Toplum ve Kuram Lêkolîn û Xebatên Kurdî Toplum ve Kuram Yayýnlarý Þehit Muhtar Mahallesi, Nane Sokak, No:5/5 Beyoðlu/ ÝSTANBUL Tel : (0212) 292 35 50 [email protected] www.toplumvekuram.org Kitap Dizisi: 4 Sahibi Harun Ercan Yayýn Kurulu Harun Ercan, Ayhan Iþýk, Alp Kanzýk, Yener Koç, Levent Öztürk, Mehmet Polatel Bu Sayýya Destek Verenler Serkan Aktaþ, Welat Ay, Tahir Baykuþak, Sidar Bayram, Yûsiv Biyanî, Þerif Derince, Gülseren Duman, Zeki Gürür, Erkan Karabay, Ronayî Önen, Selin Pelek, Güllistan Yarkýn, Fýrat Yolcu Kapak Tasarým Volkan Ölmez Sayfa Düzeni Mahmut Ergül Baský Berdan Matbaacýlýk Davutpaþa cad. Güven San. Sit. C Blok No: 239-216 Topkapý / Ýstanbul Tel/Fax: 0212 613 11 12 ISBN 978-605-60675-3-2 Abonelik Koþullarý Yurt içi Abonelik Bedeli: 50 TL (4 Sayý) Türkiye Ýþ Bankasý Hesap No: 1042 07136556 IBAN: TR 480006400000110420713656 Yurtdýþý Abonelik Bedeli: Yýllýk 50 EURO / 75 USD Türkiye Ýþ Bankasý Euro Hesap no: 1042 0190812 IBAN: Tr970006400000210420190812 Türkiye Ýþ Bankasý USD Hesap no:1042 0190826 IBAN : Tr10000640000021042190823 Yukarýda belirtilen hesap numaralarýndan birine yatýrýlan ücreti gösterir dekont (e-dekont da olabilir) tarafýmýza ulaþtýktan sonra dergiler adresinize postalanacaktýr. e-posta: [email protected]

Ýçindekiler Bu Sayý ile Gelenler Sayfa: 7 Dosyaya Dair: Algýdan Gerçeðe Özgürlük Arayýþýnda Kürtler Sayfa:11 Kürt Hareketinin Kronolojisi (1960'lardan 1999'a) Sayfa: 17 Daðlarý Seçmek: Alternatif Bir Kimlik Projesi Olarak PKK Kariane Westrheim: 39 Türkiye'de Kürt Siyaseti: Ýdeoloji, Kimlik ve Dönüþümler Cengiz Güneþ: 69 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? Ahmet Hamdi Akkaya ve Joost Jongerden : 79 Bir Kan Tutmasý Vakasý: Aliza Marcus'un 'Kan ve Ýnanç' Kitabýna Dair Eleþtirel Bir Deðerlendirme Alp Kanzýk ve Harun Ercan : 103 BDP'li Vekillerle Derinlemesine Görüþmelere Dair Kýsa Bir Not Sayfa: 119 Derinden Açýlan Yaraya Sökun Etmek: Osman Özçelik ile Türkiye' de Legal Kürt Hareketinin Ortaya Çýkýþý Sayfa : 121 Ýktidara Karþý, Muktedirlere Raðmen: Emine Ayna ile 1990'lardan Günümüze Kürt Kadýn Hareketi Sayfa: 137 Prangalarla Koþmak: Gültan Kýþanak ile 1990'larda Özgür Basýn Deneyimi Türkiye'de Derin Devlet ve Demokratik Özerklik Sayfa: 157 Qonaq Bi Qonaq Dirûvgirtina Kûrmancî a Vegotinê Dilawer Zeraq: 173 Bölünmez Vatanýn Bölünmüþ Ekonomisi: Kürt Illerinde Emek Piyasasý Selin Pelek: 189 Li Ser 'Ziman'ê Wittgenstein -2- Adnan Fýrat: 203 Gilî û Gazin: Taktikêk Ji Bo Bê Qawetan Welat Ay ve Nükhet Sirman: 215 Tanzimat'ta Devlet ve Aþiretin Ötesinde Diyarbakýr'da Iktisadi Mücadele ve Aktörlere Bir Bakýþ Uður Bahadýr Bayraktar : 219 Belge: Kürdistan Ayaklanmasý Serhat Bozkurt ve Mesut Serfiraz : 237

Abstracts Sayfa: 247

Bu Sayý ile Gelenler

Bu sayýmýzda dosya konusu olarak Kürt hareketine odaklanmayý seçmiþ olmamýzýn temelde iki nedeni var. Birincisi, Kürt meselesinin akademik- entelektüel veya medyatik baðlamlarýn hemen hepsinin tartýþýlma biçiminde -olasý bir çözümün gerçeksel koþullar hakkýnda tartýþýlmasýný engelleyen- egemen söylemelere biat eden Kürt hareketi körlüðünün aþýlmasý sürecine mütevazý bir þekilde müdahil olmaktýr. Ýkincisi ise henüz emekleme safhasýnda olan Kürt hareketi üzerine yapýlan öncül çalýþmalara yönelik ihtiyatlý bir yaklaþým ile bakýlmasýný saðlamaktýr. Mücadele repertuarý içerisinde politik þiddetin de bulunduðu toplumsal bir hareketin iradi varlýðýný on yýllardýr terörizm söylemi ile görünmez kýlma yöntemlerini analitik bir bakýþ açýsý ile aþmanýn yolunu ise sosyal bilimsel bir zeminde yapmanýn mümkün olduðuna inanýyoruz. Hakim algýya ve halihazýrdaki çalýþmalara karþý bir duruþ ortaya koymanýn yeni bir söz söylemekle mümkün olduðunun bilincinde olarak bu sayýmýzýn içeriðini þekillendirdik. Bu doðrultuda, Kürt hareketinin önemli dönemeçlerini, harekete rengini veren olaylarý ve tarihleri içeren analize dayalý bir kronoloji ile dosyamýza baþlýyoruz. Dosyada, PKK'ye katýlýmýn nedenlerini irdeleyen, Kürt hareketi hakkýnda yazýlan kitaplarý analitik bir süzgeçten geçiren, son yýllarda hareket içerisinde hem ideolojik ve hem de pratik kýrýlmalar ve devamlýlýklarý bir deðerlendirmeye tabi tutan makalelerin yaný sýra, PKK üzerine yapýlan bir çalýþmanýn kritiði de bulunuyor. Ayrýca BDP milletvekilleriyle hareketin farklý boyutlarý, sahalarý ve safhalarý üzerine yapýlmýþ üç ayrý röportaj da dosya dâhilinde yer alýyor. Dosya haricinde ise tarih ve felsefe gibi alanlarda çok çeþitli mevzularý sorunsallaþtýran makaleler bulunuyor. 1 8 Giriþ yazýsýndan sonra dosyanýn birinci yazýsý dergimiz tarafýndan

T hazýrlanan Kürt Hareketi'nin Kronolojisi'dir. Bu yazý Kürt ulusal mücadelesinin oplum v mihenk taþlarýný, 49'lar Olayý'ndan Ýmralý sürecine kadar geçen zaman diliminde Kürt hareketinin ortaya çýkýþýný, geliþimini, deðiþimini ve e K dönüþümünü önemli kýrýlma ve çatallaþma anlarýyla birlikte ele almaktadýr. uram, Sa Kronoloji tarihsel seyrinden koparýlarak bahsedilen Kürt hareketinin önemli dönemeçlerini analitik bir biçimde sunmaktadýr: Kürt hareketinin

yý: 4, Güz 2010 TÝP sonrasý Türkiye sol hareketinden ayrýþmasý, 1970'lerdeki oluþum süreci, silahlý mücadeleye geçiþ, 12 Eylül'e karþý aldýðý tavýr ve 1990'lardaki þiddetli çatýþmalarýn olduðu yýllarla birlikte ateþkeslerin de ele alýndýðý genel bir panorama sunmaktadýr.

“Daðlarý Seçmek: Alternatif Bilgi ve Kimlik Projesi Olarak PKK” baþlýðýyla Kariane Westrheim'ýn makalesi dosyamýzýn ikinci yazýsýný oluþturmaktadýr. Westrheim bu makalesinde PKK'de eðitimin alternatif kimlik ve bilgi inþasýndaki rolüne deðinmektedir. Makale çok sayýda gerilla, parti üyesi ve çalýþaný ile yapýlan mülakatlar doðrultusunda, PKK'ye katýlan bireylerin bilgi ve kimlik baðlamýnda ne tür bir deðiþim ve dönüþüm yaþadýklarýna, PKK'yi nasýl alternatif bir kültür ve yaþam alaný olarak tanýmladýklarýna odak- lanmaktadýr. Bu baðlamda PKK'nin kendini nasýl bir “eðitim hareketi” olarak gördüðüne tarihsel olarak da deðinen Westrheim bunun bireysel, sosyal ve politik yansýmalarýna odaklanmaktadýr. Dosyadaki bir diðer yazýmýz Cengiz Güneþ'e ait. “Türkiye'de Kürt Siyaseti: Ýdeoloji, Kimlik ve Dönüþümler” adlý makale, Kürt hareketi üzerine yazýlan üç akademik çalýþmayý eleþtirel bir biçimde yeniden bir okumaya tabi tutarak, 1960'lardan itibaren Kürt ulusal hareketinin yükseliþine, geçirdiði ideolojik dönüþümlere ve ortaya çýkan güncel Kürt siyasi kimliðine odaklanmaktadýr. Yazar temel olarak Kürt hareketi üzerine yapýlan akademik çalýþmalarýn ideoloji ve kimlik oluþumu gibi olgularý kafi derecede ele alamadýklarýný ortaya koymakla birlikte henüz ortaya çýkmakta olan bir çalýþma alaný olarak Kürt hareketine dair yapýlan bilgi-bilim üretimine dair sorgulayýcý ve sorgulatýcý bir bakýþ açýsý sunuyor. Dosyadaki dördüncü yazýmýz Ahmet Hamdi Akkaya ve Joost Jongerden'in birlikte kaleme aldýklarý “2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik” adlý makaledir. Yazý, özellikle 1999'da Abdullah Öcalan'ýn yakalanýþý sonrasýnda PKK'nin ideolojik, politik ve örgütsel baðlamda kendisini yeniden nasýl tanýmladýðý üzerinedir. Bu yeni tanýmlamanýn, örgütün kendi mirasý ve ideal bir Kürdistan fikrini ne derece içerlediði üzerinde duran makale, ayný zamanda Kürt hareketinin sürekliliði açýsýndan PKK'nin ne gibi yeni politik, ideolojik ve örgütsel yaklaþýmlar geliþtirdiðine odaklanmaktadýr. Makale 2000'lerde PKK'nin bir silahlý örgüt olmanýn ötesinde daha geniþ bir alanda nasýl mücadeleler geliþtirdiðine deðinmektedir. Kürt hareketi üzerine yapýlmýþ son dönem çalýþmalarýndan birisi olan Aliza Marcus'un “Kan ve Ýnanç: PKK ve Kürt Hareketi” isimli kitabý kayda deðer derecede ses getirmiþ olsa da kapsamlý bir analiz konusu edilmedi. Yazarlar Alp Kanzýk ve Harun Ercan bu çalýþmanýn metodolojik eksikliklerini ve 9 11 analitik sorunlarýný detaylý bir biçimde ele alýrken toplumsal hareketler Bu Sa literatürüne yaslanarak sosyal bilimsel araçlar üzerinden Marcus'un çalýþmasýna dair eleþtirel bir perspektif ortaya koymaktadýrlar. yýyla Gelenler Dosyamýz içerisinde, BDP milletvekilleriyle farklý konularý merkeze alarak yaptýðýmýz ve aðýrlýklý olarak 1990'lara odaklanan üç röportaj yer almaktadýr. Bunlardan ilki; Osman Özçelik ile yapýlan kendi politik geçmiþi ve HEP'in kuruluþundan baþlayarak Kürt hareketinin legal zemindeki tarihçesi üzerine yapýlan bir söyleþidir. Ardýndan Emine Ayna ile 1990'larda Kürt kadýn hareketinin oluþumu, ideolojik zeminde nereden nerelere geldiði, 1990'lar ile son on yýl arasýnda ne gibi farklýlýklar olduðu gibi konularý iþleyen röportajýmýzý yayýnlýyoruz. Son olarak Gültan Kýþanak ile yapýlan röportaj, þiddetli savaþ yýllarýnda Kürt basýnýnýn karþýlaþtýðý sýkýntýlar ve bu olaðanüstü koþullarda nasýl mücadele yöntemleri geliþtirdiði ve 1990'larda Türk devletinin uyguladýðý stratejiler hakkýnda kapsamlý bir izlek sunmaktadýr. Bu sayýmýzdaki ilk Kürtçe yazý “Qonax bi qonax dirûvgirtina Kurmancî a vegotinê” baþlýðýyla Dilawer Zerak'a aittir. Yazý, Kürt dilinin tarihsel süreç içerisindeki geliþimini analitik bir perspektifle ele almaktadýr. Yazýnýn baþlýðýndan da anlaþýldýðý üzere yazar, Kürtçe'nin geçirdiði geliþim ve dönüþümleri belirli aþamalar dahilinde sunarken, ayrýca bu geliþimde ve dönüþümde rolü olan kaynaklar ve özneler hakkýnda da bilgi vermektedir. “Bölünmez Vatanýn Bölünmüþ Ekonomisi: Kürt illerinde Emek Piyasasý” adlý yazýsýyla Selin Pelek, Kürt bölgesi ile diðer bölgeler arasýndaki iþgücü katýlýmýndaki ve iþsizlik oranýndaki faklýlýða odaklanmaktadýr. Yazar, devlet ile PKK arasýndaki çatýþmalarýn ve ayrýca neoliberal dönüþümlerin Kürt bölgesindeki iþgücü piyasasýný nasýl etkilediðini inceliyor. Ayrýca yazýda hakim medyanýn dillendirdiðinin aksine, Kürt bölgesinin az geliþmiþliðinin Kürt meselesinin bir sebebi deðil, bir sonucu olarak okunmasýnýn daha doðru olduðu iddia edilmektedir. Bu sayýmýzdaki diðer bir Kürtçe yazýmýz da Adnan Fýrat Bayar'a ait. Yazar “Li Ser “Ziman”ê Wittgenstein” baþlýklý yazýsýyla Wittgenstein'ýn positivist bir filozof olarak algýlanmasýndaki yanlýþlar üzerinde durarak, hakim görüþün aksine kendisinin pozitivizm karþýtý bir filozof olduðuna iþaret ediyor. Yazar'a göre Wittgenstein, Batý düþüncesinin dýþýnda durarak eleþtirel bir felsefik yaklaþýmýn ortaya konmasý noktasýnda sorgulatýcý bir yaklaþým ortaya koymaktadýr. Bu yazý, bir önceki sayýmýzda ilk kýsmýný yayýnlamýþ olduðumuz çalýþmanýn ikinci bölümüdür. Welat Ay ve Nükhet Sirman tarafýndan kaleme alýnan “Gilî: Taktikêk ji bo bê Qawetan” baþlýklý yazý, Mersin'de yapýlan antropolojik bir saha araþtýrmasý sürecinde yapýlan gözlemlere ve görüþmelere yaslanarak Kürtlerin “okul” yani eðitim kurumu hakkýnda “þikayet” mekanizmasý ile nasýl bir taktiksel alan açtýklarýný konu edinmektedir. Yazýnýn temel amacý kiþilerin içerisinde bulunduðu toplumsal baðlamda var olan iktidar iliþkilerini ortaya koymakla 1 10 birlikte okul temasý etrafýnda kadýn-erkek iliþkileri, aile- devlet, etnik kimlik

T ve yoksulluk gibi konularý da içerecek bir þekilde bireylerin bu iliþkiler oplum v içerisinde öznelik konumlarýný ele almaktýr.

e K “Tanzimat'ta Devlet ve Aþiret'in Ötesinde: Diyarbakýr'da Ýktisadi Mücadele ve

uram, Sa Aktörlere Bir Bakýþ” yazýsýyla Uður Bahadýr Bayraktar, Geç 19. yüzyýlda Osmanlý Ýmparatorluðu'ndaki deðiþimlerin ekonomik olarak Kürdistan'ý

yý: 4, Güz 2010 nasýl etkilediðini incelemektedir. Makale Osmanlý Kürdistan'ýnda, özellikle Diyarbakýr bölgesinde Tanzimat reformlarýnýn nasýl uygulandýðý üzerinedir. Tanzimat dönemi Kürdistan'ý üzerine bir giriþ niteliði taþýyan yazý, bahsi geçen dönemde Diyarbakýr'da idari ve iktisadi zeminde ne gibi deðiþiklikler, çatýþmalar ve uzlaþmalar yaþandýðýný, yerel aktörlere odaklanarak incelemektedir. Tanzimat dönemi idari ve iktisadi merkezileþme hamlelerinin bölgedeki yerel aktörler tarafýndan nasýl karþýlandýðýna deðinen makale, ayrýca Tanzimat dönemi Diyarbakýr'ýna iliþkin önemli bilgiler vermektedir. Bu sayýmýzda tarihi belge olarak yayýnlayacaðýmýz yazý Abdurrahman Bedirhan tarafýndan 1900 yýlýnda kaleme alýnan “Kürdistan Kýyamý (Ayaklanmasý)” adlý metindir. Osmanlý Kaynaklarýnda Kürtler Çalýþma Grubu'ndan Serhat Bozkurt ve Mesut Serfiraz tarafýndan günümüz Türkçe'sine çevrilen metin, II. Abdülhamid dönemi Kürt aydýnýnýn siyasal ve toplumsal düþünceleri hakkýnda önemli ipuçlarý vermektedir. II. Abdülhamid'in Kürtlere ve Ermenilere yönelik siyasetini deðerlendiren Bedirhan, bu dönemde kurulan Hamidiye Alaylarý’nýn Ermenilere ve Kürtlere karþý uyguladýðý katliamlardan, bölgedeki idari memurlarýn yolsuzluklarýndan ve hükümet kurumlarýnýn iþlevsizliðinden bahsetmektedir. Belge, ayný zamanda Hamidiye Alaylarý’yla ilgili deðerlendirmelerde bu kurumu tamamen tek bir siyasete kilitlenmiþ bir yapý olarak görmememiz hususunda önemli bir kaynaktýr. Algýdan Gerçeðe: Özgürlük Arayýþýnda Kürtler

Kürt meselesi Türkiye'de en temel siyasi-toplumsal sorun olarak çözümünü ararken; Kürtler, tarihleri ve mücadeleleri hakkýnda imal edilmiþ verili “bilgi” ve buna istinaden “çoðunluðun” düþün evreninde Kürtlere dair oluþan algýlar, önemle üzerinde durulmayý hak etmektedir. Kökeni daha eskilere uzanmakla birlikte temel olarak Kemalist modernleþme sürecinde Kürtlere dair imal edilen algý; vahþi, medeniyet dýþý, kültürsüz, herhangi bir tarihten yoksun, bir halk ya da ulus olma vasfýna sahip olmayan, zorla yola getirilip uygarlýk alemine kazandýrýlacak varlýklar biçimindedir. Böyle kodlanýp aþaðýlanan, nesneleþtirilen Kürtler için selamete kavuþmanýn yegane çaresi uygarlýðýn yoluna girmek yani Türkleþmek olarak gösterilmiþtir. Bu amaçla yýllarca Kürt kelimesinin dahi yasaklandýðý Türkiye'de, ismini zikretmeden Kürtlerin aþaðýlandýðý, zavallý, cahil, ne yaptýðýnýn farkýnda olmayan, bazen komik ama genellikle taassup ve gericiliðe saplanýp kalmýþ olarak temsil edildiði filmler yapýlmýþ, romanlar ve yazýlar yazýlmýþtýr. “Çoðunluðun” Kürt algýsýnýn yýllarca bu ideolojik bagajdan beslendiðini göz ardý etmeksizin 1980'lerde geliþen silahlý mücadele ile birlikte Kürt hareketine ve mensuplarýna yönelik geliþtirilen karþý-propaganda ve söylemin, ifadede deðiþiklikler olsa da muhteviyatýnýn ve dayanaklarýnýn deðiþmediði görülmektedir. Anadolu'dan Görünüm ve Perde Arkasý gibi programlara çýkarýlan itirafçý ve korucular vasýtasýyla imal edilen yeni dönemin algýsýnda Kürtler ve Kürt hareketi mensuplarý, bozuk Türkçeleri, nedamet getirmiþ, yalvaran tavýrlarýyla eskinin zavallý ve cahil Kürt'ünden farklý bir tablo çizmemektedir. Türk medyasýnda Kürtlerin temsili hiçbir þekilde özneleþen, kiþilik ve kimlik sahibi bireyler olarak yer bulamamakta, hatta son 1 12 zamanlarda birçok televizyon kanalýnda gösterime giren dizilerde Kürt

T hareketi ve mensuplarýna yönelik çok daha aþaðýlayýcý, karalamaya yönelik oplum v bir dil ve üslup geliþtirilmektedir. 1990'larýn baþýndan beri Kürt realitesine dair tartýþma ortamý nispeten imkan bulmuþ olsa da Kürtler ve Kürt e K hareketine dair hakkaniyetli, vicdan sahibi, nitelikli çalýþmalara pek de uram, Sa rastlanýlmamasý bilgi üretimi açýsýndan büyük bir handikap olduðu gibi, “çoðunluðun” algý dünyasýnýn deðiþmeden devamýný saðlamasý açýsýndan

yý: 4, Güz 2010 dikkat çekicidir. Böyle olduðu içinde bugün Türkiye'de yaygýn bir insan kitlesinin Kürt hareketine dair algýsýný bütün kötülüklerin kaynaðý, ilkel, cahil, medeniyetten bihaber, kan dökmekten haz alan, kandýrýlan, yabancý güçlerin oyuncaðý olan, aslýnda kendi iradesi ve düþüncesi olmayan, kendi insanýna dahi deðer vermeyen, aþaðýlayan, iþkence yapan, hatta sebepsiz yere öldüren, psikopat kiþilerin yönlendirmesinde þer odaðý haline gelmiþ bir örgüt imgesi oluþturmaktadýr. Bir taraftan Kürt hareketi bütün kötülüklerin kaynaðý, bir korku nesnesi olarak yansýtýlýrken diðer taraftan sürekli “belinin kýrýlacaðý”, varlýðýna son verileceði söylemi ile muhayyel bir galibiyet beklentisine koþullanan kitleler motive edilmek istenmiþtir. Bu psikolojik savaþ söylemine göre, zaten kendi iradesi olmayan, dýþ destekle ayakta kalan birkaç baþýbozuðun haddini bildirmek imparatorluk bakýyesi koca bir devlet için zor bir iþ olmayacaktýr.

Son günlerde Türk medyasýnda bu algýnýn sorunlarýna iþaret eden, bu algýyý çözümün önünde bir engel olarak gören ve “Kürt realitesinden PKK realitesine”¹ geçmek gerektiðini söyleyen cýlýz bazý sesler duyulsa da hakim medya ve düþün dünyasýnda ciddi bir deðiþiklik görünmemektedir. Bu nedenle bir korku kaynaðý haline getirilen Kürt hareketi üzerinden Türkiye'de yeni nesiller yetiþirken, yalanýn yeniden üretimi üzerine kurulu bu mekanizmanýn devamý, meselenin çözümü ve gelecek üzerindeki negatif etkisini sürdürmektedir. Çünkü savaþ ve barýþ arasýnda gidip-gelen 17 yýllýk tek taraflý ateþkesler denkleminde Türkiye egemen güçlerinin çözümsüzlük politikalarýnýn önemli bir dayanaðýný bu algýnýn oluþturduðu yadsýnamaz bir gerçektir. Bugün Türkiye egemen güçleri arasýndaki kýyasýya mücadeleye raðmen bu algý ýsrarla korunmak istenmektedir. Bu konuda sergilenen ittifak, çatýþan güçlerin Kürt meselesindeki fikri ortaklýðýný dýþa vurduðu gibi günlük politik çýkarlar uðruna en temel meseleleri bile kurban eden basiretsizliklerine de iþaret etmektedir. Modernleþmeci Kemalist zihniyetin deðiþim karþýsýnda söyleyecek sözü tükenirken, beliren yeni elitlerin sisteme dair düþündükleri eskinin restorasyonunu dini renklerle süslemekten öteye gidememekte, bu da Kürt meselesinin inkar ve savaþ geriliminden çýkmasýný engellemektedir.

Bu þekilde onlarca yýldýr süren Türkiye egemen güçlerinin baský, susturma ve reddiye siyaseti karþýsýnda, Kürt meselesine dair gün geçtikçe artan tartýþmalarýn niteliði, gerçekçi bir çözüm üretme dinamiði yaratmaktan uzak kalmaktadýr. Bu nitelikten yoksun tartýþma ortamýný belirleyenlerin,

1- Hasan Cemal, Milliyet Gazetesi, 17.10.2010 egemenlerin kýsa vadeli siyasi manevralarý ve hâlâ yürürlükte olan psikolojik 13 11

savaþ dolayýsýyla meselenin muhataplarýný konuþturmama siyaseti olduðu su Algýdan Gerçeðe: Özgürlük Ara götürmez bir gerçektir. Ayrýca, sýð bir zeminde gerçekleþen bu tartýþmalarýn Kürt meselesinin yakýn (1970-2000) ve erken dönem (20. Yüzyýlýn ilk çeyreði) tarihselliðinin hala akademik ve entelektüel çevrelerde kayda deðer bir þekilde ortaya konmamýþ olmasý ile yakýndan iliþkili olduðunun altýný çizmek gerekir. Nitekim, bu akademik-entelektüel alandaki nitelikli ve vicdani çalýþma boþluðu, yýllarýn baský-engelleme ve yok sayma pratikleri ile kavrularak günümüze kadar gelmiþtir. yýþýnda K Kürt meselesinde, devletin ürettiði ve onu pek sorgulamadan destekleyen akademinin de sürekli dillendirdiði terörizm söylemi ile muhatap alýnýrlýðý ür

engellenmeye çalýþýlan ve tehlikeli bir biçimde kötülük kaynaðý olarak lanse tler ettirilen bir Kürt hareketi portresinin altýnda Kürtlerin siyasi, ekonomik ve kültürel haklarý görünmez kýlýnmaya çalýþýlmaktadýr. Silahlý mücadele yöntemini kullanan siyasi hareketleri tecrit etmeye ayarlý ve kolektif politik þiddetin ortaya çýkma sebeplerini tarihsel baðlamýndan kopararak patolojik bir olguya indirgeyen ulus-devletlerin þiddet tekelini kutsayan terörizm söylemi ciddi anlamda sorgulamayý gerekli kýlmaktadýr. Yürüttüðü mücadelede milyonlarý harekete geçiren ve onlarca yýl bu biçimde varlýðýný sürdüren bir hareketi terörizm söylemiyle marjinalize edip yok saymak, inkar siyasetinde ýsrar ederek çözümü ötelemekten baþka bir anlam taþýmamaktadýr.

Buna raðmen sistemin sahipleri konumundaki eski/yeni elitler, var olan- oluþturulan statünün (Kürtler açýsýndan statüsüzlüðün) devamýný kardeþlik ve birlik kavramlarý üzerinden çözümsüzlüðe sürüklerken, buna manevi bir anlam atfederek varolan durumu sürdürmekte ve yeniden üretmektedir. Bu söylem son zamanlardaki “açýlým” politikalarýnda da sýkça vurgulanmaktadýr. Öyle ki çözüm iradesi babýnda siyasi bir proje olarak ortaya atýlan Kürt Açýlýmý'nýn Milli Birlik Projesi'ne nasýl dönüþtüðünü kardeþlik, birlik ve terör gibi kavramlarý yan yana getirip kullanma baþarýsýný þimdiki hükümetin temsilcilerinden daha iyi gösteren olamazdý: “Hedef milli birlik ve kardeþlik projesidir. Süreç demokratik açýlým sürecidir. Burada tabi ki öncelikli sorun terörle, terör sorunuyla mücadeledir.”² Çözüm ve kontrol etme aracý olarak görülen ise yine terörle mücadele kavramýnýn yadsýnamaz kudretidir. Bu kesimler þimdilerde hakikati gizlemenin bir aracý olarak nostaljik bir geri dönüþle imparatorluk döneminde çokça kullanýlan dini referanslý ve hukuki bir önemi olmayan ümmet gibi kavram ve algýlayýþlarý günümüze uyarlamaya çalýþarak, Kürt meselesi gibi ulusal ve teritoryal bir konuyu -Kürt toplumdaki dini duyarlýlýðýn da hesabýný yaparak- Ýslami bir vurguyla yumuþak bir biçimde geçiþtirerek çözmeyi istemektedir.

2- TC Baþbakaný R. Tayyip Erdoðan'ýn 13 Kasým 2009'da TBMM'de açýlým politikasýný anlatýr- ken yaptýðý konuþmadan alýnmýþtýr. 1 14 Oysa Kürt hareketinin ortaya çýkardýðý toplumsal mücadele, hem nevi

T þahsýna münhasýr mücadele repertuarýna sahip olmasý -özellikle doksanlarýn oplum v baþýndan itibaren silahlý ve silahsýz/yasal mücadele veriyor olmasý- hem de mobilize ettiði milyonlarca insan bakýmýndan, dünyanýn neoliberal e K döneminde benzerine pek rastlanmayan bir siyaset pratiði ortaya koymuþ uram, Sa olmasýna raðmen, hala akademik-entelektüel çevrelerde nitelikli ve sistematik bir þekilde ele alýnmamýþtýr. Daha da önemlisi, 1990'larda yaþanan

yý: 4, Güz 2010 sürecin neden ve nasýl geliþtiðine dair yol gösterici bir çalýþmanýn yokluðunda hem siyasi söylemlerinin hem de akademik-entelektüel çalýþmalarýn ciddi bir analitik boþlukla cebelleþmeleri söz konusudur. Bu boþluðun ana akým veya liberal araþtýrmacýlar-siyasetçiler tarafýndan doldurulma biçiminin aðýrlýklý olarak Kürt hareketinin mücadele sürecine yön verme iradesini görünmez kýlarak ve bu mücadelenin bir toplumsal- siyasi hareket olduðu hakikatine sýrt çevirerek gerçekleþiyor olmasý da gerçekçi çözüm önerilerinin ortaya çýkmasýna ciddi bir engel teþkil etmektedir. Ayrýca bu durumun devam etmesinde Kürt entelektüel cenahýnýn da oldukça yetersiz, yüzeysel ve meselenin dile getiriliþinde ajitatif ve/veya maðdur bir dile sahip olmasýnýn yarattýðý olumsuz ve pasif etki de göz ardý edilmemelidir. Görünmez kýlýnan, bir korku nesnesi olarak yansýtýlan ve hakkýnda çok söz söylenmesine raðmen hakikati dile getiremeyen bir çok araþtýrmayý-çalýþmayý Kürt aydýnlarýnýn afiþe edip alternatifini üretmesi beklenirken, ortaya çýkan tablo, inkara dönük bu çok yönlü ideolojik saldýrý karþýsýnda sadece vicdanlara seslenen maðdur bir dilin üretimidir.

Kaldý ki, bilgi üretimi ve yayýmý-propagandasý açýsýndan yukarýda zikredilen olumsuzluklara raðmen, 30 yýldýr süren savaþ ikliminde bütün riskleri göze alan önemli sayýda bir Kürt kitlesinin (kadýný, genci, yaþlýsýyla) Kürt hareketine gösterdiði teveccühün artarak devam ettiði görülmektedir. Hareketi ve liderini sahiplenmedeki bu kararlýlýk batý cephesindeki mevcut algýyla baðlantýlý olarak anlaþýlamadýðý, anlaþýlmasýnýn mümkün olmadýðý gibi giderek bütün Kürtleri hedefleyen bir tepkiye dönüþmektedir. Batý cephesi ve doðu cephesi arasýndaki bu büyük zihni uçurum gün geçtikce derinleþirken Kürt meselesinin çözümüne dair söylem ve çaðrýlarda karþý yakaya ulaþmadan uçurumun derinliklerinde kaybolup gitmektedir. Batý cephesinde yeni nesiller yetiþtirilirken umacý olarak belletilen Kürt hareketi, doðu cephesinin yeni nesillerinin büyük bir kýsmýnýn gözünde özgürlük için savaþan kahramanlar olarak yad edilmektedir. Savaþýn yarattýðý tahribatý bizzat yaþamlarýnda, aile bireylerinin ve kendilerinin bedenlerinde ve bilinç dünyasýnda deneyimleyen yeni nesillerin yaþadýðý “duygusal kopuþ”tan bahsediledursun, sistemin bunun için öngördüðü tedbir bütün Kürtler için hamasi açýlým söylemlerinin yanýnda yeni zindanlar inþa etmekten öteye gitmemektedir.

Özcesi on yýllardýr imal edilen algý ile hakkýnda oluþturulan algýya zýt düþen bir Kürt ve Kürt hareketi gerçekliði karþýmýzda durmaktadýr. Sistemin verili kodlarýnda bir türlü iradeleþen, kiþilik sahibi özneler olarak kendisine yer bulamayan Kürtler, politik duruþ ve tavýrlarýyla ve haklarýný almakta 15 11 gösterdikleri kararlýlýklarýyla gerçekliðin hiç de yansýtýldýðý gibi olmadýðýný Algýdan Gerçeðe: Özgürlük Ara göstermektedirler. Bugünün Türkiye'sinde deðiþimi dayatan, en örgütlü demokrasi gücünün Kürt muhalefeti olduðu orta yerde dururken, terörizm söylemine yaslanarak buna yüz çevirmek ve hatta yok saymak hiçbir hakkaniyete sýðmadýðý gibi etik de deðildir. Kürt hareketi toplumsal düzeyde yarattýðý büyük dönüþümün etkisiyle, demokratik ve özgürlükçü deðerlerin önde gelen bir savunucusu ve deðiþim dinamiði konumundadýr. Son dönemde Türkiye'de statükonun yaþadýðý büyük zelzelenin ve yeniden

yapýlanma çabalarýnýn derininde Kürt meselesindeki çözümsüzlük hali ve yýþýnda K Kürt hareketinin istenmesine raðmen bir türlü tasfiye edilememesinin yattýðý bilinmesine raðmen itiraf edilemeyen bir hakikattir. Kürtler ür

kendileriyle birlikte bütün Türkiye'yi etkilemekte ve deðiþtirmektedirler. tler Demokratik ve sosyalist hareketlerin varlýk gösteremediði son 30 yýlýn neo- liberal döneminde, Ortadoðu gibi bir coðrafyada binlerce kadýný mücadele içerisine çekerek, etkili bir kadýn hareketinin ortaya çýktýðý baþka bir örneðe rastlamak mümkün deðildir. On yýllara yayýlan bir savaþý NATO'nun ikinci büyük ordusuna karþý sürdüren ve bunu yaparken “kontrolü” elden býrakmayan bir hareket ve milyonlara varan kitle desteðini kolayýndan terörizm yaftasýyla hiçleþtirmek pek de mantýklý görünmemektedir.

Sonuç olarak; özgürlük arayýþýndaki bir halký ve onun mücadelesini hakkaniyetle ele almanýn, tanýmlamanýn elzemliði tespiti üzerinden, çözüm tartýþmalarýnýn yürütüldüðü süreçte Kürtlere dair imal edilen algý ve terörizm söyleminin gerçekliði görünmez kýlmakla birlikte olasý çözümler karþýsýnda bir engel olduðu da gözden kaçýrýlmamalýdýr. Yine akademik- entelektüel alanlar baðlamýnda düþünülerek, bu alanda faaliyet gösteren bireysel ve kolektif çabalarýn kapsamlý bir sorgulama ve sorgulatma gayesi ortaya koymalarý gerekmektedir. Aksi halde, savaþýn kendisine odaklanmayan, Kürt hareketinin iradi eylemlerini görmezden gelen veya meselenin geliþme baðlamýný es geçerek meseleden türeyen kopuk temalara odaklanan akademik-entelektüel çalýþmalar ortaya çýkmaktadýr. Önemli bir analitik boþluk ortada dururken sakat doðmaya mahkum çalýþmalar üretmek yerine, ilgili kiþi ve kurumlarýn kolektif bir þekilde savaþ ve Kürt hareketi gerçekliðini ortaya çýkarmasý ile 'Bu günlere nasýl gelindi?' sorusuna cevap aranarak olasý çözüm modellerine gerçekçi bir ajanda ile yaklaþmak gerekmektedir. Medyada üretilen yalanlar ya da 30 yýldýr psikolojik savaþ merkezlerinden yayýlan terörizm söylemi üzerinden deðil, akademik- entelektüel alanýn gerektirdiði kriterler baðlamýnda yapýlacak bilimsel çalýþmalarla nitelikli bir tartýþma ortamýnýn oluþmasýna ve çözüme katký sunulabilir.

Kürt Hareketinin Kronolojisi (1960'lardan 1999'a):

* 1950'lerin Sonu Türkiye devletinin þiddet tekelini Kürt bölgesinde tahkim etmesi sürecinde ortaya çýkan silahlý direniþler sonrasýnda (Þeyh Said, Aðrý ve Dersim Direniþleri), Türkiye'de Kürtlere dair siyasi bir iddianýn ortaya konmasý ilk kez 1950'lerin sonunda “49'lar Olayý” sýrasýnda vuku buldu. 1930'lardan itibaren Türkiye devleti tarafýndan izlenen “Türk vatanýnda Kürt yoktur” reddiyesine karþý Kürtlerin toplumsal-kültürel olarak ayrý bir etnik grup olduðunu dile getiren Kürt üniversite öðrencileri ve entelektüelleri yýllarca tutuklu kaldý.

* 1960'larýn Ýlk Yarýsý 1960 Darbesi ile birlikte, uygulanan baský-engelleme pratiklerine ek olarak Türk devleti Kürt bölgesinde yürüttüðü asimilasyon politikalarýný daha proaktif bir þekilde yürütmeye baþladý. Bu kapsamda, çoðunluðu Kürtçe ve Ermenice olan yer isimlerinin deðiþtirildiði, okullaþma oranýnýn ve hususi olarak da yatýlý bölge okullarýnýn sayýsýnýn 1960'lar ve 1970'ler boyunca artýrýldýðý görüldü.

* 11 Temmuz 1965: Baþkanlýðýný Sait Elçi'nin yaptýðý Türkiye Kürdistan Demokrat Par- tisi (TKDP) kuruldu. Cumhuriyetin ilk yýllarýndaki Kürt Ýsyanlarý- nýn bastýrýlmasýndan sonra Türkiye’de örgütlenen ilk illegal parti olan TKDP Güney'deki Barzani hareketinden etkilenmiþti. 1 18 * 1967-1969

T Türkiye Ýþçi Partisi'nin kurulmasýyla birlikte Kürt meselesi üzerine oplum v legal zeminde siyaset yapma amacýyla Kürt siyasetçiler TÝP'e dahil oldular. 1967-69 yýllarý arasýnda gerçekleþen Doðu Mitingleri, e K engellemeler ve baskýlarla karþý karþýya kalsa da, Kürt bölgesinin uram, Sa sosyo-ekonomik geri kalmýþlýðýný sosyal adalet söylemi üzerinden kurarken rejimin müsaade ettiði ölçüde Kürt meselesi de Doðu

yý: 4, Güz 2010 Mitinglerinin ideolojik çerçevesi içerisinde ele aldý. Bir dizi kitlesel gösterilerin yapýldýðý yerler þunlardýr: Diyarbakýr, Siverek, Batman, Tunceli, Aðrý, Suruç, Hilvan, Varto ve Ankara.

* 1970-1971 TÝP'in Türkiye'deki sol hareket için þemsiye rolünü yitirmeye baþlamasýyla birlikte üniversitelerde okuyan Kürt öðrencilerin çabalarý ile Devrimci Doðu Kültür Ocaklarý (DDKO) kuruldu. 1970'lerdeki Kürt hareketine yön verecek birçok ismin faaliyetlerine katýldýðý bu yapýlanma öncelikle Ýstanbul, Ankara ve Ýzmir gibi metropollerde kuruldu. 1971 askeri müdahalesinden önce Kürt bölgesindeki bazý ilçelerde de kurulmuþ olmalarýna raðmen yalnýzca bir yýldan az bir süre kadar faaliyetler gösterebildi. Irak'ta yaþanan rejim deðiþiklikleri yüzünden Irak sýnýrýnýn iki tarafýnda meskun olan Kürtlerin olasý etkileþimlerinden rahatsýz olan TSK'nýn Türkiye Kürtlerine yönelik gerçekleþtirdiði Komando Operasyonlarý kapsamýnda yaptýðý insan haklarý ihlallerine yönelik önemli bir siyasi tavýr geliþtirilmesi, DDKO aracýlýðý ile mümkün oldu.

* 1970'lerin Ýlk Yarýsý 1971 askeri müdahalesi ile hem TKDP içerisinde yer alan hem de Kürt solunun Türkiye solundan organizasyonel kopuþunun temsil eden Devrimci Doðu Kültür Ocaklarý'nda (DDKO) yöneticilik yapan Kürtlerin çoðu tutuklandý. Tutuklu bulunanlar savcýlýk makamýnýn Kürtlerin inkarý üzerine kurduðu iddianamesine karþý, kolektif bir þekilde, Kürtlerin bir halk olarak dilleri, tarihi ve kültürünün varlýðýný ispatlamak için yüzlerce sayfalýk savunmalar hazýrladýlar. 92 sanýklý davada 66 kiþiye DDKO mensubu olmaktan toplam 1432 yýl hapis cezasý verildi. Orta Doðu'ya kaçmak zorunda olan Kürt devrimciler ise ulusal kurtuluþ mücadelesinin nasýl yürütülmesi gerektiði konusunda pratik örneklere (Örn: Filistin, Güney Kürdistan..) þahitlik ettiler. Legal alanda mücadele vermenin bir sonuç getirmeyeceðine dair genel bir kabulün Kürt devrimcileri arasýnda yaygýnlaþmasý da dava sürecinde vuku buldu.

* 1973 Yýlý Kemal Burkay'ýn Hýdýr Murat mahlasý ile yazdýðý kitapta Kürt hareketi içerisinde konuþulan ve tartýþýlan “sömürgecilik tezi” formüle edildi. Sonraki yýllarda bu teze dair tarihsel analizler ile bu tezin Marksist-Leninist literatürde nereye oturtulacaðýna dair 19 11

makaleler Kürt örgütlerinin siyasi dergilerinde 1970'lerin ikinci K ür

yarýsý boyunca önemli yer kapladý. Kürt hareketi içerisinde yer alan t Harek hemen hemen tüm örgütler bu tezi kabul ettiler. Bu ideolojik

çerçeveye göre Kürdistan'ýn parçalarý, içinde yer aldýðý ulus- etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) devletler tarafýndan emperyalistlerle iþbirliði çerçevesinde sömürgeleþtirilmiþti. Uluslarýn Kendi Kaderlerini Tayin Hakký prensibini merkeze alan bu ideolojik çerçeve, Kürt hareketinin Türkiye solundan kopuþunun sadece örgütsel manada deðil, ideolojik olarak da gerçekleþtiðini göstermekteydi. Bu ideolojik çerçeveye göre Kürt bölgesinde feodal elitler “sömürgecilerin iþbirlikçisi olan gericiler” olarak görüldüler ve bununla ilintili olarak 1970'lerin ikinci yarýsýnda gerçekleþtirilen barýþçýl veya politik þiddet içeren eylemler aracýlýðýyla siyasi-toplumsal güçleri zayýflatýlmaya çalýþýldý.

* Nisan 1973 Çubuk Barajý toplantýsý gerçekleþti. Abdullah Öcalan, etrafýndaki bir grup arkadaþýna ilk kez ayrý bir örgüt kurma düþüncesini Ankara Çubuk Barajýnda piknik görüntüsü altýnda yapýlan toplantý ile açýkladý. Bu toplantý PKK kuruluþuna doðru giden süreçte ilk adým oldu. “Kürdistan sömürgedir” belirlemesinden hareket eden grup, daha sonra Ankara'da gençlik içinde örgütlenme yoluna gitti. Bu amaçla 1974 yýlýnda Ankara Demokratik Yüksek Öðrenim Derneði'nin (ADYÖD) kuruluþunda yer aldý ve faaliyet yürüttü. 1975'de Kürdistan Devrimcileri olarak tanýnmaya baþladý. Yine 1975 yýlýnýn sonunda alýnan bir kararla bölgede örgütsel faaliyet yürütmek amacýyla grup içinden bazý kiþiler Ankara'dan ayrýlýp sað- sol çatýþmalarýný yoðun olduðu illere gitti.

* 1974 Mayýs Siyasi tutuklular için af çýkarýldý. '68 Kuþaðý devrimci kadrolarýnýn birçoðunun siyasi faaliyetlerine tutuksuz bir þekilde devam etmesine olanak tanýyan bu af, ayný zamanda Türkiye dýþýna çýkmak zorunda kalan birçok sosyalist kadronun da geri gelmesinin önünü açtý. Bu olay Kürt hareketi kadrolarý için de önemli bir siyasi fýrsat teþkil etti ve Kürt bölgesinde toplumsal hareketliliðin yeniden baþlamasýnda önemli rolü oynadý.

*1974-1976 Devrimci Demokrat Kültür Ocaklarý (DDKO), Kürt hareketi içerisindeki farklý ideolojik eðilimleri bir arada tutma gayreti ile yeniden açýldý. Lakin burada yapýlan ideolojik tartýþmalara paralel bir biçimde, 1970'li yýllarýn ikinci yarýsýnda faaliyet gösteren KAWA, Rizgari, KÝP/DDKD, TKSP gibi Kürt örgütlerinin çekirdek kadrolarýnýn farklý örgütler altýnda faaliyetler yürütecekleri ortaya çýktý. 1 20 * 1975 Aðustos

T Milliyetçi Cephe koalisyonunda Baþbakan Yardýmcýsý olan oplum v Alparslan Türkeþ'in Diyarbakýr'da yapmak istediði konuþmayý protesto amaçlý yapýlan gösteride bir kiþi devletin kolluk kuvvetleri e K tarafýndan öldürüldü. Kürt devrimcilerin ve Türkiye solunun ör- uram, Sa gütlediði protesto sonucunda Türkeþ konuþma yapamadan Diyar- bakýr'dan ayrýlmak zorunda kaldý. Protesto esnasýnda bir gencin

yý: 4, Güz 2010 öldürülmesine tepki olarak Diyarbakýr'da toplumun hemen her ke- siminin iþtirak ettiði kitlesel gösteriler gerçekleþti, þiddetli çatýþma- lar yaþandý.

*1977-1978 Kürt bölgesinde hem merkezi olarak kurulan hem de yerellerde sýnýrlý kalan dernekleþme faaliyetleri hýz kazandý. Devrimci Demokrat Kültür Derneði (DDKD), Devrimci Halk Kültür Derneði (DHKD), Anti-Sömürgeci Kültür Derneði (ASK-DER) gibi derneklerin sayýsý 1979 yýlý itibariyle bölge genelinde ve Türkiye metropollerinde 60'tan fazlaydý. Bu dernekler aracýlýðýyla kýsa süre içerisinde birçok politik þiddet içermeyen eylemler yapýldý. 21 Mart 1978'de DDKD'nin Bismil'de organize ettiði aðalýk karþýtý eyleme ve Siverek'te 16 Ekim 1978'de düzenlediði sömürgecilik karþýtý eyleme on binlerce kiþi katýldý. Bunlarýn yaný sýra, yukarýda isimleri sayýlan dernekler aracýlýðý ile sosyalist ideolojik çerçeve doðrultusunda sýnýf vurgusu taþýyan ve Kürt ulusalcýlýðýna dair (Örn: Newroz) birçok eylem gerçekleþtirildi.

*27 Kasým 1978: PKK'nin kuruluþ kongresi gerçekleþti. Abdullah Öcalan ve arkadaþlarý Diyarbakýr'ýn Lice ilçesine baðlý Fis köyünde 22 delegeden oluþan bir toplantý düzenleyerek Nisan 1979'da Partiye Karkeren Kürdistan (PKK- Kürdistan Ýþçi Partisi) ismini alacak olan siyasi partiyi kurdu. PKK'yi diðer örgütlerden ayýran en önemli fark, seçtiði strateji temelinde silahlý mücadeleyi birincil mücadele yöntemi olarak esas almasýydý. Hedef olarak da dört Kürdistan parçasýnýn bir araya geldiði “baðýmsýz-birleþik-demokratik Kürdistan” hedefini benimsedi.

* 24 Aralýk 1978: Maraþ katliamý gerçekleþti. Maraþ'ta Alevilerin oturduðu mahallelere ülkücü-paramiliter güçlerin saldýrýsý sonucu yüzden fazla insan canice öldürüldü. Benzerine az rastlanabilecek bu katliamý devletin gizli güçlerinin tertiplediði, kendisine baðlý çeteler vasýtasýyla gerçekleþtirdiði bilinse de hiçbir zaman bunlar açýða çýkarýlmadý. Katliamýn ardýndan hükümet Kürt bölgesindeki 11 ilde sýkýyönetim ilan etti. Sýkýyönetimin ilan edilmesi sonrasýnda demokratik makasýn devlet tarafýndan kýsýlmasý ile iliþkili olarak Kürt bölgesinde 1977-78 yýllarýnda geliþen toplumsal eylemlilik ciddi kesintiye uðradý. Kürt devrimcilerine yönelik ciddi bir 21 11

tutuklama dalgasý baþlatýldý. Bu süreçte, örgütlerin birçoðu (PKK, K ür

KAWA, Rizgari ve KUK) politik þiddet eylemleri gerçekleþtirmeye t Harek yöneldiler. PKK'nin gerçekleþtirdiði politik þiddet eylemlerinde

kayda deðer bir artýþ görüldü. Sýkýyönetim ilanýndan darbeye kadar etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) geçen süre içerisinde PKK silahlý propaganda stratejisi doðrultusunda Siverek, Hilvan, Suruç, Halfeti, Bozova, Batman, Kýzýltepe, Beytüþþebap, Viranþehir ve Derik gibi yerleþim birimlerinde feodal elitlere, devletin kolluk kuvvetlerine ve diðer Kürt örgütlerine yönelik politik þiddet eylemleri gerçekleþtirdi. Batman Belediye baþkanlýðýný PKK'nin desteklediði Edip Sönmez kazandý. Yine bu süreçte, PKK ile KUK arasýnda yaþanan çatýþmalarda yüze yakýn Kürt devrimcisi yaþamýný yitirdi. Gelmekte olan darbenin ayak sesleri duyulduðundan dolayý DDKD/KÝP, PKK, Rizgari ve diðer örgütler kadrolarýnýn bir kýsmýný Suriye, Irak, Ýran ve Lübnan'a çýkarmaya baþladý.

* 1980 Temmuz Diyarbakýr Askeri Cezaevi inþaatý tamamlandý ve sýkýyönetim rejimi sürecinde tutuklanan birçok Kürt devrimci yeni cezaevine tahliye edildi. Darbe ile birlikte tutuklanacak olan ve çoðunluðu Kürtlerden oluþan binlerce kadro ve sosyalist/Kürt hareketiyle iliþkili olduðu iddia edilen binlerce insan bu cezaevinde sistematik iþkencelerden geçirildi.

* 12 Eylül 1980 Dünya ölçeðinde, neoliberal ekonomik-siyasi projelere geçiþleri mümkün kýlmak ve hýzlandýrmak için gerçekleþtirilen askeri darbelerden birisi de Türkiye'de yaþandý. Siyasi ve ekonomik elitlerin çýkarlarýna hizmet eden politikalara karþý; sosyalist bir þiar ile örgütlü toplumun gücüne yaslanarak 1970'ler boyunca mücadele veren legal veya illegal siyasi partilerin ve kitle örgütlerinin siyasal- toplumsal gücünü elemine etmek darbenin birincil amacý olarak düþünülebilir. Bu devlet terörü sürecinde yaklaþýk 650 bin kiþi gözaltýna alýndý. 1.5 milyondan fazla sayýda insan fiþlendi. 7 bin kiþi idam cezasý istemiyle yargýlandý.

* 1980-1984 12 Eylül Darbesi sonrasýnda Kürt bölgesindeki þehir ve kasaba merkezlerinde siyasi faaliyetler yürütme, örgütlenme ve Kürt meselesine dair söz söyleme imkanlarý tamamen ortadan kalktý. 1980 sonrasýnda, Diyarbakýr Askeri Cezaevi gibi sistematik þiddet- iþkence merkezleri aracýlýðý ile 1970'lerde Kürt ve/veya Sosyalist hareket içerisinde bulunan kadrolarýn tasfiyesi amaçlandý. Kitleler baský-þiddet enstrümanlarýyla korkutularak Kürtlüðe ve sosyalizme dair siyasi amaçlara destek vermesi durumunda aktif siyaset yürütenlerin akýbetini paylaþacaklarýna inandýrýlmaya çalýþýldý. 1 22 *21 Mart ve 17-18 Mayýs 1982:

T 21 Mart 1982'de Mazlum Doðan'ýn Diyarbakýr cezaevindeki oplum v insanlýk dýþý uygulamalarý protesto etmek için yaþamýna son vermesiyle baþlayan süreci takiben Dörtler kendilerini ateþe verdi. e K Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Eþref Anyýk ve Nemci Öner adlý uram, Sa tutsaklar Diyarbakýr cezaevinde içinde bulunduklarý koþullarda özgürleþmenin ancak be ancak kendi bedenlerini ateþe vermeleriyle

yý: 4, Güz 2010 mümkün olduðuna inandýklarýndan üzerlerine tiner döküp bedenlerini ateþe verdiler. Ayný yýlýn Temmuz ayýnda ise Diyarbakýr cezaevinde büyük ölüm orucu baþladý. M. Hayri Durmuþ'un 14 Temmuz günü mahkemede yaptýðý konuþma ile baþlayan ölüm orucunda ipi ilk göðüsleyen Kemal Pir 7 Eylül'de, M. Hayri Durmuþ 12 Eylül'de, Akif Yýlmaz 15 Eylül'de, Ali Çiçek ise 17 Eylül'de yaþamlarýný yitirdi.

* 15 Aðustos 1984: Eruh ve Þemdinli ilçelerindeki askeri birliklere HRK (Hezin Rýzgariya Kurdistan-Kürdistan Kurtuluþ Birlikleri) gerillalarý tarafýndan saldýrý düzenlendi. Ýsmail Beþikçi'nin Franz Fanon'dan uyarlayarak dile getirdiði üzere ilk kurþun sýkýldý. Ýlçe merkezlerinin kýsa bir süre gerilla denetiminde kaldýðý bu saldýrýlar hem bölgede hem de Türkiye genelinde önemli yankýlar yarattý. 12 Eylül darbesi ile rejim karþýtý politik þiddet unsurlarýný neredeyse tamamen tasfiye ettiðini düþünen TSK bu eylemleri ilk etapta bir ayaklanma olacaðý yönünde yorumladý, sonrasýnda ise “Güneþ” ve “Huzur” isimli operasyonlarla ilgili bölgelere mümkün olduðunca çok sayýda asker yýðýnaðý yaptý. Ordu gölgesinde yayýn faaliyetleri sürdüren gazeteler ise yapýlan eylemi küçümsemekle kalmayýp, “eþkýyalar”ýn yakalandýðý veya her an yakalanmak üzere olduðu yönünde haberler yaptý.

* 21 Mart 1985: Kürdistan Ulusal Kurtuluþ Cephesi (ERNK- Eniya Rizgariya Netewa Kurdistan) kuruldu. PKK'nin cephe örgütlenmesi olan ERNK, halk içerisinde yürüttüðü kitle örgütlenmesi, siyasal çalýþmalarý ile Kürt hareketinin kitleselleþmesi bakýmýndan önemli etkiler býraktý. PKK gerillalarýnýn denetiminin dýþýnda kalan yerlerde, daha çok þehir ve metropollerde bulunan Kürt kitlelerini örgütlenme çalýþmasýný ERNK yürüttü.

* 1985 Yýlý '85 Bahar ve Kýþ aylarýnda birimlerinin koordinasyonu konusunda eksiklikleri olan PKK, Hakkari, Siirt ve Mardin civarýnda yoðunlaþan çatýþmalarda TSK karþýsýnda önemli kayýplar verirken gerilla karþýsýnda savaþmak konusunda henüz tecrübesiz olan çok sayýda asker de yaþamýný yitirdi. Bu süreçte itirafçýlarýn verdikleri bilgiler PKK'nin faaliyetler yürütme kapasitesi baðlamýnda ciddi tahribatlar yarattý, lakin gerilla yapýlanmasý külliyen imha olma gibi 23 11

bir tehlike ile karþý karþýya kalmadý. K ür t Harek * 1985-86 Yýllarý

1970'ler boyunca Kürt hareketi içerisinde en kitlesel iki örgüt olan etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) KÝP/DDKD'nin ve TKSP'nin askeri eðitim almak adýna giden ve siyasi faaliyet yürütmek için Kürt bölgesine dönmeyi bekleyen kadrolarý Orta Doðu'nun çeþitli ülkelerinden Avrupa'ya geçiþ yaptý.

* 26 Mart 1985: Köy Kanununda yapýlan bir deðiþiklikle Köy Koruculuðu sisteminin kurulmasý kararlaþtýrýldý. Geçici ve Gönüllü Köy Koruculuðu tarzýnda örgütlenen sistem Kürtler arasýnda birliði bozmasý ve gerçekleþtirdiði kanunsuzluklarla 1890'larda kurulan Hamidiye Alaylarýna benzetildi. Koruculuk politikasý baðlamýnda sivillerin de savaþa dahil edilmeleri sonucu 1986 yýlýnda yaþamýný yitiren silahlý veya silahsýz sivil sayýsýnda önceki yýla göre ciddi bir artýþ oldu. 1980'li yýllarýn sonunda devletin kýrsal kesimde yaþayan Kürtlere yönelik kurduðu baský rejiminin temel ekseninde koruculaþtýrma politikasý yer aldý. Kýzýþacak savaþ sürecinde Türk devletinin saflarý netleþtirme siyaseti doðrultusunda koruculuðu kabul etmeyen yüz binlerce insan zorunlu göçe maruz býrakýlacaktý. Hala kanundýþý pratikleri ile gündeme gelen korucularýn ve koruculuk sisteminin kaldýrýlmasý düþünülmediði gibi, yeni alýmlarla sayýlarýnýn 60-70 bin civarýnda olduðu ileri sürülmekte.

* 25-30 Ekim 1986: PKK 3. Kongresini Beka vadisinde gerçekleþtirdi. HRK, ARGK'ye (Artêþa Rizgariya Gelê Kurdistan- Kürdistan Halk Kurtuluþ Ordusu) dönüþtürüldü. Gerilla savaþýnýn geliþtirilmesi baðlamýnda 'askerlik yasasý' çýkartýldý ve gerilla birliklerinin sayýsý artýrýldý. Gerilla savaþýnýn eyalet sistemine göre örgütlendirilmesi kararlaþtýrýldý. Diðer taraftan 'vergilendirme kanunu' çýkartýldý. PKK, Türkiye dýþýndaki Kürt bölgelerinde de örgütlenme kararý aldý. Bu kongre ayný zamanda, eleþtiri ve özeleþtiri platformlarýnýn derinleþtirilerek kiþilik çözümlemeleri adý verilen geleneðin baþlatýldýðý kongre oldu. Farklý eðilimlere karþý Öcalan'ýn örgüt içerisindeki etkinliðini arttýrdýðý bu kongre, aldýðý kararlarla gerilla savaþýný daha geniþ bir alana yaydý.

* 1987 Yýlý PKK almýþ olduðu kongre kararlarý doðrultusunda faaliyet alanlarýný Diyarbakýr, Kars, Adýyaman, Aðrý ve Dersim gibi alanlara yayarak geniþletti. Uludere ve Þemdinli gibi yerleþim birimlerinde PKK ilk kez büyük ordu birimlerine yönelik eylemler gerçekleþtirdi. Yaþanan can kayýplarý dolayýsýyla TSK ve dönemin hükümeti yeni taktik arayýþlarýna girdi. Kongre kararý esasýnda, 1 24 PKK içerisinde köylü kökenli kadrolarýn askeri etkinliklerinin

T artýrýlmasýna paralel olarak, 1987 yýlý içerisinde koruculara ve oplum v ailelerine yönelik gerçekleþtirilen eylemlerde birçok sivil yaþamýný yitirdi. PKK '87 yýlýnda taktiksel üstünlüðünü korurken, 3. e K Kongrede aldýðý gönüllü katýlým esasýna dayanmayan “zorunlu uram, Sa askerlik” kararýný kitleselleþmesinin boyutu henüz sýnýrlýyken uygulamaya geçirdiðinden ötürü zorluklarla ve kýrýlmalarla

yý: 4, Güz 2010 karþýlaþtý.

* 10 Temmuz 1987: Olaðanüstü Hal Bölge Valiliði Hakkýnda Kanun Hükmünde Kararname çýkarýldý. Buna göre Bingöl, Diyarbakýr, Elazýð, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van illerini sorumluluk alanýna alan Ýç Ýþleri Bakanlýðýna baðlý Olaðanüstü Hal Bölge Valiliði kuruldu. Kürt bölgesinde siyasi rejimin hukuki dinamiklerini kökünden deðiþtiren bu hamle çerçevesinde birçok devlet kurumu oldukça geniþ yetkilerle donatýldý. Jandarma Asayiþ Kolordusu kurulurken sivil halka yönelik köy boþaltmalarýn ve insan haklarý ihlallerinin yoðunluðu artýrýldý. Zaman içerisinde OHAL sýnýrlarýna baþka illerde eklendi. Dörder aylýk sürelerle 46 kez uzatýlan OHAL 30 Kasým 2002 tarihinde kaldýrýldý.

* 16 Mart 1988: Halepçe katliamý gerçekleþti. Ýran-Irak Savaþýnýn sekizinci yýlýnda gerçekleþtirilen katliamda beþ binden fazla Kürt kimyasal silahlarla öldürüldü. Amerika'nýn Hiroþima ve Nagazaki'ye attýðý atom bombalarýndan sonra en yüksek sayýda sivil ölümünün gerçekleþtiði saldýrý Halepçe oldu. Iraklý Kürt örgütlerinin Ýran'la iþbirliði içinde olduðu gerekçe olarak gösterilse de Saddam yönetiminin asýl gayesi bölgeyi Kürtlerden arýndýrýp Araplaþtýrmaktý. Bu amaçla 1980'den beri yürütülen Enfal operasyonu neticesinde yüz binden fazla Kürt öldürüldü.

* 1 Nisan 1988: Bagok direniþi gerçekleþti. Mardin bölgesinin Bagok Daðý'nda meydana gelen ve PKK kaynaklarýna göre Türk ordusunun ilk kez kimyasal silah kullandýðý ve PKK'nin helikopterler düþürdüðü çatýþmada 21 gerilla hayatýný kaybetti. Türkiye devleti '88 yýlý itibari ile daha agresif bir savaþ politikasý gütmeye baþladý. TSK ile PKK arasýnda önceki yýllara göre en þiddetli çatýþmalarýn gerçekleþtiði yýl oldu. Avrupa'daki yapýlanma çalýþmalarýna 3. Kongre sonrasýnda hýz veren PKK'nin örgütlenme faaliyetleri, PKK'nin kitleselleþmesinde ve gerekli insani ve finansal kaynaklara eriþmesi konusunda çok önemli yer tutacaktý. Bununla birlikte, '88 yýlýnda, Duesseldorf Davasý olarak bilinen yargýlama süreciyle PKK'nin Avrupa'daki birçok üst düzey yöneticisi tutuklandý, davanýn görülmesi 1993 yýlýna kadar sürdü. * 13 Aralýk 1988 25 11

Diyarbakýr Askeri Cezaevi sürecinin yürütücüsü konumunda olan K ür

Esat Oktay Yýldýran Kürt devrimciler tarafýndan öldürüldü. t Harek

* 13 Temmuz 1989: etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) Ýran-Kürdistan Demokrat Partisi (Ý-KDP) Genel Sekreteri Dr. Abdurrahman Qasýmlo Viyana'da Ýran ajanlarýnýn silahlý saldýrýsý sonucu hayatýný kaybetti. Qasýmlo'nun öldürülmesinin nedeni Ýran-Irak savaþý sonrasýnda Ýran'ýn kendi sýnýrlarý içerisinde muhalefet oluþturabilecek tüm unsurlarý etkisizleþtirmeye çalýþmasýydý.

* 1989 Yýlý PKK kaynaklarýna göre özel savaþ stratejisi kapsamýnda sivil Kürtlere yönelik kitlesel kýyýmlarýn yapýldýðý bir yýl oldu. Hakkari-Çukurca'ya baðlý Yoncalý köyünde 18 Temmuz tarihinde 4 kiþi, Þýrnak-Silopi'ye baðlý Derebaþý'da 17 Eylül'de 6 köylü, Þýrnak-Güçlükonak'ýn Çevrimli köyünde 10 Haziran günü 27 kiþi ve Yüksekova'nýn Ýkikaya isimli köyünde 28 köylü öldürüldü. Köylerin boþaltýlmasýna baþlanan yýl '89 yýlý oldu ve zorla þehirlere göç ettirilen kitleler daha politize bir biçimde Kürt hareketine yöneldiler. Baskýlara karþý Derebaþý'nde köylülerin öldürülmesi 2 bin kiþi tarafýndan protesto edildi. Sivillere yönelik hak ihlallerini soruþturmak üzere Ýnsan Haklarý Derneði kuruldu.

* 15 Ekim 1989: Paris'te Kürt Konferansý toplandý. “Kürtler, Ýnsan Haklarý ve Kültürel Kimlik” baþlýklý Konferansa SHP içerisinde bulunan bazý Kürt milletvekillerinin katýlmasý parti içinde sorunlar yaþanmasýna neden oldu ve partinin itirazýna raðmen bu konferansa katýlan bazý milletvekilleri ihraç edildi. Legal zeminde Kürt meselesi eksenli siyaset yürütmenin baský-engellemelerden azade olmayacaðýný Türkiye'nin siyasi rejimi göstermiþ oldu.

* 20 Mart 1990: Nusaybin 'ý (Baþkaldýrý) gerçekleþti. 13 Mart'ta Savur bölgesinde öldürülen 13 gerilladan biri olan Mesut Dündar'ýn Nusaybin'deki cenazesinde halk ayaklandý. Kolluk kuvvetlerinin kitle üzerine ateþ açmasý sonucu 2 kiþi yaþamýný yitirdi. Kitlesel eylemlilik manasýnda kývýlcýmýn çakýldýðý ortaya çýkacaktý, akabinde Cizre'de de Serhildan gerçekleþtirildi, böylece 1994 yýlýna kadar süren serhildanlar dönemi baþladý. Kürt Ýntifadasý olarak bilinen Serhildan gerilla mücadelesinin Türkiye'de ve dünya kamuoyu nezdinde meþruluðu ve hareketin kitleselliði açýsýndan çok önemli bir rol oynadý. Kürt hareketi þehirlerde ve kasabalarda açýk kitlesel gösterileri 1980'ler boyunca düzenle(ye)mezken bu tarih sonrasýnda Kürt bölgesi 20 yýldýr aralýksýz sürmekte olan bir 126 toplumsal hareketlilik sürecine þahit olacaktý. T oplum v * Nisan 1990: Türkiye Devleti “Sansür ve Sürgün (SS) Kararnamesi” olarak e K bilinen 424 Sayýlý Kanun Hükmünde Kararnameyi çýkardý. Yapýlan uram, Sa deðiþiklilerle Aralýk 1990'da 430 Sayýlý Kanun Hükmünde Kararname olarak yasalaþtý. Bu kararnamelerle rejime muhalif kiþi ve örgütler

yý: 4, Güz 2010 ile muhalif basýn üzerinde büyük bir baský oluþturuldu.

* 7 Haziran 1990: Halkýn Emek Partisi (HEP) kuruldu. Kürt Konferansýna katýlan milletvekillerinin SHP'den ihraç edilmesi ve bazý milletvekillerinin de bunu protesto ederek istifa etmesi üzerine yeni bir parti kurulmasý çalýþmalarý baþlamýþtý. SHP'den ayrýlan milletvekillerinin etrafýnda örgütlenen bu harekete, büyüyen gerilla ve halk eylemlerinden etkilenen Kürt aydýnlarý da aktif bir þekilde katýldý ve HEP'in kurulmasýnda önemli bir rol oynadý. Baþlangýçta parti içerisinde yer alan Türk aydýnlarýnýn zamanla ayrýlmalarý üzerine, legal parti oluþumu Kürdi rengi aðýr basan bir nitelik kazandý. Temmuz 1993 tarihinde kapatýlacak olan HEP, bir geleneðin ilki oldu ve ardýllarý bunu deðiþik isimlerle devam ettirdi.

* 2 Aðustos 1990: Irak, Kuveyt'i iþgal etti. Kuveyt'teki zengin petrol kaynaklarýna göz diken Saddam Hüseyin, Kuveyt'ten çekilmesi yönünde yapýlan uluslararasý çaðrýlara kulak týkayarak 28 Aðustos 1990'da Kuveyt'i 19. vilayeti ilan etti.

* 20 Ekim 1990: Türkiye'de haftalýk çýkan Yeni Ülke gazetesi yayýn hayatýna baþladý. Kürt hareketinin 12 Eylül sonrasý yasal alanda ilk gazetesi haftalýk olarak çýkan Halk Gerçeði gazetesi oldu. 22 Nisan 1990–24 Haziran 1990 tarihleri arasýnda faaliyette bulunan gazetenin kapatýlmasýnýn ardýndan kýsa bir süre yayýnýna Yeni Halk Gerçeði adýyla devam etti, 3. sayýdan sonra yönetimi tarafýndan kapatýldý. Ardýndan yayýn hayatýna baþlayan Yeni Ülke gazetesi ciddi bir etki yarattý ve tiraj oraný yükseldi.

* Aralýk 1990-Ocak 1991: PKK Dördüncü Kongresi'ni gerçekleþtirdi. Halk ayaklanmalarýnýn arttýðý bir dönemde toplanan PKK kongresinde, halk ayaklanma- sýnýn sürekliliði, kurtarýlmýþ bölge, savaþýn yaygýnlaþtýrýlmasý, halkýn topyekün örgütlenmesi ve ordulaþmasý, savaþ hükümeti, Kürdistan genelinde ulusal cephe ve ulusal kongre gibi kararlar alýndý.

* Ocak 1991: Körfez Savaþý baþladý. Kuveyt'in iþgaline karþý çýkan ABD, Irak'a saldýrdý. Saldýrý nedeniyle Irak'ýn Güney Kürdistan üzerindeki 27 11

denetimi oldukça zayýfladý. Oluþan otorite boþluðunda KDP ve K ür

YNK, ABD Baþkaný George Bush'un teþvikiyle ayaklanma t Harek baþlattýlar. Otorite boþluðundan en karlý çýkan güçlerden biri de

PKK oldu. Irak ordusunun silahlarýna el koyan PKK, bölgede çok etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) güçlü bir konuma geldi. Savaþta Irak ordusu yenilgiye uðratýlmýþ olsa da ABD'nin Saddam Hüseyin'i yerinde býrakmasý, Güneyli Kürtler açýsýndan büyük bir tehlike doðurmuþ, Saddam'ýn Kürtlere saldýrýsý üzerine yaklaþýk 1,5 milyon Güneyli Kürt, Türkiye ve Ýran sýnýrýna dayanmýþtý. Kürt mülteciler için Birleþmiþ Milletler þemsiyesi altýnda bir kurtarma harekatý baþlatýldý. Bu çerçevede 36. paralelin kuzeyinin Irak uçuþlarýna yasaklanmasý, Çekiç Güç adýndaki uluslararasý bir askeri gücün bölgeye yerleþtirilmesi sonucunda Güney Kürdistan'da defakto bir Kürt yönetimi oluþtu.

* Nisan 1991: “Anti-terör Yasasý” çýkarýldý. Bu yasa ile sadece örgüt üyeleri deðil, onlarý destekleyen herkes terörist ilan ediliyor, bütün topluma gözdaðý verilmek isteniyordu. Bu yasa ile birlikte açlýk grevi ve yürüyüþlere katýlanlar, kepenk kapatanlar, çatýþmalarda hayatýný kaybedenlerin mezarýný ziyaret edenler, Kürt bölgesindeki olaylarý dile getirenler, insan haklarý kuruluþlarýnýn temsilcileri, sendikacýlar ve mecliste dile getiren HEP'liler hedef haline getirildi. PKK ile iliþkili olduðu gerekçesiyle tutuklanan insanlarýn sayýsý kayda deðer bir biçimde artmaya baþladý.

* 19 Mayýs 1991: Güney Kürdistan'da federe Kürt Yönetimi kuruldu.

* 7 Temmuz 1991: Kürt politikacý ve insan haklarý savunucusu, HEP Diyarbakýr Ýl Baþkaný Vedat Aydýn kontrgerilla tarafýndan kaçýrýlarak katledildi. Nusaybin, Midyat ve Kýzýltepe'de baþlayan kontrgerilla faaliyetleri '90 yýlý itibariyle Batman, Silvan, Cizre, Diyarbakýr, Ergani ve Bingöl'e yayýlmaya baþlamýþtý. PKK kadrosu olduðu veya PKK ile iliþkili olduðu düþünülen kiþiler Türkiye devletinin JÝTEM gibi paramiliter yapýlanmalarý tarafýndan infaz edilmeye baþlanmýþtý.

* 10 Temmuz 1991: Amed Serhildaný gerçekleþti. Diyarbakýr'da Vedat Aydýn'ýn cenaze törenine on binlerce kiþinin katýlmasý üzerine dönemin en kitlesel serhildaný gerçekleþti. Özel timlerin halkýn üzerine ateþ açmasý sonucunda 10 kiþi hayatýný kaybetti.

* 20 Ekim 1991: Türkiye'de genel seçimler yapýldý. Seçimlere girmesi engellenmek 1 28 için seçim tarihinin öne alýnmasý üzerine HEP, SHP ile ittifak yapa-

T rak bölgeden seçilen 22 milletvekili ile parlamentoya girdi. Genel oplum v seçimler sonucunda DYP-SHP koalisyon hükümeti kuruldu.

e K * 6 Kasým 1991: uram, Sa TBMM açýldý. Yemin töreni sýrasýnda gerginlik yaþandý. Hatip Dicle'nin, “bu metni anayasanýn baskýsý altýnda okuyorum” tar-

yý: 4, Güz 2010 zýndaki çýkýþýnýn ardýndan Leyle Zana'nýn yemin metninin sonunda bir cümle Kürtçe konuþmasý mecliste ciddi tartýþmalara neden oldu. SHP kimliðiyle parlamentoya giren iki milletvekili partileri tarafýndan dýþlandý. Daha sonra SHP'nin DYP ile ittifak yaparak hükümet kurmasý ve DYP-SHP koalisyonu döneminde insan hak- larý ihlallerinin bölgede yükseliþe geçmesi üzerine Kürt vekillerin SHP'den ayrýlmasý gündeme geldi.

* 24-25 Aralýk 1991: Lice ve Kulp'ta cenaze törenine katýlan kitlenin üzerine ateþ açýl- masý sonucu 10 kiþi hayatýný kaybetti.

* 3 Aralýk 1991: Ýdil'de Asuri asýllý Mikail Bayru, daha sonra halk arasýnda Hizbi- kontra olarak tanýmlanacak olan Hizbullah tarafýndan öldürüldü. Elemanlarý polis ve özel tim karargahlarýnda eðitilen ve dini maske giydirilen örgütün iþlediði cinayetler kamuoyuna PKK-Hizbullah çatýþmasýnýn ürünü þeklinde yansýtýlarak devletin cinayetlerdeki rolü gizleniyordu. 1991-1995 döneminde yüzlerce Kürt aydýný ve yurtseveri Hizbullah militanlarýnca katledildi. Hedef seçilenlerin tümüde kurum temsilcileri veya yerel halk önderi konumundaydý.

* 21 Mart 1992: Newroz günü baþta Þýrnak ve Cizre olmak üzere bir çok Kürt þeh- rinde yapýlan gösterilerde özel tim ve askerlerin ateþ açmasý sonucu onlarca Kürt hayatýný kaybetti. 1992 Newroz’u Kürt meselesinin kamuoyunda ve uluslararasý arenada gündeme oturmasýnda büyük etki yarattý. Cizre'deki gösterilerde bir Türk basýn mensubunun (Ýzzet Kezer) özel timler tarafýndan öldürülmesi objektiflerce kay- dedildi.

* 15 Mayýs 1992: Nerveh (Taþdelen) Karakolu baskýný gerçekleþti. Hakkari'nin Uludere ilçesine baðlý ayný isimli köyde bulunan Türk askeri bölüðüne 200'den fazla gerillanýn saldýrýsý ile gerçekleþen baskýn yaklaþýk 18 saat sürdü ve karakolun imhasý ile sonuçlanan saldýrý dönemin en büyük gerilla eylemi olarak tarihe geçti. Hareketli savaþ taktiðini denemeye baþlayan PKK hedeflerine ciddi kayýplar verdirirken yeni katýlýmlý birçok gerillanýn özellikle kýþ aylarýnda öldürülmesi vuku buldu. Ayrýca, '90 ve '91 yýllarýnda eylem sayýsýný ve siyasi-toplumsal etkinliðini artýran PKK için 1992 yýlý TSK ile 29 11

arasýnda taktiksel güç savaþýmý manasýnda bir denge yýlý olacaktý. K ür t Harek * 31 Mayýs 1992:

Özgür Gündem Gazetesi yayýn hayatýna baþladý. Kürdistan'da etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) devam eden savaþa iliþkin tüm haberlerin OHAL valiliði üzerinden tek taraflý ve çarpýtma temelinde yapýlmasý, Kürt hareketi açýsýndan alternatif basýn organý yaratýlmasý ihtiyacýný doðurdu. Kürtlerin süreklilik kazanan ilk günlük gazetesi Özgür Gündem ve ardýllarý bu konuda yeni bir geleneðin yaratýcýsý oldular. Yaptýðý yayýnlarla önemli etki yaratan bu basýn hattýna karþý birçok gazete çalýþaný öldürüldü; sadece gazetenin kapatýlmasýyla deðil, bombalý saldýrýlar ve çalýþanlarýnýn kontrgerilla tarafýndan öldürülmeleri de gündeme geldi. 14 Nisan 1994'de kapatýlan Özgür Gündem'in ardýndan Özgür Ülke (27 Nisan 1994 - 3 Þubat 1995), Yeni Politika (13 Nisan 1995 - 17 Aðustos 1995), Demokrasi (12 Aralýk 1995 – 3 Mayýs 1997), Ülkede Gündem (7 Temmuz 1997 – 23 Ekim 1998), Özgür Bakýþ (18 Nisan 1999 - …) ….

* 25 Haziran 1992: Özgürlük ve Eþitlik Partisi (ÖZEP) kuruldu. Partinin kurucularý arasýnda SHP'den istifa eden HEP kökenli 18 milletvekili bulunu- yordu. Parti ayný yýl HEP'e katýlarak kendini feshetti.

* 1 Aðustos 1992: Almanya'nýn Bochum þehrinde yapýlan Birinci Kürdistan Uluslararasý Kültür Festivalinde yüz bine yakýn insan bir araya geldi. Avrupa'da Kürtlerin gerçekleþtirdiði bu en kitlesel etkinlik sonraki yýllarda da devam etti.

* 16-17 Aðustos 1992: Þýrnak þehir merkezi askerler ve özel tim tarafýndan iki gün boyunca bombalandý ve ateþ altýnda tutuldu. Ondan fazla kiþi hayatýný kay- betti.

* 17 Eylül 1992: Ý-KDP Genel Sekreteri Dr. Sadýk Þerefkendi ve 3 Merkez Komite üyesi Berlin'de Ýranlý ajanlar tarafýndan düzenlenen saldýrýda hayat- larýný kaybetti.

* 20 Eylül 1992: Musa Anter katledildi. Ýlerleyen yaþýna raðmen kalemi ve siyasal çalýþmalarýyla Kürtlerin özgürlük talebini her platformda dile geti- ren ve bu açýdan sembol bir kiþilik olan Musa Anter, Diyarbakýr'da kontrgerilla tarafýndan katledildi. Kürt ve Türk birlikteliðini savunan Anter'in katledilmesi, sonrasýnda devlet tarafýndan hazýr- latýlan Susurluk Raporunda da yanlýþ bir eylem olarak deðerlen- 1 30 dirildi. Ayný zamanda bir basýn mensubu olan Musa Anter, basýn

T þehitlerinin de sembol isimlerinden biri oldu. oplum v * 30 Eylül-6 Kasým 1992: e K Türk askeri güçleri ilk kapsamlý sýnýr ötesi operasyonu gerçek- uram, Sa leþtirdi. Kürt cephesinde Ekim Savaþý, Türk yetkililer tarafýndan Sandviç Operasyonu olarak adlandýrýlan bu saldýrýda Güney Kür-

yý: 4, Güz 2010 distanlý iki örgüt de (PDK, YNK) Türk ordusuyla birlikte, eþgüdüm içinde bu saldýrýlara katýldý. Gerilla güçlerinin yeterli hazýrlýk içinde olmamasý, sýnýr bölgesinde bulunan kamplarda genellikle yeni ve hasta gerillalarýn bulunmasý ve temel olarak da alan savunmasýna dayalý yanlýþ bir savaþ taktiðinin benimsenmesi sonucu gerillalar önemli sayýda kayýp verdi. Gerilla kaybýna yakýn düzeyde peþmer- genin de hayatýný kaybettiði bu savaþ Kürt hareketleri arasýndaki dayanýþmaya önemli bir darbe vurdu. Savaþtan sonra Türk devleti PDK'ye sýnýr hattýnda PKK'nin konumlanmasýný ve geçiþini engel- lemek için 70 karakol oluþturttu. Silah ve peþmerge maaþlarý Türk devleti tarafýndan karþýlanan bu karakollarda 70 ile 100 arasý peþ- merge yerleþtirildi.

* 19 Ekim 1992: ÖZDEP (Özgürlük ve Demokrasi Partisi) kuruldu. HEP'in kapatýlma ihtimaline karþý kurulan partinin ömrü uzun olmadý. 30 Nisan 1993 de parti fesih kararý almýþ olmasýna raðmen Anayasa Mahkemesi ÖZDEP'i kapatma kararý verdi.

* Mart-Haziran 1993: Kürdistan Ulusal Meclisi (KUM) çalýþmalarý yoðunlaþtý. PKK'nin 4. Kongresinde oluþturulma kararý alýnan Savaþ Hükümeti'nin en önemli organý olarak düþünülen KUM tasarlandýðý gibi hayata geçirilemeyen bir proje olarak kaldý. Türk devletinin, KUM üyesi olarak tespit ettiði kiþiler kontrgerilla tarafýndan faili meçhul cinayetlerle öldürüldü.

* 17 Þubat 1993: Jandarma Genel Komutaný Orgeneral Eþref Bitlis uçak kazasýnda öldü. Kürt meselesinde farklý çözüm arayýþlarýyla Cumhurbaþkaný Turgut Özal'a yakýn olduðu söylenen Eþref Bitlis'in uçaðýnýn bir sabotaj sonucu düþtüðü ileri sürüldü.

* 17 Mart 1993: PKK lideri Abdullah Öcalan Lübnan'da yaptýðý basýn açýklama- sýnda ateþkes ilan ettiðini açýkladý. PKK'nin ilan ettiði bu ilk ateþkesin, Cumhurbaþkaný Turgut Özal'la sürdürülen dolaylý gö- rüþmeler sonucu gerçekleþtiði sonradan ortaya çýktý. PKK tek ta- raflý ateþkes ilan ettiðini açýklasa da Türk ordusunun saldýrýlarý de- vam etti. * 16 Nisan 1993: 31 11

PKK ateþkesi bir ay süreyle uzattýðýný ilan etti. K ür t Harek * 17 Nisan 1993:

Cumhurbaþkaný Turgut Özal öldü. Resmi açýklamaya göre kalp etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) krizi sonucu öldüðü ilan edilen Turgut Özal'ýn ölümü üzerindeki þaibe ve tartýþmalar halen devam etmektedir. Özal'ýn ölümünün ardýndan Süleyman Demirel cumhurbaþkaný, Tansu Çiller baþba- kanlýða getirildi. Yönetime gelen yeni ekiple birlikte Kürdistan'da özel savaþ uygulamalarýnda týrmanma ve yoðun bir þiddet politikasý devreye sokuldu.

* 7 Mayýs 1993: Demokrasi Partisi (DEP) kuruldu.

* 24 Mayýs 1993: 33 asker olayý yaþandý, ateþkes sona erdi. Bingöl yakýnlarýnda birliklerine teslim olmaya giden silahsýz 33 askerin PKK tarafýndan öldürülmesi ateþkesin ve barýþ umutlarýnýn sonunu getirdi. 83 gün devam eden ateþkes sürecinde 33 asker haricinde az sayýda asker ölürken, 112 gerilla ve 32 sivil hayatýný kaybetti, ayrýca 32 köy de boþaltýldý. Türk ordusunun yaptýðý operasyonlarla ateþkese karþý olduðu görülürken, 33 asker olayýnýn bir komplo olduðu konu- sunda tartýþmalar bugün de devam etmekte.

* 2 Temmuz 1993: Sivas katliamý gerçekleþti. Sivas kent merkezinde yapýlmasý planlanan Pir Sultan Abdal Etkinlikleri için gelen konuklarýn Madýmak Otelinde saldýrýya uðramasý ve otelin yakýlmasý sonucun- da 33 aydýn hayatýný kaybetti. Güvenlik güçlerinin seyirci kaldýðý katliam, görünürde þeriat istekli gericilerin bir saldýrýsý olarak yansýtýlýrken, devletin Alevilere gözdaðý vermek istediði þeklinde yorumlandý.

* 14 Temmuz 1993: HEP kapatýldý.

* 4 Eylül 1993: Mardin milletvekili Mehmet Sincar Batman'da kontrgerilla tarafýndan öldürüldü. Failleri resmi makamlarca bulunamayan bu cinayetin, cumhurbaþkaný Süleyman Demirel'in mecliste DEP mil- letvekillerini hedef gösteren konuþmasýnýn ardýndan geliþmesi dik- kat çekti.

* 22 Ekim 1993: Lice'de, TSK içerisinde general olan Bahtiyar Aydýn öldürüldü. PKK saldýrýyý üstlenmedi. Türk ordusu bu olayý gerekçe göstererek 1 32 Lice'yi yerle bir etti. Bahtiyar Aydýn'ýn ordunun iç tartýþmalarý

T sonucu öldürüldüðü iddialarý bugün de devam etmekte. oplum v * 4 Kasým 1993: e K Baþbakan Tansu Çiller Ýstanbul'da “PKK'nin haraç aldýðý iþadamý uram, Sa ve sanatçýlarýn isimlerini biliyoruz. Hesap soracaðýz” açýklamasýný yaptý. Bu açýklamanýn ardýndan Ýstanbul ve Ankara'da bir çok Kürt

yý: 4, Güz 2010 iþadamý ve yurtseveri katledildi. Cinayetlerin birçoðu Düzce- Sapanca-Bolu üçgeninde iþlendi. Behçet Cantürk'ün iþkence edil- miþ cesedi 14 Ocak 1994'de Sapanca yakýnlarýnda bulundu. Savaþ Buldan ve Hacý Karay'ýn cesetleri 4 Haziran 1994'de Bolu yakýn- larýnda bulundu. Ayný yöntemle, kaçýrýlýp iþkence edilerek bir çok Kürt iþadamý ve yurtseveri öldürüldü.

* 5 Kasým 1993: JÝTEM kurucularýnda Ahmet Cem Ersever Ankara yakýnlarýnda kafasýndan kurþunlanmýþ halde ölü bulundu. Kürtlere dönük yürütülen kirli savaþýn en önemli aygýtlarýndan biri olan JÝTEM (Jandarma Ýstihbarat Terörle Mücadele) teþkilatý özellikle insan kaçýrýp iþkence ile öldürme, kaybetme pratikleriyle nam salmýþtý.

* 26 Kasým 1993: Almanya PKK'yi yasakladý. Tansu Çiller'in Almanya gezisinin ardýndan gelen bu yasaklama kararý ile Almanya, PKK ile baðlantýlý gördüðü Kürt derneklerini kapattý.

* 28 Ocak 1994: Türk savaþ uçaklarý Güney Kürdistan'ýn Zele bölgesini bombaladý.

* 12 Þubat 1994: PKK'lilerin Tuzla tren istasyonuna koyduklarý bomba sonucunda Tuzla Piyade Okulu yedek subay öðrencilerinden beþi hayatýný kaybetti. DEP milletvekili Hatip Dicle yapýlan eylemin askeri he- deflere yönelik olduðu ve savaþ hukukuna uygun olduðu açýklamasý tepkilere yol açtý.

* 2 Mart 1994: Parlamentoda bulunan DEP'li milletvekillerinin dokunulmazlýklarý kaldýrýldý. Ayný gün DEP milletvekilleri Orhan Doðan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Sýrrý Sakýk ve Ahmet Türk mecliste polisler tarafýndan zorla gözaltýna alýndý.

* 12-13 Mart 1994: Uluslararasý Kürdistan Konferansý Brüksel'de toplandý. PKK lideri Öcalan sunduðu çözüm paketinde ayrýlma taleplerinin olmadýðýný, þiddetten vazgeçilmesi ve Kürt halkýnýn ulusal ve demokratik talep- lerinin kabulü için siyasal görüþme yollarýnýn açýlmasýný istedi. * 27 Mart 1994: 33 11

Yerel seçimler yapýldý. Türk devletinin bölgede aðýr þiddet ve K ür

baskýsý altýnda yapýlan seçimleri PKK boykot etti. Seçim günü t Harek Þýrnak ve Uludere köylerinin savaþ uçaklarýnca bombalanmasý

sonucu 50 köylü hayatýný kaybetti. etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a)

* 14 Nisan 1994: Özgür Gündem gazetesi kapatýldý.

* Nisan 1994: YNK ve PDK arasýnda silahlý çatýþmalar baþladý. Gümrük vergilerinin paylaþýmý sorunundan çýkan çatýþma Aðustos ayýna kadar sürdü. Çatýþmayý sona erdirmek için arabuluculuk rolüne soyunan Türk devletinin giriþimiyle Mayýs 1994'de Silopi Tank taburunda Türk askeri ve istihbarat yetkilileri ile Talabani ve Barzani görüþtü. Kürt liderlere Irak'ýn toprak bütünlüðünden yana olduklarý ve PKK'nin bölgede rahat hareket etmesini engellemeleri istendi.

* 27 Nisan 1994: Özgür Ülke gazetesi yayýn hayatýna baþladý. 30 Kasým 1994'de baþbakan Tansu Çiller'in verdiði talimat üzerine Özgür Ülke gazetesinin Ýstanbul'daki merkezi ve Ankara bürosu bombalandý. Ýstanbul'daki merkez binanýn tamamen tahrip olduðu saldýrýda Ersin Yýldýz hayatýný kaybederken, bir çok gazeteci de çeþitli yerlerinden yaralandý.

* Nisan ve Mayýs 1994: Yürütülen operasyonlar sonucunda Hakkari, Þemdinli, Çukurca ve aðýrlýklý olarak Uludere bölgelerinden kaçan 20 binden fazla köylü Güney Kürdistan'a göç etti. Bu toplu göç devletin yýllardýr uygula- dýðý zoraki göç politikasýný uluslararasý kurum ve kuruluþlarýn gün- demine getirdi. Türk ordusunun 1990'larýn baþýnda uygulamaya koyduðu yeni savaþ konseptinin en önemli ayaðýný gerillanýn kitle tabanýný, beslendiði ve dayandýðý temel güçü ortadan kaldýrmak oluþturuyordu. “Denizi kurut, balýðý yakala” taktiðinin sonucu ola- rak binlerce köy ve mezra boþaltýldý, milyonlarca insan yerini yurdu- nu terk ederek göç etmek zorunda kaldý.

* 11 Mayýs 1994: Halkýn Demokrasi Partisi (HADEP) kuruldu. 1995 yýlýndaki milletvekili genel seçimlerinde 1 milyon 171 bin 623, 1999 yýlýndaki milletvekili genel seçimlerinde 1 milyon 482 bin 196 oy aldý. 1999 yýlýndaki yerel seçimlerinde 37 belediye baþkanlýðý kazandý. 13 Mart 2003 tarihinde parti kapatýldý. 1 34 * 16 Haziran 1994:

T DEP kapatýldý. Tutuklanan milletvekillerinden Hatip Dicle (15 oplum v yýl), Leyla Zana (15 yýl), Ahmet Türk (15 yýl), Orhan Doðan (15 yýl), Selim Sadak (15 yýl), Sedat Yurttaþ (7 yýl 6 ay), Sýrrý Sakýk (3 yýl 6 e K ay), Mahmut Alýnak (baðýmsýz milletvekili 3 yýl 6 ay) ceza aldýlar. uram, Sa Ceza alan diðer milletvekilleri Batý Avrupa ülkelerine giderek ceza- evine girmekten kurtuldular. Tutuklanan milletvekillerinden Sedat

yý: 4, Güz 2010 Yurttaþ, Ahmet Türk ve Sýrrý Sakýk'ýn cezalarý 1995 yýlýnda Yargýtay tarafýndan bozulup serbest kalýrlarken, diðerlerinin cezalarý onay- landý.

* 8-28 Ocak 1995: PKK 5. Kongresini Güney Kürdistan'da yaptý. Ordulaþma ve sa- vaþý geliþtirme yönünde kararlarýn alýndýðý kongre de Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde gerilla faaliyeti kapsamýna alýndý. Kongre de PKK, bayraðýndaki orak çekici çýkardý. Parti program ve tüzüðünde deðiþiklikler yapýldý. Reel sosyalizmin çözülüþü üzerine tespitlerin yapýldýðý kongrede özellikle devlet sosyalizmi eleþtirisi üzerinden hareketin kendi ideolojik hattý olarak tanýmladýðý Marksizm-Le- ninizm revize edilmeye çalýþýldý. Yine bu kongre ile birlikte, “parti önderliði” konumunda bulunan Öcalan'ýn PKK içerisindeki yeni konumu “parti baþkanlýðý” oldu.

* 12 Mart 1995: Ýstanbul Gazi mahallesinde Alevilere ait bir kahvehane tarandý. Bir alevi dedesi ve birkaç vatandaþýn hayatýný kaybettiði saldýrýnýn ardýndan olaylar büyüdü ve devlete karþý bir ayaklanma halini aldý. Günlerce süren ayaklanmada birçok kiþi hayatýný kaybetti.

* 21 Mart 1995: Türk ordusu “Çelik Operasyonu” adýný verdiði kapsamlý bir sýnýr ötesi askeri harekat düzenledi. Sýnýrý geçen Türk ordusunun sayýsý resmi rakamlara göre 35 bin olarak açýklandý. Türk devletinin bu askeri operasyonu ayný zamanda bir iþgal giriþimi olarak tasarladýðý da söylendi. Fakat askeri olarak beklenen baþarýnýn gösterememesi ve uluslararasý tepki üzerine bu plan suya düþtü. Yine bu kapsamda sýnýrda bir tampon bölge oluþturulmak istendi. Fakat bu projenin hayat bulmasý söz konusu olmadý.

* 30 Mart 1995: MED TV yayýn hayatýna baþladý. Kürtlerin ilk televizyonu olan MED TV, Kürt toplumunda devrimsel bir etki yarattý. Bu televiz- yon aracýlýðýyla seslerini dünyaya duyuran Kürtler, gerek iç kamu- oyunda gerekse uluslararasý camiada haklýlýðýný dile getirmenin yanýnda özellikle kendi içinde ulusal bilincin geliþmesi yönünde önemli bir rol oynadý. Ayný þekilde toplumsal yapýnýn deðiþimi ve demokratikleþmesi açýsýndan da Kürdistan'daki farklýlýklarý yan- sýtan programlarýyla benzer bir etkileþime neden oldu. MED TV 35 11

Türkiye devletinin baskýlarý sonucunda kapandý ve 1999 yýlýnda K ür

MEDYA TV yayýn hayatýna baþladý. 2004 yýlýnda MEDYA TV'nin t Harek kapanmasý sonrasýnda ROJ TV faaliyete geçti. etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) * 12 Nisan 1995: Sürgünde Kürdistan Parlamentosu (Parlamenta Kürdistane Li Devreye Welat –PKDW-) Hollanda'nýn Den Haag þehrinde ku- ruldu. Türkiye'de legal alanýn Kürtlere kapatýlmasý, kurduklarý par- tilerin peþ peþe kapatýlmasý, artan baskýlardan dolayý birçok aydýnýn Türkiye ve Kürdistan'ý terk etmesi sonucu Avrupa'da kurulan Sür- günde Kürt Parlamentosu, Türkiye devletinin yasal alaný Kürt hareketine kapatmasýna bir cevap niteliði taþýyordu.

* 15 Aralýk 1995: PKK, ikinci kez ateþkes ilan ettiðini açýkladý. Türkiye baþbakaný Tansu Çiller'in aracýlar vasýtasýyla talep ettiði ateþkes MED TV'de yapýlan basýn toplantýsý ile ilan edildi. Ancak Türk ordusu ateþkese hiçbir zaman uymadý. Provakatif saldýrýlar devam etti.

* 25 Aralýk 1995: Türkiye'de genel seçimler yapýldý. Seçimlerde % 5 oranýnda oy alan HADEP bölgedeki gücünü gösterdi. Seçimlerin birinci partisi Re- fah Partisi (RP) oldu. Mart 1996'da kurulan ve birkaç ay süren ANAP-DYP hükümetinin ardýndan 28 Haziran 1996'da RP-DYP hükümeti kuruldu.

* 16 Ocak 1996: Güçlükonak Katliamý gerçekleþti. Güçlükonak'ta bir minibüsün önce taranýp sonra yakýlmasý sonucu 11 kiþi hayatýný kaybetti. PKK ile iliþkilendirilmek istenen katliamýn askerler tarafýndan gerçek- leþtirildiði bölgeye giden insan haklarý savunucularýnýn yaptýðý araþtýrmalarla açýða çýktý.

* Mayýs 1996: PDK-YNK güçleri arasýnda yeni ve çok daha þiddetli bir çatýþma dönemi baþladý. Bölgesel ve uluslararasý güçlerinde devreye girmesi Kürtlerin kan kaybetmesine yol açtý. Çatýþmalar sonucu Güney Kürdistan iki parçaya bölündü. Kasým 1996'da PDK, Ocak 1997'de YNK kendi hükümetlerini kurduklarýný ilan ettiler. Ýki gücün bir araya getirilmesi için ABD'nin devreye girerek yaptýðý görüþmeler sonucunda 17 Eylül 1998'de Barzani ve Talabani Waþington Antlaþmasýný imzaladý. * 6 Mayýs 1996: Suriye'de bulunan PKK eðitim kampýna, PKK liderini hedefleyen bombalý saldýrý düzenlendi. 1 36 * 23 Haziran 1996:

T HADEP'in Ankara'da yapýlan kongresinde Türk bayraðýnýn oplum v indirilmesi üzerine “bayrak krizi” olarak bilinen olay yaþandý. Bu olay üzerine Türkiye'de þovenist bir medya kampanyasý baþlatýldý. e K HADEP hakkýnda kapatma davasý açýldý, bir çok yöneticisi uram, Sa tutuklandý.

yý: 4, Güz 2010 * 30 Haziran 1996: PKK ilk kez bir intihar saldýrýsý düzenledi. Zilan kod isimli Zeynep Kýnacý Tunceli il merkezinde resmi tören yapan askeri birliði hedef aldý. Eylem sonucunda 5 asker öldü ve 29 asker yaralandý.

* 24 Eylül 1996: Diyarbakýr cezaevinde 10 PKK'li tutsak demir çubuklarla kafalarý parçalanarak katledildi. Aileleriyle görüþmek için koðuþlarýndan çýkan 32 PKK'li tutsaðýn üzerine gerekçesizce saldýrýlmasý sonucunda 10 tutsak hayatýný kaybederken, 22'si de aðýr bir þekilde yaralandý. Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi Türkiye devletini bu olay üzerine iki kez mahkum etmesine raðmen failler cezalandýrýlmadý.

* 3 Kasým 1996: Susurluk kazasý oldu. Ýçerisinde DYP milletvekili ve korucubaþý Sedat Bucak, emniyet müdürü Hüseyin Kocadað ve eski ülkücü, kontrgerilla elemaný Abdullah Çatlý'nýn bulunduðu otomobil Susurluk yakýnlarýnda bir kamyona çarpýnca devlet içindeki kirli iliþkiler açýða çýktý. Kamuoyunun tüm çabalarýna raðmen devlet yetkilileri olayýn kapatýlmasý yönünde tutum takýndý.

* 21 Ocak 1997: Birleþmiþ Milletler gözetiminde kurulan Atruþ Kampý resmen kapatýldý. Göçmenler daha güneye baþka bir kampa yerleþtirildi. 1992-1993 yýllarýnda Türkiye devletinin köyleri yakmasý sonucu Güney Kürdistan'a göç eden köylülerin oluþturduðu Atruþ Kampýnýn kapanmasýndan sonra büyük zorluk ve sýkýntýlar çeken göçmenler 1999 yýlýnda Mahmur Kampýna yerleþti.

* 28 Þubat 1997: Türkiye darbeler tarihine post-modern darbe olarak geçen 28 Þubat darbesi gerçekleþti. Ayný gün yapýlan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantýsý 9 saat sürmüþ, toplantýda asker kanadýnýn dayatmasý sonucu, altýna RP-DYP hükümetinin de imza attýðý bildiri yayýnlandý. Bu bildiriyle askerler irticaya karþý olduklarýný ve bazý tedbirlerin alýnmasý gerektiðini hükümete dayattý.

* 14 Mayýs 1997: Türk ordusu “Balyoz Operasyonu” adýný verdiði yeni bir sýnýr ötesi operasyon daha yaptý. 100 bini aþkýn askerle yapýldýðý açýklanan 37 11

operasyonda PDK güçlerinden destek alan Türk ordusunun hedefi K ür

Zap vadisi oldu. Saldýrý öncesi hazýrlýklý olan PKK yer deðiþtirmiþ t Harek ve güçlü bir savunma oluþturmuþtu. Bu arada PDK güçleri 16

Mayýs'ta Erbil'de yaralý gerillalarýn tedavi gördüðü bir hastaneyi etinin Kronolojisi(1960'lardan 1999'a) basarak bir çok gerillayý öldürdü. 4 Haziran tarihinde gerillalar Skorsky tipi bir helikopteri düþürdü, komuta kademesinde yer alan bazý Türk askerleri öldü.

* 1 Eylül 1997: Musa Anter Barýþ Treni Diyarbakýr'a sokulmadý. Diyarbakýr'da yüzlerce kiþinin gözaltýna alýnmasý ile devlet barýþ istemediðini bir kez daha gösterdi.

* 24 Ekim 1997: Demokratik Halk Partisi (DEHAP) kuruldu. 2002'de Anayasa Mahkemesi'nde, "örgütlenmesini tamamlamadan seçimlere girdiði" iddiasýyla hakkýnda kapatma davasý açýldý. DEHAP, 19 Kasým 2005'de kendini feshetti.

* 13 Nisan 1998: Þemdin Sakýk Türkiye'ye getirildi. Daha önce Güney Kürdistan'da PKK'den ayrýlýp PDK'ye sýðýnan Sakýk, Türk askerleri tarafýndan Güney Kürdistan'dan alýnýp Türkiye'ye getirildi. PKK hakkýnda Türk devletine önemli bilgiler sunan Þemdin Sakýk'ýn sorgudaki ifadelerine yapýlan ekler neticesinde Türkiye'de siyaset ve basýn dünyasýndan birçok kiþi hedef haline getirildi.

* 12 Mayýs 1998: ÝHD Genel Baþkaný Akýn Birdal Ankara'da silahlý saldýrýya uðradý. Saldýrýda 5 kurþun yarasý alan Birdal yaralý kurtuldu.

* 1 Eylül 1998: PKK üçüncü kez tek taraflý ateþkes ilan etti. Ateþkes talebinin Türkiye'de kimi devlet yetkililerinden dolaylý ve direkt mesajlar vasýtasýyla geldiði sonradan kamuoyuna yansýdý. Fakat ateþkes tek taraflý olmaktan öteye gitmedi, askeri operasyonlar devam etti. Ekim ayý baþýnda Kara Kuvvetleri Komutaný Atilla Ateþ Suriye sýnýrýna gelerek PKK lideri Abdullah Öcalan'ýn orada bulunmasýndan dolayý Suriye'yi tehdit etti, savaþ olasýlýðýnýn gündemde olduðunu söyledi. Bu sýralarda Akdeniz civarýnda askeri hareketliliðin arttýðý gözlenmekteydi.

* 9 Ekim 1998: PKK lideri Abdullah Öcalan Suriye'den çýktý. PKK'nin uluslararasý komplo olarak tanýmladýðý bu olayý protesto etmek için cezaevlerinde ve dýþarýda birçok kiþi kendini yaktý. PKK liderinin 1 38 Avrupa ülkelerinde kalma çabasý ABD'nin baskýlarý sonucunda

T mümkün olmadý. Yunanistan, Ýtalya, Rusya sonrasýnda tekrar oplum v Yuna-nistan'a gelen Öcalan, Güney Afrika'ya gitmek üzere Yuna- nistan'ýn Nairobi büyükelçiliðine gitti. e K

uram, Sa * Þubat 1999: PKK 6. Kongresi Güney Kürdistan'da gerçekleþtirildi. yý: 4, Güz 2010 * 15 Þubat 1999: PKK lideri Abdullah Öcalan Kenya'nýn baþkenti Nairobi'den ulus lararasý bir operasyonla kaçýrýlarak Türkiye'ye getirildi. Kaçýrma olayýnýn arkasýnda ABD ve Ýsrail istihbarat örgütlerinin olduðu sonradan yapýlan açýklamalarla gün yüzüne çýktý. PKK liderinin kaçýrýlarak Türkiye'ye teslim edilmesi ABD tarafýndan Türk yetk- ililere teklif edilmiþ, onlar da kabul etmiþti. Hatta dönemin Türk baþbakaný Bülent Ecevit sonradan basýna yansýdýðý demecinde “ABD, Öcalan'ý niye bize teslim etti anlayamadým” dedi. Türkiye'ye getirilen Öcalan, Ýmralý adasýnda yüksek güvenlikli bir sistem içe- risinde, bütün dünyadan tecrit edildiði, tek kiþilik bir hapishaneye konuldu. Daðlarý Seçmek: Alternatif Bir Kimlik Projesi olarak PKK

Kariane Westrheim *

Giriþ

Ýtalyan yazar ve yönetmen Pier Paolo Pasolini (1922-1975), bir keresinde Ýtalyan Komünist Partisi'nin yoksul iþçi ve köylüler için en önemli eðitsel kurum olduðunu dile getirmiþti. Bu makalenin göstereceði üzere, Marksist orijinli PKK'nin (Kürdistan Ýþçi Partisi) benzer bir bakýþ açýsýyla ele alýnmasý mümkündür. PKK 1978 yýlýnda Türk devletinin Kuzey Kürdistan'daki baskýlarýna ve ordu müdahalelerine karþý bir hamle olarak kuruldu. PKK gerillalarý ilk silahlý eylemlerini Türk ordusunun askeri üslerine yönelerek 1984 yýlýnda gerçekleþtirdi ve 1999 yýlýnda Abdullah Öcalan'ýn Kenya'da kaçýrýlmasýna kadar eylemlerine devam etti.¹ Savaþýn feci sonuçlarý arasýnda hayatýný kaybeden 30 bin kiþi, yakýlmýþ 4000 köy, yerinden edilmiþ 3 milyon insan ve binlerce siyasi tutuklu bulunmaktaydý. Savaþ resmi olarak sona ermiþ gibi görünse de, PKK gerillalarý Türkiye'nin Kürt bölgelerine yönelik süre giden askeri operasyonlarý dolayýsýyla hala Güney Kürdistan'daki (Kuzey Irak) askeri pozisyonlarýný korumaktadýr.

Yýllar boyunca, PKK eðitsel aktiviteleriyle de alakalý olan bazý örgütsel deðiþimler geçirdi. 1978 yýlýndan bu yana kadrolarýn² eðitimi PKK hareketinin geliþimi bakýmýndan merkezi bir role sahip oldu. PKK silahlý gerillalardan müteþekkil olmaya devam etmekteyse de, temel eðitsel amacý

* - Bergen Üniversitesi 1- 15 Þubat 1999'da, PKK kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan Kenya'da kaçýrýlýp Türkiye'ye getirildi. Böylece Öcalan'ýn Þam, Moskova, Amsterdam, Roma ve Atina arasýnda geçen bir haftalýk yolculuðu son erdi. Öcalan þu an Marmara Denizi'ndeki Ýmralý adasýndaki hapis- hanede tecrit halinde tutulmaktadýr (Happel 2007, s. xi-xii). 2- Bu makalede kadro terimi hem gerillalarý hem de PKK içinde siyasi, kültürel ve toplumsal çalýþmalar içinde bulunan kiþileri ifade etmektedir 1 40 halen bireysel ve kolektif bir dönüþüm sürecini yaratmak olan güçlü, bilgili,

T toplumu ve insanlarýn yaþam koþullarýný deðiþtirmeyi hedefleyen bir siyasi oplum v hareket geliþtirmektir. PKK'ye katýlýmlar üzerine araþtýrma yapmanýn gösterdiði þudur: Kürdistan'ýn, Türkiye'nin ve diasporanýn tüm parça- e K larýndan, bütün farklý sosyal sýnýflardan ve farklý cinsiyetlerden bireyler ör- uram, Sa gütün farklý seviyelerinde çalýþmak adýna harekete katýlmýþlardýr. PKK'nin kurucularýndan bazýlarý örgüte katýldýklarýnda eðitimli insanlardý. Diðer yan-

yý: 4, Güz 2010 dan, 1980'lerin sonunda ve 1990'lar sürecinde, örgüte katýlan en geniþ zümre toplumun en alt kesimini temsil eden yoksul köylülerdi (White 2000 içinde Öcalan, s. 156; van Bruinessen 2000; Özcan 2006). Bu katýlýmcýlar okula ya hiç gitmediklerinden ya da az gittiklerinden ve örgüt kadrolarýnýn sayýsý arttýðýndan dolayý verilen eðitimler daha iyi yapýlandýrýlmalý ve organize edil- meliydi.

PKK kendisini bir eðitim hareketi olarak görmekle birlikte (Özcan 2006), bu alanda faaliyetler yürüten tek hareket deðildir. Farklý siyasi ajandalara sahip birçok toplumsal ve siyasi hareket bilgi, kimlik ve kiþisel geliþime mü- cadeleleri için hayati önem atfetmektedir. Norveç'te ve Avrupa'nýn diðer parçalarýnda geliþen iþçi hareketleri geniþ katýlým ve sivil iþler aracýlýðýyla herkes için eþitliði ve refahý ilerleterek sosyal demokrasiyi geliþtirmek bað- lamýnda eðitimi itici bir güç olarak kullandýlar. Martin (1999), Paterson (1999) ve Torres'e göre (1990), insanlar sadece kurumsal eðitim üzerinden deðil ayný zamanda sivil ve gönüllü eylemler üzerinden de bir öðrenme sürecine girebilirler.

Özgürlük hareketlerinin nasýl eðitsel, sosyal ve siyasi birer arena iþlevi gördüklerini anlamak için özgürlük hareketlerinin bilgiyi nasýl algýladýklarýný ve bu bilginin mikro ölçekte hangi yollarla vücuda getirildiðini anlamak çok önemlidir. Güney Afrika'daki ANC (Mandela 1994) ve farklý yerli hareket- lerini içeren Latin Amerika'daki siyasi mücadeleler ile halk mücadeleleri bu baðlamda deðerlendirilebilirler (Kane 1999; McLaren 2000). Hammond'un araþtýrmasýnýn gösterdiði üzere, Salvador hükümetine karþý verilen on iki yýllýk gerilla savaþý sýrasýnda, çok az eðitim almýþ köylüler birbirlerine neler öðretebileceklerini görme ve birlikte ortak bir mücadele verme amacýyla çalýþma yolunda kendilerini aþaðý görme hissiyatýnýn üstesinden gelmiþlerdir. Aralarýndan çok az eðitim almýþ olanlarý ile hiç eðitim almamýþ olanlarý bir öðrenme sürecine dahil etmiþtir. Bu yolla, halk eðitimi resmi eðitim sistemi tarafýndan dýþlanmýþ olan yoksul köylülerin ve gerilla ordu- sunda bulunan savaþçýlarýn okuma-yazma öðrenmesini saðlamýþtýr.

PKK, eðitime ve kiþisel geliþime önem verdiðinden Zapatistalarý bir model olarak almaktadýr (Westrheim 2001). Che Guavera'nýn eðitsel praksis üze- rine görüþlerinin PKK için esinlenme kaynaðý oluþturduðunu belirtmekte fayda var. Paulo Freire ve Che Guevara hakkýnda yazdýðý kitapta, McLaren (2000, s. 73), Che'nin köylü katýlýmcýlara nasýl okuma-yazma dersleri verdiðini ve onlara nasýl farklý kaynaklardan düzenli olarak sesli okumalar yaptýðýný göstermektedir. PKK örgütü 30 yýllýk varlýðý sürecinde ideolojik ve yapýsal deðiþimler 41 11

geçirmiþ olsa da, farklý motivasyonlarla daðlarý seçen yeni kiþilerin örgüte Daðlarý Seçmek: Alter katýlýmý sürmektedir. Bu katýlýmcýlarýn ayný noktada ortaklaþmasýna yol açan dinamikler genel bir mahrum olma hissiyatý, umutsuzluk ve siyasi ve sosyal þartlarý düzeltme isteðidir.

Önceki Araþtýrmalar natif

Kürt meselesi ve eðitim baðlamýnda yapýlan araþtýrmalarýn sayýsý azdýr. Bir Kimlik Projesi Olarak PKK Koivunen'e (2001) göre, genel durumdaki iyileþmeye raðmen, araþtýrma aðlarýnýn çoðu kiþisel teþebbüsler ve bireysel baðlantýlar üzerine kurul- muþtur (2001, s. 238). PKK hakkýndaki raporlarýn³ ve yazýlarýn çoðunluðu örgütün kendisi tarafýndan ortaya konmuþtur, bunlarýn da hatýrý sayýlýr bir kýsmý Öcalan tarafýndan kaleme alýnmýþtýr (Bkz. Öcalan 2003, 2007). 1970'lerden bu yana, Kürt çalýþmalarý üzerine yoðunlaþan birkaç bilim insaný PKK ve Kuzey Kürdistan'daki ulusal hareket üzerine çalýþmalar ortaya koymuþtur (bkz. McDowell 2000; van Bruinessen 1988, 1998, 2000; Gunter 2004; Hassanpour 1994; Kutschera 1994; Cornell 2001, Kocher 2002, Ergil 2000; Olson 1996; Gürbey 1996; Westrheim 2005; Flach 2003). Bu bilim insanlarýndan hiçbiri PKK'nin eðitim siyasasý üzerine odaklanmamýþtýr. Son zamanlarda, Pual White (2000) Türkiye'deki Kürt ulusal hareketini, Ali Kemal Özcan (2006) PKK hareketini, PKK'nin eðitim programýnýn bazý boyutlarýný ele alarak incelemiþlerdir.

Son yirmi yýl içerisinde çok sayýda genç PKK hareketine katýlmýþtýr ve bu kiþilerin hareket içerisinde bulunmalarýnýn bilgi düzeylerini ve kimliklerini nasýl etkilediðini araþtýrmak oldukça önemlidir. Benim niyetim PKK'yi farklý bir bakýþ açýsýyla incelemek veya kadrolarýn görüþlerini sorgulamak deðil, PKK kadrolarýnýn sesine kulak vermektir. Bir eðitim hareketi olarak PKK'yi konu edinen çalýþmalarýn azlýðýndan dolayý, bu çalýþma Kürt meselesi baðlamýnda henüz incelenmemiþ olan bir alana katký sunmaktadýr.

Teorik Yaklaþým

PKK'nin eðitsel temeline eleþtirel pedagoji yaklaþýmý ve Freire tarafýndan ortaya konan perspektiften bakmak anlamlý görünmektedir (Freire 1972, Kincheloe 2005, Allman 1999, 2001; McLaren 2000; Conway 2004). Allman'a (2001) göre, eleþtirel eðitim - PKK'nin eðitiminin çekirdeðinde de yer alan- insanlarý devrimci ve sosyal dönüþüme baðlamayý amaçlayan eðitimdir (2001, s. 3). Freire'nin eðitim anlayýþý ile PKK'ninki arasýnda çarpýcý benzerlikler görülebilir. Freire'nin çalýþmasý Brezilyalý yoksul köylüler arasýnda yürüttüðü çalýþmalara dayanýrken (Freire 1972), PKK'nin erken dönem kadrolarý kýrsal Kürt alanlarýnda yoksul köylüler ile

3- Bu yayýnlardan bazýlarýnýn bilinen bir yazarý ya da yayýncýsý yoktur. Burada Licht am Horizont. Annahrungen an die PKK isimli kitaba atýfta bulunmaktayým. 1 42 çalýþmýþlardýr (Öcalan 2003). Her iki hareket için de önem teþkil eden

T önemli meseleler siyasi ve kültürel baský, toplumsal eþitsizlik ve eðitim ara- oplum v sýndaki iliþkisellikti. Her iki yapýlanma da bireysel veya kolektif olarak kim- liðin ve bilginin dönüþümünün sosyal, kültürel ve siyasi olarak marjinal- e K leþtirilmiþ koþullarda nasýl gerçekleþtirilebileceði üzerinde durmuþlardýr. uram, Sa Share'in (2003) belirttiði üzere dönüþüm yaratan eðitimin arkasýnda yatan

yý: 4, Güz 2010 temel fikir insanlarýn aktif olarak bilgi-farkýndalýk oluþturarak anlamlar dünyasýný dönüþtürmeleri ve yeni kavrayýþlara ulaþmalarýdýr. Bu beraberinde toplumu dönüþtürerek daha demokratik ve baskýnýn daha az olduðu bir düzen kurma hedefine ulaþmayý da getirmektedir. Bu yaklaþým kendisini tarihselliði hesaba katmayan, sorunlardan uzak duran ve hakim ideolojiyi yayarak statükoyu koruyan 'depolayýcý eðitim bilimi' (banking pedagogy) anlayýþýnýn tam zýttý bir istikamette konumlandýrmaktadýr. Dönüþtürücü eðitim bilginin-farkýndalýðýn deðer yargýlarýndan baðýmsýz bir biçimde, tanýmlayýcý ve deðiþmez olabilme iddiasýný reddetmektedir. Bu yüzden Mezirow'a (1999) göre, insan olma hali en iyi sürekli olarak anlamlarý tahvil ettirmeye çabalama olarak anlaþýlabilir. Bilginin-farkýndalýðýn ve kimliðin dönüþümü toplumsal ve siyasi hareketler ýþýðýnda ele alýnabilir (Allman 1999; Conway 2004, 2006; McLaren 2000). Haraway'e göre, bu hareketler içerisinde bilginin-farkýndalýðýn dönüþtürülmesi diyalog, müzakere ve siyasi dayanýþma etkinlikleri ile gerçekleþebilir. Conway (2006, s. 31) bu baðlamda dönüþtürücü baðýn bilgi ile deneyim, farkýndalýk ile kimlik ve özgürleþtirici iradenin oluþumu arasýnda olduðunu göstermiþtir.

PKK'ye katýlmak þüphesiz ki güçlü bir motivasyon gerektirmektedir. Örgütün ortak ideolojisi ve ahlaki yapýsý kiþiliðin ve kimliðin dönüþtürülmesine dair bir çaðrý yapmaktadýr. PKK 1970'ler ve 1980'ler sürecinde mücadele sahnesinde merkezi bir yer kaplamaya baþladýðýnda Kürt kimliði uzun bir süredir sistematik olarak bastýrýlmaktaydý, Kürtler direniþ, toprak ve kültür lisanýna dayanan bir özgürleþme söylemini kabul etmeye açýklardý ve bu süreçte anahtar faktör ortak bir siyasi kimliðin geliþtirilmesi oldu (Westrheim 2005).

Hylland Eriksen'e göre, siyasi kimlik, insanlarýn ortak sorunlarý için ortak çözümlerin gerekliliðini fark etmeleri durumunda ortaya çýkan karþýlýklý baðýmlýlýk duygusudur (Eriksen et al, 1994). Bu açýdan, siyasi kimlik kiþilerin sahip olduðu bir þey deðil, aktörlerin kendilerini önemli olarak tanýmladýklarý belirli sorunlar ve kiþilerle özdeþleþtirdikleri ve ayný zamanda ortak bir kimlik belirleyerek ortak bir davaya katýldýklarý siyasi süreçlere dahil olmak vasýtasýyla elde ettikleri bir þeydir (della Porta & Diani 2002).

Melucci'ye göre, ortak bir siyasi kimliðin inþasý bir “biz” duygusunun varlýðýný öngörür. Bu aktörlerin kendilerini daha geniþ bir grubun bir parçasý olarak gördükleri ve baþkalarý tarafýndan böyle görüldükleri, zamanla kendi deneyim ve geliþimlerini anlamlandýrdýklarý bir süreçtir (Melucci, 1995). PKK'nin temel öðelerinden biri kendisini engelleyen baskýcý siyasi ve sosyal sýnýrlardan özgürleþtirilmiþ “yeni” bir kiþiliðin inþasý olduðundan (Özcan, 43 11

2006), kimlik inþasý katýlýmcýlarýn ortak bir düþünme, konuþma, hareket et- Daðlarý Seçmek: Alter me ve davranma yolu edindiði bu dönüþüm sürecinin bir parçasý olarak görülebilir.

Freirian pedagojiye uygun olarak PKK'nin temel amaçlarýndan biri kad- rolarýnýn toplumu, sözcükleri (metinler) ve dünyayý (siyasi ve sosyal gerçek- lik) teori ve pratiðin diyalektik birliðinden okumayý öðrenerek deðiþtirmesini natif saðlamaktýr (Roberts 1996). Freir dünyanýn okunmasýnýn dünyanýn önceki Bir Kimlik Projesi Olarak PKK okumalarýna dayandýðýný, yani okuma-yazmasý olmayan kadrolarýn okur- yazarlar gibi toplumu dönüþtürme sürecine katýlabileceðini belirtmiþtir. Roberts'e (1996) göre, dünyayý ve sözcükleri okumak hem metne hem de baðlama karþý sürekli, meraklý ve araþtýrmacý bir tutum almayý öngörür- bu eleþtirel farkýndalýða ve sosyal ve siyasi bilginin geliþimine katkýda bulunan bir süreçtir.

Bu makale PKK hareketinin eðitsel ve kiþisel yönlerine eleþtirel pedagoji ve dönüþtürücü eðitimden teorik araçlar kullanarak ýþýk tutmayý amaçlamaktadýr. Makalenin metodolojik çerçevesi aþaðýdaki gibidir.

Yöntem

Bu makalenin yanýtlamaya çalýþtýðý soru þöyledir; PKK'ye katýlýmý saðlayan bilgi ve kiþisel geliþim perspektifleri nelerdir? Daha belirgin olarak;

1. Görüþülen kiþiler PKK'deki öðrenme deneyimlerini nasýl taným- lýyorlar? 2. PKK'deki kolektif kültürel yapý bireysel deðiþimleri nasýl tetikliyor?

Araþtýrma sorusu ve temel teorik yaklaþýmlar, araþtýrmaya katýlanlarýn PKK içerisinde kendi gerçekliklerini nasýl deneyimlediklerini derinlemesine anlamada gerekli olan araçlarý sunan nitel metodolojik yaklaþýmý gerek- tirmektedir. Bu çalýþma, halen PKK'de aktif olan gerillalar ile Avrupa diasporasýnda veya Kürt gruplarýnda kadro olan 13 yetiþkinle yapýlan görüþ- melerden oluþmaktadýr. Görüþülecek kiþiler ve çevirmenler örgütün kendisi tarafýndan seçildi fakat çalýþmaya katýlýp katýlmama hususunda özgürlerdi. Ancak genel izlenimim, görüþülen kiþilerin düþünceleri PKK'nin resmi görüþleriyle büyük ölçüde paralel olsa bile özgür bir þekilde konuþup baðýmsýz fikirler ortaya çýkarmada bir sorun yaþamadýklarý yönündedir.

Görüþülen kiþilerin anlatýlarýndaki benzerlik ve farklýlýklarý tanýmlamak için yaþ, cinsiyet ve demografide bilinçli olarak çeþitlilik aranmýþtýr. Görüþülecek kiþilerin seçiminde aranan kriterler; a) yaþ (20-50 yaþlar), b) cinsiyet (kadýn ve erkek), c) gerillaya ve harekete katýlým süreleri (en az iki yýl), d) ikamet (Kuzey Kürdistan veya Avrupa) olarak belirlenmiþtir. PKK örgütün büyük bir kýsmýný kadýnlarýn oluþturduðunu iddia etse de, görüþülen 13 kiþiden sadece 4'ü kadýndý. 1 44 Saha Çalýþmasý ve veri toplama üç döneme yayýlmýþtýr. T oplum v 1. Kuzey Kürdistan (Türkiye), Mart 2004 (9 Gün)

e K Yaþlarý 22-34 arasýnda deðiþen 5 erkek ile (iki gün boyunca) iki grup görüþ- uram, Sa mesi yapýldý. Görüþülen iki kiþi “kirli savaþ” (1984-1999) sýrasýnda köyleri yakýlan kiþilerdi. Diðer üçü ise þehirden gelmiþlerdi. Þehir dýþýndaki bir

yý: 4, Güz 2010 düzlükte buluþtuk ve grup görüþmeleri böyle bir ortamda gerçekleþti. 5 yýllýk ilkokul mezunu olan görüþülen kiþilerin, PKK'de bulunma süreleri 1 ile 5 yýl arasýnda deðiþiyordu (Ayrýca bkn Westrheim & Lillejord 2007). 6 gün boyunca Kürt bölgelerinde gezdik. Böylelikle görüþülen kiþilerin içinde yaþadýklarý politik atmosfer hakkýnda genel bir izlenim edinme fýrsatý yakalamýþ oldum.

2. Norveç, Ýngiltere ve Belçika 2005 ve 2006 yýllarýnda:

8 kiþiyle görüþüldü (4'ü erkek 4'ü kadýn). Bireysel görüþmelerden biri Nor- veç'te gerçekleþti (2005). Görüþülen kiþi erkek olup (32 yaþýnda) PKK'ye katýlmadan önce liseyi bitirmiþti. Ýkinci bireysel görüþme Belçika'da ger- çekleþti (2005). Görüþülen kiþi erkek, 34 yaþýnda bir mühendis olup daha önce peþmerge güçleriyle birlikte Güney Kürdistan'da (Irak) savaþmýþ biriy- di, fakat PKK'nin ideolojik yapýsýný kendi politik duruþuna daha yakýn buluyordu. Ýngiltere'de iki kadýn ile bir görüþme gerçekleþtirildi (2005). Bunlardan biri (28 yaþýnda) yine benzer þekilde mühendis olup kalan zaman- larýný kendi cemaati içerisinde örgüt için çalýþýp, okuma yazma bilmeyen Kürt kadýnlarýna okuma ve yazma öðreterek geçiriyordu. Görüþülen ikinci kiþi (31 yaþýnda) hiç resmi eðitim almamýþ ve zamanýnýn tümünü örgüt için sosyal ve politik çalýþmalar yürüterek geçiren biriydi. Son olarak Belçika'da bir grup görüþme yapýldý (2006). Görüþülen dört kiþiden ikisi erkek (52 ve 35 yaþlarýnda) ve ikisi ise kadýndý (37 ve 28 yaþlarýnda). Hepsi yýllarca daðlar- da kalmýþ ve PKK ile olan iliþkilerinden dolayý hapsedilmiþlerdi.

3. A) Güney Kürdistan'da PKK kampý, (Kuzey Irak) Mart 2006 (4 Gün)

Gözlemlerimin bir kýsmýný oradayken bir kýsmýný da döndükten sonra yazdým. Gözlem notlarým 30 sayfalýk bir metinden oluþuyordu. Kampta kal- dýktan sonra Türkiye sýnýrýndan geçeceðimden yazýlý dokümanlarý yanýmda taþýmak riskli görünüyordu. Bu yüzden saha notlarýmýn ana kýsmýný Norveç'e döndükten sonra yazdým. Ziyaret ettiðim kamp öncelikli olarak politik, ideolojik ve kültürel eðitimin verildiði bir yerdi. Saha notlarým özellikle kamptaki aktivitelere iliþkin gözlemler ve benim bunlar üzerindeki yorumlarýmdan oluþuyordu. Kadrolarýn günlük yaþamlarýný takip ettim, onlarla birlikte uyudum ve yemek yedim. Eðitim programýna katýlan öðren- cilerle ve programý ve akademiyi koordine edenlerle görüþmeler gerçek- leþtirdim. Programý ve akademiyi koordine edenlerden bazýlarý lise ve üni- versite eðitimi almýþ kiþilerdi. Bu görüþmeler kaydedilmediðinden, konuþ- tuðum kiþilere gönderme yapmamaya, daha çok saha notlarýma gönder- meler yapmaya karar verdim. Birtakým seminerlere ve tartýþmalara katýldým. 45 11

Oradaki son günümde benden görüþmeler üzerine bir konferans vermemi Daðlarý Seçmek: Alter istediler. Bu dört gün kýsa bir saha çalýþmasý olarak deðerlendirilmeli. Ancak politik durumun gergin olmasý, orada daha uzun süre kalma ihtimalini engelledi.

B) Kuzey Kürdistan (8 gün) natif

Kamptan ayrýldýktan sonra Habur'dan Türkiye sýnýrýna girdim ve oradan 8 Bir Kimlik Projesi Olarak PKK gün geçireceðim Kürtlerin baþkenti Diyarbakýr'a geldim. Politik ortamýn hassasiyeti nedeniyle PKK kampýndaki ve Diyarbakýr'daki görüþmeleri kay- dedemedim. Bu dönemden sonraki saha notlarým özellikle polise taþ ve mo- lotof kokteyli atan çocuklarýn gösteri yaptýklarý ve karþýlýðýnda polisin göz yaþartýcý gaz bombasý ve silah kullanarak birçok çocuðun ölümüne yol açtýðý 26-31 Mart Diyarbakýr ayaklanmasýyla ilgiliydi. Kendimi böyle bir þiddet ce- henneminde bulunca, bazý çocuklarýn az evvel terk ettiðim kampta daha iyi koþullarda bulunabileceklerini düþünmeden edemedim.

Yukarýda bahsettiðim gibi, görüþtüðüm kiþiler örgüt tarafýndan belirlendi. Görüþtüðüm kiþiler kendilerini örgütün bir parçasý olarak addetseler de, anlattýklarý hikâyeler kiþisel deneyimlerini ve düþüncelerini yansýtýyor. Baþ- langýçta niyetim bireysel görüþmeler yapmak olsa da, kýsa zamanda öðren- dim ki bir PKK üyesiyseniz, kendiniz hakkýnda nadiren konuþursunuz. Sizin sesiniz bir topluluðun sesidir, dolayýsýyla PKK üzerine bireysel konuþmalar yapmak nafileydi. Görüþmeciler kiþisel deneyimleri hakkýnda toplu olarak da olsa konuþma þansýný yakaladýklarý için memnun görünü- yorlardý. Ýçten ve dürüst görünüyorlardý ve çok fazla soru sorarak onlarý bölmemeye çalýþtým.

Görüþme çerçevesi (bireysel ve grup), kiþisel geçmiþ, eðitim/öðretim, örgüte katýlým, PKK'de eðitim, bilgi ve kiþisel geliþimde PKK'nin rolü, ve bunlarý nasýl algýladýklarý ve kendilerini PKK'ye katýlmadan önce ve sonra nasýl tanýmladýklarý gibi temalar içeriyordu.

Data Analizi

Görüþme yapýlan kiþilerin anlatýlarý bir tür tanýklýk veya kolektif kimliðin bireysel sesi olarak yorumlanabilir. (Casey 1996, s. 220). Nitel görüþme, araþtýrmacýnýn ve araþtýrmaya katýlan kiþinin birlikte ortaya koyduklarý bir bilgi inþa süreciyle, anlatýlarýn açýða çýkmasýný saðlar (Kvale 1997; Hatch 2002; Silverman 2001; Westreheim & Lillejord 2007). Bireysel görüþmeler ve kaydedilen grup görüþmeleri saha çalýþmasýnýn ilk ve ikinci aþamasýnda Ýngilizce ve Almanca olarak yapýldý ve Kürtçe'ye ve Türkçe'ye ve Türkçe'den ve Kürtçe'den örgütün seçtiði çevirmenler tarafýndan çevrildi. Bu makalede, kayýt altýna alýnmayan bir görüþmeden (Ýngiltere'de yapýlan) alýntýlarýn transkripsiyonlarýna da gönderme yapýldý. Üçüncü dönemin ilk saha notlarý düzensizdi, sahadayken edindiðim gözlemlerimi ve yorumlarýmý “bilinç 1 46 akýþý” (Fangen 2004, s. 87) biçiminde yazmýþtým. Sonraki aþama bana en

T baþta ilham kaynaðý olan ve çalýþmanýn baðlamsal geçmiþini oluþturan bu oplum v notlarýn yeniden yapýlandýrýlmasý ve formüle edilmesi oldu.

e K Analitik düzlemde transkripsiyonu yapýlan görüþmeler Kvale'nin (1997) uram, Sa tanýmladýðý nitel prosedür doðrultusunda adým adým analize tabi tutuldu.

yý: 4, Güz 2010 * Ýlk olarak, genel bir izlenim edinmek için tüm görüþmeler defalarca okundu. * Sonra, görüþmeler materyalde var olan kategoriler doðrultusunda tematik bir sýnýflandýrmaya tabi tutuldu. * Tematik kategoriler içersinde anlam ifade eden kýsýmlar tanýmlandý ve alýntýlar yapýldý. Bu kýsýmlar araþtýrmanýn sorunsalýndaki merkezi kavramlar baðlamýnda belirlendi. * Analizler çeþitli yorumlar ve deðiþiklik önerileri getiren bir baþka araþtýrmacýyla (bir meslektaþla) tartýþýldý.

Verinin Geçerliliði ve Güvenilirliði

Geçerlilik genel olarak, çalýþmanýn planlanmasýndan sonuçlarýn geçerliliði üzerine yapýlacak olan diyaloglar için en uygun ortamýn bulunmasýna kadar, araþtýrmacýnýn kendi çalýþmasýna karþý eleþtirel bir duruþ sergilemesine bað- lýdýr (Kvale, 1997, s. 165). Çalýþmaya eleþtirel bir teorik yaklaþým seçmiþ ol- mam ve Kürt sorunuyla politik düzlemde uðraþmam saha üzerindeki görüþ- lerimi etkilemiþtir. Bu çalýþma oldukça politikleþmiþ bir baðlam içerisinde yapýldýðýndan ve tüm araþtýrma öyle ya da böyle politik olduðundan (Hatch 2002; Carr 1995) saha çalýþmasý öncesinde ve görüþme yaptýðým kiþiler kar- þýsýnda kendi pozisyonumu ortaya koymak benim için önemliydi. Bu çalýþmanýn sonuçlarý, görüþtüðüm her bireye görüþme sonrasýnda ulaþmak mümkün olmadýysa da, görüþülen kiþinin onayýný alma (Silverman 2001, s. 223 ) olarak da adlandýrýlabilecek bir yöntemle görüþülen kiþilerden bazý- larýyla tartýþýldý. Görüþtüðüm insanlar transkripsiyonu yapýlmýþ mater-yalin iþleniþini okudu, kabul etti ve onayladý.

Etik Meseleler

Görüþmeci ile görüþülen kiþilerin fiziksel yakýnlýðýnýn bir sonucu olarak, nitel araþtýrma, araþtýrma boyunca görüþülen kiþilere saygý gösterilmesi prensibini temel alan etik meselelerin ve ikilemlerin sürekli olarak düþünül- mesidir (Kvale, 1997). Araþtýrma sonrasýnda ortaya çýkan bilgiyi araþtýrma konusu olan kiþilerin çýkarlarýna en uygun þekilde kullanmak araþtýrmacýnýn ahlaki yükümlülüðüdür. Falla (1994) politik þiddet üzerine çalýþan bir araþtýrmacýnýn “tarafsýzlýk” baðlamýnda “objektif ” olmasýnýn imkansýzlýðý- na de-ðinir. Yine de, bu tür bir çalýþma öznelerarasý geçerliliði olan bir bilgi üretmeyi amaçlar (Westrheim & Lilljord 2007).

Ýlerleyen kýsýmlar, ampirik verinin analizini takiben bulgular üzerindeki tartýþmalara dayanmaktadýr. Ýlk üç kýsým, PKK'ye katýlma sebeplerini ve 47 11 bilgi bakýmýndan PKK'nin eðitim zeminini inceliyor. Sonraki kýsýmlar Daðlarý Seçmek: Alter PKK'li kadrolarýn sosyal ve bireysel düzlemde deneyimlerini inceliyor.

Daða Çýkmak (Örgüte Katýlým)

Daða çýkmak hem daðlardaki PKK kamplarýna gitme eylemini hem de daha sembolik olarak yaþadýðýnýz hayatý terk edip baþka bir varoluþu tercih etmeyi natif belirtir. Dahasý, daðlar Kürtlerin kalbinde ayrý bir yer tutar. “Kürtlerin Bir Kimlik Projesi Olarak PKK daðlardan baþka dostu yoktur” sözü bu durumu doðrular. Bir kadýn lider bana daðlarý kutsal olarak algýladýðýný söyledi. Daðlarda öldürülen ve orada gömülen arkadaþlarýnýn onuru için, yere asla çöp, sigara külü, kirli su ve onlarýn hatýralarýný zedeleyecek daha birçok þey atmýyor ve yoldaþlarýna da ayný þekilde davranmalarý gerektiðini öðretmeye çalýþýyordu. (Saha notlarý, 26.3.2006, s. 6)

PKK'nin sosyalist bir örgüt olduðu geniþ ölçüde bilinmesine raðmen bazý kadrolar ilk katýldýklarý zaman PKK'nin ideolojik temellerinin farkýnda olmadýklarýný söylediler. Bazýlarý sýrf pratik ve duygusal sebeplerden örgüte katýlmýþlardý ya da heyecan arýyorlardý. Bir genç kýzýn PKK'yle yakýnlaþmasý kýz kardeþi ile yaþadýðý tartýþmalardan sonra baþlamýþ, diðeri evlenmek istemediði bir kiþi ile evlenmek zorunda oluþundan örgüte katýlmýþ, bir baþkasý ise daða çýkan ablasýný takip etmiþ. Büyük bir kýsmý uzun yýllar boyunca buna hazýrlanmýþken, bazý kadrolar ise evlerini terk etmek zorunda oluþlarýndan beklenmedik bir þekilde PKK'ye katýlmýþlar.

“Bir gün 1992 yýllarýnýn ortalarýnda 18 yaþýna henüz girmiþken, daðlarý tercih ettim. Güzel bir gündü ve annem yemek için beni salça almaya gönderdi. Bir daha asla dönmedim. Annemi her arayýþýmda ayný soruyu soruyor; Nerede benim salçam?” (S. 4.5.2005, s. 2).

Görüþtüðüm bu kiþi PKK'ye katýlmaya karar vermeden önce iki arkadaþýyla beraber bir kadýn kadro ile gizli görüþmeler gerçekleþtiriyormuþ. Kadýnýn davranýþ þekli genç adamýn kadýnlarla ilgili düþüncelerini tamamen deðiþ- tirmiþ. Kapalý kapýlar ardýnda yaþayan görünmez kadýnlarla birlikte büyüdü- ðünü söyledi. Gerillada tanýþtýðý kadýnlar, açýk sözlü ve hitap gücü yüksek, baðýmsýz fikirlilerdi. Bu durum onda merak uyandýrmýþ.

Piven ve Cloward (1992) eyleme en yatkýn kiþilerin halen bir oluþum sürecinde olan gençler olduðunu gözlemlemiþlerdir (1992, s. 308). Fakat PKK'ye katýlanlarýn farklý yaþ gruplarýndan gelmesi ve katýlanlarýn daðlarý seçme sebeplerinin birbirinden farklý oluþu, tabloyu görünenden daha karmaþýk kýlýyor. Walsh ve Warland'a göre (1983) ne kadar uzun süre harek- ete katýlan insanlar görürseniz, sizin de örgüte katma olasýlýðýnýz o kadar artar. Bu, çalýþmadaki bulgularla da örtüþüyor. Görüþtüðüm kiþilerin tümü bir yabancý veya bir arkadaþ ile tanýþmalarýndan sonra ya da aile üyelerinin 1 48 daha önceden PKK'ye katýlmýþ olmasýndan veya insanlarýn PKK'ye

T katýlmaya niyetli olduklarýný bildiklerinden örgüte katýlmýþlar. Birçoðu için oplum v katýlýma iliþkin sorulan soruya cevap verirken açýk ve dürüst olmak güvenlik sebeplerinden dolayý imkansýzdý ve ayrýca birçoðu gençti ve her ne kadar e K aileler nezdinde PKK gerillalarýna büyük saygý duyuluyor ve kýz ve erkek uram, Sa çocuklarýnýn daðlara gitmeleri hareket için bir fedakarlýk olarak görülüyor olsa da, büyük olasýlýkla evden ayrýldýklarý aileleri tarafýndan inkar

yý: 4, Güz 2010 ediliyordu. Ancak PKK'ye katýlma kararý, görüþmecilerin pek çoðunun gündelik olarak karþýlaþtýklarý katý gerçeklik ile açýklanabilecek hakkýnda enine boyuna düþünülmüþ bir seçime dayanýyor. Bu çalýþmada görüþtüðüm kiþilerin farklý özgeçmiþleri ve deneyimleri var. Bazýlarý yýllardýr gerilla iken bazýlarýnýn hiç askeri deneyimi olmayýp farklý alanlarda çalýþýyorlar. Bu tür farklýlýklara raðmen hepsi harekete katýlýmlarýyla çok þey öðrendiklerinin ve bu duruþun yaþamlarýný zenginleþtirdiðinin altýný çizdiler.

Uzun yýllar boyunca kadro olan kiþilerden biri PKK'de bilginin ne kadar önemli olduðuna tipik bir alýntý ile deðiniyor. Yaralandýktan sonra baþka yer- lerde þehir çalýþmalarýnda yer almak için daðlarý terk ediyor:

Gerillada yaþadýðým yýllar boyunca, tahayyül edilebilecek en aðýr koþullar altýnda, korku anlarýnda veya silahlý çatýþmalarda dahi cep- lerinde kitap taþýyan arkadaþlarýmýza rastlamak mümkün olduðunu tekrar ve tekrar deneyimledim. Her zaman okumak ve çalýþmak için zaman bulmaya çalýþýyorlar. Biz PKK gerillalarýnýn ana amacý, iþgalci güçler tarafýndan ölümüne çevrelenmiþ olsak da öldürmemektir. Bizim amacýmýz yeni bir yaþam yaratmak; dolayý- sýyla yeni düþünceler geliþtirmeye ihtiyacýmýz var. Eðitimin temel parçalarýndan biri baþkalarýnýn bize yaptýklarýný, bunlar askerler olsalar bile, bizim baþkalarýna yapmamamýz gerekliliðidir. Bu bizim almamýz gereken eðitimin bir parçasýdýr (MI 02.02.2006, s. 15).

Bu alýntý PKK'de eðitimi ele alan bir sonraki bölüm için bir girizgâh olarak düþünülebilir.

PKK Eðitimi

Türkiye'de ilköðretim 1923'te cumhuriyetin kuruluþundan bu yana zorun- ludur. Türk eðitim sistemi halen Kürtleri ve diðer etnik azýnlýklarý büyük ölçüde kendi kimliklerine, dillerine, kültürlerine ve tarihlerine yabancý- laþtýrmaktadýr. Sonuçta, 1950'lere kadar Kürt çocuklarý okula hiç gitme- miþlerdi ve birçok ebeveyn hala çocuklarýný okula göndermemektedir. 1980 ve 90'lar boyunca, PKK ve Türk Ordusu arasýndaki savaþtan dolayý öðret- menler ya okullarýný terk ettiler ya da okullarýndan uzaklaþtýrýldýlar. Van Bruinessen (2000), PKK'nin okulu Türk sömürge sisteminin öðretmenler tarafýndan ayakta tutulan bir parçasý olarak gördüðünü gösterir. Özcan'a göre, Kürt bölgesinde okuma-yazma bilmeyenlerin oraný hala çok yüksek. Bu durum, okul sisteminin en azýndan uzak Kürt bölgelerinde uygulama açýsýndan baþarýsýz olduðunu gösterir. Birçok Kürt halen öðretmenleri 49 11 asimilasyonun aracý ve okulu da Türk olmanýn öðretildiði bir yer olarak Daðlarý Seçmek: Alter görür. PKK eðitiminin çerçevesi içinde kiþisel dönüþüm ve bilgiye baðlý olan deneyimler bu minvalde anlaþýlmalýdýr.

Çoðu görüþmeci PKK eðitiminde teori ve praksisin yakýn iliþkisini vurgulamýþtýr. Öðrendikleri her þey, matematikten felsefeye, ahlaki konula- ra, kiþiliðe ve disipline kadar gerillanýn zorlu yaþam koþullarýna uymak için natif mümkün olduðunca pratiðe dönüþtürülecektir. Praksis, sayesinde bireylerin Bir Kimlik Projesi Olarak PKK kültürü ve toplumu yarattýklarý ve eleþtirel özneler haline geldikleri karmaþýk bir aktivite olarak kabul edilir. Kincheloe'e göre (2005), praksis eðitime ve mücadeleye yön veren bilinçli eylemle sonuçlanan teori ve pratiðin birlikteliði demektir.

Görüþmecilerin deneyimleri denge eðitiminin ve eleþtirel bilincin geliþi- minin merkezi olan bir eylem-tepki-eylem sürecine baðlý görünmektedir. Bu teorinin yaþanýlan deneyimlerin içkin bir parçasý haline geldiði bir süreçtir. PKK, bu süreci bilgi inþasý ve kadrolarýn mücadelenin farklý alanlarýna somut katýlýmý için bir temel olarak görür. PKK'nin ilk üyeleri insanlarla konuþmak ve çalýþmak için Kürt köylerine geldiklerinde, bu praksis esaslý perspektif onlar için bir baþlangýç noktasý olmuþtur. Bir görüþmeci okullarýn eksikliðinden, okuma-yazma oranýnýn düþüklüðüne, ezilme ve aþýrý yoksulluða kadar nasýl çok yönlü problemlerle karþýlaþ- týklarýndan bahsetti. PKK üyeleri insanlara okuma-yazma kurslarý sundu ve insanlarla kendi durumlarý hakkýnda konuþma imkânýný yakaladý. Ýnsanlarla ne konuþtuklarý, somut örneklere ve insanlarýn aþina olduðu deneyimlere dayanýyordu.

Bizim eðitimimiz sadece tek yönlü bir yaklaþým deðildi. Seminerler düzenledik ve çok yönlü eðitim yaklaþýmý giriþiminde bulunduk. Ama insanlarý ayný zamanda yaþadýðýmýz doðrultuyla, konuþma bi- çimimizle, onlara yaklaþma biçimimizle, samimiyet ve arkadaþlýkla eðitiyorduk. Ne söylediðimiz pratikte gösteriliyordu. Sempatizanlar bizim örnek davranýþlarýmýzdan esinleniyorlardý ve gün geçtikçe insanlar bizi merak ediyor ve bize baðlanýyorlardý. (M.2.2.2006, s. 8)

Köylüler yalnýzca öðretileni öðrenmiyorlar; ayrýca PKK üyelerinin davranýþ biçimlerini gözlemleyerek öðreniyorlarmýþ gibi görünüyor. Gündelik hayatýn bu deneyimleri sayesinde, insanlar kiþisel durumlarýný politik olanla iliþkilendirmeyi öðrenmiþler. PKK eðitimi bilginin insanlarýn siyasi ve kül- türel baðlamdaki eylemleri ile geliþtiði fikri üzerine inþa edilmiþtir. Bilgi top- lumsal olarak kurulur, hayatýn pek çok alanýnda ve düzeyinde geliþtirilir.

Bugün, PKK, Kürdistan ve diaspora toplumlarýnda ve daðlarda eðitim programlarý gerçekleþtirmektedir. 2006 baharýnda kampý ziyaret ettiðimde, özellikle karýn halen yoðun olmasýndan dolayý, oraya ulaþmak çok zordu. Kamp bir nehrin her iki yakasý arasýndan yükselen yüksek daðlarýn içinde bir 1 50 vadide konuþlanmýþtý. Yaz döneminde, PKK, sürülerini meralara götüren

T binlerce çiftçi ve aileleri ile dað vadilerini paylaþýyordu. Giriþ dersleri oplum v normalde 40-60 öðrenciden oluþuyor ve 3-6 aylýk dönemi kapsýyordu. Kur- su tamamladýktan sonra, öðrenciler gitmekte serbestlerdi. Pratik, kültürel ve e K siyasal çalýþma yapmak veya silahlý güçlere katýlmak için daha uzun kalmayý uram, Sa ümit eden öðrenciler, yapmayý umduklarý görev için yetenek ve kiþisel motivasyonlarýný belirleyen önderliðe baþvurmak zorundadýrlar. Bu genç

yý: 4, Güz 2010 öðrencilerin çoðu Avrupa'ya veya Türkiye'ye dönecektir ve bu yüzden edindikleri bilgi topluluklarda yapmak zorunda olduklarý görevlerle alakalý olmalýdýr:

Burada eðitim yaþam için bir derstir. Harekete baðlý ve faydalý olmak zorundadýr. Kadrolar buradan ayrýldýðýnda, geldikleri za- mandan daha fazlasý olmalý ve Kürdistan'da kentlerde ve köylerde karþýlaþtýklarý insanlara geri verecek bir þeyleri olmalý. (alan notu, 24.3.2006, s. 2)

Örgütün bilgi dahil olmak üzere her düzeyinde, paylaþmak temel bir deðer- dir. Bilgi yalnýzca kiþinin kendi baþarýsý için oluþturduðu bir þey deðildir; par- çasý olunan kollektif gruba aittir. Freire, entellektüelleri bilgi üzerindeki gü- cü paylaþmadýklarý için suçlamýþtýr. Bilgiyi paylaþarak, ezilen insanlar için hayati öneme sahip olan geleceði þekillendirme gücünü de paylaþýrsýn (Aranowitz 2000, s. 21).

PKK kurslarý, dünya tarihi, Kürdistan ve Ortadoðu tarihi, PKK tarihi, Marksizm ve sosyalizm tarihi, ahlaki konular, insan ve kiþisel geliþim, savaþ üzerine perspektifler, kadýn ve ekolojik konular gibi temalarý içerir. Ders, seminer ve diyalog gruplarýndan oluþur. PKK tarihine giriþ dersinden sonra, her öðrenci hangi konuya odaklanacaðýna ve konu sýralamasýna karar verir. Temel amaç, Kürdistan'da ve Ortadoðu bölgesinde kadýn ve erkek özgür- lüðü ve eþitliði temelinde daha demokratik ve ekolojik bir topluma doðru insanlarý eðitmek ve bunun için mücadele etmektir.

PKK okulunun koordinatörleri, altý genç kadro, öðrencilere yaklaþýmlarýnýn dinamik ve geleneksel öðrenci-öðretmen iliþkisinden farklý olduðunu vurguladýlar. Aþaðýdaki alýntý kurs liderleriyle yapýlan mülakatýn bir parça- sýdýr. 2002'de kurulan bu okulun temel amacýnýn öðrencilerin kendilerini devletin zihniyetinden uzaklaþtýrmayý öðrenmeleri olduðunu açýklamýþ- lardýr:

K.W. Bana kýsaca PKK eðitimi anlatýr mýsýnýz?

Müfredatýn temalara ve parçalara ayrýldýðý okul ve üniversitelerden faklý olarak, PKK okulu, tabandan kavramlar ve bilgiler oluþturma- ya çalýþmaktadýr. Kendimizi dogmalardan ve mutlakçýlýktan uzak tutmak; felsefenin ve diðer disiplinlerin kurslarýmýza nasýl aktarýla- bileceðini görmek istiyoruz. Okul formel veya katý anlamda bilim- 51 11

sel deðildir, fakat yapýsal olarak demokratiktir. Bir bakýma, dað- Daðlarý Seçmek: Alter lardaki yaþama uygun yeni bir kültür geliþtirilmek zorundayýz. Bu noktadan hareketle, hisleri ve duygularý da ele alan analitik düþün- menin yeni yollarýný oluþturmaya çalýþýyoruz. Bunun temeli öðren- cilerin kendileridir; kendi deneyimleri ve refleksleri seminerlerde ve tartýþmalarda birleþtirilir. Öðrenciler okuma-yazma bilmeyenle- rinden akademiklerine kadar farklý altyapýlara sahip olduk-larýndan, natif

yavaþ yavaþ baþlamak gereklidir (alan çalýþmasýndan alýntý, Bir Kimlik Projesi Olarak PKK 24.3.2006, s. 2).

PKK, siyasal berraklýða ulaþmak için metinlerin, teorinin ve kavramlarýn katýlýmcý tartýþma içinde tartýþýldýðý, yorumlandýðý ve yeniden deðerlen- dirildiði tutarlý bir eðitim inþa etmeye çalýþmaktadýr. Che Guevara'ya (2006) göre, dünya yalnýzca yorumlanmamalý, ayný zamanda dönüþtürülmelidir (2006, s. 29). Ýstekleri, dönüþümün önemli bir parçasý olan duygularý hareke- te geçirecek bir eðitim oluþturmaktýr. Freire, bilmenin nötr bir eylem olma- dýðýný, duygularla ve hislerle dolu bir þey olduðunu söylerken, bu süre-cin duygu yüklü bir süreç olduðu vurgusunu yapar. (Roberts, 1996, s. 153).

Öðrencilerin birçoðu, savaþtan aðýr þekilde etkilenmiþ bir geçmiþe sahiptir. Bu deneyim ve duygulara dokunmayan bir eðitim anlayýþý büyük ihtimalle iþe yaramayacaktýr. Kendilerini “devletin zihniyetinden uzaklaþtýrmaya çalýþtýklarýný“ söylerken, psikolojik baský zincirini kýrmayý amaçlayan ve öð- rencileri kendi hayatlarý ve siyasi durumlarý ile yüzleþmeye yönlendiren Freire'nin pedagojisi ile bir paralel çizilebilir. (Aronowitz 2000, s. 15). Bu öðrencilerin teori, literatür ve saðduyu söylemlerine karþý koyarken kendi deneyim ve düþüncelerini kullanmalarýnýn teþvik edilmesi sayesinde gerçek- leþtirilir.

Daðlardaki yaþam için geliþtirmeye çalýþtýklarý bilgi kültürü ayný zamanda, Convey'in de belirttiði gibi, kendini özgürleþtirmeye (self-emancipation) adanmýþ ve kendi bilinen tarihlerinin özneleri olarak öðrenciye, yoksula, ezilene yönelmiþ bir kimlik oluþumu sürecidir (op. cit. s. 73). Öðrenciler kendilerini sadece kadro olarak deðil, özgürleþtirici iradeye sahip aktif öðreniciler olarak görürler. Bu yolla, bilgi ve deneyim, bilgi, kimlik ve özgür- leþtirici irade Kürt deneyimi çizgisinde yeni kavramlar ve yeni bir gerçeklik inþa etmek için birbirine baðlý hale gelir.

Farklý görüþmeciler PKK'de okuma-yazma bilmeyenlerden akademiklere kadar birçok farklý düzeyden öðrencinin ayný gruplarda veya sýnýflarda ders gördüklerinden bahsettiler. Tabi ki bu çok büyük bir pedagojik zorluk, fakat hiç okul eðitimi almamýþ öðrencilerin eðitim sürecine en az eðitim görmüþ kadrolar kadar katkýda bulunduðu gözlemlenmiþtir.

Edebiyat ve okuma, eðitim faaliyetlerinin önemli bir parçasýný oluþturuyor. Okuma-yazma öðrenememiþ olanlar, okuma-yazma kurslarýna katýlýyorlar. 1 52 Özcan (2006) ve White (2000) PKK'nin eðitim programlarýnýn büyük bir

T çoðunluðunun PKK lideri Öcalan'ýn yazýlarýna ve analizlerine dayandýðýný oplum v söylerler. Buna karþýn, PKK okulu koordinatörlerine göre, Öcalan ek okumalarýn ve çok yönlü teorik ve metodolojik perspektiflerin geliþtiri- e K lmesinin önemi vurgulamaktadýr. Okul koordinatörlerinden bir kadýn uram, Sa öðretmene göre: “Daha spesifik konular üzerine yapýlan çalýþmalar için baþlangýç noktasý olarak liderimizin bir kitabýný ya da açýklamasýný okuruz.

yý: 4, Güz 2010 Liderimizin çalýþmalarýnýn çoðu toplumun eleþtirel analizleridir. Daha sonra alternatif literatürü okuruz.” (Alan çalýþmasýndan alýntý, 24.3. 2006, s. 2).

Farklý alanlara geniþ bir bakýþ açýsýyla bakmak, öðrenciler ve koordinatörler için önemli gözükmektedir, ama ayný zamanda Öcalan'ýn yazýlarýnýn hep- sinin bir sentezi olduðunu iddia etmektedirler. Ýlk PKK Akademisi'nin yeni- den yapýlanmasý olarak kurulan “Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Aka- demisi”? de, öðrencilerin birçok düþünürün çalýþmalarýný incelemesinin gerekliliðini vurgulamýþtýr. Onlara göre PKK'yi diðer hareketlerden ayýran en önemli özellik, diðer bakýþ açýlarýna olan açýklýðý ve deðiþebilme yetene- ðidir.

Dünyanýn güzelliði tüm insanlara aittir. Bu yüzden, Zerdüþt'ten Sokrates'e, Marks'a tüm düþünürleri okuruz. Apo? bu perspektif- lerin bir sentezidir ve temel kaynak Marksizm'dir. Ama eski Mark- sizm deðil; bizim yaklaþýmýmýz bu felsefenin ötesindedir. (Alan notu, 25.3.2006, s. 3)

Roberts'e göre (1996), kadrolar benzer sorunlar hakkýnda farklý görüþler sunan düþünürler hakkýnda bilgi sahibi olmadýklarý sürece, Öcalan'ýn yaz- dýklarýnda neyin ayýrýcý, özgün ya da deðerli olduðunu tam olarak anlayamazlar. Robert'e göre Freire belirli bir okuma anlayýþýnýn farklý fikirler ve düþünürler arasýnda baðlantýlar kurmak ve bir çalýþmayý daha geniþ (disipliner, sosyal, tarihsel) baðlamýna oturtmak için gerekli olduðunu iddia etmiþtir. Marks'ýn (ya da Öcalan'ýn) düþünceleri diðer çatýþan düþünceler deðerlendirilmeden anlaþýlamaz. (1996, s. 156).

PKK zorlu bir eðitim programýna sahiptir ve öðrencilerin günün çok büyük bir zaman dilimini çalýþarak geçirmeleri beklenmektedir ve düzenli aralýklarla kendilerini deðerlendirmeleri ve baþkalarýnca deðerlendirilmeleri gereklidir. Program ayrýca pratik görevleri, eðitimleri ve sporu da içermektedir. Þafakta baþlayýp gecenin geç saatlerinde biten aðýr bir iþtir. Daðlarda yaþam zordur; bu yüzden katýlým gönüllü olmalýdýr ve daha da önemlisi bir kadro veya gerilla davaya inanmak zorundadýr. Liderlerden biri

4- Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi 2005 Nisan'ýnda yapýlan PKK kongresinde Abdullah Öcalan'ýn yazýlarýný ve ideolojisini ve yeni PKK'yi incelemek amacýyla kurulmuþtur. 5- Apo, Abdullah Öcalan'ýn takma ismidir ve amca anlamýna gelmektedir. þunu anlattý: “Buradaki insanlar kendi iradeleriyle geldiler, ama burada 53 11 kalabilmek ve silahlý güçlere katýlabilmek için ne olursa olsun harekete ve Daðlarý Seçmek: Alter hareketin savunduklarýna inanmalarý gerekir. Baþka türlü asla zor yaþam koþullarýna uyum saðlayamazlar” (Alan notlarý, 24.07.2006, s. 8).

Bu, bütün görüþmeciler tarafýndan deðinilen bir noktadýr. Acemilerin eðitim ve talim programlarýný tamamladýklarý fakat zor koþullar altýnda bir arada yaþamanýn getirdiði güçlüklerle mücadele etmeye hazýr olmadýklarý natif

örneklerden bahsedilmiþtir. Böyle durumlarda, katýlýmcýlarýn ayrýlmalarý Bir Kimlik Projesi Olarak PKK öðütlenir.

Bilginin Dönüþtürülmesi

Freire'ye referansla, Shor (2000), eðitimin temel amacýnýn sadece formel bilgi edinmek olmadýðýný, eðitimin kiþinin yaþam ve kendisi hakkýnda bilgi edinmesini amaçladýðýný belirtmiþtir. Eðitim güçlenmedir ve güç eðitim aracýlýðýyla daðýtýlýr. Eðitim programlarýnýn þekillenmesinde görev alan bir görüþmeci harekete katýlým için temel gerekçelerden birinin bu olduðunu söyledi:

Geliþmemize baktýðýmýzda, her þeyin bir þekilde eðitimle iliþkili olduðunu fark ettik. Eðitimin, kiþilik sahibi olunmasý, bir kültürün geliþtirilmesi, ahlaki deðerlerin oluþturulmasý ve eleþtirel düþün- cenin yaratýlmasý baðlamýnda önemli bir role sahip olduðunu düþü- nüyorum. Bu baðlamda, bir eðitim hareketiyiz (MI.2.2.2006, s. 5).

Görüþmeci, sýklýkla kullanýlan dar ve formel eðitim tanýmýnýn ötesinde farklý bir eðitim anlayýþýndan bahsediyor. Eðitimi, kiþilik, kültür, ahlaki deðerler ve eleþtirel düþüncenin geliþimi olarak görüyor. Pek çok kadro PKK'ye katýl- madan önce yaþamýn böyle yönlerinin farkýnda olmadýklarýný belirtiyorlar. Eðitim faaliyetleri sayesinde, kim olduklarý, kültürleri ve durumlarý hakkýnda giderek daha bilinçli hale gelmiþler. Bu durum, ayný zamanda deðiþim iradesi için dönüþüm sürecinin kapýsýný aralamak anlamýna geliyor.

PKK'deki en dikkat çekici yön, kara tahta eðitiminin ve geleneksel öðretmen-öðrenci iliþkisinin olmamasýdýr. Tartýþmalara katýlarak öðreniriz ve diyalog temel metottur. Sokrates'in metodu esas alýnýr. Onun gibi, biz de eleþtirel düþünceden esinlenerek ve çeliþkiler yaratarak ve bu çeliþkileri sorunsallaþtýrarak kaos yaratýp insanlarýn beyinlerini sarsmaya çalýþýyoruz. Bu, onlarýn sorulara cevap bula- bilmelerini ve alternatif çözümler üretebilmelerini saðlýyor (D.02.02.2006,s. 4-5).

Freire'ci yaklaþýmýn çizgisinde, bilgi, eleþtirel diyalog sayesinde geliþen ve öðrencilerin bilgisi ve dünya deneyimlerini tanýyan ve bunlarý temel alan sorun-merkezli metodolojiden meydan gelir. Bu süreçte, öðrenciler birbir- lerini ve öðretmenlerini eðitirler (Conway 2006, s. 34). Öðrenciler sorular 1 54 sorarak, sorulanlarý cevaplamaktan ziyade cevaplarý sorgulamayý öðrenirler

T (Shor, 2000, s. 26). McLaren ve Giroux'a (1997) göre, deneyimin nasýl adlan- oplum v dýrýlýp dönüþtürüleceðine dair mücadele eleþtirel pedagojinin ve sosyal deði- þim kavgasýnýn temel konularýndan biridir (1997, s. 26). Sokrates gibi, “biz e K de insanlarýn beyinlerini sarsýp kaos yaratmaya çalýþýyoruz[...]”. Frerie'ci uram, Sa pedagojide bu öðrencileri “uykucu bir sessizliðe” yönlendiren eðitim tarzý deðildir (Shor 2000, s. 25). Okulda özgürce konuþmalarýna ya da öðretilen-

yý: 4, Güz 2010 leri sorgulamalarýna müsaade edilmiyordu, fakat bilgi çeþitli yöntemlerle sýnanýr ve müzakere edilir.

Roberts'e göre, özgürleþtirici eðitim için sabýrlý bir öðreticilik, herkesin hevesli katýlýmý, düþünce tutkusu, eleþtirel okumadan elde edilen disiplin ve dikkat, sorgulama isteði, dünyayý anlamaya ve daha iyi yönde deðiþtirmeye yönelik bir baðlýlýk gerekir (Roberts, 1996, s. 158.). PKK'nin bir silahlý gerilla hareketi olduðu ve kadrolarýn çoðunun silahlý mücadeleye katýldýðý göz önüne alýnýrsa, bilginin bir dað kampýnda nasýl dönüþtürüldüðünü anlamak zor görünebilir. Ayný zamanda, özgürleþtirici eðitimin çoðunlukla zor deneyimler yaþamýþ olan kadrolarýn geçmiþinden dolayý en verimli þekilde çalýþtýðý söylenebilir.

Kendinizden daha büyük bir dava

PKK, mücadelesini sadece Kürtler için deðil insanlýk için bir mücadele olarak görüyor. Mücadelenin birçok yönü var. PKK sadece silahlý gerilla ve sosyal ve politik bir hareket deðildir, kadrolarý faaliyet gösterdikleri alanda fazlasýyla zorlayýcý olabilen doða ile de mücadele etmek zorundadýrlar. Eðer daha büyük bir amaç için savaþmaya inanmamýþ olsalardý, büyük bir çoðunluðu muhtemelen pes etmiþti. Bu görüþmeci Kürdistan'daki bir dað köyünden geliyor ve altý yýldýr gerilla: “Bir gerilla olarak sadece silahlý bir mücadele içinde deðilsin, ayný zamanda doðayla ve diðer zor þeylerle de mücadele içindesin. Fakat PKK içinde dünyanýn herkese ait olduðunu öðrendik. Biz sadece Kürtler için deðil, tüm dünya insanlarý için savaþýyoruz. Bu bizim devam etmemizi saðlýyor (B.24.03.2006, s. 2)”.

Mücadelenin çok yönlülüðü görüþmecilerin hikâyelerini çok duygusal yapan deneyimler saðlýyor. Bu hikâyelerdeki temel temalar þehitlik, kahramanca mücadele, gerillalarýn ölümü ve sýklýkla arkadaþlýk ve arkadaþlarýný korumak için ne kadar ileri gitmek zorunda olduklarý. Dört yýldýr daðlarda kalan mütevazý genç bir görüþmeci tutkuyla þunlarý söylüyor:

PKK'den insan hayatýnýn ne kadar savunmasýz olduðunu, birbi- rimize iyi bakmamýz gerektiðini, arkadaþlarýmýz ve baþkalarýnýn hayatý için savaþmamýz gerektiðini öðrendim. Arkadaþýnýn hayatý- nýn senin hayatýndan daha önemli olduðunu asla unutma. Sen sadece kendin için deðilsin, baþkalarýna aitsin ve önce baþkalarýný düþünmelisin (A.24.03.2004, s. 5). Anlattýklarý hikâyeler çoðunlukla duygusal ve bazýlarý gözyaþlarý içinde 55 11 kaybettikleri arkadaþlarýný hatýrladý. Bu hikâyelerdeki çarpýcý unsur birçok Daðlarý Seçmek: Alter kadronun dava için ileri atýlmaya ne kadar istekli olduklarýný, PKK'ye ve arkadaþlarýna olan adanmýþlýklarýný gösterme hususunda hiç bir fedakârlýðýn yeteri kadar büyük olmadýðýný düþündüklerini ortaya koyuyor. “Kadrolarýn hikâyeleri roman gibi. Yaþamayý seviyorlar fakat hayatlarýný mücadele için feda ediyorlar. Grubunu koruduðu için çarpýþmalarda öldürülen birçok kadro örneði var” (C.24.03.2004, s. 6). natif Bir Kimlik Projesi Olarak PKK Konuþtuklarýnda hikâyelerinin belki de akþamlarý bir araya geldiklerinde veya çatýþma aralarýnda defalarca dile getirildiðini gösteren gösteriþli, þiirsel bir dil kullanýyorlar. Bana bu hikâyeleri daha öncesinde dýþarýdan hiç kimseye anlatmadýklarýný söylediler (bkz. Westrheim ve Lillejord 2007). Görüþmeciler için, hareketin duygusal tarafý ve onlarý betimleyen birçok anlatý, hayatlarýnýn travmatik kýsýmlarýna da anlam veren bir beraberlik duygusu yaratýyor.

Kabul Görme

Birçok düþünüre (bkz. McDowell 2000; van Bruinessen 1988, 2000; Cornell 2001, White 2000; Özcan 2006; Flach 2003) ve örgütün kendisine göre (Öcalan 2003, 2007), PKK feodal aþiret yapýsýna ve Türk devletinin baskýsýna karþýt olarak doðdu. 1976 yýlýndan itibaren PKK içinde aktif olan iyi eðitimli bir görüþmeciye göre Kürtler, Kürt köklerine yabancýlaþtýklarýný hissettiler ve toplum tarafýndan kabul görmemenin eksikliðini deneyim- lediler. PKK bu duruma bir alternatif sundu: “Kürtler dünya tara-fýndan görmezden gelindiler. PKK içinde bizler önemliyiz. Kimse seni görmezden gelmez, olduðun kiþi olarak ve beraberinde getirdiðinle kabul edilirsin (Ö.25.03.2004, s. 3)”. Görüþmeciler PKK içinde deneyimledikleri kabul görme durumunun daðlarý seçmelerinde belirleyici bir etken olduðunu dile getiriyorlar. Çoðu, Kürt olmanýn hiçbir þey olmaktan daha kötü olduðunu hissetmiþler: “Harekete katýldýðým zaman hayatýmýn büyük bir yalan üzerine kurulu olduðunun farkýna vardým. Ýhanete uðradýðýný hissediyorsun ve kýzgýnlýðýný sana ihanet edenlere, sana yalnýzca kirli bir Kürt olduðunu söyleyenlere yöneltiyorsun” (MI.2.2.2006, s. 4).

PKK'ye katýlma yoluyla aþamalý olarak bir kiþilik ve kimlik geliþtirmiþler ve diðer kadrolar tarafýndan eðitim ve sosyal geçmiþlerine bakýlmaksýzýn takdir edilen itibarlý kiþiler haline gelmiþler. Arkadaþça ve saygýlý biçimde kabul edildiklerinden de söz ediyorlar. Görüþmecilerden biri kampa gelirken yaptýðý uzun ve zahmetli yürüyüþü anlattý. Kötü bir fiziksel duruma sahipmiþ eðer diðer gerillalar ve komutan iyi biçimde davranmasa pes edecekmiþ. PKK her birey için temel haklara sahip biri olarak kabul edilme ve sýradan insanlar için kendilerine þýrýnga edilen benlik algýsýný dönüþtürme fýrsatlarýný sunmuþtur. 1 56 Kiþilik meselesi T oplum v Baþkalarýna model olarak hizmet eden ideal kadro kiþiliðinin ve davranýþýnýn geliþmesi PKK'nin eðitim düþüncesini destekleyen ideolojik düþünmede e K merkezi bir unsurdur. Bazý görüþmeciler kadrolarýn köylerde köylülere uram, Sa nazik biçimde yardým önermelerini ve onlara saygý göstermelerini izledikten sonra PKK'ye katýldýklarýný söylüyorlar. Yavaþ yavaþ çoðu kendilerini

yý: 4, Güz 2010 kadrolar ile özdeþleþtirmeye baþlamýþ. Bu görüþmeci savaþtan aðýr biçimde etkilenen bir köyden geliyor:

Sýklýkla PKK gerillalarýnýn köyümüze geliþini görüyordum. Ýnsanlara karþý arkadaþçaydýlar ve onlara hayat hakkýnda çok þey öðrettiler. Silahlý çatýþma týrmandýðýnda ve öðretmenler gittiðinde, PKK, okuma ve yazmayý öðretmeleri ve kadýn ve erkekli eðitim gruplarýný örgütlemeleri için köylere akademik altyapýsý olan gerillalar gönderdi (D.24.03.2004, s. 1).

Che Guevara, yazýlarýnda devrimin gerçeðini ve düsturunu kiþisel deneyimleri vasýtasýyla göstermek için kadro kavramý ile fedakârlýk kavramýnýn iç içe olduðunu vurgulamýþtýr (2006, s. 107). PKK liderliðinin ve kadrolarýn ideal davranýþý kollektif bir kimliðin geliþmesinde model görevi görmektedir. Köylüler, PKK kadrolarýnýn insanlarýn etkileþimi konusunda örnek teþkil ettiðinden bahsediyorlar. Freire ve Gramsci tarafýndan öne sürüldüðü gibi devrimci liderlik popüler destek elde edebilmek için insanlarla ve insanlar için çalýþmak zorundadýr (Allman 1999; McLaren 2000). Ýdeal liderlik meselesi hakkýnda Che Guevara (2006, s. 217) þunlarý söyler: “… devrimci lider […] yüksek dozda insanlýða sahip olmak zorundadýr […]”

Her gün mücadele etmek zorundadýrlar ki, yaþayan insanlýða olan sevgileri örnek teþkil edebilecek somut eylemlere, seferberlik saðlayýcý bir etkiye dönüþebilsin. Bu ayný zamanda PKK liderliði tarafýndan da vurgulanmýþtýr (Öcalan 2003). Kadrolar yerel kiþiler tarafýndan takdir edildikleri için PKK kadrolarý olduklarýný iddia eden Türk kontra-gerillalar davranýþlarýndan dolayý kolaylýkla ayýrt edilmektedir. Ýnsanlar PKK'den birinin bir çocuða baðýracak kadar saygýsýz olamayacaðýný biliyordu. Görüþmecilerden biri PKK liderlerinin, özellikle de karanlýk gecede bir ýþýk olarak bahsedilen Öcalan'ýn, kadrolar için model olduðunu söyledi: “Liderler yolumuzu aydýnlatýr ve biz de iyi bir gelecek yaratarak sonraki nesillerin yolunu aydýnlatmalýyýz, bu görevden asla vazgeçemeyiz” (A.24.03.2004, s. 5).

Marksist-Leninist “Yeni-Adam” kavramýndan ve Guevarist kiþilik bakýþ açýsýndan etkilenen (White 2000, s. 139) PKK eðitimindeki temel görüþ, toplumlardaki deðiþimlerin kiþilikten baþlamasý gerektiðidir. White PKK'nin baþarýsýnýn yeni bir kiþilik ve yeni bir pratik geliþtirme fikrinde yattýðýný göstermiþtir. PKK'ye göre ister devletten ister aþiretçilikten kaynaklansýn baskýcý bir durumdan tek çýkýþ yolu insanlarý eðitmek, sosyal ve kiþisel dönüþümü baþlatmaktýr. 57 11 Daðlarý Seçmek: Alter Biz devrimin kiþi ile baþladýðýný düþünüyoruz. Bir kiþiyi ne kadar baþarýlý bir biçimde dönüþtürüyorsun, bu devrimin baþarýsýnýn ölçütüdür. Karakterdeki deðiþim devrimin zaferi ile sonuçlanýr (M. 2.2.2006, s. 3).

Kabul görme ve itibar eksikliði ve yok sayýlma hissi; okul, aile ve aþiret sistemi gibi baskýcý yapýlar tarafýndan güçlendirilmiþ gibi görünmektedir. natif

Birçok görüþmecinin PKK'ye katýldýktan sonra bu mekanizmalarýn farkýna Bir Kimlik Projesi Olarak PKK vardýðý görülüyor ve bu süreci eleþtirel düþünebilen bir birey olma yolunda attýklarý bir adým olarak tanýmlýyorlar. Görüþmeciler bu süreci sonu olmayan ve aþýrý derecede zorlu bir süreç olarak tarif ediyorlar.

PKK özgür irade ile ilgilidir. Eðer onlarla birlikte kalmak istiyorsanýz, kendinizle kavga etmek zorundasýnýz, eðer onlarla yaþamak istiyorsanýz güçlü olmak zorundasýnýz. Bana baþkalarýyla kavga etmeden önce kendimle kavga etmeyi öðrenmem gerektiðini söylediler. Kiþilik mücadelesine girmezsen PKK'de hiç bir yerin yok (H. 04.05.2004, s. 3).

Kürdistan'ýn güney kýsmýndan gelen bu görüþmeci PKK'de kalma kararýnda iki etkenin önemli olduðunu söyledi. Birincisi daha yaþlý gerillalarýn ve liderlerin hala nasýl mücadele ettiðini görmesi, ikincisi görüþmecinin bacaðýnýn kötü þekilde yaralanmasýndan sonra gittiði Bekaa Vadisi'nde Öcalan'la tanýþmasý. Öcalan ona sorunun ne olduðunu sorduðunda bacaðýnda kurþun olduðunu söyleyerek cevap vermiþ. Öcalan ona bakmýþ ve problemin bacaðýnda olmadýðýný, yaralananýn onun aklý olduðunu söylemiþ.

Görüþmeci PKK'yi daha iyi anladýkça onlarla yaþamasý da kolaylaþmýþ. Çoðu zaman korkmuþ ve gitmek istemiþ fakat bir þey onun kalmasýný saðlamýþ. Birçok soru hala kafasýný karýþtýrýyor fakat dediðine göre “Gizliden gizliye kalkmak istediðimi biliyor” (H.04.05.2004, s. 3-4)”. Bu, Che Guevara'nýn düþünülebilecek en kötü koþullarda bile kendiyle mücadeleye devam etmek için fiziksel ve ahlaki cesarete sahip olan iyi kadro nitelendirmesi ile ayný çizgide görünüyor (2006, s. 103).

Diðer bir görüþmeci özellikle kolunu kaybettikten sonra kendisiyle sert biçimde mücadele etmiþ. Þimdi daha özgüvenli, rahat ve daðda kalma kararýnýn sonuçlarýndan - kendisine göre gerilladaki kollektif ve kendini feda etmeye dayanan hayatýn sonucu olarak ortaya çýkmýþ olan kiþilik deðiþiminden - memnun. . Dün ben hiçbir þeydim, silik ve cahildim. Bugün o boþluk PKK ile doldu. Bütün yaptýklarýma dair bir topluluk perspektifi edindim ve bütün insanlara sevgim var. Bireysel özgürlüðümü PKK'ye verdim. Þimdi kim olduðum ve çevremdekiler hakkýnda daha bilinçliyim (S.04.05.2004, s. 4). 1 58 Ýdeal kiþiliðe ulaþmak için kadrolar deðerlendirilirler ve düzenli olarak

T özeleþtiriler verirler. Bu süreç bazýlarý tarafýndan hayat tarzýndaki kökten bir oplum v dönüþüm olarak, bir görüþmeci tarafýndan ise sanki ikinci bir þansý varmýþ gibi bir yeniden doðuþ olarak tanýmlandý. Onun ifadesi bütün hayatýnýn e K PKK ile dolduðuna ve bu dava için her þeyden vazgeçebileceðine iþaret uram, Sa ediyor.

yý: 4, Güz 2010 Gerillanýn hayatý yeniden doðuþ gibidir. Mücadele aþký için her þeyden vazgeçmek zorundasýnýz. PKK'ye katýlmak geçmiþi unutmak demektir, mücadele kendinle mücadele etmek demektir. Kiþiliðinizi tamamen deðiþtirmek zorundasýnýz. Bu süreci tarif etmek burada yaþamadýðýnýz, bu sürecin bir parçasý olmadýðýnýz sürece imkânsýz. Gerillalar baþkalarýndan farklý bir hayata sahiptir ve bu sizi çok derinden etkiler. Bütün bu zorluklar hayatýnýzý deðiþtirir ve yeni bir insan haline gelirsiniz (A.24.03.2004, s. 2).

Alýntý, baþlangýç noktasý hiç kimse olma hissiyken, yeni kavrayýþlar edinmenin ve kiþiliðini deðiþtirmenin ne kadar zor olabileceðini gösteriyor. Harding'e göre (1992) marjinalize edilmiþ gruplarýn üyeleri “dominant gruplarýn üyelerine doðumlarýyla bahþedilen tarihsel iradeye sahip olma ihtimalini” yaratmak istiyorlar ise, kendi deneyimlerini kendileri için isimlendirmek maksadýyla mücadele etmeleri gerekir. (Conway 2006, s. 29). Gördüðümüz gibi kiþiliðin ve bilginin dönüþümü PKK eðitiminin merkezinde yer alýr. Bu yenilenme süreci olmaksýzýn, birinin önündekilerle yüzleþmesi ya da Kürt toplumunu dönüþtürme, yeni bir Kürt kimliði yaratma ve dünyaya örnek olma görevlerini üstlenmesi zor gözükmektedir; “ Ýki çeþit kiþilik vardýr: Sadece çýkarýný düþünen bencil kiþi ve diðerleri ile paylaþan fedakâr kiþi (A.24.03.2004, s. 3)”. Silahlý mücadeleye hiç katýlmayan fakat bir Avrupa þehrinde parti için çalýþan PKK kadýn kadrolarýndan biri diasporada yaþadýðý süreci tanýmlýyor:

Sert bir sürece giriyorsun. Birçoðumuz yeni insanlar olmayý deniyoruz, tahmin edebileceðiniz gibi bu çok zor. Bu beni çok güçlendirdi ve her þeyi yapabileceðimi düþünüyorum. Uzaya gitsem bile kendi yolumu bulabilirim. PKK hareketi bize, özellikle gençlere çok þey veriyor (I.06.10.2005, s. 2-3).

Kürdistan'daki büyük bir þehirden gelen bir görüþmeci tavrýnýn cahillikten farkýndalýða nasýl deðiþtiðini anlatýyor. Örnek olarak 25 yýldýr mücadele veren ve amaçlarýný yitirmeyen kadrolarý gösteriyor : “Ondan ne öðrendim? Katýlmadan önce karakterimle ilgili sorunlarým vardý. Daha yaþlý gerillalarýn hiç þikâyet etmediklerini fark ettim. Sýnýrlarýna ve sýnýrlarýnýn ötesine kadar çalýþtýlar. Bu benim hayatýmý ve tavýrlarýmý deðiþtirmemi saðladý ve kendimden daha fazla ödün vermeye çalýþtým (D.25.03.2006, s. 1)”.

Görüþmeciler PKK'nin amacýnýn herkesi gerillaya dönüþtürmek olmadýðýný, fakat harekete katýlanlara daha iyi insanlar olmak ve hayat ve toplum hakkýndaki görüþlerinin farkýna varmak konularýnda yardýmcý 59 11 olmak olduðunu öne sürüyorlar. Bu, Che Guevara'nýn devrimci Daðlarý Seçmek: Alter pedagojisindeki temel fikirlerden de biriydi (McLaren 2000). Belli ki bu nokta silahlý mücadelenin kendini aþtýðý, politik ve sosyal bir harekete dönüþtüðü noktadýr.

Tartýþma natif

Bu makale þu soruyu sordu: Bilgi ve kiþisel geliþme hakkýnda hangi Bir Kimlik Projesi Olarak PKK perspektifler PKK'ye katýlýmý besliyor? Bu soruya yaklaþmak için iki alt soru formule edildi: 1) Görüþmeciler PKK içindeki öðrenim deneyimlerini nasýl betimliyorlar? 2)PKK'nin kolektif âhlaki deðerleri bireysel deðiþimleri nasýl besliyor? Bu sorularý, sunulan teorinin ýþýðýnda takip eden kýsýmda tartýþacaðým.

Bu makalenin genel amacý PKK kadrolarýna hem bireyler hem de kolektif “biz”in parçalarý olarak ses vermekti. Görüþmeciler, bilgi ve kiþisel geliþime bakýmýndan, hareket içinde kalmanýn genel olarak olumlu sonuçlarý olduðunu anlatýyorlar. Benim amacým PKK'yi bir örgüt olarak analiz eden diðer perspektifleri analiz etmek veya onlarýn fikirlerini sorgulamak deðildi. PKK'nin örgütü terk eden eski kadrolar tarafýndan eleþtirildiðini bilmeme raðmen, hala aktif olan ve harekete kendini adamýþ kiþilerle görüþmeyi tercih ettim. Bu eleþtiriler bu makalede tartýþýlmadý.

Görüþmecilerin daðlarý seçmelerinin çeþitli sebepleri vardý. Bazýlarýnýn umutsuz hayat koþullarý ve itibar arzusu nedeniyle geldikleri açýk. 1980'lerde daða giden ilk kadrolar aðýrlýklý olarak okumasý yazmasý olmayan iþçi sýnýfýndan fakir gençler ve köylülerden oluþurken, onlarý takip eden grup eðitimliydi. Çoðu, yüksek eðitim gördü ve sonrasýnda daðlarda olduðu kadar Avrupa'da ve Türkiye'de de önemli kültürel ve politik figürler haline geldiler (van Bruinessen 2000, s. 10). Kadýnlar; toplumsal cinsiyet, zorunlu evlilik ve namus gelenekleri ile iliþkili olan bazý nedenlerle evlerini terk etmiþler gibi görünüyor. Bununla birlikte, büyük bir çoðunluk tercihlerinde etkili olan etmenlerin daha büyük bir dava için, kiþisel geliþme ve eðitim için mücadele etmek olduðunu vurguluyorlar.

Görüþmeciler PKK'deki öðrenim süreçlerini nasýl tanýmlýyorlar? Shor'a (2000) göre eðitimin amacý kiþinin sadece formel bilgi edinmesi deðil, dair kendisine ve genel olarak hayata dair bilgi edinmesidir. PKK'nin 1978'deki kuruluþundan itibaren, eðitim ve eðitimsel faaliyetler daha geniþ kapsamlý bir hareketi güçlendirmede itici bir güç olmuþtur. PKK silahlý bir gerilla hareketi olduðu kadar, bir eðitim hareketi olduðunu da iddia ediyor. Bu baðlamda, son yirmi beþ yýl içinde, PKK'nin Kuzey Kürdistan'da (Türkiye) ve diasporadaki Kürt topluluklarý içinde bilgi dönüþümü ve kimlik inþasý hususlarýnda en önemli irade olduðu görülüyor. Eðitim programlarýnýn içeriklerinin mücadelenin farklý dönemlerinde çeþitlendiði görülüyor. Binlerce kadronun katýldýðý 1999 ve 1984 arasýndaki savaþ döneminde, 1 60 katýlanlarýn hepsini eðitmek zordu. Eðitim, kadrolarý hareket içinde farklý

T pozisyonlara da hazýrlýyordu; askeri kadrolar, daðlarda veya farklý yerlerde oplum v politik, sosyal ve kültürel iþleri yürüten kadrolar. PKK insanlar için savaþtýðýný iddia ediyor ve kitlelerin desteði Mart 2006'da Diyarbakýr'da alan e K çalýþmam sýrasýnda deneyimlediðim “Serhýldan”lar (halk ayaklanmalarý), uram, Sa gösteriler ve kültürel kitle etkinlikleri ile görünür hale geliyor.

yý: 4, Güz 2010 PKK, resmi okullar ve akademiler yönetmemesine raðmen, daðlarda ve Kürt topluluklarý içinde eðitim yerleþkeleri kurmayý baþardý. Özcan (2006, s. 198) ve White'a (2000, s. 175) göre, PKK, örgütsel baðlarýný Kürt nüfusunun bulunduðu her yere küresel olarak yayabildi. PKK eðitim programý, öðrencilerin seçim yapabileceði konu ve tema seçeneklerini içeriyor. Fakat görüþmeciler diðerlerini gözlemleyerek, farklý aktivitelere katýlarak ve öðrenime çok yönlü yaklaþým yoluyla da bilgi elde ettiklerinden söz ediyorlar. Bu durum Conway'in politik hareketlerden doðan bilginin; sistematik olmadýðý, örtük, pratik ve yerleþik olduðu savýna uygundur (Conway 2006, s. 1). Çünkü bu bilgi sosyal ve somut politik mücadele pratiklerinden doðar ve belirli pratiklerde gömülüdür.

Bilgi, PKK baðlamý içinde farklý bilme biçimlerine baðlýdýr. Her sosyal öðrenmede örtük ve pratik bilgiler, insanlarýn öznelerarasý, politik ve kültürel üretimleri için temel teþkil ederler. PKK için bilgi, PKK'nin içine gömülü olduðu spesifik tarihsel, coðrafik, sosyal ve politik güç ve direniþ baðlamlarý içindeki praksisten de ortaya çýkar. Gerillalar ve kadrolar deðiþtirmeyi denedikleri dünya ile iliþkili olan politik pratiklerini, bilinçli, eleþtirel ve derinlikli olarak düþündükleri ve deðerlendirdikleri zaman praksis temelli bilgi ortaya çýkar (Conway 2006, p. 22). Bu yolla teori, yaþayan deneyimlerin tamamlayýcý bir parçasý haline gelir. PKK gerillalarý ve kadrolarý sistematik olarak, sayesinde sosyal deðiþimin kurucu bir boyutu olarak formel bilgilerle uðraþmanýn ve bunlarý geliþtirmenin gerekliliðini ve deðerini fark ettikleri bir bilgi üretim süreci ile meþgul olurlar (Conway 2006, s. 23). Bu perspektif, bilgiye yeni perspektifler katma becerisine dayanýr. Bilgiyi dönüþtürücü perspektif, kadrolarýn yeni bir anlayýþa ulaþmak için bilgiyi kurmak ve yeniden kurmak ile aktif biçimde uðraþmasýný gerektirir. Bu perspektif, sadece örgütün ideolojisini destekleyen teorik perspektifleri ve düþünceleri deðil, çeþitli kaynak çalýþmalarýný ve okumalarý gerektirir. Bilgi, sesler ve yazýlarla yüzleþme yoluyla ortaya çýkar. Kamp komutaný, PKK Okulu'nun liderleri ve Akademi'nin temsilcileri, PKK'nin eðitsel projesinin açýk baþarýsýnýn ve gücünün toplum içindeki deðiþimlere adapte olma kabiliyeti ve aktif biçimde deðiþim yaratma isteði olduðunu vurguluyorlar.

Kadrolarýn birçoðunun öðretimden yoksun olmalarý nedeniyle, PKK'nin bir amacý öncelikle kadrolarýn politik ve sosyal gerçekliði keþfetme ve anlamayý gerektiren dünyayý okumalarýna olanak saðlamak, daha sonra dünyayý belirli altyapý ile okumaya teþvik etmektir (bkz Freire 1972; Roberts 1996). Görüþmecilere göre bu süreç, sorgulanmadan kabul edilen bilginin aktif biçimde eleþtirel sorgulanmasý yoluyla geliþiyor. 61 11 Daðlarý Seçmek: Alter Bunlar dýþýnda, görüþmeciler PKK hareketi içindeki eðitimin bilginin öðretmenden öðrenciye transfer edilmesiyle ilgili olmadýðýný vurgulamaktadýr. (Freire 1972). Melucci (1998) bilgi probleminin sosyal hareketler için, basit biçimde alýnan bilginin benimsenmesi olmadýðýný, fakat özgürleþtiren iradeyi oluþturan kimlik ve bilgilerin üretilmesi de olduðunu öne sürer (Conway 2006, p.23). Bu tarihdýþý depolama natif pedagojisinin (banking pedagogy) karþýtýdýr. Bu, tarih, toplumsal cinsiyet Bir Kimlik Projesi Olarak PKK iliþkileri, iktidar ve politikalara karþý araþtýrmacý bir duruþu gerektirir, PKK tarafýndan eðitim programlarý yoluyla desteklenen bir süreci ifade eder. Görüþmeciler, PKK hareketine ve eðitim programýna katýldýktan sonra tarihleri ve kimlikleri hakkýndaki bilinçlerinin aþamalý olarak geliþtiðini ileri sürüyorlar. Geliþen anlayýþ ve artan bilinç politik, sosyal ve kültürel çevreleri ile iliþkilenme biçimlerini etkiliyor. Hepsi, bu sürecin PKK hareketine katýlmalarýndaki motivasyonlar arasýnda ilk sýrada gelen topluma yapýcý biçimde katkýda bulunmayý olanaklý kýldýðýný vurguluyor.

PKK'li görüþmecilerin eðitime yaklaþýmýnýn tipik bir özelliði bilginin paylaþýlmasý gerektiðini düþünmeleridir. Bilgi kiþinin kendisi için elde ettiði bir þey deðil; kolektif gruba ait olan bir þeydir. Görüþmecilere PKK'de ne öðrendiði sorulduðunda içlerinden biri paylaþmayý öðrendiðini söyledi. Diðeri arkadaþlýk ve saygýyý dile getirdi. Görüþmeciler duygularýn dönüþtürücü eðitimin bütünleyici bir parçasý olmasý gerektiðini de vurguluyorlar. Freire'ye göre bilmek bir tarafsýzlýk eylemi deðildir, duygularý da içerir (Roberts 1996).

Eðitim, bu anlamda, formel bilgiden çok daha fazlasýdýr, kültürel ve âhlaki yaratým ve dönüþüm sürecini de ifade eder. Kadrolarýn PKK'nin mücadelesini kendi kiþisel isteklerinin ötesinde Kürt halký için bir mücadele olarak algýladýklarýný belirtmeye deðer. “Mücadele onlarýn (halkýn) tarihini, dillerini ve kültürlerini kapsar” (McLaren & Giroux, 1997, s. 36). Mücadele kiþinin kendisi ile mücadele etmesi anlamýna da gelir.

PKK örgütünün kolektif etiði, bazý görüþmeciler tarafýndan yeniden doðuþ olarak nitelendirilen, kiþiliðin ve bilginin dönüþümü çaðrýsýnda bulunur. Kiþilik dönüþümü, kolektifin ve bireyin birbiriyle iliþkili olduðu anlamýna gelen, kolektif “biz” çerçevesi içinde geliþen kiþisel bir süreç olarak kabul edilir (Melucci 1995). Bu sürecin, politik kimliðin yapýlandýrýlmasýna da sýkýca baðlý olduðu görülüyor. Kiþilik çalýþmasý zordur ve devam edebilmek için davaya inanýlmalýdýr. Görüþmecilere göre bu süreç baþkalarý tarafýndan yapýlan düzenli deðerlendirmeleri ve kendi kendini analiz etmeyi gerektirir, sosyal aktörlerin (kadrolar) kendileri tarafýndan kabul edilmeleri ve bu aktörlerin politik grubun bir parçasý olarak diðerleri tarafýndan nasýl kabul edildikleri ile ilgilidir (Melucci 1995). Böylelikle kiþiliðin dönüþümü ve politik kimliðin inþasý kiþinin sahip olduðu bir þey deðil, politik süreçlere sürekli katýlma yoluyla baþarýlmasý gereken bir þeydir (della Porta & Diani 1 62 2002). T oplum v Gördüðümüz üzere, görüþmeciler kollektif eylem ve davranýþ hakkýndaki bilgileri, PKK gerillalarýný ya da kadrolarýný gözlemleyerek edindiklerini ileri e K sürüyorlar. Kendileri için davranýþ modelleri iþlevi gören idealize edilmiþ uram, Sa gerilla aktivite biçimlerini anlatýyorlar. Militanlarýn yeni katýlanlara karþý saygýlý, arkadaþça davranýþlarýnýn görüþmecilerin PKK'ye katýlma

yý: 4, Güz 2010 kararlarýnda çok önemli olduðu görülüyor. Deneyimli gerillalarýn yeni katýlanlarý nasýl arkadaþça, sevgi ve saygýyla karþýladýklarýný ve kadýn gerillalarla beraber çalýþmanýn kadýnlarý erkeklere baðlý ve erkeklerden aþaðý olarak gören görüþlerini deðiþtirdiðini anlatýyorlar. Nazik, yardým sever ve saygýlý kiþiliðin PKK tarafýndan cesaretlendirildiði ve kadroya ilham verdiði görülüyor. PKK için kiþiliðin dönüþümü merkezi bir meseledir. Kiþiliðin feodal ve sömürgeci güçler tarafýndan biçimlendirilmiþ olduðu, yalnýzca kiþisel ve kollektif mücadele yoluyla özgürleþebileceði ileri sürülür. Bu süreçte deneyimli kadrolar ve liderler takip edilecek örnekler olarak kabul edilir.

Tekil olarak gerillalarýn veya kadrolarýn seslerinin sadece onlara deðil, kollektif gruba ait olduðunu anlamak önemlidir. Casey (1996) kendiliðin sosyal bir kurgu olduðunu ve aslýnda deðiþtirilebilir olduðunu öne sürer. Fakat dönüþüm de kollektif politik bir projedir (Casey 1996, s. 222). Mellucci'ye (1995) göre kollektif kimlik (PKK'de kimlik çoðunlukla kiþilik olarak atfedilir) kollektif eylemdeki anlam üretiminden ayrýlamaz (Conway 2006, s. 9). Birçok görüþmeci hareketin içinde olmadýðýnýz veya bir dönem onlarla kalmadýðýnýz sürece PKK'yi anlamanýn imkânsýz olduðunu ileri sürmüþtür. Görüþmeciler dönüþümü, bireyselden kolektif bir hayat tarzýna dönüþüm olarak tanýmlar ve kiþiliðin bu süreçlere nasýl yakýndan baðlý olduðunu belirtirler.

Sonlandýrýcý açýklamalar

Bu makale, PKK hareketinin beslediði öðretici elementleri eleþtirel pedagoji perspekti-finden tartýþan derinlemesine bir analiz sundu. Bu makaleyi destekleyici veriler, kýrsal Kürt bölgelerindeki PKK eðitim praksisinin, 1970'lerdeki baþlangýcýndan bugüne kadar, katýlanlar için merkezi bir motivasyon olduðunu açýkça göstermektedir. PKK'nin eðitim yerleþkeleri, ister dað kamplarýnda ister Kürt topluluklarýnda örgütlenmiþ olsun, resmi Kürt okullarýnýn ve üniversitelerin yokluðu içinde, enformel ortamlarda üretilen bilginin güçlü sembolik abideleridir. Bu tarz bir bilgi; kiþisel, sosyal ve politik deðiþimler için mücadelede büyük bir kudreti ifade eder. PKK'nin mücadelesi çok yönlüdür. Bilgi ve kiþiliði ifade eden dönüþtürücü mücadele, resmi olarak tanýnma ve temel insan haklarý için mücadeleden, askeri mücadeleden bahsederler. PKK'de eðitim çoðunlukla aþýrý uç koþullar altýnda sürdürülür. McLaren ve Giroux (1997), Freiran pedagojiye göre, pedagojik yerleþkelerin; ister üniversite, ister devlet okullarý, müzeler ya da fabrikalar (veya daðlar ve Kürdistan'ýn sokaklarý) olsun, sömürü ve baskýyý geliþtiren koþullarý dönüþtürmeye adanan bir vizyona sahip olmak zorunda 63 11 olduðunu ifade eder. Bu geniþ eðitimsel görev basitçe Freiran deðil, fakat Daðlarý Seçmek: Alter fazlasýyla insanidir (1997, s. 69). PKK, Türk devlet gücüne karþýt olarak ortaya çýktý ve Giroux'un (1999, s. xi) ileri sürdüðü gibi, daðlarda ve sahip olduklarý baþka yerlerdeki eðitim yerleþkeleri yoluyla, direniþ, mücadele, kadrolarýn eðitimi, bilgi ve kiþilik dönüþümü, sosyal ve politik deðiþim olanaklarýný geliþtirdi. natif

Þu veya bu þekilde bütün niteliksel araþtýrmalar politiktir (Carr 1995; Hatch Bir Kimlik Projesi Olarak PKK 2002). Eleþtirel pedagoji ve Freiran perspektiflerinin teorik çerçeveleri içinde yürütülen araþtýrma, araþtýrmacýnýn politik gündemini veya politik pozisyonunu gizlemez. Kincheloe'ye göre (2005, s. 23), eleþtirel araþtýrmacýlar, dikkatleri toplumun sýnýrlarýna, marjinalleþtirme ve baský ile karþý karþýya kalan bireyler ile gruplarýn deneyimlerine ve ihtiyaçlarýna çekerler.

Bu makale marjinalleþtirilmiþ bir baðlamda eðitimi inceledi ve analiz etti. Kimlik inþasý ve bilginin dönüþümü süreçlerini marjinalleþtirilmiþ ve resmi eðitim baðlamlarý arasýnda karþýlaþtýran daha baþka çalýþmalar yürütmek ilgi çekici olacaktýr. 1 64 Referanslar T oplum v Aronowitz, S. (2000) Paulo Freire's radical democratic humanism, pp. 8-24, in P. McLaren, & P. Leonard (Eds.) Paulo Freire. A Critical Encounter. London e K and New York: Routledge. uram, Sa Allman, P. (1999). Revolutionary Social Transformation. Democratic Hopes, Political

yý: 4, Güz 2010 Possibilities and Critical Education. Westport, Connecticut and London: Bergin & Garvey.

Allman, P. (2001). Critical Education. Karl Marx and Revolutionary Critical Education. Critical Studies in Education and Culture Series. Henry A. Giroux (Ed.), Foreword by Peter McLaren. Westport, Connecticut, London.

Carr, W. (1995). For Education: Towards Critical Educational Inquiry. Buckingham, UK: Open University Press.

Casey, K. (1996). The New Narrative Research in Education. In Review of Research in Education, Vol. 21 (1995-1996); American Educational Research Association (AERA), . s. 211-253.

Conway, J. M. (2004). Identity, Place, Knowledge: Social Movements Contesting Globalisation. Blackpoint, Nova Scotia: Fernwood Publishing.

Conway, J. M. (2006). Praxis and Politics. Knowledge Production in Social Movements. New York & London: Routledge.

Cornell, S. E. (2001). The Land of Many Crossroads. The Kurdish Question in Turkish Politics. Uppsala University: Foreign Policy Research Institute, pp. 31-46.

della Porta, D. & Diani, M. (2002). Social Movements. An Introduction. Malden: Blackwell Publishing.

Ergil, D. (2000). The Kurdish Question in Turkey. In Journal of Democracy, Volume 11, Number 3, July 2000, pp. 122-135.

Falla, R. (1994). Massacres in the Jungle: Ixan, Guatemala, 1975-1982. Boulder, Colorado: Westview Press.

Fangen, K. (2004) Deltagende observasjon. Bergen: Fagbokforlaget.

Flach, A. (2003). Jiyanekêdin – ein anderes Leben. Zwei Jahre bei der kurdischen Frauenarmee. Hamburg: Mezopotamien Verlag.

Freire, P. (1972). Pedagogy of the Oppressed. London: Penguin. Giroux, H. A. (1999). Series Foreword. In P. Allman (1999). Revolutionary 65 11

Social Transformation. Democratic Hopes, Political Possibilities and Critical Daðlarý Seçmek: Alter Education. Westport, Connecticut and London: Bergin & Garvey.

Guevara, Ernesto “Che” (2006). Che Guevara: Radical Writings on Guerrilla Warfare, Politics and Revolution. Filiquarian Publishing, LLC

Gunter, M. (1997). The Kurds and the Future of Turkey. New York: St. Martin's natif

Press. Bir Kimlik Projesi Olarak PKK

Gunter, M. (2004). Historical Dictionary of the Kurds. Lanham, MD: Scarecrow Press.

Gürbey, G. (1996).The Development of the Kurdish Nationalism Movement in Turkey since 1980s. In R. Olson (Ed.) (1996): The Kurdish Nationalist Movement in the 1990s. It's Impact on Turkey and the Middle East. Lexington: The University Press of Kentucky.

Hammond, J. L. (1998): Fighting to Learn: Popular Education and Guerrilla War in El Salvador. Piscataway: Rutgers University Press.

Happel, K. (2007). Translator's Introduction. In Abdullah Öcalan, Prison Writings: The Roots of Civilisation. London: Pluto Press.

Haraway, Donna (1991). Situated Knowledges: The Science Question in Feminism and the privilege of Partial Perspective. In D. Haraway, Simians, Cyborgs and Women: The Reinvention of Nature. London and New York: Routledge.

Harding, Sandra (1992). Subjectivity, Experience and Knowledge: An epistemology from/for rainbow Coalition politics. In J. Nederveen Pieterse (Ed.). Emancipations, Modern and Postmodern. London: SAGE.

Hassanpour, A. (1994). The Kurdish Experience. In Middle East Report, No. 189 (Jul.-Aug., 1994), pp. 2-7, 23.

Hatch, J. A. (2002). Doing Qualitative Research in Education Settings. New York: State University of New York Press.

Hylland- Eriksen, Thomas, Græger, Nina, Matlary, Janne H., Myhre, Tore (1994) (Eds.). Kan EU være demokratisk? Oslo: AdNotam Gyldendal (Chapter 1).

Kane, L. (1999). Learning from popular education in Latin America. In J. Crowther, I. Martin & M. Shaw (Eds.) (1999). Popular Education and Social Movements in Scotland Today. England and Wales: The National Institute of Adult Continuing Education (NIACE). 1 66 Kincheloe, J. L. (2005). Critical Pedagogy. New York: Peter Lang Primer. T oplum v Kocher, M. (2002). The Decline of the PKK and the Viability of a One- State Solution in Turkey. In International Journal on Multicultural Societies e K (IJMS), Vol. 4, No. 1, 2002: pp. 128-147. uram, Sa Koivunen, K. (2002). The Invisible War in North Kurdistan. University of

yý: 4, Güz 2010 Helsinki: ISBN: 952–10-0644-7 (Internet, PDF). http://ethesis.helsinki.fi/julkaisut/val/sospo/vk/koivunen/theinvis.pdf

Kutschera, C. (1994). Mad Dreams of Independence: The Kurds of Turkey and the PKK. In Middle East Report, No. 189. The Kurdish Experience (Jul.- Aug., 1994), pp. 12-15.

Kvale, S. (1997). Det kvalitative forskningsintervju. Oslo: Ad Notam Gyldendal.

Mandela, N. (1994). Long Walk to Freedom. London: Abacus.

Martin, I. (1999). Introductory Essay: Popular education in social movements in Scotland today. In J. Crowther, I. Martin & M. Shaw (Eds.) (1999). Popular Education and Social Movements in Scotland Today. England and Wales: The National Institute of Adult Continuing Education (NIACE).

McDowell, D. (2000): A Modern History of the Kurds .New York, NY: Taurus & Co Ltd.

McLaren, P. (2000): Che Guevara, Paulo Freire and the Pedagogy of Revolution. Lanham, Boulder, New York, Oxford: Rowman & Littlefield Publishers, Inc.

McLaren, P. & Giroux, H. A. (1997): Writings from the Margins: Geographies of Identity, Pedagogy, and Power. In P. McLaren (Ed.): Revolutionary Multiculturalism. Pedagogies of Dissent for the New Millennium. USA and UK: Westview Press. Member of Perseus Books Group.

Melucci, A. (1995): “The Process of Collective Identity”. In H. Johnston and B. Klandermans (Eds.) (1995): Social Movements and Culture. Minneapolis/London: University of Minnesota Press/UCL Press, pp. 41- 63

Melucci, A. (1998). Third World or Planetary Conflicts? In S. E. Alvarez, E. Dagnino & A. Escobar (Eds.). Cultures of Politics, Politics of cultures: Re- Visioning Latin American Social Movements. Boulder: Westview.

Mezirow, J. (1999): “Transformation Theory – Postmodern Issues. Paper presented at The Adult Education Research Conference (AERC), 1999, p. 1 Olson, R. (ed.) (1996): The Kurdish Nationalist Movement in the 1990s. It's 67 11

Impact on Turkey and the Middle East. Lexington: The University Press of Daðlarý Seçmek: Alter Kentucky.

Öcalan, A. (2003). Gilgameschs Erben. Von Sumer zur demokratischen Zivilisation. Band I & II. Bremen: Atlantik.

Öcalan, A. (2007). Prison Writings: The Roots of Civilisation. London: Pluto natif

Press. Bir Kimlik Projesi Olarak PKK

Özcan, A. K. (2006). Turkey's Kurds. A theoretical analysis of the PKK and Abdullah Öcalan. London and New York: Routledge.

Paterson, L. (1999). Social movements and the politics of educational change. In J. Crowther, I. Martin & M. Shaw (Eds.) (1999). Popular Education and Social Movements in Scotland today. England and Wales: The National Institute of Adult Continuing Education (NIACE).

Piven, F. & Cloward, R. (1992). Normalising collective protest. In A. Morris and C. McClurg Mueller (Eds.), Frontiers in Social Movement Theory. New Haven: Yale University Press, pp. 310-25.

Roberts, P. (1996). Critical literacy, Breath of perspective and Universities: applying insights from Freire. In: Studies in Higher Education, Volume 21, No. 2, 1996, pp. 149-163.

Share, J. (2003): Transformative media education. In Freire Online. A Journal of the Paulo Freire Institute/UCLA. Volume 1, Issue 2, July 2003. http://www.paulofreireinstitute.org/freireonline/volume1/1share2.html

Shor, I. (2000). Education is Politics: Paulo Freire's Critical Pedagogy. In P. McLaren, & P. Leonard (eds.) Paulo Freire. A Critical Encounter. London, New York: Routledge.

Silverman, D. (2001). Interpreting Qualitative Data. Methods for Analysing Talk, Text and Interaction. London, Thousand Oaks, New Delhi: SAGE Publications (2nd edition).

Torres, C. A. (1990). Adult education and popular education in Latin America: implications for a radical approach to comparative education. In International Journal of Lifelong Education, 9 (4), pp. 271-288. van Bruinessen, M. (1988). Between Guerrilla War and Political Murder: The Worker's Party of Kurdistan. In Middle East Report, no 153, July-August: pp. 40-42+44-46+f50.

1 68 van Bruinessen, M. (1998). Shifting national and ethnic identities: the

T Kurds in Turkey and the European Diaspora. In Journal of Muslim Minority oplum v Affairs 18, no 1 (1988), pp. 39-52.

e K van Bruinessen, M. (2000). Turkey, Europe and the Kurds after the capture uram, Sa of Abdullah Öcalan. In M. van Bruinessen (2000). Kurdish Ethnonationalism versus Nation-building States. Istanbul: The ISIS Press. yý: 4, Güz 2010 Walsh, E. & Warland, R. (1983). Social Movement Involvement in the Wake of a Nuclear Accident: Activists and Free Riders in the TMI Area. In American Sociological Review, 48, 764-80.

Westrheim, K. (2001). “De fattiges ikon” [The Icon of the Poor]. Newspaper article. Bergens Tidende, May 4th, 2001.

Westrheim, K. (2005). Cultural Identity and Oppression Experienced through the Kurdish Liberation Struggle. In H. Akman & O. Stoknes (Eds.) (2005): The Cultural Heritage of the Kurds. University of Bergen: BRIC. Center for Development Studies, pp. 105-128.

Westrheim, K. & Lillejord, S. (2007). A Zone for Deliberation? Methodological challenges in fields of political unrest. In Policy Futures in Education, Volume 5, Number 3 (2007) (in press).

White, P. (2000). Primitive Rebels or Revolutionary Modernizers? The Kurdish National Movement in Turkey. London, New York: Zed Books. Türkiye'de Kürt Siyaseti: Ýdeoloji, Kimlik ve Dönüþümler

Cengiz Güneþ *

Turkey's Kurds: A Theoretical Analysis of the PKK and Abdullah Öcalan Ali Kemal Özcan Routledge Advances in Middle East and Islamic Studies, London and New York, Routledge, 2006, 310 sayfa., ISBN 0 415 36687 9 (hbk), £90

The Kurdish Nationalist Movement: Opportunity, Mobilisation and Identity David Romano Cambridge, Cambridge University Press, 2006, 290 sayfa, ISBN 10: 0 521 85041 X (hbk), £48.00, ISBN 10: 0 521 68426 9 (pbk), £18.99

Primitive Rebels or Revolutionary Modernizers? The Kurdish National Movement in Turkey Paul White London, Zed Books, 2000, 272 sayfa, ISBN 1 85649 821 2 (hbk), £55, ISBN 1 85649 822 0 (pbk), £19.99

Türkiye'deki Kürt ulusal hareketinin 1960'lardan itibaren yükseliþi ve son 25 yýldýr Kürdistan Ýþçi Partisi (Kürtçe kýsaltmasýyla PKK) ile Türk devleti arasýnda süregiden çatýþma, “Kürt meselesi”ni Türkiye siyasetinin

* - Essex Üniversitesi 1 70 merkezine yerleþtirdi. PKK'nin Türk devletine karþý mücadelesinde önemli

T bir sayýda Kürdü mobilize etme konusundaki baþarýsý ve bunun yaný sýra oplum v geniþ Kürt ulusal hareketi tarafýndan ortaya konan siyasi meydan okuyuþ, Kürt ulusal hareketinin 1960'lardan bu yana yükseliþi, ideolojik evrimi ve yol e K açtýðý güncel Kürt siyasi kimliðinin doðasý hakkýnda önemli sorularý ortaya uram, Sa koymaktadýr.

yý: 4, Güz 2010 Bu makalede deðerlendirilen (yukarýda ismi verilen) kitaplar, bu kitaplar arasýnda kayda deðer farklýlýklar olduðunu göz önünde bulundurarak, filizlenen bu literatüre güncel katkýlar olarak düþünülebilir. Özcan'ýn çalýþmasý, PKK'yi bir hareket olarak anlamak ve PKK'nin Türkiye'deki Kürt milliyetçiliðine etkisini analiz etmek için “toplumsal davranýþ” (collective behaviour) ve “toplumsal hareketler” (social movements) teorilerine baþvurmaktadýr. Özcan'ýn çalýþmasý, PKK tarafýndan basýlan geniþ siyasi literatürü inceleyen nadir çalýþmalardan biri olarak görülmelidir. Romano'nun kitabýnýn ana vurgusu ise, Irak ve Ýran'daki Kürt ulusal hareketleri üzerine bölümler içermesine raðmen, Türkiye'deki Kürt hareketi üzerinedir. Romano, “insanlarýn etnik milliyetçi örgütlere nasýl mobilize olduðunu” (s. 2) anlamak için “kaynak mobilizasyonu” (resource mobilization) ve “rasyonel seçim” (rational choice) yaklaþýmlarýna yaslanan teorik bir açýklama sunmaktadýr. White'ýn kitabý ise Kürt toplumunun 19. yüzyýlýn sonlarýndan günümüze kadar bir analizini sunan bir siyasi tarih muhasebesi olarak nitelendirilebilir. White, Kürt ulusal hareketinin 1960lardan beri yaþadýðý siyasi modernleþme sürecini anlamak ve analiz etmek için Max Weber'in “karizmatik otorite” (charismatic authority) ve Eric Hobsbawm'ýn “ilkel asiler” (primitive rebels) kavramlarý üzerinden yürütülen tartýþmalardan yola çýkýyor. Bu kitap eleþtirisinde, bu kitaplarýn Türkiye'de Kürt ulusal hareketinin 1960'lardan beri süregelen yükseliþini anlamamýza yönelik katkýlarýný deðerlendireceðim. Özellikle, yazarlarýn Kürt milliyetçiliðinin 1960'larda yeniden ortaya çýkýþýndaki sosyopolitik ve ekonomik faktörlere atfettikleri role ve Kürt milliyetçiliðinin ideolojik evrimi ile bunun yarattýðý Kürt kimliðine dair yapýlan tartýþmalara odaklanacaðým.

Kürt Milliyetçiliðinin 1960'lar ve 1970'lerde Yeniden Ortaya Çýkýþý

Bu bölümde, Kürt ulusal hareketinin yükseliþini anlamak için öne sürülen açýklamalarý analiz edeceðim. Literatürde vurgulanan sosyal, siyasi ve ekonomik deðiþimlere bakarak baþlayacaðým. Bundan sonra, Kürt aktivistler ile Türkiye'deki sosyalist hareket arasýndaki iliþkiyi detaylý bir biçimde inceleyeceðim.

Sosyopolitik ve Ekonomik Faktörler

Kürt milliyetçiliðinin 1960'lardan itibaren yükseliþini açýklamak için çeþitli siyasi ve ekonomik faktörler özellikle vurgulanmaktadýr. Ekonomik geri kalmýþlýk ve Kürt bölgesinin azgeliþmiþliði, White tarafýndan ekonomik geri kalmýþlýk ve Kürtlerin radikalleþmesi arasýnda bir baðlantý kuran “Türkiye Kürdistaný'nýn Politik Ekonomisi” (the Political Economy of Turkish Kurdistan) 71 11 isimli bölümde detaylý bir biçimde incelenmektedir: “Türkiye'nin Kürt Türkiyede K bölgesinde yaþayanlar, Türkiye'nin sorunlu ekonomik reform denemelerinden en fazla muzdarip olanlardý” (s. 124). Romano ise Türkiye'deki Kürt milliyetçiliðinin yeniden ortaya çýkýþýný açýklarken, ür

'yapýsal durumlar'ý (structural conditions) ve 'politik fýrsat yapýlarý'ný (political t Siyaseti: Ýdeoloji, Kimlik v opportunity structures) inceliyor. Romano, özellikle 1960'lardaki demokratikleþmeye, ekonomik geliþmeye, ve Kürtlerin köyden þehirlere göçüne vurgu yapmaktadýr. Romano'nun analizine göre, bu faktörlerin hepsi bir arada 'geleneksel olmayan bir Kürt milliyetçi eliti'ni yarattý ve bu elit 1960'lar ile 1970'lerde Türkiye'deki Kürt hareketinin öncüsü oldu (s. 41). Eðitim sayesinde, Kürtler milliyetçilik ve sosyalizm fikirleriyle tanýþtýlar ve

Türk devletine muhalefetlerini ifade etmek için bir platform sunduðu için e Dön Türkiye sol hareketine dâhil oldular (s. 143). Romano, ayrýca, ekonomik fýrsat eksikliðinin Kürtlerin radikalleþmesinde ve Kürt özgürlük davasýný üþümler sahiplenmelerinde önemli bir rol oynadýðýný belirtiyor. Bu durum, sayýlarý gittikçe artan eðitim görmüþ Kürtlerin 'durumlarýný iyileþtirmek' (s. 42) için herhangi bir imkân bulamamalarýndan kaynaklanýyordu.

Ancak, Romano, ekonomik fýrsat eksikliðinin Kürt elitlerini sol ve Kürt siyasi eylemliliklerine mobilize etmesindeki önemini genelliyor gibi görünüyor. Romano'nun Kürt ulusal hareketinin yükseliþinde önemli bir rol oynayan kiþiler olarak ayýrdýðý, 1960'larýn ve 1970'lerin önde gelen Kürt aktivistleri, düzenli meslek sahipleri ya da durumu iyi olan ailelerden gelen öðrencilerdi: örneðin, 1960'lardaki öncü Kürt aktivistlerinden Naci Kutlay bir doktordu; Musa Anter tanýnmýþ bir entelektüel, iþ adamý ve gazeteciydi; Sait Elçi ise bir muhasebeciydi; bunun dýþýnda, milletvekillik, senatörlük, hatta bakanlýk gibi önemli kamusal ve özel pozisyonlara yerleþebilen ve de yerleþmiþ, Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinde okumuþ birçok hukuk, týp ya da ekonomi öðrencisi de vardý. Ayrýca, bu yeni Kürt elitinin yürüttüðü ve büyük bir maddi getiri beklentisi olmayan dergi ve kitap basma gibi eylemliliklerin yaratýlmasý ve sürdürülmesi için önemli bir derecede finansal kaynak gerekiyordu. Aslýnda, Kürt elitleri, milliyetçi bir eylemlilikte bulunarak, mesleki konumlarýný ve statülerini riske atmýþ oluyorlardý çünkü bu gibi eylemliliklerde bulunmak Türk toplumunda ilerlemenin önünde bir engel olarak görülüyordu. Bunlarýn hepsi, ekonomik fýrsatlarýn azlýðýnýn önde gelen bu aktivistlerin mobilizasyonunda önemli bir rol oynamadýðýný gösteriyor.

White ise 1960'lardaki siyasi aktivizmi analiz ederken, milliyetçi Türk dergilerde Kürtler arasýnda yaygýn bir hoþnutsuzluk yaratan Kürt karþýtý makalelerin yayýnlanmasý (s. 132-133) ve Kürt aktivistler tarafýndan basýlan dergiler gibi Türkiye'de Kürt milliyetçiliðinin yeniden doðuþuna sebep olan siyasi olaylar ve süreçlere vurgu yapýyor. Bunun gibi nedensel bir açýklama önemli olsa bile, daha fazla temellendirilmesi mümkün görünmektedir. Örneðin, Kürt aktivistlerin Kürt bölgesinin geri kalmýþlýðýný sorunsallaþtýrmalarý ve Kürtlerin ezilmiþliðine yönelik yorumlarýný 1 72 yaydýklarý dergilerin içeriðinin analizi, yapýlmasý durumunda Kürt

T aktivistlerin 1960'larda dile getirdiði belli siyasi ve ekonomik talepler üzerine oplum v önemli bir veri saðlayabilir.

e K Türk solundaki Kürt Aktivistler uram, Sa 1960'lar boyunca, birçok Kürt aktivisti Türk sol gruplarýn eylemliliklerinde

yý: 4, Güz 2010 yer aldý ve ortak bir sosyalist programa baðlý gözüküyorlardý. Fakat 1970'lerin ortalarýnda Kürtler Türk soluna desteklerini geri çekip bilfiil devrimci Kürt gruplarý ve partileri kurmaya baþladýlar. Romano ayrýþma sürecini açýklamak için 'politik fýrsat süreçleri'nin 'olgunlaþmasý'ný ve 1970'ler boyunca siyasi sistemin Kürtlerin taleplerine karþý kapalý yapýsýný incelemektedir (s. 46-48). Çok sayýda Kürt siyasi örgütünün ortaya çýkmasý, 'politik fýrsat süreçleri' ile açýklanýyor ve Romano 1970'lerin ortalarýnda çoðu Kürdün gözünde milliyetçi taleplerinin mevcut kurumsal sistem içinde dile getirilemeyeceðinin gözle görünür derecede berraklaþtýðýný belirtmektedir. Kürtlerin baðýmsýz örgütlenme kararýnda, Türk solunun Kürtlerin taleplerini reddetmesinin veya münferit ya da hususi olarak Kürt taleplerini kapsamamasýnýn önemini haklý olarak vurgulasa da, Romano ne Kürt aktivistlerin öne sürdüðü hususi talepleri detaylandýrmakta ne de Kürtlerin baðýmsýz örgütlenmelerini öne sürmelerine yönelik beyan ettikleri sebepleri tartýþmaktadýr. Kürt sosyalistlerinin dillendirdiði ve 1970'ler boyunca gitgide radikalleþen talepler, Türkiye sosyalist hareketinin programýnda kendisine yer bulamadýðýndan dolayý Kürtlerin Türk solundan ayrýþmasýnda önemli bir rol oynamýþtý. Bunun yanýnda, Romano ne Kürt sosyalistlerinin pozisyonlarýnýn Türk sosyalistlerinden nasýl farklýlaþtýðýný açýklamakta ne de 1960'lar ve 1970'lerde gerçekleþen ve birçok ideolojik ile teorik ayrýmý gözler önüne serecek olan tartýþmalara deðinmektedir.

Konuya dair önemli bir yer ayýrmakla birlikte ve kitaptaki bir bölüme “Kürt Ulusal Hareketi ve Türkiye Solu: 1965-99” (The Kurdish National Movement and the Turkish Left: 1965-99) baþlýðýný vermiþ olmasýna raðmen, White da Kürtlerin sosyalizm için ortak mücadeleyi neden terk ettiklerine ve niye farklý bir yol izlediklerine dair bir analiz sunmuyor. Böyle bir analiz, erken dönem Kürt ulusal hareketi tarafýndan dile getirilen ve Kürt kitleler tarafýndan güçlü bir yanký bulan iddialarý ve talepleri anlamak için önemli olabilirdi. Özcan ise Türkiye sosyalist hareketi ve Kürtlere dair kýsa bir tartýþma yürütüyor (s. 86-92) fakat Türk solundan ayrýþma meselesi ile ilgilenmiyor. Kýsacasý, 1970'lerde “ulusal sorun”a dair Kürt sosyalistler ve Türk muadilleri geçen çeþitli ideolojik ve teorik tartýþmalar, sosyalist Kürt 'ulusal kurtuluþ söylemi'nin ortaya çýkýþý ve farklýlaþmasýnýn bütünlüklü bir analizini verebilirdi fakat burada deðerlendirilen kitaplarýn hiçbirinde bu analiz yapýlmýþ deðil.

Kürt Ulusal Hareketi'nin Ýdeolojisi ve Kürt Kimliði

1980'ler ve 1990'lý yýllarýn baþlarýnda, Türkiye'de Kürt kimliðinin oluþmasýnda hegemonik olan söylem ulusal kurtuluþ söylemi olmuþtur. Bu 73 11 bölüm, yukarýda adý geçen kitaplarý, Kürt hareketinin ideolojisi, bu Türkiyede K ideolojinin dönüþümü ve bu ideolojik hat üzerinden oluþan Kürt kimliði kavramsallaþtýrmasý baðlamlarýnda inceleyecektir. 1980'lerin baþýndan itibaren Kürt direniþi içerisinde PKK'nin hâkim güç haline gelmesi ür sonucunda, bu kitaplarýn hepsi kayda deðer biçimde PKK'ye yer t Siyaseti: Ýdeoloji, Kimlik v vermektedir.

PKK'nin Ýdeolojisi ve Söylemi

Özcan'a göre, PKK'nin erken dönemlerindeki siyasi amacý sosyalist bir Kürdistan'ýn devrimci eylemliliklerle kurulmasýydý ve örgütsel yapý demokratik merkeziyetçilik prensibi etrafýnda þekillenmiþti. PKK üyeliði, e Dön ortaya konan amaçlara tam zamanlý bir baðlýlýk gerektirirken, kadrolarýn 'þahsi yaþamlarý'ndan ve 'bireysel inisiyatif'lerinden vazgeçmelerini de üþümler gerekli kýlmýþtýr (s. 156). PKK, 'Kürtlerin yozlaþmasý'nýn nedeni olarak tespit ettiði Kürtlerin kökleþmiþ parçalanmýþlýklarý sorununu aþmak amacýyla, eðitim çalýþmalarýný ve ideolojik kaynaklarýný bu konu üzerine yoðunlaþtýrdý (s. 154). 1980'lerin baþýndan itibaren, PKK lideri Abdullah Öcalan, 'karizmatik otorite'sini geliþtirmeye ve daha güçlü bir þekilde ortaya koymaya baþlarken, Özcan'a göre, bu 'hem parti örgütlenmesi içerisinde hem de Kürt kitleleri nezdinde etkin bir motivasyon kaynaðý' oluþturmanýn bir yoluydu.

Özcan çalýþmasýnýn uzun bir bölümünü PKK'nin ideolojisi ve söylemine ayýrmaktadýr. Lakin 'söylem' (discourse) ve 'ideoloji' gibi anahtar kavramlarýn nereye tekabül ettiðine iþaret etmemektedir. Bu kavramlarýn çalýþma içerisinde berraklaþtýrýlmamýþ olmasý kendisi için zorluklar yaratýrken, PKK'nin söylemini ve ideolojisini ortaya koyma noktasýnda birtakým karmaþalara ve basitleþtirmelere mahal vermektedir. Örneðin, Özcan'a göre, PKK'nin parti programý, sosyalist devrim yolunda bir ulusun 'ulusal' kurtuluþunu 'birincil aþama' olarak gören alýþýlagelmiþ komünist partilerin 'Kürdileþtirilmiþ' bir kopyasýydý. Bununla beraber, Özcan, PKK ve 1970'lerde aktif olan diðer Kürt partileri arasýndaki ideolojik benzerlikleri tartýþýrken þunu kaydetmektedir: 'çarpýcý olan nokta þudur ki [PKK tarafýndan] ortaya konan görüþler, tespitler, öneriler, amaçlar ve hedefler Kürtlerin ulusal ve toplumsal kurtuluþunu gerçekleþtirmeyi þiar edinen diðer benzer siyasi inisiyatiflerin programlarýnýn bir kopyasýdýr' (s. 101).

PKK'nin ulusal kurtuluþ söylemine iliþkin diðer Komünist ve Kürt partilerinin programýnýn bir kopyasý olduðu þekilde yapýlan nitelendirme, ilk olarak 1970'lerde ulusal kurtuluþ mücadelesi söyleminin 1970'lerin baþýnda geçirdiði ayrýþma/farklýlaþma (individuation) sürecini ve ikincil olarak ise 1970 sonlarýnda bu söylemin PKK tarafýndan telaffuz edilme biçimini göz ardý etmektedir. Kürt partilerinin kilit niteliðinde olan metinlerinde kayda deðer benzerlikler olduðu varsayýlacak olsa bile (bu durumun þaþýrtýcý olmamasýnýn sebebi hegemonik olan söylemin ulusal kurtuluþ söylemi 1 74 olmasý ve birçok Kürt partisinin, deðiþen seviyelerde, Kürt mücadelesine ve

T sosyalizme inanmýþ olmasýydý), 1970 sonlarýnda Kürt örgütleri izlenecek oplum v strateji ve eylem konusunda coþkun bir münazara halindeydiler. Bundan dolayý, Özcan'ýn çalýþmasýnýn sýnýrlý kalmasýnýn nedeni -PKK'nin amaç ve e K hedeflerinin kurulduðundan bu yana nasýl dönüþtüðünü göstermek uram, Sa amacýyla- Özcan'ýn yalnýzca Öcalan'ýn kitaplarýný ve PKK'nin yayýnlarýný gözden geçirirek PKK'nin söylemleri üzerine bir tartýþma yürütmüþ

yý: 4, Güz 2010 olmasýdýr. Ardýndan gelen tartýþma ise spesifik olarak PKK söyleminde inþa edilen Kürdi ulusallýk taleplerini ya da buradan türeyen Kürt kimliði olgusunu idrak etme amacýnda deðildir. Ayrýca, Özcan'ýn incelemesi, PKK'nin Kürt ulusunun birliðini 'tahayyül etmesine' ve kavramsallaþtýrmasýna olanak tanýyan Newroz'un bir 'köken miti' olarak kurulumu da dâhil olmak üzere- Kürt ulusu kavramýnýn PKK söyleminde inþa edilmesi üzerine yapýlan tartýþmaya dair bir çerçeve önermemektedir.

PKK'nin ideolojisi ve yaslandýðý diskur baðlamýnda, White'ýn çalýþmasýnýn da benzer basitleþtirmelere ve engellere çakýlý kaldýðý söylenebilir. White, PKK'nin ideolojik karmaþýklýðýný ve yýllar yýlý ortaya koyduðu talepleri (siyasi iddialarý) anlamak yönünde bir amaç edinmeyerek þunu iddia etmektedir: 'PKK Marksist ve Leninist olduðunu iddia etse de PKK'nin ideolojisi, taktikleri ve stratejisi Stalinizm ile milliyetçiliðin bir karýþýmýdýr' (s. 136). Ayrýca, White, PKK'nin kullandýðý taktik ve stratejiler bakýmýndan PKK'yi Stalinist olarak nitelendirmektedir (s. 142):

Teorik olarak, PKK, birinci aþamasý birleþik, demokratik ve baðýmsýz bir Kürdistan'ý (Türkiye, Ýran, Irak ve Suriye'deki Kürt bölgelerini kapsayan) 'milli demokratik devrim' aracýlýðý ile gerçekleþtirmek olan iki aþamalý devrim stratejisine baðlýdýr.

Bu analiz ciddi bir þekilde PKK'nin söylemini basitleþtirirken PKK'nin ortaya koyduðu spesifik talepleri ve siyasi iddialarý anlama gayretine giriþmemektedir.

Romano ideolojiye ve söyleme dair daha incelikli bir yaklaþým sunmaktadýr. PKK'nin ideolojisi ve söylemi 'Türkiye'deki Kürt kimliði ve kültürel araçlar' tartýþmasý üzerinden yürütülürken, bu tartýþma Romano'nun çalýþmasý içerisinde kayda deðer bir yer tutmaktadýr. Kültürel araçlar 'belirli bir nüfus için genelleþtirilebilecek kültürel çerçeveler' olarak tanýmlanýrken, Romano esasen dikkatini 'örgütlerin bilinçli ve stratejik çabasý sonucu oluþan deðil, nüfus içerisinde zamanla yaygýnlaþan kültürel çerçeveler' üzerinde yoðunlaþtýrmaktadýr (s. 101). Bununla iliþkili olarak, Kürt kimliðini politize etmek ve Kürtleri Türk Devleti'ne karþý mobilize etmek amacýyla, PKK, devletin Kürtlere yönelik baskýsýný çerçeveleme stratejisi olarak kullanmýþtýr (s.131). Ayrýca, ulusalcý siyasi iddialarýný ileriye taþýyabilmek amacýyla, PKK 'ortak soya dair ulusal Kürt mitlerini kullanarak kendisini ayný alandaki diðer gruplardan ayrýþtýrmýþtýr' (s.131). 75 11 Türkiyede K PKK'nin kültürel çerçevesinin neden baþarýlý olduðunu açýklayabilmek adýna, Romano, PKK'nin kullandýðý stratejilere, taktiklere ve kaynaklarý nasýl mobilize ettiðine odaklanmaktadýr. Hâlihazýrda kurulmuþ olan aðlarý ür kullanarak ve aðalar ile köylüler arasýndaki çatýþmalarýndan faydalanarak, t Siyaseti: Ýdeoloji, Kimlik v PKK öncül kadrolarý ('politik giriþimcileri') örgütün tabanýný ve eylemlerini geniþleterek köylülerin sempatisini kazanabildi (s. 72-72). Ayrýca, Romano'ya göre, PKK'nin Türk devletine olan saldýrýlarý devlet kontrolünün sýnýrlýlýðýný gösterirken PKK'nin inandýrýcýlýðýný daha ileriye taþýdý. Bu deðerlendirmeleri yaparken aðýrlýklý olarak mobilizasyon sürecine yoðunlaþmak, PKK'nin stratejilerinin ideolojisinden ayrýk bir biçimde ele alýnmasýyla sonuçlanmaktadýr. Romano'nun bahsini ettiði PKK'nin aðalar e Dön ile köylüler arasýndaki uyuþmazlýklara dâhil olmasý sadece köylünün pozisyonunu güçlendirmekle kalmadý, ayný zamanda çatýþmanýn doðasýný üþümler yeni bir anlam yükleyerek dönüþtürdü: bu yeni anlam, Kürdistan'daki ulusal sorunun bir boyutu olarak köylülerin feodal baskýya karþý mücadele etmesiydi.

PKK Söylemindeki Deðiþimler

Özcan, PKK'nin Kürtlerin haklarý ve talepleri konusunda ortaya koyduðu siyaseti deðiþtirmesi hakkýnda, 'Baðýmsýz, Birleþik ve Demokratik Kürdistan' vurgusundan daha belirsiz bir terim olan 'Özgür Kürdistan'a geçiþin altýný çizerek 'baðýmsýz-birleþik Kürdistan talebinin 1980 sonlarýna doðru nerdeyse yitip gittiðini' belirtmektedir (s. 104). Özcan ayrýca PKK'nin söylemindeki Marksist elementlerin aðýrlýðýný yitirmesini, PKK lideri Öcalan'ýn Marksizm vurgusunu 'insancýllaþtýrma', 'toplumlaþma', 'insanýn kurtuluþu' ve 'özgürleþmiþ birey' gibi kavramlarla tedricen yer deðiþtirdiðine dayandýrmaktadýr. Özcan, Öcalan'nýn konuþmalarýnýn analizine yaslanarak, ideolojik bir rehber haline gelen her þeyi kapsayan ve açýklayan ideolojik bir duruþa karþýt olarak, Sovyetler Birliði'nin ve Doðu Blok'unun çöküþüyle de birlikte, PKK'nin nasýl sosyalizm ve Marksizm'den tamamen uzaklaþtýðýný tasvir etmektedir (s. 121). Özcan'ýn iddiasýna göre, bu deðiþim yeni bir strateji niteliðinde olan ve PKK'nin yeni siyasi programý haline gelen Öcalan'ýn savunmalarýyla yeni bir kulvara girmiþtir. Son süreçteki söylemde ön plana çýkan 'Demokratik Cumhuriyet', 'Özgür Birliktelik' ve 'Demokratik Çözüm' gibi kavramlar da bu minvalde anlaþýlmalýdýr. Yani, Özcan'a göre, Kürt meselesine demokratik çözüm olarak yapýlan öneriye göre Türkiye sýnýrlarýnýn son þeklinin korunmasý mevzu bahistir.

Özcan'ýn PKK'nin söylemindeki kayda deðer deðiþimlerin arkasýnda yatan nedenlere dair yürüttüðü tartýþmanýn anlaþýlmasýnýn biraz zor olduðu söylenebilir. Özcan'a göre: “mücadele ilerledikçe, kitlesel katýlýmlarýn ve etkileþimlerin hýzlý bir þekilde artmasýyla birlikte dönüþümler, deðiþimler, baþkalaþmalar ve metamorfozlar gerçekleþir” (s. 121). 1993'ten bu yana PKK'nin söyleminde vuku bulan deðiþimleri açýklamak adýna ise Romano 1 76 siyasi fýrsat yapýlarýndaki deðiþimlere odaklanmaktadýr. Özellikle de Türkiye'de

T meseleye bir çözüm üretme gayretinde olan elitlerin ortaya çýkmasý (örn. oplum v Cumhurbaþkaný T. Özal) ve PKK'nin 'imajýný geliþtirmeye ve daha fazla müttefiðe ihtiyaç duymasý' bu siyasi fýrsat yapýlarýndan ileri gelmektedir. e K Özcan'a göre, artan bir þekilde, PKK Kürtlerin maðduriyetlerini insan uram, Sa haklarý söylemi içerisinden dillendirmeye ve Kürdi talepleri demokrasi talebi, azýnlýk haklarý olarak çerçevelemeye baþlayarak 'terörist imajýný'

yý: 4, Güz 2010 söküp atmaya çalýþtý. (s. 145). Romano'nun PKK'nin bir stratejiden diðerine geçiþe dair yaptýðý tasnifin sorunlu olmasýnýn nedeni PKK'nin strateji deðiþimin çok daha kapsamlý olmasý, Kürt ulusal hareketinin amaçlarýnýn, hedeflerinin ve yürüttüðü siyasi projenin sürekli yeniden tanýmlamasýdýr. Romano'nun ortaya koyduðu argüman, PKK'nin startejisini formüle ederken sahip olduðu niyetlere ve çýkarlara odaklanýp bu kadar kökten bir deðiþimin altýnda yatan nedenlere dair açýklamalar getirmemektedir.

Kürt Kimliði

Romano'nun çalýþmasý Kürt kimliði siyasetine iliþkin 'ulusalcý Kürt muhalefetinin neden Türkiye'de yükseldiði ve ülkedeki Kürtlerin deðerleri, amaçlarý ve hedeflerini' açýklamak amacýndadýr. Lakin Romano'nun Türkiye'de Kürt kimliðini niteleme þeklinin belirsiz kaldýðýný belirtmek gerekmektedir. Çalýþma boyunca Romano 'etnik ulusalcý', 'ulusalcý', 'etnik' ve 'siyasileþmiþ etnisite' gibi kavramlarý birbirlerinin yerine geçecek þekilde kullanmaktadýr (s. 99). Romano Kürt kimliðinin daha yüksek bir formunun (politikleþmiþ etnisite) varlýðýnýn altýný çizmekle beraber bu kimliðin son birkaç yüzyýlda çeþitli dini, kavmi ve dilsel ayrýmlara raðmen varlýðýný sürdürdüðünü belirtmektedir (s. 101). Romano ayrýca, bu ayrýmlarýn özellikle 1920'ler ve 1930'lar sürecinde baþarýsýzlýkla sonuçlanan sayýsýz 'politikleþmiþ etnik kimlik' oluþturma denemeleri boyunca bütün Kürtleri Kürt ulusalcýlýðýna çekmek konusunda zorluklara sebep olduðunu kabul etmektedir (s. 102-108). Romano'nun iddiasýna göre; PKK'nin yükseliþiyle birlikte, PKK'nin Türk devletine meydan okumasýyla 'politikleþmiþ etnik kimlik' birçok insanýn bilincinde birincil hale gelerek bu ayrýmlarýn aþýlmasýný ve daha yüksek bir seviyede Kürt kimliðinin kurulmasýný saðladý. Fakat Romano sadece mobilizasyon sürecine odaklanmakta ve PKK ile Kürt ulusalcýlarýnýn geçmiþte bu derin ayrýmlarý aþmak adýna -ortak köken ve ayný atadan gelme miti de dâhil olmak üzere- nasýl homojen bir Kürt ulusu imajý sunduklarýný tartýþmamaktadýr.

Romano'nun çalýþmasýnýn ciddi derece sýnýrlý kalmasýnýn nedeni ise 1960'larýn ve 1970'lerin Kürt aktivistleri ve siyasi gruplarý ile 1980'lerden itibaren PKK hakkýnda çok az sayýda birincil kaynak kullanmýþ olmasýdýr. Bu durum, Kürt hareketinin söylemi ve kimliði konusuna neredeyse hiç dokunmadýðýndan Romano'nun Kürt kimliðini anlamasýna yönelik kayda deðer engeller yaratmaktadýr. Bundan ötürü, Kürt kimliðine dair bir dizi soru akýllara gelmesine raðmen bu sorular cevapsýz kalmaktadýr. Bu sorulardan bazýlarý þöyledir: Kürtlük veya Kürt olmak, Kürtler için ne manaya gelmektedir? Kürt kimliði olgusu neleri gerekli kýlmaktadýr? Etnik 77 11

Kürt kimliði ile 'politikleþmiþ' Kürt etnik kimliði arasýnda nasýl bir iliþki Türkiyede K vardýr? Farklý Kürt kimliði anlayýþlarýnýn varlýðýna Kürt ulusalcýlarý tarafýndan nasýl açýklamalar getirilmiþtir? Politikleþmiþ Kürt kimliði kabul gördüðünde alt-kimliklerin durumu nasýl anlaþýlmalýdýr? ür t Siyaseti: Ýdeoloji, Kimlik v Bu sorunlarýn White'ýn çalýþmasýnda da cevapsýz býrakýldýðýný söylemek mümkündür. White'ýn PKK ile alakalý analizleri PKK'nin -ortaya koyduðu siyasi projenin çekirdeðinde olmasýna raðmen- Kürt ulusal kimliðini nasýl kavramsallaþtýrdýðýný ve kurduðunu göstermemektedir. Bununla birlikte, Kürtlük olgusunun manasýnýn ne gibi pratiklerle sabitlendiðine dair de bir sorgulama bulunmamaktadýr. Bunun yerine, White'ýn Kürt kimliði üzerine yürüttüðü tartýþma 'Kürtlerin kim olduðu üzerine' akademik bir fikir birliði e Dön saðlamanýn zorluklarýna dikkat çekerken Kürtleri tanýmlama arayýþýnda olanlarýn Kürtlerin orijinleri hakkýnda yaptýklarý tartýþmalarý üþümler deðerlendirmektedir (s. 14-29). White, Kürt toplumu içerisinde hâkim olan dinsel ve dilsel farklýlýklarýn altýný çizerken, bu farklýlýklarý 'Kürt terimi üzerinde evrensel olarak kabul görmüþ yeknesak bir taným bulunmamaktadýr' (s. 43) iddiasýna dayanak göstermektedir. Ek olarak, White tarafýndan oldukça tartýþmalý birtakým iddialar da ortaya konmaktadýr: “ 'Zaza Kürtler' ile yakýndan iliþkili olan 'Alevi Kürtler' veya 'Kýzýlbaþlar' su götürür bir biçimde Anadolu'daki diðer azýnlýklardan daha fazla Kürt deðillerdir” (s. 43). White'ýn iddiasýna göre 'Zaza Kürtleri' ve 'Alevi Kürtleri' Deylemilerden yani ortak bir atadan gelmektedir (s. 48) ve Kürt ulusunun bir parçasý deðillerdir. Bu þekilde ortaya konan bir iddia sorunlu olmakla birlikte ayakta kalmasý zor bir argümandýr. Sebebi ise, genel olarak bakýldýðýnda, 'Zaza' ve 'Alevi' Kürtler kendilerini Kürt olarak görmekte ve Alevi Kürtlerin çoðunluðu Kurmanci konuþmakta, bu durum kendilerini dilsel ve kültürel olarak Deylemilerden ziyade Kürtlere yakýnlaþtýrmaktadýr. Ayrýca, Kürt kimliðinin Kürt hareketi veya PKK tarafýndan nasýl kurulduðuna odaklanmadan Kürtlüðün katý bir biçimde dinsel ve dilsel kriterlerde yorumlanmasý gerektiðini farz etmektedir. Aslýnda, genel olarak Kürt hareketi ve hususi olarak PKK, Kürt toplumu içerisindeki dini ve kültürel çeþitliliði kabul etmekle birlikte Alevi ve Zaza Kürtlerin kültürel temsiliyetleri ve geliþimi hakkýnda oldukça hassas olmuþlardýr. Bu baðlamda, uydu aracýlýðýyla yapýlan Kürt televizyon yayýnlarýnda Zazaca yayýnlar bulunmakta ve Alevi inancýna iliþkin bilgilendirici programlar yapýlmaktadýr. Sonuç ve Eleþtirel Deðerlendirme

Yukarýdaki çalýþmalar Kürt milliyetçiliðinin yükseliþine dair nedensel bir açýklama sunmaya odaklanmakta ve 1960'lar ile 1970'ler süresince Kürt ulusal hareketinin Türkiye sosyalist hareketinden ayrýþmasý ve Kürt ulusal hareketinin ideolojik evrimi gibi ilgili birçok meseleyi göz ardý etmektedir. Bu durum ise, bu çalýþmalarda 1970'lerden bu yana Kürt ulusal hareketinin ideolojisi ve hareketin Kürt kimliðini yeniden formüle etmesine iliþkin önemli sorulardan kaçýnýlmasýna yol açmaktadýr. Kürtlerin kendi kimlikleri 1 78 üzerine yürüttükleri tartýþmalar, sol gruplarla olan iliþkileri de dahil olmak

T üzere Türk toplumu içindeki konumlarýný yeniden yorumlamalarýný ve oplum v devlete meydan okuyuþlarýný formüle ettikleri bir “kendi üzerine düþünme” ve “kendini anlama” süreciyle ile gerçekleþmiþti. Sonuç olarak, bu çalýþmalar e K baðlamýnda, Kürt milliyetçiliðinin özgüllüðü ve Kürt milliyetçiliði içinde uram, Sa kurulan Kürt kimliði vurgulanmamakta veya açýklanmadan býrakýlmaktadýr.

yý: 4, Güz 2010 Bununla beraber, PKK'nin 1990'larýn baþýnda baþlayan ideolojik dönüþümü bu tartýþmalarda önemli bir yer tutmasýna raðmen bu çalýþmalar, Kürt ulusal taleplerinin yeniden tasarlanmasý da dâhil olmak üzere, böyle bir dönüþümün Kürt kimliðini nasýl deðiþtirdiðine odaklanmamaktadýr. Ne böylesine kapsamlý dönüþümlerin arkasýndaki sebeplere dair ikna edici bir argüman sunulmakta ne de Kürt haklarý ve taleplerinin demokrasi söylemi altýnda nasýl telaffuz edildiðini açýklanmamaktadýr. Sadece bu deðiþikliklerin kapsamýný göstermekle yetinmek yerine, bu dönüþümlerin Kürt kimliðini ve Kürt ulusal hareketinin yaratmayý hedeflediði siyasi projeyi nasýl etkilediðini de göstermek gerekmektedir. Kürt kimliði ve ideolojisinin yükseliþini, dönüþüm sürecini ve güncel boyutlarýný daha iyi anlamak için ideoloji ve kimliðe dair çok yönlü kavramsal bir anlayýþý kullanmak, ilerideki çalýþmalar için önemli görev olarak durmaktadýr. 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik?¹

Ahmet Hamdi Akkaya & Joost Jongerden

Giriþ

PKK (Kürtçe kýsaltmasýyla Kürdistan Ýþçi Partisi) Orta Doðu'daki en önemli laik siyasi hareketlerden biridir. Partinin radikal siyasi bakýþ açýsý (Kürdistan'ýn uluslararasý bir koloni olarak analiz edilmesi ve hem Kürdistan'ýn hem Türkiye'nin devrimci güçlerini birleþtirme hedefi) ve stratejisi (baðýmsýzlýðýn sadece halk savaþý yoluyla gerçekleþtirilebileceði kanaati, ve bir taktik olarak, sadece devlete karþý deðil güçlü Kürt aþiret liderleri ve iþbirlikçi olduðu düþünülen kiþilere karþý da þiddet kullanýmýnda tereddüt etmemesi) tartýþmalarýn odaðýný oluþturmuþtur. (Van Bruinessen 1988, Kutschera 1994, McDowall 2007). Fakat PKK lideri Abdullah Öcalan'ýn yakalanmasýndan beri, tartýþmalarýn odaðý PKK'nin siyasi görüþlerinde radikal bir kopuþ olduðu ve hareket kabiliyetinin düþtüðü iddiasýna kaymýþtýr.² Örgüt, Ýmralý sürecinde Kürdistan Ýþci Partisi mirasýný üzerinden atmýþ ve baðýmsýz bir Kürdistan idealinden vaz mý geçmiþtir? (Özcan 2006) Ya da PKK, liderinin yakalanmasýndan sonra rotasýný þaþýran bir örgüt olan Peru'daki Aydýnlýk Yol'un kaderine benzer bir yola mý girmiþtir (Hoffman & Cragin 2002)?³ Bu makalede PKK'nin Abdullah Öcalan'ýn tutuklanmasýný takip eden dönemde ciddi zorluklarla

1- Bu makale 2009 yýlý baþýnda yazýlmýþ ve 2010 yýlýnda yayýnlanan Nationalisms and Politics in Turkey: Political Islam, Kemalism and the Kurdish Issue (eds. Marlies CASIER & Joost JONGERDEN), Routledge; adlý kitapta yeralmýþtýr. (Chp. 8, 143-162) 2- Örneðin, Özcan PKK'nin baðýmsýz bir Kürdistan mücadelesinden vazgeçtiðini iddia etmiþtir. Öte yandan, bu eleþtiri yeni deðildir. PKK muhalifleri ayný þeyi Öcalan'ýn 1999'da yakalanmasýndan çok önce de eleþtiri konusu yapmýþlardýr. (Beþikçi 1992). Bizim tartýþmamýz farklýdýr. Bu çalýþmada, bir devlet kurulmasý ile baðýmsýzlýk arasýnda ayrým yapýlmasý gerektiðini iddia edeceðiz. 3- Aydýnlýk Yol lideri Abimael Guzmán 1992'de Peru devlet güçleri tarafýndan tutuklanmýþ ve bunu takiben örgüt ivmesini kaybetmiþtir. Abdullah Öcalan'ýn yakalanmasýndan sonra Türkiye'nin de benzer bir baþarý yakaladýðý düþünülüyordu. (Hoffman & Cragin 2002). 1 80 karþýlaþtýðýný, fakat bir dönüþümler dizisiyle kendini yeniden toparlamayý

T baþardýðýný iddia edeceðiz. PKK'nin 2000'lerde ideoloji, siyaset ve oplum v örgütlenme alanlarýnda geçirdiði deðiþimlerin bazýlarýný inceleyeceðiz. Ve PKK'nin ne birleþmiþ bir Kürdistan fikrinden ne de Türkiye'de radikal e K siyasal deðiþikliklere yol açma çabasýndan vazgeçtiðini, fakat bu hedeflere uram, Sa yeni yollarla ulaþmaya çalýþtýðýný iddia edeceðiz. Dahasý, PKK marjinal bir noktaya itilmemiþ, aksine hem güçlü bir pan-Kürdist siyasi aktör hem de

yý: 4, Güz 2010 Türkiye siyasetinde önemli bir belirleyen olarak konumunu korumuþtur.

Bu bölümde PKK'deki deðiþiklikleri partinin kendi perspektifinden anla- maya çalýþacaðýz. Veriler, kongre raporlarý ve resmi kararlar gibi temel PKK belgelerinin yanýnda, Abdullah Öcalan'ýn savunma metinleri ve hapishane notlarýnýn incelenmesi yoluyla toplanmýþtýr. Bu makale üç bölümden oluþuyor. Ýlk bölümde Abdullah Öcalan'ýn yaklaþýk yirmi yýl yaþamýþ olduðu Suriye'yi terk etmeye zorlandýðý ve sonunda Kenya'da yakalanýp Türkiye'ye getirildiði 1998 sonbaharý ve 1999 Aðustos'u arasýndaki geliþmeleri deðerlendireceðiz. Ýkinci bölümde PKK'nin Öcalan'ýn tutuklanmasýndan sonra geçirdiði deðiþikliklere daha yakýndan bakacaðýz. PKK'nin örgütsel yapýsýný (klasik bir siyasi partiden bir parti kompleksine dönüþmesi), ideolojisini (devletçi yaklaþýmýn Türkiye'de radikal deðiþimi öngören demokratik cumhuriyet ve Kürdistan'da toplum inþasýna çalýþan demokratik konfederalizmi merkeze alan yeni bir yaklaþýma dönüþmesi) ve siyasi-askeri mücadelesini (askeri yenilgi ya da devlet ordusunun Türkiye Kürdistaný'ndan çekilmesini hedefleyen klasik halk savaþýndan siyasi çözümü hedefleyen bir yaklaþýma dönüþmesini) inceleyeceðiz.?

Þok ve Geri Çekilme

16 Þubat 1999'da Türkiye Baþbakaný Bülent Ecevit olaðandýþý bir basýn kon- feransýnda manþetleri sarsan ve dünyanýn dört bir yanýndaki Kürt topluluk- larýný þoke eden bir açýklama yaptý: PKK lideri Abdullah Öcalan Kenya'da yakalanmýþ ve Türkiye'ye getirilmiþti: “[Abdullah Öcalan] sabah 3'te Türkiye'ye ulaþtý. Operasyon, Ýstihbarat Teþkilatýmýz ve Genel Kurmayýmýzýn tamamen uyumlu iþbirliði sayesinde gerçekleþtirildi” (Yetkin, 2004: 177).

Haberler Suriye'ye gitmek üzere 1979 Temmuz'unda Türkiye'den ayrýlmýþ olan Öcalan'ýn yirmi senedir peþinde olan Türk devleti için gerçek olamayacak kadar iyiydi. Takip ciddi anlamda Ankara'nýn Suriye rejimi üstünde artan baskýsý üzerine Öcalan'ýn Suriye'den ayrýlmak zorunda býrakýldýðý 9 Ekim 1998'de baþlamýþtý. Bu yýlýn yazýndan baþlayarak, önce Türkiye'nin ordu kumandanlarý ardýndan cumhurbaþkaný da dâhil olmak üzere politikacýlarý, Suriye'yi PKK'ye desteðinden dolayý açýk olarak savaþla tehdit etmiþlerdi. Tehdidin ne kadar gerçek olduðu tartýþmalýdýr, fakat

4- Bu perspektiften bakarsak Aydýnlýk Yol yerine IRA ile benzerlik kurmak gerekmektedir. Suriye bu tehdidi ciddiye almýþtýr (Bila 2004: 76-8). Ayrýlmasýna dair mesaj 81

Öcalan'a Suriye baþkan yardýmcýsý Abdülhalim Haddam tarafýndan 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? iletilmiþti (Sabah, 17 Þubat 2006).

Öcalan'ýn Suriye'den çýkarýlmasý, ilerleyen günlerde çeþitli Avrupa ülke- lerinde siyasi sýðýnma arayan ve bu süreçte 'Uçan Hollandalý'ya (Gunter 2008: 60)'? dönüþen Kürt lider için geri sayýmýn baþlangýcý olmuþtur. Bu uzun yolculuk dâhilinde, Öcalan Yunan elçiliðinin kendisine koruma saðla- dýðý Nairobi'ye (Kenya) ulaþmadan önce Rusya, Ýtalya ve Yunanistan'dan geçti. Sonrasýnda, Öcalan güvenli bir bölgeye götürüldüðü izlenimi altýnda elçilikten havaalanýna giderken yakalanarak Türk istihbarat gorevlilerine teslim edildi. Ecevit'in yukarýda aktardýðýmýz, sadece Türk otoritelerini ön plana çýkaran yorumlarýnýn aksine, ABD'nin bu gizli operasyonda önemli bir rol oynadýðýna iliþkin yaygýn bir kanaat vardýr (The New York Times, 20 Þubat 1999).

Kürt sempatizanlarý ve PKK militanlarý dünya çapýnda mitingler, gösteriler ve Yunan elçiliklerinin basýlmasý þeklinde olaya öfkeyle tepki göstermiþtir6. PKK liderinin peþine düþülmesi ve de yakalanmasýný protesto etmek için, Ekim 1998 ile Þubat 1999 arasýnda yetmiþ beþ kiþi kendini ateþe vermiþtir (Özcan 2006: 278-9).

Kürtlerin Öcalan'ýn yakalanmasýna tepkisi Kürt ulusal hareketinin hem ne ölçüde bir ulusüstü fenomen haline geldiðini hem de dünyanýn dört bir yanýndaki Kürtlerin saflarý sýklaþtýrmasý açýsýndan birliðini göstermiþtir (Bruinessen 2000).? Kargaþa ve þiddet, sükûnet çaðrýsý yapan Öcalan'ýn ilk açýklamalarýyla sona ermiþtir.

Kürtlere iliþkin bölgesel ve uluslararasý politikalar Öcalan olayýnýn sonuçlanmasýnda önemli rol oynamýþtýr. Önceki dönemde çatýþan Irak'taki iki Kürt Partisi (Kürdistan Demokrat Partisi, KDP ve Kürdistan Yurtseverler Birliði, PUK) arasýndaki Eylül 1998 tarihli Washington Anlaþmasý'yla ABD yönetimi, Kürtler için 1996'dan beri ABD Dýþiþleri Bakanlýðý Yabancý Terör Örgütleri listesinde bulunan PKK'ye (ya da onun liderine) yer vermeyen yeni bir proje tasarlamýþtý. Anlaþma'nýn yedi

5- Uçan Hollandalý, halk efsanesine göre, asla eve dönemeyen ve sonsuza kadar okyanusta yüzmeye mahkum olan bir hayalet gemidir. 6- Yunan hükümeti Öcalan'ýn yakalanmasý ve kaçýrýlmasýndan sorumlu tutuluyordu. Öcalan'ýn hem Yunanistan'da hem Kenya'daki Yunan büyükelçiliðinde kalmýþ olduðu gerçeði Yunanistan'ýn Öcalan'ýn Türkiye'ye iade edilmesinde parmaðý olmasýnýn kanýtý olarak görülüyordu ve Yunan hükümeti açýsýndan bir utanç kaynaðýna dönüþerek üç bakanýn istifasýyla sonuçlandý. 7- Türkler arasýnda da milliyetçi duygular Öcalan'ýn Suriye'den ayrýlmasýndan sonra tavan yaptý. Yakalanma sýrasýnda Türk medyasýnýn milliyetçi kampanyalarýnýn bir analizi için bakýnýz, Esra Ercan Bilgiç (2008), takip eden dönemde ana milliyetçi partinin baþarýsýnýn bir analizi için bakýnýz Yavuz (2002) referanslarda 1 82 maddesinden dördüncüsü, açýkça ''PKK'ye hiç bir taviz verilmeyeceðini ve

T Irak Kürdistan'ýnda üslenmelerine izin verilmeyeceðini'' belirtiyordu oplum v (Stansfield 2003: 102). Bundan sonra ABD hükümeti PKK'ye karþý savaþta aktif olarak rol aldý. Baþbakan Ecevit ABD'nin Öcalan'ýn yakalanmasýna e K neden yardým ettiðini anlamadýðýný söylese de (Yetkin 2004: 148), CIA ile uram, Sa operasyon esnasýnda direkt iletiþim içinde olan Milli Ýstihbarat Teþkilatý'nýn müsteþar yardýmcýsý, Öcalan'ýn Türkiye'ye teslim edildiði sýrada Amerika'nýn

yý: 4, Güz 2010 Kuzey Irak politikalarý açýsýndan engel teþkil ettiðini kabul etti (Vatan, 16 Ekim 2008). Uluslararasý politika düzeyinde, Sovyetler Birliði'nin çöküþüyle birlikte dünya çapýnda kurtuluþ hareketleri için hareket kabiliyeti yaratan olumlu ikilik sona ermiþti. Sovyetler Birliði'nin dolaylý korumasýný yitiren Suriye, (ABD tarafýndan desteklenen) Türkiye'nin olasý müdahalesi karþýsýnda savunmasýz hale geldi. Sonuç olarak bölgesel düzeyde ve dünya çapýndaki geliþmeler PKK'yi saldýrýya açýk hale getirdi.

PKK ve Abdullah Öcalan zorunluluðu avantaja çevirebileceklerini düþündüler. Öcalan kendisinin Avrupa'ya gitmesiyle PKK'nin ileri doðru bir adým attýðýný açýklamýþtý: “Ankara'dan çýktýk, partileþtik; Ortadoðu'ya çýk- týk, ordulaþtýk; Avrupa'ya çýkýþla devletleþeceðiz” (Öcalan 2000: 82). Fakat Suriye'den ayrýlmasýndan itibaren, Öcalan aðýr bir baskýya maruz kaldý. Rusya Federasyonu, Ýtalya ve Yunanistan'ý terk etmek durumunda kaldý ve Hollanda'ya girmesine izin verilmedi. PKK ve liderinin karþý karþýya kaldýklarý dramatik deðiþikliklere hazýrlýklý olmadýklarý açýktý. Bu Öcalan'ýn uzun yolculuðunun tümünde, Avrupa'ya çýkýþý ile Avrupa'dan Afrika'ya geçiþinin zorunlu ve baþarýsýz oluþunda görülebilir – ve altý aydan kýsa bir süre içinde (Ekim 1998'den Þubat 1999'a), PKK varoluþunun en dramatik olayýyla karþý karþýya kaldý: liderlerinin bir numaralý düþmanlarýnýn eline geçmesi.

Tutukluluk halinde ve vatana ihanet suçlarýyla yargýlanýrken, Öcalan yeni bir siyasi projenin oluþmasýyla da sonuçlanan savunmasý üzerine çalýþmaya baþladý. Bu proje, ikisi de demokrasi kavramýnýn radikal biçimde yeniden ele alýnmasýný temel alan, demokratik cumhuriyet ve sonrasýnda demokratik konfederalizm terimleri etrafýnda þekillendi. Bu dönemde, gerilla kuvvet- lerinin büyük çoðunluðunun Türkiye'den Kuzey Irak'ýn daðlýk bölgelerine çekilmelerini öngören tek taraflý ateþkes ilaný ve iki küçük militan grubunun (gerilla kuvvetlerinden ve Avrupa'daki siyasi kanattan sekizer kiþi) teslim olmasý gibi siyasi jestlerle, Öcalan 'iyi niyetini' göstermeye ve diyalog için zemin hazýrlamaya çalýþtý. Kürt sorununa iliþkin beklentilerini minimum bir düzeye çekmiþ, taleplerini 'Kürt halkýnýn dilsel ve kültürel ifade özgürlük- lerinin tanýnmasý' ve devlet ve örgütün, iki tarafýn askeri yaklaþýmlarýný terk etmesi ile sýnýrlamýþ gibi görünüyordu (Öcalan 1999: 93-5).

Tutuklanmasýna, mahkûm edilmesine ve Marmara denizindeki yüksek güvenlikli Ýmralý adasýnda hapsedilmesine raðmen, Öcalan PKK'yi yönlen- dirmeye devam etmeyi baþardý. Öcalan'ýn hapishanedeyken, partinin önemli sayýda kadro ve militanýnýn sadakati sayesinde, liderlik konumunu korumayý baþarmasý kayda deðerdir. Öte yandan, örgütü yönetme biçimi 83

zamanla deðiþti. Ýlk yýllardan 2005'e kadar, Öcalan günlük olaylarla etraflýca 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? ilgileniyor ve örgütün pratik iþleyiþine müdahale ediyordu. 2005'ten sonra, dünya ve bölge siyaseti ve PKK'nin karþý karþýya kaldýðý güçlükler baþta olmak üzere genel strateji konularý ile daha fazla alakadar olmaya baþladý. Hem taktik hem stratejik liderlik yerine, þimdi esas olarak stratejik liderliði yürütüyor.

Öcalan'ýn parti ve dýþ dünya ile temel iletiþim kanalý avukatlarý ve yakýn aile bireyleri ile olan düzenli görüþmeleridir. Türk avukatlarýný haftada bir saat (ilk yýllarda bu haftada iki defaydý), yakýn akrabalarýný ayda bir saat görmesine müsaade edilmektedir. Bunlara ek olarak, ara sýra Avrupalý avukatlarý ve Avrupa Ýþkencenin ve Ýnsanlýkdýþý veya Onurkýrýcý Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi'nden (Avrupa Konseyi'ndeki CPT) bir delegasyon ile görüþmektedir. Doðal olarak, tüm görüþmeler sýký gözetim altýnda gerçekleþmekte ve ziyaretler sýk sýk engellenmektedir.? Öcalan'ýn televizyonu yoktur ve kitap ile makaleler avukatlarý tarafýndan kendisine iletilmektedir fakat bunlarýn kendisine iletilmesinde sorunlar yaþanmaktadýr. Temel bilgi kaynaðý devlet kanalýnýn yayýný dýþýnda bir þey çekmeyen bir radyodur.

Avukatlarýyla olan bu haftalýk görüþmelerinde, Öcalan partinin temel ideologu konumunu ortaya koyan iki grup metin üretmiþtir. Birincisi, avukatlarýna el yazýsý olarak iletilen ve parti için temel ideolojik referans haline gelen savunma metinleridir. Ýkincisi avukatlarýn görüþmeler sýrasýnda aldýklarý notlardýr. Öcalan'ýn avukatlarýndan birinin anlattýðýna göre:

“Görüþmeleri daha önce giden 4 avukat ayrý ayrý not ediyordu, ada dönüþü bu notlar birleþtirilerek bir görüþme notu oluþturuluyordu. Ilk baþlarda çýkarken notlarýmýz alýnmýyordu. Daha sonralarý notlarýmýz alýnýyor, fotokopisi çekilip bize veriliyordu. 2005'ten sonra hiç verilmemeye baþlandý. O günden sonra dinleyerek aklýmýzda tutuyor, dönüþte yazýlý hale getiriyoruz” (Þakar 2008).

Alýnan notlar, derlenerek oluþturulan görüþme notlarý Kürt TV kanallarý, haber ajanslarý ve gazeteler yoluyla kamuya ulaþtýrýlmaktadýr. Bunlar genelde güncel siyasi meselelere deðinirler. Görüþmeler gerçekte Öcalan'ýn bölge ve dünya politikasý ile PKK'nin karþý karþýya kaldýðý tehlikeler hakkýnda yorum yaptýðý bir dizi haftalýk mesajýn PKK taraftarlarýna iletilmesine hizmet etmektedir. Diðer þeylerin yanýnda, Öcalan güncel siyasi geliþmeler ýþýðýnda

8- 1999'dan 2007'ye kadarki dokuz yýl içinde Öcalan avukatlarýyla toplamda 283 defa görüþmüþtür (1999: 60; 2000: 37; 2001: 40; 2002: 35; 2003: 21; 2004: 25; 2005: 14; 2006: 22; 2007: 29). (http://www.firatnews.com/index.php?rupel=arsiv&anf=nuce&nuceID=38551). 1 84 demokratik cumhuriyet ve demokratik konfederalizm projelerini

T açýklamýþtýr.9 oplum v PKK'nin Örgütsel Yapýsýnýn Dönüþümü e K

uram, Sa Partiya Karkerên Kurdistan 1978'de siyasi bir parti olarak kurulduðunda, temel parti temsilcisi olarak bir Genel Sekreteri ve doðrudan pratikten sorumlu bir

yý: 4, Güz 2010 Yürütme Komitesi'ni içeren komünist partilerin klasik örgütlenme yapýsýna sahipti. En yüksek yürütme org16 aný Merkez Komitesi ve partinin en yüksek karar alma merci Parti Kongresi'ydi. Yýllar geçtikçe, PKK daha karmaþýk bir yapý haline geldi. Örneðin, 1995'te Ýsmet Ýmset partinin örgütlenmesi hakkýnda þu yorumu yapmýþtýr:

“Þu anda, PKK partinin kendisinden ibaret bir ana siyasi yapýdan oluþmaktadýr. Pratikte, Kürdistan Ulusal Kurtuluþ Cephesi (ERNK) ve Kürdistan Ulusal Kurtuluþ Ordusu (ARGK) yürütme organlarý iken, bu yapý yasama organý olarak iþler. Örgütün siyasi, sosyal ve askeri araçlarý oldukça karýþýktýr. Terörist organizasyonlar gibi gizli küçük bir grup halinde iþlemez, iyi örgütlenmiþ, büyük ve komplike bir makinadýr. Her iþlev ve ya aktivite ayrý komitelerce yürütülür.” (Imset 1995).

Bugün, organizasyon daha da komplike bir hale gelmiþtir ve PKK diye bahsettiðimiz aslýnda bir parti kompleksidir, (bir parti olarak PKK dâhil olmak üzere) çeþitli parti ve örgütlerin oluþturduðu bir bileþimdir: Irak, Suriye ve Ýran'daki ¹º kardeþ partiler, kadýnlarý örgütleyen bir eþ-parti,¹¹ silahlý örgütler ve halk cephesi olarak Kongra-Gel. Bu yapýyý geleneksel bir örgüt akýþ þemasý ile göstermek zordur. PKK üyeleri ve sempatizanlarý Abdullah Öcalan'ý güneþ olarak tabir ettiðinden, bu benzetmeyi geliþtirebilir ve parti kompleksinin örgütleniþini bir gezegen sistemine benzetebiliriz:

9- Bu inisiyatifin kavramsal izahý için hapishane notlarýna bakýnýz: http://www.gundem- nline.com/haber.asp?id=35 10- Irak: Partîya Çareserîya Demokratîk a Kurdistanê (Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi), PÇDK 2002'de kuruldu; Suriye: Partîya Yekîtî ya Demokratîk (Demokratik Birlik Partisi), PYD 2004'te kuruldu; Ýran: Partiya Jiyana Azad a Kurdistanê (Kürdistan Özgür Yaþam Partisi), PJAK Nisan 2004'te kuruldu. 11- PKK'de kadýn örgütlenmesi uzun bir tarihe sahiptir. Ýlk Kadýn Gerilla Birlikleri 1995'te kurulmuþtur, bunu 1999'da ilk kadýn partisi izlemiþtir. Kadýn partisinin adý pek çok defa deðiþmiþtir – bugün Partiya Azadiya Jin a Kurdistan, PAJK, Kürdistan Kadýn Özgürlük Partisi adý altýnda faaliyet göstermektedir. PAJK, cephe örgütü olan Koma Jinen Bilind, KJB (Yüce Kadýnlar Topluluðu) ve kadýn gerilla örgütü olan YJA-STAR (Özgür Kadýn Birliði) ile birlikte, otonom olarak örgütlenmiþ kadýn gruplarý için ideolojik bir merkez teþkil etmektedir. gezegenler (PKK, KONGRA-GEL,¹² KKK/KCK¹³ KNK,¹? ve gerilla 85

kuvvetleri¹?) bir güneþin (Abdullah Öcalan) yörüngesindedir ve bunlar 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? etrafýndaki yörüngelerde hareket eden çeþitli uydular vardýr (kurumlar ve komiteler).

Bu komplike sistemi anlamak için, Öcalan'ýn yakalanýþýndan beri örgütsel yapýda gerçekleþen geliþmelerin tarihini incelemek gerekir. 1999 ve 2005 yýllarý arasýnda, PKK hareketi örgütsel yeniden yapýlanmaya yönelik birçok kongre düzenlemiþtir. Öcalan 1999'da yakalandýðý esnada PKK, Kuzey Irak'ta altýncý kongresini düzenliyordu. Kongre, örgütün askeri kanadýna savaþma yetkisi verilmesi ve yedi üyeden oluþan PKK Baþkanlýk Konseyi de dâhil olmak üzere parti birimlerinin seçilmesi ile hýzla sona erdi. Olaðanüstü durum nedeniyle, örgütün bütünlüðünü korumak ve Öcalan'ýn yokluðunda liderlik fonksiyonlarýný yerine getirebilmek amaçlarýyla PKK'nin örgütsel yapýsý fazla deðiþtirilmedi.

Ocak 2000'de olaðanüstü bir kongre düzenlendi. Bu yedinci kongre Öcalan'ýn Demokratik Cumhuriyet projesine dayanan partinin yeni çizgisinin resmi kabulüne iliþkin olarak toplandý. Siyasi-ideolojik deðiþikliðe ek olarak, Kongre ciddi ölçüde örgütsel yeniden yapýlanma kararý aldý. En önemli deðiþiklik eski ordu-cephe yapýsýnýn, ARGK ve ERNK'nin, býrakýlmasý ve bunlarýn yerini yeni yapýlar olan HPG ve YDK'nýn almasýydý. Bunlar sadece teknik deðiþiklikler deðildi, bu deðiþiklikler askeri mücadeleye dayanan bir yaklaþýmdan 'demokratik dönüþüme' doðru bir yaklaþýma büyük bir stratejik kaymayý içeren yeni ideolojik ve siyasi çizgiyi beraberinde getirdi. Bu kongreden sonra PKK radikal olarak yeniden yapýlandý ve militanlarýn yeniden eðitilmesine iliþkin bir kampanya baþlatýldý. PKK'nin sekizinci kongresi iki sene sonra, 2002'de yapýldý. Bu kongreyle,

12- Kongra-Gel PKK kompleksi içindeki halk cephesidir (PKK 2005: 97), 2000'de daðýtýlmýþ olan ERNK'nýn iþlevlerini bir derecede devralmýþtýr. Halk Kongresi anlamýna gelen adýndan da anlaþýlacaðý üzere Yasama birimi olarak görülebilir. 13- Koma Komalan Kurdistan (Kürdistan Demokratik Konfederalizm), KKK, daha sonra Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Topluluklar Birliði), KCK ismini almýþtýr; hem Öcalan tarafýndan geliþtirilen demokratik konfederalizm fikrini vücuda getiren bir konsept, hem ulus-devlete alternatif olarak sunulan bir toplumsal örgütlenmedir - bu Öcalan tarafýndan Ortadoðu'daki problemlerin çözümü için bir model olarak görülmektedir (Ayrýntýlý bir tartýþma için bkz. PKK 2005: 175-243). PKK parti kompleksinde, KCK tüm parti ve organizasyonlarýn kendisi üstünden koordine edildiði yürütme organý olarak görülebilir. 14- Kongra Netewîya Kurdistan (Kürdistal Ulusal Kongresi), KNK Ortadoðu, Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve Asya'daki Kürt diasporasý temsilcileri ve Kürdistan'ýn tüm bölgelerinden siyasi parti temsilcileri, dini ve kültürel kurumlar, baðýmsýz siyasi oluþumlar, entellektüeller ve Kürt olmayan etnik gruplardan oluþan Pan-Kürdist bir þemsiye örgüttür. 15- Gerilla kuvvetleri temelde üç yapýda örgütlenmiþtir: parti-hareketin askeri örgütünü oluþturan Hêzên Parastina Gel (Halk Savunma Güçleri), HPG, PJAK'ýn siyasi amaçlarýna parallel olarak çalýþan Hezi Rojhelati Kurdistan (Doðu Kürdistan Güçleri), HRK; ve kadýn gerilla örgütü YJA-STAR (Özgür Kadýn Birliði). 1 86 PKK tüm alanlarda aktivitelerini durdurdu ve Kongreya Azadiya u

T Demokrasiya Kurdistanê, KADEK (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi oplum v Kongresi) ismiyle yeni bir örgüt kuruldu. Bu, Öcalan'ýn 'Demokratik Uygarlýk Çizgisinde Barýþ ve Demokratik Çözüm' süreci önerisi üzerine e K temellenen örgütsel yeniden yapýlanmanýn tamamlanmasý sayesinde uram, Sa gerçekleþtirilebildi. Öcalan'ýn Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'ne sunduðu savunmasýnda açýkladýðý gibi, bu süreç koordinasyon saðlayýcý bir

yý: 4, Güz 2010 örgütün oluþturulmasýný amaçlýyordu. PKK sekizinci kongresinin “PKK KADEK'e Dönüþüyor” baþlýklý sonuç bildirgesinde deðiþim þu þekilde açýklanýyordu:

[B]u temelde Kürdistan parçalarýnda ve baðlý ülkelerde somut koþullara uygun ve yeni çizginin uygulanmasýna hizmet eden örgütlerin oluþmasýný [Kongremiz] kabul etti.16

PKK'den KADEK'e dönüþüm basit bir isim deðiþikliðinden ibaret olmasa da, tarihsel ismin býrakýlmasýnýn PKK'nin destekçilerini etkileyeceði aþikardý, hele liderlerinin yakalanmasýnýn üstünden bu denli az zaman geçmiþken. Bu sebeple resmi açýklamalarda (partinin) 'daðýlmasý' ya da 'kapatýlmasý' gibi sözcüklerden kaçýnýlýyordu:

⋯ PKK biçimi artýk [aþýlmýþtýr], bu nedenlerle [Kongremiz] 4 Nisan tarihi itibariyle her alanda PKK adýyla yürütülen faaliyetlerin durdurulduðunu kararlaþtýrdý. PKK'nin hayatta kalan dört kurucu üyesinin ve kuruluþ sürecine katýlmýþ olan çok sayýda kadrosunun katýlýmýyla gerçekleþen Kongremiz, bu temelde PKK adýyla yürütülecek her türlü faaliyet ve giriþimin gayri meþru olduðunu karara baðladý.

Bu deðiþim parti kompleksinin yedinci kongreden beri içinde bulunduðu dönüþüm sürecinin yeni bir aþamaya ulaþtýðýný öngörüyordu. Öncü parti olan ve tüm faaliyet alanlarýný kontrol eden PKK, yerini parti kompleksindeki farklý parti ve örgütleri yönetmek yerine koordine edecek olan bir kongre örgütüne býrakýyordu. Bu kapsamda, Kürdistan'ýn farklý bölgelerinde farklý partiler kuruldu. Öte yandan, KADEK, kurulur kurulmaz AB tarafýndan bir terörist örgüt olarak ilan edilmesi sebebiyle bu yeni baþlangýcý devam ettirme kabiliyetini kaybetti. 11 Eylül sonrasýnda deðiþen atmosferi gösteren bu durum PKK'nin destekçileri arasýnda büyük bir öfke yarattý.

Deðiþen bu atmosferin bir baþka yönü de, 2003 baharýnda ABD'nin Irak'ý iþgali ve Baas rejiminin düþmesinin Kürt hareketlerini Irak Kürdistaný'nda yeni bir güç dengesinin oluþmasýyla ciddi bir biçimde etkilemesidir. Irak

16- http://www.kurdistan.org/Current-Updates/kadek.html Kürtlerinin kesin kazanýmlarý karþýsýnda PKK ve demokratik dönüþüm 87

projesi alakasýz görülmüþ ve marjinalleþmiþtir. ABD iþgali ve Irak Kürt- 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? leri'nin statüsünün deðiþmesi PKK yapýsýný ve destekçilerini de doðrudan etkilemiþtir.

Tüm bunlarýn ortasýnda, Öcalan Yunanistan'daki davasý ve yakalanmasýna iliþkin sunduðu yeni savunmasý temelinde yeni bir örgütsel yapý önerdi. Örgütsel yeniden yapýlanmaya iliþkin tartýþma, Kasým 2003'te Öcalan'ýn Kürdistan'ýn tüm bölgelerini kapsayan fakat bir devlet-inþasý projesi içermeyen bir Halk Kongresi kurulmasý önerisinin ilan edildiði yeni bir kongre ile sona erdi. Öcalan'a göre:

“KHK (Kürdistan Halk Kongresi) ... mevcut ulus-devletler ile sorunlarý barýþ içinde ve demokratik siyaset esaslarý ile çözmek biçiminde kendini tanýmlayabilir. Mesele tek bir Kürdistan parçasý olsaydý, bu tarz bir örgütlenme (bir Halk Kongresi) gerekmeyebilirdi. Ama parçalar ve ulus devletler birbirini þiddetle etkilediði için, bu tarz bir örgütlenme ve siyaset temsilciliðine ihtiyaç olmaktadýr” (Öcalan 2003: 100-2).

Öcalan mevcut ulus-devletlere Kürt sorununun bölünme olmadan - Irak örneðinde oluþum evresinde görünenin aksine - çözülebileceðine iliþkin garanti vermeye çalýþtý. Ýþgal ve Baðdat'taki rejimin devrilmesi, Güney Kürdistan'a yüksek derecede otonomi vererek Irak devletinin uzun vadeli toprak bütünlüðüne iliþkin varoluþsal sorularýn gündeme getirip daha da ileri derecede bir baðýmsýzlýða yol açacak gibi görünüyordu.¹? Buna karþýt olarak, Öcalan “Ýkinci Ýsrail' olarak çok korkulan 'milliyetçi ve devletçi Kürdistan projesi' yerine” (Öcalan 2003: 97), Demokratik Kürdistan projesinin olumlu karþýlanabileceðine inanýyordu. Kasým 2003 kongresiyle, Kongra-Gel (Kürdistan Halk Kongresi) kuruldu. Öte yandan bu adým kendisini Kürdistan'ýn diðer bölgelerine bir model olarak sunmaya devam eden Irak Kürdistaný'ndan esen rüzgâra karþý durabilecek güçte olduðunu kanýtlayamadý ve PKK saflarý Kongra-Gel'in kuruluþ kongresi esnasýnda ve sonrasýnda ciddi þekilde etkilendi.

Kürt hareketi bu þekilde tarihindeki en önemli bölünmelerden birini yaþadý. PKK kadrolarýndan bir grup, Baþkanlýk Konseyi'nin iki üyesi ve (eski Avrupa temsilcisi de dâhil olmak üzere) uzun yýllardýr görev yapan bir grup militan öncülüðünde Partîya Welatparez Demokratik (Demokratik Yurtsever Parti), PWD olarak isimlendirdikleri yeni bir siyasi parti kurdular. Öte yandan, büyüklük, grup kompozisyonu ve siyasi atmosfer yeni bir parti

17- Bunlar en sonunda, hiçbir zaman 'doðal' bir ülke olmayan Irak'ýn kaçýnýlmaz olarak üç baðýmsýz bölgeye (Kürt, Sünni ve Þii) ayrýlacaðý ve aslýnda pratik siyaset anlamýnda ayrýlmasý gerektiði, yani Irak devletinin etkin olarak ortadan kaldýrýlmasý gerektiði fikrine yol açtý. Bu fikir ABD'de özellikle Peter Galbraith tarafýndan dile getirilmiþti ve ABD (Bush) yönetim 17- politikasýna ters düþmekteydi. 1 88 yaratma insiyatifi için uygun olsa da, PWD bir internet sitesi olmaktan öteye

T geçemedi (Özcan, 2007). oplum v PWD'nin baþarýsýzlýðýyla birlikte, PKK içinde ve destekçileri arasýnda e K yaratýlan karýþýklýk hareketi etkilemeye devam etti. 2003'ten 2005'e deðin, uram, Sa neredeyse 1500 militan Kuzey Irak ve Avrupa'ya yerleþerek siyasi aktivitelerine devam etmemek üzere örgütten ayrýldý. Bu dönemde Öcalan

yý: 4, Güz 2010 ve PKK temelde hareketi düzene sokmakla uðraþtýlar. Bu amaçla, kýsa aralýklarla kongreler toplandý. Kuruluþ kongresinden sadece dört ay sonra, Kongra-Gel bölünme sorununu çözmek üzere bir olaðanüstü kongre düzenledi. Öcalan demokratik konfederalizm terimini sunarak Demokratik Kürdistan(lar) projesini derinleþtirmeye çalýþtý.

Ayný zamanda, 2004'deki karýþýklýklar esnasýnda, Öcalan PKK'nin ayrý bir parti olarak yeniden kurulmasýyla ilgilenecek bir Yeniden Ýnþa Hazýrlýk Komitesi'nin kurulmasýna dair çaðrý yaptý (PKK 2005). Bu 'yeni' PKK, eski klasik Leninist terminoloji kalýbýndaki gibi bir öncü partiden ziyade, temelde kadrolarla alakalý, ideolojik ve felsefi bir güç öbeklenmesi olarak tasarlanmýþtý. Dahasý Öcalan kadrolarý ve hareketi sarsan karýþýklýk yüzünden, PKK'yi yeniden bir teminat gücü olarak yapýlandýrmak istedi. Siyasi ve askeri aktiviteler ise HPG, HRK ve Kürdistan'ýn her tarafýndaki diðer partiler gibi baþka askeri ve siyasi örgütlerle koordinasyon halinde olan KKK/KCK'nýn kontrolüne býrakýlmýþtý.

PKK'nin yeniden yapýlanma kongresi olan dokuzuncu kongre 28 Mart 2005'ten 4 Nisan 2005'e kadar sürdü.¹? Yeniden kurulan PKK parti yapýsý, Parti Önderliði,19 Kongre, iki Eþbaþkan, Parti Meclisi, Yürütme Kurulu, Disiplin Kurulu ve Kurullar'dan oluþmaktadýr. Kongre partinin temel karar alma organýdýr. Parti programý ve parti mevzuatýný belirleme ve deðiþtirme yetkisine sahiptir. Eþbaþkanlarý, Parti Meclisi'ni ve Disiplin Kurulu'nu seçer. Kongre ayrýca Parti Meclisi ve Eþbaþkanlarýn eylem ve aktivitelerini deðerlendirme yetkisine de sahiptir, fakat Kongre'nin bu þekliyle parti kurumlarýnýn üstünde olan Parti Önderliði'nin eylem ve aktivitelerini deðerlendirme yetkisine deðinilmemiþtir. Kongre en azýndan her iki yýlda bir defa, delegelerin en az 2/3'ünün katýlýmýyla toplanýr. Ýki Kongre arasýnda, Parti Önderliði, Parti Meclisi ve Eþbaþkanlar ile birlikte en yüksek parti yetkilisidir. Eþbaþkanlarýn biri erkek diðeri kadýndýr. Kongre tarafýndan üçte iki çoðunlukla seçilirler. Eðer iki turda üçte iki çoðunluk saðlanamazsa, basit çoðunluðun yeterli olduðu bir üçüncü tur düzenlenir. Yürütme Kurulu ve Parti Meclisi'ne bu kurumlarýn iþleyiþinden de sorumlu olan Eþbaþkanlar liderlik eder. Eskiden, Artêþa Rizgarîya Gelê Kurdistan, ARGK (Kürdistan Ulusal Kurtuluþ

18- Aðustos 2008'de bu tarih itibariyle son kongre olanonuncu kongre toplandý. 19- Parti Önderliði partinin ana teorik ve ideolojik kurumudur. Parti felsefesi, ahlaký, siyaseti ve stratejisini belirler. Bu iþlev Abdullah Öcalan tarafýndan yerine getirilmektedir Ordusu) ve halk cephesi örgütü Enîya Rizgarîya Netewîya Kurdistan, ERNK 89

(Kürdistan Ulusal Kurtuluþ Cephesi) PKK'nin yürütme kurumlarý olarak 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? iþlev görüyordu. Yukarýda bahsettiðimiz üzre, ARGK'nýn yerini Hêzên Parastina Gel (Halkýn Savunma Güçleri), HPG ile birlikte Ýran Kürdistaný'ndaki HRK ve temel kadýn gerilla gücü olan YJA-STAR alýrken, ERNK'nýn yerini Yekîtiya Demokratîk a Gelê Kurd, YDK (Kürt Demokratik Halk Birliði) aldý. Temel olarak Avrupa'daki Kürt diasporasý arasýnda etkili olan YDK daðýtýlarak yerine Koordinasyona Civaka Demokratîk a Kurdistan (Kürdistan Demokratik Toplum Koordinasyonu) kuruldu.²º Günümüzde Türkiye'de ve Kürdistan'ýn farklý bölgelerinde siyasi aktiviteler hepsi PKK'nin siyasi projesinin gerçekleþtirilmesi için çabalayan deðiþik örgütler tarafýndan gerçekleþtirilmektedir.

Ýdeolojik Dönüþüm

Baþlangýçta, 1978 manifestosunda, PKK tüm kolonyalizm biçimlerinin ortadan kaldýrýlmasý ve birleþik bir Kürdistan kurulmasý çaðrýlarýný yapýyordu. Ayný zamanda, iki halk baðýmsýzlýk mücadelesinde ortak olarak görüldüðünden, Türkiye'deki devrimci güçler birleþtirilecekti. Bu noktada, PKK'nin ideolojik oluþumu o dönemdeki diðer ulusal kurtuluþ mücadelelerinden çok da farklý deðildi. Öte yandan, partinin geliþim süreci boyunca, Abdullah Öcalan, Rusya ve Çin'den ithal edilen geleneksel komünist doktrinden koparak orijinal bir sosyalizm anlayýþý geliþtirmeye çalýþtý. Özellikle yakalanýþýndan sonra, Öcalan, bu farklý sosyalizm ve devrim anlayýþýný iyice derinleþtirdi. Bu PKK'nin Marksist-Leninist prensiplere dayalý klasik bir ulusal kurtuluþ mücadelesinden, yüce bir lider figürüne dönüþen Abdullah Öcalan'da cisimleþen, nev'i þahsýna münhasýr bir örgüte doðru yapýsal dönüþümüyle birlikte oldu.

2000'den sonra PKK'nin ideolojik çerçevesi Öcalan tarafýndan yazýlan ve davalarýnýn görüldüðü çeþitli mahkemelere sunulan savunma metinleri etrafýnda kuruldu. Savunmalar Türk mahkemelerine sunulanlar ve Strasbourg'daki (Fransa) Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'ne sunulanlar ile (Yunanistan'dan çýkarýlmasýna iliþkin bir davayla ilgili olarak) Atina'daki bir mahkemeye sunulanlar olmak üzere ikiye ayrýlabilir. Savunmalar, Kürtçe ve Türkçe ile diðer dillerde yayýnlanmýþtýr. Ýlk grup temelde iki savunma metninden oluþur. Temel metinler, Ýmralý'daki mahkemeye sunulan savunma ve 1999'da Ankara'daki Temyiz Mahkemesi'ne sunulan ve 2001'de Urfa'daki yerel bir mahkemeye sunulan eklerdir. Ýlk gruptaki bu metinler, 'Kürt Sorununda Demokratik Çözüm Bildirgesi' ve 'Dicle-Fýrat Havzasýnda

20- KCDK iddia edildiðine göre Kongra-Gel kapsamýndadýr ve diðer þeylerle birlikte dernekleri (Fed-Kom, Yek-Kom), çeþitli kitle örgütlerini ve gençlik örgütü Komalen Ciwan, öðrenci örgütü YXK, avukat ve hukukçular örgütü YHK, yazarlar birliði YNK, (Yezidi, Alevi, Müslüman gibi) çeþitli dini grup örgütleri ve iþveren örgütü Karsaz gibi parti yapýsýndaki yan örgütleri koordine etmektedir 1 90 Tarih, Kutsallýk ve Lanetin Simgesi: Urfa' isimleriyle yayýmlanmýþlardýr.

T 2001'de AÝHM'ye, 2003'te bir Atina mahkemesine ve 2004'te AÝHM oplum v Yüksek Dairesi'ne sunulan ikinci gruptaki savunma metinleri, birlikte üç cilt oluþturan iki kitaptýr. Ýki ciltlik ilk kitap 'Sümer Rahip Devleti'nden e K Demokratik Uygarlýða Doðru' ismiyle 2001'de yayýnlanmýþ, PKK uram, Sa çevresinde Atina Savunmasý olarak bilinen ikinci kitap (ve üçüncü cilt) 'Özgür Ýnsan Savunmasý' olarak 2003'te, 'Bir Halký Savunmak' 26olarak

yý: 4, Güz 2010 2004'te yayýmlanmýþtýr.²¹

Daha önce belirttiðimiz gibi, bu savunma metinleri yayýnlanmýþ ve PKK kongresi tarafýndan resmi parti çizgisi olarak kabul edilmiþtir. Ýmralý'daki mahkemeye ve ardýndan Temyiz Mahkemesi'ne sunulan ilk gruptaki metinler, Öcalan'ýn parti militanlarý ve Kürt halkýnýn beklediði bir savunma pozisyonu almamasý nedeniyle en þok edici olan metinler olmuþlardýr. Aksine, Öcalan baðýmsýz bir devlet iddiasýný reddederek, yerine yeni, 'gerçekten' demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti ve demokratik kon- federalizm projesini önermiþtir. Bu yaklaþýmý daha sonra da yinelemiþtir: “[Savunmamda], ne klasik bir Kürt milliyetçiliði, ne de bunun sol tandanslý yorumunu denedim. Dönem bunu aþmýþtý.” (Öcalan 1999: 10).²²

Ýlk metinler teorik ve ideolojik kaygýlara sahip deðildi; Öcalan'ýn cumhuriyete karþý olmadýðýný fakat demokratik bir cumhuriyet için çabaladýðýný ifade ettiði bu metinler, 20. Yüzyýldaki Türk-Kürt çatýþmasýnýn tarihsel geçmiþini temel alýyordu. Öcalan Mustafa Kemal'in de demokratik bir cumhuriyet kurmak niyetinde olduðunu fakat dýþ güçler tarafýndan sýnýrlandýrýldýðýný iddia etti. Aslýnda, Öcalan'ýn savunmalarý içinde bu ilki, her ne kadar kendisi yasal bir savunma yapmakla meþgul olmadýðýný belirttiyse de, terimin geleneksel anlamýyla hakiki bir savunma olarak görülebilir (Öcalan 1999).

AÝHM'ye sunulan ikinci grup savunma metinlerinde, Öcalan teorik düþüncelerini derinleþtirdi. Bu üç cildin ilki, 'ilk devletli toplum' olan Sümerlere yoðunlaþan, Ortadoðu'da çýkmýþ olan uygarlýðýn tarihsel bir analiziydi. Öcalan, kitabýn ilerleyen kýsýmlarýnda diðer toplumlar ve dönemlere iliþkin deðerlendirmelerde bulunsa da, temel kaygýsý devleti insanlýðýn 'ilk günahý' olarak göstermekti. Kendisi sýklýkla 'dünyanýn

21- Ýlk cilt ayrýca Pluto Press tarafýndan Ýngilizce olarak, Hapishane Notlarý: Medeniyetin Kökleri adýyla yayýmlanmýþtýr (2007). Bu kitabýn deðerlendirmeleri için bakýnýz; Michael Gunter, Middle East Policy (Vol. XIV, Sonbahar 2007, No. 3), ve Stan Newens, The Spokesman Journal (no. 95, Mayýs 2007). 22- Çeþitli Kürt çevreleri arasýnda Öcalan'ýn Türkiye devleti hakkýndaki demeçleri ve kendi destekçilerinin þiddetten kaçýnmalarý gerektiðini söylemesi ile baþlayan Öcalan karþýtý kampanya, Ýmralý Savunmasý ile zirveye ulaþtý. Siyasi çevrelerdeki 'davayý satma” ve 'kendi kellesini kurtarma' suçlamalarý akademik yazýnda “mahkemesinde PKK lideri Abdullah Öcalan kendini Kürtçe deðil Türkçe savundu - tabii buna savunma denirse' gibi cümlelerle ifade ediliyordu (O'Leary, McGarry & Salih 2006: 12, vurgu eklenmiþtir kendilerine ait bir devleti olmayan en büyük halký' olarak tanýmlanan bir top- 91

lumun önde gelen siyasi liderlerinden biri olduðundan bu durum þaþýrtýcýydý 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? ve baþlangýçta Kürt çevrelerinde bir çeþit yabancýlaþmanýn (Brecht'çi anlamda bir Verfremdungseffekt'in) önünü açtý. Öte yandan, Öcalan baðým- sýzlýðýn devlet-inþasý yoluyla deðil demokrasinin derinleþtirilmesi yoluyla gerçekleþtirilebileceðini savunarak, sosyalist deneyler de dâhil olmak üzere, devlet eleþtirisine devam etti. Ýlk savunma metinleri gibi, bu da hareketin yeni manifestosu olarak, Demokratik Toplum Manifestosu adýyla PKK'nin sekizinci kongresi sýrasýnda 2002 yýlýnda kabul edildi (Serxwebun, 2002).

AÝHM'ye sunulan savunma metinlerinin ikinci cildinde, Öcalan yoðun olarak Kürt toplumu, tarihi ve özellikle PKK'nin rolüyle ilgileniyordu. Neolitik kültürün Kürt aþiretleri üzerindeki uzun süren etkisinden dolayý, Kürt toplumunu, devletli topluma karþýt bir tür doðal toplum ya da topluluk olarak, uygarlýk tarihi içinde konumlandýrýyordu. Ona göre, sýnýf (devlet) toplumlarý ve modernleþme Kürtlerin mahvýna sebep olmuþtu ve PKK bu tehlikeli sürece karþý direniþin sonuncu noktasýydý. Bu çerçevede, Öcalan PKK'nin sýnýrlarý ve sona ermesinden yýllar sonra dahi PKK'yi koþullandýrmaya devam eden Soðuk Savaþ'ýn ideolojik-siyasi kýsýtlamalarýnda sýkýþýp kalmanýn açmazýný göstermeye çalýþtý. Bu çalýþmada, PKK tarihini geçmiþteki hatalarý göz önünde bulundurarak deðerlendirmeyi amaçladý.

Atina'daki bir mahkemeye ve AÝHM Yüksek Dairesi'ne sunduðu daha sonraki savunma metinlerinde, Öcalan teorik fikirlerini bir radikal demokrasi anlayýþýna dönüþtürdü. Bu – ulus ve devletin ötesinde bir demokrasi kavramý geliþtirmeye çalýþmasý yönüyle radikal – radikal demokrasi fikri iki proje içinde geliþtirildi: demokratik cumhuriyet ve demokratik konfederalizm. Demokratik cumhuriyet projesi Türkiye Cumhuriyeti'nde bir reformu öngörüyordu. Demokrasinin milliyetçilikten ayrýþtýrýlmasýný amaçlýyordu. Esasýnda, 18. Yüzyýlda, demokrasi vatandaþlýk haklarý ve herkesin herkesi yönetmesi olarak formüle edilmiþti. Öte yandan, 19. ve 20. yüzyýllarda, modernite radikal demokrasi içeriðini kaybetmiþ ve tek bir halký temel alan, kültürel bir anlam kazanmýþtý (Jongerden 2007: 7-8). Modern düþüncede kültürel homojenliðin modern devletin bir gerekliliði olduðunu ve milliyetçilik þeklinde kendisini yansýtmasýnýn ve yükselmesinin kaçýnýlmaz bir zorunluluk olduðunu iddia eden bir damar oluþtu (Gellner 1983: 39). Modernitenin bu 'ulusal' hali dýþlayýcý ve hoþgörüsüzdü, 'doðru' kültürel karakterlere sahip olmayan halklarý (gerçekten ya da yapay bir biçimde) asimile olmak ya da göç etmek arasýnda seçim yapmaya zorluyordu, devletin ise asimilasyondan tehcire, etnik temizlik ve soykýrýma²³ kadar çok çeþitli araçlarý vardý.(Gellner 1997: 240). Türkiye'de Kemalizm kültür temelli bir modernleþme projesi olarak formüle edildi ve

23- Bosna çatýþmalarýndan beri etnik temizlik olarak bilinen ve 'savunmasýz sivillerin evlerinden toplu olarak sürülmesi'ni içermekle birlikte bununla sýnýrlý olmayan bu olgu, BM tarafýndan bir soykýrým biçimi olarak görülmektedir. (UN General Assembly RES/47/121, 1992, Preamble). Online: http://www.un.org/documents/ga/res/47/a47r121.htm 1 92 Kürtlere karþý sert asimilasyon politikalarý ile sonuçlandý. Demokratik

T cumhuriyet önerisiyle, Öcalan vatandaþlýk haklarý temelinde bir demokrasi oplum v anlayýþýna dönmeyi savunuyordu.

e K Öcalan'ýn radikal demokrasisi daha sonraki savunma metinlerinde uram, Sa demokratik konfederalizm terimiyle daha da geliþti. Demokratik konfederalizm bir 'öz demokratik yönetim' modeli olarak tanýmlanmaktadýr

yý: 4, Güz 2010 (Öcalan 2008: 32). Öcalan'a göre, “[bu proje] yerel topluluklarýn öz yönetimine dayanýr ve yerel köy ve kent komünlerine, kent meclislerine, belediyelerine ve genel halk kongresine kadar uzanan demokratik bir süreçtir. yerel topluluklarýn kendilerini yönetmesini temel alýr ve açýk konseyler, þehir konseyleri, yerel meclisler ve daha büyük kongreler þeklinde örgütlenir. Vatandaþlarýn kendileri devlet bazlý otoritelerin deðil, bu tarz bir kendini yönetmenin amilleridir”. Bu kendi kendini yönetme yapýlarýnýn Kürdistan'da (ve Kürtlerin yaþadýðý her yerde) inþa edilmesini önerdiðinden, demokratik konfederalizm Kürdistan ve Kürtlerin birleþmesi için ana mekanizma olarak görülmektedir. Öcalan'a göre, Kürt baðýmsýzlýk hareketi böyle bir kendini örgütleme sisteminin kurulmasý için çalýþmalýdýr. Bununla beraber KCK, böyle bir örgütlenme sistemi olarak kurulmuþtur. Sonuçta demokratik konfederalizm projesi demokratik cumhuriyet projesi ile baðlantýlýdýr- ve dahasý Öcalan'a göre özgür bir Kürdistan sadece demokratik bir Ortadoðu'da oluþabilir (a.g.e. 34-5; bkz. not 15).

Siyasi-askeri mücadelenin dönüþümü

Öcalan'ýn ele geçirilmesinden sonra, temel kaygý PKK'nin geleceðiydi: parti ayakta kalabilecek miydi? Buna baðlý olarak, PKK bir savunma pozisyonu aldý. Hareket için, Öcalan'ýn 1999'daki davasý ve 2003'te partinin yeniden yapýlanmasý arasýndaki dönem bir geri çekilme ve kendini takviye dönemiydi. PKK taleplerini aþaðýya çekti, askeri faaliyetlerini durdurdu ve gerilla kuvvetlerinin çoðunluðunu Türkiye'den Kuzey Irak'a çekerek içe döndüðü izlenimini verdi. Siyasi faaliyetler Öcalan'ýn davasý, özelde de idam cezasýna yönelik olarak sýnýrlandýrýldý.

Öcalan, Ankara'daki Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafýndan vatana ihanet ve bölücülük suçlarýndan hüküm giydi ve Haziran 1999'da ölüm cezasýna çarptýrýldý. Bundan kýsa süre sonra, Temmuz'da, Avrupa Parlementosu hükmü kýnayan ve yargýsal sürecin geçerliliðini (örneðin mahkemede bir askeri yargýç bulunmaktaydý) sorgulayan bir karar aldý.²? Bu arada, Türkiye'nin AB aday üyeliði baþvurusu tamamlanmanýn son basamaklarýndaydý. Yani, Öcalan davasý hassas bir konuydu. Sonuç olarak,

24- AB kararý ayrýca baþlangýç kýsmýnda, Türkiye'nin 1984'ten beri idam cezasý konusunda fiilen resmi geciktirme uyguladýðýný ve idam cezasýný kaldýran bir yasa tasarýsýnýn an itibarý ile Ankara'da bir parlamento komisyonu tarafýndan incelenmekte olduðunu belirtiyordu. Bkz. http://www.europarl.europa.eu Temyiz Yüksek Mahkemesi'nin Kasým'da alt mahkeme kararlarýný 93

onaylamasý sonucunda yasal sürecin tamamlanmasý ile birlikte, hükümet 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? AÝHM'in AÝHM davayý görene kadar infazýn ertelenmesine iliþkin istemini (Ekim 2000'de) kabul etmek durumunda kaldý (Gunter 2008: 85).²?

Aðustos 2002'de ölüm cezasý kaldýrýldý. Ayný dönemde, Türkiye AB üyesi olmaya aday ülke sýfatýný kazandý ve AB uyum süreci dâhilinde, sýnýrlý Kürtçe yayýna izin verilmesi de dâhil, pek çok yeni reform gerçekleþtirdi. PKK bu geliþmelerde rolü olduðunu iddia ediyordu. Öte yandan, Türk yetkililer PKK'yi yenilmiþ ve çözülme halinde görüyorlardý. Tahmin edilebileceði gibi, DEHAP'ýn (Demokratik Halk Partisi) Kasým 2002 seçimlerindeki kýsmi baþarýsý - genel oylarýn 6.2'sini almasýna raðmen yüzde onluk seçim barajýný aþamasa da parti Kürt bölgesindeki önde gelen parti olmayý baþardý- Türk yetkililerin Öcalan davasý, PKK ve genel olarak Kürt sorunu hakkýndaki tutumlarýný deðiþtirmedi. PKK lideri ömür boyu hapisteydi ve liderlik ettiði hareketin esas olarak beli bükülmüþtü. Türk devletinin devrimci partinin oluþturduðu tehdide karþý genel yaklaþýmý – ilan edilmese de belli edilen bir þekilde- zafer haliydi ve bu durumda Ankara'nýn kontrolünün hafiflemesi mümkündü.

Bu 'Kürt Cephesinde Yeni Bir Þey Yok' atmosferi 2003'te Amerika'nýn Irak'ý iþgali ile deðiþti. Irak Kürdistaný kendi kendini yöneten bir otonom bölge olarak tanýnma þansýný yakaladý ve pek çok Kürt için yeni bir cazibe merkezi haline geldi. PKK kendini çapraz ateþ altýnda buldu: bir yandan yaygýn olarak yeniden yapýlanma sürecinin temel etkileriyle uðraþýrken, diðer yandan da kendisini dönüþmüþ ve çoðunlukla aleyhinde olan bir bölgesel ve uluslararasý ortamda buldu. Öcalan 2002'de PKK'nin KADEK'e dönüþmesinin bu yeni gerçeklikle baþa çýkmakta yeterli olmayacaðýný anladý ve Atina'daki savunmasýnda yeni bir proje geliþtirmeye çalýþtý. Kürdistan Halk Kongresi bu çabanýn sonucuydu. ABD öncülüðünde Kuzay Irak'ta gerçekleþen tepeden devlet-inþasýna karþýlýk aþaðýdan bir pan-Kürdist alternatif sunmayý amaçlýyordu. Ayrýca, Öcalan, savunma metinlerinde ana dilde eðitim kampanyalarý da dâhil olmak üzere, daha aktif siyasi mücadele çaðrýsý yapýyordu.

Fakat, parti tarihindeki en ciddi örgütsel krizle karþý karþýya olduðu bu dönemde, bu giriþim bölgedeki, özellikle de Irak Kürdistaný'ndaki deðiþimlerin PKK kadrolarý üzerindeki etkisini azýmsýyordu. Bu anlamda, hareket 2004 ile 2005 arasýnda bir tür belirsizlik içinde iç ve dýþ geliþmelerle baþ etmeye çalýþýyordu. Bir belirsizlik dönemi içinde ileriye doðru

25- AÝHM'deki yasal süreç 1999 boyunca Öcalan'ýn yakalanmasýndan hemen sonra ve son kararýn verilmesinden sonra yapýlan baþvur ularla devam etti. Bkz. http://www.khrp.org/content/view/178/2/ ve Trilsch & Rüth, 2006. Öcalan'ýn tek baþýna hapsedilme, tecrit koþullarý için bkz. http://www.freedom-for-Öcalan.com/english/download/the-Öcalan-case.pdf 1 94 ilerlemenin güçlüklerinden kaynaklanan bir kördüðüm, bir kilitlenme vardý.

T Ayný zamanda, 2004 yerel seçimlerinde, Kürt partisi DEHAP 1999'a kýyasla oplum v oy kaybetti. Bazý Kürt þehirlerinde çoðunluðu, iktidarda bulunan ve bir ulusal popülizm dalgasý ile güç kazanan Ýslamcý AKP (Adalet ve Kalkýnma e K Partisi) aldý. Krizlerin üstesinden gelmek için, PKK'nin militanlarý birarada uram, Sa tutan ana mekanizma olarak yeniden kurulmasý ve DTP (Demokratik Toplum Partisi) adýyla yeni bir Kürt partisi kurulmasý gibi, örgütsel adýmlar

yý: 4, Güz 2010 atýldý. Bu arada, 1999 Aðustosu'ndan beri yürürlükte olan tek taraflý ateþkes Haziran 2004'te sona erdirildi. Askeri kanat, HPG, daha aktif bir askeri çizgi belirleme kararýný açýkladý. PKK bunun bir savaþ ilanýndan ziyade kendini müdafaa olduðunu vurgulasa da, Kürt gerillalar ve Türk silahlý kuvvetleri arasýndaki çatýþmalar artarak devam etti ve 2007 ile 2008 yýllarýnda doruða ulaþtý.26

Bu dönemde siyasi olarak PKK, Kürt dilinde eðitim kampanyasý ve Türkiye'deki üç milyondan fazla Kürt tarafýndan imzalanan ve 'Öcalan'ýn siyasi iradeleri olarak tanýnmasýný' isteyen Öcalan kampanyasý gibi sivil kampanyalarda yoðunlaþtý. Açýkça bir Kürt kimliði iddiasý taþýyan ve esas olarak PKK'nin o dönemdeki politikalarýyla uyum halinde olan bu sivil faaliyetler, PKK'nin Türkiye'deki destekçilerinin siyasi gündemine hâkim oldu. Temmuz 2007 genel seçimlerinde 21 DTP adayýndan oluþan bir grubun seçilmesiyle, Kürt siyaseti Türkiye'nin siyasi gündemine daha içkin hale geldi. DTP, Öcalan'ýn demokratik konfederalizm konseptiyle oldukça uyumlu olan Demokratik Özerklik Projesi'ni daha açýk dile getirmeye baþladý.

Öte yandan, Türkiye hükümeti, diplomatlarý ve ordusu ile birlikte, ABD ile iliþkilerini geliþtirmeye yoðunlaþtý. Ankara ve Washington arasýndaki iliþki Irak iþgalinden dolayý zedelenmiþti ve Türkiye PKK'ye karþý savaþýnda daha fazla destek bulmayý umuyordu.²? Kasým 2007'de Türkiye baþbakaný ve ABD baþkaný arasýnda gerçekleþen bir görüþme sonrasýnda, ABD Kuzey Irak hava sahasýný Türk askeri uçaklarýnýn kullanýmýna açtý ve istihbarat paylaþýmýna baþladý. Bu karar Kuzey Irak'taki gerilla üslerinin artan þekilde hava bombardýmanýna maruz kalmasýyla sonuçlandý. Þubat 2008'de Türkiye Kuzey Irak'a bir sýnýr-ötesi operasyon gerçekleþtirdi. Türk tarafýnýn beklentilerinin aksine, bu operasyon baþarýyla sonuçlanmadý ve silahlý kuvvetler bir haftada geri çekildi. PKK ve destekçileri bunu gerilla güçlerinin direniþinin bir zaferi olarak gördüler. Ayný zamanda, daha sonra baþlayan (ve halen devam eden) hava bombardýmanlarý da PKK silahlý güçlerini etkisizleþtirmeyi baþaramadý.

26- Bu bölüme iliþkin eke bakýnýz. 27- Yüzden fazla milletvekilinden oluþan bir iktidar partisi isyancý grubu hükümetin Amerika'nýn Irak'ý iþgali için Türkiye'yi bir üs olarak kullanmasýna izin vermesini önlemek için muhalefetle birlikte hareket etmiþtir. Bu arada, AKP dikkatini DTP'nin belediye baþkanlýklarýndan çoðunu 95

kontrol ettiði Kürt bölgesine daha fazla yoðunlaþtýrdý. AKP politikalarý, 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? Ocak 2009'da TRT bünyesinde 24 saat Kürtçe yayýn yapan bir televizyon kanalýnýn açýlmasý gibi bazý kültürel reformlar yanýnda, ekonomik geliþme insiyatiflerinden müteþekkildi. Sonraki seçim kampanyasý (ulusal yerel seçim), Güneydoðu Türkiye'de AKP ve DTP arasýnda, DTP'nin zaferiyle sonuçlanan bir siyasi yarýþmaya dönüþtü. DTP, Mart 2009 yerel seçimlerinde büyük baþarý gösterdi ²? ve Diyarbakýr ile baþka yedi önemli þehir dâhil olmak üzere yaklaþýk 100 Kürt þehir ve ilçesini kazanarak kontrolü altýndaki belediyelerin sayýsýný neredeyse ikiye katladý.

Türk kamuoyuna göre, DTP'nin, 'Güneydoðudaki tartýþýlmaz baþarýsýyla en azýndan bölgede ana aktör olarak kabul edilmesi', muhatap alýnmasý gerekmektedir (Birand 2009; Ergin 2009). Bazý gazete yazarlarý, ana akým Türk medyasýnda nadiren görünülebilecek önerilerle, PKK ve Öcalan'ý da olasý bir diyalogun muhataplarý arasýnda göstermiþlerdir (Özkök 2009, Akinan 2009). Görünen o ki, PKK kendini yeniden yaratmakla kalmamýþ, ayrýca Türkiye siyasetinin ön cephesine de dönmüþtür.

Sonuç: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik?

PKK görünürdeki maðlubiyetinden sonra ciddi bir dönüþüm ve geri dönme kabiliyeti gösterdi. Burada, bu dönüþün örgütsel, ideolojik ve siyasi-askeri yönlerini tartýþtýk. Öcalan'ýn sözlerini baþka bir þekilde ifade edecek olursak, 'Ankara'dan çýkarak partileþen, Ortadoðu'ya açýlarak ordulaþan hareketin Öcalan'ýn Türkiye'ye 'dönüþü' ile güçlü bir sivil toplum hareketini oluþturduðunu söyleyebiliriz. Bu dönüþün sonuçlarý önemlidir. Gerilla ordusu ile düzenli ordu arasýndaki asimetrik savaþta, devlet güçleri siyaseten baþarýlý olmak için maðlup etmek zorundadýr, fakat gerilla için maðlup olmamak yeterlidir. 'Gerilla kaybetmezse kazanýr. Geleneksel ordu kazanmazsa kaybeder' (Henry Kissinger, Mack 1975 içinde: 184).

2000'lerin PKK için þimdiye kadarki en kritik dönem olduðu açýktýr. PKK bu kritik deneyimi, kabaca üç farklý aþamada yaþamýþtýr: a) þok ve geri çekilme (1999), b) çýkmaz ve yeniden yapýlanma (2000-2004) ve c) sahneye geri dönüþ (2005'ten günümüze). Öcalan'ýn yeni politikalarýna ve PKK'ye yönelik bu dönemdeki Kürt ve sol eleþtiriler, Türk devletine teslim olma ve hatta Genelkurmay'ýn hizmetinde olma ithamlarýndan baðýmsýz ve birleþik bir devlet rüyasýna elveda dedikleri çýkarsamasýyla hareketin geçmiþ ve amaçlarýndan tamamen koptuðu suçlamalarýna kadar uzanmaktadýr.

Burada örgütsel, ideolojik ve siyasi-askeri mücadele çizgilerindeki deðiþimin izini sürmeye çalýþtýk. Örgütsel olarak PKK, Leninist tarzdaki her türlü

28- Türkiye çapýnda genel oyun %5.6'sýný DTP almýþtýr. 1 96 faaliyeti yöneten öncü parti olmaktan çýkýp, kompleks bir partiler ve

T kurumlar sistemine evrilmiþtir. Örgütsel yapýda ciddi deðiþiklikler olsa da, oplum v adanmýþ militanlar 'profesyonel tam zamanlý devrimciler' olarak baþrolü iþgal etmeye devam etmektedirler. Örgütsel düzeyde daha karmaþýk bir e K yapýya - ya da etkileþen bir kurumlar kümesine- doðru dönüþüm, evrilen bir uram, Sa pratiðin yansýmasýdýr.

yý: 4, Güz 2010 PKK'nin temel hedeflerinden biri baðýmsýz bir Kürdistan kurulmasý olmuþtur, fakat baðýmsýzlýðýn yolu merkezi devlet-inþasýndan toplum- inþasýna kaymýþtýr. Kurulduðu zaman, PKK birleþik, sosyalist bir Kürdistan, bir 'Halk Cumhuriyeti' kurmayý amaçlýyordu. Bugün ise bir demokratik konfederalizm projesinin gerçekleþmesini, Kürdistan Demokratik Toplumu'nun kurulmasýný amaçlýyor. Bu birleþik Kürdistan idealinin terk edildiði anlamýna gelmiyor, fakat bu ideale farklý bir yolla ulaþýlmaya çalýþýlýyor. Nihai amaç olan baðýmsýzlýk klasik bir devlet yapýsýnýn kazanýlmasýnda deðil, (akýllara konsey komünizmini getirecek þekilde) bir kendi kendini yönetme sisteminin kurulmasý ve geliþtirilmesinde görülüyor. Tepeden, her þeyi kapsayan bir yönetim yapýsý kuran klasik devlet inþa süreci yerine, gerçek bir demokratik konfederalizm ile Kürdistan aþaðýdan yapýlandýrýlmaya çalýþýlýyor.

Eleþtirmenler Öcalan'ýn ele geçirilmesinden sonra baðýmsýz bir devlet fikrinden vazgeçtiðini iddia etmiþtir. Bu iddia iki açýdan yanlýþtýr. Ýlk olarak, PKK zaten daha 1993'te, ayrý bir devlet kurulmasý talebinden zýmni olarak vazgeçerek, Türkiye'ye uzlaþma sinyali vermiþti. Zamanýnda, Öcalan, o dönem kendi anlayýþýný net olarak ifade etmese de, baðýmsýzlýk fikrinin ana akým düþünceden farklý olduðunu belirtmiþti (bkz. Jongerden & Akkaya). Ýkinci olarak, Öcalan, bu yeni baðýmsýzlýk belirlemesiyle, sadece baðýmsýz bir Kürdistan devleti fikrini (muhafaza edilecek ya da býrakýlacak bir þeymiþçesine) yeniden deðerlendirmiyor fakat onu yeniden tahayyül ediyor. Öcalan'ýn klasik ulus-devlet kavramýný eleþtirisi onu yeni bir siyaset kavrayýþýna getiriyor. Ulus-devleti zamaný geçmiþ bir þey olarak görüyor ve yerine her yerde devlete bir alternatif olacak demokratik konfederalizm sistemini savunuyor.

Bu arada siyasi-askeri mücadele giderek DTP'nin taban örgütlenmesi ve (yerel ve genel) seçilmiþ temsilcileriyle öncülük etmeye baþladýðý bir siyasi mücadele þeklini alýyor. Özellikle 2007 ve 2009 seçimlerinden sonra, daha güçlü bir Kürt kamusallýðý oluþmuþtur. Önde gelen bir Türk köþe yazarýna göre: “Türkiye'nin 20. yüzyýlýn son çeyreðinde yaþadýðý acý dolu dönemden sonra, topraklarýnda ayrý bir devlet kurulamaz; fakat güneydoðusunda ayrý bir siyasi coðrafya oluþmuþtur” (Bila 2004: 10).

Öcalan'ýn liderlik konumunun ve örgütün birliðinin göreceli korunmasý PKK'nin görünürdeki yenilgiden sonra siyaset sahnesine dönmesine katkýda bulunmuþtur. Daha da önemlisi, PKK Türkiye'deki Kürt kimliðine iliþkin talepleri siyasi olarak canlý tutmayý baþarabilmiþtir. Bu esasýnda PKK'nin ilgi ve aktivite yelpazesini geniþletmesi için imkânlar yaratan ve bu 97 yolla bir Kürt kamusallýðý için daha fazla alan açan yeni ideolojik ve siyasi 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? yaklaþýmlarýn deðerlendirilmesi vasýtasýyla gerçekleþmiþtir. Çatýþma yoluyla devlet gücünün ele geçirilmesinden ziyade toplumun tüm yönleri ile dönüþtürülmesinin amaçlanmasý sayesinde, PKK'nin faaliyetleri bugün daha geniþ bir hareket alanýna izin vermektedir. Belki de PKK'nin mücadele kapasitesi ve neredeyse mucizevi dönüþü, kuruluþ dönemi ilkesinde yazýlýdýr: 'Berxwedan Jiyan e' (Direnmek Yaþamaktýr). 1 98 Referanslar T oplum v Akinan, S. (2009) Online: http://aksam.com.tr/2009/04/08/yazar/12219/serdar_akinan/guzel_g e K unler_yakinda_mi_.html (9 Nisan 2009 tarihinde eriþildi). uram, Sa Beþikçi, Ý. (1992) PKK Üzerine Düþünceler: Özgürlüðün Bedeli, Ýstanbul: Melsa

yý: 4, Güz 2010 Yayýnlarý

Bila, F. (2004) Satranç Tahtasýndaki Yeni Hamleler: Hangi PKK?, Ankara: Ümit Yayýncýlýk.

Bila, F. (2007) Komutanlar Cephesi, Ýstanbul: Detay Yayýncýlýk.

Bilgiç, E.E. (2008) Vatan Millet Reyting: Televizyon Haberlerinde Milliyetçilik, Ýstanbul: Evrensel Basým.

Birand, M.A. (2009) Online: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11343078&yazarid =298&tarih=2009-04-02. (9 Nisan 2009 tarihinde eriþildi).

Ergin, S. (2009) Online: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=11326033 (9 Nisan 2009 tarihinde eriþildi).

Galbraith, P. (2006) The End of Iraq: How American Incompetence Created a War Without End, New York: Simon & Schuster.

Gellner, E. (1983) Nations and Nationalism, Oxford: Basil Blackwell

Gündem, 10 Nisan 2009. Online: http://www.gundem- online.com/haber.asp?haberid=70785 (13 Nisan 2009 tarihinde eriþildi).

Gunter, M. (2008) The Kurds Ascending: The Evolving Solution to the Kurdish Problem in Iraq and Turkey, New York: Palgrave Macmillan.

Hoffman, B. & Cragin, K. (2002) “Four Lessons from Five Countries”, Rand Review, Yaz 2002.Online: http://www.rand.org/publications/randreview/issues/rr.08.02/fourless ons.html (12 Þubat 2009 tarihinde eriþildi)

Ýmset, Ý. G. (1995) The PKK: Freedom Fighters or Terrorists? Online: http://www.kurdistan.org/Articles/ismet.html (14 Þubat 2009 tarihinde eriþildi).

Jongerden, J. (2007) The Settlement Issue in Turkey and the Kurds, Leiden & Boston: Brill 99

Kutschera, C. (1994) “Mad Dreams of Independence: The Kurds of 2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik? Turkey and the PKK”, Middle East Report, No.189: 12-15.

Mack, A. (1975) “Why Big Nations Lose Small Wars: The Politics of Asymmetric Conflict”, World Politics, 27 (2): 184-85.

Öcalan, A. (1999) Declaration on the Democratic Solution of the Kurdish Question, London: Mesopotamian Publishers.

Öcalan, A. (2000) “Roma Konuþmalarý”, Weþanên Serxwebûn, No. 102.

Öcalan, A. (2003) “Özgür Ýnsan Savunmasý”, Weþanen Serxwebun, No. 128.

Öcalan, A. (2005) “Declaration of Democratic Confederalism in Kurdistan”. Online: http://www.freemedialibrary.com/index.php/Declaration_of_Democrat ic_Confederalism_in_Kurdistan.

Öcalan, A. (2008) War and Peace in Kurdistan, Cologne: International Initiative Freedom for Öcalan – Peace in Kurdistan.

Özcan, A.K. (2006) Turkey's Kurds: A Theoretical Analysis of the PKK and Abdullah Öcalan, Oxon: Routledge.

Özcan, A.K. (2007) “The Vacillating PKK: Can it be resurrected?”, Middle Eastern Studies, 43(1): 107-124.

Özkök, E. (2009) Online. Available HTTP: (accessed 9 April 2009).

PKK (2005) PKK Yeniden Inþa Kongre Belgeleri. Ýstanbul: Çetin Yayýnlarý.

Sabah, 17 Þubat 2006. Online: http://arsiv.sabah.com.tr/2006/02/17/gnd101.html (5 Ocak 2009 tarihinde eriþildi)

Stansfield, G.R.V. (2003) Iraqi Kurdistan: Political development and emergent democracy, Oxon: Routledge

Þakar, M. (2008) “Kürtler Öcalan'a sahip çýksýn”. Online: http://www.rojaciwan.com/haber-32346.html (12 Ocak 2009 tarihinde eriþildi)

The New York Times, 20 Þubat 1999. Online: http://www.nytimes.com/1999/02/20/world/us-helped-turkey-find- 1100 and-capture-kurd-rebel.html (5 Ocak 2009 tarihinde eriþildi) T oplum v Trilsch, M & Rüth, A. (2006) “Öcalan vs. Turkey”. The American Journal of International Law, 100(1): 180-186. e K

uram, Sa Van Bruinessen, M. (1988) “Between Guerilla War and Political Murder: The Workers' Party of Kurdistan”, MERIP Middle East Report, No. 153: 40-

yý: 4, Güz 2010 46

Van Bruinessen, M. (2000) “Turkey, Europe and the Kurds after the capture of Öcalan”, in M. Van Bruinessen, (ed.) Kurdish ethnonationalism versus nation- building states, Ýstanbul: ISIS Press.

Vatan, 16 Ekim 2008. Online: http://haber.vatanim.com.tr/haberdetay.asp?detay=Kurt_sorununun_co zumu_teroru_bitirir_203724_1&Newsid=203724 (6 Ocak 2009 tarihinde eriþildi)

Yavuz, M. H. (2002) “The Politics of Fear: The Rise of the Nationalist Action Party (MHP) in Turkey”, The Middle East Journal, 55(2): 200-220.

Yetkin, M. (2004) Kürt Kapaný: Þam'dan Ýmralý'ya Öcalan, Ýstanbul: Remzi Kitabevi.

Kullanýlan web siteleri

http://www.demokratiktoplumpartisi.com/belgeler/demokratik- ozerklik-projesi/ http://www.gundem-online.com http://www.hpg-online.net http://www.khrp.org http://kongrakurdistan.net/Nu/ http://www.kurdistan.org/Current-Updates/kadek.html http://www.pkk-info.com http://www.rojaciwan.com http://www.serxwebun.com http://www.xs4all.nl/~kicadam/

Ek: PKK Gerilla Gücü Kayýplarý (2004-2008) 101 Bir K Tablo 1 : Katýlým yeri ve Ölüm Yýlý an T Memleket utmasý V Sene Türkiye Suriye Ýran Irak Toplam 2004 79 16 11 4 110 akasý: ... 2005 102 32 11 1 148 2006 104 27 5 3 139 2007 156 22 21 2 201 2008 114 18 19 5 156 Toplam 555 115 67 15 754

Tablo 1.Katýlým yeri ve Katýlým Yýlý Memleket Katýlým Yýlý Türkiye Suriye Ýran Irak Toplam 1999'dan önce 176 30 7 11 224 1999-2003 310 83 45 2 440 2004'ten sonra 59 1 15 2 77 Toplam 545 114 67 15 741

Tablo 1.Cinsiyet ve Ölüm Yýlý

Cinsiyet Sene Erkek Kadýn 2004 103 7 2005 124 24 2006 128 11 2007 179 22 2008 132 24 Toplam 666 28

Tüm tablolar: adresinden edinilen bilgilerle hazýrlanmýþtýr. Burada ayrýca hayatlarýný kaybeden gerillalar hakkýnda kiþisel bilgiler de bulunmaktadýr

Bir Kan Tutmasý Vakasý: Aliza Marcus'un 'Kan ve Ýnanç' Kitabýna Dair Eleþtirel Bir Deðerlendirme

Harun Ercan¹ & Alp Kanzýk²

PKK hakkýnda üretilen metinlerin, yayýnlarýn ve makalelerin “akademik” bir niteliðe haiz olmadýðý; liberal kalem erbabý, “modernleþmeci” emniyet görevlileri, “stratejik araþtýrmacýlar” ve benzerleri³ tarafýndan artýk kabul edilen bir gerçek. Kendi diliyle ifade edecek olursak, “terör örgütünü yenemedik çünkü örgüt hakkýnda tarafsýz, bilimsel bilgi üretemedik” önermesi üzerine kurulu bu mantýk, akademik bir suskunluðun veyahut oto-sansürün yerine “tarafsýz” ve “bilimsel” bilgi ile (Türk devleti nezdinde) PKK'nin ne menem bir örgüt olduðunu ortaya çýkarma gayretinde. Üretilen bu tarafsýz ve bilimsel bilgi ile “düþman”ý anlamak ve de yenmek daha da kolaylaþýr diye buyuruyor bu mantýk.

Aliza Marcus'un 2007 yýlýnda Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence baþlýðý ile yayýnlanan ve Kan ve Ýnanç: PKK ve Kürt Hareketi ? adýyla Ýletiþim Yayýnlarý tarafýndan Türkçe’ye çevrilen kitabý, niyetinden baðýmsýz

1- State University of New York at Binghamton, Doktora. 2- Boðaziçi Üniversitesi, Atatürk Enstitüsü, Doktora. 3- Özellikle son zamanlarda çoðalan bu alelade edebi eserlere iki temsili örnek vermek yeterli olabilir: Bkz. Özcan, Nihat Ali. PKK (Kürdistan Ýþçi Partisi). Tarihi, Ýdeolojisi ve Yöntemi, (Ankara: Asam Yayýnlarý, 1999); Hanefi Avcý, Haliçte Yaþayan Simonlar. Dün Devlet Bugün Cemaat, (Ankara: Angora Kitaplarý, 2010), s. 93, 122. 4- Kitabýn Ýngilizce baþlýðýndaki “baðýmsýzlýk” kelimesinin Türkçe çeviride kaybolduðunu geçerken belirtmekte fayda var; zira baþlýðýn birebir çevirisi “PKK ve Kürt Baðýmsýzlýk Mücadelesi” olmalý. 1104 olarak, bu ihtiyaca karþýlýk verdiði iddiasýyla söz konusu kesimle de sýnýrlý

T olmayan geniþ bir kamuoyu tarafýndan övüldü. Çeþitli deðerlendirmelerin oplum v ortak yorumuna göre, mükemmel bir tarafsýzlýk, objektiflik halesiyle donatýlmýþ bu kitap, “tarihsel” ve “bütünsel” yapýsýyla PKK'yi her yönüyle e K açýklýyor, belli bir nedenselliðe oturtuyor, örgütün yapýsýný ve iþleyiþini uram, Sa “görünmeyen” ve “bilinmeyen” olaylar ve süreçleri su yüzüne çýkartarak ortaya koyuyordu. Türk olmayan bir gazetecinin, Türklerin yapmadýðý bir yý: 4, Güz 2010 “anlama gayreti”ne giriþmesi takdire þayandý. Ve kitap bunu kuru sýký milliyetçi ezberlere deðil, birincil ve ikincil kaynaklardan derlenen veriler ve belgelere dayandýrýyordu. Söz konusu olan bir “PKK tarihi” idi ve de PKK'yi anlamak için böyle eserlerin devamýnýn gelmesi gerekirdi.?

Kitap eklerindeki, gazete köþelerindeki, Internet sitelerindeki çeþitli olumlu deðerlendirmelere6 göre kitap, PKK'yi “Kürt sorunu”nun tarihselliði içindeki yerine oturtuyor ve PKK'yi doðuran etkenin demokrasi eksikliði, þiddet fazlalýðý olduðunu net bir biçimde ifade ediyordu. Zira, Kürt kimliði üzerindeki baskýlar Kürtleri devlet ile baþka bir alternatifi olmayan PKK arasýnda tercih yapmaya zorluyordu.? Bu deðerlendirmelerin zýmni (veya açýk) iddiasý ise belli bir “demokratikleþme” veyahut “demokratik açýlým” süreciyle PKK'nin zemininin kaymasýnýn, “marjinalleþerek” ve “anlamsýzlaþarak” tarih sahnesini terk etmesinin mümkün ve gerekli olduðu olarak gözüküyordu.?

Marcus'un eserinin Türkçe önsözüne göre ise PKK, kuruluþ ile mobilizasyon yýllarýnda, özellikle 1983-95 yýllarý arasýnda biçimlendiði için ayný kalan, “deðiþmemiþ” bir örgüt idi; dolayýsýyla, Öcalan'ýn yakalanmasýndan sonraki süreç sadece “tamamlayýcý” bir nitelik taþýmaktaydý (Marcus, 2009: 10-11). PKK temeli ve varlýk nedeni bu yýllarda atýlmýþ, inancýný “kan” ile harmanlamýþ bir örgüttü ve de Kürtlerin özgürlüðünden çok Kürt muhaliflerinin, daha doðrusu Öcalan karþýtlarýnýn tasfiyesi ile ilgilenmiþti. Marcus'un kitabýyla, yýllar boyu “tarafsýz” bir bilgiye ihtiyaç olmadan gerek devletlûlar gerekse resmi ideolojinin sivil yeniden- üreticileri tarafýndan tekrarlanan iddialar, Türk olmayan bir gazeteci tarafýndan -düþük yoðunluklu “Kürtçülüðü”ne raðmen- net bir biçimde ifade edilmiþti; bu iddialarý destekleyen veriler, bilgiler ve hikâyeler derlenmiþti; imanlar tazelenmiþti.

5- Amaç, elbette sadece bir “anlama çabasý” deðildi, PKK ile Kürt sorunu arasýndaki iliþkiyi “bilimsel olarak” görüp ikisinin ayrýþmasýnýn koþullarýný tasavvur ederek pratiðe dökmekti. 6- Olumlu deðerlendirmelere birkaç örnek: Oður, Yýldýray. “PKK'lýlar Daðlarda Kekik Toplamýyor”, Taraf, 29 Haziran 2010; Birand, Mehmet Ali. “AB için 2009 Yeni Bir Tarih”, Milliyet, 15 Aralýk 2007; Tezkan, Mehmet. “Baþka Hayatlarý Yakýndan Tanýmak”, Milliyet, 20 Mart 2010; “Kürt Sorununu Anlamak Ýçin”, Newsweek Türkiye, 6 Eylül 2009. 7- Bkz. Alpay, Þahin. “PKK'nýn Öyküsü: 'Kan ve Ýnanç”, Zaman, 24 Kasým 2007. 8- Bkz. 3 no.lu dipnot. Ayrýca bkz. Çandar, Cengiz. “Ne Ýstediðimizi Biliyor muyuz?”, Referans, 25 Aralýk 2007. Fakat kitap, gördüðü ilgiye raðmen, derli toplu bir biçimde 105

deðerlendirilmedi. Kitap üzerine yapýlan olumlu deðerlendirmeler ne kadar Bir K “yeni” bir þey söylemiyorsa, genellikle olumlu deðerlendirmeler arasýna sýkýþtýrýlmýþ kýsýk eleþtiriler de açýkçasý kitabý yanlýþ yerden olmasa da eksik an T bir biçimde hýrpalýyordu. Bu kýsýk eleþtiriler, haklý bir biçimde ve mantýk utmasý V gereði, Marcus'un vaktinde PKK'de aktif olarak çalýþmýþ veya çalýþmamýþ örgüt muhalifleri ile yaptýðý röportajlara dayanarak ve halihazýrdaki örgüt akasý: ... üyelerinin sesini ciddiye almayarak metodolojik bir yanlýþ güttüðü kanaatindeydi. PKK'siz bir PKK tarihi anlatýlmaya çalýþýlmýþtý. Fakat bütün bunlara raðmen bu “anlama” gayretini alkýþlamak gerekirdi.

Marcus'un eserinin “akademik” bir eser olmadýðý malum; bir gazeteci olarak Marcus da kendi eserine öyle bir iddia atfetmiyor. Marcus, uzun yýllar Türkiye'de Reuters için çalýþmýþ, “1995'te Kürt köylerinin zorla boþaltýlmasý üzerine yazdýðý bir haber dolayýsýyla” TCK'nýn 312. maddesinde geçen, “halký ýrk, ... veya bölge farklýlýðý gözeterek kin ve düþmanlýða açýkça tahrik etme” suçlamasýyla yargýlanmýþ bir gazeteci.9 Marcus'un mesleðinden yola çýkarak akademik olmayan bir eseri “akademik”, teorik bir bagaj ile deðerlendirmenin haksýz olduðu söylenilebilir; fakat eserin üzerine yapýþtýrýlan “tarafsýz PKK tarihi” etiketi, kitabý çoktan akademik bir “baþvuru kaynaðý” haline getirmiþ durumda.¹º Bunu da elbette Marcus'un kendisiyle deðil, Kürt hareketi hakkýnda üretilen sistematik, bilimsel bilginin eksikliði ile açýklamak gerek. Öbür yandan, kitabý siyasi düzlemde eleþtirmek mübah ve gerekli olsa bile, Marcus'un görünür niyetinin PKK'yi Kürt mücadelesinin kendi dinamikleri ve ulusallýðý içerisinde, yani 'referans'lý bir siyaset ekseninde eleþtirmek olmadýðýný söylemek de gerekiyor.¹¹ Dolayýsýyla, Kan ve Ýnanç'ý “gazetecilik hastalýðý”¹² ile malul, yeni bir söz söylemeyen, aksine “eski sözler”in yeniden üretimi için cephanelik saðlayan bir “örgüt tarihi anlatýsý” olarak görmek daha doðru olacaktýr.

Bu minvalde, Marcus'un kitabýnýn eleþtirisi üzerine inþa edilen fakat salt bir kitap eleþtirisi olarak kurgulanmayan bu yazý PKK veya genel olarak herhangi bir örgütün tarihini veya geliþimini “toplumsal hareketler” literatürünün basit varsayýmlarýna baþvurmadan, söz konusu örgütleri tarihselliðinden soyutlayýp dondurarak, hatta ve hatta önderlerin

9- Ýletiþim Yayýnlarý'nýn yazarý ve kitabý tanýtan kýsa bir yazýsý için bkz: http://www.iletisim.com.tr/kitap/kanveinanc. 10- Marcus'un da kaynak olarak kullandýðý, “baþvuru kaynaðý” haline gelmiþ diðer kitaplarý burada anmakta fayda var: bkz. Bila, Fikret. Satranç Tahtasýndaki Yeni Hamleler: Hangi PKK?, (Ankara: Ümit Yayýncýlýk, 2004); Birand, Mehmet Ali. Apo ve PKK, (Ýstanbul: Milliyet Yayýnlarý, 1993); Cemal, Hasan. Kürtler, (Ýstanbul: Doðan Kitapçýlýk, 2003). 11- Aksi takdirde bu yazýyý 'akademik' bir eleþtiri olarak deðil de, siyasi bir polemik olarak kurgulamak gerekirdi. 12- Bu eleþtiri gazeteciliðe yönelik bir eleþtiri olmaktan ziyade, aþaðýda belirteceðimiz gibi akademik düzlemde hâkim olan bir yaklaþýmý hedefine alýyor. 1106 “psikolojisi”ne indirgeyerek ve daha da önemlisi “iliþkisellik” baðýndan

T kopararak anlatmanýn yanlýþlýðý üzerine kurulu.¹³ Buradan yola çýkarak, oplum v Marcus'un kitabýnýn Kürt hareketini ile Kürt kitlesinin dinamizmini anlayamadýðýný, daha doðrusu yanlýþ anladýðýný ve de ne PKK'nin e K dönüþümlerine ne de güncel politikaya dair bir þey söyleyemediðini iddia uram, Sa edeceðiz. Sayýsý az olan ama çoðalacaðý belli olan “PKK'yi anlama giriþimleri”nin hemen hemen hepsinin belirttiðimiz “yanlýþ anlama”lardan yý: 4, Güz 2010 malûl olduðu, olacaðý ise aþikar. Dolayýsýyla, Marcus'un kitabý bir arketipi ifade ediyor demekte sakýnca yok.

Kan ve Ýnanç'ýn Metodolojik Ahlaký

Marcus'un eseri, daha az önemsiz olmayan ve de bu temel zaaf ile iliþkili olan baþka zaaflardan da mustarip. Öncellikle, hali hazýrda örgüt üyesi olanlarýn “baðýmsýz” düþünemeyeceði ve Öcalancýlýðýn dýþýna çýkamayacaðý ön kabulünden yola çýkarak, Marcus veri kaynaðýný örgüt içinde bulunmuþ veya bulunmamýþ ve de büyük bir kýsmý tanýnmýþ PKK muhaliflerinden oluþturuyor. Marcus böyle bir eleþtiriyi ciddiye aldýðý için kitapta buna dair bir açýklama da yapýyor: “PKK'ya yakýn olan kimi insanlar, çalýþmanýn PKK'dan ayrýlmýþ bulunan kiþilerle yaptýðým görüþmelere dayanmasýný eleþtirdiler. Bu kiþilere güvenilemeyeceðini söylüyorlardý. Bu doðru deðil. Kitabýmda, PKK'nýn içindeki insanlarýn, eðer konuþma imkaný bulsalardý bugün ne söyleyeceklerini gösterdim… Ama bu imkana sahip deðiller. Savaþýn harareti içinde, PKK'daki tarihleri üzerine düþünecek ne zamanlarý ne de böylesi ilgileri var. Üstelik her þeyin ötesinde, PKK içindeki, yüksek sesle dillendirilmeyen kurallarla baðlýlar: Öcalan'ý eleþtirmek, ölümle cezalandýrýlabilecek bir saldýrý addediliyor” (s. 10). Ve de: “Bu çalýþmanýn PKK üyelerince saðlanan bilgiye fazlasýyla bel baðladýðýndan yakýnanlar olacak. Yasadýþý ve þiddete dayalý bir hareketin içinde yer almýþ insanlarýn saðlayacaðý bilginin güvenilmez olduðu söylenecek… PKK'yý ya da benzeri herhangi bir örgütü gerçekten anlayabilmek için, o hareketin parçasý olmuþ insanlarla konuþmak gerekir (Çeþitli nedenlerle, ama asýl, halen PKK üyesi olanlarýn serbestçe konuþmasý çok zor olduðundan, görüþmelerimi eski üyelerle sýnýrladým)” (s. 13). Halbuki, Kariane Westrheim'ýn bu sayýda yayýnladýðýmýz “Daðlarý Seçmek: Alternatif bir Kimlik Projesi olarak PKK” makalesinde de somutlandýðý gibi, temel bir metodolojik ahlaka baðlý kalarak (isim vermeyerek ve de görüþmeciye güven vererek) “resmi görüþ”ün dýþýndaki bireysel hikayelere de eriþmek mümkün. Kaldý ki, söz konusu olan PKK'nin üst düzey yöneticileri olduðu zaman bile Türk burjuva medyasýnýn çeþitli organlarýnýn bile PKK yöneticileri veya üyeleriyle sohbet etmekte zorlanmadýklarý görülüyor. Dolayýsýyla, kitabý PKK'siz bir PKK anlatýsý veya, daha doðrusu, “muhaliflerinin gözünden PKK tarihi”

13- Böyle bir yaklaþýmý kullanýp kullanmama ise akademik sermayeye sahip olup olmamakla, düzgün teorileri keþfedip keþfetmemekle alakalý deðil elbette olarak okumak mümkün. Kitaba atfedilen “objektiflik” ilk darbesini bu 107

metodolojik açmazda yiyor. Bir K

Öbür yandan, kitap kullandýðý bilgilerin birden çok kaynaða dayandýðýný öne an T sürüyor: “Çapraz-görüþmeler yaptýðým gibi – örneðin, eski isyancýlar utmasý V çoðunlukla ayný eðitim kamplarýnda bulunmuþ, ayný saldýrýlarda rol üstlenmiþ ve ayný toplantýlara katýlmýþlardý-, tarihleri ve olaylarý teyit akasý: ... edebilmek için mümkün olduðunda, yayýmlanmýþ Türkçe ve yabancý kaynaklara da baþvurdum. … [E]ski PKK üyeleriyle görüþmeler bu kitabýn çekirdeðini oluþtursa ve asli yapýyý kursa bile, tek veri kaynaðým bu görüþmeler deðildi. Kitap, PKK'ya muhalefet eden tanýnmýþ Kürtlerin yaný sýra baðýmsýz Türk ve Kürt eylemcilerle yapýlan görüþmelerden, örgütün eski baðlantýlarý üzerine bilgi saðlayan bir dizi yabancý kaynaktan elde edilmiþ verileri harmanlýyor”(s. 13).

Bir örgütün veya bir 'mesele'nin tarihini kiþisel mülakatlarý “asli yapý” olarak kullanarak, yani uzun bir tarihsel dönemi kapsayan sistematik bir veri toplama iþlemini ikinci plana atarak yapmak,¹? farklý çevrelerden gelen farklý kiþilerden edinilen çeþitli verilerin yarattýðý (ve de alýþýldýk bir cýmbýzlama iþlemine dayanan) bir esnekliði saðlayarak baþtan bozuk ama buna raðmen bütünlük içinde gözüken bir tarihselliði ortaya çýkarýyor. Sözgelimi herkesin “PKK uzmaný” kesildiði bir durumda ve de kitapta aktarýlan verilerin eklektikliði düþünüldüðünde, ortak noktasý PKK karþýtlýðý olan farklý kiþilerle yapýlmýþ uzun mülakatlardan koparýlan çeþitli cümlelerin yarattýðý bu bütünlüðü doðrulamak veya yalanlamak mesele hakkýnda ampirik bilgi eksiliðinden yer yer zor olsa da bu yazý içerisinde daha çok Marcus'un analitik zafiyetleri üzerinde duracaðýz.

Kürt hareketi hakkýnda yapýlan çalýþmalarýnýn henüz niceliksel ve niteliksel olarak tatmin edici seviyeye ulaþmamýþ olduðu akýllarda tutulacak olursa, toplumsal-siyasi hareketler literatürü içerisinden yapýlmýþ sayýsýz çalýþmanýn biriktirdiði analitik araçlara, sorulara ve teorik yaklaþýmlara yaslanarak Aliza Marcus'un çalýþmasýný deðerlendirmenin kýymeti harbiyesi daha da belirginleþecektir.

Toplumsal Hareketler Literatürüne Kýsa Bir Deðini

Aliza Marcus'un Kürt hareketinin geliþimini ve dönüþümünü nasýl ele aldýðýna bakmadan önce, kalýn hatlarla olsa bile bir hareketin nasýl

14- Marcus'un kuramadýðý tarihsellik, ilginç bir biçimde, eski bir PKK üyesi olan Selahattin Çelik tarafýndan yazýlan, Marcus'un da kullandýðý Aðrý Daðýný Taþýmak baþlýklý eserde kuruluyor. Bkz. Çelik, Selahattin, Aðrý Daðýný Taþýmak: Çaðdaþ Kürt Halk Direniþi; Siyasi, Askeri, Ekonomik ve Toplumsal Sonuçlar, (Ýtalya: Zombon Verlag, 2000). 1108 incelenmesi gerektiðine toplumsal hareketler külliyatýnýn rehberliðinde

T bakmak gerekiyor. Toplumsal hareketler literatüründe kabul gören oplum v yaklaþýma göre, bir hareketin dinamik bir biçimde tarihsel olarak sürekli deðiþtiði göz önünde bulundurulmalý ve hareketin etkileþim halinde e K bulunduðu aktörler ile kurduðu iliþkiler bakýmýndan da interaktif bir yöntem uram, Sa izlenmelidir (McAdam, Tarrow, Tilly, 2001: 18). Marcus'un Kürt hareketinin ortaya çýkma, mobilizasyon ve düþüþ süreçlerini belirleyerek yý: 4, Güz 2010 dinamik bir çerçeve oturtma gayretinde olduðunu açýkken, diðer bir yandan Kürt hareketinin 1970'lerden 2000'li yýllara kadar yaþadýðý süreçte Türk ordusu, hükümetler, Kürt kitleleri, Türkiye sol hareketi ve dýþ ülkeler gibi aktörlerle yaþadýðý etkileþimleri de hesaba katan bir kavrayýþ oluþturma gayretinde olduðu da söylenebilir. Lakin Aliza Marcus'un bu çabalarý, kendi içerisinde tutarlý bir analitik çerçeve oluþturmadýðýndan dolayý eklektik dinamik-interaktif bir yöntem izlemektedir. Bununla birlikte, aktörlerin kendi iradeleri (agency) doðrultusunda icra ettiklerini hangi saiklerle ve ne gibi amaçlar doðrultusunda gerçekleþtirdiklerini ortaya koymak konusunda kayda deðer bir biçimde çekingen kalarak ve oldukça siyasi bir konuda analitik olmaktan feragat ederek tarafsýz görünmek gibi bir kaygýyla hareket ettiðinden ötürü Kürt hareketi hakkýndaki genel geçer doðrularý yeniden üreterek oldukça taraflý bir yöne savrulmaktadýr.

Donatella della Porta'ya göre, politik þiddet kullanan toplumsal hareketleri incelerken üç farklý analiz seviyesinde bulunan dinamikler arasýndaki iliþkiye bakmak gerekmektedir. Makro dinamikler devlet, sosyo-ekonomik dönüþümler gibi sistemik olgularý içermekte, mezo dinamikler grup, örgüt, parti gibi organizasyonlara dair bir analiz seviyesi sunmakta ve mikro dinamikler ise bireylere dair konularý ele almaktadýr (Della Porta, 1995: 10). Makro dinamiklerin toplumsal hareketler için ne gibi siyasi fýrsatlar ve sýnýrlamalar getirdiðine bakmanýn yaný sýra, politik þiddet kullanan örgütler baðlamýnda della Porta'nýn altýný kalýnca çizdiði faktör devletin bu durumu nasýl idare ettiðinin incelenmesidir. Diðer bir deyiþle, devletin örgütlerin eylemlerine nasýl cevap verdiði, ne gibi strateji-taktikler belirlediðinin tarihsel, hukuki ve konjonktürel eksenleri süreçleri temelinden þekillendirmektedir (s.10). Bir hareketin neden ve nasýl dönüþtüðü elbette sadece devletlerin iradeleri doðrultusunda þekillenmemektedir. Süreci belirleyen etkileþimler çok farklý biçimlerde olabilir; kolluk kuvvetleri ile muhalefet edenler arasýndaki bir çatýþma, örgütleme faaliyetleri, rejime muhalif eylemlilikler, makro siyasi geliþmeler veya devletin muhaliflere yönelik yaptýðý baskýnýn kendisi gibi önceki duruma göre deðiþim yaratan karþýlaþmalarýn toplamý belirli bir etkileþim havuzu oluþturmaktadýr.

Bir grup veya örgüt olarak toplumsal-siyasi meselelere dair ortaya bir iddia koyarken ve bu iddianýn kitleler tarafýndan benimsenmesini isterken bireylerin bu dava uðruna aktif bir biçimde eylemlere katýlmalarýný, karþýt güçlerle çatýþmalarýný ve hatta yeri geldiðinde canlarýný ortaya koymalarýný saðlamak, sayýsýz etkileþimin gerçekleþmesi ile mümkün olur. Örgütsel bir baðlýlýk yaratarak ve eylemler yaparak bir örgüt siyasi-toplumsal etkiler 109 yaratma raddesine gelebilir veya baskýlar, bölünmeler yüzünden ortadan Bir K kaybolabilir. Benzer etkileþimlerin gerçekleþtiði vakalar muhtevalarý itibariyle çok çeþitli görünse de, mekanizma-süreç yaklaþýmý ile analitik araçlar an T olarak devþirilip birbirlerinden ayýrt edilebilirler. Mekanizmalar, muðlak bir utmasý V þekilde tanýmlanmýþ olsalar da (Tarrow, Tily, 2007: 29), benzer etkileþim- lerin-olaylarýn kategorize edilmesi olarak anlaþýlabilir. Örneðin örgütleme akasý: ... mekanizmasý siyasi örgütlerin kitleleri mücadeleye katmasý için girdikleri etkileþimleri belirtirken baský-engelleme mekanizmasý ise örgütlerin ortaya koyduklarý kitlesel eylemlere ve farklý mücadele yöntemlerine karþýlýk devletlerin ve hükümetlerin kullandýklarý çeþitli iktidar teknikleridir. Bir hareketin deneyimlediði belirli bir süreç (mobilizasyon, radikalleþme veya çöküþ) içerisinde mekanizmalar farklý þekillerde dizilirler. Örneðin mobilizasyon sürecinde örgütleme, geliþen siyasi deðiþimleri fýrsat/tehdit ola- rak görmek ve yeni mücadele repertuarlarý yaratmak gibi mekanizmalar bulunurken çöküþ sürecinde farklý mekanizmalarýn bir araya geldiði görülür (McAdam, Tarrow, Tilly, 2001). Yani mekanizmalar bir toplumsal hareket özelinde farklýlaþabilse de, analitik olarak birbirleriyle iliþkili olduklarýndan nedenselliðe dair fikir verici niteliðe sahiptirler. Bir hareketin doðurduðu siyasi-toplumsal etkileþimlerin sistematik bir bilgi kaynaðýna dayanarak incelenmesi ise hareketlerin dönüþümünün neden ve nasýl gerçekleþtiðini ortaya koyar.

Marcus'un Çalýþmasýndaki Analitik Sorunlar

Bu minvalde, Marcus'un ortaya koyduðu çerçevenin yeterli olmadýðý üç temel noktada incelenebilir. Birinci yetersizlik, Marcus'un makro-mezo dinamikler arasýndaki iliþkileri sistematik yani belirli bir analitik yönteme baðlý kalarak ele alamadýðýndan ötürü Türk devleti ile Kürt hareketi arasýndaki etkileþimlerin ürettiði dinamiklerin sürece nasýl yön verdiðini ortaya koyamamasýdýr. Ýkinci temel eksiklik ise Marcus'un mezo-mikro (hareket-bireyler/kitle) baðý üzerinde yeterince durmamasý yüzünden hareketin ideolojik çerçevesinin ve kolektif kimlik olgusunun mobilizasyon sürecindeki etkilerini neden ve nasýl sorularýný havada býrakarak analiz çerçevesinin dýþýna itmesidir. Üçüncü bir nokta ise; Türk devleti, Kürt hareketi, kitle, dýþ devletler-hareketler gibi aktörler ve bu yapýlarýn farklý fragmanlarý arasýnda gerçekleþen siyasi etkileþimlerin nasýl iþlediðini gösteren mekanizmalarý sistematik-tarihsel bir yöntem kullanmamasý yüzünden nedenselliði teknik olgulara ve PKK içerisindeki liderlik kültüne indirgemesidir. Bu sorunlar çalýþmanýn tanýmsal kaldýðý kýsýmlarýndan ziyade nedensellik iddiasý olan bazý kilit noktalar temlinde incelenecektir.

Aliza Marcus'un çalýþmasýndaki temel zayýflýk, sistematik bir bilgi kaynaðý kullanmamasýna koþut bir biçimde, Kürt hareketinin yarattýðý siyasi- toplumsal etkileþimler deryasýnýn tarihsel seyrini anlatýrken eklektik bir yöntem izlemesidir. Bu eklektik yaklaþým yüzünden mekanizmalar birbirlerinden nedensel olarak kopuk bir biçimde ele alýnýrken 1110 mekanizmalarýn süreçler ekseninde farklýlaþtýðý gerçeði de konu dýþý kal-

T maktadýr. Bu baðlamda Marcus'un eklektik yaklaþýmýnýn birinci sonucu oplum v mekanizmalar arasýndaki nedenselliði analitik zeminden kaydýrarak olgu- neden iliþkisini kendi varsayýmsal tercihine býrakmasýdýr. Örneklemek gere- e K kirse, 1990-93 yýllarýnda -mobilizasyon sürecinde- PKK'nin örgütleme uram, Sa mekanizmasýný iþletebilmesi sonucunda örgüte katýlýmlar artarken, PKK kitlesel eylemlilik ve yeni gerilla taktikleri gibi sonuç veren yeni mücadele

yý: 4, Güz 2010 yöntemleri ortaya koyarak siyasi-toplumsal gücünü artýrýrken; '93 yýlýndan sonra bir duraklama sürecine girmesinin temel nedeni Marcus'a göre Türk devletinin uygulamaya koyduðu topyekun savaþ konsepti deðildir. Marcus'a göre duraksamanýn ardýnda yatan temel belirleyenler Türk devletinin geril- laya karþý mücadelesi baðlamýnda kendi hatalarýndan ders çýkarmasý, Türk ordusunun gerilla karþýsýnda profesyonelleþmesi ve Öcalan'ýn karar alma mekanizmasýný tekelleþtirmesidir (Marcus, 2009: 300-301). Halbuki, Marcus bu sonuca varmanýn hemen öncesinde zorunlu Kürt göçünün geril- la mücadelesine verdiði zararlarý anarken (s. 297-299) sonrasýnda ise legal alanýn Kürdi siyasete kapatýldýðýný sayfalarca anlatmasýna raðmen (s. 301- 308), neden-sonuç iliþkisi baðlamýnda baský-engelleme pratiklerinin etkilerini ulaþtýðý sonuca yansýtmayarak görmezden gelmektedir. Nedenselliði ise askeri-teknik bir meþrulaþtýrma düzeyine indirgemektedir. Tarafsýz bir yaklaþým geliþtirmek adýna Türk devletinin icra ettiði baský- engelleme-tasfiye pratikleri çalýþma içerisinde sadece bir anlatý olarak kalýrken, Marcus'un varsayýmlarý ise nedenselliðin bizatihi kendisi olarak okuyuculara sunulmaktadýr.

Eklektik yaklaþýmýn ikinci sonucu ise ilgili mekanizmalar baðlamýnda gerçekleþen etkileþimlerin yoðunluðunun ve ürettiði sonuçlarýn yýllar yýlý nasýl deðiþtiðinin de es geçilmesidir. Marcus, baský-engelleme-tasfiye pratiðinin stratejik bir bütünlük çerçevesinde devlet-ordu tarafýndan yürütüldüðünü görmeyip Kürt hareketinin sadece belirli fragmanlarýna, aðýrlýklý olarak da legal alan siyasetine yönelik baskýnýn tarihsel seyrine odaklanmaktadýr. Kürt kitlelerin, gerillanýn, þehir kadrolarýnýn ve yasal hareketin 1992 Diyarbakýr MGK toplantýsý sonrasýnda soluk kesen bir baský-engelleme-tutuklama-tasfiye siyasetine maruz býrakýldýðýný ve bununla iliþkili bir biçimde Kürt hareketinin amaçlarý doðrultusunda ilerleyemeyip duraksadýðýný görünmez kýlmaktadýr. Yani siyaseten devletin PKK karþýsýnda sonuç almasýnýn nedeni uygulanan nispeten baþarýlý baský politikasý olarak görülmemektedir. Bu sürece yön veren esaslý bir aktör olarak Türk devletinin bir re-organizasyon süreciyle neredeyse tüm hukuki ve bürokratik kurumlarý ile askeri ve paramiliter iliþkilerini topyekûn savaþ hizasýna çektiði hakikati uygun tabirle yumuþatýlmaktadýr. Bu yoðunlaþtýrýlmýþ baský rejiminin Kürt hareketi ve kitleler üzerinde yarattýðý negatif etkiler çalýþma içerisinde buharlaþtýrýlmasa da baský-engelleme mekanizmasýnýn tarihsel dönüþümünden çýkarabilecek nedensellik rafa kaldýrýlmaktadýr.

Peki bu noktada Türk devletinin strateji deðiþtirmesi derken neyi kast etmekteyiz? 1992 yýlýnýn ikinci yarýsý sonrasýnda: Anti-Terör Yasasý 111 baðlamýnda Terörle Mücadele Dairesinin kurulmasý, özel timlerin sayýsýnýn 4-5 Bir K binden 10 bine çýkarýlmasý, MHP'li polislerin anahtar pozisyonlara getirilmesi, JÝTEM ve Hizbullah'ýn kontrgerilla faaliyetlerine korkunç bir an T ivme kazandýrmasý, 1 milyondan fazla sayýda Kürt köylüsünü zor göç utmasý V ettirme politikasýnýn zirveye yýllarýný yaþamasý, Doðan Güreþ-Mehmet

Aðar- Tansu Çiller üçlüsünün tüm bunlarý Türk devleti içerisinde yeni bir akasý: ... klik olarak icra etmesi gibi bir dizi deðiþimle (Çelik, 2000: 110-114 ve 200- 203) ispatlanan bir Özel Savaþ stratejisidir bahsi edilen. Marcus'un eklektik çerçevesi içerisinde bu stratejinin Kürt hareketi ile kitleler üzerinde yarattýðý usandýrýcý, duraksatýcý ve sorgulatýcý etkilerini merkeze almamasý ise kullandýðý yöntemin süreci tanýmsal olarak ele alýp varsayýmsal olarak çýkarsama yapmasýndan ileri gelmektedir. Diðer bir deyiþle, siyasi aktörlerin stratejik-taktiksel kararlarýný iradeleri doðrultusunda pratiðe dökmeleriyle þekillenen bir süreç yaþandýðý Marcus tarafýndan es geçilmektedir.

PKK'ye Deðmeden Kabuðunu Kýrmaya Çalýþmak: Bir Kadir-i Mutlaklýk Anlatýsýnda Öcalan

Marcus'un çalýþmasý boyunca sýklýkla karþýlaþýlan varsayýmlarýndan bir tanesi de Öcalan'ýn Kürt hareketi içerisindeki liderlik konumuna iliþkindir. 1990'lý yýllarda PKK içerisinde Öcalan'ýn stratejik ve ideolojik kararlar üzerindeki etkisi tartýþýlamayacak kadar berrak olsa da, bu gerçekliðin nasýl vücuda geldiði, yani PKK içerisinde karar alma mekanizmasýnýn hangi konjonktürel, örgütsel, makro-politik etkenlerle þekillendiði hakkýnda PKK'den ayrýlmýþ olan kiþilerin saðladýðý bilgiler haricinde herhangi bir bilgi kaynaðýmýz ne yazýk ki hala yok. Marcus'un bu bilgi boþluðuna yaslanarak sadece PKK'den ayrýlanlarla yaptýðý derinlemesine görüþmeler üzerinden nasýl iþlediðini bilmediðimiz –kendisinin de bilemediði- bir iliþkiler yumaðýnýn merkezine PKK liderliðini koyarak 1990'lardaki birçok kýrýlma noktasýný buraya yaslanarak açýklamaya çalýþmasý tartýþmaya deðerdir. Marcus'un çalýþmasýnda konu edindiði kýrýlma noktalarýndan birisi Kürt hareketinin Türk devleti karþýsýnda stratejik-taktiksel üstünlüðü ile geçen yýllardan sonra, 1992 yýlý itibariyle neden halk ayaklanmasý gerçekleþtirmediði hakkýndadýr. Marcus'un neden-sonuç iliþkileri üzerinden çýkarým yaptýðý noktalardan birisi olmasý hasebiyle bu kýrýlmaya odaklanmayý gerekli görüyoruz.

PKK'nin '92 yýlýna kadar tasfiye olmadan Türk devletinin güvenlik güçlerine karþý sonuç alan eylemler geliþtirmesiyle birlikte bölgede bulunan birçok insanýn PKK'nin bir halk ayaklanmasý örgütleyerek süreci tamamen kendi kontrolüne alacaðýna dair birtakým tartýþmalarýn yaþandýðý bilinmektedir. Marcus, PKK'nin kitlesel bir ayaklanmayý neden gerçekleþtirmediðine yönelik çýkarým yaparken, Öcalan'ýn kontrol dýþýna çýkabilecek bir halk ayaklanmasýndan yana olmadýðýndan, kendi liderlik yeteneklerine çok güvendiðinden, esasen gerillalarýn sayýsýnýn ve gücünün artýrýlmasý yöntemi ile mücadeleye devam edilmesine inandýðýndan ötürü PKK'nin savaþýn 1112 ölçeðini halk ayaklanmasý yönüne evirmediðini dile getirmektedir (Marcus,

T 2009: 242-244). Lakin Marcus, 1992 yýlý içerisinde Kürt hareketinin oplum v þehirlerde gerçekleþtirdiði sayýsýz eylemlerde kolluk kuvvetlerinin kitleler üzerine pervasýzca ateþ açýp onlarca insanýn öldürüldüðünü, paramiliter e K güçlerin Kürt hareketi ile iliþkili olduðunu düþündüðü kiþilere yönelik uram, Sa iþlediði cinayetlerin sayýsýnýn nasýl bir artýþ içerisinde olduðunu belirtmesine raðmen (s. 235-242), halk ayaklanmasýna dair çýkarým yaparken kitlesel kýyým yý: 4, Güz 2010 olasýlýðýný –PKK nezdinde- sürece þekil veren bir dinamik olarak deðerlendirmemektedir. Dönem itibariyle olasý ayaklanmalarý ne pahasýna olursa olsun bastýrmaktan çekinmeyeceði ve temel mücadele amacý gerilla hareketi ile kitleler arasýndaki baðý baský yoluyla zayýflatmak olmasýndan anlaþýlabilecek bir ordu karþýsýnda, örgüt-kitle baðýný toplu katliamlar üzerinden tam tersine çevirebilecek derecede riskli bir hamlenin PKK tarafýndan gerçekleþtirilmemesini esasen Öcalan'ýn parti lideri olarak aldýðý kararlar üzerinden açýklamayý tatmin edici bulmak oldukça zor görünmektedir.¹? Etkisi yadsýnamayacak ama ne derecede ve nasýl bir mekanizma ile süreci yönlendirdiðini Marcus'un açýklama(ya)dýðý ve henüz bilinmeyen bir olgu olarak PKK liderliðine bu derece rol atfetmek haliyle eldekilerle kestirilemeyecek olana dair eski PKK komutanlarýna referans vererek yapýlan soyut bir tespit olarak kalmaktadýr.

Eðer toplumsal hareketlerin tarihsel analizini yapmak için karþýlýklý etkileþimlere bakmak gerekiyorsa, Kürt hareketinin bu duraksama meselesinde nasýl bir rol oynadýðýnýn ve iradi sýnýrlarýnýn da kuþkusuz ki muhasebesi yapmak icap eder. Selahattin Çelik'e göre, PKK'nin 1992 sonrasý süreçte 'hatalar' olarak gördüðü noktalarý þu þekilde sýralamaktadýr:

“[PKK] pratikte legal zemine ve araçlara gerçek konumlarýnýn ötesinde rol biçti. Legal zeminin gösteriþine kanan PKK ve aydýnlar, devlet kurumlarý ve iþ dünyasýnda etkili konumda bulunan Kürt yurtseverlerinin siyasal kimliðinin açýða çýkmasýna yol açtý… Birden bire toplumu yönetme konumuna gelen gerilla, kitleye açýlýrken çok açýk verdi. Saflarýndaki nicel þiþkinliði, askeri yetkinleþme ve örgütsel saðlamlýða dönüþtüremedi. Toplumun ilgisi ayný duyarlýlýkla deðerlendirilemedi. Sözde illegal olan cephe örgütlenmesi, hantal bir yapýda ve saldýrýlara açýk oldu… Gerilla, insan haklarý suçlarý iþleyen bir devlete karþý

15- 1992 Aðustos'unda Þýrnak'ta gerçekleþen kitlesel gösteriler ve PKK eylemleri sonrasýnda evlerin yüzde 70'inin ordu tarafýndan tarandýðý, beþi çocuk 22 kiþinin öldüðü olaylar sonrasýnda Diyarbakýr'da yapýlan Milli Güvenlik Kurulu toplantýsýnda alýnan bir karar Türk devletinin ayaklanma olasýlýðý karþýsýnda aldýðý tutumu net bir biçimde göstermektedir. Bu karar, “terör örgütünün; daðda, kýrda, þehirde, yurt dýþýnda ve yurt içinde her yerde takip edilip gerekli darbenin mutlaka vurulacaðý”ný vurgulamaktadýr (MGK Basýn Bildirisi, 27 Aðustos 1992). savaþtýðýndan, kendisinin de insan haklarý suçu 113

iþleyebileceðini ve bu ihlallerini halk adýna Bir K sorgulayabilecek mekanizmalarýn oluþturulmasý gerektiðini hiç düþünmedi. Kendisinin her þeyin yaratýcý an T olduðu gerçeðine sýðýnarak, dönem için son derece önemli utmasý V ve zorunlu legal siyasal kurumlaþmaya aþýrý derecede

müdahale etti… Bu kurumlar, gerillanýn lojistik ve taktik akasý: ... ihtiyaçlarýný gören araçlar olarak iþlev gördüler. Halbuki bu kurumlar amaç olmalýydýlar” (Çelik, 2000: 180-181).

Aliza Marcus'un da çalýþmasý içerisinde deneyimlerine yer verdiði Çelik'e göre, PKK denge yýlý olan '92 sonrasý süreçte, iradesi dâhilinde gerçekleþtirebilecekleri kýstasýnda mücadeleyi iki nedenden dolayý ileriye götüremedi: PKK'nin kendi iç organizasyonel yapýsýný toplum içerisinde ayaklarý yere basan siyasi kurumsallaþmalar yaratmak için yapýlandýramamasý ve mobilizasyon sürecinde illegal yapýyla kitle iliþkisini daha kapalý tutmak için yeterince temkinli davranmamýþ olamamasý. Diðer bir deyiþle, malum yýllarda sürece yön veren bir aktörlerden biri olan PKK'nin gerilla-halk iliþkisi baðlamýnda yaptýklarýný ve yapamadýklarýný tartmadan Öcalan faktörü ve Türk ordusunun savaþ tecrübesi kazanmasý üzerinden nedensellik kurmak, neyin nasýl olduðu konusunda Marcus'un indirgemeci bir yol izlediðini göstermektedir. Sarkacýn diðer yanýnda duran ve PKK'nin '91 yýlý sonunda yaptýðý dördüncü kongresinde aldýðý “halk ayaklanmasýnýn sürekliliði, kurtarýlmýþ bölge, savaþýn yaygýnlaþtýrýlmasý, halkýn topyekün örgütlenmesi ve ordulaþmasý, savaþ hükümeti, Kürdistan genelinde ulusal cephe ve ulusal kongre” (s. 169) yaratýlmasý gibi hedeflerin kýsmen gerçekleþtirilebildiði ortada iken Kürt hareketinin iradi hamlelerini görmezden gelmenin “halk ayaklanmasý” tartýþmasýný fazlasýyla eksik býraktýðý söylenebilir. Çelik'in “içerden” saðladýðý bu bilgiler, PKK'nin neden '92 yýlý itibari ile halk ayaklanmasýna yönelmediðini anlamak için Marcus'un yaptýðýndan daha derin ve kapsamlý bir hareket-kitle iliþkisi analizi yapýlmasý gerektiðini ortaya koymaktadýr. Toparlayacak olursak, Aliza Marcus, kendi kýstaslarýnda tarafsýz bir çalýþma ortaya koymak adýna devletin ve de Kürt hareketinin planlayarak yaptýklarýný ve dahi yapamadýklarýný analiz çerçevesine dâhil etmeyerek Kürt hareketi hakkýnda hakim söylem içerisindeki –Öcalan iktidarýnýn mutlaklaþtýrýlmasý gibi- genel geçer doðrularý yeniden üretmektedir.

Bütün bunlarýn ýþýðýnda, mülakatlardan yola çýkarak, Marcus PKK'nin Kürtlerin özgürlüðünü amaçlamaktan önce, Öcalan'ýn kendi kiþisel iktidarýný güçlendirmek için kullandýðý bir örgütsel araç olduðu sonucuna vardýðýný söylemek mümkün. Halbuki, söz konusu olan bir “örgüt” olduðu için ve de liderlerini veya önde gelen kiþilerini örgütün genel yapýsýndan ve de içinden çýktýðý somut toplum yapýsýndan ve de hapsolduklarý tarihsel- güncel sýnýrlardan soyutlayamayacaðýmýz için, Marcus hatalý bir “Öcalancýlýk” analizi ile tarihi, mülakatlardan edindiði Öcalan karþýtý söylemi temellendirmek adýna, yanlýþ okuyor. 1114 Ýtina ile Ýdeoloji, Öznelik ve Deðiþim Gömülür: Kanda Kalmak T oplum v Marcus'un çalýþmasýnda eksikliði göze çarpan bir diðer nokta ise Kürt hareketi ile kadrolar ve kitleler arasýnda baðlarýn nasýl kurulduðuna ve

e K dönüþümler geçirdiðine dair doyurucu bir cevap getirememesidir. D. Della

uram, Sa Porta, bir kiþinin hangi sebeplerle radikal bir örgüte katýldýðýný anlamak için kiþinin içerisinde bulunduðu toplumsal aðlarýn, kiþide kolektif kimlik oluþma-

yý: 4, Güz 2010 oluþturulma sürecinin, yapýlan eylemleri kiþilerin gözünde meþrulaþtýran kolektif eylem çerçevesinin (ideolojinin) ve bireyin kiþisel olarak davaya baðlýlýðýný saðlayan ne gibi motivasyonlar olduðunun ortaya konmasý gerektiðini belirtmiþtir (Della Porta, 1995: 13). Tüm bu mekanizmalar bir çalýþma içerisinde ele alýnmadýðýnda ne gibi zafiyetler doðmaktadýr?

Bu boþluk baki kaldýðýnda, bir toplumsal hareket olarak Kürt hareketinin kitle tabanýnda nasýl bir dönüþüm yarattýðý, ideolojisiyle kitleleri nasýl deðiþtirdiði ve nasýl bir Kürtlük bilinci yarattýðý gibi konular askýda kalmaktadýr. Daha da önemlisi, ne tamamen kurgulanmýþ ne de külliyen gerçekliði açýklayan bir olgu olarak hareketlerin ideolojik çerçevesi baðlamýnda (Tarrow, 1998); Kürt hareketinin ideolojisinin kitleleri neden ve nasýl kendisine çekebildiði sorusu bu þekilde anlamsýzlaþtýrýlmaktadýr. Marcus'un derinlemesine görüþmeler gerçekleþtirdiði eski PKK'lilerin harekete katýlým hikayelerini detaylý bir biçimde aktarýlmasý bir yana (Marcus, 2009: 181-185), -kayda deðer bir kýsmý muhafazakar bir toplumun kadýn bireyleri olmakla birlikte- binlerce gerilla, on binlerce hareket kadrosu ve milyonlarý bulan bir kitleselliði kurmuþ olan bir dinamiðin nasýl ortaya çýkarýldýðý da haliyle çarpýk tanýmlanmaktadýr. Kitabýn sonunda Kürtlerin PKK'ye saygý duymasý üzerinden yapýlan net bir belirleme dýþýnda kitlelerin harekete neden destek verdiði hakkýnda Marcus'tan açýk bir izahat ne yazýk ki çalýþmasý içerisinde duyamýyoruz. Hareketin ideolojik çerçevesi ile kitleler arasýndaki baðýn nasýl kurulduðu ve zamanla deðiþtiði ortaya konmazken, Marcus'un Kürt kimliði üzerindeki yapýsal baskýlarý, dinamizmden soyutlasa bile, çalýþmasýnýn birçok yerinde ortaya koyduðunun hakkýný ise teslim etmek gerekir. Kürt kimliðinin reddedilmesinin Kürt hareketi için meþru bir zemin yarattýðýna dair bir kabulün ötesinde, kitlelerin Kürt hareketine destek vermelerini sadece makro analiz seviyesinde bina edilen devlet siyaseti üzerinden ise açýklamak mümkün deðildir.

Özcesi, PKK'nin kitlelere önerdiði Kürdistan'ý kurma hedefinden tutalým da bu amacýn geçirdiði ideolojik dönüþümlere, bunun nasýl hareketin taktik hamlelerine tahvil edildiðine yer verilmemesi, Marcus'un Kürt hareketinin “kan” ile kurduðu iliþkiyi açýklasa bile “inanç” ile iliþkisinin buharlaþtýrdýðýný göstermektedir. Bu baðlamda, Kürt hareketinin kitleleri ayaða kaldýrabilmesini 'Kürt kimliði üzerindeki yapýsal baský-engelleme mekanizmalarýna karþý silahlý mücadele verip tasfiye olmamasý' üzerinden açýklamak kaba bir yapýsalcýlýk içermektedir. Ýnsanlarýn belirli bir amaç için verilen silahlý mücadeleye destek verdikleri gerçeðine yer vermemek Marcus'un siyaset ile etiðin kesiþtiði derin mevzulara girmeme eðilimi ile açýklanabilir. Bununla birlikte, Marcus'un yaklaþýmý Kürt hareketinin 115 yarattýðý özneliði ve bu öznelik olgusunun gerillalarý, kadrolarý ve Bir K sempatizanlarý nasýl motive ettiði ve yaþanan süreci nasýl bir yöne götürdüðü noktasýnda analitik bir zafiyeti vücuda getirmektedir. Kürt hareketinin an T silahlý mücadele ile mobilizasyonu tetiklemesi sonrasýnda belirli bir amaç, utmasý V ideoloji ve kimlik ekseninde toplumsallaþmak adýna legal alanda ciddi bir mücadele yürüttüðü gerçeðini yok saymak, yani inancýn nasýl kurulduðuna akasý: ... deðil de sadece 'kan'a bakýlmýþ olmasý Marcus'un çýkarýmlarýnýn birçoðunu sorgulamayý gerekli kýlmaktadýr. Tam da makro ile mikro analiz seviyeleri arasýndaki baðlantý olan örgütselliði -yani ideolojisiyle, politik þiddeti meþrulaþtýrmaya çalýþan söylemiyle, kolektif Kürtlük tanýmýyla yön veren bir hareketin varlýðýný- analiz çerçevesinden çýkarmak tam da bu þekilde gerçekleþmektedir.

Marcus Kürt hareketinin ideolojisine, hedeflerindeki dönüþümlere, kitlelere vaat ettiði kolektif özneliðe bakmadýðý gibi hareketin oldukça dinamik ve yer yer deðiþen bir yapýya sahip olduðunu da sýkça görmezden gelmektedir. Marcus'un yararlanmadýðý ve de -gündelik hayatta espri malzemesine haline gelmiþ olmasýna ya da geçerliðinin bitmiþ olmasý hararetle iddia edilmesine raðmen- bir toplumsal hareketi anlamak için gerekli olan “taktik”, “strateji”, “ilke”, “doktrin”, “ideoloji” vb. gibi farklý anlamlara gelen kavramlarýn net tarif edilip kullanýlmamýþ olmasý, Marcus'un Kürt hareketinin tarihindeki örgütsel ve siyasi esnekliði görmesini engellemektedir.

PKK'nin belirli tarihsel dönemeçlerde siyasi programýný ve örgütsel yapýsýný dönüþtürmüþ bir örgüt olduðu bir sýr deðil. “Dönemin deðiþtiði ve döneme göre yenilenmenin gerektiði” belirli tarihsel konjonktürlerde dillendirilen ve kongre belgeleriyle de kamuya açýlmýþ bir yönelim. Elbette, PKK'nin, tüm dönüþümlerine raðmen, her siyasi örgüt gibi, belli amaçlara ve belli bir siyasi hedefe baðlý kaldýðýný teslim etmek gerekir. Fakat kitabýn Türkçe önsözünde ifade edildiði gibi, 1995 sonrasý süreçlerin ve dönüþümlerin “tamamlayýcýlýðý”, yani ikincil rolü ve de ilk yýllardaki kavrayýþ ile doktrinlerin sonraki 30 yýlý bütünüyle þekillendirdiði iddiasýnýn akýl dýþý olduðunu da kabul etmek gerekir. Velhasýl, örgütler hapsolduklarý somut, güncel koþullar içerisinde kendilerine yol çizmeye çalýþýrlar - siyasal ve tarihsel bir vakum içinde deðil. Bu sayýmýzda yayýnladýðýmýz Jongerden ve Akkaya'nýn “2000'lerde PKK: Kýrýlmalara Raðmen Süreklilik?” makalesinin tasvir ettiði çeþitli yapýsal dönüþümlerden geçmiþ PKK gibi bir örgütün söz konusu dönüþümlere paralel olarak taktiksel esnekliðini yitirmiþ olmasý bu bakýmdan düþünülemez.

Marcus'un son 11 yýlý, kitabýn basým tarihini (2007) de göz önüne alacak olursak son 8 yýlý açýklayamamasýnýn sebebi de, söz konusu dönemin geçiþtirilmesi bir yana, tam burada yatýyor. Marcus'un tarihsel bir soyutlukta çizdiði alýnyazýsýna göre, Kürt hareketinin siyasi manevra kapasitesi oldukça dar. Bundan da öte bir ideolojisi yok. Marcus'un bu yaklaþýmý Öcalan'ýn yakalanmasý sonrasýndaki süreci anlattýðý kýsýmda ayyuka çýkýyor: “Öcalan'ýn 1116 yakalanmasýnýn üzerinden altý yýl geçtikten sonra, PKK'dan geriye,

T odaklanacak bir amacý bulunmayan bir boþluk kalmýþ gibi görünüyor. oplum v [Hüseyin] Topgider, 'PKK'nýn taktikleri sürekli deðiþiyor, fakat merkeze alýnmýþ hiçbir þey yok,” diyerek yakýnýyor. 'PKK artýk ne istediðini bilmiyor. e K Özgürlük istediðini söylüyor, herkes özgürlük ister. Kürt sorununun uram, Sa çözülmesi gerektiðini söylüyor, ama bu þimdi ne anlama geliyor?” (s. 398). Jongerden ve Akkaya'nýn çizdiði ideolojik dönüþüm, Marcus'un analizinde

yý: 4, Güz 2010 bir amaçsýzlýða dönüþüyor. PKK'nin Marksist-Leninist bir örgüt olarak kurulduðunu (s. 49), Marksist-Leninist damarýnýn milliyetçiliðin yanýnda her zaman ikincil bir önem teþkil ettiðini belirten (s. 327-328) ve de “Stalinist” bir sosyalizme inandýðýný (s. 64) aktaran Marcus, PKK'nin fikriyatýný Öcalan'ýn pragmatik hamleleriyle açýklýyor. Hareketin Kürt veya Kürdistan meselesine yönelik bakýþýna, demokratikleþmeye, ekonomik eþitsizliðe, sol harekete vb. yönelik bir yaklaþýmý Marcus'a göre mevcut deðil veyahut da “tamamlayýcý” olmaktan öteye gidemiyor. 1999'dan beri öne sürülen konfederalizm, demokratik özerklik vb. gibi yaklaþýmlar ve çeþitli kavramlar kitapta hiçbir þekilde – eleþtirel deðerlendirmeye tabi tutularak veya tutulmayarak- yer tutmuyor.

Sonuç

Sonuç olarak, Marcus'un “tarihsiz” analizinin ne somut güncel geliþmeleri, ne Kürt hareketinin hali hazýrdaki konumunu, ne legal alandaki Kürt siyasetinin artan belirleyiciliðini ne de ateþkeslerin gerçekleþme koþullarýný açýklayabildiðini söylemek mümkün. Çeþitli aktörlerin iliþki içinde olduðu, Türkiye'deki hâkim siyasi zümrelerin iç dalaþmalarýnýn keskinleþtiði ve de ABD'nin Ortadoðu'da yer yer bocaladýðý tarihsel bir sürecin varlýðýný göz ardý edip Marcus'un analizine bel baðlayacak olursak, ne Kürt hareketinin ve genel olarak Türkiye'deki demokrasi hareketinin önündeki “politik fýrsatlarýn” önemini ne de DTP-BDP'nin yasal siyasi gücünün AKP'nin hedeflediði “demokratik açýlým” hamlesine verdiði tahribatý görmek mümkün olur. Ve de Marcus gibi, Kürt hareketini salt bir gerilla hareketi olarak ele alýrsak, Kürt hareketinin toplumsallaþmasý ve Kürt kitlesinin metropollerdeki dinamizmi gibi olgularý okumak da mümkün olmaz. Zira, Kürt hareketi, bütün mekanizmalarý ve yapýlarý dâhil olmak üzere, siyasi bir vakum içerisinde hareket etmiyor.

'Kan tutmasý' tabiri, basitçe 'kan'la karþýlaþma esnasýnda görülen bir fenalaþma durumunu ifade eder. Bu minvalde, Marcus'un “neden?” sorusuna cevabý yanlýþ yerde aramasýný, uygulanan politik þiddeti iliþkisellik baðlamýndan koparmasý ile alakalý görmek gerekiyor: politik þiddet veya dökülen 'kan', bir takým kalýtýmsal özelliklerden veya 'yaradýlýþ'tan kaynaklanmýyor. Marcus veya benzerlerinin Kürt meselesi ve PKK arasýndaki iliþkiyi anlayamamasý veyahut yanlýþ anlamasý ise politik þiddeti Kürt meselesi baðlamýna oturtamamasýndan, dolayýsýyla meseleyi –'demokrasi' varmýþ gibi- basit bir 'silahlarý býrakma' sürecine indirgemesinden kaynaklýdýr. 117

Bu yazýda baþvurduðumuz toplumsal hareketler literatürünün ise Kürt Bir K meselesinin hapsolduðu akademik çýkýþsýzlýktan bir kaçýþ sunduðunu düþünüyoruz. Zira, söz konusu literatürün önerdiði gibi, bir eylemin an T “niye”sini veya bir toplumsal meselenin geldiði raddeyi makro siyasi veya utmasý V ekonomik geliþmeler, örgütsel dinamikler / manevralar ile daha alt seviyedeki aktörler arasýndaki çok boyutlu iliþkide aramak gerekir. Bu ise bir akasý: ... “rasyonalizasyon” olmaktan ziyade Kürt meselesini tarihselliði ve güncelliði içinde anlamak için gereken teorik ve metodolojik bagajýn nerede bulunduðunu gösteriyor. Marcus'un eserinin ve benzerlerinin ne tarihi ne de güncel siyaseti açýklayamamasýnýn sebebi de tam bu teorik yaklaþýmýn eksikliðine teþne analitik zafiyetler ile alakalýdýr. Bu zafiyetlerin aþýlmasý için de analitik bir perspektif geliþtirme çabasýný taraf görünmemek adýna kurban etmemek gerekmektedir, nitekim bu halin aynadaki yansýmasý, yine bir tarafa yedeklenerek sosyal bilimlerin deðil düzen siyasetinin baðrýnda demlenmektir. 1118

T Kaynakça oplum v Çelik, Selahattin. 2000. Aðrý Daðýný Taþýmak: Çaðdaþ Kürt Halk Direniþi; e K Siyasi, Askeri, Ekonomik ve Toplumsal Sonuçlarý. Ýtalya: Zombon Verlag uram, Sa Della Porta, Donetella. 1995. Social Movements, Political Violence and the State:

yý: 4, Güz 2010 A Comparative Analysis of Italy and Germany. Cambridge: Cambridge University Press.

Marcus, Aliza. 2007. Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence. USA: NYU Press.

Marcus, Aliza. 2009. Kan ve Ýnanç: PKK ve Kürt Hareketi. Ýstanbul: Ýletiþim Yayýnlarý

McAdam, Doug, Sidney Tarrow & Charles Tilly. 2001. Dynamics of Contention. USA: Cambridge University Press.

Tarrow, Sidney. 1998. Power in Movement: Social Movements and Contentious Politics. Cambridge: Cambridge University Press. BDP'li Vekillerle Derinlemesine Görüþmelere dair Kýsa Bir Not

Son dönemde Türkiye'de Kürt meselesi üzerine üretilen hakkaniyetli bilginin niceliði on yýllar süren suskunluða nazaran artmýþ görünse de, siyasi sýcaklýðýný yaklaþýk 30 yýldýr korumakta olan Kürt hareketini konu alan nitelikli çalýþmalardan söz etmek ne yazýk ki mümkün görünmemektedir. Akademik çalýþmalarýn nitelikli bilim-bilgi üretmek için ihtiyaç duyduðu süre ile siyasetin baðrýnda olan bitenler arasýndaki zaman asimetrisi ile açýklanmasý akla yatkýn gelmeyen bu boþluðun varlýk nedeni, Kürt hareketi üzerine hâkim algý kalýplarýnýn ötesine geçecek çalýþmalar yapmanýn siyasal ve ekonomik maliyetinin –bir akademisyen veya bir kurum için- hala çok yüksek olmasýdýr. Savaþýn nedenlerine, genel Kürt hareketinin þiddete niye baþvurduðuna deðinmekten çok savaþýn sonuçlarýna odaklanan akademik çalýþmalarýn bolluðunun sebebini ise tam burada aramak gerekir. Fazlasýyla politize olmuþ hemen her siyasi-toplumsal mesele mevzubahis olduðunda, akademinin pasif kalmasýnýn nedenlerini açýklamak adýna içinde 'objektiflik' kelimesinin geçtiði cümleler kurmasý, 'bilimsel özgürlük' gibi nosyonlar üzerinden içinde bulunduðu iktidar alanýný tehlikeye atmamak için vicdani bir rahatlama zemini üretmesi, kuþkusuz ki Türkiye akademisine has bir durum deðildir. Yýllarca Amerika'da ýrkçýlýk karþýtý bir mücadeleyi devrimci bir Marksist olarak veren Prof. Angela Davis, yazýnsal veya eðitsel hiçbir sürecin siyasi olma durumundan azade olmayacaðýný belirtmek için 'bilim özgürlüðü' kavramýna yaslanmak hakkýnda þunlarý kaydetmiþtir: “Bu [kavram], profesörlerin etraflarýndaki gerçekler tarafýndan rahatsýz edilmemek, toplumun gerçek sorunlarýndan kaçmak için bulduklarý bir çözüm yoludur”.¹ Ancak, Angela Davis'in ortaya koyduðu bu yaklaþýmýn

1- Howard Moore Jr. “Angela, Direniþin Simgesi”. Angela Davis: Eðer Þafakta Gelirlerse, Agora Kitaplýðý, 2008, s. 222. 1120 sosyal bilimlerin varlýk nedenini boþa çýkaracak nitelikte 'siyasi olan her þey

T de sosyal bilimler üretimi sayýlabilir' gibi ölçüsüz bir tersten okumaya oplum v müsaade etmediðini de akýlda tutmak gerekir.

e K Türkiye'deki Kürt hareketinin ortaya çýkýþ sebeplerinden tutalým da yarattýðý uram, Sa toplumsal-ideolojik dönüþüme veya bir insanýn neden PKK gerillalarýna katýlma ihtiyacý hissettiði gibi toplumsal hareketler literatürünün sorduðu en

yý: 4, Güz 2010 temel sorulara bile henüz nitelikli cevaplar üretmek konusunda Türkiye'de sosyal bilim çalýþmalarýnýn yetersiz kaldýðý aþikardýr. Kürt hareketine dair bu denli 'bilimsel' bir sansür sürmekteyken, Toplum ve Kuram Dergisi'nin BDP'li vekiller ile derinlemesine görüþmeler gerçekleþtirme isteðinin te- melinde yatan itki, bu boþluðu Kürt siyasetçilerin kendi deneyimleri, ana- lizleri ve fikirleri ile nasýl doldurduklarýný görmekti. Legal Kürt hareketinin ortaya çýkýþ sürecini, 1990'lý yýllarda Kürt hareketi ile Türk Devleti arasýnda gerçekleþen siyasi etkileþimleri, Kürt kadýn hareketinin son 20 yýlda nasýl bir süreçten geçerek bugünlere geldiðini ve Kürt meselesinin çözümüne dair Kürt vekillerin nasýl bir çerçeve öngördüklerini detaylý bir þekilde ortaya koymak yayýnladýðýmýz bu derinlemesine görüþmelerin temel hedefiydi. Kuþkusuz ki, Kürt vekillerin verdikleri bilgilerin, aktardýklarý deneyimlerin ve yaptýklarý analizlerin “tarafsýz olmak” gibi bir iddia ile donatýlmadýðýný da kabul ederek, yaptýðýmýz bu görüþmelerin Kürt hareke-tine dair sosyal bilimsel yadsýmayý ortadan kaldýrmak yerine bu yadsýmanýn varlýðýna dikkat çekmek gibi bir niyet taþýdýðýnýn altýný çizmek istiyoruz. Kürt vekillerin sunduðu veriler ve deneyimlerin Türkiye akademisinde Kürt hareketine dair sorulmayan “neden?” ve “nasýl?” sorularýna cevap arayýþlarýný kolaylaþ- týracaðýný umarak, yaptýðýmýz mülakatlarý okuyucularýn takdirine sunu- yoruz. 'Derinden Açýlan Yaraya Sökun Etmek': Türkiyede'de Legal Kürt Hareketinin Ortaya Çýkýþý- [Osman Özçelik]

TKD: Aktif olarak siyasetle iliþkilenme sürecinize gelmeden önce hayat hikayenizi kýsaca dinleyebilir miyiz? Nerede doðdunuz ve nerede okudunuz gibi sorularý cevaplayarak baþlayabiliriz.

Osman Özçelik: Ben 1952 Mardin-Derik doðumluyum. Kürdistan'da iki önemli Derik vardýr. Derika Çiyaye Mazi -Mazý Daðlarýnýn Derik'i-. Bir de þu an Suriye sýnýrlarýnda kalan Qamýþlo'ya yakýn bir ilçe olan, o da Kürdistan tarihinde önemli sayýlan bir yerleþim yeridir. Orasý da Kürt aydýnlarýn yetiþtiði önemli bir yerdir, bizim ilçe de öyle sayýlýr. Ulusal bilincin bölgedeki merkezlerinden biridir. Dað ilçesidir. Ben orada doðdum, ilkokulu ve ortaokulu orada tamamladým. Liseyi Diyarbakýr'da Ziya Gökalp Lisesi'nde tamamladým. Daha sonra Ýstanbul Eczacýlýk Yüksek Okulu'nu -þimdi Marmara Üniversitesi'ne baðlý olan Eczacýlýk bölümünü- bitirdim. Okulu bitirdikten sonra Urfa-Viranþehir'de 1.5 yýl kadar eczacýlýk yaptým. Daha sonra bizim doðrudan ilintili olmadýðýmýz bir aþiret kavgasýndan biz de etkilendik. Babam entelektüel ve yurtsever bir insandý. 'Ben sizi aþiret kavgalarýna, ailelerine katýlmanýz için yetiþtirmedim' dedi ve orayý terk etmek zorunda kaldýk. Ýstanbul'a yerleþtik 1975 yýlý sonlarý. Kendimi burada -Ýstanbul'da çok geniþ sosyal bir çevrem olmasýna raðmen- hep sürgünde gibi hissettim. Ama 30 yýl sürdü, 'Almancýlar'ýn gelmek isteyip de gelemediði gibi. Sonrasýnda Diyarbakýr'a yerleþtim. Sonrasý malum, 2007 seçimlerinde milletvekili olarak parlamentoya geldim. Halen Siirt milletvekiliyim.

TKD: Kürtlük bilinci nasýl korundu veya hangi yollarla oluþtu? 1122 Osman Özçelik: Ulusal bilinçle tanýþmam aileden gelen bir þey. Babam

T Cegerxwin ile arkadaþtý. Cegerxwin bizim Derik'te uzun yýllar feq?'lik oplum v yapmýþ, öðrencilik yapmýþ. Kendi deyimiyle, Kürdistan'ýn 4 büyük hocasýndan birinin Derik'te olduðunu duymuþ ve Derik'e ondan ders almak e K üzere gelmiþ. Babamla arkadaþlýk kuruyor gençlik yýllarýnda. 70 yýl önce bile uram, Sa babam Komünist olarak tanýnýyordu. Ailede öyle bir gelenek vardý yani. Ben okula baþladýðýmda bir tek kelime Türkçe bilmiyordum ve haliyle okulda

yý: 4, Güz 2010 konuþulanlarý anlamýyordum. Þaþýrdým. Ben zannettim ki evde konuþtuðumuz gibi konuþacaðýz okulda da. Durum þuydu: öðretmenin konuþtuklarýndan ben bir þey anlamýyorum, benim konuþtuðumu öðretmen anlamýyor. Nihayetinde anlamýyorum diye öðretmen beni dövüyor. Niye beni dövüyor? O da beni anlamýyor ben de onu anlamýyorum. Suçlu olan ben oluyorum. 'Niye anlamýyorsun?' diye dayak atýlýyor. Bir sorun var ama nedir bilemiyoruz tabi. Orta ikide olduðum zamanlarda, okulun baþarýlý öðrencilerine, yerelde güçlü olan ailelere KDP el atýyordu, yeni insanlar yetiþtirmek üzere. O zaman bir KDP'linin bana Cegerxwin þiiri vermesi üzerine, yazýlý Kürtçe ile tanýþtým. Þiiri þapkasýnda saklamýþtý. Saman kaðýda teksirle çoðaltýlmýþ bir þiirdi. O kadar çok katlanmýþtý ki katlanan yerlerdeki yazýlar okunmuyordu. Tabi ki bir eroin gibi gizledik þiiri. Tembih etti beni sakýn kimseye gösterme diye. Orta ikideyim. Gittim okudum ve çarpýldým. Ondan sonra 'Kürtçe diye bir dil var, biz farklý bir þeyiz' düþüncesi yer etti kafamda. Ondan sonra Kürtçe ile tanýþýklýðým da derinleþti.

TKD: Liseyi okuduðunuz dönem hangi yýllara denk geliyor?

Osman Özçelik: 1966-69 arasý. Diyarbakýr Ziya Gökalp Lisesi'nden 68-69 yýlýnda mezun oldum. 68 genç kuþaðýndan sayýlýrým.

TKD: Türkiye'de siyasetin çok sýcak olduðu zamanlarda liseyi okumuþ- sunuz…

Osman Özçelik: Diyarbakýr'da o zaman siyasetle ilgili iki akým vardý. Bir dinci akým olan Nurcular, bir de biz Kürtçüler vardýk. Çok azdýk. Lise 1 veya 2'de okuduðum zaman Mehmet Emin Bozarslan'ýn Alfabe'sini verdi bir arkadaþ bana. Kürtçe konuþan çok az insan vardý. Diyarbakýr'ýn ilçelerinden gelen gençlerle biz Kürt sorunu üzerine konuþurduk ve son sýnýfta sosyalizm ile tanýþtýk. Biraz okumaya baþladýk. Ben Ýstanbul'a gelince DDKO'ya gittim. Derik Yüksek Öðrenim Kültür Derneði vardý, DDKO kurulmadan önce. Yönetici oldum orada. 1 yýl kadar sürmedi, DDKO kuruldu ve ben de üyesi oldum bu oluþumun. Gençtim henüz, yönetiminde yer almadým ama DDKO'nun bütün çalýþmalarýný yakýndan izledim. Çalýþmalara ve etkinliklerine katýldým. Sonra 12 Mart Darbesi geldi, DDKO kapandý. Yöneticiler üye listelerini yakmýþlar, sadece yöneticiler aranýr hale geldiler. Biz yönetici olmadýðýmýz için tutuklanmadýk. 12 Mart döneminde cezaevi yaþamadýk. Daha sonra DDKD açýldý. Ben Viranþehir'deydim Ankara DDKD açýldýðýnda. Daha sonra Ýstanbul'a geldim, eczacýydým artýk. Parasal yardým yapýyordum, iliþkilerim vardý. Diyarbakýr Öðrenci yurduna da gidiyordum. 123

1970'lerde Kürt Hareketi, Radikalleþme Nedenleri ve Diyarbakýr Derinden Açýlan Y Askeri Cezaevi

TKD: Kürt hareketinin tarihine baktýðýmýzda 1970'lerin ikinci yarýsýnda aslýnda ciddi bir toplumsal hareketlilik var. Toplumun her kesimine yayýlan bir siyasallaþma dalgasý var. Sizin o süreçte Kürt örgütleriyle iliþkiniz ne ara düzeydeydi? ya Sökün Etmek ...

Osman Özçelik: DDKD hemen hemen bütün Kürtleri kapsayan bir yapýydý. Daha sonra sosyalizm üzerine tartýþmalar baþladý DDKD içinde ve Türkiye'nin genelinde ayrýþmalar baþladý. Sonra DDKD parçalandý. Özgürlükçüler çýktý, Kawacýlar çýktý... Çekirdek bir DDKD kaldý. Bu parçalanmadan ben çok rahatsýz oldum. Sosyalizme olan inancýmda da çok ciddi zayýflamalar baþlamýþtý. Sosyalizm bizim için bir kurtuluþ olacakken, sosyalist zemindeki ideolojik farklýlýklarýn bizim için parçalayýcý bir mahiyet kazandýðýný görünce çok rahatsýz oldum. Gruplarýn hiçbiriyle organik bir iliþki içinde olmadým. Çok üzüldüm, biraz kenara çekildim. Hepsiyle bireysel iliþkim vardý. Sosyalizmin farklý yorumlamalarýndan kaynaklý ayrýþmalarýn doðru olmadýðýný düþünüyordum. Bir de Sosyalist blok içerisindeki güçlerin Kürdistan ulusal kurtuluþ mücadelesine yeterince destek vermediðini görmüþtüm, Mahabad deneyimini okumuþtum. Barzani hareketini yakýndan takip ediyordum. 'Sosyalist deðerleri koruyalým' ama ille de sosyalist bir Kürdistan kurmanýn mümkün olmadýðýný, olsa bile yarar getirmeyeceðini o yýllarda düþününce ve bu ayrýþmaya neden olunca ben iyice sosyalizmden soðudum. Sosyalizmi araþtýrmýþ, okumuþ, ve çok çarpýlmýþtým aslýnda. Hatta yazlarý memlekete gittiðimizde köylere de gidiyorduk, Kürtçülük propagandasý yapýyorduk. Sosyalizmi henüz propaganda etmiyoruz o vakit. Köylünün biri bana “Ya kardeþim Kürdistan kurulsa ne olacak? Sen iþte falancanýn oðlusun. Sen bana kaymakam olacaksýn” dedi. Sonra da yanýmdaki arkadaþa “Sen de falancanýn oðlusun, sen de yüzbaþý olacaksýn” dedi. Biz eþraf çocuklarýydýk, aþiretsel gücü olan, feodal gücü olan ailelerden geliyorduk. Biz okuma fýrsatý bulmuþtuk, bizler gidip anlatýyorduk. Bizim köylümüz sosyalist sistem istiyor diyorduk. Oradan sosyalizmi yakýndan tanýma ihtiyacý duymuþtum. Sosyalizme hak vermiþtim. Sosyalizmle ilgili düþüncelerimi belli ölçüde muhafaza ediyorum. Karþý deðilim, ama sorunumuza bütünüyle çare olabileceði konusunda tabi ki eskisi gibi düþünmüyorum.

TKD: 1970'lerin ikinci yarýsýnda hareketin kitleselleþmesi noktasýnda DDKD, DHKD, Anti-Sömürgeci Kültür Dernekleri ve merkezi olarak kurulmayan birçok legal yapýnýn - ardýnda illegal örgütler olmakla birlikte- önemli roller oynadýðýný görüyoruz. Ama 1970'leri düþündüðümüzde, 1970'li yýllarýn ikinci yarýsýndaki kitleselleþmenin arkasýndaki yatan faktörleri düþündüðünüzde, legal zeminin kullanýlmasýna nasýl bir rol biçiyorsunuz?

Osman Özçelik: Tabi o günlerde legal alanda mücadele etmenin çok 1124 büyük zorluklarý vardý. Bir kere bizim ismimiz yasaktý. Ben öðrenciyken,

T hatýrlýyorum; Hürriyet Gazetesi'nde sigara paketi büyüklüðünde bir haber oplum v okudum. “Kürt Ýdris” bilmem ne yaptý diye. Karslý bir Baba'ydý. Ben de o haberi kesmiþtim, sýrf 'Kürt' kelimesi geçiyor diye haberde. Onu kitabýn e K arasýna saklamýþ, arkadaþlarýma göstermiþtim. Böyle bir þeyin vuku bulduðu uram, Sa koþullarda sadece legal mücadele yapmak oldukça zordu. Dernekler üzerinden ancak belli nebzede etkinlikler yapýlýyordu elbette. Lakin yasadýþý

yý: 4, Güz 2010 çalýþmanýn ötesinde bir imkan yoktu aslýnda. Derneklerle bir yere kadar gidiyordunuz ve sonra týkanýyordunuz. Bir de küçümseniyordu yasal mücadele. Hiçbir yararý olamayacaðýna dair bir kaný hepimizde geliþmiþti artýk.

TKD: 1980 öncesinde, Kürt siyasetçilerinin-devrimcilerinin kafasýnda legal alanda Kürtlerin siyaseten var olamayacaðýna dair bir inancýn kemikleþtiði süreç ne zamandýr size göre? O kýrýlmayý, yani Kürt siyasetçilerin kafasýndaki “Türkiye'de legal alanda var olmak mümkün deðildir.” kýrýlmasýný nasýl düþünmek gerekiyor?

Osman Özçelik: Sanýrým 12 Mart (1971) darbesinden sonra geliþti. 12 Mart Darbesinden sonra Kürt aydýnlarý tutuklandýlar ve cezaevine konuldular. Orada çok ciddi bir savunma yaptýlar, DDKO Diyarbakýr savunmalarý ile. Daha sonra afla birlikte (1974) bir kýsmý, bir kýsmý daha sonra güneye (Güney Kürdistan) gittiler. Kürt kadrolarý KDP'yle tanýþýnca 'Silahlý mücadele yürütmek lazýmdýr' algýsý daha baskýn çýktý. Zaten DDKO döneminde de kimi Kürt gençleri DDKO'nun yasal bir çalýþma içinde olduðu, dernekçilikle bu iþlerin yürümeyeceði, devrime ihtiyaç duyulduðu, devrimin de silahlý mücadele ile olabileceði düþüncesiyle - Ömer Ayna gibi arkadaþlar- THKO'ya katýldýlar. Sonrasýnda darbe ve cezaevi süreci pekiþtirdi bu inancý. Necmettin Büyükkaya o kadrolardan önemli biridir. Güney'e gidip KDP'nin organizasyonunu görenler, Mustafa Barzani'nin yürüttüðü savaþý görenler, 'Türkiye Kürdistaný'ýnda da böyle bir mücadele yöntemi kullanmak gerekir' düþüncesiyle; 'Evet dernekler kuralým ama asýl mücadele yöntemi silahlý olabilir. Legal yoldan sonuç almamýz mümkün deðil, koþullarý da yok zaten' dediler. Ben o çalýþmalarýn hiçbirinde olmadým. Ama yakýndan izleyen, yayýnlarýný okumaya çalýþan biriydim. Tabi sonra PKK çýktý. PKK neredeyse Ýstanbul'da yoktu 1970'lerde. Ankara'daki gençlik çevresinde öncü kadrolarý oluþmuþ ve kýsa sürede Kürdistan'a gitmiþlerdi. PKK'nin diðer Kürt örgütleriyle çatýþmalarýndan rahatsýz olmaya baþladým. O zaman, gerek Kürt örgütlerinin, gerekse resmi devlet yayýnlarýnýn haberlerinde yer aldýðý gibi, PKK'nin özellikle Kürt hareketini bölmek üzere ortaya çýkmýþ bir hareket olduðu kanaati oluþmuþtu bende. KUK'da¹ benim çok sayýda yakýn arkadaþlarým vardý. PKK ile çatýþmalar

1- Kürdistan Ulusal Kurtuluþçularý (KUK), Türkiye KDP'si geleneðinden gelen kadrolarýn 1970'lerin diðer Kürt örgütleri gibi sosyalist-devrimci ideolojik çerçeveyi kabul etmesiyle 1978 yýlýnda kuruldu. yüzünden yüzlerce insan ölmüþtü. KUK'çular yurtsever ve sosyalist 125 insanlardý. Onlarla yaþanan çatýþmalar PKK ilgili bende reaksiyon yarattý. Derinden Açýlan Y Zaten ayrýþma beni rahatsýz etmiþti. Yakýndan tanýma imkaným olmadý, ta ki 1984'e kadar. 1984'te silahlý mücadeleye baþlanýnca düþüncelerim deðiþti. Ben de silahlý mücadelenin gerekliliðine inanan biriydim o süreçte.

TKD: 1970'lerle 1980'ler arasýndaki baðý kurmaya çalýþan bir soru sormayý ara gerekli görüyoruz bu noktada. Güncel deðerlendirmelerin bazýlarý Kürt ya Sökün Etmek ... hareketinin 1970'lerini görmeden, Diyarbakýr Cezaevi'nde yapýlan sistematik iþkence ve katliamlar üzerinden baþlayan bir anlama çabasýyla yola çýkýyorlar. Ve Kürt hareketinin silahlý mücadeleye yönelmesini de bu temel dinamik ekseninde açýklamaya çalýþýyorlar. Bu baðlamda aðýrlýklý olarak maðduriyet dili üzerinden geliþen bir kavrayýþ çýkýyor ortaya. Bu bakýþ açýsý doðru mudur? Malum, Türkiye'deki liberal çevrelerde bu çok popüler bir tez sayýlabilir.

Osman Özçelik: O çok yanlýþ bir tespit. Zaman zaman bizimkiler de yapýyorlar. Diyarbakýr Cezaevi'nde iþkence olmasýydý PKK olmayacaktý gibi bir algý yaratýlýyor. Zaman zaman Kürtler de iþkenceler dolayýsýyla benzer þeyler söylüyorlar. Olur mu öyle þey? O insanlar niye iþkence görüyorlardý? Niye oradaydýlar? Onlar el bebek gül bebek bir ortamda olsalardý cezaevinde, yine mücadeleye devam edeceklerdi. Ýþkence tabi ki tahrik edici olmuþtur, kýþkýrtýcý olmuþtur, intikam duygularýný geliþtirmiþtir. Ama asýl neden o deðildir, asýl neden Kürt ulusal mücadelesinin, Kürt aydýnlarýnýn, Kürt gençlerinin, Kürt köylüsünün içinde ulusal taleplerin giderek artmasýdýr, yani özgürlük talebidir. Diðer faktörler de tabi ki etkilemiþ, süreci hýzlandýrmýþtýr. Ama Diyarbakýr Cezaevi süreci ana nedenlerden biri olamaz. Bunu kabul etmek mümkün olamaz, doðru deðil. Öncesinde devlet korkutmuþtu halký. Halk tarafýndan 'devletle baþa çýkamazsýnýz' deniliyordu bize. Halk, 'Sizin neyiniz var? Onun tanký var, topu var' diyordu. Þeyh Sait Ýsyaný'ndan, Dersim Ýsyaný'ndan, Aðrý Ýsyaný'ndan aldýðý darbenin, travmanýn yarattýðý sinmiþlik vardý, korku vardý devlete karþý gelmek mevzubahis olduðunda. Jandarma köyleri kasýp kavuruyordu. Kendi çocuklarýna 'Periþan olacaksýnýz, aman yapmayýn, etmeyin' diyen aileler, çocuklarýnýn cezaevinde gördüðü iþkenceler ve çocuklarýnýn direniþi üzerine yeniden kendilerini sorgulamaya baþladýlar ve destek vermeye baþladýlar çocuklarýnýn inandýklarýna. Kendi çocuðunu devlete ihbar eden adam, bu zulmü ve baskýyý açýk bir þekilde görünce düþüncesine destek vermeye baþladý. Daða çýkan gençlerin cenazesi gelmeye baþladýðýnda 1980'lerde, aileler sahiplenmeye baþladýlar. Ve böylece tabana yayýldý mücadele. Tabii PKK gerçekten de farklý bir tutum geliþtirdi. Kitlelerle bað kurma konusunda daha önceki Kürt örgütlerinden çok farklýydý. Kitlelerle doðrudan iliþki kuruyor ve anlatýyordu, böylece sonuç alýyordu. Ve fedakarlýðý da gördü insanlar. Ne kadar fedakarane bir çalýþma içerisinde olduðu görülünce bu kadrolarýn, militanlarýn ve gençlerin; saygý duyulmaya ve baðlanýlmaya baþlandý. 1126 TKD: 1980'lerde Ýstanbul'daydýnýz o zaman. Kürtlerin kendilerini kamusal

T alanda etkin biçimde ifade ettikleri 1990'lý yýllarýn baþýnda yani? oplum v Osman Özçelik: Ýstanbul'da eczacýlýk yapýyordum. 1980 darbesi e K olduðunda ben herhangi bir Kürt örgütüyle organik bað içerisinde deðildim. uram, Sa Ama darbeye karþý büyük bir öfkem vardý. Ben oranýn yönetimine girmiþtim. 12 Eylül anayasasý tartýþmaya açýldýðýnda, tartýþmanýn hayýr

yý: 4, Güz 2010 bölümü yasaklanmýþtý. Evet bölümünü tartýþmýþlardý. Mavi Hayýr'dý, Beyaz Evet'ti. Dergi ve bülten çýkarýyorduk Eczacýlar Cemiyeti olarak. Ben orada yazýlar yazdým 12 Eylül karþýtý, anayasa karþýtý, darbe karþýtý. Dava açýldý sonra. 12 Eylül Anayasasý nedeniyle cezaevine girdik hepimiz, eleþtirdiðimiz için. Üç buçuk ay kaldým cezaevinde. HEP'in kuruluþ çalýþmalarý baþlayýncaya kadar Ýstanbul Eczacý Odasý yönetimindeydim.

1990'larda Legal Kürt Hareketinin Ortaya Çýkýþ ve Geliþme Süreci

TKD: HEP'in ortaya çýkýþ sürecini ele alabilir misiniz? Hangi dinamikler ve ne gibi siyasi hatlar ekseninde HEP doðdu? Bir de ilk baþta çalýþma içerisinde bulunan insanlarýn kompozisyonu neydi? Çünkü Öcalan'ýn o süreçte 'HEP aslýnda bize karþý kurulmuþ bir yapýlanmadýr' dediði siyasi tespitleri var.

Osman Özçelik: Evet, 1987 galiba, 1987 seçimlerinden SHP'de bir sol grup çýktý ortaya, SHP içinde. Sol grubun içinde SHP'den seçilmiþ Kürtler de vardý. Onlarýn çalýþmalarý dikkat çekiyordu. Ýþte Kürtlerle ilgili barýþa iliþkin sözler söylüyorlar. Benimle iliþki kurdular. Sen de gel, üye ol falan. Uzun süre gitmedim, SHP ile alakam olamaz diye. Sosyalistler, Kürtler ve sosyal demokratlar vardý SHP içerisinde. Sonra SHP'ye üye oldum. Daha sonra belediye seçimleri oldu. Zeytinburnu'ndaki sol grup belediye baþkan adayý olmamý teklif ettiler, zorladýlar, aday oldum. Ön seçimde kaybettim.

TKD: Paris Konferansý'nýn gerçekleþmesi de bu sürece denk geliyor herhalde.

Osman Özçelik: 1989'da gerçekleþti. Paris Konferansý'na Kürt milletvekilleri gittiler, dinleyici olarak gittiler, dinleyici olarak oturdular, döndüler. Yani konuþmacý deðiller, organizatör deðiller, þu bu deðiller. Üstelik daha önce Ýnönü 'gidin' demiþ ama son anda Ýnönü, Baykal'ýn baskýsý karþýsýnda veya devletin baþka odaklarý karþýsýnda geri adým atmýþ. Gittiler ve döndükten sonra disipline verildiler ve partiden ihraç edildiler akabinde. Buna tepki olarak SHP tabelalarý Kürdistan'da indirildi. Biz de Ýstanbul'da Zeytinburnu Ýlçe Teþkilatý'nda 30-40 kiþilik bir sol gruptan 6 kiþi istifa ettik ve yeni çalýþmamýza katýldýk. O zaman HEP diye bir þey yoktu. Tabi milletvekillerinin istifasýndan, ihracýndan sonra 7 kiþi ihraç edilmiþti SHP'den. 12 kiþi sanýyorum protesto amacýyla SHP'den istifa etti destek amacýyla. Aydýn Güven Gürkan, Kemal Anadol, Fehmi Iþýklar, Cüneyt Canver, Kenan Sönmez istifa ettiler. Bu çalýþmadan dolayý hepimiz de iþte Ýstanbul çalýþmalarýný yürütmek üzere organize olduk. Sonra toplantýlar 127 yapmaya baþladýk, ne yapmalý diye. Ýstanbul temsilcisi oldum çalýþmalarýn, Derinden Açýlan Y yedi kiþilik gruptaki iki sözcüden biriydim. Geri dönenler, baþka bir yeni parti giriþiminde olanlarýn kopmasý sonrasýnda, sonuçta 11 milletvekili kaldý. Ýstanbul örgütlenmesinde ben çok aktif rol oynadým Ýstanbul örgütünün temsilcisi olarak. Bunlar hep 1989'da oluyordu, '90 öncesi hazýrlýk çalýþmalarý. Aydýn Güven Gürkan bizim genel baþkan adayýmýzdý. ara Onunla yürütmüþtük çalýþmalarý en baþýndan. Abdullah Baþtürk, DÝSK'in ya Sökün Etmek ... eski genel baþkanýydý, Fehmi Iþýklar ise genel sekreteriydi. DÝSK'ten gelen ciddi bir kadro vardý bizimle beraber. Ýlk kurultayý yaptýk Ankara'da. Tarýk Ziya Ekinci konuþmasýnda 'Þark meselesi' kavramýný kullanmýþtý. Ben 'Kürdistan sorunu' ve 'Kürt sorunu' diye ortaya koymuþtum meseleyi. Çok büyük ilgi gördü benim konuþmam. O kongreden sonra Aydýn Güven Gürkan soðudu, 'Sadece Kürtler var, Batý'da yaprak kýpýrdamýyor' dedi. Oysa Zonguldak'tan iþçiler gelmiþti belediyeleriyle, ama yeterli deðildi tabi. Birdenbire bir Kürt hareketine dönüþtü parti ve Aydýn Güven Gürkan korktu. 'Ben yapamam' dedi.

TKD: O dönüþüm sürecine dair neler söyleyebilirsiniz? Çünkü içinde bulunan kadrolarýn kompozisyonu itibariyle, bir yandan Kürdi bir siyaset amaçlayan insanlarýn olduðu bir süreç ama öte taraftan da siyaseten bir çeþitlilik var.

Osman Özçelik: Sosyalistler var, sosyal demokratlar var. SHP'nin politikalarýný yeterli görmeyen sosyal demokratlar var. Kürtlere sempati duyan liberaller var kýsmen ama partinin Kürt partisine dönüþmesini asla istemiyorlar. Aslýnda çýkýþta böyle bir Kürt partisi kurmak gibi bir niyet yoktu hiç kimsenin kafasýnda. O milletvekillerinin de yoktu. SHP'den ileri ama bütün Türkiye'yi kapsayan, içerisinde Kürtlerin kendi kimlikleriyle kendilerini ifade edebilecekleri ve Kürt sorununa çözüm arayan, demokratik çözüm arayan bir parti olsun demiþtik.

TKD: O süreçte de bir yandan çatýþmalar devam ediyor, insanlar ölüyor, meselenin aðýrlýðý gittikçe artýyordu.

Osman Özçelik: Süreç içerisinde tabi Kürt meselesinin yakýcýlýðý derinleþince kuþkuyla bakýlmaya baþlandý. PKK legal mücadeleyi dýþlýyordu, küçümsüyordu bu süreçte. Bu nedenle bu çalýþmayý kendilerine karþý kurulmuþ bir çalýþma olarak algýladýlar. Ama o dönemde Sayýn Öcalan'ýn bir konuþmasýnda ifade ettiði gibi onlara karþý kurulmuþ bir oluþum deðildi. Katiyen öyle deðildi. Ýþte 'devlet kurdu' falan gibi þeyler yanýlgýydý yani. Ben iþin içindeydim. Ne Abdullah Baþtürk'ün öyle bir niyeti vardý, ne Aydýn Güven Gürkan'ýn öyle bir niyeti vardý, ne de bizlerin. Haklý olarak kuþkuyla bakýldý. Ama daha sonra görüldü ki öyle deðil. O zaman destek verilmesi gerekir diye düþünüldü. Ve ilk dönüþüm Aydýn Güven Gürkan genel baþkanlýktan vazgeçince oldu. 'Peki genel baþkan kim olsun?' diye tartýþmaya baþladýk. Bazý milletvekilleri dedi ki 'Ahmet Türk olsun, yani 1128 Kürt aðýrlýklý bir parti oluyorsa.' Ahmet Türk 'ben yapamam' dedi, 'yaþam

T tarzým uygun deðil' dedi. 'O zaman Abdullah Baþtürk olsun' dedik. DÝSK'in oplum v genel baþkanýydý, temiz bir geçmiþi vardý, Kürt meselesine de çok sýcak bakardý, demokrat bir insandý. O da kabul etmedi ve “DÝSK'in açýlýþ e K çalýþmalarýna baþladýk, DÝSK'in devletle problemleri var, DÝSK'i açacaðýz ve uram, Sa ben orada genel baþkan iken diðer yandan parti baþkaný olmam, hareketi zorlar, o nedenle Fehmi olsun” dedi. O önerdi Fehmi Iþýklar'ý ve partinin

yý: 4, Güz 2010 kuruluþu tamamlandý.

TKD: Teþkilat açýsýndan hem bölgede hem Batý'da katýlým nasýldý? Ýstanbul dýþýný kastediyorum aslýnda. Örneðin Antalya'da, Manisa'da, Aydýn'da… Buralarda teþkilat kurulamadý mý o zaman?

Osman Özçelik: Diyarbakýr'da SHP'den geriye bir þey kalmadý. Tabelayý indirdiler ve biz HEP'iz dediler. Van'dakiler tabelayý indirdiler. Yani bölgede çok çabuk kabullenildi. Batý'da zorlandýk. Yani Ýstanbul'da zor olmadý. Ama Ankara'da zorlandýk mesela. Edirne'de oluþturduk. Özellikle sendikacýlara, Abdullah Baþtürk'e çok büyük bir sempati vardý. Abdullah Baþtürk'ün bizimle birlikte olmasý Batý'da örgütlenmemize çok þey kattý. Kürtler haricinde insanlarýn da gelip parti çalýþmalarýna katýldýklarýný gördük. Büyük katkýsý oldu. Ama yine de aðýrlýklý olarak Kürtler destek verdiler. Gerek SHP'den ayrýlmýþ olanlarda gerekse legal siyasetle iliþkisi olmayan insanlarda bir coþku ve heyecan yarattý. Kürtler artýk kendilerini ifade edebilecekleri bir siyasi parti kuruluyor düþüncesiyle gelip yer aldýlar. Bunlarýn bir bölümü iþçiydi, bir bölümü emekli öðretmen falandý. Avukatlar da ilgi duydular.

TKD: Anladýðýmýz kadarýyla daha ziyade Kürtler yer aldý kuruluþ evresinde?

Osman Özçelik: Tabii, baþlangýç olarak %70 oranda Kürtlerdi, daha sonra zaten ayrýldý diðerleri. Kadrolar bakýmýndan %90-95 Kürtlerin partisi haline geldi.

TKD: Kürtler'de de bir korku yok muydu, Kürt kelimesinin telaffuzunun bile iþkencelere ve baskýlara sebep olduðu bir zeminde?

Osman Özçelik: Tabii çok kolay deðildi. Mesela Ýstanbul'da ilçeleri oluþturmak için çok büyük çaba sarf edildi. Ýnsanlar gelip çalýþmalara katýldýlar ama yönetimde yer almak konusunda çok tereddütler gösteriyorlardý. Baþlarýna ne geleceðini bilemiyorlardý. Savaþ þiddetlenmiþti. Bölgede çok sýcak geliþmeler vardý ve devletin buralara yöneliminden ötürü endiþeler vardý. Aleyhimizde yazýlar yazýlýyordu 'Bunlar bölücüdür, Kürtçüdür, PKK'lidir' diye. O nedenle yönetim bazýnda kadro bulmakta çok zorlanýyorduk. Gelip katýlýyorlar ama 'Yok ben yönetici olmayacaðým' diyenler çoktu. Bir de il teþkilatlarý oluþturulduktan sonra SHP'den istifa edip gelenlerin yereldeki ana kadrolarýnýn çoðu geri döndü. Daha ziyade Erzincanlý, Dersimli ve Malatyalý Kürtler ve asimile olmuþ Kürtlerin çoðu SHP'ye geri döndüler. TKD: Sorumluluk almaktan kaçýnma durumu bu herhalde. 129 Derinden Açýlan Y Osman Özçelik: Evet. Bu tür sorunlar yaþandý tabi. Doðrusu biz de nereye gideceðini çok fazla kestiremiyorduk. 'Kürdi rengi aðýr basan bir parti mi iyi olur yoksa karma þekilde ilerlemek mi?' sorusu vardý ortada. Daha sonra anlaþýldý ki karma bir þekilde götürmeye çabalamanýn çok anlamý yok.

Çünkü ayrýlýyorlardý, Kürdi renk ortaya çýktýkça. Çünkü Kürt meselesi ara dýþýnda bir þey tartýþamýyorsun süreç yüzünden, insanlar ölüyor bir yandan ya Sökün Etmek ... ve sen elbette onu tartýþýyorsun, çatýþmalar oluyor ve sen onu tartýþýyorsun. 'Buna acilen bir çare bulmak gerekir' eðilimi aðýr basýyordu.

TKD: Tanýtým çalýþmalarý nasýl yürütüldü?

Osman Özçelik: Bizim tabi enteresan iþlerimizden bir tanesi Fehmi Iþýklar'ýn çok zekice bir buluþu oldu. Dedi ki “Kendimizi tanýtabilmemiz için bizim farklý bir þey yamamýz lazým, yürüyüþ yapalým” dedi. Ve projeyi koydu ortaya: “Ýstanbul'dan baþlayýp Diyarbakýr'a kadar yürüyelim” dedi. Kadýköy'den baþladýk. Tabi neredeyse her yerde engellendik otobüs yolculuðu esnasýnda. Milletvekilleri bir sürü farklý pankart taþýdýlar: 'Demokrasi istiyoruz', 'Eþitlik istiyoruz', 'Özgürlük istiyoruz', 'Emekçilerin haklarýný istiyoruz', 'Barýþ istiyoruz', 'Alevilerin özgürleþmesini istiyoruz' gibi talepleri dile getiren pankartlar. Bunlar iplerle vekillerin boyunlarýna asýldý. Enteresan bir þeydi. Milletvekilleri Türkiye'de ilk defa böyle bir eylem yapýyordu. Tabii biz her yerde kuþatýlýyoruz, polis izin vermek istemiyor. Yine de beklediðimizin üstünde bir ilgi çýktý ortaya. Fotoðraflar çekiliyordu ama gazetelerde çýt yoktu, tek satýr yazýlmýyordu. Diyarbakýr'a kadar gittik. Batman'da bir komplo hazýrlanmýþtý bize. Fehmi Iþýklar'ýn saðduyusu sayesinde o komplodan kurtulduk; bizi tarayacaklardý. Diyarbakýr'da miting yaptýk. Çok az yer aldý basýnda, üç satýr beþ satýr. Ama o günlerde Bedrettin Dalan bir parti kurmuþtu, Cumhuriyet Gazetesi'nin birinci sayfasýnda ortada büyük bir resimde Bedrettin Dalan'ýn partisi ve düzenlediði piknik yer alýyordu. Biz Ýstanbul'dan Diyarbakýr'a kadar 11 milletvekili ile bu kadar kitlesel destek alarak bir yürüyüþ yapmýþýz ama hala yer vermiyorlar. Ciddi bir ambargo konmuþtu basýnda bize karþý. Uzun yýllar devam etti o ambargo.

TKD: Dünyanýn birçok yerinde aslýnda radikal mücadele yöntemlerini benimsemiþ bir siyasi hat varken, ayný mesele üzerine siyasi temsiliyet iddiasý olan legal ve barýþçýl mücadele veren siyasi yapýlarýn rejim tarafýndan kucaklanmalarýna þahit olunmuþtur. Yani neden devlet HEP'in önünü açmak yerine, baský-engelleme yöntemini sürdürüyor ve neden HEP'in çalýþmalarýný kolaylaþtýrmýyordu? Ýllegal olan kanadý marjinalleþtirmek ve siyasi temsiliyetini zayýflatmak, HEP ile PKK arasýnda organik bir siyasi bað yokken daha kolay olmaz mýydý?

Osman Özçelik: Ýþte bugün neden çözmüyorlarsa o gün de ayný sebepten öyle davranýyorlardý. Yani çok net þekilde Kürt inkarý vardý. Katiyen 1130 hazmedemiyorlardý Kürdi rengi olan bir siyaseti. Bakýn ben il baþkaný iken,

T birkaç yönetici arkadaþ ile birlikte gazeteleri ziyaret edelim dedik. oplum v Cumhuriyet Gazetesi'ne gittik. Hasan Cemal, Genel Yayýn Yönetmeni idi o zaman, kendisiyle görüþtük. 'Bize yeterince yer vermiyorsunuz. Demokrasi e K istiyoruz, eþitlik istiyoruz, barýþ istiyoruz' demek amacýyla gittik. Hasan uram, Sa Cemal dinledi bizi. Sonra dedi ki: 'Ya baþkan Kürt sorunu diye bir þey yoktur, nerden çýktý?' Cumhuriyet Gazetesi'nin Genel Yayýn Yönetmeni

yý: 4, Güz 2010 Hasan Cemal bana bunlarý söyledi. Yýl 1990-91. “Hasan Bey siz Cumhuriyet Gazetesi gibi bir gazetenin baþýndasýnýz. Bu ülkede milyonlarca Kürt var, bunca yýldýr bir savaþ var, öncesinde Kürt isyanlarý var. Siz bunlardan haberdar deðil misiniz?” diye sordum. “Ya bilmiyoruz ki… Bilmiyoruz gerçekten” dedi. “Siz Cumhuriyet Gazetesi'nin Genel Yayýn Yönetmeni olarak 'Ben bir þey bilmiyorum' diyorsanýz biz ne yapalým” dedim. Sorunuza tam manasý ile cevap vermek gerekirse, devletin yanýlgýsý þuydu; devlet dedi ki “bu Kürtler Osmanlý'dan bu yana birçok defa isyan ettiler, bastýrdýk. Bunlarý da bastýrýrýz bitiririz”. Hareketin bu kadar kitleselleþebileceðinin ve hareketin derinden açýlmýþ bir yaranýn üstünde bitmekte olduðunun farkýnda deðillerdi. Baskýyla sindirebileceðini düþündü ve bütün þiddetini yoðunlaþtýrdý. Þimdi yeni yeni fark ediyorlar yanlýþ yaptýklarýný.

TKD: Devlet HEP'in o süreçte PKK ile siyasi-organik bir iliþki çerçevesinde kurulmadýðýný da biliyor aslýnda. Onu bile sindirebilecek bir yapýda deðil sanki?

Osman Özçelik: Tabi, bugün olduðu gibi kabul etmiyordu rejim. Kürt kelimesine tahammülü yok siyasi aktörlerin, devletin. Kürtlerin haklarý dediðin zaman 'ne hakký' diyordu, savaþ dediðinde 'ne savaþý' diyordu, barýþ diyordun 'ne barýþý' diyordu. Ýþte bizi çok küçümsediler diyeyim. Ama meselenin aðýrlýðý büyüdükçe de þaþkýna döndüler ve ne yapacaklarýný bilemediler… Hala devletin bu konuda çözüme iliþkin bir projesi yok. Hala 'nasýl oyalarýz, nasýl sürece yayarýz' derdindeler. Misal, Kürtçe televizyon ne zaman açýlýyor? 20 tane Kürt kanalý açýldýktan sonra. Yani onlarýn etkisini nötralize etmek üzere Kürtçe kanal açýlýyor. Yani bu bir haktýr, gasp edilmiþ hakký iade edelim anlamýnda bir yaklaþým yok. Yani birlikte yaþamak istiyoruz diyor ama birlikte yaþamanýn koþullarýný üretmiyor. Ama her seferinde karþýlarýna bir þey çýkýyor ve þaþýrýyorlar. Ýþte referandumda, seçimde, kitlesel gösterilerde farkýna varýyorlar. Kürtçe'de bir laf vardýr; Mîna marê ço serî ketine. Kafasýna sopa yemiþ yýlanýn kývranmasýný anlatýr. Kývranýp duruyorlar. Buna gerek olmadan siyasi proje üretmek diye bir þey yok hala ortada.

TKD: HEP kurulduktan sonra bölgede çok ciddi bir ilgi gördü sizin detaylý þekilde anlattýðýnýz üzere. Bu ilginin kaynaðýnda ne gibi dinamikler vardý size göre?

Osman Özçelik: Ýlginin iki kaynaðý vardý. Öncelikli olarak PKK'nin bölgede taban bulmasýdýr. PKK taban buluyordu ve o kitle üzerinde etkiliydi. Yani bizim kazandýrdýðýmýz insan sayýsý sýnýrlýdýr. PKK'ye sempati 131 duyduðu için, PKK de bize karþý bir tavýr almadýðý ve olumlu bakmaya Derinden Açýlan Y baþladýðý için kitleler HEP'e ve daha sonra DEP'e ilgi duymaya baþladýlar. Ýkincisi, bu savaþ bitmeliydi. Bu savaþ ancak legal, demokratik zeminde yapýlacak çalýþmalarla bitirebilir(di). HEP de insanlara bunu vaat ediyordu; barýþý vaat ediyordu. 'Çocuklarýmýz daðdan insin artýk, ölümler yaþanmasýn, bu þiddet bitsin' düþüncesiyle insanlar legal partiyi desteklediler. 'Þiddete ara karþý bir þiddet yöntemiyle meseleyi çözmemiz galiba zor, demokratik ya Sökün Etmek ... yollardan çözüm saðlanýrsa rahata kavuþuruz' anlayýþýyla kitleler önce HEP'e, daha sonra DEP'e ve giderek artan bir oranla ardýlý olan partilere oy verdiler. 2,5 milyon oyun üstündedir þu anda. Potansiyelimizin minimum ben 3 milyon olduðunu düþünüyorum. Bu tabi çok eþitsiz koþullarda girdiðimiz seçimler. Parasýz pulsuz girdiðimiz seçimlerdi.

TKD: Ýlk girdiðiniz seçim, 1991 seçimleridir. Sanýrsam SHP ile ittifak yaparak girmiþtiniz deðil mi?

Osman Özçelik: Ýttifak evet.

TKD: O süreci anlatýr mýsýnýz?

Osman Özçelik: 1991 seçimlerine gelmeden önce biz seçimlere hazýrlýk çalýþmalarý yapýyorduk. Ben Ýstanbul il baþkanýydým o zaman. Seçim takvimi açýklandý. Seçimlere katýlmaya hak kazanmýþ bir partiyle seçimlere katýlýyoruz o esnada. YSK'ya göre biz de girebiliyorduk seçime. Seçim hazýrlýðýna baþladýk. Turgut Özal bizim seçime gireceðimizi görünce telaþa düþtü. Bizim seçim dýþý býrakýlmamýz için bir çaba içerisine girdi. Sonra YSK'dan ve Yargýtay Cumhuriyet Baþsavcýlýðý'ndan araþtýrdýlar. Seçimi bir hafta öncesine aldýklarýnda, altý aylýk süremiz tamamlanmamýþ oluyor, dolayýsýyla biz örgütlenmemizi tamamlamamýþ bir parti olarak seçimlere giremiyorduk. Seçime girecek partiler arasýnda bizim adýmýz yoktu artýk. Bunun üzerine SHP ile iliþki kuruldu. SHP 'birlikte seçime girelim' diye teklif etti. Bizim arkadaþlar da 'olur' verdiler. Daha sonra anlaþýldý ki ilk görüþmelerde "Seçimden sonra biz partimizi kapatacaðýz ve SHP'de yer alacaðýz” demiþ birkaç milletvekili arkadaþ.

TKD: Böyle bir anlaþma çerçevesinde aslýnda SHP ile seçime girmek mümkün oldu yani?

Osman Özçelik: SHP'ye böyle bir söz verildiðinin anlaþýlmasý üzerine SHP ile temas kuruldu ve dendi ki 'Biz ittifak yapýyoruz ama SHP'ye katýlmýyoruz, haberiniz ola'. Ama SHP de ilan etmiþti 'HEP ile ittifak yapýyoruz' diye. Adaylar da belli, yani hangi yerden kimin aday gösterileceði de belirlenmiþti. Onlar þoke oldular, 'Bizimle konuþulan bu deðildi, partinizi kapatacak ve bize katýlacaktýnýz' dediler. 'Bu görüþmeyi yapan arkadaþlar size yanlýþ bilgi verdiler' þeklinde bir dönüþ aldýlar. Sonra SHP baþladý mutabakata varýlan listede kýsýtlamalar yapmaya. Ankara'dan, Ýzmir'den, 1132 Ýstanbul'dan, Adana'dan ve özellikle batý illerinde bize ayrýlan kontenjanlar

T için 'vermiyoruz' dediler. Öyle seçime girildi. O zaman 20-22 milletvekili oplum v seçildi yine bizden. Sonra Cizre Newroz'unda katliam yaptý devlet ve SHP yeterli tavýr almadýðý için ipler koptu artýk. Ve biz kesin karar verdik ayrý e K hareket etme hususunda. uram, Sa TKD: Yemin krizi de SHP ile ciddi bir soruna yol açtý herhalde ve yine bir

yý: 4, Güz 2010 kopuþ oldu ondan sonra deðil mi?

Osman Özçelik: Arkadaþlar yemin esnasýnda politik bir çýkýþ yapalým diye konuþmuþlar. Tabii o sürecin tam içinde deðildim ben. Hala il baþkanýyým o sýrada. Diyorlar ki 'Kürtçe yemin yapalým.' Hatýrladýðým kadarýyla görevi Siirt Milletvekili'ne veriyorlar. Sonra yemin günü gelmiyor Meclis'e görevlendirilmiþ kiþi. Leyla ile Hatip çýkýþ yapmayý kararlaþtýrýyorlar, Fehmi engellemeye çalýþýyor 'bize zarar verir' diye. Arkadaþlar kararlý davranýyorlar ve o bilinen þey yaþanýyor. Onun üzerine SHP baský yaptý Hatip ile Leyla istifa etsinler diye. Sonra ihraç etmediler ama yok farzettiler, tecrit ettiler. Partinin hiçbir toplantýsýna katmadýlar, kendi milletvekilleri olarak görmediler. Çevreden de çok fazla baský oldu SHP'ye. 'PKK'lileri meclise taþýdýnýz' iddiasý üzerinden yapýlan yoðun siyasi baskýlara dayanamadýlar. Onlar da 'gidiyorsanýz gidin' deme noktasýna geldiler. Fakat herkesi getiremedik.

TKD: 1990-92 sürecinde devletin Kürt hareketi ile mücadelesi kapsamýnda yeni bir konsept geliþtirdiðine þahit olundu. Þiddeti olabilindiðince artýran bir strateji çerçevesinde köyler yakýldý, faili meçhul cinayetler baþladý. Tüm bunlar olurken rejim bunlarýn gündemleþtirilmesine müsaade etmeyecek derecede sert miydi o zamanki legal partiye karþý? Legal siyasetin ciddi bir etki yaratamamýþ olmasýnýn nedeni baský-engelleme gibi yapýsal faktörler miydi sadece? Veya siyaseten etkisizleþmenin ne kadarý Kürt siyasetçilerin omuzlarýndaydý?

Osman Özçelik: Basýnýn çok olumsuz bir rol oynadýðýný hep biliyoruz ve hala o olumsuz rolü oynuyor. O dönemde basýnda büyük karalamalar, büyük kampanyalar yürütüldü legal mücadeleye, genel olarak ulusal özgürlük mücadelesine karþý. Devlet yasal süreci hiçbir þekilde tanýmadý, 'PKK'liler mecliste' dediler. PKK militaný ile parlamentodaki milletvekilini, partinin il ve ilçe yöneticisini eþ gördü ve öyle yaklaþtý. Tansu Çiller çok kötü bir rol oynadý, kendisi o dönemki faili meçhul cinayetlerin baþ aktörlerinden biridir. 'Listesini cebimde taþýyorum' dediði iþ adamlarýnýn katli baþladý. Diðer yandan 'Parlamento çatýsý altýnda PKK var' dedi Süleyman Demirel. Sonunda arkadaþlarýn parlamentodan atýlmasýna kadar giden bir süreç yaþandý. Mehmet Sincar'ý öldürerek kurtulmaya çalýþtýlar, bazý arkadaþlarýmýzý kendi saflarýna çekerek etkisizleþtirdiler ve bir kýsmýmýzý da parlamentodan atarak kurtulma yoluna gittiler. Daha sonra yanlýþ yaptýklarýný gördüler. Þimdi parlamentoda olmamýzý istiyorlar ama sýnýrlý bir güçle, sýnýrlý sayýda, sýnýrlý bir etkinlikte kalmamýzý istiyorlar. Dünya kamuoyuna, kendi kamuoyuna 'Bakýn Kürtler de temsil ediliyor' diyebilmek 133 adýna, tamamen dýþlama stratejisinden vazgeçtiler. Böyle Derinden Açýlan Y yürütülemeyeceðini ve kendi çýkarlarýna ters düþen taraflarýný gördüler. Biz de 'Bu alaný kapatýrsanýz daðýn yolunu açmýþ olursunuz' dedik. Onu da gördüler gerçekten. Diðer bir taraftan, zaman zaman özellikle gençler yakamýza yapýþtýlar. 'Siz bizi kandýrýyorsunuz. Kürt meselesinin demokratik parlamenter sistem içinde çözülebileceðine dair yaptýðýnýz konuþmalar bize ara hiç inandýrýcý gelmiyor. Devletin yaklaþýmý bu deðil, siz bizi oyalýyorsunuz ya Sökün Etmek ... ve kandýrarak devlete hizmet ediyorsunuz' diye çok aðýr eleþtirilerle karþý karþýya kaldýk. Bu minvalde daða çýkýþlar da devam etti. Hala da sürüyor. Geçen gün duydum, sadece Siirt'te 200 kiþi gitmiþ tekrar daða. Yani hala gidiþler var. Demokratik parlamenter sistem içinde çözüm yolunun týkalý olduðunu düþünüyor insanlar ve devlet de buna çanak tutuyor, buna zorluyor insanlarý.

Kürt Hareketi'nde Legal Mücadele ve Silahlý Mücadele

TKD: 1990'lar sürecinde Kürt hareketinin legal kanadý ile silahlý mücadele yürüten kanadý arasýndaki iliþkinin deneyimlediði ne gibi kýrýlma noktalarýndan söz etmek mümkündür?

Osman Özçelik: Çeþitli dönüm noktalarýndan söz ettik. Mesela Ýstanbul'da kitlesel bir þekilde kutlanan 1991 Newroz'u bir dönüm noktasýydý bana göre. Ýstanbul'da ve büyük kentlerde daha önce Newroz kutlamalarý illegaldi. Bütün Türkiye'de ve Kürdistan'da illegal olarak gençler çýkar, daðlarda ateþ yakarlardý. Daha sonra kentlere, köylere inmeye baþladý gençler. Büyük kentlerde de salonlarda; yemekli salonlarda, toplantý salonlarýnda, düðün salonlarýnda 40-50 kiþinin veya 100-200 kiþinin bir araya geldiði Newroz kutlamalarý yapýlýrdý. Biz ilk defa 1991 yýlýnda Ýstanbul'da benim il baþkanlýðým döneminde 'Farklý bir þeyler yapalým, kitlesel bir Newroz kutlamasý yapalým' dedik. 'Büyük bir lokanta mý olsun, büyük bir salon mu olsun' diye tartýþýldý. Ben 'Abdi Ýpekçi Spor Salonu'nda yapacaðýz' dedim. Abdi Ýpekçi Spor Salonu 10 bin kiþinin oturabileceði bir salondu ve bu uçuk bir düþünce olarak görüldü ilk etapta, ama ben ýsrar ettim. Karar aldýk ve Abdi Ýpekçi ile anlaþtýk. Abdi Ýpekçi Spor Salonu'nda 10 bin koltuk vardý bildiðim kadarýyla. Üç aþaðý-beþ yukarý en az beþ bin kiþi de içerde platformda ve aralarda yer aldý ve yaklaþýk beþ-on bin kiþi de içeri giremeden geri döndüler. Büyük bir kitlesel gösteri yapmýþtýk. Çok coþkulu, çok kitlesel bir gösteriydi. Orada PKK'nin legal alana bakýþ açýsý deðiþti. PKK o güne kadar HEP'e kuþkuyla bakarken, legal mücadelenin önemine iliþkin tereddütler yaþýyorken, orada yasal bir parti çalýþmasýnýn önemi görüldü ve PKK'de bu konuya dair deðiþim oldu. Bakýþ açýsýnda deðiþiklik oldu. Bize soðuk, PKK'ye sýcak bakan insanlarýn parti içinde çalýþmaya baþladýklarýný, etkinliklere gelmeye baþladýklarýný gördük. Bu bir dönüm noktasýydý. Milletvekillerinin meclisten atýlmýþ olmalarý, kopuþ manasýnda yeni bir dönemin baþlangýcý oldu. Son kýrýlma noktasý da somut olarak bizim demokratik özerklik projesinin ortaya konmasýdýr. Demokratik Toplum 1134 Kongresi'nde tartýþýlýp konuþulup, ana hatlarýyla ortaya çýkan ve sonra

T Demokratik Toplum Partisi tarafýndan kongre kararý haline getirilen bu oplum v siyasi proje çok ciddi bir dönüþüm noktasý teþkil ediyor. Bizim Türkiye'de her ne kadar parti programýmýz olsa da, kamuoyu nezdinde somut bir proje e K ortaya koymak konusunda flu bir durum yaþanýyordu. Bu demokratik uram, Sa özerklik projesi artýk ete kemiðe bürünmüþ, stratejik talepleri olan ve ne yapmak istediðini açýkça kamuoyu önünde tartýþan bir hareket halinde

yý: 4, Güz 2010 gelmemiz açýsýndan bir dönüm noktasý olarak kabul edilebilir. Bir diðer nokta da PKK'yle olan iliþkilerimizdeki tereddütlerin ortadan kaldýrýlmasýdýr.

TKD: 1990'lar üzerinden okuduðumuzda son dediðiniz hangi sürece denk gelir?

Osman Özçelik: Bu HADEP'te baþladý. Daha önce biliyorsunuz bize sürekli baský yapýlýrdý. 'PKK'yi kýnýyor musunuz kýnamýyor musunuz?' diye sorulurdu. PKK'yi kýnamamýz isteniyordu. Doðrusu biz çok kaçamak cevaplar veriyorduk. Yani 'PKK'yi kýnýyorum' diyemezsiniz, öyle düþünmü- yorsunuz çünkü. Ama 'hayýr' dediðinizde de acaba kitlelerden, ulaþmaya çalýþtýðýnýz kitlelerden nasýl tepki gelecek onun hesabýný yapýyorsunuz ve muðlak cevaplar vermek zorunda kalýyorsunuz, bu ikircikli bir ruh haliydi. HADEP döneminde bunu çözdük. 'Biz PKK'yi kýnamýyoruz, PKK'yi bir terör örgütü olarak görmüyoruz, Abdullah Öcalan Kürtlerin önem verdiði bir liderdir' tarzýnda bir netleþme oldu ve biz siyasi söylemlerimizde de bunu kullanmaya baþladýk. Bunu son zamanlarda da çok açýk söylüyoruz; mesela ben geçenlerde CNN’deki bir tartýþmada söyledim: 'PKK'yi bir terör örgütü olarak görmüyoruz' dedim. Devletin en yetkili noktasýnda bulunan Genel- kurmay Baþkaný bu çatýþmalý sürece dair 'Düþük yoðunluklu savaþtýr' dedi. Düþük yoðunluklu savaþ kavramý uluslararasý literatürde düzenli ordularla gerilla birlikleri arasýnda yapýlan savaþýn adýdýr. O halde Türkiye'de yaþanan odur; gerilla birlikleriyle düzenli ordu arasýnda yapýlan bir savaþtýr. Terör örgütlerinde bir hiyerarþi yoktur, oysa burada bir hiyerarþi var. PKK militan- larýnýn -PKK unsurlarýna gerilla diyoruz- üniformasý var, üniforma giyiyorlar, onlarýn amblemi var, hiyerarþisi var. Dolayýsýyla terör örgütü deðil bu, bir siyasal harekettir. Silahlý kanadý da olan bir siyasal harekettir. Legal çalýþma koþullarý olmadýðý için illegal örgütlenmiþ siyasal bir harekettir. Adý da Kürdistan Ýþçi Partisi'dir. Bir siyasi partidir. Silahlý kanadý da olan bir harekettir. Çok açýk bir biçimde ifade ettik. Biz de artýk bu konuyu tartýþ- maktan vazgeçtik ve kabullenmek zorunda kaldýlar. Bu bir dönüm nokta- sýdýr bence.

TKD: Legal Kürt partisi ortaya çýktýðýndan beri süregelen bir tartýþma var. Ortaya çýkan partinin Türkiye'nin partisi olmasý gibi bir tartýþma yürütülüyor mesela. Türkiyelileþmek tartýþmasýna nasýl bakmak gerekiyor? Bu bir yandan hegemonik bir dille kurulduðundan dolayý dayatma olarak görülebilir. Bir Kürt partisi, sadece Kürtlerin meselelerini ve taleplerini siyasi ajandasýnda ortaya koyan ve çalýþmalar yürüten bir yapý, en baþýndan itibaren gayri meþru bir siyasi hatmýþ gibi görülüyor. Bu tartýþmanýn ilgi 135

çekici diðer bir yaný da DTP -BDP içindeki birçok milletvekilinin bunu Derinden Açýlan Y normalleþtirerek zaten izlenmesi gereken bir yolmuþ gibi, bunu sorgulamadan konuþmalarý ve siyasi dillerini bu þekilde kurmalarýdýr. Sizce Türkiyelileþmek meselesini nasýl ortaya koymak gerekir?

Osman Özçelik: Bugün demokrasi standartlarý yüksek dediðimiz geliþmiþ ara Avrupa ülkelerinde þu var: Siyasi partiler bir sosyal sýnýfýn veya zümrenin ya Sökün Etmek ... çýkarlarýný savunmak üzere ortaya çýkabilirler. Siyasi partiler bir inanç grubunun sorunlarýný çözmek üzere, onlarýn sözcüsü olmak üzere veya bir etnik grubun sorunlarýný çözmek üzere ortaya çýkabilirler. Dolayýsýyla gerçek demokrasilerde bir etnik grubun sorunlarý için ortaya çýkan siyasi partiler meþrudur, yasaldýr ve destek görür. Almanya'da özel bir düzenleme var bu konuda. Diyelim orada Romanlar bir parti kurdular, onlara baraj tanýnmýyor. Aldýðý oy oranýnda milletvekili çýkarabiliyorlar, avantaj saðlanýyor, yani pozitif ayrýmcýlýk yapýlýyor. Türkiye Bulgaristan'daki Türklerin bir Türk Partisi kurmalarýný alkýþlýyor ve onlara her türlü desteði veriyor. Irak'taki Türkmenlerin ayrý bir Türkmen Partisi olarak, Türk Cephesi olarak kurulmasýný hem maddi hem de siyasi olarak destekliyor, teþvik ediyor. Ama 'Türkiye'de etnik parti olmaz' diyor. Niye olmaz etnik parti? Kürt halkýnýn sorunlarýný kim çözecek peki? Sen çözmüyorsan kendisi çýkacak çözecek. Gerçek demokrasilerde ayrýlýkçý partiler bile kurulabiliyor; þiddete baþvurmamak, þiddeti bir yöntem olarak seçmemek veya þiddeti övmemek koþuluyla. Ayrýlýkçý düþüncelerini bile çok rahatça dile getirebiliyorlar ve toplumdan gördükleri destek oranýnda bu partiler büyüyüp geliþiyorlar veya daðýlýp gidiyorlar. Türkiye'de bu niye olmasýn? Bizlere 'Türkiye partisi olun' deniyor ama sürekli manipülasyonlara maruz kalýyoruz. Partimizin programýna baktýðýnýz zaman, biz Türkiye'nin bütün sorunlarýna iliþkin bir programa sahibiz. Ancak ne yazýk ki bizim Türkiye'nin Kürt meselesi dýþýndaki sorunlarýna dair çözüm önerilerimiz hep görmezden geliniyor. Parlamento tutanaklarýna bakan arkadaþlar geçenlerde bir analiz yapmýþlar; doðrudan Kürt sorununa iliþkin yaptýðýmýz konuþmalar bütün konuþmalarýmýzýn içinde % 25-30 kadarýný teþkil ediyor. Fýndýk üreticilerinin sorunlarýna iliþkin, çay üreticilerinin sorunlarýna iliþkin, iþçi sýnýfý baðlamýnda grev ve sendikal haklara iliþkin çalýþmalar ortaya koyuyoruz. Bunlarýn hiçbiri dikkate alýnmýyor. Bizim mücadelemiz aðýrlýklý olarak Kürt meselesini iþlemeye yönelik. Kürt sorunun çözümünün, diðer sorunlarýn da çözümünü saðlayacaðýný düþünüyoruz. Bir partinin bir etnik parti olup olmadýðý, orada yer alan insanlarýn kimlikleriyle deðil, projeyle ve programlarýyla ilgilidir.

Ýktidara Karþý, Muktedirlere Raðmen: 1990'larda Bugüne Kürt Kadýn Hareketi [Emine Ayna]

TKD: Hayat hikayenizle baþlayabilir miyiz? Örneðin eðitim hayatýnýz nasýl bir seyir izledi?

Emine Ayna: 1968 yýlýnda Diyarbakýr'da doðdum. Ýlkokulu Diyarbakýr'da okudum. Babamýn iþi dolayýsýyla çok gezdik, müteahhitlik þirketi vardý. Ailesine baðlý bir insan olduðundan 3 aylýðýna da olsa ailecek taþýnýrdýk babamla birlikte. Ortaokulu Adana'da, Kütahya'da ve Diyarbakýr'ýn Piran ilçesinde okudum. Liseyi de Ankara ve Adana' da okudum ve orada bitirdim. Üniversiteyi Çukurova Üniversitesi Ýdari Bilimler Fakültesi'nde okudum.

TKD: Sizin siyasallaþma sürecinizde ailenin ne gibi etkileri oldu acaba?

Emine Ayna: Doðduðumdan bugüne kadar, sadece gençlik yýllarýmda deðil, hala bile ailemin üzerinde amcamýn 1971 yýlýnda katlediliþinin etkisi vardýr.¹ O yýllarý sýcaðý sýcaðýna yaþamaktan ileri gelen hem babam üzerinde hem de ailenin diðer üyeleri üzerinde önemli etkileri olan bir olaydýr bu. Kuþkusuz ki kiþisel siyasi geliþimimde de çok çok büyük rolü vardýr. Bu gibi siyasi durumlarýn her ailede ben böyle sonuçlar doðurduðuna inanýyorum.

1- Ömer Ayna, 1970 yýlýnda üniversiteye baþladýktan sonra DDKO içerisinde örgütlenmiþ, sonrasýnda mücadele yöntemi temelinde daha radikal bir çizgi izleyen THKO'ya (Türkiye Halk Kurtuluþ Ordusu) katýlmýþtýr. 1972 yýlýnda Kýzýldere Direniþi/Katliamý olarak bilinen olay sýrasýnda yaþamýný yitirmiþtir. 1138 Her ailede genç bir kadýn veya erkek bir halk mücadelesi için yola çýkmýþsa

T ve mücadelesinde de canýný ortaya koymuþsa, verdiði mücadelenin böyle oplum v kutsanan ve efsaneleþen rolü her daim ailenin üzerinde gölge gibi durur. O gölge de ailenin bütün bireylerinin siyasallaþmasýnýn yolunu açar. Hep bir e K sorgulama sürecinde olmayý gerekli kýlar. Hani 'Yapýlmýþsa böyle bir þey, uram, Sa nedenleri vardýr' diye düþündürür. O nedenler de hep idealize edilen nedenlerdir. Halkýn kurtuluþudur mesela. Bu eðer etnik kimliðe dayalý bir

yý: 4, Güz 2010 þey deðilse sýnýfsal bir yere tekabül ediyorsa ezilen sýnýfýn özgürleþmesidir, kadýnsa kadýnýn özgürleþmesidir. Bunlarýn hepsinin bende çok büyük etkilerinin olduðunu söyleyebilirim. Bunun olumlu yansýmalarýný ve olumsuz yansýmalarýný pratikte çok gördüm. Olumlu yansýmasý, girdiðim ortamlarda Ömer Ayna'nýn yeðeni olmaktan kaynaklý ayrý bir itibar gördüðüm zamanlar olmasýdýr. Tersinden yine Ömer Ayna'nýn yeðeni olmaktan kaynaklý aþaðýlanmak istendiðim durumlarla da karþýlaþtým. Çok iyi hatýrladýðým ve çok da zoruma giden bir þeydir. Orta ikiyi Kütahya'da okudum. Kütahya'da okuduðum bir yýllýk süre içerisinde mesela, hatýrladýðým bir þey var. Biliyorum, sýnav kaðýdýmý dört dörtlük yazmýþým, doldurmuþum, vermiþim. Ama bir alýrdým. Tabi o dönem 1980 dönemiydi, askeri darbe yýllarýydý. O yýllarýn da çok etkileri oldu. Evimize bomba atýlmasý ve o travmayý yaþamak daha 11-12 yaþlarýmda iken... Bir yandan ergenlik dönemi, bir yandan da siyasallaþýyorsun ve bir diðer yandan bunlarýn tümünün bir isimden kaynaklý olduðunu biliyorsun. Bunlar insaný daha fazla sorgulamaya itiyor, daha çok araþtýrmaya itiyor. Daha çok sorular sormaya, kitaplar karýþtýrmaya, yazýlar üzerine düþünmeye itiyor. Bu süreç mücadele eden kiþilere, gruplara ve örgütlere daha sempatiyle bakmana neden oluyor. Onlarýn hepsine girip çýkmana, onlarýn hepsinden bir þeyler almana sebep oluyor. Bunlarýn hepsini yaþadým.

TKD: Siyasetin aslýnda içine doðmuþsunuz bir nevi, o yüzden bu soru size garip gelebilir. Daha pratik siyasi faaliyetler yürütmeye baþladýðýnýz süreç sizin bu eðitim hayatýnýzda hangi zamana denk düþüyor?

Emine Ayna: Öðrenci dernekleridir. Ben 1986'da Ýdari Bilimler Fakültesi'ni kazandým, Çukurova Üniversitesi'ni. Ýki yýl hazýrlýk okudum, Ýngilizce eðitim veren bir kurumdu. Ben Ticaret Lisesi mezunuyum ve Ýngilizce ile o zamana kadar hiçbir alakam olmamasýna raðmen eðitim dili Ýngilizce olan bir bölüme baþladým. Hazýrlýkta kaldým, iki yýl hazýrlýk okudum. Çukurova Üniversitesi, 1980'lerin sonu ve 1990'larýn baþý sürecinde (1986'dan '93 hatta '95 yýlýna kadar) siyasi anlamda Türkiye'de öðrencilerin çok etkin olduðu üniversitelerden biriydi. Benim okuduðum dönem tam da o dönemdir. Üniversite kampüsünden uzaktaydý fakültemiz. Ama bizim öðrenci derneðimiz -Ýdari Bilimler Fakültesi'nin Öðrenci Derneði- tüm üniversitenin öðrenci dernekleri içerisinde en aktif olan öðrenci derneðiydi.

TKD: Nasýl faaliyetler yürüten bir dernekti? Spesifik olarak kadýnlar üzerine etkinlikler düzenleyen bir dernek miydi? Emine Ayna: Yok, hayýr, tam bir öðrenci derneðiydi. Sýk sýk yemek 139 boykotlarý, ders boykotlarý yapardýk. Yani buna benzer etkinlikleri çok sýk Ýktidara K yapardýk lakin derslerle ilgili konular üzerine ya da öðrenci haklarýyla ilgili konular hakkýnda da eylemler yapardýk. Bir yandan YÖK'ü protesto eylemleri yapardýk, ama ayný zamanda Türkiye'de yaþanan olaylarý da, arþý, Muktedirlere Raðmen: ... Türkiye'de yaþanan savaþý da takip ederdik diðer yandan. Yaþanan ölüm olaylarýnda ya da iþlenen faili meçhul cinayetler hakkýnda da merkez kampüste eylemler düzenlerdik. Bunlardan birisi çok çatýþmalý geçmiþti. Kampüste silahlar patlamýþtý, polis ve askerlerin kampüsü basýp ateþ etmesi sonucunda yaralanan öðrenciler olmuþtu.

TKD: Kaç yýlýnda olduðunu hatýrlýyor musunuz bu olayýn? 1990'lar sürecinde mi olmuþtu yoksa 1980'lerin ikinci yarýsýnda mý? Bölgede 1989-91 sürecinde toplumsal hareketlilik geliþtikten sonra üniversitelerde hareketlilik ve baský baþladý diye biliniyor.

Emine Ayna: Büyük ihtimalle 1989 ya da 1990'dýr. O yýlar çok ilginçtir, PKK'ye üniversite öðrencilerinin en yoðun katýldýðý yýllardýr. Yani bunlarýn hepsinin üst üste geldiði yýllarda ben üniversite öðrencisiydim. Hem üniversite öðrencilerinin çok yoðun bir biçimde PKK'ye katýldýðý yýllardý hem de gerilla cenazelerinin çok yoðun geldiði yýllardý. Dün birlikte belki de yan yana sýnýfa girip ders gördüðün bir arkadaþýn bir süre sonra gidiyor ve sonrasýnda ölüm haberini alýyorsun. Bunlarýn hepsinin sýcaklýðýný yaþadýðýmýz zamanlardý. Adana da o yýllarý çok sýcak yaþadý: Bir Daðlýoðlu Mahallesi, bir Gülbahçe Mahallesi… Düþünebiliyor musunuz? Bir 'mahalle'nin ismi gösterdiði direniþ yüzünden býrakalým Türkiye'yi Avru- pa'da duyulmuþ, Newroz'lara izin verilmeyen yýllarda... 1992-1993 yýllarýnda biz mahallelerde yaralý taþýrdýk. Hastaneye götürsek iþte yaralý haliyle göz- altýna alýnacak. Bunu bilirdik. Onu yaralý olarak hastaneye götürmek baþtan onun polise teslim edilmesi demekti. 'Demek ki sen de yasak Newroz kutla- masýna katýldýn, o yüzden buradasýn' deyip gözaltýna alýnmasý demektir. O koþullarda biz yaralýlarý hastanelere götüremezdik. Evlere götürürdük ve Týp Fakültesi öðrencileri onlarý tedavi ederlerdi.

TKD: Birçok açýdan kendi ayaklarý üzerinde durmak zorunda olan bir yapýlanma vardý yani...

Emine Ayna: Elbette. Bunlarýn hepsi sadece Þýrnak'ta, Cizre'de yaþanmadý ya da Lice'de yaþanmadý. Ýstanbul'un birçok yerinde de yaþandý. Adana ve Mersin bu sürecin çok sýcak yaþandýðý yerlerdi. Üniversitenin son yýllarýnda, üçüncü sýnýfta artýk daha aktif bir siyaset izleme ihtiyacý duydum. O dönem legal alanda HEP (Halkýn Emek Partisi) kuruldu ve kapatýldý, DEP kuruldu sonra... Bunlarýn hepsi peþ peþe ve kýsa süreçlerde geliþen olaylardý. O dönemde çok ilginçtir ama benim çalýþma yürüttüðüm alan kadýn alaný oldu. Çünkü ayný dönemde bir yandan cenazeler geliyordu, bir yandan kadýnlar bir þeyler yapmak istiyordu. Çocuklarýnýn, kardeþlerinin ve eþlerinin ölümlerini durdurmak için ne yapacaklarýný bilmiyorlardý. Bu anlamda, çok 1140 fazla kadýn özgürleþmesiyle alakalý bir biçimde deðildi -yani tamamen o

T bilinçle deðildi- kadýnlarýn siyasete pro-aktif bir þekilde katýlmalarý ilk oplum v dönem itibariyle. 'Kadýn özgürleþmesi baþka bir þeydir: kadýn özgürleþmeden toplumun özgürleþmesi ya da sýnýflarýn ortadan kalkmasý e K mümkün deðildir' gibi fikirler henüz ideolojik anlamda oturan taþlar uram, Sa deðillerdi kafamýzda. Ama bir kadýn mücadelesinin, savaþý bitirme ve barýþý geliþtirme anlamýnda, çocuklarýnýn, eþlerinin, kardeþlerinin ölümünü

yý: 4, Güz 2010 durdurma anlamýnda bir kadýn örgütlenmesinin ihtiyacý açýða çýkýyordu artýk.

Kürt Kadýn Hareketinin Ortaya Çýkýþ Süreci: Ýdeoloji ve Kitleselleþme Dinamikleri

TKD: Kürt kadýn hareketinin 1990'larýn baþýnda ortaya çýkýþ sürecini düþündüðümüzde -sonuçta ulusal bir hareketten bahsediyoruz- bu hareketin kendi dinamikleri içerisinde ya da kendi ihtiyaçlarý ve zaruretleri doðrultusunda kadýna biçtiði bir rolle mi baþlayan bir süreç yaþandý? Yani kadýn hareketi açýsýndan ulusal hareketin büyümesiyle kendiliðinden geliþen bir sürece mi þahit olundu?

Emine Ayna: Örgütsel her hareket gibi, her halk hareketi gibi, elbette Kürt özgürlük hareketi de kendi içinde kadýný, kadýn özgürleþmesini ve feminizmi tartýþtýðý yýllardý. Ama tanýmlarýn çok netleþtiði yýllar deðildi 1980'lerin sonlarý. Benim az önce bahsettiðim daha 1990'lara henüz girilmediðinde yaþananlardýr. 1991-92 yýllarýnda kadýn özgürlük mücadelesi þekillenmeye baþladý. Onun öncesi henüz tartýþma sürecidir aslýnda. 'Kadýn nasýl daha aktifleþtirilmeli?', 'Kadýn siyasete nasýl daha aktif kýlýnmalý?' gibi tartýþmalarýn yaþandýðý yýllardýr. O yýllarda örneðin Yurtsever Kadýnlar Birliði diye bir birlik oluþturuldu. Dört aylýk bir ömrü vardýr bu birlik çalýþmasýnýn, çok uzun deðildir. Ama Yurtsever Kadýnlar Birliði'nin Adana ayaðý oluþturulmuþtu o yýllarda. Bu Adana'da yapýlan faaliyetler ayaðýnda üniversite öðrencisi olarak çalýþmalara yardýmcý olmak adýna bir þeyler yapmaya çalýþýyorduk. Yaptýðýmýz çok ufak tefek iþlerdi. Siyasal çalýþmalardan ziyade örgütünü kurma çabasýydý. Neydi bu çalýþmalar diye soracak olursanýz: bir yandan kermesler yaparak birliðin maddi alt yapýsýný oluþturmak ve kadýna daha kolay ulaþmak, bir yandan mahallelerde dolaþýp halk toplantýlarý yaparak kadýnlarla bir araya gelip kadýn sorununu tartýþtýrmaktý mahallelerde. Ayný zamanda saðlýk emekçileriyle ya da eðitim emekçileriyle bir araya geliyorduk. Okuma yazma bilmeyen kadýnlara okuma yazma öðretmek, ya da saðlýk sorunu yaþayan kadýnlara saðlýk emekçileri aracýlýðýyla mahalle mahalle dolaþarak kadýnlara saðlýk sorunlarý üzerine konuþmalar yapýyorduk. Ev içinde sorunlarýn nasýl alt edebileceðini ya da engellenebileceðini anlatmakla meþguldük... Yani ziyadesiyle sosyal yaþamla ilgili þeyler yapýyorduk. Dört ay gibi çok kýsa bir süre devam etti çalýþmalar ve kapatýldý. Birlikti baþýnda, dernekleþti ama dernek haline gelir gelmez de kapatýldý. TKD: Aslýnda 1990'larýn baþýna baktýðýmýzda 1970'lerin ikinci yarýsýnda 141 baþlamýþ 1980'lerde devam eden baðýmsýzlýk hedefiyle ve ulusal kurtuluþ Ýktidara K ideolojisiyle ortaya çýkan bir hareket var. Talepleri ve kullandýðý mücadele yöntemleri esasýnda, Türkiye'deki siyasi rejimin hukuki sýnýrlarý itibari ile illegal bir yapýlanma 1980'lerde. 1990'larýn baþýnda bunun legal bir zemine arþý, Muktedirlere Raðmen: ... de kaymasý mevzubahis oluyor. Bu legal alana da kayýþýn dinamikleri nelerdi? Siz bu soruya kadýn hareketini düþünerek de cevap verebilirsiniz, daha makro ölçüde de cevap verebilirsiniz.

Emine Ayna: Ben legal alana kayýþ görmüyorum. Size karþý gelmek anlamýnda söylemiyorum. Ben öyle görmüyorum. Ben bir mücadelenin her alanda verilebileceði, verilmesi gerektiðini düþünüyorum. Bir mücadele eðer bir halk mücadelesi ise, bir halkýn özgürleþmesi mücadelesi ise o halkýn hepsinin gerillaya gitmesi mümkün deðildir. Yaþam olanaklarý olamaz zaten. O halkýn mücadele olanaklarý ortadan kalkar. Ama bir halk, halk kimliðiyle kendi özgürlük mücadelesini veriyorsa bulunduðu her ortamda bir örgütsel mekanizma yaratabilmelidir bana göre. Bu yeri gelir bir siyasi parti olur, bu yeri gelir bir kadýn örgütlenmesi olur, bu yeri gelir bir gençlik örgütlenmesi olur veya bir iþadamlarý örgütlenmesi olur. Bir sendika, iþçilerin ve köylülerin örgütlenmesi olur. Yani her neyse bu süreci ben illegaliteden legaliteye geçiþ olarak deðerlendirmiyorum. Ancak PKK illegaliteden legaliteye kayarsa dediðiniz anlamda bir gerçeklik ortaya çýkmýþ olur, o anlamda söylüyorum. Yani PKK illegal silahlý bir örgüttür. Halk mücadelesinde silahý araç olarak kullanan bir örgüttür. Ama diðer yandan, bir bütün Kürdistan halký diyeceðim ben -Kürt halký demiyorum; çünkü özgürlük mücadelesinde Türk de var Kürt de var, Arap da var, Laz da var- bu anlamda ben daha çok Kürdistan halkýnýn özgürleþmesi için herkesin bulunduðu her alanda bir þeyler yapmasý gerektiðine inanýyorum. Yurtsever Kadýnlar Birliðini de öyle deðerlendiriyorum. Sonuçta her bir anne oturduðu yerde aðlýyordu cenazesi geldiðinde. Sesini sadece kendisi duyuyordu. Ama ne zamanki onlar birleþtiler bir örgütsellik açýða çýkardýlar, o zaman seslerini Türkiye kamuoyu duymaya baþladý, dünya kamuoyu duymaya baþladý. Mesela o Yurtsever Kadýnlar Derneði kapandýktan sonra ben MKM'nin kuruluþ çalýþmalarý sýrasýnda yine Adana'da bulundum. Daha sonrasýnda HEP kapandý, ardýndan da DEP kapandý. O süreç içerisinde HADEP kuruldu. HADEP'in kurulduðu dönemde HADEP'e geçtim. HADEP'te yine o zaman kadýn kollarý yasal deðildi ama kadýn komisyonu adý adý altýnda bir kadýn çalýþmasý oluþturmaya çalýþtýk. Bir yandan kadýn dergisi çýkardýk. Ýsmini yanlýþ hatýrlamayayým, Özgür Kadýn Dergisi'ydi sanýrým. Buydu ilk çýkarýlan dergi. Kadýn komisyonu olarak her hafta istisnasýz ama haftada üç gün boyunca -en az üç gün bu bazen dört olurdu, bazen beþ olurdu bazen her gün olurdu- mahalle toplantýlarýmýz vardý. Ve biz haftada üç gün alýyorduk elimize dergilerimizi kadýn komisyon üyeleri olarak, hem o dergileri satýyorduk hem de oturuyorduk o dergiden sayfalarý okuyorduk. Adana'nýn Daðlýoðlu Mahallesi'ndeki kadýnlarla okuma yaptýktan sonra oturup okuduklarýmýzý tartýþýyorduk. Böyle bir kadýn örgütleme çalýþmasý yürütülüyordu. Bir araya geldiðimiz zaman diyelim iþte 1142 gruplar oluþturuyorduk. Bir grup 'Biz üç tane buluþma planladýk ama

T birisini yapamadýk ikisini yaptýk' deseydi bunu kabul etmiyorduk ve çok oplum v ciddi eleþtiriyorduk. Çok ciddi tartýþýyorduk. 'Sen nasýl böyle yaparsýn, ancak biz toplantýlarla büyütebiliriz kadýn hareketini' diye. O yýllar içerisinde ayný e K zamanda birçok þey kadýn özgürleþmesi anlamýnda daha da netleþiyordu uram, Sa artýk.

yý: 4, Güz 2010 TKD: Yazýnsal faaliyetlerde yürütülen tartýþmalar nasýl bir noktaya götürdü Kürt Kadýn Hareketi'nin ideolojik çerçevesini?

Emine Ayna: Özgür Kadýn gibi dergilerle tartýþmalar daha da hýz kazandý. Artýk sorun kadýn-erkek eþitliði baðlamýndan taþtý. Sorun bundan çýktý ve þuraya doðru gitmeye baþladý; 'Ýlk ezilen ilk sömürülen kadýndýr. Bir toplumdaki eþitsizliðin baþladýðý nokta toplumsal cinsiyet eþitsizliðinin baþladýðý noktadýr. Orada artýk ürün baþlamýþtýr orada iktidarlaþma baþlamýþtýr, o noktadan sonra sýnýflar oluþmuþtur. O noktadan sonra hem sýnýfsal hem de ulusal sömürüye geçiþ yaþanmýþtýr. Ve ne zaman ki cins sömürüsü biter o zaman ulusal sömürü de sýnýfsal sömürü de ortadan kalkar'. Bir þeyin kaybedildiði yerde aranmasý vardýr ya, o tartýþmalarýn yoðunlaþtýðý ve bahsini ettiðim sonuca varýldýðý dönemdir. Ve bununla birlikte, bir bütün olarak Kürt özgürlük hareketinin temeli 'Kadýn özgürleþmeden toplum özgürleþmez', sloganý üzerinden dillendirilmeye baþlandý. Bu sadece bir slogan deðil aslýnda, felsefe aslýnda. Ve bu bakýþ açýsýna göre Kürt özgürlük hareketinin temelini kadýn özgürlük hareketi oluþturmaya baþladý.

Kürt Kadýn Hareketi ve Kürt Ulusal Hareketi Ýliþkisi: Çemberin Hem Ýçinde Hem de Dýþýnda olmak

TKD: Sizin bahsettiniz çerçeve üzerinden devam edelim. Genel manada üç farklý toplumsal eþitsizlik kategorisi sayýlýr. Sýnýf bunlardan bir tanesidir, toplumsal cinsiyet ve etnik-ulusal eþitsizlik de diðerleridir. Þimdi Kürt hareketi içerisinde, kadýn hareketinin 'meselenin aslýnda çýkýþ noktasý toplumsal cinsiyettir, kadýn meselesidir' demesi durumunda ulusal mesele ile bir çatýþmaya girmesi söz konusu deðil midir? Bu soru þu açýdan önemli, bu aslýnda 1990'lar boyunca hatta takip eden on yýl boyunca da Kürt kadýn hareketi ve hareketin geneli arasýnda süregelen etkileþimler var. Bu baðlamda 1990'larda bu iliþkinin nasýl dönüþtüðünü sormak istiyoruz, aklýmýzýn bir köþesinde Kürt kadýn hareketi ve feminizm iliþkisini de tutarak.

Emine Ayna: Ben klasik Feminizme doðru bir yönelimin gerçekleþtiðini düþünmüyorum. Çünkü klasik Feminizm ile bizim çok çatýþtýðýmýz noktalar var. Teorik yaklaþýmýn yaný sýra pratik içerisinde de çatýþtýðýmýz birçok nokta var. Ben bir tek örnek vereyim: 8 Mart Dünya Kadýnlar Günü etkinliðinde kadýnlar ve kadýn örgütleri olarak bir araya gelip, 8 Mart kapsamýnda bir haftalýk etkinlikler planlýyorduk. Bu ortak planlamalara ek olarak her örgüt ayrýca kendisi de planlama yapýyor. Mesela bir örgüt geldi ve þey dedi: “Bir mahallede kahveyi basacaðýz. Gideceðiz diyeceðiz akþamlar bizimdir, 143 sokaklar bizimdir diyerek oturacaðýz, biz de kahvede oturacaðýz”. Biz buna Ýktidara K karþý çýktýk. Biz eþitlik kavramýný 'Bugün erkek hangi konumdaysa biz de o konumda olalým' olarak algýlamýyoruz. Biz erkeði de deðiþtirmeyi algýlýyoruz. Yani kadýn özgürleþmesiyle iliþkili olarak toplumun arþý, Muktedirlere Raðmen: ... özgürleþmesini yani kadýnýn da erkeðin de özgürleþmesi gerektiðini iddia ediyoruz. Bu noktadan hareketle derdimizi onlara da söyledik: “Bizim derdimiz akþamlarý sokaða çýkmak deðil, bizim derdimiz gidip kahvelerde oturmak da deðil. Bizim derdimiz erkeði de kahveden çýkarmaktýr. Tüketim toplumundan bir üretim toplumuna dönüþmesini saðlayabilmektir”. Toplumsal geliþime baktýðýmýzda feminizmin mücadele ettiði yerler ve mücadele etme yöntemlerine baktýðýmýzda çok büyük ayrýlýklarýmýz yok. Ama pratikte düþtükleri yanlýþlýklar bizi zaman zaman düþünsel anlamda karþý karþýya getiriyor. O yüzden klasik feminizme dönüþ yok Kürt kadýn özgürlük hareketinde.

TKD: Soru ile baðlayacak olursak bu dediðinizi…

Emine Ayna: Þuna katýlýyorum: ulusal özgürlük mücadelesi ile kadýn özgürlük mücadelesinin çeliþen ve çatýþan çok noktalarý vardýr. Çünkü ulusal özgürlük mücadelelerinin klasik anlayýþta 'ulusal' dediðimiz zaman, toplumun her kesiminin içinde yer aldýðý (hatta diðer toplumlarýn ulusal mücadelelerine baktýðýmýzda Komünist parti bile olsa bu mücadeleyi yürüten, götüren, sonuçlandýran) ve sonuç olarak da baþarý -týrnak içinde baþarý diyorum- bir baðýmsýzlaþmaysa baðýmsýz bir devlet kurduran; o ulusun küçük burjuva ve burjuva kesimleri oluþturur. Ulusal mücadele her sýnýfý kapsayan bir mücadele biçimidir. Þimdi buradan baktýðýmýz zaman bir toplumun her kesimiyle sizin kadýn özgürlüðü yürütmeniz çok mümkün olmuyor. Hele Kürt toplumunda dinin etkisi var, feodalitenin çok yoðun etkisi var, törelerin ve geleneklerin etkileri var ve bunlarýn bizzat devlet tarafýndan sistem tarafýndan yaþatýlmasý ve derinleþtirilmesi yönü var. Bu toplumun aydýnlanmasý istenmiyor, o anlamda sorunlarý iyice körükleyen bir yaklaþým var ve siz o yaklaþým karþýsýnda da kadýn özgürlük mücadelesi diyorsunuz. Ama þunu da söyleyeyim, dünyada böyle bir toplumsal doku içerisinde bunu baþaran tek hareket olduðumuzu düþünüyorum. Buradan baktýðýmýz zaman da ilkesel duruþla baðýný kuruyorum. Doðrularýnýz varsa ve haklýysanýz, ikna edici olabiliyorsunuz. Ama çok politik, çok dönemsel düþündüðünüzde ve çok taktiksel yaklaþtýðýnýz zaman siyasete sizin doðrularýnýzda dönüþüme uðruyor ilkelerden uzaklaþtýrarak. Ve dönüþerek aslýnda var olan bir halk hareketini tutup bahsettiðimiz kesimlerin eline teslim edebiliyorsunuz. O halk sözde bir devlet kurarak baðýmsýzlaþtýðýný sanýrken aslýnda o halkýn bir avuç sömüreni devlet kurmuþ oluyor. Büyük yýðýnlarý oluþturan halk bu sefer kendi kimliðinden olan bir avuç kiþi tarafýndan sömürülen haline dönüþtürülüyor. Bu harekette kadýn özgürlük mücadelesinin yarattýðý en büyük dinamik bunun durumun oluþmasýna engel olmasýdýr. Ben yine pratikten bir örnek vererek netleþtireyim söylediklerimi. Bir akþam biz meþaleli yürüyüþ yapýyorduk kadýnlar olarak, 1144 yine Kürt mahallelerinden fakir dediðimiz mahalleden birinde... Öyle bir

T durumdayýz ki meþalelerimiz falan da yok aslýnda, kimisi kaðýt tutuþturmuþ, oplum v birisi kibrit yakmýþ, kimisi çakmak veya mum elinde yürüyüþ yapýyoruz. Bir kahvenin önünden geçiyorduk, kahvede erkekler oturmuþ okey oynuyorlar. e K Bizi görünce ayaða kalkýp alkýþladýlar. Hiç unutmuyorum, böyle 70-75 uram, Sa yaþlarýnda bir anne suratlarýna tükürdü ve 'Siz oturun oturun biz sizi de kurtaracaðýz' dedi. 70-75 yaþýndaki bir annedir bunu söyleyen. yý: 4, Güz 2010 TKD: Kürt hareketinin kurutuluþ mücadelesinin siyaseten sonuçlandýðýný söylemek mümkün deðil. Ama Kürt hareketine benzer yöntemlerle ve benzer ideolojik çerçeve ile ortaya çýkmýþ ve belirli bir süreci tamamlamýþ olan hareketler var farklý coðrafyalarda. Meselâ Afrika'daki ulusal kurtuluþ mücadelesi örneklerine baktýðýmýzda, siyasi hedeflerin gerçekleþmesinden sonra kadýn özgürleþmesinin ikinci plana atýldýðý birçok örnek görüyoruz- kadýnlar mücadele sürecine aktif olarak katýlmýþ olmalarýna raðmen. Bu örnekleri hesaba katarak düþündüðümüzde, bu meselenin çözülmesi durumunda (çok muðlak bir terim tabii çözülmesi ama bunu þimdilik anayasal tanýnma veya özerklik olarak düþünelim) bundan sonra Kürt kadýn hareketinin hedefleri nasýl deðiþir ve dönüþür?

Emine Ayna: Kürt kadýnlarýnýn Kürt ulusal hareketi içindeki hedefi demokratik özerkliktir ama Kürt kadýnlarýnýn kadýn özgürlük hareketi içerisindeki hedefi o deðil. Dünyada yürütülen bütün -ister sýnýfsal ister ulusal olsun- halk hareketlerinde kadýnýn yeri çok önemlidir. Ve herkes kadýn olmadan bir mücadelenin halk hareketine dönüþemeyeceðini ve amacýna ulaþýlacaðýna kabul eder. Birincisi bu pragmatik bir yaklaþýmdýr. Ýkincisi örgütler önce kadýnýn önünü açar, kadýn gelsin ister, kadýn gelirse halk da gelecektir. Ama diðer yandan da sürekli kadýný baskýlayan ve ona rol biçen bir misyonla doðrudan siyaset yürüten erkekler vardýr. Bu bir yandan kadýn-erkek eþitliðini savunan ama kadýn sorununu da kendi sistemi içinde kadýn ve erkeðin eþitliðiyle çözüleceðini savunan bir tarzdýr. Bunun kadýn üzerindeki bir yansýmasý da hep þunu getirir: 'Erkek doðuþtan þanslýdýr, çünkü imkanlarý vardýr hem sosyal anlamda hem ekonomik anlamda. Kadýn doðuþtan þansýzdýr erkekle o sistem içinde -ister Komünist olsun ister kapitalist olsun- o sistem içinde eþit hale gelmek için kadýn erkekten iki katý fazla emek harcamalýdýr'. Temel bakýþ açýsý budur. Kürt kadýn özgürlük hareketi böyle bakmýyor. Niye bakmýyor? Kürt kadýn özgürlük hareketi o iki sistemi reddediyor. O iki sistemin de yaklaþýmýnýn iktidarcý bir yaklaþým olduðunu söylüyor ve iktidarcý bir yaklaþým olduðu sürece kadýn ve erkeðin eþitliðinin mümkün olamayacaðýný, birinin diðeri üzerinde güç olma çabasý içerisinde olacaðýný, bunun en küçük toplumsal birim olan aileden tutalým da en büyük toplumsal birim olan devlete kadar ancak böyle olacaðýný savunur. Bu anlamda o iki sistemi de reddeder Kürt kadýn özgürlük hareketi. Yani þunu bu anlamda Erkeði Öldürmek kitabý önemlidir.² Erkeði Öldürmek

2- Mahir Sayýn, 1997. Erkeði Öldürmek: Abdullah Öcalan Ne Diyor? Bassel, Köln: Toprak Yayýnevi kitabýnda kastedilen erki öldürmektir. Zihinsel anlamda bir devrimi 145 yaþayabilme noktasýdýr. Þimdi Kürt kadýnlarýnýn özgürlük hareketinin Ýktidara K hedefi budur. Bu anlamda demokratik özerklik olur veya olmaz, ama Kürt Özgür Kadýn Hareketi o demokratik özerklik içerisinde yine erki öldürme çabasý içerisinde olur. Toplumsal dönüþümden kastýmýz bizim erkeðin ve arþý, Muktedirlere Raðmen: ... kadýnýn dönüþümüdür. Kadýnýn iki kat çaba harcayýp erkekle eþit konuma gelmesi deðildir. Biz her zaman söylüyoruz, mevcut kadýný da reddediyoruz, diyoruz biz mevcut erkeði de reddediyoruz. Ýkisinin de dönüþümü þarttýr diyoruz.

Kürt [Kadýn] Hareketinin Dönüþümü: En Uzun 20 Yýl

TKD: Bu ortaya koyduðunuz çerçeve 1990'lar ekseninde düþündüðümüzde böyle miydi gerçekten yoksa bu noktaya mý vardý? 1990'lar ve sonrasýndaki süreçte birtakým kýrýlma noktalarý ve dönüþümler olmadý mý ?

Emine Ayna: Kýrýlma noktalarý çoktur. Ben kendi gözlemlerime dayanarak þunu söyleyebilirim: “biz erkeði öldürdük” demiyoruz ya da “kadýn olarak biz deðiþtik” demiyoruz keza “erkek deðiþti” de demiyoruz. Bir yandan deðiþim mücadelesi sürüyor. Ama diðer yandan da iktidar çok tatlý. Ýktidar tatlý olunca iktidar mücadelesi de oluyor. Hem kendi içinde var hem de karma örgütlerde kadýn ve erkek arasýnda var. Örneðin eþbaþkanlýk sistemi DTP içerisinde rahatça kabul gören bir sistem olmadý. Legal Kürt siyasi partilerinde bir sürü kongre yapýldý þimdiye kadar ama eþbaþkanlýk daha yeni bir uygulama. Kadýn hareketinin tüzüðe koyduðu madde olmasaydý belki de böyle süre gidecekti. Resmi anlamda genel baþkan hep erkekti, öncesinde bu hiçbir zaman tartýþýlmadý ve sanki bu doðalýnda bu erkeðin hakkýymýþ gibi kaldý. Bunu biz kendi içimizde kadýnlar olarak hep tartýþtýk. Bunun mücadelesini hep verdik, ama karþýmýza 'Toplum kabul etmez' gibi söylemler çýktý. En son kadýnlar olarak bir araya geldik ve bunu bir tüzüðe baðlayalým ki artýk bir engelle karþýlaþmayalým dedik, bir dönem kadýn olacaksa baþkan bir dönem de erkek olacak dedik. Bu dönem yine erkek oldu. Sonuçta erkeðin sahip olduðu bir alan. Her ne kadar felsefi anlamda bunun doðruluðunu kabul ettiklerini söylüyor olsalar bile, içselleþtiremiyorlar. Çünkü sahip olduðu bir alan ve bunu paylaþmak istemiyor. Ve þuna da inanýyorlar diðer yandan: 'Kadýn henüz buna hazýr deðil'. Ama nihayetinde ayný pencereden bakýyor ve o alaný olduðu gibi koruyacaðýný sanýyor, o korumayý kadýnýn yapamayacaðýna inanýyor. Ama biz o alaný bile reddediyoruz. O alan da deðiþmeli diyoruz. Bu yönetim anla- yýþýný reddediyoruz. Tamam, eþbaþkanlýk koyuyoruz. Ama þu anda siyasi partiler yasasýna baktýðýmýz zaman ya da siyasi partilerin þekilleniþ biçimine baktýðýmýz zaman, baþkan kadýn olduðunda bir þeyler deðiþecek mi? Hayýr deðiþmeyecek. Yine iktidarcý bir mantýk yine erkçi bir mantýk yaþýyor olacak. Kadýn üzerinden de bu yaþamaya devam edecek. Bu anlamda kýrýlma noktalarý var, yok deðil.

TKD: Nelerdir bunlar? 1146

T Emine Ayna: Mesela en büyük kýrýlma noktalarýndan birini 2002-2004 oplum v döneminde yaþadýk. Kadýn da yaþadý elbette bunlarý. Þu anlamda söylüyorum; her ne kadar birbirinden baðýmsýz gibi görülse bile –bir yanda e K PKK silahlý bir örgüt diðer yanda HADEP, DEHAP, DTP ve bugün BDP uram, Sa legal örgütlerdir-ve 'Tabanlarý ayný ya da amaç-hedefler benzer ve kullandýklarý araçlar farklý' diyor olsak bile birbirinden etkilenme düzeyi çok

yý: 4, Güz 2010 yüksektir. 2002-2004 yýlarý arasýnda Türk devletinin, ABD'nin, Ýngiltere'nin müdahalesiyle PKK'nin yürüttüðü Kürt özgürlük hareketi içerisinde yaþanan kýrýlmalar kadýn özgürleþmesi felsefesine de yansýdý. Bize de yansýdý. Bu dönem en büyük kýrýlmalarýn yaþandýðý ve ayrýca kadýnlarýn kendilerini geri çektikleri bir dönemdir. Çünkü birçok þey tartýþýldý bu dönemde ve tartýþýlan þeyler genellikle kadýn etrafýnda, toplum etrafýnda tartýþýlan þeylerdi. Kadýnýn özgürlük mücadelesini doðrudan etkileyecek konular bunlar. Hangi anlamda söylüyorum bunlarý? Biliyorsunuz PKK'nin tasfiye süreci olarak adlandýrdýðý bir dönem vuku buldu, yani Osman Öcalan ile binlerce gerillanýn ayrýldýðý dönem. Mevcut sistemle entegrasyonun tartýþýldýðý bir dönemdir. Sisteme entegrasyondan bahsedilen ABD ile iþbirliði, bu anlamda kadýna yaklaþýmýn farklýlaþtýðý ve mevcut aileyi meþrulaþtýran bir perspektife doðru yönelmekti- ki biz mevcut aileyi meþru görmüyoruz, kadýný da erkeði de köleleþtiren bir sistem olduðunu düþünüyoruz. Kürt özgürlük hareketi içerisinde o dönemin ortaya koyduðu yaklaþýmlar kesinlikle taktik deðil, stratejik yaklaþýmlardý ve kadýnýn aile içerisindeki hapsini meþrulaþtýrmaya götürecek olan yaklaþýmlardý. Çok ciddi kýrýlmalar oldu, bir daðýlma oldu. Ben kendi adýma konuþacak olursam, gittim evde dört yýl oturdum. Siz kadýn mücadelesi yürütüyorsunuz, ama dediðim gibi orada yaþananlar direkt burayý da etkiliyor. Toplumsal dönüþümün gerçekleþmediði bir ortamda iktidar alanlarýný ellerinde bulunduranlarýn çok kolaylýkla yapabileceði þeylerdi bu söylenen þeyler. Zaten küçücük de olsa bir iktidar alaný vardý, o da elden gidiyorken birden bire onu koruma itkisi geliþecekti. Bu anlamda hemen erkek zeminine doðru meyleden bir yaklaþým kadýný ürküttü, kadýnýn geri çekilmesine ve biraz seyirci konumunda kalmasýna neden oldu. Bu durum, burada da benzer etkiler yaptý. Ama daha sonra PKK'nin kendi içerisinde bunu çözümlemesi, bu meselenin üzerinde durarak müdahale etmesi ve bir tartýþma sürecinin yaþanýyor olmasý, sürecin buraya da olumlu yansýmalarý olmasýný saðladý. Yeniden Kürt özgürlük mücadelesi içerisinde kadýn hareketinin toparlanmasý gerçekleþti. Lâkin hâlâ sýkýntýlarýný yaþýyoruz. Hâlâ kadýnda bir güvensizlik var. Hâlâ gidip kadýn özgürleþmesinden veya kadýn özgürlük mücadelesinden bahsettiðiniz zaman 'Yarýn öbür gün de ya benzer bir þey yaþanýrsa' korkusu, güvensizliði ve endiþesi hala var. Zannýmca bu sürecek de, çünkü mücadele ettiðinizde, sizin geri düþtüðünüz zamanlar da olacak ileri atýldýðýnýz zamanlar da olacak. Amaçlanan toplumsal dönüþümü birkaç yýl içinde yaratabilmek asla mümkün deðildir. Çok savaþçý bir terim olacak belki ama, mevzileri kaza kaza, alanlara gire gire ve tartýþa tartýþa yaratýlabilecek bir þeydir bu. TKD: 2000'li yýllarýn baþýnda yaþanan kýrýlmanýn etkilerini ele aldýnýz. Son 146 on yýlda geliþen süreçle 1990'lu yýllarda kadýn hareketini -Kürt kadýn hareke- Ýktidara K tinin kendini bir irade olarak görüp bir dönüþüme yol açma gayesi bað- lamýnda düþündüðümüzde- ne gibi farklýlýklar veya ne gibi benzerlikler var? arþý, Muktedirlere Raðmen: ... Emine Ayna: Kazanýmlar, talepleri de beklentileri de farklýlaþtýrýyor. 1990'larda kadýn özgürlüðüyle ilgili en doðru ideolojik yaklaþýma ve felsefeye ulaþmaktan ziyade, kadýn özgürleþmesi ideolojisinin nasýl olmasý gerektiðinin netleþmesi, somutlaþmasý, adýnýn konup tarifinin yapýlmasýna ek olarak yürütülen mücadelenin içinde pratik olarak çok yoðun bir emek vardý. Ýki yönlüydü bu. Birincisi, savaþýn bitmesi, Kürt halkýnýn özgürleþmesi ve bunun için halkýn ikna edilmesi, kadýnýn ikna edilmesi, erkeðin ikna edilmesiydi. Sonuçta karþýmýzda bir devlet var ve devlet bütün araçlarýný bütün organlarýný bu mücadeleye karþý konumlandýrmýþ ve de seni yok etmek üzerine kurgulamýþ. Senin tek aracýn var gidip evde onu anlatmak. Baþka bir aracýn yoktu. Ne televizyonun vardý ne bir radyo kanalýn vardý. Bir dergi vardý sadece, yani çok kýsýtlý araçlarýmýz vardý. Sürekli kapatýlan gazetelerimiz vardý bir de. Bu esnada bir sürü gazeteci öldürülüyor, daðýtýmcýlar öldürülüyor, faili meçhuller var. Bunlarýn hepsi aslýnda bizi biraz daha motive ediyordu. Hýrslandýrýyordu ve o hýrsla gösterdiðimiz çabanýn üç katýný gösterebiliyorduk. Bunlarýn çok yoðun bir emek ve pratik sürecinde vuku buldular. Belediyeleri kazanmamýzla birlikte, belediye sayýmýzýn artmasýyla birlikte, hele hele milletvekillikleriyle birlikte düþündüðümüz zaman halkýn beklentilerinde de bizim tarzlarýmýzda da deðiþiklikler oldu. Bu olumlu anlamda da oldu, olumsuz anlamda da oldu. Demin söyledim ya mevziler kazana kazana planladýklarýmýzý gerçekleþ- tirebiliriz diye. Ama þimdi kazandýðýmýz mevziler de doðrudan devletle iliþkisi olan mevziler, direkt iktidar mekanizmasý ile iliþkili olan mevziler. Yani sen bir yandan bu sistemi deðiþtirmekten bahsediyorsun diðer yandan bu sistemin çarklarýndan biri oluyorsun, orada konumlanýyorsun. Þimdi bir yandan da o iktidar mekanizmasý içinde yer aldýðýnýz için toplumun artýk sizden siyasal beklentilerinin yaný sýra sosyal anlamda da beklentileri de geliþiyor.

TKD: Kitlenin sosyal ve siyasal beklentilerinin dönüþmesini biraz daha açabilir miyiz?

Emine Ayna: Halk siyasal beklentisinden vazgeçmiyor, asla vazgeçmiyor. Hani onun sosyal beklentileri deniyor ya iþte ekmek derdine düþtü diye insanlar. Ekmek derdi hep vardý, o toplumun iþ derdi de hep vardý. Ama hiçbir zaman bu devletin hizmetinde olan ve Kürt halkýný inkar eden mekanizmalardan bunu dilenmedi. Ne zamanki kendi siyasal hedefleri için mücadele edenler o iktidar mekanizmasý içinde yer aldý, o talebini geldi onlardan istedi. Bu anlamda ben bunun bile çok ciddi onur olduðuna inanýyorum. Diyelim ki DYP'nin belediye baþkanýndan iþ talebinden bulunmuyordu, ekmek talebinde asla bulunmuyordu. Hatta o kapýdan içeri girip talepte bulunaný bile hor görüyordu. Ama ne zaman ki kendi talepleri 1148 doðrultusunda siyaset yürüten bir partinin üyesi o belediyenin baþkaný oldu,

T o zaman bu benimdir dedi ve iþ-ekmek talebinde bulundu. Yani talebi oplum v farklýlaþmadý, sadece talep ettiði kiþi kendinden oldu. O anlamda bir farklýlaþma var. O yüzden ben halký bu anlamda eleþtirmiyorum. Ve siyasal e K talep hala devam ediyor. Ýþte anadilde eðitim kampanyasý yürütüyor, uram, Sa boykotlarýna devam ediyor. O taleplerinin aksine daha da büyük bir azimle yerine getiriyor ama o iktidar mekanizmalarýna girmemiz bizim çalýþma

yý: 4, Güz 2010 tarzýmýzýn da deðiþmesine neden oldu. O anlamda ben 1990'lý yýllarla 2000'leri karþýlaþtýrdýðýmda olumlu anlamda þunu söyleyebilirim; o imkanlar bugüne kadar üç-beþ kiþinin emrine sunuluyordu. Biz bu imkanlarý halkýn emrine sunmuþ durumdayýz. Diyarbakýr'a gittiðiniz zaman bu halkýn çok temel ihtiyaçlarýnýn mümkün olduðunca giderildiðini göreceksiniz ve de Diyarbakýr'ýn çehresinin deðiþtiðini... Yine belediyeler aracýlýðýyla kadýn örgütlenmeleri geliþti, kadýn danýþma örgütleri geliþti, kadýn sorunlarýyla doðrudan ilgilenen kurumlaþmalar saðlandý, yine gençlik örgütleri gençliðin ihtiyaçlarýný gidermeye dönük faaliyetler içindeler. Ama bu yeni süreç siyasal anlamda da elitleþmeyi beraberinde getirdi. Kurumsallaþma iyi bir þeydir. Kurumsal mekanizmalar sizin hedeflerinizi, amaçlarýnýzý, düþüncelerinizi örgütlemenizi saðlar ve kolaylaþtýrýr iþleri, bu anlamda kurumlaþma önemlidir. Ama buradaki sorun þu: o alanýn sosyal imkanlarýný belki halka daha fazla sunabiliyorsunuz ama pratik anlamda da o alanýn mekanizmasýný deðiþtirmediðiniz için o alan içerisinde çalýþma tarzýnýz da o mekanizmaya göre þekilleniyor. Çünkü siz henüz o çarký kýrmamýþsýnýz. Deðiþtirmeyince o sistemin gereðini yerine getirmek zorunda kalýyorsunuz. Pratik anlamda söylüyorum, düþünsel söylemiyorum bunlarýn hiçbirini. Bu da sizin elit siyaset yürütmenize neden oluyor.

TKD: Elit siyasetine kaymanýn olasý tehlikelerini nasýl anlamamýz gere- kiyor?

Emine Ayna: Elit siyaset yürüttüðünüz zaman -eðer bunu deðiþtirme çabasý içerisinde olmazsanýz- bu halktan kopuþ demek olur, halktan kopulduðu zaman da mücadele zaten biter. Bu anlamda biz bir yandan da onun mücadelesini veriyoruz. Yani elit siyaset yürütmemeye çalýþýyoruz. Yürüttüðümüz zaman bunun çok ciddi özeleþtirisini veriyoruz, bu duruma doðrudan müdahale etmeye çalýþýyoruz. Bireysel anlamda bile birbirimizle mücadele ediyoruz. Basit bir örnek vereyim. Biz basit bir etkinlik yapacaðýz, mesela Newroz kutlamasý, çoðu zaman yasal izinli Newroz kutlamasý yapýyoruz her yýl. 1990'larda -o zaman da il yöneticisiydim, oradan hareketle diyorum- gece gündüz mahalle mahalle, ev ev dolaþarak haftada en az üç gün ve günde üç kez kadýn toplantýsý ve akþamlarý da karma toplantýlarý yaparak Newroz'u anlatýyorduk. Sadece niceliði artýrmak için deðil, niteliði artýrmak gibi bir amaçla yapýyorduk. Mahallelerde Dehak'ý, Mazlum Doðan'ý anlatarak, þiirler okuyarak yapýyorduk bunu. Sonrasýnda, bir hafta boyunca biz mahallelerde Newroz kutlamalarý yapýyorduk, þölen oluyordu nerdeyse. Newroz'a katýlým hem nicelik kazanmýþ oluyordu hem de o nicelik üstüne nitelik de kazanmýþ oluyordu. Ama þimdi baktýðým zaman, þimdi yaptýðýmýz þey -bir de teknoloji de geliþti- tüm üyelerin telefonlarý var bizde 149 ve bilgisayar aracýlýðýyla bir düðmeye basýyorsun ve bütün üyelerin Ýktidara K telefonlarýna bir mesaj gidiyor: þu tarihte, þurada, þu saatte þöyle bir etkinlik var diye, Newroz var miting, yürüyüþ var diye. Veya el ilaný daðýtmak bir yöntemdir, belki mahalle toplantýsý ile ulaþtýðýn insan sayýsýndan çok daha arþý, Muktedirlere Raðmen: ... fazla insana ulaþman mümkün bu yolla. Ama o ruhu yaratamýyorsun. O ruhu yaratamadýðýn için de katýlým motivasyonu yüzde ellidir. Ruhu yarattýðýnýz zaman yüzde seksene çýkýyor. Yine katýlmama ihtimali elbette ki var. Yani bu tip yöntem deðiþiklikleri var. Bu zamanla ilgili bu mücadelenin yoðunluyla ilgili. Bu mücadelenin çeþitlenmesi sonucunda görev alanlarýnýn çok çok farklý bir sürü iþi barýndýrýyor olmasý ve sizin artýk o tarz çalýþma yürütme imkanýnýzýn kalmamasýyla ilgili belki de. Bunlarýn hepsi nedenler. Ama ben o tarzýn sürdürülmesi gerektiðini düþünüyorum.

TKD: Bunu sadece Kürt Kadýn Hareketi baðlamýnda mý düþünelim yoksa hareketin geneli için mi?

Emine Ayna: Ben bunu sadece kadýn erkek baðlamýnda söylemedim. Genel olarak Özgürlük Hareketi için söyledim. Belediyelerle birlikte belediyelere baðlý danýþma merkezleri ve dernekler oluþtu ama güncele baktýðýmýz zaman çok fazla sayýda kadýn dernekleri ve daha genel manada kurumlaþma var. Ama o kurumsallaþma üzerine fikir yürütürken amaç-araç iliþkisini göz önünde bulundurmak önemlidir. Araçlar amaca ulaþmanýn birer enstrümaný olarak kullanýlýyorsa önemlidir, ama araçlar amaca dönüþtüðü zaman o mücadelenin gerçek hedefleri þaþar. O mücadelenin ne yöne gittiðine dair pusulasý þaþar. Ben bir yandan önemsiyorum belediyeleri, milletvekilliklerini, yani önemsiyorum kurumlaþmayý, kurumlarýn ve sivil toplum örgütlerinin çoðalmasýný. Çünkü bunlarýn hepsinin bir araç olduðunu düþünüyorum. Ama dediðim gibi araçlar amaca dönüþürse, amaçlar da o araca ulaþmanýn enstrümaný olmaktan çýkarsa bu çok tehlikeli bir þey. Hangi anlamda diye soracak olursanýz, örneðin milletvekilliði artýk Kürt halkýnýn özgürleþmesinin bir aracý olmaktan ziyade bir bireyin ulaþmak istediði bir amaca dönüþürse ve Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesi de o bireyin þahsýnda milletvekilliði amacýna ulaþmak için bir araca dönüþürse o zaman her þey ters düz edilmiþ olur. Altüst oluþ yaþanýr. Kurumlar da böyle; kurumlar kurumsal anlamda büyümeyi amaçlayan bir mekanizmaya dönüþürse, o kurum halký örgütlemek anlamýnda, düþünceyi örgütlemek anlamýnda, amacý örgütlemek anlamýnda bir araç olmazsa, bunlar çok ciddi ve tehlikeli riskleri barýndýrmaktadýrlar bünyelerinde. Ben mesela büyüyen halk hareketlerinde en önemli tehlikelerden birinin bu olduðunu düþünmüþümdür. Amaç-araç iliþkisi baðlamýnda amaçlarýn araca, araçlarýn amaca dönüþmesi, bu gibi çeliþkiler halk hareketinin, halk özgürleþmesinin bitmesi anlamýna gelir.

TKD: Bu sorunun aþýlmasý için neler yapýlmasý gerekir size göre?

Emine Ayna: Çare olarak kurumsallaþmalarýn çok özgünleþerek var 1150 olmalarý gerekir bence. Kurumsallaþmalar bile özerkleþmelidir mesela.

T Hangi anlamda söylüyorum? Örnek teþkil etmesi için, kadýn özgürleþmesine oplum v dair en temel eleþtirilerimden birini belirteyim. Ben de Gökkuþaðý Kadýn Derneði'nin kuruluþ çalýþmalarýnda bulundum, kurucu baþkanlýðýný e K yürüttüm, bir- bir buçuk yýl baþkanlýðýný yaptým. Kongrede bir baþka uram, Sa arkadaþa devrettikten sonra ayrýldým. Biz de bir tüzük hazýrladýk mesela orada – bir yandan da bu bir aðýz alýþkanlýðýna mý dönüþmüþ bilmiyorum-

yý: 4, Güz 2010 muhakkak amaçlardan biri, bir madde þudur: “Kadýnýn ulusal, sýnýfsal, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vs. sorunlarýný çözmek”. Bu bütün kadýn kurumlarýnda böyle. Oysa bir özgünleþme, bir sadeleþme yaþandýðý zaman yani kadýn örgütü bu kadýnýn sosyal alanýyla, bu kadýnýn kültürel veya ekonomik alanýyla ilgilense daha verimli olabilir. Özgünleþmeler pratik bir hedef etrafýnda kadýn meselesinin tek bir alanýna iliþkin sorunlarýyla ilgilense daha makbul olur. Bununla iliþkili olarak, ben demokratik konfederalizme gerçekten inanýyorum. Bunu Kürt Özgürlük Hareketinin genel doðrusu olmasý anlamýnda söylemiyorum. Kadýn örgütlenmelerinin her biri kadýnlar hakkýndaki çalýþma alanlarýnýn belirli bir parçasý ile ilgilenir, ama bunlarýn konfederal bir üst örgütü olur ve bu platformda ayda bir kez veya üç ayda bir seferliðine bir araya gelirler, burada tartýþmalarýný yürütürler. Mesela 'Sen kadýnýn ekonomik alanýyla ilgili bir kurumsun, neler yaptýn nu alana dair geçen sürede?' sorusuna muhatap olurlar. Veya benzer þekilde 'Sen kadýnýn sosyal alanda yaþadýðý sorunlarla -bu saðlýktýr, aile içi þiddettir, iþ alanýndaki þiddettir yani daha çok sosyal yaþamda karþý karþýya kaldýðý sorunlarla ilgilenen bir kurum olarak ne gibi faaliyetler yürüttün?' sorusunu cevaplarlar. Yine benzer þekilde 'Sen kadýnýn siyasallaþmasý ve siyaset içerisinde aktifleþmesi ile ilgili bir kurum olarak yaptýklarýný söyle ve üzerine tartýþalým' denilebilir. Yani periyodik biçimde bir araya gelip belirli bir mücadele alanýnda yürütülecek iþleri planlayan, kendini örgütleyen, yaptýklarýný ve yapmadýklarýný masaya yatýran, tartýþan, paylaþan ve paylaþtýktan sonra yeni bir planlama ile örgütüne giden ve onu hayata geçiren bir yapýlanmadan bahsediyorum. Bu, konfederalizmdir.

TKD: Bu noktada 1990'lara dönüp bir soru sormak istiyoruz, 1990'lar faslýný da kapatabiliriz bu þekilde. 1990'lar sürecine baktýðýmýzda çok ciddi bir savaþ var ve bu savaþýn da ürettiði sonuçlar var. Bunlarýn en önemlilerinden bir tanesi de Kürtlerin sürgün edilmesi, zorunlu Kürt göçü. Þehirlere akýn eden milyonlarca Kürt'ten bahsediyoruz. Bunun çok ciddi sosyal ve toplumsal sonuçlarý oldu ve en fazla da kadýnlarý üzerinde çok ciddi maðduriyetler yaratan sonuçlar oldu. Mesela bölgede fuhuþ denilen bir mesele ciddi bir þekilde ortaya çýktý, yoksulluk yine kayda deðer bir mesele olarak ortaya çýktý. Þunu sormak istiyorum aslýnda, zorunlu göç ve Kürt hareketi manasýnda bu süreci Kürt hareketi 1990'larda sizce ne kadar yürütebildi? Bu bahsini ettiðimiz dertlere Kürt kadýn hareketi özgünlüðünde birtakým pratik cevaplar üretilebildi mi? Bu noktada 1990'lar muhasebesinde bir özeleþtiri yapmak gerekli midir?

Emine Ayna: Göç tamamen devletin bir politikasýydý. Hem kitleleri mücadeleden koparmak hem de yozlaþtýrmak gibi amaçlarý vardý. Birlikte 151 hareket eden bir toplumu gençliðiyle, çocuðuyla ve ailesiyle daðýtmak istedi. Ýktidara K Buna karþý geliþtirilen mekanizmalar, Göç-Der gibi kurumlar oldu ihtiyaçlarý gidermek için. Aralýksýz tutuklamalar ve engellemeler oldu kurumlarý toplum dýþý býrakmak için. Diðer yandan halkýn kendisi arþý, Muktedirlere Raðmen: ... dayanýþmaya çalýþtý ama çok ciddi imkansýzlýklar da oldu. Kimisi kumunu, kimisi kiremitini aldý ve bir mahalle toplu olarak ev yaptý. Bunlarýn hepsi birer araçtý ve yetti mi diye soracak olursanýz, yetmedi. Bir kere çok ciddi yoðunlaþamama sorunu oldu bizde. Ben hiçbir þekilde yadsýmýyorum, buna dair bahanelerimiz var. Nedir bunlar? Zaman sorunumuzdur, yaþam sorundur, ekonomik sýkýntýlar sorunumuzdur vesaire. Bunlarýn hepsi bir yoðunlaþma eksikliðine neden oldu ve oluyor. Yoðunlaþma parçalanmasýna neden oluyor ve bir konuda düþünce-pratik üretemiyorsun. Ama bunun araçlarýný yaratabilmeliydik. Bunun dýþýnda, 'Göç edip geliyor aile Ýzmir'e, nereye gideceðini bilmeyecek, dernek kuralým, en azýndan baþvuracaðý bir yer olsun' fikri ile hareket edildi. Genelde zaten göç edenler belli bir mahallede toplanýyorlar, yan yana evlerde oturuyorlar. Ama biz günlük- pratik ihtiyaçlar üzerinden düþünen bir mekanizma oluþturduk. Geleceðe dönük o aileyi, o ailenin çocuklarýný nasýl örgütleyeceðimiz konusunda bir yoðunlaþma yaþamadýk. Bu öyle bir þey getirdi ki. Örneðin o aile köyde yaþarken sýnýrlý bir mekanda yaþýyordu, o sýnýrlý mekandaki ihtiyaçlar da sýnýrlýydý ve o ihtiyaçlarý karþýlayan araçlar da sýnýrlýydý. Sonra bütün kaynaklarýndan yoksun bir halde metropole geldi. Aile kendi yaþam gailesine de düþtü ama onun çocuklarý farklý yaþamlarla karþý karþýya kalmaya baþlýyor elbette.

TKD: Bu ani, mülksüz ve yer yer de travmatik þehirleþme sürecinin ne gibi sonuçlarý oldu ailelerin çocuklarý baðlamýnda?

Emine Ayna: Bu özentiliklere neden oluyor. Bu özentilikler çok çabuk farklý alanlara kayma gibi bir potansiyel barýndýrýyor. Kendisinin bu duruma düþmesinin nedeni olarak sistemi görmüyor. Mücadeleyi gördüðü yerler oluyor. Yani bunlarýn hepsi birikiyor. Biz 1990'larýn sonunda o devletin göç politikasý karþýsýnda geleceði nasýl örgütlemeyeceðimize iliþkin ayaðý eksik býraktýk. Bugün metropollerde göç etmiþ aileler, hatta Avrupa'da göç etmiþ aileler üzerinde her ne kadar derneklerimiz, kurumlarýmýz olsa bile yine geleceði inþa noktasýnda bir örgütsel mekanizma yaratmýþ deðiliz. O orada göç eden genç, örneðin eðitim olanaklarýna sahip deðil. Okuma olanaklarýna sahip olsa bile bu onu asimile eden bir seçenek. Hem siyasal anlamda asimile eden hem de etnik anlamda asimile eden. Ben sadece Kürtken Türkleþme, Kürtken Almanya'ya gidip Almanlaþma anlamýnda bir asimilasyondan bahsetmiyorum. Siyasal anlamda da bir asimilasyondur. Çünkü o köyde sonuçta bir þekilde mücadelenin içinde yaþýyor, mücadeleyle tanýþýyor. Belki örgütler var ama o örgütlerin sonuçta ihtiyaçlar sýnýrlý iken beklentileri az tutmasý yüzünden o beklentilere ulaþmak için bile çok büyük çabalar harcamak zorunda diyeyim. Þehirleþmeyle birlikte ihtiyaçlarý ve beklentileri giderebilmek kaygýsýyla mücadeleye harcadýðý enerjinin artýk büyük bir 1152 kýsmýný o günlük ihtiyaçlarý gidermeye harcýyor. Bu da örgütü sadece zaman

T zaman gidip ziyaret edilen kendi kitlesi ile baðýnýn kopmasýna izin vermeyen oplum v bir noktada tutuyor. Yoksa siyasal anlamda geleceðe dönük bir araca dönüþmüyor. Bu anlamda çok ciddi öz eleþtiriler vermek lazým. e K uram, Sa Medya, Kadýn ve Kürt Hareketi

yý: 4, Güz 2010 TKD: Medya kadýn ve siyaset iliþkiselliði baðlamýnda bir soru sormak istiyoruz. Siyasetin dilindeki erkek egemen anlayýþý üzerine konuþuyoruz. Bunun bir de Türkiye'deki medya ayaðýna gelecek olursak; medyadaki Kürt kadýn vekillerin temsiliyetiyle alakalý düþündüðümüzde nerdeyse altý yedi yýldýr bir siyasi temsiliyet söz konusu. Sizin yaþadýðýnýz zorluklarý da düþünecek olursak, size karþý yürütülen kampanyalar söz konusu oldu. Bunun ýrkçý toplumla birçok alakasý var, ataerkil toplumla alakasý var. Buna dair Kürt hareketinin yapabileceði bir þey var mý yoksa bu maruz kalýnacak çok komplike, çok daha makro, sistemik bir saldýrý mý? Sizce ne yapýlabilir veya yapýlacak bir þey var mý?

Emine Ayna: Ben o konuda yapýlabilecek bir þey olduðunu düþünmüyorum. Türkiye'de bir savaþ yaþanýyor ve siz Kürt kadýn kimliðinizle siyaset içinde var olmaya çalýþýyorsunuz. Þimdi sistem, devlet Kürt özgürlük hareketiyle bir mücadele yürütüyorken Kürt kadýn kimliðiyle onun içinde yer aldýðýnýz zaman sizinle de mücadele yürütüyor ve o sistem sizinle yürüttüðü mücadelede her türlü aracý mübah sayýyor. Buna özel savaþ diyoruz, psikolojik savaþ diyoruz örneðin. Kürt kadýnlarýn, Kürt kadýn siyasetçilerin yaþadýklarý da o psikolojik savaþla özel savaþla ilgili bir þey. Bu anlamda onlarý durdurmak mümkün müdür? Hayýr deðildir. Onlar ancak Kürt sorununun çözümüyle bitecek þeylerdir, o araçlar ortadan kalkacaktýr. Bu anlamda bireysel geliþtirdiðimiz tedbirler oluyor. Kulak ardý ediyoruz, bununla uðraþmýyoruz. Çünkü iþimiz deðil.

TKD: Peki size þahsi olarak yönelen medya kampanyalarý hakkýnda nasýl bir tavýr aldýnýz?

Emine Ayna: Hiçbir zaman benimle ilgili yazýlar ve haberlerle ilgili ne gazetecileri aradým ne de basýnla tartýþtým. Gerek de duymadým buna. Ama bir gün bir þeye tepem attý: Habur'dan geliþlerin olduðu dönem, bir yere kadar Ahmet Bey'le beraber gittik. Ahmet Bey'in yaþý ve saðlýk durumu elvermiyor. Kendisi makul gördü ve onu önden arabayla Diyarbakýr'a yolladýk. Biz o yolculuðu bitirdik, gecenin bir yarýsý olmuþ zaten biz Diyarbakýr'a vardýðýmýzda. Üstümüz baþýmýz toz-toprak içerisinde, uykusuzluk var, yorgunluk var. Bir de sürekli bir kitlesel etkinlik içerisinde olmanýn verdiði bir moral-coþku anlamýnda da yorgunluk var. Üç-dört gün ayný heyecaný kesintisiz yaþadýðýmýz bir ortam. Gelmiþiz, etkinlik bitmiþ, etkinlik bittikten sonra da þöyle bir þey söyledi arkadaþlar: "Yarýn Partide bir araya gelelim". Ben de Ahmet Bey'i kenara çektim. Aþýrý yorgunum. "Yarýn biraraya geleceksiniz, deðerlendirme yapacaksýnýz, ben bulunmasam ne olur?" Tamam dedi. Ben ertesi gün partiye geçmedim. Dinlendim ve o 153 günümü kendime ayýrdým. O ara iki veya üç gün orada kaldýk. O yoðunluk Ýktidara K içerisinde ben basýna da bakamamýþtým. Geldim, arkadaþlar bütün gazeteleri benim odamda biriktiriyorlar, ben ne zaman gelsem okumadýklarýmý inceliyorum. Hepsine göz atýyorum, söz ettiðim olaydan arþý, Muktedirlere Raðmen: ... bir gün sonrasýnýn Taraf Gazetesi, baþ sayfada manþette o toplantýyý yazýyor: “Þu gün þu saate DTP Diyarbakýr il örgütünde bir araya gelindi, Ahmet Türk ile Emine ayna tartýþtý, Ahmet Türk þunu dedi, Emine Ayna bunu dedi...”. Benim katýlmadýðým bir toplantý bu. Benim katýlmadýðým toplantýya katýldýðýmý yazmak bir yana, bir de yan yana cümleler konmuþ, "þunu þunu söyledi" diye. Aradým, bu haberi nasýl yazdýnýz dedim. Haberi yapanýn adý da Kurtuluþ Tayiz. Özür diledi. "Ben sizi biliyorum, siz öyle biri deðilsiniz" dedi. Dedim 'Öyle biri olup olmamayý bir yana býrakýn, benim katýlmadýðým bir toplantýya katýldýðýmý yazýyorsunuz ve benim aðzýmdan laflar yazýyorsunuz?'. "Ben biliyorum siz o toplantýda yoktunuz, ben onu öyle yazmadým, ben baþka yazmýþtým, geldim baktým böyle olmuþ." Ne kadar komik! Bununla nasýl mücadele edersiniz? Mahkemeye mi vermeliyim ya da tekzip mi istemeliyim? Sizin emeðinizi boþa harcatmaktan baþka bir þey olmaz. Tamamen bir psikolojik savaþ, tamamen bir yýpratma politikasý. Sonuçta haklýlar da. Çünkü biz cidden onlarý teþhir ediyoruz. Yanlýþlarýný söylüyoruz, yüzlerine vuruyoruz. Bu halký kandýrma olasýlýðýný ortadan kaldýrýyoruz. Bunun karþýsýnda onlar da bu tip mücadeleler yürütüyor. Ama en kötüsü bana göre çoðu zaman sizinle cinsel anlamda uðraþýyor. En çirkini, en ahlaksýzca olaný, siyasi etiði-basýn etiðini bir yana býrakarak söylüyorum, çok sýradan anlamda ahlaki normlara bile sýðmayacak tarzda sizin kiþiliðinizle uðraþan bir tarzlarý var. Ýþte Bülent Arýnç'ýn "yaratýk" kelimesi gibi. Bu hiçbir þeye uymaz. Ne aramýzdaki yaþ farkýna uyar, -belki kýzý yaþýndayým- siyasi anlamda söylediklerimi benimsemeyebilirsin, söylediklerimi ve yaptýklarýmý eleþtirebilirsin ama bunlarýn hepsini ahlaki çerçevede tutmak gerekir. Dediðim gibi, bu sonuçta sistemin çýkarlarý doðrultusunda geliþen bir siyasi yöntem. Bunu da bize karþý kullanýyorlar.

TKD: Legal Kürt hareketi içerisinde bulunan siyasetçileri son yirmi yýlda bir gözden geçirdiðimizde þunu tespit etmek mümkün; legal hareketle illegal hareket arasýndaki baðlantý üzerinden düþündüðümüzde, genelde Kürt siyasetçileri bu konuda çok utangaç. Tartýþmalara girdiklerinde, demeçler verdiklerinde, özellikle Kürt kitlesine karþý konuþmadýklarý vakit bu konuda çok çekingen davrandýlar genellikle. Sizin bu konuda yarattýðýnýz farklardan bir tanesi de sözünüzü sakýnmadan çok net bir þekilde konuþmanýz oldu. Size karþý medyada bir kampanya yürütülmüþse bununla çok alakalý olduðu düþünülebilir. Ýsminizi internette arattýðýmýzda hakkýnýzda birçok þeyle karþýlaþýyoruz. Sizi son derece radikal olarak konumlandýran, yer yer kadýnlýk üzerinden þeytanlaþtýrýlan çok çirkin ithamlar, Kürt kadýnlara yönelik ýrkçýlýk da içeren sayýsýz haber ve yorum görebiliyoruz. Bununla birlikte, sizin yaptýðýnýzýn neden daha önce yapýlmadýðýný sorgulamak isteriz. Legal Kürt siyaseti içerisinde PKK'ye dair utangaçlýðýn uzun süre devam etmesi, illegal mücadele tarafýnýn da bir meþruiyetinin olduðunun 1154 söylenmemesi durumu var. Sizce çok fazla utangaç kalýnmadý mý belli bir

T sürece? oplum v Emine Ayna: Ben HADEP döneminde de vardým. Ýl yöneticiliði, kadýn e K kollarý genel sekreterliði yaptým, dört dönem Parti Meclisi üyeliði yaptým. uram, Sa Genel siyasi yaklaþýmla alakalý bir meseledir bu. O döneme dair canlý tanýðý olduðum dönem itibariyle söyleyebilirim. Benim bulunduðum dönem

yý: 4, Güz 2010 açýsýndan, 'PKK ayrý bir örgüttür, biz ayrý bir örgütüz' anlayýþý vardý. HADEP'in yapmaya çalýþtýðý daha çok devleti PKK'den baðýmsýz olarak, PKK ile ilgili sorulara bile cevap vermemeye çalýþan, PKK ile ilgili bir soruyla karþý karþýya kaldýðý zaman "Bunu PKK'ye sorun!" diyerek cevaplandýran ama onun dýþýnda da Kürt meselesiyle ilgili de söyleyeceðini söyleyen bir yapý vardý. Çekingen olmaktan ziyade bu bir siyasi tarzdý. Kendi adýma þunu söyleyebilirim, ben bu dili ifadeye dökmeden önce birileriyle oturup konuþmadým ya da birileri 'Bu dönem bu dili kullanalým' demedi. Söyleyeceklerim bireysel anlamdadýr, bir örgütü, BDP'yi baðlayacak þeyler ifade etmek istemem. Birincisi ben silahlý mücadele eþittir terörizme inanmýyorum. Bu bir halk olabilir, bir toplumsal sýnýf olabilir veya kadýn örgütlenmesi de olabilir ve silahý bir araç olarak görebilir. Eðer baþka bir yol ve yöntem býrakýlmamýþsa, baþka bir þansý kalmamýþsa ve yok olmak dayatýlýyorsa, var olabilmek için araç olarak silahý kullanabilir bir örgüt. Yani eðer siz 'Ne olursa olsun silah yanlýþtýr' diyorsanýz o zaman o kesime silah olarak ne kullanacaðýný da söylemelisiniz, alternatifini de söylemelisiniz. Ben alternatifini söyleyemiyorum. Ve PKK'nin çýktýðý döneme baktýðýmda, 1970'lere, 1980'lere baktýðýmda silah dýþýnda bir araç göremiyorum. Yok. Sonuçta sürgün edilmiþler, idam edilmiþler, öldürülmüþler vesaire. O zaman benim PKK'ye 'O dönem niye eline silah aldýn?' diyebilmem için þunu da demem lazým: 'Silah yerine þu yöntemi kullansaydýn, þunu araç yapsaydýn'. Ama yok. Alternatifi yoktu. Karþýsýna getirdikleri þey þu; “Þimdi silahlý yöntemler dýþýnda da araçlar var”. Bunu söylüyorsan baþýnda bir cümle kullanman lazým: “Evet, o dönem silah almakta haklýydýlar ama bugün için o koþullar yok”. Bu ne demektir? Bu, ben onlarý meþru görüyorum demektir. Ben bugünkü koþullarda 'Kürt meselesi açýsýndan tartýþma ortamý var' diyebiliyorum ama bu tartýþma ortamýnýn ortaya çýkmasýnýn bile o mücadele sayesinde olduðunu kabul ediyorum. Bu beni PKK'li yapmaz. Ben bunu Güney Afrika'daki için de söylüyorum, Ýngiltere'deki için de söylüyorum. Ben bunu hepsi için söylüyorum, sadece PKK için söylemiyorum. Ýþte buradaki sýkýntý, doðrularý tartýþamama ile alakalý. Sürekli bir biçimde 'Karþýmdaki benimle ilgili ne düþünür, bu söylediðimi yanlýþ anlar mý acaba?' gibi kaygýlarý taþýmanýn gereksizliðine inanan biriyim. Doðrular ilk anda tepki toplayabilir, sonuçta yaþanmýþlýklar var. O yaþanmýþlýklardan yola çýkýlarak kurulan ve zihinlere kazýnmýþ, bilince iþlemiþ bazý yanlýþlar var. O yanlýþlardan hareket eden insanlar olabilir. Ama bizler ancak doðru olaný söyleye söyleye meþrulaþtýrabiliriz. Yani PKK bir gerçek, illegal bir örgüt olmasý onu terörist yapmaz. Terörizm amaçsýzlýk ve hedefsizliktir. Terörizm amaçsýz ve hedefsiz bir þekilde sadece kendini dünyaya ispatlamak için, kime ve neye dönük olduðuna bile dikkat etmeden, sadece bir güç gösterisi anlamýnda bir yerlere saldýrmak, birilerini yok etmek, bir yerleri yok etmekle 155 ilgilidir. Anarþizm bile terörizm deðildir. Bunlar sosyolojik gerçeklerdir, Ýktidara K siyasal gerçeklerdir. Bu yönteme karþý bir tepki olmasý çok doðaldýr ama o tepki bile zamanla tartýþma kültürünün geliþmesini saðlayacaktýr ve ben o tartýþma kültürünün geliþtiðini düþünüyorum. Daha diyelim ki HEP ya da arþý, Muktedirlere Raðmen: ... DEP henüz kurulduðunda, DEP'in milletvekilleri -Leyla Zana ve Hatip Dicle örneklerini verdim- bu arkadaþlar hemen bu tarz bir söylem kullansalardý acaba nasýl olurdu? Böyle bir þey yapmadýklarý halde bu kadar þiddete hem psikolojik hem fiziksel þiddete maruz kaldýysalar böyle bir þey söylediklerinde acaba ne olurdu? Þimdi bugün bazý kurumlaþmalar yerleþmiþ artýk. Bugün sizin söylediklerinize karþýlýk olarak karþýsýndaki yönelimler o kurumu bir bütün ortadan kaldýrmýyor. Çünkü kökleþmiþ artýk. Ama daha yeni kurulurken yapýlmasý, legal alanda örgütlenme olanaklarýný ortadan kaldýrabilirdi. Yani bu dil anlamýnda bile olaylarý sorgularken; dönemle, imkanlarla, koþullarla, siyasal ortamla baðýný kurarak deðerlendirme yapmak gerekiyor.

Prangalarla Koþmak: 1990'larda Özgür Basýn Deneyimi, Türkiye'de Derin Devlet ve Demokratik Özerklik [Gültan Kýþanak]

TKD: Sizin için de uygunsa kýsaca kendinizi tanýtabilir misiniz? Nerede doðduðunuzdan, nasýl büyüdüðünüzden ve eðitime baþlama sürecinizden…

Gültan Kýþanak: Ben 1961 Elazýð doðumluyum. Elazýð Öðretmen Lisesi'ni bitirdim. 1978'de Diyarbakýr Eðitim Enstitüsü'nde Türk Dili ve Edebiyatý bölümüne kayýt yaptýrdým. 1980'de darbeden iki ay kadar önce tutuklandým. PKK davasýndan yargýlandým. Tabi ki o yýllar bir þekilde bizim politik kiþiliðimizin, hayata bakýþ açýmýzýn, kendimizi hayat içerisinde konumlandýrmamýzýn da þekillendiði yýllardý. Bir Kürt-Alevi ailenin çocuðuyum.

TKD: 1990'lar sürecinde sizin ne yaptýðýnýza gelmeden önce 80'lerde hayatýnýzýn seyrinin nasýl geliþtiðini netleþtirirsek faydalý olacak. Siz cezaevinde ne kadar kaldýnýz?

Gültan Kýþanak: Ben '82 Temmuz'una kadar Diyarbakýr Cezaevi'nde kaldým, çýktým, bir daha girdim, 1984'ün sonuna kadar cezaevindeydim.

TKD: Peki çýktýðýnýzda neler hissettiniz, nasýl gördünüz yeni siyasi konjonktürü, durumu? Kendinizi nereye konumlandýrmak istediniz?

Gültan Kýþanak: Doðrusu… 1980-82 arasý Diyarbakýr'da iþkencelerin en vahþi olduðu dönemdi. Orada bütün bunlarý yaþarken fýrsat buldukça birbirimizle yaptýðýmýz sohbetlerde çýkmak ve direnmek, dýþarýda bu iþi devam ettirmek vardý. Hatta þöyle tahayyüllerimiz vardý: hani dýþarýda bir þeyler oluyor da bizim haberimiz olmuyor. Bizi buraya kapamýþlar, bize iþkence yapýyorlar ama dýþarýda bir þeyler oluyor. 1982'de tahliye olduðumda dýþarýda toplumda gördüðüm sindirilmiþlik duygusu ürkütücü bir þeydi. 1158 TKD: Aslýnda dýþarýsý içeriden daha kötüydü herhalde? T oplum v Gültan Kýþanak: Çok kötüydü, ben o zaman fark ettim ki direnmek aslýnda insana çok güç veren bir þey. Biz o korkunç koþullarda bile hep dýþarýda e K mücadeleye devam etmek için bir þeyler yapmak üzerine kafa yoruyor ve uram, Sa dýþarýda da birilerinin bir þeyler yaptýðýný varsayýyorduk. 'Yok caným bu kadar da deðil, darbe yapýldý ama birileri de direniyor, hani biz direniyoruz

yý: 4, Güz 2010 da dýþarýda da birileri direniyor' gibi düþünüyorduk. Tüm iletiþim olanaklarýndan yoksunsun çünkü. Hiçbir þekilde radyo, televizyon, gazete; böyle bir þey yok ve zaten görüþ de yok. Hani biliyorsunuz Diyarbakýr Cezaevi'nin koþullarýný. Onun için benim kafamda da, kadýnlar koðuþunda konuþurken, 'Dýþarýda bir þeyler var, gidince biz de yolumuza devam edeceðiz…' vardý.

TKD: O zaman ciddi bir siyasi hayal kýrýklýðý oldu sizin için dýþarý çýktýðýnýzda gördükleriniz.

Gültan Kýþanak: Dýþarý çýktýðýmda toplumdaki o sindirilmiþlik duygusu çok ürpertici bir þeydi, çaresizlik duygusu, 'baþka çare yok' duygusu. 'Ne yapalým her gün baskýn yapýlýyor' duygusu. Evlere gidiyorsun; neredeyse bütün evlerde bir Atatürk resmini çerçeveletmiþ asmýþlar, baskýnlarda bunu görünce çok kötü davranmýyorlar diye. Gerçekten dýþarýsý içeriden daha kötüydü ve direniþ duygusunun insaný daha güçlendirdiðini orada güçlü bir þekilde hissettim. Onun için ben Diyarbakýr Askeri Cezaevi'ndeki direniþin çok ciddi bir toplumsal patlamaya yol açtýðýna yürekten inanýyorum. Dýþarý çýktýðýmda toplumun halini gördüm çünkü. 1982'de Diyarbakýr Cezaevi'ndeki direniþten sonra bunun topluma yansýmalarýný da izleyebildim. 1984'de çýktýðýmda, cezam bittikten sonra üniversiteye de bir tesadüf eseri gittim.

TKD: Nasýl bir tesadüf?

Gültan Kýþanak: O kýþ halamýn oðlu bize geldi, üniversiteye hazýrlanýyor, dershaneye gidiyor, ara sýra ben ona yardým ediyordum derslerinde. Tam müracaat edeceði gün “Gültan Abla sen de müracaat et” dedi. “Boþver ne yapacaðým ben onu” dedim. Israr etti, “Baþvur, gireriz beraber sýnava” dedi, girdik ve hiçbir hazýrlýk yapmadan, umduðumun çok üstünde bir puan geldi ve bu defa aileden 'niye gitmiyorsun' diye baský oldu.

TKD: Ýzmir'de Ege Üniversitesi'nde mi okudunuz siz?

Gültan Kýþanak: O zaman ben de þöyle düþündüm: 'Madem gideceðim üniversiteye, gazetecilik gibi politik bir iþle meþgul olayým.' O sýrada daha çok 1980 öncesi üniversitelerini hayal ediyorum ben. 1986'da artýk öyle politik bir üniversite profili de kalmamýþ, ama ben yine de öyle düþünüyordum. Bir ikincisi puaným çok iyiydi ama ne yapabilirim, okuduðum üniversitenin bir iþe yaramasý lazým. O ara yazmanýn önemli bir þey olacaðýný, gazeteci olmanýn önemli bir þey olacaðýný düþündüm ve 159 gazetecilik yazdým. Birinci tercihim olarak Ege Üniversitesi Ýletiþim Prang Fakültesi'ne gittim. Ýlk yýl gitmiþ olmak için gittiðim bir okuldu ama sonrasýnda 'Her mücadelenin bin bir türlü yolu vardýr ve bu da bir yoldur' alarla K diye kendimi kaptýrdým öyle. oþmak: 1990' larda Özgür Basýn Deneyimi ... TKD: Kaç sene sürdü Ýzmir'de okuma süreniz?

Gültan Kýþanak: Dört yýl. Dört senede bitirdim. Son senemde Halepçe katliamýnýn protestosu eyleminde gözaltýnda alýndým. Üç ay cezaevinde kaldým yine. O zaman çýktýðýmda bütün derslerimi mazeret sýnavý hakkýmý kullanarak verdim. Hepsini toptan verdim ve kurtuldum. Ama gazetecilik biraz bilinçli bir tercihti; üniversite çok bilinçli bir tercih olmamasýna raðmen. 'Gazetecilik toplumun derdini dile getirmenin bir aracý olabilir, haksýzlýklara müdahil olabilirsin, yanlýþlýklarý yazabilirsin' gibi fikirler vardý kafamda.

TKD: Siz herhalde bitirdikten sonra da hemen çalýþmaya baþladýnýz…

Gültan Kýþanak: Evet, baþladým.

TKD: Sizin biyografinizi okurken Güneþ Gazetesi'nde çalýþtýðýnýzý gördük...

Gültan Kýþanak: Güneþ'te staj yaptým. Stajdan sonra da bir süre kaldým Ýzmir'de.

TKD: Ama herhalde Güneþ'teki gazetecilik deneyiminden pek hoþlanmadýnýz?

Gültan Kýþanak: Güneþ'teki staj dönemim gazetecilik konusundaki hayallerimin yýkýldýðý bir dönem oldu. Böyle bir þekilde adaletin avukatý olacaksýn, yanlýþlýklarý göreceksin, yazacaksýn diye umuyordum. Bu kadar saf deðildi medyaya dair teorik yaklaþýmým elbette ama belki Güneþ'i biraz da baþka bir yere koymaktan kaynaklýydý. Güneþ o dönem daha demokrat bir iddiayla yayýnlanan bir gazeteydi. Orada yaptýðým bir iki habere karþý tutumlarýný gördüm. Mesela þu gerçekten benim için çok korkunç bir deneyimdi: Zabýtalar seyyar satýcýlarýn arabalarýný toplamýþ ve gün içerisinde Ýzmir gibi bir yerde 100 tane tablayý götürmüþ, kýrmýþlar bir de. Aileler, o tabla sahipleri, çoluk çocuklarýyla nasýl feryat figan durumdaydýlar. Ben de bu maðduriyet hakkýnda haber yaptým. Ýstihbarat þefimiz çaðýrdý, Zabýta Müdürü gelmiþ ve nasýl böyle bir haber yaparsýnýz diye baský yapýyor. Ben Güneþ gazetesinde staj yapýp arkasýndan bir ay daha kaldým, çalýþtým. Tabii ideallerimiz doðrultusunda bir yayýn hayatýna girmek vardý kafamda. Bir arayýþ vardý ve bu döneme denk gelen haftalýk Halk Gerçeði ve sonrasýnda Yeni Ülke olarak adýný deðiþtiren yayýn çizgisi baþladý. Ýkisini bir arada götürmek çok mümkün deðildi. Zaten Güneþ gazetesi de kapandý. Ben 1160 Ýstanbul'a geçtim Yeni Ülke'de... T oplum v TKD: Ne kadar sürdü o deneyim acaba?

e K Gültan Kýþanak: Sanýrým beþ sayý kadar sürdü [Halk Gerçeði]. Çok emin uram, Sa deðilim kaç sayý çýktý ama çok uzun sürmedi. Arkasýndan Yeni Ülke olarak kendisini dizayn etti ve daha güçlü bir medya organý olarak devam etti. yý: 4, Güz 2010 Özgür Basýn Faaliyetlerinin Ortaya Çýkmasý ve Baský-Engellemeler

TKD: Doðrudan 'Kürt Medyasý' demek ne kadar doðru bilmiyorum ama Kürtlere dair perspektif, vicdan geliþtiren medya; onun geliþim sürecinde siz hangi aþamalarda bulundunuz, neler yaptýnýz? 1990'larýn ilk yarýsýnda özellikle..

Gültan Kýþanak: Medyanýn kendisini nasýl tanýmladýðý bence önemli, bu taným üzerinde de durmak gerekiyor. Mesela ilgili çalýþma, kendisini 'Kürt basýný' olarak tanýmlamak yerine 'özgür basýn' olarak tanýmlamayý tercih etti hep. Ama bu Kürt medyasý olmamaktan kaynaklý bir þey deðil. Türkiye medyasýnýn devletçi karakterine bir cevap olarak 'özgür basýn' iddiasý vardý. Çýkýþýndaki gaye þuydu: hem Türkiye'deki emek mücadelesine, sosyal ve ekonomik Türkiye'nin bir bütün olarak sorunlarýna parmak basan, hem de Kürt sorununa dair objektif, doðru bilgilendiren, bu doðrultuda politika üreterek yayýncýlýk yapmaya çalýþan bir yayýn çizgisi oluþturmaya çalýþtýk. Ýlk günden itibaren bu konuda bence baþarýlý da bir yayýn performansý ortaya koyduk. Bir þekilde bu baþarýnýn arkasýnda þöyle bir þey vardý: Bu iki þeyi bir yayýnda buluþturmak, ikisinin ihtiyaçlarýný birden karþýlamak ve toplumsal mücadeleye ivme kazandýracak bir iþ çýkarmak. Bu fikrin kendisi baþlý baþýna önemli bir þeydi ve bu fikri hayata geçirecek kadrolar konusunda da imkanlarýmýz oldu. Ýþte Güneþ Gazetesi kapanmýþtý, orada çalýþan demokrat gazeteciler vardý. Darbecilere baðýmlý medyadan býkmýþ demokrat gazeteciler vardý ve Kürtler de bu alana ilgi göstermeye baþlamýþtý. Bunlarýn hepsinin harmanlandýðý, yan yana geldiði iyi bir konseptti ve baþarýlý da oldu.

TKD: Çýkýþýyla birlikte ciddi baskýlarla da karþýlaþtý Özgür Basýn oluþturma giriþimi. Bu baský-engelleme pratiklerini detaylý açýklayabilir misiniz?

Gültan Kýþanak: 1991'de SS kararnameleri diye bilinen kararnameler çýkarýldý. Bu sansür ve sürgün kararnameleri aracýlýðýyla basýn mensuplarý için il dýþýnda çýkartabilme, belli bir ile giriþ yasaðý koyabilme, gazetelerin hoþa gitmeyen yayýnlarýný sansürleme veya gazeteleri basan matbaalara ceza verilebilme gibi cezalarý öngören uygulamalar yürürlüðe sokuldu. Yeni Ülke'yi çýkartýrken ciddi bir þekilde gazeteyi basacak matbaa bulma konusunda çok zorlandýk. En son þöyle bir formül bulmuþtuk; gazete yayýnlanmadan iki tane avukat gelip son halinin çýktýlarýný alýr, önümüze koyar, satýr satýr okurduk beraber. 'Þurayý çýkartalým, burayý çýkartalým, Kürdistan yazacaksak 'K.' yazalým…' Böyle kirli sansürün uygulandýðý bir dönemdi ve bedelini yazý yazan, haberi yapan ve onaylayan herkes 161

ödüyordu, yazý iþleri müdürü ceza alýyordu ve üstüne matbaalarý Prang kapatýyorlardý. O kadar sistematik bir sansür vardý ki, önceden imzalayýp noktalý boþluklarý olan toplatma tutanaðýný basýn polisinin eline veriyorlardý, alarla K polis matbaada çýkan ilk gazeteye bakýyor, ona göre o günkü gazetenin tarihini, sayýsýný yazýyor, oradan beðendiði bir baþlýðý yazýp -genellikle de oþmak: 1990' larda Özgür Basýn Deneyimi ... manþet oluyordu bu- ve nihayetinde gerekçelendirip bize hemen teblið ederek gazetelere el koymaya kalkýþýyorlardý. Biz onun için baskýyý farklý saatlerde yaparak polisi atlatma yöntemlerinden tutun da matbaadaki iþçilerle anlaþýp birkaç paket saklayýp arkadan göndermeye kadar alternatif yollar denedik. Çünkü fiili bir sansür vardý ortada. Normalde o yayýnýn basýlýp, daðýtýma girmesinden sonra yani basýn savcýsýnýn inceleyip toplatma kararýný vermesiyle olmasý gerekirdi ama kanunsuz bir þekilde polislerin elindeki imzalanmýþ bir evrak ile engellemeye çalýþýyorlardý.

TKD: Sizin de bahsettiðiniz gibi aslýnda gazeteyi çýkarma baþlý baþýna ciddi bir mücadele alaný haline geldi.

Gültan Kýþanak: Tabii, o baþlý baþýna bir uzmanlýk alanýydý. Zaten bizde arka arkaya çýkan bir gazete en fazla 7-8 ay yayýn hayatýna devam edebiliyordu çünkü ilk sayýya açýlan dava 7-8 ay içerisinde sonuçlanýyor ve 'pat' diye kapatma cezasý geliyordu.

TKD: O süreçte birçok kez gazetenin ismi de deðiþti, bugün de olduðu gibi…

Gültan Kýþanak: Tabii, yeniden her defasýnda, onun için biz kendimize yeni bir isim bulmuþtuk: “Gazete Çýkartýcýsý”. Bu konuda uzmanlaþmýþtýk adeta. Yeni gazete nasýl çýkartýlýr, bürokratik iþlemler nasýl olur, yeni mizanpaj nasýl yapýlýr gibi konularda.. Eski gazetenin devamý olmamasý lazým, devamýndan da kapatýyorlar çünkü. Karakterinin benzememesi lazým, sayfa sayýsýnýn benzememesi lazým, sayfa baþlýklarýnýn benzememesi lazým. Kapatýlan gazetenin üçüncü sayfasý politika haberleriyse ve yeni çýkardýðýn gazetenin üçüncü sayfasý da politika haberleriyse, 'bu onun devamýdýr' diye ona da kapatma gelebilirdi. Çok incelikleri olan bir sanat haline dönüþmüþtü yeni gazete çýkarma iþi ve bu baskýlarý atlatma yöntemleri. Mesela kapatma cezasýna kalmadan fiili olarak uyguladýklarý bir yol da yazý iþleri müdürünü tutuklamaktý. Bu konuda gerçekten çok fedakar bir yaklaþýmla yüzlerce insan getirip sabýka kaydýný, diplomasýný, evraklarýný hazýrlayýp gazeteye býrakýyordu. 'Yazý iþleri müdürü olarak beni de bildirebilirsiniz' diye. Gönüllü olarak ceza almaya aday insanlar, tutuklanacaðýný bile bile, ceza alacaðýný bile bile. Özgür basýnýn arkasýndaki toplumsal desteði gösteren önemli göstergelerden biridir.

TKD: 1990'larýn ilk yarýsýnda devletin uyguladýðý baský, engelleme yöntemleri hep bu þekilde sürmedi. Aslýnda sürecin sertleþmesiyle beraber daha sert haller de aldý herhalde? 1162 Gültan Kýþanak: 90-94 arasýnda katliamlar çok yoðundu. 26 arkadaþýmýzý

T yitirdik. Bunun içerisinde gazete daðýtýmcýlarý var, gazete bayisi var, oplum v muhabirler, yazarlar gazetenin her kademesinde çalýþan insanlara yönelik ciddi bir infaz süreci yaþandý. 1994 baskýlar ve sansür konusunda iþin iyice e K çýðýrýndan çýktýðý bir yýldý. Sonrasýnda bunun belgesini de bulduk ve uram, Sa gazetede yayýnladýk. Dönemin baþbakaný Tansu Çiller'in imzasýyla gönderilmiþ bir genelge var. Gündem gazetesinin bertaraf edilmesi -tam

yý: 4, Güz 2010 kelime olarak 'etkili yöntemlerle bertaraf edilmesi, gereðinin yapýlmasý'- diye yazýlmýþ bir genelge. O genelgeden sonra gazete binasý bombalandý.

TKD: Bu bombalanma tam olarak hangi yýlda oldu acaba?

Gültan Kýþanak: 1994'te.

TKD: Kürt hareketinin bölgede bir takým gazetelerin daðýtýlmasýna yönelik tavýr aldýðý bir süreç de oldu aslýnda. Sonuçta Kürt hareketi baskýlar karþýsýnda tamamen edilgen konumda deðildi. Kendi iradesi doðrultusunda tepkiselliðini ortaya koyuyordu. Gazetenin bombalanmasý olayýna ayrýca geleceðiz ama Kürt hareketi ile devlet arasýndaki karþýlýklý siyasi etkileþimlere baktýðýmýzda neler söylenebilir bu duruma dair?

Gültan Kýþanak: Þöyle bir þey vardý: 1990'lý yýllarda Gündem'in ve Yeni Ülke'nin çýkmasý, biraz da halkýn gerçeði gördüðü yýllardý ve beraberinde diðer basýna karþý tepki de geliþti. Ama ortadaki ana akým medyadan salýnan 'yalan' sadece üzerine yalan söyleyen kesimle kalmayýp toplumsallaþýyordu. Çünkü onun yazdýðýna baktýðýnýzda 'Falanca köyü PKK bastý, þu kadar köylüyü öldürdü' haberini gazetelerde okuyordu insanlar. Ama diðer yandan Özgür Basýn ise köydeki kiþilerin anlatýmýyla, muhtarýn söylemiyle, zaman zaman fotoðrafýyla, askerin yaktýðý-boþalttýðý köylerde yaþananlarý ve insanlara nasýl iþkence yapýldýðýný ayrýntýlý anlatýyordu. Yalan yazan gazetelere karþý ciddi bir toplumsal refleks vardý okumama doðrultusunda. Bu dönemde kýsa süreli, PKK'nin izah ettiði kadarýyla uyarýcý mahiyette, gazetelere 'Neden yalan yazýyorsunuz?' diyerek ve daðýtýmcýlara da 'Bu gazeteleri daðýtmayýn' dedikleri kýsa bir dönem oldu. PKK'nin belki bir iki böyle bir denemesi olmuþtur ama bu politik bir tutum olarak çok süreklilik kazanan bir tutum olmamýþtýr.

TKD: Bu bombalama olayýndan önce miydi yoksa daha sonra mýydý acaba?

Gültan Kýþanak: Ayrýntýsýný þu an çok hatýrlamýyorum ama bombalama olayýnýn bununla bir baðý hiç bir þekilde yok. Bombalama olayý 1990-94 arasý devletin topyekün savaþ konseptini hayata geçirdiði ve özelinde '92 konsepti' dedikleri konsepti hayata geçirmeleri ile ilintiliydi. Bunun içerisinde medyaya da rol biçildi ve geleneksel olarak devlete baðlýlýðýn ötesinde, her kesimden güncel-rutin baðlýlýk isteyen bir sürece girildi. Neredeyse aylýk brifinglerle bu iliþkinin sürekli kýlýndýðý, yeri geldiðinde askeri helikopterle götürülüp kýrsal alanlarda gezdirilip haber yaptýrýldýðý ve hatta Türk Silahlý Kuvvetleri'ne ait merkezin yaptýðý-montajladýðý 163 görüntülerin doðrudan yayýnlandýðý, sadece onlarýn verdiði fotoðraflar Prang üzerinden haber yapan, haber kaynaðý olarak tamamen OHAL valiliðinden, ordudan, genelkurmaydan beslenen, yani onlarýn yaptýðý açýklamalarla, alarla K onlarýn verdiði malzemelerle kendini sýnýrlayan bir medya gerçeði ortaya çýktý. Sadece ideolojik olarak devletin politikalarýna, devletin resmi oþmak: 1990' larda Özgür Basýn Deneyimi ... ideolojisine baðlý kalarak kendilerinin bu doðrultuda yayýncýlýk yapmasýnýn ötesinde medyaya rutin olarak müdahale edilen bir süreç vardý.

TKD: Bu strateji tam olarak ne zaman yürürlüðe sokuldu, hatýrlýyor musunuz?

Gültan Kýþanak: Sanýrým 1992 yýlýnda Güney Savaþý'ndan önce, sýnýr ötesi operasyondan önce baþlayan bir süreçti. Onun öncesinde rutin olarak baþladý ve sonrasýnda da devam etti. Medya-ordu iliþkileri, medya-savaþ iliþkisi düzlemindeydi. Buna kafa tutabilen tek Gündem vardý ve etki gücü çok yüksekti. Sadece Kürtlerle sýnýrlý olmayan bir etki gücü vardý. Ayrýca yurtdýþýnda da basýlýyordu Gündem. Diplomatik faaliyetleri sýrasýnda Türkiye'nin karþýsýna çýkan bir “engel” oldu. Yurtdýþýnda “Bak sizi bunu yapmýþsýnýz” diyorlardý Türk devletine. Sonra gelen diplomatik heyetlerin önemli baþvuru kaynaklarýndan biri haline gelmiþti gazete. Gazeteciler, politikacýlar, diplomatik heyetler gazeteden bölgede neler olduðunu ve Kürtler ile devlet arasýnda neler yaþandýðýný öðrenmek için gazeteye geliyorlardý, baþvuru merkezi halindeydi. Ve uyguladýklarý hiçbir yöntem bu yayýný kesemedi, durduramadý. Fiili olarak çalýþanlarýný öldürdüler, tehdit ettiler, ajanlýk teklif ettiler, sansür uyguladýlar, yasalarý sonuna kadar zorladýlar, yasadýþýna çýktýlar, hukuk dýþý her yolu denediler. Olaðanüstü Hal Bölge Valiliði gazetenin bölgeye giriþini dahi yasakladý, yani gerçekten devlet çok olaðanüstü bir çaba sarf etti. Nihayetinde bu topyekün savaþ konsepti içerisinde, bu yayýnýn susturulmasý gerektiðine merkezi olarak karar verdiler, bombaladýlar. Biz bombalamadan iki gün sonra ilgili belgeyi bulduk, yayýnladýk. Dönemin baþbakaný Tansu Çiller'in imzasýyla “En etkili yöntemlerle bertaraf edilmeli, gereði yapýlmalý” diye genelge gönderilmiþ. Þimdi bu genelge ile meþrulaþtýran ve yapýlmasý saðlanan bir þeydi bombalama olayý. Bu belgeyi gördükten sonra Kürt sorunu konusunda hala çok pozitif bir tutumu olmayan Basýn Konseyi Baþkaný Oktay Ekþi bile bir gazeteye verdiði röportajda “Gazete idarehanesi bombalatan kadýn” diye bahsetti baþbakandan, davalýk oldular Çiller ile. Yani onun bile tepkisini çeken bir baský süreci vardý.

TKD: Peki nasýl sonuçlarý oldu bu bombalamanýn gazete üzerinde? Kesildi galiba gazetenin o süreçte yayýnlanmasý?

Gültan Kýþanak: Hayýr kesilmedi, biz ayný gün çýkardýk gazeteyi. Sabah saat 4 civarýnda gazete bombalanmýþtý. Gittik, alev alev yanan bina ile karþýlaþtýk, yaralý arkadaþlarýmýz vardý. Saat 7'ye kadar hastanelerde arkadaþlarýmýzý bulduk, ihtiyaçlarýný karþýladýk. Saat 9 gibi þöyle bir iþbölümü 1164 yaptýk; bazý arkadaþlar hastanelerde kalacak ve arkadaþlarýn ihtiyaçlarýný

T karþýlayacak; kan ihtiyacý mesela, ameliyat olanlar da vardý. Bir grup arkadaþ oplum v da 'biz gidip gazeteyi nasýl çýkartabiliriz, bunun yolunu arayalým' dedik, 'biz bu gazeteyi bugün mutlaka çýkartmalýyýz' dedik ve akabinde çok güçlü bir e K dayanýþmayla karþýlaþtýk. Özgür Halk bürosunda bir toplantý yaptýk. Bütün uram, Sa Sol dergi temsilcilerini çaðýrdýk; geldiler. Hepsi “Bizim büromuz sizin büronuzdur, bizim imkanlarýmýz sizin imkanlarýnýzdýr, gelin elbirliðiyle bu

yý: 4, Güz 2010 gazeteyi çýkaralým” dediler. Aramýzdan bir grup gidip haberleri yaptý. Baþka bir grup dergide onlarýn büyük bilgisayarlarýnda sayfa mizanpajlarýný yaptý. Baþka bir dergide de montajý yapýlýyordu. 4-5 dergi bürosunu kolektif kullanarak o gün gazeteyi yetiþtirdik ve matbaaya gönderdik. Toplam sekiz sayfa çýktý: ''Bu Ateþ Sizi de Yakar'' manþetiyle.

TKD: Aslýnda 1990'larýn ilk yarýsýnda Kürt hareketi ile Türkiye'deki aydýnlar ve sol-sosyalist yapýlanmalar arasýnda þimdi olduðu kadar bir ayrýklýk yoktu anlattýðýnýz üzere. Sonrasýnda, Türklerle Kürtleri ayrýþtýran temel dinamik neydi?

Gültan Kýþanak: Biraz önce anlatýrken Gündem gazetesini ilk çýkarttýðýmýzda hangi konseptte çýkarttýðýmýzý ve nasýl bir kolektif çalýþma yaptýðýmýzý ifade ettim. Arkasýndan baþlayan ölümlerin yarattýðý sonuçlardan birisi de Türk aydýnlarýyla Kürtlerin özgürlük arayýþý arasýna mesafe girmesi oldu. Bu süreç devam etti tabi. 1994-95' e kadar çok yoðun baskýlarýn olduðu bir süreç yaþadýk. Tabii ki, baþka etkenler de mutlaka vardýr. Ben tek etken olarak devletin baskýlarý üzerinden yorumlamak istemiyorum. Hatta böyle tanýmlarsak birçok aydýna, demokrata haksýzlýk da olabilir. Hani her þeye raðmen Kürtlerle birlikte olmayý göze alabilen çok insan var. Basýna yönelik baskýnýn temel hedeflerinden birisi de bu ayrýþmayý yaratmak, Kürtleri tecrit etmek, baþka bir köþeye sýkýþtýrmak yaklaþýmýydý ve kýsmen de baþarýlý olduðunu söyleyebilirim.

Kürt Hareketi Karþýsýnda Oluþturulan Derin Devlet: Henüz Çatlamadan Onarýlan Kabuk

TKD: 1990'larýn ilk yarýsýyla ikinci yarýsýný karþýlaþtýrdýðýnýzda ne söyleyebilirsiniz? Sizin 1990'larýn ikinci yarýsýna dair tespitiniz þu yönde olur mu: 1990'larýn ilk yarýsýndaki konsept daha düþük yoðunlukta devam etti, yani savaþýn yoðunluðuna paralel bir þekilde o baský-engellemeler azaldý.

Gültan Kýþanak: Sonuçta bu tür politikalar, her þeyi göze alan politikalar biteviye devam edemiyor. Hele hele Türkiye gibi kendisini farklý yerde konumlandýran, farklý bölgesel fonksiyonlarý olan, dýþ dünyayla farklý iliþkileri olan bir ülkede. Kendisini tamamen dýþa kapatmýþ bir ülke deðildi sonuçta. 'Her þeyi de canýmýn istediði kadar yaparým' diyemiyordu. Bunu ancak bir dönem uygulayabilirdi. Bu tür politikalar oluþturulurken, bunun planlamasý içerisinde bir zaman planlamasý da vardýr. Bir hedef planlamasý var; 'ben þu kadar zamanda þunlarý þunlarý yaparsam; sustururum, korkuturum, sindiririm, bitiririm' planý var. Þöyle bir þey yok: 'Onlar 165 dirensin ben habire öldüreyim' diyen bir politika deðildi bu. Bir hedef ve Prang zaman planlamasý içinde koordine edilmiþ, planlanmýþ uygulamalardý. Ben 1992'deki topyekün savaþ konseptinin hem kendi zaman planlanmasý alarla K nedeniyle hem de karþýlaþtýðý direniþ nedeniyle artýk '94 sonlarýnda iþlevini yitirmeye baþladýðýný, '95'te uzatmalarý oynadýðýný, '95'in sonunda bu oþmak: 1990' larda Özgür Basýn Deneyimi ... konsepti sorgulamak zorunda kaldýklarýný düþünüyorum. Kendileri açýsýndan zaman planlamasýnýn bence sonuna gelmiþlerdi. Hedeflerine ulaþamamýþlardý. Güçlü bir direniþle karþýlaþmýþlardý. Artýk burda da bir deðiþikliðe gitme ihtiyacý vardý ki '95 ve '96 Susurluk patlak verdi.

TKD: Onu yürüten yapýnýn ifþa olduðunu söylüyorsunuz. Peki tam olarak nasýl bir yeniden örgütlenmeye, konumlanma ve stratejik hamlelere giriþmiþti devlet?

Gültan Kýþanak: Böyle bir þey içersinde temel dinamik -dönemin cumhurbaþkaný Demirel'in de savunduðu gibi- 'Devlet kimi zaman rutin dýþýna çýkabilir' konumlanmasýydý. '92 konsepti diye kodlanan Topyekün Savaþ Konsepti temelinde devletin rutin dýþýna çýktýðý bir programdý. Genel olarak hukuksuzluk üzerinden yürüyordu. Topyekün savaþ yapýlanmasý içerisinde Çiller'in özel örgütü vardý. Bunun içerisinde JÝTEM var. Özel Darp Dairesi'nin devamý olan bir þeydi. Özel Harp Dairesi, Türk Silahlý Kuvvetleri içersinde kendini konumlandýrmýþ, geçmiþi 1952'lere, kontrgerilla sürecine dayanan ve kendilerini devletin meþru organý olarak gördükleri bir yapýdýr. Özel Harp Dairesi bu topyekün savaþ konseptini planladý. Planlarken de devletin resmi kurumlarý, araçlarý dýþýnda yeni araçlar da yarattý. Ýþte Hizb-i Kontra budur. Ýþte bugün Arif Doðan diyor zaten; “Ben JÝTEM'i de kurdum Hizb-i Kontra'yý da kurdum. Hüseyin Velioðlu benim arkadaþýmdý, görüþüyorduk” diyor. Þimdi Hizb-i Kontra, JÝTEM ve Çiller Özel Örgütü ile birlikte bu konseptin sacayaklarýydý ve Çiller Özel Örgütü hususi olarak Kürt iþadamlarýný öldürmek üzere kurulmuþ bir örgüttü.. Devletin resmi organlarý dýþýndaki araçlarý da kullanmak yoluyla bir planlama vardý ve bu planlama biteviye devam edemezdi. Zaman planlamasý içerisinde kendi hedeflerine ulaþamadý. Arkasýnda binlerce ölüm, binlerce yakýlmýþ-yýkýlmýþ köy býraktý ama karþýsýna direnen bir halk çýktý, bütün bu zulme raðmen boyun eðmeyen bir halk duruyordu. Bu rutin dýþýna çýkan devlet kurumlarý, doðal olarak ekonomik kaynaklarý itibariyle de, kontrol mekanizmalarý itibariyle de rutin dýþýna çýktý. Bu hamle kapsamýnda itirafçýlarý kullandýlar.

TKD: Susurluk olayý bu konsept dahilinde tam olarak nereye oturuyor?

Gültan Kýþanak: Artýk kendi menfaatleri doðrultusunda da çalýþan, kontrolü kolay olmayan baþka yapýlanmalar çýktýðý için Susurluk patlak verdi. Susurluk bence mizansen bir kazaydý. Bu iþi bir yerde noktalamak için irade dahilinde verilmiþ bir karardý; gitmiyordu böyle. 'Biz bu konsepti deðiþtirip yeni bir planlama yapalým' anlayýþýnýn ürünüydü. Rutin dýþýna 1166 çýkan, çeteleþen, vaktiyle tanýmlanan iþler dýþýnda da iþler yapmaya baþlayan

T ve geçmiþteki bu kirli iþleri yaptýklarý için açýða çýkmalarý halinde her an oplum v devleti zora sokabilecek bu yapýlarýn temizlenmesi gerekiyordu. Böylece bir süreci kapattýlar. Benim, orada aslýnda Türkiye'nin bu aydýnlýk, demokrat e K yüzü konusuna en eleþtirel yaklaþtýðým süreçlerden biri Susurluk sürecidir. uram, Sa Susurluk sürecinde gerekli toplumsal muhalefet ortaya çýksaydý, bunun üzerinde ciddi bir þekilde gidilseydi; bu bir hesaplaþamaya, bir yüzleþmeye

yý: 4, Güz 2010 dönüþebilirdi. Bütün boyutlarýyla, bugün ortaya çýkmaya baþlýyor. 15 yýl sonra, 2010'da bugün Arif Doðan söylüyor, Atilla Kýyat söylüyor. Aslýnda Susurluk patlak verdiðinde devlet bu iþi bir sýnýrda tuttu. Kendi baðýrsaklarýný temizledi diye tanýmlanabilir bu. O baðýrsaklar temizlenirken biz onun bütün anatomisini çýkarabilirdik. 'Arkasýnda þunlar þunlar var, sadece üç-beþ kiþinin çete faaliyeti deðil' denilebilirdi. Orada ciddi bir þekilde karþý duran, sorgulayan, deþifre etmeye çalýþan ciddi bir toplumsal muhalefet çýkmadý. Özgür Basýn olarak bütün bu yaþadýðýmýz katliam, baský, öldürme, ceza tehditlerinden sonra bizim de zayýflamýþ olduðumuz bir süreçteydik. Ayaktaydýk ama bütün bunlarý toparlayabilecek, farklý çevreleri de burada buluþturabilecek, yeni bir basýn üzerinden deþifre etme mücadelesini güçlü bir þekilde yürütecek düzeyde deðildik. Kendi çapýmýzda bunu yaptýk yine, o dönem bakýlýrsa bildiðimiz doðrularý söyledik. Ama bunu kanýtlamak, bunu bir baskýya ve yüzleþmeye dönüþtürmek, uzantýlarýný çözmek konusunda bir gücü açýða çýkarmaya da gücümüz yetmedi.

TKD: Süreci devam ettirecek olursak, sizin gazetecilik deneyiminizin devam ettiði 2002'ye kadar gelelim. Öcalan'ýn uluslararasý güçler tarafýndan Türkiye'ye verilmesi durumu var. Bu süreci devletin Kürt hareketine dair politikasý ekseninde deðerlendirdiðimizde, bunu devletin amaçlarý- stratejileri doðrultusunda nereye oturtmak doðru olur? Öcalan yakalandýktan sonra da Kürt hareketi içerisinde çok ciddi kýrýlmalar, tartýþmalar, yer yer kopmalar ve yeniden restorasyon çabalarý oldu. Ýmralý sürecinin baþlamasýný bahsettiðimiz devlet politikasý ekseninde nereye oturtalým? Sonuçlarýyla birlikte hedeflerini nasýl anlamak mümkün olabilir?

Gültan Kýþanak: Bu konuda henüz kamuoyuna yeterince bilgi yansýmamakla birlikte '98'de bir ateþkes denemesi var. Biliyorsunuz. O zaman Sayýn Öcalan'ýn Roj TV'de yaptýðý bir programda söylediði bir söz vardý: “Bu belki bir oyun, belki bir komplo ama deneyeceðim”. Hatta ben sözel olarak þunu bile telaffuz ettiðini biliyorum: “Bunun sonu Türkiye'de bile bitebilir”. Bu sözü yanlýþ hatýrlamýyorsam Roj TV'deki bir programda söylemiþti. Þu anda ben bu konuda çok spekülatif bir yorumda bulunmak istemiyorum. Fakat kabaca þöyle bir hissiyatým var; '98 ateþkes görüþmelerinin içerisinde Türkiye devletinin belki bir politika üretme çabasý vardý, belki bir uzlaþma arayýþý da vardý. Bir þey diyemiyorum. 'Biz yeniþemedik o halde uzlaþalým' diyen bir yaklaþýmdý belki de. O ateþkes görüþmeleri, -açýða çýkýyor ki- bazý görüþmeler bu dediðim eksende olmuþ. Hatta ordudan bazý yetkililerin Avrupa'ya gittiði, PKK'li yetkililerle görüþtüðü, dönemin baþbakanlarýnýn Sayýn Öcalan'a mektup yazdýðý ve 167 bunun üzerine Öcalan'ýn bir ateþkes ilan ettiði düþünülebilir. Ama yine Prang söylüyorum; belki bir tasfiye hesabý vardý. Belki de bir çözüm arayýþý da vardý. Gidiþi baþka bir rotaya çevirme, çatýþma zemininden çýkartma arayýþý alarla K da belki vardý. Tam bu süreçte þu sorunun cevabý benim açýmdan henüz verilmiþ deðil ve kamuoyu da bunun üzerine çok gitmedi: “Bu ateþkes oþmak: 1990' larda Özgür Basýn Deneyimi ... görüþmeleri de yapýlan planýn bir parçasý mýydý yoksa bir yerden empoze mi edildi?” Öcalan'ýn Suriye'den çýkartýlmasýna iliþkin program aslýnda iki-üç aylýk bir program. Meþhur Hatay'a gidip sýnýrda yapýlan konuþmayla, Demirel'in söylemiyle baþlayan ve toplam iki- üç aylýk bir süreç yaþandý. Bu ateþkes de görüþmelerle geliyor. Bana fikren yakýn gelen bir yorum var. Bu sorunun çatýþma zemininden çýkýp bir çözüme doðru evrilmesini engellemek isteyenler Öcalan'ý teslim etme formülünü Türkiye'ye sundular. Türkiye'ye de bu çok cazip geldi ve iki- üç ay içerisinde bu taraftakiler rollerini oynadýlar. Onlar da öbür taraftan getirip teslim ettiler. Bugünlerde bunu söylemek çok zor aslýnda. Ama Öcalan'ýn Türkiye'ye teslim edilmesinin Kürt sorununu çözümsüzlüðe mahkum etmek isteyen bir yaklaþýmýn bir sonucu olduðunu düþünüyorum. Öcalan'ýn Ýmralý'da deðil de dýþarýda herhangi bir yerde olmasý halinde, bu sorunun belki o kadar uzamadan çözüme kavuþmasý ihtimali daha güçlü olabilirdi diye düþünüyorum. Çünkü þu anda Öcalan'ýn kendisinin Ýmralý Cezaevi'nde bulunmasý bu sorunun çözümü konusunda baþlý baþýna bir problem alaný. Dünyada þöyle bir örnek yoktur; 'Benim liderim içeride kalsýn ama ben barýþa yanaþayým' . Bu yoktur, her þeyin doðasýna aykýrýdýr. O zaman çözümün bir parçasý olarak Ýmralý gerçeðinin artýk bitmesi gerekiyor. Öcalan'ýn dýþarýda olmasý gerekiyor. Bu da Türkiye'ye çok aðýr ve zor geliyor. Bunun kendisi bir problem alaný.

Demokratik Özerklik Projesi: Birlikte Yaþamak Nasýl Mümkün Olabilir?

TKD: 2000'li yýllarda Kürt hareketi baðlamýnda yeni bir sürecin baþlamasý, özellikle 2003-2004 yýllarýna denk geliyor. Ana akým Türk medyasýnda yýllardýr Kürt meselesine dair tartýþmanýn içerisinde þöyle bir iddia var: 'Kürtler, Kürt hareketi, legal Kürt hareketi ne istediðini tam olarak bilmiyor.' Böyle bir söylem son sürece kadar hep vardý. Siz baðýmsýzlýk mý istiyorsunuz? Siz federasyon mu istiyorsunuz? Siz yoksa sorunu ulus-devlet içerisinde çözecek bir þey mi ortaya koyuyorsunuz? Bu ve benzeri sorularla 'Sizin zaten kafanýz karýþýk siz ne istediðinizi bilmiyorsunuz' gibi bir yaklaþým kristalize olmuþtu son aylara kadar. Bu demokratik özerklik çýkýþý ve ortaya konan somut talepler, herhalde buna dair bir cevap olarak okunabilir. Bu 'kafa karýþýklýðý' suçlamasýnýn nedenlerini demokratik özerklik talebine paralel bir biçimde nasýl anlamak gerekiyor?

Gültan Kýþanak: Kürtlerin aslýnda ne istediði baþýndan beri biliniyor bence. Demokratik özerklik tartýþmasýndan da görüleceði üzere; Türkiye, Kürt meselesini hep bir egemenlik paylaþýmý meselesi olarak gördü ve bu 1168 yüzden de hep güvenlik sorunu olarak kodladý. Devlet kendisini Kürtler

T üzerinde egemenlik kurmak üzerinden konumlandýrdýðý için aslýnda buna oplum v itiraz edilmesine itirazý var devletin. Onun için de klasik yaklaþýmlarla 'Devlet mi kurmak istiyorsun, federasyon mu olmak istiyorsun?' e K tartýþmasýyla sýnýrlýyor meseleyi. Demokratik özerklik programý, ortak uram, Sa yaþam iddiasýný ortaya koyan, ayný zamanda devlet yapýlanmasýnýn demokrasiye duyarlý hale getirilmesi ve temsili demokrasinin handikaplarýný

yý: 4, Güz 2010 aþacak ve yeni katýlým olanaklarýný yaratan bir projedir. Baþlý baþýna Kürtlerin kendilerinin bir bölgede mevcut sistemin egemenlik haklarýný alýp bir parçasýný kullandýklarý bir talep deðil. Devletin de deðiþmesini öngören, devletin de demokratik cumhuriyete dönüþmesini öngören ve bu anlamda özerk bölge yönetimlerinin kurulmasýný, bu bölge yönetimlerinin de alýþýk olduðumuz klasik bölge yönetimleri þekillenmesi yerine, katýlýmcý demokrasiyi esas alan ve halk meclisleri aracýlýðýyla temsili demokrasinin eksiklerini gideren yeni bir yönetim modelidir. Bunun içerisinde Kürt sorununun çözümünün daha kolay olabileceðini ama tüm Türkiye'nin yeni bir yönetim anlayýþýna doðru gitmesini öngören bir proje.

TKD: Türkiye'de siyasi rejimin deðiþmesi gerektiðine dair bu yaklaþýmý daha somut bir þekilde ortaya koyabilir misiniz?

Gültan Kýþanak: Biz demokratik özerklik projesini üç yýl önce Türkiye kamuoyuna sunduk DTP'nin ilk kongresinde. Bizler, 2007'de seçildikten hemen sonra yaptýðýmýz ilk kongrede bunu bir belge olarak sunduk ve programýn bir parçasý olarak kabul edilmek üzere bir karar tasarýsýyla birlikte delegenin onayýndan geçirdik. Partimizin resmi belgeleri içerisinde devletin resmi kurumlarýna da gitti. Biz de toplumsal dolaþýma soktuk, yani mecliste herkese gönderdik, siyasi partilere gönderdik, STK'lara gönderdik, akademisyenlere gönderdik. Kimse bunu tartýþmadý. Üç yýldýr biz bunu tartýþabilirdik 'nasýl olmalý?' diye. Çünkü bizim sunduðumuz projenin ana parametreleri var. Bunu bir kere daha burada paylaþmak istiyorum. Ana parametrelerden bir tanesi, bu bir Türkiye projesi. Kesinlikle bir coðrafik bölgeye ya da bir etnik kimliðe özgü bir proje deðil. Türkiye geneli için uygulanmasýný öngördüðümüz bir proje. Çünkü Türkiye'nin artýk bu katý merkeziyetçi yapý ile yönetilmediði ortada. Merkezi hükümetin taþra teþkilatlarýnýn hepsi çökmüþ durumda, düzgün iþlemiyor þu anda. Sosyal hizmetlerden tutun, ulaþým hizmetlerine kadar merkezi hükümetin bütün politikalarý yerellerde iþlemez durumda. Adalet hizmeti çökmüþ, eðitim sistemi çökmüþ, ihtiyaçlara cevap veremiyor. Bunun bir þekilde deðiþtirilmesi, yerel yönetimin güçlendirilmesi ve merkezi yönetimin birtakým yetkilerinin yerele devredilmesi gerekir. Þimdi bunun böyle temel bir politika olarak gerekli olmasýnýn nedenleri var. Türkiye gibi coðrafi olarak bu kadar büyük olan ülkelerde, bu kadar etnik, kültürel, inançsal farklýlýklar arz eden bir toplumsal yapýda ve bölgesel olarak ciddi sosyo- ekonomik geliþmiþlik farklarý olan ülkelerde, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi programýnýn bir parçasý olarak yerel yönetimleri toplulaþtýrma programý da var. Þu anda Türkiye gerçeðine bunu uygularsak 81 il, 3781 ilçe var. Bu kadar büyük yerel birimler üzerinden yereli 169 güçlendiremezsin. Yetki devri yapamazsan bir karmaþa her zaman çýkar. Prang Halihazýrdaki yollarla daha kaliteli hizmet üretemezsin. O zaman bu mevcut yerel yönetim birimlerini de toplulaþtýran baþka bir araca ihtiyacýmýz var. alarla K Yani bunu 81 vilayet üzerinden deðil de acaba 25-26 bölge esasý üzerinden planlanabilir mi? Sosyal, ekonomik ya da coðrafi olarak birbirine yakýn idari oþmak: 1990' larda Özgür Basýn Deneyimi ... birimlerin yeniden düzenlenmesinden bahsediyoruz.

TKD: Bu tanýmýn yapýlmasýna müteakip ortaya konan sorular genelde daha somut bir zeminden geliyor. Lakin analitik bir tartýþmanýn gerçekleþmesine genellikle müsaade edilmiyor. Özellikle televizyon tartýþmalarýnda 'sizin kendi polisiniz mi olacak?' veya 'sizin kendi meclisiniz mi olacak?' gibi sorular yöneltiliyor hep. Gerçekçi bir yaklaþýmla bakýlacak olursa, bu ve benzeri sorularýn cevaplanmasý bu aþamada ne kadar mümkündür? Her alt baþlýðý ile belirlenmiþ bir çözüm modelinden mi bahsediyoruz yoksa daha esnek bir siyasi projeden mi?

Gültan Kýþanak: Þunu ifade edeyim, þimdi biz birtakým temel yaklaþýmlarýmýzý koyduk ama bütün ayrýntýlarýyla, bunun hukuksal metinleriyle tam bir proje olarak ortaya koymadýk. Çünkü bunun bir toplumsal uzlaþýyla, konuþularak-tartýþýlarak þekillenmesi gerekir. Kastettiðimiz þey bir Türkiye projesidir. Etnik ve coðrafi sýnýrlarla veya demografik yapýyla ilgili deðildir esasen. 26 bölge esasý dedik az önce. Dediðiniz baðlamda somutlaþtýralým: Þu anda her ilin il genel meclisi var, bu birimin en yüksek meclisi gibi görünüyor. O zaman bölge yönetimini koyarsanýz oranýn bölge meclisi de olacak. Þu anda il genel meclisi yapýsýnýn birleþtirilmiþ illerdeki izdüþümüdür o. TKD: Peki þu anki düzende bir ilin mülki amiri olarak valilikler var. Demokratik özerklik projesi bunu nereye oturtuyor?

Gültan Kýþanak: Biz burada þunu tanýmlamadýk: 'Vali seçimle mi gelsin atama ile mi?'. 'Vali olmasýn bölge parlamentosunun baþkaný olsun'… Bunlar biraz da meselenin ayrýntýlý taraflarý. Þu anda valilerin ve il genel meclisinin yaptýðý iþi bölge yönetiminin yani bölge meclisinin yapmasý üzerinden þekillendiði yeni bir yapýya ihtiyaç var. Þu anda il genel meclisinin bayraðý var. Her ilin il genel meclisini sembolize eden bir bayraðý var. Bölge meclisi olursa doðal olarak onun da bir sembolü olacak. Bunun kýyamet kopartýlan bir konu olmasýna raðmen, hiç tartýþýlmamasý gereken bir konu olduðunu ifade etmek istiyorum. Bölge yönetimlerinin merkezi hükümetin eðitim, saðlýk, iç güvenlik, sosyal hizmetler, ulaþým ve bayýndýrlýk gibi sayýlabilecek birçok alanda merkezi maliye politikasýna ihtiyaç var. Ama yerel yönetimlerin mutlaka mali kaynaklarýnýn bir kýsmýnýn ellerinde kalmasý lazým. Bir merkezi adalet sistemine, merkezden yürütülen dýþ politikaya ihtiyaç var. Bunlara ek olarak milli güvenlik, savunma dýþýnda tüm yetkilerin yerele devredilmesini öngören bir program.

TKD: Merkezi idarenin kimi yetkilerini bölgesel yönetim birimlerine 1170 devretmesi Avrupa Birliði baðlamýnda da gerçekleþtirilmesi beklenen bir

T proje olarak da tartýþýlýyor… oplum v Gültan Kýþanak: Belirttiðimiz yetkiler yerele devredildiði zaman yerel e K birimler doðal olarak kendi bölgesinde halkýn ihtiyaçlarýna göre uram, Sa politikalarýný þekillendirecekler. Bugün demokratik birçok ülkede uygulanan bir sistemden bahsediyoruz. Avrupa'da, þu anda Türkiye gibi tek merkezden

yý: 4, Güz 2010 yönetilen tek bir devlet yok. Ýtalya'da bölge yönetimleri var, Fransa kýsmen bunu yapmak zorunda kaldý. Almanya'da eyaletler var zaten. Kantonlar var birçok ülkede. Çünkü günümüzün toplumsal, siyasi ve ekonomik ihtiyaçlarý bir merkezden planlanarak yönetilemiyor. Pratik olarak, AB uyum sürecinin bir gerekliliði olarak, Türkiye þu anda istatistik verilerini 26 bölge olarak toplamaya baþladý. Ulusal Kalkýnma Ajanslarýný 26 bölge üzerinden þekillendirmeye çalýþýyor. Bölgeler arasý geliþmiþlik farkýný azaltmak için, özgün ekonomik programlar uygulayabilmek için bir nevi zorunluluktur bu. Ekonomik olarak önemli ayaklarýndan birisi de, kapitalist modernitenin yarattýðý tahribatlarý da gideren, halkýn kendi geçim kaynaklarýný koruyabileceði, kooperatifleþmenin güçlendirilebileceði ekonomik modelleri de içinde barýndýrdýðý bir projedir. Yani sadece idari ve siyasi alanla sýnýrlý deðil önerdiðimiz. Bu yapýlýrsa iþler kolaylaþacak, daha hýzlý yol almak mümkün olacak. Yani baþka tartýþýlabilecek ne var, kýyamet kopartýlacak ne var, anlamak mümkün deðil. 'Ama özgürlük alaný olur Kürtler için' yaklaþýmý da korkunç bir þey. Bu ülkedeki tüm kimlikler, tüm inançlar, tüm kültürler kendilerine özgürlük alanlarý bulabilmeliler, kendilerini koruyabilmeliler, korumakla kalmayýp geliþtirebilmeli ve gelecek kuþaklara aktarabilme olanaklarýna sahip olmalýlar. Eðer demokrasiden bahsedeceksek bunlara karþý çýkamayýz.

TKD: Demokratik özerklik projesinin toplumsal ayaðý için neler düþünülüyor?

Gültan Kýþanak: Yerel yönetimleri, bu bölgesel yönetimleri kurarken daha demokratik bir iþleyiþ saðlayabilmek için katýlýmcý demokrasinin gereði olarak STK'larla, mahalle meclisleriyle, kent meclisleriyle, kadýn örgütleriyle daha doðrudan iliþki kurabilecekleri kanallarý da mutlaka yaratmak gerekiyor. Bu nedenle 'demokratik' diyoruz. Rejime dair bir deðiþim talebimiz var. Çünkü mevcut yönetim anlayýþý, otoriter bir devlet anlayýþýdýr. Demokrasilerde sonuçta halk yetkilerini geçici bir süre için birilerine devrediyor, ama þu anki düzende seçilen ve yetki devriyle giden kiþiler hazýr iþleyen bir devlet mekanizmasýnýn bir parçasý olarak gidiyorlar. O zaman o yetki devrinin bir anlamý kalmýyor. Yani halk adýna deðil, devlet adýna veya ekonomik-siyasi çýkar gruplarý adýna siyaset yürütülüyor. Onun için bunun önünü kesebilecek, ideolojik arka planý olarak demokrasiye duyarlý bir devlet mekanizmasý ile, katýlýmcý demokrasi ve katýlýmcý yerel yönetim modeli ile demokratik özerklik projesini tanýmlýyoruz. Yani bunlarla beraberliði inþa etmek gerekiyor. Farklý yaþam iddiasý da olan, farklý bir yönetim anlayýþý da olan bir model sunuyoruz. TKD: Devletin stratejik olarak Kürt meselesine yönelik kendini 171 konumlandýrmasý; meselenin çözümünü olabildiðince orta, belki de uzun Prang vadeye yaymak ve bu süreçte Kürt hareketinin örgütsel yapýsýna zarar vermek üzerinden þekillendi. KCK operasyonlarýný böyle anlayabiliriz, alarla K yapýlan askeri operasyonlarýn da bu þekilde okunmasý mümkün. Siz demokratik özerklik projesinin siyasi ve ekonomik ayaklarýndan bahsettiniz. oþmak: 1990' larda Özgür Basýn Deneyimi ... BDP'nin bu yönde -belediyelerde yapýlan faaliyetler ekseninde düþünüp cevaplandýrmanýz mümkün- pratik ve somut olarak bunu besleyebilecek ne gibi projeler var kafasýnda?

Gültan Kýþanak: Sisteme demokratik özünü verecek esas þey, örgütlü bir toplum gerçeðidir. Þu anda biz parti olarak programýmýza bu konuya dair bir çerçeve koymuþ durumdayýz. Hem DTP'nin hem de BDP'nin örgütlenme modeli klasik siyasi parti örgütlenmesinden çok, klasik ilçe örgütlenmesinin ötesine taþan, mahalle meclisi kurulmasýný öngören, köy meclisleri, sokak meclisleri kurulmasýný öngören, yani daha örgütlü bir toplum yaratýlmasýný öngören bir programý var. Ve buna dönük çalýþmalarýmýz da var. Birçok ilde, ilçede þu aþamada yetersiz de olsa mahalle meclisi çalýþmalarý yürütülüyor. Halkýn partimize mensup belediyelerle iletiþimini saðlayan mahalle meclisleri var. Onlar mahalle meclisleri vasýtasýyla yönetime katýlýyor, karar mekanizmalarýna ve denetleme faaliyetlerine katýlýyorlar. Belediyelerinin stratejik planlarýnýn oluþturulmasý aþamasýnda kendi görüþlerini söylüyorlar. Sonrasýnda bu programlarýn yürüyüp yürümediði konusunda denetim faaliyetleri yapýyorlar. Mesela personelin kendi içerisinde örgütlü bir þekilde, belediyelerinin yürüttüðü politikalara etki yapma imkaný var. Mahalle meclisleriyle kurulan iliþkiler var. Kadýn örgütleriyle kurulan iliþkiler var. Onlara ayrýlan bütçeler var. Böyle bir þeyi mevcut yasalarýn izin verdiði ölçüde yönetimi demokratikleþtirerek, yönetime katan kanallar oluþturmaya çalýþýyoruz. Ama demokratik özerklik konusunda hukuksal düzenleme beklemeden örgütlü toplumu ve demokratik yönetim anlayýþýný örmek lazým. Bu konuda en zayýf olduðumuz alanlardan birisi ekonomik ayaðýnýn örgütlenmesi konusu. Burada alternatif ekonomik modeller üretmek, toplumsal üretimi, kolektivizmi esas alan, piyasadan insanlarýn baðýný koparan alternatif üretim modelleri geliþtirmek konusunda pratiðimiz henüz çok ciddi deðil. Bu konuda çok ciddi bir zayýflýk var. O anlamda biz demokratik özerkliði ilan edilecek bir þey deðil, inþa edilecek bir süreç olarak görüyoruz. Bunu inþa etmeye, kültürünü oluþturmaya, toplumsal örgütlülüðünü oluþturmaya, ekonomik örgütlülüðünü inþa etmeye çalýþýyoruz. Bu anlamda bir ilan etme deðil de inþa etme süreci içerisinde olduðumuzu ifade etmek istiyorum.

TKD: Referandum sürecinde Kürt hareketinin gösterdiði boykot tavrýný, bahsini ettiðiniz inþa etme süreci baðlamýnda nereye oturtmak gerekiyor? Sonrasýnda Anadilde Eðitim Kampanyasý dahilinde TZP-Kurdî okul boykotu kampanyasýný da baþlattý. Her iki boykot tavrýnýn da ciddi siyasi etkiler yarattýðý söylenebilir. Boykot siyasi tavrýna iliþkin kitlelerin pasifize edildiðine dair kimi eleþtiriler yapýldý. Bu eleþtirinin haklýlýk payý olabilir mi? 1172 Gültan Kýþanak: Birincisi biz boykot kararýný alýrken beraberinde þunu net

T bir þekilde söyledik; 'Bu pasif tutum deðildir, biz karýþmýyoruz ne yaparlarsa oplum v yapsýnlar tutumu deðildir'. Bir reddetme ve bir karþý koyma ile birlikte, kendisini de tanýmlama pozisyonudur. Demokratik özerklik konusunda ve e K demokratikleþme konusunda genel olarak bir inþa sürecinden söz uram, Sa edeceksek, sadece talep eden ve bekleyen deðil, bunun araçlarýný yaratmaya çalýþan bir tutum içerisinde olmak gerekir. Bu anadil talebine karþýlýk yapýlan

yý: 4, Güz 2010 okul boykotu da böyle bir þeydi. Hani 'biz bunu sadece istiyoruz, talep ediyoruz, bir yerden bekliyoruz' tutumunun ötesine geçen, bir adým daha ileriye geçen bir siyasi tavýrdý. Boykot tavrý, 'buna karþý ben tavýr alýyorum, yapmazsan da tavýr alacaðým' diyerek daha aktif bir tutum yarattý aslýnda. Tam tersine öbürü pasiftir. Sadece talep eden pozisyonda olmak, bekleyen pozisyonda olmak daha pasif bir tutumdur. Tam tersine 'ben kabul etmiyorum, reaksiyon gösteriyorum, karþý koyacaðým' demenin yoluydu boykot. Ve ben bundan sonraki süreçte de anadilde eðitim konusunda Kürtlerin bu konudaki politikalarýnýn daha da çeþitlendirilmeleri ve güçlendirilmeleri gerektiðini düþünüyorum. Biz beklersek birileri bunu yapar mý bilmiyorum. Ama þu andaki siyasi argümanlar içerisinde 'olmaz, iç barýþý bozar' diye en yüksek perdeden, Baþbakan'ýn aðzýndan söylenmiþ bir söz var. Biz buna karþý bir hamle yaptýk, iç barýþý bozmak yerine tam tersine bunu tesis eden bir hamle yaptýk. 'Bu ülkenin iç barýþý neden bozuldu aslýnda?' sorusunun cevabý þudur: “Ýnkar ettiðiniz için, yasakladýðýnýz için, baský kurduðunuz için bozuldu”. Qonax bi Qonax Dirûvgirtina Kurmancî a Vegotinê¹

Dilawer Zeraq*

Ev nivîs; bi serîlêdana qonaxên ku zaravaya Kurmancî a zimanê Kurdî tê re derbas bûye û di þert û mercên cihêreng de geþe di xwe daye, hewlê dide ku; veguherîn û geþedanên ku pêk hatine bi awirekî hevrûkirinê û di war û dîsîplînên wêjeyî –çi gotinkî, çi nivîskî- ên cihê cihê de darî çavan bike û panoramayeke giþtî raxîne, da ku bibe pêþkêþiyek bo siberoja zimanê Kurdî (û bi taybetî zaravaya Kurmancî) û di warê aqûbet û çarenûsa wî de; û ji bo ku destkariya ku lê hatiye kirin (Elfabe û pirtûka Hînker a Cemiyeta Hêviyê- Amadekirina Gramera Kurmancî a Celadet A. Bedirxan) û destkariyên ku di roja îroyîn û di siberojê de lê tên kirin û dê lê bên kirin, bibin sedem ku geþedanên zimanê Kurdî xurttir, berfirehtir, berbelavtir û qewîtir bibe.

Di warê helbestê de:

Qonaxa Klasîk: Ku em tekstên nenivîsandî ên kilamên dengbêjiyê ji helbestan –mebest di biwara nûjen de helbesta nivîsandî ye- nehesibînin û wê bihêlin ji warê vegotina destan û meselan, -û em stranên gelêrî di nav qalibê çanda zargotinî de asê bikin- em ê karibin ji bo zimanê helbesta Kurdî a nivîsandî û ên li ser tekstan, rave bikin.

Ji bilî ku em meyl û bala xwe bibin ser pirsa ka helbesta Kurdî a nivîskî bi

1- Ev nivîs, di panela ku ji bo roja zimanê Kurdî a li Bilgi Üniversitesi (Zankoya Bilgi-Stenbol) hatî lidarxistin de, hatiye derpêþkirin (16-05-2010). * Nivîskar 1174 kîjan þairê dest pê dike, em dikarin bêjin, -ji bilî çarîn û þiîrên Baba Tahirê

T Uryan- yek ji aliyê hevpar a xuyayî a helbesta Kurdî a klasîk, pirzimanî ye; oplum v mebest ji pirzimanî ew e ku þairên helbesta klasîk a Kurdî di helbestên xwe de, bi temamî peyv û qalibên zimanên wekî Farisî, Erebî û Kurdî bi kar e K anîne; mirov dikare wekî awarte jî bîne zimên ku hin þairên wekî Ehmedê uram, Sa Xanî di hin þiîrên xwe de peyvên Tirkî bi kar anîne. Her wiha, bi çi awayî dibe bila bibe, ji ber ku di wê serdemê de zimanê wêjeyê

yý: 4, Güz 2010 yê rojhilata navîn û Asyaya nêzik Farisî bû û zimanê Erebî jî di ser ola Îslamê re bandoreke xuya û xurt li ser zimanan dikir, di helbesta klasîk a Kurdî de jî zalbûna van her du zimanan xuya û darîçavan e.

Ji ber vê yekê, her çi qas em wan þairên xwe yekta bikin û wekî avangardên wêjeya bi Kurdî fam bikin jî, mirov nikare xwe ji vê rastiyê bide alî ku; heta ku mirov hay ji zimanê Erebî û Farisî tunebe, têgihîþtina wan þairan gelek zehmet e. Loma jî, her çi qas em xwe parîkî diêþînin da ku ji wan þairên xwe ên klasîk fam bikin jî, mirov nikare mandele bike ku ji sedsala 11. heta sedsala 20. di þiîrên Kurdî de zimanekî nivîsandinê ku ji sê zimanan avabûyî hatiye bikaranîn; û ev yek ji aliyekî ve jî bûye sedema jevqutbûna çanda gelêrî û zimanê rojane û Kurdiya reþ; û zimanê Kurdî a wê heyamê ji roja îroyîn zêdetir maye di navbera endamên çîneke elît û bijarte de –endamên çîna rewþenbîriya Kurdî a wê heyamê ku ji þêx û mela û feqiyan pêk dihat û wan di medreseyan de bi sê zimanan, Erebî, Farisî û Kurdî, dixwendin- û civaka Kurdan her ji wê çaxê de dûrî xwendewariya Kurdî maye û ev yek hê jî -çi ji ber sedemên siyasî, çi ji ber sedemên nebûna dewletekê, çi ji ber sedemên nebûna pergaleke ku perwerdeya bi Kurdî dimeþîne û çi ji ber xemsariya Kurdan a bo zimanê xwe- bi awayekî ji awayan bandora xwe dide ser zimên. Ez ê bo xweþikî danfêmkirina vê angaþta xwe serî li hin þair û þiîrên klasîk bidim û çend malik û bendên wan wekî nimûne derpêþ bikim.

Ji Mem û Zîn-Ehmedê Xanî (1651-1707) Mutleq tu mufîd û mustefad î Bê þubhe murîd û hem murad î

Xanî ji kemalê bêkemalî Meydana kemalê dîtî xalî (Xanî,2008)

(Her tu yî sûdwer û sûdwergir î) (Bêguman evîndar û dilber î)

(Ne ku Xanî pir zana ye) (Lê wî dîtiye meydan vala ye) (Xanî,2008)

Ji dîwana Melayê Cizîrî (1570-1640) Her seher dinêrim ez cana bi ahan ra ji dil Bareke-l Barî bî îs'adîn 'eleyha yewme 'îd (Cizîrî,1992) Ji dîwana Feqiyê Teyran 175

Cezbe çi remzek cefî ye Qonax Bi Dirûvgir Mebde 'çi halek xafî ye Têtin bi dil da tavî ye Mewcê di behra hikmetê (Teyran,2009) Digel van yekan, gelek balkêþ e ku þaîrên helbesta klasîk a Kurdî, -kî dizane belkî ji ber hiþkî û riknokiya Kurd(î)bûnê ye- di hin malik û beþên helbestan de Kurdiyeke xwerû û sade bi kar aniye. tina Kûr Ji Ehmedê Xanî

Wî bêdilî her li wê mekan girt manî a V Wî bilbilî bo xwe aþiyan (hêlîn) girt eg

Vêk ra weriyan li wî per û bal otinê Têk da weþiyan ji wî xet û xal (Xanî,2008)

Ji Melayê Cizîrî Þox û þengê zuhre rengê Dil ji min bir dil ji min Awirê heybetpilingê Dil ji min bir dil ji min

Wê þepalê misk î xalî Dêmdûrê gerdenþepalê Cehbeta biskan þemalê Dil ji min bir dil ji min (Cizîrî,1992)

Ji Feqiyê Teyran Nobedarê kelehê xwe Dergevanê dergehê xwe Bîne bîr û agehê xwe Tûleyê asîtan im ez (Teyran,2009)

Qonaxa Hawarê anku destpêkirina tevgera nûjeniya wêjeya Kurdî:

Di destpêka salên 1900'î de, ronakbîriya Kurd li Stenbolê teqlekê dide xwe û ligel avakirina komele û cemiyeteke rewþenbîriya Kurdan û weþandina kovareke wêjeyî (Rojî Kurd), balê dibe ser netewebûna Kurdan û bandor û girîngiya wê a di vê avabûnê de. Min divê hem peytekê bikim hem jî bidim zanîn ku; Kovara Hawarê berî her tiþtî tevgereke zimanî; tevgereke teqldayîna li zimên bû. Loma jî, gava em li nivîsên di kovarê de, li sekn û helwest û awayê bikaranîna zimên ê nivîskaran dinêrin, serê pêþîn ev rewþ derdikeve holê; helwestên velqutandina zimên û hewldanên avakirina netewebûna Kurdan. Vê rewþê bala me dibe ser taybetiya çînî, çandî û entelektuelî a danêr û nivîskarên wê 1176 qonaxê ku; avakarên sereke Celadet Alî Bedirxan û Kamûran Alî Bedirxan,

T endamên çîna serdest a Kurdan (mîrektî) bûn; û tevî ku Mala Bedirxaniyan ji oplum v eþîreke mezin û fireh pêk dihat jî, ji salên 1800'î û þûnde di warê netewebûna Kurdan de bi roleke avakar rabûbûn; û ev rabûn û hewldan di Qonaxa e K Hawarê de bi du endamên Mala Bedirxaniyan bi giþtî li ser 'avakirin û uram, Sa peydekirina hiþekî neteweyî a di ser çand û zimên re' hê bêtir û xweþtir darî çavan bû. yý: 4, Güz 2010 Loma jî piþtî sala 1930'yî bi qonaxa Hawarê re, wêjeya Kurdî, bêtir bi wêjeya cîhanê re têkildar dibe, car dî geþ dibe, bi helbestên helbestkarên mîna C.A.Bedirxan, Cegerxwîn, Reþîdê Kurd, Qedrîcan û ên dî, helbesta Kurdî ji zimanên Farisî û Erebî dûr dikeve, ev wêjekar di berhemên xwe de teqleke dîtir li zimên didin; zimanê nivîsandinê hê bêtir nêzî Kurdiya reþ e û êdî metafor, hêma û temayên vegotinê li ser watedariya peyvên zimanê Kurdî ên xweser û xwerû û li ser kelepûra Kurdî ku ji mîtos, destan, bûyerên dîrokî, çîrokên gelêrî û çanda xweser pêk tê, tên sazkirin û avakirin. Û zimanê Kurdî li þûna ku bi zimanên wek Farisî û Erebî bidebire, ji çand û zimanê adetî ê ku gel pê diaxive, didebire. Loma jî di berhemên nivîskarên vê qonaxê de, ziman bêtir nêzikî gel e û li ser hevoksazî û watebariya xwe radibe.

Çend mînakên ji helbesta vê heyamê:Ji Reþîdê Kurd Nalî pirsî Hingiv kîngê peyda bû Mem û Zînê bi hev re gotin Hingiv ew roj peyda bû Ku þanî devên du evîndaran Mêþhingivên maçê xwedî kirin û Ji gund þandin bajêr (Kurd,1995)

Ji Cegerxwîn Keko ez zimandirêj im Mexeyide ez çi bêjim Ez xêrxwaz û dilovan Bêtoz û bêqirêj im

Zimanê min û te ye Nîsk û genim û ce ye Gelek ziwan tê de ye Niha jê re wer bêjim (Cegerxwîn, 2006)

Ji C.A. Bedirxan Bilûra min a þîrîn Tu di sariya sibehê Û hingura êvarê de Hevalê bêhevalan Destbirayê þivan û dilketiyan î. 177

Dengê te Qonax Bi Dirûvgir Hestirên dilê xemgîran Silava jihevveqetiyan Girîn û zarîna dilketiyan Tîne bîra min Bilûra min tu î, Xemrevîna terkeserên dinayê!

(Hawar,1998) tina Kûr

Dema Kovara Tîrêjê: manî a V

Helbestkarên ku di kovara Tîrêjê de nivîsandin, teqleke dîtir –ku bi taybetî di eg helbesta Cegerxwîn de kêm mabû- dan helbesta Kurdî. Ji ber ku þêweya otinê bikaranîna nîþane û diyardeyên polîtîk ên di helbesta Cegerxwîn de, pir zêde beloq û rasterast bûn. Lewre jî di helbesta þairên vê heyamê de, hem îdeolojî, hem jî siyaset li ser zimên û dîroka Kurdan û bi awayekî hêmayî û metaforîk –ku ev yek di Cegerxwîn de kêm mabû û bi temamî negihîþtibû hemdê xwe- dihate zimên. Û mirov dikare bêje ku; helbestkarên dema Tîrêjê, bûn pireke xweser a di pevgihandina Qonaxa Hawarê û nivîskariya Kurdî a li Dîasporayê û nivîskarên Nifþên Rewþenê de.

Çend mînakên ji helbesta vê heyamê:

Ji Rojen Barnas Min navê xwe kola li bircên Diyarbekirê Gava ku stêrk li ezmanê stûxwar Gava ku ney û bilûr û tembûr Û dahol û zirne Sar bûn, sar bûn

Ez welatparêz im, Ez mirovperwer im, Ez Bavê Tûjo me lo!... Þoreþger im Þoreþger im

Min navê xwe kola li bircên Diyarbekir. Ez Þêx Seîdê kal, Bijîþk Fuad im Pêþmergekî bê nav û bê nîþan Ez duh þehîd bûm Îro, nûhat im. (Barnas,2002)

Ji Arjen Arî Di qada þer de piþta me negihîþt erdê Te þahid bivê, va Herekol 1178 Miradkar, bi bext û ol

T Ca Cûdî oplum v Û va ye ev ax!

e K Kîj wextî bêleheng ma? uram, Sa Kî gavê bêkêr? Ev axa bi xêr û bêr

yý: 4, Güz 2010 Ji bakur ve serejêr Gebar Sîmal Bêxêr Her yek þêrko Ango Yek yek Êzdînþêr (Arî, 2002)

Ji Berken Bereh Feleka xayîn Ji xelkê re þîr û mast Ji me re êþ û jan Xem û kul Didoþe.

Ka bêje Ey feleka xayîn Qelenê te Çend quriþ in? (Bereh,2006)

Heyama wêjeya Kurdî a li Dîasporayê

Piþtî salên 1975'an –bi taybetî piþtî salên 1980'yî- Kurdên ku ji ber xebat û nasnava xwe a polîtîk berê xwe didin welatên Ewrûpayê, dest diavêjin pênûsa Kurdî û bi taybetî li Swêdê wêjeyeke sirguniyê, wêjeya dîasporayê tê afirandin.

Mirov dikare bêje, di xebatên zimanî û wêjeyî ên di navbera salên 1975 û 1995'an a li Ewrûpayê (bi taybetî li Swêdê) hatî kirin de, bo nivîskariya Kurdî hewldaneke baþ heye û zimanê Kurdî parîkî dî jî nêzî xwe dibe.

Çend mînakên ji helbesta vê heyamê:

Ji Ehmedê Huseynî Agirê me Ferhenga çiyayan bû Wexta ku agir ji me xeyidî Ferheng jî Li goristaneke bêkêl 179

Hate veþartin Qonax Bi Dirûvgir (Huseynî, 2002)

Qonaxa Nifþê Rewþenê anku dûrketina ji çanda kevneþopa kambax a nivîsandina bi zimanê biyan:

Piþtî salên 1990'î helbesta Kurdî berê þîpa xwe berpêyî nûjeniyeke dîtir ve kir

û hê bêtir bi bandora helbesta serbest a rojavayî hate nivîsandin. Her wiha, tina Kûr ziman û bikaranîna wî ya bi awayekî dî, watedarkirina peyvan a li ser çanda

gelêrî û gerdîþî û ezmûneyî û dîrokî, pêk hat. Helbestkarên Nifþê Rewþenê, manî a V di ser paþxaneya wêjeyeke ku hê avakirina gewdeya wê nehatiye tevakirin û di ser paþxaneya xurt a helbesta nivîskî û çapkirî re dest bi nivîsandinê kir. eg

Nivîskarên vî nifþî, ew nivîskar bûn ku; her yek kêmtirîn bi zimanekî dî otinê –wekî Tirkî, Îngilîzî, Frensî,- jî dizanibû û di warê xwîneriyê de zanîna xwe a ji zimanên dî, (bi taybetî bi zimanê Tirkî) li xwe kirin avantajeke mezin; loma jî, her yekî/ê ligel çand û zimanê Kurdî, çand û zimanê neteweyên dî jî, ji derveyî û ji wêdetirê þêwedarî û dirûvgirtina polîtîk hildan dest; dan dû dilkêþiya xweseriya zimanan û hewl dan ku di wargeha zimanê xwe de jî bibin ferdek; û wan wekî mêþhingivan ji hemû devok û þêwezarên Kurdî tehm û çêj girtin û ew çêj tev li helbestên xwe kirin. Lewma jî, wan karî têkiliyên baþ û xurt bi wêjeyên zimanên dîtir re jî deynin.

Çend mînakên ji helbesta vê heyamê:

Ji Îrfan Amîda Di kêlîka baneþanekê de pirtûkek dihat nivîsandin Di tehma ên berê de Ên ku têra xwe Xwedê tê de Ev dev tehmax Piþtî min kelax

Piþtî min kelax Dûmahîka bersivên nedayî me Dema ku bersiv bêne dayîn Ez ê bimirim ji zimanê xwe (Amîda, 2005)

Di vê helbestê de tiþtê ku bala me diçe ser ev e: tevî ku 'ax' di zimanê Kurdî de ne paþgir e jî, helbestkar ew ji bo avakirina rîtma hilkutek a hundirîn a helbestê wekî paþgir bi kar aniye.

Ji Lal Laleþ Med ji hespê hezkirina wan hez kirin Wan em ji zêrzemîna zêmara me kirin Hespa Þê binefþê Biborîne! 1180 Me bi destê xwe hûn xistin erebeya þer…

T (Laleþ, 2009) oplum v Di vê helbestê de, bi teknîka alîterasyonê, kitên (heceyên) 'he' û 'zê' 'þê' bo avakirina hevkêþe û hevgiriya rîtma helbestê, hatiye bikaranîn. e K

uram, Sa Ji Kawa Nemir Siyeke mirî. Bi hesabê riman dikiþe, li ser darê lingan wekî gincirekî dilolije.

yý: 4, Güz 2010 Li wir, di nava goniyan de digevize aramiya wê. Kerî xwe berdide kûrkê. Bîranîn pal didin li biniya gund. Goristan. Siyeke mirî; siya þevîna bêxew û westiyayî. (Dûr,2006)

Di vê helbestê de em rastî teknîka 'pexþanhelbest'ê tên ku piþtî bikaranîna zimên a bi þêwe û awayên dîtir û dirûvdayîna wî, di wêjeyê de ava bûye. Û helbet, helbestkarî dikaribû hemû rist li bin hev binivîsandina û teþeya klasîk a helbestê bi kar bianiya. Lê li vir, hem hewldaneke zimanî heye hem jî hêçandina teknîkeke dîtir a helbestê heye; ku her du jî ancax bi hiþmendiya zimên dikare pêk bê.

Di warê çîrok û vegotina pexþanî de:

Kilamên Dengbêjiyê: Ger em kilamên dengbêjan wekî mînakeke vegotina destanî a mesel û çîrokan hilbijêrin û bihesibînin, em ê karibin bêjin, yekem vegotinên pexþanî a çîrokî –ku li ser kaxiz nehatine dariþtin-kilamên dengbêjiyê ne.

Di van kilaman de, ziman ne armanceke esasî ye, lê belê ji bo anînzimana mebestê alavek e; loma jî, gava mirov bala xwe didê, tê dîtin ku; tevî ku zimanê ku tê bikaranîn, xwerû, fesîh, sade û petî ye jî, ji bo bicîhatina armancê û ji bo danfêmkirina bûyer û çîrokê, carinan qaydeyên zimên bi awayekî pratîk tê pêpeskirin. Lê ev yek wisan bi nermahî û xweþikî tê kirin ku mirov dibêje qey ji bo vegotina çîrokê û famkirina jê, ev rê rêyeke bivênevê ye. Her wiha, di kilamên dengbêjiyê de, biwêj û qalibên Kurdî bi awayekî pir xweþ û di cî de hatine bikaranîn.

Ji devê Huseynê Farê

Kilama HAY LÊ GULÊ …………. …………. Mi dî Gulê vê sibê bi sê denga dikir gazî digo; lo lo lawiko mehrûmo, min ê vê sibê cilê delalîkê xwe tevnaye tev pêçaye ……. Erê heyla lê dayê min ê berê xwe daye ser ava çemê Diyarbekir, w'ez ê gava diçûm ser ava Feratê Diyarbekir, wele min ê bala xwe dayê þopa qantirçiyê Sêrtiya bû, guherê miya bû, mexelê boþî deva bû… Gava mirov bala xwe didê, dibîne ku, li dû cînavê qertafa dema bê 'ê' tê 181 bikaranîn, lê lêker bi demên borî tên kiþandin. Lewre jî, mirov dikare bêje, li Qonax Bi Dirûvgir vir rîtm û lezî û newaya vegotinê girîng e ji bikaranîna rast a zimên. (Þaredariya Mezin a Amedê,2007:134)

Ji Karapetê Xaço

Lawikê Metînî

Lê lê dayikê heyranê de tu rabe tina Kûr Bi xwe ke bi Xwedê ke roja þemiyê

Serê min biþo û xemla min li min bike… manî a V Bisk û tev morîkan li ber enîka min çêke Hey lê lê lê… lê lê hey delalê eg

………….. otinê ………….. Herke tê min dixwaze bila bê min bixwaze Herke tê min direvîne bila bê min birevîne Herke min narevîne sibê min bi rê kin Hey lê lê lê… lê lê hey delalê (Þaredariya Mezin a Amedê, 2007:152)

Çîrokên Gelêrî: Di çîrokên gelêrî de, zimanekî, heta tu bêjî sade, fesîh, xwerû û zimanê rojane a axaftin û jihevfamkirinê hatiye bikaranîn. Her wekî kilamên dengbêjiyê, di çîrokên gelêrî de jî, armanca sereke danfêmkirina bûyer û çîrokê ye. Her çi qas, bi taybetî di warê bikaranîna daçekan û di warê zayenda navdêran de, aloziyek hebe jî, em dikarin bêjin, ji aliyê gramerê ve pir zêde û bi awayekî beloq þaþîtî tune ye. Û dema em ji aliyê bikaranîna peyvan ve jî bala xwe didinê, em dibînin ku her çi qas di hin çîrokan de peyvên ji zimanên dî hatine bikaranîn jî, ev yek zêdetir ji ber ku ew peyv di jiyana rojane de bi awayekî aktîv hatine û tên bikaranîn, qewimiye.

Li vê derê, hêleke girîng heye ji bo jevveqetandina zimanê nivîskî û zimanê gotinkî (wêjeya honakî û wêjeya gelêrî): Di zimanê çîrokên gelêrî û kilamên dengbêjiyê de 'demên hevedanî û girîft' ligel hev û di nav hevokekê de nayên bikaranîn; ji ber vê yekê di vegotinê de gihanek zêdenayên bikaranîn û bi rola xwe ranabin.

Zimanê vegotinê ê çîrokên gelêrî, zimanê rojane û axaftinê a jihevfamkirinê ye. Her wiha, yek ji taybetiya çîrokên gelêrî ew e ku ji ber taybetiyên xwe yên anonîmî, gelek guherto û versiyonên wan peyde bûne û hemû versiyon jî li gorî devoka herêman hatine gotin û di çîrokên gelêrî de jî, biwêj, carinan gotinên pêþiyan û qalibên Kurdî pir baþ û bi xurtî hatine bikaranîn.

Ji çîroka Siyabend û Xecê …………… …………… Siyabend got: “Bira ya hate serê min, nehatye serê gurên çiyan. Ez piçûk 1182 bûm, dê û bavê min, xûþk û birayên min giþk mirin, ez ketim ber destê ap û

T amojnê. Wana zulmeke bêhed û hesab li min kirin. Ez ji destê wan revyam, oplum v ketim çol û deþtan. Paþê Xudê ez ji tengasyê xilas kirim, ez hatim ser vê kemlê…” e K

uram, Sa Qedê dest pê kir û got: “Bira çîroka min ji dûr û dirêj e, ez bi kurtî te ra bêjim. Ez bi xwe Þikakî me. Mala min li Berya Þikaka bû. Axakî êla me hebû,

yý: 4, Güz 2010 merivekî pir xayîn û bêbext bû. Li pêþiya wî kesî nikaribû serê xwe bilind bikira. Yekî ku hinekî av lê germ bibûya, xelkê jê hez bikira xwe pê bigirta, ewî bi dek û dolaba tiþtek danî serî…”(Aras, 1993)

Ji çîroka Mîrze Mihemed Hebû padþak, du hev kurê padiþe hebûn. Navê yekî Mîrze Mihemed bû, navê yekî Elî bû. Padîþa qet rû nedida Mîrze Mihemed. Rojekî Mîrze Mihemed diponije û divê. Qet rûmeta min li cem bavê min tune. Rabû hespê bavê xwe yê Behrî siyar bû. Ji mal derket. Terkedunya bû çû.

…………. …………. Miheme Mîrze go: - Ez hatime ko we ji vê derê xilas kim. Bê xilaskirina we, cîkî da jî naçim. Qîzikê tîne bin bîrê da û gazî dike. (Ýþler, 1998:111)

Ji çîroka Tembûrzêrîn û Tembûrzîvîn Go þeþ bira bûn. Çûne seydê. Diya wan nexweþ bû. Go: - Day ku qîz bû. Teþiyê bi ser derî da ke. Ku law bû. Þûr bi ser derî dake. Em diçine seydê. Go çûne seydê. Go Xwedê da diya wan qîzkî. Ji kêfana þûr bir û çû. Serî derî da kir. Go birê xu yê piçûg þiyandin. Go: - Ca here mêze ke, dayê çi kiriye? Go gava hat. Mêze kir þûr ser derî da ye. Çû ji birê xu ra go: - Wele þûr. - Ooo, ge em þeþ mêr in. Viya zî bû heft. (Akyol: 83)

-Di vê çîroka Tembûrzêrîn û Tembûrzîvîn de, vegotina çîrokê bi devê kesekî dî hatiye kirin ku ev teknîk hem di wêjeya modern de ciyê xwe heye û hem jî taybetiyeke berbelav a vegotina çîrokên gelêrî a Kurdî ye. Ku em ji bo baþ têgihîþtinê bala xwe bidinê, em ê bibînin ku vebêjer hem bi xwe çîrokê û bûyerê vedibêje hem jî, berî vegotina xwe bi gotina peyva 'Go' mîna ku yekî jê re gotiye –an jî wî ji devan hildaye- û ew jî vediguhêzîne me, tîne zimên.

Çîrokên Fabl: Di çîrokên Fablê de jî ziman ji hemû aliyan ve li ser dirûvê zimanê çîrokên gelêrî ye. Û di van cure vegotinan de jî, armanc ne ziman e, raguheztina fikr û naveroka çîrokê ye. Û di fablên Kurdî de jî, ziman bi temamî ji vegotina Kurdiya reþ e û pir fesîh û rewan e. Fîl û Çûk 183

Hewîngehekê de fîlek hebû. Ji ber vê fîlê kesan nedikaribû têkevin wê Qonax Bi Dirûvgir hewîngê de. Dema fîl tîhn dibû diçû li ser bêrmê av vedixwar. Di kêleka bêrmê de darek hebû. Çûkek jî li ser vê darê hêlîna xwe çêkiribû. Dame laþê fîl dixuriya fîlê laþê xwe bi darê ve tanî û dixurand. …….. …….. (Saðnýç,1998) tina Kûr Çîrokên nivîsandî ên honakî û wêjeyî: manî a V a) Qonaxa Hawarê: Bi derçûna Kovara Hawarê re, wêje û toreya Kurdî kirasekî dî li xwe kir û heta roja îroyîn dirûvekî dîtir da xwe û ev hewla eg dirûvgirtin û dirûvdayînê hê jî didome. otinê

Di Kovara Hawarê de, her çi qas hin jê bi mebesta mesajdayînê hatibin nivîsandin jî, hejmarek çîrok û pexþanên ku bi honakên gelek xurt û qewî û rûniþtî hatine nivîsandin. Ev yek jî bûye sedema jevqetîna (an jî jevqetandina) çîrokên gelêrî û çîrokên nivîsandî (ên honakî). Û mirov dikare vê serdemê wekî destpêka mezintirîn teqldayîna zimanê Kurdî bihesibîne.

Di van çîrokan de, tevî ku zimanekî xwerû, fesîh, sade û li ser hîmê zimanê axaftinê hatiye bikaranîn jî, hevokên dirêjtir hatine nivîsandin, gihanek ji bo xurtkirina vegotinê û pevgirêdana hevokan hatine bikaranîn, daçek bi xurtî û di ciyê xwe de û rast hatine bikaranîn.

Vegotin, ne di ser bûyerê, lê di ser zimên re hatiye kirin; û vê yekê jî kiriye ku ziman derkeve pêþ û di vegotinê de nebe alaveke çîrok û bûyerê; û bibe yek ji hêmana sereke a vegotinê. Her wiha, mirov dikare bêje, diyalog û monologên ku –ne li ser bûyerê lê belê li ser vegotinê- hatine avakirin jî yekem car di van tekstan de tên dîtin.

Ji çîroka Gazinca Xençera Min Ji zû ve ye min lê nenihêrtibû. Di ser banê kitêbxana min re; di quncikeke tarî û bi toz de taniþtkî û xwêl hilawistî bû. ………. ……….

Berî çend rojan qelema min keh bûbû. Min ê ew tûj bikira. Li kêrika xwe geriyam ku bikare qelema min tûj bike. Çavê min bi xencerê ket. Rabûm ber bi wê ve çûm. Wekî min destê xwe lê dirêj kir, pîrhevokên dorê bi min, bi biyanekî hisiyan, lingên xwe yên kevcalîn di ber serên xwe re borandin û her yekî bi alîkî ve baz da. (Bedirxan, 2007)

Ji çîroka Gulê Wê þevê Gulê dîsan digirî, lê îcar ne ji êþa tajangiya Qoço ve ku wekî marekî xwe li bejna wê ya zirav radipêçand. Xew, qet nediket çavên wê. Dijmin dê 1184 biketa welêt…

T ………. oplum v ……….

e K Li çareya xelasbûnê digeriya. Diviyabû ku gundê xwe, welatê xwe, çiyayê uram, Sa xwe û serbestiya pilingê xwe “Pola” ji dijmin biparêze. (Zaza, 2007)

yý: 4, Güz 2010 Ji çîroka Leylana Rastiyê ………. ………. Birîndar, li birînên xwe dinêrin; dibînin birîna wan goþt girtiye. Dê li zaroyên xwe mêze dikin û dibînin ku êdî rûyên wan ter û teze ne; ne zer in û ne bi hêsir in, hinarikên rûyên wan weke gul û gulnexwînan sor in. (Bedirxan, 2007)

Ji çîroka Guneh Carekê min di kitêbekê de xwendibû: “Serhatiyên meriv çi qas kevnar be, di mêjiyê meriv de ew qas þopên kûr dihêle…”

Rast jî wisan e; tiþtên ku min di piçûkiya xwe de dîtine, serhatiyên wê gavê îro pir qenc, gelek bi zelalî tên bîra min. Lê tiþtên hene ku duh, pêr min dîtine; an bihîstine, an jî hatine serê min bi xwe, îro zû bi zû nayên hiþê min…(Can, 2007)

Di van her çar çîrokan de, gihanek ne tenê ji bo pevgihandina du hevokan, lê belê ji bo berdewamiya vegotinê û ji bo avakirina hevokên dirêj ên ku hevoka beriya xwe watedar dikin, hatine bikaranîn.

Ji çîroka Kor - Sûcê Seyda bû belkî camêr tiþtek bida me? - Seyda bi zor ji xwe re bixwazî? - Rast e rast e, tu malê vî qasî welatî têxî dawa wî nabê na. - De hema bere ew têr bî û em birçî bin. - Oh… pa bere sed carî em ji birçîna bimirin, jixwe belkî niha para me jî xwariye. - Ma kî zanî? Tim dibên elîf û bê? ………… ………… (Cegerxwîn, 2007)

Hêjayî gotinê ye ku ev çîrok bi giþtî ji diyalogê pêk tê û ev jî þêweyekî dîtir e di vegotina çîroka nûjen de. Û her wekî em dizanin, diyalogên ku bi taybetî di vegotina çîrokî de tên bikaranîn, çîrokê bêtir nêzikî jiyana rojane dikin ku têkiliyên di vegotinê de zindîtir dikin.

b) Qonaxa berî salên 1980'yî û sirgûn û vederbûna li Ewrûpayê: Di vê qonaxê de, berî salên heþtêyî (bi taybetî li bakur) livdariyeke hêjayî gotinê nîn e di warê nivîsandina Kurdî de. Bes mirov dikare qala Kovara Tîrêj'e bike ku Rojen Barnas bi navê xwe ên Rojen Barnas û Filît Totanî çîrokin 185 nivîsandine. Qonax Bi Dirûvgir

Her wiha, piþtî salên 1984'an Kurdên ku koç û sirgûnî Ewrûpayê bûn, li wir ketin hewldaneke ji bo teqldayîna ziman û tore û vegotina Kurdî. Û ji bo berdewamiya zimên û windanebûna dirûvê ku nifþê Hawarê dabû zimên, tekst û vegotin û berhemên hêjayî gotinê derçûn.

Ji romana Labîrenta Cinan (Hesenê Metê) tina Kûr Destekî Nêrgîsa koçer li se zikê wê û yê din di ber de li ba dibe, dadikeve nava

gund, li nêzîkî ber deriyê hewþa mala Xanê bêhna gêrmiyeke meyîrîn xwe li manî a V pozê wê dide der, di ser piyê hewþê re Xanê çav li wê dikeve ji rasta hewþa mezin ji ber beroþa gêrmiyê bi piþirîn ber bi derê hewþ diçe… (Metê, 2000) eg otinê Ku em parîkî dî jî bi xurtî û çavtûjî dêhna xwe bidin vê hevoka ku ji parçeyeke romanê ye, em ê bibînin ku hevokeke ji pênc rêzikan pêk hatî li ber me ye. Û em dêhna xwe hinekî dî jî li ser hevokê eware bikin, em ê rastî 'dem û zimên' bên. Lewre jî, li vir têkiliya xurt a dem û hêmanên zimên derdikeve pêþ me. Hevok bi temamî bi dema niha (û fireh) hatiye nivîsandin. Û helbet vegotin gelek sade û rewan e, ji kurmanciya reþ e û; ku ev vegotin di çîrokeke gelêrî de pêk bihata, dê kêmtirîn ji heþt hevokan pêk bihata. (Bi þêweya vegotina çîroka gelêrî: Destekî Nêrgîsa koçer li se zikê wê ye. Ê din di ber de ba dibe. Ew dadikeve nava gund. Nêzîkî ber deriyê hewþa mala Xanê dibe. Bêhna gêrmiyeke meyîrîn tê pozê wê. Xanê li hewþê ye. Çav dikeviyê. Ji ber beroþa gêrmiyê bi piþirîn ber bi derê hewþ diçe…) c) Qonaxa piþtî salên 1990'î û Nifþê Rewþenê: Di destpêka salên 1990'î de parîkî be jî li bakur pêþiya zimanê Kurdî ji qedexekirinê vebû, Kurdên xwenda û xwîner ku paþxaneya wan a xwendinê a cîhanî têr û tekûz bû, bi derçûna Kovara Rewþenê, dest pê kir, gav bi gav, li ser nexþ û nîgarên zimanê Kurdî ên heta wê hingê heyî, kirasekî dîtir ê gulgulî û belekî û ji nexþên pirreng û pircure pêkhatî li zimanê Kurdî birîn; û vê kiraslêbirînê heta destpêka salên 2000'î domand.

Nivîskarên Nifþê Rewþenê û ên li dû wan, zêde li ser þêweyê zimanê axaftinê neman; wan di ser qayde û sivikî û derfetên zimanê axaftinê re, berê xwe da kitekit û hûrgiliyên gramerê û keys û derfetên ku zimên datanî ber wan, wan jî anî danî ser sifreya xwendevanan.

Nivîskarê Tirk Ahmet Hamdi Tanpýnar, gava piþtî nivîsandina komek helbestan, vegeriyaye ser pexþannûsî, çîroknûsî û romannûsî, li ser pirseke sedema vegerê, wiha gotiye: Di baweriya min de, pexþanên ku bi zimanekî ku dirûvekî dîtir û nûtir lê hatine dayîn, bên nivîsandin, dê hê bêtir karibin helbestîbûn, çêj û elesa zimên bigihînin xwîneran.

Di vî warî de ez dikarim bêjim ku; bi taybetî Nifþê Rewþenê, hewl da ku zimên li xwe bike sedema esasî, ne ê alavî; yanê ziman bo wan wekî armanc e; 1186 û wan ne ji bo ku çîrok û bûyerê bînin zimên, an jî ne ji bo ku bi hin bûyerên

T dîdaktîk mesajin bidin xwendevanan, lê belê wan ji bo zimên nivîsand û oplum v dinivîsin. Nifþê Rewþenê û nivîskarên ku di van salên dawiyê de berhemin li e K pirtûkxaneya Kurdî kirin xelat, di çîrok û roman û pexþanên xwe de, digel uram, Sa þêwe û dirûvê nivîsarê, rengekî dîtir û nûtir da zimên: wan, berî her tiþtî hewl da ku zimanê Kurdî bikin “zimanê ku pê tê fikirîn û hestpêkirin”; û wan di

yý: 4, Güz 2010 her warî de hewl da ku Kurdî bi pirrengî bi kar bînin; wan, ziman bi awayekî metaforîk bi kar anî; di warê watenasiyê de jî, rengekî nû dan peyvan; wan peyvên ku di nav gel de bi awayekî gotinkî, axaftinî û bi wateyên dîtir û mecazî dihatin bikaranîn, di berhem û nivîsarên xwe de bi kar anî; û bûn sedem ku, bêyî ku hewcetî bi peyv û watebariya peyvên zimanên dî, ên biyan, bê dîtin, ziman ji hundirê xwe ve kirasê xwe li xwe bifesilîne û bend û sînor li xwe firehtir bike.

Her wiha, wan di nav hevokên xwe yên pexþan, çîrok û nivîsaran de, bêyî ku ziman ji mantiq û qalibên xwe dûr bikeve, bi pêlîstina hevoksaziya zimên, asoyeke dîtir li pêþ derbiranên cuda û pirreng vekirin. Û kirin ku hêviya ku ji paþeroja zimanê Kurdî tê kirin, geþtir û xurttir be; û li Kurdî bûn piþtevan û berevan ku Kurdî bi berhemên xwe biwêre û karibe têkeve nav qada berhemên wêjeya cîhanê ku girtina kapên ku tê de tên avêtin cegerpolayî û çargurçikî ye.

Ji çîroka Giriyê li Midbexê

Dayê, çima canê te bûye kund? Kund? Û nebûye kevok an çivîk? Min tim li wateya her du daran dipirsî û wateya ku tu bibî birayê kesine ku ji bilî xwe tu tiþtî nas nakin. Kê gotiye xwîn nabe av? Kî ye xwediyê vê derewa mezin? (Yûsiv, 2003)

Ji çîroka Belqitîna Platonîk a Bêwexto Tu rabî jînenîgariya hemû tîr û rim û þûran vekolî, tu yê fêm bikî ku heta bi niha birîneke wenî kûr di sînga zilamekî de venekirine. Xwezî niha min bikaribûya werîsê van gotinên caris bi hev ve girê bida û hûn berdana binê bîra birînê. Ez kaneke comerd im, nêm û elem her ber bi deþt û newalên nenas ve diherike. Berazan hinavê jinê ji xwe re kirine garaneke ji rimilkê û simên mêraniya xwe tê de diceribînin. Nizanim ziravê pîreboka min a platonîk li simên kîjan berazî geriyaye? (Baqî, 2005)

Ji romana Kitim

Dem ne zaroka berê ye. Demê rê û rêçikên xortaniyê jî derbas kiriye. Niha dem di pêpelûka payiza emir re dadikeve ser zivistana emir. Daxwaza me ji ewil de azadî bû û hê jî azadî ye. Her dihere dem genî dibe, daxwaz genî dibe û azadiya ku ji hezar salan e em li bendê ne jî genî dibe. Êdî ne sebra me û ne jî emrê me têrê dike. Bes emrê me êdî bûye bîra êþ û keseran. Va ye Newrozeke din tê. (Tilermenî, 2005) Ji çîroka Çilkên Pênûsê 187 Qonax Bi Dirûvgir Jinitiya ku ji her tiþtî zêdetir nêzikî zarok e û tim û tim di hundirê xwe de dihewe… Zaroktiya ku bi çilkeke xwîna tovîn re, difûre û diçe; çîçikên ku wekî bûtikên fêkiya tehmxweþ serî didin. Xamatiya ku þerma hundirîn zêde dike, bi bizdokî û bi dilekî xiþûþ gav davêje nav war û qada jinitiyê… Destpêka janên gewdeyî… Þehweta ku tevna xwe li can û bedenê dihone… Îxaneta bedenê ya li xwe… Ezmûna bivê nevê ya ruh û giyanê… Êrîþên ajalane… Û fêkiyên mirovane… (Zeraq, 2009) tina Kûr manî a V eg otinê

Çavkanî

Amîda, Îrfan. 2005. Þopa Neþûþtî. Diyarbekir: Weþanên Lîs.

Antolojiya Dengbêjan a Þaredariya Mezin a Amedê, 2007.

Arî, Arjen. 2002. Ev çiya rûspî ne. Stenbol: Weþanên Avesta.

Baqî. H. Kovan. 2005. Çîroka Çîrokan. Stenbol: Weþanên Bajar.

Barnas, Rojen. 2002. Þi'r. Stockholm: Weþanên Nûdem.

Bedirxan, Kamuran Ali. 2007. Eyloyê Pîr. Diyarbekir: Weþanên Lîs.

Bedirxan, Celadet Âlî. 2007. Gazinca Xençera Min Diyarbekir: Weþanên Lîs.

Bereh, Berken. 2006. Pandomîm. Stenbol: Weþanên Belkî.

Cegerxwîn. 2006. Dîwan. Stenbol: Weþanên Avesta.

Cegerxwîn. 2007. Reþoyê Darê. Diyarbekir: Weþanên Lîs.

Cizîrî,Melayê. 1992. Dîwan. amadekar Z. Abîdîn Zinar, Ýstanbul: Fýrat Yayýnlarý.

Can, Qedrî. 2007. Guneh. Diyarbekir: Weþanên Lîs. 1188 Hawar. 1998. Stockholm: Weþanên Nûdem. T oplum v Huseynî, Ehmedê. 2002. Dîwan. Stenbol: Weþanên Avesta.

e K Ýþler, Sînem. 1998. Çîrokên Gelêrî. Stenbol: Weþanên Enstîtuya Stenbolê. uram, Sa Kurd, Reþîdê. 1995. Ez. Stenbol: Weþanên Avesta. yý: 4, Güz 2010 Laleþ, Lal. 2009. Deqên Qesas. Diyarbekir: Weþanên Lîs.

Metê,Hesenê. 2000. Labîrenta Cinan. Stenbol: Weþanên Avesta.

Nemir, Kawa. 2006. Bîþenga Deþta Dûr. Diyabekir: Weþanên Lîs.

Sadinî, Xalid. 2009. Feqiyê Teyran, Jiyan, Berhem û Helbestên wî, Stenbol: Weþanên Nûbihar.

Tilermenî, Yaqob. 2005. Kitim. Diyarbekir: Weþanên Lîs.

Xanî, Ehmedê. 2008. Hemû Berhem. Diyarbekir: Weþanên Lîs, çapa 1.

Xanî, Ehmedê. 2008. Mem û Zîn, Bi Kurdiya Îro. Amadekar Jan Dost, Stenbol: Weþanên Avesta.

Yûsiv, Helîm. 2003. Memê Bê Zîn. Stenbol: Weþanên Avesta.

Zaza, Nuredîn.2007. Gulê Diyarbekir. Weþanên Lîs.

Zeraq, Dilawer. 2009. Çilkên Pênûsê. Diyarbekir: Weþanên Lîs. Bölünemez Vatanýn Bölünmüþ Ekonomisi: Kürt Ýllerinde Emek Piyasasý

Selin Pelek¹

Siyasi gündemin anayasa deðiþikliði, rejim tartýþmalarý, türban, cemaat kadrolaþmasý gibi “aðýr” meselelerle hýzla deðiþtiði bu günlerde, hükümet ve medyadaki kadim yol arkadaþlarý “ekonomi týkýrýnda” tekerlemesine sarýlmýþ görünüyor. 2008'in son çeyreðinden itibaren kapitalizme içkin arazlarý belirginleþtiren dünya çapýndaki finansal kriz, Türkiye'de en çok toplumun her katmanýný etkileyen iþsizlikle hissedildi. Baþbakan, “þakaysa hiç komik deðil, ciddiyse çok komik” olarak özetlenebilecek ifadelerini istihdam kavramýna orijinal bir katký yaparak taçlandýrdý:

“Eksiklerimiz yok mu? Var, var, inkâr etmemize gerek yok. Bak þimdi aðýzlarýndan düþmeyen tek þey var: Ýþsizlik, iþsizlik, iþsizlik. Doðru, iþsizlik de var; ama sen yüzde 12 iþsizliði konuþuyorsun da yüzde 88 iþ sahibi olmayý niye konuþmuyorsun?” ²

Özgüven konusunda patlama yaþadýðýný geçmiþteki nice gafýna bakýlmaksýzýn sadece bu önermesinden bile anlayabildiðimiz Recep Tayyip Erdoðan, iþsizlikle mücadeleyi “halkýn gerçek gündemi” kliþesiyle birleþtirerek birinci sýraya koydu. Ve imdadýna “resmi ve bilimsel” kimliðiyle Türkiye Ýstatistik Kurumu (TÜÝK) yetiþti. TÜÝK, hane halký iþgücü anketleri üzerinden hesapladýðý iþsizlik oranlarýný 16 Aðustos 2010 tarihinde açýkladý. Kriz sonrasý “geniþleme” safhasýndaki Türkiye ekonomisi þaþýrtýcý þekilde istihdam yaratmýþtý (!). Ýþsizlik oraný %2,6'lýk bir düþüþle %11'e inmiþ, geliþmiþ Avrupa ülkelerindeki iþsizlik oranýna yaklaþýlmýþtý. Ýþsizlikte

1- Paris Nord Üniversitesi, doktora. 2- Tayyip Erdoðan'ýn Nisan ayýndaki Hatay konuþmasýndan alýntýdýr. 1190 “hissedilir” gerileme artýk (!) çalýþma olanaklarýný arttýran bir büyüme trendi

T olduðunun ispatýydý; Erdoðan sözünü tutmuþtu. oplum v Türkiye ölçeðindeki bu rakamlarýn referandum öncesi hükümete ihtiyaç e K duyduðu moralin ne kadarýný depoladýðýný bilemiyoruz, ama ölçebildiðimiz uram, Sa rakamlar bilimsel yaldýzlarý kazýmaya yeterli. Ýlk olarak, TÜÝK'in iþsizlik ölçümünde temel aldýðý kriterin aktif olarak gazete veya internet ilanlarý,

yý: 4, Güz 2010 Türkiye Ýþ Kurumu veya eþ dost vasýtasýyla iþ arama faaliyeti içinde olmaya dayandýðýný, yani iþ bulmaktan umudunu kestiði için aramayý sonlandýranlarý kapsamadýðýný not edelim. Ayrýca, taným gereði anketin yapýldýðý hafta itibariyle bir saat dahi olsa gelir getirecek iþte çalýþanlarýn istihdamda olduðu kabul ediliyor. Özellikle tarýmsal üretimin aðýrlýklý olduðu bölgelerde iþgücünün ve üretim kaynaklarýnýn kapasite altý kullanýmýyla ortaya çýkan eksik istihdamda çalýþanlar, daha fazla çalýþmaya istekli olduklarý halde çalýþan olarak istatistiklere geçiyor. Örneðin, haftada sadece bir kere bahçesinde meyve aðacý sulayanlar, genellikle kadýnlardan oluþan ücretsiz aile iþçileri istihdam oranlarýný yükseltiyor. Böylece tarým dýþý sektörlere bakýlmadan veya kent harici yerleþim yerlerini kapsayarak hesaplanan iþsizlik oranlarý gerçeði yansýtmakta yetersiz kalýyor.

Tarýma dayalý üretim iliþkilerinin yoðun olduðu Kürt bölgesi özelinde ve zorunlu göç nedeniyle Kürt nüfusu hýzla artan Adana, Mersin gibi Bölge'ye yakýn kent merkezlerinde iþgücüne katýlým, istihdam ve iþsizlik³ oranlarý Kürt halkýnýn ülke genelindeki ekonomik gidiþattan nasýl nasiplendiði konusunda vahim gerçekleri ortaya koyuyor. Aþaðýdaki veriler yine TÜÝK tarafýndan yayýnlanan 24 Haziran 2010 tarihli haber bülteninden:

Ýþgücüne katýlým oranýnýn en düþük olduðu iller ise sýrasýyla, Mardin (% 32,3), Þýrnak (% 30,7) ve Siirt (% 30,4)'tir. …

Ýstihdam oranýnýn en düþük olduðu iller ise sýrasýyla, Diyarbakýr (% 26), Siirt (% 25,9) ve Þýrnak (% 25,5) olarak tahmin edilmiþtir. …

Model çalýþmasý sonucuna göre; iþsizlik oranýnýn en yüksek olduðu iller sýrasýyla, Adana (% 26,5), Diyarbakýr (% 20,6) ve Hakkâri (% 19,7) olarak tahmin edilmiþtir. (TÜÝK haber bülteni, 2010)

Baþta belirtmekte fayda var: Bu satýrlarýn yazarý Kürt sorunu hakkýnda

3- Kavramlarýn tam anlaþýlmasý açýsýndan kýsa bir tanýmlamayý yararlý görüyoruz. Ýþgücüne katýlým oraný, istihdamda veya iþsiz olarak iþ piyasasýnda yer olan insanlarýn, aktif nüfusa, yani 15-65 yaþ arasý toplam nüfusa oraný ile bulunuyor. Ýstihdam oraný ise sadece istihdamda olanlarýn aktif nüfusa bölünmesiyle elde ediliyor. Ayný iþlem iþsiz sayýsý ile yapýlarak da iþsizlik oraný belirleniyor. yýllardýr tekrarlanan “sorun aslýnda ekonomik” kliþesine kesinlikle itibar 191

etmemektir. Her neviden resmi aðýz tarafýndan bolca dillendirilen bu Bölünmez V argüman Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesini basit bir yoksulluk/ekonomik geri kalmýþlýk çerçevesine sýkýþtýrmakta, dolayýsýyla

ana eksenini bilinçli olarak yadsýmaktadýr. Bölge iktisadýnýn yapýsal atanýn Bölünm sorunlarý, Kürt halkýnýn yýllardýr maruz kaldýðý sistematik inkârýn yalnýzca bir veçhesidir ve tek baþýna Kürt sorununun nedeni olarak gösterilemez. Bu baðlamda bu yazýnýn amacý iþsizlikte Bölge'ye ait farklýlýklarý tartýþmakla

sýnýrlýdýr. üþ Ek on

Yazýnýn ileriki bölümleri Kürt bölgesindeki emek piyasasýnýn mütevazi bir umisi: K çözümlemesi olarak okunabilir. Birinci bölüm, ülke genelinde ciddi bir ekonomik problem olan iþsizliðin akademik algýsýna ve kýsa bir literatür ür

taramasýna ayrýlmýþtýr. Ýkinci bölüm Kürt toplumuyla ilgili istihdam ve t Ýllerinde Emek Piyasasý iþsizlik verilerini betimleyici olarak ele almaktadýr. Üçüncü bölüm Bölge'deki iþsizliðin kendine özgü gerekçelerini tartýþma amaçlýdýr. Sonuç bölümüyse genel çerçeveyi belirleme ve gelecek çalýþmalar için öneri niteliðindedir

Türkiye’ de Ýþsizlik: Tanrýlar Böyle mi Ýstiyor?

Ýktisadi literatürde iþsiz, çalýþma isteði ve gücüne sahip olan fakat mevcut çalýþma ve ücret koþullarýnda iþ bulamayan kiþi olarak tanýmlanýr. TÜÝK de iþsizlik ölçümlerinde bu uluslararasý standart tanýmý kullanýr. Fakat geliþmiþ kapitalist ülkelerin aksine Türkiye gibi az geliþmiþ ülkelerde emek piyasasý çok katmanlý, heterojen bir yapýdadýr. Özellikle iþ arama umudunu kaybetmiþ olduðu için çalýþmaya hazýr olduðu halde iþ aramayý býrakanlar –discouraged workers – iþsiz nüfus içerisinde yadsýnmamasý gereken bir kategoridir (Dewan ve Peek, 2007). Ayrýca neoliberal saldýrý altýnda çýð gibi büyüyen prekarya? asgari ücret altýnda, hiçbir kanuni düzenleme olmaksýzýn çalýþsa dahi istihdamda sayýlmaktadýr. Bu baðlamda aktif nüfusu çalýþan/iþsiz dikotomisine indirgemek oldukça sorunlu ve yetersiz bir yaklaþýmdýr.

Ýktisat bilimi 1930'lu yýllara kadar piyasanýn görünmez elinin iþsizlik sorununu yok edeceðine iman etti. Tam istihdamdan uzaklaþmak, yani iþsizlik bir anomaliydi ve kendi haline býrakýldýðýnda iþ arayanlar ya piyasada belirlenen ücreti kabul edip çalýþacak ya da gönüllü olarak “ben bu ücreti beðenmiyorum” diyerek iþ piyasasýndan çýkacaklardý. Böylece iþsizlik denen hastalýk “bir süre sonra” ilaçsýz bertaraf edilecekti. Fakat 1930 Büyük Buhraný'ný izleyen uzun süreli durgunluk ve gayri iradi olarak iþsiz kalan milyonlar, bu görüþün yetersizliðinin ispatý oldular.?

4- Prekarya, güvensiz –precarious- ve proletarya kelimelerinden türetilmiþtir; iþ arayanlarý, yarý zamanlý veya kayýt dýþý çalýþanlarý kapsamaktadýr 5- Ýktisatçýlarýn konuyla ilgili görüþlerini ele alan kapsamlý bir çalýþma için bkz. Unemployment and the Economists, Bernard Corry, 1996. 1192

T Keynes'in geliþtirdiði irade dýþý iþsizlik – involuntary unemployment – kavramý oplum v böyle bir konjonktürün ürünüydü (Corry, 1996). Ýþsizlik, talep eksikliðinden, üretim kapasitesi yetersizliðinden, yapýsal deðiþimlerden veya e K konjonktürel dalgalanmalardan ortaya çýkabilirdi ve “iþ beðenmeme” ile uram, Sa açýklanamazdý. Eksik istihdam, ekonomi dengedeyken de süresiz olarak var olabilirdi. Yani kendiliðinden çözülecek istisnai bir problem deðil, doðal bir

yý: 4, Güz 2010 durumdu. Tam istihdam için piyasaya dýþarýdan bir müdahaleye ihtiyaç vardý.

Marksist ekole göre ise kapitalizmde tam istihdam sadece teorik olarak mümkündü. Ýþsizliðin sisteme içkin doðasýný ve kapitalizm var oldukça iþsizliðin yok olamayacaðýný Marx ve ardýllarý kapitalizmin yasalarý ile açýkladýlar. Yedek sanayi ordusu, kapitalistler ihtiyaç duyduðu için vardý ve mevcudiyeti patronlarýn çalýþma koþullarýný kendi çýkarlarýna göre belirlemelerine yardým ediyordu. Ýþsizler, iþçilerin düþük ücretlerinin sigortasýydý (Marx, Kapital I.cilt 25. Bölüm, 3. kesim). Marx'ýn çözümlemesine göre, teknolojik ilerlemeyle artan makineleþme iþsiz ordusunu büyütüyor, emekçiler arasýnda yýkýcý bir rekabet yaratýyordu. Yani teknolojiyle verimliliðini arttýran, daha iyi makinelerle üretim yapan büyüyen sermaye emek talebini arttýrmayabilirdi.

Türkiye gibi azgeliþmiþ kapitalist ekonomilerde ise uluslararasý baðýmlýlýk iliþkilerinin þekillendirdiði “kalitesiz büyüme” süreçleri, taþeronlaþmýþ bir sanayi, verimsiz/atýl bir tarým sektörü ve spekülatif finans hareketleriyle perçinlendi. Ýþsizlik, 50 yýldýr devam eden ama 1980'li yýllarda hem liberalleþme süreci, hem PKK ile ordu arasýndaki savaþla ivmelenen tarýmdaki çözülmeyle, üretkenliði yüksek alanlarda köylerden gelen nüfus soðurulamayýnca kronikleþti. Ýþte her büyüme rakamý açýklandýðýnda gazetelerde yer bulan ve çok þaþýlacak bir durummuþ gibi lanse edilen istihdamsýz büyüme tanýmlamasý çarpýk sanayileþmenin ve ranta dayalý ekonominin emek piyasasýndaki temel sonucudur. Elbette, sermayenin bu duruma bahanesi iþgücü piyasasýndaki iþveren aleyhine düzenlemelerin çok katý bir þekilde uygulanýyor olmasýdýr. TÜSÝAD yönetimi istihdamsýz büyümeden kurtulmak için iþgücü piyasasýnda esneklik talep etmektedir. Esneklikten kastedilenin, daha az sosyal güvence, daha az sendika, daha az ücret; kýsaca daha fazla kölelik olduðunu, patronlarýn sýkça boy gösterdikleri yazýlý ve görsel medyadan takip edebiliyoruz.6-

Oysa Türkiye ekonomisinde istihdam piyasasý, bir “karakteristik” olarak yüksek iþsizliði bünyesinde barýndýrýrken, hem özel sektör hem de kamuda

6- Örneðin TÜSÝAD Yönetim Kurulu Baþkaný Ümit Boyner, 15 Þubat 2010 tarihinde düzenlediði basýn toplantýsýnda, sadece Türkiye'de deðil, tüm dünyada yaygýnlaþan istihdamsýz büyüme sürecinin yeniden tekrarlanma ihtimaline karþý iþgücü piyasalarýna esneklik saðlamanýn tek çare gibi gözüktüðünü söylemiþti. (Star gazetesi, 15 Þubat 2010) neoliberal dönemle birlikte týrpanlanan haklarla sendikasýz, güvencesiz, 193

parçalý bir yapýya doðru evrildi.? Ýthal ikameci kalkýnma stratejisinden Bölünmez V vazgeçilmesiyle; dýþ ticaretin serbestleþtirilmesi, destekleme alýmlarýnýn ortadan kaldýrýlarak yerine doðrudan gelir desteðinin geçmesi, þeker

fabrikalarý, TEKEL, Çaykur gibi devlet iþtiraklerinin hýzla özelleþtirme atanýn Bölünm kapsamýna alýnmasý gibi piyasacý tarým politikalarýyla mülksüzleþen yýðýnlar, kent çeperlerine yýðýlarak iþsizliðe ve güvencesizliðe itildiler. Tablo 1 son yirmi yýldaki dönüþümü anlamak için makro verilerden derlenen rakamlarý

gösteriyor. Türkiye ekonomisi son yirmi yýlda süreklilik arz eden çift haneli üþ Ek iþsizlik rakamlarýyla büyüdü. Dört milyondan fazla insan bilhassa sanayi ve on

hizmet sektöründe çalýþmaya hazýr olduðu halde iþsiz olarak yaþýyor. Göze umisi: K çarpan tek olumlu noktaysa baþta belirttiðimiz Mayýs ayýnda gözlenen düþme trendidir. Ancak, yukarýda özetlenen yapýsal sorunlar Türkiye'de ür

iþsizliðin periyodik ve kýsa vadede aþýlabilecek bir sorundan ziyade t Ýllerinde Emek Piyasasý neoliberal transformasyonun bir ürünü olarak görülmesi gerektiðini iþaret ediyor.

Tablo 1. Son yirmi yýlda iþsizlik (bin kiþi ve yüzde olarak)

Çalýþmaya Toplam Resmi Tarým Toplam Ýþsizler Hazýr olup Ýþ Ýþsizlik Dýþý Ýþsizlik Aramayanlar Ýþsizler Ýþsizlik Oraný Oraný Oraný 1990 1701 180 1881 8,6 14,5 9,4 2000 11497 1139 2636 6,5 9,3 10,9 Ocak 3591 2248 117,6 2010 5839 14,5 21,6 Mayýs 2846 1836 4682 11 13,8 16,9 2010 Kaynak: TÜÝK hane halký iþgücü anketleri. Notlar: Toplam iþsizler, iþ arayanlara çalýþmaya hazýr olduðunu beyan edenler eklenerek bulundu. Toplam iþsizlik oraný ise toplam iþsizlerin aktif nüfusa oranýný gösteriyor.

En iyimser okumayla Mayýs ayýndaki düþüþ sadece kriz sonrasý eskiye dönüþ sinyali deðil de, istikrarlý bir istihdam artýþý ise bile, tablonun bütünü dikkate alýndýðýnda yirmi yýlda toplam iþsizlik oranýnýn neredeyse iki katýna çýktýðý açýkça görülüyor. Bu oranlarýn genç nüfusa odaklanýldýðýnda çok daha vahim düzeylere ulaþtýðýný hatýrlatalým.

7- Neoliberalizmin çalýþma hayatýndaki tahribatýna çarpýcý bir örnek olarak sendikalaþma oranlarýnýn seyri gösterilebilir. Aziz Çelik'in konuya iliþkin ayrýntýlý çalýþmasý çeliþkili istatistikler karþýsýnda özgün bir çabayla hesaplanan yaklaþýk oranlarý veriyor. Çelik'e göre 1988 yýlýnda yüzde 22,2 olan sendikalý oraný 2001 yýlýna gelindiðinde yüzde ona geriledi. (Çelik, 2004) 1194 Devamla; ekonomik, toplumsal ve mimari açýdan “çarpýk kentleþme”

T süreci, sonlandýrýlan teþvikler, ithal ikameciliðin tersine dönmesi, hýzla oplum v tekelleþen sermayeyle rekabet güçlüðü, kýsacasý tarýmda piyasaya teslim oluþla perçinlendi. Tarýmdaki hýzlý çözülmeyle kentlerde iþsizlik oraný e K paralel ilerledi. 1990 yýlýnda istihdam edilenlerin yarýsý tarýmda çalýþýyordu. uram, Sa 2000'e gelindiðinde bu oran yüzde 36'ya geriledi. 2009 yýlý itibariyle ise, toplam istihdamda tarýmýn payý yüzde 24 civarýnda.? Tablo 2 bu çerçevede

yý: 4, Güz 2010 sadece kent nüfusunu dikkate alarak, yani istatistiklerde iþsizliði bir anlamda gizleyen tarým sektörünü devre dýþý býrakarak iþsizliðin boyutlarýný göstermeyi amaçlýyor.

Tablo 2. Kent nüfusunda son yirmi yýlda iþsizlik (bin kiþi ve yüzde olarak)

Çalýþmaya Toplam Resmi Tarým Toplam Kent Ýþsizler Hazýr olup Ýþ Ýþsizlik Dýþý Ýþsizlik Nüfus Aramayanlar Ýþsizler Ýþsizlik Oraný Oraný Oraný Oraný 1990 1137 80 1217 13,4 13,7 16,3 60 2000 1072 730 1802 8,8 9 13,9 65 Ocak 2773 1390 16,9 75 2010 4163 16,5 22,9 Mayýs 2290 1278 3568 13,4 13,7 19,3 75 2010 Kaynak: TÜÝK hane halký iþgücü anketleri. Notlar: Toplam iþsizler, iþ arayanlara çalýþmaya hazýr olduðunu beyan edenler eklenerek bulundu. Toplam iþsizlik oraný ise toplam iþsizlerin aktif nüfusa oranýný gösteriyor.

Sözün özü, Türkiye'de her 4 kiþiden 3 tanesinin yaþadýðý kentlerde düþtü denilen iþsizlik 2010 yýlý itibariyle yüzde 20 civarýndadýr. Yazýnýn bir sonraki bölümünde sorunu Kürt coðrafyasý özelinde ele alarak ülke geneliyle bir kýyaslama yapmaya çalýþacaðýz.

Bölgede Çalýþmak Veya Çalýþamamak: Ýþte Bütün Meselenin Bir Kýsmý

Kürt meselesi karþýsýnda inkâr yaklaþýmýný benimseyen zihniyet, söz konusu ekonomik geri kalmýþlýk ve sosyal dýþlanma olduðunda birbirine zýt gibi görünen ama özünde ayný amaca hizmet eden ikili bir stratejiye sarýlmaktadýr. Birincisini baþta belirtmiþtik; Kürt sorununu salt ekonomik gerekçelerle en çok da iþsizlik ve yoksullukla açýklayarak siyasal düzlemden soyutlama. Ýkincisi -ve bu yazý açýsýndan daha enteresan olaný- ise, tam

8- TÜÝK 2009 verilerine göre, Türkiye'de istihdam edilen 21,3 milyon çalýþanýn 5,2 milyonu tarýmda, 4,1 milyonu sanayide, 1,2 milyonu inþaatta ve 10,6 milyonu hizmet sektöründe çalýþmaktadýr. 20 yýlda kompozisyonun hizmet sektörü lehine hýzlý bir deðiþime uðradýðý görülmektedir tersine bölge ekonomisinin aslýnda ülkenin genelinden farklý olmadýðý, 195

isyankâr Kürtlerin farazi bir “yoksulluk edebiyatý” yaptýklarý ve hatta Bölünmez V bölgenin kayýrýldýðý, halkýn devletin yardýmlarýyla þýmartýldýðý gibi tersten bir inkâr söylemi. Daha çok ýrkçý/ulusalcý cenahýn köþe yazarlarýnda bireysel

gözlem veya bölgede görev yapan batýlý doktor,9 öðretmen, asker, bürokrat atanýn Bölünm vb. mailleriyle basýnda yer bulan bu “ezber bozan tezler”, 5 Temmuz 2010 tarihli Sabah Gazetesi'nde Süleyman Yaþar tarafýndan hazýrlanan bir haberle bilimsel(!) nitelik kazandý. Aþaðýdaki satýrlar söz konusu haberden

deðiþtirilmeden alýnmýþtýr: üþ Ek on

Bazý ülkelerde iþsizlik oranlarý, sadece meslek, cinsiyet ya da yaþ durumuna göre deðil, umisi: K etnik kökene göre de farklýlýk gösteriyor. Mesela Amerika'da beyazlarda iþsizlik oraný yüzde 8,6 olurken, siyahlarda iþsizlik oraný yüzde 15,4 seviyesinde bulunuyor. ür

… t Ýllerinde Emek Piyasasý Türkiye'de de iþsizlik hep en büyük sorunlardan biridir. Bu sorun çok konuþulur ve tartýþýlýr ama resmi söylem içinde iþsizlik konusu etnik köken açýsýndan pek ele alýnmaz. Etnik kökene deðinilmeden yapýlan iþsizlik tartýþmalarýnda, konu üstü kapalý bir biçimde 'bölgesel iþsizlik' olarak deðerlendirilir. Kürt nüfusun yoðun olduðu Doðu ve Güneydoðu bölgelerinde iþsizliðin, batý bölgelerine göre daha fazla olduðu belirtilir.

Peki Kürtlerin yoðun olduðu bölgelerde iþsizlik, gerçekten, Türklerin yoðun olduðu bölgelere göre daha mý fazla?

Rakamlar incelendiðinde, durum pek de öyle söylendiði gibi deðil. Mesela Diyarbakýr ile Kýrýkkale'nin iþsizlik oranlarý þaþýrtýcý bir biçimde birbirine çok

9- Bu tip haber kaynaklarýna örnek olarak basýnda geniþ yer bulan Dr. S. Hakyemez'in elektronik posta metni verilebilir. 13 Haziran 2010'da Yalçýn Bayer'in Hürriyet Gazetesi'ndeki köþesinde konu edilen mektup, Van'da görev yapmakta olan doktorun il ahalisinin devletin kaynaklarýný nasýl keyfi olarak tükettiðiyle ilgili bir serzeniþ içermektedir. Köþe yazýsýndan birebir alýntýlýyoruz. Vurgular bize ait. “Burada halk aþýrý þýmartýlmýþ. Ýnsanlarýn iþini halletmeyince ya kaymakama gidiyor, ya da “Ben PKK'lýyým, seni vururum” diye tehdit ediliyoruz. Can ve mal güvenliðimiz sýfýr. Kimse vergi vermiyor, elektrik-su vb. faturalar ödenmiyor. Herkese ayda 150 TL çocuk parasý (ki çocuk baþýna), çocuk ultrasonda görüldüðü andan itibaren de mama ve bez parasý ödeniyor. Okula giden her çocuða devlet harçlýk veriyor, harçlýk gecikince anneler okulu basýp çocuklarý okuldan almakla tehdit ediyor. O çocuklar ne yapýyor peki? Üzerlerinde üniformalarý, ellerinde PKK bayraklarý ile DTP mitingine gidiyor. Herkese, eksin ya da ekmesin, toprak yardýmý yapýlýyor (ki zaten kimse ekmiyor ya). Bu yardýmda sadece beyana bakýyorlar. Adam 5'i 50 yazdýrabiliyor. Van'da daðýtýlan paraya bakýnca, göl bile tarým arazisine sayýlsa az gelir. Her cuma kaymakamlýk elden nakdi para daðýtýyor. Terör biterse bu insanlar çalýþmak zorunda kalabilir, devlet denetimini daha iyi yapabilir... Ýsterler mi bu rantýn bitmesini!…” Elbette ki, söz konusu mektup bir devlet memurunun kiþisel, belki de çok ciddiye alýnmamasý gereken yorumlarýný içeriyor denilebilir. Ancak burada dikkat çekilmek istenen nokta Türk basýnýnda bu tip “kiþisel gözlemlerin” gördüðü itibardýr. 1196 yakýn. Diyarbakýr da yüzde 20,6 olan iþsizlik oraný Kýrýkkale'de yüzde 19.3 civarýnda

T seyrediyor. oplum v …

e K Ezberler bozulmalý uram, Sa Mesela Batman... Batman'da iþsizlik oraný yüzde 13,5 iken, Eskiþehir'de yüzde

yý: 4, Güz 2010 15,2'yi buluyor.

Önce bir parantez; yazarýn Amerika'daki etnik kökene dayalý iþsizlikle baþlamasý manidar. Kürtlere “siz bu ülkenin zencileri deðilsiniz” –ya da zýmni olarak “siz bu ülkenin zencileri olabilirdiniz; oysa bakýn size eþitlik bahþedilmiþ”- demek istiyor. Kendisinin þu gerçeði bildiðini sanýyoruz: Türkiye'de nüfus ve saðlýk göstergelerini kontrol eden Türkiye Nüfus Saðlýk Araþtýrmasý dýþýnda, herhangi bir konuda etnik kökene duyarlý resmi veri toplanmýyor. Yani, resmi istatistik kurumu verileriyle herhangi bir grubun/etnisite mensubunun Amerika'nýn zencileriyle veya Fransa'nýn Kuzey Afrikalý göçmenleriyle karþýlaþtýrýlmasý mümkün deðil. Daha açýk bir ifadeyle, bölgeden herhangi bir metropole göç etmiþ iþsiz bir Kürdün etnik kökeninin iþsiz kalmasýnda ne derece rol oynadýðýný bilemiyoruz. Elimizdeki veriler daha mikro çalýþmalar (Toplum ve Kuram Dergisi Tuzla Araþtýrma Grubu, 2009; Biz Kimiz Araþtýrma Raporu, Konda, 2008) veya kiþisel deneyimlerden ibaret. Bu tip verilerden yola çýkarak bir sosyal dýþlanmanýn varlýðýný ya da yokluðunu ispat etmek baþka bir yazýnýn konusu. Biz burada sadece bölgesel verilerden yola çýkarak Süleyman Yaþar'ýn kullandýðý rakamlarýn daha detaylý bir deðerlendirmesiyle yetineceðiz.

Bölgesel iþsizlikle ilgili veri tabanlarý kamuoyuna 2004 yýlýnda açýldý. Bu nedenle, özellikle PKK ile Türk ordusu arasýnda þiddetlenen savaþ döneminde zorunlu göç maðdurlarýnýn emek piyasasýna nasýl yansýdýðýný son 20 yýl özelinde ifade etmemiz hayli zor. Bunun yerine Süleyman Yaþar'ýn yöntemine benzer þekilde, ayný geliþmiþlik düzeyinde yer alan illerin emek piyasalarýný karþýlaþtýrarak, Kürt bölgesindeki emek piyasasýnýn Türkiye'nin baþka yerlerine nazaran nasýl farklýlaþtýðýný göstermeye çalýþacaðýz.

Ýlk olarak, makro ölçekte Türkiye ortalamasýna göre Kürt bölgesindeki iþgücü durumuna iþaret etmek istiyoruz. Tablo 3, Türkiye'yi 26 istatistiki alt bölgeye ayýrarak ölçüm yapan ÝBBS Düzey 2 sýnýflandýrmasýna göre 6 alt bölge ile tanýmlanan Aðrý, Kars, Ardahan, Iðdýr, Malatya, Elazýð, Bingöl, Tunceli, Van, Muþ, Bitlis, Hakkari, Gaziantep, Adýyaman, Kilis, Þanlýurfa, Diyarbakýr, Mardin, Batman, Þýrnak ve Siirt illerinde iþgücü istatistiklerini gösteriyor. Parantez içindeki yüzdeler ise Türkiye genelini temsil etmektedir. Tablo 3. Kürt illerinde istihdam ve iþsizlik (bin kiþi ve yüzde olarak) 197

Bölünmez V Ýþgücüne Çalýþmaya Toplam Resmi Toplam Katýlým Ýstihdam Ýþsizler Hazýr olup Ýþ Ýþsizlik Ýþsizlik Oraný Aramayanlar Ýþsizler Oraný Oraný

Oraný atanýn Bölünm 40,6 35,9 11,6 2004 304 309 613 21 (46,3) (41,3) (10,8) (15) 38,9 34,4 11,5 23,6 2005 (46,4) (41,5) 297 408 705 (10,6) (16,4) üþ Ek

37,8 33,3 12 25,7 on

2006 (46,3) (41,5) 303 472 775 (10,2) (17,1) umisi: K 37,9 32,5 14,1 27

2007 370 460 830 ür (46,2) (41,5) (10,3) (16,5) t Ýllerinde Emek Piyasasý 38,7 33,2 14 26,8 2008 (46,9) (41,7) 385 474 859 (11) (17,3) 39,9 33,4 16,2 28,5 2009 (47,9) (41,2) 475 502 977 (14) (20,6)

Kaynak: TÜÝK hane halký iþgücü anketleri. Notlar: Toplam iþsizler, iþ arayanlara çalýþmaya hazýr olduðunu beyan edenler eklenerek bulundu. Toplam iþsizlik oraný ise toplam iþsizlerin aktif nüfusa oranýný gösteriyor.

Rakamlar açýk; Türkiye genelinin aksine düþüþ eðiliminde olan bir istihdam oraný, iþsizliðin ve belki de daha önemlisi iþ bulma umudunu kaybettiði için iþ aramayanlarýn artýþ trendi, her yýl için istisnasýz olarak genel ekonomiden epeyce yüksek bir iþsizlik oraný. Sonuç olarak Bölge'de iþgücün ülke genelinden bir sapma gösterdiði anlaþýlýyor.

Peki, kahvehane diyaloglarýndan gazete köþelerine taþýnan “Bir tek Kürtler mi iþsiz/yoksul da isyan ediyorlar; hepimiz ayný gemideyiz, yoksullukta da eþitiz!” demagojisi ne derece gerçekçi? Biz Eskiþehir ile Batman gibi ekonomik açýdan kýyaslanmayacak ölçüde farklýlýk taþýyan “benzemezlerin” istatistiklerini mesnetsizce karþýlaþtýrmak yerine ayný özelliklere sahip iki il grubunu seçerek temel iþgücü göstergelerine odaklanacaðýz. Ýl bazýnda geliþmiþlik düzeyi için 2003 yýlýnda Devlet Planlama Teþkilatý Müsteþarlýðý (DPT) tarafýndan yayýnlanan “Ýllerin Sosyo-ekonomik Geliþmiþlik Sýralamasý Araþtýrmasý”ný kullanacaðýz. DPT toplamda 58 deðiþkenden¹° oluþan geliþmiþlik endeksiyle il il sýralamayý belirlerken bölgesel olarak da sosyo-ekonomik geliþmeyi kademelendiriyor. Kürt bölgesi toplam beþ

10- Bu deðiþkenler kabaca nüfus artýþ hýzý, ortalama doðum oraný gibi demografik deðiþkenler, tarým, sanayi ve hizmetlerde çalýþanlar, iþveren oraný, ücretlilerin içerisinde kadýn çalýþan oraný gibi istihdam deðiþkenleri, okur-yazar oraný, okullaþma, üniversite mezunu sayýsý gibi eðitim göstergeleri, onbin kiþiye düþen hekim ve hastane, yatak sayýsý ile bebek ölüm oraný gibi saðlýk deðiþkenleri, asfalt yok ve içme suyuna ulaþýlabilirlik gibi altyapý deðiþkenlerinden oluþmaktadýr. 1198 dereceden oluþan bu sýnýflamada son iki sýrayý dolduruyor (Dinçer vd.,

T 2003). Okuyucuya görsel bir kolaylýk saðlamasý açýsýndan geliþmiþlik oplum v seviyesinde 4. ve 5. derecede yer alan illeri harita içerisinde tarayarak göstermeyi uygun gördük. e K uram, Sa Harita 1: Dördüncü derecede geliþmiþ iller

yý: 4, Güz 2010

Kaynak: Dinçer vd., 2003

Ýki haritadan ilk bakýþta çýkan sonuç Kürt illerinin büyük kýsmýnýn geliþmiþlik seviyesi açýsýndan durumun gereði olarak –ipso facto- geride kaldýðýdýr. Gümüþhane ve Bayburt dýþýnda beþinci derecede olup da Kürt nüfusu azýnlýkta olan il mevcut deðildir. Öte yandan görece sanayileþmiþ Malatya, Elazýð ve Gaziantep dýþýnda Kürt bölgesinde bulunan bütün iller son iki geliþmiþlik düzeyinde yer almaktadýr.

Harita 2: Beþinci derecede geliþmiþ iller

Kaynak: Dinçer vd., 2003

Ancak bu çalýþmada dikkat çekilmek istenen nokta sosyo-ekonomik olarak ayný seviyede olsalar bile Kürt illerinin emek piyasasý özelinde daha vahim bir durumda olduklarýdýr. Baþka bir ifadeyle ekonomik olarak bölgenin bölünmüþ/dýþlanmýþ bir iktisadi coðrafya arz etmesidir. Bunun için, istatistiki bölge sýnýflandýrmasýna göre nuts2 ölçeðinde TR82 olarak 199

kodlanan Çankýrý, Kastamonu ve Sinop illeri ile TRC2 olarak kodlanan Bölünmez V Diyarbakýr ve Þanlýurfa illerini emek piyasasý göstergeleri ile mukayese edeceðiz. Bu iki bölgeyi seçmemizin nedeni geliþmiþlik endekslerinin

birbirine yakýn olmasý ve kendi içlerinde homojen bir yapý arz etmeleri.¹¹ atanýn Bölünm Tablo 3, iki bölgenin 2008 yýlý itibariyle iþgücüne katýlým, istihdam ve iþsizlik oranlarýný gösteriyor.

Tablo 3. TR82 ve TRC2 bölgelerinde emek piyasasý göstergeleri üþ Ek on

Ýþgücüne Çalýþmaya Toplam Resmi Toplam umisi: K Ýstihdam Ýþsizler Hazýr olup Ýþ Katýlým Oraný Ýþsizler Ýþsizlik Ýþsizlik Oraný Aramayanlar Oraný Oraný ür Çankýrý t Ýllerinde Emek Piyasasý Kastamonu 53,4 48,2 22 32 54 4 9,7 Sinop

Diyarbakýr 31,8 25,5 14,5 Þanlýurfa 84 146 246 5

Kaynak: TÜÝK hane halký iþgücü anketleri. Notlar: Toplam iþsizler, iþ arayanlara çalýþmaya hazýr olduðunu beyan edenler eklenerek bulundu. Toplam iþsizlik oraný ise toplam iþsizlerin aktif nüfusa oranýný gösteriyor.

Tablo oldukça net olsa da bazý noktalarý vurgulamakta fayda var: Benzer geliþmiþlik düzeyinde olup etnik farklýlýk içeren iki bölgede emek piyasasý ayrýþmýþ durumda. Ýþ bulma umudunu kaybettiði için iþgücü piyasasýndan çýkan nüfus, Kürt bölgesinde net bir artýþ gösteriyor. Ýstatistiklere iþgücünün dýþýnda olarak eklenen bu insanlar resmi iþsizlik rakamlarýna eleþtirel bakýlmasý gerektiðini ispat ediyorlar. Böylelikle, Diyarbakýr ve Þanlýurfa'da bölgedeki diðer illerde olduðu gibi iþgücüne katýlým oraný oldukça düþük seyrediyor. Çalýþabilir durumda olan her on kiþiden yedisi çalýþmamayý “tercih” ediyor.

Bu tablonun ekonomi-politik açýklamasý için bu çalýþma oldukça mütevazi kalsa da birikim ve yeniden daðýtým süreçlerinin ana baþlýklarýna deðinmek zaruridir. 1980'lerde neoliberal devrenin baþlangýcýnda Kürt nüfusunun çoðunluðu kýrsal kesimde yaþýyordu ve temel geçim kaynaðý tarým ve hayvancýlýktý (Sönmez, 1990). 1972 yýlý DPT verileriyle Kürt illerinde

11- Nüfus sýnýflandýrmasýndaki diðer bölgeler içerisinde optimumunu seçmeye çalýþtýk. Örneðin Sivas ve Yozgat'ý içeren bölge en geliþmiþ beþ ilden biri olan Kayseri'yi de kapsýyor. Kürt illerinin dýþýnda en alt geliþmiþlik seviyesinde yer alan Gümüþhane, nuts2 düzeyinde Trabzon ile; Bayburt ise Erzurum ile ayný bölgede bulunuyor. Bu nedenle deðerlendirmemizin saðlýklý olmasý açýsýndan karþýlaþtýrma yaparken en homojen bölgeleri seçmeye özen gösterdik. 1200 yaþayanlarýn yüzde 65'i tarým, yüzde 24'ü hizmetler, geri kalanýysa sanayide

T istihdam ediliyordu. Tarýmda büyük toprak mülkiyeti altýnda az kiþinin sahip oplum v olduðu büyük topraklara karþýlýk nüfusun yüzde 73'ü 50 dönümden az topraða sahipti (Kendal, 1993). 1980'li yýllara gelindiðinde Bölge'de birikmiþ e K sermaye, ihracata dayalý kalkýnma stratejisi ve küçülen devletle desteklenen uram, Sa “pürüzsüz” piyasa ekonomisine geçiþ sürecinde ticaret kanallarýna aktý (Sönmez, 1990). Bölge'de sanayileþme, devletin altyapý dâhil her türlü

yý: 4, Güz 2010 giriþimden feragat ettiði bir ekonomik iklimde boy veremezdi. Hayvancýlýk ise, özelleþtirmeler ve et ithalatýnýn serbestleþmesiyle önemli ölçüde gerilemiþtir (Cam, 2006). Bu alaný zayýflatan ve neoliberal ekonomi politikalarýndan ayrý deðerlendirilmesi gereken diðer bir önemli faktör çatýþma sürecinde kullanýma kapatýlan yaylalar ve meralardýr. Yükselen politik þiddet atmosferiyle devletin bir “savaþ” stratejisi olarak köyleri boþaltmasý hatta yakmasý, ahaliyi göçe zorlamasý, göç edenlerin mallarýnýn yok edilmesi veya el deðiþtirmesiyle geri dönüþün imkânsýzlaþmasý, kentlere yerleþen nüfusun Bölge'de iþgücü piyasasýna fazladan bir baský yapmasýna yol açmýþtýr (Yükseker ve Ayata, 2005). Köylerden Bölge'deki il merkezlerine doðru geliþen zorunlu göçün gerçek boyutlarýný belirlemek çeliþik rakamlardan ötürü zor olsa da DPT denetiminde Hacettepe Üniversitesi Nüfus Ýncelemeleri Merkezi'nin araþtýrmasýna göre 950 bin ile 1 milyon 200 bin arasý insan yerlerinden edilmiþtir (Jongerden'den aktaran Toplum ve Kuram Dergisi Tuzla Araþtýrma Grubu, 2009). En yoðun göçü alan kentler çalýþmamýzda ayrýntýlý olarak ele aldýðýmýz Diyarbakýr ve Van illeridir (Yükseker ve Ayata, 2005). Zorunlu göçün yanýna eklenmesi elzem olan bir baþka nokta ekonomik göçün de savaþ atmosferinde perçinlendiðidir. Çatýþma ortamýnda üretimi durdurmak zorunda kalan insanlar dýþsal bir zor etkisiyle olmasa da Bölge'de yaþam koþullarýnýn kökten deðiþimi karþýsýnda þehirlere göç etmek zorunda kaldýlar. Sanayinin oldukça cýlýz kaldýðý Bölge'de kentleþme oranýndaki “hormonlu” büyüme oldukça çarpýcý boyutlarda seyrediyor: 2008 yýlý itibariyle Diyarbakýr-Þanlýurfa illerinde kent nüfusu toplam nüfusun yüzde 61'ini oluþtururken, benzer sosyo-ekonomik seviyedeki Çankýrý-Kastamonu-Sinop'ta bu oran yüzde 32 civarýnda. Diyarbakýr ve Þanlýurfa'da çalýþanlarýn yüzde 33'u tarým ve hayvancýlýkla meþgulken Çankýrý, Kastamonu ve Sinop'ta ise çalýþan nüfusun yarýsý geçimini bu iki sektörden saðlýyor. Kentlere yýðýlmýþ Kürt nüfusunun iþ piyasasý tarafýndan soðurulamadýðý ve iþ bulsa bile her türlü güvenceden yoksun olarak açýk veya zýmni bir iþsizlik tehdidiyle çalýþtýðý aþikâr. Örneðin Türkiye genelinde yüzde 24 olan tarým dýþý ücretlilerde enformel istihdam oraný Bölge'de yüzde 46 düzeyinde. Yani sanayi, hizmetler ve inþaatta çalýþanlarýn yarýsý saðlýk ve emeklilik gibi haklardan mahrum. Tabii ki sosyal güvenceli olarak çalýþan ücretliler arasýnda savaþ koþullarý nedeniyle Bölge'de istihdam oraný diðer yerlere nazaran hayli yüksek olan güvenlik güçlerini hesaba katmak gerekiyor.

Sonuç Yerine: Elmalarla Armutlarý Karýþtýrmak

Kürt bölgesindeki az geliþmiþlik sorunu Kürt hareketinin yaný sýra Türkiye solunun da 1970'lerden itibaren çeþitli bedeller ödemek pahasýna ele aldýðý, 201

özellikle “Kemalist devrimin” hem gerçek hem mecaz anlamýyla sýnýrlarýný Bölünmez V tartýþtýðý konulardan biridir. Ancak, Kürt halkýnýn inkâr ve imha politikalarýna cevaben geliþtirdiði mücadeleye paralel olarak ekonomik geri

kalmýþlýk meselesinin Türk siyasasý ve onun bir izdüþümü olarak Türk atanýn Bölünm medyasý tarafýndan sömürülmesi gündeme gelmiþtir. Bu sömürü uzunca bir süre “çað atlayan Türkiye'nin öteki yüzü” olarak kar altýnda ayakkabýsýz okula giden çocuklardan ve uzak yollardan su taþýyan kadýnlardan

müteþekkil bir yoksulluk fotoðrafýný merkeze almýþ ve bir halk olarak üþ Ek Kürtlerin taleplerini görmezden gelmenin aracý haline gelmiþtir. on umisi: K Son zamanlarda ise artan bir iptizalle iyi giden ekonomiden en çok pay alan bölgenin Doðu ve Güneydoðu olduðu özellikle AKP'ye yakýn medyada ür dillendirilmeye baþlamýþ, diðer taraftan da cesur(!) bir ezber bozma kliþesiyle t Ýllerinde Emek Piyasasý “Kürtlerin durumu Türklerden daha iyi, bu rüþvet niye” yollu serzeniþlere baþvurulmuþtur. Bütün bu “ekonomik sömürünün” niyeti, sorunun merkezinde yok sayýlmýþ bir halkýn var olduðunu kabul etmeme ýsrarýnda aranmalýdýr. Bu indirgemeci argümanlarýn meselenin etrafýndan dolanmaktan, dolayýsýyla da özünden uzaklaþmaktan baþka hiçbir iþe yaramadýðý Kürt halkýnýn tepkileri ve demokratik/politik hak talepleriyle defalarca ispat edilmiþtir.

Bütün bunlardan çýkan sonuç elbette Bölge'de ekonomik durumu incelemenin ikincil önemi deðildir. Aksine, çözümsüzlük ýsrarýnýn Bölge ekonomisinde yarattýðý özel tahribat hâlâ incelemeye açýk bir konu olarak önümüzde durmaktadýr. Bunun için daha nitelikli çalýþmalarýn, Bilhassa geniþ örneklemli zorunlu göç istatistiklerinin hazýrlanmasý elzemdir. Ayrýca, sadece Bölge özelinde deðil Türkiye'nin metropollerinde de Kürtlerin çalýþma koþullarý, ücret gibi konularda herhangi bir ayrýmcýlýða uðrayýp uðramadýklarý kapsamlý çalýþmalarla cevaplanmasý gereken bir soru olarak durmaktadýr. Bunun için özellikle Fýrat'ýn batýsýnda etnik dýþlanmanýn varlýðýný sorgulamaya kifayetli olan bilimsel veriye ihtiyaç vardýr. Bizim elimizdeki verilerle ulaþtýðýmýz sonuç, iþsizlikte Anadolu'nun kadim halklarýnýn eþit olduðu ama Kürtlerin “biraz daha eþit” olduðudur. 12 Eylül faþizminin Diyarbakýr cezaevinde daha da vahþileþtiði gibi neoliberalizm de Kürt sorunuyla neredeyse bir asýrdýr mücadele veren coðrafyada daha fazla hissedilmektedir.

KAYNAKÇA

Bayer, Yalçýn. 2010. “Doðu'da görev yapan bir doktorun mektubu” Hürriyet Gazetesi. 13 Haziran 2010. < http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15008240.asp?yazarid=42> . Cam, Sürhan. 2006. “Institutional Oppression and Neo-liberalism in Turkey”. Capital and Class, 77: 89-114 1202 Corry, Bernard. 1996. Unemployment and the economists / yayýna hazýrlayan

T Bernard Corry Edward Elgar, Cheltenham: UK ; Brookfield, Vt.: US oplum v Çelik, Aziz. 2004. “Türkiye'de Sendika Üyeliði ve Sendikalaþma e K Ýstatistikleri”. Ýþ, Güç, Endüstri Ýliþkileri ve Ýnsan Kaynaklarý Dergisi. 6(2) uram, Sa Dewan, Sabina ve Peek, Peter. 2007. “Beyond the Employment/Unemployment

yý: 4, Güz 2010 Dichotomy: Measuring the Quality of Employment in Low Income Countries” International Labour Organization , Working Paper No. 83 < http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---dgreports/--- integration/documents/publication/wcms_091732.pdf>

Dinçer, Bülent; Kavasoðlu, Taner; Özaslan, Metin. 2003. Ýllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Geliþmiþlik Sýralamasý Araþtýrmasý. DPT Yayýný No: 2671, Ankara

Kendal. 1993. “Kurdistan in Turkey” (eds.) Gerard Chailand. A People without a Country. Olive Branch Press. New York

KONDA. 2006. “Biz Kimiz? Toplumsal Yapý Araþtýrmasý: Kürtler ve Kürt Sorunu”.

Star Gazetesi, 15 Þubat 2010. “Boyner: Ýstihdamsýz büyümeye karþý önlem alýnmalý” < http://www.stargazete.com/ekonomi/boyner-istihdamsiz- buyumeye-karsi-onlem-alinmali-haber-244559.htm>

Sönmez, Mustafa. 1990. Doðu Anadolu'nun Hikayesi. Kürtler: Ekonomik ve Sosyal Tarih. Arkadaþ Kitapevi. Ankara

Toplum ve Kuram Lekolîn û Xebatên Kurdî Tuzla Araþtýrma Grubu. 2009. “Türkiye'de Neoliberalizm, Kürt Meselesi ve Tuzla Tersaneler Bölgesi” Toplum ve Kuram Lekolîn û Xebatên Kurdî Kitap Dizisi 1: 119-188

TÜÝK. 2010. Ýl düzeyinde temel iþgücü göstergeleri haber bülteni. No: 112. 24 Haziran 2010.

Yaþar, Süleyman. 2010. “Ýþsizlik Türkler'de mi Kürtler'de mi fazla?” Sabah Gazetesi. 05 Temmuz 2010.

Yükseker, Deniz; Ayata, Bilgin. 2005. “A Belated Awakening: National and International Responses to the Internal Displacement of Kurds in turkey”. New perspectives on Turkey, 32: 5-42 Li Ser “Ziman”ê Witgenstein -2-

Adnan Fýrat

“Tractatus di mistîkê de diqede” Pierre Hadot

Li gorî Wittgenstein ew fîlozofê dawî bû û tiþtê ewî danîbû ser felsefê û pê ve êdî tu tiþtekî girîng nemabû. Xwest ku hemû pirsgirêkan bêxe nava mantiqê, dawiya felsefê bîne, ji bo vî jî du ceribandinê mezin û ji hev hinek cihê pêk anî, lê belê paþî dît ku ev helwest ewqas ne hêsan e.

Ewqas li pey mîsogeriyê û wateyê bû ku, Russel ji bo wî digot “mîrov hêsta “yan fêhmkirin yan jî mirin”ê jê digirt”(Strathern, 1998:12). Ewî dixwest ku felsefê ji nava tevlîheviyê derxe, wek aksiyomên matematîkê formulîze bike, serarast bike, ji spekulasyonên bêfeydê xalî bike û runîne ser qada herî zexm: Mantiq. Jixwe ew bixwe, ji meraq û pêdiviyên xwe yên li ser mantiqê û matematîkê derbasî felsefê bûbû û xwestibû metoda van herdu qadan dagire ser felsefê jî. Pirsgirêkên felsefê ji xwe re wekî mesela mayîn û nemayînê pejirand.

Wittgenstein, ji ber ku qada felsefê –ku li gorî wî felsefe hinek metafîzîk e û hinek jî mantiq e- dabû ber qada mantiqê –ku mantiq bi tevahî li ser jêdaranînan pêk hatiye- xwe xistibû bin barekî giran. Lewre divabû ku metafîzîk têketa nava qadeke formel ku jêderanînên wê me bigihanda encamên mîsoger, lê belê ev yek birra jî tiþtekî zahf zehmet bû.

Ewî dixwest ku bingehên mantiqê jî nû bike, cihekî taybet ji mantiqê re çêke. Û wekî embrîyoyekê çawa di nava organîzmayên zindî de wekî destpêk û bingeh in, mantiq jî ji bo felsefeya xwe wisa kire wekî destpêk. Bingeha mantiqê jî rapeyv in û herwiha lazim bû ku ev rapeyv, ji bo me bigihînin 1204 rastiyan, bihatana dehurandin. Lewre qada mantiqê tenê bi serê xwe

T pirsgirêkên felsefê bi awayekî þareza çareser nedikir û di heman demî de oplum v disiplînên ku di nava felsefê de hatine ceribandin jî, hema bêjin bi tevahî wek spekulasyonên metafîzîk dihatin xuya û me nikaribû wan li mantiqê bar e K bikira. uram, Sa Li gorî bîyogarfîkerên wî, piþtî ku ewî Kurteahîta Nû ya Tolstoy xwend, ji bo

yý: 4, Güz 2010 çareserkirina pirsgirêkên felsefê yên dijwar ên dabûn ber xwe ronahiyeke nû wergirt û baweriya wî ya bî xirîstiyaniyê rêyeke nû jê re destnîþan kir. Lê belê lazim bû ku ev baweriya wî jî li ser mantiqê xwedî mane be, lê mane ne di nava dinyayê de bes di derveyê dinyayê de bû, ew jî Xwedê bixwe bû; me ew didîtî bes nikaribû bigota û baniya ser ziman(Greisch, 1999:24).

Kitêba wî ya Tractatus, bi kurtasî li ser pirsgirêka, ka mirov dê bikaribe li ser çi biaxife û neaxife ye. Ji ber vî jî lazim e ku em pirsa “ziman çi ye” yê bidin ber xwe. Herwiha li gorî Wittgenstein –çawa me berê jî îfade kiribû- ziman jî wêne ye, wêneya diyardeyan e, çawa diyarde di nava mantiqê de ne, wisa mantiq jî di nava diyardeyan de ye. Mesela heman maþîn, di heman demî de nikare li du cihên cuda xuya bibe. Ev qabul; hem ji bo mantiqê û hem jî ji bo mantiqa diyardeyan lê ye.

Hem rapeyv û hem jî birrahî di nava heman forma mantiqê de ne. Lazim e ku têkiliya wêne(ziman)yê, birrahiyê û mantiqê jî bi awayekî mantiqî sererast bibe. Ziman ji wêneyên birrahiyê pêk tên. Ziman ne tiþtekî bixwe û serbixwe ye, ew tiþtekî wek wêne ye, wêneyên birrahiyên cihê dide dest, ew wek kargînekê ye. Û sînorên ziman jî sînorên raman in. Em nikarin xwe derbasî derveyê pêkaniya mantiqê bikin, em nikarin xwe derbasî derveyê pêkaniya ziman bikin.

Ber bi mîstîsîzmê ve

Ziman ji bilî diyardeyan tu tiþtî ji me re nabêjin, ew wêneya wan e. Ev jî dide nîþan ku dê hinek tiþt nikaribin bên gotin. Lê mixabin Tractatus bixwe jî ji wan tiþtên ku nayên gotin tê hisabê(wekî tiþtên mistîk). Wittgenstein ji vê nakokiyê hayedâr bû û paþî qebûl kir ku Tractatus, li ser tiþtên tên nîþandan lê belê nayên gotin hatiye nivisandin(Wittgenstein, 1996:9).

Li gorî Wittgenstein xwedê jî, ji wan tiþtên ku nayên gotin tê pejirandin lê belê:

“Bi rastî jî, tiþtên ku nakevin nava peyvan henin, ew xwe îsbat dikin, ew ên mîstîk in ( Strathern, 1998:38).

Wittgenstein, fîlozofekî wisa xuya dike ku gotiye hinek tiþt nayên gotin, divê li ber van tiþtên nayên gotin em hiþbibin, bes ewî bixwe li ser van tiþtên nayên gotin tiþtan gotiye. Ewî jî vê nakokiyê qebul kiriye û jixwe di pêþgotina xwe ya kitêbê de îddîa dike ku, ji ber ku tu tiþtekî negotiye, negotina van tiþtan jî 205

îsbat kiriye. Li Ser “

Lê dîsa jî bandora wî mezin bû. Felsefevanên analîtik ku ji wan re dibêjin Ziman “Derdora Viyanayê”; gotin ku rastiya rapeyvê bi metodê ve girêdahî ye. ”

Herwiha du cureyên rapeyvên rast henin: A ewil rapeyvên totolojîk in, em ê Wittg biresera rapeyvê didin ber kirdeyê û encam jê derdixin. Mesela ku em bêjin

“deh kem didu heþt e”, ev rapeyv rast e. A diduyan jî ew e ku rapeyv wêneya enstein -2- rastiyê dide nîþan e, mesela em bêjin “vêga di destê min de kitêbekê heye”, û birra jî kitêb hebe ev rapeyv jî rast dibe. Eger ku em nikaribin bi van aweyan gotinekê rast bikin, ew gotin tewþ dibe, bêmane ye û nayê rastkirin, da ku rapeyvên metafîzîk tev wisa nin.

Tractatus a pirtûka Wittgenstein di nava felsefevan û fîlozofên wê demê de gellek deng dabû û bi taybetî jî di nava fîlozofên li Viyanayê bûn gelek alîgiran dîtibû. Di nava vê nofa felsefevanan de, ku m ego ji wan re dibêjin “Derdorên Viyanayê”; pirtûka Wittgenstein gelek hatibû pejirandin û li serî, di nava xwe de nîqaþan dikirin û li gorî wan jixwe ev pirtûk pirsgirêka felsefê ya epîstemolojiyê çareser dike. Herwiha rêbaz, dê pozîtîvîzm bibûya û ev perspektîfa pozîtîvîst, ku ji mêj ve ji aliyê hinek xwediremanan ve hatibû der; ji aliyê Wittgenstein ve hatibû edilandin, hatibû gihîþtina asta xwe ya dawî û herî zelal û mîsoger. Li gorî lêkolînerên li ser felsefeya analîtîkê jî, ji rave û têgihiþtinên xelet ên li ser vê kitêbê ew, wekî “kitêba pîroz a pozîtîvîzmê” hatiye nirxandin(Altýöners, 2008:33).

Lê belê van kesan gava ku Wittgenstein nas kirin û rûbirû pê re xeber dan, tiþtên qet jê hêvî nedikirin jê seh kirin û dîtin ku felsefeya wî ya ku heta wî wextî dizanibûn kêm bû û dibûya ku ne rast bibûya jî. Lewre wek mînak Wittgenstein digot ku “tiþtê nehênî ne çawabûna dinyayê ye; hebûna wê ye”(Wittgenstein, 1996:169)(Digel vê yekê, ev felsefevanên analîtîk ên wê caxê; jixwe epîstemolojiya xwe li ser “çawa”bûna dinyayê ava kiribûn) û herwiha Wittgenstein îddîa dikir ku tiþtên di nava Tractatusê de nehatibûn gotin –an jî nikaribûn bihatina gotin- ji tiþtên ku di nava wê de hatibûn gotin girîngtir e. Mirov digot qey tiþtên di nava vê pirtûkê de hatine îfadekirin ji bo girîngiya wan tiþtên ku di pirtûkê de nayên îfadekirin bide nîþan, hatine nivisandin.

Tiþtê nehênî çi ye? Em dikarin bêjin ku tiþtê nehênî di literatura Wittgenstein de wek “ên ku nayên ziman”, “ên ku nakevin nava ziman” in. Lewre ewî, di rapeyva xwe ya 6.522'an a di Tractatus de “Hemin ên ku nayên ser ziman henin. Xwe didin nîþan; evê ha nehênî ye”. Em dikarin bêjin Wittgenstein îddîa dike ku: 1) Em tenê dikarin li ser tiþtên diyarde xeber bidin. 2) Xeberdana li ser van diyardeyan tu pirsgirêk çareser nake, li dijî wî pirsgirêkan diafirîne. Tiþtên em dikarin li ser wan xeber didin ne ewqas hêjayî ne ku em li ser wan xeber bidin, jixwe “xeberdan” ne xeberdan e. 3) Xeberdan wekî lîstikekê ye, em li ser wan teseltiya gotina tiþtan dikin; ne ku 1206 tiþtan dibêjin. 4) Ziman tiþtekî nabêje lê belê gelek tiþtan dide nîþan 5)

T Tiþteknegotina ziman ji me re nîþandana nehênîtiyê ye -ku ew qada nehênî oplum v tenê tê nîþandan-. 6) Naxwe tiþtên biwate (diyarde) ji me re tiþtekî nabêjin û herwiha ew lazim in lewre ev qada watedar xwe dikuje û bala mirovan e K dikiþîne ser qadeke din. Yanê dibe wek cangoriya watedariyê, lê ew bixwe ne uram, Sa watedar e. 7) Ev jî me digihîne asteke wisa ku li ser wê derê tiþtekî nayê gotin û wê derê cihekî mistîk e. yý: 4, Güz 2010 Jean Greisch, ji bo cudahiya navbera “Derdora Vîyanayê” û Wittgenstein rave bike, ji ser zimanê Paul Engelmann vanî vediguheze: “Ferqa navbera “Derdora Vîyanayê” û Wittgenstein de, ji vî pêk tê: Ji bo vanên ewil, tiþtekî ku di derheqê wî de hiþ bibin tuneye. Ji wan werî tiþtê herî girîng a jiyanê, tiþtê em li serî dipeyîvin in; bes Wittgenstein bi bengînî îddia kiribû ku li ser tiþtê girîng em mecbûrê hiþbûnê ne. Mantiqparêzên pozîtîvîst(Derdora Viyanayê) ew kesin ku, wekî li giravakê ne û ew girav ji her aliyên xwe, bi avên okyanusê hatiye dorpêçkirin. Tiþtê ji bo wan ê girîng têne ew e ku, ji bo menfeatgirtina wê derê, li derdora giravê bigerin û pîvandina firehiya axa wê ya ku xwediyê wê ne bikin. Wittgenstein jî li heman giravê dimîne bes tiþtê ewî bala xwe avêtiye serî keþifkirina destpêka okyanusê, ango keþifkirina wî tiþtê mîstîk e. Li gorî Wittgenstein tiþtê tewþ ew e ku, li ser destpêka okyanusê tê xeberdan û digel mulkiyeta wê okyanusê ne mumkin e bikeve destê tu kesî jî, bi aweyekî metafîzik li serî gotin tê kirin(Greisch, 1999:39).

Ziman dikare li ser diyardeyan xeber bide lê belê nikare li ser mantiqa wan xeber bide. Herwiha mantiqa rastiyê nayê temsîlkirin, nayê îfadekirin û em dikarin bêjin nayê zanîn jî. Lewre ji bo îfadekirin û temsîlkirina rastiyê lazim e ku em li derveyê wê bîn.

“Nêrîna min a bingeh ew e ku, sabîte yên mantiqê bi tu aweyî nayên temsîlkirin. Yanê mantiqa diyardeyan nayê ser temsîlkirinê” (Wîttgensteîn, 1996:51).

Ji bo temsîlkirina þêweya mantiqê, lazim e ku em bi rapeyva xwe ve, xwe derînin derveyê mantiqê, yanê derveyê dinyayê” (Wîttgensteîn, 1996:61).

Belê em nikarin rastiya wî temsîl bikin, mantiqa wî bînin ser ziman lê belê ew mantiq di nava ziman de xuya dibe. “Rapeyv, þêweya mantiqê nikare temsîl bike, bes þêweya mantiqê þewq dide serî. Tiþtê þewq daye nava ziman bi ziman nayê îfadekirin” (Wîttgensteîn, 1996:61). Ji aliyê din ve tiþtên tên ser ziman(diyarde), hebûn û mantiqa xwe ji wê tiþtê nayê ser ziman distîne, bi vî þeklê xwe yê tê ser ziman, bal dikiþîne ser tiþtên nayên ser ziman. “Tiþtên di nava ziman de tê derbirin, bi zaman nayê derbirin” (Wîttgensteîn, 1996:61).

Em nikarin ji nava ziman derkevin lewre ew sînora xwe ye. Dide nîþan ku birahî ne ji van tiþtên li serî tên xeberdan pêk hatiye. Dinya, hêjahiya xwe ne ji xwe distîne, lewre her tiþt di nava wî de tesadufî ye, eger em li pey tiþtê ne- tesadûfî bin divê em ji nava wê derkevin. “Di mirinê de jiyan naguhere, disekine” (Wîttgensteîn, 1996:167). 207 Li Ser Herwiha ziman, me digihîne ji ziman û wir ve. Ziman, ji bo derbasbûna “ ziman û wir ve heye. Em dikarin li ser tiþtên li serî nayên xeberdan bifikrin lê Ziman belê em nikarin li ser tiþtên li serî nayên fikirandin xeber bidin. ” ê Wittg “Meyla ber bi mistîkiyê, ji dilxwaziyên me yên ku ji aliyê zanistiyê ve nayên

tatmînkirin pêk tê. Eger ku hemî pirsên mumkin ên zanistî bêtin enstein -2- bersivandin jî em ê hizir bikin(bibînin) ku hîç nehatine ser pirsgirêkên me. Bes wî wextî pirs namînin û jixwe bersiv jî ev e” (Wîttgensteîn, 1996:169).

Çawa ku piþtî silmek karê me dibîne, karê me pê xelaz dibe û em jî piþtre davêjin; herwiha ev pirsigirêkên me jî wisa nin. Felsefe, gazî hiþbûnê dike, gazî fêhmkirina bi hiþbûnê, pêdiviya hiþbûnê û gihîna asta hiþbûnê dike. Lewre tiþtê em li serî xeber didin û ji hev re dibêjin tewþ in.

“Rapeyvên min bi vî rengî dide xuya ku, kesekî min fêhm bike dê bibîne ku ew tiþt tewþ in. Gava ku ji wan borî, raserî wan bû –dê bibîne-…” (Wîttgensteîn, 1996:171).

Jixwe di mistîsîzmê de jî ev xal gelek girîng e û aslê wê de, hatiye pejirandin ku Xwedê di naveroka tiþtan de û navan de heye. Ji bo gihîþtina Xwedê, lazim e em dev ji peyvan berdin(discours), mirov âncax bi ceribandineke mistîk dikare wî hizir bike. Ne bi peyvan, bi hal. Her tiþtî yekane ye, li ser yek rêgezekê ye, ji Yek pê ve tiþtekî tuneye û ev Yek jî, ji xwe nayê gotin, nayê ser ziman. Hinek mistîk ewqas îddîa bi pêþ ve birine ku gotine “tiþtê em didin nîþan, nezanîna me ya li ser wî ye, bêîmkaniya me ya xeberdana li ser wî ye.”(Hadot, 2004:24).

Angelus Silesius jî gotibû ku “Bi hiþbûnê tê xeberdan. Ey insan, eger tu bixwazî hebûna ebediyetê bibêjî; lazim e ewil dev ji hemî peyvan berdî”(Hadot, 2004:43).

“Tractatus di mistîkê de diqede. Herwekî sê pêkhatiyên wî henin: Hêsta hebûnê, tevahiya bi sinor û hêsta tiþtê nayê îfadekirin; yanê tiþtê ji ziman û wir ve. Ev hersê pêkhatî, birastî; bi sê aweyan îfadekirina yek armancakê ye: Di nava dinyayê de û bi sînorên ziman ve; bêîmkaniya watekirina tevahiyê û hebûnê”(Hadot, 2004:42).

Di vê danê de fîlozof êdî nêzîkê mîstîsîzmê bûbû. Mijara wî ya sereke êdî ne dinya tenê bû, hebûna wê bû jî. Ev hebûn ji dinyayê ve nedihata ravekirin, çareser nedibû, tiþtên diyarde li ser qada diyardehiyê, li ser mîsogeriyê runediniþtin. Li pey agahî û zanahiya metafîzîkê bû:

Ewî bi awayekî balkêþ xwe ji medeniyeta Ewropayê dûr didît û xwedê giravê wî, jê hez nedikir. Bi me jî tiþtekî balkêþ e ku Wittgenstein bi rastî ne li ser þopa felsefeya Ewropayê çûye, dualîte û nakokiyên giran û xuya yên di nava 1208 kevneþopiya felsefeya Ewropayê, di nava sîstema felsefeya Wîtggensteîn de

T zahf cih negirtiye. Jixwe ewî jî vê yekê gotiye: oplum v “Ez ji meyla medeniyeta Ewropayê re qet nêzîkahî nabînim û ez armanca e K wan jî fêhm nakim; eger armanca wan hebe”(Strathern, -ji Wîttgensteîn- uram, Sa 1998:62).

yý: 4, Güz 2010 “Ji mirovên bilind re ferq nake ku, ka dinya çawa ye; lewre xwedê di nava dinyayê de xwe der nade” (Strathern, -ji Wîttgensteîn- 1998:68). “Pirsgirêka mezin -a ku tiþtên min nivisandiye hemî li dora wî geriyane- ev yek e: Gelo di dinyayê de pergaleke a prîorî heye û eger hebe ji çi pêk tê?”(Bozkurt.-ji Wîttgensteîn- 1998: 233).

Li gorî Wittgenstein ziman girîngiya xwe ne ji tiþtên ku îfade dike distîne, yanê ziman ne ji bo tiþtên dibêje girîng e, ew ji bo tiþtên nîþanî me dide girîng e û ew tiþtê ku nîþanî me dide jî mîstîk e. Ziman bi giþtî taybetiya xwe, ji nîþandana tiþtên nayên ser ziman distîne(Bozkurt, 1998: 236).

Bawerîkirina Xwedayekî, têgihiþtina pirsa li ser wateya jiyanê ye. Bawerîkirina Xwedayekî, dîtina ku diyardeyên dinyayê ne dawiya meselê ye. Bawerîkirina Xweda, dîtina wateya jiyanê ye. Dinya ji min re hatiye dayîn. Ango viyana min, çawa ku tiþtekî li wir be û diçe tevlî wî dibe, bi temamî ji derve ve tevlî wî dibe. (Hincar viyana min çi ye, ez hêj nizanim)(Wîttgensteîn, 2004:93).

Lîstoka Ziman

Li gorî hinek dîroknasên felsefê, Wittgenstein maneyeke taybet daniye ser ziman û ew jî ev e: Peywira ziman, tenê ne binavkirin yan jî nîþandana tiþtan û yan jî îfadekirina ramanan e; her wiha têgihiþtina hevokekê, ji gorî ku em zan dikin bêtir diþibe têgihiþtina mijareke muzîkal. Hema bêje hemin, ziman tuneye bes lîstoka ziman heye ku çawa Wittgenstein jî gotiye; her daîm li ser karîgeriyeke kifþe, li ser rewþeke girgîn û yan jî þiklekî jiyanê rudinê(Hadot, 2004:11).

Wittgenstein di serê xebata xwe ya felsefî yên li ser ziman de, têkiliya navbera ziman û birrahiyê wekî têkiliya navbera wêneyekê û birrahiyê dida nîþan û herwiha wateyê jî bi þertê temsîlkirina birrahiyê ve girêdida. Wate, di nava hevokê de eger ku temsîlkirina birrahiyê hebûya hebû û tiþtên ku dihatina temsîlkirin jî tenê diyarde bûn. Çawa ku mirov tenê diyardeyan dikare li ser pîvana birrahiyê bicerbîne wisa jî tenê gava ku li ser diyardeyan diaxive dikare rewþa wênehiyê li dar bixe. Ango çawa ku nikare wêneya ne- diyardeyan li dar bixwe wisa jî nikare li ser wan xeber bide.(Altýnörs, 2003:131) Lê belê paþî Wittgenstein çawa ku me berê jî go, nêrîna xwe ya li ser vê mijarê pêþvetir bir û ziman wekî lîstokekê û çalakiyeke li ser jiyanê nirxand: “Tiþtê ku bi îfadeya “lîstoka ziman” tê qesdkirin ew e ku; axaftina bi 209 zimanekî, perçeyeke çalakiyekê û perçeyeke forma jiyanekê Li Ser ye”(Wîttgensteîn, 2007:32). “ Ziman “Dayîna fermanan û bicîanîna wan, taswîrkirina(nimandin) xuyahiya ” objeyekê yan jî pîvana wê, xeberdana buyerekê, spekulasyonkirina li ser ê Wittg buyerekê, çêkirina rawêjekê û kontrolkirina wê, nîþandana encama

ceribandinekê li ser tabloyan û bi xanxankan, afirandina çîrokekê û enstein -2- xwendina wê, lîstik lîstin, gotina stranan, henekkirin, ji hev derxistina problemeke arîtmatîk a pratîk, wergerandina zimanekî bi zimanekî din, pirsîn, spaskirin, jêxeberdan, hevsilavkirin, duakirin.”

Ji aliyê gelek lêkolînerên li ser Wittgenstein xebitîne hatiye pejirandin ku nêrînên fîlozof a li ser felsefa ziman ên di “Tractatus”(di sala 1918'an de hatiye weþandin) de hatine îfadekirin û yên di “Lêpirsînên felsefî”(di sala 1953'yan de hatiye weþandin) de hatine îddiakirin ji hev cihê ne. Li gorî Feyerabend, cihêtiya “Lêpirsînên felsefî” yê ji Tractatusê ew e ku, nêrînên di Tractatusê de hatine derbirin, di yê din de li ser hinek warên girgîn ên jiyanê wekî hatine sepandin.(Altuð, 2008:150) Ferqa ewil a di navbera van de; di Tractatusê de zimanê ku qadeke cihê, taybet û birêkûpêk hatibû derbirin; di Lêgerînan de guheriye û wekî “lîstokên ziman” hatiya binavkirin û rasterast ne bi yekhêl û yekwateyî û mentiqeke rastedûz hatiye nîþandin. Lê dîsa jî fîlozof, bi rastî di her du danên xwe de jî li ser pirsa “gelo hevokek çawa dibe xwediyê wateyê” sekiniye: Hevokek dikare tiþtekî çawa bibêje?

Ji bo lêpirsînên li ser wateyê ev rêgez derketiye holê: Eger ku hevokek xwedîwate be, tiþtekî ku wê hevokê dike xwedîwate heye. Vaye li vê derê, yanê li ser wî tiþtê ku hevok pê dibe xwedîwate; ferqa di navbera Wîttgensteînê ewil û yê paþî de derdikeve. Li gorî Wîttgensteînê ewil ev tiþtê ku wate di navê de lê tê gerandin birrahî ye lê belê di dana paþî de, yanê di Lêpirsînan de ev yek, çalakiyên mirovan ên cihêreng ên di nav jiyanê de ne. Tiþtê ku ziman dike ziman êdî yekhêl nîne:“Lazim e em xwe ji wî fikra ku ziman têxe nava yek kargînê û wî daîmî li ser yek armanc û yek fikrê dinirxîne; ji binî dûr bigrin”(Wîttgensteîn, 2007:120). Herwiha gelek peyv, bi binyat û kargînên xwe ji hev cihê ne, di nava ziman de hene û em nikarin van di bin yek banî de bi cih bikin. Fîlozof dixwaze ku em ziman biþibînin qutiyeke hacetan: “Di wê qutiyê de çakûç, kelbetan, birrek, tornevîda, gonye û zemq henin. Vaye kargînên peyvan, di nava ziman de wekî van hacetan ji hev cihê ne(Wîttgensteîn, 2007:27). Wî çaxî em ê bikaribin bêjin ku wateya peyvan bi emilandina wan ve girêdahî ye.

Sedema ku fîlozof ji ziman re gotiye “lîstik”, ji þibîna navbera ziman û lîstikan de hatiye qebûlkirin pêk tê. Lewre ev rewþên em ji wan re dibêjin lîstik; her çiqas di bin bana “lîstik”ê de li cem hev bin jî, ji aliyê enstruman û qaîdeyên xwe yê xweru ve, ji hev cihê ne. Wekdin lîstik û xeberdan jî diþibin hev. Gava em dilîzin, bi hacet û îmkânên di destê xwe de em xwe, çawa ku tiþtekî bikin dihesibînin. Mesela, gava zarok bi xanîkan dilîzin, xwe wekî ku 1210 xwediyên xaniyan bin dihesibînin. Yanê, xanî tuneye lê belê wekî ku hebe

T miamele pê tê kirin. Lîstik ev e. Eger ku ziman jî bi vê mînakê bê watekirin, oplum v em ê bikaribin bêjin ziman wekî lîstikekê ye li ser tiþtan. Çawa ku em li gorî dilê xwe wan tiþtan berhev dikin, wate davêjin ser wan û herwiha çawa ku ev e K tiþtê em dikin rast bin, em wan rast dihesibînin, ziman jî wî çaxî dibe wekî uram, Sa lîstik.

yý: 4, Güz 2010 Fîlozof, li cihekî din jî ziman, diþibîne malbatê û endamên malbatê: “Ji bo van manendan karekterîze bikim, ji mînaka malbatiyan çêtir tiþtekî nayê bîra min; lewre manendiyên cihêreng ên di nava malbatiyan de; wekî teþeyê, rudeynê, rengê çavê, aweyê rêveçûnê, tebîetê hwd. di nava wan malbatiyan de wekî li hev tên lefandin û hev digirin in. Ez ê vî bêjim: Lîstik, malbatekê çêdike”(Wittgenstein, 2007:52). “Herwiha wisa xuya ye ku, axaftina ziman, pariyekê ji çalakî û aweyê jiyanê ye” (Wîttgensteîn, 2007:32). Maneya peyvekê, ji þert û mercên hawîrdorê û viyana bikaranîna wê pêk tê. Çawa ku kevirên sêtirincê, maneya xwe ji bikaranîna xwe ya di nava lîstikê de pêk tînin distînin, wisa jî peyv, bi maneyên xwe ne xweru ne, ji awe û niyeta bikaranîna xwe ya di nava jiyanê û hevokê de distînin. Mane bikarânîn e. Ne peyv wateyê dide tiþtan, bi bikaranîna peyvan mirov wateyê davêje ser tiþtan. Serqisse Wîttgensteîn, ku di Tractatusê de wateyê bi formulasyona teoriya wêneyê nîþan dabû- paþî, di Lêgerînên Felsefî de bi pêþ ve dibê û wateyê bi karanînê ve girêdide.

Em dikarin bêjin, guhertina nêrîna wî ya li ser vê mijarê li ser van herdu xalan tê îfadekirin:

1) Wate, berê yekparî bû û di nava ziman de(ziman jî wêne bû) xuya dibû lê belê vêga wate “bikaranîn” e, çendparî ye û di nava aweyên çalakiyan de xuya dibe(Magee, 2008:336). Ziman, êdî ne wêneye, lîstik e. 2) Wîttgensteîn, berê, îddia dikir ku binyata birrahiyê binyata ziman ava dikir û çêdikir. Lê belê dikare bê gotin ku paþî dev ji vê nêrînê jî berda û wateya ziman, bi helwesta çalakiyan ve girêda. Herwiha objeyê ji navendê rakir û sujeyê xist þuna wê.

Bi vî rengî ew, em dikarin bêjin li hemberî sê nêrînan derdikeve: A ewil, nêrina wî ya kevn e ku ziman wekî wêneyê dinirxand. A diduyan, li hamberî nêrîna ku wateya peyvan bi îdeyên di nava zêhnê ve girêdabûn derdikeve. Û a sisêyan jî ew li dijî nêrîna ku ji bo peyv bibin xwedîwate lazim e ew xwedîyê ruçikê bin, derdikeve.

Ziman, çalakiyekê ji çalakiyên mirovan e. “Koka lîstoka ziman û teþeya wî ya hoveber bertekekî ye… Ez dixwazim vî bêjim: Ziman narînîyekê ye, serê ewil çalakî hebû”(Wittgenstein, 2009:157). “Peyv, çalakî ne”(Wittgenstein, 2009:176). Peywira felsefê: 211 Li Ser Li gorî wî, peywira felsefê ravekirina ramanê û eþkeretirkirina nêrîn û “ ronahîkirina asoya mîrovahiyê ye. Encameke girîng ku lazim e em ji Ziman serpêhatiya felsefê derxin ew e ku; helwesta têgihiþtina mirovahiyê, her daîm ” serê xwe li dîwarî ziman daye û bi vê lêdanê di serê wî de gulpik çêbûne û ê Wittg herwiha felsefe, van gulpikan nîþanî me dide (Atak, 2010:118).Wittgenstein

ji bo armanca felsefê wiha gotiye: Rênîþandana mêþa di nava qebanozê de ku enstein -2- dixwaze ji navê derkeve. Bi vî rengî folozafan diþibîne wê mêþa di nava qebanozê de ku rêya xwe winda kiriye lê belê pê nehisiyaye. Nizane serê wî li ku dikeve û eslê meseleyê çi ye. Kengê dixwaze bifire, serê wî li camê dikeve û dikeve erdê. Ji ber ku fîlozof jî bi sînorên ziman nehisiyanê û pê nizanin daîm li wê sînorê dikevin û bi pêþvetir ve naçin. Mêþ, bi camê nahise fîlozof jî bi ziman(Atak, 2010:120).

Bi vî aweyî pirsgirêkên felsefî ne bi helwesta eþkerekirina ruçika objeyan û dehurandina qada diyardeyan tên çareserkirin bes ew bi aweyekî mantiqî- matematîkî û bi analîzkirina têgihan û ziman tên ravekirin(Bozkurt, 1998:228). Em dikarin bêjin ku li vê derê êdî ne obje, peyv û têgih girîng in.

Felsefe, rapeyvan danayne bes rapeyvan rave dike. Li gorî wî pirsgirêka felsefê ya herî girîng jî ev e:“Tiþtê herî girîng, teoriya li ser ê ku bi rapeyvan, yanê yê ku li ser ziman tên îfadekirin û yên ku li ser ziman nayên îfadekirin lê belê tenê tên nîþandan e. Ez vî, wek pirsgirêka felsefê ya sereke dibînim.”… “Peywira felsefê çêkirina zimanekî îdeal nîne; ravetirkirîna zimanê me yê ku em bi kar tînin e.”(Bozkurt –ji Wîttgensteîn- 1998:234).

Çawa ku qadên jiyanê û tekiliyên me yên pê re hemî ne li ser yek aweyî ne û zimanê me wekî lîstikekê ye, em bi navgîniya zimanê xwe van xwedîwate dikin, lazim e ev qadên ji hev cihê jî cihên hev negrin. Ango mesela li ser meseleyeke olî, em ê nikaribin bi rêbaza axaftinên me yên li ser meseleyeke zanistî biaxivin. Gava ku evan di ziman de cihên hev girtin û tevlihev bûn wê gavê felsefe dibe xwedîpeywir. Lewre li gorî fîlozof “pirsgirêkên felsefî gava ku ziman derdikeve betlaneyê derdikevin”(Magee, 2008:348) ji ber vî, divê em bizanibin ka em ziman çawa bikartînin. Û em bizanibin gava ku me ziman xelet bi kar anî, wê gavê pisrgirêk derdikevin. Ango pirsgirêk ne çiyîna heqîqetê an jî îfadekiria heqîqetê bi zimanekî trancendental e bes pirsgirêk xeletiya bikaranîna ziman e.

Bi kurtasî, peywira felsefê analîzkirin û ronahîkirina ziman û rapeyvan e, fonksîyon û bikaranîna wî ye(Altýnörs, 2003:51). Haceta zanînê ziman e û ziman bi serê xwe me nagihîne heqîqetê. Hûn jî dibînin ku li vê derê em wekî, bi þekparêziyeke nû rubiru dimînin û bi rastî hinekan gotine ku jixwe Wîtgensteîn nunêrê vê þekparêziya nû ye(Kripke, 2007:86). “Wîttgenstîn þekparêziyeke nû edilandiye. Ez bixwe li ser wê meylê me ku, felsefeya wî wekî þekparêziyekê, pirsgirêkeke xweru û ji aliyê hiþekî kêmdîtî ve hatiye afirandin binirxînim(Kripke, 2007:87). 1212 Fîlozof, ji cihekî û pê ve, xwe êdî ne li pey afirandina teoriyan û

T destnîþankirina wan dihesiband; bes li ser teknîka felsefevanek û li ser oplum v têgihiþtina ku, ka dê felsefe çawa bê bikaranîn disekiniya(Monk, 2005:429).

e K Li ser vê xalê peywira fîlozof a ku Wittgenstein daye nîþandan, ji aliyên uram, Sa gellek kesan ve li terapiya ku terapîst li ser nexweþ dike hatiye þibandin. Çawa ku terapîst –jixwe vê peyvê ewî bixwe jî bikaraniye-, em bêjin li ser nexweþek

yý: 4, Güz 2010 nevrotîk terapî dike, bi wê terapiyê sedemên semptomên ku nexweþ dide nîþan ji bin hiþê dixwaze derxe ser hiþê û tedawî bike; wisa jî fîlozof lazim e ji pirsgirêkên mirovahiyê ku ji xeletiya bikaranîna ziman û xeletiya têgihiþtina mantiqa ziman pêk hatine derxe holê û sererast bike(Magee, 2008:353).

Filozof ew e ku, ji bo xwe bigihîne nosyonên hiþê asayî, di bin zora baþkirina illeten xwe yên têgihiþtinî de ye (Wittgenstein, 2009: 174). Çavkanî: 213

Altýnörs, Atakan. 2008. Analitik Felsefe. Ýstanbul: Say Yayýnlarý. Li Ser “

Altýnörs, Atakan. 2003. Dil Felsefesine Giriþ. Ýstanbul: Ýnkýlap Yayýnlarý. Ziman ”

Altuð, Taylan. 2008. Dile Gelen Felsefe, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý. ê Wittg

Atak, Seyit Ahmet. 2010. Ludwig Wittgenstein'ýn Felsefe ve Filozof Kavramlarýna enstein -2- Bakýþý. Diyarbakýr: Sosyal Bilimler Araþtýrma Dergisi.

Bozkurt, Nejat. 1998. 20. Yüzyýl Düþünce Akýmlarý Yorumlar ve Eleþtiriler. Ýstanbul: Sarmak Yayýnevi.

Greisch, Jean. 1999. Wittgenstein'da Din Felsefesi. Bursa: Asa Yayýnlarý.

Hadot, Pierre. 2009. Wittgenstein ve Dilin Sýnýrlarý. Doðubatý.

Kripke, Saul A. 2007. Wittgenstein, Kurallar ve Özel Dil. Ýstanbul: Litera Yayýncýlýk.

Magee, Bryan. 2008. Büyük Filozoflar: Platon'dan Wittgenstein'a Batý Felsefesi. Ýstanbul: Paradigma Yayýnlarý.

Strathern, Paul. 1998. 90 Dakikada Wittgenstein. Ýstanbul: Gendaþ Yayýnlarý.

Monk, Ray. 2005. Wittgenstein: Dâhinin Görevi. Ýstanbul: Kabalacý Yayýnevi.

Utku, Ali. 2009. Ludwig Wittgenstein Erken Döneminde Dilin Sýnýrlarý ve Felsefe. Doðubatý.

Wittgenstein , Ludwig. 2007. Felsefi Soruþturmalar. Ýstanbul: Metis Yayýnlarý.

Wittgenstein , Ludwig. 2004. Defterler, 1914-1916. Ýstanbul: Birey Yayýncýlýk.

Wittgenstein , Ludwig. 2001. Tractatus logico-philosophicus. Ýstanbul: YKY

Wittgenstein , Ludwig. 2009. Kesinlik Üstüne+Kültür ve Deðer. Ýstanbul: Metis Yayýnlarý. Ferhengok: 1214 Aso: Ufuk T oplum v Bengî: Tutku Bertek: Tepki

e K Binêhiþ: Bilinçaltý uram, Sa Cihêreng: Çeþitli Cure: Çeþit

yý: 4, Güz 2010 Derdora Viyanayê: Viyana Çevresi Dersirûþtî: Doðaüstü Gulpik: Yumru Hiþê Asayî: Saðduyu Hoveber: Primitif Jêderanîn: Çýkarým Karîger: Etkin Kêmdîtî: Ender Lê/Nelê: Geçerli/Geçersiz Mîsoger: Kesin Nehênî: Gizem/Gizil Pîvan: Ölçü Rawêj: Hîpotez Rêgez: Ýlke Sepandin: Uygulama Serpêhati: Serüven Þûnde: Uzam Teþe: Biçim Xanxank: Çizelge Gilî û Gazin: Taktikêk Ji Bo Bê Qawetan

Welat Ay*, Nükhet Sirman**

Dema me lêkolina li Mersin kir, em bi malbatên ku zarokên xwe diþînin dibistanêre axivin û me dit ku gilî û gazin perçêyek ji jiyîna dibistanê ya giring e.Ji jiyûýna dibistanê mebest ew e ku : li dibistanê çi dibe û li serê çawa tê axaftin û çawa tê dîtin. Me dît ku axaftina li ser dibistanê rê li ber hin têkiliyên civakî û malbatî ku li serê nayên axaftin vedike. Ji ber vê yekê konteksta perwerdehiyê dibe cihê tekilîya ku li serê bi balkêþî bê xebitandin. Lêkolinêr jî dibe perçeyek vê cihî û datayên ku me berhevkiriye jî têkîlyên me yê ku me bi malbate re avakiriye û ji hevdîtinên me yên kum e li malê kiriye pêk tên. Hebuna me ya li wir û pirsên me rê li ber gilî û gazinên li ser malbatê , dibistanê, mamosteyan, gerînendeyan, hevalên polê, jin û mêr û xisiman vekir. Datayên ku livira niha em ji we re pêþkêþ dikin ji analizê yekemin ê piþtî çar meh ji ser lêkolina li Mersinê re derbasbûye pêk tên.

Hemu kes di derbare hev û din de gilî û gazinan dikir. Niha em ê kî li ser kî û çawa gilî û gazinan dikir ji wî peþniyarek kin bidin.

* Esmer bi mêrê xwe re, bi tiyê xwe re û bi xezûrê xwe re dijî. Esmer ji ber ku mêrê wê hemû berpisiyariya perwerdehiya zarokan daye ser milê wê, ji mêrê xwe gazinan dikir. Li gora angaþta wê ji ber ku mêrên Kurdan wekî mêrên Tirkan bi zarokên xwe re eleqeder

* Boðaziçi Üniversitesi, Sosyoloji, Yüksek Lisans. ** Boðaziçi Üniversitesi, Sosyoloji 1216 nabin, zarokên Kurd cahil dimînin. Ew difikire ku jiyana malbata

T mezin rê li ber serkeftina zarokan a dibistanê digre. oplum v * Mêrê Esmerê, Evdila , ji ber ku bave wî þuna wî biþîne dibistanê wî e K daye þixulandin der haqê bave xwe de gazinan dike û balkêþiya uram, Sa zarokên xwe dikþîne ser dibistanê ku di pêþerojê de weki wî di tariya sibê de hiþyar nebin û neçin kar. Li ber viya Evdila li malê

yý: 4, Güz 2010 gilîkirinê wekî ixbarê bikartîne. Di malê de neh zarok hene û Evdila ji zarokan dixwaze ku kî spartekên xwe çêneke bê gilî kirin. * Gökhan ji mamosteyê keça xwe gazinan dike ji ber ku zêde spartekan dide keça wî. Gökhan difikire ku ev gilîye ji bo avakirina þana xwe dike. Gökhan ji ber ku mamoste pozê xwe zêde dike nav karê mala wî gazinan dike û gazinan ji bo þan û þerefa xwe dike. Li ber vî Gökhan dibêje ku mamoste tenê ji bo pera lêdigere û dibistanê wekî makineya pera dibine. Ew ji ber ku malbatên Tirk mamaoste çi dixwaze pêk tînin, acis dibe.

* Li aliyê din, jina Gökhan, wek î Esmerê, ji ber ku mêrê wê zêde alikariya dibistana keçika wan nake ji mêrê xwe gazinan dike. Ew ji midaxeleya malbata Gökhan ku ciranên wan in gazinan dike. Mamosteyê keçika wan mêr e û ji ber vê yekê Xecîce difikire ku mêr li ser hinek mijaran bi hev û din re bêtir rihet diaxivin. Lê bêlê ji ber gazinên mêrê xwe ew çûye ba müdür û gilî kiriye ku zêde spartk tên dan, mixabin tu encam jê negirtiye.

* Xisna, ji ber ku mêrê wî ji þeveqê heta nivê þevê diþixule bi tena xwe bi dibistina zarokên xwe re mijul dibe. Ew dixwaze ku mamoste gilî bike ji ber ku mamoste di der haqê pêþveçunên Kurd û zimane Kurdî de nexweþ dipeyive û mijarên siyasî tîne polê. Wê ev mesele bi ciranên xwe re jî parvekiriye, lê bêlê cîranên wê ji tirsa heke mamoste gilî bikin dê ji bo serkeftina zarokên wan a dibistanê nebaþ bibe gilî nekirine.

* Ji aliyê din, Reþat, ji bo heman mijarê ji gerinende re gilîyê xwe kiriye. Reþat zarokên xwe ji bo perwerdehekî çêtir xwestiye biþîne dibistanekî derveyê mehelleya ku zêdetir Kurd dijîn. Lê bêlê zarok nexwestine li wir bisekinin û vegeriyane dibistana mahellê.

* Mamosteyê Mizgîn jê dipirse ku çima ew bêmad e. Ew jî ji mamosteyê xwe re dibêje ku çend hevalên wê yên polê dev ji dibistanê berdane û çûne serê çiyê. Mamoste aciz dibe û ji Mizgîn re dibêje xebatin xwe yê dibistanê bidomîne û teroristan wekî hevalan nebîne. Ev yek Mizgîn aciz dike û wê ji xebatên wê dûr dixe. Ya dawîn, mamoste Mizgînê ji malbata wê re gilî dike û balkêþiya malbatê dikþîne ser keçika wan ku hayê wan jê hebe. * Ulku, mamosteyê ku dest diavêje ruyê keçika wê ya çardeh salî gilî 217

dike û ji mamoste re gotiye ku mirovên ciwan ji tiþtê wiha Gilî û Gazin: T heznakin. Mamoste xwe pê re acis kiriye û gotiye ku keçika wê mamosteyek ciwantir dixwaze. Ji ber vê yekê Ulku dibeje ku gilî kirin fedê nake. aktikêk Ji Bo Bê Qa * Berivan jî difikire ku gilî tu guherînek çê nake. Li dibistana wê ji ber ku mamosteyekî taciza zayendî li xwendekarekî kiriye du hefte hatiye dûrxistin lê belê piþtî dûrxistina du hefteyan bi xelata alikarê gerînende vegeriyaye. w Wekî ku ji bûyerên li jor jî tê dîtin di konteksa dibistanê de gilî dibe nîqaþên etan zayend û zayendîtiyê, malbatê, zewacê, etnîsîteyê. Jin û mêr di derbarê hev û din de de ji lêkoliner re gÝlî û gazinên hev û din dikin. Bi vî hawayê dixwazin hêzek zanistî ji lêkoliner bigirin. Bi vî hawayê tiþtên þerm tên qebûl kirin wekî bûkên muemeleyên di malbatên mezin de dibînin, , tên ziman. Berivan, keçek þazdeh salî ye, tacizên zayendî yên li dibistanê ku qet di nav malbatê de nehatiye axaftin anî zimên. Bi vî hawayê kesê ku di nava malbatê de pir zêde nikare biaxive, bi saya lêkolinêr fikr û ramanên xwe yê heta niha nehatina axaftin tînin zimên. Ji ber vê yekê lêkoliner dibe warekî ku gilîyên der haqê kesên herî xurt (piranî mêr) were ziman. Bi saya serkeftina zarokan a dibistanê di nava malbatê de kesên bêhêz dikarin vê newkheviyê bînin zimên.

Ne tenê zayend, malbat û zewac jî bi saya gilî û gazinan tên axaftin. Cudatîya etnik di konteksta perwerdehiya Tirk de (ê din) nayên axaftin di navbera konteksta dibistanê de bi hawayekî meþru tê nqaþ kirin. Ji ber ku etnîsîte li Tirkiyê di warê mafê welatîtiyê de giring nayê dîtin, mirov dikare cûdakariya etnîkî tenê di gotina wekhevî û mafê perwerdeyî de bibîne. Ji ber vê yekê dema ku mamoste di derbarê cudatîya nasnameya etnîkî de gotinên nexweþ dikin, ev yek wekî binpêkirina mafan tê dîtin. Malbat ji ber cudatîya etnik li hemberî dibistanê derdikevin. Li ber vê yekê mamoste jî gilîyê ji bor ku zarokan li dibistanê di hundirê sinorê siyasetên nasnameya etnik de bigirin bikartînin. Qelsiya malbatan ew e ku ji bo serkeftina zarokên xwe li dibistanê rê didin van manewrayê mamosteyan.

Zayendîtî zêde nayê axaftin. Zayend di nav malbatê de, etnîsîte li dibistanê, zayendîtî li tu derê nayê axaftin. Mamoste ji ber gilîyên li ser zayendîtiyê pirayî azar didin lê belê ew qet behsa vî tiþtî nakin. Xwendevan ku bune magdurê vî tiþtî ji bo ku ji vî tiþtî xelas bibin rêyên xwe keþf dikin û bikartînin. Piranî dev ji dibistanê berdidin û di bin gotinên malbata xwe de dimînin ji ber ku malbat difikirin ku dev ji dibaistanê berdan ji ber bêkêriya wan e. Lêkoliner dibe warê gilî û gazinan dema ku mirov bi hev re diaxivin an jî dema dengê televizyonê zêde dibe û dengê kesî naçe kesekî din.

Materyalê li jor nîþan dide ku gilî bi piranî ji aliyê mirovên zêde qels ku qala bêadaletiyê dikin ve tê bi kar anîn. Hestên edaletê yên ku di civakê de hene 1218 gilî û gazinan rewa dike. Gotarên modern yên edaletê balkêþî nakþinê

T statuya mirovên diaxive, lê belê konseptên adaleta gerdiþî (geleneksel) oplum v balkêþî dikþîne ser cudatiyan. Wer tê hasibandin ku gilî û gazinên mirovên bêhêz wekî bêkêrbun û cahilbuna wî/wê tê qebul kirin. Ji ber vê yekê Xisna e K biryar daye ku gilî tenê bêqawetbûna wê bide nîþandin. Zarokên Reþat jî dev uram, Sa ji gilîkirinê berdane, Gokhan û Evdila jî ji bo gilî û gazinan qet neçûne dibistanê, ji bo bêqawetbuna xwe nebînin jinê xwe þandine dibistanê ji bo

yý: 4, Güz 2010 gilî û gazinan. Ji ber vê sedemê axaftina bi mamosteyan re tiþkî pîrekî ku li malê di bindestê kontrola mêr deye tê dîtin. Bi vî yekî, gilî dibe tiþtekî pîrektî û karek taybet. Gilî kengî wek gazinê tê bikaranin, maneya wî ya civakî ji holê radibe û dive mijarekî ku di navbera kesan de derbas dibe. Ji aliyê din ve çiqas wek îxbarê were bikaranîn hewqas dibe mijarek siyasî ku kes nikare pê re serî derxe. Lê belê, disa jî gilî wekî taktikekî rê li ber pratikên civakî û meseleyên newekhevitîyê vedike û derdixe holê. Wekî hemu taktîkan encamên gilîlyan jî demek kin didome û nikare zêde li hemberî sîstema polîtîk a ku tê deye bisekine.

Xulasa ( Encam), nêrina li gilîye nîþan dide ku tiþtên di jiyana rojana de nayê axaftin tîne zimên. Em dikarin bêjin ku li nêrina kî dikare kî gilî bike, mimkune ku meriv dikaribe xariteyek têkilîyên hêzî derxe. Û me dît ku gilî tiþtên ku di nav dibistanê, malbatê û civakê de nayê axaftin tîne ziman. Malbat ji ber ku dixwazin ji zarokên xwe re peþerojkî çêtir ava bikin têkilîlyên li dibistanê din av malbatê de têne axaftin. Lê belê her çiqas tiþtên ku nayên zimên wexta bi saya gilîyan werên axaftin jî kesên ku gilî dikin disa jî wekî pîrêkekî tên dîtin. Tanzimat'ta Devlet ve Aþiretin Ötesinde Diyarbakýr'da Ýktisadi Mücadele ve Aktörlere Bir Bakýþ

Uður Bahadýr Bayraktar¹

Kürdistan coðrafyasýnýn siyaseten önceki yüzyýllarda olduðu gibi on dokuzuncu yüzyýlda da Osmanlý Ýmparatorluðu'na baðlýlýðý oldukça netameli bir konu olmakla birlikte bölgenin görece bir 'özerklik' sahibi olduðu gerçeði bu yüzyýlýn en azýndan ilk yarýsýnda köklü bir þekilde deðiþmemiþti.² Yörenin siyasî yapýsýndan kaynaklanan bu durumun iktisadî yanlarý da hesaba katýldýðýnda, Tanzimat döneminde bu 'sözde baðlýlýk'la yürüyen ikili iliþkinin bölgenin genelde iktisadî, özelde tarýmsal faaliyetlerine yansýmasýnýn da bu özerklikle þekillenmiþ olabileceði aþikâr.³ Tanzimat Fermaný'yla birlikte merkezî idarenin gelir kaynaklarýna daha yakýn bir þekilde hâkim olma arzusunun da bu bölgede kendini hissettirdiði bilinmektedir.? Ancak buna raðmen imparatorluðun uzak bölgelerinde, en

1- Boðaziçi Üniversitesi, Atatürk Tarih Enstitüsü, Doktora 2- “Kürdistan” terimi, güncel siyasî geliþmelerden baðýmsýz olarak on dokuzuncu yüzyýlda bile Osmanlý idaresi için belirlenmesi ve sýnýrlarýnýn çizilmesi açýsýndan sorun teþkil ediyordu. Bu çalýþmada terimin tekabül ettiði – Osmanlý Kürdistan'ý ile birlikte kullanýlarak – coðrafya; Sivas, Diyarbakýr, Bitlis, Van, Harput ve Erzurum'un teþkil ettiði bölge olmakla birlikte bu tasnif ve karýþýklýk hakkýnda daha fazla bilgi için, bkz. Janet Klein, "Power in the Periphery: The Hamidiye Light Cavalry and the Struggle Over Ottoman. Kurdistan, 1880-1914." Doktora Tezi, Princeton University, 2002, s. 3, n. 3. 3- Kürdistan coðrafyasý ve Osmanlý idaresi arasýndaki iliþkilere dair kýsýtlý da olsa genel bir bakýþ için; bkz. Hakan Özoðlu, Kurdish Notables and the Ottoman State Evolving Identites, Competing Loyalties, and Shifting Boundaries, (Albany, NY: State University of New York Press, 2004), özellikle s. 51-68 and “State-Tribe Relations: Kurdish Tribalism in the16th- and 17th- Century Ottoman Empire,” British Journal of Middle Eastern Studies 23, no. 1 (Mayýs, 1996), s. 5-27; Martin van Bruinessen, Aða, Þeyh Devlet, (Ýstanbul: Ýletiþim Yayýnlarý, 2003); özellikle s. 199-292. 4- Tanzimat Fermaný'yla birlikte gelen isyanlarýn çoðu, vaat edilen reformlarýn uygulanmamasýndan kaynaklanýyor olsa da birçoðunun vergi tahsilâtýndaki deðiþikliklerden ötürü gerçekleþtiðini unutmamak gerekir. Bu konuda ilgi genelde – milliyetçi isyanlarýn kökenlerini arama mahiyetinde – Balkanlar'da yoðunlaþsa da Anadolu'da da daha az önemsiz olmayan benzerleri gerçekleþmiþtir. Bu konuda daha geniþ bir coðrafyadaki malî sebepli ayaklanmalar için, bkz. Halil Ýnalcýk, Application of the Tanzimat and Its Social Effects, (Lisse: The Peter de Ridder Press, 1976); Ahmet Uzun, Tanzimat ve Sosyal Direniþler Niþ Ýsyaný Üzerine Ayrýntýlý bir Ýnceleme (1841), (Ýstanbul: Eren Yayýncýlýk, 2002); Coþkun Çakýr, Tanzimat Dönemi 1220 azýndan malî kaynaklarýn denetiminde merkezîleþmeyi saðlamakta güçlük

T çekmiþ Osmanlý hükümeti, Kürdistan'da farklý bir durumla karþýlaþmamýþtý. oplum v Öte yandan Osmanlý Kürdistaný'na yönelik on dokuzuncu yüzyýlý temel alan çalýþmalar sýklýkla II. Abdülhamit devrine yoðunlaþmýþ olmakla birlikte e K yüzyýlýn ilk yarýsýna dair çalýþmalar görece cýlýz kalmaktadýr. Oysaki siyasî ve uram, Sa malî olarak merkezîleþmeye çalýþan hükümetin çabalarýnýn bu coðrafyada daha geniþ bir tepkiyle karþýlaþmýþ olmasý muhtemeldir. Bu çalýþmanýn temel

yý: 4, Güz 2010 amacý da Tanzimat'ýn ilk yýllarýnda aþiret-temelli ve bir o kadar da karmaþýk olan idarî yapýnýn bir resmini sunmaya çalýþmak ve vergi kaynaklarýna yönelik çabaya karþýn gösterilen direncin nüvelerini göstermeye çalýþmaktýr. Bununla birlikte bu çalýþma, Diyarbakýr özelinde, yine Tanzimat'ýn ilk yýllarý itibariyle, bu çabayý ve direniþi oluþturan failleri biraz daha somutlaþtýrmaya çalýþacaktýr. Girift bir toplumsal yapýya sahip bu yörenin kültürel özelliklerine deðinilirken geliþmelerin altýnda yatan iktisadî unsurlar da – mevzubahis þeyh, aða, aþiret gibi mefhumlarý tamamen dýþlamadan – sunulmaya çalýþýlacaktýr?.

Kürdistan coðrafyasýný Ýran ve Osmanlý Devleti arasýnda bir sýnýr bölgesi olarak düþündüðümüzde, sýnýrýn Osmanlý tarafýnda Tanzimat reformlarý parçalýyken, merkezîleþme çabalarý Ýran'da daha az mütemadi þekilde gerçekleþmekteydi.6 Bu deðiþikliklerin bir yandan uygulamaya geçirilmesi öngörülürken diðer yandan Kürdistan'da bir önceki yüzyýllardan gelen idarî yapý pek de deðiþmeden durmaktaydý.? Klâsik dönemde aþiretler arasýnda Osmanlý idaresi tarafýndan 'böl ve yönet' yöntemi icra edilirken, buna karþýlýk yerel emir ve aðalar da görece bir 'özerklik'ten istifade etmekteydi. Her ne kadar on yedinci yüzyýlýn sonunda Kürt emirliklerinin bu özerkliklerinin sýnýrlarý daralmýþ ve hatta bunlar Osmanlý idarî yapýsýna eklemlenmiþse de ayný emirlikler kendi altyapýlarýný muhafaza etmeyi baþarmýþtý. Özoðlu on sekizinci yüzyýl ve on dokuzuncu yüzyýlýn baþý için, “güçlü emirlikler kendi iç iþlerinde neredeyse tam bir kontrole sahipken,

5- Kürt çalýþmalarý konusunda Osmanlý Ýmparatorluðu'na ayrýlan kýsým henüz belirginleþmekte iken bu geliþen dalýn da genellikle kültürel ve kimlik-temelli bir doðrultuda ilerlediðinden iktisat tarihi açýsýndan ele alýnan kýsýmlarý þu an itibariyle oldukça zayýf görünmektedir. Hatta on dokuzuncu yüzyýlýn ilk yarýsýný ele alan çalýþmalar bilinen þeyleri sunmaktan öteye gitmemektedir. Bu çalýþma en azýndan bu baðlamda yeni bir alan açmaya çalýþmaktadýr. Öte yandan; Kürdistan ve Osmanlý Ýmparatorluðu arasýndaki iliþkilerin de ele alýnmasý genellikle kurumsal ya da idarî düzeyde olduðundan ortaya çýkan tablo da kendilerinin genellenmesinin zaten yeterince güç olduðu merkezî hükümet ile Kürdistan'daki hâkim aþiretler olmaktadýr. Bu açýdan, on dokuzuncu yüzyýlýn ilk yarýsýnda Osmanlý reformlarý ve Kürt Emirlikleri arasýnda bað kurmaya çalýþan, kusurlarýna raðmen öncü sayýlabilecek çalýþma için, bkz. Michael Eppel, “The Demise of the Kurdish Emirates: The Impact of Ottoman Reforms and International Relations on Kurdistan during the First Half of the Nineteenth Century.” Middle Eastern Studies 44, no. 2 (Mart 2008), s. 237-258. 6- Sabri Ateþ, “Empires at the Margin: Towards a History of the Ottoman-Iranian Borderland and the Borderland Peoples, 1843-1881,” Doktora Tezi, New York University, 2006, s. 54 Osmanlý Devleti ile Kürt aþiretleri arasýndaki iliþkinin önceki yüzyýllardaki kapsamlý bir özeti için, bkz. Özoðlu, “State-Tribe Relations,” ss. 5-23 7- Özoðlu, Kurdish Notables, s. 59. Ýstanbul'a sadece sözde bir baðlýlýk göstermekteydiler” diyerek bu durumu 221

dile getirirken “ancak onlarýn Osmanlý Devleti'ne meydan okuyabilecek T kadar güçlü olduklarýný düþünmek bir hatadýr” diye de uyarmaktadýr.? Zira anzimat bu durum Osmanlý idaresinin çok da rahatsýz olduðu bir durum deðildi. ’ Týpký ayný dönemde devletin diðer bölgelerinde olduðu gibi, merkezî idare, ta Devlet v taþradaki vücuha karþý– bu bölgenin yapýsý biraz daha farklýlýk gösterse de – 'karþýlýklýlýk' ilkesi uyarýnca hem Kürdistan özelinde imparatorluk sýnýrlarýný korumak için adam ve gelir saðlýyor hem de bu sayede emirliklere görece e Aþiretin Ötesinde ... özerklik sahasý býrakýyordu.9

Elbette bu iliþkinin temelinde siyasî olduðu kadar iktisadî veçheler de söz konusuydu. Zira bir sýnýr bölgesi olmasý itibariyle bu yöre imparatorluða ilhaký sýrasýnda farklý bir idarî biçimle eklemlenmiþti. Bu birimler, Balkanlar'dakilere birebir benzememekle birlikte en azýndan klâsik dönemi çevrelemiþ olan “týmar” birimlerinden de ötedeydi. Olaðan birimlerden olan sancaklarýn yaný sýra bölgeyi teþkil eden idarî yapý – Osmanlý Devleti'nin öngördüðü þekliyle – dörde ayrýlmaktaydý: Yurtluk, ocaklýk, yurtluk-ocaklýk ve hükümet sancaklarý.¹º On yedinci yüzyýlda bu þekilde belirlenen ve daha fazla ayrýcalýða sahip olan hükümet sancaklarý emirlikler adýný da almaktaydý. Baþka bir deyiþle bu bölgenin sýnýr teþkil etmesinden ötürü idare edilmesi söz konusu olduðunda, güç, Osmanlý yetkilileri ve yerel eþraf arasýnda paylaþýlmaktaydý. Emirliklerin özerklikleri her ne kadar dönem içerisindeki þartlara koþut olarak azalmakta ya da artmaktaysa da kendilerine hasredilen siyasî gücün yanýnda birtakým iktisadî ayrýcalýklarý da söz konusuydu. Otoriteleri ne kadar azalýrsa azalsýn, emirliklerin vazifeleri seferler için asker ve vergi toplamaktan kamu idaresini ve adaleti saðlamaya kadar uzanmaktaydý.¹¹ Dolayýsýyla çalýþmanýn esas dönemini oluþturan on dokuzuncu yüzyýlýn ilk yarýsýnda da bu resmin köklü bir þekilde deðiþmediðini dile getirmek yanlýþ olmayacaktýr. Zira yüzyýlýn baþýnda Botan Emirliði'nin baþý olan Bedirxan ayný zamanda Osmanlý bürokrasisinden olduðunu gösteren “mütesellim” sýfatýný da taþýmaktaydý.¹²

Tanzimat Fermaný'yla birlikte Babýâli'nin elinin ulaþmadýðý bölgelerde de varlýðýný bir þekilde hissettirmeye çalýþtýðý bilinmektedir. Bunun siyasî

8- Osmanlý Maliyesi, (Ýstanbul: Küre Yayýnlarý, 2001), özellikle ss. 130-40. 9- Age. Balkanlarda bu duruma benzer bir merkez-taþra iliþkisi için, bkz. Uður Bahadýr Bayraktar, “19. Yüzyýl Kuzey Yunanistan Çiftliklerinde Mücadele: Kalkandelenli Esad Paþa'nýn Yükseliþi,” 'Tekil Çalýþmalar, Ortak Hassasiyetler' III. Lisansüstü Öðrenci Konferansý Boðaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü, 27-29 Mayýs 2010, Ýstanbul. 10- Ateþ, “Empires at the Margin,” s. 60-61. 11- Ateþ, ayrýca Bitlis, Cizre, Hakkâri gibi ayrýcalýklý hükümet sancaklarýna hâkim idare birimi olan 'týmar'ýn da getirildiðini ancak hiçbir þekilde tahrir yapýlmadýðýný belirtmektedir. Bunun yanýnda tahrirlerin yokluðunu hükümet sahiplerinin özerkliðinin bir göstergesi olarak alýp, bir baþka gösterge olarak da kendi topraklarýndaki adlî iþler üzerindeki yetkilerini eklemektedir. Ateþ, “Empires at the Margin,” s. 62-5. Krþ. van. Bruinessen, Aða, Þeyh, Devlet, s. 265-6. 12- Özoðlu, Kurdish Notables, s. 59. Kürdistan'daki Osmanlý idarî örgütlenmesi ve emirliklerin kendi örgütlenmeleri için, bkz. van Bruinessen, Aða, Þeyh, Devlet, ss. 239-65. 1222 olduðu kadar iktisadî olduðu da akýlda tutularak, bölgede yüzyýl baþýndan

T beri geliþmekte olan eþkýya faaliyetleri ve dine dayalý mücadelelerin belirgin oplum v hâle gelmesi bu süreci hýzlandýran etkenler olarak görünebilir. Bunlara Batý'dan gelen misyonerlerin faaliyetlerinin yaný sýra ticarî olarak bölgenin e K Avrupa ticaretine eklemlenmesini de eklemek mümkündür. Ancak uram, Sa misyonerlerin faaliyetleri, dinî yapýsý da karmaþýk olan bölgede o kadar doðrudan bir seyir izleyecek gibi deðildi: yý: 4, Güz 2010 “Ýngiliz ve Amerikalý misyonerler, orta Kürdistan'daki Hýristiyanlarý 'keþfetmiþ'lerdi artýk. Nasturîleri kendi kiliselerine döndürme konusunda hiç de yapýcý sayýlamayacak bir yarýþa baþladýlar. Nasturîlerin yaklaþýk yarýsý aþiret þeklinde örgütlenmiþti ve çok baðýmsýz bir tarza sahipti; diðerleri ise Kürt aðalarýna baðlý köylülerdi. Ama hepsinde de, sürekli Müslümanlarýn, yani Kürtlerin egemenliðinde bulunmaktan kurtulma umudu vardý.”¹³

Bu baðlamda gayrimüslimlerin yabancý ülkelerden hamilik beklerken bir yandan kendi aralarýndaki mücadeleyi yerel ölçekte de olsa alevlendirdikleri gözlenmektedir. Her ne kadar bunu doðrudan misyoner faaliyetlerine ve dýþ ülkelerin müdahalesine atfetmek yerinde bir tercih olmasa da bölgenin bu denli “ilgi çeken” bir yer olmasý bu durumu oldukça belirgin kýlmaktadýr.¹?

Bu baðlamda 1830'larda Osmanlý yetkilileri, öncelikle Anadolu'daki ve sonrasýnda Balkanlar'daki derebeylerini kýsýtlý ölçüde tasfiyeye giriþtikten sonra sýra Kürdistan'a gelmiþti.¹? Elbette yüzyýlýn ortalarýnda bu bölgeye seferlerin baþlamasý bölgenin tam manasýyla Osmanlý idaresine girdiði anlamýna gelmez. Aksine “artýk Kürdistan kâðýt üzerinde doðrudan Osmanlý valilerince yönetilecekti, ancak fiiliyatta Osmanlý yönetimi çok etkisiz kalacaktý.” Valilerin kentlerde ve civarlarýnda belirli bir ölçüde iktidar sahibi olmalarýna raðmen, hiçbir yerde gerçek anlamda otoriteleri yoktu.16 1847 yýlýnda da Bedirxan ve Botan Emirliði tasfiye edilmiþti. Bu tasfiyenin öncesinde gerçekleþen Bedirxan'ýn isyaný hakkýnda çeþitli milliyetçi söylemler bulunmakla birlikte bu konu çalýþmanýn ufkunun ötesindedir. Ancak isyandan bir yýl önce “Kürdistan Eyaleti”nin kurulmasý, bir yandan

13- Van Bruinessen, Aða, Þeyh, Devlet, s. 276. 14- Avrupa müdahalesinin ve dolayýsýyla Batý faillerince desteklenen bir modernleþme paradigmasýnýn günümüzde – bilhassa bu coðrafyada – ciddi þekilde gözden geçirilmesi ihtiyaç vardýr. Musul örneðinde de olsa Sarah Shields, bu görüþün ekonomik yanýný ele alarak Musul bölgesindeki deðiþmenin bir 'dönüþüm olmasýndansa bir geçiþ olduðunu' dile getirmekte ve bu aþamalý deðiþimin de tarýmsal üretimde köklü bir deðiþime yol açmadýðýný dile getirmektedir. Sarah D. Shields, “Regional Trade and 19th-Century Mosul: Revising the Role of Europe in the Middle East Economy.” International Journal of Middle East Studies 23, no. 1 (Þubat, 1991), s. 19-23. 15- On dokuzuncu yüzyýl Osmanlý Kürdistaný'ndaki tarihî geliþmelerin kýsa bir özeti için, bkz: David McDowall, A Modern History of the Kurds, (Londra: I.B. Tauris, 2004), ss. 38-47. 16- van Bruinessen, Aða, Þeyh, Devlet, s. 270 Tanzimat reformlarýnýn somutlaþmasý öte yandan da emirlerin 223

ayrýcalýklarýný yitirmektense mücadeleye geçmelerini göstermesi açýsýndan T manidardýr. Zira Bedirxan ve himayesindeki aþiretler, Botan'ý ikiye ayýrarak anzimat Diyarbakýr ve Musul Eyaletleri arasýnda bölmeyi amaçlayan yeni bir idari ’ örgütlenmeye þiddetle karþý çýkmýþlardý.¹? Sonuçta Tanzimat reformlarýnýn ta Devlet v mihenk taþlarýndan olan “idarî yapýlanma” bu bölgede en azýndan teoride de olsa uygulamaya geçmiþti ve akabinde Bedirxan'ýn þiddetle karþý çýktýðý eyalet kurulmuþtu. Oysa bu eyalet diðer Anadolu eyaletlerinden e Aþiretin Ötesinde ... ayrýlmaktaydý. Ýdarî taksim açýsýndan merkeze dâhil olsa da hâlen özel bir statü ve özerkliði haizdi.¹? Kaldý ki bu kendine has yapýsýndan kaynaklanan durum da siyasî olduðu kadar iktisadî temeller üzerine inþa edilmiþti. Tarýmsal artý deðere el koymanýn yaný sýra bölgede görülmeye baþlanan gayrimüslimlerin can ve mallarýna yönelik saldýrýlar da bu ayrýcalýklarýn baþka bir veçhesini göstermesi babýnda anlamlýydý. 1847'de Kürdistan Eyaleti kurulmuþ ve Botan Emirliði'nin lideri olan Bedirxan da bu tarihte teslim olduktan sonra Girit'e sürülmüþtü.19

Merkezîleþtirme ve iktisadî kaynaklara el koyma çabalarý karþýsýnda tek muhalif duran ya da ayrýcalýðýný kaybetmek istemeyen Bedirxan deðildi. Baþka bir deyiþle bu dönemdeki meseleler sadece siyasî güç dengeleriyle ele alýnamayacaðý gibi, devlet-aþiret (ya da Emirlik) ikiliðine sýkýþmak da bölgedeki geliþmeleri yakýndan görmeye engel olabilir. Zira bölgedeki en temel artý deðer kaynaðý olan “toprak için mücadele”, bu farklý dinî gruplar ve aþiretler arasýndaki rekabeti þekillendirmede bir hayli etkili olmuþtu. Martin van Bruinessen'in Kürdistan özelinde 1858 Arazi Kanunnamesi'nin sonuçlarý olarak belirttiði toprak mülkiyetindeki ve üretim iliþkilerindeki deðiþim, kanundan önce de aþamalý bir þekilde baþlamýþtý.²° Bu þekliyle düþünüldüðü zaman Kürdistan'ýn toprak yapýsý ve bunun þekillendirdiði toplumsal düzen hem salt siyasî görünümünden sýyrýlýr hem de devlet-aþiret ikiliðinden daha geniþ bir toplumsal çerçevede görünebilir:

“1. Aþiret ekonomisinin komünal özelliklerinde gerileme; bireyselleþme. 2. Aþiret içinde ekonomik tabakalaþmanýn artmasý. Birçok aða toprak beyi haline gelirken, diðer aþiret üyeleri aðanýn kiracý-ortaðý olmak zorunda kaldý. Bu zamanla bazý aðalarýn topraðý iþleyenler üzerinde aþýrý bir otorite kurmasý sonucunu getirdi. 3. Yeni bir yaþam tarzýna sahip olan yeni bir sýnýf ortaya çýktý: kentte yaþayan toprak beyleri.

17- van Bruinessen, Aða, Þeyh, Devlet, s. 275-6, dn. 106. 18- Kürdistan Eyaleti'nin kuruluþundaki sebepleri öngören ve eyaletin teþkilini onaylayan irade için, bkz. Özoðlu, Kurdish Notables, s. 60-1. 19- McDowall, bu tarihi yanlýþ bir þekilde 1845 olarak vermektedir; A Modern History, s. 46-7; Özoðlu, Kurdish Notables, s. 60; van. Bruinessen, Aða, Þeyh, Devlet, s. 277-8. 20- Arazi Kanunnamesi Kürdistan'da resmen 1870 yýlýna kadar uygulanmamýþtý. Klein, “Power in the Periphery,” s. 268. 1224 4. Kentli toprak beyleriyle köylerde kalmýþ aþiret aðalarý arasýnda yeni

T iþbirliði ve himaye (patronaj) iliþkileri geliþti. (…) oplum v 5. Birçok durumda, topraðý iþleyenler, geleneksel haklarýný kýsmen yitirerek kiracý-ortak, hatta ücretli toprak iþçisi haline geldiler.”²¹ e K

uram, Sa Mülkiyet kaynaklý ihtilaflarýn ve tarýmsal üretim iliþkilerindeki deðiþimin altýný çizmenin yaný sýra bu beþ madde ayrýca yereldeki aktörleri de resmin

yý: 4, Güz 2010 içine katmaktadýr. Emirlik gibi siyasî ve iktisadî olarak karmaþýk bir yapýnýn toplum içindeki etkilerini takip etmek açýsýndan bu failleri belirginleþtirmek oldukça faydalý olabilir. Bu baðlamda, Temmuz 1844'te Diyarbakýr Eyaleti'ne baðlý Rýzvan kazasýnda Diyarbakýr'ýn mültezimi olan Yusuf Efendi'nin adamlarýnýn yaptýklarý da dönemin toplumsal yapýsýný göz önüne sermektedir. Gayrimüslimlerin Hicrî 1258 ve 1259²² yýllarý için cizyelerini toplamasý ve bölgeyi idare etmesi için gönderilen Yusuf Efendi'nin görevlendirdiði Molla Hüseyin Efendi, Yezidîlerden oluþan kazanýn ahalisinin çocuklarýný kaçýrmýþtý:

“Molla Hüseyin kendülerinin yirmi dört nefer evladlarýný seby ve istirkak ile üç neferi mumaileyh Yusuf Efendi ve dört neferini merkum Hüseyin ve bir neferi Diyarbakýrlý Hacý (…) Aða hanelerinde olub küsurunu dahi Cizre mütesellimi Bedirhan Bey (…) tarafýna göndermiþ olduðundan bila-þürûd ihkak-ý hak olunmasý kaza-yý mezbur tarafýndan ba-ilâm ü mahzar niyaz ve istida` olunmuþ idüðünden bahsile kaza-yý mezbur ahalisi Yezidi ta'ifesinden olub haklarýnda cabeca mugayir-i rýza hâl (…) vuku`a gelmekte olduðuna ve hâlbuki ahali-yi merkûme teba`-yý Saltanat-ý Seniyyeden olarak üzerlerine edasý lâzým gelen hass-ý tekâlif-i ve cizye-yi þeri`lerini eda etmekte bulunduklarýna mebnî...” ²³

Hüseyin Efendi'nin gerçekleþtirdiði çocuk kaçýrma ve köleleþtirme faaliyeti ve bu faaliyetin sonucunda elde edilen çocuklardan geriye kalan on altýsýný Bedirxan'a göndermesi bölgedeki aþiret iliþkileriyle iç içe geçmiþ “mültezimlik” görevinin de durumunu göstermektedir. Bu muhtemelen Bedirxan'ýn 1843'te Nasturîlere karþý baþlattýðý seferin bir ardýlýydý.²? Bu çocuklarýn kaçýrýlmasýnýn ardýndan Yezidilerin þikâyetleri önce Diyarbakýr

21- .van Bruinessen, Aða, Þeyh, Devlet, s. 283. Arazi Kanunnamesi'nin mülkiyet mefhumu üzerindeki dönüþümünün kuramsal açýlýmý için, bkz. Huri Ýslamoðlu, “Property as a Contested Domain: A Re-Evaluation of the Ottoman Land Code of 1858,” Roger Owen (der.), New Perspectives on Property and Land in the Middle East içinde (Cambridge, MA: Harvard University Press, 2000). 22- Miladî 1842 ve 1843 yýllarý. 23- Baþbakanlýk Devlet Arþivleri Genel Müdürlüðü Osmanlý Arþivi Daire Baþkanlýðý, Meclis-i Vâlâ Kalemi (bundan sonra MVL.) 1/17, 23 Cemaziyelahir 1260 (10 Temmuz 1844). 24- McDowall, A Modern History, s. 47. Temmuz 1843'te baþlayan bu seferde Bedirxan 70.000 kiþi toplayarak Nasturî bölgesine saldýrmýþ ve sakinleri katletmiþ, geri kalanlarý da köle olarak satmýþtý. Ancak buradaki hadisenin organize bir saldýrý olmaktan ziyade vergi tahsilâtý 25- esnasýnda gerçekleþtiði daha akla yatkýn görünmektedir. Naibi'ne sonrasýnda da Diyarbakýr Eyaleti Müþiri Ýsmail Paþa'ya, oradan da 225

Babýâli'ye kadar ulaþmýþtý. Sonuçta Meclis-i Vâlâ yetkilileri kaçýrýlanlarýn T babalarýna ve akrabalarýna iadesini istemiþti.²? anzimat ’ Ancak bu yýllarda Diyarbakýr dâhilinde gerçekleþen bu tür olaylar sadece ta Devlet v emirler ve aþiret reislerinden kaynaklanmýyordu. Zira Müþir Ýsmail Paþa'nýn da Diyarbakýr valiliði bir buçuk yýl sonra sona ermiþti. Bu muhtemel azlin sebebi bu çalýþmanýn konusu olmamakla birlikte görevi sonrasýnda e Aþiretin Ötesinde ... “muhasebesinin görülmesi” hakkýndaki malûmat da mültezimlerinkinden pek farklý deðildi. Anadolu Ordusu Müþiri ve ardýlý Diyarbakýr valisiyle Harput mutasarrýfýnýn meclis-i imar memurlarý, Diyarbakýr defterdarlarý ve Harput Mal Müdürü tarafýndan yazýlan belgede Ýsmail Paþa'nýn görevi boyunca yaptýklarý þöyle anlatýlýyordu:

“… ve bidâyet-i tensikât-ý mülkî olan Mart ibtidasýndan Vali-yi sabýk müþir ve defterdar mumaileyhimânýn infisâline deðin her nasýl ise kazalardan (…) defterler gelmeyüb ve o misillü ka'immakamlarýn halef ve selef-i muhasebeleri görülemeyüb terâkim ederek muhasebât-ý mezkûre bi'l-mazrur kesb-i cesamet eylemiþ ve bu cihetile muhasebât-ý merkûmenin þu aralýk tez elden tesviyesi mümkün olamayub haylice vakte mütevakkýf bulunmuþ olduðundan baþka bu sýrada celbi lâzým gelen Diyarbakýr ahali ve fukaranýn müþir sabýk müþarünileyhden iddi`a-yý hukuk eden kesanýn dahi Harput'a gelmeleri lâzým geleceði ve (…) hulûl-i mülâbesesiyle ahali-yi merkumenin bu tarafa gelmeleri taraflarýna mûcib-i sa`adet olacaðý ve eyâlet-i merkume a`þâr virgüsünden hâsýl olub müdhar bulunan zeha'irden lüzumundan fazlasýnýn tohumluk mübaya`asýna talib olan kazalar ahalisine bey` ve füruhtile fukara ve ra`iyyetin bu yüzden dahi istihsal-i esbab istirahatlarý matlub ve mültezim bulunmak mülâbeesesiyle muhasebât-ý merkumenin tekmiline deðin vali-yi lâhik müþar-ý defterdar mumaileyhimânýn Harput'ta tevakkuf ve ikâmetlerinin ise Harput'ça olan muhasebât (…) ve nezaret-i çâkerânemizle rü'yet olunmak ve makar-ý me'muriyetlerine teþrif birle inde'l-beyan hususât-ý sairenin tesviyesiyle beraber Diyarbakýr'ca olan muhasebâtýndahi vali ve defterdar-ý lâhik müþar-ý mumaileyhimâ ve Diyarbakýr Meclis a`zâsý ve vali-yi sabýk müþarünileyhin Diyarbakýr'a i`zâm olunacak vekiller ma`rifetile (…) yine muhaberenin arkasý kesilmeyerek keyfiyet-i karar buldukta ba`de lâzým gelen defâtirin tanzim ve takdimine mübâderet kýlýnmak üzere müþar ve mumaileyhimânýn þu günlerde Diyarbakýr'a teþrifi ve

28- “… ta'ife-i merkûmeden kaç nefer alýnmýþ ise istirdâd ile akraba ve te`allükâtlarý tarafýna bi'l-i`ta Cizre (…) taraflarýna gönderilmiþ olanlarý dahi müþir-i müþarünileyh tarafýndan celb ile füruht olunmuþ iseler akçeleri red olunarak kezalik peder ve akrabalarý câniblerine viriliüb ba`de-zîn bu makule cizye-yi þeri` verenlerin evladýna kimesne tarafýndan müdahale olunmamasý…” MVL., 1/17, 23 Cemaziyelahir 1260 (10 Temmuz 1844). 1226 a`zimetleri seri` ve (…) mûcib olacaðý bi't-tezekkür tensib ve karar

T verilmiþ olmakla…”26 oplum v Muhtemelen Ýsmail Paþa'nýn azline memuriyetini suiistimal etmesi sebep e K olmuþtu. Nitekim kendi yetkilerini aþarak Diyarbakýr dâhilinde aþar için uram, Sa toplanan tahýlýn iþe yaramaz kýsmýný da ahaliden almaya giriþmiþ ve bu baðlamda bölgede mültezim olan aþiret aðalarýndan farklý bir þekilde

yý: 4, Güz 2010 davranmamýþtý. Bu durum elbette Babýâli'nin ilgisini çekmiþti ve paþanýn “mugayir-i ahvâl-i me'muriyet-i memnu”sunun karþýlýðý olarak borcunun ödenmesi talep edilmiþti.²? Bu durum hakkýnda nihaî karar çýkmamýþ olsa da, yönetim bunun yeniden araþtýrýlmasýný arzu etmiþti. Yöreye gönderilmiþ bu Paþa örneði ile Tanzimat'ýn ilk yýllarýnda genel itibariyle merkezîleþmeyle gelen yönetici kiþilerin de bölgede farklý þekillerde devam eden sömürü yöntemlerinin önünü almaktansa dolaylý da olsa buna karýþtýðýný göstermekteydi. Diyarbakýr'da Tanzimat reformlarýnýn temelini oluþturan “temettu`at tahriri” bu paþaca geciktirilmekteydi. Buna sebep olarak kýþ mevsiminin gösterilmesi de oldukça ilginçtir.²?

Diyarbakýr merkezinde bunlar olurken merkeze baðlý köylerde ise cana ve mala karþý saldýrýlar devam etmekteydi. Her ne kadar Tanzimat reformlarýyla birlikte idarî ve dolayýsýyla malî yapýda deðiþiklikler öngörüldüyse de en azýndan dönemin ilk yýllarýnda deðiþimi gözlemek zordu. Mültezimlerden paþalara uzanan iktisadî mücadeleler sadece bu idari kesimce de üstlenilmiyordu. Temmuz 1847'de Diyarbakýr'da ikamet eden Hayat oðlu Keleþi (ìÜÔáß) Aða ve Gevranlý (ìáäÇÑæß) oðlu Ömer Bey,29 bir süre önce bölgede bulunan ve Harzan Daðý'nda yaþayan Kürtlerin üzerine gitmiþti. Dönüþlerinde yaptýklarý ise yüzyýlýn sonlarýna doðru baþlayacak olan karþýlýklý kýyýmlarýn habercisiydi:³° Belgede özeti itibariyle her ne kadar yanlýþ bir malûmat olsa da en azýndan Ömer Bey'in Diyarbakýr Meclis Azasý

26- MVL., 4/6, 5 Zilhicce 1261 (5 Aralýk 1845). 27- “halbuki müþarünileyhden eshab-ý hukuktan bulunanlarýn bu tarafa matlubatý istemekte ve kendüsünün dahi bedelât-ý mukata`at ve sairesinden dolayý cânib-i hazineye (…) olarak tahsili te'kid kýlýnmakda olduðuna ve mahallinde olan bakayasý karþuluk gösterilmekte maslahatta henüz bir karar-ý sahih olmadýðýna binaen evrak-ý mezkûre Maliye (…) Meclisine havale kýlýnarak þu hale göre icâb ve iktizalarý bi'l-müzâkerat paþa-yý mumaileyhden (…) tahsil-i akçeler tefrik ve mahallince tekrar tahkike…” MVL., 5/15, 10 Receb 1262 (5 Temmuz 1846). 28- MVL., 6/4, 15 Rebiülahir 1262 (12 Nisan 1846). 29- Ýsimler konusunda bir tutarsýzlýk görünmektedir. Belge özetlerinde Ömer Bey “Kadranlýzâde” olarak ve þekilde aða da “Gülþen” olarak adlandýrýlmýþtýr. Belgelerin kendisindeki orijinal hâli bu sebeple verilmiþ ve bu iki þahýs için sýrasýyla “Gavranlý” ve “Keleþi” tercih edilmiþtir. 30- MVL. 11/9, 6 Rebiülevvel 1263 (22 Þubat 1847). Belgede Kürtler'den (Ekrad) bahsedilmesine raðmen bu insanlarýn manastýrý olmasý dikkat çekicidir. Bir baþka ilginçlik ise belgenin özetinde görünmekte, zira özet þu þekildedir: “Diyarbakýr Meclis Azasý Kapýcýbaþý Kedranlýzade Ömer Bey Sason nahiyesiyle Beleki ve Sarmi ve Medes nahiyelerinin tesviye-i vergisi hususunda hüsn-i hizmet ve gayret etmiþ olduðundan rütbesine mahus niþan itasý.” Belgelerin orijinal tasnifinin “Anadolu” katalogu olmasý bunun bir sebebi olabilir. Ayný özet ve içerik tutarsýzlýðý aþaðýdaki birkaç belgede mevcuttur. olduðu bilinmektedir. Bu hâliyle Bruinessen'in öne sürdüðü gibi merkezî 227

bürokrasinin bölgedeki siyasî gücü yerel eþrafla paylaþmasý daha somut hâle T gelirken bu güçten kaynaklanan faaliyetlerin de iktisadî temeli açýða anzimat çýkmaktadýr. Muhtemelen vergi tahsilâtý esnasýnda ya da sonrasýnda Ömer ’ Bey ve Keleþi Aða yanlarýnda bin kiþiyle birlikte yöredeki manastýra ta Devlet v saldýrmýþtý:

“… civar karyelere bi'l-vürud ol tarafda bulunan manastýrýmýzda e Aþiretin Ötesinde ... ikamet ve kaffe-yi me'kulat ve malzemeleri manastýr-ý mezburdan ve reaya-ý mevcudeden cebren ve kahren ahz ü istihsaline mübaderet eylediðinden baþka emvâl-i reayayý gasb ve yaðma ve ahz-ý rüþvet ve (…) arz ü ahlâk-ý nüfus misillü harekât-ý na-merdîyeye ictira eylemiþ ve yirmi dört nefer reaya dayak dibinde mecruh eylediðinden ma`ada manastýr-ý mezkûr papaslarýndan Haydabin (?) nam papasýn dahi mevcud akçesiyle eþyasýný ahz ü talan ederek ve (…) tutub yere çarparak þediden darb eylediklerinde papas-ý mersum dayanamayub dayak dibinde fevt olmuþ ve bunun gibi sa'ir bir nefer papasile re`ayadan dört nefer zýmmîleri dahi hezb-i þedidile ihlâlde ve efna yirmi üç nefer reaya ile bir nefer papasý dahi habse ilga eylemiþ olduklarý ve bu cihetile reaya ve beraya kullarýnýn asayiþi ve istirhamlarý külliyen meslub olarak ve emvâl ü canlarýndan emin olamayarak me'yus ve periþan kalmýþ bulunduklarý beyanile hallerine merhamet ve haklarýnýn icra-yý a`dil ve i`nayetle mezalim-i meþruhanýn men` ü def`i ve buna mütecasir olanlarýn icra-yý te'dibile mahbusda bulunanlarýn tahliye-yi sebili hususuna müsa`ade-yi seniyye-yi rahimâneleri beyd-i rey` (?) ve erzak buyrulmasý reaya-yý mesfur kullarý cânibinden bu def`a sevb-i hâk-i pây-iye merbutan takdim-i hâk-i pây-i âliyeleri kýlýnan mahzar gûne Ermeniü'l-i`bare varakça ile niyaz ü istirham olunmuþ olmakla rahmanü'l-fukara istihamlarý hususuna müsa`afa-yý âliye-yi ra`iyyetperverleri (…) ve þayanile icra-yý iktizan…”³¹

Tahsilât sonrasý gerçekleþen bu saldýrýda bir papaz dayak esnasýnda ölmüþ, biri yine papaz beþ gayrimüslim fena yaralanmýþ ve son olarak da biri papaz yirmi üç kiþi hapsedilmiþti. Bunun yanýnda reayanýn mallarý gasp edilmiþ ve manastýrdaki erzak ve malzemelere de el konulmuþtu. Mala yönelik bu saldýrýlarýn bölgede vergi tahsilâtlarý esnasýnda sýk gerçekleþtiði düþünülebileceði gibi, burada ortaya çýkan sorunsal da genelde Müslüman ve Hýristiyanlar özelde de Kürtler ve Ermeniler arasýnda gerçekleþen bu yaðma ve talanda din etkeninin ne denli önemli bir yer kapladýðýdýr. Janet Klein, Hamidiye Alaylarý'nýn kurulmasý sýrasýnda ve yirminci yüzyýlýn baþýnda iyice belirginleþen “Tarýmsal Sorun”a iliþkin, Kürtler ve Ermeniler arasýndaki karþýlýklý þiddeti toprak gibi iktisadî ve önemli bir mefhumu

31- MVL. 11/9, 6 Rebiülevvel 1263 (22 Þubat 1847). 1228 tartýþmaya katarak farklý bir bakýþ açýsýyla ele almaktadýr.³² Dolayýsýyla bu

T tür saldýrýlarýn ve þiddetin Abdülhamit döneminden daha erken bir oplum v dönemde de gözlenebilir olmasý ciddi bir araþtýrmayý gerektirmektedir. Elbette bu dönemde bu tür saldýrýlarýn on dokuzuncu yüzyýlýn son e K çeyreðindeki gibi “toprak gaspý”na yönelik olduðunu iddia etmek o kadar uram, Sa kolay deðildir. Ancak kesin olan þu ki ister dinî temelli olsun ister iktisadî kaynak ve temel ihtiyaç temelli olsun on dokuzuncu yüzyýlda Kürt

yý: 4, Güz 2010 aþiretlerinin bölgede toplumsal þiddete yöneldiði gözlemlenebilmekteydi.³³

Ömer Bey ve Keleþi Aða'nýn bu þiddetli saldýrýsý Ermeni patriðince þikâyet edilmiþ ve nihayetinde hapsedilen papazýn salýverilmesini talep eden dilekçe kaymakama, oradan da valiye ulaþmýþtý. Merkezle gerekli yazýþmalarýn yapýlmasýndan sonra olay o an itibariyle þöyle sonuçlanmýþtý:

“… tebk-i irade-yi âliye vechile papas-ý mersumun tahliye-yi sebebli keyfiyeti sevb-i a`cizîden ka'immakam mumaileyh bendelerine iþ`ar kýlýnmýþ olmakla (…) te`âli merkez me'muriyet-i a`cizâneme muvasalat-ý bendegânemde husus-ý mezburun bi't-tahkik ahvâl-i hakkaniyet ve mu`adelâta tevfikan rü'yet-i tesviyesiyle keyfiyet bila- taraf hâk-i pây-i seniyyelerine arz ü iþ`ar kýlýnacaðýndan…”³?

Ancak tahkikatýn nasýl sonuçlandýðýna bakýlmaksýzýn Ömer Bey ve Keleþi Aða yaklaþýk dört ay sonra Diyarbakýr kazalarýnda yine yaptýklarýný sürdürmekteydiler:

“Diyarbakýr kazasýyla ol havalide mütemekkin olan Ermeniyan reayasý kullarýnýn rahibât ü papasân ve kocabaþlarý kullarý tarafýndan bu defa` sevb-i çâkeriye vârid olub merbuten takdim-i hâk-i pây-i âliyeleri kýlýnan Ermeniü'l-ibarede mahzar gûne varakçalarý me'alinde Gavranlý oðlu Ömer Bey ve el-hac Keleþi namýnda iki nefer eþhasý üç bin nefer kadar ekrad baþlarýna bi't-tecemmü` geçirmesine havali-yi mezkûra gidüb on sekiz aded karyeleri gasb ü talan ve bin iki yüz kîse akçeye kadar ahaliye isal zarar ü ziyan eylediklerinden baþka fukaranýn arzlarýna sû-yý kast eylemiþ ve papasân ta'ifesinden iki ve reayadan yedi ve sýbyandan iki ve nisâdan bir nefer ki cemm`en on iki nefer kimesneleri dahi bila-mûcib katl ü i`dam eylemiþ olduklarýna ve'l-hâlet-i hâzihi nefs-i Diyarbakýr'da ikamet üzere bulunduklarýna mebnî reaya ve beraya kullarý külliyen havf ü haþyete düçar ve periþân-ý ahvâle giriftâr olmuþ olduklarýndan bahsile merkumlarýn

32- Her ne kadar II. Abdülhamit dönemini ele almýþ olsa da burada bahsedilen toplumsal þiddetle arasýndaki baðý kurabilmek açýsýndan, bkz; “Klein, "Power in the Periphery,” ss. 261- 304. 33- Elbette buradaki þiddetin tek faili Kürtler deðildi. Burada yer almýyor olsa da yöredeki gayrimüslimlerin de þiddete baþvurduðu bilinmektedir. 34- MVL. 11/9, 6 Rebiülevvel 1263 (22 Þubat 1847). Dosya içinde ayrýca bir de Ermenice belge bulunmaktadýr. mu`ayenâtlarýnda bulunan adamlar ile ol havaliden def` ü ihrac 229

olunmalarý hususuna müsaa`ade-yi mürahimâde-yi (?) âliyeleri (…) T yað (?) ve erzak-ý ve ol vechile hâlâ Diyarbakýr valisi devletlü paþa anzimat hazretlerine hitâben bir kýta` emir-nâme-yi sâmî-yi hazret-i sadaret ’ penâhî … ve ihsan buyrulmasý niyaz ve istirham olunmuþ ta Devlet v olmakla…” ³?

On sekiz köyün üç bin kiþilik bir kuvvetle talan edilmesi ve 1200 akçeye e Aþiretin Ötesinde ... yakýn bir servetin gasp edilmesinin yaný sýra on iki kiþinin katledilmesi – üç ay önceki vukuatla birlikte düþünüldüðünde – Tanzimat reformlarýnýn burada fiilen pek de yürürlükte olmadýðýný göstermekteydi. Zira katledilen insanlarýn yaný sýra bu beyin ve aðanýn muhtemelen aþiretleri için mal ve kaynaklara el koymasý da geliþmelerin altýndaki iktisadî nüveye iþaret etmektedir.36

Yürürlüðe girmesine muhalefet edilen Tanzimat reformlarý sadece idarî olanlar deðildi. 1847 yýlý itibariyle Kürdistan Eyaleti kurulmuþtu.³? Ancak yukarýda da belirtildiði gibi eyaletin kurulmasý, eyaletin kendine has özerk statüsü bir yana, bir anda etkin bir yönetim getirmemiþ, aksine Osmanlý maliyesinin daha önce uzanamadýðý bölgelerin karmaþýk yapýsýný gözler önüne sermiþti. Aralýk 1847'de Diyarbakýr valisinin ve kaymakamýnýn müþterek yazdýðý bir belgede bölgedeki Diyarbakýr Vilayeti'ne baðlý, Cebel-i Sason'da bulunan Garzan kazasýna baðlý birtakým köylerde vergi tahsilâtý ve idarî taksimatýna dair sorunlar yer almaktaydý.³? Ýki paþanýn kaleme aldýrdýðý bu belge iki bentten oluþuyordu. Ýlk olarak eyalete baðlý kazalarýn Tanzimat'la gelen vergileri ödemediði belirtiliyor ve bunun tahsilâtý için gerekenler sýralanýyordu. Ýkinci olarak eyalette bulunan Emirganlý aþiretinin Harput Vilayeti'ne yakýn olduðundan vergiyle mükellef hanelerin ne þekilde iki eyalet arasýnda bölüþtürüleceðine deðiniliyordu.

Hicrî 1263 senesinden itibaren 5161 kese ve 218 kuruþ vergi, bölgeye “dâhil-

35- MVL., 13/22, 19 Receb 1263 (3 Temmuz 1847). Dosyanýn ilk belgesi Ermenice olup bu belge de tercümesidir. 36- Bu dönemle alâkasý olmasa da Klein'in Hamidiye Alaylarý üzerinden toprakla kurduðu baðýn bir benzeri yirminci yüzyýl baþýnda Ermeni emval-i metrukesinin daðýtýlmasýnýn ele alýndýðý Polatel'in çalýþmasýyla da kurulabilir. Bkz. Mehmet Polatel, “Turkish State Formation and the Distribution of the Armenian Abandoned Properties from the Ottoman Empire to the Republic of Turkey (1915-1930),” (Yüksek Lisans Tezi, Koç Üniversitesi, 2009). 37- Özoðlu bu eyaletin kuruluþunu iki açýdan önemli bulmaktadýr. Birincisi bölge “coðrafî” bir bölge olmaktan çýkarak idarî sýnýrlarý olan ve dolayýsýyla erken Cumhuriyet'tekinin aksine zikredilen bir bölge hâline gelmiþti. Özoðlu'nun buradaki geliþmeleri bugünden okumasýnýn etkisi belirgin olmakla birlikte kendisi ikincil olarak eyaletin özel bir mevkisi ve özerkliði olduðunun altýný çizmiþtir. Eyalet sadece 20 yýl sonra laðvedilmiþ ve yine Diyarbakýr ismi tercih edilmiþti. Özoðlu, Kurdish Notables, s. 61-2. 38- Nahiyeler Hazo, Sarmi (Harami ?), Muþ, Temaki, Biriniþ, Beliki, Sason ve Gavar'dan ibaretti. Ancak belge özetinden edinilen ve belgenin kendisinde geçmeyen bu köylerin yazýmý sorunlu olabilir. 1230 i daire-yi Tanzimat” olarak tahsis edildiði ve bunun her sene Mart baþýnda

T ticaret, mal ve ziraattan edinilecek gelire göre ödenmesi gerektiði halde fiilî oplum v durum buna pek uymuyordu:

e K “… Gergiçi (?) aþiretinin birtakým hâneleri dahi Harput eyâleti uram, Sa dâhilinde bulunduðuna dair Diyarbakýr eyâleti virgüsünün ber-vech-i inha tesviyesi muvaffak irade-yi âliyeleri buyrulduðu hâlde altmýþ

yý: 4, Güz 2010 dört senesinden i`tibaren meblâð-ý mezburun virgü tahsilile nizâm-ý mezkûra tevfikan tahsilini mutazammýn emr-i þerif tasdiri ve aþiret-i merkûme hânelerinden ol cânibde mevcud hane var mýdýr ve olduðu surette bir gûne virgü tahsil olunmakda mýdýr keyfiyetin bi't-tahkik iþ`arý (…) Harput valisi a`tufetlü paþa hazretlerine tahrirat tastiri…”39

Hükümet bu eyalet sýnýrýnda kalmýþ bölgelerde hanelerin var olup olmadýðýnýn araþtýrýlmasýný ve Hicrî 1264 yýlý itibariyle tahsis olunan verginin ödenmesini talep etmekteydi.?° Ýkinci bentte ise birincidekine benzer bir sýnýr sorununun yanýna Tanzimat reformlarýna karþý çýkan iki fail daha eklenmekteydi:

“… Diyarbakýr eyâletinde tabi` Emirganlu aþiretinin birtakým haneleri kezalik Harput eyâleti dâhilinde bulunduðundan virgülerinin kangý taraftan tahsile münasib olacaðý ve Diyarbakýr eyâletine muzafa Garzan kazasý reayasýnýn ekserisi Muþ sancaðýna tabi` (…) Kilise tarafýnda bulunduklarýndan emval-i mîrîye ve cizye- yi þeri`lerinin tahsiline Muþ ka'immakamý Þerif Bey ile mezkûr kilise kocabaþý (?) Z`az (?) nam rahib kendü hayr ü menfa`atleriçün müdahale ve mümana`at etmekte olduklarýndan icra-yý iktizasý inha ve istizan olunduðu beyanile…”?¹

Muþ Kaymakamý ve Kilise rahibinin kendi hayýr ve menfaatlerinin ne olduðunun anlaþýlmasý pek güç görünmemekteydi. Bölgedeki vergi

39- MVL, 18/11, 19 Muharrem 1264 (28 Aralýk 1847). Belgenin özeti gene içerikle uyuþmayacak þekilde de olsa sunduðu belge açýsýndan önemli görünmektedir: “Diyarbakýr eyaleti dâhilinde kâin Garzan kazasýna tabi Cebel-i Sason tabir ettikleri daðda vaki Hazo, Harami, Muþ, Temaki, Biriniþ, Beliki, Sason ve Gavar nahiyeleri ahalisi seksen yüz seneden beri vergi vermediklerinden Ýslam reayasý ne vechile temin ve telif ve senevî yüz bin kuruþ taahhüd ettirilmesine memur kýlýnan Garzan kazasý müdürünün hüsn-i hareket etmesinden dolayý niþan ve Rikab-ý Hümayun kapýcýbaþýlýðý tevcihi verilmesi.” 40- “…Diyarbakýr eyâletinin tesviye olunan beþ bin yüz altmýþ kîse küsur þu kadar guruþ virgüsü hadd-i münasibde görünmüþ olmakla nazýr müþarünileyh hazretlerinin iþ`arlarý vechile dâhil-i daire-yi Tanzimat olan mahallerde câri ve mer`i olunduðu üzere tahsili zýmnýnda meblað-ý mezburun altmýþ dört senesinden i`tibaren virgü tahsilile lâzým gelen emr-i þerifin tasdiri ve mezkûr Gergiçi (?) aþireti haneleri virgüsünün Harput valisi müþarünileyh tahrirat tastirile isti`lâmý…” MVL, 18/11, 19 Muharrem 1264 (28 Aralýk 1847). 41- MVL, 18/11, 19 Muharrem 1264 (28 Aralýk 1847). tahsilâtýnýn – Emirliklerin tasfiye edildiði ve Osmanlý idaresinin kök saldýðý 231

iddiasýna karþýn – güçlükle saðlandýðý ve bu güçlüðü çýkaranlarýn da yine T bürokrasi ve gayrimüslim ileri gelenleri olmasý Tanzimat reformlarýnýn anzimat buradaki etkisini sorgulamaya yeter görünmektedir. Yine de hükümet en ’ azýndan kâðýt üzerinde tahsilâtýn peþini býrakmamýþtý. Bu bende iliþkin ta Devlet v cevapta, önceden tahsis edilen verginin uygun olup olmadýðýnýn ve daha önemlisi tehditle (ihâfe) tahsil edilip edilmediðinin araþtýrýlmasý Kürdistan müþirinden talep edilmekteydi.?² Vergi tahsilâtýnda bölgedeki toplumsal e Aþiretin Ötesinde ... aktörlerin etkinliði ve halka karþý tavýrlarýnda ortaya çýkan bu tehdit, anlaþýlabileceði üzere ciddi bir sorun teþkil ediyor gibi görünmekteydi.

Ayný dönemde yine Sason daðý çevresindeki köylüler Babýâli nazarýnca “vahþi” olarak nitelendirilmekteydi. Hükümete dâhil olmadýklarýndan vahþete eðilimli ve birbirlerinin mallarýný çalmaya, adam öldürmeye ve daimî surette isyan etmeye hazýr olduklarý belirtilen bu ahalinin, merkezi ilgilendiren en önemli özelliði ise yaklaþýk yüz yýldýr vergi vermemeleriydi. Tahkikatta fiilen olamasa da Diyarbakýr Eyaleti valisi ve defterdarýnýn tarýmsal üretim ve dolayýsýyla artý deðere el koyma kaygýsý çok bariz görünmekteydi:

“… dað-ý mezburun merkezi ve mahal ahz ü i`talarý kasaba-yý mezbur bulunduðundan `âdetleri bulunan ve haþyet ü terbiyesizlikleri hasebiyle kaza-yý mezbur tahammül edemeyerek ekserisi bir anýnda (?) ve periþan olarak daðýlub bir tarafa gitmiþ ise de el-hâlet-i hâzihi derûn-ý kasabada dört `aded `âlâ selâtin ve sekiz a`ded (…) cevâmi`-yi þerife ve seksen `aded hâne sahibleriyle mevcud olub terk-i evtan eden ahalinin hâneleri kargîr olmak münasebetile mücedded (…) durmakta ve arazi dahi vasi` ve her vechile zira`ata mütehammil ve i`marý dahi ez-vakitte vücuda gelerek cânib-i mîrîye menafi`-yi kesire husule geleceði derkâr ise de Diyarbakýr mevki`nde bulunan asâkir-i nizamiye-yi þahâneden bir tabur `asâkir-i kâffe-yi mezburda ikamete ta`yin buyrulduðu hâlde dað nahiyeleri ahalisinin vahþeti izâle olunarak refte refte insaniyete alýþacaklarý ve asayiþ hâsýl olacaðý takdirde gerek a`þar-ý þeri` ve virgü tekessür ederek kasaba-yý mezbur dahi bir sene zarfýnda bin haneden mütecaviz olarak ma`mur ve abadan olacaðý me'murîn ve kasaba-yý mezbure ahalisi taraflarýndan ifade ve niyaz kýlýnmýþ ve niyazlarýna müsa`ade-yi âliye irzan buyrulduðu surette istedikleri hebaset ü

42- “…ka'immakam mumaileyh ile rahib-i mersum hakkýnda olunan iþtika dahi mezkûr Garzan kazasý ahalisinden Muþ tarafýnda bulunan hânelerin emvâl virgüsünden dolayý olduðuna ve Emirganlu aþiretinin birtakým haneleri dahi Harput Eyaleti dâhilinde bulunduðuna binaen kaza-yý mezkûr ahalisine mukadema tahsis olunan virgü hadd-i münasibde midir yoh ihâfe ile tesviye kabilindenmidir ve ka'immakam mumaileyh ile rahib-i mersumun harekât-ý vakýa`sý ne vechiledir ve aþiret-i merkûme haneleri virgüsünün kangý taraftan tahsile münasibdir evvel emirde hakikât-i hâlin Kürdistan müþiri a`tufetlü paþa hazretlerinden isti`lâm ile gelecek cevaba göre ba`de icra-yý iktizasýna bakýlmasý…” MVL, 18/11, 19 Muharrem 1264 (28 Aralýk 1847). 1232 ta`addi mahv olarak ahvâl-i insaniyeti bi't-tahsil sair kaza ve nevahi

T ahalisi misillü hassalarýna isabet eden tekalifâtý vakt ü zamanile bila- oplum v kabul ve kâl (?) i`tasýnda mümana`at ve muhalefet etmeyecekleri ve hâli üzere býrakýldýðý surette civarda bulunan ekrad (…) ve bir e K uygunsuzluk ettikleri takdirde (…) selâmet olmak cihetile oraya uram, Sa savuþub tahassun ederek sa'ir inzibat üzere bulunan kazalarýn þirâze- yi nizamýndan çýkmasýna sebeb-i kâvi olacaðýndan…”?³ yý: 4, Güz 2010 Tarýma müsait olan bu yörenin ahalisinin “insaniyete alýþtýrýlmasý” ve vergi tahsilâtýnda engel çýkarmayýp muhalefet etmemeleri için asker sevkiyatýnýn gündeme gelmiþ olmasý, yörenin kendine has durumunu gözler önüne serdiði gibi merkezî hükümetin tavrýný da belli etmekteydi. Nitekim Meclis- i Vâlâ asker sevki konusunda tahmin edilebileceði gibi mütereddit davranmýþ ve meselenin Anadolu Ordu-yý Hümayun Müþiri'ne ya da Dar-ý Þura'ya sevkini istemiþti.?? Sonuçta Dar-ý Þura'da mesele ele alýndýktan sonra karar ordu müþirine býrakýlmýþtý.??

Diðer bölgelere gelindiðinde de bu durum köklü bir þekilde deðiþmemiþti. Harput Eyaleti'ne baðlý Siverek kazasý ahalisi, vergi tahsilâtýnda bazý aþiretlerden ve Kürtler tarafýndan gördükleri hasardan dolayý Harput Valisi'nden vergilerin en azýndan daha eþit daðýtýlmasýný ve ertelenmesini talep etmekteydi.46 Harput Eyaleti'nde kazalarýn müdür ve vücuhlarý görevlerini suiistimale (irtikabât) cesaret etmekteydi. Vergi tevziatýnda köyler ve haneler arasýnda anlaþýlabileceði üzere yetkililerin yakýnlýðýna göre vergi farklýlýklarý gözetilmekteydi.?? Yüzyýl ortalarýna gelindiðinde ise 1847

43- MVL., 18/12, 20 Þevval 1263 (1 Ekim 1847). 44- bu suret muvaffak maslahat gibi görünmüþ ise de husus-ý mezburun Dar-ý Þura'ya havalesiyle icabýnýn bi'l-müzakere ifadesi ve yahud Anadolu Ordu-yý Hümayun Müþiri devletlü Osman Paþa hazretlerinin (…) ta`liki hakkýnda olan re'y-i vâlâlarýna istiharý lâzým geleceði Meclis-i Vâlâ'dan ifade olunarak menzûr-ý seraskerileri buyrulmak üzere tahrirat-ý mezkûre leffen gönderilmiþ olmakla…” MVL., 18/12, 11 Zilkade 1263 (21 Ekim 1847) 45- MVL., 18/12, 18 Zilkade 1263 (28 Ekim 1847).. 46- “… Siverek kazasýnýn senevî mahsus olan beþ yük yetmiþ beþ bin guruþ virgüsünden mutazarrýr ve zararîde olan mahaller ahalisi kendülerine toplamak içün bir yük yetmiþ beþ bin guruþun altmýþ üç senesine mahsus olmak ve altmýþ dört senesi virgüsüyle beraber eda olunmak þartile suret-i tahsilin imhali (?) ve tohumluk iki bin kile zabtýnýn þera'it-i lâzýme ile i`tasý inha ve istizan olunmuþ…” MVL., 19/43, 21 Zilhicce 1263 (30 Kasým 1847). 47- “eyâlet-i mezbure kazalarý müdirân ve vücuhlarýnýn ekserisi birliklerde münhasýr olduklarý irtikâbatdan ber-vefk-i matlub tahamülle (…) feragat olmadýklarýndan ma`ada a`þar u rüsümât-ý sa'irenin icra-yý müzayede-yi âliyyesi (…) nasýl ola (…) suretleri vuku`yla cânib-i hazine-yi celile-yi maliyeye hisar ve ahali ve fukara haklarýnda dahi birtakým rencide ve ýzrar vuku`a getirülmemekde ve eyâlet-i merkumenin altmýþ iki senesinden i`tibaren tahsis kýlýnan virgü hususunda ta`dil ve tesviye þürut-ý lâzýmesine pek de ri`ayet olunmamak ve virgü-yi mezkûr yekdiðerin hâl ü tahammüllerinden dert ü (…) bulunmak cihetile ba`zý kazalara himâye ve ba`zýlarýna gadr suret vuku`a gelmiþ olub farza bir kazaya topdan yüz bin ve diðer kazaya dahi kezalik ol mikdar virgü tahsis olunmuþ ise virgü-yi mezkûru `inde't-tevzi` bir kazada haneye yüz guruþ ve diðer kazada haneye kýrk veya elli guruþ isabet eymekde olmasýyla bundan dolayý virgüleri (…) olunan kazalar ahalisi suret-i istirhamda bulunmakda ve hatta kazaha-yý mezkûreden Beheste (?) kazasýndan ba`zýlarý beþ altý mâhdanberü Ayntab (?) ve mahal-i sa'ireye nakl-i hâne etmekde olduklarý rivayet olunmakda …” MVL., 21/44, 25 Zilkade 1264 (24 Ekim 1848). yýlýnda vergi tahsilâtý için düzenleme yapýlmasý öngörülen köylerden biri 233

olan Sarmi nahiyesinde halk ayaklanmýþtý.?? T anzimat

Tanzimat'ýn ilk on yýlýnda genelde Kürdistan ve özelde Diyarbakýr dâhilinde ’ gerçekleþen bu hadiseler birbirinden ayrýymýþ gibi görünse de esasen ta Devlet v Babýâli'nin bölgeye tatbik etmeye çalýþtýðý reformlarýn pek de etkili olmadýðý farklý yörelerde ve farklý failler tarafýndan gösterilmektedir. Merkezlerde en azýndan çeþitli þekillerde geliþen þiddet ve suiistimal vakalarý takip e Aþiretin Ötesinde ... edilebildiyse de bunun dýþýnda cereyan eden aþiretler arasýndaki çatýþma ve mal ve cana yönelik saldýrýlarýn azýmsanamayacak ölçüde olduðu ortaya çýkmaktaydý. Öte yandan da bölgede aþiret aðalarý ve Osmanlý bürokrasisinin görevlendirdiði yetkililer belirgin bir özerklikle hareket edebilmekteydiler. Böylesi bir ortamda Tanzimat reformlarýnýn öngördüðü idarî ve malî deðiþikliklerin burada pek tutunamayacaðý yeterince açýktý. Ancak Osmanlý yönetimi bu bölgeye yönelik siyasetinde, baþta da belirtildiði gibi, belirli bir istikamet çizmemiþ ve genel itibariyle Kürdistan'ýn – en azýndan Diyarbakýr özelinde – var olan toplumsal ve ekonomik yapýsýný deðiþtirmeyi düþünmemiþti. Buna raðmen bölgenin on dokuzuncu yüzyýlýn ortalarýndaki durumunu ortaya çýkaran bu çerçeve, en azýndan merkezî hükümetin bu yapýlarý deðiþtirmeye giriþmesini gösterdiði kadar mevcut olan düzeni neredeyse olduðu gibi sürdüren toplumsal kesimleri de göstermekteydi.

Sonuç olarak bu çalýþma Osmanlý Kürdistan'ýnda on dokuzuncu yüzyýlýn ilk yarýsý ve bilhassa Tanzimat Fermaný'nýn ilk on yýlý hakkýnda bilinenlerin çok az olmasýndan hareketle bu alanda bir girizgâh oluþturmayý amaçlamýþtýr. Bunu yaparken bölgedeki mevcut toplumsal yapýdaki – mümkün olabildiðince – farklý aktörlerin faaliyetlerini yakalayarak, en azýndan 1840'larda yöredeki iktisadî kaynaklar ve mallar üzerinde hak talep eden kesimlerin farklýlýðýný resmetmeye çalýþmýþtýr. Nitekim bir yandan Osmanlý yönetimi bölgede merkezî varlýðýný kýsýtlý da olsa hissettirmeye çalýþýrken, tayin edilen yetkililerin de bölgede hâkim olan aþiret aðalarý veya emirlerin hizmetindeki birliklerden pek de farklý davranmadýðýnýn altý çizilmiþtir. Ve bununla birlikte bölgede iktisadî olduðu su götürmez olan toplumsal þiddetin bir nüvesi resmedilmiþtir. Elbette buradaki çalýþmada bölgenin girift aþiret yapýsýna yeterince deðinilmemiþ ve yüzyýlýn Kürt-Ermeni çatýþmalarýnýn bir þekilde baþlangýcýný teþkil etmesi umulabilecek geliþmeler yine yeterince açýða çýkarýlmamýþ olmakla birlikte, bu alanýn ciddi bir çalýþmaya muhtaç olduðu görülmektedir. Çalýþmanýn temel odaðýnda Tanzimat reformlarýnýn iktisadî veçhelerinin bölgedeki etkileri ya da daha doðrusu tepkileri olduðundan bu iki mefhum hak ettiði derinliði edinememiþ gibi görünse de, bu çalýþma sonucunda ortaya çýkan birbirinden ayrý mekânlara ve birbirinden farklý sýnýflara mensup kiþiler, bu

48- Ý. DH., 241/14616, 3 Zilhicce 1267 (29 Eylül 1851). 1234 iki sorunun somutlaþmasýna hayli katkýda bulunmuþlardýr. Tanzimat

T reformlarýnýn – idarî olanlarý kadar iktisadî olanlarý da dâhil – bölgede oplum v uygulamaya geçmemesinin en azýndan merkezî hükümetin kabullenebileceði bir durum olduðu zaten bilinmektedir. Bunun yanýnda e K ayný dönemde aþiret aðasý yahut mültezim olsun, köylü veya gayrimüslim uram, Sa din önderleri olsun bölgede Tanzimat'ýn öngördüklerinden farklý bir þekilde toplumsal düzenlerini muhafaza edebilmiþ; kökten deðiþimden

yý: 4, Güz 2010 mahrum kalan bu düzenekte kendi ekonomik çýkarlarýný koruma veya geliþtirmekte de çeþitli yöntemlere baþvurmaktan geri durmamýþlardýr. Artý deðere el koymanýn – ister doðrudan saldýrý olsun ister vergi tahsilâtý biçiminde olsun – farklý veçheleri kadar bunun daha örgütlü ve anlaþýldýðý kadarýyla aþiretlerin güdümünde yapýlmasý ve buna karþý çýkan ya da bu duruma karþý misilleme yapan farklý toplumsal kesimlerin ortaya çýkan resmi, Osmanlý Kürdistan'ýna dair çok farklý þeyler söylemektedir. Kaynakça 235 T anzimat Ali, Othman. “Southern Kurdistan during the Last Phase of Ottoman Control: 1839-1914.” Journal of Muslim Minority Affairs 17, no. 2 (October ’ 1997) pp. 283-291. ta Devlet v

Ateþ, Sabri. “Empires at the Margin: Towards a History of the Ottoman- Iranian Borderland and the Borderland Peoples, 1843-1881.” Doktora Tezi, e Aþiretin Ötesinde ... New York University, 2006.

Baþbakanlýk Devlet Arþivleri Genel Müdürlüðü Osmanlý Arþivi Daire Baþkanlýðý, Meclis-i Vâlâ Kalemi. van Bruinessen, Martin. Agha, Sheikh and State, The Social and Political Structures of Kurdistan, Ýstanbul: Ýletiþim Yayýnlarý, 2003.

Çetinsaya, Gökhan. “II. Abdülhamid Döneminde Kuzey Irak'ta Tarikat, Aþiret ve Siyaset.” Divan 7, (1999/2), ss. 153-168.

Enneli, Pýnar, Tariq Modood ve Harriet Bradley. Young Turks and Kurds. York: University of Bristol, 2005.

Eppel, Michael. “The Demise of the Kurdish Emirates: The Impact of Ottoman Reforms and International Relations on Kurdistan during the First Half of the Nineteenth Century.” Middle Eastern Studies 44, no. 2 (2008), ss. 237-258

Göyünç, Nejat & Wolf-Dieter Hütteroth. Land an der Grenze: Osmanische Verwaltung im Heutigen Türkisch-Syrisch-Irakischen Grenzgebiet im 16. Jahrhundert, Istanbul, Eren Yayýncýlýk , 1997.

Göyünç, Nejat. XVI. Yüzyýlda Mardin Sancaðý. Istanbul: Edebiyat Fakültesi Basýmevi, 1969.

Houston, Christopher. “'Set aside from the Pen and Cut off from the Foot”: Imagining the Ottoman Empire and Kurdistan.” Comperative Studies of South Asia, Africa and Middle East 27, no. 2 (2007), ss. 397-411.

Kýlýç, Mehmet Fýrat. “Sheikh Ubeydullah's Movement.” Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2003.

Klein, Janet. “Kurdish Nationalists and non-nationalist Kurdists: Rethinking Minority Nationalism and the Dissolution of the OttomanEmpire, 1908–1909.” Nations and Nationalism 13, no 1 (2007), ss. 135–153.

---. "Power in the Periphery: The Hamidiye Light Cavalry and the 1236 Struggle Over Ottoman. Kurdistan, 1880-1914." Doktora Tezi,

T Princeton University, 2002 oplum v ---. “Claiming the Nation: The Origins and Nature of Kurdish Nationalist Discourse, A Study of the Kurdish Press in the Ottoman Empire.” Yüksek e K Lisans Tezi, Princeton University, 1996. uram, Sa McDowell, David. A Modern History of the Kurds. Londra: I.B. Tauris, 2004. yý: 4, Güz 2010 Özoðlu, Hakan. Kurdish Notables and the Ottoman State Evolving Identites, Competing Loyalties, and Shifting Boundaries, Albany, NY: State University of New York Press, 2004.

----. “State-Tribe Relations: Kurdish Tribalism in the16th- and 17th- Century Ottoman Empire.” British Journal of Middle Eastern Studies 23, no. 1 (Mayýs, 1996), ss. 5-27.

Salzmann, Ariel. Tocqueville n the Ottoman Empire. Rival Paths to the Modern State. Leiden: Brill, 2004.

Shields, Sarah. “Regional Trade and 19th-Century Mosul: Revising the Role of Europe in the Middle East Economy.” International Journal of Middle East Studies 23, no. 1 (Þubat, 1991), ss. 19-37.

Yusuf Ziyaeddin Paþa. El-Hediyetü'l Hamidiyye fi'l-lügâtü'l-Kürdiye. Ýstanbul: (yayýncý yok), 1894.

Belge: Kürdistan Ayaklanmasý

Serhat Bozkurt & Mesud Serfiraz

Aþaðýda günümüz Türkçesi’ne çevirerek yayýnladýðýmýz “Kürdistan Kýyâmý (Ayaklanmasý)” isimli broþür Abdurrahman Bedirhan tarafýndan 1900 yýlýnda yayýnlanmýþtýr. Broþürün Latin harflerine çevrilmiþ transkripsiyonu araþtýrmacý Malmîsanij tarafýndan hazýrlanan Ýlk Kürt Gazetesi Kürdistan'ý Yayýmlayan Abdurrahman Bedirhan (1868-1936)¹ isimli kitapta yayýnlanmýþtýr. Orijinal metnine sahip olmadýðýmýz bu önemli kaynaðý, biz de mezkûr kitapta yayýnlanmýþ halini esas alarak günümüz Türkçesi’ne çevirdik. Cizîra Botan'ýn meþhur Mir'i Bedirhan Bey'in oðlu olan Abdurrahman Bedirhan 1898'de Mýsýr'ýn baþkenti Kahire'de yayýmlanmaya baþlanan Kürdistan gazetesinin beþinci sayýdan sonra yönetimini üstlenmiþtir. Aðabeyinden devraldýðý yayýncýlýðýn yanýnda Kürdistan gazetesindeki yazýlarýyla da dikkat çeken Abdurrahman Bedirhan'ýn bu yazýlarýn bazýlarýnda özellikle Kürt-Ermeni iliþkilerine eðildiði ve mevcut marazi durumu eleþtirerek daha dostane iliþkilerin geliþtirilmesi için çaba harcanmasý gerektiðine vurgu yaptýðý

1- Malmîsanij, Ýlk Kürt Gazetesi Kürdistan'ý Yayýmlayan Abdurrahman Bedirhan (1868-1936), Vate Yay., Ýstanbul 2009, s. 163-179. 1238 görülmektedir. Dönemi açýsýndan düþünüldüðünde pek

T tesadüf edilmedik bir yaklaþýma sahip olan Abdurrahman oplum v Bedirhan 1899'da Kürdistan gazetesinde yayýmladýðý bir yazýsýnda aynen þöyle demektedir: e K

uram, Sa “Ermeniler de Kürtler gibi mazlumdurlar; fakat onlar özgürlükleri için kendilerini feda ediyorlar. Kürt cahilleri bilgisizdirler, Ermenileri

yý: 4, Güz 2010 öldürüyorlar. Bu durum Kürtler için çok kötüdür. Âlimler onlara bunun katillik olduðunu söylemelidirler. Kürtler bu günahtan sakýnmalýdýrlar. Kürtler Ermenilerle birlikte, sultanýn üzerlerine gönderdiði memurlarý baþlarýndan atmalýdýrlar. Mazlum Ermenilerin imdadýna gideceðinize, gidip onlarý öldürüyorsunuz. Bu çok günah ve çok utanç verici bir durumdur…”²

Aþaðýda sadeleþtirerek yayýmladýðýmýz “Kürdistan Kýyâmý” baþlýklý yazýsýnda da Abdurrahman Bedirhan, Kürdistan'da devam eden karýþýklýklardan hareketle Kürt-Ermeni iliþkilerindeki bozulmalara deðinirken özellikle Osmanlý Devleti'nin ve memurlarýnýn uygulamalarýna yoðun eleþtiriler getirmektedir. II. Abdülhamit'in kötü gidiþatýn baþ sorumlusu ilan edildiði yazýda eleþtiri oklarýnýn yoðunlaþtýðý bir diðer hedef ise Hamidiye Alaylarý olmaktadýr. Kuruluþundan icraatlarýna kadar somut isimler verilerek eleþtirilen Hamidiye Alaylarý’na o gün itibarýyla böylesi eleþtiriler getirilmesinin büyük bir kýymete haiz olduðu muhakkaktýr.

Kürdistan Ayaklanmasý

Yazarý: Bedirhan Paþa oðlu Abdurrahman Sene: 1318/1900

Kürdistan'da beþ on seneden beri insanlýðý yaralayan o dehþet verici çatýþmalar (kýtâller)³ meydana geliyor. Ermeniler feryat ediyor. [Osmanlý] Hükümeti, o tembel, o cahil [Osmanlý] Hükümeti feryat ediyor. En garip olaný, [yabancý] devletler, dünyanýn her tarafýnda akan bir damla kaný kendi menfaat kaynaklarýna akýtmak isteyen o [yabancý] devletler feryat ediyor. Hangi taraf haklý, hangisi haksýz, kimse anlamýyor. Biri baðýrýr, öteki çaðýrýr, kimi kaçar, kimi kovalar. Kýsaca: Maðdurunu sorsalar, gaddar kendini gösterir.

Ýþin gerçeði þu ki Ermeniler de, Osmanlý Hükümeti denilen engizisyon

2- Age, s. 28. 3- Yazar yazýnýn genelinde yaþanan durumu tanýmlamak için kýtâl kelimesini kullanmýþtýr. Kýtâl, sözlük anlamý itibarýyla “vuruþma, birbirini öldürme; savaþ” biçiminde tanýmlanmýþtýr. Biz çeviride kýtâlin karþýlýðý olarak çatýþma sözcüðünü kullandýk. Bu anlamda çatýþma olarak geçen yerlerin orijinal nüshada kýtâl olarak yazýldýðýnýn bilinmesini isteriz. (y.h.n.). mahkemesinin akýl dýþý istibdadý altýnda ezilen Makedonyalýlar, Rumlar, 239

Bulgarlar, Araplar gibi baðýmsýzlýk iddiasýna, hayýrlý bir yaþam talebine K yeltendiler. Bu arzunun ortaya çýkýþ tarihini uzun uzun anlatacak deðiliz. Son ürdistan A arzularýný Berlin Konferansý'nda fiilen gösterdiler. Ancak iþ basýlmýþ ve o

alev saçan ateþin üzeri oldukça yoðun bir unutma külü ile örtülmüþtü. yaklanmasý

Fakat ne yazýk! Osmanlý Devleti memurlarý arasýnda Ermenilerin bu niyetinden haberdar olacak birileri çýktý. Bu büyük kerem sahipleri ötede beride mesele üzerine derinlemesine araþtýrmalara koyuldu. Ermenilerde zaten bir galeyan eðilimi vardý ancak dediðimiz gibi üzeri örtülmüþtü. “Her ke zehm hored elbette figânî dared”? ancak cahil memurlar iftiralar ile makamlarýný güçlendirmeye baþlayýnca Ermeniler de önce Erzurum'da “mademki isyan etmediðimiz halde asi sayýlýyoruz, biz de elimizden geleni yaparýz” diyerek iþe baþladý ve bilinen “Kilise Vakasý” meydana geldi.

Türkiye'de kötülük kadar bulaþýcý bir þey yoktur. Bir memur bir fesat icat ettiyse onu duyan bütün rezil memurlar aþýrý kýskançlýkla o kötülüðü taklit etmekten geri durmazlar. Her taraftan, “Efendim Ermenilerde þu kâðýt bulundu; filan Ermeni filan dükkânda ah ne olacaðýz demiþ; deðiþik yerlerde itibarlý filan Ermeni her ne kadar bir þey dememiþ ve kendisinde bir þey bulunmamýþ ise de, bulunma ihtimali mümkün olduðundan filan yere sürgünü ve uzaklaþtýrýlmasý münasip gibi mütalaa olundu…” þeklinde yaygaralar iþitilmeye baþladý. Hatta Anadolu'nun hiç Ermeni bulunmayan bir yerinde bir valinin Müslüman ve Rumeli Beylerbeyi rütbesine sahip birisini Ermeni prensliði iddiasýyla zorlayýp, ezmeye teþebbüs ettiði kulaðýmýza geldi. Ermeniler, isyanda ve isyan hilelerinde Bulgarlar ve Makedonyalýlar kadar yetenekli deðildir. Düþünce olarak da onlar kadar medeni bir hale gelemediler. Bu kargaþalýkta o zavallýlar da hemen “ya, demek biz de önemli ve bir devleti bu kadar meþgul edebilecek insanlarmýþýz” diye fesadý arttýrmaya koyuldular. Bunun üzerine önce valiler tarafýndan sert tehditlerle ardýndan da halk tarafýndan fiili darp ve öldürmelerle derilerine kadar soyuldular.

Bâb-ý Hâlî,? ne garip bir hareket tarzý izlemiþti! Anadolu'yu ve Kürdistan'ý soyup soðana çeviren memurlar - ki onun vefalý kucaðýnda yetiþmiþ, büyümüþtü- o vefalý çocuklar, babalarýný, yani badanasýnýn rengi kadar fikrî çareleri de sararmýþ olan o Bâb-ý Hâlî'yi hiç unuturlar mýydý! Rahmet ve þefkat ummaný, adalet ve mürüvvet okyanusu olan Osmanlý ülkesinde kâh “hizmet etmek” kâh “ilacýný bulmak” kâh “cezasýný çekmek” kâh “görüþmek” kâh “tehdit” kâh “hediye” denilen ve ceza kanununda - hangi cesaretle! - rüþvet adý verilen latif tarzla Ermenilerden alýnan kurtuluþ

4- “Yarasý olan figan eder” anlamýnda Farsça bir cümle. (y.h.n.). 5- Yazar, Osmanlý bürokrasisinin merkezi olan Bâb-ý Âli (Yüce Kapý) yerine Bâb-ý Hâlî (Boþ Kapý) tabirini kullanmakta ve bu kelime oyunuyla çürümüþ Osmanlý bürokrasisine göndermede bulunmaktadýr. (y.h.n.). 1240 fidyeleri müzayedelere ve Bâb-ý Âli'deki memurlarýn hamilerine mahsustu.

T Fakat Padiþah ne yapýyordu? Padiþahýn bu durumlardan haberi yok muydu? oplum v Bu durumlar ki, neticesi öyle Van mektupçusunun iki çift kedi göndermesiyle ortaya çýkan sonuçlarla kýyaslanamazdý. Bunun sonucu, e K ülkenin önemli bir kýsmýnýn daha elden gitmesi, Kürtlerin ortada kalmasý ve uram, Sa Osmanlý ülkesinin Rumeli'den daha dehþet verici belalarla bölünmesi gibi þeylerden ibaret olabilirdi. yý: 4, Güz 2010 Padiþah'ýn bu konudaki tutumunun bugüne kadar tamamýyla anlaþýlamadýðýný söyleyebiliriz. Gerçekte Ermenilerden canýný feda eden insanlar bulunmasýný göz önüne alarak ara sýra genel af ile onlarýn gönlünü hoþ etmek ve bu þekilde [Osmanlý] Hükümeti'nin manevi kuvvetinin kalbine bir kahýr hançeri vurmak gibi þeyler hayal meyal beliriyorsa da Rusya müdahalesinin önemsizliði “Ýstanbul Vakasý”nda Abdülhamit'in korkak tavrý, sonra “Ýstanbul'da bir iki balýkçý Ermeni'den korktuk bir þey yapamadýk, bari siz Kürdistan'da ne yaparsanýz yapýnýz” diyerek Kürdistan'da çoðunluðu mazlum ve günahsýz olan çoluk çocuðu kýrdýrmak arasýndaki dengesizlik akýllara durgunluk verir.

Ýþler böyle yürümekte devam etti. Ufak tefek çatýþmalar, kargaþalýklar kendini gösterdi. Bunlar merkezi hükümete olduklarýnýn tam tersi þekilde yansýtýldý. Ýþin pek ileri varmakta olduðu ve Ýstanbul tarafýnda da olaya dair bazý tehlikeli noktalarýn keþfolunabildiði yolundaki iþaretler ile büyük ihtimalle ve benim güçlü tahminime göre Padiþah'ýn þahsi öfkesi fena halde tahrik edildi. Ýþte o zamanda iþe Zeki Paþa müdahale etti. Paþa, ufak tefek olaylarý büyük bir önemle araþtýrýyordu. Müþirlik nedeniyle o da iyi bir insan olamazdý. Fakat mübarek de yaðmacýlardandý. Hem de öyle bir kaza merkezindeki talanla yetinecek bir mutasarrýf parçasý, vali yamaðý deðildi. O hem geniþ hem de nispeten daimi bir altýn ve gümüþ kaynaðý açmayý amaç edinmiþti. Ýstanbul'da ne yaptýðýný bilmeyiz (Orasýný Adana'ya sürdürdüðü özel kâtibi zavallý Nazým Beyefendi bilir). Her ne yaptý ise yaptý. Ýstanbul, bundan iyi ve sadýk bir müþir olamayacaðýna dair güvenini küçücük bir teþebbüs ve deneme sonucunda ihsan ediyordu. Ýþte böylece karanlýk bir gecede çakan belalý þimþekler gibi nice karýþýklýklar Dördüncü Ordu havzasýnda ortaya çýktý. Ortalýk kan aðlýyordu. Dünya tarihinde bu kadar mantýksýzlýk bu kadar delilik görülmemiþtir.

Kürdistan, tekmil kâinatýn týmarhanesi olsa yine de bu kadar acayip durumlar yaþanmazdý. Hem zalim maðdur oluyordu hem mazlum. Zeki Paþa, hem bir kýsým Kürtleri hem Ermenileri eziyordu; hangi tarafýn hücum ettiði hangi tarafýn maðlup olduðu anlaþýlamýyordu. Zeki Paþa, öncelikle merhum Müþir Þakir Paþa'nýn pek hayýrlý bir maksatla oluþturulmasýný tavsiye ettiði Kürt Hamidiye [Alaylarý] mensuplarýný ele aldý. Bu alaya mensup olan herkesi Papa'nýn altý yüz sene evvel sahip olduðu imtiyazlarla donattý, ayrýcalýklý kýldý. Mesela bunlarýn hiçbiri hiçbir mahkemede yargýlanamazdý. Askeri mahkemeler askerliklerini tanýmazlýktan gelir; mülkiye mahkemeleri bunlar askerdir diye yargýlayamazdý. Zeki Paþa, Padiþah'tan aldýðý izinle bu alaylarý böyle sorumluluk dýþý ve serbest kýldýktan 241 sonra her birini bir tarafa saldýrttý. Dünyanýn en tehlikeli, çünkü en çok K korunan, en zalim ve en haydutlarý olan bunlar -ki taþýdýklarý çirkin ürdistan A Hamidiye ismi bunun ispatýdýr- önlerine gelen Ermeni, Kürt ve Türk

köylerini haksýz yere tahrip edip yolcularýný katletmeye ve soymaya yaklanmasý baþladýlar. Bunlar yani Kürtlerin rütbelileri, yaptýklarý bu eþkýyalýktan elde ettikleri bu haram kazancýn önemsiz bir kýsmýný kendilerine alýyorlardý, böylece zengin olduklarýna inanýyorlardý. Sonra her millette kötü insanlar bulunabileceði gibi Kürtlerin en fenalarýndan seçilen bu kiþiler iþledikleri cinayetlerin cezasýný görmeyeceklerini bildiklerinden namuslu Kürtlere dahi meydan okuyorlardý. Bu meydan okuyuþ onlara övünç veriyordu. Zeki Paþa'nýn Nemlizadeler kýlavuzluðunda bankada biriken iki yüz otuz bin lirasý bu utanç verici övüncün deðersiz bir mahsulüdür. Þakir Paþa son defa Kürdistan'dan geçtiðinde bu miktar yüz elli bin lira civarýndaydý ve Erzurum'daki Sabri Efendi kýlavuzluðunda Trabzon'a yatýrýlýyordu. Bir de Zeki Paþa, kendi baþýna Hamidiye alaylarýný vergi ödemekle yükümlü tutmuþtur. Bu mutlak ayrýcalýklara ulaþanlara saldýrmak için, deðilse saldýrýdan korunmak arzusu ile aþiretler, mensuplarýný Hamidiye Alaylarýna kaydettirmek konusunda büyüklüklerine göre beþ yüz liradan iki bin liraya kadar para ödemektedirler.

Buraya kadar anlattýklarýmýzda iki üç yön vardýr ki, bunlarýn uydurma sayýlmasýný istemeyiz. Hamidiye Alaylarý hata iþlemez kabul edilir. Bunlara ceza verdirilmez ve þimdiye kadar hiçbiri ceza almamýþtýr, demiþtik. Ýnanmayanlar varsa Kulihan ve Rýzo Beylerle Emin Paþa maddelerini incelesin.

Kendi eliyle Müslüman, Hýristiyan kýrk beþ kiþiyi katlettiði, birçok kaza ve nahiye merkezinde yýkmadýðý ev, saldýrmadýðý ýrz kalmadýðý delil ve þahitlerle sabit olan Rýzo denilen yaratýðýn altmýþ süvariyle Bitlis'e geldiði; belediye dairesinin önünde birtakým fukaraya para daðýtýp bunlar tarafýndan “yaþa” diye alkýþlandýktan ve kendisinden davacý olan dört beþ bahtsýzý öldüresiye darp ettikten sonra bir iki gün zevk ve eðlence ile meþgul olup Hükümetin semtine uðramadan yerine döndüðü, o zaman Bitlis'ten aldýðýmýz ve yakýnda Ýngilizce ve Fransýzcasýný yayýnlayacaðýmýz önemli ve ayrýntýlý bir mektuptan anlaþýlmýþtýr.

Bitlis sýnýrý ile Hasankale arasýnda bir köyde yirmi yedi Müslüman Kürdü ve sekiz on Müslüman çocuk ve kadýný katlettiði halde Kulihan Bey'in Erzurum çarþýsýnda nargile içtiðini ve kendisinden zerre kadar hesap sorulmadýðýný bir akrabasýndan aldýðýmýz mektupla herkese ilan edebiliriz.

Emin Paþa'nýn Van civarýnda yaptýðý dayanýlmaz zulümlerden - çok ilginç ama! - bizim [Osmanlý] Hükümeti bile utandý. Utandý diyemeyiz, korktu. Adamý, izzet ü ikram ile sürdü; sonradan affedildiði haberini aldýk. 1242 II T oplum v Merkezi Hükümet yani Bâb-ý Âli ve daha doðrusu Abdülhamit ne yapýyor? Zeki Paþa'nýn Bâb-ý Âli tabiriyle düþüncesiz Ermenilere haddini bildirmesi e K veya Diyarbekir, Sivas, Trabzon valilerinin onlarý tenkîl6 etmesi uram, Sa memuriyetin vecibelerindendir diyelim. Ve iþi ince eleyip sýk dokuyalým. Hakikaten Ermeniler veya gerçekte onlardan mazlum olan birtakým temiz

yý: 4, Güz 2010 Kürtler gerçekten asidir zannedelim. Üzerlerine asker sevk olunsun, Hamidiye Alaylarý gönderilsin, ne olursa olsun, haydi bunlar hükümetin vazifesi kabul edilsin ya halka ne oluyor? Halk niçin iþe müdahale ediyor? Bunlar neye müdahale ettiklerini, ne için müdahale ettiklerini biliyorlar mý? Dinimize, milli onurumuza saldýran düþmanlarýmýza mý hücum ediyorlar; halk böyle bir düþmana müdahale edecekse buna Ýstanbul'dan baþlamak gerekmez miydi? Mesela Rusya Elçiliði Baþtercümaný büyük Osmanlý saltanatýnýn hayrýný isteyen Mösyö Maksimof cenaplarý Banka Vakasýný? bizzat bastonuyla idare etmemiþ miydi? Bir neferimizi tokatlamamýþlar mýydý? O anda Tercüman Bey, o uðursuz elleriyle Muhammed'in? pak kalbine tokat atmak haydutluðunda bulunmamýþlar mýydý? Niçin sadýk halkýmýz o zaman iþe müdahale etmedi? Edemezlerdi; bu hükümet ahalinin deðil genel bir meseleye katýlým ve müdahalesini, kendi iþini görmesini bile istemez. Ve kendi için “ben haksýz yere zarara uðradým” deme cüretini gösterenlerin kanýnýn son damlasýný içerek onu cezalandýrsa bile yetersiz bulur. Bu öyle akýlsýz, hissiz bir hükümettir. Ýþte Abdülhamit denilen halife böyle bir hükümet meydana getirmiþtir. Sonuçta ahali kan yutarak bu vakayý da seyretti. Zira Müslümanlar emindir ki, halifeleri nazarýnda onlar Ermenilerden, Bulgarlardan, Yunanlýlardan, Karadaðlýlardan daha kötüdürler. Çünkü biz onlara kýrdýrýldýk, onlara biz bir þey yapmadýk. Girit'te halkýn çoluk çocuðu Yunanlýlar tarafýndan darp ve katledildi. Irz ve namuslarý ayaklar altýna alýndý. Sonra hilafet merkezine –yani Ýstanbul'a- gelenler zebanileri aðlatan bu zulüm yetmezmiþ gibi Abdülhamit tarafýndan Trablusgarp içlerine sürüldü.

Asýl konumuzdan uzaklaþtýk: Kürdistan iþi böyle deðildi. Ermenilerin acizlerine –dikkat et ey okuyucu, acizlerine diyorum, Unciyan Apik,9 Çayan Elbas, Dadyan Artin¹º ve diðerleri gibi Madam Maksimof'la saat beþ çayý

6- Tenkîl: 1. uzaklaþtýrma. 2. tepeleme. 3. ibret olsun diye cezalandýrma. Bkz. Mehmet Kanar, Osmanlý Türkçesi Sözlüðü, Say Yay. Ýst. 2008. 7- Osmanlý Bankasý Baskýný (26 Aðustos 1896): Galata'da bulunan Osmanlý Bankasý Genel Müdürlüðüne, Taþnaksutyun hareketine baðlý 26 kiþilik Ermeni komitacýnýn yaptýðý baskýndýr. Ayrýntýlý bilgi için bkz: Edhem Eldem, “26 Aðustos 1896 'Banka Vakasý' ve 1896 'Ermeni Olaylarý'”, Tarih ve Toplum Yeni Yaklaþýmlar, Sayý: 5 (Bahar 2007), s. 113-146. 8- Muhammedle Mehmetçik de denilen Osmanlý askerini kastediyor olabilir. (y.h.n.). 9- Unciyan Apik: Zengin bir Ermeni tüccar. Hýnçak Komitesine yardým etmediði gerekçesiyle Galata'da katledildi. Bknz. Sâmiha Ayverdi, Türkiye'nin Ermeni Meselesi, Kubbealtý Neþriyatý, Ýstanbul, 2007, s. 47 10- Artin Dadyan Paþa (1830-1901): Hariciye baþta olmak üzere çeþitli memuriyetlerde bulunmuþ Ermeni asýllý Osmanlý Diplomatý. Bknz. Hüdavendigar Onur, Ermeni Portreleri, Burak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2000. içen ve kasalarý altýnla dolu olan kudretli kiþilere demiyorum- acizlerine karþý 243

halkýn yaptýðý bazý saldýrýlara [Osmanlý] Hükümeti göz yumdu. Ayrýca K saldýrýlarýn olduðu yerlerdeki memurlar, saldýrýlarý açýkça yazmýyordu. Yani ürdistan A yazmamakla yükümlüydüler. Bir taraftan da Merkezi Hükümet, aþýðýna üstü

örtülü bir þekilde kendisiyle birlikte olma imkâný vermek için derin bir yaklanmasý uykuya dalmýþ gibi görünen bakire misali isyanla ilgili gelen bildirimlere daima “Ahalinin emniyet ve asayiþi ihlal etmesine izin verilmemesi ve meydana gelen olaylarýn kolluk kuvvetleri ve ihtiyaç halinde askerlerce bertaraf edilmesi, durumun Baþkomutanlýk makamýna da bildirildiði” þeklinde cevap yazar oldu. Bundan maksat neydi? Bu Hükümet ne suretle olursa olsun halkýn müdahalesini çekemezdi. Bu bir özür dileme miydi? Asla! Çünkü özür dilemeyi utanan, suçunu anlayan hükümetler yapar. Ya neydi? Galiba Kürtlerin asabiyetine ve her türlü ihtimale karþý þahsi bir suyuna gitmeydi. Evet böyleydi. Kürtlerde hayat pek ucuzdur. Bir kýsmý vardýr ki Hükümetin bunca yýllýk çaba ve gayretiyle son derecesine varmýþtýr. Onlarýn istenmeyen bir galeyanýna müsaade etmektense Ermeniler ve bütün din ve devlet düþmanlarý hakkýndaki nefretini pekiþ-tirmek ve bazý fukara ve cahilleri kendilerinden daha düþkün ve fakir olanlarýn tavuk ve koyunlarýyla tamahlandýrmak dâhice bir diplomatlýk deðil miydi? O da bu diplomatlýkla dört milyon nüfusu yedirme baþarýsýný göstererek mutlu oldu ve olmaktadýr.

Bir de, Kürdistan ve Anadolu'da çatýþmaya halkýn katýlýmýna bir yön daha vardýr. Devlet memurlarý ahalinin yolundan gitmeye mecburdur. Ya görevden alýnýrsa? Sadrazamýn uþaðý Hacý Aða'ya Mutasarrýf Bey daha dört ay önce beþ yüz lira vermiþti. Mühürdar Said Beyefendinin yalýsýna serilmek üzere Mektubî Bey ile yüz elli liralýk halý ve seccade göndereli daha iki [gün/ay] olmuþtu. Ya zavallý Vali Paþa'ya ne demeli? Dün özel kâtibi¹¹ … Bey bankadan bin altý yüz liralýk poliçe almýþtý. Bu para yakýnlarýndan …¹² Bey'edir. Ah, Derviþ Paþa da vefat etti. O olsaydý Vali Paþamýz bu kadar icraatsýz mý kalýrdý? Bir de Müftü Efendi filan aþiretin düþmanýdýr. Meclis azasýndan Zülfikar Paþa'nýn filan kaza erkânýyla arasý bozuk, Vali Paþa bunlarý da –siyaseten!- idare edeceklerdi. Bundan dolayý Ýstanbul'a yumuþak bir þekilde cevap yazýlmalýydý. Bâb-ý Âli'nin kendiliðinden gönderdiði bir mektupçu¹³ birden bire bu sýr sembollerine aþina olamazdý. Öncelikle Trabzon'a kilerci yardýmcýsý olarak alýnýp daha sonra mühürdarlýða ve sonra da özel kâtipliðe terfi edilen …¹? Bey yüksek rütbenin birinci sýnýfýyla ve ikinci Osmanî ile hani þu rahmetli Kemal Bey'e de bu kadirþinas devletin baðýþladýðý niþan ile mektupçu olmalýydý.

11- Burada bir kelime okunamadý 12- Burada bir kelime okunamadý 13- Nezaret, vilayet veya diðer resmi dairelerde yazý iþlerini idare etmekle vazifeli en büyük memur. (y.h.n.). 14- Burada bir kelime okunamadý Ýþte çatýþmalara, yaðmalara ahali böyle müdahale etti. Bu müdahalelerin þiddetli ve elim etkisinin bir gün kendisine de yansýyacaðýndan Abdülhamit 1244 de þüphe etmesin. Zaten o ne yaparsa kendi aleyhine yapar. Dünyada onun

T kendine ettiði fenalýðý, hiç kimse, hiçbir muhalifi, hiçbir düþmaný yapamadý. oplum v Kulaðýn çýnlasýn ey Peterhof Sarayý!¹?

e K Bu noktada hükümetin “büyük” bir mahareti vardýr ki belirtmeden uram, Sa geçemeyiz. Bugün Ermeni çatýþmasý ve yaðmasý olan yerlerden hiçbirinde halk zengin deðildir. Hiçbir fert çatýþmalardan önceki durumundan ileride

yý: 4, Güz 2010 deðildir. Her birinin her zaman olduðu gibi ayaklarý çýplak, yediði taþlý bulgur ve giydiði deðersiz bir abâdýr.16 Ya bunlarýn uydurduklarý ufak tefek þeyler ne oldu? Bal tutan parmaðýný yalamayacak mýydý? Ýþte o bulaþýk ballar da bu midesiz murdâr hükümet tarafýndan yalandý. Hatta o esnada hükümet, bal tutanlardan bir kaçýnýn parmaklarýný da ýsýrdý, kemirdi, yuttu.

Çatýþmalardan önce Diyarbekir'deki genel zenginlik durumu çok daha iyiydi. Þimdi ise mahvoldu. Müslümanlar da ithalat ve ihracata cesaret edemez oldular. Daha iki sene önce, Diyarbekir'e iki saat uzaklýkta bulunan Bismil köyünde Hamidiye fertleri ile ahali arasýnda çýkan muharebenin ayrýntýlarý Ýngilizce ve Fransýzca'ya çevrildiðini söylediðimiz mektubun içerisinde bulunmaktadýr. Tüccar nasýl iþ yapmaya cesaret eder? Sivas büsbütün yok oldu. Harput vilayet merkezi bir köyden kötüdür. Gücü yeten Müslümanlar Ýstanbul'a, þuraya buraya evlerini taþýmýþlar, Ermenilerin kaçabilenleri Rusya'ya, Romanya'ya kaçmýþlar, kaçmayýp kalanlar ise on iki saat yol gitmeye maddi gücü olmayan fukaralardýr. Bunlardan oluþan memleketlerde zenginlik ve refah olur mu?

Bitlis kara taþlarla korkunç bir mezar; Erzurum binalarýnýn en mamûru olan askerî kýþlalarýyla “zulmün” askerî karargâhýdýr. Namuslu valiler kederli ve kýrgýn; namussuzlarý –ki çoðunluðunu oluþturur- ise durmadan zulüm ile meþgul. Müslüman kadýnlar tesettür için bez bulmaktan aciz, her yerde her fert aðlar, zalim aðlar mazlum aðlar, fakir aðlar zengin aðlar, baykuþlar aðlar, cansýzlar aðlar. Orada güneþ, o büyük feyiz, güya fukarayý yakmak için doðar. Mehtap bir katile yol gösterir. Yýldýzlar þaþkýn þaþkýn bakar; ufuklar kederlenir bu sýrlarý bilmekten.

Ey Abdülhamit, ey padiþah, ey halife, ey Allahýn gölgesi olacak alçak, bu hal nedir? Bu milletin yüzüne bir ümit güneþi doðmayacak mý?

Âlemde biziz þimdi ezeli sözü söyleyen Ya Rab kerem et, daha ne kadar sürecek minnet etmek

15- Peterhof Sarayý: Rus Çarý I. Petro tarafýndan 18. yüzyýlýn ilk çeyreðinde St. Petersburg'da inþa ettirilen görkemli saray. (y.h.n.). 16- Abâ: yünden yapýlmýþ kaba bir giysi. (y.h.n.). III 245 K Ey ne olacak? Bu hal devam edecek mi? ürdistan A Hastalýðý ölüme tercih etmek vatanseverlik zaafýyla biz, genellikle bekayý

yani bu halin devamýný da isterdik. Fakat bu kabul edilebilir midir? Doðanýn yaklanmasý kanunu böyle bir devama uygun mudur? Rusya Osmanlý Devleti'nin kendi kendini çürüterek mahvolacaðýný yani durup dururken feth olunacaðýný ümit ediyor. Bu hal biraz daha devam ederse bu ümidi gerçekleþir. Rusya bize mesela bundan yirmi sene önce yani savaþtan beþ sene sonra bir ordu gönderseydi, vatanýmýzý ve topraklarýmýzý çiðnerdi ve alýrdý. Hâlbuki Mösyö Nelidof'tan¹? baþka hiçbir kiþiyi göndermeyerek bugün aklýmýzý, namusumuzu, geleceðimizi, dinimizi, siyasetimizi ve ruhumuzu fethetti… Bu durum devam ederse fethin sonucu yani yakýnda maddi açýdan teslim planý uygulanacaktýr. Fakat bize öyle geliyor ki bu durum öyle devam etmeyecek ve en büyük parçayý bir kuzey ayýsý yutmayacak ve herhalde tasvir etmek Lafonten'e yakýþan bu genel ziyafetin mûsikasý pek ahenksiz, pek þamatalý olacaktýr.

Asýl konumuz genel siyaset deðildir. “Kürdistan Ayaklanmasý” demiþtik, onu tasvir edelim.

Kürdistan bu halde kalabilecek mi? Kalamayacaktýr.

Diyarbekir ve Cezire taraflarý valiler tarafýndan pek acýnacak bir hale getirilmiþtir. Kürtler de Arnavutlar gibi okþamakla baþlayýp tokatla biten dereceli bir uyuþukluða kabiliyetli deðillerdir. Irak'ta Baðdat, Diyarbekir ve Musul valilerinin Yezidane zalimlikleriyle çok büyük facialar meydana gelmektedir. Bu facialara duyulan tepki ise ahalinin artýk birbirini yemekten piþman olmalarýndan anlaþýlmaktadýr.

Zeki Paþa her yaz mevsiminde ava çýkar gibi birkaç Ermeni avý tertip ediyorsa da iþ soðudu. Eðer bu sene Rusyalý Forþ ve Antranik adlarýnda iki meþhur Ermeni bozguncusu Sason'da ortaya çýkmasaydý ahali yerinden kýpýrdamayacaktý (Sunduðumuz mektubun tercümesine bakýnýz).

Her sene her taraftan pek çok Hamidiye heveslileri ortaya çýktýðý halde, bu sene Van tarafýnda birkaç kiþiden baþka o hevesi gösteren olmadý. Herkes din ve milletin hakiki düþmanýnýn o her memleketin ortasýndaki hükümet konaklarýnda oturduðunu anladý.

Hükümet ise bu anlayýþý anlamýyor veyahut Rusya'nýn suyuna giderek anlamak istemiyor. Ve Rusya'ya hoþ görünmek için her fenalýðý devam ettiriyor. Ýngiltere denilen “hikmet ve akýl” ile bizim ne münasebetimiz vardýr. Onun artýk, bizim bekamýz, mutluðumuz ve geleceðimizle iliþkisi kalmamýþtýr.

17- Rusya'nýn o dönemdeki Ýstanbul Elçisi. (y.h.n.). 1246 Kürdistan'ýn her tarafýnda birçok insan hükümet merkezinden zulümle

T uzaklaþtýrýlmýþlardýr. Bunlar düþmanlarý olan cahil aþiret fertleri tarafýndan oplum v adliye ve mülkiye memurlarýna verilen üçer beþer kuruþ rüþvetle, beþ yüzer ve biner kiþi olarak, bölüm bölük gýyabi mahkûmiyet ile mahkûm e K edilmiþlerdir. Bunlarýn tümü daðlara ve …¹? daðýlarak gelip geçenlere uram, Sa sarkýntýlýk etmekle ve hükümet merkezinde bulunan çocuklarý ve torunlarý ise babalarýnýn intikamýný almakla geçinmektedirler. yý: 4, Güz 2010 Kürdistan'daki ulema pek gözü açýk adamlardýr. Hükümet merkezinden gönderilen müezzin bozuntusu ve vaizleri huzurlarýna kabul etmeye tenezzül etmezler. Bu ulemadan birçok kiþi de hükümetin zulmüne uðrayarak oraya buraya sürülmüþlerdir. Var olan duruma kayýtsýz kalmýyorlar. Bunlardan her birinin nüfuzuna hiçbir kuvvetin nüfuzu eþdeðer deðildir. Zira Kürtlerin nazarýnda her biri birer manevi kuvvet olarak kabul edilir. Bu adamlar hem kendi baþlarýnýn çaresine, hem de fukara Kürtlerin bu zulüm ateþinden çýkmasýnýn çarelerine bakýyorlar. Eðer hükümet, bu ifadelerimizle “oralarda ne kadar namuslu ulema ve þeyhler varsa toplayýp sürgüne gönderin” diye vilayetlere genelge gönderirse, her zamanki gibi amacýnýn aksine bir sonuç doðuracaðýný o anda görür.

Hamidiye Alaylarý da usandý. Yýkýlacak ev kalmadý. Zeki Paþa yavaþ yavaþ kendi þahsý hakkýnda hükümete þüphe verme politikasýna yöneldi. Bu politika pek adi ve eskimiþ bir politika ise bizim hükümetimiz onu evirip çevirmez. Onu arzu edildiði gibi kabul eder. Kim bilir, belki de Zeki Paþa'nýn bu yeni mesleðinde makamýný korumaktan baþka bir amacý da vardýr.

Hamidiyeli Rýzo'nun biraderi, geçen savaþta da Muþ'a kadar gelen yirmi kadar Rus süvarisini, karþýlayarak orada koruyan bir kiþidir. Hatta bazý Ermeni bozguncularýný dahi para ile korur ve sýnýrda da pek çok bulunur.

Þu önemli ifadeyi hükümet bir not etsin.

Kürtlerin pek az olan bu gibi alçaklarý Rusya lehine ve pek çok olan büyük ve soyu temiz kiþileri de din ve namuslarý lehine olarak, daha fazla zulüm ve kötülüðe tahammül edemeyeceklerdir. Bu tahammülsüzlük ise tamamen ve katiyen hükümet tarafýndan ortaya çýkarýlmýþtýr. Eðer bütün insanlar gibi Kürtler de mallarýndan ve canlarýndan emin olsalar bu tecavüz ve sataþmalar meydana gelmezdi. Bu tecavüzlerin hepsi dalgalarýn hücumunun dehþetli etkilerinden korunmak için gemilerin süratle ve þiddetle yürümeye mecbur olduðu gibi birer manevi savunmadýr. Ýyiliði gören, kötülüðü istemez ve görmez!

Yüzü dönük olan görmez bu karanlýk yeri Çeþm-i dünya kararýr güneþe baktýkça.

18- Burada bir kelime okunamadý Abstracts

Choosing the Mountains: The PKK as Alternative Knowledge and Identity Project Kariane Westrheim

This article investigates the PKK movement from an educational perspective. During the past twenty five years, thousands of Kurdish youth have been gravitating to the PKK, and struggled in what is termed the 29th Kurdish uprising. The PKK defines itself as an educational revolution. Since its foundation in the seventies, the armed struggle gradually has adopted the characteristics of a political and social movement. The article is based on a qualitative study that reveals which perspectives on knowledge and personal development participation in the PKK fosters. Through transformation of knowledge and personality the cadres have become aware of their identity, social and political situation, something that created a feeling of dignity and confidence.

Kurdish Politics in Turkey: Ideology, Identity and Transformations Cengiz Güneþ

The rise of the Kurdish national movement in Turkey since the 1960s and the conflict between the PKK and the Turkish state in the past 25 years placed the 'Kurdish Question' at the centre of Turkish politics. The success the PKK had in mobilising large numbers of Kurds in its struggle against the Turkish state, as well as the political challenge formulated by the wider Kurdish national movement in Turkey, raise interesting questions on the rise of the Kurdish national movement since the 1960s, its ideological 1248 evolution and on the nature of contemporary Kurdish political identity that

T it has fostered. This review article assesses the contribution that the three oplum v books under review (Ali Kemal Özcan's Turkey's Kurds: A Theoretical Analysis of the PKK and Abdullah Öcalan, David Romano's The Kurdish Nationalist e K Movement: Opportunity, Mobilisation and Identity and Paul White's Primitive Rebels uram, Sa or Revolutionary Modernizers? The Kurdish National Movement in Turkey) here make to our understanding of the rise of the Kurdish national movement in

yý: 4, Güz 2010 Turkey since the 1960s. In particular it focuses on the role that the authors attribute to socio-political and economic factors in the re-emergence of Kurdish nationalism during the 1960s and on their discussion of the ideological evolution of Kurdish nationalism and the Kurdish identity it fostered.

The PKK in the 2000s: Continuity through Breaks? Ahmet Hamdi Akkaya & Joost Jongerden

The incarnation of Öcalan in 1999 initially brought crisis and despair to the PKK. This was followed by controversies over the PKK's future political outlook and strategy. Political commentators expected that the PKK would undergo a similar fate as Shining Path in Peru. This article discusses the newly developed ideological, political and organizational perspectives in the so-called Imrali-period. Questions are addressed such as: How did the PKK reinvent itself after virtual defeat? And did the organization in this process of remaking throw off its Workers Party of Kurdistan heritage and the ideal of a united Kurdistan? In this article, we argue that the PKK experienced severe difficulties in the period following the arrest of Öcalan, but through a series of transformation maintained, or even strengthened is capabilities as a political actor. While discussing the change in ideology, politics and organization, we argue that the PKK did not abandon the idea of a united Kurdistan. The PKK has managed to keep Kurdish identity demands in Turkey politically alive. This has been enabled mainly through the elaboration of new ideological, political and organizational approaches, which created opportunities for the PKK to enlarge its scope of interest and activities, thereby creating more space for a Kurdish public sphere. In aiming at the transformation of society in all aspects rather than the capture of state power through armed struggle, PKK efforts now allow for a broader field of operation.

The Segmented Economy of the Indivisible Homeland: The Labor Market in Kurdish Area Selin Pelek

Understanding the Kurdish question as an economical problem is a common and also redundant approach that is over-exploited by Turkish policy makers. One can see also many examples of this reflection in Turkish media. This paper aims to highlight the divergence of Kurdish area comparing by the other parts of the country with regard to the labor force participation and unemployment rate. The evidence suggests that 249 neoliberal transformation and “over-urbanization” due to the war between Abstracts the PKK and the Turkish army forces excessively deteriorate the labor market conditions in the Kurdish area. This conclusion provides an antithesis to the mainstream conceptualization of the Kurdish challenge: It seems that the under-development of Kurdish region is a result of Kurdish problem but not vice versa.

On the 'Language' of Wittgenstein Adnan Fýrat

Wittgenstein is regarded as a positivist philosopher and his first book Tractatus was considered as a holy book of positivism. In reality, his philosophical stance and worldview is not as such. Wittgenstein not only stayed away from positivism but also severly criticized it. In short, in Western philosophy, with his own style and outside the parameters of Western thought, Wittgenstein had initiated the most original and interesting criticisms to the modern times.

Complaining: A Tactic for the Powerless Welat Ay & Nükhet Sirman

Discussing issues related to having children at school with Kurdish parents in Mersin, we realized that complaining was a significant part of the way the school was experienced. Experience here is used to cover both what happens at school and the way this is articulated and made meaningful. We argue that the school opens up a large field of social relations that includes a complex set of familial relations, involving husbands, wives, parents-in-law, and neighbours, as well as ethnic relations, both lived and imagined. The educative context, thus, becomes a complex field of relations that need to be studied carefully. The researcher also becomes part of this complex field, since most of our data comes from informal discussions that took place in homes at our prompting. Complaining about teachers, principals, school mates as well as husbands, wives and in-laws became, in many ways, possible as a result of our questions and our presence. Conflicts within the home regarding the importance to be attached to schooling and the time and money to be devoted to it emerged as one of the important dimensions of the field of schooling. The data that is to be presented here comes from an initial analysis of the qualitative material we have gathered in Mersin during a 4-month fieldwork.

Beyond State and Tribes in the Tanzimat Period Uður Bahadýr Bayraktar

Departing from the significant lack of interest in the field, this study scrutinizes the early economic repercussions of the Tanzimat reforms in Ottoman Kurdistan with an emphasis on the Diyarbakir region. There is 1250 almost no original study in terms of the characteristics of the Kurdistan

T region during the Tanzimat period both in terms of administrative reforms oplum v and the changing roles of the tribe leaders with an economic insight. Hence, this preliminary study portrays a snapshot of the agents located in the e K region with respect to their economic interests. Organizations of tribes, uram, Sa albeit with their particular characteristics, were motivated accordingly by economic terms. The same concern was also born by the centralizing

yý: 4, Güz 2010 Sublime Porte. However, the relationship between the central state and Kurdistan was based on 'reciprocity'. Furthermore the centralization efforts did not cover, to a certain extent, the region under question. Rather, both state officials attained by the State or the local agents serving the tribe leaders were to materialize their economic interests by exploiting taxation, or in other words, the peasants. On the other hand, the economically motivated assaults or kidnappings persisted despite the reforms, including the preliminary antagonism between the Kurds and the Armenians that would rise in the last quarter of the nineteenth century. As this study demonstrates, there was a strong emphasis on 'property' or 'surplus' in terms of the agents of either the State or the tribes, and these objectives seemed to be more profound than the explanations regarding the specific features of its social organization or geography. It does not mean that these features are thwarted at all, but economic motivation seems to complete the picture that this archival has attempted to draw. Having lived almost autonomously for centuries, the local notables of the region resisted the increasing interest of the Porte in taxable items, but this 'reciprocity', this study argues, was somehow retained during the period. Even though its political aspects were beyond the scope of this study, the Porte attempted to incorporate the local notables into its ruling cadres, intermingling 'tax- farmers' with 'aghas'. In short, this study attempts to unveil a new insight in the Ottoman Kurdistan during the Tanzimat in terms of economic history while uncovering the various agents that were involved with activities associated with properties or surpluses emanated from them. In this context, it is apparent that the portrait that the study draws might be more valuable because of the questions it may raise with respect to further research in the field. Kûrtasî

Hilbijartina Çiyan: Wekî Projeyeke Zanîn û Nasnameyeke Alternatîf PKK Kariane Westrheim

Ev gotar bi perspektîfeke hînkerî li ser tevgera PKK'ê hûr dibe. Di nav bîst û pênc salên dawî de, bi hezaran ciwanên Kurd beþdarî PKK'e bûn, û têkoþîn bû 29'emîn serhildana Kurdan. PKK xwe wekî þoreþeke hînkerî dide nasîn. Hingî ku derketiye hole, ji heftyan heya niha, têkoþîna çekdar bû tevgereke Siyasî û civakî. Ev gotar xwe dispêre xebateke çawaniyî û ka kîjan perspektîf û zanîn beþdarbûnên li PKK'ê pêk tînin. Di nav pêvajoya zanîn û þexsî de kadro ji nasnameya xwe, rewþa xwe ya civakî û siyasî agahdar dibin. Û ew jî hîseke xwebaweritiyê û ciddiyetê derdixe hole.

Li Tirkiyê Siyaseta Kurdî: Ideolojî, Nasname û Vegûherînên Civakî Cengiz Güneþ

Bilindbûna tevgera neteweyî ya kurd li Tirkiyeyê ji 1960an û pêvçûna di nav Partiya Karkerên Kurdîstanê (bi avayekî kurtkirî PKK) û dewleta Tirk, di nav bîst û pênc salên dawî de 'Pirsgirêka Kurd' bû navenda siyaseta Tirkiyeyê. Serkeftina PKKê ya ku gelek kes beþdarî serhildana li hemberî dewleta Tirk kir, her wiha berderketina siyasî ya tevgera neteweyî ya kurd a li Tirkîyeyê, bilindbûna tevgera neteweyiya kurd ji 1960an heya niha, di pêvajoya nasnameya kurd a siyasî de pirsên gellek girîng derdixin holê. Di vê rexneya pirûkan de, ez ê hewl bidim ku derbarê bilindbûna tevgera neteweyî ya kurd ku ji 1960an heya niha, ji dewla serê van pirtûkan em baþtir fêhm bikin. Bi taybetî, ez ê li ser nêrîn û nîqaþên nivîskarên van pirtûkan yên derbarê sedemên ji nû ve derketin û bilindbûna neteperweriya kurd di salên 1960an de wek civakî-siyasî û aborî hûr bibim. 1252 Di 2000an de PKK: Bi Þikestinan Berdwam Kirin?

T Ahmet Hamdi Akkaya & Joost Jongerden oplum v Girtina Öcalan a di 1999an ji PKKê re krîz û bêhêwîtî anî. Piþtî vê di stratejî e K û nêrîna PKKê ya pêþerojê de lihevnekirin derketin holê. Þîrovekarên uram, Sa siyasetê texmîn kirin ku aqibeta 'Shining Path a li Perûyê dê were serê PKKê jî. Di vê gotarê de em ê di periyoda Ýmraliyê(qaþo wisa tê gotin) de li ser

yý: 4, Güz 2010 perspektîfên ku ji nû ve derketin holê wek îdeolojîk, polîtîk û organîzasyonî binhêrin. Pirsên ku bên pirsîn: PKK ligel ku hindik mabû têk biçe çawa dîsa xwe vejand? Û gelo organîzasyonê di vê pêvajoyê de dev ji mîrat û nêrîna PKKê ya Kurdistana yekbûyî berda? Di vê gotarê de, em li ser dijwariyên ku PKK piþtî girtina Öcalan rû bi rû ma bisekinin û em ê binihêrin ligel dijwariyan PKKê çawa hêza xwe parast û rola xwe ya siyasî jî xurttir kir. Her çiqas guherînên îdeolojîk, siyasî û organîzasyonî hebin jî, PKKê dev ji Kurdistana Yekbûyî berneda. PKKê hewl da ku daxwazên nasnameya kurdî li gorî rewþa siyaseta Tirkiyeyê birêve bibe. Û vêna jî hin nêrîn û nêzikbûnên nû yên îdeolojîk, siyasî û organîzasyonî bi xwe re anî. Û bi saya van derfetan qada aktîvîte û mijuliyên PKKê berfirehtir bûn. Û her wiha qada rayagiþtiya Kurd jî befirehtir bû. PKK di nav þerê çekdarî de vegûherînên civakî yên di hemû waran de ji hêzdarbûna qasî dewletê girîntir dibîne û hewl dide ku ji bo operasyonên firehtir destûr bide.

Qonax bi Qonax Dirûvgirtina Kurmancî a Vegotinê Dilawer Zeraq

Ev nivîs; bi hiþûbîreke dahûrandinî û bi awirekî analîtîk, bi serîlêdana qonaxên ku zaravaya Kurmancî a zimanê Kurdî tê re derbas bûye û di þert û mercên cihêreng de geþe di xwe daye, hewlê dide ku; veguherîn û geþedanên ku pêk hatine bi awirekî hevrûkirinê û di war û dîsîplînên wêjeyî –çi gotinkî, çi nivîskî- ên cihê cihê de darî çavan bike û panoramayeke giþtî raxîne, da ku bibe pêþkêþiyek bo siberoja zimanê Kurdî (û bi taybetî zaravaya Kurmancî) û di warê aqûbet û çarenûsa wî de; û ji bo ku destkariya ku lê hatiye kirin (Elfabe û pirtûka Hînker a Cemiyeta Hêviyê-Amadekirina Gramera Kurmancî a Celadet A. Bedirxan) û destkariyên ku di roja îroyîn û di siberojê de lê tên kirin û dê lê bên kirin, bibin sedem ku geþedanên zimanê Kurdî xurttir, berfirehtir, berbelavtir û qewîtir bibe.

Di Vedora Tanzîmatê de ji Dewlet û Êlan Wê de Uður Bahadýr Bayraktar

Ji ber kêmbaldariya girîng ya di vê qadê de, ev nivîs bi taybetî li herama Kurdistanê dengvedana reformên Tanzîmatê yên Kurdistana Osmanî raçav dike. Di vedora Tanzîmatê de li ser taybetiyên herema Kurdistanê ne ji aliyê reformên serwêrî ne jî ji aliyê veguherînên serokên êlan ên qada aborî ve xebatên xweser nehatine kirin. Ji ber vê yekê, ev xebata destpêkê wêneyê bervedêrên di heremê de hatine bicihkirin ji aliyê baldariya wan a aborî ve rave dike. Sazûmana êlan, li gel xweseriyên wan ên taybetî, bi derbirînên aborî hatine dehfkirin. Heman 253 fikar di dema navendîkirina Bâb-ý Âliyê jî li pêþ bû. Lê belê, têkiliya di Kûr

navbera dewleta navend û Kurdistanê li ser dijweriyê ava bûbû. Him tasî peywirdarên dewletê him jî bervedêrên di xizmeta serokên êlan de berjewendiyên xwe yên aborî bi riya çewsandina bacan bi dest dixistin, bi gotineke din ji rêncberan. Ji aliyekî din jî, li gel reforman, destdirêjî û êrîþên bi aboriyê dehfkirî berdewam dikir û ev rewþ di xwe de hevrikiya di navbera Kurdan û Ermanan ku dê di çaryeka dawîn a sedsala nozdehan de bilind bibe dihewand.

Wekî ku ev nivîs jî dê nîþan bide, him ji aliyê bervedêrên dewletê him jî bervedêrên êlan, li ser ”xwedanî” û ”zêdebarî”yê balkiþandineke mezin dihat kirin û ev armanc jî ravekirinên li ser taybetiyên sazûmanên civakî û erdnigariyê kûrtir xuya dikir. Ev nayê wateya ku ev taybetî veþartîne, bes dehfdana aborî wêneya giþtî ya arþîvî temam dike. Ev pêþengên heremê ku bi sedsalan bi xweseriyê jiyan li hember bacên Bâb-ý Âliyê li ber xwe dan, bes ev dijweriya ku ev nivîs nîqaþ dike bi awayekê domand. Her çiqas dirûvê wê yê siyasî ji naveroka vê nivîsê wêdetir be jî, Bâb-ý Âliyê hewl da ku pêþengên heremê tevlî kadroya xwe ya rêveberiyê bike.

Bi kurtasî, ev nivîs hewl dide ku di pêvajoya Tanzîmatê de ji aliyê dîroka aborî di derheq Kurdistana Osmanî nêrîneke nû raçav bike. Dê wêneyê ku ev nivîs nîþan dide ji bo xebatên siberojê yên di vê qadê de giranbuha be.

Aboriya Weslekirî ya Xaka Nayê Levakirin: Bazara Kedê ya Herema Kurdan Selin Pelek

Fêmkirina Pirsa Kurd wekî pirsgirêkeke aborî berpêbûyîneke berbelav û nepêwîst e û ji aliyê siyasetçêkerên Tirkan ve tê îstismarkirin. Mirov dikare mînakên vê refleksê di çapemeniya Tirkan de jî bibîne. Ev nivîs, bi riya hevrûkirina hêza kedê û rêjeya bêkariyê yê perçeyên din ên welêt, hewl dide ku balê bikiþîne ser cihêtiya Herema Kurdan. Palpiþt nîþan didin ku veguherîna lîberal û bajarbûyîna rapir ku du encamên þerê di navbera PKK û hêzên artêþa Tirkan in her diçe bazara kedê ya Herama Kurdan xerabtir dibin. Bi riya vê encamê em digihêjin antîtezekê: wisa xuya dike ku pêþveneçûyîna Herema Kurdan encama Pirsgirêka Kurd e, ne sedema wê ye.

Li Ser “Ziman”ê Wittgenstein - 2 Adnan Fýrat

Digel ku ji aliyen gelek kesan ve Wîttgensteîn wekî fîlozofekî pozîtîvîst û herwiha pirtûka wî ya ewil Tractatus jî pirtûka pîroz a pozîtîvizmê hatiye pejirandin jî, bi rastî nêrîna fîlozof a li ser felsefê û dinyayê ne wisa ye. Ew ji pozîtîvîzmê zahf dûr ketiye û bi rastî rexneyên zahf giran avêtiye ser pozîtîvîzmê, ewqâs ku em dikarin bêjin di felsefeya rojava de, di serdemên 1254 modern de rexneyên herî orîjînal û balkêþ û yên ku bi teþeya xwe derketiye

T derveyê mêjiyê felsefê ya rojava; ji aliyê wî ve hatine li dar xistin. oplum v e K uram, Sa yý: 4, Güz 2010 Özet

Aþama Aþama Kurmancî Anlatýmýnýn Þekilleniþi Dilaver Zeraq

Bu yazý; çözümleyici bir yaklaþým ve analitik bir bakýþla, Kurmacî lehçesinin ve Kürt dilinin geçtiði aþamalarý, geliþip serpildiði farklý alanlarý, geliþim ve dönüþümleri karþýlaþtýrmalý bir bakýþla edebiyat disiplinlerinde –hem sözlü, hem yazýlý- farklý alanlarda gözler önüne sermeyi, genel bir panorama sunmayý ve Kürtçe (ve özellikle Kurmancî lehçesi için) için bir giriþ niteliði taþýmayý hedefliyor. Ona sarfedilen emeðin (Hêvî Cemiyeti'nin Alfabe ve Dilbilgisi Kitabý ve Celadet A. Bedirxan'ýn Kurmancî Gramerînin Hazýrlanýþý gibi) ve ona yönelik bugünkü sarfedilen emeðin, yarýn sarfedilecek olanýn ve Kürt dilinin geliþimini daha geniþ ve derli toplu anlamayý amaçlýyor.

Wittgenstein'ýn ”Dili” Üzerine - 2 Adnan Fýrat

Wittgenstein birçok kiþi tarafýndan pozitivist bir filozof olarak benimsenir ve ilk kitabý Tractatus da pozitivizmin kutsal kitabý olarak deðerlendirilir. Gerçekte ise filozofun felsefe ve dünya görüþü böyle deðildir. Wittgenstein pozitivizmden fazlasýyla uzak durduðu gibi ona çok aðýr eleþtiriler de yapmýþtýr. Þu kadarýný söyleyebiliriz ki Batý felsefesinde modern zamanlara kendi tarzýnda ve Batý aklýnýn dýþýnda kalarak en orijinal ve ilginç eleþtiriler onun tarafýndan baþlatýldý. 1256 Þikayet Etmek: Güçsüzlerin bir Taktiði

T Welat Ay & Nükhet Sirman oplum v Mersin'de yapýlan bir alan çalýþmasýna dayanan bu yazýnýn amacý, okuldan e K bahsedilirken þikayet mekanizmasýnýn nasýl iþlediði, nasýl anlatýldýðý ve nasýl uram, Sa bir taktik olarak kullanýldýðý gibi iliþkilere bakmaktýr. Bu baðlamda, iktidar iliþkilerinin kendini güçsüz görenler tarafýndan nasýl görüldüðü ve

yý: 4, Güz 2010 anlatýldýðýna odaklanarak ne gibi egemenlik iliþkilerinin oluþtuðu, bu egemenlik iliþkilerinin hangi pozisyonlardan nasýl tanýmlandýðý özel olarak okulla iliþkisi üzerinden anlamlandýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Bu yönüyle, kadýn erkek iliþkisinden, aile-devlet, etnik kimlik ve yoksulluk gibi farklý temalarý içeren bir iliþkiler aðýna vurgu yapýlarak, okul eksenli bir iktidar iliþkileri haritasýnýn izleri takip edilmeye çalýþýlmaktadýr.