Tr-fUf3/i NATO nezdinde , Londra ve büyükelçimiz Zeki Kune aşında kaybettik; ‘-Sadece Diplomat’, ‘İkinci Dünya Harbinde Tür ında bırakan Kuneralp için, Prof. İlber Ortaylı’nın kaleme alı

üyükelçi Kuneralp’le 1980’li yıllarda ta­ olan İsviçre devlet erkanı ile konuştuğu bu Bern nıştık. Bu samimi ve saygılı bir dostluk­ Almancası diğer diplomadan imrendirir ve Zeki tu. Zeki Kuneralp, yöntemli düşünen, Bey hakkında ortalıkta bir sürü anekdot dolaşır. bilgisi sağlam; asıl önemlisi artık Avru­ İsviçre hariciye vekili; “Bu adamın bizden olma­ pa’da da az rastlanan ansiklopedik bir dığım unutuyorum, bu çok tehlikeli,” demiş. Bbirikime sahipti. Bu nadir rastlanan kişiliği “bu­ Türk Büyükelçisini kent halkı ve polis, konuştu­ lunmaz” düzeyine çıkaran çizgileri tasvir, çok ğu yerli lehçeden dolayı tanımakta güçlük çeker­ zordur... Derin düşünen, özlü ve üslûplu konu­ miş. Bir keresinde, “Ben Türk Büyükelçisiyim,” şan, soğukkanlı, dingin adamda Batmm bilgileri dediği trafik komiseri kendisini işletiyor zannet­ tiği bu beyefendiyi, “öyle mi, ben de İngiltere a. \ mı ve Doğunun hikmeti birleşmiş gibiydi. Ayrı şe­ hirlerde yaşadığımız için görüşmemiz zor oluyor­ veliahtıyım!” diye cevaplamış. du. ’a gidiş ve dönüşlerimde mutlaka uğ­ Vakıa Zeki Kuneralp yöntemli ve sabırlı çalış­ ramaya çalışırdım, öğleden önceki ziyaretlerim­ masıyla lisanlan çabuk öğrenirdi. O devrin diplo­ de; bellek koruma alıştırmalarına rastladığım matları arasında Rusçamn önemine inamp öğre­ olurdu. Her sabah eski Yunanca kısa bir metni nen ve Tolstoy’u aslından okuyan tek adamdı de­ ezberliyordu. Kuşkusuz savaş öncesi Avrupasın- nebilir. Londra Büyükelçiliğinde ardında hay­ daki gimnazyum eğitimi, ona klasik diller (Yu­ ranlardan oluşan bir kitle bırakarak Madrid’e ta­ nanca ve Latince) bilgisini vermişti. yin edildikten altı ay sonra, Ispanyolcayı öğrenip Dahiliye nazırı Ah Kemal Bey, Anadolu’ya ge­ konferans verdiği biliniyor. General Franco ve çirilirken Nurettin Paşa’nm İspanya erkanı bu sonradan Gazi Mustafa Ke­ Türk senyörüne hay­ mal Paşa ve İsmet Paşaları I» 1941’de Bern ran olmuştu. Ama Türkiye’nin “büyükel­ çok kızdıran bir tertibiyle linç Üniversitesinde edilmişti. Ah Kemal Bey’in İs­ çisi” hayatının dramı­ tanbul’da kalan eşi (Tophane tamamladığı hukuk nı da burada yaşadı. Müşiri Zeki Paşanın kızı) ve doktorasından sonra Bir gün kendisi elçi­ küçük oğlu Zeki’yi bugünler­ likte kalmıştı. ASALA \ de himaye edip emniyet altın­ hariciye vekaletinin teröristleri, o var zan- da vurtdışına gitmelerini sağ­ imtihanına girmiştir. nıyla eşi Necla Hanı­ mın, ve eniştesi Büyü­ layan Hüseyin Cahit Bey’di Zeki Kuneralp’in aldığı (Yalçın). Bu olayı büyükelçi kelçi Beşir Baicıoğ- Kuneralp’in kendinden dinle­ neticeyi Cumhurbaşkanı lu’nun bulunduğu ma­ dim. Bu konuya niye değini­ İnönü’ye arzeden vekalet kam arabasını taradı­ yorum; o günlerde kim kimi lar. İmparatorluğun j niçin harcıyor, kim kime niye mensuplarına, büyük son -dahiliye nazırla­ yardım ediyor, bunu bugünün devlet adamı; “Bu rından Bey’in oğlu, Madrid inşam anlamıyor. Osmanlıdan değerli gencin vekalete devraldığımız bürokrasinin Büyükelçimiz Zeki üyeleri savaşma ve çekişmeyi alınmasının ne kadar Kuneralp, Türklüğü­ kuralları içinde yürüten cen­ yerinde olduğunu” ifade nün bedelini pahalı bi­ tilmenlerdi. Zeki Bey’le uzun çimde ödedi. Bu facia­ uzun konuştuk. Ne babasının etmiştir. A nın ortasında dahi siyasi kariyerinden dolayı bir Madrid’i terk etmedi; eziklik duyuyordu, ne de mu­ devleti temsil etti. Is- haliflerine karşı burukluk... Soğukkanlı tarihçi panyollara kırgınlık göstermedi. Bu asil davranış bakışı ve diplomat tavrı vardı. Muhakeme ve de­ karşısında saygı ve şükranlarını ifade eden İs­ ğerlendirmesinde bu yöntem ağırlıklı rol oynu­ panya ayanına; “Türk olmak zordur, ama bir im­ yordu; ama herşeyden önce son Osmanlı politi­ tiyazdır,” dedi. kacılarının halet-i ruhiyesini anlamış adamdı. Bu Hissi, hamasi bir Türk değildi; soğukkanlı, di- i nedenledir ki 1941 yılında Bern Üniversitesinde siplinli ama granit kadar inatçıydı, ikinci Dünya üstün başarıyla tamamladığı hukuk doktorasın­ Savaşı’nın en civcivli günlerinde sakin ve mü­ dan sonra hariciye vekaletinin açtığı kabul imti­ reffeh İsviçre’yi bırakıp Türkiye’ye dönmüş ha­ hanına güvenle girmiştir. Güveninde haklı çık­ riciye vekaletine intisap ettiğinin ertesinde ye­ mıştır. Genç üstün bilgili Zeki Kuneralp’in aldı­ dek subaylık görevine gitmişti. Bir Avrupa ülke­ ğı neticeyi Cumhurbaşkanı İnönü’ye arzeden ve­ sinde çalışsa zengin bir hayat sürerdi; oysa çok kalet mensuplarına büyük devlet adamı; “Bu de­ mütevazi hayat süren gerçekten büyük bir bü- ■ ğerli gencin vekalete alınmasının ne kadar yerin­ yükelçi olarak yaşadı ve öldü. Geleceğini yurt- de olduğunu” ifade etmiştir. Herkes şehadet edi­ dışında aramayı adet edinen Türk gençliğine yor ki; o tarihte Kuneralp ölü ve diri Avrupa dil­ bir örnektir. lerini mükemmel biliyordu ve dışarda büyüyen Dindar değildi. Ama bir dervişin tevazuu ve Türklerin aksine Türkçesi de mükemmeldi. ölümü bekleyen sakin sabrı içinde son yıllarını Gerçi zor hayatının akışı bir bakıma Zeki geçirdi. Bu dinginliğe yeni Türkiye’nin insanla­ Bey’in iyi yetişmesine yardımcı olmuştu. Parasız rında artık veya henüz pek rastlanmıyor. O yir- İsviçre’ye sığman annesi ile önce teyzesinin ya­ miyedi yaşında hislere değil akla dayanan bir nında oturdular. Eniştesi Alman generali Vön ' onurla döndü ülkesine. Zorluğa ve mücadele Veit’in çiftliğinde çocukluk yıllan geçmiştir. Zeki intibak etti. Türkiye’nin en zarif, bilgili; unutul­ bey okulda ilginç bir lehçe olan İsviçre Almanca- mayan büyükelçilerinden oldu. Türkiye’nin sınin Beril lehçesini öğrenir. 1960-63 yıllarında böyle insanlara sahip olması da bu ülkenin bir Begı Büyükelçiliği’ndeyken ilkokul arkadaşlan vasfıdır.

Taha Toros Arşivi