösteremez. Ekonomi, finans, hukuk ve siyaset bilimi yazını bu konuda mutabakat içinde görünmektedir60. Ülgen vd. (2004) tarafından yapılan sınıflama, geleneksel olarak üç ana kurumsal yönetişim modeline dikkat çekmektedir61: - Tekil kurumsal yönetişim modeli, - Çoğulcu kurumsal yönetişim modeli, - İkili kurumsal yönetişim modeli. Tekil Kurumsal Yönetişim Modeli ABD ve İngiltere gibi işletmenin varlık nedenini ve kime hizmet edeceğini pay sahipleri yaklaşımı ile ele alan ülkelerde uygulanan bu modelde, işletmenin pay sahiplerinin çıkarlarına ve amaçlarına hizmet etmesi gerektiği öne sürülür. Bu yönetişim modelinin oluşmasında mal ve faktör pazarları önemli roller üstlenmekte ve yöneticiler üzerlerinde bu piyasaların baskısını hissetmektedirler. Dolayısıyla model, rekabet ve piyasa sisteminin işletmeleri pay sahiplerinin çıkarları doğrultusunda davranmaya zorlayacağı varsayımına dayalıdır. Tekil kurumsal yönetişim modelinde, yönetişim, işletme üst yönetimi ile pay sahipleri arasındaki ilişkileri kapsamaktadır. Buna göre pay sahiplerinin vekili olarak yönetim kurulu, pay sahiplerinin çıkarları ve amaçları doğrultusunda işletmenin yönetilmesini temin etmek üzere görevlendirilmiştir. Yöneticiler yönetim kuruluna, yönetim kurulu da pay sahiplerine sorumludur. Bu yönetişim modelinde karlılık, pay sahiplerinin önemli bir beklentisi olarak kabul edildiğinden, bu durum stratejik bir amaç olarak değer ifade etmektedir.

59 H. Ülgen vd., a.g.e., s. 434. 60 M. Ararat vd., a.g.r., s. 55. 61 H. Ülgen vd., a.g.e., ss. 434-437. 23

Çoğulcu Kurumsal Yönetişim Modeli Japonya gibi ülkelerde çalışanların çıkarları ve amaçları önceliklidir. Daha sonra sırası ile; işletmeye borç sermaye sağlayan ve genellikle kriz zamanlarında desteklerini esirgemeyen ana bankaların (main ), önemli tedarikçilerin, işletmenin taşeronlarının ve dağıtıcılarının çıkarları ve amaçları gelir. İşletmenin pay sahiplerine değil, daha çok diğer paydaş gruplarının amaç ve çıkarlarına hizmet etmesi gerektiğini öne süren paydaş grup yaklaşımı bu ülkelerde geçerli yaklaşımdır. Çoğulcu kurumsal yönetişim sisteminde temel stratejik amaç; karlılıktan çok pazar payını artırarak büyüklük ve güçlülük elde etmektir. İkili Kurumsal Yönetişim Modeli Fransa, Hollanda ve Almanya gibi ülkelerde pay sahiplerinin ve çalışanların çıkarlarını öncelikle gerçekleştirilmesine önem verilmektedir. Bu modelde, pay sahiplerinin çıkarlarını gerçekleştirebilecek ekonomik amaçlar yanında, çalışanların çıkarlarını gerçekleştirecek sosyal amaçlarda bulunmaktadır. İkili yönetişim modeli, tekil yönetişim modeli ile çoğulcu modelin bir sentezi olarak düşünülebilir. Kurumsal yönetişimde uyum ve sapma tartışmalarında; çoğu kurumsal yönetişim uzmanları ve hissedarlar, çalışmaların, özellikle para piyasalarının ve genelde ekonominin küreselleşmesi bağlamında kurumsal yönetişim modellerinin ve prensiplerinin küresel bir uyuma yol açacağına inanmaktadırlar62.

1.6. Kurumsal Yönetişimin Dünyada Tarihi Gelişimi Kurumsal yönetişim sözcüğünün kökleri Ortaçağ Avrupa’sına kadar uzanmaktadır; eski İngilizce ve Fransızca’da “hükümet” ya da “egemenlik” anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde ise sözcük adeta yeniden yaratılmıştır63. Kurumsal yönetişim yeni bir mesele değildir. Tarihsel süreç olarak, 19. yüzyıla şirket birleşmelerinde sınırlı sorumlulukla ilgili ihtiyaç duyulan yasal düzenlemelere kadar uzanır. Son zamanlardaki tartışmalarda odaklanılan şey daha spesifiktir. Şirket başarısı için artan finansal çıkarlar, pay sahipleri için normaldir ancak şirketin iflası halinde paydaşlar ve kredi veren kurumlar düşünüldüğünde, şirketin kontrol sorumluluğu etrafında tartışmalar genişlemektedir64.

62 Ali Paslı, Anonim Ortaklık Kurumsal Yönetim, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2004, s. 144. 63 Sonay Bayramoğlu, Yönetişim Zihniyeti, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 32. 64 Gerald Vinten, “Enronitis-Dispelling the Disease”, Managerial Auditing Journal, Vol: 18, No: 6/7, 2003, s. 448. 24

Şirketlerin kötü yönetimlerinin yol açtığı olumsuz ilk kıpırdanmalar, ABD’de 1930’lardaki Büyük Buhran’ın hemen sonrasında başlamıştır. Başlangıçta, şirketlerin yönetimlerinde yaşanan öncelikli konular; içeriden bilgi edinenlerin ticaretini (insider trading) önleyen, hissedarları koruyan, hisse senetleri borsada işlem gören şirketlerin ileri düzeyde bilgi açıklamalarıyla ilgili olmuştur65. Şirket yönetimini iyileştirici standartlara duyulan ihtiyacın ilk kez Amerika’da 1970’lerde yaşanan yolsuzluklar sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. Watergate skandalı bu yolsuzluklardan en bilinenidir. ABD’de kurumsal yönetişim, yolsuzluklara karşı finansal denetimin güçlendirilmesini sağlamak üzere gündeme gelmiştir66. Kurumsal yönetişim konularının Avrupa, ABD ve Japonya’da 19. yüzyıldan bu yana yaygın bir biçimde kullanıldığına işaret eden bazı çalışmaların varlığına karşın, kurumsal yönetişim terimi yaygın bir biçimde 1980’lerde uygulamaya geçilmiştir. 1990’larda, kurumsal yönetişim, bireysel ve kurumsal yatırımcılar, hissedarlar, yöneticiler ve finansal piyasalar ile finansla ilgili herkesin gündeminin başına yerleşmiştir. Almanya’nın ve Japonya’nın ekonomileri 20. yüzyılın son çeyreğinde hızlı büyümeden sonra durgun bir döneme geçince, ABD’nin ekonomik performansı kurumsal yönetişim düzeyinin yüksekliğine kanıt olarak gösterilmiştir67. İngiltere’de 1992 yılında yayınlanan Cadbury Raporu kurumsal yönetişimin ilkelerinin temelini ilk olarak ortaya koymuştur68. Cadbury Komitesi, kurumsal yönetişimi, şirketleri yöneten ve kontrol eden bir sistem olarak tanımlamıştır69. Ayrıca, raporun yayınlanmasını takiben kurumsal yönetişim alanında tartışma ve çalışmalar büyük bir ivme kazanmıştır70. 1990’larda yöneticilerin geliri sorunu, İngiltere’de yatırımcı ve kamuoyunda temel sorun haline gelmişti. Özellikle özelleştirilmiş endüstrilerde yöneticilerin gelir seviyesi artıyordu ve yöneticilerin daha iyi performans göstermesine bir etkisi olmuyordu. Sonuç olarak, yöneticilerin kazançlarıyla alakalı kurumsal yönetişim sorunlarıyla daha ciddi ilgilenme gereği duyuldu. Bunun için Greenbury Komitesi oluşturuldu. Bu komitenin

65 Osman Gürbüz, Yakup Ergincan, Kurumsal Yönetim Türkiye’deki Durumu ve Geliştirilmesine Yönelik Öneriler, Literatür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 16. 66 M. Atamer, a.g.t., s. 13. 67 O. Gürbüz vd., a.g.e., s. 5. 68 Chris Mallin, Andy Mullineux, Clas Wihlborg, “The Financial Sector and Corporate Governance: The UK Case”, Corporate Governance: An International Review, Vol: 13, No: 4, 2005, s. 532. 69 Shamsul Nahar Abdullah, “Board Composition CEO Duality and Performance Among Malaysian Listed Companies”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 4, 2004, s. 49. 70 Pelin Ataman Erdönmez, “Türkiye’de 2001 Yılındaki Mali Kriz Sonrasında Kurumsal Sektörde Yeniden Yapılandırma”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 47, 2003, s. 42. 25 aldığı kararlar Greenbury Raporu’nda belgelendi. Bu rapor yönetici gelirlerindeki en iyi uygulama kodu olmuştur. Buna karşın, Greenbury Raporu büyük ölçüde genel kabul görmedi. Bunun nedeni de raporun yönetici ücretleriyle, şirket performansının pay sahipleri lehinde yürümesi arasındaki ilişkiyi kuramaması gösterildi71. Cadbury ve Greenbury raporlarıyla ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesi için, Hampel Komitesi, İngiltere Borsa’sında kayıtlı şirketlerin değerini korumak ve yükseltmek, yatırımcıların menfaatlerini korumak, kurumsal yönetişimin standartlarını yükseltmek için Kasım 1995’te kuruldu72. 1998 yılında Hampel Komitesinin raporu ile kurumsal yönetişimin çerçevesi geniş bir şekilde belirlenmeye çalışılmıştır. Bu rapor doğrultusunda “kurumsal yönetişim” mekanizması açıklanmış ve nasıl ilerlemesi gerektiği belirlenmiştir. Bu rapora bağlı olarak Londra Hisse Senetleri Piyasası iyi yönetim ve en iyi uygulama kurallarını yayımlamıştır. Rapor, kurumsal yatırımcı, hissedarlarla ilişkiler, denetim gibi geniş bir alanı kapsamaktadır. Daha sonra Turnbull Raporu, yöneticiler için iç kontrol yapısına dair bir rehber olarak yayınlanmış, 1998 yılında Birleşik Krallık Şirketler Hukuku gözden geçirilmiş ve yenilenmiş olarak 2001 yılında yayınlanmıştır. Şirketler hukukundaki yenilikler Ticaret ve Sanayi Bakanlığını harekete geçirerek Derek Higgs’in görevlendirilmesi ile özellikle yönetim kurullarının incelenmesine ilişkin bir gözden geçirme süreci başlamıştır. Higgs, gözden geçirmesinin sonucunda Higgs Raporu adı altında “En İyi Uygulama” tavsiyeleri yayınlanmıştır73. Avrupa’da kurumları bağlayan kurumsal yönetişim sistemine geçişte, kurumsal yatırımcıların uygulamada yetersizlikleri, etik değerlerden uzaklaşma, mahkeme kararlarındaki gecikmeler gibi problemler karakterize edilmiş ve gösterilmiştir. Tarihsel süreçte, bu alandaki deneyim eksikliği yüzünden daha çok mahkeme masrafları, zaman ve emek kaybı gibi durumlar gerçekleşmiştir. Başlangıç aşamasındaki bu durumların bir sonucu olarak, kolayca adapte edilebilen kurumsal yönetişim kodları geliştirilmiştir74.

71 Mete Karayel, Türkiye’de İşletmelerde Kurumsal Yönetişim Bilincinin Ölçülmesine İlişkin Batı Akdeniz Bölgesinde Bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Isparta, 2006, ss. 38-41. 72 Gerald Vinten, “Corporate Governance: an International State of the Art”, Managerial Auditing Journal, Vol: 13, No: 7, 1998, s. 421. 73 Hilmi Erdoğan Yayla, Güç ve Yetki İlişkilerinin Muhasebe Bilgisi Kararları Üzerindeki Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Ankara, 2006, s. 138. 74 Udo C. Braendle, Juergen Noll, “Enlarged EU: Enlarged Corporate Governance? Why Directives Might Be More Appropriate for Transition Economies”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 3, 2006, s. 301. 26

Ülkeler farklı gelişmişlik düzeylerinde bulunabilirler, bununla birlikte farklı kurallar gerekmekte daha büyük bir aynı noktada birleşmeye varıncaya kadar buna çalışmalıdır. Bu bağlamda, Basel II kriterleri tedrici olarak gelişmekte olan ülkelere adapte edilerek onların risk temelli yaklaşım uygulamaları için, iç denetim, denetim prosedürleri ve kurumsal yönetişim kodlarını geliştirmeleri sağlanmalıdır75. Şirketler için en iyi kurumsal yönetişim kodlarının hazırlanması, işleri kolaylaştırmaktadır. Kodları birbiriyle tutarlı olarak yazmak hem çok zor, hem de çok önemlidir. Etkili kod yazımı üç önemli noktayı kapsamaktadır76: - Birkaç kelimeyle para piyasalarının gelişimi için kurumsal yönetişim niçin önemlidir? Ekonomi ve halkın yararı nedir? - Gelişmiş piyasalarda son zamanlardaki olaylar önerilen yorumlar ve onların kurumsal yönetişim hakkında ortaya çıkardıkları zayıflıklara ayrıca daha önceki kurumsal yönetişim kodları uygulamalarına odaklanmak gerekmektedir. - Son olarak, bazı genel prensiplerden kişisel tecrübe ile sonuç çıkarmaktır. En iyi uygulama ile yönetilen firmalarda kurumsal yönetişim kodları; pay sahipleri ile ilişkiler, denetim ve bilgilerin ortaya konulması, yöneticilerin işten çıkarılma ve tazminatının ödenmesi, yönetim kurulu üyelerinin seçimi, yönetim kurulu uygulamaları, yönetim kurulu kompozisyonu ve yönetim kuruluna üyelik gibi konuları kapsamaktadır. Bu kodlar, ülkelerin kurumsal yönetişim sistemleri arasındaki farklılıkları gidermek için oluşturulmuştur77. 2001 yılında Fortune dergisi tarafından dünyanın 7. büyük şirketi (yıllık geliri 150 milyar USD) olarak gösterilen enerji devi Enron şirketi aynı yılın son günlerinde tarihin en büyük iflasına konu oldu. Muhasebe kayıtlarında ve finansal tablolarında oynamalarla durumunu parlak gösteren Enron skandalının arkasındaki bir başka gerçek de dünyanın en büyük denetim şirketleri arasında yer alan Arthur Andersen’in durumudur. Andersen firması yaklaşık 16 yıl boyunca Enron’a dış denetim yanında danışmanlık hizmeti de sunmuştu. Enron’un iflasından sonra Andersen firması gerek hakkında açılan davalar, gerekse müşterilerinin güvenini kaybetmesi nedeniyle önemli ölçüde müşteri ve itibar kaybı yaşamıştır78.

75 A. Mullineux, a.g.m., s. 381. 76 Howard Davies, “Corporate Governance and The Development of Global Capital Markets”, Balance Sheet, Vol: 10, No: 3, 2002, s. 14. 77 Niels Hermes, Theo J. B. M. Postma, Orestis Zivkov, “Corporate Governance Codes in The European Union”, International Journal of Managerial Finance, Vol: 2, No: 4, 2006, s. 280. 78 Raif Parlakkaya, Özel Amaçlı Girişimlere İlişkin Muhasebe Sorunları, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, ss. 71-74. 27

Öte yandan, Enron’un çöküşünün sebeplerinin kökünde, yöneticilerin çıkar çatışmaları ve yönetim kurulunun denetim yeteneksizliği yaygın olarak görülmektedir. ABD’de yaşanan Enron, Arthur Andersen skandallarına ilaveten, WorldCom, Global Crossing skandalları ve Avrupa’da yaşanan Parmalat (İtalya), Ahold (Hollanda) ve Çin’deki Yanguangxia şirketlerinin yaşamış olduğu benzeri finansal fiyasko ve skandallar sonrasında, OECD, IMF, IOSCO gibi uluslararası örgütlerce yapılandırılan tavsiye kararları ışığında ulusal seviyede çok çeşitli hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Benzeri fiyaskoların tekerrürünü önleme amaçlı ve mağdurların zararını giderici, kötüye kullanan taraflara müeyyide uygulayıcı çeşitli adımlar atılmıştır79. Büyük ve köklü şirketlerde yaşanan muhasebe skandalları, bir taraftan söz konusu şirketlerin piyasadan silinmesi ile sonuçlanırken diğer yandan gelişmiş ülkelerde başarı ile uygulanan piyasa ekonomilerinin temel unsurlarından biri olan “kurumsal yönetişim” ve “bağımsız denetimin güvenilirliği” gibi kavramların yeniden tartışılarak sorgulanmasına sebep olmuştur. Aslında uzun yıllardır prensip düzeyinde var olan ve şirket hissedarları ile şirket yöneticileri arasındaki asimetrik bilgiden kaynaklanan sorunları gidermeyi amaçlayan kurumsal yönetişim ilkelerinin, daha etkin uygulanabilmesine yönelik zorunlu düzenleyici kurallar getirilmiştir80. 1995 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde başlıca kurumsal yatırımcılar, yatırım temsilcileri, büyük şirketler, finansal aracılık kuruluşları ve üniversite temsilcileri Uluslararası Yönetişim Bilgi Ağı’nı (ICGN-International Corporate Governance Network) kurmuştur. Bu kuruluş işletmelerin rekabet güçlerini artırmak, fon akışlarını etkinleştirmek, fon sahiplerini korumak için işletmelerin uyması gereken başlıca “kurumsal yönetişim ilkeleri”ni belirlemişlerdir. Bu ilkeler 1999’da OECD’ye üye 29 ülke tarafından da benimsenmiş ve “OECD Kurumsal Yönetişim İlkeleri” adı altında kabul edilmiştir81. Kurumsal yönetişim alanındaki son yıllardaki modern gelişim doğrultusunda, OECD ilkelerinde konuyla ilgili olarak şu temel ilke belirlenmiştir: “Kurumsal yönetişim yapısı, ilgililerin haklarını mevzuatta öngörüldüğü şekilde tanımalı, zenginlik ve iş alanları

79 Murad Kayacan, “The Impacts of Globalization and New Corporate Agenda: Global Integrity Issue”, Istanbul Commerce University International Conference Series as of May 25-29th, 2005, s. 3. 80 Özgür Dalgıç, “Bankalarda Kurumsal Yönetim Kapsamında Denetim Komiteleri ve Türkiye Açısından Bir Değerlendirme”, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, Ocak-Şubat 2005, s. 1. 81 Barış Baraz, “Yönetim Kurullarının Kurumsal Yönetişim Açısından Kritik Önemi: Eskişehir’de Bir Araştırma”, 3.Ulusal Bilgi Yönetim ve Ekonomi Kongresi, Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir, 27 Ekim 2004, s. 764. 28 yaratılmasında örgütler ile ilgililer arasında etkin bir işbirliğini ve mali yönden güçlü işletmelerin ayakta kalmasını teşvik etmelidir82”.

1.6.1. Kurumsal Yönetişimin İlkeleri Kurumsal yönetişimde asıl hedef, güven vermek odaklı olmalıdır. Yönetim ve kontrol sistemlerinin; saydam, görünür, tutarlı ve hesap verebilir nitelikte olmasını gerektirir. Bu özellikleri dört ana ilke şeklinde özetleyebiliriz;

1.6.1.1. Şeffaflık İlkesi (Transparency Principle) Bu konuda aktif açıklık kavramına dikkat edilmelidir. Güven için bilgi gerekir. Her işini açıkça ifade edebilen kurumlara daha çok güvenilir. Bir şeyin neden ve nasıl yapıldığının açık olması güveni artırır. Örneğin; uluslararası muhasebe sistemleri kullanan bir şirketin, yurt dışına açılma olasılığı daha fazladır, çünkü tüm dünyada anlaşılabilen bir dil kullanmaktadır83. Dünya çapındaki artan bütünleşme çabalarına bağlı olarak, bilgi kullanıcılarının bilginin sınır tanımaksızın akışı konusundaki taleplerinin artması, şeffaflığı önemli hale getirmektedir. Şeffaflık, piyasa katılımcılarının bir ülkeyi veya şirketi diğerlerinden ayırmak ve riskleri değerlendirmek için gerekli bilgiyi elde etmelerini sağlayarak, kaynakların etkin dağılımına katkıda bulunmaktadır. Şirket faaliyetlerinin toplum tarafından daha kolay anlaşılabilmesi ve şirketlerin toplumla bütünleşmelerinin iyileştirilmesi bakımından şeffaflık özel bir önem taşımaktadır84. Şeffaflık üzerine yapılan tartışmalarda üstünlük sağlamak için ne yapılabilir? Sorusunun cevabına üç aşamada ulaşılabilir: Birinci aşamada; şeffaflık kavramının orjinini belirlemek için yönetimsel, ekonomik ve hatta felsefi literatürle bağlantılarını keşfetmek, onun kullanımının kapsamını değerlendirmek amaçlanmaktadır. İkinci aşama; şeffaflık üzerine tartışmaların, disiplinel bir güç olarak açıklanması ve güç için mücadelede gerçeği gizlemenin, ters etkileri üzerine odaklanma bölümüdür. Üçüncü aşama; şeffaflık üzerine tartışmaların en çok desteklenmesi ve geliştirilmesi gereken aşamasıdır. Bu aşama, ekonomi bilimi açısından anti hümanist varsayımlardan uzaklaşmak için gerekli olan

82 John L. Colley, Jacqueline L. Doyle, George W. Logan, Wallace Stettinius, What Is Corporate Governance?, McGraw-Hill Companies, , USA, 2004, s. 79. 83 http://www1.ku.edu.tr/files/corporate/governance/HSubasi 84 M. Atamer, a.g.t., s. 28. 29 kırılma noktasıdır. Özellikle güven kavramı üzerine daha güçlü vurgunun yapılması, farklı temeller üzerine radikal olarak yönetim biliminin yeniden inşası önerilmektedir85. Dünyanın en iyi sayılan organizasyonları, rekabet görünümlerini değiştirmek için stratejiler geliştirmeye yönelmekte ve şeffaflığın değişen kurallarını adapte etmektedirler86. Öte yandan, şeffaflık kavramı beraberinde hesap verebilirlik kavramını da gündeme getirmektedir. Bir başka deyişle, bu iki kavramı birbirinden bağımsız düşünmek pek mümkün olmamaktadır. Gerek hükümetlerden, gerekse şirketlerden, şeffaflığın istenmesindeki asıl amaç, kişi, kurum ve kuruluşları izlemiş oldukları politikalar ve uygulamalar dolayısıyla sorumlu tutabilmektir. Bu nedenle şeffaflık, “kuruluşlarca kendilerinin değerlendirilmelerine yönelik bilgilerin serbest bırakılması” olarak da ifade edilebilir87. Problemli ve sağlıklı bankaların birbirlerini etkileme olasılığı, bankaların ve sektörün şeffaflık derecesiyle yakından ilgilidir. Teorik olarak mevduat sigortası ve bankaların belirli oranlardan fazla risk üstlenmesi, bankacılık faaliyetlerinin, ne ölçüde kamunun düzenleme ve denetimine bırakılacağını ya da ne ölçüde piyasa koşullarına terk edileceğinin belirlenmesi sürecinde oldukça önemli rol oynamaktadır. Sektörün ve bankaların şeffaflık derecesi, finansal aracılık sürecinde piyasa koşullarının riske ne ölçüde yansıtıldığının önemli göstergesi olmaktadır88. Dünya Bankası 1997 yılında, şeffaflığın artırılması ve bozuk uygulamaların azaltılmasına yönelik, kamu sektöründe birkaç hususun önemine dikkat çekmiştir. Bunlar; sivil toplum reformu, hayati derecede önemli ücret, terfi ve iyileştirmeler, paydaşların çıkarları konusunda sorumluluk, suistimal eğilimlerini azaltmaktır89. Basel Komite’nin yayımladığı “Banka Şeffaflığının Artırılması” (Enhancing Bank Transparency) raporunda yer verilen kavram ve konular Türkiye Bankalar Birliği tarafından referans alınmıştır90. Türkiye Bankalar Birliği, bankaların mali raporlamalarında ve diğer bilgilendirmelerinde karar alıcılara zamanında bilgi sağlamalarını tavsiye etmektedir. Bu bağlamda banka şeffaflığının sağlanması için 6 unsur belirtilmektedir91:

85 Dominique Bessire, “Transparency: a Two-Way Mirror”, International Journal of Social Economics, Vol: 32, No: 5, 2005, s. 425. 86 R. E. Oliver, What Is Transparency?, McGraw-Hill Companies, USA, 2004, s. 70. 87 M. Atamer, a.g.t., s. 31. 88 Nazım Erken, “Bankaların Derecelendirilmesi”, Activeline Dergisi, Mart 2003, s. 2. 89 Bryane Michael, Randy Gross, “Running Business Like A Government In The New Economy: Lessons for Organizational Design and Corporate Governance”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 3, 2004, s. 36. 90 Basel Bankacılık Denetim ve Gözetim Komitesi, “Bankaların Kredi Riskleri Hakkında Kamuoyunu Bilgilendirmesi”, Türkiye Bankalar Birliği, Temmuz 1999, s. 3. 91 Banka Şeffaflığının Artırılması, http://www.tbb.org.tr/turkce/basle/seffaf.doc 30

- Mali performans, - Mali durum (sermaye, ödeme durumu ve likidite), - Risk yönetimi stratejileri ve uygulamaları, - Riske maruz kalmak (kredi riski, piyasa riski, likidite riski ile operasyonel, hukuki ve diğer riskler), - Muhasebe politikaları. Basel Komite’nin yayınladığı “Banka Şeffaflığının Artırılması” konulu dokümanda belirtildiği üzere şeffaflığın olmaması durumunda yönetim kurulu ve üst düzey yönetimin davranış ve performanslarından dolayı yeterli ölçüde sorumlu tutulmaları güçleşecektir. Bu durum, pay sahipleri, piyasa katılımcıları ve kamuoyunun bankanın yapısı ve amaçları hakkında yönetim kurulu ve üst düzey yönetimin etkinliğinin değerlendirilmesine yönelik yeterli düzeyde bilgiye sahip olmaması durumunda söz konusudur92. Buna karşılık, kurumsal yönetişimin etkin uygulandığı şirketlerde Yönetim Kurulları, yönetim tarafından sıklıkla bilgilerin açıklanması, kalitenin artırılması ve daha etkili iş yapmak için denetimin artırılması üzerinde durmaktadırlar93.

1.6.1.2. Hesap Verebilirlik İlkesi (Accountability Principle) Hesap verebilirlik ilkesi; yönetim kurulu üyelerinin esas itibariyle anonim şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karşı olan hesap verme zorunluluğunu ifade eder94. Uygulamadan sorumlu paydaşların, stratejinin sahibi ve takipçisi kurumlar üstü yapıya karşı hesap verebilmesi için gerekli mekanizmaların kurulmuş olması gerekmektedir. Karşılıklı hesap verebilme, eylemlerin koordinasyonunu ve ivmelenmesini sağlayan önemli bir araçtır95. Yöneticilerin, şirketleri yönetirken bağımsız hareket etmeleri, şirketin işleyişini kolaylaştırmak adına önem taşımakla birlikte, bu bağımsızlığın etkili bir hesap verebilirlik çerçevesinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu da, iyi bir kurumsal yönetim sisteminin temellerinden birini oluşturmaktadır. Yöneticilerin ortaklık adına yaptıkları faaliyetlerden

92 Basel Bankacılık Gözetim Komitesi, a.g.m., s. 10. 93 Kiridaran Kanagaretnam, Gerald J. Lobo, Dennis J. Whalen, “Does Good Corporate Governance Reduce Information Asymmetry Around Quarterly Earnings Announcements?”, Journal of Accounting and Public Policy, Vol: 26, 2007, s. 498. 94 Coşkun Şenol, “Kurumsal Yönetişim”, Gümrük Dünyası Dergisi, Sayı: 46, 2006, s. 6. 95 DPT, “Kurumsal Yapılanma ve Yönetişim”, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Çalışma Dokümanı, 10 Mart 2006, s. 9. 31 dolayı hesap vermeleri, bu işlem ve faaliyetlerin ortaklık ve pay sahipleri açısından yerindeliğini kanıtlamak esasına dayanmaktadır96.

1.6.1.3. Adillik İlkesi (Fairness Principle) Başkalarının kaynaklarını kullanan her kişi ve kurum bu kaynakların kullanımında paydaşlar arasında adil olmayı ilke edindiğinde, daha geniş kaynaklara ulaşabilmekte ve gelişmesini sürdürebilmektedir97. Adillik ilkesine göre; hissedar hakları korunmalı, azınlık ve yabancı hissedarlar dahil, bütün hissedarlara eşit muamele yapılması güvence altına alınmalıdır. Hissedar haklarının korunması ve hissedarlar arasında herhangi bir ayırımın yapılmaması, pay sahiplerinin kendilerini güvence altında hissetmelerine yol açmaktadır98. Bu bağlamda adillik ilkesinin, şirket yöneticilerinin faaliyetlerini yerine getirirken, alınan kararlardan etkilenen tüm kesimlere karşı eşit mesafede olması gerektiği şeklinde değerlendirilebilir.

1.6.1. 4. Sorumluluk İlkesi (Responsibility Principle) Sorumluluk; kurumların hissedarlar ve kanun ya da sendika sözleşmesi tarafından öngörülenlerin dışında toplumdaki diğer tamamlayıcı gruplara karşı da yükümlülükleri olması şeklinde tanımlanmıştır99. Şirket faaliyeti ve davranışlarının ilgili mevzuata, toplumsal ve etik değerlere uygunluğunun sağlanması, yöneticilerin hissedarlar için değer yaratmak amacıyla çalışmaları ve bu doğrultuda ödüllendirilmeleri ya da cezalandırılmalarını içerir100. Peter Drucker’a göre; Bir örgüt, üretkenliklerine ve performanslarına bel bağladığı bütün insanların yönetim sorumluluğunu kendisi üstlenmelidir101. Sorumluluk ilkesi; şirketlerin, çeşitli operasyonlarının sosyal paydaşlarına karşı ne tür çevresel, ekonomik ve sosyal etkiler yarattığını ölçmeleri, yaratılan olumsuz etkileri

96 M. Atamer, a.g.t., s. 32. 97 Yılmaz Argüden, Pınar Ilgaz, Burak Erşahin, Arge Kurumsal Yönetişim Modeli, Arge Danışmanlık Yayınları, İstanbul, 2007, ss. 7-8. 98 M. Atamer, a.g.t., ss. 27-28. 99 B. Solmaz, a.g.e., s. 67. 100 TÜSİAD, Sermaye Piyasaları İçin Örnek Şirket Yapısı, Lebib Yalkın Basım Yayım, İstanbul, 2005, s. 32. 101 Peter Drucker, Klasik Drucker, Bahçehir Yayınları, İstanbul, 2007, s. 64. 32 azaltacak ve daha da önemlisi, toplumun ve şirketin aynı anda gelişmesine katkı sağlayabilecek işlemleri hayata geçirmeleri olarak da ifade edilebilir102. Bu bağlamda, sorumluluk ilkesinin gereğinin yerine getirilmesinin, menfaat sahipleri açısından karşılıklı hak ve yükümlülüklerin bilinmesi, şirket yönetimine duyulan güvenin artırılması ve şirket performansının yükseltilmesine katkı sağlayacağı söylenebilir.

1.6.2. Kurumsal Yönetişimin Hedefleri Genel kabul gören tüm uluslararası kurumsal yönetişim yaklaşımlarında olmazsa olmaz olarak yerini alan eşitlik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk kavramlarını baz alan SPK Kurumsal Yönetim İlkelerinde, kurumsal yönetişim hedefleri aşağıdaki şekilde sıralanmıştır103: - Hissedar haklarının güçlendirilmesi, - Finansal raporlama sürecinde şeffaflığın artırılması, - Muhasebe yeknesaklarının geliştirilmesi, - Yaptırımların ve bunların icrasının geliştirilmesi, - Yönetim kurullarının bağımsızlığı, - Şirketler ve iflas hukukunun güçlendirilmesi, - Rekabetin teşvik edilmesi, - Haksız kazancın önüne geçilmesi.

1.6.3. Sarbanes-Oxley Yasası Yakın zamanda gerçekleşen kurum skandalları ve iş başarısızlıkları, firmaların tam anlamıyla yönetilip yönetilmediği hususunda hararetli tartışmalar başlatmıştır. Ülkeler bu çöküşlere kurum bilgilerinde şeffaflık/kamuya açıklama ve yönetişim uygulamalarını iyileştirecek kanunlar ihdas etme ve düzenlemelerle karşılık vermişlerdir104. ABD’de yaşanan skandallar yasal düzenleme dalgasına yol açmış ve kurumsal yönetişim uygulamalarında fark edilen başarısızlıkları önlemek için yeni düzenlemelere

102 Ceyhun Göcenoğlu, K. Zeynep Girgin, “Kurumsal Yönetişimin Türkiye’deki Sosyal Sorumluluk Uygulamalarına Olan Etkileri”, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi 4. Orta Anadolu İşletmecilik Kongresi, s. 3, 2004. 103 Murad Kayacan, “Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Ulusal Finansal Raporlama Standartları Açısından Gelişmeler”, İzmir Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası 10. Türkiye Muhasebe Standartları Sempozyumu, Girne-Kıbrıs, 06-10 Aralık 2006, s. 61. 104 Vidhi Chhaochharia, Luc Laeven, “Corporate Governance Norms and Practices”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 519, 2008, s. 2. 33 girişilmiştir. Bu reformların çarpıcı özelliği; kasıtlı kötülüğe yol açmayı, yeteneksizliği ve dikkatsizliği cezalandırmaya yönelikti105. Son yıllardaki kurum skandalları sonucu yeni bir dizi yasa ve düzenlemeler yapılmıştır. Bunların en ünlüsü 2002 yılında yürürlüğü konulan Sarbanes-Oxley Kanunları’dır. Bu kanun, ABD’de son 50 yılın en radikal değişikliklerini içermekte, şirketlerin kurumsal yönetişim ve denetimindeki zayıflıkları rapor etmede çok serttir ve en ağır cezaları içermektedir106. Sarbanes Oxley Kanunu Amerika’da şeffaflığı teşvik etmek için çok geniş ve kapsamlı olarak tasarlanmıştır107. Sarbanes Oxley Kanunu, iş devamlılığı ve risk yönetimi planı üzerinde durmakta, bu alandaki en iyi uygulamaların kurumlara adapte edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır108. Sarbanes-Oxley Kanunu, ABD Sermaye Piyasası Kurulu (Securities and Exchange Commission-SEC) Başkanı William Donaldson tarafından SEC’in kurulduğu yıldan bu yana halka açık şirketler açısından getirilmiş en önemli düzenleme olarak nitelenmektedir. Bu kanunun temelinde, yöneticilerin ve şirket çalışanlarının şirkete ilişkin görevlerinde ilkeli hareket etmelerini sağlamak ve buna uygun davranmayanları ciddi şekilde cezalandırmak yatmaktadır109. Sarbanes-Oxley Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birincil amaç, ABD’de yaşanan şirket ve muhasebe skandallarının ardından kamuoyunun güveninin tekrar kazanılmasıdır. Sarbanes-Oxley Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle diğer niyetlenilen amaçlar şunlardır110; - Yatırımcıya doğru, zamanında, detaylı ve anlaşılabilir finansal bilgi sunulmasının sağlanması, - Daha iyi kurumsal yönetişimin sağlanması, - Muhasebe Gözetim Kurulu, (Public Company Accounting Oversight Board)’nun kurulması ile daha sıkı yaptırımların sağlanması, - İç kontrollerin daha etkin yapılmasının sağlanması, - Dış denetim firmaları tarafından desteklenen ve iç denetimden sorumlu denetim komitesinin, bağımsız hareket etmesinin sağlanması, - Denetim yapan denetçi firmalardan alınabilecek diğer hizmetleri sınırlandırmak amaçlanmıştır.

105 Michel Crouhy, Essentials of Risk Management, McGraw-Hill Companies, USA, 2005, s. 83. 106 http://216.239.59.104/search?q=cache:2vpRO3TasFsJ:iibf.ogu.edu.tr/kongre/bildiriler 107 D. Bessire, a.g.m., s. 426. 108 Peggy M. Jackson, Sarbanes Oxley for Nonprofits: A Guide to Building Competitive Advantage, John Wiley&Sons Inc., USA, 2005, s. 138. 109 R. Parlakkaya, a.g.e., s. 105. 110 Füsun Gökalp, “Genel Hatlarıyla Sarbanes-Oxley Kanunu ve Türkiye’deki Şirketlere Etkisi”, Analiz Muhasebe-Finansman Araştırma ve Uygulama Dergisi, Cilt: 5, Yıl: 14, Sayı: 14, Ekim 2005, ss. 108-109. 34

Sarbanes-Oxley Kanunu, 11 bölümden oluşmaktadır. Bölüm başlıkları şöyledir111: 1. Bölüm: Halka Açık Şirketlerde Muhasebe Gözetim Kurulu (Public Company Accounting Oversight Board), 2. Bölüm: Denetçi Bağımsızlığı (Auditor Independence), 3. Bölüm: Kurumsal Sorumluluk (Corporate Responsibility) 4. Bölüm: Genişletilmiş Finansal Açıklamalar (Enhanced Financial Disclosures), 5. Bölüm: Analistlerin Menfaat Çatışmaları (Analyst Conflicts of Interest), 6. Bölüm: Komisyon Kaynakları ve Yetkileri (Commission Resuorces and Authority), 7. Bölüm: Çalışmalar ve Raporlar (Studies and Reports), 8. Bölüm: Kurumsal ve Cezai Hile Sorumluluğu (Corporate and Criminal Fraud Accountability), 9. Bölüm: Büro Elemanlarının (Beyaz Yakalıların) Suçlarına İlişkin Cezaların Artırılması (White-Collar Crime Penalty Enhancements), 10. Bölüm: Kurumsal Vergi İadesi (Corporate Tax Returns), 11. Bölüm: Kurumsal Hile ve Sorumluluk (Corporate Fraud and Accountability). Sarbanes-Oxley Kanunu’nun hükümleri, SPK’nın Seri X No: 16 tebliğinde 02.11.2002 tarihinde Seri X No: 19 Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğinde yapılan değişikliklerle Türkiye’de uygulamaya geçilmiştir112.

1.7. Örgütsel Etik Etik, belli bir zaman ve mekandaki bireyin ya da tüzel kişiliğin, sahibi olduğu kimlikler bütünü içerisinde, her bir kimliği içinde ayrı ayrı ve tüm kimlikleriyle, aralarındaki çelişki en aza indirgenmiş bütünlükte, uyduğu/uymak zorunda olduğu denetim düzeneklerine verilen addır113. Batı’da özellikle toplumsal sorumluluğu ön plana çıkartan, vurgulayan hareketler, geniş mali ve toplumsal kaynakları olan özel sektör kuruluşlarını yoksulluk, suç, çevre, kamu sağlığı, eğitim gibi toplumsal sorunların çözümü için işbirliğine çağırdılar. 1980’li

111 R. Parlakkaya, a.g.e., ss. 105-106. 112 F. Gökalp, a.g.m., s. 112. 113 http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=etik 35 yıllardan itibaren “business ethic”in, yani iş etiği gibi yeni bir etik alanının açılmasının en önemli nedenlerinden birisi kuşkusuz budur114. İş etiğinin, iş kollarının faaliyet gösterdiği çevre, bu çevrenin ihtiva ettiği kültürel çevre, değerler ve faaliyetler üzerinde de geniş etkileri vardır. İş dünyasının kültürel yapısında iş kollarının maruz kaldığı en önemli kavramsal değişikliklerden birisi örgüt faaliyetlerinin anlamı ve amacına ilişkindir. Bu değişim çalışma faaliyetlerinin ahlaki ortamında yıllar boyunca ortaya çıkmış sayısız kavramsal kaymanın en güncelidir115. İş etiğini etkin uygulayan örgütlerin, uygulamayan örgütlere nazaran halk imajı ve şöhreti giderek daha da artış kaydetmektedir116. Bu bağlamda, örgütsel etiğin önem kazanmasının nedenleri şöyle sıralanabilir117: - İşletmelerin uzun yıllar kar ve rasyonelliği ön planda tutup, örgütsel etiği ihmal etmeleri. - İyi bir işin iyi bir ahlak ile özdeş olduğunun farkına varılması. - Yöneticilerin örgütsel etiği, mükemmellik ve kaliteye ulaşmanın doğal bir sonucu olarak görmeye başlamaları. - Rekabetin şiddetinin artması ve niteliğinin değişmesinin doğurduğu sonuçların örgütsel etiğe yönelimde etkili olması. - Eskiden sınırlı bir ekonomik yaşam alanında ortaya çıkan örgütsel etiğin artık küreselleşen dünyadaki iş ortamında yetersiz kalması. - Yaşamın değerler alanındaki bozukluğun bir anlamda ahlaksızlığın sonuçlarının ve maliyetlerin gittikçe yükseliyor olması nedeniyle örgütsel etiğin önem kazanması. Küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve tüketim ekonomilerinin gelişmesi gibi eğilimler işletmelerin önemini ve sorumluluklarını arttırmıştır118. İşletmelerin etik davranışları, sahip oldukları etkiyi ve gücü nasıl kullandıklarına bağlıdır. İşletmeler etki ve güçlerini kazanç amaçlı kullanırken, toplumsal amaçlar doğrultusunda ne yönde hareket ettikleri de önemlidir119.

114 Ferda Keskin, Sivil Toplum Kuruluşları ve Yasalar-Etik-Deprem, Numune Matbaacılık, İstanbul, 2000, s. 122. 115 Rogene A. Buchholz, Sandra B. Rosenthal, Business Ethics, Prentice-Hall, Inc, London, 1998, s. 242. 116 Patricia J. Parsons, Ethics in Public Relations, Kogan Page Limited, United Kingdom, 2005, s. 158. 117 Sabahat Bayrak, İş Ahlakı ve Sosyal Sorumluluk, Beta Yayınları, İstanbul, 2001, s. 9. 118 Zeyyat Sabuncuoğlu, İşletmelerde Halkla İlişkiler, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1998, s. 58. 119 Çiğdem Kırel, Örgütlerde Etik Davranışlar Yönetimi ve Bir Uygulama Çalışması, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2000, ss. 69-70. 36

Dünya Bankası’na göre; etik kodlar ve kurum değerleri, personel teşviklerini güçlendirmenin bir yolu olarak çalışanlar ve sivil toplum bütünlüğünün haklarının korunmasına yardım etmek üzere tesis edilmelidir120. Etik kurallar her etik problemi çözemez ama çalışanlara yol gösteren kurallar koyar. Örgütlerde etik davranışları geliştirmek amacıyla farklı yollar denenmektedir. Bunlardan tercih edilen birisinde, etik davranışların yönetimi üç adımda gerçekleşir. İlki, yöneticilerin örgütlerindeki mevcut etik kültürü anlamaları. İkincisi, etik kültürü geliştirici faaliyetlerde bulunmaları. Üçüncüsü de, etik davranışların kuvvetlendirilmesidir121. Ritzen ve Woolcock (2002)’ye göre; etik, iş içinde daima var olmalıdır. Ticaret, sosyal seçimlere katkı sağlar, uygulamada çalışanlara ve hissedarlara zarar vermekle bağlantılı değildir. İş uygulamalarında bozulmanın her çeşidinden kaçınmak, uygunsuz ve yasal olmayan herhangi bir ödemeden uzak durmak, kurumlar için önemlidir. Yeni gelişen piyasalardan ve iş etiği uygulamalarından, dünyada sosyal ve çevresel ilerlemenin yeni aktörleri olarak görülen halkta sorumludur122. Yöneticiler ve çalışanlar artan şekilde karmaşık kararlarla yüz yüze kaldıkları için örgütsel kaygıların önde gelenlerinden etik konular üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Genellikle kötü idare olasılığını artıran farklı değer sistemlerinin rekabet baskılarını ve politik kaygıları ihtiva eden bir grup ortamında kararlar alınmaktadır123. Örgütte etik davranışların desteklenmesi, işgörenlerin kendilerine olan saygısı ve motivasyonunu artırırken, iş ve yaşam kalitelerine de olumlu etkide bulunmaktadır124. Kurumda gelişmiş etik standartların varlığını, çalışanların yaptığı işlem ve eylemlerin kendisi ve kurumu açısından yaratabileceği riskleri değerlendirebilmesi, öngörebilmesi ve davranışlarında temel olarak bu saiklerle hareket etmesi gibi her çalışanın yaptığı işlemlerin ilk denetim sorumluluğunun kendisinde başladığının bilincinde olmasını ve her çalışanın kurumun denetim yapısının etkin bir üyesi olmasını içermektedir125. Bu bağlamda, örgütsel etik pay sahipleri ve paydaşlar çerçevesinde ele alındığında ve kurumsal yönetişimin temel ilkeleri ekseninde değerlendirildiğinde sağlayacağı katma değerin daha yüksek olacağı söylenebilir.

120 B. Michael vd., a.g.m., s. 36. 121 Ç. Kırel, a.g.e., ss. 99-100. 122 M. O. Oketch, a.g.m., s. 15. 123 O. C. Ferrell, John Fraedrich, Linda Ferrell, Business Ethics Ethical Decision Making and Cases, Houghton Mifflin Company, Boston, 2000, s. 167. 124 Abdullah Karaman, Vizyon Yönetimi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 111. 125 Gürdoğan Yurtsever, “Bankacılığımızda İç Kontrol”, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Yayın No: 256, Nisan 2008, s. 59. 37

1.8. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Son zamanlardaki tartışmalar göz önüne alındığında kurumların gündeminde, sosyal sorumluluk ve ilgili diğer konular; insan hakları, sağlık ve çevre sorunları, etik iş davranışları, iş güvenliği ve rüşvete karşı uygulamalar gibi konular yer almaktadır126. Sosyal birer varlık olarak örgütlerin çeşitli sosyal sorumlulukları bulunmaktadır127. Kurumsal Sosyal Sorumluluk (Corporate Social Responsibility-CSR), büyük ve üstün olmanın bir fonksiyonudur ancak mal ve hizmet üretimini, işlerde yaratıcılığı ve kazanç sağlamayı da kapsamaktadır. Bu fonksiyonda iyi kurum performansının nasıl olması gerektiğini, onların sosyal seçimlerindeki etki belirlemektedir. Nobel Laureate’ye göre; “Kurumsal sosyal sorumluluk kazançları artırır128”. Kurumsal sosyal sorumluluk açısından ulaşılmak istenen amaçlar aşağıda gösterilmektedir129: - Girişimcilerin, çevresel ve sosyal bilinç derecesini artırmak ve sürekli hale getirmek, - İş ve toplumsal ilişkilerde değişim yoluyla en iyi uygulama ve kurum kültürünü geliştirmek, - Kurum stratejisi ve ilkeleri geliştirmek ve KOBİ’leri desteklemek, - Basitçe standart bütünlüğü belirleyerek, sosyal sorumluluk davranış biçimlerinin ne olduğunu ilan etmek ve gönüllü olarak firmalara adapte etmek, - Özellikle bölgesel olarak sermaye akışını hızlandırmak için, kalite (ISO 9001), sosyal sorumluluk (SA8000), mesleki sağlık, güvenlik ve çevresel (ISO 14001 ve EMAS) yönetim sistemlerini adapte etmek, - Mali ve yönetimsel teşvikler yoluyla, yönetim sistemlerinin desteğini sağlamak, - Marka değerini artırmak, - Ülkeler arası deneyimlerden yararlanmak. Küresel değişim hareketi yöneticileri, verimli organizasyonların çalışmaları ile tüm sosyal bilimlerin bağlantılarını daha kapsamlı değerlendirmek, ya da toplumda ticaretin rolünü yeniden değerlendirmeye davet etmektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk konusu

126 Murad Kayacan, “The Impacts of Globalization and New Corporate Agenda: Global Integrity Issue”, Istanbul Commerce University International Conference Series as of May 25-29th, 2005, s. 3. 127 M. Nejat Özüpek, Kurumun İmajı ve Sosyal Sorumluluk, Tablet Kitabevi, Konya, 2005, s. 44. 128 Moses O. Oketch, “The Corporate Stake in Social Cohesion”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 3, 2004, s. 5. 129 Laura Albareda, Antonio Tencati, Josep M. Lozano, Francesco Perrini, “The Government’s Role in Promoting Corporate Responsibility: A Comparative Analysis of Italy and UK from The Relational State Perspective”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 4, 2006, ss. 391-392. 38

üzerinde konferanslarda ve toplantılarda sıklıkla durulmaktadır130. Kurumsal sorumluluk sahasındaki çalışmalarda dört konu üzerinde odaklanılır; kurumsal sosyal sorumluluk, etik, çevre ve yönetişim131. Tylenol olayı CSR için klasik bir örnektir. 1980’lerde bazı Tylenol şişelerinde siyanüre rastlanıldığının rapor edilmesinden sonra, Johnson&Johnson, değeri 100 milyon dolardan fazla olan 31 milyon şişeyi marka değerini ve halk sağlığını korumak için piyasadan geri çekmiştir. Bugün Tylenol en çok satan markalardan birisidir132. Kurumsal sosyal sorumluluk alanındaki, (sosyal sorumluluğun teşviki, insan hakları ve sivil toplum kuruluşlarındaki) son gelişmeler, yeni bir biçim almasına yol açmıştır. Yeni karakteristik biçimleri ile sosyal kurumların ortaya çıkışı klasik ideal tipin üstünde; liberal piyasa ekonomisi ve refah devleti kavramlarını ön plana çıkarmıştır133.

1.9. Kurumsal Yönetişim İçin Yönetim Anlayışı Şirketlerin yönetim ve denetimine ilişkin bir sistem olarak düşünülen kurumsal yönetişim, geçtiğimiz on yıl içinde daha çok etik bir eğilime dönüştü. Dünya Bankası Başkanı James Wolfenson’a göre “Yönetişim, kurumsal dürüstlük, şeffaflık ve güvenilirlik anlamına gelmektedir134”. “Kurumsal Yönetişim İçin Yönetim Anlayışı” aşağıdaki hususları içermelidir135: - Yönetim, şirket varlıklarından şahsi menfaat sağlamamalıdır. - Şirket doğrudan ya da dolaylı yoldan kontrol ettiği şirketlerle piyasa koşullarına uymayan fiyatlarla alışveriş yapmamalıdır. - Bir yöneticinin kurum kaynaklarını kullanarak kendileri için bir imparatorluk kurmaları önlenmelidir. - Yönetimin, atamaları işi en iyi yapacaklar yerine kendine yakın olanlardan seçmesi önlenmelidir. - İçerden edinilen bilgiyle hisse alım satımı yapılması önlenmelidir. - Şirket içi denetim ve kontrol mekanizmalarının sağlıklı çalışması sağlanmalıdır.

130 Florence Palpacuer, “Globalization and Corporate Governance: Issues for Management Researchers”, Society and Business Review, Vol: 1, No: 1, 2006, s. 46. 131 Carolyn P. Egri, David A. Ralston, “Corporate Responsibility: A Review of International Management Research from 1998 to 2007”, Journal of International Management, Vol: 14, No: 4, 2008, s. 319. 132Andros Payne, “Corporate Governance in The USA and Europe: They Are Closer Than You Might Think”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 1, 2006, s. 69. 133 Atle Midttun, “Policy Making and The Role of Government Realigning Business Government and Civil Society”, Corporate Governance Journal, Vol: 5, No: 3, 2005, s. 160. 134 Steven Stralser, Bir Günde MBA, (Çev: A. Özer), MediaCat Kitapları, İstanbul, 2005, s. 75. 135 Yılmaz Argüden, “Kurumsal Yönetişim ve İnsan Kaynaklarının Rolü”, http://www.insankaynaklari.com/cn/ContentBody.asp?BodyID=3865 39

- Çalışanların şirket ile çıkar çatışması konumundan kaçınmaları konusunda eğitilmeleri ve bu konunun gözlenmesi sağlanmalıdır. - Hissedarlardan herhangi birinin diğerleri karşısında kayırılmaması ve hissedarlar ile yapılan ticari işlemlerin piyasa şartlarında gerçekleşmesine azami dikkat gösterilmesi gereklidir. - Şirketin her şeyin en iyisini kendisinin yaptığı iddiası ile kurum dışı bilgi kaynaklarına ve gelişmelere karşı kapalı olmaması gerekir. - Kurumsal gelişimin sürekliliği sağlanmalıdır. - Şirketin değerini etkileyecek gelişmeler zamanında değerlendirilmelidir. Kurumsal yönetişim düzenlemeleri ve bunlara uyum hususunda yönetim kurulu ve yönetimin her ikisi de artan bir şekilde dikkat çekme gücüne sahiptir ve bu onların temel sorumluluklarıdır136.

1.10. Kurumsal Yönetişimin Sorunları Sosyal sorumluluk kadar performans konularını da içerecek öneriler ve finans üzerine kurumsal yönetişim ilkelerinin oluşturulması, kurumsal yönetişim üzerine tartışmaları genişletmektedir137. Kurumsallaşma sürecine henüz girmemiş, kurumsallaşmayı bir temel gereklilik olarak benimsememiş bir ticari yapıda kurumsal yönetişimden bahsedilebilir mi? Bu soru kendi içinde kurumsallaşmanın kurumsal yönetişimin öncülü mü yoksa ardılı bir süreç mi olduğu veya her iki sürecin iç içe geçmiş birbirini tamamlayan bir mekanizmalar bütünü mü olduğu şeklinde detaylandırılabilir. Açık olan şudur ki, kurumsallaşmasını tamamlamış ekonomik yapılarda iyi yönetişim kurumsallaşmanın olmazsa olmaz bir aşaması olarak görülmektedir138. Bu bağlamda kurumsallaşmasını tamamlamamış ekonomik yapılarda kurumsal yönetişimden söz etmek mümkün görünmemektedir. Kurumsal yönetişime ilişkin yaşanan başlıca sorunlar139; - Kurumsal yönetişimin yönetim kurulları ile ilkeleri, hisselerin çoğunluğu kurucu ailede olan şirketlerde zorluk yaratmaktadır.

136 Chris Durden, Richard Pech, “The Increasing Cost of Corporate Governance: Decision Speed-Bumps for Managers”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 1, 2006, s. 88. 137 Lutgart Van den Berghe, Christoph Van der Elst, Steven Carchon, Abigail Levrau, Corporate Governance in a Globalising World : Convergence or Divergence?-A European Perspective-, Kluwer Academic Publishers, New York, USA, 2002, s. 146. 138 Bülent Çorapçı, “Kurumsallaşma mı Kurumsal Yönetişim mi?”, Türkiye İşveren Sendikaları Dergisi, Ekim 2006, s. 16. 139 http://www.ku.edu.tr/files/corporate/governance/HSubasi.ppt 40

- Yönetim kurulu bir şirketin stratejik karar alma, temsil ve en üst seviyede yürütme organı olması nedeniyle, sermayenin çoğunluğuna sahip aileler şirket stratejisini ve yürütmesini çoğunluğu bağımsız üyelerden oluşacak yönetim kurullarına bırakmaya istekli görünmemektedir. - Şirketin kötü performansı halinde, hisselerin çoğunluğuna sahip aile fertleri ile bağımsız yönetim kurulu üyelerinin kaybedecekleri dengeli gözükmemektedir. - Deneyimli insan gücü geniş olmayan ülkelerde yeterli sayıda kaliteli bağımsız üye bulmak güç olmaktadır. Öte yandan, kurumsal yönetişimin en büyük güçlüklerinden birisi, en iyi kurumsal uygulamalar alanında birleşme olduğu kadar küresel kurumsal yasal sistemlerde de birleşmedir. Bu bakımdan, uluslararasında takip edilen en iyi kurumsal uygulamalarla, yerel kurumsal uygulamaların entegrasyonu için metotların geliştirilmesi ve bunların anlaşılmasında izlenecek yol hayati derece önemlidir140. Kurumsal yönetişim konusunda fikir ayrılıkları yaygın biçimde; şirketin hissedarları, yönetim kurulu ve kıdemli yöneticilerini kapsar. Onlar, şirket kurumsal yönetişimini etkilemekle birlikte, yönetim kurulu, çalışanlar, diğer yöneticiler ve geleneksel anlamda iş alanındaki düşüşe yol açan fikir ayrılıkları141 ile de ilgilenmelidir. 2001-2006 yılları arasında International Chamber of Commerce tarafından yapılan araştırmada, şirketlerin % 20’sinde kurumsal yönetişim ile ilgili fikir ayrılıklarının yaşandığı tespit edilmiştir. Fikir ayrılıkları; hisselere değer biçme, hissedarlar arasında çatışmalar, yönetim kurulu ücretleri, iflasa bağlı çatışmalar, hissedarların karar süreçlerine katılımı ve işin kontrolü ile ilgili olarak yaşanmaktadır. OECD, kurumsal yönetişime ilişkin fikir ayrılıklarını heterojen olarak ele almış ve bunları listeleyerek her birisinin çözümü için kendi dinamikleri içerisinde odaklanılması gerektiğini vurgulamıştır142. Ülkemiz bağlamında, en önemli sorunlardan birisini üretim ve hizmetlerde yaşanan yüksek oranlı kayıt dışı işlemler oluşturmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılmış bir araştırmaya göre Türkiye’de 2003 yılında kayıt dışı işlemlerin oranının % 66 olduğu görülmektedir. Bu oranı Basel düzenlemeleri açısından değerlendirirsek, risklerin büyük bölümünün kayıt dışında kalması ve bankaların bunları ölçememesi anlamı

140 Malla Praveen Bhasa, “Global Corporate Governance: Debates and Challenges”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 2, 2004, s. 15. 141 Eric M. Runesson, Marie Laurence Guy, “Mediating Corporate Governance Conflicts and Disputes”, Global Corporate Governance Forum Focus, Vol: 4, USA, 2007, s. 18. 142 E. M. Runesson vd., a.g.m., s. 18.

41 taşımaktadır. Bankalar bu çerçevede, yeni sistemde doğal olarak ölçemedikleri, firmalara ait bu riskleri ya üstlenmek istemeyecek veya yüksek fiyatlarla üstleneceklerdir143. Türkiye’de kurumsal yönetişimin karmaşıklığını daha iyi anlayabilmek için, kamu ve özel sektörün her ikisinde de profesyonel yöneticilerin ortaya çıkışına bakmak gerekir. Her iki sektörde de bürokratik girişimci ve bürokratik yönetici ile birlikte sanayinin gelişimine bağlı olarak özellikle de devlet bağlamında politik sermayenin önemi artmıştır. İş dünyasında elit kesimde süreklilik ve değişim, politik-ekonomik çevredeki değişikliklerle yakın ilişki içerisinde olduğu görülmektedir144. Bu bağlamda, sağlıklı bir yapının ortaya çıkması güç görünmektedir. Bütün olarak bakarsak bankalar, sistemde bu kadar kayıt dışı işlemin olmasına bağlı olarak kredi fiyatlamasında genel bir marjla hareket etmektedirler. Bu konuda siyasi otoriteye önemli görevler düşmektedir. Kayıt dışı işlem ve personel çalıştırmanın yaygınlığının vergi vb. yüklere de bağlı olduğu dikkate alınarak, firmaları kayıt dışına gitmekten vazgeçirecek bazı önlemler alınmalıdır145. Kurum hırsı, cezalardan ağır bastığı sürece, şirket skandalları devam edecektir, bu yüzden sadece ilkeler, öneriler ve uygulama rehberlerinden daha çok kurumsal yönetişimi iyileştirici düzenlemelerin daha sert biçimde uygulanması gerekmektedir146. Bu bağlamda siyasi otoritenin gerekli önlemleri alması halinde kurumsal yönetişim sorunlarının çözümünde önemli mesafe kat edilebilecektir. Beklentilerin Çelişmesine İlişkin Yaygın Durumlar147; - Büyümek için, kısa dönemli karlılık, nakit akışı ve ücret ödemeleri feda edilebilir. - Kısa dönemde uygun yönetimsel kariyer beklenebilir ama uzun vadeli yatırım projelerince engellenebilir. - Aile işleri büyüttüğünde, şayet onlar profesyonel yönetici atamaya ihtiyaç duyarlarsa, sahipler kontrolü kaybedebilir.

143 Şenol Babuşcu, “Basel II ve Şirketler Üzerine Etkileri-3”, Akademi Consulting&Training, 2005, s. 1. 144 Sibel Yamak, “Changing Institutional Environment and Business Elites in Turkey”, Society and Business Review Journal, Vol: 1, No: 3, 2006, ss. 215-216. 145 Ş. Babuşcu, a.g.m., s. 2. 146 Alex Proimos, “Strengthening Corporate Governance Regulations”, Journal of Investment Compliance, Vol: 6, No: 4, 2005, s. 83. 147 G. Johnson vd., a.g.e., s. 213.

42

- Yeni gelişmeler hisse senedi veya kredi aracılığıyla ilave sermaye gerektirebilir, bu durumda da finansal bağımsızlık kurban edilebilir. - Kamu mülkiyetini paylaşanlar yönetimden daha açık ve hesap verebilir olmalarını isteyeceklerdir. - Parasal yatırımlar aracılığıyla maliyet etkinliği iş kayıplarına neden olabilir. Bu bağlamda, beklentilerin çelişmesine ilişkin olarak rasyonel çözüm yolları üretilmeli, sorunların üstesinden gelmek adına hukuki ihlaller ve kurumsal yönetişimin temel ilkelerini zedeleyecek tutumlardan kaçınılmalıdır.

1.11. Kurumsal Yönetişimde Başarı Faktörleri Yönetişim uygulamaları konusunda iki temel yönetim organı sorumludur: Yönetim Kurulu ve CEO. Amaca ulaştıran bir yönetişim uygulaması, büyük ölçüde yönetim kurulunun, CEO’nun karar uygulamalarını denetleme ve değerlemesi ile mümkündür. İflas eden bazı büyük işletmelerde görülen finansal yolsuzluklar, yasal ve etik olmayan uygulamaların temelinde, böyle bir denetleme imkanının olmayışı yatmaktadır. Bu nedenle, yönetim kurulu üyelerinin, mümkün olduğu ölçüde günümüz karışık finansal mekanizmalarını bilmeleri veya doğrudan kendilerine bağlı bağımsız denetçilerden yararlanmaları gerekmektedir148. CEO, özel toplantılardan sağlanan niteliksel bilgilerin önemini değerlendirirken, referans noktası olarak, bazen geçmiş bilgileri ya da belirtilen standartları kullanır. Kullanılan kurumsal yönetişim standartları ve en iyi uygulama rehberini gönüllü olarak açıklamada Benchmarking’den de yararlanılır149. Öte yandan, CEO gerek kendisine verilen görevin niteliği, gerek bu görevin de katkısıyla kazandığı güç ile yönetim kurulunun belirlenmesini etkileyebileceği gibi yönetim kuruluna bilgi akışını da kontrol edebilir. CEO’nun işletme dışı çevrelere karşı, işletmenin finansal durumunu gerçeğe uygun olarak açıklaması, işletmedeki stratejik uygulamalar konusunda paydaşlarının güvenini sağlayacak tarz ve derecede şeffaf olması, etik ve sosyal sorumluluk sahibi olması ve yönetim kurulunun gerçek anlamda bağımsız çalışmasına imkan vermesi beklenmektedir150.

148 T. Koçel, a.g.e., s. 466. 149 John Holland, “Financial Institutions Intangibles and Corporate Governance”, Accounting Auditing&Accountability Journal, Vol: 14, No: 4, 2001, s. 519. 150 T. Koçel, a.g.e., ss. 466-467.

43

Finansal açıdan sorunlu firmaların hayatta kalabilme olasılığı ile kurumsal yönetişim bağlantısının incelendiği çalışmalar, kurumsal yönetişimin üç alanı üzerinde odaklanmaktadır151: - İçerden öğrenenler devir hızı, - Kredi veren kurumlarla ilişkileri, - Özkaynak yapısı. CEO değişikliği, sorunlu firmaların iyileşmesinde ümit ışığı olarak görülebilir. Bununla birlikte, bu değişikliğin sorunlu firmanın iyileşmesini engelleyici bir neden olduğuna da inanılmaktadır. Tartışmalar göstermektedir ki CEO değişikliğinin sorunlu firmaların iyileşmesine katkı sağlayacağı düşüncesi yeterince açık değildir ve net bir gösterge olmaktan uzaktır. Benzer sonuçlar, kredi veren kuruluşlarla olan ilişkilerde de görülebilir. Gilson (1990) mülkiyet yapısı açısından, dış denetim ile iç performansın artışına yönelik önemli bulgulara ulaşmıştır. Sorunlu firmada hissedarların artan önemi ile yöneticiler ve paydaşlar firmanın durumunun düzelmesi adına alınacak kararlardan olumlu etkilenecektir152. Yönetim Kurulu öncelikle eldeki hisselerin fiyatını artırarak, hissedarların getirilerinin artışı ile ilgilenir oysa ki CEO’nun motivasyonu için, maddi ve maddi olmayan yararlar vasıtasıyla, onun kişisel zenginliği de artırılmalıdır. Yönetim Kurulu, hissedarların ve CEO’nun çıkarlarını koruyacak yolu bulmak zorundadır153. Bazı deneysel çalışmalarda, şirket dışından bağımsız üyenin yönetim kurulunda yer almasının ve tavsiye niteliğindeki yaklaşımlarının yararı gözlemlenmiştir. Rosenstein ve Wyatt; dışardan bağımsız üye atamanın firma için katma değer sağladığını ileri sürmüştür. Buna karşın, Forsberg; şirket performansı ile dışardan yönetim kuruluna bağımsız üye atama arasında bir ilişki bulamamıştır154. Etkici yönetici kavramı üzerinde önemle duran Stephen Covey’e göre; son derece etkili insanların benimsediği, “insanlığın evrensel değer sistemini oluşturan” yedi alışkanlığın birincisi etkici / proaktif olmaktır. Bu ise, olayların gelişme seyrini önceden kestirmeye çalışıp, atik davranmayı gerektirir155.

151 Susan Parker, Gary F. Peters, Howard F. Turetsky, “Corporate Governance and Corporate Failure: A Survival Analysis”, Corporate Governance Journal, Vol: 2, No: 2, 2002, s. 5 152 S. Parker vd., a.g.m., s. 6. 153 Fathi Elloumi, Jean-Pierre Gueyie, “CEO Compensation IOS and The Role of Corporate Governance”, Corporate Governance Journal, Vol: 1, No: 2, 2001, s. 24. 154 A. K. Coleman vd., a.g.m., ss. 612-613. 155 Mustafa Özel, Etkici Yönetici, İz Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 9. 44

Sinerji kelime anlamı itibariyle “işbirliği, birlikte çalışma ve birbirine destek verme” demektir. Sinerji, matematik olarak basit bir şekilde “2 + 2 = 5” eşitliğini sağlayan güç olarak tanımlanabilir. Sinerji, bir uyum ve kabiliyet öğesidir. Bu öğe, işletmenin sahip olduğu kaynak ve kabiliyetlerin hangi alanlarda başarılı olacağını veya olmayacağını gösterir156. Stratejik düşünebilme, her şeyden önce, farklı bir düzeyde olgulara, sorunlara, çevresel değişikliklere bakmayı ve yanıt vermeyi gerektirir157. Bu bağlamda verilecek kararlardaki doğruluk payı, kurumsal yönetişimde sağlanacak başarıyı da doğrudan etkilemektedir. Yatırımcılar için, kurumsal yönetişimin temel ilkelerinin uygulanması ve şirketler hakkında finansal bilgilerin açıklığına erişime sahip olma, hisse senetleri değişiminde önemli bir rol oynamaktadır158. Bu bağlamda, yatırımcılar kurumsal yönetişim ilkelerini uygulayan şirketleri tercih etmenin güvenini duymaktadır. Bu tercih ise diğer şirketleri kurumsal yönetişime uymaya teşvik edecektir. Kurumsal seviyede firma üretiminin verimliliğini, kurumsal yönetişim olumlu etkilemektedir. Bu bakımdan, hissedarlar ve kredi veren kurumlar firma değerini maksimize etmek için yöneticileri teşvik etmektedir. Böylece firmanın tahsis ettiği kaynakların verimliliği artacaktır159. Kurumsal yönetişim uygulamalarında düşünülen en önemli hususlardan birisi de girişimci firmalarda değer yaratmasıdır. Girişimci firmalarda rekabet avantajının yolu yaratıcılık ve yenilikten geçmektedir. Kurumsal yönetişimin kayda değer yönlerinden birisi de şirket işlerindeki yenilikçi fikirleri büyük ölçüde etkileyen bir mekanizmaya sahip olmasıdır160. Günümüzde başarı getiren stratejiler, güç sahiplerinin katılımcı karar verme, şeffaflık ve hesap verme kültürünü benimsemelerini ve kurumsal güven aşılayan yönetim yapılarını gerektirmektedir. Ülkeler, küreselleşme ile birlikte artan rekabet koşullarında, büyümek ve büyümeyi sürdürebilir kılmak için, uluslararası boyutta gerekli uyum

156 Ömer Dinçer, Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1998, ss. 228-229. 157 İsmail Dalay, Recai Coşkun, Remzi Altunışık, Stratejik Boyutuyla Modern Yönetim Yaklaşımları, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2002, s. 9. 158 L. V. Berghe vd., a.g.e., s. 33. 159 Ebru Karpuzoğlu, Büyüyen ve Gelişen Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma, Hayat Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 82. 160 Joshua Abor, Charles K. D. Adjasi, “Corporate Governance and The Small and Medium Enterprises Sector: Theory and Implications”, Corporate Governance Journal, Vol: 7, No: 2, 2007, ss. 114-115.

45

çalışmalarını yapmak ve bunları bir dizi düzenleme şeklinde hayata geçirmek zorunda kalmaktadır161. Bu bağlamda kurumsal yönetişimi uygulamak, kısa dönemde firma verimliliğini garanti etmeyebilir ancak firmanın kurumsal yönetişimin ilkelerini benimsemesi, şeffaflık, adillik, hesap verebilirlik, sorumluluk çatısı altında oluşacak yapılanma, kurumsal kültüre yansıyarak, firmanın iç çevre ve dış çevresi üzerinde olumlu yönde etki yaratabilecektir. Uzun dönemde ise, kurumsal yönetişimin gereklerinin yerine getirilmesinin firmanın mevcut durumuna katma değer sağlayacağı söylenebilir.

1.12. Kurumsal Yönetişim Anlayışına Getirilebilecek Eleştiriler Kurumsal yönetişim, arzu edilen sonuçları ancak uygun iklimlerde verebilir. Bu bağlamda Türkiye’nin uygun iklime sahip olduğu tartışmalıdır. Bu konudaki temel zorluklar şöyle sıralanabilir162: - Şirketlerin çoğu aile şirketi niteliğinde olup, kurumsal yapıya sahip değildir. - Kurumsal yönetişim, çoğu şirkette oldukça büyük ölçüde yeniden yapılandırmayı gerektirmektedir. - Halka açık şirketlerde halka açıklık düşük oranlardadır. - Sermaye piyasası yeterince gelişmemiştir ve derin değildir. - Yatırımcının kurumsal yönetişim bilinci ve talebi düşük düzeydedir. Ayrıca, kurumsal yönetişim anlayışını “etik” olgusundan bağımsız düşünmemek gerekir. Etik anlayış bilinci oluşturulmadan ve iş etiği vizyonu geliştirilmeden başarılı kurumsal yönetişim uygulamaları yapılamaz. Kurumsal yönetişim hala Avrupa ülkelerinin gündeminin zirvesindedir. Son tartışmalar, Avrupa ülkelerinde, özellikle de Almanya’da büyümenin yavaşlama ve karların azalması ile birlikte yaşanan endişelerin artması temeline dayanmaktadır. Amerikan şirketlerinin yönetişimi ile karşılaştırıldığında, son zamanlardaki karlılıkta ve dirençte yaşanan düşüşler çaresizliği ortaya koymaktadır163. Kurumsal Yönetişimin çöküşü üç yerden kaynaklanabilir164: - Yönetim Kurulu,

161 B. Solmaz, a.g.e., ss. 20-21. 162 Reha Tanör, Kurumsal Yönetim Arayışları Doğrultusunda Banka Yönetim Kurulunda Bağımsız Üyelik, http://www.gyo.com.tr/yazilar.php 163 A. Payne, a.g.m., s. 69. 164 John Barrass, “Corporate Governance and Ethics: Why They Matter”, Centre for Financial Market Integrity, Garanti Bankası, 17 Mart 2007, s. 10.

46

- Yönetim, - Pay Sahiplerinin Hakları. Kurumsal yönetişimin en temel açmazlarından birisi, bağımsız yönetim kurulu üyesine atfedilen önemdir. Kurumsal yönetişim görüşü, çoğu bağımsız yöneticilerden oluşan bir yönetim kurulunu destekler. Dışarıdan katılan yöneticilerin işletmeyi bağımsız olarak yöneteceklerine inanılır. Ancak bağımsız yöneticilik girişim ruhunu tehdit eder niteliktedir. Belirli bir süre için seçilen bağımsız yönetim kurulu üyesinin risk algılaması diğer üyelerden daha farklı olabilecektir. Bu takdirde, ufuk darlığı sebebiyle orta ve uzun vadeli yatırım projeksiyonlarına direnç oluşması, hatta şirketin karar mekanizmalarının kilitlenmesi dahi mümkün olabilecektir165.

1.13. Kurumsal Yönetişim Derecelendirme Bir şirketin kurumsal yönetişim analizi; yönetim yapısının, idare yöntemlerinin, verimliliğinin, bütünlüğünün ve şirket kültürünün niteliksel yorumunu içerir. Son yıllarda kurumsal yönetişim çalışmaları; yasalar, yönetim, finansal ve ekonomik konular da dahil olmak üzere, davranış bilimleri, siyasal bilimler ve ahlak kurallarını da içerecek şekilde genişlemektedir166. Kurumsal yönetişim; en geniş anlamda, şirketlerin yönlendirildiği ve kontrol edildiği sistemdir. Kurumsal yönetişim ile amaçlanan, yatırımcı güveninin sağlanmasıdır. Kurumsal yönetişim değerlemesi; doğruluk, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri çerçevesinde, çeşitli kriterler göz önünde bulundurularak yapılır. Öte yandan, şirket yönetişiminin uluslararası çerçevede değerlendirilmesi gerekliliği, iki uçlu bir analitik yaklaşımı gerektirir167: Ülke Değerlendirmesi; Yasalar, düzenlemeler, bilgilendirme ve piyasa altyapısının etkilerinin irdelenmesidir. Bu irdeleme, makro düzeyde dış unsurların bir şirketin yönetişim uygulamalarının kalitesini nasıl etkilediği üzerine odaklanmıştır. Şirket Analizi; Bir şirketin yönetimi yönetim kurulları, hissedarları ve diğer unsurları arasındaki ilişkilerin tüme etkisinin irdelenmesidir. Bu analiz, şirketin iç yönetim yapısı ve yönetişim süreçleri üzerinde odaklanır.

165 J. Barrass, a.g.m., s. 7. 166 Beyhan Yaslıdağ, Kredi Derecelendirme Sistemi, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 173. 167 B. Yaslıdağ, a.g.e., ss. 173-174. 47

1.13.1. Kurumsal Yönetişimi Derecelendirmede Analitik Çerçeve Kurumsal yönetişimin analitik çerçevesi; ülke kriterleri ve şirket kriterleri olarak iki yönlü inceleme konusu yapılabilir. Bu kriterlerin alt başlıkları aşağıda yer almaktadır168: Ülke Kriterleri; - Piyasa altyapısı, - Yasal altyapı, - Düzenleyici çevre, - Bilgilendirme altyapısı. Şirket Kriterleri; - Pay sahipleri, - Kamuoyu aydınlatma ve şeffaflık, - Hak sahipleri, - Yönetim kurulu.

168 B. Yaslıdağ, a.g.e., s. 174. 48

Tablo 1.1. Kurumsal Yönetişim Kriterleri ile Uyumu ve Ülkelerin Kurumsal Yönetişim Dereceleri

Kaynak: C. A. Roulhac, a.g.e., s. 4’ den uyarlanmıştır.

Avrupa’da 2007 yılı kurumsal yönetişim raporuna göre; yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi, her bir ülkenin kurumsal yönetişim standartları artan bir şekilde devamlı bir ilerleme kaydetmiştir169.

169 Catherine Albert Roulhac, Corporate Governance in Europe 2007 Reports, Heidrick&Struggles International Inc., Paris, France, 2007, s. 4. 49

1.13.2. Kurumsal Yönetişim Derecelendirme Şekilleri Kurumsal yönetişim derecelendirmesi farklı şekillerde yapılabilir. Şirketin talebi ile şirket içinden alınan bilgiler ile yapılan derecelendirme (internal veya solicited rating) ve şirket talebi olmaksızın şirketlerin kamuya açıklamış olduğu bilgilerden yararlanılarak yapılan derecelendirme (external veya unsolicited rating). Internal rating yani şirketlerin talep ettiği derecelendirme türünde derecelendirme şirketi, şirket içi bilgileri de alarak değerlendirir. Internal rating türünde çalışma, talep üzerine gerçekleşmiş olduğu için sonuç gizli tutulur ve sadece şirkete açıklanır. External rating yani şirketlerin kamuya açıklamış olduğu bilgilerin derecelendirme şirketi tarafından analiz edilmesi ve değerlendirilmesidir. Şirketler external rating türünde kamuya açıklamış oldukları bilgilerin yeterliliği seviyesinde derece alabilirler. Bu nedenle özellikle bu derecelendirme türünde kamuya açıklanmış bilgilerin yeterliliği derecelendirmeyi etkileyen en önemli unsurdur. Şirketler hakkında bilgi almak isteyen kurumsal yatırımcılar genelde bu derecelendirme türünü tercih etmekte ve derecelendirme şirketlerinden yatırım yapmayı planladıkları şirketlere ilişkin kurumsal yönetim derecelendirmesi istemektedirler170. Bir kurumsal yönetişim derecelendirme notu, kurumların hissedar haklarına verdikleri önemin, kamuyu aydınlatma faaliyetlerinin, menfaat sahipleri ile ilişkilerinin ve yönetim kurullarının genel kredibilitesi hakkında bir görüştür. Tüm ilkelere uyum ve her bir bölüm için verilen not, 1 (bir) en zayıf profili, 10 (on) en güçlü profili temsil etmek üzere değerlendirilir. İMKB Kurumsal Yönetişim Endeksi’ne girebilmek için, şirketlerin bir bütün olarak tüm ilkelere uyum bakımından en az 6 (altı) ile derecelendirilmiş olması gerekir. Her bir bölüm için ayrı ayrı verilen notlar kamuya açıklanır171. Kurumsal yönetişim derecelendirme çalışmalarındaki pratik sorunların başında şirketin analitik sürece katılma isteksizliği gelmektedir. İsteksiz katılım, analistin şirket yöneticilerine, müdürlerine ve diğer özel bilgi kaynaklarına ulaşmasını engelleyecektir. Derecelendirme sürecinin, etki altına alamayacakları interaktif analitik bir süreç olduğunun bilincinde olan ve kurumsal yönetişimin önemini kavramış firmalar, daha istekli ve katılımcı olacaktır. Kredi derecelendirme, Basel II kurallarının geçerli hale gelmesiyle beraber daha da önem kazanacaktır. Basel II çerçevesinde bankaların ya kendi içsel derecelendirme sistemlerini kullanma ya da dışarıdan derecelendirme hizmeti alma durumları vardır.

170 Metin Yüksel, “Türkiye’den Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi”, s. 1. http://www.gidasanayii.com/modules.php?name=News&file=article&sid=8130 171 B. Yaslıdağ, a.g.e., s. 174. 50

Finans kurumlarının sermaye yeterliliği kıstası ancak derecelendirme ile anlam kazanmaktadır. Bunun ötesinde, ülkemiz özelinde, kredi derecelendirme faaliyetlerinin kayıt dışını azaltmaya ve verimliliği artırmaya yardımcı olacağı açıktır. KOBİ’lerin kredibilitelerini korumaları ancak derecelendirme ile mümkün olacaktır172.

1.13.3. Kurumsal Yönetişim Derecelendirmesinin Faydaları Yapılan araştırmalar göstermektedir ki iyi kurumsal yönetişim iyi performansı beraberinde getirmektedir. Kurumsal yönetişim ile performans arasında tam bir korelasyon olmamakla beraber ampirik bulgular hissedar haklarına önem veren şirketlerin hissedarların daha çok ilgisini çektiğini göstermektedir. Derecelendirmenin diğer faydaları aşağıda yer almaktadır173: - Şirketin hissedarları, kreditörleri, yatırımcıları, düzenleyici kuruluşlar ve menfaat sahipleri arasındaki ilişkileri düzenler, söz konusu tarafların şirkete bakış açısını değiştirir. - Şirket içinde risk yönetimi ve iç kontrol mekanizmalarının öne çıkarılmasını ve şirket amaçlarının ve stratejilerinin bu mekanizmalar doğrultusunda oluşturulmasını sağlar. - Yönetim kurulunun etkin çalışmasını sağlar. - İcrada yer almayan yönetim kurulu üyelerinin ve üst yönetimin şirket risklerine ve yönetim uygulamalarına vakıf olmalarını sağlar. - Rakipler karşısında performansın ölçümünü sağlar.

1.13.4. Kurumsal Yönetişim Endeksi Kurumsal yönetişim standartları her geçen gün daha zorlayıcı bir hal almaktadır. Bu konuda standartlar dört seviyede oluşmaktadır174: 1. Bilimsel araştırma sonucunda yapılan kıyaslamalar ve en iyi uygulama örnekleri, 2. Bağımsız kuruluşların, şirketlerin yıllık raporlarını inceleyerek yaptıkları değerlendirmeler sonucunda kamuoyu ile paylaşılan endeksler,

172 Saha Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri, “Kurumsal Yönetim Derecelendirme”, http://www.saharating.com/ 173 M. Yüksel, a.g.m., s. 1. 174 Yılmaz Argüden, “Kurumsal Yönetişim Endeksi”, s. 1. http://ref.advancity.net/Moduller/Makaleler/MakaleForm.aspx?MkId=48 51

3. Şirketlerin bağımsız derecelendirme kuruluşlarından talep ederek aldıkları derecelendirmeler, 4. SPK kuralları, Sarbanes-Oxley Kanunu gibi hukuki düzenlemeler sonucunda halka açık şirketlerin uyması gerekli olan zorunlu uygulamalar. Kurumsal Yönetişim Endeksi, İMKB pazarlarında işlem gören ve SPK’nın yayımladığı kurumsal yönetişim ilkelerine uyumuna ilişkin olarak belirlenmiş derecelendirme notuna sahip şirketlerin “İMKB Kurumsal Yönetim Endeksi Temel Kuralları”na göre fiyat ve getiri performanslarının ölçülmesi amacıyla oluşturulmuştur175. Kanada’da yayınlanan Globe and Mail gazetesinin bu konuda oluşturduğu endeks ciddiye alınan bir çalışma olarak güzel bir örnek oluşturmaktadır. Bu endeks için yapılan değerlendirmeler ülkemizde yapılan geliştirme çabalarına da destek olabilecek bilgiler içermektedir. Bu endekste ele alınan konular ve her konuda tam puan alınabilmesi için konulan standartlar dört temel konuda özetlenebilir176. Yönetim Kurulunun Oluşumu İle İlgili Konular 1. Şirketin yönetim kurulunda bulunan bağımsız üyelerin oranının 2/3’ten yüksek olması. 2. Denetim komitesinde bulunan üyelerin tamamen bağımsız olması. 3. Ücret ve performans yönetimi komitesindeki üyelerin tamamen bağımsız olması. 4. Yönetim kurulu aday belirleme komitesi üyelerinin tamamen bağımsız üyelerden oluşması. 5. Yönetim Kurulu Başkan ve İcra Başkanı (CEO) ayrı olması. 6. Aynı bağımsız üyelerin farklı şirketlerin yönetim kurulunda birlikte çalışmıyor olması. 7. Bağımsız üyelerin aynı borsada kote şirketlerin altıdan fazlasında üye olarak görev yapmıyor olması. 8. Yönetim kurulunda birden fazla kadın üye olması. 9. Yönetim kurulunun kendi performansını değerlendirme sistemini uyguluyor olması ve bu konudaki değerlendirme sonucu hakkında yıllık raporlarda bilgi veriliyor olması. 10. Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin düzenli olarak yönetimin bulunmadığı toplantılarda yönetimin değerlendirilmesiyle ilgili toplantılar yapıyor olması.

175 http://www.denetimnet.net/Pages/kurumsalyonetimendeksiileilgilibilgiler.aspx 176 Y. Argüden, a.g.m., s. 2. 52

Yönetim Kurulunun ve Yönetimin Hisse Sahipliği ve Ücret Sistemi İle İlgili Konular 1. Belli bir zaman içerisinde yönetim kurulu üyelerinin en az üç senelik ücretlerine eşit düzeyde şirket hissesine sahip olma zorunluluğu (yıllık ücretin $ 100.000’ı aştığı durumlarda 1,5 senelik hisse yatırımı da yeterli sayılıyor). 2. İcra Başkanının en az bir yıllık ücretine eşit düzeyde hisse sahibi olması. 3. Şirketin yönetim kurulu üyelerine ve yöneticilerine kredi vermiyor olması. 4. Şirketin yıllık raporlarında İcra Başkanının ücret ve ödüllendirilmesiyle ilgili detay bilgilerin veriliyor olması ve bu bilgilerin ulaşılması gereken hedefleri, piyasa kıyaslamaları ve geçen sene hedeflerin ne kadarına ulaşıldığının bildiriliyor olması. Hissedar Haklarıyla İlgili Konular 1. Her yönetim kurulu üyesi için ayrı ayrı oylama yapılabiliyor olması. 2. Şirketin yöneticilere verdiği hisse senedi opsiyonlarının toplamının şirket hisselerinin % 5’ini geçmiyor olması. 3. Herhangi bir sene için verilen hisse opsiyonlarının toplam hisselerin % 1,5’ini geçmiyor olması. 4. Hisse senedi opsiyonlarının uzun vadeli performans hedefleri için kullanıldığını belirlemek üzere hak edişlerin belli bir süreye yayılmış olması. 5. Şirket hisselerinde farklı oy hakları olan hisse gruplarının olmaması. Yıllık Raporlarda Açıklanan Konularla İlgili Konular 1. Yönetim kurulu üyelerinin bağımsızlığı ve şirket ile ilgili işlemlere konu olan başka şirketlerle de bağlantıları konusunda detaylı bilgi sunulması. 2. Şirket denetçilerinin denetim ve danışmanlık gelirleri olarak şirketten elde ettiği gelirlerinin raporlanıyor olması. 3. Şirket yönetim kurulu üyelerinin yetkinlikleri ile bilgilerin ve üyesi olduğu diğer yönetim kurulu üyelikleri ile ilgili bilgilerin sunuluyor olması. 4. Yönetim kurulu üyelerinin komite ve yönetim kurulu toplantılarına katılım durumlarıyla ilgili bilgilerin raporlanıyor olması. Bu bağlamda, halka açık şirketlerimizin kendilerini, uluslararası sermaye piyasalarının beklentilerini de yansıtan, bu kriterlere göre değerlendirmeleri kurumsal yönetişim performanslarını geliştirmede fayda sağlayacaktır177.

177 Y. Argüden, a.g.m., s. 3. 53

1.13.5. Kurumsal Yönetişim Endeksinin Şirketlere ve Yatırımcılara Sağlayacağı Katma Değer Kurumsal yönetişim ilkelerinin uygulamada yaygınlık kazanması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, ekonomik istikrarın ve rekabet eşitliğinin sağlanması gibi sonuçlarıyla ekonomik kalkınmaya destek olacaktır. Kurumsal yönetişimin kalitesinin yüksek olması, düşük sermaye maliyeti, finansman imkanlarının ve likiditenin artması, krizlerin daha kolay atlatılması anlamına gelmektedir. Kurumsal Yönetişim Endeksi’ne dahil olan iyi kurumsal yönetişim uygulamalarına sahip şirketlerin değeri ve saygınlığı artacak ve kurumsal yönetişim ilkelerini uygulayan diğer şirketler için bir referans kaynağı olacaklardır. Bu şirketler ayrıca Türkiye’de portföy yatırımı yapacak yabancı yatırımcıların ilgisinde öncelik sahibi olacaktır. Kurumsal Yönetişim Endeksi’ne dahil olmanın şirketlere getireceği bir başka fayda da, İMKB Kotasyon ücretlerinde % 50 indirim teşvikinden yararlanma olanağı sağlamasıdır. Yatırımcı açısından baktığımız zaman ise, Kurumsal Yönetişim Endeksi’nin yaygın olarak hayata geçmesi ile birlikte yatırımcıların kurumsal yönetimi öğrenme süreci hızlanacak ve konu hakkındaki farkındalıkları artacaktır178. Bu bağlamda, yatırımcıların tercihlerini yapmadan önce tam bilgi sahibi olmaları ve fırsat maliyetlerini daha doğru analiz edebilmeleri olanaklı hale gelecektir.

1.14. Kurumsal Yönetişim İle Şirket Performansı Arasındaki İlişki Kurumsal yönetişimin şirket performansına etkisi ne olur? Burada bir görüşe göre; daha büyük yönetim kurulları şirket performansı için daha iyidir. Çünkü onlar daha iyi kararlar almak için uzman düzenlemelere sahiptirler ve hükmetmek için güçlü bir CEO daha iyidir. Buna karşın son zamanlarda, daha küçük yönetim kurullarına doğru bir geçiş vurgulanmaktadır. Jensen, Lipton ve Lorsch, büyük yönetim kurullarının daha az etkili olduğunu ileri sürmektedir. Bunun sebebi, çok büyük yönetim kurullarının süreç problemleri ve koordinasyonu sağlamadaki güçlükleridir179. Kurumsal yönetişim kavramı genel olarak iş örgütlerinin, toplumun çıkarlarını gözeterek yönetilmesi ve işletme performansının bu yolla artırılması gerektiğini vurgulamaktadır180.

178 http://www.denetimnet.net/Pages/kurumsalyonetimendeksiileilgilibilgiler.aspx 179 Anthony Kyereboah, Coleman Nicholas Biekme, “The Link Between Corporate Governance and Performance of The Non-Traditional Export Sector: Evidence of Ghana”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 5, 2006, s. 612. 180 B. Baraz, a.g.m., s. 763. 54

Kurumsal yönetişim, ekonomik verimliliği ve büyümeyi artırma ile birlikte aynı zamanda yatırımcı güveninin kazanılmasının anahtar unsurudur. Kurumsal yönetişim; bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer paydaşlar arasındaki bir dizi ilişkiyi kapsadığı gibi şirketin hedeflerinin belirlendiği bir yapıyı ortaya koymakta ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağının ve performansın nasıl denetleneceğinin yollarını çizmektedir181. Kurumsal yönetişim ile şirket performansı arasında bir ilişkinin olup olmadığını test etmek üzere çok sayıda ampirik çalışma yapılmıştır. Bunlardan bazıları ve ulaşılan sonuçlar aşağıda yer almaktadır: Kirkpatrick (2004)’e göre; OECD’nin yayınladığı en iyi kurumsal yönetişim prensipleri (1999), geçen beş yıl içinde başlangıçtaki durumla kıyaslandığında, bu prensiplerin uygulanılması ilerlemeye de önemli katkı sağlamıştır. Kurumsal yönetişimi uygulayan piyasalarda finansal istikrar, ekonomik büyümenin sürdürülmesi, güvenilirlik, dürüstlük ve verimlilik hususlarında temel katkı sağladığına inanılmaktadır182. Kirkpatrick’in araştırma soruları, en iyi uygulamalardan sapma derecesini ispatlama temeli üzerine odaklanmaktadır: - Şirket başarısızlığına bağlama; Bu, en iyi kurumsal yönetişim uygulamalarına ilişkin prensiplerden her birini başarısızlığa bağlı olarak şirketin nasıl gerçekleştirdiğini anlamaya çalışan, negatif bir önermedir. - İyi kurumsal yönetişim yapısını hakim kılma; Bu, şirketin en iyi kurumsal yönetişim uygulamalarını farkına varma derecesini gösteren, pozitif bir önermedir. - En iyi uygulamaların ihlali; Bu, başarı için gerekli en iyi uygulama ilkelerinin ihlalinin alanlarını belirlemeye çalışan, negatif bir önermedir. Araştırma soruları ile kurumsal yönetişim perspektifinde kurumsal yönetişim ilkelerinin sentezi anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bunların olumsuzluğu, kurumsal yönetişim açısından şirket başarısızlığına yol açan nedenler olduğundan, şirketin sürdürülebilirliği için kritik faktörler olarak gözlemlenmektedir183. Boubakri, Cosset ve Guedhami (2003); Asya’da yakın zamanda özelleştirilen şirketlerde özelleştirme sonrası karlılık, etkinlik ve üretkenliğin arttığı gözlenmiş ve performanstaki bu artışın temelde kurumsal yönetişim kalitesine bağlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Hiraki, Inoue, Ito, Kuroki ve Masuda (2003); kurumsal yönetişimle ilgili

181 C. Şenol, a.g.m., s. 6. 182 Amerta Mardjono, “A Tale of Corporate Governance: Lessons Why Firms Fail”, Managerial Auditing Journal, Vol: 20, No: 3, 2005, s. 276. 183 A. Mardjono, a.g.m., s. 277. 55 yaptıkları çalışmada, sermaye yapısı ve banka kredilerinin alternatif kurumsal yapılar üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Sonuç olarak araştırmacılar, yönetimsel sahipliğin (managerial ownership) şirket değeriyle monotonik ve pozitif yönde bir ilişkisi bulunduğunu ortaya koymuşlardır184. Kurumsal yönetişim kalitesi (Corporate Governance Quality-CGQ)’ndeki iyileşmelerin etkisini ölçmek için kriter olarak; kazançta büyüme, verimlilikte ve ülkenin yatırım seviyesinde ilerleme, sanayisinde büyüme değerlendirilmektedir. CGQ endeksi, basit olarak kurumsal yönetişim sonuçlarının ölçülmesinde; şeffaflık, kamuya açıklama ve hesap verebilirlik boyutlarının üçünün ortalamasını esas alır185. Gompers, Ishii ve Metrick (2003) tarafından yapılan araştırmaya göre; bir yatırım stratejisi olarak, güçlü pay sahipleri hakları olan şirketi satın alıp satmada, zayıf pay sahipleri hakları olan şirketi satın alıp satmaya göre yıllık % 8,5 daha fazla kazanca ulaşılmıştır186. Bu bağlamda, kurumsal yönetişim ve performans arasında güçlü bir ilişki ortaya konulmuştur. Claessens ve Fan (2002)’a göre; profesyonel firmaların çoğu, daha ucuz finansmana erişmek amacıyla, daha iyi yönetim için, kendi yönetimlerine yol gösteren rehber almışlardır. McKinsey tarafından yapılan bir araştırma göstermektedir ki; yatırımcılar iyi bilinen bir şirket için % 25 daha fazla para ödemeye isteklidirler187. Mevcut araştırmaların doğru/sağlıklı şekilde yorumlanması ve yapılacak araştırmalara yön vermesi bakımından, kurumsal yönetişimle ilişki kurulacak performans ya da başarı ölçülerini; Temel (Geleneksel) Başarı Ölçüleri ve Piyasa Kaynaklı Ölçüler şeklinde sınıflandırmakta yarar vardır. Kurumsal yönetişim ile performans ilişkisini araştıran yurt dışında ve içinde yapılan ampirik araştırmalarda genelde bu sınıflandırmaya uygun bir yol izlendiği anlaşılmaktadır. Araştırmalarda, piyasayla ilişkili performans ölçüsü olarak genelde hisse senedi fiyatlarından yola çıkılarak hesaplanan hisse senedi getirisi ya da Birikimli Düzeltilmiş Getiri (Cumulative Adjusted Return-CAR) kullanılmıştır. Yapılan araştırmalarda kullanılan temel performans/başarı ölçüleri ise aşağıda sıralanmıştır188:

184 Coşkun Can Aktan, “Kurumsal Yönetim ile Şirket Performansı Arasındaki İlişki”, http://www.canaktan.org/yonetim/kurumsal-yonetim/sirket-performansi.htm 185 Gianni De Nicolo, Luc Laeven, Kenichi Ueda, “Corporate Governance Quality: Trends and Real Effects”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 17, 2008, s. 199. 186 E. M. Runesson vd., a.g.m., s. 18. 187 Kamala Gollakota, Vipin Gupta, “History Ownership Forms and Corporate Governance in India”, Journal of Management History, Vol: 12, No: 2, 2006, s. 193. 188 A. Osman Gürbüz, “Kurumsal Yönetim: Ülkemizdeki Düzeyine İlişkin Değerlendirmeler”, Muhasebe Denetimi Sempozyumu, Belek-Antalya, 20-24 Nisan 2005, s. 2. 56

- Defter Değeri/Piyasa Değeri, - Firma Ölçeği, - Tobin’s Q [Varlıkların Piyasa Değeri / Varlıkları Tahmini Yerine Koyma Maliyeti], - Temettü Verimi, - Karlılık, - Aktif Karlılığındaki Değişim, - Özkaynak Karlılığındaki Değişim, - Nakit Akımlarındaki Değişim. Avrupa Kurumsal Yönetişim Ekibi Başkanı Hans Hirst’e göre; kurumsal yönetişim bir risk faktörü olarak görülebilecek olsa da şirket performansı ve bir şirketin hisse senedi risk primi ile onun piyasa değeri arasındaki ilişkiden ortaya çıkan şirket değerlemesi açısından önemi açıktır189. Kurumsal yönetişimin gelişmesi, kurumların değerini artırabilir. Sadece hisse fiyatları ve en küçük işlerden yatırımlara kadar şirket performansı değil aynı zamanda makro ekonomik seviyede şirketin temel unsurlarının sektör performansı da saptanabilir190. Morey, Gottesman, Baker ve Godridge (2008), çalışmalarında yönetişim ve firma değeri arasında pozitif yönlü önemli bir ilişki tespit etmişlerdir. Buna ilaveten, ülke riski analizinde, firmaların konuşlandıkları ülkelerde göreceli olarak yüksek politik riske karşılık düşük finansal riske sahip diğer ülkelerin firmalarının daha yüksek değere sahip oldukları gözlemlenmiştir191. Kurumsal yönetişim-performans ilişkisini araştıran çalışmalar farklı ülkelerde, farklı koşullarda, farklı zaman aralıklarında ve farklı örnek kütleler dikkate alınarak yapılmıştır. Kurumsal yönetişim standartları aynı bile olsa, her ülkede farklı kurumsal yönetişim anlayışının ve uygulamasının olması doğaldır. Bu yüzden araştırmalarda farklı sonuçlara ulaşılmış olması da doğal karşılanmalıdır. Ancak, çoğu araştırmada kurumsal yönetişim-performans ilişkisinin (genelde hisse senedi fiyat getirisiyle hesaplanan) piyasa

189 Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği, Ayın Konuğu: Hans Hirst, http://www.tkyd.org/tr/content.asp?PID={BCB844BA-EC5A-482D-9C2E-263EBCA22B04} 190 E. Philip Davis, “Institutional Investors Corporate Governance and the Performance of the Corporate Sector”, Economic Systems, Vol: 26, 2002, s. 226. 191 Matthew Morey, Aron Gottesman, Edward Baker, Ben Godridge, “Does Better Corporate Governance Result in Higher Valuations in Emerging Markets? Another Examination Using a New Data Set”, Journal of Banking&Finance, Vol: 33, 2009, s. 261. 57 temelli ölçülerle, geleneksel (firma performansı temelli) ölçülere göre daha yüksek ve anlamlı çıktığı söylenebilir192.

1.15. Kurumsal Yönetişimin Türkiye’de Tarihi Gelişimi Türkiye’de “yönetişim” kavramı ile ilk tanışma 30 Mayıs-14 Haziran 1996 arasında İstanbul’da gerçekleştirilen Habitat II Zirvesi ile olmuştur. Zirvede, “yaşanabilirlik, aktif katılımcılık, sahiplenme, yönetişim, açıklık ve şeffaflık” gibi yeni kavramların hayata geçebilmesi için çok aktörlü bir “yönetişim” öngörülmüştür. Bu bağlamda Habitat II Zirvesi, yalnızca hükümetleri değil, yerel yönetimleri, iş çevrelerini ve sivil girişimleri de sorunların çözümünde sorumlu kılmaktadır193. OECD Kurumsal Yönetişim İlkelerini, TÜSİAD 2000 yılında, Türkçe’ye çevirerek, “Kurumsal Yönetim İlkeleri” adı altında kitap olarak yayınlamıştır. SPK’da bu ilkeleri 2003’de web sitesinden Türkçe ve İngilizce olarak yayınlamış ve bu ilkelerin uygulanmasının Türk sermaye piyasalarına, işletmelerine ve tasarruf sahiplerine önemli katkılar sağlayacağını duyurmuştur194. Yaşanan tüm gelişmelerle birlikte bu konu önce uluslararası piyasalarda gündeme geldi. Yatırımcı çevreler; usulsüzlük yapan, yaptığı bu usulsüzlükle vergi kaybına ve işsizliğe yol açan, ülke ekonomisini tahrip eden yapılara karşı birtakım önlemler alma çabası içine girdiler. Bu çabaların en başında kurumsal yönetişim ilkelerinin uygulanması geldi. Türkiye’de de TÜSİAD’ın öncülüğünde başlamış olan çalışmaların sonucunda Kurumsal Yönetim Derneği kuruldu195. Kurumsal Yönetim Derneği, kurumsal yönetişim anlayışının ülkemizde tanınmasına ve gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla kurulmuş, en iyi uygulamaların yaygınlaşıp uygulanmasını sağlamak için Ocak 2003’te faaliyetine resmen başlamıştır. Derneğin amacı; şirketlerin yönetim kurulları ile çalışıp, kurumsal yönetişimin ilkeleriyle ve en iyi uygulamalarıyla tanışmaları, bunları benimsemeleri ve uygulamaları için gerekli deneyimi ve birikimi kendilerine aktarmak ve her adımda yardımcı olmaktır. Nihai amaç; Türkiye’deki şirket ve kurumların dünyanın en ileri ülkelerindeki kurumlarla eş değerde

192 A. O. Gürbüz, a.g.m., s. 3. 193 Şenol Babuşcu, “Türkiye’de Yönetişim-1” , http://www.bankaciyiz.biz/modules.php?name=Makale&op=showcontent&id=299 194 L. V. Berghe vd., a.g.e., s. 29. 195 Aclan Acar, “Kurumsal Yönetişimin Kilit Noktası: İnsan”, NTVMSNBC, 18 Şubat 2005, http://www.ntvmsnbc.com/news/310264.asp 58 performans ve kalıcılık hedeflerine ulaşmalarını sağlamak ve Türk şirketlerinde finansal ve yönetsel şeffaflığı artırmaktır196. Bankalar arasında birlikteliği sağlama adına ülkemizde kurulan ilk kuruluş Türkiye Bankalar Birliği’dir. Kurumsal yönetişimin, bankacılık sektöründeki yerini vurgulamada ise Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu (BDDK)’nın kurulması bir kilometre taşı olmuştur. Katılım Bankaları, kara zarara eşit ortak olma ve değerlendirme, mevduata sahiplik oranı ve temel ilkeleri ile pay sahiplerinin bir tüzel kişiliğidir. Mudaraba ve muşaraka sözleşmeleriyle, gelişmiş finansal enstrümanlara temel ilkelerin uygulanması ile ilgili olarak Katılım Bankalarının yasal geçerliliği ihdas edilmektedir. Yerleşik açıklık (built-in openness) ve şeffaflık (transparent) bu kurumların doğasında vardır. Kurumsal yönetişim açısından bilginin paylaşımı, şura süreci (shuratic process) yolu ile gerçekleşmektedir197. Bankacılık sektöründe, faizsiz sistemle bankacılık faaliyeti yapan katılım bankaları (2006 yılına kadar ki ismiyle özel finans kurumları) için de radikal yenilikler getirilmiş ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği kurularak, katılım bankalarının bankacılık sektörüyle entegrasyonu tamamlanmıştır.

1.16. Türkiye’de Kurumsal Yönetişimi Tetikleyici Yapısal Değişimler Türkiye’deki kurumsal yönetişim tartışmaları üç nokta üzerinde toplanır198: - Azınlık hissedarlar ve kreditörlerin hakları, - Kanunların düzenlenme ve uygulanması, - Yasal düzenleme yapısında zayıflık ve belirsizlikler. Türkiye’de kurumsal yönetişimin yayılımını kolaylaştıran temel tetikleyici yapısal değişim, krizlerin ekonomi ve şirketler üzerindeki etkilerinden kaynaklanmaktadır. Ülke, 1994 krizini izleyen Kasım 2000 ve Şubat 2001 ekonomik krizleriyle çok önemli bir sarsıntı yaşanmış ve ekonomik krizin tetikleyicilerinden en önemlisi de bankacılık sektörü olmuştur. Kurt vd. (2007)’e göre; kurumsal yönetişim pratiğinin dikkat çekici yönü, diğer yönetim pratiklerinin aksine yerel bilgi pazarına ağırlıklı olarak hükümet ve devlet kurumları eliyle nüfuz etmesidir. Bu kurumlar ise, kurumsal yönetişime ilişkin zorlayıcı

196 Kurumsal Yönetim Derneği, “Türkiye Kurumsal Yönetim Harita Araştırması”, Kalder, Sayı: 93, Temmuz 2005. 197 Masudul Alam Choudhury, Mohammad Ziaul Hoque, “Corporate Governance in Islamic Perspective”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 2, 2006, s. 127. 198 M. Ararat vd., a.g.m., ss. 64-65. 59 baskıların meşruiyetini ekonomik sistemde derin etkiler bırakan 2001 krizini kullanarak kazanmaktadır. Özellikle “etkin yönetilmeyen” özel sektör ve kamu bankalarının etkisinin büyük olduğu, bu krizin alt unsurlarına bakıldığında, bu unsurların kurumsal yönetişim ihlalleriyle büyük oranda örtüşmesi, bu yönetim pratiğinin hızla yerleşmesine ve yayılımına katkı sağlamıştır. Yine Başbakanlık Müsteşarlığı’nca hazırlanan “Kamu Yönetimi Reformu Kanun Tasarısı”nda kurumsal yönetişim mantığıyla paralel bir reform içeriğinin oluşturulması, bir yönetim pratiği olarak kurumsal yönetişimin devlet eliyle yerleştirildiği tezini desteklemektedir. Özel sektör işletmelerinin ise, özel sektör bankalarına göre daha liberal bir bağlamda faaliyet göstermeleri, bu işletmelerin kurumsal yönetişim yaklaşımını evrimsel olarak benimsediklerini ve bünyelerine yerleştirdiklerini akla getirebilir. Dolayısıyla, özel sektör kesiminin kurumsal yönetişime ilişkin verdiği tepki görece olarak düşüktür199.

1.17. Bankalarda Kurumsal Yönetişim Kavramı

Bankalarda kurumsal yönetişim, bu kuruluşların iş ve faaliyetlerinin yönetim kurulu ve üst düzey yönetimlerince idare edildikleri bir yapıyı ifade etmektedir. Bankalarda kurumsal yönetişim; kurumsal hedeflerin oluşturulmasını, mevduat sahiplerinin haklarının korunmasını, bankacılık sisteminin mevcut yasalara ve düzenlemelere uyumlu olarak daha güvenilir ve etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmeleri beklentisi ile kurumsal faaliyet ve davranışların düzenlenmesini, pay sahiplerinin 200 menfaatlerinin gözetilmesini içermektedir . Almanya ve Japonya, bankaların şirket performansı üzerinde önemli bir etkisi olduğunu vurgulamak üzere örnek gösterilen ülkelerdir. Bankaların rolü gözlemleme, gerekli durumlarda disipline etmeyle sınırlı kalmayıp, özellikle Japonya örneğinde olduğu gibi şirketin zor anlarında nakit akışını genişletmek, yönetimde değişikliklere gitmek ve bunların yanında yeniden yapılanmayı (restructuring) teşvik etmek gibi etkileri de 201 kapsar . Finansal krizin ve 2000’lerin başındaki kurumsal skandalların ardından kurumsal yönetişim ihtiyacı, başta bankacılık olmak üzere tüm piyasalarda bir gereklilik haline

199 Mustafa Kurt, Murad Kayacan, Türkiye’de İşletmecilikte Yeni Perspektifler, Gazi Kitapevi, Ankara, 2007, ss. 245-257. 200 Ahmet Beyaz, “Bankalarda Kurumsal Yönetim Uygulamaları”, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, Kasım-Aralık 2003, s. 1. 201 M. Ararat vd., a.g.r., s. 62. 60 gelmişti202. Bu bağlamda, yapılan çalışmalar sonucunda 1 Kasım 2005 tarihinden itibaren 5411 Sayılı Bankalar Kanunu ile bankaların uymakla yükümlü olduğu kurumsal yönetişim ilkeleri bankacılık sektörümüze girmiştir.

1.17.1. Bankalarda Kurumsal Yönetişimin Yapısı Kurumsal yönetişimin yapısı bankalarda, ekonomik kazançları da içeren kurumsal hedeflerin oluşturulması, günlük operasyonel faaliyetlerin sürdürülmesi, pay sahiplerinin menfaatlerinin gözetilmesi, bankacılık sisteminin mevcut yasalara ve düzenlemelere uyumlu olarak daha güvenilir ve etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmesi, mevduat sahiplerinin haklarının korunması konusundaki yaklaşımları içermektedir203. Bankacılık endüstrisinin bakış açısıyla kurumsal yönetişim, kuruluşların iş ve faaliyetlerinin yönetim kurulu ve üst düzey yönetimlerince idare edildikleri bir yapıyı ifade eder. Kurumsal yönetişimin yapısı bankaların, - Kurumsal hedeflerin oluşturulması (ekonomik kazançların sağlanması dahil), - Günlük operasyonel faaliyetlerin sürdürülmesi, - Pay sahiplerinin menfaatlerinin gözetilmesi, - Bankacılık sisteminin mevcut yasalara ve düzenlemelere uyumlu olarak daha güvenilir ve etkin bir şekilde faaliyet gösterebilmeleri beklentisi ile kurumsal faaliyet ve davranışların düzenlenmesi, - Mevduat sahiplerinin haklarının korunması, konusundaki yaklaşımlarını etkilemektedir204.

1.17.2. Bankalar Kanuna Göre Kurumsal Yönetişim 1 Kasım 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun “Kurumsal Yönetim” başlıklı üçüncü kısmında, yönetim kurulunun görev, sorumluluk ve niteliklerine, iç kontrol ve risk yönetim sistemlerinin oluşturulmasına ve işleyişine, bağımsız denetime ve finansal raporlamaya ilişkin maddelere yer verilmiştir. Getirilen en önemli yeniliklerden bir tanesi, yönetim kurulunun gözetim ve denetim faaliyetlerinin yerine getirilmesine yardımcı olmak üzere, bir denetim komitesinin oluşturulmasının zorunlu hale getirilmesidir. Bankalar, icracı olmayan en az 2 yönetim kurulu üyesinden

202 N. Aslı Tekinay, “Türk Şirketleri 4 Önemli Konuda Fark Yaratmalı”, Capital Dergisi, Ocak 2006, s. 64. 203 A. Beyaz, a.g.m., s. 2. 204 Türkiye Bankalar Birliği Bankacılık ve Araştırma Grubu, “Bankalarda Kurumsal Yönetim”, Türkiye Bankalar Birliği, Eylül 1999, ss. 4-5. 61 oluşan bir denetim komitesi oluşturulmakla yükümlü kılınmışlardır. Ayrıca denetim komitesinin görev ve sorumlulukları da detaylı olarak açıklanmıştır. Buna göre205; - İç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin etkinliğinin ve yeterliliğinin gözetilmesi, - Bu sistemler ile muhasebe ve raporlama sistemlerinin bu kanun ve ilgili düzenlemeler çerçevesinde işleyişinin ve üretilen bilgilerin bütünlüğünün gözetilmesi, - Bağımsız denetçilerin seçimine ilişkin ön değerlendirmelerin yapılması, - Bağımsız denetçilerin faaliyetlerinin izlenmesi, denetim komitesinin faaliyetleri olarak tanımlanmıştır.

1.17.3. Bankalarda Kurumsal Yönetişim Bağlamında Risk Yönetimi Bankalarda risk yönetimi, baş edilmesi düşünülen riskler gerçekleşecek olursa, hangi dokümanlarla risklere karşı konulacağı hakkında strateji geliştirme ile ilgilidir206. Finansal sistemlerin yakınlaşması, kurumsal yönetişim mekanizmalarının da yakınlaşmasına neden olmaktadır207. Kurumsal yönetişim çerçevesinde aşağıdaki amaçlara yönelik olarak şirketlerin iç proseslerini kapsayan bir “İç Kontrol Sistematiği” (İKS) kurulması gerekmektedir208; - Finansal raporlamaların güvenilirliğini sağlamak (Sarbanes-Oxley Act) - Operatif proseslerin etkinliğini ve verimliliğini gözden geçirmek ve kontrol etmek (Operations) - Kanunlar ve “Guideline”lara uyumu denetlemek (Compliance) Yukarıdaki amaçlardan anlaşılacağı üzere; kurumsal yönetişim modeli, şirketlerdeki risk yönetim sürecini test etmek, iş süreçlerindeki kontrol mekanizmalarının riskleri karşılamada ne kadar etkin ve verimli olduğunu değerlendirmek, söz konusu kontrollere ilişkin eksikleri belirlemek ve geliştirme önerilerini sunmak esasına dayanmaktadır. Etkin bir İç Kontrol Sistemi (İKS), şirketin organizasyon yapısından, politikalara ve prosedürlere, insan kaynakları yönetiminden muhasebe ve yönetim raporlama sistematiğine kadar birçok konuyu sorgular. Etkin bir kurumsal yönetişim modeline sahip bir şirketin piyasa değeri, diğerlerine göre daha yüksek olur. İç denetimler,

205 Ö. Dalgıç, a.g.m., ss. 7-8. 206 Kim Heldman, Project Manager’s Spotlight on Risk Management, Sybex Inc., USA, 2005, s. 7. 207 Andy Mullineux, “Financial Sector Convergence and Corporate Governance”, Journal of Financial Regulation and Compliance, Vol: 15, No: 1, 2007, s. 15. 208 Altay Onur, “İç Denetimlerin Önemi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=614

62

şirketin bağımsız denetim maliyetlerini azaltır. Şirket içindeki suistimalleri ve kanuna aykırı hususları tespit ederek maddi kayıp ve cezaları oluşmadan önler, şirket imajına katkıda bulunur. Bunun yanı sıra, kurumsal yönetişim şirketin finans işleri için bir ülkeden diğerine farklı düzenlemeler gerektirir. Bu farklılıkların gelenekler göz önüne alındığında bankacılarla ilgili yönü, sözleşmeden doğan borç oranları ve büyüklüğüdür209. Yeni ürün ve aktivitenin uygulamasına başlanmadan önce, uygun operasyonel süreçlerin ve risk kontrol sistemlerinin oluşturulması şarttır. Yeni ürün ve aktivitenin uygulamasına başlanmadan önce, yönetim kurulu için oluşturulan teklif210; - İlgili ürün ya da aktivitenin tanımını, - İlgili ürün ya da aktiviteye yönelik etkin risk yönetiminin tesisi için gerekli kaynakları, - Önerilen ürün ya da aktivitenin, bankanın genel finansal yapısı ile sermaye seviyesine uygunluğunun analizini, - Önerilen ürün ya da aktivitenin taşıdığı risk ya da risklerin ölçülmesi, izlenmesi ve kontrolüne yönelik halihazırda var olan ya da oluşturulması planlanan prosedürleri içermelidir. Rekabetin yoğun olduğu piyasalarda faaliyet gösteren bankalar, rakiplerinden önce hareket edip, pazar payı kapabilmek endişesiyle hareket ettiklerinden, bu prensibe gereken özen ve önemi göstermeyebilirler. Bu prensibin bankalarda yerleşik olarak risk kültürünün bir parçası olarak benimsenebilmesi için, denetim otoritelerinin konuya ilişkin denetim ve gözetim faaliyetlerini yoğunlaştırması önem arz etmektedir. Kurum içerisinde faaliyetleri düzenleyen, denetleyen kanunlara, yönetmeliklere uyulmalıdır. Özellikle kurumun ilişkili olduğu tüm merci, kurum ve müşterilere karşı şeffaf ve tarafsız politikalar geliştirilerek uygulanmalıdır. Yeni ürünlerin sunulması öncesinde kuruma gelecek ilave riskler ve kontrol mekanizmaları ile ilgili tanımlama, ölçüm, onay ve raporlama gereksinimlerinin çözüme kavuşturulmasına önem verilmelidir.

209 G. Johnson vd., a.g.e., ss. 205-206. 210 Ebru Tuncer, “Basel II Sadece Yeni Bir Sermaye Yeterlilik Oranı Hesaplama Yöntemi Değildir”, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, Mart-Nisan 2005, s. 2. 63

Ayrıca211; - Bankaların gözetim ve denetiminden sorumlu otorite olan BDDK, taşıdığı sorumlulukları yerine getirmek ve görevlerini etkin olarak sürdürebilmek için faaliyetlerinde bağımsız olmalı, gerekli yasal yetki ve araçlara sahip olmalıdır. - Tasarrufların ekonomik açıdan en iyi biçimde kullanılmasında mali sektörün etkin ve sağlıklı olarak çalışması büyük önem taşımaktadır. Etkin, sağlıklı çalışan ve büyüyen bir mali sistemin oluşturulması, mali sisteme duyulan güvene ve politik istikrarın desteği ile sağlanmış makroekonomik istikrara bağlıdır. - Sermaye piyasaları henüz gelişme aşamasında olan ülkemizde, genel olarak bankacılık sisteminin mali sektörün temelini oluşturduğu söylenebilir. Mali kaynakların çok büyük bir bölümü bankalarımız tarafından toplanmakta ve kullandırılmaktadır. Bu nedenlerle, bankalarımızın aracılık işlemlerini daha etkin ve verimli yapabilmelerini sağlayacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesi büyük önem taşımaktadır. - Geçmişten gelen sorunlar nedeniyle, yeni düzenlemelerin uygulanabilirliği ve gelecekte yaratacağı muhtemel sorunlar, uygulayıcıların görüşleri ile birlikte dikkatle değerlendirilmelidir. - Uzun dönemde özkaynakları besleyen en temel kaynak olan kar oluşumu ve sürekliliği açısından bankacılık sisteminin kar edeceği sağlıklı ekonomik bir ortam yaratılmalıdır. - Ekonomide risklerin arttığı ortamda bankalardan sermaye artırmalarını beklemek gerçekçi değildir. Bu noktada bankalar risklerini sınırlandırmayı tercih edebilirler. - Türkiye ekonomisinde yapılmakta olan reformların, kamu-özel, mali sektör-reel sektör, tüm kesimleri eş anlı olarak kapsayacak biçimde ve senkronize olarak yapılması önemlidir. - Mali sistemde yer alan banka dışı kurumların rekabet içinde, gelecekte benzer düzenleme ve denetime tabi olmaları sağlanmalıdır. - Bankalarda yerinden denetimcilerle, uzaktan denetimciler arasında çok yönlü bir akışkanlık yaratılmalıdır.

211 K. Evren Bolgün, M. Barış Akçay, Risk Yönetimi, Scala Yayıncılık, İstanbul, 2005, ss. 527-528. 64

1.17.4. Basel Komitesinin Bankalara İlişkin Kurumsal Yönetişim İlkeleri Banka denetimine ilişkin standartları belirleyen Basel Bankacılık Denetim Komitesi, Eylül 1999 yılında yayınladığı “Enhancing Corporate Governance for Banking Organisations” isimli çalışma ile bankaların uyması gerekli kurumsal yönetişim ilkelerini belirlemiştir. Basel Komitesi’nin bankalara ilişkin kurumsal yönetişim yaklaşımında şu ilkeler esas alınmaktadır: - Büyümek için, kısa dönemli karlılık, nakit akışı ve ücret ödemeleri kurban edilebilir. - Banka içi stratejik hedef ve ortak değerlerin belirlenmesi, - Yetki ve sorumlulukların açık bir şekilde belirlenmesi, - Yönetim kurulu üyelerinin yetkin olmalarının, kurumsal yönetişimdeki rollerini anlamalarının ve üst yönetim ve dış etkenlerin etkisinde kalmamalarının sağlanması, - Bankanın iç ve dış denetçilerinin tespitlerinden etkin bir şekilde yararlanılması, - Üst düzey yönetimin gözetim fonksiyonu, - Kurum içi teşvik yaklaşımının, bankanın etik değerleri, amaçları, stratejileri ve kontrol ortamı ile uyumlu olması, - Banka uygulamalarında şeffaflık. Basel II, bankaların riske dayalı bir sermaye yükümlülüğüne tabi olmasını öngören ve bankaların bulundurmaları gereken sermaye yükümlülüğünün hesaplanmasında, basitten gelişmişe doğru giden farklı ölçüm yaklaşımlarının kullanılabilmesine imkan tanıyan kapsamlı bir düzenlemedir212. Bu bağlamda, Basel II çerçevesinde yönetim kurullarına atfedilen görev; risk yönetim süreçlerinde aktif rol oynamaları, üst yönetimin risk yönetimi konusundaki performansını sürekli gözetim altında tutmaları ve risk yönetimi departmanları tarafından üretilen sayısal analiz sonuçlarını, stratejik karar alma süreçlerinin bir parçası olarak kullanmalarıdır. Bankacılık sektöründe yönetim kurullarının varlık sebeplerini, bu yeni bakış açısına göre yeniden şekillendirmeksizin, Basel II’ye tam uyumun ve geleceğe dönük etkin bir risk yönetim kültürünün oluşturulmasının zor olacağı söylenebilir.

212 http://www.tbb.org.tr/turkce/konferans/riskbasel/bddk.doc 65

1.18. Kurumsal Yönetişim ve Bankacılık Krizleri Bağlantısı Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin etkisiyle, 21 banka Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu’na devredilmiş ve bu bankaların mali durumlarının, halka açıklanan ve mali denetimden geçmiş mali tablolarında görünenden çok daha kötü olduğu anlaşılmıştır. Aslında kendi içerisinde her biri birer skandal olan banka devirlerinin etkisi, yurt dışında yaşanan mali skandallar gibi olmamış, belki de bankacılık sisteminin yaşadığı çok daha önemli sorunlar nedeniyle, kurumsal yönetişim eksikliği, denetim komitesi kültürünün olmaması, mali tabloların şeffaflığı ve bağımsız denetçilerin bağımsızlığı gibi kavramlar yeterince tartışılmamış ve radikal tedbirlere konu olmamıştır. Kurumsal yönetişim ve dış kontrolün ölçüsü, yönetim kurulunun yapısıdır213. Yönetim Kurulu, kurumsal yönetişimin merkezi konumundadır. Onun üyeleri, yönetimin işlerinin takibinde pay sahipleri ve paydaşların görüşlerini dikkate almalıdır. İyi bir kurumsal yönetişim sağlama, yönetim kurulunun, pay sahipleri ve paydaşların çıkarlarını tamamen göz önünde bulundurmasıyla sağlanır214. Günümüzün küreselleşen iş dünyası, ekonomik koşullardaki dengesizlikler ve krizler, rekabet koşulları, teknolojik gelişmeler, ilgili grupların yükselen beklentileri, tüm kuruluşlarda iyi kurumsal yönetişimin yanı sıra etkin risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin kurulmasını ve işletilmesini kaçınılmaz hale getirmiştir215. Küresel krizle birlikte son yıllarda yaşanan banka iflaslarında, yönetim ve kontrol zayıflıklarının hemen hemen bütün banka başarısızlıklarında temel neden ya da hızlandırıcı faktör olduğu görülmektedir. Mahfi Eğilmez’e göre; “Önümüzdeki dönemde serbest piyasa ekonomisinin yerini denetlenen piyasa sistemi alacak216, bu bağlamda, bankalarda denetimin öneminin daha da artacağı, kurumsal yönetişimin temel ilkelerinin daha etkin uygulanarak, krizlere karşı savunma mekanizmasının güçlendirilmesine yönelik çalışmaların hız kazanacağı söylenebilir.

213 Elizabeth Webb, “Relationships Between Board Structure and Takeover Defenses”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 3, 2006, s. 270. 214 M. O. Oketch, a.g.m., s. 8. 215 Arzu Pişkinoğlu, Selda Aytekin, “Bankalarda Risk Yönetimi Teftiş Kurulu ve İç Kontrol Birimlerinin Organizasyonu”, Active Dergisi, No: 32, 2003. 216 Mahfi Eğilmez, “Uzun Dönem Başladı Bile”, Radikal Gazetesi, 25 Haziran 2009. 66

2. BÖLÜM

BASEL II KRİTERLERİ AÇISINDAN TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ Türk bankacılık sektörünün, gelişmiş ülke bankacılık sektörleriyle uyumu için, Basel kriterlerini uygulama gerekliliği bulunmaktadır. Bu uygulama, uyumun ötesinde Türk bankacılık sektöründe, risk yönetimi ve denetim sistematiğine de katkı sağlayacaktır.

2.1. Basel I Kriterlerinin Ortaya Çıkışı Basel Uyumu, bankaların rekabetçi yapıları ve finansal piyasaların gelişimi için önemli gereklilikleri ile banka piyasalarının denetim ve gözetiminde önemli bir adımdır217. Küreselleşmenin etkilerinin yoğun bir biçimde gözlendiği finans kesiminde, bu sektördeki güvenliği sağlamak üzere uluslararası bir konsensüs oluşmuş durumdadır. Konuyla ilgili yönlendirici düzenlemeler 1988 yılından beri Uluslararası Ödemeler Bankası’nın Basel Komitesi tarafından yürütülmektedir. Esasen, BIS (Bank for International Settlements-Uluslararası Ödemeler Bankası), 1930 yılında I. Dünya Savaşı’nın ardından Versailles Antlaşmasının öngördüğü şekilde Almanya’nın savaş tazminatı ödemelerini takip etmek üzere kurulmuştur. Savaş tazminatı ödemelerinin arka plana düşmesiyle Banka, parasal ve mali istikrar sağlama hedefi doğrultusunda merkez bankaları ve diğer kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamaya odaklanmıştır218. 1970’li yılların ilk yarısında sabit kur sisteminin terk edilmesi ve 1974 yılında yaşanan petrol krizi sonucunda, uluslararası döviz ve bankacılık piyasalarında büyük dalgalanmalar yaratan sorunlara ortak bir çözüm bulma arayışı gündeme gelmiştir219. Bu konjonktürel gelişim, çözüm çabalarının orijinini oluşturmaktadır. Bankacılık denetimiyle ilgili önemli hususların anlaşılmasının kolaylaştırılması ve dünya genelinde bankacılık denetiminin kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla, BIS bünyesinde, 1974 yılında Basel Bankacılık denetim komitesi kurulmuştur. Komite; Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD’nin üyesi olduğu 13 ülkenin merkez bankaları ve bankacılık denetim otoritelerinin yetkililerinden oluşmuştur220.

217 Kevin Davis, “Basel II”, http://www.sbif.cl/sbifweb/internet/archivos/publicacion_2249.pdf 218 SPK, “Basel II Yeni Sermaye Yeterliliği Standardı”, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği, Sayı: 31, Mart 2005, s. 6. 219 Mustafa Atiker, “Basel I ve Basel II”, Konya Ticaret Odası Bilgi Raporu, Sayı: 2005-41/08, s. 1. 220 Hasan Candan, Alper Özün, Bankalarda Risk Yönetimi ve Basel II, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006, s. 8. 67

Komite, ulusal sermaye yeterliliği hesaplama yöntemlerini birbirleriyle uyumlu hale getirmek ve bu konuda asgari bir standart oluşturmak amacıyla 1988 yılında, Basel I olarak adlandırılan “Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı”nı yayımlamıştır221.

2.2. Basel I Kriterlerinin Temel Esasları Basel Uyumu banka gözetim ve denetiminde, bir bankanın kredi portföyünü sürdürebilmesi için kredilerinin güvencesi olarak formel değerlendirme ve yaklaşım süreci kurması zorunluluğudur222. Basel I kriterlerinin temel esası, kredi verilecek olan müşterinin kredi riski açısından sermaye yükümlülüğünün OECD ülkesi olup olmama kriterine göre belirlenmesidir. Kredilendirmede OECD ülkesi olanlar lehine kredi kolaylıkları sağlanması esası geçerli olmuştur223. 1988 Basel Sermaye Uzlaşısı, kredi riskleri için 1992 yılsonu itibariyle geçerli olmak üzere % 8 asgari sermaye yeterliliği oranının belirlendiği ilk temel metindir224. Bu yönüyle, uluslararası ölçekte bankacılık sisteminde denetime yönelik en ciddi ilk adımdır. Basel I kriterleri ile bankaların krizlere ve finansal kırılganlığa karşı dayanıklılığını artırmak üzere ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla uymaları gereken temel kriterler belirlenmiştir. Basel I kriterleri bankaların kredi verirken belirli esasları uygulamasını ve risk üstlenme katsayılarının belirli bir değerin üstünde olmamasını önermektedir. Aynı zamanda bunları temin etmek için bankaların sermaye yeterliliğinde uluslararası standartlar belirlenmiştir. Buna göre; sermayenin risk ağırlıklı aktifler oranına % 8 alt sınırı getirildi. Banka bir kaynağını belli bir kullanıma tahsis ederken, nakdi veya gayrinakdi riski tahsis ederken yarattığı 100 birim için 8 birim sermaye bulundurma zorunluluğu vardır225. Basel 1988 Uzlaşısı, bankanın sermaye yeterliliğinin ölçülmesinde, banka tarafından bulundurulması gereken sermayeyi üç gruba ayırmaktadır226:

221 BDDK, “CRD/Basel II Ülke Uygulamaları”, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Çalışma Tebliği, Sayı: 1, Ocak 2008, s. 1. 222 Glantz Morton, Managing Bank Risk An Introduction to Broad Base Credit Engineering, Academic Press, Amsterdam, 2003, s. 7. 223 İbrahim Arslan, “Basel Kriterleri ve Türk Bankacılık Sektörüne Etkileri”, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 20, 2008, s. 51. 224 H.Candan vd., a.g.e., s. 9. 225 İ. Arslan, a.g.m., ss. 51-52. 226 Halil Doğru, “Basel II ve IAS 39 Muhasebe Standardı Çerçevesinde Menkul Kıymetleştirme İşleminin Türkiye’de Banka ve Diğer Kaynak Şirketlerin Bilanço ve Sermaye Yeterliliği Yükümlülüklerine Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 62, Eylül 2007, ss. 52-53.

68

1. Grup Sermaye; hissedarların adi ve imtiyazlı paylar için koydukları sermaye ve gizli olmayan yedek akçelerden oluşmaktadır. 2. Grup Sermaye; sürekliliği 1. gruba göre daha az olan, sermaye benzeri uzun vadeli borçlar (subordinated loans), melez menkul kıymetler (hybrid securities), geri ödenebilir imtiyazlı hisseler (redeemable preference shares) ve birikimli temettü alma hakkı olan imtiyazlı hisselerdir. 3. Grup Sermaye; sürekliliği daha az ve daha değişken olan kısa vadeli sermaye benzeri kredilerden oluşmaktadır. Kredi verecek olan banka veya kredi kuruluşu sermayesinin en fazla 12,5 katı kadar risk alabilecektir. Bu durumda, yeni kredi tahsis etmek durumunda olan banka veya kredi kuruluşları şayet risk katsayısını tamamlamışlarsa, sermaye artırımına gitmek zorunda kalacaklardır. Bu zorunluluk doğal olarak kredi maliyeti olarak müşteriye yansıyacaktır. Basel I kriterleri bu anlamda risk ölçümlemesini tek bir ölçüye bağlamış bulunmaktadır227. Basel I kriterlerini, Türkiye de benimsemiş, bu standardı kademeli bir geçiş süreci ile (1989 yılında % 5, 1990 yılında % 6, 1991 yılında % 7 ve 1998 yılında % 8 olarak) uygulamıştır. Basel I kriterlerinde Cook Rasyosu diye bilinen sermaye yeterliliği aşağıda detay edilmektedir228. Özkaynaklar Sermaye Yeterliliği = = %8 Kredi Riski

2.3. Basel I Kriterlerinin Yetersizlikleri Basel I sermaye uzlaşısı ile bankaların varlıkları, bu varlıkların teminatını oluşturan unsurlar bazında risk ağırlığa tabi tutulmakta ve buna karşılık minimum sermaye gereksinimi hesaplanmaktadır229. Basel I, riske dayalı sermayenin belirlenmesini amaçladığından bankaların beklenen ve beklenmeyen kayıplarını karşılama kapasitesini ifade etme konusunda yetersiz kalmaktadır230. Basel I kriterleri yalnızca uluslararası faaliyet gösteren bankalar için geliştirilmiş iken tüm ülkeler ve bankalar tarafından kabul edilmiş olmasına ve çok geniş bir uygulama

227 İ. Arslan, a.g.m., s. 52. 228 M. Atiker, a.g.r., s. 2. 229 Ahmet Diken, “Basel II’nin Kobilere Etkileri”, (Ed: E. Alper Güvel, Zekeriya Mızırak), Küreselleşme Sürecinde Finansal Piyasalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s. 64. 230 B. Yaslıdağ, a.g.e., s. 3. 69 alanı bulmuş olmasına rağmen kabul edildiği tarihten itibaren eleştirilmeye başlanmıştır. Temel sorunları şöyle sıralanabilir231: - Basel I’de bankanın maruz kaldığı kredi riski, bankanın aktiflerinin ve bilanço dışı kalemlerinin farklı risk sınıflarına ayrılması ve her sınıfa karşılık gelen risk ağırlıkları olan, % 0, % 20, % 50 ve % 100 katsayıları ile çarpılmak suretiyle hesaplanmaktadır. - Sadece dört farklı risk ağırlığının kullanılması nedeniyle risk duyarlılığı düşük olan Basel I, farklı faaliyet alanları olan bankalara aynı şekilde uygulandığından, “herkese tek beden elbise” şeklinde eleştiri almıştır. - Basel I’de “OECD klüp kuralı” şeklinde tanımlanmış olan uygulamadan dolayı OECD’ye üye ülkelerin hükümetlerine % 0, aynı üye ülkelerin bankalarına ise borçlanmaları halinde % 20, risk ağırlığı verilmektedir. Buna karşın OECD üyesi olmayan ülkeler için % 100 risk öngörülmüştür. Sayılan temel sorunlara ilaveten, en önemli bankacılık riski olarak kredi riski Basel I kriterlerinin temelini oluşturmuştu, ancak finansal piyasalardaki faiz oranları ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, çok sayıda ABD finans kuruluşunun iflasını gündeme getirmiştir. 1996 yılından itibaren Amerika’da SYR (Sermaye Yeterlilik Rasyosu)’nin paydasına faiz oranı ve döviz kurlarına dayalı risklerin beraberce tanımlandığı piyasa riski içinde gerekli sermaye miktarı ilave edilmeye başlanmıştır. Varlıklar ve finansal kurumlar arasında hassas bir risk ayrımı yapılmayışı, portföy hesaplamaları ve netleştirmelerin dikkate alınmayışı ve hesaplamalarda varlıkların defter değerlerinin kullanılması Basel I kriterlerinin zaman içerisinde yetersiz kalmalarına neden olmuştur232. Türkiye’de de yüksek döviz kurları ve faiz oranları dalgalanmalarına dayalı 2000 krizi sonrası, BDDK sermaye yeterliliği oranı hesaplamasına piyasa riskinin de dahil edilmesini 2001 yılı sonundan itibaren zorunlu hale getirmiştir. Buna göre233; Özkaynaklar Sermaye Yeterliliği = = %8 Kredi Riski+Piyasa Riski

2.4. Basel II Kriterlerinin Ortaya Çıkışı Basel I ile tanımlanan bankaların maruz kaldığı kredi riski ve piyasa riskini ölçmede kullanılan mevcut yöntemlerin; - Bankacılık risklerini gerçekçi bir şekilde ölçmede yetersiz kalması,

231 M. Atiker, a.g.r., ss. 2-3. 232 B. Yaslıdağ, a.g.e., s. 3. 233 M. Atiker, a.g.r., s. 3. 70

- Finansal piyasalardaki fiyat dalgalanmalarını yeterince dikkate alamaması, - Bankaların portföy oluşturma davranışlarındaki farklılıkları gözetememesi gibi nedenlerle, sözkonusu standardın yeniden ele alınarak kapsamının genişletilmesi ve daha hassas risk ölçüm ve yönetim metotlarına yer verebilecek şekilde yapılanması giderek bir zorunluluk halini almıştı234. 26 Haziran 2004 tarihinde G-10 Ülkeleri ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet, Basel II bildirisini deklare etmiştir. Bildiride Trichet, Basel II’nin özellikle 21. yüzyıl bankacılığında sağlamlık ve güvenlik için, kapsamlı bir yaklaşımla bankacılıkta risk yönetimi ve sermaye düzenlemelerinde denetimin temel alınacağını belirtmiş, finansal sistemin bir bütün olarak stabilitesinin güçlendirilmesiyle ilgili olarak bankaların sağlamlık ve güvenliğinin artırılacağının vurgulamıştır235. Bu bağlamda, Basel I kriterlerinin eksikleri ve bankalar için güvenlik zırhı oluşturmada yetersizlikleri göz önüne alındığında, daha kapsamlı risk yönetimi ve denetim mekanizmalarını içeren Basel II kriterlerinin ortaya çıktığı söylenebilir.

2.5. Basel II Kriterlerinin Temel Esasları Basel II kriterlerinde, bankaların sağlıklı ve etkin olarak çalışması için kendi iç kontrol ve yönetim sistemleri ile denetim işlevi ve piyasa disiplini konularına yer verilmektedir. Bankaların asgari sermaye gereklerini hesaplamada dikkate alacakları kredi ve faaliyet riskini ölçebilmeleri için basitten gelişmişe doğru bir dizi metodolojinin kullanılabilmesi öngörülmektedir. Bankalar, denetim otoritesinin gözetiminde olmak üzere kendi risk profillerine ve faaliyet konularının karmaşıklığına göre uygun yaklaşımları tercih edebileceklerdir. Düzenleme, güçlü ve doğru risk yönetimine sahip bankaların ödüllendirilmesi temeline dayanmaktadır. Dolayısıyla yeni düzenleme ile bankaların düzenleyici sermaye gereğini tutturmak için risklere karşı çok daha duyarlı olmalarını sağlayacak yaklaşımlar getirilmektedir236. Basel II’nin üzerinde durduğu öncelikli hususlardan birisi, bankalarda risk yönetiminin teşvik edilip geliştirilmesidir237. Basel II kriterlerinin temel amacı; birbirini destekleyen üç yapısal bloğun kullanılması yoluyla gelişmiş risk yönetimini teşvik etmektir. Bankaların birincil

234 M. Atiker, a.g.r., s. 3. 235 Jean Claude Trichet, “Announcement of Basel II”, http://www.bis.org/review/r040628a.pdf 236 Pelin Çelik, Bankaların Risk Derecelendirmesi, TCMB Yayınları, Ankara, 2004, s. 44. 237 Bank for International Settlements, “Risk Management and Regulation in Banking”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 15, 2006, s. 162. 71 sorumluluğu, önemli riskleri gerçeğe yakın bir şekilde ölçmek ve bunları telafi edecek sermaye düzeyini korumak olmasına rağmen Basel II çerçevesi, Birinci Yapısal Blok asgari sermaye yükümlülüklerinin, bankalarda yeterli sermaye ve risk yönetimine sahip olunması veya bankacılık sisteminin güven ve sağlamlığının temin edilmesi açısından tek başına yeterli olamayacağını öngörmektedir. Sırasıyla, İkinci Yapısal Blok ve Üçüncü Yapısal Blok kapsamında erken müdahale ve piyasa disiplinine haiz güçlü bir risk odaklı denetim, asgari sermaye yükümlülüklerinin tamamlayıcısı olmaktadır238. Basel II kriterlerinin amacı aşağıdaki tablodaki gibi özetlenebilir239. Tablo 2.1. Basel II Kriterlerinin Amacı

Kaynak: K. T. Korkmaz, a.g.m., s. 17.

2.6. Basel II Kriterlerinin Basel I Kriterlerinden Farkı Basel I sermaye uzlaşısında yaşanan olumsuzluklar dikkate alınarak, Basel II’ye geçilmiştir240. Basel I’in aksine, Basel II’de risk temelli sermaye standartları düzenlenerek, kredi derecelendirilmesi üzerine inşa edilen sermaye gereksinimi kabul edildi241. Basel II kriterlerinin Basel I kriterlerinden farkı aşağıda yer almaktadır242: - Basel I’de yer alan, kredi riski açısından sermaye yükümlülüğünün OECD ülkesi olup olmama kriterine göre belirlenmesi prensibine dayanan “kulüp kuralı (clup rule)” Basel II ile birlikte kaldırılmaktadır.

238 Basel Bankacılık Denetim Komitesi, “Basel II’nin Uygulanmasına İlişkin Göz Önünde Tutulması Gereken Hususlar”, BDDK Yayınları, 2004, s. 9. 239 Kale Tuba Korkmaz, “Bankalarda Kredi Riski Ölçümünde Alternatif Yöntemler”, Active Finans Dergisi, Temmuz-Ağustos 2004, s. 17. 240 A. Diken, a.g.e., s. 65. 241 Kevin T. Jacques, “Capital Shocks Bank Asset Allocation and the Revised Basel Accord”, Review of Financial Economics, Vol: 17, 2008, s. 79. 242 BDDK Araştırma Dairesi, “10 Soruda Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı (Basel II)”, BDDK Yayınları, Ocak 2005, s. 2.

72

- Basel II’de kredi riski, krediyi alan tarafların derecelendirme notlarına göre belirlenmektedir. Basel II’de yer alan bazı yöntemler bağımsız derecelendirme şirketleri (örneğin Standart&Poors, Fitch, Moodys, vb) tarafından verilen derecelendirme notlarını kullanırken, bazı ileri yöntemlerde (bankacılık denetim otoritesinin iznine tabi olmak üzere) bankaların kendi değerlendirmelerine dayanak verdikleri derecelendirme notları dikkate alınmaktadır. - Basel I’de sadece kredi ve piyasa riskleri için sermaye zorunluluğu bulunmaktadır. Basel II’de ise, bu risklere ilaveten operasyonel risk sermaye yükümlülüğü de eklenmiştir. Basel II’de operasyonel risk, yetersiz ve aksayan iç süreçler, insanlar ya da harici olaylar sonucu ortaya çıkan zarar riski olarak tanımlanmakta (örneğin zimmet, deprem, bilgi işlem arızası sonucu ortaya çıkan zararlar) ve bankalardan bu riskleri için de sermaye bulundurmaları istenmektedir. - Basel II içerisinde bankaların sermaye yeterliliklerini kendilerinin değerlendirmesi istenmekte ve hem sermaye yeterliliği hem de bankanın kendisini değerlendirme sürecinin bankacılık denetim otoritesi tarafından denetlenmesi ve değerlendirmesi istenmektedir. - Basel II kapsamında sermaye yeterliliğine ilişkin olarak Basel II’ye özgü detaylı bilgilerin kamuya açıklanması zorunluluğu getirilmektedir. Bu husus Basel I’de yer almamaktadır. Operasyonel riskin, sermaye yeterliliği standart oranının paydasına eklenmesi, Basel II’nin getirdiği en dikkat çekici yenilik olarak değerlendirilebilir. Son düzenlemeyle243; Özkaynaklar Sermaye Yeterliliği = = %8 Kredi Riski+Piyasa Riski+Operasyonel Risk Bu bağlamda, yetersizliği tescillenen Basel I kriterleri yerine, kredi riski ve piyasa riskine ilaveten “operasyonel risk”inde yer aldığı gerçekçi bir risk değerlendirmesini öngören Basel II kriterleriyle, bankaların daha etkin bir risk yönetimi uygulayacağı ifade edilebilir.

2.7. Basel II Kriterlerinin Uygulama Kapsamı Basel Komite’nin revize ettiği sermaye uyumu, modern risk yönetim teknikleri ile hesaplanan ve değerlendirilen bankaların gerçek riskleri ile bağlantılı sermaye

243 http://www.merakmerkezi.com/Basel/baselII.htm 73 gereksinimini düzenlemekle ilgilidir244. Sermaye gereksinimi, bankaların denetim ve düzenlemelerinde kilit rol oynamaktadır245. Basel II metni, beş yıl süren istişare süreçleri sonucunda 2004 yılında yayınlanmış, 2005 yılında güncellenmiş ve kapsamlı versiyonu ise, Haziran 2006’da yayınlanmıştır. Basel II, herkese tek beden elbise yaklaşımı yerine, ülkelerin insiyatiflerine bırakılan ulusal uygulama tercihleri öngörmektedir. Bu itibarla Basel II uygulamalarının etkinliği, ülkelerin kendi ulusal şartlarına uygun tercihlerini belirleyebilmesiyle sağlanabilecektir246. Basel II’nin çalışma ortamı aşağıdaki şekilde gösterilmektedir247. Şekil 2.1. Basel II’nin Çalışma Ortamı

Kaynak: M. Yayla vd., a.g.r., s. 13.

Basel II kriterleri hem firmaların hem de bankaların sermaye durumlarını güçlendirmeyi hedeflemektedir248. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi tarafından 14 Haziran 2006 tarihinde onaylanan ve 30 Haziran 2006 tarihinde AB Resmi Gazetesinde yayınlanan 2006/48/EC ve

244 Thilo Liebig, Daniel Porath, Beatrice Weder, Michael Wedow, “Basel II and Bank Lending to Emerging Markets: Evidence from the German Banking Sector”, Journal of Banking&Finance, Vol: 31, 2007, s. 402. 245 Frank Heid, “The Cyclical Effects of the Basel II Capital Requirements”, Journal of Banking&Finance, Vol: 31, 2007, s. 3885. 246 Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, “CRD Basel II Ülke Uygulamaları”, BDDK Yayınları, Ocak 2008, s. 2. 247 Münür Yayla, Yasemin Türker Kaya, “Basel II Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci”, BDDK Yayınları ARD Çalışma Raporları, No: 2005/3, s. 13. 248 Mikail Altan, Ezgi Yıldırım, “Küreselleşme Sürecinde Ticari Bankalarda Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi Sorunu: Türkiye Örneği”, (Ed: E. Alper Güvel, Zekeriya Mızırak), Küreselleşme Sürecinde Finansal Piyasalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s. 125. 74

2006/49/EC sayılı direktifler, yeni Basel Uzlaşısı’nın üye ülkelerde uygulanma şeklini belirleyen paralel düzenlemelerdir ve Özkaynak Gereksinimi Direktifleri (CRD) olarak isimlendirilmektedir. Özkaynak Gereksinimi Direktifleri, Basel II metninde olduğu gibi üye ülkelerin yetkili otoritelerinin ulusal inisiyatiflerine bırakılan tercihleri ihtiva etmektedir. Bu Çalışma Tebliğinin amacı; Basel II metniyle paralellik arz eden Özkaynak Gereksinimi Direktifleri’nde yer alan temel konulara ilişkin ülke uygulamalarına dair kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu Çalışma Tebliğinde, Avrupa Bankacılık Denetim Otoriteleri Komitesi’ne (CEBS) üye ülkelerce yapılan bildirimler esas alınmış ve uygulamaları yakınlık arz eden ülkeler bir kümede ele alınmıştır. 5 Kasım 2003 tarihli Avrupa Komisyonu kararıyla kurulmuş olan CEBS, Komisyona önerilerde bulunmak, Avrupa Birliği mevzuatının bankacılık alanında tutarlı bir şekilde uygulanmasını ve denetim uygulamaları arasında yakınlaşmayı temin etmek ve denetim alanında işbirliği ve bilgi değişimini desteklemek amacını gerçekleştirme çabasındadır249. Macey, O’Hara ve Levine (2003), bankaların kurumsal yönetişim yapılarına eleştirileri ile katkılarda bulunmuşlardır. Onların önerileri değerlendirilmiş ve bankalarda bilgi asimetrisi üzerine literatürde yerini almıştır. Basel II’deki üç yapı taşı geliştirilmiş, gelişmekte olan ülkelerde ve bağlantılı diğer durumlarda politik nihai kararlar öncesinde durum tasvir edilmiştir250. Basel Uyumu devam etmekte olan reformlarında, üç yapısal bloğa güvenmektedir251. Özkaynak yeterliliği normlarının temel taşlarını oluşturan üç yapısal blok252; I. Yapısal Blok: Risklerin belirlenmiş olan yöntemler kullanılarak hassas bir biçimde ölçümü ve risklere daha duyarlı asgari düzeyde özkaynak tahsisi, II. Yapısal Blok: Denetsel gözden geçirme, III. Yapısal Blok: Saydamlığın sağlanması ve kamuoyunun daha fazla aydınlatılması, piyasa disiplininin artırılması. Üç yapısal blok birbiriyle yakından ilgilidir ve daha büyük bilgi şeffaflığı anahtar rol oynayarak, bankaların yönetimlerini düzenlemenin yanı sıra piyasa disiplinini de kolaylaştırabilir253. Ülkemiz, Basel II ile getirilen yeni sermaye rejiminin bankacılık ve

249 Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, a.g.m., s. 2. 250 A. Mullineux, a.g.m., s. 375. 251 Jean Paul Decamps, Jean Charles Rochet, Benoit Roger, “The Three Pillars of Basel II: Optimizing the Mix”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 13, 2004, s. 132. 252 Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, a.g.m., s. 2. 253 Mark Flannery, Anjan V. Thakor, “Accounting, Transparency and Bank Stability”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 15, 2006, s. 281. 75 ilgili finans kesiminde aynen uygulanacağını 30.5.2005 tarihinde açıklamış bulunmaktadır254. Uygulama kapsamı başlıklı bölüm altında üç yapısal blok şematik olarak aşağıda gösterilmektedir255.

Tablo 2.2. Özkaynak Yeterliliği Normlarının Temel Taşlarını Oluşturan Üç Yapısal Blok

Kaynak: Basel Bankacılık Denetim Komitesi, a.g.m., s. 18.

Yapısal Blokların Uygulanabilmesi İçin Gerekli Temel Sistemler: Yapısal blokların uygulanabilmesi için gerekli temel sistemler aşağıdaki sistemlerin oluşturulması ile mümkün olacaktır256: - Kurum çapında entegre etkin risk yönetimi sistemleri, - Etkin iç kontrol sistemleri,

254 H. Candan vd., a.g.e., s. 9. 255 Basel Bankacılık Denetim Komitesi, a.g.m., s. 18. 256 Risk Yönetimi ve Gözetim Teknikleri Dairesi, “Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı (Basel II) ve Geçiş Sürecine İlişkin Yol Haritası”, Türkiye Bankalar Birliği Bilgilendirme Raporu, 12 Aralık 2003, s. 6.

76

- Risk odaklı muhasebe ve yönetim bilgi sistemleri, - Risk (kredi, piyasa, operasyonel, diğer) veri tabanları yönetim sistemi, - Kurum çapında özkaynak değerlendirme sistemleri, - Risk provizyonu ayırma ve teminat değerlendirme sistemleri, - Stratejik planlama sistemi, - Kamuyu aydınlatma sistemi (hesap verebilirlik), - Kurumsal yönetim uygulamaları değerlendirme sistemi, - Risk odaklı denetim sistemi (bağımsız dış denetim ve otoritenin kamusal denetimi).

2.7.1. I .Yapısal Blok: Asgari Sermaye Gereksiniminin Hesaplanması Asgari Sermaye Gereksinimi normlarının amaçları aşağıdaki biçimde sıralanabilir257; - Bankalar ve bankacılık grupları için iyi kurumsal yönetim yapısının, risk ve kontrol kültürünün tesisi. - Bankalar ve bankacılık gruplarının denetim ve gözetimlerinin risk odaklı ve proaktif olarak gerçekleştirilmesi ve bu konuda uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi. - Finansal sistemde istikrarın ve etkin piyasa disiplininin sağlanması.

Basel II Kriterleri Açısından Risk Kategorileri Banka yönetim ve denetiminde risk temelli yaklaşımın etkili olması için her biri kilit rol oynayan yararlı bilgiler sağlanmalıdır. Bu yararlı bilgilerin; denetçiler, mevcut ve gelecekte olması muhtemel hissedarlar, kurumla bağlantısı olanlar, mudiler, diğer borç veren kredi kurumları, muhabir bankalar, diğer bankalar ve genel olarak halktan sağlanması vurgulamaktadır258. Basel II’de risk kategorileri üç grupta incelenebilir: 1- Kredi Riski 2- Piyasa Riski 3- Operasyonel Risk.

257 Risk Yönetimi ve Gözetim Teknikleri Dairesi, a.g.r., s. 3. 258 Hennie Van Greuning, Analyzing and Managing Banking Risk: A Framework for Assessing Corporate Governance and Financial Risk (2nd Edition), World Bank Publications, Washington, 2003, s. 281.

77

2.7.1.1. Kredi Riski Risk, beklenenden farklı bir değişimdir259. Kredi riski, en basit anlamıyla, bir bankanın kredi müşterisinin (borrower) ya da kendisiyle bir anlaşmaya taraf olanın (counterparty), anlaşma koşullarına uygun biçimde yükümlülüklerini karşılayamama olasılığıdır260. Kredi riski, ödünç verilen paranın tahsiline ve verilen garantiye konu taahhüdün yerine getirilmesine kadar meydana gelmesi muhtemel tehlikelerin toplamıdır. Diğer anlamda risk, bir kişi veya kuruluşa nakit, mal, kefalet ve teminat şeklinde açılan kredilerden herhangi bir tarihte kullandırılmış olan miktarı ifade eder. Kredi işleminde risk unsurunun en aza indirilmesi esastır. Unutulmamalıdır ki; bankacılık, akıllı risk alma sanatıdır261. İyi yönetilen bankalar, kredi verirken daha başarılıdırlar ve onların başarısız olmaları ihtimali çok azdır. Onlar firmaları yatırım ve büyümeye teşvik etmekte, finansal istikrar ve parasal destek vermekte ve böylece daha verimli bir şekilde kredilerini tahsis etmektedirler262. Kredi risk yönetiminin amacı, uygun parametreler içinde bankanın maruz kalabileceği riskleri yöneterek, bankanın risk ayarlı getirisini maksimize etmektir. Bankalar hem tüm kredi portföyünün taşıdığı riskleri hem de tek tek her kredinin taşıdığı riskleri yönetmek durumdadır. Buna ilaveten kredi risklerinin diğer risklerle ilişkisini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir263. Kredi analizinde esas olan, kredi isteklisinin, sözleşme şartlarına uygun olarak krediyi geri ödeme kapasitesine ve arzusuna sahip olup olmadığını saptamak suretiyle kredi riskini azaltmaktır264. Buna yönelik olarak yapılan çalışmalarda, kredi talep edenin geliri ile borçlanmak istediği tutar ve borcu ödeme kaynağı arasında anlamlı bir ilişkinin olması gerekmektedir.

259 Lawrence J. Gıtman, Jeff Madura, Introduction to Finance, Addison Wesley Longman Inc., Boston, 2001, s. 149. 260 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 531. 261 Garanti Bankası Eğitim Yayınları, Genel Bankacılık Krediler/Dış Ticaret, Garanti Bankası Yayınları, İstanbul, 2005, s. 1. 262 A. Mullineux, a.g.m., s. 376. 263 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 532. 264 Öztin Akgüç, Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi, Avcıol Basım Yayın, İstanbul, 1991, s. 2.

78

Basel Komitesi’nin 2000 yılında yayınladığı “Kredi Riski Yönetimine İlişkin İlkeler” dokümanına göre, kredi yönetiminin kapsadığı alanlar dört ana başlık altında toplanabilir265: - Kredi riskiyle ilgili uygun ortamın oluşturulması, - Kredi verme sürecinin etkin biçimde izlenmesi, - Uygun kredi yönetimi, ölçümü ve izleme işlevlerinin sürdürülmesi, - Kredi riskinde yeterli kontrolün sağlanması. Bu bağlamda, Basel Komite ilgili dokümana göre, bankalara kredi verme konusunda uyulması gereken yol haritasını sunmaktadır. Kredi Riskinin Ölçümünde Temel Alınan Göstergeler Basel II süreci ile birlikte bankaların kredi risk ölçüm ve modelleme anlayışlarında oldukça radikal değişimler gerçekleşmektedir. Kredi portföyü içerisinde risk derecelendirme modeline bağlı olarak doğru risk ölçümünün yapılması ile risk bazlı kredi fiyatlandırma uygulaması neticesinde, banka kredi fiyatlamasının risk bazlı fiyat modeli ile oluşması değişimin ana omurgasını oluşturmaktadır266. Kredi riskinin yönetilebilmesi için ölçülmesi gerekmektedir. Kredi riskinin ölçülmesinde ihtiyaç duyulan başlıca faktörler; içsel derecelendirme ya da puanlama sonuçları, kredilerin yapısı, teminatı, limiti, vadesi ve riskini azaltacak diğer unsurlardır. Bankaların maruz kaldıkları kredi riski büyüklüğüne ve çeşitliliğine uygun kredi riski ölçüm yöntemleri olmalıdır. Uygun ölçüm yöntemlerinin yanı sıra sağlanan verinin doğruluğu, güvenilirliği ve ulaşılabilirliği büyük önem arz etmektedir. Yönetim bilgi sistemlerinin bu bilgiyi sağlayacak yetkinlikte olması ön koşuldur267. Bankalar, kredileri nedeniyle maruz kalınacak riskleri ölçmek, karşı tarafın mali gücünü düzenli olarak analiz etmek ve izlemek, gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek ve bunlara ilişkin esasları belirlemek zorundadır268. Bankalar yaptıkları kredi ve kredi benzeri işlemlerde, borçlunun temerrüde düşme olasılığını bilmek isterler. Bunu başarmak, bankanın borçlu hakkında sahip olduğu bilginin miktarı ve kalitesi ile doğrudan ilgilidir. Bireysel banka kredilerinde çoğu bilgi içsel olarak toplanabildiği gibi, derecelendirme kuruluşlarından da satın alınabilir. Kurumsal kredilerde ise, bu bilginin çoğu kamuya açıklanan finansal tablolardan, hisse ve tahvil fiyatlarından ya

265 K. T. Korkmaz, a.g.m., s. 17. 266 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 531. 267 H. Candan vd., a.g.e., s. 135. 268 B. Yaslıdağ, a.g.e., s. 104.

79 da analist raporlarından alınmaktadır. Büyük şirketlere ait bilgilerin daha düşük ortalama maliyetle toplanabilmesi, onlar hakkında daha fazla bilginin elde edilebilir olmasını sağlamış ve bankaların büyük müşterilerinin temerrüde düşme olasılığını değerlendirirken, küçük müşterilere göre daha sofistike ve nicel teknikler kullanabilme imkanını doğurmuştur269. Basel II’de kredi riskinin ölçümü için öngörülen yöntemlerin kullanılmasında iki farklı veri seti dikkate alınmaktadır: 1- Kredi Borçlusunun Kredi Değerliliği - Finansal Veriler - Mali tablolar, - Diğer finansal göstergeler. - Niteliksel Veriler - Yönetim ve ortaklara ilişkin bilgiler, - Kurumsal yapısı, - Ürün ve hizmetin niteliği, - Pazar payı, - Firmanın yaşı. 2- Kredi İşlem Riski - İşlemin türü (kredinin türü), - Kredinin teminatı ve diğer garantiler, - Kredinin vadesi, - Kredi kullandırılacak para birimi. Şekil 2.2. Basel II’de Kredi Değerlemesi (Kredi Riskinin Tespiti)

Kaynak: G. Aras, a.g.m., s. 14.

269 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 551. 80

Bu iki temel risk göstergesi ayrı ayrı hesaplanmakta, bu yolla maruz kalınan risk ve kredinin fiyatı belirlenmektedir. Aslında Basel II’nin firmaları ilgilendiren yönü bu özelliği ile daha iyi anlaşılmaktadır. Geleneksel kredi değerlemesinde de önem taşıyan ve firmanın kredi değerliliğini etkileyen finansal verilerin sağlamlığı ve finansal gücünü yansıtan göstergelerin varlığı kredi riskini azaltacaktır. Yani, firmanın finansal tablolarından elde edilen bilgiler ya da diğer finansal bilgilerine bakılarak ve analiz edilerek kredi değerliliği konusunda büyük ölçüde karar verilmesi söz konusudur270. Günümüzde bankalar ve finansal kurumlar, oldukça teknik kredi riski ölçüm modellerini geliştirmek için büyük çaba ve zaman harcamaktadırlar271. Başarılı bankalar sadece kredi vermezler, aynı zamanda onların toplam riskini de minimize ederler272. Basel II’de ise finansal veriler (kantitatif) kadar, finansal olmayan (kalitatif) veriler de dikkate alınmaktadır. Basel II ile amaçlanan risk bazlı kredi fiyatlamasının yapılabilmesinin firmaya ait kantitatif verilerin doğruluğu ve analize elverişli olması ile doğrudan ilişkili olduğu unutulmamalıdır. Öten yandan, Basel II ile kredinin işlem riskinin de hesaplamalara dahil edildiği görülmektedir. Bankanın maruz kalacağı riski belirleyen, sadece firma ile ilgili değil, kredinin niteliği ile de ilgili göstergelerdir. Kredi riskinin tespitinde uygulanacak bütün yöntemlerde önem taşıyan bu konu, aynı zamanda uluslararası raporlama sisteminin varlığına, finansal tabloların denetimine ve kayıt dışılığa atıfta bulunmaktadır. Bu nedenle Basel II süreci ile birlikte firmaların bilanço, gelir tablosu vb. finansal raporlarının içeriği ve doğruluğu daha çok dikkate alınacak bir konu olacaktır273. Eğer arka planda işleyen risk bazlı gelişmiş bir kredi risk ölçüm yaklaşımı söz konusu ise, kredi pazarlama ekibinin sektörel giriş çıkış elastikiyetleri de rakiplere göre daha yüksek olabilmektedir. Tüm yapılan bu çalışmalar ile beraber kredi limitlerinin, yeni ürün fiyatlamalarının müşteri seçimlerinin risk bazlı oluşturulması ile birlikte kredi risk yönetimi, daha şeffaf ve daha iyi bilgi yönetiminin sağlanabildiği, raporlamadan ölçüme doğru gelişen bir alan haline gelmektedir274.

270 Güler Aras, “Basel II Bankacılık Düzenlemelerinin Ekonomiye ve Reel Sektöre Yansımaları”, Deloitte CEO/CFO Serisi, s. 14. 271 K. T. Korkmaz, a.g.m., s. 2. 272 George H. Hempel, Donald G. Simonson, Bank Management, John Wiley&Sons, Inc., New York, 1999, s. 389. 273 G. Aras, a.g.m., s. 14. 274 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 531.

81

2.7.1.1.1. Kredi Riski Modelleri Risk yönetiminde son yıllarda hem teori hem de teknolojik alanda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Yurtdışında bankalar tarafından kullanılan tescilli modeller artık Türk bankaları tarafından da kullanılmaktadır. Finansal kurumlar, önceleri kredi bazında kredi riskini ölçüp yönetirken, artık portföy bazında kredi riskini ölçmeye ve yönetmeye başlamışlardır. İkincil kredi piyasalarının gelişmesi, kredi portföylerinin riskinin ölçülmesini ve yönetimini kolaylaştırmıştır275. Tescilli (Portföy) Modeller Portföy kredi risk modelleri, temerrüt olasılığı, geri dönüş oranı, korelasyon ve geçiş matrisleri parametreleri kullanarak, portföyün kredi riskini hesaplamaktadır. Bu modeller ile gelecekteki ekonomik potansiyel senaryolar ve kredi olayları simüle edilmektedir. Kredi riskinin ölçülmesi dışında, kredi risk modelleri asgari sermaye miktarının ve ekonomik sermayenin hesaplanmasında, kredilerin fiyatlandırılmasında, kredi limitlerinin belirlenmesinde, performans değerlemede ve kurum içi raporlamada da kullanılabilmektedir. Genellikle yatırım ve portföy yönetim şirketleri tarafından geliştirilen kredi risk modellerinin başlıcaları; Creditmetrics, Moddy’s KMV, CreditRisk+ ve Credit Portfolio View’dir276. Ayrıca, son dönem popüler modellerden birisi de RAROC (Sermayenin Risk Ayarlı Getirisi-Risk Adjusted Return on Capital) modelidir277. Creditmetrics Creditmetrics, kredi derecelendirmesinin değişmesine yönelik bir analize dayanır. Modelde bir kredi derecesinden diğer bir kredi derecesine belli bir zaman içerisinde geçme ve temerrüde düşme olasılıkları ele alınmaktadır278. Creditmetrics’in cevaplamak istediği, “Eğer gelecek yıl kötü bir yıl olursa, kredilerimden ve/veya kredi portföyümden dolayı ne kadar kayıp ederim?” sorusudur279. Bu model geçiş matrislerini (transition matrix) kullanmaktadır. Her borçlu bir derece almakta, geçiş matrisinin yardımıyla bu derecelendirmedeki iyileşme ve kötüleşme olasılığı veya temerrüde düşme durumu belirlenmektedir. Bir temerrüte düşme durumu, en

275 Sadiye Oktay, Halime Temel, “Basel II Kriterleri Ekseninde Ticari Bankalarda Kredi Riski Yönetiminin Karşılaştırılmasına Yönelik Bir Saha Çalışması”, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 6, Aralık 2007, ss. 166-167. 276 Adem Anbar, Kredi Riski Yönetim Aracı Olarak Kredi Türevleri ve Türk Bankacılık Sektöründe Uygulanabilirliği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Bursa, 2005, ss. 41-42. 277 K. T. Korkmaz, a.g.m., s. 1. 278 S. Oktay vd., a.g.m., s. 167. 279 K. T. Korkmaz, a.g.m., s. 7. 82 fazla değer düşüşüne neden olabilecek olaydır, fakat kredinin değeri, derece kötüleştikçe de azalmaktadır. Buna bağlı olarak Creditmetrics modeli, borçlunun derece dağılımını tesadüfi (random) olarak, her bir derece için olasılık belirlenmesi şeklinde tespit etmektedir. Model, kredinin değerini, verilen derecelerin “forward” primlerini ve bu primlerin toplanarak bulunduğu portföy değerini kullanarak yeniden hesaplamaktadır. Bu nedenle, genellikle “ileriye yönelik değerlendirilen” bir model olarak görülmektedir. Ancak kurulan model, iktisadi veya finansal herhangi bir değişkene dayanmayan, geçiş matrislerinin mekanik olarak adapte edilmesinden ibaret kalmaktadır. Modelin diğer bir olumsuz tarafının da derecelendirme sistemlerine çok fazla bağımlı olması olunca, aynı yönde çevrimliliği artırma ihtimali iyice güçleşmektedir280. Moddy’s KMV Moddy’s KMV modeline göre, Creditmetrics modelinin zayıflığı metodoloji olarak değil de geçiş olasılıklarının ortalama tarihsel temerrüde düşme sıklığı ve kredi göçüne dayalı olması yönündedir. Moddy’s KMV modelinde, geçmiş veri kullanılarak hesaplanan ortalama temerrüt olasılığı ve ortalama geçiş olasılık değerlerinin aynı olmadığı gösterilmiştir. Modelde objektif tek bir derecelendirmeden çok her firma için ayrı bir derecelendirme öngörülmektedir. Model, portföyün kredi riskini ölçer ve ekonomik sermayenin yönetimini sağlar, optimizasyonu sağlayarak ticaret fırsatlarının ortaya çıkmasını sağlar281. CreditRisk+ Bu model, analitik hesaplamalarla bulunan portföylerin kayıp dağılımına odaklanmıştır. Modelde farklı sektörler yaratılmakta, her bir sektör beklenen değer ve temerrüte düşme olasılığındaki dalgalanma parametreleri kullanılarak bulunmakta ve kayıp dağılımının karakteristiklerini göstermektedir. Bir kredinin şartlı temerrüte düşme olasılığı, sektörler arasındaki ağırlıklandırmayla çalışmaktadır. Bu yüzden, temerrüte düşmenin gerçekleşmesi, altında herhangi bir argüman olmayan istatistiksel olasılıktır. Geri ödememeden kaynaklanan kayıplara odaklanan ve kredi kalitesindeki değişikliklere yer vermeyen model, temerrüte düşme olasılığına göre formülize edilmiş bir yönteme dayanmaktadır. Bu nedenle de model, özel bir tarihe odaklandığında, çıkan sonuçlar çevrimsel olmaktadır282.

280 H. Selçuk Saçcı, Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kredi Karşılıkları Uygulamaları ve Makroekonomik Etkileri, T.C. Merkez Bankası Yayınları, Ankara, 2004, ss. 112-113. 281 S. Oktay vd., a.g.m., ss. 167-168. 282 H. S. Saçcı, a.g.e., s. 113. 83

Credit Portfolio View Model, McKinsey tarafından geliştirilmiştir. Credit Portfolio View, güncel ekonomik koşullara uygun temerrüt olasılıklarını kullanır. Portföyün kayıp dağılımı, güncel ekonomik koşullar göz önüne alınarak her bir ülke veya sektöre göre şekillenmektedir. Model, temerrüdün her bir ülke için makroekonomik faktörlerin değerine bağlı olduğunu kabul eden farklı endüstrilerdeki çeşitli derecelendirme grupları için geçiş olasılıklarını simüle etmek için kullanılan çoklu faktör modelidir283. Basel II’de öngörülen kredi riski ölçüm modelleriyle, bankaların kredi riskini üstlenmesi, yönetmesi ve nihayetinde bu risk için asgari sermaye gereksinimini belirlemesi hedeflenmektedir. Kredi riski iki temel yaklaşımla incelenebilir284: 1- Standart Yaklaşım (Standardised Approach) 2- İçsel Derecelendirme Yaklaşımı (Internal Ratings Based –IRB)

2.7.1.1.2. Standart Yaklaşım Yaklaşımlara ilişkin tüm hususlar, uygulamanın da belirleyicisi olan ve aynı zamanda Basel II ilkeleri ile örtüşen BDDK tarafından yayınlanan “Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” ile duyurulmuş olan kural ilke ve düzenlemeleri içermektedir285. Basel II standart yaklaşımın Basel I’e göre getirdiği en önemli yenilik, ilgili risk ağırlıklarının belirlenmesinde bağımsız derecelendirme kuruluşları (External Credit Assesment Institutions – ECAI) tarafından ülkeler, bankalar ve şirketlere verilen derecelendirme notlarının kullanılmasıdır. Standart yaklaşımdan farklı olarak, basitleştirilmiş standart yaklaşımda ülke risk ağırlıklarının belirlenmesinde ihracat kredi kuruluşları (Export Credit Agencies – ECA) tarafından verilen notlar kullanılmaktadır286. Standart yaklaşımda, kredi riski için sermaye yükümlülüğü hesaplanmasına benzer bir yöntemle, piyasa riskine konu pozisyonlar belirli risk ağırlıklarına tabi tutularak sermaye yükümlülüğü hesaplanmaktadır287. Bankalar, bilanço içi ve bilanço dışı kalemlerde izledikleri pozisyonlarına belli bir risk ağırlığı vererek, risk ağırlıklı varlıklarının toplamına ulaşmaktadırlar. Risk ağırlığının % 100 olması, % 8’lik bir sermaye

283 S. Oktay vd., a.g.m., s. 168. 284 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, “Basel II’nin Kobilere Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, Eylül 2006, s. 7. 285 H. Candan vd., a.g.e., s. 51. 286 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 7 287 H. Candan vd., a.g.e., s. 51. 84 ihtiyacının ortaya çıkması demektir. Benzer şekilde % 20’lik bir risk ağırlığı ise o varlığın % 1,6’sı kadar sermaye ayrılması gerektiğini göstermektedir. Standart metotta mevcut risklerin tümü özel karşılıklar hariç tutularak, net alacak tutarı üzerinden ağırlıklandırılmaktadır288. Basel II’ye özgü bir durum da, bazı konularda ulusal tercih seçeneğinin ve değişik opsiyonların kullanılmasının ülke otoritelerinin kararına bırakılmasıdır. Bu bağlamda ulusal otoriteler, kendi ülke hazinelerine ilişkin kaynağı ve kendi ulusal para cinsinden olan risklere daha düşük bir risk ağırlığı uygulayabilmektedir289. Basel II Sermaye Uzlaşısında kredi riski ölçümünde kullanılması öngörülen standart yöntem aşağıdaki şekilde özetlenmektedir290. Şekil 2.3. Standart Yöntem İle Kredi Riskinin Ölçümü

Kaynak: Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 8.

Devletlerden ve Bankalardan Olan Alacaklar Devletler ve merkez bankalarından olan alacaklar için kullanılacak risk ağırlıkları, uygun dış kredi derecelendirme kuruluşları tarafından verilen derecelere bağlı olarak belirlenmektedir. Bankaların, kendi devletlerine veya merkez bankalarına ilişkin ulusal para birimi temelli ve bu para birimi ile finanse edilen riskleri için, daha düşük bir risk ağırlığı kullanmasına, bu tür bankaların yerel denetim otoriteleri karar verecektir. Böyle bir karar yetkisinin kullanıldığı durumlarda, diğer yetkili denetleme kuramları da kendi bankalarının, yerel bankalarınkine benzer bir risk ağırlıklandırması yapmasına izin verebilecektir. Bankalardan olan alacaklar için iki opsiyon söz konusudur. Birinci opsiyonda, bir ülkede kurulu bulunan tüm bankalardan olan alacaklara, o ülkenin hazinesine (ve Merkez Bankasına) kullandırılan kredilere uygulanan risk ağırlığından bir kategori daha yüksek

288 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 8. 289 M. Atiker, a.g.r., s. 6. 290 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 8. 85 risk ağırlığı uygulanmaktadır. İkinci opsiyon ise, risk ağırlığının ilgili bankanın bağımsız derecelendirme notu doğrultusunda belirlenmesine dayanmaktadır. Bu opsiyonda orijinal vadesi üç ay veya daha kısa olan krediler için asgari % 20 olmak kaydıyla bir kategori daha düşük risk ağırlığı uygulanabilecektir. Basitleştirilmiş standart yaklaşımda, bankalardan olan alacaklar için ikinci opsiyonun kullanımı söz konusu değildir291. Şekil 2.4. Devletlerden ve Bankalardan Olan Alacaklara İlişkin Risk Ağırlıkları

Kaynak: Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 9.

Şekil 2.5. Şirketlerden Olan Alacaklara İlişkin Risk Ağırlıkları

Kaynak: Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 9.

Yukarıdaki tablo, sigorta şirketleri dahil derecelendirilmiş kurumsal kredilere ilişkin risk ağırlıklarını göstermektedir. Derecelendirilmemiş kurumsal krediler için standart risk ağırlığı % 100 olacaktır. Bir alacağın kurumsal nitelikte olabilmesi için şirketin yıllık cirosunun 50 milyon eurodan fazla olması gerekmektedir. Bununla birlikte, Basel II’de, yıllık toplam satış tutarı 50 milyon euronun altında, riski ise 1 milyon euronun üstünde olan firmalar, kurumsal KOBİ portföyünde değerlendirilmektedir292. Basel II ile beraber, KOBİ’lerde de uluslararası muhasebe standartlarına ve UFRS (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) paralelinde hazırlanan ulusal finansal raporlama setine uyum önem kazanmaktadır293.

291 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., ss. 8-9. 292 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 9. 293 A. Diken, a.g.e., s. 65.

86

Yukarıdaki tabloda derecelere göre belirlenmiş olan risk ağırlıkları, kurumsal KOBİ niteliğini haiz firmalar için de geçerli olacaktır. Basitleştirilmiş standart yaklaşımda, şirketlerden olan alacakların tamamı % 100 risk ağırlığına tabidir. Anılan yaklaşımda, firmaların derecelendirme notları dikkate alınmamaktadır. Perakende Portföy İçerisinde Yer Alan Alacaklar Toplam yıllık satış hasılatı 50 milyon euronun altında, bir bankacılık grubundaki toplam riski de 1 milyon euronun altında KOBİ’lerden olan alacaklar, sermaye yeterliliği rasyosunun hesaplanmasında perakende portföy kapsamında değerlendirilebilecek ve standart % 75 risk ağırlığına tabi olacaklardır. Gerek gerçek kişi, gerekse de küçük ve orta ölçekli şirketlerin anılan kriterlere uygun olması halinde, perakende portföy kapsamında değerlendirilmeleri mümkün olmaktadır. Gerçek kişilerden olan alacakların perakende portföy içerisinde değerlendirilmesinde risk sınırı bulunmamaktadır. Örneğin kredilere ilişkin standart yaklaşımın kullanılması durumunda, derecelendirme notu bulunmayan ve herhangi bir teminat vermeyen bir şirkete açılan kurumsal bir kredi için % 8 oranında sermaye ayrılması gerekirken, perakende bir kredi için ayrılması gereken sermaye % 6 olacaktır294. Ticari Gayrimenkul İpoteği Karşılığı Krediler Ticari gayrimenkul ipoteği karşılığı açılan kredilerin, pek çok ülkede sorunlu aktiflere neden olduğundan hareketlere, Basel Komite bu tip teminat alınan kredilerin % 100 risk ağırlığına tabi tutulması gerektiğini öngörmektedir. Ancak Basel Komite, çok iyi gelişmiş ve uzun süredir varlığını sürdüren organize emlak piyasalarının olduğu ülkelerde, kredinin ipotekli kısmının (ipotek konusu kıymetin piyasa değerinin %50’sinin veya kredinin açıldığı tarihteki değerinin % 60’ının altına düşmemesi şartıyla) %50 risk ağırlığına tabi tutulmasının mümkün olabileceğini belirtmektedir. Ancak basitleştirilmiş standart yaklaşımda, anılan avantajlı uygulama bulunmamaktadır295. Öte yandan, kredi karşılığında kullanılan teminatların türü de risk ağırlığı üzerinde etki etmektedir. Eğer firma ikamet amaçlı kullandığı bir gayrimenkulü teminat olarak göstermişse risk ağırlığı % 35’e kadar inebilmektedir. Takipte olan krediler için ise bu ağırlık % 150’ye çıkabilmektedir296.

294 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., ss. 8-10. 295 G. Aras, a.g.m., s. 14. 296 M. Yayla vd., a.g.r., s. 7.

87

Riski Azaltıcı Teknikler Basel II’de, bir bankanın varlıkları ve bilanço dışı kalemleri nedeniyle maruz kaldığı kredi riski ile bu riskin azaltılması amacıyla kullanılan “kredi riski azaltma teknikleri” (Credit Risk Mitigation – CRM) dikkate alınmaktadır297. Standart yaklaşımda, riski azaltıcı etken olarak dikkate alınmasında “basit” ve “kapsamlı” olmak üzere iki yöntemden birini kullanmak mümkündür. Basit yöntemde, maruz kalınan riskler teminatlı ve teminatsız olarak iki kısma ayrılmakta, riskin teminatsız kısmı için borçlunun risk ağırlığı dikkate alınmakta iken, teminatlı kısmı için teminatın risk ağırlığı göz önünde bulundurulmaktadır. Buradaki en önemli ilke, teminatın risk ağırlığının hesaplamada kullanılabilmesi için borçlunun risk ağırlığından daha düşük olması gerektiğidir298. Kredi riskinin azaltılması amacıyla basit yöntem kullanan bankalar, eski uygulamalara bir yenilik olarak ancak aşağıda belirtilen finansal araçları teminat olarak dikkate alabileceklerdir299: - Nakit, - Kredi değerlendirme şirketleri tarafından kabul edilen borçlanma senetleri, - Bilinen bir derecelendirme kuruluşu tarafından derecelendirilmemiş borçlanma senetleri, - Belirli bir ana endekse kote hisse senetleri, - Altın, - Transfer edilebilir menkul kıymetlere yapılan kollektif yatırımlara verilen garantiler ile yatırım fonları, Kapsamlı yöntemde, borçlu riskleri ve karşılığında alınan teminatların değerinde zaman içinde değişmeler olacağı varsayımıyla, karşı tarafın riski belli kesintiler aracılığıyla artırılmakta, teminat tutarları ise azaltılmaktadır. Artırılan risk ile azaltılmış teminat tutarı arasındaki fark, karşı tarafın risk ağırlığı ile çarpılmaktadır. Bu yöntemde, risk ile teminatın farklı para cinslerinden olması halinde, döviz cinslerindeki volatiliteyi de yansıtabilmek amacıyla farklı bir kesinti oranı uygulanmaktadır.

297 H. Candan vd., a.g.e., s. 152. 298 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., ss. 10-11. 299 H. Candan vd., a.g.e., s. 153.

88

Kapsamlı yaklaşımda, basit yaklaşımda kabul edilen teminat türlerine ek olarak aşağıdaki teminat türleri de geçerli olmaktadır300: - Belirli bir ana endekse kote olmayan, ancak tanınmış bir piyasada işlem gören hisse senetleri, - Bir önceki maddede bahsedilen hisse senetlerine yatırım yapan kolektif yatırımlar ile yatırım fonları. Kapsamlı yöntemde, maruz kalınan risk ve koruma sağlayan teminat arasındaki makasın piyasa hareketlerine bağlı olarak ne kadar açılabileceği saptanarak yalnızca korumasız kalan kısım karşı tarafın risk ağırlığına tabi tutulmaktadır. Kredi riskini azaltmak amacıyla kullanılan teminatların yanı sıra, garantiler de belli koşullar atında dikkate alınabilmektedir. Garantilerin hesaplamalarda dikkate alınabilmesi için, garantiler olmaksızın hesaplanan sermaye yükümlülüğünün, garantiler dikkate alındıktan sonra hesaplanan sermaye yükümlülüğünden mutlaka yüksek olması gerekmektedir. Ayrıca kredi türev enstrümanları da garantiler ile benzer şekilde hesaplamaya dahil edilebilmektedir. Son olarak, bilanço içi netleşme anlaşmaları da kredi riski azaltım teknikleri arasında dikkate alınabilmektedir. Farklı olarak basitleştirilmiş standart yaklaşımda, kredi türevleri ve netleşme anlaşmaları kredi riski azaltım teknikleri içerisinde yer almamaktadır301.

2.7.1.1.3. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı Basel Komitesi, kredi riski kapsamında risk ağırlıklı varlık hesaplaması için, basitten kapsamlıya doğru üç farklı yaklaşım önermiş ve risk ağırlıklı varlık hesaplamasına basit yaklaşımla başlayan bankaların, zaman içinde hesaplamalarında daha ileri yöntemleri benimsemeleri gerektiğini özellikle vurgulamıştır302. İçsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımlar, bankaların, kendi derecelendirme sistemleriyle gerçekleştirdikleri kredi riski ölçümlerini esas alan sermaye hesaplama yöntemlerini kullanmalarına olanak vermektedir303. İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşımda portföy ayırımı, Standart Yaklaşım kapsamında belirlenen portföy ayırımından farklılık göstermektedir. Bu yaklaşım kapsamında belirlenen temel alacak sınıfları şunlardır304;

300 H. Candan vd., a.g.e., s. 153. 301 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 11. 302 İ. Arslan, a.g.m., s. 60. 303 H. Candan vd., a.g.e., s. 153. 304 İ. Arslan, a.g.m., s. 60. 89

1. Kurumsal alacaklar, 2. Ülke hazine ve merkez bankasından alacaklar, 3. Bankalardan alacaklar, 4. Perakende alacaklar, 5. Hisse senetleri. İçsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımda, banka her bir kredi müşterisi için temerrüde düşme olasılığı hesaplar ve bir kredilendirme derecesi verir. Derecelendirme yapılırken bankanın büyüklüğü, kredinin türü ve özellikleri (hazine ve MB kullandırılan krediler, bankalara kullandırılan krediler, kurumsal krediler, perakende krediler vb.) yasal düzenlemeler ve bankanın organizasyon yapısı dikkate alınarak en uygun derece belirleme yöntemi kullanılır305. Bu yaklaşım kapsamında, belirlenen alacak sınıfları için üç temel husus söz konusudur. Bu hususlardan ilki risk unsurları, ikincisi risk ağırlığı fonksiyonlarıdır. Her aktif sınıfı için ayrı ayrı belirlenmiş olan bu fonksiyonlarla, risk unsurları, risk ağırlıklı varlık rakamına, dolayısıyla da sermaye ihtiyacına dönüştürülmektedir. Üçüncü ve son husus ise asgari gerekliliklerdir. Bu gereklilikler, herhangi bir bankanın İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşımı kullanabilmesi için taşıması gereken asgari standartları ifade eder. Düzenlemede çok kapsamlı olarak ele alınmış olan asgari gereklilikleri taşıyan bankalar ancak yerel otoritelerinin bu hususu teyit eden onayını aldıktan sonra hesaplamalarında İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşımı kullanabileceklerdir306. Bankanın her bir borçlu için yapacağı hesaplamalar, gelecekte beklenmeyen olası bir zarar tahmini cinsinden ifade edilecek, bu da asgari sermaye gereklerinin temelini oluşturacaktır307. Temel İçsel Derecelendirmeye Dayanan Yaklaşım (Foundation Internal Ratings Based –IRB) ve Gelişmiş İçsel Derecelendirmeye (Advanced IRB) Dayanan Yaklaşımı içeren ikinci kategori değerleme yöntemleri bankaların sermaye yükümlülüklerinin hesaplanmasında bankanın bireysel ve kurumsal müşterilerine verdikleri derecelendirme notlarını dikkate alır. Bu nedenle de içsel derecelendirme yaklaşımı bankaların, kendi içsel değerleme modellerini oluşturmaları ve kendi veri setlerini kullanabilmelerine olanak sağlayarak daha duyarlı bir risk belirleme olanağı yaratır. Bu yöntemde bankalar riske

305 A. Diken, a.g.e., s. 128. 306 İ. Arslan, a.g.m., s. 60. 307 K. E. Bolgün, a.g.e., s. 534. 90 karşı duyarlılığı daha yüksek içsel değerlendirmelerine göre varlıklarına risk ağırlığı saptayabilecekleri için sermaye karşılıklarının da optimum seviyede ayrılacağı düşünülür. Bu yönüyle yöntem, bankalar açısından standart yaklaşımdan daha kapsamlı ve bankanın kendi karakteristiğini temsil eden bir nitelik taşımaktadır308. Özellikle “Basel Temel İlkeleri”ne uyumun zayıf olduğu gelişmekte olan ülkelerde, içsel derecelendirme yöntemlerinin resmi otorite tarafından izlenmesinin ve kontrolünün güçlük yaratabileceği düşünülmektedir309. Derecelendirme ve kredi faizleri ilişkisi bir örnekle aşağıda gösterilmektedir310. Şekil 2.6. Derecelendirme ve Kredi Faizleri İlişkisi

Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği, a.g.m., s. 17.

Bu bağlamda derecelendirme notu AAA olan firma ile CC olan firma arasında alınan aynı miktar krediye uygulanacak faiz oranı açısından % 23,2 ve % 33 gibi ciddi bir fark oluşmaktadır. Bu durum Basel II’nin getirmiş olduğu yeniliği de ortaya koymaktadır. Banka yönetim kurulları ve üst yönetimi bankanın içsel derecelendirme sistemlerinden sorumludur ve sistemlerinin dışarıdan incelenmesine hazır olmak durumundadır311. Bu bağlamda, uygulamanın kurumsal yönetişimin temel ilkelerinden sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkeleriyle de örtüştüğü ifade edilebilir.

308 G. Aras, a.g.m., s. 12. 309 M. Yayla vd., a.g.r., s. 8. 310 Türkiye Bankalar Birliği, “Risk Yönetimi ve Basel II’nin Kobi’lere Etkileri”, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Yayın No: 228, Eylül 2004, s. 17. 311 Beyhan Yaslıdağ, a.g.e., s. 108.

91

2.7.1.1.4. Derecelendirme ve Bağımsız Kredi Derecelendirme Kuruluşları Her banka kredi risklerini ölçmek için bir risk derecelendirme sistemi kullanır. Risk derecelendirme, kredi veren personeli kredinin riskini algılamak için ölçmeye zorlar. Risk ölçülmeli aynı zamanda tahsis edilecek kredi değerlendirilmelidir. Risk derecelendirme sistemleri, objektif ve subjektif ögelerin her ikisini de kapsamalı, noksanlık ve zayıflıkları da içermelidir312. Bankalar kredi riskinin yönetiminde kendi içsel derecelendirme sistemlerini geliştirmeli ve kullanmalıdır. Derecelendirme sistemleri bankanın faaliyetlerinin yapısı, büyüklüğü ve karmaşıklığı ile uyumlu olmak durumundadır313. Standard and Poor’s’un Derecelendirme Tanımları Uzun Vadeli Kredi Derecelendirme Tanımları Kredi derecelendirme tanımları, değişen derecelerde, aşağıda yer alan hususların önemine bağlıdır. - Ödeme kapasitesi durumu, borçlunun borcunu ödeme istekliliği, parasal taahhütleri ile karşılaştırıldığında borcun anapara ve faizini ödemede sorumluluğu, - Yükümlülüklerinin karşılıklarının durumu, - İflas etmesi halinde, iflas kanunlarının ve borç verenlerin haklarını koruyan diğer kanunların öngördüğü yeniden organizasyon ya da diğer düzenlemelerle ilgili yükümlülüklerini yerine getirme gücünün olması. Derecelendirme tanımları, varsayılan riskin değerlendirilmesidir. Buna göre314; AAA Standard and Poor’s tarafından tanımlanmış en yüksek derecelendirme kategorisidir. Bu kategori, anapara ve faiz ödemelerinde borçlunun kapasitesinin en yüksekte olduğu, aşırı güçlü bir durumu ifade eder. AA En yüksek dereceye göre, çok az bir farkla bir alt grubu temsil eder. Bu kategoride de anapara ve faiz ödeme kapasitesi çok güçlüdür.

312 G. H. Hempel vd., a.g.e., s. 429. 313 H. Candan vd., a.g.e., s. 159. 314 Standard and Poor’s’un derecelendirme tanımları S&P’nin web sitesinden yararlanılarak hazırlanmıştır. http://www2.standardandpoors.com

92

A Anapara ve faiz ödemesinde hala güçlü olmakla birlikte, bir üst dereceye göre, dış şartlardaki ve ekonomik şartlardaki değişikliklerin olumsuz etkilerine karşı daha hassastır. BBB Bu kategoride borcun anapara ve faiziyle birlikte geri ödenmesi yeterli düzeyde olmakla birlikte, bu yeterlilik dış şartlardaki ve ekonomik şartlardaki olumsuz değişikler nedeniyle zayıflayabilir. Bu aşamayı izleyen BB, B, CCC, CC ve C kategorilerinde, borcun anapara ve faiziyle birlikle ödenmesinde daha fazla spekülatif özellik taşıdığı kabul edilir. Buna göre, BB en düşük, C ise en yüksek spekülatif derecelendirmeyi göstermektedir. BB Bu gruptaki borçların geri ödenmeme riski, diğer spekülatif durumlara göre daha düşüktür. Bununla birlikte, işletmeyle ilgili ya da mali ve ekonomik şartlarda meydana gelebilecek olumsuz değişiklikler, anapara ve faizin zamanında geri ödenme gücünün zayıflamasına yol açabilir. B BB’ye göre borçların geri ödenmeme riski daha yüksektir. Borçlunun, anapara ve faizini ödeme isteğini, işletmeyle ilgili ya da mali ve ekonomik şartlarda meydana gelebilecek olumsuz değişiklikler büyük ölçüde bozucu olarak etkileyebilir. CCC Geri ödenmeme riskinin oldukça yüksek olduğu bu kategoride, işletmeyle ilgili ya da mali ve ekonomik şartlarda meydana gelebilecek olumlu değişiklikler olması halinde, borcun anapara ve faizinin ödenme ihtimali vardır. Bu koşulların olumsuz olması halinde ise, geri ödeme büyük ölçüde güçleşmektedir. CC CCC’ye göre borçların geri ödenmeme riski çok daha yüksektir. C Borçlunun iflas talebi veya benzer aktivitelere maruz kaldığı bir durumu temsil eder. Bu kategori, spekülatif derecelerin en yükseği olarak değerlendirilir. D Vadesi dolmuş borcun ödenmemesi veya borçlunun iflasının kesinleştiği durum olarak değerlendirilir. 93

Derecelemede AA’dan CCC ’ye kadar olan ana kategoriler içerisinde nispi yerini keskinleştirmek için (+) ve (-) işaretleri kullanılabilir. (+) bir üst, (-) bir alt derecelendirme kategorisine yakın olma durumu olarak değerlendirilir. Kısa Vadeli Kredi Derecelendirme Tanımları A-1 Kısa dönemde, anapara ve faiz ödemelerinde borçlunun kapasitesinin en yüksekte olduğu, aşırı güçlü bir durumu ifade eder. Bu kategori içinde, teminat altına alınmış borçlara ayrıca (+) işareti eklenir. A-2 Kısa dönemde, anapara ve faiz ödemesinde hala güçlü olmakla birlikte, bir üst dereceye göre, dış şartlardaki ve ekonomik şartlardaki değişikliklerin olumsuz etkilerine karşı daha hassastır. A-3 Kısa dönemde, bu kategoride borcun anapara ve faiziyle birlikte geri ödenmesi yeterli düzeyde olmakla birlikte, bu yeterlilik dış şartlardaki ve ekonomik şartlardaki olumsuz değişikler nedeniyle zayıflayabilir. B Kısa dönemde, bu kategoride borcun anapara ve faiziyle birlikte geri ödenmesi yeterli düzeyde olmakla birlikte, bu yeterlilik dış şartlardaki ve ekonomik şartlardaki olumsuz değişikler nedeniyle zayıflayabilir. Bu aşamayı izleyen B-1, B-2, B-3 kategorileri, B kategorisi içerisinde ince nüanslarla birbirinden ayrılır. B-1 Kısa dönemde, bu gruptaki borçların geri ödenmeme riski, diğer spekülatif durumlara göre daha düşüktür. B-2 Kısa dönemde, borçların geri ödenmeme riski daha yüksektir. B-3 Kısa dönemde, borçların geri ödenmeme riski oldukça yüksektir. C Kısa dönemde, borçlunun iflas talebi veya benzer aktivitelere maruz kaldığı bir durumu temsil eder. Bu kategori, spekülatif derecelerin en yükseği olarak değerlendirilir. D Kısa dönemde, vadesi dolmuş borcun ödenmemesi veya borçlunun iflasının kesinleştiği durum olarak değerlendirilir. 94

Genel olarak bir kredi derecelendirme sistemi; müşterileri sınıflandırırken, en yüksek kalite (highest quality), iyi kalite (good quality), memnun edici kalite (satisfactory quality), ortalama altı kalite (below-average quality) ve düşük kalite (poor quality) olarak sınıflandırır315. Derecelendirme sonuçlarının kullanılması kredi riskinin portföy bazında yönetimine ve portföyün risklilik düzeyinin ölçülmesine olanak sağlar. Kredilendirme sürecinde yer alan yetkililer, kredileri ve firmaları münferit olarak izleme olanağına sahiptir, ancak bir ölçek sistemi olmaksızın portföyün risklilik düzeyinin net olarak görülmesi mümkün değildir. Derecelendirme ile kredilerin sorunlu hale gelmeden önce tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması sağlanabilir. Borçlu bazında, derecelendirmelerin doğruluğu sağlandığında ve firmalar yakından izlendiğinde, bir firmanın durumunun kötüye gittiği ve zarar oluşma ihtimali önceden tespit edilebilecektir316. Derecelendirmenin Bankalar ve Finans Kurumlarına Faydaları Derecelendirmenin bankalar ve finans kurumlarına faydaları şöyle sıralanabilir317: - Faiz oranlarının riske göre farklılaşmasını sağlar. - Risk faktörüne göre mali kurum tercihi yapılmasına imkan verir. - Bankalarda mevduat maliyetinde tasarruf sağlar. - Mali yapının güçlenmesini ve risklerin sınırlandırılmasını teşvik eder, etkinliği artırır. - Devlet garantisi olmaksızın sisteme güven duyulmasını sağlar. - Uluslararası finans çevreleri ile ilişkileri geliştirir ve dış kaynak kullanım maliyetinde tasarruf sağlar. - Büyük kredilerin derecelendirilmesi, problemli kredilerin oluşumunu sınırlandırır ve aktif kalitesinin yükselmesini sağlar. Bu bağlamda, bankalar kredi müşterilerinin risk derecelendirmesi açısından Basel II kriterlerine göre, faiz oranı uygulaması yapma ya da çok riskli olarak değerlendiriyorsa kredi vermeme seçeneklerinden birini tercih edeceklerdir. Mali piyasalarda faaliyette bulunan bir kurum, kredi verdiği diğer kurumun ya da ülkenin bu borcu ödeyebilme kabiliyetini kendi analistleri aracılığıyla değerlendirebilme

315 G. H. Hempel vd., a.g.e., s. 430. 316 H. Candan vd., a.g.e., ss. 159-160. 317 B. Yaslıdağ, a.g.e., s. 6.

95 ve üstlendiği riski ölçebilme şansına sahiptir. Ancak piyasadaki diğer aktörlerin, yani bireysel ve diğer kurumsal yapıların böyle bir şansı bulunmamaktadır. Bu durum, kredi talep edenlerin ödeme kabiliyetlerini ölçen bağımsız şirketlere (derecelendirme/rating kuruluşlarına) duyulan ihtiyacı karşı konulmaz bir şekilde yükseltmiştir318. Basel II çerçevesinde rolü çok artan bağımsız kredi derecelendirme kuruluşlarının yerine getirmesi gerekli asgari şartlar aşağıda sıralanmıştır. Bu şartların temininden ulusal düzenleyici kuruluş sorumlu olacaktır. - Nesnellik: Kredi derecelendirme metodolojisinin tutarlılığının sağlanmasıdır. - Bağımsızlık: Kredi derecelendirme kuruluşu ekonomik ve siyasi olarak bağımsız olmalıdır. - Uluslararası Erişim/Şeffaflık: Değerlendirme yabancı ve yerli kurumlara açık olmalı, kullanılan metodoloji de şeffaf olmalıdır. - Bilgilendirme: Kuruluş hesaplama metodolojisini açıklamak durumundadır. - Kaynaklar: Kuruluş yüksek kalitede kredi değerlendirmesi yapabilmek için gerekli kaynaklara sahip olmalıdır. Derecelendirme kuruluşunun değerlendirdiği şirketin yönetici ve operasyonel düzeydeki çalışanlarına ulaşımı mümkün olmalıdır. - Güvenilirlik: Komite yukarıda sayılan şartların aslında güvenilirliğe işaret ettiğini belirtmiştir. Bağımsız kurumların bu derecelendirme kuruluşunun hizmetine başvurması da güvenilirliğe işaret etmektedir. Bunların yanı sıra, gizli bilgilerin kötüye kullanımını önleyecek mekanizmaların olması da firmanın güvenirliliğini destekler. Bankalar farklı derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri arasında diledikleri gibi seçim yapamayacaklardır. Seçilen kuruluşun değerlendirmeleri tutarlı olarak kullanılmalıdır. Birkaç kurumdan değerlendirme alındığı takdirde, eğer farklı iki not söz konusuysa en düşük not, üç ya da daha fazla not varsa en düşük ikinci not kullanılacaktır319. Bu bağlamda, ABD’nin “Standard and Poor’s”, “Moody’s”, “Duff and Phelps” ve “Fitch” adlı dört büyük rating kuruluşu çok geniş bir alanda faaliyet göstermektedir. Ayrıca, Ülkemizde de Sabancı Üniversitesi ile Standard and Poor’s firmasının ortaklaşa

318 Ömer Alp, “Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Metodolojilerine Genel Bakış”, 10.10.2007. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=69003 319 SPK, “Basel II Yeni Sermaye Yeterliliği Standardı”, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği, Sayı:31, Mart 2005, ss. 14-15.

96 yaptıkları üç yıl süren ve 3 Mayıs 2007 tarihinde deklare edilen “Türk Şirketlerinde Şeffaflık ve Kamuyu Bilgilendirme Araştırması”nın büyük ilgi gördüğü ve bu alanda bir bilincin geçte olsa ortaya çıktığı söylenebilir.

2.7.1.2. Piyasa Riski Piyasa riski, karşı tarafın kredi değerliliğinde hiçbir değişme ile ilgili olmayan fiyat değişiklikleri yüzünden kayıpların olma olasılığı olarak tanımlanır320. Bir başka ifadeyle piyasa riski, finansal piyasaların faiz oranları ve döviz kurlarındaki değişmeler sonucunda, bankanın zarar etme veya sermaye kaybetme riski olarak tanımlanmaktadır321. Yükselen sermaye piyasalarının gelişmesi yeni fırsatlar doğurmaktadır ve bu piyasadaki bankalar faaliyetlerini kredi verme dışında başka alanlara doğru çeşitlendirmektedirler. Böylece daha fazla piyasa riskine maruz kalmaktadırlar. Ayrıca yükselen piyasalarda piyasa riski daha ciddi boyutlara varabilmektedir. Döviz kurundaki oynamalar, faiz oranlarındaki sert yükselişler ve borsadaki hareketler piyasa riskini artırıcı özelliklerdir ve bunlar yükselen piyasalarda, gelişmiş piyasalara göre daha risklidir322. Piyasa riski kapsamında, uluslararası ve ulusal politik gelişmelerin etkisi de önemli bir rol oynamaktadır. Uluslararası ilişkilerin iyi ya da kötü yönde değişmesi, savaşlar, hükümet değişiklikleri, uluslararası ticari gelişmelerin yansımaları ve bunun gibi değişimler ve beklentiler de piyasa riski içinde değerlendirilmektedir323. Ülke faktörleri, her şirket seviyesinde kurumsal yönetişim uygulamaları yerleşmesi çerçevesinde kilit rol oynar. Aynı risk profiline sahip iki şirket; yasal düzenlemeler ve piyasa standartları farklı ülkelere ait olmaları yüzünden, mevcut ülke riski profili olumsuz olan şirketin kurumsal yönetişim uygulamaları bozucu etki yaratabilir324. Piyasa riski yönetimine ilişkin sistemler kurulurken bankalar öncelikle stratejilerini, sermaye tabanlarını ve ekonomik gelişmeleri analiz ederek risk toleranslarını nitel ve nicel olarak belirlemelidir. Daha sonra piyasa riskine ilişkin faaliyetlerin ölçülmesi, raporlanması, denetlenmesi ve yönetilmesi için gereken standartların belirlenmesi ve piyasa riskine ilişkin kılavuz dokümanın oluşturulması gerekmektedir. Bu kapsamda bankanın piyasa riski toleransı, Yönetim Kurulu tarafından bankanın stratejisi, sermaye

320 Mark E. Levonian, “Piyasa Riski ve Banka Sermayesi”, (Çev: S. Uzunoğlu) http://sadiuzunoglu.trakya.edu.tr/doc/secme/levonian.pdf 321 http://www.ozdogrular.com/index.php?option=com_content&task=view&id=164 322 P. Çelik, a.g.t., ss. 105-106. 323 Erdinç Altay, Sermaye Piyasasında Varlık Fiyatlama Teorileri, Derin Yayınları, İstanbul, 2004, s. 8. 324 Peter Cornelius, “Governance Good Corporance Practices in Poor Corporate Governance Systems”, Corporate Governance Journal, Vol: 5, No: 3, 2005, s. 13.

97 tabanı ve ekonomik gelişmeler göz önünde bulundurularak belirlenmektedir. Üst Düzey Risk Komitesi tarafından kabul edilebilir maksimum risk seviyesini ifade etmesi için aşağıdaki konuları ifade edecek şekilde sonuçlar nicel hale getirilmelidir325: - Bankanın bir gün/bir ay içerisinde karşılayabileceği maksimum zarar ve bunun olasılığı, - Bankanın sermaye yapısının kaldırabileceği maksimum zarar. Oluşturulan politika ve prosedürler ihtiyaçlara cevap verecek şekilde sürekli olarak geliştirilmeli ve güncellenmelidir. Finansal ve ekonomik gelişmeler doğrultusunda, piyasa riskine ilişkin yerel ve uluslararası düzenlemeler güncellenmeli, yeni finansal ürünler geliştirilmelidir. Piyasa riski yönetim sürecinin sürekliliği sağlanmalıdır. Basel Komitesi 1994 yılı boyunca farklı bankalarda kullanılan piyasa riski ölçüm modellerini test etmiş ve kendi modelini kullanacak bankalar için belirli kriterler getirmiş 1996 yılında nihai şeklini almıştır. Basel Komitesi tarafından 1996’da yayınlanan “Ammendment to the Capital Accord to Incorporate Market Risk” çalışmasına göre piyasa riski326; - Standart Metot - Dahili (İçsel) Model kullanımı metodu olmak üzere iki şekilde hesaplanabilmektedir.

2.7.1.2.1. Standart Metot Standart metoda göre her bir risk kategorisi için gerekli sermaye gereksinimi ayrı ayrı hesaplanmaktadır. Bu işlemden sonra, her bir risk kategorisi için ayrı ayrı hesaplanan tutarlar toplanarak toplam sermaye gereksinimine ulaşılmaktadır. Standart metot, portföy halinde tutulan varlıklar ve yatırım enstrümanları arasındaki bağıntıyı dikkate almamaktadır. Piyasa riskinin ölçümünde Basel Komitesi tarafından önerilen standart metotta göz önüne alınması önerilen riskler aşağıda belirtilmektedir327: 1. Faiz Oranı Riski, 2. Hisse Senedi Pozisyon Riski, 3. Kur Riski, 4. Emtia Riski, 5. Opsiyon Riski.

325 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 480. 326 N. Burak Akan, “Piyasa Riski Ölçümü”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 61, Haziran 2007, ss. 60-61. 327 Mehmet Hasan Eken, “Basel II ve Risk Yönetimi”, s. 8. http://www.finanskulup.org.tr/assets/makale/M_Hasan_Eken_Basel_II_ve_Risk_Yonetimi.pdf 98

Faiz Oranı Riski Faiz oranlarındaki dalgalanırlık, faiz oranı riskini ortaya çıkarmıştır. Faiz oranı riski, faiz oranlarında gerçekleşebilecek olumsuz değişmeler sonucu, faiz maliyetinin artması veya yatırım ve kredi gelirlerinin azalması riski olarak tanımlanmaktadır328. Bankanın aktifleri ile pasifleri arasındaki bağlanma (duration) farkının faiz oranlarındaki beklenmedik değişimler nedeniyle bankanın net faiz geliri ve ekonomik değerini olumsuz etkilemesidir. Faiz oranlarındaki değişimler, faiz gelirlerini etkilediği gibi faiz dışı gelirleri de etkilemektedir. Bu sebeple bankanın faiz riski hesaplanırken, faiz dışı gelirlere etkisi de hesaplanmalıdır. Faiz riski üç ana bileşenden oluşur: 1. Yeniden Fiyatlandırma Riski (Parallel Shift Risk); faiz oranlarının artması veya azalması sonucu bankanın aktif/pasif durumuna göre net faiz gelirinin ve ekonomik değerinin olumsuz etkilenmesi riskidir. 2. Gelir Eğrisi Riski (Yield Curve Twist Risk); gelir eğrisinin eğiminde oluşacak değişimler sonucu bankanın net faiz gelirinin ve ekonomik değerinin olumsuz etkilenmesi riskidir. 3. Baz Riski (Basis Risk); bankanın ikili anlaşmalarda baz olarak kullandığı iki farklı faiz oranından (örneğin LIBOR ve US T-Bill) birinin diğerine göre artması veya azalmasından oluşan risktir329. Bu bağlamda, faiz oranı riskinin doğru yönetilmesinin bankanın karlılığına pozitif katkı yapacağı söylenebilir, ancak geleceği tahminin güçlüğü de göz ardı edilmemelidir. Hisse Senedi Pozisyon Riski Bankanın alım satım hesapları içinde yer alan hisse senedi pozisyonu durumuna bağlı olarak hisse senedi fiyatlarındaki hareketler nedeniyle maruz kalabileceği zarar olasılığıdır330. Kur Riski Kur riskini üç alt başlıkta bölümlendirmek mümkündür331: 1. Ekonomik Risk, 2. İşlem Riski, 3. Çevirme Riski.

328 Raif Parlakkaya, Finansal Türev Ürünler İle Mali Risk Yönetimi ve Muhasebe Uygulamaları, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2005, s. 25. 329 Vedat Uslusoy, “Risk Yönetimi Nedir?”, s. 2. http://riskyonetimi.azbuz.com/categories.jsp?catID=121752 330 http://www.hukukrehberi.net/KanunGoster.aspx?sayfa=dosyalar/ynt/ynt27224.html 331 Melek Acar Boyacıoğlu, Bankalarda Derecelendirme (Rating) ve Türk Bankacılık Sektörü Üzerine Ampirik Bir Çalışma, Promat Basım Yayın, İstanbul, 2005, ss. 31-32. 99

1- Ekonomik Risk; Genel olarak makro ekonomik çevre ve uluslararası para birimi yapılarındaki değişikliklerin bir sonucu olarak döviz kurundaki dalgalanmalar nedeniyle bankanın hem cari hem de gelecekteki ödemeler akımının zarar görmesi tehlikesidir. Ekonomik risk, uzun vadeli uluslararası işlemlerde etkili olduğu için, bankalar tarafından özel olarak stratejik perspektiften ele alınmaktadır. 2- İşlem Riski; Direkt olarak yerli para ile ölçülen ve fiili para değişimine neden olan ödemelerden meydana gelen likidite riski olarak tanımlanmaktadır. Bankaların bu riskle karşılaşmalarına yol açan başlıca işlemler; yabancı para cinsinden borç ödemeleri, alacak tahsili, taahhütler, hakim şirkete yabancı ülkelerdeki bağımlı şirketlerden yapılan ödemeler, forward döviz kontratları şeklinde sayılabilir. 3-Çevirme Riski; Döviz cinsinden belirlenmiş aktif veya pasiflerin, muhasebe kayıtları için yerel para birimi cinsine çevrilmesi sonucunda ortaya çıkan risktir. Aslında burada fiziki anlamda aktif bir alım ya da satım söz konusu olmayıp, sadece bunların kur değişmeleri sonucunda yerel para cinsinden muhasebe kayıtlarındaki değerleri değişmektedir. Çevirme riski ve işlem riski döviz kuru hareketlerinin sadece cari etkisini tanımlarken, ekonomik risk hem cari hem de gelecekteki etkiyi yansıtır. Emtia Riski Bankanın, emtia fiyatlarındaki hareketler nedeniyle, emtiaya ve emtiaya dayalı türev finansal araçlara ilişkin pozisyon durumuna bağlı olarak maruz kalabileceği zarar olasılığıdır332. Ülkemiz uygulamasında kurumların gerek bilançoda, gerekse bilanço dışında izledikleri emtia varlıkları için pozisyon riski karşılığı ayrılması benimsenmiştir. Vadeli işlemlere konu emtialar için % 10, diğer emtialar için % 100 oranında karşılık hesaplanması öngörülmektedir333. Opsiyon Riski Bankanın içinde olduğu opsiyon anlaşmalarının değerindeki değişim riskidir334.

2.7.1.2.2. Dahili (İçsel) Model 1996 metninde yer alan içsel modele ilişkin kriterler büyük ölçüde BDDK tarafından benimsenmiş ve 2001 yılı sonrasında ülkemizde de geçerlilik kazanmıştır. Buna göre bankalar, piyasa riskleri dolayısıyla maruz kaldıkları tutarların hesaplanmasında

332 http://www.hukukrehberi.net/KanunGoster.aspx?sayfa=dosyalar/ynt/ynt27224.html 333 Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği, Basel II Çalışma Platformu Raporu, Ağustos 2005, Sayı: 44, Nisan 2006, s. 22. 334 V. Uslusoy, a.g.m., s. 2. 100 standart veya içsel model yaklaşımlarından birini seçebilecekler, dolayısıyla kendi geliştirdikleri modelleri alım satım hesaplarından kaynaklanan piyasa risklerini ölçmede ve buna göre tutmaları gereken sermaye tutarını belirlemede kullanabileceklerdir. Ancak içsel model kullanmak isteyen bankalar için bu dokümanda uyulması zorunlu bir dizi kalitatif ve kantitatif kriter tanımlanmıştır. Kantitatif kıstaslar riske maruz değer (RMD) tutarının hesaplanmasında kullanılacak belirli kriterleri içerirken, kalitatif kıstaslar ise, genel olarak modelin bankanın günlük risk yönetim uygulamaları ile entegre olmasını sağlamaya yöneliktir335. Bankaların piyasa riski yönetimi sürecinde icracı birimlerin risk almasına sınırlama getiren risk limiti yapıları kurdukları görülmektedir. Bankalar, piyasa riskinin yönetiminde pozisyon limitleri, “stop loss” limitleri ve Riske Maruz Değer Limitleri’nden yararlanmaktadırlar336. En çok tercih edileni Riske Maruz Değer’dir, ayrıca Stres Testleri de yaygın olarak kullanılmaktadır.

2.7.1.2.2.1. Riske Maruz Değer (Value at Risk) Riske maruz değer modelleri – RMD (VaR), risk yönetimi konsepti içerisinde son derece önemli yeri olan uygulamalardır. Finansal risklerin ve belirsizliklerin ölçülmesinde kullanılan VaR modelleri, finansal piyasalarda faaliyet gösteren tüm kurum ve kişiler için üstlenilen riskin boyutunu anlamada bir ölçüm birimi olarak görülmektedir337. VaR modelleri, sistemdeki değişkenlerin her birinin kendi geçmişteki değerleri ve diğer değişkenlerin geçmişteki değerleri tarafından açıklandığı çok değişkenli modellerdir338. VaR analizinde dikkat edilmesi gereken değişken; “risk faktörü”dür çünkü risk faktörü meydana gelebilecek değişme olasılıklarını belirler, değişme oranını açıklar339. Elde tutulan bir portföy ya da varlık değerinin, faiz oranlarında, döviz kurlarında ve hisse senedi fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle meydana gelebilecek değişiklikler sonucunda maruz kalabileceği en yüksek zararı, belli bir zaman diliminde ve belli bir olasılık seviyesinde ifade eden ve muhtelif sayısal yöntemlerle tahmin edilen değerdir. VaR, farklı pozisyonlar ve risk faktörlerinden kaynaklanan riski bir araya getirebilmekte ve tek bir değerde ifade edebilme şansı vermektedir. Ayrıca VaR, risk faktörleri arasındaki

335 N. B. Akan, a.g.m., s. 61. 336 Risk Yönetim Sistemleri ve Uygulama Esasları Çalışma Grubu, “Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme”, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Nisan 2004, s. 5. 337 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 389. 338 Erk Hacıhasanoğlu, Menkul Kıymet Piyasalarında Volatilitenin Modellenmesi, Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları, Ankara, 2003, s. 53. 339 Nurullah Uçkun, Serkan Kandemir, “Risk Ölçümünde Riske Maruz Değer Metodolojisi ve İMKB’de Bir Uygulama”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 38, Nisan 2008, s. 124. 101 korelasyonu da dikkate almakta, birbirini yok eden/azaltan riskler varsa toplam risk daha az olarak bulunmaktadır340. Risk yöneticisi portföyünün piyasa riskini VaR yöntemi ile hesaplamak istediğinde, piyasa oranlarındaki değişikliklerin portföyün piyasa değerine duyarlılığı ile elde tutma dönemi boyunca piyasa oranlarındaki değişimlerin olasılık dağılımlarını karşılaştırmayı düşünüyor demektir. VaR hesaplanma süreci; - Eldeki Portföyün Değeri, - Risk Faktörlerinin Volatilitesi, - Elde Tutma Süresi, - Belirlenen Güven Aralığı, gibi değişkenlere bağlı olarak riskin raporlanması esasına dayanmaktadır. Değişkenler Philippe Jorion tarafından aşağıdaki şekilde formüle edilmiştir341. Portföy Değeri x Volatilite x Elde Tutma Süresi x Güven Aralığı = VaR. Volatilite; en basit anlamda fiyatlarda ortaya çıkan ani hareketlerdir. Sermaye piyasalarındaki volatilite ise, herhangi bir menkul kıymet veya endeksin belli bir dönemde gösterdiği fiyat oynaklığıdır342. VaR; bir finansal kurumun taşıdığı portföyün, faiz oranı, döviz kuru, mal fiyatları şeklinde piyasa risk faktörlerindeki dalgalanmalardan dolayı, % 95 - % 99 gibi önceden belirlenmiş bir “güven aralığı” düzeyinde, 1 gün ya da 10 gün gibi belli bir elde tutma süresinde uğrayabileceği maksimum zarar tutarını göstermektedir343. VaR’ın Sıkıntılı Noktaları Kevin Dowd, VaR’ın sıkıntılı noktalarını üç başlıkta toplamıştır344: 1. Geçmiş data kullanılarak gelecek görülmeye çalışılır. 2. Her koşulda geçerli olmayan varsayımlar üzerine kurulmuştur. Modelin kısıtlarının farkında olunarak ona göre davranılması gerekmektedir. 3. VaR tahminleri onları kullananların yetenekleri ile de ilgilidir; bu yönüyle iyi bir VaR tahmini, ne yaptığını iyi bilmeyen birinin elinde hiçbir işe yaramazken,

340 Vedat Uslusoy, “Value at Risk”, http://riskyonetimi.azbuz.com/readArticle.jsp?objectID=5000000000152315 341 Güven Sevil, Finansal Risk Yönetimi Çerçevesinde Piyasa Volatilitesinin Tahmini ve Portföy VaR Hesaplamaları, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2001, s. 52. 342 Hülya Kanalıcı Akay, Mehmet Nargeleçekenler, “Finansal Piyasa Volatilitesi ve Ekonomi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ekim-Aralık 2006:61(4 ), Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2007, s. 6. 343 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 39. 344 A. Aydın, a.g.m., s. 11.

102 zayıf bir VaR tahmini deneyimli bir yöneticinin elinde oldukça yararlı sonuçlar ortaya çıkarabilir. Burada yöneticinin bilgi birikimi ve tecrübesi önemli rol oynar. VaR modelleri yardımıyla risk ölçümünün en zayıf noktası, “en kötü durumu” göstermemesidir. Olasılık dağılımları, belirlenen güven aralığı içindeki alanı temsil ederler. Oysa gerçek hayatta olasılığı çok düşük de olsa bu alanın dışında da bazı olaylar yaşanmaktadır. Olasılık çok düşük olmakla birlikte böyle bir olayın hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği söylenemez345. Philippe Jorion’a göre; en kötü zararın ne olabileceğini vermemesi, dönem boyunca pozisyonların değişmediğinin varsayılması ve nereye yatırım yapabileceğinizi söylememesi VaR’ın kısıtları arasında sayılmaktadır. VaR’a yönelik eleştirilere ise; “VaR’ın kusursuz olmadığını belirterek, VaR’ı finansal piyasalarda türev ürünler aracılığıyla risk alanında yapılan hızı ölçmeye yarayan, hız konusunda fikir veren sallantılı bir hız göstergesine benzetmektedir. Ancak kazalara neden olabilecek, VaR’ın doğrudan bir koruma sağlamadığı, operasyonel ya da başka riskler söz konusudur. Sallantılı da olsa bir gösterge hiçbir şey olmamasından iyidir346” şeklinde yanıt vermektedir. Bu bağlamda VaR’ın risk yönetiminde kullanılan önemli bir araç olduğu, ancak her zaman için mutlak doğruyu garanti etmediği, en kötü durumu göstermemesi ve olasılığı çok küçük ihtimalleri göz ardı etmesinin zayıf yönlerini teşkil ettiği söylenebilir. Buna karşın VaR’ın, risk ölçümünde, riskten mutlak koruyu değilse bile yine de risklere karşı zırh oluşturduğu düşünülebilir. Hiçbir koruma tedbiri olmamasına kıyasla, zırhın olması bir güvencedir. Ancak, bu zırhın delinebilir olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. VaR’ın zayıf yönlerinin “stres testleri” ile üstesinden gelinebilir. Bu bakımdan, VaR’ın ve stres testlerinin birlikte kullanılarak, etkin bir risk yönetimi yaklaşımı içinde olmanın daha rasyonel olacağı ifade edilebilir.

2.7.1.2.2.2. Stres Testleri Stres testleri, Basel Komitesi tarafından sermaye yeterliliği ile ilgili gerekli görülen şartlardan birisini oluşturmaktadır. İstatistiksel risk ölçümleri piyasa davranışının dengeli olduğunu varsaymaktadır. Bu da piyasanın geçmişte kaydettiği istatistiksel karakteristiklerin gelecekte de devam edeceği anlamına gelmektedir. Bu mantıkla hesaplanan VaR değerleri, piyasa davranışının büyük ölçüde değişmesinden

345 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 532. 346 A. Aydın, a.g.m., ss. 11-12.

103 kaynaklanacak sıra dışı riskleri kapsamamaktadır. Bütün piyasalarda bu tür sıra dışı durumların ortaya çıkması ihtimali her zaman vardır. Bu nedenle VaR hesaplamalarının başka testlerle desteklenmesi gereklidir. Uygulamada VaR’ı destekleyen test olarak, yaygın biçimde stres testleri kullanılmaktadır. VaR normal piyasa şartları için, stres testi anormal piyasa şartları için geçerlidir347. Stres testleri, sıra dışı kayıplara neden olabilecek hususları tespite yönelik olarak kullanılmaktadır348. Stres testleri yöntemleri, finansal çevrelerdeki kullanım yoğunluğu temel alınarak iki başlık altında sınıflandırılabilir: İlki, kurumların portföylerinin ya da belli iş kollarının, herhangi bir risk faktöründeki değişiklikten etkilenme düzeyeni anlamaya yönelik olarak yürütülen “basit hassasiyet test”leridir. Bu testler çoğunlukla simetrik şoklara dayalı olarak gerçekleştirilir. Yani analize konu risk faktörünün hem yukarı hem de aşağı yönlü hareketinin, portföylerin değerleri üzerindeki etkilerini inceler. Yoğunlukla kullanılan ikinci teknik ise, birden fazla risk faktöründe gerçekleşmesi muhtemel olan değişikliklerin eş zamanlı olarak ortaya çıkması halindeki etkilenme düzeyini değerlendiren “senaryo analizleri”dir. Bu analizler, ya geçmişte gerçekleşmiş önemli piyasa hareketleri temel alınarak gerçekleştirilir ki bu tarzda oluşturulan senaryolara “tarihsel senaryolar” adı verilir ya da henüz gerçekleşmemiş ama gerçekleşmesi muhtemel piyasa hareketlerinin temel alınması yoluyla hazırlanırlar. Bu tarzda oluşturulan senaryolara da “varsayımsal senaryolar” adı verilir. Senaryolar bahsinde en önemli sorunların başında kişisel yargıların süreçte önemli rol oynaması gelmektedir. Bu sorunu aşma yolunda, senaryoları mümkün olduğunca objektif ölçülerde oluşturabilmek için sürece iş kolları bazındaki üst düzey yöneticileri, piyasaları yakından izleyen ön ofis elemanlarını ve uzman ekonomistleri dahil etmekte fayda vardır349. Bankaların, yasal düzenlemeler gereğince BDDK’nın düzenlediği Sermaye Yeterliliği Yönetmeliği’ne bağlı olarak kendi içsel risk ölçüm modelinden elde edilen günlük veriler üzerinden analiz sürecini tamamlayıcı şekilde düzenli stres testi uygulamaları gerekmektedir. Yönetim Kurulu ve üst düzey risk komitesi tarafından belirlenecek olan politikaların ve limitlerin tespitinde söz konusu stres testlerinin

347 G. Sevil, a.g.e., s. 60. 348 Philippe Jorion, Value at Risk: The Benchmark for Controlling Market Risk, McGraw-Hill Professional Book Group, USA, 2000, s. 231. 349 Ebru Tuncer, “Risk Yönetimi Sermaye Yeterliliği ve Finansal Sektör İstikrarı Çerçevesinde Stres Testleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 57, Haziran 2006, ss. 67-68.

104 sonuçlarına yer verilmektedir. Stres testi sonuçları, düzenli olarak üst yönetime ve belirli dönemler itibariyle yönetim kuruluna bildirilmelidir350. Bu bağlamda Basel Komitesi’nce hassasiyetle üzerinde durulan sermaye yeterliliği ve risk yönetimi için, piyasadaki değişimleri doğru analiz edebilmenin, gerek VaR, gerekse stres testlerinin birlikte, proaktif yaklaşımla değerlendirilmesiyle mümkün olacağı söylenebilir.

2.7.1.3. Operasyonel Risk Genel olarak “kredi riski” veya “piyasa riski” dışında kalan tüm riskler, operasyonel risk olarak ifade edilmektedir. Basel Komite, düzenlemelerinde, operasyonel riski, “uygun olmayan ya da işlemeyen iç süreçler, insanlar ve sistemler ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riski” olarak tanımlamıştır351. Operasyonel riskin etkin olarak yönetilebilmesi için bankaların öncelikle operasyonel risk noktalarını tanımlamaları ve hangi faaliyetlerinin operasyonel riske neden olacağını belirlemeleri gerekmektedir. Operasyonel risk, noktalarının belirlenmesinin ardından finansal piyasalarda yaşanan değişimlerin etkilerinin belirlenmesi, bunların mevcut sistemlere uygun hale dönüştürülebilmesi, operasyonel risk yönetimi için oluşturulan kontrol mekanizmasının gözden geçirilmesi ve yenilenmesi yoluyla ortaya çıkabilecek kayıpların minimize edilmesine gayret edilmelidir352. Basel II’de açıklanan operasyonel risk kavramı, iş riski olarak ifade edilen finansal olmayan temel kategorileri de kapsar353. Operasyonel risk tanımı altında yer alan çok çeşitli risk grupları vardır. Bunların en başlıcaları şöyle sıralanabilir354: - Yetersiz iç kontroller, - Yolsuzluk ve sahtecilik, - Zayıf kredi kontrolleri, - Hatalı muhasebe kayıtları, - Bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar, - Doğal afetler sonrası oluşacak bilgi kaybı.

350 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 429. 351 Dilek Leblebici Teker, Burç Ülengin, “Bankacılıkta Operasyonel Risk Ölçüm Modellerinin Türk Bankacılık Sektöründe Faaliyet Gösteren Bir Bankaya Uygulanması”, İTÜ Dergisi, Sosyal Bilimler Cilt: 2, Sayı: 1, 13-14 Aralık 2005, s. 14. 352 D. Leblebici Teker vd., a.g.m., s. 14. 353 Hal S. Scott, Capital Adequacy Beyond Basel: Banking Securities and Insurance, Oxford University Press Inc., USA, 2005, s. 258. 354 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 607. 105

Bu bağlamda operasyonel riskler; personel riskleri, teknik riskler, organizasyonel riskler, hukuki riskler ve dış riskler olarak detay edilebilir. Personel Riskleri Banka yönetimi ve personelin yetersizliğinden, ihmalinden, görevlerini unutmalarından ya da kötüye kullanmalarından veya kasıtlı olarak suç sayılan eylemleri gerçekleştirmelerinden kaynaklanan risklerdir. Örneğin banka yönetiminin limitleri aşarak ve yeterli güvence almadan kredi açması, gerekli incelemeleri yapmadan başka teşebbüslere iştirak etmesi, teknolojik yenilikleri bankaya adapte edememesi, değişime ayak uyduramaması, ürün ve hizmet tanıtımındaki yetersizlik ve belirsizliğin yanı sıra personelin yolsuzluk, hırsızlık ve sahtekarlık yapması, emirleri dikkate almaması veya kurallara aykırı olarak yerine getirmesi, bilerek işi engellemesi, kötü niyetli davranması gibi hususlar personel riski kapsamında değerlendirilebilir. Bu riske neden olan faktörler içerisinde ise personelin bilgi ve tecrübe yetersizliği, motivasyon eksikliği, aşırı iş yükü, personelin düzensiz yer değişimi, işyerinin elverişsizliği ya da düzeninin iyi kurulamamış olması gibi konular sayılabilir355. Teknik Riskler Yanlış ve kötüye kullanılan teknoloji de operasyonel risk yaratır. İşlem pozisyonlarının uygunsuz izlenmesi ya da ödeme sistemindeki hatalar (Euro’nun kullanılmaya başlanmasıyla bazı Avrupa bankalarında meydana geldiği gibi) yanlış kullanılan teknolojiye örnek olarak verilebilir356. Yeni Basel Sermaye Uyumu Basel II, bankacılık sektöründe operasyonel risk ve finansal ölçümleme için standartlar getirmiştir. Bu yaklaşım risk yönetiminde, Basel II’nin etkinliği ile ilgili şüpheleri ve kaçınılmaz şekilde artan literatürdeki eleştirileri cevaplamaktadır357. Organizasyonel Riskler Banka örgüt yapısı ve işleyişiyle ilgili sorunlardan doğan risklerdir. Örneğin, örgüt içerisindeki kademeler arasındaki bilgi akışının yetersizliği, yetki sınırlarının kesin olmaması, yapı ve işleyişteki değişikliklerden doğan belirsizlikler bu gruba girmektedir. Yasal Riskler Bankalar özellikle yeni tip işlemlere girerken veya uluslararası bankacılık faaliyetlerinde yasal risklerle karşılaşırlar. Bunun nedeni söz konusu faaliyetlerin yabancı unsur taşımaları, buna bağlı olarak da birden fazla hukuk düzenini ilgilendirmeleridir.

355 M. Acar Boyacıoğlu, a.g.e., ss. 25-26. 356 P. Çelik, a.g.e., s. 109. 357 Gunnar Wahlström, “Risk Management Versus Operational Actional: Basel II in a Swedish Context”, Management Accounting Research, Vol: 365, 2008, s. 2. 106

Dolayısıyla uluslararası bankacılık işlemlerinde ve sözleşmelerde yabancı hukuk sistemine uygunluk denetimi şarttır. Örneğin karşı taraf taahhüdünü yerine getirmeyi reddediyorsa veya belirli sözleşme tipleri yabancı hukuk sisteminde geçersiz ise, bankanın taleplerinin yerine getirilmesi hususu önemli bir risk taşır. Ayrıca mevcut yasal düzenlemeler de bankanın dahil olduğu hukuki sorunları çözmede yetersiz kalabilir. Dış Riskler Banka dışında üçüncü kişilerle ilgili sahtekarlık olayları, risk doğurması muhtemel konulara ilişkin hukuki düzenlemelerdeki değişiklik ve boşluklar deprem, yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanan riskler, terörist faaliyetler, sosyal kargaşanın yol açacağı zararlar, para aklama, web sitelerinin dış müdahalelerle kötüye kullanılması, enerji iletiminde oluşan aksamalar, bu gruba girmektedir358. Bu bağlamda, bankalar son zamanlarda artan bu tür riskleri önlemeye yönelik, Genel Müdürlük bünyesinde, “Güvenli Bankacılık Müdürlüğü” birimi oluşturmaktadırlar.

2.7.1.3.1. Operasyonel Risk Ölçüm Teknikleri Basel Komite, bankaların operasyonel risklerini ölçmek için veri setleri oluşturarak, operasyonel riskler nedeni ile oluşabilecek muhtemel kayıplarını da sermaye karşılığı hesaplamalarına ilave etmelerini istemektedir. Basel Komitesi tarafından operasyonel riske karşılık asgari sermaye yükümlülüklerinin hesaplanması için 3 farklı yaklaşım önerilmiştir: - Temel Gösterge Yaklaşımı (Basic Indicator Approach), - Standart Yaklaşım (Standard Approach ), - İleri Ölçüm Yaklaşımı (Advanced Measurement Approach).

2.7.1.3.1.1. Temel Gösterge Yaklaşımı (Basic Indicator Approach) Bu yaklaşım, bankanın brüt gelirini dikkate alan, riske duyarlılığı olmayan, risk ölçüm ve yönetim sistemlerinin geliştirilmesini teşvik etmeyen yaklaşımdır359. Temel gösterge yaklaşımında, bankalar, son üç yıla ait gayri safi gelirin sabit bir yüzdesinin (ki bu yaklaşımda % 15’dir) ortalamasına eşit tutarda, faaliyet riski için sermaye bulundurmalıdır360.

358 M. Acar Boyacıoğlu, a.g.e., ss. 26-27. 359 Operasyonel Risk Çalışma Grubu, “Operasyonel Risk”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, Eylül 2006, s. 97. 360 Arif Uğur, “Basel II Kapsamında Faaliyet Riskinin Yönetimine İlişkin Yaklaşımlar”, Dünya Gazetesi, 24 Nisan 2006. 107

En basit yöntem olan temel gösterge yaklaşımının arkasındaki mantık, gelir elde etmek için faaliyette bulunmak gerektiği; dolayısıyla, gelir ve operasyonel riskler içeren faaliyetler arasında pozitif bir korelasyon olacağı düşüncesine dayanmaktadır361.

2.7.1.3.1.2. Standart Yaklaşım (Standard Approach ) Temel gösterge yaklaşımının daha karmaşık bir şekli olan standartlaştırılmış yaklaşım, banka faaliyetlerini bir dizi standartlaştırılmış faaliyet birimlerine ve faaliyet kollarına ayırmakta, daha sonra bu alanlarda bankanın faaliyetinin büyüklüğü ve hacmini yansıtan genel bir gösterge kullanmaktadır. Bu gösterge ile, her bir faaliyet koluna ilişkin operasyonel risk miktarının yaklaşık olarak temsil edilmesi amaçlanmaktadır. Bu yaklaşım bankanın aktivitelerini362; - Kurumsal Finansman, - Alım – Satım Faaliyetleri, - Perakende Bankacılık, - Ticari Bankacılık, - Ödemeler Sistemi, - Temsilcilik Hizmetleri, - Varlık Yönetimi, - Aracılık Hizmetleri, olmak üzere sekiz faaliyet koluna ayırmıştır. Standartlaştırılmış yaklaşımın, temel gösterge yaklaşımından farkı, dikkate alınan brüt gelirin sekiz gelir grubuna göre değerlendirilmesi ve tek katsayı yerine, her bir gelir grubu için farklı katsayı kullanılmasıdır. Standart yaklaşımda, sermaye yükümlülüğünün faaliyet kolları bazında hesaplanmasını takiben, faaliyet kollarına ilişkin tutarlar bir araya getirilerek yıllar itibariyle toplam tutarlar hesaplanmakta ve bunların ortalaması alınarak bankanın operasyonel riskler karşısında bulundurması gerekli olan yasal sermaye belirlenmektedir363.

361 H. Candan vd., a.g.e., s. 235. 362 Fatma Tuğba Avcıbaşı, Basel II’nin Türk Bankacılık Sistemi Üzerine Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Kahramanmaraş, 2008, s. 38. 363 H. Candan vd., a.g.e., s. 236. 108

2.7.1.3.1.3. İleri Ölçüm Yaklaşımı (Advanced Measurement Approach) İleri ölçüm yaklaşımları diğer yaklaşımlara göre daha karmaşık bir yapıya sahip olup, riske en duyarlı yaklaşımlardır. Basel Komitesi, bankaları, iç verilerini de kullanarak kendi ileri ölçüm sistemlerini geliştirmeleri ve bu doğrultuda gerekli sermaye tahsisini yapmaları yönünde teşvik etmektedir364. Bankaların operasyonel riskleri için yasal sermaye yükümlülüklerinin hesaplanmasında, ileri ölçüm yaklaşımlarını kullanabilmeleri için denetim otoritesinin, bankaların ölçüm modellerine kullanım izni vermesi gerekmektedir365. İleri Ölçüm Yöntemi (İÖY) İçin Asgari Gereklilikler Bir bankanın İÖY’ni kullanabilmesi için genel anlamda sahip olması gereken asgari kriterler şu şekilde sıralanabilir366: - Risk strateji ve politikalarının tesis edilmesi, - Başarılı ve yeterli bir operasyonel risk yönetimi için; bu fonksiyonun çerçevesinin iyi oluşturulması, operasyonel risk yönetim çerçevesinin gözetim ve denetiminde yönetim kurulunun ve üst düzey yönetimin aktif görev alması, - Kavramsal olarak sağlam olan ve bütünlük içinde uygulanan bir operasyonel risk yönetim sisteminin bulunması; kurulan operasyonel risk yönetimi sisteminin ve yapısının etkinliğinin periyodik olarak denetlenmesi, eksiklik ve yetersizliklerin zamanında tespit edilip giderilmesinin sağlanması, - Hem büyük faaliyet kollarında hem de iç kontrol ve teftiş alanlarında bu yaklaşımı uygulamak için yeterli kaynaklara sahip olması; operasyonel risk yönetiminde gerekli olan veri ihtiyacının ve veri kaynaklarının tespit edilmesi, verinin ne şekilde ve kim tarafından toplanacağına ve yapılacak analizlere ilişkin prosedürün tesis edilmesi, - Kurumun yapısı, faaliyet alanı ve risk iştahına göre, maruz kaldığı ya da kalabileceği operasyonel risklerin en kapsamlı şekilde tanımlanması, - Operasyonel riske ilişkin ölçüm ve raporlama sistemlerinin tesis edilmesi gerekmektedir. Bankalar aşağıda yer alan ileri ölçüm yaklaşımlarından birini kullanarak ekonomik sermayelerini hesaplayabileceklerdir: - İçsel Ölçüm Yaklaşımı (Internal Measurement Approach),

364 Operasyonel Risk Çalışma Grubu, a.g.m., s. 97. 365 Murat Mazıbaş, “Operasyonel Riske Basel Yaklaşımı: Risk Verilerine İlişkin Bir Değerlendirme”, BDDK Araştırma Raporları, 2005/2, s. 6. 366 Operasyonel Risk Çalışma Grubu, a.g.m., ss. 153-154. 109

- Kayıp Dağılımı Yaklaşımı (Loss Distrubition Approach), - Kalitatif Yaklaşımlar (Skorkart Yaklaşımı-Scorecard Appoach, Öz Değerlendirme Yaklaşımı-Self Assessment Approach). İçsel Ölçüm Yaklaşımı (Internal Measurement Approach) Basel Komite, bankalarda içsel ölçüm yaklaşımının uygulanabilmesi için, sekiz faaliyet kolu ve yedi risk grubundan oluşan 56 hücrelik bir operasyonel risk matrisi oluşturmuştur367. İçsel ölçüm yaklaşımı, sermaye yükümlülüğünün, beklenen operasyonel risk kayıpları üzerinden hesaplanmasını öngörmekte, bankanın maruz kaldığı operasyonel riskin miktarını ve dağılımın şeklini ortaya koyabilmektedir. İleri ölçüm yaklaşımları içinde en az kaynak gerektiren, uygulaması en kolay yaklaşımdır. Ancak, bu yaklaşımın başarıyla uygulanabilmesi için bankanın güvenilir ve yeterli bir iç kayıp veri tabanı olmalıdır. Bu yaklaşımda bankacılık işlemleri standart yaklaşımda olduğu gibi368; - Kurumsal Finansman, - Ticaret ve Satış, - Perakende Bankacılık, - Ticari Bankacılık, - Ödemeler ve Tasfiye (Takas), - Acentelik Hizmetleri, - Varlık Yönetimi, - Perakende Aracılık Hizmetleri, olmak üzere sekiz faaliyet koluna ayrılmaktadır. Komite tarafından, bu faaliyet kollarının maruz kalabileceği operasyonel risk türleri yedi ana başlık altında aşağıdaki şekilde belirlenmiştir; - Dahili Suistimal Eylemleri, - Harici Suistimal Eylemleri, - Çalışma/İstihdam Uygulamaları ve İşyeri Emniyeti, - Müşteriler, Ürünler ve İş Uygulamaları, - Fiziksel Malların Hasarları, - İşin Kesintiye Uğraması ve Sistem Arızaları, - İşlemler, Teslim ve Süreç Yönetimi.

367 D. Leblebici Teker vd., a.g.m., s. 17. 368 Operasyonel Risk Çalışma Grubu, a.g.m., s. 101. 110

Kayıp Dağılımı Yaklaşımı (Loss Distrubition Approach) Bu yaklaşım çerçevesinde tarihi verilere dayanarak her faaliyet kolu ve risk türü açısından operasyonel riskler aracılığıyla kaybın gerçekleşmesi ve miktarına ilişkin olasılık dağılımları tahmin edilmektedir. Daha sonra sermaye piyasa risklerinde -Riske Maruz Değer (VaR)’e benzer bir şekilde- ortaya çıkan kayıp, olasılık dağılımının belirli bir oranı olarak hesaplanmaktadır369. Kalitatif Yaklaşımlar: Skorkart Yaklaşımı (Scorecard Appoach) Skorkart yaklaşımı, bankaların operasyonel risk sermaye hesaplamalarına, istatistiki yöntemlerin aksine, ileriye dönük bir bakış açısı yansıtan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda bankalar, öncelikle bankanın tamamını veya faaliyet kolu düzeyini esas alarak operasyonel riskleri değerlendirir, risk bazlı sermayeyi hesaplar ve söz konusu risk bazlı operasyonel risk sermayesinin sorumluluğunu ilgili iş birimi yöneticisine verirler. Bu sayede gelecekteki operasyonel risk kayıplarının sıklığı ve şiddetini azaltacak risk yönetme stratejileri geliştirilebilmektedir. Yöntemin zayıf yönü; faaliyet kolu yöneticileri tarafından doldurulacak olan skorkartların göreceli olarak öznel olması ve sorulacak soruların, ölçüm ve puanlama yönteminin sık sık gözden geçirilmesi gerekliliğidir. Yaklaşımın öznel olmasının getirdiği olumsuzluğu azaltmak için geçmiş kayıp tutarları ile öz değerlendirme sonuçları skorkart yaklaşımının sonuçlarının doğrulanmasında kullanılmalıdır370. Öz Değerlendirme Yaklaşımı (Self Assessment Approach) Öz değerlendirmenin başlangıç noktası, kapsamlı bir risk tanımlamasının yapılmasıdır. Bu tanımlama, genellikle temel kategorileri ve bu kategorilere ait detaylandırılmış alt kategorileri içermektedir. Daha sonra ise, oluşturulmakta olan risklerin tespit edilmesi amacıyla, faaliyet kolları bazında, riskleri, risklerin sıklıklarını ve kayıp miktarlarını gösteren bir risk haritası oluşturulması, gerekmektedir371. Öz değerlendirme yaklaşımı, risk profilini belirleme ve analiz etme sürecine iş birimi yöneticilerini dahil ettiğinden, organizasyon genelinde operasyonel risk kavramının

369 Melek Acar Boyacıoğlu, “Operasyonel Risk ve Yönetimi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 43, Aralık 2002, s. 60. 370 Operasyonel Risk Çalışma Grubu, a.g.m., s. 102. 371 Risk Yönetim Sistemleri ve Uygulama Esasları Çalışma Grubu, “Operasyonel Risk Veri Tabanı”, Türkiye Bankalar Birliği, Nisan 2004, s. 23. 111 daha iyi anlaşılmasını, risk kültürünün yaygınlaşmasını ve risklerin banka genelinde sürekli olarak takip ve analiz edilmesini sağlar372. İleri Ölçüm Yaklaşımları Ekonomik Sermaye İlişkisi İleri ölçüm yaklaşımları kapsamında, bankaların operasyonel risk için tutmaları gereken yasal sermaye, kendi operasyonel risk ölçüm yöntemleri ile hesaplayarak ulaştıkları değere eşit olacaktır373. Yasal sermaye, yerel denetimin risk anlayışı ile, kurumu potansiyel operasyonel risklerden korumak için tahsis edilen minimum sermaye rakamıdır. Ekonomik sermaye ise, pay sahiplerini, potansiyel ekonomik kayıplardan (firmanın ekonomik değerinde eksilmeye sebebiyet verecek beklenmeyen değişikliklerden dolayı oluşabilecek kayıplardan) korumak üzere, belirli bir güven ve zaman aralığında ölçülen tahmini sermaye rakamıdır. Yasal sermaye ile ekonomik sermaye arasındaki farklar374: - Ekonomik sermaye kurumun maruz kaldığı tüm risklerin ölçülmesi ve raporlanması yönündeki en iyi uygulamadır. Yasal sermaye ise yerel otoritelerin talebi ile sadece muhasebe aktifleri üzerinde hesaplanan bankanın maruz kaldığı tüm riskleri kapsamayan asgari sermaye rakamını içerir. - Ekonomik sermaye, pay sahiplerini, bankanın iflasının yanı sıra, aşırı volatil yatırım gelirlerinden korumak adına tutulan sermaye rakamıdır. Yasal sermaye, bankacılık sistemini sistemik riskten korumak, bankaların iflasını engellemek için öngörülen minimum sermaye rakamıdır. - Yasal sermaye düzenleyicilerin risk perspektifinden, ekonomik sermaye ise pay sahiplerinin risk perspektifinden hesaplanan sermaye rakamıdır. - Ekonomik sermaye kavramı “gerçek değer, ekonomik değer” üzerine yoğunlaşırken, yasal sermaye ise “muhasebe değeri” üzerinde yoğunlaşmaktadır.

2.7.1.3.2. Operasyonel Risklerin Etkin Yönetiminde Müşteri Tanı İlkeleri Bilgisayar, haberleşme ve finansal işlemler yapabilme teknolojisinin gelişmesiyle birlikte liberal ekonomi rüzgarları, kara para aklama suçunun büyük-küçük bütün ekonomilere yayılıp bugünkü durumuna gelmesine neden olmuştur. Kara paranın aklanması; yasadışı faaliyetlerden elde edilen gelire meşru görünüm kazandırarak

372 Operasyonel Risk Çalışma Grubu, a.g.m., s. 111. 373 H. Candan vd., a.g.e., s. 240. 374 Operasyonel Risk Çalışma Grubu, a.g.m., ss. 96-97. 112 kullanılabilir hale getirmek amacıyla, kasıtlı olarak kaynağını ve sahibini gizleme fiillerinin maliki veya ikinci şahıslar tarafından yapılmasıdır375. Bir başka ifadeyle, yasa dışı yollardan elde edilen kazançların yasal ekonomik değerlere dönüştürülmesi eylemleri kara para aklanması olarak isimlendirilmektedir376. Şirket içi denetim ve yasal denetim bağlamında, denetim organları tarafından bireysel ve kurumsal açıdan dolandırıcılığın denetimi, kara paranın aklanmasının önlenmesine yönelik çabalar son yıllarda yoğun biçimde artmıştır377. Kara paranın aklanması genelde üç aşamadan oluşan bir süreç içinde gerçekleştirilmektedir. Bu aşamalar kirli bir çamaşırın makinede yıkanmasına benzetilerek açıklanmaya çalışılmıştır; - Birinci aşamada çamaşır makineye atılmakta, “Yerleştirme (Placement) Aşaması”; Bu aşama suçtan elde edilen gelirin nakit formundan kurtarılarak finansal sisteme sokulması aşamasıdır. - İkinci aşamada çamaşır makinede yıkanmakta, “Ayrıştırma (Layering) Aşaması”; Bu aşamada amaç, nakit formundan kurtarılan paranın yasadışı kaynağından mümkün olduğunca uzaklaştırmak, böylece paranın izinin sürülmesini, bulunmasını ve yakalanmasını imkansız hale getirmektir. - Üçüncü ve son aşamada çamaşır temizlenmiş halde makineden çıkarılmakta, “Bütünleştirme (Integration) Aşaması; Kara paranın yuvaya dönme aşaması denilebilir. Ayrıştırma aşamasında yasadışı kaynağı ile bağlantısı koparılan kara para, bütünleştirme aşamasında yasal işlemlerle ülkenin mali sistemine aklanmış bir şekilde sokulur378. Kara Paranın Aklanmasının Önlemesine İlişkin Mali Çalışma Grubu ya da FATF (Financial Action Task Force on Money Laundering), 1989 yılında G-7 ülkeleri (ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada) tarafından OECD bünyesinde kurulmuştur. FATF’nin kurulmasıyla bir anlamda kara paranın aklanmasıyla mücadeleye ilişkin tavsiyeler bütünü oluşturulmuştur. Türkiye, 24 Eylül 1991 tarihinde FATF’ye üye olmuştur379. Dünyada ve ülkemizde bankacılık uygulamalarını doğrudan etkileyen FATF tavsiyeleri ve Basel Bankacılık Denetim Komitesi bildirilerine göre; “Müşteri Tanı İlkesi”

375 Halim İpek, Kara Para ve Kara Paranın Aklanması, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2000, ss. 13-14. 376 Ergin Ergül, Kara Paranın Aklanması ve Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 1998, s. 1. 377 Niall F. Coburn, “Corporate Investigations”, Journal of Financial Crime, Vol: 13, No: 3, 2006, s. 348. 378 Kuntay Çelik, Selen Işıl Koçağra, Kadir Güler, Kara Para Aklama, Masak Yayınları, Ankara, 2000, ss. 75-80. 379 http://tr.wikipedia.org/wiki/Kara_Paran%C4%B1n_Aklanmas%C4%B1n%C4%B1n 113

(Customer Due Dilligence), basit hesap açma ve kayıt tutmanın ötesinde, bankaların risk bazlı müşteri tanı uygulamalarını geliştirmesini gerektirmekte, yüksek risk içeren kişi ve kurumlar için üst düzey yönetici onayı dahil detaylı yazılı müşteri tanı ve kabul kurallarının oluşturulmasını, müşteriden ve hesap türünden beklenen normal işlemler dışındaki şüpheli faaliyetlerin izlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bankacılık sisteminin bütünlüğü, güvenliği ve sağlamlığı açısından sağlam “müşterini tanı” politika ve prosedürleri kritik önem taşımaktadır. “Müşterini tanı” standartlarının yetersizliği veya hiç olmaması bankaların saygınlığının azalmasına, operasyonel, yasal ve yoğunlaşma riskleri gibi ciddi müşteri ve kredi riskleri ile karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Bu risklerden herhangi bir tanesi bankalara önemli maliyetler (örneğin, mevduat sahiplerinin mevduatlarını çekmeleri, bankalar arası kolaylıkların sona ermesi, bankaya karşı iddiaların araştırma maliyetleri, aktif satışları ve aktiflerin dondurulması ve kredi zararları yükleyebileceği gibi, yönetimin zamanını ve enerjisini bu sorunların çözümüne ayırmasına neden olabilir. FATF Tavsiyelerine Göre Müşterini Tanı İlkesinin Gerektirdiği Tedbirler FATF tavsiyelerine göre müşterini tanı ilkesinin gerektirdiği tedbirler şöyle sıralanabilir380: - Kimlik tespiti yapmak ve kimlik bilgilerinin güvenilir, geçerli belge, veri ya da bilgiler kullanarak teyit etmek, - Finansal işlemlerden nihai yararlanıcı konumunda olan kimselerin-lehdarın- (beneficial owners) kim olduğunu belirlemek ve lehdarın kimliğinin doğru olup olmadığı konusunda herhangi bir şüphe taşımamak, - Tüzel kişiler ve ortaklıklarda mülkiyetin kime ait olduğunu ve bunların kontrolünün kimlerin elinde olduğunu belirlemek, - Tesis edilmek istenilen işlemin türü ve gerçekleştirme amacı hakkında bilgi edinmek, - Yapılan işlemin, finansal kuruluşun müşterisine, işine risk profiline ve gerektiğinde fon kaynaklarına dair bilgiler ile uyumlu olmasını sağlamak bakımından müşteri konusundaki takip ve incelemeyi iş ilişkisi ve işlem sürecinde sürdürmek. Kara para Aklama ve Terörizmin Finansmanını Önleme Standartlarını Değerlendirme Metodolojisi (Methodology for Assessing Compliance with Anti Money

380 Alparslan Çakır, “Bankacılıkta Operasyonel Risklerin Etkin Yönetiminde Risk Bazlı Müşterini Tanı İlkelerinin Önemi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 56, Mart 2006, ss. 42-43. 114

Laundering and Combating The Financing of Terrorism Standards - AML/CFT), ülkelerin kara para aklama ve terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik olarak kabul ettikleri ve uyguladıkları hukuki, finansal, operasyonel ve uluslararası işbirliği kapsamındaki tedbirlerin değerlendirilmesinde kullanılmak amacıyla Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından Şubat 2004 de yayınlanmıştır381. Ağırlaştırılmış detaylı müşteri tanı ve kabul politikası382; 1. Riskli Ülke ve Bölgeler, 2. Hassas Sektör, Faaliyet Konusu ve Meslekler, 3. Yüksek Varlık Sahibi Kişiler, 4. Riskli İşlem Türleri, üzerine odaklanmaktadır. FATF tavsiyeleri bakımından yükümlü olan gerçek ve tüzel kişilerin kara paranın aklanması ve terörün finansmanı ile mücadele yükümlülüklerine uymamaları durumunda cezai, hukuki veya idari kapsamda etkili, ihlal edilen yükümlülük ile orantılı ve caydırıcı mahiyette yaptırımlar uygulanması gerektiği belirtilmiştir383. Bu bağlamda, FATF ve AML/CFT gibi kuruluşların tavsiyelerine uyulması, üye ülkeler arasındaki bilgilerin paylaşımındaki sağlıklı yapılanmanın tesis edilmesi ve konu üzerinde gerekli hassasiyetin gösterilmesinin, “operasyonel risk” kategorisinde yer alan bu risklere karşı bir güvenlik hattı oluşturabileceği söylenebilir.

2.7.2. II. Yapısal Blok: Denetim Otoritesinin İncelenmesi Süreci İkinci yapısal blok, bankanın risk yönetimi yaklaşımının denetim otoritesinin incelemesi sürecini tanımlamaktadır. Bu blokta, bankaya ve denetçi otoriteye özel görevler yüklenmektedir. Bankanın yönetim kuruluna ve yöneticilerine yüklenen görevler sayesinde, iç kontrol ve diğer kurumsal yönetişim ilkelerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bankanın, birinci yapısal blokta kullandığı yaklaşımların doğasına ve karmaşıklığına uygun bir risk değerlendirmesini gerçekleştirmesi, ikinci yapısal bloğa tam uyum açısından oldukça önemlidir. Basel Komitesi, söz konusu uyumun sağlanabilmesi için yol gösterici dört ana ilke belirlemiştir.

381 Oktay Üstün, “Kara Para Aklama ve Terörizmin Finansmanını Önleme Standartlarını Değerlendirme Metodolojisinde Finansal Kuruluşların Yükümlülükleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 56, Mart 2006, s. 51. 382 A. Çakır, a.g.m., s. 43. 383 O. Üstün, a.g.m., s. 68.

115

Birinci ilkeye göre, bankalar risk profillerine ve stratejilerine uygun sermaye yeterliliğini değerlendirebilecekleri bir sürece sahip olmalıdır. Bu ilkeye göre, banka yönetim kurulu ve yöneticileri tarafından yapılan bir gözden geçirme süreci olmalı, sermaye yeterliliğinin değerlendirilmesi sağlıklı yapılmalı, kapsamlı risk yönetimi gerçekleştirilmeli, iç kontrol gözden geçirilmeli ve izleme ile raporlama yapılmalıdır. İkinci ilke, denetleyici otoritenin bankaların içsel sermaye yeterlilik değerlendirmeleri ve stratejilerinin yanında ihtiyati sermaye rasyolarına olan uyumlarının gözden geçirilmesi suretiyle bir değerlendirme yapmasına ilişkindir. Dolayısıyla, resmi otoritenin yapacağı değerlendirmenin, yerinde denetlemek (on-site examination), uzaktan izlemek ve değerlendirmek (off-site review), banka yönetimiyle görüşmeler yapmak, sermaye yeterliliğine ilişkin bağımsız denetim raporlarını dikkate almak ve periyodik raporlamalar istemek gibi bileşenlerden oluşması öngörülmüştür. Üçüncü ilkede, resmi otoritenin, asgari yasal sermaye yeterliliği rasyosunun tutturulmasının yanı sıra gerekli olduğunu düşündüğü durumlarda bankalarda asgari oranın da üzerinde sermaye tutulmasını talep edebileceği belirtilmiştir. Dördüncü ilke ise, banka sermayesinin belirlenen asgari yükümlülüğün altına düşmemesi için bankanın kendi risk karakteristiğine uygun tedbirlerin resmi otorite tarafından önceden alınmasının sağlanmasına ilişkindir. Bunun gerçekleşmesi için resmi otorite, bankayı yoğun denetime veya yakından izlemeye alabilir, kar payı dağıtımında kısıtlamalara gidebilir veya bankadan sermayenin artırılması yönünde bir eylem planı talep edebileceği gibi acilen sermeye artırımını da isteyebilir384. İkinci yapısal blok, uygulama kapsamındaki bankalara ve ulusal otoriteye ekstra görevler yüklemektedir. Bu sorumluluklardan en önemlisi, bankaların risk yönetim sistemlerinin, ulusal otoritelerce denetlenmesi yükümlülüğüdür385.

2.7.2.1. Basel II’de İç Denetimin Yeri Basel II düzenlemeleri iç denetim açısından konunun iki tarafı üzerinde etki yaratmaktadır. Birincisi, bankaların kendi risklerinin değerlemesi açısından, ikincisi ise, firmaların kredibiliteleri açısından etkisidir. Basel II uygulamasında kredi fiyatının, firmanın taşıdığı riske göre belirlenmesi ve banka tarafından riske göre kredi fiyatı teklif edilmesi söz konusudur. Bu zorunluluk, yüksek kredi riskinin bankanın kendi taşıdığı riski

384 M. Yayla vd., a.g.m., ss. 11-12. 385 Faik Çelik, İhsan Kızıl, “Banka Sermaye Yeterliliğinde Basel II Yaklaşımı ve Türk Bankacılığı”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 9 (1) 2008, s. 21. 116 de yükselterek daha fazla sermaye bulundurma ihtiyacı doğurması ve bankanın bu maliyeti kredi fiyatını belirlerken hesaba katmak durumunda olması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Firmanın katlanacağı kredi maliyetinin temeli olan kredi riskinin hesaplanmasında ise, niceliksel ve niteliksel olmak üzere iki farklı ölçüt esas alınmaktadır. Niceliksel kriterler, finansal tablolardan elde edilen firmanın finansal yeterliliği ile ilgilidir. Niteliksel kriterler ise, firmanın sermaye yapısı, yönetim kalitesi, kurumsal yönetişim ilkelerinin varlığı ve denetim mekanizmasının işleyişi vb. açılarından değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, Basel II kredi değerlemesi ve kredi riskinin tespitinde iç denetim sisteminin varlığı firmaların kredibilitesine doğrudan etki edecek temel belirleyicilerden birisi haline gelmiştir386.

2.7.2.2. Denetim Komitesi Üyelerinin Bağımsızlığı Denetim komitesi, Bankalar Kanunu ve BDDK düzenlemeleri ile bankacılık alanında zorunlu bir uygulama haline gelmiştir. Denetim komitesi, yönetim kurulu adına iç ve dış denetim sürecinin uygulama etkinliğini, katma değerini, muhasebe, mali raporlama ve iç kontrollerin işleyişi ve yeterliliğini gözetmekle sorumlu bulunduğu için yönetim kurulu için güvence sağlayan bir işleve sahiptir. Pay ve menfaat sahipleri açısından sonuçları önem taşıyan işlevlerinden ötürü denetim komitesi üyelerinin bağımsızlığı, mali bilgi ve uzmanlığı, nitelikleri çalışma etkinliği açısından gerekli olmaktadır387. Denetim komitelerinin ana işlevleri; mali raporların anlaşılır, şeffaf ve güvenilir olmasının sağlanması, risk yönetim sürecinin izlenmesi, iç kontrollerin değerlendirilmesi, iç denetimin etkili kullanımı, bağımsız denetimin gözetimi ve bağımsız denetim kuruluşunun seçimi için görüş vermek olarak ifade edilebilir388. Denetim komitesi üyelerinin bağımsızlıklarının sağlanması ön koşuldur. Bunun sağlanması için seçilecek kişilerin özellikle yönetimden bağımsız kişilerden oluşması gerekmektedir. Yönetim kurulu üyeleri içinde işletmenin yönetimi ile bağlantısı olan veya işletme ile organik bağı olan kişilerin denetim komitesi içerisinde objektif karar almalarını beklemek zordur389. Denetim komitesi üyelerinin bağımsız olabilmesi, hiçbir etki altında kalmadan, hiç kimseden çekinmeden ve çıkar çatışmasına girmeden karar alabilmesi, görüş beyan

386 G. Aras, a.g.m., s. 3. 387 Ali Kamil Uzun, “Denetim Komitesi Üyelerinin Bağımsızlığı ve Nitelikleri”, Deloitte Kurumsal Yönetim Serisi, No: 2, Haziran 2008, s. 1. 388 A. K. Uzun, a.g.m., s. 1. 389 Nejat Bozkurt, “İşletmelerde Yönetim Kurulunun Etkinliğini Sağlamada Denetim Komitelerinin Rolü”, http://www.synergy.gen.tr/goster.aspx?type=makale&id=1 117 edebilmesidir. Bu nedenle komite üyelerinin bağımsızlıklarının sağlanması için komiteye seçilecek kişilerin işletme faaliyetleri ile ilgili icrai sorumlulukları bulunmamalı, özellikle yönetimden tamamen bağımsız olmalıdır390.

2.7.2.3. 5411 Sayılı Bankalar Kanunu Açısından Denetim Uluslararası finans piyasalarına ilişkin düzenlemeler ve Türkiye’de yaşanan gelişmeler doğrultusunda oluşturulan son Bankalar Kanunu391; - Risk yönetimi, - İç kontrol, - İç denetim sistemleri, - Denetim komitesi, - Sermaye ve likidite yeterliliğine ilişkin hükümleri, ayrı başlıklar halinde detaylı olarak ele almaktadır. Madde 7’ye “Kuruluş Şartları”na göre; Türkiye’de kurulacak bir bankanın, sermaye yeterliliğini de içerecek şekilde kuruluşun mali yapısı ile ilgili projeksiyonlarını, iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemi de dahil olmak üzere yapısal örgütlenmesini gösteren bir faaliyet programını ibraz etmesi şarttır. Madde 23’e “Yönetim Kurulu’nun Sorumluluğu”na göre; Yönetim Kurulu, iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin ilgili mevzuata göre tesis edilmesi, işlerliğinin, uygunluğunun ve yeterliliğinin sağlanmasından sorumludur. Madde 24’e “Denetim Komitesi”ne göre; Bankaların yönetim kurullarınca, yönetim kurulunun denetim ve gözetim faaliyetlerinin yerine getirilmesine yardımcı olmak üzere, icrai görevi bulunmayan ve nitelikleri BDDK tarafından belirlenecek en az iki üyeden oluşan bir “denetim komitesi” oluşturulmalıdır. Denetim komitesinin görev ve sorumlulukları: - Bankanın iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin etkinliğini ve yeterliliğini gözetmek, - Yönetim kurulu tarafından seçilen bağımsız denetim kuruluşları için gerekli ön değerlendirmeleri yapmak, faaliyetlerini düzenli olarak izlemek, - Konsolide denetime tabi kuruluşların iç denetim işlevlerinin konsolide olarak sürdürülmesini ve eşgüdümünü sağlamak,

390 A. K. Uzun, a.g.m., s. 1. 391 5411 Sayılı Bankalar Kanunu. 118

- Bu sistemleri ile muhasebe ve raporlama sistemlerinin Bankacılık Kanunu ve ilgili düzenlemeler çerçevesinde işleyişini ve üretilen bilgilerin bütünlüğünü gözetmek, - Bankanın faaliyetlerinin sürekliliği ve güven içerisinde yürütülmesini olumsuz etkileyebilecek hususları, mevzuata ve iç düzenlemelere aykırılıkları, 6 aylık dönemleri aşmamak kaydıyla, icra ettiği faaliyetlerin sonuçları ile bankada alınması gereken önlemler ve yapılmasına ihtiyaç duyulan uygulamalara ilişkin görüşlerini yönetim kuruluna bildirmek ile yükümlüdür. Madde 29’a “İç Sistemlere İlişkin Yükümlülükler”e göre; Bankalar, tüm şube ve konsolidasyona tabi ortaklıklarını kapsayan yeterli ve etkin bir iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemi kurmak ve işletmekle yükümlüdürler. Madde 30’a “İç Kontrol Sistemi”ne göre; Bankalar, - Faaliyetlerini mevzuata, iç düzenlemelerine ve bankacılık teamüllerine uygun olarak yürütmek, - Muhasebe ve raporlama sisteminin bütünlüğünü, güvenilirliğini ve bilgilerin zamanında elde edilebilirliğini sürekli kontrol faaliyetleri ile sağlamak, - Görevlerin fonksiyonel ayrımlarını, yetki ve sorumlulukların paylaşımını, fon ödemelerini, banka işlemlerinin mutabakatını, varlıkların korunmasını ve yükümlülüklerin kontrol altında tutulmasını temin etmek, - Maruz kalınan her türlü riskin tanınması, değerlendirilmesi ve yönetimi için gerekli alt yapıyı hazırlamak, - Yeterli iletişim ağını oluşturmak, zorundadır. Madde 31’e “Risk Yönetim Sistemi”ne göre; Risk yönetimi faaliyetleri, yönetim kuruluna bağlı olarak çalışacak risk yönetimi birimi ve personeli tarafından yürütülür. Bankalar, risk politikalarını BDDK tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde oluşturmak, uygulamak ve raporlamak zorundadır. Madde 32’ye “İç Denetim Sistemi”ne göre; Bankalar, - Bütün birim, şube ve konsolidasyona tabi ortaklıklarını kapsayan bir iç denetim sistemi kurmak zorundadır. - İç denetim faaliyetleri, tarafsız ve bağımsız bir şekilde, yeterli sayıda müfettiş tarafından yerine getirilir. - Faaliyetlerin mevzuata, ana sözleşmeye, iç düzenlemelere ve bankacılık ilkelerine uygunluğu, banka müfettişleri tarafından denetlenir. 119

- İç denetim raporunun, en az üçer aylık dönemler itibariyle ve denetim komitesi aracılığıyla yönetime sunulması zorunludur. Madde 45’e “Sermaye Yeterliliği”ne göre; Bankalar, BDDK tarafından düzenlenecek yönetmelikte öngörülen usul ve esaslara göre % 8 oranından az olmamak üzere belirlenecek sermaye yeterliliği oranını hesaplamak, tutturmak, idame ettirmek ve raporlamak zorundadır. Bankaların iç sistemleri, aktif ve mali yapıları dikkate alınarak asgari sermaye yeterliliği oranını artırmaya, bankalar bazında farklılaştırmaya, kaynağı katılma hesabı olan aktiflerin risk ağırlıklarının belirlenmesinde bu hesapların özelliklerini dikkate almak suretiyle düzenleme yapmaya BDDK yetkilidir. Madde 46’ya “Likidite Yeterliliği”ne göre; Bankalar, Merkez Bankası’nın uygun görüşü alınmak suretiyle BDDK’nca belirlenecek usul ve esaslara göre asgari likidite düzeyini hesaplamak, tutturmak, idame ettirmek ve raporlamak zorundadır392. Madde 66’ya “Konsolide Denetim”e göre; Konsolide bazda sınırlama ve oranlara tabi olan ana ortaklık bankalar, yurt içi ve yurt dışı bağlı ortaklıkları, birlikte kontrol edilen ortaklıkları, şube ve temsilcilikleri konsolide denetime tabidir. Bankalar; - İç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerine, - Muhasebe ve finansal raporlama birimine, - Finansal tablo ve raporlarına, - Risk grubuna kullandırılan kredilere, ilişkin, bilgi ve belgeleri konsolide denetime uygun ve hazır hale getirmek zorundadırlar. Ayrıca likidite yeterliliği konusunda, 2005 yılı sonlarında Uluslararası Finans Kurumu (Institute of International Finance-IIF) Likidite Riski Özel Komitesi’ni oluşturdu. Özel Komite’nin işlevi ve amacı; finans kuruluşlarında likidite riskinin ölçülmesi, izlenmesi, yönetimi ve yönetişim konularında bir perspektif geliştirmek ve tavsiyelerde bulunmaktır. IIF tarafından “Principles of Liquidty Risk Management” adlı rapor Mart 2007’de yayınlanmıştır. Bu rapor, üç geniş alan ve konuda özel sektör için likidite riskinin fonlanması, uygun pratiklerin araştırılması, bulunması ve bir dizi tavsiyelerde bulunulması üzerinde odaklanmaktadır. Bunlar; likiditenin yönetimi için yönetişim ve örgütlenme yapısı, likiditeyi ölçmek, izlemek ve kontrol altında tutmak için bir analitik çerçeve ve stres testine ilaveten beklenmedik durum planlamasıdır. Raporun amacı; likidite riski yönetimine ilişkin beklentileri yükseltmektir. Temel öncül önerme şudur; firmalar her firmanın kendi iş modeline ve piyasa konumuna uyarlanmış risk yönetim çerçeveleri

392 5411 Sayılı Bankalar Kanunu. 120 geliştirmeli ve denetleyici ve düzenleyici yaklaşımlar da bu risk yönetim çerçevelerini tanımalı ve benimsemelidirler. Ayrıca tüm tavsiyeler ve görüşler “uymalısın veya açıklamalısın” ilkesi bazında uygulanmaktadır393. Bu bağlamda, ilgili kanun maddelerinde, özellikle 2000 ve 2001 krizlerine yol açan nedenlerin yok edilmesine ve benzer bir durumun bir daha tekerrür etmemesine yönelik titiz bir çabanın varlığı vurgulanabilir. 1990’lı yıllarda rekabetin ayarının kaçması, 1994 krizinde mevduatın % 100’ünün devlet güvencesi altına alınması ve bu durumun kriz geçtikten sonra da devam etmesi, kurumsal yönetişim kültürünün oluşmaması, bankaları disipline edecek, onlardan hesap soracak BDDK gibi bir üst düzey denetim sisteminin olmamasının yarattığı boşluğun acı faturası hala zihinlerdedir. 5411 Sayılı Bankalar Kanunu’nun, denetime ilişkin maddelerinde konunun hassasiyeti üzerinde önemle durulduğu gözlemlenebilir.

2.7.2.4. Kurum İçi Denetim Kültürü Banka sermayesi ve bankanın geleceği arasında sıkı bir ilişki vardır. Banka denetimi açısından bakıldığında, bankanın borçlarını ödeyemeyecek durumda olmasına karşı savunmasının son çizgisi banka sermayesidir. Bir bankanın sermayesini tüketmesi halinde, banka müşterilerinin yatırdıkları paranın güvencesini mevduat sigortası yerine getirmek zorundadır. Bankanın bu duruma düşmesinden önce bankanın problemlerini doğrudan bulmak düzenli denetimlerle mümkün olmaktadır. Bu yönüyle bankanın geleceği ile denetim mekanizması arasında yakın bağ vardır394. Denetim faaliyetlerinin günlük faaliyetlerin ayrılmaz bir parçası şeklinde düzenlemesi, bu faaliyetlerin yalnızca denetim organları tarafından yürütülmesi gereken faaliyetler olarak algılanmaması, faaliyetlerin yürütüldüğü birimlerin kendi içyapılarındaki denetim noktalarının etkinleştirilmiş ve işler halde olması kurum içi denetim kültürünün varlığının temel göstergelerindendir395. BDDK, Bankaların İç Sistemleri Hakkındaki Yönetmelik (1 Kasım 2006/26333) ile, İç Sistemlerin Organizasyon Yapısı ve İşleyişini düzenlemekte ve denetim sistematiğini ortaya koymaktadır396.

393 Türkiye Bankalar Birliği, “Principles of Liquidity Risk Management-March 2007”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 62, Eylül 2007, s. 71. 394 Robert W. Kolb, The Commercial Bank Management Readar, Kolb Publishing Company Inc., Florida, 1992, s. 473. 395 G. Yurtsever, a.g.m., s. 59. 396 K. Tuna, a.g.m., s. 24.

121

Şekil 2.7. İç Sistemlerin Organizasyon Yapısı ve İşleyişi

Kaynak: K. Tuna, a.g.m., s. 24.

2.7.3. III. Yapısal Blok: Piyasa Disiplini Üçüncü yapısal blok, ağırlıklı olarak bankaların piyasalara ve kamuoyuna açıklama yapmak ve bilgilendirme konusunu işlemektedir. Basel Komitesi, Basel II’de kamuoyu bilgilendirme yükümlülüğü ile piyasa disiplinini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda bankalar, sahip oldukları sermaye yapısını, kredi değerlendirme sistemlerini ve diğer risk yönetim modellerini kamuoyuna açıklamakla yükümlü tutulmuşlardır. Ancak, kamuoyu bilgilendirme yükümlülüğü olumsuz sonuçlara da yol açabilir. Makro ekonomik anlamda sermaye piyasalarının aşırı derecede bilgilendirilmesi, geçmiş dönemdeki küresel krizler göz önüne alındığında sarsıntının derinleşmesine neden olabilecek niteliktedir397. Piyasa disiplini güvenilir ve sağlam bir bankacılık ortamına katkıda bulunabilir ve denetim otoriteleri bankaların güvenilir ve sağlam bir şekilde faaliyette bulunmalarını isteyebilir. Güvenilir ve sağlam bankacılık temelinde, denetim otoriteleri bankalardan bilgi açıklamalarında bulunmalarını isteyebileceklerdir. Alternatif olarak, denetim otoriteleri bankaları kendisine yasal raporlamada bulunmalarını isteme yetkisine sahiptir. Bazı denetim otoriteleri, bu raporlardaki bilgileri kısmi olarak veya bilgilerin tamamını kamuya açık hale getirebilirler. Bunun da ötesinde, hali hazırda denetim otoritelerinin bu yükümlülüklerin uygulanmasını sağlamak için kullanabilecekleri birçok mekanizma mevcut bulunmaktadır. Bu mekanizmalar, ülkeden ülkeye farklılık göstermekte ve davranışlarını değiştirmelerinin

397 F. Çelik vd., a.g.m., s. 22. 122 temini için banka yönetimiyle diyalog kurulması suretiyle, ahlaki iknadan bankanın uyarılmasına veya bankaya para cezası verilmesine kadar uzanabilmektedir. Uygulanan tedbirin niteliği denetim otoritelerinin yasal yetkilerinin kapsamına ve açıklamaya ilişkin yetersizlik ve kusurların ciddiyet derecesine bağlı olacaktır398. Piyasa disiplini, bir bankanın sermayesinin yeterli düzeyde olduğunu garantilemesi açısından önemli rol oynamaktadır. Etkin kamuoyu bilgilendirmeleri, piyasa disiplinini artırdığı gibi piyasa iştirakçilerinin bankanın sermaye yeterliliğini değerlendirmelerine de imkan tanımakta ve bunun yanında bankaların faaliyetlerini güvenilir, sağlam ve etkin şekilde yürütmeleri için teşvik sağlamaktadır399. Piyasa disiplini, bankaların şeffaflığını ele almakta bu konuda standartlar belirlemektedir. Bu düzenleme ile bankalar kamuoyuna daha detaylı bilgiler açıklamak durumunda kalacaktır400. Bu aşamada BDDK, gereken düzenlemeleri yapmanın yanı sıra derecelendirme kuruluşlarının gereken verilere rahatlıkla ulaşmalarını sağlama çalışmalarını da gerçekleştirecektir. Derecelendirme kuruluşlarının verilere ulaşma imkanlarının arttırılmasını ve TCMB Risk Santralizasyon Merkezinden gecikme olmaksızın yararlanabilme imkanını sağlayacaktır. Aynı zamanda işletmelerin muhasebe sistemlerine uyumlu finansal tablolar düzenlemelerini sağlayıcı çalışmalar da önem taşımaktadır. Finansal tablolarda yer alması gereken bilgilerin kapsamının genişletilmesi ve tüm bu bilgilerin denetimden geçmesi de gerekmektedir401.

2.7.4. Menkul Kıymetleştirme Menkul kıymetleştirme (securitization), nakit akımına dayalı finansman sağlamaya yönelik bir finansman tekniği olarak tanımlanmaktadır. Menkul kıymetleştirmede, çok sayıdaki tüketici kredileri veya diğer kaynaklardan doğan alacaklar bir araya getirilerek bir havuz oluşturulmakta; bu havuzdaki alacaklar menkul kıymete dönüştürülerek yatırımcılara satılmaktadır. Bu sayede, likiditesi olmayan, çok sayıda, küçük tutarlardaki alacaklar, likit ve ikincil piyasada dolaşımı mümkün olan menkul kıymetlere dönüşmektedir. Menkul kıymetleştirme neticesinde ihraç edilen menkul kıymetler, varlığa

398 Basel II Yönlendirme Komitesi, “Basel II Üçüncü Yapısal Blok Piyasa Disiplini Raporlama Kapsamı”, Bankacılar Dergisi, Sayı 58, 2006, s. 113. 399 Basel Komite, “Yeni Sermaye Yeterliliği Çerçevesi: Piyasa Disiplini”, http://www.tbb.org.tr/turkce/dergi/dergi34/BIS%20Piyasa%20Yap%FDs%FD.doc 400 Şenol Babuşcu, Adalet Hazar, “Basel II ve Şirketler Üzerindeki Etkileri”, Akademi Consulting&Training, http://www.akademiegitim.com.tr/makale.php?islem=detay&makaleid=51 401 B. Yaslıdağ, a.g.e., s. 6.

123 dayalı menkul kıymetler olarak adlandırılmaktadır. Bunun sebebi menkul kıymete ilişkin anapara ve faiz ödemelerinin, menkul kıymetleştirilen varlıklardan elde edilen nakit akımı ile yapılmasıdır402. Basel II Uzlaşısı, bankaların menkul kıymetleştirme işlemlerinden kaynaklanan veya benzer yapıya sahip alacaklarının sermeye yükümlülüğünü hesaplamak için, menkul kıymetleştirme kurallarına uymalarını gerektirmektedir403. Menkul kıymetleştirme ile birlikte kredi verme, yani ödünç faaliyetleri, piyasa faaliyetine dönüşmektedir. Dahası kredi işleminin çeşitli aşamaları (risk değerleme, dağıtım) artık birbirinden ayrılmakta ve farklı uzman kuruluşlarca (rating ajansları, dealers, kredi sigortası gibi) ayrı ayrı yürütülmektedir. Menkul kıymetleştirmenin başka avantajları da bulunmaktadır. Kısa vadeli alacakların uzun vadeye dönüştürülmesi, faiz oranı riskini devretme, alacaklara pazarlanabilir kabiliyet kazandırma, bankaların özvarlık ve likidite oranlarının iyileştirilmesi gibi avantajlar sayılabilir404.

2.7.5. Basel II Uzlaşı’sında Likidite Riskinin Diğer Risklerle Bütünleşik Olarak Değerlendirilmesi Finansal kurumların işlevlerini yerine getirememelerine yol açan ve temerrüt durumunu tetikleyen en önemli risk likidite riskidir. Genel kabul görmüş bu tespite rağmen, likidite riski üzerine yapılan çalışmaların sayısı ve derinliği, kredi ve piyasa riskinin gerisinde kalmıştır. Likidite, bankanın varlıklarını belirli bir anda kayba uğramadan nakde dönüştürme yeteneğinin ölçütüdür405. Likidite riski; bankanın nakit akışındaki dengesizlik sonucunda nakit çıkışlarını tam olarak ve zamanında karşılayacak düzeyde ve nitelikte nakit mevcuduna veya nakit girişine sahip bulunmamasıdır406. Basel II metni, bankaların likidite riskini ölçmek, izlemek ve kontrol etmek için yeterli sistemlere sahip olmasını şart koşmaktadır. Finansal kesimin kayıpları genellikle, likidite, piyasa, kredi ve kuruma özgü diğer risklerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu risklere ilişkin yapılacak bağımsız analiz sonuçları tatminkar olmayacağından bütünleşik bir risk analizi süreci gereklidir. Olumlu piyasa koşulları

402 H. Doğru, a.g.m., s. 44. 403 H. Candan vd., a.g.e., s. 321. 404 Türk Bankacılık Sektörünün Piyasa Yapısının Analizi-3, www.akademiegitim.com.tr/makale/tbs3.PDF 405 H. Candan vd., a.g.e., s. 299. 406 Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkındaki Yönetmelik , Resmi Gazete, (08.02.2001 tarih ve 24312 Sayılı). 124 aniden ortadan kalkabilmekte menkul kıymet portföylerinin nakde dönüştürülmesi olanaksız veya çok yüksek maliyetli hale gelebilmektedir407. Bu saptamadan yola çıkarak uygulamada giderek daha geniş yer bulan likidite ayarlı riske maruz değer modelleri üzerinde yapılan araştırmalar da artış görülmektedir. Likidite ayarlı riske maruz değer modelinin en belirgin avantajı, risk taşımanın sermaye üzerindeki maliyeti ile nakde dönüştürme işlem masrafları arasında bir optimizasyona işaret etmesidir408. Bu bağlamda, likidite riskinin gerçekleşmesi halinde, kredi riski ve piyasa riskiyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği, likidite riskinin diğer riskleri de tetiklediği ifade edilebilir.

2.8. Basel II Kriterleri Açısından KOBİ Olma Şartları ve Yapısal Sorunları Ekonomilerin canlılığının barometresi olan KOBİ’lerin ekonomiye dolayısıyla ülke kalkınmasına önemli katkıları bulunmaktadır. KOBİ’ler, bir ülkenin sosyo-ekonomik yapısı çerçevesinde sanayileşme hareketinin, sağlıklı kentleşmenin, optimum dağıtım ve ticaret uygulamalarının sürükleyici ve vazgeçilmez önemdeki faktörü durumundadırlar409. Kurumsal yönetişim ilkelerine uyma, bütün dünyada firmalar için listelenmiş normlara uyma şeklinde olmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler bağlamında, KOBİ’lerde (Small and Medium Enterprise-SME), kurumsal yönetişim uygulamaları hayati öneme sahiptir. KOBİ literatüründe farklı otoritelerce farklı KOBİ tanımlamaları yapılmaktadır410. Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre; imalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında, arsa ve bina hariç, makine ve teçhizat, tesis, taşıt araç ve gereçleri, demirbaşlar vb. toplamının net tutarı 400.000 TL’yi aşmayan; - 1-9 işçi çalıştıran işletmeler çok küçük ölçekli, - 10-49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli, - 50-250 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli işletmeler, olarak tanımlanmaktadır. En fazla 400.000 TL tutarında sabit yatırım harcaması yapan işletmelerin tüm yatırımları KOBİ kapsamında değerlendirilmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın verilerine göre; imalat sanayinde faaliyet gösteren, 1-200 işçi çalıştıran,

407 H. Candan vd., a.g.e., ss. 307-308. 408 H. Candan vd., a.g.e., s. 308. 409 Rıfat İraz, Yaratıcılık ve Yenilik Bağlamında Girişimcilik ve KOBİ’ler, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005, s. 239. 410 J. Abor vd., a.g.m., ss. 111-112. 125 gerçek usulde defter tutan, arsa ve bina hariç sabit sermaye tutarı bilanço net değeri 2 milyon ABD doları karşılığı TL’yi aşmayan işletmeler, KOBİ olarak belirtilmektedir411. Basel II’de sermaye yeterliliğini belirlemek için kullanılan standart yöntemde KOBİ’ler, toplam yıllık satış hasılatı toplamı 50 milyon euroyu geçmeyen firmalar olarak tanımlanmakta, - Bir bankacılık grubundaki toplam kredisi < 1 milyon euro ise, Perakende KOBİ - Bir bankacılık grubundaki toplam kredisi > 1 milyon euro ise, Kurumsal KOBİ şeklinde iki ayrı sınıflandırmaya tabi tutulmaktadır. Toplam yıllık satış tutarı 50 milyon euronun üzerinde olan firmalar ise, “Kurumsal” olarak nitelendirilecektir. Kurumsal KOBİ ve kurumsal nitelikli tüm firmalar, standart yaklaşımla kredi riskinin ölçümünde, dış derecelendirme kuruluşlarının vermiş oldukları derecelendirme notlarına bağlı olarak risk ağırlığına tabi olacaklar, perakende KOBİ portföyüne dahil edilecek firmalar ise standart % 75 risk ağırlığına tabi tutulacaklardır. İçsel derecelendirme yaklaşımında ise kurumsal, kurumsal KOBİ ve perakende KOBİ nitelikli firmalar için farklı formüller kullanılacaktır412. Basel II’ye göre KOBİ tanımlaması aşağıdaki şekilde gösterilmektedir413.

Şekil 2.8. Basel II’ye Göre KOBİ Tanımlaması

Kaynak: http://www.sekerbank.com.tr/basel_kobi.pdf

411 http://www.kobifinans.com.tr/tr/bilgi_merkezi/02020503/9792 412 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 20. 413 http://www.sekerbank.com.tr/basel_kobi.pdf 126

Basel II ile de öngörülen kurumsal ve perakende KOBİ tanımı dikkate alındığında, Türkiye’de bulunan büyük sanayi firmaları haricinde firmaların büyük çoğunluğunun perakende KOBİ sınıfında değerlendirileceği ortaya çıkmaktadır. Çünkü, ülkemizde faaliyette bulunan işletmelerin çok büyük bir kısmı belirtilen tutarlarda faaliyet ve kredi hacmine sahip değildir. Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin mali durumlarına ilişkin en kapsamlı veriler, TCMB tarafından yayımlanan sektör bilançolarında yer almaktadır414. KOBİ’ler karşılaştırmalı olarak daha yüksek kredi riskine sahip olmaları, şeffaflıklarının beklenen düzeyde olmaması, yasalarla kredi verenler tarafından yeterince korunmaması, borç vermede onlara yüksek yükümlülükler yüklenmesi, finansal ürünlerde yenilik eksikliği ve kredi risk metodolojilerinin KOBİ’lerin özelliklerine uygun hale getirilmesindeki yetersizlikler yüzünden ticari bankalardan gerekli desteği almakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Finansal olmayan kurumlar örneğin factoring ve leasing şirketleri tamamlayıcı finansal kaynak olabilirler ancak onların katkısı da beklenen düzeyin gerisinde kalmaktadır415. Ülkemizde KOBİ’lerin sayısı hizmet sektörü de dahil olmak üzere, tüm işletmelerin sayısının % 98,8’ini ve bu işletmelerdeki toplam istihdamın % 45,6’sını oluşturmaktadır. KOBİ yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı % 38’e ulaşmakta ve toplam katma değerin %26,5’i yine bu işletmelerce yaratılmaktadır. KOBİ’lerin toplam ihracat içerisindeki payları, yıllar itibariyle değişiklik göstermekle beraber ortalama % 10 oranında gerçekleşmekte ve bu kesimin toplam banka kredileri içindeki payı % 5 civarında seyretmektedir. Türkiye’de KOBİ’lerin büyük çoğunluğu aile şirketleri şeklinde faaliyet göstermekte, kurumsal yönetişim mekanizmalarının yaratılamaması nedeniyle de ortalama ticari faaliyet süreleri çok kısa seyretmektedir416. KOBİ’lerin finansman sorunlarının temelinde, özsermaye yapılarının zayıflığı yatmaktadır. Bağımsız derecelendirme kuruluşları ile bankalar tarafından derecelendirmeye tabi tutulacak olan KOBİ’lerin, dikkate alınacak özelliklerinin başında, sahip oldukları işletme sermayesi gelmektedir. Güçlü sermaye yapısına sahip KOBİ’lere verilecek kredilerin maliyeti daha düşük olacaktır. Basel II uygulamaya geçtiğinde, düşük riskli firmalar, alacakları yüksek rating notları ile daha düşük faiz oranları ile kredi

414 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 21. 415 Hela Cheikhrouhou, Structured Finance in Latin America: Channeling Pension Funds to Housing Infrastructure and Small Business, World Bank Publications, USA, 2007, s. 83. 416 Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, a.g.m., s. 21.

127 kullanabilecekler, düşük ratingli firmalarda risk daha yüksek olacağından, bu firmalara da kullanacağı kredilerde faiz oranı daha yüksek olacaktır417. Bankalar özellikle KOBİ’lere dış finans desteği sağlayan en önemli kurumlardır. Bu yüzden finans yetersizliği içerisindeki bu kurumların kurumsal yönetişimlerindeki iyileşme, kredi tahsisinde avantaj sağlayacaktır418. Basel II ile gelecek olan değişime uyum sağlayamayan ve değişimi yönetemeyen KOBİ’lerin kredi maliyetlerinin artacağı ve ileriye yönelik gerçekçi planlar yapmalarının zorlaşacağı söylenebilir419. Bu bağlamda, KOBİ’lerin geleneksel yapı ve çalışma yöntemlerini değiştirerek, yeniden yapılanmaya gitmesinin bir tercih değil, zorunluluk olduğu ifade edilebilir. Bu açıdan değerlendirilirse, KOBİ’ler için özdenetimin artacağı yeniden yapılanmaya dönük bir sürecin başlayacağı vurgulanabilir.

2.9. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne Yönelik Olası Faydaları Basel II Kriterlerinin Türk bankacılık sektörüne yönelik olası faydaları şöyle sıralanabilir420: - Bankalarda risk yönetiminin etkinliğinin artması, - Bankaların sermaye düzeylerinin maruz kaldıkları risklere paralel olması nedeniyle güçlü sermaye yapısına geçiş, - Bankaların müşterileri konumundaki şirketlerin kurumsal yönetişim yapılarında iyileşme421, - Piyasalar ile kredi kurumları arasındaki ilişkilerin iyileşme yolunda olması, - Uluslararası bilgi kaynaklarına olan güvenin artması ile (derecelendirme kuruluşları, ihracat kredi birlikleri vb.) yerel sermaye piyasalarının genişlemesi ve derinleşmesine imkan sağlanması, - Piyasa disiplininin sağlanması ile şeffaflık ve rekabetin artması,

417 Yusuf Demirel, “Basel II”, İpekyolu Konya Ticaret Odası Dergisi, Sayı: 237, Kasım 2007, s. 39. 418 Andy Mullineux, “The Corporate Governance of Banks”, Journal of Financial Regulation and Compliance, Vol: 14, No: 4, 2006, s. 375. 419 Yusuf Demirel, a.g.m., s. 41. 420 Sibel Türker, “Basel II ve Getirdikleri”, Deloitte Serisi, 2007, s. 31. 421 S. Türker, a.g.m., s. 31.

128

- Uluslararası kabul görmüş mali tabloların üretilmesi ve uluslararası rekabet olanağının ortaya çıkması422. Basel II düzenlemesinin bankalar üzerindeki temel etkilerine bakıldığında; düzenleme, borçlu-kredi kalitesine verilen önemin artmasına paralel olarak zaman içinde kurallara uygun bir kredi kültürünün yerleşmesini desteklemektedir. Piyasa disiplini, şeffaflık ve rekabetin artması, daha etkin hale gelmesi beklenmektedir. Basel II düzenlemesi ile birlikte bankaların davranışını etkileyecek olan yeni risk yönetimi anlayışı kredi müşterilerine de yansıyacaktır. Basel II, iyi derecelendirme sistemlerine çok fazla odaklanmaktadır. Standart yaklaşımda kurumsal portföydeki firmalar (Kurumsal KOBİ’ler dahil) bağımsız derecelendirme kuruluşları tarafından derecelendirilmesi, perakende portföyde yer alan firmaların ise derecelendirilmeyip sabit bir oranla değerlendirilmesi öngörülmektedir. Daha gelişmiş yaklaşımlara bakıldığında ise, bankaların bunun yerine, özellikle kredileriyle ilgili kendi derecelendirme sistemlerine sahip olmaları gerektiği görülmektedir. Bu kapsamda, her bankanın kendi derecelendirme sistemini kurması ve kullanması beklenmektedir423. Sonuç olarak, önemli bir bölümünde bağımsız teftiş, iç kontrol ve risk yönetimi işlevlerinin yerine getirildiği, çağdaş risk yönetimi ve teknikleri konusunda ciddi yatırımlar yapıldığı gözlenen Türk bankacılık sektörünün genel olarak Basel II sürecine hazır olduğu gözlenmektedir. Basel II sürecinin kısa vadede bankacılık sektörüne ve ekonomiye ilave bir yük getireceği kanaati yanında, orta ve uzun vadede Basel II’ye uyumlu, reel ekonomiyi destekleyen güçlü bir bankacılık sektörü ile şeffaf ve kayıt altına alınmış, kurumsallaşmış ve uluslararası rekabete hazır işletmelerden oluşan sağlıklı bir reel ekonominin ülke kalkınmasına ivme kazandıracağı düşünülmektedir424. Bu bağlamda, Basel II Kriterlerinin Türk bankacılık sektöründe etkin uygulanması halinde, daha sağlıklı gözetim ve denetim mekanizmasına sahip olmanın yanı sıra sektörün ulusal ya da uluslararası olası krizlere karşı direnç düzeyini de artıracağı söylenebilir.

422 Şakir Sakarya, Suat Kara, “Türkiye’de Basel II Sürecinin Gelişimi ve Balıkesir’deki İşletmeler Tarafından Algılanması Üzerine Bir Araştırma”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 38, Nisan 2008, s. 103. 423 Ersin Özince, “Finansal İstikrar Basel II ve Bankalar Açısından Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı 53, Haziran 2005, ss. 20-21. 424 http://www.emakale.com/articles/24/1/Basel-II-Sürecinin Türk Bankacılık SistemineYansımaları/Sayfa1.html

129

2.10. Basel II’ye Yöneltilen Eleştiriler ve Küresel Kriz Bağlamında Değerlendirilmesi Gözden geçirilmiş standart süreçte, risk ağırlıkları Basel II Uzlaşı’sında olduğu gibi sadece kategorilere (ülkeler, bankalar, işletmeler) bağımlı olmayıp, aynı zamanda kredi alanların dışsal ratinglerine de bağımlıdır. Böylece standart yaklaşım açısından da riske uygun ve ortalama olarak daha düşük sermaye tahsisi sağlanabilir. Ancak bu durum yalnızca karşı tarafın bir dışsal ratinge sahip olması halinde söz konusudur. Örneğin, ratingin en yaygın olduğu ABD’de Standard and Poor’s 500’e kayıtlı işletmelerin yaklaşık % 94’ü dışsal ratinge sahiptir. Buna karşılık Avrupa’da çok daha farklı bir tablo mevcuttur. Öyle ki, DAX-30’a kayıtlı işletmelerin yalnızca % 53 kadarı derecelendirilmiştir. Basel II’ye getirilen önemli eleştirilerden birisi çok fazla sayıda konuda getirilen standartların gerçekleştirilmesinin güçlüğüdür. Zira basitlik ile riske duyarlılığın birlikte gerçekleştirilmesi zordur. Ayrıca düzenlemelerin gereğinden fazla ciddiye alındığı, sistematik krizlerin sermaye yeterliliğinden ziyade likidite krizinden kaynaklandığı, yönünde eleştiriler de söz konusudur425. Basel II’ye getirilen bir eleştiri de, likidite riskini ölçmek ve riskler arası etkileşimi algılamak konusunda başarısız olduğu, ayrıca bankacılık sistemi dışında kontrol edilemeyen hedge fonlar, mortgage şirketleri ve girişim sermayesi gibi kurumların da atlandığı yönündedir. Basel II’nin önemli bir ayağı olan kredi ve derecelendirme firmalarına yönelik eleştiriler de olumsuz yön olarak değerlendirilmektedir426. Basel Komisyonu ise Basel II kurallarının, salt bankaların risk yönetimi süreçlerinin geliştirilmesine dönük doğru teşvikler içermekle kalmayıp aynı zamanda kurumsal yönetişim ve kontrol-uyum mekanizmalarına da katkıda bulunduğunu ileri sürmektedir. Basel Komitesi Basel II konusundaki faaliyetlerini sürdürmektedir. Komite tarafından yayımlanan son müzakere dokümanı (Proposed Enhancements to the Basel II Framework, BCBS, 17.1.2009) banka denetim ve gözetimi açısından Basel II’nin hala en yetkin metodoloji olduğunu, krize neden olan ters yöndeki birtakım teşvikleri kısıtlayıcı özellikler taşıdığını vurgulamaktadır. Mali piyasalarda yaşanan krizin belirginleştirdiği zayıf yönlerini gidermek üzere Basel Komitesi Basel II yapısını gözden geçirdiğini belirtmektedir. Eleştirilerin başında, geçmiş veriye bakarak saptanabilecek tahmin modellerinin, sıklıkla ortaya çıkmayan, ancak sonuçları yıkıcı olan büyük krizlerin neredeyse hiçbirini yakalayamamış olduğu gerçeği gelmektedir.

425 F. T. Avcıbaşı, a.g.t., s. 18. 426 http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=78903&ForArsiv=1(24.09.2007) 130

Küresel krizle birlikte Basel II kriterlerine yönelik tartışmalarda alevlenmiştir. Ünlü iktisatçı Joseph Stiglitz, Basel II düzenlemelerinin temel felsefesini oluşturan özdenetimin ve derecelendirme şirketlerinin kredi notlarına dayalı yapının kendi başına bir oksimoron (iki zıt anlamı birlikte taşıyan) olduğunun yaşanan küresel krizde belirginleştiğini dile getirmiştir. Küresel krizi, kehanet derecesinde önceden tahmin eden Nouriel Roubini ise; yaşanan küresel krizi vurgulayarak, irrasyonel bolluğun ve düzenleme farklılıklarının olduğu bir dünyada Basel II’nin başarılı olma şansının zor olduğuna değinmektedir427. Bu bağlamda, küresel krizin Basel II Kriterleri olarak geliştirilmiş sistemin olağan dönemlerde genel kabul gören yönlerinin yanı sıra olağanüstü dönemlerde birtakım yetersizlikleri de içerdiği gerçeğini ortaya koyduğu söylenebilir. Basel Komite de çalışmalarını bu yönde sürdürmekte olduğunu vurgulayarak, sistemin kriz dönemlerini de içerisine alacak boyutta yeni açılımlara ihtiyacı olduğunu belirten yaklaşım içerisindedir.

427 Hasan Candan, “Kriz Sürecinde Basel II’de Öngörülen Değişiklikler”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009, ss. 80-84. 131

3. BÖLÜM

TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KRİZ YÖNETİMİ YAKLAŞIMLARI Türk ekonomisi ve siyasetinin 2001 krizi de dahil olmak üzere geçmişteki kırılgan yapısına paralel olarak, bankacılık sektörü de sonuçları çok ağır olan deneyimler geçirmiştir. Yaşanan krizlerin geri planında pek çok içsel ve dışsal sebep bulunmakla birlikte özellikle bankacılık sektörünü etkin bir şekilde denetleyen ve disipline eden bir kuruluşun (BDDK) olmaması etkin bir rol oynamıştır.

3.1. Kriz Yönetimi Hakkında Genel Bilgiler Kriz kavramı, çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır. Bir sigorta broker’ı krizi, “her gün iş için açık olan kapılar kapanmaya başladığı zaman olan şey krizdir” diye tanımlamıştır. Mindszenthy, Watson ve Koch (1988)’e göre; “herhangi bir tehdit ya da kaos yaratıcı bir olay ve genellikle bir şeyden acı çekme şeklinde olabilir”. Barton (1993) ise krizi, “potansiyel negatif sonuçlara sahip tahmin edilemeyen olaydır”428 şeklinde tanımlamaktadır . Etimolojik olarak ise, Yunanca’da “karar” anlamına gelen “krisis” kavramından gelmektedir. Bu özel bir karar anını değil, bir sürecin içinde bir durumdan diğerine geçiş başlarken ortaya çıkan bir “kararsızlık” anını429 ifade etmektedir. Krizin olası üç sonucu şunlardır430: 1. İşletmedeki yıkımın, davaların ve kilit yönetime yönelik olası suçlamaların işteki yangına yol açması. 2. İşletmenin varlığını devam ettirmesi adına belki büyük ölçüde finansal pozisyona bağlı olarak, halkın gözünde imaj ve saygı kaybetmesi. 3. İşletmenin çok zor koşullarda, kamuoyundaki savaşı kazanması ve belki de öncekinden daha iyi konuma gelmesi. Sanayi-ötesi çağda, kriz olgusu sosyo-ekonomik yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirilmeli ve kriz sürecine karşı reaktif değil, proaktif bir örgütsel davranış sergilenmelidir431.

428 Janine L. Reid, Crisis Management, John Wiley&Sons Inc., Kanada, 2000, s. 1. 429 Hasan Tutar, Kriz ve Stres Yönetimi, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 13. 430 Kathleen Fearn, Crisis Communications, Lawrence Erlbaum Associates Inc., New Jersey, 1996, s. 63. 431 Adem Öğüt, “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Kriz Yönetimi Yaklaşımları: Tekstil Sektörü Örneği”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 9, 2003, s. 285. 132

Kriz yönetimi, olası kriz durumuna karşılık, kriz sinyallerinin yakalanarak değerlendirilmesi ve örgütün kriz durumunu en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve uygulanması sürecidir. Kriz yönetiminin temel amacı, örgütü, kriz durumuna karşı hazırlamaktır432. Bir diğer ifadeyle, organizasyonun kontrol dışına çıkmış sorunların üstesinden gelmesi kriz yönetimi olarak adlandırılır. Burada yönetim daha çok krizle başa çıkma ile ilgilidir. Krizleri aşabilmek için yönetebilmek, yönetebilmek için de kriz yönetiminden haberdar olmak gerekmektedir. Bu yönüyle, kuruluşlarda gerçekleşme ihtimali olan sorunları çözebilme ve kriz sürecini en az kayıpla atlatabilme faaliyetleridir433. Kriz nedeniyle, sistemde belirli dalgalanmanın ardından nelerin ortaya çıkabileceğini önceden bilmek olanaksızlaşır. O halde bir yönetici sonuç olarak bu değişkenlerin çokluğu, bu değişkenlerin davranışlarındaki çeşitlilik, dinamizm ve bütün karmaşıklığı karşısında çok sınırlı bilgiye sahiptir434. Etkin yönetici kriz durumunda etkileme gücünü de kullanarak435, çalışanlarına krizden çıkma konusunda yol gösterici olmalıdır. Karizmatik liderliğin ortaya çıkması için bir ön şart değilse de, kriz bunun ortaya çıkmasına katkıda bulunur436. Kriz durumlarında etkili bir yönetim, işletmenin kayıp ve kazançlarının büyüklüğüyle yakından ilgilidir. Yani işletmenin karşı karşıya kaldığı fırsat ve tehlikeler, kriz yönetiminde belirleyici rol oynar. Tehlikeye yönelik korku krizlerinin yönetiminde muhtemel kayıplar asgariye indirilmeye çalışılırken, fırsat krizinin yönetiminde muhtemel kazançların azamileştirilmesine çaba sarfedilir437. Her kriz eşsizdir ve onu oluşturan nedenlerle meşgul olmak gerekir. Burada sorunu çözme, etkili kriz yönetiminden beklenmektedir. Önceki yaşanmış krizlere göre hareket kendi kendine kriz başlangıcından çok daha fazla zarar yaratabilir, bir kriz sonucunda en muhtemel şey zincirleme bir reaksiyondur. Bir problem vurucu etki yaptığında, olabilecek zincirleme olayları belirlemek için kriz başlangıcının ötesine bakmak gerekmektedir438. Küreselleşme olgusu mal ve hizmetlerin ülkeler arasında dolaşımını gerektirdiğinde, kriz nitelik değiştirmeye başlamış ve kriz de uluslararası dolaşıma

432 Halil Can, Organizasyon ve Yönetim, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999, s. 318. 433 B. Solmaz, a.g.e., s. 93. 434 İ. Dalay vd., a.g.e., s. 132. 435 Coşkun Çoroğlu, İş Dünyasında Geleceğin Yönetimi, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2003, s. 26. 436 David K. Hurst, Kriz ve Yenilenme, (Çev: E. Gürdemir), Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2000, s. 174. 437 Ö. Dinçer, a.g.e., s. 400. 438 J. L. Reid, a.g.e., s. 10. 133

çıkmıştır439. Modern kriz yönetimi, büyüme ve istikrar için ekonomik, sosyal ve politik amaçları gerçekleştirmek ve felaket durumlarının sonuçlarını kontrol etmek ihtiyacından gelişmiştir440.

3.1.1. Kriz Yönetimi Yaklaşımları Kriz yönetiminin temel önceliklerinden birisi de, kriz belirtilerinin ortaya çıkması ya da sezilmesi durumlarında kriz ortamını bütünüyle engelleyebilmek olmalıdır. Bir işletmenin temel önceliği, mümkünse kriz ortamına hiç girmemek olmalıdır. Ancak, bütün önlemlere rağmen kriz ortamına girilmişse, bu durumda da işletmenin krizi çözme yaklaşımı içerisinde bulunması, kriz ortamından en az kayıpla çıkmak için gerekli faaliyetlerde bulunması beklenir441.

3.1.1.1. Krizleri Engelleme Yaklaşımı Krizleri engelleme yaklaşımında, işletmelerin vizyon, misyon, stratejik amaç ve politikalarını tanımlamak ve belirlenen bu amaçlarda muhtemel krizleri göz önüne alarak gerekli değişiklikleri yapmak gerekir442. Problemleri tanımlamayı, mümkün olduğu kadar etkili ve verimli çözümler bulmayı ve uygulamayı kolaylaştıracak örgüt yapısını (esnek, dinamik ve arzulu) kurmak ve korumak, krizleri engellemek için ön şarttır. Krizleri engellemek için dış çevreyi sürekli olarak takip etmek, gelecekle ilgili nicelik ve niteliğe yönelik tahmin etme yöntemleri geliştirmek gerekir. Ayrıca iç çevrenin analizinde işletmenin ne durumda olduğunu ve nereye gittiğini ölçebilecek ölçekler geliştirilmelidir443. Küresel rekabet ortamında, krizlerin süre ve ortaya çıkış dönemlerinin sıklığının arttığı düşünüldüğünde, işletmelerin krizlerden korunmasının ve olası krizleri engelleme çalışmalarının işletme yönetimindeki önemi de giderek artmaktadır444. Bu bağlamda, krizleri engelleme yaklaşımı, olası krizlerin önüne geçmek için gerekli güvenlik önlemlerini önceden öngörerek, işletmenin krize girmesini engelleyici tedbirleri alma

439 Metin Toprak, Küreselleşme ve Kriz, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001, s. 39. 440 James Callan, Business Continuity Planning: What to Do Before During and after Crises Hit, Gower Publishing Ltd., Brookfield, USA, 2002, s. 13. 441 Muammer Zerenler, Kriz Dönemlerinde İşletmelerin Üretim Süreci Esnekliğinin Şirketlerin Performans ve Yaşam Sürelerine Etkileri Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Konya, 2003, s. 59. 442 Ö. Dinçer, a.g.e., s. 64. 443 Hitay Baran, “İşletmelerde Kriz Yönetimi”, s. 32. http://www.izto.org.tr/nr/rdonlyres/7475bda1-95b7- 4855-b351-9adce4362afe/4490/hitay_kriz.pdf 444 Tahir Akgemci, Stratejik Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2007, s. 441. 134 yolundaki çabalar olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle krizleri engellemeye yönelik çabaların proaktif bir yaklaşım içerdiği söylenebilir.

3.1.1.2. Krizleri Çözme Yaklaşımı Krizleri çözme yaklaşımında amaç, krizleri başarıya dönüştürebilmek ya da krizlerden hasarsız çıkabilmektir445. Kriz yönetiminde ideal olan, krizi başarıya dönüştürmektir. Krizin başarıya dönüştürülmesi, yönetimin duruma aktif müdahalesini gerektirir. Krizi çözme yaklaşımı, hem kriz öncesi durumu tahmin etmeye hem de problemlerin çözümü için uygun zamanda harekete geçmeye bağlıdır. Krizi çözme yaklaşımına göre kriz yönetimi; olası kriz durumuna karşılık, kriz sinyallerinin yakalanarak değerlendirilmesi ve örgütün kriz durumunu en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve uygulanması sürecidir446. Bu bağlamda kriz çözme yaklaşımı, etkin bilgi toplama sistemlerinin geliştirilerek, krizlerin ortaya çıkış nedenlerinin tespit edilmesi, üstesinden gelinecek çözüm yollarının üretilmesi faaliyetlerinin tümü olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle krizleri çözme çabalarının reaktif bir yaklaşım içerdiği ifade edilebilir.

3.1.2. Kriz Planlaması Krizi önlemenin temelinde amaç, olası kriz riskine karşı dış tehditlere ve içteki güçlüklere karşı işletmeyi sağlamlaştırmaktır447. Planlama, bir örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için gereken girdilerin sağlanma ve kullanma yollarının kararlaştırılması sürecidir448. Kriz planlaması iki yönlüdür; bir yandan kriz durumunun tekrarlanmaması için önlemler alınırken, diğer yandan, beklenmeyen bir durum ortaya çıktığında, derhal uygulanacak işlemler saptanır. Etkili planlama, tamamlanmamış planlamadır. Bir kriz olasılığına karşı yapılan plan, salt bir yazılı belge olmamalıdır. Gelecek hiçbir zaman bütün yönleriyle, tam olarak planlanamaz. En kapsamlı planlar bile, uygulamaya konulduğunda, kontrol dışı etmenlerin etkisinde kalır. Planlar değişken şartlarda, riskleri en alt düzeye indirirken, fırsatları da, en uygun şekilde değerlendirme olanağı verir. Dinamik ve esnek planlama, herhangi bir proje için

445 M. Zerenler, a.g.t., s. 60. 446 H. Baran, a.g.m., s. 32. 447 Ellen H. Janosik, Crisis Counseling, Wadsworth Inc., California, 1984, s. 16. 448 Akyay Uygur, Ramazan Göral, Yönetim ve Organizasyon, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2005, s. 90. 135 zorunlu olan ihtiyaçları gidermeye ve muhtemel problem noktalarını teşhis etmeye yardım eder449. Kriz yönetiminin “olmazsa olmaz”larından birisi kriz yönetim planlarıdır. Hazırlanan kriz yönetim planları, olası krizlerin öngörülerek, kriz yönetimi süreçlerinin özetlendiği bir tür yol haritasıdır. Yapılması gereken işler adım adım yazılır. Krizlerin olumlu sonuçlar vermesi, bu planda başarıyı etkileyecek önemdeki olay ve olgulara öncelikle yer verilmesine bağlıdır450. En iyi plan, yeni durumları karşılayacak kadar esnek ve genel çizgileri ile düşünülen plandır. Bu nedenle kriz planları şu noktaları karşılayacak bazı özelliklere sahip olmalıdır: - Aniden ortaya çıkacak acil durumun daha da ciddileşmesini önleyebilme yeteneğinde olmalıdır. - Krize neden bir veya daha fazla olası faktörlerin neler olabileceği konusunda bilgi vermelidir. - İçinde bulunulan durumdan, daha ciddi olabilecek durumları karşılayabilme yeteneğinde olmalıdır. Kriz planlarından beklenen yararın sağlanması için, bu planların fazla ayrıntıya yer vermeden yalın bir biçimde yapılması gerekir. Kriz planlarında kontrol biçimleri, risk alanlarının belirlenmesi, sorumlulukların verilmesi ve yardım işlemlerinin yapılmasıyla ilgili faaliyetlerin yazılı olarak yapılmasına ihtiyaç vardır. Kriz ortamları yoğun, belirsiz ortamlar olduğu için, kriz planları çok katı ve spesifik olmamalı ve çok ayrıntı da içermemelidir451. En iyi hazırlanmış planlar, şayet iletişim yoluyla doğru ifade edilemiyorsa değersizdir. Kriz bekleme kabul etmez ve hızlı hareket etmek çok önemlidir. Organize olmuş şirketlerde medyaya bilgi akışındaki hız da çok önemlidir452.

3.1.2.1. Krizden Kaçışa Yönelik Amaç Belirlemek Krizden kaçınmanın hedefi, tanımlanan kriz olasılıklarının gerçek anlamda bir krize dönüşmesini önlemeye yönelik tedbirleri almaktır453.

449 H. Tutar, a.g.e., s. 82. 450 Ali Şahin Örnek, Şule Aydın, Kriz ve Stres Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara, 2006, ss. 102-103. 451 H. Tutar, a.g.e., ss. 82-83. 452 Michael Regester, Judy Larkin, Risk Issues and Crisis Management, Third Edition, Kogan Page Ltd., London, 2005, s. 209. 453 Dirk Glaesser, Turizm Sektöründe Kriz Yönetimi, (Çev: A. B. Ahıska), Set Systems Tercümanlık ve Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 13. 136

İşletmeler, krizden en az etkilenecek bir yapı oluşturmak için her şeyden önce içinde bulundukları durumu belirlemelidirler. Ürün gruplarına göre pazar hedefleri, karlılık, pazar payı, istikrar ve işletmenin yaşamını sürekli kılmak, faaliyet nedenlerinden hangisi ya da hangileri önceliklidir. İşletmelerin kriz şartlarında avantajlı olabilmeleri için, öncelikle yaşamı devamlı kılma amacını edinmeleri gerekir. Öte yandan, değer artışı, karlılık ve istikrar amaçları ile yaşamı sürekli kılma amacı arasında optimum bir denge sağlanmalıdır454.

3.1.2.2. Krize Yönelik Olarak Kullanılabilecek Plan Kriz dönemleri için bir plan yapılması, sadece kriz dönemi yaşandığında değil, kriz yaşanmadan önce hazır olmalı ve ilk şok mümkün olduğunca az zararla atlatılmalıdır455. Krizler daha çok planlama eksikliğinden doğmaktadır456. Statik dönemlerde kullanılan tepkici planlama, krize karşı planlama için uygun değildir. Önleyici planlama yapılması gerekir. Önleyici planlama, kriz başladıktan sonra yapılacakları planlamak değildir. Kriz durumuna gelmeden önce hazırlık yapmaktır. Tedbir almaya yönelik hareket tarzlarını kapsamına alır. Sektör, ülke ve dünya bazında çevredeki değişmeler çok hızlı incelenerek ve temel stratejilere göre faaliyetler esnetilerek uygulamanın belirlenmesidir. Krize karşı planlama yapılırken, strateji, kilit isimler ve kritik limitler belirlenmelidir457. ABD’li Wiley Brooks halkla ilişkiler şirketi web sayfasında, “kriz iletişimi planlarını nasıl yaparız?” bölümünde şöyle bir yaklaşım sergilemektedir458: - Şirketin nasıl çalıştığını öğrenin. - Gerçek kriz senaryoları oluşturun. - Etkileşimli eğitimler yapın. Krize karşı planlamanın temel bir özelliği de, şartların sık değişmesine paralel olarak, genel anlamda belirlenen ana hedeflerin, belirli periyotlarla gözden geçirilmesi yerine sürekli gözden geçirilmesidir459.

454 Melek Vergiliel Tüz, Kaos Ortamında Self Organizasyon Davranışı, Alfa Basım Yayım, Bursa, 2001, ss. 27-28. 455 H. Tutar, a.g.e., s. 100. 456 Mahmut Tekin, Muammer Zerenler, Krizi Yönetebilmenin Sırları, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005, s. 111. 457 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., ss. 30-31. 458 Salim Kadıbeşegil, Kriz Geliyorum Der!, Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., İstanbul, 2003, s. 75. 459 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 31. 137

Bir kriz yönetim planı, şirketin güvenlik ve risk yönetim programı ile stratejik plan bölümlerinin tamamlayıcı bir parçasıdır. Kriz yönetim planının amacı, krizin olumsuz etkilerini azaltmak, organizasyon tarafından onlara karşılık vermeyi sağlamaktır460. SWOT analizi, bir organizasyonun stratejik kapasitesi ve iş çevresinin analizinde kilit rol oynar461. Kriz planı için öncelikle mevcut durum (iç ve dış koşullar) iyi analiz edilerek, “durum saptaması” yapılmalıdır. Burada ekonomik faktörler, sektörün durumu ve diğer dış faktörler iyi analiz edilmelidir. Ayrıca örgüt içi analiz yapılarak örgütün mevcut durum karşısında güçlü ve zayıf yönleri ortaya konmalıdır. Bununla birlikte, örgüt için fırsat ve tehditler ortaya konmalı, krizi fırsata dönüştürecek tedbirler uygulamaya alınmalı, strateji ve planlar gözden geçirilmelidir462.

3.1.2.3. Kriz Rehberi Krizle karşılaşıldığı zaman, aceleyle gelişigüzel hareket etmek yerine, kriz olmadan krize karşı acil önlem rehberi hazırlamakta yarar vardır. Bu rehberde kriz durumundaki acil eylemler yer alır. Rehber şu konulardan oluşur463: - Eylem Planı: Acil eylem planı, olası bir kriz durumunda yapılacak acil faaliyetlerin neler olduğunu ve bu faaliyetlerin kimler tarafından, nasıl yerine getirileceğini tanımlamalıdır. - Telefon Rehberi: İşletmenin kilit pozisyonundaki kişilerin telefonları, konulara göre hazırlanmış çeşitli kriz ekibi üyelerinin telefonları, medya temsilcileri, devlet adamları gibi kriz döneminde acil iletişim kurulması gerekebilecek kişilerin telefon numaraları bulunur. - Telefon Hattı: Kriz döneminde kullanılmak üzere direkt telefon hattı hazırlanır. Bu uygulamanın nedeni, geçmişteki pek çok krizde telefon hatlarının kilitlenmesi ve ciddi bir iletişim problemi yaşanmasıdır. - Sloganlar: Çeşitli krizlere yönelik olmak üzere kriz dönemlerinde kullanılabilecek sloganlar hazırlanır. Sloganlar, çeşitli çevrelere krizden çıkma motivasyonu sağlar. - İletişim: Önemli üçüncü kişilere karşı geliştirilecek iletişim aşamaları yazılı olarak belirlenir. Çalışanlarla, medyayla, tüketicilerle, devletle ilişkiler yönünden acil iletişim planı hazırlanır.

460 J. L. Reid, a.g.e., s. 35. 461 G. Johnson vd., a.g.e., s. 190. 462 H. Tutar, a.g.e., s. 100. 463 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., ss. 32-34. 138

3.1.3. Krizi Sezme Yöntemleri Krize hazırlık için, potansiyel krize yönelik bilgi toplama işin temelini oluşturur. Krize hazırlık esasında bir organizasyonun başına gelebilecek bir kriz ihtimaline karşı yapılır464. İşletmelerin gelişmelerden haberdar olmaları ve bu doğrultuda etkin bir koordinasyon sistemi kurmaları, bilgi akış sistemlerinin hızlı işlemesine bağlıdır. Krize yönelik koordinasyonda müşterilerle bağlantılar önemlidir. Eski müşterilerle ve müşteri olabilecek potansiyel kişilerle iletişim kurarak, güven sağlamak önemlidir. Öte yandan yeni fikirler işletmeleri krizden kurtaran bir faktör olabilir. Krizi sezme yöntemleri olarak çevre analizi ve erken uyarı sistemleri kullanılabilir465.

3.1.3.1. Çevre Analizi Bütün sistemler gibi işletmelerde belirli bir çevrede faaliyet gösterirler. Bu çevre; dünya, ülke, bölge, sektör ve işletmenin kendisidir. İşletme yöneticileri, çevre analizlerini kullanarak, işletmeleri ilgilendiren gelişmelerin hızını ve doğrultusunu kestirerek geleceğe yönelik kararlar alıp uygulamaya koymaktadır. Çevre analizleri, küresel ve yerel boyutta, işletmelerin içinde bulunduğu sektörde, işletmelerin rakiplerinin ve kendisinin durumunun ne olduğunu gösteren, geleceğe yönelik alınması gereken tedbirler konusunda işletme yöneticilerini dinamik olmaya zorlayan araçlardır466.

3.1.3.2. Erken Uyarı Sistemi Kriz yönetimi, sizi tehdit edecek unsurlar görünmeden önce, en zayıf işaretleri bile görüp işitecek sistemi kurmayı gerektirir467. Erken uyarı sistemi, örgütlerin başarı durumunu önceden tahmin etmek için kullanılan bir analiz tekniğidir. Bu analiz tekniğinin uygulanmasıyla, işletmenin içinde bulunduğu durum ve muhtemel riskler, nicelik olarak belirlenebilir. Sistemin amaçları şunlardır468: - Çevredeki değişikliklerin iyice belirginleşmeden yakalanması, - Değişikliğin hızı ve yönü belirlenerek, geleceğe yansıtılması,

464 W. Timothy Coombs, Ongoing Crisis Communication, Sage Publications, Inc., California, 1999, s. 59. 465 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 72. 466 M. Tekin vd., a.g.e., ss. 235-236. 467 Ian I. Mitroff, Managing Crises Before They Happen: What Every Executive&Manager Needs to Know about Crisis Management, Amacom, New York, 2000, s. 102. 468 H. Tutar, a.g.e., s. 72. 139

- Değişikliğin önem derecesinin belirlenmesi, sapmaların tespit edilmesi ve sinyallerin alınması, - Öncelikli sapmalar doğrultusunda muhtemel tepkilerin tespiti, - Değişikliğe sebep olan faktörlerin ve bunlar arasındaki etkileşimin incelenmesi. Kriz belirtilerini algılayabilmek için iç ve dış çevre iletişimini sürekli etkin kılmak, işletmelerin faaliyet gösterdiği pazarlarda meydana gelen değişimi izleyerek buna cevap verebilmek, tüketicilerin istek ve tercihlerini anlamak, finansal göstergelere olduğu kadar işletmelerin başarısı ve performansını ölçen göstergelere önem vermek, toplumdaki sosyal değişimi izlemek, bölgesel ve ulusal düzeydeki siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmeleri takip etmek gerekmektedir469. Erken uyarı sistemi temelde bir finansal analiz tekniğidir. İşletmenin başarı analizinin içinde bulunduğu endüstri grubuna göre finansal rasyolar yardımıyla belirlenmesidir. Dört aşamadan oluşur470: - İlk aşamada aynı sektördeki işletmelerin yıl esasına göre analizlerinin yapılarak, işletmelerin başarılı ve başarısız olarak gruplanması, - İkinci aşamada, bu işletmelerin geriye doğru beş yıl için finansal rasyolar hesaplanır. - Üçüncü aşamada, başarılı ve başarısız işletmelerin oran ortalamaları bir grafik haline getirilerek, her bir oranın başarılı ve başarısız işletmeler açısından nasıl bir gelişme gösterdiği ortaya konulur. - Son aşamada farklılıkların nedenleri bulunarak, işletmenin gelecekle ilgili alacağı önlemler kararlaştırılır. Bu yorumla, gelecekteki krizi önceden haber verebileceği gibi, yeni fırsatlar verip verilmeyeceğini de açığa çıkaracak ve hangi stratejilerin uygulanacağı konusunda yardımcı olacaktır. Erken uyarı sisteminin asıl amacı, örgütü etkileyen iç ve dış faktörleri sağlıklı bir biçimde analiz ederek, krizin ortaya çıkmasını engelleyecek çalışmalara girişmektir. Erken uyarı sistemi sayesinde elde edilen veriler yeterince değerlendirilmeyip, belirtiler analiz edilmediği takdirde, kriz kaçınılmaz olur471. Bankalar erken uyarı sistemlerine alt yapı oluşturması ve etkin risk yönetiminin sağlanması amacıyla yapılarına uygun şekilde kurum içi derecelendirme sistemlerini

469 M. Tekin vd., a.g.e., s. 115. 470 H. Tutar, a.g.e., ss. 72-73. 471 H. Tutar, a.g.e., s. 73. 140 geliştirmeli ve kullanmalıdır472. Bu bağlamda, bütünleşik erken uyarı sistemi (integrated early warning system-IEWS), bir karar destek aracı olarak ciddi problem yaşayan bankaları tespit etmek için banka denetim ve inceleme süreçlerinden yararlanmak için kullanılabilir473. Kriz anında öncelikli yapılacak faaliyetlerin belirlenmesi gerekir. Kriz ortamında hakim olan belirsizlik, devamlı değişen durumu sürekli olarak keşfetmeyi, anlamayı ve öğrenmeyi zorunlu kılar474. Kriz planı uygulamaya konulduktan sonra, etkin bir kriz yönetimi için aşağıdaki konular irdelenmelidir475: - Gerçek sorun veya sorunların tam olarak tanımlanması, - Düşünce anlamında en kötü senaryo planının yapılması, - Bilgi akışının sağlanması, - Sorun raporu hazırlama, - Kriz iletişim stratejisine hazırlanma.

3.1.4. Kriz İletişim Politikası Koordinasyon ve iletişim, etkili kriz yönetiminin en temel elemanlarıdır476. Kriz iletişim yönetimi, kriz ortamının kendi doğasındaki özel koşullarda geliştirilmiş stratejik iletişim hedeflerine uygun iş, ilişki, iletişim ve bilgi süreçlerinin etkin bir şekilde çalıştırılmasıdır477. Kriz iletişim süreci; gözlem ve farkına varma, krizi önleme, kriz iletişimine inanma, krize hazırlıklı olma ve değerlendirme aşamalarından oluşmaktadır478. Başarılı yöneticiler iletişimi, yöneticiliğin ve işletmeciliğin en önemli unsurlarından birisi olarak görürler479. Kriz dönemlerinde algılanması gereken bilgi ve mesajın artması, algılama ve değerlemenin önemini arttırır. Etkili iletişim, örgütün çevresine, örgütsel faaliyetlerin önemini ve halka karşı duyulan sorumluluğu anlatmanın önemli bir aracıdır. Kriz sırasında etkin bir iletişim kurabilmek için bir “basın merkezi” oluşturmak yararlı

472 Ahmet Mirza, Kredi Riski Yönetiminde Erken Uyarı Sistemleri ve Sorunlu Kredilerin İzlenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, İzmir, 2006, s. 168. 473 S. Canbaş vd., a.g.m., s. 528. 474 Zuhal Baltaş, Krizde Fırsatları Görmek, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002, s. 23. 475 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., ss. 87-89. 476 Robert Lichtenstein, How to Prefare for and Respond to a Crisis, Association for Supervision&Curriculum Development, USA, 2002, s. 46. 477 S. Kadıbeşegil, a.g.e., s. 116. 478 Ahmet Kalender, Mehmet Fidan, Halkla İlişkiler, Tablet Yayınları, Konya, 2008, s. 33. 479 Mahmut Tekin, Girişimcilik, Günay Ofset Matbaacılık, Konya, 2005, ss. 217-218. 141

olur. Kriz yönetim takımı üyelerinden biri alınan her kararın ayrıntısını merkeze bildirmek maksadıyla yetkilendirilmelidir480. Kriz yönetiminin kritik başarı faktörü “iletişim”dir. Krizlerde fırsatlar, iletişimin içinden doğarlar. Çünkü, mevcut algılamalar bize önümüzde bir fırsatın olup olmadığını gösterir. Algılamalar da iletişim ile yönetilirler481. Kriz dönemi iletişim politikasının krizin dağılmamasını sağlayıcı iki temel amacı vardır. Birincisi krizle ilgili olabilecek grupları (ortaklar, tüketiciler, medya, devlet gibi) yatıştırmak, ikincisi ise çalışanları bilgilendirmektir. Bu amaçla kriz odası ve acil bilgi merkezi kurulmalı, kriz iletişim planı hazırlanmalı ve halkla ilişkilerden yardım alınmalıdır482. Bu bağlamda, işgörenleri ürkütmeden ve motivasyonlarını düşürmeden kurum içi iletişime ağırlık vermenin sağlıklı bir yol olduğu söylenebilir.

3.1.4.1. Kriz Odası ve Acil Bilgi Merkezi Kriz yönetiminde, krizi önlemeye yönelik ne yapılması gerektiği, şu sorunun yanıtı içinde gizlidir; “Bugün bu iş felakete gidebilir ve bunu önlemek için ne yapmamız gerekir?” Burada hayati derecede önemli olan, risk belirleme eğitimi almış güvenli personel ile duruma hakim olmak için kriz yönetimi ekibi oluşturulmasıdır483. Kriz odası, işletmenin tüm enerji ve kaynaklarının karşılaşılan problemleri çözme ve karar verme amacıyla bir araya getirilmesini sembolize eder. Kriz durumunda, konu ile ilgili kriz ekibi bu odada toplanır. Krizle ilgili tüm bilgiler buraya akar, bu bilgiler hemen değerlendirilir, gerekli kararlar verilerek stratejiler geliştirilir. Kriz odası yöntemi, tüm bilgilerin merkezde toplanmasını, anında değerlendirilmesini ve en yetkili kişi ile birlikte hemen karar verilerek uygulamaya geçilmesini sağlar. Bu yöntemin yürütmeyi hızlandırma özelliği vardır484. Acil bilgi merkezi, kriz döneminde bilgilerin toplandığı ve krizle ilgili olan çeşitli gruplarla (çalışanlar, medya, tüketiciler, devlet vb.) iletişim kurulduğu bir iletişim merkezidir. Bu merkezden medyaya, tüketicilere ve devlete, kontrollü bir şekilde gerekli

480 H. Tutar, a.g.e., ss. 176-178. 481 S. Kadıbeşegil, a.g.e., s. 116. 482 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 101. 483 J. L. Reid, a.g.e., s. 9. 484 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 101. 142 olan yazılı ve sözlü açıklamalar yapılır. Kriz ekibi doğrudan bilgi alışverişiyle zaman kaybetmez485.

3.1.4.2. Halkla İlişkiler Koordinasyonu Halkla ilişkilerin gruplarla kitlelerle karşılıklı ilişki, anlayış ve güven ortamının yaratılması ve bunun sürdürülmesi, kamuoyunda kuruluş hakkında olumlu bir imajın oluşturulması gibi temel amaçları vardır486. Halkla ilişkileri başlı başına bir alan yapan şey sorunlu ortamlardır487. Kriz yönünden halkla ilişkiler çalışmalarına başlamak için en uygun zaman, krizin olmadığı ve iyi niyet geliştirme olasılığı bulunduğu zamandır. Karlar yükselirken, büyüme iyi giderken, gelecek parlak görünürken, güven kazanmak gerekir. Bu amaçla medyayla ilişkiler sürekli olmalı, firma güvenilirliği yüksek tutulmalı, işletme yönetimine medyanın ulaşması mümkün olmalıdır488. Krizlerde yaşanabilecek çok önemli bir riskte, krizin ve krizin etkilerinin hedef kitle tarafından algılanması, kurumun güvenilirliği ve etkinliği açısından hedef kitle nezdinde uğrayacağı kayıptır. Bu kaybı en aza indirmek veya ortadan kaldırmak için halkla ilişkiler birimine oldukça önemli görevler düşmektedir489. Halkla ilişkiler anlayış ve uygulaması kriz dönemiyle eşzamanlı olmak üzere bazı değişikliklere uğramaktadır. Örgüt açısından en önemli değişiklik de kriz döneminde halkla ilişkiler birimlerinin karara katılan ve uygulamaya doğrudan müdahale edebilen eylemci birimler niteliğine bürünmesidir. Bir başka ifadeyle olağan dönemlerde destek ya da kurmay hizmet olarak yürütülen halkla ilişkiler çalışmaları, kriz döneminde eylemci birim çalışmasına dönüşebilecektir490. İşletmenin bir krizle karşılaşması durumunda, krizden etkilenecek tüm kişi ya da kuruluşların krizle ilgili açık ve anlaşılır bilgilere ihtiyaçları olacaktır. Bu nedenle, krizle

485 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., ss. 101-102. 486 Ayla Okay, Aydemir Okay, Halkla İlişkiler, Der Yayınları, İstanbul, 2005, s. 4. 487 James E. Gruning, Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik, (Çev: E. Özsayar), Rota Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 90. 488 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 103. 489 Yeşim Kalyon, Halkla İlişkiler, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006, s. 61. 490 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., ss. 103-104.

143 ilgili net bilgilerin ve olağan üstü durumun atlatılması için yapılacak işlerin en kısa zamanda krizden etkilenecek kişi ve kuruluşlara bildirmek gereklidir491. Kriz döneminde medyayla ilişkilerde dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır492: - Dürüstlük en önemli konudur. Dürüstlükten uzaklaşmak krizin artmasına neden olur. - “Yorum yok” sözcüğünden sakınılmalıdır. Tam olarak bilgi veremeseniz bile, medyayla birlikte olduğunuz imajı yaratılmalıdır. - Görüşme yapılacak kişi hakkında bilgi ve izlenim sahibi olmadan görüşme başlatılmamalıdır. - Kızgın konuşmadan kaçınılmalı, soğukkanlılığı kaybetmeden görüşülmelidir. - Açıklanan bilginin yorumlanmasına, konuşmanın kesilmesine ve muhabirin “şunu söylüyorum” gibi kendi düşüncesini sizin ağzınızdan söylemesine izin verilmemelidir. - Yanlış anlamayı önlemek için, medyaya kısa yazılı metinlerle bilgi verilmelidir. Sonuç olarak, krize hazırlık belki de hakla ilişkiler uzmanının krizin alevlerini kurumun varlığı pazarda zedelenmeden önce söndürebilmesinin tek yoludur. Bu da en iyi iletişim planıyla başarılabilir. Kriz iletişim planı kurumun bütünlüğünü ve geleceğini korumak için çalışan bir araçtır ve garanti poliçesinden de daha önemlidir493.

3.1.5. Kriz Sonrasının Gözden Geçirilmesi ve Durum Analizi Krizin denetim altına alınması ve atlatılmasından sonra örgütün istikrarlı duruma getirilmesi gereklidir. Kriz döneminde örgüt alt sistemleri arasındaki bağlar zayıflamış, örgütsel iklim ve düzen bozulmuş olabilir. Örgütün yeniden yapılandırılarak değişen çevre koşullarına uygun duruma getirilmesi, krizin yarattığı olumsuz etkilerin giderilmesine çalışılmalıdır494. Bir örgüt, krizin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak, örgüte yeni bir dinamizm kazandırmak için kısa ve uzun dönemde iyileştirme mekanizmalarını test etmelidir. Son aşamada tüm örgütsel yapı ve süreçler yeniden iyileştirilir; devamlı öğrenme ve sürekli geliştirme faaliyetleri örgütsel anlayış haline getirilir. Bu aşamada örgütün normal işleyiş

491 Metin Kazancı, Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2002, s. 288. 492 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 105. 493 Dilaver Tengilimoğlu, Yüksel Öztürk, İşletmelerde Halkla İlişkiler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 195. 494 H. Can, a.g.e., s. 320.

144 düzenine geri dönmesine yardımcı olmak maksadıyla, örgütün yapı, süreç ve prosedürlerinin yeniden dizayn edilmesi, kısa ve uzun dönem iş programlarının uygulanması gerekir495. Krizlerin meydana getirdiği olumsuz etkilerin giderilip, örgütün tekrar harekete geçirilebilmesinin kuralları şöyle sıralanabilir496: - Verimli çalışmayı engelleyen faktörleri ortadan kaldırmak, - Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirlemek, - Kriz boyunca yapılan başarılı çalışmaları değerlendirmek ve gerekirse ödüllendirme yoluna gitmek. Eğer örgütte kriz tamamıyla ortadan kalkmış ise, bu son aşamada krizler ve kriz yönetimi hakkında sonuçlar çıkarılır. Örgütlerin devamını sağlamak için bu aşama çok önemlidir. Kriz döneminde ortaya çıkan uyarı sinyalleri, bu sinyallerin yok edilmesi için gerekli çalışmalar, kriz sürecinde ve sonrasında yapılan çalışmalar gözden geçirilerek işletme için bunlar strateji haline getirilmeli ve oluşabilecek yeni krizlere bir anlamda önceden tedbir alınmış olmalıdır497. Krizin denetim altına alınması ve krizin derinleşme riskinin ortadan kaldırmasından sonra bu kez örgüt, kriz öncesi istikrar durumuna hatta ondan daha yüksek performanslı bir duruma getirilmeye çalışılır498. Kriz planı hazırlanıp rafa kaldırılmamalıdır, çünkü yaşayan bir dokümandır. Ekip üyeleri tarafından sürekli olarak gözden geçirilmeli, simülasyonlar yoluyla kriz provaları yapılmalı, kriz ekipleri belli aralıklarla gelişmeleri plan çerçevesinde tartışmalıdır499.

3.1.6. Kriz Durumunda İnsan Kaynakları Yönetimi İnsan kaynakları yönetimi, insanların işgörenler olarak nasıl yönetilmeleri gerektiği konusundaki yeni bir düşünce tarzıdır. İnsan kaynakları yönetimi, örgütün stratejik amaçlarını gerçekleştirmek için işgörenleri yönetme ve kontrol etme üzerinde yoğunlaşmaktadır500. 21. yüzyılda küreselleşmenin hızlanması, ekonomik büyüme, istikrar

495 H. Tutar, a.g.e., s. 156. 496 H. Can, a.g.e., s. 320. 497 D. Tengilimoğlu vd., a.g.e., s. 195. 498 H. Tutar, a.g.e., s. 156. 499 Şule Tankut Tuğcu, “Kriz Yönetiminde Liderlik Kavramının Önemi”, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Ocak 2004, http://www.ekocerceve.com/img/haberler/krizyonetimi.doc 500 Dursun Bingöl, İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2003, s. 5.

145 ve gelişme üzerinde finansal krizlerin istikrarı bozucu etkisi yüzünden iyi kurumlar, insan kaynaklarının etkin kullanımına önem vermektedirler501. Kriz yönetimi sürecinde, insan kaynakları yönetiminin önemi daha da artmaktadır. Kriz yönetimi sürecinde özellikle insan kaynakları yöneticilerinin bazı özel yetenekleri olmalıdır. Başarı için insan unsuru ve özellikle ekip çalışması çok önemlidir. İnsanlar, “işimi kaybeder miyim” endişesinde değil, “örgüte nasıl değer katırım” endişesinde olmalıdırlar. Kriz dönemlerinde insan kaynakları yönetimi, örgütsel motivasyonu üst düzeyde tutmalı, ekip çalışması ve başarı için herkesin gayret sarf etmesi gerektiği özellikle vurgulanmalıdır502. İnsan kaynakları birimleri, kriz dönemlerinde işletmeler açısından büyük değişimlerin yaşandığı alanlardır. İşletmelerde insan kaynakları birimleri, çalışanların kriz dönemlerinden nasıl etkilendiğini kavramak, işletmelerin ve çalışanların motivasyon ve performansı üzerinde oluşabilecek olumsuz etkileri minimuma indirgeyecek çözümleri üretmek ve uygulamak durumundadır503. İnsan kaynakları yönetimi becerisine en çok kriz dönemlerinde ihtiyaç duyulur. Bu zamanlarda sergilenecek yönetsel beceriler, örgütü dağılmaktan kurtarır ve krizin yarattığı paniği gidererek, kriz durumunun bir an önce giderilmesine yardımcı olur. Kriz durumlarında otoritenin kullanılması ve hiyerarşiye uyulması son derece önemlidir. Kriz zamanlarında tek çare, örgütteki herkesin hiyerarşiyi ve otoriteyi soru sormadan kabullenmesidir504. Krizde insan kaynakları yönetiminin görevi, yüksek performans gösteren kişilerin sahip olduğu olumlu tutumları desteklemek ve sürekliliğini sağlamak, düşük performans gösteren kişilerin tutumlarını ise kendilerine hemen işletmeye yarar sağlayacak yönde geliştirmektir505.

3.1.6.1. Krize Yönelik Kadro Oluşturma Kurumun krizle ilgili altyapısı oluşturulmalıdır. Buna yönelik olarak, kriz esnasında özel görev tahsisleri önceden yapılmış olmalıdır506. Küreselleşme ve uluslararası rekabete açılma, yönetim ve insan faktörünü, çalışma normlarını, yeni kurumsal hedef ve stratejilere doğru yönlendirmektedir507. İşletmelerin

501 Philip Arestis, What Global Economic Crisis?, Palgrave Macmillan, USA, 2001, s. 1. 502 H. Tutar, a.g.e., ss. 117-118. 503 M. Tekin, a.g.e., ss. 146-147. 504 H. Tutar, a.g.e., s. 118. 505 H. Tutar, a.g.e., s. 118. 506 Paul Batchelor, Surviving a Corporate Crisis: 100 Things You Need to Know, Thorogood Professional Insight, London, 2003, s. 69. 507 Adem Öğüt, Bilgi Çağında Yönetim, Çizgi Kitabevi, 4.Baskı, Konya, 2009, s. 78. 146 işe uygun nitelik ve özellikler taşıyan personeli bilimsel usullerle istihdam etme sürecine geçme bilinci gelişmektedir508. İnsan kaynakları planlaması, işletmede işgörenlerin, nitelik ve nicelik yönünden belirli bir düzen içinde çalışmasını sağlamak üzerine odaklanmaktadır509. İnsan kaynakları yönetimini başarı ile uygulamada en önemli faktör amaçların açık bir şekilde belirlenmesinde saklıdır. İnsan kaynakları yönetiminin amaçlarının, felsefesinden kaynaklandığı unutulmamalıdır. Bu amaçları Ivancevich; “örgüte nitelikli insan kaynağı sağlamak, personelin beceri ve yeteneklerini verimli şekilde kullanmak, çalışanların iş doyumunu sağlamak, çalışma şartlarının niteliğini geliştirmek ve sürdürmek510” şeklinde belirtmiştir. Günümüzde, hızlı bilgi artışının, birey, organizasyon ve toplum düzeyinde gerçekleştirdiği dönüşüm gereksinimi ve bu gereksinimin giderilmesi noktasında insan öğesinin anahtar rol oynaması, insan kaynaklarının gelişigüzel yaklaşımların ötesinde, belli bir disiplin içinde ele alınmasını gerekli kılmaktadır511. İnsan kaynakları yönetimi açısından kriz anı kadro yapısının en önemli özelliği, kriz yöneticisi, kriz karar analisti ve kadro üzerindeki değişikliklerdir. Kriz yöneticisi, kriz içinde dağıtılan bir örgütte işbirliğini yeniden sağlama gibi zor ve önemli bir role sahiptir. Kriz şartlarında uzman olmalıdır. Olağan şartlardan farklı düşünerek, esnek davranabilmesi gerekir. Bir kriz yöneticisi veya danışmanı atamak daha uygundur. Kriz yöneticisi karar analistinden yardım alabilir. Karar analisti, yönetim bilgi sistemleri vasıtasıyla, çevre analizi ve erken uyarı sistemlerinden gelen bilgileri, çeşitli karar programları kullanarak bilgisayarda değerlendirir. Yöneticiye karar almada yardımcı olacak verileri sunar512. Üst yönetimce krize liderlik edecek kişi belirlenmelidir. Kriz lideri; kriz durumlarında, liderliğin diğer özellikleri yanı sıra şu özellikleri ile öne çıkmaktadır513: - Etrafında bir etki alanı, bir çekim gücü yaratması, - En ufak bir ayrıntıdan fark yaratması, - Ekip yönetme becerisinin yüksek olması, - Hedeflere meydan okuması, - Entelektüel enerjisi yüksek, her an hazır ve cesur olması.

508 Erol Eren, Yönetim ve Organizasyon, Beta Basım Yayım, İstanbul, 1998, s. 149. 509 D. Bingöl, a.g.e., s. 111. 510 Türkan Argon, Altay Eren, İnsan Kaynakları Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s. 28. 511 A. Öğüt, a.g.e., s. 82. 512 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 95. 513 M. Kemal Gültekin, Krizde Yönetim, Alp Yayınevi, Ankara, 2002, ss. 46-47. 147

Kriz anı kadro politikasında ilk akla gelen uygulama, kadro yapısını küçültme, diğer bir deyişle çalışanları işten çıkartmaktır. Bu uygulama şekli yaratıcılığı ve motivasyonu öldürücü niteliktedir. Krizden çıkmanın en önemli koşulu, işveren, yönetici, işçi ve hatta müşterinin tam bir dayanışma içinde çözüm yollarını birlikte aramalarıdır514. Küçülme planı, tüm ilgililerin ihtiyaçları göz önüne alınarak yapılmalıdır. Planlama bu konularda bilinçli ve çalışanlarını ve işi çok iyi tanıyan yöneticiler tarafından yapılmalıdır. Plansız bir küçülme, örgüt yönetiminin çalışanların, müşterilerin ve medyanın gözünde beceriksiz ve kötü niyetli görünmesine neden olabilir515. İşten çıkarmalar görünüşte en kolay, ancak en zarar verici yoldur. İşten çıkarma yöntemi zorunlu olarak uygulanacaksa da, şu sistematiğe dikkat edilmesi yarar sağlar: İzin: İlk aşamada yıllık izin, askerlik, ücretli ve ücretsiz izin gibi her türlü izin yolu denenmelidir. Emeklilik: Emeklilik süreci dolanlara işten çıkarmada öncelik verilmelidir. İşten Ayrılma: İşten çıkarmalarda performans değerlemesi sonuçları ve diğer kriterler birlikte kullanılabilir516. Bu bağlamda insan kaynakları yönetimi, krize yönelik kadro yapısı oluştururken, işletmenin ve çalışanlarının bütünlüğünü korumaya yönelik tedbirleri almalı, işletmeyi bir aile gibi gören ve aileden mümkünse kayıp vermeden krize çözüm üreten bir anlayış içerisinde olmalıdır.

3.1.6.2. İnsan Kaynakları Yönetiminin Motivasyonu Sağlama ve Örgüt İklimini Krize Hazır Duruma Getirmesi Kriz ortamında bireyler ve şirketler için plan yapabilmek zorlaşır ve bireylerin yaşamları üzerinde hissettikleri kontrol duygusu kaybolur. Bu kontrol duygusunun devamını sağlayan; yaşamın belli bir düzen içinde sık ve fazla iniş çıkış yapmadan yürümesi, olayların büyük ölçüde kontrolümüz altında olduğu duygusu, ileriye dönük tahminler, planlar yapabilmek, bunları yaparken seçeneklerimiz olduğunu düşünmek, tüm bunları besleyen bir ümidin olması gibi temel dayanaklar kriz zamanlarında geçerliliklerini yitirirler517.

514 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 95. 515 H. Tutar, a.g.e., s. 169. 516 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 96. 517 D. Tengilimoğlu vd., a.g.e., s. 183. 148

Kriz şartlarında yaratıcılık ve dinamizm önemlidir. Bu nedenle örgüt ikliminin yaratıcılığa uygun olması, olumlu havanın korunması ve örgüt üyelerinin motive edilmiş olmaları gerekir. Kriz döneminde, kişilerin enerjilerini hangi yöne kanalize edeceklerini önceden biliyor olmaları önemlidir. Motivasyon amacıyla karar ve sorun çözme sürecine katılım ortamı yaratılabilir518. Kriz ortamında insan kaynakları yöneticisinin görevi, yüksek performans gösteren kişilerin sahip olduğu olumlu tutumları desteklemek ve sürekliliğini sağlamak, düşük performans gösteren kişilerin tutumlarını ise hem kendilerine hem işletmeye yarar sağlayacak yönde geliştirmektir. Bunun için insan kaynakları yöneticisi519; - Birlikte çalıştığı kişilere iç motivasyonlarını yüksek tutmaları gerektiğini, bunun kendi sorumlulukları olduğunu hatırlatmalıdır. - İlgili tarafların hepsini içine alan bir çözüm önerisi içermeyen eleştiriye izin vermemelidir. - Çalışanların, yaptıkları işin kuruma olan katkısının ne olduğunu tam olarak anlamalarını, amaç belirleme ve karar alma süreçlerine katılmalarını sağlamalıdır. - Çalışanlara kişisel gelişim ve potansiyelini en yüksek düzeyde kullanma fırsatı vermeli, bunun için gerekli ortamı ve kaynakları sağlamalıdır. - Çalışanlara başarılı olacakları yeni işler yapma fırsatı vermeli, kendilerini başarılı ve yeterli hissetmelerini sağlama yolları aramalıdır. - En önemlisi, yeni bir bilinç düzeyine geçmek için kendi beceri düzeyini ve yeteneklerini değerlendirmeli, karar verme yeteneğine güven duymalıdır. - Bir yöneticinin kendi yetenekleri hakkındaki farkındalığı ve bunları geliştirme çabaları, kurum içinde bulaşıcı etki yapacaktır. Bu bağlamda insan kaynakları yönetimi, kriz döneminde iç motivasyona rutin zamandan daha fazla önem vermelidir. Çalışanlarda oluşan gelecek endişesini, işini kaybetme korkusunu, onları çarpıcı şekilde yeniden motive ederek, dinamizm kazandırarak aşmalarında, insan kaynakları yönetimi çözüme yönelik çaba içerisinde olmalı, işgörenin kendine güveninin yeniden tesisini sağlamalıdır.

518 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 71. 519 Z. Baltaş, a.g.e., s. 15. 149

3.1.6.3. Kriz Koşullarında Yürütmenin Sağlanmasında İnsan Kaynakları Yönetimi Stratejileri Kriz yönetimi, geleneksel yönetim anlayışından, gerek uygulanış biçimleriyle, gerekse geçici olması yönüyle birtakım farklılıklar göstermektedir520. Kriz döneminde yürütmeyi kolaylaştırmak ve karar mekanizmasının hızlı işlemesini sağlamak için organizasyon için merkezi bir yapılanmaya gidilmesi uygundur. Bu dönemde astlar, işin başında ne yaptığını bilen, yetenekli ve güçlü bir lidere ihtiyaç duyarlar521. Etkin yöneticiler, birçok iş ya da faaliyetin iyi bir şekilde yapılması gerektiğini bilirler522. İnsan kaynakları yönetimi açısından kriz döneminde yürütmenin başarılı olmasında şu faktörlerin yerine getirilmesi önemlidir523: - Personelin moralini yüksek düzeyde tutmak başarının ön koşuludur. Bu amaçla kişileri suçlayan bir politika izlenmemelidir. - Stres altında karar almaya hazırlıklı olmak gerekir. - Umulmayanı umarak, planın yerine getirilmesinde kimsenin desteği olmayacağını düşünerek hareket edilmelidir. - Medyayla ilişkilerin güncelleştirilmesi yararlıdır. - İşletme merkeziyle gelişmeler konusunda düzenli olarak iletişim kurulmalıdır. Kriz koşullarında yürütmeyi etkin biçimde sağlamak; sabır, karar verme becerisi, fiziksel, zihinsel ve ruhsal dayanıklılık, öngörü, duyarlılık ve herkes kaçmaya çalışırken durup gerçeklerle yüz yüze gelebilme cesaretini gerektirir524. Yürütmede dikkate alınacak bir başka nokta, kıyaslama yapılarak diğer işletmelerin bu dönemde ne tür hatalar yaptıklarını görerek değerlendirmek, aynı hataları yapmamak ya da onların hatalarını fırsata dönüştürmek mümkündür525. İnsan Kaynakları Yöneticilerinin Kriz Durumunda Uygulayacağı Stratejiler; 1. Çalışanlarına günlük destek vermeli, sık sık aralarına karışmalıdırlar. 2. Örgütün amaçları birlikte oluşturulmalıdır. Böylece çalışanlar kendilerini stratejinin bir parçası olarak görmeleri sağlanmalıdır. 3. Daha önceden belirlenmiş aktiviteler, anlaşmalar, eğitimler mümkün olduğunca iptal edilmemelidir. Bu tutumla çalışanlara “hayat devam ediyor” mesajı verilmelidir.

520 M. Tekin vd., a.g.e., ss. 114-115. 521 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 97. 522 Tahir Akgemci, Adnan Çelik, Enver Aydoğan, Ayten Akatay, (Ed: M. Şerif Şimşek, Adnan Çelik), Zaman Yönetimi ve Yönetsel Zamanda Etkinlik, Gazi Kitabevi, Ankara, 2003, s. 168. 523 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 98. 524 H. Tutar, a.g.e., s. 100. 525 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 98. 150

4. Şirket faaliyetleri arttırılmalıdır. Böylece çalışanlar arasında uyum, güven ve arkadaşlığın artması sağlanmalıdır. 5. Yaratıcılık ve yenilik teşvik edilmelidir. 6. Çeşitli durum senaryoları hazırlanmalı ve bunlar çalışanlarla paylaşılmalıdır. 7. Çalışanlara karşı duyarlı davranılmalı ancak hissedilen kaygı ve endişeler mümkün olduğunca onlara yansıtılmamalıdır526. Bu bağlamda, insan kaynakları yönetimi kriz koşullarında yürütmenin sağlanmasında duruma neden olan etkenleri soğukkanlılıkla tespit ederek, derhal ve acil çözüm üretmeli, insan faktörünün önemini vurgulayarak, krizi birlikte aşacağız mesajı vermelidir.

3.2. Bankacılık Krizleri ve Nedenleri Bankalar, krizlerde ödemeler sisteminin merkezinde olmaları nedeniyle en çok bedel ödeyen kurumlardır. Bankalar; krizin riskini azaltarak bankaya para yatıranları korumak, etik açıdan tehlike artışında fedakarlık etmek, aşırı risk alan bankalar tarafından vatandaşların suistimaline karşı hükümetin koruma isteğini destekleme gibi zor bir görevi yerine getirmektedirler527. Bankacılık krizleri için çeşitli açılardan tanımlamalar yapılmaktadır. Bankacılık krizleri; ticari bankaların borçlarının vadesinin uzatılamaması veya vadesiz mevduatlardaki ani bir çekme talebini karşılayamamaları nedeniyle likidite sıkıntısına düşmeleri ve arkasından iflas etmeleri durumu olarak ifade edilmektedir528. Bankacılık krizi, finans sistemi likidite özelliğini kaybedince ve borçlarını ödeyemez hale gelince gerçekleşmektedir. Bu tür krizler banka paniklerini, kapanmalarını, bankaların birleşmesini, ele geçirmeleri veya devletin bankacılık sistemine veya bir grup bankaya büyük ölçekte yol göstermesini içermektedir529. Finansal krizler, finansal sistemleri, derinliğine dışsal finansal kaynaklara yoğun bir şekilde bağlı olan ülkelerin sektörleri üzerinde aşırı negatif etkiye sahiptir530. Dünya

526 M. Tekin vd., a.g.e., s. 152. 527 A. Mullineux, a.g.m., s. 375. 528 Arzu Tay, Erken Uyarı Sistemleri İle Finansal Krizlerin Analizi: Türkiye ve Geçiş Ekonomileri Örneği, Ünal Aysal Tez Değerlendirme Yarışma Dizisi, İstanbul, 2007, s. 25. 529 Tolga Kabaş, Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizleri Belirleyen Faktörler ve Uluslararası Finans Sistemi, Ünal Aysal Tez Değerlendirme Yarışma Dizisi, İstanbul, 2005, s. 45. 530 Randall S. Kroszner, Luc Laeven, Daniela Klingebiel, “Banking Crises Financial Dependence and Growth”, Journal of Financial Economics, Vol: 84, 2007, s. 221. 151

Bankası krizi ekonomik ve sosyal gelişmenin önündeki en önemli engel olarak değerlendirir531. IMF’ye göre bankacılık krizleri; fiili veya potansiyel olarak banka mevduatlarının çekilmesi; bankaların yükümlülüklerini ertelemeleri veya hükümetin büyük ölçekli finansal destekler sağlamak suretiyle bunu önlemeye zorlanmasının söz konusu olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizleri, para krizlerinden daha uzun süreli olma eğilimi taşırlar ve ekonomik faaliyet hacmi üzerinde daha şiddetli etkilere sahiptir532. Bankaların iş dünyasının merkezi olduğu düşünülür. Bu yüzden bankalar, finansal tehlike yaşadıklarında, hükümetler genellikle onları kurtarmak için acil likidite yardımı yaparlar ve çeşitli biçimlerde kurtarma programları düzenlerler533. Ekonomik ve finansal krizlerin önlenmesinde, IMF desteği ile ekonomik durum güçlendirilebilir. Kriz yönetiminde reformlara ihtiyaç vardır ve bu da IMF’nin desteği ile gerçekleştirilebilir534. Bu bağlamda, yaşadığımız kriz dönemlerinden çıkışta IMF’den alınan desteğin önemli rol oynadığı söylenebilir. Kriz konusunda yakın tarihlerde tartışılan hususlardan birisi de IMF’nin meşruiyetidir. Çoğu üyesi olduğu ülkelerle olan ilişkileri, misyonu ve hakemlik rolü tartışılmakta, izlediği politikalardaki başarısızlığı ile IMF’nin bir kimlik krizi içerisinde olduğu düşünülmektedir535. Bu bağlamda, IMF’nin her ülkenin kendi koşullarını ayrı ayrı göz önüne almaksızın, her ülkeye aynı reçeteyi uygulamasının ülkeler genelinde sorun yarattığı, ülkemiz özelinde ise Kasım 2000 krizine zemin hazırladığı şeklinde değerlendirilebilir. Kaminsky ve Reinhart, bankacılık krizlerini olaylarla açıklamaktadırlar. Bu durumda bankacılık sisteminde kriz, banka kapatılması, birleşmeleri veya kamu tarafından el konulması ile ortaya çıkmaktadır. Kapanma, birleşme veya devletin el koymasının olmadığı durumlarda ise kriz, benzer sonuçları olan diğer finansal kurtarmaların başlangıcı sayılabilecek en az bir önemli finansal kuruluşa büyük miktarda devlet yardımının yapılması halinde ortaya çıkmaktadır536.

531 David Ng, “The Impact of Corruption on Financial Markets”, Managerial Finance, Vol: 32, No: 10, 2006, s. 822. 532 A. Tay, a.g.e., s. 26. 533 Giovanni Dell Ariccia, Enrica Detragiache, Raghuram Rajan, “The Real Effect of Banking Crises”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 17, 2008, s. 89. 534 Ralph C. Bryant, Crisis Preventional and Prosperity Management fort the World Economy: Pragmatic Choices fort he International Financial Governance, Brooking Institution Press, Washington, 2004, s. 2. 535 Edwin M. Truman, Reforming the IMF for the 21st Century, Peterson Institute for International Economics, Washington, 2006, s. ix. 536 A. Tay, a.g.e., s. 26. 152

Bankacılık krizleri, şeffaflık ve kamuyu aydınlatma ilkelerini daha geniş biçimde düzenleyen ve uygulayan ülkelerde daha az muhtemeldir. Yönetişim sistemleri daha kapsamlı kamuyu aydınlatma, finansal raporları daha zamanında, daha bilgi veren, daha inanılır özelliklere sahipse, özellikle bankacılık krizlerine karşı daha güçlü bir savunmaya sahiptir537. Bankalar özel bir öneme sahiptir, çünkü onların yöneticileri, bankaya para yatıranlara (mudilere) olduğu kadar, riske daha fazla maruz olan hissedarlara da güven vermekle yükümlüdür. Bu yüzden hissedarların uygun olmayan şekilde karını maksimize etme isteğine bir itibar kurumu olarak mudileri de gözeterek çözüm bulmak durumundadır538. Bankacılık krizlerine bakıldığında, tarihsel süreçte farklı ülkelerde tekrarlayıp devam ettiği görülmüştür. Bütün ülkelerde bankacılık krizlerinde göze çarpan benzerlikler bulunmaktadır. Bu durum “deja vu” (önceden yaşandığını hatırlama) hissi vermektedir539. Bankacılık krizleri genelde banka bilançolarının kötüleşmesinden, bilanço aktif yapılarının bozulmasından kaynaklanır. Geri dönmeyen kredilerin artması, menkul kıymet piyasalarındaki dalgalanmalar, reel sektörün küçülmesi nedeniyle bankaların aktif yapılarının bozulması bankacılık krizlerinin temel nedenleri olmaktadır. Bankacılık sektörünün krize girmesi sonucunda mevduat sahiplerinin bankalardan mevduatlarını çekmeye başlaması bankaların likidite sıkıntısını artırmaktadır540. Bütün krizlerin öncelikle reel sektördeki hastalıktan kaynaklandığından bahsedilmektedir. Reel sektördeki hastalık sonuçta finans sektöründe patlak vermektedir. İhracat ile yurtdışı piyasalarla olan bağların denetimsiz artışı da mali yapıda önemli etkiler yapmaktadır. Her türlü krizde, finansal bir şok oluşturan finansal serbestleşme veya uluslararası sermaye piyasalarına girişteki bir artış kriz bombasını ateşleyebilmektedir541. Türkiye’deki 1999-2001 bankacılık krizlerine çeşitli mikro ve makro faktörler katkıda bulunmakla birlikte, özellikle holding bankalarının kendi şirketlerine aşırı kredi

537 Solomon Tadesse, “The Economic Value of Regulated Disclosure:Evidence from the Banking Sector”, Journal of Accounting and Public Policy, Vol: 25, 2006, s. 32. 538 A. Mullineux, a.g.m., s. 375. 539 Frederic S. Mishkin, The Economics of Money Banking and Financial Markets, Addison Wesley Longman Inc., Boston, 2001, s. 310. 540 Muharrem Afşar, Finansal Küreselleşme ve Türk Bankacılık Krizleri Üzerine Etkisi, Eskişehir, 2004, s. 92. 541 Meir Kohn, Money Banking and Financial Markets, The Dryden Press, Chicago, 1991, s. 429.

153 vermeleri ve zayıf bankaların çoğalması, 1990’ların sonunda sektörün zayıflamasının temel nedeni olarak belirlenmiştir542. 1960’lı yıllardan beri yaşanan finansal krizlerin hemen hepsinin temelinde543; - Yüksek enflasyon, - Fiyat değişmeleri ile ilgili beklentilerin paniğe yol açması, - Geleceğe dönük belirsizlik, - Yüksek enflasyonun mali sektördeki dengeleri bozması, - Borçlanmaya bağlı hızlı büyüme, - Denetimsiz rekabet, - Kredi talebindeki ani ve hızlı artışlar, - Milli paranın değerindeki değişiklikler, - Döviz piyasalarındaki istikrarsızlıklar, - Bankacılık kesimindeki sorunlar, olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, finansal krizlerin benzer özellikte olması, bunlara karşı alınacak tedbirler konusunda da ortak ve benzer hareket sonucunu doğuracaktır.

3.3. Türkiye’de Bankacılık Sektörünü Kurumsal Yönetişime Hazırlayan Krizler Finansal kırılganlığın krize yol açtığı bilinen bir gerçektir. Krizden önce Türk bankacılık sisteminde finansal kırılganlığa yönelik işaretler açıkça sunulmuştur544: - Tedavüldeki paranın riski artmıştı; hükümet TL olarak borçlanırken, yabancı para ile borçlanmanın yükümlülüğü artmıştı. - Likidite faiz oranı riski artmıştı; uzun vade borç verilmişken, pazarlar kısmen günlük repolarla finanse edilmişti. Bu iki temel gösterge krizi tetiklemiştir. Banka krizlerinde şu gerçeği anlamaya ihtiyacımız var; banka diğer her işten niye daha fazla güvenlik gerektirir ve itibar bankacılıkta neden özel bir öneme sahiptir? Bu

542 H. Evren Damar, “Does Post-Crisis Restructuring Decrease the Availability of Banking Services? The Case of Turkey”, Journal of Banking&Finance, Vol: 31, 2007, s. 2891. 543 Serpil Canbaş, Altan Çabuk, Süleyman Bilgin Kılıç, “Prediction of Commercial Bank Failure Via Multivariate Statistical Analysis of Financial Structures: The Turkish Case”, European Journal of Operational Research, Vol: 166. No: 2, 2005, s. 528. 544 M. Akdiş, a.g.e., s. 102.

154 sorunun cevabı bir banka işletmenin psikolojisinde yatar. Bankalar bir yönüyle güvenin, diğer yönüyle ise itibarın en önde geldiği mesleki kuruluşlardır545. Türkiye’de ilk önemli derin etkileri olan bankacılık krizi 1994 yılında yaşanmasına karşın, en sarsıcı ve sektör için en yıkıcı krizler Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleridir. Esasen öncelikli olarak, 24 Ocak 1980 kararlarının sonrasında dışa açık politika izlenmesi ve faiz oranlarının serbest bırakılması tarihsel bir vaka olan Bankerler Olayı’nı ve bunun 11 Ağustos 1983’te çıkarılan Bankerzedeler Kararnamesi’ne kadar olan kriz sürecini incelemeyi gerektirmektedir.

3.3.1. Bankerler Olayı Türkiye’nin ekonomik krizleri, 1980’li yıllara kadar, enflasyon-sabit kur ikilisinden kaynaklanan dış ticaret krizleriydi546. 24 Ocak 1980 Kararları faiz hadlerinin önce yükselmesine, sonra serbest bırakılmasına neden oldu. Bunun sonucunda, tasarruflar kredi kurumlarına kanalize oldu ve tüketim de sınırlandı. Bu durum, büyük küçük hemen bütün sanayi işletmelerinin büyük stok maliyetleri ile karşı karşıya gelmelerine neden oldu. Mali yapıları güçlü olmayan birçok işletme, bu sıkıntıyı aşabilmek için maliyeti oldukça yüksek olan kredi kullanımına yöneldi. Bankalar yasal zorunluluklar nedeniyle ancak geri ödeme şansı yüksek işletmelere kredi açtılar. Bankalardan kredi alamaz durumda bulunan, batma olasılığı yüksek sınai ve ticari işletmelerin çoğu daha yüksek faiz oranlarına karşın, banker kredisi kullanmaya başladılar. Bankerler, riski ve faizi yüksek kredileri dağıtabilmek için, devletçe serbest bırakılan bir mevduat toplama yöntemi uygulamaya başladılar547. Basında “1 Temmuz Bankacılığı” olarak anılan sürece adını veren hükümetin bankalar hakkındaki kararnamesi ile banka faizleri üzerindeki devlet denetimi kaldırılmış ve banka- larda “sırdaş hesap” açabilme olanağı getirilmiştir. Aynı kararname ile bir tür kısa vadeli tahvil olan “İsimsiz Mevduat Sertifikası” çıkarma imkanı da doğmuştur. Bu uygulama aslında mevduat sertifikası aracının finans sistemimize girmesi idi. Mevduat sertifikaları ilk olarak ABD’de kullanılmaya başlanmış bankacılıkta pasif yönetimi tekniğinin de gelişmesine

545 Maria Fabiana Penas, “Bank Disclosure and Market Assesment of Financial Fragility: Evidence from Banks’ Equity Prices”, International Research Conference on Corporate Governance in Emerging Markets, Sabanci University, İstanbul, November 15-17th, 2007. 546 Kenan Bulutoğlu, Yöresel ve Küresel Para Krizleri, Batı Türkeli Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 277. 547 Haydar Kazgan, Murat Öztürk, Murat Koraltürk, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Creative Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 236.

155 aracılık etmiştir548. Mevduat sertifikasını Amerika’da ’ın başkanı Walter Wriston 1970’lerde, petrol krizinin getirdiği enflasyon yıllarında icat etmişti549. Türkiye’de 1980’li yılların başında çıkarılan mevduat sertifikaları hızla popüler olmuştur. 1982 yılında faiz oranlarının yüksek seviyelere çıkması birkaç banka ile birlikte bankerlerin de iflasına yol açmıştır. Bu bozulmada, mevduat sertifikaları üzerinde bir türlü tesis edilemeyen denetim sonucu, bankaların, bir anlamda faizle kendi paralarını basarak, sistemin karşılıksız olarak büyümesinde büyük rolü olmuştur. Gerek Sırdaş Hesap gerek İsimsiz Mevduat Sertifikası uygulaması ile kara paranın bankalara çekilerek ekonomide kaynak yaratılması amaçlanmaktaydı. Sırdaş hesap uygulaması ile bankalarda önemli bir tasarruf birikimi yaratıldı. Ancak İsimsiz Mevduat Sertifikası uygulaması pratik sonuçlar vermedi. Bankalar, anonim şirketlerin tahvil ihracında olduğu gibi çıkarttıkları İsimsiz Mevduat Sertifikalarını bankerler aracılığı ile sattırarak sertifikaların üzerinde yazılı olandan daha çok faiz vermeye yöneldiler. Bu da bankalar arasında sektörü zayıflatıcı etkiler yarattı. Büyük bankerlik kuruluşları, holdinglerin ve anonim şirketlerin çıkarttığı tahvilleri ve bankaların mevduat sertifikalarını satarak topladıkları kaynakları, bu kuruluşların finansmanında kullandılar. Küçük boyuttaki bankerler ise tasarruf sahibine daha az garanti vererek ancak yüzde 140’a varan faiz ödeyerek, topladıkları tasarrufların karşılığında genellikle özel çeklerini, borç senetlerini dağıtma yoluna gittiler550. 1970’lerin sonunda giderek derinleşen ve ödemeler dengesi krizi şeklinde patlak veren ekonomik ve sosyal kriz sonrasında politikacılar bazı radikal tedbirler almak zorunda kalmıştır. Bu tedbirler, 24 Ocak 1980 kararlarıyla somut hale gelmiştir. 1980 sonrası dönem, içe dönük ve ithal ikameci büyüme stratejisinden, dışa dönük ve ihracata dayalı büyüme stratejisine ve serbest piyasa mekanizmasına geçiş için adımların atıldığı yeni bir dönemdir551. 24 Ocak Kararları ile uygulanan deflasyonist politikaların sonucu, büyük bir bölümü küçük bankerlerin müşterisi olan birçok işletmenin iflas etmesi, bu işletmelerin faizlerini ve anapara geri ödemelerini yapamaz hale gelmeleri karşısında, borçlandıkları bankerlerin de tasarruf sahiplerine faiz ve anapara ödemelerini aksatmalarına yol açtı. Gelişmeler bu

548 H. Kazgan vd., a.g.e., s. 236. 549 K. Bulutoğlu, a.g.e., s. 301. 550 H. Kazgan vd., a.g.e., ss. 236-237. 551 A. Atay, a.g.e., s. 65.

156 noktaya geldiği anda hükümet yeni yasal düzenlemeler ile müdahalede bulundu. 16 Eylül 1981’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Maliye Bakanlığı’nın Ödünç Para Verme İşleri Kanunu’na İlişkin Tebliğiyle bankerlere ilişkin olarak getirilen düzenleme ile bankerlerin mevduat toplaması yasaklandı552. 1980’li yıllarda bankerler faciası ve faizlerin serbest bırakılmasının bankalar rekabetinde yarattığı depremler ile Türkiye Ekonomisi para krizleri dönemine girdi. Sermaye hareketleri serbest bırakılınca, 1990’larda sıcak para krizleri ekonomiyi richter ölçeği yüksek iki bunalımla sarstı. Türkiye’de artık mal (petrol krizi gibi) ve dış ticaret darboğazı krizlerinden çok, sermaye hesabı (dış borç, sıcak para) krizleri ön plana geçti. İki tür krizin (hem ticaret darboğazlarının hem de para krizlerinin) altında depremin hazırlayıcısı çatlak zemin olarak bütçe açıkları yatmaktadır553. Bankerler olayının sonraki sürecinde Merkez Bankası’na verilen görev bankerlerin verecekleri ilan ve reklamların denetlenmesidir. Bankerlere yönelik düzenlemelerden sonra, tasarruf sahiplerinin, bankerlerden para çekmeleri hız kazandı. 3 Ekim 1981’de Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Yasası’nda değişiklik yapıldı. 23 Aralık 1981 tarihli tebliğ ile bankerlik için asgari sermaye ve yedek akçe toplamının 200 milyon lira olması öngörüldü. Bu düzenlemeler birçok bankeri etkiledi ve tasfiye süreci başladı. 7 Temmuz 1982’de Bankerzedeler Kararnamesi, 11 Ağustos 1983’te Bankerzedeler Yasası çıkarıldı. Başta bankerlik olayı ile adı özdeşleşen Banker Kastelli olmak üzere büyük küçük birçok bankerlik kuruluşu 24 Ocak Kararları ile başlayan sürecin sonunda tasfiye edildiler554. Kastelli’nin çöküşüne kadar, “Banker Kastelli batarsa, Türkiye batar” diye şartlandırılmış olan halk mevduat çekmek için bankalara hücum etti555. Bu bağlamda, çok kısa bir zaman diliminde rağbet gören bankerler dönemi de sona ermiş oldu. Merkez Bankası’nın para basarak önlem alma çabaları da bundan sonra müzmin bir hastalık haline gelecek olan enflasyonun, Türk ekonomisine iyice yerleşmesine sebep olmuştur.

3.3.2. 1994 Krizi 1990’lı yıllara gelindiğinde artık bankacılık sektörünün daha fazla risk unsuruyla karşı karşıya kaldığı görülür. Bunun yanında, artan kamu açıklarına bağlı olarak enflasyon yükselmiş, tasarruf sahipleri TL’den kaçmaya başlamıştır. Yurtdışından borçlanmanın

552 H. Kazgan vd., a.g.e., s. 237. 553 K. Bulutoğlu, a.g.e., s. 277. 554 H. Kazgan vd., a.g.e., s. 237. 555 K. Bulutoğlu, a.g.e., s. 302. 157 cazip hale gelmesiyle hem kamu kesimi, hem özel kesim yurtdışından finansman sağlamaya yönelmiştir556. Merkez Bankası 1991 yılında Körfez Krizi nedeniyle, parasal program uygulamamıştır557. Irak’ın 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesiyle petrol fiyatları artmış, enflasyon yeniden yükselmeye başlamıştır. Ekonomi başta turizm sektörü olmak üzere bu durumdan olumsuz etkilenmiş, mali sektör de bu krizden payını almıştır. Çünkü hem para piyasalarındaki faizler hem de Hazine’nin borçlanma faizleri artmıştır558. Birleşmiş Milletlerin Irak’a müdahale etmesiyle mali sektör likidite krizine girmiştir. Bankalardan hem döviz hem de Türk Lirası mevduatları çekilmeye başlamış, krizin başından Mart ayına kadar bankalardan 2,5 milyar dolar tutarında döviz ve 2,5 milyar dolar değerinde Türk Lirası mevduatları çekilmiştir. Halkın döviz talebini karşılayabilmek için Merkez Bankası büyük miktarda dövizi Türkiye’ye getirmek zorunda kalmıştır. Kriz kısa zamanda reel sektörü de etkilemiştir559. Türkiye’de 1994 yılı başından beri yaşanan krizin en önemli nedenini kurala göre politikalardan, duruma göre politikalara dönüş yapılması oluşturmaktadır. Ülkemizde, para döviz ve sermaye piyasalarının yeterince oluşmadığı, yalnızca mal piyasasıyla ilgili olarak alınan kararların ekonomiyi büyük ölçüde yönlendirdiği dönemlerde, duruma göre politika izlenmesi oldukça kolaydı ve politika üretenler az ya da çok başarılı olabiliyorlardı560. 1994’e gelindiğinde iç borcun getirdiği yük sürdürülemez hale gelmiştir. Hükümet ise, bu durumu yaratan yapısal nedenlere eğilmek yerine, iç borç piyasasına yapay bir müdahaleyi tercih etmiş ve faizleri indirmek için bono ve tahvil arzının kısıtlamıştır. 1993 Eylül ve Ekim aylarında bir yıllık tahviller dışında kısa vadeli tekliflerin ancak % 19,3’ü kabul edilmiş ve ardından Kasım’da yapılması gereken dört ihaleden ikisi, Aralık ayında ise beş ihaleden dördü iptal edilmiştir. Bu politika nedeniyle bütçe açıklarının Merkez Bankası’ndan finansmanı yoluna gidilmiş ve 1989’da yapılan anlaşma sonucu Hazine’nin Merkez Bankası’ndan kullanabileceği kısa vadeli avans, bütçe giderlerinin % 15’i ile sınırlıyken, bu sınır 1993 yılı ortalarında yükseltilmiştir561.

556 Seçil Uyar, Bankacılık Krizleri, Ziraat Matbaacılık A.Ş., Ankara, 2003, s. 107. 557 İlker Parasız, Kriz Ekonomisi 5 Nisan 1994 Kararları, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1996, s. 222. 558 S. Uyar, a.g.e., s. 107. 559 S. Uyar, a.g.e., s. 107. 560 İ. Parasız, a.g.e., s. 222. 561 A. Tay, a.g.e., s. 74. 158

Piyasadaki likidite fazlası devalüasyon beklentisiyle 1994 yılının başlarında dövize yönelmiştir. Kurlar hızlanmaya başlamış ve 1994 yılı başında resmi kur ile serbest kur arasındaki fark % 23’ü geçmiştir562. Niteliği ve boyutları itibariyle Türkiye’nin yaşadığı ilk büyük bankacılık krizi 1994 yılındadır. 1993 yılının son aylarında mali piyasalarda istikrarsızlık artmış ve döviz kurlarında aşırı dalgalanmalar görülmeye başlanmıştır. Giderek artan bütçe açıkları, ithalat artışı nedeniyle döviz çıktısının artması, ağır dış borç ödeme koşulları nedeniyle bozulan dış denge, Hazine’nin düşük faiz oranlarıyla borçlanma talebine piyasalardan yeterince cevap alamaması ve Merkez Bankası kaynaklarına yönelmesi nedeniyle uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu indirileceğine dair yaptığı açıklamalar Türk Lirasından kaçışı hızlandırmıştır563. Türkiye ekonomisi, ithalat artışı, ihracatın gerektiği oranda büyüyememesi, dış borçlanma veya dövizli borçlanmaya büyük bir temayül, yüksek faiz politikalarının yol açtığı devletin borç faizlerini ödeyebilmek için de borçlanmaya mecbur kalması şeklindeki kısır döngü, faiz gelirlerinin üretim ve yatırım faaliyetlerini caydırıcı bir cazibeye kavuşması gibi olgular sebebiyle kriz noktasına doğru sürüklenmiştir564. 1993 yılı sonunda hükümetin faiz oranlarını aşağı çekmek amacıyla kamu menkul kıymet ihalelerini iptal etmeye yönelmesi ve Hazine’nin finansman gereksinimi için Merkez Bankası kaynaklarına başvurmayı tercih etmesi, kamu menkul kıymetleri talebinin düşmesine ve 1994 yılı başında bu piyasanın fiilen ortadan kalkmasına neden olmuştur. Bu durumda Hazine’nin finansman gerekleri açısından Merkez Bankası kısa vadeli avansları dışında alternatif kalmamıştır. Bu arada, böyle bir durumda yapılabilecek ikinci hata yapılmış ve kamu menkul kıymetlerinden elde edilecek gelirlere stopaj kesintisi de getirilmiştir. Monetizasyon süreci ile piyasaya çıkan fazla likidite, oldukça sığ olarak tanımlanabilecek İMKB tarafından emilemeyince, ortada tek alternatif olarak kalan döviz piyasalarına yönelmiştir. Likidite fazlasının döviz piyasasına yönelmesi döviz kurlarında hızlı bir artışa yol açmıştır565. Türkiye bu dönemde, dünya ölçeğinde hızla artan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekmekte gerekli başarıyı yakalayamamıştır. Bu alanda, Türkiye’nin sahip olduğu kimi avantajlara rağmen, çeşitli nedenlerden dolayı, beklenilen ölçüde doğrudan yabancı sermaye girişi olmadığı gibi, daha sonraki süreçte ülkeden sermaye çıkışları

562 M. Afşar, a.g.e., s. 119. 563 S. Uyar, a.g.e., s. 108. 564 M. Akdiş, a.g.e., ss. 117-118. 565 S. Uyar, a.g.e., ss. 108-109. 159 başlamış ve bu eğilim gittikçe de şiddetlenmiştir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının Türkiye’ye gelmesinin önündeki temel engeller olarak yüksek enflasyon, iç ve dış politik risk, bürokratik engeller, yüksek kamu açıkları gibi temel gelecekle ilgili belirsizlik yaratan durumlar gösterilmektedir566. Nisan 1994’e gelindiğinde dolar, TL karşısında yılbaşına göre % 53 değerli hale gelmiştir. Bankalardaki döviz hesaplarının TL’ye çevrileceği söylentisi ile döviz tevdiat hesaplarına yönelik olarak bankaya hücum başlamış, kısa sürede TL hesaplarını da içeren krize dönüşmüştür. Kriz ile gelen şok, bankacılık sisteminin toplam varlıklarını ciddi bir biçimde azaltmış ve ayrıca aktif ve pasif yapısında bozucu değişikliklere yol açmıştır567. 1994 Krizini açıklamaya yönelik olarak kısa vadeli sermaye hareketlerinin 1990’lı yıllarda artmasının nedenlerinden birisinin gelişmiş ülkelerde yaşanan durgunluk olduğunu belirtmekte fayda vardır. Durgunlukla birlik atıl kalan fonların dünyanın çeşitli yerlerinde kısa vadeli sermaye hareketleri olarak dolaşmasına olanak veren bu durum aynı zamanda gelişmiş ülkelerin yaptıkları ithalatında azalmasına yol açmıştır568. Merkez Bankası, avans ve kredi işlemlerine uyguladığı faiz oranları ile bankalar arası piyasalardaki faiz oranlarını yükseltmiş, döviz piyasasına aktif olarak girmiş, Hazine ise daha yüksek faizle kısa vadeli borçlanmaya ağırlık vermiştir. Kamu iç borçlanma faiz oranları % 200’ü aştığı halde dövize olan talep önlenememiştir. Merkez Bankasının duruma zamanında ve gerekli ölçüde müdahale edecek kadar rezervi olmaması da krizin önüne geçilememesine neden olmuştur569. Kriz Türk ekonomisi üzerinde çeşitli olumsuz etkiler yaratmıştır570. Önce para piyasalarında hissedilmeye başlanan kriz, kısa bir süre içerisinde ekonomideki diğer sektörlere yansımıştır. Devalüasyonla birlikte banka bilançolarında açık pozisyon oluşmuş, finans sektörünün açık pozisyonunu kapatabilmek amacıyla döviz talep etmesi döviz kurlarındaki artışı daha da hızlandırmıştır571. 1994 Krizi sonrasında sigortaya tabi tasarruf mevduatı üst sınırı 50 milyon TL’den 100 milyon TL’ye yükseltilmiş, daha sonrada mevduat sigortası % 100’e çıkarılarak paniğin yayılması ve krizin büyümesi önlenmeye çalışılmıştır572.

566 Mehmet Hüseyin Bilgin, Gökhan Karabulut, Hakan Ongan, Finansal Krizlerin İşletmelerin Finansman Yapıları Üzerindeki Etkileri, İTO Yayınları, İstanbul, 2002, ss. 27-28. 567 S. Uyar, a.g.e., s. 109. 568 M. H. Bilgin vd., a.g.e., s. 30. 569 S. Uyar, a.g.e., ss. 109-110. 570 Mustafa Özer, Finansal Krizler Piyasa Başarısızlıkları ve Finansal İstikrarı Sağlamaya Yönelik Politikalar, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 1999, s. 92. 571 S. Uyar, a.g.e., s. 110. 572 Ahmet Şahinöz, Türkiye Ekonomisi Sektörel Analiz, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001, s. 249. 160

1994 Kriziyle yapısı daha da hassaslaşan mali sistemin güçlendirilmesi için piyasalara yönelik müdahale ve tedbirler artırılmıştır. Likidite ve yasal yükümlülük oranları yükseltilerek kapsamı genişletilmiş, bankaların bünyesinde taşıdığı kur riskini azaltmak için açık pozisyona yönelik sınırlar getirilmiştir. Diğer taraftan piyasaları vergilendirme politikaları aracılığıyla, enflasyondan dolayı yabancı paraya olan spekülatif talebi engellemek ve sermaye hareketleri üzerinde kontrol sağlamak amaçlanmıştır. Piyasaları vergilendirme politikaları her ne kadar olası başka finansal krizlerin önüne geçmek amacını taşısa da, Türk para ve sermaye piyasalarının uluslararası piyasaların gerisinde kalmasına yol açmıştır573. 1994 yılı mali sektör ve bankalar açısından risklerin zarara dönüştüğü bir yıl olmuştur. Kamu açığındaki büyümeye rağmen, genişleyici politika uygulamasının sürdürüldüğü bir ortamda, faiz oranlarının düşürülmesi yönündeki ısrarcı yaklaşım nedeniyle, mali sektörde tansiyon yükselmiştir. Piyasalar tarafından gönderilen sinyallere rağmen, parasal genişleme ve mali araçlara getirilen vergi gerek yurtiçi gerekse yurtdışı yatırımcıların TL cinsinden mali araçlardan kaçmalarına neden olmuştur. Faiz oranları rekor seviyelere yükselmiş, TL yabancı paralar karşısında değer kaybetmiş, mali sistem küçülmüştür574. Bu dönemde açık pozisyon oranı yüksek olan ve borçlarının vadesi ile aktiflerinin vadesini iyi ayarlayamayan TYT Bank, Marmara Bank ve İmpeksbank iflas etmiştir575. Mali sektör ve bankacılıkta yaşanan güven bunalımı tasarruf mevduatına devlet güvencesi getirilmesi pahasına aşılabilmiştir. Türkiye’nin uluslararası kredi notu çok hızla düşürülmüştür. Gelişmeler, bankaların yurtdışından borçlanmalarını da olumsuz yönde etkilemiştir. Dış kaynaklar sınırlanınca, kaynak talebinin tümü iç piyasaya dönmüştür. Hatta bu dönemde Türkiye net dış borç ödeyici duruma gelmiş, faizler çok daha yüksek bir seviyeye oturmuştur576. Sonuç olarak, 5 Nisan 1994 İstikrar Kararları serbest piyasa ekonomisine geçmekte olan ekonomimizde, para, döviz, sermaye, mal ve emek piyasası arasında ve özellikle de ilk üç piyasa arasında baş gösteren dengesizlikleri gidermek amacıyla alınmıştır577. Bu bağlamda, 5 Nisan Kararları ile; enflasyonu hızla düşürmek, TL’sına istikrar kazandırmak, yapısal reformları gerçekleştirmek, kamu açıklarını hızla aşağı çekmek hedeflenmiştir.

573 S. Uyar, a.g.e., s. 110 574 Ü. Korukçu, a.g.e., s. 13. 575 S. Uyar, a.g.e., s. 110. 576 Ü. Korukçu, a.g.e., s. 13. 577 M. Vergiliel Tüz, a.g.e., s. 130. 161

3.3.3. 1997 Asya - 1998 Rusya Krizleri ve Türkiye’ye Etkileri 1997 yılının Temmuz ayında Tayland’da başlayıp, diğer Güneydoğu Asya ülkelerine (Endonezya, Malezya, Filipinler ve Güney Kore) yayılan ekonomik ve finansal kriz, literatüre Asya krizi olarak geçmiştir. Bu ülkeler, izledikleri ihracata dayalı ekonomi politikaları sonucunda gerçekleştirdikleri ekonomik performans ile 1970-80’li yıllarda ülkemiz de dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkeler için model olarak gösterilmişti578. Asya ülkeleri 1970’li yılların ortalarından itibaren, dünya ekonomisinde büyüme hızlarının düştüğü bir dönemde yüksek büyüme hızına ulaşmışlardır. 1990-1997 yılları arasında sanayileşmiş ülkelerde GSYİH % 15 oranında artarken, Asya ülkelerinde aynı oran % 40- % 60 arasında gerçekleşmiştir. Krize kadar olan 30 yıllık süreçte kişi başına milli gelir Kore’de 10, Tayland’da 5 ve Malezya’da 4 kat artmıştır579. Gelişmiş ülkelerden bu ülkelere yönelik sermaye akımı olmuş, bu da yerli finansal varlıkların fiyatını yükseltmiş ve finans piyasalarında suni bir şişkinliğe neden olmuştur. Asya ülkelerinde ulusal para birimlerinin reel anlamda değerlenmesi, kısa dönemli dış borçların artması, cari işlemler dengesinin bozulması döviz piyasasında büyük baskılara ve dengesizliklere neden olmuştur. Bir süre sonra piyasalarda, bu ülkelerin uyguladıkları döviz kuru politikalarının, uzun süre devam edemeyeceği yönünde düşünceler ortaya çıkmış ve döviz kurlarına yönelik spekülatif hareketler hız kazanmıştır. Ayrıca, göreceli olarak pahalı hale gelen ihraç malları yüzünden ihracatın azalması, cari işlemler dengesinin büyük açıklar vermesi, faiz oranlarının yükselmesi, Asya ülkelerindeki döviz kuru politikalarının iflas etmesine yol açmıştır580. IMF, ekonomik sıkıntı içindeki halk ve yatırımcıları sakinleştirmek için Asya ülkelerine borç para vermiştir581. Asya Krizinin aşılması amacıyla mali sistemin yeniden yapılandırılması gereği ortaya çıkmıştır. IMF tarafından önerilen çeşitli mali sektör reformları doğrultusunda582; - Bankacılık sektörü denetim altına alınmıştır. - Bazı bankalara kamu kaynaklarından yüksek maliyetle sermaye desteği sağlanarak hızlı biçimde kurtarılmıştır.

578 M. Afşar, a.g.e., s. 110. 579 Gülten Demir, Asya Krizi ve IMF, Der Yayınları, İstanbul, 1999, s. 133. 580 M. Afşar, a.g.e., ss. 110-112. 581 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 515. 582 Hoa Van, Asia Crisis: Their Cures Their Effectiveness and the Prospect, Palgrave Publisher, New York, 1999, s. 10.

162

- Bankaların bir bölümü yeniden yapılandırma amacıyla geçici olarak devlet kurumlarına devredilmiştir. - Bazı bankalara düşük maliyetle likidite aktarılması yoluyla durumları düzeltilerek satışa çıkarılmıştır. - Kurtarılması olası görülmeyen bankalar tasfiye edilerek aktifleri açık arttırma ile satılmıştır. - Zor durumdaki bazı bankaların problemli kredileri devralınarak banka birleşmeleri teşvik edilmiştir. - Zor durumdaki bazı bankalara sermaye girişi sağlayabilmek amacıyla yabancı sermaye üzerindeki sınırlamalar azaltılmıştır. - İflas kanunlarında yenilikler yapılmıştır. 1997-1998 yıllarında yaşanan Asya krizi, yönetişim tartışmaları açısından da önemlidir. Krizi açıklamak için öne sürülen makro temelli yaklaşımların yanı sıra, mikro temelli, yönetişim öğelerini dikkate alan, aynı zamanda yapısalcı olarak nitelendirilebilecek bir dizi yaklaşım da gözlemlenmiştir. Johnson, Boone, Breach ve Friedman; kriz esnasında değişik ülkelerdeki döviz kurunun değer kaybını ve borsa endekslerindeki düşüşü, yönetişim kurumlarının zayıflığı ile açıklamışlardır. Yazarlar, yönetişim göstergelerinin, hem krizin nedenlerini, hem de krizin derinliğini açıklama yolunda önemli bir unsur olarak583 değerlendirmiştir. 1997 yılının ortasında Asya’da baş gösteren krizin Türkiye üzerindeki etkisi ilk etapta İMKB’de yaşanan düşüşle kendisini hissettirmiştir. Ancak Asya krizi Türkiye’nin döviz ve sermaye piyasasına etkili bir şekilde yansımamıştır584. Asya Krizi sürecinde örneğin Endonezya’da yeniden yapılandırma programı uygun bulunmayan 38 banka kapatılmıştır. Bu önlemlerin ve uygulamaların pek çoğu Türkiye’de yaşanan Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri sonrasında da uygulanmıştır585. Asya’da meydana gelen kriz, ülkemizin daraltıcı ekonomik politikalar uygulamaya başladığı bir döneme rastlamıştır. Bu ortamda, krizin Türkiye’ye yansıyabileceği endişesini taşıyan uluslararası sıcak para, çok kararlı da olmayan bir şekilde piyasalardan çıkmaya çalışmıştır586.

583 M. Ararat vd., a.g.r., s. 72. 584 S. Uyar, a.g.e., s. 111. 585 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 516. 586 M. Akdiş, a.g.e., s. 118.

163

Krizin diğer ülkelerin gelirlerinde yarattığı daralma uluslararası mal fiyatlarında da dalgalanmalara yol açmış ve özellikle petrol fiyatlarında önemli düşüşler olmuştur. O dönem içinde Türkiye’nin ticareti içinde en fazla paya sahip ikinci ülke olan Rusya, petrol fiyatlarındaki düşüşten önemli ölçüde etkilenmiş ve moratoryum ilan etmiştir. Bu durum Türkiye’nin ödemeler dengesi üzerinde olumsuz etki yaratacağı beklentisi ile önemli miktarda sermaye kaçışına neden olmuş ve İMKB endeksinde önemli düşüşler yaşanmıştır587. Rusya krizinin, Türkiye ekonomisi üzerinde hem reel, hem de finansal anlamda önemli etkileri olmuştur. Bu krizin ekonomimiz üzerinde öncelikli etkisi reel piyasalarda görülmüş ve ihracattaki gerilemeyle birlikte yaşanmıştır. Rusya’ya yönelik resmi ihracatın 2 milyar dolar, yolcu beraberi eşya ticareti yoluyla yapılan ihracatın da yaklaşık 8-10 milyar dolar civarında olduğu göz önüne alındığında karşı karşıya kalınan krizin önemi ve ciddiyeti ortaya çıkmaktadır588. Asya Krizi, Türkiye’yi fazla etkilememiş olmasına rağmen Rusya’da çıkan mali kriz Türkiye’yi derinden etkilemiştir. Yabancı yatırımcılar Rusya ile beraber Türkiye’den de çıkmaya başlamıştır. Altı hafta gibi kısa bir süre içinde Türkiye’yi 6 milyar dolar civarında yabancı finansal yatırım terk etmiştir589. 25 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin parçalanmasından sonra, pazar ekonomisine geçiş için eski planlama düzeni Rusya’da terkedilmişti. Pazar ekonomisi için gerekli yapısal alt yapı kurulmaya çalışılmış, ancak uzman yokluğundan ve yasal altyapının kurulamaması yüzünden pazar ekonomisi işletilememiştir. 1996 başında, Rusya IMF’den kredi talep etti. IMF kendi patentini taşıyan bir yardım anlaşmasını uygulamaya koydu ve ekonomideki yapısal reform için 10 milyar dolar kredi vermeyi kabul etti. Rusya ekonomisi 1997’de IMF ve Batı desteği sayesinde dış yardımlarla biraz istikrara kavuştu. Ancak yapısal sorunların halledilememesi, kamu harcamalarının frenlenememesi ve artan enflasyon sonucu Rusya açmaza girdi590. Rusya’da ekonomik sıkıntılar Temmuz 1998’de ağırlaşmaya başlamış ve 17 Ağustos 1998’de rublenin (1 ruble 6 dolardan, 1 ruble 9,5 dolara) devalüe edilmesi, döviz

587 S. Uyar, a.g.e., s. 112. 588 M. Akdiş, a.g.e., s. 120. 589 S. Uyar, a.g.e., s. 112. 590 K. Bulutoğlu, a.g.e., ss. 190-192.

164

üzerinden sermaye hareketlerinin sınırlandırılması ve 90 günlük moratoryum ilan edilmesi ile sonuçlanmıştır591. 1998 yılında yaşanan Rusya Krizi, ülke içindeki siyasi istikrarsızlıkla birleşerek finansal piyasalardaki dengeyi bozmuş, faiz oranlarının hızla yükselmesine yol açmıştır. Türkiye ekonomisinin dışa açık bir ekonomi olmasının ve dışa açık büyüme stratejisinin doğrudan sonucu olan bu ekonomik gelişme sonucunda Merkez Bankası, faizleri yükseltmiş ve bunun sonucunda dışarıya sermaye çıkışı frenlenmiştir. Uluslararası ekonomik alanda yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle yurtdışından sağlanan kaynakların sınırlanması ve ekonomik faaliyetlerin özellikle sanayi sektöründe daralmaya bağlı olarak yavaşlamaya başlaması, bankaların aktif kalitesini bozmuştur592. Rusya krizi sonrasında, resmi ihracatımız 2 milyar dolardan, 1,3 milyar dolara gerilemiş, bavul ticareti yoluyla yapılan ihracatımız ise, 1996’da 8,8 milyar dolar iken Kasım 1998 itibariyle 3,5 milyar dolara inmiştir593. Rusya Federasyonu 1997 yılında Almanya’dan sonra en çok ihracat yaptığımız ikinci ülkedir. Ancak, 1998 yılı Ocak-Kasım döneminde Rusya Federasyonu’na yapılan ihracat % 35,3 azalmıştır594. Bu dönemde birçok özel bankanın, sağlıklı ve sürdürülebilir kazanç sağlama ve devamlı olma amacını ikinci plana attığı, yeterli denetim ve düzenlemenin olmayışı nedeniyle özellikle holding bankalarının topladığı kaynakları kendi kuruluşlarına aktardığı bilinmektedir595. 1997-1998 yıllarındaki Doğu Asya krizi, kısa vadeli yabancı sermaye girişlerine fazlasıyla bağımlı olan ekonomilerin ne denli kırılgan olduğunu gözler önüne sermiştir596.

3.3.4. Yeni Bin Yıla Girerken Bankacılık Sektörünün Durumu Sistemik krizlerin direkt ve dolaylı maliyetleri oldukça önemlidir. Caprio ve Klingebiel (1996)’ya göre; bu maliyet, gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH)’nın % 10’una karşılık gelebilmekte hatta bazı krizlerde bunun çok daha üzerine çıkabilmektedir.

591 M. Afşar, a.g.e., s. 116. 592 S. Uyar, a.g.e., s. 113. 593 M. Akdiş, a.g.e., s. 120. 594 TCMB, “Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Para Politikası”, TCMB 1998 Yılı Raporu, s. 14. 595 S. Uyar, a.g.e., ss. 111-112. 596 Larry Allen, Keseden Bankaya Tezgahtan Borsaya Küresel Finans Sisteminin Öyküsü, (Çev: M. Tekçe), Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003, ss. 228-229.

165

Örneğin, 1994 Meksika Tekila Krizi’nde bu oran % 20’ye, 1996 Jamaika Krizi’nde % 37’ye çıkmıştır597. 1999 yılına bakıldığında Türkiye’nin ekonomik performansının kötüleştiği görülmektedir. GSMH bir önceki yıla göre % 6,1 küçülmüş, kişi başına milli gelir 3.213 USD’den 2.878 USD’ye gerilemiştir. Ağustos ve Kasım aylarında ekonomiye maliyeti büyük iki deprem felaketi yaşanmış, gerekli finansmanı sağlamak üzere ek vergi kanunu çıkarılmıştır598.

Türkiye cari açıklarının büyüklüğü, yüksek enflasyon oranları, dış ve iç borçlarındaki yüksek artışlar, devlet bankalarının ekonomideki ağırlıkları, holding bankacılığı, mali sektörünün yetersiz şeffaflığı gibi pek çok noktada finansal bir kriz tehlikesine açık halde bulunmaktadır599. 1999 Haziran ayında Bankalar Kanununda değişiklikler öngören yasa çıkarılmıştır. Bu yasa ile bankacılık sektörünün bundan böyle idari ve mali açıdan bağımsız bir kurumca düzenlenip denetleneceği bildirilmiş, bankaların risk yönetimi ve iç kontrol mekanizmaları oluşturmaları zorunlu kılınmış, sorunlu bankaların faaliyetlerine müdahale yöntemleri düzenlenmiştir. Ayrıca kredi tanımı genişletilerek iştirakleri de kapsar hale getirilmiş, büyük kredi tanımı yapılmış, dolaylı kredi özkaynak ilişkisi yeniden düzenlenmiş ve kredi özkaynak ilişkisi daraltılmış, karşılıklar kararnamesi değiştirilmiş, sermaye yeterliliğinin ve döviz pozisyonunun hesaplanmasında konsolide bazda uygulamaya geçilmiştir. Bankaların kuruluş ve şube açma şartları ağırlaştırılmıştır. Ortakların ve yöneticilerin şahsi sorumlulukları arttırılmıştır. Kurulan Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’na bankaların faaliyete başlamaları, faaliyetlerinin izlenmesi, denetlenmesi ve gerektiğinde bankaların faaliyetlerinin sona erdirilmesini karara bağlama yetkisi verilmiştir. Yapılan bu düzenlemelerle Türk Bankacılık Sisteminin işleyiş kuralları Basel Komite kararlarına, Avrupa Birliği direktiflerine ve bu alandaki uluslararası uygulamalara yaklaştırılmıştır. Bankalar Kanununda yapılan değişikliğin ardından 5 özel ticaret bankası (Egebank, Esbank, Yaşarbank, Sümerbank ve Yurtbank) fona devredilmiş, Kalkınma bankalarından Bileşik Yatırım Bankası faaliyetine de son verilmiştir600.

597 E. Philip Davis, Dilruba Karim, “Comparing Early Warning Systems for Banking Crises”, Journal of Financial Stabilty, Vol: 4, 2008, s. 90. 598 S. Uyar, a.g.e., s. 117. 599 M. Akdiş, a.g.e., ss. 141-142. 600 S. Uyar, a.g.e., ss. 117-118. 166

1998-1999’da yüksek reel faizlerle finanse edilen kamu açıkları, kamu borç stokunun büyümesine neden olmuş ve sorunları biriktirmiştir601. Bankalar 1993’den 1999’a kadar yurt dışı kaynaklardan borçlanarak elde ettikleri döviz kaynaklarını, Türk Lirası üzerinden getiri sağlayan finansal araçlara yatırmak ya da Türk Lirası kredi vermek yoluna gitmişlerdi. Bu durum bankaların döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri arasındaki farkın açılması, başka bir ifadeyle açık pozisyonla çalışmaları anlamına gelmektedir. Bankaların açık pozisyonlarının toplam aktiflere oranı 1993 başında % 6,7 düzeyinden 1999 yılına kadar % 9 düzeyine yükselmiştir. Bu bağlamda bankalar kur riskine karşı da önemli ölçüde kırılgan hale gelmişlerdir602. 1995 yılından itibaren sürekli artış gösteren bankacılık sistemi açık pozisyonları, 1999 yılında 5 milyar dolar sınırına yaklaşmıştır. Yüksek faiz ortamında, özel sektörün yatırımlarını genişletmesi ve kredi talebinin artmasının söz konusu olmadığı açıktır603. Fon kapsamına alınan bankalardan, Yaşarbank dışında kalan 4 banka, mali performanslarının bozulmasının yanı sıra hakim ortakların bankayı zarara uğrattıkları gerekçesiyle fona alınmışlardır. Yaşarbank’da ise özellikle 1998 yılından sonra reel sektörün krize girmesi sonucu verilen kredilerin geri dönmeyişi bankayı zor duruma düşürmüştür. Sonuç olarak, 5 bankada da zararlar özkaynakların çok üzerine çıkmış, toplam zararı telafi edecek özkaynağın bulunmayışı ve mevcut ortakların bu zararı giderecek yeterli mali kapasiteye sahip olmamaları nedeniyle bankaların fona devredilmesi zorunlu hale gelmiştir604. Fonu devredilen bankalar, reel sektöre ve özellikle iştiraklere verdikleri kredilerin batık kredi haline gelmesinden dolayı zor duruma düşmüş ve likidite sıkıntısını azaltmak için yüksek faizden mevduat toplamışlardır605. 1998 yılının ikinci yarısından itibaren IMF ile bir izleme anlaşması imzalanmıştır. Anlaşmada, temel makro sorunlara çözüm getirileceği, mali sektörde denetime yönelik dü- zenlemelerin arttırılacağı ve vergi taslağının yasalaşacağı belirtilmiştir. Nitekim, anlaşmanın hemen akabinde bankaların vadeli işlemlerine ve açık pozisyonlarına sınırlama getirilmiştir. Ancak, özellikle vadeli döviz işlemlerine getirilen sınırlama yabancı yatırımcılar tarafından piyasanın likiditesini azalttığı gerekçesiyle büyük bir tedirginlikle karşılanmıştır. Yurtiçi bankalar yeni getirilen yükümlülüklere uymak üzere açık

601 A. Tay, a.g.e., s. 75. 602 M. Afşar, a.g.e., ss. 141-142. 603 M. H. Bilgin vd., a.g.e., s. 41. 604 S. Uyar, a.g.e., ss. 118-119. 605 S. Uyar, a.g.e., s. 120. 167 pozisyonlarının kapatılması çabası içine girmişlerdir606. 1999 deprem şokları, yurt içi ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. 1998-1999’da yüksek reel faizlerle finanse edilen kamu açıkları, kamu borç stokunun büyümesine neden olmuş ve sorunları biriktirmiştir607. Sistemde batık kredi oranının giderek artmakta oluşu ve banka sermayelerinin giderek erimesi sektörün kötüye gittiğini vurgulayan olumsuz sinyallerdir. Bu dönemde göze çarpan bir diğer olumsuzluk ise bankaların döviz pozisyon açıkları nedeniyle kambiyo işlemlerinden kaynaklanan açıklarının büyüyerek devam etmesidir. Bankalar Birliği verilerine göre sistemin açık pozisyonu 1999 yılında 8,4 milyar dolardan 13,2 milyar dolara yükselmiştir608. Merkez Bankası’nın döviz yoluyla yaratılan paranın sınırlandırılması ve enflasyon düşüşüne katkıda bulunulması amacıyla kısa vadeli faiz oranlarını düşürmesinin de etkisiyle yavaş da olsa dövize yeniden talep başlamıştı. Hemen ardından sermaye gelirlerinin vergilendirilmesi ile ilgili değişiklik, geçici vergi uygulaması ve bankalar arası işlemlere getirilen stopaj mali piyasalar açısından çok ciddi bir şok olarak algılanmış, güven zedelenmiştir609. Yabancı yatırımcıların Rusya’da yaşanan krizin de etkisiyle, mali piyasaların dışına çıkmaya başladığı bir ortamda yurtiçi yatırımcılar artan risk karşısında tercihlerini değiştirmeye başlamışlardır. Bir yandan piyasaları daraltan uygulamalar hayata geçirilirken, diğer yandan erken seçim açıklamaları ve kamunun kaynak talebinin artacağı yönünde seçim ekonomisi uygulamalarına ilişkin belirtiler nedeniyle arz talep dengesinin bozulmaya başlandığı bir döneme girilmiştir. Bekleyişlerin yeniden değiştiği bir ortamda tercihlerdeki değişme fiyatlara yansımış, faiz oranları hızla yükselmiştir. Bu durum mali sistemi kısa bir aradan sonra yeniden son derece istikrarsız bir ortama sokmuştur. Riskler ise piyasada zaten hep var olmuştur610. Ayrıca, Türkiye’nin demokrasi açığının üst üste gelen krizlerin oluşmasında çok büyük payı bulunduğu iddia edilmektedir. Türkiye ekonomisinde popülizm yeni bir olay değildir. Siyasi desteği sağlamak için mali genişlemede bulunmak bu popülizmin tipik örneğini oluşturmaktadır. Bu demokrasi açığı, ekonominin kısa vadeli spekülatif sermaye akımlarına aşırı bağımlı olmasına neden olmuştur. Demokrasi açığının sonucunda kırılgan bir ödemeler dengesi yapısı oluşmuştur. Bu kırılgan yapıda cari işlemler açığı kısa vadeli

606 Ü. Korukçu, a.g.e., s. 14. 607 A. Tay, a.g.e., s. 75. 608 S. Uyar, a.g.e., ss. 117-122. 609 Ü. Korukçu, a.g.e., s. 15. 610 Ü. Korukçu, a.g.e., s. 15. 168 sermaye girişiyle gizlenmektedir. Demokratik sorumluluğun eksik olması daha sonraki dönemlerde de finans krizlerinin yaşanmasında en önemli öğelerin başında gelmektedir611. Bankacılık sorunları bazen de bizzat düzenleme ve denetim otoritelerinin kendilerinden kaynaklanmaktadır. Bu otoriteler sağlıklı bir bankacılık sistemi için gerekli yapıyı kurmakta gecikebilmekte, ya da kurulan sistemi etkin bir şekilde uygulamayarak sorunların birikmesine neden olmakta, sorunları çözmek yerine görmemeyi ya da halının altına süpürmeyi yeğlemektedirler. Sonunda biriken sorunlar bir başka etkenin devreye girmesi ile kolaylıkla bir bankacılık krizine dönüşerek bankaların birbiri ardına batmalarına neden olmaktadır. 2000 yılındaki krize gelişimizin temelinde yatan en önemli etkenlerden birisi de budur612.

3.3.5. Kasım 2000 Krizi 23 Kasım 1999 tarihinde, 2000 yılı başından itibaren geçerli olacak bir “Stand By Anlaşması” imzalanmıştır. 9 Aralık 1999’da IMF’ye niyet mektubu gönderilmiş, Merkez Bankası enflasyonun düşürülmesi ve sürdürülebilir büyümenin sağlanmasına yönelik 2000 yılı para ve kur politikasını açıklamıştır. IMF Stand-By’ı desteğindeki yeni ekonomik programın üç temel ayağı vardı613:

– Bütçe ve bütçe dışındaki kamu kesiminde mali disiplinin sağlanması,

– Önceden belirlenmiş bir sürünen sabit kur uygulamasıyla döviz kurlarının belirlenmesi,

– Yapısal reformların yapılması ve özelleştirmenin hızlandırılması.

Bu yeni ekonomik program ile 2000-2002 döneminde enflasyonun sırasıyla % 25, % 12 ve % 7 oranlarına indirilmesi hedeflendi614.

2000 yılının IMF patentli programı nominal kur hedeflenmesine angajeydi, bu nedenle de maliye politikasını devre dışı bırakıyordu615. Vergi gelirleri arttırılarak faiz dışı fazlanın yükseltilmesi ve Hazine’nin iç borçlanma yükünün ve dolayısıyla faizlerinin düşürülmesi amaçlanıyordu. Bundan böyle iç borçlanma yerine dış borçlanmaya başvurulacaktı. Vergi gelirlerinde sağlanacak artış ve

611 T. Kabaş, a.g.e., s. 109. 612 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 138. 613 S. Uyar, a.g.e., ss. 122-123. 614 K. Bulutoğlu, a.g.e., s. 325. 615 Mustafa Sönmez, 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaşma, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s. 127. 169 dış borçlanmanın, iç borçlanma yerine ikame edilmesi sonucunda yurt dışından döviz girişi karşılığında yaratılacak para sayesinde likidite sıkışması önlenmiş olacaktı616. 2000 yılında Türkiye ekonomisinde gözlenen gelişmeler bu program çerçevesinde oluşmuştur. 2000 yılında ekonomi % 6’nın üzerinde büyümüştür617. Program çerçevesinde 18 aylık bir periyot için kur oranları önceden belirlenmiş, bu kur çıpası dolayısıyla faiz oranlarında keskin ve ani düşüşler olmuştur. Kamu borçlanma maliyeti düşmüş vadeler uzamıştır. Bankalar mevduat faiz oranların düşürürken özellikle tüketici kredilerine önem vermiş bu kredilerin vadesini uzatarak faizlerinde indirimler yapmışlardır618. 2000 yılında faiz oranlarındaki düşüşle bütçenin faiz dışı dengesinde etkileyici bir iyileşme sağlanmıştır619. Bu dönemde Kamu Bankaları TL’ye, Özel Bankalarsa YP mevduata daha fazla faiz vermekteydi. Döviz kurunda bir belirlilik varken, ani kur artış riski minimumdayken bankacılık sisteminin döviz toplayarak hazine bonosu, devlet tahviline yatırım yapması doğru bir tercihti. Ancak bu şekilde bankalar yeni bir riskle karşı karşıya kalmaktaydı. Zira YP yükümlülükler altına girip, karşılığında bunları TL olarak değerlendiriyor, açık pozisyondan dolayı yeni bir risk almış oluyorlardı620. Kamuda ücret artışının ve kira artışlarının % 25’lerle sınırlandırılması gibi önlemlerle de, programa yarı heterodoks bir nitelik kazandırıldığı söylenebilir621. Programın açıklanmasının yarattığı olumlu etkiler sonucunda 1999 yılında ortalama % 106’ya ulaşmış olan hazine iç borçlanma yıllık bileşik faiz oranı, Ocak 2000’de % 37’ye, İnterbank piyasası gecelik faiz oranı ortalaması ise Aralık 1999’da ulaşmış olduğu % 66,6’dan % 34,1’e düşmüştü. Bu olumlu hava, ertelenmiş tüketim isteklerini devreye sokmuştur. Bankaların düşük faizlerle önerdikleri bireysel kredilerin de desteğiyle tasarruflar tüketime kaymaya başlamış, talep canlı kaldığı için enflasyondaki düşüş beklenen hızda olmamıştır622. Enflasyondaki düşüşün beklenen hızda olmaması, Türk Lirası’nın reel olarak değer kazanmasına neden olmuştur. Bu reel değerleme, yurt içi talepteki artış, uluslararası petrol fiyatlarındaki yükselme ve Euro’nun değer kaybı ile birlikte cari işlemler dengesini olumsuz yönde etkilemiştir623.

616 S. Uyar, a.g.e., s. 123. 617 A. Tay, a.g.e., s. 76. 618 S. Uyar, a.g.e., s. 123. 619 A. Tay, a.g.e., s. 76. 620 S. Uyar, a.g.e., s. 124. 621 M. H. Bilgin vd., a.g.e., s. 43. 622 S. Uyar, a.g.e., ss. 123-124. 623 A. Tay, a.g.e., s. 76. 170

Yılın ikinci yarısından sonra faizlerin düşmesine rağmen enflasyonun beklendiği kadar düşmemesi ve hükümetin programa koyduğu yapısal reformları geciktirmesi programa duyulan güvenin azalmasına sebep olmuştur. 2001 yılı bütçesinin belirlenmesi, kamu maliyesinin şeffaflaştırılması ve özelleştirme gibi konularda adım atılmaması veya gecikilmesi ülke içinde ve dışında endişeleri artırmıştır624. Hükümetin prestij kaybının yanında, bankacılık sektörüne yönelik denetimler sonucu, banka operasyonlarının artması ve medyada bu konuda çıkan haberler piyasalarda tedirginlik yaratmıştır. Bu tedirginliğe bağlı olarak, Kasım ayının ortasında gecelik faizler yükselmeye başlamış bono ve repoda dalgalanmalar gözlenmiş, borsa düşmeye başlamıştır. Yabancıların ellerindeki kamu kağıtlarını ve hisse senetlerini satıp, döviz alıp piyasalardan çekilmeleri faizlerin yükselmesine sebep olmuştur. Kamu kağıtlarının satılması ve faizlerinin yükselmesi kağıt fiyatlarını düşürdüğü için, kamu kağıtlarının değeri azalmıştır. Faizlerin çok düşük olduğu dönemlerde, büyük miktarlarda kamu kağıdı alıp elde tutan bankalar zarara uğramıştır625. 2000 yılının başında bono faiz oranlarının düşmesinden yararlanarak, kar eden, elinde önemli miktarda bono tutan Demirbank, bono faizlerinin daha da düşeceğini düşünerek bono portföyünü yükseltmiş ancak faizlerin yükselmesi ile zor duruma düşmüştür. Aktifteki bu değer kaybının yanında, pasifte kısa vadeli borçların bulunması vade uyumsuzluğu ve faiz riskini bertaraf edememiş bu bankayı köşeye sıkıştırmıştır. Kısa vadeli bu borçların ödenmesi için piyasalardan yeni fon bulunamaması ise tedirginliği artırmıştır626. 2000 yılı yaz aylarında ihracat artışlarında bir yavaşlama başlamıştı. Ekim ayında Türkiye’nin döviz dengesi konusunda kuşkular yaygınlaştı. Döviz getirip de devlet tahvillerine ve borsa kağıtlarına bağlamış olan yatırımcılar, TL pozisyonlarını kapatıp paralarını dövize çevirerek kaçmaya başladılar627. Bu gelişmeler üzerine beklentilerini olumsuza çeviren yabancı yatırımcılar, Türkiye’deki portföylerini azaltmaya başlamışlardır. Hızlı sermaye kaçışı önemli ölçüde yabancı fonlara bağımlı olan bankalar için ciddi likidite sorunları yaratmıştır628. Faizlerin yükselişine müdahalede geç kalınması kriz süresince beklentileri daha da kötümser hale getirmiştir. Merkez Bankası kriz başından itibaren iki hafta içerisinde

624 S. Uyar, a.g.e., s. 126. 625 S. Uyar, a.g.e., s. 126. 626 S. Uyar, a.g.e., s. 126. 627 K. Bulutoğlu, a.g.e., s. 326. 628 A. Tay, a.g.e., ss. 76-77. 171 toplam 7,2 milyar dolar kaybetmiştir. IMF ile yapılan görüşmeler sonucu IMF’nin Türkiye’ye krizi atlatması için ek rezerv imkanı sağlayacağı açıklanmıştır. IMF 10 milyar dolar Dünya Bankası ve ABD ise köprü kredi olarak 3 milyar dolar kredi vermeyi kabul etmiştir629. 2000 yılı cari işlemler açığı 9,8 milyar dolar düzeyine çıkarak, GSMH’nın yaklaşık % 5’i seviyesine ulaşmıştır630. 6 Aralık 2000’de Demirbank ve Park Yatırım Bankası, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiş, yükümlülüklerin vadesini aştığı ve faaliyetlerini sürdürmesinin mali sistemin güven ve istikrarını tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle, Park Yatırım Bankası’nın faaliyet izni kaldırılmıştır. Türkiye’nin önde gelen bankalarından biri olan Demirbank’ın bu duruma düşmesinin sebebi, yüklü hazine bonosu tutması, faiz riskini taşıyamaması ve ödenmiş sermayesine oranla aşırı risk altına girmiş olması olarak açıklanmıştır631. Döviz fiyatlarındaki yükseliş Demirbank’ın borçlarını kabartmış, özvarlık değerini sıfırlamış, dahası eksiye düşürmüştür632. Bir süredir süren kriz ve buna bağlı olarak yüksek faizler yüzünden çoğu banka zarara uğramış, bu sebeple verdiği kredileri geri çağırmış ve kredi faizlerini artırmıştır. Böylece krizin etkileri reel sektöre de sıçramıştır. Piyasada ortaya çıkan faiz dalgalanmaları, talep canlılığını birdenbire kesmiştir. Talepte ortaya çıkan bu ani daralma, reel kesimin satışlarının düşmesine, dolayısıyla stoklarının hızla yükselmeye başlamasına yol açmış, bankalardan alınan kredilerin geri dönüşlerinde sıkıntılar yaşanmaya başlamıştır633. IMF Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fisher bu krizin, döviz kuru çıpası uygulamasının yarattığı cari açık büyümesinden kaynaklanan panik sonucu bir dövize hücum krizi olduğunu vurgulamış, piyasalara ek likidite vermenin krizi çözmek yerine büyüteceğini ileri sürmüştür634. Kasım 2000 krizi gerçekten de Türkiye’nin yaşadığı en büyük olumsuzluklardan birisidir. IMF’nin koymuş olduğu yanlış teşhisler neticesinde, Merkez Bankası’nın

629 S. Uyar, a.g.e., ss. 127-129. 630 M. Afşar, a.g.e., s. 112. 631 S. Uyar, a.g.e., s. 130. 632 K. Bulutoğlu, a.g.e., s. 357. 633 S. Uyar, a.g.e., s. 134. 634 M. Afşar, a.g.e., s. 135.

172 müdahalede geç kaldığı, piyasaya likidite vermeyi sürdürerek krizi önleyebilecek durumda olduğu halde bunu yapmayarak, krizi daha da tırmandırdığı eleştirileri vardır635.

3.3.6. Şubat 2001 Krizi Kasım 2000’de yaşanan kriz, uygulanmakta olan ekonomik programın sürdürülebilirliğini şüpheli hale getirdiğinden sektördeki bankalar, açık pozisyonlarını kapatmak için döviz alımına gitmişlerdir. Kasım 2000 krizine yol açan bilançolardaki likidite riski birikimi, kur riskine dönüşerek Şubat 2001 krizine yol açmıştır636. Piyasalar henüz Kasım krizinin şokunu üstlerinden atamamışken Türkiye daha 3 ay geçmeden yeni bir krizle karşı karşıya kaldı. 19 Şubatta Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın Milli Güvenlik Kurulu’ndaki tartışmalarıyla mali piyasalar bir kez daha karıştı. Yabancı yatırımcılar piyasadan çıkmaya çalışırken, bankalarda olası gelişmelere karşı kendilerini korumak arzusuyla, döviz alımına yöneldiler637. Kasım krizinde dövize olan talep yabancılarla sınırlı kalırken, Şubat krizinde yerlilerin de, özellikle bankaların ciddi miktarlarda döviz talep ettiği görülmüştür. Döviz talebini karşılama gücü kalmayan TCMB, 21 Şubat gecesi kurun dalgalanmaya bırakıldığını açıklamıştır. 19 Şubat’ta, 1 doların piyasa satış kuru 686.500 TL iken, 23 Şubat’ta 960.000 TL olmuştur638. Tarihin en büyük iç borç geri ödemesini yapmaya hazırlanan Hazine, 20 Şubat günü yaptığı iç borç ihalesinde borçlanma vadesini düşürdü ama yine de yeterli talep alınamadı. Bir gün önce 20 Şubat valörüyle piyasalara 7,5 milyar dolar satan Merkez Bankası Türk Lirası likidite vermeyerek döviz talebini kısma yolunu seçti. Faizler yine % 1000’lerin üzerinde ifade edilmeye başlanmış, mali piyasalar kilitlenmiş, ödemeler sistemi çökmüştür639. Artan döviz talebi faiz artışı ile durdurulmak istenince gecelik interbank faiz oranları % 50’den, % 6200’e çıkmış, 16 Şubatta 10.169 puan olan borsa endeksi 19 Şubatta 8.683 puana inmiştir640. Bu ortamda uygulanmakta olan döviz kuru sistemi terk edilerek Türk Lirası dalgalanmaya bırakılmıştır. Türk Lirası, yabancı paralar karşısında

635 S. Uyar, a.g.e., s. 134. 636 Niyazi Erdoğan, Dünya ve Türkiye’de Finansal Krizler, Yaklaşım Yayınları, Ankara, 2002, s. 132. 637 S. Uyar, a.g.e., s. 136. 638 A. Tay, a.g.e., s. 78. 639 S. Uyar, a.g.e., s. 136. 640 M. Afşar, a.g.e., s. 124.

173 dalgalanmaya bırakılmasının ardından, doların fiyatı 1.350.000 TL’ye fırlamıştır. Kurlardaki yaklaşık % 70’lik ani artış büyük belirsizlikleri de beraberinde getirmiştir. Kurlardaki bu belirsizlik, iç talebin birdenbire kesilmesine yol açmıştır. Mali sisteme olan güven sarsılmıştır, döviz üzerinden yapılan kontratlar, Türk Lirasına çevrilmeye başlanmıştır. Bankalardan kredi kullananlar borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, döviz kredisi kullananlar borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, özellikle döviz kredisi kullanan firmalar zor duruma düşmüştür. Doğrudan reel kesime yansıyan bu kriz neticesinde işyeri kapanmaları ve işsizlik önemli düzeyde artmıştır641. 2001 Şubat krizi sırasında, özellikle döviz ile iş yapan işletmeler, ciddi finansal krizlerle karşılaşmış, üretimde kullandıkları hammadde ve ara mamulleri ithal eden işletmeler de önemli üretim kayıplarına uğramışlardır642. Kur rejiminin terk edilmesi nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığın süratle ortadan kaldırılarak, ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmak amacıyla, Hükümet tarafından Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulamaya konulmuştur. Bu programın ana unsurlarından birisi bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması olarak belirlenmiştir. 2001 yılı Türkiye ekonomisi ve bankacılık sistemi açısından zor bir yıl olmuş, bankacılık sistemi de önemli ölçüde küçülmüştür. Bankada çalışan sayısı % 19 azalarak 137.495’e düşmüştür643. Fon’a alınan bazı bankaların birleştirilmesi ve/veya kapatılması, bazı bankaların faaliyetlerine son verilmesi, banka sayısının azalmasına neden olmuştur. 2001 yılında; Ulusal Bank, İktisat Bankası, EGS Bank, Bayındırbank, Kentbank, Tarişbank, Sitebank ve Toprakbank, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu bünyesindeki Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmiştir644. Bu krize bağlı olarak Türkiye ekonomisi 2001 yılında % 9,5 oranında küçülmüştür. 2000 yılında 3.000 $ civarında olan kişi başına milli gelir, hem ekonomik daralma, hem de devalüasyonun etkisiyle 2.160 $’a kadar gerilemiştir645. Bankaların aktif büyüklüğü de ciddi anlamda küçüldü. 2000 yılında, yaklaşık 155 milyar dolar gibi bir aktif büyüklüğe sahip olan bankacılık sistemi ve 79 banka vardı. 2001

641 S. Uyar, a.g.e., s. 137. 642 M. Tekin vd., a.g.e., s. 255. 643 S. Uyar, a.g.e., s. 138. 644 S. Uyar, a.g.e., s. 141. 645 M. Afşar, a.g.e., s. 124. 174 yılı sonuna geldiğimizde ise aktif büyüklüğü 120 milyar dolara geriledi ve banka sayısı da 57’ye düştü646. Fon bünyesindeki bankalardan Egebank, Yurtbank, Yaşarbank ve Bank Kapital Ocak 2001’de, Ulusal Bank ise Nisan 2001’de Sümerbank ile birleştirilmiş, Sümerbank yıl içinde Oyak Grubuna satılmıştır647. Fon bünyesindeki İnterbank ve Esbank Haziran 2001’de Etibank ile birleştirilmiş, yıl sonu itibariyle Etibank’ın bankacılık lisansı iptal edilmiştir. Aynı yıl içinde Sümerbank’a ek olarak Demirbank’ın HSBC Bank’a ve Sitebank’ın da Novabank’a satışları gerçekleştirilmiştir. Etibank’a ek olarak, İktisat Bankası ve Kentbank’ın bankacılık işlemleri yapma izinleri kaldırılmıştır. Kalkınma ve yatırım bankaları grubundan ise, Okan Yatırım Bankası ve Atlas Yatırım Bankası’nın faaliyet izinleri iptal edilmiştir648. Kamu bankalarından T. Emlak Bankası, 1 Temmuz 2001 tarihinde T.C. Ziraat Bankası bünyesine dahil edilmiştir. Körfez Bank, Osmanlı Bankası ile yeni Osmanlı Bankası ise Garanti Bankası ile birleşmiştir649. 2000 yılının Kasım ayında bankacılık sisteminde yaşanan likidite krizi, 2001 yılının Şubat ayında devalüasyonla sonuçlandı ve Dalgalı Kur Sistemine geçildi. Merkez Bankası, kısa vadeli faiz oranlarında istikrarı sağlamaya yöneldi ve döviz kurları dalgalanmaya bırakıldı650. Türkiye’nin bankacılık krizinden çıkmasının yolaçtığı maliyet kaybı, yaklaşık 36,2 milyar dolar ya da 2000 GSYİH’nın % 18,2’sidir651. Bu bağlamda, yaşanan krizler, bir yönüyle bankacılık sektörü içerisinde yer alan ve tehdit unsuru olan bankaların sistem dışına çıkarılması ile sonuçlanırken, öte yandan, gelecekte bu tip bankacılık krizlerine imkan vermeyecek tedbirlerin alınmasının yolunu açmıştır.

3.4. Krizler Sonucu TMSF’na Devrolunan Bankalar 1999 yılından itibaren bankacılık sektöründen kopan ve TMSF’na devrolunan bankalar aşağıda gösterilmektedir652.

646 Sadi Uzunoğlu, Özel Sektörün Kullanabileceği Krediler, Mega Ajans Reklamcılık Matbaacılık, İstanbul, 2003, s. 17. 647 S. Uyar, a.g.e., s. 141. 648 M. Afşar, a.g.e., s. 125. 649 S. Uyar, a.g.e., s. 141. 650 S. Uzunoğlu, a.g.e., ss. 119-120. 651 Craig Burnside, Martin Eichenbaum, Sergio Rebelo, “Goverment Finance in the Wake of Currency Crises”, Journal of Monetary Economics, Vol: 53, 2006, s. 436. 652 TMSF Banka Verileri, “TMSF’ye İntikal Eden Bankalar”, www. tmsf.org.tr. 175

Tablo 3.1. 1999 Yılından İtibaren Bankacılık Sektöründen Kopan ve TMSF’na Devrolunan Bankalar

Birleştirilen TMSF’ye Devir Tarihi Mevcut Durumu Bankalar Egebank 21.12.1999 26.01.2001 tarihinde Sümerbank ile birleştirilmiştir. Yurtbank 21.12.1999 26.01.2001 tarihinde Sümerbank ile birleştirilmiştir. Yaşarbank 21.12.1999 26.01.2001 tarihinde Sümerbank ile birleştirilmiştir. Bank Kapital 27.10.2000 26.01.2001 tarihinde Sümerbank ile birleştirilmiştir. Ulusalbank 28.02.2001 17.04.2001 tarihinde Sümerbank ile birleştirilmiştir. Interbank 07.01.1999 15.06.2001 tarihinde Etibank ile birleştirilmiştir. Esbank 21.12.1999 15.06.2001 tarihinde Etibank ile birleştirilmiştir. İktisat Bankası 15.03.2001 Bankacılık lisansı 07.12.2001 itibarıyla kaldırılmış ve tasfiye süreci başlatılmıştır. Daha sonra 04.04.2002 tarihinde genel kurulda alınan karar ile tasfiye kaldırılarak Bayındırbank ile birleştirilmiştir. Kentbank 09.07.2001 Bankacılık lisansı 28.12.2001 itibarıyla kaldırılmış ve tasfiye süreci başlatılmıştır. Daha sonra 04.04.2002 tarihinde genel kurulda alınan karar ile tasfiye kaldırılarak Bayındırbank ile birleştirilmiştir. EGS Bank 09.07.2001 Bankacılık lisansı 18.01.2002 itibarıyla kaldırılmış ve aynı tarih itibarıyla Bayındırbank ile birleştirilmiştir. Etibank 27.10.2000 Bankacılık lisansı 28.12.2001 itibarıyla kaldırılmış ve tasfiye süreci başlatılmıştır. Daha sonra 04.04.2002 tarihinde genel kurulda alınan karar ile tasfiye kaldırılarak Bayındırbank ile birleştirilmiştir. Toprakbank 30.11.2001 Bankacılık lisansı 30.09.2002 itibarıyla kaldırılmış ve aynı tarih itibarıyla Bayındırbank ile birleştirilmiştir.

Satılan Bankalar BankEkspres 12.12.1998 30.06.2001 tarihinde Tekfen Grubuna satılmıştır. Bank Ekspres’in Tekfenbank A.Ş. ile birleşmesi 18.10.2001 tarihinde BDDK tarafından uygun görülmüştür. Faaliyetlerine Tekfenbank A.Ş. olarak devam etmektedir. Demirbank 06.12.2000 20.09.2001 tarihinde HSBC Bank Plc. ile hisse devir sözleşmesi imzalanmış, fiili hisse devri 30.10.2001 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Sümerbank 21.12.1999 Birleşik Sümerbank 09.08.2001 tarihinde Oyak Grubuna satılmış, Sümerbank’ın Oyakbank A.Ş.’ye devri 11.01.2002 tarihinde tescil edilmiştir. Faaliyetine Oyakbank A.Ş. olarak devam etmektedir. Sitebank 09.07.2001 20.12.2001 tarihinde Novabank SA ile hisse devir sözleşmesi imzalanmış ve hisse devir işlemleri 25.01.2002 tarihinde gerçekleşmiştir. Tarişbank 09.07.2001 Denizbank A.Ş.’ye devrine ilişkin hisse devir sözleşmesi 21.10.2002 tarihinde imzalanmış olup, fiili hisse devri 25.10.2002 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. Denizbank A.Ş. ile Tarişbank’ın birleşmesi 19.12.2002 tarihinde BDDK tarafından uygun görülmüş, birleşme 27.12.2002 tarihinde tamamlanmıştır.

176

Tasfiye Sürecindeki Bankalar (Bankalar Kanunu 18 inci madde kapsamında) Türkbank 06.11.1997 09.08.2002 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında bankanın infisah ve tasfiyesine karar verilmiş ve tasfiye kararı 14.08.2002 tarihinde Ticaret Sicil Memurluğunda tescil 19.08.2002 tarih ve 5616 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde de ilân edilmiştir. Tasfiye işlemleri devam eden bankanın 09.04.2003 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında 14.08.2002 tarihli tasfiye bilançosu onaylanmış ve yeni tasfiye memurları atanmıştır. Tasfiye kurulunun 01.12.2003 tarihli kararıyla şubelerin tümünün sistemsel olarak kapatılma kararı alınmış ve 02.12.2003 tarihli kararı ile de görevli tüm personelin iş akitlerinin feshine karar verilmiştir.

Yönetimi ve Denetimi Fona İntikal Eden Bankalar (Bankalar Kanunu 16 ncı madde kapsamında) Kıbrıs Kredi Bankası 27.09.2000 Tasfiye çalışmaları devam etmektedir. İmar Bankası 03.07.2003 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasına istinaden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 03.07.2003 tarih ve 1085 sayılı kararı ile İmar Bankası’nın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılmış ve anılan Kanunun 16 ncı maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca yönetim ve denetimi TMSF’ye intikal etmiştir. 19.02.2004 tarihinde TMSF tarafından bankanın iflası istemiyle dava açılmıştır.

Kaynak: TMSF Banka Verileri.

Kurumsal yönetişimin temel ilkelerinin ve Bankalar Kanunu’nun nasıl hiçe sayılarak gerçek bilgilerin kamuoyundan saklandığı ve bankaların içlerinin boşaltıldığının görüntüsü oldukça hazindir.

177

TMSF’ye devrolunan bankaların devir zararları ve hakim ortakların kullandıkları kaynaklar aşağıdaki tabloda gösterilmektedir653. Tablo 3.2. Devrolunan Bankaların Devir Zararları ve Hakim Ortakların Kullandıkları Kaynaklar

Kaynak: BDDK, a.g.r., Nisan 2003.

1990 yılından 2000 yılına kadar bankacılık sistemindeki banka sayısı 66’dan 81’e yükselmiştir. 1990 sonrasında teknolojik gelişmeler ve verimlilik artırılması yönündeki çabalara paralel olarak azalan şube sayısı, 1995 yılından başlayarak tekrar artmaya

653 BDDK, Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu-4, Nisan 2003.

178 başlamıştır. Şube sayısındaki gelişmeye paralel bir gelişme, personel sayısında da gerçekleşmiştir. 2000 yılından itibaren ise banka, şube ve personel sayısında hızlı bir azalma olmuştur. 2000-2003 Eylül döneminde banka sayısı 79’dan 51’e düşmüş, şube sayısı 1.869 azalarak 5.968’e, personel sayısı 47.437 azalarak 122.964’e gerilemiştir. Bu gelişmede, 1999 yılında banka sisteminde uygulanmaya başlanan yeniden yapılandırma programıyla birlikte, mali bünyesi zayıflayan bankaların TMSF’ye devredilmesi, kamu bankalarında yeniden yapılandırılma uygulaması, 2001 krizinin banka kaynaklarını küçültmesi yanında, bankaların maliyet tasarrufu sağlaması yönünde çabaları etkili olmuştur654. Tablo 3.3. Banka Şube ve Personel Sayısı

Kaynak: Türk Bankacılık Sektörü, a.g.r., s. 10.

3.4.1. Hesapsız Bankacılık Örneği Egebank Egebank olayı, siyasetçinin ya da onların adını ve koltuklarının itibarını kullanarak devlet kaynaklarından çıkar sağlanması faaliyetlerinin ne büyük boyutlara ulaştığını tüm açıklığı ile ortaya koymuş bulunmaktadır. Eskiden buna nüfuz ticareti denir ve önlenmesi için çalışmalar yapılırdı. 1983 yılından itibaren, olgunlaştırılan ve iş hayatında çıkar sağlamak için her şeyi uygun gören çarpık bir liberal ekonomi anlayışı, ekonomik denetim düzeninin bu gereğini unutturmuş, bazı alanlarda kurulan işadamı-siyasetçi-devlet görevlisi şebekeleri, devlet soygunu çalışmalarını, en ileri noktalara götürmeyi başarmış bulunmaktadır655. 1998’de 60 şubeden, 1999’da 100’lere, çalışanını aynı dönemde 1.100’den, 3.500’lere çıkartan Egebank656 büyümenin maliyetlerini göz ardı etmişti. Şevket Demirel Holding’in, Egebank’ı 1998 yılında Bayraktar Grubu’ndan almasından sonra bankayı yöneten Yahya Murat Demirel, bankacılık tarihinde görülmemiş

654 Türk Bankacılık Sektörü, Türkiye Bankalar Birliği, 5-9 Mayıs 2004 tarihlerinde İzmir’de düzenlenen 2004 Türkiye İktisat Kongresi için Mali Piyasalar Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Türk Finans Sektörü Raporu’nun eki olan rapor, s. 10. www.tbb.org.tr. 655 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 73. 656 Mustafa A. Aysan, “Egebank Olayı”, Radikal Gazetesi, 11 Ekim 2000.

179 reklam bombardımanıyla mevduat toplayıp, sonra batağa sürüklenmişti. Egebank, 1999 yılı boyunca “250 dolara bile repo”, “Çiftçiye, memura, bakkala repo” ve “Neyi meşhur?” gibi çarpıcı sloganlarla, tüm medya kuruluşlarında reklam atağına kalkmıştır. Yahya Murat Demirel, reklam kozunu kullanarak medyadan tepki görmemeyi hesaplıyordu. Reklam sloganlarıyla son güne kadar mudilerden 150 milyon dolar toplayan Egebank, çiftçiye, terziye, öğrenciye yükümlülüklerini yerine getiremeyerek battı. Egebank’ın Fona devredildiği tarihteki devir zararı 1.13 milyar USD olup hakim ortağın kendi bankasından ve diğer Fon bankalarından kullandığı nakdi ve gayrınakdi kredilerin bakiyesi ise ihtarname tarihleri itibariyle 498.5 milyon USD’dir. Bugüne kadar yapılan tahsilat toplamı 29 milyon USD, Bankalar Kanununun 15/7-b hükmü çerçevesinde Fon adına sağlanan edinimlerin tutarı ise 9 milyon USD dolayındadır657. Danıştay 13. Dairesinin, 23 Haziran 2005 tarihinde el konulan Demirel ailesi şirketlerine el konulamayacağı kararı üzerine, TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, “Bu kararla biz tek tahsilat yapma imkanımızı kaybederken, faiziyle birlikte 4 milyar doları bulan Egebank zararı, Türk toplumunun sırtına yıkılmıştır. Kararın, banka zararlarının topluma yükünün azaltılması için çıkarılan kanunun ruhuna aykırı olduğunu, ancak yargı kararlarının bağlayıcı olduğunu belirterek, bu bir hukuk olayı değil, bu bir yasaların yorumlanması olayı değil, başka bir olay, toplumun takdirine bırakıyorum658” demiştir. Bu bağlamda, Basel II kriterlerinin üzerinde özellikle durduğu “denetim mekanizması”nın işlemediği ve kurumsal yönetişimin temel ilkeleri ihlal edildiğinde yaşanan kepazeliğe hesapsız bankacılık örneği Egebank iyi bir kötü örnek oluşturmaktadır.

3.4.2. Dünya Bankacılık Skandallarının Zirvesindeki İmar Bankası Gerçeği Muhasebe kayıtlarında oynama yaparak gerçeğin ötesinde bir durumu resmetmenin dünyadaki en bilinen örneği Enron’un, Türkiye’de karşılığı İmar Bankası skandalıdır659. TMSF tarafından hazırlanan İmar Bankası’na ilişkin raporda; Bankanın yakın gözetime alınma nedenleri arasında; kredilerin neredeyse tamamını Uzan Grubuna kullandırması,

657Ahmet Kıvanç, “Egebank İçin 1,5 Yıl Çalıştık”, Radikal Gazetesi, 28 Haziran 2005. 658 Vahap Munyar, “Bankacılık Tarihine İyi Bakalım Boşuna Şaşırıp Kalmayalım”, Hürriyet Gazetesi, 18 Ağustos 2003. 659 Mine Ömürgönülşen, Uğur Ömürgönülşen, “Critical Thinking About Creative Accounting in the Face of a Recent Scandal in the Turkish Banking Sector”, Critical Perspectives on Accounting, Vol: 20, No: 5, 2009, s. 652.

180 bankacılık işlevlerinden uzaklaşması, gelir-gider dengesinin bozulması, karlılığın düşmesi ve likidite sıkışıklığının olduğu belirtilmiştir.660. Mevzuata aykırı işlemlere ilişkin pek çok tespit yapılmıştır. İmar Bankasının bilgisayar sisteminin ana belleğindeki veriler, sadece 2003 yılına ilişkin tespit yapılabilmesine imkan vermiştir. Bu kayıtlar, bazı hususların tespit edilmesini sağlamıştır. Fiili mevduat toplamı ile kamu otoritelerine bildirilen mevduat arasındaki farklılık, İmar Off-shore’dan yurt içine dönüştürülen mevduat, izinsiz ve açığa DİBS satışı, mevduat faizinden yapılan kesintilerin (stopaj, fon payı, özel işlem vergisi gibi) düşük beyan edilmesi ve diğer yasa dışı uygulamalar belirlenmiştir661. İmar Bankası skandalında ortaya çıkan “çifte kayıt”, “kayıt dışı hesap”, “açığa katrilyonluk bonu satışı” gibi olayların benzeri ve büyüklüğü dünyada görülmüş şey değildir. İmar Bankası’ndaki “hayali hesap” şüphesinin 1992 yılında gündeme geldiğini de TBMM Soruşturma Komisyonu raporları ortaya koymaktadır. 23.11.1992 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan raporda, şu ifadeler dikkat çekmekte; “İmar Bankası’nda hayali- fiktif hesaplar oluşturulduğu hususu; Bankalar Yeminli Murakıpları’nca inceleme yapılmış, ancak kanıt bulunamamıştır. Hayali-fiktif mevduat iddialarının tespiti, iddia edilen tarihlerde, banka şubelerinde yapılacak inceleme-denetim kapsamındaki fiziki sayım-çekim ve kontrollerle ancak mümkün olabileceğinden, işlem tarihleri üzerinden uzun süre geçtiği için bu hususta yapılabilecek bir işlem bulunmamaktadır662.” Mevzuata aykırı işlemlerde kayıt sistemi çok ilginç bir şekilde manipüle edilmiştir. Şubelerde gerçekleştirilen tüm işlemler genel müdürlükteki (dolayısıyla Merkez Yatırım A.Ş.’ne) ana belleğe transfer edilmektedir. Her bir şubenin ve genel olarak bankanın finansal tabloları, şubelerden transfer edilen verilerin yazılım programları aracılığıyla manipüle edilmesi aracılığıyla türetilmektedir. Verilerin manipüle edilmesinde iki program kullanılmaktadır. Programlardan birisi mevduatı, ödenecek vergileri ve gider hesaplarının fiktif borç/alacak kayıtları vererek az göstermek için, diğer program ise, müşterilerle yapılan bono işlemlerini muavin kayıtlardan silmek için kullanılmaktadır. Şubelere,

660 Mehmet Altan, “Bankaları Kim Soydu?” 3 Ağustos 2007, http://www.gazetem.net/maltanyazi.asp?yaziid=596 661 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 75. 662 Vahap Munyar, a.g.m., 18 Ağustos 2003.

181 manipüle edilmiş veriler kullanılarak hazırlanan muavin defter, mizan, defter-i kebir gibi yasal defterler gönderilmektedir663. 2003 yılının ilk 5 ayına ilişkin hesaplamalarda, İmar Bankası’nca vergi dairelerine beyan edilmeyerek kamudan gizlenen tutarın 125 trilyon TL düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak gelinen noktada, İmar Bankası yolsuzluğunun dünyadaki diğer finansal skandallara taş çıkaracak uluslararası literatüre girecek çapta bir olay olduğu ortaya çıkmıştır. Uzan grubunun, siyasi linçe uğradığını iddia eden gruplar olsa da yaşanan yolsuzluğun büyüklüğü ortadadır. Yaşanan operasyonel risk anlamında, çok önemli bir örnektir. Aynı zamanda en iyi banka soyma yolunun, banka sahibi olduğunu gösteren acı bir tecrübedir664. Bu bağlam, Basel II’nin özellikle üzerinde durduğu “piyasa disiplini” ve “denetim”e verilen önemin ne kadar isabetli olduğunu vurgulamaktadır.

3.5. Bankacılık Sektörünün Rehabilite Edilmesine Yönelik Çalışmalar Ekonomi ve ticaretteki türbülanslı ortam şirketlere hem bir tehdit, hem de bir fırsat ortamı yaratır665. Bu yönüyle, geçiş dönemleri bir avantaja nasıl dönüştürülür? sorusuna odaklanmak, bu geçiş ve değişimlerin bir fırsat mı, yoksa bir tehdit mi olduğunun ayırımını yapmak gerekir. Eğer baştan değişime tehdit diye bakılırsa, asla yenileşme ve daha iyiye gitme olmayacaktır. Beklenmedikler çoğu kez yenileşmenin en iyi kaynağıdır666. Hızlı yapısal değişim döneminde yaşamını sürdürebilecek olanlar, sadece “değişim liderleri”dir. Bu nedenle herhangi bir organizasyonun değişim lideri konumuna gelmesi, 21. yüzyıl için merkezi bir yönetim mücadelesidir. Değişim lideri değişimi bir fırsat olarak görür. Değişimi arar, doğru değişimleri bulur ve bu değişimleri organizasyonun içinde ve dışında nasıl verimli kılacağını da bilir. Değişim şunları gerektirir667:

- Gelecek için politikalar,

- Değişimi arayan ve sezen sistematik metotlar,

- Değişimin, kuruluşun içinde ve dışında doğru olarak tanıtılması,

- Değişimi ve sürekliliği dengeleyen politikalar.

663 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 75. 664 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 78. 665 İbrahim Kavrakoğlu, Sinerjik Yönetim, Kampus Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 9. 666 P. F. Drucker, a.g.e., s. 71. 667 Peter F. Drucker, 21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları, (Çev: İ. Bahçıvangil, G. Gorbon), Epsilon Yayıncılık, İstanbul, 1999, s. 85.

182

Bankacılık deneyimi, diğer işlerin çoğunda olduğu gibi hemen hemen her şeyin doğru yapılabildiğini, ama korkunç bir hatanın, ödeme gücünü değilse bile, bankanın imajını, tehlikeye sokabildiğini göstermektedir668. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının iki amacı vardır. Birincisi, mali bünyeleri bozulan bankaların yükümlülüklerini karşılayabilecek, sağlıklı bir yapıya kavuşturulması; ikincisi de bankaların sürdürülebilir bir karlılık düzeyine ulaştırılmasıdır. Uluslararası deneyimler, kriz sırasında izlenen strateji ve tercih edilen yöntemlerin, hem programların maliyetini hem de başarısını büyük ölçüde belirlediğini göstermektedir669. Finansal istikrar, merkez bankasının açıklık politikasının bir fonksiyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Finansal istikrarın gerçekleşmesi, merkez bankasının kendi gereksinimi olan bu alandaki ciddi çalışmasından ayrı olarak, para politikası ve banka yönetimine de bağlıdır670. Yaşanan krizlerden sonra, Türkiye’de ekonomiyi iyileştirmek için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ancak, 2001 yılında uygulamaya konulan “Mali Sektör Yeniden Yapılandırma Programı” bu çalışmaların en kapsamlısı ve en verimlisi olarak karşımıza çıkmaktadır671. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması programının temel amacı; kamu bankalarını mali sistem içinde bir istikrarsızlık unsuru olmaktan çıkarmak, mali sistemin istikrarı ve kamu maliyesine getirdikleri yükün azaltılması bakımından, TMSF bünyesindeki bankaların sorunlarını en kısa sürede çözüme kavuşturmak ve yaşanan krizlerden olumsuz yönde etkilenen bazı özel bankaların, sağlıklı bir yapıya kavuşmalarını sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirmektir. Yeniden yapılandırma programı, bankacılık sisteminin mali ve operasyonel yapısının güçlendirilmesine yönelik uygulamalar ile bankacılık sektöründe gözetim ve denetimin etkinliğini artıracak, sektörü daha etkin ve rekabetçi bir yapıya kavuşturacak yasal ve kurumsal düzenlemeleri içermektedir672. Kamu bankalarının operasyonel açıdan yeniden yapılandırılması programı; bu bankaların organizasyon, teknoloji, ürün, insan kaynakları, krediler, mali kontrol, planlama, risk yönetimi ve hizmet yapısının çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin

668 Steven I. Davis, Mükemmel Bankacılık, (Çev: A. Önel), Tisamat Basım Sanayi, Ankara, 1994, s. 6. 669 Oğuz Esen, “Bankacılık Krizleri Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Sayı:1, Bahar 2005, s. 2. 670 Bank for International Settlements, “Risk Mechanisms and Financial Stability”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 16, 2007, s. 621. 671 N. Erdoğan, a.g.e., s.133. 672 BDDK, “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı”, BDDK Yayınları, 15 Mayıs 2001, s. 13. 183 gereklerine göre yapılandırılmasını amaçlamaktadır. Bu kapsamda atılan adımlar aşağıda yer almaktadır673:

- Yeniden yapılandırma kapsamında, kamu bankalarının organizasyonu; şube-dışı kar merkezleri, pazarlama, operasyonlar, krediler, risk yönetimi ve kontrol olmak üzere, yönetim kuruluna bağlı beş temel birimden oluşan bir yapıya dönüştürülmüştür.

- Emlak Bankası’nın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni iptal edilmiş ve bu banka Ziraat Bankası’na devredilmiştir.

- Kamu bankalarının şube ve personel sayısının azaltılması yönünde de önemli adımlar atılmış, Aralık 2000 itibariyle 2.494 olan şube sayısı, Aralık 2001 itibariyle 2.398’e, 61.601 olan personel sayısı ise 47.985’e gerilemiştir.

- Kamu bankalarının kar/zararlarını, likiditesini ve faiz oranı marjlarını izlemek için bir izleme programı oluşturulmuştur. Bu suretle, banka aktif ve pasiflerinin getiri-maliyet oranları haftalık, şubelerin bilanço ve kar/zarar durumları ise günlük olarak takip edilebilir hale gelmiştir.

- Kamu bankalarının bağımsız dış denetiminin yapılması amacıyla, bir bağımsız denetim şirketi ile anlaşma yapılmıştır.

Kasım ve Şubat krizlerinin etkisiyle mali bünyeleri ve karlılık performansları kötüleşen özel bankaların daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması, Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı’nın çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Özel bankalara yönelik program kapsamında; bu bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, sorunlu kredilerin çözümlenmesi, yabancı para açık pozisyonların daraltılması, devir ve birleşmelerin özendirilmesi konularında düzenlemeler gerçekleştirilmiştir674.

Özetle, bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma süreci dört temel unsura dayandırılmıştır675: - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki bankaların en kısa sürede çözüme kavuşturulması,

673 BDDK, “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı: Gelişme Raporu”, BDDK Yayınları, 6 Şubat 2002, ss. 7-8. 674 BDDK, a.g.r., 6 Şubat 2002, s. 18. 675 O. Esen, a.g.m., s. 2.

184

- Kamu bankalarının finansal ve operasyonel açıdan yeniden yapılandırılması, - Yaşanan krizlerden olumsuz yönde etkilenen özel bankaların, sağlıklı bir yapıya kavuşturulması, - Bankacılık sektöründe gözetim ve denetimin etkinliğini artıracak, sektörü daha etkin ve rekabetçi bir yapıya kavuşturacak yasal ve kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi.

3.5.1. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun Kurulması Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, 4389 sayılı Bankalar Kanunun 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, sözkonusu Kanun ve ilgili diğer mevzuatın, anılan Kanunda gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler de yapmak suretiyle uygulanmasını sağlamak, uygulamayı denetlemek ve sonuçlandırmak, tasarrufların güvence altına alınmasını temin etmek ve Kanunla verilen diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere 23 Haziran 1999 tarihinde, kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip olarak kurulmuş olup, 31.08.2000 tarihinde faaliyete geçmiş bulunmaktadır676. Kurum, tasarruf sahiplerinin haklarını ve bankaların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uygulamaları önlemek, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamakla yükümlü ve yetkili kılınmıştır. Kurumun merkezi Ankara’da olup, Kurum gerekli gördüğü yerlerde teşkilat kurabilmektedir. BDDK, bankacılıkta risk yönetiminin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından çok önemli bir düzenleme ve denetim mekanizması oluşturmaktadır677. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun düzenleme, denetim ve gözetim sorumluluğu içerisine finans sektöründe yer alan tüm bankalar ve katılım bankaları girmektedir.

3.5.1.1. BDDK’nın Temel Hedefleri Türk bankacılık sektörünün iyileştirilmesine yönelik çalışmaların en somut örneği BDDK’dır. BDDK’nın temel hedefleri şöyle sıralanabilir678;

676 http://www.bddk.org.tr. 677 M. Orhan Dikmen, Bankalarda Etkili ve Uluslar arası Standartlara Uygun Risk Yönetimi ve Kontrol Modeli, İktisadi Araştırmalar Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s. 14. 678 http://www.bddk.org.tr.

185

1. Sektörün etkinliğini ve rekabet kabiliyetini artırmak; kamu kesiminin kontrolündeki bankaların sektör üzerindeki bozucu etkilerinin ortadan kaldırılması, bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, aracılık maliyetlerinin düşürülmesi, grup bankacılığı ve mali olmayan faaliyetlerinin en aza indirilmesi,

2. Sektöre güveni kalıcı kılmak; piyasa disiplini ve sistemde yer alanların “kendi sorumluluklarını almaları” ilkesi çerçevesinde, kamunun bilgilendirilmesine yönelik düzenlemelerin yapılması, yeterli, anlaşılabilir ve doğru bilginin zamanında piyasaya ulaştırılması, muhasebe ve raporlama sisteminde uluslararası standartlara erişilmesi, taşınan riskler hakkındaki bilgilerin herkese açık ve ulaşılabilir olduğu şeffaf bir ortamın sağlanması,

3. Sektörün ekonomi üzerinde yaratabileceği zararları asgariye indirmek; bankaların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek her türlü işlem ve uygulamaların önlenmesi, münferit sorunların sistemik risk yaratmasına izin verilmemesi için erken uyarı ve erken müdahale sistemlerinin geliştirilmesi,

4. Sektörün dayanıklılığını geliştirmek; sektörün risklere karşı direnç ve esnekliğinin artırılması, kurumsal yönetişimin iyileştirilmesine önem verilmesi, iç denetim ve risk yönetim sistemlerinin geliştirilmesi, kredi riskinin yanında piyasa ve operasyonel risklerin sermaye yeterliliğinde dikkate alınması, Kurumun risk odaklı ve konsolide bazda gözetim ve denetim yeteneğinin artırılması,

5. Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak; mevduat sigortası sisteminin piyasa disiplinini bozucu ve ahlaki istismarı artırıcı etkileri ile tasarruf sahiplerinin haklarının korunması ihtiyacı arasındaki dengenin kurulması.

3.5.1.2. BDDK’nın Görev ve Yetkileri Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun görevleri aşağıda belirtilmiştir679: a) Kanun ve ilgili diğer mevzuatın, Kanunda gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler de yapmak suretiyle uygulanmasını sağlamak,

b) Uygulamayı denetlemek ve sonuçlandırmak,

c) Tasarrufların güvence altına alınmasını temin etmek,

679 http://www.bddk.org.tr. 186

d) Tasarruf sahiplerinin haklarını ve kuruluşların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uygulamaları önlemek üzere Kanunda ve diğer kendisine verilen yetkiler çerçevesinde gerekli gördüğü her türlü tedbiri almak,

e) Kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli tedbirleri almak ve uygulamak,

f) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu idare ve temsil etmek,

g) Yurt içi ve dışı ekonomik gelişmeleri izlemek, değerlendirmek, bu gelişmeler ile makro ekonomik politikaların bankacılık sektörü ile etkileşimini incelemek ve bu amaçla modeller geliştirmek,

h) Talepleri halinde veya gerektiğinde Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlıkları ile Merkez Bankası’na para, kredi ve bankacılık politikalarının yürütülmesi ile ilgili konularda mütalaa ve bilgi vermek,

ı) Kurumun menfaatlerini koruyucu anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak ayrıca, Kuruma ilişkin her türlü uyuşmazlığın adli ve idari merciler ile icra dairelerinde takibi, savunulması ve çözümlenmesi amacıyla gerekli işlemleri yapmak,

j) Kanunla verilen diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.

Bu bağlamda, BDDK’nın temel hedefleri, görev ve yetkileri göz önüne alındığında, Türk bankacılık sektöründe denetim boşluğunu dolduran ciddi bir üst kuruluşun ihdas edildiği görülmektedir.

3.5.2. Katılım Bankalarına Yönelik Düzenlemeler Katılım Bankaları 2006 yılına kadar Özel Finans Kurumları olarak tanınmıştır. 1980 sonrası ekonomide yaşanan liberalleşme eğilimlerinin bir sonucu olarak gündeme gelen ve değişik nedenlerle ekonomik hayata dahil olmamış ya da olamamış, yastık altı diye tabir edilen fonların, ekonomik faaliyetlerin finansmanında kullanılabilmesini olanaklı hale getiren ve mali sektörde faaliyet gösteren kuruluşlardır. Bu kurumlar, mali sektörde bankaların rakibi olmaktan ziyade, bazı finansal hizmetleri farklı biçimde sunmaları nedeniyle bu sektörün tamamlayıcısı konumunda bulunmaktadırlar680.

680 Adnan Büyükdeniz, Dünyada ve Türkiye’de Faizsiz Bankacılık, Özel Finans Kurumları Birliği Yayınları, İstanbul, 2003, s. 30. 187

Katılım Bankaları, manevi inançları dolayısıyla tasarruf kurumlarına yatırılmayıp yurt içinde ve dışında altın, döviz, bina, arsa şeklinde tutulan, hatta iddihar biçiminde saklanan tasarrufların üretim sürecine sokulması amacıyla kurulan, “kar-zarar” kavramlarına dayanarak çalışan kurumlardır681. Yaşanan son ekonomik-mali krizde tasarruf sahibinin psikolojisi, bankalarda olduğu gibi Katılım Bankaları’nda toplanan fonlar için de bir güvence sistemine ihtiyaç bulunduğunu gösterdi ve Katılım Bankaları için devrim sayılabilecek değişiklikler söz konusu oldu682. 03.02.2006 tarihinde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun teklifine dayalı olarak Bakanlar Kurulu 2006/10018 karar sayısı ile “Türkiye Katılım Bankaları Birliği” Statüsü’nün yürürlüğe konulmasını kararlaştırmış ve bu husus 28.02.2006 tarih ve 26094 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Birliğin amacı; serbest piyasa ekonomisi ve tam rekabet ilkeleri çerçevesinde, bankacılık düzenleme, ilke ve kuralları doğrultusunda katılım bankalarının hak ve menfaatlerini savunmak, bankacılık sisteminin büyümesi, sağlıklı olarak çalışması, bankacılık mesleğinin gelişmesi, rekabet gücünün artırılması amacıyla çalışmalar yapmak, rekabetçi bir ortamın yaratılması ve haksız rekabetin önlenmesi için gerekli kararları almak/alınmasını sağlamak, uygulamak ve uygulanmasını talep etmektir683. 1985 yılından beri finansal hizmet sunan özel finans kurumları (ÖFK), yeni Bankacılık Kanunu’nun onaylanmasının ardından “Katılım Bankası” adını aldı. Yeni Bankacılık Yasası, faizsiz bankacılığı “Katılım Bankası” adıyla sürdürecek olan finans kurumlarını sisteme tam anlamıyla entegre etmektedir. Yasa ayrıca, katılım bankalarındaki tasarrufların 50 bin TL’ye kadar olan bölümünü güvence altına alan ve Katılım Bankaları Birliği bünyesinde bulunan Güvence Fonu’nu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devretmektedir. Yani mevduata sınırlı devlet güvencesi, katılım bankalarını da kapsayacak şekilde genişletildi. Böylece, ticari bankalar ile yatırım ve kalkınma bankalarından sonra Türkiye üçüncü bir banka türü ile de tanışmış oldu. Anadolu Finans ve Family Finans, Türkiye Finans Katılım Bankası adı altında birleşti. Günümüzde, Türkiye Finans Katılım Bankası, Bank Asya, Albaraka Türk ve Kuveyt Türk, Katılım Bankaları olarak hizmet vermektedir684.

681 M. Takan, a.g.e., s. 16. 682 A. Büyükdeniz, a.g.e., s. 31. 683 http://www.tkbb.org.tr. 684 http://www.3d.com.tr/haber_detay.asp?yazi_id=57 188

Bu bağlamda yaşanan krizler sonucunda, yıllardır bankacılık sektörümüzde yer alan ancak ciddi bir boşluğu doldurmasına karşın, yasal düzenlemeler açısından yetersizlikler içerisinde bulunan katılım bankalarının, bankacılık sistemine entegrasyonu sağlanmış oldu.

3.5.3. Bankacılık Etik İlkelerinin Oluşturulması Etik, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaki açıdan araştıran ölçüler bütünüdür. Toplumda fon arz eden ve fon talep eden taraflar arasında birleştiricilik ve aracılık rolü oynayarak yatırım ve tasarruf işlevlerini gerçekleştiren bankaların aynı zamanda karlılık ve verimlilik ilkelerini amaç edinmiş olmaları, mesleki ve örgütsel açıda etik ilkelerine bağlı olarak çalışmaları zorunluluğunu getirmektedir. Bankacılık sisteminin büyütülmesi, bankacılık hizmet kalitesinin artırılması, kaynakların en iyi şekilde kullanılması, bankalar arasında haksız rekabetin önlenmesi amaçlarından yola çıkarak; bankaların gerek kendi aralarında ve diğer kurumlarla, gerekse müşteri ve çalışanları ile olan ilişkileri etik ilkelere uygun şekilde düzenlenmelidir685. Resmi Gazete’nin 1 Kasım 2005 tarih ve 25983 mükerrer sayılı nüshasında yayımlanan 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 75. maddesindeki etik ilkeler başlığına göre; Bankalar ile bunların mensupları; bu Kanuna, ilgili düzenlemelere, kuruluş amaç ve politikalarına uygun olarak faaliyetlerin icra edilmesini temin etmeye ve yönetimde adalet, doğruluk, dürüstlük ve sosyal sorumluluğu esas almaya yönelik etik ilkelere uymakla yükümlüdürler686. Etik ilkelerin temel amacı; bankacılık mesleğine toplumda mevcut saygınlık duygusunun sürekliliğinin sağlanması, meslek onuru olarak adlandırılan bu saygınlık duygusunun geliştirilerek sürdürülmesi ve bankacılık sektöründe istikrar ve güvenin korunmasıdır. Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması, mali piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak, mevduat ve kredi sistemlerinin etkin şekilde çalışmasının sağlanması, ekonomide önemli zararlar doğurabilecek işlem ve uygulamaların önlenmesinin yanı sıra toplumsal yararın gözetilmesi ve çevrenin korunması amacıyla bankaların aşağıda belirtilen genel ilkeler doğrultusunda faaliyet göstermesi gerekmektedir687.

685 http://www.abank.com.tr/pages.aspx?pgID=122 686 5411 Sayılı Bankalar Kanunu. 687 http://www.abank.com.tr/pages.aspx?pgID=122 189

a) Dürüstlük,

b) Tarafsızlık,

c) Güvenilirlik,

d) Saydamlık,

e) Toplumsal Yararın Gözetilmesi ve Çevreye Saygı,

f) Karaparanın Aklanması ile Mücadele.

Bankalar ayrıca aşağıda belirtilen çeşitli yönlerden de ilişkilerinde etik ilkelere uymak zorundadırlar688: - Bankalararası İlişkilerde, - Bankaların Müşterileri ile İlişkilerinde, - Bankaların Çalışanları ile İlişkilerinde, - Bankaların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerinde, 5411 Sayılı Bankalar Kanununun ilgili hükümlerine uymak zorundadırlar.

3.6. Kriz Sonrası Yeniden Yapılanmanın Maliyeti Bankacılık krizlerinin maliyetinden söz edilince akla ilk olarak, krizin kamu maliyesine olan yükü gelir. Ancak bu, vergi ödeyenlerden, banka ortaklarına ve mevduat sahiplerine bir servet transferi olarak da yorumlanabilir. Bu tür bir maliyet, bankacılık sistemini yeniden yapılandırma harcamalarını, mevduat sahiplerine yapılan ödemeleri, bankalara verilen sermaye desteği ve aktif yönetimi amacıyla yapılan harcamaları içerir689. Bankacılık sektöründe yeniden yapılandırmanın maliyeti 47,2 milyar dolar olup, aşağıdaki şekilde detay edilmektedir690.

688 5411 Sayılı Bankalar Kanunu. 689 O. Esen, a.g.m., s. 2. 690 TBB, “Türk Bankacılık Sektörü 5-9 Mayıs 2004 tarihlerinde İzmir’de düzenlenen 2004 Türkiye İktisat Kongresi için Mali Piyasalar Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Türk Finans Sektörü Raporu’nun eki olan rapor”, www.tbb.org.tr.

190

Tablo 3.4. Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırmanın Maliyeti (Milyar Dolar)

Kaynak: TBB, a.g.r., s. 10.

3.7. Küresel Kriz Dünyada finansal krizi başlatan ABD’deki konut sektörü ve onun arkasındaki finans sektörüdür. ABD’de konut sektörü, makro nedenlerle 2003 yılında % 1 düzeyine indirilen faizlerle teşvik aracı haline gelmişti. Bu durumda, gelir zaafiyeti nedeni ile değişken faizli konut kredisi almaması gerekenler, konut kredisi almış ve finans sektörü de konut değerlerinin artacağı varsayımına dayanarak, konut ipotek senetlerinden oluşmuş mali varlıklara, büyük borçlar altına girerek (kaldıraç veya leverage) yatırım yapmıştı. Burada “kaldıraç” bir birim varlık ile otuz birim risk almak gibi çılgın davranışlardan oluşmaktaydı691. ABD’de faiz oranlarının % 1’den, % 5,35’lere yükselmesi, 2004 ve 2006 yılları arasında konut fiyatlarının düşmesi ve konut kredilerini ödeyemeyenlerin sayısının artması692, bankaların türev piyasalarda aşırı kar hırsıyla yapmış oldukları işlemlerin olumsuz etkisiyle, gayrimenkul sektöründe başlayan kriz, dev bankaların iflasına neden olmuştur.

691 Deniz Gökçe, “Lehman Batarken!”, Dünya Gazetesi, 17 Eylül 2008. 692 Bahar Akgün, Türkiye ve Dünyadan Kriz İletişimi Reçeteleri, Platin Aylık İş ve Ekonomi Dergisi, Kasım 2008, s. 34. 191

Küresel krizin başlangıcında etken olan faktörlerin başında, yalnızca konut sektöründeki patlama gelmiyordu693, ABD’nin mevcut cari açığının aşırı büyük olduğunu ileri süren görüşler694, yanı sıra fahiş kar elde etmek amacıyla hesapsız risk üstlenmekle suçlanan bankalarda bulunmaktadır695. Yaşanan küresel resesyon, etkili politikalarla önlenemezse krizin derinliği daha da artabilir696. Son yaşananların, alışılagelen türbulans olarak adlandırılan finansal çalkantılardan farklı olduğu anlaşıldı. Bu kez finansal çalkantının, sistemin merkezinde ortaya çıkması en önemli farktı. Bundan önceki türbulanslar; Asya ülkeleri, Latin Amerika, Rusya, Türkiye gibi merkezin dışındaki çevre ülkelerde ortaya çıkmıştı. Bu kez durum böyle olmadı. Kriz, merkezin tam ortasında, ABD’de ortaya çıktı ve küresel sistemi tehdit edecek biçimde gelişti697. Küresel krizin ABD orijinli olması, dünya ekonomileri içerisinde en çok açık veren, dünyanın en borçlu ve tüm dünya ile ilişkileri en yoğun olan ülke olması da krizin etkilerini giderek artırmakta, ilişki de bulunduğu diğer ülkelere sıçramasına neden olmaktadır. ABD’nin beşinci büyük yatırım bankası, 158 yıllık finans devi Lehman Brothers’ı, kurtarma çabaları başarısızlıkla sonuçlandı698. ABD bankacılık sektörüne olan güvenin sarsılmasına neden olan bu olayda kurtarma çabalarının sonuçsuz kalmış olması krizin boyutları açısından düşündürücüdür. Krizin İngiltere’ye sıçraması sonucu, önde gelen bankalardan Lloyds Bank grubu, devletin kontrolüne geçti. İngiltere’nin en büyük bankacılık grubu olan Lloyds Bank, 436 milyar sterlinlik (620,8 milyar dolar) aktif büyüklüğü ile BDDK verilerine göre aktif büyüklüğü 415 milyar dolar seviyesinde olan Türk bankacılık sektöründen daha büyüktü. Lloyds Bank, 2008 yılını 10 milyar sterlinin (14 milyar dolar) üzerinde zararla kapattı699. Birçok yatırımcının tesiri göz önünde bulundurulduğunda, kısa periyotlar içinde piyasalarda keskin düşüşler, yatırımcıların rasyonel olmayan tepkiler vermesine neden olmaktadır. Global Panic Reaction (GPR) olarak adlandırılan bu durum, krizin etkisini

693 Brendan Mc Sweeney, “The Roles of Financial Asset Market Failure Denial and The Economic Crisis: Reflections on Accounting and Financial Theories and Practices”, Accounting Organizations and Society, 5 June 2009, s. 1. 694 Mervyn K. Lewis, “The Orgins of The Sub-Prime Crisis: Inappropriate Policies, Regulations or Both?”, Accounting Forum, Vol: 33, June 2009, s. 116. 695 Patricia J. Arnold, “Global Financial Crisis: The Challenge to Accounting Research”, Accounting Organizations and Society, 29 May 2009, s. 1. 696 Peter Morici, “Congressional Testimony on the Global Crisis”, Angry Bear, Mart 2009, s. 1. 697 Taner Berksoy, “Krizi Anlamak ve İzlemek”, Radikal Gazetesi, 27 Eylül 2008. 698 Murat Üzel, “Lehman Brothers İflas Bayrağını Çekiyor”, NTVMSNBC, 16 Eylül 2008. 699 http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=&tarih=07.03.2009&Newsid=226850 192 daha da derinleştirmektedir700. Bu bağlamda, GPR’nin etkisinin artması halinde, küresel krizin yıkıcı etkilerinin daha da büyüyebileceği söylenebilir. Aşağıdaki tabloda 2008 yılında çeşitli ülkelerde bazı finansal kuruluşların küresel krizden etkilenmelerinin sonuçları yer almaktadır701.

Tablo 3.5. Çeşitli Ülkelerde Bazı Finansal Kuruluş İflasları 2008

Kaynak: P. Ataman Erdönmez, a.g.m., s. 87.

Küresel kriz giderek yayılmakta ve derinleşmektedir. Bu tespit, bütün dünya ekonomileri için geçerlidir. Krizin kaynağı ABD’de işini kaybedenlerin sayısı artmaya devam etmektedir. Bir iktisadi krizin giderek kötüleştiğinin en önemli göstergesi, işsiz sayısındaki artıştır702. ABD’nin Şubat 2009 verilerine göre işsizlik oranı % 8,1’e çıkmıştır703. Bu bağlamda, küresel kriz öncesi işsizlik sorunu yaşayan ülkelerde, son

700 W. Sperling, T. Biermann, J. M. Maler, “Global Panic Reaction-A Therapeutic Approach to a World- Wide Economic Crisis”, Medical Hypotheses, Vol: 73, 9 April 2009, s. 167. 701 Pelin Ataman Erdönmez, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009, s. 87. 702 Ege Cansen, “Her Önlem Hatadır”, Hürriyet Gazetesi, 14 Ocak 2009. 703 http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2009/03/090306_us_jobless.shtml 193 gelişmelerle artan işsizlik oranlarının ise, problemi daha da açmaza sürüklediği yönünde değerlendirilebilir. Artan belirsizlik ortamında risk algılamalarının bozulmasının ve güven kaybının etkisiyle kredi piyasasında kaynak akışının durması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayırımı olmaksızın, iktisadi faaliyetlerde keskin bir yavaşlama yaşanmasına neden olmaktadır704. Bu açıdan değerlendirilirse, kriz sarmalına tüm dünyanın girdiği, krizin gelişmişlik düzeyi tanımadığı söylenebilir.

3.7.1. Küresel Kriz ve 1929 Dünya Ekonomik Buhranı Bağıntıları 1929 Dünya ekonomik buhranı; 1929’da başlayan, etkilerini ancak 1930 yılının sonlarında tam anlamıyla hissettiren ve 1936 yılına değin devam eden ekonomik buhrana verilen isimdir. Buhran, Kuzey Amerika ve Avrupa’yı merkez almasına rağmen, dünyanın geri kalanında da yıkıcı etkiler yaratmıştır705. Dünya ölçeğinde “krizlerin babası” olarakta değerlendirilen ekonomik buhran, günümüze kadar yaşanan krizlerin en sarsıcı sonuçlarını yaratmıştır. Büyük buhran, üretmeden çalışmadan kısa yoldan zengin olma hayali taşıyan orta sınıf Amerikalıların, 1929 yılı ve öncesinde New York borsasındaki aşırı değerlenme ve hızlı yükselen endeksin peşine düşmesi sonucunda artan arzın ve buna kıyasla düşen talebin, aynı yılın sonlarında aniden patlaması neticesinde ortaya çıkmıştır. 1929 yılında ABD’de New York’tan başlayan ve tüm dünyaya bir anda dalga dalga yayılan bu kriz, sanayileşmiş batı dünyasının gördüğü en büyük ve en uzun ekonomik krizdir. 1929 Ekim’inde New York menkul kıymetler borsasındaki (wall street) hisse senetlerinin bir anda feci şekilde düşmesiyle başlayan büyük buhran (great depression) binlerce yatırımcıyı mahvetmekle birlikte, birçok bankayı ve finansal kurumu da zora sokmuştur. 1931 yılında Amerika’daki bankalar, Avrupa bankalarındaki fonlarını çekmeye başlayınca bu durum Avrupa bankalarının çöküşüne neden oldu. Olayın vehameti daha açıkça şöyle ifade edilebilir ki; Amerika’da 1933 yılında 25.000 bankadan 11.000’i iflas etmiştir706. Milton Friedman’a göre; “1929 Dünya Ekonomik Buhranı’na götüren temel sebep, bunalım öncesi yıllarda para ve kredi piyasalarında meydana gelen şişme ya da parasal genişlemedir. Esasen olan biten, aynen bugün yaşandığı gibi, kriz öncesindeki yıllarda

704 Mehmet Yörükoğlu, “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisi”, T.C. Merkez Bankası Yayınları, 26 Şubat 2009, s. 1. 705 http://boyakagen.blogcu.com/1929-ekonomik-buhrani-gerimi-donuyor_13513711.html 706 http://www.itusozluk.com/goster.php/b%FCy%FCk+buhran 194 piyasanın paraya boğulmasından kaynaklanan şişkinlik, fiyatların ve borsanın aşırı yükselmesi, sonra da balonun sönmesidir707. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nda ABD borsasının çöküşünün ardından bankaların zincirleme olarak iflasları ve ekonomideki resesyon hatırlanırsa, günümüzde yaşanan kriz ve bankaların birbiri ardına iflas etmeleri, iki krizin de temelinin finans sektörü kaynaklı olduğu ve son krizin ABD başlayıp, önce Avrupa’yı arkasından da Çin ve Japonya’yı da içine alan geniş bir sahaya yayıldığı söylenebilir. Yaşanan gelişmeler, küresel kriz ve 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın dört temel noktada bağıntı içerisinde olduğu şeklinde değerlendirilebilir: 1. Her ikisinin orijini de ABD’dir. 2. Her ikisi de ilk kez finans sektöründe (Küresel kriz, mortgage sistemi ile konut kredilerinden dolayı bankacılık sektöründe, 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ise ABD borsasında) patlak vermiştir. 3. Her ikisinde de kriz öncesi yıllarda piyasanın paraya boğulmasından kaynaklanan şişkinlik, fiyatların ve borsanın aşırı yükselmesine, sonra da balonun sönmesine neden olmuştur. 4. Her ikisi de diğer krizlerden farklı olarak, belli bir coğrafya ile sınırlı kalmayıp, bütün dünyaya yayılmıştır. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı, Türkiye bağlamında değerlendirilirse; krizin ekonomi üzerinde yarattığı etkileri ortadan kaldırabilmek amacıyla bir merkez bankasının kurulması fikri ve zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Bu fikirden hareketle, dünyadaki çeşitli merkez bankası kanunları dikkate alınarak hazırlanan 1715 sayılı kanun tasarısı 11 Haziran 1930 tarihinde TBMM’nce kabul edildi ve T.C. Merkez Bankası 3 Ekim 1931 tarihinde resmen faaliyete başladı708. Bu bağlamda, krizin fırsata dönüşümü açısından bakıldığında, buhranın T.C. Merkez Bankası kuruluş sürecini hızlandırdığı söylenebilir.

3.7.2. Küresel Krizin Etkilerini Azaltmaya Yönelik Dünya’da Alınan Önlemler Üzerinde durulması gereken husus, Amerikan ekonomisindeki resesyon nasıl sona erdirilecek? Harcamak mı tasarruf etmek mi? esas soru bu. Günümüzde küresel krizin başlangıcını oluşturan Amerikan ekonomisinde, genişlemenin yeniden gerçekleşmesi

707 Mustafa Acar, “Kriz Kimin Krizi: Piyasanın mı, Devletçiliğin ve Kumandacılığın mı?”, Liberal Düşünce, Yıl:13, Sayı:51-52, Yaz-Sonbahar 2008, ss. 11-12. 708 www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/Bulten_Turkce4.pdf 195 tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır709. 10 Şubat 2009 tarihinde Amerikan Senatosu’nun 838 milyar dolarlık ekonomi paketini onaylaması710 bağlamında, yeni kongrenin resesyonu önlemeye yönelik bir dizi önlem paketi üzerinde çalışmalarının, (özellikle otomotiv sektörüne yönelik vergi indirimi, kritik durumdaki bankalara destek sağlama, zor durumdaki General Motors vb. kuruluşlara kaynak aktarmak gibi) olumlu sayılabilecek işaretler olduğu söylenebilir. Küresel finansal krizle mücadele ve gelecek krizlerin engellenmesi için 2 Nisan 2009 tarihinde Londra’da toplanan G-20 zirvesinin sonuç bildirgesinde, “krizle mücadele için küresel çözüm gerektiği” vurgulandı. Bu çerçevede, G-20’ye katılan ülkelerin şu sözleri verdiği belirtildi: - Güven, büyüme ve istihdamı yeniden inşa etmek, - Borçlanmayı düzenleyecek şekilde finansal sistemi onarmak, - Güveni inşa etmek için finansal düzenlemeleri güçlendirmek, - Uluslararası finansal kurumları reforme edip fon sağlayarak, bu ve gelecek krizleri önlemek, - Küresel ticareti ve yatırımları teşvik etmek ve korumacılığı reddetmek, - Herkesi içine alan, çevre dostu ve sürdürülebilir bir iyileşme sağlamak. Varılan anlaşma çerçevesinde dünya liderleri, Uluslararası Para Fonu IMF ve Dünya Bankası’na ek 1 trilyon dolar kaynak sağlama sözü verdi. Bu para, kredi durumunun yeniden düzeltilmesi, dünya ekonomisinde büyüme ve istihdamın yeniden sağlanmasında kullanılacak. Liderler, birlikte hareket ederek bu sözleri yerine getirip dünya ekonomisinin durgunluktan çıkabileceği ve gelecek krizlerin önlenebileceğini de bildirgede kaydetti711. Bu bağlamda, G-20 zirvesinde alınan kararlar değerlendirildiğinde, küresel krize karşı ortak hareket etme noktasında, ülke liderlerinin dayanışma içerisinde olduğu söylenebilir. Ayrıca, her ülkenin kendi iç dinamiklerine uygun olarak, küresel krize karşı önlem paketlerini yürürlüğe koymakta olduğu ifade edilebilir. Türkiye’nin de G-20 zirvesinde alınan kararlara paralel olarak etkin kurumları ile; T.C. Merkez Bankası, BDDK, SPK ve hükümet tarafından bir dizi önlem paketi ile küresel krizin etkilerini en aza indirmeye yönelik, proaktif bir tutum içerisinde olduğu ve özellikle borçlanmayı düzenleyecek şekilde finansal sistemi onarmaya yoğunlaştığı belirtilebilir.

709 D. Furchtgott Roth, “The Future Global Role and Development of the US Economy”, European View, Vol: 8, 27 May 2009, s. 40. 710 http://www.voanews.com/turkish/archive/2009-02/2009-02-10-voa16.cfm?moddate=2009-02-10 711 http://www.ntvmsnbc.com/id/24952859/page/2/ 196

3.7.3. Küresel Krizin Etkilerini Azaltmaya Yönelik Türkiye’de Alınan Önlemler Türkiye’de küresel krizin etkilerini azaltmaya yönelik önlemler; TCMB, BDDK, SPK ve Hükümet açılımıyla incelenebilir712. TCMB Tarafından Alınan Önlemler: - Merkez Bankası, uluslararası piyasalardaki belirsizlikler ortadan kalkıncaya kadar Döviz ve Efektif Piyasaları döviz depo piyasasındaki aracılık faaliyetlerine 9 Ekim 2008 tarihinden itibaren yeniden başlanmasına karar verildiğini açıklamıştır. - Merkez Bankası, döviz depo piyasasında işlem limitlerini 23 Ekim 2008 tarihinden itibaren iki kat artırarak 10,8 milyar dolara yükseltmiştir. - Merkez Bankası, 21 Kasım 2008 tarihinden geçerli olmak üzere, döviz depo piyasasında TCMB’den yapılacak borçlanmaların vadesini 1 haftadan 1 aya çıkarmıştır. - Merkez Bankası, Bankaların zorunlu karşılık oranlarını düşürmüştür. Buna göre; Merkez Bankası bankaların zorunlu karşılık oranlarını Türk parası yükümlülüklerde değiştirmeyerek % 6’da bırakırken, yabancı para yükümlülüklerinde % 11’den % 9’a çekmiştir. Kararın, 28 Kasım 2008 tarihinden itibaren geçerli olması öngörülmüştür. Merkez Bankası’nın bu önlemi ile bankacılık sistemine 2,5 milyar dolarlık ek likidite sağlanması beklenmektedir. - Merkez Bankası, yaşanan küresel krizin reel sektör üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla da ihracat reeskont kredisi limitini 500 milyon dolar artırarak 1 milyar dolara yükseltmiştir. Ayrıca, ihracat reeskont kredisi uygulama esas ve şartları yeniden düzenlenerek bu kredilere kullanım kolaylığı getirilmiştir. Bu amaçla, akreditifli işlemlerde akreditif bedelinin bankaya temlik edilmesi şartı kaldırılmıştır. - Merkez Bankası, Likidite Desteği Kredisi Yönetmeliği yayımlayarak, bankaları likidite açısından destekleyici avans işlem kolaylıkları getirmiştir. BDDK Tarafından Alınan Önlemler: - BDDK, bankaların 2008 karlarını dağıtmayarak bünyelerinde tutmasını istemiş ve faizlerdeki son artışların bilançoları bozmaması için yeni bir düzenleme yapmıştır.

712 Pelin Ataman Erdönmez, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009, s. 96. 197

- BDDK’nın Resmi Gazete’de 1.11.2008 tarihinde yayımlanan kararına göre bankaların, ellerindeki menkul değerleri bir defaya mahsus olmak üzere, yeniden sınıflandırmalarına izin verilmiştir. - BDDK tarafından, Bankalarca Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik yayınlanmıştır. Yeni düzenleme ile birlikte, sorunsuz görünen kredilerin de beklenmeden, yeniden yapılandırılabilmesine imkan tanınmıştır713. Sermaye Piyasası Kurulu Tarafından Alınan Önlemler Sermaye Piyasası Kurulu fon çıkışı gerektirmeyen sermaye azaltımlarına ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Yapılan açıklamada uluslararası kriz nedeniyle şirketlerin halka arz suretiyle nakit sermaye artırımı yapmaları imkanı ekonomik olarak ortadan kalktığı için bu durumun nakit sermaye ihtiyacı olan şirketleri zorunlu olarak sermaye artırımına yönlendirdiği belirtilmiştir714. Hükümet Tarafından Alınan Önlemler: - TC Maliye Bakanlığı reel sektöre vergi kolaylığı getirmiştir. Buna göre, 1 Eylül 2008 tarihinden önce tahakkuk etmiş olan vergi borçlarının ödenmesine Aralık 2008 itibariyle başlanması ve 18 takside bölünmesi hükme bağlanmıştır. - TBMM’de kabul edilen ve 21 Kasım 2008 tarihinde Cumhurbaşkanı’nca onaylanan yasayla, gerçek ve tüzel kişilerce 1 Ekim 2008 tarihi itibariyle sahip olunan para, döviz, altın, hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlerin Türkiye’ye getirilmesi halinde bunlardan % 2 oranında bir vergi alınarak kayda girmesi sağlanmaktadır. Aynı şekilde gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yurtiçinde bulunan ancak 1 Ekim 2008 tarihine kadar defter kayıtlarına işlenmeyen taşınır ve taşınmazların kayda alınması da % 5’lik bir vergi ödenmek suretiyle mümkün olacaktır. Taşınır ve taşınmaz malların Türkiye’ye getirilmesi ya da yurtiçindekiler kayda alınması, yasa gereğince üç ay süreyle uygulanacaktır. Bu varlıklara tarh edilen vergiler de tarhiyatın yapıldığı ayı izleyen ayın sonuna kadar ödenebilecektir. - Sicil affına ilişkin “5834 sayılı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun” 28 Ocak 2009 tarihli ve 27124 sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe

713 P. Ataman Erdönmez, a.g.m., ss. 96-97. 714 İbrahim Ekinci, “Global Kriz Türkiye’yi Nasıl Etkiler?”, 01 Ekim 2008, http://www.ekonews.com/index.php?page=sub&pageid=12682&supplement=2 198

girmiştir. Yasayla gerçek ve tüzel kişilerin, karşılıksız çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarına ilişkin kayıtları, borçların yasanın yürürlük tarihinden önce veya yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde ödenmesi veya yeniden yapılandırılması halinde, borcun tamamının ödenmesini müteakiben Merkez Bankası’nda tutulan kayıtlardan silinmesi öngörülmektedir. - Hükümetin kriz ortamında şirketleri, çalışanları ve emeklilere yönelik uygulamaları içeren “mini önlem paketi” TBMM Genel Kurulu’ndan geçerek yasalaştı. Yasayla; İşsizlik Fonu üzerinden uygulanan “kısa çalışma ödeneği”nde süre 3 aydan 6 aya çıktı, ödeme miktarı da % 50 artırıldı. Emeklilerin aylıklarının hiçbir şekilde haciz edilememesi hükmü getirildi. 49 ile dönük uygulanan teşviklerin süresi 1 yıl uzadı. Bununla birlikte “sektörel-bölgesel teşvik sistemi”ne de geçişin yolu açıldı715. Bu bağlamda TCMB, BDDK, SPK ve Hükümet’in küresel krizin etkilerini azaltmaya yönelik açılımlarıyla, gerek bankacılık ve finans sektörü gerekse reel sektörü destekleyici bir dizi önlem aldığı ve küresel krize karşı duyarlı olduğu söylenebilir. Kasım 2000 ve özellikle “frizbi krizi” olarak da anılan Şubat 2001 tarihlerinde yaşananlar göz önüne alınırsa, küresel krizin olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik, proaktif yaklaşımların olumlu gelişmeler olduğu ifade edilebilir.

3.7.4. Küresel Kriz ve Türk Bankacılık Sektörünün Durumu Türkiye’de Mortgage kredi kullanıcı sayısı 70 milyonluk nüfus içinde 500 bin civarındadır. Kredi dönüşünde sorun yaşansa bile bunlar hiçbir bankayı zora sokacak ölçekte görünmemektedir716. Ayrıca riskli açılımlara imkan veren türev piyasaların gelişmemiş olması bir bakıma avantaj olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, bankacılık sektörümüzü bekleyen zorluk, konut kredisi kaynaklı ve türev piyasa açılımlı olmasa da dünya ile etkileşimli olma ve ekonomik resesyon kaynaklı olacaktır. Bankacılık sektörümüzde 1999-2001 yılları arasında 21 bankanın çeşitli nedenlerle TMSF’ye devrolması ve tarihe mal olmasıyla sektör içindeki çürük elmalar ayıklanmıştı. Aynı zaman dilimi içerisinde BDDK’nın kurulması ve bankacılık sektörünü etkin bir şekilde denetim altına alması çok olumlu bir gelişmeydi. Yapısal değişimde son olarak 5411 Sayılı Bankalar Kanunu’nun 1 Kasım 2005 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, bankacılık sektörünün krizlere karşı direnci daha da artırmıştır. Çünkü yeni bankalar

715 P. Ataman Erdönmez, a.g.m., s. 97. 716 Bankacılık Araştırma Grubu, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 69, Haziran 2009, s. 92.

199 kanunu, kurumsal yönetişim ve etik ilkelerin yanı sıra sisteme girişleri güçleştirmekte ve sektörde denetimi öncelikli olarak ele almaktadır. BDDK Bilgi Yönetimi Dairesi tarafından Ocak 2009’da yapılan “Bankacılık Sektörü Yönetici Kesimi Beklenti Anketi”ne göre, bankacılık sektörünün taşıdığı risklere ilişkin değişim beklentileri aşağıdaki grafikte gösterilmektedir717. Grafik 3.1. Bankacılık Sektörünün Taşıdığı Risklere İlişkin Değişim Beklentileri

Kaynak: BDDK Bilgi Yönetimi Dairesi, a.g.r., s. 49.

Grafikten de görüleceği üzere Aralık 2007’de risklerin aynı kalacağını düşünenlerin oranı % 43 iken, Aralık 2008 döneminde bu oran % 2’ye düşmüştür. Buna karşılık, risklerin artacağını düşünenlerin oranı % 54’ten, % 74’e çıkmıştır. Aynı dönemde, risklerin önemli ölçüde artacağını düşünenlerin oranı ise % 2’den, % 24’e keskin bir biçimde yükselmiştir. Bu bağlamda, dönemsel bazda, krizin artan seyrine paralel olarak risklere ilişkin değişim beklentilerinde bir yükseliş gözlemlenmektedir. Sonuç olarak, küresel krize neden olan temel sıkıntılar önemli birkaç noktada toplanabilir; başlangıçta promosyonlu cazip geri ödemeli taksitlerin zamanla artan şekle dönüşeceği ve bu yükü zaten nispeten düşük gelire sahip kredi kullananların kaldıramayacağının göz ardı edilmesi, konutlara kredi verilirken o tarihteki değeri ile tam olarak kredi verilmesi, değerinin düşebileceği ihtimaline karşı herhangi bir marj uygulanmamasının yanı sıra, bankaların aşırı kar hırsıyla hareket etmeleri ve karı maksimize etmeye yönelik türev piyasalardaki ölçüsüz risk anlayışının da önemli tetikleyici rol oynadığı söylenebilir.

717 BDDK Bilgi Yönetimi Dairesi, “Bankacılık Sektörü Yönetici Kesimi Beklenti Anketi”, BDDK Yayınları, Ocak 2009, s. 49. 200

Çin’de yaklaşık 20 milyon işçinin küresel krizden dolayı işsiz kalması718, Japonya’nın Kasım 2008 ayı ihracatının % 26,7 düştüğünü açıklaması719 yaşanan krizin boyutu açısından önemli göstergelerdir. ABD’nde Lehman Brothers’ın, İngiltere’de Lloyds Bank gibi ülkelerinde bankacılık sektörünün köklü kuruluşlarının iflası sonucu devletin el koyması, bu ülkelerde ve diğer ülkelerde birbiri ardına gelen banka iflasları ve ekonomide yaşanan resesyon, 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nda olduğu gibi finans sektöründe ölçeği yüksek depremlerin yaşanması, artçı sarsıntıların ABD ve Avrupa ile sınırlı kalmadığını da gözler önüne sermektedir. Bütün dünyayı saran küresel kriz, ülkeleri yangın yerine çevirirken, ABD, İngiltere’de ve diğer birçok ülkede köklü geçmişe sahip bankalar birbiri ardına iflas ederken, dünya ekonomilerinde yaşanan resesyon ortamında, Türk ekonomisinin ve bankacılık sektörünün de bundan etkilenmesi doğaldır. Bunun yanı sıra artan riskli ortama rağmen bankacılık sektörümüzde tek bir kaybın dahi yaşanmaması memnuniyet vericidir. Bu durum, özellikle Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin neticesinde, sektörün yapısının sağlamlaştırılmasına yönelik çabaların sonucu açısından, krizi fırsata çevirme bağlamında üzerinde durulması gereken bir olgudur.

3.8. Kurumsal Yönetişim ve Basel II Kriterlerinin Kriz Yönetimi İle İlintileri Perspektifinde Türk Bankacılık Sektörü İster gelişmiş, isterse gelişmekte olan bir ülke olsun bankacılık sisteminin zayıf olması, hem o ülkenin mali sistemi hem de uluslararası mali piyasaların istikrarı için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Öyle ki, uluslararası piyasalarda gerçekleşen krizlerin birçoğunun kendine has özellikleri bulunmaktadır. Fakat kriz öncesi belirtilerinin farklılık göstermesine karşın, sonuçları hep aynı olmakta; zira milli gelirin düşmesi sonucu halk fakirleşmekte, mali piyasalardaki dalgalanmaların artması sonucu da yatırımcılar zarar etmektedir720. Türk bankacılığında, Türkiye’nin Dünya Bankası ile bağlantısı, yeni üye olarak ilk krediyi aldığı 1950 yılına dayanır. Dünya Bankası, 1980’lerde Özal reformları ile ekonomi sektöründe teşvik kredileri kapsamında en önemli rolü oynamıştır. 5 Nisan 1994 krizi ile Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinde de Dünya Bankası’ndan büyük montanlı krediler

718 http://www.maksimum.com/haberler/h/cinde_20_milyon_gocmen_isci.php 719 http://www.tumgazeteler.com/?a=4471435 720 K. E. Bolgün vd., a.g.e., s. 509. 201 alınmıştır721. Bu bağlamda, Türk Bankacılığı’nda her kriz döneminde alınan bu tür dış kaynaklı kredilerin, anapara yanında faiz yükünün de ağır olduğu göz önüne alınırsa bir çeşit borç bağımlılığı yarattığı söylenebilir. Küresel kriz, küresel ölçekte bazı değişiklikleri de gündeme getirmektedir722. Geçmişte birçok ülkenin tecrübesinde açıkça görüldüğü üzere, bankacılık sistemleri hızlı büyüdükleri dönemlerde, ekonominin büyümesine çok önemli bir katkı yaptıkları halde, eğer bu dönemde bilançolarını sağlıklı bir şekilde büyütemezlerse bir süre sonra çok yıkıcı finansal ve ekonomik krizlerin mimarı da olabiliyorlar. 1994 Meksika, Arjantin ve Türkiye, 1997 Güneydoğu Asya, 1998 Rusya ve 2000–2001 Türkiye krizlerinin ardında hep kırılgan bankacılık sistemleri vardı723. Türkiye’de temel iktisadi bozuklukların bir damarını da bankacılık sektörünün yapısındaki bozukluklar oluşturmaktadır. Sektörün karlılığı, mikro ekonomik kurallardan çok para politikası uygulamalarından, kur, faiz ve bütçe politikaları gibi makro politikalardan büyük ölçüde etkilenmesi, bazı iktisadi tedbirlerin ertelenmesini gerektirmiştir. Bu tedbirlerin en önemlisi, bankacılık sisteminin denetim reformu, yani mali disiplinin sağlanmasıydı724. Bu bağlamda, yaşanılan Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinde, kurumsal yönetişimin –şeffaflık, adillik, hesap verebilirlik ve sorumluluk- temel ilkelerinin, hiçe sayıldığı tespit edilmektedir. Ayrıca Basel II kriterlerinin temel odak noktalarını oluşturan “asgari sermaye yeterliliği” ve “denetim mekanizmalarının etkin çalıştırılması” gibi hususların çok ciddi bir biçimde ihlal edildiği görülmektedir. Kurumsal yönetişim ve Basel II kriterlerinin çiğnenmesinin, krize davetiye çıkarmakla eş anlamlı olduğunun acı biçimde öğrenilmiş olduğu ifade edilebilir. Krizlerin bir yönünün de fırsat boyutu olduğu göz önüne alınırsa, Türk bankacılık sektörünün bu açıdan 2000-2001 dönemini takip eden zaman diliminde, başarılı bir sınav verdiği söylenebilir. BDDK’nın kurulması ve aktif bir biçimde sektörü disipline etmesiyle başlayan süreçte, 1 Kasım 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı Bankalar Kanunu reform niteliğinde pek çok maddeyi içermektedir. Bunların başında, sektöre yeni girişlerin önünü tıkayan, güçlü sermaye yapılanmasını şart koşan ve banka birleşmelerini teşvik ederek, bankaların ekonomik açıdan sağlamlaşmasını sağlayan, sermaye boyutuna getirilen

721 Basil G. Kavalsky, World Bank in Turkey 1993-2004: An IEG Country Assistance Evaluation, World Bank Publications, Washington, 2006, ss. 7-8. 722 M. Akdiş, a.g.e., s. 100. 723 S. Özel, a.g.e., ss. 260-261. 724 DPT, “Devlet Planlama Teşkilatı Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013 Finansal Hizmetler Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, DPT Yayınları, Ankara, 2007, s. 4. 202 nakden ödenmiş sermayesinin asgari 30 milyon TL (Bankalar Kanunu madde 7/f)725 olması gelmektedir. Kurumsal yönetişim, etik ilkeler ve denetim sistemine getirilen yeniliklerde sistemi sağlamlaştırma yönünde atılan önemli adımlar olmuştur. Ayrıca, bankaların Basel II’ye uyumunu sağlayacak alt yapı çalışmalarının yapılması, daha önce BDDK’nca 1 Ocak 2009 tarihinde uygulamaya geçileceğinin bildirildikten sonra, son düzenlemeler için ileri bir tarihe ertelemesi, önceki süreçler göz önüne alındığında, gerekli alt yapı çalışmalarının titizlikle yürütüldüğü şeklinde yorumlanabilir. Kriz boyutundaki öğrenme ve değerlendirme kapsamında, hiçbir zaman krizin tamamen atlatıldığı veya bir daha söz konusu olmayacağı fikrine ulaşılmaması, olası gelişmelere karşı tedbirin elden bırakılmaması726 bağlamında, ABD orijinli küresel krizde, köklü şirketlerin ve bankaların iflaslarını göz önüne alınarak, krize karşı gerekli tedbirlerin alınması gerektiği söylenebilir. Bu konuda TCMB, BDDK ve SPK’nın küresel krizin etkilerini azaltmaya yönelik önlem paketlerinin açıklanmasının, küresel krize karşı duyarlılık açısından, memnuniyet verici olduğu değerlendirmesi yapılabilir.

725 5411 Sayılı Bankalar Kanunu. 726 Adnan Çelik, İşletmelerde Kriz Yönetimine İlişkin Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Konya, 1995, s. 109. 203

4. BÖLÜM

TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN BANKALARIN KURUMSAL YÖNETİŞİM UYGULAMALARI ÇERÇEVESİNDE BASEL II KRİTERLERİ AÇISINDAN KRİZ YÖNETİMİ YAKLAŞIMLARININ ÖLÇÜMÜ

4.1. Çalışmanın Konusu Bankalar, ekonomik hayatın önde gelen kuruluşlarının başında yer almaktadır. Küreselleşen dünya ile birlikte bankalarda değişen koşullara uyum sağlamak mecburiyetindedir. Ekonomideki konjonktürel genişleme ve daralma dönemlerine paralel bir yapı gösteren bankalar, kriz dönemlerinden de ciddi biçimde etkilenmektedir. Bankacılık sektörünün yapısının sağlıklı bir şekilde devam edebilmesinin ön koşulu bankaların kriz dönemlerini en az hasarla atlatabilmelerine bağlıdır. Yapısal sorunları üstesinden gelinemeyecek boyuta gelen bankalar, BDDK tarafından sistem dışına alınarak, TMSF’na aktarılmaktadır. Sistem dışına çekilen bankalar, ya satışı yapılarak yeniden sektöre dönmekte ya da büyük bir çoğunlukla kapatılmaktadır. Türkiye’de yıkıcı etkileri bakımında ilk ciddi bankacılık krizi Nisan 1994 tarihinde yaşanmış, krizden pek çok banka etkilenirken, borçlarının vadesi ile aktiflerinin vadesini iyi ayarlayamayan TYT Bank, Marmara Bank ve İmpeksbank iflas etmiştir. Çok kısa aralıklarla gerçekleşen Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri sürecinde de 21 banka TMSF’na devredilerek çok radikal kararların alındığı bir sürece girilmek mecburiyetinde kalınmıştır. Krizler sonrası Türk bankacılık sektörünün yeniden yapılandırı lması çok maliyetli olmasına karşın, sistemde istikrarı sağlamaya yönelik kat edilen mesafe memnuniyet vericidir. Krizlerin fırsat boyutu düşünüldüğünde, sektörün sağlıklı zemine kavuşabilmesi için atılan adımlar, küresel kriz bağlamında diğer pek çok ülkede banka iflasları göz önüne alındığında, Türk bankacılık sektöründe tek firenin dahi verilmemiş olması üzerinde durulması gereken bir olgudur. Kurumsal yönetişim, Basel II kriterleri ve kriz yönetimi konularının temeline inildiğinde, yaşanan şirket skandalları, ekonomik türbülanslar ve krizlerin sarsıcı etkilerini görmekteyiz. Bahsedilen konular, her biri kendi içinde/özünde, daha sağlıklı ve istikrarlı bir yapıya kavuşmak üzerine odaklanmaktadır. Daha önceleri münferit çalışma konusu olarak ele alınan bu üç konu, hem ayrı ayrı hem de aralarındaki ilintiler ortaya konularak, 204 kuramsal ve görgül boyutta, Türk bankacılık sektörü bağlamında, bütüncül (holistic) bir disiplinle çalışma konusu yapılmıştır.

4.2. Konuya İlişkin Önceki Araştırmaların Dokümü Kurumsal yönetişim, kriz yönetimi ve ilintili konularda uluslararası alanda yapılan araştırmaların sonuçlarından bazıları aşağıda yer almaktadır: Angkinand (2009)’a göre; bankacılık düzenlemeleri ile bankalar verdikleri kredilerden daha az kayıplar yaşayabilir ve kaynakları ile verimli yatırımları destekleyebilir727. Andres vd. (2008)’e göre; etkili bir yönetim kurulu, sadece pay sahipleri ve paydaşlar için değil, aynı zamanda ekonomik sistemin gelişimi için de değerlidir728. Bhagat vd. (2008); daha iyi kurumsal yönetişim ile yönetilen şirketlerde şirket performansının düşük olması durumunda bile, disiplinle ilgili olarak yönetimin devrilmesi çok daha az muhtemel görülmektedir729. Nicolo vd. (2008); gelişmiş ülkelerde yaptığı araştırma sonucunda 1994’den 2003’e kadar olan periyotta, hemen hemen neredeyse bütün ülkelerin kurumsal yönetişim kalitesinin yükseldiğini ve birbirine yaklaştığını730, tespit etmiştir. Davis vd. (2008); araştırmasında, ekonomik hayatın genişleme dönemlerinin sonunda bir bankacılık krizinin yaşandığına731, dikkat çekmektedir. Ariccia vd. (2008); uygulamalı araştırmaları sonucunda, farklı güvenlik müdahalelerini devreye sokarak, güçlü kontrol mekanizmaları ile krizin etkisinin azaltılabileceğinin, ancak bunun uygulamasının zor olacağını732, belirtmektedir. Weber (2006); zayıf yönetişimli kurumlara kredi derecelendirmede daha maliyetli sonuçların çıkacağını733, vurgulamaktadır.

727 Apanard P. Angkinand, “Banking Regulation and the Output Cost of Banking Crises”, International Financial Markets Institutions & Money, Vol: 19, 2009, ss. 240-257. 728 Pablo de Andres, Eleuterio Vallelado, “Corporate Governance in Banking: The Role of the ”, Journal of Banking & Finance, Vol: 32, 2008, ss. 2570-2580. 729 Sanjai Bhagat, Brian Bolton, “Corporate Governance and Firm Performance”, Journal of Corporate Finance, Vol: 14, 2008, ss. 257-273. 730 Gianni De Nicolo, Luc Laeven, Kenichi Ueda, “Corporate Governance Quality: Trends and Real Effects”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 17, 2008, ss. 198-228. 731 E. Philip Davis, Dilruba Karim, “Comparing Early Warning Systems for Banking Crises”, Journal of Financial Stability, Vol: 4, 2008, ss. 89-120. 732 Giovanni Dell Ariccia, Enrica Detragiache, Raghuram Rajan, “The Real Effect of Banking Crises”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 17, 2008, ss. 89-112. 733 Joseph Weber, “Discussion of the Effects of Corporate Governance on Firms’ Credit Ratings”, Journal of Accounting and Economics, Vol: 42, 2006, ss. 245-254. 205

Davis-Friday vd. (2006); Asya Krizi üzerine yaptıkları çalışmada, kurumsal yönetişim uygulamalarının zayıfladığında, şirketlerin defter değerlerinin de azaldığını734, ortaya koymuşlardır. Nelson (2005); 1721 adet büyük ABD şirketi üzerinde yaptığı araştırma sonucunda, kurumsal yönetişim uygulamalarının, şirket performansı üzerine etkisinin çok büyük olduğunu ve pozitif yönlü bir ilişki olduğunu735, ileri sürmektedir. Hoggarth vd. (2005)’e göre; zayıf bir bankacılık sistemi, güçsüzlüğü yüzünden krize maruz kalmayı736, daha da olanaklı kılmaktadır. Hutchinson vd. (2004); kurumsal yönetişim ve firma performansı arasındaki pozitif ilişkiye, büyüme fırsatı olarak737, dikkat çekmektedir. Anderson vd. (2004); 1990’ların başında Japonya’da meydana gelen bankacılık krizinde, bankacılık sisteminde, kurumsal yönetişim uygulamalarının azlığına738, vurgu yapmaktadır. Ashbaugh-Skaife vd. (2004)’e göre; zayıf kurumsal yönetişim, kurum sahtekarlığı durumlarına yol açan önemli sebeplerin başında gelmektedir. Kredi derecelendirme kuruluşları, yönetişim ile ilgilenirler çünkü zayıf yönetişim, kurumun finansal pozisyonunu ve hissedarlara karşı durumunu bozabilir739. Bankalarda kurumsal yönetişime odaklanan Adams ve Mehran (2005), Levine (2004), Macey ve O’Hara (2003); kurumsal yönetişimin gerçeklerinin bankalarda uygulanabileceğini vurgulamaktadır. Problemlerin büyük çoğunluğunun paydaşlar açısından; kaynakların etkili dağılımını sağlama, sahiplik, kontrol ve finansal varlıklarla ilgili740, olduğunu belirtmektedirler.

734 Paquita Y. Davis-Friday, Li Li Eng, Chao-Shin Liu, “The Effect of the Asian Crisis Corporate Governance and Accounting System on the Valuation of Book Value and Earnings”, The International Journal of Accounting, Vol: 41, 2006, ss. 22-40. 735 James Nelson, “Corporate Governance Practices CEO Characteristics and Firm Performance”, Journal of Corporate Finance, Vol: 11, 2005, ss. 197-228. 736 Glenn Hoggarth, Patricia Jackson, Erlend Nier, “Banking Crises and the Design of Safety Nets”, Journal of Banking & Finance, Vol: 29, 2005, ss. 143-159. 737 Marion Hutchinson, Ferdinand A. Gul, “Investment Opportunity Set Corporate Governance Practices and Firm Performance”, Journal of Corporate Finance, Vol: 10, 2004, ss. 595-614. 738 Christopher W. Anderson, Terry L. Campbell, “Corporate Governance of Japanese Bank”, Journal of Corporate Finance, Vol: 10, 2004, ss. 327-354. 739 Hollis Ashbaugh-Skaife, Daniel W. Collins, Ryan Lafond, “The Effects of Corporate Governance on Firms’ Credit Ratings”, Journal of Accounting and Economics, Vol: 42, 2006, ss. 203-243. 740 Pablo de Andres, Eleuterio Vallelado, “Corporate Governance in Banking: The Role of the Board of Directors”, Journal of Banking & Finance, Vol: 32, 2008, ss. 2570-2580. 206

Joh (2003) uygulamalı analizleri sonucunda; Kore’de kriz öncesinde zayıf kurumsal yönetişimin varlığını vurgulamakta, zayıf kurumsal yönetişimin kriz dönemlerinde performansı daha da etkili bir şekilde düşürdüğünün741, üzerinde durmaktadır. Mitton (2002)’e göre; 1997’den 1998’e Doğu Asya finansal krizinin sebeplerinden biri olarak zayıf kurumsal yönetişim gösterilmiştir. Daha güçlü kurumsal yönetişimin, özellikle ekonominin türbülans dönemlerinde çok daha önemli742, olduğunu vurgulamıştır. Diamond vd. (2001)’e göre; finansal krizlerin merkezinde yer alan bankalarda, krizlerin sebeplerinin başında, rijit ve kırılgan kurumsal yapıları gelmektedir. Bankacılık krizlerinden kaçınmanın bir yolu kurumsal istikrarı sağlamaktır743. Prasad (2000); bankacılık sisteminde problemler için önlem almanın, onları daha sonra çözmeye çabalamaktan çok daha iyi744, olduğunu vurgulamaktadır. Kaminsky-Reinhart (1999); ekonominin genişleme dönemlerinin sonunda aniden, sermaye akışının birdenbire ters (reverse) yönde akmaya başladığının745, üzerinde durmaktadır. Calem-Rob (1999); banka sermayesi ile aldığı risk arasındaki ilişkiye dikkat çekmekte, aldıkları riske oranla daha yüksek sermayesi olan bankaların, krizde iflas etmelerinin daha az muhtemel746, olduğuna dikkat çekmektedir. Ulusal alanda yapılan araştırmaların sonuçlarının dokümü aşağıda yer almaktadır: Ararat vd. (2009); Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun 29 Mayıs 2009 tarihinde yayınladıkları, Uluslararası Kurumsal Yatırımcıların Genel Kurullara Katılımı ve Oy Kullanma Eğilimleri adlı rapora göre; Uluslararası Kurumsal Yatırımcılar (UKY), yatırım yaptıkları şirketlerin genel kurullarına giderek daha yüksek oranda katılıyor ve oy verme haklarını kullanıyorlar. 72 ülkede UKY’ın oy kullanma oranlarını inceleyen araştırmacılar, oy kullanma oranlarında 2004’den bu yana % 32 oranında artış olduğunu belirlediler. Araştırmanın “en ilgi çekici bulgusu”, hakim ortakların ortaklık payı arttıkça oy kullanma oranlarının, Yönetim Kurulları ve Kurumsal Yönetişim

741 Sung Wook Joh, “Corporate Governance and Firm Profitability: Evidence from Korea Before the Economic Crisis”, Journal of Financial Economics, Vol: 68, 2003, ss. 287-322. 742 Todd Mitton, “A Cross Firm Analysis of the Impact of Corporate Governance on the East Asian Financial Crisis”, Journal of Financial Economics, Vol: 64, 2002, ss. 215-241. 743 Douglas W. Diamond, Raghuram G. Rajah, “Banks Short Term Dept and Financial Crises: Theory, Policy Implications and Applications”, Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy, Vol: 54, 2001, ss. 37-71. 744 Rose M. Prasad, “International Banking Crises: Large-Scale Failures Massive Governmental Interventions”, International Business Review, Vol: 9, 2000, ss. 771-775. 745 Mariassunta Giannetti, “Financial Liberalization and Banking Crises: The Role of Capital Inflows and Lack of Transparency”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 16, 2007, ss. 32-63. 746 Apanard P. Angkinand, “Banking Regulation and the Output Cost of Banking Crises”, International Financial Markets Institutions & Money, Vol: 19, 2009, ss. 240-257. 207 konusundaki bilgilendirme seviyesine daha duyarlı hale gelmesidir. Ararat’a göre; “Bu sonuçlar, halka açıklık oranı düşük olan şirketlerde, kurumsal yatırımcıların, yönetim kurullarının işleyişine ve yapısına daha fazla önem verdikleri şeklinde yorumlanabilir. Bu yorum, yönetişim yazınında son yıllarda piyasaların şirketleri disipline etme konusunda daha az etkin olduğu ülkelerde, yönetim kurulu yapılarının ve yönetişim süreçlerinin, şirket performansını etkilediği yolundaki görgül araştırmalarla uyumludur747”. Ararat vd. (2008); Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, Standard and Poor’s (S&P) tarafından geliştirilen metodolojiyi kullanarak, İMKB’de işlem gören ve 2006 yılsonu itibariyle İMKB–100 endeksinde yer alan 13 bankanın (Türkiye Ekonomi Bankası, Bank Asya, İş Bankası, , Yapı Kredi Bankası, Garanti Bankası, Finansbank, Fortisbank, Denizbank, Vakıflar Bankası, Tekstilbank, T. Sanayi Kalkınma Bankası, Şekerbank), kamuya açıklama yoğunluklarını, bankacılık sektörüne özgü saydamlık öğelerini de dikkate alarak inceledi. Rapora konu olan 13 banka arasında, toplam kamuya açıklama yoğunluğu en fazla olan 5 banka sırasıyla; Türkiye Ekonomi Bankası, Bank Asya, İş Bankası, Akbank ve Yapı Kredi Bankası oldu. Çalışmada, İMKB’de işlem gören bankaların, kamuya açıklama yoğunlukları, halka açık diğer şirketlerle ve uluslararası bankalarla, yönetişim özellikleri ise Avrupa’nın piyasa değeri en yüksek 25 bankası ile karşılaştırıldı. Ararat’a göre; “Çalışma, Türkiye’deki bankaların, kamuya açıklama ve saydamlık düzeylerinin, uluslararası referans gruptaki bankalara göre oldukça düşük olduğunu, buna rağmen Türkiye bankalarının, diğer halka açık Türk şirketlerine göre, daha saydam olduklarını göstermektedir. Bulgular, Türk bankalarının gönüllü olarak bilgi açıklamadıklarını ve kamuya yapılan açıklamaların yasal düzenlemelerin gerektirdiği açıklamalardan oluştuğunu göstermektedir748”. Bu bağlamda, Ararat vd. (2008); Türk bankalarında şeffaflaşmanın, 2000 yılından sonra hızlandığını tespit etmişlerdir. Şeffaflaşmadaki ilerlemenin esasen kriz sonrası bankacılık düzenlemeleri ve 2005 yılında Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS)’nın yürürlüğe girmesi ile hızlandığını gözlemlemişlerdir. Öte yandan İMKB’de faaliyet gösteren 13 Türk bankası üzerine yaptıkları araştırmada özellikle yönetim kurullarının seçimi, rolü ve ödüllendirilmesi konularında ketum kaldığı, küresel piyasalarda gözlenen yönetim kurullarının bağımsızlığı konusundaki eğilimlere ve telkinlere fazla itibar

747 Melsa Ararat, Burçin Yurtoğlu, “Uluslararası Kurumsal Yatırımcıların Genel Kurulların Genel Kurullara Katılımı ve Oy Kullanma Eğilimleri, Sakıp Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, İstanbul, 2009. 748 Melsa Ararat, Ayşe Tansel Çetin, “İMKB’de İşlem Gören Bankaların Kamuya Açıklama Yoğunlukları ve Yönetim Özellikleri”, Sakıp Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, İstanbul, 2008.

208 etmediği bu farklılığın kısmen pay sahipliği yapısı ve şirket hukuku yapısından kaynaklandığı sonucuna ulaşmışlardır. Aksu vd. (2005)’e göre; Herhangi bir şeffaflık eksikliği olduğu takdirde, bu aynı zamanda şirket hakkında gizlenen kötü haberler olduğunun bir göstergesi olacaktır ve yatırımcıların aklında soru işaretlerine sebep olacaktır. Bu nedenle de, bilgilendirme kalitesinin, sermaye maliyeti ve dolayısıyla firma değeri üzerinde olumlu bir etkiye sahip olması beklenmektedir. Aksu vd. İMKB’de faaliyet gösteren 52 firma üzerinde yaptıkları araştırma sonuçlarında ise; özellikle Genel Kurul ve Yönetim bilgilendirmesi kategorisinde en yüksek puanları elde eden şirketlerin, getiri ve muhasebe karlılığı değerleri daha yüksek çıkmış, buna rağmen, çok yönlü regresyon analizlerinde istatistiksel olarak önemli sonuçlara ulaşamamışlardır. İMKB firmalarının, ancak zorunda olunca kamuya açıklama yaptıkları ve ihtiyari bilgilendirme bakımından zayıf oldukları için, bu sonuca ulaşıldığını749, belirtmişlerdir. Bu bağlamda, yapılan sınırlı sayıdaki araştırmalar göstermektedir ki genelde Türk şirketleri, özelde ise Türk bankaları kurumsal yönetişimin temel ilkeleri açısından henüz arzulanan seviyede değildir. Yapılan araştırmalarda özellikle odaklanılan “şeffaflık ve kamuyu aydınlatma” kriterlerinin yerine getirilmesinde eksiklik açısından, Türk bankalarının, diğer şirketlere nazaran göreceli olarak daha iyi durumda olduğu söylenebilir.

4.3. Çalışmanın Önemi Konuya ilişkin önceki araştırmalardan, elde edilen bilgilere dayanarak, “kurumsal yönetişim”, “Basel II kriterleri” ve “kriz yönetimi” konuları ayrı ayrı çalışma konusu yapılmasına karşın, aralarındaki ilintilerin ve etkilerinin bütün olarak araştırılmadığı sonucuna varılmıştır. Yazındaki bu eksikliğin giderilmesi önemli ve gerekli görülmektedir. Çalışma, söz konusu üç konuyu, Türk bankacılık sektörü bağlamında, bütüncül bir yaklaşımla incelemesi ve aralarındaki bağıntıları ortaya koyması açısından önemlidir. Bu yaklaşım, çalışmanın özgün yönünü oluşturmaktadır. Çalışma konusu yapılan üç temel konunun kökenleri araştırıldığında, üçünün de türbülanslı durumlardan istikrara kavuşmaya yönelik çabaları içerdiği tespit edilmektedir.

749 Mine Aksu, Arman Kösedağ, “İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Şirketlerinin Şeffaflık ve Kamuyu Bilgilendirme Bakımından Derecelendirmesi”, 1. Uluslararası ve 7. Ulusal Muhasebe Konferansı, Antalya, 20-24 Nisan 2005.

209

Bu bağlamda, bankacılık sektöründe yaşanan krizlerin kökeninde, kurumsal yönetişimin temel ilkelerinin ihlallerine rastlamaktayız. Ayrıca, yaşanılan krizler öncesinde, Basel II kriterleri ile üzerinde önemle durulan risk yönetimi ve denetim mekanizmalarının tam olarak, bankacılık sektörüne sağlıklı bir zeminde yerleştirilememiş olmasının sancıları görülmektedir. Çalışma, Türk bankacılık sektörünün geçmişteki kırılgan dönemlerinden, günümüzdeki istikrarlı düzeyine gelmesi ile ilgili gelişmeleri ortaya koymasının yanı sıra araştırmanın sonuç ve öneriler kısmında yapılan değerlendirme ile geleceğe ışık tutacaktır.

4.4. Çalışmanın Amacı ve Kısıtları Araştırmanın temel amacı; “Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Kurumsal Yönetişim Uygulamaları Çerçevesinde Krizi Fırsata Çevirme Yaklaşımları”nı ölçmektir. Kurumsal yönetişim ilkeleri uygulamalarını test etmek, Basel II Kriterlerine uyum çalışmalarının hangi aşamada olduğunu tespit etmek ve bu çerçevede Türk bankacılık sektöründe krizi fırsata çevirme yaklaşımlarını analiz etmektir. Bu bağlamda, görgül araştırma ile elde edilen verileri, Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren banka yöneticileri ve konunun ilgilileri için yararlı ve aydınlatıcı bulgulara dönüştürmektir. Çalışmanın alt amaçlarını şu şekilde belirlemek mümkündür; 1. Türk bankacılık sektörünün, gelişmiş ülkelerin bankacılık sistemleri ile entegre olmasına yönelik çalışmalara ışık tutmak, 2. Kurumsal yönetişimin temel ilkelerinin yerine getirilmesinin gerek pay sahipleri gerekse paydaşlar açısından önemini ortaya koymak, 3. Basel II kriterleri ile risk yönetimi ve denetim mekanizmalarının gelişiminin önemini vurgulamak, 4. Geçmiş krizlerde yaşanan tecrübeler ışığında, olası krizlere karşı alınması gereken tedbirleri ortaya koymak. Çalışma, aşağıdaki kısıtlar bağlamında gerçekleşmiştir: - Çalışmanın kuramsal bölümünde incelenen konular, ilintili olmas ına rağmen, muhasebe, finans ve uluslararası iktisat alanları açısından değil, yönetim ve organizasyon disiplini çerçevesinde değerlendirilmiştir. - Görgül araştırmanın hazırlanması ve evrenin belirlenmesi sürecinde, 31 Mart 2009 tarihi itibariyle, Türkiye’de faal olan tüm bankalar ve tüm katılım bankalarının genel müdürlük üst düzey yöneticileri esas alınmıştır. Bu bağlamda, Türkiye Bankalar Birliği’ne kayıtlı 45 banka ve Katılım Bankaları Birliği’ne kayıtlı 4 bankanın genel müdürlük üst 210 düzey yöneticileri (Genel Müdür, Genel Müdür Yrd., Daire Bşk/Birim Md., Yön. Kur. Bşk., Yön. Kur. Bşk. Yrd., Yön. Kur. Üyesi), uygulama alanı olarak baz alınmıştır. Araştırma evreninde bulunan bütün bankaların üst düzey yöneticilerinin hepsine birden ulaşmak mümkün olmadığından, her bankayı temsil eden bir üst düzey yönetici ve bu üst düzey yöneticilerin toplamı, araştırmanın örneklemi olarak belirlenmiştir. - Kurumsal yönetişimin, Basel II kriterlerinin ve kriz yönetiminin bankanın üst düzey yönetimince ele alınması ve uygulamanın, tepe yönetimini birincil öncelikli olarak ilgilendirdiği göz önüne alınırsa, sınırlamanın anlamlı olduğu öngörülmektedir. Çalışmanın banka performansını artırmak ve kriz durumunda krizi fırsata çevirmek isteyen üst düzey yöneticilere yol gösterici olacağı ve bu alanda bilimsel sahaya katkı sağ layacağı düşünülmektedir.

4.5. Çalışmanın Modeli ve Hipotezleri Kurumsal yönetişimin ve Basel II kriterlerinin gereklerini tam olarak uygulayan bankaların, müşterileri nezdinde güven ve saygınlığının yanı sıra, olası krizlere karşı direncinin artacağı ve krizi fırsat çevirebileceği ve bu durumun stratejik rekabet üstünlüğü sağlayacağı varsayılmaktadır. Sebep-sonuç ilişkisini ortaya koyan modelde, kurumsal yönetişim uygulamaları ile krizi fırsata çevirme arasındaki ilişki ölçülmüştür. Araştırmanın bağımsız değişkeni “Kurumsal Yönetişim”, bağımlı deği şkeni ise “Krizi Fırsata Çevirme”dir. Araştırmanın modeli aşağıda yer almaktadır.

Şekil 4.1. Kurumsal Yönetişim ve Krizi Fırsata Çevirme İlişkisi

KURUMSAL YÖNETİŞİM

Şeffaflık (+)

Hesap Verebilirlik (+) KRİZİ FIRSATA (+) Adillik ÇEVİRME (+) Sorumluluk

211

Araştırmada, kurumsal yönetişim (şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik, sorumluluk) ve krizi fırsata çevirme arasındaki ilişkiye bakılmıştır. Basel II kriterlerinin alt yapı çalışmaları büyük ölçüde tamamlanmış olmakla birlikte, uygulamaya henüz tam olarak geçilmemiş olduğu ve uygulama sonuçları olmadığı için ölçüm dışı bırakılmıştır. Ayrıca, Basel II’ye uyum sürecinin hangi aşamada olduğu test edilmiştir. Araştırmanın hipotezleri aşağıda yer almaktadır:

H1: Yönetişim faaliyetlerinden şeffaflık uygulamaları ile bankaların krizi fırsata dönüştürme faaliyetleri arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır.

H2: Yönetişim faaliyetlerinden hesap verebilirlik uygulamaları ile bankaların krizi fırsata dönüştürme faaliyetleri arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır.

H3: Yönetişim faaliyetlerinden adillik uygulamaları ile bankaların krizi fırsata dönüştürme faaliyetleri arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır.

H4: Yönetişim faaliyetlerinden sorumluluk uygulamaları ile bankaların krizi fırsata dönüştürme faaliyetleri arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır.

H5: Bankaların sahiplik durumu bağımsız değişkenine göre, yönetişim faaliyetlerinin alt boyutları arasında anlamlı bir farklılık vardır.

H6: Bankaların Basel II Kriterlerine uyum düzeyleri açısından yönetişim faaliyetlerinin alt boyutları arasında anlamlı bir farklılık vardır.

4.6. Çalışmanın Metodolojisi Çalışma kuramsal ve görgül olmak üzere iki temel araştırma yöntemi kullanılarak hazırlanmıştır. Araştırmada öncelikle literatür taraması yapılmıştır. Bu süreçte, bilimsel kitaplar, ulusal ve uluslararası süreli yayınlar, konu ile ilgili raporlar, tezler ve internet dokümanları değerlendirilmiştir. Görgül araştırma bölümünde ise anket uygulaması yapılmıştır. Araştırma evreni, Türkiye Bankalar Birliği’nin Mart 2009 verilerine göre, Türkiye’de faaliyet gösteren 45 banka ve Katılım Bankaları Birliği’ne bağlı 4 katılım bankasının tümüdür. Ulaşılabilir bir sayı (49) olmasından dolayı örneklem olarak evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. 212

Araştırmanın amaçlarının en iyi düzeyde gerçekleştirilmesi için, anket formunu oluşturan sorular hazırlanırken; Türker Baş’ın Anket750, Remzi Altunışık vd.’nin Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri751, Aziz Akgül vd.’nin SPSS’te İşletme Yönetimi Uygulamaları752 çalışmalarında belirtilen, anket formu hazırlanmasında dikkate alınması gerekli hususlar göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Taslak anket formu, araştırmanın danışmanı, konunun uzmanı akademisyenler ve ilgili sektörde görevli yöneticiler tarafından incelenerek değerlendirilmiş, eleştiriler ve öneriler doğrultusunda sorular, araştırmanın amaçları ve hipotezleri ile karşılaştırılarak yeniden düzenlenmiştir. Pilot uygulama sonucunda, yöneticilerin isim vermekten kaçındıkları için, anketi dolduran yöneticinin ismi anket formundan çıkarılmış ve üst düzey yöneticilere kurum adı verilerek yayınlanmayacağının güvencesi verilmiştir. Araşt ırma için kullanılan anket formu üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; demografik özelliklere ilişkin 4 soru, ikinci bölümde; bankaya ilişkin 4 soru sorulmuştur. Üçüncü bölüm araştırmanın amacına yönelik 43 sorudan oluşmakta olup, sorular şu üç başlıktan oluşmaktadır; 1. Kurumsal Yönetişime İlişkin Sorular (16 adet) 2. Basel II’ye İlişkin Sorular (13 adet) 3. Kriz Yönetimine İlişkin Sorular (14 adet) Anket formuna son şeklini vermeden önce araştırma sorularının, araştırmanın amaç ve hipotezleri ile uyumluluğu ve tutarlılığı sağlanmıştır. Anket formlarının geri dönme oranının artırılması amacıyla, kişisel ilişkiler devreye konulmuş olup, anket formları posta aracılığıyla, elektronik posta aracılığıyla ya da elden yüz yüze yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Nihai şekli verilen anket formu 4 sayfa (7,5 punto) ve toplam 51 sorudan oluşmaktadır. Araştırma soruları, ağırlıklı olarak Likert tipi önem derecelendirme sorularından oluşmakta olup, bunun yanı sıra çoktan seçmeli ve sabit seçenekli sorularda yer almaktadır. Derecelendirme soruları, kurum üst düzey yöneticilerinin ilgili yargıya atfettikleri göreceli değerlerin belirlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.

750 Türker Baş, Anket, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003. 751 Remzi Altunışık, Recai Coşkun, Engin Yıldırım, Serkan Bayraktaroğlu, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, Sakarya Kitabevi, Adapazarı, 2001. 752 Aziz Akgül, Osman Çevik, SPSS’te İşletme Yönetimi Uygulamaları, Emek Ofset, Ankara, 2003. 213

4.7. Araştırma Bulgularının Analizi ve Değerlendirilmesi Araştırma bulgularının analizine geçmeden önce veri girişinde olası hataları tespit etmek ve varsa düzeltmek amacıyla veri temizleme işlemi yapılmıştır. Anket yoluyla elde edilen araştırma verileri, Sosyal Bilimlerde yaygın olarak kullanılan “Statistical Package for the Social Science” (SPSS) programı 15.0 versiyonundan yararlanılarak analiz edilmiştir. Analizlerde, güvenilirlik testi, tanımlayıcı istatistikler, frekans ve yüzde dağılımları, aritmetik ortalama gibi merkezi eğilim ölçüleri ile faktör analizi, farklılık analizleri, korelasyon ve regresyon gibi istatistiksel analiz yöntemlerinden yararlanılmıştır.

4.7.1. Araştırmada Kullanılan Ölçeklerin Güvenilirlikleri Araştırmada kullanılan ölçeklerin ve alt ölçeklerin güvenilirlik kat sayıları (Cronbach Alpha) aşağıda yer almaktadır. KURUMSAL YÖNETİŞİM Şeffaflık α = 0,712 Hesap Verebilirlik α = 0,895 Adillik α = 0,899 Sorumluluk α = 0,847 Toplam Güvenilirlik α = 0,906 KRİZİ FIRSATA ÇEVİRME α = 0,747 Araştırmalarda kullanılan ölçeklerin kabul edilebilir güvenlik katsayısının 0,70 ve üzeri olması gerektiği bilinmektedir. Görüldüğü üzere, araştırmada kullanılan ölçeklerin güvenilirlik katsayısının yüksek ve tatmin edici düzeyde (α >0,70) olduğu gözlenmiştir.

4.7.2. Demografik Özelliklere İlişkin Veriler Araştırmanın bu bölümünde, banka üst düzey yöneticilerinin demografik özelliklerine yönelik sorulmuş olan olgusal sorulara vermiş oldukları yanıtlar, örneklemin genel yapısının gösterilmesi amacıyla, frekans ve % dağılımları tablolar halinde sunulmaktadır.

214

1. Araştırmaya Katılan Üst Düzey Yöneticilerin Yaş Durumu Tablo 4.1’de katılımcıların yaş gruplarına göre dağılımında, 40-49 yaş arası katılımcının çoğunlukta bulunduğu görülmektedir. 20-29 yaş arası % 2,9; 30-39 yaş arası % 20,6; 50-59 yaş arası %20,6; 60 ve üzeri % 5,9’luk oranlara sahiptir.

Tablo 4.1. Üst Düzey Yöneticilerin Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Yaş Grubu Frekans % 20-29 arası 1 2,9 30-39 arası 7 20,6 40-49 arası 17 50,0 50-59 arası 7 20,6 60- ve üzeri 2 5,9 Toplam 34 100,0

2. Katılımcıların Cinsiyet Durumu Tablo 4.2’de katılımcıların cinsiyetlerine göre dağılımında erkeklerin % 94,1 gibi büyük bir orana sahip oldukları görülmektedir. Kadınların oranı ise % 5,9’dur. Kariyer planlamasında, kadınların ev işleri ve çocuk konularındaki engelleyici hususların yansıması üst düzey yönetici bağlamında, araştırmada açıkça görülmektedir.

Tablo 4.2. Katılımcıların Cinsiyet Durumu Cinsiyet Frekans % Erkek 32 94,1 Kadın 2 5,9 Toplam 34 100,0

3. Katılımcıların Eğitim Durumuna Göre Dağılımı Tablo 4.3’de katılımcıların eğitim durumuna göre dağılımına bakıldığında, üniversite mezunu % 61,8; yükseklisans/doktora mezunu % 38,2 oranındadır.

Tablo 4.3. Katılımcıların Eğitim Durumuna Göre Dağılımı

Eğitim Durumu Frekans % Üniversite 21 61,8 Yükseklisans/Doktora 13 38,2 Toplam 34 100,0

215

4. Katılımcıların Bankada Konumu Tablo 4.4’de katılımcıların bankada konumu itibariyle dağılımına bakıldığında, Genel Müdür Yrd. % 38,2; Daire Bşk./Birim Md. % 44,1; Yönetim Kurulu Bşk. % 2,9; Yönetim Kurulu Bşk. Yrd. % 2,9 ve % Yönetim Kurulu Üyesi % 2,9 olduğu görülmektedir.

Tablo 4.4. Katılımcıların Bankada Konumu

Katılımcıların Bankada Konumu Frekans % Genel Müdür Yrd. 13 38,2 Daire Bşk./Birim Md. 15 44,1 Yön.Kur.Bşk. 1 2,9 Yön.Kur.Bşk.Yrd. 1 2,9 Yön.Kur.Üye 4 11,8 Toplam 34 100,0

4.7.3. Bankaya İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler Araştırmaya katılan bankalara ilişkin tanımlayıcı istatistikler aşağıdaki tablolarda yer almaktadır.

1. Bankaların Kategorilerine Göre Dağılımı Tablo 4.5’de bankaların kategorilerine göre dağılımına bakıldığında, kamu bankaları % 8,8; özel bankalar % 29,4; yabancı bankalar % 38,2; kalkınma ve yatırım bankaları % 17,6; katılım bankaları % 5,9’luk oranda dağılım göstermektedir.

Tablo 4.5. Bankaların Kategorilerine Göre Dağılımı

Banka Kategorisi Frekans % Kamu 3 8,8 Özel 10 29,4 Yabancı 13 38,2 Kalkınma ve yatırım 6 17,6 Katılım 2 5,9 Toplam 34 100,0

216

2. Bankada Çalışan Personel Sayısı Tablo 4.6’da bankada çalışan personel sayısı dağılımı, 1-2000 aralığında % 52,9; 2001-4000 aralığında % 11,8; 4001-6000 aralığında % 2,9; 6001-8000 aralığında % 5,9; 8001-10000 aralığında % 8,8; 10001 ve üzerinde % 17,6 oranında çıkmaktadır.

Tablo 4.6. Bankada Çalışan Personel Sayısı

Personel Sayısı Frekans % 1-2000 arası 18 52,9 2001-4000 arası 4 11,8 4001-6000 arası 1 2,9 6001-8000 arası 2 5,9 8001-10000 arası 3 8,8 10001 ve üzeri 6 17,6 Toplam 34 100,0

3. Banka Kuruluş Yılı Tablo 4.7’de Merkez Bankası’nın faaliyete geçme yılı olan 1931 yılı dönüm noktası olarak alındığında, 1860-1931 arası % 8,8; 1932-1993 arası % 76,5; 1994 ve sonrası % 14,7’lik oranda banka kurulmuştur.

Tablo 4.7. Banka Kuruluş Yılı

Kuruluş Yılı Frekans % 1860-1931 arası 3 8,8 1932-1993 arası 26 76,5 1994 ve sonrası 5 14,7 Toplam 34 100,0

217

4. Bankaların Şube Sayısı Dağılımı Tablo 4.8’de bankaların şube sayısı dağılımı, 1-50 arası % 47,1; 51-100 arası % 8,8; 101-150 arası % 2,9; 201-250 arası % 2,9; 251 ve üzerinde % 38,2 oranındadır.

Tablo 4.8. Bankaların Şube Sayısı Dağılımı

Şube Sayısı Frekans % 1-50 16 47,1 51-100 3 8,8 101-150 1 2,9 201-250 1 2,9 251 ve üzeri 13 38,2 Toplam 34 100,0

4.7.4. Kurumsal Yönetişime İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler Araştırmaya katılan bankaların kurumsal yönetişime ilişkin tanımlayıcı istatistikleri aşağıdaki tablolarda yer almaktadır.

1. Katılımcıların Bankasında “Pay Sahipleri İlişkiler Birimi” Bulunup Bulunmama Durumuna Göre Dağılımı Tablo 4.9’da görüldüğü üzere, araştırmaya katılan bankaların % 70,6’sında “Pay Sahipleri İlişkiler Birimi” bulunmakta, % 29.4’ünde ise bulunmamaktadır. “Pay Sahipleri İlişkiler Birimi” bulunan bankalarda kurumsal yönetişim derecesinin daha yüksek düzeyde olduğu söylenebilir.

Tablo 4.9. Katılımcıların Bankasında “Pay Sahipleri İlişkiler Birimi” Bulunup Bulunmama Durumuna Göre Dağılımı

Pay Sahipleri İlişkiler Birimi Frekans % Evet 24 70,6 Hayır 10 29,4 Toplam 34 100,0

218

2. Katılımcıların Bankasında Yönetim Kurulu Üyelerinin Oy Haklarının Eşit Olup Olmama Durumuna Göre Dağılımı Tablo 4.10’a göre, katılımcıların bankasında Yönetim Kurulu üyelerinin oy hakları % 55,9’unda eşit, % 44,1’inde ise eşit değildir. Yönetim Kurulu üyelerinin oy hakları eşit olan bankalarda kurumsal yönetişim derecesinin daha yüksek olduğu ifade edilebilir.

Tablo 4.10. Katılımcıların Bankasında Yönetim Kurulu Üyelerinin Oy Haklarının Eşit Olup Olmama Durumuna Göre Dağılımı Yönetim Kurulu Üyelerinin Oy Frekans % Hakları Eşittir Evet 19 55,9 Hayır 15 44,1 Toplam 34 100,0

3. Banka Genel Müdür'ünün (CEO) Yönetim Kurulu Üyesi Olup Olmama Durumuna Göre Dağılımı Tablo 4.11’de araş tırmaya katılan bankalarda Genel Müdür’ünün (CEO) Yönetim Kurulu üyesi olan banka oranı % 91,2; olmayan banka oranı % 8,8’dir. Genel Müdür’ü (CEO), Yönetim Kurulu üyesi olmayan bankaların, kurumsal yönetişim derecesinin daha yüksek olduğu söylenebilir.

Tablo 4.11. Banka Genel Müdür'ünün (CEO) Yönetim Kurulu Üyesi Olup Olmama Durumuna Göre Dağılımı Banka Genel Müdürü (CEO) Frekans % Yönetim Kurulu Üyesidir Evet 31 91,2 Hayır 3 8,8 Toplam 34 100,0

219

4. Banka Yönetim Kurulunun Yıllık Toplanma Sayısına Göre Dağılımı Tablo 4.12’de görüldüğü üzere, banka Yönetim Kurulunun yıllık toplanma sayısı 1-12 arası % 2,9; 13-24 arası % 35,3; 25 ve üzeri % 61,8 oranında gerçekleşmektedir. Toplanma sayısı oranı yüksek olan bankaların, kurumsal yönetişim derecesinin daha yüksek olduğu belirtilebilir.

Tablo 4.12. Banka Yönetim Kurulunun Yıllık Toplanma Sayısına Göre Dağılımı

Yönetim Kurulunun Yıllık Toplanma Frekans % Sayısı 1-12 kere 1 2,9 13-24 kere 12 35,3 25 ve üzeri 21 61,8 Toplam 34 100,0

5. Yönetim Kurulundaki Kişi Sayısı

Tablo 4.13’de araştırmaya katılan bankaların Yönetim Kurulunda görev alan kişi sayısı 6-10 arası % 50; 11-15 arası % 47,1; 16 ve üzeri % 2,9 oranındadır.

Tablo 4.13. Yönetim Kurulundaki Kişi Sayısı

Yönetim Kurulundaki Kişi Sayısı Frekans % 6-10 arası 17 50,0 11-15 arası 16 47,1 16 ve üzeri 1 2,9 Toplam 34 100,0

220

6. Banka Yönetim Kurulundaki Bağımsız Üye Sayısı Dağılımı Tablo 4.14’de bankaların Yönetim Kurulundaki bağımsız üye sayısı dağılımı 1-2 arası % 61,8; 3-4 arası % 26,5; 5 ve üzeri % 11,8’dir. Bağımsız (şirket dışından) üye oranı yüksek olan bankaların kurumsal yönetişim derecesinin daha yüksek olduğu söylenebilir.

Tablo 4.14 Banka Yönetim Kurulundaki Bağımsız Üye Sayısı Dağılımı Banka Yönetim Kurulundaki Frekans % Bağımsız Üye Sayısı 1-2 arası 21 61,8 3-4 arası 9 26,5 5 ve üzeri 4 11,8 Toplam 34 100,0

7. Yönetim Kurulu Üyelerinin Aynı Zamanda Başka Bir İşletme Yönetim Kurulunda Görev Almasını İsteme Durumu Tablo 4.15’de katılımcı bankaların Yönetim Kurulu üyelerinin aynı zamanda başka bir işletme yönetim kurulunda görev alması ile ilgili soruya % 11,8’i evet, % 35,3’ü hayır, % 52,9’u fark etmez yanıtı vermiştir. Hayır yanıtı veren bankaların kurumsal yönetişim derecesinin daha yüksek olduğu ifade edilebilir.

Tablo 4.15. Yönetim Kurulu Üyelerinin Aynı Zamanda Başka Bir İşletme Yönetim Kurulunda Görev Almasını İsteme Yönetim Kurulu Üyelerinin Aynı Zamanda Başka Bir İşletme Yönetim Frekans % Kurulunda Görev Almasını İsteme Evet 4 11,8 Hayır 12 35,3 Fark etmez 18 52,9 Toplam 34 100,0

221

8. Bankanın Yönetim Kuruluna İlişkin Uygulamaları

Tablo 4.16’da Bankaların Yönetim Kuruluna ilişkin uygulamalarının yüzdesel dağılımı, standart sapma ve aritmetik ortalama sıralamasına göre dağılımı gösterilmekte olup, bankaların yönetim kuruluna ilişkin uygulamalardan “Yönetim Kurulunuzun görev ve sorumluluklarını yerine getirmesinde komitelerden yararlanılması” önermesi 4,4412 aritmetik ortalaması ile en yüksek, “Yönetim Kurulu üyelerinizin bireysel performansının belirli aralıklarla değerlendirilmesi” ise 4,0588 ortalama ile en düşük düzeyde yer almaktadır.

Tablo 4.16. Bankanın Yönetim Kuruluna İlişkin Uygulamaları

K Bankanın Yönetim Kuruluna ı ük ş ük ş

İlişkin Uygulamaları Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas En dü ı SAPMA FREKANS Çok yüksek

S STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Yönetim Kurulunuzun görev ve sorumluluklarını yerine 34 - 2,9 5,9 35,355,9 0,7464 4,4412 1 getirmesinde komitelerden yararlanılması Yönetim Kurulu üyelerinizin banka ile ilgili her türlü bilgiye 34 - - 14,729,4 55,9 0,7434 4,4118 2 zamanında ulaşmalarının sağlanması Yönetim Kurulunuzun çalışmalarının hissedarların 34 - 2,9 5,9 50,041,2 0,7190 4,2941 3 denetimlerine açık olması Üst düzey yöneticilerinizin görev ve sorumluluk açısından 34 2,9 2,9 8,8 41,2 44,1 0,9464 4,2059 4 eşit yetkiye sahip olması Yönetim Kurulu üyelerinizin bireysel performansının belirli 34 2,9 2,9 14,7 44,1 35,3 0,9516 4,0588 5 aralıklarla değerlendirilmesi 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

222

9. Bankanın Pay Sahiplerine (Hissedarlara) İlişkin Uygulamaları Tablo 4.17’de Bankanın Pay Sahiplerine (Hissedarlara) İlişkin Uygulamaları dağılımı gösterilmekte olup, Genel Kurul Toplantısının gündeminden pay sahiplerinin haberdar edilmesi önermesi 4,7059 aritmetik ortalama ile en yüksek, Pay sahiplerinizin paylarını kolaylıkla devredebilmesi ise 4,0882 ortalama ile en düşük çıkmıştır.

Tablo 4.17. Bankanın Pay Sahiplerine (Hissedarlara) İlişkin Uygulamaları

K

Pay Sahiplerine ı ük ş ük

(Hissedarlara) İlişkin ş

Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas Uygulamalar En dü En yüksek ı SAPMA FREKANS S STANDART ORTALAMA AR İ Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Genel Kurul Toplantısının gündeminden pay sahiplerinin 34 2,9 23,573,5 0,52394 4,7059 1 haberdar edilmesi Pay sahipliği haklarının kullanılmasında mevzuata / 34 44,155,9 0,50399 4,5588 2 esas sözleşmeye uyulması Pay sahiplerinin Genel Kurul'da bankanın sermaye ve yönetim 34 5,9 5,9 32,455,9 0,85333 4,3824 3 yapısı ile ilgili kararlarina katılımının sağlanması Azınlık ve yabancı pay sahipleri dahil, tüm pay 34 8,8 14,7 23,5 52,9 1,00843 4,2059 4 sahiplerine eşit haklar tanınması Pay sahiplerinizin paylarını 34 8,8 8,8 38,2 44,1 1,16431 4,0882 5 kolaylıkla devredebilmesi 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

223

10. Bankanın Hissedarlar Hariç Diğer Paydaşlara (Çalışanlar, Alacaklılar, Müşteriler, Tedarikçiler, Sendikalar, Devlet) İlişkin Uygulamaları Tablo 4.18’de Bankanın Hissedarlar Hariç Diğer Paydaşlara (Çalışanlar, Alacaklılar, Müşteriler, Tedarikçiler, Sendikalar, Devlet) İlişkin Uygulamalarının dağılımı gösterilmekte olup, Bankanızın sahip olduğu etik ilkeler doğrultusunda sosyal sorumluluklarına karşı duyarlı bir politika izlemesi önermesi 4,4412 aritmetik ortalama ile en yüksek, Bankanızın Paydaşların haklarının korunmasıyla ilgili politikaları hakkında paydaşları bilgilendirmesi ise 3,9706 ortalama ile en düşük seviyededir.

Tablo 4.18. Bankanın Hissedarlar Hariç Diğer Paydaşlara (Çalışanlar, Alacaklılar, Müşteriler, Tedarikçiler, Sendikalar, Devlet) İlişkin Uygulamaları

Bankanızın Hissedarlar Hariç

K ı

Diğer Paydaşlara (Çalışanlar, ük ş ük Alacaklılar, Müşteriler, ş

Orta Dü Yüksek TMET İ En dü En yüksek ralamas Tedarikçiler, Sendikalar, FREKANS ı SAPMA S STANDART ORTALAMA AR İ Devlet) İlişkin Uygulamaları Ort. Aritmetik N % % % % % Bankanızın sahip olduğu etik ilkeler doğrultusunda sosyal 34 14,7 26,5 58,8 0,74635 4,4412 1 sorumluluklarına karşı duyarlı bir politika izlemesi Bankanızın çalışanları katılımcı bir yönetim anlayışının gereği 2 34 11,8 44,1 44,1 0,68404 4,3235 ilgili konularda (ücret, kariyer, eğitim v.s.) bilgilendirilmesi İş tanımları, performans ve ödüllendirme kriterlerinin 34 5,9 55,9 38,2 0,58881 4,3235 3 belirlenerek çalışanlara duyurulması Paydaşların banka yönetimine katılımını destekleyici 34 5,9 5,9 52,9 35,3 0,79661 4,1765 4 mekanizmaların uygulanması Bankanızın Paydaşların haklarının korunmasıyla ilgili 34 2,9 2,9 14,7 52,9 26,5 0,90404 3,9706 5 politikaları hakkında paydaşları bilgilendirmesi 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

224

11. Bankanın Şeffaflık İlkesine İlişkin Uygulamaları Tablo 4.19’da Bankanın Şeffaflık İlkesine İlişkin Uygulamalarının dağılımı gösterilmekte olup, Bankanızın faaliyet sonuçlarının kamuya açıklanması önermesi 4,6765 aritmetik ortalama ile en yüksek, Bankanızı denetleyen bağımsız denetim kuruluşunun yasal süreden daha erken rotasyona tabi tutulması ise 4,1176 ortalama ile en düşük düzeyde yer almaktadır. Şeffaflık alanında ulaştığımız sonuç, Ararat vd. (2008) yaptıkları araşt ırmada ulaştıkları sonuçla paralellik taşımaktadır.

Tablo 4.19. Bankanın Şeffaflık İlkesine İlişkin Uygulamaları

K ı ük

Bankanın Şeffaflık İlkesine ş ük ş

İlişkin Uygulamaları Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas En dü En yüksek ı SAPMA FREKANS S STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Bankanızın faaliyet sonuçlarının kamuya 34 32,467,6 0,47486 4,67651 açıklanması Bankanızın geleceği ile ilgili tahminler ve dayandığı 34 2,9 5,9 32,4 58,8 0,74814 4,4706 2 gerekçelerin kamuya açıklanması Bankanızın faaliyetlerinin toplum tarafından daha kolay 34 8,8 35,3 55,9 0,66220 4,4706 3 anlaşılabilmesinin sağlanması Bankanızı denetleyen bağımsız denetim kuruluşunun yasal 34 8,8 2,9 8,8 26,5 52,9 1,24960 4,1176 4 süreden daha erken rotasyona tabi tutulması 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

225

12. Bankanın Hesap Verebilirlik İlkesine İlişkin Uygulamaları Tablo 4.20’de Bankanın Hesap Verebilirlik İlkesine İlişkin Uygulamalarının dağılımı gösterilmekte olup, Bankanızda hesap verebilirlik için gerekli mekanizmaların kurulması önermesi 4,5294 aritmetik ortalama ile en yüksek, Yönetim Kurulunuzun hesap verebilir olmasının koordinasyonu artırması ise 4,2647 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır.

Tablo 4.20. Bankanın Hesap Verebilirlik İlkesine İlişkin Uygulamaları

K ı ük

Bankanın Hesap Verebilirlik ş ük ş

İlkesine İlişkin Uygulamaları Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas En dü En yüksek ı SAPMA FREKANS S STANDART ORTALAMA AR İ Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Bankanızda hesap verebilirlik için gerekli mekanizmaların 34 2,9 2,9 32,4 61,8 0,70648 4,5294 1 kurulması Yönetim Kurulu üyelerinizin pay sahiplerine karşı hesap 34 2,9 8,8 29,458,8 0,89163 4,4118 2 verme zorunluluğu Bankanızda hesap veremeyen yöneticilere yaptırım 34 2,9 2,9 5,9 32,4 55,9 0,94972 4,3529 3 uygulanmasi Yönetim Kurulunuzun hesap verebilir olmasının 34 2,9 11,8 41,2 44,1 0,79043 4,2647 4 koordinasyonu artırması 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

226

13. Bankanın Adillik İlkesine İlişkin Uygulamaları Tablo 4.21’de Bankanın Adillik İlkesine İlişkin Uygulamalarının dağılımı gösterilmekte olup, İhtiyaç duyulan bilginin bu bilgiyi kullanacak olan banka içi ve dışı gruplara farklılık yaratmayacak şekilde iletilmesi 4,7353 aritmetik ortalama ile en yüksek, Pay sahiplerinin kendilerini güvence altında hissetmesi ise 4,5882 ortalama ile en düşük düzeyde gerçekleşmiştir.

Tablo 4.21. Bankanın Adillik İlkesine İlişkin Uygulamaları

K ı ük

Bankanın Adillik İlkesine ş ük ş

İlişkin Uygulamaları Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas En dü En yüksek ı SAPMA FREKANS S STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % İhtiyaç duyulan bilginin bu bilgiyi kullanacak olan banka 34 5,9 14,7 79,4 0,56723 4,7353 1 içi ve dışı gruplara farklılık yaratmayacak şekilde iletilmesi Bütün hissedarlara eşit muamele yapılmasının güvence 34 2,9 29,4 67,6 0,54397 4,6471 2 altına alınması Alınan kararlardan etkilenen 3 tüm kesimlere karsi eşit 34 2,9 5,9 14,7 76,5 0,73371 4,6471 uzaklıkta olması Pay sahiplerinin kendilerini 34 2,9 5,9 20,6 70,6 0,74336 4,5882 4 güvence altında hissetmesi 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

227

14. Bankanın Sorumluluk İlkesine İlişkin Uygulamaları Tablo 4.22’de Bankanın Sorumluluk İlkesine İlişkin Uygulamalarının dağılımı gösterilmekte olup, Bankanızın toplumla aynı anda gelişmesine katkısı olacak işlemleri hayata geçirmesi önermesi 4,5882 aritmetik ortalama ile en yüksek, Bankanızın sosyal paydaşlarına karşı çevresel, ekonomik ve sosyal etkiler yaratması ise 4,3824 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır.

Tablo 4.22. Bankanın Sorumluluk İlkesine İlişkin Uygulamaları

K ı ük

Bankanın Sorumluluk ş ük ş

İlkesine İlişkin Uygulamaları Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas En dü En yüksek ı SAPMA FREKANS S STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Bankanızın toplumla aynı anda gelişmesine katkısı olacak 34 5,9 29,4 64,7 0,60891 4,5882 1 işlemleri hayata geçirmesi Bankanızın hissedarlar, kanun ya da sendika sözleşmesi 34 17,6 20,6 61,8 0,78591 4,4412 2 tarafından öngörülen yükümlülüklere uyması Bankanızın toplumdaki diğer tamamlayıcı gruplara karşı 34 2,9 2,9 41,2 52,9 0,70458 4,4412 3 yükümlülüklerini yerine getirmesi Bankanızın sosyal paydaşlarına karşı çevresel, ekonomik ve 34 2,9 8,8 35,3 52,9 0,77907 4,3824 4 sosyal etkiler yaratması 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

228

15. Bankanın Temel Hedefleri Tablo 4.23’de Bankanın Temel Hedeflerinin dağılımı gösterilmekte olup, Finansal raporlama sürecinde şeffaflığın artırılması önermesi 4,5000 aritmetik ortalama ile en yüksek, Hissedar haklarının güçlendirilmesi ise 4,0294 ortalama ile en düşük düzeyde gerçekleşmiştir.

Tablo 4.23. Bankanın Temel Hedefleri

K ı ük ş ük

Bankanın Temel Hedefleri ş

Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas En dü En yüksek ı SAPMA FREKANS S STANDART ORTALAMA AR İ Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Finansal raporlama sürecinde 34 2,9 2,9 35,3 58,8 0,70711 4,5000 1 şeffaflığın artırılması Yaptırımların ve bunların 34 2,9 11,8 35,3 50,0 0,80606 4,3235 2 icrasının geliştirilmesi Muhasebe yeknesaklarının 3 34 17,6 35,3 47,1 0,75996 4,2941 geliştirilmesi Haksız kazancın önüne 34 5,9 17,6 23,5 52,9 0,95533 4,2353 4 geçilmesi Rekabetin teşvik edilmesi 34 2,9 23,5 26,5 47,1 0,90355 4,1765 5 Hissedar haklarının 34 2,9 2,9 11,8 52,9 29,4 0,90404 4,0294 6 güçlendirilmesi 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

229

16. Kurumsal Yönetişim Uygulamalarının Banka Performansına Yaptığı Katkı Tablo 4.24’de Kurumsal Yönetişim Uygulamalarının Banka Performansına Yaptığı Katkının dağılımı gösterilmekte olup, Kurumsal yönetişim ile banka performansı arasında doğru yönlü bir ilişki bulunması ve Kurumsal yönetişimin gelişmesinin banka değerini artırması önermesi 4,4412 aritmetik ortalama ile en yüksek, Toplumun çıkarlarını gözeten yönetimin banka performansını artırması ise 4,2353 ortalama ile en düşük düzeydedir. Cornett vd. (2009); ABD’de en büyük holdinglere ait bankalarda, performans, yönetimin kazançları ve kurumsal yönetişim üzerine yaptıkları araştırmada, yönetim kurulunun bağımsızlığı ile yönetimin kazançları arasında pozitif ve çift yönlü bir ilişki bulunduğu753, sonucuna ulaşmışlardır. Bauer vd. (2008); Japon firmaları üzerinde yaptığı araştırmada, iyi kurumsal yönetişime sahip firmaların, zayıf yönetişime sahip firmalara göre, yıllık % 15’e kadar varan pozitif yönlü önemli performans farkına ulaştığını754, tespit etmişlerdir. Yapılan araştırmalarla, ulaştığımız sonuçlar arasında paralellik bulunmakta olup, kurumsal yönetişim uygulamalarının banka performansına yaptığı katkının pozitif yönlü olduğu ve banka değerini artırmaya yönelik olumlu gelişme içerdiği vurgulanabilir.

Tablo 4.24. Kurumsal Yönetişim Uygulamalarının Banka Performansına Yaptığı Katkı

K

Kurumsal Yönetişim ı ük ş ük

Uygulamalarının Banka ş

Orta Dü Yüksek TMET İ ralamas Performansına Yaptığı Katkı En dü En yüksek ı SAPMA FREKANS S STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Kurumsal yönetişim ile banka 1 performansı arasında doğru 34 2,9 5,9 35,3 55,9 0,74635 4,4412 yönlü bir ilişki bulunması Kurumsal yönetişimin gelişmesinin banka değerini 34 2,9 8,8 29,4 58,8 0,78591 4,4412 2 artırması Kurumsal yönetişim, banka performansı ilişkisinde 34 2,9 50,0 47,1 0,65679 4,4118 3 yatırımcı güveninin kazanımı Toplumun çıkarlarını gözeten yönetimin banka performansını 34 2,9 14,7 38,2 44,1 0,81868 4,2353 4 artırması 1= En düşük, 2=Düşük, 3=Orta, 4=Yüksek, 5=En yüksek

753 Marcia Millon Cornett, Jamie John McNutt, Hassan Tehranian, “Corporate Governance and Earning Management at Large U.S. Bank Holding Companies”, Journal of Corporate Finance, Vol: 15, 2009, ss. 412-430. 754 Rob Bauer, Bart Frijns, Roger Otten, Alireza Tourani, “The Impact of Corporate Governance on Corporate Performance: Evidence from Japan”, Pacific-Basin Finance Journal, Vol: 16, 2008, ss. 236-251. 230

4.7.5. Basel II’ye İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler Araştırmaya katılan bankaların Basel II’ye ilişkin tanımlayıcı istatistikleri aşağıdaki tablolarda yer almaktadır.

17. Risk Yönetimi Modellemesi İçin Veri Tabanınızın Yeterlilik Düzeyi

Tablo 4.25’de görüldüğü üzere Risk Yönetimi Modellemesi İçin Veri Tabanınızın Yeterlilik Düzeyinin dağılımı gösterilmekte olup, yetersiz % 2,9; orta % 2,9; yeterli % 82,4; çok yeterli % 11,8 düzeyinde çıkmıştır. Bu bağlamda, Türk Bankacılık Sektörünün Risk Yönetimi Modellemesi için Veri Tabanının Yeterlilik Düzeyinin tatmin edici olduğu söylenebilir.

Tablo 4.25. Risk Yönetimi Modellemesi İçin Veri Tabanınızın Yeterlilik Düzeyi Risk Yönetimi Modellemesi İçin Veri Frekans % Tabanınızın Yeterlilik Düzeyi

1 2,9 Yetersiz

1 2,9 Orta

28 82,4 Yeterli

4 11,8 Çok yeterli

34 100,0 Toplam

231

18. Basel II Kriterlerinin Temel Amaçlarına İlişkin Önem Algılaması Tablo 4.26’da Basel II Kriterlerinin Temel Amaçlarına İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Sermaye yeterliliği unsurlarının etkinliğini artırmak ve Verimli bir bankacılık sistemi oluşturarak finansal istikrara katkıda bulunmak önermesi 4,3529 aritmetik ortalama ile en yüksek, Risk yönetimini geliştirmek ise 4,1765 ortalama ile en düşük düzeyde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinde TMSF’na devrolunan bankaların risklerini, sermayelerinin karşılamadığı, verimsiz ve istikrarsız yapıda çalıştıkları göz önüne alınırsa, Basel II’nin bu tür olumsuzluklara karşı direnç artırıcı yönü oldukça anlamlıdır.

Tablo 4.26. Basel II Kriterlerinin Temel Amaçlarına İlişkin Önem Algılaması

K ı Basel II Kriterlerinin Temel ğ il

Amaçları De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Sermaye yeterliliği unsurlarının 34 2,9 11,8 29,4 55,9 0,91725 4,3529 1 etkinliğini artırmak Verimli bir bankacılık sistemi oluşturarak finansal istikrara 34 2,9 8,8 38,2 50,0 0,77391 4,3529 2 katkıda bulunmak Piyasa disiplinini geliştirmek 34 2,9 8,8 44,144,1 0,86371 4,2647 3 Krizlere karşı savunma kalkanı 34 2,9 11,8 38,2 47,1 0,89811 4,2647 4 oluşturmak Risk yönetimini geliştirmek 34 5,9 5,9 52,9 35,3 0,79661 4,1765 5

1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

232

19. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sistemini En Çok Zorlayacağı Konulara İlişkin Önem Algılaması Tablo 4.27’de Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sistemini En Çok Zorlayacağı Konulara İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Kredi müşterisinin derecelendirilmesi (rating) önermesi 4,1765 aritmetik ortalama ile en yüksek, Ek Maliyet ise 3,2353 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Türkiye’de işletmelerin % 99 gibi büyük bir oranını KOBİ’lerin oluşturması ve kredi derecelendirmede yüksek faiz oranlarıyla faizlendirilecek olmaları her iki tarafı da zor durumda bırakacağı açıkça görülmektedir. Zorluk KOBİ’ler için yüksek faiz, bankalar için yüksek riskten kaynaklanmaktadır.

Tablo 4.27. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sistemini En Çok Zorlayacağı Konulara İlişkin Önem Algılaması

K

Basel II Kriterlerinin Türk ı

Bankacılık Sistemini En Çok ğ il

De Önemli Önemli TMET İ

Zorlayacağı Konular ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Kredi müşterisinin 34 2,9 2,9 8,8 44,1 41,2 0,93649 4,1765 1 derecelendirilmesi (rating) Kredinin fiyatlandırılması 34 8,8 23,5 35,3 32,4 0,96508 3,9118 2

Sermaye yeterliliği 34 11,8 17,6 38,2 32,4 0,99598 3,9118 3

Risk kültürünün yerleşmesi 34 8,8 20,6 47,1 23,5 0,89213 3,8529 4

Ek Maliyet 34 2,9 14,7 47,1 26,5 8,8 0,92307 3,2353 5

1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

233

20. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne Yönelik Olası Faydaları

Tablo 4.28’de Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne Yönelik Olası Faydalarının dağılımı gösterilmekte olup, Bankaların müşterileri konumundaki şirketlerin kurumsal yönetişim yapılarında iyileşme önermesi 4,1765 aritmetik ortalama ile en yüksek, Bankaların kriz senaryolarına uygun risk yönetimi anlayışını geliştirme ise 3,9706 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda, şirketlerin kurumsal yönetişim yapılarının iyileşmesi, derecelendirme (rating) konusunda da şirket lehinde sonuçların çıkması dolayısıyla, krediyi daha ucuza maledebilme imkanı sağlayacaktır. Öte yandan, bankalar için ise daha az riskli işletmelerle çalışma avantajı doğacaktır.

Tablo 4.28. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne Yönelik Olası Faydaları

K

Basel II Kriterlerinin Türk ı

Bankacılık Sektörüne Yönelik ğ il

De Önemli Önemli TMET İ

Olası Faydaları ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Bankaların müşterileri konumundaki şirketlerin 34 2,9 17,6 38,2 41,2 0,83378 4,1765 1 kurumsal yönetişim yapılarında iyileşme Bankalarca standart kriterlere göre objektif değerlendirme 34 2,9 5,9 5,9 41,2 44,1 0,99911 4,1765 2 imkanı sağlanması Bankalar tarafindan kamuya açıklanacak bilgiler aracılığıyla 34 2,9 8,8 58,8 29,4 0,70205 4,1471 3 piyasa disiplininin artması Bankaların sermaye yapısının 34 5,9 5,9 8,8 35,3 44,1 1,15316 4,0588 4 güçlendirilmesi Bankaların kriz senaryolarına uygun risk yönetimi anlayışını 34 2,9 20,6 52,9 23,5 0,75820 3,9706 5 geliştirme 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

234

21. Bankaların Basel II Uyum Çalışmaları Aşaması Tablo 4.29’da Bankaların Basel II Uyum Çalışmaları Aşamasının dağılımı gösterilmekte olup, Bankalar Basel II Kriterlerine uyum çalışmalarında, Bütçe tahsisi yapıldı henüz başlamadı % 5,9; Çalışmalar kısmen tamamlandı % 17,6; Çalışmalar önemli ölçüde tamamlandı % 47,1; Çalışmalar %100 tamamlandı % 29,4 düzeyinde çıkmıştır. Bu bağlamda, Türk bankacılık sektörünün Basel II’ye uyum çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı söylenebilir.

Tablo 4.29. Bankaların Basel II Uyum Çalışmaları Aşaması

Bankaların Basel II Uyum Çalışmaları Aşaması Frekans %

Bütçe tahsisi yapıldı henüz başlamadı 2 5,9

6 17,6 Çalışmalar kısmen tamamlandı

16 47,1 Çalışmalar önemli ölçüde tamamlandı

10 29,4 Çalışmalar %100 tamamlandı

34 100,0 Toplam

235

22. Basel II Kriterlerine Uyum Sürecinde Yapılması Planlanan Yatırımlar

Tablo 4.30’da Basel II Kriterlerine Uyum Sürecinde Yapılması Planlanan Yatırımların dağılımı gösterilmekte olup, Yetişmiş insan kaynağı önermesi 4,2941 aritmetik ortalama ile en yüksek, Danışmanlık hizmetleri ise 3,7941 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Yetişmiş insan kaynağının bankalar için ne kadar önemli olduğu dağılımda da görülmektedir.

Tablo 4.30. Basel II Kriterlerine Uyum Sürecinde Yapılması Planlanan Yatırımlar

K

Basel II Kriterlerine Uyum ı

Sürecinde Yapılması ğ il

De Önemli Önemli TMET İ

Planlanan Yatırımlar ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Yetişmiş insan kaynağı 34 2,9 8,8 44,1 44,1 0,75996 4,2941 1

Veri temini 34 8,8 8,8 50,0 32,4 0,88561 4,0588 2

Bilgi işlem sistemi 34 2,9 20,6 52,9 23,5 0,85071 3,9412 3

Danışmanlık hizmetleri 34 2,9 11,8 20,6 32,4 32,4 1,12221 3,7941 4

1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

236

23. Basel II Kriterlerinin Uygulanması Sürecindeki En Önemli Engeller/ Kısıtlar/ Sorunlar

Tablo 4.31’de Basel II Kriterlerinin Uygulanması Sürecindeki En Önemli Engeller/ Kısıtlar/ Sorunların dağılımı gösterilmekte olup, Nitelikli ihtisas personeli önermesi 3,9706 aritmetik ortalama ile en yüksek, Bütçe ise 3,0588 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda nitelikli insan kaynağının önemi açıkça belli olmaktadır.

Tablo 4.31. Basel II Kriterlerinin Uygulanması Sürecindeki En Önemli Engeller/ Kısıtlar/ Sorunlar

Basel II Kriterlerinin

K ı Uygulanması Sürecindeki En ğ il

Önemli Engeller/ Kısıtlar/ De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli

Sorunlar S Orta Derecede Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Nitelikli ihtisas personeli 34 8,8 5,9 5,9 38,2 41,2 1,24280 3,9706 1 PD (temerrüt olasılığı) ile ilgili 34 2,9 14,7 20,6 38,2 23,5 1,09772 3,6471 2 veri Basel II’nin anlaşılamaması 34 8,8 14,7 11,8 32,4 32,4 1,32304 3,6471 3 LGD (temerrütteki kayıp) ile 34 5,9 8,8 23,5 41,2 20,6 1,10137 3,6176 4 ilgili veri EAD (temerrüt altındaki risk) 34 5,9 11,8 26,5 38,2 17,6 1,10782 3,5000 5 ile ilgili veri Bütçe 34 11,8 23,5 23,5 29,4 11,8 1,22947 3,0588 6

1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

237

24. Basel II Kriterleri Çerçevesinde Bankaların Risklere Karşı Uyum Düzeyi

Tablo 4.32’de Basel II Kriterleri Çerçevesinde Bankaların Risklere Karşı Uyum Düzeyinin dağılımı gösterilmekte olup, Piyasa riskine ilişkin uyum düzeyi önermesi 4,1471 aritmetik ortalama ile en yüksek, Kredi riskine ilişkin uyum düzeyi ise 4,0294 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Küresel krizin, piyasalar üzerinde yarattığı olumsuz etki ile ulaşılan sonuçlar arasında paralellik görülmektedir.

Tablo 4.32. Basel II Kriterleri Çerçevesinde Bankaların Risklere Karşı Uyum Düzeyi

K

Basel II Kriterleri ı

Çerçevesinde Bankaların ğ il

De Uyumlu Uyumlu TMET İ

Risklere Karşı Uyum Düzeyi ralamas ı SAPMA FREKANS Az Uyumlu Hiç Uyumlu Tam Uyumlu S Büyük Ölçüde Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Piyasa riskine ilişkin uyum 34 20,644,1 35,3 0,74396 4,1471 1 düzeyi Operasyonel riske karşı uyum 34 5,9 11,8 50,0 32,4 0,83003 4,0882 2 düzeyi Kredi riskine ilişkin uyum 34 5,9 17,6 38,2 38,2 1,05845 4,0294 3 düzeyi 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

238

25. Basel II’de Asgari Sermaye Gereksinimi Normlarının Amaçlarına İlişkin Önem Algılaması

Tablo 4.33’de Basel II’de Asgari Sermaye Gereksinimi Normlarının Amaçlarına İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Bankaların denetim ve gözetimlerinin risk odaklı ve proaktif olarak gerçekleştirilmesi önermesi 4,4412 aritmetik ortalama ile en yüksek, Uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi ise 3,8824 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır.

Tablo 4.33. Basel II’de Asgari Sermaye Gereksinimi Normlarının Amaçlarına İlişkin Önem Algılaması

K

Basel II’de Asgari Sermaye ı

Gereksinimi Normlarının ğ il

De Önemli Önemli TMET İ

Amaçları ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Bankaların denetim ve gözetimlerinin risk odaklı ve 1 34 5,9 44,1 50,0 0,61255 4,4412 proaktif olarak gerçekleştirilmesi Finansal sistemde istikrarın ve etkin piyasa disiplininin 34 2,9 11,8 35,3 50,0 0,90552 4,2941 2 sağlanması Bankalar için kontrol 34 2,9 11,8 52,9 32,4 0,74396 4,1471 3 kültürünün tesisi Bankalar için iyi kurumsal yönetim yapısının, risk 34 2,9 14,7 61,8 20,6 0,69631 4,0000 4 kültürünün tesisi Uluslararası işbirliğinin 34 29,4 52,9 17,6 0,68599 3,8824 5 güçlendirilmesi 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

239

26. Kredi Riski Yönetimine İlişkin İlkelerin Uygulamaları

Tablo 4.34’de Kredi Riski Yönetimine İlişkin İlkelerin Uygulamalarının dağılımı gösterilmekte olup, Kredi riskinde yeterli kontrolün sağlanması önermesi 4,3824 aritmetik ortalama ile en yüksek, Kredi riskiyle ilgili uygun ortamın oluşturulması ise 3,9706 ortalama ile en düşük düzeyde gerçekleşmiştir.

Tablo 4.34. Kredi Riski Yönetimine İlişkin İlkelerin Uygulamaları

K ı Kredi Riski Yönetimine ğ il

İlişkin İlkelerin Uygulamaları De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede Orta Derecede STANDART ORTALAMA AR İ Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Kredi riskinde yeterli kontrolün 34 2,9 2,9 44,1 50,0 0,81704 4,3824 1 sağlanması Kredi verme sürecinin etkin 34 2,9 58,8 38,2 0,54397 4,3529 2 biçimde izlenmesi Uygun kredi yönetimi, ölçümü ve izleme işlevlerinin 34 17,6 41,2 41,2 0,74096 4,2353 3 sürdürülmesi Kredi riskiyle ilgili uygun 34 2,9 23,5 47,1 26,5 0,79717 3,9706 4 ortamın oluşturulması 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

240

27. Yapısal Blokların Uygulanabilmesi İçin Gerekli Temel Sistemlere İlişkin Önem Algılaması

Tablo 4.35’de Yapısal Blokların Uygulanabilmesi İçin Gerekli Temel Sistemlere İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Risk odaklı denetim sistemi (bağımsız dış denetim ve otoritenin kamusal denetimi) önermesi 4,4412 aritmetik ortalama ile en yüksek, Kurumsal yönetişim uygulamaları değerlendirme sistemi ise 3,8824 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır.

Tablo 4.35. Yapısal Blokların Uygulanabilmesi İçin Gerekli Temel Sistemlere İlişkin Önem Algılaması

K

Yapısal Blokların ı

Uygulanabilmesi İçin Gerekli ğ il

De Önemli Önemli TMET İ

Temel Sistemler ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Risk odaklı denetim sistemi (bağımsız dış denetim ve 34 5,9 44,1 50,0 0,61255 4,4412 1 otoritenin kamusal denetimi) Risk odaklı muhasebe ve 2 34 5,9 50,0 44,1 0,60376 4,3824 yönetim bilgi sistemleri Etkin iç kontrol sistemleri 34 11,841,2 47,1 0,69117 4,3529 3 Risk (kredi, piyasa, operasyonel, diğer) veri 34 5,9 52,9 41,2 0,59708 4,3529 4 tabanları yönetim sistemi Stratejik planlama sistemi 34 20,6 32,4 47,1 0,79043 4,2647 5 Risk provizyonu ayırma ve teminat değerlendirme 34 17,6 41,2 41,2 0,74096 4,2353 6 sistemleri Kamuyu aydınlatma sistemi 34 2,9 41,2 14,7 41,2 0,80827 4,2059 7 (hesap verebilirlik) Kurum çapında entegre etkin 34 17,6 55,9 26,5 0,66822 4,0882 8 risk yönetimi sistemleri Kurum çapında özkaynak 34 2,9 23,5 38,2 35,3 0,85071 4,0588 9 değerlendirme sistemleri Kurumsal yönetişim uygulamaları değerlendirme 34 2,9 38,2 26,5 32,4 0,91336 3,8824 10 sistemi 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli 241

28. Kredi Riski Ölçüm Modelleri Tablo 4.36’da Kredi Riski Ölçüm Modellerinin dağılımı gösterilmekte olup, Credimetrics % 29,4; Moddy's KMV % 17,6; Creditrisk % 26,5; Banka Kendi Yöntemi % 26,5 oranında tercih edilmektedir.

Tablo 4.36. Kredi Riski Ölçüm Modelleri

Kredi Riski Ölçüm Modelleri Frekans %

10 29,4 Credimetrics

6 17,6 Moddy's KMV

9 26,5 Creditrisk

9 26,5 Banka Kendi Yöntemi

34 100,0 Toplam

29. Riske Maruz Değer (RMD) Hesaplamasında Kullanılan Yöntemler Tablo 4.37’de Riske Maruz Değer (RMD) Hesaplamasında Kullanılan Yöntemlerin dağılımı gösterilmekte olup, Tarihsel Benzetim Yöntemi % 29,4; Monte Carlo Simülasyonu % 26,5; Parametrik Yöntem % 20,6; Banka Kendi Yöntemi % 23,5 oranında kullanılmaktadır.

Tablo 4.37. Riske Maruz Değer (RMD) Hesaplamasında Kullanılan Yöntemler

Riske Maruz Değer (RMD) Hesaplamasında Frekans % Kullanılan Yöntemler

10 29,4 Tarihsel Benzetim Yöntemi

9 26,5 Monte Carlo Simülasyonu

7 20,6 Parametrik Yöntem

8 23,5 Banka Kendi Yöntemi

34 100,0 Toplam

242

4.7.6. Kriz Yönetimine İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler Kriz yönetimine ilişkin tanımlayıcı istatistikler aşağıdaki tablolarda yer almaktadır. 30. Bankacılık Krizlerinin Temel Nedenleri

Tablo 4.38’de Bankacılık Krizlerinin Temel Nedenlerinin dağılımı gösterilmekte olup, Küresel piyasalardaki olumsuzluklar önermesi 4,5832 aritmetik ortalama ile en yüksek, Yüksek enflasyonun mali sektördeki dengeleri bozması ise 3,3529 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Yaşanılan küresel krizin yıkıcı etkileri göz önüne alınırsa, en yüksek çıkan değerin gerçek durumla örtüştüğü ve anlamlı olduğu ifade edilebilir.

Tablo 4.38. Bankacılık Krizlerinin Temel Nedenleri

K ı Bankacılık Krizlerinin Temel ğ il

Nedenleri De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Küresel piyasalardaki 34 2,9 35,3 61,8 0,55692 4,5832 1 olumsuzluklar Siyasi istikrarsızlıklar 34 5,9 5,9 52,9 35,3 0,69117 4,3529 2 Döviz piyasalarındaki 34 14,7 41,2 44,1 0,71898 4,2941 3 istikrarsızlıklar Uluslararası bankacılıktaki 34 11,8 41,2 47,1 0,79661 4,1765 4 dalgalanmalar Bankacılık kesimindeki 34 2,9 5,9 8,8 38,2 44,1 1,01898 4,1471 5 sorunlar Geleceğe dönük belirsizlik 34 20,6 47,1 32,4 0,72883 4,1176 6 Milli paranın değerindeki 34 8,8 2,9 58,8 29,4 0,83003 4,0882 7 değişiklikler Fiyat değişmeleri ile ilgili 34 20,6 8,8 32,4 38,2 1,14851 3,8824 8 beklentilerin paniğe yol açması Borçlanmaya bağlı hızlı 34 11,8 20,6 38,2 29,4 0,98880 3,8529 9 büyüme Kredi talebindeki ani ve hızlı 34 11,8 32,4 35,3 20,6 0,94972 3,6471 10 artışlar Denetimsiz rekabet 34 11,8 32,4 41,2 14,7 0,89163 3,5882 11 Yüksek enflasyonun mali 34 2,9 14,7 35,3 38,2 8,8 0,94972 3,3529 12 sektördeki dengeleri bozması 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli 243

31. Bankacılık Krizlerine Karşı İyi Bir Denetim Sisteminin Dört Kontrol Seviyesinin Önem Derecesi Tablo 4.39’da Bankacılık Krizlerine Karşı İyi Bir Denetim Sisteminin Dört Kontrol Seviyesinin Önem Derecesinin dağılımı gösterilmekte olup, Bankanın kendi bünyesinde oluşturduğu organizasyona bağlı iç kontrol faaliyetleri önermesi 4,2353 aritmetik ortalama ile en yüksek, diğer üç önerme ise 4,1176 ortalama ile aynı seviyede çıkmıştır.

Tablo 4.39. Bankacılık Krizlerine Karşı İyi Bir Denetim Sisteminin Dört Kontrol Seviyesinin Önem Derecesi

Bankacılık Krizlerine Karşı

K ı İyi Bir Denetim Sisteminin ğ il

Dört Kontrol Seviyesinin De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli

Önem Derecesi S Orta Derecede Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Bankanın kendi bünyesinde oluşturduğu organizasyona 34 11,8 52,9 35,3 0,65407 4,2353 1 bağlı iç kontrol faaliyetleri Yönetim faaliyetlerine dayanan 34 5,9 14,7 41,2 38,2 0,87956 4,1176 2 yönetim kurulu kontrolleri Bağımsız dış denetim kuruluşlarının gerçekleştirdiği 34 20,6 47,1 32,4 0,72883 4,1176 3 periyodik dış denetim faaliyetleri Her ülkenin bankacılık kesimi üzerinde gerçekleştirilen 34 2,9 14,7 50,0 32,4 0,76929 4,1176 4 bağımsız denetim ve gözetim kuruluş faaliyetleri 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

244

32. Kurumsal Yönetişim İlkelerinin İhlal Edilmesinin Bankacılık Krizlerine Etkisi

Tablo 4.40’da Kurumsal Yönetişim İlkelerinin İhlal Edilmesinin Bankacılık Krizlerine Etkisinin dağılımı gösterilmekte olup, Adillik ilkesinin ihlal edilmesi önermesi 4,2941 aritmetik ortalama ile en yüksek, Şeffaflık ilkesinin ihlal edilmesi ise 4,1765 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır.

Tablo 4.40. Kurumsal Yönetişim İlkelerinin İhlal Edilmesinin Bankacılık Krizlerine Etkisi

K

Kurumsal Yönetişim ı İlkelerinin İhlal Edilmesinin

Etkiler Etkiler TMET İ ralamas

Bankacılık Krizlerine Etkisi Az Etkiler ı SAPMA FREKANS Çok Etkiler S Hiç Etkilemez Hiç Etkilemez Orta Derecede Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % 1 Adillik ilkesinin ihlal edilmesi 34 20,6 29,4 50,0 0,79884 4,2941 Hesap verebilirlik ilkesinin 34 8,8 55,9 35,3 0,61835 4,2647 2 ihlal edilmesi Sorumluluk ilkesinin ihlal 34 2,9 5,9 55,9 35,3 0,69887 4,2353 3 edilmesi Şeffaflık ilkesinin ihlal 34 2,9 11,8 50,0 35,3 0,75761 4,1765 4 edilmesi 1= Hiç Etkilemez, 2= Az Etkiler, 3= Orta Derecede Etkiler, 4= Etkiler, 5= Çok Etkiler

245

33. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sisteminde Krizi Önleyecek Muhtemel Etkileri

Tablo 4.41’de Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sisteminde Krizi Önleyecek Muhtemel Etkilerinin dağılımı gösterilmekte olup, Piyasa disiplininin artması önermesi 4,3824 aritmetik ortalama ile en yüksek, Yeni risk yönetimi anlayışı getirmesi ise 4,0000 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Bankacılık sektörünün piyasalara duyarlılığının fazla olduğu düşünülürse, Basel II’nin piyasa disiplinini artıracak önlemlerinin bankaların krize karşı direnç düzeyine katkı yapacağı umulabilir.

Tablo 4.41. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sisteminde Krizi Önleyecek Muhtemel Etkileri

K

Basel II Kriterlerinin Türk ı Bankacılık Sisteminde Krizi

Etkiler Etkiler TMET İ ralamas

Önleyecek Muhtemel Etkileri Az Etkiler ı SAPMA FREKANS Çok Etkiler S Hiç Etkilemez Hiç Etkilemez Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Piyasa disiplininin artması 34 2,9 8,8 35,3 52,9 0,77907 4,3824 1 Kredi notu uygulamasının 34 11,8 61,8 26,5 0,60964 4,1471 2 giderek artması Şeffaflığın artması 2,9 20,6 35,3 41,2 0,85749 4,1471 3

Rekabetin artması 5,9 23,5 26,5 44,1 0,96508 4,0882 4 Müşteri ilişkileri ile ürün fiyatlamasında köklü 34 2,9 20,6 47,1 29,4 0,79717 4,0294 5 değişiklikler getirmesi Yeni risk yönetimi anlayışı 34 2,9 14,7 61,8 20,6 0,69631 4,0000 6 getirmesi 1= Hiç Etkilemez, 2= Az Etkiler, 3= Orta Derecede Etkiler, 4= Etkiler, 5= Çok Etkiler

246

34. Yaşanan Krizlerin Bozucu Etkisi Tablo 4.42’de Yaşanan Krizlerin Bozucu Etkisinin dağılımı gösterilmekte olup, Şubat 2001 Krizi önermesi 4,2941 aritmetik ortalama ile en yüksek, Bankerler Krizi ise 2,2941 ortalama ile en düşük düzeyde etkilemiştir. Şubat 2001 krizi olumsuz etkilerinin çok fazla olması nedeniyle dikkat çekici olup, bankacılık sektöründeki kronikleşmiş rahatsızlıkların pansuman tedavi yöntemler ile düzeltilemeyeceği gerçeğini gün ışığına çıkardığı söylenebilir.

Tablo 4.42. Yaşanan Krizlerin Bozucu Etkisi

K ı Yaşanan Krizlerin Bozucu

Etkisi Etkiledi Etkiledi TMET İ ralamas ı SAPMA FREKANS Az Etkiledi Çok Etkiledi S Orta Derecede Orta Derecede Hiç Etkilemedi Hiç Etkilemedi STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Şubat 2001 Krizi 34 2,9 14,7 32,4 50,0 0,83591 4,2941 1

Kasım 2000 Krizi 34 2,9 32,4 41,2 23,5 0,82139 3,8529 2

Nisan 1994 Krizi 34 32,4 35,3 11,8 20,6 1,12221 3,2059 3

Bankerler Krizi 34 47,1 8,8 14,7 26,5 2,9 1,38234 2,2941 4

1= Hiç Etkilemedi, 2= Az Etkiledi, 3= Orta Derecede Etkiledi, 4= Etkiledi, 5= Çok Etkiledi

247

35. Görev Süreniz İçerisinde Bankacılık Krizi/Krizleri Yaşayıp Yaşamadığınız Tablo 4.43’de Görev süreniz içerisinde bankacılık krizi/krizleri yaşadınız mı? Sorusuna % 97,1 evet, % 2,9 hayır yanıtı verilmiştir. Bu bağlamda, üst düzey yöneticilerin çok büyük bir çoğunluğunun kriz tecrübesi yaşadığı görülmektedir.

Tablo 4.43. Görev Süreniz İçerisinde Bankacılık Krizi/Krizleri Yaşayıp Yaşamadığınız

Görev Süreniz İcerisinde Bankacılık Krizi/Krizleri Yaşayıp Frekans % Yaşamadığınız

33 97,1 Evet

1 2,9 Hayır

34 100,0 Toplam

36. Bankanızda Kriz Yönetimi İçin Erken Uyarı Sinyallerinin Kurulup Kurulmadığı Tablo 4.44’de Bankanızda kriz yönetimi için erken uyarı sinyallerini alan sistem kurulmuş mudur? sorusuna % 67,6 evet, % 29,4 oluşturulmaktadır, % 2,9 hayır yanıtı verilmiştir. Bu bağlamda bankaların kriz yönetimi için erken uyarı sinyallerinin öneminin farkında olduğu söylenebilir.

Tablo 4.44. Bankanızda Kriz Yönetimi İçin Erken Uyarı Sinyallerinin Kurulup Kurulmadığı Bankanızda Kriz Yönetimi İçin Erken Uyarı Frekans % Sinyallerinin Kurulup Kurulmadığı

23 67,6 Evet

1 2,9 Hayır

10 29,4 Oluşturulmaktadır

34 100,0 Toplam

248

37. Kriz Yönetimi İçin İrdelenmesi Gereken Konulara İlişkin Önem Algılaması

Tablo 4.45’de Kriz Yönetimi İçin İrdelenmesi Gereken Konulara İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Bilgi akışının sağlanması önermesi 4,5000 aritmetik ortalama ile en yüksek, Kriz ekibinin oluşturulması ise 3,9412 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Sağlıklı bilgi akışının, kriz döneminde, öneminin bir kat daha artmakta olduğu söylenebilir.

Tablo 4.45. Kriz Yönetimi İçin İrdelenmesi Gereken Konulara İlişkin Önem Algılaması

K ı Kriz Yönetimi İçin ğ il

İrdelenmesi Gereken Konular De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Bilgi akışının sağlanması 34 2,9 44,1 52,9 0,56408 4,5000 1 Kriz iletişim stratejisinin 34 2,9 2,9 41,2 52,9 0,70458 4,4412 2 hazırlanması Sorun raporu hazırlanması 34 11,8 44,1 44,1 0,68404 4,3235 3 Gerçek sorun veya sorunların 34 8,8 58,8 32,4 0,60597 4,2353 4 tam olarak tanımlanması Düşünce anlamında en kötü 5 34 11,8 58,8 29,4 0,62622 4,1765 senaryo planının yapılması Kriz ekibinin oluşturulması 34 2,9 17,6 58,8 20,6 0,81431 3,9412 6

1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

249

38. Kriz Dönemi İçerisinde İzlenen Politikalara İlişkin Öncelik Derecesi

Tablo 4.46’da Kriz Dönemi İçerisinde İzlenen Politikalara İlişkin Öncelik Derecesinin dağılımı gösterilmekte olup, tasarruf tedbirlerinin artırılması önermesi 3,9118 aritmetik ortalama ile en yüksek, ücretsiz izin verme ve şube kapama ise 2,0294 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda, kriz dönemlerinde tasarruf tedbirlerinin artırılmasının tercih edildiği vurgulanabilir.

Tablo 4.46. Kriz Dönemi İçerisinde İzlenen Politikalara İlişkin Öncelik Derecesi

K ı Kriz Dönemi İçerisinde ğ il

İzlenen Politikalar De TMET İ Öncelikli Öncelikli ralamas ı SAPMA FREKANS Az Öncelikli Az Öncelikli Hiç Öncelikli S Çok Öncelikli Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Tasarruf tedbirlerinin 34 11,8 20,6 32,4 35,3 1,02596 3,9118 1 artırılması Bankanın örgüt büyüklüğünün 34 8,8 8,8 35,3 41,2 5,9 1,02422 3,2647 2 yeniden değerlendirilmesi Reklam harcamalarının 34 8,8 23,5 20,6 35,3 11,8 1,19267 3,1765 3 kısılması 4 Kredilerin durdurulması 34 11,8 17,6 38,2 29,4 2,9 1,04276 2,9412

Personel sayısının azaltılması 34 29,4 26,5 17,6 14,7 11,8 1,37588 2,5294 5

Kredilerin geri çağrılması 34 29,4 20,6 29,4 14,7 5,9 1,23669 2,4706 6

Şube birleştirme 34 38,2 23,5 23,5 11,8 2,9 1,16698 2,1765 7

Ücretsiz izin verme 34 61,8 20,6 8,8 8,8 1,42457 2,0294 8

Şube kapama 34 44,1 23,5 20,6 8,8 2,9 1,14111 2,0294 9

1= Hiç Öncelikli Değil,2=Az Öncelikli,3=Orta Der. Öncelikli 4= Öncelikli, 5=Çok Öncelikli

250

39. Kriz Dönemi Olumsuz Sonuçları

Tablo 4.47’de Kriz Dönemi Olumsuz Sonuçlarının dağılımı gösterilmekte olup, Yüksek personel devri önermesi 2,7353 aritmetik ortalama ile en yüksek, Banka personeli üzerinde stres ve gerilimin artması ise 2,0000 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerini izleyen süreçte yaklaşık 47.000 bankacının iş akdinin feshedildiği hatırlanırsa, çıkan sonucun anlamlı olduğu söylenebilir.

Tablo 4.47. Kriz Dönemi Olumsuz Sonuçları

K ı Kriz Dönemi Olumsuz ğ il

Sonuçları De TMET İ Olumsuz Olumsuz ralamas ı SAPMA FREKANS Az Olumsuz Az Olumsuz Hiç Olumsuz Hiç Olumsuz S Çok Olumsuz Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Yüksek personel devri 34 11,8 38,2 20,6 23,5 5,9 1,13642 2,7353 1

Krize hazırlıksız yakalanma 34 41,2 17,6 14,7 17,6 8,8 1,41169 2,3529 2 Örgütün zayıf yönlerinin ortaya 34 32,4 26,5 23,5 14,7 2,9 1,16851 2,2941 3 çıkması Banka personeli üzerinde stres 34 32,4 41,2 20,6 5, 9 0,88763 2,0000 4 ve gerilimin artması 1= Hiç Olumsuz Değil,2=Az Olumsuz, 3=Orta Der. Olumsuz, 4= Olumsuz, 5=Çok Olumsuz

251

40. Kriz Sonrası Olumsuz Etkilerin Giderilmesi Konusunda Yapılması Gerekenler

Tablo 4.48’de Kriz Sonrası Olumsuz Etkilerin Giderilmesi Konusunda Yapılması Gerekenlerin dağılımı gösterilmekte olup, Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirlemek önermesi 4,1765 aritmetik ortalama ile en yüksek, Krizdeki performansa göre gerekirse ödüllendirme yoluna gitmek ise 3,7647 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirleyerek, krizden edindiği deneyim ile yeniden yapılanma sürecine girmesinin önemi vurgulanmaktadır.

Tablo 4.48. Kriz Sonrası Olumsuz Etkilerin Giderilmesi Konusunda Yapılması Gerekenler

Kriz Sonrası Olumsuz

K ı Etkilerin Giderilmesi ğ il

Konusunda Yapılması De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli

Gerekenler S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak 34 17,6 47,1 35,3 0,71650 4,1765 1 belirlemek Verimli çalışmayı engelleyen 34 2,9 11,8 52,9 32,4 0,74396 4,1471 2 faktörleri ortadan kaldırmak Kriz boyunca yapılan başarılı 3 34 5,9 14,7 44,1 35,3 0,86577 4,0882 çalışmaları değerlendirmek Krizdeki performansa göre gerekirse ödüllendirme yoluna 34 2,9 8,8 23,5 38,2 26,5 1,04617 3,7647 4 gitmek 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

252

41. Bankanın Krizden En Az Etkilenmek İçin Kurumsal Yönetişim Bağlamında Yaptığı Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması Tablo 4.49’da Bankanızın Krizden En Az Etkilenmek İçin Kurumsal Yönetişim Bağlamında Yaptığı Faaliyetlere İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Yöneticilerin krizin sonuçları konusunda sorumluluk üstlenmesi önermesi 4,2059 aritmetik ortalama ile en yüksek, Kriz maliyetlerinin hesap verebilirlik çerçevesinde doğru biçimde aktarılması ise 3,9412 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda, yöneticilerin proaktif olarak krizin etkilerini en aza indirme sorumluluğu taşıdığı söylenebilir.

Tablo 4.49. Bankanın Krizden En Az Etkilenmek İçin Kurumsal Yönetişim Bağlamında Yaptığı Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması

Bankanın Krizden En Az

K ı Etkilenmek İçin Kurumsal ğ il

Yönetişim Bağlamında De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli

Yaptığı Faaliyetler S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Yöneticilerin krizin sonuçları konusunda sorumluluk 34 11,8 55,9 32,4 0,64099 4,2059 1 üstlenmesi Tüm çalışanlara adil biçimde 2 34 2,9 23,5 35,3 38,2 0,86577 4,0882 yaklaşılması Çalışanların şeffaflık ilkesi gereğince her düzeyde 34 2,9 26,5 38,2 32,4 0,85280 4,0000 3 bilgilendirilmesi Kriz maliyetlerinin hesap verebilirlik çerçevesinde doğru 34 26,5 52,9 20,6 0,69375 3,9412 4 biçimde aktarılması 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

253

42. Krizden En Az Etkilenmek İçin Basel II Kriterleri Bağlamında Yapılan Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması Tablo 4.50’de Krizden En Az Etkilenmek İçin Basel II Kriterleri Bağlamında Yapılan Faaliyetlere İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Risk yönetiminin geliştirilmesi önermesi 4,4706 aritmetik ortalama ile en yüksek, Asgari sermaye yeterlilik oranının artırılması ise 3,9118 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda, risk yönetiminin geliştirilmesi ile krizden en az etkilenmenin sağlanabileceği öngörülebilir.

Tablo 4.50 Krizden En Az Etkilenmek İçin Basel II Kriterleri Bağlamında Yapılan Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması

Krizden En Az Etkilenmek

K ı İçin Basel II Kriterleri ğ il

Bağlamında Yapılan De Önemli Önemli TMET İ ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli

Faaliyetler S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Risk yönetiminin geliştirilmesi 34 8,8 35,3 55,9 0,66220 4,4706 1 İç denetim sistemlerinin 34 8,8 47,1 44,1 0,64584 4,3529 2 geliştirilmesi 3 Piyasa disiplininin artırılması 34 17,6 47,1 35,3 0,71650 4,1765 Asgari sermaye yeterlilik 34 2,9 14,7 70,6 11,8 0,62122 3,9118 4 oranının artırılması 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

254

43. Kriz Dönemini Fırsata Dönüştürmek İçin Yapılan Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması

Tablo 4.51’de Kriz Dönemini Fırsata Dönüştürmek İçin Yapılan Faaliyetlere İlişkin Önem Algılamasının dağılımı gösterilmekte olup, Sağlam banka imajının vurgulanması önermesi 4,6176 aritmetik ortalama ile en yüksek, Mevcut kadro yapısının revize edilmesi ise 3,0882 ortalama ile en düşük düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda, sağlam banka imajının vurgulanarak müşteriler nezdinde özellikle kriz dönemlerinde ihtiyaç duyulan güven unsuruna atıfta bulunulmasının anlamlı olduğu söylenebilir. İkinci yüksek oran olarak kredileri geri çağırmayarak müşteri sadakatini artırma da müşterinin zor durumlarda bankasının kendi yanında olduğu güvenini vermesi açısından önemli olduğu ifade edilebilir.

Tablo 4.51. Kriz Dönemini Fırsata Dönüştürmek İçin Yapılan Faaliyetlere İlişkin Önem Algılaması

K

Kriz Dönemini Fırsata ı

Dönüştürmek İçin Yapılan ğ il

De Önemli Önemli TMET İ

Faaliyetler ralamas Az Önemli ı SAPMA FREKANS Hiç Önemli Çok Önemli S Orta Derecede STANDART AR İ ORTALAMA Aritmetik Ort. Aritmetik N % % % % % Sağlam banka imajının 1 34 8,8 20,6 70,6 0,65202 4,6176 vurgulanması Kredileri geri çağırmayarak 34 8,8 44,1 47,1 0,65202 4,3824 2 müşteri sadakatini artırma Uluslararası piyasalara açılma 34 5,9 14,7 26,5 26,5 26,5 1,21194 3,5294 3 Mevcut kadro yapısının revize 34 2,9 23,5 41,2 26,5 5,9 0,93315 3,0882 4 edilmesi 1= Hiç Önemli Değil, 2=Az Önemli, 3=Orta Der. Önemli, 4=Önemli, 5=Çok Önemli

255

4.7.7. Korelasyon Analizi Sonuçları Bağımsız değişken ve bağımlı değişken arasındaki ilişki analizlerinde korelasyon analizi kullanılmıştır.

Tablo 4.52. Tanımlayıcı İstatistikler, Değişkenler Arasındaki Korelasyonlar ve Cronbach Alfa Değerleri Aritmetik Standart 1 2 3 4 5 Ortalama Sapma 1.Şeffaflık 4,4338 0,5341 (0,71) 2. Hesap Verebilirlik 4,3897 0,6803 0,76** (0,90) 3.Adillik 4,6544 0,5331 0,47** 0,74** (0,90) 4. Sorumluluk 4,4632 0,5440 0,29 0,46** 0,75** (0,85) 5.Krizi Fırsata Çevirme 3,9044 0,5936 0,28 0,26 0,19 0,39* (0,75) Faaliyetleri ** Korelasyon 0,01 düzeyinde anlamlıdır (2-tailed). * Korelasyon 0,05 düzeyinde anlamlıdır (2-tailed).

Tablo 4.52.’de görüldüğü üzere pearson korelasyon analizi sonucunda yönetişim faaliyetlerinin alt boyutu olan sorumluluk ilkesi ile krizi fırsata çevirme faaliyetleri arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (r=0,39, p<0,05). Bu bağlamda, H4 hipotezi kabul edilmiştir. Yani bankalar sorumluluk ilkesi uygulamaları arttıkça krizi fırsata çevirme faaliyetlerinin de artacağı ifade edilebilir. H4 hipotezinin kabul edilmesine gerekçe olarak, bankaların sorumluluk ilkesi gereği, krizi fırsata çevirme faaliyetlerine önem verdiği ve bu alana odaklandığı söylenebilir. Bu bağlamda, üst düzey yöneticilerin sorumluluktan kaçmadığı ve proaktif bir yaklaşım içerisinde olduğu ifade edilebilir.

Ancak, yönetişim faaliyetlerinin diğer alt boyutları olan şeffaflık, hesap verebilirlik ve adillik ilkeleri ile krizi fırsata çevirme faaliyetleri arasında anlamlı bir korelasyon tespit edilememiştir. Bu sonuca göre H1, H2 ve H3 reddedilmiştir. Bunun gerekçeleri olarak şu hususlara dikkat çekilebilir;

Şeffaflık ilkesi, bankalarda henüz tam olarak istenen düzeye gelmemiştir. 1 Kasım 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 Sayılı Bankalar Kanunu 73. maddesinde yer alan “sırrın ifşası” maddesi ise, bankacılar için yorum farklılığına yol açması nedeniyle, hala pek çok konuda ketum kalınmaktadır. Kriz ise zaten başlı başına netameli bir konu olup, bu konuda yapılacak hatanın telafisi pek mümkün olmadığından, bankalar şeffaflık 256 açısından gerekli netliği göstermekten uzaktır. Bu bağlamda, şeffaflık ilkesi uygulamalarının krizi fırsata çevirme faaliyetleri ile arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiş ve H1 hipotezi reddedilmiştir. Tadesse (2004); uygulamalı araştırmalarında, bankacılık krizlerinde şeffaflığın daha da azaldığının755, altını çizmektedir. Nier (2005) ise; daha fazla bilgilerini paylaşan, şeffaflığı fazla bankaların, krize düşüldüğünde daha az riske maruz kalacağını756, vurgulamaktadır. Hesap verebilirlik ilkesinin uygulamada arzu edilen seviyede olmadığı söylenebilir. Krizde batan bankaların yöneticilerinin yargılanma sürecinin sonunda hemen hiçbirisinin beklenen mahkumiyetlere uğramadığı hatırlardadır. Bu bağlamda, hesap verebilirlik ilkesi uygulamalarının krizi fırsata çevirme faaliyetleri ile arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığı ifade edilebilir. Bu nedenle H2 hipotezi reddedilmiştir. Bauer vd. (2008); Japon firmalarında yaptıkları araştırmada, yönetim kurulunun hesap verebilirliği ile kurum performansı arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını757, tespit etmiştir. Bu yönüyle araştırmada ulaştığımız sonuç, Bauer’in araştırma sonucu ile paralellik göstermektedir. Adillik ilkesi, uygulamada beklentileri karşılamanın gerisindedir. Bankalar Kanunu 75. maddesinde “Etik İlkeler” başlığı ile yer alan maddelerin önemle üzerinde durduğu hususlardan birisi de adillik ilkesinin gereğinin yerine getirilmesidir. Ancak bankaların bu alandaki çalışmalarının özellikle kriz dönemlerinde henüz tam da arzulanan seviyeye ulaşamadığı ifade edilebilir. Bu bağlamda, adillik ilkesi uygulamalarının krizi fırsata

çevirme faaliyetleri ile arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığı söylenebilir. Bu nedenle H3 hipotezi reddedilmiştir.

755 Douglas W. Diamond, Raghuram G. Rajah, “Banks Short Term Dept and Financial Crises: Theory, Policy Implications and Applications”, Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy, Vol: 54, 2001, ss. 37-71. 756 Erlend W. Nier, “Bank Stability and Transparency”, Journal of Financial Stability, Vol: 1, 2005, ss. 342- 354. 757 Rob Bauer, Bart Frijns, Roger Otten, Alireza Tourani, “The Impact of Corporate Governance on Corporate Performance: Evidence from Japan”, Pacific-Basin Finance Journal, Vol: 16, 2008, ss. 236-251.

257

4.7.8. Regresyon Analizi Sonuçları Kurumsal Yönetişim faaliyetlerinin krizi fırsata dönüştürme faaliyetleri üzerindeki etki düzeyini belirlemek amacıyla, basit regresyon analizi uygulanmıştır.

Tablo 4.53. Regresyon Analizi Sonucu Bağımsız Adjusted R2 F Beta S. E. t value Sig. Değişken R2 Yönetişim 0,111 0,083 4,006 0,334 0,208 2,002 0,05 Faaliyetleri p<0,05; Bağımlı değişken: Krizi fırsata çevirme uygulamaları

Kurumsal Yönetişim faaliyetlerinin krizi fırsata çevirme uygulamalarını etkilediği (p=0,05), belirlilik (determinasyon) katsayısı (düzeltilmiş R2) 0,083 olarak hesaplanmış olup, krizi fırsata çevirme uygulamalarındaki değişimin % 8,3’nün kurumsal yönetişim faaliyetleri tarafından açıklandığı ifade edilebilir. Beta katsayısının (β=0,334) pozitif değer alması ilişkinin pozitif yönlü olduğunu göstermektedir.

4.7.9. Farklılık Analizi Sonuçları Farklılık analizleri sonucunda; Bankaların sahiplik durumu bağımsız değişkenine göre, yönetişim faaliyetlerinin alt boyutları arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. Bu nedenle H5 hipotezi reddedilmiştir.

Bankaların Basel II Kriterlerine uyum düzeyleri açısından yönetişim faaliyetlerinin alt boyutları arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir. Bu nedenle H6 hipotezi reddedilmiştir. Ulaşılan sonuçlar, ulusal alanda yapılan araştırmaların dokümünde belirtilen Aksu vd. (2005) tarafından yapılan araştırma sonuçlarındaki, istatistiksel olarak önemli sonuçlara ulaşılamaması durumuyla, paralellik taşımaktadır.

258

DEĞERLENDİRME SONUÇ VE ÖNERİLER Kurumsal Yönetişim, Basel II Kriterleri ve Kriz Yönetimi konuları yazın taramasında ayrı ayrı çalışma konusu yapılmasına karşın, üç konunun aralarındaki bağıntılar ve etkileşimlerinin bir bütün olarak araştırılmadığı sonucuna varılmıştır. Çalışma, söz konusu üç konuyu, Türk bankacılık sektörü bağlamında, bütüncül (holistic) bir yaklaşımla incelemesi ve aralarındaki bağıntıları ortaya koyması açısından önemlidir. Araştırmanın temel amacı; “Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankalar ın Kurumsal Yönetişim Uygulamaları Çerçevesinde Krizi Fırsata Çevirme Yaklaşımları”nı ölçmektir. Kurumsal yönetişim ilkeleri uygulamalarını test etmek, Basel II Kriterlerine uyum çalışmalarının hangi aşamada olduğunu tespit etmek ve bu çerçevede Türk bankacılık sektöründe krizi fırsata çevirme yaklaşımlarını analiz etmektir. Araştırmada, Türkiye Bankalar Birliği’ne kayıtlı 45 banka ve Katılım Bankaları Birliği’ne kayıtlı 4 bankanın genel müdürlük üst düzey yöneticileri ( Genel Müdür, Genel Müdür Yrd., Daire Bşk/Birim Md., Yön. Kur. Bşk., Yön. Kur. Bşk. Yrd., Yön. Kur. Üyesi), uygulama alanı olarak esas alınmıştır. Araştırma evreninde bulunan bütün bankaların üst düzey yöneticilerinin tamamına erişmek mümkün olmadığından, her bankayı temsil eden bir üst düzey yönetici ve bu üst düzey yöneticilerin toplamı, araştırmanın örneklemi olarak belirlenmiştir. “Kurumsal yönetişim”, “Basel II kriterleri” ve “kriz yönetimi” konularının, bankanın üst düzey yönetimince ele alındığı ve uygulamanın tepe yönetimini birincil öncelikli olarak ilgilendirdiği göz önüne alınırsa, sınırlamanın anlamlı olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda, ilgili üst düzey yöneticilerin düşüncelerini sağlıklı bir biçimde analiz etmek amacıyla, daha önce münferit olarak yapılan çalışmalar incelenmiş, konu üzerinde çalışan akademisyenler ve soruların muhatabı bankacıların da desteğiyle, titiz bir uğraşla hazırlanan anket formundan yararlanılmıştır. Araştırma için kullanılan anket formu üç bölüm üzerine inşa edilmiştir. Birinci bölümde; demografik özelliklere ilişkin 4 soru, ikinci bölümde; bankaya ilişkin 4 soru sorulmuştur. Üçüncü bölüm araştırmanın amacına yönelik 43 sorudan oluşmakta olup, sorular şu üç başlıktan oluşmaktadır; 1. Kurumsal Yönetişime İlişkin Sorular (16 adet) 2. Basel II’ye İlişkin Sorular (13 adet) 3. Kriz Yönetimine İlişkin Sorular (14 adet)

259

Araştırmanın modelinde, kurumsal yönetişim uygulamaları ile krizi fırsata çevirme arasındaki ilişki ölçülmüştür. Araştırmanın bağımsız değişkeni “Kurumsal Yönetişim”, bağımlı değişkeni ise “Krizi Fırsata Çevirme”dir. Araştırmada, kurumsal yönetişim (şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik, sorumluluk) ve krizi fırsata çevirme arasındaki ilişki irdelenmiştir. Basel II kriterleri, henüz tam olarak uygulamaya geçilmemiş olduğu ve uygulama sonuçları olmadığı için ölçüm dışı bırakılmıştır. Ayrıca, Basel II’ye uyum sürecinin hangi aşamada olduğu test edilmiştir. Mümkün olduğu kadar fazla sayıda genel müdürlük üst düzey yöneticisine (her banka için bir üst düzey yönetici olmak kaydıyla) ulaşılarak, araştırma konusunu en iyi şekilde ölçecek veri tabanı sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, ulaşılmaya çalışılan faal banka ve katılım bankası toplamı 49 genel müdürlükten, 41 tanesine ulaşılmış olup, toplam içerisinde % 84’lük orana karşılık gelmektedir. Bu işletmelerden, 32’si banka, 2’si katılım bankası olmak üzere, 34 tanesinden dönüşüm gerçekleşmiş olup, dönüşüm gerçekleşme oranı % 83’tür. Bu oran, anlatım sonuçlarının sağlıklı değerlendirilmesi bakımından anlamlı ve tatmin edicidir. Araştırmaya katılan üst düzey yöneticilerin demografik özelliklerine bakıldığında, tamamının üniversite (% 61,8) ve yükseklisans/doktora (% 38,2) mezunu olduğu, erkek egemen toplum özelliğini yansıttığı (erkek % 94,1; kadın % 5,9) ve ağırlıklı yaş ortalamasının 40-49 aralığında (% 50) olduğu görülmektedir. Araştırmaya katılan bankaların % 70,6’sında “Pay Sahipleri İlişkiler Birimi” bulunduğu, banka Yönetim Kurulunun yıllık toplanma sayısının ağırlıklı olarak 25 ve üzeri (% 61,8) gerçekleştiği, Yönetim Kurulunda görev alan kişi sayısının 6-10 arası % 50, 11-15 arası % 47,1 oranında çıktığı, Yönetim Kurulundaki bağımsız üye sayısı dağılımının 1-2 arasında en yüksek (% 61,8) olduğu tespit edilmiştir. Kurumsal yönetişim ilkelerinden; - Şeffaflık İlkesine ilişkin uygulamalarda, “Bankanızın faaliyet sonuçlarının kamuya açıklanması” önermesi (4,6765), - Hesap Verebilirlik İlkesine ilişkin uygulamalarda, “Bankanızda hesap verebilirlik için gerekli mekanizmaların kurulması” önermesi (4,5294), - Adillik İlkesine ilişkin uygulamalarda, “İhtiyaç duyulan bilginin bu bilgiyi kullanacak olan banka içi ve dışı gruplara farklıl ık yaratmayacak şekilde iletilmesi” önermesi (4,7353), - Sorumluluk İlkesine ilişkin uygulamalarda, “Bankanızın toplumla aynı anda gelişmesine katkısı olacak işlemleri hayata geçirmesi” önermesi (4,5882), 260 aritmetik ortalama ile en yüksek düzeyde çıkmıştır.

Bankacılık krizlerinin temel nedenlerinden, “Küresel piyasalardaki olumsuzluklar” önermesi 4,5832 aritmetik ortalama ile en yüksek düzeyde çıkmıştır. Yaşanılan küresel krizin etkileri göz önüne alınırsa, en yüksek çıkan değerin günümüzde yaşanan gerçek durumu yansıttığı söylenebilir.

Kurumsal Yönetişim İlkelerinin ihlal edilmesinin bankacılık krizlerine etkisi açısından, “Adillik ilkesinin ihlal edilmesi” önermesi 4,2941 aritmetik ortalama ile en yüksek düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda, pay sahipleri ve paydaşlarına adillik ilkesini ihlal ederek hizmet veren bankaların krizden daha fazla yara aldığı ifade edilebilir.

Yaşanan krizlerin bozucu etkisi bakımından, Şubat 2001 Krizi 4,2941 aritmetik ortalama ile en yüksek düzeyde etkilemiştir. Şubat 2001 krizi olumsuz etkilerinin çok fazla olması nedeniyle dikkat çekici olup, bankacılık sektöründeki kronikleşmiş rahatsızlıkların ancak radikal tedbirlerle düzeltilebileceği gerçeğini ortaya çıkardığı söylenebilir. Bu bağlamda, alınan radikal tedbirler neticesinde bankacılık sektörünün sağlıklı bir yapıya kavuştuğu ifade edilebilir. Yaşanılan küresel krizde, gelişmiş ülkelerin pek çoğunda iflas eden ya da kamulaştırılan banka haberleri sıklıkla alınmasına karşın, Türk bankacılık sektöründe bu durumun henüz yaşanmamış olması, memnuniyet verici olması yanı sıra sektörün yapısının sağlamlaştığını gösteren önemli bir göstergedir.

Bankaların Basel II’ye uyum çalışmaları kapsamında; “Çalışmalar önemli ölçüde tamamlandı” önermesi % 47,1; “Çalışmalar % 100 tamamlandı” önermesi % 29,4 düzeyinde çıkmıştır. Bankaların Basel II’ye uyum çalışmaları kapsamında tamamlanma oranlarındaki yüksekliğe bakılırsa, Türk bankacılık sektörünün Basel II’ye uyum çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı yorumu yapılabilir.

Basel II kriterlerinin, Türk bankacılık sisteminde krizi önleyecek muhtemel etkileri açısından, “Piyasa disiplininin artması” önermesi 4,3824 aritmetik ortalama ile en yüksek, düzeyde çıkmıştır. Bu bağlamda, piyasa disiplininin artmasının, krize karşı direnci artıracağı söylenebilir.

Kriz dönemi içerisinde izlenen politikalar açısından, “Tasarruf tedbirlerinin artırılması” önermesi 3,9118 aritmetik ortalama ile en yüksek düzeyde çıkmıştır. Kriz döneminde, tasarruf tedbirlerinin artırılarak, krizin etkisini azaltmaya yönelik çalışmaların tercih edildiği ifade edilebilir. 261

Kriz sonrası olumsuz etkilerin giderilmesi konusunda yapılması gerekenler açısından, “Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirlemek” önermesi 4,1765 aritmetik ortalama ile en yüksek düzeyde çıkmıştır.

Bankanın krizden en az etkilenmek için Kurumsal Yönetişim bağlamında yaptığı faaliyetlerin başında, “Yöneticilerin krizin sonuçları konusunda sorumluluk üstlenmesi” önermesi 4,2059 aritmetik ortalama ile en yüksek gelmektedir. Bu bağlamda, yöneticilerin proaktif olarak krizin etkilerini en aza indirme sorumluluğu taşıdığı söylenebilir. Kriz dönemini fırsata dönüştürmek için yapılan faaliyetler açısından, “Sağlam banka imajının vurgulanması” önermesi 4,6176 aritmetik ortalama ile en yüksek seviyede gerçekleşmiştir. Kriz döneminde güven unsurunun her zamankinden daha fazla önem kazandığı düşünülürse, sağlam banka imajına vurgu yapılmasının anlamlı olduğu sonucuna varılabilir. Bağımsız değişken (kurumsal yönetişim) ve bağımlı değişken (krizi fırsata dönüştürme) arasındaki ilişki analizlerinde korelasyon analizi kullanılmıştır. Korelasyon analizi sonucunda, yönetişim faaliyetlerinin alt boyutu olan sorumluluk ilkesi ile krizi fırsata çevirme faaliyetleri arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (r=0,39; p<0,05). Bu bağlamda, H4 hipotezi kabul edilmiştir. Bankaların sorumluluk ilkesi uygulamaları arttıkça, krizi fırsata çevirme faaliyetlerinin de artacağı ifade edilebilir. Bu açıdan, H4 hipotezinin kabul edilmesine gerekçe olarak, bankaların sorumluluk ilkesi gereği, krizi fırsata çevirme faaliyetlerine çok fazla önem verdiği ve bu alana odaklandığı söylenebilir. Ayrıca, üst düzey yöneticilerin sorumluluktan kaçmadığı, reaktif değil, proaktif bir yaklaşım içerisinde olduğu belirtilebilir. Sorumluluk ilkesi oldukça geniş kapsamlı olup, tüm pay sahipleri ve paydaşları kapsamaktadır. Bir güven müessesesi olarak bilinen bankaların, sağlam banka imajının gereği olarak, tüm kesimlere karşı sorumluluklarını tam ve hatasız yerine getirmesi zorunludur. Sorumluluk ilkesinin gereklerinin yerine getirilmesi her zaman önemli olmasına karşın, kriz dönemlerinde bu ilke bir kat daha önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, sorumluluk ilkesini tam olarak uygulayan bankaların krizi, fırsata dönüştürme açısından, rekabet avantajı sağlayacağı söylenebilir. Ancak, yönetişim faaliyetlerinin diğer alt boyutları olan şeffaflık, hesap verebilirlik ve adillik ilkeleri ile krizi fırsata çevirme faaliyetleri arasında anlamlı bir korelasyon tespit edilememiştir. Bu sonuca göre H1, H2 ve H3 reddedilmiştir. 262

Red gerekçeleri ise şöyle özetlenebilir; Bankalar Kanunu’nun 73. maddesinde yer alan “sırrın ifşası” konusu, bankacılar için yorum farklılığına yol açması nedeniyle, sorun yaşamamak için, hala pek çok konuda ketum davranılmaktadır. Bu da “opak” kalınmasına neden olmakta, bu açıdan, şeffaflıkla arasında bir engel teşkil etmektedir. Hesap verebilirlik ilkesi de henüz istenilen seviyede değildir. Bunun temelinde çeşitli sosyo-kültürel nedenler yatmaktadır. Hak arama bilincinin fazla gelişmediği bireylerin oluşturduğu toplumda, hukuki açıdan da bir takım boşlukların bulunduğu, batan bankaların yöneticilerinin yargılanma sürecinin sonunda hemen hiçbirisinin beklenen mahkumiyetlere uğramadığı bilinen gerçeklerdir. Tüm bunlar hesap verebilirlik olgusunun yeterli seviyeye ulaşmadığının göstergeleri olarak değerlendirilebilir. Bankalar Kanunu’nun 75. maddesinde “Etik İlkeler” başlığı ile yer alan maddelerin önemle üzerinde durduğu hususlardan birisi de adillik ilkesinin gereğinin tam olarak yerine getirilmesidir. Bankaların bu alandaki çalışmalarının, özellikle kriz dönemlerinde henüz tam da arzulanan seviyeye ulaşamadığı değerlendirmesi yapılabilir. Son bankalar kanunu ile bu eksiklik tespit edilmiş olup, konunun öneminin vurgulandığı şeklinde yorumlanabilir. Kurumsal Yönetişim faaliyetlerinin, krizi fırsata dönüştürme faaliyetleri üzerindeki etki düzeyini belirlemek amacıyla, basit regresyon analizi uygulanmıştır. Kurumsal Yönetişim faaliyetlerinin krizi fırsata çevirme uygulamalarını etkilediği (p=0,05), belirlilik (determinasyon) katsayısı (düzeltilmiş R2) 0,083 olarak hesaplanmış olup, krizi fırsata çevirme uygulamalarındaki değişimin % 8,3’nün kurumsal yönetişim faaliyetleri tarafından açıklandığı ifade edilebilir. Beta katsayısının (β=0,334) pozitif değer alması ise ilişkinin pozitif yönlü olduğunu göstermektedir. Çalışma konusu yapılan üç temel konunun kökenlerine inildiğinde, üçünün de türbülanslı durumlardan istikrara kavuşmaya yönelik çabaları içerdiği tespit edilmektedir. Bu bağlamda, bankacılık sektöründe yaşanan krizlerin kökeninde, kurumsal yönetişimin temel ilkelerinin ihlallerine rastlamaktayız. Öte yandan, yaşanılan krizler öncesinde, Basel II kriterleri ile üzerinde önemle durulan risk yönetimi ve denetim mekanizmalarının bankacılık sektörüne sağlıklı bir zeminde yerleştirilemediği görülmektedir. Araşt ırmanın sonuçları ışığında, banka yöneticilerine birtakım önerilerde bulunmanın yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu öneriler şöyle sıralanabilir:

263

- Araştırma konusu, bankalarda hep üst düzey yönetici ekip içerisinde çalışma konusu yapılmakta, orta düzey yöneticiler ise konunun dışında kalmaktadır. Bunun yerine beyin fırtınası yöntemiyle konunun uzmanı orta düzey yöneticilerden de yararlanılmasının olası çözüm yollarına hız katacağı düşünülmektedir. - Konunun önemi açısından, çözüm yollarının bir parçası olmak üzere, tüm banka çalışanları da kapsam içerisinde değerlendirilebilir. Bazen hiç beklenmedik çözümler, hiç beklenmedik kişilerden çıkabilir. Bu açıdan çözüme yönelik değerli fikirlerin ödüllendirileceği, bu yolla sinerji sağlayacak bir atmosferin oluşturulması için tüm çalışanlar yüreklendirilip, teşvik edilebilir. Bu yolla, konunun çözümünün sadece üst yönetimden beklenmesi yerine, konu hakkında düşüncesi olan herkesten yararlanılacak bir ortam tesis edilmesi aynı zamanda diğer çalışanlarda kendisine değer verildiği hissini uyandıracak ve işgören sadakatini artıracaktır. - Kar odaklı bir yönetim anlayışı işletmelerin çoğunda egemen anlayış olarak kabul görmektedir. Kurumsal yönetişimin temel ilkeleri ışığında, bankaların tüm pay sahipleri ve paydaşları da içerisine alacak, “empatik” bir yaklaşım sergilemesinin, banka açısından yararlı olacağı düşünülmektedir. “Kurumsal yönetişim”, “Basel II kriterleri” ve “kriz yönetimi” konularını Türk bankacılık sektörü bağlamında, bütüncül (holistic) bir yaklaşımla incelemesi ve aralarındaki bağıntıları sistematik, görgül ve hipotetik önermelerle test eden bir çal ışma olması nedeniyle, bundan sonraki çalışmalara ışık tutması amacıyla da bazı önerilerde bulunmak yararlı olacaktır. Bu öneriler şöyle sıralanabilir: - Bankalarda sadece kurumsal yönetişimin temel ilkeleri değil de, bunun dışındaki diğer faaliyetler de bağımsız değişken olarak dahil edilerek, krizden en az etkilenme ve krizi fırsata dönüştürme faaliyetlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi daha yararlı olacaktır. - Çalışmada anket formunun yanıtlanmasında, her bankanın genel müdürlüğünde, sadece bir üst düzey yöneticiden yararlanılmıştır. Bu tür kurumlardaki üst düzey yöneticiye ulaşmadaki güçlük nedeniyle böyle bir yol izlenmiştir. Bankanın tamamını ilgilendiren bilgilerin ölçülmesinde, yalnızca bir kişiden yararlanılması yerine, her konunun uzmanı olan deneyimli kişilerden oluşacak bir ekibe odaklanmanın, gelecekte yapılacak çalışmalar için daha yararlı olacağı düşünülmektedir. 264

BİBLİYOGRAFYA • Abor, Joshua, Charles K. D. Adjasi; “Corporate Governance and The Small and Medium Enterprises Sector: Theory and Implications”, Corporate Governance Journal, Vol: 7, No: 2, 2007. • Acar, Aclan; “Kurumsal Yönetişimin Kilit Noktası: İnsan”, NTVMSNBC, 18 Şubat 2005, www.ntvmsnbc.com. • Acar, Mustafa; “Kriz Kimin Krizi: Piyasanın mı, Devletçiliğin ve Kumandacılığın mı?”, Liberal Düşünce, Yıl:13, Sayı:51-52, Yaz-Sonbahar 2008. • Afşar, Muharrem; Finansal Küreselleşme ve Türk Bankacılık Krizleri Üzerine Etkisi, Eskişehir, 2004. • Akan, N. Burak; “Piyasa Riski Ölçümü”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 61, Haziran 2007. • Akay Kanalıcı, Hülya, Mehmet Nargeleçekenler; “Finansal Piyasa Volatilitesi ve Ekonomi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ekim-Aralık 2006:61(4 ), Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2007. • Akdiş, Muhammet; Global Finansal Sistem Finansal Krizler ve Türkiye, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2000. • Akgemci, Tahir; Stratejik Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2007. • Akgemci, Tahir, Adnan Çelik, Enver Aydoğan, Ayten Akatay, (Ed: M. Şerif Şimşek, Adnan Çelik); Zaman Yönetimi ve Yönetsel Zamanda Etkinlik, Gazi Kitabevi, Ankara, 2003. • Akgüç, Öztin; Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi, Avcıol Basım Yayın, İstanbul, 1991. • Akgül, Aziz, Osman Çevik; SPSS’te İşletme Yönetimi Uygulamaları, Emek Ofset, Ankara, 2003. • Akgün, Bahar; Türkiye ve Dünyadan Kriz İletişimi Reçeteleri, Platin Aylık İş ve Ekonomi Dergisi, Kasım 2008. • Aksu, Mine, Arman Kösedağ; “İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Şirketlerinin Şeffaflık ve Kamuyu Bilgilendirme Bakımından Derecelendirmesi”, 1. Uluslararası ve 7. Ulusal Muhasebe Konferansı, Antalya, 20-24 Nisan 2005. • Aktan, Coşkun Can; “Kurumsal Yönetim ile Şirket Performansı Arasındaki İlişki”, www.canaktan.org. 265

• Albareda, Laura, Antonio Tencati, Josep M. Lozano, Francesco Perini; “The Government’s Role in Promoting Corporate Responsibility: A Comparative Analysis of Italy and UK from The Relational State Perspective”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 4, 2006. • Allen, Larry; Keseden Bankaya Tezgahtan Borsaya Küresel Finans Sisteminin Öyküsü, (Çev: M. Tekçe), Kitap Yayınevi, İstanbul, 2003. • Alp, Ömer; “Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Metodolojilerine Genel Bakış”, 10.10.2007. http://blog.milliyet.com.tr. • Altan, Mehmet; “Bankaları Kim Soydu?” 3 Ağustos 2007, www.gazetem.net. • Altan, Mikail, Ezgi Yıldırım, “Küreselleşme Sürecinde Ticari Bankalarda Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi Sorunu: Türkiye Örneği”, (Ed: E. Alper Güvel, Zekeriya Mızırak); Küreselleşme Sürecinde Finansal Piyasalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008. • Altay, Erdinç; Sermaye Piyasasında Varlık Fiyatlama Teorileri, Derin Yayınları, İstanbul, 2004. • Altunışık, Remzi, Recai Coşkun, Engin Yıldırım, Serkan Bayraktaroğlu; Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, Sakarya Kitabevi, Adapazarı, 2001. • Anbar, Adem; Kredi Riski Yönetim Aracı Olarak Kredi Türevleri ve Türk Bankacılık Sektöründe Uygulanabilirliği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Bursa, 2005. • Anderson, Christopher W., Terry L. Campbell; “Corporate Governance of Japanese Bank”, Journal of Corporate Finance, Vol: 10, 2004. • Andres, Pablo de, Eleuterio Vallelado; “Corporate Governance in Banking: The Role of the Board of Directors”, Journal of Banking & Finance, Vol: 32, 2008. • Angkinand, Apanard P.; “Banking Regulation and the Output Cost of Banking Crises”, International Financial Markets Institutions & Money, Vol: 19, 2009. • Ararat, Melsa, Ayşe Tansel Çetin; “İMKB’de İşlem Gören Bankaların Kamuya Açıklama Yoğunlukları ve Yönetim Özellikleri”, Sakıp Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, İstanbul, 2008. • Ararat, Melsa, Burçin Yurtoğlu; “Yönetişim ve Küresel Rekabet”, TÜSİAD Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu Türkiye Küresel Rekabet Raporu, Ekim 2006. 266

• Ararat, Melsa, Burçin Yurtoğlu; “Uluslararası Kurumsal Yatırımcıların Genel Kurulların Genel Kurullara Katılımı ve Oy Kullanma Eğilimleri, Sakıp Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, İstanbul, 2009. • Ararat, Melsa, Mehmet Uğur; “Corporate Governance in Turkey: an Overview and Some Policy Recommendations”, Corporate Governance Journal, Vol: 3, No: 1, 2003. • Aras, Güler; “Basel II Bankacılık Düzenlemelerinin Ekonomiye ve Reel Sektöre Yansımaları”, Deloitte CEO/CFO Serisi. www.deloitteacademy.com. • Arestis, Philip; What Global Economic Crisis?, Palgrave Macmillan, USA, 2001. • Argon, Türkan, Altay Eren; İnsan Kaynakları Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004. • Argüden, Yılmaz ; “İyi Yönetişim”, Dünya Gazetesi, 20.12.2006. • Argüden, Yılmaz, Pınar Ilgaz, Burak Erşahin; Arge Kurumsal Yönetişim Modeli, Arge Danışmanlık Yayınları, İstanbul, 2007. • Argüden, Yılmaz; “Kurumsal Yönetişim Endeksi”, http://ref.advancity.net. • Argüden, Yılmaz; “Kurumsal Yönetişim ve İnsan Kaynaklarının Rolü”, 12. Ulusal İnsan Yönetimi Kongresi, 2-3 Aralık 2004. • Arıcı, Eren Durmuş; “İnsan Doğası ve Organizasyon Kuramı: Kurumsal Organizasyona Ekonomik Yaklaşım Üzerine”, Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. (7), 2004. • Ariccia, Giovanni Dell, Enrica Detragiache, Raghuram Rajan; “The Real Effect of Banking Crises”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 17, 2008. • Ariccia, Giovanni Dell, Enrica Detragiache, Raghuram Rajan; “The Real Effect of Banking Crises”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 17, 2008. • Arnold, Patricia J.; “Global Financial Crisis: The Challenge to Accounting Research”, Accounting Organizations and Society, 29 May 2009. • Arslan, İbrahim; “Basel Kriterleri ve Türk Bankacılık Sektörüne Etkileri”, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 20, 2008. • Ashbaugh-Skaife, Hollis, Daniel W. Collins, Ryan Lafond; “The Effects of Corporate Governance on Firms’ Credit Ratings”, Journal of Accounting and Economics, Vol: 42, 2006. • Ataman Erdönmez, Pelin; “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009. 267

• Atamer, Melis; “Halka Açık Anonim Şirketlerde Kurumsal Yönetim ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar Açısından Değerlendirilmesi”, Hazine Müsteşarlığı Uzmanlık Tezi, Ankara, Şubat 2006. • Atiker, Mustafa; “Basel I ve Basel II”, Konya Ticaret Odası Bilgi Raporu, Sayı: 2005-41/08. • Avcıbaşı, Fatma Tuğba; Basel II’nin Türk Bankacılık Sistemi Üzerine Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş, 2008. • Aydın, Aydan; “Sermaye Yeterliliği ve VaR”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılık ve Araştırma Grubu, İstanbul, 2000. • Aysan, Mustafa A.; “Egebank Olayı”, Radikal Gazetesi, 11 Ekim 2000. • Babuşcu, Şenol, Adalet Hazar; “Basel II ve Şirketler Üzerindeki Etkileri”, www.akademiegitim.com.tr. • Babuşcu, Şenol; “Türkiye’de Yönetişim-1” , www.bankaciyiz.biz. • Babuşcu, Şenol; Basel II ve Şirketler Üzerine Etkileri, Akademi Consulting&Training, 2005. • Baltaş, Zuhal; Krizde Fırsatları Görmek, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002. • Bank for International Settlements, “Risk Management and Regulation in Banking”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 15, 2006. • Bank for International Settlements, “Risk Mechanisms and Financial Stability”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 16, 2007. • Bank for International Settlements, www.bis.org. • Bankacılık Araştırma Grubu, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 69, Haziran 2009. • Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkındaki Yönetmelik , Resmi Gazete, (08.02.2001 tarih ve 24312 Sayılı). • Baran, Hitay; “İşletmelerde Kriz Yönetimi”, http://www.izto.org.tr/nr/rdonlyres/7475bda1-95b7-4855-b351 • Baraz, Barış; “Yönetim Kurullarının Kurumsal Yönetişim Açısından Kritik Önemi: Eskişehir’de Bir Araştırma”, 3.Ulusal Bilgi Yönetim ve Ekonomi Kongresi, Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir, 27 Ekim 2004. • Barrass, John; “Corporate Governance and Ethics: Why They Matter”, Centre for Financial Market Integrity, Garanti Bankası, 17 Mart 2007. 268

• Basel Bankacılık Denetim Komitesi, “Basel II’nin Uygulanmasına İlişkin Göz Önünde Tutulması Gereken Hususlar”, BDDK Yayınları, 2004. • Basel Bankacılık Denetim ve Gözetim Komitesi, “Bankaların Kredi Riskleri Hakkında Kamuoyunu Bilgilendirmesi”, Türkiye Bankalar Birliği, Temmuz 1999. • Basel Bankacılık Gözetim Komitesi, “Bankalarda Kurumsal Yönetim”, Türkiye Bankalar Birliği, Eylül 1999. • Basel II ve KOBİ’ler Çalışma Grubu, “Basel II’nin Kobilere Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, Eylül 2006. • Basel II Yönlendirme Komitesi, “Basel II Üçüncü Yapısal Blok Piyasa Disiplini Raporlama Kapsamı”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, 2006. • Basel Komite, “Yeni Sermaye Yeterliliği Çerçevesi: Piyasa Disiplini”, www.tbb.org.tr. • Baş, Türker; Anket, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003. • Batchelor, Paul; Surviving a Corporate Crisis: 100 Things You Need to Know, Thorogood Professional Insight, London, 2003. • Bateman, Thomas S., Scott A. Snell; Management Building Competitive Advantage, Irwin Mc Graw-Hill, Boston, 1999. • Bayramoğlu, Sonay; Yönetişim Zihniyeti, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005. • BDDK Araştırma Dairesi, “10 Soruda Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı (Basel II)”, BDDK Yayınları, Ocak 2005. • BDDK Bilgi Yönetimi Dairesi, “Bankacılık Sektörü Yönetici Kesimi Beklenti Anketi”, BDDK Yayınları, Ocak 2009. • BDDK, “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı: Gelişme Raporu”, BDDK Yayınları, 6 Şubat 2002. • BDDK, “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı”, BDDK Yayınları, 15 Mayıs 2001. • BDDK, “CRD/Basel 2 Ülke Uygulamaları”, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Çalışma Tebliği, Sayı: 1, Ocak 2008. • BDDK, Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporu-4, Nisan 2003. • Berghe, Lutgart Van den, Christoph Van der Elst, Steven Carchon, Abigail Levrau; Corporate Governance in a Globalising World : Convergence or Divergence?- A European Perspective-, Kluwer Academic Publishers, New York, USA, 2002. 269

• Berksoy, Taner; “Krizi Anlamak ve İzlemek”, Radikal Gazetesi, 27 Eylül 2008. • Bessire, Dominique; “Transparency: a Two-Way Mirror”, International Journal of Social Economics, Vol: 32, No: 5, 2005. • Beyaz, Ahmet; “Bankalarda Kurumsal Yönetim Uygulamaları”, www.makalem.com. • Bhagat, Sanjai, Brian Bolton; “Corporate Governance and Firm Performance”, Journal of Corporate Finance, Vol: 14, 2008. • Bhasa, Malla Praveen; “Global Corporate Governance: Debates and Challenges”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 2, 2004. • Bhasa, Malla Praveen; “Understanding The Corporate Governance Quadrilateral”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 4, 2004. • Bilgin, Mehmet Hüseyin, Gökhan Karabulut, Hakan Ongan; Finansal Krizlerin İşletmelerin Finansman Yapıları Üzerindeki Etkileri, İTO Yayınları, İstanbul, 2002. • Bingöl, Dursun; İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2003. • Bolgün, K. Evren, M. Barış Akçay; Risk Yönetimi, Scala Yayıncılık, İstanbul, 2005. • Boucher, Maria Bonnafous; “Some Philosophical Issues in Corporate Governance: The Role of Property in Stakeholder Theory”, Corporate Governance Journal, Vol: 5, No: 2, 2005. • Boyacıoğlu Acar, Melek; “Operasyonel Risk ve Yönetimi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 43, Aralık 2002. • Boyacıoğlu Acar, Melek; Bankalarda Derecelendirme (Rating) ve Türk Bankacılık Sektörü Üzerine Ampirik Bir Çalışma, Promat Basım Yayın, İstanbul, 2005. • Bozkurt, Nejat; “İşletmelerde Yönetim Kurulunun Etkinliğini Sağlamada Denetim Komitelerinin Rolü”, www.synergy.gen.tr. • Braendle, Udo C., Juergen Noll, “Enlarged EU: Enlarged Corporate Governance? Why Directives Might Be More Appropriate for Transition Economies”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 3, 2006. • Bryant, Ralph C.; Crisis Preventional and Prosperity Management fort the World Economy: Pragmatic Choices fort he International Financial Governance, Brooking Institution Press, Washington, 2004. 270

• Bulutoğlu, Kenan; Yöresel ve Küresel Para Krizleri, Batı Türkeli Yayıncılık, İstanbul, 2002. • Burnside, Craig, Martin Eichenbaum, Sergio Rebelo; “Goverment Finance in the Wake of Currency Crises”, Journal of Monetary Economics, Vol: 53, 2006. • Büyükdeniz, Adnan; Dünyada ve Türkiye’de Faizsiz Bankacılık, Özel Finans Kurumları Birliği Yayınları, İstanbul, 2003. • Callan, James; Business Continuity Planning: What to Do Before During and after Crises Hit, Gower Publishing Ltd., Brookfield, USA, 2002. • Can, Halil; Organizasyon ve Yönetim, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1999. • Canbaş, Serpil, Altan Çabuk, Süleyman Bilgin Kılıç; “Prediction of Commercial Bank Failure Via Multivariate Statistical Analysis of Financial Structures: The Turkish Case”, European Journal of Operational Research, Vol: 166. No: 2, 2005. • Candan, Ekrem; “Dünya Bankası Kredi Kullanımlarında ve Projelerin Tatbikinde Yaşanan Sorunlar”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 64, 2007. • Candan, Hasan, Alper Özün; Bankalarda Risk Yönetimi ve Basel II, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006. • Candan, Hasan; “Kriz Sürecinde Basel II’de Öngörülen Değişiklikler”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009. • Cansen, Ege; “Her Önlem Hatadır”, Hürriyet Gazetesi, 14 Ocak 2009. • Cheikhrouhou, Hela; Structured Finance in Latin America: Channeling Pension Funds to Housing Infrastructure and Small Business, World Bank Publications, USA, 2007. • Chhaochharia, Vidhi, Luc Laeven; “Corporate Governance Norms and Practices”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 519, 2008. • Choudhury, Masudul Alam, Mohammad Ziaul Hoque; “Corporate Governance in Islamic Perspective”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 2, 2006. • Colley, John L., Jacqueline L. Doyle, George W. Logan, Wallace Stettinius; What Is Corporate Governance?, McGraw-Hill Companies, New York, USA, 2004. • Coombs, W. Timothy; Ongoing Crisis Communication, Sage Publications, Inc., California, 1999. • Cornelius, Peter; “Governance Good Corporance Practices in Poor Corporate Governance Systems”, Corporate Governance Journal, Vol: 5, No: 3, 2005. 271

• Crouhy, Michel; Essentials of Risk Management, McGraw-Hill Companies, USA, 2005. • Çakır, Alparslan; “Bankacılıkta Operasyonel Risklerin Etkin Yönetiminde Risk Bazlı Müşterini Tanı İlkelerinin Önemi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 56, Mart 2006. • Çelik, Adnan; İşletmelerde Kriz Yönetimine İlişkin Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Konya, 1995. • Çelik, Faik, İhsan Kızıl; “Banka Sermaye Yeterliliğinde Basel II Yaklaşımı ve Türk Bankacılığı”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 9 (1) 2008. • Çelik, Kuntay, Selen Işıl Koçağra, Kadir Güler; Kara Para Aklama, Masak Yayınları, Ankara, 2000. • Çelik, Pelin; Bankaların Risk Derecelendirmesi, TCMB Yayınları, Ankara, 2004. • Çorapçı, Bülent; “Kurumsallaşma mı Kurumsal Yönetişim mi?”, Türkiye İşveren Sendikaları Dergisi, Ekim 2006. • Çoroğlu, Coşkun; İş Dünyasında Geleceğin Yönetimi, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2003. • Dalay, İsmail, Recai Coşkun, Remzi Altunışık; Stratejik Boyutuyla Modern Yönetim Yaklaşımları, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2002. • Dalgıç, Özgür; “Bankalarda Kurumsal Yönetim Kapsamında Denetim Komiteleri ve Türkiye Açısından Bir Değerlendirme”, Active Bankacılık ve Finans Dergisi, Ocak-Şubat 2005. • Damar, H. Evren; “Does Post-Crisis Restructuring Decrease the Availability of Banking Services? The Case of Turkey”, Journal of Banking&Finance, Vol: 31, 2007. • Davies, Howard; “Corporate Governance and The Development of Global Capital Markets”, Balance Sheet, Vol: 10, No: 3, 2002. • Davis, E. Philip, Dilruba Karim; “Comparing Early Warning Systems for Banking Crises”, Journal of Financial Stabilty, Vol: 4, 2008. • Davis, E. Philip; “Institutional Investors Corporate Governance and the Performance of the Corporate Sector”, Economic Systems, Vol: 26, 2002. • Davis, Kevin; “Basel II”, www.sbif.cl. • Davis, Steven I.; Mükemmel Bankacılık, (Çev: A. Önel), Tisamat Basım Sanayi, Ankara, 1994. 272

• Davis-Friday, Paquita Y., Li Li Eng, Chao-Shin Liu; “The Effect of the Asian Crisis Corporate Governance and Accounting System on the Valuation of Book Value and Earnings”, The International Journal of Accounting, Vol: 41, 2006. • Decamps, Jean Paul, Jean Charles Rochet, Benoit Roger; “The Three Pillars of Basel II: Optimizing the Mix”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 13, 2004. • Demir, Gülten; Asya Krizi ve IMF, Der Yayınları, İstanbul, 1999. • Demirel, Yusuf; “Basel II”, İpekyolu Konya Ticaret Odası Dergisi, Sayı: 237, Kasım 2007. • Diamond, Douglas W., Raghuram G. Rajah; “Banks Short Term Dept and Financial Crises: Theory, Policy Implications and Applications”, Carnegie- Rochester Conference Series on Public Policy, Vol: 54, 2001. • Diken, Ahmet; “Basel II’nin Kobilere Etkileri”, (Ed: E. Alper Güvel, Zekeriya Mızırak), Küreselleşme Sürecinde Finansal Piyasalar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008. • Dikmen, M. Orhan; Bankalarda Etkili ve Uluslar arası Standartlara Uygun Risk Yönetimi ve Kontrol Modeli, İktisadi Araştırmalar Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000. • Dinçer, Ömer; Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1998. • Doğru, Halil; “Basel II ve IAS 39 Muhasebe Standardı Çerçevesinde Menkul Kıymetleştirme İşleminin Türkiye’de Banka ve Diğer Kaynak Şirketlerin Bilanço ve Sermaye Yeterliliği Yükümlülüklerine Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 62, Eylül 2007. • Doidge, Craig, G.Andrew Karolyi, Rene M.Stulz; “Why Do Countries Matter So Much for Corporate Governance”, Journal of Financial Economics, Vol: 86, 2007. • DPT, “Devlet Planlama Teşkilatı Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013 Finansal Hizmetler Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, DPT Yayınları, Ankara, 2007. • DPT, “Kurumsal Yapılanma ve Yönetişim”, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Çalışma Dokümanı, 10 Mart 2006. • Drucker, Peter F.; 21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları, (Çev: İ. Bahçıvangil, G. Gorbon), Epsilon Yayıncılık, İstanbul, 1999. 273

• Drucker, Peter; Klasik Drucker, Bahçehir Yayınları, İstanbul, 2007. • Durden, Chris, Richard Pech; “The Increasing Cost of Corporate Governance: Decision Speed-Bumps for Managers”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 1, 2006. • Durukan, M. Banu, Serdar Özkan, A. Fatih Dalkılıç; “Effectiveness of the Turkish Corporate Governance System: CEO Changes and Performance Measures”, Global Corporate Governance Forum, Sabanci University, İstanbul, November 15-17th, 2007. • Egri, Carolyn P., David A. Ralston; “Corporate Responsibility: A Review of International Management Research from 1998 to 2007”, Journal of International Management, Vol: 14, No: 4, 2008. • Eğilmez, Mahfi; “Uzun Dönem Başladı Bile”, Radikal Gazetesi, 25 Haziran 2009. • Eken, Mehmet Hasan; “Basel II ve Risk Yönetimi”, www.finanskulup.org.tr. • Ekinci, İbrahim; “Global Kriz Türkiye’yi Nasıl Etkiler?”, 01 Ekim 2008, http://www.ekonews.com/index.php?page=sub&pageid=12682&supplement=2 • Elloumi, Fathi, Jean-Pierre Gueyie; “CEO Compensation IOS and The Role of Corporate Governance”, Corporate Governance Journal, Vol: 1, No: 2, 2001. • Enriques, Luca, Paolo Volpin; “Corporate Governance Reforms in Continental Europe”, Journal of Economic Perspectives, Vol: 21, No: 1, 2007. • Erdoğan, Niyazi; Dünya ve Türkiye’de Finansal Krizler, Yaklaşım Yayınları, Ankara, 2002. • Erdönmez, Pelin Ataman; “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 68, Mart 2009. • Erdönmez, Pelin Ataman; “Türkiye’de 2001 Yılındaki Mali Kriz Sonrasında Kurumsal Sektörde Yeniden Yapılandırma”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 47, 2003. • Eren, Erol; Yönetim ve Organizasyon, Beta Basım Yayım, İstanbul, 1998. • Ergül, Ergin; Kara Paranın Aklanması ve Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 1998. • Erken, Nazım; “Bankaların Derecelendirilmesi”, Activeline Dergisi, Mart 2003. • Esen, Oğuz; “Bankacılık Krizleri Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, ESİAD, Sayı:1, Bahar 2005. • Fearn, Kathleen; Crisis Communications, Lawrence Erlbaum Associates Inc., New Jersey, 1996. 274

• Ferrell, O. C., John Fraedrich, Linda Ferrell; Business Ethics Ethical Decision Making and Cases, Houghton Mifflin Company, Boston, 2000. • Finlay, Paul; Strategic Management, Pearson Education Limited, London, 2000. • Flannery, Mark, Anjan V. Thakor; “Accounting, Transparency and Bank Stability”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 15, 2006. • G. Kavalsky, Basil; World Bank in Turkey 1993-2004: An IEG Country Assistance Evaluation, World Bank Publications, Washington, 2006. • Garanti Bankası Eğitim Yayınları, Genel Bankacılık Krediler/Dış Ticaret, Garanti Bankası Yayınları, İstanbul, 2005. • Gitman, Lawrence J., Jeff Madura; Introduction to Finance, Addison Wesley Longman Inc., Boston, 2001. • Giannetti, Mariassunta; “Financial Liberalization and Banking Crises: The Role of Capital Inflows and Lack of Transparency”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 16, 2007. • Glaesser, Dirk; Turizm Sektöründe Kriz Yönetimi, (Çev: A. B. Ahıska), Set Systems Tercümanlık ve Yayıncılık, İstanbul, 2005. • Gollakota, Kamala, Vipin Gupta; “History Ownership Forms and Corporate Governance in India”, Journal of Management History, Vol: 12, No: 2, 2006. • Göcenoğlu, Ceyhun, K. Zeynep Girgin; “Kurumsal Yönetişimin Türkiye’deki Sosyal Sorumluluk Uygulamalarına Olan Etkileri”, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi 4. Orta Anadolu İşletmecilik Kongresi, 2004. • Gökalp, Füsun; “Genel Hatlarıyla Sarbanes-Oxley Kanunu ve Türkiye’deki Şirketlere Etkisi”, Analiz Muhasebe-Finansman Araştırma ve Uygulama Dergisi, Cilt: 5, Yıl: 14, Sayı: 14, Ekim 2005. • Gökçe, Deniz; “Lehman Batarken!”, Dünya Gazetesi, 17 Eylül 2008. • Greuning, Hennie Van; Analyzing and Managing Banking Risk: A Framework for Assessing Corporate Governance and Financial Risk (2nd Edition), World Bank Publications, Washington, 2003. • Gruning, James E.; Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetiminde Mükemmellik, (Çev: E. Özsayar), Rota Yayıncılık, İstanbul, 2005. • Gültekin, M. Kemal; Krizde Yönetim, Alp Yayınevi, Ankara, 2002. • Gürbüz, A. Osman; “Kurumsal Yönetim: Ülkemizdeki Düzeyine İlişkin Değerlendirmeler”, 21 Nisan 2005. http://archive.ismmmo.org.tr. 275

• Gürbüz, Osman, Yakup Ergincan; Kurumsal Yönetim Türkiye’deki Durumu ve Geliştirilmesine Yönelik Öneriler, Literatür Yayınları, İstanbul, 2004. • Hacıhasanoğlu, Erk; Menkul Kıymet Piyasalarında Volatilitenin Modellenmesi, Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları, Ankara, 2003. • Heid, Frank; “The Cyclical Effects of the Basel II Capital Requirements”, Journal of Banking&Finance, Vol: 31, 2007. • Heldman, Kim; Project Manager’s Spotlight on Risk Management, Sybex Inc., USA, 2005. • Hellriegel, Don, Susan E. Jackson, John W. Slocum; Management, South-Western College Publishing, Ohio, 1999. • Hempel, George H., Donald G. Simonson; Bank Management, John Wiley&Sons, Inc., New York, 1999. • Heneghan, John, David O’Donnel; “Governance Compliance and Legal Enforcement: Evaluating a Recent Irish Initiative”, Corporate Governance Journal, Vol: 7, No: 1, 2007. • Hermes, Niels, Theo J. B. M. Postma, Orestis Zivkov; “Corporate Governance Codes in The European Union”, International Journal of Managerial Finance, Vol: 2, No: 4, 2006. • Hoggarth, Glenn, Patricia Jackson, Erlend Nier; “Banking Crises and the Design of Safety Nets”, Journal of Banking & Finance, Vol: 29, 2005. • Holland, John; “Financial Institutions Intangibles and Corporate Governance”, Accounting Auditing&Accountability Journal, Vol: 14, No: 4, 2001. • http://216.239.59.104/search?q=cache:2vpRO3TasFsJ:iibf.ogu.edu.tr/kongre/bildiri • http://boyakagen.blogcu.com/1929-ekonomik-buhrani-gerimi-donuyor_13513711 • http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=etik • http://tr.wikipedia.org/wiki/Kara_Paran%C4%B1n_Aklanmas%C4%B1n%C4%B1 • http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=&tarih=07.03.2009&Newsid=226 • http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2009/03/090306_us_jobless.shtml • http://www.emakale.com/articles/24/1/Basel-II-Sürecinin Türk Bankacılık SistemineYansımaları/Sayfa1.html • http://ref.advancity.net/resimler/dokumanlar/B%C3%B6l%C3%BCm3.PDF • http://www.itusozluk.com/goster.php/b%FCy%FCk+buhran • http://www.maksimum.com/haberler/h/cinde_20_milyon_gocmen_isci.php 276

• http://www.ntvmsnbc.com/id/24952859/page/2/ • http://www.tumgazeteler.com/?a=4471435 • http://www.voanews.com/turkish/archive/2009-02/2009-02-10-voa16.cfm • Hurst, David K.; Kriz ve Yenilenme, (Çev: E. Gürdemir), Alfa Basım Yayım, İstanbul, 2000. • Hutchinson, Marion, Ferdinand A. Gul; “Investment Opportunity Set Corporate Governance Practices and Firm Performance”, Journal of Corporate Finance, Vol: 10, 2004. • İpek, Halim; Kara Para ve Kara Paranın Aklanması, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2000. • İraz, Rıfat; Yaratıcılık ve Yenilik Bağlamında Girişimcilik ve KOBİ’ler, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005. • Jackson, Peggy M.; Sarbanes Oxley for Nonprofits: A Guide to Building Competitive Advantage, John Wiley&Sons Inc., USA, 2005. • Jacques, Kevin T.; “Capital Shocks Bank Asset Allocation and the Revised Basel Accord”, Review of Financial Economics, Vol: 17, 2008. • Janosik, Ellen H.; Crisis Counseling, Wadsworth Inc., California, 1984. • Joh, Sung Wook; “Corporate Governance and Firm Profitability: Evidence from Korea Before the Economic Crisis”, Journal of Financial Economics, Vol: 68, 2003. • Johnson, Gerry, Kevan Scholes; Exploring Corporate Strategy, Prentice Hall Europe, London, 1999. • Jorion, Philippe; Value at Risk: The Benchmark for Controlling Market Risk, McGraw-Hill Professional Book Group, USA, 2000. • Kabaş, Tolga; Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizleri Belirleyen Faktörler ve Uluslararası Finans Sistemi, Ünal Aysal Tez Değerlendirme Yarışma Dizisi, İstanbul, 2005. • Kadıbeşegil, Salim; Kriz Geliyorum Der!, Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., İstanbul, 2003. • Kalender, Ahmet, Mehmet Fidan; Halkla İlişkiler, Tablet Yayınları, Konya, 2008. • Kalyon, Yeşim; Halkla İlişkiler, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006. 277

• Kanagaretnam, Kiridaran, Gerald J. Lobo, Dennis J. Whalen; “Does Good Corporate Governance Reduce Information Asymmetry Around Quarterly Earnings Announcements?”, Journal of Accounting and Public Policy, Vol: 26, 2007. • Karaman, Abdullah; Vizyon Yönetimi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005. • Karamuk, Oğuz; “Lehman Batarken Türkiye’den Egebank Gibi Para Toplamış”, Star Gazetesi, 19 Eylül 2008. • Karayel, Mete; Türkiye’de İşletmelerde Kurumsal Yönetişim Bilincinin Ölçülmesine İlişkin Batı Akdeniz Bölgesinde Bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Isparta, 2006. • Karpuzoğlu, Ebru; Büyüyen ve Gelişen Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma, Hayat Yayıncılık, İstanbul, 2001. • Kavalsky, Basil G.; World Bank in Turkey 1993-2004: An IEG Country Assistance Evaluation, World Bank Publications, Washington, 2006. • Kavrakoğlu, İbrahim; Sinerjik Yönetim, Kampus Yayıncılık, İstanbul, 2000. • Kayacan, Murad; “Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Ulusal Finansal Raporlama Standartları Açısından Gelişmeler”, İzmir Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası 10. Türkiye Muhasebe Standartları Sempozyumu, Girne-Kıbrıs, 06-10 Aralık 2006. • Kayacan, Murad; “The Impacts of Globalization and New Corporate Agenda: Global Integrity Issue”, Istanbul Commerce University International Conference Series as of May 25-29th, 2005. • Kayacan, Murad; Kurumsal Şirket Yönetimi: İyi Şirket Yönetimi İçin Kurallar ve Kurumlar, Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları, No:196, 2006. • Kazancı, Metin; Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2002. • Kazgan, Haydar, Murat Öztürk, Murat Koraltürk; Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Creative Yayıncılık, İstanbul, 2000. • Keskin, Ferda; Sivil Toplum Kuruluşları ve Yasalar-Etik-Deprem, Numune Matbaacılık, İstanbul, 2000. • Kıvanç, Ahmet; “Egebank İçin 1,5 Yıl Çalıştık”, Radikal Gazetesi, 28 Haziran 2005. • Koçel, Tamer; İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım, 9. Basım, İstanbul, 2003. 278

• Kohn, Meir; Money Banking and Financial Markets, The Dryden Press, Chicago, 1991. • Kolb, Robert W.; The Commercial Bank Management Readar, Kolb Publishing Company Inc., Florida, 1992. • Korkmaz, Kale Tuba; “Bankalarda Kredi Riski Ölçümünde Alternatif Yöntemler”, Active Finans Dergisi, Temmuz-Ağustos 2004. • Korkmaz, Umut; “Kamuda İç Denetim”, Bütçe Dünyası, Cilt 2, Sayı 25, Bahar 2007. • Kroszner, Randall S.; Luc Laeven, Daniela Klingebiel, “Banking Crises Financial Dependence and Growth”, Journal of Financial Economics, Vol: 84, 2007. • Kurt, Mustafa, Murad Kayacan, Türkiye’de İşletmecilikte Yeni Perspektifler, Gazi Kitapevi, Ankara, 2007. • Kurumsal Yönetim Derneği, “Türkiye Kurumsal Yönetim Harita Araştırması”, Kalder, Sayı: 93, Temmuz 2005. • Kyereboah, Anthony, Coleman Nicholas Biekme; “The Link Between Corporate Governance and Performance of The Non-Traditional Export Sector: Evidence of Ghana”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 5, 2006. • Labie, Marc; “Corporate Governance in Microfinance Organizations: A long and Winding Road”, Management Decision, Vol: 39, No: 4, 2001. • Levonian, Mark E., “Piyasa Riski ve Banka Sermayesi”, (Çev: S. Uzunoğlu) http://sadiuzunoglu.trakya.edu.tr. • Lewis, Mervyn K.; “The Orgins of The Sub-Prime Crisis: Inappropriate Policies, Regulations or Both?”, Accounting Forum, Vol: 33, June 2009. • Lichtenstein, Robert; How to Prefare for and Respond to a Crisis, Association for Supervision&Curriculum Development, USA, 2002. • Liebig, Thilo, Daniel Porath, Beatrice Weder, Michael Wedow; “Basel II and Bank Lending to Emerging Markets: Evidence from the German Banking Sector”, Journal of Banking&Finance, Vol: 31, 2007. • Mallin, Chris, Andy Mullineux, Clas Wihlborg; “The Financial Sector and Corporate Governance: The UK Case”, Corporate Governance: An International Review, Vol: 13, No: 4, 2005. • Mardjono, Amerta; “A Tale of Corporate Governance: Lessons Why Firms Fail”, Managerial Auditing Journal, Vol: 20, No: 3, 2005. 279

• Maşrap, Akın; “E-Eğitim Yönetişim Sisteminde Küresel Etik İlkeler”, Bilgi Teknolojileri Kongresi 4. Akademik Bilişim 2006, Pamukkale Üniversitesi, 9-11 Şubat 2006. • Mazıbaş, Murat; “Operasyonel Riske Basel Yaklaşımı: Risk Verilerine İlişkin Bir Değerlendirme”, BDDK Araştırma Raporları, 2005/2. • Mc Sweeney, Brendan; “The Roles of Financial Asset Market Failure Denial and The Economic Crisis: Reflections on Accounting and Financial Theories and Practices”, Accounting Organizations and Society, 5 June 2009. • Metin Yüksel, “Türkiye’den Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi”, http://www.gidasanayii.com. • Michael, Bryane, Randy Gross; “Running Business Like A Government In The New Economy: Lessons for Organizational Design and Corporate Governance”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 3, 2004. • Midttun, Atle; “Policy Making and The Role of Government Realigning Business Government and Civil Society”, Corporate Governance Journal, Vol: 5, No: 3, 2005. • Mirza, Ahmet; Kredi Riski Yönetiminde Erken Uyarı Sistemleri ve Sorunlu Kredilerin İzlenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2006. • Mishkin, Frederic S.; The Economics of Money Banking and Financial Markets, Addison Wesley Longman Inc., Boston, 2001. • Mitroff, Ian I.; Managing Crises Before They Happen: What Every Executive&Manager Needs to Know about Crisis Management, Amacom, New York, 2000. • Mitton, Todd; “A Cross Firm Analysis of the Impact of Corporate Governance on the East Asian Financial Crisis”, Journal of Financial Economics, Vol: 64, 2002. • Morey, Matthew, Aron Gottesman, Edward Baker, Ben Godridge; “Does Better Corporate Governance Result in Higher Valuations in Emerging Markets? Another Examination Using a New Data Set”, Journal of Banking&Finance, Vol: 33, 2008. • Morici, Peter; “Congressional Testimony on the Global Crisis”, Angry Bear, Mart 2009. 280

• Morton, Glantz; Managing Bank Risk An Introduction to Broad Base Credit Engineering, Academic Press, Amsterdam, 2003. • Mullineux, Andy; “Financial Sector Convergence and Corporate Governance”, Journal of Financial Regulation and Compliance, Vol: 15, No: 1, 2007. • Munyar, Vahap; “Bankacılık Tarihine İyi Bakalım Boşuna Şaşırıp Kalmayalım”, Hürriyet Gazetesi, 18 Ağustos 2003. • Nelson, James; “Corporate Governance Practices CEO Characteristics and Firm Performance”, Journal of Corporate Finance, Vol: 11, 2005. • Ng, David; “The Impact of Corruption on Financial Markets”, Managerial Finance, Vol: 32, No: 10, 2006. • Niall F. Coburn, “Corporate Investigations”, Journal of Financial Crime, Vol: 13, No: 3, 2006. • Nicolo, Gianni De, Luc Laeven, Kenichi Ueda; “Corporate Governance Quality: Trends and Real Effects”, Journal of Financial Intermediation, Vol: 17, 2008. • Okay, Ayla, Aydemir Okay; Halkla İlişkiler, Der Yayınları, İstanbul, 2005. • Oketch, Moses O.; “The Corporate Stake in Social Cohesion”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 3, 2004. • Oktay, Sadiye, Halime Temel; “Basel II Kriterleri Ekseninde Ticari Bankalarda Kredi Riski Yönetiminin Karşılaştırılmasına Yönelik Bir Saha Çalışması”, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 6, Aralık 2007. • Oliver, R. E.; What Is Transparency?, McGraw-Hill Companies, USA, 2004. • Onur, Altay; “İç Denetimlerin Önemi”, www.bilgiyonetimi.org. • Ooghe, Hubert, Tine De Langhe; “The Anglo-American Versus The Continental European Corporate Governance Model: Empirical Evidence of Board Composition in Belgium”, European Business Review, Vol: 14, No: 6, 2002. • Operasyonel Risk Çalışma Grubu, “Operasyonel Risk”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 58, Eylül 2006. • Öğüt, Adem; “Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmelerinde Kriz Yönetimi Yaklaşımları: Tekstil Sektörü Örneği”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 9, 2003. • Öğüt, Adem; Bilgi Çağında Yönetim, Çizgi Kitabevi, 4. Baskı, Konya, 2009. 281

• Ömürgönülşen, Mine, Uğur Ömürgönülşen; “Critical Thinking About Creative Accounting in the Face of a Recent Scandal in the Turkish Banking Sector”, Critical Perspectives on Accounting, Vol: 20, No: 5, 2009. • Örnek, Ali Şahin, Şule Aydın; Kriz ve Stres Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara, 2006. • Özel, Mustafa; Etkici Yönetici, İz Yayıncılık, İstanbul, 1998. • Özer, M. Akif; “Yönetişim Üzerine Notlar”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 63, 2006. • Özer, Mustafa; Finansal Krizler Piyasa Başarısızlıkları ve Finansal İstikrarı Sağlamaya Yönelik Politikalar, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 1999. • Özince, Ersin; “Finansal İstikrar Basel II ve Bankalar Açısından Etkileri”, Bankacılar Dergisi, Sayı 53, Haziran 2005. • Öztürk, Mutlu Başaran, Kartal Demirgüneş; “Kurumsal Yönetim Bakış Açısıyla Entelektüel Sermaye”, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.19, 2008. • Özüpek, M. Nejat; Kurumun İmajı ve Sosyal Sorumluluk, Tablet Kitabevi, Konya, 2005. • Palpacuer, Florence; “Globalization and Corporate Governance: Issues for Management Researchers”, Society and Business Review, Vol: 1, No: 1, 2006. • Parasız, İlker; Kriz Ekonomisi 5 Nisan 1994 Kararları, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1996. • Parker, Susan, Gary F. Peters, Howard F. Turetsky; “Corporate Governance and Corporate Failure: A Survival Analysis”, Corporate Governance Journal, Vol: 2, No: 2, 2002. • Parlakkaya, Raif; Finansal Türev Ürünler İle Mali Risk Yönetimi ve Muhasebe Uygulamaları, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2005. • Parlakkaya, Raif; Özel Amaçlı Girişimlere İlişkin Muhasebe Sorunları, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004. • Paslı, Ali; Anonim Ortaklık Kurumsal Yönetim, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2004. • Payne, Andros, “Corporate Governance in The USA and Europe: They Are Closer Than You Might Think”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 1, 2006. • Penas, Maria Fabiana; “Bank Disclosure and Market Assesment of Financial Fragility: Evidence from Banks’ Equity Prices”, International Research 282

Conference on Corporate Governance in Emerging Markets, Sabanci University, İstanbul, November 15-17th, 2007. • Philippon, Thomas; “Corporate Governance Over the Business Cycle”, Journal of Economic Dynamics&Control, Vol: 30, 2006. • Pişkinoğlu, Arzu, Selda Aytekin; “Bankalarda Risk Yönetimi Teftiş Kurulu ve İç Kontrol Birimlerinin Organizasyonu”, Active Dergisi, No: 32, 2003. • Prasad, Rose M.; “International Banking Crises: Large-Scale Failures Massive Governmental Interventions”, International Business Review, Vol: 9, 2000. • Proimos, Alex; “Strengthening Corporate Governance Regulations”, Journal of Investment Compliance, Vol: 6, No: 4, 2005. • Regester, Michael, Judy Larkin; Risk Issues and Crisis Management, Third Edition, Kogan Page Ltd., London, 2005. • Reıd, Janine L.; Crisis Management, John Wiley&Sons, Inc, New York, 2000. • Risk Yönetim Sistemleri ve Uygulama Esasları Çalışma Grubu, “Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme”, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Nisan 2004. • Risk Yönetim Sistemleri ve Uygulama Esasları Çalışma Grubu, “Operasyonel Risk Veri Tabanı”, Türkiye Bankalar Birliği, Nisan 2004. • Risk Yönetimi ve Gözetim Teknikleri Dairesi, “Yeni Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı (Basel II) ve Geçiş Sürecine İlişkin Yol Haritası”, Türkiye Bankalar Birliği Bilgilendirme Raporuı, 12 Aralık 2003. • Roth, D. Furchtgott; “The Future Global Role and Development of the US Economy”, European View, Vol: 8, 27 May 2009. • Roulhac, Catherine Albert; Corporate Governance in Europe 2007 Reports, Heidrick&Struggles International Inc., Paris, France, 2007. • Runesson, Eric M., Marie Laurence Guy; “Mediating Corporate Governance Conflicts and Disputes”, Global Corporate Governance Forum Focus, Vol: 4, USA, 2007. • Saçcı, H. Selçuk; Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kredi Karşılıkları Uygulamaları ve Makroekonomik Etkileri, T.C. Merkez Bankası Yayınları, Ankara, 2004. • Saha Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri, “Kurumsal Yönetim Derecelendirme”, www.saharating.com. 283

• Sakarya, Şakir, Suat Kara; “Türkiye’de Basel 2 Sürecinin Gelişimi ve Balıkesir’deki İşletmeler Tarafından Algılanması Üzerine Bir Araştırma”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 38, Nisan 2008. • Scott, Hal S.; Capital Adequacy Beyond Basel: Banking Securities and Insurance, Oxford University Press Inc., USA, 2005. • Sevil, Güven; Finansal Risk Yönetimi Çerçevesinde Piyasa Volatilitesinin Tahmini ve Portföy VaR Hesaplamaları, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2001. • Shamsul, Abdullah Nahar; “Board Composition CEO Duality and Performance Among Malaysian Listed Companies”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 4, 2004. • Solmaz, Başak; Kurumsal İletişim Yönetimi, Dizgi Ofset, Konya, 2007. • Sönmez, Mustafa; 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaşma, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002. • Sperling, W., T. Biermann, J. M. Maler; “Global Panic Reaction-A Therapeutic Approach to a World-Wide Economic Crisis”, Medical Hypotheses, Vol: 73, 9 April 2009. • SPK, “Basel II Yeni Sermaye Yeterliliği Standardı”, Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği, Sayı:31, Mart 2005. • Stralser, Steven; Bir Günde MBA, (Çev: A. Özer), MediaCat Kitapları, İstanbul, 2005. • Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, “CRD Basel II Ülke Uygulamaları”, BDDK Yayınları, Ocak 2008. • Şafak Birol Acar, “İyi Uygulama Örnekleri Çerçevesinde Kamu Yönetiminde Mali Saydamlık ve Kamuoyu Denetiminin Etkinleştirilmesi”, Devlet Bütçe Uzmanlığı Araştırma Raporu, Ankara, Mayıs 2007. • Şahinöz, Ahmet; Türkiye Ekonomisi Sektörel Analiz, İmaj Yayınevi, Ankara, 2001. • Şehirli, Kübra; “Kurumsal Yönetim”, Kurumsal Yönetim Araştırma Raporu, SPK Denetleme Dairesi, 1999. • Şenol, Coşkun; “Kurumsal Yönetişim”, Gümrük Dünyası Dergisi, Sayı: 46, 2006. • Şimşek, M. Şerif, Adnan Çelik; Genel İşletme, Eğitim Akademi Yayınları, Konya, 2008. 284

• Tadesse, Solomon; “The Economic Value of Regulated Disclosure:Evidence from the Banking Sector”, Journal of Accounting and Public Policy, Vol: 25, 2006. • Tanör, Reha; Kurumsal Yönetim Arayışları Doğrultusunda Banka Yönetim Kurulunda Bağımsız Üyelik, www.gyo.com.tr. • Tanyıldız, Hakan; Türk Bankacılık Sisteminde Basel II Kriterleri Çerçevesinde Risk Yönetimi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı, Balıkesir, 2007. • Tay, Arzu; Erken Uyarı Sistemleri İle Finansal Krizlerin Analizi: Türkiye ve Geçiş Ekonomileri Örneği, Ünal Aysal Tez Değerlendirme Yarışma Dizisi, İstanbul, 2007. • TBB, “Türk Bankacılık Sektörü 5-9 Mayıs 2004 tarihlerinde İzmir’de düzenlenen 2004 Türkiye İktisat Kongresi için Mali Piyasalar Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Türk Finans Sektörü Raporu’nun eki olan rapor”, www.tbb.org.tr. • TCMB, “Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Para Politikası”, TCMB 1998 Yılı Raporu. • Teker Leblebici, Dilek, Burç Ülengin; “Bankacılıkta Operasyonel Risk Ölçüm Modellerinin Türk Bankacılık Sektöründe Faaliyet Gösteren Bir Bankaya Uygulanması”, İTÜ Dergisi, Sosyal Bilimler Cilt: 2, Sayı: 1, 13-14 Aralık 2005. • Tekin, Mahmut, Muammer Zerenler; Krizi Yönetebilmenin Sırları, Çizgi Kitabevi, Konya, 2005. • Tekin, Mahmut; Girişimcilik, Günay Ofset Matbaacılık, Konya, 2005. • Tekinay, N. Aslı, “Türk Şirketleri 4 Önemli Konuda Fark Yaratmalı”, Capital Dergisi, Ocak 2006. • Tengilimoğlu, Dilaver, Yüksel Öztürk; İşletmelerde Halkla İlişkiler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004. • Thomsen, Steen; “Corporate Values and Corporate Governance”, Corporate Governance Journal, Vol: 4, No: 4, 2004. • TMSF Banka Verileri, “TMSF’ye İntikal Eden Bankalar”, www.tmsf.org.tr. • Toprak, Metin; Küreselleşme ve Kriz, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001. • Trichet, Jean Claude; “Announcement of Basel II”, www.bis.org. • Truman, Edwin M.; Reforming the IMF for the 21st Century, Peterson Institute for International Economics, Washington, 2006. 285

• Tuğcu, Şule Tankut; “Kriz Yönetiminde Liderlik Kavramının Önemi”, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Ocak 2004. • Tuna, Kadir; “Basel 2 Çerçevesinde Bankalarda Kurumsal Yönetişim ve Türk Bankacılık Sektörünün Analizi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bankacılık Araştırma Merkezi, www.iubam.org. • Tuncer, Ebru; “Basel II Sadece Yeni Bir Sermaye Yeterlilik Oranı Hesaplama Yöntemi Değildir”, Active Dergisi, No: 47, 2006. • Tuncer, Ebru; “Risk Yönetimi Sermaye Yeterliliği ve Finansal Sektör İstikrarı Çerçevesinde Stres Testleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 57, Haziran 2006. • Tutar, Hasan; Kriz ve Stres Yönetimi, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004. • Tuzcu, M. Arcan; Halka Açık Şirketlerde Kurumsal Yönetim Anlayışı İMKB- 100 Örneği, Turhan Kitabevi, Ankara, 2004. • Türk Bankacılık Sektörü, Türkiye Bankalar Birliği, 5-9 Mayıs 2004 tarihlerinde İzmir’de düzenlenen 2004 Türkiye İktisat Kongresi için Mali Piyasalar Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Türk Finans Sektörü Raporu’nun eki olan rapor, www.tbb.org.tr. • Türk Bankacılık Sektörünün Piyasa Yapısının Analizi-3. www.akademiegitim.com • Türker, Sibel; “Basel II ve Getirdikleri”, Deloitte Serisi, 2007. • Türkiye Bankalar Birliği Bankacılık ve Araştırma Grubu, “Bankalarda Kurumsal Yönetim”, Türkiye Bankalar Birliği, Eylül 1999. • Türkiye Bankalar Birliği, “Principles of Liquidity Risk Management-March 2007”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 62, Eylül 2007. • Türkiye Bankalar Birliği, “Risk Yönetimi ve Basel II’nin Kobi’lere Etkileri”, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Yayın No: 228, Eylül 2004. • Türkiye Bankalar Birliği, “Uluslararası Kuruluşların İyi Yönetim Konusuna Yaklaşımları”, www.tbb.org.tr. • Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği, Ayın Konuğu: Hans Hirst, www.tkyd.org/tr • Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği, Basel II Çalışma Platformu Raporu, Ağustos 2005, Sayı: 44, Nisan 2006. • TÜSİAD, Sermaye Piyasaları İçin Örnek Şirket Yapısı, Lebib Yalkın Basım Yayım, İstanbul, 2005. • Tüz Vergiliel, Melek; Kaos Ortamında Self Organizasyon Davranışı, Alfa Basım Yayım, Bursa, 2001. 286

• Uçkun, Nurullah, Serkan Kandemir; “Risk Ölçümünde Riske Maruz Değer Metodolojisi ve İMKB’de Bir Uygulama”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı: 38, Nisan 2008. • Uğur, Arif; “Basel II Kapsamında Faaliyet Riskinin Yönetimine İlişkin Yaklaşımlar”, Dünya Gazetesi, 24 Nisan 2006. • Uslusoy, Vedat; “Value at Risk”, http://riskyonetimi.azbuz.com. • Uslusoy, Vedat; “Risk Yönetimi Nedir?”, http://riskyonetimi.azbuz.com. • Uyar, Seçil; Bankacılık Krizleri, Ziraat Matbaacılık A.Ş., Ankara, 2003. • Uygur, Akyay, Ramazan Göral; Yönetim ve Organizasyon, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2005. • Uzun, Ali Kamil; “Denetim Komitesi Üyelerinin Bağımsızlığı ve Nitelikleri”, Deloitte Kurumsal Yönetim Serisi, No: 2, Haziran 2008. • Uzuner, Mustafa Talha; Para Politikası Belirsizliğinin Bankacılık Endüstrisine Etkileri ve Türkiye Örneği, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2004. • Uzunoğlu, Sadi; Özel Sektörün Kullanabileceği Krediler, Mega Ajans Reklamcılık Matbaacılık, İstanbul, 2003. • Ülgen, Hayri, S. Kadri Mirze; İşletmelerde Stratejik Yönetim, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2004. • Üstün, Oktay; “Kara Para Aklama ve Terörizmin Finansmanını Önleme Standartlarını Değerlendirme Metodolojisinde Finansal Kuruluşların Yükümlülükleri”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 56, Mart 2006. • Üzel, Murat; “Lehman Brothers İflas Bayrağını Çekiyor”, NTVMSNBC, 16 Eylül 2008. • Van, Hoa; Asia Crisis: Their Cures Their Effectiveness and the Prospect, Palgrave Publisher, New York, 1999. • Vinten, Gerald; “Corporate Governance: an International State of the Art”, Managerial Auditing Journal, Vol: 13, No: 7, 1998. • Vinten, Gerald; “Enronitis-Dispelling the Disease”, Managerial Auditing Journal, Vol: 18, No: 6/7, 2003. • Wahlström, Gunnar; “Risk Management Versus Operational Actional: Basel II in a Swedish Context”, Management Accounting Research, Vol: 365, 2008. • Webb, Elizabeth; “Relationships Between Board Structure and Takeover Defenses”, Corporate Governance Journal, Vol: 6, No: 3, 2006. 287

• Weber, Joseph; “Discussion of the Effects of Corporate Governance on Firms’ Credit Ratings”, Journal of Accounting and Economics, Vol: 42, 2006. • Wright, Peter, Mark J. Kroll, John Parnell; Stategic Management, Prentice Hall, New Jersey, 1998. • www.3d.com.tr. • www.abank.com.tr. • www.akademiegitim.com.tr. • www.bddk.org.tr. • www.denetimnet.net. • www.ekocerceve.com. • www.hukukrehberi.net. • www.kobifinans.com.tr. • www.ku.edu.tr. • www.merakmerkezi.com. • www.ozdogrular.com. • www.ozyazilim.com. • www.referansgazetesi.com. • www.ruveyda.com. • www.sekerbank.com.tr. • www.tbb.org.tr. • www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/Bulten_Turkce4.pdf • www.tkbb.org.tr. • www1.ku.edu.tr. • www2.standardandpoors.com • Yamak, Sibel; “Changing Institutional Environment and Business Elites in Turkey”, Society and Business Review Journal, Vol: 1, No: 3, 2006. • Yaslıdağ, Beyhan; Kredi Derecelendirme Sistemi, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2007. • Yayla, Hilmi Erdoğan; Güç ve Yetki İlişkilerinin Muhasebe Bilgisi Kararları Üzerindeki Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Ankara, 2006. • Yayla, Münür, Yasemin Türker Kaya; “Basel II Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci”, BDDK Yayınları ARD Çalışma Raporları, No: 2005/3. 288

• Yörükoğlu, Mehmet; “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisi”, T.C. Merkez Bankası Yayınları, 26 Şubat 2009. • Yurtsever, Gürdoğan; “Bankacılığımızda İç Kontrol”, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları, Yayın No: 256, Nisan 2008. • Zerenler, Muammer; Kriz Dönemlerinde İşletmelerin Üretim Süreci Esnekliğinin Şirketlerin Performans ve Yaşam Sürelerine Etkileri Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Konya, 2003. 289 EK: 1

ANKET FORMU Sayın Yönetici; Bu anket çalışması, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı’nda hazırlanmakta olan “Kurumsal Yönetişim Uygulamaları Çerçevesinde Basel II Kriterleri Açısından Türk Bankacılık Sektöründe Kriz Yönetimi Yaklaşımları: Kuramsal ve Görgül Bir Araştırma” adlı doktora tezi çalışmasına katkı sağlamak için düzenlenmiştir. Çalışmanın amacı; “Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankaların Kurumsal Yönetişim Uygulamaları Çerçevesinde Basel II Kriterleri Açısından Kriz Yönetimi Yaklaşımları”nı ölçmektir. Anket formunda elde edilen bilgiler yalnızca bilimsel amaçla kullanılacak ve kesinlikle işletme adı zikredilmeyecektir. Çok değerli görüşlerinizi, bilgi ve birikimlerinizi paylaştığınız, bilimsel bir çalışmaya içtenlikle katkıda bulunduğunuz ve zaman ayırdığınız için teşekkür eder, saygılarımızı sunarız. Tez Danışmanı Hazırlayan Prof. Dr. Adem ÖĞÜT A. Aslan ŞENDOĞDU Selçuk Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Bilimler M.Y.O. İletişim İçin: (0 332) 223 31 01 İletişim İçin: (0 332) 223 22 99 [email protected] [email protected]

DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERE İLİŞKİN SORULAR 1. Yaşınız : ( ) 20-29 ( ) 30-39 ( ) 40-49 ( ) 50-59 ( ) 60 - yukarısı 2. Cinsiyetiniz : ( ) Erkek ( ) Kadın 3. Eğitim Durumunuz : ( ) İlköğretim ( ) Lise ( ) Üniversite ( ) Yükseklisans/Doktora 4. Bankada Konumunuz : ( ) Genel Müdür ( ) Genel Müdür Yrd. ( ) Daire Bşk/Birim Md. ( ) Yön.Kur.Bşk.( ) Yön.Kur.Bşk.Yrd. ( ) Yön. Kur. Üyesi ( ) Diğer lütfen belirtiniz……………………………………….

BANKAYA İLİŞKİN SORULAR 1. Bankanın Adı : 2. Bankada Çalışan Personel Sayısı : 3. Kuruluş Yılı : 4. Şube Sayısı :

ARAŞTIRMANIN AMACINA YÖNELİK SORULAR

Kurumsal Yönetişime İlişkin Sorular

1. Bankanızda “Pay Sahipleri İlişkiler Birimi” bulunmakta mıdır? ( ) Evet ( ) Hayır 2. Yönetim Kurulu üyelerinizin oy hakları eşit midir? ( ) Evet ( ) Hayır 3. Bankanızın Genel Müdür’ü (CEO) Yönetim Kurulu Üyesi midir? ( ) Evet ( ) Hayır 4. Yönetim Kurulunuz yılda kaç kez toplanmaktadır? 5. Yönetim Kurulunuz kaç kişiden oluşmaktadır? Lütfen belirtiniz…………….. 6. Yönetim Kurulunuzda kaç üye bağımsızdır (şirket dışından)? Lütfen belirtiniz…………….. 7. Yönetim Kurulu üyelerinizin aynı zamanda başka bir işletme yönetim kurulunda görev almasını ister misiniz? ( ) Evet ( ) Hayır ( ) Fark etmez

290

8. Bankanızın Yönetim Kurulu’na ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Yönetim Kurulu 1 2 3 4 5 Yönetim Kurulunuzun çalışmalarının hissedarların denetimlerine açık olması Yönetim Kurulu üyelerinizin banka ile ilgili her türlü bilgiye zamanında ulaşmalarının sağlanması Yönetim Kurulu üyelerinizin bireysel performansının belirli aralıklarla değerlendirilmesi Yönetim Kurulunuzun görev ve sorumluluklarını yerine getirmesinde komitelerden yararlanılması Üst düzey yöneticilerinizin görev ve sorumluluk açısından eşit yetkiye sahip olması

9. Bankanızın Pay Sahiplerine (Hissedarlara) ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Pay Sahipleri (Hissedarlar) 1 2 3 4 5 Pay sahipliği haklarının kullanılmasında mevzuata / esas sözleşmeye uyulması Genel Kurul Toplantısının gündeminden pay sahiplerinin haberdar edilmesi Pay sahiplerinin Genel Kurul’da bankanın sermaye ve yönetim yapısı ile ilgili kararlarına katılımının sağlanması Pay sahiplerinizin paylarını kolaylıkla devredebilmesi Azınlık ve yabancı pay sahipleri dahil, tüm pay sahiplerine eşit haklar tanınması

10. Bankanızın hissedarlar hariç diğer Paydaşlara (Çalışanlar, alacaklılar, müşteriler, tedarikçiler, sendikalar, devlet) ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Paydaşlar (Çalışanlar, alacaklılar, müşteriler, tedarikçiler, sendikalar, 1 2 3 4 5 devlet) Bankanızın Paydaşların haklarının korunmasıyla ilgili politikaları hakkında paydaşları bilgilendirmesi Paydaşların banka yönetimine katılımını destekleyici mekanizmaların uygulanması Bankanızın çalışanları katılımcı bir yönetim anlayışının gereği ilgili konularda (ücret, kariyer, eğitim v.s.) bilgilendirilmesi Bankanızın sahip olduğu etik ilkeler doğrultusunda sosyal sorumluluklarına karşı duyarlı bir politika izlemesi İş tanımları, performans ve ödüllendirme kriterlerinin belirlenerek çalışanlara duyurulması

11. Bankanızın Şeffaflık İlkesine ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Şeffaflık İlkesi 1 2 3 4 5 Bankanızın faaliyet sonuçlarının kamuya açıklanması Bankanızın geleceği ile ilgili tahminler ve dayandığı gerekçelerin kamuya açıklanması Bankanızı denetleyen bağımsız denetim kuruluşunun yasal süreden daha erken rotasyona tabi tutulması Bankanızın faaliyetlerinin toplum tarafından daha kolay anlaşılabilmesinin sağlanması

291

12. Bankanızın Hesap Verebilirlik İlkesine ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Hesap Verebilirlik İlkesi 1 2 34 5 Yönetim Kurulu üyelerinizin pay sahiplerine karşı hesap verme zorunluluğu Bankanızda hesap verebilirlik için gerekli mekanizmaların kurulması Yönetim Kurulunuzun hesap verebilir olmasının koordinasyonu artırması Bankanızda hesap veremeyen yöneticilere yaptırım uygulanması

13. Bankanızın Adillik İlkesine ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Adillik İlkesi 1 2 34 5 Bütün hissedarlara eşit muamele yapılmasının güvence altına alınması Pay sahiplerinin kendilerini güvence altında hissetmesi Alınan kararlardan etkilenen tüm kesimlere karşı eşit uzaklıkta olması İhtiyaç duyulan bilginin bu bilgiyi kullanacak olan banka içi ve dışı gruplara farklılık yaratmayacak şekilde iletilmesi

14. Bankanızın Sorumluluk İlkesine ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Sorumluluk İlkesi 1 2 34 5 Bankanızın hissedarlar, kanun ya da sendika sözleşmesi tarafından öngörülen yükümlülüklere uyması. Bankanızın toplumdaki diğer tamamlayıcı gruplara karşı yükümlülüklerini yerine getirmesi Bankanızın sosyal paydaşlarına karşı çevresel, ekonomik ve sosyal etkiler yaratması Bankanızın toplumla aynı anda gelişmesine katkısı olacak işlemleri hayata geçirmesi

15. Bankanızın Temel Hedeflere ilişkin uygulamalarını lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Temel Hedefler 1 2 3 4 5 Hissedar haklarının güçlendirilmesi Finansal raporlama sürecinde şeffaflığın artırılması Muhasebe yeknesaklarının geliştirilmesi Yaptırımların ve bunların icrasının geliştirilmesi Rekabetin teşvik edilmesi Haksız kazancın önüne geçilmesi

16. Kurumsal yönetişim uygulamalarının banka performansına yaptığı katkıları lütfen puanlandırınız. (1)en düşük, (2)düşük, (3)orta, (4)yüksek, (5)en yüksek Kurumsal Yönetişim İle Banka Performansı Arasındaki İlişki 1 2 34 5 Toplumun çıkarlarını gözeten yönetimin banka performansını artırması Kurumsal yönetişim, banka performansı ilişkisinde yatırımcı güveninin kazanılması Kurumsal yönetişim ile banka performansı arasında doğru yönlü bir ilişki bulunması Kurumsal yönetişimin gelişmesinin banka değerini artırması

292

Basel II’ye İlişkin Sorular

17. Risk Yönetimi modellemesi için veri tabanınızın yeterlilik düzeyini belirtiniz. ( )çok yetersiz ( )yetersiz ( )orta ( )yeterli ( )çok yeterli

18. Basel II kriterlerinin temel amaçlarını önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Basel II Kriterlerinin Temel Amaçları 1 2 34 5 Risk yönetimini geliştirmek Piyasa disiplinini geliştirmek Sermaye yeterliliği unsurlarının etkinliğini artırmak Verimli bir bankacılık sistemi oluşturarak finansal istikrara katkıda bulunmak Krizlere karşı savunma kalkanı oluşturmak Diğer (lütfen belirtiniz)………………………………………………………

19. Basel II kriterleri Türk Bankacılık Sistemini en çok hangi konularda zorlayacaktır önem derecesine lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sistemini En Çok Zorlayacağı 1 2 3 4 5 Konular Ek maliyet Risk kültürünün yerleşmesi Kredi müşterisinin derecelendirilmesi (rating) Kredinin fiyatlandırılması Sermaye yeterliliği Diğer (lütfen belirtiniz)…………………………………………………………

20. Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne sağlaması beklenen faydaları önem derecesine lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sektörüne Sağlaması Beklenen 1 2 3 4 5 Faydalar Bankaların kriz senaryolarına uygun risk yönetimi anlayışını geliştirme Bankaların müşterileri konumundaki şirketlerin kurumsal yönetişim yapılarında iyileşme Bankalar tarafından kamuya açıklanacak bilgiler aracılığıyla piyasa disiplininin artması Bankalarca standart kriterlere göre objektif değerlendirme imkanı sağlanması Bankaların sermaye yapısının güçlendirilmesi Diğer (lütfen belirtiniz)…………………………………………………………

21. Bankanızın Basel II Kriterlerine uyum çalışmaları hangi aşamadadır? ( ) Hiç başlamadı ( ) Bütçe tahsisi yapıldı henüz başlamadı ( ) Çalışmalar kısmen tamamlandı ( ) Çalışmalar önemli ölçüde tamamlandı ( ) Çalışmalar % 100 tamamlandı ( ) Diğer (lütfen belirtiniz)…………

293

22. Bankanızda Basel II kriterlerine uyum sürecinde yapılması planlanan yatırımları önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Basel II Kriterlerine Uyum Sürecinde Yapılması Planlanan Yatırımlar 1 2 34 5 Bilgi işlem sistemi Yetişmiş insan kaynağı Danışmanlık hizmetleri Veri temini

23. Basel II kriterlerinin uygulanması sürecinde karşılaşacağınız en önemli engeller/ kısıtlar/ sorunlar nelerdir önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Basel II Kriterlerinin Uygulanması Sürecinde Karşılaşacağınız En Önemli 1 2 3 4 5 Engeller/ Kısıtlar/ Sorunlar Bütçe PD (temerrüt olasılığı) ile ilgili veri LGD (temerrütteki kayıp) ile ilgili veri EAD (temerrüt altındaki risk) ile ilgili veri Nitelikli ihtisas personeli Basel II’nin anlaşılamaması

24. Basel II Kriterleri çerçevesinde bankanızın risklere karşı uyum düzeyini lütfen puanlandırınız. (1)hiç uyumlu değil, (2)az uyumlu, (3)orta derecede uyumlu, (4)büyük ölçüde uyumlu, (5)tam uyumlu Bankanızın Risklere Karşı Uyum Düzeyi 1 2 3 4 5 Kredi riskine ilişkin uyum düzeyi Piyasa riskine ilişkin uyum düzeyi Operasyonel riske karşı uyum düzeyi

25. Basel II’de Asgari Sermaye Gereksinimi normlarının amaçlarını önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Asgari Sermaye Gereksinimi Normlarının Amaçları 1 2 34 5 Bankalar için iyi kurumsal yönetim yapısının, risk kültürünün tesisi Bankalar için kontrol kültürünün tesisi Bankaların denetim ve gözetimlerinin risk odaklı ve proaktif olarak gerçekleştirilmesi Uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi Finansal sistemde istikrarın ve etkin piyasa disiplininin sağlanması

26. “Kredi Riski Yönetimine İlişkin İlkeler”i önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Kredi Riski Yönetimine İlişkin İlkeler 1 2 34 5 Kredi riskiyle ilgili uygun ortamın oluşturulması Kredi verme sürecinin etkin biçimde izlenmesi Uygun kredi yönetimi, ölçümü ve izleme işlevlerinin sürdürülmesi Kredi riskinde yeterli kontrolün sağlanması

294

27. Yapısal blokların uygulanabilmesi için gerekli temel sistemleri önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Yapısal Blokların Uygulanabilmesi İçin Gerekli Temel Sistemler 1 2 34 5 Kurum çapında entegre etkin risk yönetimi sistemleri Etkin iç kontrol sistemleri Risk odaklı muhasebe ve yönetim bilgi sistemleri Risk (kredi, piyasa, operasyonel, diğer) veri tabanları yönetim sistemi Kurum çapında özkaynak değerlendirme sistemleri Risk provizyonu ayırma ve teminat değerlendirme sistemleri Stratejik planlama sistemi Kamuyu aydınlatma sistemi (hesap verebilirlik) Kurumsal yönetişim uygulamaları değerlendirme sistemi Risk odaklı denetim sistemi (bağımsız dış denetim ve otoritenin kamusal denetimi)

28. Bankanızda kredi riski ölçüm modellerinden hangisi ya da hangileri uygulanmaktadır? ( ) Creditmetrics ( ) Moddy’s KMV ( ) CreditRisk+ ( ) Credit Portfolio View ( ) Diğer (lütfen belirtiniz)……………….

29. Bankanızda Riske Maruz Değer (RMD) hesaplamasında hangi yöntem ya da yöntemler kullanılmaktadır? ( ) Tarihsel Benzetim Yöntemi ( ) Monte Carlo Simülasyonu Yöntemi ( ) Parametrik Yöntem (Varyans-Kovaryans Yöntemi) ( ) Diğer (lütfen belirtiniz)……………….

Kriz Yönetimine İlişkin Sorular

30. Bankacılık krizlerinin temel nedenlerini önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Bankacılık Krizlerinin Temel Nedenleri 1 2 3 4 5 Yüksek enflasyonun mali sektördeki dengeleri bozması Fiyat değişmeleri ile ilgili beklentilerin paniğe yol açması Geleceğe dönük belirsizlik Borçlanmaya bağlı hızlı büyüme Denetimsiz rekabet Kredi talebindeki ani ve hızlı artışlar Milli paranın değerindeki değişiklikler Döviz piyasalarındaki istikrarsızlıklar Küresel piyasalardaki olumsuzluklar Uluslararası bankacılıktaki dalgalanmalar Siyasi istikrarsızlıklar Bankacılık kesimindeki sorunlar

295

31. Bankacılık krizlerine karşı iyi bir denetim sisteminin dört kontrol seviyesini önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Bankacılık Krizlerine Karşı İyi Bir Denetim Sisteminin Dört Kontrol 1 2 3 4 5 Seviyesi Bankanın kendi bünyesinde oluşturduğu organizasyona bağlı iç kontrol faaliyetleri Yönetim faaliyetlerine dayanan yönetim kurulu kontrolleri Bağımsız dış denetim kuruluşlarının gerçekleştirdiği periyodik dış denetim faaliyetleri Her ülkenin bankacılık kesimi üzerinde gerçekleştirilen bağımsız denetim ve gözetim kuruluş faaliyetleri

32. Kurumsal yönetişim ilkelerinin ihlal edilmesi bankacılık krizlerine ne ölçüde etki eder lütfen puanlandırınız. (1)hiç etkilemez, (2)az etkiler, (3)orta derecede etkiler, (4)etkiler, (5)çok etkiler Kurumsal Yönetişim İlkelerinin İhlal Edilmesinin Bankacılık Krizlerine 1 2 3 4 5 Etki Derecesi Şeffaflık ilkesinin ihlal edilmesi Hesap verebilirlik ilkesinin ihlal edilmesi Adillik ilkesinin ihlal edilmesi Sorumluluk ilkesinin ihlal edilmesi

33. Basel II kriterlerinin Türk Bankacılık Sisteminde krizi önleyecek muhtemel etkilerini lütfen puanlandırınız. (1)hiç etkilemez, (2)az etkiler, (3)orta derecede etkiler, (4)etkiler, (5)çok etkiler Basel II Kriterlerinin Türk Bankacılık Sistemi Üzerindeki Kriz Önleyici 1 2 3 4 5 Muhtemel Etkileri Yeni risk yönetimi anlayışı getirmesi Kredi notu uygulamasının giderek artması Müşteri ilişkileri ile ürün fiyatlamasında köklü değişiklikler getirmesi Piyasa disiplininin artması Şeffaflığın artması Rekabetin artması

34. Yaşanan krizlerin bozucu etkisini lütfen puanlandırınız. (1)hiç etkilemedi, (2)az etkiledi, (3)orta derecede etkiledi, (4)etkiledi, (5)çok etkiledi Yaşanan Krizlerin Bozucu Etkisi 1 2 3 4 5 Bankerler Krizi Nisan 1994 Krizi Kasım 2000 Krizi Şubat 2001 Krizi

35. Görev süreniz içerisinde Bankacılık krizi/krizleri yaşadınız mı? ( ) Evet ( ) Hayır

36. Bankanızda kriz yönetimi için erken uyarı sinyallerini alan sistem kurulmuş mudur? ( ) Evet ( ) Hayır ( ) Oluşturulmaktadır

296

37. Bankanızın kriz yönetimi için irdelenmesi gereken konulara ilişkin uygulamalarını önem derecesine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Kriz Yönetimi İçin İrdelenmesi Gereken Konular 1 2 3 4 5 Kriz ekibinin oluşturulması Gerçek sorun veya sorunların tam olarak tanımlanması Düşünce anlamında en kötü senaryo planının yapılması Bilgi akışının sağlanması Sorun raporu hazırlanması Kriz iletişim stratejisinin hazırlanması

38. Bankanızda kriz dönemi içerisinde ne tür politikalar izlenmiştir? Önceliklerine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç öncelikli değil, (2)az öncelikli, (3)orta derecede öncelikli, (4)öncelikli, (5)çok öncelikli Bankanızda Kriz Döneminde İzlenen Politikalar 1 2 3 4 5 Bankanın örgüt büyüklüğünün yeniden değerlendirilmesi Personel sayısının azaltılması Kredilerin durdurulması Kredilerin geri çağrılması Reklam harcamalarının kısılması Tasarruf tedbirlerinin artırılması Ücretsiz izin verme Şube kapama Şube birleştirme

39. Yaşadığınız bir kriz döneminde aşağıda verilen olumsuz sonuçları lütfen puanlandırınız. (1)hiç olumsuz değil, (2)az olumsuz, (3)orta derecede olumsuz, (4)olumsuz, (5)çok olumsuz Yaşadığınız Kriz Dönemi Olumsuz Sonuçları 1 2 34 5 Banka personeli üzerinde stres ve gerilimin artması Yüksek personel devri Örgütün zayıf yönlerinin ortaya çıkması Krize hazırlıksız yakalanma

40. Kriz sonrası olumsuz etkilerin giderilmesi konusunda yapılması gerekenleri önem derecelerine göre lütfen puanlandırınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Kriz Sonrası Olumsuz Etkilerin Giderilmesi Konusunda Yapılması 1 2 3 4 5 Gerekenler Verimli çalışmayı engelleyen faktörleri ortadan kaldırmak Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirlemek Kriz boyunca yapılan başarılı çalışmaları değerlendirmek Krizdeki performansa göre gerekirse ödüllendirme yoluna gitmek

297

41. Bankanızın krizden en az etkilenmek için kurumsal yönetişim bağlamında yaptığı faaliyetleri önem derecesine göre sıralayınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Krizden En Az Etkilenmek İçin Kurumsal Yönetişim Bağlamında Yapılan 1 2 3 4 5 Faaliyetler Çalışanların şeffaflık ilkesi gereğince her düzeyde bilgilendirilmesi Kriz maliyetlerinin hesap verebilirlik çerçevesinde doğru biçimde aktarılması Tüm çalışanlara adil biçimde yaklaşılması Yöneticilerin krizin sonuçları konusunda sorumluluk üstlenmesi

42. Bankanızın krizden en az etkilenmek için Basel II kriterleri bağlamında yaptığı faaliyetleri önem derecesine göre sıralayınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Krizden En Az Etkilenmek İçin Basel II Kriterleri Bağlamında Yapılan 1 2 3 4 5 Faaliyetler Asgari sermaye yeterlilik oranının artırılması Risk yönetiminin geliştirilmesi Piyasa disiplininin artırılması İç denetim sistemlerinin geliştirilmesi

43. Bankanızın kriz dönemini fırsata dönüştürmek için yaptığı faaliyetleri önem derecesine göre sıralayınız. (1)hiç önemli değil, (2)az önemli, (3)orta derecede önemli, (4)önemli, (5)çok önemli Krizi Fırsata Dönüştürmek İçin Yapılan Faaliyetler 1 2 3 4 5 Mevcut kadro yapısının revize edilmesi Uluslararası piyasalara açılma Sağlam banka imajının vurgulanması Kredileri geri çağırmayarak müşteri sadakatini artırma Diğer (lütfen belirtiniz)……………………………………………………………………… …

ARAŞTIRMAYA KATILDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.

298

ANKET FORMUNA İLİŞKİN NOTLAR Not 1: Yukarıdaki sorular 1–11 için Mete Karayel, Türkiye’de İşletmelerde Kurumsal Yönetişim Bilincinin Ölçülmesine İlişkin Batı Akdeniz Bölgesi’nde Bir Araştırma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana Bilim Dalı, Isparta, 2006, yararlanılmıştır. Not 2: 17-19 ve 21-23 Nolu anket soruları için, Hakan Tanyıldız, Türk Bankacılık Sisteminde Basel II Kriterleri Çerçevesinde Risk Yönetimi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı, Balıkesir, 2007, ss. 238–242, yararlanılmıştır. Not 3: 38. ve 39. anket soruları, Muammer Zerenler, Kriz Dönemlerinde İşletmelerin Üretim Süreci Esnekliğinin Şirketlerin Performans ve Yaşam Sürelerine Etkileri Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Üretim Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı, 2003, Konya, ss. 447–448, uyarlanmıştır.

299

EK: 2 BANKALARIN KURULUŞ YILLARI 1 T. C. Ziraat Bankası A.Ş. 1863 2 Türkiye İş Bankası A.Ş. 1924 3 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 1946 4 Akbank T.A.Ş. 1948 5 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 1944 6 Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. 1954 7 Türkiye Halk Bankası A.Ş. 1938 8 Finans Bank A.Ş. 1987 9 Denizbank A.Ş. 1997 10 ING Bank A.Ş. 1984 11 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 1927 12 HSBC Bank A.Ş. 1990 13 Fortis Bank A.Ş. 1964 14 Şekerbank T.A.Ş. 1953 15 İller Bankası 1933 16 Türkiye Sınai Kalkınma Bankası 1950 17 Citibank A.Ş. 1980 18 Türk Eximbank 1987 19 Anadolubank A.Ş. 1996 20 Eurobank Tekfen A.Ş. 1992 21 Alternatif Bank A.Ş. 1992 22 Tekstil Bankası A.Ş. 1986 23 BankPozitif Kredi ve Kalk. Bank. 1999 24 İMKB Takas ve Saklama Bankası 1995 25 ABN AMRO Bank N.V. 1921 26 Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. 1975 27 Millennium Bank A.Ş. 1984 28 Turkland Bank A.Ş. 1991 29 Deutsche Bank A.Ş. 1988 30 Birleşik Fon Bankası A.Ş. 1958 300

31 Arap Türk Bankası A.Ş. 1977 32 Turkish Bank A.Ş. 1982 33 Bank Mellat 1982 34 Societe Generale (SA) 1989 35 WestLB AG 1985 36 Aktif Yatırım Bankası A.Ş. 1999 37 JPMorgan Chase Bank N.A. 1984 38 Merrill Lynch Yatırım Bank A.Ş. 1992 39 Nurol Yatırım Bankası A.Ş. 1999 40 Diler Yatırım Bankası A.Ş. 1998 41 GSD Yatırım Bankası A.Ş. 1998 42 Calyon Yatırım Bankası Türk A.Ş. 1990 43 Habib Bank Limited 1983 44 Adabank A.Ş. 1985 45 Taib Yatırım Bank A.Ş. 1987

Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği Mart 2009 Verileri.

301

EK: 3 BANKA VE GRUP BAZINDA ŞUBE VE PERSONEL SAYILARI

Banka Sayısı Şube Sayısı Personel Sayısı

Sektör Toplamı 45 8.826 171.048

Mevduat Bankaları 32 8.776 165.768

Kamu Sermayeli Bankalar 3 2.443 43.561

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş. 1.279 21.069 Türkiye Halk Bankası A.Ş. 638 12.900 Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. 526 9.592

Özel Sermayeli Bankalar 11 4.300 81.975

Adabank A.Ş. 1 47 Akbank T.A.Ş. 875 15.002 Alternatif Bank A.Ş. 46 1.007 Anadolubank A.Ş. 77 1.701 Şekerbank T.A.Ş. 250 3.924 Tekstil Bankası A.Ş. 55 1.146 Turkish Bank A.Ş. 26 291 Türk Ekonomi Bankası A.Ş. 335 6.221 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 728 16.378 Türkiye İş Bankası A.Ş. 1.051 21.453 Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 856 14.805

Tas.Mevd.Sig. Fon.Devr. Bankalar 1 1 269

Birleşik Fon Bankası A.Ş. 1 269

302

Banka Sayısı Şube Sayısı Personel Sayısı Yabancı Bankalar 17 2.032 39.963

ABN AMRO Bank N.V. 8 187 Arap Türk Bankası A.Ş. 3 174 Bank Mellat 3 51 Citibank A.Ş. 45 2.022 Denizbank A.Ş. 399 7.320 Deutsche Bank A.Ş. 1 94 Eurobank Tekfen A.Ş. 42 678 Finans Bank A.Ş. 459 9.986 Fortis Bank A.Ş. 299 5.326 Habib Bank Limited 1 16 HSBC Bank A.Ş. 337 6.748 ING Bank A.Ş. 374 6.264 JPMorgan Chase Bank N.A. 1 50 Millennium Bank A.Ş. 18 318 Sociéte Générale (SA) 16 231 Turkland Bank A.Ş. 25 456 WestLB AG 1 42

Kalkınma ve Yatırım Bankaları 13 50 5.280

Aktif Yatırım Bankası A.Ş. 3 186 BankPozitif Kredi ve Kalkınma Bankası A.Ş. 11 251 Calyon Yatırım Bankası Türk A.Ş. 1 19 Diler Yatırım Bankası A.Ş. 1 19 GSD Yatırım Bankası A.Ş. 1 30 İller Bankası 19 3.051 İMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş. 1 201 Merrill Lynch Yatırım Bank A.Ş. 1 36 Nurol Yatırım Bankası A.Ş. 3 49 Taib Yatırımbank A.Ş. 1 16 Türk Eximbank 2 372 Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. 2 722 Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. 4 328

303

EK: 4 KATILIM BANKALARI KURULUŞ YILI 1 Al Baraka Türk 1985 2 Bank Asya 1996 3 Kuveyt Türk 1989 4 Türkiye Finans Katılım Bankası 2006 Kaynak: Türkiye Katılım Bankaları Birliği Mart 2009 Verileri.

KATILIM BANKALARI ŞUBE VE PERSONEL SAYILARI

Banka Sayısı Şube Sayısı Personel Sayısı

Sektör Toplamı 4 540 11.074 Al Baraka Türk 100 1.817 Bank Asya 149 3.812 Kuveyt Türk 113 2.272 Türkiye Finans Katılım Bankası 178 3.173 Kaynak: Türkiye Katılım Bankaları Birliği Mart 2009 Verileri.

304

EK: 5

BANKA VE KATILIM BANKALARININ KARŞILAŞTIRMALI SEKTÖR, ŞUBE VE PERSONEL SAYILARI

50 45 % 91,84 40

ı 35 s ı 30 25 20 45

Banka Say Banka 15 10 % 8,16 5 0 4 Bankalar Katılım Bankaları Banka Türü

10000 9000 % 94,23 8000

ı 7000 s ı 6000 5000 4000 8.826 ube Say ube

Ş 3000 2000 1000 % 5,77 0 540 Bankalar Şube Sayısı Katılım Bankalarının Şube Sayısı Banka Türü

180000 % 93,92 160000 ı

s 140000 ı 120000 100000 171.048 80000 60000

Personel Say Personel 40000 20000 % 6,08 0 11.074 Bankaların Personel Sayısı Katılım Bankalarının Personel Sayısı Banka Türü