Kafkaslar Değişim Donuşum■■ ■■ ■■

(Avrasya Üçlemesi 111) 1. Basım

KAFKASYA'DA DEĞİŞİM DÖNÜŞÜM (Avrasya Üçlemesi III)

Mustafa AYDIN ı

www.nobelyayin.com eza içindekiler

SUNUŞ: KAFKASYA'NIN DEĞİŞEN DİNAMİKLERİ, 1989-2012...... 1 Mustafa AYDIN

KISIM I: BÖLGENİN DÖNÜŞÜMÜ...... 5

AZERBAYCAN'DA SOVYET SONRASI DÖNEMDE DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM...... 7 Ayça ERGUN G iriş...... 7 Bağımsızlıktan Önce Siyasal Toplum ...... 9 Siyasal Seçkinler, Siyasal Partiler ve Seçimler...... 11 Azerbaycan'da Ulus Devlet İnşası, Ulusal Kimlik ve Milliyetçilik...... 22 Azerbaycan'da Sivil Toplum ...... 25 Azerbaycan'm Dış Politikası...... 34 Sonuç...... 38

ERMENİSTAN - BAĞIMSIZLIKTAN BUGÜNE...... 43 Diba Nigar GÖKSEL Arka Plan...... 43 1991-1998 Levon Ter Petrosyan ve Devlet İnşası...... 48 Ermenistan'da Devlet-Millet İlişkisi...... 51 1998-2008 Robert Koçaryan Dönemi ve Oligarklar Çıkmazı....53 2008 ile Alevlenen Zorluklar ve Sarkisyan'm Kısır Döngüden Çıkma Arayışları...... 57 Sonuç: Kısır Döngü...... 62

BAĞIMSIZ GÜRCİSTAN'IN 20 YILI: BAŞARISIZ DEVLET Mİ, DEMOKRATİK MODEL ÜLKE Mİ?...... 65 Mitat ÇELİKPALA G iriş...... 65 Zviad Gamsakhurdiya ve Bağımsız Gürcistan...... 66 İç Savaş ve Eduard Şevardnadze İktidarı...... 69 Gül Devrimi ve Mikhael Saakaşvili...... 82 Ağustos 2008: Rusya-Gürcistan Savaşı...... 94 Savaş Sonrası Yeniden Yapılanma...... 97 Sonuç...... 109

SOVYET SONRASI DÖNEMDE KUZEY KAFKASYA...... 113 Zeynel Abidin BESLENEY Nüfus, Etnik, Dü, Din ve Kültürel Yapısıyla Kuzey Kafkasya...... 114 1989 Sonrası Dönemde Kuzey Kafkasya'nın İdari Yapılanması...... 119 Putin Dönemi'nde İdari Reformlar...... 127 Medvedev-Putin İktidarı'nda Yapılan Düzenlemeler...... 131 1989 Sonrasında Kuzey Kafkasya'da Yaşanan Çatışmalar....133 Sonuç...... 143

KISIM II: ULUSLARARASI REKABETTE KAFKASYA...... 145

ABD'NİN KAFKASYA POLİTİKALARI...... 147 Şııhnaz YILMAZ Giriş: Amerikan Dış Politikasının Küresel ve Bölgesel Boyutu...... 147 ABD'nin Kafkasya Politikalarının Güvenlik Boyutu...... 150 Kafkasya Bölgesi Ülkeleriyle İkili İlişkiler...... 160 ABD'nin Kafkasya Politikalarının Enerji ve Ekonomik Boyutu...... 163 Sonuç...... 171

RUSYA'NIN KAFKASYA POLİTİKASI: SOVYET-SONRASI GERİ ÇEKİLME SÖYLEMİNDEN EMPERYAL MÜDAHALECİLİĞE...... 173 Oktay F. TANR1SEVER Giriş...... 173 Rusya'nın "Sovyet-sonrası Geri Çekilme" Söyleminin Temelleri...... 176 Vladimir Putin ve Rusya'nın Emperyal Müdahalecilik Politikasına Yönelişi...... 183 2000'li Yıllarda Rusya'nın Gürcistan ile İlişkileri...... 187 2000'li Yıllarda Rusya'nın Azerbaycan ile İlişkileri...... 192 2000'li Yıllarda Rusya'nın Ermenistan ile İlişkileri...... 196 Sonuç Yerine: Emperyal Müdahalecilik Politikasının Kısıtlılıkları ve Çelişldleri...... 199 KAFKASYA'DA TÜRK DIŞ VE GÜVENLİK POLİTİKALARININ DEĞİŞEN DİNAMİKLERİ...... 203 Mustafa AYDIN Türkiye'nin Kafkasya'ya Yaklaşımında Genel Etkenler 203 AKP Hükümeti and Türkiye'nin Kafkas Ülkeleriyle İlişkileri...... 209 Taşımacılık Projelerinden Bölgesel Merkeze; Türkiye'nin Enerji Politikası...... 212 İkili İlişkiler: İki Adım İleri, Bir Adım Geri...... 215 Sonuç...... 226

İRAN'IN KAFKASYA POLİTİKASI...... 229 Bayram SİNKAYA Tarihin Mirası...... 229 1990 Sonrası Yeni Jeopolitik Çevre: İran İçin Fırsatlar ve Sorunlar...... 232 İran'm Kafkasya Politikasının Temel Unsurları...... 236 İran ve Karabağ Sorunu...... 239 İran-Azerbaycan İhşkileri...... 241 İran-Ermenistan İhşkileri...... 250 İran-Gürcistan İhşkileri...... 253 Sonuç...... 256

KISIM III: SORUNLAR VE ÇÖZÜMLER...... 257

ENERJİ POLİTİKALARI VE ULUSLARARASI REKABET 259 Hayriye KAHVECİ Rekabetin Odağı: Hazar Enerji Potansiyeli ve Alternatif Çıkış Yollan...... 261 Doğrudan Aktörler ve Boru Hatlan ...... 265 Dolayh Aktörler...... 291 Sonuç...... 292

KAFKASYA'DA ÇEVRESEL SORUNLAR VE TEHDİTLER....295 Örgen UĞURLU Bölgesel Çevre Sorunlan ve İşbirliği...... 295 Kafkasya Ülkelerinin Temel Çevre Sorardan...... 298 Bölgesel Su Kaynaklarına ve Kıyıdaş Denizlere Yönelik Tehditler...... 298 Topraklann Bozulması ve Doğal Afetler...... 302 Kafkasya Ülkelerinin Küresel ve Bölgesel Çevre Politikalarına Genel Bakış...... 308 Sonuç...... 312

KAFKASYA'DA EKONOMİK DÖNÜŞÜM VE KALKINMA 315 E rol TAYMAZ Giriş...... 315 Nüfus ve Demografik Değişimler...... 316 Ekonomik Büyüme ve Refah...... 322 Ekonomik Büyümenin Kaynaklan...... 325 Bölgesel ve Uluslararası Ticari Bağlantılar...... 340 Enerji ve İletimi...... 344 Sonuç ve Beklentiler...... 346

KAYNAKÇA...... 349 SUNUŞ: KAFKASYA'NIN DEĞİŞEN DİNAMİKLERİ, 1989-2012

Mustafa AYDIN*

1989'da Berlin duvarının yıkılmasıyla başlayan sürecin so­ nunda üç yıl gibi kısa bir sürede Sovyetler Birbgi'nin dağılması ve Kasım-Aralık 1991'de Kafkasya ülkelerinin 20. yüzyılda ikinci kez bağımsızlıklarını üan etmeleriyle, bölgede yeni bir dönem ve farkb açılımların önü açıldı. Takip eden dönemde çeşidi bölge dışı ülke­ lerin farkb saiklerle bölgeye gösterdikleri ügi orta-uzun vadede bölgenin tanık olacağı uluslararası rekabetin ük işaretlerini veri­ yordu.

Bölgeyi uluslararası gebşmeler açısından ügi çekici küan un­ surlar 1990'b yüların ikinci yarısında iyice belirginlik kazandı: önemb hidrokarbon enerji kaynaklarına ev sahiphgi yapması veya bunların Baü'ya aktarım güzergahında bulunması; kökleri bölge­ nin Sovyet öncesi dönemine uzanan etnik temelh gerginliklerin varkgı; Sovyet sonrası dönemde içine düştüğü çevresel, ekonomik, siyasal ve askeri kısır döngüler; ve yakın çevresi için istikrarsızlık unsuru olma ihtimah. Özelhkle bölgenin çatışma potansiyehnin ne kadar önemb olduğunu bazı rakamlarla belirtmek mümkün: 1991­ 1999 arasmda dünyada başlayan ve devam eden on beş süahh ça­ tışmanın beşi (1/3'ü) Kafkasya bölgesindeydi.

Enerji kaynakları ise, ilk yülarda bölge ülkelerinin ekonomik kalkınmalarına katkı yapabilecek ve aralarmda ekonomik işbirhgi- ni gehştirebüecek bir unsur olarak görülürken, zamanla bölgede çatışma dinamiklerim harekete geçirebüecek potansiyeb ve ulusla­ rarası rekabete yol açma olasüıgı daha öne çıktı. Aynca, enerji kaynaklarından elde edüecek gelirin bölgedeki çatışma dinamikle­ ri nedeniyle ekonomik kalkınmadan ziyade, süahlanmaya yönlen­

* Prof. Dr., Kadir Has Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü dirilebileceği ihtimali, uluslararası alanda bölgeyle ilgili daha da olumsuz bir havanm doğmasına neden oldu.

Her ne kadar zamanla bölgenin ekonomik yapısı daha otur­ muş, bölge ülkelerinin bağımsızlıklarının ilk yıllarındaki siyasi te­ dirginlikleri azalmış, uluslararası alandaki konumları daha belir­ ginleşmişse de, 1990'b yılların ilk yarısmda ortaya çıkan genel yapı ve çatışma dinamiklerinde önemli bir değişiklik olmadan, hemen tüm sorunlar 2000'li yıllara taşmdı. Bölge dışı aktörlerin zaman zaman geliştirdikleri sorunların çözümü veya çatışma dinamikle­ rinin yönetimi metodları başardı olmadı. Bölgenin temel sorunları çözülemediği gibi, "dondurulmuş" oldukları varsaydan sorunlar zaman zaman sıcak çatışmalara yol açmaya devam ediyor. En son Ağustos 2008'de Rusya Federasyonu de Gürcistan arasmda yaşa­ nan çatışmaların sonuçlan bölgenin geleceği açısından uzun dö­ nemli etkileride beraberinde getirdi. Çatışma öncesinde açık bir şekdde Batı'ya meydli bir düzlemde hareket eden bölge ülkelerinin siyasi yönelimi, en azmdan şimdilik Rusya taralından durdurul­ muş gözüküyor. Buna Rusya de dişkderinde yeni bir başlangıç yapmak isteyen ABD'nin çekingenliği, İran'm uluslararası yalnız­ lığı nedeniyle dışlanmışlığı de AB'nin içine düştüğü ekonomik ve siyasal belirsizlik ortamındaki etkisizliği eklenince, bir kere daha Rusya ve Türkiye bölgede temel dış aktörler olarak öne çıktdar. Bu iki ülkenin son yıllarda gelişen "rekabetçi işbirliği" anlayışı ise bölge ülkelerim çok da tercih etmeyecekleri bir bölgesel dinamikle karşı karşıya bırakıyor. Yine de bölgenin sahip olduğu ya da geçiş yolu üzerinde bulunduğu enerji kaynaklarının varlığı bu yapının çok uzun zaman sabit kalmasına fırsat vermeyecektir.

Bu kadar dinamik olan ve her an doğrudan Türkiye'yi etkde- me potansiyeline sahip bu bölgenin Türkiye'de yeterince çalışd- mamış olması, Türkiye'deki araştırmacılık anlayışının geri kalmış­ lığı çerçevesinde anlaşdabilir ama garip bir durumdur. Bölgeyi ha­ rekete geçiren farkb dinamikler, bölgenin dinamik etnik, ekono­ mik, siyasi, çevresel, dinsel ve stratejik özellikleri, bölge ülkelerinin uluslararası yönelimleri de iç siyasi gelişimleri ve son olarak böl­ geye dgi duyan ülkelerin temel pobtika öncelikleri derinlemesine incelenmesi ve gözönünde tutulması gereken unsurlardır.

Bu anlayışla oluşturulan elinizdeki derleme için çalışmalar yaklaşık 3,5 yd önce başladı. Temelde araya giren farkb projeler, başta yola çıktığımız bazı arkadaşlarımızın zaman içerisinde pro­ jeden ayrılmaları ve pek çoğumuzun değişen kariyerleri projenin uzamasma neden oldu. Kitabın nihai olarak ortaya çıkmasında, ça­ lışmalarıyla katkıda bulunan yazarlarımızın büyük sabrı ve sürecin uzaması sonucu çeşitli kereler gelen güncelleme taleplerine olumlu karşılık vermelerinin katkısı büyüktür. Çeşitli aşamalarda teknik konularda yardımlarını esirgemeyen Cihan Dizdaroğlu üe Düa Til de kitabın nihayet yayımlanabilmesine büyük katkı sağladılar. Hepsine müteşekkirim.

Bu kitapla 2002'de başlayan bir proje de artık son buluyor. O dönemde Türkiye'de genel olarak Avrasya coğrafyasına yönelik akademik bügi ve değerlendirme eksikliğini gidermek ve temel akademik ügi alanım olarak öne çıkan bu bölgenin Türkiye'de da­ ha iyi anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla başlattığım "Avrasya Üçlemesi" girişimi, bu üçüncü kitapla hedefine ulaşmış oluyor. Bu kapsamlı proje çerçevesinde ük kitap Mayıs 2005'de "Küresel Poli­ tikada Orta Asya" adıyla yayınlandı. İkinci kitap, Eylül 2007'de yayımlanan Türkiye'nin Avrasya Macerası" oldu. Toplamda on yı­ la sığan ve 35 yazarın 43 çalışma üe katkı sunduğu Üçleme, eliniz­ deki kitapla ("Kafkasya'da Değişim Dönüşüm") son buluyor. El­ bette süreç içerisinde kitaplarm çeşitli eksiklikleri, ele almayı gözardı ettikleri konular oldu. Bunların çoğunun Türkiye'de aynı yülarda gelişen Orta Asya-Kafkasya literatürü tarafmdan gideril­ diğini düşünüyorum. Gelinen noktada Avrasya coğrafyasına yö­ nelik Türkiye'de geniş bir tanışıklık oluşmuş durumdadır. Artık bu tanışıklığı derinlemesine araştırmalara yönlendirmek ve yüla- ra yayüan karşılaştırmalı analizler yapmak gerekmektedir. Bun­ dan sonra Avrasya çalışacak bölge uzmanlarının yapması gere­ ken budur.

Projenin tamamma katkıda bulunan yazarlara, yülar içerisin­ de birlikte çalıştığımız araştırma görevlisi arkadaşlarıma ve Nobel Yayınevinin redaktör ve dizgicüeri üe değerli sahibi Nezat Ar- gun'a teşekkür ederim. Bunca katkıdan sonra, mevcut hata ve ek­ sikliklerin sorumluluğu bana aittir.

İstanbul, 2012 KISIM I

BÖLGENİN DÖNÜŞÜMÜ AZERBAYCAN'DA SOVYET SONRASI DÖNEMDE DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM

Ayça ERGUN*

Giriş

Güney Kafkasya'da Sovyet sonrası dönem, ulus devletin ye­ mden tanımlanma süreci, devlet inşası, çok partili sisteme geçiş, piyasa ekonomisine geçiş, yem kurumsal yapılarm oluşturulması, devlet toplum ilişkileriınn yemden tanımlanması süreçleri üe şekü- lenmiştir.1 Bölgede 1988'de başlayan milliyetçi bağımsızlık hare­ ketleri, önce Sovyet sisteminin sorgulanmasmda, bağımsızlığm üanmdan sonra ise yem rejim ve ulus devlet kurma çabalarmda be­ lirleyici olmuştur. Demokratik ulus devlet kurma ve piyasa eko­

Doç. Dr., Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü. ı Güney Kafkasya'da erken Sovyet sonrası siyasal dönüşüm süreci ile il­ gili akademik yazın için bkz. Thomas De Waal, The Cnııcnsus: An In- trodııction, New York, Oxford University Press, 2010; Ole Hoiris ve Sefa Martin Yürükel (der.), Contrnsts and Solutions in the Cnııcnsus, Kopen­ hag, Aarhus University Press, 1998; Karen Dawisha ve Bruce Parrott (der.), Conflict, Clenvnge and Change in Central Asin and the Cnııcnsus, Cambridge, Cambridge University Press, 1997; Edmund Herzig, The New Cnııcnsus: Annenin, and Georgin, Londra, RIIA, 1999; Shireen T. Hunter (1996) Transcaııcasııs in Trnnsition Nation Bııilding and Conflict, VVashington D.C.: The Çenter For Strategic and International Studies, 1999; Ronald Grigor Suny (der.), Trnnscaııcasia, Nntionnlism and Socinl Change, Ann Arbor, The University of Michigan Press, 1996. Gü­ ney Kafkasya ülkelerine dair daha güncel akademik yazın için bkz. Thomas De Waal, The Cnııcnsus: An Introdııction, New York, Oxford University Press, 2010; Christoph Zurcher, The Post-Soviet Wars: Re- bellion, Ethnic Conflict, and Nationhood in the Caucasus, New York, New York University Press, 2007; Mustafa Aydın (der.) Non-Trnditionnl Secıırity Thrents and Rerizrnl Cooperntion in the Southern Cnııcnsus: Ams- terdnnı, 105 yress, 2011, nomisi oluşturma hedefine ulaşmak için bir ara dönem olduğu varsayılan geçiş dönemi, tüm Sovyet sonrası ülkeler için son dere­ ce zorlu bir süreçtir. Bu süreçte bir yandan Sovyet idari, kültürel, siyasi ve toplumsal mirasının etkilermm silinmesi diğer yandan yeni oluşumlarm, yeni söylemlerin ve yeıü yapılarm belirlenmesi beklenmektedir. Zira geçiş dönemi özellikle Güney Kafkasya'da eski ve yeıüıün, süreklilik ve değişinim, mirasm ve geleceğe yöne­ lik yeıü tasarılarm bir arada bulunduğu ve daha da önemlisi çatış­ tığı süreçtir. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'daki bağımsız­ lık hareketleri erken Sovyet sonrası döneme damgasmı vuracak olan yeıü söylemlere sahip yeıü seçkin (elit) gruplanın oluşması ile sonuçlanmış, bu seçküüer ve söylenüeri sayesmde Orta Asya tipi otoriter yönetimlerin oluşması engellenmiştir. Yiııe de her üç ülke­ de geçiş döneminin başat süreci olan demokratikleşmemi! sorun­ suz olduğundan söz etmek mümkün değüdir.

Azerbaycan'da Sovyet sonrası dönem,2 Sovyet mirasının siya­ sal ve toplumsal alanda yansımaları, bağımsızlık öncesi dönemde Halk Cephesi önderliğüıdeki ulusal milliyetçi bağımsızlık hareketi üe bağımsızlıktan sonraki dönemde yeıü şekillenen değişim ve dö­ nüşüm süreçlerindi belirleyici özellikleri kapsanımda üıcelemııeli- dir. Bu dönemde başat aktörler iktidar ve muhalefet partileri ve seçkinleri, entellektüel ve profesyonel seçküüer üe sivil toplum ku­ ruluşlarıdır. Demokratik ulus devlet inşasına ülkenin en önemli sorunu olan Karabağ sorununun etkisi elbette yadsınamaz. Smırla- ruı dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü ükeleriıün ihlal edilmesi üe sonuçlanan Karabağ sorunu, Azerbaycan'da ulus devlet süreci- ıtin tanıanüananıamış olmasmda en önemli unsurdur. Ülkenin pet­ rol ve doğal gaz kaynakları ile uluslararası piyasalara açüan eko­

2 Azerbaycan'da Sovyet sonrası dönem için bkz. Audrey L. Altstadt, The Azerbaijani Tıırks Poıver and Identity Under the Soviet Rule, Standford CA, Hoover Institution Press, 1992; Ayça Ergun, "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan: Political Elite, Civil Society and Trials of Democratization", Uluslararası İlişkiler, Cilt 7 (26), Yaz 2010; s. 67-85. Thomas Goltz, Azerbaijan Diary, New York, M.E. Sharp, 1998; Tadeusz Swietochowski, Rııssia and Azerbaijan: A Borderland in Transition, New York, Columbia University Press, 1995; ve "Azerbaijan: Perspectives fromthe Crossroads', Central Asian Sıırvey, Cilt 18 (4) 1999, s. 419-434. nomisi ve bunu takip eden ekonomik büyüme refah arbrıa bir ni­ teliğe sahipse de, demokratikleşmeye katkısı son derece smırlı gö­ rünmektedir.

Bu makalede Azerbaycan'm bağmısızlığuu ilan ettiği 1991'den beri geçirmekte olduğu siyasal değişim ve dönüşüm süreci beş ana başlık çerçevesmde mcelenecektir. İlk bölümde siyasal dönüşümün arka planmı oluşturan bağımsızlık hareketi süreci, bu sürecin genel özellikleri ile bağımsızlık öncesi ve erken bağımsızlık dönemleri­ nin bugün içm ne anlam ifade ettiği tartışılacaktır. İkmci bölümde Azerbaycan'ımı yirmi yıllık Sovyet sonrası dönem siyasi tarihiıün ana hatları ve temel özellikleri siyasal seçküüer, iktidar-muhalefet üişkileri, siyasal partüer ve seçimlere odaklanılarak betimlenecek- tir. Üçüncü bölümde Azerbaycan'da müliyetçüik ulusal kimliğin tanımı, bu tanımlamalarda farklüaşan Azerbaycancüık ve Türkçü­ lük söylemleri ve Karabağ sorununun ulus devlet mşasmdaki etki­ si tartışüacaktır. Dördüncü bölümde Azerbaycan dış politikası özellikle Türkiye, Rusya, İran ve Batı üe üişkileri üzerinden tartışı­ lacaktır. Beşinci bölümde Azerbaycan'da devlet-toplum üişküeri çerçevesmde sivü toplum oluşumu, sivü toplum kuruluşlarının yapısı ve demokratikleşme sürecine katküan mcelenecektir. Sonuç bölümünde ise Azerbaycan'm yirmi yülık Sovyet sonrası siyasal dönüşüm sürecinin niteliği göz önüne alınarak ülkenin geleceğm- de belirleyicüiği olan hususlar değerlendirilecektir.

Bağımsızlıktan Önce Siyasal Toplum

Azerbaycan 31 Ağustos 1991'de bağmısızlığuu ilan etti. Ba­ ğımsızlığa giden süreç pek çok açıdan çok önemliydi. Ulusal milli­ yetçi bağımsızlık hareketi Sovyet sistemini sorgulayan, rejim tipi­ nin değişmesi gerektiğini iddia eden, kendi bağmışız elit grubunu oluşturup, Komünist Parti iktidarına alternatif geliştirilen bir yapı­ ya sahipti. Bağımsızlık hareketi pek çok kesimden farkb insanları bir araya getirdi ve bir halk hareketi niteliği kazandı. 1988'de Ebulfez Elçibey'm tidertiğmde Azerbaycan Halk Cephesinin ku­ rulması Azerbaycan'm bağımsızlık öncesi ve sonrası dönenimde devlet-toplum üişkileri üe iktidar-muhalefet üişküerüün şekülen- mesinde başat rol oynadı. Cephe hareketi bağımsızlık taraftarı, milliyetçi ve demokratik bir ulus devlet kurma ideali taşıyan bir seçkin grubunun oluşmasma ve bu seçkin grubunun önemli isim­ lerinin Sovyet sonrası dönemde siyasal parti liderlerine dönüşme­ sine katkıda bulundu. Elbette gerek bağımsızlık hareketinin oluş­ masında, gerekse de bunun milliyetçi bir hareket olmasında Kara­ bağ sorununun belirleyiciliği tartışılamaz gerçekliktir. Bu süreçte Ermeniler üe onları destekleyen Moskova iktidarının içerdeki dış düşman olarak tanımlanması 1937'den beri uygulanan Sovyet mil­ liyetler politikası ile temel bir çelişki oluşturdu. Aynca Sovyet in­ sanının tam olarak da oluşturulamadıgınm, farklılıkların ve tarih­ sel düşmanlıkların Sovyet iktidarı döneminde saklandığının ve ulusal kültürlerin aslmda ortadan kaldırüamadığı ya da eritileme- diğinin göstergesi oldu.

Azerbaycan'da ulusal kimliğin ilk uyamşı Şubat 1988'de Dağ­ lık Karabağ Ermenüerinin artık Ermenistan yönetimi altında ya­ şama talepleri ile gerçekleşti. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesinin başkenti Xankendinde 12 Şubat 1988'de gerçekleşen ilk mitingi ta­ kiben 28 Şubat 1998'de Bakü'ye çok yakın Sumgayıt şehrinde iki etnik grup arasmda çatışmalar yaşandı. Halk Azerbaycan Komü­ nist Partisi'ni sorunla baş etmede yetersiz görünce Bakü'de ilk ge­ niş katilrmlı protesto mitingi 18 Mayıs'ta gerçekleşti. Protestolar üzerine parti sekreteri Kamran Bağırov görevden alındı ve yerine Abdurrahman Vezirov getirildi. Kasım 1988'de SSCB Yüksek Sov­ yet'i Dağlık Karabağ'm Azerbaycan yönetimi altmda kalmasına karar verdi.Takip eden dönemde Bakü'nün ana meydam olan Azadlıq Meydam'nda 15 Kasım-5 Aralık arasmda gerçekleşen mi­ tinglerde3 halk, konuşmaların yapüdığı meydanda Sovyet iktidarı­ na karşı ilk düzenli ve örgütlü mücadelesine başlamış oldu. Bu ör­ gütlü mücadeleyi Halk Cephesi Hareketinin kurulması takip etti. Hareketin en önemli başarısı bağımsızlık idealine sahip enteüektüel seçkinler, gazetecüer, yazarlar, işçüer ve gençleri biraraya getirmiş olması ve daha da önemlisi bu birlikteliği geniş tabanlı bir toplumsal harekete dönüştürebilmiş olmasıydı. Halk Cephesi sadece Komünist Parti iktidarına eleştiri yöneltmemiş, ay­ nı zamanda parti dışı bir alternatif siyasi güce dönüşebilmişti. Fa­ kat Azerbaycan Komünist Partisi yönetiminin Cephe liderleriyle uzlaşmaz tavn ve onları kendi iktidarlarına tehdit olarak algüama- ları, Azerbaycan'da iktidar-muhalefet karşıtlığının temeHerini attı.

3 Altstadt, The Azerbaijani Turks, s. 199. Aslında bağımsızlık yanlısı olmayan parti elitleri uzlaşma yerine çatışma ve baskı altına alma yoluna gittiler.

Bağımsızlığın ilan edilmesinden sonra 9 Eylül 1991'de Komü­ nist Partisi Birinci Sekreteri Ayaz Muttalibov yeni devletin cum­ hurbaşkanı olurken, olağanüstü hal koşullarında gerçekleşen se­ çimler Halk Cephesi seçkinleri taralından gayrimeşru ilan edildi. Muttalibov'un bağımsızlığın üanmı sağlamış olması dışmda Azer­ baycan'da yeni, demokratik bir ulus devlet inşası için bir çaba har­ cadığım söylemek mümkün değildir. Zira devlet aym kadro ve uygulamalarla idare edilmeye devam etmiştir. 26-27 Şubat 1992'de Ermeniler taralından Hocalı'da gerçekleştirilen katliam ve Mayıs 1992'de Şuşa'nm işgalinden sonra Muttalibov'un Moskova'ya kaçmasının ardmdan, 7 Haziran 1992'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Halk Cephesi Lideri Ebulfez Elçibey % 59 oyla cum­ hurbaşkanı seçildi.

Siyasal Seçkinler, Siyasal Partiler ve Seçimler

Sovyet sonrası dönemde adil ve özgür seçimler demokratik­ leşme sürecinin olmazsa olmaz ön koşuludur. Yani demokratik se­ çimlerin yapılması demokratikleşme sürecinin başlatıldığını göste­ ren ilk belirleyici unsurdur. 1992'de Ebulfez Elçibey'in cumhur­ başkanı seçildiği seçimle başlayan süreç 1995'teki ilk parlamento seçimlerinden itibaren demokratikleşen niteliğini kaybetmiş, Azerbaycan'da bugüne kadar yapılan seçimlerin uluslararası stan­ dartlara uygun olmadığı ulusal ve uluslararası gözlemciler tara­ lından tespit edilmiştir. Bu durumda özgür ve adil seçimler olmu­ yorsa Azerbaycan'da demokratikleşme sürecinden bahsetmek mümkün müdür? Tartışmaya yöntemsel olarak demokratikleşme sürecinin olmadığım söyleyerek başlamak gereklidir. Bu tespitin yapılmasının ana sebebi Azerbaycan'da 1995'ten beri yapılan tüm seçimlerde usulsüzlüklerin tespit edilmiş olmasıdır. Bu usulsüz­ lükler arasmda seçim öncesi ve sonrasında seçim sonuçlarını etki­ leyecek düzeyde anti-demokratik uygulamaların varlığı, merkezi seçim komisyonu ile bölge seçim komisyonlarının iktidarın kontro­ lünde olması ve komisyonlarda seçime katılan diğer partilerin temsilcilerinin eşit sayıda olmaması, iktidar ve muhalefet partileri­ nin propaganda dönemlerinde eşit imkânlara sahip olmaması, muhalefete yönelik baskılar ve medya üzerindeki denetim sayılabi­ lir. Bütün bunlar siyasal dönüşüm sürecini demokratikleşme kav­ ramı ile anlamayı mümkün kılmamamaktadır. Öte yandan, Azer­ baycan'da demokrasiyi bir rejim biçimi olarak tartışan, iktidara yönelik eleştirileri dile getiren, değişim yönünde taleplerde bulu­ nan muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları ve entellektüel seçkinlerin varlığı ve bunların faaliyetleri siyasal dönüşüm süreci­ nin niteliğinin belirlenmesinde son derece önemlidir. Orta Asya tipli otoriter yapıların Azerbaycan'da oluşmamış olmasının en önemli sebebi bu grupların varlığıdır. Değişime direnen iktidar seçkinleri üe değişen ve değişim için faaliyet gösteren muhalefet temsüdleri arasındaki söylem mücadelesi Sovyet sonrası dönemi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Azerbaycan'da seçimler siyasal dönüşüm sürecinde belirleyici niteliğe sahip iktidar-muhalefet karşıtlığının, diğer bir deyişle de­ vam ve süreklilik karşıtlığının ve her ikisinin birbirlerine paralel süreçler olmasının yemden üretildiği araçlar olmuştur. Azerbay­ can'da siyasal dönüşüm bu iki sürecin çatışan beraberliği esasmda şekülenmiştir. Sürecin temel özelliklerini, evrilme ve değişim aşa­ malarım anlamak açısmdan çok partili sistemin yapısı ve bağımsız­ lık dönemi seçimlerini incelemek anlamlı olacaktır.

Azerbaycan'da Sovyet sonrası siyasal ve toplumsal dönüşü­ mün başat aktörleri şüphesiz siyasal seçkinlerdir. Bağımsızlık ön­ cesi dönemde bir toplumsal kitle hareketi olarak ortaya çıkan Halk Cephesi Hareketi ve yönetici kadrosu Sovyet sonrası erken döne­ min yeni seçkinlerini oluşturmuştur. Komünist Partisi geçmişine sahip olmayan bu seçkin grubu esasen genç, entellektüel, siyasi tecrübeleri Cephe döneminde oluşmuş bir gruptu. Sovyet sistemi­ ne eleştirel yaklaşımları, milliyetçi ve bağımsızlıkçı söylemleri üe Komünist Partisi seçkinlerinden farklüaşmaktaydüar. 1993-2003 arası dönem, yani Haydar Aliyev iktidarı dönemi Azerbaycan'da Sovyet dönemi temsücisi eski seçkin grubu üe bağımsızlık dönemi Halk Cephesi seçkinlerinin oluşturduğu yeni seçkin grubunun hem iktidar hem de söylem mücadelesi olarak tanımlanabilir. Halk Cephesi Hareketi ideolojisini benimsemiş Azerbaycan Halk Cep­ hesi Partisi ve Müsavat Partisi için bağımsız, demokratik, ulus dev­ let kurma ideaüerini sekteye uğratan, eskinin en güçlü temsücisi Haydar Aliyev tarafından şekülendirüen rejim üe mücadele, mu­ halefetin varlık sebebini oluşturmuştur. Siyasal tecrübesinin ta- marnım Sovyet döneminin üst kadrolarında edinen; Komünist Par­ tisi Birinci Sekreteri, Politburo üyesi, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Başkanı Haydar Aliyev ve kadroları içinse muhalefete ancak ikti­ dara sadık ve bağlı olabildiği sürece tahammül gösterilebilirdi. Haydar Aliyev'in muhalefete dair söylemlerinde en belirgin unsur­ lar muhalefin istikrarsızlık unsuru olarak gösterilmesi, becerisizlik ve yetersiz olmaları üe devlet idare etme tecrübelerinin olmaması­ dır. Aliyev ve kadrosu tarafından muhalefet her zaman bağımsız­ lık sonrası dönemin "kaos ve anarşi ortamının" baş sorumlusu ola­ rak sunulmuştur.4 2005'ten itibaren muhalefetin giderek zayıfla­ ması üe siyasal dönüşüm sürecine dinamizm sağlayan iktidar mu­ halefet karşıtlığı anlamım yitirmiştir. 2011 itibariyle söylemlerinde kayda değer değişiklikler olmamakla birlikte gençleşen iktidar seçkinlerine karşılık yaşlanan muhalefet seçkinleri bu yapının de­ vamım sağlamaktadır.

Bugün Azerbaycan'da 40 kadar siyasal parti faaliyet göster­ mektedir. Bu partilerin siyasal toplumda en aktif olanları Yeni Azerbaycan Partisi, Müsavat Partisi, Azerbaycan Halk Cephesi Partisi, Azerbaycan Liberal Partisi, Azerbaycan Demokrat Partisi, Azerbaycan Milli İstiklal Partisi, Azerbaycan Vatandaş Hemreyliği Partisi, Ümid Partisi, Azerbaycan Komünist Partisi, Azerbaycan Sosyal Demokrat Partisi, Anavatan Partisi, Yurttaş Partisi ve Azer­ baycan Sosyal Refah Partisi'dir. Bunlar arasmda siyasi arenada en tanınır olanlar iktidar partisi olan Yeni Azerbaycan Partisi üe Halk Cephesinin seçkin ve söylem mirasını devralan Müsavat Partisi ve Azerbaycan Halk Cephesi Partisidir.

Azerbaycan'da çok partili sistemin temeüeri Halk Cephesi ik­ tidarı döneminde atılmıştır. Cephe iktidarı ve takip eden dönemde kurulan siyasal partilerin varlığı parlamentoda yeteri kadar temsü imkânı bulamamış olsalar da çok seslilik, alternatif oluşturma ve söylem üretme açısından demokratikleşme için önemli unsurlar­ dır. Muhalefet temsüdlerinin parlamentodaki az da olsa varlığı ik­ tidarın demokratikleşme imajım güçlendirmesi için bir araç iken, muhalefet için parlamento "cumhurbaşkanlığının talimatlarını ye­ rine getiren ofisten" ibarettir.5 Söylemler açısından değerlendiril-

4 Yazarın mülakatları, Bakü, 1996-1997. 5 Yazarın mülakatları, Bakü, 1996-2000. eliğinde ise iktidar partisi olan Yeni Azerbaycan Partisi, önce Hay­ dar Aliyev, ardından da dönemlerini Azerbaycan'da huzur ve istikrar ortamının sağlanması, yönetimin tecrübeli kadro­ ların elinde olması, Azerbaycan ve Ermenistan arasmda önce ateş­ kesin sağlanmış olması ve sonra barışm sağlanmasına yönelik gö­ rüşmelerin yapılıyor olması, petrol ve doğal gaz kaynaklarının uluslararası piyasalara açılması ile ülke ekonomisinin gelişmekte olmasını ülkenin gelişmesinde ve güçlenmesinden en önemli un­ surlar olarak göstermektedir. Muhalefet ise Haydar Aliyev'in ikti­ dara gelmesiyle birlikte Azerbaycan'da demokratik bir rejimin ku­ rulması sürecinin çok büyük sekteye uğradığım, iktidarın otoriter politikaları sebebiyle toplumun her kesiminin baskı altmda oldu­ ğunu, seçimlerin adil ve eşit olmaktan uzak olduğunu, yaygın yol­ suzluk ve rüşvet uygulamalarım ve siyasal ve ekonomik alanın ik­ tidar partisi denetiminde olduğunu öne sürmektedir.

Halk Cephesi iktidarı siyasal dönüşüm süreci için son derece anlamlı bir dönemdir. Zira ulusal bağımsızlık ve milliyetçilik söy­ lemleri üe toplumsal bir kitle hareketi olan Halk Cephesinin iktida­ ra gelmesi, Komünist Partisi yönetimine eleştirel yaklaşmış, bir al­ ternatif oluşturmuş, toplumsal tabana sahip yeni bir seçkin grubu­ nun oluşmasını sağlamış; bu da Sovyet sonrası dönemde Azerbay­ can'da demokratikleşmeyi başlatabüecek bir potansiyelin gelişme­ sine yardımcı olmuştur. Fakat Halk Cephesi iktidarı, başta Cum­ hurbaşkanı Elçibey olmak üzere kendi kendini güçlendirmeyi ba­ şarabilmiş bir iktidar olamamışlar. Bir yandan Ermenistan'la de­ vam etmekte olan savaş ülkede barış ve istikrar ortamının sağlan­ masına ciddi engel teşkü ediyor, diğer yandan dağüma üe başla­ yan ekonomik sıkıntilar, yoksuüuk ve işsizlik toplumsal sorunlar olarak giderek büyüyordu. Cephe'nin ulusal kimliğin tanımlanma­ sındaki Türkçülük vurgusu ülkedeki ulusal azınlıklar olan Lezgi ve Talışlar arasmda huzursuzluk yaratıyor ve ayrılıkçı hareketler güçleniyordu. Bunlarla birlikte Cephe'nin yönetici kadrosu Sovyet döneminde herhangi bir devlet idare etme tecrübesine malik ol­ madıklarından, kontrol ve denetim mekanizmaları da zayü kalı­ yor, bu da liderlerinin zayü, başarısız, etkisiz olarak nitelendiril­ mesine yol açıyordu. Aym zamanda Halk Cephesi devlet idaresin­ de kadro sıkıntısı yaşamakta, eski kadrolar yemleri üe değiştirile- mediğinden icraatler Halk Cephesi taraftan olmayan eski komü­ nist kadrolar aracılığıyla yerine getirilmeye çalışüıyordu. Bu or­ tamda ülkedeki alternatif güç odaklarının başmda olan Suret Hüseyinov iktidara ciddi tehdit oluşturmaya başladı ve önce Baş­ bakan Penah Hüseyinov'un, daha sonra Müli Meclis Başkam İsa Gamber'in istifasını istedi. Ülkenin bir de iç savaşm eşiğinde oldu­ ğunu düşünen Elçibey, oydaşmaya dayak bir yönetim için en uy­ gun aday olarak gördüğü, o dönemde Nahçıvan Özerk Cumhuri- yeti'nin Başkam olan Azerbaycan Komünist Partisi eski Birinci Sekreteri Haydar Aliyev'i Bakü'ye MÜH Mecks başkam olmak üze­ re davet etti. Bu adım iktidarı paylaşarak istikran sağlama amacım taşırken Halk Cephesi iktidarının sonunu hazırlayan ilk adım oldu. Haydar Ahyev Bakü'ye gelmeden önce taraftarlan örgütlenmeye ve Ahyev'in ülkede banş ve istikrarı sağlayacak yegane hder oldu­ ğuna dair kamuoyu oluşturmaya başlamışlardı büe. Devam eden karmaşa ortammda Elçibey 17 Haziran 1993'te doğum yeri olan Keleki köyüne giderek belirsiz bir zamana kadar cumhurbaşkanlı­ ğı görevlerini buradan sürdüreceğini han edince, bu gidiş ülkede yaygın şekilde "ülkeyi zor günlerinde bırakıp gitme" olarak yo­ rumlandı. Elçibey ise durumu ülkede "iç savaşm önlenmesi" için gerekli adım olarak açıklıyordu. Bu noktada Haydar Ahyev, Elçibey'e yönehk halkın güvenoyunu tespit etmek üzere referan­ dum çağrısı yaptı. 29 Ağustos'ta gerçekleşen referandum sonu­ cunda halkın % 97'si Elçibey'e karşı güvensizlik gösterdi.6 Bunun üzerine 1 Eylül 1993'te yapılan yeni cumhurbaşkanlığı seçimlerin­ de Haydar Ahyev oylarm % 98,8'ini alarak cumhurbaşkanı seçildi.7

Haydar Ahyev'in iktidara geldiğinde meşru ve popüler bir li­ der olduğu tartışılmaz. Bu meşruiyetin önemh siyasal ve toplumsal kaynakları mevcuttur. Haydar Ahyev önce KGB Başkam, daha sonra Parti Birinci Sekreteri olduğu dönemde liderliğini ve yönet­ me kabiliyetini kanıtlamış bir devlet adamıydı. Pohtbüro'ya seçil­ mesi Sovyet coğrafyasmda ve Azerbaycan'da itibarını arttırmıştır. Liderlik konumunda olduğu dönemde sadakatle kendisine bağh, liderliğini tartışmasız kabul eden, otoritesine ve tecrübesine saygı duyan geniş bir bürokrat tabanı oluşturmuştur. Eski Komünist Partisi seçkinlerinden ve devlet kadrolarından oluşan bu geniş

6 S. T. Hunter "Azerbaijan: Searching for new Neighbors", I. Bremmer. R. Taraş, (der.), New States, New Politics: Building the Post-Soviet Nations, Cambridge: Cambridge University Press, 1997, s. 468. 7 Ibid. grup Aliyev iktidarının politikalarının hem uygulayıcısı, hem yay- gınlaştıncısı hem de propaganda yapıcılarım oluşturmuştur. Bu­ nunla birlikte genel olarak Güney Kafkasya'da aile ve bölge aidi­ yetleri ile tanımlanan kimlikler, yaygın kollamacılık ve kayırmacı­ lık ağları, patronaj ihşkileri,8 Haydar Ahyev iktidarmm pekiştiril- mesinin esasım oluşturmuştur ve bu ağlar Sovyet sonrası dönemde yaygın şekilde kullanılmıştır.

Haydar Ahyev iktidarım, alternatif güç odaklarım etkisizleşti­ rerek, ayrılıkçı hareketlere son vererek, Karabağ savaşmda ateşkesi sağlayarak, 1994'te "Asrın Antlaşması" olarak nitelendirilen Bakü- Tifhs-Ceyhan Petrol Boru Hattının kurulmasına yönelik anlaşmayı imzalayarak devlet idaresini en iyi şeküde yerine getiren güçlü, yetkin ve kararlı hder imajım güçlendirmiştir.

Azerbaycan'da ilk parlamento seçimleri 12 Kasım 1995'te ya­ pıldı. Fakat çok partili sistemin ilk defa hayata geçirilmesi açısın­ dan son derece önemb olan bu seçimler demokratikleşmenin gös­ tergesi olarak tarihe geçemedi. Zira seçim kanuna göre her millet­ vekili adayının 2000 imza toplaması gerekiyordu, ancak muhalefet tarafından toplanan imzalar yok edüdi. Seçim kurulu herhangi bir gerekçe göstermeden kendisine verüen imza listelerini geçersiz saydı. Parti liderlerinin televizyondaki yedi dakikalık konuşmaları devlet televizyon yönetimi tarafmdan önceden kaydedildi, fakat daha sonra teknik sebepler bahane edilerek yayınlanmadı. Yayın­ lananlar ise sansürlendi.9 Seçimlerden sonra parlamentoda temsü hakkı elde eden seçime katılan sekiz partiden üçü arasmda muha­ lefetin önemb partisi Müsavat Partisi'nden hiç bir milletvekili yok­ tu. Seçim kotasını aşan üç parti yeni Azerbaycan Partisi (% 62.66), Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (% 9.37) ve Azerbaycan Milli İs­ tiklal Partisi (% 9.33) idi. Yeni Azerbaycan Partisi'nin 53, muhalefe­

8 Bkz. R. G. Suny, "The Revenge of the Past: Socialism and Ethnic Con­ flict in Transcaucasia", New Left Revieıv, No 184, 1990, s. 5-37; J. P. Willertone, Patronage and Politics in the USSR, Cambridge, Cambridge University Press, 1992. 9 Bkz. Ayça Ergun, Process of Democratisation and Political Elites in Azebaijan, yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ, 1998; OSCE-UN Joint Elec- toral Observation Mission in Azerbaijan, Azerbaijan's 12 November Parlia- mentary Elections and Constitutional Referendum (1996) http://www.osce.org/ odihr/documents/reports/az/azerl-l.pdf, p. 12. tin ise 8 milletvekili ile Milli Meclise girdikleri seçimde bağımsız olarak seçilen 55 milletvekili de esasen iktidar yanlışıydılar. Parla­ mentonun bu şekilde oluşmuş olması Aliyev iktidarmm güçlenme­ si için en önemli zemini hazırladı; böylece cumhurbaşkanlığından bağımsız hareket edebilme kabiliyetine sahip bir parlamento oluşmadı.

1998 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi siyasi partiler arasm­ da son derece büyük bir hareketlilik vardı. Beş muhalefet partisi (Azerbaycan Halk Cephesi Partisi, Müsavat Partisi, Azerbaycan Liberal Partisi, Azerbaycan Demokrat Partisi ve Azerbaycan Milli İstiklal Partisi) Beşler adh siyasi bloğu kurarak birbirlerini destek­ leme karan aldılar. Beşler içinde en önemh tarüşma konusu tüm partilerin tek bir aday çıkarması meselesi oldu. Mart 1998'de 20 parti, 36 sivil toplum kuruluşu ve entehektüeUerin katılımı ile Se­ çim Islahatları ve Demokratik Reform Uğrunda Harekat (SİDSUH) kuruldu. Muhalefet arasındaki bu birleşme eğilimine iktidar partisi de katıldı. Beşler ve SISUH 8 Mayıs, 12 Ağustos ve 12 Eylül 1998'de son derece kalabalık mitingler gerçekleştirdiler. Muhalefe­ tin çatı kuruluşları ve siyasi bloklar oluşturarak birleşme ve iktida­ ra alternatifi oluşturma çabaları Haydar Ahyev'in muhalefeti hâlâ kendi yönetimine tehdit olarak algılanmasına neden oldu. Her ne kadar seçim öncesinde basmda sansür kaldırıldıysa da muhalefetin önerdiği seçim kanununda değişiklik, yani merkezi seçim komis­ yonu ile bölge seçim komisyonlarına eşit sayıda temsilci ile katıl­ maları, gerçekleştirilmediği için muhalefet seçimlere katılmadı. Ebulfez Elçibey'in mi yoksa İsa Gamber'in mi ortak cumhurbaşka­ nı adayı olacağı konusunda mutabakat sağlanamamış olması da muhalefetin boykot kararmda etkili olmuştu. Sonuçta muhalefet "sonuçları önceden belli olan, özgür ve adil olmayacağı saptananan bu oyunda yer almak istemediğini" beyan ederek se­ çimlere katılmadı.10 Böylece 12 Ekim 1998'de yapılan seçimlerde Haydar Ahyev oylarm % 76.11'ini alarak yemden cumhurbaşkanı seçildi. Muhalefet seçim sonuçlarma itiraz ederek yenilenmesini ta­ lep ettiyse de sonuç almamadı.

5 Kasım 2000'da Azerbaycan'da ikinci parlamento seçimleri yapıldı. AGİK temsilcileri özellikle siyasal katilım açısından bazı

10 Yazarın mülakatları, Bakü, 1999. ilerlemelerin olduğunun altuu çizmekle birlikte, seçimlerin ulusla­ rarası standartlara uygunluğunu teyit etmedi.11 1998 seçimlerinde olduğu gibi, seçim öncesine seçim kanunun demokratikleştirilmesi ile seçime katılan tüm siyasal partilerin merkezi seçim komisyonu ve yerel seçim komisyonlarma eşit katılımı tartışmaları damgasmı vurdu. Muhalefetin birleştiği Demokratik Kongre bir taraftan se­ çim barajmm % 8'den % 4'e düşürülmesi gerektiğmi savunurken,12 diğer taraftan seçim komisyonlarmda tüm partilerin temsilcilerimi! yer almasmm özellikle seçim sonuçlarmm ilanmda belirleyici öneme sahip olduğunu, zira en ciddi anti demokratik uygulamala- nn ve sahtekarlıklarm oy oranlarmm belirlenmesmde yaşandıgnu iddia etti. İktidara karşı güçlerini birleştirmenin anlamlı olacağmı düşünen ana muhalefet partileri, Halk Cephesi ve Müsavat Ağus­ tos 2010'da Elçibey-İsa Gamber Bloğunu yaratarak tek liste ile se­ çimlere girme karan aldılar. Bloğun temel sloganı “ekmek, özgür­ lük ve Karabağ" idi. Fakat 24 Ağustos 2000'de Elçibey'm beklen­ meyen ölümü seçim öncesi ayrışmamn temelini oluşturdu ve De­ mokratik Kongre ikiye bölündü. Seçime 15 parti katıldı ve sadece üç muhalefet partisi 16 milletvekili ile meclise girebildi. Muhalefet yme seçim sonuçlarmm meşru olmadığmı ve yenilenmesi gerekti- gnıi ilan etti ama sonuç alamadı.13

15 Ekim 2003'te gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleri, cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in ölümünden önceki son seçim­ lerdi. Sağlık durumu giderek kötüleşen Temmuz 2003'te tedavi içm önce Türkiye'ye, ardından da Amerika'ya giden Aliyev'm ola­ sı ölümü halnıde kendilerine iktidar olabilme imkânının doğacağı­ nı düşünen muhalefet yemden birleşme yönündeki çabalarnu hız- landndı. Fakat bu arada anayasal düzenlemelerle başbakanlığm yetkisi arttırıldıktan soıua Başbakan Artur Rasizade istifa etti ve

ODIHR Final Rt on Repııblic of Azerbaijan Parlianıentary Elections 5.11.2000-7.1.200L^J http: / / www.osce.org/ odihr/documents/reports/election_report/az/ aze2000fin.pdf. Azerbaijan Democracy Monitor, Ocak 2000,1(14). Müsavat Partisi, Azerbaycan Halk Cephesi Partisi, Azerbaycan De­ mokrat Partisi, Azerbaycan Liberal Partisi, ve Azerbaycan Vatandaş Hemreyliği Partisi tarafından imzalan açıklama için Bkz. Habarlar-L Digest 1727,14.11. 2000. yerine Haydar Aliyev'in isteği üzerine oğlu İlham Ahyev 4 Ağus­ tos 2003'te başbakan olarak atandı. 23-24 Ağustos 2003'te Lond­ ra'da bir araya gelerek seçim koabsyonu hakkında konuşan dört muhalefet partisi lideri Ah Kerimli, İsa Gamber, Etibar Memmedov ve Resul Guhyev belki de ilk defa işleyebilecek bir se­ çim koabsyonu oluşturdular. Haydar Ahyev ise 2 Ekim 2003'te ya­ zdı bir açıklama de seçimlerde aday olmayacağım ve oğlu İlham Aliyev lehine seçimlerden çekddiğini beyan etti.

Seçim öncesi dönem muhalefetin birleşme çabası mitingler ve uluslararası kamuoyundan destek arayışlarına sahne oldu. Seçim söylemleri yine demokratikleşme, yönetimden istifa talebi, iş, ve Karabağ konularına odaklanmıştı. Seçimlerinin sonucunda Haydar Ahyev'den boşalan cumhurbaşkanlığı koltuğuna İlham Ahyev geçti. Babadan oğula yönetimin yumuşak bir şekilde devredilmiş olması bir taraftan Azerbaycan'da monarşi tipi bir iktidarın oluş­ makta olduğunun göstergesi iken, diğer taraftan iktidar içinde ça- üşmalarm yaşanmasını ve olası bir muhalefet iktidarım engelledi. Bu Azerbaycan'm siyasal dönüşüm süreci açısından son derece önemb bir gelişmedir. Zira o güne kadar söylemlerini Ahyev ikti­ darmm demokratik olmayan uygulamaları, rüşvet ve yolsuzluk, ekonomik sorunlar ve Karabağ sorunundaki çözümsüzlük etrafın­ da şekillendiren muhalet arasmda bir de Azerbaycan'da monarşik bir yapının oluşmakta olduğuna dan kanının yaygınlaşmasına ve güçlenmesine sebep oldu. Diğer taraftan iktidar partisi olan Yeni Azerbaycan Partisi'nde Haydar Ahyev'e alternatif teşkil edebilecek herhangi bir adaym zaten olmaması, İlham Ahyev'i partinin doğal cumhurbaşkanı adayı haline getirdiği de açıktn. 2003'ten 2005'e kadar, yani parlamento seçimlerine kadarki dönemde İlham Aliyev'in babasmdan devraldığı söylem ve yönetme pratiğini dö­ nüştürdü. Bu dönemde İlham Ahyev, bir yandan babasma sadık idari kadrolar arasmda kendi meşruiyetini sağlamış, diğer taraftan da yeni ve genç kadrolar oluşturarak kendisine özel bir bağlılık ve sadakat ağı oluşturmuştur.14 Böylelikle yönetim içinde olası ger­ ginlik ve çıkar çaüşmalarınm önüne geçmiş, kendisine bağb kadro­ lar ile de denge sağlamıştır.

14 Ergun, "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan", s. 75-76. 2005 parlamento seçimleri aktif iktidar-muhalefet mücadele­ sinin yaşandığı son seçimler olarak nitelendirilebilir. Renkli dev- rimlerden15 esinlenen muhalefet temsilcileri Azadlıq Bloku adı al­ tında birleşmiş, miting meydanlarım Gül Devrimine atfen karanfil ve Turuncu Devrime atfen turuncu renkler bürümüştür. Zira Uk­ rayna ve Gürcistan'daki renkh devrimlerden dolayı muhalefet, hem bölgedeki demokratikleşme dalgasından yararlanabilecekle­ rini düşünmüş, hem de uluslararası kamuoyunun kendilerine da­ ha büyük destek sağlayacağım beklemiştir. Bloğun adının Azadkq olarak belirlenmesi ise 1980'lerin sonundaki Azadkq Meydan Ha­ reketindeki başarıya atfedilmektedir. Muhalefetin bu sefer kazan­ maktaki kararkkğı sonucunda seçime tek bste ile gidildi. Azadkq Blokunun yam sıra yine muhalefet olarak seçim öncesi mitinglerde iktidar karşıtı Yeni Siyaset, Mibi Birlik Bloku, Demokratik Azer­ baycan Bloku, Azerbaycancı Kuvveler ve Azerbaycan Namma Al­ yans gibi farkb seçim blokları da kuruldu. Uluslararası kamuoyu­ na yönelik açık destek çağrıları ve Azerbaycan dilindeki pankartla­ rın yanı sıra İngüizce pankartların da kullanılmış olması sembolik öneme sahiptir. Fakat seçimlerden bir kez daha yenilgiyle çıkan muhalefetin Mibi Meclisteki varkgı daha da silikleşti.

Bağımsızlık tarihinin üçüncü cumhurbaşkanhğı seçimleri 15 Ekim 2008'de gerçekleştirildi.16 Bu seçimler de % 89 oyla İlham Aliyev'in mevcut mutlak iktidarmm güçlenmesi be sonuçlandı. Aday olan diğer muhalefet temsdcderi kamuoyunda tanınırbklan son derece sırurb olan ve İlham Abyev'e kesildikle anlamlı rakipler olmayacak kişilerdi. Zaten Ağustos 2008'de Muhalefetin Koordi­ nasyon Merkezi çatısı altmda birleşen temel muhalefet (AHCP, Müsavat, Azerbaycan Liberal Partisi, Vatandaş ve Kalkınma Partisi

15 Taraş Kuzio, "From Kuchrna to Yushchenko Ukraine's 2004 Presidential Elections and the Orange Revolution", Problems of Post- Communism, Cilt 52 (2), Mart-Nisan 2005, s. 29-44; Theodor Tudoroiu, "Rose, Orange and Tulip: The Failed Post-Soviet Revolutions", Communist and Post-Communist Studies, Cilt 40, 2007, s. 315-342; Susan Stewart "Democracy Promotion Before and After the 'Colored Revolutions", Democratization, Cilt 16 (4), s. 645-660; Andrew Wilson, Ukraine's Orange Revolution, Yale University Press, 2006. 16 Ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayça Ergun, "Presidential Elections of 2008 in Azerbaijan", Electoral Studies, Cilt 28 (4), Aralık 2009, s. 647­ 651. ile Azerbaycan Namıma İçtimai Forum) seçimleri boykot ederek seçim sürecinde yer almayacaklarım ilan etmişlerdi. Gerekçe olaraksa "galibin önceden belli olduğu seçim oyununa katılmanın ancak seçimleri uluslararası kamuoyu nezdinde iktidar lehine meş­ rulaştıracağım", "seçime katılan muhalefet temsilcilerinin gerçek değil sahte muhalefet olduğunu" ve bunun da ancak "iktidarın ço­ ğulculuk ve adil rekabet olduğu imajına hizmet ettiğini" ifade etti­ ler.17 Seçimlerden birkaç gün önce Muhalefetin Koordinasyon Merkezi Azerbaycan halkına seçimlere katılmaması çağrısında bu­ lundu.18 Seçimlerden sonra uluslararası gözlemcüer seçimlerde "eşit rekabetin gerçekleşmediğini" ve "anlamlı ve çoğulcu demok­ ratik seçimlerin tüm koşullarını yansıtmadığı" yönünde tespitlerde bulundular.19 Her ne kadar bu seçimlerde Azerbaycan demokratik seçim yapma konusunda önemli aşama kaydettiyse de, İlham Aliyev'e gerçek rakip olabüecek adayların olmaması seçimdeki eşit rekabet prensibini gölgede bıraktı.

Seçim sonrası dönemde iktidar partisi temsüdleri cumhur­ başkanlığına aday olmayı düzenleyen Azerbaycan Anayasasının 101. maddesinde değişiklik yapılmasını önerdiler. Söz konusu de­ ğişildik üe ancak arka arkaya iki dönem cumhurbaşkam olunabüe- ceğini öngören maddenin değiştirilmesi için 18 Mart 2009'da refe­ randuma gichldi. Böylelikle İlham Ahyev'in 2013 cumhurbaşkanlı­ ğı seçimlerinde tekrar aday olabümesinin önü açıdı. 2003'de gün­ demde olan monarşi tipi yönetimin ardmdan ömür boyu cumhur­ başkanlığını mümkün küabilecek bu sistem muhalefet tarafından çok sert bir şeküde eleştirüdiyse de, bu yönde ciddi bir kamuoyu oluşturulamadı.

Kasım 2010'da gerçekleşen parlamento seçimleri ana muhale­ fet partileri olan AHCP ve Müsavat Partisinin de katılımıyla ger­ çekleşti. Muhalefet açısmdan bu seçimlerin en önemli özelliği bu iki partinin gecikmiş ittifakının sağlanmasıydı. Bu gecikmiş ittifak zayıflamış muhalefet için bir dinamizm getirdiyse de, seçimlerin sonunda muhalefetin önemli partilerinden hiçbir mületvekihnin parlamentoya girememiş olması zaten temsiliyeti son derece kısıtlı

17 Yazarın mükafatları, Bakü, Aralık 2008. 18 Yeni Müsavat, 5.10.2008. 19 Press Release, 16.10.2008, Bakü. olan muhalefetin Milli Meclis aracılığıyla sesini duyuramaz hale gelmesine neden oldu. 2010 seçimlerine klasik muhalefet içinde yer almayan İlgar Memmedov başkanlığında gençlerin oluşturduğu Respublikacı Alternatifin (RE-AL) katılması genç nüfusun aktif si­ yaset içinde yer alma çabasının olumlu bir ifadesi olarak görülebi­ lir. Seçim propagandasını internet, facebook ve bloglar aracıhğıyla yürüten bu grup, Azerbaycan siyaseti içinde yeni bir oluşum ola­ rak karşımıza çıkmaktadır. RE-AL'in siyasal bir güce dönüşebilme olanakları kısıtk olmakla birlikte, geleneksel iktidar-muhalefet bö­ lünmesine alternatif bir güç oluşturma potansiyeb bulunmaktadır. 2000'b yıllarda siyaset çevrelerinin gündeminde olan üçüncü yol alternatifim oluşturabilme becerileri bundan sonraki yerel koşulla­ rın gehşimi ekseninde değerlendirilmehdir.

Sonuç olarak demokratikleşmeye katkısı açısından bakıldı­ ğında Azerbaycan'da yapılan tüm seçimler şu veya bu şekilde uluslararası standartlara cevap verir nitelikte olmamıştır. Bu du­ rum demokratikleşmenin önündeki en önemb engel olarak karşı­ mıza çıkmaktadır. Siyasal katılım ve siyasal çoğulculuk temebnde demokratik kültürün oluşması için gerekli olan çok partifi sistemin temelleri Azerbaycan'da mevcuttur. Toplumsal tabanları ve oy oranları net olarak belirlenememekle birlikte siyasal partiler gerek ideolojileri, gerek hderleri, gerekse de kadroları ile demokratik konsobdasyonun sağlanabilmesi için gerekti altyapıyı oluşturmak­ tadırlar. Bu çerçevede adil ve özgür seçimlerin gerçekleştirilmesi halinde çok partifi sistemin tam olarak yerleşebileceğikabul edil- mehdir. Bugüne kadarki gebşmeler Azerbaycan'da iktidar seçkin­ lerinin demokratikleşme yönünde pohtikalar gerçekleştirmemeleri durumunda herhangi bir ilerleme olmadığım göstermektedir. Yine de petrol gelirleri ile son derece hızh bir ekonomik büyüme içinde olan ülkede demokratikleşmenin iktidar tarafından hızlandırılması durumunda bu gebşmeyi güçlendirecek toplumsal ve siyasal ze­ minin hazır olduğunu söylemek mümkündür.

Azerbaycan'da Ulus Devlet İnşası, Ulusal Kimlik ve Milliyetçilik

Bugün Azerbaycan'm nüfusu 9 milyon civarındadır. Bu nüfu­ sun % 90,6'sını AzerbaycanlIlar, geri kalan yaklaşık % lO'luk kıs­ mım azınlıklar oluşturmaktadır. Ülkede sayılan % l'in üstünde olan aznılık grupları Lezgiler (% 2,2), Ruslar (% 1,8), Ermeniler (% 1,5) ve Talışlardır (% l).20 Demografik göstergelere göre bağımsız­ lıktan sonra belirgin bir şekilde azalan etnik gruplar Ruslar ve Er- menilerdir. 1989'da ülkede yaşayan Ruslann ve Ermenilerin oram % 5,6 iken, Ruslann Rusya Federasyonu'na göç etmeleri, Ermenile­ rin de Karabağ sorunu ile birlikte Ermenistan'a gitmeleri sonucun­ da ülkedeki varlıklan azalmışlar. Gerek Elçibey, gerekse Aliyev ik­ tidarları dönemlerinde azmlıklara karşı ayrmıcı politikalarm izlen- diğmden bahsetmek mümkün değüdir. Her iki iktidar da Azer­ baycanlI kimliği altmda tüm etnik ve düü azmlıklan kapsayıcı po­ litikalar izlemişlerdir. 1995 parlamento seçimlerinden itibaren par­ lamentoda tüm azmlık gruplarmm temsilcilerine yer verilmiştir. Hem AzerbaycanlI kimligüün içselleştirilmesi, hem de ana dil kul­ lanımı bakmamdan ülkedeki azmlıklann herhangi bir sorunu bu­ lunmamaktadır.

Sovyet sonrası dönem diğer tüm Sovyet sonrası ülkelerde ol­ duğu gibi Azerbaycan'da da ulusal kimliğüı ve vatandaşlık kimli- ğüıüı, diğer bir deyişle ulusallığm tanımlandığı dönem olmuştur. Sovyetler Birliği'ıün dağılma sürecmin en önemli tetikleyirisi şüp­ hesiz ulusal bağımsızlık hareketleri idi. Bağımsızlık ideali milliyet­ çilikle ve ulusal kimliğüı yeniden tanımlanması ile desteklendi. Azerbaycan'da 1988'de bağımsızlık hareketindi öncüsü Halk Cep- hesüüıı ulusal kimliği Türkçülük vurgusu üe tanımladı. 1937'den beri AzerbaycanlI olarak tanımlanan Sovyet Azerbaycan halkı içüı Türklük yabancı olmadıkları bir kavram olmakla birlikte, çok da yaygm kuHandıklan bir tanımlama değüdi. Halk Cephesüün ancak bir yü süren iktidarı dönenimde de Türklüğün ya da Türkçülüğün ulus devlet inşasına temel teşkil edecek bir söyleme dönüştürül­ mesi mümkün olmadı. 1993-1995 arasmda Aliyev iktidarı halkm adının AzerbaycanlI kalması gerektiğmi, ulus devlet içüı anlamlı vatandaşlık söyleminin de Azerbaycancüık olması gereğüü vurgu­ ladı. Böylelikle Cephe döneminin ülkedeki azmlıklan rahatsız eden Türklük vurgusu ortadan kaldırılmış, çatışmalar önlenmiş olacaktı. Bu noktada Azerbaycan'da müliyetçüigm nasü evrüdiğüü değerlendirmek yerinde olacaklar.

20 Bkz Azerbaycan Devlet İstatistik Komitef M http: / / www.azstat.org/ statinfo/ demoqraphic/ en/007.shtml#s7 Bağımsızlık öncesi dönemde milliyetçilik "düşmana karşı sa­ vunma" ihtiyacının sonucu olarak güçlendi. Her ne kadar Sovyet Azerbaycan'ında Türkçü aydınlar olsa da, Sovyet milliyetler poli­ tikası doğrultusunda ulusal kimlikte Türklük vurgusu devlet dü­ zeyinde yaygın olan anlayış değüdi. Karabağ Ermenilerinin önce Azerbaycan'dan ayrılma ve Ermenistan'a bağlanma talepleri, daha sonra bağımsızlık ilan etmeleri, Dağlık Karabağ bölgesi üe onu çevreleyen Karabağ bölgesinin Ermeruler tarafından işgal edilmesi milhyetçihğin toplumsal kitle hareketi amalığıyla ön plana çıkma­ sında esas tetikleyici oldu.21 Halk Cephesinin iktidara gelmesi üe milliyetçi söylem sadece ulus değü, aynı zamanda devlet inşasında da belirgin şekilde ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Elçibey tarafmdan imzalanan kanun hükmündeki kararname ile devlet düi Türk düi, halkın adı ise Türk olarak belirlendi. Elçibey iktidarı Azerbaycan vatandaşbgı kavramı içinde hem çoğunluğu hem de azınhğı ta­ nımladı. Azerbaycancıbk daha çok vatandaşlık kimhğine atfen kul­ lanılırken, Türkçülük ulusal kimhğin tanımlayıası olarak sunuldu. Aslında Azerbaycancüık ve Türkçülük birbirlerini red eden değü, tamamlayan söylemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne Azerbay- cancıbk Türkçülüğü dışlamakta ne de Türkçülük Azerbaycancüığı red etmektedir. Her iki söylemin birbirlerine karşıt söylemlermiş gibi ortaya konmasmda temel unsur iktidar-muhalefet karşıthğı- dır. Zira Azerbaycan iktidarı Azerbaycancıbgm gebştirilmesi ve yaygınlaşmasına taraftarken, muhalefet ulusal kimliğin Türklük boyutunu ön plana çıkartmaktadır. 1995 Anayasası üe Sovyet dö­ neminde olduğu gibi ulusal kimlik AzerbaycanlI olarak tanımlandı ve Azerbaycanb adı konusunda mutabakat sağlanmıştı. Fakat, Sovyet sonrası dönemde Azerbaycan'm uluslaşma sürecinin ta­ mamlanmış bir süreç olduğundan söz etmek mümkün değüdir. Karabağ sorunu sonucunda Ermeni işgab üe toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı prensipleri ihlal edilmiş olması sonu­

21 Bkz. Audrey L. Altstadt, "O Patria Mia: National Conflict in Moun- tainous Karabagh", W. P. W. Duncan ve G.P. Holman (der.), Ethnic Na- tionalism and Regional Conflict: The Former Soviet Union and Yugoslavia, Londra, Westview, 1994; Ayça Ergun, "Güney Kafkasya'da Etnik Kim­ lik ve Çatışma-Azerbaycan ve Ermenistan Ulusal Kimliklerinde Kara­ bağ Sorunu", Doğu-Batı, Cilt 11 (44), 2008, s. 195-207. cunda bu sorun çözümsüz kaldıkça ve işgal devam ettikçe yanm kalmışlığın süreceği söylenebiliri.22 Ç Jj

Azerbaycan'da uluslaşma sürecüü tehdit eden bir diğer unsur da bölgeciliktir. Bölgecilik ve korumacılık ağları Güney Kafkas­ ya'da Sovyet mirasının bir sonucudur. Demokratikleşmemi! tam olarak sağlanamadığı ve ulus devlet kurma süreçlerindi etnik ça­ tışmalar nedeniyle sekteye uğradığı bölgede bu ağlar pekiştirilerek varlıklarmı sürdürmektedirler. Bölgecilik ve bölge aidiyetlerinin ulusal kimlik ve vatandaşlık aidiyetleri karşısmda öncelikli olması ve siyasal ve ekonomik elitlerin bölgecilik esasmda kayırmacılık yapmaları, bunların devam etmesindeki en önemb nedendir. Özel­ likle AHyev iktidarı ile özdeşleşen Nahçıvan ve Yeraz (Sovyet dö­ nenimde Ermenistan'da yaşayan AzerbaycanlIlar) gruplarmm be- lirgm üstünlükleri ve ayncakkh konumları maddi çıkarla destek- lendiğmde kırılması zor yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da ulus devlet inşası ve demokratikleşme açısından sorunlara yol açmaktadır. Özetle ancak Karabağ sorununun banşçı yollarla çö­ zülmesi ve toprak bütünlüğünün yeniden sağlanması üe aidiyetle­ rin hemşehrilik ve bölgecüik değü, vatandaşlık esasmda tanım­ lanması durumunda, ulus devlet olma sürecüü tamamlamış bir Azerbaycan'dan söz etmek mümkün olacaktır.

Azerbaycan'da Sivil Toplum

Demokratikleşmenin güçlenmesi üe demokratik süreçlerin devlet dışı aktörler tarafından içselleştirilmesi ve katılımcı kültü­ rün oluşmasında sivü toplum örgütlerinin rolü yadsınamaz. Sivü toplumun oluşumu ve gelişiminde ise gönüllülük, katılım, temsüiyet, ve örgütlenme esastır. 2000'li yülardan itibaren Sovyet sonrası döneme dan akademik yazında siyasal ve toplumsal dönü­ şüm süreçlerinde siyasal seçküüer dışı aktörlerin rolü ve önemi tar- tişümış, Sovyet sonrası ülkelerdeki sivü toplumun niteliklerine da- ü ampirik veri ve niteliksel araştırmalara dayalı çalışmalar yapü- mıştır. Akademik yazın ağırlıklı olarak Orta ve Doğu Avrupa üe Rusya üzerine yoğunlaşmaktaysa da, son yülarda Güney Kafkas­

22 Ayrıntılı tartışma için bkz. Ergun "Güney Kafkasya'da Etnik Kimlik ve Çatışma". ya'da sivil toplum oluşumu ve gelişimi üzerine çalışmalar da ya­ pılmaya başlanmışlar.23

Demokratikleşme literatüründe sivil toplumun etkin rolü an­ cak demokratik pekiştirme (konsolidasyon) sürecinde tanımlanır­ ken,24 Sovyet sonrası ülkelerdeki değişime bakıldığında demokra­ tikleşme sürecinden bahsedilemeyecek bu ülkelerde bile sivil top­ lum alanının oluşmakta olduğunu gözlemlemek mümkündür. 25 Diğer bir deyişle Sovyet sonrası sivil toplum demokratikleşme sü­ recinin varlığından bağımsız olarak oluşabilmiştir. Demokratik­ leşmenin sağlayacağı varsayılan toplumsal ve siyasal katılım orta­ mı olmadığı halde sivil toplum örgütlerinin oluşumundan bah­ setmek mümkündür. Oluşan yapı gerek temsiliyet, gerek işlev, ge­ rekse de devlet-toplum ilişkilerine katkı bakımından Batı tipi bir sivil toplum olmamakla birlikte, bugün itibariyle Sovyet sonrası ti­

23 Azerbaycan'da sivil toplum için bkz. Ergun, "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan": s. 67-85; "Democratization from Below: The Role of Civil Society in Azerbaijan", Ayşe Ayata, Ayça Ergun ve Işıl Çelimli, (der.), Black Sea Politics: Political Culture and Civil Society in an Unstable Region, Londra, IB Tauris, s. 103-120, 2005; Aytan Gahra- manova, "Internal and External Factors in Democratization of Azerbai­ jan ", Democratization, Cilt 16 (4), s. 777-803; Rajab Sattarov, Tair Fara- dov ve ilham Mamed-zade, Civil Society in Azerbaijan: Challenges and Opportunities in Transition, CIVICUS Civil Society Index Report for Azerbaijan, Aralık 2007. Ermenistan'da sivil toplum için bkz. Armine Ishkanian, Democracy Building and Civil Society in Post-Soviet Armenia, Londra, Routledge, 2008. Gürcistan'da sivil toplum için bkz. Marina Muskhelishvili ve Gia Jorjoliani "Georgia's ongoing struggle for a bet- ter future continued: democracy promotion through civil society de- velopment", Democratization, Cilt 16 No (4), Ağustos 2009, s. 682-708; David Losaberidze, An Assessement of Georgian Civil Society, Report of the CIVICUS Civil Society Index, Caucasus Institute for Peace, Democ­ racy and Development (CIPDD), 2010. 24 L. J. Diamond, "Toward Democratic Consolidation", Journal of Democ­ racy, Cilt 5, No (3), 1994, s. 4-17; J. J. Linz and A. Stepan, Problems of Democratic Transition and Consolidation, Baltimore, The Johns Hopkins University Press, 1996. 25 Sovyet sonrası dönemde sivil toplum örgütleri için bkz. Marc M. Howard, The Weakness of Civil Society in Post-Communist Europe, Cam­ bridge, Cambridge University Press, 2003; Anders Uhlin, Post-Soviet Civil Society, Londra, Routledge, 2007. pi bir sivil toplumdan söz etmek mümkündür. Bu tip sivil toplu­ mun özellikleri şu şekilde özetlenebilir:

1. Sivü toplumun devletten bağımsız örgütlenmeler esasmda oluşması: Sovyet sonrası ülkelerde sivü toplum kuruluşları bireysel ve/veya grup insiyatifleri üe kurulmuşlardır. Sovyet döneminde olduğu gibi devlet tarafından sağlanan kaynaklarla kurulmakta ve devlet taralından belirlenen ki- şüerce yönetilmemektedir. Bununla birlikte Sovyet döne­ mindeki meslek odalan, birlikler, sendikalar ve profesyo­ nel örgütlerin bir kısmı da faaliyetlerine devam etmekte­ dirler. Fakat aktÜ sivü toplum alanı temelde yeni örgütle­ rin faaliyetleri esasmda şekülenmektedir.

2. Sivü toplum örgütlerinin faaliyet alanlarının ayrışması: Si­ vil toplum kuruluşları faaliyet alanlarını tematik olarak ayrışmış şeküde yürütmektedirler. Kadm ve toplumsal cinsiyet, çocuk hakları, insan hakları, azınlık haklan, çevre alanlarında faaliyet gösteren örgütler üe düşünce kuruluş­ ları ve araştnma merkezleri mevcuttur.

3. Sivü toplum örgütlerinin faaliyet tiplerinin ayrışması: Söz konusu kuruluşların faaliyet tipleri hedef kitlelerine bağlı olarak araştırma yapma, proje geliştirme, bilinç arttırma, yaym yapma, konferans düzenleme olarak çeşitlenmektedir. 4. Sivü toplum kadrolarının oluşması: Kurulan örgütlerle si­ vü toplum alanından faaliyet gösteren profesyonel kadro­ lar, diğer bir deyişle sivü toplum aktivisüeri grubu oluş­ muştur. Bu grup kendi kurduklan örgütlerde kendi faali­ yetleri aracılığıyla kendi kendini yetiştirmiş, sivü toplum­ cu olmayı öğrenmiş profesyonel bir seçkin grubudur.

5. Sivü toplum örgüÜerinin toplumsal tabanının zayü olması: Sovyet sonrası sivü toplum kuruluşlarının toplumda gö­ rünürlüğü ve toplumsal destek tabam son derece sınırlıdır. Bir grup kadro taralından gerçekleştirilen faaliyetlerde gö- nüüülük esasmda katılım bulunmamaktadn. Üye sayüan son derece düşüktür.

6. Sivü toplum örgüÜerinin sadece yerel insiyatiflerle değü uluslararası etki üe oluşması: Batı tipi sivil toplum kuru­ luşları bölge sivil toplumları için esin kaynağı olmuştur. Ulusalararası hükümetler arası ve hükümet dışı kuruluşla­ rın hibe programları ve projeleri yerel sivü toplum kuru­ luşları için model oluşturmuş, gerek faaliyet tipleri gerek faahyet alanlan, gerekse de proje geliştirmeleri uluslarara­ sı aktörler amalığıyla edindikleri bügi, tecrübe ve öğren­ me süreçleri üe belirlenmiştir.

Sovyetler Birhği'nde rejiminin niteliği göz önüne alındığında toplumsal örgüÜenme alanının tamamen devlet kontrolünde ve devletten kaynak aktarımı esasmda şekülendiği söylenebüir. Özel­ likle meslek örgütleri ve sendikalar sadece bir toplumsal katılım aracı değü aynı zamanda Sovyet sisteminin en önemh propaganda araçlarından biri olarak kuüanümaktaydı. Siyasal ve toplumsal po­ litikalar bu örgütler aracılığıyla meşrulaştırılır. Gerek rejimin otori­ ter yapısı gerekse de tüm örgüÜere devlet tarafından maddi destek sağlandığı göz önüne alındığında, bu tür yapüann devletten ba­ ğımsız hareket ettiklerim söylemek elbette mümkün değildi. Fakat tüm kısıtlamalarına rağmen örgütlü bir alan oldukları, geniş üye yelpazesi üe üyelerinin çıkarlarını rejime eleştirel olmadıkları müddetçe temsü edebüdiklerini söylemek mümkündür. Aym za­ manda bu örgüÜerin yönetici kadrosunu oluşturan profesyonel ve entelektüel seçkinlerine maddi olanaklar da sağlamak, rejime sa­ dakatleri sağlama alınıştır. Glasnost ve perestroika politikaları üe birlikte Komünist Partisi güdümünde olmayan, zayü fakat bağım­ sız bir örgütsel alanının oluştuğunu görürüz. Daha çok enteüektüel seçkinlerin bir araya geldiği bu alanlar daha soma milliyetçi ba­ ğımsızlık harekeüerinin söylemlerinin de oluşturulduğu alanlar­ dır. Esasen bu örgüÜerin gerçekleştirdikleri ulusal kimlik, tarihsel geçmişin yeniden keşfi ve ulusal kültür varlığı üzerine tartışmala­ rın yapüdığı toplantüar alternatif söylemlerin oluşturulmasında büyük rol oynamıştır.

Sovyet soması dönemde ise bölgede sayüarı gün geçtikçe ar­ tan sivü toplum örgütleri faahyet göstermektedir. Bu örgütlerin en belirleyici özelliği çoğunlukla mevcut iktidarlardan bağımsız faah­ yet göstermeleridir. Her ne kadar iktidar yanlısı ve muhalefet yan­ lısı örgütler mevcutsa da Sovyet döneminin aksine doğrudan dev­ let tarafından desteklenen örgütlerin sayısı azalmışlar. Faahyet ala­ nını ve çeşitlerini kendüeri belirlemekle birlikte, toplumsal taban- larmı genişletmede büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu açıdan değerlendirildiğinde Sovyet sonrası sivil toplumda üye tabanın genişliğinden ziyade küçük kadroların niteliği ön plana çıkmakta­ dır. Uluslararası sivil toplum işi yapma becerisine ve tecrübesine sahip örgütler projeler esasmda faaliyet göstermektedir. Ağırlıklı olarak demokratikleşme, insan haklan siyasal ve toplumsal haklar, kadm haklan, çevre ve çatışmaların çözülmesi gibi alanlarda çalı­ şan sivü toplum kuruluşlan çoğu zaman düşünce kuruluşu ve/veya araştırma merkezi olarak da faaliyet göstermektedirler. Bölgede her ne kadar Batı tipi bir sivil toplum oluşumundan söz etmek mümkün değüse de, gelecekte siyasal ve toplumsal dö­ nüşüme yön verecek bir birikimin oluştuğu söylenebilir. AktÜ, ta- nmırlığı ve görünürlüğü olan örgütlerin uluslararası kuruluşlar ve sivü toplum örgütleriyle etküeşim deneyimi son derece fazladır. Bu etküeşimler sonucunda sivü toplumun ne olduğu ve nasü faali­ yet göstermesi gerektiği hakkında gerekli bügi ve donanıma ka­ vuşmuşlardır. Liberaüeşme, demokratikleşme, insan hakları, kadm ve çocuk hakları konularının gündemde kalmasını sağlayan aktör­ ler yine sivü toplum kuruluşlarıdır.

Sivü toplum alanının gelişmesinde mevcut iktidarlardan zi­ yade uluslararası örgütler rol oynamakladır. Bağımsızlığın Banın­ dan sonra yemden yapüanma ve kurumsaüaşma sürecinde öneri, danışmanlık, yol gösterme ve hibe gibi araçlarla hükümetleri des­ tekleyen uluslararası örgütler, aym zamanda aynı tür araçlarla sivü toplum alanmm oluşumuna da şekil verdiler. Uluslararası destek ve/veya yol gösterme sivü toplum faaliyetinin projeler vasıtasıyla aktanlan maddi yardımlarla yürütülmesi pratiğini geliştirdi. Özel­ likle bağımsızlıktan sonra otoriter ve yarı-otoriter uygulamalar se­ bebiyle toplumsal hareketler bazmda faaliyet gösteremeyen top- lumlarda sivü toplum aktivist gruplan oluştu. Her ne kadar ulus­ lararası aktörler sivü toplumun gelişmesinde belirleyici rol oynadı- larsa da, yerel örgütler açısından son derece güçlü bir bağımlılık ilişkisi de oluştu. Öyle ki bugün itibariyle bölgede uluslararası maddi kaynaklardan yararlanmayan sivü toplum örgüÜerinin faa­ liyet alanları ve çeşülilikleri son derece sınırlıdır ve ulusal kaynak­ lardan yararlanan ve kendi kendine yetebüen bir sivü toplumun varlığından söz etmek mümkün değüdir. Sonuç olarak Sovyet sonrası dönemde sivil toplum gelişmeye devam etmektedir. Fakat demokratik dönüşüme yönelik katkıları sınırlı kalmaktadır. Sivü toplumun demokratikleşmeye hız vere­ bilmesi ve güçlendirmesi ancak ülkelerindeki demokratik kuram­ ların güçlenmesi üe mümkün olac aktır.

Yukarda sunulan kavramsal çerçeve esasmda Azerbaycan'da sivü toplum alanının genel özelliklerini belirlemek mümkündür. Azerbaycan'da sivü toplum örgütleri Komünist Partisi'nden ba­ ğımsız bir alan olarak bağımsızlık öncesi dönemde kurulmuştur. Bağımsız alan oluşturmanın şüphesiz en önemb belirleyicisi bu ör­ gütlerin parti inisiyatifi ve maddi kaynağı olmadan kurulmuş ol­ malarıydı. Azerbaycan'da glasnost ve perestroika üe şekülenen gö- reb özgürleşme ve hberaüeşme ortamında ilk devlet dışı sivü top­ lum gruplan entelektüel seçkinler tarafından oluşturulmuştur. Daha çok tartışma gruplan nitehginde olan ve son derece sınırlı sayıda enteüektüel seçkinin bir araya gelmesi üe kurulan bu birlik­ ler bir yandan glasnost ve perestroika pohtikalannm yaygınlaşti- nlmasını talep etmiş, diğer yandan yitirildiği varsayüan ulusal kimhğin, kültürün ve değerlerin yemden canlandırılması için top- lantüar düzenlemişlerdir. Komünist Partisi Merkez Komitesi üe ve Azerbaycan Komünist Partisi'nin Karabağ sorununun çözülmesine yönelik pobtikalarmı yetersiz bulan bu küçük gruplar birleşerek Halk Cephesi Hareketi'nin ana kadrosunu oluşturmuşlardır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Cephe Hareketini Sovyet döneminin toplumsal hareket temeüi ilk sivü toplum oluşumu olarak da ta­ nımlamak mümkündür. Halk Cephesi, kadrosu üe bağımsızlık sonrası dönemde çok partili sistemin ve sivü toplum alanının başat kuruluşları, bderleri, kanaat önderleri ve sivü toplum örgütü baş- kanlannı, ideolojisi üe de bunların söylem ve eylem planlarım be­ lirleyici nitelikte olmuştur.

1993'teki Haydar Ahyev iktidarı üe birlikte gebşen sivü top­ lum alam ise esasen Halk Cephesi iktidarından sonra işlerini ve pozisyonlarım yitiren siyasal ve enteüektüel seçkinler tarafından oluşturuldu. 1995'ten 1998'e kadarki dönemde sivü toplum alanı­ nın geliştiğini, genişlediğini ve çeşitlenmenin ortaya çıktığını söy­ lemek mümkündür. Hem sivü toplum kuruluşlarının sayısı artmış, hem de faahyet alanları çeşitlenmiştir. 2011 itibariyle Azerbay­ can'da 4000'e yakın sivü toplum kuruluşu bulunmaktadır. Bu sayı her ne kadar geniş çaplr toplumsal etkinliğe işaret etmemekteyse de, sivil toplum alanındaki çoğulculuktan ziyade çokluğun, katılı­ mında ziyade oluşumun işareti olduğu vurgulanmalıdır.

İlk kurulan örgütler daha çok demokratikleşme, insan haklan, siyasal haklar, basm gibi alanlarda faahyet göstermişlerdir.26 Daha sonra sayılan hızla artan kadm örgütleri, gençlik örgütleri, çevre örgütleri, araştırma merkezleri ve düşünce kuruluşlan sivü toplum alanında varlık göstermeye başlamışlardır. Fakat sivü toplum ala­ nındaki bu gehşme ve genişlemelerin rejimin demokratikleşme­ sinden ziyade iktidarın otoriterleşmesine tepki olarak oluştuğunun belirtilmesi gerekir. Söz konusu örgütlerin faahyet tipleri hedef kit­ lelerine bağh olarak araştırma yapma, proje geliştirme, bilinç art­ tırma, yaym yapma ve konferans düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.27 Bununla birlikte bu dönemin sivü toplum aktivistleri sivü toplum alanım gönüüük esasmda şekülenen bir alandan ziyade bir iş alam olarak da kurmuşlardır.28 Özellikle uluslararası fonlar ve maddi kaynaklar amalığıyla projeler esasın­ dan şekülenen sivü toplum faahyetleri yalnızca faahyet amaçlı kaynak kuüammını değü, aym zamanda başkanlannm ve çalışan­ larının da gelir kaynağım oluşturmuştur.29

Bu noktada Azerbaycan'da sivü toplum alanının nitehği ve içeriğinde son derece belirleyici olan uluslararası kuruluşların etki­ sini tartışmakta fayda vardır. Sivü toplum alanının oluşma ve ge­ hşme koşuüannı yaratan en önemb aktör uluslararası kuruluşlar tarafından sağlanan fon kaynaklandır. Uluslararası maddi yardım olmaksızın bölgede hiç bir sivü toplum kuruluşunun faahyet gös­ teremeyeceğini söylemek abartık bir değerlendirme olmayacaklar. Uluslararası örgütler yerel örgütler için sivil toplum faabyetinin

26 Azerbaycan'da sivil toplum için bkz. Ergun, "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan" s. 80-83; ve "Democratization from Be- low: The Role of Civil Society in Azerbaijan", s. 103-120; Gahra- manova, "Internal and External Factors in Democratization of Azerbai­ jan", Sattarov, Faradov ve Mamed-zade, Civil Society in Azerbaijan: Challenges and Opportunities in Transition. 27 Ergun, "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan: Political Elite, Civil Society and Trials of Democratization", s. 81 28 Ibid. 29 Ibid. nasıl yapılacağından öncelik alanlarının belirlenmesine, proje öne­ risi yazınımdan uygulamasına, bilinç arttırıcı faaliyetlerden farkındalık yaratma faaliyetlerine kadar öğretici konumundadır­ lar.30 Maddi yardımın yanı sıra eğitim, konferans ve çalıştaylar aracılığıyla uluslararası sivil toplum alanında sosyalleşmiş bir ye­ rel sivil toplum temsilcileri grubundan söz etmek mümkündür. Bu grup sadece kendi ülkelerinde yerel faaliyetle uğraşmamakta, aym zamanda uluslararası platformlarda ülkeleri hakkında uzman gö­ rüşü sağlamaktadırlar.31

Azerbaycan'da sivil toplum alanı çok büyük bir ölçüde baş­ kent Bakü'de faaliyet gösteren, taşra faaliyeti sınırlı bir alandır. Bu, merkezdeki sivil toplum örgütlerinin taşra teşkilatı kurmak için yeterli maddi kaynağa sahip olmamasının dışında, bölgelerde (rayonlar) devlet kontrolü ve baskısının daha yoğun olması ile açıklanabilir. Bölgelerdeki faaliyet merkez örgütleri aracılığıyla az sayıda küçük örgütle birlikte yürütülmektedir.32

Sivil toplum örgütlerinin toplumsal tabam ve desteği tüm Sovyet sonrası ülkelerde olduğu gibi Azerbaycan'da da son derece zayıftır. Faaliyetten ziyade başkanlannm görünürlüğü, sivil top­ lum faaliyetinin etkisinin sınırlı olması, vatandaşlarm sivil toplum kuruluşlarma aşinalığının olmaması bunun en belirgin sebebidir. Sivü toplum örgütleri üyelik esasmda oluşmadıklarından toplum­ sal kitle örgütü niteliği taşımamaktadırlar.

1988'den bugüne kadar Azerbaycan'da sivü toplum gelişimi değerlendirildiğinde bazı tespitlerde bulunmak mümkündür. 1998-2002 arasmda aktif sivü toplum kuruluşlarının gündemini demokratikleşme talepleri, insan haklan savunuculuğu, iktidarın otoriter ve yan-otoriter politikalarının eleştirisi, adü ve özgür se­ çimlerin geçirilmesi ve seçim kanunu reformu gibi temalar belir­

30 Sivil toplum oluşumunda uluslararası aktörlerin rolü için bkz. Başak Çalı ve Ayça Ergun "Global Governance and Domestic Politics: Fragmented Visions", Markus Lederer ve Philipp S. Muller (der.), Criticizing Global Governance, Londra, Palgrave Macmillan, 2005, s. 161­ 177; Ergun "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan", s. 82. 31 Ergun, "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan", s. 82 32 Ergun, 'Democratization from Below: The Role of Civil Society in Azerbaijan", s. 113. lemiştir. Bu dönemde sivil toplum kuruluşları platformlar, ortak hareket gruplan ve çatı kuruluşları oluşturarak birbirleriyle eşgü­ düm sağlama ve ortak faahyet alanlan belirleme konusunda son derece aktiftirler. Gerek iktidar gerek muhalefet tarafından oluştu­ rulan siyasal bloklarda (iktidar yanhsı Demokratik Alyans ve mu­ halefet yanlısı Demokratik Kongre) temsihyet kazandılar. Siyasal partilerin bir ya da birden fazla sivü toplum kuruluşu üe açık ve organik bağlarının olduğunu gözlemlemek mümkündü. Diğer bir deyişle siyasal toplum üe sivü toplum alanlan büyük ölçüde ör- tüşmekte, birlikte faahyet alanları çeşitlendirilmekteydi. 2003'te İl­ ham Aliyev'in cumhurbaşkanhgına seçilmesi üe birlikte hem mu­ halefet partileri hem de sivü toplum faabyetinde gözle görünür bir düşüş yaşanmaya başladı. Bu düşüşün esas sebepleri olarak iktida­ rın daha toleranssız ve baskıcı pohtikalan, demokratikleşmeye yö­ nelik pohtikalann gebştirilmemesi, seçim dönemlerindeki anti­ demokratik uygulamalar, sivü toplumun öncü temsücüeri arasın­ daki yaygın hayalkınkhgı ve bundan kaynaklanan faabyete ve ge­ leceğe inançsızlık gösterilebilir. Aym zamanda 1993'den 2005'e ka­ dar iktidar-muhalefet iküiği etrafından şekülenen siyasal mücade­ lede bir tarafın, yani muhalefetin yetersizhği, başarısızhğı ve etki­ sizleşmesi üe bu iküigin tarafları arasmda olan sivü toplum kuru­ luşlarında da toplumsal katkı sağlama ve geleceğe yön vermeye inancın azalmasına sebep oldu. Özellikle 2005 parlamento seçimle­ ri ve 2008 cumhurbaşkankğı seçimlerini takip eden dönemde mu­ halefet partilerinin zayıflaması ve hatta silikleşmesine paralel ola­ rak sivü toplum kuruluşlarının da görünürlüğü ve faahyet çeşith- liklerinin azaldığım söylemek mümkündür. Burada altı çizümesi gereken bir diğer unsur da uluslararası fon kaynaklanırın azalması ve/veya bu kaynakların kuüammında devlet denetiminin artması­ nın da sivü toplum kuruluşlarının faabyetlerinin azalmasma sebep olduğudur. Aynı şeküde 2007'de devlet tarafından kurulan Sivü Toplum Kuruluşlarına Devlet Desteği Şurası da kendisine bağb kuruluşlardan bir alan oluşturmuş ve iktidar muhalefet çelişkisi bu alanda da kendisini göstermiştir.

2000'li yüların başmda gerek faahyetlerine katüanlarm sayısı, gerekse toplumsal görünürlüğü açısmdan en üst düzeyde olan si­ vil toplum alam 2011 itibariyle giderek marjinaüeşen, küçük bütçe- b projeler yapan, toplantüan rağbet görmeyen ve temsü etme gücü azalmış bir örgütler bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivü toplum kuruluşları temsütilermm faaliyeti danışmanlık sağlama ve uluslararası platformlara katılım ile sınırlı kalmaktadır. Danış­ manlık uzman raporu ya da görüşü hazırlama şeklinde olmakta, uluslararası alanda ise daha önceki tanmırkklan aracılığıyla top­ lantı, konferans ve çahştaylara katılım şeklinde gerçekleşmektedir. 2000-2005 arasındaki kamuoyundaki tartışmalara yön verme, he­ def kitlelere yönelik faaliyetler gerçekleştirme, proje yapma ve konferans düzenleme kapasiteleri son derece azalmış durumdadır. Aym zamanda 1995'ten itibaren şekillenen sivil toplum alanının öncü örgütleri gençleşme konusunda da başarısız olmuşlardır. Di­ ğer bir deyişle erken bağımsızlık döneminde (1991-1995) iktidar muhalefet ilişkilerinde ön plana çıkan nesil farkının bu alanda da var olduğu açıktır. Hem siyasal aktivizm hem de sivil toplum faa- hyeti fazla olan orta yaş grubu iyi eğitimh, Batiya ve Batıh değerle­ re aşina, uluslararası tecrübeye sahip genç profesyonel gruplarla bağ kuramamıştır. Bununla butikte yaşlan 25 ila 40 arasmda deği­ şen genç nüfus arasmda da mezun dernekleri, internet üzerinden tartışma gruplan ve bloglar aracıhgıyla önceden kurulan sivil top­ lum kuruluşlarına alternatif teşkil eden bir alanın oluştuğundan da söz etmek mümkündür. Bu grupların herhangi bir toplumsal taba­ nı ve örgütlü yapıları olmamakla butikte, geleceğin ebt kadrolarım oluşturdukları açıktir. Özetle Azerbaycan'da sivil toplum kuruluş­ ları etkinliklerini, belirleyiciHklerini ve dolayısıyla toplumsal ve si­ yasal dönüşüm sürecini şekiUendirebilme becerilerden önemb öl­ çüde yitirmiş durumdadnlar. Bu da gerek devlet-toplum dişkileri- nin demokratik esaslar çerçevesmde yeniden şektilenmesinde, ge­ rekse demokratikleşmenin pekiştirilmesinde büyük bir engel teşkti etmektedir. Sivü toplum demokratikleşme yönünde adımların atilmaması habnde atil, etkisiz ve işlevsiz örgütler topluluğu ola­ rak kalacaktu.

Azerbaycan'ın Dış Politikası

Sovyet sonrası coğrafyada bağımsızhğın tanınması uluslarara­ sı alanda bağımsız ülkeler olarak var olmanın ilk adımı iken, böl­ gesel ve uluslararası kuruluşlara üyelikler bağımsızhğı pekiştiriri nitelikte olmuştur. Ülkelerin dış pohtikalarını oluşturmalarında ulusal çıkarların yam sıra bölgedeki güç dengeleri, banş ve istikra­ rın sağlanması de uluslararası ekonomik dişkder belirleyici rol oy­ namışlar. Dış pohtika öncebklerinin belirlenmesi bölge ülkeleri de bölge dışı ülkeler algısı üzerinden degerlendirilebüir. Zira özellikle bağımsızlığın ilk yıllarında ulus devlet kurma sürecinde "dost ve düşman ülke" algıları son derece önemli rol oynamışlar.

Azerbaycan Dış İşleri Bakanlığı tarafından ülkenin dış politi­ kasının öncelikleri "Azerbaycanm toprak bütünlüğü ve egemenli­ ğinin restorasyonun için bağımsız dış politika, izlemek, Azerbay­ can üe Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun Lizbon Zirvesi ve AGİK Minsk Grubu'nun belirlediği prensipler temelinde müzakerelerle çözülmesi, Ermenilerin askeri işgaline bağlı sonuç­ ların ortadan kaldırılması, bölgede güvenlik ve istikrarın sağlan­ ması, Avrupa ve Transatlantik yapüara entegrasyon ve NATO, Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu gibi kuramlarla işbirliği ya­ pılması" olarak belirlenmiştir.33

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlık döne­ minin ilk cumhurbaşkanı olan Ayaz Muttalibov'un özel ve özgün bir dış politika tasansmdan bahsetmek mümkün görünmemekte­ dir. Zira Muttalibov gerek bağımsızlığın getirdiği belirsizlik orta­ mından gerekse Rusya Federasyonu üe üişkileri öncelikli olarak gördüğünden dış politikada Rusya yanlısı bir politika izlemiştir. Yeni devletin yeni dış politika öncelikleri Ebulfez Elçibey'in cum­ hurbaşkanlığı döneminde şekülenmiştir. Elçibey dönemi dış poli­ tikası kurulmakta olan ulus devletin akücı olmaktan ziyade duy­ gusal tercihleri esasmda oluşturulmuştur. Özellikle dış düşmanın yemden tanımlandığı bu dönemde eski egemen Rusya üe İran dış politikada dosttan ziyade düşman devletler olarak algüanmışbr. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Elçibey'in ittifak tercihlerinde "idealist bir bakışı" olduğunu ve "bölgedeki güç dengelerinin bir çoğunu yok saydığı", buna karşılık Aliyev'in "ideoloji ve kimlik meselelerini ittÜak kurmada" bir kriter oluşturmaktan çıkardığım ve "devletin Rusya ve Amerika'nın çıkarlarını dengeleyen bir poli­

33 http://www.azerbaijan.az/portal/WorldCommunity/ForeignPolicy/ foreignPolicy_e.html. Azerbaycan dış politikasının kapsamlı bir değer­ lendirmesi için bkz. Alexandros Petersen ve Fariz îsmailzade (der.), Azerbaijan in Global Politics Crafting Foreign Policy, Bakü: Azerbaijan Diplomatic Academy, 2009; Brenda Shaffer, "Permanent Factors in Azerbaijan's Foreign Policy", Petersen ve îsmailzade (der.), Azarbaijan in Global Politics, s. 67-85. tika ile Türkiye ve İran ile istikrarlı ilişkileri korumaya yönelik" bir politikayı benimsediği ifade edilmektedir.34

Demokratik ve laik ulus devlet anlayışında Türkiye'den esin­ lenen Elçibey ve Halk Cephesi seçkinleri için Türkiye ile ilişkiler tartışmasız şekilde öncelikli ve özel bir yere sahiptir. "Bir millet iki devlet" sloganının temelleri bu dönemde atıldı. Türkiye dost ve kardeş ülke olmasının ötesinde dış politikaya dair bütün mesele­ lerde birlikte hareket edilmesi gereken bir ülke olarak konumlan­ dırıldı. Elçibey Türkiye'nin "Azerbaycan'm dış politikasının baş köşesinde yer tutacağım" ifade etti.35 Halk Cephesi'nin milliyetçi özelliğinin de bu konumlandırmada önemli rolü oldu.

Elçibey iktidarı döneminde Rusya ise eski sömürgeci olarak algılandı ve ülkenin bağımsızlığına tehdit olarak görüldü. Aym zamanda Dağlık Karabağ meselesinde Ermenistan'ın tarafında yer almasından dolayı Rusya'ya karşı son derece mesefeli, hatta Rusya karşıtı bir politika izlendi. İktidar ulus devlet inşasmda Sovyet dö­ neminin tüm mirasını ortadan kaldırmayı ve Rusya'nm hegemon­ yasını azaltmayı ön plana çıkardı. Bunun için Rus ordusu Azer­ baycan'dan çıkartıldı, Rusya'nm güdümünde olduğu düşünülen Bağımsız Devletler Topluluğu'na üyelik rededildi ve Azerbaycan üe Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununda Rusya'dan ziyade AGİT'in arabuluculuk rolüne önem verildi.36

Azerbaycan için İran'm bağımsızlığın hiç bir döneminde bir esin kaynağı ya da ömek/model ülke teşkil etmediği açıktır. Halk Cephesi iktidarı gerek laik devletin devamlılığının sağlanması ba­ kımından gerekse de iktidarmm İran'da yaşayan Azerbaycanlüara karşı izlediği politikalardan dolayı İran üe araşma açık bir şeküde mesafe koymuş, Elçibey, İran'm Azerbaycanlüara karşı baskıcı po­ litikalar izlediğini sıklıkla düe getirmiş, hatta Kuzey Azerbaycan (bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti) üe Güney Azerbaycan'm

34 Brenda Shaffer, "Foreign Policies of the States of the Caucasus: Evolu- tion in the Post-Soviet Period", Uluslararası İlişkiler, Cilt 7 (26), Yaz 2010, s. 57. 35 Araz Aslanlı ve İlham Hesenov, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Ankara, Platin, 2005, s. 142. 36 Ibid. (İran'da AzerbaycanlIların yaşadığı bölge) birleşmesinin kaçınıl­ maz olduğunu vurgulamışlar.

Haydar Aliyev'in iktidara gelmesi ile Azerbaycan dış politika­ sında belirgin değişiklikler olduğunu gözlemlemek mümkündür. Aliyev döneminde izlenen dış politika temelde bir denge politika­ sıdır. Bu politikanın esası Rusya ile karşıtlığı ortadan kaldırıcı ve işbirliğine dayak bir ikşkiler bütünü oluşturulması, Türkiye ve Batı üe üişküerin geliştirilmesi ve tüm komşu ülkelerle banşçı üişküerin kurulmasına dayanır. Bu dönemde "Azerbaycan'm dini ve etnik bağlarının Bakü'nün birlik ve işbirkği seçimlerini etküemediği" Üade edilmektedir.37

Sovyet sonrası dönemde Azerbaycan dış poktikasmm şekü- lenmesinde ve öncelik alanlarının belirlenmesinde şüphesiz Dağlık Karabağ sorunu ve çatışmanın barışçı yoüarla çözümlenmesi mese­ lesi başat rol oynamıştır. Karabağ sorununun çözümü her zaman Azerbaycan'm dış politikasının birinci önceliğidir. Zira ülkenin ulusal güvenlik stratejisinin ilk amacı toprak bütünlüğünün sağ­ lanmasıdır.38 Her türlü bölgesel ve uluslararası platformda toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerinin ühal edilmiş olması düe getirilmektedir. Özellikle dost ülke algüamasında Ka­ rabağ sorununda Azerbaycan tarafında olmak ve haklılığını sa­ vurtmak belirleyici unsurdur. Bu açıdan değerlendirildiğinde Tür­ kiye'nin Ermenistan üe diplomatik ilişki kurmayı Karabağ soru­ nunun Azerbaycan lehine çözümü koşuluna bağlaması Azerbay­ can hderleri ve halkı için her zaman özel bir anlam Üade etmekte­ dir. 2009'da gündeme gelen Türkiye-Ermenistan yakınlaşması39

37 Brenda Shaffer, "Foreign Policies of the States of the Caucasus: Evolu- tion in the Post-Soviet Period", s. 57. 38 Ibid., s. 56 . 39 Türkiye-Ermenistan yakınlaşması için bkz. Mustafa Aydın, "Azerbay­ can, Türkiye-Ermenistan Anlaşmasının Neresinde", TEPAV Politika Notu, Eylül 2009; Mustafa Aydın, Armando Garcia Schmidt, Tabib Hüseyinov, Alexander Iskandaryan, Andrei Zagorski, "After Soccer Diplomacy: The Turkish-Armenian Relations", Spotlight Europe, 2009/10, Ekim 2009; Bülent Aras ve Fatih Özbay, Türkiye ve Ermenis­ tan, Statüko ve Normalleşme Arasmda Kafkasya Siyaseti, Seta Analiz, Ekim 2009; Mitat Çelikpala, "Türkiye ve Kafkasya: Reaksiyoner Dış Politikadan Proaktif Diplomasiye Geçiş", Uluslararası İlişkiler, Cilt 7 Azerbaycan kamuoyunda çok büyük hayal kırıklığı yaratmış ve ciddi şekilde eleştirilmiştir. 2009'dan itibaren iki ülke arasındaki üişkilerin Azerbaycan tarafından yeniden gözden geçirildiğini söy­ lemek mümkündür. Sonuç olarak 2011 itibariyle Azerbaycan ulu­ sal çıkarları ön plana çıkartan, stratejik ve güvenlik önceliklerini belirleyen, bölgedeki güç dengelerini gözeten ve uluslararası eko­ nomik üişkileri uluslararası ilişkileriyle örtüştüren bir dış politika izlemektedir.

Sonuç

Güney Kafkasya'da süreklilik ve değişim bağımsızlık sonrası dönemde belirleyici durumdadır. Her ne kadar Sovyet tipi bir sü­ reklilikten tam anlamıyla söz etmek mümkün değüse de, bölge ül­ keleri demokratikleşmeye doğru siyasal dönüşüm süreçlerine de­ vam etmektedirler. Siyasal dönüşümün ana belirleyicilerinden olan ulus ve devlet inşası bölgedeki çözümlenmemiş etnik çatışma­ lar, toprak işgaHeri ve de facto devletlerin varlığı sebebiyle halen tehdit altındadır.

Sovyet sonrası dönemi inceleyenler bölge ülkelerindeki deği­ şimin devlet seçkinlerinden ziyade toplumsal aktörler tarafından içseHeştirildiğini görmektedirler. Yönetici seçkinlerin demokratik­ leşme alanında isteksiz olduğu durumlarda toplumsal aktörlerin sürecin hızlandırılması ve geliştirmesi hususunda son derece talepkâr oldukları bir gerçektir.

Ancak yönetici seçkinlerin girişim ve politikaları olmaksızın toplumsal aktörlerin dönüştürücü etkisinin de son derece sınırlı kaldığı açıktır. Kısa dönemde Güney Kafkasya'da mevcut duru­ mun korunacağım ve ciddi değişim ve/veya dönüşüm süreçlerinin yaşanmayacağım öne sürmek mümkündür. Bununla birlikte bölge

(25), Bahar 2010, s. 93-126; Mitat Çelikpala, "Can Turkey and Armenia Normalize Their Relations?", ADA Biıveekly Neıvsletter, Cilt 2 (4), 15 Şubat 2009, s. 4-5; ve "What Does Turkish-Armenian Rapproachement Mean For Azerbaijan", ADA Biıveekly Neıvsletter, Cilt II (20), 15 Ekim 2010; Nigar Göksel, "A Brave New World for Turkey and Armenia", GMF Analysis on Turkey, 1 Ekim 2009, s. 1-3, http://209.200.80.89/ publications/article.cfm?id=667. geostratejik konumu nedeniyle her zaman uluslararası aktörlerin etkisine açık durumdadır.

Sovyet sonrası dönemde Azerbaycan'da siyasal dönüşüm sü­ recinin demokratikleşmeye doğru evrildiğinden söz etmek müm­ kün değildir. 1992 cumhurbaşkanlığı seçimleri dışında bütün se­ çimlerin uluslararası standartlara uygun olmadığı ulusal ve ulusla­ rarası seçim gözlemcileri tarafından ifade edilmiştir. Bununla bir­ likte iktidar partisinin gerek Haydar Ahyev gerekse de İlham Ahyev döneminde ülkeyi demokratikleştirebilecek tecrübe, kaynak ve kadrolara fazlasıyla sahip olduğu açıktır. Özellikle Haydar Aliyev'in bir bder olarak güçlü bir meşruiyeti ve toplumsal tabanı olduğu yadsmamaz. Baba Aliyev'den devraldığı sistemi dönüş­ türmek yerine sürdürmek eğitiminde olan İlham Aliyev ise 2003'ten bu yana reformist bir tavır sergüememiştir. Bu açıdan de­ ğerlendirildiğinde demokratik rejim oluşturma beklentisi henüz hayata geçirebilmiş değildir. Bununla beraber yeni devlet kuram­ larının oluşturulması ve ulusal kanunların yapılması süreçleri ta­ mamlanmış görünmektedir.

Ulus devlet inşa sürecine bakıldığında Azerbaycancıhk esa­ smda tanımlanan ulusal kimhk ile uluslaşma süreci tamamlanmış görünmektedir. Diğer bir deyişle Halk Cephesi iktidarında ulusal kimhği Türklük vurgusu ile tanımlama çabası hem siyasal seçkin­ ler arasmda hem de kamuoyunda tartışma konusu olmaktan çık­ mış, zaten Sovyet döneminde yaygınlaşmış olan ve bir anlamda iç­ selleştirilmiş Azerbaycancıhk anlayışı hakim konuma gelmiştir. Fakat Azerbaycancıbğm Türklüğü dışlayıcı bir anlamı olmadığının ve aslında Türklüğü de barındırdığının altım çizmekte yarar var­ dır. Zira ulusal kimlik çok büyük ölçüde esasen Türk kültürü, Türk medeniyeti ve Türk dünyası ile üişkilendirilmektedir. Erken Sov­ yet sonrası dönemde ülkede yaşayan etnik azınlıkların olası dış­ lanma korkularım gidermek amacıyla yeniden tanımlanan Azer- baycancıhk bu anlamda kapsayıcı bir vatandaşlık tanımının da esasım oluşturmaktadır. Bununla birlikte toprak bütünlüğü ve sı­ nırların dokunulmazhğı ilkesinin Karabağ sorunu ile ihlal edilmiş olması gerek devlet gerekse de ulus inşası sürecine çok önemb bir sekte vurmaktadır. Karabağ sorununa ihşkin banş görüşmelerinde olumlu bir derleme kaydeddememiş olması, uluslararası tanmırh- ğa sahip olmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'nin de facto varhğı- m sürdürmesi sorunun çözülmesinde önemli bir engel teşkil et­ mektedir.

Siyasal dönüşüm sürecinde muhalefet kadroları giderek güç- süzleşmiş, cılızlaşmış ve temsiliyetlerini kaybetmişlerdir. Şüphesiz burada en büyük etken 1995'ten beri yapılan parlamento ve baş­ kanlık seçimlerinde uluslararası standartlarla uygunluk gösterme­ yen uygulamaların varlığıdır. Bununla birlikte muhalefet liderleri ne kendi söylemlerini ne de kadrolarım yenüeme ve çeşitlendirme başarısı gösterememişlerdir. Buna karşı bir sav olarak da Azerbay­ can'm yirmi yıldır devam eden yapısal sorunlarının hâlâ devam et­ tiğini koruduğunu söylemek elbette mümkündür. Yine de güç ça­ tışmaları, liderlik mücadelen, muhalefeti iktidarın aksine güçlü, tek ve tutarlı bir yapı olmaktan uzaklaştırmakta ve bu açıdan de­ ğerlendirildiğinde de toplumsal desteği, görünürlüğü, etkinliği, inandıncılığı ve itibarı giderek azaltmaktadır. Böylelikle anlamlı bir alternatif teşkü edebilme şansım da yitirmektedir.

Esasen Azerbaycan'da ne iktidar partisi ne de muhalefet parti­ leri gerçek oy oranlarım bilmemektedirler. Uluslararası örgütler ta­ ralından saptanmış olan seçimlerin sonuçlarım etkileyecek usul­ süzlükler partilere gerçek toplumsal tabanlarım ve desteklerini gö- rebüme imkânı sağlamamaktadır. Azerbaycan iktidarmm Haydar AÜyev'in ölümünden sonra eş zamanlı olarak hem bir devamlılık hem de bir değişim sürecinde olduğunu söylemek mümkündür. Haydar Ahyev döneminde esas dayanağım patronaj, kollamacılık, korumacılık ve bölgecilikten alan iktidar yapısının şüphesiz en önemh çimentosunu hdere bağlılık ve hyakat oluşturmaktaydı. Her ne kadar bu bağlılık ve hyakat, çıkar ihşkileri ile de destek­ lenmişse de Haydar Ahyev'e ve liderliğine tartışmasız inanan sa­ dık bir eht kadronun varlığı Sovyet sisteminin güncehenerek yeni­ den üretilmesinde son derece önemh rol oynamıştır. Sovyet siste­ minden kalan ve Haydar Ahyev'den İlham Ahyev'e aktarılan sis­ temin yemden dönüşümünün temeh İlham Ahyev döneminde ahldı. Artık mevcut Ahyev iktidarına sadakat ve bağlılık, kişisel bağlılık, hayranlık ve inançtan ziyade pragmatizmden kaynakla­ nan bir çıkar ortaklığı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Petrol ve doğal gaz kaynaklarından elde edilen gelirler Azer- baycan'nm geleceğinde son derece önemh bir belirleyiciliğe sahip­ tir. Petrol gehrleri, kolaylıkla gözlemlenebilir bir şekilde fiziksel ve teknik altyapının yenilenmesine katkıda bulunmakla birlikte, gelir­ lerin eşitsiz dağıtılması, oligarklann yaratılması, refahın siyasal ve ekonomik seçkin bir azınlığın elinde toplanması, ekonomik kal­ kınmanın demokratikleşme ile birlikte eşgüdümlü yürütülmeme- sinden dolayı ciddi sorunlar yaratmaktadır.

2011 itibariyle Azerbaycan'da yeni seçkinler grubunun ülke­ nin geleceğinde önemli rol oynayacağım söylemek mümkündür. Yeni seçkinleri Batı eğitimi almış profesyonel genç nüfus oluştur­ maktadır. Bu grup özel olarak iktidar-muhalefet aynşmasmda yer almayan, her iki tarafa da mesafeli duran ve her iki tarafı da eleşti- rebüen kesimdir. Örgütlü bir yapıya sahip olmasa da toplumsal ağları, mezun dernekleri ve arkadaş gruplarım etkin biçimde kul­ lanmaktadır. Uluslararası ve bölgesel ortamı takip eden ancak kendilerim o dünya üe özdeşleştirmeyen eski komünist seçkinlerin ve ulusallığı ön plana çıkartan muhalefetin aksine, her ikisini bir­ leştirme ve sentezleme becerisi ve yetisine sahip görünmektedirler. Gelecek vaad edebüme potansiyeüeri olmakla birlikte siyasette temsiliyetleri son derece sınırlıdır.

Azerbaycan'm demokratik siyasal dönüşümünde belirleyici unsur bugün itibariyle iktidar partisi olarak görünmektedir. Zira bağımsızlık soması dönem iktidarın şu veya bu şeküde rejimin ni­ teliğinde son derece belirleyici rol oynadığım göstermiştir. Azer­ baycan seçkinleri ve halkı 1991 öncesinde toplumsal hareket ve mobilizasyon temelli milliyetçi bir bağımsızlık hareketi örgütlemiş olsa da, sonrasmda aym toplumsal hareket kabiliyetine sahip bir örgütlenme yapısı sürdürülememiştir. Bu sebeple Azerbaycan'm siyasal dönüşüm sürecinin demokratikleşme esasmda evrilmesi ancak iktidar seçkinlerinin iradesi üe mümkün olacaktır. Bununla birlikte demokratik kültürün oluşması, çoğulculuğun yerleşmesi ve sivü toplumun gelişmesi için değişimin gerekliliğine inanan grupların varlığı demokratik konsolidasyonu kolaylaştıracaktır. Ekonomik refahın demokratikleşme üe desteklenmemesi duru­ munda Azerbaycan, bölgede devamlılık ve süreklüik arasmda, demokratikleşme üe otoriterlik arasmda sıkışmış bir ülke olarak kalmaya devam edecektir.

ERMENİSTAN - BAĞIMSIZLIKTAN BUGÜNE

Diba Nigar GÖKSEL*

Arka Plan

Eylül 1991'de bağımsızlığına kavuşan Ermenistan üç zorlu so­ runla doğmuştu: Ermeni milletinin kimliği ve çıkarlarının meşru temsilcisi olduğunu iddia eden farkb siyasi kesimlerin varlığı; 1988 Spitak depremi üe derinleşmiş ekonomik çöküntü ve Azerbaycan üe Karabağ konusunda tırmanan gerginlik. Bu üç temel sorun Sovyetlerin dağılması üe daha da derinleşti ve sonuç olarak ba­ ğımsız bir devlet olmak Ermenistan için her açıdan maliyetli bir süreç oldu.

1988'in Şubat aymda Karabağ'm Ermenistan üe birleşme tale­ bini ortaya koymasmdan itibaren Karabağ ihtilafı yükselmeye baş­ lamıştı. Bölgede Sovyet markalı askeri teçhizat elde etmiş olan paramiliter çeteler ve özellikle Lübnan'dan gönühü olarak savaş­ mak için gelmiş diaspora mensuplan mevcuttu.1 Bağımsızlığa doğ­ ru yol alan Ermenistan'da Mayıs 1990'daki Yüksek Sovyet Mechsi seçimlerinde, Karabağ Komitesi adı ile ortaya çıkmış ve soma Er­ meni Ulusal Hareketi (Armenian National Movement-ANM) ola­ rak kurumsaüaşmış grup, meclisteki koltukların çoğunluğunu ka­ zandı. 4 Ağustos 1990'da Erivan Devlet Üniversitesi Doğu Çalış- malan bölümünden mezun olduktan soma yüksek hsans ve dok­ tora yapmış bir entelektüel ve akademisyen olan Levon Ter Petrosyan, Yüksek Sovyet Mechsi başkanlığına seçüdi.

* Turkish Policy Quarterly Genel Yayın Yönetmeni ve Avrupa İstikrar Gi­ rişimi Kıdemli Araştırmacısı. Yazar, bu yazısındaki redaksiyon desteği için Nazife Ece'ye teşekkür eder. 1 Tom De Waal, Black Garderı: Armenia and Azerbaijan through Peace and War, New York University Press, 2004. Aralık 1988'de Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin kuzeybatısmdaki ikinci büyük şehri Gümrü, ağır bir deprem ile sarsıldı (Spitak depremi). 25.000 hayata mal olan ve yüz bmlerce insanı evsiz bırakan bu depremm zararlarmı gidermek içüı Ermem yetkililer Moskova Hükümeti'nden medet umdu. Medzamor Nük­ leer Santrali deprem dolayısıyla kapatılmca ülkeıün elektrik üreti­ mi tıkandı ve kış soğuğunda büyük sıkmtılar çekildi. Evsiz kalan- larm yanı sıra, çalıştığı fabrikalar yıkıldığı içüı işsizlikle boğuşan on bmlerce aüe Erivan ve Moskova başta olmak üzere büyük şehir­ lere göç etmeye başladı. Deprem, aynı zamanda dünyaıun farklı köşelerine yayılmış 6 ila 8 milyon diaspora mensubunun Ermenis­ tan'a yardmı için devreye girdikleri ve böylece Ermenistan devle­ timi! kendi vatandaşlarma hizmet verebilmek içüı diaspora deste- ğme bağımlılıgmm başladığı dönüm noktası da oldu. Bu yardımlar bü süre Ermenistan ekonomismi ayakta tutan temel düeklerden büi oldu. Bü yandan da Karabağ savaşı diasporada "milli mücade­ le" yaklaşımı yarattı ve Ermenistan'a maddi ve manevi katkıları çoğalttı.

Ermenistan-Azerbaycan smırmda Ağustos 1990'daki çatışma­ larla başlayan şiddet, önce "gönüllüler" arasmda terör-vari eylem­ lerle arttı, sonra 1992 kış aylannda iki ülkeıün de bağımsızlıklarım kazanmasıyla iki devlet ve iki ordu arasmda tam anlamıyla bü sa­ vaş halüü aldı. Her iki ülkede de kaynaklar ekonomik yapılanma­ dan ziyade savaşa yönlendirildi.

Bağımsızlık büdirgesmi 23 Ağustos 1990'da kabul eden Erme­ nistan, bağımsızlık referandumunu 21 Eylül 1991'de gerçekleştirdi. Ermenistan Moskova'dan tam bağımsızlığını ilan ettiğinde, ülke­ nin yıkmtiya uğramış kuzeybatı bölgesmm mşası da yarım kalmış oldu. Yaşanan ekonomik çöküntünün önemb bü sebebi ülkeıün dış dünya ile karayolu bağlantilarumı neredeyse tamamen kesilmiş olmasıydı. Azerbaycan, Türkiye, Gürcistan ve İran ile çevrili bir kara ülkesi olan Ermenistan'a Azerbaycan 1991 başlanırda doğal- gaz akışmı kesti. 1992 kış aylannda da iki ülke arasmda savaş du­ rumu sebebiyle şuurlardan geçiş imkânı ortadan kaldmldı. 1992'de Abhazya'daki savaştan dolayı Gürcistan üzerinden geçiş imkânları da sekteye uğradı. Nisan 1993'de ise Ermem güçlerinin Kelbecer'ı işgale varan ilerlemelerinden dolayı Türkiye, Sovyet hâkimiyeti boyunca haftada bü kere Kars ile Gümrü arasmda sefer yapan tre­ ni durdurdu. Bugün, 1990'lara kıyasla ülkenin tamamında hayat şartları iyi­ leşmiş durumdadır. Temel altyapı sorunlarının çoğu aşılmış, eko­ nomik büyüme başlamışlar. Fakat üretimin canlanması açısmdan ancak kısıdı bir yol ahnabüdi. Ülkede ekonomik ve siyasi gücün iç içe geçtiği ohgarşik sistemdeki imtiyazh kesimler, vergi ve gümrük yasalarının keyfi uygulanması gibi yöntemlerle gerçek rekabetin oluşmasının önünde büyük engeller çıkartıyorlar. Küçük bir iç pi­ yasaya sahip olan Ermenistan'da, Azerbaycan ve Türkiye üe kapab sınırlar ithalat ve ihracatı sırurb düzeyde tuttuğu için üretüen mal­ ların tüketici bulamama sıkıntısı üretimi sınırlıyor. İş bulmak için ülkeden göçlerin artması da bu kısır döngüyü besbyor. Resmi nü­ fusu 3,2 müyon olan Ermenistan'da gerçekte 2 müyon civarında insanın ikamet ettiği tahmin edihyor.

1998'den 2008'deki dünya ekonomik krizine kadar, Ermenis­ tan ekonomisi her yü en az yüzde 9 oranında büyüdü. 2003-2008 arasmda ekonominin büyüme oram ise her yü yüzde 13'ü aştı. Makroekonomik istikrarın sağlanmasında, uluslararası finansal kurumlann reçetelerine uyulmuş olması rol oynadı, fakat ülkenin dışından nakit para akışı olmasaydı, bu toparlanmanın gerçekleş­ mesi mümkün olamazdı. Ekonomik büyüme büyük oranda yapı­ lan dış yardımlar ve Rusya'dan gelen yatırımlar (bazı örneklerde Ermeni kökenli Ruslar tarafından) sayesinde mümkün oldu. Tüke­ timin artmasında ise yurtdışmda çahşan işçüerin gönderdiği dö­ vizler önemb bir rol oynadı. Büyümeyi sağlayan sanayi üretimin­ den ziyade inşaat, hizmet ve gayrimenkul sektörleri oldu. Ermenis­ tan istatistiklerindeki pozitÜ değerlerin diğer kaynakları ise ham madde olarak kuüanüan yeraltı madenlerinin mevcudiyeti, elmas kesim ve mücevher işleme sektörü üe gıda işletmeleriydi.

1998'den itibaren devlet işletmelerinin yoğun bir şeküde özel­ leştirilmesi ve Rusya'ya borç karşıbğmda bazı işletmelerin teslim edilmesi sonucunda hâlihazırda Ermenistan'ın demiryolları, enerji, telekomünikasyon, madencilik gibi stratejik varlıklarının büyük çoğunluğu Rus kontrolüne geçmiş durumdadır. Dahası Rusya, Ermenistan'ın tek gaz sağlayıcısı ve dağıtıcısı durumuna gelmiştir. Erivan ve Gümrü'de bulunan 102 no.lu Rus askeri üssünde toplam 8 bin Rus askerinin görev yapmaktadır ve 1992'de imzalanan ortak güvenhk anlaşması çerçevesmde Rusya, üçüncü bir tarafa karşı, Ermenistan'ı savunma garantisi vermiştir.2 Ermenistan, Rusya'nm ve Kazakistan, Kngızistan, Tacikistan ve Beyaz Rusya'nm üye ol­ duğu içinde bulunduğu Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (Collective Security Treaty Organization- CSTO) üyesi. Dahası Er­ menistan'ın Türkiye ve İran sırurmda güvenliği Rus smn görevlile­ ri sağlıyorlar.

Sonuç olarak, hem Rusya hem de diaspora desteğinin Erme­ nistan için ekonomi ve güvenlik alanlarında hayati önem arz ettiği aşikâr. Fakat bunun Erivan'daki karar alıcılar açısından vatandaş­ larından ziyade farklı dış oyunculara hesap verme ihtiyacım da be­ raberinde getirdiği ortadadn.

Devlet bütçesinin artmasıyla altyapı sorunları büyük oranda aşılmış ve yoksul kesimlere dağıtılan sosyal yardım artmışsa da, özellikle knsal alanlarda yaşayanların yaşam şartlannm iyüeşme- sindeki en önemli etken, yurtdışma göç ederek özellikle Rusya'da mevsimlik işçi olarak çalışan işçilerin ailelerine gönderdikleri dö­ vizlerdir. Başkent Erivan ile ülkenin geri kalanı arasmda nüfus ve ekonomik faaliyetler açısından büyük bir fark olan ülkede ekono­ minin yarısı başkentte yoğunlaşmış durumda. Belediyeler arasmda boyut ve kaynak yaratma imkânları açısından çok büyük farklılık­ lar olmasına rağmen, hepsinin eşit statü ve görevlere sahip olması ve büyük kısmının vergi toplayamaması nedeniyle için altyapı ve hizmetler alanında kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine ge­ tirememeleri önemli bir sorun olarak ortada duruyor. Bu durumda belediye başkanları çoğunlukla hükümet ile iyi ilişkileri sayesinde veya uluslararası fonlara destek için başvurarak temel altyapı so­ runlarım gidermeye çalışıyorlar.

Özellikle 90'lann sonlarından itibaren Ermenistan'da, ekono­ mi alanındaki önde gelen aktörlerin aym zamanda siyasi güç sahi­ bi olmasından dolayı ekonomi yönetiminde büyük sorunlar ortaya çıktı. Seçimlerde hile yapıldığı iddiasının muhalefet arasmda yay­ gın olduğu ülkede, zamanla iktidarı eleştiren medya mensupları­ nın saldırıya uğradığı veya karalama suçundan hüküm giydiği, mahkemelerin yürütme organlarından bağımsız olmadığı, iş dün­ yasında sadece siyasi bağlantıları olanların büyüyebildiği ve gücün el değiştirmesinin gitgide daha zor olacağı algısı güç kazandı ve

2 http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=2420. böylece zamanla toplumda siyasi ilgisizlik yayıldı. 2008'den beri eski devlet başkam Ter Petrosyan'm etrafında şekillenen muhalefet hareketliliği bu ilgisizliği bir nebze kırdiysa da hâlâ kayda değer bir dönüşümün gerçekleşeceği umudunun yaygın olduğunu söy­ lemek güç.

Son yıllarda Ermenistan'da gerçekleşen reformların önemh bir kısmı, uluslararası kuruluşların çeşith reform şartları karşılığında kurumsal entegrasyon ve maddi destek sunmaları ile şekillenmiş­ tir. 2003'te Dünya Ticaret Örgütü'ne katılan Ermenistan, 2004'den beri Avrupa Komşuluk Politikası'ndan (ENP) yararlanmaktadır. Bu çerçevede Avrupa Birliği insan hakları, hukukun üstünlüğü ve serbest pazar ekonomisi ile ilişkili standartların yerine getirilmesi­ ne karşılık, komşu ülkelere "gümrük," "vize kolaylaşhrma- sı/liberalleşmesi/muafiyeti," ve "iktisadi entegrasyon" imkânları sunmaktadır. Ermenistan'da ENP çerçevesindeki eylem planım Kasım 2006'da Brüksel'deki İşbirliği Konseylerine sundu ve onay­ lattı. Diğer Güney Kafkasya ülkeleri gibi AB ile Ortaklık Anlaşma- sı'na doğru yol almakta olan Ermenistan'a demokratikleşme koşul­ larının yerine getirilmesi karşılığında maddi ve teknik destek vere­ rek yönetişim yapışım olumlu yönde etkilemeyi amaçlayan bir di­ ğer çerçeve de Mart 2006'de ABD'nin başlattığı "Mihenium Challenge Account" programıdır. Bu program, 5 yıllık bir plan dâ­ hilinde özellikle kırsal kalkınmaya yönelik ABD'den fon sağlan­ masını öngörmekte ve bunun için bazı demokratik ölçütlerin karşı­ lanmasını ise şart koşmaktadn.3 Demokratikleşme konusunda et­ kin diğer uluslararası kurumlar ise Ermenistan'ın 2001 yılında üye olarak kabul edildiği Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İş­ birliği Teşkilatıckr.Bir yandan da NATO ile işbirliğini geliştirmeye devam eden4 . Ermenistan'da genel anlamda demokratikleşme ve

3 Daha fazla bilgi için Millenium Challenge Account Armenia websitesine başvurabilirsiniz: http://www.mca.am/new/enversion/index.php. 4 Ermenistan 1992 yılında Ermenistan Kuzey Atlantik işbirliği Konseyi­ ne katıldı (Bu oluşumun adı 1997'de Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi olarak değiştirildi). 1994 yılında kurulan Barış için Ortaklık girişimine dahil oldu. NATO ile yürütülen işbirliği Ermenistan'ın askeri kuram­ larının yeniden yapılanması, barışı koruma operasyonuna katılım sağ­ lanması, eğitim ve askeri tatbikatlarda yer alma, silahlı güçlerin seç­ menlere şeffaf olması ve hesap verme sorumluluğu taşıması gibi un­ surlar içermekte. şeffaflaşma yolunda reformların hayata geçirilmesinde uluslararası kurumlar ile ve dış güçlerin baskı veya teşvikleri önemlidir.

Ekonomik sorunlar, hakların ihlali, yönetişim aksaklıkları gibi her olumsuz durumun algısında Türkiye faktörünün gündeme Ermenistan'da siyasi tartışmalar büyük oranda ideolojik temellere hapsolmakta, çıkar gruplarının istekleri toplumun genel çıkarları ile çoğu zaman örtüşmemektedir. Buna paralel olarak, Ermeni mil­ letinin tarihi üe ügili yaym boüuğuna kıyasla, ekonomik, sosyal ve siyasi dinamikler üe ügili çalışmalar hemen hiç yapılmamaktadır. Sadece yönetim kadrolarının yaklaşımları açısından değü, kon­ jonktür ve karşüaşüan sorunların doğasının da farklüaşması açı­ sından Ermenistan'ın bağımsızlıktan beri gelişimini üç zaman di­ liminde incelemek mümkündür: Levon Ter Petrosyan'm devlet başkam olduğu ilk 7 yü, Koçaryan iktidarmm hakim olduğu 10 yü, ve 2008 yılından beri Sarkisyan'm cumhurbaşkanlığı üe şekülenen dönem.

1991-1998 Levon Ter Petrosyan ve Devlet İnşası

Ekim 1991 seçimlerinde aldığı % 83 oyla Ermenistan'ın ilk cumhurbaşkanı olan Levon Ter Petrosyan'm 8 yü boyunca danış­ manlığını yapmış olan Gerard Libaridian, Modern Armenia - People, Nation, State kitabında, kimliğini Türkiye üe olan sorunlu tarihine odaklanarak şekülendirmiş Ermeni mületmin, bağımsız devlet yö­ netmenin gerektirdiği stratejik düşünme ve akücı karar alma konu­ larında yaşadığı zorlukları anlatır. Libaridian'a göre, siyasi, eko­ nomik ve idari değişime karşı olan kesim ve kurumlar, milli hassa­ siyetleri öne çıkararak sürekli engel çıkartmaya çalışmışlardır. Bü­ tün bunlara karşılık Ter Petrosyan, mümkün olduğu kadar prag- matik ve akücı bir yol haritası çizmeye çalıştı. Sovyet sisteminin çöküşü üe meydana çıkan diğer bağımsız devletler de olduğu gibi yeni Ermenistan devleti için de, para birimi (Ermenistan örneğinde dram) ve vergi sistemi oluşturmak, özeüeştirmeleri gerçekleştir­ mek, ordu ve dışişleri bakankgı gibi kurumlan yoktan var etmek, sağlık ve eğitim sistemini kökten değiştirmek gibi temel adımlar gerekhydi.

O dönemde, devam eden Karabağ savaşı, kapab sınırlar ve temel yönetimsel sorunların yam sıra, hangi sermaye ile ne üretibp nereye satilabüeceği sorusuna yamt bulmak da kolay değildi. Eko­ nomik anlamda 1994 Ermenistan için bir dönüm noktası oldu: Ka­ rabağ çatışmasında ateşkes sağlandı, Medzamor enerji santrali tek­ rar kullanıma açıldı ve Abhazya'daki savaşm sona ermesiyle Rus­ ya ile ulaşım yollan tekrar işlemeye başladı. 1994'de Dünya Banka­ sı, Gümrü ve çevresinin yemden yapılanması için bir kalkınma programım desteklemeye başladı. Bu arada diasporadan desteğin toplanıp Ermenistan'ın ihtiyaçlarını giderecek şekilde harcanması için 1992'de Devlet Başkanı genelgesiyle kurulmuş olan Hayastan Ali Armenian Fund her yıl müyonlarca dolar toplanmasını sağladı.

Yine de, ülkenin temel gereksinimleri karşılandıkça, bağımsız­ lığın ilk senelerinde tartışmasız bir şekilde hüküm süren Ter Petrosyan'm arkasındaki kenetlenme çözülmeye başladı. Görüş ayrılıkları artmış ve Ermeni Millî Hareketi'nden kopmalar hızlandımıştı. Ter Petrosyan'm görevinden istifa ettiği 1998'in so­ nuna ulaşıldığında ülkede 74 siyasi parti vardı. Bunların bir kısmı Ermeni Milli Hareketi'yle yollarım ayıran ve ideolojik olarak farklı­ lıkları belirgin olmayan partilerdi.

Sovyet yönetimi süresince Ermenistan dışındaki diaspora ara­ smda etkinlik gösteren üç siyasi parti (Taşnak, Hmçak ve Ramkavar) bağımsızlığın üam ile anavatana geri dönmüştü. Bunlar arasmda Ermenistan'da hâlâ etkinliğini hissettiren, kendim sosya­ list olarak tanımlayan ve diasporada en güçlü konuma sahip olan Ermeni Devrimci Federasyonu'nun (Taşnak Partisi, veya İngilizce adı ile Armenian Revolutionary Federation of Dashnaktsutyun - kısaca ARF) Ter Petrosyan üe ilişkisi sıkıntılı idi. Başkan Ter Petrosyan, ARF parti mensuplarının yasadışı faaliyetlere karıştığı bügisine dayalı olarak 1994 yılında ARF'in yasaklanması için girişimde bu­ lunmuştu. Sonuçta parti, yasadışı faaliyetlerden kapatılmadı fakat bugün Ermenistan meclisinin dış politika komisyonunun başında­ ki Armen Rustamyan dâhü olmak üzere siyaset arenasmda etkin olan pek çok ARF siyasetçisi 1995-1998 arasmda zorla yetki ele ge­ çirmek suçundan hapis yattı. Parti de, siyasi partüer kanuna aykın olarak yönetim yapısmda Ermenistan vatandaşı olmayanların bu­ lunmasından dolayı yasaklandı. Bu olaydan soma çeşitli ülkelere dağılmış ve diasporanm Ermeni kimliğim muhafazasmda önemli bir rol oynayan ARF parti teşküatı, Ter Petrosyan ve yandaşlarma karşı tutum aldı.l992'de başlatüan yeni anayasa hazırlama süreci, Temmuz 1995'de referandum ile kabul edilen anayasa ile sonuç­ landı. Böylece başkanın halk tarafından 5 yıllığına seçildiği yan başkanlık sistemine geçildi.

1996'da yapılan başkanlık seçimlerini Ter Petrosyan % 51,7 ile kazandı. Seçimlerin ardmdan, seçimlerin adil olmadığım iddia eden göstericiler meclisi bastı. Meclis başkanı kaçırıldı, başkanlık sarayma saldın düzenlendi. Göstericileri kontrol altına almak için polis gücü yetersiz kalınca, ordu devreye sokuldu.

Özellikle ekonomik normalleşme için tek çıkış yolunun Kara­ bağ çatışmasının çözümü (ve dolayısıyla Türkiye üe sınırın açüma- sı ve yabancüar için daha fazla fırsat sunan ve güven telkin eden bir yatırım ortamının sağlanması) olduğuna inanan Ter Petrosyan, AGİT Minsk Grubu tarafından sürdürülen Ermenistan-Azerbaycan müzakerelerinde belirli bir uzlaşma zeminini kabul etme sürecin- deyken, dönemin başbakanı Koçaryan ülkede buna karşı olan mu­ halefeti harekete geçiriyordu. Meclis'te çeşitli taktiklerle destekçi toplayan Koçaryan, bu müzakereler çerçevesmde parlamentodaki muhalefeti örgütledi ve Petrosyan'm yürüttüğü sürece sert tepki verilmesini sağladı. Kabul ettiği plan Meclis taralından reddedilin­ ce, Ter Petrosyan ve çalışma ekibi istÜa etmek zorunda kaldı. Er­ menistan Anayasası uyarınca Cumhurbaşkam adayı olmak için ge­ reken en az on yldır Ermenistan vatandaşı olma şartım yerine ge­ tirmese de, Ermenistan Merkez Seçim Komisyonu Koçaryan'm aday olmasma yönelik olumlu bir karar aldı ve cumhurbaşkanlığı koltuğuna vekâlet etmekte olan Koçaryan, Mart 1998 seçimlerine katüdı. İlk turda % 38,2, ikinci tur oylamada ise % 68,1 oy alan Koçaryan Devlet Başkanlığı koltuğuna oturdu.

Türkiye'ye yaklaşımlarda daha katı bir tutum benimseyen Koçaryan, soykırımı tanıtma kampanyalarını desteklemeyi devlet politikası haline getirdi. Bu yaklaşımla diaspora Ermenüerinin ve ayrıca içerdeki ve dışarıdaki Taşnaklann desteğini alacağım ve ge­ nel anlamda diasporadan hem siyasi hem de ekonomik olarak da­ ha fazla yardım toplayabüecegini düşünüyordu. Koçaryan aym zamanda Türkiye'nin uluslararası kamuoyu tarafından soykırım konusunda baskı altına alınmasıyla, Karabağ çatışmasının çözü­ münü ihşküerin gehşmesi için ön şart olmaktan çıkartıp ortak sını­ rı açabüecegine inanıyordu. Ermenistan'da Devlet-Millet İlişkisi

Levon Ter Petrosyan'm istifasma yol açan şartlanır altmda ya­ tan önemli bir faktör, başkan olarak iradesini hayata geçirememe- siydi. Ülkenin çıkarlan için devlet başkam olarak aldığı kararlar diaspora, Karabağ Ermenileri ve aşırı milliyetçi kesimlerce redde­ dilmişti ve bu kesimler Petrosyan'm kararlanın uygulamaya sok- masmı engelleyebilecek güce sahiptiler. Bu süreç de gösteriyordu ki, Ermenistan'ın siyasi realitelerini anlamak içm Ermenistan Dev- leti'nm otoritesini kabul etmeyen, Ermeni çıkarlaruu devletten da­ ha çok temsil ettiğüü iddia eden, kimi zaman bu amaç uğruna si­ lahlanmayı da meşru gören kesimlerin varlıgmı göz önünde bu­ lundurmak gerekir. Bu olgunun arkasmda uzun bir tarihsel süreç bulunuyor.

Yüzyıllardan beri Emıeıüler için kimlik ve meşruiyet merkez­ lerinden biri kikse teşkilatları olmuştur. Ermeıü nüketi Osmank veya Fars yönetimine tabi iken, bireylerin devletle iletişimleri, hak- larmm savunulması ve kimkklerinm korunması kilisenin göreviy­ di. 19. yüzyıl sonlarmda dünyada ulus devlet olgusu yayılırken, Ermemlerin çoğunluk olduğu bir bölge ve kendüerme ait devletleri yoktu. O dönemde Ermeıu milliyetçiliği Ramkavar Azatakan5 (1885, Van), Sosyal Demokrat Hmçak partisi (Cenevre) ve Ermeıu Devrimci Federasyonu (Dashnaktsutyun, Tifks, 1890) tarafından tanımlanıp savunuluyordu. Kısaca Ermemlerin millet olarak bağlı oldukları farklı merkezler vardı. 1915-1918 arasmda Osmanlı top- raklanndan tekcir edüen yüz buılerce Ermeni, bu meşruiyet nokta- larmm coğrak odaklanın da böylece kaybetti. Topraklanndan edilmiş olmaıun yarattığı sıkmtılar aşkdıkça, Ermeıu park teşkilat­ ları dünyaıun farkk köşelerinde Ermemlerin yoğun olarak yaşadık­ ları şehirlerde faaliyetlerini tekrar başlattkar. Sovyet hâkimiyeknde kurulan Ermenistan SSC'si dünyaıun çeşidi köşelerine savrulmuş Ermemler için Ermeni kimlik ve iradesuu temsü eder olarak gö­ rülmektedir. Siyasi partiler ve kikseler Ermenistan'dan Sovyet de­ mir perdesi dolayısıyla kopuktu. Diaspora'daki Ermenüere göre, “Batı Ermenistan" Türkiye, "Doğu Ermenistan" ise Sovyet işgak al- tmdaydı. Ermeıu kimkğuu ve iradesuu Ermenistan'daki Sovyet aydukan degk, kendileri temsü ediyordu. Özellikle Taşnak Parksi

5 Kurulduğunda bu partinin adı " Armenakan" idi. "tarihi anavatanlarından" uzak yetişen yeni Ermeni kuşaklarına Ermeni kimliklerini muhafaza edebilmeleri için dil, kültür öğretile­ ri ve sosyalleşme ortamları sunma görevini üzerine almıştı.

Ermenistan bağımsızlığını kazanınca, ülkenin Karabağ veya Türkiye gibi "müh meselelere" nasıl yaklaşması gerektiği üe ügih stratejüeri belirlemede diasporadaki kurum ve şahıslar kendüerini yetkih gördükleri gibi, Ermenistan'daki yeni pohtikacüara iradele­ rini bazen zorla kabul ettirecek güce de sahiptiler. Uluslararası ihşki ağlan, akademik kazanından ve finansal birikimleri Ermenis­ tan'daki yeni pohtikacüarın donanımlarına nazaran güçlüydü. Aralarında Ermeni ulusal çıkarları adma süahk bir eylemi hayata geçirecek kadar ihtirask olanlar büe vardı. Özedikle ARF parti mensuplan arasmda Karabağ savaşmda savaşmak için yurda dö­ nenler oldu ve kümleri toplumda kahraman olarak nitelendirildi.

İster istemez Ermenistan'da göreve gelen her siyasetçi, yakla­ şık 6-8 müyon kişilik diasporanın köklü kuramlarının pozisyonu­ nu hesaba katmak, strateji yaparken bu dengeleri gözetmek zo­ rundadır. Bu zorunluluk, 1990'lann başmda depremin yaralarım sarmak için gereken maddi destek, Ermenistan'ı dünyada temsil etmek için gereken nitelikli insan kaynağı, Azerbaycan üe savaşı kazanmak için ihtiyaç duyulan insan ve silah gücü ışığında daha da fazla söz konusuydu. Fakat ük Cumhurbaşkam Levon Ter Petrosyan ne ARF'nin şiddete başvurmasına ne de diasporanın ül­ kenin kararlarım verme hakkım kendilerinde görmelerine fırsat verdi. Uluslararası arenada 1915 olaylarının soykırım olarak tanı- tümasmda Ermenistan devletinin faal olması gibi diaspora beklen­ tilerine, ülkenin çıkarları üe örtüşmeyeceği için direndi. Ayrıca Petrosyan'm Karabağ sorununa çözüm bulunması için taviz veril­ mesi gerekeceği söylemi, diasporada yaşayıp ideolojik yaklaşımları ön planda olan kesimlerce yeterince "vatanperver" bulunmadı.

Türkiye'nin 1915 olaylarım "soykırım" olarak tanıması, Kara- bağ'm Ermenistan üe birleşmesi ve hatta Doğu Anadolu'dan top­ rak taleplerinin yerine getirilmesi gibi gerçekçi olmayan hedefleri temel alan bu kesimler Ermenistan'da siyaset alanım iyice daralt­ maktadırlar. Bu olgu, 1990'larm sonunda Karabağb politikacüan Ermeni siyasetinde iktidara taşıyan etken olmuştur. Diaspora-Ermenistan ilişkilerinin sorunlu olmasının diğer bir sebebi ise Ermenistan'da hukukun üstünlüğü olgusunun yeterince yerleşmemesinden kaynaklanmaktadır. Diaspora, Ermenistan için hem maddi hem de bilgi ve beceri anlamında bir katma değer sağ­ layabilecekken, diasporadaki en aktif grupların aşırı ideolojik eği­ limleri ve Ermenistan'daki yolsuzluklar dolayısıyla bu değerden yeterince istifade edilememektedir. Ermenistan'a faydalı yatırımlar yapabilecek bir takım girişimci Ermeni diaspora mensupları, ülke­ deki oligarşik sistemden ötürü ülkeye yatırım yapma heveslerim yitirme noktasma gelmişlerdir.

Demokratikleşme alanmda ise diasporanm Ermenistan'a kat­ kısı zayıf kalmıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında hem diaspora­ nm Ermenistan'ın sorularım ele almak yerine örtbas etmeye çalış­ ması hem de Ermenistan'm iç dinamikleri itibarıyla talep yarat­ maması rol oynamıştır.

1998-2008 Robert Koçaryan Dönemi ve Oligarklar Çıkmazı

Robert Koçaryan, Ter Petrosyan tarafından Mart 1997'de Er­ menistan'ın başbakam olarak atanmadan önce, Aralık 1994'den iti­ baren taranmayan Dağlık Karabağ'm başkam olarak görev yapmış­ tı. Bundan evvel ise Karabağ'm Ermenistan üe birleşmesini savu­ nan hareketlerde önemli pozisyonlarda bulunmuştu. Seçimlerde başlıca rakibi eski Komünist lider Karen Demirciyan idi. O zaman 43 yaşmda olan Koçaryan'm seçimlerdeki söylemi milliyetçi Erme- nilere hitap edecek bir içeriğe sahipti. Söylemi tüm Ermenilerin (sadece Ermenistan'dakiler değil) birliği üzerine kurulu idi ve şah­ siyeti Karabağ'daki zaferi sembolize ediyordu.

Seçimlerden soma 27 Ekim 1999'da, Bakanlar Kurulu'nun meclisteki olağan sunumu sırasında beş silahlı tetikçi meclis baş­ kam Karen Demirciyan, başbakan Vazgen Sarkisyan, ve iki başkan yardımcısı dâhil olmak üzere toplam sekiz parlamento üyesini öl­ dürdü. Demirciyan ve Sarkisyan son zamanlarda Koçaryan'a karşı kenetlenmiş, Koçaryan'm karşı olduğu bazı açılımlar gerçekleştir­ meye başlamışlardı. Koçaryan'm bu travmatik olayın arkasmda olduğu düşüncesi Ermenistan'da hâlâ yaygın bir inanç olarak var­ lığını sürdürüyor. Arkasmda kim olursa olsun, bu saldın Koçaryan'm ülkedeki etkinliğini arttırdı ve özellikle Ekim 1999 kat- Hamından sonra Ermenistan siyasetinde "Karabağ Klanı" adı veri­ len ekip giderek artan bir önem kazanmaya başladı. Erivan'da ve­ ya Karabağ'da siyasi güce sahip olup Karabağ'm geleceğine önce- likH önem atfeden, Karabağ dışındaki konularda gayet rasyonel ve pragmatik yaklaşıma sahip olan bu ekip6 yargıda, güvenlik güçle­ rinde, bürokraside ve iş dünyasmda kilit konumlar edinip, 2000'den itibaren Ermenistan siyasi ve ekonomik ortamındaki ha­ kimiyetlerini arttndılar.

2007'de siyasi sahneye tekrar dönen Levon Ter Petrosyan, 8 Aralık 2007'de Özgürlük Meydam'nda yaptığı konuşmada Kara­ bağ Klanım şu şekilde tanımladı: "Robert Koçaryan ve Serzh Sarkisyan, Ermenistan'ı kendi özel mülkleri gibi görüyorlar ve kendi aile mensuplan ve uzaktan akrabalan ile bağlantıları olanlar arasmda paylaşmaktalar. Karabağ'dan her görevliye anında Erme­ nistan'da iş sağlamyor. Karabağhlar ülkemizin iş dünyasını yavaş yavaş ele geçiriyor" Bu politikaların aslmda Karabağ için faydah olmadığım çünkü Karabağ'm insan kaynağım erittiğini savunan Ter Petrosyan ise,7 son 10 yılda 15.000 Karabağhnm Ermenistan'a göç edip iktidar saflarına katıldığını iddia eth. Koçaryan iktidarmm diğer bir sonucu da Rusya'ya ekonomik bağımlılığın artması oldu. Ermenistan'ın Rusya'ya dış borcuna karşılık Devlet Başkanı Koçaryan 2002'de 5 büyük işletmeyi Rusla- ra devretti.8 2003 Şubat'mda devlet başkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde Koçaryan, Metsamor Nükleer Santrah'nin mali idaresini de Ruslara devretti. Koçaryan, varlıklı diaspora Ermenilerinin ül­ keye maddi desteğini arttırmak düşüncesiyle diasporanın öncelik­ lerini devlet politikalarına yansıttı ve Ter Petrosyan dönemine na­ zaran ideolojinin daha çok ön planda olduğu bir dış politika çizgisi yürüttü.

Ermenistan'm 2000 ile 2005 yıllan arasındaki gayrisafi milli hâsılası 3 katma çıkarak 1523 dolar oldu. Dünya Bankası, 2006 ra­

6 Gerard Libaridian, The Challenge of Statehood: Armenian Political Think- ing Since Independence, Watertown, MA: Blue Crane Books, 1999, p. 94. 7 Levon Ter Petrosian, "History, Ideology, Typology", Speech at Free- dom Square, 8 December, 2007, available at http: / /www. levonforpre- sident.am/ ?lang=eng. 8 ICG Armenia, Internal Instability Ahead, Ekim 2004. porunda Ermenistan'ı 'Kafkasya Kaplam' olarak adlandndı.9 2007'de Ermenistan % 12 büyüme oram üe 9,2 milyon gayrisafi milli hâsılaya ulaştı. Fakat sanayide büyüme düşük seviyelerde kaldı ve eleştirel yaklaşabüen ekonomistlere göre büyüme sanal ve sürdürülebilir değildi.

Ermenistan ekonomisinin en çarpıcı özelliği oligarşik tekelle­ rin varlıgıdn. Bu tekellerin sahibi bizzat siyasette yer alan veya ka­ rar alıcılarla güçlü bağlantıları olan kişüerdir. Bu oligarklar, vergi ve gümrük ayrıcalıkları sayesinde ihracatta imtiyazlı konumlarım korumaktadn. Çok sayıda küçük işletme olmasına rağmen, bunla­ rın büyüyüp oligarşüerle rekabet edecek hale gelmesinin önünde pek çok engel vardn.10 Oligarşüerle rekabet etme olasılığı olan iş­ letmelerin büyümesinin ise vergi ve denetleme memurlarının ziya­ retleri sonucu aldıkları cezalarla engeüendiği üeri sürmektedir.11 Bu sebeplerle, Ermenistan ekonomisi kümlerine göre 25, kümlerine göre 40 aüenin kontrolünde toplanmışta.

Aralık 2001'de Ermenistan Avrupa Konseyi'ne üye oldu. Üye olma şartlarını yerine getirmek için Ermenistan'ın yasalarında olumlu değişiklikler yaptı. Dahası 2001'den beri Avrupa Konse­ yi'nin, Ermenistan'daki siyasi tutuldular sorununa ve medya öz­ gürlükleri ihlaHerine dikkatleri çekmesi gibi olumlu etküeri oldu. Bütün bunlara rağmen, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü­ nü sağlama anlamında genel olarak ülkenin çok yol aldığını söy­ lemek güç. İnsan haklan, adü seçimler, bağımsız yargı gibi alan­ larda Ermenistan'm demokratik sisteminin zayıf olduğu gözlemci­ lerin hemfikir olduğu bir sonuç.12 Her ne kadar yeni kanunlarla kağıt üzerinde iyüeşmeler olsa da, yasalarm uygulaması büyük öl-

9 World Bank: The Caucasian Tiger: Policies to Sustain Groıvth in Armenia, cilt 1, 23 Haziran 2006. 10 Nigar Göksel'in Erivan'da Eylül 2008 ayında ekonomi uzmanları ve küçük işletme sahipleriyle mülakatlarında örneklerle izah edilen bu duruma Dünya Bankası'nın Ermenistan raporlarında da atıfta bulu­ nulmakta. 11 Bu açıklama yazarın işadamları ile mülakatlarında isim vermemek kaydıyla sık sık ifade edildi. 12 "Armenia: the arduous path to democracy", Levon Martirosyan ve Nane Achemyan, 2004; http://www.johnsmithmemorialtrust.org/ web/site/ Articles&News/ ArmenianDemocracy.asp. çüde yürütme organlarının keyfi uygulamalarma bağlı kalmakta­ dır.13 Yargmm zayıflığı ise özellikle kuvvetler ayrılığı açısından so­ run teşkil etmektedir.14 İnsan haklarmm yasalarla garanti altma alınmasına rağmen, yargmm bu haklan hayata geçirecek bağımsız­ lığa sahip olmadığı sıklıkla düe getirilmektedir.15 Mevcut kanunla­ rın uygulanma sorunlarma bir başka ömek ise yerel yönetimler ile ilgili: Kanunlar itibarıyla yerel yönetimlere özerklik verildiyse de, gerekli kaynaklara sahip olmadıklan içm yerel yönetimler halen merkezi bütçeye bağımlı durumdadırlar.

Mart 2003'deki başkanlık seçimlerinde tekrar Koçaryan üstün­ lük sağladı ve seçim sonuçlan muhalefet tarafından şaibeli olarak ilan edüdi. 2005'te demokratikleşme yolunda Avrupa Konseyi'ıün ısrarcı olduğu anayasal değişiklikler gerçekleştirildi - bu anayasal değişiklikler referandum ile onaylandı. 12 Mayıs 2007'deki parla­ mento seçimlerinde Koçaryan'ı destekleyen Cumhuriyetçi Par- ti'nm meclisteki koltuk sayısı daha da arttı ve bu durum tekrar muhalefetin protestolarma yol açtı.

65 koltuk (% 33.8) kazanan Cumhuriyetçi Parti, 20 koltuğa (% 13.1) sahip ARF (Taşnak Partisi), % 7.1 oy alan Artur Bagdasaryan'm Hukukun Üstünlüğü Partisi (Rııle of Lam) ve Gagik Tsarukyan adlı işadanunm lideri olduğu ve 24 koltuk (% 15.1) ka­ zanan “Refah Ermenistan" (Prosperoııs Armenia veya BHK) Partisi üe koalisyon hükümeti kuruldu.16 Taşnak Partisi koalisyona res­ men katılmadı fakat koalisyon ile işbirliği anlaşması imzalayarak bazı bakanlık pozisyonlarmı aldı. Miras Partisi (% 60) üe % 24.9 oy alan bağımsızlar mualefette kaldüar.

Detaylarmı aşağıda bulabüeceğmiz 2008 başkanlık seçimle­ rinden sonra yeni koalisyon anlaşması yapüdı, Taşnak Partisi koa­ lisyona katüdı ve parlamentoda temsü edüen tüm partüer iktidarm parçası oldu. 2008 başkanlık seçimlerinden sonra meclisteki tek

American Bar AssociC Rule of Law Initiative, Judicial Ref fna CA 2008; http://apps. O imericanbar.org/ rol/ publications/ . nia_judicial_reform_index_01_08_eng.pdf Spotlight on Armenia, Adam Hug (der.), Londra, Foreign Policy centre, Şubat 2011. Freedom House, 2005 A rm ana Nations in Transit Report. muhalefet partisi Dışişleri Eski Bakam ve diaspora Ermenisi Raffi Hovanissian'm Miras (Heritage, veya Zharangutiuri) Partisiydi. Bu durum Taşnak Partisinin, protokollere bağlı normalleşme sürecin­ de Türkiye'ye taviz verildiği iddiasıyla koalisyondan 22 Nisan 2009'da ayrılmasına kadar devam etti.

2008 ile Alevlenen Zorluklar ve Sarkisyan'ın Kısır Döngüden Çıkma Arayışları

19 Şubat 2008'deki Devlet Başkanhğı seçimlerine 9 aday katıl­ dı. Başbakan koltuğundaki Serj Sarkisyan ve eski Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan bu adaylar arasmda ön plana çıkan isimlerdi. Sarkisyan, Karabağ kökenb olup 2000'den beri Koçaryan iktida­ rında Mibi Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri, Savunma Bakanı ve Başbakan gibi kiht pozisyonlarda bulunmuştu, 'statüko'yu temsb ediyordu. 2008 seçimlerine yaklaşırken, Ter Petrosyan gençlik ha­ reketlerine ve muhalefet mücadelesine heyecan ve birlik aşdadı. Son yıllardaki toplumsal dgisizhgin yerini cardı fakat aynı zaman­ da kutuplaşmış sosyal ve siyasi bir ortam aldı. Seçimlerin ilk turunda Sarkisyan oyların % 52,8'ini, Ter- Petrosyan ise % 21,5'ini kazandı. Üçüncü şuadaki aday ise % 16 be Hukukun Üstünlüğü (veya Ermenice adıyla Orinants Erkir) partisi­ nin başkam Artur Bagdasaryan oldu. Muhalefet, seçimlerin şaibeb olduğunu iddia ederek gösteriler düzenledi. Sarkisyan'ın iktidar olanaklarım kullanarak propaganda yaptığı, topluma psikolojik baskı yapddığı, kamu sektöründe çahşanlann Sarkisyan'ın mitingle­ rine katılmaya zorlandıkları öne sürüldü. Anayasa Mahkemesi'ne seçimlerin iptah için başvuruldu. Mahkeme Merkezi Seçim Kuru- lu'nun kararım teyit etti ve Sarkisyan'ın kazandığım ban etti. Muha­ lefet protestoları 21 Şubat'tan itibaren Özgürlük Meydam'nda gü­ venlik güçleri be göstericber arasmda her gün gerilimler yaşanarak sürdü. 1 Mart günü hâlâ Cumhurbaşkardıgı koltuğunda oturmakta olan Koçaryan'm emriyle polis gösteriyi dağıtmak için şiddete baş­ vurdu; çatışmalarda 10 kişi öldü, lOO'ün üzerinde yaralanma oldu ve lOO'ün üzerinde muhalefet mensubu tutuklandı. Olayların sonu­ cunda Erivan'da 20 günlük olağanüstü hal ban edüdi.

Sarkisyan, 9 Nisan 2008'de Cumhurbaşkardıgı koltuğuna oturdu. Dışişleri eski bakam dâhil olmak üzere Levon Ter Petrosyan'm çevresindeki birçok önemli ismin hapiste olması ve Sarkisyan'm kendi halkına karşı silaha başvurmuş olması ülkede şok etkisi yarattı; Sarkisyan devlet başkanı olarak bu zor şartlarda ve meşruiyetinin sorgulandığı bir ortamda işbaşı yaptı.

Cumhurbaşkanhğı seçimlerinin ardından Mayıs 2008'de Levon Ter Petrosyan hderhğinde kurulan Ulusal Ermeni Kongresi (Armenian National Congress-ANC) 20 siyasi parti ve birçok hare­ ket ve kurumu çatısı altında toplayıp, toplumsal arenada en çok heyecam yaratan siyasi oluşum haline geldi. Bu oluşumun temel çağrısı, yeni seçimlerin düzenlenmesi yönündeydi.

Sarkisyan'm başkanlık dönemi, 2010 ortası itibarıyla içeride şiddetti siyasi kutuplaşma ve ekonomik krizin yankıları; dışarıda ise Rusya-Gürcistan savaşmm bölge dinamiklerini sarsan etkileri ve henüz sonuç vermeyen Türkiye ile normalleşme çabalan ile şe­ killendi. Serj Sarkisyan'm Şubat 2008'de Ermenistan Cumhurbaşkam seçilmesiyle birlikte Erivan ve Ankara arasında daha sıcak ve yapı­ cı mesajlar verilmeye başlandı. Ağustos 2008'deki Gürcistan-Rusya savaşı, Türkiye-Ermenistan sınırının önemini tekrar gündeme ge­ tirmişti. Türkiye bir taraftan Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platfor­ mu kurulmasına yönelik olarak, bir taraftan da VVashington'da başkanhga gelmiş olan Barack Obama'nın 1915 olaylarım soykırım olarak nitelendirmesini engellemek için Ermenistan ile normalleş­ me sürecim canlandırma gereği duydu. Sarkisyan ise ekonomik olarak ülkesinin düze çıkması ve şahsmm hem içerde hem de ulus­ lararası arenada imaj tazelemesi ve meşruiyetini kazanması için Türkiye ile normalleşmenin kritik önemde olduğunun bilincin­ deydi. Nihayetinde Sarkisyan'm bu süreçten hedeflediği sonucu almamış olması, muhalefetin elini güçlendirdi.

Sarkisyan ve ekibinin iktidara getir gelmez öncelik verdiği bir diğer konu da ekonomide reformdu. Nisan 2008'de başbakan ola­ rak profesyonel bir teknokrat ve reform yanksı olan Merkez Ban­ kası eski başkam Tigran Sarkisyan'ı atadı. Ekonomi bakam olarak yine eski bir Merkez Bankası çabşam olan ve ideolojik kimliği ol­ mayan Nerses Yeritsian atandı. Mali işlerden Sorumlu Bakankğa ise genç ve liberal bir profesyonel olan Tigran Davitian atandı. Bu süreçte atanan Adalet Bakam aym şekilde nispeten teknokrat, çıkar gruplarına bağb olmayan ve profesyonel bir isimdi. Bu iktidann yönelimi altmda, rüşvet imkânını daraltarak içm ithal mallardan gümrükte almacak vergilerin üstesi ve fiyatları ön­ ceden belirlendi. İthal malların sertifika alması içm gerekli olan şartlar 35 maddeden 14 maddeye mdirildi. Bakanlanır Başbakan'a sürekli olarak yaphklan hakkmda rapor vermeleri ve performans- larnu belirlemeleri istendi. Vergi sistemmdeki değişiklikler hayata geçirildi ve yolsuzluk karşıtı yeni bir program üzerinde çalışmala­ ra başlandı. Turizm ve finans alanlarurda afilim planlan yapıldı.

Fakat bu admrlar, sonbahar 2008'de başlayan dünya ekono­ mik krizüün Ermenistan'ı şiddetli bir şekilde etkilemesini engelle­ yemedi. Rusya ürşaat sektörünün aldığı darbe dolayısıyla mevsim­ lik çahşan Ermem işçilerin gönderdiği döviz miktarı azaldı ve ana­ vatana dönüşler başladı. Ermeni para birimi dram “Kara Salı" adıyla anılan 3 Mart 2009 günü % 20 değer kaybetti. Gayrisafi yur­ tiçi hâsıla 2009 yılının ilk 9 aymda % 18 küçüldü. Dolar safin almak isteyen vatandaşlar bankalarda uzun kuyruklar oluşturdu. Paraıun değer kaybetmesiyle ithal edilen ürünlerin fiyatları artmaya başla­ dı. Madencilik gibi yabana yalınına endeksli sektörler işçi çıkarı- mma başladı. İnşaat sektörü küçüldü, gayrimenkul değer kaybetti. Zaten sorunlu olan vergi toplama oram iyice düştü. Bu durum kar- şısmda IMF, Ermenistan içm acil bir yardım paketi hazırladı. Ayrı­ ca Rusya Ermenistan'a 500 milyon ABD doları borç taahhüt etti.17

Bu gelişmeler üzerine Başbakan Tigran Sarkisyan gelecek yıl­ larda Ermenistan'ın karşılaşacağı riskleri şöyle sıraladı: 'Dışarıdan gelen para yardımlarmm azalması, maden sektörünün geçici ola­ rak işlememesi, belli inşaat projelerinin ve yatırım programlarmm ertelenmesi.'18

Serj Sarkisyan iktidarının kanun değişiklikleri özellikle yurt- dışmdan alkış topladıysa da, içerde bu adımların Ermenistan eko- nomismde köklü bir değişime yol açabileceğinden duyulan şüphe halen yaygın. Sarkisyan'm devlet imkânlarından ve ilişkilerinden faydalanarak haksız rekabet sağlayan şahısların gayri hukuki ka­

Hetg Online, "Russian-Armenian trade rises to $ 900 Million," 28 Şubat Ç) 3, http: //hetq.am/en/ economy/sargsyan-putin-2 l\i \ Prime Minister Tigran Sargsyan's Statement at Presentation of Financial Year 2009 State Bııdget to RA National Assembly, http: / / www.gov.am/ fileş/docs/321.pdf, zanç sağlama yöntemlerini dizginleme gücüne sahip olmadığı eleş­ tirel çevrelerce düe getirilmekte. Benzer şekilde Başbakan Tigran Sarkisyan'ın da reform girişimlerinin duraksadığı, çıkar çevrelerini karşısma almaktan kaçındığı, kanun değişikliklerinin kozmetik ni­ telikte kaldığı yorumları yapılmakta.19

31 Mayıs 2009 belediye seçimlerinde ilk defa Erivan Belediye Başkanı ve Belediye Konseyi seçimle işbaşma geldi. 2007 reformları öncesinde, Erivan'ın Belediye Başkamın Cumhurbaşkam atıyordu. İktidarın adayı Gagik Beglaryan bu seçimi % 22,7 üe kazanırken, siyaset sahnesine tekrar giren Levon Ter Petrosyan seçim sonuçla­ rına göre oylarm % 17,4 ini kazandı. Seçimin şaibeb olduğu iddia­ ları kutuplaşmış ortamı daha da gerdi. 19 Haziran 2009'da Cum­ hurbaşkam, gergüüiği azaltmak için genel af üan etti, Mart 2008'de hapsedüen muhalefet mensuplarının bir kısmı serbest bıraktidı

2009 belediye seçimleri Ermenistan pobtikasmda ortaya çık­ makta olan yeni kırılmaları gün yüzüne çıkaran seçimler oldu. Sarkisyan'ın içinden geldiği "Cumhuriyetçi Parti (HHK), karşısın­ da sadece Ter Petrosyan'm Ermeni Müh Kongresi bloğunu değü, Koçaryan üe yakın üişküeri olduğu bilmen Refah Ermenistan Par­ tisini de buldu. Refah Ermenistan Partisi, daha katılımcı bir karar verme mekanizması kurulmadığı takdirde belediye konsey toplan- tüannı boykot edeceğini açıkladı.20

2010 yüı boyunca Sarkisyan'ın yolsuzlukla mücadele yönünde atmayı tasarladığı adımlara ve Karabağ sorununu çözme girişimle­ rine muhalif güç odaklannm Cumhurbaşkanma karşı pozisyon al­ dığı yorumlan anabstler arasmda seslendirildi. Sarkisyan'ın iktida­ rını benimsemeyip Koçaryan'ı desteklediği iddia edüen kesimler arasmda Refah Ermenistan Partisi, Dışişleri Eski Bakanı Vartan Oskarıian ve onun yakınları, Cumhuriyetçi Parti'den bazı isimler ve bir takım bağımsız mületveküleri olduğu ifade edümektedir. Bu süreçte Koçaryan'm tekrar siyasete dönmeye çabşacağı da dülendi- rilmektedir.

19 Adam Hug (der), Spotlight in Armenia, Londra, Foreign Policy Centre, Şubat 2011. 20 Richard Giragosian, ACNIS Armenia Monthly Revieıv, Kasım 2009, s. 3. Fakat 2010 boyunca Ermeni Milli Kongresi (HAK) destekçile­ rinin değişim ümitleri zayıfladı, hareket ivme kaybetti ve ayrışma­ lara maruz kalarak genç aktivistlerin destegmi büyük ölçüde kay­ betti. Parlamento dışı muhalefet bloğu arasmda moral bozukluğu ve ilgisizliğm artışı gözlenirken, Cumhurbaşkanı Sarkisyan'm Ara­ lık 2010'da yaptığı 'yapıcı olmayan muhalefet güçlerinin' vatan ha­ mi olduğunu ima eden sert konuşması, siyasi gerginliği arttırdı.21 Fakat Mart 2011 başından itibaren, Arap dünyasmdaki ayaklanma­ lardan esinlenen Ter Petrosyan önderliğindeki Ermenistan muha­ lefet bloğunun protestoları ivme kazandı. Mart 2011 başmda, 10 bin ila 50 bin arasmda gösterici Özgürlük Meydaıu'nda toplandı. Bu gösterilerde muhalifler özellikle Mart 2008 olayları ile ilgili adil yargılama, hapiste tutulan siyasi suçluların serbest bırakılması ve iktidarın erken seçime gitmesi çagnlarmda bulundu. İktidar ise olağanüstü seçimin gerçekleşmeyeceğmi vurguladı.

Şubat 2011'de koalisyon ortakları (Cumhuriyetçi Parti, Refah Ermenistan Partisi, Hukukun Üstünlüğü Partisi) 2012 parlamento seçim sonuçlan nasıl olursa olsun 2013 cumhurbaşkanlığı seçimle­ rinde ortak hareket edeceklerine dair bir memorandum imzaladı­ lar. Bu karar, gözlemciler tarafından halkın olası iradesini yok say­ dığı için demokrasi adına geri bir adım olarak yorumlandı. Fakat bu taktik ile koalisyon içindeki Sarkisyan karşıtı muhalefetin yatış­ tırıldığı yaygın olarak düşünülüyor.

Kış 2011'den sonra iktidar ve HAK cephesi arasmda 'müzake­ re süreci' başladı. Sarkisyan ekonomik krizin etkilerinin sürmesi ve 'Arap Baharının' yaratabileceği olası ivmenin önüne geçmek için, HAK ise toplumda yeterince heyecan yaratamadığı içüı karşılıklı tavize daha yatkın hale gelmişlerdi. Mayıs 2011 itibariyle başlayan diyalog süreci bazı konularda sonuç verdi. Örneğin, 2008 seçimle­ rinden sonra hapse giren Petrosyan destekçileri serbest bırakıldı. Yine de Serj Sarkisyan'm istifa etmesi ve erken seçime gidilmesi ta­ lebiyle HAK protestoları halen devam ediyor. Bu arada, iktidar ortagi olan Gagik Tsarukian'm başkanlığmdaki Kalkınmış Erme­ nistan (Prosperoııs Armenia) partisinin eski Cumhurbaşkanı Robert

Statement by President Serzlı Sargsı/an on the occasion o) A- 20th an- ııiversnry o f the Repııblican Party of Annenin, 18 Aralık 2010; [ j^ http: / / www.president.am/ events/ statements/eng/ ?year=2010&id=81. Kocharian'la işbirliği halinde Sarkisyan ve Cumhuriyetçi (Republican) ParÜ karşıtı tutumu dikkat çekmektedir.22

Sonuç: Kısır Döngü

Bir yandan Karabağ ve Türkiye ile ilgili popühst söylemler toplumda gerçekçi olmayan beklentileri körüklemekteyken, diğer yandan statükodan faydalanan güç odakları siyasi ve ekonomik dengeler üzerindeki etkilerini perde gerinde sürdürmeye devam ediyorlar. Seçimlere her daim ikhdar müdahalesinin olacağı varsa­ yımı ve yargmm tarafsız olmadığı inancından dolayı ise toplumda siyasi ilgisizlik hâkim. Bu da ermenistariı siyasi, sosyal ve ekono­ mik yönleri iç içe geçmiş bir açmaza sürüklüyor. Ülkenin tıkanık­ lıktan kurtulması Karabağ düğümünün çözülmesine bağlı. Kara­ bağ müzakereleri sürdükçe muhalefet 'bütünlük' adına baskılana- biliyor, Azerbaycan'a koz vermemek için iktidara yönehk meydan okuma sınırlı kahyor.

Karabağ kökenli güç odaklarının, iktidarın Azerbaycan ile müzakerelerde ilerlemesini güçleştirdiği yaygın bir kam. Toplum­ da da bu konuda son derece katı bir yaklaşım var. Karabağ'm etra­ fındaki 7 rayon (il seviyesindeki yönetim birimi) dâhil olmak üzere Azerbaycan'a toprak iade edilmesi fikri toplumda ciddi tepkilere neden oluyor. Bu anlamda, Serj Sarkisyan'm manevra alanının çok dar olduğu söylenebilir.

Karabağ sorunu sürdükçe Türkiye ve Azerbaycan'la kapah sınırlar sebebiyle ülkenin ekonomisi nispeten kapah bir sistem ola­ rak kahyor ve kısır döngü devam ediyor. Ekonomik olarak ihtiyaç duyulan kalkınma, Azerbaycan ve Türkiye ile sorunların aşılması­ na, oligarşik sistemin yerini hukukun üstünlüğüne bırakmasına ve toplumun genelinin çıkarlanna odaklı karar mekanizmalarının yerleşmesine bağlı. Fakat Karabağ sorununu çözmeye veya huku­ kun üstünlüğünü hayata geçirmeye yeltenen devlet adamları kar­ şılarında çıkarları riske giren güç odaklarım bulmaya mahkûm. Bu çıkmazdan dolayı, Ermenistan'ın demokratikleşmesi ve kalkınması adına yapılması gereken reformların karşısında durmamalan için,

22 Erivan merkezli Regional Studies Çenter, Aralık 2011 aylık gündem raporu. siyasi ve ekonomik güç sahibi oligarklara güç ve maddi kazançlarım koruyabilecekleri güvencesi verilmesi geregi üzerinde duruluyor.

Ermenistan lider kadrosu içüı başka bü zorluk, Rusya ile ilişkile­ rin yönetimi. Özellikle son yıllarda Rusya'ımı hem Azerbaycan hem de Türkiye ile ilişkilerindeki derinleşmeler Ermenistan'da tedügüılik yaratıyor. Ekonomik, siyasal, askeri, sosyal ve kültürel olarak Erme­ nistan'da ciddi anlamda nüfuz sahibi olan Rusya, Ermenistan'ı "kay­ betme" risküün olmaması sebebiyle Ermenistan'ın "rakipleri" ile ya- kmlaşnıasmm kendisi içüı herhangi bü maliyeti olmayacagmı hesap- layabilü. Bu sebeple Ermenistan'ın kendisini bü anlamda Rusya'ya karşı tek taraflı bağımlılık içüıde bulduğunu söyleyebiliriz.

Bugünkü Ermenistan toplumu % 98'i aynı etnik kökene ait homojen bü yapıya sahip. Tarihte farkti din ve ırktaki insanların içiçe yaşadığı bü coğrafyada bugün bu denli homojen bü ulus mey­ dana getirmiş olan siyaset ve mentaliteler sorgulanmamakta. Sivil toplum örgütleri son 10 yılda gelişme gösterdiyse de, daha çok ya­ bana kurum fonları ile proje gerçekleştiren kurum niteliği taşımak- talar. Liberal düşünceye sahip, resnü söylemlere eleştirel bü yakla­ şım takmabilen aydınlar yok denecek kadar az. Türkiye veya Azer­ baycan'a taviz vereceği düşünülen söylemlere gösterilen aşın tepki, ülkede öz eleştirel yaklaşımlara marn oluyor. Karabağ sorununun çözümsüz kalması ülkede serbest tartışma ortamı ve demokratik ta­ leplerin yeşermesi önünde büyük bü engel oluşturuyor.23 Sivil toplum mensuplarının iktidan eleştirmeleri veya Karabağ konusunda ilmili pozisyonlan savunmalan, sözlü saldınya, siyasi baskıya, medya veya başka toplumsal platformlardan dışlanmaya ve sivil toplum faaliyetlerinin engellenmesine sebep oluyor.24

Ülkeıün yönetişim sorunlarmm açıkça tartışılması diaspora- mn büyük bü kesimi arasmda da hâlâ tabu olarak algılanıyor. Fa­

23 Anahit Shirinyan, "Shut up! The enemy might hear you!", http://caucasusedition.net/news-digest/blog/ shut-up-the-enemy- might-hear-you/. 24 Adam Hug (der.), Spotliglıt oıı Armeııin Londra, Foreign Policy Centre, Şubat 2011'de verilen örnekler arasında Giorgi Vanyaıı'm Azeri ve Türk film festivali düzenlemeye çalıştıktan sonra maruz kaldığı kara­ lama kampanyası ve Ermenistan demokrasisinin zaaflarını ortaya ko­ yan STKTarm etkinlik düzenlemek için lokasyon sağlanmaması örnek­ leri bulunmakta. kat istisnalar yok değil. Diaspora'nın Ermenistan üzerindeki olum­ suz etkisi Türk basınında yaygm olarak yer alsa da, diasporanın olumlu etkileri de var. Diasporadaki Ermeni iş adamlarının, aka­ demisyenlerin veya basm mensuplarının Ermenistan'a profesyo­ nelliğin yanı sıra demokrasi ve özgürlük talepleri de ihraç ettiğini gözlemlemek mümkün.

Avrupa Konseyi üyeliğine bağlı olarak yurtdışmdan 'dayatı­ lan' standartlar, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi (AİHM)'ne başvurma imkânı, gençlik kurumlarmm dünyaya internet üzerin­ den açılması (ve hatta bu yolla AzerbaycanlI gençlik ile köprüler kurması), Türkiye ile artan etkileşim gibi faktörler Ermenistan'da siyasi bilincin gelişmesine katkı sağlıyor.

Mayis 2012 Ermenistan milletvekili seçimleri, 2013 cumhur­ başkanlığı seçimleri ve 2014 yılını kapsaması beklenen '1915'in 100. Yılı Anma Seferberliği' Ermenistan siyasetinin önümüzdeki birkaç yılma damgasını vuracakta. Arap dünyasmdan yayılan demokra­ tikleşme talepleri duyarsızlaşmış ve ümidini yitirmiş toplumlarda beklenmedik bir anda muhalefetin toplumda ivme yaratabileceğini gösterdi. Şu anda Ermenistan'daki demokratik muhalefetin arka­ sında ivmeyi artırabilecek yeterli derecede rüzgâr olmadığı göz- lemlense de, siyasi ve ekonomik ortamdaki gehşmelere bağlı ola­ rak toplumsal kırılmalar yaşanması mümkün. BAĞIMSIZ GÜRCİSTAN'IN 20 YILI: BAŞARISIZ DEVLET Mİ, DEMOKRATİK MODEL ÜLKE Mİ?

Mitat ÇELİKPALA*

Giriş

Kafkasya'nın etnik çeşitlilik bakımından en renkb ülkesi olan Gürcistan, yaklaşık 4.5 milyonluk nüfusuyla kuzey-güney ve do- ğu-batı yönlerinde Rusya'yı güneye ve Ermenistan ve İran'ı kuze­ ye, Hazar bağlantısıyla Orta Asya'yı Azerbaycan'a ve bu ülkeleri Türkiye üzerinden batıya bağlayan ana geçiş ülkesidir. Ermenis­ tan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu ve Türkiye ile kara sınırına sahip olan Gürcistan, Kafkasya cumhuriyetleri arasmda Karade­ niz'e kıyıdaş olan tek ülkedir.1

Tarih boyunca büyük göç hareketlerinin ana rotalarından biri üzerinde yer almasının yaratüğı imkân ve sınırlılıklar, Gürcistan'ın tarihim, demografik yapışım ve bugünkü siyasal ve sosyal yapışım şekillendiren ana unsurlardır. Bu durumun yarattığı tarihsel zen­ ginlik bir yandan Gürcistan'ı güçlü kılarken, diğer yandan günü­ müzde karşı karşıya bulunduğu sorunların da yaraücısıdır. 19. Yüzyılda Rus İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Gürcistan, 1918-1921 dönemindeki kısa süreb bagımsızbgmı 1917 Bolşevik Devrimi sonucunda kaybederek 1921'den itibaren Bolşeviklerin kontrolüne girmiştir. Sovyetler Birbgi'nin kurucu birlik cumhuri­ yetlerinden olan Gürcistan Sovyet Sosyabst Cumhuriyeti, Sovyet­ ler Birbginin çöküşünü takiben bagımsızbgmı üan ederek Gürcis­ tan Cumhuriyeti'ne dönüşmüştür.

* Doç. Dr., Kadir Has Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. 1 Bkz. "Georgia", C1A World Fact Book, https://www.cia.gov/library/ publications/the-world-factbook/ geos/ gg.html. Bu çalışma, Gürcistan'ın bağımsızlık ilam sonrasmdaki 20 yıl­ lık dönemim iç ve dış politika açısından ele almaktadır. Metin kro­ nolojik gelişmeler esasmda ve ülkeyi yöneten liderlerin iktidarda oldukları tarihlere göre dönemlendirilmiştir. Her bir dönemin si­ yasi gelişmeleri, iç ve dış politika tercihleri ve ülkenin sorunları, ü- gili olduğu düzeyde ekonomik yapıya referanslar verilerek işlen- mektedü.

Zviad Gamsakhurdiya ve Bağımsız Gürcistan

Gürcistan, demokratikleşme, açıklık ve yeniden yapılanma söylem ve poHtikalanyla hızlanan Sovyetler Büligi'mn çöküş süre­ cinde, Baltık cumhuriyetleriyle bülikte bülik cumhuriyetlerinin bağımsızhklarma kavuşmalannda öncü rol oynayan Sovyet cum­ huriyetlerinden biridü. Ülkede 1980'li yıllann ikinci yansma hâ­ kim olan Sovyet karşıü ve bağımsızlık yanlısı hareketlerin, 1988'den itibaren siyasal örgütlenmelere dönüştüğü ve milliyetçi bü karaktere büründüğü görülmektedir.2 Bu yapılanmalar Sovyet karşıtı siyasal bağımsızlık mücadelesmi Kafkaslarm geneline de ta­ şımıştır. Fakat aym yapılamııalarm “Gürcistan Gürcülerindir" söy­ lemi, Gürcü milliyetçiliğini tetikleyerek Gürcistan'daki farklı etnik gruplan bağmışız Gürcistan'a yabancüaştırmışhr. Dolayısıyla Gür­ cistan, Sovyetler Birliğinin çöküşüyle elde edilen bağımsızlık son­ rasında, kank bir iç savaşa dönüşen siyasi ve etnik mücadelelerin içine sürüklenmiştir.

1989'da Abhazya merkezli olarak başlayan gergmlik, Tiflis'ten yükselen protestolarla büleşerek şiddetb sokak gösterilerine dö­ nüştü. Kızıl Ordu'nun 9 Nisan'da olaylara kanlı bü biçimde mü­ dahalesi Gürcistan'da ulusal bağımsızlık hareketinin hızlanmasına neden oldu.3 Gelişmeler neticesinde ülkede bü tür ikih iktidar ya­

2 Christoph Zürcher, "Georgia's Time of Troubles, 1989-1993", Bruno Coppieters ve Robert Legvold (der.), Georgia After the Rose Revolution, Londra, The MIT Press, 2005, s. 86. 3 Abhazya'da yaşanan olaylar için bkz. Svante Cornell, Small Nations and Great Poıvers: A Stııdy of Ethnopolitical Conflict in the Caııcasus, Surrey, Curzon, 2001; Arma Matveeva, The North Caııcasus: Rııssia's Fragile Bor- derland, Londra, Royal Institute of International Affairs, 1999; Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Knfkası/a, İstanbul, Ötüken, 2002; George Hewitt, "Abkhazia, Georgia and the Circassians (NW Cauca- pısı oluşmuş, iktidarı elinde tutan geleneksel Komünist Parti yöne­ timinin karşısma, Gürcü milliyetçisi ya da "ulusalcı" olarak nitele­ nebilecek alternatif bir grup çıkmıştır. Bu ikinci grup, Sovyetler Birliğinin çöküşü sonrasında Gürcistan'da iktidarı ele geçirmiştir.4

Bağımsız Gürcistan'ın seçilmiş ilk devlet başkam Zviad Gamsakhurdiya'dır.5 Gamsakhurdiya'yı iktidara taşıyan, Rusya karşıtı milliyetçi politik söylemi üe kişisel özellikleriydi. Bu özellik­ ler, aym zamanda Gamsakhurdiya'yı iktidardan eden özelliklerdir. Gamsakhurdiya, iktidarı büyük bir toplumsal desteği arkasma ala­ rak elde etmesine rağmen, Gürcistan'ı birlik ve bütünlük içerisinde tam bağımsız bir devlete dönüştürememiştir. Bu başarısızlığın ar­ dında tecrübe ve uzak görüşlülük eksikliğinin yattığı söylenebilir. Diğer taraftan takındığı aşın ve popülist müliyetçi tavır, ülkede si­ yasal istikran yok ederek Gamsakhurdiya'yı siyasal denklemin dı­ şına atmıştır.

Gamsakhurdiya'nın iktidara gelirken kullandığı demokratik kuraüar ve değerler vurgusu, bu dönemden itibaren Gürcistan'm modem siyasal hayatmda en fazla düe getirilen kavramlardır. Ya- püan anayasal değişiklikler, muhalefete yönelik sert ve baskıcı yaklaşım, gazetelerin kapatılması ve medyanın baskı altına alın­ ması, farklı düşünen seçkinlere ve etnik gruplara yönelik taham­ mülsüz ve suçlayıcı yaklaşım üe ekonomik reform programlarının geciktirilmesi ise Gamsakhurdiya dönemi de dâhü olmak üzere

sus)", Central Asian Survey, Cilt 18 (4), 1999, s. 463-499 ve " Abkhazia: A Problem of Identity and Ownership", Central Asian Survey, Cilt 12 (3), 1993, s. 267-323. 4 Bu grup ve lider yapısı için bkz. Zürcher, "Georgia's Time of Trou- bles", s. 87-90; Kamil Ağacan, "Gürcistan: Çok Milletli Yapıda Devlet İnşa Sürecinin Öyküsü", Cavid Veliev ve Araz Aslanlı (der.), Güney Kafkasya: Toprak Bütünlüğü, Jeopolitik Mücadeleler ve Enerji, Ankara, Berikan Yayınevi, 2011, s. 58-61. 5 Zviad Gamsakhurdiya, Sovyetler Birliği'nin son günlerinin yaşandığı dönemde, 28 Ekim 1990'da yapılan ilk çok partili seçimle oluşan Gür­ cistan Yüksek Sovyeti'nin başkanlığına seçildi. Gürcistan, 31 Mart 1991'de yapılan ve bağımsızlığın oylandığı referandumu takiben 9 Ni­ san'da bağımsızlığını ilan etti. Gamsakhurdiya bu karar sonrasında 26 Mayıs'ta yapılan ilk devlet başkanlığı seçimlerinde halkın % 86'sının desteğini alarak bağımsız Gürcistan Cumhuriyeti'nin seçilmiş ilk dev­ let başkanı oldu. Gürcistan siyasal hayatına hâkim alan rutin uygulamalardır. Bu durum, ülkedeki farklı siyasal-etnik grup ve hareketlerle Gamsakhurdiya yönetimi (ve diğer Gürcü yönetimleri) arasmda uzlaştırılması zor bir gerginliğin dogmasına neden olmuş, ulusal birlik belki de ihtiyaç duyulan en hassas dönemde bir türlü sağla­ namamıştır. Kısacası Gamsakhurdiya'nın karizması ve popülerli­ ğini başardı bir hderhge ve devlet kuruculuğuna dönüştüremedigi görülmektedir.6

Gamsakhurdiya, bir türlü kurulamayan siyasi düzen ve sağ­ lanamayan istikrar neticesinde muhalefet tarafından verilen ülti­ matomu takiben Ocak 1992'de ülkede yönetimi ele alan Askeri Konsey tarafından görevinden alındı.7 Kısa süren siyasi mücadele­ yi takiben 31 Aralık 1993'te hayatım kaybetti. Gamsakhurdiya, bir ydı bde bulmayan kısa iktidar döneminde Gürcistan'ın dış pohtika söylemini, bagımsızhgı güçlendirecek ve toprak bütünlüğünü sağ­ layacak ibşküerin kurulması hedefi üzerine inşa etmişti. Bu çerçe­ vede Rusya, ülkenin bagımsızhgı ve toprak bütünlüğünün önün­ deki en büyük tehlike olarak tanımlanmıştır. Bu bakış açısı, takip eden dönemlerin ve bderlerin de temel ve ortak söylemidir. Rus­ ya'yı dengeleyebüecek yegâne unsur olarak Bati dünyasıyla ihşki- lerin tesis edilmesi görülmüştür. Gamsakhurdiya, Gürcistan'ı Av­ rupa güvenlik şemsiyesine sokacak bir güvenlik pohtikası gehş- tirmeyi hedeflemişti. Bu yönde yapılacak Batıcı söylem ve değer­ lendirmelerin, Batmm desteğinin saglamasmda yeterb olacağı var­ sayılmıştı. Fakat bu dönemde Batı dünyasının Dogu Avrupa ve Rusya öncelikli pohtik yaklaşımı/tercihi Gürcistan'ı Batı dünyası­ nın ügi alanının dışında bırakmıştır. Rusya'ya karşı takınılan tavır ve ülkenin karşı karşıya kaldığı iç savaş ortamı da Gamsakhurdiya'nın derb toplu bir dış pohtika söylemi geliştire- meden, iç çekişmelerin gölgesinde siyasal gücünü ve iktidarı kay­ betmesine neden olmuştur.

6 Bkz. Leila Alieva, Reshaping Eurasia: Foreign Policy Strategies and Leader- ship Assets in Post-Soviet Caucasus, Berkeley, University of California Berkeley Program in Soviet and Post-Soviet Studies, VVorking Paper Series, Kış 1999-2000, s. 17. 7 Askeri Konsey Gamsakhurdiya'ya yönelik muhalefetin öncü isimleri olan Ulusal Muhafızların Komutanı Tengiz Kitovani, ülkede popüler olan bir diğer silahlı kuvvet olan M hedrioni (Süvariler) lideri Jaba Yo- seliyani ve eski Başbakan Tengiz Sigua'dan oluşmaktaydı. İç Savaş ve Eduard Şevardnadze İktidarı

Zviad Gamsakhurdiya'yı ülkeyi terk etmeye zorlayan siyasal çekişmeler, Sovyetler Birliği'nin son Dışişleri Bakam ve eski Ko­ münist Partisi Politbüro üyesi Eduard Şevardnadze'nin Mart 1992'de Gürcistan'a dönerek yeni oluşturulan Devlet Konseyi'nin başkanlığım devralmasıyla sonuçlandı. Gamsakhurdiya'nın gö­ revden alınması sonrasında kurulan Devlet Konseyi'nin asli görevi Ekim 1992'de yapılacak seçimlere kadar ülkeyi yönetmek ve seçim­ lere hazırlamak şeklinde belirlenmişti. Şevardnadze'nin ülkeye dönerek Konsey'in başkanlığını almasından 1995'e kadar geçen sü­ re Gürcistan'ın 2008 Gürcistan-Rusya Savaşı öncesindeki en istik­ rarsız ve sıkıntılı dönemidir. Bu dönemde Şevardnadze iktidarım sağlamlaştırmayı ve Gürcistan'da istikrarlı bir merkezi siyasi yapı ve düzen kurmayı hedeflemişti. Bu, ülkenin toprak bütünlüğünün tesis edilmesini de içeren zorlu bir çabaydı.

Şevardnadze'nin karşısma çıkan ilk zorlu smav 11 Ekim 1992 parlamento seçimleriydi. Bu seçimlere Abhazya ve Güney Osetya'nm yanı sıra, o dönemde Gamsakhurdiya yanlılarının hâ­ kim olduğu Mingrelya'nm büyük bir kısmı da katılmamıştı. Şevardnadze, rakipsiz girdiği seçimlerde oyların % 86'srnı alarak Parlamento Başkanlığına seçildi.8 Şevardnadze'nin bu dönemde iz­ lediği politika, kendisi için partiler üstü bir siyasi kimlik oluştur­ maya yönelikti. Şevardnadze, bu amaca uygun olarak kendisine bağlı bir siyasal parti kurmamış, rekabet içinde hareket eden siya­ sal partilere eşit mesafede durarak, iktidarım kaba ve meşru kıl­ mayı istemiştir. Gamsakhurdiya döneminde uygulanan başkanlık sistemi, otoriter bir yönetime dönüştüğü söylemiyle reddedilerek meclis hükümeti sistemi uygulamaya konulmuştur. Bu çerçevede seçimle iktidara gelen ve hiçbir partiye üye olmayan parlamento başkanhğı makamı ihdas edilmiştir. Bu yaklaşım/yapılanma Şevardnadze'nin üst düzeyde siyasi rekabetin yaşandığı bir dö­ nemde, bu rekabete taraf olmadan fiili olarak devlet başkanhğı gö­ revi anlamına gelen parlamento başkanlığına rakipsiz biçimde se­ çilmesini sağlamıştır.9

8 Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, İstan­ bul, Bağlam, 2003, s. 122. 9 Ağacan, "Gürcistan", s. 64-65. Şevardnadze, başansız (failed) ve dağılmak üzere olan bir dev­ letin yönetimini devraldığı 1992'den, anayasal reform gerçekleşti­ rerek Başkan olarak seçildiği 1995 sonuna kadar çok zorlu bir dö­ nem geçirmiştir.10 Şevardnadze'nin yönetimi ele aldığı dönemde Gamsakhurdiya'yı iktidardan eden olumsuz siyasi koşulların ta­ mamı varlığını sürdürmekteydi. Bu dönemde Abhazya ve Güney Osetya'da Tiflis'in kontrolü söz konusu değildi. Acara'da merkeze bağlılık kaybolmak üzereydi ve Gürcistan'ın çeşitli bölgeleri Zviadist olarak nitelenen Gamsakhurdiya yanlıları başta olmak üzere çeşitli silahlı grupların kontrolündeydi. Bu grupların tamamı Tiflis yönetimine karşıydı. Şevardnadze, bu sınırlılıkların farkında olarak "güvensiz bir devlet ve güvensiz bir bölgede" iktidarı ele almıştır.11 Şevardnadze, bu durumun üstesinden gelerek, siyasi is­ tikrarı tesis edebilmek ve rakiplerinden kurtulmak amacıyla, Gü­ ney Osetya ve Abhazya saldırıları kenarda bırakılmak şartıyla, akılcı ve başarılı bir pohtika izlemiştir. Tüm milis gruplarla ve ko­ münistler de dâhil olmak üzere Gamsakhurdiya döneminde dışla­ nan farklı siyasi gruplarla iletişimim sürdürmüş ve desteklerini almış, ordu birliklerinden ziyade pohs kuvvetleriyle hareket etme­ yi tercih etmiştir. Başta ekonomik olmak üzere, siyasi ve güvenlik alanında bir takım reform ve düzenlemelere gidebilmek için Rusya dâhil olmak üzere Batılı ülkelerle dengeh ilişkiler kurmaya çalış­ m ışta.12

Toprak bütünlüğünün sağlanması, Şevardnadze'nin iktidarı devraldığında önünde bulduğu en önemh sorundu. Güney Osetya'nın özerkliği Gamsakhurdiya döneminde kaldırılmış, ola­ ğanüstü hal ilan edilerek, düzen sağlama gerekçesiyle Ocak 1991'de askeri operasyonlara başlanmıştı. Çaüşmalar Şevardnadze'nin iktidarı devraldığı 1992 baharında yoğunlaştı ve Rusya sürece müdahil oldu. Sonunda 24 Haziran 1992'de Boris Yeltsin ve Eduard Şevardnadze arasmda yapılan görüşmeleri taki­

10 Mitat Çelikpala, "From A Failed State to a Weak One? Georgia and Turkish-Georgian Relations", The Turkish Yearbook of International Rela- tions, Sayı 36, 2006, s. 159-199. 11 Bu güvensizlik değerlendirmesi için bkz. Robert Legvold, "Introduc- tion: Outlining the Challenge", Coppieters/Legvold, Georgia After the Rose Revolution, s. 6. 12 Alieva, Reshaping Eurasia, s. 17-19. ben imzalanan Dagomis Anlaşması Rusya'nın bu konudaki etkin­ liğinin açık göstergesiydi. Anlaşmayla Rus, Gürcü ve Osetlerden oluşan bir Ortak Kontrol Komisyonu oluşturularak bölgeyi de­ netleyecek bir Barış Gücü tesis edüdi. Ağırlığı Rus ve Oset birlik­ lerinden oluşan bu güç, Rusya'nın Güney Osetya'daki gücünü pekiştirdi.13

Toprak bütünlüğü konusunda Şevardnadze'yi zor duruma düşüren bir diğer gelişme ya da başarısızlık ise Abhazya'dır. Abhazya, 1989-1992 dönemi anlaşmazlığını takiben Güney Osetya'da yaşananların da etkisiyle 23 Temmuz 1992'de bağımsız­ lık ilan etti.14 Bu gelişmeye tepki olarak Gürcü kuvvetlerinin 14 Ağustos'ta Abhazya'ya girmesi yeni bir savaşı başlattı. Başlangıçta başardı olunduysa da gelişmeler, Gürcü kuvvetlerinin 1 yd içeri­ sinde geri çekilmek zorunda kalmasına neden oldu. Şevardnadze'nin hayatım Ruslara borçlu olduğu ve Abhazya'da yaşayan Gürcü nüfusunu yerinden eden geri çekilme, Gürcistan'm Abhazya konusunda da inisiyatifi Rusya'ya kaptırmasına neden oldu.15

İç politika alanında olduğu gibi dış politika alanında da Şevardnaze'nin ve dolayısıyla Gürcistan'm önündeki en büyük so­ run Rusya de dişkderin nasd yürütüleceği konusuydu.16 Şevardnadze'nin Gamsakhurdiya'ya kıyasla, özellikle 1993 sonun­ da Abhazya'da yaşanan başarısızlıktan sonra, daha akdcı ve hesap­ lı bir yaklaşım sergdediği görülmektedir. Şevardnadze,

13 Mitat Çelikpala, "Kuzey Kafkasya'da Anlaşmazlıklar, Çatışmalar ve Türkiye", Mustafa Aydın ve Çağrı Erhan (der), Beş Deniz Havzasında Türkiye, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2006, s. 63-102. w Ibid. 15 Ağustos 1992'de Abhazya'da başlayan savaş Ağustos 1993'e kadar sür­ müş ve Gürcistan'ın bölgeden tamamen çekilmesiyle sonuçlanmıştır. Cornell, Small Nations and Great Poıvers; Matveeva, The North Caııcasus; Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya; Çelikpala, "Kuzey Kaf­ kasya'da Anlaşmazlıklar". 16 Shreen T. Hunter, The Transcaucasus in Transition: Nation Building and Conflict, VVashington D.C., Çenter for Strategic and International Stud- ies, 1994, s. 137; S. T. Hunter, "The Evolution of the Foreign Policy of the Transcaucasian States", G. K. Bertsch et. al. (der.), Crossroads and Conflict: Security and Foreign Policy in the Caucasus and Central Asia, New York, Routledge, 2000, s. 25-47. Gamsakhurdiya gibi Gürcistan'da tam olarak bağrmsrz ve istikrarh bir devlet yapılanmasr kurulamamasmm önündeki en büyük enge- b Rusya üe saghkh ihşküer kurulamamasr olarak tanrmlamrş, fakat Gamsakhurdiya'dan farkb olarak bunu giderecek ve Rusya'nm Gürcistan'a yaklaşımım olumluya çevirebilecek adımlar atmayı tercih etmiştir.

Bu dönem, Rusya'da yemden tesis ecblen iktidarın kendi iç sorunlarından kurtularak yeni yayınlanan güvenhk ve dış pohtika doktrinleri çerçevesmde "yakın çevresi" ile daha yapıcı, kontroüü ve organize bir biçimde ügüenmeye başladığı döneme denk gel­ mişti. Bölgesel ve küresel rakiplerin bertaraf edilmesi ve Rus etkin- bginin kabcüaştmlması amacı, genelde Kafkasya'yı özelde de Gür­ cistan'ı yeni Rus pohtikalannm öncelikh ügi merkezlerinden biri­ sine dönüştürmüştü. Bu durumda Şevardnadze'nin iç ve drş poh- tikasmr bunu dikkate alarak şekülendirmesi ve yürütmesi zorunlu­ luğu ortaya çrkü. Şevardnadze'nin yaklaşımı, çaüşan ve uzlaşmaz görülen Rus-Gürcü üişküerinde bir dereceye kadar normaüeşmeyi sağlamış ve böylece Gürcistan'ın başarısız bir devlet olmaktan çıkmasını sağlayacak reformlara girişüebilmesine fırsat vermiştir.

Şevardnadze, Abhazya'dan çekilmek zorunda kalmasının ar­ dından Rusya'ya yeni tavizler vermek zorunda kaldı. Rusya üe 3 Şubat 1994'te imzalanan "Dostluk ve İyi Komşuluk Çerçeve An­ laşması" Gürcistan'ı Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi yaptı. Şevardnadze, bu anlaşmayı takiben Abhaz tarafıyla bir ateşkes an­ laşması yaptı ve Nisan 1994'te de anlaşmazkgın çözümüne üişkin koşuüan içeren bir diğer anlaşmayı Moskova'da imzaladı. Bu an­ laşma, çatışma bölgesinde Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Barış Gücü adı altında Rus askerlerinin görev yapmasma imkân tanıyarak Moskova'nm bölgesel çıkarlarım tatmin etmiş, Gürcis- tan-Rusya üişküerinde yeni bir dönemin başlamasma vesüe olmuş­ tur. Şevardnadze Gürcistan'daki Rus askeri üslerinin kalmasına izin vermiş, Türkiye sınırında Rus askerlerinin devriye yapmasmı kabuüenmiştir. Şevardnadze'nin bu dönemde eski bir Sovyet su­ bayı olan Igor Giorgiadze'yi Güvenlik Kuvvetlerinin başma, Gürcü asüb bir Rus generab olan ve Gürcistan'daki Rus birliklerinin ko­ mutan yardımcıkgı görevini yürüten Vardiko Nadibaidze'yi Sa­ vunma Bakanbgma atadığı görülmektedir. Bu adımlar/tavizler Şevardnadze'nin Rusya'nm desteğinde, başta Gamsakhurdiya yan­ lıları olmak üzere tüm muhalif silahlı unsurlan tasfiye etmesini sağlamış ve Şevardnadze Ekim 1995'te yapılan seçimlere ülkenin siyasi ve askeri tek hâkimi olarak girebilmiştir.17

Şevardnadze'nin Rusya ile yakın sayılabilecek ilişkiler geliş­ tirmek zorunda kalmasının bir diğer sebebi, başta ABD olmak üze­ re Batılı güçlerin Gürcistan ve Kafkasya'ya ügisizligidir. Gamsakhurdiya gibi Şevardnadze'nin de dış pohtika önceliği Rus­ ya'yı dengeleyebilmek amacıyla Batı dünyasıyla yakın ilişkiler kurmaktı. Bu öncelik, Gürcistan'm Batılı kimlik algılamasının yam sıra, bağımsızlığın kalıcılığının ancak Batı ile özel bağlar geliştiril­ mesiyle sağlanabileceğine olan inançtan kaynaklanmaktaydı.18 Fa­ kat Batı dünyasmm Gürcistan ya da Kafkasya'nın genehne ilgisiz­ liği ya da Rusya'yı önceleyen yaklaşımı, Şevardnadze'ye fazla bir tercih imkânı sunmamıştır.19 Batı dünyasmm bu dönemde izlediği "Önce Rusya" (Russia First) yaklaşımı, Gürcistan'ı Rusya ile baş başa bırakmıştır. Dolayısıyla Gürcistan'm BDT üyeliği, başta Abhazya olmak üzere diğer konularda Rusya ile zorlu bir sürece girmekten kaçırtmaktan ziyade, bu mücadelede uluslararası deste­ ğin alınamayacağına yönelik inançtan kaynaklanmaktaydı. Şevardnadze'nin uluslararası alanda sahip olduğu popülarite ve saygınlığın Gürcistan'm ihtiyacım duyduğu uluslararası ilgi ve desteği yaratmadığı görülmektedir. Bu nedenle Şevardnadze, en azmdan başlangıçta, ülkenin temel sorunu olarak kabul edilen top­ rak bütünlüğü konusunu Gürcistan'm istediği biçimde uluslararası bir konuya dönüştürememiştir.

Kısacası, Şevardnadze'nin iktidarı muüak hâkim olarak ele geçirdiği Ekim 1995'e kadar olan döneme bakıldığında, Gürcis­ tan'm ideolojik, dini ve etnik çatışmaların baskısı altında ve top-

17 Alieva, Reshaping Eurasia, s. 18. 18 Ghia Nodia, "A New Cycle of Instability in Georgia: New Troubles and Old Problems", G. K. Bertsch et.al. (der.), Crossroads and Conflict: Security and Foreign Policy in the Caucasus and Central Asia, New York, Routledge, 2000, s. 188-203. 19 Şevardnadze 1993'te sorulan neden Rusya yanlısı bir yaklaşım sergile­ diği yönündeki soruyu, "ABD Gürcistan'a toprak bütünlüğünü tesis etme yönündeki çabalarında yardımcı olmayı reddettiği için" şeklinde cevaplamıştı. Bkz. Alieva, Reshaping Eurasia, s. 19. raklannın tamamında merkezi otoritenin tesis edilemediği başarı­ sız bir devlet halinin devam ettiği görülmektedir.20

Gürcistan'la ilgili olarak dikkate alınması gereken şu noktalar, ülkenin takip eden dönemde karşı karşıya kaldığı gelişmeleri de belirleyen ana unsurlardn: Gürcistan Kafkasya'nın merkezinde yer alan ve Kafkas politikalarının şekillendirilmesinde dikkate alınma­ sı gereken eksen ülkedir; Gürcistan, Kafkasya ülkelerinin tamamım birbirine ve bu ülkeleri Orta Asya ve Rusya'ya, Türkiye aracılığıyla da Batıya bağlayan geçiş ülkesidir; Karadeniz kıyısındaki konumu ve sahip olduğu limanlar, Gürcistan'ı Kafkasya merkezli geniş bir bölgeyi dünyaya açan ana kapı haline getirmektedir; İzleyen dö­ nemde öne çıkan Hazar hidrokarbon kaynaklarının uluslararası pazarlara taşınması konusu ise Gürcistan'ı adım adım uluslararası ilginin merkezine dönüştüren unsurdur. Şevardnadze'nin muhalif­ leri tasfiye ederek içerideki iktidarım sağlamlaştırması, Rusya ile kurulan yeni ve daha "dengeli" ilişkiler ile ABD başta olmak üzere Batı dünyasmm Gürcistan ilgisinin uyanması gibi gehşmeler Şevardnadze ve Gürcistan için 1995'ten başlatılabilecek yeni bir dönemi işaret etmektedir.

Şevardnadze'nin Rusya'yı da dikkate alan bir politika izleme­ sinin içerideki en önemh yansıması, başlangıçta desteğini aldığı fa­ kat zamanla manevra alanım daraltan milliyetçi gruplarla bağıran kopmasıdır. Bu durum Şevardnadze'yi "Gürcistan Yurttaşlar Birli­ ği" adı altında kendi partisini kurmaya zorlamıştır. Bu çerçevede anayasa değişikliği yapılarak meclis hükümeti sisteminden vazge­ çildi ve yemden başkanlık sistemine dönüldü. Kasım 1995'te yapı­ lan devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinde oyların % 74'ünü alan Şevardnadze devlet başkam seçilirken, Gürcistan Yurttaşlar Birliği oylarm % 24'ünü alarak parlamentoda çoğunluğu sağladı. Şevardnadze ve parhsi, benzer bir başarıyı 1999 genel seçimlerinde ve Nisan 2000'de yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde oylarım artırarak gösterdi.21

20 Çelikpala, "From A Failed State to a Weak One?"; P. Jackson, "Ethnic- ity, Decentralisation and Fissile State in Georgia", Public Administration and Develapment, Cilt 24, 2004, s. 81. 21 Ağacan, "G ürcistan", s. 67. Şevardnadze, her ne kadar siyasi açıdan başardı olarak 1995 sonrasında iktidarını tesis etmiş olsa da, ülkenin asli sorunları gündemi işgal etmeye devam ediyordu. Abhazya ve Güney Osetya meseleleri çözümlenmemiş, Acara başta olmak üzere Gürcistan içerisinde sağlıklı merkezi bir kontrol sağlanamamıştı. Gürcistan, demokratik bir ülke olmaktan ziyade otoriter rejime sahip bir dev­ lete dönüşmüştü. Ülke ekonomisinde istenilen canlanma bir türlü elde eddememiş, yağma ve rüşvetin yaygınlaştığı, tekelleşmenin hâkim olduğu bir tür "nomenklatura kapitahzmi" ortaya çıkmış­ tı.22 Bu, devletle iç içe geçmiş bir mafya ve organize suç örgütleri düzeni anlamına gebyordu. Dolayısıyla ekonomik açıdan ve gü­ venlik bağlamında kırdgan yapmm devam ettiği ve her an yemden başarısız bir devlete dönüşme potansiyelinin sürdüğü görülmek­ tedir. Nitekim Şevardnadze'ye yönebk 1995 ve 1998'de düzenlenen iki başarısız suikast girişimi, Şevardnadze'nin sisteme hâkim ol­ mak adına yürüttüğü mücadelenin zorluğunu anlamada bir ipucu olabilir. Fakat Şevardnadze'nin Kitovani ve Yosehani gibi muhte­ mel rakiplerini tavsiye etmeyi başardığı ve dengeb bir siyasal dü­ zenin kurulabilmesinin alt yapısmı hazırladığı da belirtilmehdir.23

Bu dönemde başta ABD olmak üzere Bati dünyasının Gürcis­ tan ve Kafkasya'ya yönelik ilgisinin yavaşta olsa uyanması söz ko­ nusudur. Clinton yönetiminin ikinci döneminden itibaren Rusya'yı önceleyen yaklaşımın terk edilerek, eski Sovyet coğrafyasında ba­ ğımsızlıklarım ilan eden devletlerin desteklenmesi ve Avrupa- Atlantik güvenlik sistemine dâhil edilmesi yönünde pohtikalara geçilmesi, Şevardnadze'nin hayal ettiği Bati ügisine kavuşması an­ lamına gebyordu.24 Özellikle Hazar hidrokarbon kaynaklarının ta­ şınmasında Bakü-Tifhs-Ceyhan (BTC) ham petrol boru hattmm hayata geçirilmesi projesi, Gürcistan'ı geçiş ülkesi olarak önemb

22 Ibid., s. 68. 23 Ghia Nodia, "Georgia: Dimensions of Insecurity", Coppiet- ers/Legvold, Georgia After the Rose Revolution, s. 39-82; Zürcher, "Geor- gia's Time of Troubles". 24 ABD politikalarında değişim için bkz. D. Helly ve G. Goggia "Georgian Security and the Role of the West", Coppieters/Legvold, Georgia After the Rose Revolution, s. 281; A. Jaffe, "US Policy towards the Caspian: Can the Wish-list be Realized?", G. Chufrin (der.), The Security of the Caspian Sea Region, Oxford, Oxford University Press, 2001, s. 136-150. bir konuma taşıdı. Türkiye'nin de desteğini alan Gürcistan, ABD'nin yardım programlarında 1997'de itibaren (incelikli yer edinmeye başladı. ABD, "Özgürlüklere Destek Kanunu" çerçeve­ sinde eski Sovyet cumhuriyetlerine yaptığı yardımlarda Gürcis­ tan'a özel bir önem vermeye başladı. "En çok kayrılan ülke" statü­ sü verüerek Gürcistan ekonomisi desteklenmeye başlandı. Gürcis­ tan'm uluslararası kuruluşlara üyeliği de desteklenerek, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının uluslararasılaşması bu dönemde gerçekleşti. Gürcistan'm güvenlik alanındaki beklentilerinin karşı­ lanması adına atılan en önemli adım ABD ile Mart 1998'de "Askeri ve Güvenlik İşbirliği Anlaşması"ran imzalanmasıdır. Gürcistan bu anlaşmayla ABD'nin "Yabana Askeri Finansman" (FMF) ve "Ulus­ lararası Askeri Eğitim" (IMET) programlarından yararlanmaya başladı. Askeri araç ve gereç desteği sağlanarak Gürcü subaylarına eğitim verilmeye başlandı. ABD'nin Gürcistan ügisinin 11 Eylül 2001 sonrasında bir üst düzeye çıktığı görülmektedir. Terörizmle mücadele programı çerçevesinde Gürcistan ordusunun yemden kurulması anlamına gelen "Gürcistan Eğitim ve Donanım Progra­ mı" (GTEP) imzalanarak Mayıs 2002'den itibaren uygulanmaya başladı.25

Bu dönemde, Avrupa da Gürcistan'la ügüenmeye başlamışlar. Gürcistan Avrupa Konseyi'nin çalışmalarına Mayıs 1996'dan itiba­ ren katılmaya başladı ve 27 Mayıs 1999'da Avrupa Konseyine tam üye olarak kabul edilen ilk Kafkasya cumhuriyeti oldu. Avrupa Birliği üe Gürcistan arasındaki ilişkiler de bu dönemde şekülendi: Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması 1996'da imzalanarak ilişküerin hu­ kuki ve kurumsal çerçevesi belirlendi.26 Gürcistan'm güvenlik adı­ na önemsediği, Avrupa-Atlantik güvenlik şemsiyesi anlamına ge­ len NATO üyeliği beklentisi konusunda da olumlu adımlar atıl­ maya başlandı. Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyine Haziran 1992'de üye olan ve 1994'te "Barış İçin Ortaklık" anlaşmasını imzalayan Gürcistan, 1997'de kurulan Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi'nin de kurucuları arasmda yer aldı. Bundan sonra NATO'yla ilişküeri derinlik kazanan Gürcistan, çeşitli NATO tatbikatlarına katılmaya

25 David Darchiashvili, "Georgian Defense Policy and Military Reform", Coppieters/Legvold, Georgia After the Rose Revolution, s. 117-151. 26 Dov Lynch, VVhy Georgia Matters, Chaillot Paper, No.86, Institute for Security Studies, Paris, Şubat 2006. başladı ve Kosova ve Afganistan gibi NATO görevlerinde aktif ka­ tılımcı olarak yer aldı. Şevardnadze, NATO'nun Kasım 2002 Prag Zirvesine katılarak ülkesinin NATO'ya üyelik talebim ilk defa resmi olarak açıkladı. Bu çerçevede Gürcistan'm üyelik sürecinin şekillendirildiği "Bireysel Ortaklık Eylem Planı" (IPAP) program­ larına katılma arzusunu dile getirdi. Bu gelişmeyi takiben Gürcis­ tan Ulusal Güvenlik Konseyi Aralık 2002'de "Avrupa-Atlantik En­ tegrasyonu için Devlet Programı"nı açıkladı.27

Bu gelişmeler, 1997 sonrasında Gürcistan üe Rusya arasındaki ilişkilerde, 1995 öncesiyle kıyaslandığında, Gürcistan lehine daha geniş bir hareket alanı sağladı. Gürcistan, özellikle ülkedeki Rus askeri üslerinin kapatılması ve BDT'den ayrılma konularını daha açık biçimde gündeme getirmeye başladı. Gürcistan Ukrayna ile birlikte, Rusya'nın eski Sovyet coğrafyasındaki etkinliğini BDT aracılığıyla geliştirme politikası karşısında, NATO ve AB üyeliği perspektiflerinin de etkisiyle/desteğiyle muhalif bir duruş sergi­ lemeye çalıştı. Bunun en somut göstergesi Gürcistan'm Ukrayna ve Azerbaycan'la birlikte BDT'nin 1997 Kişinev Zirvesinde Rusya'yı hegemonyacı politika izlemekle suçlamasıydı. Bu üç ülke BDT'den ayrılmayı gündemlerinde bulundurduklarını belirterek farklı bir grup oluşturdular. Bu bakış açısının ürünü olarak görebileceğimiz GUAM, Gürcistan'm öncülüğünde şekillenen bir siyasi yapıdır.28 Bu yaklaşımın Gürcistan'ı adım adım sertleşen Rus yaptırımlarının hedeû haline getirmiştir.

Gürcistan'daki Rus askeri üslerinin boşaltılarak ülkedeki Rus askeri varlığının sona erdirilmesi konusu Şevardnadze'yi ikhdan bıraktığı tarihe kadar en fazla meşgul eden konudur. Rusya'nın bir türlü işbirliğine yanaşmadığı bu konu, 1999'da İstanbul'da yapılan AGİT Zirvesi'nde bir takvime bağlanabilmişhr. Zirve'de Avrupa Konvansiyonel Kuvvet Anlaşması (AKKA) ele alınmış, Rusya'nm güney kanadmda sınırları aştığı belirtilmiştir. Bu çerçevede ele alı­ nan, bölgedeki Rus askeri varlığının azaltılması konusu, Rusya'nm

27 Damien Helly ve Giorgi Gogia, "Georgian Security and the Role of West", Coppieters/Legvold, Georgia After the Rose Reuolution, s. 271­ 305. 28 GUAM ve Gürcistan için bkz. Thomas De Waal, "Georgia and its Dis- tant Neighbors", Coppieters/Legvold, Georgia After the Rose Reuolution, s. 329-331. Gürcistan'daki askeri varlrğmr belirlenen takvim çerçevesinde 2007 sonuna kadar sonlandırması kararıyla neticelendi. Rusya ve Gür­ cistan arasmda İstanbul Zirvesi kararlan ışığında yapılan görüşme­ leri müteakiben Rusya, Vaziani'deki üssü boşaltmakla birlikte, di­ ğer üslerden çekilme kararım Saakaşvili dönemine kadar uygula­ madı.29

Bu dönemde, Gürcistan'ın siyasal, ekonomik ve güvenlik bo­ yutlarını da içeren "çok boyutlu işbirliği" geliştirdiği öncelikli or­ tağı Türkiye'dir. Türkiye, Gürcistan için iç ve dış politikanın istik­ rara kavuşarak boyutlanması üe Batı dünyasma ulaşmada ve sağ­ lıklı ilişküer kurabilmede öncelikli stratejik ortak olarak öne çık­ mışta. İkili ilişkilerde, Rusya Federasyonu'nun Gürcistan'a yönelik sert ve olumsuz tavrının etkisi, ülkenin Batı dünyasıyla bütünleş­ me politikası kadar belirgindir. Bu bağlamda Türkiye, Gürcistan açısından Rusya Federasyonu'nu dengeleyebilecek ve Batı dünya­ sının ügisini Gürcistan'a çekerek uluslararası ilişküerde Gürcis­ tan'a destek olabüecek yegâne komşudur. Türkiye-Gürcistan siyasi ilişküeri 1990-1994 döneminde, özel­ likle Gürcistan'ın karşı karşıya bulunduğu iç istikrarsızlık ve Tür­ kiye'nin dış politika önceliklerinin farkb olması nedeniyle yeterin­ ce ilgi görmemiştir.30 Bu dönemde ekonomik üişkiler merkezb ge- Hşen Türkiye-Gürcistan üişküerini etküeyen başbca konular Abhazya'da yaşanan olaylar ve Türkiye'deki Abhaz diyasporasmm faabyetleriydi.31 İküi üişküerin yasal ve kurumsal yapısı 1994 ve 1995'de cumhurbaşkanı ve başbakan seviyesi de dâ- hü olmak üzere yapüan karşılıklı üst düzey ziyaretlerle şekülendi- rilse de, üişküerin stratejik ortaklık boyutuna ulaşması ancak

29 Bu süreç için bkz. Robert L. Larsson, "The Enemy VVithin: Russia's Military Withdrawal from Georgia", Journal of Slavic Military Studies, Cilt 17 (No) 3, 2004, s. 405-424; Sergei Markedonov, "A Russian Per- speetive: Forging Peace in the Caucasus", Russian Analytical Digest, No 40, 8 Mayıs 2008, s. 5-9. 30 Türkiye, Gürcistan'ın bağımsızlığını diğer eski Sovyet cumhuriyetle­ riyle eş zamanlı bir biçimde 16 Aralık 1991'de tanıdı. İki ülke arasmda diplomatik ilişkiler ise 21 Mayıs 1992'de imzalanan protokolle kurul­ du. Candan Azer, Babadan Oğula Güney Kafkasya: Türkiye-Güney Kafkas­ ya İlişkileri, İstanbul, Truva Yayınları, 2011, s. 542. 31 Çelikpala, "From A Failed State to a Weak One?". 1996'dan sonra gündeme gelebildi.32 1996-1999 dönemi, ikili ilişki­ lerin "stratejik boyut" kazandığı dönemdir. Türkiye'nin, Gürcis­ tan'ın askerî yapılanmasının yanı sıra, başta Abhazya olmak üzere dondurulmuş anlaşmazlıklar ve diğer etnik sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalıştığı, enerji alanındaki işbirliğiyle ilişkilere bölgesel bir boyut kazandırmaya giriştiği görülmektedir.

Türkiye, kendi millî ordusunu kurma karan alan Gürcistan'a askerî alanda da destek verdi ve imzalanan anlaşmalarla askerî ilişkiler kurumsal ve sürekli bir hâl aldı.33 Türkiye ile Gürcistan arasmda imzalanan askerî anlaşmalar, Gürcistan'm algıladığı Rus­ ya tehdidine karşı denge olarak görülmüş ve Gürcistan'a Türkiye aracılığıyla Batı dünyasmm desteği olarak kabul edilmiştir.34 Bu iş­ birliği, Gürcistan'm karşı karşıya bulunduğu anlaşmazlıklara Rus­

32 Yelda Demirağ, "Türkiye-Gürcistan İlişkileri", Mustafa Aydın (der.), Türkiye'nin Avrasya Macerası 1989-2006 (Avrasya Üçlemesi II), Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2007, s. 280. 33 İki ülke arasında askerî alandaki iş birliğinin başlangıcı 4 Nisan 1996'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti île Gürcistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasmda Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bi­ limsel İşbirliği Anlaşması"dır. Bkz., Resmi Gazete, 26 Ağustos 1996, Sa­ yı: 22739. Takiben, Temmuz 1997'de imzalanan "Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması" askerî ilişkilere kurumsal bir çerçeve kazandırdı. Anlaşma metni için bk. "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hüküme­ ti Arasmda Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması", Resmi Gazete, 14 Eylül 1997, Sayı: 23110. Türkiye ile Gürcistan arasındaki ilk ortak tatbikat, Nisan 1998'de imzalanan mutabakat çerçevesinde, 14 Mayıs 1998'de yapıldı. Bu deniz tatbikatı, Türkiye'nin bir eski Sovyet cumhuriyetiyle ortaklaşa düzenlediği ilk askerî tatbikat olma özelliğine sahiptir. Bkz., Kemal Yavuz, "Kafkaslar ve Orta Doğu'daki Son Gelişmeler Paralelin­ de Askeri Durum ve Genel Politikomiliter Değerlendirme", Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye'nin Önemi Sempozyumu, İs­ tanbul, Harp Akademileri Basımevi, 1998. 34 İkili askeri ilişkilerin bir diğer boyutu Gürcistan ordusunun uluslara­ rası alanda tecrübe kazanmasının sağlanmasıydı. İki ülke silahlı kuv­ vetlerinin uluslararası alandaki işbirliği, 1999'da Kosova Türk Taburu bünyesinde görev alan Gürcistan'ın otuz dört kişilik ilk Barış Koruma Takımı ile başlamıştır. Bkz. Gürcistan Savunma Bakanlığı resmî web sayfası, http://www.mod.gov.ge/?1=E. ya dışında bir çözüm bulabilmesinin aracı olarak değerlendiril­ mekteydi.35

İkili ilişkilere enerji merkezli bölgesel bir boyut kazandıran anlaşma, 18 Kasım 1999'da İstanbul'da imzalanan "Türkiye Cum­ huriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Gürcistan Arasmda Petrolün Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan ve Türkiye Cumhuriyeti Ül­ keleri Üzerinden Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana İhraç Boru Hattı Yoluyla Taşmmasma İlişkin Anlaşma" dır. Bu anlaşma ile ticari ve ekono­ mik ilişkiler öncelikti olmak üzere şekillenen ikili üişkiler, BTC ham petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) doğal gaz bo­ ru hattının yanı sıra deniz, kara ve hava taşımacılık ağıyla iç içe geçmiş bölgesel bir işbirliğinin kurulmasını sağladı. Bu işbirliği, Türkiye'nin Azerbaycan ve Türk Dünyası'm da içine alan bölgesel politikalarında Gürcistan'ı merkezi konuma taşıdı.36

İkili ilişkilerin "stratejik ortaklık" seviyesine çıktığı 2000'li yıl­ larda süreci başlatan Şevardnadze'nin Ocak 2001'de gerçekleştir­ diği Türkiye ziyaretidir.37 Bu dönemde, Gürcistan'm, dokuzuncu

35 Türkiye, 1998'de Gürcistan ordusunun modernizasyonu için 5,5 mil­ yon dolar destek vermiş, 1999'da da 3,8 milyon dolarlık ek yardım yapmıştır. Ayrıca, Aralık 1998'de Gürcistan'a iki adet AB-30 karakol botu hibe edilmiş ve bu botlarda görev yapacak personel Türkiye'de eğitilmiştir. Mayıs 1997'de ülkeyi ziyaret eden Türk Silahlı Kuvvetle­ rinden bir heyete, Türk askerinin Abhazya'da da görev yapmasına im­ kân verecek bir "Karadeniz Barış Gücü Taburu" kurulması önerisinin yapılması, bu bakış açısının ürünüdür. "Abhazya'ya Türk Askerî Öne­ risi", Milliyet, 23 Mayıs 1997; Ayrıca bkz., Demirağ, "Türkiye-Gürcistan İlişkileri", s. 280-281. 36 Bu durum, Şevardnadze tarafından Ekim 2001'de VVashington'da "Gürcistan Rusya'nm güney kanadı değil, aksine Türkiye'nin kuzey kanadıdır," şeklinde değerlendirilmiştir. Demirağ, "Türkiye-Gürcistan İlişkileri", s. 279. 37 Ziyaret sırasında siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ve askeri iş birliğini öngören bir dizi belge imzalandı. Bu durum, Türkiye'nin Kafkasya'da Azerbaycan'dan sonra ikinci bir stratejik ortak edinerek hem Kafkas­ ya'da hem de Karadeniz'de daha etkin politikalar izleyebileceğinin işa­ reti olarak kabul edilmiştir. Ziyaretin değerlendirmesi için bkz. "Is Turkey Seeking to Enhance its Role in the South Caucasus?", RFE/RL Caucasus Report, 23 Şubat 2001; "Tiflis'le Stratejik Ortaklık", Cumhuri­ yet, 30 Ocak 2001; "Diplomacy: Turkey and Georgia Set to Boost Ties", Bağmışız Gürcistan'ın 20. Yılı 81

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirci'm önerdiği Kafkasya İstikrar Paktı (KİP) fikrine en yakm duran ülke olduğu görülmektedir. Türkiye'nin Gürcistan üe askeri ilişküeri de 2000'lerde hızlı deıüle- büecek bir seviyede gebşmeye devam etti. Bu, ilişkilerin boyutlan- dınlması ve Gürcistan'ın kendmi güvende hissetmesi açısından önembdir.38 Türkiye, çeşidi askeri projeler içüı 2004'e kadar yakla­ şık 45 müyon dolarlık ayni ve maddi lojistik destekte bulunmuş­ tur.39 Gürcistan üe ABD arasmda 10 Aralık 2002'de imzalanan ve 21 Mart 2003'te yürürlüğe güen Savunma İşbüHği Anlaşması'nm ardından, ABD'nin Gürcistan'a askeri yardımları artınca, Türki- ye'nüı bu çerçevedeki desteğinin azaldığı görülmektedü.40

İki ülke arasmdaki işbübgüıi bölgesel düzeye ulaştıran bü di­ ğer konu da enerji güveıüiğidü. Özeüikle boru hatlarmm güveıüi-

Tıırkish Daily News, 30 Ocak 2001; "Kafkaslarda Bermuda Şeytan Üçge­ ni", Hürriyet, 30 Ocak 2001; Sami Kohen, "Kafkasya Stratejisi", Milliyet, 2 Şubat 2001. Gürcü savaş pilotlarının Türkiye'de eğitim görmelerini sağlayacak ve Gürcistan'ın Marneuli Askeri Havaalanı'nin Türkiye tarafından mo- dernize edilmesini öngören anlaşma, dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Haziran 2000'de Tiflis ziyareti sırasında imza­ landı. Bu anlaşmayla, Türkiye Gürcistan'a 2,8 milyon dolarlık bir aske­ ri yardım yapmayı taahhüt etti. Anlaşma çerçevesinde Türkiye'nin sağladığı yaklaşık 1,5 milyon dolarlık yardım ile modernize edilen ha­ vaalanı, 28 Ocak 2001'de hizmete açıldı. Marneuli, Tiflis'in yaklaşık 40 km güney batısmdadır. Azerbaycan-Ermenistan sınırına yakm olan bölge, ağırlıklı olarak AzerbaycanlI nüfusun yerleşik olduğu, stratejik açıdan önemli bir bölgedir. Marneuli Askerî Üssü 25 Aralık 2004'te bü­ tünüyle Gürcistan Savunma Bakanlığına devredilmiştir. Türkiye bu üssün modernizasyonuna yaklaşık olarak 3 milyon dolar harcamıştır. "Turkish Chief of General Staff Visits Geçir yi? RFE/RL Neıvsline, 26 Haziran J Q | , 2000, O http:/ /www.RFE RL.org/ newsnney2000/06/270600.asp. 'GürcistaıvTürkiye İlişkileri Örnek Alınacak Düzeyde", Diplomatik___ Gözlem, 2 J Şubat 2005, http://www.diplomatikgozlem.com/ ha- ber_oku.asp?id=2082; "Türkiye-ABD İlişkilerinin Başka Bir Boyutu , Diplomatik Gözlem, 11 Ocak 2005, İÇ)I http: / / www.diplomatikgozlem.Zum/haber_oku.asp?id=567. R. Giragosian, "The US Military Engagement in Central Asia and the Sothern Caucasus: An Overview", Journal of Slavic Militan/ Studies, Cilt 17, 2004, s. 43-77; Çelikpala, "From A Failed State to a Weak One?". ğinin birlikte sağlanması ve bu çerçevede bir dil birliği oluşturul­ ması amacıyla ortak tatbikatlarla işbirliğine gidilmiştir.41 Türkiye, bu bakış açısıyla Azerbaycan ve Gürcistan'a NATO Banş İçin Or­ taklık Programı çerçevesinde destek sağlamışta.42

Şevardnadze'nin başkanlığının son dönemi, eski düzenin ka­ lıntısı olarak görülebilecek nesiller üe Gürcistan'da farklı bir düze­ ni destekleyen gruplar arasındaki farklüaşmanm belirginleştiği dönemdir. Parti içi mücadelenin arttığı bu dönem, "muhafazakâr" olarak nitelenen eski nesüle, "reformcu" olarak nitelenen yeni ne- süler arasındaki mücadelede, reformcu kanatm Şevardnadze de dâhü olmak üzere muhafazakârları tasfiyesiyle sonuçlandı. 2000'li yüların başmda, aralarında Zurab Jvaniya, Nino Burjanadze ve Mikhael Saakaşvili'nin de yer aldığı yurt dışı eğitimli genç reform­ cu grubun desteğini alan Şevardnadze, ülkede ekonomik büyüme­ yi sağlamış, siyasal zemini güçlendirmiş, BTC boru hattıyla Batı dünyasmm ügisini çekmiş, Rusya ile kurulan ilişküerin bir yansı­ ması olarak da Rus askeri üslerinin boşaltılmasını takvime bağla­ mayı başarmıştı. Fakat ülkede artan yolsuzluk, Abhazya ve Güney Osetya konularında beklenen sonuçların alınamaması ve Aslan Abaşidze yönetimindeki Acara'nın merkezden tamamen bağımsız bir feodal yönetim bölgesine dönüşmesi Şevardnadze'ye yönelik muhalefetin güçlenmesine neden oldu.

Gül Devrimi ve Mikhael Saakaşvili

Şevardnadze yönetiminin muhafazakâr unsurlarının tasfiye­ siyle sonuçlanan ve "Gül Devrimi" olarak nitelenen sürecin baş­ langıcı, 2 Kasım 2003'te yapüan genel seçimlerdir. Seçimlerde ya­ şanan yolsuzlukları protesto etmek amacıyla başlayan protesto gösterileri Şevardnadze'nin 23 Kasım'daki istÜasma neden oldu. Bu Gürcistan'da yeni bir dönemin başlangıcıdır. Muhalif grupların tamamının yam sıra uluslararası toplumun da desteğini alan bu değişimin başlangıcı 2001 yılma kadar gitmektedir.

41 Bu çerçevede üç ülke dışişleri bakanlarının katılımıyla 2001'de, Trab­ zon'da bir toplantı yapılmıştır. "Turkey's Search for Tri-nation Align- ment in Caucasus Awaits Firm US Support", Turkish Daily News, 18 Ekim 2001. 42 Bkz. Barış için Ortaklık Eğitim Merkezi Komutanlığı, http: / /www. bioem. tsk.mil. tr. Adalet Bakanlığı görevim yürüten Mıkhael Saakaşvili'nin Ey­ lül 2001'de görevinden istifa ederek kendi Ulusal Hareketi'ni kur­ ması, 2003 sonbaharmda yapılacak parlamento seçimleri öncesinde ülkede yeni bir siyasal hareketliliğe geçileceğinin ük işaretiydi. Ta­ kiben, Şevardnadze'yle çalışan genç reformcu kanadın lider ismi Zurab Jvaniya'mn Haziran 2002'de parlamento başkanlığı göre­ vinden ayrılarak Yeni Demokratlar Parüsi'ni kurmasıyla Gürcis­ tan'da yeni bir siyasal sürece girildi. Önemli diğer bir siyasi figür olan Parlamento Başkam Nino Burjanadze de parlamento seçimleri öncesinde Jvaniya'ya katıldı. Şevardnadze ile çalışan genç isimle­ rin peş peşe gelen ishfaları ve kendi siyasal hareketlerim oluştur­ maya başlamaları sadece parlamento değil, aym zamanda 2005'te yapılacak başkanlık seçimlerine hazırlık olarak değerlendirilebilir. Fakat olayların gelişimi bu sürecin seyrim tamamen değiştirmiştir.

2 Kasım seçimleri Gürcistan'daki siyasal dönüşüm sürecim hızlandıran en önemh olaydır. Seçimleri izleyen bağımsız gözlem­ cilerin seçimleri Saakaşvih'nin Ulusal Hareketi'nin kazandığı yö­ nündeki değerlendirmelerine rağmen seçim kurulunun seçimi ik­ tidar partisinin kazandığım açıklaması, muhalefetin sokağa dö­ külmesine ve Şevardnadze karşıtı protestoların başlamasma neden oldu. "Gül Devrimi" olarak adlandırılan bu süreçte, genç aktivistleri bir araya getirerek örgütleyen Kvama (Yeter) gibi sivil hareketlerin etkinliği dikkati çekmektedir. Tüm muhalif unsurların organize biçimde hareket ettiği bu protesto hareketinin demokratik ve barışçıl karakteri tüm dünyanın ilgisinin Gürcistan'a yoğunlaş­ masını sağladı. Şevardnadze, oluşan tepkileri görmezden gelerek, parlamento başkanım seçmek ve siyasal süreci devam ettirmek amacıyla 22 Kasım'da parlamentoyu toplamayı başardıysa da, ara­ larında Saakaşvih'nin de bulunduğu muhaliflerin parlamentoya girerek Şevardnadze'nin istifasını istemesine engel olamadı.43

Şevardnadze'nin 23 Kasım'da istifa ederek siyasi sahneden çekilmesi somasmda, 4 Ocak 2004'te yapılan olağanüstü devlet

43 Gül Devrimi ve yaşanan gelişmeler için bkz., Bruno Coppieters ve Robert Legvold (der.), Statehood and Security: Georgia After the Rose Reuolution, Massachusetts, The MIT Press, 2005; C. H. Fairbanks, Jr., "Georgia's Rose Revolution", Journal of Democracy, Cilt 15, No 2, 2004, s. 110-124; L. Mitchell, "Georgia's Rose Revoltion", Current History, Cilt 103, No 675, 2004, s. 342-348. başkanlığı seçiminde Mikhael Saakaşvili oyların % 96'sını alarak devlet başkanlığına seçildi. 28 Mart 2004'te yapılan parlamento se­ çimleri sonucunda da muhalefetin diğer öncü isimleri Jvarıiya Baş­ bakanlık, Burjanadze Parlamento Başkanlığı görevine geldi. Böyle- ce Ocak 2004'ten itibaren Gürcistan'da "Gül Devrimi" sonucunda şekillenen ve tüm dünyada ügi ve büyük bir destekle karşılanan demokratik döneme girildiğine inanılmaktaydı.

Devrimin lideri ve yeni devlet başkam Mikhael Saakaşvili'nin önceliği, Gürcistan'da demokratik ve güçlü bir siyasal yapının ku­ rulması üe ülkenin bağımsızlığının garanti altına alınarak toprak bütünlüğünün sağlanmasıydı. Saakaşvili bu amaçla iktidarım güç­ lendirmek istemiştir. Bu hedef doğrultusunda, Şubat 2004'te yapı­ lan anayasal değişiklikle ülkenin rejimi parlamenter sistemden güçlü başkanlık sistemine dönüştürüldü. Yeni düzenlemeyle yü­ rütme görevi doğrudan başkana karşı sorumlu başbakana verilir­ ken, içişleri ve savunma bakanlarım atama yetkisi de başkana bı- raküdı. Yeni düzenlemelerle başkana tartman yetküer yürütmeyi yasama ve yargı karşısmda daha güçlü ve belirleyici konuma taşı­ dı. Başkan tüm üst düzey atamaları tek başma yapma yetkisiyle donatüdı. Sonuçta yerel yöneticüer de dâhü olmak üzere üst düzey yöneticilerin neredeyse tamamı görevden alınarak yerlerine Saakaşvili'ye yakın, genç isimler atandı.44 Ülkedeki değişimin ve yeniden yapılanmanın her alana yansıtıldığının işareti olarak Gür­ cistan'm bayrağı dahi değiştirildi.

Saakaşvili, ülkeye hâkim olan yolsuzluk ve örgütlü suçlara karşı savaş üan etti ve rüşvet çarkında ülkede göze en fazla batan yapı olan kolluk kuvvetlerinin tamamım görevden alarak, yeni bir polis teşkilatı kurdu. Yolsuzluğa karışan eski/yeni bakanlar, siya- setçüer, devlet görevlileri ve iş adamları kameralar ve basım önünde gözaltına alınarak tutuklandılar ve yargılanarak cezalara çarptırıldılar.45

44 Saakaşvili başkanlık görevine seçildiğinde 36 yaşındaydı ve o dönem­ de Avrupa'da iktidara gelen en genç liderdi. Bkz. Thomas De Waal, Georgia's Choices: Charting A Future in Uncertain Times, Massachusetts Carnegie Endowment, Haziran 2011, s. 5. 45 Bu sürecin sonunda Gürcistan'da hapishanelerde yatan insan sayında­ ki artış yönetimin konuya yaklaşımın sonuçları açısından bir ipucu ve- Ülkenin ekonomik yapısının yeniden şekillendirilmesi için gi­ rişilen düzenlemeler ise uluslararası alanda en fazla dikkati çeken­ lerdir. Kırtasiyecilik azaltılmış, vergiler düzenlenerek denetim me­ kanizması ve bankacılık sektörünün işleyişi sağlıklı hale getirilmiş, kaçakçılıkla kararlı bir biçimde mücadeleye girişilmiş ve böylece ticaretin kolaylaşması ve dış yatırımların ülkeye çekilmesi amaç­ lanmışlar. Bu dönemde sağlık sektörü başta olmak üzere kamu hizmetlerinin yeniden ve etkin bir biçimde işlemeye başladığı, emeldi ve çalışanların maaşlarının arttığı ve ülkeye doğrudan ya­ bancı sermaye girişinde önceki dönemlerle kıyaslandığında büyük bir artışın sağlandığı görülmektedir. Saakaşvih'nin iktidara gelme­ siyle birlikte Gürcistan'da faaliyetini yoğunlaştıran IMF'nin de yardımıyla yeni kredüer alınarak Gürcistan'm borçlan yeniden ya­ pılandırıldı.46 Atılan tüm bu adımların yansıması olarak 350 mil­ yon dolar seviyesindeki bütçe 2006 yılma gelindiğinde 3 müyar do­ lar seviyesine ulaşmıştı.47

Saakaşvih'nin yolsuzlukla mücadele, toprak bütünlüğü ve si­ yasi istikrarın sağlanması adma giriştiği ve olumlu sonuç aldığı ilk çaba, Acara'da Aslan Abaşidze'nin kişisel ve keyfi yönetimine son verilmesidir.48 Gül Devrimine karşı çıkan Abaşidze'nin, Saakaşvili iktidarım tanımayarak Tiflis'le ilişkilerini dondurduğunu açıkla­ ması, Saakaşvili'nin karşısma çıkan ilk siyasi kriz oldu. Bu durum, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarım çözme ve Gürcistan'm top­ rak bütünlüğünü yemden sağlama iddiasındaki yeni yönetim açı­ sından bir tür yıkım olarak görülmüştür. Saakaşvili, iç kamuoyu­ nun yam sıra Rusya ve Türkiye de dâhil olmak üzere uluslararası desteği arkasma alarak Abaşidze'yi kansız biçimde ve kısa sürede tasfiye etmeyi başarmıştır. Bu başan, Saakaşvüi'nin Abhazya ve Güney Osetya sorunlarında da sonuca yönelik adımlar atabileceği

rebilir: 2004'te 6.654 olan hapishanedeki insan sayısı 2010 sonunda 23.684'e ulaşmıştır. Bu Gürcistan'ı hapishanelerdeki insan sayısının toplam nüfusa oranı açısından dünya sıralamasında beşinciliğe taşımıştır. Bkz. De Waal, Georgia's Choices, s. 6-7, 24; Thomas De Waal, The Caucasus: An Introduction, Oxford, Oxford University Press, 2010, s. 194-195. 46 Ağacan, "G ürcistan", s. 74. 47 De Waal, The Caucasus, s. 195. 48 Haşan Ali Karasar, Saakashvili Pulled the Trigger: Turkey betzveen Russia and Georgia, SET A Policy Brief No. 20, Ankara, 2008. inancını doğurarak, iç ve dış kamuoyunda sahip olduğu desteğin artmasına neden oldu.

Acara sonrasında, benzer bir başarı için Güney Osetya'ya yö­ nelik Mayıs aymdan itibaren uygulamaya başlanan "yeni" yakla­ şımın, Acara'dan farklı bir şekil alması ve Saakaşvib'nin Güney Osetya ve Abhazya'ya yönelik pobtikalarınm tutarsızlaşmaya baş­ laması ülkeyi 2008 Ağustos'una götürecek olumsuz gehşmelerin başlangıcıdır. Bu dönemde iç ve dış pohtikayı ügilendiren ve iç içe geçmiş halde sürece etki eden başlıca konu Abhazya ve Güney Osetya'nm durumudur. Gürcistan'm toprak bütünlüğü çerçeve­ sinde, bagımsızbgm banından bugüne en önemb sorun olarak ka­ bul edüen Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının çözümü adına Saakaşvüi'nin tutarb olmayan bir çizgi izlediği görülmektedir. Bu durum, iç istikrarın yam sıra Gürcistan'm Rusya üe ve buna bağb olarak Bati dünyasıyla olan üişküerini de doğrudan etkilemektedir.

Abhazya ve Güney Osetya'da 1993 sonunda Gürcistan'm ye- rnlgisi ve geri çekilmesiyle Rusya'ran öncülüğünde imzalanan ateşkes anlaşmalarıyla oluşan fiüi durumun Gürcistan lehine çö­ zümlenmesi ve ülkenin toprak bütünlüğünün sağlanması Saakaşvüi'nin temel önceliğiydi. Saakaşvüi, iktidara geldiği ük gün yaptığı açıklamada, iktidarının ük döneminde ülkenin toprak bü­ tünlüğünün yeniden tesis edümesini hedeflediğini behrtmişti.49 Bu beklenmedik bir açıklama olmamakla birhkte, bunun nasü tesis edileceği konusu önemhdir. Saakaşvüi'nin Acara sonrası Güney Osetya konusunda takındığı askeri çözümü önceleyen tavır, Abhazya'da da çatışmacı bir yaklaşım izleyeceğinin işareti olarak kabul edilmiştir. Yükselen milliyetçi söylem, ordunun büyütülmesi ve artan askeri harcamalar Saakaşvüi'nin cepheleşmeyi ve savaş ihtimalini artırması olarak algüanmaktaydı.50

49 Nitekim Saakaşvili yemin töreninden sadece 1 gün önce gerçekleştir­ diği, 17. Yüzyılda ülkeyi yöneten Kral David'in mezarına yaptığı sem­ bolik ziyarette yaptığı konuşmada Gürcistan'ı birleştireceğini ve güçlü bir devlet haline getireceğini vurguladı. Bu konuşma Saakaşvüi'nin "Kurucu Mikheil" şeklinde anılmasına neden oldu. De Waal, Georgia's Choices, s. 5; De Waal, The Caucasus: An Introduction, s. 198. 50 Saakaşvüi'nin Eylül 2004 başında bir askeri kampa katılarak on gün boyunca yedek askerlerle birlikte eğitimden geçmesi ve takiben de Gürcistan ordusunun kapasitesinin 100 bin askere çıkartılması gerekti­ Saakaşvili'nin Abhazya konusunda, en azmdan başlangıçta, ikircildi bir yaklaşım sergilediği görülmektedir. Saakaşvili, bir yandan karşılıklı görüşmelerde bulunmak ve barışçıl yollardan çö­ züme ulaşmak için Giorgi Haindrava ve Irakli Alasaniya gibi ılımlı ve her iki tarafta da kabul gören isimleri görevlendirirken, diğer yandan her iki bölge sınırında alternatif idari yapılanmalar kura­ rak, sınıra asker yığılması ve küçük boyutlu askeri operasyonlar yapılmasına izin vermiştir. Abhazya'da Sergey Bagapş'm 2005'te devlet başkanlığına seçilmesiyle oluşan ılım lı havadan yaralanarak görüşmeleri ilerletmek yerine Senaki'de askeri yapılanmaya gide­ rek sürecin tıkanmasına neden olmuştur.51 Aym dönemde Abhazya'nın kontrolünde olmayan ve Svanlarm yaşadığı Kodor'un yukan kısmmda "sürgünde Abhaz hükümeti" kurulma­ sı ve buranın isminin "Yukarı Abhazya" şeklinde değiştirilerek Sohum'a gidecek yabana heyetlere Kodor'a da uğrama şartının ge­ tirildiğini görmekteyiz. Bu yaklaşım taraflar arasmda gerginliğe neden olmuş, en azmdan Abhazya ve Güney Osetya'da konuya banş diliyle yaklaşılmayacağım olan inancı artırmıştır.52

ğini söylemesinin bölgedeki yansımaları olumsuzdur. Bkz. Interna­ tional Crisis Group, Georgia: Sliding Toıvards Authoritarianism?, Europe Report No.189,19 Aralık 2007, Brüksel. 51 Saakaşvili göreve gelmelerini takip eden bir yıl içerisinde ılımlı isimleri görevden alıp ülkeden uzaklaştırdı. Bu isimler yerine Savunma Bakan­ lığına atadığı Irakli Okruaşvili gibi sertlik/ savaş yanlısı isimleri ko­ nuyla ilgili çeşitli görevlere getirdi. Peşi sıra 2007 başına kadar Güney Osetya'nm başkenti Tskhinvali'nin ya da Abhzya'nm başkenti Sohum'un ele geçirileceği açıklamaları süreci değiştirdi. Gürcistan'ın askeri harcamalarının Haziran 2007'de bir gecede yaklaşık iki katma, 575 milyon dolara çıkartılması ise savaş beklentilerini yükseltti. 52 Sohum'un Abhazlarca Gürcülerden alınmasının 13. yıldönümü olan 27 Eylül 2006'da sınırda yer alan Çkhalta kasabasında kurdurulan "sür­ gündeki Abhazya hükümeti"nin binasının açılışını yapan Saakaşvili, "Bugün biz, yukarı Abhazya'da bulunuyoruz ve bütün dünyaya Ab- hazya'dan asla ayrılmayacağımızı söylüyoruz. Buradan 70 kilometre ötede bir gün mutlaka döneceğimiz Sohum bulunuyor" açıklamasını yapmaktaydı. Benzer bir biçimde Güney Osetya'da yönetime aday olan Eduard Kokoity'nin karşısına eski başbakan ve savunma bakanı Dimitri Sanakoyev'in çıkartılarak paralel seçim yapılması ve alternatif başkanlığın oluşturulması üzerinde de durulabilir. Ayrıntılar için bkz. De Waal, The Caucasus: An Introduction, s. 203-210. Mikhael Saakaşvili'nin demokratik ka tılım ve yeni bir dönem söylemleriyle şekillendirdiği yönetim ve karar alma mekanizmasr, 2004 sonlarından itibaren merkeziyetçi, dar kadrocu ve otoriter eğilimli bir yapıya dönüştü. Saakşvili'nin 2004-2008 dönemi iç po­ litikasına bakıldığında, demokrasi ve demokratikleşme söylemle­ riyle başlatılan dönüşümün otoriter, baskıcı ve dışlayıcı bir hal al­ dığı görülmektedir. Saakaşvüi'nin kendisini öne çıkaran bir tür "tek adam yönetimi" tesis ederek, kişisel olarak aldığı kararlan uygulamaya başlaması, iktidarda hızlı biçimde yalnızlaşmasına ve tarzma yönelik toplumsal eleştirilerin artmasma neden oldu. Baş­ bakan Jvaniya'nm Şubat 2005'teki trajik-şüpheli ölümü, Saakaşvili'yi dengeleyebilecek alternatif bir ismin ortadan kalkma­ sı anlamına geliyordu. Saakaşvih'nin bu dönemde sahip olduğu popülarite, dengeleyici bir muhalefetin ortaya çıkmamasıyla birle- şince, yönetimde bir tür "iktidar sarhoşluğu" oluştu.53 İçeride sa­ hip olduğu desteği dış destekle taçlandırması, Saakaşvih'nin ken­ dine olan güveninin artmasının ve yönetim tarzının otoriterleşme­ sinin ana nedenidir. Yasama ve yargı erklerinin sınırlandırılması, yürütmeyi dengeleyecek ve denetleyecek mekanizmaların ortadan kaldırılması da belirtilen otoriterleşme süreçlerini hızlandıran fak­ törlerdir. Saakaşvih'nin şahsında otoriterleşen yönetimin bağımsız medyayı da sınırlandırmasıyla, Gürcistan kısa sürede demokrasi örneği bir ülke olmaktan çıkarak baskıcı ve tahmin edilemez bir li­ der tarafından yönetilen bir ülkeye dönüşmüştür. Bu çerçevede Saakaşvih'nin hükümette sıklıkla keyfi değişikliklere gittiği ve is­ tikrarlı bir yönetimin oluşmasının önüne geçtiği görülmektedir. Bu durum, Gül Devrimi sırasında ve hemen sonrasında işbirliği yap­ tığı isimlerin tek tek Saakaşvili'den koparak muhalefete geçmele­ riyle sonuçlandı. Muhalefetin güçlenmesiyle birlikte Saakaşvili karşıtı gruplar 2007'den itibaren yavaş da olsa sokaklara çıkmaya başladı. Bu dönemde öne çıkan muhalif yapılanmaların en etkilisi 10 ayn grubun biraraya gelerek oluşturdukları Birleşik Halk Hare­ keti Milli Konseyi'ydi. Konseyi oluşturan eski bakanların etkinlik­ leri Kasım 2007'den itibaren sokak gösterilerine dönüşerek Saakaşvili yönetimini baskı altına almıştır. Bu gösteriler nedeniyle 7 Kasım'da ülke genelinde sıkıyönetim ilan edilerek muhalefete karşı orantısız güç kullanılması ise Gül Devrimi'nin sonudur. Ülke

53 Ağacan, "G ürcistan", s. 74. içindeki ve bölgesel düzeydeki gelişmeler Saakaşvili'nin içeride ve dışarıdaki popülaritesinin inişe geçtiğinin işaretidir.54

Saakaşvili'nin olaylar karşısındaki tepkisi 5 Ocak 2008'de dev­ let başkanlığı için erken seçime gitme karan oldu. Muhalefetin se­ çimlerde etkin bir isim çıkaramaması Saakaşvüi'nin oyların % 53'ünü alarak yemden seçilmesini sağladı. Saakaşvili'nin, karşısın­ da güçlü bir rakip olmamasma rağmen, aldığı oy oranındaki bü­ yük düşüş dikkate değerdir. Devlet Başkanlığı seçimleri sonrasın­ da seçim kanunda bir takım değişikliklere gidüerek 21 Mayıs 2008'de parlamento seçimleri yapüdı. Bu genel seçimler sonucunda Saakaşvili'nin partisi oylarm % 59'unu alarak yemden iktidara gel­ diyse de Saakaşvili iktidarının meşruiyetinin tartışmaya açümış olması ve çok umut bağlanan devrimin kısa bir sürede nihayete ermiş olması uluslararası alanda hayal kırıklığına yol açtı. İstikrar­ sız ve otoriter yönetimin izlediği dış politika, elde edüen kazanım- larm iç politika alanında popülist bir biçimde kuHamlması girişim­ leri nedeniyle ülkeyi Ağustos 2008'de yaşanan Rusya-Gürcistan Savaşı'na sürükledi.

Saakaşvili dönemi dış politikasına baküdıgmda, Saakaşvili'nin, en azmdan başlangıçta, selefine benzer bir yaklaşım sergüedigi görülmektedir. Bir yandan Rusya üe ilişküer geliştirilir­ ken, diğer yandan başta ABD olmak üzere Batı dünyasıyla yakınlaşılması baglammda AB ve NATO üyelikleri Saakaşvili'nin başirca gündemini oluşturmuştur. AB üyeliği konusu Saakaşvili ta­ ralından bir aidiyet/medeniyet meselesi olarak görülmüştür. Saakaşvili Gürcistan'm Avrupalr bir ülke olduğunun sembolik işa­ reti olarak iktidara gelir gelmez 2004'ten itibaren resmi binalara AB bayrağı asılması zorunluluğunu getirdi. Saakaşvili'nin ilk yemin töreninden başlayarak yaptığı her değerlendirmede, bıkmadan ve sürekli biçimde Gürcistan'm Avrupa'nın parçası olduğu, gerçek Avrupalı olduğu, bu nedenle de AB üyesi olmasının önünün açü- ması gerektiğini vurguladığı görülmektedir. Bu dönemde AB üe

54 Bu olaylar 2003-2004 döneminde aralarında Saakaşvili'nin de yer aldı­ ğı muhalif unsurların Şevardnadze'ye karşı başlattığı süreci hatırlat­ maktadır. Sonuçta eski Savunma Bakanı îrakli Okruaşvili ve eski Shida Kartli Valisi Mikheil Kareli gibi isimlerin tutuklanması ya da ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanan girişimler Saakaşvili'nin Şevardnadze'den farkını ortaya koymaktadır. ilişkileri Avrupa Komşuluk Politikası (European Neighbourhood P olia/) çerçevesmde şekillendirilmeye çalışılmış, bu çerçevede ha­ zırlanan eylem plam 14 Kasım 2006'da imzalanmışlar.

NATO üyeliği ve ABD ile ilişkiler Saakaşvili'nin dış ve güven­ lik politikalarının en önemli ayağıdır. Gürcistan'a Haziran 2004'te İstanbul'da yapılan NATO zirvesinde üyelik yolunda bir adım ola­ rak görülen Bireysel Ortaklık Eylem Plam (Individual Partnership Action Plan-lPAP) önerilmiştir. IPAP çerçevesinde Geliştirilmiş Di­ yalog (Intensified Dialogue) sürecine devam eden Gürcistan, NATO üyeliğinin kapışım açacak olan Üyelik Eylem Plam (Membership Action Plan) aşamasma geçmeye çalışmaktadır.

ABD, Saakaşvili açısından iktidar koltuğuna oturduğu ilk günden itibaren uzakta olsa da öncelikli müttefik olarak değerlen­ dirildi. Başta dönemin ABD Başkam Bush olmak üzere üst düzey Amerikalı yetkililerin neredeyse tamamının yaptıkları bölgesel de­ ğerlendirmelerde, Gürcistan'ı demokratikleşme süreci nedeniyle eski Sovyet coğrafyasına model olarak göstererek Saakaşvüi'yi bir demokrasi kahramanına dönüştürdükleri görülmektedir. Başkan Bush'un 10 Mayıs 2005'te Tiflis'e yaptığı ziyaret, şehirde bir akşam geçirerek Özgürlük Meydanda halka seslenmesi nedeniyle büyük bir yankı yarattı. Gürcistan'ın Afganistan ve Irak'taki demokrasi mücadelesine katılarak verdiği desteğe değmen Bush'un, Gürcis­ tan'ın anlaşmazlıklarının barışçıl yollarla çözümlenmesi ve toprak bütünlüğüne vurgu yapması ügi çekti. Bu gezi ve yansımalarının Saakaşvili tarafından Gürcü ve Kafkasya kamuoyna yönelik siyasi malzeme olarak kuHamldığı, bölgesel dengelerin yemden şekülen- dirilmesi amacıyla Rusya'ya mesaj verilmeye çalışüdığı aşikardır. Bu yaklaşımın sonuçlarmm ülkeyi Ağustos 2008'e taşıdığı iddia edüebilir.

Türkiye, Saakaşvili için de öncelikli stratejik ortaktır. Türkiye "Gül Devrimi"ni en azmdan başlangıçta kaygıyla izledi. Gelişme­ ler, Türk Dışişleri Bakanlığınca "ilişküerin mükemmel düzeyde sürdüğü bu komşu ülkenin huzur ve birliğinin sağlanmasının arzu edildiği" biçimindeki basm açıklamalarıyla değerlendirildi.55 Mikhael Saakaşvili'nin seçüerek iktidar gelmesi ise Gürcistan'da is­ tikrarın yemden tesis edilmesi şeklinde kabul edüerek yeni yöne­

55 Demirağ, "Türkiye-Gürcistan İlişkileri", s. 285. timle daha yakın ilişkiler kurulması yönünde harekete geçildi. Türkiye, Gürcistan'm toprak bütünlüğünü destekleyen yaklaşımım sürdürerek Acara, Abhazya ve Güney Osetya konularında Gürcis­ tan'm yaranda olmuştur. Mikhael Saakaşvili, Gül Devrimi ve Aca­ ra olayım takiben Türkiye'ye ilk resmî ziyaretim 20-22 Mayıs 2004'te yapmıştır.56 Saakaşvih'nin ziyaret sırasında yaptığı açıkla­ mada, "Türkiye ile bugüne kadar olan siyasi, ekonomik, askerî ve kültürel ilişkilerin bundan soma da sürdürüleceğim" belirterek, BTC ve BTE projelerinin hayati ve öncelikti olduğunu söylemesi, iki ülke ilişkilerinin yeni dönemde de Türkiye'nin beklentileri çer­ çevesinde gebşeceğini göstermekteydi.57 İki ülke arasmda Batum Havaalam'nm ortak kullanımı, Gürcistan'a enerji ihtiyacı konu­ sunda verilen destek, Bakü-Tifhs-Kars Demiryolu projesine gibi or­ tak projeler ilişkilerin taçlandırılması anlamındadır.

Bu noktada özellikle Rusya ile ilişkiler Saakaşvili yönetimince en başmdan itibaren dikkatle ele alınmıştır. Rusya ile sağlıkk ve akılcı ilişkilerin kurularak sürdürülmesi, en azmdan Abhazya ve Güney Osetya konularmda Gürcistan'ı memnun edecek bir sonuca ulaşmada önemb bir faktör olarak kabul edilmiştir. Bu durum, ül­ kedeki Rus askeri üslerinin boşaltılarak Gürcistan'm egemenliğinin sağlamlaştırılması açısmdan da önemsenmiştir. Saakaşvili, Başkan­ lık görevine gelmesi sonrasındaki ilk resmi ziyaretim 10-11 Ocak 2004'te Moskova'ya yaptı. Bu ziyaret, yeni dönemde Gürcistan- Rusya ilişkileri açısmdan iyi bir başlangıç olarak kabul edildi.58 Acara başarısının ardında bu iyi başlangıcın yattığı iddia edilebilir. Moskova gezisinin hemen sonrasmda, Saakaşvili'nin ikinci ziyare­ tini VVashington'a yapmış olması ise yeni yönetimin Batı algısını ABD merkezb olarak şekillendirileceğine işaret etmektedir. Nite­ kim ABD ilerleyen yıllarda Saakaşvili tarafmdan en önemb ortak olarak kabul edilmiştir 59

56 Jean-Christophe Peuch, "Georgia: Hopeful President Pays First Official Visit To Turkey", 20 Mayıs 2004, http://www.RFERL.org/features/ features_Article.aspx?m=05&y=2004&id=CE4A6E76-4549-431F-BDDC- D6ADA28DE592. 57 Demirağ, "Türkiye-Gürcistan İlişkileri", s. 288. 58 De Waal, The Caucasus: An Introduction, s. 197. 59 Ibid., s. 203. Bu dönemde ABD'nin izlemeye başladığı küresel ve bölgesel politikaların, 11 Eylül 2001 sonrasında oluşan işbirliği havasım ke­ nara iterek, 2003'ten itibaren Rusya'yı rahatsız eder bir havaya bü­ rünmesi, Rusya'nın başta Kafkasya olmak üzere yakın çevresine yönelik yaklaşımlarında değişikliklere yol açtı.60 Kafkasya'da özel­ likle Gürcistan, NATO üyeliği perspektifi ve "Gül Devrimi" sonra­ sında belirginleşen Amerikan yanlısı duruşu nedeniyle Rusya üe yabancüaşan ve uzaklaşan bir tavır sergüemeye başladı. Saakaşvüi'nin iktidara geldiği 2004'ten itibaren Abhazya ve Güney Osetya konularında çözüm için uzlaşma ve görüşmeleri geri plana atan ve askeri seçeneği öne çıkartan açıklamaları, Rusya'nın Gür­ cistan'daki üsleri konusunda takındığı tavır, Rusya'nın Dünya Ti­ caret Örgütü üyeliğine karşı yaklaşımı gibi konularla birleşerek iki­ li ilişküere hâkim olan uzlaşmaz söylemi hızla Rusya karşıtı ve meydan okuma havasma dönüştürdü. Bu durum Gürcistan'ı, Rus­ ya'nın bölgesel ve küresel rekabette yakın çevresinde ne kadar üeri gidebüeceğini gösterdiği uygulamak bir örnek haline soktu.61 Rusya'nın, Saakaşvüi'nin Rusya karşıtı söylemlerine cevaben, Abhazya ve Güney Osetya yönetimleriyle yeni ilişküer geliştirme­ ye başlaması, üstü örtülü bir ekonomik yaptırım olarak Mart 2006'da Gürcü tarım ürünleri ve başlıca ihraç kalemleri olan ma­ den suyu ve şarabm Rusya'ya sokulmasına yasak getirmesi, ilişki­ lerde adım adım gerilmenin yaşanması anlamına gelmektedir. Şevardnadze'den farklı olarak Saakaşvüi'nin Rusya'ya yönelik uz­ laşmacı bir tavır sergilememesinin sonucunda yapılan karşılıklı sert açıklamalarla artan siyasi gerginlik, Gürcistan'm Eylül 2006'da casusluk yaptıkları gerekçesiyle Rus subaylarını tutuklamasıyla geri dönülmesi zor bir aşamaya taşındı.62 Rusya tepki olarak Tif­

60 Fariz Ismailzade, "US Policy Towards the South Caucasus: How to Move Forward", Caucasus Analytical Digest, No 13,15 Şubat 2010, s. 5-8. 61 Rusya-Gürcistan ilişkileri için bkz. Mitat Çelikpala, "The Russian Poli- cies in the South Caucasus", Mustafa Aydın (der.), Non-Traditional Se- curity Threats and Regional Cooperation in the Southern Caucasus, Amster- dam, IOS Press, 2011, s. 125-138. 62 Kriz, Gürcü güvenlik güçlerinin iki Rus subayını Tiflis'te, diğer iki Rus subayını da Batum'da casusluk yaptıkları gerekçesiyle 27 Eylül'de gö­ zaltına almasıyla tırmandı. Kriz aynı suçlamayla teslim edilmesi iste­ nen beşinci subayın Güney Kafkasya'daki Rus birliklerinin Tiflis'teki merkezinde saklandığı iddiasıyla merkezin abluka altına alınmasıyla lis'teki büyükelçisini geri çağırdı ve vatandaşlarının Gürcistan'ı terk etmelerini istedi. Gürcü vatandaşlarına vize verilmemesi, Rusya'da çalışan Gürcülerin kaçak oldukları iddiasıyla sınır dışı edilmeleri, posta dâhil olmak üzere iki ülke arasındaki ulaşım ve üetişimin kesilmesi ikili ilişküerin sonu anlamına gelmektedir.®

Bu dönemde yaşanan ve olayların seyrine doğrudan etki eden beklenmedik bir uluslararası gelişme ise Kosova'nm 17 Şubat 2008'deki bağımsızlık damdır. Kosova'nm bağımsızlık kararırım başta Rusya olmak üzere çeşitli devletlerce yapdan itirazlara rağ­ men ABD öncülüğündeki Batı dünyası tarafından desteklenmesi, Rusya'nm Abhazya ve Güney Osetya konularındaki tavrında sert bir değişikliğe gitmesine neden oldu.64 Takiben, 2-4 Nisan 2008'de NATO'nun Bükreş Zirvesinde Gürcistan'a NATO üyeliği için tak­ vim belirleyen Üyelik Eylem Plam (Membership Action Plan-MAP) önerilmese de, üyeliğinin desteklendiği açıklamasının yapılması Rusya'nm yaklaşımında keskinleşmeye yol açtı. Rusya'nm uzun süredir boşaltmaya yanaşmadığı Gürcistan'daki askeri üslerini hız­ la boşaltması ise Rusya açısından beklenen sona gelindiğine işaret etmektedir. Nitekim Nisan aymdan itibaren Güney Osetya sınırın­ da çatışmaların yoğunlaştığı, Gürcistan'a ait insansız hava araçla­ rının düşürüldüğü haberleri alınmaya başladı. Rusya'nm da böl­ geye asker yollamasıyla birlikte yeni bir savaşa gidüdiğinin sinyal­ leri açıkça görülmeye başlandı.

bir adım öteye taşındı. Gürcistan Rusya'nın baskısına dayanamayarak 2 Ekim'de subayları serbest bırakmak zorunda kaldı. International Cri- sis Group, Georgia: Sliding Toıvards Authoritarianism? 63 Rusya Ulaştırma Bakan Yardımcısı Gürcü uçaklarının Rus havaalanların­ dan sağlanan hizmetler karşılığında 3.6 milyon ABD doları borcu olduğu­ nu ve bu nedenle uçuşların durdurulacağını açıkladı. Rus demiryolları iş­ letmesi de Gürcistan'la olan demiryolu ulaşımının durdurulacağını ve 3.75 milyon ABD dolarlık bir ortak projenin iptal edildiğini açıkladı. İletişim Bakanı uluslararası kurallara uymadığı gerekçesiyle Gürcistan'la posta ile­ tişiminin durdurulacağını belirtti. Aynı zamanda Gürcistan ile Rusya ara­ sındaki para transferleri de durduruldu. International Crisis Group, Georgia: Sliding Toıvards Authoritarianism? 64 Bkz. International Crisis Group, Georgia and Russia: Clashing C tv er Abkhazia, Europe Report, No 193, 5 Haziran 2008. Ağustos 2008: Rusya-Gürcistan Savaşı

Savaş, 7-8 Ağustos gece yarısı Gürcü birliklerinin Güney Osetya'nın başkenti Tskhinvali'yi bombalamasıyla başladı. Gürcü kuvvetlerinin "anayasal düzeni" tesis etmek amacıyla sabaha karşı başlayan kara harekâtı, kısa sürede Tskhinvali ve çevresinin kont­ rolünün ele geçirilmesiyle sonuçlandı.65 Rus birliklerinin Güney Osetya'da girişüen "soykırım" harekâtım engellemek iddiasıyla Roki tünelini geçerek Osetya'ya girmesi ve Gürcü birliklerine mü­ dahale etmesi süreci bir Rus-Gürcü savaşma dönüştürdü.66 Rus güç­ leri bir yandan Osetya ve Abhazya üzerinden karadan, diğer taraf­ tan da gemüer vasıtasıyla denizden Gürcü topraklatma girdiler.67 Hava bombardımanıyla kullanılamaz hale getirilen hava alanları ve diğer bir takım askeri tesislerin yanı sıra, Güney Osetya sınırındaki Gori, Karadeniz kıyısındaki Poti (ve Poti limanı) ve Abhazya sını­ rındaki Zugdidi Rus kuvvetlerince işgal edildi. Rus güçlerinin ülke­ yi birbirine bağlayan demiryolu ağırım can daman konumundaki demiryolu köprüsünü havaya uçurmalanyla da Tiflis'in ülkenin ba­ tısıyla bağı kopartıldı. Savaş Rus birliklerinin Tiflis'e 40 küometre yaklaşmalan üzerine uluslararası bir kriz halini aldı.68

Bu türde bir çatışma, bu boyutta olmasa da neredeyse ilkba­ hardan itibaren açıkça beklenmekteydi. Temmuz aymda Ortak Ba- nş Gücü'nde görev yapan 4 Gürcü askerin Güney Osetya yönetimi tarafından gözaltına alınması sonrasında gerginleşen ilişkiler,

65 Gürcistan açısından bu harekât ülkede anayasal düzenin yeniden tesisi için yapılması gereken polisiye bir operasyon, bir tür iç güvenlik hare­ kâtıdır. International Crisis Group, Russia vs Georgia: The Fallout, Europe Report, No 195, 22 Ağustos 2008, s. 2. 66 Bu değerlendirme Rusya Federasyonu başbakanı Vladimir Putin'e ait­ tir. Putin, Güney Osetya'da yaşananları Oset halkının soykırımı biçi­ minde değerlendirmiştir. Bkz. Interfax, 9 Ağustos 2008. 67 Abhaz kuvvetleri de Güney Osetya'da Rusya tarafından yürütülen ope­ rasyonla eş zamanlı olarak 8 Ağustos sabahı Abhazya'nin Gürcü kuvvetle­ rinin kontrolü altında bulunan Yukarı Kodor bölgesine yönelik askeri ha­ rekâta başladılar. Bölgeyi üç gün boyunca bombalayan Abhaz kuvvetleri herhangi bir direnişle karşılaşmadan bölgeyi ele geçirdiler. 68 Mitat Çelikpala, "Kafkasya'daki Son Gelişmeler: Küresel Hâkimiyet Müca­ delesi ve Türkiye", Stratejik Analiz, No 101, Ankara, ASAM, 2008; Karasar, Saakashvili Pulled the Trigger; Igor Torbakov, The Georgia Crisis and Russia- Tıtrkey Relations, Washington D.C., Jamestown Foundation, 2008. olumsuz gelişmelerin yaşanacağına işaret etmekteydi.69 Rus uçak­ larının Gürcü hava sahasmda uçuşa başlaması ve takiben tarafların çaüşma bölgesi olarak tanımlanan hatta süahlanmayı, anlaşmalara aykırı biçimde hızlandırması dikkati çekmekteydi. Süahk çaüşma- larm Ağustos başmdan itibaren arttığı ve Osetlerin evlerini boşal­ tarak Rusya'ya (Kuzey Osetya'ya) kaçmak zorunda bırakıldıkları da gözlemlenmekteydi.70

Çatışmalar, 12 Agustos'ta Fransa Cumhurbaşkam Nicolas Sarkozy'nin AB Dönem Başkam sıfatıyla başlatüğı girişim sonu­ cunda taraflara önerilen ateşkes anlaşmasının 15-16 Agustos'ta Abhaz ve Oset hderlerin yanı sıra, Rus ve Gürcü liderlerce de im­ zalanmasıyla tam olarak durmasa da azaldı. Alü maddelik ateşkes anlaşmasının süreci normalleştirerek bölgenin istikrarh bir gelece­ ğe taşınmasını sağlayacak asıl anlaşmalara zemin hazırlaması bek­ lenmekteydi.71 Uluslararası toplumun öncelikh beklentisi ateşkes anlaşmasının uygulanarak Rusya'nın çatışma öncesi konumuna

69 Güney Osetya'da görev yapan Ortak Barışı Koruma Gücü (Joint Peace- keeping Force) 1990-1992 döneminde yaşanan çatışmalardan sonra Temmuz 1992'de imzalanan Soçi Anlaşması olarak da bilinen "Agree- ment on the Principle of the Settlement of the Georgian-Ossetian Conflict be- tıveen Georgia and Russia" anlaşmasıyla kurulmuştu. Anlaşmaya göre Rus, Gürcü ve Oset unsurlardan oluşan kuvvetin bölgede barışın tesisi ve korunması görevini yürütmesi beklenmekteydi. Barışı koruma gö­ revi yürütmesi beklenen bu unsurlar arasmda zaman zaman yaşanan anlaşmazlık ve çatışmaların Nisan 2008'den itibaren arttığı görülmek­ tedir. Gürcistan bölgede 500 kişilik barışı koruma gücüne ek olarak as­ keri polis gücü ve düzensiz milis gücü de bulundurmaktaydı. Buna karşılık Osetler'in de Rusya'nın desteğiyle özel milis güçleri oluştur­ dukları savaş sırasında açık biçimde görülmüştür. Bkz. International Crisis Group, Russia vs Georgia, s. 3-4. 70 Bkz. 2 Ağustos 2008 tarihli AGİT Basın Açıklaması ve 5 Ağustos 2008 tarihli Avrupa Konseyi Başkanlığının açıklaması. 71 Ateşkes anlaşması, kuvvet kullanılmasına son verilmesini, bütün aske­ ri eylemlerin durdurulmasını, insani yardımlara imkân tanınmasını, Gürcü birliklerinin eski mevzilerine dönmesini, Rus birliklerinin ça­ tışma başlamadan önceki konumlarına çekilmesi ile Güney Osetya ve Abhazya'nm müstakbel statüsü konusunda uluslararası görüşmelerin yapılmasını öngörmekteydi. International Crisis Group, Russia vs Georgia, s. 32-35. çekilmesi, çatışmaların bir daha yaşanmaması ve bölgedeki sorun­ lara uluslararası toplumun katılımıyla herkesin kabulleneceği bir çözüm bulunması olarak belirginleşti. Olayların akışı, Rusya'nm bu yaklaşımı benimsemediğini göstermektedir.

Abhazya ve Güney Osetya parlamentolarının, 21 Agustos'ta Rusya'ya yaptıkları "bağımsızlıklarının resmen tanınması" çağrısı, daha önce defalarca yapılan başvurulardan farkb olarak, hızh bi­ çimde sonuçlandırıldı. Başvuruları görüşmek amacıyla, Abhaz ve Oset Hderlerin de katılımıyla, yaz tatilini keserek toplanan Rusya parlamentosu Abhazya ve Güney Osetya'nm bağımsızlıklarının desteklenmesi tavsiye kararını aldı. Devlet Başkanı Medvedev de bu tavsiye kararım dikkate alarak, 26 Agustos'ta Rusya Federasyo- nu'nun bu bölgelerin bağımsızlıklarını tanıdığını belirten karar­ nameyi imzalayarak yürürlüğe soktu.

Savaş sonunda yarışım Gürcü ve Oset sivillerin oluşturduğu 850'ye yakm kişi hayatını kaybederken, yüz binin üzerinde kişi de evlerini terk etmek zorunda kalmıştır.72 Savaş Saakaşvili yönetimi­ ni, ülkeyi toprak bütünlüğü konusunda geri dönülmesi zor bir du­ ruma sokması nedeniyle temelden sarsmıştır. İç politikada birincil öncehğe sahip olan bir konuda başarısızlığa uğranmış, daha da önemhsi ülkenin işgal edilmesi sonucunda birçok alt yapı tesisi

72 İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi bağımsız gözlemciler 100 civarında si­ vilin öldüğünü belirtirken Rusya 133, Güney Osetya yetkilileri ise 1492 sivilin öldüğünü iddia etmektedir. Çatışmalar sırasında Gürcü kuvvetle­ rinin 215 ölü ve 1500 yaralı Rus güçlerinin ise 64 ölü 323 yaralısı olduğu açıklandı. Güney Osetya'nm kayıplarıyla ilgili sağlıklı bir bilgi bulun­ mamaktadır. International Crisis Group, Russia vs Georgia, s. 3. BM Göç­ menler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 18 Ağustos itibarıyla 30,000 Osetin Kuzey Osetya'ya 85,000 Gürcü'nün de Gürcistan'a kaçmak zo­ runda kaldığını açıkladı. Bunun 15 bini Güney Osetya'dan 3000'i ise Yu­ karı Kodor'dandır. Geri kalan rakamlar ise Gori (45,000) ve Zugdidi'yi (7,000) terk etmek zorunda kalanlardır. International Crisis Group, Russia vs Georgia, 3-4. Konuyla ilgili en güvenilir ve kapsamlı değerlen­ dirme, Gürcistan'daki durumun analaşılması ve gerçeklerin ortaya çıkar­ tılması amacıyla AB Konseyi tarafından Aralık 2008'de kurulan Independent International Fact-Finding Mission on the Conflict in Georgia (IIFFMCG) tarafından hazırlanan ve Eylül 2009'da yayınlanan 3 ciltlik rapordur. Raporlar için bkz. http://www.ceiig.ch/Report.html. kullanılamaz hale gelmiştir. Ülke ekonomisi dar bir boğaza girmiş, dış poktika açısmdan küresel dengeleri de etkisi altına alacak şe­ kilde bölgesel dengeler alt üst olmuştur.

Savaş Sonrası Yeniden Yapılanma

Savaş somasmda ülkenin genelinde aşağılanmışhk duygusu üe şaşkınbgm birbirine karıştığı, büyük bir hayal kırıklığının ya­ şandığı görülmektedir. Savaş sonrası döneme, bir yandan Gürcis­ tan'a destek olmak adma uluslararası toplumun Rusya'ya yönelik tepki ve yaptırımlarının neler olacağı, diğer yandan da genelde Gürcistan'm özelde ise Saakaşvih'nin geleceğinin ne olacağı tar- üşmalan hâkim oldu.

Uluslararası toplumun Gürcistan konusunda Rusya'ya gös­ terdiği tepkiler/yaptırımlar Rusya'nm pohtik tavrı üzerinde ciddi sonuçlar yaratmamışta. Başlangıçta gündeme gelen Rusya'nm G8'den çıkartılması, BM'de baskı altına alınması, 2014 Soçi Kış Olimpiyatlarının boykot edilmesi, NATO'nun Rusya ile ihşküeri- nin askıya alınması ve Rusya'nm DTÖ üyeliğinin belirsiz bir tarihe atılması benzeri yaptırım çağrılan, Rusya üzerinde herhangi bir sonuç yaratmayacağı anlaşıldığından yürürlüğe sokulamamışta. Aynca Ukrayna ve Gürcistan'm NATO üyehği sürecinin yeni bir takım adımlarla hızlandırılması gibi konular gündeme geldiyse de, sonuçta NATO-Gürcistan Komitesi'nin kurulması dışmda somut bir adım atılmamışta. Özellikle Almanya, Fransa ve hatta İngütere gibi AB üyesi ülkelerin bir kısmının Rusya'ya yaptırımlar konusu­ nu daha farkb ve "soğukkanlı" biçimde ele alma eğiliminde olduk­ ları görülmektedir. NATO içinde ise Rusya'ya yönelik somut yap­ tırımları da içeren bir takım politikaların belirlenmesi konusunda uzlaşma zemini sağlanamamışta. Yukarıda adı geçen AB üyelerine Türkiye gibi ülkelerin eklemesiyle, Rusya'ya karşı üzerinde daha iyi düşünülmüş, yapıcı ve akılcı bir yaklaşımın gebştirilmesi fikri benimsenmiştir.

İki tarafı karşı karşıya getiren durumun çözümlenerek süreci normalleştirme girişimleri İsviçre'nin arabuluculuğunda yürütülen Cenevre görüşmelerine odaklanmışta. Cenevre görüşmeleri, Abhaz ve Osetler de dâhil olmak üzere anlaşmazhga taraf olan tüm unsurları bir araya getirmesi nedeniyle anlamhdır. AB, ABD, BM ve AGİT temsüdlerinin de yer aldığı görüşmelerde 2011 sonu­ na kadar 17 tur oturum yapıldıysa da, henüz istenilen düzeyde so­ nuç elde edilememiştir. Görüşmelerde Rusya, güç kullanımını ya­ saklayan ve tarafları bağlayacak bir banş anlaşması için Gürcistan ile Abhazya ve Güney Osetya'yı taraflar olarak görüşme ve anlaş­ maya zorlarken, Gürcistan konuyu işgalci güç olarak nitelediği Rusya ile müzakere etme eğilimindedir.73 Görüşmelerde elde edi­ len en somut sonuç Şubat 2009'da kurulan Hadiselerin Önlenmesi ve Mukabele Mekanizması'dır (incident Prevention and Response Mechanism-IPRM). Bu yapı tarafların sum bölgesinde yaşanan olumsuzlukları ele aldıkları bir mekanizmadır. Bu yapı aracıkğıyla AB dâhil olmak üzere ilgili tarafların katılımıyla sınır boyunca in­ celeme ve değerlendirmeler yapılmakladır.74

Uluslararası toplumun en somut ve sonuç yaratan girişimi, Gürcistan'm yaralarının sarılarak ülkenin bir an önce ayağa kalk­ masını sağlayacak mab desteğin sağlanmasıyla sonuçlanan bağışçı­ lar konferansıdır. Ekim 2008'de Brüksel'de yapılan uluslararası ba­ ğışçılar konferansında Gürcistan'a 4.5 milyar dolarlık hibe ve dü­ şük faizli krediler paketinden oluşan yardım toplandı. Bu yardı­ mın yam sıra ABD'nin sağladığı 250 milyon dolarlık doğrudan bütçe desteği, Gürcistan'm savaşm ve ekonomik krizin etkilerini atlatmasını sağlamıştır. Paranın bir kısmı altyapının yeniden inşa­ sına ve evlerini terk etmek zorunda kalanların yaşamlarım sürdü­ rebilecekleri yaşam alanlarının kurulmasına harcandı. Geri kalan miktar, savaştan çıkan ve uluslararası ekonomik/mali krizle karşı karşıya kalan Gürcistan ekonomisinin çökmesinin önüne geçti.75

73 Saakaşvili bu sıkıntıyı aşmak amacıyla Kasım 2010'da Avrupa Parla­ mentosunda yaptığı değerlendirmede Gürcistan'm egemenlik ve top­ rak bütünlüğünü tesis etmek amacıyla sadece barışçıl yollara başvura­ cağını ve bir daha güç kullanmayacağını açıkladı. Takiben de Cenevre sürecine katılan unsurların tamamına ve uluslararası örgütlere bu ta­ ahhüdü yazılı olarak içeren bir mektup iletti. Cevaben, Rusya'nın teş­ vikiyle Abhazya ve Güney Osetya'nm da benzer içerikte bir mektubu taraflara ilettikleri ve Cenevre sürecinin eş başkanlarım garantör ola­ rak niteledikleri görülmektedir. Gürcistan'm beklentisi bölgede güven­ lik ve düzenin Batılı unsurların yer aldığı ortak bir mekanizmanın ku­ rularak sağlanmasıdır. 74 International Crisis Group, Georgia-Russia: Learn to Live like Neighbours, Europe Briefing, No 65, 8 Ağustos 2011, s. 4. 75 De Waal, Georgia's Choices, s. 7-8. Bağmışız Gürcistan'ın 20. Yılı 99

Ülkenin karşı karşıya bulunduğu yüksek enflasyon ve işsiz­ lik/yoksulluk sorunu, dış ticaret açığı ve artan miktardaki borç­ lanma ise ülke ekonomisinin geleceği açısından kuşkulanır doğ- masma neden olmaktadır.76 Papava'nm değerlendirmesiyle, “gö­ rünüşte neo-liberal içerikte neo-Bolşevik" yapıya sahip olan eko­ nomik ve ticari sistemin paralel vergilendirme, sıkı kontrol ve bas­ kılarla bir tür “vergi terörizmi" yarattığı görülmekte ve bu durum Gürcistan'ın çok önemsediği şeffaf, Singapur modeline yakm bir ekonomik ve ticari yapı kurulması projesi üzerinde şüphelerin doğmasına neden olmaktadır.77

Gürcistan, savaş sonrası dönemde ekonomik gelişmelerin de etkisiyle askeri harcamalarmda kesintiye gitmiş, savunma bütçesi 2008-2010 döneminde yüzde 50 oraıunda azaltılmıştır.78 Her ne kadar Rusya, Gürcistan'ın başta Ukrayna olmak üzere çeşitli ülke­ lerle imzalanan silah almı anlaşmaları neticesinde 2008'e oranla daha güçlü olduğunu savunsa da, Gürcü yönetimi daha ilmili bir tavır sergilemektedir.79

İç politika açısından Mikhael Saakaşvili'ıün yaşanan siyasi- toplumsal sarsıntıyı beklenilenin aksine çabuk denilebüecek bir sü­ rede atlattığı görülmektedir. Yaşananlar neticesinde Saakaşvili'ıün istifa ederek ya da zorla istifa ettirilerek bir kenara çekileceği yö­ nünde yapılan değerlendirmelere rağmen Saakaşvili, süreçten bir tür siyasi “yeniden diriliş'le çıkarak “kötü Ruslann karşısmda du­ ran Batı yanlısı kahraman"a dönüşmüştür.80 2009 baharından itiba­ ren, olayların sıcaklığmı yitirerek yatışmasmı izleyen dönemde, özellikle başkent Tiflis'te Saakaşvili karşıtı gösteriler düzenlense de Saakaşvili bu dönemi rahatlıkla atlatmayı bildi. Bunda Saakaşvili'ıün kişisel siyasi becerisi, ülkede medyayı kontrol altm-

76 Ibid., s. 10-19. 77 Ayrıntılar ve değerlendirmeler için bkz. Transparency International Georgia, "The Georgiaıı Taxation System-An Overview", Mayıs 2010. Ayrıca http://www.papava.info. 7S International Crisis Group, Georgia: Secııring a Stable Fııtııre, Europe Briefing No 58,13 Aralık 2010, s. 4. o 79 International Crisis Group, Georgia-Rnssia, s. 4-5. so International Crisis Group, Georgia: Secııring a Stable Fııtııre, s. 3. da tutması, muhalefetin etkisizliği ve topluma alternatif önereme- mesi ile ekonomik gelişmelerin etkili olduğu iddia edilebilir.81

Saakaşvili savaş sonrası dönemde de önceki döneme benzer bir yönetim tarzı sergilemiştir. Merkezi iktidarın güçlendirilmesi yaklaşımı çerçevesinde dar kadrocu yönetim ve karar alma anlayı­ şı devam etmiş, bakanlar da dâhil olmak üzere üst düzey yönetici­ ler arasında görev değişikliklerine sıklıkla başvurulmuştur. Saakaşvih parlamentoda sahip olduğu çoğunluk sayesinde savaş öncesi dönemde sahip olduğu popülariteyi korumayı başarmıştır. Savaş sonrası dönemde Gürcistan iç politikasında meydana gelen en önemb gebşme Haziran 2009'da başlayan ve kısa sayılabilecek sürede neticelendirilen kapsamlı anayasa değişikhğidir. Güçlü yü­ rütme erkine dayab siyasal rejimin ülkenin karşı karşıya bulundu­ ğu siyasi ve ekonomik sorunlardan kurtulmasında tek yol olduğu görüşünden hareketle girişüen değişiktik, ülkeyi 2013 sonrasmda yürürlüğe girecek yeni bir düzene taşıdı. Anayasa'da değişiklik yapmak amacıyla kurulan Devlet Anayasa Komisyonunda parla­ mentoda temsil edilen 6 siyasal parti ve 9 sivü toplum örgütünden temsilcilerinin yam sıra, çeşitti akademisyenler ve kamu görevlileri yer aldı. Çahşmalarını 19 Temmuz 2010'da tamamlayan Komisyon, önerisini Gürcistan Parlamento'suna sundu ve Parlamento'da bu taslağı 15 Ekim'de onaylayarak yürürlüğe soktu.

Büyük bir çoğunluğu 2013 Başkanlık seçimlerinden sonra yü­ rürlüğe girecek olan değişiklikler, parlamentonun etkinliğinin sı- nırh olduğu parlamenter/yan-başkanhk sistemini öngörmektedir. Yeni sistemde yürütme güçlü olmaya devam ederken, bazı yetkile­ rin ve sonuçta gerçek iktidarın başkandan başbakana geçtiği bir düzen kurulmaktadır. Yetki ve sorumlulukları azaltılan Başkan, yasama ve yürütme arasmda bir tür arabulucu olarak tanımlan­ mıştır. Başbakanın yetkileri ve etkinliği artırılmış, iç ve dış politi­ kanın şekillendirilmesinde belirleyici unsur haline getirilmiştir. Başkan devletin başı ve başkomutan olarak konumunu korumakla birlikte yasaları onaylamak, devlet bütçesini hazırlamak ya da si­ yasi parti üyesi olmak gibi çeşitti imtiyazlarım kaybetmektedir.82

81 De Waal, Georgia's Choices, s. 7-9. 82 Ayrıntılar için bkz. International Crisis Group, Georgia: Securing a Stable Future, s. 4-6. Anayasa değişikliği sürecinin devam ettiği sırada, Saakaşvili'nin Ağustos 2008'in yarattığı siyasi ortamdan daha güç­ lü biçimde çıkışma işaret eden ilk gelişme, Mayıs 2010'da yapılan yerel seçimlerdir. Saakaşvili'nin partisi yerel seçimlerde ezici bir başarıyla çıkarak ülke genelinde oylarm % 65'inden fazlasını aldı. Tiflis belediye başkanhğı da dâhil olmak üzere 69 belediye konse­ yinin tamammda da çoğunluğu elde etti.83 Bu durum ülkede bir tür "iyi huylu tek-parti" (berıign one-party state) sistemine geçildiği tartışmalarım başlatü.84 Saakaşvüi'nin partisinin ülkede parlamen­ to çoğunluğunun yam sıra yerel yönetimlerde de hâkimiyeti sağ­ laması ve diğer yerel yöneticüerin tamamının da parti tarafından atanması Gürcistan'da demokrasinin şekh ve geleceği konusunda tartışmalara neden olmaktadır.

Gürcistan'm Saakaşvüi'nin gündeme getirdiği Singapur mo­ delinden etküenen İsviçre olma hedefi, doğal Avrupah olduğu söy­ lemiyle öne çıkan AB-NATO üyehği vizyonu ve kadim Gürcü me­ deniyeti tartışmaları arasmda bir siyasal çizgi tutturmaya çahştığı görülmektedir.85 Kaü bir düzen ve demokrasi arasmda gidip gelen siyasi-ekonomik yaklaşımlar, ülkenin geleceğini şekillendiren ana eksen olacak gibi görünmektedir. Şevardnadze dönemini hatırla­ tan biçimde siyasi seçkinlerin baskm düzen kurma girişimleri artan yolsuzlukla birleşerek bir tür ohgarşik sistem üretmektedir. Ülkede üretim ve ticaretle meşgul olan büyük şirketlerin sahiplerinin bi­ linmemesi, yapüan araştırmaların ülkeye hâkim olan ve Saakaşvüi'ye yakm duran isimleri işaret etmesi çekincelere neden olmakta dır. Dış pohtika açısından Gürcistan ve Saakaşvüi, AB ve ABD'yi önceleyen yaklaşımı terk etmemiş olsalar da, her ikisinin de 2004­ 2008 döneminde gördükleri uluslararası ilgiyi kaybettikleri söyle­

83 International Crisis Group, Georgia: Securing a Stable Future, s. 1. 84 Toplumun Saakaşvili'ye güvenini ölçen ve 2010'da yapılan bir ankete göre toplumun yüzde 56'sı Saakaşvili'yi en güvenilir siyasi figür ola­ rak nitelemiştir. Bu 2009'da yüzde 48 seviyesindeydi. De Waal, Georgia's Choices, s. 8, 21. 85 Kadim Gürcü medeniyeti ya da Gürcistan anlayışının ardındaki en güçlü yapı Gürcü Ortodoks Kilisesi ve 1977'den beri kiliseyi yöneten Patrik İlia Il'dir. Diğer yaklaşımlar ve Saakaşvili'nin söyleminin kap­ samlı bir değerlendirmesi için bkz. De Waal, Georgia's Choices, s. 27-30. nebilir. AB ve NATO üyelikleri konulan, en azından kısa ve orta va­ dede gündemden çıkmıştır. NATO ile ilişkiler yıllık ulusal programlar çevresinde devam ettirilmeye, üyelik de "kademeli" bir süreç olarak görülmeye başlanmıştır. Obama yönetiminin Rusya ve Gürcistan'a bakışında Bush yönetimiyle kıyaslandığında büyük bir ilgisizlik gö­ rülmektedir. Dışişleri Bakam Hillary Clinton Temmuz 2010'da gerçek­ leştirdiği Tiflis ziyareti sırasında, her ne kadar Rusya'yı Gürcistan'm toprak bütünlüğüne saygılı olmaya ve "işgali" bitirmeye davet ede­ rek, ABD'nin Rusya'nm Abhazya ve Güney Osetya'da askeri üs inşa­ sından duyduğu rahatsızlığı dile getirmişse de, somut adımlar atma­ ya yanaşmamıştır.86 Yaşanan olaylar ve bu ügisizlik Gürcistan'm yü­ zünü bir derece daha AB'ye dönmesine yol açmıştır.

AB'nin ise Gürcistan'la önceki dönemden daha görünür ama ekonomik ve ticari ilişkileri önceleyen bir ilişki biçimi geliştirdiği görülmektedir.87 Üyelik perspektifim dışlayan bu yaklaşımın çer­ çevesini yeni geliştirilen Doğu Ortaklığı (Eastern Partnership) prog­ ramı oluşturmaktadır.88 Bu yeni programın Gürcistan açısmdan yarattığı ilk somut sonuç 1 Mart 2011'de imzalanan Gürcistan va­ tandaşlarının kolay ve ucuz Şengen vizesi almasına imkân veren anlaşmadır. Gürcistan-AB ilişkileri ve bu ilişkilerin geleceği adına

86 Armed Conflict Database: Georgia (Abkhazia)-Military & Security Develop- ments, The International Institute for Strategic Studies, Nisan-Mayıs 2011. 87 AB'nin başlangıçta Gürcistan-Rusya savaşının sona erdirilerek ateşkes anlaşması imzalanması ve sonrasında da bir AB Gözlem Görevi (The EU Monitoring Mission-EUMM) oluşturulması için aktif bir yaklaşım sergilediği görülmektedir. Ekim 2008'de başlayan misyonda, 26 üye ülkeden yaklaşık 200 gözlemci çatışma bölgelerinde gözlem, analiz ve raporlama faaliyeti yürütmektedir. Ayrıntılı değerlendirme için bkz. International Crisis Group, Georgia-Russia. 88 AB'nin bu yeni projesi AB ile Belarus, Ukrayna, Moldova, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ı kapsayan, AB ile 6 doğu komşusu arasında genişlemeyi dışlayan biçimde ortak bir anlayış ve yapılanma kurulma­ sını amaçlayan, devletlerden çok toplumları hedefleyen bir girişimdir. AB bu proje çerçevesinde 2010-2013 dönemi için yaklaşık 600 milyon avroluk bir bütçe ayırmıştır. Doğu Ortaklığı için bkz, Cornelius Och- mann, EU Eastern Prtnership: Fine, but ıvhat about Russia?, Spotlight Europe, 2009/06, Bertelsmann Stiftung, Mayıs 2009; Cortnie Shupe, The Eastern Partnership and the New European Security Architecture: A New Ostpolitik?, VVorking Paper, Bertelsmann Stiftung. üzerinde durulması gereken bir diğer girişim Kapsamlı Serbest Ti­ caret Bölgesi (Deep and Comprehensive Free Trade Area) kurulması projesidir. Proje, Gürcistan ekonomik ve ticari sisteminde kurum­ sal ve yasal düzenlemelerin yapılarak AB pazarının Gürcistan'a açılmasını hedeflemektedir.89 Sonuçta AB'nin ulaşmaya çalıştığı hedef, Gürcistan'la Türkiye ile kurulan Gümrük Birliğine benzer bir ilişkinin oluşturulmasıdır. Sürece bakıldığında Gürcistan'm AB ile ilişkileri geliştirmeyi önceleyen ve üyelik için yol haritası almayı hedefleyen bir yaklaşım sergilemeye başladığı belirtilebilir. AB'nin ise Mart 2011'de, 2003'te kurulan Güney Kafkasya Özel Temsilcili­ ğini lağvederek Gürcistan'ı da içeren doğu ortaklarıyla farklı dü­ zeyde ikili ilişkileri hedeflediği anlaşılmaktadır.

Gelişmeler, Gürcistan'm sınır komşusu ve startejik ortağı Tür­ kiye ile ilişkilerim de etkilemiştir. Gürcistan'm altyapısında mey­ dana gelen yıkım, Türkiye'nin Kafkaslar üzerinden Orta Asya ve Rusya'ya yaptığı ticaretin durmasma yol açtı. BTC petrol boru hattı kısa bir süre de olsa devreden çıkarken, BTE doğal gaz boru hat­ tından doğal gaz akışı güvenlik nedeniyle durdu. Rusya ile işbirli­ ği, Gürcistan'm toprak bütünlüğü, Abhazya'ya nasıl yaklaşılacağı, Azerbaycan ile ilişkiler ve Dağlık Karabağ meselesinin izleyebile­ ceği seyir ile Türkiye-Ermenistan ilişkileri, bu çerçevede yemden ele alınması gereken başlıklar olarak gündeme taşınmıştır. Rusya ile Gürcistan arasındaki ilişkilerin çökmesi ve sonrasında ortaya çıkan uzlaşmaz zemin, Türkiye'nin Karadeniz merkezli politikala­ rı, Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR) ve Karadeniz Uyumu gibi bölgesel güvenlik girişimleri ile BTC/BTE boru hatları ve BTK demiryolu hattı gibi ekonomik ve siyasi proje­ ler için olumsuz sonuçlar doğurdu. Türkiye'nin savaşm yarattığı belirsizlik ve karmaşa ortamındaki ilk tepkisi, savaşm hızla sona erdirilmesi ve soruna bölgesel düzeyde çözüm bulunması adına gündeme gelen Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu'dur (KİİP).90 Gürcistan KİİP'i, en azından başlangıçta, Gürcistan'ı Rus­ ya'nın saldırgan tavrından koruyacak, özellikle AB üyeliğine taşıya­

89 Değerlendirme için bkz. De Waal, Georgia's Choices, s. 31-38. 90 Eleni Fotiou, Caucasus Stability and Cooperation Platform: VVhat is at Stake for Regional Cooperation, Atina, ICBSS Policy Brief, No 16, 2009. Burcu Gültekin-Punsmann, The Caucasus Stability and Cooperation Platform: An Attempt to Poster Regional Accountability, Atina, ICBSS Policy Brief, No. 13, 2009. cak süreci destekleyecek bir yapılanma olarak görme eğiliminde oldu. Bu beklentinin karşılanmasının mümkün görülmemesi ve yapılan­ manın özellikle AB'yi dışlaması ihtimali, Gürcistan'ı KİİP'e yabancı­ laştırdı. Sonuçta KİİP, Kafkaslardaki hiçbir unsurun reddetmediği ama kurumsaUaşmanm bölgenin sorunlarının çözümüne endekslen- diği, bölgesel rekabetin iş birliği ve istikrarın önündeki en büyük en­ gel olduğunun ispat edildiği bir öneri olarak masada kaldı. Türkiye-Gürcistan ilişkileri, Ağustos 2008 savaşı sonrasında, savaş öncesi dönemde belirlenen çerçeveye uygun biçimde geliş­ meye devam etmiştir. Gürcistan'ın, Rusya üe sınırlarının kapan­ ması soması daha da önem kazanan Türkiye bağlantısı öne çıktı. Sarp sınır kapısı modernize edüerek sınır geçişlerinde tek kontroHe geçişe imkân veren bir düzenlemeye gidümesi yoluyla Gürcistan rahatlatüdı.91 Müteakiben 2011 baharmda sınırın Gürcistan tarafı­ nın da Türkiye taralından yemlenmesiyle birlikte, iki ülke arasmda kimlik kartlarıyla pasaportsuz biçimde geçişlere imkân veren dü­ zen kuruldu.92 Bu, Türkiye'nin Gürcistan smınrnn fiilî olarak kal­ dırılması anlamına gelmektedir.

Türkiye Abhazya sorununun çözümünde de Abhazya'yı dış­ lamadan Gürcistan'm toprak bütünlüğünü savunan yeni bir bakış açısıyla soruna yaklaştı.93 Türkiye'nin değişen yaklaşımında böl­ gede oluşan yeni dengeler ve ticari ilişküerde yaşanan değişimin etkisi söz konusudur. Savaş sonrası dönemde karşüaşüan ve ikili ilişküeri etküeyen en büyük sorun Gürcistan'm Türk ticari gemile­ rine Abhazya'ya mal taşıdıkları iddiasıyla el koymasıdır.94 İki ülke arasmda yaşanan ticari ve diplomatik gerginlik Dışişleri Bakam

91 "Sarp'tan On Dakikada Geçilecek", Zaman, 6 Mart 2009; "Erdoğan ve Saakaşvili Sarp Sınır Kapısı'mn Açılışını Yaptı", Zaman, 5 Mart 2009. 92 "Sınır Kapılarından 'göster kimliği, geç' Dönemi Başladı", Zaman, 31 Mayıs 2011. 93 Dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ünal Çeviköz'ün Abhazya ziyaretiyle, Abhazya'ya ilk defa üst düzeyde bir ziyarette bu­ lunuldu. "Türkiye, Abhazya İçin de Devrede", Zaman, 8 Eylül 2009. 94 Sorun, Gürcistan'ın Ağustos 2009'da Karadeniz açıklarında iki gemiye, Abhazya'ya mal taşıdıkları iddiasıyla mürettebatıyla birlikte el koyma­ sı ve personelini tutuklamasıyla gündeme gelmiştir. Gürcistan'ın Abhazya'ya yönelik ambargonun başlamasından 2009'a kadar yüz Türk gemisine el koyduğu ve bunları iade etmek yerine parçaladığı veya satışa çıkardığı belirtilmektedir. Bağmışız Gürcistan'ın 20. Yılı 105

Ahmet Davutoğlu'nun bizzat Tiflis'e giderek girişilirde bulunma­ sıyla çözülebilmiştir. Taraflar, benzer sorunlarm yaşanmaması için bir mekanizma oluşturulmasma yönelik bir çalışma grubu oluş­ turmuşlardır. Türkiye-Gürcistan ilişkilerinde ikili ilişkileri etkile­ yen gündem başlıklarmdan bir diğeri de Ahıska Türklerimn Gür­ cistan'a dönüşleri meselesidir.95

Sovyetler BirHgi'mn çöküşü sonrasmda yemden gündeme ge­ len ana vatana dönüş konusunda, Gürcistan'm takmdıgı olumsuz tavır nedeniyle, Gürcistan'm Avrupa Konseyi'ne (AK) üye olduğu 1999'a kadar somut bir adım alı la ma iniştir. Bu dönemde, Gürcis­ tan, Ahıska Türklerini Gürcü olduklarmı kabule zorlayan bir yak­ laşım içerismde olmuştur. Bu olumsuz ortamda ve Sovyetlerm çö­ küşü sonrasmda kırk bm civarmda Ahıska Türkü Türkiye'ye yer­ leşmiştir. Gürcistan'm Avrupa Konseyi üyebgmin ardından, Tür- kiye'ıün de girişimleriyle Ahıska Türklerinin ana vatanlarma dö- nebilmeleri konusunda somut adımlanır atılmaya başlandığı gö­ rülmektedir. Gürcistan'm AK üyebgi şartlı bir üyeliktir ve Ahıskalarm dönüşünün sağlanması da şartlardan biri sayılmıştır. Bu çerçevede, Ahıskalarm ana vatanlarma dönüşüne yönelik süre­ cin 2001'de başlaması ve 2011'de sonuçlandırılması şart koşulmuş­ tur. Beklenti, kapsamlı bir geri dönüş yasasının hazırlanarak uygu­ lamaya geçirilmesiydi. Bu süreçte, 2004'teki iktidar degişikhgi sıra-

95 Ahıska Türkleri, yaşamlarını sürdürdükleri Gürcistan'ın güneyinde yer alan Ahılkelek, Aspinza, Adıgen ve Bogdanovka gibi şehirleri kapsa­ yan Ahıska bölgesindeki köylerinden, Stalin'in emriyle toplu olarak 1944'te başta Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan olmak üzere Orta Asya'ya sürülmüşlerdir. Sovyet döneminde ana vatanlarma dönmele­ rine izin verilmeyen Ahıska Türkleri, 1989'da Özbekistan'da yaşanan sıkıntılar nedeniyle ikinci bir göçe mecbur bırakılarak başta Krasnodar bölgesi olmak üzere, Rusya Federasyonu'nun çeşitli bölgelerine ve Azerbaycan'a yerleşmek zorunda kalmışlardır. Ahıska Türklerinin ikamet izni alamamak dâhil olmak üzere, önemli ayrımcılıklarla ve in­ san hakları ihlalleriyle karşı karşıya kalmaları, Türkiye'nin Türk dilli halklara yönelik geliştirmeye çalıştığı politikalarında Ahıskalarm önce­ likli bir yer edinmesine neden olmuştur. Bkz. Ayşegül Aydmgün, "Ahıska (Meskhetiaır) Turks: Source of Conflict in the Caucasus", Tlıe International Journal of Hıunaıı Riglıts, Cilt.6, No 2, 2002, s. 49-64; "Ahıska Türklerinin Gürcistan'a Dönüş Sürecinde Son Durum", Strate­ jik Analiz, Cilt.7, No 77, 2006, s. 53-58. smda birtakım aksamalar söz konusu olsa da, Gürcistan'm eski döneme kıyasla daha olumlu bir yaklaşım içerisinde bulunduğu görülmektedir. Bu konuda çalışma yürütecek olan Devlet Komis­ yonu, Gürcistan Mültecüer ve İskân Bakanlığı bünyesinde 1999'da kurulmuştur. Geri dönüşle ilgi yasa ise 1 Ocak 2008'de yürürlüğe girmek üzere Temmuz 2007'de kabul edilmiştir. 2008'de başlayan başvuru ve değerlendirme süreci, Gürcistan'm karşı karşıya kaldı­ ğı istikrarsızlıklar ve Gürcistan-Rusya Savaşı nedeniyle kesintiye uğrasa da, ilgili Komisyon yaptığı incelemeleri Ağustos 2011 itiba­ rıyla sonuçlandırmış ve Gürcistan başvurulan uygun bulunan Ahıska Türklerine, "vatana geri dönüş statüsü" tanımaya başla­ m ışta.96

2008 sonrası dönem Gürcistan-Rusya ilişkilerine bakıldığında Rusya'nın Gürcistan'a yönelik olarak sessiz ve ügisiz bir yaklaşım sergüediği ve Gürcistan'ı Saakaşvili iktidarını kaybedene kadar uzaktan takip etmeye devam edeceği izlenimi uyanmaktadır. Rus­ ya, Zurab Nogaydeli ve Nino Burjanadze gibi önemli muhalif isim­ ler de dâhil olmak üzere muhalefetle bağlar kurarak yeni ve Rusya karşıtı olmayan bir yönetimin Gürcistan'da iktidara gelmesi için dolaylı biçimde çalışmaktadır. Fakat Gürcistan kamuoyunun gene­ line hâkim olan Rusya karşıtı havanm buna elvermediği ve her şe­ ye rağmen Saakaşvüi'nin gücünü artırdığı belirtüebilir.97

İki ülke arasındaki diplomatik ihşküer savaş sonrasında İsviç­ re'nin arabuluculuğunda ve sınırlı bir çerçevede yürütülmektedir. Cenevre süreci/ görüşmeleri olarak da adlandmlan müzakerelerde Rusya'nın DTÖ üyeliği, Rusya'nm Gürcistan'a yönelik olarak uy­ gulamakta olduğu ticari ambargo, ulaştırma ve yatırımların yam sıra Abhazya ve Güney Osetya'nın durumu/geleceği gibi konular ele alınmaktadır. İki ülke arasındaki mevcut ekonomik ve ticari ihşküerin, ikili ilişkilerin sorunlu alanlarına olumlu yönde katkı

96 Bu çerçevede, 30 bin kişiyi ilgilendiren 6 bin civarında başvuru yapıl­ dığı belirtilmektedir. Komisyonun, ilk aşamada, 75 kişiye geri dönüş statüsü verdiği açıklanmıştır. Tüm başvuruların 2011 sonuna dek so­ nuçlandırılması gerekiyorsa da Ahıska Türklerinin toplam sayısının 500-600 bin civarında olduğu dikkate alındığında, bu konunun gün­ demdeki yerini önümüzdeki dönemlerde de devam ettireceği belirtile­ bilir. 97 International Crisis Group, Georgia: Securing a Stable Future, s. 6. sağlaması beklenmektedir. Gürcistan'm Rusya'nm DTÖ üyeliğine yönelik engellemeyi kaldırması durumunda Rusya'nm da Gürcis­ tan'm başta şarap ve maden suyu olmak üzere geleneksel ihraç ka­ lemlerine koyduğu ambargoyu kaldırması amacıyla müzakereler yapılmakta dır.

İki ülke arasındaki siyasi meseleler ise daha karmaşık durum­ dadır. Gürcistan Rusya'yı ülkenin egemenlik, güvenlik ve toprak bütünlüğünü tehdit eden işgalci güç olarak nitelemektedir. Abhazya ve Güney Osetya'yı bağımsız birer devlet olarak tamyan Rusya ise bu yapılarla siyasi, ekonomik, ticari ve hepsinden önem­ lisi askeri işbirliği tesis etmektedir. Rusya'nm Abhazya ve Güney Osetya'da 7-9.000 arasmda askerinin bulunduğu tahmin edilmek­ tedir.98 Rusya'nm özellikle Abhazya üe imzaladığı askeri üsler ku­ rulması anlaşmaları ise Rusya-Gürcistan ilişküermin yemden tesis edilmesi konusuna bakışta taraflar arasmda üstesinden gelinmesi çok da kolay olmayan bir fark lılık yaratmıştır.99 Rusya, Abhazya ve Güney Osetya üe Ocak ve Haziran 2011'de yaptığı ortak tatbikat­ larla sırur koruma ve güvenliği eğitimleri yaparak bu bölgeleri Gürcistan'a tamamen kapatmaktadır. Tarafları karşı karşıya geti­ ren ve Cenevre görüşmelerini tıkayan bir diğer konu da evlerini terk etmek durumunda kalan nüfusun durumu ve geri dönüşüdür.

Bu gelişmeler karşısmda Gürcistan'm Rusya'nm yumuşak karm olarak değerlendirdiği Kuzey Kafkasya cumhuriyetleriyle yeni ilişkiler kurmaya ve Rusya'nm bu bölgedeki zafiyetlerinden faydalanmaya çalıştığı görülmektedir. Gürcistan, yeni Kuzey Kaf­

98 International Crisis Group, Georgia-Rııssia, s. 3-4. 99 Rusya ve Abhazya 2010'da 49 yıllık süreyle faaliyette bulunmak üzere ortak bir üs inşası konusunda anlaştılar. Bu anlaşmanın 2074'e kadar uzatılması söz konusudur. Taraflar ayrıca Gudauta'da bulunan ve Sovyet döneminde kurulan Kafkasya'nın en büyük hava üssü olan Bombara'nm da yenilenmesi konusunda anlaştılar. Bu üste de yaklaşık 3 bin kişilik gücün konuşlanması bekleniyor. Ayrıca Rusya'nın Nala- mus da bir hava savunma tesisi ve Oçamçira limanında yeni tesisler inşa etmesi de söz konusudur. Rusya'nm Abhazya'da kurduğu düzene benzer bir yapılanmayı Güney Osetya'da da kurduğu görülmektedir. Güney Osetya yönetimiyle Nisan 2010'da yapılan anlaşma ila Rus­ ya'nın Osetya'daki askeri varlığını 2059'a kadar uzatması karar bağ­ lanmıştır. Ibid. kasya politikasını Gürcü-Rus savaşının hemen sonrasında uygu­ lanmaya başladı. Yeni yaklaşımın ana söylemi/politik çerçevesi Birleşik Kafkasya'dır.100 2009 sonlarından itibaren somutlaşmaya başlayan yeni yaklaşım, Gürcistan parlamentosunun Şubat 2010'da Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerine yönebk yapüğı dostluk ve işbir- hği çağrısıyla uygulama aşamasma geçti. Bu politikanın ilk uygu­ laması Gürcistan'm Ekim 2010'da Rusya ile tek kara bağlantısı ko­ numundaki Lars sınır kapısmdan giriş yapacak Kuzey Kafkasya kökenli Rus vatandaşlarının vize alma zorunluluğunu kaldırması oldu. Atılan bu yeni adım, Gürcistan açısmdan Kafkasya'da Rusya tarafından yaratılan suni kuzey-güney ayrımını ortadan kaldırma­ ya yönelik, Kafkas halklarım birbirine bağlayacak ve bölgede tu­ rizmi gehştirecek bir adım olarak görülmektedir.101 Rus yetkililer ise Gürcistan'm adımım Kuzey Kafkasya'yı kullanarak Rusya'nm istikrarım tehdit etmeyi amaçlayan bir "siyasi hiciv" (political travesty) ya da "ucuz kandırmaca/hile" (cheap trick)" olarak nite­ lendirmektedir. Genel bir değerlendirme yapıldığında Gürcistan'm Rusya'ya karşı Rusya'nm Abhazya ve Güney Osetya'da başvurdu­ ğu yöntemle mücadele etmeye çahştığı belirtilebilir. Gürcistan'm bu yaklaşımı 2008 Savaşı sonrasında uygulamaya sokması, Gürcis­ tan'm "asıl" hedefinin sorgulanmasının ve uygulamanın beklenen ügiyi görmemesinin başbca nedenidir.102

Gürcistan'm yeni yaklaşımının bir diğer somut uygulaması ise Çerkeş meselesine gösterilen ilgidir. Rusya'nm 2014'te Soçi'de dü­ zenlenecek Kış Olimpiyatlarının başta diyaspora olmak üzere

100 Saakaşvili 2010'da BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, Kuzey Kafkasya halklarına yönelik olarak, "farklı devletlerin vatandaşları ola­ biliriz ve dağların iki tarafında yaşıyor olabiliriz. Fakat insani ve kültü­ rel düzlemde kuzey ve güney Kafkasya diye bir şey yoktur. Avrupa'ya ait olan tek bir Kafkasya vardır ve o da bir gün Gürcistan'm izlediği yolu takiben Avrupa'nın özgür milletler ailesine katılacaktır," şeklinde konuştu. Bkz. International Crisis Group, Georgia-Russia, s. 8-10. 101 Serbest vize uygulaması Dağıstan, Çeçenistan, înguşetya, Kuzey Osetya, Kaberdey-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adige cumhuriyetlerinde oturan nüfusu kapsamaktaydı. Bu bölgelerde yaşayanların diğer Rus­ ya vatandaşlarının ödemek zorunda oldukları 20 dolarlık vize ücretine tabi olmadan Gürcistan'a girebilmelerine izin verilmekteydi. Ibid. 102 Sonuçta, uygulamadan Kuzey Kafkasya'da yeterince ilgi uyandırma­ dığı gerekçesiyle Haziran 2011'de vazgeçildi. Çerkeş toplumunda yarattığı rahatsızlık Gürcistan açısından Rus­ ya'nm diğer bir hassasiyeti olarak değerlendirilmektedir. Konuyu ele alan toplantı ve konferanslarla başlayan süreç, 2014 Soçi Kış Olimpiyat Oyunlarının boykot edilmesi çağrısı ve Gürcistan Par­ lamentosunun 20 Mayıs 2011'de "Çerkeş Soykırunı"m tanıma ka­ rarı almasıyla sonuçlandı. Gürcistan bu kararla dünyada Çerkeş soykırımını tamyan ilk ülke oldu. Devam eden bu sürecin bir diğer aşaması ise 2012'de Karadeniz kıyısında yer alan ve Abhazya'ya yakın bir köyde Çerkeş Soykırımı Amtı dikilmesi kararıdır.

Sonuç

Gürcistan, bağımsızhğın üan edüdiği tarihten günümüze si­ yasal istikrarın bir türlü sağlanamadığı, toprak bütünlüğü ve ege- menhk sorunlarının çözülemediği sorunlu bir ülke görüntüsü ser- güemektedir. Gürcistan, bağımsızhğın kazanılması sonrasında gö­ reve gelen ülkenin ük seçilmiş devlet başkam Zviad Gamsakhurdiya döneminde aşın miüiyetçüiğin hâkim olduğu, yalnızlaşmış ve dağümak üzere olan başarısız bir devlet görüntüsü vermekteydi. Bu dönemde merkezi otoritenin kaybolması Gürcis­ tan'm suç çetelerine dönüşen paramihter grupların kontrolü altın­ da dağınık bir görüntü sergüemesine neden oldu. Abhazya ve Gü­ ney Osetya'da yaşayan etnik gruplara yönelik tahammülsüz tavnn ülkenin istikrarına olumlu katkı sağlamadığı da aşikârdır. Bu dö­ nem, takip eden yülarda yaşanacak olumsuz gehşmelerin tohum­ larının atüdığı başlangıç dönemi olarak hafızalarda yer edindi.

Karmaşa içinde iç savaşa sürüklenen Gürcistan'm sıkmtüı dö­ nemi atlatmasını sağlayarak ülkede en azmdan yönetüebüir bir devlet yapüanmasını kuran isim, eski Sovyetler Birbğinin son dı­ şişleri bakam olarak isim yapan Eduard Şevardnadze'dir. Şevardnadze, istikrarsızkğa neden olan grupların tamamım kont­ rol altına alarak ülkede merkezi otoriteyi tesis etmeyi ve istikrarh bir yapı kurmayı başardı. Şevardnadze, Abhazya ve Güney Osetya konularında en azmdan başlangıçta süahh güce başvursa da, son­ rasında bölgesel ve küresel denge ve gehşmelerin de etkisiyle, da­ ha dengeb bir düzenin kurulmasına ön ayak oldu. İçeride serbest basm ve aktÜ çakşan bir parlamento kurulabüdiyse de, Şevardnadze dönemi Gürcistan'da yolsuzluk ve rüşvetin hâkim olduğu bir bürokratik sistemin oluştuğu dönem oldu. Şevardnadze selefinden farklı olarak dış politikada Rusya ile dengeli ilişkiler kurmayı tercih etti ve Gürcistan'ı BDT üyeliğine taşıdı. Abhazya ve Güney Osetya konularının "dondurulmuş" birer mesele haline geldiği bu dönemde Şevardnadze Batıran ügisini çekmeyi de ba­ şardı. NATO ve AB üe kurulan ilişkiler, Gürcistan'm ABD'nin ra­ darına girmesi ve Türkiye üe yakınlaşma Şevardnadze'nin başan hanesine yazüabüecek konu başlıkları olarak dikkati çekmektedir. Şevardnadze, iktidarı bırakmak durumunda kaldığında, kendi ya­ randa çalışarak tecrübe kazanan yeni nesüe ciddi sorunları olsa da, en azmdan bir sistem ve ülke devredebilmişim

Şevardnadze'yi kanlı olmayan bir devrim yoluyla iktidardan uzaklaştıran hareketin lider ismi Saakaşvili, Baticı tavrı ve politika­ larıyla, Gürcistan'da büyük değişimi sağlaması beklenen yeni nes­ lin ilk temsücisidir. Saakaşvili'nin iktidar dönemine baküdığmda Gürcistan'da Kafkasya'daki diğer ülkelerle kıyaslanmayacak bo­ yutta etkin ve şeffaf bir devlet yapüanmasının kurulduğu görül­ mektedir. Saakaşvili ülkede demokratikleşme, yolsuzlukla müca­ dele ve reformlar konusunda eski Sovyet coğrafyasma model ola­ cak bir yapı kurmuş ama kısa sürede ortaya çıkan sorunlarla Gür­ cistan zorlu bir sürece girmek durumunda kalmıştır. Saakaşvüi, eski dönemi büen nesülerin neredeyse tamamını iktidardan uzak­ laştırmış, güçlü ve otoriter yeni bir siyasal sınıf yaratmıştır. Bu sını­ fın yeterince tecrübeye sahip olmaması ve Saakaşvüi'nin dar kad­ rocu yaklaşımı ülkeyi Ağustos 2008'e taşımıştır. Nitekim Gürcis- tan-Rusya savaşı patladığında en yetkili makamda oturan Saakaşvüi'nin 40, dönemin başbakanının 36, mabye bakanının 33, dışişleri bakanının 31 ve savunma bakanının 29 yaşmda olması ciddi eleştirilere neden olmuştur. Bu tavrından vazgeçmeyen Saakaşvüi'nin kabinede yaptığı sık ve nedensiz değişiklikler de ül­ kede merkezi yapmm etkin biçimde kurulamamasmm ve istikrarın sağlanamamasının bir diğer nedenidir. Saakaşvili iktidarı boyunca 5 başbakan, 7 savunma bakam, 6 dışişleri bakam ve 6 maliye baka­ ra görevlendirerek bu eleştirilere zemin hazırlamıştır.103 Diğer yandan ülkede alternatif bir ismin çıkmaması, etkin muhalefetin oluşamaması Saakaşvüi'nin gündemde ve iktidarda kalmasının nedenidir. Muhalefet bu çerçevede sadece Saakaşvili'yi takip eden ve yaptıklarını eleştirmekten öteye gidemeyen bir halde kalmıştır.

1CB De Waal, Georgia's Choices, s. 7. Gürcistan'm en büyük sorunu Saakaşvili'nin karşısma 2003- 2004'teki gibi etkili ve güçlü bir yeni Saakaşvüi'nin çıkmamış ol­ masıdır. Gürcistan'm kısa vadeli geleceği 2012'de yapüacak parla­ mento seçimleriyle nasü bir parlamento oluşacağı ve 2013'te yapı­ lacak başkanlık seçimlerinin nasü seyredeceği ile bağlıdır. Seçim­ lerden sonra yürürlüğe girecek anayasa değişikliklerinin nasü bir düzen oluşturacağı, Saakaşvüi'nin siyasi tavrı ve geleceği, Gürcis­ tan'm ana gündemini belirleyecektir. Saakaşvüi'nin Rusya'dakine benzer bir "Putin-Medvedev" senaryosunu mu tercih edeceği yok­ sa farklı ve demokratik bir yol mu izleyeceği henüz belirsizliğini korumaktadır.

SOVYET SONRASI DÖNEMDE KUZEY KAFKASYA

Zeynel Abidin BESLENEY*

Kuzey Kafkasya, Sovyetler Birliği'nin (SSCB) dağılma sürecini hem içinde bulunduğu Rusya Federasyonu'nun (RF) diğer birimle­ rinden hem de komşu bölge Güney Kafkasya'nın bağımsızlıklarını yeni kazanan ülkelerinden farkh bir şeküde yaşadı. Sovyet dönemi boyunca idari olarak özerk bölge ve cumhuriyetler halinde yapı­ lanmış olan bu çok dilh, dinli ve etnik bölge, RF'nin bağımsız bir ül­ ke haline gelmesiyle siyasi, idari ve toplumsal dönüşüme girdi. Hala da sürdüğü söylenebüecek olan bu dönüşümün Boris Yeltsin'in ikti­ darda bulunduğu dönemdeki (1991-1999) yönünü belirleyen en önemb olaylar 1990-1996 arasmda yaşanan Gürcü-Güney Oset, Gür­ cü-Abhaz, Kuzey Oset-İnguş çatışmaları üe birinci Rus-Çeçen Savaşı oldu. Vladimir Putin'in başbakanhğı ve devlet başkanhğı dönemin­ de 1999'da başlayan ikinci Çeçen Savaşı üe Ağustos 2008'de Rusya üe Gürcistan arasmda yaşanan "5 Gün Savaşı", Kuzey Kafkasya'nın 21. yüzyılının ilk on yılına damgasını vuran gebşmeler oldu.

Bu makalede, genel olarak etnik milliyetçilik, süahh çatışma, pohtik istikrarsızlık ve toplumsal muhalefet üzerindeki basküar üe merkeze ve yerel yönetimlere karşı süahh İslama muhalefet hareket­ lerinin belirlediği bu yirmi yıllık sürecin anahzi yapüacak. Metodo­ lojik olarak öncelikle Kuzey Kafkasya'nın etnik, coğrafik ve kültürel yapısı ortaya koyulacak, ardından bölgenin Sovyet sonrası dönemde geçirdiği idari reformlar ve yaşanan savaş ve çatışmalar irdelenecek­ tir. Sonuç bölümünde ise tüm sürecin kısa bir özetinin ardından bu­ günkü görüntüden yola çıkarak Kuzey Kafkasya'nın yakın gelecek­ teki durumuna dair bir projeksiyon ortaya konmaya çabşüacaktir.

* Doktora Öğrencisi, Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu (SOAS), Londra Üniversitesi. Kuzey Kafkasya Siyasi Haritası

Nüfus, Etnik, Dil, Din ve Kültürel Yapısıyla Kuzey Kafkasya Özellikle son yirmi yıldır dünya gündeminde sıkça yer alma- sma rağmen Kuzey Kafkasya, gerek idari gerekse coğrafi ve kültü­ rel açıdan tanımlaması zor bir bölgedir. RF içerismdeki smırlan, zamana ve koşullara göre sürekli yemden tanımlanmaktadır. Bölge önce Putm'in 2000'de gerçekleştirdiği idari reformla oluşturulan ve Kalmuk Cumhuriyeti'nm yanı sıra Astrahan ve Rostov gibi genel olarak Kuzey Kafkasya'mn parçalan olarak algılanmayan idari bi­ rimleri de kapsayan Güney Federal Bölgesi içrnde yer aldı. Daha sonra Ocak 2010'da yeıü devlet başkanı Medvedev'm karan üe resmi olarak bir Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi oluşturuldu. Ye­ mden tanımlanmış olan şuurlarıyla Kuzey Kafkasya Dağıstan, Çe- çenistan, Kuzey Osetya, İnguşetya, Kabardey-Balkar ve Karaçay- Çerkes Cumhuriyetleri üe Slav nüfus yoğunluklu Stavropol Kray'ı kapsamakta iken, bir Çerkeş cumhuriyeti olan batıdaki Adığey Cumhuriyeti'ni içermemesi nedeniyle daha başından problemli bir yapı olarak ortaya çıktı. Aym sorun coğrafi tanımlama için de geçerlidir. Kafkas Dağ- ları'nm eteklerindeki düzlüklerin nerede bitip Rusya'nm güney bozkırlarının nerede başladığı tartışma konusudur. Kuzey Kafkas­ ya'yı Hazar ve Karadeniz arasındaki bölge olarak kabul etmek mümkünse de her iki deniz kıyısında yer alan sahillerin hangi kısmının Kuzey Kafkasya coğrafyasma hangi kısmının ise güney Rusya'ya dahil olduğu yönünde oluşmuş bir konsensüs yoktur.1 Kuzey Kafkasya'nın kültürel coğrafyasının sınırlarım belirle­ mek, coğrafi ve siyasi sınırlarım belirlemek kadar zordur. Örneğin Krasnodar Kray tartışmasız olarak Kuzey Kafkasya'da yer alması­ na rağmen nüfusunun % 80'inden fazlasının Ortodoks Ruslardan oluşması nedeniyle kültürel olarak Kuzey Kafkasya'dan ziyade Slav kültür dairesine aittir. Buna karşılık örneğin Abhazya ve Gü­ ney Osetya Kafkas Dağlan'nm güneyinde yer almaları ve RF içeri­ sinde bulunmamaları dolayısıyla hem coğrafi olarak hem de siyasi olarak Kuzey Kafkasyalı tanımının dışında kalırlar. Bununla birlik­ te Abhazlar, Kuzey Kafkasya'nın yerli halkları olan Abazalar üe aym halk, Çerkeslerle de etnik olarak akrabadırlar ve bu halklarla kültürel ve siyasi olarak dayamşma içindedirler. Aynı şeküde Gü­ ney Osetleri de Kafkas Dağlan'nin öte tarafındaki Kuzey Osetleri üe aym dü, kültür ve ulusal kimliğe sahiptirler ve birlikte tek bir Oset halkım oluştururlar. Sonuç olarak hem Abhazlar hem de Gü­ ney Osetler hem tarihsel hem de kültürel olarak Kuzey Kafkas­ ya'nın parçasıdırlar. Aym şeküde Azerbaycan'm kuzeyindeki tari­ hi topraklarında yaşayan Lezgi ve A var lar da Dağıstan'da yaşayan soydaşlan gibi dü, etnisite ve kültür bağlammda Kuzey Kafkas­ ya'nın parçasıdırlar. Bu durum tespitinden hareketle, bu makalenin amaçları itiba­ riyle Kuzey Kafkasya, resmi bilgüeri aşağıdaki tablolarda yer alan RF üyesi Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya, Kuzey Osetya, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adığey cumhuriyetleri üe sı- nırlandırüacak. Bu tarifiyle Kuzey Kafkasya, RF'ye bağlı 115.000 km2 büyüklüğünde ve 2002 itibariyle 6.5 müyon nüfusa sahip,

1 Azak denizi ile Hazar Denizi kıyılarındaki Nogay ve Kumuk düzlükle­ ri bu tartışmalı bölgeleri oluşturur. dünyanın etnik açıdan en karmaşık bölgelerinden biridir. RF'nun 1989 ve 2002 nüfus sayımlarına göre bu cumhuriyetlerin nüfus ya­ pıları Tablo l'de verilmiştir.

TABLO 1: Kuzey Kafkasya'da Nüfus Yapısı

% (km2) Federal Federal Bölge Nüfus (1989) Etnik Gruplar Etnik Grup/ Nüfus Nüfus (2002) Etnik Gruplar Etnik Grup/ Nüfus % Yüzölçümü Dağıstan 50. 300 1. 802.188 Avar: 496.077 % 27.5 2.576.531 758.438 % 29.4 Cumhu­ Dargi: 280.431 % 15.5 425.526 % 16.5 riyeti Kumuk: 231.805 % 13.0 365.804 % 14.0 Lezgi: 204.370 % 11.0 336.698 % 13.0 Rus: 165.940 % 9.0 170.875 % 6.7 Lak: 91.682 % 5.0 139.732 % 5.4 Diğer: 331.883 % 18. 5 386.000 % 15.0 Çeçenis- 15. 300 1. 270. 429 Çeçen: 734.501 % 58. 0 1.103. 086 1.031.647 % 93.5 tan Cum­ Inguş: 163.762 % 13. 0 ______huriyeti Rus: 293.771 % 23. 0 40. 645 % 3. 7 înguşetya 4. 000 Inguş 467. 294 361. 057 % 77.3 Cumhu­ Çeçen 95. 403 % 20.4 riyeti Rus 5. 559 % 1.2 Kuzey 8. 000 632. 428 Oset: 334.876 % 53. 0 710. 275 445.310 % 62. 7 Osetya- Rus: 189.159 % 30. 0 164. 734 % 23. 0 Alanya Inguş: 32.783 % 5. 0 21. 442 % 3. 0 Cumhu­ riyeti

Kabardey 12. 500 753. 531 Kabardey: 363.494 % 48. 2 901. 494 498. 702 % 55. 3 -Balkar Balkar: 70.793 % 9. 0 104. 951 % 11. 6 Cumhu­ Rus: 240.750 % 32. 0 226. 620 % 25. 0 riyeti Karaçay- 14.100 414. 970 Rus: 175.931 % 42. 0 439. 470 147. 878 % 38. 5 Çerkes Karaçay: 129.949 % 31. 0 169.178 % 33. 6 Cumhu­ Çerkeş: 40.241 % 9. 7 49. 591 % 11. 3 riyeti Abaza: 27.475 % 7. 0 32. 346 % 7.4 Nogay: 12.993 % 3.1 14. 873 % 3.4

Adığey 7. 600 432. 046 Adige 95.439 % 22. 0 447.109 108.115 % 24. 0 Cumhu­ Rus 293.640 % 68. 0 288.280 % 64. 0 riyeti

Kaynak: NUPÎ Centre for Russian Studies: http://www2.nupi.no/cgi- in//Russland/etnisk.exe?listalle_a_enheter * Çeçenistan ve înguşetya 1989'da idari olarak Çeçen-înguş Cumhuriyeti adıyla tek bir otonom cumhuriyetti. Bu nedenle bu kolondaki figürler Çeçen-înguş Cumhuriyeti'ne ait figürlerdir.

Kuzey Kafkasya'yı RF'nin diğer bölgelerinden ayıran temel özelliklerinden biri nüfus artış hızıdır. 1990'dan beri RF genelinde etnik Rusların nüfusu sürekli düşmekteyken, Kafkas halkları ara- smda nüfus artış oram çok yüksektir. Bu farklılığın, bölgedeki nü­ fus dengeleri başta olmak üzere birçok açıdan Rusya için kritik so­ nuçlan vardır.2

Kuzey Kafkasya, farklı dil ailelerine mensup onlarca dilin ko­ nuşulduğu bir bölgedir. Tarihsel olarak hem Doğu-Batı hem de Kuzey-Güney ekseninde kavunlerin geçiş yolu üzerinde olan bu dağlık bölge, irili ufaklı birçok kavim için sığınılacak yer olmuş ve bunun sonucunda günümüze kadar varan zengin bir etnik ve dil­ sel çeşitlilik oluşmuştur. Özellikle Dağıstan'da otuzdan fazla dil konuşulurken, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde 5 resmi dil mev­ cuttur.3

Bugün bu bölgede yaşayan etnik gruplar çeşitli şekilde sınıf­ landırılmaktadır. Konuşulan dillere göre genel kabul gören sınıf­ landırma şu şekildedir: 1) Kafkasya'nın Otokton Halkları: Bu halk­ lar Kuzeybatı ve Kuzeydoğu olarak iki alt gruba aynlır [a) Kuzey Batı Grubu (Çerkeş-Abaza Grubu): Çerkeş4 (Adığeli, Çerkeş,

2 Örneğin Avar nüfusu 1989 ile 2002 arasında 496.000'den 758. 000'e çıktı. Kabardey Çerkeslerinin nüfusu da aynı dönemde 393. 000'den 520. 000'e yükseldi. Bu nedenle Kuzey Kafkasya'nın bgünkü nüfusunun 2002 sayımı sonuçlarından çok daha yüksek olduğu söylenebilir. Buna karşılık RF ge­ nelinde nüfus her yıl yaklaşık 700. 000 azalmaktadır. BM'nin tahminlerine göre 2006'da 146 milyon olan RF nüfusu 100 milyona düşeceği öngörül­ mektedir. Ortodoks Slavların nüfusu düşmekte iken Müslüman Kafkasya­ lIların nüfusu hızlı bir şekilde artmaya devam etmektedir. Bu konuda iki ayrı analiz için bkz. http://news. bbc. co. uk/l/hi/world/ europe/ 5056672.stm ve Paul Goble, "Müslim Birth Rate VVorries Russia", VVashington Times, 20 Kasım 2006, http://www.washingtontimes. com/ news/2006/nov/20/20061120-115904-9135r/. 3 Bu diller Karaçayca, Çerkesce, Rusça, Abazaca ve Nogayca'dır. 4 Bu çalışmada, "Çerkeş" terimi, aynı dili konuşan ve anadillerinde ken­ dilerini "Adige" olarak tanımlarken tarihsel olarak başka halklar tara­ fından "Çerkes"olarak adlandırılan fakat SSCB döneminde resmi lite­ ratürde Adige, Çerkeş, Kabardey ve Şapsığ olarak 4 ayrı etnik isimle tanımlanan halkları ifade etmek için kullanılacaktır. Coğrafi ya da idari referans gerektiğinde ise "Adigeyli Çerkesler" ya da "Kabardey Çerkesleri" ifadeleri kullanılacaktır. Kabardey, Şapsığ), Abhaz-Abaza ve VVubıh5; b) Kuzey Doğu Gru­ bu (Nakh-Dağıstan Grubu): Çeçen, İnguş, Avar, Dargi, Lezgi, Lak, Tabasaran vs.]; 2) Türkî Halklar: Kumuk, Karaçay, Balkar, Nogay ve Azeri; 3) İram Halklar: Oset, Tat, Taliş; 4) Göçmen Halklar: Rus, Ukraynalı, Beyaz Rus, Alman, Koreli, Yahudi, Ermeni.

Bu etnik gruplar içerisinde Kuzey Kafkasya'nın kolonizasyonu amacıyla hem Çarlık hem de sonrasındaki Sovyet döneminde bölgeye yerleştirilen Slav ve diğer göçmenlerin dışmda yer alan tüm gruplar farkb etnik kökenden gelmelerine ve farkb dil ailelerine ait diberi konuşmalarına rağmen, binlerce yıldır bu böl­ gede yaşayan, etnik kimlik ve bilinçleri Kuzey Kafkasya'da oluş­ muş Kafkas kültür ve düşünce dünyasma ait halklardır. Çerkeş ve Abhaz-Abaza grubu ile Nakh-Dağıstan grubuna mensup halklar, Güney Kafkasyah Gürcü, Megrel, Svan ve Lazlar ile birlikte Kafkas Dil ailesi diye adlandırılan dil grubuna giren ve dünyada başka akrabaları olmayan Kafkas dillerim konuşurlar.

Türkî gruplar, Türkçenin Kıpçak grubuna ait diyalektleri ko­ nuşurken, Osetler Hint-Avrupa dil ailesinin İran diberi grubuna ait diberi konuşurlar. Tarihsel olarak Kumukça, Kuzey Kafkasya'nın önemh bir kısmında 19. yüzyılın sonlarına kadar lingua franca işlevi gördüyse de, bugün artık Rusça ortak anlaşma dili hahne gelmiştir. Rusçanın yaygmhgma rağmen tüm bu halklar arasmda anadil bh- me oranları % 90'ı aşar.6

Bölge dini açıdan da çeşitlilik gösterir. Müslümanlık, özellikle de Sünni Müslümanlık hakimse de, diğer dinlerden gruplar de vardır. Ruslann tamamı, Osetlerin büyük çoğunluğu, Abhazlarm önemh bir kısmı ile Çerkeslerin çok küçük bir kısmı Ortodoks Hristiyan iken, geri kalan Çerkesler ve Geçenler, İnguşlar, Dağıstan halkları ve Türkî halkların hemen tamamı Sünni Müslümandır. İs­ lam dininin Kınm Hanlığı aracılığıyla 16 ve 17. yüzyıllar gibi göre­ celi olarak geç ulaştığı Kuzeybaü Kafkasya'da Çerkeş, Abaza, Ka- raçay-Balkarlar arasmda Hanefi mezhebi yaygın iken, İslam'm da­

5 Bu dili konuşan VVubıhlarm tamamı 18601ı yıllarda Türkiye'ye sürül­ müştür. VVubıhça'yı son konuşan Tevfik Esenç'in 1992'de Balıkesir Manyas'da ölümüyle birlikte artık VVubıhça ölü dil kabul edilmektedir. 6 Anadil konuşma oranları için bkz. http://www.ethnologue.com/ show_family. asp?subid=214-16. ha 8.yüzyılda Araplar aracılığıyla yaygınlaştığı Dağıstan halkları arasmda ve onların komşuları olan Çeçen ve İnguşlar'da Şafii mezhebi hâkimdir. Kadiri ve Nakşibendi gibi sufi tarikatlar sosyal, tarihsel ve siyasal anlamda Çeçenistan, înguşetya ve Dağıstan'da önemb rol oynamaktadır. Bunun yamsıra, Dağıstan'da az miktarda da olsa Yahudi ve Şii topluluklar da vardır.7

Kültürel yapısı itibariyle Kuzey Kafkasya, RF'nin diğer bölge­ lerinden çarpıcı şekilde ayrılır. Rusya idaresine göreceli olarak ya­ lan bir zamanda katılmış olan bölgede,8 tarihsel olarak din, dil ve etnik farklılıkları aşan ve tüm yerli Kafkas halkları arasmda yüz­ lerce yıllık ortak yaşam kültürünün oluşturduğu değerler sistemi hakimdir. Bölgenin doğu ve baüsmda bazı önemb farklılıklar gö­ rülse de genel olarak 'dağh toplumlara' özgü ataerkil, savaşçı, dış baskıya karşı süahh direniş kavramım önemseyen ve merkezi oto­ ritenin koyduğu kanunların bağlayıcığmm ötesinde bir geçerhliği olan bu kültür ve değerler sistemini, Çerkeş ve Abhaz-Abazalar "Habze/Kâbza", Kuzey Kafkasya'nın diğer halkları ise "Adat" olarak adlandırırlar. Modernleşme ve küreseüeşme süreçleri sonu­ cunda bazı değişimler yaşanmış olsa da, Kafkas kültür ve değer sistemi, bölge halkları arasmdaki etnik sorunların çözümü, eko­ nomik dayamşma ve ekolojik problemler gibi konularda hâlâ temel dayanak noktalarından biri olmaya devam etmektedir.

1989 Sonrası Dönemde Kuzey Kafkasya'nın İdari Yapılanması Yeltsitı Dönemi'nde İdari Dönüşüm Kasım 1989'da Berbn Duvarı'nm yıkümasıyla simgelenen Do­ ğu Avrupa'da komünizmin çöküşünün SSCB'ye yansıması, sistemi reforme etmeye çabşan Komünist Parti Genel Sekreteri Gorbaçov üe SSCB'nin ömrünü tamamladığına ve Rusya'nm artık bu birlik­ ten ayrılması gerektiğine inanan RF'nin ük seçilmiş devlet başkam

7 Tatların bir kısmı Yahudi, Azeriler ise Şii'dir. 8 Kuzey Kafkasya'nın merkezi Kabardey (Doğu Çerkesya) bölgesi 1820'lerde, doğusu ise 1859'de Dağıstanlı lider İmam Şamil'in teslim olmasıyla Rusya hâkimiyetine girmiştir. Batı Kafkasya ise Batı Çerkeslerinin 1864'de yenilmesi ve toplu olarak sürgüne gönderilme­ siyle tamamen Rusya idaresine sokulmuştur. Boris Yeltsin arasındaki güç ve yetki alanı mücadelesi şeklinde ol­ du. Gorbaçov'un SSCB'yi daha gevşek ve gönüllülük esasma da­ yanan demokratik bir konfederasyona dönüştürme önerisi Mart 1991'de düzenlenen referandumda bu yapıda kalmayı kabul eden birlik cumhuriyetleri9 halkları tarafından onaylandı. Bu gidişattan rahatsız olan KGB ve ordu yönetidleri ise Ağustos 1991'de askeri darbe teşebbüsünde bulundular. Yeltsin'in direnişi sonucunda darbenin üç gün içerisinde başarısızlığa uğramasının ardmdan Aralık 1991'de SSCB yasal olarak ortadan kalkarken, RF diğer bir­ lik cumhuriyetleriyle birlikte bağımsız devlet haline geldi.

Bu gelişmeler olurken aralarında Kuzey Kafkasya'daki özerk cumhuriyet ve bölgelerin de bulunduğu RF bünyesindeki alt bi­ rimler, aniden kendilerini kontrol edemedikleri bir sürecin içinde buldular. Zira SSCB Anayasasma göre sadece 15 birlik cumhuriyeti bağımsızlık hakkına sahiph ve bunun sonucunda sadece bu cum­ huriyetlerin bağımsızlıkları uluslararası toplumca tarandı. Çeçenis- tan ve Tataristan gibi bağımsızlık talebiyle yola çıkan otonom cumhuriyetler, yeniden oluşturulan federal hükümetle bu talepleri üzerinden mücadeleye giriştiler.

RF, kuruluşundan itibaren SSCB mirası olarak etnik element unsurları da içeren asimetrik bir federasyon olarak yapılandırıldı. 1993 Anayasasma göre RF 21 cumhuriyet, 12 ulusal ogrug, 1 ulusal oblast, 48 oblast, 5 Kray ve iki federal şehirden oluşuyordu.10 Sov­ yetler döneminde etnik cumhuriyetler, o cumhuriyete adlarım ve­ ren ünvan sahibi halkların devletleşmesi prensibiyle oluşturulmuş­ tu ve bu prensip RF'de de devam etti. Bu cumhuriyetlerin kendile­ rine ait şuurları, anayasaları, bayrakları, başkentleri, ulusal parla­ mentoları ve Rusça dışında resmi dilleri vardır. Federasyonun et­ nik Ruslardan oluşan bölgelerinde ise bu niteliklerin önemh bir kısmı yoktu.11

9 Bu cumhuriyetler Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekis­ tan, Türkmenistan, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Azerbaycan'dır. 10 Aralık 2005 ile Mart 2008 arasında gerçekleştirilen idari reformlar ile bu 89 bölgeden 8'i birleştirilmiş ve böylece bugün itibariyle federal bi­ rim sayısı 83'e inmiştir. 11 Bu konuda bkz. Richard Sakwa, Russian Politics and Society, New York ve Londra, Routledge, 1996, s. 221. Sovyet idaresi boyunca Kuzey Kafkasya üç ayn dönemde önemli idari dönüşümler yaşamıştır: 1920'lerde önce Dağlı Cum­ huriyeti adı altında bölgenin büyük kısmı tek bir idari yapı içeri­ sinde birleştirilmiş fakat 1924'e kadar süren bu yapı daha küçük etnik-idari yapılara bölünmüştür. Daha sonra 1936'da Slalin re­ formlarıyla bölge yemden şekillenmiştir. SSCB'nin yıkılışından ön­ ceki son önemli idari reform Kruşçev döneminde 1957'de yılında gerçekleşmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında Stalin-Beria İkilisi tara­ lından Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Orta Asya'ya sürülen Çeçen, İnguş, Karaçay ve Balkar'ların 1956-57'de Kafkas­ ya'ya geri dönüşlerine izin verilmesiyle birlikte 1943-44'de ortadan kaldırılan özerkliklerin farklı yapıda da olsa iade edilmesi sonu­ cunda Kuzey Kafkasya'nın idari haritası SSCB'nin yıkılış sürecine kadar sürecek şekilde şöyle oluşturuldu: Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (ÖSSC), Çeçen-İnguş ÖSSC, Kabardey- Balkar ÖSSC, Kuzey Osetya ÖSSC, Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi, (Stavropol Krayı'nm parçası olarak) ve Adığey Özerk Bölgesi (Krasnodar Krayı'nm bir parçası olarak) SSCB'nin yıkılma sürecin­ de idari kaos ve karmaşanın doruk noktaya vardığı 1990'dan itiba­ ren Kuzey Kafkasya'daki bu federal birimler sırasıyla 'egemenlik­ lerini' üan etti12. Karaçay-Çerkes ve Adığey Özerk Bölgeleri Hazi­ ran 1991'de cumhuriyet statüsünü kazandılar. İnguşlar, Kasım 1991'de Rusya'dan bağımsızlığını üan eden Çeçenlerden referan­ dum yoluyla aynlarak Nisan 1992'de İnguşetya Cumhuriyetini kurdular. Bütün bu bölgeler isimlerindeki "Sovyet Sosyalist Cum­ huriyeti" ve "Özerk Bölge" Üadelerini atarak, "cumhuriyet" sıfatı­ nı aldüar. Buna ek olarak Kuzey Osetya Cumhuriyeti ismini Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti olarak değiştirdi. 1990'larda RF'nin kuruluş aşamasmda meydana gelen bu idari değişikliklerle oluşan yapı günümüze kadar korunmuştur.

Çeçenistan hariç diğer tüm cumhuriyetlerin bu yeni yapı da kalmayı tercih etmesinin ardından federal merkezle yerel idareler arasmda, sahip olunan otonominin çerçevesi üe merkez-taşra iliş­

12 Siyasi literatüre "Egemenlikler Geçidi" olarak geçen bu süreç, birlik cumhuriyetlerin önce egemenliklerini, sonra da bağımsızlıklarını ilan etmesiyle devam ederken, RF içerisindeki özerk cumhuriyetler sadece egemenliklerini ilan ederek merkezi yönetim ile bu egemenlik ilanı üzerinden yeni bir tür federal ilişki kurmak istediler. kilerinde yetki belirlemesi üzerine uzun sürecek pazarlıklar başla­ dı. Bu pazarlıkların sonucunda 1993'de yeni federal anayasanın kabul edilmesi ve ardından merkez üe cumhuriyetler başta olmak üzere tüm federal birimler arasmda yetki paylaşım anlaşmalarının imzalanmasıyla hem Rusya genelinde hem de Kuzey Kafkasya'da resmi anlamda yeni idari sistemin temeüeri atılmış oldu.

Fakat resmi anlamda ortaya çıkan bu idari istikrar Kuzey Kaf­ kasya özelinde gerçek durumu yansıtmıyordu. Zira buradaki cumhuriyetlerde toprak paylaşım sorunları ve etnik temelli iktidar mücadeleleri yaşamyordu. Özellikle Karaçay-Çerkes ve Kabardey- Balkar gibi ikili cumhuriyetlerde Türkî halklarla Çerkesler arasın­ daki etnik gerginlikler arttı. Adığey Cumhuriyeti, topraklarım ta­ mamen çevreleyen Krasnodar Kray'la toprak değişimi talebinde bulundu. Bu şekilde Adığeylüer Karaçay-Çerkes ve Abhazya üe sınırdaş olarak diğer Çerkeş cumhuriyetlerine kara bağlantısına sahip olmak istiyordu. Fakat bu teklifleri hayata geçirilemedi. Her şeye rağmen bölgedeki halklar arası sorunlar 1992'de yaşanan İnguş-Oset silahlı çatışmalarındaki boyutlara varmadan kontrol al­ tına alınabüdi.

Çeçen ve İnguş gibi birbirine akraba iki halktan oluşan Çeçen- İnguş cumhuriyeti, Çeçenlerin bağımsızlık yolunu tercih etmesi, İnguşlann ise 1992'de yapüan referandumla RF içinde kalmayı seçmesiyle ikiye bölündü. Çeçenistan, SSCB'nin yıkılışının hemen ardmdan yerel komünist yönetimin bağımsızlık yanlısı Cohar Dudayev liderliğindeki Çeçen-İçkerya hareketi tarafmdan Ekim 1991'de devrilmesi sonucunda hızla RF'nin siyasi ve idari meka­ nizmasından koparak bir kaos ve iktidar boşluğuna sürüklendi. Tüm Kuzey Kafkasya içerisinde, etnik müliyetçi hareketlerin Mos­ kova'nın atadığı yerel iktidarları devrilebüdiği tek cumhuriyet olan Çeçenistan'daki bu süreç ve ardmdan yaşanan birinci ve ikin­ ci savaş dönemleri 'Çeçenistan Savaşları' başlıklı bölümde ayrıntılı olarak irdelenecektir. Çeçenistan dışında kalan Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin yönetici elitleri, karşı karşıya oldukları sorunları aşmak için mer­ kezin güçsüzlüğünü de göz önünde bulundurarak kendi iç dina­ miklerine uygun farklı idari ve yönetimsel mekanizmalar geliştir- düer. Birçok açıdan RF Anayasasıyla çelişmesine rağmen bu me­ kanizmalar, yetmiş yıllık Sovyet iktidarının Kuzey Kafkasya top- lumları üzerinden kalktığı ilk dönemde oluşan güç boşluğunun ve özgürlük taleplerinin etnik bir kaos ortamma dönüşmeden aşılma­ sı amacına hizmet ettiler.

Bu mekanizmaların en çarpıcı örneklerinden biri, onlarca et­ nik gurubun bir arada yaşadığı Dağıstan'da halklar arası çatışmayı önlemek amacıyla nüfusu en büyük 14 etnik grubun13 temsilcile­ riyle 1992'de kurulan 'Dağıstan Devlet Konseyi'dir. Dağıstan'da Sovyet döneminde dağlık bölgelerdeki topraklarından zorla indiri­ lerek ovalara yerleştirilen Avar, Dargi ve Lak halklarıyla bu ovala­ rın tarihsel sakinleri olan Kumuk ve Nogaylar arasmda çatışmalar başlamış, toprak ve iktidar mücadelesi bu cumhuriyeti de dağıl­ manın eşiğine getirmişti.

1992 ve 93'de yapılan iki referandumun sonucunda halkın ço­ ğunluğu cumhuriyetin idari sistemi olarak başkanlık sistemini reddetti. Bunun sonucunda diğer cumhuriyetlerin aksine Dağıs­ tan'da devlet başkanlığı pozisyonu oluşturulmayarak, onun yerine bu konseyin kendi içinden seçtiği bir üyeyi 4 yıl süreyle konsey başkanlığı görevine getirdiği bir idari sistem kuruldu. Hiç bir etnik grubun cumhuriyette mutlak hâkimiyet kurmaması ve etnik den­ gelerin gözetilmesi amacıyla yapılan bir düzenlemeyle başbakan da bu konseyin üyesi yapılarak Devlet Konsey Başkanı ve Başba­ kanın aym mületten olmasının önüne geçilmesine çalışıldı. Bu kon­ seyde yer alan her bir halk temsilcisi sadece söz konusu halkın ka­ tıldığı seçimlerle belirleniyordu. Bunun yanı sıra Devlet Konseyi Başkanmm sadece bir dönemliğine seçilmesi ve dönem süresinin sonunda rotasyonla görevini bir diğer üyeye devretmesi sağlandı. Bu konseyin ilk başkanlığına 1994'te Dargi olan Mogamedali Magomedov seçilmişti.

Cumhuriyet içerisinde hemen her türlü bürokratik görev et­ nik gruplar arasmda paylaştırıldı. Örneğin devlet başkam Avar ise Başbakan Dargi, Meclis Başkam ise Kumuk oluyordu. Bu paylaşım mekanizması sadece siyasi pozisyonlar için değil ekonomiyi yön­ lendiren birimler ve devletin gelir kaynaklarım oluşturan Gümrük­ ler veya Balıkçılık İdaresi gibi kuramların yönetimi için de kullanı­ lıyordu. Sadece böyle bir yöntemle, birçok halkın bir arada yaşadı­

13 Bu halklar şunlardır: Avar, Dargi, Kumuk, Lezgi, Lak, Çeçen, Rus, Tabasaran, Azeri, Tat, Nogay, Rutul, Agul ve Tsahur. ğı bu karmaşık yapık cumhuriyette idari ve ekonomik paylaşım sistemi oluşturularak istikrar sağlanmaya çakşıldı.14

Dağıstan özelinde bu mekanizmanın 1990'lann başmda yaşa­ nan kaos ortammda etnik gruplar arasındaki banşı koruyup silahk çatışmaları önleme konusunda başardı olduğu söylenebilir. Fakat mekanizma, Sovyet modeh ekonomik yapıyı dönüştürüp idari re­ formları gerçekleştirerek halklar arasmda yılların birikimiyle oluşmuş sorunları çözecek kadroları hyakate göre değü federal merkezin yönlendirmesiyle ve etnik aidiyete göre oluşturulmasına neden olduğundan, zaman içerisinde yolsuzluk, bürokratik hantal­ lık, ekonomik çöküntü ve işsizlik gibi sorunları da yaratü. Aynca 1998'de yapdan bir değişikle Devlet Konsey Başkanı'ran bir dönem görev yapması smırlandırdmasmm kaldmlmasıyla Magomadah Magomedov liderliğinde oluşan çok etnili yönetici elitin kalıcılığı sağlanmıştı. Bu durum yönetim ve iktidarın nimetlerinin dışında kaldığına inanan grupların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu so­ runlara çözüm bulunamadıkça Dağıstan'daki yerh radikal İslama hareketlerin bazdan Çeçenistan'daki savaşla bölgeye gelen yabana radikal İslami unsurların da desteği de ülkede sistemin değişmesi için sdahh mücadeleye başladı. Bu grupların yerel iktidar de gir­ dikleri mücadele bugün de devam etmektedir.

Dağıstan'dakine benzer sorunların yaşandığı bir diğer cum­ huriyet ise Karaçay-Çerkes Cumhuriyetiydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında 1943'de yaşadıklan sürgünün ekonomik, sosyal ve psiko­ lojik etkderini üzerinden atmaya çahşan Karaçaylarla 1860'larda nüfusunun büyük kısmını Rus-Kafkas savaşlarında ve ardından yaşadıkları sürgünle kaybederek hem nüfus hem de nüfuz olarak marjinalleşen Çerkeslerin15 kendi arzuları dışında ünvan sahibi halklar olarak bir araya getirilerek yaşamak zorunda bırakddıklan bu ikili cumhuriyet, kurulduğu andan itibaren, başta bu iki halk

14 Dağıstan'da uygulanan bu sistemin ayrıntılı bir analizi için bkz. Robert Bruce Ware ve Enver Kishriev, "Ethnic Parity and Democratic Pluralism in Dagestan: A Consociational Approach", Eıtrope and Asia Studies, No 53, Ocak 2001. 15 Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti'nde yaşayan Abazalar, dil ve kültür yönünden akraba oldukları Çerkesleri cumhuriyetteki siyasi mücade­ lelerde her zaman desteklediler. Bu nedenle güçler dengesi analizinde Çerkeş ve Abazaları birlikte bir taraf olarak görmek yanlış olmaz. olmak üzere çeşitli etnik grupların mücadelesine sahne oldu. Öyleki 1991-1992 arasmda toplam 14.000 km2 yüzölçümüne sahip bu cumhuriyetin topraklan üzerinde Karaçay, Çerkeş, Abaza, No- gay ve Rus Kazak cumhuriyetleri olmak üzere beş ayn cumhuriyet ilan edilmişti. Durumun içinden çıkılmaz hale gelmesiyle, 28 Mart 1992'de cumhuriyet çapmda Çeçen-İnguş Cumhuriyetinde olduğu gibi, cumhuriyetin bütünlüğünün korunması ya da bölünmesi hakkında bir referandum düzenlenti ve birliğin korunması için % 75'hk halk desteği çıktı!6 Özellikle nüfusun % 38'ini oluşturan Rusların önemb bir kısmının desteğiyle elde edilen bu sonuç ne Karaçayları ne de Çerkeş ve Abazalan mutlu etmişti. Giderek artan huzursuzluğun bir silahlı çatışmaya yol açmaması için, federal merkez bu kez farkk bir yöntem izleyerek idari yapıyı dondurdu ve diğer cumhuriyetlerin aksine başkanlık seçimlerim yaptırmadı. Rusya Anayasası'na da aykın olacak şekilde SSCB yıkıldığında Komünist Partisi Bölge sekreteri olan Karaçay asıllı Vladimir Hubiyev, Yeltsin tarafından 1991'den 1998'e kadar hiç bir seçim yapılmayarak görevde kalacak şekilde cumhuriyetin devlet baş­ kanlığına getirildi.

Kabardey-Balkar Cumhuriyeti de bu etnik çatışmaları ve bö­ lünme riskini ciddi şekilde yaşadı. Kabardey Çerkeslerinin nüfus hakimiyetinin yamsıra iktidar ve bürokraside de hakim olmasın­ dan Balkarlann duyduğu hoşnutsuzluğun, sürgünden dönmeleri­ nin üzerinden kırk yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen çözülmemiş olan sosyal problemleriyle birleşmesiyle, "Töre" gibi Balkar azınlığın milliyetçi örgütleri mobikze olarak Kabardey- Balkar'dan ayrılma yolunda eylemler yapmaya başladı. Bunun karşısmda, o şuada devam etmekte olan ve binlerce Çerkeş gönül­ lünün de katıldığı Abhazya Savaşı'nın da etkisiyle güçlenen "Adige Hase" ve "Kabardey Ulusal Kongresi" gibi Kabar de yb Çerkeş milliyetçi örgütler ise sürgünden dönen Balkarlara yerleş­ meleri için verilen Çerkeş toprakları meselesi ile nüfus olarak dört kat fazla oldukları Balkarlarla iktidarı paylaşmak zorunda kalmak durumunda olmalarından dolayı eyleme geçtiler. Eylemlerin sür­ düğü 1992 boyunca onbinlerce Çerkeş, milliyetçi hareketin hderi

16 Tartışmalı bir şekilde organize edilen bu referandum hakkında daha geniş bilgi için bkz. Walter Richmond, The Northıvest Caucasus: Past, Preseni, Puture, New York, Routledge, 2008, s. 136. Yuri M. Şanibov'un gözaltma alınmasını protesto etmek için yürü­ yüşe geçerek parlementoyu işgal etti. Çeçenistan benzeri bir halk ihtilalinden korkan Çerkeş asıllı Valeri Kokov liderliğindeki yerel iktidar başkentten kaçtı. Fakat iktidarı darbe yoluyla değil seçim yoluyla almaya karar veren milliyetçi hareket, zaman içerisinde si­ yasi süreçteki inisiyatifini kaybederek cumhuriyette iktidarın ye­ niden Valeri Kokov'un eline geçmesine olanak tamdı.

Yaşanan bu olayların sonucunda, Çerkeş ağnlıklı yerel iktidar ile Balkar liderliği arasındaki pazarlıklar neticesinde devlet başka- nının Çerkeş, başbakan'm Balkar ve meclis başkam'nin Rus olduğu bir iktidar paylaşım mekanizması devreye sokuldu. 1992-96 ara­ smda çeşitli Balkar örgütlerinin aynlık taleplerini dile getirmeleri, resmi olmayan referandumlar organize etmeleri ve Çerkeş milli­ yetçi hareketinin iktidarı tehdit etmesine rağmen Kabardey- Balkarya'da Valeri Kokov liderliğinde göreceli bir istikrar kurul­ muş oldu.

1990'larm başmda Adığey Cumhuriyeti, 19. Yüzyılda yaşadık­ ları toplu sürgün sonucu kendi topraklarında azınlık durumuna düşürülmüş olan Çerkeslerin % 22'lik nüfuslarına rağmen % 68'lik Rus çoğunluk ile iktidarı eşit olarak paylaşma talebi nedeniyle ya­ şanan gerginliklere sahne oldu. Adığey'deki Çerkeş milliyetçi or­ ganizasyonu "Adige Hase" ile Ruslan temsil eden "Slavlar Birliği" arasındaki mücadele silahlı şiddete dönüşmeden iktidar paylaşım mekanizması oluşturuldu. Anayasal bir mekanizma olarak hukuk­ sal bir zemine oturtulan ve "Parite" olarak adlandırılan bu sisteme göre, tüm iktidar ve bürokratik organlardaki görevler, nüfus oran­ larındaki farklılığa bakılmaksızın Çerkesler ve Ruslar arasmda eşitçe paylaşılacak, Çerkesce ile Rusça birlikte resmi dil olacak ve devlet başkanmm her iki dili de bilme zorunluluğu olacaktı. Bu son nokta, Çerkesce bilen çok az Rusun yaşadığı cumhuriyette devlet başkanmm Çerkeş olmasını garantilerken, geleneksel olarak Başbakan ya da Meclis Başkanlığı görevinin bir Rusa verilmesini öngörüyordu. Çerkeş asıllı eski Komünist Partisi Bölge Sekreteri Aslan Carımov, 1992'de yapılan seçimlerin sonunda Devlet Başka­ nı oldu. Eşine çok sık rastlanmayan bu idari sistem üe Adığey, Ku­ zey Kafkasya'nın göreceli olarak en huzurlu ve istikrarlı bölgesi haline geldi. Çeçenistan'dan ayrılarak RF içerisinde kalan İnguşetya, cum­ huriyet olarak kuruluşunun ilk yıllarını devletleşme çabalarıyla geçirdi. Tüm eğitim, sağlık ve kent merkezlerini Çeçenistan'da bı­ rakan İnguşlar, 1994'te popüler bder Ruslan Auşev'in başkanhğa seçilmesiyle yemden yapılanma hamlesine girişti. Çeçenistan'da yaşanan savaştan kaçarak sığman mültecilerin yarattığı ağır eko­ nomik yüke rağmen İnguşetya, kuruluşunu izleyen birkaç yılda Magas adı verüen yeni başkentini, üniversitesini, havalarımı ve tüm altyapısını inşa etti. 1994'den 1997'e kadar sahip olduğu 'Özel Ticari Bölge' statüsünün de etkisiyle İnguşetya, Kuzey Kafkas­ ya'nın doğusunda çatışma bölgeleri Çeçenistan ve Dağıstan'ın he­ men yam başmda bir kalkınma ve istikrar adası haline geldi. Bu durum Vladimir Putin'in iktidara gelişi ve ikinci Çeçen Savaşı'ran başlamasma kadar devam etti.

Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti Kuzey Kafkasya'da, Rus­ ya'nm bölgedeki hakimiyetini devam ettirebilmesi açısmdan en stratejik cumhuriyettir; zira coğrafi olarak Kafkas sıradağlarının tam merkezinde yer alan ve Kuzey ile Güney Kafkasya'yı birbirine bağlayan Daryal Geçidi bu cumhuriyet topraklarında yer alır. Nü­ fusunun büyük çoğunluğu Ortodoks Hristiyan olan Osetler, gele­ neksel olarak Moskova yanhsı tutumlarıyla kendilerini komşu halklardan ayırmışlardır. Bu özellikleri nedeniyle de Moskova ta­ rafından her zaman desteklenen Kuzey Osetya, komünist muhafa- zakarbğm SSCB'nin yıkıbşı sonrasmda da devam ettiği bir yer ol­ muştur. Burası cumhuriyetin isminden 'Sovyet Sosyahst' ibaresi­ nin atıldığı son yer olmuştur. 1992'de Prigorodni bölgesinde İnguş azınlıkla yaşanan çatışmanın ardından İnguşlarm büyük çoğunlu­ ğunun cumhuriyeti terk etmesiyle ülkede var olan etnik çehşkiler de ortadan kalkmıştı ve cumhuriyet genelinde göreceb bir idari ve siyasi istikrar ortamı sağlandı. Yeni RF Anayasasının kabulünün hemen ardından Ocak 1994'de yapılan ük seçimlerde bölgenin komünist dönemdeki bderi Ahsarbek Galazov başkan seçildi.

Putin Dönemi'nde İdari Reformlar

RF'nin kuruluşunun ilk yıllarında yaşanan bu idari yapılanma sürecinde Dağıstan ve Adığey örneklerinde olduğu gibi sonuçlan itibariyle başardı bazı yaratıcı siyasi mekanizmalar üretilmiş olsa da, var olan temel çehşki ve sorunların önemb bir kısmı, problemin özüne inilmeyerek ötelendi. Özellikle Birinci Çeçen Savaşının böl­ gede yarattığı istikrarsızlık ve şiddet ortamı, bölgenin doğusunda federal merkeze ve yerel otoritelere karşı radikal İslami direniş ha­ reketlerini ortaya çıkardı. Dağıstan ve İnguşetya, Şamil Basayev li­ derliğindeki Çeçen grupların 1999'da Dağıstan'daki silahlı eylem­ lerinin ardından hızla istikrarsızlık sarmalına girdiler.

Böyle bir ortamda, KGB yerine kurulan istihbarat örgütü FSB'nin başkam olan Vladimir Putin, Ağustos 1998'de önce başba­ kan ardından da Devlet Başkam Boris Yeltsin'in Aralık 1999'da isti­ fasının ardından Mart 2000'de yapılan seçimleri kazanarak devlet başkam oldu. Vladimir Putin, de facto bağımsız Çeçenistan'm Ağus­ tos 1999'da yemden işgal edilmesi emrini vererek Yeltsin dönemin­ de güçsüzleşmiş federal merkezin bölgeler üzerindeki otoritesini Çeçenistarida sergüediği sert ve otoriter tavır üzerinden yemden kurmak istedi. Böylece Yeltsin'in 1991'de cumhuriyetlere yönelik söylediği "yutabileceğiniz kadar özgürlük alın" sözüyle şekillenen merkez-taşra idari ilişkileri Putin döneminde "dikey iktidarın güç­ lenmesi" kavramıyla yemden yapılandırılmaya başlandı.17 2000'lerin başmdan itibaren merkezi otoriteyi güçlendirmenin ilk adımı olarak Putin, tüm Rusya'yı yedi federal bölgeye ayırarak taşra üzerinde kontrolünü arttırmaya çalıştı. Çarlık Rusyası'nm as­ keri bölgelerini andıran bu yeni idari yapıya göre, Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri bir bütün olarak yeni kurulan Güney Federal Böl- gesi'nde yer aldılar. Zamanla "Kuzey Kafkasya" terimi idari ter­ minolojiden çıkarılarak yerine "Güney Rusya" terimi kullanılmaya başlandı. Bunun ardından Moskova, etnik cumhuriyetlerin anaya­ salarında yer alan ve RF Anayasası ile çelişen binlerce maddenin bu anayasalardan çıkarılması yönünde baskılarım arttırdı. Cumhu­ riyetlerin egemenlik haklarım tanımlayan maddelere federal mer­ kez lehine sınırlamalar getirildi. Örneğin Adığey'de siyasi istikra­ rın korunmasında önemli rol oynamış olan ve aralarında Adığey Başkam'nm Çerkesce ve Rusça dillerini bilmesini zorunlu kılan maddenin de yer aldığı "Parite" sistemine yönelik düzenlemeler yürürlülükten kaldırıldı.

17 Bu kavramın geniş bir analizi için bkz. Stephen Holmes, "Simulations of Power in Putin's Russia", Carnegie Endowment for International Peace, http: //www.carnegieendowment.org/publications/index.cfm? fa=view&id=836. Bu süreç devam ederken Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde iktidar değişiklileri yaşandı. 1998-99'da Karaçay-Çerkes'de azınlık­ taki Çerkeş ve Abazalar ile çoğunluktaki Karaçaylar arasmda yaşa­ nan şiddetli iktidar mücadelesi Mayıs 1999'da yapılan ilk başkanlık seçimlerine de yansıdı. İlk turu Rus seçmenlerin de desteğini alarak büyük oy farkıyla kazanan Çerkeş asılh aday Starıislav Derev ikinci turda Karaçay aday Vladimir Semenov'a seçimi kaybetti. Büyük yolsuzluk iddiaları ve siyasi çalkantılarla geçen sürecin sonunda ye­ rel anayasa mahkemesi bu sonuçlan onayladı fakat bu cumhuriyete istikrar getirmedi. İki taraf arasmda aylar süren müzakereler sonun­ da Kabardey-Balkar'daki sisteme benzer gayri resmi bir iktidar pay­ laşım mekanizması geliştirildi. Bu sisteme göre Devlet Başkam Ka­ raçay, Başbakan Çerkeş ve Medis Başkam da Rus olacaktı. Bir son­ raki başkanlık seçimleri Ağustos 2003'de yapıldı. Sadece Karaçay adayların yarıştığı bu seçimleri Mustafa Batdiev özellikle Çerkeş, Abaza ve Nogaylar'dan aldığı destekle kazandı.

Diğer cumhuriyetlerde yapılan seçimleri de Putin'in destekle­ diği adaylar başkankğı kazandılar. 2002'nin Ocak aymda Adığey'de Aslan Carımov'un yerine işadamı Hazret Şovmen, aym yılın Mayıs aymda înguşetya'da, her iki Çeçen Savaşı sırasında Moskova'nm şiddet yanksı pobtikalarma karşı takındığı muhalif tavırlarıyla dikkat çeken Ruslan Auşev'in istifaya zorlanmasının ardmdan FSB generab Murat Zazikov başkanbga seçildiler. Fede­ ral merkez bu cumhuriyetlerde yeni başkanlan desteklerken, Da­ ğıstan ve Kabardey-Balkar'da güç dengelerinin ve siyasi istikrarın korunması adına devlet başkanlan Magomedab Magomedov ve Valeri Kokov'un tartışmak yollarla iktidarlannın devamına izin verdi. Dağıstan'da Devlet Konseyi Başkanmm bir dönemden fazla bu görevi yapmasını engelleyen kural değiştirilerek Magomedov'un başkanlığının devamı sağlandı. Kabardey- Balkar'da ise 1997 ve 2002'de yapılan şaibeb seçimleri Kokov ka­ zandı.18 Moskova ve Putin iktidarı üe herhangi bir çehşki yaşama­ yan Kuzey Osetya'da Ocak 2002'de yapüan seçimlerle iktidar ba- rışçü yöntemlerle değişerek, başkanlığa Aleksandr Dzasohov geldi.

18 Kokov seçimleri 1997'de tek aday olarak % 98'le, 2002'de ise % 87 ile kazandı. Anayasaya göre seçimlerin tek adayla yapılması mümkün değilken bu sonuçlar geçerli kabul edildi. RF'deki idari yapıyı temelden değiştiren çok önemli bazı de­ ğişiklikler ise Eylül 2004'de Kuzey Osetya'da Beslan şehrindeki bir okula yapılan terörist saldırmm hemen ardından, “yerel yönetim­ lerin rüşvet batağmda olduğunu ve terörle mücadele konusunda yetersiz ve beceriksiz olduklamn söyleyen" Putin yönetimince ha­ yata geçirildi.19 Birçok gözlemci tarafından "Putin'in Beslan krizini hem merkezin bölgeler üzerindeki kontrolünü mutlaklaştırmak, hem de Rusya siyasetinde kişisel gücünü arttırmak amacıyla kul­ landığı",20 şeklinde yorumlanan bu reformlar sonucunda cumhu­ riyet başkanlarmm seçimle işbaşına gelmesi kurah ortadan kaldırı­ larak, yerme merkezden Putin tarafından atanıp yerel meclisler ta- rafmdan onanarak göreve gelmeleri kuralı getirildi. Böylece başa gelecek yöneticiler temsil ettikleri ve yönettikleri halklara karşı de­ ğil, kendisini göreve getiren Moskova'ya ve kişisel olarak Putin'e karşı sorumlu olacaklardı.

Bu değişikliklerin ardından snasıyla Kuzey Osetya'da Hazi­ ran 2005'de Taymuraz Mamsurov, Kabardey-Balkar'da Eylül 2005'de Arşen Kanokov, Adığey'de Ocak 2007'de Aslan Thakuşmov, Rus idari sistemine geri döndürülen Çeçenistan'da Şubat 2007'de Ramazan Kadirov ve Karaçay-Çerkes'de Haziran 2008'de Boris Ebzeyev Putin tarafından devlet başkanlıklarına atandılar. Devlet Konseyi tarafından yönetilen Dağıstan'da ise bu kurum Şubat 2006'da lağvedilerek devlet başkanhğı makamı oluş­ turuldu ve bu göreve Mukhu Ahyev atandı. Onun görev süresinin de Şubat 2010'da dolmasıyla Dağıstan Devlet Konseyi'nin 1994­ 2006 arasmdaki lideri Magomedali Magomedov'un oğlu Magomedselam Magomedov bu göreve atandı. İnguşetya'da daha önce görevi ikinci kez uzatılan Murat Zazikov Ekim 2008'de gö­ revden alındı ve yerme Yunusbek Yevkurov atandı.

19 Putin'in görüşlerinin geniş bir analizi için bkz. Fıona Hill, "Governing Russia: Putin's Federal Dilemmas'", http://www.brookings.edu/ articles/2005/01russia_hill. aspx, 1 Ocak 2005. 20 Örneğin aralarında Vaclav Havel, eski İsveç Başbakanı Cari Bildt ve ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama gibi figürlerin bulunduğu yüz entellektüel, bu konuda kamuoyunı (füî) mektup yazdılar. Ayrıntılı bil­ gi için bkz. http://news. bbc. co.HrK/l/hi/world/europe/3700972. Stm. Bir başka önemli değişiklik olarak bağımsız adaylarm ve taş­ radaki küçük partilerin temsilcilerinin de Federal Parlemento "Duma"'ya seçüebilmelerine imkân sağlayan seçim yasalarım de­ ğiştiren Putin, % 7'lik seçim barajım hayata geçirdi. Seçimlere an­ cak ülkenin tamammda örgütlenen partilerin girebüeceği kuralının da getirildiği bu düzenlemelerle, yerel parti ya da siyasi örgütlerin, taşrada yaşayan halkı ve farklı etnik gruplan temsili ederek mer­ kezden bağımsız olmalarının ve Putin yönetimine muhalif politi­ kalar izlemelerinin önüne geçilmişti. Terörizmle daha etkin müca­ dele adma, temsili demokrasinin, muhalefetin ve bireysel hak ve özgürlüklerinin büyük oranda askıya alınmasıyla sonuçlanan bu değişikliklerin etkileri bugün dahi sürmektedir.

Medvedev-Putin İktidan'nda Yapılan Düzenlemeler21

Rusya Anayasasma göre devlet başkanmm sadece iki kez arka arkaya görev yapabiliyor olması nedeniyle başkanlıktan aynlan Putin'in yerine onun tarafından desteklenen aday Dmitri Medvedev'in seçilerek, Mayıs 2008'de devlet başkanlığı görevine gelmesiyle Vladimir Putin de başbakanlık görevine geldi. Dmitri Medvedev, Putin'in oluşturduğu yapıya sahip çıkmakla birlikte, Ocak 2010'da tüm ülkenin yedi federal bölgeye ayrıldığı sistemi değiştirerek Güney Federal Bölgesini ikiye ayırdı ve sekizinci böl­ ge olarak Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi'ni oluşturdu. Stavropol Kray içerisinde yer alan Pyatigorsk kenti, bu yeni idari birimin merkezi olarak seçildi. Bu bölgedeki ekonomik geri kalmışlığın, iş­ sizliğin, yolsuzlukların ve güvenlik problemlerinin RF genelinden farklı olduğu ve farkh çözümler gerektirdiği argümanıyla yapılan bu değişikliklerle, bölgedeki cumhuriyet yönetimleri ile Moskova arasmda koordinasyonu sağlamak üzere devlet başkam özel tem­ silcisi gibi bir pozisyon oluşturuldu.22 Aym zamanda başbakan

21 Devlet Başkanlığına Medvedev'in gelmesine ve Putin'in başbakan ola­ rak birçok yetkisini kaybetmiş olmasına rağmen, Medvedev'in bizzat Putin tarafından halefi olarak seçilmiş olması ve bu nedenle kişisel ini­ siyatif alabilme kapasitesinin sınırlı olduğu yönündeki genel algı ne­ deniyle bu süreci Medvedev-Putin dönemi olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. 22 Bu konuda aynntılı bilgi için bkz. http://www.RFE RL.org/content/ Medvedev_Creates_New_North_Caucasus_Federal_District /1934705. Html. yardımcısı sıfatına da sahip olacak bu göreve eski Krasnoyarsk Va­ hşi Aleksandr Hloponin getirildi.

Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya, Kabardey-Balkar ve Karaçay- Çerkes gibi etnik cumhuriyetlerin yam sıra Stavropol Kray'ın da yer aldığı bu yeni federal bölgede Adığey Cumhuriyeti'nin yer almama­ sı dikkat çekiciydi. 2014'de Kış Olimpiyatlan'nm düzenleneceği Ka­ radeniz kıyısındaki Soçi kentine sadece birkaç kilometre uzaklıkta yer alan ve her anlamda Kuzey Kafkasya'nın parçası olan bu cum­ huriyetin Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi yerine Güney Rusya Fe­ deral Bölgesi'nde bırakılması, Rusya'nın dış dünyaya, Putin'in "Ulusal Proje" olarak adlandırdığı 2014 Kış Olimpiyatlarının, istik- rarsızbgm ve süahh çatışmaların hüküm sürdüğü Kuzey Kafkas­ ya'da degü, banş ve huzur ortamının bulunduğu Güney Rusya'da gerçekleşeceği imajım vermek istemesiyle ilintih olduğu şeklinde yorumlanabilir. Son yıllarda giderek gündeme giren "Çerkeş Soru­ nu" ve global anlamda yükselen Çerkeş aktivizmi içerisinde yer alan bazt grupların Soçi Olimpiyatlan'na karşı olması ve uluslararası kamuoyunu etküeyecek protesto eylemlerine girişmesinin de Adıgey'le ilgili bu kararın alınmış olmasında etkisi olabilir.23

23 Birçok farklı ülkeden Çerkeş grupları 2014 Kış Olimpiyatlan'nm, Rus­ ya tarafından ele geçirilmeden once tarihsel Çerkesya'nın başkenti olan ve 'Çerkeş Sürgün ve Soykırımı'nm yaşandığı yer olarak tanımladıkla­ rı Soçi'de gerçekleşecek olmasına itiraz ediyorlar. Daha genel anlamıy­ la Çerkeş Sorunu ise Soçi Olimpiyatları konusu da dahil olmak üzere, 'Çerkeş Soykırmı'mn tanınması, tüm Çerkeş alt gruplarının resmi olarak Çerkeş teriminde ve Çerkeslerin yaşadığı bölgelerin RF içerisinde Çerkesya adıyla tek bir cumhuriyet altında birleştirilmesi, başta Türki­ ye olmak üzere Kafkasya dışında yaşayan Çerkeş diasporasmm tarih­ sel Çerkesya topraklarına dönmesinin yasal ve finansal altyapısının Rusya tarafından karşılanması şeklindeki taleplerin oluşturduğu bir konular bütünüdür. Çerkeş Soykırımı'nm şu ana kadar sadece Gürcis­ tan tarafından resmi olarak tanınmış olmasına rağmen, farklı Çerkeş örgütleri arasmda bu taleplerin çoğunluğu üzerinde bir fikir birliği ol­ duğu söylenebilir. Temel farklılık bu taleplerin ifade edilme yöntemi ve Rusya devleti ile kurulacak ilişkinin doğası üzerinedir. Bu konuda daha geniş bilgi için http://olympicgenocide.info/ ve http://www. may21.org/ sitelerine bakılabilir. Bu siteler değişik ülke ve şehirlerde yapılan gösteri ve protesto mitinglerine ait yazılı ve görsel materyalleri de içermektedir. 1989 Sonrasında Kuzey Kafkasya'da Yaşanan Çatışmalar

Oset-lnguş Çatışması

Ekim 1992'de yaşanan Oset-İnguş çatışması, RF topraklarında iki etnik grup arasmda yüksek yoğunlukta silahlı çatışmanın ya­ şandığı tek vakadır.24 350'si İnguş, 192'si Oset olmak üzere toplam 583 kişinin öldüğü, 208'i İnguş, 53'ü Oset olmak üzere 261 kişinin resmen kayıp olduğu25 bu çatışmanın ana sebebi, 1944'de Sovyet yönetimi tarafından Orta Asya'ya sürgün edilmeden önce İnguşlarm oturduğu ve tarihsel yaşam alanlarının parçası kabul et­ tikleri Vladikafkas şehri yakınlarındaki Prigorodni Rayonu'unun Kuzey Osetya'ya bağlanmış olması ve sürgünden geri dönüşlerin­ de İnguşlarm yönetimine iade edilmemiş olmasıydı.26 SSCB döne­ minde de İnguşlar bu durumu çeşitti kereler protesto ettiler. Fakat sorunun silahlı çatışma boyutuna varması, Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti'nin Nisan 1991'de II. Dünya Savaşı sırasında sürgün edilen halkların haklarının iadesi üzerine çıkardığı kanunun Kuzey Osetya yönetimi tarafından bir türlü uygulanmamasıyla gerçekleş­ ti. Bu durumu protesto eden İnguşlarm eyleme geçmesiyle çıkan olaylar, cumhuriyet topraklarında konuşlanmış Rus ordu birlikle­ rinin de desteğim alan Osetlerin hem Prigorodni'de hem de cum­ huriyetin diğer bölgelerinde yaşayan 40.000'i aşkın İnguş'u Kuzey Osetya'dan çıkartmasıyla sonuçlandı.

1997'de iki cumhuriyet arasmda vanlan anlaşmayla İnguşlarm geri dönüşüyle ilgili düzenlemelere başlanmışken, aym yıl ve ertesi yıl meydana gelen adam kaçırma ve intikam eylemle­ riyle gerginlik tekrar yükselerek iki cumhuriyet arasındaki diyalog kopma noktasma geldi. Sorunu daha da derinleştiren bir diğer ko­

24 Anna Matveyeva, The North Caucasus: Russia's Fragile Borderland, Londra, Royal Institute of International Affairs, 1999 s. 27. 25 Bu veriler Kuzey Osetya Devlet Başkanlığı tarafından hazırlanmış ve Human Rights Watch tarafından kullanılmıştır. HRW'm raporu için bkz., http://www. hrw. org/legacy/reports/1996/Russia. Htm. 26 Bu konunun geniş bir analizi için bkz. Yekaterina Sokirianskaya, "Getting Back Home? Toıvards Sustainable Return of Ingush Forced Migrants and Lasting Peace in Prigorodny District of North Ossetia", http://www. policy. hu/sokirianskaia/policy. html, 2005. nu ise İnguşlarm terk ettikleri evlerin bir kısmına 1991-92'de Gü­ ney Osetya'da yaşanan çatışmalar nedeniyle hem Güney Osetya'dan hem de Gürcistan'm diğer bölgelerinden kaçarak Ku­ zey Osetya'ya sığman Oset mültecilerin yerleşmiş olmasıydı.27 1998 itibariyle sayıları 40. 000 civarmda olan bu mültecilerin bir kısmının Prigorodni'ye yerleştirilmesinin İnguşlarm geri dönüşü­ nü sekteye uğratabüecek sonuçlan olabüirdi. Buna rağmen sürdü­ rülen çabalarla 2004 başı itibariyle yaklaşık 4000 İnguş aüenin Prigorodni'ye dönüşü sağlanabüdi.28 Fakat Eylül 2004'de Kuzey Osetya'nın Beslan şehrindeki bir okula Şamü Basayev'e bağlı bir birlik tarafmdan düzenlenen terörist saldırının faillerinin büyük çoğunluğunun İnguş olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte bölge­ de yemden yükselen tansiyon sonucu normalleşme süreci kalıcı şekilde yara aldı.

Bugün sadece İnguş göçmenlerin bölgeye dönüşü üzerine odaklanmış olan çözüm çabalarına rağmen, Prigorodrıi'nin idari olarak hâlâ Kuzey Osetya'ya ait olması ve bunun karşısında, İnguşetya Anayasasında kaybedilen İnguş topraklarının yemden elde edilmesine dair atıfların bulunması29 nedeniyle bu sorunun henüz kalıcı çözüme ulaşmaktan uzak olduğunu söylenebilir.

Çeçetıistatı Savaşları

Hiç kuşkusuz ki SSCB'nin yıkılışı sonrasında Kuzey Kafkas­ ya'da yaşanan süahlı çatışmalar içerisinde, hem Kuzey Kafkas­ ya'nın hem de genel anlamda Rusya'nın politik ve idari yapışım en çok etküeyen ve yarattığı yıkıntı, can kaybı ve yaygın insan hakları ihlalleriyle en kalıcı etkileri olan I. ve II. Rus-Çeçen savaşlarıdır. Geçenlerin yaşadıkları topraklar, komşuları Çerkesler ve Dağıstan­ lılara olduğu gibi 1860'larda işgal edüerek Rusya tarafmdan ilhak edildi. Fakat Çeçenistan'da Rus hâkimiyeti hem Çarlık döneminde hem de Sovyet döneminde zayıf ve sancılı oldu. 1867, 1878, 1919'da çıkan geniş ölçekli ayaklanmalar üe Çarlık Rusyası yöne­

27 Matveyeva, The North Cavcasus, s. 40. 28 Ibid. 29 Valery Dzutsev, "Final Settlement of North Ossetian-Ingush Conflict is tied to Peace in Ingushetia", North Caucasus Analysis, Cilt 10, No 21, Mayıs 2009; bkz. http: //www.jamestown.org/programs/ncw/single/ ?tx ttnews% 5Btt news% 5D=35063&cHash=cd42d2d704. timine direniş gösterildi. Fakat özellikle 1943-44'de II. Dünya Sava­ şı sırasında Çeçen ve İnguşlarm diğer bazı halklarla birlikte Alman ordularıyla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Sovyet yönetimi tara­ lından toplu olarak Orta Asya'ya sürülmeleri ve anavatanlarına geri dönüşlerine ancak 1957'den soma izin verilmesi, Çeçenlerin toplumsal yapı ve örgütlerim, Sovyet yaşam biçimi ve hukuk sis­ teminin dışında oluşturmalarına neden oldu.

1990'larda Sovyet otoritesinin çöküşü ile birlikte Çeçen milli­ yetçi gruplar arasmda bağımsızlık talepleri güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Aralarında Zelimhan Yandarbiyev, Yusuf Soslanbekov ve As­ lan Maşhadov'un da bulunduğu ve hemen hepsi Orta Asya'da sürgünde doğan Çeçen askeri ve siyasi liderleri, Sovyet Hava Kuvvetleri'nde general olan Cohar Dudayev'in liderliğinde, Mos­ kova'daki Boris Yeltsin hükümetinin desteklediği Doku Zavgayev'in yerel komünist yönetimim Eylül 1991'de devirdiler. İnguşlarm RF içerisinde kalmak isteyerek Çeçen-Inguş Cumhuri- yeti'nden ayrılması ve ardından Rus askerlerinin cumhuriyetten çekilmesiyle birlikte Çeçenistan Moskova'nın kontrolünden tama­ men çıktı. Geçiş sürecinde, ülke içinde yaşanan siyasi istikrarsızlık ve kaosa rağmen Dudayev yönetimi, daha soma Rusya Federas­ yonun diğer tüm bölgelerinin imzalayacağı30 Federasyon Anlaş­ masını imzalamayı reddetti ve resmi olarak 6 Eylül 1991'de ilan et­ tiği bağımsızlığını RF'ye karşı koruma yönünde pozisyon aldı.

Bu süreçte Moskova'daki iktidar mücadelesinde yıpranan Yeltsin, Rusya'da yaşanan iktidar boşluğunu zor kullanarak aşma­ ya çalışan ve bu anlamda galip çıkılacak küçük bir savaşm31 da işe

30 Başlangıçta Tataristan da Çeçenistan gibi Federasyon Anlaşmasını im­ zalamadı. Fakat yaklaşık iki yıl süren müzakerelerin ardından 13 Mart 1994'de imzalayarak RF içerisindeki statüsünü resmileştirdi. 31 Federal Parlemento ile giriştiği yetki mücadelesinde güç kullanma em­ rini veren Yeltsin, Ekim 1993'de Parlemento binası ' Beyaz Evi' bom­ balatmış, saldırıdan sağ kurtulan muhalefet milletvekillerini de hapse attırmıştı. Literatüre 'A Small Victorious War' olarak geçen bu planla ilgili olarak bkz. Galina Starovoitova, "What Future for Democracy", Perpective, Cilt 5, (3), 1995 Ocak ve Şubat ortak sayısı; http://www. bu. edu/iscip/vol5/Starovoitova.Html. Birinci Çeçen Savaşı'nin gazeteci bakış açısıyla daha geniş bir analizi için bkz. Thomas de Waal ve Carlotta Gaal, Chechnya: A Small Victorious War, Londra, Picador, 1997. yarayacağını düşünen Yeltsin, Çeçenistan'm bağımsızlığmm hiç bir ülke tarafmdan taınnmamasma rağmen, Çeçenistan'da kontrolü yeniden sağlamak için Rus ordusuna 11 Aralık 1994'de Grozni'ye girme emrini verdi. Bu saldırıyla birlikte Mayıs 2006'ya kadar sü­ recek olan eski Sovyet coğrafyası üzerindeki en kanlı savaş başladı. Onbinlerce Çeçen savaşçı ve Rus askeri ile yüzbinden fazla sivil Çeçenin hay atma mal olan savaş, RF'nin Çeçenlerle Mayıs 1996'da anlaşmaya varmasma kadar sürdü. Savaşm başlanırda Rus ordusunun yaşadığı kayıplar Çeçen güçlere umut verdiyse de, sonraki aşamalarda her iki tarafm da bu savaşı kazanamayacağı belirginleşmeye başladı. Çeçenler verdikle­ ri can kayıplarma rağmen direnişi bırakmazken, Rus Ordusu tüm çabasma rağmen Çeçenistan'ı kontrol altma alamadı. 21 Nisan 1996'da Cohar Dudayev'm bir füze saldırısmda öldürülmesmden sonra Rusya Çeçenlerle görüşmelere başladı ve Haziran 1996'da Hasavyurt Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Rus ordusu operasyonlarmı durdurarak çekilecek, Çeçenistan'm siyasi statüsü, 5 yıl sonra yapılacak referandumla belirlenecekti.

1996 ortasmdan 1998 yazma kadar yaklaşmakta olan de jııre bağımsızlığa hazırlanan Çeçenistan'da önce liderlik mücadelesi or­ taya çıktı, daha sonra özellikle Körfez ülkelerinden gelen yabana savaşçılarm desteklediği radikal İslamcı gruplarla geleneksel Çe­ çen İslam anlayışmı tercih eden gruplar arasmdaki aynlık büyüye­ rek 1997'de Gudermes'te iki taraf arasmda süahlı çatışmalara ka­ dar vardı. Devammda Başkan Maşhadov'un itirazlarma rağmen Basayev, Ürdünlü Arap komutan Hattab üe birlikte bağmışız Çe- çeıüstan idealmi terk ederek "Çeçenistan ve Dağıstan İslam Devle­ tini" ilan etti ve emrindeki birliklerle 1998 yazmda Dağıstan'a gir­ di. Aynı günlerde Rusya'da ardı ardma yaşanan terörist saldırılar­ dan da Çeçeıüeri sorumlu tutan Putin32, Rus birliklerine yeniden Çeçeıüstan'a girme emrmi verdi. Ç ğğ)

32 Aynı yıl 4 ilelö Eylül arasında Buynaks, Moskova ve Volgadansk şe­ hirlerinde çok katlı apartmanlara yapılan bombalı saldırılarda 293 ki­ şinin ölümüne sebep olan eylemleri hiç bir Çeçen gurubu üstlenmedi. Daha sonra bu eylemlerin FSB tarafmdan düzenlenmiş olabileceğine dair dünya basınında birçok haber yer almasına rağmen, saldırıları gerçekten kimin gerçekleştirdiği bugün dahi netlik kazanmamıştır. Bu şekilde başlayan ikinci savaş, ilk savaştan farklı bir seyir izleyerek Çeçenistan Müftüsü Ahmet Kadirov ve aüesi liderliğin­ deki bazı Çeçen gruplan kendi yanma çeken Rus ordusunun ülke­ nin kontrolünü büyük oranda ele geçirmesiyle sonuçlandı. Ayrıca Rus ordusunun sırasıyla Nisan 2002'de Hattab, Mart 2005'de Maşhadov, Haziran 2006'da yeni lider Abdülhalim Sadullayev ve nihayet Temmuz 2006'da Şamü Basayev'i öldürmesiyle, özellikle Eylül 2004'te Basayev'in emriyle gerçekleşen kanlı Beslan okul baskınından soma kamuoyunun sempatisini ve arkasındaki ulus­ lararası desteği hızla kaybeden Çeçen direnişçiler ve İslama grup­ lar, Çeçenistan'da tamamen marjinalleştirildi.

Rus tarafına geçerek merkezi hükümetin desteğiyle Ekim 2003'de yapılan seçimlerde devlet başkam seçüen Ahmet Kadirov da Mayıs 2004'de uğradığı bombalı saldın sonucu öldürüldü. Fa­ kat yerine göreve gelen oğlu Ramazan Kadirov aym pozisyonu sürdürerek ülkedeki hâkimiyetim pekiştirdi. İnsan haklan ihlalleri nedeniyle büyük eleştirilere maruz kalmasına rağmen bugün itiba­ riyle Kadirov yönetimi Çeçenistan'daki süahlı muhalif grupları pasifize etmiş görünüyor. Fakat otoritesini Vladimir Putin ile kur­ duğu kişisel ilişkiden alan oğul Kadirov'un, koşuhar değiştiğinde iktidarda kalmaya devam edip edemeyeceğim ve yarattığı istikra­ rın kalıa olup olmayacağım bugünden söylemek mümkün gö­ rünmüyor.

Çerkeslerile Karaçay-Balkarlar Arasındaki Sorunlar

Yüzyıllardır komşu olarak Kuzeybatı Kafkasya'da yaşayan bu halklar arasmda en önemh sorunlardan biri kökeni 19.yüzyıkn sonlarına kadar giden toprak sorunudur. 1860'larda Çerkeslerin ezici çoğunluğunun toplu olarak Osmanlı İmparatorluğuna sü­ rülmesiyle daha çok dağların eteklerinde ve ovalarda yaşayan Çerkeslerin toprakları önemh oranda boşaltılarak, buralara başta Rus Kazakları olmak üzere başka halkların mensupları yerleştiril­ di. O döneme kadar dağların yüksek doruklarındaki köy ve mezra­ larında yaşayan Karaçay ve Balkar topluluklarında nüfus artışıyla birlikte verimli toprak ihtiyacı baş gösterince, onlar da ovalara doğru yerleşmeye başladı. Aym zamanda 1861'de Rusya'da sertli­ ğin kalkmasıyla birlikte eski topraklarından ayrılarak yeni yerle­ şim yerleri kurmak isteyen özgürleşmiş köylüler için de toprağa ihtiyaç duyuluyordu. Böylece sürgüne dahil edilmeyerek geride kalan Çerkeslerle bu halklar arasmda toprak paylaşımı yüzünden ilk sorunlar çıkmaya başladı.

20. yüzyılın başlarmda Çarlık döneminde kurulan toprak ko­ misyonları sadece bu halklar arasmda değü, Kuzey Kafkasya'nın her tarafındaki halklar arasmda baş gösteren bu soruna çözüm bulmaya çalıştı. Komisyonlar Orta ve Kuzeybatı Kafkasya'da ara- züerin tarihsel sahibi olan Çerkesleri (Özellikle Kabardey Çerkeslerini) toplam 367,000 dönüm (yaklaşık 4000km2) arazilerin­ den vazgeçmek zorunda bırakü.33 Bu sorun günümüzde Çerkeş aktivistlerinin etrafında mobihze olduğu en önemb konulardan bi­ ri habne geldi. 34

Karaçay-Balkar enteüektüeüeri, mübyetçi örgütleri ve siya- setçüeri ise bu toprakların tarihsel olarak daha 10 ve 11. yüzyülar- da kendi atalan kabul ettikleri Alanlara ait olduğunu, Çerkeslerin ise Karadeniz'in sahü kesiminden bu bölgelere ancak 13 ve 14. yüzyülardan soma gelip yerleştiklerim iddia ederek, Çerkeş argü­ manlarına karşı durdular.35 Aynca 1943-44 sürgünü sonucu uğra­ dıkları can kayıpları üe sosyal ve ekonomik zararların telafisi de Karaçay-Balkar milliyetçi söylemlerinde önemli yer tuttu.

Karaçay-Balkarlar'm 1957'den itibaren Orta Asya'dan sür­ günden dönmelerinden soma, özeüikle Balkarlar, dağlardaki tarih­ sel topraklarına değü, tanma daha elverişh ovalara ve şehir mer­ kezlerine yerleşmeye başladüar. Böylece tarihsel olarak birbirleriy- le çok yakm ama hep ayn yaşamış olan Çerkesler ve Karaçay- Balkarlar ilk defa aym şehirleri ve toprakları paylaşmak zorunda

33 Valery Dzidzoev,Toprak Sorunları Üstüne, Çeviren Ergün Yıldız, Oşhamahu, (Nalçik), No 6; 1994, http://www. circassiancenter. com/cc-turkiye/tarih/304_topraksorunu. htm. 34 Kabardey-Balkar'daki Çerkeş Örgütleri Khase, Dünya Çerkeş Kardeş­ liği ve Çerkeş Kongresi liderlerinin 2 Kasım 2009 tarihli ortak açıkla­ ması (Rusça) için bkz. http://www.elot.ru/main/index.php7op- tion=com_content&task=view&id=1509&Itemid=l. 35 Kabardey-Balkar'm RF Federasyon Konseyi'ndeki temsilcisi Balkar asıllı Mihail Zalihanov'un RF Duma'sına gönderdiği "Kabartılı Başçıla Ot Bla Oynadıla" başlıklı mektubun Balkarca versiyonu için bkz. http://www.afyonkaracay.com/dosyalar_politika/Kabarti% 20Bash% 20Ot% 20Oyun/Kabartili% 20Baschila% 20_kril. htm. kaldılar. 1989 sonrasında SSCB'nin dağılma sürecinde her halkın egemenliğini ilan etmek istemesiyle hangi toprakların kimin tarih­ sel toprağı olduğu tartışmaları alevlendi. 1991-92'de Karaçaylar'm Karaçay-Çerkes'den, Balkarlar'm da Kabardey-Balkar'dan ayrıl­ mak için kitlesel eylemlere girişmelerine rağmen toprak bölüşümü yapılamadığı için bu talepler sonuçsuz kaldı ve her iki cumhuriyet bölünmeden günümüze kadar geldi.

Aradan geçen yirmi yıla rağmen hiç bir şekilde çözülemeyen toprak sorunu, konu siyasileştikçe ve başka problemlerle birleştik­ çe önümüzdeki yıllarda daha da derinleşeceği görüntüsünü veri­ yor. Kabardey-Balkar'da son dönemde yerel parlamentoda kuru­ lan son Toprak Uzlaşma Komisyonu'nun da başarısız olması ve yeni çıkarılan toprak yasasma tepki olarak bazı Çerkeş örgütlerinin Aralık 2009'da meydanlara inmesi bu durumun göstergesi olarak kabul edilebilir.

Karaçay-Çerkes'de 2009'un başmdan beri bu kez Çerkesler bu cumhuriyetten ayrıhp 1957 öncesi varolan Çerkeş Özerk Bölge­ si'nin RF içerisinde cumhuriyet formatmda yeniden kurulması amacıyla kitlesel anlamda mobihze olmaya başladılar. Bunun bir adım ötesi olarak da Adığey'den Kabardey-Balkar'a kadar olan bölgede Çerkeslerin yaşadığı topraklarda RF bünyesinde bir Çerkesya Cumhuriyeti'nin kurulması yönündeki talepler yüksel­ meye başladı. Bunun karşıbgmda, bu derecede güçlü olmasa da or­ tak bir Karaçay-Balkar cumhuriyeti kurulması arzusu da zaman zaman gündeme getiribyor. Fakat bu amaçlarm gerçekleşmesi için sınırların nasıl çizilebüeceği konusunda sözkonusu halklar arasm­ da bir uzlaşma olduğunu söylemek mümkün değü.

Bu halklar arasmda varolan siyasi problemlerin en temel ne­ deni, kendi iradeleri dışında, Stalinist "Milliyet Pohtikalan" sonu­ cunda dih, kültürü ve sosyal yaşam biçimi farkh halkların tek bir cumhuriyet idaresi altında yaşamak zorunda bırakılmalarıyla olu­ şan ikih cumhuriyet sistemidir. Yerel kaynakların kullanımı, mer­ kezi idareden yerel bütçelere aktarılan yardımların dağıtımı ve yo­ ğun işsizlik ortamında bürokratik kadroların oluşturulması gibi konular meritokratik değil etnokratik temelde çözülmeye çahşıldı- ğı için, yaşamın hemen her alam etnik ehtlerin rekabeti ve iktidar paylaşımı mücadelesine tanık olmaktadır. Son yirmi senedir bir türlü aşılamayan bu istikrarsızlık, Kabardey-Balkar ve Karaçay- Çerkeş cumhuriyetlerinin bu yapılarıyla sürdürülebilir federal bi­ rimler olup olmadıklarım ciddi şekilde tartışılır hale getirmiştir.

Silahlı tslami Hareketler

İslam, tarihsel olarak Kuzey Kafkasya'da, özellikle de Kuzey­ doğu Kafkasya'da, hem 19. yüzyılın ortalarmda İmam Şamil lider­ liğindeki direniş hareketi sürecinde hem de 20. yüzyılın başlarmda gerçekleşen Rus Devrimi sonrası kurulan Sovyet iktidarına karşı bölge halklarının mobilizasyonunda önemli rol oynamıştır.36 Fakat 70 yıllık Sovyet iktidarı süresince bir devlet ideolojisi olarak ateiz­ min desteklenmesi, dini kurum ve camilerin kapatılması ve din adamlarına yapılan baskıların sonucunda İslam dininin bölgedeki gücü önemli oranda sekteye uğramış, bölge halkının büyük çoğun­ luğunda İslam dinine dair en temel dini bügüer dahi ortadan yok olmuştur.37.

Sadece İnguş, Çeçen ve bazı Dağıstan halkları arasmda Kadiri ve Nakşibendi tarikatları güçlerini koruyabildi ve özellikle 1989 sonrasmda İslami pratik ve eğitimin yaygınlaşmasında, camilerin yeniden açılıp dini kurumlarm hızla hayata geçirilmesinde bu Sufi hareketler öncü rol oynadı.38 Birind.Çeçen Savaşı, özünde otorite­ sini yemden kurmak isteyen merkezi iktidara karşı seküler bir ulu­ sal bağımsızlık hareketinin süahh direnişi olarak ortaya çıktıysa da, genelde İslam ve özelde Sufi hareketleri Rus işgaline karşı Çe­ çen direnişinin en temel motivasyon kaynaklarından biri oldular. Bu savaşm küresel İslami hareketlerin ügi alanına girip Çeçenis- tan'a yabana radikal İslama savaşçüann gelmeye başlamasıyla Kuzeydoğu Kafkasya, bölge halklarının geleneksel Sufi İslam an-

36 İslam'ın 19. Yüzyılda Kuzey Kafkasya'da Çarlık Rusyasma karşı dire­ niş hareketleri üzerindeki rolü için bkz. Anna Zelkina, Sufi Responses to the Russian Advance in the North Caucasus:In Quest for God and Freedom, Londra, C Hurst and Co., 2000. 37 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Fany E Bryan, "Internationalism, Nationalism and İslam", Marie Benningsen Broxup (der), North Caucasus Barier, Londra, C. Hurst and C o., 1992, s. 195-218. 38 Sufi Islam'in siyasal etkileri üzerine geniş bilgi için bkz. Galina Yemelianova, "Sufism and Politics in the North Caucasus", Nationalities Paper, Cilt 29, (4), Aralık 2001, s. 661-688. layışlannı reddeden ve birçok uluslararası radikal İslami hareketin teolojik altyapısını teşkil eden Vahabi mezhebiyle tanıştı.

Çeçenistan'daki savaşm Ağustos 1996'da imzalanan Hasavyurt Anlaşması ile bitmesinden sonraki iki yıl içerisinde, uluslararası radikal İslami hareketlerin de desteğim alan bu silahlı gruplar, bu üç cumhuriyette yaşayan ve mevcut ekonomik düzene, yolsuzluklara, ahlaki ve geleneksel değerlerin bozulmasına ve en temelde de Rusya'nm Kafkasya politikalarına karşı çıkan, sisteme yabancılaşmış genç grupların ügi odağı oldu. Kendi cumhuriyetle­ rindeki yerel yönetimlerin otoriter ve sansürcü basküarı altmda kendini Üade edecek yasal zeminleri bulamayan birçok Karaçay, Balkar ve Çerkeş genci de, Çeçenistan'da Ruslara karşı kazandan askeri başarının da etkisiyle bu harekete katüdı.

İkinci Çeçen savaşı sırasında ve sonrasmda, Çeçenistan hari­ cindeki bölgelerde de eylemler başladı. Çeçenistan'da elde ettikleri askeri tecrübelerle bu silahlı İslama gruplar önce Dağıstan'da, sonra da İnguşetya'da Rus askerleri ve yerel yönetidlere yönelik suikast girişimlerine ve süahlı saldırüara başladüar. Fakat Temmuz 2006 itibariyle kurucu lider kadrosunun ve savaşçüannın büyük çoğunluğunu kaybeden hareket, bu kez Ekim 2007'de Doku Umarov liderliğinde tüm Kuzey Kafkasya'yı kapsayan Kafkasya Emirliğini üan etti. Artık çoğunluğunu Çeçen olmayan KafkasyalI militanların oluşturduğu eylemci gruplar hem doğuda İnguşetya ve Dağıstan'da, hem de batıda Kabardey-Balkar ve Karaçay- Çerkes'de örgütlenerek gerçekleştirdikleri süahlı eylemler ve yük­ sek düzeyli bürokratlara düzenledikleri suikastlerle yerel yönetim­ leri istikrarsızlaştırarak, bölgenin tamammda geniş bir etki alam oluşturdular.

Yerel koşuüara göre kendüerini yemden tanımlayan bu hare­ ketlerden örneğin Kabardey-Balkar'daki gruplar Vahhabi değü, Sünni ve Hanefi mezhebi mensubuydular. Geleneksel Çerkeş ya­ şam biçimi ve din anlayışını tamamiyle reddetmeden yerel yöne­ timin baskıa uygulamalarına karşı tepki veren "Cemaat" adlı bu hareket, 2005 ortalarmda binlerce kişüik destekçi kadrosuna ulaş­ tı.39 Fakat Ekim 2005'de başkent Nalçik'i ele geçirmek üzere yapı­

39 Bu kitlenin büyüklüğü ile ilgili 2000 ile 10. 000 arasında değişen ra­ kamlar telaffuz edildi. Ayrıntılı bir analiz için bkz. Gordon M. Hahn, lan silahlı saldırının sonunda 100'den fazla savaşçısını kaybeden örgütün askeri gücü, en azmdan geçici bir süreliğine zayıfladı. Fa­ kat 2009'dan sonra giderek yeniden güçlenen bu hareket, Kabardey-Balkar cumhuriyetini Dağıstan'dan sonra Kafkasya'nın en sıcak cumhuriyeti haline getirdi.40

Dağıstan'da yerel iktidarın İslama, seküler ya da etnik her türlü muhalefete karşı baskıcı uygulamaları neticesinde giderek güçlenerek belli oranda halk desteği de sağlayan bu hareketler, Dağıstan Şeriat Cemaati adı altında birleşerek 2002'den itibaren aralarmda yerel FSB başkam, yerel hükümetin bakanları ve polis şeflerinin öldürülmelerinin de bulunduğu birçok silahh saldırıyı gerçekleştirdi. Bu örgüt, en dikkat çekici eylemini Dağıstan İçişleri Bakanı Adilgeri Magomedtagirov'u Haziran 2009'da bir suikastla öldürerek gerçekleştirdi. Siyasi istikrarsızlık Dağıstan'da halen sürmektedir.

Bugün İnguşetya, Dağıstan ve Kabardey-Balkar cumhuriyet­ leri ile birlikte Kuzey Kafkasya, hemen her gün silahh saldırıların yaşandığı, siyasetçilerin öldürüldüğü, insan hakları savunucuları ve gazetecilerin suikastlere kurban gittiği bir bölgedir. Eski başkan Murat Zazikov en az iki suikast teşebbüsünden yara almadan kur­ tulurken, mevcut Devlet Başkam Yunusbek Yevkurov Haziran 2009'da uğradığı intihar saldırısından ağır yarab olarak kurtulmuş­ tur. Eylül 2008'den beri meydana gelen saldırılarda yerel hüküme­ tin başbakan yardımcısı, iki bakam ve Yüksek Mahkeme Başkan Yardımcısı silahh saldırılarda öldürüldü. Aym dönemde yerel ik­ tidara muhalif politikaa Magomed Kazbiyev, insan haklan savu­ nucusu Makaşerip Auşev ve muhalif gazeteci Magomed Yevloyev öldürüldü. İnsan haklan örgütü Humarı Rights VVatch'un, "yeni Devlet Başkam Yevkurov'un çabalarma rağmen, pohs güçlerinin silahh gruplara karşı operasyonları sırasında yargısız infazları, hu­

The Rise of Jihadism in Kabardino-Balkaria and Western North Caucasus; Russia's Islamic Threat, New Haven ve Londra, Yale University Press, 2007, s. 133-173. 40 Örneğin 2010 yılında cumhuriyetlerin nüfusları gözönüne alındığında, KBC silahlı İslamcı grupların en aktif olduğu cumhuriyet oldu. Tüm Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri'nde meydana gelen silahlı saldırılar ile ilgili geniş bir analiz için bknz. http://www.unhcr.org/refworld/do- cid / 4ee5d93d2.html. kuksuz tutuklamaları, işkence ve aşağılayıcı muameleyi sürdürdü- ğü"nü ifade ettiği înguşetya'da süregelen şiddet sarmalının yakın bir gelecekte sona ereceğini söylemek zor görünüyor. 41

Sonuç

Modern Rusya'nm yeni siyasi elitleri, Kuzey Kafkasya'da bir kısmı Çarlık Rusyası döneminden, bir kısmı da yetmiş yıllık Sov­ yet deneyiminden miras kalan sorunları çözmek için uygulanabilir siyasi mekanizmalar geliştirememişlerdir. Halkların seçilmiş tem- sücileriyle demokratik diyalog yolları aramak, birikmiş sorunları masaya yatırarak çözüm arayışlarına girmek, Rusya genelinde yaygmlaşan anti-Kafkasyalı tavırlara karşı ciddi önlemler almak ve her şeyden önce bölge halklarının maruz kaldığı acı tecrübelere da­ ir bir devlet duruşu geliştirmek bağlanımda Sovyet sonrası dö­ nemde uygulanan federal politikalar da başarısız olmuştur.42 Rus­ ya'nm bu konulardaki tarihsel sorumluluklarım kabul ederek gele­ ceğe dair sağlıklı bir ilişki zemini yaratılamamıştır.

Ruslan Auşev gibi tüm Kafkasya'da saygı uyandıran popüler bir lider, înguşetya halkım Çeçenistan'm seçtiği ve sonu yıkımla sonuçlanan bir bağımsızlık mücadelesi yerine RF içerisinde bir ge­ leceğe yönlendirmesine ve 1992-99 arasmda cumhuriyetini Kuzey Kafkasya'da bir istikrar adası haline getirip hızlı bir ekonomik kal­ kınma gerçekleştirmiş olmasına rağmen, Putin tarafmdan görev­ den ayrılmaya zorlanmış, yerine de bir FSB generali getirilmiştir. Bu politikanın sonucunda bu cumhuriyetin bugün içine düştüğü

41 HRVV'nin durum değerlendirme raporu için bkz. http: //www. hrw. org/ en/ world-report-2010/Russia. 42 Rusya genelinde yaygmlaşan anti-Kafkasyalı tavırların giderek kitlesel karakter kazanmasına ve resmi organların desteğini almasına örnek ola­ rak Aralık 2010'da Moskova'da bir grup Rus futbol holiganı ile Kafkas­ yalI gençler arasında meydana gelen ve îgor Svirodov adlı Rus gencin ölümüyle sonuçlanan kavganın ardmdan yaşananlar örnek gösterilebilir. Olayı izleyen günlerde Rusya'nın birçok bölgesinde Slav milliyetçileri tarafmdan mitingler düzenlenmiş ve KafkasyalIlara ve onların ev ve iş­ yerlerine saldırılar düzenlenmiştir. Başbakan Putin'in bu konuda aldığı anti-Kafkasyalı siyasi pozisyon hakkında daha ayrıntılı bilgi için bknz. http: / / www.washingtontimes. com/ news/2010/dec/22/moscow- police-chief-questions-civil-liberties/?page=l şiddet sarmalı, Putin yönetiminde Moskova'nın bölge halklarından ve siyasi elitlerinden "güvenliği önceleyen ve sorgusuz itaat bekle­ yen" politikalarının Kuzey Kafkasya'da istenen sonuçları verme­ diğinin göstergesi olarak kabul edilebilir. Etnik milliyetçi ya da si­ lahlı İslami muhalefet hareketleri, KafkasyalIların Rusya'ya karşı yaşadığı yabancılaşma dalgası üzerinden geniş toplum kesimlerini etkiler hale gelmiştir.

Yeni Devlet Başkam Medvedev'in Ocak 2010'da Kuzey Kaf­ kasya Federal Bölgesinin kurulma nedeni olarak "bölgedeki kötü ekonomik durumun yüksek oranda işsizliğe, ekonomik suçlara, klan çatışmalarına ve rüşvete yol açmasını" göstermesi43, Rus siya­ si elitlerinin Kuzey Kafkasya fotoğrafım hâlâ tam olarak anlaya­ madıkları şeklinde yorumlanabilir. Zira etnik, tarihsel, coğrafi, sosyal, ekonomik, konjonktürel ve küresel birçok faktörün bir ara­ ya gelmesiyle oluşan bu sorunlar yumağının sadece ekonomik tedbirlerle hallolacağım ve bölgeye siyasi istikrarın ancak bu yön­ temlerle gelebileceğine inanmak, Kuzey Kafkasya'nın Rusya'ya dâhü edildiği son 150 yıllık sürecin analizinin iyi yapılamadığının bir göstergesidir. Özellikle son yıllarda giderek daha fazla günde­ me gelen "Çerkeş Sorunu" gibi aslında çözülme potansiyeli yüksek olan bir konuda dahi Rusya devlet aygıtının gerekli adımları za­ manında atmaması nedeniyle, silahlı İslami grupların eylemleri dı­ şında bugüne kadar görecek olarak daha sakin olan Kuzey-Batı Kafkasya da seküler-ulusal hareketlerin ortaya çıkışıyla çalkantılı bir döneme girebilir. Zira Gürcistan Parlamentosu'nm Mayıs 2011'de 'Çerkeş Soykırımı'm resmen tanımasıyla "Çerkeş Sorunu" yepyeni bir boyuta ulaşmıştır.44 Son yıllarda Rusya dışındaki Çerkeş ve Çeçen diyasporalan üe Güney Kafkasya'da etkinlikleri giderek artan Türkiye, ABD, AB ve Gürcistan gibi yeni siyasi ak­ törlerin de Kuzey Kafkasya denklemine dahü olmaları da gözönüne alındığında, kısa ve orta vadede Moskova'nın bu yakla­ şımlarının hem Kuzey Kafkasya'yı hem de federasyonun tamamım kahcı istikrara kavuşturamayacagmı öngörmek yanlış olmaz.

43 "President remaps federal structure, appoints head of the North Cau- casus", Russia Today; http://rt. com/Politics/2010-01-20/north- caucasus-federal-district. html, 20 Ocak 2010. 44 Bkz.http://www.nytimes.com/2011/05/21/world/europe/21georgia.html. KISIM II

ULUSLARARASI REKABETTE KAFKASYA ABD'NİN KAFKASYA POLİTİKALARI

Şuhnaz YILMAZ*

Giriş: Amerikan Dış Politikasının Küresel ve Bölgesel Boyutu

Ünlü siyaset bilimci Robert Gilpin War and Change in World Politics başlıklı eserinde savaşlarm, özellikle de hangi ülke ya da ülkelerin egemen güç olacağmı belirleyen 'hegemonik savaşlar'm tarih boyunca uluslararası sistemde değişimi tetikleyen başbca olaylar olduğunu savunmaktadır.1 Bu durumun en dramatik ör­ neği, kuşkusuz dünyayı kana bulayan Birinci ve İkinci Dünya Sa­ vaşlarının sonucunda Amerika ve Sovyetler Birligi'nin bderbgin- de iki kutuplu dünya düzeninin ortaya çıkması olmuştur. Soğuk Savaş yıllan boyunca, siyasi düşünce tarihinin en önemh isimle­ rinden biri olan Alexis de Tocquevüle'in neredeyse yüzyıl önce öngördüğü gibi "Rus kamçısı ve Amerikan cüzdanı", yani Rus as­ keri ve Amerikan ekonomik gücü tüm dünyanın kaderini belirledi. Buna istisna sayılabilecek bir gebşme ise, Soğuk Savaş'm sona er­ mesiyle yeni bir dünya düzenine geçilirken yaşandı. Soğuk Sa­ vaş'm Sovyetler Birligi'nin yıkılmasıyla barışçı bir şekilde sona ermesi ve komünist rejimlerin teker teker yıkılmasıyla, ABD hegemonik savaş yaşamadan tek kutuplu dünyada başat güç hali­ ne geldi.

Rusya ve Çin gibi diğer küresel aktörlerin yeniden yüksehşi ile sistemik düzeyde ABD askeri ve siyasi açıdan yumuşak hiye­

* Doç. Dr., Koç Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. Şuhnaz Yıl­ maz Özbağcı'nm araştırmaları TUBA-GEBİP bursu tarafmdan destek­ lenmektedir. Yazar ayrıca araştırma sürecindeki katkısı ve titiz çalış­ ması için asistanı Muhammet Tahir Kılavuz'a teşekkür eder. 1 Robert Gilpin, War and Change in World Politics, New York, Cambridge University Press, 1981. rarşi içinde başat konumunu korumakla beraber, özellikle ekono­ mik ve teknolojik kapasite açısmdan hiyerarşik ve çok merkezli ilişki kalıplarmm iç içe geçtiği yeni bir yapı ortaya çıkmıştır.2 Ayrı­ ca, Kafkasya bölgesinde de çok net olarak görüldüğü gibi bir yan­ dan küreselleşme, diğer yandan da ayrışma süreçleri tüm hızıyla devam etmektedir. Bu durum, alt-sistemlerin daha belirginleşmesi sonucunu doğurmuş, belirsizliklerin ve çatışmalarm hâkim olduğu süreç, bölgesel aktörlere daha geniş bir hareket ve etki alanı sağ­ lamıştır. Aynca, Kafkasya bölgesine odaklandığımızda, Soğuk Sa­ vaş yıllarmda tamamen Sovyet hakimiyeti altmda olan bölgede, Soğuk Savaş sonrasmda klasik güç dengesi politikalarmm ön pla­ na çıktığı görülmektedir. ABD ve Rusya gibi küresel güçlerle, bölgesel güçler arasında yeni gruplaşmalarm oluştuğu farklı dengeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Soğuk Savaş'm bitimini iz­ leyen ilk on yıl içinde, Rusya'nm geleneksel olarak “arka bahçe­ si" kabul ettiği Kafkasya'daki etki savaşı, enerji politikaları üze­ rinden şekillenmiştir.

Kafkasya 19. yüzyılda İngiliz İmparatorluğu ve Rus Çarlığı arasmda yaşanan rekabetin, bir başka deyişle "Büyük Oyun'un sahnelendiği bölgeydi. İki güç arasmdaki rekabet sona ererken Kafkasya 20. yüzyılda da "İkmci Büyük Oyun"a sahne olmuştur. Büyük Oyun'un bu yeni versiyonu, 19. yüzyıldaki versiyonunun aksine Rusya, Çin, Türkiye ve Batılı devletlerin de bulunduğu pek çok yeni aktörü içermektedir. İki dönem arasmda Büyük Oyun'daki en önemli değişini ise etki alanları konusunda olmuş­ tur. 19. yüzyılda amaç siyasi nüfuz ve stratejik avantaj elde etmek iken, 20. yüzyılda eksen ekonomi ve enerji alanlanna kaymıştır. Bu çerçevede ekonomik çıkarlar, boru hatları, alternatif enerji kaynak­ ları, yeni pazarlar ve yeni bağımsızlaşmış ülkelere yapılan yatırım­ lar İkmci Büyük Oyun'un merkezmde yer almaktadır.3

Kafkasya'nın ABD ve dünya siyasetindeki önemi 20. yüzyı­ lın sonuna dek bu çerçevede gelişirken, Soğuk Savaş'm bitimin­

2 Faruk Sönmezoğlu, "Dünya ve Türkiye", Faruk Sönmezoğlu (der.), Türk Dış Politikasının Analizi, İstanbul, Der Yayınları, 2004, s. 985-1006. 3 Mustafa Aydın, "Orta Asya'nın Değişen Dinamikleri ve Jeopolitiği", Mustafa Aydın (der.), Küresel Politika'da Orta Asya: Avrasya Üçlemesi I", İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım, 2005, s. 6. den sonra Amerikan dış politikasındaki en önemli değişim 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra olmuştur. Amerikan dış politi­ kasının şekillenmesinde 11 Eylül saldırılarının etkisini iyi anla­ mak yapılacak analizin sağlıklı olabilmesi için şarttır. Öncelikle, dünyanm en güçlü ülkesinin şahsında devletler sistemine dev­ let dışı bir aktör tarafmdan meydan okunmuştur. İkinci olarak, küreselleşmenin sembolü olan ABD'yi tehdit eden uluslararası terörün bizzat kendisi, eylemlerin yapılma tarzı ve örgütlenme modeli bakımından küresel dünyanm sonucudur. Üçüncüsü de, bu saldırılar dev bir güç olan ABD'yi kendi evinde vurmuş ve Amerikan halkının güvenlik duygusunu temelinden sarsmıştır. Amerikan toplumu üzerinde ciddi bir travma yaratan bu trajik gelişmelerin sonucunda "Vietnam sendromu" yerini "11 eylül sendromu"na bırakmıştır. Vietnam savaşı sonrasında ülke dışı­ na asker gönderilmesine şiddetle karşı çıkan Amerikan halkı­ nın, dünya kamuoyunun yoğun tepkisine rağmen Irak'taki sa­ vaşa % 60 gibi yüksek bir oranda destek vermesinin nedeni bu- dur. Bush yönetimi ise yeni bir tehdit ile karşı karşıya kalınma­ sından yararlanarak, öncelikle kendi iç kamuoyu desteğini art­ tırmış, sonrasında da uluslararası terörle savaşırken yeni- muhafazakar bir gündem doğrultusunda kendine göre bir dün­ ya düzeni kurma amacıyla adımlar atmıştır. Afganistan'da Tali- ban rejiminin devrilmesiyle başlayan bu süreç, Irak'ta devam edecek ve Amerika'nın stratejik ihtiyaçları ve hedefleri doğrul­ tusunda Orta Doğu'da yemden yapılanmayı beraberinde getire­ cekti.

Bu dönemde, Orta Dogu'yla karşılaştırıldığında nispeten ikincil konumda kalsa da, ABD benzer bir şekilde eskiden tama­ men Sovyetler Birligi'nin etki alanında olan Kafkaslar'da da daha etkin olmak için girişimlerde bulundu. İşin politik ve stratejik bo­ yutu bir yana, dünya enerji kaynaklarının kontrolü üzerindeki ekonomik çıkarlar da, kuşkusuz Amerika için önemliydi. ABD sı­ nırlı enerji kaynaklannm ve dağıtım ağlarının kontrolüne hayati önem atfetmektedir. Bütün bu politik, stratejik ve ekonomik fak­ törler göz önüne alındığında Amerika'nın Kafkasya politikasına yön veren etkenler daha iyi anlaşılacaklar. ABD'nin Kafkasya Politikalarının Güvenlik Boyutu

ABD- Rusya Denklemi

ABD, Soğuk Savaş'm bitiminden sonraki ilk on yıllık dönem­ de Rusya'ya öncelik veren ve bu ülkenin Batılı ülkelerle ilişkilerine odaklanan bir dış politika izlemiştir. Kafkasya'yı da büyük ölçüde sadece bölgedeki enerji kaynaklarının batı pazarlarına güvenli ola­ rak ulaştırılması bağlanımda ele almıştır. ABD, Irak'ın Kuveyt'i işga­ lini takip eden dönemde, güvenlik kaygılarıyla Orta Doğu'yu dış politikasında ilk şuaya yerleştirirken, Kafkasya jeostratejik açıdan öncelikler arasmda yer almamıştır. Bu dönemde, Strobe Talbott'un liderliğini yaptığı "Önce Rusya" politikası VVashington'mm bölgede izlediği stratejiler açısından belirleyici olmuştur.4 Bu politika, Sov- yetler Birligi'nin nükleer silahlarım Rusya içinde tutulmasını ve Rus askerlerinin Baltıklar'dan çekilmesini hedeflemekteydi. Bu doğrul­ tuda, 1994'te Rusya'nm Baltık devletlerinden çekilmesi gerçekleşti. 1996'da ise Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kazakistan'dan nükleer silah­ ların çıkartılması önemli bir dönüm noktası oldu.

Brzezinski bu dönemde Rusya'nm küresel bir işbirliği içinde sisteme entegre olması gerektiğini savunmaktaydı. Bunun da ger- çekleşebilirse demokratikleşmeyle olacağım, ama kuvvetle muh­ temel olduğu üzere gerçekleşmezse de uluslararası örgütlerde Ruslara önemb noktalarda rober vermek suretiyle, bir anlamda on­ ları küstürmeyerek mümkün olduğunu belirtiyordu.5 Bundan ha­ reketle Soğuk Savaş soması Rusya'yla ilişkilerde işbiriiği temel ön­ celik olmuştur. 90'larda gerçekleşememiş işbiriiği, 11 Eylül sonrası teröre karşı savaş sürecinde gerçekleşti. Bu dönemde Rusya ABD'ye istihbarat bilgilerim vererek yardıma olurken, ABD de Rusya için de problem teşkil eden Tabban ile mücadele etti.6 Ayrı­

4 ABD'nin bu dönemdeki Rusya politikası için bkz, Strobe Tallbot, The Russian Hand: A Memoir of Presidential Diplomacy, New York, Random House, 2003. 5 Zbigniew Brzezinski, "A Geostrategy for Eurasia," Foreign Affairs. Cilt 76 (5), Ekim-Kasım 1997, s. 56. 6 Celeste A. Wallander, "Silk Road, Great Game or Soft Underbelly? The New US-Russia Relationship and Implications for Eurasia", Shireen Hunter (der.), Strategic Developments in Eurasia After 11 September, Londra, Frank Cass Publishers, 2004, s. 92. ca Rusya, ABD'nin kuvvetlerini ve malzemelerini Afganistan'a ge­ çirmek için kendi topraklarım transit olarak kullanmasına izin verdi.7 Irak Savaşı öncesi ABD, Fouskas'm da vurguladığı gibi, iki­ li ilişkilerde Rusya'yı yabancılaştırmamaya çalışıyordu. Bu bağ­ lamda Amerikan yönetimi 1993'te "Banş İçin Ortaklık" (Partnership for Peace) sürecini başlattı ve Mayıs 2002'de de NATO- Rusya Konseyi kuruldu. Taraflar aynca on yıl içinde nükleer savaş başlıklarının sayısmı düşürme konusunda da anlaştılar.8

ABD açısından Kafkasya gündemini belirleyen konulardan biri de Çeçenistan'daki gelişmeler olmuştur. Çeçenistan, ABD'nin Rusya politikası çerçevesinde öncelikli konular arasmda yer alma­ sa da, ABD yönetimi meseleye dönem dönem önem vermiştir. 90'lann sonunda Rusya'nın Çeçenistan'a yönelik harekâtları arttığı şualarda, Amerika Rusya'ya karşı çok daha eleştirel yaklaşmışta.9 Fakat, 11 Eylül saldırılarını takiben Amerika'nın Çeçenistan politi­ kasında önemli değişiklik olmuş ve önceki dönemlerde sık sık in­ san haklan ihlallerini düe getiren VVashington, Rusya'yı Çeçenlere karşı desteklemeye başlamışta. Burada Bush yönetiminin temel amacı, terörle mücadele konusunda Rusya'ya destek vermek sure­ tiyle, Putin yönetiminin kendi "teröre karşı savaş" çabalarım des­ teklemesini sağlamaktı.10 ABD, Rusya'nın bu konudaki desteğini kazanmayı başarsa da, ilerleyen yıllarda Çeçenistan politikasında başarıya ulaşamadı.11 Günümüzde ABD, bir yandan bu konuda Rusya'ya destek vermeye devam ederken, diğer yandan insan hak­

7 Phillip H. Gordon, Overvieıv of U.S. Relations ıvith Europe and Eurasia, Testimony to House Foreign Affairs Subcommittee on Europe and Eurasia, VVashington DC, 2011, http://www.state.gOv/p/eur/ rls/rm/2011/158214.htm. 8 Vassilis Fouskas, "US Macht-politik in Eurasia and the Re-fashioning of the Greater Middle East," Alternatives: Turkish Journal of International Relations, Cilt 2, (2), Yaz 2002, s. 102. 9 Thomas Graham, "U.S. Role in Chechnya", New York Times, 10 Aralık 1999. 10 Sarah E. Mendelson and Scott Lindsay, "Toıvard a U.S. Policy in Chech­ nya", PONARS Policy Memo 204, 2001. 11 Michael McFaul, US Foreign Policy and Chechnya, VVashington, D.C., The Stanley Foundation, 2003, s. 4-5. lan ihlalleri konusunda Rus yönetimini eleştiriyor.12 Bu çerçevede, bölgede kullanılmak üzere yardım paketleri oluşturuyor. Rusya ise, ABD'nin bu eleştirilerinden rahatsız olduğunu belirterek, ken­ di iç sorunlarım kendisinin çözebileceğini vurguluyor.13

Diğer bölgesel çatışmalara bakıldığında, Dağlık Karabağ so­ rununda Minsk Grubu çerçevesinde işbirliği öne çıkarken, Irak sa­ vaşı ile ilgili görüş ayrılıkları ve özellikle de Gürcistan krizi ikih ibşkilerin ciddi şekilde gerilmesine neden olmuştur. ABD-Rusya ibşkilerinde son aşamaya, "yemden ayarlama" (reset) pohtikası ile girilmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton üe Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov arasmda 6 Mart 2009'da karşihkk ibşküerin iyüeştirilmesine dair pozitÜ sinyaüer verdi. Toplantıdan önce Hülary Clinton, NATO'nun Rusya üe yeni bir başlangıç yapması­ nın zamanın geldiğini ve ittifakın "ortak çıkarları paylaştığı alan­ larda Rusya üe birlikte çabşmanm yoüarmı bulabüeceği ve bulmak zorunda olduğunu" vurguladı.14

Toplantı sırasında üişküere iyi bir "başlangıç" yapılmasını sağlayan, önemli bir somut gebşme süresi dolan Nükleer Süahlann Azaltılması AnlaşmasTnın (START) yerini alacak bir anlaşmanın temebni atmak üzere bir "çahşma planı" üzerinde anlaşılmasıydı. Bunun sonucunda, 8 Nisan 2010'da Prag'da Obama ve Medvedev'in imza attığı anlaşma, iki ülke parlamentolarının da onaylamasının ardmdan 5 Şubat 2011'de yürürlüğe girdi. İki ülke yönetimi de anlaşmanın yürürlüğe girmesinden memnun olsa da, özeüikle ABD'de Cumhuriyetçüer içinden bir grup Avrupa'nin Rusya'ya karşı korumasız bırakılmış olduğu gerekçesiyle anlaş­ maya karşı çıkmaktadır.15 Rusya'da Putin'in yemden devlet baş­ kanı olması da "yemden ayarlama" pobtikasmm geleceği konu­ sunda VVashington'daki kaygüarı arttırmakladır.

12 Jim Nichol, Stability in Russia's Chechnya and Other Regions of the North Caucasus: Recent Developments, Washington, D.C., Congressional Research Service, 2009, s. 13-14. 13 " Anger at U.S. Chechen Policy", CBS News, 11 Şubat 2009. 14 James Blitz, "US Heralds 'fresh start' with Russia", Financial Times, 5 Mart 2009. 15 Stephen Blank, "The Real Reset: Moscow Refights the Cold War," World Affairs. Cilt 173 (3), 2010, s. 81-84. ABD-Rusya-Türkiye ilişkilerine gelince, Türkiye'nin güvenlik kaygılan yüzünden politikalarını ABD ve NATO'yla aynı doğrultuda tuttuğu Soğuk Savaş'ın çift kutuplu çerçevesinden uzaHaşılırken, or­ taya çıkan önemli paradigma değişimini vurgulamak elzemdir. So­ ğuk Savaş sonrası dönemin ilk on yılında, karşılıklı cepheleşmenin rekabete dönüştüğü yeni bir paradigma belirmiştir. Dolayısıyla, ABD destekh bir Türkiye ile yemden yükselen Rusya arasmda, özellikle Kafkaslar ve Orta Asya'da poHtik ve ekonomik nüfuz bakımından ha- tın sayılır bir rekabet ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemin ikinci on yılında ise ilişkilerde yeni bir döneme girilmiştir. Rusya ile ABD tarafından desteklenen Türkiye bir yanda rekabet ilişkisini ko­ rurken, diğer yanda özellikle de ekonomik konularda işbirbgi önemb ölçüde artmıştır. Bu çerçevede ikih ticaret ilişkileri ciddi bir artış gös­ tererek yaklaşık 40 milyar dolara (Türkiye-ABD ticaret hacminden üç misti fazla) yükselmiş, böylece Rusya'yı Türkiye'nin başhca ticaret or­ tağı haline getirmiştir. Türkiye aym zamanda artan enerji ihtiyacı ne­ deniyle, Rusya'ya giderek daha fazla bağındı hale gelmiştir.16 Bu değişimler aym zamanda uluslararası alandaki gehşme- lerden de etkilenmiştir. Irak savaşı sonrasmda, Türk-Amerikan ihşkilerindeki sorunlu dönem üe Türkiye-AB üişküerinde, AB'ye katılım müzakerelerinin başlaması sonrasmda çıkan sayısız soru­ nun getirdiği soğuma da özeüikle önemlidir. Bu dönemde, Türkiye Avrasya'yı kuvvetle vurgulayan, proaktif ve bağımsız bir dış poh- tikayı uygulamaya koymaya çahşmıştir.17 Karşıbkb üişküerin değişen dinamiğinin bir yansıması olarak, Cumhurbaşkanı Abduüah Gül 12-15 Şubat 2009'da Rusya Fede- rasyonu'na ekonomik ve pohtik işbirbgi konularını görüşmek üze­ re, dört günlük bir ziyarette bulundu. Moskova'nın bu ziyarete ve genelde Türkiye'ye verdiği önemin bir belirtisi Gül'ün ziyaretinin "resmi ziyaret"ten, "devlet ziyareti" mertebesine yükseltilmesi olmuştur. Böylelikle, Türkiye Cumhurbaşkanı devlet protokolü­ nün en yüksek seviyesinde kabul edüerek, Devlet Başkam Medvedev ve Başbakan Putin üe toplantılar yapmıştır. Bu ziyarette

16 Şener Aktürk, "Turkish-Russian Relations after the Cold War, 1992­ 2002," Turkish Studies, Cilt 7, (3), 2006, s. 337-364. 17 Şuhnaz Yılmaz and Ziya Oniş, "Between Europeanization and Euro- Asianism: Foreign Policy Activism in Turkey during the AKP Era", Turkish Studies, Cilt 10 (1), 2009, s. 7-24. Gül'e Dışişleri Bakam, Enerji Bakam, Dış Ticaretten Sorumlu Dev­ let Bakam ve kalabalık bir Türk iş adamları grubu da eşlik etti. Zi­ yaret sırasında Gül ile Medvedev karşılıklı dostluk ve çok boyutu işbirliğine bağlılıklarım vurgulayan ortak bir bildiri imzaladılar. Ticari bağların genişletilmesi, enerji alanında işbirliği ve Kafkas­ ya'daki gelişmeler gündemin başlıca maddeleriydi. Görüşmelerde ekonomik kriz döneminde Türkiye'nin Rusya'ya ihracatını arttır­ mak için dış ticarette Türk Lirası ile Rus Rublesini kullanmaya baş­ lama olasılığı da değerlendirildi. Bu ziyaret, şüphesiz iki taraf ara­ sındaki ilişkilerin bölgesel rekabete ve zaman zaman meydana ge­ len gerilimi ere rağmen pozitif olan iklimim yansıtmaktadır.

Fakat önde gelen Türk yetkilileri ve dış politika stratejistlerinin de pek çok vesileyle vurguladığı gibi, Rusya Amerika Birleşik Devletleri ile ve daha geniş ölçekte Baü ile stratejik ortaklığa gerçekçi ve sürdürü­ lebilir bir alternatif sunmamaktadır. Ankara'nın Batı yönelimi ve bağ­ larının yanı sıra, NATO7 daki yeri halen ülkenin öncelikli angajmanım oluşturmaktadır. Yine de, Türkiye-ABD-Rusya ilişkileri üçgeninin yeni dinamiğini ve Türkiye'nin her iki tarafla ilişkilerini iyi tutarak kurma­ ya çalıştığı hassas dengeyi anlamak önemlidir. Bu bakımdan, Obama yönetiminin, Rusya'ya ilişkin göreceli olarak daha yapıcı yaklaşımı Türkiye'nin konumu ve çıkarlarıyla daha uyumlu olmuştur.

Dağlık Karabağ Sorunu Sovyetler Birligi'nin dağılmasından soma, Kafkasya bölge­ sinde ortaya çıkan çatışmalar, ABD'yi kimi zaman Dağlık Karabağ sorununda olduğu gibi diğer küresel ve bölgesel aktörlerle işbirliği yapmaya itmiş, kimi zamanda Gürcistan krizinde olduğu gibi kar­ şı karşıya getirmiştir. AGİT 1992'de Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunundan kaynaklanan çatışmaya barışçıl çözümler bulmak amacıyla, Minsk Grubunu kurdu. Grup üç eşbaşkan ülke (ABD, Rusya ve Fransa) ile Beyaz Rusya, Alman­ ya, İtalya, Portekiz, Hollanda, İsveç, Finlandiya, Türkiye, Ermenis­ tan ve Azerbaycan'dan meydana gelmekteydi. Minsk Grubu'nun en önemli adımlarından biri tarafların ulaşılacak bir anlaşmanın uluslararası bağlayıcı yasal garantiler çerçevesinde olması konu­ sunda anlaştıkları 2008 Moskova deklarasyonu olmuştur.18

18 Benjamin Graham ve A.T. Benjamin, Nagorno-Karabakh in Limbo. Middle East Quarterly, Cilt 16 (4), Güz 2009. 1994'te Ermenistan ve Azerbaycan, Rusya'nm aracılığıyla ça­ tışmayı donduran, fakat çözmeyen bir ateşkes anlaşmasına vardı­ lar. ABD'nin de bölgeyi stratejik çıkarları yönünden önemli gör­ meye başladıktan sonra, Dağlık Karabağ konusundaki stratejisi ba­ rışın korunması ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki silahlı çatışmaların engellenmesi yönünde olmuştur. ABD'nin bölgedeki ilk çatışmalara tepkileri geçici nitelikteydi. VVashington 90'lann sonundan itibaren Rusya'nm etkisini dengelemek ve petrole ulaş­ mak gibi Amerikan çıkarlarına hizmet edecek şekilde daha siste­ matik bir yaklaşım benimsemiştir. Özellikle de 11 Eylül'den sonra, Kafkasya'nın jeostratejik öneminin artmasıyla bölgeye duyulan il­ ginin ve dolayısı ile yapılan yardımların miktarlarında artış gö­ rülmüştür.19

VVashington'da çeşitli seviyelerde yaşanan iç siyaset çekişme­ leri ve lobilerin farklı talepleri de ABD'nin bölge siyasetinde fikir ayrılıklarına sebep olmuştur. Örneğin, Ermenistan Amerikan Kongresi'nde önemb bir desteğe sahiptir, zira birçok siyasetçinin seçim bölgesinde ciddi bir Ermeni nüfus bulunmaktadır. Dışişleri Bakanhğı ise Azerbaycan tarafım desteklemeye daha meyillidir. Bunun sebebi de Kafkasya'nın jeostratejik önemi ve petrol yönün­ den zengin oluşudur.20

Türkiye'nin ABD tarafmdan da çok desteklenen Ermenistan ile başlattığı görüşmelerde Dağlık Karabağ sorunu kritik bir öne­ me haizdir. İlk aşamada her ne kadar, özellikle Amerikan hüküme­ ti tarafmdan, bunların ayn meseleler olarak ele alınması gerektiği söylense de, Dağlık Karabağ'm görüşmelerde bir problem teşkil edebileceği ön görülüyordu.21 Zira, Türkiye bir yandan Ermenistan üe ilişkilerini düzeltmeyi hedeflerken, diğer yandan da ulusal çı­ karları gereği Azerbaycan üe iyi ikili ihşküerini korumak duru­ mundaydı. Bu açıdan görüşmelerin bir sonuca ulaşamamasmda, Dağlık Karabağ konusunun çözüme kavuşturulamamış olması önem taşımaktadır.

19 Irina Ghaplanyan, U.S. Strategy in the Nagorno-Karabakh Conflict, Project on National Security Reform, http://www.pnsr.org/web/page/928/ sectionid/579/pagelevel/3/interior.asp (Erişim: Aralık 2011). 20 Ibid. 21 Phillip H. Gordon, "US-Turkey Relations", Remarks at Press Conference at US Embassy, Ankara, 12 Kasım 2009. Aralık 2010'da Eurasia Summit'te Amerika Dışişleri Bakan Yardımcılarından Phillip Gordon'a, Rusya görüşmelerde aracı ola­ rak ciddi rol üstlenirken, neden ABD'nin konuya az ilgi gösterdiği sorulunca, Gordon bu savı reddederek, tıpkı Rusya gibi ABD'nin de ciddi rol üstlendiğini ve Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi­ nin öncelikleri arasmda olduğunu savunmuştur. Buna örnek ola­ rak da, Haziran 2010'da Hillary Clinton'ın bölgeye yaptığı ziyaret ve iki tarafla görüşmelerini vermiştir. 22 Bu gelişmeleri takiben, Temmuz 2011'de ABD, Rusya ve Fransa liderleri taralından soruna yapıcı çözümler bulmak amacıyla tarafları adım atmaya çağıran ortak bir bildiri yayınlandı.23 Fakat, genel bir değerlendirme yapıl­ dığında, ABD'nin Minsk Grubu aracılığıyla nihai bir banş anlaş­ ması konusundaki aracılığı ve etkisi sınırlı kalmıştır ve halen başa­ rıya ulaşmaksızın devam etmektedir.

Ermeni Kulvarı

Amerikan yönetiminin, Ermeni sorununu ele alış biçimi, VVashington'un Ankara ile ilişkilerinin atmosferinin belirlenme­ sinde kritik bir öneme sahiptir. "Ermeni Soykırımı" tasarısının ABD Kongresi'nden geçmemesi elzemdir. Tasarının geçmesi du­ rumunda, şüphesiz Türk-Amerikan ilişkilerinde çok olumsuz etki­ ler doğuracaktır. VVashington açısından, 1915'te yaşanan trajedinin "soykırım" olarak tanınması taleplerine teslim olmakla edinilecek ulusal kazanımlar, bunun Türk-Amerikan ilişkilerine vereceği za­ rarla kıyaslandığında sönük kalmaktadır. Hele de Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasmda, Irak ve Afganistan gibi yük­ sek düzeyde işbirliğini gerektiren çok sayıda acil mesele varken. Dahası, böylesi bir gelişme Türk-Ermeni ilişkilerinde yeni geliş­ mekte olan diyalog ve düzelme sürecine de büyük zarar verecek­

22 Phillip H. Gordon, Briefing on European and Eurasian Summits, 7 Aralık 2010. 23 Joint Statement on the Nagorno-Karabakh Conflict by Dmitry Medve- dev, President of the Russian Federation, Barack Obama, President of the United States of America, and Nicolas Sarkozy, President of the French Republic at the Deauville Summit of the Eight, http: / / www.whitehouse.gov/ the-press-office/2011/05/26/joint- statement-nagorno-karabakh-conflict-dmitry-medvedev-president- russ. tir. Fakat Başkan Obama ve üst düzey kurmaylarının, Ermeni me­ selesinde verdiği demeçler göz önüne alındığında, risk hayli yük­ sektir. Dolayısıyla Ankara hem Erivan, hem de VVashington'a karşı proaktif adımlar atmayı ertelememek ve salt stratejik önemine gü­ venmeyi bırakmalıdır.

Türkiye Cumhurbaşkam Gül 6 Eylül 2008'de Erivan'da Erme­ nistan ve Türkiye arasmda oynanan dünya kupası eleme maçını iz­ lemek üzere Ermenistan'a kısa ama dönüm noktası niteliğinde bir ziyaret yapmıştı. Bu "futbol diplomasisi" iki küskün komşu ara­ smda iletişim kanallarını açmak bakımından büyük bir fırsat sağ­ ladı. Ziyaret, karşılıklı ilişkilerdeki diplomatik ve politik sorunla­ rın ele alınmasının yanında daha geniş kapsamlı, bölgesel sorun­ larda işbirliği sağlanması konusunda önemh bir sembolik adımdı. Azerbaycan ise, Türkiye-Ermenistan sınırının Dağlık Karabağ so­ runu çözümlenmeden açılması durumunda, bunun Bakü'nün elini önemh oranda zayıflatacağı kaygısıyla yakınlaşmaya karşı çıktı. Türkiye'nin Azerbaycan ile güçlü kültürel ve tarihi bağlarının ya­ randa, dikkate değer enerji çıkarları da vardır. Dolayısıyla, Erivan ile ilişkileri şekillendirirken, Ankara'nın stratejik analizine Bakü'nün kaygılarım da eklenmesi gerekmektedir. Bu ihtilafın çö­ zülmesi durumunda, Türkiye'nin Erivan'la ilişkilerini normalleş­ tirmesi çok daha kolay olacaktır. Bu bakımdan, Amerika Birleşik Devletleri'nden gelecek yapıcı katkılar son derece önemlidir.

Gürcistan Krizi

Gürcistan'm ayrılıkçı Moskova yanlısı Güney Osetya bölgesi­ ni yemden ele geçirmek üzere kuvvet kullanması üzerine Rus­ ya'nın Ağustos 2008'de Gürcistan'a yaptığı saldırı bölgede büyük çalkantıya neden oldu. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Bir- hği'nin, birliklerin Gürcistan'm iç bölgelerine asker konuşlandırıl­ ması ve bombalamalara karşı yayınladığı kınama mesajlarına rağ­ men Rus Dışişleri Bakam Sergei Lavrov, "Rusya dünya sahnesine kendi yurttaşlarım koruyabilen, sorumlu bir devlet olarak dön­ dü,"24 diyerek, eleştirilere rağmen bağımsızlık ilan eden Güney Osetya ile Abhazya'yı vakit geçirmeden tamdı.

24 Http://www.a!ertnet.org/thenews/newsdesk/L1611254.htm (Erişim, Mart 2009). Bu eylemler yemden yükselen Rusya'nm giderek daha iddialı bir drş politika sergileyeceği sinyalini vermektedir. Bu gelişmelere cevaben Türkiye, Gürcistan-Rusya savaşırım sonrasında bir "Kaf­ kas Dayanışma ve İşbirhgi Platformu" kurma fikrini savunarak çok boyutlu ve yumuşak güç yaklaşımım korumak için önemb bir adım atü. Fakat Amerika Birleşik Devletleri kendisinin ckşında ka­ lacağı bu platformun oluşumuna ve başarı şansma ihşkin pek he- vesb davranmamıştır.

Savaş daha başlamadan önce, Rusya Gürcistan'a karşı saldır­ gan tavırlarım arttırmıştı. Putin, NATO'nun Gürcistan'a genişleme ihtimah karşısmda tampon bölge oluşturmak için Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızhgını tanıyacağını belirtmişti.25 Durum böyle olmasına rağmen, ABD'nin bölgedeki bu savaşa stratejik ve askeri olarak hazır olmadığı söylenebilir. Savaş süresince, ABD yönetimi Gürcistan müdahalesine karşı sert bir dil kullansa da, bunun Rus yönetimi üzerinde ciddi bir etkisi olmamıştır. Bu süreç­ te, Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvih ABD'yi savaşa çekmek için ciddi bir gayret gösterse de, ABD yönetimi savaşa müdahil olma­ mıştır.26 Savaş çok uzun sürmeden sona ermesine rağmen, Rus­ ya'nın ABD'nin bölgedeki varbgmdan ve özellikle de NATO'nun genişleme sürecinden duyduğu rahatsızhğı göstermesi açısmdan önemhdir.27

Karadeniz Politikası

ABD-Rusya rekabetinin stratejik bir alam da Gürcistan çatış­ ması sırasında Türkiye açısmdan önemb sonuçlar doğuracak şe­ kilde ortaya çıktığı üzere, Karadeniz'dir. Jeostratejik, sosyopolitik ve ekonomik nedenlerden dolayı, Karadeniz bölgesini daha geniş açıdan ve Kafkas, Hazar ve Balkan bölgeleriyle bağlantıb olarak

25 S. Blank, "International Rivalries in Eurasia," Maria Raquel Freire ve Roger E. Kanet (der.), Key Players and Regional Dynamics in Eurasia, New York, Palgrave Macmillan, 2010, s. 35. 'Ugroza Kremlya', Kommersant, 7 Nisan 2008'den çeviren; Radio Free Europe Radio Liberty Neıvsline, 8 Nisan. 26 Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), Gürcistan - Rusya Krizi Değerlendirme Raporu: Krizin Türkiye'ye, Böheye ve Küreye Etkileri, Ankara, USAK, 2008, 31. 27 Ibid, s. 34-35. değerlendirmek daha uygun olacaktır. Soğuk Savaş bağlammda, Karadeniz Doğu-Batı arasmda bir stratejik çekişme bölgesiydi. So­ ğuk Savaş sonrası dönemde ise yönetilmesi zor olan daha da kar­ maşık bir sahneye dönüşmüştür.28

Yeni bağımsız kıyı devletlerinin ortaya çıkması, milhyetçi, et­ nik ve dini çekişmelerin yükselen dalgasıyla birleşince, Balkan­ lar'dan Kafkaslar'a kadar uzanan bölgede, eski Yugoslavya, Trans- Dniester, Güney Osetya, Abhazya, Çeçenistan ve Dağlık Kara­ bağ'daki sorunları da kapsayan çok sayıda çatışmayı körükledi. AGİT, NATO ve BM gibi uluslararası organizasyonların yanı sıra, güven arttırıcı girişimlerde krizlerin çözülmesinde başarısız oldular.

Ekonomi cephesinde daha olumlu bir nokta ise, Aydın'ın da belirttiği gibi, "bölgedeki en kurumsallaşmış yerel kurum" olarak Karadeniz Ekonomik İşbirbgi (KEİ) Teşkilatı'nm ortaya çıkışı ve gebşmesi olmuştur.29 KEİ, 1992'de Türkiye'nin bderbğinde başla­ tılmış ve kurulmuştur. Tüzüğünün yürürlüğe girmesiyle birlikte 1 Mayıs 1999'da bir "bölgesel ekonomik teşkilat" olarak resmi tüzel kişilik vasfı kazanmıştır. Ekonomik işbirbgi ve bölgecihk amaçları doğrultusunda çalışırken, proje bazlı bir yaklaşım sergüemektedir. KEİ bölgede güvenlik ve istikrara, başbca öncelik olarak ekonomik işbirliği yoluyla katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

NATO ve AB genişlemelerinin ardmdan Karadeniz, Avru­ pa'nın Doğu sının ve NATO için daha da önemb hale gelmiştir. Rusya'nm kuvveth itirazlarına rağmen, hem Ukrayna, hem de Gürcistan gelecekte NATO üyesi olmak yönündeki niyetlerini ifa­ de etmiştir. Dolayısıyla, bir yanda yemden yükselen Rusya Kara­ deniz'in tirtınak kıyılarında kontrolünü sıkılaştırmaya çakşırken, diğer yanda Amerika Birleşik Devletleri üe NATO bu son derece istikrarsız ama stratejik önemi yüksek bölgede varlıklarım ve nü­ fuzlarını arttırmayı amaçlamaktadır. Hem Türkiye, hem de Ame­ rika Birleşik Devletleri bu bölgede barışı, istikran ve ekonomik iş­

28 Mustafa Aydın, "Geographical Blessing versus Geopolitical Curse: Great Power Security Agendas for the Black Sea Region and a Turkish Alternative", Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 9, (3), Eylül 2009, s. 271-285. 29 Mustafa Aydın, "Regional Cooperation in the Black Sea and the Role of Institutions," Perceptions, Cilt 10 (3), Güz 2005, s. 57-83. birliğini sağlamaya çalışmaktadır ve bu bakımdan amaçlan açısın­ dan önemli bir örtüşme vardır.

Fakat iki müttefikin Karadeniz stratejileri bir noktada bir­ birinden ayrılmakladır. ABD Karadeniz bölgesinde kendi varlı­ ğını ve NATO'nun deniz kuvvetlerini arttırmasmı isterken, Tür­ kiye NATO'nun deniz kuvvetleri varlığının artmasının gerilimi yükselteceğine inanmaktadır. Üst düzey bir Türk diplomatının vurguladığı gibi, "Montreux Anlaşmasını değiştirme teşebbüs­ leri Türk tarafı açısmdan son derece problemli ve kabul edile­ mezdir".30 Bunun yerine Türkiye, Montreaux Anlaşması uyarın­ ca kıyı ülkeleri arasmda bölgesel işbirliği ve kıyı ülkelerinin mülkiyet haklarının uluslararası çabaların başlıca odağı olması gerektiğini savunmaktadır. Daha acil durumlar için, Türkiye bir NATO üyesi olarak bu bölgede zaten vardır ve on yıllardır NATO himayesinde bu bölgede istikrarın korunmasına ve deniz güvenliği alanında gerilimin yükselmesinin önlenmesine yar­ dımcı olmuştur. Fakat NATO içinde Türkiye ile ABD arasmda, özellikle de çatışma ve kriz durumlarmda daha etkili işbirliğine olanak verecek, geliştirilmiş kurumsal işbirliği mekanizmaları­ nın kurulmasına ihtiyaç vardır.

Kafkasya Bölgesi Ülkeleriyle İkili İlişkiler

ABD Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan'm bağımsızlıkla­ rını Sovyetler Birligi'nin dağılmasının hemen ardından 1991'in sonlarında tamdı. O zamandan bu yana ABD bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye ve onların Rusya'ya ekonomi, siyaset ve güvenlik alanlarındaki bağımlılıklarını kırmaya gayret ediyor. 11 Eylül sonrası bölgenin stratejik öneminin artması, ABD yönetimle­ rini bölge üzerinde daha çok vakit harcamaya yöneltmiştir. Bu çer­ çevede ABD'nin Ermenistan üe üişküerindeki temel nokta Erme­ nistan'ın demokratikleşmesini sağlamakta. Gürcistan üe kurulan bağlar Gürcistan'daki Batıya yakın yönetimlerle daha da gelişmiş­ tir. Azerbaycan üe üişküerde de en önemli nokta enerji konusu olmuştur. Bu çerçevede ABD'nin bölge ülkeleriyle ilişküeri uyuş­ mazlıkların çözümlenmesi, kaçakçılık ve terörizmle mücadele,

30 Yüksek seviyeli bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi ile özel görüşme, 24 Ocak 2008. enerji kaynaklarını çeşitlendirme, demokratikleşme ve insan hak­ ları ihlallerinin önüne geçme konularında yoğunlaşmaktadır.31

ABD'nin Gürcistan'la yakın ilişkiler kurma çabası bağımsızlı­ ğı takiben Eduard Şevardnadze'nin hderhği sürecinde başlamış, fakat gayet yavaş gekşmiştir. 11 Eylül sonrasmda Gürcistan ABD'ye hava üslerini kullanma ve diğer konularda destek teklif etmiştir. İlişkiler özellikle Gül Devrimi'nin gerçekleşmesi sonrası Batı yanhsı Saakaşvih'nin hderhğe gelmesi ve NATO'nun geniş­ leme planlan çerçevesinde Gürcistan'm potansiyel üye görülme­ siyle gelişmiştir. Bu süreçte ABD'nin Gürcistan'a yardımlarında da yüksehş gözlemlenmiş, Gürcistan ordusunu gehştirmek için eğitim programlan başlatılmıştır. George Bush'un Mart 2005'te Gürcis­ tan'a ziyareti ihşkiler için zirve nokta olarak kabul edilebilir. 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı ise ihşkiler açısmdan sıkmtıb dönemin başlangıcı olmuştur. ABD yönetimi Rusya'yı eleştirip Gürcistan ta­ rafında kendini konumlandırsa da Gürcistan'dan gelen müdahale taleplerine olumlu cevap vermemiştir. Savaş sonrası Obama yöne­ timi Gürcistan'a desteğini sürdürse de, Bush yönetiminin aksine temkinh ve bölge dinamiklerini göz önünde bulunduran bir yakla­ şımı tercih etmiştir.32

ABD-Ermenistan ihşkileri Ermenistan'ın demokratikleştiril­ mesi çerçevesinde şekillenmektedir. İbşkilerin gehşimde ABD'deki Ermeni nüfusun ve kuvvetti Ermeni lobisinin ciddi bir rolü vardır. ABD'nin yardımları ve ticaret sayesinde Ermenistan'da ciddi bir zenginleşme olsa da, bu durumun demokratikleşme alanında yan­ sıması olmadı.33 ABD'nin Ermenistan'la ilişkilerindeki diğer iki önemli konu Dağlık Karabağ sorunu ve Türkiye ile ilişkilerdir. ABD, Dağlık Karabağ konusunda Minsk Grubu'nun faaliyetleri çerçevesinde soruna çözüm üretmeye çakşmaktadır. Türkiye ile yakınlaşma konusunda da, ABD'nin ciddi gayretleri söz konusu­ dur. ABD-Ermenistan ilişkileri açısmdan en sıkmtıb nokta, Erme-

31 Jim Nichol, Armenia, Azerbaijan and Georgia: Political Developments and Implications fo r U.S. Interests, VVashington, Congressional Research Ser­ vice Report for Congress, Ekim 2011. 32 Ahmet Öztürk, "Obama Yönetiminin Gürcistan Politikası: 2008-2010", Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları, Cilt 5 (9), 2010, s. 1-26 33 Michael Mihalka ve Mark Wilcox, "Security Assistance in the South Caucasus", Joint Force Quarterly, Sayı 57, 2010, s. 26-27. ııistan'm Rusya'yla sürdürdüğü yakm ilişkidir. Ermenistan, Sov- yetler Birligi'ıün dağılmasının ardmdan Rusya ile en yakm ilişkile­ re sahip Kafkasya ülkesidir. Ayrıca Rusya'nm topraklannda askeri üsler bulundurmasma da Ermenistan cephesmden itiraz gelme­ mektedir.34 Bunun yanı sıra Ermenistan'm diğer bölge ülkeleriyle yaşadığı sorunlara bağlı olarak, bölgeıün istikrarsızlaşmasmda ro­ lü olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ABD'ıün Ermenis­ tan'la ilişkiler konusunda iç baskılar ve dış gereksinimler arasmda kaldığı görülmektedir.

Sovyetler Birliği'ıün dağılmasmm ardmdan, ABD'ıün ilişkile­ rini en yavaş ilerlettiği bölge ülkesi Azerbaycan'dır. Bağımsızlıkla- nn taıunmasmm ardmdan ABD'ıün bölgeye yardımları başlarken 1992'de''Özgürlükleri Destekleme Yasası" adıyla bilinen ve Azer­ baycan'a yardımları kısıtlayan karar üişkilerin gelişiminde çok önemli olmuştur. Bu kararm almmasmda, Ermeni lobisüün Azer­ baycan'm Ermenistan'a uyguladığı ablukaya misilleme olarak ger­ çekleştirdiği lobi faaliyetleri etkili olmuştur. Karar 2001'de uygu­ lanmamaya başlanmış ve ABD-Azerbaycan ilişkilerine zarar ver­ miştir.35 Azerbaycan ile ilişkilerde demokratikleşme faaliyetleri önemli bir alan olmakla birlikte, asıl önemli konu enerjidir. ABD'ıün enerji kaynaklanın çeşitlendirme plam çerçevesinde, Azerbaycan'm sahip olduğu enerji kaynakları bu ülkeyi önemli bir ortak habne getirmiştir.36 ABD'ıün devlet olarak Azerbaycan'daki varlıgmm yanı sıra, özel yatırımlar da iki ülke arası üişkilerin önemini artırmaktadır. Ermeıü lobisiıün faaliyetleri üe Dağlık Ka­ rabağ sorunu ise üişküer bakımından en sıkmtüı noktalar olarak varlığmı sürdürmektedir.

Bölge ülkeleriyle üişküer bağlanımda küresel güçlerden de bahsetmek gerekir. Brzezmski'ye göre ABD'ye karşı Avrasya'daki en büyük tehlikelerden biri düşman bir ittifak oluşmasıdır. Ona göre en tehlikeli senaryo "hegemonya karşıtı koalisyon" (,antihegemonic coalition) olarak isimlendirdiği Rusya-Çm-İran koa­ lisyonudur. Bunun alternatifleri olarak da Çm-Japon ittifakı ile

Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara, USAK, 2009, s. 180. Thomas GolUzı \ Montaııa Perspective on International Aid and Ethnic Politics in (j\J) ırbaijan, Zerbaijan, p://www.zerbaijan.com/azeri/ goltzl.htm, (Erişim: Aralık 2011) O Jim Nichol, Armenia, Azerbaijan and Georgia, s. 1-2. Alman-Rus/Fransız-Rus ittifaklarından bahsediyor.37 Ona göre yakın gelecekte ABD'nin gücünü tek başına dengeleyebilecek bir devlet olamayacağı için bu ittifaklar kurulmadığı sürece ABD böl­ ge ile ibşkiler açısmdan ciddi bir problem yaşamayacaktır. Fakat ABD'nin bu tehlikeye karşı daima tetikte olması gerekmektedir.

ABD'nin Kafkasya Politikalarının Enerji ve Ekonomik Boyutu

ABD Başkam George W. Bush, 2006 yılı Ulusa Sesleniş ko­ nuşmasında açıkça "ABD petrole bagımkdır" demiştir.38 Bu ba­ ğımlılık esasmda sadece Amerika için değil, tüm gebşmiş ve hızla gelişmekte olan ülkeler için söz konusudur. Fakat ABD, dünyanm açık ara en büyük enerji tüketicisi konumundadır. ABD'de günlük petrol tüketimi 2010 itibariyle yaklaşık 19 müyon varildir ki, Av­ rupa Birhgi'nin tamammda bu rakam 14 müyonun altındadır. ABD kendisi de en büyük petrol üreticilerinden biri olsa da, enerji ihtiyacının yüksek olması sebebiyle aym zamanda, günlük yakla­ şık 10 müyon varil petrol ithalatıyla, dünyadaki en büyük petrol ithalatçısı konumundadır. ABD dogalgaz tüketimi ve ithalatında da dünya lideridir.39 Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğun­ da, ABD'nin en önemh stratejik konularından birinin enerji olması gayet doğaldır.

1973 Petrol Krizi'nden sonra ABD enerji konusundaki bagım- bbgmdan kurtulma çabası içine girmiştir. Yülar boyu, ABD'nin it­ hal petrol konusundaki pohtikası petrol fiyatlarım mümkün oldu­ ğunca düşük tutmak olmuştur. Fakat ironik bir şeküde, petrol fi­ yatları düşük olduğu sürece, ABD'nin ithal petrole bagımhhgı da artmaktadır. Dünya petrol kaynaklarının sınırh ve uzun vadede tükenecek olması, ayrıca küresel ısırtmaya bağlı gebşmeler, ABD'yi farklı enerji kaynaklan arayışma yöneltmektedir. Son yülarda gö­ rüldüğü gibi, petrol fiyatlarının artmasıyla beraber enerji kaynak-

37 Zbigniew Brzezinski, "The Grand Chessboard," Haruard International Revieıo, Cilt 20, (1), Kış 1997, s. 52. 38 George W. Bush, State of the Union Address by the President of the United States o f America, 31 Ocak 2006. 39 The VVorld Factbook, https://www.cia.gov/library/publications/the- world-factbook/ geos/us. html (Erişim: Aralık 2011). lamım çeşitlendirilmesi yönünde daha ciddi adımlar atılmıştır.40 Bu çerçevede, ABD'de henüz smırlı olmakla beraber, yemlenebilir enerji kaynaklanıra yönelme söz konusudur. Başkan Obama da 30 Mart 2011'de yapmış olduğu konuşmasmda petrole bağımh olma­ lım tehhkelermin farkmda olduklannı ve bunun artık değişmesi gerektiğüü vurgulayarak, daha güvenb bir enerji geleceği içm oluşturulan planı yaymlamıştır.41 Yine de fosü yakıtlar halen küre­ sel enerji talebüün % 85'mi oluşturmaktadır ve dünya enerji tale- bmde petrol hakinüyetüü korumaktadır. Bu bağlamda, enerji tale- biııin hızla arttığı bir dönemde, enerji kaynaklanıra erişim ve enerji kaynaklarmur denetimi içm verilen küresel mücadele artmıştır. Dolayısıyla, küresel kanıtlanmış petrol kaynaklarmur üçte ikisür- den çoğunun ve dünyaırur kanıtlanmış doğalgaz kaynaklarmur % 40'tan fazlasmur bulunduğu Hazar bölgesi üe İran Körfezi'ıü kap­ sayan “enerji ehpsi", stratejik açıdan adeta bir “büyük ikrami­ ye" dir.42

Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, AB ve Çür, bu bölgelerde önemb çıkarları ve nüfuzu olan ana küresel aktörler iken Türkiye, Azerbaycan ve İran da önemb bölgesel aktörler olarak öne çıkmak­ tadır. Açık denizlerden uzak Hazar Havzası kaynaklanın uluslara­ rası pazarlara nakletme problemi, üreticüeri, enerji geçiş ülkeleri ve enerji tüketidleri arasmdaki hassas dinamiği daha da karmaşık­ laştırarak, "boru hatü siyaseti'iü enerji güvenliğüün vazgeçilmez unsuru hahne getirmiştir. Bu durum, küresel aktörler içm Türkiye ve Ukrayna gibi enerji hatlarmm geçtiği ülkelerin önemini sürekb olarak arttırmaktadır.

Tayyar Arı, “ABD'nin Gizli Enerji Politikası", http://www.tayyaı com/ download/eskiyazi/abdnin_enerji.doc, (Erişim: Aralık 2011) 41 Obama's Remarks on "A Secııre Energy Fııture", Council on Foreign Relations, 30 Mart 2011, http://www.cfr.org/energy-security/ obamas- remarks-secure-energy-future-march-2011/p24535; Blııeprint for a Secııre Energy Fııture, Washington, D.C., The White House, 30 Mart 2011. http:// www.wh|^-Apuse.gov/ sites/default/files/blueprint_secure_en ergy_future.pdf Bu konunun daha detaylı analizi için bkz., "Active Diplomatic En- gagements and Energy Politics: The Caspian, Azerbaijan, and the Gulf Region", Marat Terterov (der.), Rııssian and CIS Relations ıvitlı the Gıılf Region: Cıırrent Trends in Political and Economic Dynamics, Dubai, Gulf Research Çenter Publications, 2009. Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan ve Amerika Birleşik Devletle­ ri arasmda yoğun işbirliği sayesinde açılan Doğu-Batı Enerji Kori­ doru, bu girişimlerin kritik bir parçasını teşkil etmektedir. Enerji Koridorunun başlıca amacı Kafkasya ve Orta Asya ham petrolü ve doğalgazını güvenli, Rusya ve İran'a alternatif güzergahlar üze­ rinden Batı pazarlarına nakletmektir. Bu projenin başlıca bileşenle­ ri arasmda Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ham petrol boru hattı, Bakü- Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı, ile Türkiye-Yunanistan-İtalya Boru Hattı Projesi ve Nabucco Projesi, demiryolları ve tamamlayıcı altyapı projeleri bulunmaktadır. Özellikle, BTC boru hattı projesi­ nin tamamlanması, Hazar petrolünü küresel enerji pazarlarına ulaştırmak için, tam da ABD'nin vizyonu doğrultusunda Rusya ve İran'a alternatif bir geçiş yolu açması nedeniyle, Batı enerji güven­ liği bakımından özellikle önemli olmuştur.

Kasım 1999 tarihli AGİT zirvesinde Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan, ABD Başkam Clinton'm da katılımıyla Hazar petro­ lünü BTC boru hattı üzerinden Batı pazarlarına ulaştıracak geniş kapsamlı bir boru hattının inşası üzerinde anlaşmaya vardılar. BTC boru hattı projesi 2006'da tamamlandığında toplam uzunluğu 1.767 kilometre (1.098 mü), maliyeti ise yaklaşık 4 müyar dolar ol­ muştu. Bu boru hattından her gün bir milyon varil Hazar ham pet­ rolü pompalanmaktadır. BTC boru hattmm fizibilitesi, Azerbaycan ve Kazakistan'ın Haziran 2006'da Kazak petrolünü BTC boru hat­ tına bağlamak üzere bir Geçiş Anlaşması imzalamasıyla birlikte daha da artmıştır. Anlaşma her iki ülkenin parlamentosu tarafm­ dan onaylanmış ve Ekim 2008 itibarıyla Kazak petrolü BTC boru hattına akmaya başlamışta. Dolayısıyla, proje Türkiye'yi kritik bir enerji koridoruna dönüştürerek, ABD açısmdan Türkiye'nin jeopo­ litik önemini arttırmışta.

Planlama aşamasmda olan önemli bir doğalgaz nakil projesi de, adını bir Verdi operasmdan alan Nabucco'dur. Potansiyel ta­ mamlanma tarihi hedefi 2015 olan, bu çok uluslu boru hattı proje­ si, doğalgazı birincil olarak Azerbaycan'dan (ekonomik olarak da­ ha uygulanabilir olması için Türkmenistan, Kazakistan ve Irak gibi diğer kaynaklardan katküann da eklenmesi gerekmektedir) Türki­ ye'deki Erzurum merkezi üzerinden Orta Avrupa'ya taşıyacakta. Bu proje AB ülkeleri için, güzergah ve kaynakların çeşitlendirilme­ si açısmdan enerji güvenliği için önem taşımakta dır. Fakat günü­ müze kadar projede, Türkiye ile AB arasmda fiyatlandırma ve pro­ jeyi ekonomik olarak uygulanabilir kılmaya yetecek doğalgaz kay­ nağının var olup olmayacağına üişkin kaygılar yüzünden çıkan an­ laşmazlıklar nedeniyle derlemeler nispeten sınırlı kalmıştır. AB üyesi ülkeler, enerji güvenliği konusunda verdikleri tüm ortak demeçlere rağmen pozisyonları arasmda uyum sağlamakta ve pro­ jeye devam etmek konusundaki kararldıklannı göstermekte güç­ lük çekmektedirler. Bu konuda, yakm dönemde sağlanan en önemli gelişme, 13 Temmuz 2009'da Hükümetler Arası anlaşma­ nın imzalanması olmuştur.43

Yakm geçmişte Rusya enerji siyaseti alanında, özellikle de dogalgaz arzım ve dogalgazm aktarımım kontrol etmek konusun­ da aktif bir siyaset izlemiştir.44 Rusya, İran ve Katar gibi diğer do­ galgaz üreticderi de yeni bir uluslararası dogalgaz kartelinin ku­ rulması çabalarında başı çekmektedir. Dahası, Kremlin Nabucco'ya alternatif olarak Gazprom destekli Güney Akım Boru Hattı projesini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Başbakan Putin'in bu amaca ulaşmak için yaptığı stratejik bir hamle, Rusya'nm Türkmenistan ve Kazakistan de imzaladığı yeni enerji anlaşmala­ rıyla henüz oluşum aşamasındaki Nabucco projesine potansiyel dogalgaz arzım azaltmaktı.45 Aynca, Moskova'nın bu projeye atfet­ tiği önemin bir işareti olarak, Gazprom eski İtalya Başbakanı Romano Prodi'ye, başbakanlığı bırakmasından önce Güney Akım AG'nin yöneticiliğini teklif etti.46 Bu stratejik teklif, eski Almanya Başbakam Gerhard Schröder'in Kuzey Akım boru hattını inşa eden

43 Meltem Müftüler Bac, "The Future of Energy Security for Europe: Tur- key's Role as an Energy Corridor", Middle Eastern Studies, Cilt 47, (2), 2011, s. 361-378. 44 Mert Bilgin, "Energy Security and Russia'a Gas Strategy: The Symbi- otic Relationship between the state and firms", Communist and Post- Communist Studies, Cilt 44, 2011, s. 119-127. 45 Cenk Başlamış, "Putin Engeli", Milliyet, 13 Mayıs 2007; Gazprom'un rolü ile ilgili kapsamlı ve eleştirel bir analiz için bkz., Cenk Pala, "Ayı ile Dans: Kutsal Gazprom İmparatorluğu ve Türkiye," yayınlanmamış metin. 46 Ocak 2008'de Gazprom ve Eni, İsviçre'ye kayıtlı ve iki firma tarafından eşit miktarda sahip olunan "South Stream" isimli bir ortak girişim tesis etti. "Eni, Gazprom set up company for South Stream gas pipeline," Forbes, 18 Ocak 2008. konsorsiyum olan Nord Stream AG'nin başma atanmasını andır­ maktadır. Fakat bu defa Prodi teklifi nazikçe reddetmiştir.

Güney Akım projesi, Roma'da, 23 Haziran 2007'de, İtalyan enerji şirketi Eni'nin CEO'su Paolo Scaroni'nin o şuada Rus Gazprom'un Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev ya­ pan Alexander Medvedev ile Güney Akım'ın inşası için bir mutaba­ kat belgesi imzalamasıyla birlikte duyurulmuştu. Güney Akım, Rus doğalgazım İtalya ve Avusturya'ya taşımayı planlamaktadu. Baş­ langıçta en kısa yolun Rusya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan kıta sahanlıklarından geçmesi planlanmıştı. Fakat Ukrayna ile yaşanan doğalgaz ihtilafları nedeniyle, Rus makamları Türkiye'ye ait eko­ nomik bölgeden geçen nispeten daha uzun bir yol tasarladılar ve 2011'in son günlerinde de bu konuda Türkiye'nin onayını aldılar.47 Güney Akım projesinin ekonomik fizibilitesine ilişkin ciddi kaygıla­ ra (maliyeti Nabucco'nun iki katma varabileceğinden)48 ve bu du­ rumdan kaynaklanan, küresel ekonomik krizin ortasmda yüksek maliyetler yüzünden projeyi erteleme planlarına karşın, Rusya ha­ len Güney Akım'ı bölgede ve enerji piyasalarında, Rus hakimiyetini genişletecek ve sağlamlaştıracak, kritik bir proje olarak görmektedir.

ABD ise BTC konusundaki aktif tutumunu daha sonra sürdü­ rememiştir ve petrole göre doğalgaz ile ilgili projelere ilgisi nispe­ ten daha sınırlı kalmıştır. ABD'nin uzun vadeli çıkarları gereği, VVashington kendisini Avrasya enerji rekabetinde önemli bir küre­ sel aktör olarak yemden tesis etmek zorundadır. Moskova arz yol­ ları üzerindeki kontrolünü tekelleştirmeye çalıştığından, özellikle görece ihmal edilmiş doğalgaz alanında proaktif bir ortak strateji elzemdir. Fakat genelde 1990'larda Türkiye ile ABD arasmda enerji stratejileri konusunda çok etkili bir işbirliği varken, Mark Parris'in "geçen sekiz yıl trajik bir fırsat kaybım temsil ediyor"49 gözlemi ke­ sinlikle doğrudur. Enerji güvenliğini yüksek öncelik olarak belirle­ yen Obama yönetiminde, ABD ile Türkiye arasmda enerji politika­ sı alanında Avrupalı ortaklarıyla yakın işbirliği içinde yeni bir ata­

47 Milliyet, 30 Aralık 2011. 48 "Energy Security: South Stream vs. Nabucco Gas Pipelines", Southeast European Times, 14 Şubat 2008. 49 Mark R. Parris, "Looking Ahead: The United States and Turkey under Obama", Medeniyetler İttifakı Konferansı'nda Konuşma, Kennesaw University, GA, 29 Ocak 2009. ğa gereksinim vardır. Bu türden bir stratejik hamle, Rusya ve İran'a alternatif güzergahlar sağlayıp, Hazar bölgesi enerji kaynak­ larım dünya piyasalarına bağlayarak, küresel ve Avrupa enerji gü- venliğüün arttırılması bakımından kritik önemde olacaktır.

Ekonomik Yardımlar ve Ticaret

ABD, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'a ikili ekonomik yardımlarda da bulunmaktadır. Yardımlar değişen oranlarda ge­ nelde demokratikleşme, banş ve güvenlik ile ekonomik gelişme alanlarmda yoğunlaşmıştır. Fakat 2000'den itibaren Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'ın ekonomüeri büyüme kaydetmekle beraber, bu süreçte bu ülkelerdeki demokratikleşme çabaları başa­ rılı olamamıştır. 2000-2007 arasmda ekonomik büyüme oranları Gürcistan'da % 5 üe % 10 arası, Ermenistan'da % 10 üa % 15 arası ve Azerbaycan'da ise % 10 üe % 35 (petrol ve doğal gaz gelirleri sayesmde) arasmda gerçekleşmiştir. Gürcistan'm “Gül Devrimi" demokratikleşme konusunda bir umut vaat etse de, Gürcistan bu süreci üerletmede başardı olamamıştır. Yine de, bu üç ülkede de Freedom House sıralamaları 2000'deki yerlerine göre yükselmiştir.50

Güney Kafkasya Freedom House Demokrasi Skorları, 1999-2008

50 Mihalka ve Wilcox, "Security Assistance in the South Caucasus", s. 25. İkili yardımlar değerlendirildiğinde, 11 Eylül sonrası ABD ta­ ralından Gürcistan'a yapılan güvenlik yardnnlarmda artış görül­ mektedir. Bu yardmılarm temelinde, teröristlerle savaşma, boru hatlarmı koruma ve iç istikrar amacıyla ordunun eğitilmesi yer almaktadır.51 Yalnızca 2002-2004 arasmda ABD Gürcistan'daki as­ keri eğitim programma 64 müyon dolar harcamıştır. Sonraki iki yüda ise bu rakam 90 müyon dolara yükselmiştir. Fakat bu yar- dmılarm beklenmeyen sonuçlan Gürcistan-Rusya savaşmda gö­ rüldü. Ağustos 2008'de Gürcistan'm Güney Osetya'ya girmesi cid­ di anlamda sorunları arttırdı. Yiııe de Gürcistan'm uzun vadade potansiyel bir NATO üyesi olarak görülmesi ve Rusya'ya karşı desteklenmesi sebebiyle, 2008 sonrasmda yardmüarda ciddi bir ar­ tış gerçekleşti.52 Önceki yülarda 100-150 milyon dolar civarlarmda olan ABD yardmüan toplamı 2008'de 350 müyon dolar oldu; 2009'da ise 300 müyon dolan aştı. Fakat 2010'da bu rakam 78 mü­ yon dolara geriledi. 2010 yılı rakanüarma göre, ABD'ıün Gürcistan üe olan ticareti de 500 müyon dolar civannda gerçekleşti.53

Azerbaycan üç ülke arasmda, Amerika'daki Ermeıü lobisüün etkisiyle, en az Amerikan yardımı alan ülke konumundadır. İkili yardımlar içmdeki en yüksek oran demokratikleşme alanında ya- püan yardımlardır ve toplam yardmüarm % 40'mı oluşturmakta­ dır. Bunun yanı sıra, smırlı da olsa, güvenlik konusunda da yar­ dımlar yapılmaktadır.54 Bu bağlamda, ABD'ıün temel amaçlarının başmda, Azerbaycan'm anti-terör kapasitesini arttırmak gelmekte­ dir. Fakat tıpkı Gürcistan'da olduğu gibi, Azerbaycan'a yapüan yardmüarda da temel soru işaretlerinden biri, bu yardmüarm kul­ lanım alanıdır. Bu konuda Dağlık-Karabağ konusu ciddi bir hassa­ siyet nedenidir. ABD bir yandan Minsk Grubu vasıtasıyla soruna çözüm ararken, diğer yandan iki tarafa da askeri yardımlarıyla si­

Foreign Operations Assistance Fact Sheet: Georgia, VVashington, D.C., United States Department of State, Nisan 2011. http://www. state.gov/ documents/ organization/167515.pdf. Mihalka ve Wilcox, "Security Assistance in the South Caucasus", s. 29-30. US Census Bureau, Trade in Goods ıvith Georgia, (Erişim: Ard'A^|011). http://www.census. gov/foreign-trade/balance/c4633.htmI Foreign Operations Assistance Fact Sheet: Azerbaijan, VVashington, D.C., United States Department of State, Nisan O http :// www. state.gov/documents/ organization/167503.pdf ------lahlı bir mücadeleye sebebiyet vermek istememektedir.55 Belki de bunun etkisiyle geçtiğimiz yıllarda 60 milyon dolara yaklaşan yar­ dım, günümüzde 28 müyon dolar seviyesme düşmüştür. ABD'ıün 2010'da Azerbaycan'a ihracatı 252 müyon dolar, Azerbaycan'dan ithalatı ise 2 müyar dolar civannda gerçekleşmiştir. Yüksek ithalat rakammda enerji ithalatı büyük pay sahibidir.56

Ermenistan'a yapüan yardımlar ise demokratikleşme, güven­ lik ve ekonomik gelişme alanlannda birbirine yakm oranlarda or­ taya çıkmakladır. Azerbaycan'a göre demokratikleşme süreci daha iyi gitse de, Ermenistan'ın istikrarlı olmayan yapısı demokratik­ leşmemi! önünde önemli bir engel olarak görülüyor. ABD, Erme­ nistan'a yaptığı güvenlik yardımlarıyla daha çok kaçakçılığı engel­ lemeyi ve nükleer enerji üe boru hatlarmm güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.57 Ancak Azerbaycan'a yapüan askeri yardımlann kul­ lanım alanı konusundaki endişeler, Ermenistan içüı de geçerlidir. 2000'de 100 müyon dolara yaklaşan ABD yardmüan, özellikle 2005 sonrasmda düzeıüi bir gerileme eğüimi göstermektedir. Günü­ müzde yardmüarm toplamı 45 müyon dolar civarmdadır. ABD'ıün Ermenistan'a ihracatı 2010'da 113 müyon dolar, ithalatı ise 75 mü­ yon dolar olmuştur.58

Günaı LifllİLHfa'ra Yıllık Mali ABD Yardımı [milyon dolar) 1992-2007 2009 Tahmini 2010 Yardım Ülke Yardımları 2008 Yardım Yardım Talebi Ermenistan 1746,08 62,634 52,3 34,86 Azerbaycan 753,26 26,841 24,946 30,135 Gürcistan 1989,64 378,85 309,2 83,05 Toplam 4436,71 468,325 386,446 148,045 Kaynak: U.S. Department of State, Congressional Budget Justification Operation, FY 2010, VVashington DC

55 Mihalka ve Wilcox, "Security Assistaııce in the South Caucasus", s. 30-31. 56 US Census Bureau, Trtıde in Goods ıvith Georgia, http://www.census. gov/foreign-trade/balance/c4632.html (Erişim: Aralık 2011). 57 United States Department of State, Foreign Operations Assistance Fact Sheet: Annenin, Nisan 1. http: / / www.state.gov/ documents/ organization/167498.pdf O US Census Bureau, Trnde in Goods ıvith Annenin, http: //www.census. gov/ foreign-trade/balance/c4631.html# questions (Erişim: Aralık 2011). Bölgenin küresel aktörü Rusya'ya gelince, Soğuk Savaş'm bi­ tişinin ardından Rusya'ya demokratikleşme yönünde yapılan yar­ dımlar azalsa da, günümüzde de devam etmektedir. ABD'den ge­ len yardımların yaklaşık % 50'si insan haklan ve demokratikleşme alanındaki yardımlardan oluşmaktadır.59 Bu amaçla, ABD sivil toplum kuruluşlarma doğrudan destek vermektedir. Fakat 2004 öncesinde 150 müyon dolarm üzerinde olan yardımlar, daha sonra 100 müyon dolarm altına düşmüştür. 2010'da ise 70 müyon dolar civarmda gerçekleşmiştir. 2010'da, ABD'nin Rusya'ya ihracatı 6 müyar dolarken, Rusya'dan ithalatı 25 müyar dolarm üstündedir.60

Görüldüğü gibi Kafkasya bölgesine ikili yardımlar ve ticaret nispeten önemli olmakla beraber, ABD'nin bölgedeki ekonomik çıkar ve stratejüerinin odağım enerji politikalan oluşturmaktadır.

Sonuç

Soğuk Savaş'm bitiminden 11 Eylül 2001'e kadar olan dö­ nemde, ABD Kafkaslar'da enerji kaynaklannm uluslararası pazar­ lara ulaştırılmasına öncelik veren ve ekonomik çıkarlara odakla­ nan bir politika izlemiştir. 11 Eylül 2001 sonrasında ise güvenlikle ügili konu ve endişeler ABD'nin Kafkasya politikasında ağırlık ka­ zanmaya başlamıştır. Fakat, Afganistan ve Irak gibi konular ve ge­ nelde Orta Dogu ve Asya-Pasifik bölgesi ABD'nin öncelikli ügi alanlarım oluştururken, ABD açısmdan Kafkasya bölgesindeki ge­ lişmeler nispeten daha geri planda kalmıştır.

Rusya'nm yeniden yükselişi ve Gürcistan krizinde de açıkça ortaya çıktığı gibi Batı üe üişküerinde daha çatışmacı bir tavır ta­ kınması, ABD'nin bölgeye yönelik politikalarında Rusya'yı denge­ leme ihtiyacım doğurmuştur. ABD, küresel aktörlerden Rusya'ya karşı dengeleme ve bölgesel güçlerden İran'a karşı bölgede nüfu­ zunu azaltma ve dışlama, Türkiye'ye ise işbirliği ve destekleme politikalan uygulamaktadır. Kafkasya'da Sovyetler Birliği'nin da­ ğılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan, Gürcistan

59 United States Department of states, FY 2010 U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities ıvith Eurasia, http://www.state.gOv/p/ eur/rls/rpt/eurasiafylO/ index.htm. 60 US Census Bureau, Trade in Goods ıvith Russia, http: / /www.census. gov/foreign-trade/balance/c4621.html (Erişim: Aralık 2011). ve Ermenistan gibi nispeten küçük ülkeler üzerinde de mümkün olduğunca etkisini arttırmayı hedeflemektedir. Fakat bölgenin karmaşık dinamikleri ve çatışmalar, hedeflerine ulaşma konusun­ da VVashington'ı hayli zorlamaktadır.

Azerbaycan, özellikle sahip olduğu enerji kaynaklan ve Orta Asya'ya açılımdaki kritik rolüyle öne çıkmaktadır. Fakat ikili ilişki­ lerde Ermeni lobisinin olumsuz etkileri de açıkça görülmektedir. Gürcistan, Hazar Havzası petrollerinin taşınmasında transit ülke olmasından, Karadeniz'e kıyıdaş konumundan ve toprak bütünlü­ ğü konusunda yaşadığı ciddi tehditler ile konuya Rusya'nm mü­ dahalesi yüzünden VVashington'ın ilgisini çekmektedir. Ermenis­ tan ise ABD dış politikası açısmdan çok karmaşık bir durum oluş- turmaktadn. Bir yandan Ermenistan'ın pohhk, ekonomik ve askeri bakımdan Rusya'ya bağımlı olması ve Kremlin ile çok yakm ilişki­ ler içinde bulunması bir sorun olarak görülmekteyken, diğer yan­ dan ABD'deki Ermeni lobisi, Azerbaycan topraklarının işgalinden sorumlu olmasına karşm, Amerikan hükümetinin Ermenistan'a baskı yapmasını önlemekte ve Erivan ABD'den ciddi miktarda yardım almayı sürdürmektedir.

Avrasya, ABD için giderek daha önemh olan stratejik bir böl­ gedir. Hemen Soğuk Savaş'm bitiminde yazdığı bir kitapta Zbigniew Brzezinski Avrasya'yı hem küresel hem de bölgesel ak­ törlerin jeostratejik ve ekonomik çıkarlarım korumak üzere sürekli rekabet ettiği "büyük bir satranç tahtası" olarak tanımlamıştı.61 Kafkasya da bu satranç tahtasının tam merkezinde yer almaktadır ve bu açıdan ABD için önemini arthrarak koruması kaçınılmazdır.

61 Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, New York, Harper Collins Publishers, 1997, s. 30-56. RUSYA'NIN KAFKASYA POLİTİKASI: SOVYET- SONRASI GERİ ÇEKİLME SÖYLEMİNDEN EMPERYAL MÜDAHALECİLİĞE

Oktay F. TANRISEVER*

Giriş

Kuzey Kafkasya bölgesi kendi egemenliğindeki özerk cumhu­ riyetlerden oluşan Rusya'nm iç ve dış politikasında ortaya çıkan gelişmeler, Güney Kafkasya'yı oluşturan Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'ın iç ve dış politikalarının şekillenmesinde de önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, bu çalışmanın başlıca amacı Rus­ ya'nm Güney Kafkasya'daki Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenis­ tan'la ilişküerinin hangi dinamiklerin etkisinde ve nasıl geliştiğini incelemektir. Kafkasya'nın kuzey ve güneyi arasmda önemli bir karşılıklı etkileşim olduğundan, Rusya'nm Kuzey Kafkasya bölge­ sinde, özellikle Çeçenistan sorunundan kaynaklanan gelişmelerin incelenmesi, bu ülkenin Güney Kafkasya'daki ülkelere dönük dış politikasının iç dinamiklerini açıklamak açısmdan önem taşımak­ tadır.

Bu yazının diğer bir amacı da, Rusya'nm Kafkasya politikası­ nın tarihsel dönemler açısmdan niçin ve nasıl farklılaştığım ortaya koymaktır. Ana hatlanyla bakıldığında, Moskova'nın Kafkasya politikası, 2000'li yıllarda 1990'lı yıllara göre daha farklı söylemler, çıkarlar ve dinamikler çerçevesinde şekillendiği görülmektedir. Bu nedenle, Rusya'nm halihazırda takip ettiği Kafkasya politikasının daha iyi anlaşılabilmesi için, 1999'un sonundan itibaren Mosko­ va'nın izlediği politikaların neden ve nasıl değiştiğinin de ortaya konulması gerekir. Benzer şekilde, bu politika değişimlerinin Rus­

* Doç. Dr. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Uluslararası ilişkiler Bölümü. ya'ııuı Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'la ilişkilerinde nasıl ve ne ölçüde değişikliklere yol açlığının da açıklanması gerekir.

Bu çalışmamn amaçlarından sonuncusu da, Rusya'ıun Kaf­ kasya politikasmm ne ölçüde tutarlı ve etküı olduğunu analiz et­ mektir. Bu kapsamda özellikle Rusya'ıun 2000'li yıllar boyunca iz­ lediği Kafkasya politikasmm uygulanması aşamasmda, Mosko­ va'mı! karşılaştığı sorun ve ikilemler ortaya konulacaklar. Rus­ ya'mı! Kafkasya politikasmm temellerinde yatan çelişki ve kısıtlı­ lıklara! ortaya konulması, bu ülkenin mevcut politikasmm ne öl­ çüde sürdürülebilir olduğunu göstermesi açısmdan da çok önem­ lidir. Bu yazıda ileri sürülen temel argüman ise şöyledir: Rusya 19901ı yıllar boyunca Kafkasya politikasmı dayandırdığı "Sovyet- sonrası geri çekilme" söylentini 1999'un sonundan itibaren terk ederek, "emperyal müdahaleci" bir politikaya yönelmiştir. Bu poli­ tika değişikliğüıde Rusya'mn liberal demokrasi, pazar ekonomisi ve çoğulcu bir topluma dönüşümünü öngören Sovyet-sonrası dö­ nüşüm stratejisütin Cumhurbaşkanı Boris Yeltsüı dönenimde tanı olarak hayata geçirilememesütin etkisi büyük olmuştur. Eger bu dönüşüm stratejisi tanı anlamıyla başarılı olabilseydi, Rusya Kaf­ kasya'daki ülkelerle olan ilişkilerini Çarlık ve Sovyet dönemlerin­ de oluşmuş olan emperyal merkez ile çevre arasmdaki "bağımlı­ lık" (dependence) ilişkisi çerçevesinde yeniden şekillendirerek, "kar­ şılıklı bağımlılık" (interdependence) ilkesüıe göre yeniden yapılandı- rabilirdi.1 Fakat, dönüşüm stratejisüıüı tutarlı bir şekilde izlenme­ mesi sonucunda, otoriter bir siyasal rejini ile oligopolistik ekono­ mik yapmuı baskısı altmda zayıflayan bir sivil toplumun belirledi­ ği Vladimir Putin'üı liderliğindeki Rusya, Kafkasya ülkelerütin Moskova'ya bağmılılıgmı artıracak, buna karşılık Batiya entegras- yonlarmı engelleyecek eylemler içeren "emperyal müdahalecilik" politikası izlemeye başlamıştır. Boris Yeltsüı'den cumhurbaşkanlığı koltuğunu devralan Vladimir Putin, Kafkasya'ya dönük Rus dış politikasmm "emperyal müdahalecilik" aıtiayışma dayandınlmasuıda başat rol oynamıştır.

1 Karen Dawisha, "Conclusion: Imperialism, Dependence, and Interde- pendence in the Eurasian Space", Adeed Dawisha and Karen Dawisha, (der.), The Mnking of Foreign Policy in Rııssin and the New States o f Eurasia Armonk, N.Y.: M. E. Sharpe, 1995, s. 340-346. Putin “emperyal olmayan bir dış politika" geliştirerek uluslararası toplum üyesi devletlerle demokratik değerler ve ortak ekonomik çıkarlar etrafında bir araya gelmek yerine, dış politikada "emperyal müdahaleci" politika izleyerek küresel düzeyde "bü­ yük güç" statüsü kazanabileceğim varsaymıştır.2 Benzer şekilde, Rusya'da ortaya çıkan otoriter yapılan yüıe "büyük güç" statüsü ile koruyabüeceğmi varsaymıştır. Vladimir Pu lin'in Rusya'yı "bü­ yük güç" yapma stratejisi içeride otoriter, dış üişkilerde ise emperyal müdahaleci politikalan öne çıkarırken, "büyük güç" ol­ ma sevdasının faturasını, Rusya'nın geniş halk kesimleri üe başta Kafkasya'daki Rusya'ya komşu ülkeler ödemeye başlamıştır.

Bu bağlamda, Ağustos 1999'da Başbakan olan ve ardmdan da daha 4 ay geçmeden Cumhurbaşkanlığı koltuğunu Boris Yelt- süı'den vekaleten devralan Vladimir Putin, "emperyal müdahale- dliğe" dayalı yeıü dış politika anlayışını uygulamaya geçirmeye başlamıştır. Putin, işe Çeçenistan'daki ayrılıkçı yönetimi -çok bü­ yük insan haklan ihlallerini de içeren bir savaşla- tasfiye ederek başlamıştır. Benzer şeküde, Gürcistan'a karşı kademeli olarak ar­ tırdığı gerilim politikası sonucunda, 2008'de bu ülkeyi işgal ede­ rek, Kafkasya'ya dönük izlediği "emperyal müdahalecilik" politi­ kasını yeıü bir boyuta taşımıştır.

Rusya'nın Kafkasya bölgesme yönelik izlemekte olduğu "emperyal müdahalecilik" politikası sürdürülebüir bir politika ol­ maktan çok uzaktır. Her şeyden önce, Rusya'nın Kafkasya üe iliş­ kisi artık Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği dönemlerinde ol­ duğu gibi Moskova'ıun bölge ülkelerine karşı mutlak üstünlüğüne dayanmamaktadır. Güney Kafkasya'daki ülkeler Sovyet-sonrası dönemde Moskova'nın basküarma direnebüecek kapasite ve alter­ natifleri yavaş olsa, geliştirmeye başlamışlardır. Özellikle, ulusla­ rarası toplumun Güney Kafkasya'daki ülkelerin Rusya'dan bağım­ sızlıklarına verdiği destek çok güçlü olup, Moskova'ıun "emperyal müdahalecilik" politikasını ciddi şekilde kısıtlamaktadır.3

Oktay F. Tanrısever, "Rusya Federasyonu'nun Orta Asya - Kafkasya Politikası: 'Yakın Çevre' Doktrini'nin İflası", Mustafa Aydın (der.), Kü­ resel Politikada Orta Asya, Ankara, Nobel, 2005, s. 43-68. Kavuş Abushov. "Policing the Near Abroad: Russian Foreign Policy in the j out ı Caucasus, Australian Journal of International Affairs, Cilt 63 (2), 200f s. 187-212; Oscar B. Pardo Sierra, "No Man's Land? A Bu çalışmada, öncelikle Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılma­ sı sonrasında Rusya'nm Kafkasya'ya dönük geliştirdiği "Sovyet- sonrası geri çekilme" söyleminin temelleri ele alınacaktır. Daha sonra, Vladimir Putin'in 1999 sonunda Rusya'da iktidara gelme­ siyle birlikte Moskova'nm niçin ve nasıl "emperyal müdahaleciğe" dayalı politikaya yöneldiği incelenecektir. Takip eden kısımda, 2000'li yıllarda Moskova'nm artan müdahaleciliğinin sırasıyla Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan üe ilişküerine nasü yansıdığı incelenecektir. Çalışmanın sonuç bölümünde ise, Rusya'nm mev­ cut "emperyal müdahalecilik" pohtikasmm kısıtlılıkları ve çehşki- leri ortaya konularak, konuya ihşkin genel bir değerlendirme yapı­ lacaktır.

Rusya'nın "Sovyet-sonrası Geri Çekilme" Söyleminin Temelleri

Kafkasya 19. yüzyılın başmdan itibaren Rusya'nm emperyal kontrolüne geçmeye başlamışsa da, Moskova hiçbir dönemde böl­ genin tamamı üzerinde mutlak bir kontrol sağlayamamışlar. Özel­ likle, Kuzey Kafkasya bölgesi Moskova'ya güçlü bir direniş göstere gelmiştir. Kendisi de Kafkasya kökenb olan Josef Stabn döneminde Sovyet yönetiminin Kafkasya halklarına karşı izlediği baskı pohti- kaları üe 2. Dünya Savaşı sırasında bölgedeki halkların önemb bir kısmının zorla Sibirya ve Orta Asya'ya sürgün edilmesi de, Mos­ kova'nm bölgede kaba istikrar sağlamasma yetmemiştir.4

Hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde 1980'lerin ikinci yansmda Kafkasya'da artan etnik gerilmeler ve bunlar karşısmda Mosko­ va'nm artan müdahalecibği Sovyetler Birhği'nin 1991'de dağılma­ sında önemb rol oynamıştır. Sovyetler Birhği'nin son hderi Mikhaü Gorbachev'in Kafkasya'daki etnik sorunlara karşı izlediği "böl ve yönet" pohtikalan etkisiz kalırken, Moskova'nm emperyal pohtikalan mevcut çehşküeri daha da derinleştirmiştir.

Comparative Analysis of the EU and Russia's Influence in the South­ ern Caucasus", Communist and Post-Communist Studies, Cilt 44 (3), 2011, s. 233-243. 4 Charles King, The Ghost of Freedom: A History of the Caucasus, Oxford, Oxford University Press, 2008, s. 194-198. Moskova'nın giderek güçlenen Gürcü müliyetçiliginin etkisini dengelemek amacıyla, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti için­ deki Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin 25 Ağustos 1990'da egemenliğini üan etmesine tepki göstermemesi Tiflis ile Moskova'yı karşı karşıya getirmiştir. Moskova'nm tepkisizliği Gür­ cüler taralından Abhazya'daki ayrılıkçı hareket verilmiş dolayh des­ tek olarak algılandığından, bu tavır Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde Sovyetler Birliğinden ayrılma düşüncesini güçlen­ dirirken, aynı zamanda Rus karşıtlığını da körüklemiştir.5

Mikhail Gorbachev taralından Dağlık Karabağ Özerk Bölge­ sine dönük izlenen çelişkili politikalar da, Moskova'nm Azerbay­ can ve Ermenistan ile ilişkilerinin bozulmasına neden olmuştur. Önceleri Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan'm pozisyonuna yakın bir tutum sergileyen Moskova'nm, etnik çatışmalarm artma­ sına paralel olarak Ermenistan'm pozisyonuna yakınlaşması her iki tarafın da Moskova'yı güvenilmez bulmasına yol açmıştır. So­ nuç olarak, Azerbaycan ve Ermenistan'da giderek güçlenen mifli- yetçi hareketler bu cumhuriyetlerin Sovyetler Birliğinden ayrılma düşüncesini de güçlendirmiştir.

Sovyetler BirHgi'nin 1991'de dağılmasının ardmdan Güney Kafkasya'daki cumhuriyetler bağımsızlıklarını kazanırken, Sovyet­ ler BirHginin ardıl devleti olan Rusya Federasyonu'nun Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'a yönelik politikalarını yeni baştan şe­ killendirmesi ihtiyacı ortaya çıkmışlar. Moskova ya bu ülkelerle si­ yasi eşittik temelinde dostane komşuluk ilişkileri kuracaktı, ya da bu ülkelerin bağımsızlıklarını hukuken (de jure) tamsa dahi fiilen (de facto) bu cumhuriyetleri tekrar kendi egemenliği altma almaya çalışacaktı. Doğal olarak, uluslararası toplumun ve Güney Kafkasyadaki cumhuriyetlerin Moskova'dan beklentileri birinci tercihten yanaydıysa da, Rusya'nm içinde bu dönemde Kafkasya politikasının nasıl olması gerektiğine dair net bir uzlaşı söz konusu değildi. Bu konuda başbca iki görüş öne çıkıyordu: Göreceb olarak daha az popüler olsa da, Boris Yeltsin'in çevresindeki hberal ve sosyal demokrat kesimlerde geniş kabul gören birinci görüşe göre,

5 Ted Hopf, "Identity, Legitimacy, and the Use of Military Force: Rus- sia's Great Power Identities and Military Intervention in Abkhazia", Revieıv o f International Studies, Cilt 31 (1), 2005, s. 228-232. Rusya'nın Kafkasya'yı emperyal merkezin kontrolünde tutma ola­ nakları Sovyet-sonrası dönemde çok azaldığından, ortaya çıkan yeni dengelerle uyumlu bir şekilde Kafkasya'daki ülkelerin siyasi bağımsızlıklarına saygıya dayak bir poktikanm Moskova'nm böl­ gedeki etkisini artırabüeceğini öngörülüyordu. İkinci görüşü dile getiren Boris Yeltsin'in çevresindeki güvenlik bürokrasisi üe mu­ halefetteki komünistler ve aşın miüiyetçüer ise, Moskova'nm Gü­ ney Kafkasya'daki ülkelerle mevcut emperyal bağlarım koruyarak, daha da gehştümesinm, Rusya Federasyonu içindeki Kuzey Kaf­ kasya'nın istikrarı için gerekk olduğunu üeri sürmekteydüer.6

Boris Yeltsüı Hderkgindeki Kremlin ise bu iki görüşten birin­ cisini daha gerçekçi bulsa da, iki görüşün sentezine dayalı bü Kaf­ kasya politikası benimsemiştir. Buna göre, Moskova Güney Kaf­ kasya'daki ülkelerle siyasi eşitlik temelinde "emperyal olmayan" yeni ihşküer kurmaya istekli olduğunu düe getirirken, Rusya'nın bu bölgeden "Sovyet-sonrası geri çekilişini" Moskova'nm çıkarla­ rına zarar vermeyecek şeküde gerçekleştirebilmesi için bü geçiş sürecine ihtiyacı olduğuna bölge ülkelerini ve uluslararası toplu­ mu ikna etmeye çalışacaktı. Bu yaklaşıma göre, Rusya'nın Sovyet- sonrası dönüşümünün Güney Kafkasya'daki dönüşümle uyum içinde sağlanması çok önemliydi. Moskova bu anlayışla Güney Kafkasya'daki reform yanhlannın Rusya'daki reform yanhlanyla uyum içinde hareket etmelerinin önemini vurgulamaktaydı.

Kremlin açısmdan baküdığmda, "yeni" Rusya'nın Güney Kafkasya'daki ülkelerle ilişküerüıi uluslararası toplumun beklenti­ lerine paralel olarak yemden tesisi ve Moskova'nm bölgeden "Sovyet-sonrası geri çeküme" sürecini hayata geçirmesini engelle­ yen en önemh faktör bu ülkelerdeki Rus karşıtlığına dayah aşırı milliyetçi hareketlerdi. Moskova'ya göre, Güney Kafkasya'daki si­ yasi liderler liberal demokrasi ve serbest piyasaya geçiş politikala­ rını uygulamaya çalışmadan, önceliklerini Rusya'nın bölgeden dış­ lanmasına vermekteydüer. Oysa, yine Rusya'ya göre, bu ülkeler Moskova'nm acele bü şekilde bölgeden çekilmesinin yol açacağı güç boşluğunu doldurmaktan aciz oldukları gibi, oluşacak güç

6 Alla Kassianova, "Russia: Stili Open to the West? Evolution of the State Identity in the Foreign Policy and Security Discourse", Europe-Asia Studies, Cilt 53 (6), 2001, s. 821-839. boşluğu sadece etnik milliyetçilerin aşırılık yanlısı radikal tutum­ larım pekiştirerek, bölgedeki etnik çatışmaları içinden çıkılmaz bir hale getirebilirdi.7

Moskova'nın geliştirdiği bu "Sovyet-sonrası geri çekilme" söyleminin en önemli ayağmı "Yakm Çevre" politikası oluşturu­ yordu. Bu politikaya göre, Kafkasya'daki ülkeler, diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri gibi Rusya'nm "Yakm Çevre" sini oluşturduğun­ dan, Moskova geri çekilme sürecinde bu bölgedeki 'özel çıkarları­ nı' bölgedeki ülkelerle 'diyalog' ve 'işbirliği' içinde koruyacaktı. Aynca, Moskova 'bölge dışı' güçlerin Rusya'nm "Yakm Çevre"si olarak tanımlanan bu coğrafyada askeri varlık göstermesi ya da mevcut çatışmalarm çözüm süreçlerine aktif katılımlarına karşı bir pozisyon da geliştirmiştir. Moskova'nın "Yakm Çevre" politikası­ na şiddetle karşı çıkan Güney Kafkasya'daki ülkelere ve uluslara­ rası topluma göre ise, 2. Dünya Savaşı sonrasmda Avrupa'da oluş­ turulan "nüfuz alanlarına" benzeyen bu politika bir taraftan Soğuk Savaş anlayışına dayanması, diğer taraftan da Moskova'nın emperyal niyetlerine dair kuşkuları artırması nedeniyle endişe ve­ riciydi.8

Kafkasya'daki ülkeler açısmdan bakıldığında, Moskova'nın "Sovyet-sonrası geri çekilme" söylemi, somut eylemlerle destek­ lenmemesi ve sorunun kaynağını Moskova'da değü de, Kafkas­ ya'daki bağımsızlık hareketlerindeymiş gibi göstermesi nedeniyle Moskova'nın gerçek stratejisini yansıtmıyordu. Moskova bu 'söy­ lemle' Sovyet-sonrası dönemdeki zayıflığım telafi ederek bölgede­ ki etkisini korumaya ve Kafkasya'nın uluslararası toplumla tam entegrasyonunu engeflemeye çalışıyordu. Bu şeküde, Güney Kaf­ kasya'daki ülkelerin Moskova'dan kazandıkları "dejure" bağımsız­ lıklarım, "de facto" olarak hayata geçirmeleri engeüenirken, Kaf­ kasya'daki halkların kaderlerini -Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği dönemlerinde olduğu gibi- Moskova'nın insafına terk etme­ leri bekleniyordu.

7 Alexei G. Arbatov, "Russia's Foreign Policy Alternatives", International Security, Cilt 18 (2), 1993, s. 5-43. 8 Jonathan Valdez, "The Near Abroad, the West and National Identity in Russian Foreign Policy", Dawisha ve Dawisha (der.), The Making of Foreign Policy in Russia and the New States of Eurasia, s. 84-110. Aslında, Moskova'nın kendisinin de, ortaya koyduğu "Sov- yet-sonrası geri çekilme" söylemine uygun olarak davrandığı söy­ lenemez. 1990'lı yıllar boyunca Sovyet-sonrası dönüşüm sürecini başarılı bir şekilde yönetemeyen Moskova, sadece iç politikasında, sosyo-ekonomik yapısmda ve kültürel alanlarda değil, aym za­ manda dış politikasında da büyük krizler yaşamıştır. Moskova'nın dış politika krizinin en belirgin olduğu alan da Kafkasya olmuştur. Moskova'nın "Sovyet-sonrası geri çekilme" söylemindeki yukarıda belirtilen belirsizlikler ve çelişkilerin yanı sıra, dış politika uygu­ lamasında karşılaşılan pratik sorunlar da, Rusya'nın Kafkasya'da "Sovyet-sonrası geri çekilme" söyleminin gerçekleşmemesinde önemli bir rol oynamıştır.

1990'lı yıllar boyunca Moskova'nın Kafkasya'da "Sovyet- sonrası geri çekilme" söylemi üe dış politika davranışları arasın­ daki çelişkide rol oynayan en önemli faktör dış politika hedefleri üe iç politika basküan arasındaki gerilim olmuştur. Moskova Gü­ ney Kafkasya'da "Sovyet-sonrası geri çekilme" söylemini 'emperyal olmayan' bir dış politika hedefi olarak ortaya koyarken, Rusya'nın iç politikasını şekülendiren Kuzey Kafkasya'daki geliş­ meler Kafkasya'ya dönük emperyal eğilimleri güçlendiriyordu. Kuzey Kafkasya'daki bağımsızlık hareketleri en az Güney Kafkas­ ya'daküer kadar güçlü olduğundan, Rusya egemenliğindeki Ku­ zey Kafkasya'da istikrarı sağlayamayan Moskova, Güney Kafkas­ ya'daki bağımsız devletlerle üişkilerini tanımlamakta da büyük zorluk çekmiştir. Bu bağlamda, Moskova'nın en büyük sorunu Çe­ çen bağımsızlık hareketiydi. Daha Sovyetler Birliği resmen dağü- madan Kasım 1991'de Dzhokar Dudayev liderliğindeki Çeçen mil­ liyetçileri hem Sovyetler Birliği'nden hem de Rusya'dan bağımsız­ lıklarını üan etmişlerdi.9 Kuzey Kafkasya'daki halklarla Güney Kafkasya'daki halkların, özellikle Azerbaycan'daki Lezgi ile Gür­ cistan'daki Abhaz ve Güney Oset milliyetçiliklerine ciddi düzeyde destek vermeleri de, Moskova'nın Kafkasya'ya yönelik politikasını iyice karmaşıklaştırmıştır.

Rusya'nın Kafkasya'dan "Sovyet-sonrası geri çekilme" söy­ leminin bölge ülkeleri ve uluslararası toplum tarafmdan ikna edici

9 Gail W. Lapidus, "Contested Sovereignty: The Tragedy of Chechnya", International Security, Cilt 23, No. 1,1998, s. 7-8. bulunmamasmm temelinde ise, Moskova'nm Güney Kafkasya'daki askeri varlığını azaltmaması, Gürcistan ve Azerbaycan'daki etnik çatışmaları kullanması üe Hazar enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması konusunda Gürcistan ve Azerbaycan üzerin­ de kurduğu baskının çok önemli etküeri olmuştur.

1990'lı yülar boyunca Rusya'nın Kafkasya'dan "Sovyet- sonrası geri çekilme" söylemine uygun bir şekilde davranmadığını gösteren en önemli işaret, Moskova'nm Güney Kafkasya'daki as­ keri varlığını azaltmaması, hatta değişik nedenlerle artnmasıdn. Azerbaycan Sovyetler Birligi'nin dağılmasından sonra Ebulfez Elçibey'in Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte tüm Rus askerlerinin 1992'de bu ülkeyi terk etmesini sağlamışlar. Buna tepki olarak, Rusya, Ermenistan'da sadece 2 askeri üs elde etmekle kalmayıp, bu ülkenin sırur güvenliğini de ikili anlaşmaya dayalı olarak üst­ lenmiştir. Diğer yandan, Moskova Gürcistan topraklarında dört askeri üs bulundururken, özeHikle Abhazya ve Güney Osetya top­ raklarında "banş gücü" statüsünde çok önemli bir Rus askeri var­ lığını da konuşlandırmışlar.10 1999 AGİT İstanbul Zirvesinde Mol- dova üe Gürcistan'daki üslerini kapatarak askeri varlığına son vermeyi taahhüt eden Rusya,11 Moldova'nm Transdinyester bölge­ sindeki askeri varlığım hâlâ korurken, sadece Gürcistan'daki aske­ ri üslerini boşaltmışlar. Moskova büyük uluslararası baskı altmda Gürcistan'daki dört askeri üssünü boşaltmışsa da, Abhazya'daki askeri varlığım ciddi düzeyde artırmışlar.12

Moskova'nm Kafkasya'dan "Sovyet-sonrası geri çekilme" söylemim ciddi düzeyde hayata geçirmediğine işaret eden diğer bir faktör de, Moskova'nm Rusya karşıtı politikalar izleyen Gürcis­ tan ve Azerbaycan'daki etnik çaüşmaları kuüartmaya devam etme­ sidir. Rusya 1990'h yülann ilk yarısmda Gürcistan'daki Abhazya ve Güney Osetya üe Azerbaycan'daki Dağlık Karabağ yönetimle­ rinin Tiflis ve Bakü'ye karşı askeri harekâtlarını gerek teçhizat ge­

10 Robert L. Larsson, "The Enemy VVithin: Russia's Military Withdrawal from Georgia", Journal of Slavic Military Studies, Cilt 17 (3), 2004, s. 407­ 408. 11 Ibid,s. 409. 12 Ömer Burhan Tüzel, "The OSCE: Quo Vaids?", Perceptions, Cilt 8 (1), 2003, s. 1-30. rekse milis güçleri temin ederek aktif şekilde desteklemiştir.13 Moskova'nın ayrılıkçı bölgelere desteği çatışmaların sonunda im­ zalanan ateşkes anlaşmalarında da belirgin şekilde görülmektedir. Moskova bir yandan ayrılıkçı bölgelerin çatışmalardaki toprak ka- zanımlannı koruyan ateşkes anlaşmalarının imzalanmasına yar­ dımcı olurken, diğer yandan Rus askerlerini Bağımsız Devletler Topluluğu Banş Güçleri sıfatıyla Gürcistan'a karşı Abhazya ve Güney Osetya'yı korumak üzere konuşlandırmışlar. Rusya'nm Gürcistan'daki Abhazya ve Güney Osetya çatışmaları üe Azerbay­ can'daki Dağlık Karabağ çatışmasının kaba çözüme ulaşması için ciddi bir katkıda bulunmaması da göstermektedir ki, Moskova'nın "Sovyet-sonrası geri çekilme" 'söylemi' bir 'pobtika' habne gele­ memiştir.14

Hazar enerji kaynaklarının Rusya dışındaki güzergahlardan geçerek uluslararası pazarlara ulaştırılmasını engellemek için ver­ diği mücadele de, Moskova'nın "Sovyet-sonrası geri çekilme" söy­ lemiyle çebşen üçüncü önemb örnek olmuştur. Moskova öncelikle hidrokarbon kaynakları açısından zengin olan Hazar Denizi zen­ ginliklerinin kıyıdaş ülkeler arasmda nasü paylaşılması gerektiği tartışmalarım manipüle etmiştir. Bu kapsamda, Rusya, Azerbay­ can ve Kazakistan'ın savunduğu Hazar'm diğer açık denizlerle baglantıh bir "deniz" olduğu tezine karşı, İran ve Türkmenistan'ın savunduğu Hazar'm "göl" olduğu tezine uzun süre destek vere­ rek, uluslararası şirketlerin Azerbaycan ve Kazakistan'ın petrol ve doğal gaz yataklarına yatırım yapmalarım engellemiştir.15 Mosko­ va, diğer yandan da Azerbaycan'm üretmekte olduğu petrolün Bakü-Novorossisk petrol boru hattı dışındaki Rusya kontrolünde olmayan bir güzergahtan uluslararası pazarlara ulaştinlmasma da

13 Catherine Dale, "Turmoil in Abkhazia: Russian Responses", RFE/RL Research Report, Cilt 2, No 34, 27 Ağustos 1993; Elizabeth Fuller, "Paramilitary Forces Dominate Fighting in Transcaucasus", RFE/RL Research Report, Cilt 2, No 25,18 Haziran 1993. 14 "Moscow Plays Both Sides on Nagorno-Karabakh", Strategic Comments, Londra, IISS, Eylül 2010, s. 1. 15 Shamil Midkhatovich Yenikeyeff, "Energy Interests of the 'Great Pow- ers' in Central Asia: Cooperation or Conflict?", The International Specta- tor, Cilt 46 (3), 2011, s. 68. açıkça karşı tavır almıştır.16 Bu kapsamda, 1990'lı yıllar boyunca Moskova, Rusya'nm kontrolünde olmayan Bakü-Tillis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı projesinin gerçekleştirilmesini engellemeye çalışan bir politika izlemiştir.17

Görüldüğü gibi, Rusya'nm Kafkasya'dan "Sovyet-sonrası geri çekilme" süreci 1990'lı yıllar boyunca daha çok 'söylem' düzeyin­ de kalmış olup, bölgeye dönük somut politika ve eylemlerle des- teklenmemiştir. Hayata geçiremese de, Moskova'nm 1990'lı yıllar boyunca bu söylemi ısrarla kullanmaya devam etmesinde, ekono­ mik ve siyasi krizlerden kaynaklanan zayıflığı ile Batık ülkelerle ilişkilerim makul bir işbirkgi çerçevesinde sürdürme arayışının et­ kili olduğu söylenebilir.

Vladimir Putin ve Rusya'nın Emperyal Müdahalecilik Politikasına Yönelişi

Rusya Kafkasya poktikasmı 1999 sonu ve 2000'H yılların ba­ şından itibaren gözle görünür bir şekilde değiştirmeye başlamışta. Bu kapsamda, Moskova'nm "Sovyet-sonrası geri çekilme" söyle­ mini terk ederek, bölgedeki gelişmelere "emperyal müdahaleci" bir yaklaşımı öne çıkarmasında bu dönemde değişen uluslararası ortamın ve ülkenin başma geçen Vladimir Putin'in Hderlik anlayı­ şının behrleyici etkileri olmuştur.

1999'da karşı karşıya olduğu uluslararası ortam incelendiğin­ de, Rusya'nm önde gelen Batılı ülke ve kuruluşlarıyla daha çatış­ macı bir ilişki içine girdiği görülür. 1999'da gerçekleşen Kosova Savaşı'nm ardmdan gelen NATO'nun 50. Yıl VVashington D.C. ve AGİT'in İstanbul zirvelerinde Rusya'nm Batılı ülkelerle görüş ayrı­ lıklarının çok derin ve belirgin bir hal aldığı iyice ortaya çıkmışta. Bu uluslararası bağlamda Moskova, Kafkasya politikasını "Sovyet- sonrası geri çekilme" söylemi kapsammda formüle etmekten vaz­ geçerek, Rusya'nm Baü dışında kalmasının -Kafkasya dahil- birçok bölgede Baü için yeni riskler yaratabileceğim göstermek üzere, da­

16 Paul Kubicek, "Russian Energy Policy in the Caspian Basin", VVorld Policy, Cilt 166 (4), 2004, s. 209. 17 John M Roberts, "The Black Sea and European Energy Security", Southeast European and Black Sea Studies, Cilt 6 (2), 2006, s. 207-223. ha çatışman bir söyleme dayanan “emperyal müdahalecilik" anla- yışma dayalı politikayı öne çıkarmıştır.

Benzer şekilde, Rusya'daki 1998 ekonomik krizinin de 'Sov- yet-sonrası dönüşüm' sürecmmm rafa kaldırılmasında etkisi ol­ muştur. Özellikle, 1999'un son gününde Boris Yeltsin'in Cumhur­ başkanlığı görevmi Mart 2000'deki seçimlere kadar yürütmek üze­ re, Ağustos 1999'dan beri Başbakan olarak görev yapan Vladimir Putin'e devrettiğüü ilan etmesi, sadece Yeltsüı döneminin değil, aynı zamanda Rusya'mın 'Sovyet-sonrası dönüşüm sürerinin' de bittiğüü üan eden çok önemli bir karar olmuştur.18 Vladimir Putin Mayıs 2000'de yemin ederek asaleten Cumhurbaşkanı olur olmaz, Yeltsüı dönenimdeki "Sovyet-sonrası dönüşüm" sürecüün ekono­ mik kriz ve siyasi istikrarsızlıklarm esas nedeni olduğunu vurgu­ layarak, artık devlet-merkezcil bir anlayışla Rusya'mn yeniden te­ sis edileceğmi üan etmiştir.19 Her ne kadar 1990'k yülar boyunca Rusya genelinde etkili olan ekonomik kriz üe siyasi belirsizlik Moskova'nm özellikle Volga ve Kuzey Kafkasya bölgelerindeki cumhuriyet statüsüne sahip federal birimler üzerindeki kontrolü­ nü azaltmışsa da, bu durum "Sovyet-sonrası dönüşüm" sürecinin uygulaımıasmdan değü, tanı aksüıe bu sürerin tutarlı bir şeküde başarıyla uygulaııamamasmdan kaynaklanmıştır.

Vladimir Putüı'in Rusya'yı devlet-merkezcü bir perspektifle yemden üışa stratejisini dayandırdığı en temel konu ise, Mosko- va'mıı iç ve dış politikadaki konumunu ciddi şeküde zayıflatüğuu düşündüğü Çeçenistan sorunuydu.20 Gerçekten de, Çeçenistan so­ runu Rusya'mıı iç ve dış politikasuu felç ederken, aym zamanda Moskova'nm Kuzey Kafkasya'daki istikrarsızlıkla mücadeleyi ön­ cül görmesinden dolayı, Güney Kafkasya'da etküi olmasmı da en­ gelliyordu. Boris Yeltsüı yönetimindeki Kremlin, 1991 sonunda ik­ tidarı ele geçiren Çeçen ayrüıkçüara yaklaşık 3 yü kadar göz yum­ muştu. Fakat, Moskova Yeltsin'in Parlamento'daki muhalafeti ls Vladiı (gr) Putin'in kariyerinin detaylarına ilişkin, bkz. Richard Sakwa.,t'utin Rııssin's Choice, New York, Routledge, 2008. 19 Hans Oversloot, "Reordering the State without Changing the Consti- tution: Russia under Putin's Rule, 2000-2008", Reoieıv of Central and East Eııropean Eaıv, No. 32, 2007, s. 41-64. 20 Matthew Evaııgelista, The Chechen Wars, Will Russia Go the Way o f the Soviet Union?, VVashington, D.C., Brookings InstitutionPress, 2002, s. 63-85. 1993'de zor kullanarak etkisiz hale getirmesini takiben, Grozni'ye karşı Birinci Çeçenistan Savaşım 1994 sonunda başlatmıştı. Ağus­ tos 1996'da imzalanan ateşkes anlaşması Çeçen ayrılıkçıların ko­ numlarım güçlendirirken, Mayıs 1997'de Rusya ve Çeçenistan Cumhurbaşkanları Boris Yeltsin ve Zelimkhan Yandarbiyev'in Rusya ile -Çeçen aynhkçılarca ilan edilen- "Çeçen İçkeriya Cum­ huriyeti" arasmda imzaladıkları banş anlaşması Birinci Çeçen Sa­ vaşırım Çeçen ayrılıkçıların zaferiyle sonuçlandığı şeklinde bir al­ gının ortaya çıkmasına yol açmıştır.21

Fakat Ağustos 1999'da Vladimir Putin'in Sergei Stepashin'in yerine Başbakanbğa atanması tüm dengeleri değiştirmiştir. Putin'in Kuzey Kafkasya'daki Dağıstan Cumhuriyetinde bazı Çe­ çen aynhkçılarca da desteklenen isyam bastırmasından sonra, Çe- çenistan'ı da işgal etmesi İkinci Çeçen Savaşım başlatmışta. İkinci Çeçen Savaşı sırasında birçok sivil yaşamım kaybederken, kitlesel düzeyde insan haklan ihlalleri de meydana gelmiştir. Bu ortamda, Putin'nin temel amacı, Çeçenistan'daki ayrılıkçıların kesin bir şe­ kilde tasfiye edilmesi olmuştur.22 Putin Çeçen ayrılıkçılar arasın­ daki farklılıklardan yararlanmak amacıyla bir yandan Dzhokar Dudayev döneminde Grozni Müftüsü olan fakat zamanla Mosko­ va yanhsı bir çizgiye kayan Ahmet Kadirov'u Çeçenistan'nin başı­ na getirirken, diğer yandan da cumhuriyetteki ekonomik hayatı tekrar canlandıracak çok kapsamb bir ekonomik kalkınma prog­ ramım hayata geçirmiştir.

Vladimir Putin'in Çeçenistan politikası diğer federal birimlere ve Güney Kafkasya'ya dönük izleyeceği pobtikanm da ipuçlarını vermiştir. Putin Mayıs 2000'den itibaren uygulamaya soktuğu bir dizi federal reform ile Moskova'nın federal birimler üzerindeki et­ kisini artırarak, ülkedeki federabzm uygulamasına fiilen son ver­ miştir. Putin bu şekilde Volga ve Kuzey Kafkasya bölgelerini her açıdan federal merkeze bağındı kılmayı hedeflemiştir.23 Hatta, Ku­ zey Kafkasya federal bölgesinin adını "Güney Federal Bölgesi" olarak değiştirerek, çoğunluğu Rus olmayan halkların yaşadığı

21 Ibid., s. 46-62. 22 Ibid., s. 70. 23 Matthew Hyde, "Putin's Federal Reforms and Their Implications for Presidential Power in Russia", Europe-Asia Studies, Cilt 53 (5), 2001, s. 719-743. Kuzey Kafkasyadaki cumhuriyetlerin kendilerini Güney Kafkas­ ya'dan çok Rusya'run bir parçası olarak görmeleri yönünde sem­ bolik bir adım da atmıştır.24

Gerek iç pobtikasmda gerekse dış pobtikasmda sertlik yanlısı si- yaseü öne çıkaran Putin'in Kafkasya bölgesine dönük "emperyal mü­ dahalecilik" poHtikasının amaç ve araçlanmn da bu noktada incelen­ mesi yerinde olacaktır. "Emperyal müdahalecilik" poHtikasının başlı­ ca amacı Rusya'nm -Kafkasya dahil olmak üzere- Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinin oluşturduğu Sovyet-sonrası coğrafyada tek taraflı olarak hareket edebileceği bir ortam yaratmaktır. Moskova bu şekilde gerek Batık ülke ve kurumlann gerekse BDT üyesi ülkele­ rin rızalarını almadan tek yardı olarak kendisi için gerekb gördüğü pohtikalan hayata geçirmeye yönelmiştir.25

Vladimir Putin'in Kafkasya'daki ülkelere dönük olarak siste­ matik şekilde izlemeye başladığı "emperyal müdahalecilik" politi- kasırun başbca araçları askeri, siyasi, enerji, ekonomi ve sosyo- kültür pohtikalar olmuştur. Moskova'nm askeri alanda Kafkas­ ya'da yakın flişki kurduğu devletlere askeri teçhizat ve güvenlik işbirliği olanakları sağlayarak, bu devletlerin güvenlik konularmda Moskova'ya bağımlılıklarını artıncı politikalar izlerken, bölgesel pohtikalanna karşı çıkan devletlere karşı askeri müdahale opsiyo- nunu elinde tuttuğunu ilan etmesi önemb bir değişime işaret et­ miştir. Siyasi olarak, Kafkasya'daki ülkelerde Moskova yardısı li­ derler desteklenirken, Rusya karşıtlarına yönelik olarak siyasi yıp­ ratma pohtikalan hayata geçirilmiştir. Enerji alanında, Moskova düşük düzeylerdeki doğal gaz fiyatları yükselterek, enerjide Rus­ ya'ya bağımlı ülkelerin borçlarım artırarak, ekonomideki stratejik sektörlerin kendi kontrolüne geçmesini desteklemiştir. Son olarak da, Rus dili ve kültürünün yaygınlaştırılması kapsamındaki "yu­ muşak güç" pohtikalan da 2000'h yıllarda Rusya'nm "emperyal müdahalecilik" politikasının temel araçları arasmda olmuştur.26

24 Cameron Ross, Federalism and Democratisation in Russia, Manchester: Manchester University Press, 2002, s. 141. 25 Mark Kramer/'Russian Policy toward the Commonwealth of Inde- pendent States: Recent Trends and Future Prospects", Problems of Post- Communism, Cilt. 55 (6), 2008, s. 3-19. 26 A. P. Tsygankov, "If not by Tanks, then by Banks? The Role of Soft Power in Putin's Foreign Policy", Europe-Asia Studies, Cilt 58 (7), 2006, s. 1079-1099. Vladimir Putin bir kişinin Rusya anayasası gereği ardarda iki dönem Cumhurbaşkam olamayacağı kurak gereği 2008'de yapılan seçimde kendisine sadık biri olarak Dmitry Medvedev'in cumhur­ başkam olmasını desteklemişse de, bu durum Kafkasya açısından hiç bir şeyi değiştirmemiştir. Dmitry Medvedev sürekh Putin çiz­ gisinde hareket ederek, "emperyal müdahalecilik" politikasının en belirgin uygulamalarım sürdürmüştür. Medvedev'in yemin ede­ rek resmen cumhurbaşkam olmasının üzerinden henüz üç ay dahi geçmeden Rusya'nm Ağustos 2008'de Gürcistan'ı işgal etmesi Kaf­ kasya politikasının değişmeyeceğini açıkça göstermiştir.27

Moskova Vladimir Putin tarafından şekillendirilen ve Dmitry Medvedev tarafından uygulamaya devam eden emperyal müda­ halecilik politikasını Güney Kafkasya'daki ülkelerle mevcut ilişki­ lerinin özelliklerine uygun ayarlamalar yaparak hayata geçirmek­ tedir. Bu kapsamda ilişkilerin en çatışmacı olduğu Gürcistan, ça­ tışma ve işbirliğinin bir arada olduğu Azerbaycan ve Moskova'nm iyi ilişkilere sahip olduğu Ermenistan üe ihşküer birbirinden farklı özellikler göstermektedir.

2000'li Yıllarda Rusya'nın Gürcistan ile İlişkileri

Vladimir Putin liderliğindeki Moskova'nm Kafkasya'ya yöne­ lik "emperyal müdahaleci" politikasının en belirgin şeküde uygu­ landığı ülke Güney Kafkasya ülkeleri arasmda Rusya en çok so­ runlu üişküeri olan Gürcistan olmuştur. Aslında bu çok da şaşırtıcı değüdir. Zira, Putin'in siyasi kariyerinde çok kritik bir yeri olan İkinci Çeçenistan Savaşırım seyri açısından da, Gürcistan kritik bir öneme sahiptir. Özellikle Gürcistan üe Çeçenistan arasındaki sınır bölgesindeki Pankisi Vadisinde yaşayan Gürcistan vatandaşı Ge­ çenlerin İkinci Çeçen Savaşmm üerleyen aşamalarında Çeçenis- tan'm güneyindeki dağlık bölgede konuşlanmış Çeçen ayrıhkçüara lojistik destek vermeleri Moskova'yı rahatsız etmiştir. Hatta, Putin 11 Eylül 2002'de Birleşmiş Mületler Güvenlik Konseyi üyelerine yazdığı bir mektupla Gürcistan yönetimim terörizme destek ver­ mekle suçlayarak, bu desteğim kesmezse sonuçlarına katlanacağı

27 Tor Bukkvoll, "Russia's Military Performance in Georgia", Military Re- ırieıv, Cilt 89 (6), 2009, s. 57. yönünde bir ültimatom da vermiştir.28 Sınırın denetimi konusunda Gürcistan'm Rusya ile işbirliğine gitmesi sonucunda bu gerginlik Rusya'nm istediği şekilde sona ermiştir.29

Rusya'nm Gürcistan üzerinde Çeçenistan kaynaklı terörizmle mücadele söylemi çerçevesinde kurduğu baskı, Tiflis'i Mosko­ va'nm etkisini ABD'nin bölgeye ilgisini artırarak dengeleme arayı­ şına itmiştir. 11 Eylül sonrası dönemde Gürcistan'm terörizmle mücadele kapasitesini artırmayı hedefleyen ABD'nin Gürcistana yönelik "Eğit ve Donat Programı" (GTEP-Georgia Train and Eqııip Program) Gürcistan'm Rusya'ya karşı özgüvenini artıran önemli bir girişim olmuştur.30 Bu program kapsammda ABD, Gürcistan or­ dusuna terörle mücadele konusunda eğitim verirken, aym zaman­ da askeri teçhizatının sınırlı bir bölümünü de modemize etmiştir. Her ne kadar bu program kapsammda Gürcistan'm Moskova'yı askeri açıdan dengelemesi söz konusu olmasa da, ABD'nin bir şe­ kilde Gürcistan'm güvenliğine destek vermesi Gürcistan halkına Moskova'nm baskılarına direnmek için moral destek sağlamışta. Moskova'nm ABD'nin "Eğit ve Donat Programı"na tepkisi ise, abartılı olmuştur. Moskova, ABD'nin programının Rusya'ya karşı olduğunu öne sürmüşse de, bu kapsamda eğitilen Gürcü birlikleri ABD liderliğinde Afganistan ve Irak'ta yürütülen çokuluslu ope­ rasyonlara katkı sağlamış olup, Ağustos 2008 savaşma kadar Rus­ ya'ya dönük her hangi bir eylemleri olmamışta.31

Moskova'nm "emperyal müdahaleciliğe" dayalı pohtikalan açısmdan en beklenmedik gehşme, 2003 sonbaharmda Gürcis­ tan'da yapılan parlamento seçimlerinde yolsuzluklan protesto eden halkın Moskova ile yakın işbirliği arayışmda olan Cumhur­ başkanı Eduard Shevardnadze'yi eski Adalet Bakanı Mikheil Saakashvüi'nin liderliğinde gerçekleştirilen "Gül Devrimi" he de­ virmesi olmuştur. 2004 başındaki seçimlerle Cumhurbaşkam kol­

28 Stephen Mulvey, "Why Russia Threatens Georgia över Pankisi", BBC News Online, 12 Eylül 2002. 29 Mikhail Filippov, "Diversionary Role of the Georgia-Russia Conflict: International Constraints and Domestic Appeal", Europe-Asia Stııdies, Cilt 61 (10), 2009, s. 1825-1847. 30 Alan Parastayev, "US Deployment in Georgia Angers South Ossetia", IWPR Caucasus Reporting Service, No 121, 21 Mart 2002. 31 Ibid. tuğuna oturan Saakashvüi açıkça Rusya karşıtı bir politika izleme­ ye başlamıştır.32 Ülkedeki yolsuzluklarla mücadele başlatan ve Gürcistan'ı Avrupa-Atlantik kurumlarına tam olarak entegre et­ meyi öngören Saakashvüi'nin NATO'ya tam üyelik ve Avrupa Bir­ liği üe mümkün olan en üst düzey entegrasyon hedefleri Mosko­ va'yı rahatsız etmiştir.33

Gürcistan'm daha demokratik bir rejime sahip olma ve Batiyla entegrasyon süreçlerine aktÜ katılım çabalan Moskova taralından emperyal bir refleks üe Kafkasya'da kurmaya çalıştığı hegemon­ yaya açık bir meydan okuma olarak görülmüştür. Bu noktada Saakaşvili'nin ilk iş olarak Acara bölgesinin güçlü siyasetçisi Böl­ gesel Parlamento Başkam Aslan Abashidze'yi ülkeyi terk ederek, Moskova'ya kaçmaya zorlaması önemli bir gelişme olmuştur. Bu­ nun etkisiyle, benzeri bir başarının Abhazya ve Güney Osetya'ya karşı da tekrarlanabüeceğine dair beklenti Gürcistan'da doğmuş­ tur.34 Fakat, Abhazya ve Güney Osetya, Acara bölgesinden farklı olarak kendi askeri güçlerine sahip oldukları gibi, Rusya üe yakın bir işbirliği de geliştirmişlerdi. Bu birimlerin Gürcistan üe arala­ rındaki sınırı esasen çoğunluğu Rus olan Bağımsız Devletler Top­ luluğu (BDT) banş gücü korumaktaydı. Hatta Moskova, Abhazya ve Güney Osetya'da yaşayan halktan isteyenlere Rusya pasaportu da dağıtmaya başlamıştı.35 Bu durum, Tiflis'in Abhazya ve Güney Osetya'ya karşı güç kullanması durumunda, Moskova'yı da karşı­ sında bulacağı anlamına geliyordu.

Bu ortamda, Gürcistan'm Moskova'yı dengeleyebilmek için atabüeceği en önemli adım NATO'ya tam üye olmaktı. Rusya'nın Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO üyeliği ihtimaline karşı tepkisi ise sert olmuştur. Rusya bu kapsamda, Gürcistan ve Ukrayna'nın

32 "Georgia, Russia Assess Prospects for Turning a New Page in Bilateral Relations", RFE/RL Caucasus Report, Cilt 7 (3), 15 Ocak 2004. 33 David J. Smith, "The Saakashvili Administration's Reaction to Russian Policies Before the 2008 War", Svante E. Cornell ve S. Frederick Starr (der.), The Guns ofAugust 2008: Russia's War in Georgia, Armonk, M. E. Sharpe, 2009, s. 122-142. 34 "Georgia Scores Tactical Victory in Adjaria", RFE/RL Caucasus Report, Cilt 7 (18), 11 Mayıs 2004. 35 "Georgia: EU Urges 'Confidence Building' with Separatists", RFE/RL Caucasus Report, Cilt 9 (34), 6 Ekim 2006. NATO üyesi olmaları durumunda NATO-Rusya Konseyini askıya alacağını ve bunun ABD ile silahlanmanın kontrolü alanındaki gö­ rüşmeleri de olumsuz etkileyeceğini üan etmiştir.36 NATO üyesi ülkeler 2008 Bükreş zirvesinde Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO "Üyelik Eylem Plam" (Membership Action Plan) başvurularım de­ ğerlendirdiklerinde, bu ülkelerin bir gün NATO üyesi olabüecek- lerini teyit ederken, başvuruların her ikisini de oy çokluğu üe red­ dettiler. Bu karar Rusya'yı tatmin etmişse de, Gürcistan ve Ukray­ na'da büyük hayal kırıklığına yol açmıştır. NATO 2008 Bükreş Zirve kararırım Gürcistan ve Ukrayna'nın Rusya'nm etki alanına terk edüdiği yönünde bir izlenime yol açtığı da üeri sürülmüştür.37

Bu ortamda, Rusya'nm Kafkasya'ya dönük -özellikle Gürcis­ tan'a karşı- "emperyal müdahaleci" bir politika izlemesinin önün­ de pek de bir engel kalmamıştı. Zaten karşüıklı eylemlerle sürekli gergin olan Gürcistan'm Abhazya ve Güney Osetya ateşkes hatla- nndaki gerilimin kontrolden çıkarak bir savaşa dönüşmesi riski giderek artmaktaydı. Bu kapsamda, ateşkes hatlarmdaki Rus ve Gürcü askerleri arasmda bazüan ölümlerle sonuçlanan kısa süreli ateş açma eylemleri oluyordu. Aynca, her iki taraf da sözü edilen bölgelerdeki askeri yığınaklarını ciddi düzeyde artırmışlardı.38

Bu tırmandırma politikalarının sonucunda, 8 Ağustos 2008 gecesi Gürcistan askeri birliklerinin Güney Osetya'nm başkenti Tsinvali'ye girerek Güney Osetya ve Rusya'nm "banş gücü" asker­ lerine saldırması üzerine, Moskova uzun süredir beklediği tirsatıelde etti. 5 gün süren çatışmalar sırasında, Rus güçleri Gür­ cistan'm Vaziani, Senaki, Zugdidi ve Poti'deki askeri tesislerinin

36 Kakha Jibladze, "Russia's Opposition to Georgia's Quest for NATO Membership", China and Eurasia Forum Quarterly, Cilt 5 (1), 2007, s. 45­ 51; Jim Nichol, "Georgia [Republic] and NATO Enlargement: Issues and Implications", CRS Report for Congress, Washington D.C, The Library of Congress, 7 Mart 2008. 37 NATO, "Bucharest Summit Declaration", http://www.nato.int/cps / en/ SID-119323D6-7FCC0346/natolive/official_texts_8443.htm? selectedLocale=en; Ronald D. Asmus, A Little War That Shook the World: Georgia, Russia and the Future of the West, New York: Palgrave Macmillan, 2010, s. 11-140. 38 Oksana Antonenko, "A War with No Winners", Survival, Cilt 50 (5), 2008, s. 23-24. yanı sıra, ülkenin ulaştırma ve endüstriyel altyapısını da tahrip etmiştir. Bu kapsamda Tiflis Havaalam da dahil olmak üzere, baş­ lıca havaalam, liman ve köprülerle birlikte bazı fabrikalar da bom­ balanmışlar. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol ve Bakü-Tiflis- Erzurum (BTE) doğal gaz boru hatlan bombalanmamışsa da, bu hatlara çok yakın yerler bombalanmışlar.39 Gürcistan'm stratejik konumdaki Gori şehrini çok kısa sürede ele geçiren Rus güçleri, Tiflis'i hemen ateşkese zorlamalarının ardmdan ilan etmeye mec­ bur bıraktılar. Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev'in ileri sürdüğü koşulların çoğunu Fransa Cumhurbaşkam Nicholas Sarkozy'nin Gürcistan'a kabul ettirdiği ateşkes görüşmeleri sonunda, ateşkes hattının Gürcistan tarafına Avrupa Birbginin gözlem gücü yerleşti­ rilmiştir.40

Ateşkesten hemen sonra Moskova Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlık ilanlarım 26 Ağustos 2008'de tanımıştır. Moskova'nm tanıma kararının ardmdan Nikaragua, Venezüella, Nauru ve Tuvalu da Abhazya ve Güney Osetya'yı bağımsız dev­ letler olarak tanımışlardır. Vanuatu ise, sadece Abhazya'nm ba­ ğımsızlığım tanımıştır. Bu şekilde, Rusya emperyal müdahalecili­ ğine yeni bir boyut ekleyerek, Gürcistan'm toprak bütünlüğünü ih­ lal etmiştir. Moskova, Abhazya ve Güney Osetya'daki banş gücü misyonlarının sona erdiğini ilan ederek, Birleşmiş Milletler'in Abhazya ve Avrupa Güvenlik ve İşbirbgi Teşkilatının da Güney Osetya'daki barış gücü misyonlarına son verilmesini sağlamışta.41 Ardmdan Abhazya ve Güney Osetya ile ikih askeri üs antlaşmaları imzalayarak, bu ülkelerdeki askeri varbgmı yeni bir hukuki zemi­ ne oturtmaya çalışmışta.42

39 Svante E. Cornell, Johanna Popjanevski ve Niklas Nilsson. Russia's War in Georgia: Causes and Implications for Georgia and the World, Washington D.C., Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Policy Paper Series, Ağustos 2008, s. 15-19. 40 Houman A. Sadri ve Nathan L. Burns, "The Georgia Crisis: A New Cold War on the Horizon?", Caucasus Reuieıv of International Affairs, Cilt 4 (2), 2010, s. 126-144. 41 Matt Robinson, "UN Monitors Leave Georgia, OSCE Missions Shuts", Reuters, 30 Haziran 2009. 42 Sergey Markedonov, "The Big Caucasus: Consequences of the "Five Day War", Threats and Political Prospects", ICBSS Xenophon Paper, No 7, Mayıs 2009, s. 53-55. Tiflis ise, Rusya'nın Gürcistan toprakları olduğunu iddia etti­ ği Abhazya ve Güney Osetya'da 'işgal gücü' olarak bulunduğunu üan ederek, Moskova'nın emperyal müdahaledliğe dayalı politi­ kasına karşı özellikle Batı kamuoyunda uluslararası destek sağla­ makta başardı olmuştur.4" Aynca, Tiflis Rusya'nm Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliğine verdiği destek karşıbgmda, Moskova'nm Abhazya ve Güney Osetya üe olan sınırındaki gümrük hareketle­ rine üişkin bilgüeri özel bir şirket aracıbgıyla Gürcistan'a vermesi­ ni de sağlamışta. Bu şeküde, Gürcistan Abhazya ve Güney Osetya'nm bağımsızlık üanlannı Moskova'nm tanıma kararını bir ölçüde zayıflattığım düşünmektedir.44

Moskova'nm Gürcistan'a yönelik emperyal müdahaleci yak­ laşımın en somut göstergelerinden birisi de Vladimir Putin'in hal­ kın desteğini alarak 2003'te "Gül Devrimi" üe iktidara gelen Mikheil Saakasvüi'yi iktidardan uzaklaştırmak için her türlü yolu denememiş olmasıdır. Gürcistan iç siyasetine doğrudan karışmak­ tan geri durmayan Moskova, Gürcistan'daki muhalefet liderlerini Moskova'ya davet ederek, Saakashvüi'nin iktidardan uzaklaştaü- masmm iki ülke arasmda iyi üişküer kurulmasının ön koşulu ol­ duğunu üan etmiştir.45 Ayrıca Rusya Cumhurbaşkam Dmitry Medvedev, Başbakan Vladimir Putin ve Dışişleri Bakam Segey Lavrov basm ve televizyon kanabyla birçok defa düe getirdikleri tehditkar Üadelerle Mikheil Saakashvüi'yi Gürcistan halkının gö­ zünden düşürmeye çahşmışlardır.46

2000'li Yıllarda Rusya'nın Azerbaycan ile İlişkileri

Rusya'nm 2000'h yülar boyunca Azerbaycan üe gehştirdiği üişküer işbiriigi ve çaüşmayı aym anda bünyesinde barındırmıştır. Özellikle Haydar Aliyev'in 1993'de iktidara gelmesinden sonra Azerbaycan'm izlediği denge pohtikası kapsammda Bakü, Rusya

43 Vaclav Havel, Valdas Adamkus, vd., "Open Letter: Europe must Stand up for Georgia", The Guardian, 22 Eylül 2009. 44 Ellen Barry, "Deal for Russia to Join VV.T.O. is Accepted by Georgians", New York Times, 28 Ekim 2011. 45 "Georgian Leaders Assess External, Internal Threats", RFE/RL Cauca­ sus Report, 18 Mart 2009. 46 Alexandra Odynova, "Lavrov Derides Saakashvili as 'Pathological'", Moscoıv Times, 9 Ağustos 2011. ile ikili ilişkilerim sürekli olarak ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye üe kurduğu ilişküerle dengelemeye çalışmıştır.47 Haydar Aliyev'in oğlu İlham Ahyev de 2003'de babasının vefatmdan soma iktidara gehnce Azerbaycan'ımı dış pobtikasım aym anlayışla sürdürmeye devam etmiştir.48 Moskova'nm Güney Kaikasya'ya dönük emperyal yaklaşımı açısmdan, Bakü'nün pragmatik denge pohti- kası büyük bir sorun oluşturmamaktadır. Gürcistan üe yakm üişki­ leri olan Azerbaycan'm 2008 Rusya-Gürcistan savaşı sırasında dü­ şük bir profü sergüemesi de Moskova'yı memnun eden diğer bir husus olmuştur.49

Öte yandan, Rusya'nm Kaikasya pohtikası açısmdan, Azer­ baycan'm izlediği güvenlik pobtikasmm parametreleri büyük önem taşımaktadır. Rusya'nm bderbgindeki KoüektÜ Güvenlik Antlaşması Teşküab (KGAT) üyesi olmayan Azerbaycan, - Gürcistan'dan farkb olarak- görünür gelecekte NATO'ya tam üye olmayı da hedeflememektedir. Bu kapsamda, NATO üe sadece Ba­ rış için Ortaklık (BiO) programı kapsammda işbirbgi kuran Bakü'nün güvenlik pohtikalan Moskova'yı çok rahatsız etmemek­ tedir.50 Hint Okyanusundan Doğu Akdenize kadar geniş bir coğ­ rafyayı tarayabüen Azerbaycan'daki Sovyet yapımı Gabala radar üssünün Bakü tarafından 25 Ocak 2002'de Rusya'ya 2020'ye kadar ücreti karşüığmda kiralanmış olması da üişkilerin seyri açısmdan büyük önem taşımaktadır.51

Azerbaycan açısmdan ise, AGİT Minsk Grubu Eş-Başkanı olan Rusya'nm Dağlık Karabağ sorununun banşçü çözümüne yö­ nelik görüşmelerdeki rolü önemhdir. Ermenistan'ın 1993-1994 ara­ smda Dağlık Karabağ'm dışındaki Azerbaycan'a bağb 7 bölgeyi iş­ gal ederek, burada yaşayan yaklaşık 1 müyon Azerbaycan vatan­ daşım yaşadıkları topraklan terke zorlaması, Rusya'nm Ermenis­

47 Houman Sadri, "Elements of Azerbaijan Foreign Policy", Journal o f Third VVorld Studies, Cilt 20 (1), 2003, s. 179. 48 Anar Valiyev, "Neither Friend nor Foe: Azerbaıjanis' Perceptions of Russia", PONARS Eurasia Policy Memo, No 147, Mayıs 2011, s. 2. 49 Ibid. 50 Arife Kazimova, "Azerbaijan Joins Ranks of Non-Aligned Movement", RFE/RL Caucasus Report, 25 Mayıs 2011. 51 Nair Aliev, "Aliev and Putin: New Best Friends", IWPR Caucasus Re- porting Service, No 114,1 Şubat 2002. tan güçlerini askeri teçhizat ve paralı askerler yoluyla aktif şekilde desteklediğine dair güçlü bir kam oluşturmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan askeri güçleri birbirlerine yakm güçteyken, bu denge­ nin Ermenistan güçleri lehinde behrgin bir şekilde değişmesi, Er­ menistan'da askeri üsleri olan Rusya'nm desteğini aldığım gös­ termektedir. Rusya Cumhurbaşkanı Dmitry Medvedev işbaşma geldiği 2008'den bu yana Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaş­ kanlarını Dağlık Karabağ sorununu görüşmek üzere çok kez bir araya getirmişse de, Moskova'nm soruna kabcı bir barışçıl çözüm bulunması için çok da aceleci olduğu söylenemez.52 En son 24 Ha­ ziran 2011'de Rusya'daki Tataristan Cumhuriyetinin başkenti Ka­ zan'da yapılan görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmıştır.53

Sayılan 2 müyona yakm olan ve Azerbaycan'a ciddi miktarda döviz gönderen Rusya'daki Azeri diasporası da Rusya ile Azer­ baycan arasındaki ihşkilerde önemb rol oynamaktadır. Rusya'daki önde gelen işadamlan arasmda Vahit Alekberov gibi Azeri işa- damlan olsa da, Rusya'daki Azerilerin önemb bir kısmı ticaretle ilgi­ lenmektedirler. Özellikle, semt pazarlannm kontrolünü elinde tutan Azerbaycan diasporasmm Rusya genelindeki imajı çok olumlu ol­ madığı gibi, genellikle büyük şehirlerde Rus aşın milhyetçi ve ırkçı grupların kolaylıkla hedefi hafine gelebilmektedirler.54 Moskova ise ülkedeki Azerbaycan diasporasmm iş ve yaşam koşullan ile Rus­ ya'ya giriş-çıkışlanna dair koşullan iyileştirerek ya da kötüleştirerek Azerbaycan üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır.55

Putin liderliğindeki Rusya'nm Azerbaycan üzerinde etki ku­ rabildiği diğer bir alan da enerjidir. Vladimir Putin İran ve Türk­ menistan'ın Hazar denizinin "göl" olduğu ve hidrokarbon kaynak­ larının paylaşımında 5 eşit sektöre bölünmesi gerektiğine ilişkin tezlerine verdiği desteği revize ederek, Rusya'nm egemenlikle ilgi-

52 "Moscow Plays Both Sides on Nagorno-Karabakh", Strategic Comments, Londra, IISS, Eylül 2010, s. 1. 53 Will Englund, "in Karabakh, the First Post-Soviet War", VVashington Post, 7 Temmuz 2011. 54 Nailia Sohbetqizi, "Azerbaijan Acts to Limit the Discrimination Against Azeris in Russia", Eurasianet.org, 10 Kasım 2002, http://www.eurasianet.org/ departments/civilsociety/articles/eavll 1102.shtml (Erişim Tarihi: 28 Şubat 2012). 55 Ibid. li konumunu korumakla birlikte, Azerbaycan ve Kazakistan'm enerji kaynaklanın kullanabilmelerine destek vermiştir. Bu prag- matik pozisyona göre, Moskova Hazar Denizinin statüsündeki güvenlik ve egemenliği ilgilendiren konularda İran ve Türkmenis­ tan ile hareket etmeye devam ederken, hidrokarbon kaynaklarmm paylaşılmasmda Azerbaycan ve Kazakistan ile birlikte hareket et­ meye başlamışlar. Sonuç olarak, Moskova Azerbaycan'a zengin petrol ve doğal gaz kaynaklanın değerlendirebilmesi içm önemli bir destek vermiştir. Azerbaycan da Rusya'nm bu destegme karşı­ lık olarak Rus petrol şirketi LUKoil'e Azerbaijan International Oil Company (AIOC) konsorsiyumunda % 10 pay vererek karşılık vermiştir. Bu konsorsiyumda Türkiye'ye % 6,75 pay verildiği dik­ kate almırsa, Azerbaycan'm Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya verdiği önem daha net bir şekilde anlaşılabilir.56

Her ne kadar Rusya Azerbaycan ile enerji alamnda işbirliği yapıyor gibi görünse de, iki ülke arasmda Azerbaycan'm üretmek­ te olduğu petrol ve doğal gaz kaynaklarmm uluslararası pazarlara hangi güzergâhlardan ulaştırması gerektiği konusunda ciddi bir çe­ kişme yaşanmakladır. Rusya Azerbaycan'm sadece Bakü- Novorossisk hattmı kullanmasmı isterken, Azerbaycan ABD'ıün de desteği ile Türkiye ve Gürcistan ile ortaklaşa BTC petrol boru hattı ve BTE doğal gaz boru hattmı sırasıyla 2006 ve 2007'de hayata ge­ çirmiştir.57 2011'm son günlerinde Azerbaycan'm Türkiye üe Trans- Anadolu Doğal Gaz Boru Hatü (TANAP) mşa etme karan alması da, Azerbaycan'ımı Avrupa enerji güvenliği açısmdan Rusya'ya al­ ternatif olma konusundaki ciddiyetini açıkça göstermiştir.58

Azerbaycan'm Rusya'nm desteklediği “Güney Akım" doğal gaz boru hattı projesme alternatif olarak, Türkiye üe Avusturya

Laurent Ruseckas, "Turkey and Eurasia: Opportunities and Risks in the Caspian Pipeline Derby", Journal of International Affairs, Cilt 51 (1), 2000, s. 217-236. Mustafa Aydın, "Foucault's Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus", Tıırkish Stııdies, Cilt 5 (2), 2004, s. 13-16; Ali Tekin ve Paul Andrew Williams, Geo-politics of the Eııro-Asia Energy Nexııs: The Eııropean ^r^m, Russia and Turkey, Basingstoke: Palgrave Macmillaıı, 2011, ss. Vladimir Socor, "Direct Road to Europe: Azerbaijan's Trans-Anatolia Gas Pipeline", Eurasia Daily Monitor, Cilt 9 (2), 4 Ocak 2012. arasında inşa edilecek olan Nabucco doğal gaz boru hattı projesini desteklemesi de Azerbaycan ile Rusya arasındaki rekabeti gösteren önemli bir projedir. Nabucco projesinin gerçekleşmesinin muhte­ melen “Güney Akım" projesiıün gerçekleştüilmesmden sonra ola­ cak olması, bu projeıün önemini azaltmamaktadır. Nabucco projesi gerçekleştiğinde Avrupa ülkelerüün Rusya'ya karşı güçlü bir al­ ternatife sahip olmaları Rusya'nın Avrupa enerji pazarındaki yeri­ ni zayıflatırken, Azerbaycan'ı Avrupa enerji güvenliği açısmdan daha önemli konuma getirecektir.

2000'li Yıllarda Rusya'nın Ermenistan ile İlişkileri

Rusya'nın Ermenistan ile Sovyet-sonrası dönemde geliştirdiği ikili ilişkiler, 2000'li yıllarda Moskova açısmdan Kafkasya'daki di­ ğer ülkelere de 'örnek' olabilecek ideal bir ilişki biçimim almıştır. Her ne kadar Ermenistan Batılı ülke ve kurumlarla ilişkilerini güç­ lendirmeye çabşsa da, güvenlik ve ekonomi alanlarında büyük öl­ çüde Moskova'ya bağımlı kalnuş, sadece sosyo-kültürel konularda Moskova'ıun etki alanının dışına çıkabilmiştir. Ermenistan'ın diğer ülkelerle kurduğu ilişkiler de ancak bu ülkeıün Rusya ile ilişkileri­ ni olumsuz yönde etkilemeyecek şekilde gelişebilmiştir. Yine de, her ne kadar Moskova'nm emperyal ilişkiler ağıyla uyumlu dav- ransa da, Erivan da zaman zaman Moskova'nın emperyal müda­ halelerine maruz kalabilmektedir.

Sovyet-sonrası dönemde Rusya ile Ermenistan arasmdaki gü­ venlik ilişkileri her zaman çok güçlü olmuştur. Rusya sadece Er- meıüstan'm sınır güvenliğini sağlamamakta, aym zamanda Erme­ nistan'ın askeri teçhizatım da modemize etmektedir.59 Rusya'nm Ermenistan'da birisi Gümrü, diğeri de Erivan yakınlarında olan iki büyük askeri üssü bulunmaktadır. Rusya'nm liderliğmdeki Kollektif Güvenlik Antlaşması Teşkilatı üyesi olan Ermenistan'ın görünür gelecekte NATO üyesi olmak içüı ciddi bü girişimde bu­ lunması beklenmemektedir. Ermenistan'ın NATO ile ilişkilerini sı­ nırlandıran en belirleyici faktör Rusya'nm NATO'nun Kafkasya bölgesine genişlemesine karşı olmasıdır. Rusya'nın 2008'de Gürcis­ tan'a yaptığı gibi bü emperyal müdahalenin benzerinin, Azerbay­

59 Emil Danielyan, "Armenia, Russia Sign Arms Export Deal", 17 A s— k 2009, http://www.azatutyun.am/content/article/1906988.html can yoluyla Karabağ'da başlayabilecek bir savaşla Ermenistan'a karşı da düşünülmesini istemeyen Erivan yönetimi, NATO üe prensip olarak Banş için Ortaklık programı kapsammda geliştiri­ len ilişküerini mevcut haliyle sürdürmeyi tercih etmektedir.60

Ermenistan'm güvenliği açısmdan en önemli konularından bi­ risi Dağlık Karabağ sorunu ve buna bağlı güvenlik meseleleridir. Ermenistan her ne kadar Dağlık Karabağ bölgesinin büyük çoğun­ luğunu ve çevresindeki 7 ayrı bölgeyi {rayon) askeri işgah altında tutuyorsa da, sorunun banşçü çözüm sürecinde Dağlık Karabağ dışındaki bölgeleri kademeh olarak Azerbaycan'a devretmeyi en azmdan söylem düzeyinde kabul etmektedir. Bakü yönetimi gibi, Erivan açısmdan da en önemli güvenlik sorunu ateşkes hattmda Azerbaycan ve Ermenistan askerlerinin birbirlerine sürekh ateş açmalarıdır. Azerbaycan'm AGİT Minsk Grubu Eş-Başkanları gö­ zetiminde sürdürülen müzakerelerden çeküerek, sorunu güç kul­ lanarak çözmeye çalışacağı yönündeki tehditleri de Ermenistan'm Moskova ile hem güvenlik hem de diplomatik alanda daha sıkı ihşküer kurmasına yol açmaktadır.61 Ermenistan'm Rusya üe sıkı güvenlik işbirliğine gitmesinde, bu ülkenin Türkiye'den askeri tehdit algüamasınm da önemh bir rolünün olduğu söylenebilir.

Moskova üe Erivan arasındaki ihşküeri güçlü küan diğer bir faktör de Rusya'daki Ermeni diasporasmm hem Rusya'da hem de Ermenistan'da çok etkili olmasıdır. Özellikle Moskova ve St. Petersburg'da yaşayan Ermeni diasporası üyeleri yüksek eğitimli olup, Rusya'nm siyaseti, bürokrasisi, üniversiteleri üe kültür ve sanat hayatmda önemh başarüar elde etmişlerdir. Rusya'daki Er­ meni diasporasmm Ermenistan içindeki etkinliği de yüksek olup, bu etkinlik ABD ve Fransa'daki Ermeni diasporalannm Ermenis­ tan içindeki etkinliklerine göre çok daha fazladır. Bunda etkili olan en önemh unsur Rusya'daki Ermeni diaspora üyelerinin Ermenis­ tan'daki çoğu insan gibi, Sovyetler Birliği döneminde oluşan ilişki­

60 Alexander Iskandaryan, "NATO and Armenia: A Long Game of Com- plementarism", Caucasus Analytical Digest, No 5, 2009, s. 17-18. 61 "Moscow Plays Both Sides on Nagorno-Karabakh", Strategic Comments, Londra, IISS, Eylül 2010, s. 3. ler ağmm bir parçalan olması ve Sovyet-sonrası dönüşüm tecrübe­ sini de benzer şekilde yaşamalarından kaynaklanmaktadır.62

Ermenistan'ın ekonomisi ve enerji sektörü de büyük ölçüde Rusya'ya bağımlıdır. Ermenistan üe ticaret potansiyeli en yüksek ülke olan Türkiye'nin bu ülkeyle arasındaki kara sınırım kapak tutması, bir taraftan iki ülke arasmda Gürcistan ve İran üzerinden gerçekleşen ticaretin makyetini ciddi düzeyde artımken, diğer ta­ raftan da Rusya'yı Ermenistan'ın gerek ikracatmda gerekse itkala- tmda birinci ticaret ortağı yapmaktadır. 2008 sonu ticaret verilerine göre, Rusya Ermenistan'ın 1,123 müyon dolarlık ikracatmda % 20,2'lik paya sakip olarak 1. şuadaki ikraç ülkesi olmuştur. Aym şeküde, yine 2008 sonu ticaret verilerine göre, Rusya Ermenistan'ın 3, 782 müyon dolarlık ithalatında % 19,3'lük paya sahip olarak 1. şuadaki ithalat yapüğı ülke olmuştur. Ermenistan'ın dış ticaret açı­ ğım esasen Rusya'ya karşı verdiği de dikkate alındığında, bu ül­ kenin Rusya'ya olan bağımlüığı açıkça ortaya çıkmaktackr.63

Rusya vatandaşı olan birçok yatırımcı da Ermenistan'a doğ­ rudan yahrım yapmaktackr. Erivan'ın Rusya'ya olan borçlarım ka­ patmak için özeüeştirmeler yoluyla kendi sanayi tesislerinin çoğu­ nu Rus işadamlarma devretmesi, Rusya'nm Ermenistan'daki doğ­ rudan yatırımlar içindeki payım çok artmıştu. 2008 sonu dış ser­ maye girişi verilerine göre, Rusya Ermenistan'a olan özellikle ener­ ji sektöründeki doğrudan yatırımlarını 4 katma çıkarak, bu ülkeye yönelik 400 milyon dolar civarındaki yahrımıyla toplam dış yatı­ rımların yaklaşık yüzde 75'ini gerçekleştirmiştir.64 Sonuç olarak, Rusya Ermenistan'daki enerji sektörünü büyük ölçüde kontrol edebilmektedir.

Bu noktada belirtmekte fayda vardu ki, Türkiye Dışişleri Ba­ kam Ahmet Davutoglu ve Ermenistan Dışişleri Bakam Eduard Nalbandyan arasmda 2009'da İsviçre'nin Zürüı kentinde imzala­

62 "Kocharian: Armenians in Russia and Russian in Armenia cannot be Alliens", 23 Ocak 2006, http://www.panarmenian.net/eng/politics/ news/16060/Kocharian_Armenians_in_Russia_and_Russians_in_Arm enia_Cannot_Be_Aliens. 63 Economist Intellieence Unit, Country Report: Armenia, Londra, EIU, 2009, s. 5. 64 Ibid, s. 28-29. nan ve Ermenistan Türkiye ile arasındaki kara sınırının da açılma­ sını öngören protokollerin onaylanarak yürürlülüğe girmesi Rus­ ya'nm Ermenistan üzerindeki ekonomik baskısını önemli ölçüde azaltabilecektir. Aynca, bölgesindeki en önemli enerji transit ülke­ lerinden olan Türkiye'nin Ermenistan üe enerji alanında ortak pro­ jeler geliştirmesi iki ülke dişlilerinin gelişimine olumlu yönde kat­ kı yaparken, Ermenistan'm Rusya'ya bağımlılığını da önemli dü­ zeyde azaltabüecektir.65

Sonuç Yerine: Emperyal Müdahalecilik Politikasının Kısıtlılıkları ve Çelişkileri

Sovyet-sonrası dönemde Rus dış politikasının karşı karşıya olduğu güçlükleri ve Sovyet-sonrası geri çeküme sürecinin çelişki­ lerini Rusya'nm Kafkasya'ya yönelik izlediği dış politikada rahat­ lıkla görmek mümkündür. Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, Rus­ ya'nm Rus İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği gibi komşularım Moskova üe siyasi eşitliğe dayanmayan emperyal bir ilişkiye zor­ lamasının ne maddi alt yapısı ne de düşünsel meşruiyeti vardn.

Rusya kendi içyapısmda Sovyet-sonrası dönüşümü gerçekleş­ tiremediği gibi, dış pobtikasmda da Kafkasya'dan geri çeküme sü­ recini başardı şekilde gerçekleştirememiştir. Moskova'nm komşu­ larıyla zorlama ve müdahalelere dayanmayan üişki biçimleri geliş­ tirmesi bu ülkenin sadece komşularıyla değü, aym zamanda ulus­ lararası toplumla da ortak değer ve çıkarlar geliştirmesine olanak sağlayabilirdi. Fakat, 1990'h yülar boyunca Moskova sürekli olarak Sovyet-sonrası geri çekilme söylemini düe getirirken, içinde bu­ lunduğu zayıflıkları ve sorunları sanki bir dönüşüm stratejisinin parçasıymış gibi sunmak istemiştir. 1990'h yülar boyunca özellikle Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya'daki diğer cumhuriyetlerdeki ayrı­ lıkçı hareketleri kontrol edemeyen Moskova, Kafkasya'daki zayü- lamış konumunu korumak için bölgeden geri çekilişini zamana yayarak olabildiğince ertelemeyi hedeflemiştir.

65 Bkz. Mustafa Aydın, Armando Garcia Schmidt, Tabib Huseynov, Alex- ander Iskandaryan, Andrei Zagorski, "After Soccer Diplomacy: The Turkish-Armenian Relations", Spotlight Europe, No 10, Ekim 2009, Guetersloh, Bertelsmann Stiftung, s. 1-8. 2000'li yılların başından itibaren ise, Vladimir Putin liderli­ ğindeki Moskova Sovyet-sonrası geri çekilme söylemini terk ede­ rek Kafkasya'daki ülkelere karşı emperyal müdahaleciliğe dayalı bir politika izlemeye başlamışlar. Rusya içinde otoriter bir yapı ku­ ran Putin, İkinci Çeçenistan Savaşı ile büyük insan hakları ihlalle­ rine de yol açarak, Kuzey Kafkasya'da Moskova'nm kontrolünü büyük ölçüde sağlamışlar. Bu politika değişikliğinin doğal bir uzantısı olarak Rusya, Güney Kafkasya'daki ülkelere karşı 2000'li yıllar boyunca daha çatışmacı ve müdahaleci bir politika izlemeye başlamışta.

Moskova bir yandan Gürcistan'm Gül Devrimi ile başlattığı demokratikleşme hareketinin bölgedeki diğer ülkeleri etkilemesini engehemeye çalışırken, diğer yandan Tiflis'in otoritesini tanıma­ yan Abhazya ve Güney Osetya'yı fiilen Moskova'ya bağımlı kıl­ maya çalışmışta. 2008'deki Rusya-Gürcistan savaşı sonrasmda Gürcistan'a yönelik müdahalesini daha da artırarak, önce Abhazya ve Güney Osetya'yı Gürcistan'dan bağımsız devletler olarak tanı­ mış; Ardmdan da Kafkasya'daki demokratikleşme ve Rusya'nm hegemonyasma başkaldırı hareketinin sembolü olan Gürcistan Cumhurbaşkam Mikheil Saakashvili'yi iktidardan uzaklaştırmak için girişimlerde bulunmuştur.

Gürcistan ile karşılaştırıldığında Moskova ile çalışmamaya özen gösteren Azerbaycan ve Moskova'nm hegemonyasını büyük ölçüde kabullenmiş olan Ermenistan ise, özellikle Dağlık Karabağ sorunu ve bunun yol açtığı güvensizlik ortamı nedeniyle Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmeye büyük önem vermektedirler. Her iki ülke­ nin NATO ile ilişkilerini geliştirmesini istemeyen Moskova, Erivan ve Bakü'nün güvenlik ve ekonomi alanlarında kendisine bağımlı­ lıklarını da daha artırmaya çalışmaktadır.

Moskova'nm 2000'li yıllarla birlikte uygulamakta olduğu emperyal müdahaleciliğe" dayalı Kafkasya politikası, bölgesel amaçlan açısmdan bazı etkili sonuçlar almasma yol açmışsa da, ciddi kısıtlılıkları nedeniyle Moskova için sorunlara da yol açabil­ mektedir. Aslmda, Moskova'nm müdahaleci politikaları giderek küreselleşen bir dünyada Rusya'ya küresel alanda başarıdan çok ek yükler getirirken, kendisini dış dünyadan izole etmesine de yol açmaktadır. Rusya'nm Dünya Ticaret Örgütüne üye olmak için Gürcistan ile imzaladığı gümrük anlaşması izlediği emperyal mü­ dahaleciliğe dayalı Kafkasya politikasının zayıflığını ve çelişkileri­ ni gösteren açık bir örnektir. Aynı şekilde, Azerbaycan'ın enerji alanında Rusya'nm hegemonyasını kırarak Avrupa enerji güvenli­ ği için anahtar ülke haline gelmesi de, Moskova'nm politikalarının kısıtlılıklarına işaret etmektedir.

Sonuç olarak denilebilir ki, Moskova'nm Kafkasya'da emperyal olmayan bir dış pohtika izlemek yerine emperyal müda­ haleciliğe dayah bir politikaya yönelmesi Rusya'nm gücünden de­ ğil, yapısal zayıflık, çelişki ve açmazlarından kaynaklanmaktadır. Vladimir Puhn Rusya'nm Sovyet-sonrası demokratikleşme süreci­ ni rafa kaldırarak, Moskova ile Kuzey Kafkasya'daki cumhuriyet­ ler arasmda daha demokratik bir ilişkinin kurulmasının da önünü tıkamıştır. Benzer bir şekilde, Moskova'nm Güney Kafkasya'daki ülkelerdeki demokratikleşme süreçlerine karşı otoriter yaklaşımla­ rı desteklemesi ve bu ülkelerin Batılı kurumlara entegrasyonunu engehemeye çalışması da, Rusya'yı Baüdan iyice uzaklaştırırken, otoriter bir anlayış çerçevesinde daha da içine kapatmaktadır. Bu ise, giderek daha çok küreseheşen dünya ile en uyumsuz pohtika tercihi olarak ortaya çıkmaktadır. Oysa, Rusya'nm Kafkasya'daki ülkelerle siyasi eşitlik ilkesine dayah olarak kurabileceği emperyal olmayan ilişkiler, bir taraftan Moskova'nm bölge ülkeleriyle ortak çıkarlara dayah olarak daha çok işbirliği yapmasının önünü açarken, diğer taraftan gerek Rusya'da gerekse Kafkasya'da demokratikleş­ me süreçlerinin başarısına da önemh katkıda bulunabilecektir.

KAFKASYA'DA TÜRK DIŞ VE GÜVENLİK POLİTİKALARININ DEĞİŞEN DİNAMİKLERİ1

Mustafa AYDIN*

Soğuk Savaş'm sona ermesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılma­ sıyla birlikte, 1990'lann başmda bölgesel ve küresel güçler için bir­ takım zorluklar ve fnsatlar ortaya çıkarmıştı. SSCB'nin ortadan kalkması sonucu bağımsızlıklarını kazanan devletlerin bir anda belirmesi Kafkasya'da bir güç boşluğu ortaya çıkarlarken, bölgeye komşu olan Türkiye'de de dış ilişkileri ve savunma politikalarında jeo-stratejik konumunun getirdiği avantajları ortaya çıkartacak ye­ ni açılımları gerekli kıldı. Bugün Azerbaycan, Ermenistan ve Gür­ cistan, bağımsız devletler olarak 21 yılı geride bnakmışlarsa da, 1990'lann ilk yarısında ortaya çıkan ve son yıllara kadar fazla de­ ğişiklik göstermeden gelen Türkiye'nin bölge politikalarının ana hatlan, aşağıda açıklanacağı üzere, bugün artık daha karmaşık ve dinamik bir bölgesel anlayış ve jeopolitik okuma temelinde yürü­ tülmektedir.

Türkiye'nin Kafkasya'ya Yaklaşımında Genel Etkenler

Türkiye'nin bölgede takip ettiği politikaların temel yönelimle­ rini anlamak için öncelikle ülkenin bölgeye genel olarak nasıl bak­ tığına ve hangi temeherde politika oluşturmaya çalıştığına bakmak gerekir. Öncelikle, Türkiye, en başmdan itibaren, bütün Kafkas ül­ kelerinin bağımsızlıklarım, siyasi istikrarlarım ve toprak bütünlük­ lerini desteklemiştir. Bu politika; bu devletlerin Türkiye için strate­

* Prof. Dr., Uluslararası İlişkiler Bölümü, Kadir Has Üniversitesi. 1 Bu bölüm Annie Jafalian (der.), Reassesing Security in the South Caucasus, Surrey, Ashgate, 2011'de yayınlanan "Changing Dynamics of Turkish Foreign and Security Policies in the Caucasus" başlıklı maka­ lemin Türkçe'ye çevrilerek güncellenmiş ve geliştirilmiş halidir. İngi­ lizce'den Türkçe'ye çevriyi gerçekleştiren Dila Til'e teşekkür ederim. O

jik önemleri, temeli bağımsızlığının ilk yıllarma dek uzanan köklü bir drş politika prensibi, bölgede etkm konuma gelmek için rekabet eden drş güçlerden duyulan endişe ve bölgede bir istikrarsızlrgm ortaya çıkmasr halinde bunun Türkiye topraklatma kolayca sıçra- yabilecegi endişesi gibi unsurlarla açıklanabilir.

Stratejik olarak, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Türki­ ye ile Kaikasya'daki tarihsel rakibi Rusya arasmda bir tampon böl­ ge oluşturmaktadırlar. Çarlık Rusyası Türkiye Tün selefi Osmanlı İmparatorlugu'nu yüzyıllar boyu tehdit etnüş, yerme geçen Sov- yetler Birliği de Türkiye'yi 20. yüzyılm büyük bir kısmında tehdit etmeye devam etmişti. Soğuk Savaşm sona ermesi ve bölgede ba­ ğmışız devletlerin ortaya çıkması sonucu, tarihte ilk defa, kuzey­ deki büyük komşusuyla kara suruma sahip olmayan Türkiye, bu durumu sürdürmenin en iyi yolunun Kafkas ülkelerindi bağımsız­ lık, istikrar ve bütünlüklerini desteklemekten geçtigme üıaıuyor- du. Benzer sebeplerle, Türkiye, Rusya FederasyonuTıun 1990'lr yıl- larm iküıci yarısmda, bölgeyle uzun yıllar süren birliktelik döne­ nimde gelişmiş sosyo-ekonomik baglantılarmı kullanarak ya da Türk snurlarma askerlerüü konuşlandnarak bölgede yemden etkm olma gayretlerine karşı çıkmıştı.

Türkiye Tün Kafkasya politikasmr belirlerken etkili olan ve günümüzde devam eden bir anlayış da, smudaş olduğu ülkelerin istikramun Türkiye Tün kendi güvenlik ve istikrarmr da etkileye­ ceğiydi. Eger herhangi bir Kafkas ülkesüıde istikrarsızlık baş gös­ terirse, bunun bölgeyle olan tarihsel/siyasi bağlar nedeniyle ya da Kafkas kökeıüi Türk vatandaşlarmm eylem/baskılarmdan dolayı Türkiye'ye sıçrama ihtimali; bu olmasa bile, en azmdan Türki­ ye Tün Orta Asya ve ötesmdeki ülkelerle ticari ilişkilerine zarar ve­ receği yönünde güçlü bir kam mevcuttu. 1990'larm başmda açıkça görüldüğü üzere, Türkiye bölgesel anlaşmazlıklara dahil olmak is­ temese bile, çok sayıda Kafkasya kökeıüi Türk vatandaşmm varlı­ ğı, Türkiye'nin bölgedeki gelişmelerden tamamıyla uzak durması­ na imkân vermiyordu.2 Bu nedenle, Türkiye bölgeyle alakadar ol­

2 Günümüz Türkiyesi Çarlık Rusya ve Sovyetler Birliği dönemlerinde yüzyıllar boyunca Anadoluya göç etmek zorunda kalan çok sayıda ki­ şiye ev sahipliği yapmaktadır. Çalkantılı 19. yüzyıl boyunca, Rusya'nın Kafkasya üzerindeki hakimiyeti pekiştikçe, binlerce Kafkasyalı (Adige, Şapsığ, Kabardey, Çerkez, Abhaz ve diğerleri) çökmekte olan Osmanlı maya devam etti ve Türk halkı da, özellikle AzerbaycanlIların et­ nik akrabalığı ve Anadolu Türkçesine çok yakın bü dil konuşmala­ rı nedeniyle Azerbaycan için bir hısımlık duygusu geliştirdi.3

İmparatorluğu'na göç etmişlerdi. Yüzyılın sonuna doğru, Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki anlaşma ile göç gönüllü olarak, 1860'lardan sonra Rusya bölgeyi sıkıntı yaratan gruplardan arındırma­ ya karar verdiğinde ise göçmenlerin iradesi dışında gerçekleşmiştir. Bu dönemde gelen göçmenlerin sayısı tartışmalı olsa da, 1850'lerden 1860'larm sonuna kadar 1.500.000 Kuzey Kafkasyalmm Osmanlı İmpa­ ratorluğu topraklarına vardıkları tahmin edilmektedir. Bunun yanı sı­ ra, birkaç yüz bin Kırım Tatarı da Kırım Savaşı'ndan sonra göç etmiş­ tir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra gerçekleşen bir diğer zo­ runlu göç dalgası da Kırım ve Kafkasya'dan yaklaşık 500.000 göçme­ nin geldiği tahmin edilmektedir. 1905-1908 ile 1917 ihtilallarindan son­ ra, Anadolu'da bulunan Ermenilerin çoğu ayrılırlarken veya zorla göç ettirilirken, Kafkasya'daki Müslüman halkların yanı sıra, çoğu Rus muhalif de Türkiye'ye gelmiştir. Yeni gelenler doğu Anadolu'ya yerle­ şik olan ve Birinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye'de kalmaya karar verern Ermeni, Azeri ve Gürcülere katıldılar. Bütün bu göçlerin ve ta­ rihsel yerleşimlerin sonucunda, sayı tartışmalı olsa da, 5.000.000 civa­ rında Kuzey Kafkasyalı ile 3.000.000 Azeri, 2 ila 3 milyon Gürcü ve 70.000 Ermeni'nin halihazırda Türkiye'de yaşadığı tahmin edilmekte­ dir. Türkiye'deki Kuzey Kafkasyalılar için bkz. Mitat Çelikpala, "Tür­ kiye'de Kafkas Diasporası ve Türk Dış Politikasına Etkileri", Mustafa Aydın (der.), Türkiye'nin Avrasya Macerası, 1989-2006, Ankara, Nobel, 2008, s. 35-71; Mitat Çelikpala, "From Immigrants to Diaspora; Influence of the North Caucasian Diaspora in Turkey", Middle Eastern Studies, Cilt 42, (3), Mayıs 2006, s. 423-446, Fuat Dündar, Türkiye'de Nü­ fus Sayımlarında Azınlıklar, İstanbul, Çiviyazıları, 2000. 3 Bu hısımlık için tarihi bir neden daha vardı. 19. yüzyıl boyunca Azeri entelektüellerin Osmanlı-Türk aydınlanmasına katkıları nedebniyle Azeri ve Türk entelektüeller arasmda yakın bir ilişki gelişmişti. Sovyet­ ler Birligi'nin kurulmasının ardından, 1917-1921 Azerbaycan Demok­ ratik Cumhuriyeti'nin liderleri ile entelektüellerinin çoğu Türkiye'ye göç etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna katkıda bulunmuş­ lardı. Bunlar, akademik ve entelektüel çalışmalarını Türkiye'de sür­ dürmüş, bugünkü yakın ilişkilerin omurgasını oluşturarak, Türkiye'de yaşamış ve ölmüşlerdir. İlişkiler Soğuk Savaş boyunca devam etmiş ve Türk ile Azeri milliyetçiler arasında birlik hissine dönüşmüştür. Soğuk Savaş sonunda, Azerbaycan bir kez daha bağımsız hale geldiğinde, halkın büyük bir kesimi yeni bir "Türk" devletinin bağımsızlığını iç­ tenlikle karşılamıştır. Her ne kadar Türk halkında genel olarak Orta Türklerin gözünde, Kafkas ülkelerinin toprak bütünlüğü, böl­ genin istikran ve bölgede gelişen nüfuz mücadelesiyle de ilintili olmuştur. Her ne kadar bölge ülkelerinin toprak bütünlüklerinin, bağımsızlıklarım kazandıkları sınırlar çerçevesinde muhafaza edilmesi Türk dış politikasının öteden beri süregelen genel bir ü- kesine dayamyorsa da, bu Kafkas ülkeleri açısmdan ek bölgesel nedenleri vardı ve Türkiye'nin bu ülkelerle ilişkilerini etkileyen sonuçlan oldu. Türkiye'nin, Gürcistan'da Acarya, Abhazya ve Gü­ ney Osetya ile Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Kara­ bağ anlaşmazlıkları karşısındaki genel pozisyonu temelde, bu ül­ kelerin sınırlannm değişmesi konusundaki güçlü isteksizliğinden etkilenmiştir. Bu tutum, komşu ülkelerden herhangi birinin sınır­ ları zor kullanılarak değiştirilecek olursa, bu durumun bütün böl­ geyi içine çekecek zincirleme bir reaksiyonu doğurabileceği yö­ nündeki inanıştan kaynaklanmıştır. Ek olarak, Türkiye'nin Kafkas ülkelerinin toprak bütünlüğü ve bağımsızlıklarım desteklemesi, Soğuk Savaş sonrasında bölgede Rus etkisini dengeleme çabasın­ dan da etkilenmiştir. Buna göre bu devletler bağımsızlıklarım ve siyasi istikrarlarım koruyabildikleri sürece, Rusya Federasyo- nu'nun Türkiye sınırlarında bu ülkeler üzerinde baskın bir etkiye sahip olması zor olacaktı. Bu nedenle Türkiye, Kafkas ülkeleri Sovyetler Birliği'nden bağımsızlıklarım üan ettiklerinde hemen bunu tanımış; fakat Ermenistan'da iki ülke arasındaki sırur ve 1915 olayları konularmdan gelişen tartışmalar nedeniyle, bu konudaki memnuniyetsizliğini göstermek için büyükelçi teatisi yapmamaya karar vermişti. Zamanla iki ülke arasındaki anlaşmazlık konuları­ na Karabağ uyuşmazlığı da eklenmiştir.4

Gerçek ya da hayali tarihsel, kültürel ve Azerbaycan söz ko­ nusunda olduğunda üaveten dilsel bağlarm yüzyıllar boyunca şe­ killenmesi, Türkiye'nin bölgeyle ilişkilerinin arkasındaki temel itici

Asya'nın "Türki" halklarından belli ölçüde farklı olduklarına dair bir his varsa da, Azeriler aksine Anadolu Türkleriyle aynı görülürler. Azerbaycan'ın bağımsızlığına ve Azerbaycan ile Türkiye arasındaki zaman zaman ortaya çıkan anlaşmazlıklara rağmen bu ruh hali geniş bir kitle için bugüne dek sürmüştür. 4 Mustafa Aydın, "1990-2001 Kafkasya ve Orta Asya'yla İlişkiler", Bas­ kın Oran (der.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, İstanbul, İletişim Yayıncılık, 2002, s. 406. güç olarak görülmesine rağmen, Ankara'nın politikaları büyük öl­ çüde pragmatik ekonomik ve stratejik değerlendirmelere dayanı­ yordu.5 Öncelikle, bölge önemli doğal gaz ve petrol kaynaklarına sahip ve komşu bir alandır. İspatlanmış (dünya rezervlerinin % 3,4'ü) ve tahmini (dünya rezervlerinin % 24'ü) petrol ve dünya re­ zervlerinin % 12'si civarmda bir doğal gaz rezervine sahip olan Hazar Havzası, yeni bir Orta Dogu degüse de, 1970'lerdeki enerji krizinin tekrarlanmasını önlebüecek önemli bir alternatif destek havzası haline gelmiştir.6 Sadece Azerbaycan gaz ve petrolü değil, aynı zamanda Kazak petrolü ve Türkmen gazmı da içeren Hazar havzası böylelikle, Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikasının ana ilgi alanlarından birine dönüşmüştür. Öte yandan Türkiye, Hazar enerji kaynaklarmm dünya piyasalarına naklinde ana transit ülke konumuna gelme çabasmda yalnız değildi. 1990'lann büyük kıs­ mında, Türkiye ile Rusya bölgenin petrol ve doğal gaz çıkış nokta­ larına ev sahipliği yapma konusunda rekabet etiler. Bunun sonun­ da Türkiye Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ile Bakü- Tiflis-Erzurum (BTE) doğal gaz boru hattmı elde ederken, Rusya Tengiz-Novorossisk petrol boru hattmı inşa etti. Fakat rekabet bu­ rada bitmedi ve Rusya'nm Güney Akım projesi ile Türkiye'den ge­ çerek Avrupa'ya doğal gaz sağlayacak Nabucco projesi arasmda 2000'lere uzandı.

Petrol ve gazm geçişinden elde edilen gelir, ülkelerin boru hatlarının kendi topraklarından geçmesine duydukları ilgiyi arttı­ ran tek unsur değildi. Boru hattı güzergahları birçok ülke tarafm­ dan Orta Asya ve Kafkaslardaki etkinliği ele geçirme ve sürdürme konusunda kilit unsur olarak görülmüştü.7 Türkiye ayrıca böylesi bağlantıların, bölgede yakın çevresindeki duruşunu kuvvetlendi­ recek işbirliklerini ortaya çıkartacağım da ümit etmişti.

Enerji güzergahları arasmda, BTC projesi 1990'lann başmda Batı'dan, özellikle de ABD'den destek gördü. VVashington'un des­

5 Mustafa Aydın, "Foucault's Pendulum: Turkey in Central Asia and the Caucasus", Turkish Studies, Cilt 5 (2), Yaz 2004, s. 4. 5 Dünyanın çeşitli bölgelerindeki petrol ve gaz rezervlerinin en güncel hesaplamaları için bkz. BP, Statistical Reuieıv of World Energy 2010; http://www.bp.com/ productlanding.do?categoryId=6929&contentId =7044622 (21.11.2010). 7 Aydın, "Foucault's Pendulum", s. 13. teği doğrudan Avrasya ve Orta Doğu'daki stratejik öncelikleriyle alakalrydı. Türkiye'nin finansal kaynakları ve siyasi ağırlığının Rusya'nm "yakm çevre"siyle neo-hegemonik ilişki kurmasını tek başma engelleyemeyeceğinin belirginleşmesi ve ABD'nin bölgede­ ki petrol çıkarlarının çok uluslu şirketlerin bölge rezervlerinin sondaj ve üretiminde başı çekmesi ile hatın sayılır hale gelmesiyle birlikte, ABD, Rus etkisini zayıflatmak ve hatta bu etkinin yerini almak için daha kararlı biçimde harekete geçmişti.8 Ayrıca, "İran'ı Hazar petrol ve doğal gazı üretiminin dışında turmak" ve "Hazar bölgesinden başlayarak İran üzerinden Basra Körfezi veya Hint Okyanusu'na doğru açılacak ulaşım ve boru hattı güzergahlarının gelişmesine mani olmak" ABD'nin stratejik hedeflerinin arasın­ daydı.9

Her ne kadar Azerbaycan'dan Akdeniz'e uzanacak en kısa boru hattı güzergahı Ermenistan'dan geçiyorduysa da, Dağlık Ka­ rabağ anlaşmazlığı bu güzergahı imkânsız hale getirmişti. ABD'nin boru hattının İran'dan geçmesine karşı çıkmasıyla birlik­ te, Gürcistan ve Türkiye Batı hattı için muhtemel güzergah olarak ortaya çıktı. Her ne kadar tarihsel ve kültürel bağlar özellikle Azerbaycan bağlammda daha yakm ekonomik ve siyasi ilişkilerin kurulmasına olanak sağlamışsa da, esas olarak Türkiye, Azerbay­ can ve Gürcistan boru hattı siyasetiyle stratejik ortak haline gel­ mişlerdir. Aradaki tarihsel ve stratejik bağlar aynı zamanda Türki­ ye'nin Ermenistan ile Abhazya ve Güney Osetya anlaşmazlıklarına karşı takındığı tutumu da etkilemiştir. Türkiye bağımsız bir devlet olarak Ermenistan'ı bağımsızlığını ilan etmesinin hemen arkasın­ dan tanımış olsa da, 1915 olaylarının tarihsel yükü, sırur tanıma meselesi ve Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle henüz büyükelçi te­ atisi yapılamamışlar. Öte yandan, Türkiye'nin Gürcistan'daki ça­ tışmalara yaklaşımı, 5 milyon civarındaki Kuzey Kafkasya kökenli

8 Bölgeye yönelik ABD politikası ve bunun Türkiye'ye etkileri için, bkz. Çağrı Erhan, "ABD'nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül Sonrası Açı­ lımları", Mustafa Aydın (der.), Küresel Politika'da Orta Asya, Ankara: Siyasal Yayınevi, 2004. 9 Manabu Shimizu (der.), IDE Spot Survey: The Caspian haşin OU and its Impact on Eurasian Poıver Games, Tokyo, Institute of Developing Economies, 1998, s. 30. Türk vatandaşmm varlığı ve bunların siyasi olarak etkin ve etkili olmalarıyla karmaşıklaşın ıştır.1(1 Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarında sürekli gözününde bulundurduğu diğer bir önemli unsur da Rusya Fede- rasyonu'nun konumu ve politikaları olmuştur. Rusya Kafkas­ ya'daki güç mücadelesinde kısa bir süre oyunun dışmda kalmışsa da, 1993'ün sonunda ilan ettiği "yakm çevre" politikası Rusya'nm Orta Asya ve Kafkaslardaki eski Sovyet toprakları üzerinde çıkar­ larının devam ettiğini açıkça belirtti. Ardmdan Rusya'nm ekono­ mik ve siyasi yönden güçlenmesiyle birlikte Rusya yemden etkin bir şekilde oyuna dahil oldu.11 Öte yandan Türkiye, her ne kadar bu dönemde genel olarak Bati ve özellikle de ABD desteğim arka­ sında bulduysa da, Rusya ile rekabet edebilecek yeterli ekonomik kaynağa ve siyasi güce sahip değildi. Bunun sonucunda, Türkiye 1994'ten itibaren bölgede Rusya ile karşı karşıya gelmenin tehlike­ leri konusunda daha dikkatli olmaya başladı ve özellikle ticari ve siyasi bağlantılarım arttırarak, işbirliğini geliştirmeyi öne alan bir politika izlemeye başladı.12

AKP Hükümeti and Türkiye'nin Kafkas Ülkeleriyle İlişkileri

3 Kasım 2002 genel seçimlerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) toplam oyların % 34,28'ini ve parlamentodaki 550 koltuğun 363'ünü aldı.13 Türkiye'nin Kafkas devletlerine yönelik politikası­ nın genel hatlarında değişiklik olmamasına rağmen, dönemin ulu­ sal ve küresel gelişmeleri AKP hükümetinin öncelikleri ve bölgeye yönelik tutumu etkilemiştir.

10 Tahminler için bkz. dipnot 1. Kuzey Kafkas Diasporasımn Türki­ ye'deki faaliyetleri ve etkinliğinin bir analizi için bkz. Çelikpala, "Tür­ kiye'de Kafkas Diasporası". 11 İdil Tuncer, "Rusya Federasyonu'nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve Türkiye", Gencer Özcan ve Şule Kut (der.), En Uzun Onyıl, Türkiye'nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar, İs­ tanbul: Büke Yayınları, 2000, s. 435-460. 12 Aydın, "Foucault's Pendulum", s. 8-9. 13 Http://www.belgenet.com/secim/3kasim.html (10.07.2008). AKP iktidara geldiğinde, Türkiye'nin bölgeye yönelik politi­ kaları hakkında belli evrelerde kuşkular ifade edilmiş, AKP'nin evrensel İslamcı söylemi nedeniyle, Kafkasya ve Orta Asya cum­ huriyetleriyle yakm ilişkilere selefleri kadar önem vermeyebileceği ileri sürülmüştü. Gerçekten de, bölge ülkeleriyle tarihsel ve kültü­ rel bağları vurgulamak yerine, AKP hükümeti ekonomik ilişkilerin gelişimine, özellikle de boru hatlan projelerine yoğunlaşmayı ter­ cih etti.14 Öte yandan, AKP hükümetinin bölgeye yönelik görü­ nürdeki ügisizliği, ABD'nin Irak'a müdahalesi, değişken Türkiye- AB ilişkileri, Kıbns ile ilgili tartışmalar, PKK terörü, Kürt sorunu ve son olarak AKP'nin kapatılma ihtimali gibi hükümetin ulusal ve uluslararası gelişmeler üe dolan yoğun gündemin bir yansıması da olabilirdi. Hükümetin ügili gözüktüğü tek alan, bölgenin enerji kaynak­ larım hem ülkedeki ihtiyacı karşüamak, hem de Avrupa'ya aktar­ mak amacıyla Türkiye'ye getirmeyi hedefleyen aktÜ bir politikanın izlendiği enerji konusuydu. Bu çerçevede Türkiye'nin "bölgesel enerji merkezi" haline gelme düşüncesi hükümet tarafmdan güçlü bir şekilde gündeme getirildi ve Gürcistan üe Azerbaycan üzerin­ den Türkiye'nin Hazar kaynaklarıyla bağlantüannı güçlendirecek politikalar izlendi.15

Hükümetin Kafkasya politikasını etküeyen bir başka düşünce de Türkiye'nin, diğer ülkeler gibi, temelde "komşularla sıfır so­ run" ve "bölge merkezli dış politika" prensiplerine dayanan bir "komuşuluk politikası"na sahip olması gerektiği anlayışı olmuş­ tur. Bu prensipler AKP hükümetinin ilk döneminin ortalarına doğ­ ru geliştirilmiş ve zamanla hükümetin dış politika anlayışım anla­ tır hale gelmiştir. Bu çerçevede Türkiye'nin AKP yönetimindeki

14 Bazı uzmanlar Erdoğan'ın Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'a Ocak 2003'te yaptığı ziyaretleri, başbakan olmadan önce bile bölgeye ilgisinin olduğunun kanıtı olarak gösterirler. Bkz. Mevlüt Katık, "Turkish Party leader Seeks favor in Central Asia", EurasiaNet Business and Economic, 14 Ocak 2003, http://www.eurasianet.org/ departments/business/articles/eav011403_pr.shtml (10.07.2008). 15 Türkiye'nin bu dönemdeki enerji stratejisi için bkz. Dışişleri Bakanlığı, Turkey's Energy Strategy, Ocak 2009, http://www.mfa.gov.tr/data/ DISPOLITIKA/EnerjiPolitikasi/Turkey's% 20Energy% 20Strategy% 20(Ocak% 202009j.pdf (21.11.2010). dış politikasının 2006'dan itibaren bölgesel sorunlar üzerine yeni­ den eğilmeye başladığı görülmektedir. Bu durumun ortaya çıkma­ sında, Türkiye-AB müzakere sürecinde hatın sayılır bir derleme kaydeddememesi, Irak'taki Amerikan operasyonu ve takip eden sorunlar de AKP'nin genel tercihleri rol oynamıştır. Sonuç olarak, genel anlamda Türkiye'nin Orta Dogu'ya yönelik politikaları ve ilişkisinde azımsanmayacak bir hareketlilik göze çarpmakla birlik­ te, Temmuz 2007 seçimleri sonrasına kadar Kafkasya ve diğer böl­ geler büyük ölçüde gözardı edilmiştir.

Bu arkaplanın ardından 2007, Türk dış politikası için hem yurtiçi hem de uluslararası gelişmeler açısmdan dgi çekici ve zor bir yd olmuştur. Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ek ola­ rak, AB de dişkder, Krbns ve Orta Doğu'daki gelişmeler siyasi gündemi ve karar vericderi meşgul etmeye devam etti. Özellikle, cumhurbaşkanlığı seçimiyle dgdi siyasi ve anayasal krizler de ar­ dından gelen erken genel seçimler 2007'nin büyük bir kısmında Türkiye'yi meşgul etti ve bütün sene boyunca hükümeti dış pohti­ ka konularında inisiyatd almasına engel oldu.

Fakat, bu çok yönlü krizler bir parça kontrol altında alındı­ ğında ve özellikle bölgenin istikrarsız yapısı Gürcistan ile Rusya arasındaki Ağustos 2008 krizinden soma bir kere daha ortay çıkın­ ca, Türkiye bölgesel gehşmelere daha fazla dikkatim vermeye baş­ ladı ve Kafkasya'nın geleceği de dgdi kendi girişimim gündeme getirdi: Türkiye ve Rusya'yı üç Kafkas devletiyle bir araya getire­ cek bir Kafkasya İstikrar ve Ekonomi İşbirliği Platformu kurulması. Ocak 2000'de dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tara­ fmdan dde getirden Kafkasya İstikrar Paktı önerisinin başka bir adla ve şekdde tekrardan gündeme getiren Platform girişimi, bütünüy­ le yeni bir fikir olmasa dahi, çatışmalarm sona etmesinden soma ortaya atdan ve tüm bölgeyi uzun dönemh olarak dikkate alan tek öneri olmuştu. Ağustos krizinin hemen sonrasmda şekdlenen Plat­ form önerisi, davet edden ülkeler arasmda ekonomik ve enerji iş­ birliği çağrısında bulunurken, aym zamanda bölgesel barış ve is­ tikrarın önemim de vurguluyordu.16 Bölgedeki taze yaralar nede­

16 Platformun daha ayrıntılı açıklamaları için bkz. Burcu Gültekin Punsmann, "The Caucasus Stability and Cooperation Platform: An Attempt to Foster Regional Accountability", ICBSS Policy Brief No 13 niyle kısa vadede gerçekleşmesi neredeyse imkânsız olan Platform, yine de Türkiye'nin Ermenistan'a 2009'da yaptığı açılım için gerek­ li altyapının oluşturulmasına imkân sağladı.

Taşımacılık Projelerinden Bölgesel Merkeze; Türkiye'nin Enerji Politikası

AKP hükümetinin Kafkasya'daki genel hareketsizliğine rağ­ men, 2007'de önemh bir girişim ortaya çıktı. Türkiye ile Ermenis­ tan arasındaki siyasi ilişkilerin yetersizhgi ve 1993'ten beri kapah olan Türk-Ermeni sının, Türkiye'nin Kafkasya ile üişküerinde ve Orta Asya ülkeleriyle olan bağlantısında sorun teşkü ediyordu. Bu durum Türkiye'yi Kafkasya ve Orta Asya'nın geri kalanıyla bağ- lantüarm gebştirilmesi için alternatif yollar aramaya zorlamıştı. Bakü-Tifhs-Ceyhan doğal gaz boru hattı ve Bakü-Tifhs-Ceyhan petrol boru hattı bu araştırmanın sonucunda tercih edüdi ve başa­ rdı projeler olarak gerçekleştirildüer. Bu projelerin gerçekleşmesi­ nin, bölgesel kalkınma ve güvenbgin üzerinde, enerji sektörünün çok ötesine geçen etkilere neden olduğu açıktır.17 Benzer şeküde geliştirilen bir diğer projede de Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan arasmda uluslararası demiryolu bağlantısı inşa etmek üzere, Er­ menistan'ı dışarda bırakacak şeküde Türkiye'yi hem bu ülkelerle, hem de Orta Asya üe bağlayacak anlaşma 2007'de imzaladı.

Aslında, Türkiye üe Ermenistan'dan geçen ve ileride üç deği­ şik kola aynlarak, Avrupa'yı Asya'ya bağlayan bir demiryolu hattı zaten vardı.18 Fakat, bu bağlantı sınırların kapanması sonucu kul­ lanılmamış ve bunun neticesinde Türkiye üe Asya arasındaki de­ miryolu hattı, daha uzun olan ve Türk-İran siyasi ihşküerinin zor­ lu süreçlerden geçtiği zamanlarda sekteye uğrayan İran bağlantısı üzerinden geçekleşmiştir. Dolayısıyla, bu sorunları aşmak üzere

Atina, ICBSS, Nisan 2009, Eleni Fotiou, "Caucasus Stability and Cooperation Platform: What is at Stake for Regional Cooperation?", ICBSS Policy Brief No 16, Atina: ICBSS, Haziran 2009. 17 Massimo Gaudiano, "Can Energy Security Cooperation Help Turkey, Georgia, and Azerbaijan to Strenghten VVestern Oriented Links?", NATO Defense College Academic Research Branch Research Note, Sayı 5, Haziran 2007, s. 1-2. 18 Haşan Kanbolat, "Kafkasya'da Demir İpek Yolu", Stratejik Analiz, Mart 2007, s. 63. Kars ile Tiflis arasmda bir demiryolu hattrnm kurulması ilk olarak Temmuz 1993'te Ankara'da Türk-Gürcü Ulaştırma Komisyonu toplantısında alternatif olarak önerilmişti.19 Azerbaycan da 2004'ten itibaren Komisyon toplantılarına katılınca proje, Kars- Tiflis-Bakü demiryolu hatlı şeklinde gelişti.

Projeyle hedeflenen, Türkiye ile Kafkasya ve İran'dan geçişe gerek kalmadan Avrupa ile Asya arasmda karayolu ulaşımına ola­ nak sağlamak şekilde Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan arasmda direkt demiryolu ulaşımını sağlamaktı. Projenin Ermenistan'ı böl­ gede hem stratejik hem de ekonomik olarak daha da yalnızlaşbra- cagı açık olduğundan, Ermenistan ve Ermeni Diasporası anlaşılır bir şekilde projeye şiddetle karşı çıktılar. Rusya Federasyonu da Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan arasındaki ekonomik ve strate­ jik ilişkilerin gelişmesine ve bunun yam sıra Türkiye'nin bölgede etkinliğinin artırmasına katkıda bulunacagmdan dolayı projeden yana değildi.

Bununla beraber, "Demir İpek Yolu" diye tanımlanan, Kars- Tiflis-Bakü Demiryolu Hattı'nin kurulması için üç taraflı niyet be­ yanı, 25 Mayıs 2005'te Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye devlet başkanlan tarafmdan Bakü'de imzalandı.20 Fakat, projenin uygu­ lanması finansal ve siyasi engeller nedeniyle yavaş oldu. Proje için uluslararası yatırım bulunması ihtiyacı doğunca, Ermeni Diaspo- rası uluslararası kredileri ve projeye katılımlan engellemek için gi­ rişimlerini artırdı. Sonuçta, ABD'deki güçlü Ermeni lobisi, projeye Amerikan resmi yatırımını engelleyen bir tasan sunmada ve buna Kongre'nin onayım almakta başardı oldu.21 Her ne kadar bu du­ rum Gürcü tarafında hattı inşaasını yavaşlatmışsa da, projenin 2010 itibariyle sonuçlandınlmasını öngören Tiflis Deklarasyonu ve Çerçeve Anlaşma son haliyle Şubat 2007'de Başbakan Erdoğan de Azerbaycan ve Gürcistan devlet başkanlan tarafmdan imzalandı.22

19 Haşan Kanbolat, "Türkiye Kafkasya'ya Demir Ağlarla Bağlanacak m ı?", Stratejik Analiz, Sayı 65, Eylül 2005, s. 57. 20 Kanbolat, "Kafkasya'da Demir İpek Yolu", s. 66. 21 Ibid., s. 68. 22 Http: / / www.haberler.com/baku-tiflis-kars-demiryolu-canlaniyor- haberi/ (11.07.2008). Aym dönemde, Gürcistan'm Rusya'ya gaz bağımlılığım son- landıran ve Türkiye'ye alternatif kaynak sağlayan, Bakü-Tiflis- Erzurum (BTE) gaz boru hattı Mart 2007'de Azerbaycan Şahdeıüz'den gaz sevkıyatı üe faaliyete geçti.23 Ashnda daha 2007 kışında Gürcistan, Rusya üe artan gerilimin ve Rusya'nın gaz sev- kiyatmı keserek missüemede bulunması sonucunda sıkıntı yaşa­ yınca, Türkiye'ye yönlendirilmiş olan doğal gaz ilkin Türkiyelim onayı üe Gürcistan tarafına yönlendirilmişti.

Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan ilişküerine getirdiği avantajla­ ra ve birbirlerüün artan stratejik önemine ek olarak, proje Avru­ pa'ya gaz sevkiyatı için önemli bir alternatif güzergah ortaya çı­ karmış ve Türkiye Tün enerji koridoru halme gelmeyi umut etmeye başlamasına imkân vermiştir. BTE'den de önce, 2006'da faaliyete geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının kuruluşu ve faaliyeti de Türkiye'yi yüreklendirmiş!!. “Hazar bölgesmde ana aktör olarak Türkiye Tün rolünü güvenceye alacağı" olasüığı üe, buna üaveten hem Rusya'yı hem de İran'ı dışarda tutarak Hazar petrolüne alternatif bir güzergah sağlayacak olmasıyla, daha en başmdan ABD'ıün desteğmi alan BTC projesmde petrol Türkiye'ye 17 Kasım 2005'te girmiş ve Ceyhan'dan ilk ihracat 4 Haziran 2006'da gerçekleşmişti.24 Bütün dünyanın dikkatim üzerinde toplayan bir başka boru hattı projesi de, Azerbaycan üe muhtemelen İran, Irak ve Türkme­ nistan doğal gaz kaynaklanın Avrupa'ya bağlayacak olan Nabucco projesidir. Düşünceıün 1990'lara kadar uzanmasında ve hazırhkla- nıı Türkiye ve Avusturya şirketleri (BOTAS ve OMV) arasmdaki görüşmeler üe birlikte ciddi olarak 2002'de başlamasına rağmen, yasal çerçeveyi temin edecek ve boru hattı mşa etmede taraflann açık niyetini tespit edecek olan, Türkiye, Avusturya, Bulgaristan ve Macaristan arasmdaki Hükümetlerarası Anlaşma ve Ortak Bü-

Http://www.usakgundem.com/haber.php?id=11034 ve o http://www.turkishweekly.net/news. php?id=45736 (11.07.2008). Mustafa Aydın, New Geopolitics of Central Asin and the Cnııcnsus, Anka­ ra, Çenter for Strategic Research, 2000, s. 70. BTC boru hattı projesinin tarihi gelişimi hakkında daha detaylı bilgi için bkz. http: / /www. btc.com.tr/proje.html. diri 13 Temmuz 2009'da nihai olarak imzalandı.25 7,9 milyar avroya mal olması, 10 yıllık sürenin sonunda her yıl 31 milyar metreküp gaz taşıması öngörülen ve 3.300 küometre olarak tasar­ lanan boru hattının 2014'te devreye alınması planlanmıştı. Nabucco anlaşmasının, Rusya'yı daha geniş bir enerji oyunun­ da dışarda bırakarak, alternatif bir gaz rotası olarak ortaya çıkması olumlu karşılanmakla birlikte, Türkiye konuk Rus Başbakanı Vladimir Putin üe 7 Ağustos 2009'da, sırf bu vesüe üe gelen İtalyan Başbakam Süvio Berlusconi'nin de tanıkbgmda, çeşith anlaşmalar imzaladığında durum yemden kanşık bir hal aldı.26 İmzalanan an­ laşmalarla, Türkiye Rusya'ya Karadeniz'in Türkiye'ye ait ekonomik bölgesinde, önerilen Nabucco hattına doğrudan rakip olarak görülen Rusya'nm Güney Akım gaz boru hatü projesine ilişkin fizibilite ça­ lışmasına başlamasına izin verdi. Bir anlaşma da, Türkiye'nin Kara­ deniz üe Akdeniz kıyüan arasmda Rus petrolünü Akdeniz'e oradan da İsraü'e ve Kızü Deniz'e nakletmek ve en sonunda Hindistan'a ta­ şımak amacıyla yeni bir boru hatü inşa etmek üzere imzalanmışü. Türkiye tarafmdan imzalanan enerji anlaşmalarma ilişkin du­ rumun veya Türkiye'nin içinden ya da etrafından geçmesi önerilen boru haüarının biraz kafa karıştırıcı gözükmesine rağmen, bütün bu projelerin sonucunda Türkiye 2009'un ortalarından itibaren, doğuda enerji üreten ülkeler üe batida enerjiye aç ülkeler arasın­ daki konumunu bir kere daha teyit etmeyi başardı.

İkili İlişkiler: İki Adım İleri, Bir Adım Geri Gürcistan ile İlişkiler: Kafkasya ve Orta Asya'nın Anahtarı Türkiye'nin Gürcistan ile üişküeri bagımsızbgmdan itibaren iyi dostluk ve stratejik ortaklık çerçevesinde gebşmiştir. Avru­

25 "EU countries sign geopolitical Nabucco agreement", EurActiv.com, 14 Temmuz 2009, http://www.euractiv.com/ en/ energy/eu-countries- sign-geopolitical-nabucco-agreement/article-184062. Projenin arka planı için bkz. Yigal Schleifer, "Caspian Energy: The End of the Beginning for the Nabucco Pipeline", Eurasia.Net, 12 Temmuz 2009, http: / / www.eurasianet.org/ departments/insightb/articles/eav07130 9a.shtml (21.11.2010). 26 "Yüzyılın anlaşmaları imzalandı", ElaberTürk Gazetesi, 7 Ağustos 2009, http://www.haberturk.com/ ekonomi/haber/163699-Yuzyilin-anlas malari-imzalandi. aspx. pa'nm ihtiyaç duyduğu alternatif enerji kaynaklarına ulaşımını sağlayacak olan "doğu-batı enerji koridoru" projesi için gereken gaz ve petrol boru hatlarının iskeletini İran ve Rusya'yı dışarda bı­ rakacak şekilde sağlayan Türkiye ile Gürcistan arasındaki ilişkiler, Batı tarafmdan da desteklenmektedir. Bağımsızhğından itibaren, Türkiye Gürcistan'm toprak bütünlüğünü, istikrarım, egemenliği­ ni, kalkınmasını ve Bati ile bağlarını güçlendirmesini desteklemek­ tedir. Türkiye ayrıca, Gül Devrimi'ni takiben NATO ile Bireysel Ortaklık Eylem Plam (Individual Partnership Action Plan - IPAP) im­ zalayarak, üişkilerini detayb bir program altmda hızla gebştirme yoluna giren Gürcistan'm27 NATO üyetiğini desteklemekte ve Gürcistan silahlı kuvvetlerinin NATO standartlarına uygun hale getirilmesi için gereken yemden düzenlemeye de yardıma olmak­ tadır. İki ülke arasındaki siyasi ilişkilerinin gehşiminin yam sıra, Tür­ kiye'nin 2007'den sonra Gürcistan'm hem en büyük ticaret ortağı hem de ikinci en büyük yatınması haline gelmesiyle butikte, eko­ nomik ilişkiler de hızla gelişmiştir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2003'ü takip eden dört yılda 3 katma çıkarak,28 2007'de Serbest Tica­ ret Anlaşması imzalanmasına giden yolu açmıştir.29 2007 sonunda iki ülke arasındaki yıllık ticaret hacmi 830 milyon dolan aşmış ve Türkiye Gürcistan'm başlıca ticaret ortağı haline gelmiştir.30

Michael Saakashvüi'nin iktidara gelmesinden sonra kamu mallarının özelleştirilmesinin ve gerçekleştirilen ekonomik reform­ ların sonucunda, Gürcistan'a doğrudan yabana yatırımlar 2004'ten itibaren ciddi biçimde artmış ve 2007'de 1,5 milyar dolara ulaşmıştir.31 Bu artışta önemb rol oynayan Türk şirketlerinin, ço­ ğunu telekomünikasyon, imalat, liman işletmeciliği, cam paketle­

27 Gürcistan-NATO ilişkileri konusunda detaylı bilgi için bkz. http://www.nato.int/issues/nato-georgia/index.html (11.07.2008). 28 Türkiye ile Gürcistan arasındaki yıllık ticaret hacmi için bkz. http://www.mfa.gov.tr/turkey_s-commercial-and-political-relations- with-georgia.en.mfa (11.07.2008). 29 Http://www.state.gov/e/eeb/ifd/2008/100871.htm (11.07.2008). 30 Http: / / www.mfa.gov.tr/turkey_s-commercial-and-political-relations- with-georgia.en.mfa (11.07.2008). 31 Http://uk.reuters. com/article/topNews/idUKL0354894120080106 (11.07.2008). me ve su şişeleme alanlarının oluşturduğu bu ülkedeki yatırımları 2004'te Gürcistan'a yapılan toplam yabana yatınmlann % 23'üne ulaşmıştır.32 2006'dan itibaren ise Gürcistan'daki Türk şirketleri, portöylerine önemli inşaat ihaleleri de ekleyerek, faaliyetlerim ge­ nişletmişlerdir.33 Doğrudan yatırımlara üaveten, Türk işletmeleri Gürcü ekonomisine yılda "en az 500 müyon dolar katma değer vergisi, en az 200 müyon dolar gelir vergisi ve yine 200 müyon do­ lardan az olmayan çalışan gelir vergisi" katkısı sağlamaktadır.34

Mart 2007'de, 90 günlük kalış süresi için vize başvurusunun kalkması ve Gürcistan'm Karadeniz kıyısında bir Türk şirketi (TAV) tarafmdan inşa edilip işletilen Batum havalimanının açılma­ sıyla iki ülke arasındaki dolaşımın rahatlamasıyla, ekonomik ve siyasi üişküer yeni bir düzeye taşınmıştır. Batum Havaalam, sim­ im Türkiye tarafındaki Hopa'da özel bir check-in ofisiyle birlikte Türk yolcularm havalimanına/havalimanından otobüslerle doğ­ rudan taşındığı, Türk-Gürcü ortak kuruluşu olarak faaliyet gös­ termektedir. Yapüan düzenlemeyle, havaalanını kullanarak Türki­ ye içindeki noktalara seyahat edecek olan Türkie vatandaşları, pa­ saportları veya vizeleri olmadan, sadece kimlik kartlarıyla seyahat edebilmektedirler.35 Aynca, Sarp sınır kapışırım yemlenerek ve ge­ nişletilerek hizmete alınması, iki ülke arasmda daha rahat ve ge­ lişmiş bağlantıya olanak tamyarak, turizmin gelişimine katkı sağ­ lamıştır.

Türkiye ile Gürcistan arasındaki ekonomik ve siyasi üişküer gehşmeye devam ederken, Abhazya uyuşmazlığından kaynakla­ nan Gürcistan'daki gergin durum çözümsüz kalmış, bunun etküeri Türkiye'nin Gürcistan üe ihşküerinde de kısmen hissedümiştir.

32 Serkan Yalçın, "Turkish Investments in Georgia and Azerbaijan: Recent Trends and Future Prospects", http://www.caucaz.com/home_eng/ breve_contenu.php?id=259 (11.07.2008). 33 Gürcistan'daki yabancı yatırımlar için bkz. http://www.investor.ge/ issues/2008_l/08.htm (11.07.2008). 34 Http://www.investor.ge/issues/2008_1/08.htm (11.07.2008). 35 Altay Atlı, "Turkey and Georgia: Opening the Roads for Trade", Eıımsianet, 7 Şubat 2007, http://www.eurasianet.org/departments/ business/articles/eav020806.shtml (21.11.2010); ve "Georgia Ratifies Agreement with Turkey on Batumi Airport", Civil Georgia, 28 Nisan 2006, http://www.civil.ge/eng/article.php?id=12432 (21.11.2010). Her ne kadar, Türkiye Gürcistan'm toprak bütünlüğünü destekle­ meye devam etmişse de, uyuşmazlık konusunda barışçıl bir çözümü de ısrarla istemiştir. Türkiye'nin tarafları bir araya getirmeye çalış­ masına ve alternatif açılım önerilerinde bulunmasına rağmen, Tür­ kiye'de yaşayan Gürcü ve Kuzey Kafkas kökenli Türk vatandaşları­ nın varlığı, her iki tarafta çeşitli kuşkulan gündeme getirerek, Tür­ kiye'nin barışçıl bir çözüm bulmak için tekrarlanan girişimlerinin sonuç almasına engel olmuştur. Bir taraftan Türkiye'deki Gürcü ve Kuzey Kafkas Diasporalan, sınır ötesinde yaşayan soydaşlarına yardım için gerekli adımların atılması konusunda hükümetten ta­ leplerinde seslerini giderek daha fazla d u y u ru r hale gelirken, diğer taraftan Türkiye bölgede giderek daha da istikrarsızlaşan bir coğraf­ ya ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum Türkiye'nin Gürcistan ile ilişkilerinde daha da temkinli olmasını zorunlu kılmıştır. Ağustos 2008 krizi Türkiye'nin bu sorunlar konusundaki za­ yıf noktalarım ve sınırlarını göstermiştir. Gürcistan ve Rusya ça­ tışmaya başladıkları zaman, Türkiye'nin politika seçenekleri üç düzeyde smandı: Öncelikle, Gürcü ve Kuzey Kafkasya kökenli Türk vatandaşları, Türkiye'nin kendi arzuladıkları yönünde hare­ ket etmesi için hükümete yönelik kamuoyu oluşturma ve lobicilik faaliyetlerinde bulundular. Bu noktada ilginç bir gelişme her iki ta­ rafın, çözüm konusunda pek bir etkisinin olmadığı bir sorunla ilgi­ li olarak, hükümeti etkilemek için Türkiye sokaklarında gösteriler yapmalarıydı.36 İkinci olarak, Türkiye, stratejik açıdan önemli or­ tağı Gürcistan ile ekonomik ve siyasi açıdan önemli komşusu Rus­ ya arasmda sıkıştı. Rusya son yıllarda Türkiye'nin önemli bir ticari ve siyasi ortağı haline gelirken, Gürcistan'm toprak bütünlüğü Türkiye için önemliydi ve Türkiye tarafından desteklenmekteydi. Üçüncü olarak, Türkiye son dönemde yükselişe geçen ortağı Rus­ ya Federasyonu'nun talepleri ile uzun dönemli müttefiki olduğu NATO ülkeleri ve ABD'nin talepleri arasmda sıkışmıştı. Bütün bu sıkıştırmalar karşısmda, Türkiye kriz karşışmda ilk günlerde ol­ dukça sessiz olmuş, ardmdan, daha sonra fazla bir ilerleme kay- dedilemese de, Başbakan Erdoğan'ın doğrudan müdahalesi ve Platform fikri ile biraz daha aktif hale gelmiştir. Bununla beraber,

36 Bkz. "Türkiye'deki Gürcüler Rusya'yı Protesto Etti", Haberler.com, 10 Ağustos 2008, http://www.haberler.com/gurcu-kokenli-vatandaslar- rusya-yi-protesto-etti-haberi; ve "İstanbul'da Gürcistan Kınandı", TGRT TV, 13 Ağustos 2008. kriz Kafkasya'nın istikrarsız yapısının her an yeni anlaşmazlıklar yaratabileceğim bir kez daha göstermiş ve Türkiye'nin mesafeh durmasını ya da alternatif politikalar gehştirmesi ve uygulamasını sürekti zorlaştıracak şekilde eski anlaşmazlıkları alevlendirmiştir.

Tarihin Gölgesinde Ermenistan ile İlişkiler Ermenistan, Türkiye'nin ikili ilişkilerinde önemh gehşme kaydedemediği tek Kafkasya ülkesi olmuştur. Tarafların kendi ulusal gelişimleri, bölgesel gehşmeler üe tarihin ihşküere yüklediği ağırlık sonucunda, 1990'lann başmda her iki ülkede de üişkileri geliştirme anlayışı hakimken, 1990'larm ortalarından itibaren bu­ nun yerini şüphe ve güvensizlik aldı. Her ne kadar son yıllarda iki ülke halklan arasındaki üetişim, Ermeni ve Türk özel havayolu şirketlerinin, düzensiz de olsa, Erivan üe İstanbul arasmda yü bo­ yunca ve Erivan üe Antalya arasmda yaz aylarmda doğrudan uçuşlara başlaması, sivü toplum kuruluşlarının temaslarının art­ ması ve siyasi yumuşamayla birlikte son yülarda önemb ölçüde artmışsa da, iki ülke arasındaki kara sınırı hâlâ kapab, diplomatik itişküer de henüz kurulamadı.

İki ülke arasındaki ilişkilerin mevcut karmaşık yapısı, bu aç­ mazın sürdürülmesinde payı olan üçüncü ülkeler nedeniyle daha da içinden çıkılmaz hale gelmektedir. Bir tarafta, 1915 olayları etra­ fında grup kimliği geliştirmiş olan Ermeni Diasporası Türkiye'yi uluslararası alanda yalnızlaştırma girişimlerine devam ederken; diğer tarafta, Dağlık Karabağ anlaşmazlığı çözülmediği sürece, Türkiye tarafmdan Ermenistan üe ilişkilerin gehşmesi yönünde atı­ lacak her türlü adıma Azerbaycan'm muhalefeti sürmektedir. Her iki durum da, birbirini takip eden hükümetlerin Ermenistan üe itişküeri düzeltmek için ciddi girişimlerde bulunmalarım engeüe- yerek, Türkiye içinde farklı açüardan tepküer doğurmaktadır.

Öte yandan, Ermeni asıllı ve açık sözlü bir Türk vatandaşı olan Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de bir suikast sonucu öldürülme­ sinin ardmdan, daha önce Türk-Yunan üişküerinde 1999'da iki ül­ keyi de vuran depremlerden soma meydana gelen yakınlaşma benzeri bir süreçle, Türkiye üe Ermenistan arasmda ilgi çekici şe- küde buzlar erimeye başladı.37 Her ne kadar buzların erimesi he­

37 Yıldız Deveci Bozkuş, "Hrant Dink Suikastı Sonrası Türk-Ermeni İliş­ kilerinde Olası Gelişmeler", Stratejik Analiz, Mart 2007, s. 10. nüz iki devlet arasındaki anlaşmazlıkların başardı bir şekdde çö­ zümüyle sonuçlanmadıysa da, halklar arasmda önemli bağlantdar ve Türk-Ermeni sivü toplum kuruluşları arasmda geniş bir diyalog ortamı gelişti. Dağlık Karabağ anlaşmazlığının devam etmesi, iki devlet arasmda 1921 Kars Antlaşması ile çizden sınırın ta- nm(ma)ma durumunun muğlaklığı, kara sınırının geçişlere kapalı kalması, 1915 olayları hakkmdaki karşdddı iddialar ve Ermeni Di- asporası'nm Ermeni hükümetinin desteği ile bu olayların uluslararası alanda “soykırım” olarak tanınması için yürüt­ tüğü faaliyetler iki ülke ilişkilerini zorlamaya devam ediyor.

Nisan 2005’te Türkiye’nin gündeme getirdiği, yüzyılın başındaki olayların incelenmesi için bir uluslararası tarih ko­ misyonu kurulması teklifine, Ermenistan 2007’nin ba­ şlarında, diplomatik ilişkiler normalleştiğinde iki ülke aras­ mda göze çarpan çeşitli sorunları tartışmak için alternatif komisyonlar kurulması önerisiyle karşılık vermişti. Her ne kadar 2007 sonu itibariyle taraflar öne sürdükleri teklifler konusunda anlaşma sağlayamamış ve Ermeni Diasporası ile Türk milliyetçilerinin itirazları süreci yavaşlatmışsa da, iki taraf arasmda alt düzeyde gizli görüşmelerin sürdürülmesi konusunda bir uzlaşının ortaya çıktığı görülüyordu. Ayrıca, genel anlamda Türk tarihi ve özellikle Türk-Ermeni ilişkileri konusunda Türkiye’de akademisyenler ile aydınlar arasmda, zamanla iki halk arasmda karşılıklı anlayışın gelişmesine katkı sağlayacak şekilde tartışmalar 2007 sonundan itibaren sıkıntılı bir şekilde de olsa, başladı.

Bir başka ilgi çekici gelişme, 2 0 0 7 ’de Türkiye’nin Van’daki tarihi Akdamar Kilisesi’ni restore etmeye ve Mart 2007’de yenileme çalışmaları bitiminde müze olarak açmaya karar vermesiyle ortaya çıktı. Her ne kadar bir Ermeni heyeti müzenin açılış töreni için Gürcistan üzerinden Türkiye’ye geldiyse de, açıhşa Ermeni Dışişleri Bakam veya Kültür Bakam'nm gelemsini umanlar hayal kırıHıgma uğradı ve iki ülke arasmda buzlarm çözülmesini hızlandıracak önemli bir fırsat daha kaçmış oldu.38 Diğer bir taraftan İstanbul Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan, kilisenin orijinal biçimiyle yemlenmesi konusunda duyduğu memnuniyeti ifade ederek, iki ülke arası ilişkilerin ge­ lişmesi için çağrıda bulundu.39

Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan'la sorunlu üişkileri ile bölgenin ekonomik gelişmesinden, özellikle de enerji işbirliği giri­ şimlerinden dışlanmakta oluşu, Ermenistan'ın ekonomik kalkın­ masını olumsuz yönde etküemektedir. Kötüleşen koşullar çoğu Ermeni'yi komşu ülkelerde iş aramak durumunda bırakmıştır. Bu­ nun sonucunda, kara sınırı kapak olsa da, 2006 sonu itibariyle kırk bin civarmda Ermeni istihdam için Türkiye'ye giriş yapmıştı.40 2007 sonu itibariyle ise, Türk yetküüer yetmiş bin civarmda Erme­ ni vatandaşının Türkiye'de yasa dışı yoüarla çalıştığını belirtiyor­ lardı.41 Çalışanların aüelerine iş ve geçim sağlamasının yam sıra, bu yasa dışı ama "göz yumulmuş" göç Ermenüer üe Türkler ara­ smda gündelik üişküerinin kurulması ve gelişmesine de olanak sağlamaktadır.

Ayrıca, her ne kadar resmi Türk belgelerinde üd ülke arasmda ticaret ilişkisi gözükmüyorsa da, üçüncü ülkeler (özellikle Gürcis­ tan) üzerinden yapüan ticaret düzenli olarak artmaktadır. Gürcis­ tan üzerinden yapüan ticaretin ulaştığı boyutlar, iki ülke arasmda­ ki kara sınırının doğrudan geçişlere açılması halinde ticaretin hızla artacağı ve Gürcistan üe Azerbaycan'da olduğu gibi, Türkiye'nin Ermenistan'ın da en büyük ticari ortağı haline geleceğine işaret

38 Türkiye'nin kiliseyi restore ettirerek müze olarak açma "iyi niyet gös- terisi"ne karşılık Türkiye Dışişleri Bakanlığının açılış törenine Ermenis­ tan'dan bakan düzeyinde katılım beklediğine dair Türk basınında ha­ berler çıkmıştı. Ermenistan'dan bu tür bir karşılık gelmeyince, bu du­ rum bir taraftan Ermenistan'la ilişkilerde herhangi bir gelişmeye karşı çıkan grupların elini güçlendirirken, diğer taraftan Dışişleri Bakanlı- ğı'nda Ermenistan'ın ilişkileri ilerletme konusuyla ilgilenmediği algı­ sına yol açtı. Bkz. http://www.ntvmsnbc.com/news/403946.asp (12.07.2008). 39 Ibid. 40 Economist, 17 Kasım 2006. 41 Bkz. http://www.milliyet.com.tr/2006/ll/18/siyaset/siy09.htmli ve http: / / www.cagdaskitap.netteyim.net/haber/Siyaset/turkiyede_kac_ kacak_ermeni_isci_var-haberi-11356.html (12.07.2008). etmektedir. 2009 sonu itibariyle dolaylı ticaret hacminin üçüncü ülkeler vasıtasıyla 300 müyon dolan geçtiği ve siyasi üişkilerin iyi­ leşmesi durumunda bu miktarın 400-500 müyon dolan rahatlıkla bulacağı Türk-Emıeıü İş Geliştirme Konseyi tarafmdan öne sürül­ mekteydi.42 Bu şartlar altında, Ermenistan'm yeıü seçilen Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Cumhurbaşkanı AbduHah Gül'ü 6 Eylül 2008'de Türkiye ile Ermenistan milli futbol takınılan arasmda oynanacak maçı izlemeye Erivan'a davet ettiğinde siyasi üişküer ügi çekici bir hal aldı. Cumhurbaşkanı Gül'ün daveti kabul etmesi ve sonrasında Erivan'a seyahat eden ilk Türk Devlet Başkanı olması, üişküerm düzelmesi içm umutları yükseltti ve Türk-Emıeıü yetkilüer arasın­ daki uzun süredir devam eden gizli görüşmelerin iki ülke üişküe- rini normalleştirmesi için gerekli hamleyi sağlayarak, Türk-Ermeıü ilişküerme ügüıç bir dönüm noktası olarak damgasmı vurdu. Bu gelişmeler üişküerm düzelmesi yönünde 22 Nisan 2009 tarihli Türk-Emıeıü çerçeve anlaşmasının önünü açtı. İki ülkenin dışişleri bakanlıkları web sitelerinde aynı anda yayınlanan kısa büdiri üe taraflamı "ilişkilerini normalleştirmek ... ve bu suretle bölgede ba­ rış, güvenlik ve istikran ileri götümıek amacıyla yoğun çaba gös­ terdikleri", bunun içm "kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık kaldıklan" ve bir "yol haritası" belirledikleri duyuruldu.43 Fakat, iki tarafın müliyetçüerinden gelen tepküer44 üe Azerbaycan'ın çe­ şitli yoHarla duyurduğu memnuniyetsizliği sonucu, Başbakan Er­

42 "Turkey-Armenia trade volüme reaches $300 mln", World Bulletin, 2 Şubat 2010, http://www.worldbulletin.net/news_detail.php?id=53530 (21.11.2010). 43 Charles Recknagel, "Turkey, Armenia Announce Framework for Normalizing Ties", RFE/RL, http://www.RFE RL.org/content/ Turkey _Says_Agrees_Framework_For_Ties_With_Armema/1614312.htnü ve Mary Beth Sheridaıı, "Turkey and Armenia in Broad Accord", VVnshington Post, 23 Nisan 2009, http://www.washingtonpost.com/wp- dyn/ content/ article/2009/04/22/ AR2009042203888.html. 44 Türkiye'de milliyetçiler anlaşmayı sokaklarda protesto ederken, Erme­ nistan'da Dashnaktsutyun, Türkiye ile görüşmeleri protesto etmek için koalisyondan çekildi. Bkz. "Tsarukyan: Dashnaktsutyun Party's Withdrawal from Ruling Coalition to VVeaken Armenian Authorities", ArmeninnDinsporn.com, 27 Nisan 2009, http://www.armenian diaspo- ra.com/ showthread.php?168097-Tsarukyan-Dashnaktsutyun-Party-s- Withdrawal-From-Ruling-Coalition-T (21.11.2010). doğan 13 Mayıs 2009'da Bakü'yü ziyareti sırasında umut veren ge­ lişmelere ara verdirecek şekilde Ermeniler işgal altmda tuttukları Azerbaycan topraklarından çekilmedikçe Türkiye'nin Ermenis­ tan'la kara sınırım açmayacağım ilan etti.45 Her ne kadar Azerbay­ can Cumhurbaşkanı İ. Al iye v, bu konuda "Azeri halkında hiçbir şüphe kalmadığım" açıkladıysa da,46 Azerbaycan'm bir türlü tam olarak tatmin edilememesi bu ülkeyle ilişkileri zora soktu. Yine de ilerleyen süreç sonunda 10 Ekim 2009'da Türkiye ile Ermenistan arasmda "Diplomatik İlişkilerin Tesisi" ile "İkili İlişki­ lerin Geliştirilmesi" başlıklı iki protokol imzalanarak,47 ikili ilişki­ lerin normalizasyonu için bir çerçeve oluşturuldu. Fakat imzayı takip eden süreçte her iki ülkede ortaya çıkan muhalefet, Türkiye açısmdan Azerbaycan'm sert tepkisi ile Ermenistan açısmdan Di- aspora'nm baskılan protokollerin hayata geçirilmelerine engel ol­ du ve resmi onay süreçleri tamamlanamadan 22 Nisan 2010'da Ermenistan Cumhurbaşkam Sarkisyan'm açıklamalarıyla askıya alındı. Takip eden dönemde sonuç aba herhangi bir siyasi adım ahlamadı ve süreç sembolik ve ilişkilerde yumuşama yaratacak adımlarla sürdürülmeye çalışıldı. Fakat, tüm çabalara rağmen, 2011 sonuna gelindiğinde ilişkiler büyük ölçüde protokol görüş­ meleri öncesi gergin konumuna döndü.

Azerbaycan ile İlişkiler: Tek ulus, İki Devlet?

Gürcistan üe ihşküerde olduğu gibi, Türkiye'nin Azerbaycan üe ihşküeri bağımsızlığından beri, yalnızca ulusal çıkarlardan kay­ naklanan stratejik, ekonomik ve askeri üişküer bakımından değü, iki halkın kültürel ve sosyal üişküeri açısmdan da, Haydar Aliyev tarafmdan Üade edildiği gibi, Türkiye ile Azerbaycan'm "bir ulus- iki devlet" oldukları söylemine uyacak şeküde hızla gehşü.

Öncelikle, Azerbaycan'm bağımsızlığından beri, Türkiye üe Azerbaycan'm bölgede Bakü-Tifhs-Erzurum Gaz Boru Hattı ve Bakü-Tifhs-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı bağlanhlarınm kurul­

45 "Prime Minister Erdoğan puts 's Armenia concerns to rest", Today's Zaman, 14 Mayıs 2009, http: //www.todayszaman.com/tz- web/ detaylar. do?load=detay &link=l75222. 46 C. Karan, "Aliyev Şüphem Kalmadı, İçim Rahat", Radikal, 14.05.2009. 47 Protokoller için bkz. http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/ türkiy e-ermenistan-turkce. pdf(01.12.2009). masıyla pekişen gelişmiş bir stratejik ortakları mevcuttur. Aynca, Azerbaycan'm Kars-Tühs demiryolu hattını Bakü'ye kadar uzat­ mak üzere Gürcistan ve Türkiye ile işbirliği yapma arzusu, üç ülke arasmdaki stratejik ve ekonomik ilişkilerin daha da gelişmesi ko­ nusundaki istekliliğini ortaya koymuştur.

Son yıllarda Türkiye'nin Azerbaycan'daki siyasi konumu, bir taraftan İlham Ahyev yönetimine verilen güçlü destek, diğer taraf­ tan Dağlık Karabağ soruna ilişkin sürdürülen destekleyici pozis­ yonla bağlantılı şekilde gelişme göstermektedir. Azerbaycan'm ön­ ceki Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in vefatı üzerine Türkiye, Azerbaycan'da istikrarın rejimin devamı üe sağlanacağına ikna olarak, Aliyev'in oğlunun iktidara gelmesine, ABD'nin yam sıra, destek vermiştir. Buna karşılık İlham Ahyev de iki ülke ilişküeri- nin geliştirilmesine ilişkin işbirliğinde istekli olduğunu ortaya koymuş ve hatta, Kıbrıs'ta uluslararası destek gerektiğinde, Bakü'den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne doğrudan uçuşlara izin verecek kadar heri gitmiştir.

2003'ten itibaren senehk ortalama % 40 artış kaydeden ticaret hacminin 2007'de 1,2 müyar dolan geçtiğinde, ekonomik üişküer Türkiye'yi Azerbaycan'm en büyük ticari ortağı yapacak şeküde hızla gelişmekteydi.48 Ticaret hacminin artması genel olarak Tür­ kiye'nin yararma olurken, Azerbaycan'dan petrol ve gaz ithalaü giderek artmış ve Türkiye Azerbaycan'da enerji dışındaki alanlar­ da en büyük yatırımcı haline gelmiştir. Enerji dışındaki alanlara Türk yatırımı 2007'de 2,5 milyar dolara ulaşırken, enerji sektörüne yatırımlar da aşağı yukarı bu hacimde olup, Azerbaycan'daki top­ lam Türk yatınmı 5 müyar dolara yaklaşmıştı.49 Azerbaycan'da ha­ lihazırda telekomünikasyon, ulaşım, imalat, pazarlama, mobüya üretimi, bankacılık ve inşaat sektörlerinde faahyet gösteren 1200'ün üzerinde Türk şirketi vardır. Deniz taşımacılığında Azer­ baycan'm dünya çapındaki önemh ismi Mubariz Mansimov'un Türk vatandaşlığına geçerek, 2007'de şirketlerinin merkezini İs­ tanbul'a taşıması, ügi çekici bir gehşme olmuştu.50

48 Http: / / www.mfa.gov.tr/turkiye-azerbaycan-ekonomik-iliskileri.tr.mfa (12.07.2008). 49 Ibid. 50 129 gemisiyle, Mansimov'un şirketi Palmali'nin dünya denizyolu ta­ şımacılığında en önemli 5 şirket arasında olduğu söylenmektedir. Te- Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, eğitim ve kültür alanlarında da gelişmektedir. Çok sayıda Azerbaycanlr öğrenci öğrenim görmek üzere Türkiye'yi tercih ederken, genç diplomatlar da Türk Dışişleri Bakanlığı tarafmdan düzenlenen eğitimleri almaktadırlar.51 Türki­ ye Latin Alfabesinin Azerbaycan'da kullanımının yemden gelişti­ rilmesi için gereken ders kitaplarım hazırlatıp göndererek, iki ül­ kenin "Türkçe" kullanımım daha da yakınlaştıracak programın güçlü bir destekleyicisi olmuştu. Türk TV kanalları kolaylıkla ve yaygın bir şekilde Azerbaycan'da takip edilirken, Azerbaycan'da doğrudan Türk yatırımı ve katkısıyla açılmış halihazırda 15 ortao­ kul, 11 hse ve bir de üniversite vardır.52 Bu tür kültürel faahyetler siyasi ilişkilere katkı sağlayıp tamamlarken, halklar arasmda daha yakın ilişkilerin kurulmasını da teşvik etmektedir.

Fakat, Türkiye'nin Azerbaycan'la ilişkilerinde sıkıntı yaratan Ermenistan açılımının şekil almaya başlamasıyla, Nisan 2009'dan itibaren ilişkiler gitgide gerilmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi, Azerbaycan'm memnuniyetsizliğini çeşith şekillerde göstermesin­ den soma, Başbakan Erdoğan Mayıs 2009'da Bakü'yü ziyaret ede­ rek, Türkiye'nin niyeti ve Karabağ sorununda Azerbaycan'm po­ zisyonuna tam desteği konularmda Azerbaycan tarafına garantiler verdi.53 Yine de ilişkilerin gerginleşmesini önleyemedi; özellikle Ekim 2009'da Ermenistan ile Türkiye arasmda ilişkileri geliştirmek

mel operasyon alanı petrol taşımacılığı olarak gözüken Palmali, Kara­ deniz ile Akdeniz arasındaki tüm Rus petrol taşımacılığını kontrol et­ mektedir. Deniz harekat karargahını taşımanın haricinde, Mansimov'un Türkiye'de sağlık, eğitim, turizm, inşaat ve havacılık sektörlerine yatırım yapmaya hazırlandığı da ifade edilmişti. Bkz. http://www.patronlardunyasi.com/news_detail.php?id=34674 (12. 07. 2008). Mansimov Türkiye'de faaliyet gösteren tek Azerbaycan kökenli işadamı değildi. Ayrıntılar için bkz. http:/ /www. star gazete, com/ ekonomi / arap-ve-ruslar-8217-dan-sonra-azeri-petrodolari-da- akiyor-84251.htm ve http://www.tumgazeteler.com/?a=2861627 (12.07.2008). 51 Http: / / azerbaycan.ihh.org.tr/uluslararasi/azerbaycanturkiye.html (12.07.2008). 52 Ibid. 53 "Prime Minister Erdoğan puts Baku's Armenia concerns to rest", Today's Zaman, 14 Mayıs 2009, http: //www.todayszaman.com/tz- web/ detaylar. do?load=detay &link=l75222. ve diplomtik bağlantı kurmak üzere iki protokol imzalanınca kopma noktasma geldi. Ancak protokollere ilişkin sürecin takip eden dönemde tıkanması ve öngörülen sürecin hayata geçirile­ memesi, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin tekrar olumlu bir havaya dönmesinin önünü açtı. İki ülke arasmda petrol/ dogalgaz fiyatları üzerinde uzun süredir devam eden anlaşmazlığı ortadan kaldıra­ cak bir anlaşmanın Haziran 2010'da imzalanması ve ardmdan Ağustos 2010'da Cumhurbaşkam Gül'ün Bakü ziyareti sırasında imzalanan "Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması" so­ ğuyan ilişkileri belli ölçüde yemden rayma oturttu.

Sonuç

SSCB'nin dağılmasının Türkiye açısmdan olumlu ve olumsuz çeşitli sonuçlan ve yansımalan olmuştur. Türkiye'nin güvenliğine karşı uzun zamandır tehdit oluşturan Sovyet/Rus tehlikesi orta­ dan kalkmış, Türkiye sınırlarında kendisini doğrudan tehdit edebi­ lecek "büyük komşu" sendromundan kurtulmuştur. Öte yandan SSCB'nin dağılmasıyla Avrasya'da ortaya çıkan boşluk, yerel mil­ liyetçi grupların aralarında beliren gerilimler, ihtilaflı sınırlar, eko­ nomik zorluklar ve bölgede etkili olmak için birbirleriyle yarışan dış aktörler nedeniyle bölgesel güvenliğe ilişkin olası riskler ve tehditler açısmdan Türkiye'nin kuzey doğu sınırlarında münbit bir alana dönüşmüştür.

Soğuk Savaş'm sona ermesini takiben, Türkiye'nin geleneksel olarak uyguladığı bölgesel sorunlardan uzak kalma politikası önemli ölçüde değişe uğramış ve Türk dış politikası Balkanlar, Or­ ta Doğu ve Orta Asya'nın yam sıra gitgide Kafkaslara yoğunlaş­ mak durumda kalmıştır. Aym zamanda, bölgedeki gerginliklerin Türkiye'nin güvenlik planlamasında etkeli ve öncelikle dikkate alınması gereken unsurlar arasmda kalmaya devam edeceği açık­ lar. Bu bağlamda, bölgedeki çeşitli anlaşmazlıklar bölge ülkeleri ile bölgede söz sahibi olmayı arzulayan böölge dışı aktörlerin biraraya getirdiğinde, Türkiye çeşitli kereler dış politikasında görmeyi istemediği olumsuz gelişmelerle karşı karşıya kalmışlar.

Kafkasya'da bağımsız cumhuriyetlerin ortaya çıkması Türki­ ye'nin bölgesel rolü ve politikalarında bir dönüm noktasını temsil etmiştir. Türkiye daha önce herhangi bir etkinliği olmadığı bu böl­ gede, zamanla önemli aktörlerden biri haline gelmiştir. Önümüz­ deki yıllarda kısa sürede istikrar kazanması mümkün görünmeyen bölgenin ekonomik ve siyasi koşullarında, Türkiye hiç kuşkusuz ki, yakm gelecekte bölge halklarıyla karşılıklı dayanışma ağları kurmak için girişimlerine devam edecektir. Bu girişimlerin doğu­ racağı olası gerilimler üe bölge ülkeleri arasındaki çatışmaları kontrolü ve bölgede söz sahibi olmayı arzulayan ülkelerle çekiş­ meler, Türkiye'nin önümüzdeki yülarda bölgeye yönelik politika­ sını şekü vermeye devam edecek unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

İRAN'IN KAFKASYA POLİTİKASI

Bayram SİNKAYA*

1991'de Sovyetler Birligi'nin dağılmasının ardından Kafkas­ ya'da üç bağımsız devletin ortaya çıkması tarihsel, kültürel ve jeo­ politik nedenlerle İran dış politikasını yakından etkilemiştir. İran merkezli devletlerin tarihte bir zamanlar hüküm sürdüğü bu böl­ gede yeıu bağmışız devletlerin ortaya çıkması İran içm fırsat ve tehditleri beraberinde getirmiştir. Bölgede ortaya çıkan fırsatları aktif dış pohtika izlemek suretiyle değerlendirerek ulusal ve böl­ gesel gücünü artırmak isteyen İran İslam Cumhuriyeti, bölgeden toprak bütünlüğüne ve güvenliğine yönelen yeıu tehditleri berta­ raf etmek içmse pragmatik ve statükocu bir strateji izlemiştir. Bu çakşmada yeni Kafkasya'mı! İran'a etkisi, İran'ın Kafkasya politi­ kası ve Kafkasya ülkeleri ile ilişkileri genel hatlanyla değerlendi­ rilmiştir.

Tarihin Mirası

Kafkasya tarihte dönem dönem İran platosunda kurulan dev­ letlerin hâkimiyeti altmda kalmıştır. İran bakış açısma göre, Kaf­ kasya'daki İran hâkimiyeti antik dönemlere, Hahameniş (Pers) İmparatorluğu'na kadar gitmektedir. Son olarak Safeviler ve onun ardık olan Kaçarlar döneminde İran, Kafkasya topraklanmn bü­ yük bir kısmına hükmetmiştir. Bununla birlikte Kafkasya, İran ile Osmanlı arasmdaki başhca çekişme alanlarından birisi olmuştur. 18. ve 19. Yüzyıllarda ise, kuzeyden Rusya'nm ilerlemesi karşısm- da bölgedeki İran hâkimiyeti gerilemeye başlamıştır. İran hâkimi­ yetinin zayıflaması ile bölgede fiili olarak bağımsız ama resmen İran'a bağlı hanbklar oluşmuştur. Rusya'nın güneye doğru yayıl­

:------.. . " Yrd. Doç. Dr, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, UluslarS arası İlişkiler Bö­ lümü. o 230 Kafkasya'da Değişim ve Dönüşüm masının bir sonucu olarak bugünkü Gürcistan topraklan 18. yüzyıl sonunda Çarlık Rusya'nm egemenliğine girmiştir. Bugünkü Azer­ baycan ve Ermenistan'ın toprakları ise İran-Rus savaşları sonunda imzalanan Gülistan (1813) ve Türkmençay (1828) anlaşmalan ile Rusya'ya bırakılmıştır.1 Böylece İran, Kafkasya'daki etkinliğini kaybetmiştir.

I. Dünya Savaşı sonunda Ruslann Kafkasya'daki hâkimiyeti­ mi! zayıflaması ve burada bağmışız devletlerin kurulması üzerine o dönemdeki İran yönetimi Kafkaslara ilişkm toprak iddiasuu ye­ nilemiştir. 1919'da Paris Banş Konferansı'na katılan İran heyeti Bakü, Gence, Erivan, Karabağ ve Nahçıvan gibi yerlerin hem tarih­ te İran'm bir parçası olduğunu, hem de buralarda yaşayan insanla­ rın çoğunluğunun Müslüman ve Fars kökeıüi olduğunu iddia ede­ rek, bu topraklanıl İran'a iade edümesuü talep etmiştir.2 Bu neden­ le İran 1918-1920 yülannda Kafkasya'da kurulan bağmışız devlet­ lerdi egemenliğini tanımamış, İran'a dâhü olmalarmı istemiştir. Fakat Rusya'da Bolşeviklerüı güçlenmesi ve 1920'de Kafkasya'da kurulan bağmışız devletlerin varlığına son vermesi üzerüıe İran iddiasmdan vazgeçmiştir. Sovyet Rusya üe İran arasmda 26 Şubat 1921'de imzalanan Dostluk Antlaşması üe mevcut sınırlar resmi­ leştirilmiştir.3

1921 Antlaşması'nm İran dış politikasmı ve daha sonra İran'm Kafkasya politikasmı etkileyen iki önemli sonucu olmuştur. Bun­ lardan birincisi, antlaşmanın İran'm toprak bütünlüğüne ve ege­ menliğine yönelik “Sovyet tehdidi"ne sürekli ve "meşru" bir ze- müı hazırlamış olmasıdır. Antlaşmanın beşüıci ve altmcı maddele­ ri, üçüncü bir tarafuı İran topraklan üzerinden Sovyet Rusya üe müttefiklerinin güvenliğine zarar verecek faaliyetlerde bulunması

1 Bkz. Okan Yeşilot, "Türkmençay Antlaşması ve Sonuçları", Atntiirk Üniversitesi Türkiı/tıt Araştırmaları Dergisi, Sayı 36, 2008. 2 Fred Halliday, "Condemned to react, unable to influence: Iran and Transcaucasia," J.F.R. VVriht et.al. (der.), Transcaııcasian Boıındaries, Londra, UCL Press, 1996, s. 73-74; Nasib Nasibli, " Azerbaijan-Iraniaıı Relations: Past and Present", Klıazar Journal of Hıımanities and Social Sci­ ences, Cilt 2 (1), 1999, s. 7. 3 Bkz. "Iranian-Soviet Relations (1917-1991)", Encyclopaedia Iranica, http://www.iraııicaonline.org/ articles/russia-ii-iranian-soviet- relations-1917-1991, 20 Temmuz 2009. ve İran hükümetinin bunu engelleyememesi durumunda Sovyet ordularının İran topraklarına girmesinin önünü açmıştır. Bu ne­ denle İran kuzey sınırının ötesine, yani Kafkaslara ve Orta Asya'ya ügisini neredeyse tamamen kaybetmiş ve bu bölgelerde meydana gelen gekşmeleri Sovyetlerin tepkisini çekmemek için Sovyetler Birhği'nin iç meselesi olarak değerlendirmiştir. Nitekim Sovyetler Birhgi söz konusu maddelere dayanarak II. Dünya Savaşı sırasında İran'm kuzeyini işgal etmiştir. İran üe olan uzun sınırına ve devasa askeri yeteneğine ek olarak Sovyetler Birhği'nin İran'm kuzeyini işgal etmesi, 1945'te İran'm kuzeyinde kurulan "özerk" Kürt ve Azeri devletlerine destek vermesi ve İran'daki komünist hareketi desteklemesi "Sovyet tehdidi"nin İran için ne kadar büyük oldu­ ğunu göstermiştir. Bu tehdit İran'm Soğuk Savaş döneminde Ba­ tı'ya yaklaşmasının ardındaki başhca faktörden biri olmuştur.

1979 İslam Devrimi'nden sonra İran söz konusu maddeleri tek taraflı olarak üga ettiğini açıklamış fakat Sovyetler Birhgi bunu tanımamıştır. Devrim sonrasında Bati üe üişküeri bozulan İran iki "süper güç" üe aym anda karşı karşıya gelmemek için Sovyet "tehdidinin" büyüklüğü ve yakmbgmı da dikkate alarak açıkça Sovyet karşıtı hareketlere girişmekten sakmmıştir. Kafkasya ve Or­ ta Asya'daki gehşmeler karşısmda bunların Sovyetlerin iç meselesi olduğu gerekçesiyle sessiz kalmış ve ihtiyatk bir tutum benimse­ miştir.4 Hatta Sovyetler Birhgi'nin dağümak üzere olduğu yülarda büe İran, Kafkasya üe üişküerini Moskova üzerinden yürütmüştür. Ocak 1990'da Krzüordu Bakü'ye müdahale ettiğinde İran Azerbay- canlüann Müslüman kimhğini Üade etme arzusunu desteklediğini belirtmiş, fakat olaylardan Bati'yı sorumlu tutmuş ve İran'm başka devletlerin içişlerine karışmama prensibine bağb olduğunu vurgu­ lamışta.5 Sovyetlerin açıkça dağüma süreci içinde olduğu Kasım 1991'de Bakü'ye gelen İran Dışişleri Bakam Ab Ekber Velayeti, Ba­ ti'ran yeni bağımsız olan devletleri etkisi altma almaşım engelle­ mek için güçlü bir Sovyet Federasyonunun kurulması gereğinden söz etmiştir.6

4 Shreen T. Hunter, "Soviet-Iran Relations in the Post-Revolution Pe- riod", R. K. Ramazani (der.), Iran's Reuolution, Washington D.C., Indi- ana University Press, 1990, s. 85-103. 5 Fred Halliday, "Condemned to react, unable to influence", s. 81. 6 Nasibli, " Azerbaijan-Iranian Relations", s. 12. 1921 Antlaşmasının İran-Kafkasya ilişkileri için ikinci önemli sonucu, Azerbaycan'ın kesin olarak ikiye bölünmüş olmasıdır. As­ lında 19. yüzyılın başma kadar İran hâkimiyetinde olan Azerbay­ can, daha önce Gülistan ve Türkmençay anlaşmaları üe bölünmüş­ tü. Azerbaycan topraklarının kuzey kısmı Rusya'nm hâkimiyetine girerken, güney kısmı İran'm egemenliği altında kalmıştı. Çarlık Rusya'nm dağılmasından sonra kuzey Azerbaycan'da bağımsız bir devlet kuruldu. Kaikas topraklannın kendisine iade edilmesini is­ teyen İran, Azerbaycan'da bağımsızlığını üan eden Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'ni önce tanımak istememiş, fakat Azer­ baycan'ın bağımsızlığının Paris Konferansı'nda kabul edilmesin­ den sonra bu devleti tanımıştır.7 1920'de Kafkasya'ya hâkim olan Bolşevikler, Azerbaycan'da Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurmuş­ tur. 1921'de İran-Sovyet sınırının resmüeşmesiyle birlikte İran'm Kafkasya üe bağlannm kopmasma karşm sınırın ikiye böldüğü Azerbaycan gerçeği bazı dönemlerde İran için önemli bir mesele olarak ortaya çıkmıştır. Sınırın her iki tarafında zaman zaman yük­ selen ve iki Azerbaycan'm birleşmesini isteyen müliyetçi hareket­ ler İran'm toprak bütünlüğünü ve istikrarını tehdit etmiştir. Önce 1920'de ortaya çıkan Şeyh Muhammed Hıyabani hareketi, daha sonra 1945'te gelişen Cafer Pişeveri hareketi "Azerbaycan soru­ nu" nu İran siyasi gündeminde cardı tutmuş, kendi topraklarındaki milliyetçi hareketleri bastıran İran, sınırın diğer tarafındaki geliş­ meleri dikkatle ve endişeyle izlemeye devam etmiştir.8

1990 Sonrası Yeni Jeopolitik Çevre: İran İçin Fırsatlar ve Sorunlar

Sovyetler Birliği'nin Aralık 1991'de yıkılması üzerine Kafkas­ ya ve Orta Asya'da yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkması, İran için yeni fırsatları ve tehditleri beraberinde getirmiştir. Öncelikle İran kuzeyindeki büyük tehditten kurtulmuştur ve Sovyetlerin yı­ kılmasıyla gelişen ortam İran dış politikası için yeni hareket alan­ ları açmıştır. İran bakış açısma göre, bir zamanlar İran'm parçası olan bu bölgelerde İran üe tarihsel ve kültürel bağları olan toplum- larm kurduğu yeni bağımsız devletlerin doğal olarak İran'a yöne­

7 Ibid, s. 7-8. 8 Bkz. Brenda Shaffer, Sınırlar ve Kardeşler, çev. A. Gara ve V. Kerimov, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., 2008. lecekleri düşünülmüştür. Ayrıca jeopolitik konumu itibariyle İran, yeni bağımsızlığım kazanan ve büyük ölçüde karaya mahkûm Azerbaycan ve Ermenistan'ın açık denize ulaşması için en kısa ve güvenli güzergâh olarak öne çıkmıştır. Bu nedenle yeni bağımsız olan devletlerin İran'a yönelmeleri ve İran ile iyi ilişkiler kurmaları kaçınılmaz görülmüştür. Yeni bağımsız devletlerle kurulacak iyi ilişkiler ise İran için hem yeni ekonomik ve siyasi bağlantıların ku­ rulmasını hem de İran'm Batı'nm "izolasyon" politikasından kur­ tulmasını sağlayacaktı.

Fakat yeni jeopolitik ortamm beraberinde getirdiği tehditler fırsatlara galip gelmiş, İran'ı ihtiyatlı bir pohtika izlemeye zorla­ mışta. Bir kere Sovyetler Birligi'nin dağılması İran'm o zamana kadar istikrarlı kuzey sınırlarında belirsizliklerin ve risklerin orta­ ya çıkması anlamına gehyordu. Nitekim bağımsızlığını kazanma­ sının hemen ardından Gürcistan'da iç savaşm çıkması ve Karabağ sorununun Ermenistan üe Azerbaycan arasmda askeri çaüşmaya dönüşmesi İran yönetimini bu gehşmelerin İran'a muhtemel etki­ leri açısmdan kaygüandırmışta. Rusya'nm bu bölgede istikrarı sağlayıcı gücünün de kalmadığı dikkate alındığında çatışmaların yayılması, kitlesel mülteci akınlan ve olası ayrılıkçı hareketlerden duyulan kaygüar, bölgede bağımsız devletlerin ortaya çıkmasın­ dan duyulan memnuniyetin yerini almışta.

İran smınnın hemen ötesindeki bu çatışmaların şiddetlenmesi ve yayılması İran'ı birkaç açıdan endişelendiriyordu.9 Öncelikle, çatışmaları bahane ederek "yabana" güçlerin, özellikle Batılı güç­ lerin bu bölgeye müdahale etmesi ve yerleşmesi ihtimali İran'ı te­ dirgin etmiştir. Devrimci dış politikası ve özellikle Orta Doğu'da Batılı güçlerce desteklenen statükoya meydan okuması nedeniyle İran'ı uluslararası sistemden izole etmek isteyen güçlerin hemen İran'm yam başma konuşlanması olasılığı, İran'da doğrudan tehdit olarak görülmüştür. İran'ı endişelendiren ikinci faktör, çatışma bölgelerinden İran'a yoğun şekilde "mülteci" akım olma ihtima­ liydi. O dönemde hâlihazırda üç müyona yakın Afgan ve Iraklı mülteciye ev sahipliği yapan İran'a yeni mülteci alanlarının olması

9 Sohrab Shahabi ve Farideh Farhi, "Security Considerations and Iranian Foreign Policy", The Iranian Journal of International Affairs, Cilt 3 (1), 1995, s. 93. İran ekonomisi için büyük bir yük olacaktı. Irak ile yaşadığı uzun savaştan sonra ekonomisini iyileştirmeye çalışan ülkede yeni bir mali yükün ortaya çıkması İran'm ekonomik istikrarım tehdit ede- büirdi. Son olarak, sınınnın öte yaranda etnik sorunların şiddet­ lenmesi ve milliyetçiliğin yükselmesi İran'ı da etkisi altına alarak çok etnili bir yapıya sahip olan İran toplumunun sosyal ve siyasal istikrarım tehdit edebilirdi. Özellikle Karabağ sorununda çatışan tarafların İran'a komşu olması ve İran'm tarihten gelen "Azerbay­ can sorunu" dikkate alındığında, yeni ortamm İran'm toprak bü­ tünlüğü ve siyasal istikrarım tehdit etme potansiyelinin ne kadar yüksek olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Öte yandan, Sovyetlerin dağılması üe ortaya çıkan bölgesel güç boşluğunu Türkiye ve ABD'nin doldurmaya aday olması, yeni jeopolitik ortamm İran için getirdiği riskleri daha da artırıyordu. Bağımsızlıklarını kazanmalarının ardmdan Kafkas ülkelerinin hep­ si hem güvenliklerini hem de siyasal ve ekonomik kalkınmalarım sağlamak amacıyla yönlerim Bati'ya dönmüştü. Bu ülkelerin hep­ sinin AGİT üyesi olmaları ve NATO'nun Banş İçin Ortaklık Proje- si'nde yer almaları Batı eğilimlerini net bir şeküde göstermekteydi. Aynca bu ülkeler Amerikan mali yardımlarından yararlanmaya başlamışlardı.10 Buna karşılık İran'ı uluslararası sistemden izole etmek isteyen Batı, özellikle ABD, hem İran'ı Kafkasya'nın dışında tutacak politikalara önderlik etmiş, hem de bölge ülkelerini İran'dan uzak durmaları için uyarmıştır. Bu bağlamda Karabağ so­ rununun çözüm yeri olarak AGİT Minsk Grubu gösterilmiş, böyle­ ce çatışan tarafların ikisine de komşu olduğu halde İran soruna çö­ züm arayışının dışma itilmiştir. İran ayrıca Hazar'm hidrokarbon kaynaklarım uluslararası pazarlara taşıyacak petrol ve doğal gaz boru hatları projelerinin dışmda bırakılmıştır. Bölge ülkelerini İran'dan uzak tutmak için Batılı güçler iki iddiada bulunmuştur. İlk olarak, İran'm yeni bağımsızlığını kazanan devletlerdeki "istik­ rarsızlıktan" yararlanarak kitle imha süahı programlan geliştirmek için Sovyetlerden kalan materyal ve teknik bilgiye ulaşmaya çalış­ tığıdır. Gerçekten de İran'm bölgedeki nükleerfizik uzmanı bilim adamlan üe ügüenmesi, onlara iş teklif etmesi ve nükleer teknoloji

10 Julien Zarifian, "Iran and its Two Neighbors Armenia and Azerbaijan: Resuming Relationships under America's Suspicious Eyes", Iran and the Caucasus, Sayı 13, 2009, s. 393. ile ilgili bilgi ve materyal toplamaya çalışması Amerikan iddiaları­ nı güçlendirmiştir.11 İkinci olarak, Batı, özellikle ABD İran'm böl­ gede köktendindligi desteklediğini iddia etmiştir. Bundan dolayı Batı, bölge ülkelerinin İran ile değil Türkiye ile işbirliği yapmasmı teşvik etmiştir.12 Buna karşılık ABD tarafmdan desteklenen Türki­ ye'nin özellikle Azerbaycan üe ilişküerini geliştirmesi İran'ı iki ne­ denle rahatsız etmiştir. Öncelikle, Türkiye'nin Azerbaycan üe iliş­ küerini geliştirmesi İran'da "pan-Türkizm" korkusuna yol açmış­ tır. İkinci olarak, bu şeküde bölgede Amerikan nüfuzunun artması İran'm güvenliğine yönelik tehdit olarak algüanmışbr. Diğer taraftan, İran'm beklentilerinin aksine ortak tarihi geçmişin ve kültürün İran üe Kafkasya ülkelerini yakınlaştıracağı beklentisinin temelsiz olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıkmıştır. Gerçi bu potansi­ yeli kuüanmak için İran harekete geçmiş ve Kafkas ülkeleri üe ilişküe- rine kültürel bir boyut katmıştır, ama istediği sonucu alamamıştır. Eğitim ve kültürel işbirliği anlaşmaları imzalanması, Fars dilinin ve kültürünün canlandırılması amacıyla kültür enstitüleri ve kütüphane­ lerin kurulması, kültür haftaları ve sergüer düzenlenmesi, öğrenci ve akademisyen değişiminin teşvik edilmesi ve bazı tarihi eserlerin res­ tore edilmesi İran'm bölge ülkeleri üe ilişküermdeki başlıca gündem maddelerinden birisi olmuştur.13 Gürcistan ve Ermenistan nüfusları­ nın çoğunluğunun Hristiyan olması, buna karşılık Azerbaycan nüfu­ sunun çoğunluğunun Müslüman, üstelik yaklaşık üçte ikisinin Şü olması nedeniyle Azerbaycan, İran'm "kültürel açılım" politikasında ağırlıklı bir yer edinmiştir, han hükümetinin resmi faaliyetlerinin yanı sıra hanlı din adamları Azerbaycan'a çok sayıda kitap ve öğrenci gön­ dererek iki ülke arasındaki dini ve kültürel bağlan yemden tesis et­ meye çalışmıştır. Fakat han, "han modeli"ne karşı yürütülen ulusla­ rarası kampanyanın yanı sıra bu ülkedeki laik eliüerin kuşkucu yak­ laşımı üe karşüaşmıştir.

11 Brenda Shaffer, "Iran's Role in the South Caucasus and Caspian Re­ gion: Diverging Views of the U.S. and Europe", Eugene VVhitlock (der.), Iran and its Neighbors: Diverging Vieıvs on a Strategic Region, Ber­ lin, SWP, 2003, s. 20. 12 Bkz. Bayram Sinkaya, "Turkey-Iran Geopolitical Competition över Central Asia and the Caucasus", Avrasya Etüdleri, No 27/28, 2005. 13 Farhad Kazemi ve Zohreh Ajdari, "Ethrıicity, Identity and Politics, Central Asia and Azerbaijan between Iran and Turkey", David Menashri (der.), Central Asia Meets the Middle East, Londra, Frank Cass, 1998, s. 60-61. İran'ın Kafkasya Politikasının Temel Unsurları

Kafkasya'da Sovyetler Birligi'nin dağılmasıyla oluşan yeni je­ opolitik ortamın İran'a arz ettiği tehditlerin sunduğu fırsatlardan daha etkili olması nedeniyle İran Kafkasya'ya yönelik gerçekçi, sa­ vunmacı, reaktif ve ihtiyatlı bir pohtika izlemiştir.14 Diğer taraftan 1989'da Ayetullah Humeyni'nin ölümünden soma İran içindeki siyasi dengelerin değişmesi İran'm genel olarak pragmatik bir dış politikaya yönelmesi sonucunu doğurmuştur. 1989'dan itibaren "radikal"lerin tasfiyesi üe ekonomik onarıma ve kalkınmaya önce­ lik veren Ayetuüah Ali Hamanei ve Hüccetulislam Haşimi Rafsanjani'nin temsü ettiği "realist" kanadm iktidarı ele geçirmesi, İran dış politikasında köklü bir değişikliğe yol açmıştır. Ekonomik yapüanma programına paralel olarak dönemin Cumhurbaşkam Rafsanjani dış pohtikada çatışmadan uzak, Baü üe işbirbgine yakın pragmatik bir çizgi benimsemiştir.15 Kafkas ülkelerinde güçlü İs- lami hareketlerin yokluğu ve önemh İslami değer ve semboüerin bulunmaması da bölgeye yönelik olarak, İran'm ideolojik temelb bir pohtika izlemesini imkânsızlaştırmıştır. Temel olarak Kafkasya ülkelerine karşı pragmatik ve statükocu bir pohtika benimsemesi­ ne rağmen ekonomisinin o dönem içinde bulunduğu kötü durum nedeniyle İran maddi imkânlarım da yeterince etküi kuüanama- mıştır.16

Bu durumda Kafkasya'ya yönelik olarak İran'm elindeki en önemh dış pohtika aracı coğrafi konumu olmuştur. Özellikle kara­ ya hapsolmuş Ermenistan için ban, Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan ve Türkiye kapüarınm kapah olması ve Gürcis­ tan'daki siyasi istikrarsızlık nedeniyle dış dünya üe bağlantı kura- büeceği tek çıkış yolu olmuştur. Keza Gürcistan'daki istikrarsızlık

14 Halliday, "Condemned to react, unable to influence"; Mohiaddin Mes- bahi, "Iran and Central Asia: Paradigm and Policy,” Central Asian Survey, Cilt 23 (2), 2004, s. 110. 15 Bkz. Kaveh L. Afrasiabi, After Khomeini; New Directions in Iran's Foreign Policy, Boulder, Westview Press, 1994; John Calabrese, Revolutionary Horizons, Regional Foreign Policy in Post-Khomeini Iran, New York, St. Martin's Press, 1994; Anoushiravan Ehteshami, After Khomeini; The Ira­ man Second Republic, Londra ve New York, Routledge, 1995. 16 Kaweh Sadegzadeh, "Iran's Strategy in the South Caucaus", Caucasian Revieıv o f International Affairs, Cilt 2 (1), 2008. ve Rusya ile inişli çıkışlı ilişkileri dikkate alındığında Azerbaycan için İran dışa açılan kapı olarak önemini korumuştur. Daha da önemlisi, Azerbaycan'm Ermenistan ve İran topraklarıyla çevre­ lenmiş ama Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile ilişki kurabileceği en uygun yol yine İran topraklarından geçmek­ tedir. İran, coğrafi avantajım pragmatik dış politikası doğrultu­ sunda güçlü ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmanın temeli olarak görmüştür. İran üe Ermenistan ve Azerbaycan (ve Nahçıvan) ara­ smda kurulması planlanan köprü, otoyol, demiryolu vb. projeler İran'm Kafkasya politikasının en önemli araçları olmuştur. Bu proje­ lerin daha üeriye taşınarak İran'm Gürcistan'a, oradan da Karadeniz ve Avrupa'ya ya da Rusya'ya bağlanması İran'm Kafkasya strateji­ sinin temelini oluşturmuştur. Buna karşılık İranlı liderler, aynı pro­ jeler üzerinden Kafkasya'yı Basra Körfezi'ne bağlayan ağların İran'a bölgede ayrıc alıklı bir statü kazandırmasını beklemiştir.

Zengin dogalgaz ve petrol yatakları üe İran, enerji yoksunu Gürcistan ve Ermenistan için alternatif bir enerji kaynağı olarak da öne çıkmış ve bu imkânı değerlendirmek istemiştir. Diğer taraftan İran, coğrafi konumunu kuüanarak Hazar'm hidrokarbon kaynak­ larının uluslararası piyasalara arz edilmesinde önemli bir rol oy­ namaya çalışmıştır. İran yönetimi bu sayede hem Kafkasya'da etki alam yaratmak istemiş, hem de Batı'nm "izolasyon" politikasmı kırmak istemiştir. Fakat İran üe Batı arasmdaki zıtlaşma, Bati üe iyi ilişküer kurmak isteyen Kafkas ülkelerinin İran üe üişküerinde da­ ha "dengeli" olmaları sonucuna yol açmıştır. Yani İran ile bölge ülkeleri arasmdaki üişküerin boyutunu ve derinliğini İran değü, bu ülkeler belirlemiştir.17 Keza, İran'm Hazar'daki hidrokarbon kaynaklarının açık denize ulaşımında rol oynama isteği de Batinın engeüeme siyaseti nedeniyle gerçekleşmemiştir. Sonuç olarak İran coğrafi konumunu bölgede aktif bir siyaset izlemek için önemli bir araç olarak kuüanmaya çalışmışsa da, Bati üe Kafkasya ülkeleri arasmdaki ilişküer İran'ı reaktif politikalar izlemeye mahkûm et­ miştir.

İran dış politikasının Kafkasya'ya yönelik ikinci unsuru ise büyük güçlerin girdiği bölgesel rekabetten yararlanarak konumu­

17 Shireen T. Hunter, Iran's Foreign Policy in the Post-Soviet Era: Resisting the New International Order, California, Praeger, 2010, s. 169-84. nu güçlendirmek olmuştur. Sovyetler Birligi'nin dağılmasının ar­ dından Batı'nın Kafkasya'ya ilgisinin artmasına ve İran'ı izole et­ meye çalışmasına karşılık İran, bölgede hâlâ aktif olan ve Batı'nın etkisini sınırlamak isteyen Rusya ile ilişkilerini pekiştirme yoluna gitmiştir. 1990'lı yıllarda Rusya, İran'm en büyük askeri malzeme, silah ve teknoloji sağlayıcısı olmuş, 1995'te ilişkilere nükleer işbir­ liği boyutu eklenmiştir. İkili ilişkileri bir yana, Kafkasya ve Orta Asya'da Batı'nm artan etkisinden olumsuz etkilenen ve rahatsız olan İran ve Rusya bu bölgelerde de facto işbirliğine gitmiştir. Ba­ tı' nin Azerbaycan ve Gürcistan üe yoğunlaşan ilişküerine karşüık İran ve Rusya, Ermenistan üe ilişkilerini geliştirmiştir. İran ve Rus­ ya, aynca, Azerbaycan'm kendüerinden bağımsız bir şeküde Ha­ zar'daki hidrokarbon kaynaklarım çıkarmasının ve pazarlamasının önüne geçmek amacıyla Hazar'm statüsünü tartışmaya açmıştır. İki ülke bu konuda işbirliğine giderek Hazar'm bir göl olduğunu üeri sürmüş, dolayısıyla Hazar'm kaynaklarmm kıyıdaş ülkeler ta­ rafmdan tek taraflı kuüanümasmm meşru olmadığını savunmuş­ tur. İran üe Rusya arasındaki işbirliği farklı alanlarda sürmesine karşılık, Rusya'nm Hazar politikası 2000'li yülann başlarında İran'dan farklüaşmışbr. Diğer taraftan İran-Rusya işbirliği, Rus­ ya'nm kendi ülkeleri üzerindeki etkisini sınırlamak isteyen Azer­ baycan ve Gürcistan'm İran üe iyi ilişki kurmasının önündeki en- geüerden birisi olmuştur.18

İran'm Kafkasya politikasmm bir diğer unsuru ise mevcut ça­ tışmaların sınırlandırüması ve sınırların korunmasıdır. Bölgede or­ taya çıkan muhtelif çatışmalara ilişkin yaptığı açıklamalarda İran sınırların zor kuüanüarak değiştirilmeye çalışılmasını ve insanların göçe zorlanmasını kınamıştır. İran'm bu statükocu tutumunun al­ tında hem çatışmalarm yayüarak İran'm çıkarlarım tehdit etme­ sinden duyulan kaygı, hem de İran liderlerinin - İran'm çok etnili yapışım ve Azerbaycan sorununu dikkate alarak - sınırların güç kullanmak suretiyle değişmesinin "emsal" oluşturmasından duy­ dukları endişe yatmakladır.1" Bu nedenle İran özellikle Karabağ sorununda taraflar arasmda arabuluculuk yapmaya çalışmıştır. İran'm girişimleri sonucunda Mayıs 1992'de Azerbaycan ve Erme­

18 Bkz. Elaheh Koolaee ve Mohammad H. Hafezian, "The Islamic Repub- lic of Iran and the South Caucasus", Iranian Studies, Cilt 43 (3), 2010. 19 Mesbahi, "Iran and Central Asia", s. 123. nistan arasmda ateşkes anlaşması imzalanmış, fakat uzun ömürlü olmamıştır. Daha sonra Azerbaycan-İran ilişkilerinin bozulması ve sorunun çözümü için AGİT'in devreye girmesi sebebiyle İran çö­ züm arayışlarının dışmda kalmıştır.

11 Eylül sonrasındaki uluslararası ve bölgesel gebşmeler İran'm Kafkasya ile iHşkilerine yeni bir boyut eklemiştir. İran-ABD ilişkilerinin giderek bozulması üzerine ABD Başkam George W. Bush, İran'ı Irak ve Kuzey Kore ile birlikte "şer ekseni" olarak nite­ lemiş ve İran-ABD ilişkileri hızla gerilmiştir.20 Afganistan ve Irak'a yapılan Amerikan müdahalelerinin ardmdan sıranın İran'a geldiği tartışmaları İran'da güvenlik kaygılarının artmasına neden olur­ ken, ABD'nin Kafkasya'da artan askeri hareketliliği İran'm dikkat­ lerini bu bölgeye yoğunlaştırmasına yol açmıştır. İran bu dönemde "aktif" bir dış pobtika izleyerek Kafkas ülkeleri üe ilişkilerini can­ landırmaya, böylelikle bu ülkeler üzerinden İran'a yönelmesi muhtemel ABD/NATO tehdidini etkisizleştirmeye çahşmıştır.

İran ve Karabağ Sorunu

Sovyetler BirHği'nin dağümasmdan birkaç yü önce başlayan, fakat o zaman İran tarafmdan Sovyetlerin içişi olarak görülen Ka­ rabağ sorunu, Sovyetlerin dağümasmdan sonra İran'm Kafkasya pobtikasmı etküeyen en önemb konulardan birisi olmuştur. Sava­ şan tarafların ikisinin de komşu olması nedeniyle İran'm güvenli­ ğine, siyasetine ve ekonomisine doğrudan ve dolayb olumsuz etki­ leri olmuştur. Ayrıca çatışmanın yayüarak İran'a sıçrama tehlikesi ve bölgesel denklemlerin kurulmasında belirleyici etkisi nedeniyle Karabağ sorunu İran dış pobtikasmda önemb bir yer tutmuştur.21

Çatışmaların başlamasmdan sonra Sovyet Azerbaycan yöne­ timinin İran'm desteğini almak için çabşmasma karşılık İran, her iki tarafa da zarar vermeyecek barışçı bir çözüm bulunması çağrı­ sında bulunmuştur. Azerbaycan Başbakan yardımcısı İran'm des­ teğini almak üzere daha Sovyetler dağılmadan Ocak 1991'de Tah­

20 Garry Sick, "Iran: Confronting Terrorism", The VVashington Quarterly, Cilt 26 (4), 2003. 21 Svante E. Cornell, "Iran and the Caucasus", Middle East Policy, Cilt 5 (4), 1998, s. 60. ran'a gitmiş, fakat kendisine İran ile Rusya arasmda mevcut işbir­ liği çerçevesmde karşılık verileceği söylenmiştir.22

Sovyetlerin dağılmasından sonra İran bu sorun karşısında ta­ rafsız bir tutum alarak, her iki tarafa da sorunlarım banşçı yollar­ dan çözmeleri çağrısını yinelemiştir. Ayrıca sınırların zor kullanı­ larak değiştirilmeye çalışılmasının ve insanların göçe zorlanması­ nın kabul edilemez olduğunu belirtmiştir.23 İran çalışmanın sınır­ lanması amacıyla taraflar arasmda arabuluculuk yapmaya başla­ mışta. Böylece çatışmanın yayılmasının hem İran üzerindeki muh­ temel olumsuz etkilerinin önlenmesi hem de bölgedeki gelişmele­ rin İran lehine çevrilmesi hedeflenmiştir.

İran'm ilk arabuluculuk girişimi Mart 1992'de başarısız ol­ muştur. İran'm arabuluculuğunda Ermenistan ve Azerbaycan ara­ smda sürdürülen görüşmeler 8 Mayıs 1992'de ateşkes anlaşması­ nın (Tahran Büdirisi) imzalanmasıyla sonuçlanmışta.24 Fakat ateş­ kes anlaşmasının daha mürekkebi kurumadan Ermeni birliklerinin Azerüerin yoğun olduğu Şuşa bölgesine saldırması hem ateşkes anlaşmasını akamete uğratmış, hem de İran'm arabuluculuk giri­ şimlerinin sonunu getirmiştir. Ermenilerin ateşkes'i çok kısa süre içerisinde bozması nedeniyle İran'da Ermenistan karşıtı tepki oluşmuş ve Ermeni saldırıları kınanmıştır. Diğer taraftan İran'm arabuluculuğunun Ermenilerin askeri üstünlüğüyle sonuçlanması Azerbaycan'da İran'a karşı tepki oluşmasma ve İran'm Ermenistan ile işbirliği yaptığı suçlamalarına neden olmuştur.25 İran aleyhine gelişen bu olumsuz hava nedeniyle Azerbaycan yönetimi İran'm sonraki arabuluculuk önerilerini kabul etmemiştir.

Bununla birlikte 1993'te savaşm İran sınırına dayanması üze­ rine İran, Ermenilere karşı eleştirinin tonunu yükseltmiş ve Ermeni saldırganlığının kınanması için Türkiye ile birlikte BM Güvenlik Konseyi'ne müracaat etmiştir. Eylül 1993'te Ermeniler Nahçıvan'a

22 Talal Nizameddin, Russia and Middle East; Toıvards a New Foreign Pol­ icy, Londra, C.Hurst & Co. Ltd., 1999, s. 242. 23 Halliday, "Condemned to react, unable to influence", s. 83. 24 Ercan Durdular, "İran, Azerbaycan ve Ermenistan", Avrasya Dosyası, Cilt 2, (1), 1995, s. 129. 25 Nasibli, "Azerbaijan-Iranian Relations", s. 15; Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 60. saldırdığında da İran birlikleri Aras'ı geçerek Ermenistan'ı uyar­ mış, bunun üzerine Ermenistan Dışişleri Bakanı Nahçıvan'a saldı- nlmayacağma dair İran'a garanti vermiştir.26

Çatışan taraflar arasmda çözüm arayışı sürecine AGİK'in dâ­ hil olmasıyla İran'm arabuluculuk girişimleri ve umutlan tama­ men sona ermiştir. İran hükümeti, Rusya'nm arabuluculuğunda Azerbaycan ile Ermenistan arasmda 1994'te vanlan ateşkesi des­ teklemiş ve tarafsız olduğunu yinelemiştir. "İran" halkından gelen Azerbaycan'a destek çağrılarına rağmen, İran'm Azerbaycan'a des­ tek vermesi durumunda bu çatışmada dolaylı olarak Ermenistan'ı destekleyen Rusya ile karşı karşıya gelme tehlikesi ile İran'daki Ermeni azınlığın ve uluslararası kamuoyunun tepkisine yol açaca­ ğı endişesi, İran hükümetinin tarafsızlığı benimsemesinde etkili olmuştur.27 Fakat İran'm Azerbaycan ile Türkiye'nin Ermenistan'a karşı ambargo ve blokajına katılmayarak bu ülke ile ilişkilerini güçlendirmeye devam etmesi, birçok çevrede İran'm Ermenistan'a destek vermesi olarak değerlendirilmiştir. 1994'ten sonra İran'm Karabağ sorununa ilişkin yaklaşımı çatışmanın boyutuna ve İran'm Azerbaycan ve Ermenistan ile ilişkilerinin durumuna göre değişiklik arz etmiştir.

İran-Azerbaycan İlişkileri

Tarihin İran-Kafkasya ilişkilerindeki en önemli mirası olan ve kısaca İran-Sovyet sınırının iki tarafında yaşayan AzerbaycanlIlar arasmda milliyetçiliğin gelişmesi ve iki Azerbaycan'm birleşmesini talep etmesi olarak ifade edilebilecek olan "Azerbaycan sorunu" uzun bir aradan sonra ilk defa 1988'de İran'm gündemine girmiş­ tir. Azerbaycan "milli hareketi"nin örgütlenmeye başladığı 1988'de popülerleşen "Tebriz Tebriz!" slogam "kuzeylilerin" "gü­ ney" ile birleşme hayalini yansıtıyordu. İran Meclis Başkanı Rafsanjani'nin Haziran 1989'da Moskova'ya yaptığı ziyaret sıra­ sında gündeme gelen hususlardan birisi ekonomik ilişkilerin ve özellikle sınır ticaretinin geliştirilmesi meselesiydi. Bu konu Sovyet

26 Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 61. 27 Ibid., s. 55; Geoffrey Gresh, "Coddling the Caucasus: Iran's Strategic Relationship with Azerbaijan and Armenia", Caucasian Reuieıv of Inter­ national Affairs, Cilt 1 (1), 2006, s. 3-5. Azerbaycan'ında da ilgiyle izlenmişti. Hatta Rafsanjani bu konuyu Sovyet Azerbaycan yetkilileriyle görüşmek üzere Bakü'ye gitmişti. Bu görüşmeler sırasında sınır geçişlerinin kolaylaştırılmasına dair bir beklenti oluşmuş, fakat görüşmelerden bir sonuç alınamamış­ tır. Berlin duvarının yıkılmasından ilham alarak Aralık 1989'da Azerbaycan Halk Cephesi'nin örgütlediği bir grup Nahçıvan'da, İran ile Azerbaycan arasmda resmi sının oluşturan Aras Nehri'nin kenarmda toplanarak nehrin diğer yarandaki "akrabalarıyla" da­ yanışma gösterisi yapmıştır. Gösteriler giderek büyümüş ve bazı yerlerde tel örgülerin yıkılması, bazı yerlerde de yüzerek nehrin geçilmesi suretiyle birçok Sovyet Azerbaycan vatandaşı İran'daki soydaşlarının yanma geçmiştir.28 Sovyet AzerbaycanlIların hare­ ketleri kısa süre içerisinde İran Azerbaycanmda da karşılık bul­ muştur. İlk etapta bu gelişmeyi Sovyet Müslümanlan arasmda nü­ fuz kazanmak için bir fırsat olarak gören İran yönetimi, Sovyet Azerbaycan'ından gelenleri memnuniyetle karşılamışta. Diğer ta­ raftan İran ve Sovyet yetkilileri "gerginliği" azaltmak amacıyla iki taraf arasmda görüşmeye izin verilmesi konusunda anlaşmış ve görüşme sürecim basitleştirecek yöntemleri belirlemek üzere gö­ rüşmelerde bulunmuştur.29 Fakat Azerbaycan'daki "milliyetçi" kalkışma Sovyet Ordusu'nun Ocak 1990'da Azerbaycan'a şiddetli müdahalesiyle sonuçlanmışta. Bu gelişmeler hakkında yaptığı de­ ğerlendirmede İran Dışişleri Bakanlığı olayların üzüntü verici ol­ duğunu ifade etmiş fakat olayların SSCB'nin içişi olduğunu da be­ lirtmiştir.30

"Azerbaycan sorununun" böylece gün yüzüne çıktığı yaygın olarak kabul edilmesine rağmen, bu sorunun İran-Azerbaycan iliş­ kilerinin başlaması üzerindeki etkisi tartışmalıdır. Bazı yazarlara göre bu sorun nedeniyle İran, Azerbaycan'm bağımsızlığını tanı­ makta tereddüt etmiştir.31 Gerçekten de gerek Azerbaycan soru­ nunun, gerekse Moskova merkezli siyasetin yansıması olarak İran, 18 Ekim 1991'de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan'ı SSCB'nin

28 Nasibli, "Azerbaijan-Iranian Relations", s. 10-11. 29 Shaffer, Sınırlar ve Kardeşler, s. 160-178. 30 Nasibli, "Azerbaijan-Iranian Relations", s. 11-12. 31 Ibid., s. 12-13. resmen dağılmasından sonra ancak 25 Aralık 1991'de tanımıştır.32 Kimi yazarlara göre ise İran hükümeti, İran'da yaşayan Azerilerin İran toplumuna sosyal, siyasi ve ekonomik açılardan entegre ol­ muş olması ve Azerbaycan'm Ermeniler karşısında sergüediği kö­ tü askeri performans nedeniyle "Azerbaycan sorunu"nu İran- Azerbaycan ihşkilerinde "kısa vadek" ve öncelikk bir sorun değil, "uzun vadek" bir mesele olarak görmüştür. Bu yüzden İran'daki Azerilerin Azerbaycan lehine ayaklanmalarından endişe etmeksi­ zin, Karabağ sorununa rağmen, rahatlıkla Ermenistan üe ikşki ku- rabümiştir.33 Azerbaycan'm bağımsızbgmı ilan etmesinden sonra iki ülke arasmda "samimi" üişküerin kurulmuş olması da ikinci görüşü destekler niteliktedir. Fakat İran'm Azerbaycan hükümeti­ ni "İran'daki gekşmeler" karşısında tarafsız olmaya ve İrank Aze- rilerin faakyetlerini sınırlamaya zorlaması Azerbaycan-İran üişki- lerinin önemb boyutlarından birisi olmuştur.

Bağımsız Azerbaycan'm ilk Cumhurbaşkam Ayaz Muttabbov ilk resmi ziyaretini Ocak 1992'de İran'a yapmıştır. Bu ziyaret sıra­ sında İran topraklan üzerinden Azerbaycan üe Nahçıvan arasmda bağlantı kurulması ve Nahçıvan'm serbest ekonomik bölge ilan edilmesi konusunda anlaşmaya varümıştir. Ayrıca İran, Nahçıvan'm kalkınması için yardımda bulunmayı teklÜ etmiştir. Muttabbov, İran'a yaptığı ilk ziyaretten kısa bir süre sonra devrim kutlamalarına katılmak üzere tekrar Tahran'a gitmiştir.34

Haziran 1992'de yapüan seçimlerde "iki Azerbaycari'm bir­ leşmesini savunan Halk Cephesi'nin zaferi İran-Azerbaycan üişki- lerinde dönüm noktası olmuştur.35 Halk Cephesi'nin Lideri

32 Kasım 1991'de Bakü'ye giden İran Dışişleri Bakanı Velayeti, İran'ın "Azerbaycan'ın bağımsızlık kararını tanımaya henüz hazır olmadığı­ nı" söyledi. Bkz. "Bakü'de Skandal," Milliyet, 5 Aralık 1991. 33 Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 55-56. 34 Atay Akdevelioğlu, "İran İslam Cumhuriyeti'nin Orta Asya ve Azer­ baycan Politikaları", Uluslararası İlişkiler, Cilt 1 (2), 2004, s. 147; Nasibli, "Azerbaijan-Iranian Relations", s. 14; Zarifian, "Iran and its Two Neighbors", s. 389. 35 Nasibli'ye göre "birleşik Azerbaycan" fikri hemen her siyasi örgütün programında vardı - mesela Müsavat Partisi'nin programına göre "Azerbaycan'm bölünmesi haksızdır ve birleşmesi er ya da geç mu­ kadderdir Güney Azerbaycan'ın kaderini yalnız Güney Azerbay­ Ebulfez Elçibey'in "birleşik Azerbaycan" ı savunan siyasi karakte­ rinin yanı sıra, "çok etnikli İran'da Farslar dışında kalanların ulu­ sal haklarının ihlal edilmesinin ve dillerinin okullarda yasak olma­ sının, bu ülkenin gelecekte dağılmasına neden olacağı" kehanetin­ de bulunması,36 İran'm Azerbaycan'dan algıladığı tehdit düzeyi­ nin yükselmesine neden olmuştur. Diğer taraftan Halk Cephesi, İran'ı hem diplomatik olarak, hem de askeri olarak Ermenistan'm yaranda olmakla suçlamaya devam etmiştir. Halk Cephesinin İran karşıtı tutumu bir yana, yeni hükümetin Dışişleri Bakanı Tofig Gasimov Ağustos 1992'de Tahran'a giderek Azerbaycan üe İran arasındaki ilişküeri geliştirmeye çalışmıştır. Bu ziyaret sırasında "iyi komşuluk ve işbirliği" protokolü imzalanmış, Tebriz ve Nahçıvan'da karşüıklı konsolosluklar açılması kararlaştırılmıştır.37 Aynca enerji işbirliği ve Azerbaycan-İran-Nahçıvan arasmda enerji hatlan ve kara ulaşımının geliştirilmesi hususunda mutabakata varılmıştır. Fakat Elçibey'in İran ile iyi ilişküerin sürdürülmesine dair doğrudan mesaj vermekten kaçınması İran'm kaygüarım ar­ larmış tu.38

İran'm Elçibey'in devrilmesi ve Haydar Aliyev'in iktidara gelmesinde bir rolü olup olmadığı kesin olarak bilinmemesine kar­ şın, bu gelişmeyi memnuniyetle karşüadığı aşikârdır. Zira Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi Başkam olduğu dö­ nemde İran üe iyi üişkiler kuran Aliyev'in Rusya, Batı ve İran ara­ smda denge kurma arayışı çerçevesinde İran-Azerbaycan ilişküeri iyüeşmiştir. İki ülke arasmda enerji, mali yardım ve ticaret anlaş­ maları yapılmıştır. Yukarıda değinildiği gibi Ermeni birlikleri Ey­ lül 1993'te Nahçıvan'a girdiğinde İran müdahü olmuş ve Ermeni-

canlılar belirlemelidir." — ancak Halk Cephesi'nin en büyük muhalefet partisi olması onun önemini artırmıştır. Bu fikir Halk Cephesi'nin pro­ gramında "Güney Azerbaycan ile kültürel ve ekonomik ilişkilerin ge­ liştirilmesinin önündeki engelleri kaldırmak" şeklinde yer almıştır. Nasibli, "Azerbaijan-Iranian Relations", s. 12. 36 Akdevelioğlu, "İran İslam Cumhuriyeti'nin Orta Asya ve Azerbaycan Politikaları", s. 148. 37 Nahçıvan'da İran konsolosluğunun kısa bir sure içinde açılmasına kar­ şın Tebriz'deki Azerbaycan konsolosluğu Ekim 2004'te açılmıştır. 38 Akdevelioğlu, "İran İslam Cumhuriyeti'nin Orta Asya ve Azerbaycan Politikalan", s. 147-48. leri Nahçıvan'a saldırmaması için uyarmıştır.39 Bu dönemde iki ül­ ke arasındaki ilişkiler, Azerbaycan devlet televizyonunda İran ya­ pımı programların yayınlanmasına ve Ayetullah Hamanei'nin Rehberlik Ofisi'nin Bakü'de temsilcilik açmasma imkân verecek ölçüde ilerlemiştir.40

İran'm Aliyev idaresindeki Azerbaycan ile ilişkilerinin dü­ zelmesiyle eşzamanlı olarak Karabağ sorunu karşısındaki tutu­ munda da değişiklik olmuştur. Ermeni silahh güçlerinin Kara- bağ'ın ötesindeki Azerbaycan topraklarım işgal etmeye devam et­ mesi ve İran sınırına doğru ilerlemesi İran'm sert tepkisine neden olmuştur. Yukarıda da belirtildiği gibi İran, Ermeni saldırısının kı­ nanması için Türkiye ile birlikte BM Güvenlik Konseyi'ne müraca­ at etmiştir. İran'ın tavrının değişmesinde çatışmaların yayılması nedeniyle İran sınırına doğru "kaçgın" hareketinin başlaması etkili olmuştur. Bu sürecin İran ile iyi ilişki kuran Ahyev hükümetine zarar vermesi ve "yabancı" güçlerin sürece dahil olması endişeleri ile kaçgın akınırun İran Azerbaycanında "milliyetçi" hisleri yük­ seltme ihtimalinden duyulan korku İran'm Ermeni saldırılarına karşı tavrının değişmesine sebep olmuştur.41 İran'a doğru gelen göçmenleri karşılamak için İran hükümeti, Azerbaycan ile işbirliği halinde Azerbaycan toprakları içerisinde mülteci kampları kur­ muştur.

Ahyev'in denge siyaseh bir süre sonra bozulmuştur. Azer­ baycan, Eylül 1994'te milli petrol şirketi SOCAR ile Batılı petrol konsorsiyumu arasmda imzalanan "Yüzyılın Anlaşması"nda SOCAR'm payma düşen yüzde 20'lik hissenin yüzde 5'ini İran'a vermeyi önermişti. Fakat ABD'nin baskısı Azerbaycan yönetimini Nisan 1995'te İran'ı konsorsiyum dışında bırakmaya zorlamışta.42 Bu gelişme İran ile Azerbaycan arasmdaki ilişkilerin bir kez daha gerilmesine neden olmuştur. İran Nahçıvan'a verdiği elektriği bor­

39 Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 58, 61. 40 Nasibli, "Azerbaijan-Iranian Relations", s. 17. 41 Gresh, "Coddling the Caucasus", s. 4; Halliday, "Condemned to react, unable to influence", s. 84-85; Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 56. 42 Fred Halliday, "Iran and the Middle East; Foreign Policy and Domestic Change", Middle East Monitor, No 220, 2001; Mohammad-Reza Djalili, "Iran and the Caucasus: Maintaining Some Pragmatism," The Quarterly Journal, No 3, 2002, s. 50. cunu gerekçe göstererek kesmiş ve İran'da Aliyev karşıtı büyük bir kampanya başlamıştır.43 Buna karşılık İran'm Azerbaycan'daki bü­ tün faaliyetleri yasaklanmış, İran yanlısı olduğu ileri sürülen Azerbaycan İslam Partisi'nin faaliyetlerine son verilmiş ve partinin liderleri İran lehine casusluk yapmaktan mahkûm edilmiştir 44

Azerbaycan üe ilişkilerinin bozulması üzerine İran, Hazar'm statüsü ile uluslararası konsorsiyumun faaliyetlerinin meşruluğu­ nu tartışmaya açmıştır. Hazar'm bir göl olduğunu üeri sürerek kı- yıdaş devletlerin tek taraflı olarak Hazar'm kaynaklarını kullana­ mayacağım iddia etmiştir. İran bu konuda Rusya üe işbirliğine gitmiş ve iki ülke Kasım 1995'te ortak bir büdiri yayınlamışlar. Bü- diride Hazar'm kaynaklarının bütün kıyıdaş devletlerin katüdıgı uluslararası sözleşmeler çerçevesmde kullanılması gerektiği üeri sürülmüş, İran üe Rusya'nm kıyıdaş devletlerin Hazar'm rezervle­ rini tek başlarına kuüanmalarını kabul etmeyecekleri belirtilmiş­ tir.45 Diğer taraftan, Hazar'm statüsünü tartışmaya açmasına rağ­ men İran, Hazar'm hidrokarbon kaynaklarının uluslararası pazar­ lara şevkinde en kısa, en güvenli ve en az maliyetli güzergâh ol­ duğunu iddia ederek, petrolün İran üzerinden Basra Körfezi'ne ulaştırılmasını istemiştir. Ancak Batı'ran İran'ı izole etme politikası nedeniyle İran, hidrokarbon kaynaklarının transfer edüdigi güzer­ gâhlardan uzak tutulmuştur.

2000'e gelindiğinde Rusya, Hazar politikasında önemli bir değişiklik yaparak Azerbaycan ve Kazakistan üe ayrı ayn anlaşmış ve Hazar'da sınırlarım belirlemiştir. Böylece İran Hazar'a ilişkin iddiasında yalnız kalmış; fakat İran yönetimi pozisyonunu sür­ dürmüştür. Bu nedenle hem Hazar'm nihai statüsü hem de İran'm Hazar'daki sınırlarının belirsizliği devam etmektedir. Bu belirsiz­ lik Azerbaycan ve İran'ı Temmuz 2001'de karşı karşıya getirmiştir. İran savaş uçakları ve gemüeri, Azerbaycan'm kendisine ait oldu­

43 Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 58. 44 Arif Yunusov, "Azerbaijan between America and Iran", Russia in Glo­ bal Affairs, No 3, 2006. 45 Galia Golan, Russia and Iran: A Strategic Partnership, Londra, Royal Institute of International Affairs, 1998, s. 15-18. Ancak bu bildirinin imzalanmasından sonra hem İran hem de Rusya, Azerbaycan ve Ka­ zakistan'da Hazar'm kaynakların kullanımı için kurulan konsorsi­ yumlara dahil olmuşlardır. ğunu iddia ettiği Araz-Alev-Şark (İran'm da kendisine ait olduğu­ nu ileri sürdüğü ve Elburz adr verdiği) petrol sahasmda arama ruhsatı verdiği BP/ Amaco araştırma gemisini çekilmeye zorlamış­ tır. Bu gelişmeden sonra Azerbaycan'ın İran uçaklarının hava sa­ hasını düzenli olarak ihlal ettiğini üeri sürmesi ve bu durumu pro­ testo etmesi nedeniyle İran-Azerbaycan gerginliği bir süre daha devam etmiştir.46

İran üe Azerbaycan arasmda artan gerginlikler, Azerbaycan üe ABD arasındaki güvenlik ilişkisinin yoğunlaşmasına neden ol­ muştur. İki ülke Hazar'daki petrol ve gaz platformlarının savu­ nulmasına ilişkin ortak çalışmalar yürütmeye başlamışlar. 11 Eylül saldırüarı da ABD ile Azerbaycan arasındaki askeri ilişküerin yo­ ğunlaşması için ayrı bir zemin sağlamıştır. ABD'nin "terörizme karşı küresel savaş"ma tam destek veren Azerbaycan, hava saha­ sını NATO ve ABD operasyonlarına açmış, Afganistan ve Irak'a birlik göndererek koalisyon kuvvetlerine katümışbr.47 Azerbay­ can'ın desteğine karşüık ABD askeri yardımlarda bulunmuş ve ba­ zı hava üslerinin NATO standartlarında modernleştirilmesini sağ­ lamıştır.48 Azerbaycan üe ABD arasındaki askeri yakınlaşma, aym dönemde yaygınlık kazanan ABD'nin İran'a askeri müdahalede bulunacağı tartışmaları nedeniyle İran tarafmdan yakından izle­ meye alınmıştır.49 Yine bu dönemde Azerbaycan üe İsraü arasmda sessiz sedasız artan ilişküer İran'da endişeyle izlenmiştir.50 Bütün bu gelişmeler ABD'nin Azerbaycan topraklan üzerinden İran'a saldıracağı spekülasyonlarına yol açmıştır.

46 Djalili, "Iran and the Caucasus", s. 50. Bu çekişmenin hemen sonrasın­ da, Ağustos 2001'de Türk Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Bakü'ye yaptığı ziyaret ve bu ziyaret sırasında kendi­ sine "Türk Yıldızları"nın eşlik etmesi İran'a karşı Azerbaycan'a verilen Türk desteği olarak görülmüştür. Robert Olson, "Turkey-Iran Relations, 2000-2001: The Caspian, Azerbaijan and the Kurds", Middle East Policy, Cilt 9 (2), 2002. 47 Zarifian, "Iran and its Two Neighbors", s. 394. 48 Yunusov, "Azerbaijan between America and Iran". 49 Koolaee ve Hafezian, "The Islamic Republic of Iran and the South Cau­ casus", s. 399. 50 Azerbaycan-îsrail ilişkileri için bkz. Ilya Bourtman, "Israel and Azer- baijan's Furtive Embrace," Middle east Quarterly, Cilt 13 (3), 2006. Bu gelişme karşısında İran, bir taraftan Azerbaycan toprakla- nnm kendisine yönelik bir saldırıda kullanılması durumunda Azerbaycan'a misillemede bulunmakla tehdit ederken, diğer taraf­ tan Azerbaycan'm muhtemel ABD-İran çalışmasında tarafsızlığını sağlamak için bu ülkeyle yaşadığı problemleri çözmeye çalışmıştır. Bu çerçevede, yıllar sonra Azerbaycan'm Tebriz'de konsolosluk açmasına izin verilmiş, İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin Ağustos 2004'te Azerbaycan'a yaptığı ziyaretin ardın­ dan Aralık 2004'te İran'm Hazar Özel Temsilcisi, İstihbarat Bakam ve Savunma Bakanının bulunduğu heyet Bakü'yü ziyaret etmiştir. İran ile Azerbaycan arasmda karşılıklı artan faaliyetler 24-26 Ocak 2005'te Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in Tahran ziya­ retiyle sonuçlanmıştır. Bu ziyaret sırasında sum geçişlerinin kolay­ laştırılması, Tahran-Bakü hava koridorunun kurulması gibi farklı alanlarda işbirliğine dair dokuz anlaşma imzalanmıştır. Azerbay- can-İran ilişkilerinin böylece gelişmesinin sonucu olarak Hazar kı­ yısındaki eski boru hattının canlandırılması ve iki ülkenin boru hatlarının birleştirilmesi suretiyle İran'm kuzeyi üzerinden Azer­ baycan üe Nahçıvan arasmda bağlantı kurulmuştur. Ayrıca, Kazvin'i Reşt'e ve Astara'ya (Azerbaycan) bağlayan ve oradan da Rusya'ya ulaşması beklenen demiryolu hattı projesi iki ülke ara­ sındaki en önemli işbirliği projesi olmuştur.51 Nihayet Mayıs 2005'te Azerbaycan ve İran "saldırmazlık paktı" imzalamıştır.52

İran üe Azerbaycan arasmda bu dönemde ortaya çıkan yakın­ laşmanın sonucunda İran, Karabağ sorunu karşısmda Azerbay­ can'm pozisyonunu desteklediğini açıklamıştır. Uzun bir aradan sonra İran, Ermeni saldırganlığım kınayarak Azerbaycan'm toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunmasından söz etmiştir. Buna karşılık İran, Azerbaycan'dan "Güney Azerbaycan" meselesine ka­ rışmamasını ve Azerbaycan topraklarının İran'a karşı bir saldırıda kullanılmasına izin vermemesini istemiştir. Nitekim bahsi geçen

51 Zarifian, "Iran and its Two Neighbors", s. 389. 52 Bkz. Stephen Blank, "New Military Trends in the Caspian," CACI Ana- lyst, 1 Haziran 2005. Buna rağmen Aliyev'in Nisan 2006'da VVashing- ton'a yaptığı ziyaretten önce İran Savunma Bakanı, ziyaretten sonra da İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad Bakü'ye ziyarette bulunarak Azer­ baycan'm tarafsızlığını garantilemeye çalışmıştır. Yunusov, "Azerbai- jan between America and Iran." ziyaret sırasında Aliyev, bütün bölgesel sorunların banşçı yollarla çözülmesini istediklerini belirtmiş ve topraklarına yabancı birlikle­ rin konuşlanmasına izin vermeyeceklerini söylemiştir.53

İran ile Azerbaycan arasmdaki ilişkilerde sorunlu alanlardan birisi de ikili ilişkilerin "ideolojik" boyutudur. Rus ve Sovyet poli­ tikalarının etkisi nedeniyle Azerbaycan toplumunda seküler eği­ limlerin güçlü olmasma rağmen, bağımsızlığını kazanmasının ar­ dmdan Azerbaycan rakip İslami akımların (Selefi, Sünni, Şü) müca­ dele sahasına dönüşmüştür. İran'm resmi faaliyetlerinin yam sıra, İranlı Büyük Ayetullahlara bağlı çeşitli vakıflar hem dini faaliyetler­ de bulunmuş hem de Azeri öğrencilere İran'da eğitim almaları için burslar sunmuştur. Açıkça dini nitelikli vakıfların yam sıra, siyasal boyutu öne çıkan İran merkezli insani yardım örgütleri de Azerbay­ can'da faaliyete geçmiştir. Örneğin, Karabağ mültecilerine insani yardım götüren İmam Humeyni Yardım Vakfı'nm aynı zamanda si­ yasal propaganda yaptığı üeri sürülmektedir. İran bağlantılı olduğu üeri sürülen bir başka teşküat ise 1991'de kurulan Azerbaycan İslam Partisi'dir. Bu parti 1995'te resmen yasaklanmış olmasma rağmen faaliyetlerine zayü bir teşküat olarak devam etmektedir. 2000'li yü- larda İran üe bağlantılı olduğu ve terörist faaliyetlere karıştığı üeri sürülen çok sayıda "grup" ortaya çıkarılmıştır. Bununla beraber Azerbaycan hükümetinin dini faaliyetler üzerindeki sıkı kontrolü ve İran'a karşı mesafeli duruşu nedeniyle İran'm etkisi sınırlı kalmış­ tır.54 Azerbaycan'm dini faaliyetler üzerindeki sıkı kontrolü ve hü­ kümetin katı laik tutumu dönem dönem İran'da tepkiye yol açmak­ ta ve iki ülke arasmdaki ilişküeri olumsuz etküemektedir.

Sonuç olarak, iki ülkenin farkb tarih, kimlik ve stratejik viz­ yonları nedeniyle İran-Azerbaycan üişküerine karşılıklı güvensiz­ lik ve şüphe hâkim olmuştur55 Bir taraftan İran, Azerbaycan'm birleşik Azerbaycan siyaseti gütmesinden ve ABD üe kendi aley­ hine işbirliği yapmasmdan korkmaktadır. Diğer yandan Azerbay­ can, İran'm hem Azerbaycan'daki faaliyetlerine, hem de Ermenis­ tan üe üişküerine şüpheyle bakmaktadır.

53 Yunusov, "Azerbaijan between America and Iran." 54 "Azerbaijan: Independent İslam and the State," InternationaL Crisis Group Report, No 191, 25 Mart 2008. 55 Djalili, "Iran and the Caucasus", s. 52-53. İran-Ermenistan İlişkileri

İran'daki küçük ama popüler Ermeni azınlığın varlığı, Erme­ nistan'ın İslam ve İran karşıtı söyleme kapılmaması ve Rusya üe iyi ilişküeri, Karabağ sorununa rağmen İran üe Ermenistan arasm­ da iyi ilişkilerin tesis edilmesini sağlamışlar.56 Şubat 1992'de Erme­ nistan Dışişleri Bakam'nm Tahran ziyaretiyle iki ülke arasındaki ilişküer başlamıştır.

Coğrafi konum İran üe Ermenistan arasındaki ilişküerde be­ lirleyici faktörlerden birisi olmuştur. Azerbaycan üe zaman zaman "sorunlu" ilişküeri nedeniyle İran, Ermenistan'ı Kafkasya'ya giriş kapısı olarak görürken, Gürcistan'daki siyasi istikrarsızlık ve Azerbaycan üe çatışma nedeniyle İran, Ermenistan'm dışarıya açüan tek yolu olmuştur. Ermenistan ise, İran için hem Türkiye'ye ve Azerbaycan'a karşı bir denge unsuru, hem de Rusya üe ilişküeri sürdürmek için bağlantı noktası olarak öne çıkmıştır. Baü'run izo­ lasyon politikası nedeniyle İran'm ve Azerbaycan üe Türkiye'nin blokajı nedeniyle Ermenistan'm Kafkasya'yı kat ederek Avrupa'ya ulaşan boru hatlan (BTC) ve demiryoüan (Baku-Tiflis-Erzurum pro­ jesi) projelerinin dışında kalmaları, iki ülkeyi yakınlaştıran bir başka faktör olarak değerlendirilebilir. Aynca, Batı'daki güçlü İran karşıtı lobüere karşı "Ermeni lobisi"nin desteğini alma arayışının İran'm Ermenistan üe ilişküerinde etkili olduğu üeri sürülmektedir.57

Yukarıda bahsi geçen ve İran-Ermenistan ilişküerinde etkili olduğu düşünülen faktörlerin yam sıra, hem Karabağ sorunu hem de İran'm Azerbaycan üe üişküerinin durumu İran-Ermenistan üişküerini doğrudan etküemiştir. Karabağ sorununun yayüarak İran'm çıkarlarını tehdit etmeye başladığı zamanlarda İran- Ermenistan üişkileri soğurken, İran'm Azerbaycan üe ilişkilerinin bozulduğu dönemlerde İran-Ermenistan ilişkilerinde yakınlaşma görülmektedir.

Elçibey döneminde "Güney Azerbaycan" sorununun şiddet­ lenmesi ve İran-Azerbaycan üişküerinin bozulmasına paralel ola­ rak İran, Ermenistan üe ilişküerini geliştirmiştir. 1992 sonunda iki

56 Mesbahi, "Iran and Central Asia", s. 123. 57 Mitat Çelikpala, "İran-Ermenistan İlişkileri ve Kafkaslar'a Yansımala­ rı", Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 7 (3), 2009, s. 124-27. ülke arasmda dostluk ve ekonomik işbirliği antlaşması imzalan­ mış, Kasım 1992'de Ermenistan-İran İlişkilerini Geliştirme Komis­ yonu kurulmuştur.58 Gürcistan'daki istikrarsızlık ve Azerbaycan üe savaş durumunda olması nedeniyle Ermenistan, süah dâhü, bü­ tün ihtiyaçlarım İran üzerinden karşüamışbr. Bu nedenle İran- Ermenistan ilişküerindeki en önemli mesele iki ülke arasındaki ulaşımın kolaylaştırılması ve nakliye yoHarının güçlendirilmesi olmuştur. Bu sayede İran 1990'larda Ermenistan'ın en büyük tica­ ret ortağı haline gelmiştir.

Türk-Azeri ambargosuna karşı İran'm Ermenistan üe ilişkile­ rini geliştirmesi hem Azerbaycan'm en önemh kozunu zayıflatmış­ lar hem de Ermenistan'ın ayakta kalmasını sağlamışta.59 Ermenis­ tan eski Cumhurbaşkam Ter Petrosyan'm dediği gibi, eğer İran olmasaydı, Ermenistan "birkaç gün içinde boğulurdu."60 Ermenis­ tan Başbakam Gagik Aruntyunyan da Aras nehri üzerinde İran üe Ermenistan'ı bağlayan bir köprünün açılışını anma töreninde blo­ kajın yarattığı ekonomik sorunları gidermede bu köprünün öne­ mine değinmiştir.61

"Yüzyılın Anlaşması"nin ardından bölgede Batı'nın varlığı ve etkisinin artması ve İran-Azerbaycan üişküerinin tekrar bozulma­ ya başlaması üe İran, Rusya ve Ermenistan arasındaki ihşküerin yoğunlaşması eşzamanh olmuştur.62 Mayıs 1995'te Ermenistan Başbakam Bagratyan Tahran'ı ziyaret etmiş, bu esnada iki ülke arasmda bir dizi ekonomik ve siyasi işbirliği anlaşması imzalan­ mışta. İran söz konusu anlaşmalar ile Ermenistan'a yirmi yü bo­ yunca gaz ve elektrik vermeyi taahhüt etmiştir.63 İran-Ermenistan yakmlaşması izleyen yülarda da karşılıklı ziyaretlerle devam et­ miştir. İran Cumhurbaşkanlarından Hatemi Eylül 2004'te, Ahmedinecad ise Ekim 2007'de Ermenistan'ı ziyaret etmiştir.

58 Ibid., s. 126. 59 Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 57, 61; Gresh, "Coddling the Cau­ casus", s. 5; Zarifian, "Iran and its Two Neighbors", s. 387. 60 Tornike Sharashenidze, "The Role of Iran in the South Caucasus," Cau­ casus Analytical Digest, No 30, 28 Ekim 2011, s. 3. 61 Shaffer, "Iran's Role in the South Caucasus and Caspian Region", s. 19. 62 Gresh, "Coddling the Caucasus", s. 8. 63 Cornell, "Iran and the Caucasus", s. 63. Rusya'nın 2000'den sonra Azerbaycan ile ilişkilerini düzeltme yoluna gitmesi üzerine İran Ermenistan üe ilişküerine daha fazla önem vermiştir. Nitekim Mart 2002' de iki ülke savunma bakanları Erivan'da bir araya gelmiş ve "askeri ve savunma işbirliği" konu­ sunda mutabakat zaptı imzalamışlar.64 İki ülke arasmdaki askeri işbirliği sonraki yülarda da devam etmiştir. İran Savunma Bakam Mustafa Neccar'm Kasım 2007'de Erivan ziyareti sırasında Ermeni muadilinin "ortak askeri projeleri uygulama imkânı"ndan bah­ setmesi askeri işbirliğinin devam ettiğini göstermektedir.65

Dogalgaz satışı, boru hattının Mart 2007'de hizmete girmesinden beri İran üe Ermenistan arasmdaki ekonomik üişküerin en önemli bo­ yutunu oluşturmaktadır. İlgili anlaşmaya göre İran yirmi yıl boyunca Ermenistan'a dogalgaz vermeyi, karşılığında elektrik almayı taahhüt etmiştir. Fakat bu anlaşma Ermenistan'ın dogalgaz ihtiyacının karşı­ lanmasında tekele sahip olan Rusya'da rahatsızlığa yol açmış ve Rus­ ya'nm baskısıyla boru hattinın çapı düşürülmüştür.66 Böylece boru hattınm uzatüarak han'dan Gürcistan'a ve Avrupa'ya dogalgaz satışı yapılmasının önüne geçilmiştir. Bu gelişme Rusya'nm İran'm Kafkas­ ya ülkeleri üe ilişküerini sınırlandıran bir faktör olduğunu göstermiş­ tir. Ermenistan üe han arasmdaki önemli işbirliği projelerinden birisi de elektrik haüannı birleştirmek ve Aras üzerinde hidroelektrik sant­ ral inşa etmektir. Aynca iki ülke halihazırda İran'ı Ermenistan üze­ rinden Gürcistan'a bağlayacak otoyol projesi ve Rusya'ya bağlayacak demiryolu projeleri üzerinde çalışmaktadır.67

İki tarafta da mevcut ikili üişküeri gelişthme iradesine karşm, ABD'nin bölgedeki ağırlığı İran-Ermenistan ilişküerini olumsuz etküemektedh. Amerikan yardımlarından yaralanan bh ülkenin İran'm "stratejik ortağı" olması düşünülemeyeceğinden ABD, do­ laylı olarak Ermenistan'a baskı yapmaktadır. ABD, Rus nükleer teknoloji ve ekipmanının Ermenistan üzerinden İran'a geçmesin­ den endişe etmektedir ve bu nedenle bazı Ermeni şirketlerine yap-

64 Gresh, "Coddling the Caucasus", s. 11; Shaffer, "Iran's Role in the South Caucasus and Caspian Region", s. 20. 65 Koolaee ve Hafezian, "The Islamic Republic of Iran and the South Cau­ casus", s. 396. 66 Viladimir Soccor, "Iran-Armenia Gas Pipeline: Far More than Meets the Eye," Eurasia Daily Monitor, Cilt 4, No 56, 21 Mart 2007. 67 Sadegzadeh, "Iran's Strategy in the South Caucaus", s. 37. tmm uygulamaya başlamıştır. Gerek mali yardımlar, gerekse ABD'nin verdiği uluslararası destek nedeniyle Ermenistan, İran ile ilişkilerini belli bir düzeyde tutmak zorunda kalmıştır.68

İran-Gürcistan İlişkileri

Gürcistan başlangıçta İran'm Kafkas ülkeleri üe en rahat ilişki kurduğu ülke olmuştur. Gürcistan'm bölgede açık denize kıyısı olan tek ülke olması transit hatlar için önemini artırmıştır. Azerbaycan ya da Ermenistan topraklan üzerinden Gürcistan'm Batum ve Poti li­ manlatma bağlanması imkânı İran'a Karadeniz ve Avrupa'ya açılmak için alternatif bir fırsat sağlamaktadır.69 Fakat bu ülke üe ortak sınırla­ rın olmaması, Gürcistan'daki istikrarsızlık ve Gürcistan hükümetleri­ nin Bati üe iyi ilişküeri İran-Gürcistan üişküerini gölgelemiştir.

Gürcistan Devlet Başkam Eduard Shevardanadze'nin 1993 ba­ şında İran'ı ziyareti iki ülke arasındaki ilişküerde önemli bir dö­ nüm noktası olmuştur. Karşılıklı ticaret fuarlan düzenlenmesi ve kültürel üişküerin geliştirilmesi konusunda anlaşmalar yapılmış­ tır.70 İran Cumhurbaşkanı Rafsanjani Nisan 1995'te Tiflis'i ziyaret etmiştir. İran, bu ziyaret sırasında, trans-Kafkas ulaşım koridoru kurulmasını önermiş, Gürcistan ekonomisinde yatırım fırsatları ve ticari ilişküerin artırüması yoHanyla ügüenmiştir. İki ülke arasın­ daki ekonomik ilişküerin güçlendirilmesi için İran-Gürcistan kar­ ma ekonomi komisyonu kurulmuştur.

İki ülke arasmda ekonomik üişküerm geliştirilmesi çabalarına rağmen birçok proje (ortak kamyon üretimi, Poti limanına yük terminali yapüması gibi) gerçekleştirilememiştir. Gürcistan'da mülkiyet sorunları, siyasal istikrarsızlık, iki otonom bölgenin (Abhazya ve Güney Osetya) ayrılmaya çalışması ve üçüncü oto­ nom bölgede (Acaristan) ayrüıkçı eğilimlerin güçlenmesi İran- Gürcü ekonomik ve ticaret ilişküerinin gelişmesini engeHemiştir. Gürcistan üe İran arasındaki ekonomik ilişküerde kayda değer bir üerleme gerçekleştirilememişse de iki ülke arasındaki diplomatik üişküer gelişmeye devam etmiştir. Bu ilişküerin sonucunda Hazi­

68 Zarifian, "Iran and its Two Neighbors", s. 395-396. 69 Djalili, "Iran and the Caucasus", s. 54-55. 70 Nugzar Ter-Oganaov, "Georgian-Iranian Relations in the Post-Soviet Periond," Central Asia and the Caucasus, No 4 (28), 2004, s. 95-99. ran 1999'da Gürcistan, Ermenistan ve İran arasmda yasadışı uyuş­ turucu ticareti ile mücadele anlaşması yapılmışlar.71

Gürcistan üe İran arasındaki yakınlaşma Batılı çevrelerde ügiyle izlenmiştir. Sovyetlerin dağılmasından sonra Gürcistan'm İran'a bir miktar Sovyet yapımı SU-25 savaş uçağı sattığı ve İran'm Gürcistan havacılık sanayisinde çalışan uzmanlan kiraladığı üeri sürülmüştür. Ayrıc a Gürcü fizik ve nükleer-fizik uzmanlarının İran'm nükleer pro­ jelerinde çalıştığı iddia edilmiştir. Dönemin Gürcistan Cumhurbaşka­ nı Shevardnadze Ocak 2003'te aralarında nükleer fizikçüer ve havacı­ lık mühendislerinin bulunduğu bir grup Gürcü bilim adamının İran'da olduğunu itiraf etmiştir. Shevardnadze İran'da özel sözleşme­ lerle çahştmldığmı belirttiği bu bilim adamlarının üzerinde Gürcü hükümetinin etkisinin olmadığım Üade etmiş ve bu hassas meselenin "İran üe ilişküeri bozmadan" ama "Amerikahlann haklı kaygüannm giderilerek" çözülmesi gerektiğini Üade etmiştir. Bu iddialara karşılık İran, Gürcü bilim adamlarının İran'da bulunduğu iddiasını reddet­ miştir.72

Diğer yandan İran üe Rusya arasındaki yakınlaşmayı kendi çı­ karlarına tehdit olarak gören Gürcistan olabüdiği kadar bu iki ülke­ den uzak durmaya çalışmıştır.73 Bu doğrultuda Gürcistan'm çıkarla­ rının Hazar'm hidrokarbon kaynaklarının Batı'ya transfer edilmesi meselesinde Azerbaycan ve Türkiye'nin politikaları üe benzeşmesi, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasmda yakınlaşmaya yol açmış­ tır. Bu nedenlerle İran'dan Kafkasya'yı geçerek Rusya'ya ve Avru­ pa'ya ulaşması beklenen trans-Kafkas boru hattı projesi kağıt üstünde kalmıştır. Keza 1996'da İran'm Gürcistan'ı Osetya üzerinden Rusya'ya bağlayacak Roks tünelinin yemden inşasını finanse etme teklifi (İran'ı karadan Rusya'ya bağlayacak yol) Gürcistan'ı endişelendirmiştir. İran'm karadan demiryolu ve otoyol üe Karadeniz kenarındaki Poti limanına bağlanması projesi de hem bölgesel güç ilişküeri hem de Gürcistan'daki istikrarsızlık nedeniyle hayata geçirilememiştir.

Kasım 2003'te "Gül Devrimi"nden sonra Gürcistan'da Batı yanlısı bir rejim kurulması nedeniyle İran-Gürcistan ilişkileri fazla gelişememiştir. Özellikle Gürcistan'm ABD üe geliştirdiği güvenlik

71 Ibid., s. 96. 72 Ibid., s. 97. 73 Ibid. ilişkisi İran'da bir güvenlik sorunu olarak görülmüştür. İran'a yö­ nelik muhtemel askeri operasyonlarda ABD'nin Gürcistan'ı sıçra­ ma tahtası olarak kullanma ihtimalinden kaygılanan İran, Gürcis­ tan'ın NATO ile ilişkilerim geliştirmesinin bölgesel istikrara hiz­ met etmeyeceğim ileri sürmüştür. Fakat Gürcistan'ı etkileyecek gücü olmadığı için pragmatik bir politika izlemiştir.74 Cumhurbaş­ kanı Hatemi, Sakashvili'yi Cumhurbaşkam seçilince tebrik etmiş, Sakashvili de Temmuz 2004'te Tahran'ı ziyaret etmiştir.75

Ağustos 2008 Gürcü-Rus savaşı, Gürcistan'ı dış ilişkilerini gözden geçirmeye zorlamıştır. Bu savaş Gürcistan'm güvenliği için artık yalnızca Bati'ya güvenemeyeceğini göstermiş ve İran dâhil bölge devletleri ile ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini ortaya koy­ muştur. Gürcistan, bu çerçevede İran'ı pragmatik, bölgede Rus­ ya'nm jeopolitik ihtiraslarını dengeleyecek ve Gürcistan'm toprak bütünlüğünü savunacak bir güç olarak görmeye başlamıştır. Nite­ kim İran Rusya'nm saldırısını kmamamış olsa da, bütün devletle­ rin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmuş ve uluslararası normlar ile anlaşmalara uyulması gerektiğim belirtmiştir. Aynca İran, Rusya'nm desteklediği ayrılıkçı bölgeleri tanımamıştır. Diğer taraftan Gürcistan İran'ı alternatif bir enerji kaynağı olarak gör­ memeye başlamıştır. Nitekim 2006 kışında Rusya Gürcistan'a ver­ diği gazı kestiğinde İran, Moskova'nm baskısına rağmen Azerbay­ can boru hatlan üzerinden Tiflis'e düşük fiyattan gaz satmışlar. Bu gehşme hem İran'm alternatif enerji kaynağı olma potansiyelini, hem de İran'm doğalgazma yeni pazarlar bulmak için ne kadar is­ tekli olduğunu göstermiştir. Gürcistan ise İran için muhtemel pa­ zar olmanın yam sıra, İran'ı Karadeniz'e ve Avrupa'ya bağlayacak transit kapasitesi nedeniyle önemim korumaktadır.76 Gürcistan'm İran ile ilişkilerini geliştirme isteği Dışişleri Ba­ kam Grigol Vashadze'nin Ocak 2010'da Tahran'a yaptığı ziyaret sı­ rasında ortaya konulmuş, ilişkiler bu tarihten soma istikrarlı bir şekilde gehşmeye başlamıştır.77 Bu çerçevede İran Batum'da yıl­ lardır kapah bulunan konsolosluğunu yemden hizmete açmış, iki

74 Kornely K Kakachia, "Iran and Georgia: Genuine Partnership or Marriage of Convenience?" PONARS Eurasia Policy Memo, No 186, Eylül 2011. 75 Koolaee ve Hafezian, "The Islamic Republic of Iran and the South Cau­ casus", s. 405-408. 76 Kakachia, "Iran and Georgia". 77 Ibid. ülke karşılıklı vizelerin kaldırılması, karşılıklı ticaretin artırılması ve turizmin teşvik edilmesi konusunda bir dizi anlaşma imzalan­ mıştır.78 Karşılıklı ziyaretler sırasında Gürcistan İran'm barışçı nükleer programım desteklediğim de ifade etmiştir.79

Sonuç

İran'm Sovyetlerin dağılması üe Kafkasya'da ortaya çıkan ye­ ni jeopolitik ortamın sunduğu fırsatları kendi lehine kuHanamadığı açıktır. İran'm Kafkasya ülkeleri üe ilişküeri, bu ülkelerin Rusya, Batı ve ABD arasmda denge izlemeleri, bölgedeki istikrarsızlık ve çatışmalar, İran'm aktÜ politika izlemesini sağlayacak siyasi ve ekonomik araçlardan yoksunluğu nedeniyle yavaş derlemektedir. İran'm bölgede ilişkilerinin görece en iyi olduğu Ermenistan'la ilişküeri dahi ağır aksak derlemektedir. Zaman içinde birçok ortak proje geliştirilmiş olmasına rağmen, bunlar ya hiç uygulanamamış­ tır ya da oldukça yavaş uygulanabümektedir. Bu nedenle İran'm bölge ülkeleri ile ekonomik ilişkilerinde de kayda değer bir derle­ me görülmemiştir. 2010 itibariyle İran'm Kafkasya ülkeleri üe tica­ retinin toplam değeri hâlâ bir müyar dolarm altındadır. Kafkasya ülkeleri üe üişküerinin yavaş derlemesi nedeniyle İran'm bu böl­ gede siyasi ve ekonomik etkinliğinden söz etmek zordur.

Fakat İran'm Kafkasya'dan kendisine yönelen tehditleri engel­ leme hususunda başardı olduğu görülmektedir. İran izlediği ihti­ yatlı politikalar sayesinde toprak bütünlüğünü korumayı başar­ mıştır. Bölgedeki sorunların 1990'lann ortalarından itibaren sınır­ lanması sayesinde de bu sorunların İran'm güvenliğine yönelik olumsuz etküeri engeüenmiştir. Diğer yandan İran'm bölgede ar­ tan Amerikan etkisinin güvenliğim doğrudan tehdit etmesini en­ gebeme siyasetinin de başardı olduğu söylenebilir. Nitekim bölge ülkelerinin hepsi ayn ayn İran'm nükleer haklarım destekledikle­ rini ve soruna banşçı çözüm bulunmasını istediklerini belirtmiş, topraklarının İran'a yönelik bir saldırıda kuüanümasına izin ver­ meyeceklerini Üade etmişlerdir. Diğer yandan İran'm bölgeden kendisine yönelen Amerikan tehdidim engeüeme girişimleri de, İran'm Kafkasya politikasına yeni bir hareketlilik kazandırmıştır.

78 "Iran-Georgia sign visa-free travel deal", Press TV, 3 Kasım 2010. 79 "Georgia backs Iran's nuclear Program", Press TV, 4 Kasım 2010. KISIM III

SORUNLAR VE ÇÖZÜMLER

ENERJİ POLİTİKALARI VE ULUSLARARASI REKABET

Hayriye KAHVECİ*

Sovyet sonrası dönemde Kafkasya'da uluslararası rekabet, özellikle büyük ölçüde Hazar Denizi enerji kaynaklarmm sahipliği üe bu kaynakların uluslararası piyasalara ulaşbrüma ihtiyacı çer­ çevesinde gelişmiştir. Coğrafi konumu nedeni ile Kafkasya, Hazar enerji kaynaklarmm bölge dışma taşınabilmesi için en uygun geçişi sağlarken, bölgenin siyasi koşuüarı aym rahatlığı sağlamamakta­ dır. Karmaşık etnik yapısı nedeniyle tehdit altmda olan bölgesel is­ tikrar, enerji boru hatlarının gündeme gelmesi üe daha da bozul­ muştur. Bu bölümde enerji erişimi ve transferi çerçevesinde yaşa­ nan rekabetin, sürece dahü aktörler açısmdan etküeri değerlendiri­ lerek ve bölgedeki dengeleri nasü şekülendirdiğini tarhşüacaktır. Aynca söz konusu aktörlerinin tercih ettikleri boru hatlarının ha­ yata geçirilebilmesi için izledikleri politikalar üe rekabetin bölge­ deki devletleri nasü etküediğine de baküacakhr.

Enerji kaynaklarına erişim rekabetinin aktörlerine baküdığm- da SSCB'nin ardından iki grubun ortaya çıktığı görülür. Coğrafi konumları, enerji üretimi, transferi ve kullanımı ile yakınlık dere­ celerine bağlı olarak rekabete taraf olan ülkeleri "doğrudan" ve "dolaylı" aktörler olarak tammlayabihriz. Doğrudan aktörleri ta­ nımlarken özeüikle coğrafi konumları nedeni ile Azerbaycan ve Gürcistan bölgesel aktörler olarak öne çıkarken, rekabetin ulusla­ rarası aktörleri olarak da Rusya, ABD ve AB'yi sayabihriz. Bu noktada konumu nedeniyle Kafkasya üzerinden taşmacak petrol ve doğal gazm Avrupa'daki tüketicilere ulaştırılmasında doğal

Dr., Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampusu (ODTÜ- KKK). o 260 Kafkasya'da Değişim ve Dönüşüm geçiş noktası olan Türkiye de doğrudan aktörler arasmda yer al­ maktadır.

Bahsi geçen aktörlere ek olarak Kafkasya enerji rekabetini et­ kileyebilecek ve bu rekabetten doğrudan etkilenebilecek aktörler olarak konumu ve Rusya ile tarihsel bağlantısı nedeniyle Ermenis­ tan, sahip olduğu zengin doğal gaz yatakları nedeniyle enerji re­ kabetindeki taşları yerinden oynatma olasılığı ile Türkmenistan ve Hazar bölgesinde, Azerbaycan'm güçlenmesi ile yeıü stratejüer be­ lirlemek zorunda olan İran'ı Kafkaslardaki enerji rekabetinin do­ laylı aktörleri olarak sıralamak mümkündür.

Bu aktörlerin enerji rekabeti çerçevesinde belirledikleri politi­ kaları ise tarihsel bir bakış açısıyla dört döneme ayırmak müm­ kündür. Birinci dönem 1991-1994 arasmda bir yandan Rusya'nm içe kapandığı, diğer yandan ABD liderliğinde Batılı şirketlerin enerji erişimlerini çeşitlendirme ihtiyacı ile en kısa zamanda ve en güvenli şekilde Hazar kaynaklarına erişmek istedikleri heyecan dönemidir. İkinci dönem 1994'de Azerbaycan'm Hazar'daki petrol sahalarmm Batılı petrol şirketlerine açılması ve işletime yönelik an­ laşmaya varılması sonrasmda yaşanan ve 2000'e kadar devam eden dönemdir. Bu dönemi hem Batı'nm hem de Rusya'nm birbir­ lerini daha iyi okuyabildikleri bir dönem olarak tanımlanabilir. Bölgedeki güç dengelerinin yeniden şekillendiği bu süreçte, bir yanda enerji erişimi ve kontrolünün Bati'ya (özellikle ABD'ye) kayma riskini göze alamayan Rusya, diğer yanda Rusya'nm bölge üzerindeki etkisinin hâlâ güçlü olduğunu ve Hazar kaynaklarına erişinim ilk başta sanılanın aksine kolay olmayacağmı anlayan Batı vardır.

2000-2008 arasuu kaplayan üçüncü dönem rekabettir arttığı ve boru hatlarmm odağa yerleştiği dönemdir. Bu dönemde taraflar birbirlerine alternatif boru hatlarmı hayata geçirmek içüı stratejiler geliştirip, işbirlikleri kurmaya çalışmışlardır. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırılarmdaıı sonra yemden yapılanan ABD dış politikası çerçevesmde bu dönemde ABD'nin bölgeye yönelik ilgisinin odağı enerjiden güvenliğe kaymıştır. Bununla birlikte dönenim sonlarına doğru Batı'yı temsilen AB'nin iç sıkıntıları bir yana, gittikçe bölge enerji politikalarmda daha aktif rol oynamaya çalıştığım gözlem­ lemek mümkündür. Dördüncü dönem ise 2008'de yaşanan Rusya-Gürdstan savaşı ile bölgedeki enerji rekabetinde Rus etkisinin artmaya başladığı dönem­ dir. 2006 Rusya-Ukrayna gaz krizinin ardmdan doğal gaz politikalan çerçevesinde gittikçe hırçınlaşan ve saldırgan tavırlar belirleyen Rus­ ya, 2008'de Gürdstan ile yaşanan savaştan sonra Hazar enerji kaynak­ larının transferi açısmdan olası alternatifleri açık şekilde ortadan kal­ dırmaya çalışmakta ve sürece damga vurmaktadır.

Rekabetin Odağı: Hazar Enerji Potansiyeli ve Alternatif Çıkış Yolları

Kafkasya'da yaşanan enerji rekabetinin aktörlerine ve bu ak­ törlerin izledikleri politikaların bölgeye etkilerine değinmeden ön­ ce söz konusu rekabetin gündeme gelmesine neden olan Hazar enerji potansiyeline değinmekte fayda vardır. Hazar enerji kaynak­ larının küresel piyasanm dikkatine gelmesiyle birlikte bölgenin sahip olduğu kaynakların neredeyse Orta Doğu kadar ya da en azmdan ABD veya Kuzey Denizi kadar zengin olduğu iddia edil­ mişti.1 Bu durum enerji bağımlısı devletleri heyecanlandırmış, özellikle ABD ve AB üyesi devletler enerji ihtiyaçlarım karşılamak için artık Orta Doğu kaynaklarına bağımlı olmayacaklarım müjde­ lemişti. Fakat, çok geçmeden Hazar Denizi petrol ve doğal gaz kaynaklarının ilk başta tahmin edilenin aksine, Orta Doğu enerji kaynaklarından çok daha az olduğu anlaşıldı.2 Bugün gelmen nok­ tada, Hazar'a kıyısı olan Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkme­ nistan ve İran'm toplam kaynaklarının dünya petrol rezervlerinin % 18,9'sına ve tahmini doğal gaz rezervlerinin yaklaşık % 46,5'ine denk geldiği kabul edilmektedir.3

1 Igor Effimoff, "Oil and Gas Resource Base of the Caspian Region", Journal of Petroleum Science and Engineering, Cilt 28, 2000, s. 158. Ayrıca bkz. Amy Myers Jaffe ve Robert A. Manning, "The Mythk of the Caspian 'Great Game': The Real Geopolitics of Energy", Suruival, Cilt 40 (4), Kış 1998-99, s. 114. 2 Cenk Pala, "Türkiye'nin Avrasya Boru Hatları Macerası", Mustafa Ay­ dın (der.), Türkiye'nin Avrasya Macerası 1989-2006 (Avrasya Üçlemesi II), Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2007. 3 BP Statistical Revieıv of World Energy 2011, http://www.bp.com/ assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publi cations/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/ statistical_review_of_world_energy_full_report_2011.pdf. Tablo I: Hazar Bölgesi İspatlanmış Petrol Rezervleri ve Orta Doğu ile Karşılaştırma (milyar varil)4 1990 so­ 2000 so­ 2009 so­ 2010 so­ nu nu nu nu Azerbaycan Bilgi yok 1.2 7.0 7.0 Kazakistan Bilgi yok 25.0 39.8 39.8 Rusya Federasyonu Bilgi yok 59.0 76.7 77.4 Türkmenistan Bilgi yok 0.5 0.6 0.6 Özbekistan Bilgi yok 0.6 0.6 0.6 Iran 92.9 99.5 137.0 137.0 Hazar Toplam 92.9< 185.8 261.7 259.8 Orta Doğu Toplam5 659.6 696.7 752.6 262.4

Tablo II: Hazar Bölgesi İspatlanmış Doğal Gaz Rezervleri ve Orta Doğu ile Karşılaştırma (trilyon metre küp)6 1990 sonu 2000 sonu 2009 sonu 2010 sonu Azerbaycan Bilgi yok 1.2 1.3 1.3 Kazakistan Bilgi yok 1.8 1.9 1.8 Rusya Bilgi yok 42.3 44.4 44.8 Federasyonu Türkmenistan Bilgi yok 2.6 8.0 8.0 Özbekistan Bilgi yok 1.7 1.6 1.6 Iran 17.0 26.0 29.6 29.6 Hazar Toplam 17< 75.6 86.8 87.1 Orta Doğu 38.0 59.1 75.7 75.8 Toplam7

Bu potansiyelin uluslararası piyasalara taşınabilmesi için ilk günden itibaren çok farklı öneriler gündeme gelmişse de, temelde 3 farklı güzergah öne çıkmıştır. İlk başta akla gelen Sovyet döne­ minden Rusya'ya miras kalan boru hattı ve demir yolu sisteminin kullanılmasıydı. Fakat dünya piyasalarına erişimde bu üetim sis­ temine bağımlı olmanın kendi içinde çeşitli sıkıntıları vardı.8 Önce­ likle, Sovyet döneminde inşa edilen boru hatlan hem dönemin ih­

4 BP Statistical Revieıv ofW orld Energy, s. 6. 5 Orta Doğu toplamına İran kaynakları da dahildir. 6 BP Statistical Revieıv ofWorld Energy, s. 20. 7 Orta Doğu toplamına İran kaynakları da dahildir. 8 Mehdi Parvizi Amineh, Toıvards the Control of OU Resources in the Cas- pian Region, New York, St. Martin's Press, 1999, s. 187. tiyaçları göz önünde bulundurularak tasarlanmış, hem de döne­ min üretim kapasitesine uygun inşa edilmişti. Sovyet sonrası dö­ nemde ulaşılması beklenen üretim miktarları önceki miktarın çok üstündeydi ve eski altyapmm bunu taşıyamayacağı düşünülüyor­ du. Ayrıca eski altyapı planlanan miktardaki taşımacılık için ge­ rekli basmç testlerine tabi tutulmadığından ciddi güvenlik riskleri taşımaktaydı. İkinci olarak, Rusya tarafmdan uygulanan transit harçları maliyetin artmasma neden olacaktı. Üstelik eski Sovyet coğrafyasındaki diğer petrol yataklarından boru hattı sistemine dahü olan daha düşük kalitedeki petrolün Hazar bölgesinden çıka­ rılacak petrolün kalitesinin düşmesine neden olacağım, bunun da mali kayıplara yol açacağı anlaşılıyordu. Eski sistemin güzergahı doğrultusunda inşa edilmesi önerilen Bakü-Grozni-Tikhorets- Novorossisk hattının ise o dönemde çatışmalarm yaşandığı Çeçe- nistan'dan geçecek olması güvenlik sorununu gündeme getiriyor­ du. Son olarak, Avrupa enerji güvenliği açısmdan bakıldığında, Avrupa'daki enerji tüketicileri zaten ihtiyaçlarının önemli bir bö­ lümünü Rusya'dan sağlıyorlardı. Bunun için Hazar'daki yeni üre­ timin de Rusya üzerinden tüketiciye ulaştırılması enerji güvenliği açısmdan doğru bir hareket olmayacaktı.9

İkinci seçenek olarak, hem daha ekonomik hem de en kısa se­ çenek olan Iran güzergâhında inşa edilebilecek bir boru hattı gün­ deme gelmişti. Düşük maliyetin çekiciliğine rağmen bu seçenek en düşük ihtimaldi. Zira petrol ve doğal gaz boru hatları gibi stratejik kararlar verilirken güvenlik ve siyasi dinamikleri ekonomik faktör­ lerden daha etkindirler. Bu bağlamda ABD'nin İran'la gergin üişki- leri ve bu ülkeye uyguladığı yaptırımlar nedeniyle Iran seçeneği en zayıf olasılık olarak değerlendirilmekteydi.10

ABD muhalefetine ek olarak, İran'dan geçmesi olası boru hat­ tının uzun vadede diğer seçeneklere kıyasla çok daha maliyetli ve

9 Bkz. Gawdat Baghat, "Europe's Energy Security: Challenges and Op- portunities", International Affairs, Cilt 82 (5), 2006; Zeyno Baran, "EU Energy Security: Time to End Russian Leverage", The VVashington Quarterly, Cilt 30 (4), 2007. 10 Amineh, Toıvards the Control o f Oil Resources in the Caspian Region, Jan Kalicki, "Caspian Energy at the Crossroads", Foreign Affairs, Cilt 80 (5), 2001, s. 120-134. riskli bir alternatif olacağı değerlendirmeleri de yapılıyordu. Çün­ kü İran üzerinden taşmacak petrol ve doğal gaz dünya piyasaları­ na ancak Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı'ndan ulaşacaktı. Bu da artması planlanan kaynak miktan düşünüldüğünde mevcut taşı­ ma kapasitesinin yetersiz kalması anlamma gelmiyordu. Uzun va­ dede bu yeni bir boru hattı inşasını gerektireceği gibi, Hürmüz Bo- ğazı'ndan taşmacak petrol ve doğal gaz miktarının arttırılması da enerji güvenliği açısmdan anlamlı gözükmüyordu. Zira bu tercih bölgeye bağımlılığı daha da artırıyordu.11

Üçüncü alternatif ise Kafkasya ve Türkiye'den geçerek, Hazar petrol ve doğal gazım Akdeniz'e taşıyacak boru hattı önerişiydi. Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden geçmesi planlanan boru hattı, önerden diğer hatlarla karşdaştmldıgmda maliyeti en yüksek seçenek olmasına rağmen siyasi ve stratejik olarak ABD'nin en çok desteklediği seçenekti. Çünkü böyle bir enerji hattı hem Rusya'yı hem de İran'ı dışarıda bırakacak ve bu ülkelere olan enerji bağımldığını azaltacaktı.12

Soğuk Savaş sonrasında uluslararası arenada kendine güçlü bir yer arayışı içinde olan Türkiye içinse bu olasılık beklenen fırsat niteliğindeydi. Aynca, Sovyet sonrası dönemde gündeme gelen Rusya'dan geçen Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu yönetimindeki Tengiz-Novorossisk Petrol Boru Hattı de Boğazlardan geçecek tanker trafiği artacaktı. Bu da Boğazlardaki güvenliği tehdit ediyor ve Türkiye'nin uluslararası arenada Bakü'den Ceyhan Limam'na kadar inşa eddecek yeni boru hattma yönelik argümanlarım güç­ lendiriyordu.

11 Energy Information Administration, Country Analysisi Briefs: World OU Chokepoints, http://www.eia.gov/emeu/cabs/World_Oil_Transit_ Chokepoints / Hormuz. html. 12 Zeyno Baran, "EU Energy Security: Time to End Russian Leverage", The VVashington Quarterly, Cilt 30 (4), s. 135-136; Ayrıca bkz. Carolyn Miles, "The Caspian Pipeline Debate Continues: Why Not Iran?", Journal o f International Affairs, Cilt 53,1999. Doğrudan Aktörler ve Boru Hatları

Amerika Birleşik Devletleri

Kafkasya'ya doğrudan coğrafi bağlantısı olmasa da ABD ge­ rek güvenlik gerekse enerji konularma ilgisi nedeniyle bölgedeki dengeleri etkileyen en önemli aktörlerden biridir. ABD'nin bölge­ deki tavırlarını belirleyen çıkar ve stratejileri, uluslararası strateji açısmdan İran ve Rusya'nm bölgedeki etkilerim sınırlayarak Batık müttefiklerinin çıkarlarım korumak, bölge ülkelerinde demokrasi­ nin desteklenmesi ve gekştirilmesine katkıda bulunmak ve Hazar bölgesindeki petrol ve doğal gaz kaynaklarının uluslararası piya­ salara ulaştırılmasında transit ülke olarak dost ve müttefik ülkele­ rin topraklarının kullanılmasını sağlamak şeklinde özetlenebikr.13

Sovyetler Birkgi dağıldıktan somaki ilk yıllarda ABD Mosko­ va'nm yaşadığı bocalama ve Orta Asya ve Kafkasya'da yaşanan güç boşluğunun da etkisiyle Hazar Denizi petrol ve doğal gaz kaynaklarım bölge stratejisinin merkezine koyan bir politika izle­ mişti. Bu bağlamda söz konusu enerji kaynaklarına erişimi kolay­ laştırmak ve Rusya'yı resim dışı bırakmak amacıyla Güney Kaf­ kasya ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışmış ve Hazar enerji kay­ naklarım Batı'ya taşıyacak boru hatlarının bu bölgeden geçmesi için girişimlerde bulunmuştur.

ABD açısmdan bakıldığında, Rusya Federasyonu'nun yeni­ den yapılanma çabalan çerçevesinde etkin dış politika sergüeye- memesi nedeniyle nispeten rahat geçen bu ilk yıllardan soma, Moskova'nm yaşadığı devlet oluşturma travması soması ortaya çıkan güç boşluğunun 1990'lı yılların ikinci yansı itibariyle ka­ panmaya başlamasıyla değişmeye başlamıştır. Bölgedeki dengeleri değiştiren Rus dış politikasındaki yemden yapılanmaya ek olarak, ABD'yi doğrudan ügüendiren bölge dışı dinamikler de zaman içinde ABD'nin bölgeye ilişkin siyasi yoğunluğunun azalmasına yol açmıştır. Özellikle 11 Eylül somasmda küresel terörle mücade­ le kapsammda ABD'nin izlediği güvenlik siyaseti tüm dünyada kendim hissettirmiş ve Kafkasya da bütün bu sürecin dışında kal­ mamıştır. Bununla birlikte Orta Asya ve Kafkaslar üe ABD arasın­

13 Gawdat Baghat, "Pipeline Diplomacy: Geopolitics of the Caspian Sea region", International Studies Perspectives, Cilt 3, 2002, s. 314-15. daki coğrafi uzaklık, Irak Savaşı ve terörle mücadele gibi diğer ko­ nular gündeme geldiğinde, 2000'li yılların başmda ABD'nin bölge­ ye ügisi azalmış ve Batılı etkin aktör olarak AB öne çıkmaya baş­ lamışlar.

11 Eylül öncesi süreçte ABD'nin bölgeye ügisinin en önemli bacağını, Hazar'm zengin enerji kaynaklarmm uluslararası piyasa­ lara taşınacağı transfer bölgesi belirleme çabası olarak tanımlamak mümkündür. Tam da bu nedenle Doğu-Batı Enerji Koridoru Proje­ sinin mimarı olan ABD, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattının hayata geçirilmesine yönelik Türkiye tarafmdan yürütülen girişim­ lerin en büyük destekçisi olmuştur.14 BTC sayesinde ABD Hazar bölgesi doğal kaynaklarmm Rusya ve İran dâhil olmadan dünya piyasalarına ulaştırılmasını hedeflemekteydi. BTC öncelikle petrol kaynaklan için çıkış alternatifi sağlarken, bölgenin doğal gaz kay­ naklanırın transferi için de yol gösterici olmuştur. İlerleyen yıllar­ da Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı'nm15 gündeme gelmesi bu bağlamda önemlidir. BTC'nin inşası bölgedeki dengelerin ye­ niden şekillenmesine yol açmış ve Azerbaycan üe Gürcistan'm uluslararası ve bölgesel arenada güçlenmesine, AB ve ABD'nin de bölgede önemli aktörler haline gelmesine yol açmıştır.16

14 Azeri petrolü için ana ihraç boru hattı olarak tasarlanan BTC, Azerbay­ can'ın petrol ihracatının büyük bir bölümünü taşımaktadır. Temmuz 2006'da faaliyete geçen ve uzunluğu 1770 kilometre olan boru hattının günlük taşıma kapasitesi günde 1.2 milyon varildir. Bakü- Novorossisyk ve Bakü- Supsa hatlarının toplamından yaklaşık altı kat daha fazla petrol taşıyabilmektedir. Azeri petrolüne ek olarak Kazakis­ tan ile Azerbaycan arasmda imzalanan anlaşma çerçevesinde ilk kez Ekim 2008'de tankerler aracılığı ile Hazar üzerinden taşman Kazak petrolü de Bakü'ye getirilip BTC ile taşınmaya başlanmıştır. Halihazır­ da tankerler aracılığıyla taşman petrol miktarı günde 500. 000 varil ci­ varındadır. Kazakistan'ın sahip olduğu petrol rezervleri düşünüldü­ ğünde bu miktar ihracat farklılığı açısmdan şu an için önemli bir alter­ natif sağlamıyor olsa da, ileriki dönemlerde Kaşagan petrol sahası tam kapasite ile çalışmaya başladığında önemli bir açılımın ilk adımı olabi­ lecektir. Bkz. Bakü-Tiflis-Cehan HPBH Proje Direktörlüğü, http://www.btc.com.tr/. 15 Baku-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı olarak da bilinmektedir. 16 Vladimir Papava, "Formation and Development of Caucasian Tan- dem ", Azerbaijan Focus, Cilt 1 (1), 2009. Harita I: BTC Ham Petrol Boru Hatta

/ M « r

M»M * 4 .

Kaynak: http://www.bp.com

Öte yandan ABD - Güney Kafkasya ilişkileri son dönemde daha ziyade uluslararası ve bölgesel güvenlik örgütleri ve bölge­ deki faahyetleri ile şekillenmektedir. Bu çerçevede, daha çok NATO, bölge ülkelerine yönelik Barış için Ortakhk Programı (Parnership for Peace), Üyelik Eylem Planı (Membership Action Plan) ve Avro-Atlantik Ortaklık Konseyi (Eııro-Atlantic Partnership Coııncil) gibi yapılarla bölgede varhgmı hissettirmektedir. Genel olarak bakıldıgmda ABD'nin bölgedeki ana hedefüün Rusya ve İran'm bölge üzerinde hegemonya kurmalarmı engelle­ mek olduğunu söylemek mümkündür. Bu bağlamda ABD bölge­ deki donmuş çaüşmalarm varbgmdan rahatsız olmakta ve daha da önendisi Rusya'nm bu çatışmaları hegemonya aracı olarak besle­ diğim ve kullandıgmı düşünmektedir.17 Fakat bu durumu engel­ lemeye yönelik kesm tavırlar gebştirmemn bu günkü koşullarda mümkün olmadığı da görmektedir. Rusya-Gürcistan Savaşı şua­ sında ABD de dahil olmak üzere Batıh devletlerin tepki gösterme­ lerine rağmen, bütün dünyanın bu süreci temkmh bir mesafeden izlemeyi tercih etmeleri bunun en önemb göstergesidir.18

17 Mykola Kapitonenko, "Resolving Post-Soviet "Frozen Conflicts":Is Re- gional Cooperation Helpful?", Caııcasian Reuieıv of International Affairs, Cilt 32 (1), 2009, s. 37-44. Ayrıca bkz. Emmanuel Karagiannis, Energy and Security in the Caucasus, Londra: RoutledgeCurzon, 2002, s. 111-36. ls Rusya-Gürcistan savaşında ABD'nin politikaları için bkz., Jim Nichol, "Russia-Georgia Conflict in South Ossetia:Context and Implications for US Interests", CRS Reportjor Congress, 2008, s. 24-29; Alexaııder Cooley ve Lincoln A. Mitchell, No Way To Treat Our Friends:Recasting RecentUS- Georgiaıı Relations", The Vvashington Qııarterly, Cilt 32 (1), 2009, s. 27-41. Rusya

Rusya Kafkasya'daki enerji rekabetinde belirgin bir rol oyna­ maktadır. Her şeyden önce bölgenin enerji rekabetinde kilit nokta haline gelmesinin ardmda yatan en önemh nedenlerden biri Sov­ yet sonrası dönemde özellikle Orta Asya enerji kaynaklarının dün­ ya piyasalarına ulaştırılmasında Rusya'nm sahip olduğu taşıma altyapısı tekelidir. Bu bağlamda bölgedeki rekabetin tırmanmasına üretici ve tüketici konumundaki devletlerin bu tekeli kırma arzula­ rı ve girişimleri neden olurken, bu kaygıyı besleyen bir diğer un­ sur da enerji taşımacılığı ve arz güvenliği konusunda riskler yara­ tan ve gittikçe saldırganlaşan Rus enerji politikalarıdır.

Sovyet dönemi boyunca Hazar bölgesinde petrol ve doğal gaz üretimi yapılmış fakat dünya piyasalarına ulaştırma kaygısı gü- dülmemişti. Bölgedeki üretim ise Sovyetler Birliği'nin merkezi planlama anlayışı çerçevesmde ortak üretim ve tüketim planlama­ larının parçası olmuş ve inşa edilen boru hatlan üretimi merkeze taşıyacak ve sonra birliğin ihtiyaçlarına göre dağıtılacak şekilde ta­ sarlanmıştı. Bu sayede Sovyetler Bhhgi'nin geride bıraktığı miras bağımsızlık sonrası dönemde Rusya'yı geniş bir boru hatü altyapı­ sına sahip hale getirmiştir. Bu altyapı hem eski Sovyet coğrafyası­ na kapsamlı şekilde petrol ve doğal gaz dağıtımını sağlamakta, hem de diğer ülkelere ihracatı mümkün kılmaktaydı. Avrupa ülke­ lerinin doğal gaz ihtiyaçlarının büyük bölümünü karşılayan, Sov­ yet döneminde geliştirilen bu altyapıydı ve ister istemez enerji sağ­ layıcısı olarak Rusya'yı önemh bir konuma oturtuyordu.19 Bu ne­ denle Hazar bölgesi petrol ve doğal gaz kaynaklarının uluslararası piyasalara erişimi ve bu piyasalardaki tüketiciler tarafından gü­ venli bir şekilde kullanılabilmesi, Rusya'ya olan mutlak bağımlılı­ ğın azaltılabilmesi için acil ihtiyaç olarak öne çıkmıştı. Bu ihtiyaç bağımsızlıklarını petrol ve doğal gaz gelirlerini kuhanarak inşa

19 Rusya'dan AB ülkelerine petrol ve doğal gaz taşımak için inşa edilen Sovyet dönemi boru hattı altyapılarını petrol için Druzhba Hattı, Baltık Hattı Sistemi ve Kuzey-Batı Hattı Sistemi oluştururken, doğal gaz için Yamal-Avrupa I, Kuzey Işıkları, Soyuz Bratrstvo hatlarını Rus gazını Ukrayna ve/veya Bulgaristan üzerinden Avrupa'ya taşıyan hatlar ola­ rak sıralayabiliriz. Daha fazla bilgi için, Energy Information Ad- ministration, Country Analysis Briefs: Russia, http://www.eia.doe.gov/ countries/cab.cfm?fips=RS. edip sürdürmeyi planlayan üretici devletler için olduğu kadar, bölgenin enerji kaynaklarına ihtiyaç duyan tüketici devletler için de azami önem taşıyordu.20

1994'de Azerbaycan üe uluslararası petrol şirketleri arasmda imzalanan "Yüzyılın Anlaşması" (Contract of the Century)21 çerçe­ vesinde takip eden otuz yüda yaklaşık 3.65 nülyar varil petrol üre­ tilmesi planlanmıştı. Mevcut boru hattı sisteminin bu miktan taşı­ yamayacağının farkmda olan taraflar bir an evvel Azerbaycan pet­ rolünü dünya piyasalarma ulaştırmak istiyorlardı. Fakat zaman açısmdan çeşitli sorunlar vardı. Her şeyden önce planlanan üretim miktarına ulaşabilmek için Azerbaycan'daki petrol üretim altyapı­ sına ciddi yatırımlar yapmak gerekiyordu. Bundan daha da önem­ lisi ana üetim hattı olarak kabul edüecek olan Rusya'yı dışlayan boru hattı alternatiflerinden (ör. Türkiye ve İran) hangisi seçilirse seçüsin, bu yeni sistemin inşaatı hem zaman alacak hem de mali­ yetli olacaktı. Bu nedenle Azerbaycan'm o dönemdeki mevcut üre­ timini (yaklaşık olarak günlük 100,000-120, 000 varil) bir an önce Avrupa'ya ulaşbrmak için hızlı ve kısa vadeli bir çözüm üretüdi. Bu çözüm sayesinde Erken Petrol (Early Oil) adı verüen bu üreti­ min bir an önce Avrupa'ya taşınması sağlanırken, bir yandan da Rusya dışı alternatiflerin hayata geçirilebilmesi için zaman kaza- rnldı. Bu bağlamda gündeme gelen alternatifler Bakü-Novorossisk (Rusya) ve Bakü-Supsa (Gürcistan) hatlanydı.22

20 Bkz. Bernard A. Gelb, "Caspian Oil and Gas: Production and Prospects", VVashington, D.C., CRS Report for Congress, 2005; Alec Rasizade, "The Great Game of Caspian Energy: Ambitions and Realities", Journal o f Southern Europe and the Balkans, Cilt 7(1), 2005, s. 1-17. 21 Yüzyılın antlaşması Azeri-Çirag-Güneşli açık deniz petrol yataklarının geliştirilmesi için Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi'nin (.Azerbaijan International Operationg Company-AIOC) kurulduğu Azer­ baycan ve Amoco, Unocal, Pennzoil, McDermott, British Petroleum, Ramco, Statoil, Lukoil, Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı ve Delta ara­ smda imzalanan Üretim Paylaşım Anlaşması'na (Product Sharing Agreement) verilen isimdir. Anlaşmanın süresi otuz yıldır ve sonradan Itochu, Exxon ve Amerada Hess şirketleri de katılmıştır. Bkz., Energy Information Administration, Azerbaijan, Country Analysis Brief Ocak 2012, http://www.eia.gov/EMEU/cabs/ Azerbaijan/pdf.pdf. 22 Karagiannis, Energy and Security in the Caucasus, s. 23. Her iki hattın da olumlu ve olumsuz yanlan vardı. Bakü- Novorossisk hallinin sahip olduğu teknik özellikler kapasitesinin artırılması için imkân sağlarken, hem Çeçenistan güzergahmdan geçmesi hem de Rusya boru hatü olması nedeniyle güvenlik açı­ smdan sıkmtılar yaratıyordu. Üstelik yüksek kalitedeki Azerbay­ can petrolü bu yolla taşınırsa daha düşük kalitedeki Sibirya petro­ lü ile karışacak ve ekonomik anlamda kayıplara neden olacaktı. Rusya bu hattm hayata geçirilmesi için bir taraftan mali sorumlu­ luk üstlenirken, diğer taraftan bölgedeki çatışmalar üe Hazar deniz sınırlarının belirlenmesi gibi konular gündeme getirerek siyasi baskı yapıyordu.23 Öte yandan Bakü-Supsa boru hattı hem Rus­ ya'yı devre dışı bırakmakta hem de Azerbaycan petrolünü başka petroüe karıştırmadan Avrupa'ya ulaştırmayı sağlıyordu. Ne var ki yeıü bir boru hattı mşası gerektiren bu hat hem daha pahalıydı hem de geçeceği güzergah üzerindeki Abazya ve Güney Osetya güveıüik tehditleri yaratmaktaydı. Bu ildnd alternatif Türkiye ta- rafmdan özellikle desteklenmekleydi. ABD'ıün de desteği deride gehştirilecek olan ana boru hattı için zemin hazırlaması nedeniyle bu seçenekten yanaydı. Yaşanan süreç sonrasmda Rusya'yı dışarı­ da bırakmanın riskleri nedeni üe iki hattm da Erken Petrol taşıma­ sında kuüaıuhnasma karar verildi.24

Harita II: Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu (Caspian Pipetine Consortium)

23 Amineh, Toıvards the Control of Oil Resources in the Caspian Region,, s. 198-201. 24 Karagiannis, Energy and Security in the Caucasus, s. 25. Rusya'nın bölgedeki enerji üstünlüğünü koruma mücadelesi­ nin ilk adımlarından bir diğeri de Hazar Boru Hattı Konsorsiyu­ mu'dur.25 Konsorsiyum tarafmdan idare edilen Tengiz- Novorossisk Boru Hattı'na Bakü-Thioretsk'den yapılan ek boru bağlantı ile Azerbaycan petrolüne alternatif bir çıkış yolu oluştu­ rulmaya çalışılmıştır. Öneriye göre, Kazakistan petrolünü taşımak için inşa edilen Tengiz-Novorossisk Hattı'nı Novorossisk'in 120 ki­ lometre doğusundaki Thioretsk'de Bakü'den gelen petrol boru hat­ tı ile birleştirmek için küçük bir ekleme inşa edilecek ve böylece Azerbaycan petrolü Novorossisk'e ulaşacaktı.26 Rusya söz konusu hattı temel olarak ABD'nin Doğu-Batı Enerji Koridoru önerisine al­ ternatif olarak gündeme getiriyordu. Bu sayede bölgeden çıkacak tüm enerji hatlarını kontrol edebilecek olan Rusya, Sovyet sonrası dönemde gündeme gelen Büyük Oyun'un önemli oyuncusu olarak hayatma devam edebilecekti.27

Boru hattı girişimlerine ek olarak, Rusya'nm Güney Kafkasya enerji rekabeti çerçevesinde geliştirmiş olduğu tavırları anlamak için, ülkenin dış politika önceliklerinde enerjinin oynadığı role de değinmek gerekir. Rusya, Sovyet sonrası dönemde uluslararası arenada yaşadığı saygınlık kaybım 1990'lı yılların ikinci yarısmdan itibaren enerji politikalarında oynayacağı etkin rol ile tamir etme yolunu seçmiştir. 1990'lı yılların başmda Kafkasya veya Hazar po-

25 Kazakistan'ın Tengiz petrol yatağında üretilen petrolü dış piyasalara ulaştırmak maksadı ile 2001'de kurulan Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu tarafından inşa edilen boru hattının Tengiz Petrol sahasından Rusya'nın Novorossyisk limanına uzunluğu yaklaşık 1510 kilometredir. Güzergahı boyunca hem eski Sovyet dönemi boru hatlarının yenilenmiş kesimleri hem de yeni inşa edilen kısımlardan oluşmaktadır. Energy Information Administration, Country Analysis Briefs: Kazakhstan, Kasım 2010, s. 4, http://www.eia.gov/EMEU/ cabs/Kazakhstan/pdf.pdf. 26 Tuncay Babalı, "Implications of the Baku-Tibilisi Ceyhan Main Oil Pipeline Project", Perceptions, Cilt 10, Kış 2005, s. 33, http://www.sam.gov.tr/perceptions/Volumel0/winter2005/Tuncay Babali.pdf. 27 Oksana Antonenko, "Russia's Policy in the Caspian Sea Region: Rec- onciling Economic and Security Agendas", Shirin Akiner (der.), The Caspian, Politics, Energy and Security, Oxford, RoutledgeCurzon, 2004, s. 244-262. litfkası geliştirmek bir yana, Rusya'da bütünlüklü bir dış politika geliştirmede dahi sıkıntılar yaşanmıştı. Bunun çeşitli sebepleri vardı: Sovyet sonrası dönemde ülkenin dış politika önceliklerinin ne olacağının henüz belirlenmemiş olması, merkezi hükümetin devlet kurumlan arasındaki koordinasyonu sağlayamaması (örne­ ğin Yeltsin döneminde her bakanlığın kendi ayrı dış politikasını yönetmesi) gibi sebepler sıralanabilir. 28 Kafkasya ve Hazar'a iliş­ kin olarak özellikle dünyanm gözleri bu bölgeye çevrilmişken enerji odaklı net bir politika geHştmlememesinin sebepleri arasm­ da ise ülkedeki enerji sektörünün özelleştirilmesi sürecinde yaşa­ nan rekabet ve Rus enerji sektörünün uluslararası piyasadaki re­ kabet gücü eksikliğini sıralamak mümkün.29

1991-1992 yıllarında Batı'nın bölgeye ügisizliğinin de vermiş olduğu rahatlık ve iç siyasetinde yaşadığı sıkıntılar nedeni üe Rus­ ya bu dönemde büyük ölçüde Kafkasya'yı göz ardı etmeyi tercih etmiştir. Yeltsin döneminin ilk yülarmda dış pohtika öncelikleri belirlenirken, özellikle Batı ile ilişküerin "Önce Rusya" prensibi et­ rafında şekiüenen ve saldırgan olmasa da güvenlik kaygüannı öne çıkaran bir siyaset benimsenmiştir.30 Fakat takip eden 1993-1996 döneminde Rus iç siyasetindeki ayrımların Kafkasya özelinde bir

28 Antonenko, "Russia's Policy in the Caspian Sea Region, s. 248. 29 Ibid., s. 245. 30 "Önce Rusya" (Russia First) terimine ilişkin literatürde iki farklı kulla­ nıma rastlamak mümkündür. Bunlardan birincisi Sovyet sonrası dö­ nemde Rusya'daki siyasi tartışmalarda ortaya çıkan kullanımıdır. Söz konusu tartışmaların en önemli ayaklarından birini Batı ile ilişkilerin hangi zeminde yürütüleceği oluşturmaktaydı. Bu bağlamda 1992 itiba­ rı ile şekillenmeye başlayan Önce Rusya politikalarının temelinde Rus­ ya'nın Batı ile ilişkilerini düzenlerken böylesi bir ilişkiyi hepten red­ detmek yerine, Rusya'nın güvenliğini ve çıkarlarını öne koyarak hare­ ket etme gereğini vurgulamaktaydı. Bkz., Peter Trescott, Russia First: Breaking ıvith the West, Londra, IB Tauris, 2007, s. 35 -39. "Önce Rusya" terimi ayrıca ABD'nin dış politikasına özellikle Başkan Bili Clinton dö­ neminde yön veren Strobe Talbott' tarafından da kullanılmıştır. Bu çer­ çevede kastedilen o dönem Yeltsin yönetimindeki Rusya'nın kendi içindeki sıkıntıları aşması ve demokrasinin güçlenmesi için yardımcı olmanın uzun vadede ABD'nin güvenliği ve çıkarları açısından önemli olduğuydu. Bkz., Josef Yoffe, "Putting Russia first", U.S. Neıvs & World Report, Cilt 2, No. 116,1994. yana bırakılarak ortak bir tavra doğru şekillenmesi nedeniyle Rus­ ya bölgeye yönelik daha aktif bir politika izlemeye başlamışlar. Hazar enerji kaynaklan bu aktif politikanın temelini oluşturmak­ taydı. Örneğin Azerbaycan petrol sahalarına yapılacak yatırımlar için oluşturulan konsorsiyumlarda Rus şirketlerinin yer alması, Hazar Boru Hatlı Konsorsiyumu'nda Rusya'nm oynadığı rol bu aktif politikanın uygulamaları olarak sıralanabilir.31 Böylece Kaf­ kasya Rusya için hem güvenlik hem de enerji konulan nedeniyle önemli bölge olarak yemden gündeme gelmiştir. Fakat, Putin'in başkanlığına kadar güvenlik vurgusu çoğunlukla bölgede yaşayan Rus vatandaşlarının güvenliği, enerji vurgusu ise yeni enerji kay­ naklarının geliştirilmesi konusuyla sınırlı kalmıştır.32

Putin üe birlikte Rusya'nm Kafkasya politikalarının üç ana konu etrafında şekülendigini söylemek mümkündür: 2000'den sonra Rusya Federasyonu'nun Kuzey Kafkasya sınırlarında yer alan bölgenin güvenliği; Güney Kafkasya devletleri üzerindeki et­ kinin korunması ve sürdürülmesi; Türkiye ve İran gibi devletlerin bölge ülkeleri üzerindeki etkinliklerinin engeHenmesi.33Bu üç ko­ nunun da kesişme noktasmda petrol ve doğal gaz kaynakları üe bu kaynakların uluslararası piyasalara taşmması yatmaktadır. Bölge­ de güvenliği sağlama gerekçesiyle Rusya Kuzey Kafkasya'da 250.000, Çeçenistan'da ise 70.000 asker bulundurmaktadır. Çıkarla­ rına ters düşen durumlarda bu askerleri Güney Kafkasya ülkeleri­ ne müdahale için kuüanmaktan da geri kalmamaktadır. Bunun en yakm örneği 2008'de Gürcistan'la yaşanan çatışmadır. Bölgede donmuş çatışmalar (frozen conflicts) olarak adlandırüan Abhazya, Güney Osetya ve Dağlık Karabağ'da yaşanan istikrarsızlıkları yeri geldiğinde Rusya kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmek­ ten kaçınmamaktadır.34

Donmuş çatışmaların Rusya tarafından beslenmesi Rusya'nm Batılı devletlerin bölgeye artan ügi ve girişimlerini sınırlama hede­

31 Antonenko, "Russia's Policy in the Caspian Sea Region, s. 246. 32 Amineh, Toıvards the Control of OU Resources in the Caspian Region, s. 87. 33 Ronald Grigor Suny, "The Pawn of the Great Powers: The East West Competition for Caucasus", Journal of Eurasian Studies, Cilt 1 (1), Ocak 2010, s. 13. 34 Karagiannis, Energy and Security in the Caucasus, s. 114-118 ve 124-129. fine de hizmet etmektedir.35 Özellikle Gürcistan ve Azerbaycan'ın Batılı devletler ile kurdukları işbirlikleri ve enerji antlaşmaları Rusya'nm tavırlarının sertleşmesine yol açmıştır.36 Batı'nm çoğun­ lukla BTC ve NATO genişlemesi gibi pohtikalanyla netleşen böl­ geye dahil olma girişimleri ile bölgedeki demokratikleşme çabalan ve "Renkli Devrimler" gibi projeler Rusya'nm daha da sertleşme­ sine neden olmuştur. 2007'de Putin'in Münih Güvenlik Konferan- sı'nda yaptığı konuşma bu sertleşen tavnn dünyaya üam niteh- ğindedir.37

2008'deki Rusya Gürcistan savaşı, 2007 Münih Güvenlik Kon- feransı'nda sergüenen tavrın devamı nitehğinde Rusya'nm bölge­ deki hegemonya siyasetinin pekişerek devam ettiğini göstermiştir. Bu savaşla Bati ile yakm ihşkiler kuran Gürcistan ve Azerbaycan'a mesajlar verihyordu.38 Rusya bir yandan bölgedeki güvenhk den­ geleri üe oynayıp Kafkasya'yı enerji taşımacıbgmda riskti bir bölge haline getirmeye ve Batı'nm bölge algısını değiştirmeye çahşırken, diğer yandan da kendi alternatif boru hattı projelerini hayata ge­ çirmeye devam etmiştir. Bu bağlamda Rusya tarafmdan planlanan Yamal II, Kuzey Akım ve Güney Akım Boru hatları dikkat çekici­ dir.39 Rusya Güney Akım Projesiyle özellikle bir yandan Ukrayna

35 Stephen Blank, "Russia and the Black Sea's Frozen Conflicts in Strate­ gic Perspective", Mediterranean Quarterly, Cilt 19 (3), s. 33. 36 Ibid., s. 38-40. 37 Yaklaşık 20 dakika süren konuşmasında Putin ABD'nin dış politikasını küresel üstünlük kurma çabası olarak tanımlayıp şiddetli bir şekilde eleşti­ rirken, NATO'nun doğu'ya doğru genişleme girişimlerini Rusya açısından bir tehdit ve provokasyon olarak değerlendirmiştir. Bkz. Oliver Rolofs, "A breeze of Cold War", http://www.securityconference.de/ Putin-s- speech. 381.0. html? &L=1. 38 Jacek Wieclawski, "Challenges for the Russian Foriegn Policy- the Les- son of the Georgian Conflict", Asian Social Science, Cilt 7 (8), Ağustos 2011, s. 15-16. Rusya Gürcistan Savaşı için ayrıca bkz., Mikhail Filip- pov, "Diversionary Role of the Georgia-Russia Conflict: International Constraints and Domestic Appeal", Europe-Asia Studies, Cilt 61(10), Ar­ alık 2009, s. 1825-1847. 39 Yamal II ile Yamal I Doğal Gaz Boru Hattı'nm 28 milyon m3Tük kapasite­ si ile taşman gazın iki katma çıkarılması hedeflenmektedir. Yamal II Doğal Gaz Boru Hattı'nin güzergahına ilişkin olarak Gazprom ve Po­ lonya arasında anlaşmazlıklar olmasına rağmen, Gazprom boru hattı üzerinde baskı kurmaya çalışırken, bir yandan Nabucco Projesine40 alternatif oluşturmakta ve Kafkasya'daki enerji rekabetinde üstün­ lük sağlamayı hedeflemektedir 41

Güney Akım Projesi Avrupa'da enerji güvenliğini artırmak maksadı ile ilk olarak 2007'de Rus Gazprom ve İtalyan Eni'nin imzaladıkları işbirliği anlaşması ile gündeme geldi. 2008'de Rus­ ya, Bulgaristan, Macaristan ve Yunanistan üe işbirliği antlaşmala­ rı imzaladı. Daha sonra benzeri bir antlaşma 2009'da Slovenya üe imzalandı.42 Planlara göre Güney Akım projesi çerçevesinde Ma­ vi Akım Boru Hattmm başladığı Beregovaya ile aynı noktadan başlayıp Karadeniz'den deniz altından Bulgaristan'a kadar gide­ cek 901 kilometrelik yeni bir boru hattı inşa edüecektir. 2015'te tamamlanması öngörülen Güney Akım Projesi'nin ikinci aşaması için Bulgaristan'dan başlayan iki bacaklı yeni bir boru hattı sis­ teminden bahsedümektedir. Bunlardan birincisi Sibirya ve Maca­ ristan üzerinden inşa edüecek Kuzey Batı rotası İkincisi ise Yu­ nanistan ve Arnavutluk üzerinden İtalya'ya gidecek Güney Batı rotasıdır. 43

güzergahı olarak güneydoğu Polonya'dan Slovakya'ya ve oradan da Orta Avrupaya doğru bir güzergah planlamaktadır. 3218 km uzunlu­ ğunda olması planlanan Kuzey Akım hattının ise Rusya'dan başlayıp Baltık Cumhuriyetleri üzerinden Almanya'ya ulaşması planlanmakta­ dır. Boru hattına ilişkin anlaşma 2005'te imzalanmıştır ve 2013'te ta­ mamlanması planlanmaktadır. Energy Information Administration, Country Analysis Briefs: Russia, Kasım 2010. 40 Nabucco Projesi Doğu-Batı Enerji Kordioru'nun önemli bir bacağını oluşturmak amacıyla tasarlanmıştır. Hazar ve Orta Doğu doğal gaz kaynaklarını Avrupa'ya bağlamayı hedeflemektedir. Türkiye üzerin­ den geçmesi planlanan boru hattı Bulgaristan, Romanya ve Macaris­ tan'dan geçerek Avusturya'daki Doğu Avrupa'nın enerji kilit noktası olan Baumgarten'a taşıması hedeflenmektedir. Toplam uzunluğu 3900 kilomatre ve taşıma kapasitesi 31 milyar metre küp olarak planlanmak­ tadır. http://www.nabucco-pipeline.com/ portal/page/portal/tr/ Home/the_project. 41 Ariel Cohen, "Europe's Strategic Dependence on Russia", Back- grounder, No 2083, Kasım 2007, s. 5-6. 42 "Project History", http://south-stream.info/index.php?id=13&L=l. 43 Ibid. Birçoklarına göre Güney Akım projesi Rusya tarafmdan Nabucco Projesine rakip olarak önerilmiştir. Rusya'nm bu projeye ilişkin çeşitli Avrupa Birliği üyesi devletlerle anlaşmalar imzala­ ması AB'nin Avrupa enerji politikaları açısmdan ortak bir günde­ me ve stratejiye sahip olmamasının bir sonucudur.44 AB Güney Akım'a kesin bir tavırla karşı çıkmasa da, çeşitli vesüelerle Doğu- Batı Koridoru'nun (Nabucco, Türkiye-Yunanistan-İtalya ve Tran­ satlantik) öncelik olduğuna vurgu yapmaktadır.45

Güney Akım gündeme geldiği ük günden itibaren Türkiye Nabucco Projesi için taşıdığı tehdit nedeni üe sıcak bakmamıştır. Fakat Türkiye'nin Güney Akım'a ilişkin tavn Aralık 2011 itiban üe yeni bir safhaya girmiştir. 28 Aralık 2011'de Türkiye ve Rusya ara­ smda imzalanan anlaşma çerçevesinde Türkiye, Güney Akım Pro- jesi'nin inşasına başlanabilmesi için hattın Türk kara sularından geçmesine onay vermiştir.46 Bunun çeşitli nedenleri arasmda Nabucco sürecinin bir türlü üerleyememesi (Özellikle, boru hat­ tından akacak doğal gaza ilişkin arz güvenliğinin henüz sağlana­ mamış olması ve AB'yi de etküeyen küresel ekonomik krizin pro­ jenin finansmanını zorlaştırması); Türkiye-AB iüşküerinin girdiği duraksama süreci (Özellikle Kıbrıs'taki doğal gaz arama sürecinde AB'nin takındığı tavn ve Temmuz 2012'de gündeme gelecek AB dönem başkanlığı süreci dikkate alındığında karşı karşıya kalman durum); Türkiye'nin sürekli artan enerji ihtiyacı ve bunun doğur­ duğu bağımlılık çerçevesinde Mavi Akım kapsammda Rusya üe imzalanan anüaşmanm ağn "al ya da öde" koşuüan ve alman do­

44 Bkz., Pami Aalto (der.), The EU-Russian Energy Dialogue, Europe's Future Energy Security, Hampshire, Ashgate, 2008. 45 Yunanistan- Arnavutluk-Adriatik Denizi-Italya, http://www.trans- adriatic-pipeline. com/. 46 Putin tarafından "Rusya için yeni yıl hediyesi" diye açıklanan anlaşma kapsamında Türkiye ile Rusya arasmda gaz ihracatının süresinin uza­ tılmasına ilşkin 2021 ve 2025 yıllarında sona erecek iki sözleşme imza­ landı. Ayrıca, alman gazın fiyatında yeni düzenlemeler yapılıp indiri­ me gidildi. Basma yapılan açıklamalara göre Güney Akım projesinin Türk kara sularından geçecek kısmı için Türkiye herhangi bir transit ücreti talep etmeyecek. Alex Jackson, "Turkey's Bold Move Shakes up the Southern Corridor", Natural Gas Europe, 8 Ocak 2012, http:// www.naturalgaseurope.com/ turkeys-bold-move. ğal gazın miktarı ile fiyatlandınlmasma ilişkin koşulların iyileşti­ rilmesi gibi konuları sıralamak mümkündür.47

Türkiye'nin Güney Akım'a yeşil ışığıyla birlikte harekete ge­ çen Rusya, 2013 olarak belirlenen hattın mşa başlangıcım 2012 Ara- lığı'na çekmeye karar verdi.

Harita III: Boru Hattı Projelerinin Tasarlanan Güzergâhları

RUSYA

ALMANYA

Baumgarten ROMANYA Viyana □ Budıpayta AVUSTURYA

Beregovya Bükreş MACARİSTAN — Karadeniz SIRBİSTAN —BULGARİSTAN İTALYA so l ya 3 ..İstanbul * Erzurum

Ankdl a TÜRKİYE

YUNANİSTAN

Güney Akımı ------Nobucco Kuzey Akımı

Kaynak: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/09/100909_ nabucco. shtml

47 Sabah, Türkh/e, Rusya'dan ek doğal gaz alıyor, kış günlerinde gaz sıkıntısı yok, 28 Aralık 2011, http://www.sabalr.com.tr/Ekonomi/2011/12/28/ guney-akima-karsi-ek-dogalgaz; Faruk Akkan, Yaşar Niyazbayev, ve Fuat Seferov, "Türkiye Güney Akım'a Onay Verdi, Rusya Doğal Gazı Ucuzlatacak", Zaman, 29 Aralık 2011, http://www.zaman.com.tr/ ha­ ber. do?haberno=1221272&title=turkiye-guney-akima-onay-verdi- rusya-dogalgazi-ucuzlatacak. Türkiye

Hazar ve Orta Doğu enerji kaynaklan toplamı dünyadaki is­ patlanmış petrol rezervlerinin % 73'üne ve doğal gaz rezervlerinin % 72'sine tekabül etmektedir. Konumu nedeniyle Türkiye'nin bu kaynaklara yakınlığı ülkenin Soğuk Savaş sonrası uluslararası alandaki rolüne dair yeni dinamikleri gündeme getirmiştir. Türki­ ye açısmdan bakıldığında, Bakü-Tühs-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı'nm gündeme geldiği ilk günden itibaren Kafkasya enerji re­ kabeti Soğuk Savaş sonrasmda yaşanan stratejik boşluğun doldu- rulabilmesi için önemli bir manevra alanı teşkil etmekteydi. Aynı zamanda BTC Kafkasya'daki enerji rekabeti açısmdan dönüm nok­ tası olma özelliğini taşıyordu. BTC'nin karar ve inşasına başlanma süreci tarihsel olarak Rusya üe Türkiye arasmda yaşanan bölgede etkin olma mücadelesinin yeni şekliydi.48 Bir yandan Rusya, Sov­ yet sonrası dönemde kendi arka bahçesi olarak gördüğü Hazar bölgesinde Batılı güçlerin etkinliğinin artmasını engelleyemeyece- gini fark edip, en azmdan tamamen resim dışı kalmamak için Azerbaycan petrolünü taşıma konusunda ısrarcı davranıyordu; diğer yandan Türkiye, Soğuk Savaş sonrası kaybettiğini sandığı batı için stratejik önemini yeni bir boyuta taşımaya çalışıyordu. Üs­ telik bunu yaparken de Batılı devletlerin desteği ve Türk Boğazla- n'ndaki petrol taşımacılığının artması üe İstanbul'un karşı karşıya kalacağı tehlike üe de haklı bir argümana sahipti.49

BTC aynı zamanda Kafkasya ve Türkiye arasmda işbirliğinin gelişmesine de katkıda bulundu. BTC'ye ilişkin fikir birliğine va- rüdığı andan ihbaren hattm geçeceği ülkeler (Azerbaycan, Gürcis­ tan ve Türkiye) arasmdaki işbirliğinin uzun yülar devam edeceği ve sadece BTC üe kalmayıp çeşüleneceği anlaşılıyordu. Nitekim, Türkiye üe bölge ülkeleri arasmdaki ekonomik işbirliği ve Ücaret hacminin arüşı üe Gürcistan ve Azerbaycan'm Türk iş adamları açısmdan önemh yatırım alanlan haline gelmesi bu yakınlaşmanın sonuçlanndandır. Aynıca BTC, Soğuk Savaş sonrasmda, beklenh-

48 Karagiannis, Energy and Security in the Caucasus, s. 129-131. 49 Zeyno Baran, "The Baku Tibilisi Ceyhan Pipeline: Implications for Tur­ key", Frederik Starr ve Svante Cornell (der.), Baku Tibilisi Ceyhan Pipe­ tine, OU Window to the West, Washington, Central Asia-Caucasus Insti- tute & Silk Road Studies Program, 2005, s. 105-106. lerin aksine bölgesel liderlik rolünü elde edemeyen Türkiye'ye, bu coğrafyaya yönelik drş politikasmı geliştirmek için yeni bir çıkış yolu olarak Doğu-Batı Enerji Koridoru'nda köprü görevini sağla­ yan kilit ülke rolünü sağlamlaştırmıştır. Bu bağlamda Güney Kaf­ kasya (özellikle Azerbaycan ve Gürcistan) Türkiye'nin bu hedefine ulaşabilmesi açısmdan önemli bölgesel stratejik ortaklar haline gelmiştir.

Türkiye açısmdan enerji koridoru rolü Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı'nm gündeme gelmesiyle daha da pekişmiş­ tir. 1999'da Azerbaycan'm Şah Deniz yataklarında keşfedilen yük­ sek miktarda doğal gaz sayesinde ülkenin doğal gaz üretimi bü­ yük artış göstermiştir.50 Şah Deniz'deki keşif dünyada 1978'den beri yapılan en büyük doğal gaz yatağı keşfiydi.51 Şah Deniz keş­ finden önceki dönemde Hazar bölgesinden yapılan doğal gaz ihra­ catı, Sovyet döneminde inşa edilmiş ve Rusya şuurları içerisinde kalan eski dağıtım sisteminden gerçekleştiriliyordu. Yeni doğal gaz yataklarının keşûyle birlikte petrol ihracatında karşılaşılan sı­ kıntının bir benzeri baş göstermiş ve doğal gaz ihracatında da eski Sovyet sistemi dışında alternatif boru hatlan ihtiyacını gündeme gelmişti.

Bu çerçevede Mart 2001'de Türkiye ile Azerbaycan arasmda uzun vadeh bir doğal gaz anlaşması imzalandı.52 Buna göre Bakü'den BTC'ye paralel şekilde yeni bir doğal gaz boru hatü inşa edilecek ve bu hat Erzurum'da Türkiye'nin yerel doğal gaz dağı­ tım sistemine bağlanacaktı. Böylelikle hem Türkiye'nin artan enerji ihtiyacı karşılanacak, hem de Avrupa piyasalarına ulaşım için yeni bir çıkış yolu sağlanacakü. Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) Doğal Gaz Boru Hatü, Doğu-Baü Enerji Koridoru projesinin ikinci ayağını

50 Sovyet sonrası dönemde Azerbaycan'ın günlük petrol üretimi günlük 200,000 varildi. Bkz. Amineh, Toıvards the Control of Oil Resources in the Caspian Region, s. 169. 2009'da Azaerbaycanın petrol üretimi ABD'nin Enerji Bilgi Yönetimi kurumu tarafından 1,049,837 varil olarak veril­ mektedir; http://www.eia.gov/ countries/country-data.cfm?fips=AJ &trk=c#ng. 51 Gawdat Baghat, American Oil Diplomay in the Persian Gulf and the Cas­ pian Sea, Gainesville, University Press of Florida, 2003, s. 145. 52 BOT AS, Gaz alım antlaşmaları, http: / / www.botas. gov.tr/index.asp. oluşturmaktaydı. 53 Böylece BTE, BTC ile kendim hissettirmeye başlayan değişken bölgesel dengeler ve buna bağb enerji rekabeti­ nin biraz daha derinleşmesini sağbyordu.

2000'li yılların büyük bir bölümünde BTC ve BTE boru hatla­ rının faabyete geçirilmesine rağmen Türkiye'nin Güney Kafkasya pohtikası içeriden yapılandırılan stratejüerden ziyade Batıh devlet­ lerin enerji transferinde Rus varlığının sınırlandırılmasına yönelik girişimler kapsammda şekillendiği izlenimini vermektedir.54 Bu seyir 2008'de Rusya üe Gürcistan arasmda patlak veren gerginlik sonrasmda yeni bir boyut kazanmış, Türkiye bölgeye üişkin uzun vadeb hedeflerinin güverdigini de dikkate alarak bölgedeki gehş- melere daha fazla dikkat etmeye başlamışta. Bu bağlamda Türki­ ye, Rusya ve üç Kafkasya devletini bir araya getirmeyi hedefleyen Kafkasya İstikrar ve Ekonomik İşbirliği Platformu'nu gündeme getir­ di.55 Fakat çok geçmeden Türkiye'nin Kafkasya pohtikası Ermenis­ tan üe başlatılan yakınlaşma girişimlerinin56 başarısızlıkla sonuç­ lanması nedeniyle yeni bir durgunluk dönemine girdi. Aslında bu durgunluğun nedenini sadece Ermenistan yakınlaşmasının kötü seyrine bağlamak da doğru değüdir. 2008 sonrası dönemde Rusya, Hazar enerji kaynaklan üzerindeki gücünü bir yandan Gürcistan'a saldırarak gösterirken, diğer bir yandan gelmen süreçte Kazakis­ tan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğal gaz zengini ülkelerle uzun vadeb enerji transferi anlaşmalan yapmıştı.57 Enerji ihtiyacı

53 Temmuz 2007'de faaliyete geçen yaklaşık olarak 980 kilometre uzun­ luğundaki BTE Doğal Gaz Boru Hattı'nm yıllık taşıma kapasitesi yıllık 20 milyar metre küptür. Http://www.eia.gov/countries/country- data.cfm?fips=AJ&trk=c#ng. 54 Süha Bölükbaşı, "Jockeying for power in the Caspian basin: Turkey versus Iran and Russia", Akiner (der.), The Caspian, Poitics Energy and Security, s. 219-229. 55 Mustafa Aydın, "Turkey's Caucasus Policies", UNISCI Discussion Papers, No 23, Mayıs 2010, s. 182; Bülent Aras, "The Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy", Insight Turkey, Cilt 11 (3), 2009, s. 137. 56 Bkz. "Türkiye-Ermenistan Yakınlaşma Süreci", BBC Özel Dosya, 20 Ekim 2010, http://www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/cluster_ar- menia_turkey. shtml. 57 RFE RL, "Central Asia: Russian, Türkmen, Kazakh Leaders Agree on Caspian Pipeline", 15 Mart 2012, http://www.RFE RL.org/ con- tent/article/1076429.html. gittikçe artan bir ülke olarak Türkiye bu ihtiyacının büyük bir kıs­ mını Rusya'dan sağlarken bu gelişmeleri göz ardı edemezdi.58

Öte yandan Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan olumsuz geliş­ meler de Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerinde işbirliğine vurgu ya­ pan bir tavır takınmasına neden oldu. Çünkü zaten çıkmaza giren üyelik müzakere süreci bir de Kıbrıslı Rumların Akdeniz'de mün­ hasır ekonomik bölge belirleme ve doğal gaz arama girişimleri ne­ deniyle iyice gerilmişti.59 Bu nedenle Türkiye'nin içinde bulundu­ ğu uluslararası siyasi konjonktür, AB'nin Akdeniz'deki gelişmele­ re sessiz kalması gibi olaylar bir araya gelince, Türk dış politika­ sında özellikle enerji politikaları açısmdan bir yemden değerlen­ dirme yaşandığı gözlemlenmektedir. Bunun son dönemdeki en önemli örneği Aralık 2011'de Türkiye ile Rusya arasmda imzala­ nan Güney Akım Boru Hattı'ran Karadeniz'de Türkiye karasula­ rından geçişini onaylayan anlaşmadır.60Bu anlaşma ile Türkiye'nin Nabucco'yu baltaladığı gibi iddialar gündeme gelmişse de, Rusya üe imzalanan anlaşmanın hemen öncesinde 26 Aralık 2011'de Azerbaycan ile imzalanan TransAnadolıı Doğal Gaz Boru Hattı ant­ laşması Türkiye'nin enerjide kilit ülke olma hedefini hâlâ devam ettirdiğine işaret etmektedir. Çünkü Trans-Anadolu boru hattı gü­ zergahı nedeni ile Nabucco'ya dönüştürülebilme imkânı taşımak­ tadır. Türkiye ve Azerbaycan yetkilüeri Trans Anadolu Hattının inşasına Nabucco'nun aksine alıcı garantisi koşulu olmadan başla­ yacaklarım açıklamışlardır.61 Bu çerçevede, bu yeni girişim üe bir yandan Rusya üe enerji pazarlığında elini güçlendirmeye çalışan Türkiye diğer bir yandan da AB üe geliştirdiği enerji işbirliğini ko-

58 Türkiye her geçen gün enerji ihtiyacını karşılamak amacı ile dışa daha bağımlı hale geliyor. Gittikçe artan doğal gaz ihtiyacı noktasında bu büyüyen enerji ihtiyacı Rusya'ya artan bağımlılığı gözler önüne seri­ yor. Örneğin 2009'da Türkiye 19.4 milyar metre küp ile doğal gaz itha­ latının % 65-70'ini Rusyadan sağlamıştır. Detaylı bir tartışma için bkz., Mert Bilgin , "Energy Policy in Turkey: Security, Markets, Pipelines and Supplies", Turkish Studies, Cilt 12 (3), Eylül 2011, s. 401. 59 Petrol ve Doğal Gaz Konusunda Kıbrıs'a Destek, BBC, 8 Eylül 2011, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/09/110908_cyprus. shtml. 60 Turkey: In Pipetine Deal ıvith Russia, Did Ankara Get a Bargain it Can't Afford, Evrasianet.org, http://www.eurasianet.org/node/64823. 61 Alelx Jackson, "Turkey's Bold Move Shakes up the Southern Corri- dor", Natural Gas Europe, 8 Ocak 2012, http://www.naturalgaseurope. com/ turkeys-bold-move. parmayıp Doğu-Batı Koridoru'nun devamma yönelik manevra yapmaya çalışmışlar.

Avrupa Birliği

Kafkasya gibi bir bölgede uluslararası bir aktör olarak AB'yi ele almak AB'yi oluşturan devletlerin farkb öncelikleri ve drş pob- tikalan nedeniyle anabz açısmdan zorluklara neden olmaktadır. Yine de enerji ihtiyacı çerçevesinden bakıldığında bir aktör olarak karşımıza çıkan AB'nin enerji rekabetindeki rolünü anlamak için enerji güvenhgi kaygılarına bakmakta fayda vardır.

1973'deki petrol krizi sonrasmda Avrupa açısmda enerji çeşit- lihginin sağlanmasına yardımcı olan Kuzey Denizi'nin 1990'h yıl­ larda azalmaya başlaması, yeni enerji risklerini de beraberinde ge­ tirmiştir. Kuzey Denizi'nin sunduğu çeşitlilik imkânlarına ek ola­ rak Avrupa ülkeleri Rusya'dan alrmlar sayesinde çeşitlihkte zen­ ginlik sağlama yolunu seçmişlerdi. Fakat gittikçe artan doğal gaz tüketimi göz önünde bulundurulduğunda, bu sefer de Avrupa için Rusya'ya aşın bağımlılık tehhke olmaya başladı.

AB'nin kendi sahip olduğu petrol ve doğal gaz kaynaklan si­ nirindir. Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık olarak % 0,6'sma, do­ ğal gaz rezervlerinin ise % 2'sine sahip olan AB'de bu kaynaklar büyük ölçüde Kuzey Denizi'nde yer almaktadır. Coğrafya ve çevre koşullan nedeniyle açık deniz arama teknolojisi gerektirmesi ne­ deniyle Kuzey Denizi kaynaklarının gebştirilmesi ancak 1980 son­ rasmda mümkün olmuştur. Yine de yakınlığı nedeniyle Avrupa için uygun bir enerji kaynağı olmuştur. Fakat 1990'lr yıllardan iti­ baren Kuzey Denizi üretimi ciddi düşüş göstermeye başlamıştır,62

Bunun yaranda, yine 1990'lr yıllar itibarı üe AB enerji tüketi­ minde ciddi bir artış gözlemlemek mümkündür. Bir yandan eski üyelerin artan enerji talepleri, diğer bir yandan yeni üyelerin deği­ şen ekonomik altyapüan nedeniyle artan talepleri AB genelinde enerji ihtiyaç artışının sebepleridir. Tahminlere göre 2030'a gelin-

62 John Gault, "The European Union: Energy Security and the Periph- ery", GCSP, Occasional Paper Series, No 40, Ağustos 2002, s. 4; http://www.se2.isn.ch/ serviceengine/Files/ESDP/15589/...9A40.../ 40-Gault.pdf. eliğinde AB üyesi ülkelerin enerji ithal bağımlılığının bu günkü % 50 seviyesinden % 65'e yükselmesi beklenmektedir. Bunun içinde doğal gaz için % 57 olan bugünkü seviyenin % 84'e, petrol için % 82 olan seviyenin ise % 93'e çıkması beklenmektedir.® Bu kadar yüksek oranda bağımlıbgm beraberinde riskler getirmesi kaçınıl­ mazdır. Nitekim AB üyesi ülkeler 2006'dan itibaren bu tür tehdit­ ler ile mücadele edebilmek için ortak bir enerji pohtikası gehştir- mek amacı ile çalışmalar yürütmektedirler.

AB'nin Sovyet sonrası dönemde Orta Asya, Kafkaslar ve AB için kritik öneme sahip bölge enerji kaynaklarına ihşkin pohtika gehştirmekte aceleci davranmadığım, hatta geç kaldığını söyleye- bihriz. Bağımsızlık sonrası dönemde gerek ortak dış pohtika eksik- hği nedeniyle, gerekse de coğrafik yakmbgm tehdit oluşturabile­ cek boyutta olmadığı varsayımıyla AB pohtika gehştirmekte yavaş kalmıştır. AB ülkeleri müttefikleri ABD ile enerji sağlayıcıları Rus­ ya arasmda 1990'b yılların ortalarına ve hatta sonlarına doğru ya­ şanan rekabeti gözlemlemiş, fakat doğrudan bir parçası haline gelmemişlerdir. 2000'b yıllara gelindiğinde ise bir taraftan ABD'nin bölgedeki varlığı durağanlaşmaya ve dış pohtika gün­ deminden düşmeye başlaması, diğer taraftan BTC'nin ana ihraç boru hattı olarak inşa sürecinin başlamasıyla AB üyesi ülkeler böl­ geye daha fazla dikkat etmeye başlamışlardır. 2004'de AB'nin ge­ nişleme süreciyle birlikte 2000'h yılların ikinci yarısı itibariyle Kaf­ kasya ve Hazar'm enerji devleri Azerbaycan ve Kazakistan ile da­ ha yakm ihşkiler kurulmaya başlanmıştır. BTE, Nabucco, hatta Be­ yaz Akım gibi projeler tümüyle AB'nin gittikçe artan enerji ihtiya­ cını karşılamaya ve Rusya'nm enerji alanmda AB ülkeleri üzerinde kurmaya çahştığı üstünlüğü dengelemeye yarayacak projelerdir. Bu nedenle AB bir yandan Rusya ile enerji diyalogu girişimlerini yürütürken, diğer yandan alternatif hatların hayata geçirilebilmesi için adımlar atmaya çalışmakladır. Öyle ki Hazar bölgesi için gün­ deme gelen olası boru hattı projelerinin bir çoğunun arkasmda be­

63 "Communication from the Commission to the European Council and the European parliament: An Energy Policy for Europe", SEC (2007) 12, 10 Ocak 2007, http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/site/ en/com/2007/ com2007_0001en01.pdf (p. 3). lirgin olmasa da AB inisiyatifi gözlemlemek mümkündür.64 Bu noktada özellikle dört projeden bahsedebiliriz:

1. Kazakistan Hazar Taşıma Sistemi (Kazakhstan Caspian Transportation Sysytem-KCTS) - Kazakistan ve Azerbaycan arasm­ da imzalanan antlaşma çerçevesmde, gemüerle taşman Kazak pet­ rolü Bakü'ye getirihyor ve oradan da BTC sistemine dâhil edihyor. ABD'nin Enerji Bügi Yönetimi (Energy Information Administration, EIA) kurumu taralından hazırlanan raporlara göre bu yöntemle ta­ şman petrol miktan hâlihazırda günde 500,000 varil civarındadır.65 Fakat Hazar Denizi'nde Kazakistan'a ait Kaşagan petrol sahasında tam kapasite ile üretime başlanıldığı zaman bu miktar yetersiz kala­ caktır. Bu nedenle Kazakistan Kaşagan petrolünü uluslararası piya­ salara taşımak için yeni bir petrol taşımacılık sistemi gebştirmeyi planlanmakladır.'1'1 Bu yeni sisteme göre karadan 730 kilometre uzunluğunda Bati Kazakistan'daki Eskene kasabasmdan başlayıp Kazakistan'ın Hazar kıyısındaki Kuryk (Aktau yakınlarında) kasa­ basına gelecek olan bir boru hattı inşa edilecek; Kuryk'ta yeni bir terminal inşa edilecek ve bu terminale gelecek petrol oluşturulacak yeni deniz tankeri filosu aracıhgı üe Bakü'ye taşınacak. Bütün bu yeni sisteme Bakü'de inşa edüecek yeni liman altyapüan ve transfer istasyonu da dâhü edilmektedir. Yapüan planlamalara göre yeni bo­ ru hattmm % 51'ine Kazmunaigaz sahip olacak, geriye kalan % 49 hisse ise Kaşagan sahasını geliştiren yabana petrol şirketlerine veri­ lecek. Kurulacak deniz taşımacılık filosu ise Kazakistan (Kazmunaigaz)-Azerbaycan (SOCAR) ortak girişimi olacak. Fakat Kazmunaigaz ve Socar yetkilüeri 2010 sonunda bu yeni düzenleme­ ye Kaşagan ikinci gefiştirme evresinin tamamlanacağı 2018-19 yılın­ dan önce ihtiyaç olmadığına karar verdüer.67

64 Samuel James Lussac, "Ensuring European energy security in Russian 'Near Abroad': the case of the South Caucasus", European Security, Cilt 19 (4), 2010, s. 619-621. 65 Energy Information Administration, Country Analysis Briefs: Kazakh­ stan", Kasım 2010, s. 5, http://www.eia.gov/EMEU/cabs/ Kazakh­ stan/ pdf.pdf. 66 Ibid. 67 Energy Information Administration, Country Analysis Briefs: Kazakh­ stan, http://www.eia.gov/ emeu/ cabs/Kazakhstan/Background.html. 2. Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı - Hazar Geçişli DGBH, bölgede tartışılmaya başlanan ilk ihraç yollanırdan biriydi. Fakat bölge ülkelerinin karmaşık ilişkilerinden dolayı henüz bu doğrul­ tuda ciddi adımlar atılamamıştn. 1990'lı yıllanır soırlanıra doğru Hazar'daki doğal gazın dünya piyasalanna Rusya dışı yollardan ulaştırılabilmesi içm ABD tarafından gündeme getirilmişti. Hatta yine aynı yılarda, ABD hükümeti tarafmdan sağlanan 750,000 dolar­ lık kaynak sayesürde Türkmenistan ve Azerbaycan arasmda Hazar Denizi tabanında kışa edilebilecek bir doğal gaz boru hattına ilişkin Enron şirketine fizibilite çalışması da yaptırılmıştı. Benzer bir çalış­ ma Unocal şirketi tarafmdan da gerçekleştirilmişti.68 Bu öneriler ve çalışmalar ışıgmda 1999'da Türkiye ile Türkmenistan arasmda yılda 15.82 (bu rakam anlamsız?? Kaç metreküp) doğal gazı kapsayan O otuz yıllık bir anlaşma da imzalanmıştı.69 Buna göre Türkiye bu gazdan kendi ihtiyacını karşılayacak, gerismi de Avrupa'ya ihraç edecekti. Ayrıca yme 1999'da Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve Türkmenistan arasmda Hazar Geçişli DGBH'ıün hukuki altyapısını oluşturan bildirge imzalandı.70 Fakat Hazar Geçişli DGBH'ıün haya­ ta geçirilmesme ilişkm bu güne kadar ciddi bir adım atılamamıştn.

Harita IV: Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı

.Türkmen

TURKMENI

Kaynak: http://www.bbc.co.uk

6S Energy Information Administration, Cııspiım Sen Region: Nntıırnl Gns Export Options, Temmuz 2002, http://www.eia.doe.gov/cabs/ casp- gase.html. 69 BOT AS, Gnz alım antlaşmaları, http: / / www.botas. gov.tr/index.asp. 70 Ronal Soligo ve Amy Myers Jaffe, "The Economics of Pipetine Routes: The Conondrum of Oil Exports from the Caspian Basin", 2002, s. 33, http://www.web.ceu.hu/sun/../Chapter% 205.doc 3. Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi - Nabucco, Rusya'nm doğal gaz arzmda sergilemiş olduğu saldırgan tavırlar nedeniyle AB'deki tüketici ülkeler açısmdan enerji güvenliğini artırmaya yöne­ lik önemli bir proje niteliğindedir. Kasım 2008'de gerçekleştirilen Bakü Enerji Zirvesi'nde Rusya'nm enerji tekeli gibi davranması eleş­ tirilirken imzalanan ortak deklarasyonda Nabucco gibi yeni alterna­ tif güzergâhların gerçekleştirilmesi için çalışılacağı açıklamıştı.71 Gerek projenin taraflan gerekse AB'deki tüketici ülkeler tarafm­ dan Nabucco Doğu-Bati Enerji Koridoru projesi kapsamında önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. 1 Ağustos 2010'da yürürlüge giren ve 13 Temmuz 2009'da Ankara'da imzalanan hükümetler arası antlaşma çerçevesinde 3.300 kilometre uzunluğundaki projenin haya­ ta geçirilmesi için somut adımlar atılmıştır.72 2012'de inşaatına başla­ nacak boru hattından ilk sevkiyatin 2015'de başlanması planlanmak­ tadır. Türkiye'den başlayacak boru hattmın sırasıyla Bulgaristan, Ro­ manya, Macaristan güzergâhım takip edip Avusturya'nın Baumgarten enerji kilit noktasmda tamamlanması planlanmaktadır. Rusya'nm arz üstünlüğüne sınırlamalar getireceği gibi yeter­ siz yatirım nedeniyle ciddi eleştirilere maruz kalan Rus altyapısına da yeni ve modem teknoloji ile güvenliği sağlanmış bir boru hattı olarak rekabet oluşturması planlanmaktadır. Nabucco Projesine ilişkin girişimleri darbeleme çabalan çerçevesinde Rusya'nm çeşitli girişimleri olmuş ve 2007'de Kazakistan ve Türkmenistan ile imza­ ladığı doğal gaz anlaşmalan çerçevesinde Nabucco'nun hayata ge­ çirilmesini engellemeye çalışmıştır.73 Bunlara ek olarak Rusya tara­ fmdan önerilen Güney Akım Projesi de Doğu-Bati Enerji Koridoru girişimlerini baltalamaya yöneliktir.

Nabucco pahalı bütçesi, çok ortaklı yapısı ve birçok ülkenin coğ­ rafyasından geçecek güzergahı nedeni ile zor bir projedir. Özellikle küresel ekonomik kriz ve boru hattının etkin bir şekilde kullanılabil­

71 ADA, Decleration of Baku Energy Summit, 15 Kasım 2008, http://www.apa.az/en/news. php?id=92036; Caucasian Revieıv of Inter­ national Affairs, "The Baku Energy Summit", Caucasus Update, 17 Kasım 2008, http: / / cria-online.org/ CU_-_file_-_article_-_sid_-_ll.html. 72 Mert Bilgin , "Energy Policy in Turkey: Security, Markets, Pipelines and Supplies", Turkish Studies, Cilt 12 (3), Eylül 2011, s. 411. 73 "Central Asia: Russian, Türkmen, Kazakh Leaders Agree on Caspian Pipeline", RFE RE, 15 Mart 2012, http://www.RFE RL.org/ con- tent/article/1076429.html. mesi için gerekli olan kaynak temininde yaşanan sıkmtılar nedeniyle74 projeyi hayata geçirmek için hızlı adımlar atılması mümkün olamasa da AB açısmdan önemi devam etmektedir.75 Türkiye ile Rusya ara­ smda Güney Akım Boru Hath'mn hayata geçirilmesi için 2011 sonun­ da varılan anlaşma bazı çevrelerce Nabucco'nun ölüm fermam olarak değerlendirilmiştir. Fakat söz konusu anlaşmadan önce Türkiye ile Azerbaycan arasmda imzalanan Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hat­ tı anlaşması asknda bir türlü adım ahlamayan Nabucco için yeni bir çıkış yolu sağlayabilecek bir girişimi gündeme getirmiştir.76 Bazı lannca bu Nabucco İki olarak anılmaya başlanan yeni projeıün Nabucco'nun sıkmtılarmdan armmış bir şekilde devam etmesme ze- nun hazırlayabileceği öne sürülmektedir.77 Harita V: Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi

Kaynak: http: //www.nabucco-pipeline.com

4. Beyaz Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi78 Beyaz Akım proje­ si ilk olarak 2005'de Ukrayna tarafmdan gündeme getirilmiştir. Bir yandan Rusya'nm enerji arzmdaki tekehne tepki olarak ortaya çı­ karken, diğer yandan da Türkiye Tün enerji transferinde kilit ülke

74 Nabucco Projesi'nin sürdürülebilir bir yatırım olabilmesi için İran, Türkmenistan ve Orta Doğu'dan da doğal gaz temin edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bkz. Bilgin, "Energy Policy in Turkey, s. 401. 75 Vladimir Socor, "Confidence in Nabucco Project Fading", Elimsin Daily Monitor, Cilt 9, No 21, http://www.jamestown.org/single/7no_cache =l&tx_ttnews[tt_news] =38951. 76 Alex Jackson, "Turkey's Bold Move Shakes up the Southern Corridor", Natııral Gas Eıırope, 8 Ocak 2012, http://www.naturalgaseurope.com/ turkeys-bold-move. 77 Socor, "Confidence in Nabucco Project Fading", 7S Gürcistan-Ukrayna- Avrpua Birliği Projesi olarak da bilinmektedir. olarak yeni bir tekel olma riskine alternatif olarak ileri sürülmüş­ tür.79 Planlara göre Beyaz Akım Projesi ile Azeri doğal gazının Bakü-Tiflis-Erzurum Boru Hattı'ndan Batı Gürcistan'daki Supsa limanına inşa edilecek 100 kilometrelik bir uzantı ile Karadeniz'e ulaşması, ardından deniz altından inşa edilecek 1100 kilometrelik boru hattı ile Romanya'nın Köstence limanına taşınması düşünül­ müştür. Projenin ilk versiyonlarında Ukrayna gündemde iken Rus donanmasının Kırım'daki varlığı planların değiştirilmesine ve Romanya'nın öne çıkmasına neden olmuştur.

AB açısmdan bakıldığında Doğu-Bati Enerji koridorunda Tür­ kiye önemli bir rol oynarken, uzun vadede değerlendirildiğine ener­ ji transferinde aşırı güç kazanması olasılığının doğuracağı riskler düşünülerek Türkiye dışı bir alternatife de göz kırpılmaktadır. Özel­ likle Türkiye-Rusya ilişkilerindeki yakınlaşma nedeni ile her iki ül­ keyi de dışlayabilecek alternatifler de değerlendirilmektedir.

Harita VI: Beyaz Akım Boru Hattı için Alternatif Güzergâh Önerileri

Kaynak: http://www.rferl.org

Ne var ki AB'nin bölgedeki enerji rekabetinde öncü rol oyna­ yabilmesinin önündeki engeller henüz ortadan kalkmış değildir. Örneğin Rusya ile Türkmenistan arasında artan enerji işbirliği dik­ kate alındığında henüz arz güvenliği tamamıyla sağlanamamış olan Nabucco Projesiyle ilgili olarak AB üyeleri arasında topyekûn bir inanmışlık gözlemek mümkün değildir. Üye ülkelerin farklı

79 Valdimir Socor, "White Stream can De-Monopolize the Turkish transit of Gas to Europe" Eurasia Daily Monitor, Cilt 6, No 199,29 Ekim 2009; http:// www.jamestown.org/ single/ ?no_cache=l&tx_ttnews[ttnews]=35667. enerji ihtiyaçları ve buna bağlı olarak sergiledikleri farkb enerji po- ktikalan AB'nin bir bütün olarak daha girişken ve yoğun pohtika- lar izlemesini engellemektedir.

Tablo III: AB Enerji Bağımlılığı (2008 Rakamlarıyla)

AB AB Üye Devleti AB Üye Devleti Net İthalat2) Enerji Bağımlılığı3) Net İthalat Bağımlılığı Toplam Toplam Enerji Tüketimi1) Toplam Enerji Tüketimi Enerji

1 Kıbrıs 2.6 3 100% 15 Almanya 349 215.5 61.3% 2 Malta 0.9 0.9 100% 16 Finlandiya 37.8 2 « g 3 t.6% 1010. 3 Lüksemburg 4.7 4.7 98.9% 17 AB27 1825.2 53.8% 1 4 İrlanda 15.5 14.2 90.9% 18 Slovenya 7.3 3.8 52.1% 5 İtalya 186.1 164.6 86.8% 19 Fransa 273.1 141.7 51.4% 6 Portekiz 25.3 21.6 83.1% 20 Bulgaristan 20.5 9.5 46.2% 7 Ispanya 143.9 123.8 81.4% 21 Hollanda 80.5 37.2 38% 8 Belçika 60.4 53.5 77.9% 22 İsveç 50.8 19.8 37.4% 9 Avusturya 34.1 24.9 72.9% 23 Estonya 5.4 1.9 33.5% 10 Yunanistan 31.5 24.9 71.9% 24 Romanya 40.9 11.9 29.1% Çek Cum­ 11 Letonya 4.6 3.2 65.7% 25 46.2 12.9 28% huriyeti Birleşik 12 Litvanya 8.4 5.5 64% 26 229.5 49.3 21.3% Krallık 13 Slovakya 18.8 12 64% 27 Polonya 98.3 19.6 19.9% 14 Macaristan 27.8 17.3 62.5% 28 Danimarka 20.9 -8.1 -36.84)

Kaynak: Europe's Energy Portal, http://www.energy.eu/#dependency ç

1) Toplam enerji tüketimi milyon ton petrol değerindendir; 2) Net ithalat, ithalatlar eksi ihracatlar anlamına gelmektedir; 3) Net tüketime bölünmüş ithalat; 4) Danimarka net enerji ithalatçısıdır. * AB'nin petrol ve doğalgaz ithalatında en önemli ülkeler Rusya (petrol % 30, doğalgaz % 40) ile Norveç'tir (petrol % 16, doğalgaz % 23). O Gürcistan ve Azerbaycan

Gürcistan Sovyet sonrası dönemde zaman kaybetmeden yü­ zünü Batı'ya çevirmiş ve Rusya'nın ülke üzerindeki etkismi azal­ tılmak içüı güişimlerde bulunmuştur. Özellikle Rusya'yla Kuzey Kafkasya'da sahip olduğu ortak sınırlan nedeni üe Gürcistan ülke bütünlüğüne karşı algüadığı tehdide karşılık Batı üe üişkileriıü ge­ liştirmeye ve Batının ekonomik ve güvenlik sistemlerinin parçası halüıe gelmeye önem vermiştir. Sovyet sonrası dönemde Gürcis­ tan, izlediği bu işbüligüıe açık tavır sayesmde Hazar bölgesi enerji kaynaklarının dünya piyasalanna ulaştırüabümesi içüı önemli bir çıkış yolu olarak algüanmış ve Bakü-Supsa Boru Hatti'ıun 80 aktÜ hale gelmesiyle bülikte Doğu-Batı Enerji Koridoru'nun önemli bü parçası halüıe gelmiştir.

Gürcistan'm uluslararası alanda kazandığı bu rol doğaldır ki Rusya'ya ve Soğuk Savaş sonrası dönemde enerji kozunu kuüana- rak kendisüıe uluslararası arenada biçtiği stratejik role tehdit ola­ rak algüamaktadır. Bu nedenle Rusya Gürcistan'ı enerji transferin­ de güvenilmez ortak olarak göstermek içüı ülkedeki çeşidi etnik grupları kışkırtmakta ve donmuş çatışmaları beslemektedü. 2008'de yaşanan krizi bu stratejinin bir yansıması olarak kabul et­ mek mümkündür.

Öte yandan, Hazar Bölgesi petrol ve doğal gaz kaynaklanmn Kafkaslar üzerinden dünya piyasalanna ulaştırılması denilince ük akla gelen ülke Azerbaycan'dır. Çünkü söz konusu uluslararası rekabet Azerbaycan'm ve dünyadaki talebi oluşturan ülkelerin Rusya'ya bağımlı olmayan geçiş yoüarı arama ihtiyacı üe ortaya çıkmıştır.

Gürcistan gibi Azerbaycan da Sovyet sonrası dönemde Rus- ya'ıun yörüngesinden kopup devlet oluşturma sürerinde Batı'ya so Batı Yolu (VVestern Enrly Oil Pipeline/lVestern Roııte Export Pipetine) olarak da bilinmektedir. Taşıma kapasitesi yaklaşık olarak günde 145.000 varil­ dir. Uzunluğu yaklaşık olarak 837 kilometre olan boru hattının işletimini BP yürütüyor fakat sahibi Azerbaycan Uluslararası İşletme Şirketi'dir. Boru hattını ExxonMobil Petrol şirketi BTC Konsorsiyumu'nun bir par­ çası olmadığı için Azeri-Çırag-Güneşli (AÇG) petrol yataklarından çı­ kardığı petrolü taşımak için kullanmaktadır. Energy Information Ad­ ministration, Country Analysis Briefs: Azerbaijan. dönük bir rol benimsemiştir. 1994'te imzalanan Yüzyılın Anlaşma­ sıyla birlikte Azerbaycan, petrol ve doğal gaz kaynaklarının ulus­ lararası piyasalara ulaştırılabilmesi için Rusya dışındaki boru hat­ ları planlamalarında aktif rol almıştır. Böylelikle ülkenin ekonomik ve politik gelişmesinin lokomotifi olarak algıladığı petrol ve doğal gaz sektöründe Rusya'ya mutlak bağımlılıktan kurtulmayı hedef­ lemiştir.

Hem Azerbaycan hem de Gürcistan açısmdan bakıldığında Kafkasya'da yaşanan enerji rekabeti belli bir ölçüde her ikisi için de uluslararası alanda bağımsızlık mücadelesi olarak algılanabilir. Bu bağlamda BTC'nin Azerbaycan'm artan petrol üretiminin dün­ ya piyasalarma ulaşmasmda oynadığı ekonomik rolün yam sıra temsil ettiği sembolik anlam da büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce Azerbaycan petrolünün dünya piyasalarma ulaşma­ smda Rusya dışında bir alternatif sağlaması bağımlılığı azaltması­ nın yam sıra, pek çok diğer nedene ek olarak, Karabağ'da yaşanan yenilgi yüzünden Azerbaycan'm uluslararası alanda kaybettiği özgüvenin yerine gelmesine yardımcı olmuştur.

Dolaylı Aktörler

Sovyet sonrası dönemde İran da tıpkı Rusya gibi Hazar'a kı­ yısı olan yeni bağımsız devletlerin petrol ve doğal gaz arama hak­ larına ilişkin olumsuz bir tavn takınmış, fakat Rusya'dan farklı olarak bu duruşunu Azerbaycan'm petrol ve doğal gaz sektörüne yapılan yatarımlar karşısmda Rusya gibi değiştirmek yerine daha da keskinleştirmiştir. Bu nedenle dönem dönem Azerbaycan üe Hazar'daki deniz içi petrol ve doğal gaz araştırmalarına üişkin ger­ ginlikler yaşamaktadır. Bununla birlikte ülkenin uluslararası alan­ da sahip olduğu özel koşuHar nedeniyle Hazar Denizi petrol ve doğal gaz kaynaklarmm uluslararası piyasalarma erişiminde etkin rol oynaması imkânsız hale gelmiştir.

Türkmenistan ise doğrudan Güney Kafkasya bölgesi üe sının olmasa da, Hazar Denizi petrol ve doğal kaz kaynaklan söz konu­ su olduğunda önemli bir bölgesel aktör olarak ortaya çıkmaktadır. Sovyet soması dönemde Türkmenistan, izlemiş olduğu dış yatarı­ ma kapak siyaset çevresinde, Azerbaycan ve Kazakistan üe karşı- laştarüdığı zaman doğal kaynaklamam gekştirümesi açısmdan sı- nırk üerleme göstermiş bir ülkedir. Özellikle doğal gaz kaynakları açısmdan dikkat çekici bir ülke olmasına rağmen, ihracatında bu güne kadar eski Sovyet altyapısını kullanmış ve bu açıdan Rus­ ya'ya bağımlılığım sürdürmüştür. Bunu sona erdirecek Trans Ha­ zar Doğal Gaz Boru Hattı'nm hayata geçirilememesi ardında çeşitli nedenler yer almaktadır. Bunlardan bazıları Türkmenistan'ın Rus­ ya'yı rahatsız edecek politikalar sergüemekten çekinmesi; bölge­ deki renkli devrimlerde Batık devletlerin oynadığı role ilişkin id­ dialar ve Hazar Denizi'nin Azerbaycan üe Türkmenistan arasında­ ki bölgesinde bulunan ihtüaik doğal gaz yatakları olarak sıralana­ bilir.

Benzer şeküde Ermenistan da hem Hazar Denizi gibi petrol ve doğal gaz kaynaklarına hem de Karadeniz gibi stratejik bir denize yakm bir bölgede yer alan fakat her iki stratejik alana da doğrudan sının olmayan bir ülkedir. Ayrıca sınır komşularının büyük bir bö­ lümü üe ihtilaflı ilişkilere sahiptir. Ermenistan'm hem Azerbaycan hem de Türkiye üe sınırlan kapah ve diplomatik ilişküeri dondu­ rulmuştur. Gürcistan üe ilişküeri ise ülkenin Rusya ile olan karma­ şık ilişkisinden dolayı çeşitli sıkmtüan içinde barındırmaktadır. Bu nedenle Ermenistan Güney Kafkasya bölgesinin tam ortasmda fa­ kat enerji trafiği için gündeme getirilen rotalarm tamamen dışmda bir ülkedir. Bunda özellikle üretici ülke olan Azerbaycan ile Erme­ nistan arasındaki Karabağ sorununun çok önemh bir rolü vardır ve bu gerginlik Ermenistan'm Azerbaycan'm bölgede enerji işbirli­ ği yaptığı diğer ülkeler üe yakınlaşmasına da engel olmaktadır. Bunun yakm zamandaki en önemh örneğini Türkiye ile Ermenis­ tan arasmda başlatüan yakınlaşma süreci ve Azerbaycan'm sürecin en başından itibaren Türkiye'ye yönelik uyguladığı diplomatik basküar da görmek mümkündür.

Sonuç

Kafkasya'da Hazar kaynaklarının dünya piyasalarına erişimi üzerinden yaşanan enerji rekabeti durağan olmayan ve zaman için­ de farklı aktörlerle farklı dinamiklerin kurulmasına yol açan bir denklem haline gelmiştir. Önceleri Rusya'nm dış politikada yaşadığı odaklanma sorunları nedeniyle ABD'nin bölgedeki kaynakların iş­ lenmesi ve taşımacılığında etkin rol oynadığım gözlemlemek müm­ künken, 1990'lann ortalarından itibaren Rusya'nm yeniden yapüa- nan dış politikası üe birlikte durum değişmeye başlamıştır. İran, ABD ile olan gergin ilişkilerinden dolayı en başından sahne dışına itilmiş, zaman zaman Azerbaycan ile aralarında ger­ ginlikler yaşansa da, Kafkasya'daki enerji rekabetinde önde gelen bir aktör olmaktan uzak kalmıştır. Bununla birlikte diğer bir böl­ gesel aktör olan Türkiye enerji taşımacılığında önemli bir transit ülke olarak dikkatleri üzerine toplamakta, fakat Rusya'nm Avru­ pa'ya enerji arzım tehdit edecek bir rakip olma niyetini gösterme­ mektedir. AB enerji rekabetinde somadan dâhil olan bir aktör ola­ rak kurumsal yapısı nedeniyle çeşitli sıkıntılar yaşamakta ve Rus­ ya'ya bağımlılığından kurtulmada kararlı adımlar atamamanın sı­ kıntısını yaşamaktadır.

Özellikle ABD'nin girişimleriyle hayata geçirden BTC boru hattı Azerbaycan petrolü için ve sonrasmda BTE hattı Azerbaycan doğal gazı için ana ihraç boru hatlan olarak gündeme gelmiş olsa­ lar da, uzun vadede bu alternatd transit hatlarının Türkiye ötesin­ de sürdürülebilirliği Kazakistan ve Türkmenistan'ın bu sistemlere dahd edeceği doğal gaz ve petrol miktarlarına dayanmaktadır. Son birkaç ydda ortaya çıkan resim bunun pek de kolay olmayacağım göstermektedir.

Rusya'nm hem Kazakistan hem de Türkmenistan de eski boru hatlan kudanımı ve bu ülkelerden doğal gaz ve petrol alımlarma yönelik imzalamış olduğu anlaşmalar her iki ülke üzerinde Rus­ ya'nm en azmdan enerji sektörü dikkate alındığında etkinliğini arttırdığı anlamına gelmektedir. Bu da hem BTC'nin sürdürülebi­ lirliği açısmdan önemli olan Kaşagan yatagmdan gelecek petrole ilişkin kuşkular uyandırmakta, hem de Nabucco projesinin hayata geçirilmesi açısmdan hayati öneme sahip Hazar Geçişli Doğal Gaz boru hattma ilişkin zaten başarısız olan girişimlerin hepten rafa kaldırılması riskini gündeme getirmektedir.

Tüm bunlara ek olarak AB'nin enerji arz güvenliğinde yaşa­ dığı tehditler ve bunların üstesinden gelmek için yaptığı girişimle­ re paralel olarak, Rusya da talep güvenliği konusunu gündeme ge­ tirmekte ve doğal gaz ve petrol ihracatında kendisine yeni piyasa­ lar arayışma girmektedir. Bu noktada bölgeye uzun yıllardır yakın ilgi gösteren ve dış politikasında önemli yer veren Çin'in bu denk­ leme dahü olmasıyla Kazakistan ve Türkmenistan'dan sağlanacak petrol ve doğal gaz kaynakları için hem daha kısa hem de rekabe­ tin daha az olduğu bir talep alanı ortaya çıkmıştır. Bu da bir yan­ dan Güney Kafkasya'nın enerji rekabetindeki önemini tehdit eder­ ken, diğer yandan Rusya'nm halihazırdaki etkin rolünün sürdürü- lebüirhğine katkıda bulunmaktadır.

Bölgede aktif büyük güçlerin güdümünde sürdürülen enerji rekabeti Rusya'nm hegemonyasma doğru evrilirken, bölgesel dev­ letler için ciddi güç kaybı yaşanmasma neden olmaktadır. Hidro­ karbon kaynaklan ilk başta bölge ülkelerine Rusya etkisinden kur­ tularak Batılı devletlerle yakınlaşma fırsatı sunarken, süreç derle­ dikçe durum değişmiştir. Bölge ülkelerinin enerji potansiyellerini kuhanarak rüştlerini ispatlama girişimleri gerek ABD'nin gerekse AB'nin Kafkasya politikalarındaki değişkenlik nedeni de zayd kalmış ve bölge ülkeleri eskisinden daha saldırgan bir Rusya de karşı karşıya bırakmıştır. Özellikle Gürcistan bu tehdidi sıcak ça­ tışma de yaşamış ve müttefikleri tehdidi savuşturma konusunda gerekli desteği sağlayamamışlardır. Azerbaycan Gürcistan'a naza­ ran daha iyi bir konumda olmasma karşılık, o da enerji dışı bir me­ sele olan Karabağ sorunu nedeni de Rusya hegemonyasıyla karşı karşıya kalma riskini göğüslemektedir. Ermenistan ise en başmdan rüşt ispatlama çabasma girmediği için Rusya de sahip olduğu ve­ sayet dişkisi Rusya'nm bölgesel gücünün artmasıyla daha da de­ rinleşmiştir. KAFKASYA'DA ÇEVRESEL SORUNLAR VE TEHDİTLER

Örgen UĞURLU*

Bölgesel Çevre Sorunları ve İşbirliği

Son yıllarda etkileri artarak duyumsanan çevresel sorunlar, bilim ve siyasa alanının ilgi konusu olmanın ötesine geçerek, ulu­ sal, bölgesel ve uluslararası istikrar ve güvenliğin de önemli bile­ şenlerinden biri haline gelmiştir. Çevre sorunlarına, çevresel var­ lıkların ve doğal dengenin geri dönüşsüz yıkımı gözüyle bakma­ yan ya da "gelecek kuşakların haklan" kavramına önem vermeyen devletler bile bu soruna artık istikrar ve güvenliklerini tehdit eden dinamiklerden biri olarak yaklaşmaktadırlar. Bu yaklaşım, bir yandan çevresel sorunların küresel gündemdeki yerini öncelendi- rirken, diğer yandan sorunların çözümüne yönelik küresel ölçek­ teki işbirliğinin yanında bölgesel ve ikili anlaşmalar da gündeme getirmektedir.

Küresel çevre sorunlarının kökleri, nüfus artışı, yaygın yok­ sulluk, sürdürülebilir olmayan üretim ve tüketim biçimleri, gönenç dağılımında görülen eşitsizlik ve borç yükü gibi toplumsal ve eko­ nomik nedenlere dayandırılmaktadır.1 Bu nedenler ve yarattığı so­ nuçlar belli bir bölgede ya da ülkede ortaya çıksa da, sınırötesi et­ kisi kısa sürede sınırdaş ya da etnik, politik, ekonomik ilişkilerin ve yakınlıkların bulunduğu ülkelerde de duyumsanmaktadır. Bir ülkenin sorunu, onunla ticaret, teknoloji, göç gibi etkileşimler için­ de olan pek çok ülkeyi çözüm masasma oturtabilmektedir. Bunun­ la birlikte, küresel örgütlerin de savundukları üzere, kirlilikle mü-

* Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. 1 Necla Yıkılmaz, Yeni Dünya Düzeni ve Çevre, İstanbul, Sosyal Araştır­ malar Vakfı-3, Küreselleşme Dizisi-1, 2003, s. 334-335. o 296 Kafkasya'da Değişim ve Dönüşüm cadele etmek, küresel ısınmaya bağlı iklim değişinimi durdurmak, açlıkla ve yoksullukla mücadele etmek, biyolojik çeşitliliği koru­ mak gibi devletlerin smırlarmı aşan çevre sorunları, egemenlik kavramıyla kendini sınırlayan ulus devletin çözüm olanaklarını aşmaktadır.2 İşbirliğmi zorunlu kılan bu iki durum, istikrar ve gü­ venliğe dönük tehditlerle birleşmce, bölgesel ve uluslararası söz­ leşmelerin yürürlüğe konmasını, bölgesel ve küresel politikalar ge- liştirilmesmi gerektirmektedir.

Küresel çevre sorunlarının bileşenleri olmakla birlikte bölge­ sel sorunlar, küresel sorunlara oranla daha yöreye özgü, genelde tüm bölge ülkelerim doğrudan etkileyen, çözümün ortak çabalarla üretebileceği sorunlardır. Küresel ölçeğe göre daha dar bir yöne­ tim ve katılım gereksinimi olması, bölgesel politikaların yönetimi­ ni göreceli olarak kolaylaştırmaktadır. Bu kolaylaşmış yapısına karşın, bölgesel kararlanır uygulanmasında eşgüdümün sağlana­ maması, tek bir ülkenin bile bu çabadan çekilmesi ya da kararlan gereğince uygulamaması, yabuz ilgili bölge ülkelerinin değil, böl­ geye sınırdaş ülkelerin de çevresel varlıklarının niteliğinde, niceli­ ğinde ve erişiminde olumsuz, kimi zaman da geri dönüşsüz sonuç­ lar doğurabilmektedir.

Bugün, istikrar ve güvenlik ekseninde toplumsal, siyasal ve ekonomik dönüşümler ve ülkeler arası ilişkiler çevresel konular­ dan etkilendiği gibi, ülkeler arası ilişkiler çevresel koşulları ve uy- gulamalan da etkilemektedir. Bu karşılıklı etkilenme durumu, böl­ gesel çalışmalan ve bu çalışmalar sonucunda oluşturulan politika­ ları, bölgeyi oluşturan ülkelerin olduğu kadar, ona sınırdaş ülkele­ rin de ilgi odağına oturtmuştur. Bu odaklanmanın bir yansıması olarak Kafkasya da Türkiye için gerek karadan sınırdaşlığı, gerek Karadeniz gibi kırılgan, kapalı bir deniz ekosistemmdeki kıyıdaş- hğı, gerekse politik üişkiler ve işbirliklerinin son yıllarda pekişme­ siyle önemi sürekli artan bir bölge haline gelmiştir.

Kafkasya Bölgesi, Avrupa'yla Asya arasmda köprü olmakla birlikte, istikrar ve geleneksel güvenlik algısı bakımından bölgesel çatışmaların da sıcak noktasıdır. Ihman iklim kuşağı içinde yer alan, peyzaj ve biyolojik çeşitliliği, etnik-dmsel ve kültürel farklılı­ ğı, göreceli olarak geniş el değmemiş çevresi, birkaç çevresel sıcak

2 Ibid., s. 334. noktası ile bir bütün oluşturan bölgenin genel olarak çevre kalitesi yüksektir. Bu özelliklerin yanında, ekonomik ve sosyal sorunlar, geçiş ülkelerine özgü jeopolitik istikrarsızlıklar üe su kaynakları­ nın eşitsiz dagüımı, ormansızlaşma sorunları, toprak kaybı ve bo­ zulması, çölleşme ve doğal afetlerin çevre üzerindeki etkileri böl­ genin çevresel anlamda temel sorunları olarak sıralanabilir.

Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasmda bölge çapmda sana­ yileşmede görülen yavaşlama üe kısa süreli de olsa çevresel kirli­ liklerde kimi alanlarda azalmalar yaşanmışta. Buna karşm, Sovyet sanayisinin bölgedeki kalıtları kirlilik yaymayı ve halk sağlığım tehdit etmeyi sürdürmektedir. Ermenistan'daki eski sanayi ve ta­ rımsal üretim uygulamaları, su ve toprak kirliliğinin en belirgin nedenleridir. Azerbaycan'da sanayi kaynaklı kirlilik, toprak kaybı, ormansızlaşma ve sınır ötesi su kirliliği halk sağlığını ciddi anlam­ da etküemektedir. Gürcistan'da ise özellikle kentlerde ulaşımdan kaynaklanan hava kirliliği, maden işletmelerinin neden olduğu su ve toprak kirliliği, içme suyu ve atıksu alt yapışırım yetersizliği en önemli çevresel sorunlar ve sağlık tehditleri arasmda sayüabilir.3

Bu listeyi uzatmak mümkün olmakla birlikte bu çalışma, böl­ gesel gönenci tehdit eden çevresel sorunları tanımlamayı amaçla­ maktadır. Bu amaca ulaşmak için sorunlar su kaynaklan, toprak kaybı, hava kirliliği ve doğal afetler olarak dört alt başlık içinde ele alınacaktır. Enerji politikalarının ve göç hareketinin etküerini bu sorunlar üzerinden yemden okumayı hedefleyen bu temel bölüm­ leme, bölgenin çevre sorunlarına bütünleşik bir yaklaşım geliştire­ ceği gibi, derleyen bölümde taraf olunan uluslararası anlaşmalar üzerinde yürütülecek tartışmalara da nesnel veriler sunması açı­ smdan kolaylaştırıcı bir yol olarak düşünülmüştür.

Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden sonra Güney Kaf­ kasya tanımlamasını alan ve Azerbaycan, Gürcistan üe Ermenis­ tan'dan oluşan eski Transkafkasya üe bugün Kuzey Kafkasya ola­ rak tanımlanan Rusya'nm Hazar'a kıyısı bulunan alandan oluşan Kafkasya Bölgesi'nin çevresel sorunlarının tartışümasmda bölgeye yönelik 2004'te UNDP, UNEP ve OSCE tarafından hazırlanan "Çevre ve Güvenlik İşbirliğine Dönüşen Riskler: Güney Kafkasya

3 UNDP, UNEP, OSCE, Environment and Security; Transforming Risks into Cooperation: The Case of the Southern Caucasus, 2004, s. 14-15. Örneği " (Environment and Security; Transforming Risks into Cooperation: The case of the South Caucasus) ve "Kafkasya Çevre Du­ rum Raporu 2002" (Caucasus Environmental Outlook 2002) verileri temel kaynaklar olarak kullanılacaktır.

Kafkasya Ülkelerinin Temel Çevre Sorunları Bölgesel Su Kaynaklanna ve Kıyıdaş Denizlere Yönelik Tehditler

Kafkasya ülkelerinin çevre sorunlarının başmda yaşamsal öneme sahip su kaynaklannm sürdürülebilir kullanımı ve bu kay­ naklarla birlikte denizlere yapılan boşaltmalar ve kara kökenli kir­ lilikler gelmektedir. Bölge ülkeleri su kaynaklan bütçeleri açısm­ dan benzer yapılara sahip değillerdir. Örneğin Gürcistan bölgede su kaynakları açısmdan en zengin ülke konumundayken, Azer­ baycan kaynak sıkıntısı çeken bir ülkedir.

Bölgedeki suların önemlice bir bölümü tarımsal sulama amaç­ lı kullanılmaktadır. Özellikle Azerbaycan ve Doğu Gürcistan'da tarımsal sulama olmaksızın temel tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi olanaksızdır. Bu nedenle tarımsal gelişmenin sağlanması için su­ lama ve drenaj yapısının iyüeştirilerek yaygınlaştırılması temel zo­ runluluktur. Ne var ki, su kaynaklannm aşırı ve verimsiz kulla­ nılması sistemdeki kayıplan yükseltmektedir. Öte yandan bölge­ deki sürdürülemez sulama uygulamalan su tablasmda, erozyon süreçlerinde, bataklıklaşma ya da toprakların tuzlanmasında ve toprak verimliliğinde olumsuz etkilere yol açmaktadır. Tarım alan­ ları sulama ve drenaj yapısmm yetersizlikleri üe birlikte aşın ekim ve tuzlanmanın tehdidi altındadır. Akarsuların ve kıyüarm kir­ lenmesi tüm ülkelerde halk sağlığım etküemekle kalmamakta, kı- yüarm gelişimini ve turizmi de engeüemektedir.

Kirlilik ve akücü kaynak kullanımının sağlanamamasının ya­ randa hidroelektrik santrallerin kurulması ve sulama amaçlı baraj inşası, bölgedeki su kaynaklannm paylaşımında anlaşmazlıklar doğurmaktadır. Smıraşan su kayaklarının paylaşım düzeneği ve kalitesi bölgedeki tüm ülkeler için temel önemdedir. Özellikle Azerbaycan'm tarımsal sulama amaçlı kuHandığı ve isale hatlan üe nüfusunun yarıya yakm kısmına içme suyu olarak da üettiği Aras ve Kura nehirlerinin temiz su kaynakları olarak bölge ülkeleri ara­ sındaki paylaşımı, su güvenliği çerçevesinde temel bir sorundur. Azerbaycan topraklarının % 55'i tarımsal, % 12'si ormanlık araziden, % 2,5'i ise kentsel alanlardan oluşmaktadır. Bu özellikleri ile bölge ülkeleri içinde çevre kirliliğinin en fazla olduğu ülke, Azerbaycan'dır. Yağış miktarının düşüklüğüne karşın yeterli su rezervi bulunan ülkenin yüzey suyu kirlidir ve nüfusunun dörtte biri sağlıklı, temiz suya ulaşmakta sorun yaşamaktadır. Çevre standartlan üreticiler düzeyinde yeterince uygulanmamaktadır. Tarımsal arazi verimliliği de uzun yıllar boyunca yetersiz drenaj ve yanlış sulama nedeni üe topraktaki tuz oranının artmasına bağlı olarak düşmüştür. Ermenistan ve Gürcistan'da ise Sovyet yöneti­ minin sona ermesiyle birlikte, endüstriyel üretimde gözlemlenen belli bir düşüş, bu sektörden kaynaklı su gereksiruminin azalması­ nı beraberinde getirdiyse de, evsel kuHanıma sunulan sularm ile­ timi için gerekli olan alt yapmm iyileştirilmesi gereğince ve yete­ rince yapüamamıştır.

Bölge ülkelerinin sulu tanm uygulamaları, endüstriyel üretim için kuHandıklan su ile bu sektörden kaynaklı kirlüiklerin kontrol altmda yeterince tutulamaması sonucu ortaya çıkan kaynak yiti­ rilmesinin yarımda, açık maden işletmelerinin su kaynaklarının yi­ tirilmesi veya kullanılamaz duruma gelmelerindeki etkisi de ayrı­ ca vurgulanmalıdır.

Bu olumsuzlukların giderilmesinde bölge için dengeli ve sürek­ li, yani sürdürülebilir su yönetimi daha da önem kazanmaktadır. Su kaynaklan yönetimi, doğal çevrim içerisinde suyun insanlar tara­ fından gerek nicelik gerekse nitelik olarak en verimli şeküde eko­ nomik, sosyal ve çevresel yararlar bütünü içinde planlı olarak kuüa- nımı anlamına gelmektedir. Su kaynaklarının temel gereksinimleri karşüama yaklaşımı içinde dağıtımı nüfus artışı, ekonomik gelişme stratejüerinin ekolojik taşıma kapasitesi ve suya erişim ölçütleri göz önünde tutularak bir denge içinde gerçekleştirilmelidir.4 Yalnız temiz ve içüebilir su kaynakları değü, denizlerde yaşa­ nan kirlilik ve aşın avlanma gibi konular da bölgenin önemli çevre­ sel sorardan arasmda yer almaktadır. Kafkasya ülkelerinin ekono- müeri için yaşamsal önem taşıyan Hazar ve Karadeniz, bölgedeki ve kıyıdaş ülkelerdeki gelişmelerden etküenmektedir. Yüzlerce yüdan

4 Valeriy Baranrıik, Olena Borysova ve Felix Stolberg, "The Caspian Sea Region; Environmental Change", Ambio, Cilt 33 (1/2), Şubat 2004, s. 45-51. beri Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin geçim kaynaklarından biri olan balıkçılık, aşın ve kontrolsüz avlanmalarla Karadeniz'in doğal ekosistemini yıkıma doğru götürmektedir. Yalnızca birkaç on yıl öncesine tarihlenebilecek bir dönemde zengin balık türlerine ve sa­ yışma sahip olmasına karşm Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Türkiye gibi kıyıdaş ülkelerin limit dışı avlan ve buna ek olarak kara kökenli kirleticilerim (hem endüstrilerinden hem de gemilerden ya­ pılan boşaltmalarla) Karadeniz'e bırakması buradaki cardı yaşamım geri dönüşsüz olarak yok etmektedir. Hala yaşamsal varlık gösteren türlerde ise, başta ağır metaller olmak üzere, kimyasalların biyolojik birikimi (bio-accumulation) çevre ve insan sağlığım tehdit eder nokta­ ya ulaşmıştır. Pek çok balık türünde gözlemlenen göç yollarında, yumurtlama dönemlerinde ve yerlerinde değişikliğin ardında da yine bu kirliliğin yatmakta olduğu rahatlıkla söylenebilir. Karadeniz'deki sorunlara ek olarak, bölgenin diğer denizi olan Hazar'da da durum çok farklı değildir. Hazar'daki kirliliğin nedenleri arasmda hava, su ve toprak kirliliğinin döngüsel etkile­ şiminin yaranda, yasa dışı balık avcılığı, ormanların ısırtma ve mera açma amaçlı kesimi, aşın otlatma, bunlara bağh toprak erozyonu ile yanlış sulama sonucu oluşan tuzlanma sayılabilir.5 Tüm bu sorunla­ rın temelinde insan etkinlikleri bulunmaktadır ve çevresel yıkım, başta balıkçılık olmak üzere, bölge ekonomisini doğrudan etkile­ mektedir. Bunların en önemh nedenleri kısaca, petrol çıkartımı ve üetüni, zararlı pestisitlerin kullanımının yetersiz denetimi gibi tek­ nolojik ve altyapıdan kaynaklanan kirlenme; mevcut mevzuatın ye­ tersiz uygulanmasıyla kota ve diğer alternatiflerin bilinmemesinden doğan kaçak avcılık ve sürdürülemez balıkçılık uygulamaları; atık­ ların arıtılmadan aha ortama verilmesiyle sucul ortamda zararlı tür­ lerin çoğalması; ve barajlardan bırakılan su miktarlarının denetlen­ memesi sonucunda can suyunda azalmaya bağh kuraklık, sediment taşınımı ve su kalitesinde düşüş olarak sıralanabilir.6

5 Napier Shelton, "Azerbaijan: Environmental Conditions and Outlook", Ambio, Cilt 32, (4), Haziran, 2003, s. 302-306; http://www.jstor.org/ stable/4315385. 6 The Caspian Sea Region, age., s. 45 ve T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Azerbaycan Cumhuriyeti Ülke Raporu, 2008, http://www.aktiffuarcilik.com/Yonetim/ Up- load/TR/ Azerbaycan.pdf, s. 7. (11.10.2010) Hazar Denizi'nde kirlenme ve kaçak avlanma nedenleri ile yaşanan tür kaybı ve verimlilik düşüşlerini önleyerek mersin balığı stoklarının korunması amacıyla Azerbaycan, Rusya Kazakistan ve Türkmenistan'dan havyar ticaretine CITES anlaşması gereğince 2006'da geçici yasak getirilmiştir.

Kapalı bir deniz yapısı sergüeyen Hazarm önemli kollarından biri olan Volga Nehri, Avrupa'nın en uzun akarsuyudur. Taşıdığı suyun yaklaşık olarak % 40'ı ana kol üzerinden doğrudan Hazar denizi ile buluşurken, yan kollan ve yeraltı suyunu besleyen alt kollarıyla Hazar'a dökülen toplam su miktan Volga'nm % 80'lik değerine yaklaşmaktadır. Su düzeyi, su dengesi, salmımlar arası farklılıklar, kimyasal ve biyolojik bileşenler gibi pek çok açıdan Hazar için önemli rol oynayan Volga Nehri, hem Hazar Denizinin hem de kıyıdaş ülkelerin sosyo-ekonomik gelişmesine azımsan­ mayacak etkide bulunmaktadır.7

Hazar'da ve kıyılarında görülen biyolojik çeşitlilik bölgeyi dünyanın en önemli ve en kırılgan ekosistemlerinden biri haline getirmektedir. Bu özelliğinden ötürü, Hazar'a kıyıdaş ülkelerde farklı statüde ve yönetim rejimlerinde işlevsel korumaya alınmış deniz ve kıyı alanları bulunmaktadır.8

Bu koruma düzeneklerine karşın deniz basendeki petrolün çı­ kartılması ve üetüninde kullanılan donanımların eski teknolojiye sahip olması, Hazar'm sularmda gözlemlenen petrol kaynaklı kirli­ liğinin en temel nedenidir. Yalnız Hazar Denizi değil, bölgedeki diğer su yapılan da benzer şekilde kirlenmekte ve kullanılamaz duruma gelmektedir. Örneğin Azerbaycan'm Abşeron Yarımadası ve Bakü'nün güneyinde kalan alan, petrol işletmeleri kaynaklı ola­ rak tahrip edilmiş, bölge yan çöl alan olarak ilan edilmiştir. Ayrıca bu alanlardaki petrol endüstrisi, 165 adet doğal gölü de petrol atık­ ları ile kirletmiştir.9 Her ne kadar dünya, bölgenin hidrokarbon kaynaklarına odaklanmışsa da, sadece petrol ve doğalgaz üretimi açısmdan değil, deniz ürünleri üretimi ve dışsatımı noktasmda da

7 Golubev, Genady N., "Environmental Policy-Making for Sustainable Development of the Caspian Sea Area", http://www.unu.edu/ unu- press/unupbooks/uul8ce/uul8ce08.htm, (25.10.2009). 8 Barannik et al., s. 46. 9 Ibid., s. 48. Hazar, bölge ülkelerinin ekonomilerinde yaşamsal öneme sahiptir. Fakat gerek kıyısındaki petrol, kimya ve metalürji endüstrilerin­ den kaynaklanan kirlilik sızıntıları, gerek yanlış tarımsal sulama ve ilaçlama yöntemleri üe yüzeysel akışlarla Hazar'a ulaşan atık­ lar, başta mersin balığı ve havyan olmak üzere, deniz ürünlerinin üretiminde ve dışsatımında önemli düşüşlere neden olmaktadır.

Hazar'm ve Karadeniz'in kara kökenli kirletidlerce kirletilme­ sinin önlenmesi yönünde geliştirilecek politikalarda, endüstriyel kirlilik kontrolünün geliştirilmesi, temiz üretim teknolojilerine ge­ çiş yapüması kadar, tarımsal kirleticüerin denetlenmesi, erozyona neden olan ormansızlaşma ve afetlere karşı risk yönetimin de ge­ liştirilmesi gerekmektedir.

Toprakların Bozulması ve Doğal A f etler

Toprak bozulması kavramı toprak kirliliğini içermekle birlik­ te, ondan daha geniş ve kapsamlı bir tanımlamayı anlatmaktadır. Toprak kirliliği, toprağın üstüne ve içine bıraktian zararlı atık maddelerin toprak niteliğini bozması, verim gücünü düşürecek, temel toprak özeHiklerini bozacak her türlü teknik ve ekolojik bas- ktiar ve süreçler üe topragm fiziksel, kimyasal, fizikokimyasal ve biyolojik özelliklerinde meydana gelen ve istenmeyen durumlar sonucunda oluşmakladır.11 Yani toprak kirliliğinde, topragm yapı­ sında doğal olarak bulunmayan maddelerin dışarıdan karışması üe gerçekleşen bir kirlilik durumu anlatılmaktadır. Toprak bozul­ ması ise, dışarıdan bir maddenin karışması olsun ya da olmasın, topragm yapışırım, veriminin ve kuüanım şekli üe değerinin de­ ğişmesine neden olan her türlü doğal ya da insan eliyle oluşan sü­ reçlerin sonunda oluşan durumu anlatmaktadır.

Toprakların kirliliğinin ve bozulmasının ana nedenleri arasmda su ve rüzgar erozyonu, tarımsal uygulamalarda kıülanüan pestisit ve herbisitler, aşın gübreleme, yanlış ürün ekimi, yanlış sulama ve tuz­ lanma, yağış ve akışlarla verimli üst topragm kaybı, ormanların yok edilmesi ve buna bağlı sekerde artış ya da çöüeşme sayüabilir.

10 Eyüp Zengin, "Azerbaycan'da Tarım topraklarının Problemleri", Ekolo­ ji Çevre Dergisi, Cilt 10, No 38, 2001, s. 28; http://www.grid.unep.ch/ product/publication/CEO-for-Internet/CEO/full.htm (12.09.2009). Kafkasya özelinde yanlış tarım uygulamaları ile birlikte top­ rak bozulmasının tetikleyici nedenleri arasmda ormansızlaşma başta gelmektedir. Günümüzde, nüfus artışının ve bölgede yaşa­ nan ekonomik krizin ormanlar üzerinde olumsuz etkileri bulun­ maktadır. Enerji krizi ve yakıt sıkıntısı, yakacak elde etmek için agaçlarm kesimini artırmaktadır. Yakacak odun gereksinimi ve orman alanlarının tarıma ve ticarete açılması isteği hızla ve yasadı­ şı yollarla ormansızlaşmayı getirmektedir. Bununla birlikte, kent­ sel alan ve mera kazanımı için de ormanların kesümesi söz konu­ sudur. Bir diğer etkense komşu ülkelerdeki kereste fiyatlarındaki artıştır. Gürcistan'daki ormanlık alanlar, kereste üretimi amacıyla son on yılda önemli oranda yok edilmiştir. Gürcistan'dan Türki­ ye'ye yasadışı kereste ihracatının sağlandığı (Adigeni, Borjomi, Adjaria ve Samegrelo gibi) alanlarda yasadışı orman kesiminde aşın bir artış görülmektedir.

Özellikle Güney Kafkasya'da ormanların yok edilmesi nede­ niyle afet niteliğindeki heyelanlar 1980'lerden bu yana artarak ya­ şanmaktadır. Bunun yanı sıra, yine yoğun agaç kesimine bağlı ola­ rak, Güney Kafkasya'nın farklı bölgelerinde yüzey ve yeraltı su re­ zervlerinde azalma gözlenmiştir.

Son yıllarda kimyasalların kullanımı bölge genelinde önemli ölçüde azalmışsa da, toprak kirliliğinde benzer bir azalıştan söz etmek pek mümkün degüdir. Her ne kadar Sovyetler Birliği zama­ nı üe karşüaşbrüdıgmda kuHanımında düşüş olsa da, tarımsal kimyasaüardaki ağır metaüer hâlâ büyük miktarlarda toprakta bi­ rikim yapmaktadır. Bu durum, tarımsal üretim alanlarının azalma­ sına bağlı olarak tarım zararlüarma karşı kimyasal kuHammı ge­ reksinimindeki düşüşle açıklanabüecegi gibi, Sovyetler sonrasında kimyasal gübre ve tarımsal üaçlann temininde yaşanan kıtlık da bu azalmada etkili olmuştur.11 Bununla birlikte kimi dağlık bölge­ lerde görülen nüfus azalması, tarımsal amaçla kuHarulan alanların ticari ormanlara dönüşümünü sağlamıştır. Fakat bu dönüşüm or­ manın niteliğinde olumlu bir gelişme yaratmamış, endemik türle­ rin yerine verim düzeyi yüksek türlerin ekimim ve biyolojik çeşitli­ liğin kaybım peşinden getirmiştir. Biyolojik çeşitlilik ile gıda güvenliği kavramının doğrudan il­ gisi bulunmaktadır. Dünya Gıda Zirvesi'nin 1996'da yaptığı tanım­ lamaya göre gıda güvenliğinden ancak "her zaman tüm insanların sağlıklı ve etkin bir yaşam sürdürmek için yeterli, güvenli ve bes­ leyici gıdalara yeterli erişimi varsa" söz edilebilmektedir.12 Orman­ sızlaşma ile başlayan biyolojik çeşitlilik kaybı, erozyon ve heyelan­ lara ek olarak tarım uygulamaları ve endüstriyel atıklarla kirlenen topraklar üzerinde yeterli ve gerekli ürün üretimini zamanla azaltmaktadır. Gerekli önlemlerin alınmaması durumunda önü­ müzdeki on yıllar içinde bölgede gıda güvenliğinde önemli sorun­ lar yaşanacağım söylemek olanaklıdır. Ne var ki, özellikle endüst­ riden kaynaklı kirlilik ve atıkların giderimi için bölgede müyonlar- ca dolarlık yatırım yapılması gerekmektedir. Bölge ülkelerinin ekonomik koşulları göz önünde tutulduğunda, bu oranda bir yatı­ rımı dış yardım olmaksızın gerçekleştirmeleri mümkün gözük­ memektedir.

Kaikasya'nm çevre sorunlarında değinilmesi gereken bir nok­ ta da bölgenin jeodinamik yapısmdan kaynaklanan yer hareketlili­ ği ve doğal afetlere açıklığıdır. Bölgede sıklıkla karşılaşılan dep­ rem, heyelan, sel ve çığ gibi afetler büyük yıkımlar ve kayıplar ya­ şatmaktadır. 1988'de Spitak depremi ve bundan üç yıl sonra yaşa­ nan Sachkhere depremi, önemli can ve mal kayıplarma neden ol­ muştur. Ermenistan'da yaşanan Spitak depremi üç büyük kente etkisini hissettirirken 25 bine yakın insanın ölünme neden olmuş ve ülkenin toplam endüstrisinin üçte birini yok etmiştir. Doğal afetlerin bölgede yaratacağı yıkım etkileri endüstri tesisleri, atık su arıtma tesisleri, petrol ulaşım hatlan, enerji üretim tesisleri ve nük­ leer yakıt ve atık depolama alanlarına yakın nüfusun büyüklüğü ile doğru orantılı olarak geniş bir alanda duyumsanmaktadır. Bu konuda uluslararası toplum, Ermenistan'daki Medzamor nükleer santralinin güvenliği için özellikle endişe duymaktadır.13

Toprak bozulması ya da kaybı başlığı altmda değinilmesi ge­ rek bir diğer konu ise mülteci kamplan ve sıcak çatışmaların ya­ şandığı alanlardır. Mülteci kamplan, bölgede çevre kirliliğine etki-

12 Http: / / www.who.int/trade/glossary/story028/en/. 13 Caucasus Environmental Outlook, s. 59, http://www.grid.unep.ch/ products/ 3_Reports/Caucasus_Environment_Outlook_2002.pdf. de bulunan yeni "sıcak nokta"lar olarak tanımlanabilir. Bu kamp­ larda yüzlerce mülteci sağlıksız koşullarda ve herhangi bir kirlilik giderimi ve atık bertaraftı işleminden büyük ölçüde yoksun yaşa­ maktadırlar.14 Ayrıca her yıl mayınlardan ve saldırılardan ölümler ve yaralanmalar gerçekleşmektedir. Bu durum, bölgede geniş sayı­ labilecek bir alana güvenlik eksikliği nedeniyle halkın erişimim engellemekte, buralarda sürdürülecek yaşamı pek çok yönden gü- venliksiz hale getirmektedir. Bununla birlikte, bölgede yaşanan ça­ tışmalar topragm yüzeyinde kimyasal atıklar bıraktığı gibi, işlen­ mesini de engellediği için topraklar yıllar içinde verimliliklerini kaybetmektedir. Çatışmaların etkisiyle alt yapılar, barajlar, atıksu tesisleri zarar görmekte, tüm bunların sonucunda ekonomik bü­ yüme baskılanmaktadır.

Toprak niteliği üzerinde baskı yaratan bir diğer unsur da en­ düstri sektörüdür. Sovyetler Birliği döneminde hızlı gelişme göste­ ren endüstrinin bu hızına koşut olarak çevre üzerinde olumsuz et­ kileri olmuştur. Başta Güney Kafkasya'da olmak üzere, 1980'lere kadar gelişme gösteren endüstriyel sektörler arasmda petrol ve gaz, kimya ve makine endüstrisi, metalürji, çimento, gübre ve gıda işlemeleri sayılabilir. Bu endüstrilerin üretimde olduğu 1970'lerden 90'lara kadarki yirmi yıllık dönemde Güney Kafkas­ ya'da üretim ve buna bağlı olarak doğadan hammadde çekimi üç kat artmıştır. Doğadan bu şekilde ve oranda hammadde çekimi, topragm taşıma ve kendini yenileyebilme kapasitesinin üzerinde yıkımı beraberinde getirmiştir. Sanayi ve enerji altyapısındaki bü­ yüme, doğal afetlere yönelik gerekli önlemler uygulanmadığı sü­ rece, bu afetlerle birlikte başta su havzaları ve müli parklar gibi çevreye duyarlı bölgeler için önemli tehditler oluşturmaktadır.

Benzer şekilde enerji üetim hatlarının da toprak üzerinde pek çok olumsuz etkileri ve tehditleri bulunmaktadır. Hatların geç­ mekte olduğu ya da deride geçecek olduğu güzergahlar üzerinde bulunan verimli arazderin kudanım şekli değişmekte, inşaat süreci ve kontrol donatdarı de toprak yapısı geri dönüşsüz olarak etki­ lenmektedir. Mevcut ve gelecekteki ekonomik eğilimler ışığında, Kafkasya ülkelerinin yeni petrol ve gaz boru hatları de petrol ürünleri, inşaatı ve işletiminin bir sonucu olarak ekosistemlerinin tahrip olmasına bağlı kirlilik, ulaşım koridorları boyunca kirlihk düzeyinde artış gibi çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalabilecekleri söylenebilir.

Enerji üretim ve üetim yapılarının sıcak çatışmalarm yaşandı­ ğı alanların içinden geçmesi ya da bu alanların içinde yer alması, olası bir saldın sonucunda yaşanacak bulaşma ve kirlihğin büyük bir doğal yıkımla sonuçlanmasına neden olabilir. Özellikle, 1760 km uzunluğu üe dünyanın ikinci en uzun boru hattı olan Bakü- Tifhs-Ceyhan (BTC) ham petrol boru hattı (HPBH), zor ve tehlikeh bir güzergaha sahiptir. Hat, yolu boyunca aşması gereken zorlu coğ­ rafi engeüer (dağlar, vachler) üe deprem riski gibi etkenlerin dışında, terörist saldırüann ve sıcak çatışmalarm yaşandığı bölgelerden geç­ mektedir.15 Bu koşuüar hattın güvenliğini sorunlu hale getirmekte­ dir. Aynca BTC konsorsiyumunun Gürcistan ve Azerbaycan'da üç hafta süreyle gerçekleştirdiği araştırmada, BTC HPBH üzerinde yer alan pompa istasyonlarının güverdiği için yerleştirilen kameraların uygun açıya sahip olmadıkları belirlenmiştir. Saldırüara açık olan kör noktalar üe, yerin yaklaşık 1 m altmdan giden boru hattının iz­ lediği yolun saldırgan güçler tarafmdan bilinmesi durumunda bu yolun da açık hedef olacağına dikkat çekilmiştir.16

Yalnız toprak bozulmasını değü, enerji güvenhğini de tehdit edecek bir durumun yaşanmaması için enerji güvenliğinin salt enerji arzının sağlanması ve arz güvenliğinin korunması şeklinde­ ki klasik ve indirgemeci algısının dışma çıküması ve enerji pohti- kalarmm bu algı çerçevesinde yeniden oluşturulması gerekmekte­ dir. Bütüncül bir yaklaşımla enerji güverdigi, kaynaklara erişimden enerjinin üretilmesine, üetimine ve son kuüamcıya ulaştırmasına kadarki tüm süreçlerdeki güvenlik sorunsaüanna odaklanan bir yapıda ele ahnmahdır.

Hava Kirliliği 1970'b ve 1980'b yülar boyunca, Kafkasya bölgesinin en önemb hava kirleticüeri ulaşım ve endüstri alanlarıydı. 1980'lerin

15 Alexandros Petersen, "Turkey: Oil Pipeline Security Questions Per- sist", Eurasianet, 12 Temmuz 2006, http://www.res.ethz.ch/news/ sw/ archive.cfm?task=cats&Parent=118 (12.10.2006). 16 Ibid. sonlarına doğru atmosfere salman emisyon miktarı en üst düzeyle­ re ulaşmış, 1990'larda ekonomik krizle birlikte düşüşe geçmiştir. Bu noktada, bölgede endüstriyel üretimin Sovyetler Birligi'nin çö­ küşü ile azalmasının ekonomideki olumsuz etkisine kaşm çevresel baskıların azalması yönünde olumlu sonuçlan olduğu söylenebilir. Örneğin, Azerbaycan Devlet İstatistik Komitesinin verilerine göre, ülkenin 1990'da atmosfere salım yaptığı kirleticiler 2.108.500 ton­ dan 1999'da 574.700 tona düşmüştür.17 Gürcistan'da ise 1988-1994 arasmda sülfür oksidin atmosferdeki konsantrasyonu onbir kat, azot oksitler ise yedi kat azalım göstermiştir.18 Bu değişimin doğ­ rudan endüstriye bağlanmasının nedeni, anılan süreçte ulaşım amaçlr kullanılan araç sayısmda bir azalmanın bölge bütününde yaşanmamasındandır.

Araç sayısmda azalma olmamakla birlikte 1990'lar sonrasında Güney Kafkasya ülkelerinde Sovyet üretimi araçların trafikteki varlığı azalmıştır. Göreceli olarak daha eski ve kirli bir teknolojiye sahip olan bu araçların yerine, daha modem ve yakıt tüketimi dü­ şük Amerika ve Avrupa üretimi araçlar ulaşımda kullanılmaya başlanmıştır. Araç sayısındaki artışa karşm, araç başma salman emisyondaki azalışın toplam atmosfere salman gaz miktarına ne yönde bir etki yaptığına ilişkin veri bulunmamakla birlikte, ihmal edilebilecek düzeyde olduğu düşünülmektedir. Yine de bu durum, büyük kentlerde yığılan nüfusun ısmma ve ulaşım amaçlr yakıt tüketiminden kaynaklanan hava kirliliği sorununu azaltmamakta­ dır. Ayrıca bölgenin kimi ülkelerinde kurşunlu benzin kullanımı yasaklanmışsa da, geniş oranlarda kullanımı sürmektedir.

Kafkasya bölgesinde iklim değişikliğine ilişkin belli bir miktar veri olmasına karşm, bölgeye düşen yağmurların asittik düzeyine ilişkin çok fazla veriye ulaşılamamaktadır. Bu eksikliğin ardmda hava kalitesi gözlem istasyonlarının bölgedeki tüm kentlerde ye­ terli sayıda kurulamaması ve sağlıklı bir bilgi ağının oluşturulma­ sında yaşanan güçlükler bulunmaktadır. Güney Kafkasya bölge­ sinde yürütülen iklim değişikliğine yönelik ulusal çalışmalara göre örneğin Gürcistan'm doğusunda 0.5 °C, batisında ise 0.3 °C bir ısınma gözlenmiştir. Bu oran IPCC'nin (Birleşmiş Milletler İklim

17 Shelton, Azerbaijan: Environmental Conditions and Outlook, s. 303. 18 Caucasus Environmental Outlook, s. 49. Değişikliği Hükümetler Arası Panel) 1995 için Orta Asya, Hazar Denizi ve Karadeniz için yaptığı araştırma sonuçlarıyla da benzer­ lik taşımaktadır.19

Hava kirliliğine yönelik olarak yukarıda da sıralanan kimi olumlu diye nitelendirilebilecek gelişmelere karşm, ekonomik is­ tikrarın sağlandığı bölgelerde endüstrinin gelişimi, artan hava kir­ liliğinden kolaylıkla izlenebilmektedir. Aynca ormanların tarımsal, ticari ya da kentsel alan oluşturmak veya yakacak odun ve kereste elde edilmesi gibi nedenlerle kontrolsüz ve yasa dışı kesimi en önemli karbon emicilerden olan ağaçların yitirilmesi anlamına gelmektedir. Bir diğer önemli hava kirleticileri tutağı olan bataklık alanlar ise yanlış su kullanımı üe alçalan su tablaları ya da hastalık yapıcı vektörlerin kontrolü amacıyla kurutulması sonucu yitiril­ mektedir.

Bir yandan gelişmeye çalışan ekonomüerin artan enerji gerek­ sinimi ve tüketimi, öte yandan hava kirletidlerini özümleyen do­ ğal ortamların yok edilmesi, hava kirliliği sorununu bölge ülkeleri için büyüyen bir tehdit olma noktasma sürüklemektedir.

Kafkasya Ülkelerinin Küresel ve Bölgesel Çevre Politikalarına Genel Bakış

Çevre politikaları konusunda ülkeler arasmdaki farklılıklar, ülkelerin siyasal rejimleri, ekonomik sistemleri ve ulusal politika­ larından kaynaklanmaktadır. Bu farklılıklara karşm ülkelerin siya­ sal rejimleri ve ekonomik sistemleri ne olursa olsun, oluşturacakla­ rı çevre politikaları üe enerji, sanayüeşme, kenüeşme, eğitim ve sağlık gibi diğer ekonomik ve toplumsal politikaları arasmda tu­ tarlılık ve eşgüdüm sağlanması beklenir.

Çevresel sorunlar ve tehditler bağlammda bir bölgenin politi­ kalarının sürdürülebilirliği ve güvenliği tartışüdığmda, enerjiden tarıma, sanayiden kentleşmeye kadar tüm politikalar birbirleri üe ortak noktalar temehnde değü, bütünleşik olarak ele alınmak du­ rumundadır. Ayrıca, ülkelerin çevre alanındaki ulusal politikaları, güvenlik sorununa yaklaşımlarının da göstergesi olarak kabul edi- lebüir. Bu kabulden hareketle aşağıda Kafkasya bölgesindeki ülke- lerin taraf oldukları uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelerden ör­ nekler verilerek, bu ülkelerin çevre sorunlarına yönelik politikaları ile birlikte tartışılmaya, hangi anlaşmaya neden taraf oldukları ya da olmadıkları noktalarma değinilmeye çalışılacaktır.

Tablo 1: Kafkasya Ülkelerinin Taraf Olduğu Uluslararası Anlaşma/ Sözleşmelerden Örnekler Azerbaycan Ermenistan Gürcistan Rusya

Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Taşımmı ve Bertaraf Edilmesinin Kontrolüne İlişkin VVV Basel Sözleşmesi Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi VVV Uzun Menzilli Sımr Ötesi Hava Kirliliği VVV CITES Nesli Tehlike Altmda Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası VVV Ticaretine İlişkin Sözleşme Denizlerin Gemilerden Kaynaklı Atıklar­ la ve Diğer Kirleticilerle Kirlenmesi VV Londra Sözleşmesi Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Ola­ rak Uluslararası Öneme Sahip Sulak VVV Alanlar Hakkında Sözleşmeye (Ramsar) Ozon Tabakasını incelten Maddelere Da­ VVVV ir Montreal Protokolü Denizlerin Gemiler Tarafmdan Kirlen­ mesinin Önlenmesine Ait Uluslararası VV Sözleşme, (MAR-POL 73/78) Nükleer Silahların Atmosfer, Yer ve Su­ VV altında Denenmesinin Yasaklanması Nükleer Kaza veya Radyolojik Acil Du­ VV rumlar İçin Yardımlaşma Sözleşmesi Nükleer Kazalarm Erken Bildirimi Söz­ VV leşmesi BM Deniz Hukuku Sözleşmesi VV BM iklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi VVVV ve Kyoto Protokolü

Kaynak: Majör International Environmental Agreements http://www.interopp.org/htm/env_agreements.htm ve TAEK verileri kullanılarak oluşturulmuştur. Tablo l'de sunulan veriler ışığında tüm sözleşme ve anlaşma­ lara taraf olan Rusya'nm bölgede çevresel varlıkların sürdürülebi­ lir korunmasında en yüksek hassasiyeti gösteren ülke olduğu so­ nucuna ulaşmak çok doğru olmayacaklar. Bu tablonun okunma­ sında düşülecek bir diğer yanılsama ise Ermenistan hükümetinin, bölgedeki diğer ülkelerle orantılandıgmda daha az anlaşmaya im­ za koyması ile ülkenin küresel politikalara katılımının ve ulusal düzeyde uygulamalarında çekince koyduğu yönünde bir çıkarsa­ maya gitmektir. Hiçbir deniz alanma kıyısı olmayan Ermenistan'm denizlerin gemiler tarafmdan kirlenmesine yönelik anlaşmayı ya da BM Deniz Hukuku Sözleşmesini kabul etmesi beklenemez. Bu­ na karşm ülkenin CITES (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hay­ van ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme - the Convention on International Trade in Endangered Species of Wild Fauna and Flora) sözleşmesine taraf olmaması, orman ürünleri tica­ retindeki tutumu üzerinden açıklanması gereken bir konudur.

Bölgede Nükleer enerji santrallerine sahip iki ülke olan Rusya ve Ermenistan'm, nükleer kazaların erken bildirimi ve kaza sonrası acil durum yardımlaşmalarına dönük hazırlanan sözleşmelere ta­ raf olmaları güvenlik algısında bir rahatlatma yaratsa da, Ermenis­ tan'ın tek ve İğdır'a 16 km uzaklıkta bulunan Metsamor Nükleer Santrali'nin, Türkiye'nin yanı sıra tüm bölge ülkeleri için oluştur­ duğu tehlike ve buna bağlı olarak duyulan endişenin, önümüzdeki on yıl içinde de devam edeceği anlaşılmaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) standartlarına göre, kullanıma açılmasından sonraki 10 yılda 150'ye yakm kaza geçiren Metsamor Nükleer Sant­ rali, dünyadaki 146 nükleer santral arasmda güvenlik açısmdan son şuada yer almaktadn.20

Metsamor Nükleer Santrali, Ermenistan'm Spitak Bölgesi'nde meydana gelen ve 25 bin kişinin ölümüne sebep olan depremden sonra, 1988'de kapatılmışta. Fakat, başta Ermenistan'm kendisi olmak üzere Türkiye ve diğer bölge ülkeleri için taşıdığı bütün risklere karşm, yeni bir depremi daha kalduamayacak nitelikte olan Santral'in ikinci bloğu 1995'te yemden devreye sokulmuştur. Uluslararası standartlara göre, 5 ve üzeri şiddetteki depremlerin

20 "Ermenistan Şimdi de, Bölge İçin 'Nükleer Tehdit' Unsuru"; http:// www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=2386 (20.11. 2010). olabildiği bölgelerde nükleer santral yapılmasına izin verilmeme­ sine karşm santral, Ağn Dağı Fay Hattı üzerindedir ve birinci de­ rece deprem bölgesinde faaliyet göstermektedir.21

Diğer bir çelişki ise BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin (United Nations' Convention on the Lam of the Sea - UNCLOS) bölge ülkeleri tarafından kabul ya da reddedilmesinde yaşanmaktadır. Rusya ve İran, Hazar'm bir göl olduğunu ve bu nedenle, BM Deniz Hukuku Anlaşması'run koşullarına bağlı olmadığım22 üeri sürmek­ tedir. Buna göre 1921'de İran ve Rusya arasmda imzalanan ve iki ta­ rafa da on mü genişliğinde bir kıyı balıkçılığı alanı veren anlaşma bü­ yük önem taşımaktadır.23 Bunun yanmda, diğer üç kıyı devleti (Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan) Hazar'm deniz olduğu konusunda ısrarlıdır ve bu yüzden UNCLOS'un yetkisi altma gir­ diğim üeri sürmektedirler.

Bu durumda, uluslararası hukuk, Hazar'ı geliştirme hakkının bu beş bölge ülkesi arasmda, her birinin kıyı şeridinden birbirleri­ ne eşit uzaklıkta olan bir noktaya ya da çizgiye uzatarak paylaşü- masını desteklemektedir. Ne var ki, kıyı devletleri arasmda bu so­ runu çözmeye yönelik bir anlaşma bulunmamaktadır ve sorunun ne zaman ya da ne şeküde sona ereceği belli değüdir.24 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre, deniz ve okyanuslara kıyısı olan ülke­ ler 12 millik bir kıta sahanlığına ve onun ötesinde de 200 millik bir Özel Ekonomik Bölge'ye sahip olurlarken, bunların dışındaki tüm

21 "Ermenistan Şimdi de, Bölge İçin 'Nükleer Tehdit' Unsuru" 22 UNCLOS "iç deniz" terimini tanımlarken, uluslararası hukukta da "uluslararası göl" kavramı bulunuyor. Bkz. A. Necdet Pamir, "Avrasya Boruhatları, Enerji Güvenliği ve Türkiye", TMMOB Türkiye III. Enerji Sempozyumu, Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Prog­ ramı ve Ulusal Enerji Politikaları, Ankara, 2001. 23 1921 ve 1935 anlaşmalarına göre İran ile Sovyetler Birliği arasmda 10 millik bir avlanma alanı esasına göre bölünmüş olan Hazar Denizi 1940'daki anlaşma ile "Sovyet-îran denizi" statüsüne geçmişti. Bkz. Rustam Mamedov, "International-Legal Status of Caspian Sea in its Historical Development", The Turkish Yearbook of International Relations, No XXX, 2000, s. 117. 24 World Watch Institute, Dünyanın Durumu 2005, "Küresel Güvenliği Yeniden Tanımlamak", İstanbul, TEMA Vakfı Yayınları, No 45, 2005, s. 135-136. sular dünya halklarının ortak malı olarak kabul edilmektedir.25 Bu iki farklı durum, Hazar'daki enerji kaynaklarmm hangi ülkenin hangi suma kadar söz sahibi olduğunu etküemektedir. Başta belir­ tilen çelişki, tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır: Hazar'm UNCLOS Sözleşmesi'nin kapsamma sokulmasından en çok yarar sağlayacak ülkelerden biri olan Azerbaycan, bu sözleşmeye taraf değüdir.

Tablol'de sunulan çok taraflı sözleşmelerin yaranda, bölge içinde ve bölgeye komşu ülkelerle ikih anlaşmalara da girilmekte­ dir. Bu kapsamda Azerbaycan Orman Bakanhgı ile Türkiye ara­ smda imzalanan "Ormancılık Alanında İşbirbgine İbşkin Protokol- ’ün Onaylanması Hakkında Karar" (onay tarihi: 13.01.1998) ve Gürcistan ile Türkiye arasmda imzalanan "Ulaştırma Alanında İş- birhgine İbşkin Protokol'ün Onaylanması Hakkında Karar" (onay tarihi:15.01.1998) örnek verilebihr.

Sonuç

Birçok yönden, Kafkasya'nın güncel çevresel durumu dünya­ nm diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında kısmen avantajb ve olumludur. Düşük ve bazı durumlarda azalan nüfus düzeyleri ne­ deniyle birkaç büyük şehir ve kasaba dışında, çevre üzerinde insan baskısı genellikle düşüktür. Yoksulluğun yaygın olduğu bölgelerde ise yaşamda kalma mücadelesi sonucunda doğal kaynakların kont­ rolsüz kullanımı ve sömürüsü söz konusudur. Bölgesel olarak geç­ mişte olduğu gibi ekonomik gönenç düzeyinin yükseltilmesi ve böl­ gesel istikrarın yapılandırılmasının bu tür çevresel baskılan büyük ölçüde azaltacağı ya da tamamen durdurabileceği öngörülebilir.

Öte yandan, bazı yeni gehşmeler, bölgesel çevreyi gerçek an­ lamda tehdit edebilecek düzeydedir. Özellikle Güney Kafkas­ ya'nın karayolları, demiryolları, boru hatları gibi mal ve insan ta- şımacıbgma/hareketlibgine açılması, taşımacılıkta kullanılan taşıt ve araç sayısmda (otomobil, kamyon, tren ve petrol ve gaz pompa­ lama istasyonları, kontrol vanalan vb) artış yaşanması bölgesel çevre sorunlarının artmasına neden oluşturabihr. Bu gehşmeler doğal çevrenin taşıma kapasitesi ve durumu göz önünde tutulma­ dan yürütülürse, hava, toprak ve su kirlihğinin artacağma kesin

25 Pala, "Hazar Bölgesi ve Türkiye Açısmdan Önemi". gözüyle bakılmaktadır. Bugünkü ekonomik işleyiş, bu türden ge­ lişmeleri "destekleme" eğiliminde olsa da, Kafkasya halklarının yaşam durumlarım iyüeştirmek için bu tür bir gelişme modelinin uygulanmaması, geleceklerim tehlikeye düşürecek yaşamsal hata­ ların süreç içinde önlenmesini sağlayabilir.

Dünyanın pek çok bölgesinde olduğu gibi Kafkasya'da yaşa­ yan halkların ve devletlerin karşı karşıya geldiği en zor ve bir o kadar da fırsatlarla dolu durum, daha fazla ekonomik kalkınmanın nasıl oluşturulacağı, hangi uygulamanın daha çok sayıda insanın yaşam ölçümlerim iyüeştirecegi sorularının yanıtlanmasıdır. Kaf­ kasya özelinde, bölgenin hâlâ bozulmadan saklanmış doğası, ya­ şam destek sistemleri, eşsiz güzelliği ve tür çeşitliliğini bozmadan ekonomik gönencin nasıl artırılacağı sorununa odaklanılması ge­ rekmektedir. Sosyo-ekonomik farklılaşmalar yeni kutuplaşmaları doğururken, Kafkasya genelinde yaşanan istikrarsızlığın da yeni kaynağım oluşturmaktadır. Bölge ülkeleri bir yandan ekonomik is­ tikrarı sürekli kılmaya çalışırken, diğer yandan güncel ve gelecek­ teki çevresel sorunlarım ekonomik kaygılar ekseninde yinelemek­ tedir. Bu durum ancak sürdürülebilir çevre yönetimi üe aşüabüe- cektir. Bu yönetim, iklim değişikliği sözleşmesi hükümlerine uyum ve yeni teknolojüerin düzenlenmesinin yaranda, endüstriyel üre­ timdeki artışın etlilerinin yönetilmesini de içermektedir. Bu da an­ cak çevre yönetim kapasitelerim güçlendirerek temiz üretim tek- nolojüerine yatırım yapmakla gerçekleşecektir.

Kafkasya ülkeleri, ekonomik gelişmeye dönük bakışlarıyla ulusal ve uluslararası yatırımların yarattığı çevresel tehditlerin is­ tikrar ve güvenlikleri üzerindeki etküerini şu an için çok üst boyut­ ta yaşamamakta ve öncelikli konular araşma almamaktadır. Fakat bu, mevcut tehditlerin boyutlarının zamanla artmayacağı, bölge üzerinde dış devinimlerin oynadığı rolün biçimlenişiyle ve içte ya­ şanan azınlık-çogunluk tartışmalarının etkisiyle değişmeyeceği an­ lamına gelmemektedir. Bölge ülkelerinin başta çevre politikalan olmak üzere, doğal yaşam sistemleri üzerinde doğrudan ya da do­ laylı etküeşim içinde olabüecek tüm politikalarında mevcut tutum­ larım sürdürmeleri durumunda, on yülar içinde bugünkünden daha büyük ekonomik krizlerle, çevresel yıkımlarla ve bunların karşılıklı birbirini yemden üretmesiyle yüzleşmeleri beklenmelidir.

KAFKASYA'DA EKONOMİK DÖNÜŞÜM VE KALKINMA

Erol T AYM AZ

Giriş

Kafkasya bölgesi son yıllarda Türkiye'de giderek daha çok gündeme gelen bir bölge oldu. Bölgede Türkiye'yi de yakından il­ gilendiren çatışmalar ve petrol üreticisi ülkelerden tüketici ülkele­ re petrol iletimindeki kader birliği bu artan ilginin iki önemh ne­ deni oldu. Son yirmi yılda yaşanan hızlı ekonomik ve siyasi geliş­ melerin Türkiye'yi Kafkasya'ya daha yakından bağlamasma ve Kafkasya kökenli insanların Türkiye nüfusu içerisinde önemh bir yer tutmasına karşm, Türkiye'de Kafkasya'mı! yeteri kadar tanın­ dığını söylemek mümkün değil. Özellikle Kafkasya ülkelerinin ekonomik yapısı ve gelişimine ilişkin Türkiye'de çok az sayıda ça­ lışma bulunuyor.

Bu çalışmada, Kafkasya ülkelerinde son on yılda yaşanan ekonomik gelişim süreci kapsamlı olarak incelenecek ve bölgesel ekonomik işbirliği potansiyeli değerlendirilecektir. Çalışmada ön­ celikle Kafkasya ülkelerindeki nüfus ve demografik değişini süreci incelenecek, daha sonra temel refah göstergelerinden biri olan kişi başına gayri safi yurt içi hasıladaki (GSYİH) değişime bakılacaktır. Bu ülkelerin ekonomik gelişme sürecinin anlaşılabilmesi amacıyla, ekonomik gelişme sürecinin dört kaynağı, yatırmı, yaygın eğitini, yemlik ve yapısal değişme süreçleri ayrmtıh olarak analiz edilecek­ tir. Ekonomik kalkmma, sadece ekonomik büyümeden, yaıü bir ülkeıün üretim kapasitesindeki gelişmeden ibaret değildir. Sosyal gehşnıe ve bölüşüm de ekonomik gelişmenin önemh bir bileşeni­ dir. Sosyal gehşnıe bu çalışmanın konusu olmamakla birlikte, bö­ lüşüm konusu ele alınacak ve Kafkasya ülkelerindeki istihdam, iş- o Dr., Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Kuzey Kıbrıs Kampüsü. o 316 Kafkasya'da Değişim ve Dönüşüm sizlik, gelir dağılımı ve yaşam beklentisine ibşkin veriler değerlen­ dirilecektir.

Kaikasya ülkelerindeki ekonomik gebşme sürecmin değer­ lendirilmesinden sonra, bu ülkelerin dünya ekonomisi üe eklem­ lenme biçimleri ve bölgesel ekonomik işbirbği ele abnacaktir. Kaf­ kasya'daki ülkelerin ekonomüerde enerji ve petrol üetimi özel bir yer tutmaktadır. Bu nedenle çabşmada petrol betiminin etkileri de kısaca incelenecektir.

Coğrafi anlamda "Kafkasya" bölgesi, Kafkas Dağları üe aynl- mış iki bölgeden oluşmaktadır: Günümüzde Rusya Federasyonu­ na bağb Kuzey Kafkasya ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcis­ tan'dan oluşan Güney Kafkasya. Herhangi bir devlet tarafmdan tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti üe kısmen tanınmış olan Abhazya ve Güney Osetya cumhuriyetleri bölgedeki diğer eko­ nomik/siyasi birimleri oluşturmaktadır. Fakat karşüaştırüabilir veri olmadığı için, Dağlık Karabağ, Abhazya ve Güney Osetya ça- hşma kapsanunda ele ahnmamıştır. Bu nedenle Kafkasya bölge­ sinde üç ülkeye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan'a ait veriler kullanılmıştır. Kafkasya'nın kuzey kesinti Rusya Federasyonu içe­ risinde yer aldığı ve bu ülke Kafkasya'daki diğer ülkelerin ekono­ mik üişküeri açısmdan çok önemli bir rol oynadığı içm, Rusya Fe­ derasyonumdaki ekonomik gebşme de çalışma kapsamına alınmış­ tır. Kuzey Kafkasya'daki özerk cumhuriyetler karşüaştirmalı veri olmadığı içm bu cumhuriyetler ayn ayn değü, Rusya Federasyonu bir bütün olarak ele alınmıştır. Türkiye ve İran, bölgenin ekonomik gelişimi açısmdan iki önemli komşu ülke oldukları içtir ve bölgesel açısmdan önemli iki önemli küresel güç, Avrupa Birhgi (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri'ne ait bazı verüer de karşüaştırma ya- püabibnesi açısmdan kullanılmıştır.1

Nüfus ve Demografik Değişimler

Sovyetler Birligi'nin çözülüşü ve birhk cumhuriyetlerinin ba­ ğmışız olmaları, Rusya Federasyonu ve Kafkasya'daki cumhuriyet­ lerin ekonomik ve demografik yapüannda köklü değişinüere yol

1 Aksi belirtilmedikçe çalışmada kullanılan tüm veriler Dünya Bankası'mn Dünya Gelişme Göstergeleri veritabanından temin edilmiştir. World Bank, World Develapment Indicators, http://data.worldbank.org/indicator. açtı. Sovyetler Birliği döneminde kurulan (plânlı) ekonomik ilişki­ lerin ortadan kalkması ve eşanlı gerçekleşen özelleştirme süreci sonucu, bölgede ekonomik anlamda bir yıkım yaşandı. Üretim ka­ pasitesinin re-organizasyonu ve ekonomik ilişkilerin yeni oluşan piyasalarda yemden kurulması yaklaşık 10 yıl süren bir krizden sonra gerçekleşti. Bu nedenle Sovyetler Birligi'nin dağümasmdan somaki süreç, 1992-1999, 2000-2008 ve 2008-sonrası şeklinde üç döneme ayrüabilir. Sovyetler Birligi'nin resmi olarak dağümasm­ dan Yeltsin'in Rusya Federasyonu devlet başkanlığından ayrılma­ sına kadar süren ilk dönem, ekonomik ve demografik anlamda çö­ zülme ve yeni-ekonomik ilişküerin oluşturulması sürecidir. Putin'in Rusya Federasyonu devlet başkam olduğu ikinci dönem­ de, Rusya Federasyonu ve Güney Kafkasya ülkelerinin ekonomik açıdan toparlanmaya başladığı ve büyüme sürecine girdikleri gö­ rülmektedir. 2008'de yaşanan Rusya-Gürcistan çatışması, üçüncü dönemim başlangıcı olarak düşünülebilir. Bu çalışmada, henüz ye­ terli veri olmadığı için 2008-sonrası dönem incelenmemiştir.

Yukarıda belirtilen üç dönem Rusya Federasyonu'ndaki siyasi gelişmeler ile tanımlanmışsa da, bu dönemleştirmede aslında eko­ nomik gelişmeler belirleyici rol oynamışlar. Birinci dönem, Sovyet­ ler Birligi'nin dağüması, yeni bağımsız devletlerin kurulması, kav­ ram tercihine göre, sosyalizmden kapitalizme veya devlet kontro­ lündeki planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş üe başlamak­ tadır. 1998'de Rusya'da yaşanan ekonomik kriz, Sovyet-sonrası dönemde yaşanan gerüeme ve çöküşün nihai noktası olmuştur. 1997 Asya Krizi'nden soma hammadde ve petrol fiyaüanndaki düşüş,2 bütçesi büyük ölçüde petrol gelirine bağlı Rusya Federas­ yonu'nda büyük bir ödemeler krizine yol açmış, devlet yurt içinde (kamu kesimi ücretleri) ve yurt dışında (borç) ödemeleri yapamaz duruma gelmiştir. Aym dönemde Kafkasya ülkeleri de, hem Rusya Federasyonu'ndaki daralmadan, hem de Asya Krizi'nin etküerin-

2 Energy Information Administration verilerine göre ham Ural petrolü­ nün varil fiyatı 1990'da 20 dolardan dalgalı hareket göstererek 1999'da 10 dolara düşmüş, fakat 2004'den sonra hızla artarak 2008'de ortalama 95 dolara çıkmıştır (www.eia.doe.gov). Ham Ural petrolü fiyatı Tem­ muz 2008'de en üst noktaya çıktıktan sonra (138 dolar) dünya krizinin etkisiyle hızlı bir şekilde düşmüş (Ocak 2009'da 34 dolar), 2009'un yaz aylarından itibaren yükselerek 2011 başında 100 dolara dayanmıştır. den olumsuz etkilenmişlerdir. Bu krizden sonra, petrol fiyatların­ daki sürekli artışm da katkısıyla, bölge ekonomileri toparlanmaya başlamışta. Bu toparlanma süreci 2008-2009'daki küresel kriz üe kesintiye uğramışta. Bölgesel ölçekte, 2008'de Rusya ile yaşanan savaş da kısa sürmesine karşm Gürcistan açısmdan önemli eko­ nomik etküerde bulunmuştur.

Bu çalışmada 2000-sonrası dönemde yaşanan ekonomik dö­ nüşme ve kalkınma süreçleri incelenmiştir. Fakat 1991-1999 döne­ mine ilişkin verüer de karşüaştmna yapılması amacıyla kuüanü- mıştır. Ekonomik dönüşüm ve kalkınma süreci incelenirken önce­ likle kalkınmanın en önemli unsuru ve nedeni olan insan faktörü­ ne baküması gereklidir. Bu nedenle öncelikle incelenen ülkelerde nüfusun değişimi, nüfus değişiminin nedenleri ve yerleşim yapısı­ na baküacakta.

Sovyet-sonrası dönemde Kafkasya ülkelerinde büyük ölçekte demografik hareketler yaşanmışta. Demografik hareketlerin bü­ yüklüğü, yaşanan ekonomik çöküşün ve siyasal gelişmelerin ölçeği üe yalandan ilişküidir. Sovyetler Birligi'nin dağılması ve Güney Kafkasya ülkelerinin bağımsız olmasıyla, bu ülkelerde yaşayan Rus(ya)-kökenli insanların siyasal nedenlerle Rusya Federasyonu­ na göç ettiği görülmektedir. Aynca yaşanan ekonomik çöküş, böl­ geden Rusya-kökenli olmayan, fakat Sovyetler Birliği vatandaşı olan insanların da merkezi bölgelere göç etmesine yol açmışta. Aynca ekonomik faktörler, doğum ve ölüm oranlarında olağanüs­ tü değişikliklere yol açmışta.

Demografik etkenlerden dolayı (nüfusun yaşlanması ve do­ ğum oranlannm düşmesi) gelişmiş ülkelerde nüfus artış oranları genelde düşüktür. Örneğin AB ülkelerinde yülık nüfus artış oram son 20 yüdır % 0.5'in altında kalmaktadır (bkz Tablo 1). ABD gibi benzer demografik özelliklere sahip olan fakat yoğun bir şeküde göç alan ülkelerde nüfus artış hızı daha yüksek olabilmektedir (ABD'de son 20 yüda yaklaşık % 1). Türkiye ve İran gibi gelişmek­ te olan ülkelerde ise nüfus artış hızı görece daha yüksektir (yüda yaklaşık % 1.5-2). 1990'lerde Kafkasya ülkeleri arasmda sadece Azerbaycan'da nüfus artışı gözlenmiştir. Azerbaycan nüfusu 1990'da 7.16 müyondan 2000'de 8.05 müyona, 2009'da da 8.78'de ulaşmışta. Azerbaycan'daki nüfus artış hızı, ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi üe uyumludur (yüda yaklaşık % 1). Ermenistan ve Gürcistan'da ise 1990'larda çok ciddi nüfus kaybı yaşanmıştır. Her iki ülkenin de nüfusu 1990'dan 2000'e yaklaşık % 13 oranında düşmüştür.3 Ermenistan nüfusu 2000'li yıllarda azalmayı durdur­ muş, hatta son yıllarda artmaya başlamıştır. Buna karşm Gürcis­ tan'm nüfus kaybı 2000'li yıllarda da hızla devam etmiştir (2000'den 2009'a nüfustaki azalma % 10 düzeyindedir). Rusya Fe­ derasyonu da her iki dönemde, oransal olarak az olmakla birlikte, sürekli nüfus kaybeden bir ülkeledir. Rusya Federasyonu nüfusu, Sovyetler Birligi'nin çözülmesinden soma her yıl azalmıştır (yılda yaklaşık % 0.2 oranında). Rusya Federasyonu nüfusu ilk kez 2009'da az da olsa bir artış gerçekleştirmiştir.

Tablo 1. Nüfus (milyon kişi) 1990 1995 2000 2005 2009 Ermenistan 3.54 3.22 3.08 3.06 3.08 Azerbaycan 7.16 7.69 8.05 8.39 8.78 Gürcistan 5.46 5.07 4.74 4.46 4.26 Iran 54.40 58.95 63.94 69.09 72.90 Rusya Fed 148.29 148.14 146.30 143.15 141.85 Türkiye 56.09 61.21 66.46 71.17 74.82 AB 471.27 477.51 481.40 490.12 498.64 ABD 249.62 266.28 282.17 295.75 307.01

Kafkasya'da Sovyet-sonrası dönemde önemli göç hareketleri de yaşanmıştır 5 'er y ıllık dönemler itibariyle net göçün (ülke dışına göç ile ülke içine göçün farkı) toplam nüfus artışına etkisi Tablo 2'de özetlenmiştir. ABD ve AB ülkelerinde göçün nüfusa net etkisi pozitiftir. ABD'de net göç sonucu nüfus 5 yıl içerisinde yaklaşık % 2-3 artarken, AB'de bu oran daha düşüktür (5 yılda yaklaşık % 0.5, 2000-2005 döneminde bu etki % 1.64'e çıkmıştır). Türkiye'de net göçün nüfus üzerindeki etkisi negatiftir. Bir başka deyişle ülke dı­ şına göç, ülkeye olan göçten daha fazla olmaktadır, fakat net göçün etkisi oldukça düşük düzeydedir. İran'da 1990-1995 ve 2000-2005 dönemlerinde dış göç büyük boyutlara ulaşmıştır. Ermenistan ve Gürcistan'da 1990'larm başlarında çok hızlı bir dış göç yaşanmış­ tır.4 Sadece 1990-1995 arasmda bu iki ülkede dış göç sonucu nüfus

3 Resmi veriler kullanıldığı için Gürcistan nüfusu Abhazya ve Güney Osetya'yı da kapsamaktadır. 4 Dünya Bankası World Deuelopment Indicators veritabanındaki veriler ile Ermenistan Cumhuriyeti Ulusal İstatistik Ofisi (UÎO) tarafından ya- % 10-15 düzeyinde azalmıştır. Dış göç özellikle Gürcistan'da 1990'larm sonlan ve 2000'lerin başlarmda yüksek düzeylerde ger­ çekleşmiştir. Bu göçler sonucu 1990-2005 arası Ermenistan ve Gür­ cistan nüfusu yaklaşık dörtte bir oranmda azalmıştır. Azerbay­ can'da da dış göç, göreli olarak daha düşük düzeyde olmakla bir­ likte sürekli bir şekilde devam etmiştir. Kafkasya'daki ülkeler ara­ smda sadece Rusya Federasyonu'nda net göç etkisi pozitif olmuş­ tur. Sovyet-sonrası dönemde, diğer eski Sovyet cumhuriyetlerin­ den gelen göçler sonucu nüfusu her yıl yaklaşık % 1-1.5 oranmda artmıştır.

Tablo 2. Net göz oranı (yüzde)

1990 1995 2000 2005 Ermenistan -1.92 -15.51 -7.32 -3.26 Azerbaycan -2.11 -1.51 -1.58 -1.19 Gürcistan -1.18 -10.73 -8.22 -6.92 Iran 0.51 -1.97 -0.09 -1.44 Rusya Fed 0.61 1.50 1.51 0.67 Türkiye -0.13 -0.11 0.02 -0.10 AB 0.46 0.80 0.60 1.64 ABD 2.18 2.47 2.83 1.92

Nüfus artışuun uzun dönemde en önemli belirleyicisi doğal nüfus artışıdır. Doğal nüfus artışı, doğum oram üe ölüm oram ara­ smdaki farka eşittir. Kafkasya'daki ülkelerde doğum ve ölüm oran- larmda Sovyet-sonrası dönemde ciddi kaymalar yaşanmıştır (Tab­ lo 3). Güney Kafkasya'daki üç ülkede doğum oraıüan dünya orta- lamasmm altmda, gelişmiş ülkeler ortalamasma yakmdır. Ölüm oraıüan ise dünya ortalamasma yakm olduğu içüı doğal nüfus ar­ tış oram bu ülkelerde dünya ortalamasmdan daha düşüktür. Kaf­ kasya'daki ülkeler arasmda en yüksek doğum ve nüfus artış oranı­ na sahip ülke Azerbaycan olmuştur. RF ise bölgedeki diğer tüm ülkelerden çok farklı bü yapıya sahiptir. Rusya'da 1990'larm ba-

yımlanan nüfus verileri arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. UİO'ne göre 1995-2007 döneminde 125,300 kişi Ermenistan'dan göç etmiş, 23,700 kişi de Ermenistan'a yerleşmiştir. Bkz. National Statistical Service of the Republic of Armenia, Stntistiaıl Yearbook of Armenia, ilgili yıllar. şmdan 20009'a kadar ölüm oranı doğum oranından daha yüksek olmuştur. Özellikle 1990'larm sonlan ve 2000'lerin başlarında do­ ğum oranındaki düşüş ve ölüm oranındaki artış sonucu bu farkh- lık daha da açılmış ve Rusya nüfusu hızla azalmışlar. RF dış göç almasına karşm, göç düzeyi nüfustaki düşüşü telafi edecek düzey­ de olmamıştır. 2000'lerin ortalarmdan itibaren doğum oranındaki artış sonucu Rusya nüfusundaki düşüş yavaşlamaya başlamışta.

Tablo 3. Doğum ve ölüm oranları (1000 kişi başına)

1991 1999 2004 2008 Doğum oranları Ermenistan 20.8 13.5 14.3 15.2 Azerbaycan 26.3 15.4 15.1 17.9 Gürcistan 16.5 12.5 11.9 12.1 İran 32.9 20.3 19.6 19.0 Rusya Fed 12.8 8.6 10.3 11.7 Türkiye 25.4 22.0 19.4 18.3 AB 12.2 10.5 10.4 10.7 ABD 16.5 14.6 14.1 14.3 Dünya 25.4 21.9 20.6 20.0

Ölüm oranları Ermenistan 7.9 8.5 8.4 8.7 Azerbaycan 6.2 5.9 6.1 6.3 Gürcistan 9.2 10.1 10.9 11.9 İran 7.1 5.8 5.8 5.7 Rusya Fed 11.3 14.1 16.2 14.6 Türkiye 7.8 6.1 5.8 5.9 AB 10.4 10.2 9.9 9.7 ABD 8.6 8.6 8.4 8.1 Dünya 9.2 8.7 8.4 8.2

Ekonomik yapıdaki uzun dönemb dönüşümler, nüfusun yer­ leşim yapısmda da dönüşümlere yol açmakladır. Tarımsal ekono- müerin baskm olduğu toplumlarda nüfusun önemh bir kesimi kır­ sal kesimde yaşarken, sanayinin ve daha sonra belirh hizmetlerin gelişmesi, nüfusun kentlerde toplanmasına yol açmaktadır. Bu ne­ denle gelişmiş ülkelerde kırsal nüfus oram çok düşüktür. Örneğin ABD'de ve AB ülkelerinde kırsal kesimde yaşayan nüfusun toplam nüfusa oram 2009 yılında, sırasıyla % 18.0 ve % 26.2 olmuştur. Kaf­ kasya ülkelerinde 1990'larm başlarında kırsal nüfus oram oldukça yüksekti (Ermenistan'da % 33, Azerbaycan ve Gürcistan'da % 45­ 46). En düşük knsal nüfus oranına RF sahipti (% 27). 1990'larda başlayan ekonomik çöküş, özellikle smai üretimi, yani kentsel nü­ fusu etkilemiştir. Ayrıca devlet kuramlarındaki çözülme de kent­ sel kesimde yaşayan büyük kamu çalışanlarım olumsuz etkilemiş­ tir. Bu nedenle Kafkasya ülkelerinde son yirmi yılda knsal nüfus oranında önemli bir düşüş yaşanmamış, hatta knsal nüfus oranın­ da kısmi artışlar gözlenmiştir. Bu durum, sanayi ve hizmet sektör­ lerinin bu ülkelerde yeterince gelişememesi ve kentlere insanları çekememesinin bir sonucudur. İki komşu ülke, İran ve Türkiye'de knsal nüfus oram 1990'dan sonra hızlı bir şekilde düşmüştür.

Tablo 4. Kırsal nüfus oranı (yüzde)

1990 1995 2000 2005 2009 Ermenistan 32.5 33.7 34.9 35.9 36.2 Azerbaycan 46.3 47.8 48.8 48.5 47.9 Gürcistan 44.9 46.1 47.3 47.5 47.2 Iran 43.7 39.8 35.8 33.1 31.0 Rusya Fed 26.6 26.6 26.6 27.1 27.2 Türkiye 40.8 37.9 35.3 32.7 30.9 AB 28.5 28.0 27.5 26.8 26.2 ABD 24.7 22.7 20.9 19.2 18.0

Ekonomik Büyüme ve Refah

Nüfus verileri Sovyet-sonrası dönemde Kafkasya'da yaşanan köklü ekonomik ve siyasal dönüşümleri yansıtmaktadn. Bu dö­ nemde yaşanan ekonomik dönüşüm sürecinin anlaşılabilmesi amacıyla büyüme ve refah göstergelerinin de incelenmesi gerekir. Uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan en önemli büyüme ve refah göstergesi kişi başma GSYİH değişkenidir. GSYİH, bir ülke­ de belirli bir dönemde üretilen katma değerin toplamıdır. Tanım gereği GSYİH toplam harcamalara (tüketim ve yatırım) ve gelire eşittir. Uluslararası karşılaştırmalarda, kişi başma GSYİH hesap­ lamalarında "satın alma gücü paritesi" (SPG) ülkeler arasındaki fi­ yat farklılıklarının etkisini gidermek için kullanılan bir değişken­ dir. Bu çerçevede bölgeyle ilgili olarak SPG'ye göre düzeltilmiş kişi başma GSYİH değerleri Tablo 5'de sunulmuştur. Yukarıda tanım­ lanan iki dönemdeki gelişmeleri görebilmek amacıyla birinci dö­ nemin başı (1991), ikinci dönemin başı (1999), ortası (2004) ve so­ nuna (2008) ilişkin veriler kullanılmıştır. Ayrıca hem dünya eko­ nomisindeki son büyük krizin etkilerim görebümek, hem de en güncel verileri inceleyebilmek amacıyla 2009 verileri de tabloya ek­ lenmiştir.5 Tablodaki verüerden de açıkça görüleceği gibi 1991­ 1999 dönemi eski Sovyet ülkeleri için tam bir yıkım olmuştur. Kişi başma GSYİH bu dönemde dünya genelinde yaklaşık % 30 artar­ ken, tüm eski Sovyet ülkelerinde büyük oranda düşmüştür. İnce­ lenen ülkeler arasmda en hızh yoksullaşma Gürcistan ve Azerbay­ can'da yaşanmıştır (yaklaşık % 45). Rusya Federasyonu'ndaki geri­ leme aynı dönemde % 28 olmuş, Ermenistan'da ise olumsuz siyasi koşullara karşm kişi başma GSYİH sadece % 11 oranında gerile­ miştir. İran, dünya ortalamasma yakın bir düzeyde büyürken, AB (% 36) ve ABD'nin (% 40) performansı kısmen daha iyi olmuş, Türkiye'deki artış ise tüm bu ülkelerden çok daha fazla gerçekleş­ miştir (% 87).

Tablo 5. Kişi başına GSYİH (SPG, dolar)

1991 1999 2004 2008 2009 Ermenistan 2038 1822 3277 5871 5279 Azerbaycan 3454 1888 3287 8369 9638 Gürcistan 3741 2009 3085 4819 4774 Iran 4849 6378 8480 11224 11558 Rusya Fed 7932 5722 9744 18588 18963 Türkiye 4329 8113 9139 13616 13885 AB 14889 20263 25223 31530 31457 ABD 23273 32510 39252 46918 45989 Dünya 4892 6442 8020 10504 10691

2000'li yıllar tüm eski Sovyet ülkelerinin hızla büyüdüğü bir dönem olmuştur. İncelenen ülkeler arasmda en hızla Azerbaycan ve Rusya Federasyonu büyümüştür. Bu iki ülkede 1999'dan 2008'e kişi başma GSYİH'deki artış oranı sırasıyla % 343 ve % 225 olmuş­ tur (yılda yaklaşık % 18 ve % 14). Bu iki ülkenin hızh büyümesinde

5 Aksi belirtilmedikçe bu ve bundan sonraki tüm tablolarda, yıllık dal­ galanmaların etkisini azaltmak için iki yılın ortalama değeri (tablodaki yıl ile bir önceki yılın ortalaması; örneğin 1991 için 1990 ve 1991'in orta­ laması) kullanılmıştır. Bazı değişkenler için 1991 ve/ veya 2009 yılı ve­ rileri mevcut değildir. Bu durumda verisi olan ilk ve son yıllar kulla­ nılmıştır. en önemli etkenlerden biri petrol fiyatlarındaki yükseliş sonucu petrol gelirlerinin olağanüstü artmasıdır. Ermenistan petrol gibi bir doğal kaynağa sahip olmamasına ve hızla büyüyen iki büyük komşusu üe doğrudan ticari bağlantıya sahip olmamasına karşm 2000'li yülarda büyümeyi başarabilmiş ve kişi başma geliri 1999'dan 2008'de dokuz yü içerisinde iki kattan fazla arttırmıştır. Bölge ülkeleri arasmda büyüme performansı açısmdan göreli ola­ rak en başarısız ülke Gürcistan olmuştur. 1990'larda Ermenistan ve Azerbaycan'dan çok daha zengin konumda olan Gürcistan, elveriş­ li coğrafi konumuna karşm 2000'li yülarda hızlı bir büyüme süre­ cine girememiş, 2008 yılma gelindiğinde bölgenin en yoksul ülkesi haline gelmiştir.

Petrol üreticisi olmasma karşm İran 2000'li yülarda Azerbay­ can ve Rusya Federasyonu gibi yüksek büyüme hızı yakalayama­ mışta. İran'm bu dönemdeki büyüme hızı (yüda yaklaşık % 6.5) dünya ortalamasının (% 5.6) biraz üzerinde olabilmiştir. Türkiye (% 5.9), AB (% 5.0) ve ABD (% 4.2) dünya ortalamasma yakm bir hızda büyümüşlerdir.

Tablo 6. GSYİH büyüme hızı (yüzde)

1990-1994 1995-1999 2000-2004 2005-2008 2009 Ermenistan -14.2 5.3 10.6 11.9 -14.4 Azerbaycan -15.6 2.5 10.6 24.2 9.3 Gürcistan -24.1 6.1 5.8 8.4 -3.9 Iran 5.7 3.6 5.7 5.2 1.8 Rusya Fed 00 00 -1.0 6.9 7.1 -7.9 Türkiye 3.6 4.4 4.4 5.2 -4.7 AB 1.5 2.7 2.2 2.2 -4.3 ABD 2.4 4.0 2.6 1.9 -2.6 Dünya 2.3 3.1 2.9 3.3 -1.9

Büyüme performansı genel olarak değerlendirildiğinde, Azerbaycan ve Rusya Federasyonu'nun 2000'li yülardaki petrol fi­ yatlarındaki artışı iyi kuüanarak hızla büyüdüğünü söyleyebiliriz. Rusya Federasyonu'nda petrol ve doğal gaz üretimi ve ihracatında devletin yemden merkezi konuma gelmesi, kamu bütçesinin fi­ nansmanında ve ekonomik toparlanmada çok önemh rol oynamış­ ta. Ermenistan olumsuz koşuüara karşm başardı bir büyüme per­ formansı gerçekleştirirken, görece daha elverişh konumda olan Gürcistan başarılı olamamıştır. 2009 krizinin etkileri de bölge ülke­ lerinde çok farklı olmuştur. Azerbaycan 2009'da krize karşı hızlı bir şekilde büyümüş, GSYİH reel olarak Ermenistan'da % 14, Rusya Federasyonu'nda % 8, Türkiye'de % 5 ve Gürcistan'da % 4 küçül­ müştür (Tablo 6). AB (% 4) ve ABD'deki (% 3) gerüeme üe karşüaş- tırüdığmda Azerbaycan hariç bölge ülkelerinin krizden çok daha fazla etküendiği söylenebilir.

Sonuç olarak, 2009'da gelindiğinde Kafkasya'daki ülkelerin ekonomik gelişme düzeyi açısmdan farklı düzeylerde olduğu, ge­ nel olarak baküdıgmda ise hepsinin gelişmiş ülkelerin gerisinde kaldığı görülmektedir. Bölgenin en yoksul ülkeleri olan Gürcistan ve Ermenistan'da kişi başma GSYİH ABD'nin sadece % 10-11 'i dü­ zeyindedir. Petrol üreticisi iki ülkenin, Azerbaycan ve İran'm ko­ numu kısmen daha iyi olmakla birlikte, bu iki ülke ABD'nin % 20- 25'i düzeyinde bir gelire sahiptir. Türkiye (% 30) ve Rusya Fede­ rasyonu (% 41) daha iyi konumdadır.

Ekonomik gelişmişlik ve büyüme performansı arasındaki farklüıklann anlaşüabilmesi için, ekonomik büyümenin kaynakla­ rına baküması gereklidir. Bu nedenle çalışmanın bundan sonraki bölümünde Kafkasya ülkelerinde ekonomik büyümenin kaynakla­ rı detaylı olarak incelenecektir.

Ekonomik Büyümenin Kaynaklan

İktisat yazınına göre ekonomik büyümenin dört temel kayna­ ğı vardır: yatırım, yaygın eğitim, yenilik ve yapısal değişme. "Gay­ ri safi sabit sermaye oluşumu" olarak tanımlanan yatırımlar, ser­ maye birikim sürecinin temelini oluşturmaktadır. Yatırımlar üe sermaye stoku artmakta, artan sermaye stoku ise hem işgücüne yeni katüanlar için yeni iş olanakları anlamına gelmekte, hem de sermaye/emek oranının artmasma katkıda bulunarak emek üret­ kenliğinin ve ülke düzeyinde kişi başma GSYİH'nın artmasma kat­ kıda bulunmaktadır. Ekonomik büyümenin ikinci önemli ayağım yaygın eğitim oluşturmaktadır. Üretim sürecinin en önemli unsuru olan işgücünün niteliğini belirleyen eğitim, insan sermayesi {kuman Capital) olarak da tanımlanan işgücünün niteliğinin geliş­ mesine, böylece üretim ve üretkenlik artışına yol açmaktadır. Yeni­ liklerin (inovasyon) uzun dönemde ekonomik büyümenin en önem­ li kaynağı olduğu kabul edilmektedir. Ürün ve süreç yenilikleri, mevcut kaynakların daha üretken ve etkin kullanılmasını sağla­ maktadır. Günümüzde bilimsel gelişmeler üe teknolojik gelişmele­ rin iç içe geçmesinden dolayı yemlik süreci de giderek formelleş- miş ve Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri yenilik sürecinin en önemli girdisi haline gelmiştir. Son olarak, yapısal değişim de ekonomik büyüme sürecinin hem kaynağı, hem de sonucudur. Ekonomik gelişim sürecinde ülkelerin ekonomik ve sanayi yapüa- nnda köklü dönüşümler gerçekleşir. Ekonomik olarak gelişmiş ül­ kelerde ekonomi düzeyinde sanayinin ve hizmetlerin payı daha yüksek, tarımın payı düşüktür. Sanayi içinde de yüksek teknolojik sanayilerin payı gelişmişlik düzeyi üe artma eğilimindedir.

Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümesinde en önemli kaynaklardan biri yatırımlardır. Gelişmekte olan ülkelerde genelde emek-yoğun teknolojiler yaygın olduğu için emek üretkenliği ve dolayısıyla kişi başma GSYİH düzeyi düşüktür. Bu ülkeler, serma­ ye yoğunluğunu, yani çalışan başma sermaye miktarım arttırmak için gelişmiş ülkelere göre daha fazla yatırım yapmak zorundadır. Bu nedenle Kore ve Çin gibi hızla büyüyen gelişmekte olan ülke­ lerde GSYİH içinde yatırımların payı çok yüksekhr (yaklaşık % 35­ 40 düzeyinde). Tablo 7'de görüleceği üzere, sermaye yoğun tekno- lojüer kuüanan AB ve ABD gibi gehşmiş ülkelerde yatırımların GSYİH içindeki payı yaklaşık % 20 düzeyindedir. Kafkasya ülkele­ rine baküdıgmda yatırım oranlarının 2000'li yılların ortalarında artüğı görülmektedir. Bu ülkeler hızlı büyümeye başladıkları dö­ nemde yatırım oranlarım da arttırmışlardır. Özellikle Azerbay­ can'da 2002-2006 arasmda yatırımlarda çok ciddi bir artış yaşan­ mıştır. Fakat Azerbaycan ve Gürcistan'da 2000'lerin son yarısmda yatırım oranmda düşüş gözlenmektedir. Bu durum, özellikle Gür­ cistan için orta dönemde ekonomik büyüme açısmdan olumsuz bir gelişmedir. Öte yandan Ermenistan'ın hızlı büyümesinde yatırım­ ların önemh rol oynadığı anlaşılmaktadır. Ermenistan hem bölge ülkeleri arasmda en yüksek yatırım oranına sahiptir, hem de son yülarda (kriz yık olan 2009 hariç) yatırım oranım arttırabümiştir. Rusya Federasyonu'nda da yatırım oram düşük olmakla birlikte zaman içerisinde kısmi bir artış gözlenmektedir. İran'da yatırım oram % 25-20 bandında hareket ederken, Türkiye'deki oran, geliş­ mişlik düzeyine göre oldukça düşüktür (yaklaşık % 20). Tablo 7. Sabit sermaye yatırımlarının GSYİH'ya oranı (yüzde)

1991 1999 2004 2008 2009 Ermenistan 36.4 16.3 23.4 38.4 30.8 Azerbaycan 15.9 32.0 55.3 20.7 21.9 Gürcistan 21.4 25.9 27.1 23.6 14.4 Iran 27.0 28.8 28.7 25.8 Rusya Fed 26.0 15.3 18.4 21.6 21.4 Türkiye 23.3 20.9 18.7 20.9 16.9 AB 21.9 20.2 19.4 20.7 18.7 ABD 16.8 19.4 18.5 18.3 15.1 Dünya 22.2 21.6 20.6 21.5 19.5

Yatmmlarm iki önemli finansman kaynağı bulunmaktadır: yurt içi tasarruflar ve yabana tasarruflar. Yurt içi tasarruflar, ya­ bana ülkelere transfer edilmediği oranda, yurt içi yatmmlarm fi­ nansmanında kullanılacaktır. Yabancı tasarruflar da, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve dış borç olarak yurt içi yatırım dü­ zeyinin artmasma katkıda bulunabilir. Yurt içi tasarrufların ve ya­ bancı sermaye yatınmınlannın etkilerim görebümek için bu iki de­ ğişkenin GSYİH'ya oranlan Tablo 8 ve 9'da sunulmuştur. ABD'de yurt içi tasanuflann oram yatırım oranından daha küçüktür ve ta­ sarruf oram zamanla daha da düşmüştür. Bu durum ABD'nin cari açık verdiğim ve cari açığın giderek arttığım göstermektedir. AB ülkelerinde ise yurt içi tasarrufların GSYİH'ya oram % 20'ler düze­ yindedir.

Tablo 8. Yurtiçi tasarrfuların GSYİH'ya oranı (yüzde)

1991 1999 2004 2008 2009 Ermenistan 28.1 -12.7 8.3 16.8 8.2 Azerbaycan 19.4 7.1 31.8 63.0 49.7 Gürcistan 24.9 7.0 16.0 0.7 -7.4 Iran 29.8 33.5 38.5 43.8 Rusya Fed 33.4 26.8 32.7 33.7 26.1 Türkiye 20.1 21.3 16.7 16.8 13.7 AB 21.9 21.9 20.9 22.0 18.9 ABD 16.1 17.8 13.9 13.2 11.4 Dünya 22.8 22.4 21.3 21.9 19.0

Bölgedeki üç petrol üreticisi ülkede, Azerbaycan, İran ve Rusya Federasyonu'nda yurt içi tasarrufların oranı oldukça yüksektir. Bu üç ülke, yatırımlarını rahatlıkla yurt içi tasarrufla­ rı ile finanse edebilecek konumdadır. Azerbaycan'da yurt içi ta­ sarruflar, 2000'lerin başlarında yatırımların altında kalmış, yatı- rım-tasarruf farkı, aşağıda görüleceği gibi doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile finanse edilmiştir. Ermenistan ve özellik­ le Gürcistan'da yurt içi tasarruflar çok düşük düzeydedir. Er­ menistan'da yurt içi tasarrufların GSYİH'ye oranı, 1992-2001 döneminde negatif olmuş, 2002'den sonra artarak 2005-2008 ara­ smda yaklaşık % 20 düzeyine ulaşmıştır. Bu durum ülkedeki yatırım ortamının kısmen geliştiği ve toplumun tasarruf edebi­ lir düzeye geldiğini göstermektedir. Gürcistan'da ise 1992-1997 arasmda yaşanan negatif tasarruf oranlarmdan sonra 2001-2005 döneminde tasarrufların GSYİH'ye oranı % 15 düzeyine çıka­ bilmiş, fakat 2005'den sonra tasarruf oranı hızla düşerek, 2008­ 2009 döneminde tekrar negatif olmuştur.

Yatınmlann ikinci finansman kaynağı olan (net) doğrudan yabancı sermaye yabrımlarma bakıldığında (Tablo 9), yurt içi ta­ sarruf düzeyi yetersiz olan Ermenistan ve Gürcistan'da, yabancı sermaye yatmmlannm önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Er­ menistan ve Gürcistan'da net yabancı sermaye yatmmlannm GSYİH'ye oranı 2004-2009 döneminde sırasıyla % 7.2 ve % 11.2 gibi çok yüksek düzeyde gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle, bu dönem­ de Gürcistan'daki tüm yatmmlarm yaklaşık yarısı, Ermenistan'da ise yaklaşık dörtte biri yabancı sermaye tarafmdan gerçekleştiril­ miştir. Bu büyük yabancı sermaye akışına karşm Gürcistan'm ciddi bir büyüme performansı gerçekleştirememesinin en önemli nedeni yurt içi tasarrufların ve toplam yatmmlarm yetersiz olmasıdır.

Tablo 9. Net yabancı sermaye yatırımlarının GSYİH'ya oranı (yüzde)

1991 1999 2004 2008 2009 Ermenistan 9.1 5.6 7.7 8.9 Azerbaycan 17.1 43.1 -7.2 1.1 Gürcistan 5.1 9.0 14.7 6.1 Iran -0.3 0.0 1.9 0.5 0.9 Rusya Fed 1.4 2.2 4.4 3.0 Türkiye 0.5 0.3 0.6 3.0 1.3 AB 1.3 5.2 2.6 5.3 2.6 ABD 0.6 2.6 0.9 2.1 1.0 Dünya 0.9 3.2 1.8 3.7 1.8 Azerbaycan'a yabana sermaye yatmmlan 2000'lerin başlarında, özellikle 2002-2005 yıllarında gelmiştir. Bu dört yıl içerisinde Azer­ baycan'a yapılan doğrudan yabana sermaye yatırımı cari fiyatlarla 6.2 milyar dolan bulmuştur. Bu dört yılda Azerbaycan'm toplam GSYİH'smm 35.4 milyar olduğu göz önüne alındığında, özellikle pet­ rol sanayime yönelik yabana yatmmlarm önemi anlaşılacaktır. Fakat 2005'ten sonra doğrudan yabana yatırımlar azalmış, hatta yurt dışına yapılan yatırımlar, yurt içine yapılan yatmmlan aşmıştır.

Özellikle 1990'larm ilk yansmda ciddi çatışmaların yaşandığı bölgede yatmmlarm düzeyi kadar nereye harcandığı da önemlidir. Örneğin yatırımlar üretken olmayan silahlanma harcamalarına ayrıl­ mışsa, bu yatmmlarm ekonomik büyümeye olumlu etkisi olmayacak­ tır. Bu etkinin görülebilmesi amaayla Tablo 10'da askeri harcamaların GSYİH'ya oranına ilişkin veriler sunulmuştur. Bölge ülkelerinin aske­ ri harcamalarının düzeyi konusunda bir karşılaştırma yapılabilmesi amaayla öncelikle dünya ortalamasına bakılabilir. Dünya genelinde askeri harcamaların GSYİH'ya oram yaklaşık % 2.5 düzeyindedir. Dünyanm en büyük askeri harcamalarına sahip ülkelerinden biri olan ABD'de askeri harcamaların oram 1990'lerde sürekli düşmüş (1989'da % 5.9'dan 1999'da % 3.2'e), fakat 11 Eylül saldırılarından sonraki konjektürde, hak va Afganistan'daki askeri müdahalelerin de etkisiy­ le hızlı bü şekilde artmıştır (2009'de % 4.6). AB'nin askeri harcamaları tüm dönem boyunca % 2'nin altında kalmıştır.

Tablo 10. Askeri harcamaların GSYHİ'ya oranı (yüzde)

1991 1999 2004 2008 2009 Ermenistan 3.61 2.74 3.18 4.04 Azerbaycan 2.52 2.52 3.20 3.49 Gürcistan 1.03 1.22 8.84 5.63 Iran 1.91 2.91 3.34 2.82 Rusya Fed 19.09 3.33 4.07 3.47 4.33 Türkiye 3.65 3.62 3.09 2.19 2.76 AB 2.65 1.97 1.87 1.73 1.82 ABD 5.02 3.10 3.87 4.13 4.64 Dünya 3.35 2.31 2.48 2.42 2.66

Ermenistan ve Azerbaycan'm askeri harcamaları 1990'h yıllarda % 4'iin altında kalmış, 2000'li yılların ilk yansmda ise kısmen azal­ mıştır. Fakat 2000'li yılların ikinci yarısında her iki ülkenin askeri harcamalarında az fakat sürekli bir artış gözlenmektedir. Bölge ülke­ leri arasmda Gürcistan'm askeri harcamalan çok farklı bü seyir iz­ lemiştir. Gürcistan'ın askeri harcamaları 1990'larda ve 2000'in ilk ya- nsmda düşük düzeyde kalmıştır. Fakat Saakaşvüi'nin devlet başkam olmasıyla askeri harcamaların çok hızlı bir şeküde arttığı gözlen­ mektedir. Saakaşvili'den önce, 2003'te % 1.1 düzeyinde olan askeri harcamaların GSYİH'ye oram 2007'de % 9.2'a sıçramış, Gürcistan dünyadaki askeri harcamalara en çok kaynak ayıran ülkelerden biri durumuna gelmiştir. 2008'de yaşanan ve Gürcistan ordusunun RF karşısmda başarısızlığıyla sonuçlanan savaştan sonra askeri harca­ malar kısmen düşmüştür (2009'da % 5.6). Askeri harcamaların bu derece yüksek olması, zaten tasarruf ve yatırım eğilimi zayıf olan Gürcistan'm ekonomik büyümesini olumsuz etküemiştir.

Ekonomik büyüme açısmdan nüfusun genel eğitim düzeyi üe büyüme arasmda güçlü bir ilişki olduğu pek çok çalışmada gösteril­ miştir. Kafkasya'daki ülkelerde eğitimin yaygmhğına ilişkin veriler, bu ülkelerin uzun dönemde gelişme potansiyeline ilişkin önerrüi bir gösterge nitehğinde olacaktır. Eğitimin yaygmhğına ilişkin en önemb veri, okuüaşma oranıdır. Bu çalışmada incelenen tüm ülkelerde, zo­ runlu eğitimden dolayı temel eğitim düzeyinde okuüaşma oram % 100'e yakındır. Orta seviyede okuüaşma oranlan da oldukça yüksek­ tir. Bu eğitim düzeyinde okula giden nüfusun oram Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, RF ve Türkiye'de % 80'in üzerindedir. Bu oran İran'da son yirmi jul içinde hızla artmış ve 1991'daki % 53 sevi­ yesinden 2008'de % 78'e ulaşmıştır. Türkiye'de de benzer bir artış göz­ lenmektedir. Bu veriler tüm bölge ülkelerinde orta seviyede eğitimin tüm topluma yayıldığım göstermektedir.

Üniversiteye gitme oranlarına baküdığmda ise bölge ülkeleri arasmda çok önemb farklılıklar gözlenmektedir (Tablo 11). Azer­ baycan üniversite eğitimi açısmdan en zayıf ülke konumundadır (2008'de sadece % 16). Ermenistan ve Gürcistan'da bu oran % 35-36 düzeyindedir. Ermenistan'da üniversiteye gitme oranım 2000'h yıl­ larda önemb oranda artması dikkat çekmektedir. İran ve Türkiye'de üniversiteye gitme oranının 1990'larm başlarında çok düşük olması­ na karşm (İran'da % 6, Türkiye'de % 12), her iki ülke de bu oram hız- b ve düzerdi bir şekilde arttırmıştır. RF'de üniversiteye gitme oram Sovyetler Birhği döneminde de yüksek olmasma karşm (1991'da % 54), 1990'larda ekonomideki gerileme ile birlikte hızla düşmüş (1995'de % 43), fakat 2000'h yıllarda aynı hızla yükselmiş ve 2008'de % 77'ye ulaşmıştır. Bu oran, ABD'deki düzeye yalandır. Tablo 11. Üniversiteye gitme oranı (yüzde)

1991 1999 2004 2008 Ermenistan 23.5 23.7 25.6 34.2 Azerbaycan 23.3 15.7 15.1 15.5 Gürcistan 36.7 36.0 41.7 35.7 Iran 5.9 17.5 20.1 33.0 Rusya Fed 52.8 67.7 76.1 Türkiye 12.4 21.4 28.7 37.7 ABD 72.7 70.7 81.0 82.3 Dünya 17.9 22.9 26.1

Bir bütün olarak bakıldığında, Azerbaycan hariç bölge ülkele­ rinin tamamında üniversiteye gitme oram dünya ortalamasının çok üzerindedir. Özellikle RF bu gösterge açısmdan diğer ülkelerin önüne geçmiştir.

Okullaşma oranına ilişkin veriler eğitimin yaygınlığını gös­ termekte, niteliği ve toplum açısmdan önceliği konusunda bir bilgi vermemektedir. Eğitimin niteliğini ölçmek zor olmasma karşm, ulusal gelir içinde eğitime aynlan pay, bir girdi olarak eğitiminin niteliği ve önceliği konusunda bilgi verebilmektedir. Bu amaçla Tablo 12'de kamunun eğitim harcamalarının GSYİH'ye oranına ilişkin veriler sunulmuştur.

Tablo 12. Kamu eğitim harcamalarının GSYİH'ya oranı (yüzde)

1999 2004 2008 Ermenistan 2.24 2.32 3.02 Azerbaycan 3.80 3.29 1.80 Gürcistan 2.13 2.49 2.81 İran 4.53 4.85 5.14 Rusya Fed 2.94 3.61 3.87 Türkiye 1.48 3.04 2.86 AB 4.81 5.30 4.94 ABD 5.06 5.73 5.54 Dünya 4.23 4.42 4.53 Not: Türkiye ve Rusya Federasyonu için “2008” verisi 2006 yılı içindir. Eğilim harcamalarına ilişkin veriler, üniversiteleşme oranın­ daki görünümün tersine, bölge ülkelerinin dünya ortalamasının al­ tında eğitime kaynak ayırdığım göstermektedir. Kamu eğitim har­ camalarının ulusal gelire oram, 2008'de AB, ABD ve dünya orta­ lamasında sırasıyla % 4.9, % 5.5 ve % 4.5 olmasma karşm, tüm Kaf­ kasya ülkeleri ve Türkiye'de bu değer % 3'ün altındadır. RF'de eği­ tim harcamalarının oranı zamanla artarak % 3.9'a ulaşmıştır. İran'­ da eğitime ayrılan kaynaklar oldukça yüksek orandadır (% 5.1). Tüm ülkelerde eğitim harcamalarının payı artma eğilimindeyken, Azerbaycan'da eğitim harcamalarının GSYİH içindeki payının son 10 yıl içerisinde hızla düşmesi, bu ülkenin uzun dönemh ekono­ mik büyüme potansiyelim olumsuz yönde etkileyebilecektir.

Teknolojik yemlikler de uzun dönemde ekonomik büyümenin en önemli kaynaklarından biri olarak kabul edilir. Yeni ürün ve süreçlerin geliştirilmesi ve ekonomide yaygın olarak kullanılması sonucu üretkenlikte ve buna bağb olarak rekabet gücünde artış gerçekleştirilebilir. Son yıllarda bilim ve teknolojideki değişimler, yeniliklerin ancak sistemli ve formel süreçler sonucu gerçekleşe­ bilmesine yol açmıştır. Bu nedenle formel araştırma ve gehştirme (Ar-Ge) faahyetleri teknolojik gebşme ve yenibk sürecinin en önemb girdisi ve göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oram, faahyetlerine aynlan kaynakların büyüklüğünü göstermektedir. Bu göstergeye bakıldı­ ğında, tüm Kafkasya ülkelerinin Ar-Ge faahyetlerine çok az kay­ nak ayırdığı ve bu faahyetlerin zamanla önem kazanmadığı anla­ şılmaktadır (Tablo 13). Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan'da 2000'h yıllarda Ar-Ge'ye aynlan kaynak, GSYİH'nm % 0.3'ünden az olmuştur. Gelişmiş ülkelerde Ar-Ge'nin GSYİH içindeki payı ar­ tarken bu ülkelerde tam tersi bir eğilim gözlenmektedir. Bu du­ rum, bu ülkelerin 2000'li yıllardaki ekonomik toparlanma süreci­ nin teknolojik gebşme ile desteklenmediğim göstermektedir. RF'de bu oran yaklaşık % 1 dolayındadır, fakat bir artma eğilimi yoktur. Bölge ülkeleri arasmda sadece Türkiye'de Ar-Ge/GSYİH önemb bir artış göstermiş ve 1997'deki % 0.3 düzeyinden 2008'de % 0.7'ye çıkmıştır. Gebşmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında (AB'de % 1.9, ABD'de % 2.7) bu oranın hâlâ düşük olduğu açıktır. . 21Tablo 13. Ar-Ge harcamalarının GSYİH'na oranı (yüzde)

1997 1999 2004 2008 Ermenistan 0.19 0.22 0.23 0.21 Azerbaycan 0.30 0.41 0.31 0.18 Gürcistan 0.34 0.32 0.23 İran 0.63 Rusya Fed 1.00 0.98 1.22 1.12 Türkiye 0.34 0.42 0.50 0.71 AB 1.78 1.80 1.85 1.98 ABD 2.56 2.64 2.62 2.67 Dünya 2.03 2.10 2.08 2.21

Son yirmi yılda teknolojik değişim süreci büyük ölçüde bilişim ve iletişim teknolojileri tarafmdan belirlenmiştir. Artık bilişim ve ileti­ şim teknolojilerdim kullanılmadığı bir ürün veya üretim süred kal­ mamıştır. Bu teknolojilerin kullanımı da bölge ülkelerindi yeni tekno­ lojileri ne ölçüde takip edebildiğmi göstermektedir. Bilişim ve iletişim teknolojilerindi altyapısmı artık üıtemet oluşturmaktadır. Bu nedenle sabit geniş bant üıtemet abone sayısı, yeni teknolojilerin yaygmlığmı ölçmek için bir gösterge olarak kullanılabilir. Sabit geniş bant internet hizmeti 1990'lu yılların sonlarmda yaygmlaşmaya başlamıştır. Gü­ nümüzde AB ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde sabit geniş bant üıtemet abone sayısı 1000 kişide 20 kişiyi geçmiştir. Kafkasya'daki ülkelere bakıldığında bu teknolojimi! hemen hemen hiç yaygınlaşmadığı, bu konudaki alt yapı yatınmlannm çok yetersiz kaldığı görülmektedir. Bölge ülkeleri arasmda sadece Rusya Federasyonu ve Türkiye'de abone sayısı 1000 kişide 5 kişiyi geçmiştir.

Tablo 14. Sabit genişbant internet abone sayısı (1000 kişide)

1999 2004 2008 Ermenistan 0.0 0.1 Azerbaycan 0.4 Gürcistan 0.0 1.7 Iran 0.3 Rusya Fed 0.0 0.4 5.0 Türkiye 0.0 0.6 7.1 AB 0.0 6.5 21.6 ABD 0.6 11.2 23.7 Dünya 0.0 2.1 5.8

Kalkınma süreci, ekonomik yapılarda önemli dönüşümlerin sağlanmasıyla, öncelikle sanayinin payının artması, tarımın payı­ nın ise düşmesiyle mümkün olur. Belirti bir sanayileşme düzeyin­ den sonra, sanayinin ve tarımın payı azalırken hizmet sektörünün payı artmaya başlar. Sanayileşme süreci, sanayi sektörü diğer sek­ törlerden genelde daha üretken olduğu için, aym zamanda ortala­ ma üretkenlikte ve dolayısıyla kişi başma GSYİH'da önemh artışla­ ra yol açar. Sanayileşme aym zamanda kentleşmeyi de teşvik ede­ rek toplumsal yapıda da köklü dönüşümlerin yol açar. Eski Sovyet cumhuriyetlerinde, 1990'larm başlarmda tarımın hâlâ önemli bir sektör olduğu görülmektedir. Özellikle Azerbaycan ve Gürcistan'da Sovyetler Birligi'nin son yıllarında tanmın GSYİH içindeki payı % 30'lara ulaşmaktaydı. Ermenistan'da bu oran % 21 iken, RF'de da % 16 düzeyindeydi. Bölge ülkelerinden Türkiye ve İran da tanmın görece önemli olduğu ülkelerdi. Karşılaştırma yap­ mak amacıyla, gelişmiş/ sanayileşmiş ülkelerde tanmın GSYİH içindeki payının % 5'in altında olduğu vurgulanmalıdır.

Tablo 15. GSYİH içinde tarım, sanayi ve hizmetlerin payı (yüzde)

1991 1999 2004 2008 2009 Tanm Ermenistan 21.2 31.7 24.2 19.1 20.7 Azerbaycan 30.7 19.0 12.7 6.6 8.2 Gürcistan 30.1 26.9 19.2 10.0 9.6 İran 18.8 16.2 11.6 10.2 Rusya Fed 15.5 6.5 5.9 4.4 4.7 Türkiye 16.9 12.6 11.2 8.6 9.3 AB 3.5 2.6 2.1 1.7 1.5 ABD 2.0 1.3 1.3 1.2 Dünya 5.2 3.9 3.4 2.9 Sanayi Ermenistan 50.6 31.5 38.2 44.5 34.6 Azerbaycan 32.1 38.6 53.7 69.2 60.0 Gürcistan 35.3 22.7 26.0 23.1 21.4 İran 28.7 30.4 41.8 44.5 Rusya Fed 48.0 37.3 34.4 36.2 32.8 Türkiye 32.4 34.4 28.6 28.0 25.8 AB 32.7 28.3 26.2 26.2 23.8 ABD 27.3 24.1 21.8 21.5 Dünya 32.7 29.0 27.5 27.4 H izm etler Ermenistan 28.2 36.8 37.6 36.5 44.8 Azerbaycan 37.2 42.4 33.7 24.2 31.8 Gürcistan 34.5 50.4 54.7 66.9 69.0 İran 52.5 53.4 46.6 45.3 Rusya Fed 36.6 56.2 59.6 59.4 62.5 Türkiye 50.6 53.0 60.3 63.4 64.9 AB 63.8 69.1 71.8 72.2 74.7 ABD 70.8 74.7 76.9 77.3 Dünya 62.1 67.0 69.0 69.8 Sovyetler Birligi'nin dağılmasından soma çözülen ekonomik yapıların en önemli etkisi sanayi üzerinde olmuştur. Sovyetler Bir­ liği döneminde, birlik düzeyinde bir smai uzmanlaşmaya gidildiği için, eski ibşkilerin çözülmesi smai üretimi olumsuz etkilemiş, bu nedenle sanayinin GSYİH içindeki payı hızla azalmıştır. Bu eğilim dışında kalan tek ülke Azerbaycan olmuştur. Azerbaycan'da, pet­ rol ve doğal gaz üretimi ve betimine bagb olarak sanayinin payı 1990'larda ve 2000'h yıllarda artmıştır. Ermenistan'da 1990'lardaki çöküşten soma, 2000'h yıllardaki büyümede sanayi önemli rol oy­ namıştır. 2000'h yıllarda hızla büyüyen Ermenistan'da sanayi daha da hızlı büyüme gerçekleştirmiş ve sanayinin GSYİH içindeki payı 1999'da % 32 iken, 2008'de % 45'e çıkmıştır. Gürcistan'da ise 1990'larda düşen sanayinin payı, 2000'h yıllarda bir toparlanma gösterememiştir. RF'de de benzer bir süreç yaşanmıştır. 1990'da GSYİH'nm % 48'i düzeyinde olan smai üretim, 1999'da % 37'ye düşmüş, 2000'lerin sonunda da hemen hemen aym düzeyde kal­ mışta. RF'de sanayinin payı, gehşmiş ülkelerdeki paydan (AB % 26, ABD % 22) çok daha yüksektir.

2000'li yıllarda Ermenistan hariç diğer Kafkas ülkelerinde ta­ rım hızla önem kaybetmiş, buna karşm hizmet sektörü büyümüş­ tür. 2000'lerin sonlarına gehndiginde bu ülkelerde tarımın GSYİH içindeki payı % 10'un altına düşmüştür. Ermenistan'da % 20'lik payı ile tanm hâlâ önemb bir sektördür. Bu durum, Ermenistan'm bölgesel ticaretin (petrol ve doğal gaz ticareti dahil) dışında kalma­ sıyla açıklanabilir.

Sonuç olarak, 2000'h yıllarda Kafkasya'daki ülkelerin ekono­ mik yapılannm hızla değiştiği, bu ülkelerde tarımdan hizmet sek­ törüne doğru bir dönüşümün yaşandığı söylenebilir. Ermenistan hariç, bu ülkelerde 1990'h yıllarda düşen sanayinin payı, 2000'h yıllarda pek fazla değişmemiştir.

Ekonomik büyümeye ihşkin veriler, Kafkasya'daki ülkelerin çok farklı performansa sahip olduğunu göstermektedir. 2000'h yıl­ larda Güney Kafkasya ülkeleri arasmda en hızh büyüyen ülke, Azerbaycan olmuştur. Yenilik ve eğitim gibi göstergeler açısmdan pek iyi durumda olmayan Azerbaycan'm hızlı büyümesi doğal kaynakların kullanımına dayab olmuştur. Coğrafi ve siyasi deza­ vantajına karşm Ermenistan'm büyüme performansı da son derece başarılıdır. Ermenistan'ın bu başarısı bir ölçüde yurt dışından ge­ len yatnımlar ve görece eğitimli işgücü temelinde gerçekleşmiştir. Gürcistan coğrafi avantajlarına karşm bölgede en yavaş büyüyen ülke konumundadn. Gürcistan en yoğun dış yatırım alan ülke ol­ masma karşm özellikle yurt içi tasarrufların ve dolayısıyla yatırım­ ların düşük olmasından dolayı Azerbaycan ve Ermenistan kadar hızlı büyüyememiştir. Son olarak, RF de 2000 sonrası dönemde hızlı bir şekilde büyümüş ve nüfusu azalmasına karşm GSYİH'sı 2000-2008 döneminde yılda ortalama % 7 artmıştn. RF'nin büyü­ mesinde de doğal kaynakların önemli rol oynadığı açıktır.

Ekonomik büyüme, tek başma toplumsal refah ve kalkınma için yeterli değüdir. Büyüme üe birlikte istihdam ve gelir dağılımı da ekonomik kalkınma sürecinin önemli büeşenlerini oluşturmak­ tadır. İstihdamı belirleyen en önemli değişken, işgücüne katılma oranıdır. İşgücüne katüma oram demografik, ekonomik ve kültü­ rel etkenler taralından belirlenmektedir. Örneğin kırsal kesimde nüfusun önemli bir kısmı tarımsal faaliyetlerle uğraştığı için işgü­ cüne katılma oram yüksek olmaktadır. Fakat kentsel kesimde özel­ likle kadınlar arasmda işgücüne katılma oram daha düşük olabü- mektedir. Geleneksel/ataerkil üişküerin yaygın olduğu toplum- larda kentlerde kadınların işgücüne katüma oranı düşüktür. İşgü­ cüne katüma oranı, ekonomik koşuüarm kronik olarak kötüleştiği ve insanların iş bulma umudunu yitirdiği dönemlerde de düşük düzeyde olabilmektedir.

Kafkasya'daki ülkelerde kadm ve erkeklerin işgücüne katüma oram gelişmiş ülkelerdeki düzeydedir (Tablo 16). Özellikle kadın­ ların işgücüne katüma oranının yüksek olması ve 1990'dan sonra tarımın paymm düşmesine rağmen kadınların işgücüne katüma oranının önemli bir düşüş göstermemesi, kentsel kesimde de ka­ dınların işgücüne katüma oranının yüksek olduğunu göstermek­ tedir. Güney Kafkasya ülkelerinden sadece Gürcistan'da işgücüne katüma oram hem kadınlar, hem de erkekler için düşme eğilimin­ dedir. RF'de özeüikle kadınların işgücüne katüma oram 1990'larda, ekonomik koşuüardan dolayı azalmış fakat 2000'lerde tekrar artma eğilimine girmiştir. Tablo 16. İşgücüne katılım oranları (yüzde)

1991 1999 2004 2008 Kadınlar Ermenistan 60.6 57.0 58.3 59.0 Azerbaycan 59.5 56.2 58.9 60.4 Gürcistan 59.8 57.8 56.4 55.4 İran 21.7 27.9 30.1 31.2 Rusya Fed 59.5 53.4 55.0 57.1 Türkiye 34.4 29.7 26.1 24.7 AB 46.5 47.2 48.2 49.7 ABD 56.8 59.4 58.7 58.8 Dünya 52.3 51.9 51.5 51.8 Erkekler Ermenistan 77.5 72.5 73.1 73.7 Azerbaycan 74.1 71.4 69.4 66.8 Gürcistan 78.4 75.1 74.0 73.5 İran 80.2 74.0 73.9 71.3 Rusya Fed 75.0 68.2 67.8 69.8 Türkiye 80.8 76.3 71.2 70.5 AB 69.6 66.2 65.2 65.6 ABD 75.5 74.5 72.8 72.4 Dünya 80.7 79.3 78.3 77.8

İşgücüne katılan nüfusun bir kısmı çalışmamakta, yani işsiz kalmaktadır. İşsiz nüfusun işgücüne oram da işsizlik oranım ver­ mektedir. Gürcistan hariç tüm bölge ülkelerinde işsizlik oranı 2000'li yıllarda düşmüştür (Tablo 17). 2007 itibariyle en düşük iş­ sizlik oranına Rusya Federasyonu (% 6.1) ve Azerbaycan (% 6.5) sahipken, en yüksek işsizlik oranı Gürcistan'dadır (% 13.3). Erme­ nistan'm en son işsizlik verisi 2004 için mevcuttur (% 9.6); fakat bu oranın hızh büyümeden dolayı 2000'li yılların sonuna doğru biraz daha düştüğü varsayılabilir. Bu işsizlik oranlan Avrupa ülkeleri ile karşılaştırılabilir düzeydedir.

Gelir dağılımı verilerine ulaşmak zor olduğu için bu amaçla belirli yıllarda anket çalışması yoluyla veri derlenmektedir. Farklı ülkelerde farklı kapsamlarda ve dönemlerde çalışmalar yapıldığı için uluslararası karşılaştırmalar zor olmaktadır. Bu nedenle gelir dağılımına ilişkin karşılaştırmayı, 1990'lı ve 2000'li yıllardaki veri­ lerin ortalamalarını alarak yapıyoruz. Gelir dağılımım yansıtan öl­ çüt olarak, nüfusun en zengin % 10'u ile en yoksul % 10'unun top­ lam gelirden aldığı pay ile bu paylar arasmdaki oram kullandık. Bu oran, nüfusun en zengin % 10'unun, en yoksul % 10'undan kaç kat daha zengin olduğunu göstermektedir.

Tablo 17. İşsizlik oranı (yüzde)

1990-1994 1995-1999 2000-2004 2005-2008 Toplam Ermenistan 36.4 15.6 Azerbaycan 16.3 9.0 7.1 Gürcistan 14.2 11.7 13.6 İran 11.1 9.1 11.6 10.9 Rusya Fed 6.4 11.7 8.5 6.7 Türkiye 8.5 7.1 9.2 9.9 AB 10.0 10.3 9.0 7.8 ABD 6.6 4.9 5.2 5.0

2000'de ABD'de nüfusun en zengin % 10'u toplam gelirin % 29.9'unu alırken, en yoksul % 10'unun payı ise sadece % 1.9 olmuş­ tur. Bir başka deyişle, en zenginler en yoksullardan 16 kat daha zengindi. Güney Kafkasya ülkelerindeki gelir dağılımının 1990'lı yıllarda ABD'dekinden kısmen daha eşit olduğu görülmektedir. RF'de ise 1990'larda ekonomik çöküşle birlikte son derece eşitsiz bir gelir dağılımının yaratıldığı açıktır. RF'de 1993'te en zengin % 10 ile en yoksul % 10 arasmda 25 kat fark oluşmuştur. Fakat hem RF'de hem de Güney Kafkasya ülkelerinde ekonomik toparlanma ile birlikte gelir dağılımının da daha eşit bir hale geldiği görülmek­ tedir. Örneğin Ermenistan'da zengin-yoksul farkı 1990'larda 12.3 kattan 2000'lerde 8.2 kata, Azerbaycan'da da 1990'larda 10.2 kattan, 2000'lerde 5.1 kata düşmüştür. Bu gösterge açısmdan da Gürcistan bir istisna oluşturmaktadır. Gürcistan'da, diğer ülkelerden farkb olarak, gebr dağılımı 2000'lı yülarda daha da bozulmuştur. Benzer bir eğüim Türkiye'de de gözlenmektedir. Tablo 18. Gelir dağılımı (milli gelir içinde en zengin ve en yoksulun payı)

En zengin %10 En yoksul %10 Zengin/yoksul farkı 1990'lar 20001er 1990'lar 20001er 1990'lar 2000'ler Ermenistan 32.4 28.3 2.6 3.4 12.3 8.2 Azerbaycan 26.B 23.4 2.6 4.6 10.2 5.1 Gürcistan 27.B 29.7 2.3 2.1 12.3 14.2 Iran 33.6 29.6 2.0 2.6 16.5 11.6 Rusya Fed 33.8 29.9 1.8 2.5 18.8 12.1 Türkiye 32.3 32.7 2.3 2.0 14.2 16.0 ABD 29.9 1.9 15.9 Ermenistan 1996, 1999, 2001, 2002, 2003, 2007 yılları; azarbaycan 1995, 2001, 2005 yılları; Gürcistan 1996, 1997, 1998, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2005 yılları; İran 1994,1998, 2005 Yılları; Türkiye 1994, 2002, 2005, 2006 yıl­ ları; ABD 2000 yılı

İstihdam ve gelir dağılım ı verilerine göre 2000'li yıllarda işsiz­ liğin ve gelir dağılmamda eşitsizliğin en fazla olduğu ülke Gürcis­ tan olmuştur. Azerbaycan ve Rusya Federasyonu'nda işsizlik kıs­ men düşüktür (Avrupa düzeymde) ve gelir dağılım ı son yıllarda daha eşit bir hale gelmiştir.

Ekonomik büyüme sonucu refahm artışmm, daha uzun ve ka­ liteli yaşama yol açması beklenmektedir. "Yaşam kalitesi"ni ölçmek kolay değilse de, yaşam süresine ilişkin tahmin yapılabilmektedir. Yaşam kalitesi arttıkça yaşam süresi de artacağı için, yaşam süre- süün bu açıdan da bir gösterge olacağı kabul edilebilir. Bölge ülke­ lerinde doğumda ortalama yaşam beklentisme ilişkm veriler Tablo 19'da sunulmuştur. AB ve ABD'de yaşam beklentisi, kadınlarda 80 ve erkeklerde 75 yaşın üzerindedir. Ermenistan ve Azerbaycan'da, özellikle 2000'li yıllarda, yaşam beklentisinde hızlı bir artış göz­ lenmektedir. Yaşam beklentisindeki artışın 2000'h yıllarda daha hrzb olması, bu artışta ekonomik koşullanır etkide bulunduğunu göstermektedir. Bu iki ülkede son 10 yıl içerisinde yaşam beklenti­ si üç yıldan fazla artmıştır. Bir başka deyişle, 2008'de Ermenistan'­ da doğan bir kız çocuğunun, 1999'da doğan bir kız çocuğuna göre üç yıl daha uzun yaşaması beklenmektedir. Ekonomik açıdan en zayıf performansın gözlendiği Gürcistan'da yaşam beklentisindeki artış da smırh olmuştur; son 10 yıl içerismde sadece 0.5 yıl. Tablo 19. Ortalama yaşam beklentisi (yıl)

1991 1999 2004 2008 K adınlar Ermenistan 70.8 73.6 75.9 76.8 Azerbaycan 69.8 70.0 71.4 72.5 Gürcistan 74.2 74.7 75.0 75.1 İran 66.0 69.8 71.5 72.7 Rusya Fed 74.0 72.5 72.1 74.0 Türkiye 67.2 71.7 73.5 74.3 A B 76.5 80.1 81.1 82.4 ABD 78.9 79.6 80.2 80.9 Dünya 67.2 68.9 70.1 71.0 E rkekler Ermenistan 64.8 67.0 69.2 70.2 Azerbaycan 61.3 62.9 66.0 67.7 Gürcistan 66.5 67.4 67.9 68.1 İran 63.8 67.3 69.0 70.0 Rusya Fed 63.6 60.7 58.7 61.6 Türkiye 62.8 67.0 68.7 69.4 AB 71.5 73.5 74.9 76.4 ABD 71.9 74.1 74.5 75.8 Dünya 63.0 64.7 65.8 66.8

Rusya Federasyonu'nda 1990'lardaki ekonomik çöküşün etki­ leri yaşam beklentisinde kendisini çarpıcı bir şekilde göstermekte­ dir. Sağlık teknolojüermdeki tüm gelişmelere karşm Rusya Fede­ rasyonu'nda 1990'larm başlanırdan 2000'lerin ortalanna kadar ya­ şam beklentisi olağanüstü düzeyde düşmüştür (1991'den 2004'e kadmlarda iki, erkeklerde beş yıl). 2004'den sonra, ekonomik du­ rumdaki düzelmelim etkisiyle, yaşam beklentisinde hızlı bir artış yaşanmaktadır. 1990'larda yaşam beklentisi düşük olan İran ve Türkiye'de de hızh bir iyüeşme gözlenmektedir.

Bölgesel ve Uluslararası Ticari Bağlantılar

Sovyetler Birliği dönenimde cumhuriyetler arasındaki eko­ nomik işbölümü nedeniyle tüm Sovyet cumhuriyetlerinde "dış" ti­ caret, yaıü cunıhuriyetler-arası ticaret önemh düzeydeydi. Fakat cunıhuriyetler-arası ekonomik ilişkilerin Sovyetler Birliği üe birlik­ te hızla çözülmesi, tüm bu ülkelerin ihracatında da bir çöküşe yol açnuş, ekonomik çöküşle birlikte ithalat göreh olarak önem ka­ zanmıştır (Tablo 20). Bu nedenle 1990'h yülarda Ermenistan, Azer­ baycan ve Gürcistan'da mal ve hizmet ihracatının GSYİH'ya oram hızla düşmüştür. Ekonomik olarak merkezi konumda olan ve pet­ rol ve doğal gaz ihracatını devam ettiren Rusya Federasyonu'nda ise, ihracat/GSYİFİ oranı 1990'larda GSYİH'deki gerilemeden do­ layı artmıştır. 2000'li yülarda Azerbaycan'da petrol ihracatından dolayı ihracat/GSYİH hızla artarken, Ermenistan ve Gürcistan'da özellikle 2000'lerin ilk yarısmda kısmi artışlar yaşanmıştır. 2000'h yıllar dünya genelinde dış ticaretin arttığı bir dönem olmuş, Tür­ kiye ve İran'da da ihracat/GSYİH oram bu genel artışa paralel ge­ lişme izlemiştir.

Ermenistan ve özellikle Azerbaycan'da 2000'h yülarda GSYİH'nin göreh olarak hızla artmasından ve yurt içi üretimin to­ parlanmasından dolayı ithalat/GSYİH oram 2000'h yülarda düşüş eğiliminde olmuştur. Bu düşüş eğilimi, aym dönemde dünya tica­ retinde görülen ithalat/GSYİH oranındaki artışa ters bir eğilim gi­ bi görünse de, aslında bir anlamda 1990'larm sonlarındaki çok yüksek oranından "normale dönüş" olarak tanımlanabilir. Bu ne­ denle, Rusya Federasyonu'nda 2000'li yülarda ithalat oranının ted­ rici olarak yükselmesi, 1990'larda göreh olarak az ithal ürün kulla­ nan ve dünya ekonomisi üe daha fazla eklemlenen bu ülke için de beklenen bir süreçtir. Gürcistan'daki süreç ise tüm bu ülkelerden farklı gelişmiştir. 1990'larm sonlarında zaten yüksek olan ithalat oram (% 38) 2000'h yülarda da giderek artmış 2008'de ise % 60'a yaklaşmışta. Gürcistan'da ithalata artma eğilimi, daha önceki bö­ lümde incelenen yoğun dış kaynak girişinin yansımasıdır. 2009 dünya krizi üe dünya ticaretinin daralması sonucu tüm ülkelerde ihracat ve ithalat oranlarında önemli düşüşler gerçekleşmiştir.

İhracat ve ithalat oranlarında bu önemh değişimlere karşm Ermenistan ve Gürcistan'm dış ticaret hacmi hâlâ çok küçük mik­ tarda dır. 2008'de Ermenistan ve Gürcistan'm toplam mal ve hizmet ihracat değerleri sırasıyla, sadece 1.1 ve 2.4 müyar dolarken, ithalat değerleri de 3.8 ve 6.3 müyar dolar olmuştur. Azerbaycan petrol­ den dolayı 2008'de toplam ihracatını 30.6 müyar dolara çıkarmış, ithalatı ise 7.6 müyar dolarda kalmışta. Bu sayüar, RF'nin 471.6 müyar dolar ihracat ve 291.9 müyar dolar ithalat üe Türkiye'nin 140.8 müyar dolar ihracat ve 193.8 müyar dolar ithalat üe karşüaş- tirüdığmda çok düşük kalmaktadır. Dış ticaret yapısındaki bu değişimler sonucu Kafkasya ülkele­ rinde cari açık yapıları da farklı olmuştur. Ermenistan ve Gürcistan tüm dönem boyunca çok büyük cari açık vermişlerdir. Ermenis­ tan'da 1990'larmda sonlarmda GSYİH'ımı % 20'sme ulaşan cari açık, 2000'lerin ortalannda % 1-2 düzeymde çekilmiş, fakat 2006'dan sonra hızla artarak 2009'da % 16'ya çıkmıştır. Gürcistan'­ da cari açık kronik olarak çok yüksek düzeylerde gerçekleşmiştir. 2000'lerin ilk yarısında % 6-9 arasmda seyreden cari açık, 2004'den sonra sürekli bir şekilde artmış, 2007'de % 20 ve 2008'de % 23 ile rekor düzeye çıkmıştır. 2009'da ise ithalattaki sert kesmti nedeniy­ le ancak % 11'e mebilnüştir. RF, petrol ve doğal gaz gelirlerimi! avantajıyla 2000'li yıllarda sürekli cari fazla vermiş (yaklaşık % 9), Türkiye ise 2000'li yıllarda cari açık ile büyüyebilmiştir.

Tablo 20. Ticaretin GSYİH içindeki payı (yüzde)

1991 1999 2004 2008 2009 İhracat Ermenistan 37 9 199 29.8 170 12.0 Azerbaycan 44.8 25 3 45.4 68.8 52 5 Gürcistan 33.9 17.8 31 7 29 9 29.5 İran 14 7 1 7 5 281 32 2 Rusya Fed 15 7 37 2 34 8 30 7 27.7 Türkiye 13.6 20 4 23.3 23 1 23.2 AB 26.9 32 3 34.8 40 2 35.7 ABD 9 8 1 0 8 9 7 1 2 3 11.2 Dünya 18.8 22.4 25.0 29.0 23.4

İthalat Ermenistan 53 2 51 3 46! 39 5 36.5 Azerbaycan 40.2 48 2 69.1 26 6 24.8 Gürcistan 38.4 37 6 47.3 58 2 49.0 İran 26.4 1 5 3 25 8 21 5 Rusya Fed 15.5 25.4 23.0 21.8 20.4 Türkiye 17.1 1 9 7 2 5 ! 27 9 24.4 AB 27.3 31.2 33.5 39.3 34.6 ABD 10 7 1 3 ! 146 1 7 3 1 3 9 Dünya 19! 22 2 24 9 29 2 23.3

Dış ticaretin kompozisyonu, bir ülkenin uluslararası işbölümdeki konumunu göstermektedir. Ermenistan'm ihracat ya­ pısında, 2000'li yıllarda içecek, tütün ve mamül malların (teks­ til/hazır giyün dahil) paymuı arttığı, hammadde paymuı ise azal­ dığı görülmektedir. Bu durum Ermenistan'm emek-yoğun ürün­ lerde ihracat ve üretim artışı sağlayabildiğim göstermektedir. İtha­ lat yapısında gıda ve yakıtın payı azalırken, mamül ürünler ve makinenin payı artmaktadır. Özellikle makina ithalatmdaki artış, emek-yoğun da olsa sınai üretimin gelişmesinin bir sonucu olarak de gerlendirilebilir. Azerbaycan'm ihracatında yakıt ürünleri (petrol ve doğal gaz) giderek payını arttırmış ve bu ülkenin adeta tek ihraç ürünü haline gelmiştir (2008'de toplam ihracatın yaklaşık % 90'ı). İhracatın tek üründe uzmanlaşması, ülkenin dış risklere (örn., petrol fiyatların­ daki değişime) çok duyarh bir ekonomik yapıya sahip olmasma yol açmışta. İthalatta da en önemh payı bu sektöre yönelik makine oluşturmaktadır. Ayrıca gıda ve mamül ürünlerin de payının göre­ li olarak yüksek olması, temel ürünlerde dahi Azerbaycan'm reka­ betçi olamamasının bir sonucudur. Gürcistan'm ihracat yapısmda ise önemh bir değişim yaşan­ mamışta. İhracatta gıdanın payı kısmen azalırken, hammadde 2000'lerin ortalarmda, mamül ürünlerde ise 2000'lerin sonlarında artış gözlenmiştir. Gıda, yakıt, mamül ürünler ve makine en önem­ li ithal ürünleri arasındadır. Bu durum, Gürcistan'm da, Ermenis­ tan gibi, daha çok emek-yoğun, düşük-teknolojih bazı ürünlerde smai üretimini sürdürebildiğini göstermektedir. RF'de de yakıt (petrol ve doğal gaz) ihracat içinde giderek ar­ tan bir paya sahip olmuştur. Petrol ve doğal gaz 2008'de Rusya'nm ihracat gelirinin yaklaşık % 60'ını oluşturmuştur. Mamül ürünler ve diğer imalat sanayiileri de ihracat içinde kısmen önemh paya sahiptir. Rusya'nm ithal ettiği ürünler büyük ölçüde makine ve kısmen gıda, kimyasal ürünler ve mamül ürünlerden oluşmakta­ dır. İran da Azerbaycan ve RF'ye benzer bir yapıya sahiptir. Petrol ve doğal gaz en önemh ihraç ürünü olurken, ithalat makine, kim­ yasal ürünler ve mamül ürünlerde yoğunlaşmışta. Bölge ülkeleri arasmda en çeşitlenmiş ve smai ihracat yapışma Türkiye sahiptir. Türkiye'nin ihracatının en büyük kısmını makina (otomobil dahil) oluşturmaktadır (2008'de % 31). Makinayı az fark­ la mamül ürünler (% 29) ve gıda (% 7) takip etmektedir. Türkiye orta-teknolojih ürünlerde rekabetçidir. Türkiye'nin ithalatmda makina, mamül ürünler, yakıt ve kimsayal ürünler önemh bir yer tutmaktadır6.

6 Türkiye'nin 1990'lardaki gelişimi için bkz. E. Taymaz ve E. Voyvoda, "Industrial Restructuring and Technology Policy in Turkey", Z. Oniş ve F. Şenses (der.), Turkey and the Global Economy: Neo-Liberal Restruc­ turing and Integration in the Post-Crisis Era, Londra, Routledge, 2009. Bölge ülkeleri arasındaki ikili ticari ilişkilere bakıldığında, yukarıda özetlenen uzmanlaşma yapılarının yansımaları ikili iliş­ kilerde de gözlenmektedir. Türkiye Azerbaycan'm toplam ithalatı­ nın % 11'ini ve Gürcistan'm toplam ithalatının % 15'ini sağlamak­ tadır. RF'nin ithalatında Türkiye'nin payı son derece küçüktür (% 2.2). Ermenistan ve Azerbaycan'm ithalatında % 18 ve Gürcistan'm ithalatında % 9 paya sahip olan RF bölgedeki en önemh "tedarikçi" konumundadır. Güney Kaikasya ülkeleri arasmda ticaret çok dü­ şük düzeydedir. En önemh ticaret, Azerbaycan'dan Gürcistan'a yönelik petrol ve doğal gaz ihracatıdır (2007-2008 ortalaması yak­ laşık 400 müyon dolar). Doğrudan ticaret olmamasına karşm Tür­ kiye'den Ermenistan'a yapüan kayıth 200 müyon dolarlık ihracat da önemh düzeydedir. Güney Kaikasya ülkeleri arasmda ticaretin kısıtlı olması, siyasi nedenler kadar, bu ülkelerin zayü ve birbirine benzer smai yapüarıyla da açıklanabilir.

Ermenistan ve Azerbaycan için RF çok önemh bir gıda, içecek, demir-çelik, makina ve ulaşım aracı tedarikçisi konumundadır. Bu iki ülkenin gıda ve içecek ithalatında RF'nin payı % 30'u bulmakta, demir-çelik, makina ve ulaşım araçlarmda da % 15-20 düzeyinde olmaktadır. RF Ermenistan için enerji kaynağı olarak da önemh bir konumdadır. 2000'li yüların ortalarından itibaren RF-Gürcistan ilişküerinin gerilmesi ve 2008'deki savaşa karşm, RF 2007-2008 yü- larmda Gürcistan'm da gıda, içecek ve yakıt ithalatında önemh bir paya sahip olmuştur.

Türkiye, üç Güney Kaikasya ülkesine önemh oranda kimyasal ürünler, tekstü, hazır giyim, demir-çelik, makina ve ulaşım araçları ihraç etmektedir. Bir anlamda RF ve kısmen Azerbaycan bölgenin enerji tedarikçisi olurken, Türkiye bölge ülkelerine smai ürünler ihraç etmektedir. Türkiye enerji açısmdan büyük ölçüde RF'ye ba­ ğımlıdır. İran'm Güney Kaikasya ülkeleri üe ticareti çok sınırlı dü­ zeydedir (toplam ithalattaki payı Ermenistan'da % 4.8, Azerbay­ can'da % 1.6, Gürcistan'da % 0.9).

Enerji ve İletimi

Kaikasya petrol kaynaklarından dolayı 20.yüzyü başlarmdan itibaren ügi odağı olmuştur. 20.yüzyü sonlarında Hazar Denizi ve Orta Asya'da yeni petrol ve doğal gaz yataklarının bulunması ve Avrupa ülkelerinde enerji talebinin hızla artması, Kaikasya'nm enerji iletiminde de stratejik önemini arttırmıştır. Sovyetler Birliği­ nin dağılmasından sonra Kafkasya'da inşa edilen en önemli petrol iletim hattı Bakü-Tifhs-Ceyhan (BTC) boru hattı olmuştur.71,800 km uzunluğundaki hat Azerbaycan'm Hazar Denizi'ndeki Şiraz-Güneşli yatağım Gürcistan üzerinden Akdeniz kıyısında Ceyhan'a (Türkiye) bağlamaktadır. Uzun süren pohtik çekişmelerden sonra hattm inşası Mayıs 2005'de tamamlanmış ve Bakü'den pompalanan ilk petrol Mayıs 2006'da Ceyhan'a ulaşmışta. Ekonomik açıdan BTC boru hattmdan en önemh yaran Azer­ baycan ve çok-uluslu petrol şirketleri elde etmektedir. Boru hatü günde 1 milyon varil taşıyabilecek kapasitede tasarlanmışta. Pet­ rolün varil fiyatı 70 dolar olduğunda, bu hattan taşman petrol üre­ ticilerinin yılda 25 milyar dolar gelir elde etmesini sağlayacakta. Gürcistan ve Türkiye'nin boru hattmdan elde ettikleri tek doğru­ dan gelir, taşman petrole bağlı olarak iletim ücreti ve işletme mas­ rafı almalandır. Yapılan tahminlere göre petrol iletiminin başlama­ sından sonraki ilk 16 yıl Türkiye yılda 140-200 milyon dolar, 17-40. yülarda da yüda 300 müyon dolara varan üetim ücreti alacakta.8 Gürcistan'm alacağı üetim ücreti, boru hattının tam kapasitede ça­ lıştığı 2012'de 50 milyon dolara ulaşacakta. IMF tahminlerine göre, orta dönemde BTC boru hattmdan Gürcistan'm alacağı üetim ücre­ tinin devlet bütçesine katkısı en fazla GSYİH'nm % 0.6'sı kadar olacakta.9 Şiraz-Güneşli yataklarındaki azalan petrol üretiminin yaratacağı açığın Kazak petrolü üe giderilmesi durumunda Gürcis­ tan'm elde edeceği üetim ücreti artabüecektir.

Bölgede yeni petrol ve doğal gaz hatları inşa edilmesine yöne­ lik çeşith öneri ve projeler vardır. En önemh öneriler Güney Akım ve Nabucco projeleridir. Rusya tarafından desteklenen Güney Akım projesi Rusya'dan Kara Deniz ve Bulgaristan üzerinden Av­

7 Boru hattının yapımı ve siyasi sorunlar için bkz. S. F Starr, ve S. E. Cor- nell (der.), The Baku-Tbilisi-Ceyhan Pipeline: Oil Window to the West, VVashington, D.C., Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, 2005. 8 Bkz. BTC Proje Direktörlüğü, BTC Projesi (t.y.), (http://www. btc.com.tr/proje.html (16 Mayıs 2009). 9 A. Billmeier, J. Dunn ve B. van Selm, "in the Pipeline: Georgia's Oil and Gas Transit Revenues", IMF Working Paper, WP/04/209, VVashing­ ton, D.C., 2004. rupa ülkelerine (İtalya ve Avusturya) doğal gaz iletimi için öne­ rilmiştir. Erzurum'dan Avusturya'ya kadar uzanacak Nabucco hattmm ise Avrupa'nın mevcut doğal gaz kaynaklarım çeşitlendi­ receği düşünülmektedir. Bu nedenle Nabucco projesi AB, ABD ve en önemli geçiş ülkesi olan Türkiye tarafmdan desteklenmektedir. Boru hattmm inşasına ilişkin hükümetler arası anlaşma Türkiye, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Avusturya başbakanları ta­ rafmdan 13 Temmuz 2009'da Ankara'da imzalanmışlar. Gürcistan devlet başkam Saakaşvili, anlaşmaya taraf olmadığı halde, imza törenine katılmışlar.

Petrol üetimininden bölge ülkeleri arasmda en çok ekonomik yarar sağlayan ülke Gürcistan olmuştur. Gürcistan, petrol ve doğal gaz Betiminde, Ermenistan'm Azerbaycan ve Türkiye olan sorun­ larım ve ABD ve AB ülkelerinin İran'a karşı turumunu iyi değer­ lendirerek bölgedeki tek seçenek konumuna gelmiştir. Fakat BTC boru hattından elde ettiği gelire bakıldığında, enerji iletiminin Gürcistan açısmdan doğrudan iktisadi getirisinin çok kısıdı oldu­ ğu söylenebilir. Gürcistan, enerji iletimindeki siyasi konumunu dış destek ve yatırımlar ile ekonomik faydaya dönüştürebilmiştir.

Sonuç ve Beklentiler

Bu çalışma, Kafkasya ülkelerinin 2000'li yıllardaki ekonomik dönüşüm ve kalkınma süreçlerinin önemli ölçüde farklılaşüğım göstermektedir. Ermenistan, olumsuz coğrafi konumuna ve iki komşusu ile (Türkiye ve Azerbaycan) yaşadığı siyasi sorunlara karşm 2000'li yıllarda hızlı bir büyüme gerçekleştirebilmiştir (2000­ 2008 yıllık ortalama reel GSYİH büyüme hızı yaklaşık % 10). Er­ menistan'ın hızlı büyümesindeki en önemli etkenlerden biri yük­ sek yatırım oranı, yani sermaye birikimi olmuş, emek-yoğun ve düşük teknolojik sanayileri bir ölçüde toparlanmıştır. Aym dö­ nemde eğitim yatırımlarının tedrici olarak artması ve üniversiteye giden nüfus oranındaki artış, insan sermayesinde de bir birikimin gerçekleştiğini göstermektedir.

Azerbaycan 2000'li yıllarda en hızk büyüyen bölge ülkesi ko­ numundadır (2000-2008 yıkık ortalama reel GSYİH büyüme hızk % 15'den fazla). Azerbaycan'm bu hızk büyümesindeki ikd motor ihracatının % 90'ma ulaşan petrol ve doğal gaz üretimidir. Azer­ baycan hızla büyümesine ve kişi başma geliri satın alma gücü pari- tesine göre 10,000 dolara ulaşmasına karşm, ekonomisi henüz sağ­ lam bir temele oturamamıştır. Azerbaycan'da eğitim harcamaları­ nın GSYİH içindeki payının azalması, hızh büyümeye karşm üni­ versiteye giden öğrenci oranının hâlâ çok düşük düzeyde kalması, 2000'lerin ilk yarısındaki büyük yatırımlardan sonra 2000'li yılların sonuna doğru yatırım oranının düşmesi, sabit sermaye ve insan sermayesi birikiminin uzun dönemli ve istikrarlı bir büyümeyi destekleyecek durumda olmadığım göstermektedir.

Gürcistan, Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan'la yaşadığı siyasi sorunlardan dolayı bölgede en elverişli siyasi-cografi ko­ numda olmasına karşm, Güney Kafkasya ülkeleri arasmda en ya­ vaş büyüyen ülke olmuştur (2000-2008 y ıllık ortalama reel GSYİH büyüme hızh % 7). Gürcistan'm bu dönemdeki ekonomik büyüme­ si, dış borç ve yabana sermaye yatırımları ile finanse edilen kamu harcamaları ve inşaat yatmmlan olmuştur. Gürcistan'da eğitim düzeyinin görece yüksek olmasma karşm, yurt içi tasarruf oranı­ nın son derece düşük olması, yatırımların ve ekonomik büyüme­ nin tamamen dış desteğe bagh olmasma yol açmıştır.10 Yatırım dü­ zeyi zaten düşük olan Gürcistan'm 2004'den sonra askeri harcama­ lara olağanüstü düzeyde kaynak ayırması, ekonomik büyümesini engelleyen bir başka etken olmuştur.

Rusya Federasyonu'nun 2000'li yıllardaki büyüme perfor­ mansı oldukça başardı olmuştur (2000-2008 yıllık ortalama reel GSYİH büyüme hızh % 7). RF bu büyüme hızım, doğal nüfus arüşı olmadan, büyük ölçüde petrol ve doğal gaz ihracatı de gerçekleş­ tirmiştir. RF'nin Sovyetler Birliği döneminde oldukça çeşitlenmiş bir smai yapıya sahip olmasma karşm, 2000'li yıllarda büyümesi­ nin motoru doğal kaynaklar olmuş, smai yapıda önemh bir aşırıma yaşanmışta. RF'nin eğitimli nüfusu ve eğitime giderek daha fazla kaynak ayırması, uzun dönemde sürdürülebilir bir büyüme per­ formansım yakalama potansiyelini arttırırken, doğal nüfus artış hızının pozitif olmaması ve giderek yaşlanan nüfus bu potansiye­

10 Estonya ve Gürcistan'ın büyüme performansını karşılaştıran benzer sonuçlara ulaşmıştır; bkz. T. Gylfason ve E. Hochreiter, "Growing Apart? A Tale of Two Republics: Estonia and Georgia", European Jour­ nal of Political Economy, Cilt 25, 2009, s. 355-370. Benzer bir analiz için bkz. V. Papava, "The 'Rosy' Mistakes of the IMF and World Bank in Georgia", Problems of Economic Transition, Cilt 52, 2009, s. 44-55. lin gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır. Medvedev'in 2010'da açık­ ladığı "modernleşme" projesinde açıkça ortaya koyulduğu gibi, RF yönetimi ekonomik sorunları teşhis etmektedir, fakat önerilen çö­ zümlerin uygulanabilirliği zamanla görülecektir.

Kafkasya'daki ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler son dere­ ce kısıtlı düzeydedir. Bu ilişkilerin gelişmemesinin en önemli ne­ deni siyasi olmakla birlikte, bu ülkelerin gelişmemişligi de ekono­ mik ilişkilerin zayıf kalmasına yol açmaktadır. Bu nedenle bölgede sağlanacak istikrar ve işbirliği ortamı, bölgesel ekonomik üişkilerin gelişmesine ve ekonomik büyümeye önemli bir katkıda buluna­ caklar. KAYNAKÇA

ADA, Decleration of Baku Energy Summit, 15 Kasım 2008, http://www.apa.az/en/news.php?id=92036. Alex Jackson, "Turkey's Bold Move Shakes up the Southern Corridor", Natural Gas Europe, 8 Ocak 2012, http://www. naturalgaseurope .com/ urkeys-bold-move. Alexander Cooley ve Lincoln A. MitcheU, No Way To Treat Our Friends: ecasting RecentUS-Georgian Relations", The VVashington Quarterly, Cilt 32(1), 2009. Alexandros Petersen ve Fariz îsmailzade (der.), Azerbaijan in Global Politics Crafting Foreign Policy, Bakü: Azerbaijan Diplomatic Academy, 2009. Amy Myers Jaffe ve Robert A. Manrıing, "The Mythk of the Caspian 'Great Game': The Real Geopohtics of Energy", Survival, 40(4), Kış 1998-99. Anders Uhlin, Post-Soviet Civil Society, Londra: Routledge, 2007. Andrew VVilson, Ukraine's Orange Revolution, Yale University Press, 2006. Araz Aslanlı ve İlham Hesenov, Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Ankara: Platin, 2005. Ariel Cohen, "Europe's Strategic Dependence on Russia", Backgrounder, 2083, Kasım. Ath, Altay, "Turkey and Georgia: Opening the Roads for Trade", E urasianet, 7 Şubat 2007, http://www.eurasianet.org/ departments/ business/articles/eav020806.shtml (21.11.2010). Audrey L. Altstadt, "O Patria Mia: National Conflict in Mountainous Karabagh" , W. P. W. Duncan ve G.P. Holman (der.), Ethnic Nationalism and Regional Conflict: The Former Soviet Union and Yugoslavia, Londra: Westview, 1994 Audrey L. Altstadt, The Azerbaijani Turks Poıver and Identity Under the Soviet Rule, Standford CA: Hoover Institution Press, 1992. Ayça Ergun, "Democratization from Below: The Role of Civil Society in Azerbaijan" in Black Sea Politics: Political Culture and Civil Society in an o 350 Kafkasya'da Değişim ve Dönüşüm

Unstable Region, Ayşe Ayata, Ayça Ergun ve Işıl Çelimli, (der.), Lond­ ra: IB Tauris, s.103-120, 2005. Ayça Ergun, "Güney Kafkasya'da Etnik Kimlik ve Çatışma-Azerbaycan ve Ermenistan Ulusal Kimliklerinde Karabağ Sorunu", Doğu-Bati, Cilt 11 (44), sf. 195-207, 2008. Ayça Ergun, "Post-Soviet Political Transformation in Azerbaijan: Political Elite, Civil Society and Trials of Democratization", Uluslararası İlişki­ ler, Cilt 7 (26), s. 67-85, Yaz 2010. Ayça Ergun, "Presidential Elections of 2008 in Azerbaijan", Electoral Stııdies, Cilt. 28 (4), s. 647-651, Aralık 2009. Ayça Ergun, Process of Democratisation and Political Elites in Azebaijan, unpublished M.Sc. Thesis, METU, 1998. Aydın, Mustafa, "1990-2001 Kafkasya ve Orta Asya'yla İlişkiler ", Baskm Oran (der.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bıı-Ç^) güne Olgular, Belgeler, Yorumlar, (İstanbul: İletişim Yaymcılık, 2002). Aydın, Mustafa, "Foucault's Pendulum: Turkey in Central Asia O and the Caucasus", Turkislı Stııdies, Cilt 5, Sayı 2 (Yaz 2004). Aydm, Mustafa, Nezv Geopolitics of Central Asia and the Caucasus, (Ankara: Çenter for Strategic Research, 2000). Aytan Gahramaııova, "Internal and External Factors in Democratization of Azerbaijan", Democratization, Cilt 16(4), 2009, s. 777-803. Bakü-Tiflis-Cehan HPBH Proje Direktörlüğü, http://www. btc.com.tr/. Başak Çalı ve Ayça Ergun "Global Governance and Domestic Politics: Fragmented Visions", Markus Lederer ve Philipp S. Muller (der.) Criticizing Global Governance, Palgrave Macmillan, s.161-177, 2005 BBC, "Türkiye-Ermenistan Yakmlaşma Süreci", Özel Dosya, 20 Ekim 2010, http://www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/ cluster_armeıüa_turkey.shtml. BBC, Petrol ve Doğal Gaz Konusunda Kıbrıs'a Destek, 8 Eylül 2011, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/09/110908_cy prus.shtml. Bemard A. Gelb, "Caspian Oil and Gas: Production and Prospects",CRS Report for Congress,2005; Alec Rasizade, "The Great Game of Caspian Energy: Ambitions and Realities", Journal of Southern Europe and the Balkans, Cilt 7(1), 2005. BOT AS, Gaz alım antlaşmaları, http://www.botas.gov.tr/index.asp. BP Statistical Revieıv of VVorld Energy 2011, http://www. bp.com/assets/bp_intemet/globalbp/globalbp_uk_enghsh/r eports_and_pubhcations/statistical_energy_review_2011/ST AGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energ y_bıll_rep ort_2011 .p df Brenda Shaffer, "Foreign Policies of the states of the Caucasus: Evolution in the Post-Soviet Period", Uluslararası İlişkiler, Cilt 7 (26), s. 67-85, Yaz 2010. British Petroleum, Statistical Revieıv o f VVorld Energy 2010. Bülent Aras, "The Davutoglu Era in Turkish Foreign Pohcy", Insight Turkey, Cilt 11, No. 3, 2009. Bülent Aras ve Fatih Özbay, Türkiye ve Ermenistan Statüko ve Normal­ leşme Arasında Kafkasya Siyaseti, Seta Analiz, Ekim 2009. Carolyn Miles, "The Caspian Pipeline Debate Continues: Why Not Iran?", Journal of International Affairs, ilt 53,1999. Caucasian Review of International Affairs, "The Baku Energy Summit",Caucasus Update, 17 Kasım 2008, http://cria- online. org/ CU-file-article-sid-11 .html. Çelikpala, Mitat, "Türkiye'de Kafkas Diasporası ve Türk Dış Poli­ tikasına Etkileri", Mustafa Aydm (der.), Türkiye'nin Avrasya Macerası, 1989-2006, (Ankara: Nobel, 2008). Cenk Pala, "Türkiye'nin Avrasya Boru Hatlan Macerası", Mustafa Aydm (der.), Türkiye'nin Avrasya Macerası 1989-2006 (Avrasya Üçlemesi II), Ankara, Nobel Yaym Dağıtım, 2007. Christoph Zurcher, The Post-Soviet Wars: Rebellion, Ethnic Conflict, and Nationhood in the Caucasus, New York: New York University Press, 2007. Çelikpala, Mitat, "From Immigrants to Diaspora; Influence of the North Caucasian Diaspora in Turkey", Middle Eastern Studies, Cilt 42, Sayı 3, Mayıs 2006, s. 423-446. Deveci Bozkuş, Yıldız, "Hrant Dink Suikastı Sonrası Türk-Ermeni İlişkilerinde Olası Gelişmeler", Stratejik Analiz, Mart 2007. Dışişleri Bakanlığı, Turkey's Energy Strategy, Ocak 2009, http://www.mfa. gov.tr/data/DISPOLITIKA/EnerjiPohtikasi /Turkey's% 20Eııergy% 20Strategy% 20(Ocak% 202009).pdf (21.11.2010). Dündar, Fuat, Türkiye'de Nüfus Sayımlarında Azınlıklar, (İstanbul: Çiviyazılan, 2000). Edmund Herzig, The New Caucasus: Armenia, Azerbaijan and Georgia, Lond­ ra: RIIA, 1999. Emmanuel Karagiannis, Energy and Security in the Caucasus, London: RoutledgeCurzon, 2002. Energy Information Administration "Country Analysis Briefs: Russia", Kasım 2010. Energy Information Administration, "Azerbaijan", Country Analysis Brief Ocak 2012, http://www.eia.gov/EMEU/cabs/ Azerbaijan/ pdf.pdf. Energy Information Administration, "Country Analysisi Briefs: VVorld Oil Chokepoints" http://www.eia.gov/emeu/cabs/ W orld_Oil_Transit_Chokepoints / Hormuz.html. Energy Information Administration, "Country Analysis Briefs: Russia", http:// www.eia.doe.gov/ countries/cab.cfm?fips=RS. Energy Information Administration, Caspian Sea Region: Natural Gas Export Options, Temmuz 2002, http://www.eia.doe.gov/ cabs/aspgase.html. Energy Information Administration, Country Analysis Briefs: Kazakhstan", Kasım 2010, http://www.eia.gov/EMEU/cabs/ Kazakhstan/pdf.pdf. Energy Information Administration, Country Analysis Briefs: Kazakhstan, http://www.eia.gov/ emeu/cabs/Kazakhstan/ Background.html. Erhan, Çagn, "ABD'nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül Sonrası Açılımları", Mustafa Aydın (der.), Küresel Politika'da Orta As­ ya, (Ankara: Siyasal Yayınevi, 2004). Eurasianet.org, Turkey: In Pipetine Deal with Russia, Did Ankara Get a Bargain it Can't Afford, http.//www.eurasianet.org/node/64823. European Commission, "Communication from the Commission to the European Council and the European parliament: An Energy Policy for Europe", SEC(2007) 12; http://eur- lex.europa.eu/LexUriServ/ site/ en/ com /2007/ com2007_0001enOl .p df. European Commission, "Third Package for Electricity and Gas Markets", http://ec.europa.eu/energy/gas_electricity/ legislation / third_legislative_package_en.htm. Faruk Akkan, Yaşar Niyazbayev, ve Fuat Seferov, "Türkiye Güney Akım'a Onay Verdi, Rusya Doğal Gazı Ucuzlatacak", Zaman, 29.12.2011, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno =1221272&title=turkiye-guney-akima-onay-verdi-rusya- dogalgazi-ucuzlatacak. Fotiou, Eleni, "Caucasus Stability and Cooperation Platform: What is at Stake for Regional Cooperation?", ICBSS Policy BriefNo 16 (Atina: ICBSS, Haziran 2009). Gaudiano, Massimo, "Can Energy Security Cooperation Help Turkey, Georgia, and Azerbaijan to Strenghten VVestem Oriented Links?", NATO Defense College Academic Research Branch Research Note, No. 5 (Haziran 2007). Gawdat Baghat, "Europe's Energy Security: Challenges and Opportunities", International Affairs 82(5), 2006; Zeyno Baran, "EU Energy Security: Time to End Russian Leverage" The Washington Çhıarterly, 30(4) 2007. Gawdat Baghat, "Pipehne Diplomacy: Geopohtics of the Caspian Sea region", International Studies Perspectives, Cilt 3, 2002, s.314-15. Gawdat Baghat, American Oil Diplomay in the Persian Gulf and the Caspian Sea, gainesville: University Press of Horida, 2003, s.145. Günther Oettinger, Speech of the Commissioner Oettinger at the South Stream Event, Brüksel, 25 Mayıs 2011, s.3, http://eeas. europa.eu/delegations/russia/documents/news/ 20110525_ en.pdf Igor Effimoff, "Oil and Gas Resource Base of the Caspian Region", Journal of Petroleum Science and Engineering, 28(2000). J. P. Willertone, Patronage and Politics in the USSR, Cambridge: Cambridge University Press, 1992. Jacek Wieclawski, "Challenges for the Russian Foriegn Pohcy- the Lesson of the Georgian Conflict", Asian Social Science, Cilt 7(8), Ağustos 2011. Jan Kahcki, "Caspian Energy at the Crossroads", Foreign Affairs, Cilt. 80, No. 5, 2001. Jim Nichol, "Russia-Georgia Conflict in South Ossetia:Context and Implications for US Interests" CRS Report for Congress, 2008. John Gault, “The European Union: Energy Security and the Periphery", Occasional Paper Series, No 40 (4); http://www. se2.isn.ch/serviceengine/Files/ESDP/15589/...9A40.../40- Gault.pdf. Josef Joffe, “Putting Russia first", U.S. Neıos & VVorld Report, Vol. 116, Issue 2,1994. Kafh, Kadircan, Türkiye'ye Göçler, (İstanbul: Çeltut Matbaacılık, 1966). Kanbolat, Haşan, “Kafkasya'da Demir İpek Yolu", Stratejik Analiz, Mart 2007. Kanbolat, Haşan, “Türkiye Kafkasya'ya Demir Ağlarla Bağlanacak m ı?", Stratejik Analiz, No. 65, Eylül 2005. Karen Dawisha ve Bruce Parrott, (der.), Conflict, Clenvnge and Change in Central Asia and the Caucasus, Cambridge: Cambridge University Press, 1997 Katık, Mevlut, "Turkish Party leader Seeks favor in Central Asia", E ıırasiaNet Business and Economic, 14 Ocak 2003, http://www.eurasianet.org/ departments/business/articles/ eav011403_pr.shtml. Mehdi Parvizi Ammeh, Toıvards the Control of Oil Resources in the Caspian Region, New York: St. Martm's Press, 1999. Mert Bilgin, "Energy Policy in Turkey: Security, Markets, Pipelines and Supplies", Turkish Studies, Cilt 12(3), Eylül 2011, s. 401. Mikhail Filippov, "Diversionary Role of the Georgia-Russia Conflict: International Constramts and Domestic Appeal", Europe-Asia Studies, Cilt 61(10), Aralık 2009. Mitat Çelikpala, "Can Turkey and Armenia Normalize Their Relations?", O ADA Biıveekly Neıusletter, Cilt 2, No 4,15 Şubat 2009, s.4-5. Mitat Çelikpala, "Türkiye ve Kafkasya: Reaksiyoner Dış Politikadan Proaktif Diplomasiye Geçiş", Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25, Ba­ har 2010, s. 93-126. Mustafa Aydın (der.) Non-Traditional Security Threats and Regional Cooperation in the Southern Caucasus: Volüme 77 NATO Science for Peace and Security Series - E: Human and Societal Dynamics, 2011. Mustafa Aydın, "Azerbaycan, Türkiye-Ermenistan Anlaşmasının Nere­ sinde", TEP AV Politika Notu, Eylül 2009. Mustafa Aydın, "Turkey's Caucasus Polides", UNISCI Discussion Papers, N° 23 (May / Mayo 2010) 2010. Mustafa Aydın, Armando Garcia Schmidt, Tabib Hüseyinov, Alexander Iskandaryan, Andrei Zagorski, "After Soccer Diplomacy: The Turkish-Armenian Relations", Spotlight Europe, 2009/10, Ekim 2009. Mykola Kapitonenko, "Resolving Post-Soviet "Frozen Conflicts":Is Regional Cooperation Helpful?", Caucasian Revieıv of International Affairs, Cilt 32 (1), 2009. Nabucco Projesi http://www.nabucco-pipeline.com/portal/ page/ portal/tr/Home/the_project Nazım Cafersoy, "Azerbaycan-Türkiye İlişkileri (1993-2000)", http://www. turksam.org/ tr / a200.html. Nigar Göksel, "A Brave New World for Turkey and Armenia", GMF Analysis on Turkey, 1 Ekim 2009, s. 1-3, http://209.200.80.89/ publications / article. cfm?id=667. Nina Caspersen 'Democracy, Nationalism and (lack of) Sovereignty: The complex Dynamics of Democratisation in Unrecognised States,' Nations & Nationalism 2011,17(2): 337-356 Oksana Antonenko, "Russia's Policy in the Caspian Sea Region: Recondling Economic and Security Agendas", Shirin Akiner (der.), The Caspian, Politics, Energy and Security, Oxfordshire: RoutledgeCurzon, 2004. Ole Hoiris ve Sefa Martin Yürükel, (der.), Contrasts and Solutions in the Caucasus, Danimark: Aarhus University Press, 1998 Ohver Rolofs, "A breeze of Cold War", http://www. securityconference.de/ Putin-s-speech.381.0.html?&L=1. Pami Aalto (der.), The EU-Russian Energy Dialogue, Europe's Future Energy Security, Hampshire: Ashgate, 2008. Peter Trescott, Russia First: Breaking ıvith the West, IB Tauris, 2007. Punsmarm, Burcu Gültekin, "The Caucasus Stabihty and CooperaÜon Platform: An Attempt to Foster Regional Accountability", ICBSS Pohcy Brief No 13, (Atina: ICBSS, Ni­ san 2009). Recknagel, Charles, "Turkey, Armenia Armounce Framework for Normalizing Ties", RFE/RL, http://www.rferl.org/content/ Turkey_Says_Agrees_Framework_For_Ties_With_Armenia/l 614312.html RFERL, "Central Asia: Russian, Türkmen, Kazaktı Leaders Agree on Caspian Pipeline", RFERL, 15 Mart 2012, http://www.rferl.org/ content/article/1076429.html. Ronal Soligo ve Amy Myers Jaffe, "The Economics of Pipeline Routes:The Conondrum of Oil Exports from the Caspian Basin", 2002, s. 33, web.ceu.hu/sun/.../Chapter% 205.doc Ronald Grigor Suny, (der.), Transcaucasia, Nationalism and Social Change, Ann Arbor: The University of Michigan Press, 1996. Ronald Grigor Suny, 'The Revenge of the Past: Socialism and Ethnic Conflict in Transcaucasia', New Left Revieıv, 184,1990, s. 5-37 Ronald Grigor Suny, "The Pawn of the Great Powers: The East West Competition for Caucasus", Journal of Eurasian Studies, Cilt 1, No 1, Ocak 2010. Sabah, Türkiye, Rusya'dan ek doğal gaz alıyor, kış günlerinde gaz sıkın­ tısı yok, 28.12.2011, http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/ 2011/12/28/ guney-akima-karsi-ek-dogalgaz. Samuel James Lussac, "Ensuring European energy security in Russian 'Near Abroad': the case of the South Caucasus", European Security, Ciltl9, No. 4. Schleifer, Yigal, "Caspian Energy: The End of the Beginning for the Nabucco Pipeline", Eurasia.Net, 12 Temmuz 2009, http://www. eurasianet.org/ departments/insightb/articles/eav071309 a.shtml (21.11.2010). Sheridan, Mary Beth, "Turkey and Armenia in Broad Accord", VVashington Post, 23 Nisan 2009; http://www. washingtonpost.com/ wp-dyn/ content/article/2009/04/22/ AR2009042203888.html. Shimizu, Manabu (der.), IDE Spot Survey: The Caspian basin Oil and its Impact on Eurasian Pomer Games, (Tokyo: Institute of Developing Economies, 1998). Shireen T. Hunter (1996) Transcaucasus in Transition Nation Building and Conflict, VVashington D.C.: The Çenter For Strategic and International Studies, 1999. Shireen T. Hunter (1997) 'Azerbaijan: Searching for new Neighbors' in I. Bremmer. R. Taraş, (eds.), New States, New Politics: Building the Post- Soviet Nations, Cambridge: Cambridge University Press, 1997, s. 468. Stephen Blank, "Russia and the Black Sea's Frozen Conflicts in Strategic Perspective", Mediterranean Quarterly, Cilt 19(3). Susan Stewart "Democracy Promotion Before and After the 'Colored Revolutions", Democratization, Cilt 16 (4), s. 645-660; Süha Bölükbaşı, "Jockeying for power in the Caspian basin: Turkey versus Iran and Russia", Shirin Akiner (der.), The Caspian, Poitics Energy and Security, Oxfordshire: RoutledgeCurzon, 2004. Tadeusz Swietochowski, "Azerbaijan: Perspectives from the Crossroads', Central Asian Survey, Cilt 18 (4) s. 419-434,1999. Tadeusz Swietochowski, Russia and Azerbaijan: A Borderland in Transition, New York: Columbia University Presa, 1995. Taraş Kuzio, "From Kuchma to Yushchenko Ukraine's 2004 Presidential Elections and the Orange Revolution", Problems of Post-Communism, Cilt 52 (2), Mart-Nisan 2005, s. 29-44. Theodor Tudoroiu, "Rose, Orange and Tulip: The Failed Post-Soviet Revolutions", Communist and Post-Communist Studies, Cilt 40, 2007, s. 315-342. Thomas De Waal, The Caucasus: An Introduction, New York Oxford University Press, 2010;. Thomas Goltz, Azerbaijan Diary, New York: M.E. Sharp, 1998. Tuncay Babah, "Implications of the Baku-Tibilisi Ceyhan Main Oil Pipeline Project", Perceptions, Cilt 10, Kış 2005. http://www.sam.gov.tr/perceptions/Volumel0/winter2005 / TuncayBabali.pdf. Tuncer, İdil, "Rusya Federasyonu'nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakin Çevre ve Türkiye", Gencer Özcan ve Şule Kut (der.), En Uzun Onyıl, Türkiye'nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Günde­ minde Doksanlı Yıllar, (İstanbul: Büke Yaymlan, 2000). Valdimir Socor, "VVhite Stream can De-Monopohze the Turkish transit of Gas to Europe" Eurasia Daily Monitor, Cilt 6, No 199, 29 Ekim 2009;http://www.jamestown.org/single/?no_cache =l&tx_ttnews [ttnews]=35667. Vladimi Socor, "Putin and Gazprom Juggles South Stream Project Options After Turkish Approval", Eurasia Daily Monitor, Cüt 9(5), 9 Ocak 2012, http://www.jamestown.org/single/7no_ cache=l&tx_ttnews [ tt_news]=38862. Via dililir Papava, "Formation and Development of Caucasian Tandem", Azerbaijan Focus, Cilt 1(1), 2009. Vladimir Socor, "Confidence iıı Nabucco Project Fadiııg", Eurasia Daily Monitor, Volüme: 9 Issue: 21, http://www. jamestown.org/ single/?no_cache=l&tx_ttnews[tt_news]=38951. Yalçm, Serkan, "Turkish Investments in Georgia and Azerbaijan: Recent Trends and Futırre Prospects", http://www. caucaz.conı/honıe_eng/breve_contenu.php?id=259 (11.07.2008). Zeyno Baran, "Eu Energy Security: Time to End Russian Leverage", The VVashington Qııarterly, 30(4). Zeyno Baran, “The Baku Tibilisi Ceyhan Pipeline: Inıplications for Turkey", Frederik Starr ve Svante Comel (der.), Baku Tibilisi Cehyan Pipeline, Oil VVindmv to the VVest, VVashington: Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, 2005.