Avant-Garde Sinema Üzerine
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
SİNEMA KİTAPLIĞI AVANT-GARDE SİNEMA ÜZERİNE Bu eser http://genclikcephesi.blogspot.com tarafından yayınlanmaktadır. http://genclikcephesi.blogspot.com 1 İÇİNDEKİLER: Önsöz Jonas Mekas’ın Manifestosu Avant Garde Sinema İçin Bir Genelleme Çalışması Avant Garde Üzerine Önsözümsel Bir Deneme Sanat Sineması ve Avangarda Genel Bakış Avant Garde Sinemada Kübik Açı Avant Garde Sinemada Soyut Film Çalışmaları Avant Garde Sinemada Gerçeküstücü Göz Luis Bunuel ve Gerçeküstücü Sinema Düşler ve Sinema Bunuel Düşler ve Sinema 1929-1933 Arasında Luis Bunuel ve Gerçeküstücülük Un Chıen Andalou-Endülüs Köpeği Gerçeküstücülük ve Gerçeküstücüler L’Age D’or-Altın Çağ 1930’larda Avant Garde Sinemanın Durumu Avangard’da Yeni Dalga Avangard’da Psikodrama “Yeraltı” Üzerine Andy Warhol Sinemasına Kısa Bir Değini Avangard’ın Klasikleşmiş Yönetmenleri İçin Düşümler A.B.D Avant Garde Sineması Amerika’da Yeraltı ‘Öncü’leri ve ‘Canyon’ Grubu Son Değini Babında Ek I: Bazin'in Kurgunun Tarihsel Gelişimine Yönelik Görüleri ve Eisenstein'ın Kurgusuna Minimal bir değini http://genclikcephesi.blogspot.com 2 I. BÖLÜM AVANT-GARDE SİNEMA ÜZERİNE GENELLEME ÖNSÖZ DİYELİM Kİ SADECE GERÇEKLİĞİN SINIRLARINI DENİYORDUM. NELER OLACAĞINI MERAK ETTİM. HEPSİ BU: SADECE MERAK. JIM DOUGLAS MORRISON, 1969. Bir şekilde ‘sinema’ adını almış olan yaşam-tarzı [evet, bir sanatın çokça ötesinde] benim için hep ‘avant garde’ ön takısıyla beraberleşip; ‘avant garde sinema’ adına bürünmüştür, ya da ters bir anlamla ben, her sinema dediğimde ve ya ondan bahsettiğimde muhakkakki avant garde olandan yani -dahası- tek olan, aslolan sinemadan bahsetmişimdir. Deneysellik sadece sinema sanatının temel taşlarının mekanik sürecinde ve sonrasında; film çekimlerinde varolan -yaşayan- bir şey miydi, elbette ki değildi, varoluş; başladığı andan itibaren, öncesi ve ölümün getireceği sonralıkla ve yaşam sürüldüğü zaman dilimi boyunca, tamamı ile ve tüm anlamıyla bir deneysellik idi zaten. Aslında sinema konusunda yazmak, seyretmekle desteklenmediği boyunca neye yarar ki derim, sürekli olarak insanlara... Ama gelgelelim yaşadığımız ülke topraklarında ileriki sayfalarda bahsedeceğimiz insanların filmlerini elde etmeniz gerçektende çok zor; ki ben belkide salt buradan yola çıkarak, bunlardan dem vurarak bu acıyı biraz dindirmek istedim kendi adıma. Ortaya koyduğum kitapçık, tam anlamıyla yapmak istediğim şey değil açıkçası, bunun için sebeplerim var elbet; ben ortaya bir temel başvuru ya da bir baş vuru kitabı, bu konuda yetkin bir çalışma çıkarmış değilim, ama bir çok ihtiyacı gidereceği gibi hiç değinilmemiş onlarca başlığa da sahip olduğunun farkındayım, yazdığım süreç esnasında sürekli olarak ana nokta etrafından çok uzaklaşmamaya ve uçsuzlaşmaya müsait, materyeli çok zengin olan bu konu karşısında kabarık sayfaları olan bir kitap yazmamaya dahası kendimi http://genclikcephesi.blogspot.com 3 dizginlemeye ve de bir bütünlük kurmaya çaba gösterdim. Kitabın içeriğinden pek bahsetmeyeceğim, zaten içindekiler kısmı size gerekli bilgiyi sunacaktır; sadece şunu bilmenizi isterimki ben bu kitabı hazırlarken gerçek anlamda büyük bir haz aldım ve bunun sizlerce de yaşanmasını isterim elbet... Bu bilgiler kafamın içerisinde aylardır yoğunlaşan, dönüşen ve çıkmak isteyen cümleler haline dönüştü ve hep avant garde adına bir şeyler okuma ama bulamama heveslisi bir sinema sever olarak böyle bir çabaya girme kararı aldım, Avant garde sinema üzerine, gelişmiş notların derlenmiş bir kısmının kitap haline gelmiş formatı olan bu eserin daha iyilerini okuyabilmek arzusuyla...Newton, D’Arcy, Peter Mark Roger, John Herschel, Fitton, Dr.Paris, Plateau, Stampfer, Horner, Uchatius, Claudet, Dubesog, Herchel, Wenham Wheatstone, Sequin, Muybrige, Stanford, Marey, Leprince, Greene, Reynaud, Edison, Muhyiddin İbn Arabi, William Blake, Aldoux Huxley, Jim Douglas Morrison’a, ve de Sabri Kaliç ağabeyime, “korotonomedya” oluşumuna, Canyon Cinema Gurubuna, Don Alex Hix’e [ve arada ismini atladıklarıma] minnettarlıklarımı sunarım. Bu çalışma boyunca her anlamda yanımda olan ruh-eşim’e: Pelin Özdoğru’ya sonsuz şükranlarımla... Şenol Erdoğan / Kadıköy 2004 JIM DOUGLAS MORRISON’IN ÖNSÖZÜ* *Kamera, her şeyi gören Tanrı olarak, bilgelik arayışımızı tatmin eder. Bu yükseklik ve bu açıdan başkalarını gözetlemek: Yayalar gelip geçerler, nadir deniz böcekleri gibi lenslerimizin önünden! *Filmler, yapay olarak döllenmiş ölü fotograflar bütünüdür. *Film seyircileri sessiz vampirlerdir. *Sinema, sanatların en totaliter olanıdır. Bütün enerji ve heyecan kafatasının içine emilir, bir tür zihinsel eraksiyon; kanla şişer kafatası. Caligula, tüm tebaası için tek bir boyun arzulardı, tek bir vuruşta tüm imparatorluğun başını uçurabilmek için. Sinema, bu dönüştürücü araçtır işte. Beden, gözler uğruna varolur sadece; bu iki yumuşak, aç gözlü mücevheri ayakta tutan kuru bir sapa dönüşür. *Film, bir çeşit sahte ölümsüzlük bahşeder. *Her film başka filmlere dayanır ve sizi başka filmlere sürükler. Sinema bir yenilik, bilimsel bir oyuncaktı, ta ki, zaman aralıklarından başka bir dünya; istek üzerine içine girilecek güçlü, sonsuz bir mitoloji yaratabilecek koşullar oluşuncaya dek. *Filmlerde, o olağan, boyun eğmez görüntülerin beslediği bir zamansızlık yanılsaması vardır. *Sinemanın çekiciliği ölüm korkusunda yatar. *İçinde en büyük filmleri barındıran modern Doğu’dur. Sinema eski bir geleneğin yeni biçimidir- gölge oyunu. Doğu’nun tiyatroları bile bu geleneğin taklididir. Hindistan’da ya da Çin’de doğan gölge oyunu kremasyon ağırlıklı törenlerle bağlantılı olan dini ayinlerle kol kola yürüdü. *Robert Baker, Edinburgh’lu bir ressam, borçları yüzünden hapisteyken, hücresinin parmaklıkları arasından sızıp, okuduğu mektubun üzerine düşen ışığın etkisine vurulmuş ve bu izlenimden yola http://genclikcephesi.blogspot.com 4 çıkarak ilk Panorama’yı; kentin içbükey şeffaf görüntüsünü icat etmiştir. Bu keşif, kısa bir süre sonra, kamerayı kaydırmak suretiyle daha öncekilere bir de hareket yanılsaması ekleyen Diorama tarafından alt edildi. Ayrıca sesler ve yeni ışık efektleri. Daguerre’in Londra Dioraması hâlâ Regents Park’ta durmakta. O zamanın gösterileri, lambalar ve gaz alevleriyle sağlanan yapay ışığa dayandığından ve çoğu zaman bu gösteriler yangın tehlikesiyle sona erdiğinden nadir bir kalıntıdır bu Diorama. *Phantasmagoria, slayt gösteriler, nesnesiz izlenceler. Ses, güzel kokular, ışıklandırma ve su yoluyla duyusal tatlar yaratırlar. Bir gün gelebilir ve yağmur hissini hatırlayabilmek için Hava Durumu Tiyatrosu’na gitmemiz gerekebilir. *Sinema iki ayrı koldan gelişti:Birincisi görsel. Phantasmagoria [duvara yansıtılıp, ani olarak büyültülüp küçültülen görüntüler] gibi, amacı tamamen taklit, duyusal bir dünya yaratmak. Diğeri ise röntgencilik. Tebaasını hem erotik hem de kurcalanmamış gerçek yaşam görüntüsü vaad eden ve renge, sese, ihtişama hiç gerek duymadan anahtar deliğini veya röntgencinin camını taklit eden. *Sinema gerçek hısımlarını resim, edebiyat ya da tiyatroda değil popüler eğlencelerde -çizgi romanlarda, satrançta, Fransız ve Tarot destelerinde, dergi ve dövmelerde bulur. *Sinema, resimden, edebiyattan, heykelden ve tiyatrodan değil, eski popüler sihirbazlıktan türer. Evrilen gölgeler tarihinin çağdaş bir manifestosu, kımıldayan resimlere duyulan zevk, büyüye olan inançtır o. Soyu ta başından beri rahipler ve büyücülükle, bir tür ruh çağırmayla iç içe geçmiştir. Başlarda, ayna ve ateşin ufak bir yardımıyla insanlar, gömülü zihinlerin bölgelerinden gelen karanlık ve gizemli ziyaretlere davetiyeler çıkardılar. Bu seanslarda gölgeler şeytanı defeden hayaletlerdi. *Seyirci ölmek üzere olan bir hayvandır. *Sanatın, varolabilmek için seyirciye ihtiyacı olduğunu sanmak yanlıştır. Film gözler olmadan da oynar. Seyirci ise onsuz varolamaz. Film onun varlığını garantiler. *Çıplak gözün ve kameranın bize sunduğu kadarıyla varolan nesneler. “Görme” tarafından yanılgıya düşürülmeden. *İlk film yapımcıları -tıpkı simyagerler gibi- becerilerini bayağı izleyicilerden saklamak için, zanaatlarına kasıtlı bir belirsizlik katmaktan zevk duyarlardı. *Ayır, arıt ve yeniden birleştir. Ars Magna ve onun mirasçısı sinemanın formülü. *Kamera androjen bir makine, bir tür mekanik hünsadır. *Film, ete batırılan bir iğnenin yabancı bir başkentte patlamalar yaratabileceği varlık zincirini aydınlatamadığı sürece bir hiçtir. * *Sinema bizi hayat kaynağına, madde dinine geri götürür; tek tek her şeyin kutsal sayıldığı ve her şeyde ve her canlıda tanrıların görüldüğü. *Sinema; simyanın mirasçısı, erotik bir bilimin son üyesi. *Yukarıda yer alan Morrison metni, Ogan Güner’in: ‘Tanrılar Yeni Yaratıklar’ isimli Morrison çevirisi kitabından alınmıştır [kullanılan baskı:Çiviyazıları Yayıncılık 2001/6.Baskı İstanbul. Kitabın ilk baskısı, aynı çevirmen tarafından: Mart 1992 Korsan Yayıncılık-İstanbul] http://genclikcephesi.blogspot.com 5 AVANT GARDE SİNEMA İÇİN BİR GENELLEME ÇALIŞMASI Deneyselciliğin çıkım noktası olarak; hareketli görüntünün özellikle teknik ve de bir sanat [ ve ileride karşı sanat] biçimi olarak varolmaya başladığı noktayı alabiliriz. Burada, uluslar arası avant garde kronolojisini izleyerek 1920’lerin & 1930’ların Avrupalı sinemacılarının nasıl 40-50’lerin Amerikan bağımsız film sanatçılarını etkilediklerini [genel anlamda avant garde dediğimiz şey] ve dahi 60’lar ve 70’ler boyunca Avrupalı ardıllarına nasıl ilham verdiklerimde özce inceleyeceğiz. İlk dönem avan garde filmler, 1920’lerde özellikle Paris, Berlin, Münih’te yaşayan belirli ressamlar, kolajcılar ve fotoğrafçılar tarafından yapılmağa başlandı. Sinemayla ilgilenmelerinin sebebi onun limitsiz görünen plastik