Türkbilig , 2009/18: 194-209.

PROF. DR. HASAN EREN’İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER * Pa şa YAVUZARSLAN ** Özet: Türk dilinin sözvarlı ğı üzerine yaptı ğı bilimsel çalı şma ve etimolojik denemelerle, Türkiye ve Dünya Türkolojisine adını duyuran Prof.Dr. Hasan Eren, hem Türklük bilimine hem de Macar dilbilimine çok büyük katkıları olmu ştur. Macaristan’da Budape şte Üniversitesi Türkoloji bölümünü bitiren H. Eren, ö ğrencilik yıllarında Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan sözcükler üzerine etimolojik denemeler yapmaya ba şlamı ştır. Doktora ö ğrenimini Macaristan’da tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönen Hasan Eren, Üniversitesi Dil ve Tarih-Co ğrafya Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı, Hungaroloji ve Rus Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde ders vermi ştir. Bilimsel çalı şmalarının büyük bir bölümünü, Atatürk’ün kurdu ğu Türk Dil Kurumu’nda gerçekle ştirmi ş ve Türkçe Sözlük ’ün hemen hemen bütün baskılarında çalı şmı ştır. Hasan Eren’in bilimsel çalı şmalarının konusunu, Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan sözcükler olu şturmu ştur. Tarihî ve ça ğda ş Türk lehçelerindeki pek çok sözcü ğün bilimsel etimolojisini yapmı ş, Türk dilinin sözcükleri üzerine yapılan yerli ve yabancı etimolojik denemeleri ele ştirmi ş ve düzeltmi ştir. Yaptı ğı etimolojik denemelerde modern filolojinin ilklerinden uzakla şmamı ş ve Türk etimoloji biliminin temelini ve ilkelerini sesbilimi, biçimbilimi ve anlam biliminin yasalarına ba ğlamı ştır. Bu yazıda H. Eren’in Türkçenin sözvarlı ğı üzerine yaptı ğı etimolojik çalı şmalardaki prensipler ortaya çıkarılmı ştır. Böylece bundan sonra, Türkoloji sahasında yapılacak etimolojik denemelerde hangi bilimsel ilkelerin göz önünde bulundurulması gerekti ği ortaya konulmu ş oldu. ETYMOLOGICAL PRINCIPLES IN PROF. DR. HASAN EREN’S STUDIES ON THE TURKISH LEXICON Abstract: Prof. Dr. Hasan Eren, renowned as an etymologist of the both at home and abroad, has made great contributions to Turcology and Hungarian studies. Prof. Eren, a graduate of Budapest University, Turcology Department, started his studies on the etymology of the Turkish lexicon as he was a student. After receiving his PhD degree in Hungary, he returned and started working at , Faculty of Language, History and Geography and taught at the Department of Turkish Language and Literature, Department of Hungarology and Departmen of Russian Language and Literature.Most of his studies on the Turkish language took place at Turkish Language Association, founded by Atatürk, and contributed to almost all the editions of “Turkish Dictionary”. The subject matter of his scientific studies is the words in the Turkish lexicon.

* Bu yazı daha önce Cumhuriyet ve Dil ve Tarih-Co ğrafya Fakültesi Uluslararası Sempozyumu (14-16 Mayıs 2008) nda sunulmu ş bildirinin geni şletilmi ş biçimidir. ** Yard. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi.

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER

He not only studied the etymology of a great number of words found both in the historical and contemporary Turkic dialects but also criticized and revised other etymological studies on the Turkish lexicon. Following the principles of modern philology, he established the fundamentals of the Turkish etymology and combined them with the phonological, morphological and semantic rules of the language. This article identifies the basic principles observed in Prof. Eren’s etymological studies on the Turkish lexicon. It is hoped that the principles analyzed help future etymological studies as a guide. Keywords: Etymologist Hasan Eren, etymology, Turkish etymology, Turkish lexicon, the principles of etymology, etymological studies on the Turkish Language

I. Giri ş Türk dili üzerine yayımladı ğı bilimsel çalı şmalarla ünü Türkiye sınırlarını a şmı ş, dünyadaki Türkoloji çevrelerinde tanınmı ş bir Türkolog olan Hasan Eren 15 Mart 1919’da Vidin’de do ğmu ştur. İlk, orta ve lise ö ğrenimini Vidin’de tamamlayan Hasan Eren 1937-1938 ö ğretim yılında Budape şte Üniversitesi Türkoloji bölümüne kayıt yaptırmı ş ve burada zamanın en ünlü Türkologları Gyula N émeth ve Lajos Fekete’den Türkçe dersleri okumu ştur. Budape şte Üniversitesinde daha ikinci sınıf öğrencisiyken “Türk Söz Bilgisine Katkılar” adlı yazısıyla hocası Gyula N émeth’in “Anla şılan Türk dilinin etimolojik sözlü ğünü siz yazacaksınız” sözüne mazhar olan H. Eren, bundan sonraki bilimsel çalı şmalarını etimoloji alanında yo ğunla ştırmı ştır. Hasan Eren, Macaristan’da doktora ve doçentlik çalışmalarını tamamlayınca, Macaristan’daki Szeged Üniversitesi Rektörünün ö ğretim üyeli ği teklifine “ülkem benden hizmet bekliyor” kar şılı ğını vererek Ankara’ya döner. Ankara Üniversitesine doçent olarak ba şvurur ve 1948 yılında Dil ve Tarih-Co ğrafya Fakültesinde Türk dili doçentli ği kadrosuna atanır. Hasan Eren, Dil ve Tarih- Co ğrafya Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün yanı sıra, Hungaroloji ve Rus Dili ve Edebiyatı kürsülerinde ders vermi ş ve Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Hungaroloji kürsüsünün ba şkanlı ğını da bir süre yürütmü ştür. Hasan Eren’in bilimsel çalı şmalarının ço ğu, Türk Dil Kurumunun yayın organları olan Türk Dili ve Türk Dili Ara ştırmaları Yıllı ğı-Belleten ile Dil ve Tarih- Co ğrafya Fakültesi Dergisi ve Türkoloji dergisinde çıkmı ştır. Biz bu çalı şmada, Türkiye’de ve yabancı ülkelerde Türkoloji ile ilgili dergilerde, Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan Türkçe ve yabancı kelimelerin kökenlerini bilimsel yöntemle ara ştırıp tespit etmeye çalı şan Hasan Eren’in etimoloji çalı şmalarında izledi ği yolu ortaya koymaya çalı şaca ğız. Şüphesiz etimoloji çalı şmaları her zaman gerek amatör dilcilerce gerekse dil bilimcilerce ilgi konusu olmu ştur. Ancak etimolojinin bir bilim dalı olarak kendine ait ilke ve yöntemlerinin varlı ğını yaptı ğı çalı şmalarla, Türk dili açısından ortaya koyan ilk Türk etimolog hiç tartı şmasız Hasan Eren’dir. Hasan Eren, akademik hayatını hemen hemen Türk dilinin sözvarlı ğı üzerine adamı ştır. Türk dilinin

195

Türkbilig, 2009/18: 194-209. Pa şa YAVUZARSLAN sözvarlı ğında yer alan kelimelerin kökeniyle ilgili yabancı Türkologların yazdı ğı çalı şmaları yakından takip etmi ş, bu yazılara bilimsel ilkeler do ğrultusunda tenkitler yazmı ştır. Yurt dı şında Türk dili üzerine yazılan bilimsel kaynaklara polyglott (çok dil bilen) bir ara ştırmacı olması sayesinde kolayca ula şabilen Hasan Eren, bu çalı şmaları en ince ayrıntısına kadar incelemi ş ve gerekli düzeltmeler yapmı ş bir bilim adamıdır. Bu yazıda Hasan Eren’in Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan kelimelere dair etimolojik açıklamaları ve etimolojik çalı şmalarında izledi ği yöntem ve kelimelerin kökenleri hakkında ileri sürdü ğü görü şler, köken biliminin ilkeleri do ğrultusunda işlenmeye çalı şılacaktır. Dil çalı şmalarında bir sözcü ğün hangi kökene dayandı ğı, yerli mi, yabancı mı oldu ğu, ba şlangıçta hangi kavramı yansıttı ğı, ne gibi geli şmeler gösterdi ği gibi konuları aydınlatmaya yönelen dala, öteden beri kökenbilgisi ( İng. etymology) adı verilir. Kökenbilgisinin bir bilim dalı olarak geli şmesinde Jones, Rask gibi bilginlerin, özellikle Franz Bopp’un XIX. yüzyıl ba şlarında kar şıla ştırmalı dilbilimin temelini olu şturan çalı şmaları, Grimm ses yasaları, lehçebilimle birlikte, bu dala da önemli katkılar sa ğlamı ş bir sözcü ğün kökeninin nasıl ara ştırılması gerekti ğini gösteren önemli çalı şmalar yayımlanmı ştır. Kökenbilgisinde dildeki bir ö ğenin kökeninin, nereden geldi ğini aydınlatabilmek için onun eldeki en eski metinlerdeki biçimine inme, dilin de ğişik lehçe ve a ğızlarında bulunup bulunmadı ğını, ba şka dillerde benzerlerinin olup olmadı ğını ara ştırma yoluna gidilmektedir. E ğer dilin kendi sözcü ğü inceleniyorsa en eski biçimiyle lehçe ve a ğızlardaki-ço ğunlukla eski biçimine yakın- kullanımları, köken aydınlatılmasında ço ğu kez büyük ölçüde yardımcı olmakta, yerli oldu ğu sanılan kimi sözcüklerin eski biçimlerine ula şmakla onların yabancılıkları da ortaya çıkmaktadır (Aksan 2003 3: 51). Kökenbilgisi ara ştırmalarında kesinli ğe varılması güç, kimi zaman da olanaksızdır. Ancak sözcü ğün en eski biçimine, lehçe ve a ğızlardaki durumuna göre, ili şkide bulunan dillerdeki kullanımlarına de ğin kanıtlar elde edildi ğinde karanlık nokta kalmadı ğında kesin sonuç elde edilebilmektedir. Kimi zaman kökeni aydınlatılmı ş sayılan bir sözcükle ilgili olarak yepyeni bir sav ortaya atılmakta, bir açıklamayla kar şıla şılmaktadır (Aksan 2003 3: 51) Etimoloji çalı şmaları tarihte kimi bilgin ve yazarlarca belli ilkeleri olmadı ğı için alay konusu olmu şsa da kar şıla ştırmalı dilbilimi ve tarihî dilbilimi çalı şmalarının sonucunda, dildeki ses ve biçim de ğişmelerinin yasaları belirlenmi ş ve böylece etimolojik çalı şmalar da belli dilbilimsel ilkelere ba ğlanmı ştır. Voltaire, etimolojiyi ince bir alay yoluyla ünlüleri hiç saymayan, ünsüzlere de çok az de ğer veren bir bilim olarak de ğerlendirmi ştir (Eren 1999: xii; Muller:238) 1. Ancak Voltaire’in bu sözü söyledi ği tarihten sonra, etimoloji alanında pek çok yeni çalı şma yapılmı ş ve dilbiliminin birtakım yasalarına ba ğlı olarak etimolojik

1 ‘est une science où les voyelles ne font rien, et les consonnes fort peu de chose’ (Müller: 238). 196

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER çalı şmalarda göz önünde tutulması gereken ilkeler belirlenmi ştir. F. Max Müller On The Principles of Etymology adlı yazısında Hint-Avrupa dillerindeki kelimelerden yola çıkarak, etimolojinin ses üzerinden yapılamayaca ğını belirtmi ş ve etimolojiyi aşağıdaki dört noktaya temellendirmi ştir: 1. Aynı kelime (same word) farklı dillerde farklı biçimlerde bulunabilir. 2. Aynı kelime (same word) bir dilde veya benzer dilde farklı biçimlerde bulunabilir. 3. Farklı kelimeler (different words) farklı dillerde aynı biçimlerde bulunabilir. 4. Farklı kelimeler bir dilde veya benzer dillerde aynı biçimde bulunabilirler. (Müller: 244). F. Max Müller’in ilkelerinin yanı sıra ça ğda ş dilbilimciler etimolojinin genel ilkelerini şöyle belirlemektedirler (Sa ğlık 2007: 195; Encyclopedia Britannica 1964: 805a; Yetkin 2005: 6). 1. Bir sözcük ya da sözcük ö ğesinin en eski biçimini ve ona paralel geli şen bütün biçimlerini belirlemek. 2. Bir sözcük ya da sözcük ö ğesinin içerdi ği bir sesi, genellikle köken (etimon) adı verilen kaynak sözcükte ona denk seslerle kar şıla ştırmak. 3. Sözcüklerdeki her türlü ses de ğişmesi dilde belirlenen ses kurallarına göre bilimsel bir biçimde açıklanmalıdır. 4. Sözcü ğün tarihsel geli şiminde kazandı ğı veya kaybetti ği her türlü anlam kayması da izah edilmelidir. 5. Dile ba şka dillerden girmi ş bir sözcü ğün hangi dilden geldi ğini tespit etmek gerekir. Bu genel etimoloji yasalarının yanı sıra Türk dilinin ideal etimolojik sözlü ğünün hazırlanmasında göz ününde tutulması gereken ilkeleri, Martti Räsänen’in (1969) sözlü ğüne yazdı ğı bilimsel tenkitte G. Doerfer şöyle belirlemi ştir (Doerfer 1984: 367-372). 1. Prensip itibarıyla, Ana Türkçe şeklin rekonstrüksiyonu yapılmalı ve verilmelidir. 2. Ana Türkçe şeklin rekonstrüksiyonunda, Çuva şçaya ba şvurulması şarttır. Bununla, Çuva şçanın, Türkçe ş ve z’nin l ve r’ den geldi ğini ispatladı ğını kastetmiyorum. Burada yapılması gereken fonemlerin rekonstrüksiyonudur (Doerfer 1984: 368). 3. Çuva şçadan ba şka, Halaççanın da göz önünde bulundurulması şarttır 2.

2 Halaçça şu üç noktada çok önemlidir: a) Ana Türkçe *-ē, *-ē seslerinin rekonstruksiyonunda. b) Ana Türkçe h- <* p’nin korunmu ş olmasında. 197

Türkbilig, 2009/18: 194-209. Pa şa YAVUZARSLAN

4. Mo ğol dili de Ana Türkçe şekillerin ortaya konmasında son derece önemlidir. Ana Türkçede * y- yerine bir * d (sonraları * j-) sesinin olması gerekti ğini Mo ğolca yardımıyla tahmin ediyoruz. Bundan ba şka, Mo ğolca h- sesini de çok defa korumu ştur. Yine Mo ğolca, en azından Ana Türkçenin bir diyalektinde /o/ ile /u/ veya /ö/ ile /ü/ arası bir sesin mevcut olmu ş olması gerekti ğini ispat eder. Mo ğolca, Eski Türkçede mevcut olmu ş, fakat artık unutulmu ş olan köklerin rekonstrüksiyonu için de çok önemlidir. 5. Tunguzca, Mo ğolcanın aksine, Türkçenin etimolojisi için genelde fazla enteresan bir şey sunmaz. 6. Ana Türkçedeki şeklin tespiti için genelde şu üç dil yeterlidir: Eski Türkçe, Çuva şça, Halaçça. Nadiren olsa, meselâ niceli ğin tespitinde Türkmence ve Yakutçaya veya Ana Türkçe * ë’nin tespitinde Yakutça veya Tuvacaya ba ş vurulur. 7. Eski Türkçe, Halaçça ve Çuva şçanın göz önünde bulundurulması, Sevortyan’ın büyük hatasından kurtulmak için yeterlidir. 8. Tarihî çalı şmayı kolayla ştırmak için, kaynakları hep kronolojik olarak zikretmek uygun olurdu. Fakat genellikle kesin bir tarihlendirme mümkün olmadı ğından, on “kronolojik sınıf” şeklinde bir bölme uygun olur 3. 9. Eski Türkçedeki şekilleri günümüze aktaran Rus kroniklerin ve seyyahların verdi ği dil örneklerinin ihmal edilmemesi gerekir. 10. Arap alfabesi dı şındaki alfabelerle yazılmı ş metinlere daha çok müracaat edilmelidir. Bu, özellikle ünlüler hususunda önemlidir. 11. Türkçedeki ödünç kelimelerin hepsinin nereden geldikleri ve nerelere gittikleri gösterilmelidir.

c) Ana Türkçedeki niceli ğin (quantität) korunmu ş olmasında. Halaçça, Ana Türkçedeki üçlü niceli ği hâlâ koruyan tek dildir (msl. kısa ve normal a: basit uzun ā; de ğişken uzun â). Halaçça olmadan tek heceli kelimelerde bu özelliklerin tespiti, ancak Türkmence, Yakutça ve Kâ şgarlı’daki şekillerin yardımıyla olabilmektedir (Doerfer 1984: 368). 3 I. Mo ğolcadaki Türkçe asıllı bazı ödünç kelimeler II. Runik yazıtlar (8-9. yy.), Macarcadaki Bulgarca ödünç kelimeler. III. Runik yazmalar, Manice (genellikle 10-11.yy). IV. Uygurca, Brahmi (V’ten daha eski, III’ten daha yeni, 11-18.yy.). V. Karahanlıca (11-12.yy). VI. Harezm Türkçesi, vulger tesirli Uygurca, Eski Osmanlıca (13-15.yy.), Eski Kıpçakça (14-16.yy), Volga Bulgarcası (13-14.yy.). VII. Ça ğatayca (15-19.yy.), vulger Do ğu Türkçesi, Orta Osmanlıca (16-17.yy.), Orta Kıpçakça belgeler. VIII. Eski seyyahların dil kayıtları (18. yy.). IX. Modern şekiller (Radloff vb.: 19.yy. 20. yy. ba şı). Mümkün oldu ğu kadar bütün diyalektlerdeki şekillere kullanılmalıdır. X. Sovyetler Birli ği’ndeki Türk yazı dillerinde mevcut şekiller. Kısman sunî olarak yapılmı ş olmalarına ra ğmen, bu yazı dillerine güvenilebilir (Doerfer 1984: 370). 198

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER 12. Sadece ses kanunlarına uygun de ğişmeler olmadı ğı, hep göz önünde bulundurulmalıdır. 13. Analoji de Türk dillerinin geli şiminde çok önemli rol oynamı ştır. “De ğişme” ( ~) lenguistikte geçerli bir vasıta de ğildir. Mesela Räsänen 486’da tol - “dolu ol-“ : to ş- “doldur-“ örne ğinde bir l ~ş de ğişmesi yoktur: aksine her iki fiil de bugün ya şamayan, fakat türevleri ya şamaya devam eden bir * to - “doldur-“ fiilinden türemi şlerdir. 14. Her zaman kelimenin geçti ği en eski kaynaklar zikredilmelidir. II. Hasan Eren’in Etimolojik Çalı şmalarda İzledi ği Yol ve Türk Etimolojisine Getirdi ği İlkeler 1. Hasan Eren Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan kelimelerin etymonunu (kökenini) belirlemede ne Nostratik teori ye 4, ne Avrasyatik teori ye 5 ne de Altay dil teorisi ne 6 ba ğlı kalmı ştır. Türk dilindeki sözcüklerin kökenini, Clauson (1972) gibi Eski Türkçe metinlere dayandırmı ştır. örnek 1 : yaz “yılın, haziranın 21’inde başlayıp eylülün 23’üne de ğin süren, ilkbaharla son bahar arasındaki sıcak mevsimi” Eski Türkçeden ba şlayarak kullanılır. Eski Türkçe yaz biçiminin ‘ilk bahar’, yay biçiminin ise ‘yaz’ anlamına geldi ği anla şılıyor. Clauson (ED 982 b), yaz ’ın ba şlangıçta «summer’ olarak, daha sonra «spring’ olarak kullanıldı ğını dile getirmi ştir (Eren 1999: 446b). kr ş. *j āz (<*j āŕ < ńaŕ): mtü. j āz ‘Frühling, Sommer’... ~ mo. (KWb. 272) naran ‘Sonne’ ~ma . ńar-hun ‘зеленый ’ ~kor. ńę rim ‘лето ’ (Räsänen 1969: 193a). 2. Hasan Eren Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan kelimelerin kökenini belirlemede, G. J. Rmstedt’in savundu ğu zetasizm ~~~ sigmatizm ve Zoltán

4 Nostratik teorisi, altı dil ailesinin aynı kökten çıktı ğını ve dolayısıyla bir “büyük aile” (super family, macro family) olu şturdu ğunu kabul eder. Nostratik büyük ailesini olu şturan altı dil ailesi şunlardır: Samî- Hamî, Kartvel, Hint-Avrupa, Ural, Dravid, Altay (illiç-Svitıç 1971). Vladimir Dybo, Opıt sravneniya nostrtiçeskix yazıkov , I-III, Moskva 1971-1984 (Ercilasun 2005: 27). 5 Joseph H. Greenberg tarafından kurulan Avrasyatik teorisi: Hint-Avrupa, Ural, Altay, Gilyak, Kore-Japon-Aynu, Çukça ve Eskimo-Aleut dil ailelerinin bir “büyük aile” olu şturdu ğunu kabul eder. Indo-European and Its Closet Relatives-The Eurasiatic Language Family, Volume 1 . Grammar, Stanford 2000 (Ercilasun 2005: 28). 6 Sergei Starostin, Anna Dybo, Oleg Mudrak, Etymological Dictionary of the Altaic Languages I-III , Brill 2003. 199

Türkbilig, 2009/18: 194-209. Pa şa YAVUZARSLAN

Gombocz’un ortaya attı ğı rotasizm ~~~ lambdasizm teorilerinden rotasizm ve lambdasizm yanında olmu ştur. Çuva şçanın Ortak Türkçe adını verdi ğimiz diyalektlere göre ses bakımından büyük de ğişiklikler gösterdi ği bilinmektedir. Ortak Türkçenin /–z-/ ve /-z/ ünsüzlerine kar şılık Çuva şça’da /-r-/ ve /-r/; /-ş-/ ve /-ş/ ünsüzlerine kar şılık da /-l-/ ve /-l/ ünsüzlerinin kar şılık gelmesi 20. yüzyılın ba şından beri dilcileri çok uğra ştırmı ştır. Bu konuda G. J. Ramstedt, Z. Gombocz, N. Poppe, M. Räsänen, L. Ligeti gibi pek çok Türkologlar ve Altaistler ikiye ayrılmı ştır. Hasan Eren ba şlangıçtan beri derslerinde rotasizm ve lambdasizme ba ğlı kalmı ştır (H. Eren 1999 Belleten: 80). örnek 1: yaz “yılın, haziranın 21’inde ba şlayıp eylülün 23’üne de ğin süren, ilkbaharla son bahar arasındaki sıcak mevsimi” Eski Türkçeden ba şlayarak kullanılır. Eski Türkçe yaz biçiminin ‘ilk bahar’, yay biçiminin ise ‘yaz’ anlamına geldi ği anla şılıyor. Clauson (ED 982 b), yaz ’ın ba şlangıçta «summer’ olarak, daha sonra «spring’ olarak kullanıldı ğını dile getirmi ştir (Eren 1999: -Çuv. śur ‘ilk bahar’. Türkçe yaz ’ın sonundaki –z Çuva şçada –r’ye çevrilmi ştir. Türkçe kız > Çuva şça xěr, Türkçe dokuz (< tokuz )> Çuva şça tăxx ăr, Türkçe sekiz> Çuva şça sakk ăr gibi. (Eren 1999: 446b). kr ş. *j āz (<*j āŕ < ńaŕ): mtü. j āz ‘Frühling, Sommer’... (Räsänen 1969: 193a); * ja: ŕ ‘ весна ’ (Тенишев vd. 2001: 73). örnek 2: kı ş ‘aralık ayının 22’sinde ba şlayıp martın 21’ine de ğin süren, yılın en so ğuk mevsimi’. -Çuv. xěl. Sonundaki –ş sesi Çuva şçada –l’ye çevrilmi ştir. Türkçe gümü ş /ars ‘gelincik’ arslan >aslan ‘yırtıcı hayvan’ Prof. Hatibo ğlu’nun bildirisine dayanan Eyübo ğlu’nun, arslan ’ın kökünde ars sözünün saklandı ğını bildirmesi yanlı ştır. Eyübo ğlu bu sözün ‘gelincik’ olarak kullanıldı ğını bildiriyor. Anadolu a ğızlarında ars’ ın ‘gelincik’ olarak kullanıldı ğını biliyoruz. Ancak ars (ve arıs ) Türkçe as ’ın yeni bir biçimidir. ars biçimindeki /-r-/ sonradan türemi ş bir sestir. Buna kar şılık aslan , arslan ’ın yeni bir biçimidir. Ba şka bir deyi şle, arslan ’ın kökenini tartı şırken arslan biçimini göz önüne almak gerekir.

200

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER Son yıllarda yaygınlık kazanan aslan ikincil bir biçimdir. Bu duruma göre arslan ’ın as ’la birle ştirilmesi olanaksızdır (Hasan Eren/Eyübo ğlu 1988: 276). 4. Türkçe kelimelerin kökeni belirlemede, kelimelerin Çuva şça-Yakutça ve di ğer Türk lehçelerindeki varyantlarıyla ve biçimleriyle mukayese edilmesi. Hasan Eren, Tietze’nin Tarihi ve Etimilojik Türkiye Türkçesi Lugatı adlı eserini de ğerlendirirken, Viyana ekolüne ba ğlı Türkologların daha çok Osmanlı Türkçesiyle u ğra ştıklarını dile getirmi ştir. “Viyana Türkologları ba şlangıçtan beri Osmanlı Türkleri ve Osmanlı Türkçesiyle u ğra şmı şlardı. Osmanlı İmparatorlu ğu’nun sınırları dı şında kalan Türkler ve dilleri üzerinde durmak gereksinimi duymamı şlardı. O açıdan Tietze de sözlü ğünde Türkiye Türkçesine a ğırlık vermi ştir. Çuva şça ve Yakutça gibi dilleri bir yana bırakalım. Sözlükte ara sıra Azerî Türkçesinden söz edilmi şse de, Türkmence, Tatarca, Özbekçe, Kırgızca, Kazakça gibi diyalektler ihmal edilmi ştir. Türkiye Türkçesinin eski ve yeni Türk diyalektleri arasında özel bir yer tuttu ğu bir gerçektir. Bununla birlikte etimolojik çalı şmalarda, belli ba şlı eski ve yeni diyalektlerin tanıklı ğı bize birçok olanak ve kolaylık sa ğlayacaktır. O açıdan etimolojik çalı şmalarda diyalektlerin de ğerlendirilmesi verimli ve sa ğlam bir yoldur (Hasan Eren 2005/637: 16). örnek 1: epelek ‘kelebek’ biçiminin kelebek kelimesinin varyantı oldu ğu belirtilmi ştir (Tietze 2002: ) Benim dü şünceme göre, bu açıklamanın düzeltilmesi gerekir. Türkçe kelebek biçiminin ça ğda ş diyalektlerde kebelek, küpelek, köpölök, köbelek ... ya şadı ğını biliyoruz. Bu verilere göre, Türkiye Türkçesinde kullanılan kelebek göçü şmeli (métathétique) bir biçimdir. Bu durum kar şısında epelek biçiminin kelebek kelimesinin metateze u ğramı ş varyantı olarak açıklanması yanlı ştır (Hasan Eren 2005/637: 26). örnek 2: dölük ‘hayvan, hergele, kısrak’ Tietze < döllük degemination yoluyla olu şmu ştur. H.Eren gölük> dölük , Kırgızca, Kazakça kölük ‘i ş hayvanı, yük hayvanı’ köl- ‘(atı) arabaya ko şmak’ kökünden gelmi ştir (Hasan Eren 2005/637: 25). dingil Çuv. t ĕĕĕnĕĕĕl > Macarca tengely ~~~Mog. tenggelig (Hasan Eren 2005/637: 24). Bu bilgi ve veriler kar şısında dingil ’in Türkiye Türkçesinde ortaya çıkmı ş bir türev olamayaca ğı açıklık kazanmı ştır (Hasan Eren 2005/637: 24). Örnek 3 : şişek ‘bir iki ya ş arasındaki koyun’

201

Türkbilig, 2009/18: 194-209. Pa şa YAVUZARSLAN

Anadolu a ğızlarında şişek, i şek. Kırgızca şişek , Karakalpakça isek , Balkarca işek . A.N. Şçerbak: şişek < şiş-mek. *En eski biçimi, Ka şgârlı Mahmud’un, Dîvânu Lugâti’t-Türk ’ünde ti şek olarak geçmektedir. Bu veri göz önüne alınırsa, bizim kullandı ğımız şişek biçiminin ti şek >şişek benze şmesi (assimilation) sonunda ortaya çıktı ğı anla şılır. Bu açıdan şişek sözünün şişmek’ ten geldi ği kolay kolay dü şünülemez. Buna kar şılık ça ğda ş şişek biçiminin dayandı ğı eski tişek sözünün Türkçe ti ş (>di ş) kökünden geldi ğini kestirmek kolaydır: ti ş-ek (Hasan Eren 1999/Belleten: 84). Martti Räsänen (424 .s.) şişek < şişmek ‘anschwellen’. Ancak Orta Türkçe ti şek biçimini de şişek maddesinde saymı ştır. Sir Gerard Clauson (1972) (363.s.) Kâ şgarlı Mahmud’un verdi ği ti şek biçimini ti şemek ‘süt di şlerini dökmek’ fiilinin bir türevi olarak vermi ştir. Yazar, eski ve yeni diyalektlerde geçen şişek biçimlerini de ti şek maddesinde toplamı ştır. Çuva şça ‘di ş’ olarak kullanılan šǎl biçimini Ramstedt Türkçe şiş’le birle ştirmi ştir. Räsänen de Ramstedt’in görü şünü benimsemi ştir. Macar Türkolog Lajos Katona (1927) süllö , ba şlıklı yazısında, Ramsted’in görü şünü ele ştirdikten sonra Çuva şça šǎl’ı Türkçe di ş (< ti ş) ile birle ştirmi ştir. Yazar, Macarca süllö sözünü de Çuva şça šǎl sözünün –la (< Ortak Türkçe –lı ğ) ekiyle yapılan šalla biçiminden getirerek ‘di şli’ diye açıklamı ştır (Hasan Eren/Belleten 1999: 85). Ramstedt’in Çuva şça šǎl’ı Türkçe tı ş (> ti ş>di ş) yerine şiş ile birle ştirmesine gelince: Ramstedt’in Ana Türkçede kelime içinde ve sonunda –l-, -l sesinden yola çıktı ğı bilinmektedir. Buna göre, Türkçe tı ş (> ti ş) sözünün Çuva şça kar şılı ğı olarak * tǎl biçiminden yola çıkması gerekecektir. Ancak * tǎl biçiminin Çuva şçada šǎl’a çevrilmesi dü şünülemez. O sebeple Ramstedt Türkçe sı ş (> şış>şiş) sözünden yola çıkarak Çuva şça šǎl biçimine varmı ştır (Hasan Eren/Belleten 1999: 86). 5. Türkçe kelimelerin kökenini belirlemede Eski Türkçedeki biçimlerin yeterli sayılıp sayılamayaca ğı sorunu. A. Tietze, Tarihi ve Etimilojik Türkiye Türkçesi Lugatı adlı eserinde Türkçe sözlerin etimolojisini, Eski Türkçe kar şılıklarını vermekle çözümlemeye çalı ştı ğı açıktır. “Benim dü şünceme göre Türkçe sözlerin Eski Türkçe biçimlerini saymakla sorun bitmez. Özünde sorun Eski Türkçe biçimlerle ba şlar ve Eski Türkçe biçimlerin kökünü ve ekini açıklamakla biter. Bu yolda yazarın sı ğ kaldı ğı derinle şmedi ği açık olarak ortaya çıkıyor (Hasan Eren 2005/637: 21). Örnek 1 :

202

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER be şik Tietze, Clauson’a dayanarak Eski Türkçe be şük biçimini vermekle yetinmi ştir. Benim dü şünceme göre, Eski Türkçe be şük biçimi etimolojik bir açıklama sayılmaz. TTL yazarı be şük biçiminin kökü ve eki üzerinde durmamı ştır. Etimolojik sözlü ğümde be şük biçiminin be şi- (~ bi şi-) ‘sallanmak’ kökünden geldi ğini açıklamı ştım (Hasan Eren 2005/637: 21). 6. Türkçe kelimelerin kökünü (etymonunu) belirlemede Çuva şça bilgisi Kom şu dillerden alınan sözlerin açıklanmasına özel bir a ğırlık veren Tietze’nin öz Türkçe sözlerin açıklanmasında yetersiz kaldı ğı dile getirilebilir. Bu sözleri açıklarken çokluk G. Clauson, M. Räsänen ve G. Doerfer gibi yazarların sözlük ve çalı şmalarıyla yetinmi ştir. Örnek 1 : ayaz ‘kuru so ğuk’ maddesinde, Eski Türkçe ay ās ‘açık havada so ğuk’ biçiminden yola çıkarak Clauson, Doerfer ve Räsänen’in eserlerine gönderme yapmı ştır. Yazık ki bu maddede benim etimolojik sözlü ğümü göz ardı etmi ştir. Sözlü ğümde ayaz ’ın Çuva şçada uyar ‘açık (hava)’ olarak geçti ğinin altını çizmi ş, Clauson’un Çuva şça uyar biçimini vermedi ğini dile getirmi ştim. Çuva şçada gördü ğümüz uyar biçimi ayaz ’ın orijinal biçim oldu ğuna tanıktır. O nedenle a yāz’ın ayas tan geldi ği dü şünülemez (Hasan Eren 2005/637: 23). 7. Kelimelerin kökünü (etymonunu) belirlemede Türkçe eklerin do ğru ayrı ştırılması (morfem analizinin do ğru ve ba şka örneklerle desteklenmesi) A. Tietze Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı adlı eserindeki ekelge maddesi de tartı şılmaya ve düzeltilmeye açıktır. Tietze Anadolu a ğızlarında geçen ekelge ‘ziraat sahası, ekin’ biçiminin ekel - kökünden “fiilden çe şitli manada isim yapan –ge ” ekiyle türetildi ğini öne sürmü ştür. Ancak Anadolu a ğızlarında ekel- diye bir fiil geçti ğini bilmiyoruz. Benim inancıma göre ekelge Türkçe ekmek fiilinden (-lge ) ekiyle kurulmu ştur. Ba şka bir deyi şle, ekelge biçiminin sonunda –ge ekinden söz edilemez bit-elge ‘ekilmi ş toprak’; çek-elge ‘süre, mesafe, uzam’; çök-elge ‘bataklık’; dü ş-elge ‘durak yeri, durak’ (Türkmence); geç-elge ‘göçülen yer’; sür-elge ‘ekilen toprak, tarla’; kon-alga ~~~gonalga (Türkmence); oyu-lga (Hasan Eren 2005/637: 27). Eski Osmanlıca emikda ş ‘süt karde ş’ ve emilde ş ‘süt karde ş’ maddelerini özenle gözden geçirmekten kendimi alamayaca ğım. Tietze’ye göre emikda ş Eski Türkçe emigde ş’ten gelir. Bu biçim ise, emig ’den ve “ortaklık eki olan –de ş’ten olu şturulmu ştur. Maddenin sonunda yazar emilde ş maddesine de gönderme yapmı ştır. Tietze emilde ş’in Ça ğatayca emilde ş’ten geldi ğini belirtmi ştir. Bundan ba şka Radloff’a dayanarak kelimenin emil- fiilinden –de ş ekiyle yapıldı ğını da eklemi ştir. Tietze’nin emilde ş maddesinde Radloff’ta, 1893’te kaldı ğı göze çarpıyor. O tarihten sonra Türkoloji alanında de ğerli çalı şmalar yapıldı ğını biliyoruz. Ne yazık

203

Türkbilig, 2009/18: 194-209. Pa şa YAVUZARSLAN ki, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı yazarı bu alandaki yazı ve yayınları sık sık ihmal etmi ştir. István Vásáry’nin “The Institution of Forster-Brother (emildäš and kökäldäš) in the Chingisid States” ( Acta Orientalia Hung . XXXVI, 1982 549-562) yazısından habersiz kaldı ğı anla şılıyor. Vásáry’nin açıkladı ğı gibi, emigde ş ilk olarak Kâ şgarlı’nın sözlü ğünde geçer. Bu biçim ‘meme’ olarak kullanılan emig adından –de ş ekiyle yapılmı ştır. –da ş / -de ş eki eski ve modern Türk dillerinde yaygın olarak geçer. Eski Türkçede memeye emig adı verilir. Mo ğol döneminde ve sonraki yüzyıllarda iki özel terim, emilde ş ve kökelde ş ‘süt karde ş’ olarak a ğırlık kazanmı ştır. Bu terimler Türk sözlükçülü ğünde sık sık yanlı ş yorumlanmı ştır. Vásáry yazısında ilk olarak emilde ş terimi üzerinde duruyor. Bu terimin Altın Ordu topraklarında geçti ğinin altını çiziyor. Bu sözün ‘meme’ olarak kullanılan emil ’den geldi ği anla şılıyor. Ne var ki bu sözün ancak –da ş ekiyle birlikte kullanıldı ğı göze çarpıyor. Fiillerden yapılan –l’li adların Türkçede ve Mo ğolcada geçti ği anla şılıyorsa da, bu ekin Mo ğolcada daha i şlek oldu ğu dü şünülebilir. Yalnız Altın Ordu’dan kalma belgelerde gördü ğümüz ötül ‘request, application’ biçimi ilginç bir paralele benzer. Di ğer yandan ötüg biçiminin kullanıldı ğına tanık oluyoruz. Vásáry’e göre –g’li biçimler yerine –l’ li biçimlerin tercih edilmesi –l ekinin Türkçe oldu ğunu tanıklamaktadır. Bu durum Mo ğol örneklerine bağlanabilir. Bu ekin ortak bir ek oldu ğu açıktır. Bu yolla emigde ş’in yerine emilde ş geçmi ştir (Hasan Eren 2005: 31-32). emilde ş’e ili şkin ilk tanık 14.yüzyıldan kalma Tuhfet ’te geçer. Clauson etimolojik sözlü ğünde bu veriyi do ğru olarak emilde ş diye okumu şsa da, yanlı ş olarak emigde ş diye düzeltmi ştir. Fazılov ile Ziyaeva da bu sözü emikde ş olarak vermi şlerdir (Hasan Eren 2005: 32). 8. Seste ş ve yakın anlamlı farklı dillere ait kelimelerin kökenlerinin belirlenebilmesi. örnek 1: gari ‘arpacık’

204

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER Ça ğda ş Türk diyalektlerinde de karıkmak olarak kullanıldı ğını görüyoruz. Örne ğin Kırgızcada karıkmak olarak kalmı ştır. Kâ şgarlı Mahmut da Divanü Lugati’t- Türk ’te karıkmak ‘kardan göz kama şmak’ biçimini vermi ştir. Sir Gerard Clauson’un açıkladı ğı gibi karıkmak Türkçede kar ’ın bir türevidir. Bu açıdan yerel a ğızlarımızda kalmı ş olan karık biçiminin halk etimolojisi olmadı ğı açıktır (Hasan Eren 1995: 865-866). örnek 2 : porik ‘Women’s hair cut short and tumbling over forehead’ < Ermenice. pelik ‘ince saç örgüsü’ Tü. avanak ‘aldatılabilen veya kolaylıkla kandırılabilen kimse’ oğlak avalak ‘o ğlak, keçi yavrusu’. ‘Kolaylıkla kandırılabilen veya aldatılabilen (kimse)’ olarak kullandı ğımız avanak ’ın Ermeniceden alındı ğını biliyoruz. Dankoff (538) Ermenice yawanak ‘ass’es foal; (dial) ass’ kar şılı ğını verdikten sonra yerel a ğızlarda kullanılan belli ba şlı verileri sıralamı ştır. Bu veriler arasında

205

Türkbilig, 2009/18: 194-209. Pa şa YAVUZARSLAN

‘o ğlak, keçi yavrusu’ olarak kullanılan avalak (Kastamonu, Konya) biçimi göze çarpıyor. Benim inancıma göre, avalak Türkçede keçi yavrusuna verilen oğlak adından ba şka bir şey olamaz. Bu adın a ğızlarda ovalak ‘keçi yavrusu, o ğlak’ (Bolu) biçimini aldı ğını görüyoruz. Samsun’da oğlak yerine oğalak biçiminin kullanılması da ovalak biçimini do ğrulayan bir tanıktır. Kastamonu’dan derlenen biçim kontrole muhtaçtır (Hasan Eren 1995: 875). 10. Türkçe kelimelerin kökenini (etymonunu) belirlemede Türk dilinin tarihî ses bilimi kanunlarının iyi bilinmesi ve tespit edilmesi. ōōōrinak < Ermenice ‘exmple, pattern’ örnek < Türkçe Dankoff (059) Ermenice ōrinak ‘example, pattern’ ile Türkçe birle ştirmesi üzerinde durmu ştur. Dankoff örnek’ in Türkçede Ermenice bir alıntı oldu ğuna inandı ğını dile getirmi ştir (8.s.). Bununla birlikte, örnek ’le ilgili güçlük ve tartı şmalar kar şısında bu sözü ana bölümden çıkarmı ştır. Yazara göre, Ermeni etimolojisine kar şın ileri sürülen gözlemleri iki noktada toplamak gerekir: (1) Bu söz Ermeni etkisinden söz edilemeyecek birtakım Türk diyalektlerinde de geçmektedir. Kırgızca örnök , Kazakça örnek , Ba şkurtça ürnek , Nogayca örnek . Buna kar şılık Dankoff bu diyalektlerde Ermeniceden geldi ği tartı şılmayacak birtakım sözler bulundu ğunu da seslendiriyor. Tatarca turun ‘torun’ gibi. Bunlar Kırım Türkçesi yoluyla geçmi ştir. (2) Bu sözün güzel bir Türkçe etimolojisi vardır: gör- +nek (der-nek gibi). Dankoff, benim Türkçe sözün ör- kökünden geldi ği yolundaki açıklama denemelerime kar şı Senglâh' ta geçen görnek (ve örnek) ve Karakalpakçada kullanılan körnek biçimlerinden yola çıktı ğını yazıyor, ancak görnek sözünün ba şındaki /g/nin dü şmesini bir sorun olarak görüyor. 1966 kurultayına sundu ğum bildiride eski ve yeni Türk diyalektlerinde /k-/ sesinin ara sıra dü ştü ğüne tanık oldu ğumuzu dile getirmi ştim: “Bu bakımdan Türk diyalektlerinde körnek biçimi yanında örnek biçiminin kullanılması normaldir. Bu ba ğlamda Paul Pelliot’nun “Les formes aves et sans q- (k-) initial en turc et en mongol” ( T’oung Pao XXXVII, 1944, 73-101.s.) ba şlık yazısında, Türk diyalektlerinde q- (k-) sesinin birçok sözde dü ştü ğünü ortaya koymu ştu. Onun verdi ği örnekler arasında Türkçe karpuz (>Rusça arbuz ), Türkçe kolon ( ~Kırgızca olo ŋ) gibi sözler vardı. Daha sonra Tibor Halasi-Kun “Orta Kıpçakça q-, k-, ~ ∅ meselesi” (Türk Dili Tarihi Hakkında Ara ştırmalar I, Ankara 1950, 45-61.s.) ba şlıklı yazısında bu sorun üzerinde durmu ş, bu yoldaki bilgilerimizi yeni verilerle artırmı ştı: Türkçe keçi (güvercin) ~ Kıpçakça ügerçin , Türkçe köpelek (>kelebek) ~ epelek , gömüldürük Kazakça ömüldürük Kâ şgarlı Mahmud’a borçlu

206

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER oldu ğumuz kömüldürük biçimi Türkçe gömüldürük ’ün eskili ğine tanıktır. Kırgızca kömüldürük de bu biçimi do ğrulayan yeni bir veridir. (Hasan Eren 1995: 893-894). Türkçe üveyik < güveyik ~Kıbrıs a ğzı güveyik. Dilimizde yumu şak kaburga kemiklerine ge ğrek (>geyrek) adı verilmektedir. Bu da a ğızlarda eyrek (~ ö ğrek) biçimine girmi ştir. Bu örnekler kar şısında körnek (>görnek) sözünün Türkçede örnek biçimini alması do ğaldır. Buna göre, Türkçe örnek (

207

Türkbilig, 2009/18: 194-209. Pa şa YAVUZARSLAN

Sonuç Hasan Eren Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan bütün kelimeleri içeren bir etimolojik sözlük yayınlayamamı ş olsa da, Türk Dilinin Etimolojik Sözlü ğü’nde ve bilimsel dergilerdeki yazılarında kelimelerin etimolojilerini belirlemede ortaya koydu ğu ilke ve yöntem bu alanda çalı şan ara ştırmacılara bir kılavuzdur. Türk dilin sözvarlı ğında yer alan gerek Türkçe gerekse yabancı dillerden geçen alıntı kelimelerin kökenini belirlemek için her şeyden önce, Türk dilinin tarihî sesbilimi kanunlarını do ğru tespit edebilmeli, sondan eklemeli bir dil olan Tür dilinin ek-kök birle şim ilkelerini (morfem analizini) iyi bilmeli ve Türk dilinin sözvarlı ğında yer alan kelimelerdeki anlam kanunlarını iyi tespit edebilecek tarihî dilbilgisi formasyonuna sahip olunmalıdır. Bütün bunlara ek olarak, Hasan Eren gibi Türk dili üzerine yazılan yabancı kaynakları takip edebilecek yabancı diller bilgisiyle donanımlı olmak gerekir. Kaynaklar AHMET VEF İK PA ŞA (2000), Lehce-i Osmânî , (Haz. Prof.Dr. Recep Toparlı). Ankara: Türk Dil Kurumu. AKSAN, Do ğan vd. (1978), Türkiye Türkçesi Geli şmeli Sesbilimi , Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları CEYLAN, Emine (1992), “ İlk Türkçe * d Foneminin Çuva şça ve Macarcada Geli şimi”, Türk Dilleri Ara ştırmaları 1992 , Ankara:109-120 CLAUSON, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary Pre- Thirteenth-Century Turkish , Oxford. DOERFER, Gerhard (1984), “Türkçenin İdeal Bir Etimolojik Sözlü ğünün Nasıl Olması Gerekti ği Hakkında Dü şünceler”, (Çev. Dr. İlhan Çeneli). Türk Dili 1984/394, Ankara: Türk Dil Kurumu: 366-374 ERC İLASUN, Ahmet B. (2005), Ba şlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi , 2. Baskı, Ankara: Akça ğ. ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation A Functional Approach to the Lexicon Vol. I , Wiesbaden: Otto Harrassowitz. EREN, Hasan (1972), “Çuva ş Dilinin Etymologique Sözlü ğü”, Türk Dili Ara ştırmaları Yıllı ğı Belleten 1972 , Ankara: Türk Dil Kurumu: 241-268. EREN, Hasan (1988), “ İSMET ZEK İ EYUBO ĞLU, Türk Dilinin Etimoloji Sözlü ğü. İstanbul. XXXI+406 s.”, Türk Dili 1988/LVI:272-291.s. EREN, Hasan (1988), “Sırça Kö şkte...(Ba şlangıç)”, Türk Dili 1988, Ankara: Türk Dil Kurumu: 188-207. EREN, Hasan (1993a), “Robert Dankoff, An Evliya Çelebi Glossary. Unusual, Dialectal and Foreign Words in the Seyahat-name . Turkish Sources XII. Harvard University 1991. 131 s.”, Türk Dili 1993/I, Ankara: Türk Dil Kurumu: 376-390. EREN, Hasan (1993b), “Aydil Erol, Şarkılarla Şiirlerle Türkülerle ve Tarihî Örneklerle Adlarımız (geni şletilmi ş-geli ştirilmi ş 2. baskı). Türk Kültürünü Ara ştırma Enstitüsü yayınları: 124. Seri: 1, Sayı: A. 24. Ankara 1992. 468 s.”, Türk Dili 1993/497, Ankara: Türk Dil Kurumu: 216-238. EREN, Hasan (1994), “Türk Dilinin Etymologique Sözlü ğü”, Türk Dili 1994/II, 513: 179-198. EREN, Hasan (1995), “Türkçedeki Ermenice Alıntılar Üzerine”, Türk Dili 1995/II, Ankara: Türk Dil Kurumu: 859-904. EREN, Hasan (1996), “Macarcanın Etimolojik Sözlü ğü Üzerine”, Türk Dili 1996/II, 536, Ankara: Türk Dil Kurumu: 116-133. EREN, Hasan (1999), “Rotasizm ve Lambdsizm mi, Yoksa Zetasizm ve Sigmatizm mi?”, Türk Dili Ara ştırmaları Yıllı ğı Belleten 1999 , C.I-II, Ankara: Türk Dil Kurumu: 79-88.

208

Türkbilig, 2009/18: 194-209. PROF. DR. HASAN EREN’ İN TÜRKÇEN İN SÖZVARLI ĞI ÜZER İNE YAPTI ĞI ÇALI ŞMALARDA ET İMOLOJ İK PRENS İPLER

EREN, Hasan (1999), “ Şim şek”, Türk Dili 1999/2, 574, Ankara: Türk Dil Kurumu: 835-843. EREN, Hasan (1999 2), Türk Dilinin Etimolojik Sözlü ğü, Ankara: Bizim Büro Basım Evi. EREN, Hasan (2002), Türk Dilinin Etimolojik Sözlü ğüne Katkılar, Türk Dili Ara ştırmaları Yıllı ğı Belleten 2002 , Ankara: Türk Dil Kurumu:107-159. EREN, Hasan (2003), “Tanıtmalar Anadolu Türkçesinde Yabancı Ö ğeler”, Türk Dili Ara ştırmaları Yıllı ğı Belleten 2003, C.II, Ankara: Türk Dil Kurumu: 157-170. EREN, Hasan (2003), “Tanıtmalar Türkçede Mo ğolca Kalıntılar”, Türk Dili Ara ştırmaları Yıllı ğı Belleten 2003 , C.I, Ankara: Türk Dil Kurumu: 171-186. EREN, Hasan (2004), “Anadolu’da Kafkasya Türkleri (II)”, Türk Dili Araştırmaları Yıllı ğı Belleten 2004 , C.I, Ankara: Türk Dil Kurumu: 163-249. EREN, Hasan (2004), “Etimolojik Çalı şmalarda Metodoloji Sorunları”, Türk Dili 2004, 631: 3-6. EREN, Hasan (2005), “Yeni Bir Etimolojik Sözlük”, Türk Dili 2005, 637. s. 15-33 “Etymology”, Encyclopedia Britannica 1964, Volume 8, Chicgo-London-Toronto. Geneva. Sydney: William Benton, Punlisher. s.804b-805a. GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlü ğü I (A-N)-II (O-Z) , Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. KIRCAO ĞLU, Şûle (1998), “Hasan Eren’in Etimoloji İle İlgili Yazıları ve Bu Yazılarda Geçen Kelimeler”, Kebikeç 1998/6: 185- 187. MÜLLER, F. Max (Tarihsiz), On The Principles of Etymology , Kessinger Publishing. NİŞ ANYAN, Sevan (2003), Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı , 3. basım, İstanbul: Adam. NİŞ ANYAN, Sevan (2003), Sözlerin Soya ğacı Ça ğda ş Türkçenin Etimolojik Sözlü ğü, İstanbul: Adam Yayınları. ÖLMEZ, Mehmet (1991), Ana Altayca Sözba şı * d-“, Türk Dilleri Ara ştırmaları 1991 , Ankara: 167-190. ÖLMEZ, Mehmet (1998), “Etimoloji Sözlükleri”, Kebikeç 1998/6: 175-184. RADLOFF, W. (1911), Versuch Eines Wörterbuches Der Türk-Dialecte , S. Peterburg. RÄSÄNEN, Martti (1969), Versuch eines etymologischen Wörterbuch der Türksprachen , Helsinki. REDHOUSE, J. W. (1987), Turkish and English Lexicon , Beirut. САФИУЛЛИНА , Ф.С- Зəкиев , М.З (2002), Хəзəрге Татар Əдəби Теле , Казан : Мəгариф Нəшрияты . СЕВОРТЯН , Э. В. (1974), Этимологический Словарь Тюркских Языков ( Общетюркские и межтюркские основы на гласные ), Москва : Академия Наука СССР Институт Языкознания . ŞEMSEDD İN SÂMÎ (1989 3), Kâmûs-ı Türkî , İstanbul: Ça ğrı Yayınları. TDK (1988), Türkçe Sözlük , Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. TDK (2000), Hasan Eren Arma ğanı , Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 773. TEK İN, Şinasi (2001), İş tikakçının Kö şesi: Türk Dilinde Kelimelerin ve Eklerin Hayatı Üzerine Denemeler , İstanbul: Simurg. TEK İN, Talat (1992), “Sigmatizm in Chuvash Reviewed”, Türk Dilleri Ara ştırmaları 1992 , Ankara: 121-130. ТЕНИШЕВ Э. Р. vd. (2001), Сравнительно -Историческая Грамматика Тюркских Языков : Лексика , Второе издание , дополненное , Москва : Российская Академия Наук Институт Языкознания . TİETZE, Andreas (2003), “Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügatı ve Geli şme Safhaları”, Türk Dili 2003, s. 618. TIETZE, Andreas (2002), Tarihi ve Etimilojik Türkiye Türkçesi Lugatı , cilt 1 (A-E), İstanbul: Simurg. ZENKER, Julios Theodor (1967 2), Türkisch-Arabisch-Persisches Handwörterbuch , Germany. ZÜLF İKAR, Hamza (2000), “Hocam Prof. Dr. Hasan EREN”, Hasan Eren Arma ğanı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları: 32-47.

209