<<

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ THE JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE

ISSN: 1302-6879

DERGİMİZ

DergiPark AKADEMİK Tübitak DergiPark akademik

TARAFINDAN TARANMAKTADIR

ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİDİR YIL/YEAR: 2017 SAYI/NUMBER: 36 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute Hakemli Dergi, Yıl 2017 Sayı:36 Peer-Reviewed Journal, Year:2017 Issue: 36 VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ THE JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE

Sahibi/Owner Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Adına Doç. Dr. Bekir KOÇLAR

Editörler/Editors Doç. Dr. Bekir KOÇLAR Öğr. Gör. Kemal TEMİZER

Tercüme ve Dil Editörleri/Translation and Language Editors Prof. Dr. M. Şirin ÇIKAR (Arapça) Doç. Dr. Cavid QASIMOV (Rusça) Yrd. Doç. Dr. Aydın GÖRMEZ (İngilizce) Yrd. Doç. Dr. Süleyman ERATALAY (Almanca) Yrd. Doç. Dr. Mustafa SOLMAZ (Fransızca)

Yayın Kurulu/Editorial Board Prof. Dr. Abed Elrahim Azzam Mohammad MARASHDEH, Jadara Üniversitesi, Ürdün Prof. Dr. Ali J. Al-ALLAQ, el-Ain Üniversitesi, Birleşik Arap Emirlikleri Prof. Dr. Alfina SİBGATULLİNA- Russian Academy of Sciences- Rusya Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ-Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Bayram KODAMAN-Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Faruq MAWASİ, Al Qasimi Academy, Filistin. Prof. Dr. Ivan BALTA-University of Osije- Hırvatistan Prof. Dr. Hasan ÇİÇEK- Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Medhat Saad Mohamed ELGAYAAR, Zagazig Üniversitesi, Mısır Prof. Dr. M. Şirin ÇIKAR- Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Munjid Mustafa BAHJAT, International Islamic University, Malaysia. Prof. Dr. Necmettin ALKAN-Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ-Balkan Tarihi Araştırmaları Merkezi-Kosova Prof. Dr. Öztürk EMİROĞLU-Varşova Yunus Emre Enstitüsü-Polonya Prof. Dr. Recai KARAHAN, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Salim CÖHCE İnönü Üniversitesi Prof. Dr. Samı Alı JABBAR, Basra Üniversitesi-Irak Prof. Dr. Serbo RASTODER-University of Montenegro-Karadağ Prof. Dr. Süleyman Turduyeviç KAYIPOV-Sincan Pedagoji Üniversitesi-Çin Doç. Dr. Bekir KOÇLAR-Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Tamer BALCI - The University of Texas-ABD Doç. Dr. Vitaliy POZNAHİREV, Russian Academy of Sciences- Rusya Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul ÇAVDAR, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dr. Salih Ahmad ABDULVEHHAB-Ezher Üniversitesi-Mısır Danışma Kurulu/Advisory Board Prof. Dr. Alfina SİBGATULLİNA Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ Prof. Dr. Bayram KODAMAN Prof. Dr. S. Cem ŞAKTANLI Prof. Dr. Cesur PEVLEVAN Prof. Dr. Hasan BABACAN Prof. Dr. Ivan BALTA Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Prof. Dr. Mehmet AYGÜN Prof. Dr. Necdet HAYTA Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU Prof. Dr. Reha SAYDAN Prof. Dr. Salim CÖHCE Prof. Dr. Serbo RASTODER Prof. Dr. Süleyman Turduyeviç KAYIPOV Prof. Dr. Zeki TAŞTAN Doç. Dr. A. Menaf TURAN Doç. Dr. B. Cercis TANRITANIR Doç. Dr. Ferit İZCİ Doç. Dr. M. Akif ARVAS Doç. Dr. Suvat PARİN Doç. Dr. Tamer BALCI Doç. Dr. Tuncay ÖĞÜN Doç. Dr. Zafer KANBEROĞLU

Sekreterya/Secretary Ahmet KÖKLÜ Murat ÇABAZ

Dizgi-Baskı/Print-Compasition Baranoğlu Ofset Matbaacılık: (0432)215 94 06 VAN

Yazışma Adresi/Correspondence Address Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü/VAN Tel: 0432 225 11 17- 0432 225 10 24 /2002- Fax:0432 225 10 52 İleti Adresi: http://www.yyusbedergisi.com/

Baskı Yılı/Date of Publication

2017 İÇİNDEKİLER / CONTENTS

ARKEOLOJİ/ARCHAEOLOGY

Arş. Gör. Dr. Sabahattin ERDOĞAN Minua (Şamram) Kanalı ve Tariria Bahçesi İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme An Evaluation on the Relationship Between Minua (şamram) Canal and Tariria Garden 11

DİL VE EDEBİYAT/LANGUAGE AND LITERATURE

Yrd. Doç. Dr. Fırat YILDIZ Iris Murdoch'ın Kesik Bir Baş'ında ve Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ında Yanılsama Illusion in Iris Murdoch's a Severed Head and Oguz Atay's Tutunamayanlar 25

Yrd. Doç. Dr. Metin EREN Van Gölü Havzası Masallarının Estetik Biçimlenmesinde Kalıp, Tekrar ve Anlatıcı Formula, Repetition and Narrator In Aesthetics Forming of Van Lake Basin Folk Tales 33

Yrd. Doç. Dr. Soner İŞİMTEKİN Furûğ Ferruhzâd ve 'ın Şiirlerinde Kullanılan Esenliksiz Kelimeler Üzerine On Dysphoric Words Used by Forugh Farrokhzad and Sylvia Plath in Their Poems 55

FELSEFE/ PHILOSOPHY

Prof. Dr. Hasan ÇİÇEK Milliyetçilik Karşıtı Söylem: Mevlana ve Habermas Discourse Against Nationalism: Rumi and Habermas 77

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER/ ECONOMIC AND ADMINISTRATIVE SCIENCES

Doç. Dr. M. Akif ARVAS Arş. Gör. Mustafa TORUSDAĞ Causality Relationship Between Imports, Exports and Economic Growth: An Evaluation in Terms of Turkey and Five European Countries 89

Öğr. Üyesi Serpil SEVİMLİ DENİZ Doç. Dr. H. Eray ÇELİK Trb2 Bölgesinde Kümelenme Potansiyeli Olan Sektörlerin Belirlenmesi Determination of Sectors Which Clustered Potential in Trb2 Region 109

Öğr. Gör. Ayhan CESUR Öğr. Gör. Mehmet Sadık ÇOBAN Gerilla Pazarlama Guerrilla Marketing 119 İLAHİYAT / TEOLOGIE

Prof. Dr. M. Şirin ÇIKAR Modern Arap Romanında Türkiye İmajı: Subhi Fehmavi Örneği The Image of Turkey in Modern Arab Novel: Suphi Fehmavi Example 133 Yrd. Doç. Dr. Mahmut DÜNDAR Eyyubi Dönemi Mısır Medreseleri Egyptian Madrasas in Ayyubid Era Egyptian Madrasas in Ayyubid Era 145

SANAT TARİH/ HISTORY ART

Yrd. Doç. Dr. Ercan ÇALIŞ Alanya Atatürk Evi ve Müzesi'nde Sergilenen Bir Grup Madeni Takı A Group of Metal Jewellery Displayed in Alanya Atatürk House and Museum 177

Yrd. Doç. Dr. Oktay BAŞAK Öğr. Gör. Ahmet BODAKÇİ Mardin Mezar Taşlarından Lahit Formunda İki Örnek Two Samples in Sarcophagus Form from Mardin Gravestones 195

SOSYOLOJİ/ SOCIOLOGY

Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜNERİGÖK Geç Modern Çağda Dinsel Bireycilik ve Kimlik Religious Individualism and Identity in the Late Modern Age 225

TARİH/ HISTORY

Prof. Dr. Serpil SÜRMELİ Lozan Konferansı Sırasında Türk Gazeteciler ve İzlenimleri Turkish Journalists and Their Impressions During the Lausanne Conference 249

Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Bitlis'teki Eğitim Durumuna Bir Bakış In the Early Years of the Republic a Look at the Educational Situation in Bitlis 279

Yrd. Doç. Dr. Rahmi TEKİN XVII. Yüzyıldamüslim-Gayrimüslim İlişkileri (İstanbul Örneği) XVII. Müslim-gayrimüslim Relations in the Century (İstanbul Sample) 299 Yrd. Doç. Dr. Ömer OBUZ Fikrin Mürekkeple Sınavı: Mahmut Soydan'ın Kaleminden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Serbest Cumhuriyet Fırkası Examination With Inkof Idea: From Mahmut Soydan's Pen Progressive Republic Party and Free Republican Party 313

Yrd. Doç. Dr. Pelin İSKENDER KILIÇ Schneider Efendi: Osmanlı Hizmetinde Bir Levanten Schneider Efendi: A Levantine in Ottoman Service 329

Arş. Gör. Vural ÖNTÜRK Gaznelilerde Bir Şehzade Düşmanı: Hâcibü'l-Hüccâb Tuğrul Bozan An Princes Enemy of the Ghaznavids: Hâjibu'l-hujjâb Toghril Bozan 345

Yrd. Doç. Dr. Güneş ŞAHİN Dr. Öğrencisi Rıdvan SÜSLÜ Ferit Melen'in Maliye Bakanlığı Günlerine Bir Bakış An Overview of the Office Days of Former Minister Ferit Melen in the Ministry of Finance 361 Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları 393 36. SAYI HAKEMLERİ / REVIEWERS OF THE 36 TH ISSUE Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet AYGÜN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Şirin ÇIKAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Zeki TAŞTAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Abdullah DUMAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Bekir KOÇLAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Hatice KALKAN Namık Kemal Üniversitesi Doç. Dr. M. Akif ARVAS Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Cengiz ATLI Iğdır Üniversitesi Doç. Dr. Gülsen BAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Selma BAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Zafer KANBEROĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulhadi TİMURTAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir GÜMÜŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah OĞRAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Aydın GÖRMEZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ayşe ERTUŞ Hakkâri Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet OĞUZ Karabük Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet GÖKÇEN Muş Alparslan Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Bedrettin BASUĞUY Bingöl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Bilcan GÖKÇE Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Bora YILMAZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Emine CİHANGİR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fırat YILDIZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Gülşen TORUSDAĞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Güneş ŞAHİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Haktan SEVİNÇ Iğdır Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Haluk YERGİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hamit AKTÜRK Namık Kemal Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mahmut DÜNDAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet KULAZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Metin EREN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nevzat KELEŞ Bingöl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ömer TOKUŞ Bingöl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ömer OBUZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Recep DEMİR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Raşit KOÇ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tahir ZORKUL Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tahsin KORKUT Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Veysi SEVİNÇLİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Yunus KAPLAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi HAKEMLERİMİZ / REFEREES Prof. Dr. Ahmet BURAN Fırat Üniversitesi Prof. Dr. Abed Elrahim Azzam Mohammad MARASHDEH, Jadara Üniversitesi, Ürdün Prof. Dr. Ali J. Al-ALLAQ, el-Ain Üniversitesi, Birleşik Arap Emirlikleri Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Alfina SİBGATULLİNA Russian Academy of Sciences-Rusya Prof. Dr. Bayram KODAMAN Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Bedri SARICA Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. B. Kemal YEŞİLBURSA Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Cesur PEHLEVAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Erdal AYDOĞAN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Faruq MAWASİ, Al Qasimi Academy, Filistin. Prof. Dr. Ivan BALTA University of Osije- Hırvatistan Prof. Dr. Medhat Saad Mohamed ELGAYAAR, Zagazig Üniversitesi, Mısır Prof. Dr. Munjid Mustafa BAHJAT, International Islamic University, Malaysia. Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ Balkan Tarihi Araştırmaları Merkezi-Kosova Prof. Dr. Salim CÖHCE İnönü Üniversitesi Prof. Dr. S. Esin DAYI Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Gülay ÖĞÜN BEZER Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Hasan BABACAN M. Akif Ersoy Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR Mardin Artuklu Üniversitesi Prof. Dr. İsa YÜCEER Bitlis Eren Üniversitesi Prof. Dr. M. Salih ARI Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. M. Şirin ÇIKAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet AYGÜN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet KUBAT İnönü Üniversitesi Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Necdet HAYTA Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Necmettin ALKAN Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Nevzat TARTI Akdeniz Üniversitesi Prof. Dr. Öztürk EMİROĞLU Varşova Yunus Emre Enstitüsü-Polonya Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Recai KARAHAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Reha SAYDAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Resul ÖZTÜRK Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Samı Alı JABBAR, Basra Üniversitesi-Irak Prof. Dr. Serbo RASTODER University of Montenegro-Karadağ Prof. Dr. Serpil SÜRMELİ On Dokuz Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Selahattin SÖNMEZSOY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Süleyman Turduyeviç KAYIPOV Sincan Pedagoji Üniversitesi-Çin Prof. Dr. Şakir GÖZÜTOK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Şenol ÇELİK Balıkesir Üniversitesi Prof. Dr. Yakup CİVELEK Bartın Üniversitesi Prof. Dr. Zeki TAŞTAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Abdullah DUMAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Abdulmecit CANATAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Adnan ÇEVİK Sıtkı Koçman Üniversitesi Doç. Dr. Bekir KOÇLAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi HAKEMLERİMİZ / REFEREES Doç. Dr. Cem KAHYA Bayburt Üniversitesi Doç. Dr. Cengiz ATLI Iğdır Üniversitesi Doç. Dr. Gülsen BAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. İsmail EYYUPOĞLU Atatürk Üniversitesi Doç. Dr. Menaf TURAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet DEMİRTAŞ Bitlis Eren Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet PINAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Melih ERZEN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. M. Salih MERCAN Bitlis Eren Üniversitesi Doç. Dr. M. Akif ARVAS Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Murat ÖZTÜRK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa SARICA Pamukkale Üniversitesi Doç. Dr. Nihat ŞİMŞEK Gaziantep Üniversitesi Doç. Dr. Özer KÜPELİ Kâtip Çelebi Üniversitesi Doç. Dr. Sabri AZGÜN Atatürk Üniversitesi Doç. Dr. Selma BAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Tamer BALCI The University of Texas-ABD Doç. Dr. Tuncay ÖĞÜN Sıtkı Koçman Üniversitesi Doç. Dr. Vecihi SÖNMEZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Zafer KANBEROĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Zekeriya NAS Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah OĞRAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulhadi TİMURTAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdurrahim TUFANTOZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet EYİM Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Aysun YARALI AKKAYA Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Arif GEZER Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Aydın GÖRMEZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Bülent ALAN Mardin Artuklu Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. E. Yaşar DEMİRCİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ercan ÇAĞLAYAN Muş Alparslan Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ercan ÇALIŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul ÇAVDAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Erkan AFŞAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fatih GENCER Bitlis Eren Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ferit İZCİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fırat YILDIZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Güneş ŞAHİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet KULAZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Metin YILDIZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. M. Halil ERZEN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. M. Nuri KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nevzat KELEŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nilgün BİLİCİ Atatürk Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Oktay BAŞAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Osman AYTEKİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ömer DEMİRBAĞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi HAKEMLERİMİZ / REFEREES

Yrd. Doç. Dr. Ramazan ÖZMEN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Rahmi TEKİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Raşit KOÇ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Recep DEMİR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sait EBİNÇ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sevda ERATALAY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Veysi SEVİNÇLİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Yalçın KARACA Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Yasin DOĞAN Kafkas Üniversitesi Dr. Salih Ahmad ABDULVEHHAB Ezher Üniversitesi-Mısır Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 55

------(2011), Elazığ Masalları ve Propp Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Metodu, Akçağ Yayınları, Ankara. The Journal of Social Sciences Institute Kasımoğlu, Handan (2010), Van Yöresine Ait Halk Masalları, Sayı/Issue:36 – Sayfa / Page: Gazi üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı ISSN: 1302-6879 VAN/TURKEY Bölümü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

Korkmaz, (2005), Besni Masalları’nın Sözlü Kompozisyon Makale Bilgisi / Article Info Teorisine Göre İncelenmesi, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Geliş/Received: 19.08.2017 Kabul/Accepted: 23.09.2017 Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep.

Lord, Albert Bates (1964), Singer of Tales, Harvard FURÛĞ FERRUHZÂD VE SYLVIA PLATH’IN ŞİİRLERİNDE University Press, Cambridge, Massachusets. KULLANILAN ESENLİKSİZ KELİMELER ÜZERİNE Olrik, Axel (2003), “Halk anlatılarının Epik Kuralları”, Halk

Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar, Milli Folklor Yayınları, ON DYSPHORIC WORDS USED BY FORUGH FARROKHZAD Ankara, s. 177-190. AND SYLVIA PLATH IN THEIR POEMS Ong, Walter J. (2007), Sözlü ve Yazılı Kültür Sözün

Teknolojileşmesi, Metis Yayınları, İstanbul. Yrd. Doç. Dr. Soner İŞİMTEKİN Önay, Yılmaz (1995), Van Masalları Üzerine Bir Araştırma, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Doktora Tezi, Van. [email protected] Sakaoğlu, Saim (2002), Gümüşhane ve Bayburt Masalları, Akçağ Yayınları, Ankara. Öz Seyidoğlu, Bilge (1999), Erzurum Masalları, Dergah Birbirinin çağdaşı olan Furûğ Ferruhzâd ve Sylvia Plath’ın Yayınları, İstanbul. eserlerine ve hayatlarına bakıldığında birçok ortak özellik göze çarpmaktadır. Yavuz, Şakir, Muş Masalları Üzerine Bir Araştırma, Yüzüncü Ayrı coğrafyalarda yaşayan bu iki kadının gerek yaşadıkları yıllar gerek kısa Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek yaşam süreleri gerekse hayatlarındaki aile veya erkek figürlerinin olumsuz etkileri neredeyse paralel görünümler çizmektedir. Çalışmalarıyla olduğu Lisans Tezi, Van. kadar hayatlarıyla ve hayata veda edişleriyle de ünlü olan Ferruhzâd ile Plath’ın özellikle şiirlerine bakıldığında şiirlerinin çoğunu depresif bir ruh haliyle ve eleştirel biçimde kaleme aldıkları fark edilmektedir. Doğum ve trajik ölüm tarihleri, şiir söylemedeki amaçları ve hayatlarında tecrübe ettikleri sıkıntılar nerdeyse benzer olan bu iki kadın şairin yaşanmışlıklarını, kendilerini etkileyen olayları, toplumun kendilerine biçtiği rollere isyanlarını şiir dizelerini manipüle ederek haykırmışlardır. Topluma ve toplumun kurallarına eleştiri olarak söyledikleri şiirlerinde, hissettikleri duygu yoğunluğunu, kırgınlığı, karamsarlığı ve öfkeyi yansıtmak amacıyla esenliksiz başlıklar, sözcükler ve imgeler seçmişlerdir. Bu çalışmada, bu iki şairin hayatları ve şairlik biçemleri arasındaki benzerlikler karşılaştırmalı olarak ele alınıp, özellikle şiirlerinde yoğun bir biçimde kullandıkları esenliksiz kelimeler tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Furûğ Ferruhzâd, Sylvia Plath, Karşılaştırmalı Edebiyat, Giz Dökümcü Şiir, Amerikan Edebiyatı, İran Edebiyatı.

Abstract When the works and lives of these two contemporary female are studied, many common features are striking. The years that they had lived, their short life span and the negative effects of familiy and male figures

56 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

in their lives of these two women living in separate geographies almost draw paralel views to each other. It’s recognized that Forough Farrokhzad and Sylvia Plath, who are famous for their lives as much as their farewells, had written many poems in a depressive and critical mood. These two female poets, who are almost similar in their birth and tragic death dates, the purpose of and the difficulties they experienced in their lives, shouted at their revolts against their lives, the events that affected them, the roles the society had imposed on them in their poems. In their poetry, which they say as criticism of society and the rules of society, they have chosen dysphoric titles, words and images to reflect their intensity of feeling, frustration, pessimism and anger. In this study, similarities between these two female poets' lives and poetry styles were compared and the dysphoric words they used in their poems were tried to find out. Keywords: Forough Farrokhzad, Sylvia Plath, Comparative Literature, Confessional Poetry, , Persian Literature.

Giriş Kadınların yazdığı şiirlerde ortak bir niteliğin olduğunu zira kullandıkları temaların birbirine benzediklerini söylemektedir Nilgün Marmara (2016; 31). Bu temalar genellikle ölüm, aşk, canlı olmanın ayrıntıları, küçük duygular, insan zihniyle dış dünyanın gerçekleri arasındaki ilişkinin kadın duyarlılığıyla işlenmesidir. Bu gibi temaların işleniş biçimine, kadınlar tarafından kaleme alınan şiirler bağlamında bakıldığında, neredeyse tamamının bu temaları zaman ve mekânı özel bir biçimde algılamak amacıyla yönlendirdiklerine şahit olmaktayız (Marmara, 2016; 31). Sylvia Plath’ın (d.27.10.1932/ “ö”.11.02.1963) ve Furûğ Ferruhzâd’ın (d.05.01.1935/ “ö”.13.02.1967) şiirlerine bakıldığında bu tespitin yerinde olduğunu anlarız. Plath’ın kendisi “edebiyatı seviyor ve onun için yaşıyorum” demiştir ancak bu şairin adı her anıldığında “lanetli kadın şair”, “ruhuna işkence eden kadın”, “yaşantısının kurbanı olan hasta ve zavallı kadın”, “giz dökümcü kadın şair ”gibi tanımlamalar yapılmaktadır. Ancak onu anlamak için eserlerini her yönüyle ele almak ve incelemek gerekmektedir (Eradam, 2014; 39, 109). Plath hayatı boyunca iki önemli kayıp yaşamıştır. Babası Otto Plath’ın ölümü ve kendisi gibi şair ve yazar kocası Ted Hughes’un onu terk etmesi. Bu yüzden Plath’ın miladı aslında kendisini bırakıp gittiği için nefret ettiği babasının öldüğü gün ile başlamaktadır (Eradam, 45, 113). Şiir söylemenin nefes almak, yemek yemek ve uyumak kadar vazgeçilmez olduğuna inanan ve babası, kocası, edebiyat çevresindeki erkekler, yaşadığı toplumun dinî ve ahlâk savunuculuğunu üstlenen erkeklerce “nankör”, “ahlaksız kadın”, “günahkâr”, “cadı” olarak hedef gösterilip dışlanan Ferruhzâd’ın da miladının en önemli kişileri otoriter ve baskıcı babasıyla kendinden yaşça büyük ve boşandığı, kısa Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 57 in their lives of these two women living in separate geographies almost draw mizahi şiirler yazan karikatürist Pervîz Şâpûr’dur. Ferruhzâd ile paralel views to each other. It’s recognized that Forough Farrokhzad and babası ve kocası arasındaki ilişki de nefrete dayalı bir birliktedir Sylvia Plath, who are famous for their lives as much as their farewells, had (Ferruhzâd, 2015; 50,73). Aslında her iki şairin hayatında sevdikleri written many poems in a depressive and critical mood. These two female ancak içten içe nefret ettikleri baba ve eş figürlerinin önemli bir yeri poets, who are almost similar in their birth and tragic death dates, the vardır. Ferruhzâd’ın özgürlüğünü kısıtlayan bu iki adamın purpose of poetry and the difficulties they experienced in their lives, shouted at their revolts against their lives, the events that affected them, the roles the eserlerindeki etkisi Plath’da olduğu gibi büyüktür. Plath’ın babasının society had imposed on them in their poems. In their poetry, which they say ölmesi ve bunun üzerine hayatındaki birçok olumsuzluk için sürekli as criticism of society and the rules of society, they have chosen dysphoric onu suçlamasıyla Ferruhzâd’ın babasının gölgesinde yaşaması ve titles, words and images to reflect their intensity of feeling, frustration, devamlı ondan çekinmesi ve yaşadığı birtakım olumsuzların nedeni pessimism and anger. In this study, similarities between these two female olarak onu görmesi ortak özellik olarak değerlendirilebilir. Bu iki poets' lives and poetry styles were compared and the dysphoric words they kadının kocalarıyla yaşadıkları olumsuzluklar, duygu karmaşaları dahi used in their poems were tried to find out. nerdeyse ortaktır. Öyle ki bu iki şair hakkında yapılan tanımlamalarda Keywords: Forough Farrokhzad, Sylvia Plath, Comparative kullanılan esenliksiz kelimeler bile benzerdir. Literature, Confessional Poetry, American Literature, Persian Literature. Plath hayatında yaşadığı kötü tecrübeleri mısralarına aktarıp bu mısralarla çekmiş olduğu acıları yenmeye çalışmıştır. Plath için Giriş şiir, dış dünyanın tehdidinden kendini saklayabileceği bir sığınaktır. Kadınların yazdığı şiirlerde ortak bir niteliğin olduğunu zira Şiirleriyle kendini dış dünyadan izole etmesi gerçeklerden bir kaçış kullandıkları temaların birbirine benzediklerini söylemektedir Nilgün olarak görünse de Plath’ın şiirlerindeki şeytani yoğunluk çoğu zaman Marmara (2016; 31). Bu temalar genellikle ölüm, aşk, canlı olmanın okuyucuyu şaşırtmaktadır (Marmara, 2016; 12-13). Zira Plath hayatı ayrıntıları, küçük duygular, insan zihniyle dış dünyanın gerçekleri boyunca ileri derecede manik-depresif, şizofren tanılarıyla elektroşok arasındaki ilişkinin kadın duyarlılığıyla işlenmesidir. Bu gibi tedavisi dahi görmüş, hatta bir dönem akıl hastanesinde yatmıştır. Şiir temaların işleniş biçimine, kadınlar tarafından kaleme alınan şiirler söyleme amacı Sylvia’ya benzeyen Furûğ için de şiir bir ihtiyaç, bağlamında bakıldığında, neredeyse tamamının bu temaları zaman ve hayata tutunabilmesi için bir araçtır. Defalarca intihar girişiminde mekânı özel bir biçimde algılamak amacıyla yönlendirdiklerine şahit bulunan ve sonunda intihar ederek yaşamına son veren Plath gibi olmaktayız (Marmara, 2016; 31). Sylvia Plath’ın (d.27.10.1932/ Ferruhzâd da 1955 senesinde kocası Pervîz Şâpûr’dan ayrılmasının “ö”.11.02.1963) ve Furûğ Ferruhzâd’ın (d.05.01.1935/ ardından, nerdeyse Plath ile aynı dönemlerde, ara ara psikolojik “ö”.13.02.1967) şiirlerine bakıldığında bu tespitin yerinde olduğunu rahatsızlıklar yaşamıştır. Bazı edebiyat eleştirmenleri onda şizoid anlarız. Plath’ın kendisi “edebiyatı seviyor ve onun için yaşıyorum” kişilik bozukluğu olduğunu söylemektedir. Aslında, kardeşi Feri’ye demiştir ancak bu şairin adı her anıldığında “lanetli kadın şair”, yazdığı bir mektubunda “Ailemizde ölen ilk insan ben olacağım, “ruhuna işkence eden kadın”, “yaşantısının kurbanı olan hasta ve sonra sıra sende, bunu biliyorum…” diyerek ölüme ne denli takıntılı zavallı kadın”, “giz dökümcü kadın şair ”gibi tanımlamalar olduğunu hissettirmektedir (Üster, 2017; 12,13). Her ne kadar yapılmaktadır. Ancak onu anlamak için eserlerini her yönüyle ele zihinsel açıdan Plath kadar rahatsız olmasa da, bir dönem psikiyatri almak ve incelemek gerekmektedir (Eradam, 2014; 39, 109). Plath bölümüne yatırılmış ve bu stresli ortamdan uzaklaşabilmek amacıyla hayatı boyunca iki önemli kayıp yaşamıştır. Babası Otto Plath’ın dokuz aylığına Avrupa’ya gitmiştir. Hatta Plath’ın ölümünden tam 4 ölümü ve kendisi gibi şair ve yazar kocası Ted Hughes’un onu terk sene 2 gün sonra feci bir trafik kazasında hayatını kaybeden etmesi. Bu yüzden Plath’ın miladı aslında kendisini bırakıp gittiği için Ferruhzâd da, Plath’ın intihar ederek hayata veda ettiği 1963 nefret ettiği babasının öldüğü gün ile başlamaktadır (Eradam, 45, senesinde, o dönem birlikte olduğu İbrahim Gülistân ile bir kavgaları 113). Şiir söylemenin nefes almak, yemek yemek ve uyumak kadar sonrasında, bir kutu uyku hapı içerek intihar girişiminde vazgeçilmez olduğuna inanan ve babası, kocası, edebiyat çevresindeki bulunmuştur (Celali, 2016; 24, 43). erkekler, yaşadığı toplumun dinî ve ahlâk savunuculuğunu üstlenen erkeklerce “nankör”, “ahlaksız kadın”, “günahkâr”, “cadı” olarak hedef gösterilip dışlanan Ferruhzâd’ın da miladının en önemli kişileri otoriter ve baskıcı babasıyla kendinden yaşça büyük ve boşandığı, kısa 58 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

İki Şairin Hayatındaki ve Biçemindeki Benzerlikler Sylvia Plath, Boston Üniversitesi’nde akademisyen olan Otto E.Plath ve bir dönem onun öğrencisi olmuş ve ondan 21 yaş küçük olan Aurelia Schober’ın ilk çocukları olarak Boston’da 27 Ekim 1932 tarihinde dünyaya gelmiştir. Şeker hastası olan babasının 1940 yılında, o henüz sekiz yaşındayken ölmesi Plath’ın üzerinde yıkıcı bir etki yaratmış, şairin tüm hayatını ve eserlerini yönlendirmiştir. Asker gibi disiplinli babasının ölümü onun çocukluk mutluluğunu, yaşama sevincini almıştır. İlk şiirlerinde bu kayıptan dolayı gerçeklerden koptuğunu anlatan şair, son şiirlerinde özlem ve hayranlık duyduğu babası tarafından terk edildiği için ona öfkesini kusmaktadır (Eradam, 2014; 17-18). Hatta bir şiirinde babasını SS subayına kendisini de küçük Yahudi bir kıza benzetmektedir (Sutherland, 2013; 672). Furûğ Ferruhzâd ise 24 Aralık 1934 tarihinde, Tahran’da albay olan Muhammed Ferruhzâd’ın ve Turan Vezirî Tebâr’ın üçüncü çocukları olarak dünyaya gelmiştir. Asker olması sebebiyle sert ve soğuk bir kişiliğe sahip babası, en büyük özelliği ataerkillik olan ordudan edindiği disiplini ve sıkı denetimli bakış açısını kendi evinde de uygulamıştır (Ferruhzâd, 2015; 16). Örneğin, çocuklarını zorluğa alıştırmak için evde yumuşak battaniyeler olmasına karşın çoğu kez onları askeri battaniyelerle uyutmuştur (Celali, 2016; 11). Furûğ yedinci sınıfa geldiğinde, henüz on dört yaşındayken, kendinden on beş yaş büyük Pervîz Şâpûr ile evlenmiştir. Bu evliliğin gerekçesi aile içi sorunlar ve özellikle babasının başka bir kadına âşık olması ve onunla evlenmek istemesidir. Bu ilişki için ailesine ve çocuklarına sert ve öfkeli davranan Muhammed Ferruhzâd, Turan Veziri’nin evliliğe karşı çıkmasına karşın Furûğ’un evlenmesine onay vermiştir (Celali, 14-15). Furûğ’un babasından dolayı erken evlenmek istemesi ve yaşça büyük bir eşte baba şefkati araması durumu, Furûğ kadar erken bir evlilik yapmasa da Sylvia’da da bulunmaktadır. Plath da hayatında ve şiirlerinde daima başat bir erkek figürünün özlemini duymuştur (Marmara, 2016; 38). Her iki kadın da özlemini duydukları ideal baba figürlerini evlendikleri adamlarda bulmak istemişlerdir. Gerçi Furûğ da Sylvia da babalarına karşı nefret duygusu hissetmiş ancak içten içe bu adamlara karşı saygı ve sevgi de beslemişlerdir. Ted Hughes yazdığı Doğumgünü Mektupları kitabında Plath’ın yoğun bir biçimde onu babasıyla özdeşleştirdiğini söylemiştir.1 Kendini bırakıp giden babasından nefret eden Sylvia’ya karşılık, Furûğ’un hayatta olan ve başka bir kadın için aile düzenini bozan babasına karşı hissettiği

1 Ted Hughes’un Sylvia Plath hakkında yaptığı yorumların ayrıntısı için bkz. Ted Hughes, Doğumgünü Mektupları, YKY, İstanbul, 2013. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 59

İki Şairin Hayatındaki ve Biçemindeki Benzerlikler duygular, her ikisinin de yapmış oldukları başarısız evlilikler şiirlerine Sylvia Plath, Boston Üniversitesi’nde akademisyen olan Otto dolaylı veya dolaysız olarak yansımıştır. E.Plath ve bir dönem onun öğrencisi olmuş ve ondan 21 yaş küçük Plath, hayatında yaşadığı acıları, hastalıklarını, mutsuzluğunu, olan Aurelia Schober’ın ilk çocukları olarak Boston’da 27 Ekim 1932 intihara meyilli olma durumunu, babası veya kocasından duyduğu tarihinde dünyaya gelmiştir. Şeker hastası olan babasının 1940 yılında, memnuniyetsizliğini açıkça dizelerine yüklemiştir. Babasının, o küçük o henüz sekiz yaşındayken ölmesi Plath’ın üzerinde yıkıcı bir etki yaştayken ölmesinin verdiği duygusal eksiklik ve bunun için babasını yaratmış, şairin tüm hayatını ve eserlerini yönlendirmiştir. Asker gibi suçlaması, kocası Ted Hughes’un onu aldatması ve terk etmesi kısa disiplinli babasının ölümü onun çocukluk mutluluğunu, yaşama ömrünün en etki bırakan deneyimleri olmuştur. Kocasının kişiliğine sevincini almıştır. İlk şiirlerinde bu kayıptan dolayı gerçeklerden ve sanat kariyerine büyük saygı duyarak, kendini tamamıyla bu koptuğunu anlatan şair, son şiirlerinde özlem ve hayranlık duyduğu evliliğe adamış ve kocasını, bir baba ihtiyacıyla, babasının yerine babası tarafından terk edildiği için ona öfkesini kusmaktadır (Eradam, koymuştur lakin kocasına duyduğu bu saygı, ona mutluluğu 2014; 17-18). Hatta bir şiirinde babasını SS subayına kendisini de beklemenin boşuna olduğunu fark ettirmiştir (Marmara, 25). küçük Yahudi bir kıza benzetmektedir (Sutherland, 2013; 672). Furûğ Ferruhzâd da babasından görmediği şefkati kendinden yaşça büyük Ferruhzâd ise 24 Aralık 1934 tarihinde, Tahran’da albay olan kocası ve boşandıktan sonra birlikte olduğu İbrahim Gülistân gibi yine Muhammed Ferruhzâd’ın ve Turan Vezirî Tebâr’ın üçüncü çocukları kendisinden büyük biriyle yaşadığı ilişkide aramıştır. Ferruhzâd olarak dünyaya gelmiştir. Asker olması sebebiyle sert ve soğuk bir kocasının hayatında bir nesne olmayı içine sindirememiş ve bu yüzden kişiliğe sahip babası, en büyük özelliği ataerkillik olan ordudan sadece üç sene evli kalabilmiştir. Ruhunu ve kişiliğini edindiği disiplini ve sıkı denetimli bakış açısını kendi evinde de özgürleştirebilmek, bu tutsaklıktan kurtulmak için, oğlunu hayatı uygulamıştır (Ferruhzâd, 2015; 16). Örneğin, çocuklarını zorluğa boyunca bir daha göremeyecek olmasına rağmen kocasından alıştırmak için evde yumuşak battaniyeler olmasına karşın çoğu kez boşanmıştır (Kardaş, 2015; prg.5). Ferruhzâd’ın kocasıyla arasındaki onları askeri battaniyelerle uyutmuştur (Celali, 2016; 11). Furûğ anlaşmazlıklar duygusal eksiklikten kaynaklanmamıştır. Sert bir yedinci sınıfa geldiğinde, henüz on dört yaşındayken, kendinden on mizaca sahip olan Ferruhzâd’ın insanlara yönelmesi duygusal açıdan beş yaş büyük Pervîz Şâpûr ile evlenmiştir. Bu evliliğin gerekçesi aile değil kalbindeki sevgi eksikliğinden dolayı olmuştur. Kocası ile içi sorunlar ve özellikle babasının başka bir kadına âşık olması ve anlaşmazlıkları artınca Ferruhzâd hastalanmış, ruhsal ve fiziksel onunla evlenmek istemesidir. Bu ilişki için ailesine ve çocuklarına sert olarak rahatsızlanıp bir müddet sanatoryumda tedavi görmüştür. ve öfkeli davranan Muhammed Ferruhzâd, Turan Veziri’nin evliliğe Ferruhzâd’ın aşırı hassaslığı, huzursuzluğu ve kocasının bunları karşı çıkmasına karşın Furûğ’un evlenmesine onay vermiştir (Celali, görmezden gelmesi bu evliliği bitiren faktörlerden biri olmuştur 14-15). Furûğ’un babasından dolayı erken evlenmek istemesi ve yaşça (Celali, 2016; 18). Babası tarafından anlaşılamayan ve ötelenen büyük bir eşte baba şefkati araması durumu, Furûğ kadar erken bir Ferruhzâd, yaptığı evliliği ile bir bakıma kocasında baba şefkati evlilik yapmasa da Sylvia’da da bulunmaktadır. Plath da hayatında ve ararken, onun için koca evi de soyut ve somut olarak baba evinin şiirlerinde daima başat bir erkek figürünün özlemini duymuştur devamı halini almıştır (Ferruhzâd, 2015; 23). Zaten, genel olarak (Marmara, 2016; 38). Her iki kadın da özlemini duydukları ideal baba Doğu toplumlarında evlenmeden önce kadın babasının otoritesi figürlerini evlendikleri adamlarda bulmak istemişlerdir. Gerçi Furûğ altındadır, evlendikten sonraysa otorite kocaya geçmektedir. Her iki da Sylvia da babalarına karşı nefret duygusu hissetmiş ancak içten içe durumda da kadının kişiliği yok sayılmakta ve hükmedilen bir varlık bu adamlara karşı saygı ve sevgi de beslemişlerdir. Ted Hughes olarak görülmektedir (Tanrıtanır ve Yıldız, 2011; 285). Tim yazdığı Doğumgünü Mektupları kitabında Plath’ın yoğun bir biçimde Hughes’un de belirttiği üzere, Hughes da, Plath için aslında bir baba onu babasıyla özdeşleştirdiğini söylemiştir.1 Kendini bırakıp giden figürü olmuş ancak Plath’ın kocasının gölgesinde kalması, kocasının babasından nefret eden Sylvia’ya karşılık, Furûğ’un hayatta olan ve onu ihmal etmesi, Hughes’un daha başarılı bir yazar olması ve başka bir kadın için aile düzenini bozan babasına karşı hissettiği kocasının sadakatsizliği karşısında Plath’ın kıskaçlık duygusuna kapılması gibi faktörler evliliğinin bitmesine ve onun da psikolojik rahatsızlığının artmasına neden olmuştur. Hayatının aşklarını 1 Ted Hughes’un Sylvia Plath hakkında yaptığı yorumların ayrıntısı için bkz. Ted bulduklarını zanneden iki şaire de eşlerinden boşanmak için ilk Hughes, Doğumgünü Mektupları, YKY, İstanbul, 2013. 60 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

adımları kendileri atmıştır. Bu tahmin edilebilir bir davranıştır, çünkü Sylvia Plath’in şairliğini intiharıyla birlikte değerlendirdiği çalışmasında Nilgün Marmara (2016; 41) Plath’ın şiirlerinde gerçek bir fenomen olan bir kadın varlığının çevresiyle arasında bir gerilim yarattığını söyleyerek feminizm tohumlarının atıldığını belirtmiştir. Feminizmi İran edebiyatına dâhil eden ilk isim sayılan Furûğ da erkek egemen dünyaya resmen savaş açmıştır. Furûğ erkek şairlerin bile ancak çok nadir olarak değindikleri aşk konuları bir yana, özellikle kadınların çektikleri cinsel boyutlardaki yoksunluklardan ve mahrumiyetten dahi pervasızca söz etmiştir (Ferruhzâd, 2015; 25). T.Hughes’a göre tam bir şiir ustası olan Sylvia, şiire gerekli bir uzaklıktan bakarak bu türde düzyazıda olduğundan daha rahat başa çıkabilmiştir. Şiirlerindeki acılı öznelliği onun asıl temasıydı ve şiirsel stratejileri kendi dehasına ulaşabilmesi için tek yoldu (Marmara, 2016; 45). Sylvia Plath’in lirik olarak yazdığı şiirlerinin birçoğuna bakıldığında, şiirlerin içeriğindeki hüzün açıkça görülmektedir. “Şiirlerine karşı çok daha sabırlıydı. Hummalı gibi, bir kumar bağımlısı gibi oturup şiir yazardı. Ama sonrasında yazdıkları üstünde düşünüp taşınır, onu hayal kırıklığına uğratan sonuçları düzeltirdi… kabullenmiş, kederli ama sadık, hatta anaç bir şekilde.” demektedir şair eşi Ted Hughes (Marmara, 46). Şiirlerinde düşünce derinliği ve karmaşıklığı, ruhsal çözümlemelere olan düşkünlüğü ön plana çıkmaktadır. Hastalık ve ölüm arzusunun simgelediği meçhul bir düşman, yozlaşan medeniyet, savaş sonrası dönem Plath’ın şiirlerinde ağırlıklı olarak kullandığı temalardır (Eradam, 2014; 50). Eradam, Plath’ın neredeyse bütün eserlerinde özellikle üç ana temanın göze çarptığını söylemektedir; bunlar zaman, ölüm ve nesneler dünyasının yani doğanın acayiplikleridir. Bu üç tema birbirine geçmiş bir bütün şeklinde görülebildiği gibi alt ve daha küçük ölçekte temalar olarak da ortaya çıkabilirler. Şairin şiir yazmadaki asıl gayesiyse, sanatçının evrendeki yerini, ne anlam ifade ettiğini, işlev ve amacını belirlemek için bir iç hesaplaşma yapmak, gerektiğinde onu acımasız bir engizisyona tabi tutmaktır. Bu paralelde, yazdığı ilk şiirlerde ölümün karşısındaki ve doğadaki konumunu irdelemiş fakat bulguları şairin eski benliğini yok etme zorunluluğunu ortaya çıkardığından bu olgudan yani ölümden vazgeçip ‘yeniden doğuşa’, doğaya karışarak insan olmanın ötesine geçme düşüncesine meyletmiştir. Şairin olgunluk dönemi olarak niteleyebileceğimiz Ariel şiir derlemesine kadar Plath bu tür sevgi ve korku duygularını çoğu kez birbirine girift şekilde işlemiş, bu takıntısı içerik ve biçimde okurlarını sıkacak derecede yinelemeye düşmesine, imgelerinin tekdüzeleşmesine sebep olmuştur. Son şiirleri, özellikle Ariel’de yer alan şiirleri duygu, korku Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 61 adımları kendileri atmıştır. Bu tahmin edilebilir bir davranıştır, çünkü ve tutku patlamalarının yaşandığı çalışmalar olmuştur. Bu şiirleri Sylvia Plath’in şairliğini intiharıyla birlikte değerlendirdiği kaleme alırken otokontrolünü bir yana bırakan Plath, konu sıkıntısı çalışmasında Nilgün Marmara (2016; 41) Plath’ın şiirlerinde gerçek çekmeden her eylemi, her yaşanmışlığı, her çağrışımı şiir yazmak için bir fenomen olan bir kadın varlığının çevresiyle arasında bir gerilim yeterli görmüştür. Her ne kadar Ariel’deki ‘toplumdaki yozlaşmaya yarattığını söyleyerek feminizm tohumlarının atıldığını belirtmiştir. karşı çıkma ve öfke, babaya duyulan sevgi ve nefret ikilemi, hastalık, Feminizmi İran edebiyatına dâhil eden ilk isim sayılan Furûğ da erkek hastane tutkusu, ölüme çekim, intihara meyletme’ gibi temalar ilk egemen dünyaya resmen savaş açmıştır. Furûğ erkek şairlerin bile kitabı olan Azman’da ve ara şiirlerinde de işlenmiş olsa, şiir kişileri ve ancak çok nadir olarak değindikleri aşk konuları bir yana, özellikle temalar arasındaki uzaklık ve kontrol ilk dönem şiirlerini yine kadınların çektikleri cinsel boyutlardaki yoksunluklardan ve tekdüzeleştirmiştir (2014; 57-59). Eradam’a göre (2014; 70-71), mahrumiyetten dahi pervasızca söz etmiştir (Ferruhzâd, 2015; 25). Plath’ın şiirlerindeki baba saplantısı, ölüme özlem, intihar arzusu, T.Hughes’a göre tam bir şiir ustası olan Sylvia, şiire gerekli bastırılma ve bastırılanın geri dönüşü, hapsolma duygusu, bir kutu bir uzaklıktan bakarak bu türde düzyazıda olduğundan daha rahat başa içine tıkalı kalma temaları hep iç içedir. Şiirleri üzerine yapılan çıkabilmiştir. Şiirlerindeki acılı öznelliği onun asıl temasıydı ve şiirsel analizlerde, ölümün Plath için bir özgürlük olduğu, onun varoluşunda stratejileri kendi dehasına ulaşabilmesi için tek yoldu (Marmara, 2016; ölümün gizemli bir tapınak haline geldiği, şiirinin baştan sona ve 45). Sylvia Plath’in lirik olarak yazdığı şiirlerinin birçoğuna bütünüyle bir ölüm şiiri olduğu belirtilmektedir. Plath’ın şiirlerindeki bakıldığında, şiirlerin içeriğindeki hüzün açıkça görülmektedir. diğer belirgin temalardan biri, yazar kimliği ve kadının toplumdaki “Şiirlerine karşı çok daha sabırlıydı. Hummalı gibi, bir kumar geleneksel rolü arasındaki çatışma neticesinde ortaya çıkan “kadın- bağımlısı gibi oturup şiir yazardı. Ama sonrasında yazdıkları üstünde olma” sorunudur. Plath’ın cadı, fahişe, anne veya ev kadını gibi düşünüp taşınır, onu hayal kırıklığına uğratan sonuçları düzeltirdi… rollere bürüdüğü kadınları tanrıçalara veya kendisinin öyle olmaktan kabullenmiş, kederli ama sadık, hatta anaç bir şekilde.” demektedir ürktüğü canavarlara benzeterek topluma getirdiği eleştirilere paralel şair eşi Ted Hughes (Marmara, 46). Şiirlerinde düşünce derinliği ve şekilde (Eradam, 62,66) Ferruhzâd da, o dönem İran’da Rıza Şah ve karmaşıklığı, ruhsal çözümlemelere olan düşkünlüğü ön plana Humeyni arasında yaşanan gerilimde hangi tarafta olursa olsun çıkmaktadır. Hastalık ve ölüm arzusunun simgelediği meçhul bir kadının varlığına değer verilmemesi karşısında önce evdeki erkek düşman, yozlaşan medeniyet, savaş sonrası dönem Plath’ın şiirlerinde kardeşlerine ve bir kadın olarak kendisinden beklenen rolleri oynamak ağırlıklı olarak kullandığı temalardır (Eradam, 2014; 50). Eradam, zorunda olmasına isyan edip, bu durumu şiirlerinde eleştirmiştir Plath’ın neredeyse bütün eserlerinde özellikle üç ana temanın göze (Kardaş, 2015; prg.3). Plath dışarıdan bakıldığında toplumun bir çarptığını söylemektedir; bunlar zaman, ölüm ve nesneler dünyasının kadına biçtiği rolde görünmüş fakat eserlerinde, toplumsal değerlere yani doğanın acayiplikleridir. Bu üç tema birbirine geçmiş bir bütün ve kurumlara gösterdiği bu kabullenişin aslında kendi dünya görüşü şeklinde görülebildiği gibi alt ve daha küçük ölçekte temalar olarak da olmadığını avaz avaz bağırmıştır (Eradam, 2014; 79). Bu haykırış ortaya çıkabilirler. Şairin şiir yazmadaki asıl gayesiyse, sanatçının Ferruhzâd’da da bulunmaktadır, kurduğu şu tümceler Plath’ı destekler evrendeki yerini, ne anlam ifade ettiğini, işlev ve amacını belirlemek niteliktedir: “Hayat baskısı, çevre baskısı, elimi ayağımı bağlayan için bir iç hesaplaşma yapmak, gerektiğinde onu acımasız bir zincirlerin baskısı ve tüm gücümle onların karşısında ayakta durmak engizisyona tabi tutmaktır. Bu paralelde, yazdığı ilk şiirlerde ölümün için yaptığım çabalar, yorgun ve perişan düşürmüştü. Ben bir “kadın” karşısındaki ve doğadaki konumunu irdelemiş fakat bulguları şairin yani bir “insan” olmak istiyordum. Benim de nefes almaya, eski benliğini yok etme zorunluluğunu ortaya çıkardığından bu haykırmaya hakkım var, demek istiyordum, diğerleri ise feryatlarımı olgudan yani ölümden vazgeçip ‘yeniden doğuşa’, doğaya karışarak dudaklarımda susturmak, nefesimi göğsümde boğmak istiyorlardı.” insan olmanın ötesine geçme düşüncesine meyletmiştir. Şairin (Celali, 2016; 24). olgunluk dönemi olarak niteleyebileceğimiz Ariel şiir derlemesine Ferruhzâd’ın şiirleri de Plath’ınki gibi arzu ve cinsel istekten kadar Plath bu tür sevgi ve korku duygularını çoğu kez birbirine girift ziyade, sevgili, arzu ve ölüm bileşeninin somutlaşmış halidir. Şiir şekilde işlemiş, bu takıntısı içerik ve biçimde okurlarını sıkacak onun için günahın, hazzın ve ölümün basit içeriğini aşmış olan ve derecede yinelemeye düşmesine, imgelerinin tekdüzeleşmesine sebep sanata somut bir biçim veren zihinsel dolambaçtan gelen bir ulaktır olmuştur. Son şiirleri, özellikle Ariel’de yer alan şiirleri duygu, korku (Ferruhzâd, 2015; 26). Şiirlerine hayat, mutluluk, umut, doğanın 62 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

güzelliği gibi evrensel temalar seçmiş olsa da ölüm, keder, toplumsal baskı, hayatın çirkinlikleri, umutsuzluk, kadın sorunları öncelikli ve baskın konulardır. “Karanlık, gece, mezarlık, ölüm, zindan, hasret, kafes, günah” vb. sözcükler ve bunların çağrıştırdığı temaları, karanlık imgeleri şiirinde bolca kullanmıştır (Hukûkî, 1393; 13-16). Bir şair olarak o döneme kadar görülenin aksine, kadın kimliğini gizlemeyi, onu şiirinin dışında tutmayı reddetmiştir. Benliğinin henüz el değmemiş yerlerine büyük bir cesaretle dokunmuş ve bundan gurur duymuştur. Çünkü bunu kendisini, dehasını gerçekleştirmenin ve geliştirmenin tek yolu olarak görmüştür (Kardaş, 2015; prg.8). Böylece hayatında ‘bir başka doğuş’ gerçekleştirmiştir. Şiirlerinde her olguya ilgi duymuş ancak insanın ilerlemesinin önünde engel gördüğü tüm ideolojilere de karşı çıkmıştır. Ferruhzâd’ın şairlik algısı ise aşırıya kaçmadan kendi değerlerine, geleneğine sahip çıkmak ama bu değerlerin ve geleneklerin değişmesi gerektiği durumlarda da buna direnmeden değişimi kabul etmek gerekliliği yönünde olmuştur. Bu nedenle gözü ve kalbi her zaman dış dünyada yaşanan yeniliklere açıktır. Ferruhzâd’a göre, belli noktaların politik arzuları doğrultusunda olmadan temel değerler denilebilecek kavramlar uğruna mücadele edilmelidir. Hem şiirlerinde hem de sinemayla ilgili çalışmalarında rahatlıkla görülebileceği gibi, Ferruhzâd insan olmanın getirdiği tüm hak ve özgürlüklerin kullanılmasına karşı çıkanların, insanların farklı yaşama arzularına ket vurmak isteyenlerin her zaman karşısında durmuştur. Ferruhzâd’ın, kadının toplumdaki statüsü, kurallara ve tabulara başkaldırma, varlığını anlamlandırma gibi temaları şiirinde kullanırken yapmış olduğu şu açıklama düşüncelerinin, ölüme meyilli ve ölmenin yollarını arayan ancak her fırsatta ‘yaşamak istediğini’ belirterek aslında ölümünün ardından eserleriyle ölümsüzlüğü yakalamak isteyen Plath ile ne denli benzer olduğunun öncelikli kanıtıdır: “Ben niçin şiir yazdığımı açıklayamıyorum. Sanatla ilgilenen herkesin sebebinin, ya da en azından sebeplerden birisinin, bu yok oluş karşısında bir tür açığa vurulmamış direnme ve yüzleşme isteğinin olduğunu düşünüyorum. Bunlar hayatı çok seven ve aynı zamanda ölümü de anlayan insanlardır. Sanat çalışması bir tür ölümsüz kalma veya “kendini” geride bırakma ve ölümün anlamını yok etme uğraşısıdır… Kimi zaman düşünüyorum, ölüm de bir doğa kanunudur, doğrudur ama insan bu kanunun karşısında sadece aşağılanma ve küçülme hissediyor. Bu öyle bir mesele ki onu hiçbir şey etkilemiyor. Hatta onu ortadan kaldırmak için mücadele bile edemiyor. Faydası yok. Belki böyle olması daha iyi. Belki de aptalca olacak ama genel yorum Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 63 güzelliği gibi evrensel temalar seçmiş olsa da ölüm, keder, toplumsal böyle… Bazı zamanlar bu hayatı terk etmenin benim için bir saniyelik baskı, hayatın çirkinlikleri, umutsuzluk, kadın sorunları öncelikli ve bir iş olduğunu çünkü bir şeye bağlı olmadığımı, köksüz bir insan baskın konulardır. “Karanlık, gece, mezarlık, ölüm, zindan, hasret, olduğumu düşünüyorum. Sadece sevdiklerim beni koruyor ama ne kafes, günah” vb. sözcükler ve bunların çağrıştırdığı temaları, faydası var ki?” (Celali, 2016; 41). karanlık imgeleri şiirinde bolca kullanmıştır (Hukûkî, 1393; 13-16). Plath, söylediği şiirler sayesinde ve takıntılı olduğu ölüm Bir şair olarak o döneme kadar görülenin aksine, kadın kimliğini düşüncesiyle bir nevi kendini kurban olarak gördüğü toplumun gizlemeyi, onu şiirinin dışında tutmayı reddetmiştir. Benliğinin kendine biçtiği rollerden kurtulmaya çalışır. Ölçülü ve ölçüsüz henüz el değmemiş yerlerine büyük bir cesaretle dokunmuş ve dizelerle, rahat bir yazım üslubunda gündelik dili en iyi şekilde bundan gurur duymuştur. Çünkü bunu kendisini, dehasını kullanmasıyla en büyük silahını üretir. Biçeminde, insanları kimi gerçekleştirmenin ve geliştirmenin tek yolu olarak görmüştür zaman dehşete düşüren, bayağı imgeler kullanması topluma getirdiği (Kardaş, 2015; prg.8). Böylece hayatında ‘bir başka doğuş’ eleştirileridir (Eradam, 2014; 104). Ayrıca Plath sadece şiir yazmamış, gerçekleştirmiştir. Şiirlerinde her olguya ilgi duymuş ancak insanın kısa öyküler ve romanlar da kaleme almıştır. Bu açıdan da ilerlemesinin önünde engel gördüğü tüm ideolojilere de karşı karşılaştırıldığında, şiir türünün yanında düzyazı ve görsel sanatlarda çıkmıştır. Ferruhzâd’ın şairlik algısı ise aşırıya kaçmadan kendi da eser üreten Ferruhzâd, Ev Karadır adında bir belgesel çekip değerlerine, geleneğine sahip çıkmak ama bu değerlerin ve cüzamlı insanların hayatlarını şiirlerinde olduğu gibi insanları geleneklerin değişmesi gerektiği durumlarda da buna direnmeden dehşete düşüren ürkütücü görüntüler eşliğinde sunarak, toplumun bu değişimi kabul etmek gerekliliği yönünde olmuştur. Bu nedenle gözü insanlara karşı duyarsızlığına yoğun bir eleştiride bulunmaktadır. ve kalbi her zaman dış dünyada yaşanan yeniliklere açıktır. Yalnızlık ve dışlanmışlık psikolojisini bireysel hayatında yaşadığı Ferruhzâd’a göre, belli noktaların politik arzuları doğrultusunda deneyimlerden ötürü çok iyi bilen Ferruhzâd, kendisini de toplumda olmadan temel değerler denilebilecek kavramlar uğruna mücadele yaşayan sosyal cüzzamlı biri gibi nitelemiştir (Kardaş, 2015; prg.17). edilmelidir. Hem şiirlerinde hem de sinemayla ilgili çalışmalarında Diğer bir benzerlik ise, Plath’ın politik bir tarafının olduğunu rahatlıkla görülebileceği gibi, Ferruhzâd insan olmanın getirdiği tüm belirtmesine karşın politik amaçla şiir söylemediğidir (Eradam, 2014; hak ve özgürlüklerin kullanılmasına karşı çıkanların, insanların 101; Orr, 1962; prg.16). Bu durum Furûğ’da da vardır, politik şiir farklı yaşama arzularına ket vurmak isteyenlerin her zaman söylememekle veya yeterince politik olmamakla suçlanmıştır. Oysaki karşısında durmuştur. Ferruhzâd’ın, kadının toplumdaki statüsü, Furûğ politikaya bulaşmadan, politik şiir yazmadan da döneminde kurallara ve tabulara başkaldırma, varlığını anlamlandırma gibi gördüğü bazı haksız siyasi mahkûmiyetlerin önlenmesi için temaları şiirinde kullanırken yapmış olduğu şu açıklama girişimlerde bulunmuş ve başarılı olmuştur (Kardaş, prg.9). düşüncelerinin, ölüme meyilli ve ölmenin yollarını arayan ancak her Eleştirmenler, Plath’ın şiirlerini tanımlarken, aslında fırsatta ‘yaşamak istediğini’ belirterek aslında ölümünün ardından şiirlerindeki haykırışın tüm kadınlar namına atılmış bir çığlıktan eserleriyle ölümsüzlüğü yakalamak isteyen Plath ile ne denli benzer ziyade, kendi kimliğini kabul ettirmek için gösterdiği çabası olduğunu olduğunun öncelikli kanıtıdır: “Ben niçin şiir yazdığımı söylemektedirler. Tabi ki bunu yaparken, her ne kadar yaşamındaki açıklayamıyorum. Sanatla ilgilenen herkesin sebebinin, ya da en gerçeklere uymasa da kederini, öfkesini, mazoşistçe duyumsadığı azından sebeplerden birisinin, bu yok oluş karşısında bir tür açığa acısını ve intikam duygusunu okuruyla paylaşır ve bu duyguları vurulmamış direnme ve yüzleşme isteğinin olduğunu düşünüyorum. kendisi üzerinden aslında tüm kadınlara mal etmiş olur (Eradam, Bunlar hayatı çok seven ve aynı zamanda ölümü de anlayan 2014; 101,114). O, romantik bir şairdir. Eserleri özellikle yirminci insanlardır. Sanat çalışması bir tür ölümsüz kalma veya “kendini” yüzyıl modernistlerinin bir uzantısıdır. Her ne kadar yazdığı şiirler bir geride bırakma ve ölümün anlamını yok etme uğraşısıdır… Kimi nevi patolojik başkaldırı olsalar da, Plath’ın bu isyanı kendine zaman düşünüyorum, ölüm de bir doğa kanunudur, doğrudur ama dayatılan rolleredir. Bu sebeple karanlık ögelerle, imgelerle dolu insan bu kanunun karşısında sadece aşağılanma ve küçülme fantezisi geçmişini tekrar yazmasını sağlamıştır. Fırtınalarla dolu iç hissediyor. Bu öyle bir mesele ki onu hiçbir şey etkilemiyor. Hatta onu dünyası ile dışa vurduğu korkutucu dizeleri, kendine özgü biçemi ortadan kaldırmak için mücadele bile edemiyor. Faydası yok. Belki içinde bulunduğu ve ona işkence eden dünyada kendine bir çıkış yolu böyle olması daha iyi. Belki de aptalca olacak ama genel yorum aramasıdır. Şiirini yönlendiren bilinçdışı onu dış dünyanın korkutucu 64 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

unsurlarından muhafaza etmiş, kontrolün onda olduğu güvenli bir sığınak olan iç dünyayı ona sunmuştur (Eradam, 2014; 119,121). Plath’ın şiir tekniği irdelendiğindeyse, uyak, ölçü ve dizem amacı güdülerek yazılmış ilk şiirlerindeki dış dünyaya yabancılaşma duygusu görsel tarafı ağır basan tasvirlerle yapılırken, son şiirlerinde, özellikle Ariel derlemesinde, içe dönük şiddet duygusu, kendine yabancılaşma ve kişilik bölünmesi sonucu oluşturduğu dehşet seslerine evrildiği görülmektedir (Eradam, 81). Plath’ın şiir tekniği, şiirlerinin biçimleri ve biçemi incelendiğinde, eleştirmenler iki gruba ayrılmışlardır: Birinci gruptakiler şairin şiirinin iki dönemi olduğu görüşündedir. Onlara göre, ilk çalışması olan Azman ile bütüncül, biçimci ve kendi bilincinde şiir söylediği zaman dilimi ve Ariel’deki şeytansı, fütursuzca rahat, ateşli ve anlaşılır olduğu zaman dilimi. Bu araştırmacılar Plath’ın ilk dönemini canlı ve sağlıklı, ikinci dönemini ise psikonörotik ve intihara meyilli bir kişilik olarak görmektedirler. İkinci gruptaki eleştirmenler Plath’ın şiirlerini gruplamak yerine, şairin şiirlerinin git gide gelişen, değişen ve süreklilik gösteren bir süreç olarak yazıldığını savunmaktadırlar. Onun şiiri, yaşanmışlıklarını okura dayattığı baştan sona simgesel bir eylem biçimindedir (Eradam, 82, 90). Alvarez’in de söylediği gibi Plath son şiirlerinde gündelik hayatta geçen veya ev hayatına dair her türlü basit olayları hatta küçük ev aletlerini dahi şiirine konu eder ancak bu basit olaylar onun korkunç içsel deneyimlerinin imgesi halini alır (Marmara, 2016; 60). Benzer şekilde Ferruhzâd da günlük yaşamın basit olaylarını şiirselleştirmiş, dikiş makinesi gibi ev aletlerini şiirine konu etmiştir (Sheibani, 2006; 98). Hillman’ın (1987; 113-114) deyişiyle, bunlar toplu olarak yaşamın özünü niteleyebilecek gündelik olay görüntüleridir ve Ferruhzâd’ın sanatçı gözü ve hayal gücü canlı ve parlak olan gündelik anları yakalayabilmiştir.2 Ferruhzâd şiiri ve şiirini tanımlarken, hayatın bir parçası olduğunu ve hayattan asla kopmaması gerektiğini söylemektedir. Şiir doğduğu çevreye ve olgunlaştığı şartlara kayıtsız kalmamalıdır, onun için hayatın ta kendisidir ve hayatın tüm anları, yaşanmışlıkları acı ve tatlı şiirde kullanılmalıdır. Bu doğrultuda gündelik hayatı derinlemesine analiz ederek, duygularını gördüğü her nesne üzerinden şiirlerine aktarmıştır. Ferruhzâd’ın şiir tekniğinden zaten onun her şeyden fazla dil öğelerinden faydalanmak istediği anlaşılmaktadır (Celali, 2016; 22). İlk üç şiir derlemesinin nerdeyse tamamında

2 Geniş bilgi için bkz. Hillman, M., A Lonely Woman: Forough Farrokhzad and Her Poetry, Washington, 1987.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 65 unsurlarından muhafaza etmiş, kontrolün onda olduğu güvenli bir romantizm yoğun etkisi açıkça görülen Ferruhzâd için de şiir bir sığınak olan iç dünyayı ona sunmuştur (Eradam, 2014; 119,121). sığınak, neredeyse bir meditasyondur. Plath’ın şiir tekniği benzer Plath’ın şiir tekniği irdelendiğindeyse, uyak, ölçü ve dizem amacı şekilde onun şiirlerinde ve söylemlerinde de kendini hissettirmektedir. güdülerek yazılmış ilk şiirlerindeki dış dünyaya yabancılaşma Kendi şiirini ve şairliğini Nima Yuşiç’i tanımadan önce ve sonrası duygusu görsel tarafı ağır basan tasvirlerle yapılırken, son şiirlerinde, olarak ayırabilen Ferruhzâd’ın şiirinde de Nima ekolünde bulunan özellikle Ariel derlemesinde, içe dönük şiddet duygusu, kendine şairin kendini toplumdan ve dış dünyadan soyutlayarak doğaya yabancılaşma ve kişilik bölünmesi sonucu oluşturduğu dehşet sığınmak ve yalnızlığı tercih etmek gibi unsurlar fark edilmektedir. seslerine evrildiği görülmektedir (Eradam, 81). Plath’ın şiir tekniği, Furûğ’un özellikle ilk şiir derlemesi olan Esir, dış görünüşte bazı şiirlerinin biçimleri ve biçemi incelendiğinde, eleştirmenler iki gruba değerlere bağlı gibi görünen bireyin aslında gerçek anlamını yitirmiş ayrılmışlardır: Birinci gruptakiler şairin şiirinin iki dönemi olduğu sosyal kurallar ve geleneklere uymak zorunda bırakılmasını görüşündedir. Onlara göre, ilk çalışması olan Azman ile bütüncül, eleştirmiştir. Ferruhzâd hapishaneye benzettiği toplum kuralları biçimci ve kendi bilincinde şiir söylediği zaman dilimi ve Ariel’deki arasında hapsolmuştur. İsyan şiirinde yaşadığı sıkıntıları dile şeytansı, fütursuzca rahat, ateşli ve anlaşılır olduğu zaman dilimi. Bu getirmekte, kendini geleneksel yaşam tarzında esir olan bir kuşa araştırmacılar Plath’ın ilk dönemini canlı ve sağlıklı, ikinci dönemini benzetmektedir (Yıldırım, 1999;195). Ferruhzâd’ın ikinci dönem şiir ise psikonörotik ve intihara meyilli bir kişilik olarak görmektedirler. tekniği ve biçemine bakıldığında ise daha önce yazdığı şiirlerinden İkinci gruptaki eleştirmenler Plath’ın şiirlerini gruplamak yerine, dolayı üzüldüğünü ve o şiirlerin yalnızca dış dünyayı gören birinin şairin şiirlerinin git gide gelişen, değişen ve süreklilik gösteren bir değerlendirmeleri, derinlik boyutlarının bulunmayan gençlik süreç olarak yazıldığını savunmaktadırlar. Onun şiiri, duygularının birer ürünü olduğunu söylemiştir. Bu dönemde daha çok yaşanmışlıklarını okura dayattığı baştan sona simgesel bir eylem maddî arzularına eğilimi birinin felsefî, sosyal, genel kamuoyunu biçimindedir (Eradam, 82, 90). Alvarez’in de söylediği gibi Plath son ilgilendiren konulara doğru yönlenmesi ve dış dünyanın yüz yüze şiirlerinde gündelik hayatta geçen veya ev hayatına dair her türlü basit kaldığı, halkı ilgilendiren temaların ön plana çıktığı yeni bir tarzı olayları hatta küçük ev aletlerini dahi şiirine konu eder ancak bu basit benimsemesi eleştirmenler tarafından önemli bir değişim olarak tespit olaylar onun korkunç içsel deneyimlerinin imgesi halini alır edilmektedir (Yıldırım, 198). (Marmara, 2016; 60). Benzer şekilde Ferruhzâd da günlük yaşamın Edebiyat eleştirmenleri, Plath’ın şiirlerini ‘kendini aklama basit olaylarını şiirselleştirmiş, dikiş makinesi gibi ev aletlerini şiirine peşinde olan şairin yeraltına inmesi’ olarak tanımlanan gizdökümcü konu etmiştir (Sheibani, 2006; 98). Hillman’ın (1987; 113-114) türde (confessional poetry) yazdığını belirtirler. Bu bağlamda, Plath’ın deyişiyle, bunlar toplu olarak yaşamın özünü niteleyebilecek gündelik kendine acıma duygusu ve suçluluk duyması gibi kaygılarını şiirlerine olay görüntüleridir ve Ferruhzâd’ın sanatçı gözü ve hayal gücü canlı de düzyazılarına da gizdökümcü biçimde yansıttığı kabul ve parlak olan gündelik anları yakalayabilmiştir.2 edilmektedir. Bir şair bu türde eser üretirken hayatını, yaşadıklarını, Ferruhzâd şiiri ve şiirini tanımlarken, hayatın bir parçası en gizli duygularını, acılarını, eksikliklerini, günahlarını okuruna itiraf olduğunu ve hayattan asla kopmaması gerektiğini söylemektedir. Şiir edip aklanma peşindedir. Bu türde eser veren yazar veya şairler doğduğu çevreye ve olgunlaştığı şartlara kayıtsız kalmamalıdır, onun geleneksel olarak kişiliğe isyan etmekte ve tepkilerini yok edilmiş bir için hayatın ta kendisidir ve hayatın tüm anları, yaşanmışlıkları acı ve benlikte çift yönlü olarak, hem kendi benliklerinin hem de tatlı şiirde kullanılmalıdır. Bu doğrultuda gündelik hayatı başkalarının benliklerinin yorumlanışıyla birleştirmektedirler derinlemesine analiz ederek, duygularını gördüğü her nesne üzerinden (Marmara, 2016; 7,9,11). Bu tanımlamalardan hareketle, Furûğ’un da şiirlerine aktarmıştır. Ferruhzâd’ın şiir tekniğinden zaten onun her ‘Bahçeye acıyorum, Benim sevgilim, Gecenin devi, Günah, Ürkmüş, şeyden fazla dil öğelerinden faydalanmak istediği anlaşılmaktadır İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına, Yalnız sestir geriye kalan’ (Celali, 2016; 22). İlk üç şiir derlemesinin nerdeyse tamamında gibi şiirlerini gizdökümcü türde yazdığı düşünülmektedir. Bu şiirlerinden özellikle ‘Günah’ta ailesinden ve toplumdan dışlanmasına neden olan duygularını ve yaşadıklarını cesurca dile getirip bir bakıma 2 Geniş bilgi için bkz. Hillman, M., A Lonely Woman: Forough Farrokhzad and Her yaptıklarını meşru kılmayı hedeflemiştir. Poetry, Washington, 1987.

66 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

Plath’ın şiirleri için eleştirmenler, Ariel’deki son şiirlerinin tarz ve üslubunun önceki yazınlarından oldukça farklı olmasına rağmen Kolosseus’tan tutun da Suyu Geçmek’e, son eserleri olan Kış Ağaçları ile Ariel’e kadar geçen süreçte Plath’ın şiirlerinde zamanın, deneyimsel değişimlerin etkisiyle bütünsel bir bakış açısının ve gelişimin izlerinin kendini hissettirdiğini belirtmektedirler (Marmara, 2016; 48). Sevgiye karşı herhangi bir iletişim ümidini erteleyen yapay bir dünyada anne ve eş olmaya karşı bunaltıcı, umutsuzluk veren ve düşüncelerle beslenerek gitgide artan dünyadan izole olma durumu Ariel’in ana temasıdır (Marmara, 60). Plath’ın hayatı boyunca ölüm, hastalık, acı gibi esenliksiz düşüncelere sahip olması şu çıkarımlardan açıkça anlaşılabilir: Plath’in Huzursuz Edici İlham Perileri başlıklı şiirinde, doğduğu andan itibaren dünyasında iç karartıcı ilham perilerinin var olduğu ve bunların çocuk döneminde normallik durumunu ve aile dünyasını kararttığını betimlediği bir karakteri vardır. Bu kişi büyüyüp, gitgide ailesini rahatsız edecek düzeyde asosyal biri haline dönüştükçe bu iç karartan ilham perileriyle daha da güçlü bağlar kurar, normal dünya ve karanlık dünya arasında ilham perilerinin yönettiği hiçliğe direnen karanlık dünyayı seçer (Marmara, 53,54). Bu şiirinde kullandığı imgelerin çoğu feminist okuyucuyu dahi şaşırtacak düzeydedir (Eradam, 2014; 65). Bu şiirle bir bakıma kendini betimlemekte, maruz kaldığı anne baskısına bir göndermede bulunmaktadır. Whitman ile karşılaştırması yapılan Plath hakkında Eradam (2014; 41) şunları söylemektedir: Whitman’ın yerine Plath, yerine göre kötücül, cezalandırıcı ve özellikle baba imgesinde ortaya çıkan ve ulaşılması, olunması lazım gelen, ona dönüşü özleten, hatta ona dönüşümü özleten somut bir yaratık gibidir. Plath’ın şiirlerini derinlemesine analiz eden Marmara da (2016; 56,58) şairin 1959 senesinde söylediği Açelya Yolu’ndaki Electra, Arıcının Kızı, Babacığım gibi şiirler, arzuyu, korkuyu, sevgiyi ve yok etme dürtüsünü barındıran baba - kız ilişkisini açıkça yansıttığını söyler ve 1961 yılında Alçı şiirinde ise iç karartıcı şizofrenik bir bölünmeden bahseder. Plat’ın eserlerinde hastane, acı ve ıstıraplı hastalıklar motiflerini ısrarla ve takıntılı şekilde kullanmasının, bizzat kendinin hayatı boyunca yaşadığı deneyimlerden kaynaklandığı belirtir. Bu gibi temaları birçok şiirinde dolaylı veya dolaysız şekilde kullanır (Marmara, 59). Sylvia’nın kendisi de, 30 Ekim 1962 tarihinde Peter Orr ile yaptığı söyleşide, duygusal deneyimlerini şiirine aktardığını açıkça söylemekte, şiir söylemedeki en önemli unsurun kişisel deneyimlere dayandığını belirtmektedir. Ayrıca, kendisini etkileyen ve özellikle şiir söylemeye çeken konulardan bahsederken ’ın akıl hastanesi ile deneyimlerinden oldukça etkilediğini, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 67

Plath’ın şiirleri için eleştirmenler, Ariel’deki son şiirlerinin ’un doğum sonrası bir kadının yaşadığı travmalarını tarz ve üslubunun önceki yazınlarından oldukça farklı olmasına işlediği şiirlerini heyecan verici bulduğunu belirtmektedir (Orr, 1962; rağmen Kolosseus’tan tutun da Suyu Geçmek’e, son eserleri olan Kış prg.6,20). Marmara da, Plath’in şiirlerinin genelinden yaptığı Ağaçları ile Ariel’e kadar geçen süreçte Plath’ın şiirlerinde zamanın, çıkarımda aslında onun ruh halini ve hayatında yaşadığı olayları nasıl deneyimsel değişimlerin etkisiyle bütünsel bir bakış açısının ve eserlerine yansıttığını, seçtiği kelimelerin gelişigüzel olmadığını gelişimin izlerinin kendini hissettirdiğini belirtmektedirler (Marmara, açıkça özetlemektedir: “Plath, dünyadaki ve zihnindeki egemen 2016; 48). Sevgiye karşı herhangi bir iletişim ümidini erteleyen yapay dehşetin gerçekliğini tasdik ederken, kendini işkence çeken insanlarla bir dünyada anne ve eş olmaya karşı bunaltıcı, umutsuzluk veren ve özdeşleştirirken, hassas psişik atmosferindeki yaralarını sergiler. Ölü garip düşüncelerle beslenerek gitgide artan dünyadan izole olma bir baba yüzünden, erkek bir otorite figüründen yoksunluk yüzünden durumu Ariel’in ana temasıdır (Marmara, 60). Plath’ın hayatı boyunca acı çekmesine yol açan ideoloji, ironik bir biçimde ona intiharsı ölüm, hastalık, acı gibi esenliksiz düşüncelere sahip olması şu şairlik yoluyla kendini gerçekleştirme fırsatı sunar; sözcüklere yönelik çıkarımlardan açıkça anlaşılabilir: Plath’in Huzursuz Edici İlham yoğun saplantısı, ölme arzusuna benzer. Çocukken babası, kadın Perileri başlıklı şiirinde, doğduğu andan itibaren dünyasında iç olduğundaysa kocası tarafından yalnız bırakılmıştır. Kadınlara ikinci karartıcı ilham perilerinin var olduğu ve bunların çocuk döneminde sınıflığı dayatan ve sarınmaları için, ıstırapla dokunmuş bir kumaştan normallik durumunu ve aile dünyasını kararttığını betimlediği bir başka bir şey sunmayan bir toplumun kurbanı olan Plath, uzlaşmayı karakteri vardır. Bu kişi büyüyüp, gitgide ailesini rahatsız edecek reddeder ve uyumlu sosyal varlıkların çirkinliğine kaçınılmaz bir tepki düzeyde asosyal biri haline dönüştükçe bu iç karartan ilham perileriyle olarak intiharı seçer. Ölümle cansıza dönüşmek Plath için mutlak bir daha da güçlü bağlar kurar, normal dünya ve karanlık dünya arasında özgürlüktür, bu arzusunu şiirlerinde son derece bilinçli bir şekilde dile ilham perilerinin yönettiği hiçliğe direnen karanlık dünyayı seçer getirir. Sadece ölümcül sözcükler kullanmayı seçmekteki içtenliğini (Marmara, 53,54). Bu şiirinde kullandığı imgelerin çoğu feminist savunur ve sonuçta şiirlerini andırır şekilde intihar eder ” (Marmara okuyucuyu dahi şaşırtacak düzeydedir (Eradam, 2014; 65). Bu şiirle 2016; 65-66). Marmara’ya (2016; 46) göre, Sylvia eğer ki sıkıcı bir bir bakıma kendini betimlemekte, maruz kaldığı anne baskısına bir hayat sürmüş olsaydı yaşamı daha uzun olabilirdi ancak o bunu göndermede bulunmaktadır. Whitman ile karşılaştırması yapılan Plath yapmak yerine hayatının kapısını şiirlerinde olduğu gibi hızlı, manik hakkında Eradam (2014; 41) şunları söylemektedir: Whitman’ın ve itiraz edilemez bir kesinlikle kapatmayı tercih etmiştir. yerine Plath, yerine göre kötücül, cezalandırıcı ve özellikle baba Ferruhzâd’ın da ‘Geçici, rüzgâr bizi götürecek, Yeşilin imgesinde ortaya çıkan ve ulaşılması, olunması lazım gelen, ona üzüntüsü’ gibi şiirlerinde, yıkım, yok oluş ve ölüm korkusu gibi dönüşü özleten, hatta ona dönüşümü özleten somut bir yaratık gibidir. esenliksiz olgular işlenmiş; bir bakıma hayatıyla, çocukluk dönemi ile Plath’ın şiirlerini derinlemesine analiz eden Marmara da (2016; 56,58) ilgili ipuçları vermiştir. Özellikle ‘Bahçeye acıyorum’ şiirinde şairin 1959 senesinde söylediği Açelya Yolu’ndaki Electra, Arıcının küçükken ailesiyle yaşadığı üzüntülerini, kırgınlıklarını eleştirel Kızı, Babacığım gibi şiirler, arzuyu, korkuyu, sevgiyi ve yok etme olarak anlatmış ve duyduğu kırgınlığı, yalnızlığı ve öfkeyi dizelerine dürtüsünü barındıran baba - kız ilişkisini açıkça yansıttığını söyler ve taşımıştır. Şiirlerinde olduğu gibi, toprağa bağlanma ve toprağın 1961 yılında Alçı şiirinde ise iç karartıcı şizofrenik bir bölünmeden çağrıştırdığı ölüm Ferruhzâd için de huzurun sembolü olmuştur. bahseder. Plat’ın eserlerinde hastane, acı ve ıstıraplı hastalıklar Ferruhzâd bütün benliğini karanlık bir ayet gibi görmüş, sonrasında motiflerini ısrarla ve takıntılı şekilde kullanmasının, bizzat kendinin yok oluş ve beyhudelik düşüncesi, ardından ölüm düşüncesi zihnini hayatı boyunca yaşadığı deneyimlerden kaynaklandığı belirtir. Bu gibi doldurmuştur (Celali, 2016; 42-43,48). Söylemi bunları kanıtlar temaları birçok şiirinde dolaylı veya dolaysız şekilde kullanır niteliktedir; “Şiir benim için her gidişimde kendi kendine açılan bir (Marmara, 59). Sylvia’nın kendisi de, 30 Ekim 1962 tarihinde Peter pencere gibidir. Orada otururum, bakarım, şarkı söylerim, haykırırım, Orr ile yaptığı söyleşide, duygusal deneyimlerini şiirine aktardığını ağlarım, ağaçların görüntüsüne karışırım ve pencerenin ötesinde bir açıkça söylemekte, şiir söylemedeki en önemli unsurun kişisel boşluğun olduğunu, orada üç yüz yıl öncesinde veya iki yüz yıl deneyimlere dayandığını belirtmektedir. Ayrıca, kendisini etkileyen sonrasında da, ne zaman olduğu fark etmiyor, muhtemelen birisinin ve özellikle şiir söylemeye çeken konulardan bahsederken Robert olacağını ve beni işiteceğini bilirim. Şiir “varlık”ın en geniş Lowell’ın akıl hastanesi ile deneyimlerinden oldukça etkilediğini, anlamıyla, bağlanmak için bir araçtır. İşin en güzel yanı, insanın şiir 68 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

yazdığında “ben de varım” ya da “ben de vardım” diyebilmesi. “Ben de varım, ben de vardım” şeklinin dışında daha nasıl söylenebilir… Şiir benim için ciddi bir mesele. Kendime karşı bir sorumluluk hissediyordum. Kendi hayatıma vermem gereken bir cevaptı. Şiire o kadar saygı gösteriyordum ki, dindar bir insanın inancı kadar saygılıydım… Ben kendi şiirimde bir şey aramıyorum, belki şiirimde yeni “kendimi” ortaya çıkarıyorum…” (Celali, 21,22).

Şiirlerde Kullanılan Esenliksiz Kelimeler Şiir ya da düzyazı metninde kullanılan her sözcük bağlam içerisinde esenlikli ya da esenliksiz yeni duygular ortaya çıkararak farklı anlamlar çağrıştırmaktadır. Gösterge bilimsel analizlerde dile ait bu duygusal değer ‘duygu ulamı’ olarak incelenir. Sözcüklerin duygu değerlerinin dikkate alındığı bir analizde, önemli olan unsur metin çözücünün ideolojik ve subjektif yargılardan kurtularak metne yönelmesidir. Sözcüklerin duygu değerinin metinde ortaya çıkardığı ortak payda metnin esenlikli ve/veya esenliksiz duygu değerine sahip olup olmadığını, metindeki söylemi ve anlamı ortaya koyacaktır (Uçan, 2010; 31). Sylvia Plath, Peter Orr ile yaptığı söyleşide, İngiliz ve Amerikan şiirinin karşılaştırmasını yaparken, İngiliz şairlerin şiirlerinde kibar olduklarını ve bunun yaratıcılığı öldürdüğünü, bunun şiir söylemede bir engel olduğunu ve bu yüzden şiirlerinde kibar olmadığını söylerken, şiirinde kullandığı biçeminin sebebini açıklamaktadır (Orr, 1962; prg.12). Plath, şiiri hakkında şunları söylemektedir: “Bu şiirler bir anlamda sapmalardılar. Kaçış olduklarını düşünmüyorum. Bence çağımızın asıl meselesi tüm çağların meseleleridir. Sevmek mucizesinin acısı; herhangi bir şeyi yaratmak, çocukları, ekmek somunlarını, tabloları, binaları ve her yerdeki tüm insanların hayatlarının korunması ki onları tehlikeye atanlarını ‘barıştan’ ya da ‘amansız düşmanlardan’ soyutça dem vurmak gibi bir ikiyüzlülük asla mazur gösteremez.” (Plath, 1962; 33 nkl. Marmara, 2016; 47) Ferruhzâd’ın şiiri, dolayısıyla hakkında şöyle bir tespit yapılmaktadır: İnsanlar bir yandan namus, şeref, vefa gibi kelimeleri devamlı tekrar edip, Furûğ’un içselleştirmiş olduğu sözleri söylemekten vazgeçemiyorlardı, öte yandan fırsatını bulur bulmaz, bu değerlerin aksine davranmaktan da geri durmuyorlardı. Furûğ’un şiirlerinin içeriğini kendi özel yaşamlarında benimsemeden, bu etiklere göre davranmadan kullanıyorlar, ataerkillik ve kocaerkilcilik kafilesinden geri kalmamak adına bir şey söylendiğinde ise ikiyüzlülükleri işte o zaman ortaya çıkıyordu (Ferruhzâd, 2015; 25). İşte Ferruhzâd da bu gibi tahammül edemediği haksızlıklar karşısında yaşadığı öfke yoğunluğunu hissettirmek adına dizelerini kimi zaman Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 69 yazdığında “ben de varım” ya da “ben de vardım” diyebilmesi. “Ben argoya varan yani Plath gibi kibar olmayan bir dille kaleme alıyordu. de varım, ben de vardım” şeklinin dışında daha nasıl söylenebilir… Şiirleri incelendiğinde de iki şairin eserlerinin geneline hâkim olan Şiir benim için ciddi bir mesele. Kendime karşı bir sorumluluk esenliksiz kelimeleri çeşitli anlamlarda kullanıldıklarını görmekteyiz. hissediyordum. Kendi hayatıma vermem gereken bir cevaptı. Şiire o Bu sözcükler daha önce de bahsedildiği gibi hayatlarında yaşadıkları kadar saygı gösteriyordum ki, dindar bir insanın inancı kadar olumsuzluklar karşısında takındıkları karamsar ruh hallerinin şiire saygılıydım… Ben kendi şiirimde bir şey aramıyorum, belki şiirimde yansımasıdır. Çünkü şiirde kullanılan sözcükler genellikle yan yeni “kendimi” ortaya çıkarıyorum…” (Celali, 21,22). anlamlara sahiplerdir ve kullanılan sözcüklerle yaşadıklarını, onlarda iz bırakan anılarını veya eleştirdikleri olguları açık şekilde veya Şiirlerde Kullanılan Esenliksiz Kelimeler sezdirim yoluyla aktarmak istemişlerdir. Şiir ya da düzyazı metninde kullanılan her sözcük bağlam Furûğ Ferruhzâd’ın şiirlerinde kullanılan esenliksiz kelimelere içerisinde esenlikli ya da esenliksiz yeni duygular ortaya çıkararak örnek; acı, acı bir yalvarış, acı dalgası, acının çığlığı, acı ve keder, acı farklı anlamlar çağrıştırmaktadır. Gösterge bilimsel analizlerde dile ait veren, aciz, açgözlülük, ağlama, ağlamaklı, ahlar, alçak soytarılar, bu duygusal değer ‘duygu ulamı’ olarak incelenir. Sözcüklerin duygu aldatma, aldatıcı, aptalca, aşağılamak, avare ruh, azgınlık, bataklık, değerlerinin dikkate alındığı bir analizde, önemli olan unsur metin başsağlığı ilanı, bencillik, bitap düşmüş, bıçakla kesmek, boş mezar, çözücünün ideolojik ve subjektif yargılardan kurtularak metne boğuluşta, boğulmak, bozuk hücreler, büyülenmiştir, büyücü, yönelmesidir. Sözcüklerin duygu değerinin metinde ortaya çıkardığı büyücülük, cadı mehtap, can çekişmek, cani, can verme acısı, can ortak payda metnin esenlikli ve/veya esenliksiz duygu değerine sahip verme meyli, cefa, cehalet yığını, cehennemin yakıcı rüzgârı, cenaze, olup olmadığını, metindeki söylemi ve anlamı ortaya koyacaktır cesetlerin uğursuz yükü, cin, cinayet, çarmıh, çiçeklerin kanlı soyu, (Uçan, 2010; 31). Sylvia Plath, Peter Orr ile yaptığı söyleşide, İngiliz çiftleşmek, çökme korkusu, çöl dikeni, çürük, çürümüş, çürümek, ve Amerikan şiirinin karşılaştırmasını yaparken, İngiliz şairlerin çürüyen bitkiler, dalkavuk, darağacının ipi, daralmış gönül, şiirlerinde kibar olduklarını ve bunun yaratıcılığı öldürdüğünü, bunun darmadağın olma, dertli, dertlerle dolu, delilik, delicesine, dehşete şiir söylemede bir engel olduğunu ve bu yüzden şiirlerinde kibar düşmek, dehşete kapılmış, dehşetli kayalar, dehşet veren ses, dev, diri olmadığını söylerken, şiirinde kullandığı biçeminin sebebini diri gömme, duvar örmek, düşman, döl, dövmek, dövülmek, enkaz, açıklamaktadır (Orr, 1962; prg.12). Plath, şiiri hakkında şunları enkazın dehşeti, etobur balıklar, fahişe, feryat etmek, feryat figan, felç söylemektedir: “Bu şiirler bir anlamda sapmalardılar. Kaçış etmek, fesat böcekler, garipliklerin uğursuz ülkesi, gasil hane, gaflet olduklarını düşünmüyorum. Bence çağımızın asıl meselesi tüm anı, gardiyan, gece, gölgeler, gömülmek, güz üzüntüleri, günah, çağların meseleleridir. Sevmek mucizesinin acısı; herhangi bir şeyi günahkâr anne, günah işlemek, göldeki ölüm, hasta kalbim, hasta yaratmak, çocukları, ekmek somunlarını, tabloları, binaları ve her varlık, hastalık, hastane, harap olmak, haykırmak, hamam böceği, yerdeki tüm insanların hayatlarının korunması ki onları tehlikeye hapishane, hasret, hasretin acı veren darbeleri, hayatın hüzünlü atanlarını ‘barıştan’ ya da ‘amansız düşmanlardan’ soyutça dem örtüsünün gölgesi, heder olmak, hıçkırarak gözyaşı dökmek, hüzünlü, vurmak gibi bir ikiyüzlülük asla mazur gösteremez.” (Plath, 1962; 33 hüzünlü aşk, hüzünlü güvercin, ıstıraplı, iblis, idam, idamlık biri, idam nkl. Marmara, 2016; 47) Ferruhzâd’ın şiiri, dolayısıyla hakkında şöyle töreni, iğnelenmiş, iğrenç bir fare, incitmek, inilti sesi, inleyerek, bir tespit yapılmaktadır: İnsanlar bir yandan namus, şeref, vefa gibi isyan, isyankâr, kaba, kabir, kafes, katil, kan, kanlı bir sis, kanlı bir kelimeleri devamlı tekrar edip, Furûğ’un içselleştirmiş olduğu sözleri beden, kanlı destanlar, kanın azgınlığı, kandamlaları, kandan bir söylemekten vazgeçemiyorlardı, öte yandan fırsatını bulur bulmaz, bu yatak, kanımın bataklığı, kana susamış, kahretsin, kahrının kozası, değerlerin aksine davranmaktan da geri durmuyorlardı. Furûğ’un karanlık, kara gölge, kararmış gönüller, kara bir dünya, kara esintiler, şiirlerinin içeriğini kendi özel yaşamlarında benimsemeden, bu kara dev, kara bir çağ, kara çarşaf, kara sürahi, kara leke, kara ve etiklere göre davranmadan kullanıyorlar, ataerkillik ve kocaerkilcilik soğuk parmaklıklar, kapkara ayetler, karanlığın esintisi, karanlık kafilesinden geri kalmamak adına bir şey söylendiğinde ise havuz, karanlık bataklıklar, karanlık korkunç cadde, kargaların ikiyüzlülükleri işte o zaman ortaya çıkıyordu (Ferruhzâd, 2015; 25). çığlıkları, kederli, kıyım bölgesi halkı, kıyım, kinlerin pisliği, korku, İşte Ferruhzâd da bu gibi tahammül edemediği haksızlıklar karşısında korkunç, korkuyoruz, korku ve yalnızlık, korku dolu gözler, kokuşma yaşadığı öfke yoğunluğunu hissettirmek adına dizelerini kimi zaman böcekleri, kötü bir şarkı, kokuşmuş, kör, kör ve aptal ruhlar, kör 70 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

olayım, kör yarının gözleri, kölelik, kötü düşünceler, kuruntu, kurbağalar, kuşkulu, kurban, kurumuş, kurşun parçaları, kuruntu darbeleri, kuşku gölgeleri, kurak mevsim, küçük caniler, küstahça, lanet aşk, leke, mahkûm, meni, mezar, mezarlık, mezarın derinlikleri, meçhul bir mezar, mahvolmuş çehre, nankör, nefret, nefret etmek, namert, öfke, öfkeli pençe, öç, ölüm, ölüm ülkesi, ölüm tarlası, ölülerin gözbebeği, ölünün cenazesi, ölmüş bir kuş, ölü, ölü yılanlar, ölülerin bakışı, ölü yapraklar, ölüm şehveti, ölüm hissi, ölümle karışık, parçalamak, pislik, pörsümüş, perişan, riyakârlık şeytanı, ruhumuzun titreyişi, ruhsuz, sağır, saldırmak, solgun, solmak, soğuk mezar, solucan, sersemletici, sessiz zindan, sıkıntı, sıkıntılı, sıtmalı divane, sinsi, son nefes, suçluluk duygusu, suskun cesetler, şerefsizlik, şeytan, şişmiş cesetler, tabut, takatsiz, takatsiz ruh, tarantula örümceği, teessüf, terk edilmiş mutluluklarım, tembel, titreyen eller, tereddütlerin karanlık saldırısı, tutsak, tutsaklığın sesi, utanmaz, uğursuz kâbuslar, utanmaz fahişe, utanç, ürkme, ürkünç, üzgün, üzüntü, üzüntünün karanlık tanrısı, üzgün cesetler, ümitsizliğim, vahşice, vahşetine batmak, veremli, vefadan nasibini almamış gönül, yas tutan, yaşlı ve yorgun, yarı canlı, yazıklar olsun, yok olmak, yok oluşlar ülkesi, yolun sonu, yıkılmışlık kaygısı, yılan sokması, yenilgiye uğramış, yılgın gözler, yalnızlığın kozası, yalan, yalan söylemek, zararcı fareler, zehir, zehirli, zehirli gaz, zehirlenmiş gece. Gece görüşmesi Haklısınız, Ben hiçbir zaman ölümden sonra Aynaya bakmaya cesaret edemedim Ve o denli ölmüştüm ki Artık hiçbir şey, ölümümü kanıtlayamaz

Halka Solgun kadın o altın halkaya baktı Gördü ki parlak işlemelerinde Kocasından vefa görmek ümidiyle nice günler Heder olup gitmişti…

İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına Üşüyorum ne nefret ediyorum sedef küpelerden Birkaç damla kan dışında Hiçbir şey kalmayacak geriye… Ölü yılanlar gibi, boğazının iki tarafından… Mezarın toprağı tazedir hala… Üzgün cesetler Düşünen suskun cesetler… Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 71 olayım, kör yarının gözleri, kölelik, kötü düşünceler, kuruntu, Sokakta rüzgâr esiyor kurbağalar, kuşkulu, kurban, kurumuş, kurşun parçaları, kuruntu Ve ben çiçeklerin çiftleşmesini düşünüyorum darbeleri, kuşku gölgeleri, kurak mevsim, küçük caniler, küstahça, Zayıf, kansız goncaları lanet aşk, leke, mahkûm, meni, mezar, mezarlık, mezarın derinlikleri, Ve bu veremli yorgun zamanları… meçhul bir mezar, mahvolmuş çehre, nankör, nefret, nefret etmek, Ve ben o küçük kadına rastladım namert, öfke, öfkeli pençe, öç, ölüm, ölüm ülkesi, ölüm tarlası, Gözleri Simorg’un boş yuvalarına benzeyen ölülerin gözbebeği, ölünün cenazesi, ölmüş bir kuş, ölü, ölü yılanlar, Ve öylece kalçalarını kımıldatarak giderken ölülerin bakışı, ölü yapraklar, ölüm şehveti, ölüm hissi, ölümle karışık, Sanki benim görkemli rüyamın bekâretini parçalamak, pislik, pörsümüş, perişan, riyakârlık şeytanı, ruhumuzun Götürüyordu beraberinde gecenin yatağına titreyişi, ruhsuz, sağır, saldırmak, solgun, solmak, soğuk mezar, solucan, sersemletici, sessiz zindan, sıkıntı, sıkıntılı, sıtmalı divane, Sonraları sinsi, son nefes, suçluluk duygusu, suskun cesetler, şerefsizlik, şeytan, Acının çığlığından boşalacağım… şişmiş cesetler, tabut, takatsiz, takatsiz ruh, tarantula örümceği, Toprak an be an çekmekte beni kendine teessüf, terk edilmiş mutluluklarım, tembel, titreyen eller, Yoldan gelip yetişirler gömülmeme… tereddütlerin karanlık saldırısı, tutsak, tutsaklığın sesi, utanmaz, Çiçek bırakır kederli kabrime uğursuz kâbuslar, utanmaz fahişe, utanç, ürkme, ürkünç, üzgün, üzüntü, üzüntünün karanlık tanrısı, üzgün cesetler, ümitsizliğim, Bu şiir senin için vahşice, vahşetine batmak, veremli, vefadan nasibini almamış gönül, Söylüyorum bu şiiri senin için yas tutan, yaşlı ve yorgun, yarı canlı, yazıklar olsun, yok olmak, yok Çıkılan bu uğursuz yolun ortalarında oluşlar ülkesi, yolun sonu, yıkılmışlık kaygısı, yılan sokması, Bu sonsuz kederin eski mezarında yenilgiye uğramış, yılgın gözler, yalnızlığın kozası, yalan, yalan Bu son ninnimdir söylemek, zararcı fareler, zehir, zehirli, zehirli gaz, zehirlenmiş gece. Belki bu feryadın vahşi çığlığıdır (Hukûkî, 1393). Gece görüşmesi Haklısınız, Ben hiçbir zaman ölümden sonra Sylvia Plath’ın Ariel ve Seçme Şiirlerinde (Plath, 2016) Aynaya bakmaya cesaret edemedim kullanılan esenliksiz kelimelere örnek; acı, acımasızca, afallamış Ve o denli ölmüştüm ki ruhlar, ağlama, ağlamak, ağız dolusu kara tatlı kan, alçak herif, Artık hiçbir şey, ölümümü kanıtlayamaz akbaba, ameliyat, anestezi, aptal, arsenik, asetik asit, asılmışadam, avlamak, baş ağrıları, baltalar, baykuşlar, bataklık, barikat, bağırsak, Halka berbat kuyu, beyaz bir yılan, bir düzine kurşun, bronz yılan, beddua, Solgun kadın o altın halkaya baktı boğazımı sıkan, boğmak, boğulanlar, bombalar, bozuk, bozuk mozuk, Gördü ki parlak işlemelerinde böcek kozaları, büyü, büyücünün kızı, camgözlü, can yakmak, can Kocasından vefa görmek ümidiyle nice günler sıkıntıları, cansız, cansız çocuk, cansız mobilya, cansız eller, Heder olup gitmişti… cehennem, cenaze arabası, cenaze peçem, ceset, cehennem-ertesi, cephane, cerahat, cimri, cin, cinnet, cinayet, çaresiz kelebekler, İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına çıbanlar, çığlık, çığlık atmak, çığlık çığlığa, çıplak ve cavlak, çirkin, Üşüyorum ne nefret ediyorum sedef küpelerden çürük, devler, delilik, dehşete düşmek, deri, dedikodu, dikenli plan, Birkaç damla kan dışında dikenli tel, dikenli teller, dişleri paslı canavar, dikişler, dövmek, Hiçbir şey kalmayacak geriye… dövülmüş bir tüy, düşman, eski cesetler, enkaz, fahişe, fare, faşist, Ölü yılanlar gibi, boğazının iki tarafından… ferasetsiz, felçli, felç eden, feryat, fesat, garez, gece, giyotin, gömmek, Mezarın toprağı tazedir hala… gölgeler, günah keçisi, gök gürültüsü, haykırmak, hastane, hastalıklı, Üzgün cesetler hain, hantal, hayvan, hayvan kalpli, hasta hayvan, hayalet, hayal Düşünen suskun cesetler… kırıklığı, hiçlik, huzursuz, hap, hüzünlü çanlar, iç organları şişmiş, ilaç 72 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

kutusu, iltihap, iğrenç anıt, iğrenç orkide, inlemek, inleye inleye, istikrarsız, iflahı kesilmek, intihar, itin teki, itten beter, insan yemek, istila etmek, iğneler, kadavra, kafatası, kafatası kesilmiş, kan, kanatılmış, kan sıcağı, kan fışkırması, kan delisi yarasa, kan revan, kafa derisi yüzmek, kanca, kafes, kanayabilmek, kan torbası, kan lekesi, kanlı etekler, kan seli, kan pıhtısı, kan çilekleri, kan fıskiyesi, kanı çekilmiş ayak, karbon monoksit, kaskatı, katil, katil bakire, kara kundura, kara bir cüppe, kapkaranlık, karanlık, kara bellek, kara cümleler, karanlık baca, kara defter, kara yarasa, kara göl, kara kayık, kara vagon, kapkara uçurumlar, kara çizme, kaba saba, kaltak, karga, kasvetli, kasvetli bir kaya, kaza, kazık kalpli şişko kara kalp, kalça, kanar ve soyulur, kemik, iliği kurumuş kemik, katırtırnağı, kamikaze, kertenkele, kesik, kesik kol ve bacak, kesilmiş boğazlar, kes ağlamayı, kısılmış sesler, kıyamet yaygarası, kız kurusu, kirli yün bulutları, kobra, kobra ışığı, kokuşmuşluk, kof, korku, köle, kömürleşmiş etekler, kötü, kör, kör gemiler, kötücül, kötücül iğneler, kulaktaki kan, kurtçuk, kusurluklar, kürtaj, küçük gözyaşları kükürt, küfür, kefen, kesilmiş eller-yüzler, kezzap çanağı, koltuk değnekli, kusmak, kıyamet işareti, kurtlu maun, kuduruk, küçük cehennem alevleri, küfür, lanet, mağara, mahpus, mahrem organlar, mezalim, merhum ağızlar, muallak, mutsuz cadı, merhametsiz, mezalim, medusa, mezar, mezar taşı, midesi bulanmak, mozole, muzdarip, nazi, nefret etmek, otuz bir çekmek, ölüm, öldürmek, ölüm adında bir fare, ölgün, ölüm a.ş., ölü can, ölü çan, ölü çanın notaları, ölü adamın dili, örümcek, ölü gövdesi, ölüm maskesi, ölü vatoz, ödü kopmak, ölüm giysileri, ölü kaniş, ölüm tütsüsü, paramparça etmek, patlamalar, parmaksız ayak, pas günü, pas rengi, pençe tehdidi, pespaye, piranha, pis, pis kız, plasenta, plastik memeler, plastik apış arası, pus günü, rezalet, rüşvet, radyasyon, ruhlar, ruhların sessizliği, patolojik bir yalancı, parazitimsi, pıhtılaşmış, savaş, savaş artığı askerler, salyangoz, sabotajcı, sahte bir yılan, sasımış soluk, sıçan kuyrukları, sis, striptiz, solgun yüzlü, soluk eller, soğuk soykırımlar, solucanlar, soykırım, şeytan, şeytani leopar, şişko, şizofren kadın, tabut, tabut taşıyıcıları, takma dişli, taş suratlı, tımarhane, tehlikeli, tehlikeli hayvanlar, tek bacak, tehdit etmek, tüketmek, tükenmiş ışık, tıslamak, tiksinç mahzen, toplar, uyuşturmak, uykusuz, uğultulu tepeler, üç başlı cerberus, ürkünç bir balık, ürküten, ülser, vahşi tabutların kara örtüleri, verem, yaşlı orospu jüponları, yabanıl, yarasalar, yara, yara bere, yaralılar, yas giysisi, yanık izleri, yanmış yürekler, yengeç pençeli, yılanlar, yılanbalığı, yılansı acı sular, yıldızsız ve babasız bir cennet, yok olma, yüz ekşitmek, zorba, zıkkımın peki, zalim, zehir, zehirli iki zıt yaratık, zenci gözü, zifiri su, zibil, zinacılar. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 73 kutusu, iltihap, iğrenç anıt, iğrenç orkide, inlemek, inleye inleye, istikrarsız, iflahı kesilmek, intihar, itin teki, itten beter, insan yemek, Lady Lazarus istila etmek, iğneler, kadavra, kafatası, kafatası kesilmiş, kan, Gene yaptım, gene yaptım işte. kanatılmış, kan sıcağı, kan fışkırması, kan delisi yarasa, kan revan, On yılda bir kere kafa derisi yüzmek, kanca, kafes, kanayabilmek, kan torbası, kan Beceririm bunu ben lekesi, kanlı etekler, kan seli, kan pıhtısı, kan çilekleri, kan fıskiyesi, Ölmek, kanı çekilmiş ayak, karbon monoksit, kaskatı, katil, katil bakire, kara Her şey gibi, bir sanattır. kundura, kara bir cüppe, kapkaranlık, karanlık, kara bellek, kara Bu konuda yoktur üstüme. cümleler, karanlık baca, kara defter, kara yarasa, kara göl, kara kayık, Öyle ustaca gibi yaparım ki cehennem gibi gelir kara vagon, kapkara uçurumlar, kara çizme, kaba saba, kaltak, karga, kasvetli, kasvetli bir kaya, kaza, kazık kalpli şişko kara kalp, kalça, Haberciler kanar ve soyulur, kemik, iliği kurumuş kemik, katırtırnağı, kamikaze, Mühürlü teknede asetik asit mi? kertenkele, kesik, kesik kol ve bacak, kesilmiş boğazlar, kes ağlamayı, Kabul etmeyin. Sahici değildir. kısılmış sesler, kıyamet yaygarası, kız kurusu, kirli yün bulutları, Bir altın halka mı güneş de içinde? kobra, kobra ışığı, kokuşmuşluk, kof, korku, köle, kömürleşmiş Yalanlar. Yalanlar ve bir ıstırap. etekler, kötü, kör, kör gemiler, kötücül, kötücül iğneler, kulaktaki kan, kurtçuk, kusurluklar, kürtaj, küçük gözyaşları kükürt, küfür, kefen, Babacığım kesilmiş eller-yüzler, kezzap çanağı, koltuk değnekli, kusmak, Ama daha az şeytan sayılmazsın bu yüzden, kıyamet işareti, kurtlu maun, kuduruk, küçük cehennem alevleri, Yoo, küçücük kan kırmızısı yüreğimi, küfür, lanet, mağara, mahpus, mahrem organlar, mezalim, merhum Isırıp ikiye ayıran adam sensin. ağızlar, muallak, mutsuz cadı, merhametsiz, mezalim, medusa, mezar, Daha on yaşımdaydım seni gömdüklerinde. mezar taşı, midesi bulanmak, mozole, muzdarip, nazi, nefret etmek, Yirmimde ölmek istedim… otuz bir çekmek, ölüm, öldürmek, ölüm adında bir fare, ölgün, ölüm Tam yedi yıl kanımı emen vampiri a.ş., ölü can, ölü çan, ölü çanın notaları, ölü adamın dili, örümcek, ölü Bir kazık saplı şişko kara kalbinde gövdesi, ölüm maskesi, ölü vatoz, ödü kopmak, ölüm giysileri, ölü kaniş, ölüm tütsüsü, paramparça etmek, patlamalar, parmaksız ayak, Kış Uykusu pas günü, pas rengi, pençe tehdidi, pespaye, piranha, pis, pis kız, Işık yoktur. plasenta, plastik memeler, plastik apış arası, pus günü, rezalet, rüşvet, Kara ahmaklık. Kokuşmuşluk. radyasyon, ruhlar, ruhların sessizliği, patolojik bir yalancı, parazitimsi, Cinnet. Bana bunlar sahip. Ne zalim, ne de kayıtsız. pıhtılaşmış, savaş, savaş artığı askerler, salyangoz, sabotajcı, sahte bir yılan, sasımış soluk, sıçan kuyrukları, sis, striptiz, solgun yüzlü, soluk Küçük Füg eller, soğuk soykırımlar, solucanlar, soykırım, şeytan, şeytani leopar, Ölü insanlar çığlık atıyor içinden… şişko, şizofren kadın, tabut, tabut taşıyıcıları, takma dişli, taş suratlı, Kesik boğazlar gibi kırmızı, hareli, tımarhane, tehlikeli, tehlikeli hayvanlar, tek bacak, tehdit etmek, Bir sessizlik vardı! tüketmek, tükenmiş ışık, tıslamak, tiksinç mahzen, toplar, uyuşturmak, uykusuz, uğultulu tepeler, üç başlı cerberus, ürkünç bir balık, ürküten, Malikâne Bahçesi ülser, vahşi tabutların kara örtüleri, verem, yaşlı orospu jüponları, Fıskiyeler kurumuş, güller de bitik. yabanıl, yarasalar, yara, yara bere, yaralılar, yas giysisi, yanık izleri, Ölüm tütsüsü. Günün yaklaşıyor… yanmış yürekler, yengeç pençeli, yılanlar, yılanbalığı, yılansı acı sular, Karga da urbasını düzeltir. yıldızsız ve babasız bir cennet, yok olma, yüz ekşitmek, zorba, İki intihar, aile kurtları zıkkımın peki, zalim, zehir, zehirli iki zıt yaratık, zenci gözü, zifiri su, Kendi ağının ipliğinde örümcek zibil, zinacılar. Geçiyor gölü, solucanlar. 74 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

Sonuç Sylvia’nın ve Furûğ’un lirik tarzda yazdıkları şiirlerine bakıldığında hissettikleri hüzün, acı ve isyan gibi duygular açıkça göze çarpmaktadır. Tabii ki bu şairlerin kullandıkları başka temalar da vardır ancak bu çalışmada hayatlarının yansıması olan, biçemlerindeki esenliksiz kelimelerin neler olduğu ve aralarındaki benzerlikler ortaya konulmaya çalışılmıştır. İki kadın şairenin yaşamlarında hissettikleri duygu karmaşaları eserlerini etkileyen ruh durumlarının yansıması olarak çözümlenebilir. İkisinin de babalarına nefret duymaları, kocalarından bekledikleri ilgiyi ve desteği görememeleri, intihara meyilli olmaları ve yaşadıkları sorunlardan dolayı ölüme arzu duymaları neredeyse hayatlarındaki ortak paydalardır. İki kadının şiirlerinin çoğunda topluma ve hayatlarındaki olumsuz erkek fiğürlerine eleştiri vardır. Özellikle Plath’ın “Haberciler” şiiri ile Ferruhzâd’ın “Halka” şiirine bakıldığında bu yorumun ne kadar yerinde olduğu görülebilir. Sylvia’nın şiirinde olgunluk dönemi kabul edilen Ariel ve seçme şiirleri ve Furûğ’un beş şiir derlemesi üzerine yapılan analizde ‘acı, ağlama, kan, karanlık, ölü, ölüm, mezarlık, tabut, katil, köle, nefret, feryat, fahişe, şeytan, solgun, gömmek, gömülmek, zehir’ ve bunlar gibi birçok sözcük iki şairin şiirlerinde de benzer kullanım özellikleri göstermektedir. Bu gibi sözcükler nerdeyse bir diğerinin aynısı veya birbirlerine benzer şekillerde ifade edilmişlerdir. Örneğin, Sylvia şiirlerinde ‘intihar’, ‘piranha’, ‘örümcek’, ‘bir düzine kırmızı kurşun’, ‘mahpus’ gibi sözcükleri kullanırken, bu sözcükler Furûğ’un şiirlerinde ‘can verme meyli’, ‘etobur balık’, ‘tarantula örümceği’, ‘kurşun parçaları’, ‘mahkûm’ biçimlerinde görülmektedir. Şiirlerinde kullanılan ‘fare, solucan, örümcek, yılan, karga’ gibi hayvanlar figürleri dahi nerdeyse aynıdır ve bunlar insanda esenliksiz duygular uyandıran canlılardır. Sylvia’nın şiiri üzerine yapılan değerlendirmelerin benzeri Furûğ’ûn şiiri üzerine ve bizzat Furûğ’un kendisi tarafından yapılmıştır. Her ne kadar yaşadıkları toplumlar birbirine zıt iki inanca ve kültüre sahip olsalar da, bu iki kadın şairin düşüncelerini, biçemlerini, korku ve kaygılarını benzer kılan unsurlar toplumda ve ailede ikinci planda olma, toplumun onlar için belirlediği rollerin dışına çıkamama gibi aslında kadınların yaşadıkları evrensel sorunlar olarak tespit edilmiştir. Karşılaştırıldıklarında, şiirleriyle olduğu kadar özel hayatları ve hayatta maruz kaldıkları sıkıntıları dahi büyük benzerlik gösteren bu iki kadın şair özellikle erkek egemen dünyaya ve edebiyata başkaldırma arzularını pervasızca dile getirmişlerdir.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute 75

Sonuç Kaynakça Sylvia’nın ve Furûğ’un lirik tarzda yazdıkları şiirlerine Celali, Behruz (2016). Furûğ Sonsuz Günbatımında, İstanbul: bakıldığında hissettikleri hüzün, acı ve isyan gibi duygular açıkça Telos. göze çarpmaktadır. Tabii ki bu şairlerin kullandıkları başka temalar da Eradam, Yusuf (2014). Sylvia: Benden Önce Tufan, İstanbul: vardır ancak bu çalışmada hayatlarının yansıması olan, biçemlerindeki Kırmızıkedi. esenliksiz kelimelerin neler olduğu ve aralarındaki benzerlikler ortaya Ferruhzâd, Furûğ (2015). Yaralarım Aşktandır, Çev. Haşim konulmaya çalışılmıştır. İki kadın şairenin yaşamlarında hissettikleri Hüsrevşahi, İstanbul: Totem. duygu karmaşaları eserlerini etkileyen ruh durumlarının yansıması Hillman, M., (1987). A Lonely Woman: Forough Farrokhzad and olarak çözümlenebilir. İkisinin de babalarına nefret duymaları, Her Poetry, Washington. kocalarından bekledikleri ilgiyi ve desteği görememeleri, intihara Hughes, Ted (2013). Doğumgünü Mektupları, İstanbul: Y.K.Y. Hukûkî, Muhammed (1393). Furûğ Ferruhzâd, Tahran: Nigâh. meyilli olmaları ve yaşadıkları sorunlardan dolayı ölüme arzu Marmara, Nilgün (2016). Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı duymaları neredeyse hayatlarındaki ortak paydalardır. İki kadının Bağlamında Analizi, İstanbul: Everest. şiirlerinin çoğunda topluma ve hayatlarındaki olumsuz erkek Plath, Sylvia (2016). Ariel ve Seçme Şiirler, Çev.Yusuf Eradam, fiğürlerine eleştiri vardır. Özellikle Plath’ın “Haberciler” şiiri ile İstanbul: Kırmızıkedi. Ferruhzâd’ın “Halka” şiirine bakıldığında bu yorumun ne kadar ------(1962).Context, The Art of S. Plath, London: yerinde olduğu görülebilir. Sylvia’nın şiirinde olgunluk dönemi kabul London Magazine. edilen Ariel ve seçme şiirleri ve Furûğ’un beş şiir derlemesi üzerine Sheibani, Khatereh, (2006). “Kiarostami and the Aesthetics of yapılan analizde ‘acı, ağlama, kan, karanlık, ölü, ölüm, mezarlık, Modern Persian Poetry”. Iranian Studies, 39 (4), 2006, 509–537, tabut, katil, köle, nefret, feryat, fahişe, şeytan, solgun, gömmek, Çev.Sevcan Sönmez, Sinecine, 1 (1) Bahar, 97-122., 2010. gömülmek, zehir’ ve bunlar gibi birçok sözcük iki şairin şiirlerinde de Sutherland, John (2013). Lives of the Novelists A History of benzer kullanım özellikleri göstermektedir. Bu gibi sözcükler Fiction im 294 Lives, London: FSC. nerdeyse bir diğerinin aynısı veya birbirlerine benzer şekillerde ifade Tantıtanır, Bülent C., Fırat Yıldız, (2011). “Meena Alexander’ın edilmişlerdir. Örneğin, Sylvia şiirlerinde ‘intihar’, ‘piranha’, Fault Lines’ı ile Baharati Mukherje’nin Desirable Daughters’ında Kadına ‘örümcek’, ‘bir düzine kırmızı kurşun’, ‘mahpus’ gibi sözcükleri Dair Kültürel Kodlar”, Gaziantep Ünv. SBED. 2011 10(1): 281-291. kullanırken, bu sözcükler Furûğ’un şiirlerinde ‘can verme meyli’, Uçan, Hilmi (2010). “Söylem Göstergebilimi ve Duygu Değeri: ‘etobur balık’, ‘tarantula örümceği’, ‘kurşun parçaları’, ‘mahkûm’ Tevfik Fikret’in “Sitâyiş-i Hazret-i Padişâhî” ve “Sis” Şiirlerinde Sevgi biçimlerinde görülmektedir. Şiirlerinde kullanılan ‘fare, solucan, ve Nefret” Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2010 12(2): 31-50. örümcek, yılan, karga’ gibi hayvanlar figürleri dahi nerdeyse aynıdır Üster, Celal, ed. (2017). Furûğ Yeryüzü Ayetleri Seçme Şiirleri, ve bunlar insanda esenliksiz duygular uyandıran canlılardır. Sylvia’nın İstanbul: Can. şiiri üzerine yapılan değerlendirmelerin benzeri Furûğ’ûn şiiri üzerine Yıldırım, Nimet. “Furûğ Ferruhzâd ve Şiiri”, A.Ü.Türkiyat ve bizzat Furûğ’un kendisi tarafından yapılmıştır. Her ne kadar Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 1999 (12): 193-214. yaşadıkları toplumlar birbirine zıt iki inanca ve kültüre sahip olsalar Web da, bu iki kadın şairin düşüncelerini, biçemlerini, korku ve kaygılarını Kardaş, Ayşe, “Bir Özgürlük Tutsağı Furûğ Ferruhzâd” (Aralık benzer kılan unsurlar toplumda ve ailede ikinci planda olma, toplumun 2015, Sayı:19.) http://www.lacivertdergi.com/portre/2015/12/02/bir- onlar için belirlediği rollerin dışına çıkamama gibi aslında kadınların ozgurluk-tutsagi-Furûğ-ferruhzâd, (Erişim trh.12.06.2017). yaşadıkları evrensel sorunlar olarak tespit edilmiştir. Orr, Peter, “Modern , A 1962 Sylvia Plath Karşılaştırıldıklarında, şiirleriyle olduğu kadar özel hayatları ve Interview with Peter Orr” hayatta maruz kaldıkları sıkıntıları dahi büyük benzerlik gösteren bu http://www.english.illinois.edu/maps/poets/m_r/plath/orrinterview.htm, iki kadın şair özellikle erkek egemen dünyaya ve edebiyata (Erişim trh. 13.06.2017). başkaldırma arzularını pervasızca dile getirmişlerdir.

76 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute