20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ 08 Ağustos 2020 Cumartesi Politik SAYI: 282

Soykırımın 90. yılında Zîlan Stalin’in ‘devrimciliği’ ve Zîlan’a soykırım

ürk devleti, Şeyh ile birlikte ordudan firar etmiş, Türk devleti, bu Said güçlerini olayı Azadî’nin başkaldırı hazırlıklarıyla ilişkilen- Tyeniden yapı- dirmişti. landırarak geri dönmesi Şeyh Said’in esaretinden sonra yurt dışına çıkan temelinde Amed muhas- İhsan Nuri Paşa, kongre kararından hemen sonra arasını kaldırma emri ülkeye dönmüş ve zaman geçirmeden, Kürtlerin verdikten sonra, bir "be- "Gilîdax”, Ermenilerin de Ararat dediği Ağrı Da- yanname" ile havada Ahmet KAHRAMAN ğı’nı karargah olarak seçmiş, çalışmaya başlamıştı. sönüp buharlaşan Ama o sırada dağ boş değildi. Dağın tepe ve ya- ‘namus sözleri’nden bi- maçları, direnişçi gruplarıyla doluydu. rini daha savurdu. ‘Söz’ün özü şöyleydi: Halis Ağa "Şeyh ve arkadaşları teslim oldukları takdirde Bu kertede bir parantez açmak gerekirse Halis kimsenin kılına donulmayacak, herkes köyüne Ağa (Öztürk) dağdakilerden biriydi. dönüp özgürce hayatını sürdürebilecektir." Halis Ağa, Ağrı’nın Tutak ilçesindendi. Hamidiye Fakat bu namus ve şeref sözü iki ay Alayları komutanlarından Sipkan aşireti lideri Ab- bile sürmedi. Şeyh Said‘in ‘ödül dülmecit Bey’in oğluydu. İttihatçı çetenin Orta As- avcıları’ tarafından tuzağa ya’yı fethedip Turan Türk imparatorluğunu kurma çekilip esir alınmasın- hayaliyle Sarıkamış’a yığdığı Osmanlı ordusu bit- dan hemen sonra Türklerin, daha sonra lere, uyuz ve dondurucu soğuklara yenilip kırıldık- ‘namus sözü’ bu- Mahabad’da kurulan Kürdistan tan, kalanı da bozguna uğramış ordu olarak harlaştı. Türkler, dağıldıktan sonra önü açılan Ruslar, Tutak’ta, Ab- Kürtler üzerinde Cumhuriyeti’ni de ’a satacak, Kaf- dülmecid Bey ve oğlu Halis ile adamları tarafın- genel taarruz kas Kürtlerini darmadağın edecek olan dan karşılandı. Ruslara büyük zaiyat verdiler. Bir hazırlıklarına topçu bataryasını da ele geçirdiler. Karşılık olarak giriştiler. ‘devrimci’ Stalin’e ne ya da neleri rüşvet da madalya ile ödüllendirildiler. Şeyh’in ida- verdiği hala açıklığa kavuşmadı. Zira Stalin’in Ama sonra? Sonra bir sabah, Halis Ağa‘nın kapısına mından orduları, Ağrı Dağı’nı kuzeyden kuşatarak dayandılar. Onu isyancı diye yakaladılar. ’a gö- hemen sonra türülmek üzere yola çıkardılar. Ama o, adamlarının da insan kırı- Kürtlerin eylemini sınırlamakla kalmıyor, bir kongre için yardımıyla kaçmayı başardı. Dağa çıktı. Kürtlerin yenil- mına ve yakıp Ermenistan ve Kafkaslardan gele- anlaştılar. gisinden sonra İran’a geçti. Af üzerine ülkeye döndü. yıkmaya başladı- 1950’de iktidar olan DP’den milletvekili oldu. 1960 lar. cek Kürt desteğine de set 45 gün darbesinden sonra tutuklandı. Mahkum edilip Kayseri Her zamanki gibi çekiyordu. süren kongre Cezaevi’ne konuldu. merhametsiz ve vicdan- Kongre, 5 Ekim 1927 ta- Şeyh Said’in torunlarından olan Melik Fırat da dan yoksunlardı. Türk ordusu rihinde Lübnan’ın Bihamdun aynı cezaevindeydi. Melik Fırat, "Halis Öztürk’ün Kürt kanıyla yıkanıyordu adeta. şehrinde başladı. Kesintisiz 45 gün yakınması" başlıklı bir yazısında onu anlatıyor: Kadın, erkek, çocuk, ihtiyar ayırımı yoktu. sürdü. Kürdistan’ın kendi kaderini tayini için "Bizimle beraber Halis Öztürk Bey de vardı. Ha- Kimin başkaldırıya katılıp katılmadığına da bakmı- önemli kararlar aldılar. En başta bağımsız Kürdis- pishanede batılı, Türk kökenli milletvekilleri etra- yorlardı. Her Kürt düşman ve ‘en iyi düşman ölü tan fikri kararlaştırıldı. Sonra bağımsız Kürdistan fında kümeleşince yüksek sesle derdi ki: olan’dı. mücadelesini yürütmek üzere "Hoybûn" adında Kardeşim! Kurtuluş Savaşı’nda malımız, canımızla Kürdistan’da ‘hewar’ günleriydi. Türk ordusu, bir cemiyetin kurulmasına karar verildi. Cemiyetin savaştık; atların dışkısından buğday ve arpa tane- yakaladığı Kürt’ü kurşunlayarak, ‘Kürt İsyanları’ ki- yönetim kadroları tespit edildi. lerini arayacak duruma düştük. Birkaç Rus topunu tabımda örnek gösterdiğim üzere ‘kurşundan ta- Bu arada kongre kararıyla Hoybûn’un çatısı al- ele geçirdiğimiz için belgelerle onurlandırıldık. sarruf’ için, Palu’ya bağlı, bugünkü adıyla Gökdere tında birleşmesi ve mücadeleyi yürütmek üzere Vatan kurtulduktan sonra köyümüze gittik. Kürt köyünde yaptıkları gibi insanları evlere, ahırlara bir milli (ulusal) ordunun kurulması kararlaştırıldı. olduğumuz için bize mürteci ve mütegalibe dedi- doldurup diri diri yakarak ilerliyorlardı. Kongre, Türklerin giriştiği soykırıma karşı acilen niz, öldürmek istediniz; canımızı kurtarmak için Ölüme teslim olmak istemeyen Kürtler, zebani- Kuzey Kürdistan’ın savunması ve kurtuluşu için dağa çıktık. Bu defa asi ve eşkıya dediniz; ardımıza den kaçarcasına dağlara sığınıyor, üstlerine gel- mücadele verecek bir ordunun kurulmasını karar- kolordular sevk ettiniz; köylerimizi yaktınız; insan- diklerinde karşılık vererek direniyorlardı. Fırsatını laştırdı. Kurulacak ordunun başkomutanlığına da larımızı öldürdünüz. 1950 yılında yalandan bir de- bulanlar, ‘binê xetê’ dedikleri Suriye’ye geçiyor, Azadî örgütünün kurucularından ama 1924 yılı kı- mokrasi oyunu icat ettiniz. Halkımız bizi Meclis’e oradan Irak’a, İran, Ürdün ile Lübnan’a dağılıyor- şında tutuklanıp Şeyh Said’in esir alınmasından yolladı, güya mebus olduk.” lardı. sonra 14 Nisan 1925 tarihinde idam edilen "1960 yılında kutsal anayasayı çiğnedin diye as- Yurt dışına çıkan, aralarında Celadet Ali Bedir- eski Milletvekili Yusuf Ziya Bey’in yakını olan Yüz- kerler darbe yaptı. Bu defa mahpus olduk. Ben han, Kamiran Ali Bedirhan, Ekrem Cemil Paşa, başı İhsan Nuri terfi ettirildi. dört kutsal kitap bilirim. Tevrat, Zebur, İncil ve Memduh Selim gibi tanınmış kişiliklerin bulun- İhsan Nuri, Kürt milliyetçisi bir Osmanlı subayı Kuran. 1924 Anayasanızı hiç uygulamadınız ki ben duğu aydınlar, zaman kaybetmeden birbirleriyle idi. Büyük savaşa da katılmıştı. Kemalistler, Lo- onu çiğneyeyim. Öyle anlaşılıyor ki, Halis’in yeri ilişki kurdular. "Ne yapmalı?" sorusuna cevap bul- zan’dan hemen sonra Nasturilere cephe açmış ve mebusluk değil, mahpusluktur. Üstelik soyadımızı maya çalıştılar. Uzun tartışmalardan sonra bütün onu Hakkari’de görevlendirmişti. Ancak İhsan Öztürk yapmamıza rağmen bizi hep Özkürt olarak Kürt kesimlerinin temsil edilip kararlar alınacağı Nuri, kırıma katılmamış ve 1924’de bir grup Kürt ezdiniz.”

Herausgeber: Medya Presse-und Werbeagentur GmbH Hans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Özgür Reçberlik [email protected] Zîlan tepeleri boyunca kaç kişi katledildi, kaç aile yok edilerek soy- ları kurutuldu, kimse Ağrı Dağı’nda başkaldırı ateşi lerin bazı sonuçları oldu. Satın alınan köy ve köylü- Ağrı Dağı’ndakilerden biri de, daha sonra direni- leriyle bazı aşiretler saf değiştirdi. Katillerinin ya- bilmiyor. Ama bölge şin önemli komutanlardan biri olacak olan Bazîdli nında yer aldılar. Ama onlara rağmen Kürt boyunca insan sağ (Doğubeyazıt) Biroyê Heskê Têlî idi. Biroyê Heskê başkaldırı hareketi gelişip genişlemeye devam etti. Têlî de, kendi olanaklarıyla Ruslara direnmiş, hatta Bunun üzerine Türk tarafı, çaresizliğin çaresi ola- bırakmadıkları Bazîd’in kurtarıcısı olarak ödüllendirilmişti. rak doğrudan İhsan Nuri Paşa ile diyaloga geçti. Ama, Kürtlerin "Bextê Rome tuneye" diye bir tes- Onu para ile satın almaya kalkıştılar. Bu da çare ol- biliniyor. Bir de biti var. Bu tespit, Halis bey ile B. Heskê Têlî kişili- mayınca toplantı önerdiler. İhsan Nuri, anılarında Gelî’nin yamaçları ve ğinde bir kere daha gerçeğe dönüştü. Ağrı Dağı’nda yapılan toplantıya, Türk tarafının 12 Oysa Biroyê Heskê Têlî de, bırakın Şeyh Said ola- milletvekili ve valilerle, kendisinin ise 60 atlı ile ka- dibinde insan ölü- yına destek vermeyi, karşı durmuştu ama buna tıldığını yazıyor. Toplantıda, silah bırakması halinde lerinin üst üste rağmen yaranamamış, zebanilere teslim olmak ye- kendisine külliyetli miktarda altın, ayrıca yurt rine dağa çıkmıştı. içinde veya dışarıda istediği makam verileceği, ek yığıldığı ve bu ölü İhsan Nuri Paşa, dağda hazır bulduğu bu çekir- olarak dağda ve yurt dışında olan herkesi kapsa- dek ile savaşçı örgütlemekte zorluk çekmedi. Kısa yan bir genel af ilan edileceği teklif ediliyordu. yığınının "Zîlan deresi zamanda küçük ama disiplinli bir ordu kurdu. Ar- İhsan Nuri rüşvet teklifine karşı, "Türk askerlerinin lebaleb insan ölü- dından da Kürt güçlerinin varlığını duyurdu. Kürdistan’dan çekilmesi ve Kürt devletinin tanın- Ağrı Dağı’nda başkaldırı ateşleri yanmaya başla- masında ısrar" ettiklerini yazıyor. leriyle doldu" gazete mıştı artık. Işığı gören Kürtler katılmaya koşuyordu. Ancak Türkler rüşveti artırıyor, İhsan Nuri’ye kor- manşeti ... Ancak Türk devleti için ağır yaralı ve korkuyla sindi- general rütbesi ve kolordu komutanlığı teklifiyle rilmiş bir halk olan Kürtlerin kısa zamanda bir or- gidiyorlardı. Ama sonuç, bir kere daha sıfırdı. duyla ayağa kalkması, beklenmedik bir çıkıştı. O nedenle vakit geçirmeden karşı atağa geçtiler. Stalin’e ne rüşvetler verildi? Ama bütün zayıf zamanlarındaki gibi alttan alıyor, Umudu tüketen Türkler, bundan sonra hazırlık- dost olmanın da ötesinde ‘kardeş’ diye diye Kürt- lara başlıyor ve 10 Eylül 1927 tarihinde, tank, top lere yanaşıyorlardı. birlikleriyle takviyeli 10 bin asker ve uçak filolarıyla Bu dönemde kırım, yıkım ve yangınların sivil ko- Ağrı Dağı’ndaki Kürt karargahına saldırıyorlardı. ordinatörlerine "Umum Müfettiş" deniyordu. (Bu Ama başarısız kalıyor ve büyük bir zaiyattan sonra unvan, 1980’lerden itibaren Olağanüstü Hal Valisi geri çekilmek zorunda kalıyorlardı. olarak değiştirildi) Bir Arap ama Türk ırkçısı olan İb- Bundan sonra Türk tarafında iki yıl (1928 ve rahim Tali Öngören, umumi müfettişti. Karşı atağın 1929) sessizlik başlıyordu. Bu süreçte dış yardım ilk örneği olarak, “Ben de sizdenim" demek için aranıp silah ve uçak tedarik ediliyor, Josef Stalin’in Kürt geleneksel kıyafetine bürünüp öğrendiği bir- Rusyası ve İran’dan cephe desteği alınıyordu. kaç kelime Kürtçeyi bağırarak, "kardeşliği pekiştir- İran’la olan sınır, 1639 yılında varılan Kasr-ı Şirin mek” üzere Kürt köylerini, aşiret önderlerini anlaşmasından sonra ilk defa değişiyor, Ağrı Da- dolaşmaya başladı. ğı’nın doğu etekleriyle verimli ovalar rüşvet olarak Bu arada, İsmet Paşa (İnönü) başkanlığındaki hü- İran’a veriliyor, karşılığında askeri destek alını- kümet de genel af ilan etti. (Du rû (ikiyüzlü) hallere yordu. İran, aldıklarını hak etmek için bundan sonra bakın ki, bir yanda af ama öte yanda darağaçları sınıra asker yığıyor, adeta etten barikatlar kuruyor, kuruluyordu.) Doğu Kürdistan’dan gelecek yardımın yollarını ke- Ancak kabul etmek gerekiyor ki, rüşvet ve vaad- siyordu. 3 Rusya’da ise Sovyetler rejimi ve ‘Komünist’ şef Josef Stalin egemendi. Türklerin, daha sonra Ma- habad’da kurulan Kürdistan Cumhuriyeti’ni de İran’a satacak, Kafkas Kürtlerini darmadağın ede- cek olan ‘devrimci’ Stalin’e ne ya da neleri rüşvet Katiller, yurt hırsızı verdiği hala açıklığa kavuşmadı. Ancak Stalin’in ve soyguncular, ken- orduları, Ağrı Dağı’nı kuzeyden kuşatarak Kürtle- rin eylemini sınırlamakla kalmıyor, Ermenistan ve dilerine yaraşanı Kafkaslardan gelecek Kürt desteğine de set çeki- yordu. Mesela Rus ordusunun bir kolu, Aras yaptılar ama Kürtleri Nehri’ni geçip Küçük Ağrı’da savaşa da müdahil oluyordu. tüketemediler. Zafer kazanmaya çıktılar *** ancak sadece ve sa- 100 bin ordu ile taarruz Türkler, dış takviye ile saldırıya geçtiklerinde dece Kürtlerin tiksinti Kürtler henüz hazırlıklarla meşguldu. İhsan Nuri Paşa’nın anlatımıyla Türkler, Kürtleri ve nefretini çoğalttı- hazırlıksız yakalamak için 10 Haziran 1930 günü lar. O nedenle deği- tanklar, toplar ve 80 uçak desteğindeki 100 bin ki- şilik bir ordu ile genel taarruza geçiyordu. şen bir şey yok. Garo Sasoni anlatıyor: "Kürtler hazırlıklarını tamamlayamadan Türkler Dağlarda hala silah saldırdılar. Bu sırada Dersim başta olmak üzere pek çok Kürt bölgesi hareketsizdi. Buna rağmen sesleri. Ve Türkler, Abağa, Pergirî, Zîlan, Malazgirt Kürtleri birlikte ha- “İçimiz yanıyor" diye rekete geçerek, yolları üstündeki askeri ve idari merkezleri işgal ettiler. Kanlı çarpışmalardan diye ölülerini topla- sonra Erciş, Zîlan kasabalarını aldılar. Van şehrini işgal ettiler. Çarpışmalar yayıldı. Hakkari’nin bir makla meşgul. kısmı isyan bayrağını açıp Colemêrg’i aldılar. Türk- ler, temel güçlerini Erciş ve Zîlan bölgelerinde topladı. Savaş kızıştı. Kürtler 7 uçağı düşürdü. Bin- lerce kurban verdirttiler. Ama savaşçıların silah ve cephaneleri tükendi. Ağrı Dağı’na çekildiler. Türk- ler, öçlerini silahsız, sivil Kürtlerden aldı." memeleri için yanlarında bulunan eşlerini vurup Dursun Çakıroğlu’nun anlatımları Avrupa basını, 15 Temmuz 1930 tarihinde Türkle- sonra, son mermiye kadar çarpışmaya" karar veri- Adam Trabzonlu Çakır veya Çakıroğlu diye tanınan rin 60 bin asker 100 uçakla Ağrı Dağı’na saldırdı- yor hatta uygulamaya bile geçiyorlardı. Ancak, ailedendi. İhtiyar biriydi. Adı da Dursun Çakıroğlu’ydu. ğını bildiriyordu. Aynı dönemde Iğdır, Beyazıt, İran İhsan Nuri Paşa, son anda duruma müdahale edi- Kendince dindardı. Mehmet onu camiden alıp getir- tarafından saldırdılar. Fakat büyük bir yenilgiye uğ- yor, katliamı önlüyor, çemberi yarabilenler İran’a mişti. Çekingendi, konuşkan değildi. Kerpetenle sö- radılar. ulaşabiliyordu. kercesine, zorlanarak ağzından söz koparmaya Ermeni Garo Sasoni yazıyor: Ağrı Dağı’nda direniş, 25 Eylül 1930’a kadar çalıştım. Askerliğini Zîlan’da yapmış ve yayla baskınla- "Taşburun çatışmaları meşhurdur. Kürtler zaman sürdü. Sonra karargah dağıldı. rına katılmış, katliamlarda kurşun sıkmış. zaman Iğdır’a hakim oluyor, Türk birliklerini, Sovyet Dönemin Cumhuriyet gazetesi, manşet niyetine İnsan öldürmenin suç ve günah olduğunu hatır- Ermenistanı’na sığınmaya mecbur ediyordu. Türk- yayımladığı mezar çiziminin altına, “Muhayyel Kür- lattığımda, boynunu büktü. "Emir kuluydum" dedi. ler çaresiz kaldı. Çok sayıda uçak kaybettiler. Salih distan burada gömülüdür" diye yazdı. Tetikçi olarak yer aldığı katliama dair anlattıkları Paşa’nın (sivil katliamcılığı ödüllendirilircesine şöyleydi: daha sonra genelkurmay başkanı yapıldı) birlikleri, Geliyê Zîlan "Sabah erkenden, daha güneş doğmadan yaylayı Bazîd yakınlarındaki bataklıklarda hemen hemen Türk ordusu, intikam hırsıyla kadın, çocuk, bebek, sardık. Mevzilendik. Başımızda komutan olarak Ar- yok edildi. Bir kısmı esir alınarak büyük bir yenil- ihtiyar ayırımı yapmadan ve tek bir soru dahi sor- navut Deli Kemal (2000 yılında Türk ekonomisini giye uğratıldı. Öte yandan Van, Çatak, Hakkari, madan sivil, savunmasız köylüleri katletmeye baş- yeniden yapılandıracak Kemal Derviş’in dedesi) Hınıs, Malazgirt bölgelerinde çarpışmalar sürü- ladı. vardı. Bütün yayla uykudaydı. Deli Kemal, ‘ateş ser- yordu. Şeyh Barzani, sınırı geçerek çarpışmalara hız Gelî’nin İngilizcesi, kanyondur. Türkçede ise bir best‘ dedi. Tetiğe bastık. Kara kıl çadırlar, taştan ku- verdi." karşılığı yoktur. Onlar, küçük akarsuya da, Kürtlerin lübelerden çocuklar, kadınlar, erkekler fırladı. mesil dedikleri küçük ya da büyük newallere de Çıkanı vurduk. Çok insan öldü. Kimse kalmadı. Ta- Üç lider dere diyorlar. Onun için, Geliyê Zîlan da deredir vukları da vurduk." Savaş, Kars, Iğdır, Van, Hakkari, Bitlis, Muş altıge- Türkçede. Zîlan tepeleri boyunca kaç kişi katledildi, kaç aile ninde büyük bir alana yayılmış, Ağrı Dağı’ndaki Derin, derin olduğu kadar da yamaçları sarp bir yok edilerek soyları kurutuldu, kimse bilmiyor. Ama genel karargah kuşatılmış, yardım yolları da tutul- yer, arazi yarılması olan ve Bazîd’den Erciş’e kadar bölge boyunca sağ insan bırakmadıkları biliniyor. muştu. uzanan Geliyê Zîlan’ın bir iki yakası ile tepeleri bo- Bir de Geli’nin yamaçları ve dibinde insan ölüleri- Sasoni, "Kürt Ulusal Hareketi ve Ermeni-Kürt İliş- yunca yaylalar, köyler sıralanıyor. nin üst üste yığıldığı ve bu ölü yığınının "Zîlan de- kileri" adındaki kitabında, Kürt karargahındaki kad- Zîlan Katliamı, bu tepe ve yaylalarda başladı. resi lebaleb insan ölüleriyle doldu" gazete manşeti royu şöyle anlatıyor: Sonra insanlar ulaşılmaz sığınaktır diye sığındıkları biliniyor. "Ağrı hareketinin üç büyük lideri vardı: İhsan Gelî’de bağlanıp şişlenerek, süngülenerek, topluca Bir de askerlerin küçük çocukları süngü ucunda Nuri Paşa, Biroyê Heskê Têlî ve Zîlan Bey... Bunla- kurşuna dizilerek katledildiler. hoplatarak oyun oynadığı biliniyor. Bilinen asıl rın her üçü de geniş görüşlere sahipti. Güçlü ye- Dönemin Cumhuriyet gazetesi, Türk ordusunun büyük hakikat, Kürtlerdir. teneklere sahip üç liderin çevresinde, isyancı başarısını överken, geride bıraktıkları zafer manz- Katiller, yurt hırsızı ve soyguncular, kendilerine aşiretler ve devrimci Kürtler toplanmışlardı. Üç li- arasını, "Zîlan deresi lebaleb cesetlerle doldu" yaraşanı yaptılar ama Kürtleri tüketemediler. Yıldı- derden başka şu liderleri de sayabiliriz: manşetiyle özetledi. rıp bastırarak, teslim alamadılar. Zafer kazanmaya Bey, Adevi Aziz, Taceddin, Kamil Mahor, Yusuf 1980’lerin sonlarında Zîlan’da kırımı araştırırken, çıktılar ancak sadece ve sadece Kürtlerin tiksinti ve Redkini, Mustafa Kelo takma isimli Dijana Hesse çalıştığım gazetenin idari servisinde çalışan Ağrılı nefretini çoğalttılar. Sorî ve diğerleri..." bir Kürt olan Mehmet Karabat, bir gün “Katliama O nedenle değişen bir şey yok. Dağlarda hala Yine Sasoni’nin yazdıklarına göre, karargah ku- katılmış, eski bir askeri tanıyorum" dedi. Sonra bizi silah sesleri. Ve Türkler, “İçimiz yanıyor" diye diye şatıldığında liderler, aralarında "ellerine sağ geç- bir araya getirdi. ölülerini toplamakla meşgul... 4 Türk basınının illüstrasyonlarında AAğğrrıı İİssyyaannıı vvee KKüürrttlleerr İ S E T E Z A G

M A Ş K A

/ 0 3 9 1 / 7 0 / 4 1

İ S E T E Z A G

T E Y İ R U H M U C / 0 3 9 1 / 8 0 / 3 0

13/07/1930/CUMHURİYET GAZETESİ

ürk resmi tarihine göre, güçlü bir argümandı. veya şehirde gösteren fotoğraflar da küçümse- Ağrı’da Kürtler ile Türkiye yici altyazılarla verilir. TCumhuriyeti arasındaki Kürt isyanı yoktur! İllüstrasyonlar genellikle birinci sayfada kulla- savaş, 16 Mayıs 1926’da başlar ve Cumhuriyet gazetesinin başyazarı nılır ve savaşın safhalarına göre renk ve biçim 14 Eylül 1930’da son bulur. Nite- Yunus Nadi, dönemin basınının Şeyh alır. Haberlerle birlikte verilir, haberin tamamla- kim Cumhuriyet gazetesi bir gün Sait öncülüğünde 1925’te gelişen Kürt yıcı bir öğesidir, karikatüre yakın illüstrasyonlar sonra, yani 15 Eylül’de ‘Ağrı İBRAHİM BULAK hareketinden edindiği alışkanlıkla Ağ- bazen haberin metninden ayrı bir biçimde de Dağı’nda Tenkil Bitti’ manşeti ile rı’daki harekete de bazen ’Kürt İsyanı’ verilir. O yıllarda gazetelerde fotoğrafın çok yay- çıkar. Ağrı’daki isyanın önderlerin- demesine içerlenmiş olacak ki şunları gın olmaması sebebiyle haberi okuyucu için den İhsan Nuri Paşa da anılarında Ağrı’daki Kürt- yazma ihtiyacı duyar: “Cumhuriyet millî vahdet daha etkili ve çekici kılmak için illüstrasyonlar ler için ‘’5 yıl boyunca özgürlüğün leziz tadını hakikat ve gayesile müteşekkildir. Binaenaleyh kullanılırdı. Aynı zamanda illüstrasyonlar fotoğ- almışlardı’’ diyerek, 1930’daki savaştan sonra Ağ- Şark hudutlarımızda Kürt isyanı yoktur. Cehalet raftan farklı olarak olanı betimlemek dışında çi- rı’nın Türklerin hükmü altına girdiğinden söz sevkile şekavet yoluna dökülmüş bazı vatandaş- zimlerle algılara hitap etmede daha kullanışlıydı. eder. (Hêvî dergisi, Bîranînên Ihsan Nûrî Paşa II, V) ların elbette er geç cezalarını görecek münase- Türk basınının Ağrı İsyanı zamanında kullandığı Örgütlü ve siyasi bir hedefi olan Ağrı’daki Kürt- betsiz hareketleri vardır.” (Cumhuriyet, 13 illüstrasyonlar estetik ve sanatsal yanıyla zayıf leri ve onlara destek amaçlı gelenleri tanımlamak Temmuz 1930) olsa da savaşın gidişatına göre bir topluluğu için kullanılan ’şakiler’, ‘haydutlar’, ‘âsiler’, ‘çapul- insan-dışı figürlerle resmetme hali söz etmeye cular’* gibi kavramlarla hızını alamayan dönemin Tamamlayıcı bir öğesidir haberin değer bir konudur. Türk basını, ‘mikroplar’ (Akşam, 19 Temmuz 1930) İsyanı tanımlamak için hangi kavramların kul- diyecek kadar ileriye gider. Sorunun vahametini lanılacağı konusunda hassas davranan dönemin Savaşın safhalarına göre anlatmak için ara sıra başvurduğu bu tür tıbbi Türk basını, görsellerdeki tercihlerinde de ol- Irkçı ideolojilerin revaçta olduğu o yıllar dü- kavramların yanı sıra savaştaki ölümleri de ’te- dukça dikkatlidir. Özellikle Ağrı’daki savaşın son şünüldüğünde demonize edilmiş tiplemelerin mizlendi’, ‘ezildi’, ‘imha edildi’ gibi fiillerle duyu- safhasına girildiği dönemde kullanılan görseller yer aldığı çizimlerin gazete ve dergilerde olması ruyordu. İnsanların savaşçılara olan nefretini oldukça ilginçtir. Çoğunlukla illüstrasyonlar kul- hiç de şaşırtıcı değil. Nitekim bu tür karikatür ve arttırmak için ‘Şark hâdisesi’ni, ’Medeniyet’, ‘İr- lanırken bazen Türk askerlerinin fotoğraflarının çizimler Birinci ve İkinci Dünya Savaşı zama- tica’ gibi farklı kontekstler ile bir arada anmayı yanı sıra Ağrı Dağı’nın coğrafik yapısını gösteren nında etkili bir propaganda aracıydı. Gazete ve da unutmuyordu. ‘Ecnebiler’ ve ’Hoybuncular’ın haritalar, savaştaki Kürt komutanların ve Xoybûn dergilerin yanı sıra seçim pankartlarından tuta- onlarla ilişkileri de ‘Şarktaki hâdise’nin her türlü yöneticilerinin fotoğrafları da teşhir amaçlı kulla- lım kartpostallara kadar geniş bir kullanım ve şiddeti ne denli hakkettiğini idrak ettirmede nılır. Yine Kürt erkek ve kadınları yaylada, köyde etki alanı vardır.

5 02/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ

09/07/1930/ AKŞAM GAZETESİ

17/07/1930/ AKŞAM GAZETESİ

06/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ 08/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ

Çizimlerde insan-dışılaştırma En çok kullanılan figür yılan Zavallı, şaşkın ve sarıklı tipler Ağrı’daki savaş esnasında gazetelerde Ağrı ile ilgili illüstrasyonlarda başvurulan Kürtler, insan tiplemelerinde ise yerel kıya- çıkan illüstrasyonlarda yoğun bir insan-dı- insan-dışılaştırma, şiddetin failini ‘kurtarıcı’ fetleri ile zavallı görünümlü insanlar olarak şılaştırma göze çarpar. Kürtler bu illüstras- olarak resmederken basının ‘haydut, şaki, ser- resmedilir. Çizilen tiplerde o dönemki koşul- yonlarda kimi kez tümüyle insan-dışı bir seri, çapulcu’ gibi ibarelerle tarif ettiği tam ne larda cumhuriyet ve medeniyet karşıtlığının varlık kimi kez de yarı insan yarı yılan fi- olduğu anlaşılmayan grupları da temizlenmesi sembolü haline gelen sarık, şiddetin ne gürleri ile karşımıza çıkar. Karikatür ve il- gereken birer organizma veya cansız birer kadar haklı olduğunu anlatmak için iyi bir lüstrasyonlar yoluyla insan-dışılaştırmadan cisim olarak resmeder. Yılan, en çok kullanılan yardımcıdır, çünkü ‘irtica’yı da çağrıştırır. Bu en muzdarip halkların başında Yahudiler figürdür. Adem ve Havva mitolojisinde de hile yüzden hemen hemen bütün çizimlerde za- gelir. Hristiyan teolojisinden tutalım mo- ve baştan çıkarıcılığı simgeleyen yılandan tü- vallı ve şaşkın duran Kürtlerin başında sarık müyle kurtulmak için ‘baş’ı ezilmesi gerekirdi. dern ideolojilere kadar Yahudilere karşı ya- vardır. Zaten bazı zamanlarda şiddetin meş- Başı ezilmeyen yılanın bir gün tekrar sokabile- pılan toplu kıyımların zeminini ruiyetini sorgusuz kılmak için ‘Ağrı’daki şeka- ceği ihtimalini düşünerek ona karşı merha- hazırlamada, onları insan-dışı gösteren vet’in irticai hedefleri olduğu da basında metli olunmaması akıllardan çıkarılmamalıydı. görseller bolca kullanılmıştır. Ortaçağ’daki yazılır. Oysa Türk basınına göre aynı za- Türk basınının kullandığı illüstrasyonlarda da resimlerde domuz, 19. ve 20. yüzyıldaki çi- ‘baş’ önemlidir. Bazen ‘baş’ insan, gövde yılan- manda Ağrı’daki Kürtler, Ermeniler ile ittifak zimlerde ise yılan, ahtapot gibi hayvanlar ken bazen de tam yılan olmasa da yılana ben- yapacak kadar da ‘din dışı’ydı. Çizimlerdeki en çok kullanılan antisemit motiflerin ba- zeyen tehlikeli bir canlıdır. İllüstrasyonlarda da tipler yoluyla tahkir ve hedef göstermeye en şında geliyordu. Antisemitizmin ideolojiler Ağrı’daki savaşçı Kürtleri tasvir eden yılan ve çok maruz kalan halklarından başında yine üstü olduğunu anlamak için bu tür çizim- yılana benzer varlıkların basının diline paralel Yahudiler gelir. 19. ve 20. yüzyıldaki antisemit lere bakmak açıklayıcıdır. Günümüzde de bir biçimde ‘baş’ı ezilir veya kesilir. çizimlerde de Yahudiler büyük burunlu, gö- kapitalizm ve emperyalizm temalı benzer Öncesinde de mütedeyyin birey ve toplu- bekli, sinsi bakışlı resmedilirdi. Yine Ağrı ko- figürlerin olduğu karikatür ve pankartların lukların genç cumhuriyet için ne denli sinsi nulu illüstrasyonlarda da Kürtler genellikle - doğrudan Yahudiler ve İsrail kastedilme- ve korkunç olduğunu göstermek için karika- yaşlı, şaşkın, sarıklı, zavallı, başı askerin pos- diğinde bile- antisemitizmi çağrıştırdığı türize edilmiş yılan görseline başvurulduğu talı ile ezilirken ya da süngüsü ile koparılmış için büyük tepkilerle karşılaşması olasıdır. olurdu. bir şekilde resmedilir.

6 14/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ 17/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ

15/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ

11/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ 09/07/1930/ CUMHURİYET GAZETESİ

Devlet ve Kürtler Söylem ve görsel birlik Bu illüstrasyonlarda devlet, alımlı ve Bu yazının konusu olan 26 illüstrasyon, genç bir asker, bombalar yağdıran bir 1930 yılının Temmuz ve Eylül ayları ara- uçak ya da demir yumruk olarak görülür. sında 4 farklı günlük gazetede (Cumhuri- Edimleri, postalı ile baş ezmek, süngüsü yet, Milliyet, Vakit, Akşam) ile baş kesmek, bomba yağdırmak, kafes yayımlanmıştır. Sonuç olarak, Türk basını bekçiliği yapmaktan ibarettir. savaş zamanında bir dönem gazetelerin en gözde görsel aracı olan illüstrasyon- Harici güçler lardan her biçimiyle yararlanmıştır. Kürt- Estetik ve sanatsal kaygılar taşımayan lere yönelik devletin her türlü şiddetini çizimler adeta basında kullanılan kelime- meşru göstermede dönemin gazetelerin lerin resimli hâlidir. Örneğin basında kul- söylemdeki birliği illüstrasyonlarda da lanılan ‘temizlemek’ fiiline paralel olarak kendini gösterir. Göstergebilimsel açıdan karikatürlerde elinde süpürge veya kü- geniş bir biçimde analiz edilmesi gere- rekle ‘temizlik’ yapan bir asker görünür. ken bu illüstrasyonlar, farklı gazeteler ol- Aynı şekilde ‘Şarktaki hâdise’de ’ecnebi- masına rağmen tek elden çıkmış gibidir. ler’ ve ’harici güçler’in de işin içinde ol- duğunu anlatırken kullanılan *Bazen Ağrı’daki savaşçıları tanımla- ‘körüklemek’ fiili aynı şekilde karikatür- mak için ’Celâli’ sözcüğü de kullanılır. (8 lerde de kendine yer bulur. Ağustos 1930 Cumhuriyet) 03/07/1930/ MİLLİYET GAZETESİ

7 04/07/1930/ VAKİT GAZETESİ 15/09/1930/ MİLLİYET GAZETESİ

13/07/1930/ MİLLİYET GAZETESİ 09/07/1930/ VAKİT GAZETESİ

13/08/1930/ MİLLİYET GAZETESİ 07/07/1930/ VAKİT GAZETESİ 8

İ S E T E Z A G

T E Y İ L L İ M

/ 0 3 9 1 / 7 0 / 2 1

İ S E T E Z A G

T İ K A V

/ 0 3 9 1 /

17/07/1930/ VAKİT GAZETESİ 7 0 / 5 1 İ S E T E Z A G

T İ K A V

/ 0 3 9 1 / 7 0 / 8 1

20/07/1930/ VAKİT GAZETESİ İ S E T E Z A G

T İ K A V

/ 0 3 9 1 / 7 0 / 3 1

9 ‘Halen ararsan insan kemiği bulursun’

“Öyle bir zulüm vardı ki, kimse gezebilir miydi? Bir insanın öldürülmesiyle bir tavuğun öldürülmesi arasında bir fark yoktu.”

w ”Delal, adı gibi delal bir kızdı. Ce- nazelerin altında delirdi. Îskî- ler’dendi. Ewdilê Hecîgiller’dendi. Milk köyündendiler. Milk ve Kun- duk halkını diğer bir çok köy ile beraber oraya yollamışlar. İnsan- ları öldürürken o zaman o küçük bir kızdı. Korkudan aklını oynattı. Eskiden deli değildi.”

w “Köpekler o kadar ceset yemişlerdi ki ayakta gördükleri insanlara da saldırıyorlardı. Ellerinden kaça- mazdınız. O kadar güçlenmiş- lerdi. O derede insanların sadece kemikleri ayaktaki bir insanın ke- merine varıyordu. “

Nihad GÜLTEKİN

t Bu isyanın öncüsü Biroyê Hesikê Têlî ile birlikte renişçilerin siyasi ve hukuki istemleri, devlet yöne- onun aile ve akrabalarının sırtını Ağrı Dağı’na ver- ticileri tarafından kabul edilmedi. Bu siyasi görüş- mesinden ve devlete teslim olmayacağını belirt- melerde devlet heyeti TBMM üyeleri ve Bazîd’deki girî Direnişi üzerinden 94 yıl geçti. Bu dire- mesinden sonra alevlendi. Mayıs 1926 tarihinden askeri yetkililer ile direnişçilerin baş konuşmacısı niş ardında yüz binlerce dram, trajedi ve 1927 yazına kadar bazı savaşçı gruplar, Şêx Seîd olan Hesikê Têlî Biro arasında sürdürülmüştür. Dev- Anice hazin hikâyeler bıraktı. Bu sürece Ayaklanması’ndan sonra devlete teslim olmayan- letin bu diyaloglar sonucu yaptığı tek şey, bir “af” tanık olan ya da yaşayan her insanın anlattığı hi- lar, sürgün kararına karşı çıkan bazı Kürtler ve sür- çıkarmak oldu. 1930 bahar aylarında her iki güç ta- kâye toplumun hafızası olarak kayıtlara geçti. Pi- gün yerlerinden kaçanlar yüzlerini Ağrı Dağı’na rafından bir kırılmanın gerçekleşeceği döneme gi- erre Nora ‘Hafıza Mekanları’ adlı kitabında, “Canlı çevirdi. Böylece Biroyê Hesikê Têlî’nin savaşçı sayısı rildi. Mehmed Bey ve Nadir Bey ile Seyid Resul hafıza deniz çekildiğinde kıyıda kalan deniz kabuk- ve taraftarları artmış oldu. İran devleti sınırları komutasındaki Kürt güçleri, Haziran 1930’da Çaldı- ları gibidir” der. Abdülbaki Çelebi gibi tanıkların içinde, Ağrı Dağı’na yakın kalan Kürt aşiretleri ise ran üzerinden gelerek Zilan, Patnos ve Ağrı bölge- anlatımlarının canlı hafıza olarak kayıtlara girmesi, savaşın sonuna kadar direnişçilere yardım ettiler. lerindeki karakollara baskınlar yapıp birçok devletin tarih yaklaşımına bir yanıt olarak okunabi- yerleşim yerini ele geçirdiler. Devlet aynı yılın Hazi- lir. Resmi tarihin dışındaki alternatif ya da muhalif Siyasi ve askeri değişimler ran ayında Dewrêş Bey’in komutasında ağırlığını diyebileceğimiz tarih, hâlâ devlet nezdinde bir ‘ge- 1927 yılında Xoybûn Örgütü kuruldu ve İhsan Gelîyê Zîlan alanına verdi. Dewrêş Bey, bu bölgede rilim’e neden olmaktadır. Bu anlamıyla sözlü tarih Nuri, paşalık ünvanıyla Ağrı Direnişi’ne savaşçıla- yaşayan Türk, Acem ve Kürtlerin bir kısmının milis çalışmalarında tanıklardan derlediğimiz kişilerin rıyla katılma kararı verdi. Bu olay, beraberinde bazı gücüyle birleştirerek savaşa büyük bir güç olarak kolektif ve kişisel bilgileri aynı zamanda “derlenmiş aydınların da katılımını sağlayarak Ağrı Direni- katıldı. Gücünü Van Erdîş’e bağlı Geliyê Zîlan alanı hafıza” olarak da tanımlanmaktadır. Bu çalışmalar- şi’nde siyasi ve askeri değişimlere neden olmuştur. Eledax ve Tendûrek dağının eteklerinde köy ve dan tanıklar dönemin sosyal, kültürel, ekonomik ve Ağrı Cumhuriyeti ve Hükümeti ismi altında savaşın yaylaların olduğu bir bölgeye yerleştirdi. Buradaki siyasal eğilimleri, gündelik hayata ilişkin bilgileri konseyi ve sivil idarelerin kurulması hızlandı. Savaşı köyler asker ve milis gücüyle çevrildi ve katliam bu görmemizi sağlar. Ağrı Direnişi’nin toplumsal tari- yürütecek desteler (kuvvetler) bir komutan ve 15- köylerdeki insanları öldürmekle başladı. Bu katliam hine tanıklık etmiş onlarca Ağrılı ve Erdîşli ile hafıza 50 savaşçıdan oluşacak şekilde oluşturuldu. Ayrıca bölge halkı ve direnişçilere bir gözdağı vermek için kayıt çalışmaları yapılmıştır. Bu tanıklardan biri olan Gaziya Welat ve Agirî isminde gazeteler yayım- planlanmıştı. Birebir görüşme yaptığım birçok şahi- Abdulbaki Çelebi’nin anlatımlarını bu yazıda ince- landı. Desteler Kars’tan Van Gölü’ne, Çaldıran, Bitlis, din anlatımlarından en az 24 köyün (Perexalî, Milk, leyeceğiz. Ancak Çelebi’nin anlatımlarına geçme- Muş, Bingöl ve Erzurum’a yakın yerlere kadar siyasi Sarkoy, Birhan, Hesenevdal, Eks, Şor, Gomik, Murşit, den önce Ağrı Direnişi’ne kısaca değinmek gerekir. ve askeri eylem düzenliyorlardı. Zamanla direniş Şorik, Komir, Çaxirbeg, Xarxus, Înalî v.b) insanlarının bütün Serhad alanına yayıldı. Agirî Direnişi’nin ön- öldürüldüğünü belirtmişlerdi. Dönemin gazeteleri Nasıl başladı? derleri farklı şehir ve bölgelerde Xoybûn şubelerini bu köylerdeki katliamla ilgili 15 binden fazla insa- 1926-1931 yıllarında Serhad bölgesinin merkezi açtı. Ağrı Dağı merkezi dışında Tendûrek’te ikinci nın öldürüldüğünü yazar. 1931 yaz ayına kadar olan Ağrı Dağı ve çevresinde yaşanan olaylar, Kürt- bir karargah kuruldu. Böylece Bazîdaxa, Bergirî, Ebexê köylerinde ve Ağrı Dağı etrafındaki köylerde lerin tarihinde Ağrı Dağı Direnişi olarak kayıtlara Erdîş, Gelîyê Zîlan, Patnos ve diğer alanlar doğru- katliamlar devam etti. geçti. Büyük aşiretlerden Sîpkan, Celalî, Zîlan, Red- dan buradan yönetilecek duruma geldi. Ağrı Direnişi ve Zîlan Katliamının daha iyi anlaşıl- kîler sürgün edilmek isteniyordu. Ağrı Direnişi, Şêx Direnişçiler ile devlet yöneticileri arasında çıkarı- ması için tanıkların anlatımları Kürt tarihinde Seîd öncülüğünden gelişen direnişten sonra sür- lan aftan dolayı Pira Belek köprüsü yakınlarında önemli belge niteliği taşır. 1930 yılında 4 yaşında gün edilme kararına karşı bir isyan olarak başladı. resmi görüşmeler, mektuplaşmalar oldu. Ancak di- olan Abdülbaki Çelebi o dönemi şöyle anlatıyor: 10 “Babam bizi oradan aldı, amcamdı, bendim, Mus- tından sağ kurtuldu. Sağ bıraktıkları için değil, artık kaldı. Halen ararsan insan kemiği bulman mümkün- tafa ve Mele Ahmet idik. Biz çocuktuk. Bizi Şarba- ölü sayısına yetişemedikleri içindi. Anla ki ne kadar dür oralarda. Ama birçok insan öldürüldü. Aklına zar’dan alıp Bunizli köyüne getirdi. Biz ayrılırken insan öldürüldü orada. Bin, iki bin kemik işi değildi gelen isimleri sayayım size. Cezoyê Evdile, Yusuf De- akşam vaktiydi. Bizden sonra oraya asker girmiş. Köye yani. Bazıları da onların altında ezilmişti. Kurşun değ- de’nin Kisko, Şukriyê Qaso, Şeyh Hüseyin ve Şeyh saldırdılar. Köyün erkeklerini tamamen topladılar. On- memiş ama ölmüşlerdi. Boğulmuşlardı cesetlerin al- Sultan, İbrahim Dede ile tahminime göre Mihe- ları Milk köyüne götürdüler. Köyde erkek kalmamıştı. tında. medê Hiso da öldürüldü. Tabii bunlar benim şu an Bazıları kaçıp kurtuldu. Çocuklar kaçtı. Hepimiz kilise- aklıma gelenler. Daha çok insan öldürüldü. Ah- nin yukarısında yer alan bir boğaz vardır, orada sak- Jandarma orada kafasına sıktı med’in babası Tahir’in bir kardeşi de öldürüldü. landık. Baharın suyu gelip oraya doluyordu. Orası Biz dereden gelirken dere harabe olmuş, içindeki- Kimse yemeye ekmek bulamıyordu. Bir şey yoktu oldukça derin ve uzun bir yerdir. Bu oda kadar da ge- ler ya öldürülmüş ya da sürülmüştü başka yerlere. Biz yemek için. Çalışmak da yoktu. İş yoktu çünkü. Hay- niştir. Köyün bütün gençleri ile çocukları oradaydık. de çıkıp geldik. Dere yaşanacak bir yer olmaktan çık- van kalmadı kimsede. Hepsine bir şekilde el konuldu. İnsan dışarıya çıkmazsa kimse onu göremez. Onun mıştı. Mistoyê Eli vardır hani. Misto oğlu Ahmed’i sır- Çift için öküz gerekiyordu yoktu. İnsanlar o yokluk altı kendiliğinden düzgündür. Gelip üstümüzde dur- tına almıştı. Beni de boynuna almıştı. Öylece Zilan içinde açlık felaketi de yaşıyordu. Hiç rahat bir salar da bizi bulamazlardı. Biz oradaydık. Deresi’nden Erşat’a kadar geldik. İki Erşat arasına kıl dönem değil. Ekmek yoktu, bulunmuyordu. Benim çadırlarımızı kurduk. Bizim köylerimiz çoğunlukla ça- dedem Van’a gidip bir torba un getirirdi. Ben annem ‘Ben tek kurtulabildim’ dırlarını getirmişlerdi. Çadırlarımız vardı Şarbazar’da. ve babamdık. Başka kimsemiz yoktu. Biz dedemlere Bütün esirleri öldürdüler, ben tek kurtulabildim. Köyde 100 koyunu olanın bir şeyi kalmamıştı. Kimse giderdik. Yatıya kadar orada kalır öyle dönerdik. Ben de içlerinden kaçtım. Kaçıp buraya geldim. Ar- geçinemiyordu artık. Artık Erşat’taydık. kamdan kurşun sıktılar ta Milk köyünün yamaçlarına Simo, bir sabah erkenden dedemin çadırının kapı- Kimse derdini anlatamıyordu bile kadar. O kurşunlardan kurtulup geldim. Yağmur gibi sına geldi. Dedeme ne dedi bilmiyorum, dedem ona; Belki bin kereden fazla fes için dayak yemişizdir. kurşun yağdırdılar arkamdan. Ama kurtulup uzaklaş- ”Ulan, eşeğin oğlu, kalk git buradan. Sıddık senin pe- Ne zaman gelirlerse el atıp ya fesimizi kafamızdan tım oradan. Milk köyünden cenazelerin altından sağ şinde. Bulursa seni öldürür” dedi. çıkarıyorlardı ya da koynumuzdan çıkarıyorlardı. kurtulan da çok oldu. O zaman Mistê Ham, o da içle- Sıddık kime yönelse kesin öldürüyordu. Devletin en Kimin kafasında bulurlarsa onu bir güzel dövüyor- rinden kurtuldu. Tahirê Biro, Sofî Elî, Tahrê Qalê hepsi sadık milisiydi. “Git iyi bir yerde saklan. Buralarda do- lardı. Sonra fesi yırtıp kullanılmaz hale getirip atı- cenazelerin altında kalmışlardı. Bunlar bizim köylüle- laşma”. Allahın emri, biraz yamaçtan yukarı çıktık. Tam yorlardı. Jandarma birine sormuş, “bu nedir?” Şöyle rimizdir. Bizim köyden kadınları ve çocukları olduğu o sırada Sıddık ve üç jandarma aşağıdan göründü. Si- demiş. “Teliktir, telistir, ristir.” Evet… Türkçe bilmi- gibi almışlar. Onları öldürdükten sonra denildiğine mo’yu da gördüler tabii ki. Bir harabede biraz ot vardı. yorlardı ki dertlerini de anlatsınlar. O kadar jan- göre Erciş’ten bir binici geliyor. Elinde bir kağıtla kat- Simo kaçtı o otların içinde saklandı. Orada oturdu. darma zulmü vardı, kimse derdini anlatamıyordu liamı durdurmalarını istemiş ama iş işten geçmiş. O Gidip Simo’yu oradan çıkarıp getirdiler. Ehmedê bile. Dil bilmemek de zordur. zaman da asker o emirle beraber çekip gidiyor. Onlar Elo’nun kıl çadırının önüne getirdiler. Bir sürü insanın gittikten sonra herkes cenazelerinin getirmeye gitti. önünde. Çoluk çocuk bir sürü insan vardı. Jandarma Bari son bir defa karnımızı doyurun Yani bizim köydeki kadınlar erkeklerini almaya gitti- orada kafasına sıktı. Bir kurşun yayığı deldi. O sırada Adil vardır hani. Şöyle anlattı o da; “Biz Şor köyü- ler. Öyle bir zulüm vardı ki, kimse gezebilir miydi? Bir Dewrêşê Elo’nun hanımı Bêzar da o yayıkta ayran ya- nün altındaki derede idik. Orada toplanmıştık ki insanın öldürülmesiyle bir tavuğun öldürülmesi ara- yıyordu. Ayran yayıktan fışkırdı. Besê’nin yüzüne geldi. İran’a göçecektik. Akşam toplantıda şöyle bir karar sında bir fark yoktu. Simo ise çığlık çığlığa sol tarafa Ahmet Dede’nin ka- alındı. Çocuklar bırakılacak, sadece kadınlar alına- Evet, Misto’nun dediğini yapsalardı, bir misli insan zanının içine düştü. Kanı sol kolunun altında bir fis- cak, yola çocuklar olmadan çıkılacak. Çünkü çocuk- kurtulacaktı. Misto, “Dört bir yana kaçalım. Şaşırtalım. kiye gibi kazanın içine aktı. Biz çocuklar da öylece ların yolda bize ayak bağı olacağı hesaplanıyordu. Kurtulma şansımız daha fazla olur” demiş ama dinle- izliyorduk. Kadın ve çocuklar çığlık içindeydik. Daha “Çocuklar o yolu kaldıramazlar, burada kalsınlar” yen olmamış tabii ki. Cezo, Misto, Hecî Silo’nun ba- sonra Sıddık gidip Simo’nun evini yağmaladı. Olduğu deniyordu. “Çocukları götüremeyiz. Onlara burada bası Şükrü (Şükriyê Xalis), sizin Birahîm dedeniz, Şeyh gibi kendi evine taşıdı. Bekir, Haco ve daha bir sürü in- ne olursa olsun. Yapacak bir şey yok. Yalnız kadınlar Hüseyin’i biliyorum. Onların orada öldürüldüğünü bi- sanı; Sıddık jandarmaları getiriyor, onları gösteri- gidebilir.” Kızım Muhbet konuşmaları yarı uykuda liyorum. yordu. Jandarmalar da çoğunu alıp götürüp Aşe dinliyor. İşitiyor hepsini. Sabah kalktık. Kendimize Kimseyi bırakmıyorlardı. Ne zulümdü. Arifê Bi- Dawudan denen yerde onları öldürüp geliyordu. biraz mirtoxe (unun yağda kavrulması) yaptık. ro’nun oğlu Veli vardı Cergeşin’de. Biz arabamızı bağ- Cewer Efendi’nin oğlu da birçok insanı öldürttü. Mele Şöyle dedi; ”Anne bizi iyice doyurun. Biz bir daha lamıştık Erşat’a gidiyorduk. Veli’nin elleri bağlıydı. Davut’u Sarkoy’da ormanda yakaladılar. İdris kafasını sizi göremeyeceğiz nasıl olsa. Bari son bir defa kar- İbrahim Bey vardır. Elinde bir ağaç Veli’yi önüne kat- tekmeleye tekmeleye orada öldürdü onu da. nımızı doyurun.” O öyle konuştuğu zaman Beko, mış getiriyordu. Kendisi benim Rihan halamın oğlu “Kesinlikle gitmiyoruz!” diyerek kararını değiştirdi. oluyordu. Onunla konuşmamız yasaktı. Ya da korku- Bir şey yoktu yemek için Diğerleri gitmişler. Beko çocuklarını almış Hamur’a dan konuşamadık. Yanımızdan geçerken kendisi Şarbazar’ın içinde kimse öldürülmedi. Yalnız Hese- götürmüş, oradan öteye gitmemişti. Ya?! Çocuğum, “Dayı, bizi helal edin, bu zalimin eline düştük” dedi. newdal’ın aşağısından başladılar. Kömür köyünde öyle dağıldık, öyle dağıldık ki!” Bir şey diyemedik. Erşat’ı geçirdikten sonra Minewer Newala Fedê’de millet çok öldürüldü. Şarbazar kö- denen yerin yakınlarında öldürdüler. Gözümüzün yünden Mele Osman ile Mele Reşit Hesenewdal kö- Kaynak: önünde akrabalarımız teker teker götürülüyordu. yünün yakınlarında eski karakolun altında * Abdulbaki Çelebi ile ailesinin yaptığı söyleşi- Kimse bir şey yapamıyordu. Kunduk, bir dereydi. Oval öldürüldüler. Orada da çok insan öldürüldü. Yasaklar Berham Mîrzo, Erdîş 2009 bir yamaçtı. Köyde ne kadar canlı varsa insan adına kalktıktan sonra da orada bir çok kemik vardı. * Abdulbaki Çelebi ile yaptığım söyleşi-18.01.2014 hepsini topladılar. Kadın ve çocuk demeden tümüyle Orada da Newala Fedê’de de vardı. Cenazeler ol- Diyadîn toplayıp öldürdüler. Bir köyde tek fert koymadılar. duğu gibi öylece kaldı. Bazıları olduğu yerde çü- Hepsini belli yerlere topladılar. rüdü. Bazılarını da köpekler yedi. Ayılar, kurtlar tilkiler yediler. O kemikler bu zamana kadar dışarıda Cenazelerin altında delirdi Delal, adı gibi delal bir kızdı. Cenazelerin altında delirdi. Bunun üstüne kafayı sıyırdı. Îskîler’dendi. Ew- dilê Hecîgiller’dendi. Milk köyündendiler. Milk ve w “Cenazeler olduğu gibi öylece Kunduk halkını diğer birçok köy ile beraber oraya yollamışlar. İnsanları öldürürken o zaman o küçük bir kaldı. Bazıları olduğu yerde çü- kızdı. Korkudan aklını oynattı. Eskiden deli değildi. rüdü. Bazılarını da köpekler yedi. Bunun dışında cesetler öldürüldükleri yerde o Ayılar, kurtlar, tilkiler yedi. O ke- kadar kaldılar ki kokusundan dereye giremezdiniz. Köpekler o kadar ceset yemişlerdi ki ayakta gördük- mikler bu zamana kadar dışarıda leri insanlara da saldırıyorlardı. Ellerinden kaçamazdı- kaldı. Halen ararsan insan kemiği nız, o kadar güçlenmişlerdi. O derede insanların bulman mümkündür oralarda. sadece kemikleri ayaktaki bir insanın kemerine varı- yordu. O kadar çok insan vardı öldürülen. Cesetleri o Ama birçok insan öldürüldü.” kadar süngüledikleri halde yine de altından birçok insan kurtuldu. 100-200 kadar insan o cesetlerin al- 11 Nadir Bey w Şeyh Said isyanı sonrası Kürtlerin w Sürgün edilenler, 1927 baharında etkisizleştirilip iradesizleştirilmesi Kayseri’den Suriye’ye firar etti. için, Şark Islahat Planı ve birçok Heleb’e ulaşınca da Xoybûn ce- politika yürürlüğe konuldu. Bu miyetine üye oldular. Ardından planda yer alan hususlardan biri Ağrı isyanı için yola çıktılar. Me- de mecburi iskandı. Planla Wan şakkatli bir yolculuktan sonra ve Bazîd vilayetlerinden 70 aile Nadir Bey ve bir grup arkadaşı, sürgüne gönderildi. Bu aileler- Ağrı’ya Biroyê Heskê Têlî, Şêx Ab- den biri de Hüseyin Paşa (Nadir dulqadir ve İhsan Nuri Bey’in ol- Bey’in babası) ailesiydi. duğu direniş merkezine vardı.

adir Bey; Haydaran aşireti reisi Hamidiye kırımla asimile etmeyi hedefleyen Şark Isla- Alayları komutanı Mirliva Hüseyin Paşa’nın hat Planı’nın uygulanmasına geldi. Bu Noğludur. 1906 yılında Hüse- planla, Kürtlerin etkisizleştirilip yin Paşa’nın adamları ile kuzeni Emin iradesizileştirilmesi ve asimilas- Paşa’nın adamları arasında vuku bulan, yonu için yapılması gereken ol- dukça detaylı pek çok ırkçı Şerê Gameşwanê olarak bilinen ve Nadir Bey, onlarca kişinin öldüğü kavgada yaptırım ve politikalar yürür- Kayseri Cezaevi’ndeyken... doğdu. Henüz 7-8 yaşlarındayken, 1. lüğe konuldu. Bu planda yer Emperyalist Paylaşım Savaşı ve o sa- alan hususlardan biri de mec- buri iskandı. Planla Wan ve vaşla gerçekleşen Ermeni katliamı, rinin Süphandağı’nda şehit edildiğini öğrenirler. As- Ruslar ve Ermenilerle savaş ve Rus iş- Bazîd vilayetlerinden 70 aile sürgüne kerler sofradakilerin onlar olduğunun farkında değil- galini Kürtlerin asimilasyonu için fır- gönderildi. Bu ailelerden biri de Hüseyin Kemal SÜPHANDAĞ Paşa ailesiydi. dir. Onlar da bu konuda renk vermez. Aynı askerler sata çevirmeyi düşünen İttihatçıların 1926 Mart ayında kar kış koşulla- Hüseyin Paşa ile oğlu Abdullah ve yeğeni Ahmet’in da gizliden desteklediği Patnos’tan rında memleketlerinden binlerce kilometre uzaklık- de Barzan’da öldürüldüklerini söyler. Adıyaman’a kadar süren sözde Rus işgalinden kaçış, taki çeşitli kentlere gönderildiler. Her birini bir gerçekte ise büyük Kürt tehciri ve tehcirin neden ol- yere… Hatta aynı aileye mensup kişileri bile birbir- duğu kıtlık-açlık ve salgın hastalıklarla gelen kitlesel Kayseri ve Halep’ten Ağrı’ya… lerinden ayrı yerlere iskan ettiler. Mesela Hüseyin ölümlerin de tanığı oldu. Birlikte yola çıktıkları kardeş ve yeğenlerinden yalnızca Paşa’yı Antalya’ya, Nadir Bey’i Kayseri’ye, Hüseyin Bu tehcirden ancak 1917 Bolşevik İhtilali sonrası ikisinin kaldığını, hepsinin daha çok ihanetçilerce öldü- Paşa’nın torunu Süleyman Bey’i Aksaray’a sürdüler. Rusya’nın savaştan çekilmesiyle 1918’de Adıyaman’dan rüldüklerinin acısını içlerine atarak bin bir güçlükle Ağ- Şüphesiz bu büyük bir zulümdü. Daha sonra Hüse- Patnos’a büyük kayıp ve yıkımlarla döndüler. rı’ya; Biroyê Heskê Têlî, Şeyh Abdulqadir ve İhsan Nuri yin Paşa’nın müracaatıyla O’nu Konya’ya, iskan edi- Din kardeşliği temelinde müttefik oldukları İttihat- Bey’in olduğu direniş merkezine varırlar. Orada bulunan len Afit ve Abdullah Bey’i Aksaray’a, iskan edilen çılarla, Erzurum, Sivas kongreleri, Amasya Tamimi, Haydaranlı 15-20 kadar firariyle Usivê Evdal Ağa’nın kö- torunu Süleyman Bey’i ve Aydın’a iskan edilen Meh- Büyük Millet Meclisinin ilanı, Osmanlı Ermeni savaşı yüne geçip, Qotil deresi, Patnos, Erciş, Abağa, Zîlan deresi, met Bey’i de Kayseri’ye gönderdiler. Balıkesir’e iskan gibi süreçleri gördü. O süreçlerde Kürtlere her türlü Begirî’de şubeler açarak örgütleme çalışmalarına başlar- edilen oğlu Salih’in Kayseri’ye iskan talebi ise redde- haklarının verileceğinin vaat edilmesinden, ret, inkar lar. Onların katılımı ile Ağrı direnişi oldukça genişler. İran dildi. Bu zulme, bu ihanete, bu haksızlığa ve bu ve sürgüne evrilen süreçlerin tanığı oldu. 1. Meclis’in sınırından Malazgirt’e kadar yayılır. utanca katlanmaları mümkün değildi. lağvı ve Lozan Antlaşmasıyla İttihatçıların maskeleri Birkaç aylık çalışmadan sonra Patnos’un Sarısu mın- Önce silahlarını temin ettiler, sonra atlarını… Sür- düşüp, ırkçı ve tekçi gerçek kimlikleri ortaya çıktıktan tıkasına geçen Nadir Bey, orada kardeşlerinin öldürül- günlerinden bir yıl sonra 1927 baharında Kayseri’den sonra, bu anlayışa karşı bir direniş örgütlemeye çalı- mesiyle ilişkili milislere yönelir. Bir köyde yakaladığı hep beraber Suriye’ye firar ettiler. Yanlarında Hacı şan Cibranlı Halit Bey ve Şeyh Said’in Hüseyin Paşa’ya milisin ağzına tüfeği dayayarak ateş eder. Öldüğünü Musa Bey de vardı. 13 günde Nadir Bey’in dayıları gönderdiği mektupları Hüseyin Paşa’ya Nadir Bey sanıp oradan uzaklaşır, fakat milis ölmemiştir. Ağzın- Çerkez Şaban ve Ramazan’ın rehberliğinde, Maraş okuyordu. Paşa’nın o mektupları yorumlamasına, o dan aldığı kurşunun izleri, ölünceye kadar o şahsın üzeri 13 günde Halep’e vardı. Hemen Xoybûn cemi- konuda rusîpiler ve önemli şahsiyetlerle toplantıla- suratında ihanetinin nişanesi olarak kalır. Bu mıntı- yetine üye oldular. Beyrut’ta Kamuran Bedirhan Bey’le rına henüz 17-18 yaşlarındayken tanıklık etti. Sonra- kada, Abağa ve Begirî’de (Çaldıran ve Muradiye) çok birlikte Fransız müstemleke komutanıyla görüşüp sında 1924 sonbaharında Halit Bey’in tutuklu olarak sayıda çatışma olur, pek çok asker öldürülür. 1929 yılı tekrar Halep’e döndüler. Oradan da Barzan bölgesine Patnos ve Adilcevaz’dan Bitlis’e götürülmesine avday- bu şekilde geçer. Ama asıl önemlisi devlet de, direniş- geçtiler. İngilizler bu bölgeden Ağrı’ya geçmelerine ken şahit olacak ve onu izleyen birkaç ay sonra da çiler de 1930 yılına büyük beklentilerle girerler. Dire- izin vermedi. Hüseyin Paşa, daha sonra Xoybûn’un 1925 Şubatında Şeyh Said isyanın plansız, zamansız niş merkezi, tüm bölgeleri kapsayacak şekilde bir tahsis ettiği bir jiple tekrar oğlu Abdullah ve Yeğeni ve hazırlıksız patlak vermesi ve büyük katliamlar ve harekât planı hazırlar. Ahmet’le Barzan’a geçti. Mehmet, Nadir, Usiv, Afit ve idamlarla bastırılmasını görecekti. Çok zeki, cesur ve 1930 Haziranı’nda Îsa Begê Qotî’nin desteklediği Süleyman ise Mardin üzerinden Ağrı’ya doğru yola gerçek bir lider ve eylemci bir kişiliğe sahip olan askeri güçler, Şeyh Abdulkadir’in köyü Ortil’e saldırır- çıktılar. Pek çok yerde jandarma ve Kürt milisleriyle Nadir Bey, tüm bu yaşananları bilince çıkarıp anlam- lar. Bu saldırıda Nadir Bey mahiyetindekilerle yardım- çatışarak Muş’a kadar gittiler. landırabilen bir kapasiteye sahipti. O yalnızca İttihatçı larına gidip onları askerlerden kurtarır. Büyük Kemalistlerin entrikalarını değil, Kürtlerin de yetersiz- Leter köyünde köy muhtarı onlara aflarının çıktığını çatışmalardan sonra çok kayıp veren askeri güçler lik ve öngörüsüzlüklerini görebiliyordu. söyler. Bunun üzerine köy muhtarı ile birlikte Nadir ve geri çekilmek zorunda kalır. Bu olaydan sonra 19 Hazi- Mehmet Beyler Ahlat’a belediye başkanı ile görüş- ran 1930’da Nadir ve Mehmet Beyler ile kuzenleri 70 aile sürgüne yollandı meye giderler. Ahlat’ta belediye başkanın tepkisiyle Emin Paşa’nın çocukları ve Seyit Resul’un komutasın- Şeyh Said isyanı sonrası İttihatçıların savaş yılları ihanete uğradıklarını görüp Patnos’a doğru giderler. daki yaklaşık 200 kişiden oluşan bir güç, Abağa ve Be- nedeniyle uygulayamadıkları, erteledikleri planlarını Her yerde peşlerinde milisler, asker takibatı… Bin bir girî’den girerek direnişi başlatır. Oralardaki karakolları Kemalistler uygulamaya soktu. Şiddetle bastırılan is- güçlükle Hostekar’a, Lezgin Ağa’nın köyüne giderler. basıp Zîlan deresine varırlar. Zîlan deresindeki karakol yandan sonra, sıra tam anlamıyla Kürtleri kültürel soy- O köyde kendilerini takip eden askerlerden kardeşle- baskınında karakoldaki askerler öldürülür. 12 Ordan Çakırbey karakoluna yönelen direnişçiler, Alkışlar, sevinç çığlıkları duydum. Nadir’in yaka- o karakoldaki askerleri de imha ederler. Bu karakol- lanmasının sevinç gösterileriydi bunlar. Nadir ge- ların yardımına gelen bir jandarma taburunu esir tirildi. Emniyet müdürü büyük bir hiddetle alan direnişçiler, buradan Erciş merkeze yönelirler. üzerine yürüdü. ‘Biz sizi aç açıkta mı bıraktık’ di- Erciş kuşatmasında genelkurmay arşivlerinde de yerek küfretti. Nadir, ‘Siz beni hapsedebilir hatta belirtildiği gibi devlet güçlerinin kayıpları oldukça idam edebilirsiniz ama küfredemezsiniz deyip fazla olur. Direnişçiler burada bir uçak da düşürür- müdürün suratına bir yumruk patlattı. Bunun ler. Daha sonra gölden gelen yardımlar ve takviye- üzerine gözümün önünde Nadir’i linç edercesine ler nedeniyle Erciş’ten Patnos’a doğru giderler. dövdüler. Kollarından ve ayaklarından tutmuş, Patnos’ta da büyük çatışmalar olur. Genelkurmay kaldırıp kaldırıp yere çakıyorlardı. Ağzı burnu kan belgelerinde, buradaki çatışmalarda 6 askerin öl- içinde, kendinden geçip bayılıncaya kadar bu dürüldüğü iki subay ile iki ünlü milisin esir alındığı durum devam etti. belirtilmektedir. Daha sonra Dedeli nahiyesine Ben de, ‘Şah’a ve oradakilere bu yaptıkların- Nadir Bey ve çocuklar doğru çekilirlerken Xirindas köyünde kendilerini dan dolayı küfrediyordum. Elimden başka da bir takip eden bir uçağı düşürürler. İki pilot ölür. şey gelmiyordu. Daha sonra Nadir’i Qesr-i Qecer Cezaevi’ne hapsettiler. Nadir yaklaşık 6 yıl bu ha- w Yaklaşık 22 yıl memleketlerinden uzak Zîlan’da büyük bir katliam yapıldı pishanede tutuklu kaldı.” Genelkurmay arşivlerinde, düşen uçakta ölen pi- Nadir Bey, bu olayı şöyle anlatıyordu: ‘Bizim yaşayan Nadir Bey ve ailesi, 1948’de lotların anısına Patnos’ta bir hava şehitleri anıtının Ağrı’dan çıkarılışımızı bir türlü hazmedemiyor- çıkarılan bir afla geri dönebildi. Nadir yapılacağı belirtilmektedir. Bu anıt Patnos’a yapılır, dum. Bu kadar bedel, bu kadar vahşet ve imhaya Bey hayatı boyunca haktan, hukuk- 1948’de Patnos’tan Ağrı merkezine taşınır. karşılık, burada eli kolu bağlı bir şekilde yaşama- Bu eylemlerle telaşlanan devlet, büyük askeri mızı gururuma yediremiyordum. Burada rahat tan ve adaletten ayrılmadı. Kürt halkı- sevkiyatlar yaparak ve sivillere yönelerek, onların oluşumuz beni memnun etmek şöyle dursun, nın en önemli probleminin cehalet direnişçilerden yana tutum almasına engel olmaya aksine çok rahatsız ediyordu. Zîlan’da binlerce ve onun sonucu olarak aşiretçilik ol- masum insanın katli, Ağrı’da aç, susuz ve acı çalışır. Umum Müfettişlikçe yapılan açıklamada “eş- duğunu düşünüp, yaşamı boyunca kıyaya” yardım eden köylerin şiddetle cezalandırı- dolu yaşamımız, gözlerimizin önünde açlıktan, lacağı beyan edilmiştir. Genelkurmay da ”Türk susuzluktan ölen insanlar, kuşatmayı yarıp Ağrı cehalete ve aşiretçiliğe karşı müca- süngüsünün gücü gösterilmelidir” açıklaması yap- Dağı’ndan çıktığımız geceki vahşet, anaların ça- dele etti. mıştır. Çok geçmeden 1-13 Temmuz günlerinde Zî- resizlik içinde, küçük çocuklarını dahi uçurumlar- lan’da sivil halka karşı büyük bir katliam dan aşağı atmaya mecbur kalışları hep gerçekleştirilir. Direnişçiler de artık savaştan çok, gözümün önündeydi. Öte yandan suçsuz bir şe- tiğimiz Kayseri’ye geri gönderdiler.” çoluk çocuklarının canını kurtarma telaşına düşer. kilde memleketimizden Kayseri’ye sürülüşümüz, İran’da ilk kızı Perihan doğduktan hemen sonra Bu şartlar altında Nadir Bey, Mehmet Bey ve Emin orada kimsesiz ve ne halde olduklarını bilmediği- tutuklanan Nadir Bey, Kayseri’de de 2. kızı Leyla Paşa’nın oğlu Burhan Bey, maiyetindekilerle bir- miz eşlerimiz, küçük çocuklarımız, yaşlı analarımız doğduktan kısa bir süre sonra 1942’de tutuklanır. likte bölgeden İran’a, İran’dan Ağrı’ya geçer. Pat- ve en önemlisi ideallerimiz, bütün bunlar beynimi Tutuklanmanın gerekçesi, Ağrı İsyanı’nda Süphan nos’tan Ağrı’ya geçişte Keskoîlerin saldırısına kemiriyordu. Tekrar yeni bir organizasyon, yeniden Dağı’ndaki bir çatışmada 2 askerin Nadir Bey tara- uğrayan pek çok direnişçi ölür. ve daha deneyimli kadrolarla, her şeye baştan baş- fından öldürüldüğüdür. Öte yandan Türkiye, Sovyet Rusyası’nın aracılı- lamak düşüncesi beynimde her gün biraz daha pe- Savcı iddianamede söz konusu iki askerin Nadir ğıyla İran’la yaptığı görüşmelerden sonuç almış, kişiyordu. En sonunda kararımı verdim. Buradan Bey tarafından öldürüldüğünü iddia etmektedir. İran da Kürtlere karşı tutumunu değiştirmiştir. Kal- kaçıp Rusya’ya geçecektim. Oradan tekrar Ağrı‘ya Affa rağmen Nadir Bey idamla yargılanır. Mahke- leşlik ve kaypaklığı geleneksel politika olarak sür- geçip, yeniden yeni bir direniş örgütleyecektim. Bu mede şöyle konuşur; “Benim Ağrı İsyanına katıldı- düren İran, Türkiye’den kopardığı bazı tavizler düşüncemi yanımdaki Têmur’a anlattım. Têmur da ğım ve pek çok çatışmada yer aldığım herkesin karşılığında Ağrı Dağı’nın tümünü Türkiye’ye bırak- kabul etti ama başaramadılar. Yakalandılar. Onları malumudur. Ama bu olayların hiçbirinde ben tek mayı kabul eder. Türkiye, Ağrı Dağ’ını çepeçevre 40 Tahran’a götürdüler. başıma değildim. Şüphesiz pek çok çatışmada, pek bin kişilik bir güçle kuşatır. İhsan Nuri, o günlerde Tahran’da önce 6 ay bir hücrede kaldım. Hüc- çok direnişçi ve asker öldürüldü. Öldürülenlerin Nadir Beyin eylemlerinden, Ağrı’da mahsur kalan re’de bunalıma girdim, intiharı düşündüm. Bir gün kimlerin silahından çıkan kurşunla öldüğünü ne çoluk çocuk, kadın, yaşlı binlerce sivile yiyecek te- gardiyanı çağırıp tırnaklarımın çok uzadığını, bir ben ne de bir başkası bilebilir.” mini için fedakârlıklarından övgüyle söz etmekte- jilet getirmesini istedim. Durumdan şüphelenen Daha sonra bu davadan ceza alan Nadir Bey, Bit- dir. Günlerce 200 kadar savaşçıyla, 40 bin kişilik bir gardiyan durumu, orada tutuklu olan bir Sovyet is- lis, İstanbul ve Kayseri’de 5 yıla yakın bir süre tu- askeri güç ve havadan karadan ağır bombardıman tihbaratçısına iletmiş, niyetimin iyi olmadığını tuklu kaldıktan sonra cezaevinden çıkar. altında süren bir mücadeleden sonra bir gece bin- sezen bu siyasi tutuklu gelip benimle sohbet etti. lerce can kaybıyla sonuçlanan bir çatışmayla askeri ‘Büyük davaların insanları böyle şeyler düşünme- ‘Nadir Bey parti üyesiydi’ kuşatmayı yarıp kendilerini İran’a atarlar. melidirler. Senin düşündüğün korkaklıktır. Cesur ol- Yaklaşık 22 yıl memleketinden uzak yaşayan bu malısın, her türlü zor koşullarda direnmelisin’ dedi. aile, 1948’de çıkarılan bir afla geri dönebildi. Zerif Hanım’ın dilinden İran günleri Bu sohbet bana büyük bir moral verdi. Hücre ya- Nadir Bey hayatı boyunca haktan, hukuktan ve Nadir Bey’i önce Tebriz’e gönderirler. Mehmet şamımızın 6. ayında bizi Qasrı Qecer Cezaevi’ne gö- adaletten ayrılmadı. Dürüstlüğü ve adaletiyle tüm Bey’i Şeyh Abdulkadir’i ve İhsan Nuri’yi de Tah- türdüler. Ferzende Bey de oradaydı. Cezaevinde halkın büyük sevgi ve saygısını kazandı. Kürt halkı- ran’a… Daha sonra Nadir Bey’i de Tahran’da Xiya- yanımda vefat etti. Hapishanede yaklaşık 6 yıl kal- nın en önemli probleminin cehalet ve onun sonucu mane Nasirîye’de (Nasıriye Caddesinde) maliyeye dım. Bu süre içinde Fransızca ve Farsçayı çok iyi, olarak aşiretçilik olduğunu düşünüp, yaşamı bo- ait bir binada ikamete tabi tutarlar. İran’ki yaşamla- Arapçayı da orta derecede öğrendim. Bütün zama- yunca cehalete ve aşiretçiliğe karşı mücadele etti. rını eşi Zerif Hanım’dan dinleyelim: nımı okumakla geçirdim. O sıralarda yayında olan Çok kültürlüydü, Fransızca ve Farsçayı çok iyi bili- ”Göz hapsindeydik. Sürekli bir polis bizi gözetli- pek çok klasiği orijinallerinden okudum. Fars ede- yordu. Kürt tarihinin adeta canlı bir tanığıydı. Ne yordu. Nereye gitsek, o da bizimle geliyordu. Orada biyatını, Sadi’yi, Ömer Hayyamı ve daha pek çok ya- yazık ki 12 Eylül müdahalesinden sonra tüm anıları bir kızımız oldu, adını Perihan Huma koyduk. Peri- zarı burada okudum. 1937 yılında hapishaneden ve kitapları yok oldu. Günlük yaşamında son derece han henüz kırk günlük iken bir akşam Nadir, çok çıktım. Ama göz hapsimiz devam ediyordu. Gazete disiplinli, dinamik bir insandı. Tam bir asker gibi yaşı- neşeli bir şekilde eve geldi. Kısa bir süre evde kal- almamız bile yasaktı. Bir gün eşimi bakkaldan yordu. Hep bir şeyler yapacakmış gibi atik, tetikte ve dıktan sonra çizmelerini giydi, nereye gideceğini başka bir şey alma bahanesiyle, gazete almaya hareketliydi. Tembelliğe, pısırıklığa ve cehalete düş- de söylemeden çıktı gitti. Ben de bu gidişinin, nor- gönderdim. Gazeteyi getirdi, gazetede Atatürk’ün mandı. 1965’te kurulan Türkiye Kürdistan’ı Demo- mal bir ziyaret ya da gezinti olabileceğini düşünüp, ölüm haberi veriliyordu. krat Partisi’ne üye oluğunu, ben oğlu olduğum nedenini sormadım. O gece gelmedi. Sabahleyin 1938’da Hatay meselesinden dolayı, Fransa ile halde ölümünden sonra rahmetli Mele Abdullah polisler gelip beni karakola götürdüler. Nadir’in Türkiye arasında varılan anlaşmayla yüz elliliklere Varlı’dan öğrendim. Mele Haydar; ”Nadir Bey, parti kaçtığını söylediler. Nereye gittiği, neden firar ettiği af çıkarıldı. Bizi de af kapsamına aldılar. Çıkan bu üyesiydi, üyelik aidatı da 2,5 liraydı. Her ay sonunda konusunda ifademi aldılar. Tabii ben nereye, neden aftan yararlanarak, Türkiye’ye dönmeyi talep ettik. dolmuşla bizzat kendisi Erciş’e gelir aidatını öder, gi- gittiğini bilmiyordum. Beş gün beni burada tuttu- Talebimiz olumlu görüldü. 1939 kışında Türkiye’ye derdi. Aidatını hiç aksatmadı” diyordu. lar. Beşinci gün karakolda müthiş bir gürültü koptu. dönüş için yola koyulduk. Tekrar 12 yıl önce firar et- Nadir Bey, 1985 Kasımı’nda Patnos’ta vefat etti. 13 Zîlan Katliamı: Kürt jenosidinin doksanıncı yılı w İki yıl önce yaşamını yitiren Zîlan Kat- liamı’nın tanığı Şebab Kandemir, “15 binden fazla kadın, çocuk ve yaşlı birbirlerine bağlanarak mitralyöz ate- şine tutuldular. Hamile kadınların ka- rınlarındaki çocuklar süngülendi. Ekinler yakıldı, su kuyularına beton döküldü…” diye anlatıyordu.

Esir alınan Kasım bey ve çocuklar, Ağustos 1930 Erciş’te çekilmiş.

. yüzyılın ilk Kürt jenosidi Zîlan yutları korkunçtu. Milisler bölgeyi anlattıklarını şöyle aktarıyordu: “Hepimiz oturduk. 20Katliamı’dır. İhsan Nuri’nin be- avuçlarının içi gibi biliyordu, böl- Birkaç kız çocuğu beştaş oynuyordu, bazı çocuklar lirttiği 4 Temmuz 1930 tarihini bekleme- gedeki herkesi isim isim tanıyor- da mendil oyunu oynuyordu, hepsi de şen şakraktı. den yaklaşık 15 gün önceden, Haziran ayı lardı. İlk etapta binden fazla Kürt Tepelere makinaları (mitralyöz) kurdular, yönlerini ortalarında Zîlan vadisinde başlayan Kürt direnişçi kurşuna dizilmişti. bize çevirdiler… İnsanların kafatasları vücutların- direnişi, korkunç bir jenosit ile sonuç- dan kopup havaya uçuyorlardı, sonra da yağmur landı. Dönemin Türk basınına göre, “en az Amaçları tek bir canlı gibi gökyüzünden üzerimize et parçaları düşü- 15 bin insan” öldürüldü. Jenosidi “Ağrı sağ bırakmamaktı yordu. Çığlıklar kesildikten sonra mitralyözler de yenilgisinin intikamını kadın ve çocuklar- durdu. Asker dağa vurup gitti.” Dr. Sedat ULUGANA Aylardan Temmuz’du. Bazı dan alan Kemalistler” başlığı ile duyuran Kürt köylüleri yaylalara çıkmış- Katliamdan sağ kurtulan diğer bir tanık ise Reşit Avrupa ve Amerika basını çeşitli rakamlar lardı, bazı Kürt köylüleri ise sırtla- Akmaz’dı: “800, belki de 1000’den fazlaydık. Çocuk, vermektedir. Bu rakamlar 10 bin ile 45 bin arasında rını dağlara dayamış, bekliyordu. İki yıl önce 100 erkek, yaşlı, genç, kadın… Bizi teker teker tahta değişmektedir. Failin kendisi, yani devlet ise 90 yıl- küsür yaşında vefat eden Şebab Kandemir o za- köprününün üzerinden karşıya geçirdiler. Hiç unut- dır jenoside dair arşivini sır gibi saklıyor. Herhangi manlar daha çocuktu. Temmuz’un eritici sıcağın- mam, 10 yaşlarında bir erkek çocuk oynaya oynaya bir belge açıklamıyor. Lakin mağdurların ve şahitle- dan alçak damlardaki kil, balçığa dönüşmüştü. O güle güle yanımızda yürüyordu. Adaxeybê vadisine rin anlattıkları, katliamın boyutlarını gözler önüne da dama çıkmış, ayakları yarısına kadar kil balçı- geldiğimizde, birden bir ses yükseldi: ‘Ateş serbest!’ seriyor. Onun için bu yazının ana omurgasını mağ- ğına batmış, Zîlan’a akan asker selini seyrettiğini diye. Yağmur gibi üzerimize mermi yağdı. Çığlıklar, dur ve şahitlerin anlattıkları oluşturuyor. söylüyordu: “15 binden fazla kadın, çocuk ve yaşlı Allahu ekberler, kelime-i şehadetler, ağlamalar, inle- Bilinenin aksine Kemalist ordusunun kitle imha birbirlerine bağlanarak mitralyöz ateşine tutuldu- meler, bebek sesleri, çocuk ağlamaları birbirine ka- silahlarını kullanma tarihi, 1930 yılına kadar uzanır. lar. Hamile kadınların karınlarındaki çocuklar sün- rıştı. Abartısız söylüyorum; insanların beyinleri on Direnişçiler Zîlan’a çekilirken onları takip eden gülendi. Ekinler yakıldı, su kuyularına beton metre havaya fırlıyordu. Başlar kopuyordu. Kollar uçaklar ölüm saçıyordu. Yere düşen yangın bomba- döküldü. Çoban köpekleri, subayların kurt köpekle- yanlara fırlıyordu. İnsanların üzerindeki elbiseler ları, düştüğü yerle birlikte direnişçileri ve onlara il- rine boğduruldu.” Bunların hepsi jenosit kavramını param parça oluyor; parçalar göğe fırladıktan tica etmiş olan sivilleri de yakıp kavuruyordu. fazlasıyla karşılıyor. Şebab Kandemir devam edi- sonra tekrar yere düşüyorlardı. Kandan insanları Cergeşîn (Derimevi) köyünden Eliyê Sertîp, Exis yordu: “Köyün yanı başındaki ormana sığındık. Kur- ayırt edemezdin. Herkes, her yer birden kıpkızıl (Doluca) köyünden Ozman ve Hêrîşo köyünden tulduğumuzu, her şeyin bittiğini sanmıştık ama oldu. Toprak kandan dolayı çamur gibi vıcık vıcık Vahdetin Tulmaç, bu bombardımandan sağ kurtu- yanılmıştık. Her şey yeni başlamıştı.” Zîlan’da tek oldu.” Zîlan, buğday başağına kadar yok edildikten lan şahitlerdi. Nitekim dönemin Cumhuriyet gaze- bir canlı sağ bırakılmayacaktı. Onun için yaylalara sonra saklananlar da bulundu. Birbirlerine bağla- tesi bununla gurur duyuyordu: “Harp bu havalide çıkmış Kürtler, nüfus sayımı yapılacak diye geri çağ- narak Zîlan’dan Erciş’e doğru yola çıkarıldılar. pek müthiş şekilde cereyan etmekte… Şakiler tay- rılıyordu. Geri dönen Kürtler kurşunlanıyordu. yarelerimizin ateş bombaları altında inlemekte…” İki ay önce vefat eden Cergeşin köyünden Übe- Çocuklar özellikle öldürülmeliydi Uçaklar sonra direnişçileri geçip Kürt köylerine yö- yit Fidan: “Biz yayladan inerken (Komir köyü civa- Zîlan Katliamı’nın komutası Albay Derviş’teydi. neliyorlardı. Köylere gökten ateş yağdırıyorlardı. rında) askerler bize kurşun yağdırdı. Güzergâhımız Sağ kurtulan Kürt çocuklarının öldürülmesini özel- O günleri yaşayan Şahbazar (Şehirpazar) köyün- derin bir vadi olduğu için kurşunlar bize kadar ula- likle istiyordu. Keza Kürt çocuklarının büyüyüp öç den Ahmet Yıldız; “Gök kızıldı ve bulutlar ağlı- şamıyordu. Fakat Nazê‘nin oğlu Salih vuruldu. 4 ya- alacaklarını devamlı söylüyordu. Hamile Kürt ka- yordu. Gözyaşları ise alev alevdi” diyordu. Bu şındaydı. Koşamıyordu, Nazê onu sırtına almıştı. dınlarının çocuklarının cinsiyetlerini merak edip mahşerden her canlı nasibini alıyordu. Genelkur- Nazê’nin sırtında vuruldu. Salih öldü. Öldüğü yerde duruyordu. Hamile kadınların karınlarını deşebile- may raporlarına göre “Kürtler koyun kılığına bürü- bırakıp kaçtık.” cek askerlere 40 gün istirahat izni vermeyi vaat edi- nüyorlar diye davar sürüleri de bombalanıyordu. Nazê ise 87 yaşında, 1989’da, sürgünde öldü. Öl- yordu. Erciş’in Ziyareta Baso köyünden Hüseyin Bazen de sürülerin üzerine sivri demir parçaları ve düğünde bile hala Salih’i unutmamıştı. Hesenev- Yıldız, katliam döneminde 7. Kolordu’nun bünye- iri çiviler atılıyordu” Ondandır bölgede hala iri çivi- dal, Adaxeybê, Milk, Newala Fedê, Newala Kuştiya, sinde Diyarbakır’da asker olduğunu söylüyordu. 7. lere “golikkuj” (buzağı öldüren) deniliyor. Newala Bebo, Çakırbeg, Keloşka Nesîm, Kela Babe- Kolordu, başkaldırıyı bastırmakla görevli 9. Kolor- Askerler Yekmal ve Arnês iskelelerinden Erciş’e zengê, Topê Mêran, Mirşûd, Bonizî isimleri, toplu du’ya takviye birlikler gönderir. Bu birliklerin içinde ayak bastıklarında, Erciş Tayyare Taburu’ndan kal- katliamların yapıldığı derin vadilerin isimleridir Hüseyin Yıldız da vardır. Hüseyin Yıldız yerli er ol- kan uçakların attıkları bombaların gümbürtüleri artık. Onlarca köyün ahalisi bu vadilere toplanı- duğu için Derviş Bey alayına verilir. Çakırbeg (Ça- duyuluyordu. Zîlan’da toplam 80’e yakın köy yakı- yordu. Beklemelerini söyleyip hemen yamaçlara çı- kırbey) köyünde şahit olduğu insanlık dışı bir lıp yıkılmıştı (Patnos, Muradiye ve çaldıran sahala- kıyordu, askerler ve mitralyözler ateşleniyordu. öldürme olayını hayatı boyunca unutmadı: “Derviş rında da 26 köy havadan bombalanmıştı). Zîlan O günlerde daha çocuk olan ve aldığı süngü dar- Bey, ‘İçinizde bu kadının karnını deşip piçini çıkara- vadisinin bütün giriş ve çıkışları tutulmuştu. Tenkil besini hayatı boyunca taşıyan Heyder Özer katli- cak gönüllü biri çıksın!’ diye bağırdı. Birkaç kez ses- dedikleri “örnek oluşturacak olan katliam”ın bo- amdan sağ kurtulanlardan biriydi, annesinin lendi, askerlerden bir ses çıkmadı. 14 Bunun üzerine, ‘Bu işi gerçekleştirecek kişiye kırk w Zîlan Katliamı’nın komutası Albay lu’ya gönderilmek istenmiş, o da dağa çıkmıştı. O gün mükâfat izni var’ dedi. Bir asker gönüllü olarak günden sonra da bir daha Zîlan dağlarından inmedi. çıktı, iki kolundan kıskıvrak tutulmuş zavallı kadının Derviş’teydi. Sağ kurtulan Kürt ço- Reşoyê Silo, Zîlan’daki Çakırbeg karakol baskınına ka- karnını süngüyle yardı. Kadıncağız hemen öldü. cuklarının öldürülmesini özellikle is- tılan direnişçilerden biriydi. Yöredeki pek çok çatışma- Çocuk yaşıyordu. Derviş Bey, ‘Bakın bakalım piç, erkek larda Nadir Bey’in yanında yer alan Reşo, Ağrı mi kız mı?’ diye sordu. Asker, ‘Erkek!’ diye cevapladı. tiyordu. Keza Kürt çocuklarının Dağı’ndaki direniş merkezinin dağılmasıyla birlikte Derviş Bey, ‘O piçin erkek olduğunu tahmin etmiştim’ büyüyüp öç alacaklarını devamlı söy- daha çok sınırdaki dağlarda faaliyetlerini sürdürdü. dedi. Asker çocuğu da süngüleyip öldürdü.” lüyordu. Hamile Kürt kadınlarının ço- Zîlan direnişi vahşi bir katliamla sonuçlanınca, eşi Zey- Bütün bu katliamlara milisler de bizzat iştirak et- no’nun esir alınacağını hesap ederek onu da yanına mişlerdi, Milis süvari kumandanı Gıdıkzade Süleyman cuklarının cinsiyetlerini merak edip aldı. Reşo ve Zeyno adamlarıyla birlikte 1932 kışına Erdinç ve “Ağabey” lakaplı İdris Erdinç, Sidîqê Heso duruyordu. Hamile kadınların karın- kadar direnir, Zîlan bölgesi boşalttığı için Reşo’ya (Sıddık Avcı), Feto, Mirzo, Şerifê Telal, Memê Hemze, larını deşebilecek askerlere 40 gün bağlı direnişçiler arasında açlık başlar. Bunun üzerine Şêx Taho, Ali Nazlı, Paketçi Şevket, Helim Hoca, Nal- Reşo birkaç akrabası, Zeyno ve Zeyno’nun iki karde- bant Refo, Mustafa Sancak, Mevlut Çavuş, Şewketê istirahat izni vermeyi vaat ediyordu. şini yanına alarak Tendürek Dağı yakınlarındaki Deve- Wanî, Silê Lorik ve daha niceleri… Askerlerle birlikte taş mevkisine çekilir. katliamı gerçekleştirdikten sonra milisler, köylülerin Aşê Keşiş’e götürüp öldürüyorlardı. Heyderbeg (Hay- 1932 kışında, Reşo’nun Devetaş mağarasında oldu- bütün mallarına el koyuyorlardı. Bütün aşiretleri ya- darbey) yolu üzerinde öldürüyorlardı. Örene (Wêrane) ğunu duyan asker ve milisler bölgeye operasyon dü- kından tanıyorlardı. Aileleri ve aralarındaki bağları ay- yolu üzerinde öldürüyorlardı. Yekmal yolu üzerinde zenlerler. Reşo’nun silahı tutukluluk yapar ve esir rıntılı bir şekilde Derviş Bey’e anlatıyorlardı. Sağ öldürüyorlardı. Bu şekilde abartısız günde yüzlerce ki- düşer. Askerlerin önüne düşüp mağaraya giderler. O kurtulanlara da rüşvet için musallat oluyorlardı. şiyi öldürüyorlardı. Esir kafileleri Erciş’e getirildiği günü milis Şükrü Yardımcı şöyle anlatıyor: “Kumanda- zaman benle ailem de içindeydik. Êrşat köyüne geldi- nımız İbrahim Bey (İbrahim Atilla Karal): ‘Söz Reşo, gi- ‘Cenazeleri üstü üste ğimizde bazı evler yakılmıştı. Hala da yanıyorlardı. İşte delim eşin Zeyno da teslim olsun, size kule şeklinde yığmışlardı’ bu ateşin içine cesetleri atıyordu askerler. Cenazeleri dokunmayacağım.’ Reşo önde biz arkada, Zeyno’nun Zîlan’dan getirilen esirler, gündüz şehir camisine yakıyorlardı.” saklandığı Tendürek Dağı’ndaki Devetaş mağarasına kapatılırdı. Akşam oldu mu Örene, Heyderbeg, Êrşat Gerisini Adilcevazlı Ömer anlatıyordu: “Aşê Davuda gittik. Mağarayı sardığımızda Zeyno bizi fark etti. Bir yolu kenarında kurşuna dizilirlerdi. Cesetler yol kenar- (Davutlar değirmeni), Erciş kız yatılı ilköğretim bölge anda üzerimize kurşun yağdırdı. Reşo dayanmadı; larına sığmıyordu artık. Kan akıyordu, yol kenarları okulunun bulunduğu yerdir, Wan–Erciş yolu üzerinde ‘Zeyno beni yakaladılar, bundan sonrası fayda etmez, kandan simsiyah olmuştu. Daha sonra yeni bir yer bu- bulunuyor. En büyük toplu katliamlardan biri de orda silahını bırak’ diye bağırdı. Bunun üzerine Zeyno da: lundu. Aşê Davuda… Mevsim yazdı. Erciş de yemyeşil- yapıldı. Ben o zamanlarda askerlere erzak taşırdım. ‘Hani sen Emer ailesinin yiğidiydin, ölürüm de teslim dir. Cesetlerden kule yapılır. Kuleler insan teni Birkaç defa Aşê Davuda’da kamp kurmuş olan asker- olmam diyordun? Ne oldu, neden teslim oldun?’ Reşo rengindedir. Xerginli Misto, “Wan Gölü’nün masmavi lere erzak götürdüm; kendi gözlerimle gördüm. Cena- da; ‘Zeyno ben teslim olmadım, tüfeğim bana hainlik sahilinden baktığında iki rengin uyumsuzluğunu çok zeleri üstü üste kule şeklinde yığmışlardı. Hiç etti. Yoksa teslim olmazdım, bensiz mi savaşacaksın?’ iyi görebiliyordum” diyordu. Çocukmuş. Aklında kalan unutmam, askerler cenazelerin arasına girip güzel Bu sözler üzerine Zeyno mağaradan çıkıp, tüfeğini tek şey de bu olmuş. Şebab Kandemir de ceset gör- kadın ve kızların cesetlerini çıkarıyorlardı. Kızların ve yere attı. İbrahim Bey sordu: ‘Zeyno bak işte seni de, dükçe annesi gözlerini kapatmış: “Seyid camisinden kadınların cenazelerine tecavüz ediyorlardı.” kocanı da yakaladım. Şimdi söyle bakalım ben mi yiği- Êrşat mezarlığına kadar yolun her iki tarafı kurşuna di- dim yoksa kocan Reşit mi?’ Zeyno gülerek: ‘Sen Reşit zilmiş insan cesetleriyle doluydu. Yazın başlarıydı. Kan- Reşoyê Silo ve Zeyno beyin köpeği bile olamazsın. Bizi öldüreceksin biliyo- ları toprağın üzerinde simsiyah bir tabaka Zîlan Katliam’ında ölenlerin yanında, inatla yaşa- rum. Reşit Beyin tüfeğini geri ver, 20 metre uzaklaşa- oluşturmuştu; annem yine gözlerimi kapattı, korkma- maya çalışıp, ölenlerin intikamını almaya yemin eden- lım öyle vur’ dedi ve devam etti: ‘Emrinde yüzlerce mam için… Erciş’in büyük camisi (Kara Yusuf Paşa ler de vardı. Bunlardan biri de “Dağların piri Reşo” idi. asker ve milis var ve arkanda da koca bir devlet... Re- Cami Erciş Depreminde yıkıldı) var, orasını cezaevi ola- Reşo ismi, halkın sempatisinden dolayı kısalttığı Reşit şo’nun da sadece bir tüfeği var. O tüfek de bize hainlik rak kullanıyorlardı. Askerler Gelîyê Zîlan’daki insanları isminden gelir. Babasının ismi de Süleyman’dı. Onun etti’ dedi. Daha sonra ikisi de öldürüldü.” Sonra Reşo gündüz getirip bu camiye kapatıyorlardı. Akşam için de Reşê Silo diye anılır. Şeyh Sait İsyanı’ndan ve Zeyno’nun kesik başlarını öküz heybelerine koydu- olunca da götürüp öldürüyorlardı. Aşê Davuda’da ve sonra gündeme gelen 1926 sürgününde Batı Anado- lar. Köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaştırdılar.

Erciş’teki savaş pilotu Naim Bürküt’ün arşivinden, esir alınan direnişçiler. (Ağustos 1930) 15 Agirî Agirî tu agir bûy Li nav ketî, serbilind bûy Li ser çira bûy Hilbe Agirî, hilbe Agirî…!

Agir direjand ser seran Ronahî direşand her deran Erdê dihejand car caran Hilbe Agirî, hilbe Agirî…!

Newalên te tejî xwîn bû Xelxele tejî cendek bû Rast e berî agir tu bûy Hilbe Agirî, hilbe Agirî…!