T.C. ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI

DOKTORA TEZİ

GÜVEN KAVRAMI: SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, MEDYA, HÜKÜMET VE TİCARİ KURULUŞLARA YÖNELİK AMPİRİK BİR ARAŞTIRMA

AYBİKE PELENK 2502030098

TEZ DANIŞMANI PROF. DR. AYLA OKAY

İSTANBUL, 2010

ÖZ Güven Kavramı: Sivil Toplum Örgütleri, Medya, Hükümet ve Ticari Kuruluşlara Yönelik Ampirik Bir Araştırma Aybike Pelenk

Güven siyaset, ekonomi, iletişim ve sosyal yaşam gibi toplum düzenini oluşturan bütün ilişki yapılarında önemli bir etki yaratmakta, belirsizlik, karmaşa ve risk durumlarının çözümlenmesinde önemli bir gereklilik olmakta, sosyal ilişkilerde bütünleştirici ve birleştirici bir işlev görmektedir. Bireyler, gruplar ve kurumlar arasında açıklığı sağlayarak, çatışmalara yönelik çözümler sunmakta, toplumsal dayanışmayı sağlayarak, kurumların fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Çalışmanın birinci bölümünde güven kavramını oluşturan unsurlar olan temel güven, kişilerarası güven ve sosyal güven kavramları irdelenmiş, güven türleri, güven ve kaynağın inanılırlığı, güven ve toplumsal yapı kavramları üzerinde durulmuştur İkinci bölümde, toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik kavramsal çerçeve sunulmuştur. Araştırma bölümünden oluşan üçüncü bölümde ise, Marmara bölgesi sınırları içerisinde yer alan ve devlet statüsünde bulunan iletişim fakültesi öğrencilerine uygulanan anket tipi soru formunun bulgu ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Araştırma sonucunda, genç kanaat önderleri olarak nitelendirilen katılımcıların toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen bu dört önemli kuruma yönelik güven düzeyinin ve bu kurumlara yönelik bilgi kaynaklarına duyulan inanılırlığın oldukça düşük seviyede olduğu saptanmıştır. Güvensizliğin baş gösterdiği bir toplumun üyelerinde yalnızlaşma ve yabancılaşmanın başlaması, toplumsal dayanışmada ve kurumların işleyiş sürecinde yaşanan olumsuzluklar ve güvensizliğin iletişim kanallarını kapatması gibi faktörler araştırmadaki genel güven düzeyi bulgularıyla karşılaştırıldığında önemli veriler olarak saptanmıştır.

iii ABSTRACT The Concept of Trust: An Empirical Research Directed to Non-Governmental Organizations, Media, Government and Business Aybike Pelenk

Trust engenders an important effect on politics, economy, communication and social life that organize the social orders in all kind of relationships, being a necessity to solve the situations of uncertainty, complicity and risk, an integrative and connective function in social relationships. Trust provides clarity between individuals, groups and institutions, solutions for conflicts, social solidarity, and play an important role to make the institutions fulfill their functions in a healty way.

In the first part of this study, it’s analysed the basic trust, interpersonal trust and social trust as the elements of trust, types of trust, trust and source creadibiliy and trust and social structure. In the second part, a conceptual framework is presented on non-governmental organizations, media, government and business that believed to be effective on social structure. In the third part of research, is mentioned the evaluation and findings of the questionnaire which is applied to communication faculty students within the borders of Marmara region.

At the conclusion of this study, it’s determined that the trust levels and source credibility are very low of the participants described as young opinion elits directed to these four important institutions that believed to be effective on social structure and sources of information for them. Distrust in society causes isolation and alienation of society members, negative effects in the process of functioning of institutions and also close the channels of communication, findings found significant when compared the general trust levels of the research.

iv ÖNSÖZ Güven, çok katmanlı ve geniş boyutlu bir kavram olarak toplumu oluşturan bireyler, kurumlar, ağlar, sistemler ve yapıların rollerini ve işlevlerini belirlenen doğrultuda en iyi şekilde gerçekleştireceklerine yönelik bir inancı, itimatı ortaya koyan toplumun kurumsal bir çatısıdır. Sosyoloji, psikoloji, ekonomi, siyaset, antropoloji, tarih, iletişim gibi farklı alan ve disiplinlerin konusu olmuş, bu alanlardaki çalışmalar ve bulgular güvenin toplumu oluşturan unsurlar için önemi konusuda fikir birliği içinde olmuşlardır. Bu çalışmada toplumsal yapı üzerinde önemli olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik güven düzeyinin ortaya konması amaçlanmıştır.

Güven ve bilgi kaynağına duyulan inanılırlık, güven ve toplumsal yapı ilişkisi genç kanaat önderleri olarak düşünülen üniversite öğrencileri temel alınarak incelenmiştir. Güvenin devamlılık taşıyan sosyal ilişkilerin kurulmasını, bireyler, gruplar ve kurumlararası kabülü ve işbirliğini sağlayan, çatışmalara yönelik çözümleri olanaklı kılan, sosyal bütünleştirici özelliği olan bir kavram olması, birey ve toplum için önemini ortaya koymaktadır. Bu çalışma güvenle ilgili sunduğu genel literatür ve iletişim alanıyla ilişkisini ampirik bir araştırmayla desteklemesi bakımından önem taşımaktadır.

Tez çalışması süresince öneri ve katkılarıyla tezin tamamlanmasında büyük emeği olan değerli hocam Prof. Dr. Ayla Okay’a, bilgi ve birikimleriyle desteğini hiçbir zaman esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Pınar Eraslan Yayınoğlu’na içten teşekkürlerimi sunarım. Değerli hocam Doç. Dr. Seda Çakar Mengü’ye ve meslektaşım Arş. Gör. Dr. Sevim Koçer’e çok teşekkür ederim.

Anlayışı ve desteği için sevgili eşim Sedat Özel’e, hayat boyu süren fedakarlıkları için sevgili annem Asya Pelenk ve babam Cengiz Pelenk’e ve hayata kısa bir süre sonra merhaba diyecek olan ve bana şimdiden yaşama sevinci ve gücü veren oğluma içtenlikle teşekkür ederim.

v İÇİNDEKİLER ÖZ……………………………………………………………………………………iii ABSTRACT………………………………………………………………………....iv ÖNSÖZ…………………………………………………………………………….....v İÇİNDEKİLER………………………………………………………………………vi TABLOLAR…………………………………………………....………………...... x ŞEKİLLER...... …………………………………………………………………..xiii KISALTMALAR…………………………………………………………………...xiv GİRİŞ…………………………………………………………………………………1

I. BÖLÜM GÜVEN ÜZERİNE KAVRAMSAL BİR YAKLAŞIM

1.1. Güven Kavramı………………………………………………………………..5 1.1.1. Temel Güven (Ontolojik Güven)…………………………………....18 1.1.2. Kişilerarası Güven………………………………………………...... 21 1.1.3. Sosyal Güven……………………………………………………...... 30 1.2. Güven Türleri……………………………………………………………….....38 1.2.1. Hesap Temelli Güven…………………………………………….....38 1.2.2. Bilgi Temelli Güven………………………………………………...39 1.2.3. Özdeşleşme Temelli Güven…………………………………………40 1.2.4. İlişkisel Güven………………………………………………………41 1.2.5. Kurum Temelli Güven………………………………………………41 1.3. Güvenin İşlevleri………………………………………………………………42 1.4. Güven Ortamını Etkileyen Ortak Unsurlar…………………………………....50 1.4.1. Belirsizlik………………………………………………………...….50 1.4.2. Savunmasızlık……………………………………………………….52 1.4.3. Risk……………………………………………………………….....53 1.5. Güven ve Kaynağın İnanırlığı………………………………………………...59 1.6. Türkiye’de Güven ve Toplumsal Yapı………………………………………..63

vi II. BÖLÜM SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, MEDYA, HÜKÜMET VE TİCARİ KURULUŞLAR ÜZERİNE KAVRAMSAL BİR YAKLAŞIM

2.1. Sivil Toplum Örgütleri Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım………………...... 78 2.1.1. Sivil Toplum ve Sivil Toplum Örgütü Kavramı…………………....78 2.1.1.1.Sivil Toplum Örgütlerinin Oluşum Esasları ve Özellikleri……..92 2.1.1.2.Sivil Toplum Örgütlerinin Sınıflandırılması…………………....94 2.1.1.3.Sivil Toplum Örgütlerinin İşlevleri……………………………..97 2.1.1.3.1. Demokrasiye Katkı Sağlamak…………………………..97 2.1.1.3.2. Toplumsal Yaşama ve Kalkınmaya Katkı Sağlamak…..101 2.1.1.3.3. Toplumsal Katılımı Sağlamak………………………....103 2.1.1.3.4. Baskı Grubu Oluşturmak………………………………105 2.1.1.3.5. Kamu Yararını Gözetmek……………………………...107 2.1.2. Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerinin Gelişimi……..….…………108 2.1.3. Sivil Toplum Örgütlerinin İletişim Süreci…………………………111 2.2. Medya Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım……………………………………116 2.2.1. Medya Kavramı……………………………………………………117 2.2.1.1.Yazılı Basın……………………………………………………120 2.2.1.1.1. Yazılı Basın Türleri……………………………………122 2.2.1.1.2. Yazılı Basının Kültürel ve Toplumsal Özellikleri……..123 2.2.1.2.Radyo…………………………………………………………..126 2.2.1.2.1. Radyo Program Türleri……………………………...…128 2.2.1.2.2. Radyonun Kültürel Ve Toplumsal Özellikleri…………130 2.2.1.3.Televizyon……………………………………………………...132 2.2.1.3.1. Televizyon Program Türleri...... 134 2.2.1.3.2. Televizyonun Kültürel ve Toplumsal Özellikleri...... 140 2.2.1.4.İnternet...... 142 2.2.1.4.1. İnternetin Sağladığı Katılım Biçimleri...... 143 2.2.1.4.2. İnternetin Toplumsal ve Kültürel Özellikleri...... 150 2.2.2. Türkiye’de Medyanın Sahiplik Yapısı...... 151

vii 2.3. Hükümet Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım...... 166 2.3.1. Hükümet Kavramı...... 167 2.3.1.1.Başbakanlık...... 169 2.3.1.2.Bakanlar Kurulu...... 170 2.3.1.3.Bakanlar ve Bakanlıklar...... 172 2.3.2. Hükümetin İletişim Süreci...... 176 2.3.2.1.İç İletişim Süreci...... 180 2.3.2.2.Dış İletişim Süreci...... 180 2.4. Ticari Kuruluşlar Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım...... 190 2.4.1. Ticari Kuruluş Kavramı...... 190 2.4.2. Ticari Kuruluş Türleri...... 191 2.4.2.1.Faaliyet Alanlarına Göre Ticari Kuruluşlar...... 191 2.4.2.2.Tüketici Türlerine Göre Ticari Kuruluşlar...... 192 2.4.2.3.Sahiplik Yapısına Göre Ticari Kuruluşlar...... 193 2.4.2.4.Üretilen Ürün ve Hizmet Çeşidine Göre Ticari Kuruluşlar...... 194 2.4.2.5.Uluslar arası Olup Olmamasına Göre Ticari Kuruluşlar...... 194 2.4.3. Ticari Kuruluşların Amaçları...... 195 2.4.4. Türkiye’de Ticari Kuruluşlar...... 197 2.4.5. Ticari Kuruluşların İletişim Süreci...... 202

III. BÖLÜM SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, MEDYA, HÜKÜMET VE TİCARİ KURULUŞLARA YÖNELİK GÜVEN ARAŞTIRMASI 3.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi...... 208 3.2. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları...... 209 3.3. Araştırmanın Yararı...... 210 3.4. Araştırma Yöntemi...... 211 3.4.1. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi...... 211 3.4.2. Veri Toplama Yöntemi ve Uygulama...... 212 3.4.3. Pilot Çalışma ve Anket Formunun Uygulanması...... 214 3.4.4. Analiz Yöntemi...... 214

viii 3.5. Araştırma Bulguları ve Değerlendirme...... 215 3.5.1. Araştırmaya Katılanların Demografik Özelliklerine Göre Değerlendirilmesi...... 215 3.5.2. Araştırmaya Katılanların Genel Güven Düzeyleri...... 218 3.5.3. Araştırmaya Katılanların Bilgi Kaynaklarına Yönelik İnanılırlık Düzeyleri...... 223 3.5.4. Araştırmaya Katılanların Sivil Toplum Örgütleri, Medya, Hükümet ve Ticari Kuruluşlara Yönelik Bilgi Kaynaklarını Kullanım Sıklıkları...... 228 3.5.5. Araştırmaya Katılanların Sivil Toplum Örgütleri, Medya, Hükümet ve Ticari Kuruluşlara Yönelik Güven Faktörleri...... 232 3.5.6. Araştırmaya Katılanların Ülke Sorunlarına Yönelik Olarak Sivil Toplum Örgütleri, Hükümet ve Ticari Kuruluşları Sorumlu Tutma Düzeyleri...... 238 3.5.7. Araştırmaya Katılanların Sivil Toplum Örgütleri, Hükümet ve Ticari Kuruluşlara Yönelik Güven Duymaları Sonucunda Oluşan Tutumları...... 249

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME…………………………………………...... 253 KAYNAKÇA……………………………………………………………………...267 EKLER…………………………………………………………………………….288 EK 1: Anket Formu……………………………………………………………...... 288 ÖZGEÇMİŞ……………………………………………………………………….299

ix TABLOLAR Tablo No: Tablo Adı: Tablo 1.1: Güven Çeşitleri …………………………………...... 10 Tablo 1.2: Güvenin Davranışsal Tanımlarının Karşılaştırılması...... 11 Tablo 1.3: Güven ve Güvensizliğin Birleşimi: Alternatif Sosyal Gerçeklikler....15 Tablo 1.4: Güvenin Önemli İşlevleri ve Literatüre Bakış...... 44 Tablo 1.5: Eurobarometre Türkiye Değerler Araştırması Kurumlara Güven Düzeyi...... 72 Tablo 2.1: Sivil Toplum Örgütlerinin Sınıflandırılması...... 94 Tablo 2.2: Sivil Toplum Kuruluşlarına Sınıflandırmacı Bir Yaklaşım...... 96 Tablo 2.3: Sivil Toplum Örgütlerinin Dağılımı...... 110 Tablo 2.4: Sivil Toplum Örgütlerinin Statülerine Göre 2003 Yılı Ortalama Üye Sayıları...... 111 Tablo 2.5: Türkiye’deki Ulusal ve Bölgesel Televizyon Kanalları...... 135 Tablo 2.6: Türkiye’deki Tematik Televizyon Kanalları...... 136 Tablo 2.7: Doğan Grubu (Aydın Doğan)...... 159 Tablo 2.8: Doğuş Grubu (Ferit Şahenk)...... 160 Tablo 2.9: Çukurova Holding (M.E. Karaahmet)...... 162 Tablo 2.10: Ciner Grubu-Parkgroup (Turgay Ciner)...... 163 Tablo 2.11: Çalık Grubu (Ahmet Çalık)...... 164 Tablo 2.12: Medyada Yoğunlaşma ve Çeşitlenme Süreçleri...... 165 Tablo 2.13: Türkiye’nin En Beğenilen 20 Şirketi...... 201 Tablo 2.14: Türkiye’de Sektörlerinde En Beğenilen İlk 3 Şirket...... 202 Tablo 3.1: Cinsiyet Dağılımı...... 215 Tablo 3.2: Yaş Dağılımı...... 216 Tablo 3.3: Üniversitelere Göre Dağılım...... 216 Tablo 3.4: Bölümlere Göre Dağılım...... 217 Tablo 3.5: Sınıflara Göre Dağılımı...... 217 Tablo 3.6: Eğitim Şekline Göre Dağılımı...... 218 Tablo 3.7: Sivil Toplum Örgütleri, Ticari Kuruluşlar, Medya ve Hükümete Yönelik Genel Güven Düzeyi...... 218

x Tablo 3.8: Katılımcıların Sivil Toplum Örgütlerinin Çalışma ve Faaliyetleriyle İlgili Değerlendirmeleri...... 221 Tablo 3.9: Sivil Toplum Örgütleri Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın İnanılırlığı...... 223 Tablo 3.10: Hükümet Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın İnanılırlığı...... 225 Tablo 3.11: Ticari Kuruluşlar Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın İnanılırlığı...... 226 Tablo 3.12: Sivil Toplum Örgütleri Hakkında Bilgi Edinmede Bilgi Kaynağının Kullanım Sıklığı...... 228 Tablo 3.13: Hükümet Hakkında Bilgi Edinmede Bilgi Kaynağının Kullanım Sıklığı...... 229 Tablo 3.14: Ticari Kuruluşlar Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın Kullanım Sıklığı...... 230 Tablo 3.15: Sivil Toplum Örgütlerine Yönelik Güven Faktörleri...... 232 Tablo 3.16: Medyaya Yönelik Güven Faktörleri...... 233 Tablo 3.17: Ulusal Televizyon Kanallarına Güven Duyma Düzeyi...... 234 Tablo 3.18: Ulusal Gazetelere Güven Duyma Düzeyi...... 235 Tablo 3.19: Hükümete Yönelik Güvenin Oluşmasında Güven Faktörleri...... 236 Tablo 3.20: Ticari Kuruluşlara Yönelik Güvenin Oluşmasında Güven Faktörleri...... 237 Tablo 3.21: İşsizlik Sorununa Yönelik Tutumlar...... 239 Tablo 3.22: Eğitim Sorunlarına Yönelik Tutumlar...... 239 Tablo 3.23: Küresel Isınma Sorununa Yönelik Tutumlar...... 240 Tablo 3.24: Çevre Kirliliği Sorununa Yönelik Tutumlar...... 240 Tablo 3.25: Ekonomik Gerileme Sorununa Yönelik Tutumlar...... 241 Tablo 3.26: İnsan Hakları Sorununa Yönelik Tutumlar...... 241 Tablo 3.27: Savunma ve Güvenlik Sorununa Yönelik Tutumlar...... 242 Tablo 3.28: Sağlık Sorunlarına Yönelik Tutumlar...... 242 Tablo 3.29: Tüketici Haklarına Yönelik Tutumlar...... 242 Tablo 3.30: Doğal Afetlere Yönelik Tutumlar...... 243 Tablo 3.31: Göç Sorununa Yönelik Tutumlar...... 244

xi Tablo 3.32: Katılımcıların Hükümetin Sorumluluk Alanlarına Yönelik Genel Değerlendirmeleri...... 234 Tablo 3.33: Katılımcıların Sivil Toplum Örgütlerinin Sorumluluk Alanlarına Yönelik Genel Değerlendirmeleri...... 246 Tablo 3.34: Katılımcıların Ticari Kuruluşların Sorumluluk Alanlarına Yönelik Genel Değerlendirmeleri...... 248 Tablo 3.35: Sivil Toplum Örgütlerine Yönelik Güven Duyma Sonucunda Oluşan Tutumlar...... 250 Tablo 3.36: Hükümete Yönelik Güven Duyma Sonucunda Oluşan Tutumlar...... 251 Tablo 3.37: Ticari Kuruluşlara Yönelik Güven Duyma Sonucunda Oluşan Tutumlar...... 251

xii ŞEKİLLER Şekil No: Şekil Adı: Şekil 1.1: Bilgi, Etki ve Kontrol ile Güven Arasındaki İlişki Modeli...... 24 Şekil 2.1: Medya Ortamını Oluşturan Unsurlar...... 118 Şekil 2.2: Bakanlık Merkez Örgütünün Hiyerarşik Yapısı...... 177

xiii KISALTMALAR LİSTESİ

AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri BBC : British Broadcasting Corporation BBD : Birleşik Basın Dağıtım BİMER : Başbakanlık İletişim Merkezi CHP : Cumhuriyet Halk Partisi CNBC : Consumer News and Business Channel CNN : Cable News Network Çev. : Çeviren DİSK : Devrimci İşçi Sendikaları Ed. : Editör Ed. by : Editör Et. al. : Üçten fazla yazarı olan eserlerde ilk yazardan sonrakiler ISO : İstanbul Sanayi Odası NGO : Non-Governmental Organizations PVO : Private Volunteer Organizations RTÜK : Radyo Televizyon Üst Kurulu STEP : Sivil Toplum Endeksi Projesi STÖ : Sivil Toplum Örgütü TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu TMSF : Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TRT : Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TÜSEV : Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği w.w.w. : World Wide Web

xiv GİRİŞ

Güven kavramı her türlü ilişki biçiminde hissedilen ancak tanımlarken zorlanılan bir kavramdır. Özellikle güven kaybına uğranıldığında önemi ve temel yeri üzerinde düşünülen güven olasılık, belirsizlik, risk kavramlarıyla iç içedir. Sztompka’ya göre toplumlar gittikçe artan bir şekilde, belli bir amaç taşıyan insanların çeşitli çaba ve etkinliklerinin etkisinde kalmakta, liderler, kanunlar, sosyal hareketler, siyasal partiler, hükümetler, parlamentolar, yeni buluşlar, reformist hareketler tarafından yeniden ve yeniden şekillenmekte, tarih yeniden yazılmaktadır. Giderek daha fazla insan geleceğe yönelik olarak daha etkin bir şekilde uyum sağlamak ve seçim yapmak durumundadır.

Sosyal hareketlere katılım, seçim işlemleri, siyasal partiler, gönüllü kuruluşlara katılım, tüketim davranışları, medya tüketimi, iletişim çaba ve etkinlikleri, kişilerarası ilişkiler, toplumsal yapı içinde varolan kurum ve kuruluşlar, yap ılar, sistem ve ağlar, bu yapılar içinde yer alan aktörlerle ilişkiler temel olarak güven aracılığıyla sağlanmaktadır. Güven, bireyin varoluşuyla ve dünyayı algılayış sürecinde temel güvenle başlayan, diğer birey ve gruplarla olan kişilerarası güven ilişkileriyle somutlaşan, sosyal güven aracılığıyla modern yaşam içindeki yapılar, sistemler ve ağlara yönelik olarak gelişen bir yapıyı olanaklı kılmaktadır.

Ortak bir yaşamın içinde yer alan bütün bireyler hükümetin, ekonominin, teknolojinin, bilimin, iletişim alanının, sosyal alanların, ticaretin ve diğer alanların nüfuz alanını temsil eden tüm eylemlerin kendi yararlarına yönelik olduğuna inanmak ve güvenmek zorundadırlar. Güven olmaksızın toplumların ayakta kalması ve sistemlerin sürekliliği olanaklı görünmemektedir. Sistemler, kurumlar ve aktörler çeşitlendikçe diğerleriyle olan işbirliğine bağımlılık büyüdükçe, onların inanılır ve güvenilir olduklarına yönelik olarak duyulan güvenin önemi de artmaktadır. Toplumlar gittikçe daha karmaşıklaşmakta, belirsizlik, risk olasılıkları daha da artmaktadır. Bütün bunların çözümü olarak güven olgusu sosyal bir birleştirici görevi görmektedir.

1 Fukuyama’nın güvene yönelik ayrımında ortaya koyduğu gibi, yüksek ve düşük güvenli toplumların ekonomik ve sosyal refaha ulaşmalarında da farklılıklar söz konusudur. Yüksek güvenli toplumların düşük güvenli toplumlara göre iş yapış ve verim alma biçimleri de farklı olmaktadır. Toplumlardaki sosyalleşme ve güven eksikliği sosyal sermayeyi de etkilemekte, düşük güvenli toplumlarda merkezileşme süreci devlet egemen bir anlayışı, bürokrasiyi, daha katı sistemleri, bireyler ve kurumlar arasında daha baskıcı yöntemleri getirmektedir. Bu bağlamda çalışmanın birinci bölümünde güven kavramı, önemi, güven türleri, güvenin işlevleri, güven ve toplumsal yapı ilişkisi incelenecektir.

Tez çalışmasının ikinci bölümünde ise, toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik güven ilişkisi incelenecektir. Sivil toplum alanı, devlet dolayısıyla da hükümet alanı dışında olan alanı temsil etmektedir. Modern ve demokratik yaşamın önemli bir alanı olan sivil toplum, ortak amaçları gerçekleştirme, insanların etkileşimde bulunarak toplumsal dayanışma, toplumsal sorumluluk, toplumsal güven ve toplumsal sorunlara yönelik çözüm arayışlarına yönlendirme etkisine sahiptir. Sivil toplum alanının bir parçasını oluşturan sivil toplum örgütleri de halkın iradesini temsil eden, devlet ya da başka bir merkezi otorite tarafından yönetilmeyen, kar amacı gütmeyen, gönüllü katılıma dayalı özerk kuruluşlardır. Sivil toplum örgütlerinin demokrasiye, toplumsal yaşama ve kalkınmaya, toplumsal katılıma katkı sağlamak, baskı grubu işlevinde bulunarak toplumsal çıkarlar doğrultusunda kamu politikalarını etkilemek ve kamu yararına yönelik faaliyetlerde bulunmak gibi işlevlerini yerine getirip getirmediği, sorunların çözümünde ne denli başarıya ulaştığı ya da ne tür sorunlar üzerine odaklandığı, iletişim sürecinde kullandığı araç ve stratejiler toplumda bu kuruluşlara yönelik güven düzeyini etkilemektedir.

Bununla birlikte tez çalışmasında güven olgusu kapsamında incelenen bir diğer alan olan medya ele alındığında medyayı oluşturan kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki önemli etkilerinin sürekli olarak tartışılmakta olduğu görülmektedir. Yazılı basın, radyo, televizyon ve internetin toplumun sosyal ve kültürel yapısı üzerindeki etkileri tezin ilgili bölümlerinde ele alınacaktır. Medya içeriğinin

2 çeşitliliği göz önüne alındığında medyayı toplumsal yapı üzerinde önemli bir etken olarak görmek gerekmektedir. Medyadaki değişim de toplumsal değişime paralel olarak gitmekte, medya içinde yer aldığı toplumun yapısal özelliklerine göre biçimlenirken diğer yandan da toplumu etkilemekte, oluşturduğu içerik ve yayın politikaları bakımından toplum üzerinde önemli etkilerde bulunmaktadır. Medyadaki sahiplik yapısı, holdingleşme, medya ve iktidar ilişkileri toplumda medyaya yönelik olan güven düzeyini etkilemektedir.

Öte yandan ekonominin önemli yapı taşı durumunda olan ticari kuruluşlar faaliyet alanları, sahiplik yapıları, ürettikleri ürün ve hizmet çeşitleri, yerel, ulusal veya uluslararası çapta iş yapma biçimleriyle, hedef kitlelerine ulaşmada kullandıkları iletişim yöntem ve stratejileriyle başta ekonomi olmak koşuluyla siyasi, sosyal ve kültürel yapı üzerinde önemli etkilere sahiptirler. Ticari kuruşlara yönelik güven, kuruluşun ürün ve hizmetlerinin kalitesi ve çeşitliliği, bilgi ve teknoloji yatırımları, yönetim politikası, müşteri memnuniyeti, çalışanlarına yönelik politikası, yerel, ulusal veya uluslararası pazarlara hakimiyeti gibi etkenlerin yanı sıra, bunları hedef kamularına tanıtırken kullandığı iletişim sürecini nasıl yönettiği, faaliyette bulunduğu topluma katkıları gibi faktörlerden de etkilenmektedir.

Toplumsal yapı üzerinde etkili olan ve siyasal alanı temsil eden hükümet ise, diğer bir önemli alanı oluşturmaktadır. İcraatları ve yürüttüğü iç ve dış politikalarla kamu gündemini belirlemekte, siyasi, sosyal, kültürel alanlardaki politikalarıyla ülke yönetimini çeşitli birimleri aracılığıyla yürütmektedir. Hükümete yönelik güven, toplumda duyulan en önemli güven türleri arasında yer alması bakımından oldukça önem taşımaktadır. Hükümetin yürüttüğü iletişim süreci güven ve ikna süreci üzerine odaklanarak, yurttaşların yönetim uygulamaları ve politikalar hakkında bilgilendirilmesi, politik eylemlerini haklı çıkarmak ve toplumsal rıza sağlamak, seçim süreçlerinde avantaj elde etmek gibi amaçlar taşımaktadır.

Tez çalışmasının üçüncü bölümünde ise, bu kurum ve kuruluşlara duyulan genel güven düzeyi, bu kurum ve kuruluşlarla ilgili bilgi edinmede hangi bilgi kaynaklarının daha inanılır bulunduğu, bilgi kaynaklarını kullanma sıklığı, sivil

3 toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara duyulan güven faktörlerinin neler olduğu, güven duyma süreciyle bireylerde oluşan tutumlar incelenecektir. Bu bağlamda ulusal ve uluslararası literatürde güvenle ilgili olarak yürütülen Eurobarometer, Edelman Trust Barometer gibi önemli çalışmalardan yararlanılmış, araştırmada kullanılan anket tipi soru formu hazırlanırken bu araştırmaların soru ve raporlarından yararlanılmıştır.

4 I. BÖLÜM

GÜVEN ÜZERİNE KAVRAMSAL BİR YAKLAŞIM

Bu bölümde güven kavramı, güven kavramını oluşturan alt kategoriler arasında yer alan temel güven (ontolojik güven), kişilerarası güven, sosyal güven kavramları üzerinde durulmaktadır. Aynı zamanda araştırmacılar tarafından farklı boyutlarıyla ele alınan güven kavramının türlerini oluşturan, hesap temelli güven, bilgi temelli güven, özdeşleşme temelli güven, ilişkisel güven ve kurum temelli güven yapıları ele alınmaktadır. Ayrıca toplumsal yapı özellikleri ve güven düzeyi, güvenin toplumsal yaşam üzerindeki etkileri ve işlevleri, güven ve güvensizliğin bireyler, kurum ve kuruluşlar, aktörler, sosyal yapılar ve ağlar üzerindeki etkileri, güvenin sosyal sermaye, toplumsal yapı, toplumsal refah ve gelişme üzerine katkılarına değinilmektedir.

1.1. Güven Kavramı

Güvenle ilgili olarak yapılan birçok tanım bulunmakla birlikte genel olarak sosyal bilimler literatürü güveni, bir toplumda yaşayan bireylerin birbirlerine, içinde yaşadıkları sistemlerin kurallarına ve kurumlarına yönelik olarak, sözkonusu birey, kurum veya kuralların rollerini ve işlevlerini belirlenen doğrultuda en iyi şekilde yapacaklarına duyulan inanç olarak tanımlanmaktadır.1 Güvenin temel anlamı, Oxford İngilizce sözlüğünde ise bir kişi ya da şeyin kalitesine ya da bir ifadenin gerçekliğine veya niteliklerine inanma-itimat etme (confidence) ya da bel bağlama şeklinde tanımlanmaktadır.2

Güven çok katmanlı ve geniş boyutlu bir kavram olup sosyoloji, psikoloji, ekonomi, siyaset, antropoloji, tarih, iletişim gibi farklı alan ve disiplinlerin konusu olmuştur.

1 Ömer Demir, Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara, Adres Yayınları, 2005, s. 177. 2 Barbara A. Misztal, Trust in Modern Societies, Cambridge, England, Polity Press, 1996, p. 16.

5 Her bir alan güven olgusuna kendi perspektifinden yaklaşmış ancak güvenle ilgili yapılan bütün çalışmalar birbirinden beslenmiştir. Güven olgusuna ilişkin olarak ortaya çıkan literatür çok katmanlı bir yapı özelliği göstermektedir. Hosmer de bunu destekler biçimde çoğu ekonomist, psikolog, sosyolog ve yönetim teorisyenin insan etkinliklerini yönetme ve yönlendirmede güvenin önemi konusunda birleştiklerini ifade etmektedir.3 Psikoloji alanındaki kişilik kuramcıları güveni bireysel farklılıklarla vurgulamakta, güven ve güvensizliği tek bir sürecin iki karşıt boyutu olarak görmektedirler. Sosyal psikoloji alanı, eş zamanlı olarak güven ve güvensizlik olarak tanımlanan birbiriyle çatışan psikolojik durumların geçici ve değişken olduğunu vurgulamaktadır. Sosyoloji alanı ise güven ve güvensizliğin önemli olduğunu, toplumsal karmaşa ve belirsizliği azaltıcı bir mekanizma olarak işlev gördüğünü belirtmekte, güven ve güvensizliği birbirinin yerine geçen ya da eşdeğer fonksiyonlar olarak tanımlamaktadırlar.4 Sosyolojik yaklaşım sosyal etkileşimlerdeki güvenin gözlemlenmesi ve ölçümlenmesi becerisi üzerine vurgu yapmaktadır.

Misztal sosyolojik literatürün güveni bireylere özgü, sosyal ilişkilere özgü ya da sosyal sistemlere özgü olarak kavramsallaştırdığını, bunu yaparken de eylemler üzerindeki davranışlara yönelik dikkat ve bireysel düzeyde uyumu göz önünde bulundurduğunu belirtmektedir. Bireylere özgü kavramsallaştırmada vurgu duygular, algılar ve kişisel değerler üzerindedir. Güven burada bireysel kişilik değişimlerinin bir fonksiyonu olarak görülmektedir. Bu sosyo-psikolojik çalışmalarda güven, akıl, dürüstlük, sadakat, saygı, umut, başkalarını düşünme (diğergamlık) gibi kavramlarla sıkı işbirliği içinde görülerek ilişkilendirilmiş ya da bu kavramlarla karıştırılmıştır.5

Buna karşılık, sosyal ilişkilere özgü kavramsallaştırmada güven, toplumun kurumsal bir çatısı olarak görülmektedir. Güven burada belli kurumsal amaçları başarmak için sosyal bir kaynak olarak görülmektedir. Üçüncü olarak sosyal sistemlere özgü yaklaşım ise güveni, üyelerinin sürekli eylemleri sonucunda oluşan değerli bir

3 Laure Tone Hosmer, “Trust: The Connecting Link Between Organizational Theory and Philosophical Ethics”, Academy of Management Review, Vol.20, No.2, 1995, p. 379. 4 Roy. J. Lewicki, Daniel J. McAllister, Robert J. Bies, “Trust and Distrust: New Relationships and Realities”, Academy of Management Review, Vol.23, No.3, 1998, p. 440. 5 Misztal, a.g.e., p. 14.

6 kamusal yarar olarak görmektedir. Güven toplumsal yapının önemli bir boyutu olarak, ne psikolojik düzeyde ne de kurumsal düzeyde olmayan çünkü her ikisine de nüfuz eden bir kavram olarak görülmektedir.6 Bu da güvenin çok yönlü ve bütünsel bir yapısı olduğunu göstermektedir.

Kronolojik olarak literatürdeki güven analizlerine bakıldığında önceki araştırmacıların güveni bireylerin kişisel özelliklerini dikkate alarak inceledikleri görülmektedir. Bu psikolojik yaklaşım güveni, bir inanç, bir beklenti ya da bir kişinin karakterinde ya da yaradılışındaki duygulardaki derin kökler olarak nitelendirmiştir.7 İnsanların neden güven duydukları ve güvenin sosyal ilişkileri nasıl biçimlendirdiği psikolojik yaklaşımın temel çatısını oluşturmaktadır.8 Rotter çalışmasında bireylerin diğerlerine olan “genel” güvenini, bireylerin hem demografik (aile içindeki pozisyonları, sosyoekonomik durumları, din gibi özellikleri dikkate alarak) hem sosyometrik (diğerlerine olan bağımlılık durumu, kolay aldatılılabilir olma, sahip olduğu popülarite gibi özellikler) karakteristiklerine bağlı olarak değiştiğini saptamıştır.9

Rousseau güveni, başka insanların niyet ve davranışlarının, olumlu beklentilere dayalı olarak açık ve dürüst olacağını kabul etme konusundaki psikolojik durum olarak tanımlamıştır.10 Hosmer ise güveni bir kişi, grup ya da kurumun ekonomik etkinlikler ya da müşterek işlerde etiksel olarak doğru kararlar ve hakkaniyetli bir biçimde davranacağına dair diğer kişi, grup ya da kurumun beklentisi olarak tanımlamaktadır.11

Güvenle ilgili ilk çalışmaların öncülerinden biri olan Deutsch güveni, beklentileri, şüphe ve kararsızlıkları etkileyen kişilerarası bir faktör olarak görmektedir. Aynı

6 A.e. 7 Brad L. Rawlins, Trust and PR Practice, Published by the Institute for Public Relations, 2007, p. 3. 8 Lewicki, McAllister, Bies, a.g.e., p. 438. 9 Julian B. Rotter, “A New Scale fort he Measurement of Interpersonal Trust”, Journal of Personality, Vol. 35, Issue4, 1967, p. 651. 10 Denise M. Rousseau v.d., “Not so Different After All: A Cross-Discipline View of Trust”, Academy of Management Review, Vol.23, No.3, July, 1998, p. 395. 11 Hosmer, a.g.e., p. 399.

7 zamanda güvenle ilgili önceki sorunlar ve şimdiki durumların güven kavramını ve onunla bağlantılı kavramların hem sosyal yaşamı hem de kişisel gelişimi anlamak için hayati önem taşıdığını belirtmektedir.12 Alanın bir diğer öncüsü olan Zand’e göre güven sadece bir duygu değil aynı zamanda birinin diğerine olan itimadındaki bilinçli düzenlemedir.13

Giddens güveni, belirli bir sonuçlar ya da olaylar kümesi göz önüne alındığında, bir kişi ya da sistemin güvenilirliğine olan itimat olarak tanımlamaktadır. Burada itimat etme-inanma (confidence) önemli bir anahtar sözcük olarak ortaya çıkmaktadır. İtimat, başkalarının dürüst olduğuna, sevgisine ya da soyut ilkelerin (teknik bilgiler) doğruluğuna yönelik olarak beslenilen inanç olarak tanımlanmaktadır.14 Basit olarak güven ve inanç arasındaki ayırıma bakıldığında, güvenin kişisel karar verme ve alternatifler arasından seçim yapmayla ilgili olduğu, örneğin “risk almaya karar verdim ve yeni meslektaşıma güveniyorum”, bir şeye ya da kimseye inanmanın ise daha çok alışkanlık sonucu olan bir beklentiyi ifade ettiği görülmektedir.15 Güven bireyin, olasılıklar içinden seçim yaparak güvenme yönünde tercih yapmasını ifade ederken, itimat etme ya da inanma için belli bir alışkanlık kazanılması gerektiği görülmektedir.

Güvenin sözlük anlamı içinde “itimat”la birlikte, “güvence altına alınmış inanç”, “sağlama alma” gibi terimler de bulunmaktadır. Güven terimi insan ilişkilerinde kullanıldığı gibi hava, demiryolu tarifeleri, arabalar gibi sosyal yaşamın içinde var olan diğer unsurlarla olan ilişkilerde de kullanılmaktadır. Güvenin tüm kullanım alanlarındaki temel esas, karşı tarafa yönelik beklenti ve tahmin edebilme unsurlarıdır. Bununla birlikte güvenmek eyleminde ise ek olarak güven duyan birey olumsuz bir durum karşısında duygusal anlamda sıkıntı yaşamaktadır.16

12 Morton Deutsch, “Trust and Suspicion”, Journal of Conflict Resolution, Vol. 2, No.4, December, 1958, p. 265. 13 Dale E. Zand, “Trust and Managerial Problem Solving”, Administrative Science Quarterly, Vol:17, 1972, pp. 229-239. 14 Antony Giddens, Modernliğin Sonuçları, Çev. Ersin Kuşdili, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004, s. 39-40. 15 Misztal, a.g.e., p.16. 16 Deutsch, a.g.e., pp. 265-266.

8 Luhmann’a17 göre, güven ve itimat kavramlarının ikisi de hayal kırıklığına düşülebilecek beklentilere işaret etmektedir.

“Beklentiler siyasetçilerin savaşa girmekten kaçınacağı ya da arabamızın bizi aniden sokak ortasında bozulup bırakmayacağı yönündedir. Burada bir inanma ya da bu durumdan emin olma söz konusu olmaktadır. Ancak diğer yandan güven, daha öncelere dayanan bir yükümlülük gerektirmektedir. Riskli bir durumun kabulünü gerektirmektedir. Diğerlerinin eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğrama olasılığına rağmen, bu eylemler tercih ediliyorsa güven durumu söz konusu olmaktadır.”

Luhmann aynı zamanda tanıdıklıkla güven arasındaki karışıklıktan da kaçınılması gerektiği üzerine vurgu yapmaktadır. Tanıdık ya da aşina olma hayatın vazgeçilmez bir parçasıyken, güven riskin yarattığı problemlerin çözümü olmaktadır. Güven aşina olunan bir dünya içinde kazanılmak zorundadır, değişimler insan davranışları üzerinde gelişim gösteren güven olasılıkları içeren bir dünya üzerinde meydana gelebilmektedir. Dolayısıyla, güven durumlarını keşfederken tanıdıklığın koşullarını ve sınırları nı görmezden gelmek mümkün değildir.18

Literatürde güven konusunda farklı kategoriler kullanılmaktadır. Ekonomistler, yönetimbilimciler, sosyologlar, psikologlar gibi birçok farklı alan ve disiplinin temsilcileri güvenin farklı boyutlarına vurgu yapmaktadırlar. Aşağıdaki tabloda güven türlerine yönelik olarak bir sınıflandırma yapılmıştır.19

17 Niklas Luhman, “Familiarity, Confidence, Trust: Problems and Alternatives”, Ed. by. Diego Gambetta Trust: Making and Breaking Cooperative Relations, Oxford, Basil Blackwell Ltd., 1998, p. 97 18 A.e., p. 95. 19 Marek Korczynski, “The Political Economy of Trust”, Journal of Management Studies, Volume 37, No 1, 2000, p. 5.

9 Tablo 1.1. Güven Çeşitleri Güvenin Temeli Literatürde Tartışma

Yönetişim yapısı Hesaba Dayalı (Williamson,1993) Kapsayıcı çıkar Güveni (Hardin,1992) Garanti (Yamaghashi ve Yamaghashi,1994) Caydırma temelli (Shapiro ve diğerleri,1992) Yarı-güçlü güven (Barney ve Hansen,1995) İtibar aracılığıyla güven (Dasgupta,1998) Ekonomik güven (Cason,1991) İşbirliği için bencilce Motivasyon ( Williams,1988) Kişisel ilişkiler Somut kişisel ilişkiler (Granowetter,1985) Sıkı ilişki güveni (Hardin,1992) Kişisel güven (Luhman,1979) Ekonomik değişimi kappsayan kişisel ilişki (Bradrach ve Eccles,1989) Kişilere güven (Giddens,1990) Diğer tarafın iç Güçlü güven biçimi (Barney ve Hansen,1995) normlarının bilgisi Güven (Yamaghashi ve Yamaghashi,1994) Etiksel insan güveni (Cason,1991) Yükümlülüğün/işbirliğinin sosyal normlarının yayılması (Bradrach ve Eccles,1989) Özgeciliği kapsayan güven (Lyon ve Mchta,1994) İçselleşmiş etiksel alışkanlıklar ve karşılıklı ahlaki yükümlülükler (Fukuyama,1995) Sistem/kurum Sistem Güveni (Luhman,1979) Kurum Temelli Güven (Zucker,1986) Sistemlere güveni (Giddens,1990) Sistem güveni (Lane ve Bachman,1996) Kaynak: Marek Korczynski, “The Political Economy of Trust”, Journal of Management Studies, 37:1, 2000, p. 5.

Kişilik kuramcıları güvene yönelik hazır olma durumuna yönelik olarak kişisel farklılıklar, belirli gelişimsel ve sosyal içerikte faktörler üzerinde odaklanmaktadırlar. Bu seviyede güven bir inanç, beklenti, kişiliğin ilk psikolojik gelişiminin köklerinde varolan derin bir duygu olarak kavramsallaştırılmaktadırlar. Güveni kurumsal bir fenomen olarak gören sosyolog ve ekonomistler güveni kurumlarda ve kurumlar arasında olmak üzere iki şekilde kavramsallaştırmaktadırlar. Kişilere olan güven de bu kurumlar içerisinde ele alınmaktadır. Sosyal psikologlar ise birey ve grup düzeyinde güven üzerinde yoğunlaşmakta ve bu düzeyde güven yaratan ya da azaltan unsur olarak kişilerarası etkileşim, işlem ve ilişkileri göstermektedirler. Bu düzeyde güven, diğerinin bir eylem ya da işlem esnasındaki

10 beklentisine dayanmaktadır, bu beklentiler kapsamında risk süreçleri de yer almakta, güvenin oluşumu ve gelişiminde etkili olmaktadır.20

Tablo 1.2. Güvenin Davranışsal Tanımlarının Karşılaştırılması Kişisel eylemler Kişisel savunmasızlık durumu altında belirsizlik taşıyan bir olayın sonucunda olumlu beklentiler

Varsayım Geçmiş deneyimlere ve gelecek tahminlerine dayalı sezgisel davranışlar

Amaç/niyet Farklı ve çoklu senaryolar ve seçenekleri aradan çıkararak karmaşıklıkla baş etme beceresi kazanma

Ahlaki içerik Güvenen kişinin çıkarları güvenilen kişininkilerin önünde yer almalıdır Kişilerarası ilişkiler Kişisel savunmasızlık ve bağlılık durumu altındaki ikinci kişinin olumlu beklentiler taşıyan davranışları

Varsayım Her iki kişinin de karakteristik özelliklerine ve niteliklerine dayalı sezgisel davranış

Amaç/niyet Bir grup ya da kurumda kişiler arasında işbirliğini geliştirmek

Bir bireyden diğerine onu incitmeyeceğine yönelik olarak verilen örtülü söz Ahlaki içerik Ekonomik işlemler Kurumsal savunmasızlık ve bağlılık durumunda olan, şirketin bir sosyal paydaşının davranışlarına yönelik olumlu beklentiler

Varsayım Ekonomik olarak akılcı davranış, kontrat ve kontrollerin sınırlamaları

Amaç/niyet Yönetici/paydaş ilişkileri içinde paydaş işbirliğini geliştirmek

Ahlaki içerik Bir ekonomik işlemde diğer birey/kuruma dürüstlük ve açılıkla cevap verme Sosyal yapılar Sosyal savunmasızlık durumu altındaki yönetici ve uzmanların davranışlarına yönelik olumlu beklentiler

Varsayım Resmi gereklilikler ve resmi olmayan zorunluluklar tarafından yönlendirilen sosyal olarak akılcı davranışlar

Amaç/niyet Toplumun çeşitli unsurları arasında işbirliğini arttırmak

Ahlaki içerik Resmi olmayan kurallar “adalet” ve “doğru” eylem standartlarıyla normatif bir yapıya sahiptir

Kaynak: Laure Tone Hosmer, “Trust: The Connecting Link Between Organizational Theory adn Philosophical Ethics”, Academy of Management Review, Vol.20, No.2, 1995, p. 391.

20 Roy J. Lewicki, Barbara Benedict Bunker, “Developing and Maintaining Trust in Work Relationships”, Trust in Organizations Frontiers of Theory And Research, Editors: Roderick M. Kramer, Tom R. Tyler, Thousand Oaks, California, SAGE Publications Inc., 1996, pp. 115-116.

11 Korsgaard ve Werner mevcut birçok tanımsal yaklaşımı birleştirip güvenin 3 temel yönünü belirlemişlerdir. (a) karşı tarafa güvenmek bir beklentiyi ya da diğer tarafın iyi niyetli bir davranış sergileyeceğine olan inancı göstermektedir (b) güvenen kişi karşı tarafı beklentiyi yerine getirmesi için zorlayamaz ya da kontrol edemez, güven savunmasız olmaya gönüllü olmayı ve riski göze almayı gerektirmektedir ve (c) güven karşı tarafa bazı seviyelerde bağımlılık gerektirmekte, yani bir tarafın elde ettiği sonuçlar diğer tarafın hareketlerinden etkilenmektedir.21

Hosmer de, farklı disiplinlerden birçok araştırmacının güven konusundaki benzer noktalardaki uzlaşımlarını şu şekilde sıralamıştır:22

1. Güven bir tarafın diğer tarafın davranışlarına ilişkin olumlu bir beklenti içinde olması durumunu ifade etmektedir. Güvenen taraf her zaman en iyi beklentisi içerisindedir. Bu durum güvensizliğin hakim olduğu ekonomik işlemler veya sosyal yapılarda açıkça ortaya çıkmayabilmektedir. Bu gibi durumlarda temkinli bireyler, herhangi bir davranış, tutum, pazar anlaşmaları, hiyerarşik kontroller, yasal gereklilikler, resmi olmayan yükümlülükler gibi konularda kendilerini korumak amacıyla en kötüsüne karşı hazırlıklı olmaktadırlar. Ancak güven bu güvensizlik durumlarının karşısında olumsuz terimlerden çok olumlu yaklaşımlar ve beklentiler arasında yer almaktadır. 2. Güven, diğer insanların ilgi ve beklentilerine ve davranışlarına bağımlı olmaktan kaynaklanan bir tür savunmasızlık ko şulu altında oluşmaktadır. Güven aynı zamanda içerisinde savunmasızlığı barındırmaktadır. 3. Güven genellikle baskı ve zorlamayla değil, istek ve işbirliğiyle ve bu işbirliğinden kaynaklanan karşılıklı faydalarla ortaya çıkmaktadır. 4. Güven genellikle zorla kabul ettirilmesi güç olan bir yapı taşımaktadır. Bireysel eylemler ve kişilerarası ilişkilerin olmadığı ekonomik kontratlar, yasal gereklilikler, hiyerarşik kontroller gibi işlemler güven için pahalı vekalet özelliği taşımaktadırlar.

21 Ellen M. Whitener v.d., “Managers As Initiators of Trust: An Exchange Relationship Framework For Understanding Managerial Trustworthy Behavior”, Academy of Management Review, Vol.23, No.3, 1998, p. 513. 22 Hosmer, a.g.e., pp. 390-392.

12 5. Güven tarafların birbirlerinin çıkarlarını ve haklarını korumayı bir görev olarak kabul ettikleri varsayımına dayanmaktadır. Güvenilen kişinin, grubun ya da kuruluşun yardımsever nitelikte olacağı ya da en azından zarar verici davranışlarda bulunmayacağı beklentisi güvenle ilgili tüm tartışmalarda gizli bir eğilim niteliğindedir.

Sztompka güvenin tüketimden eğitime, çalışma hayatından boş zamana kadar yaşamın bütün alanlarındaki potansiyel seçimlerde söz konusu olan önemli bir kavram olduğunu ifade etmektedir. İnsanlar ne kadar çok seçenekle karşılaşırlarsa, karar vermeleri o kadar zor olmaktadır. Alternatif eylemler arasından seçim yaparken bu ya da şu politikacıyı desteklemek, bu ya da şu doktora muayene olmak, bu üründen ziyade diğer ürünü satın almak, paranın bu bankadan ziyade diğer banka hesabına yatırılması gibi birçok durum karşısında sıklıkla güven olgusuna başvurulmaktadır. Benzer olarak, diğerlerinin eylemlerindeki belirsizlikle ilgili olarak, onların kendi çoklu seçimleri arasından hangisini seçeceklerine dair, örneğin başbakanın ne tür politikalar uygulayacağı, doktorun hangi tedaviyi uygulayacağı, şirketin ürün için hangi değeri biçeceği, bankanın paramızla nasıl yatırım yapacağı gibi durumlarda da diğerlerine duyulan güven, kişilerin eylemlerinin vazgeçilmez bir bileşenidir.23

Güven, zaman ve uzam içindeki mevcudiyet ile ilişkili bir kavramdır. Giddens eylemlerini sürekli olarak izlediğimiz ve düşünce sistemi bakımından saydam olduğu bilinen bir kişiye ya da sisteme güven duymaya gerek kalmayacağını belirtmektedir. Aynı zamanda güven olumsallığı da çağrıştırmaktadır. İster bireylerle ilişkilerde ister sistemlerin işleyişiyle ilgili olsun güvenilirlik çağrışımını da beraberinde taşımaktadır. Bir insana duyulan güven, dürüstlük ya da sevgi nitelendirmesiyle ilgili olmaktadır. Sistemlere duyduğumuz güven ise daha çok düzgün bir biçimde işleyip işlemedikleriyle ilgilidir.24

23 Piotr Sztompka, Trust, Cambridge, Cambridge University Press, 1999, p. 14. 24 Giddens, a.g.e., s. 39.

13 Aynı zamanda önemli bir boyut olarak güvensizliğin ne olduğu da tartışılmaktadır. Güvensizlik karşı tarafa yönelik olarak inanç yoksunluğu, karşı tarafın eylemlerinden zarar görmeye yönelik bir kaygı, karşı tarafın eylemlerinde düşmanca bir tavra maruz kalma olarak tanımlanmaktadır.25 Güvensizliğin önceki çalışmalarda güvenin karşıt anlamı olarak görüldüğünü belirten Lewicki, hem güven hem de güvensizliğin, güveni ve güvensizliği ya da güvene değer olma ya da olmamayı çağrıştıran davranışsal terimler içerisinde algılandığını vurgulamaktadır. Ancak güven ve güvensizliğin bütün içinde ayrı fakat birbiriyle bağlantılı boyutlar olduğunu ifade etmektedir. Buna göre güven karşı tarafın davranışlarına yönelik olumlu beklentiler olarak tanımlanırken, güvensizlik karşı tarafın davranışlarına yönelik olumsuz beklentiler olarak görülmektedir. “Karşı tarafın davranışı” tanımı ise belirli bir çerçeveden ele alınmaktadır. Onun sözcükleri, eylemleri, kararları, ne söylediği, ne yaptığı ya da aldığı kararlar, olumlu ya da olumsuz beklentilere neden olmaktadır.26

Güven ve güvensizlik ayrı yapılar olarak karşılaştırıldığında aralarındaki fark belirgin biçimde ortaya çıkmaktadır. Aşağıdaki tabloda güven ve güvensizlik iki ayrı boyut olarak ele alınmıştır. Güven dikey olarak ele alınmış ve yüksek güven ve düşük güven olarak karakterize edilmiştir. Yüksek güven düzeyli ilişkiler bağlılık, inanç, emniyet, girişim ve çaba kavramlarıyla karakterize edilmiştir. Aynı şekilde güvensizlik ise yatay boyuta yerleştirilmiştir. Güvensizliğe ilişkin olarak da ihtiyatlı olma, şüphecilik, savunmacılık ve dikkat gibi özellikler belirlenmiştir.27

25 Roderick M. Kramer, “Trust and Distrust in Organizations: Emerging Perpectives, Enduring Questions”, Annual Review of Psychology, Vol.50, 1999, p. 587. 26 Lewicki, McAllister, Bies, a.g.e., p. 439. 27 A.e., pp. 445-446.

14 Tablo 1.3. Güven ve Güvensizliğin Birleşimi: Alternatif Sosyal Gerçeklikler

Yüksek Yüksek değerli eşleşim Güven fakat kontrol et anlayışı, güven Bağımlılık mümkün İlişki bölümlere ayrılmış ve sınırlı Umut Fırsatlar izlenebilir Birlikte yeni fırsatlar yakalanmaya Bağlılık Yeni girişimler söz konusudur. çalışılabilir fakat risk/fayda dengesi İnanç sürekli kontrol altında tutulur. Emniyet Girişim

2 4

Düşük güven Umut yok 1 3 İnanç yok Edilgenlik

Tereddüt Sıradan tanıdıklık Beklenen ve korkulan, istenmeyen Sınırlı karşılıklı bağımlılık, ihtimaller Sınırlı ve mesafeli ilişkiler ve Zarar verici niyetler söz konusu etkileşimler Bağımlılık yönetilmekte ProfesyonelD düzeyde nezaket. En iyi saldırı en iyi savunmadır D anlayışı söz konusudur. Paranoya mevcuttur. D Düşük Güvensizlik Yüksek Güvensizlik Korku yok Korku Şüphe yok Şüphecilik Düşük oranda izleme İhtiyat ve sakınma Dikkat yok Dikkat

Kaynak: Roy. J. Lewicki, Daniel J. McAllister, Robert J. Bies, “Trust and Distrust: New Relationships and Realities”, Academy of Management Review, Vol.23, No.3, 1998, p. 445.

Bu iki boyutlu çerçevede, dört prototip ilişki durumu tanımlanmıştır. Bunlar a) düşük güven/düşük güvensizlik b) yüksek güven/düşük güvensizlik, c) düşük güven/yüksek güvensizlik d) yüksek güven/yüksek güvensizlik düzeyleri şeklindeki ilişki boyutlarıdır.28 Lewicki, McAllister ve Bies’in ortaya koymuş olduğu bu boyutlara ana hatlarıyla kısaca bakılacak olursa;

28 A.e., p. 446.

15 a) Düşük Güven/ Düşük Güvensizlik Boyutu: Bu boyutta birey güvenmek ya da dikkatli olmak ve sakınmak için bir neden görmemektedir. İlişki sınırlı ve mesafelidir. Taraflar karmaşık bağlılık ya da risk ve savunmasızlığın karmaşık değerlendirmelerini gerektiren durumlara eğilimli değildirler. Sohbetler basit ve işlevseldir, mahremiyetin paylaşılması ya da yakınlıktan kaçınılmaktadır. b) Yüksek Güven/Düşük Güvensizlik Boyutu: Bireyin güvenmek için nedenleri bulunmakta, şüphe etmek için ise bir nedeni bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ilişki güveni güçlendiren olumlu deneyimler yansımaktadır. Bu deneyimler sosyal sermayeyi oluşturmakta, güvenme eylemini destelemektedir. Taraflar ilişkiyi sürdürme ve geliştirme olanakları aramakta karşılıklı olarak fayda sağlay ıcı dayanışmalar içine girmektedirler. Sohbetler karmaşık ve zengin içeriktedir ve tarafların diğerine olan farkındalığını yansıtmaktadır. Taraflar sıklıkla etkileşim içindedirler ve etkileşim için yeni fırsatlar aramaktadırlar. Bu boyut işbirliğini, destekleyici dayanışmayı ve yeni girişimlere yönelmeyi teşvik etmektedir. c)Düşük Güven/Yüksek Güvensizlik Boyutu: Bu boyutta karşıdakine güvenmek için bir neden yokken, dikkat ve sakınma için yeterli nedenler bulunmaktadır. Taraflar etkileşim içine girmek zorunda kaldıklarında tüm çabalarını karsı tarafın davranışlarını kontrol etmeye, güven duyulmayan eylemlerine karşı hazırlıklı olmaya ve olası savunmasızlık durumlarının üstesinden gelmeye çalışmaktadırlar. Sohbetlerde taraflar tedbirli, savunmacı ve kuşkucudurlar. İlişkiyi sürdürmek için denetimsel, izleme odaklı, bürokratik uygulamalar veya işlemler gibi bazı mekanizmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu boyut, is ilişkilerini sürdürmek için rahatsız edici bir boyut olarak görülmektedir. d) Yüksek Güven/Yüksek Güvensizlik: Bu son boyutta bir tarafın diğerine yüksek düzeyde güven duyması için belli yönlerden nedenler bulunurken, başka yönlerden de kuşku ve dikkat içinde olmasını gerektirecek nedenler de bulunmaktadır. Bu durum çok yönlü ve karşılıklı bağımlılık durumlarında ortaya çıkmaktadır. Bu boyutta taraflar güveni güçlendiren olumlu deneyimler kadar olumsuz deneyimlere de maruz kalmaktadırlar. Taraflar oluşan ilişki formunu devam ettirmek ve bundan

16 yararlanmak için güveni güçlendiren dayanışmayı sınırlandırabilmektedirler.29

Güven bir mecra değil, sözle, karşılıklı konuşmayla, taahhütlerle ve eylemle beslenip geliştirilen bir insan erdemidir. Hiçbir zaman “zaten sahip olunan” bir şey değildir, her zaman bir insan çabası meselesidir. Basitçe veri kabul edilebilecek bir şey olmayıp, isteyerek yaratılabilecek ve çoğu zaman da yaratılması gereken bir şeydir. Güveni anlamak demek, korku ve kuşkuya neden olan şeylerden kaçınarak, neyin söylenmesi ve neyin söylenmemesi gerektiğini anlamak demektir. Güven, hem eylem hem de söz olarak verilen teminatlarla ve bir yandan sürekli söz verip onları tutmakla (güvenilir olmakla) bir yandan da başkalarını söz verip, verdikleri sözleri tutmaya özendirmekle (güvenmekle) oluşan bir şeydir.30 Dolayısıyla güven, hem güvenilir olmayı hem de güvenmeyi gerektiren bir durumdur.

Güveni üç kategoride incelemek mümkündür. Bunlar; temel güven, kişilerarası güven ve sosyal güvendir. Bu kavramlar birbirinin içine geçmiş, birbirinden bağımsız düşünülmeyecek kavramlardır. Temel güven, bireyin var oluşuyla başlamakta ve dış dünyayı nasıl algıladığı, dış dünyayı oluşturan unsurlardan ne derece etkilendiğiyle ilgili olarak algılanan ilk güvendir. Kişilerarası güven, belli bir risk alarak gönüllü olarak savunmasızlığı kabul edip karşı tarafa güvenme durumudur. Sosyal güven ise, içinde bulunduğumuz toplumun kurum ve kuruluşlarına, bu kurum ve kuruluşlarda yer alan aktörlere, sosyal yapılara ve ağlara yönelik güven olarak tanımlanabilir. Güven literatüründe yer alan bu ayrımlarına ayrıntılı olarak değinmekte yarar vardır.

29 A.e., pp. 446-447. 30 Robert Solomon, Fernando Flores, İş Dünyasında Politikada İlişkilerde Yaşamda Güven Yaratmak, İstanbul, Mess Yayınevi, 2001, s. 110.

17 1.1.1. Temel Güven (Ontolojik Güven)

Kişi ve şeylerin güvenilir oldukları duygusu ontolojik güvenlik duygularının temelini oluşturmaktadır. Ontolojik güvenlik, “varlık”la ya da fenomenoloji terimiyle “dünyada olmak”la ilgilidir. Çocuğun gelişim evrelerinin ilki olan güven ve güvensizlik dönemi, doğumdan bir yaşına kadar sürmektedir. Bu dönemde bebekler, çevrelerindeki dünyaya güvenip güvenemeyeceklerine ilişkin temel duygular edinirler. Yaşamın ilk yılında çocuğun ihtiyaçlarının doyurulması, büyük ölçüde anne ya da onun yerine geçen yetişkine bağlıdır. Bir başka deyişle, anne ya da onun yerine geçen yetişkinle kurulan ilişkinin niteliği temel güven duygusunun ve toplumsallaşmanın özünü oluşturmaktadır. Çocukta, iyimserlik ve mutlu olmanın temelleri atılmaktadır.

Çocuk gelişiminin erken dönemi bağlamındaki güvenin önemine yönelik saptama ve araştırmalar sonucunda Erikson, “temel güvenin” uzun süreli bir ego kimliğinin özünde yattığını ifade etmektedir. Daha naif bir anlam taşıdığı için “itimat” sözcüğü yerine “güven” sözcüğünü kullandığını belirten Erikson, güvenin sadece insanın dış destekçilerinin (outer providers) aynılığına ve devamlılığına dayanmayı öğrenmiş olmasına değil aynı zamanda da kişinin kendi kendine güvenebileceği duygusuyla oluştuğunu ifade etmektedir. Kişinin başkalarına duyduğu güven daha sonraları istikrarlı içsel bir güvenilirlik duygusunun oluşumuyla bağlantılı olarak gelişmektedir. Daha ilk dönemlerden itibaren güven, deneyimlerin karşılıklılığı anlamına gelmektedir. Bebek destekçilerinin tutarlılığına ve ilgisine dayanmayı öğrenmektedir. Ancak aynı zamanda da kendi güdüleriyle, destekçileri tarafından uygun bulunan yollarla baş etmesi gerektiğini ve destekçilerinin çocuğun davranışında inanılırlık ya da güvenilirlik beklediğini öğrenmektedir.31 Bakıcının sevgisine inanç, temel güvenin ve sonraki tüm güven biçimlerinin varsaydığı bağlılık girişiminin özünü oluşturmaktadır.

31 Erik H. Erikson, Childhood and Society, New York, W.W. Norton Company Inc. 1963, pp. 248- 249.

18 Burada güvenin psikolojik gelişiminin özünde başkalarına duyulan güvenin ilk adımlarının atılmakta olduğu görülmektedir. Giddens’a göre ilk güven oluşumunun temel bir özelliği, bakıcının döneceğine duyulan güvendir. Henüz bağımsız bir deneyim olarak, başkalarının güvenilir olduğu duygusu, öz kimliğin oluşması sürecinde merkezi bir öneme sahiptir, annenin bebeğin yanında bulunmayışının bir sevgi azalmasını temsil etmediğine yönelik bir kabule dayanmaktadır. Böylelikle kişi, yaşam boyunca sürebilecek bir duygusal acı ya da var oluşsal kaygıdan kaçınmış olmaktadır.32

Temel güven, insanın tüm kişiliğinin ve dünyaya karşı tutumunun temelini oluşturmaktadır. Temel güven sadece fiziksel güvenlik ve ihtiyaçlarla değil, “ontolojik güvenlik” yani kişinin kendi varlığını ve dünyadaki yerini güvenlikte hissetmesi dediği şeyle ilgilidir. Çocuk güvenmeyi öğrendikçe, temel güvenliğe, temel ihtiyaçlara ve yaşamın getirdiği temel doyum ve umutları, korkuları, beklentileri ve sahip olunan hakları kapsayan genel bir paradigmaya ilişkin bir dizi pratik ve yaklaşım geliştirmektedir. Sadece basit güvenin, tanışıklığa dayalı ve garanti gözüyle bakılan güvenin değil, sahici güvenin de yani tekil alışverişlere ve sonuçlara değil de ilişkilere odaklı güvenin de temeli ailedir.33 Aileden edinilen temel güven, kişilerarası ilişkilerdeki güvene ve sosyal güvene yansımakta, bireyin güven süreciyle ilgili tutumunun temelini oluşturmaktadır.

Kökü aileye dayanan bu güvene, aileden olmayanlara karşı duyulan güvensizlik biçimindeki tamamlayıcı bir eğilim de eşlik ediyor olabileceği gibi etmiyor da olabilmektedir. Fukuyama’nın “düşük güvenli toplumlar”, aileye güvenip, bunun dışındakilere güvenmeyen toplumlar, dediği şeyi tanımlayan bu eğilimdir. Ama ailenin ötesinde, güvenin öğrenilmesi gereken, her şeyden önce de kişinin kendi aile fertlerinin davranışlarından öğrendiği, bir şey olduğu açıktır. Güvensiz bir ailenin yetiştirdiği çocuklar da güvensiz olacaktır. Kişi, öteki ailelerin güvenilmez olduğunu zamanla veya birkaç kuşak boyunca öğrenmiş olabilir ya da bunu şu tür bir çıkarsamayla öğrenmiştir. Edward Banfield, güney İtalya’yla ilgili yaptığı

32 Giddens, a.g.e., s. 99. 33 Solomon, Flores, a.g.e., s. 55-56.

19 incelemede, burada “akıl yürütmenin” şu şekilde işlediğine işaret eder: kişi ailesini büyük ölçüde kayırdığını bildiği için, başka ailelerdeki başka kişilerin de aynı şeyi yaptığı sonucuna varmaktadır.34

Aileler çocuklarında oluşturdukları güven duygusunu bebeğin bireysel gereksinimlerinin duyarlı ve itinalı bir bakımla ve kendi kültürlerindeki yaşam biçiminin çerçevesi içindeki bir kişisel güvenilirlik duygusuyla birleştiren nitelikte bir tür yetiştirmeyle yaratmaktadırlar. Bu tür bir bakım çocukta, gelecekte her şeyiyle iyi olma, kendisi gibi olma ve başka insanların güveneceği gibi biri olma duygularını birleştiren bir kimlik duygusu için temel oluşturmaktadır. Aileler çocuklarına yön gösterirken sadece bazı yasaklama ve izin verme yöntemlerini kullanarak değil bütünüyle yaptıklarında bir anlamı olduğunu bedensel bir ikna edicilik kullanarak anlatmalıdırlar. Sonuçta çocuklar hayal kırıklıkları yüzünden değil bu hayal kırıklıklarında toplumsal bir anlam olmayışından ya da var olan anlamın yitirilmesi nedeniyle nevrotik olmaktad ırlar.35

Aynı zamanda kişinin duyduğu özgüven de kişiliğin önemli bir yapı taşıdır. Kendine duyduğu öz-saygı, kişisel otonomi bakımından son derece gereklidir. Duyulan özgüven kim olduğumuza, dünyadaki yerimize, deneyimlerimize, anılarımıza, amaç ve hedeflerimize, isteklerimize yansımaktadır.36

Öte yandan insanların güven içinde olduklarını hissetme gibi bir gereksinimi bulunmaktadır. İnsan gereksinimlerini sınıflandıran Maslow, gereksinimlerin bir önem ve öncelik sırasının olduğunu ileri sürmektedir. Buna göre güvenlik içinde (fiziksel, ekonomik ve sosyal güvenlik) hissetme gereksinimi, hayati bir önem taşıyan yeme, içme ve uyku gibi fizyolojik gereksinimlerden sonra ikinci sırada yer almaktadır.37 Kendini güvende hissetmek, güven duygusunun varoluşumuzdan başlayarak kişilerarası ilişkilerde kendini göstermesi ve sosyal yaşantıda duyulan güvene temel oluşturması söz konusu olmaktadır.

34 A.e., s. 56. 35 Erikson, a.g.e., p. 249. 36 Trudy Govier, Dilemmas of Trust, London, McGill-Queen’s University Press, 1998, p. 4. 37 Metin İnceoğlu, Tutum Algı İletişim, Ankara, Elips Kitap, 2004, s. 113-114.

20 1.1.2. Kişilerarası Güven

Kendi kendine yeterli olamamak, toplumsal düzenin işbirliği ve işbölümüne dayalı olarak işlemesini gerektirmekte ve kaçınılmaz bir biçimde güven, bu düzenin temeli olmak durumundadır. Toplumsal düzende bireyler, başkalarının kalıcı bir etik düzen içinde eylemlerini gerçekleştirdiklerini ve rollerini tam anlamıyla gerçekleştirdiklerini varsayarak onlara güvenmektedir. Bu birbirini tanımayan bireyler arasında yaşanan ve iyi işleyen bir toplum düzeni için gerekli olan güven ilişkisidir.38 Kişilerarası güven konusunda temel araştırma ve incelemelere sahip olan Rotter, kişilerarası güveni, “bir kişinin ya da diğerinin söylediklerine, verdiği söze, sözlü ya da yazılı olarak söylenmiş bir ifadesine, diğer bir kişinin ya da grubun inanması, itimat etmesi” şeklinde tanımlamıştır.39

Luhman kişisel güven için dört koşul belirlemiştir:40

1. Güven karşılıklı bağlılık gerektiren bir süreçtir. Öncelikli olarak bir güvenen ve sonrasında da güvenilen gerektirmektedir. 2. Karşılıklı olarak bireyler gerçek durumu bilmelidirler ve birbirlerinin gerçek durumu bildiği konusunda da bilgi sahibi olmalıdırlar. Güvenin inşa edilmesi kolaylıkla yorumlanabilir durumlara ve bu nedenle de sonucunda da iletişim olasılığına 3. Diğerlerinin güvenini talep etmek gibi bir şey imkansızdır. Güven ancak teklif edilir ve karşı taraf nezdinde de kabul edilebilir. 4. Güven kazanılmak zorundadır.

Kişilere duyulan güven, tarafların üzerinde çalışacakları bir proje haline gelmiştir ve bireyin karşısındakine açılmasını gerektirir. Değişmez normatif kurallarla denetlenmediği yerlerde güven, kazanılmak zorundadır, kazanmanın yolu ise

38 Ferda Erdem, “Örgütsel Yaşamda Güven”, Sosyal Bilimlerde Güven, Ankara, Vadi Yayınları, 2003, s. 156. 39 Rotter, a.g.e., p. 651. 40 Aktaran, Janne Jalava, Trust as a Decision, Department of Social Policy Research Reports 1, University of Helsinki, Research Report, 2006, p. 22.

21 bireylerin gösterebildiği sıcaklık ve açıklıktır. İlişkilerde güvenin önceden var olmayıp, yaratılmaya çalışıldığı ve bu çalışmanın karşılıklı bir kişisel açılma sürecine dönüştüğü durumlar, güvene dayalı bağlar kurmak anlamına gelmektedir. Kişilere duyulan güvende görünür bir takım bağlılıklar aranmaktadır, belirli eylem alanlarında diğer kişilerin dürüstlüğüne ilişkin işaretler aranmaktadır.41 İki birey arasındaki eyleme dayalı ilişki biçimi aralarında bir güven ilişkisinin gelişip gelişmeyeceğini ortaya koymaktadır. Güvenin kurallara dayalı yapısı olumlu ilişkisel işaretlerin düzenli olarak gönderilmesini gerekli kılmaktadır. Güven sürekli biçimde beslenmelidir aksi takdirde yok olmaktadır. Bir başkasına güvenildiğinin en güçlü göstergesi, diğer bireyin eylemleri karşısındaki hassasiyet ve korunmasızlığın açık bir biçimde gösterilmesidir.42 Deutsch yaptığı çalışmalar sonucunda, örneğin patrona kızgın olan iki çalışan, rock müzik seven iki kişi, kasırga mağduru iki kişi gibi üçüncü bireye ya da duruma karşı benzer tutumlar ya da davranışlar altında olan bireylerin arasında bir bağ oluşarak güven ilişkisinin oluşmasına neden olabileceğini ileri sürmektedir.43

İkili güven ya da iki kişi arasındaki güven, sıkı ilişkilerin geliştirilmesi için kritik öneme sahip olan en küçük unsurdur. Araştırmalar ikili ilişkiler ve kendini açıklama ve yardımsever bir niyetin gerekliliği konusundaki vurgunun güvene dayalı ilişkiler doğurduğunu ortaya çıkarmıştır.44 Butler kişilerarası güvenin bütün insani sistemlerde, uluslar, organizasyonlar, gruplar, çiftler ve bireyler için hayati bir öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Aynı zamanda yüksek güvenli grupların düşük güvenli gruplara göre daha üstün oldukları, daha iyi performans gösterdikleri saptanmıştır. Güven, bir bireyin kişilerarası iletişiminin gelişiminde temel yapı taşı durumundadır. Ayrıca güven karşılıklılık özelliğine sahiptir. Bireyin karşısındakine duyduğu güven, karşısındakinin ona duyduğu güveni önemli oranda etkilemektedir.45

41 Giddens, a.g.e., s. 91-123. 42 Frederique Six, The Trouble With Trust The Dynamics of Interpersonal Trust Building, Cheltenham, Edward Elgar Publishing Limited, 2005, p. 81. 43 Deutsch, a.g.e., p. 277. 44 Rawlins, a.g.e., pp. 3-4. 45 J.K.Butler, “Reciprocity of Dyadic Trust in Close Male-Female Relationships”, Journal of Social Psychology, 126, pp. 579-580.

22 Kişilerarası güven sürecinde bireysel farklılıkların etkisi konusunda araştırma yapan Rotter46 248 erkek ve 299 kadın olmak üzere toplam 547 öğrenci üzerinde gerçekleştirdiği çalışmasında beşli likert ölçeği kullanarak güven ölçeği geliştirmiştir. Kişilerarası Güven Ölçeği uygulanan 547 öğrencinin her biri kişisel bilgilerle ilgili olarak ailede kaçıncı sırada doğduğu (ilk çocuk mu, ortanca mı ya da son çocuk mu olduğu) ailenin genişliği, din, sosyo-ekonomik durum, yaş ve okulda kaçıncı yılı olduğu konusundaki bilgiler doğrultusunda yanıt vermeleri istenmiştir. Katılımcılar iki kategoriye ayrılarak örneğin, dinle ilgili bilgi verip vermedikleri, ailelerinin ve kendilerinin aynı dine mensup olmadıkları gibi konularda kategorilere ayrılmışlardır. Aynı zamanda bu veri, cinsiyete göre de kategorilendirilmiştir. Güven ölçeği değerlendirmesi sonucunda güven ve aile içindeki pozisyonu, sosyo-ekonomik düzey, din ve aileler arasındaki din farklıkları arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Örneğin dinle ilgili olarak yapılan değerlendirmede herhangi bir dine mensup olanların “agnostik” “ateist” ya da “hiçbiri” şeklinde yanıt verenlere göre daha fazla güvenme eğiliminde oldukları belirlenmiştir. Aynı zamanda diğer bir değişken olan sosyo-ekonomik durumla ilgili olarak da yüksek ekonomik düzeye sahip olanların yüksek güven, düşük ekonomik düzeye sahip olanların ise daha az güvenme eğilimi içinde oldukları saptanmıştır.

Oluşturulan son form güveni ölçen 25 farklı öğe içermektedir. Bazı örnek öğeler, bireylerin yabancılarla kurdukları ilişkide karşı taraf güvenilir olduğunu kanıtlayana kadar tedbirli davranıldığını göstermektedir. Aynı zamanda aileler verdikleri sözleri yerine getirdikleri için güvenilir bulunmuşlardır. Rotter, kişilerarası güveni yüksek olanların düşük olanlardan daha güvenilir ve mutlu oldukları sonucuna varmıştır.

Zand47 ikili ilişkilerde karşı tarafa güven duyan kişinin ilişkisel, kapsamlı, doğru ve zamanında bilgi sağladığını böylece problem çözümüne ilişkin olarak verinin gerçeğe dayalı olarak elde edildiğini ifade etmektedir. Kendini ortaya koyma sonucunda suiistimale uğrayabileceğine yönelik çok az korku duymakta, böylelikle de diğerleri tarafından etkilenmeye de açık olmaktadır. Ayrıca karşı tarafla uyum

46 Rotter, a.g.e., pp. 654-664. 47 Zand, a.g.e., p. 231.

23 içinde yapılan karşılıklı anlaşma gereğince, davranışlarına yönelik bir kontrol mekanizmasının olacağı yönünde bir dayanışma söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak bu güven süreci sosyal belirsizliğin azalmasına katkıda bulunmakta, başkalarının amaç, niyet ve davranışlarıyla ilgili yanlış anlamaları azaltmaktadır. Zand bu süreci aşağıdaki gibi bir modelle ifade etmektedir.

Şekil 1.1. Bilgi, Etki ve Kontrol ile Güven Arasındaki İlişki Modeli

GÜVEN Davranışları kontrol edilemeyen başkasına karşı korunmasızlığın artması

BİLGİ KONTROL Bir problem ya da bir Başkalarıyla daha fazla kişinin düşünceleri ve dayanışma içinde olmayı duygularıyla ilgili daha kabul etme, başkalarını kesin, bağlantılı , kontrol etmede daha az eksiksiz bilgi işlem yapma, başkalarının yapmayı kabul ettikleri eylemlere yönelik yüksek derecede itimat ve kararlılık

ETKİ Amaçları seçerken, yöntemleri belirlerken ve süreci değerlendirirken başkalarının etkisine açık olmayı daha fazla kabul

Zand, tarafından geliştirilmiş olan modelde bilgi, etki ve kontrol süreçlerinin güvenle olan ilişkisi ortaya konmuştur. Kırık yılı aşkın bir süredir güven üzerine yapılandırılan araştırmalar bu karmaşık insan yapısını açıklamayla ilgili birçok unsurun olduğunu göstermektedir. Birincisi, insanlar güvenle ilgili olarak birçok farklı seviye belirlemişlerdir. Kişilerarası Güven Skalası’nda da ölçümlendiği gibi bazı insanlar diğerlerine göre daha çok güvenmektedirler.48 Bu güven farklılığı

48 Rawlins, a.g.e., p. 5.

24 Rotter’in belirttiği gibi bireylerin farklı demografik özelliklerinden kaynaklandığı gibi, Edelman’ın Güven Barometresi’nin belirli ülkelerdeki yüksek güven derecelerini göstermesi gibi toplumların farklı kültürel ve toplumsal yapı özelliklerine sahip olmasından da kaynaklanabilmektedir.

1950’li ve 1960’lı yıllarda deneysel psikoloji alanında, iki kişinin farklı koşullar altında birbirlerine olan güven düzeylerini ölçmek amacıyla laboratuar koşullarında bir takım çalışmalar yürütülmüştür. Bu araştırmalarda oyuncular arasında iletişim kurulmaksızın aralarındaki güven düzeyinin ölçümlenmesi hedeflenmiştir. Birçok laboratuar deneyi ve oyunu Tutsak İkilemi (Prisoner’s Dilemma) olarak bilinen oyuna dayanmaktadır.49 Burada oyuncular (taraflar) iletişim kuramadıkları ve tanımadıkları diğer tarafla işbirliğine giderek birbirlerine güvenme ya da güvenmeme yolundaki seçimlerini ortaya koymaktadırlar.

Diğer insanların kim olduklarına, nasıl olduklarına yönelik olarak duygu ve inançlar bireyleri şekillendirmektedir. Güven duyma ya da güven duymamaya yönelik tutumlar dünyayı algılayış biçimini, kendi ve başkaları hakkındaki görüşleri de etkilemektedir. Hem kişisel ilişkilerde hem de kolektif ilişkilerde birlikte yaşanılan, çalışılan insanlarla kurulan etkileşimlerin kalitesi bakımından ve aynı zamanda insan doğasını ve sosyal dünyayı geniş bir algılayış perspektifine sahip olmak bakımından güven oldukça merkezi bir öneme sahiptir.50 İnsanların neden bir başkasına güven duyduklarıyla ilgili olarak yapılan çalışmalarda en fazla tekrarlanan ve kaydedilen nedenler arasında adaletli olma, bağlılık, saygı duyma, açıklık, cesaretli olma, bencil

 Tutsak ikilemi, sosyal bilimlerin en çok tanınan strateji oyunudur. İlk olarak 1950 yılında RAND çalışanları Merrill Flood ve Melvin Dresher tarafından şekillendirilmiştir. İki zanlı bir soruşturma kapsamında polis tarafından göz altına alınmıştır. Polis elinde tutuklama için yeterli kanıt olmadığı için her iki zanlıyı ayrı ayrı hücrelere koyup bir anlaşma sunmaktadır. Anlaşmaya göre zanlılardan biri diğerinin aleyhinde tanıklık eder diğeri ise suskun kalırsa, tanıklık eden serbest kalacak susmayı tercih eden taraf ise 10 yıl hapse mahkum edilecektir. Eğer ikisi de birbirleri aleyhinde tanıklık etmez suskun kalırlarsa her ikisi de 6 ay hapis cezasına, eğer her ikisi de birbirleri aleyhinde tanıklık ederse, her iki zanlı da 5'er yıl hapis cezasına çarptırılacaktır. Her iki oyuncunun da kısa süreli hapis cezasını uzun olanına tercih ettiği ve her birinin de diğerinin cezasını kısaltmakla herhangi bir fayda elde edemeyeceği varsayıldığında tutsak ikilemi sıfır toplamlı oyunlar kapsamına girmektedir. Oyun teorisinde de olduğu gibi bu oyunda da oyuncuların yegane amacı, diğer oyuncudan bağımsız olarak, kendi kazancını maksimize etmektir. 49 Govier, a.g.e., pp. 10-12. 50 A.e., p. 4.

25 olmama, yeterli olma, destekleyici olma, empati duyma, şefkat gibi tutumların en önemli nedenler olarak sıralandığı görülmektedir.51

Güveni anlamlandırış biçimi veya güvene verilen önem de farklı olabilmektedir. Bazı insanlar daha fazla güven duyarken bazıları ise daha az güven duymaktadır. Aynı zamanda bazı insanlar çoğunlukla aile üyelerine güven duyarken, bazıları ise tanıdıklarına ve yabancılara güven duyma konusunda kaygı duymamaktadırlar. Diğer insanlara güven duymadan yaşamsal faaliyetlerle başa çıkmak imkansızdır.52

Kişilerarası ve çok yönlü ilişkilerde tek bir güven yapısı geçerli değildir. Rasyonel ve duygusal kökleri nedeniyle farklılaşan ve bu nedenle ilişkinin niteliği ve sonuçlarını değiştirebilen iki temel yapı, bilişsel ve duyuşsal temelli güven söz konusu olmaktadır.53 Araştırmalar, kişilerarası güvenin fonksiyonları ve doğasıyla ilgili olarak iki temel prensibini birbirinden ayırt etmek gerektiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Kişilerarası güven içinde yer alan bilişsel-temelli güven kişilerin güvenilirlik ve itimat etmeyle ilgili inançları üzerinde yoğunlaşmakta, duyuşsal temelli güven ise, karşılıklı kişilerarası özen ve ilgi temeli üzerinde oluşmaktadır.54

Bilişsel temelli güven yapısı (cognitive based trust), karşı tarafa yönelik anlamlı bir bilgiye sahip olmaya, ayrıca güvenmek için iyi (rasyonel) neden arayışına dayanmaktadır. Yani bireyler, güvenebileceklerini seçerken, iyi nedenler aramakta, (sana güvenebilmem için bana bir neden göster) ve bunu yaparken belirli bir bilgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle de seçim rasyonel (mantıklı) bir temele dayanmaktadır. Bilişsel güvenin en iyi izlendiği sürece örnek olarak, karşı tarafın teknik yeterliliğine (beklenen rol performansına) yönelik duyulan güveni vermek mümkündür. “Bu işi yapabilir” değerlendirmesi bir bilişsel güven ifadesidir.55

51 Sally Bibb, Jeremy Kourdi, Trust Matters For Organizational and Personal Success, Palgrave Macmillan, New York, 2004, p. 143. 52 Govier, a.g.e., p. 4. 53 Erdem, a.g.e., s. 163. 54 Daniel J. McAllister, “Affect and Cognition Based Trust As Foundations For Interpersonal Cooperation in Organizations”, Academy of Management Journal, Vol.38, No.1, 1995, p. 25. 55 Erdem, a.g.e., s. 163.

26 Zarar görebileceğimiz bir pozisyona girdiğimiz zaman oluşan kaygı durumunun üstesinden gelmek için hem bilişsel olarak hem de duygusal olarak güvenilen kişinin belirli niteliklerini değerlendiririz. Bu durum, güvene değer kişi, birey ya da varlığın karakteristik özelliklerini içermektedir. Güvene değer olmanın daha önceki araştırmalarda ölçümlenmiş olan karakteristik özellikleri ise, yardımseverlik, yetenek, dürüstlük, bütünlük, inanılırlık, tahmin edebilme, iyi karar verme, ilgili olma ve açıklık olarak belirlenmiştir.56

Bu ayrım McAllister’in araştırmalarında görülmektedir. Güvene yönelik bilişsel ve duygusal yaklaşımları rekabet içinde olan açıklamalar yerine birbiriyle uyum içinde açıklamalar olarak görmüştür. Bilişsel temelli güven gerçeklerle ilgili akılcı (rasyonel) düşünceye dayanırken, duygusal temelli güven ilişkilerin duygusal bağına dayanmaktadır. Bilişsel temelli güvenin sıkı bir şekilde duygu temelli güvenle bağlantılı olduğunu ve onun gelişiminden önce olduğunu ortaya koymuştur.57

Güvenen ile güvenilen arasında tekrarlanan bir etkileşim dinamiğinde gelişen duyuşsal temelli güven (affective based trust) yapısı, karşı tarafa yönelik duygusal bağlılığa ve onun iyiliği için endişelenmeye ve ilgi göstermeye dayanır. Bu yapıda taraflar, güven ilişkisine duygusal bir yatırım yaparlar, ilişkinin kendisine değer atfederler, karşı tarafın da aynı şeyleri hissettiğine inanırlar, karşılılık yaratılır ve özellikle yardım etme davranışı, duyuşsal güven yapısının temel tutumudur.58

İlişkisel boyuttaki güven rasyonel seçim kuramıyla ilişkilendirilmektedir. Bu kuramın temel oluşumu hem güvenenin hem de kendisine güvenilenin rasyonel (akılcı) aktörler olması, kendi menfaatlerini maksimize ederken (gerçekleşen amaçlar, elde edilen yararlar…) mantıksal hesaplar yaparken var olan bilgiyi dikkate almaları gereğidir. Yapısal olarak bu karşılıklı değişim ilişkisi veya her bir oyuncunun bu tür mantıksal hesaplar yaparak yürüttüğü ilişkilerden oluşmaktadır.59

56 Rawlins, a.g.e., p. 5. 57 McAllister, a.g.e., pp. 25-30. 58 Erdem, a.g.e., s. 164. 59 Sztompka, a.g.e., p. 60.

27 Bazı araştırmalar “kişilerarası güveni” paradigmatik bir tür olarak ele alarak diğer güven türlerini “sosyal güven” etiketi altında türetilmiş bir yapı olarak görmektedir. Buna göre sadece kişilerarası güven diğer sosyal konular içinde “örtük bağlılık”ın (faceless commitment) aksine yüz yüze bağlılık içermektedir.60

Ancak diğer sosyal konuların arkasında da insanlar yer almaktadır. Sztompka’ya göre insanlar tarafından haberdar edilmek, bilgi edinmek gibi faaliyetlerin yürütüldüğü ikinci elden şahitliklerin yaşandığı bir iletişim söz konusu olmaktadır. Buradaki güveni şöyle örneklendirmektedir:61

“…Lufthansa havayollarına güvenip onunla Tokyo’ya uçmaya karar verdiğimizde, bu onun pilotlarına kabin mürettebatına, yer personeline, teknisyenlerine, kontrolörlerine, denetimcilerine ve benzerlerine güvendiğimiz anlamına gelmektedir. Hepsiyle karşı karşıya gelmek zorunda değiliz. Hatırlatıcı reklamlar, arkadaşlar tarafından verilen tavsiyeler gibi şeyler onları hayal etmemiz için yeterli olacaktır.”

Dolayısıyla sosyal eylemlerin içerisinde de yine o eylemlere, sistemlere ve sosyal yapılara yön veren ya da onların bir parçası olan kişilere güven duyulmakta ya da duyulmamaktadır. Böylelikle kişilerarası güven ve sosyal güven arasında kapsayıcı bir ilişki söz konusu olmaktadır.

İkinci olarak, bağımlılık ve riske karşı hassasiyet kişilerarası ilişkilerde güven için önemli etmenlerdir. Fischman güveni birinin diğer kişi, grup ya da kuruluş hakkında kendi hassasiyetlerini istismar etmeyeceğine yönelik inancı olarak tanımlamıştır.62

Güven duyulan kimsenin güven duyulan konu hakkında yeterli kabiliyet ve güdüye sahip olduğu varsayılmaktadır. Bir arkadaşa duyulan güvende o kişinin doğru ve dürüst bir karaktere sahip olduğunu ilişkide samimiyet, itina, belli bir güvence

60 Sztompka, a.g.e., p. 41 61 A.e. 62 Mark Fichman, “Straining Toward Trust: Some Constrains on Studying Trust in Organizations”, Journal of Organizational Behavior, 2003, Vol: 24, pp. 134-135.

28 olduğu varsayılmaktadır. Ancak aynı zamanda da güven belli bir risk ve savunmasızlığı da beraberinde getirmektedir.63 Bir ilişkide güvenen risk üstlenmekte, istismar edilme olasılığını kabul etmekte, güvendiği kişinin kendi istediği ve önemli gördüğü davranışları göstereceğine yönelik iyimser bir beklenti içinde olmaktadır. Bu nedenle risk, belirsizlik, beklenti ve zarar görme ihtimali güven kavramının önkoşulları olarak ele alınmalıdır.64

Bir başkasına duyulan güven ana hatlarıyla şu özellikleri içermektedir: 65 a. Zarar içermeyen olumlu beklentiler, güven duyulan kişinin yetenek ve güdülerine duyulan inanca dayalı davranışlar, b. Diğerinin genel olarak dürüst olduğuna yönelik bir niteleme ya da varsayım, güven duyulanın iyi bir kişi olduğuna yönelik bir sezgi, c. Güvenilen bireye yönelik olarak istekli bir bel bağlama ve itimat, riskin ve incinebilirliğin baştan kabulü, d. Güven duyulanın eylemlerini olumlu bir şekilde yorumlamak için genel bir eğilim içinde olma.

Kişilerarası güven ve sosyal güven arasındaki fark, çarpıcı ve temel bir fark değildir. En somut kişilerarası ilişkilerden daha soyut sosyal konulara yönelik olarak güvenin aşamalı, genişleyen, eşmerkezli daireleri bulunmaktadır. En dar çember ailemizdeki üyeleri barındırmaktadır, yakınlık ve sıkı bir ilişki ağıyla doludur. Bu daha sonra bildiğimiz, ismen tanıdığımız, yüz yüze ilişki içinde bulunduğumuz, arkadaşlarımız, komşularımız, meslektaşlarımız, iş ortaklarımız gibi diğer insanlara doğru genişlemektedir. Güven burada da belli oranda bir yakınlık ve sıkı ilişki düzeyini barındırmaktadır.66 Güven aynı zamanda, problemlerin çözüme kavuşturulmasında etkili bir şekilde rol almaktadır çünkü grup üyeleri arasında bilginin paylaşılmasını sağlamakta ve bireylerin karar ve eylemlerini etkileme konusunda başkalarının katılımına ve etkisine açık olma durumu yaratmaktadır.67

63 Govier, a.g.e., p. 4. 64 Erdem, a.g.e., s. 157. 65 Govier, a.g.e., p. 6. 66 Sztompka, a.g.e., p. 42. 67 Misztal, a.g.e., p. 12.

29 Rousseau güveni çok düzeyli bir kavram olarak görmektedir. Kişiler, gruplar, firmalar ve kurumlar düzeyinde, kuruluşlarda ve kuruluşlar arası güven gibi olmak üzere güvenin türleri bulunduğunu belirtmektedir.68 Sosyal güveni tüm bu ilişkileri kapsayan bir kavram olarak ele almak mümkündür.

1.1.3. Sosyal Güven

Güven sadece insanlara özgü bir durum değildir, aynı zamanda sosyal yaşam içindeki birçok farklı şeye, örneğin hükümet, liderler, yabancı liderler, diğer ülkeler, posta hizmeti, tarih, arabalar, bilgisayarlar, bankacılık gibi sistemlere de güven duymak ya da duymamak söz konusudur.69 Sosyal güven, kamusal alanda görünen kişilerin, kurumların, aktörler ve sistemlerin farklı derecelerde güven niteliği taşımalarını gerektirmektedir. Emeklilik ya da sağlık sistemi, çoğulcu parti sistemi, sosyal pazar ekonomisi gibi alt sistemler sistemleri oluştururken, siyasetçiler, siyasal partiler ya da hükümetler ise aktörlerdir. Bu sistem ve aktörler kişilerin ya da daha geniş kesimlerin çok yüksek ya da düşük güven dereceleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar.70 Stoneman’a göre sosyal güven ülke farklılıkları, aile ilişkilerinin yapısı, sermaye eşitsizlikleri, sosyal ağların ve sivil katılımın derecesi, medyanın etkisi, bireysel değerler gibi birçok boyutu kapsamaktadır.71

Güven, toplum içinde en önemli yapı taşlarından biridir çünkü toplumlar güven olmaksızın fonksiyonlarını yerine getirememektedirler. Her sosyal etkileşim, caddede karşıdan karşıya geçmekten asansörü kullanmaya, ürünleri satın almaya ya da hizmet değişimine kadar üçüncü şahıslara güvene dayanan gizli bir varsayımla oluşmaktadır. Güven en minimum düzeyde, toplumdaki diğer bireylerin niyetleri,

68 Rousseau v.d., a.g.e., p. 393. 69 Govier, a.g.e., pp. 3-4. 70 Günter Bentele, Rene Seidenglanz, “Trust and Credibility-Prerequisites for Communication Management”, 6th International Symposium Communication in the Millennium, May 14-16, Volume 1, 2008, p. 9. 71 Paul Stoneman, This Thing Called Trust Civic Society in Britain, New York, Palgrave McMillan, 2008, pp. 83-84.

30 yetenekleri ve güvenilirlikleri hakkındaki bilgiye dayanmaktadır.72 Sosyal yaşamdaki oluş ve eylemlerin güven varsayımına dayanmaması toplumda karmaşaya, kaosa ve belirsizliğe neden olmaktadır.

Sosyal güvenin iyi bir şekilde gerçekleşebilmesi için güvenin beş farklı alt unsuru tanımlanmıştır. Buna göre güven özneleri aktif olarak güvenen bireylerdir, güven nesneleri kamu tarafından görünen ve güven duyulan bireyler, kuruluşlar, teknik sistemler, sosyal sistemler gibi sistemlerdir, güven aracıları kamusal iletişim sürecini kullanarak güvenin oluşmasına aracılık eden medya ve halkla ilişkiler gibi araçlardır. Bunlar genellikle kamusal iletişim sürecinde anahtar roller üstlenen gazeteciler, halkla ilişkiler uzmanları gibi kimselerdir. Bir diğer önemli unsur ise, olaylar ve gerçekler olmaktadır. Aynı zamanda bunların göstergesel olarak karşılığı olan metin ve mesajlar güveni temsil eden önemli alt unsurları oluşturmaktadır.73

Sosyal güven karmaşık ve girift bir ağdır. Karmaşık toplumlarda diğer insanlara güven bir zorunluluktur. Modern dünya geleneksel küçük bir köy yapısında olmadığından bireylerin kişiliklerini bilmek olası değildir. Sosyal düzen birkaç insanın birbirini bilmesi ve tanıması gibi bir düzene dayanmamaktadır. Kişisel olmayan bir biçimde güvene dayanan bir düzen oluşturulmak zorundadır. Kişilerarası güvenin varlığı ve önemi inkar edilemezdir. Bu tür güven yapısı aile, meslektaş ve arkadaşlıklar gibi ilişki biçimleri için gereklidir ve aynı zamanda da sosyal güven için temel oluşturacak bir yapıtaşıdır. Fakat modern dünyada yeterli olmamaktadır. Modern dünyanın karmaşık yapısı içinde sağlıklı bireyler olarak kalabilmek için kuruluş ve sistemlere de güvenmek bir zorunluluktur.74 Bu nedenle güven kendi içinde aşamalı bir olgu olarak düşündüğünde bireyin dünyaya gelişinden başlayarak varoluşsal güvene, en az iki bireyin varlığından kaynaklanan kişilerarası güvene ve seçenekler, olasılıklar, belirsizlikler ve riskler taşıyan modern yaşam içinde kurumlar, sistemler, ağlar ve aktörlerden oluşan sosyal yaşam içinde sosyal güvene doğru genişlemektedir.

72 Carl H. Botan, Maureen Taylor, “The Role of Trust in Channels of Strategic Communication for Building Civil Society”, Journal of Communication, December 2005, p. 687. 73 Bentele, Seidenglanz, a.g.e., p. 9. 74 Govier, a.g.e., pp. 26-29.

31 Daha soyut olan bu durum, kuruluşlara ve örgütlere yönelik olan güvendir. Burada kastedilen, eylem ve etkileşimlerin meydana geldiği belirli yapısal düzenlemelerdir. Okul, üniversite, ordu, mahkemeler, polis, bankalar, borsa, hükümetler, parlamento, endüstriyel girişimler ve bunun gibi kendine özgü konular bu tür güvenin kapsamı içinde yer almaktadır. İnsanların bu çeşitli kuruluşlara vermiş olduğu hak ve yetkiler her toplumda farklılık gösterdiği gibi, zaman içinde de değişiklik göstermektedir.75

Giddens’a göre, soyut sistemlere duyulan güven, bu sistemlerden bir biçimde sorumlu olan birey ya da topluluklarla hiçbir karşılaştırmayı gerektirmemektedir. Modern kurumların doğası da soyut sistemlerdeki güven düzeneklerine, özellikle de uzman sistemlere duyulan güvene derinden bağlıdır.76 Çağdaş toplumla ilişkili olan bu özelliğe göre, yaptıklarına varlığımızın ve refah düzeyimizin bağlı olduğu kişilerin/kuruluşların anonimliğin ve kişisizleştirmenin artması söz konusudur. Kuruluşların ve organizasyonların müdürleri, teknolojik sistemlerin operatörleri, malzemelerin üreticileri, hizmet sağlayıcıları genellikle bilinmemektedir. Aynı zamanda toplum içindeki bireylerin onların eylem ve hareketleri üzerinde bir etkisi, kontrolü ve gözlem olasılığı bulunmamaktadır. Bireyler onların ne yaptığına çok önemli bir şekilde bağımlıyken, onlar bireylerden tamamen saklı ve bağımsızdırlar.77

Örneğin uçtuğumuz uçaktaki pilotlardan aldığımız ilaçların üreticilerine, arabamızı monte eden işçilere, satın aldığımız yiyecekleri hazırlayan aşçılara, vergi müfettişlerine, kazançlarımızı hesaplayarak yönlendiren bankacılara, bizi arkadaşlarımıza bağlayan telefon operatörlerine ve mektuplarımızın ulaşmasını hızlandıran postane memurlarına kadar sayılamayacak kadar çok durumda diğerlerinin hızlı ve verimli çalıştığına, sorumluluk duygularına, iyi niyetine “diğerlerinin önemi ve anlamı” çerçevesinde itimat etmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bu “bilinmeyen” boşluğu, güven kavramı dışında hiçbir şekilde kapatılamamaktadır.78

75 Sztompka, a.g.e., pp. 43-44. 76 Giddens, a.g.e., s. 87. 77 Sztompka, a.g.e., p.14. 78 A.e.

32 Güven aynı zamanda toplumsal bir bağ görevi görmektedir. Öğrenme, yaratıcılık ve değişimin gelişmesine yardım eden bir unsurdur. İşbirliğini güçlendiren ve geliştiren, bilginin paylaşımını sağlayan, ilişkileri zenginleştiren, açıklık ve karşılıklı kabulü geliştiren ve çatışmalara ve problemlerin çözümüne olanak sağlayan bir yapıdadır. Belirsizliğin ve anlaşmazlığın en aza indirgenmesi, risk alma ve değişim süreçlerine olumlu katkıları bakımından güven önemli bir unsur olarak görülmektedir.79

Çeşitli türlerdeki güven, kişisel, kategorisel, durumsal, grupsal, kurumsal, ticari, sistematik v.b. hepsi aynı mantıkla çalışmaktadır. En önemlisi, bunların hepsinin arkasında güvenin en ilk hali olan insanlar ve onların çeşitli eylemleri bulunmaktadır. Sonuç olarak insanların eylem ve davranışlarına ve onların uygulama veya üretimlerine güven duyulmaktadır. Bu nedenle, sistemli güven durumunda, içinde bulunulan toplumun çatısını oluşturan yurttaşların, kuruluşların ve kurumların olumlu ve yapıcı eylemlerinin görülmesi istenmektedir. Kuruluşlara yönelik güvende, örneğin hükümet ele alındığında, hükümetin anayasal çerçevesini oluşturan, hükümete ait işlemler gerçekleştiren ve bu kişilerin eylem ve işlemlerini denetleyen, performanslarını denetleyerek yönetenlere (anayasa mahkemeleri, mahkemeler, meclis komisyonları, özgür medya, ombudsmanlar (kamu denetçileri), ve sonuç olarak oy kullananlar gibi) güven duyulmaktadır.80

Mesleki güvene bakıldığında, projeleri tasarlayan kişilerin eylemlerine, müteahhitlere ve üreticilere veya üretimleri denetleyerek yönetenlere, kalite kontrolü, standardizasyon ve endüstriyel kuralları uygulayanlara güven duyulmaktadır. Teknolojik güven söz konusu olduğunda, uzmanlık gerektiren sistemleri tasarlayanlara, onları idare edenlere, onları denetleyerek yönlendirenlere (pilotlar, hava kontrol denetçileri, teknisyenler v.s.) güven duyulmaktadır. Gruplara yönelik güvende, grubun bütün üyelerinden bir bütün olarak ya da belli bir çoğunluğun, grup lehine belirli bir takım eylem ve davranışta bulunmaları istenmektedir. Durumsal güvende, belli rollere sahip olan kişilerin tümünden ya da en azından çoğunluğundan

79 Six, a.g.e., pp. 1-3. 80 Sztompka, a.g.e., p. 46.

33 yararlı eylemlerde bulunmaları istenmektedir.81 Aynı zamanda araştırmacılar güveni, karşılıklı dayanışmayı teşvik eden bir sosyal yağlayıcı (social lubricant) olarak görmekte, bu karşılıklı bağımlı ilişkilerde belirsizliği azaltan bir yol olarak tanımlamaktadırlar.82 Güvenin bir sosyal yağlayıcı, birleştirici olma özelliği toplumun güven ve güvensizlik düzeyine göre değişim göstermektedir.

Bir sonraki daha soyut ve “sosyal” güven konusu ise belli bir duruma yönelik olarak yapılan davranışlar olarak tanımlanabilecek sosyal rollerdir. Somut görevlerden bağımsız olarak, bazı roller ilk bakışta güveni harekete geçirmektedir. Anne, arkadaş, doktor, üniversite profesörü, hakim, noter gibi bazı örnekler kendilerine güvenilen veya kamusal güven duyulan kişisel rollerdir. Bunun yanı sıra ilgili pozisyonlarından dolayı, güvensizliği çağrıştıran diğer roller de bulunmaktadır, bazı ticaret dalları, ikinci el araba ticareti yapanlar, vergi tahsildarları, gibi meslek ve meslek uygulayıcıları buna örnek teşkil etmektedirler.83

Güvene değer olan ya da olmayan bazı rollerin tanımı elbette çeşitli toplumlara göre, tarihsel anlara göre değişim göstermektedir. Eğer toplumda yaygın bir yozlaşma söz konusuysa kamu kuruluşları, polis memurları, politikacılar önde gelen güvenilmezler arasında yer almaktadırlar. Eğer müşterileri kandırmak, dolandırmak gibi yaygın bir uygulama söz konusuysa, bütün mekanizmalar, taksi şoförleri veya inşaat işçileri gibi meslekler güvensizlikte ön sıralarda yer almaktadır. Eğer medya peşin hükümlü veya tek taraflıysa, katı bir sansür altındaysa, zorla kabul ettirme ve propagandaya karışmışsa bu durumda bütün gazeteciler, televizyon anchorman’ları, radyo haber spikerleri güvensizlik altında olabilmektedirler.84 Medyaya yönelik güvenin tartışıldığı Türkiye gibi ülkelerde haberci ve gazeteciler de güvensizlik tehditi altında olan kimseler olabilmektedir. İzleyicide haberin kaynağına, aktarılış biçimine ve yer alma oranına yönelik olarak farklı şüpheler uyanabilmektedir. Aynı zamanda politikacılar da ortaya çıkan yolsuzluklar, haklarındaki çeşitli suçlamalar nedeniyle güvensizlik tehditi altında olan kimselerdir.

81 A.e. 82 Rawlins, a.g.e., p. 3. 83 Sztompka, a.g.e., p. 43. 84 A.e.

34 Güvenle ilgili bir sonraki soyut konu ise, sosyal gruptur. Sosyal gruptan kasıt, bir takım özel bağlarla bir araya gelmiş insanlar kümesidir. Toplum içindeki farklı ve çeşitli alt gruplarda sosyal güvenin yansımaları görülmektedir. Taraftarları tarafından takip edilen bir futbol takımı, yurttaşlar tarafından desteklenen ve oy verilen bir hükümet, bir profesör tarafından takip edilen bir sınıf ya da bir ustabaşı tarafından gözlenen bir çalışma ekibi buna örnek oluşturmaktadır.85

Kültürel bir ilke olarak güven, ilişkilerden ve bireylerden çok sosyal bütüne aittir. Güvenin ilkeleri güven veren ve güveni alandır, yani güvenen ve güvenilendir. Güvene yönelik kuralcı zorunluluklar vardır ve güvenilir ve inanılır olmaya yönelik de zorunluluklar bulunmaktadır. Her iki konumda da zorunluluklar, yükümlülerin özelliklerinden ve konumlarından kaynaklanan sosyal rollerdir.86

Yardıma dayalı uzmanlık alanlarında, örneğin tıp doktoru, savunma avukatı, sosyal hizmet uzmanı gibi mesleklerde geçerli olmakla birlikte, insanlardan güvenilir davranması beklenen ve güven üzerine güçlü bir vurgu yapılan diğer meslekler de vardır. Örneğin bir üniversite profesöründen güvenilir ve yaptığı işlerde sorumluluk sahibi olması beklenir, yargıçların adil ve hükümlerinde hakkaniyetli ve doğru olmaları, futbol hakemlerinden tarafsız olmaları beklenmektedir. Sosyal hiyerarşi içinde yüksek pozisyonlara atananlardan güveni sağlamak için örnek davranışlarda bulunmasını gerektirmektedir.87 Güvene değer olan ya da yüksek güven içeren meslekler ya da statüler toplumdan topluma değişiklik gösterebilmektedir. Gelişmiş demokratik toplumlarda güvensizlik tehditi altında olan daha az meslek ya da toplumsal statü söz konusudur.

Bazı sosyal roller güvensizlik beklentisi de içerebilmektedir. Sınır korumaları, havaalanı polisleri, gümrük memurları, bilet kontrolörleri, avukatlar veya savcılar bazı toplumlarda ve bazı durumlarda güvensizlik duyulan kimseler olabilmektedirler. Güvensizliğin normal bir tutum olarak kabul edildiği başka meslekler de

85 A.e. 86 A.e., pp. 66-67. 87 A.e.

35 bulunmaktadır. Arap pazarlarındaki müşteriler için pazarlık yapmamak abes kaçabilmektedir, mekanizma aldatma üzerine işlemektedir ve ürün ya da hizmetlerin ilk fiyatları şişirilerek söylenmektedir. Güvensizliğin kuralları bürokratik kuruluşlarda da anlamsız biçimler alabilmektedir, böylelikle de bürokratik kültürün unsurları haline gelmektedirler. Örneğin, vergi tahsildarları için müşteriler birer suçlu, ihmalkar veya neredeyse sahtekar olarak algılanabilmektedir.88

Düşük seviyedeki sosyal güvenin sürekliliği durumu yurttaşların iletişim kurmalarında, işbirliği içinde olmalarında ve sivil bir toplumun gerektirdiği aşırı beklentinin zayıflamasında kendini göstermektedir.89

Toplumsal yaşam içinde iş yaşamı, kişisel ilişkiler ve politika her zaman güven gerektirmiştir. Ama giderek büyüyen ve yoğunlaşan eylemlerden dolayı içinde bulunulan çağı güçleştiren şey, yabancılara güven duyma zorunluluğunun katlanarak büyüyor olmasıdır. Önceleri yapılan eylemlerin çoğu ve sosyal alışverişlerin tümü, yerel topluluğun sınırları içinde gerçekleşebilirken, yeni teknolojilerle birlikte yeni dünyalar ortaya çıkmıştır.90 Politik ve ekonomik liberalizm, bireyin seçme özgürlüğünde ısrar etmekte ve politikacılara, partilere, mallara, firmalara, çalışanlara, kredilere v.s. güvenme ve güvenmeme kararlarında bireysel sorumluluk üzerinde durmaktadır. Güven bireylerin sosyal sistemlere, eylemlere katılım derecesini arttıran bir yapı sağlamaktadır.91

Bununla birlikte güven, sosyal sermaye kavramıyla da ilişkilendirilmektedir. Sosyal sermaye genel ve en basit şekliyle, en az iki kişi arasında, güvene dayalı bir şekilde kurulabilen iletişim imkanı, daha geniş bir tanımlamayla ise, toplumu oluşturan fertler, sivil toplum örgütleri ve kamu kurumları arasındaki koordinasyon faaliyetlerini kolaylaştırarak toplumun üretkenliğini arttıran, güven, norm ve iletişim ağı özellikleri olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik açıdan ise sosyal sermaye, kişi ve kurumlar arası güvene dayalı ilişkilerin, ekonomik etkinliğe ve üretime yansıması

88 A.e., p. 67. 89 Botan, Taylor, a.g.e., p. 687. 90 Sztompka, a.g.e., pp. 59-60. 91 Luhman, a.g.e., p. 99.

36 şeklinde kabul edilmektedir.92 Fukuyama sosyal sermaye kavramını, insanların ortak amaçları için gruplar ya da organizasyonlar halinde bir arada çalışabilme yeteneği olarak tanımlamaktadır.93 Bu konuda Coleman’dan esinlenerek alanla ilgili çalışmaların öncülüğünü yapan Putnam sosyal sermaye kavramıyla, sosyal organizasyonların yapısında bulunan güven, normlar, ağlar gibi toplumun verimliliğini artıracak özellikleri kastettiğini belirtmiştir. Bu özellikler bireylerin daha etkin bir şekilde işbirliği içinde hareket ederek ortak amaçlara ulaşmalarını sağlamaktadır. Aynı zamanda sosyal ağlar güvenin daha geçişken ve yayılmacı olmasını sağlamaktadır. Putnam burada sosyal ağların bu geçişken ve yayılmacı yapısını şöyle örneklendirmektedir. “Size güveniyorum çünkü ona güveniyorum ve o size güvendiğine dair bana garanti verdi”.94 Burada güvenin birinden bir diğerine geçen, geçişken ve yayılmacı yapısı kişilerarası güven aracılığıyla örneklendirilmektedir.

Fukuyama sosyal sermayenin bir toplumda veya onun bazı bölümlerinde güven duygusunun hakim olmasından ileri gelen bir yeti olduğunu vurgulamaktadır. Bu, ulus gibi en geniş grupların yanı sıra aile gibi en küçük ve temel sosyal grupların ve bu iki uç arasındaki tüm diğer grupların içine gömülü bir şekilde bulunmaktadır.95

Güven, güven düzeyinin yüksek olduğu kurumlarda anlaşmaların veya sözleşmelerin yerine geçmektedir. Kurumsal yapının fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde gerçekleştiği toplumlarda karışık ve çok ayrıntılı sözleşmelerde güvenin rolü daha net görülmektedir. Burada güven, işlem yapma maliyetlerini düşürmekte ve esnekliğe katkı sağlamaktadır. Güven olgusu sadece yasal yapıyı ikame etmede değil, aynı zamanda karmaşık detaylı işlemlerde de olumlu etkiler yaratmaktadır. Kurumlar fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirse de, sözleşmelerde tüm ayrıntıların tam ve eksiksiz düzenlemesi olanaklı değildir ve mutlaka boşluklar

92 Mehmet Karagül, Mahmut Masca, “Sosyal Sermaye Üzerine Bir İnceme”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Bahar, 1, 2005, s. 38-39. 93 Francis Fukuyama, Güven Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması, 3. bs., Çev. Ahmet Buğdaycı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005, s. 26. 94 Robert D. Putnam, Making Democracy Work Civic Traditions in Modern Italy, Princeton, Princeton University Press, 1993, pp. 167-169. 95 Fukuyama, a.g.e., s. 42.

37 ortaya çıkabilmektedir. Başka bir deyişle, güvenin olmaması durumunda iyi işleyen bazı kurumlarda bile işlemlerin geçekleşmesi hemen hemen hiç mümkün olmayabilmektedir.96 Bu da Putnam’ın belirttiği gibi normlar ve sosyal ağlar bakımından güvenin ne denli önemli ve etkili bir kavram olduğunu ortaya koymaktadır.

1.2. Güven Türleri

Güven olgusu literatürde farklı araştırmacılar tarafından farklı boyutlarıyla ele alınmış ve farklı güven türleri belirlenmiştir. Shappiro, Sheppard ve Cheraskin‘e göre güven, hesap temelli, bilgi temelli, özdeşleşme temelli güven olmak üzere türlere ayılmaktadır. Aynı zamanda ilişkisel güven ve kurum temelli güven de konu açısından önemli güven türleridir.

1.2.1. Hesap Temelli Güven

Bu güven türünde taraflardan biri diğerlerine güvenmenin maliyet ve getirilerini hesaplayarak, getiriler maliyetlerin üzerinde olduğu sürece, karşı tarafa güvenmeyi seçmektedir. Aynı şekilde, aktörlerden biri, karşı tarafa sergileyeceği fırsatçı davranışların maliyet ve getirilerini karşılaştırmayı da seçebilir. Karşı tarafı aldatmanın maliyeti yüksek olacaksa, fırsatçı davranışlardan kaçınılacaktır.97

Hesaplanmış güven (calculus based trust) şekli davranışların tutarlılığına dayanmaktadır. Bireyler yaptıkları ve söylediklerinin sonuçlarından korktukları için güven duymak durumundadırlar. Shappiro, Sheppard ve Cheraskin’in söz konusu güven biçimini caydırmaya (detterrence) dayalı güven olarak tanımlamasına karşın,

96 Sioerd Beugelsdijk, Ton van Schaik, “Social Capital and Growth in European Regions: An Empirical Test”, European Journal of Political Economy, Vol.21, 2005, pp. 304-305. 97 Patricia M. Doney, Joseph P. Cannon, Michael R. Mullen, “Understanding The Influence of National Culture on The Development of Trust”, Academy of Managemet Review, Vol.23, No. 3, 1998, pp. 604-605.

38 Lewicki ve Bunker’ın caydırmaya dayalı güven yerine hesaplanmış güven tanımını kullanmalarının nedeni, hesaplanmış güvende yarar sağlama unsurlarının da var olmasıdır. Ancak yine de caydırma-ceza unsurları bu aşamada daha güdeleyicidir. Bu ilk aşamada güven oluşumu tarafların birbirlerini takip etmeleri ile gerçekleşir. Bu gelecekte iyi ilişkiler kurmanın bir gereği olarak görülmektedir.98 Bu güven türü güvenenin güvenilenin eylem ya da eylemlerinin olumlu yönde olduğu algısı var olduğunda ortaya çıkmaktadır. Hesaplanmış güvendeki olumlu algılamalar karşı tarafın niyeti ve konusuyla ilgili yeterliliği hakkında edinilen inanılır bilgiye dayalıdır. Güvenilen hakkında elde edilen inanılır bilgi başkalarından ya da sertifikalardan (diploma v.b.) elde edilebilir. Bu yöndeki “kanıt kaynakları” güvenenin güvenme konusundaki iddialarına işaret eder. Bu tür güven yapısı kısa dönemli kanıtlara dayanan süreçlerde sınırlı olmaktadır.99

1.2.2. Bilgi Temelli Güven

Güvene yönelik ikinci form bilgiye dayalı (knowledege based trust) güvendir. Güvenin bu formu diğerinin tahmin edilebilirliği üzerine yapılandırılmıştır. Burada diğerini yeterince bilme ve eylemlerini tahmin edebilme söz konusu olmaktadır. Bilgiye dayalı güven ilişkisi caydırmadan çok tarafların birbirleri hakkında sahip oldukları bilgiye dayalı olan bir tür güven ilişkisini içermektedir.100 Bu aşamadaki güvende güvene yönelik bir kanıt bulmak için asıl mesele, karşı tarafın dürtülerini, yeterliliklerini ve inanışını anlamaktır. Çıkarım yapmak, ön görmek, keşfetmek ve doğrulamasını yapmak süreçleri karmaşık ve zaman alıcı olabilmekle birlikte ilişkinin bir sonraki adıma ulaşabilmesi için gerekli olmaktadır.101

Bilgiye dayalı güvenin birçok farklı boyutu bulunmaktadır. En basit olanı, bilginin diğeri hakkında tahmin edilebilme düzeyini artırdığı yönündedir. Bu da güveni arttırmaktadır. Birinin diğeri hakkında daha fazla bilgiye sahip olması, onun nasıl

98 Lewicki, Bunker, a.g.e., pp. 119-120. 99 Rousseau, a.g.e., p. 399. 100 Lewicki, Bunker, a.g.e., p. 121. 101 Piotr Cofta, Trust, Complexity and Control, West Sussex, John Wiley&Sons Ltd., 2007, p. 90.

39 davranacağı konusunda tahmin edebilme olanağını da arttırmaktadır. İkinci olarak tahmin edebilme güven duyma düzeyini artırmaktadır. Güveni ihlal edecek bir davranış ya da tutum tahmin edilebilmektedir. Sonuncu olarak ise, doğru öngörüde bulunabilme çok boyutlu ilişkiler çerçevesinde tekrara dayalı etkileşimlere yönelik bir kavrayışı gerektirmektedir. Bilgiye dayalı güven kapsamında düzenli iletişim önemli bir anahtar süreçtir. Düzenli iletişim, diğeriyle daimi bir bağlantı kurma süreci içerisinde tarafların birbirlerinin istekleri, tercihleri, sorunlar karşısındaki yaklaşımları konusunda önemli bir yer tutmaktadır. Düzenli iletişim olmaksızın sadece duygusal anlamda değil, tarafların birbirlerinin ne tür tepkiler vereceği konusundaki tutumlarında da teması kaybetmelerine neden olmaktadır. 102 Bilgiye dayalı güvende iletişimin sürekliliği ve ilişki geliştirme süreçleri önemlidir. Tarafların beklentileri ve güvene yönelik algılamaları genelleşmiştir.

1.2.3. Özdeşleşme Temelli Güven

Özdeşleşme temelli güvende esas olan, diğer tarafın ne düşündüğünü, ne hissettiğini, tercihlerini ve gereksinimlerini bilmek ve tahmin edebilmektir. Aynı zamanda bu tercih, gereksinim ve seçimleri paylaşabilmektir.103 Bu güven türünün en yüksek seviyesi tarafların ortak kimlikleri üzerinde kurulabilir, tarafların benzerlikleri, benzer beklentilerinin olması gibi özellikler etkili olmaktadır. Özdeşleşme temelli ilişki itibar ve saygının oluşmasıyla yakından ilişkilidir, aynı zamanda sosyal kurumlar tarafından desteklenmesinin garanti edilmesi de etkilidir.104 Özdeşleşme temelli güvenin artması karşı taraf gibi “düşünmeyi”, “hissetmeyi” ve “yanıt vermeyi” olanaklı kılmaktadır. İnsanlar kendi kişisel kimliklerini (ihtiyaçlarını, tercihlerini, düşüncelerini ve davranış kalıplarını) diğer kişilerin kimlikleri ile birleştirerek ortak bir kimlik geliştirebilirler. Bu tanımlama harmoni gibi bir müzik terimi ile bağdaştırılabilir. İlişkilerde bir nevi empati kurarak ortak bir harmoni geliştirilmesi ile güven duygusu sağlanır. Her iki taraf da diğer kişinin ne zaman

102 Lewicki, Bunker, a.g.e., pp. 122-123. 103 A.e., 123-124. 104 Cofta, a.g.e., p. 90.

40 önderlik edip ne zaman takipçi olacağını, güç dengesinin nasıl sağlanacağını, zayıf noktalarının nasıl dengeleneceğini ve parçalardan daha çok bir bütün oluşturabileceğini bilmekte ve tahmin etmektedir.105

1.2.4. İlişkisel Güven

İlişkisel güven, güvenen ile güvenilen arasındaki tekrarlanan etkileşimlerden kaynaklanmaktadır. Güvenenin sahip olduğu bilgi ilişkisel temelli güven sürecinden kaynaklanmaktadır. Güvenenin daha sonraki etkileşimlerde verdiği bağlılık ve itimat güvenilenin yöneliminde olumlu beklentileri arttırmaktadır. Duygu, taraflar arasındaki ilişkilere girmektedir çünkü devamlılık, uzun dönemli etkileşim, karşılıklı kişilerarası özen ve ilginin biçimlendirilmesini etkilemektedir. Bu tür güven bu nedenden dolayı duygusal güven ya da kimliğe dayalı güven olarak da adlandırılmaktadır.106

Güvenin geliştirilmesi ve sürdürülmesi için üç önemli süreç önem kazanmaktadır. 1. etkili iletişim 2. tekrar eden etkileşim 3. karşılıklı olarak bir kural geliştirilmesidir. Eğer etkili iletişim geliştirilirse karşılıklı olarak tarafların temel işbirliği sürecinin bir noktada birleşmesi söz konusu olmakta ve aynı zamanda da birbirlerine karşılıklı olarak saygı göstermeleri söz konusu olmaktadır.107

1.2.5. Kurum Temelli Güven

Kuruma dayalı güven hem hesaba dayalı hem de ilişkisel güven türlerinin formüle edilmesini kolaylaştırmaktadır. Kurumsal faktörler güvenin kritik durumları için risk alma ve güven davranışını geniş ölçüde desteklemektedir. Yapısal güvence olarak da açıklanabilecek bu durum, işleyişin sağlam temellere dayandırıldığı inancına neden

105 Lewicki, Bunker, a.g.e., pp. 123-124. 106 Rousseau v.d., a.g.e., p. 399. 107 Stoneman, a.g.e., p. 32.

41 olarak daha fazla risk üstlenilmesini sağlamaktadır. Güven davranışını etkileyen kapsamlı dayanak bu şekilde oluşmakta ve takım çalışması gibi örgütsel düzeylerde ve bireysel hakları ve sahiplikleri koruyan yasal sistemler gibi sosyal düzeylerde ortaya çıkmaktadır.108

Güven konusunda Lewicki ve Bunker tarafından yapılan sınıflama güven gelişim evrelerini açıklamaktadır:109

1) Güven, evrim geçirmekte ve değişmektedir. Eğer ilişkiler tam olarak gelişmişse hareketlenme hesap temelli güvenden başlamakta ve sonrasında sırayla bilgi temelli güvene ve daha sonra da kimlik temelli güvene doğru gelişmektedir.

2) İlişkilerin yapılanması ve inşa edilmesi hesap temelli güven aktivitelerinin gelişimi ile başlamaktadır.

3) Bilgi temelli güvenden kimlik temelli güvene yönelme benzer biçimde yaşanmaktadır. Kişilerin birbirleri hakkında bilgi edinmeye başladıkları bir evredir. Kişiler ayrıca diğerlerinin ihtiyaçlarını, tercihlerini ve önceliklerini bu bilgiler ışığında tanımlamaya başlamaktadırlar.

4) Bir evreden diğerine hareket ilişki içinde “çerçeve değişimi” kavramı ile ifade edilmektedir. Çerçeve değişimi bireyin bilgi temelinden özdeşleşme temeline geçtiği evrede meydana gelmektedir. Bu evre bireyin diğeri ile ilgili bilgi yayılımı sürecinden diğer kişi ile ilgili daha çok kişisel özdeşleşmeye geçtiği bir süreçtir.

1.3. Güvenin İşlevleri

Güven toplumsal yaşam içinde birçok işleve sahip bir kavramdır. Güvene yönelik çok boyutlu incelemeler, farklı alan ve disiplinlerin güvene yönelik inceleme ve

108 Rousseau v.d., a.g.e., p. 400. 109 Lewicki, Bunker, a.g.e., pp. 124-125.

42 araştırmaları bunu kanıtlar niteliktedir. Sosyal ve ekonomik ilişkiler, değişim mekanizmaları, sosyal dayanışmanın sağlanmasındaki ayırt edici rolü birçok araştırmacı tarafından ortaya konmuştur.

Herhangi bir ilişki türünün gerçekleştirilmesi güven olmaksızın imkansızdır. Aynı şekilde çalışma yaşamıyla ilgili ilişkilerin de güven olmadan gerçekleştirilmesi oldukça güçtür. Güven bir seçimdir, yapılan her seçimin de bir bedeli olmaktadır ve bir bedel olduğunda da risk taşımaktadır. Her seçim diğer alternatiflerin aradan çıkarılması anlamına gelmektedir. Ekonomistler bu vazgeçilen seçimleri fırsat maliyeti olarak değerlendirmektedirler.110 Güven bütün sosyal ilişkilerde olduğu gibi ekonomik ilişkilerde de önemli bir etkendir, belli bir bedel ve risk içermekte, güvenin düşük düzeyde olduğu iş ilişkileri gerektiğinden daha fazla yazışma, iş ve zaman kaybına neden olmaktadır.

Aynı zamanda sosyolojik literatür de devamlılık taşıyan sosyal ilişkilerin sosyal düzen olmadan uzun süre devam edemeyeceğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte açık şekilde hem sosyal düzen hem de sosyal ilişkiler açısından güvenin önemli bir gereklilik olduğu görülmektedir. Bu kavramlardaki herhangi bir çözülme geride büyük bir külfet bırakmaktadır.111

Örneğin hükümete yönelik güven seçmenlerin sadece oy vermelerinde değil aynı zamanda da hükümet politikalarını desteklemelerinde, kanunlara uymalarında, politikacılara ve politik kurum ve kuruluşlara yönelik değerlendirmelerinde ve düşüncelerinde de etkili olmaktadır. Politik güvenin olmayışı demokratik hükümete yönelik desteğe zarar vermekte, hükümetin meşruiyetiyle ilgili soruların doğmasına neden olmaktadır. Kısacası güven, politikacıların etkili yönetim becerilerini de

110 Aidan Ward, John Smith, Trust and Mistrust Radical Risk Strategies in Business Relationship, West Sussex, Wiley, 2003, pp. 18-19. 111 Michael R. Welch, Roberto E. N. Rivera v.d., “Determinants and Consequences of Social Trust”, Sociological Inquiry, Volume 75, No.4, November 2005, p. 467.

43 etkilemektedir.112 Güvenin başlıca işlevlerine yönelik olarak literatürde yapılan araştırmalar ve araştırmacılar da güvenin bu özelliklerini kanıtlar niteliktedirler.

Güvenin siyaset, ekonomi, sosyal ilişkiler gibi toplum düzenini oluşturan bütün ilişki yapılarında yarattığı etkiye yönelik olarak ortaya çıkan tabloda, belirsizliğin ve karmaşa durumlarının çözümlenmesinde önemli bir gereklilik olduğu, değişim durumlarında vazgeçilmez bir etkisi bulunduğu, sosyal ilişkilerde bir birleştirici işlevi gördüğü, bireyler, gruplar ve kurumlar arasında açıklığı sağlayarak, çatışmalara yönelik çözümler sunduğu, bütünleştirici bir yapı sağladığı ve yönetim süreciyle ilgili sorunlarda sözleşmelere ve gözetim araçlarına yönelik gerekliliği azalttığı ortaya çıkmaktadır. Güvenin bütün bu özelliklerinin farklı disiplin ve alanlardaki araştırmacılar tarafından değerlendirilmesine yönelik tablo aşağıda yer almaktadır.

Tablo 1.4. Güvenin Önemli İşlevleri ve Literatüre Bakış Önemli işlevleri Kaynak

Yüksek derecede kararsızlık, belirsizlik ve Lewis and Weigert (1985), Shapiro (1987), karmaşıklık durumlarında gerekliliği Nooteboom (1996), Shaw (1997), Deering and kaçınılmazdır Murphy (1998), Lane (1998), Nahapiet and Ghoshal (1998), Rousseau et al. (1998), Sako (1998), Senge et al. (1999), Costa (2000), Overlaet (2000)

Bu durumlarda güvenlik hissi sağlayarak McAllister (1995), Ellinor and Gerard (1998), varlığını sürdürmeyi sağlamaktadır Ryan and Oestreich (1998), Reina and Reina, (1999), Senge et al. (1999), Overlaet (2000)

Bu durumlarda risk alarak varlığını Katzenbach et al. (1995), Shaw (1997), Lewis sürdürmeyi sağlamaktadır (1999), Reina and Reina (1999), Senge et al. (1999), Costa (2000), Overlaet (2000)

Değişimi gerçekleştirme becerisini Argyris (1970), Katzenbach et al. (1995), Shaw arttırmakta ve değişimi desteklemektedir (1997), de Geus (1997), Deering and Murphy (1998), Ellinor and Gerard (1998), Ryan and Oestreich (1998), Reina and Reina (1999), Senge et al. (1999), Costa (2000), Overlaet (2000)

112 Joseph Gershtenson, Jeffrey Ladewig, Dennis L. Plane, “Parties, Institutional Control, and Trust in Government”, Social Science Quarterly, Volume 87, No.4, December, 2006, pp. 882-883.

44 Öğrenme, yaratıcılık ve yeniliklerin Senge (1990), Ghoshal and Bartlett (1997), yerleşmesinde yardımcı bir unsurdur McAllister (1997), Shaw (1997), Zand (1997), Deering and Murphy (1998), Lane (1998), Lazaric and Lorenz (1998), Nahapiet and Ghoshal (1998), Rousseau et al. (1998), Ryan and Oestreich (1998), Sako (1998), Lewis (1999), Reina and Reina (1999), Senge et al. (1999), Costa (2000), Overlaet (2000)

Sosyal ilişkilerde verimliliği artırmakta, Blau (1964), Zucker (1986), Fukuyama (1995), sosyal bir birleştirici görevi görmektedir Hosmer (1995), Deering and Murphy (1998), Hollis (1998)

Bilginin paylaşımını teşvik ederek, ilişkileri Argyris (1970), Zand (1972, 1997), Deutsch zenginleştirerek, bireyler, gruplar ve (1973), Zucker (1986), Shapiro (1987), Senge et kurumlararası açıklığı arttırarak, karşılıklı al. (1994, 1999), Katzenbach et al. (1995), Mayer kabulü sağlayarak, çatışmalara yönelik et al. (1995), Ross and LaCroix (1996), çözümleri arttırarak ve problemlere yönelik (Wheatley and Kellner-Rogers 1996), Ghoshal bütünleştirici, birleştirici çözümler and Bartlett (1997), Shaw (1997), Deering and sağlayarak işbirliğini geliştirmekte ve devam Murphy (1998), Elangovan and Shapirio (1998), ettirmektedir Lane (1998), Rousseau et al. (1998), Ryan and Oestreich (1998), Tsai and Ghoshal (1998), Whitener et al. (1998), Zaheer et al. (1998), Lewis (1999), Reina and Reina (1999), Costa (2000)

Ayrıntılı olarak hazırlanmış sözleşmeli ve Bradach and Eccles (1989), Shaw (1997), gözetime dayalı araçlara yönelik ihtiyacı Deering and Murphy (1998), Lane (1998), azaltmakta ve yönetim/yönetişim süreciyle Rousseau et al. (1998), Zaheer et al.(1998), ilgili sorunlarda önemli bir rol oynamaktadır Lewis (1999), Nooteboom (1999a), Senge et al. (1999), Costa (2000), Sen (2000)

Kaynak: Frederique Six, The Trouble With Trust The Dynamics of Interpersonal Trust Building, Cheltenham, Edward Elgar Publishing Limited, 2005, pp. 2-3.

Güvenin literatürde belirtilen önemli işlevleri, toplumda her türlü ilişki biçiminde iletişimi kolaylaştıran, işbirliğini sağlayan, bütünleştirici olan ve dayanışmayı arttıran, işbirliğini sağlayan bir yapı sunmasıdır. Bu işlevler birbirinden bağımsız düşünülmemektedir, birbirini bütünleyen ve iç içe geçmiş işlevlerdir.

İletişimi Kolaylaştırma İşlevi

Bireyler, gruplar, kurumlar arasındaki ilişkiler güvene dayanmaktadır. İletişim süreci doğru bir şekilde işlemediğinde bütün bu aktörler arasında taraflar güvene değer olsalar bile güvensizlik ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla güvenin olması için

45 iletişim gerekmektedir. Misztal’a göre güven tüm ilişkileri düzenlemede bir platform sunmakta ve iletişimi ve diyaloğu sağlamaktadır.113 İletişim ve güven kavramlarının olmazsa olmaz, birbirini bütünleyen kavramlar oldukları görülmektedir.

İletişim sürecinde güven, gelen mesajın itimat edilebilir ve doğru olması, iletişim kuranın da dürüstlük ve yeterlilik göstererek, tarafsız, gerçeğe dayalı ve tam bilgi vermesi beklentisi söz konusudur. İletişim sürecinde karşı tarafa duyulan güvenin yapı taşları yeterlilik (mesajın ya da kaynağın teknik uzmanlığı gibi), tarafsızlık (edinilen bilgide önyargıları olmaması), adalet (ilgili tüm görüşlerin yeterli oranda kabul görmesi), tutarlılık (geçmişe dayalı deneyimlerin ve geleceğe yönelik iletişim çabalarındaki davranış ve düşüncelerinde öngörülebilirlik) ve inanç (ortaya çıkan bilgide iyi niyet algısının oluşması) olarak sıralanmaktadır.114

Misztal’a göre güven birçok fonksiyonu yerine getirmektedir. Güven sorunsuz ve işbirliğine dayalı ilişkileri geliştirmekte, başına buyruk olma problemine de çözüm sağlamaktadır. İnsanlara kendi çıkarlarıyla başka insanların çıkarlarının uzlaştırılmasında yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda da politik liderlere reformları başarmada gerekli olan zamanı sağlamakta, arkadaşlık ve sevgi ilişkilerinde de ilişkilere çözüm oluşturacak bir zemin hazırlamaktadır.115 Güvenin en önemli özellikleri iletişim, müzakere ve karşılıklı konuşmadır.

Bununla birlikte bireyler arasında, gruplar arasında ve lider ve grup arasında güvenin var olması çok büyük bir kar sağlamaktadır. Bireyler arası ilişkilerde güvenin varlığı, iletişimde kolaylık sağlamaktadır. Karar alma sürecinde, eyleme geçmede, ortak amaçlara yönelik hareket etmede iletişimi kolaylaştıran bir unsurdur. Eğer bir grup içinde lidere güven duyuluyorsa, o kişinin inanılırlığının olduğunun bir göstergesidir. Başarıya ulaşmada insanların birbirine güvenmesi son derece önemlidir, aksi

113 Misztal, a.g.e., p. 95. 114 Ortwin Renn, Debra Levine, “Credibility and Trust in Risk Communication”, Communicating Risk to The Public, Ed. by. Roger E. Kasperson, Dordrecht: Kluwer Academic Publishers, 1991, pp. 179-180. 115 Misztal, a.g.e., p. 95.

46 takdirde güvenin düşük seviyede olması şüphe ve itimatsızlığa neden olmaktadır. Bu da ortak anlamayı ve bir eylem üzerinde odaklaşmayı zorlaştırmaktadır.116

Dayanışmayı Arttırma ve Bütünleştirici Olma İşlevi

Güvenin varlığı sosyal ilişkilerin sürdürülebilmesi için gerekli bir unsurdur. Güç, egemenlik ve baskı sosyal düzenin sağlanması için geçici çözümler oluşturan faktörlerdir, bu tür eylemler sosyal düzenin gerçekleşmesi için temel oluşturabilecek unsurlar değildirler. Sosyal organizasyonların toplum içindeki başlıca pazarları şekillendiren güç, itibar, sermaye gibi boyutları, toplumun refahı tanımının inşası, kural ve düzenlemelerin toplumun yararına yönelik olarak yapılması, premodern toplumlardan postmodern toplumlara kadar güvenin toplumda daha kapsamlı hale getirilmesiyle mümkün olmaktadır.117 Sosyal dayanışma insanları bir arada tutan değerlerden beslenmektedir. İş bölümü bireyselliği ve bireyci düşünceyi teşvik etmektedir, sosyal dayanışma ve güven oluşması durumunda toplumsal değerler ve değerlere mensup üyeler arasında bir bağlantı oluşmaktadır. Toplum ortak değerlerini garanti altına almak gereksinimi duymaktadır, toplumda ahlaki uzlaşmanın olması, bütünleşmiş, uyumlu bir toplumun oluşmasını sağlamaktadır.118 İnsanların birbirine güven duyması da aynı değerlere sahip, karşılıklı anlamaya dayalı kuralların biçimlendirdiği bir toplumda yaşamalarından kaynaklanmaktadır.

Toplumda dayanışmaya verilen önemin ilk nedeni, dayanışmanın iyi ve düzgün bir sosyal yaşamın ilk koşulu olmasından dolayıdır. Toplumculuk anlayışında, politik felsefeciler sivil katılımı ve dayanışmayı iyi bir yaşamın köşe taşları olarak belirlemişlerdir. Dayanışmanın toplumsal yaşamdaki önemine yönelik ikinci nedeni ise, dayanışmanın hazırcı birey olma potansiyelinin oranını azaltarak toplumsal yaşamda işbirliğini sağlamak, böylelikle de sosyal refaha katkıda bulunmaktır. Sosyal bilimciler, güvenin bireyleri nasıl işbirliğine yönelterek, inanılır bir bağlılık

116 Phil Harkins, Powerful Conversations How High-Impact Leaders Communicate, New York, McGraw-Hill, 1999, p. 93. 117 Adam B. Seligman, The Problem of Trust, New Jersey, Princeton University Press, 1997, p. 13. 118 Kieron O’Hara, Trust From Socrates to Spin, Cambridge, Icon Boks Ltd., 2004, p. 54.

47 yarattığını, yerel ve ulusal çapta sorunlar üzerinde çalışmalar yürüterek ortaya koymaktadırlar. Üçüncü olarak, daha geleneksel bir bakış açısıyla, toplumsal dayanışmanın, bireysel doğruluk ve ahlaki gelişimin koşulu olmasıdır. Dördüncü olarak ise, güven ve dayanışmanın önemi, uzun dönemli çözümler üretmeleri, böylelikle de işbirliği ve genel refahı geliştirmeye neden olmalarıdır. Örneğin Japon endüstriyel ve finansal sistem yapılarının yanı sıra, Alman bankacılık sistemi de güvene dayalı sabit ve büyümeci ilişkilere dayanmaktadır.119

En genel ve soyut düzeyde dayanıklılık, sabitlik ve güven yapılarının evrensel olarak tanınması, sosyal etkileşimin temel belirsizliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu belirsizlik sosyal aktörler arasında, sosyal aktörler ve onların amaçları arasında, sosyal aktörler ve onların kaynakları arasındadır. Sonuç olarak etkileşimin sosyal çerçevelerinin sürekliliği ve sosyal düzenin inşası için yapılan uzun dönemli çabalar, karşılıklı olarak sosyal aktörler arasındaki güvenin sabit ilişkiler geliştireceği ön görüsüne dayanmalıdır. Açık olarak, toplumu oluşturmanın farklı formları, toplumda güveni inşa etmenin farklı formlarını gerekli kılacaktır. 120

İşbirliğini Sağlama İşlevi

Güven kavramı daha önce de belirtildiği gibi sosyal bir yağlayıcı olarak görülmektedir. İşbirliğine olanak sağlamakta, inanılırlık kavramıyla yakından ilişkili bir kavram olarak verilen sözlerin yerine getirilmesini etkilemekte ve tehlikelerin azalmasını güçlendirerek işbirliğini destelemektedir. Aynı zamanda da güven kavramı inanılırlık kavramından daha kesin ve güçlü bir kavram olarak baskıyı arttırmadığı sürece işbirliğini geliştirmektedir.121

Güven sadece bireyler arasında değil, gruplar, birlikler, organizasyonlar gibi daha geniş topluluklar arasında da önemli fonksiyonlara sahiptir. Sosyalleşmeyi

119 Misztal, a.g.e., pp. 213-215. 120 Seligman, a.g.e., p. 13. 121 Misztal, a.g.e., p. 81.

48 desteklediği gibi, katılımın getirdiği işbirliklerini, kişilerarası bağları ve yakınlaşmayı güçlendirmektedir.122

Modernleşen toplumlarda güvenin değişen yapısı üzerine odaklanmak ve modern ve demokratik toplumlarda güvenin evrensel temeline aşırı önem vermek şaşırtıcı değildir. Modern toplumlarda uzlaşma üzerinde durmak, yararcılık ideolojisi, problem çözme ve teknolojik uzmanlık, sorun çözme kadar, yurttaşlar arasında, aileler, gönüllü kuruluşlar, dinsel mezhepler, sivil dernekler ve benzerleri arasında birbirine bağlanmış güven şebekelerine dayalı olarak kurulmaktadır.123 Son araştırmalar gruplar ve kuruluşlar için faydalı olabilecek sonuçlar ortaya koymaktadır. Zand yüksek güvenli grupların düşük güvenli gruplara göre iş performansının daha yüksek olduğunu bulgulamıştır. Aynı zamanda Morgan ve Hunt da güvenin iş ilişkilerine yansımasının işbirliğini arttırdığını, çatışmaları azalttığını, kuruluşa olan bağlılığı arttırdığını ve kuruluştan ayrılma eğilimini azalttığını ortaya koymaktadırlar. Ayn ı zamanda Costa da gruplararası ilişkilerde güvenin sadece grubun belirli amaçlarının gerçekleştirilmesiyle ilgili olmayıp, yüksek görev ve rol performansı, düşük stres, takım memnuniyeti ve ilişkilerde bağlılık gibi olumlu etkiler yarattığını belirtmektedir.124

Güvensizliğin olduğu bir toplumda sosyal sermaye yıpranmakta, yalnızlaşma ve yabancılaşma baş göstermekte, dernekleşme ve gönüllü katılımlarda bozulmalar yaşanmakta, kişilerarası ağlarda çöküşler ve ayrışmalar başlamaktadır. Aynı zamanda güvensizlik iletişim kanallarını kapatmakta, sosyal üyelerin izolasyonuna neden olmakta ve “çoğulcu cehalete” katkıda bulunmaktadır.125

Bununla birlikte, genel olarak literatürdeki güven ortamını etkileyen ortak unsurlara bakıldığında belirsizlik, savunmasızlık ve risk faktörlerinin güvenle ilgili olarak yapılan çalışmalarda ortak unsurlar olduğu görülmektedir.

122 Sztompka, a.g.e., p. 105. 123 Seligman, a.g.e., p. 14. 124 Ana Christina Costa, “Understanding the Nature and the Antecedents of Trust Within Work Team”, The Trust Process in Organizations, Ed. by. Bart Nooteboom, Frederique Six, Cheltenham: Edward Elgar Publishing Limited, 2003, p. 105. 125 Sztompka, a.g.e., p. 105.

49 1.4. Güven Ortamını Etkileyen Unsurlar

Güvenle ilgili araştırmalarda farklı alan ve disiplinlerden çeşitli tanım ve yaklaşımlar öne sürülmüştür. Bu tanım ve yaklaşımlarda ortak unsurlar güven kavramının belirsizlik (uncertainity), savunmasızlık (vulnerability) ve risk olgularını içerdiği yönündedir. Bu unsurlara ana hatlarıyla değinmek gerekmektedir.

1.4.1. Belirsizlik

Güvenmek ve güveni inşa etmek oldukça zor süreçlerdir. Güvenme eğilimi insan doğasında kendiliğinden varolan doğal bir olgu değildir. Doğal olarak insan öncelikle bilmediğine, tanımadığına karşı bir şüphe içindedir. Güven duymak bireyin psikolojik bir becerisidir. Yeni bir oluşuma katılan birey, diğerlerine karşı güven duymamaktadır. Belli bir belirsizlik ve güvensizlik söz konusu olabilmektedir.126 Güvenle ilgili kullanımlardaki temel unsurlardan biri beklenti ve tahmin etmedir. Tahmin etme, öngörme güvenin rutin kullanımlarını tanımlamada yeterli değildir. Güvenmek aynı zamanda da içerisinde ek bir anlam barındırmaktadır. Güvenen taraf aynı zamanda güven duymaktan dolayı hoş olmayan bir sonuçla karşı karşıya kalabilmektedir.127

Belirsizlik durumunda olası işlevler bilinmemektedir. Durumla ilgili örneklemelerin yetersizliği, önemli sayılan bilgiye erişememek, bireysel bilginin yetersizliği ya da ilgisizliği, belirsizliği arttırıcı etkiler yaratmaktadır. Durum ne olursa olsun belirsizlik herhangi bir araçla tam olarak dengelenemez çünkü bu aracın da durumu nasıl yöneteceği bilinmemektedir. Karmaşanın giderek arttığı bir dünyada belirsizlik durumu daha fazla geçerli olmakta ve hüküm sürmektedir, özellikle de bireysel deneyim düzeyinde kendini daha fazla hissettirmektedir.128 Sosyal ilişkilerin ortak ağları etkili bir güven için başlıca ve etken bir güdüleyici sağlamaktadır. İçine nüfus

126 Harkins, a.g.e., p. 101. 127 Deutsch, a.g.e., pp. 265-266. 128 Cofta, a.g.e., p. 54.

50 etmiş bu güven ilişkisinin çeşitli yönlerini anlamak için karmaşık toplumlardaki etkenlere ve karmaşaya verilen temel tepkilere bakmak gerekmektedir.129 Bu nedenle güven duyma eylemi aynı zamanda içerisinde belli bir belirsizlik duygusunu da barındırmaktadır. Bütün sosyal eylem ve oluşlar belli bir belirsizlik içermektedir. Belirsizlik diğer kişinin, grubun ya da kurumun nasıl tepki vereceğini tam olarak öngörememek, güven duyup duymamaya karar verirken güven suistimaline uğrama riskinin de söz konusu olabilmesidir.

Güvenin oluşmasını etkileyen bir kavram olan belirsizlik, bireyin yaşadığı bir şoku, sürprizi içermektedir. Belirsizlik kavramı ile iç içe olan risk kavramı da bu nokta da ele alınmalıdır. Belirsizliğin bilgisizlik ve sürpriz şeklindeki iki boyutu, risk için tehlike ve olasılık şeklindedir.130 Belirsizlik ve karmaşa durumlarında karşılıklı düzenlemeler etkili ve koordinasyon içinde karşılıklı güven ve itimat temelli bir ilişki gerektirmektedir.131 Sosyolojik yaklaşım güven olgusunun sosyal karmaşa ve belirsizlik düzeyini aza indirgediğini ileri sürmektedir. Aynı zamanda sosyo- psikolojik yaklaşım da sosyolojik geleneğe benzer olarak güvenin sosyal düzen için gerekli bir bileşen olduğunu vurgulamaktadır. 132 Güvenin ve kontrol edebilmenin önemi belirsizliğin indirgenmesine yardımcı olmakta, iletişimin bütün formlarında bulunmasından dolayı güven, bir sosyal kolaylaştırıcı işlevi görmektedir.133

Güven öncelikle bir sözle, taahhütle başlamaktadır. Güvenin ikinci adımı tutarlılık ve istikrarlılıktır. Sadakat ve inanç bütünlüğünün sağlanması da güvenin diğer seviyelerini oluşturmaktadır. Güvenin içerdiği taahhüt bilgi süreçlerinde, karar almada ve eyleme geçmede çok büyük bir açıklık sağlamaktadır. Özellikle profesyonel çalışma ortamlarında daha işlevsel, akılcı ve iyi bir ortam yaratılmasında etkilidir. Bununla birlikte sadakat ve inanç bütünlüğü daha kişisel bir güven türüdür.

129 Susan B. Shapiro, The Social Control of Impersonal Trust, The American Journal of Sociology, Volume 93, No.3, 1987, p. 626. 130 Esin Özsoy, Timuçin Yalçınkaya, “Risk Toplumu: Bilgi Toplumunun Evriminde Yeni Boyut”, II. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildiriler Kitabı, 17-18 Mayıs 2003, s. 78. 131 McAllister, a.g.e., p. 25. 132 Lewicki, McAllister, Bies, a.g.e., p. 440. 133 Cofta, a.g.e., p. 11.

51 İsteklilik ve daha fazla çaba ve çalışmayı destekler.134 Güvenin içerdiği bütün özellikler bireyler, kurumlar ve sosyal yapılar arasındaki belirsizlik düzeyinin ve karmaşanın en aza indirgenmesinde rol oynamaktadır.

1.4.2. Savunmasızlık

Toplumsal yaşam içindeki kurumlar, kuruluşlar insanlar tarafından oluşturulmuş ve yine insanların rollerine, kurallarına ve kararlarına göre işlemektedir. İnsanlar arasındaki karşılıklı sınırsız bağlılık ve iki taraflı savunmasızlık durumu oldukça etkileyici bir durumdur. Karmaşa, belirsizlik ve riskle başa çıkma çabaları, güven ilişkisine dayanmaktadır. Sosyal etkileşimler insanlar arasında güven oluştururken kimi zaman da karmaşık bir durum yaratabilmekte, güvensizlik nedeniyle gerginlikler yaşanmaktadır.135 Güvenin tanımı içinde “savunmasızlık”, “belirsizlik” ve “risk” gibi kavramlar birçok araştırmacı tarafından kullanılmaktadır. Karşılıklı bağımlılığın sözkonusu olduğu ilişkilerde ya da işbölümü gerektiren karmaşık görevlerde “savunmasızlık” yoğun biçimde yaşanmaktadır. Güven, güvenen kişinin karşı tarafın kendisi için önem taşıyan davranışlar sergileyeceği beklentisi taşıması ve onu kontrol etmeyi ya da izlemeyi düşünmeksizin eylemlerine karşı savunmasız kalmaya gönüllü olmasıdır.136 Güven bu durumda iki şeyle tanımlanabilir: a) karşı tarafın güven duyanın savunmasızlığından bir çıkar sağlamayacağına yönelik dayanaklar b) güvenenin karşı taraf yetkiyle donatılmış olsa da güvenene zarar vermeyeceği ya da eylemin meydana geldiği ağlardan kaynaklanan açık ya da kapalı tehditler, kurallar, kurumsal ve kültürel kategorilerden zarar görmemesi olarak tanımlanmaktadır.137

134 Harkins, a.g.e., pp. 101-104. 135 Govier, a.g.e., p. 3. 136 R.C. Mayer, J.H.Davis ve F.D. Schoorman, “An Integrative Model of Organizational Trust”, Academy of Management Review, 20: 1995, p. 712. 137 Debra Meyerson, Karl E. Weick, Roderick M. Kramer, “Swift Trust and Temporary Groups”, Trust in Organizations Frontiers of Theory And Research, Ed. by. Roderick M. Kramer, Tom R. Tyler, Thousand Oaks, California, SAGE Publications Inc., 1996, p. 170.

52 Bireyler kendi çıkarlarını korumak amaçlı olarak bir başkasının davranışlarını kontrol etmeyi bıraktıklarında ve onlara yetki verdiklerinde kendi savunmasızlık düzeylerini de artırmış olmaktadırlar. Bunu da başkalarına sorumluluk vermek, yetki vermek gibi karşı tarafın davranışlarına bağımlı olmak süreciyle yapmaktadırlar.138

Mayer, Davis ve Schoorman’a göre güven bir tarafın, onun doğrudan denetleyemeyeceği, gözlemleyemeyeceği ve kendi çıkarları ile ilgili olan konularda risk alarak diğer tarafa karşı kendi isteğiyle savunmasız hale gelmesidir. Güvenen taraf güvenilenin iyiliğine, doğruluğuna güven duyarak, belli riskleri önceden kabul edip, kendisi açısından önemli sonuçlar doğuracak ve çıkarlarını etkileyebilecek davranışlarına ve kararlarına bağımlı olmaktadır.139 Böylelikle karşısındakine karşı savunmasız kalıp onun kendi çıkarlarını gözeterek karar alacağına inanmak durumundadır.

Toplum içindeki bütün bireyler sosyal, politik ve ekonomik çevrenin içerdiği tüm önemli etkilere karşı diğerlerinin istismarına açık bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu tür bir savunmasızlığın altında yatan neden, karşı tarafın düşünce ve tutumlarının zarar vermek üzerine olabilmesidir. Bu davranış fırsatçılıkla kendini göstermektedir. Karşı taraf diğerinin masraflarından kazanç sağlayabilmektedir.140 Güven burada da iletişimi kolaylaştırıcı bir mekanizma olarak işlev görmektedir. Güvenen taraf savunmasız kalmayı gönüllü olarak kabul etmekte, böylelikle de iletişim süreci devam etmektedir.

1.4.3. Risk

Risk kavramı, yönetilemeyen bilginin ve risk faktörlerinin ve bunlardaki değişmelerin ekonomik ve toplumsal hayatta neden olacağı olumsuz etkiler olarak tanımlanabildiğinden, buradaki kontrol edilemeyen faktörlerin (doğal ve teknolojik

138 Six, a.g.e., p. 83. 139 Mayer, Davis, Schoorman, a.g.e., p. 714. 140 Stoneman, a.g.e., pp. 17-18.

53 tehlikelerin) toplumsal ve doğal çevrede olumsuz sonuçlar doğurma olasılığı olarak ifade edilmektedir.141 Buna göre risk, bir tehlikenin gerçekleşmesinin neden olabileceği kayıpların (can, malı, yapı, doğal çevreyle ilgili, ekonomik v.s.) bir başka deyişle, gelecekteki olasılıkların düşünülmesi yoluyla tehlikelerin etkin biçimde değerlendirilmesini ortaya koymaktadır.

Modern zamanın başlarında “risk” diye yeni bir terim keşfedilmiştir. Risk sadece kozmolojinin basit bir yönü olmayıp aynı zamanda da beklenmedik sonuçların, aldığımız kararların bir sonucunu oluşturduğunun göstergesi olmakta, doğanın ve Tanrının saklı anlamlarının bir ifadesini oluşturmaktadır. Yaşamın genel bir özelliği olarak keşfedilen risk, önceleri kader olarak bilinen şeyle yer değiştirmiştir. Artık kararlar alınırken riskten kaçınılması söz konusu olmamaktadır. Riskin böyle bir farkındalığının olması, teknolojik gelişmelerin ve yatırımların riskleri, günlük yaşamın oldukça bilindik, tanıdık bir yönü haline gelmiştir.142

Risk olgusu ve risk yaratan faktörler zaman içinde değişim göstermektedir. Modernizm öncesi çağda tehlike ve risk faktörleri savaşlar, salgın hastalıklar, toprağa bağlı üretimde hasat zamanı yaşanan verimsizlikler gibi faktörlerken, 19. ve 20. yüzyıllarda belli fiziksel yaratıklarla özdeşleştirilmiştir. Bu yüzyıllarda gelişen suç ve psikiyatriyi kullanan hükümetler tehlike ve risk oluşturan sınıflar ve kişiler üzerinde yoğunlaşmıştır. İrlandalılar, siyahlar gibi bazı ırklar ve etnik sınıfa mensup kişiler tehlike ve risk kavramlarıyla bağdaştırılmışlardır. 1980’lere gelindiğinde ise artık tehlike ve risk faktörleri değişmiştir. Nükleer radyasyon, kimyasal atıklar, asbestler toplum nezdinde risk oluşturan faktörler olmaya başlamıştır.143

Dünyadaki değişimler insan eylemlerinden bağımsız olarak yaşanmaktadır. Doğal nedenlere bağlı olarak değişimler yaşanabileceği gibi (meydana gelen bir deprem, tufan ya da bir orman yangını) başkalarının yaptıkları eylemler (borsada bir panik ya da çökme, hükümete karşı sokaklarda eylem yapan kalabalıklar, ülkeye giren yabancı

141 Rıfat İraz, “Bir Risk Toplumu Olarak Bilgi Toplumunda Liderlik”, I. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, 10-11 Mayıs 2002, s. 941. 142 Niklas Luhman, “Familiarity, Confidence, Trust: Problems and Alternatives”, pp. 96-97. 143 David Denney, Risk and Society, London, Sage Publications, 2005, pp. 7-8.

54 askeri birlikler v.b.) nedeniyle de değişimler yaşanmaktadır. Her iki durumda da etkiye maruz kalınmaktadır. Örneğin depremde evimizi kaybedebiliriz, mali krizde birikimlerimizi kaybedebiliriz, savaşta ailemizi kaybedebiliriz. Ancak dünyadaki değişimler aynı zamanda insan eylem ve hareketlerine bir yanıt ya da bunların bir yansımasıdır.144

Benzer şekilde yapılan diğer bir ayrım da günümüzde ortaya çıkabilecek olası risklere yönelik bir sınıflama ortaya koymaktadır. Buna göre devrim gibi sosyal olaylar, hükümet uygulamalarının amaçlanmayan yan etkileri sonucu oluşan vergi, yükümlülükleri ve çeşitli dayatmalar, şirketlerden kaynaklanan riskler, şirketlerin özel girişimleri sonucu yaptıkları entrikalardan kaynaklanan olumsuz etkiler, gelişmiş teknoloji kullanımından kaynaklanan riskler, deli dana örneğinde olduğu gibi yeme ve içme eylemleri sonucunda ortaya çıkan bazı riskli durumlar örnek olarak verilebilmektedir.145

İçinde yaşadığımız toplum da bugün artık “risk toplumu” olarak adlandırılmaktadır. Bunun nedenleri arasında fırtına, deprem ve diğer afetler gibi doğadan kaynaklanan riskler ile belirsiz bir şekilde ortaya çıkan, modernizm ile bilimsel gelişme ve teknolojiler gibi faktörlerin yarattığı risklerin yaşanılan toplumda hissedilmesi ve ortaya çıkması gibi nedenler sayılabilmektedir.146 Giddens’a göre risk yoğunluğu olarak görülen şey, bugün içinde yaşanılan koşulların tehditkar görünümündeki temel öğedir. Nükleer savaş olasılığı, ekolojik yıkım, engellenemeyen nüfus patlaması, küresel ekonomik mübadelenin çöküşü ve diğer küresel felaketler herkes için cesaret kırıcı bir tehlike oluşturmaktadır.147

Genel olarak risk toplumunun özelliklerine baktığımızda ise 148

144 Sztompka, a.g.e., p. 18. 145 Chistopher Hood, H. Rothstein, R. Baldwin, The Government of Risk Understanding Risk Regimes, New York, Oxford University Press, First Published, 2001, pp. 4-10. 146 A.e., p. 941. 147 Giddens, a.g.e., s. 127. 148 Vehbi Bayhan, “Risk Toplumu”, Doğu Batı Dergisi, Yıl:5, Sayı:19, Mayıs-Haziran-Temmuz, 2002, s. 193-197.

55  Güvensizlik ve tehditlerin yaşandığı görülmektedir. Çevresel, nükleer, kimyasal ve tıbbi tehditler sosyal kaygılanmanın nedeni olmaktadır.  Risk toplumu güvensizleştirilmiş bir toplumdur. Dünyayı riskli bir ortam olarak tasarlayan kişi, yapacağı her şeyin sonunu hesapladığı için eylem yeteneğini bir ölçüde yitirmektedir.  Korkulu söylentiler yayılması yoluyla, karşılaşılan riskler azaltılmaya çalışılmaktadır (örneğin hükümetlerin ve uzmanların insanların cinsel davranışlarını değiştirecek şekilde, güvensiz seksin getirdiği riskleri kamuoyuna açıklıkla aktarmaları neticesinde, AIDS ilk baştaki kadar hızla yay ılmamaktadır).  Risk toplumu özeleştiri yapabilen bir toplumdur. Risk toplumunda toplum yöneticileri, siyasetçileri, sanayicileri sorgulamakta, tüketici boykotları yapılmaktadır.

Beck’e göre her toplumun kendine özgü riskleri bulunmaktadır ve kültürel kabullenme söz konusu olabilmektedir. Almanlar için ormanların yok olması, İngilizler için sabah kahvaltısında tükettikleri yumurtaya zehir karışması, Fransızlar içinse Alman otomobil lobisinin faaliyetleri risk algısı yaratabilmektedir.149 Türk toplumu içinse birçok farklı risk faktörü bulunmaktadır.

Güveni modern yaşamın içinde yer alan riskleri dengeleyen bir unsur olarak görmek mümkündür. Luhman da bu anlamda güveni, risk içeren durumlarda bir çözüm sağlayıcı olarak görmektedir. Örneğin işe yaramaz, hatalı bir ürüne dönüşecek bir ikinci el araba satın almak ya da almamak, akşam için bir bebek bakıcısı tutmak ya da tutmamak gibi durumlarda insanlar risk alır ya da almazlar. Ancak burada söz konusu olan risk almaktan kaçınıldığında onun sağladığı avantajlardan da mahrum olmayı göze almak ya da almamaktır.150

149 Ulrich Beck, Siyasallığın İcadı, 2. bs., Çev.Nihat Ünler, İstanbul, İletişim Yayınları, 2005, s. 46- 47. 150 Luhman, a.g.e., p. 97.

56 Birey ve risk alma davranışı çerçevesinden bakıldığında risk alma davranışı bireyin bir oluş, olay karşısında olumlu ya da olumsuz bir sonuca yönelik olarak bir kıyaslamaya gitmesi, olayın olumlu sonuçları karşısındaki olumlu edinimlerinin potansiyel kayıplardan daha fazla olacağına yönelik algısı şeklinde tanımlanabilmektedir. Birey potansiyel kazanımların potansiyel kayıplara kıyasla daha az olduğunu algıladığında, kazanma, olumlu sonuçlanma algısı ortaya çıkıncaya kadar bahse girme konusunda isteksiz davranmaktadır. Deutsch risk alma ve güven duyma davranışlarını bir madalyonun iki yüzüne benzetmektedir. Güven duyan bireylerin aynı zamanda risk alma deneyimini de yaşadıklarını ifade etmektedir.151 Bununla birlikte Mayer, Davis ve Schoorman da riskin güven modeli içinde önemli bir unsur olduğunu vurgulamaktadırlar. Buna göre, savunmasız kalma durumu risk içermemekle birlikte, savunmasızlığa karşı istekli olma durumunun davranışsal dışa vurumu sürecinde risk bulunmaktadır. Güvenme eylemine yönelik olarak risk alınmaktadır. Güven, risk almaya gönüllü olmak ve davranışsal güven ise risk almaktır. Güvene yönelik eylemler risk alındığını göstermektedir. Bu ayırım güven ve güven duyma sonuçları arasındaki farklılığı önemli derecede vurgulamaktadır.152

Mayer, Davis ve Schoorman tarafından oluşturulan güven modelinde güvenin sonucu, ilişkide alınan risk olarak belirlenmiştir. Genel hatlarıyla bakıldığında modele göre, bireyler güven düzeylerini “alınan risk (risk taking in relationship- RTR)” ile karşılaştırmaktadırlar. Güven düzeyinin algılanan risk düzeyini aşması durumunda bireyler ilişkilerinde risk almakta, buna karşın algılanan risk düzeyinin güven düzeyini aşması durumunda ise ilişkilerinde risk almaktan kaçınmaktadırlar. Özetlenecek olursa, güven başkalarına karşı savunmasız olmaya istekli olma durumudur. Ancak böyle bir tutumda risk söz konusu değildir. Güven bireylerin ilişkilerinde güvenmenin davranışsal bir göstergesi olarak risk alma olasılıklarını arttırmaktadır.153

151 Deutsch, a.g.e., pp. 266-267. 152 Mayer v.d., a.g.e., p. 724. 153 A.e., pp. 725-726.

57 Toplum ve risk ilişkisine bakıldığında ise, risklere bağlı olarak toplumda yaşayan bireylerin risk algısı yüksek olduğunda, başka bir deyişle bireyler dünyayı risk olarak tasarlıyorsa, sonunda eylem yeteneğini yitirdikleri görülmektedir. Çünkü riskler kaçınmaya yöneliktir, neyin yapılmaması gerektiğini söylemekle birlikte neyin yapılması gerektiğini söylememektedirler.154

İçinde bulunulan zamanda sosyal dünyanın geniş kesimleri kendi üyeleri için saydam olmayan, anlaşılmaz bir yapı özelliği taşımaya başlamıştır. Kuruluşların, organizasyonların ve teknolojik sistemlerin karmaşıklığı ve eylemlerinin giderek artan global kapsamı, sıradan insanlar için çözülemeyen, anlaşılmaz bir hale gelmiş ve aynı zamanda da profesyonel uzmanlar için bile çoğunlukla bu durum hakim olmaya başlamıştır. Global finansal akışlara, borsa dalgalanmalarına, bilgisayar ağlarına, telekomünikasyona, ulaşıma, yönetimsel, hükümetsel uygulamalara, askeri makine ve mekanizmalara, uluslararası bürokrasilere kesin bir hakimiyetle kumanda eden, yön verenin ne olduğuyla ilgili sorular karşısında güven kavramı yanıt vermektedir. Güven sosyal çevrenin anlaşılmazlığı ve saydam olmayan yapısıyla başa çıkabilmek için vazgeçilmez bir strateji olmaktadır. Güven olmaksızın felce uğramış ve hareket kabiliyetinden yoksun kalınmaktadır.155 Güvenin inşa edilmesi ve sürdürülmesiyle kaygı, belirsizlik ve risk oluşturabilecek bütün sosyal yapılar belli bir sistem içinde yer almakta ve varlığını sürdürmektedir.

Sosyal yaşam kendi kendimize yaptığımız, yeni ve gittikçe büyüyen tehdit ve rizikolarla istila edilmiş durumdadır. Doğaya ve topluma uygulanan daha fazla teknoloji, daha büyük bir tahmin edilemezliği, bilinmezliği beraberinde getirmektedir. Teknolojinin bu karmaşık etkileşimi doğanın ve toplumun yarattığı geniş bir istenmeyen sonuçlar dizgisiyle ilgilidir. Uygarlaşma ve teknolojik gelişmeler, itiraz edilemez yararlarından başka, felaketle sonuçlanan olası başarısızlıklar doğurduğu gibi zararlı yan etkiler de (endüstriyel felaketler, çevre tahribatı, iklimsel değişiklikler, hastalıklar) yaratmaktadır. İnsanlar tarafından yaratılanlar, beklenmedik bir şekilde kendisine karşı dönebilmektedir. Giderek

154 Beck, a.g.e., s. 47. 155 Sztompka, a.g.e., p. 14.

58 çoğalan sosyal ve teknik karmaşa sistemdeki bazı anahtar kısımların emniyetli bir şekilde hesaba katılmaması olasılığını arttırmaktadır. “Risk toplumu” içinde yükselen bu tehditlere açık olma durumuyla baş edebilmek, genişletilmiş bir güven havuzunu gerektirmektedir.156

Güven konusunda göze çarpan bir olgu da, kısmen yaşanan belirgin güvensizlik salgını nedeniyle, güvenin özünün sorgulanır hale gelmiş olmasıdır. Ama bu gözlemin öteki yüzünde ise, güvenin hiçbir zaman olmadığı kadar geçerli ve önemli bir hale gelmiş olmasıdır. Güvenin bu kadar sorgulanır hale gelmiş olmasının nedeni, özgür bir toplumda ve büyümekte olan bir serbest ekonomide, esenlik ve “yeni dünya düzeni”nin gerçekleşmesi için esas olan şeyin güç ve korku değil, güven olmasıdır. Eğer yeni dünya düzeni eski güç hiyerarşilerinin yıkılmasından ibaret bir şey olarak kalmayacaksa, onu tanımlayacak olan şey, onun uluslar arasında, tüketiciler ile onlara hizmet sunan şirketler arasında ve gittikçe daha da güçlenen şirketler ile dünya vatandaşları arasında tesis edeceği güven olacaktır.157

1.5. Güven ve Kaynağın İnanılırlığı

Güven gibi, kaynağın inanılırlığı (source credilibility) da birçok faktöre bağlı karmaşık bir olgu olarak tanımlanmakta ve Aristoteles’e kadar uzanmaktadır. Aristoteles inanılır bir kaynak için üç temel özellik tanımlamıştır: Etos (karakter ve doğruluk- character and integrity), Logos (deneyim ve yeterlilik- expertise and competence) ve Pathos (karizma- charisma). Modern araştırmalar da bu boyutları ampirik olarak desteklemektedir. Daha önceki araştırmalar kaynağın yeterliliğine daha fazla vurgu yapmıştır. İnanılırlığın oluşturulması için en kritik unsurlar olarak statü, itimat edilme ve deneyim gibi boyutları gösterilmiştir. Diğer araştırmalar ise önemli bir boyut olarak kaynağın güvenilirliği boyutunu eklemişlerdir. Aristoteles’in yüzyıllar önceki dü şüncelerini destekler biçimde ampirik çalışmalar kaynağın inanılırlığı için üç benzer boyut ortaya koymaktadır: deneyim (expertise),

156 A.e., pp. 12-14. 157 Solomon, Flores, a.g.e., s. 35.

59 güvenilirlik (trustworthiness) ve (attractiveness) çekicilik.158 Yüzyıllar boyunca retorik çalışmalarında ethos yani değerler sisteminin ikna sürecinde en etkili araç olduğu Aristoteles’in görüşü dışında diğer retorik bilginleri tarafından da desteklenmektedir. Burada iletişim çabasının amacı iknayı sağlamak ya da anlamayı gerçekleştirmektir. Kaynağın inanılırlığı, çok boyutlu bir kavram olarak düşünülmüştür. Örneğin Aristotleles’in etos ya da kaynağın inanılırlığı kavramı içinde var olduğunu öne sürdüğü boyutlar olan akıl, karakter ve iyi niyet alıcı üzerinde etki bırakan algısal kaynaklardır.159

İnanılırlıkla ilgili çalışmalar, ikna sürecindeki rolüne olan ilgiyle başlamıştır. Araştırmacılar kişilerarası etkide kaynağın inanılırlığı konusunda çalışmalar yürütmüşler, daha sonraları ise kurumların da iletişim aracılığıyla insan davranışlarını etkilemek amacıyla ikna edici kaynaklar yarattığını gözlemlemişlerdir. Mesajın inanılırlığı da daha önceki çalışmalarda yer almış, mesajın karakteristik özelliklerinin az ya da çok inanılırlsık taşıma ıyla ilgili çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda da kitle iletişim araştırmaları nedeniyle medya inanılırlığıyla ilgili çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Örneğin gazetelere karşı televizyon gibi, iletişimin belli formlarındaki inanılırlığa yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir.160

Hovland ve Weiss tarafından güven duyulan ve güven duyulmayan kaynaktan gelen iletilerin izleyici üzerinde bıraktığı etki ile ilgili olarak bir takım deneyler gerçekleştirilmiştir. Bu deneylerde deneklere bir takım tartışmalı konular ve kaynaklar verilmiştir. Deneklere sunulan dört tartışmalı konu, anti-alerjik ilaçlar, atom enerjili denizaltıları, çelik yokluğu, filmlerin geleceği konularıdır. Aynı zamanda bu konularla ilgili olarak sunulan makaleler için deneklerin yarısına güvenilirliği yüksek yarısına da güvenilirliği düşük kaynaklar seçilmiştir. Konularla ilgili olarak güvenilirliği düşük kaynak olarak seçilen kişiler örneğin işçi karşıtı sağcı köşe yazarı, film dedikoduları yazan bir kadın, Rus gazetesi Pravda gibi örneklerdir.

158 Rawlins, a.g.e., p. 6. 159 James C. McCroskey, Thomas J. Young, “Ethos and Credibility: The Construct and Its Measurement After Three Decades” Central States Speech Journal, Volume 32, Spring, 1981, p. 24. 160 Miriam J. Metzger v.d., “Credibility for the 21st Century: Integrating Perspectives on Source, Message and Media Credibility in Contemporary Media Environment”, Communication Yearbook 27, Ed. by. Pamela J. Kalbfleisch, 2003, p. 296.

60 Güvenilirliği yüksek kaynak olarak ise Fortune dergisi, Ulusal Kaynakları Planlama Bürosu Bülteni gibi kaynaklardır.161 Araştırma sonucunda güvenilirliği yüksek kaynağın dört konudan üçünde daha fazla düşünce değişikliğine yol açtığı saptanmıştır. Aynı zamanda denekler, güvenilir kaynak tarafından savunulan düşünceyi güvenilmeyen kaynak tarafından savunulan düşünceden daha inanılır bulmuşlardır.

İnanılırlıkla ilgili olarak gerçekleştirilen bir başka araştırmada katılımcıların yüksek ve düşük inanılırlık durumları karşısındaki tutumlarına yönelik bir deney gerçekleştirilmiştir. Buna göre katılımcılara basılı bir reklam ilanı gösterilmiş, bunun bir hükümet birimi tarafından sponsor olunarak, gözetim altında tutulan biyo- teknoloji ürünü bir bitki olduğuna inandırılmışlardır. Araştırmacılar tarafından oluşturulan başka bir düşük inanılırlık durumunda ise aynı reklam ilanının biyo- teknoloji bitkileri üzerine ticari bir şirket tarafından sponsor olunduğuna inandırılmışlardır. Sonuç olarak kar motivasyonu nedeniyle hükümet ticari kuruluştan daha inanılır bulunmuştur.162

Bentele, inanılırlığın (credibility), güven kavramının bir alt-fenomeni olduğunu, kişiler, kuruluşlar veya onların iletişimsel unsurlarıyla (yazılı ya da sözlü materyaller, görsel-işitsel sunumlar) ilgili olarak kavramsallaştırılabileceğini belirtmektedir. Bu özelliğiyle inanılırlık metinlerin doğasında olan bir kavram değil, çoklu konumlandırılmış ilişkiler içinde bir unsurdur.163 İnanılırlık kavramının niteliği günlük dilde iletişimsel boyutuyla sınırlı olsa da, güven çok daha geniştir. Güven sadece bir etkenle ilgili ifadelerdeki çok yüksek ya da düşük güven duymakla ilgili değil, aynı zamanda nesnelerin teknik boyutlarında da (örneğin otomobiller) sosyal kurumlarda da (işsizlik sigortası, siyasal partiler), coğrafi durumlarda (hava durumu

161 Carl I. Hovland, Walter Weiss, “The Influence of Source Credibility on Communication Effectiveness”, The Public Opinion Quarterly, Winter ,1951-1952, Vol.15, No.4, pp. 636-650. 162 Xiaoli Nan, “The Influence of Source Credibility on Attitude Certainty: Exploring the Moderating Effects of Timing of Source Identification and Individual Need for Cognition”, Psychology & Marketing, Vol. 26, No.4, April 2009, pp. 324-330. 163 Bentele, Seidenglanz, a.g.e., p. 3.

61 gibi) ya da sosyal sistemlerde (emeklilik sistemi, pazar ekonomisi ya da parlamenter demokrasi gibi) de kullanılan bir kavramdır.164

İnsanlar çoğu zaman güvenilir kaynaklardan aldıkları mesajları, destekleyici kanıtlara pek de önem vermeden kabullenme eğilimi içindedirler. Kaynağın güvenilirliği, iletişimin etkisinde çoğu zaman temel belirleyici olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesajda ileri sürülen iddiaları destekleyici yeterli kanıt olmasa bile, eğer o mesaj çok güvenilir bir kaynaktan gelmekteyse, hedef tarafından benimsenmesi kolaylaşmaktadır. Mesajın ya da bilginin doğruluğunu kanıtlayacak ya da test edecek herhangi bir kanıtın olmadığı durumlarda kaynağın güvenilirliği çok daha fazla önem kazanmaktadır çünkü bu gibi durumlarda hedef, söz konusu mesajı ya da bilgiyi benimseme ve kullanma sürecinde tek bir öğeye, yani kaynağın güvenilirliğine göre hareket etmek zorundadır.165 İletişim kaynağı değişkenleri ile yapılan alan ve laboratuar araştırmalarında çoğu kez kaynak etkilerinin bireye etkisi üzerinde durulmuştur. Deneklere belirli mesajlar yöneltilerek, mesaj kaynağı farklı olarak verilmiştir. Bu araştırmalarda kullanılan kaynak özellikleri arasında kaynağın karizması, uzmanlığı, çekiciliği, inanılırlığı gibi değişkenler bulunmaktadır. Kaynağın güvenilirliği diğer etkenlere oranla tutum değişimini daha çok etkilemektedir.166

Herhangi bir görüş ya da mesajın konunun uzmanı tarafından iddia edilmesi veya ortaya atılması da sıradan kişilerin iddiasından daha yüksek güvenilirlik taşımaktadır. Burada saygınlık özelliği kaynağın kendisine ait olabileceği gibi kanala yani taşıyıcıya da ait olabilmektedir.167 Aynı zamanda güvenin oluşması için gerekli faktörler arasında özneye yönelik bilgi, problem çözme yeterliliği, iletişim becerisi, iletişimin sürekliliği, iletişimin şeffaflığı, sosyal sorumluluk ve etiksel sorumluluk gibi unsurlar gelmektedir. Kaynak tarafından bu faktörler yerine getirildiğinde yüksek seviyede güven oluşturulurken, bu faktörlerin düşük seviyede

164 Bentele, Seidenglanz, a.g.e., p. 3. 165 İnceoğlu, a.g.e., s. 180-181. 166 A.e., s. 180. 167 Şengül Özerkan, Yasemin İnceoğlu, İletişimde Etkileme Süreci, İstanbul, Pan Yayıncılık, 1997, s.11.

62 olması ya da hiç olmaması durumu güvensizlik oluşumuna neden olmaktadır. Güven oluşumu dinamik bir süreçtir ve aynı zamanda güveni sağlamak uzun bir süreçken güvenin yok olması hızla gerçekleşebilmektedir.168 Aynı zamanda kurumlara yönelik inanılırlıkta kaynak bir birey olmamakla birlikte çok daha karmaşık bir yapı taşımaktadır. Kurumun sahip olduğu deneyimlerinin tarihsel geçmişi ve bugünkü bilgi, toplum tarafından sürekli biçimde izlenmekte ve toplum ve kurum karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin ticari kuruluşlar için kurumlara yönelik inanılırlık reklamcılık ve pazarlama literatürü içerisinde gelişmektedir. Kurumsal inanılırlık, şirket inanılırlığı, satışı gerçekleştirenin inanılırlığı ya da reklamcının inanılırlığı kuruluşlara yönelik inanılırlık için kaynak durumundadır.169

1.6. Türkiye’de Güven ve Toplumsal Yapı

Toplumsal yapı, güven olgusunu etkileyen önemli bir unsurdur. Buna göre öncelikle toplumun ne olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Toplum, insan davranışlarını düzenleyen toplumsal kurumların meydana getirdiği bir sistem olarak tanımlanabilir. Buradaki sistem terimi bu kurumların bir arada bulunması niteliğini belirtmektedir. Bu yaklaşım toplumu, eylem ve ilişkileri belli kurallara bağlanmış olan insanlar topluluğu olarak görmektedir. Böylelikle, bir arada olan insanların eylem ve etkileşimleri ancak belli kurallara uygun olarak meydana geliyorsa toplum ortaya çıkmaktadır.170 Bir başka tanıma göre ise toplum, en genel düzeyde gündelik yaşamın sürdürülebilmesi amacıyla çok çeşitli yapılar ve kurumlar oluşturan ve bu kurum ve yapıların belirlediği ilişkiler içinde iletişim kuran bireylerden oluşan bir topluluktur. Toplumu oluşturan bireylerin arasında tarihi, ekonomik, kültürel, sosyal ilişkiler bakımından ortak bir anlayış ve davranış biçimlerinde bir bütünlük bulunmaktadır.171

168 Bentele, Seidenglanz, a.g.e., p. 9. 169 Metzger v.d., a.g.e., p. 299. 170 Emre Kongar, Toplumsal Değişme, 1. bs., Ankara, Bilgi Yayınevi, 1972, s. 31 171 Sibel Kalaycıoğlu, “Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme”, Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 1. bs., Ed. Memet Zencirkıran, Ankara, Nova Basın Yayın, 2006, s. 5.

63 Toplumla ilgili olarak yapılan tanımların odaklaştığı temel noktalarda, bir insan topluluğunun toplum haline gelmesi için gereklilikler; insan ömründen uzun yaşamak, göreli bir kararlılığa sahip olmak, ortak değer ve davranışa sahip olmak, kendi kendini devam ettirmek olarak belirlenmiştir.172 Birey ve toplum ilişkisine bakıldığında, bireyin toplum içine girdiği zaman aktör sıfatını aldığı görülmektedir. Aktörlerin bir araya gelmesi toplumsal sistemi doğurmaktadır. Toplumsal sistem içindeki davranışların kurallarını ve kalıplarını toplumsal kurum ya da toplumsal olgular belirlemektedir. Toplumsal kurum ya da olguları belirlenmiş olan toplumsal sistem, toplumsal yapıyı meydana getirmektedir.173

Toplumsal yapı ise, bir topluluğun toplumsal düzeni, kuruluşu, kuruluşun işleyişi ve bir takım görevleri yerine getiriş yoludur.174 Kıray, toplumsal yapıyı, yapıyı oluşturan toplumsal kurumların ve bunların karşılıklı ilişkilerinden doğan toplumsal değerlerin karşılıklı olarak etkiledikleri bir bütün olarak tanımlamaktadır.175 Kongar ise, bir toplumsal sistem içindeki ilişkiler, toplumsal olgular ya da toplumsal kurumlar ile düzenlendiği zaman ortaya çıkan yapı olarak tanımlamaktadır.176 Toplumsal yapı, sürekli ve örgütlenmiş ilişkilerdir. Bazı sosyologlara göre kavram, yalnızca kurumsal düzenlemeleri ve sosyal gruplar arasındaki ilişkileri kapsamaktadır. Buna göre nüfus, çevre, yerleşim, ekonomi, toplumsal sınıflar, eğitim, siyaset, hukuk, aile ve din gibi kavramlar toplumsal yapının kurucu üyeleri olmaktadır. Bu kurucu öğeler toplum bütünlüğü içinde ele alınmakta ve yapının işleyişini açıklayacak biçimde değerlendirilmektedir.177

Bir toplumsal yapıya şeklini veren değişkenler ve özellikler dört grupta toplanmaktadır. Her toplum, a) ekolojik bir komünite, mekanda belirli yeri ve biçimi olan bir yerleşme şekli, b) kendine has özellikleri olan bir nüfus kompozisyonu, c)

172 Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, 9. bs., İstanbul, Remzi Kitabevi, 2002, s. 45. 173 A.e., s. 35. 174 İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, Ankara, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, 1970, s. 1. 175 Mübeccel Kıray, Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, İstanbul, İletişim Yayınları, 1964, s. 15-16. 176 Kongar, a.g.e., s. 26. 177 Birsen Gökçe, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal Kurumlar, 1. bs., Ankara, Savaş Kitap ve Yayınevi, 1996, s. 3.

64 belirli bir sosyal örgüt ve d) bunlara bağlı bir sosyal değerler sistemi olarak ele alınabilmektedir.178 Toplumun örgütlenmiş durumunu koruyabilmesi, onu çevreleyen öğe ve güçler arasındaki etki-tepki ilişkilerinin bir takımının yaygın, sürekli ve tekrarlı olmasına bağlıdır. Bu olanak sonucunda belirli genel davranış kalıpları, toplumsal biçimleşmeler oluşmaktadır. Bu biçimleşme veya temel ilişki süreçleri topluluğa dengesini ve ana özelliklerini kazandırmaktadır.179

Toplumsal yapının incelenmesinden oluşan bu ana biçimleşmelerin ve kurumların neler olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu temel ilişki kalıpları sayesinde toplumun kuruluşunu, işleyişini, çeşitli grupları, sınıfları ve bütün olarak bunların özellikleri anlaşılabilmektedir.180 Kurum ise, bir şeyi yapmanın örgütlenmiş yoludur. Toplumda belirli bir eylemi yürütmenin formel, kabul edilmiş, yerleşmiş ve istikrar kazanmış biçimidir. Toplumdaki belirli eylemler devamlılık gösteren, kabul edilen bir biçimde örgütlendiği zaman kurumlaşmaktadır.181 Toplumsal yapıyı oluşturan kurumları üç düzeyde ele almak gerekmektedir. Öncelikli olarak küresel düzeyde etkili ekonomik ve siyasi örgütler bulunmaktadır. İkinci düzeyde, ulusal düzeyde toplumu etkileyen eğitim, iş yaşamı, toplumsal tabakalaşma, ekonomik ve siyasi kurumlar, din, iletişim gibi yapılardır. Üçüncü düzeyde ise daha çok lokal ve yerel düzeylerde biçimlenen aile ve hane halkları, kent ve kır örgütleri gibi yapı öğeleri söz konusu olmaktadır.182

Toplumsal yapıdaki kuralcı bakış açısı büyük oranda sosyal aktörlerin yerleşmiş kurallar ve beklentiler tarafından sınırlandığı varsayımına dayanmaktadır. Bu kural ve beklentilerin çoğu sosyalleştiğimiz rollerin tanımlamalarıyla sarmalanmıştır. Bu nedenle toplumsal yapının önemli bir yönü, anne, baba, çocuk, kardeş ve eş gibi öncelikli rollerin bir araya gelmesiyle şekillenmektedir. Sosyal yapının diğer yönleri ise yurttaş, komşu, arkadaş gibi rollerdir. Bu rolleri yöneten kurallar ve beklentiler toplumsal yaşamın kurumsallaşmış düzenini oluşturmaktadırlar. Örneğin bilim adamı

178 Kıray, a.g.e., s. 17. 179 Yasa, a.g.e., s. 2. 180 A.e. 181 Gökçe, a.g.e., s. 3. 182 Kalaycıoğlu, a.g.e., s. 5.

65 olarak adlandırılan kişiler benzer davranışlarda bulunmaktadırlar. Bu düşünceler güveni anlamak için bazı önemli içermelere sahiptir. Güven, toplumsal ilişkileri tanımlamak ve açıklamak için en önemli faktör durumundadır. Toplumsal yapı insanların güvenilir olup olmadığıyla ilgili beklenti ve kurallar bütününü de içermektedir.183

Toplumsal kurumlar, o toplumda yaşayan bireylerin toplumsal ve gündelik yaşamını ve eylemlerini düzenlemektedir. Toplumsal kurumlara örnek vermek gerekirse, eğitim kurumları, iş yaşamıyla ilgili kurumlar, hükümetler, yasalar, pazar ilişkileri v.b. kişilerin yaşamını doğrudan etkileyen kurumlar sayılabilir. Bütün bu kurumlar kendi alanları doğrultusunda toplumsal düzenin oluşmasına ve bu düzenin devamlılığına katkıda bulunmaktadırlar.184

Toplumsal kurumlar ve toplumsal kalıplar belli bir toplumda hangi eylemlerin ya da ilişkilerin meşru ve beklenen ilişkiler olduğunu belirlemektedir. Toplum kurumsal bir sistem olarak düşünüldüğünde ancak bir arada olan insanların eylem ve etkileşimleri belli kurallara uygun olarak meydana geliyorsa toplum ortaya çıkabilmektedir.185 Toplumsal kurumlar da toplumların geliştirdiği sistemlerdir. Bu sistemlerin kendi aralarındaki işbirliği, bütünlük, süreklilik ve organik bir bağ oluşturabilmesi ancak toplumsal yapı içinde güvenin inşa edilmesiyle mümkün olabilmektedir.

Aynı zamanda bireyin toplumsal yapı içinde nasıl davranması gerektiğini de toplumsal kurumlar belirlemektedir. Bir toplumun varolabilmesi için belirli düzenlemeler ve süreçler gerekmektedir. Bunlar: iletişim sistemi, ekolojik sistem, siyasal sistem, genç kuşakların yetiştirilmesini sağlayan aile ve eğitim ile ilgili düzenlemeler, sosyal dayanışmayı arttıran inanç sistemi gibi düzenleme ve

183 Robert Wuthnow, “Trust As an Aspect of Social Structure”, Ed by. Jeffrey C. Alexander v.d., Self, Social Structure and Beliefs, London, University of California Press, 2004, p. 152. 184 Kalaycıoğlu, a.g.e., s. 5. 185 Kongar, a.g.e., s. 30-31.

66 sistemlerdir.186 Bu sistem ve düzenlemelerde meydana gelen değişim, aksaklık ve bozulmalar diğerlerini de etkilemektedir.

Toplumsal yapı içinde güven kavramını anlamak, insan davranışıyla ilgili daha genel bir anlamayı gerektirmektedir. Güven diğerlerinin belli kurallar çerçevesinde davranacağına yönelik bir beklenti, öngörüdür. Güvenle ilgili her araştırma sadece bireylerin, daha doğru bir ifadeyle toplum içinde birer aktör konumunda olan bireylerin davranışlarının incelenmesiyle değil aynı zamanda da içinde bulunduğu toplumun kural ve beklentilerinin neler olduğuyla da ilişkilidir. Bireysel davranışlar ve bunlara eklenmiş beklenti ve kurallar, güvenin toplumsal yapının bir unsuru olduğunu göz önüne almak gerektiğini göstermektedir.187

Güvenin toplumsal yapıyla olan bu ilişkisi, görgü kuralları, toplum içinde uygun davranma ya da anormallik, iş performansı gibi diğer normatif davranışları anlamayla ilgili olarak kullanılan aynı terimlerin güven için de sorgulanması anlamına gelmektedir. Bütün bu durumlarda esas olarak sorulması gereken toplumsallaşmanın yeni ajanları aracılığıyla hangi kuralların paylaşılması ve iletişime sokulması gerektiğidir.188

Her toplumun bir demografik yapısı, bir etnik yapısı ve bir kültürel yapısı bulunmaktadır. Toplumsal yapı sorunu da sıkı sıkıya bu öğelerle ilgili bulunmaktadır. Herhangi bir toplumsal sorunu ele almak istediğimizde demografik yapı önemli bir bileşen olarak karşımıza çıkmaktadır. Nüfusun ülke yüzeyinde çeşitli yerleşme biçimleri halinde dağılışı ve serpilişi, yapısının çeşitli yönleri, etnik bakımlardan durumu sadece nüfus sorunlarıyla uğraşanları değil aynı zamanda kamu yöneticileri, eğitim, öğretim, sağlık, toprak dağılımı, iç yerleşme ve konut sorunlarıyla uğraşanları da yakından ilgilendirmektedir.189

186 Gökçe, a.g.e., s. 3. 187 Wuthnow, a.g.e., p. 146. 188 A.e. 189 Yasa, a.g.e., s.2-3.

67 Bir yapıyı oluşturan parçaların sahip oldukları farklı nitelikler değişik toplumsal yapıların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Her toplumun yapısını oluşturan değişik özelliklerle öğeler arası ilişki biçimlerinin kendine özgü formları kastedilmektedir. Böylece toplumlar arası yapısal farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Örneğin her toplumda var olan aile, dernek, sendika, kooperatif gibi birlikler, eğitim, ekonomi, siyaset gibi kurumlar, gelenek, görenek ve ahlaki kuralların ve köy ve kent gibi yerleşim biçimlerinin birbirinden farklı olması yapısal özellik farklılığından kaynaklanmaktadır.190

Aynı şekilde, kültürel olarak genel güveni sağlayan ve güçlendiren yaygın kurallar da söz konusudur. Ortaçağa ait loncalar, büyük bir geleneğe sahip şirketler, ünlü kuruluşlar, altın ve elmas tüccarları, seçkin gazeteler ve dergiler, yerleşmiş yayın evleri müşterilerinin güvenini tatmin etmeye ve karşılamaya büyük bir önem vermektedirler.191

Toplumsal yapının farklı özellikleri o toplumdaki güven düzeyini etkilemektedir. Sonuç olarak bir toplumdaki güven o topluma verilmiş bir şey değildir; o toplumun kolektif, bilinçli eylemlerinin ürünüdür.192 Bazı toplumlarda güvene rıza gösterilirken bazı toplumlar daha şüpheci ve güvensizdir. Bazı durumlarda insanlar güvene rıza göstermeye karar verirler, bazı durumlarda ise güvene yönelik bir şüphecilik söz konusu olabilmektedir.193 Toplumlar güvene dayandığı ve buna karşılık güven o toplumun kültürü tarafından belirlendiği için toplumların ekonomik ve sosyal refaha ulaşması da güven düzeylerine bağlı olarak değişim göstermektedir. Sosyal güvenin yüksek olduğu toplumlar kendiliğinden sosyalleşme eğilimi göstermektedir. Örneğin, Japonya, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler yüksek güven duygusuna sahip toplumlardır.194

190 Gökçe, a.g.e., s. 6. 191 Sztompka, a.g.e., p. 68. 192 Solomon, Flores, a.g.e., s. 67. 193 Sztompka, a.g.e., p. 69. 194 Fukuyama, a.g.e., , s. 41.

68 Yüksek güven duygusuna sahip toplumlar, organizasyonun aşağı seviyelerine daha fazla sorumluluk vererek ekip çalışmasına dayalı ve esnek bir anlayış temelinde iş ortamlarını düzenlemektedirler. Düşük güvenli toplumlar ise işçilerini bir dizi bürokratik kuralla tecrit etmektedirler.195

Bununla birlikte güven ve güvensizlik durumlarındaki tutum ve yargılar diğer kişi ya da grupların tutumlarından da etkilenebilmektedir. Bir kişi, kurum ya da kuruluş diğerleri tarafından, özellikle de seçkin kimseler tarafından güvenilir bulunuyorsa, ciddiyetle davrandığını düşünen insanların da o kişi ya da kuruluş hakkındaki yargıları, kişi ya da kuruluşun güvene değer olup olmadığı yönündeki düşünceleri, başka ipuçlarını göz önüne almaya gerek duymadan, bu güveni model almaya hazır oldukları bir yapıya dönüşebilmektedir. Bu durumda güven bulaşıcı, diğerine geçen, onu etkileyen bir şeydir. Bu mekanizma ünlü kişiler ya da idol olarak kabul gören kimseler, en çok satan ürünler, çok tutulan eserlerle ilgili olarak da aynı şekilde işlemektedir.196

Fukuyama bir toplumda ekonomik ve sosyal refahın yaratılmasını, sosyal sermayenin oluşturulmasını o toplumda yaşayan bireyler arasındaki güven duygusuyla ilişkilendirmektedir. Birbirine güvenmeyen insanlar sonuç olarak kendilerini yalnızca müzakereye, anlaşmaya ve dava etmeye iten formel kurallar ve düzenlemeler sistemi altında işbirliği yapabildikleri bir toplumda bulmaktadırlar. Hatta sistem onlara baskıcı yöntemler kullanarak kendi kurallarına uymaya zorlayacaktır. Toplumdaki yaygın güvensizlik bütün ekonomik aktivitelere bir tür vergi olarak eklenmektedir. 197

Hofstede de toplumsal yapı özelliklerine bağlı olarak kültürleri birbirinden ayırt etmek amacıyla gerçekleştirdiği araştırmasında dört temel kültür modeli belirlemiştir. Bunlar 1) güç uzaklığı 2) belirsizlikten kaçınma 3) bireycilik-ortaklaşalık 4) güç

195 A.e., s. 47. 196 Botan, Taylor, a.g.e., p. 73. 197 Fukuyama, a.g.e., s. 43.

69 uzaklığı modelleridir. Hofstede’e göre ulusal kültürler öncelikli olarak kendi değer bileşenlerine göre farklılaşmaktadır.198

Hofstede’in199 güç uzaklığı ayrımında her toplumda gücün dağılımı, gücü elinde bulunduran kurum ve kuruluşlar ve güce yönelik tutum ve davranış biçimleri farklılık taşımaktadır. Bu modelde toplum içerisindeki bu farklılığı ve hiyerarşik yapılanmayı incelemektedir. Belirsizlikten kaçınma yaklaşımında, bir kültürün üyelerinin bilinmeyen ya da belirsiz durumlara karşı kendisini ne kadar tehdit edilmiş hissettiğiyle ilgili oluşturulan bir modeldir. Toplumun bu tür durumlardan sakınmak amacıyla daha fazla resmi kurallar koyması, olağandışı fikir ve davranışlara tolerans göstermemesi, kesin doğrulara dayanması ve başarının deneyimle mümkün olduğuna inanması gibi özellikler gösterdiğini belirtmektedir. Bireycilik-Ortaklaşalık yaklaşımında, bireyci kültürlerde bireyler sadece kendilerini ve birincil yakınlarını temel alarak yaşamaktadırlar. Kendi düşünceleri ve değerleri ön plandadır ve grup normlarına uymaya özen göstermektedirler. Ortaklaşa kültürlerde ise, grup bilinci oldukça yüksektir. Erillik-dişillik kültür modelinde ise eril kültürlerde para, başarı, performans gibi şeyler önemlidir. Diğer insanlar önemli değildir. Dişil kültürler ise insan odaklıdır. Yaşam kalitesi önemlidir, küçük ve yavaş olan her şey güzeldir.

Türk toplumunun temel özelliklerinden birisi otoriteye bağlı olmadır. Tarihsel süreçler içerisinde toplumun yaşadığı olaylar ve bu olaylar karşısında göstermiş olduğu tepkiler otoriteye gereksinim duyan bir ulus özelliğini ortaya koymaktadır.200

Ancak zaman içinde otorite merkezleri değişim göstermiştir. Örneğin geleneksel aile ilişkilerinde baba ya da en yaşlı aile bireyi, köy muhtarı, kırsal kesimde zengin toprak ağaları gibi otorite merkezleri iken, iç göçler, kentleşme, eğitim düzeyinin yükselmesi gibi gelişmeler çerçevesinde geleneksel otorite merkezleri de değişim göstermiştir. Televizyon başta olmak üzere kitle iletişim araçlarının kırsal mekanlara

198 Geert Hofstede, “Organising for Cultural Diversity”, European Management Journal, Volume 7, No.4, 1989, p. 392. 199 Geert Hofstede, “Motivation Leadership and Organization: Do Americans Theories Apply Abroad?”, Organizational Dynamics, AMACOM, 1980, pp. 45-49. 200 Gökçe, a.g.e., s. 271.

70 kadar uzanması muhtar otoritesini azaltarak yerine politikacıların, bürokratların otoritesini getirmiştir.201 Aynı zamanda bireylerin sivil toplum örgütlerine katılımı, dernekler, vakıflar, eğitim merkezleri, kulüpler v.b aracılığıyla sivil alanda örgütlenmeleri de otoriteye karşı tutumlarında değişimler yaratmıştır.

Bununla birlikte toplumun toprağa bağlı olma özelliği de zaman içerisinde değişime uğramış, tarımda makineleşme, toprağın parçalanması, yeni nesilleri eğitme isteği gibi faktörler nedeniyle kırsal kesimden kentlere doğru bir iç göç söz konusu olmuştur. Göçle birlikte tarım ve hayvancılık gibi işlerle uğraşan insanlar, kentlerde sanayi ve hizmet sektöründe çalışmaya başlamışlardır. Ancak bununla birlikte “memleket özlemi” ve bununla ilgili duygusal bağ lılık tamamen terk edilmemiştir.202 Toplumsal yapı özelliklerinden bir diğeri, toplumun “kuşkucu ve güvensiz” olma özelliğidir. 1990’lı yıllarda yapılan araştırmalar, halkın devlete, milletvekillerine ve politikacılara olan güvenin önemli ölçüde az olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda da diğer insanlarla iş yaparken de dikkatli olunması gerektiği düşünülmekte ve ciddi bir güvensizlik eğilimi içinde olunduğu görülmektedir. Kurumsal düzeyde güvene bakıldığında ise birinci sırada % 60.7 ile silahlı kuvvetlerin yer aldığı, dini kuruluşlara yönelik güvenin % 39.1, polis’e yönelik güvenin % 31.8, Türk siyasal sistemine yönelik güvenin % 19.3 oranında olduğu belirlenmiştir.203

Avrupa Birliği üyesi toplumlarda kamuoyunun siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel konularda, değer, tutum ve davranışlarını araştırmak amacıyla başlatılan “Eurobarometer” projesinin genişletilmesiyle oluşturulan Dünya Değerler Araştırması’nın Türkiye Ulusal Raporu bulguları Türkiye’de kurumlara duyulan güveni göstermektedir. Buna göre kurumlara güven sorusuna verilen yanıtlarda

201 A.e., s. 274. 202 A.e., s. 275. 203 A.e., s. 278.  Dünya Değerler Araştırması 1981 yılında Ronald Inglehart başkanlığında 25 ülkede başlamış ve daha sonra başka ülkelerin de katılımıyla genişletilmiştir. Farklı tarihsel geçmişe, dinlere, toplumsal ve ekonomik yapılara, siyasal rejimlere sahip toplumlarda yaşamın algılanması, siyaset ve demokrasi, milliyetçilik, ekonomi, çalışma hayatı, din ve inanç, kadın-erkek ilişkileri ve eşitliği, aile ilişkileri, çevre, küreselleşme gibi alanlarda temel toplumsal değerlerin karşılaştırmalı olarak saptanması ve analizini amaçlamaktadır.

71 Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) geneli arasında dikkate değer farklılıklar olduğu kadar birkaç benzerlik de gözlenmektedir. Gerek AB genelinde gerek Türkiye’de en güvenilir kurum ordudur. AB genelinde orduya güven %71 düzeyindeyken Türkiye’de bu %84 düzeyindedir. Bu düzeyin üzerinde AB genelinde bir tek Finlandiya’da (%91) rastlanmaktadır.

Türkiye’de yazılı basın, radyo ve TV kanallarına olan güven düzeyi AB genelinin oldukça altında kalmaktadır. Dini kurumlara AB genelinde örneklemin ancak % 46’sı tarafından güven duyulurken Türkiye’de bu oran % 64 düzeyine ulaşmaktadır. Yalnız Danimarka, Kıbrıs Cumhuriyeti, Malta ve Romanya’da dini kurumlara güvenme eğiliminde olduğunu belirtenlerin oranı Türkiye’den yüksektir. Tüketici dernekleri AB genelinde en güvenilen ikinci kurum olurken Türkiye’de bu kurumlara güvenme eğiliminde olan %33’lük bir grupla sıralamada ancak yedinci olabilmektedir.

Türkiye’de siyasi kurumlara olan güven AB genelinden yüksek görünmektedir. Siyasi partilere (%23), hükümete (%63) ve Meclis’e (%64) güvenme eğiliminde olanlar AB genelinden yüksek orandadır. Ancak Avrupa Birliği’ne güvenme eğiliminde olanlar AB genelinde %48 iken Türkiye’de ancak %25 düzeyindedir. AB’ye olan güven Türkiye’de azalırken AB genelinde artmaktadır. Aşağıdaki tabloda 2007 Dünya Değerler Araşt ırması Türkiye raporuna göre Türkiye’de kurumlara olan güven düzeyleri aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

72 Tablo 1.5. Eurobarometre Türkiye Değerler Araştırması Kurumlara Güven Düzeyi

Karşılaştırmalı Kurumlara Güven Türkiye AB-27 Güvenme Güvenmeme CY Güvenme Güvenmeme CY Eğilimindeyim Eğilimindeyim Eğilimindeyim Eğilimindeyim

Ordu %84 %12 %4Ordu %71 %19 %10 Polis %69 %26 %5 Tüketici Dernekleri %65 %22 %13 Dini Kurumlar %64 %28 %8 Polis %64 %31 %5 Meclis %64 %28 %8 Radyo %60 %31 %9 Adalet & Yargı %63 %28 %9 şmiş MilletlerBirle %53 %30 %17 Sistemi Hükümet %63 %30 %7 Televizyon %52 %43 %5 Tüketici Dernekleri %33 %47 %20 Avrupa Birliği %48 %36 %16 Televizyon %32 %62 %6 Adalet & Yargı %47 %46 %7 Sistemi Radyo %31 %57 %12 Dini Kurumlar %46 %42 %12 Sendikalar %28 %50 %22 Basın %44 %49 %7 Internet %27 %41 %32 Sendikalar %39 %45 %16 Avrupa Birliği %25 %59 %16 Meclis %35 %56 %9 Basın %23 %68 %9 Hükümet %34 %59 %7 Siyasi Partiler %23 %66 %11 Internet %33 %35 %32 Birleşmiş Milletler %23 %58 %19 Siyasi Partiler %18 %75 %7 Kaynak: http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/eb/eb68/eb68_tr_nat.pdf

Aynı zamanda sosyolojik araştırmalar bireylerin kendi ülkelerinden olan insanlara yabancılardan daha fazla güven duyduklarını göstermektedir. İtalya haricinde onyedi Batı Avrupa ülkesiyle ilgili olarak yapılan araştırma verileri, insanların kendi uluslarından olanlara, yabancılardan daha fazla güvendikleri sonucunu ortaya koymaktadır. Örneğin, 1980 yılında Batı Almanların % 91’i, Lüksemburgluların % 90’ı, İngilizlerin % 88 ve Yunanlıların % 62’si kendi uluslarından olanlara güvendiklerini belirtmişlerdir. Aynı zamanda Almanların sadece %34’ü, Lüksemburgluların % 22’si ve Yunanlıların % 12’si diğer onaltı ulusa güvendiklerini belirtmişlerdir. 1990 yılında yapılan benzer bir araştırmada da Batı Avrupa ülkelerinde insanların % 50’sinin kendi uluslarından olanlara güvendikleri, % 33’ünün genel olarak insanlara güvendikleri, Fransız ve Portekizlilerin % 21’inin, Belçikalı ve Almanların ise % 31’inin insanların çoğuna güvenmedikleri sonucu ortaya çıkmıştır.204

204 Ronald Inglehart, “Trust Between Nations: Premordial Ties, Societal Learning and Economic Development” in Eurobarometer, Ed. by. Karlheinz Reif v.d., London, Macmillian, 1991, p. 160.

73 Bununla birlikte güvenle ilgili kültürel yapılarda kurallar çok genel ya da güven ya da güvensizlik belirtisi olan daha spesifik kurallar şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Toplumsal yapının özelliğine göre, “Ruslara güvenme”, fakat “Fransızlara güven”, “Amerikalıların ürünlerini satın al”, fakat “Çin yapımı malları satın alma” gibi kültürel güven ya da güvensizlik göstergesi olan basmakalıp yargılar ortaya çıkabilmektedir.205

Toplumların kültürel yapısı ve güven ilişkisinde bir diğer önemli araştırma Edelman Araştırma Şirketi tarafından gerçekleştirilen Güven Barometresidir. Güven barometresi düzenli olarak farklı ülkelerde çeşitli kurum, kuruluş ve kanaat önderlerine, çeşitli bilgi kaynaklarına duyulan güven düzeyini ölçümlemektedir. Güven barometresi tespit edilen güven düzeylerinin toplumlar arası karşılaştırmasını yapmakta ve aynı zamanda da bir toplumda farklı zaman dilimlerinde güven düzeyinin karşılaştırmasını yapmaktadır. Buna göre bazı toplumlarda en yüksek güven düzeyi örneğin hükümete yönelikken, bazı toplumlarda ise hükümete yönelik güven düzeyi oldukça düşük olabilmektedir.

Aynı zamanda toplumsal yapıda meydana gelen değişim de toplumsal güven düzeyini etkileyen önemli bir unsur olmaktadır. Toplumsal değişim, bir bütün olan toplumun kendisini tan ımlayan temel özelliklerinden zaman içinde nicelik ve nitelik farklılaşmasıdır.206 Kongar’a göre toplumsal değişme toplumun yapısındaki değişmedir. Toplumun yapısı toplumsal kurumların belirlediği toplumsal ilişkilerden meydana geldiğine göre, değişme, ilişkilerin değişmesidir. Bütün bunların ardında ise toplumsal bireylerin yani aktörlerin değişmeleri yatmaktadır.207 Kıray, toplumsal yapının bir tarafındaki değişimin diğer yönlerini de etkilediğini ileri sürmektedir. Değişme, sosyal yapının her tarafında zincirleme reaksiyonlar şeklinde kendini göstermektedir. Onun için her toplum, daima değişme halinde olmakla birlikte

205 Sztompka, a.g.e., p. 68. 206 Fuat Ercan, Kırsal Yapıda Toplumsal Değişme, İstanbul, Yar Yayınları, 1993, s. 34. 207 Kongar, a.g.e., s. 56.

74 birbirine bağlı ve bağımlı kurumların, ilişkilerin ve değerlerin her zaman denge halinde kaldığı bir sistemdir.208

Toplumsal değişim hem toplumun yaşadığı doğal ve sosyal çevredeki değişimlerden hem de teknolojideki değişimlerden etkilenmektedir. Toplumlar bu iki çevredeki dönüşüme kendilerini uyarlamak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla toplumsal değişimler bazen sadece toplumsal kurumların dönüşümü bazen de tüm toplumsal yapıda radikal bir dönüşüm olarak gözlenebilmektedir. Toplumların varlıklarını sürdürebilmesi çevredeki bu dönüşümlere ayak uydurmaları ile olanaklıdır.209

Toplumsal kurumların toplumların gelişmesi ile farklılaşmış ve uzmanlaşmış işlevleri, bir yandan da toplumda gelişen ve değişen gereksinimlere duyarlıdır. Toplumda yeni işlevlere gereksinim duyuldukça yeni kurumlar ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda kurumların toplumla etkileşim içindeki dinamik yapısının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bir kurumdaki değişim diğer kurumlarda da değişime yol açabilmektedir.210

Toplum çeşitli öğelerden meydana gelmektedir. Toplumsal yapının temelinde insan ilişkileri bulunmaktadır. İlişkilerin kalıpları, toplumsal olguları ya da kurumları belirlemektedir. Bu kurumlar, eğitim, siyaset, kültür, ekonomi gibi çeşitli alanlardaki insan ilişkilerini düzenlemektedir. Toplumu meydana getiren bütün birim ve öğeler birbirleriyle devamlı bir etkileşim halindedirler.211 Bir bütün olarak ele alınan toplumsal yapıdaki tüm bu birim ve öğelerin işleyiş sürecinde güven kavramı önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Güvene dayalı yaşam biçimi bireylerin sosyal güvenlerini de etkilemektedir. Sosyal güven ve mutluluk arasındaki ilişki bunu kanıtlar niteliktedir. Sosyal güveni yüksek ülkeler mutluluğun da yüksek olduğu ülkelerdir. İtalya gibi sosyal güven düzeyinin düşük olduğu ülkelerde bireylerin mutluluk düzeyleri de düşüktür. Finlandiya ve

208 Kıray, a.g.e., s. 16. 209 Kalaycıoğlu, a.g.e., s. 7. 210 A.e., s. 6. 211 Kongar, a.g.e., s. 282.

75 Danimarka gibi ülkeler ise yüksek güven düzeyi ve yüksek mutluluk düzeyinde olan ülkelerdir.212

Sosyal güven, deneyimlerden, kişisel tecrübelerden, sivil kültürün barındırdığı resmi olmayan gruplardan meydana gelmektedir. Bu sivil oluşum kültürel, politik ya da başka bir şeye bağlı olsun, karşılıklılık kuralını bünyesinde barındırmakta ve sosyal bağlılık ağlarına kadar uzanmaktadır. Hem ekonomi, hem politika hem de kişisel refah için sosyal güven değerli bir kaynak oluşturmaktadır.213 Toplumsal ekonomi açısından bakıldığında güven işlem maliyetlerini en aza indirgemektedir. Yüksek güvenli toplumlar düşük güvenli toplumlara göre daha fazla girdi sağlamaktadırlar. Eğer bir toplumda güven çok düşük seviyede ise kazanımlar olumlu anlamda bir üretim büyümesi için yetersiz kalmaktadır. Daha da önemlisi, güvenin düzeyi ve varlığı toplumdaki yüksek sosyal heterojenliğe bağlıdır.214

Sosyal güvenin, bireyler, topluluklar, çalışma yerleri, kurum ve kuruluşlar üzerinde yararlı etkileri bulunmaktadır. Birçok farklı alan ve disiplinden sosyal bilimciler güvenin yayılmasının olumlu sonuçlar sağlayacağı yönünde birleşmektedirler. Sosyal güven düzeyinin yüksek olduğu toplumlar iyi bir ekonomik performansa sahip olmakta, toplumdaki suç oranları azalmakta, hükümete bağlı kurum ve kuruluşlar işlevlerini daha iyi bir şekilde yerine getirmektedirler.215 Aynı zamanda güven duymak bireyleri daha sağlıklı, mutlu, hoşgörülü yapmaktadır. Toplum içindeki bireyleri birbirleriyle daha olumlu ilişkiler içinde olmaya, para, arkadaşlık, ahlak ve sosyal destek, ulaşım, bakım, fiziksel ve ruhsal sağlık ve demokrasi yanlısı bir bakış açısına sahip olmaları yönünde etkilemektedir. Güven her seviyedeki insan ilişkilerini etkilemektedir; hükümetler arasında, azınlıklar ve çoğunluklar arasında, satıcı ve alıcı arasında, hastalar ve doktorlar arasında, aileler ve çocukları arasındaki ilişkiler gibi birçok ilişki biçimini etkilediği belirtilmektedir.216

212 Stoneman, a.g.e., p. 42. 213 Govier, a.g.e., p. 153. 214 Paul J. Zak, Stephan Knack, “Trust and Growth”, The Economic Journal, Volume 111, No. 470, April, 2001, p. 296. 215 Wendy M. Rahn et. al., v.d., “Geographies of Trust”, American Behavioral Scientist, Volume 52, No. 12, August, 2009, p. 1647. 216 Welch, Rivera et. al., a.g.e., p. 462.

76 II. BÖLÜM

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, MEDYA, HÜKÜMET VE TİCARİ KURULUŞLAR ÜZERİNE KAVRAMSAL BİR YAKLAŞIM

Bu bölümde sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlarla ilgili olarak kavramsal bir çerçeve çizilmektedir. Bu bağlamda sivil toplum kavramının dayandığı kökenler, sivil toplum kavramı içinde yeralan sivil toplum örgütü kavramı incelenmektedir. Sivil toplum örgütlerinin oluşum esasları ve özellikleri, sınıflandırılmaları, işlevleri, Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin gelişimi, sivil toplum örgütlerinin iletişim süreci, bu süreç dahilinde kullandıkları araç ve stratejilere değinilmektedir.

Bununla birlikte medya kavramıyla ilgili olarak, medyayı oluşturan unsurlar içerisinde yer alan yazılı basın, radyo, televizyon ve internet gibi kitle iletişim araçları incelenmektedir. Bu araçların içeriğini oluşturan program türleri, bu araçların kitle iletişim sürecindeki yeri ve toplumsal ve kültürel özellikleri ele alınmaktadır. Ülkemizde medyanın kamu ve özel kesimde nasıl oluştuğu, medyanın sahiplik yapısı üzerindeki etmenler, sahiplik yapısının tek yönlülüğü, medyada yoğunlaşma, holdingleşme gibi kavramlar üzerinde durulmakta ve günümüz basın yayın organlarını ellerinde bulunduran kişi ve kuruluşlara değinilmektedir.

Hükümet kavramıyla ilgili olarak başbakanlık, başbakanlığın görev ve yetkileri, bakanlar kurulu, görev ve yetkileri, bakanlar ve bakanlıkların yönetsel görevleri ele alınmaktadır. Hükümetin siyasal iletişim bağlamında iç ve dış iletişim sürecinde kullandığı araç ve stratejiler, bunların seçmenler ve yurttaş üzerindeki etkileri incelenmektedir.

Ticari kuruluş kavramıyla ilgili olarak ise, ticari kuruluşların türleri, amaçları, ülkemizdeki gelişimi ve örgütlenmeleri, ticari kuruluşların iletişim süreci ve bu süreci değerlendirirken kullandıkları araç ve stratejilere yer verilmektedir.

77 2.1. Sivil Toplum Örgütleri Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım

Sivil toplum alanı devletin otoritesi ve müdahalesi dışında olan, kendi kendini düzenleyen, iletişime, demokratik katılıma, gönüllü oluşumlara olanak sağlayan, kamu bilincinin gelişmesine öncülük eden alanı temsil etmektedir. Sivil toplum örgütleri ise sivil toplumun bir parçası olarak, hükümet alanı dışında kalan, kar amacı gütmeyen, aile ve özel sektör faaliyetleri dışında, bireysel çıkar ilişkilerini dışlayan örgütlenme ve faaliyetleri içermektedir. Bu kavramlar, özellikleri ve sahip oldukları etki ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.

2.1.1. Sivil Toplum ve Sivil Toplum Örgütü Kavramı

Sivil toplum, siyasi otoritenin baskısından nispeten uzak olan toplum modeli olarak tanımlanmaktadır. Toplumda var olan ve kuruluşu bir takım haklar elde etme çabasına bağlı olan demokratik bir yapıyı ve toplumun kendi kendisini, devletin kurumlarından bağımsız olarak yönlendirmesi durumunu temsil etmektedir.217 Sivil toplum, Batı’dan alınan siyaset literatürü ile ilgili kavramlar arasında en çok yanılgı yaratanlardan biridir. Kavramın karşıtı sanıldığının aksine “askeri” toplum değildir. Terimin vurgusu “şehir adabı”, karşıtı ise “gayrı medeni” olarak nitelendirilebilmektedir.218

Sivil toplum kavramının kullanılışı Antik Yunan’a ve Ortaçağ’a kadar uzanmaktadır. Sivil toplum kavramı, Aristoteles’e dayanmaktadır. Aristoteles’in “politike koinonia” dediği yurttaşların, kentlilerin, politeslerin oluşturduğu politik düzendir. Polites ise yurttaş, bir poliste, bir kentte yönetime ve kararlara katılma yetkisine sahip kadın veya erkektir. Sivil olanla siyasal olanın ayrımının henüz olmadığı, politik olana ilişkin bu anlayışta sivil toplumun politike koinonia’nın diğer toplum düzenlerinden farkı, hak ile haksızlığın ayrıldığı düzen olması yani adaleti temel düzen olarak

217 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, İstanbul, Paradigma Yayınları, 2000, s. 852. 218 Şerif Mardin, “Sivil Toplum ve Kurumları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 7. Cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 1983, s. 1918.

78 almasıdır. Aristoteles’in politika dediği de sivil toplumla aynı kavramsal çerçeveye sahip olan düzendir. Bu anlayışta, sivil toplum hak ile haksızlığın ayrıldığı bir düzendir ve Aristo’nun insanlar için en uygun yönetim biçimi olarak gördüğü toplumsal düzendir.219 Ona göre politike koinonia, yasalarla belirlenmiş kurallar sistemi içindeki özgür ve eşit kabul edilen yurttaşların siyasal toplumu, ahlaki bir kamu olarak tanımlanmaktadır. Hem sosyal hem de politik ilişkileri kapsayan bir alan olarak görünmektedir.220 Bir sivil toplumun üyesi olmak demek, bir yurttaş (citizen), yani devletin bir üyesi olmak ve dolayısıyla da onun yasalarına uygun ve diğer yurttaşlara zarar vermeyecek biçimde davranma yükümlülüğü altında olmak anlamına gelmektedir.221

Batı Avrupa’da 12. yüzyıldan itibaren şehirlerin yeniden önem kazanmaya başlamasıyla, kent hayatını düzenleyen Roma hukuku yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu canlanmanın getirdiği “sivil” köklü kavram ve uygulamalar yeni bir dinamik oluşturmuştur. 17. ve 18. yüzyılda Batı düşünürleri arasında bu kökün artık “özgürlükler”den söz edilerek kullanılmaya başlandığı görülmektedir.222 Bu bağlamda sivil toplum düşüncesi kavramıyla anlatılmak istenen somut gerçeklik, Batı toplumlarının tarihi gelişme çizgilerinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak bugün Batının çeşitli endüstrileşmiş toplumlarında gözlemlenen demokratik yapıyı, devletin kurumlarının dışında, toplumun kendi kendini yönlendirme geleneğini anlatmaktadır.223 Batı toplumlarında sivil toplum kavramı orta sınıfa kentsel yaşamda sağlanan birtakım sivil özgürlükler temelinde ortaya çıkan, merkezi otoriteden bağımsız ve özerk kurumların şahsında gelişme imkanı bulan toplumsal alanı belirtmektedir.224

219 İonna Kuçuradi, “Sivil Toplum Kuruluşları: Kavramlar”, Üç Sempozyum Sivil Toplum Kuruluşları, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 1998, s. 28. 220 Jean L. Cohen, Andrew Arato, Civil Society and Political Theory, Cambridge, The MIT Press, 1992, p. 84. 221 John Keane, Sivil Toplum ve Devlet, 1. bs, Çev. Erkan Akın v.d., İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1993, s. 48. 222 Mardin, a.g.e., s. 1918. 223 Murat Belge, “Sivil Toplum ve Türkiye”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 7. Cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 1983, s. 1918. 224 Gülgün Erdoğan Tosun, İzmir’de Sivil Toplum, 1.bs, İstanbul, Alfa Aktüel Yayınları, 2006, s. 10.

79 Sivil toplum etrafında kümelenen tarihi ve felsefi kavramlar ise Hegel ve Marks’ın kullanımlarında ortaya çıkmıştır. Böylece ana hatlarıyla bakılacak olursa kavramın; 1-Bir “medenilik” anlayışıyla, 2-Batı Avrupa’nın toplumsal tarihinde çok önemli bir sosyal tarih aşamasıyla, 3-Tarih felsefesi alanında bir tartışmayla bağlantılı olduğu görülmektedir.225

Toplumsal sözleşme kuramına göre ikilik devlet ve sivil toplum arasında değil, doğa durumu ile sivil ve politik toplum arasındadır. İnsanlar aralarında bir sözleşme yaparak doğal durumdan sivil ve politik topluma geçiş yapmışlardır. Sivil toplum politik toplumdan ayrı olarak düşünülememektedir.226

Bununla birlikte sözleşmeci düşünürlerin argümanlarıyla sivil toplum kavramı özel/kamusal alan ayrımına dayanarak şekillenmiştir. Sivil toplum, özel alandan ayrı kural, işleyiş ve sorumlulukları olan kamusal alan anlamında kullanılmıştır. Kamusal alanın temel toplumsal profilini sivil toplum oluştururken; özel alanının toplumsal minyatürünü ise aile oluşturmaktadır. Bu nedenle temel ayrım, daha çok aile ile sivil toplum arasında ortaya çıkmaktadır.227

Sözleşmeci düşünürler arasında olan Hobbes, başkalarına doğal saygısı olmayan bireylerin, işlevi bu bireyleri sürekli olarak düzene sokmak ve barıştırmak olan egemen bir devlete tabii kılınmazlarsa, barış ve maddi rahatlığın olamayacağını vurgulamaktadır.228 Merkezi iktidarın olmadığı ortam bir insan kalabalığından ibarettir ve kötü bir durum oluşturmaktadır. Ortak bir irade ve iktidarın olmadığı bir durumda zihinsel ve fiziksel kapasiteleri ve sahip oldukları doğal haklar açısından birbirlerine eşit olan insanlar kendi iradelerini zorla diğerlerine kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Böyle bir ortamda insanlar karşılıklı olarak birbirlerinden korku duymaktadırlar ve özgürlüğün de hiçbir anlamı kalmamaktadır. İtaat oluşturan ortak bir erkin yokluğunda adalete ve diğer doğal yasalara hep birlikte uyum sağlayan

225 Mardin, a.g.e., s. 1918. 226 Funda Onbaşı, Sivil Toplum, 1.bs, İstanbul, L&M Yayınları, 2005, s. 19. 227 Nejdet Atabek, Erdal Dağtaş, Kamuoyu ve İletişim, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı Yayınları, 1998, s. 11. 228 John Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, 1. bs, Çev. Necmi Erdoğan, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994, s. 63.

80 büyük bir insan topluluğu kurulabilmesinin olanaksızlığı nedeniyle insanlar haklarını üçüncü kişiye devrettikleri bir sözleşme yaparak ortak erkin boyunduruğu altına girmektedirler.229 Güvenlik devletinin zorla sağladığı bu barışçıl düzene “sivil toplum” adı verilir. Modern dünya doğal durumun şiddeti ve karışıklığı ile bireylerin sınırsız devlet iktidarına topyekun bağlı kılınması sayesinde barış içinde, rahat ve toplumcul bir yaşama sahip olması arasında bir tercih yapmak durumundadır.230 Burada ikilik devlet ve sivil toplum arasında değil, doğa durumu ile politik ve sivil toplum arasındadır. Hobbes’a göre sivil toplum devletin olduğu politik toplum demektir.231

Devlet ile sivil toplum doğal duruma alternatif olarak eşanlamlıdır. Hobbist kuramda sivil toplum kavramı, doğal durumun karşıtı olarak devletli toplum anlamına gelmektedir.232 Sözleşmenin gerçekleştiği sivil toplum, aslında doğal hakların karşıtı olan sivil halin bir anlatımından ibarettir. Hobbes, dinsel kurumlar da dahil olmak üzere tüm sivil toplum unsurlarını devletin çatısı altına toplamakta ve ona entegre etmektedir. Devlet, her tür yasanın da yapıcısı olduğu için artık dinsel yasaya gerek kalmayacaktır. Sivil toplumun karşıtı mal ve can emniyetinin bulunmadığı doğa durumudur. Politik öncesi doğa durumunu barbarlık durumu olarak nitelendirmektedir.233 Doğa durumunda yaşayan insanlar kendi aralarında sözleşerek uygarlık durumuna geçerler. Daha sonra ise bir egemene bağlanarak siyasal toplum- devlet durumuna geçerler. Egemene karşı çıkılması durumu insanların doğa durumuna yani ilkele geri dönüşü anlamına gelmektedir.234

Bir diğer toplumsal sözleşmeci düşünür Locke’un sivil toplum kavramsallaştırması da Hobbes’un çizgisinde gelişmiştir. Devlet, her ikisinde de yeryüzünde birlikte yaşayan bireyler arasında ortaya çıkan çatışmaların zaptedilmesine yönelik olarak tasarlanmıştır. Her iki modelde de, siyasal olarak sağlanan sükun ortamına “sivil”

229 Onbaşı, a.g.e., s. 19-20. 230 Keane, a.g.e., s. 64. 231 Onbaşı, a.g.e., s. 20. 232 Cemal Bali Akal, Sivil Toplumun Tanrısı, 2.bs, İstanbul, Engin Yayıncılık, 1995, s. 37. 233 Ömer Çaha, Aşkın Devletten Sivil Topluma, 3.bs, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2007, s. 21. 234 Mete Tunçay, “Sivil Toplumla İlgili Kavramlar”, Tanzimattan Günümüze İstanbul’da Sivil Toplum Kuruluşları, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, 1998, s. x-xi

81 veya “siyasal” toplum diye atıfta bulunulmaktadır. “Huzur, güven ve barış” içinde yaşama durumu olarak sivil toplum, “özgür, eşit ve bağımsız” erkek bireyler arasındaki istikrarlı etkileşimler karmaşasından oluşmaktadır. Bu bireylerin mülkleri ise siyasal olarak, bir başka deyişle yasaların formüle edilmesi, yürütülmesi ve uygulamaya konması sürecini tekeline alan devlete tabi kılınmaları yoluyla, güvence altına alınmaktadır.235 Locke’a göre insanlar bir toplumsal sözleşme ile yargılama ve cezalandırma haklarını merkezi bir otoriteye devrederek bu hakkın tekelleşmesini kabul etmiş olmaktadırlar. Böylece oluşan devletli toplum doğa durumundan tamamen farklı sivil ve politik toplumdur.236

Bununla birlikte Locke, sivil toplumun modern toplumdaki tanımına çok uygun bir argüman geliştirmiştir. Hobbes’tan farklı olarak, kamusal alana tamamen politik bir boyut kazandırırken, aynı kamusal alanda bireyler ve gruplara, dolayısıyla örgütlü topluma da yer bırakmış ve devleti mutlak bir hegemonya aygıtı olmaktan çıkarmıştır. Genel yarar veya irade ilkesini sosyal gruplar şahsında parçalara ayırarak kamusal alanın dışındaki özerk alanlara da yer bırakmıştır.237

Toplumsal sözleşme kuramının üçüncü önemli temsilcisi olan Rousseau, kendi kendine yeten ve birbirinden bağımsız yaşayan insanların olduğu doğa durumundan devletli yani politik ve sivil topluma geçişin mülkiyetin ortaya çıkmasından kaynaklandığını belirtmektedir. Mülkiyetin sebep olduğu çatışma ve kavgaları engelleyebilecek bir otoritenin boyunduruğu altında topluca yaşamayı kabul etmelerine ve bir sözleşme ile doğa durumundan sivil ve politik topluma geçmelerine neden olmuştur.238 Rousseau, Hobbes’la benzer olarak sivil toplumun batının kamusal alanda ortaya çıkardığı uygar topluma tekabül ettiğini belirtmektedir. Sivil toplumun karşıtı mal ve can güvenliğinin bulunmadığı doğa durumudur.239

235 Keane, a.g.e., s. 67. 236 Onbaşı, a.g.e., s. 22. 237 Çaha, a.g.e., s. 38-39. 238 Onbaşı, a.g.e., s. 23. 239 Çaha, a.g.e., s. 22.

82 Sivil toplumu devletten ayırarak, onu ayrı bir alan olarak kullanan ilk düşünür Hegel olmuştur. Batı siyasal literatüründe Hegel’e kadar sözleşmeci düşünürlerde de görüldüğü üzere sivil toplum siyasal toplumla özdeş anlamda kullanılagelmiştir.240 Hegel’de doğa durumu-siyasal ve sivil toplum ikiliği yerini sivil toplum devlet ikiliğine bırakmıştır.241 Hegel’de devlet-toplum ilişkisinde, sivil toplum zorunlu olarak otoriter bir sistem yaratmaya yönelmektedir. Devletin hakimiyeti burjuva toplumunun korunması için zorunlu görülmektedir. Sivil toplumun bünyesinde taşıdığı iç çelişkilerden dolayı, birliğe ve gerçek bir özgürlüğe ulaşması oldukça zor görünmektedir. Bu nedenle sivil toplum devlete bağlanması gerekliliği söz konudur. Önemli bir güç haline gelen devletin temel görevi, sivil toplumdaki bireylerin ve tarafların çıkarlarını korumak ve onların güvenlerini kazanmak şeklinde tanımlanmaktadır.242 Devleti, topluluk hayatının gerçek içeriği saydığı, sivil toplumun dışında ona şekil veren bir çerçeve olarak görmektedir243

Hegel etik yaşamı aile, sivil toplum ve devlet olmak üzere üç alana ayırmıştır. Aile yaşamını içinde yer alan temel normları, karşılıklı sevgi, saygı, fedakarlık, iş bölümü, dayanışma gibi unsurlarla tasvir ederken, sivil toplumu çatışma, hırs, rekabet gibi bireylerin tamamen kendi çıkarlarını vurgulayan normlarla hareket ettiği bir alan olarak tanımlamaktadır. Devlet, sivil toplumdaki çatışmacı unsurları bir senteze ve harmoniye dönüştürerek, kuşatıcı bir şemsiye olarak özel inisiyatifleri uyumluluğa zorlamaktadır.244 Önemli bir güç haline gelen devletin temel görevi, sivil toplumdaki bireylerin ve tarafların çıkarlarını korumak ve güvenlerini kazanmaktır. Ayrıca sivil toplumdaki özgürlüklerin (bireysel özgürlük ve mülkiyet hakkının korunması) sosyal dengeyi bozmadan yaşayabilmesinin kaçınılmaz koşulu ise, güçlü ve donanımlı bir devlet yapılanmasından geçmektedir.245 Özetle, Hegel’de sivil toplumun olumsuz bir anlam teşkil ettiği gözlenmektedir. Başka bir deyişle, devletin kaçınılmazlığını

240 Atabek, Dağtaş, a.g.e., s. 20. 241 Onbaşı, a.g.e., s. 29. 242 Kürşat Bumin, Sivil Toplum ve Devlet, İstanbul, Yazko Yayınları, 1981, s. 29-30. 243 Mardin, a.g.e., s. 192. 244 Aktaran, Ömer Çaha, Aşkın Devletten Sivil Topluma, 3.bs, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2007, s. 22-24 245 Bumin, a.g.e., s. 29-30.

83 vurgulamak için Hegel onu idealleştirirken, sivil topluma tamamen olumsuz bir anlam yüklemektedir.246

Sivil toplum devlet ayrımında önemli bir etki yaratan bir diğer düşünür Marx’tır. Marx’ın sivil toplum-devlet ilişkisine yönelik saptamaları Hegel’in ayrımlarından açık bir şekilde farklılıklar taşımaktadır.

Marx, sivil toplumu siyasi yaşamı belirleyen bir alan olarak tanımlarken, devleti sivil toplumdaki çatışma ve çelişkileri uzaklaştıran bir kurum değil, sivil toplumun yansıması olarak kabul etmiştir. Marx’a göre devlet aile bireyleri ve sivil toplumun üyeleri olarak varolan kitleler içinden yükselmektedir. Sivil toplumun da devletin de doğasını belirleyen insandır. Başka bir deyişle Marx, Hegel’in analizini tersine çevirmiştir. Ona göre devlet-sivil toplum ilişkisinde asıl olan devlet değil, sivil toplum ve orada gerçekleşenlerdir. Asıl belirleyici olan yoksulluk, sınıflararası e şitsizlik ve çatışma ile karakterize olan ekonomik ilişkilerin yaşandığı sivil toplumdur.247

Sivil toplumla ilgili açılımlarıyla etkili olan bir diğer düşünür olan Gramsci’nin analizleri Marksist gelenek göz önüne alındığında oldukça önemli bir yenilik getirmektedir. Gramsci için sivil toplum, “karşılıklı maddi ilişkilerin tümünü” değil, ideolojik kültürel ilişkilerin tümünü “ticaret ve sanayi hayatının tümünü” değil, tinsel ve düşünsel yaşamın tümünü içermektedir.248 Marks’ın sivil toplum anlayışını benimseyen ve daha detaylı bir çerçeveye oturtan Gramsci’ye göre sivil toplum, devletin zorunlu hareket ve müdahaleleriyle üretimden meydana gelen ekonomik alan arasında bulunur. Buna göre sivil toplum özel yurttaş ve bireysel tasdik alanı olarak ortaya çıkan toplumsal yaşam alanıdır.249 Aynı zaman da sivil toplum aslında hegemonyanın işlevini görmektedir. Hegemonya zorlamacı olmayan iktidar şeklidir

246 Çaha, a.g.e., s. 24. 247 Onbaşı, a.g.e., s. 34. 248 Norberto Bobbio, Jacoues Texier, Gramsci ve Sivil Toplum, 1. bs, Çev. Arda İpek, Kenan Somer, Ankara, Savaş Yayınları, 1982, s. 18-19. 249 Cevizci, a.g.e., s. 852.

84 ve Gramsci’nin Hapishane Defterleri eserinde belirttiği gibi “sivil toplum dominant grubun toplum içerisinden yürüttüğü “hegemonya” işlevine karşılık gelmektedir.250

Sivil toplum kavramına bugün gelinen noktadan bakıldığında Keane’a göre sivil toplum, üyeleri, öncelikle devlet dışı faaliyetlerle, ekonomik ve kültürel üretim, ev yaşamı, gönüllü birliklerle (voluntary associations), uğraşan ve bu faaliyetler dolayımıyla devlet kurumları üzerinde her çeşit baskı ve denetimi uygulayarak kendi kimliklerini koruyan ve dönüştüren kurumların oluşturduğu bir bütün olarak kavranabilir.251 Sivil toplum, bir ülkede toplumsal yaşamın devlet denetiminden bağımsız olarak kendisini örgütleyebileceği, kendi etkinliklerini bu örgütler yoluyla koordine edebileceği ve yine bu örgütler yoluyla kendi taleplerini siyasi alana taşıyabilen bir kavramdır.252

Toplumdaki ilişkiler üç düzleme ayrılabilir:253 Bunlar politik toplum, ekonomik toplum ve sivil toplum kategorileridir. Politik toplumdan kastedilen, devlet iktidarını bir şekilde ele geçirmek veya etkilemek amacıyla doğrudan doğruya devlet iktidarına yönelik politik faaliyet gösteren ve bu anlamda da herhangi bir şekilde sahip oldukları programı veya hedefi siyasal iktidar aracılığıyla gerçekleştirmek isteyen örgütlü kuruluşlardır. Bunların içine siyasal partiler, baskı ve çıkar grupları, sendikalar, odalar v.s. girmektedir.

Ekonomik toplum, amacı ekonomik faaliyette bulunup buradan çıkar, kar veya kazanç elde etmek ve yaşamın maddi kaynaklarını üretmek üzere bir araya gelmiş olan kurum ve kuruluşları kastetmektedir. Örneğin şirketler buna örnek gösterilebilir. Devlet dışı bir alanda faaliyet gösteriyor olmasına rağmen, hedef ekonomik bir gelir elde etmek olduğundan bu bir ekonomik toplum örgütüdür.

250 Yael Navaro-Yaşin, “Bir İktidar Söylemi Olarak Sivil Toplum”, Birikim, Sayı.105-106., Ocak- Şubat 1998, s. 61. 251 Keane, a.g.e., s. 35-36. 252 E. Fuat Keyman, “Avrupa’da ve Türkiye’de Sivil Toplum”, http://www.stgm.org/docs/1123446441Avrupadaveturkiyedesiviltoplum.doc, s. 2-3 253 Levent Köker, “Yurttaş Özgürlüğünün Politik Kullanımı Olmadan Sivil Toplumun Varlığından Sözedemeyiz” Sivil Toplum Kavramı Tartışmaları, 1.bs, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2008, s. 167- 168.

85 Sivil toplum olarak kastedilen alan ise doğrudan doğruya siyasal iktidarı ele geçirmek veya ekonomik kar elde etmek gibi araçsallaştırılabilecek bir faaliyet göstermeyen, birtakım değerleri gerçekleştirmek isteyen ama bu değerleri gerçekleştirirken herhangi bir değeri başka bir değerin amacı konumuna getirmeyen örgütlerdir

Sivil toplum kendi kendini yaratan, kendi ayakları üzerinde durarak, kendi desteklerine sahip, devletten özerk, özel alan ile devlet arasında aracı niteliğinde örgütlü bir sosyal yapılanmadır. Bu yapı, yasal düzen veya ortak kurallar bütünü olarak özgürlüklerin ve özerkliklerin güvencesi olan kurumsallaşmış bir temele oturmaktadır.254 Sosyal örgütlerin sivil toplum niteliği taşımaları için mutlak surette devletten bağımsız, otonom bir varlık geliştirmeleri gerekir. Devletten ayrışmayan bir düşünce biçiminin sivil sayılması için onun sivil hayatın içinde olması yeterli olmamakta, gerçekte “resmi” değil, “sivil” olması gerekmektedir. Devlet müdahalesine açık sosyal oluşumların özgün birer kimlik ve varlık geliştirmeleri mümkün değildir.255

Sivil toplumun orijini olan sivilizasyonla uygarlık arasındaki akrabalık açıkça ortadadır. Sivilizasyon sözcüğünün Batı düşüncesindeki olumlu anlamı uygarlıktan önce, daha nesnel biçimde sivilleştirme demek olduğunu ve bu anlamıyla sivil toplum kavramına açıklık getirdiğini görmek için sivil ve sivilleştirme sözcüklerinin ortak kökenine bakılması gerekmektedir. Latincede civilis kelimesinden türeyen sivil, ilk anlamıyla yurttaşa, hayatına ve haklarına ilişkin bütünü belirlemek için kullanılır. Sivil sözcüğünden türeyen sivilize ya da sivilleştirmek bir topluluğu daha gelişkin bir sosyal hale getirmektir. Onu izleyen sivilizasyon da maddi, sosyal ve kültürel gelişmeyi anlatır.256

Sivil toplum devletten önce gelen, onun içinde yaşayan ama onunla özdeş olmayan, hatta ona karşı koyabilen bir tür insan ilişkileri yumağıdır. Kavram Batı tarihi içinde

254 Larry Diamond, “Rethinking Civil Society Toward Democratic Consolidation”, Journal of Democracy, Vol.5, No.3, July, 1994, p. 5. 255 Ömer Çaha, Sivil Toplum Aydınlar ve Demokrasi, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2008, s. 144. 256 Akal, a.g.e., s. 34.

86 kapitalizmin doğurduğu burjuvaziyle gerçekleşmiştir. Dolayısıyla daha ilkel gelişme düzeylerinde sivil toplumdan bahsetmek doğru değildir.257 Buradan hareketle, Batı düşüncesinde sivil toplumla uygarlık arasında bir ilişki kurulmaktadır. Batı düşüncesi, sivil, sivilleştirme, uygarlık arasındaki bu ilişki sayesinde, farklı kültürler karşısındaki yerini belirlemiş, ötekine uygarlık karşısına ilkel’i diken bir aynadan bakmıştır.258

Sivil toplum askeri kesimin karşıtı değil, devlet ve devlet otoritesinin dışında, kendi ilke ve kurallarına göre işleyen, ekonomik ve sosyal alanı nitelemek için kullanılan, kamu bürokrasisinin dışında kendi kendini düzenleyen özerk alanlardır. Bu alan, iletişime, kamu bilincinin gelişmesine ve demokratik katılıma imkan veren bir alandır.259 Sivil toplum deyince genellikle devlete ait olmayan bir alandaki faaliyetleri ve örgütlenme biçimleri kastedilmektedir. Hem Batı düşünce tarihinde hem de Batı dışında bu şekilde anlaşılmaktadır.260

Sivil toplum alanı hukuk düzenin içinde, yetki devrinin belirginleştiği, devlet ve yerel yönetimlerden bağımsız, ortak hedefleri gönüllü kuruluşlarla gerçekleştirmeye çalışan ve ortak değerleri üreten, gerçek anlamda halkın temsil edildiği bir düzlemdir.261

Aynı zamanda siyasi ve ekonomik ilişkilerin ve yaşam alanlarının dışında yer alan ve hareket eden bir örgütsel yaşam ve devlet-birey ilişkilerinin demokratik düzenlenmesine katkıda bulunan bir kamusal alan olarak hem nicel hem de nitel bir öneme sahiptir.262 İnsanların etkileşim içinde olabilmeleri için bir araya gelmeleri gerekmektedir. Bir araya gelme kamusal alan içinde olmayla mümkündür. Kamu, hukuki bir kavram olarak “herkese açık” anlamını içermektedir. Kamu, özel’in yani

257 Tunçay, a.g.e., s. xiv. 258 Akal, a.g.e., s. 34 259 İbrahim Yıldırım, Demokrasi Sivil Toplum Kuruluşları ve Yönetişim, 1.bs, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2004, s. 50. 260 Köker, a.g.e., s. 165. 261 Yıldırım, a.g.e., s. 50. 262 Filiz Bikmen, Zeynep Meydanoğlu, Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Değişim Süreci Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporu, 2006, s. 35.

87 bir şeyi kendine mal etmenin karşısında, bir şeyi herkese mal etmek anlamıyla kendi sınırlarını çizmektedir.263

Sivil toplum, kendi kaynaklarıyla kendi kendine yetebilen bir topluluk olarak hem özel sektör ve piyasa ilişkilerinden az çok bağımsız bir yapıda olmalı hem de devleti özerkliğine çok fazla karıştırmamalıdır. Dolayısıyla da devlet ve özel sektör gibi çok güçlü iki kurumun karşısında kendi gücünü ve varlığını devam ettirmelidir.264

Özetlemek gerekirse sivil toplum kavramı genel anlamıyla, bir ülkede a) devlet ile topluma, b)siyasi aktörler ve bürokrasi ile gönüllülüğe dayalı siyasi alan dışı örgütlenmeler ve etkinliklere, c) kamusal alan ile özel alan arasında yer alan ya da bu alanlarda ortaya çıkan ilişkilerin bütünü olarak tanımlanabilmektedir. Dolayısıyla, bir kavram olarak devlet denetimi dışında kalan, dolaylı veya dolaysız ama belli düzeyde siyasi bir nitelik içeren fakat özünde toplumsal sorunların çözümüne yönelik sivil etkinlikleri, ilişkileri ve çıkarları yaşama geçiren bir alana karşılık gelmektedir.265

Sivil toplum kavramı üzerinde her ne kadar kesin ve tam bir uzlaşma bulunmasa da sivil toplum örgütlerinin bugün gelinen yerde nerede durduklarını değerlendirebilmek için sivil toplumun bu çok sayıdaki tanımından en azından bazı ortak sonuçlar çıkarmak mümkündür. Sivil toplum, toplum içinde toplumsal dayanışma, toplumsal güven, toplumsal sorumluluk, toplumsal sorunlara çözüm bulma, toplumsal istikrar gibi önemli değerlerin yaratılmasında rol oynayan değer yaratıcı bir kurum, bir iletişim ağı olarak tanımlanmaktadır.266

Sivil toplumun temel dinamiğini oluşturan sivil toplum örgütleri ise, sivil toplum kavramı çerçevesinde ele alınmaktadır. Ancak sivil toplum ve sivil toplum örgütü

263 Ali Yaşar Sarıbay, Süleyman Seyfi Öğün, Bir Politikbilim Perspektifi. 1. bs, Bursa, Asa Kitabevi, 1998, s. 43. 264 Gülgün Erdoğan Tosun, “STK’ların Nasıl Görünmek İstediklerine Karar Vermeleri, Onların Toplumsal Kimliği Açısından Yaşamsal Öneme Sahiptir”, Sivil Toplum Kavramı Tartışmaları, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 1. bs, 2008, s. 201-202. 265 Keyman, a.g.e., s. 15. 266 Bikmen, Meydanoğlu, a.g.e., s. 35.

88 kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Sivil toplum örgütleri, sivil toplum içinde faaliyet göstermektedirler. Sivil toplum, sivil toplum örgütlerinin toplamına eşit değildir, daha genel anlamda devlet dışı gönüllüğe dayalı ilişkileri ifade etmektedir. Bunun içinde sivil toplum örgütü türü gönüllü örgütlenmelerin yanı sıra, aile ilişkileri, özel sektör faaliyetleri çerçevesinde şekillenen üretim, tüketim ve dağıtım ilişkileri de yer almaktadır. Sivil toplum örgütleri ise sivil toplumun bir parçası olarak, aile ve özel sektör faaliyetleri dışında, kar amaçsız, aile ve bireysel çıkar ilişkilerini dışlayan örgütlenme ve faaliyetleri içermektedir.267

Hükümet dışı kuruluşlar (non-governmental organizations), kar amacı gütmeyen kuruluşlar (nonprofit organizations), üçüncü sektör kuruluşları (third sector organizations), gönüllü kuruluşlar (voluntary organizations) gibi adlandırmalar ve kavramsallaştırmalarla ifade edilen sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak kesin, evrensel ve tek bir tanımlama yapılabilmesi güçtür. Oldukça geniş, çeşitlilik içeren bir kavram olması nedeniyle tanımlanması konusunda kavramsal bir kargaşa yaşanmaktadır. Bu kavram karmaşası sivil toplum örgütlerinin yapısı, temel özellikleri, işlevleri, devlet ve diğer sivil toplum örgütleriyle olan ilişkilerinin farklı açı ve değerlendirmeler sonucunda farklı kavramsallaştırma ve tanımlamalara neden olmasından kaynaklanmaktadır.

İngilizce’de “non-governmental organizations” (NGO) kavramının Türkçe karşılığı tam olarak bulunmamakla birlikte, Türkçe’de hükümet dışı kuruluşlar, gayr-i resmi kuruluşlar, devlet dışı kuruluşlar, üçüncü sektör, gönüllü kuruluşlar, demokratik kitle örgütleri, kar amacı olmayan kuruluşlar, yurttaş örgütleri, özel gönüllü kuruluşlar, yönetim dışı kuruluşlar, gönüllü kalkınma kuruluşları gibi kavramlarla karşılık verilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bunların içinde en yaygın ve kabul göreni “sivil toplum kuruluşları” ya da “sivil toplum örgütleri” kavramıdır.268

267 Mehmet Şahin, Kamu Ekonomisi ve Sivil Toplum Kuruluşları, 1.bs, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007, s. 30. 268 Yıldırım, a.g.e., s. 53.

89 Bununla birlikte sivil toplum örgütleriyle ilgili genel bir tanımlama yapılacak olursa, devletten bağımsız olarak, tamamen gönüllü birlikteliğe dayalı ve üyelerinin çıkarlarının ötesinde toplumsal çıkar amaçlı çalışan, kar amaçsız ve yasal çerçevede faaliyet gösteren kuruluşlar olarak tanımlanabilir.269 Aynı zamanda bir toplumun kendisini ve eylemlerini bir bütün olarak, devlet iktidarının baskısı ve denetimi altında olmayan gönüllü örgütlerdir.270

Bu anlamda sivil toplum örgütleri içine yurttaşların ortak bakışı, ortak çıkar, ortak duyarlılık, ortak talep v.b. temelinde gönüllü olarak bir araya gelerek, devletin hukuki, idari, üretici ve kültürel organlarının dışındaki alanda meydana getirdikleri dernek, vakıf, sivil girişim, platform, ilişki ağı gibi unsurlardan oluşan yapılar ve etkinliklerin tümü girmektedir.271

Sivil toplum alanında faaliyet gösteren ve yönetimin bir parçası olmayan, her örgütlenmeyi ifade etmek için kullanılmakta ve böylelikle de özel sektör girişimlerinden, birlikler, odalar, kooperatifler, sendikalar, siyasi grup ve partiler, dernekler, vakıflar sivil toplum örgütü kapsamına girerek, ortak nitelik olarak sadece yönetimin parçası olmamak gibi bir birliktelik taşımaktadırlar. Dar anlamda ise, yalnız sosyo-ekonomik kalkınmaya dolaylı veya doğrudan katkı sağlamak amacıyla gönüllülük, bağımsızlık, kar amacı gütmemek ve kişisel çıkarına çalışmamak gibi esaslara dayanan kuruluşlardır.272

Farklı bir hukuki nitelik taşıyan ve profesyonel kuruluşlar olan sivil toplum örgütleri, özel hastaneler, spor klüpleri, okullar gibi diğer kar amacı gütmeyen kuruluşların dışındadır. Ayrıca sivil toplum kuruluşları kapsamına kooperatifler, ticari birlikler ve yerel toplum kuruluşları gibi bireysel kuruluşlar girmemektedir.273

269 Şahin, a.g.e., s. 31 270 Bikmen, Meydanoğlu, a.g.e., s. 39. 271 Aktaran, Yıldırım, a.g.e., s. 54. 272 Yıldırım, a.g.e., s. 52. 273 A.e., s. 53.

90 Bu kavramla aynı zamanda eskiden kullanılan cemiyetler, kulüpler, demokratik kitle teşkilatları gibi sivil alandaki örgütlenmeler de ifade edilmektedir. Hükümet dışılık, gayr-i resmilik, gönüllülük, kalkınma odaklılık, hayırseverlik, kar amaçsızlık, özel gönüllülük, kamu ve özel sektörden farklılık gibi esaslar benzer kuruluşlardan ayırmak için kullanılan temel kriterlerdir.274

Belediyeler, meslek kuruluşları, üniversitelere bağlı enstitü ve araştırma merkezleri, “merkezi hükümet”in bir organı olmadıklarını ileri sürerek kendilerinin de hükümet dışı kuruluş (NGO) olduklarını ve dolayısıyla sivil toplum kuruluşu kapsamında değerlendirilmelerini beklemektedirler. Sözü edilen kuruluşlar kamu gücünün dışındaki kuruluşlar değildirler. ABD’de bu karışıklığı önlemek için “NGO” yerine son yıllarda “PVO” (private volunteer organizations) özel gönüllü kuruluşlar tanımı kullanılmaya başlanmıştır. Yani sivil toplum kuruluşlarının aynı zamanda özel ve gönüllü kuruluş olmaları gerekmektedir. Dolayısıyla sivil toplum kurulurşla ı kar veya politik çıkar peşinde olmayan insanların, ülkelerine ve insanlığa hizmet amacıyla teşekkül ettirdikleri paydaş kuruluşlardır.275

NGO’lar (hükümet dışı kuruluşlar) işlevlerine göre farklılık göstermektedir. Nasıl çalıştıkları, organizasyonel yapıları, amaçları ve üyelik yapıları bakımından bir takım farklılıklara sahiptirler. Hayırseverlik, dini amaçlı, araştırma odaklı, insan hakları ve çevresel sorunlar gibi konuları kapsamakla birlikte bunlarla sınırlı değildirler. NGO’lar bu kavramsallaştırma çerçevesinde tamamen gönüllülük esasına göre oluşmakta ve hükümetle herhangi bir bağlantısı bulunmamakta ve herhangi bir destek almamaktadır. NGO teriminin diğer gruplara yönelik etkisi sosyal refah düzeyinin arttırılması için yapılan mücadele ve etkinlikler, sosyal adalet ve yapısal de ğişiklikler için mücadele eden sosyal eylem gruplarına destek, bazı yasal gruplara araştırma ya da iletişim desteği gibi farklılıklar ve çeşitlilikler içermektedir.276

274 A.e. 275 A.e., s. 54. 276 William F. Fisher, “Doing Good? The Politics and Antipolitics of NGO Practices”, Annual Review Antropology, No:26, 1997, p. 447.

91 Sivil toplum örgütleri, halkın iradesini temsil eden, devlet ya da başka bir merkezi otorite tarafından yönetilmeyen özerk kuruluşlardır. Bir kuruluşun sivil toplum kuruluşu olarak nitelenebilmesi için hukuki statüsü itibariyle ve her şeyden önce hükümet dışı olmak, aynı zamanda devlet güdümünde ve paralelinde hareket etmeyi amaç edinmemeyi gerektirmektedir.277 Aynı zamanda sivil toplum örgütleriyle ilgili Birleşmiş Milletlerin 1994 yılına ait belgelerindeki tanımlama, bu örgütlerin üyelerinin bir ya da birden fazla ülkenin yurttaşı ya da kurumu olduğu, etkinliklerinin bir ya da daha fazla topluluğa mensup üyelerinin ihtiyaçları doğrultusunda, ortak yarar bağlamında ele alınarak sivil toplum örgütünün işbirliğinin oluşması olarak yer almaktadır. Bu formülasyon içerisinde şahsa ait özel kuruluşlar, devrimci terörist hareketler ve siyasal partiler gibi yapılanmalar bulunmamaktadır. Diğer temsil grupları arasında yer alan özel gönüllü dernekler, sivil toplum örgütleri gibi yapılanmalar kar amacı gütmeyen kuruluşlar arasında yer almaktadır.278

2.1.1.1. Sivil Toplum Örgütlerinin Oluşum Esasları ve Özellikleri

Sivil toplum örgütlerinin oluşturulma esasları içerisinde yer alan politika ve stratejilerinde başarı, güçlenme ve süreklilik olarak üçe ayırabileceğimiz temel zorunluluklar bulunmaktadır:279

 Varlık nedenini ve üretimlerinin toplumun tüm kesimlerinde benimsenmesi ve kabul görmesini sağlamak,  Sivil toplumun halkın en önemli baskı unsuru ve gücü olduğunu anlatmak,  Bilgiye dayalı, konu bazında çalışan enstitü oluşumlarını yaygınlaştırmak,  Sivil toplum kuruluşlarının başarı temelleri olarak özgüven ve inanç birliği oluşturmak,  Kısa ve uzun vadeli somut hedefler belirlemek,

277 Yıldırım, a.g.e., s. 59. 278 P. J. Simmons, “Learning to Live with NGOs”, Foreign Policy, No 112, Autumn, 1998, p. 83. 279 Kemal Köprülü, “Sivil Toplum Kuruluşlarında Politika ve Strateji Belirleme”, 10. Ulusal Kalite Kongresi Sivil Toplum Kuruluşları ve İyi Yönetişim, 13-15 Kasım 2001, s. 3.

92  Güçlü ve sağlıklı örgütlenme,  Dünya normlarını takip, iletişim ve paylaşım.  Toplumun nüfus ve beyin gücünün ana noktası olan gençliğe yönelmek,

Genel olarak bakıldığında ise sivil toplum örgütlerinin özellikleri şöyle özetlenebilir:280

1. Sivil toplum örgütlerinin hükümet dışında bağımsız örgütler olmaları, 2. Kar amacı gütmeyen, kendileri ve üyelerinin kişisel zenginliği için ekonomik çıkar elde etmemeleri, 3. Toplumsal bilinç yaratarak, toplumsal politikaların sonuçlarından zarar gören kesim ve grupların katılımını sağlamaları, 4. Topluma örgütlenme, katılım, toplumsal denetim konularında bilgi ve fikir aktarımı sağlamaları, bu yöndeki projelerinin toplumsal boyutta destek görmesini sağlamaları, 5. Toplum içinde bilgi düzeyi farklılaşmasından dolayı oluşabilecek anomiyi azaltmak amacıyla bilgi, teknoloji, kaynak aktarımı sağlayarak toplumun her katmanına bilgi sağlayarak ortak bilgi ve dil düzeyinin oluşumuna katkı sunmaları, 6. Siyasetin üstünde olma özelliğini koruyarak, kitleleri bilgilendirme ve tepkileri kanalize etme amacıyla ikna edici iletişim faaliyetlerini kullanarak toplumsal tepki oluşturma sürecini sağlayan açık yapılar olmaları, 7. Sosyal manipülasyon ile siyasi aktörlerden destek alarak kamuoyunun beklenti ve gereksinimlerine yönelik çözüm üretmeleri.

Bununla birlikte sivil toplum örgütlerinde üyeler kendi içlerinde bir denetim mekanizması geliştirmişlerdir. Oluşumları yasal olmakla birlikte, gönüllülük esasına dayanmaktadırlar. Genel olarak sivil toplum örgütleri, taşıdıkları değerler, organizasyon yapıları, amaç ve hedefleri, faaliyet alanlarıyla topluma çeşitli

280 Gamze Cılızoğlu, Sivil Toplum Örgütlerinin İletişim Süreci, Kocaeli, Yayıncı Yayınları, 2001, s. 35-36.

93 alanlarda hizmet eden, katkıda bulunan, ulusal ve uluslararası sorunlar karşısında yaptırım gücünü kullanarak hükümet ve özel sektöre baskıda bulunma ya da destek alma yoluyla çözümler üreten gönüllü kuruluşlardır.

2.1.1.2. Sivil Toplum Örgütlerinin Sınıflandırılması

Sivil toplum örgütlerinin tanımlanmasında olduğu gibi sınıflandırılmasında da farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Sınıflandırmalar sivil toplum örgütünün faaliyet alanı, tanımı ve kapsamına göre değişiklikler göstermektedir. Akad, sivil toplum örgütlerini ideolojik nitelikte, sınıflara dayalı ve politik nitelikte olmak üzere üç başlık altında incelemiştir.281 Sınıflandırma aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Tablo 2.1. Sivil Toplum Örgütlerinin Sınıflandırılması İdeolojik Nitelikteki Sivil Toplum Örgütleri - Üniversiteler - Dinsel örgütler - Gençlik örgütleri - Öteki düşünce örgütleri

Sınıfsal Sivil Toplum Örgütleri Kırsal alandaki örgütlenme - Tarımda çalışanları örgütleyen sendikalar - Tarımda işvereni örgütleyen kuruluşlar Kentteki örgütlenme -Sanayide ve ticarette işvereni örgütleyen sendikalar, birlikler, dernekler - İşçi sendikaları

Politik Nitelikteki Sivil Toplum Örgütleri - Yürütme ve yasama organları - Kamusal yargı organları - Bürokrat ve teknokratları örgütleyen meslek kuruluşları

Kaynak: Mehmet Akad, Çoğulcu Demokraside Siyasal İktidar ve Baskı Grupları, 1979, s. 92-93.

281 Mehmet Akad, Çoğulcu Demokraside Siyasal İktidar ve Baskı Grupları, İstanbul, Z Yayınları, 1979, s. 92-93.

94 Clark ise, geniş bir yelpaze görünümünde olarak tanımladığı ve gönüllü kuruluşlar olarak adlandırdığı sivil toplum örgütlerini çalışma ve prensiplerine göre altı gruba ayırmaktadır:282 a. Görüş ve savunma grupları b. Tabandan kalkınma kuruluşları c. Yardım ve refah kuruluşları d. Popüler kalkınma kuruluşları e. Teknik yenilik kuruluşları f. Kamu hizmeti aracıları

Türkiye’deki sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak yapılan bir araştırmada onbeş farklı kuruluş amacı belirlenmiştir. Kuruluş amaçlarına göre STÖ’ler, kültür kuruluşları, sanat kuruluşları, dini kuruluşlar, politika kuruluşları, sağlık kuruluşları, sosyal hizmetler kuruluşları, çevre kuruluşları, eğitim kuruluşları, ekonomi kuruluşları , dayanışma kuruluşları, bilim kuruluşları, spor ve hobi kuruluşları, kadın ve çocuk kuruluşları, konut kuruluşları, iletişim kuruluşları şeklinde bir ayrıma tabi tutulmuşlardır.283

Bir başka sınıflandırma da Simmons’un, sivil toplum örgütlerinin amaçları, etkinlikleri, üyelik ve personel politikaları ve finansman sağlanmasıyla ilgili olarak gerçekleştirdiği sınıflandırmadır. Simmons’un sınıflandırmasına yönelik tablo aşağıda yer almaktadır.284

282 John Clark, Kalkınmanın Demokratikleşmesi Gönüllü Kuruluşların Rolü, Çev. Serpil Ural, Ankara, Türkiye Çevre Vakfı Yayınları, 1996, s. 48-49. 283 Aydın Gönel, Araştırma Raporu Önde Gelen STK’lar, İstanbul, Myra Yayınları, 1998, s. 29. 284 Simmons, a,g,e,, p. 85.

95 Tablo 2.2. Sivil Toplum Kuruluşlarına Sınıflandırmacı Bir Yaklaşım

Amaçlar Üyelik ve personel Finansman sağlama Etkinlikler

Temel amaç Üyeler Kaynaklar İşlevler Sosyal normların Bireyler, Aidatlar/ vergiler, Savunma, bilgi toplama ve değişmesi, farkındalığın organizasyonlar, bağışlar, fonlar, analiz; bilgiyi yayma, fikirlerin hükümet (ödenek veya oluşumu ve tavsiye edilmesi, yaratılması, gündemleri hükümet benzeri kontratlar), gözetleme ve takipçilik rolü, etkilemek, politikaları kuruluşlar, gönüllülük hükümetlerarası hizmet sağlama, etkilemek, politikalar esası, herkese açık bir organizasyonlar arabuluculuk/kolaylaştırma, üretmek, hükümet yapı (IGOs). Finansman ve bağış yapma. faaliyetlerinin yeterli olmadığı alanlarda problemleri çözüme Faaliyet alanı

kavuşturmak Coğrafik alan Topluluklar, ulusal, bölgesel, uluslararası alanlar Neyin/Kimin Bölge halkı, ulusal, Yararına bölgesel, uluslaraşırı Hedef gruplar

Kamu çıkarının Halk, müşteriler, hükümet, hükümetlerarası sağlanması (tek bir Pers onel organizasyonlar, devletten amaç ya da daha geniş bağımsız aktörler (diğer sosyal yarar), üyelerin, Gönüllü, uzman ve NGO’lar, özel sektör) çeşitli gruplarının profesyonel, davet çıkarları ya da “temsil edilmiş, seçilmiş, edilmeyenlerin” yönetsel (gelecek nesiller, gezegenimiz) çıkarları doğrultusunda

Kaynak : P. J. Simmons, “Learning to Live with NGOs”, Foreign Policy, No 112, Autumn, 1998, p. 85.

Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı’nın (TÜSEV), Sivil Toplum Endeksi Projesi (STEP) raporu, sivil toplum örgütlerini, inanç temelli kuruluşlar, sendikalar, savunuculuk yapan STÖ’ler, hizmet veren STÖ’ler, eğitim, geliştirme, araştırma gibi alanlarda aktif olan STÖ’ler, kadın kuruluşları, meslek ve iş örgütleri, ekonomik çıkara dayalı STÖ’ler, etnik, geleneksel, yerel birlikler, çevre ile ilgilenen STÖ’ler, kültür ve sanatla ilgilenen STÖ’ler, hibe dağıtan vakıflar, fon geliştirme organları şeklinde sınıflandırmıştır.285

285 Bikmen, Meydanoğlu, a.g.e., s.76.

96 2.1.1.3. Sivil Toplum Örgütlerinin İşlevleri

Sivil toplum örgütleri üyelerinin katılımına imkan veren merkezi yönetimden bağımsız olan (siyasal toplumdan bağımsız olan) toplum ya da kamu yararı konusunda merkezden ayrı niteliklere sahip, sosyal amaç taşıyan sivil kuruluşlardır. Sivil toplum örgütleri aracılığıyla belli birimlerin ortak sesi yansıtıldığından demokratik rejimlerin güçlenmesine katkı sağlanmaktadır.286 Sivil toplum örgütleri hükümetler tarafından yapılması çok da kolay olmayan şeyleri yapılabilir kılmaktadırlar.287 Sivil toplum örgütleri demokrasiye katkı sağlamak, toplumsal yaşama ve kalkınmaya katkı sağlamak, gönüllülük ve üyelik aracılığıyla toplumsal katılımı oluşturmak, baskı grubu işlevinde bulunarak toplumsal çıkarlar doğrultusunda kamu politikalarını etkilemek ve kamu yararını gözetmek ve kamu yararına faaliyetlerde bulunmak gibi işlevlere sahiptir.

2.1.1.3.1. Demokrasiye Katkı Sağlamak

Sivil toplumun en önemli işlevi demokrasinin yerleşmesi, gelişmesi ve pekiştirilmesinde görülmektedir. Demokrasinin tabandan tavana doğru yaygınlaşması, politik kadroların yetişmesi, siyasal partilere sosyal bir taban oluşturması ve devlet üzerinde sınırlayıcı bir mekanizma rolünün oynanması gibi konularda sivil toplum çok kritik bir öneme sahiptir. Aynı zamanda demokrasiyle ilişkisi çerçevesinde başka bir önemli işlevi, devleti metafiziksel bir kurum olmaktan çıkarmasıdır.288 Demokrasi ve sivil toplum örgütleri biri diğerinin göstergesi durumundadır. Eğer bir ülkede demokrasi gelişmişse örgütlenme özgürlüğü de gelişmiş ve sivil toplum örgütleri de toplumda yaygınlaşmış durumdadır. Sivil toplum örgütleri gelişmiş ve ülke demokrasisi için ağırlığını koymuşsa, demokrasi de en güçlü dayanaklarından birini bulmuş demektir.289

286 Yıldırım, a.g.e., s. 60. 287 Simmons, a.g.e., p. 87. 288 Çaha, a.g.e., s. 144-145 289 Yıldırım, a.g.e., s. 113.

97 Aynı zamanda sivil toplumun gelişmesiyle devlet, ulaşılmaz, sorgulanmaz bir otorite olmaktan çıkarak, eleştirilebilir, sorgulanabilir, gerektiğinde yanıldığı siviller tarafından ortaya konabilir bir teknik örgüt ve hizmet edici birim haline gelmektedir. Devletin soyutlanmaktan çıkarılarak somutlaştırılması da sivil özgürlüklerin ön koşulunu oluşturmaktadır.290

Sivil toplum örgütlerinin en temel işlevi devlet iktidarını kontrol etme, katılımı sağlama, farklı bakış açılarının, demokratik tutumların geliştirilmesini sağlama, çıkar ve taleplerin şekillendirilmesi, yeni siyasal liderlerin yetiştirilmesi, eğitilmesi, oluşturduğu kanallar aracılığıyla yeni fikirlerin yayılmasını sağlama, azınlıklar, kadın hareketleri gibi eylem alanlarında söz sahibi olunmasını sağlama, siyasal partilerin demokratikleştirilmesi, bilgiyi toplumun geniş kesimlerine yayma ve hem yerel hem de ulusal boyutta olmak üzere siyasal sistemin halka karşı sorumluluğunu arttırmak gibi önemli işlevleri ve etkileri bulunmaktadır.291

Sivil toplum-demokrasi ilişkisini anlamlı kılan temel nedenlerden biri de siyasal alanın toplumsal alan üzerindeki denetimini ve baskısını mümkün olduğu kadar azaltmayı hedeflemesidir. Devletin toplum üzerindeki baskısını azaltmak ve sürekli genişlemekte olan davranış alanını toplum lehine kısıtlamanın yolu, sivil toplumun genişletilmesinden geçmektedir. Bu, sivil toplum demokrasi ilişkisinin en önemli noktalarından biri olmaktadır.292

Çoğulcu bir siyasi yapıya sahip demokratik sistemlerde birleştirici, aracılık yapıcı, iletici özelliğe sahip sivil toplum kuruluşları, toplum çıkarlarını temsil ederek, dağınık ve belirsiz talepleri birleştirip, belirginleştirerek etkin bir biçimde siyasal iktidara ulaştırmada başarı sağlamaktadırlar. Böylece siyaset yapanların karar alma yeterlilikleri artarak iktidar sahiplerini güçlü kılmaktadır. Halkın taleplerini siyasal

290 Çaha, a.g.e., s. 144-145 291 Diamond, a.g.e., s. 7-12. 292 Tosun, a.g.e., s. 126.

98 iktidara ileten bu gönüllü kuruluşlar zamanla birer baskı aracı haline gelerek demokratik denetim işlevini de yerine getirmektedirler.293

Demokrasinin pekişmesini sağlayacak önemli kaynaklardan biri olarak siyasal uygulamaların etkin bir şekilde işlemesi için devlet-sivil toplum etkileşiminin yerleşmesi gerekmektedir. Bu işlevi yerine getiren sivil toplum örgütleri, bireylerin pasif yurttaşlıktan çıkarılıp aktif yurttaşlığa doğru geçirilmesinin önemli araçlarından biridir.294

Demokrasinin pekişmesi sürecinde sivil toplumdan beklenen bazı işlevler bulunmaktadır. Bunlar, devleti kontrol etme, devletteki karar alma süreçlerinde, yerel- bölgesel-ulusal bazda bir takım katılma pratiklerini geliştirme, demokratik kurumları geliştirme, çıkar ve taleplerin şekillendirilmesini sağlama gibi işlevlerdir.295

Sivil toplum kuruluşlarının örgüt yapısını o ülkenin yasal çerçevesi belirlemektedir. Buna paralel olarak yasal çerçevenin farklılığını da o ülkenin rejimi belirlemektedir. Baskıcı otoriter rejimlerin demokratik rejimlere göre sivil toplum kuruluşlarına daha olumsuz yaklaştığı görülmektedir. Sivil toplum örgütleri çok değişik örgütlenme biçimleriyle demokratik toplumlardaki yerini almaktadır. Türkiye’de en yaygın formel örgütlenme biçimleri, dernekler, vakıflar ve sendikalar şeklindedir.296

Farklı insanların ortak amaç etrafında bir araya gelmeleri sivil toplum kuruluşlarını, bu kuruluşların yaygınlaşması ve işlevlerinin artması da örgütlü toplumu doğurmaktadır. Sivil toplum benzeri kuruluşlarda hiyerarşik yapıların oluşmamasına özen gösterilerek yatay ilişki temeli esas alınmaktadır. Resmi iktidar aygıtlarıyla herhangi bir biçimde özdeş ve benzer olmamaya özen göstermektedirler. Zaten sivil toplum kuruluşları birçok sorunun çözülmesini iktidarın tamamen dışındaki süreçlerde aradıklarından benzer ve özdeş olmamayı çözüm için gerekli kabul

293 Yıldırım, a.g.e., s. 115. 294 Tosun, a.g.e., s. 131. 295 A.e. 296 Yıldırım, a.g.e., s. 123.

99 etmektedirler. Bunun için de bu kuruluşlar bürokratik yapılardaki hiyerarşi, yasal otorite, yazılı iletişim gibi özelliklerden arınma gayreti içine girmektedirler.297

Sivil toplum, siyasal kurumların demokratik olması için gereken unsurların üretildiği yerlerdir. Toplumda kurumlara duyulan güven bu unsurlardan biridir. Sivil toplum örgütleri siyasal kurumların işleyişine yönelik güveni artıracak şekilde çalışmıyorsa, bir başka ifadeyle siyasal kurumların üzerinde önemli bir etki/denetim aracı olma işlevini yerine getiremiyorsa, bunun sonucu mutlaka yukarıdaki siyasal kurumların bir meşruiyet sorunu yaşamaya başlamasından kaynaklanmaktadır. Meşruiyet sorunu yukarıdan aşağıya doğru yayılmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin toplumsal etkinlik düzeyine bağlı olarak artacak güven yukarıya doğru demokratik pratiklerin yerleşmesini ve pekişmesini sağlayacaktır.298

Türkiye’de devletle hükümetin iç içe geçmiş olması, devletin toplum kesimlerine karşı özerkliğini ve konumunu koruyamaması sonucunu doğurmaktadır. Bu olumsuzluktan sivil toplum kuruluşları da nasibini almaktadır. Gelişmiş demokratik ülkelerde kolaylıkla benimsenen sivil toplum kuruluşları hükümet dışı kuruluşlar olarak sistemdeki demokratik yerini alırken, Türkiye’de “hükümet dışılık”, devlet dışı gibi algılanarak sistemdeki yerine kuşkuyla bakılmaktadır. Türkiye’de devlet ile sivil toplum ilişkileri önündeki engeller büyük ölçüde demokratikleşme sürecini de yansıtmaktadır. Birinin demokratikleşme sürecine başlayarak diğerini de demokratikleştirme çabası içinde olması için sivil toplumun rüştünü ispat etmesi ve bu sürecin iki yönlü işlemesi zorunludur.299

Aynı zamanda sivil toplum örgütleri içindeki karşılıklı etkileşim sürecinde bireylerin edindikleri hoşgörü, ılımlılık, uzlaşma, kamusal tartışma pratiği, gönüllülük, muhalif düşüncelere saygı gibi demokratik tutumlar demokratik siyasal kültürün gelişmesini ve topluma yayılmasını sağlamaktadır. Kurumsal katılma ve deneyimden

297 A.e. 298 Tosun, a.g.e., s. 130-131. 299 Yıldırım, a.g.e., s. 116.

100 doğduklarında oldukça ısrarlı olan bu demokratik tutumlar ve değerler, demokrasinin de istikrarlı gelişme göstermesine yardımcı olmaktadır.300

2.1.1.3.2. Toplumsal Yaşama ve Kalkınmaya Katkı Sağlamak

Çağdaş toplum, yaygın ve karmaşık bir birliktelikler ağından oluşmaktadır. Toplumdaki bireylerin katılımıyla oluşan sivil toplum örgütleri toplumun eğitim, kültür ve yenilenme alanlarındaki etkinliklerinin yer aldığı kuruluşlardır.301 Sivil toplum örgütleri, kalkınmanın gerçekleştirilmesi ve tabana yayılması ile ilgili önemli görevler üstlenmektedirler. Özellikle eğitim, sağlık hizmetleri gibi beşeri kalkınmayı sağlayıcı hizmetler sunarak etkili olmaktadırlar.302 Aynı zamanda, toplumun yoksul kesimleriyle bağlantıya geçerek bu kesimin yoksulluktan kurtulması amacıyla yürüttükleri çalışmalar ile katılımcı ve sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmaktadırlar. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde ekonominin tamamen piyasa mantığı çerçevesinde hareket etmesi yoksulluk ve gelir dağılımında adaletsizlik sorunlarını çözememiş, zaten varolan devlet idaresindeki sorunlar ve etkisiz olma durumu, toplumların devlete olan güvenlerinin kaybolmasına, giderek sivil toplum örgütlerine karşı umut bağlamalarına neden olmuştur.303

Sivil toplum örgütleri hastaneler, okullar, okuma-yazma kursları, gençlik merkezleri gibi çeşitli programları yoluyla özellikle eğitim ve sağlık alanlarında hizmetler sunmaktadırlar. Ayrıca kurtarma çalışmaları, afet yardımları, uzman görüş gerektiren yasal reformlar gibi sivil toplum örgütü faaliyetleri toplumsal yaşama önemli katkılar sunmaktadır.304 Böylece son zamanlarda az gelişmiş ülkelerde devletin ve piyasanın gösterdiği başarısızlık ve yetersizliklerin yarattığı boşluğun sivil toplum örgütleri tarafından kapatılacağı inancı hakim olmaktadır. Sivil toplum örgütlerine olan ilginin artması, bu kuruluşların devlete göre, insanlara ulaşmak, sorunlarını anlamak ve

300 Tosun, İzmir’de Sivil Toplum, s. 56. 301 Atabek, Dağtaş, a.g.e., s. 61. 302 Şahin, a.g.e., s. 43. 303 Esra Yüksel Acı, Kalkınma Sürecinin Yeni Aktörleri Sivil Toplum Kuruluşları, 1. bs., İstanbul, Günizi Yayıncılık, 2005, s. 96. 304 Bikmen, Meydanoğlu, a.g.e., s. 15.

101 onların kendi sorunlarına kendilerinin çözüm bulmaya çalışmalarını sağlamak bakımından daha etkin oldukları iddiasına dayanmaktadır.305 Ekonomik büyüme ve teknolojik gelişmeler sonucunda yaşanan uygulamaların doğayı tahrip etmesi sivil toplum örgütlerinin ekolojik temelli hareketler ortaya koymasına neden olmuştur. Aynı zamanda sivil örgütlenmeler aracılıyla demokratikleşme hareketleri, kadın hareketleri, eğitim, kültür sanat, sağlık alanındaki örgütlenmeler ortaya çıkmıştır.

Aynı zamanda insanlığın içinde bulunduğu durum bağlamında olumsuz koşulların artması ve kalıcı hale gelmesi, doğal afetlerin etkilerinin giderek daha fazla hissedilmesi, nüfus artışlarının doğurduğu arazi ve kentleşme sorunları, ekonomik ve sosyal dönüşümler, çevre düzensizlikleri, altyapı yetersizlikleri, yönetimsel yetersizlikler, salgın hastalıklarda yaşanan patlamalar (AIDS, kuş gribi, domuz gribi gibi) çok boyutlu yardımları gerekli kılmıştır. Bunlarla başa çıkabilmek için sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri gitgide daha fazla hissedilmekte ve aynı zamanda da sivil toplum örgütlerine yönelik bir arz siyaseti de devreye sokulmaktadır.306

1960’lı yıllardan itibaren serpilip gelişmeye başlayan ve özellikle 1980’li yıllarda yoğunlaşan ve sesini duyuran toplumsal hareketler gücünü, içinde bulunduğu sivil toplumun temel dinamiklerinden almaktadır. Bu hareketleri ana hatlarıyla Yurttaşlık haklarını savunmaya yönelik hareketler, Barış hareketi, Kadın (feminist) hareket, Çevre hareketi, Etnik-milliyetçilik hareketleri, Din ve mezhep hareketleri, Gençlik hareketleri, Tüketici haklarını korumaya yönelik hareketler, Irkçılık karşıtı hareketler, Medya karşıtı (immediast) hareketler başlıkları altında toplamak mümkündür:307

Gelişmiş, güçlü ve gelişmekte olan devletlerin yurttaşları ya da haklarından yoksun, durumları tehlikeli, çatışma ya da doğal afetlerin sıklıkla görüldüğü ülkelerde gerçekleştirilen çeşitli araştırmalarda bu insanlara, örneğin gelişmeye yardım, ekoloji veya insan hakları alanında kimlerin söz sahibi olmaları gerektiği sorusu

305 Acı, a.g.e., s. 97. 306 Philippe Ryfman, Sivil Toplum Kuruluşları, 1.bs., Çev. İsmail Yerguz, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006, s. 50. 307 Atabek, Dağtaş, a.g.e., s. 59.

102 sorulduğunda, yanıtlar büyük ölçüde sivil toplum örgütlerini referans göstermektedir. Aynı zamanda da sivil toplum örgütlerine çok büyük oranda güven duyulduğu da ortaya çıkmıştır.308

2.1.1.3.3. Toplumsal Katılımı Sağlamak

Sivil toplum örgütleri hem gönüllülük esasına dayalı olarak çalışmalar yürüten hem de üyelik esaslarına uygun olarak çalışmalar yürüten örgütlenmelerdir. Gönüllü, bir kuruluşa üye olmadan etkinliklerinin üretiminde herhangi bir maddi yarar ve beklentisi olmaksızın yer alan kişi olarak kabul edilmektedir. Üyelik ise belli koşulları sağlayarak sivil toplum örgütüne düzenli bir katılımın sağlanması şeklinde olmaktadır. Sivil toplum örgütleri toplumdaki bireylerin gönüllülük, üyelik aracılığıyla toplumla bütünleşmesini sağlamaktadır.

Üyelik, sivil toplum kuruluşlarının yapı ve amaçlarına göre farklılık arz etmektedir. Kimi kez kuruluşa üyelik koşulları o kuruluşun etkinliklerine bilfiil katılmayı arzu eden herkesin yerine getirebileceği türden değildir. Bazı kuruluşlar ise üye sayısını ya dondurmuşlardır ya da yıllık belirli bir sayıyla sınırlı tutmuşlardır. Vakıflar ise zaten üye kabul etmemektedirler. Kimi sivil toplum kuruluşunda bir etkinlik komisyonunda görev almak zorunluluğu vardır. Bunu yapmak istemeyenler gönüllü kalmayı tercih edip sınırlı zamanlarında kuruluşa destek verebilirler.309

Sivil toplumun gelişmesi için örgütlülüğün “gönüllü birliktelik” ilkesi etrafında gerçekleşmesi gerekir. Bireyin kendi rızasıyla ayrılıp katılabildiği, şiddetten uzak her türlü örgütlülük bu bağlamda bir sivil toplum oluşumudur. Gönüllü birliktelik, bir yandan bireysel inisiyatifin devam etmesini sağlarken bir yandan da bireyin grup kimliği içinde kaybolup gitmesini engelleyici bir rol oynamaktadır. Rızaya dayalı olmayan bir birliktelik bireyin iradi seçimini engelleyici olacağı için sivil toplum

308 Ryfman, a.g.e., s. 107. 309 Yıldırım, a.g.e., s. 62

103 unsuru olmaktan uzaktır. Grupların sivil toplum unsuru olarak nitelendirilmesinde en önemli kriter katılım şeklidir.310

Sivil toplum örgütlerinde insanlar bir takım ilişkiler içine girerek karşılıklı tutum ve davranışları ile birbirini etkilemekte ve bu ilişkiler belirli bir süre içinde gelişerek süreklilik kazanmaktadır. Bu tür kuruluşlarda bir grup insan bir amacı gerçekleştirmek için karşılıklı etkileşimi geliştirmekte, aidiyet ve biz duygusuyla kültürel dokuları örmeye başlamaktadırlar. Demokratik sivil toplum örgütlerinin aynı zamanda söz konusu etik değerlerin taşıyıcıları olmaları da beklenmektedir.311

Sivil toplum örgütlerine üyelik sayesinde oluşan grup mensubiyeti, üyelere belirli bir grup kültürünü paylaşma, ortak hareket etme ve davranışlarda diğer grup üyelerinin eylemlerini de hesaba katma alışkanlığını kazandırma gibi kültürel araçlarla katılımcı demokrasi kültürünün kapılarını aralamaktadır.312 Aynı zamanda bu örgütlerde çalışanlar bir takım ortak değerlerle ve toplumu değiştirme amacı ile işlerine son derece bağlıdırlar.313

Kamu dışında özel alan olarak nitelik kazanan sivil toplum örgütlerinde gönüllü giriş ilkesi esastır. Sivil toplum kuruluşlarına üyeliğin zorunlu ve aynı zamanda bir ücret karşılığında olmaması gerekir. Fakat profesyonel personel ücretli çalıştırılabilir. Dolayısıyla üyeliği zorunlu olan meslek odaları sivil toplum kuruluşu olarak kabul edilmemektedir.314

Türk hukukunda dernekler, sendikalar ve partiler kanunlarında; Avrupa hukukunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde sivil toplum kuruluşlarının bağımsız oldukları belirtilmektedir. Örgütlenme hürriyetinde bağımsızlık, gönüllülük diğer bir ifadeyle irade unsurunun varlığı gerekmektedir. Ancak irade ve gönüllülük gibi unsurların olumlu anlamlarının yanı sıra bir de kişilerin örgütleri kurmaya ve üye olmaya

310 Çaha, a.g.e., s. 143. 311 Yıldırım, a.g.e., s. 88. 312 A.e. 313 Clark, a.g.e., s. 68. 314 Yıldırım, a.g.e., s. 62.

104 zorlanamayacaklarına ilişkin olumsuz anlamı da bulunmaktadır. Anayasada “hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz” ve “hiç kimse sendikaya üye olmaya üye kalmaya, üyelikten ayrılmaya zorlanamaz” hükümleri açıkça ifade edilmektedir.315

Sivil toplum örgütlerinin sadece varlığı değil aynı zamanda da yaygınlığı ve örgütlenme biçimi de işlevselliğini belirlemede önemli bir değişkendir. Sivil toplum kuruluşları kendini yenileyen oluşumlardan, dinamik bir yapılanmadan, toplumsal ve bireysel yaşama ait, kimi yerlerde o yaşamın kendisi olan normlar, değerler, yasalar ve uygulamaların yansımalarıyla oluşmaktadır. Bu oluşumun özgürlük, demokrasi ve insan hakları ekseninde şekillenerek tam bir toplumsal dönüşüme zemin hazırlaması toplumsal yaygınlığa ve örgütlenme biçimine bağlıdır.316

Ancak TÜSEV’in araştırma projesi bulgularına göre Türkiye’de sivil toplum üyeliğine ve gönüllüğe ilgi zayıf düzeydedir. “Türkiye’de Hayırseverlik: Vatandaşlar, Vakıflar ve Sosyal Adalet” raporunda STÖ üye sayısının az olmasına neden olan faktörler arasında insanların paralarının olmaması (%23), sivil toplum faaliyetlerine ilgi duyulmaması (%15) ve çevrelerinde bu faaliyetlere katılımın az olması (%16) gibi nedenler bulunmaktadır. Bunun nedenleri arasında yetersiz bilgilenme, güvensizlik ve kurumsal aracı kullanmaktansa doğrudan yardımın tercih edilmesi gibi faktörler ve toplumsal özellikler sayılabilmektedir. Aynı şekilde gönüllülük oranları da oldukça düşüktür. 1999 Dünya Değerler Araştırması verilerine göre Türkiye’de gönüllü faaliyetlerde bulunan insanların sayısı %1,5 oranındadır.317

2.1.1.3.4. Baskı Grubu Oluşturmak

Baskı gruplarının temel amacı siyasal iktidarı üyelerinin çıkarlarının kamu yararı ile uyumlu olduğuna ikna ederek yönlendirmek ve karar mekanizmalarını bu şekilde

315 Reyhan Sunay, Avrupa Sözleşmesinde ve Türk Anayasasında İfade Hürriyetinin Muhtevası ve Sınırları, Ankara, Liberal Düşünce Topluluğu Yayınları, 2001, s. 221-222. 316 Yıldırım, a.g.e., s. 43. 317 Bikmen, Meydanoğlu, a.g.e., s. 47-48.

105 hareket etmeye sevk etmektir.318 Sivil toplum örgütleri ise, belli bir amaç için bir araya gelmiş bulunan insanların oluşturdukları birlikteliklerin örgütlenmiş biçimidir. Oysa baskı gruplarının sivil olması zorunlu değildir. Ordu, mahkemeler, üniversiteler v.b. baskı grubu olarak kabul edilen resmi birimlerdir. Bununla birlikte sivil toplum örgütleri de baskı grubu olma özelliğini taşıyabilirler. Bu durumda sivil toplum örgütü kavramı ile baskı grubu kavramı iç içe geçmektedir.319

Sivil toplum kuruluşları devlet aygıtının bir parçası olmamakla birlikte devlet politikalarının oluşumunu etkilemeye çalışabilmektedirler. Bu durum onların devletten bağımsız olmaları özelliğini etkilememektedir. Sivil toplum örgütleri çoğu zaman kamusal erkin yeteriz kaldığı ya da boş bıraktığı alanlarda aktiviteler yürüterek toplumsal istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmaktadırlar.320 Aynı zamanda bu alanlardaki eksiklik, boşluk ya da toplumsal gereksinimlerin karşılanmaması durumunda baskı grubu olma özelliklerini kullanarak siyasal iktidar üzerinde etkili olmaktadırlar.

Baskı grupları maddi veya manevi ortak menfaatlerini gerçekleştirmek üzere birlikte hareket eden gruplardır. Sivil toplum örgütleri olarak adlandırılan kategori sosyolojide baskı grupları olarak da anılmaktadır. Örneğin sendikalar, kooperatifler, kadın hareketlerinin örgütsel yapıları bu kategoride yer almaktadır. Bunlar çıkar gruplarını oluşturmaktadırlar. Yönetim üzerinde şu ya da bu şekilde etkili olmaya başladıklarında baskı grubu haline gelmektedirler.321 Sivil toplum örgütleri baskı grubu olma özellikleriyle, yargı organlarına etki ederek kararlar çıkmasını sağlamakta, kamuoyunu sürekli olarak aktif durumda tutarak süreçler hakkında bilgi

318 İlyas Doğan, Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum, 1.bs., İstanbul, Alfa Yayınları, 2002, s. 238. 319 Nejdet Aksoy, Sivil Toplum ve Baskı Grupları, 1. bs., İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2008, s. 30. 320 Doğan, a.g.e., s. 239-240. 321 Alev Erkilet, Sivil Toplum Söyleminin Kapitalist Dünya Sistemi Açısından En Önemli İşlevlerinden Biri Depolitizasyondur”, Sivil Toplum Kavramı Tartışmaları, 1.bs, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2008, s. 75.

106 vermekte ve uyarmakta, aynı zamanda da kamuoyunun taleplerini siyasal yapıya taşıyarak etkili olmaya çalışmaktadır.322

2.1.1.3.5. Kamu Yararını Gözetmek

Kamu sözcüğü genel anlamda belirli bir sorun ile karşılaşmış, bu sorun etrafında toplanmış bireylerden oluşan bir grubu ifade etmektedir. Kamuyu, bireylerin belirli deneyimleri, gelenekleri, görenekleri ve yaşam koşullarını paylaşmalarından doğan bir ortaklaşalık olarak tanımlamak da mümkündür.323 Sivil toplum kuruluşları insanların ve genelinde toplumun iyiliği, refahı, kalkınması, hayat şartlarının iyileştirilmesi, başarı şanslarının artırılması ve toplumsal sorunlara çözüm üretilmesi gibi konularda doğrudan ve dolaylı işlev yüklenerek kamu yararına çalışmalarda bulunan kuruluşlardır.324

Sivil toplum örgütleri, toplumun beklentilerine somut çözüm üreten ve yaşama geçmesini sağlayan örgütlü yapılar olmaları nedeniyle, kamuoyu oluşumuna ve siyasi aktörlere, yasa yapıcılara etki edebilme potansiyeline sahiptirler.325 Sivil toplum kuruluşları, kamuyu ilgilendiren hemen her alanda faaliyetleri ile yönlendirici ve yol gösterici olma sorumluluğunu üstlenerek etkin birer paydaş olma özelliğine sahiptirler.326

2.1.2. Türkiye’de Sivil Toplum Örgütlerinin Gelişimi

Türkiye’de Osmanlı döneminden itibaren politik düşünceyi şekillendiren rijit bir devlet-toplum karşıtlığı söz konusudur. Osmanlı’da devlet geleneğinin ağırlığı

322 Ahmet N. Yücekök, “19. Yüzyıl Osmanlı Toplumundan Günümüz Türkiye’sine Sivil Toplum Kuruluşları ve Siyaset Sosyolojisi İlişkisi”, Tanzimattan Günümüze İstanbul’da STK’lar, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, 1998, s. 11. 323 Atabek, Dağtaş, a.g.e., s.196-201. 324 Yıldırım, a.g.e., s. 63. 325 Cılızoğlu, a.g.e., s. 40. 326 Yıldırım, a.g.e., s. 12.

107 toplumda neredeyse “devlete karşı fesad”ın olduğu anlayışı merkez noktasını oluşturmaktadır.327 Osmanlı yapısı içinde önceleri padişahın, daha sonraları ise merkeziyetçi bürokratik geleneğin ağırlığı, devleti kadir-i mutlak bir kurum haline getirmiştir. Bu ise Osmanlı’da Batı Avrupa’da görülen aristokrasi ve burjuvazi gibi sivil toplumun temel unsuru olan sınıfların ortaya çıkmasına ve devletin alttan ve üstten sınırlanmasına engel oluşturmuştur.328

Bununla birlikte Osmanlı siyasal kültürü öteden beri muhalefet olgusuna antipatiyle yaklaşmıştır. Türk tarihinde hiçbir zaman Batı Avrupa tarihinde görülen siyasal, kültürel ve ideolojik muhalefet olgusu meşrulaştırılarak kurumlaştırılmamıştır. Siyasal yapılanma Osmanlı’dan önce de merkeziyetçi bir yapıya dayandığı için muhalefet oluşturabilecek unsurlar sapkınlıkla nitelendirilmiş ve dışlanmıştır.329 Aynı zamanda sanayileşen Batıda görülen yoğun işbölümü ve ihtisaslaşmaya da Osmanlı’da rastlanmamaktadır. Osmanlı toplumu büyük ölçüde kapalı pazar ekonomisinin etkisindedir. Sanayi devriminin ve açık pazar ekonomisinin gerçekleşmemesi, kültürel yapının gelenekselliğin dışına çıkamamasına neden olmuştur.330

Özetle hem sosyal yapı hem ekonomik yapı hem de siyasal yapı sivil toplumun gelişiminin önünde bir engel teşkil etmiştir. Osmanlı siyasal kültürünün değişik özellikleri, sivil toplum unsurlarının gelişmesinde önemli bir engel teşkil etmiştir. Farklı siyasal kültürler, aynı dönemde yaşamış olan Batı Avrupa ülkelerinin modern kurumlarında ve hatta demokrasilerinde büyük ölçüde farklılıklar ortaya çıkarmıştır. Batı Avrupa toplumlarının bugünkü demokrasilerinin ve toplum-devlet ilişkisinde belirgin olan kurumlarının arkasında, bu toplumların tarihsel arka planındaki siyasal kültürleri yatmaktadır. Osmanlı siyasal kültürü ise sivil toplumun zayıf ve cılız kalmasını önemli ölçüde kalıcı bir gelenek haline getirmiştir.331

327 Ali Yaşar Sarıbay, Kamusal Alan Diyalojik Demokrasi Sivil İtiraz, 1.bs., İstanbul, Alfa Yayınları, 2000, s. 62. 328 Çaha, Aşkın Devletten Sivil Topluma, s. 142. 329 Çaha, a.g.e., s. 142-143. 330 Yücekök, a.g.e, s. 13. 331 Çaha, a.g.e., s. 149.

108 Cumhuriyet dönemiyle birlikte, özellikle belirli yasal düzenlemeler Türkiye’de bir sivil toplum kurulabilmesi için gerekli ortamın temellerini atmıştır. Bunların arasında anayasadan sonra ilk başta sayılabilecekler Medeni Kanun ile Ceza Kanunudur. Medeni kanun bireyler arası ilişkileri ve özellikle aile kurumunu çağdaş ilkelere göre yeniden düzenlemesi bakımından “sivil toplum” için elverişli bir zemin oluşturmaktadır.332 Sivil toplum örgütlenmesiyle ilgili olarak 1961 Anayasasıyla dernekler, vakıflar, sendikalara getirilen örgütlenme özgürlüğü 12 Mart 1971 muhtırasıyla kesintiye uğramış, örgütlü yaşama sınırlamalar ve yasaklar getirilmiştir. Örneğin Cumhuriyet döneminin ilk anayasasında işçilere sendikalaşma hakkı tanınmış ancak 1925 Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında sendikal yaşam faaliyetleri sınırlanmıştır. 1933-1938 arası yapılan düzenlemelerle sendikalaşma ve grev hakkına kesin yasaklar getirilmiştir. 1961 Anayasası tüm çalışanlara sendika hakkını, işçilere grev ve toplu sözleşme hakkı tanımıştır. 1967 yılında DİSK (Devrimci İşçi Sendikalaruı) kurulm ştur. 12 Mart sonrasında ise çalışanların sendikaları üzerinde baskı yoğunlaşmıştır. 1971 yılındaki anayasa değişikliği ile çalışanların sendikalaşması yasaklanmıştır.333

1980 askeri müdahalesi ile de Türk toplumu politikadan arınma sürecine sokulmuştur. Bu süreçte devlet toplumun hemen her alanını totaliter bir biçimde kontrol altına almıştır.334 1990’larda ise sivil toplum örgütlenmeleri alanında örgütsüz sivil inisiyatifler ve girişimler yaygınlaşmış, Türkiye için yeni sivil hareketler yükselişe geçmiştir.335 Ancak Türkiye’de yaşanan sivil toplumun oluşumu, Batı tarihinde sivil toplum deyimi ile anlatılmak istenen yapıyı oluşturan süreçle benzeşmemekte, hatta onunla çelişmektedir. Çünkü Batı’da sivil toplum devlet düzenlemesi ile kurulmamış tersine bu yapıya direnerek ve kendi özerkliğini kabul ettirerek bir gerçeklik haline gelebilmiştir. Sivil toplum Batıda olduğundan çok farklı olarak, Türkiye’de yasa ile yaratılmaya çalışılmıştır.336

332 Belge, a.g.e., s. 1920. 333 Gönel, a.g.e., s. 6. 334 Sarıbay, a.g.e., s. 62. 335 Gülgün Erdoğan Tosun, “Demokratikleşme-Sivil Toplum Tartışmasının Görünmeyen Boyutu: Sivil Toplum ve Örgüt İçi Demokrasi”, Birikim, No.130, Şubat 2000, s. 54. 336 Belge, a.g.e., s. 1920.

109 Özellikle 1990 sonrası sivil topluma yönelen toplulukların, grupların Batı örneğinden farklı öğeler içerdiği göze çarpmaktadır. Batıda sivil toplum talebi bireylerden oluşan gruplarca dile getirilmektedir. Türk toplumunda sivil toplumun oluşumu için zorunlu koşullardan ekonomik gelişme ve özellikle kent nüfusunun artışı biçimsel bir paralellik göstermektedir. Köyden kente göçle birlikte kentlerde oluşan bir hemşerilik bağları ve dernekleşmesi söz konusu olmuştur.337

Bununla birlikte günümüzde gelindiğinde birçok alanda sivil toplum örgütlenmelerinin olduğu görülmektedir. Türkiye’de bulunan sivil toplum örgütlerinin çalışma alanlarına göre dağılımı ve üye sayıları Tarih Vakfı’nın STK Rehberi’nde aşağıdaki tablodaki şekliyle ortaya konmuştur.338

Tablo 2.3. Sivil Toplum Örgütlerinin Dağılımı

Statüler Ortalama Üye Sayısı Dernek 1763 Vakıf 460 Sendika 217 Meslek Odası 389 Kooperatif 43 Sanayi-Ticaret Odası 104 İnisiyatif 17 Platform 13 Diğer 142

Tablo 2.4. Sivil Toplum Örgütlerinin Statülerine Göre 2003 Yılı Ortalama Üye Sayıları

Statüler Ortalama Üye Sayısı Dernek 501 Vakıf 424,2 Sendika 5246,7 Meslek Odası 5687,3 Kooperatif 559,7

337 Doğan, a.g.e., s. 281. 338 http://www.tarihvakfi.org.tr/stkrehberi/istatistik.htm, Erişim Tarihi, 08 Eylül 2009.

110 Sanayi-Ticaret Odası 2197,4 İnisiyatif 533,2 Platform 71,2 Diğer 300,4

Kaynak: http://www.tarihvakfi.org.tr/stkrehberi/istatistik.htm

Türkiye’de Tarih Vakfı tarafından yürütülen “Sivil Toplum Kuruluşları Bilgi Bankası Projesi” Türkiye’de yaklaşık olarak 60 bin civarında sivil toplum örgütü bulunduğunu göstermektedir. Ancak bu sivil toplum örgütlerinin çoğunun devletin alanını daraltma, alternatif söylemler üretme, devlet ve toplum arasındaki gerilimleri hafifletme gibi işlevlerle ilgisinin bulunmadığı da bilinmektedir. Türkiye’de sivil toplumun gelişimi sivil toplum bilincine sahip örgütlenmelerin gelişmesine bağlıdır. Niceliksel sayının çok olması niteliksel gelişimi ve dolayısıyla da sivil toplumun ve demokrasinin gelişimine yardım etmemektedir.

2.1.3. Sivil Toplum Örgütlerinin İletişim Süreci

Sivil toplum örgütleri, iletişimle çok yakından ilgili örgütlerdir. Çünkü bir örgütün veya bir inisiyatifin öncelikle kendi üyeleriyle, potansiyel üyeleriyle veya taraftarlarıyla iletişim kurması gerekmektedir. Bu nedenle iletişim, sivil toplum örgütleri için çok önemli bir yere sahiptir.339 Toplumla örgüt arasında bir bağ kurmak, hedef gruplara ulaşabilmek iletişim kanalları aracılığıyla gerçekleşmektedir. Sivil toplum örgütleri, paydaşlarına ve toplum yapısına uygun iletişim araçlarını güncel teknolojik bilgi ve olanakları da kullanarak aktarmak durumundadırlar.

Sivil toplum örgütleri halkla ilişkiler çabalarında, tanıtım etkinliklerine şirketlerden çok daha fazla ihtiyaç duymaktadırlar. Yeni teknoloji olanaklarından yararlanma, bilgi sistemlerinin yönetimi gibi konularda geliştirecekleri iletişim stratejileri son derece önemli olmaktadır. Özellikle kurumun kamudaki imajı, kaynak yaratma, maliyet politikası, üyeliğin oluşturulması ve sürdürülmesi, gündemlerle ilgili halk

339 Tosun, Sivil Toplum Kavramı Tartışmaları, s. 202.

111 desteğinin kazanılması, kanunlara yönelik eylemler ve lobi faaliyetleri konusunda etkileme gücüne sahip olma, günceli takip edebilmek, halkın beklentilerini geliştirebilmek, azınlıklar gibi özel kitlelere ulaşabilmek, sorumluluk ve inanırlık özelliklerine sahip olabilmek, hükümetle ilişkiler gibi çabalarında uygulanan iletişim programı son derece önemli olmaktadır.340

Farklı alanlardaki sivil toplum örgütleri halkla ilişkilerin çeşitli yöntemlerine yaklaşım göstermektedir, hepsinde ortak nokta kamu hizmeti desteği ve toplumsal güvendir. Bütün sivil toplum örgütleri giderek artan karmaşık sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeler karşısında yönetimsel eylemlere ve halkla ilişkiler çabalarına gereksinim duymaktadır. Birçok sivil toplum örgütündeki halkla ilişkiler çabaları şunları amaçlamaktadır:341

1. Kuruluşun misyonuna yönelik kabulu sağlamak, 2. Kuruluşun hizmetleriyle iletişim kanallarının gelişmesini sağlamak, 3. Maddi kaynak sağlamak için uygun ortam yaratmak ve sürdürmek, 4. Kuruluşun misyonuna uygun kamu politikalarınının gelişimini desteklemek ve sürdürmek, 5. Anahtar nitelikteki kurumsal bileşenlerini (çalışanlar, gönüllüler, güvenilir kişiler), kuruluşun misyonu ve amaçları için kendilerini işe adamaları ve üretken bir şekilde çalışmaları için bilgilendirmek ve motive etmektir.

Bu nedenle sivil toplum örgütleri amaçlarına ulaşabilmek ve ayakta durabilmek için halkla ilişkiler çabalarının desteğine ihtiyaç duymaktadır.

Bununla birlikte sivil toplum örgütleri iletişim kanallarını kullanarak bir takım gelişmelerin oluşumuna katkı sağlamaktadırlar. Bunlar ana hatlarıyla;342

340 Otis W. Baskin, Craig E. Aronoff, Public Relations: The Profession and The Practice, 2.edition, Iowa, Wm. C. Brown Publishers, 1988, pp. 355-356. 341 Scott M. Cutlip, Allen H. Center, Glen M. Brom, Effective Public Relations, 8. edition, New Jersey, Prentice Hall, 2001, pp. 525-526. 342 Cılızoğlu, a.g.e., s. 119.

112  Kamuoyunun dikkatini yeni bir bilgi, fikir ya da davranışa yöneltmek ya da farkındalığın oluşumuna katkıda bulunmak  Gündem yaratarak toplumsal ve siyasi aktörleri yönlendirerek kamuoyunun beklentileri ve gereksinimleri doğrultusunda yön vermek  Toplumsal tepkinin oluşumuna katkı sağlamak, davranış değişiminin sürekliliğine katkı sağlamak  Örgüt ve toplum arasındaki dinamizmi, işbirliğini sağlamak ve sürdürmektir.

Sivil toplum örgütlerinin mevcut koşullar altında iletişim kurabilmeleri, kendilerine sunulan çerçeve içinde hem kendi üyeleriyle hem de toplumdaki diğer unsurlarla uygun iletişim kurma koşullarını oluşturmaları, hem kendi aralarındaki iletişimi güçlendirmelerine hem de halkla ilişkiler çalışmalarına ağırlık vererek kendileri dışındaki dünyayla yeni ilişki kanalları yaratmalarına bağlıdır.343 Halkla ilişkiler birimlerince planlanıp uygulanacak tanıtım çalışmaları sayesinde öncelikle örgüt çevresini örgütün varlığı, temel amaçları, çalışmaları, politikaları, stratejileri, belli konulardaki yaklaşımları, özellikleri hakkında bilgilendirmek önem taşımaktadır.344

Sivil toplum örgütleri hem örgüt içi hem de örgüt dışındaki hedef gruplara farklı iletişim kanalları ve farklı iletişim stratejileri uygulamak zorundadırlar. Sivil toplum örgütlerinin iç iletişimi koordine etmek, üyeler, gönüllüler, destekçiler gibi paydaşlarla kurduğu iletişimi düzenleyen iç iletişim faaliyetlerine örgüt içi dergiler, üye toplantıları ve gezileri, öneri ve görüşlerin bildirileceği kutular, internet, yazışma ve haberleşme panoları gibi araçlar örnek oluşturmaktadır.

Aynı zamanda sivil toplum örgütlerinin kurum dışı iletişiminde ise, resmi ve yerel kurumlar, basın mensupları, politikacılar, hedef kitle ve paydaş gruplarla olan iletişimi yer almaktadır. Bir sivil toplum örgütü, kendi dışındaki farklı kurum ve gruplara yönelik olarak tanınırlığını artırmanın yanında onların güvenini de

343 Tosun, a.g.e., s. 203. 344 Ayhan Biber, Sivil Toplum Örgütlerinde Halkla İlişkiler, 1.bs., Ankara, Nobel Yayınları, 2006, s. 94.

113 kazanmak ve kendini kabul ettirmek amacıyla çeşitli etkinlikler planlamalı ve gerçekleştirmelidir.345

Sivil toplum örgütlerinin kendi dışındaki çevreleriyle kuracağı ilişki ve iletişim noktasında kullanılacak mesajlar ve iletişim araçları diğerlerine göre farklılık içermektedir. Sivil toplum örgütünün iç iletişimine yönelik faaliyetleri, üyelerinin ve gönüllülerinin motivasyonunu artırma, onları bilgilendirme ve destekleme ve bir takım etkinliklerle harekete geçirme gibi amaçlara yönelik iken, dış iletişiminin amacı, sponsor ve destek bulma, kendini tanıtma, tanınırlığını artırma gibi farklı amaçlara yöneliktir.346

Bir sivil toplum örgütünün paydaşları, kurucu ve yöneticiler, üyeler, gönüllüler, destekçiler, yasal kuruluşlar, siyasi aktörler, medya ve diğer sivil toplum örgütlerinden oluşmaktadır. Tüm paydaşlar arasında özellikle üyeler, gönüllüler, bağışçılar bir sivil toplum örgütü için en önemli unsurlardır. Bir sivil toplum örgütü ancak katılımı sağladığı takdirde toplumsal yarar sunabilir.

Sivil toplum örgütleri söz konusu paydaşlarına ulaşmak amacıyla farklı iletişim yöntemlerine başvurmaktadırlar. Bunlardan en önemlilerinden biri örgütün kurucusu ya da kurucuları, lider konumundaki kişi ya da kanaat önderleridir. Her toplumun kendi yapısal özellikleri doğrultusunda belirlediği, seçtiği kanaat önderleri bulunmaktadır. Kanaat önderleri örgütle toplum arasında bir köprü oluşturabilmektedir. Aynı şekilde örgüt kurucu veya kurucuları da sahip oldukları statü, tutum ve davranışlarla topluma örnek teşkil etmekte ve kitleleri sürükleyebilmektedirler. Burada kaynağa olan güven düzeyi ön plana çıkmaktadır. Toplum üzerinde belli bir güven düzeyini oluşturabilmiş kurucu ya da liderler toplumda değişim yaratabilmektedirler.

Bununla beraber lobi faaliyetleri toplumsal değişim sürecine ivme kazandırmak amacıyla baskı grubu karakteri ile toplumsal aktörlerden biri olma hedefini taşıyan

345 Tosun, a.g.e., s. 205-206. 346 A.e., s. 205.

114 tüm sivil toplum örgütlerinin başvurduğu iletişim kanallarındandır.347 Belirledikleri ortak amaca ulaşmak için siyasi mekanizmayı etkilemek anlamında gelen lobicilik faaliyetleri sivil toplum örgütleri tarafından da kullanılmaktadır. Örgütlerin etkinlikleri ve hükümetin düzenleyici kararlarını etkileme amaçlı, doğrudan girişimler olarak adlandırılan lobicilik348 sivil toplum örgütlerinin tepkilerini toplumsal tepkiye dönüştürme amacıyla kullandıkları araçlardandır.

Aynı zamanda sivil toplum örgütlerinin paydaşları olan yönetici, üye, gönüllüler, akademisyenler, destekçi ve bağışçılarının, medyanın katılımıyla gerçekleştirilen seminerler, konferanslar, paneller de konu ve gündemlerin tartışılmasına, bilginin paylaşılmasına olanak sağlayan iletişim kanallarıdır.

İletişimi sağlıklı bir şekilde yürütebilmek için de tekelleşmeden uzak olarak örgütlenmiş, kendi etik değerlerini oluşturmuş ve yerleştirmiş bir iletişim ortamına ve bağımsız bir medya yapılanmasına gereksinim vardır.349 Son yıllarda iletişim araçlarının sahiplik yapısı, yayın politikaları ve reyting kaygıları göz önüne alındığında özellikle bir sivil toplum örgütünün bu araçlar dolayımıyla topluma mesaj iletebilmesinin çok kolay olmadığı görülmektedir. Bu nedenle sivil toplum örgütlerinin dergi, gazete gibi yayın organlarına sahip olması büyük önem taşımaktadır.350

Türkiye’deki sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak TÜSEV tarafından gerçekleştirilmiş Sivil Toplum Endeksi Projesinin (STEP) bir ayağı olan medya incelemeleri medyanın, hem haber kaynağı olarak hem de etkinliklerini duyurma anlamında sivil toplum kuruluşlarına çok fazla yer ayırmadığı, içeriğine dahil ettiği sivil toplum kuruluşlarının ise derneklerden ziyade biraz daha güçlü olan esnaf ve diğer meslek odaları, sendikalar gibi daha büyük kuruluşlar olduğu görülmüştür. Tüm bu verilere bağlı olarak medya ve sivil toplum örgütleri arasındaki ilişkinin zayıf bir bağa sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.

347 Cılızoğlu, a.g.e., s. 126. 348 Müjde Ker Dincer, Lobicilik, 1.bs, İzmir, Alfa Yayınları, 1998, s. 46-51. 349 Tosun, a.g.e., s. 202. 350 Biber, a.g.e., s. 94-95.

115 Bununla birlikte düşük maliyet, kullanım sıklığı ve kolaylığı, erişim hızı ve etkileşim özellikleriyle, birçok hedef gruba aynı anda ulaşabilme özelliği taşıyan, anında güncelleme olanağı sunan önemli bir iletişim kanalı olan internet sivil toplum örgütleri bakımından da büyük önem taşımaktadır. Kurumsal web sitesi aracılıyla örgütün tarihçesi, kurucu ve yöneticileri, amaçları, çalışmaları, faaliyet alanları, destekçileri, gerçekleştirmiş olduğu projeler ve planları hakkında bilgi edinilebilmektedir.

Bununla birlikte sivil toplum örgütlerinin amaçları sadece kendi üyelerini ve gönüllülerini etkilemek ya da onlarla iletişim kurmak değildir. STÖ’ler yerel değil, ulusal ve uluslararası çapta da birtakım politikaları etkilemek ve örgütün çıkarları doğrultusunda birtakım kararlar almak istemektedirler. Burada da medyanın etkin kullanımı, oluşturulacak olumlu ilişkiler devreye girmektedir. Öte yandan bazı sivil toplum örgütlerinin toplumda, insan hakları, tüketici hakları gibi bazı alanlarda, birtakım grupları temsil etmesi ve uzlaştırması bağlamında gözetleme/koruma (watchdog) denilen bir işlevi de bulunmaktadır. Bu sürecin de toplum kesimleri tarafından fark edilmesini sağlama görevi yine medya aracılığıyla mümkün olmaktadır.351

2.2. Medya Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım

Medyayı oluşturan kitle iletişim araçlarının yapısal özellikleri hem toplum tarafından biçimlenmekte hem de toplumu biçimlendirmektedir. Medya alanında yaşanan yapısal değişim ve dönüşümler de medyanın yapısını, içeriğini, toplum üzerinde yarattığı algıyı etkilemekte, toplumsal değişimlerden de etkilenmektedir. Medyadaki birleşmeler, satın almalar, medyanın genişlemesi, şirketlerarası anlaşmalar yapısal değişimin unsurları olarak yer almakta, medya içeriğine de yön vermektedir.

351 Tosun, a.g.e., s. 208.

116 Medya kavramı içerisinde yer alan yazılı basın, radyo, televizyon, internet gibi araçlar sahip oldukları içerikle, taşıdıkları kültürel ve toplumsal özelliklerle topluma sundukları katkıların yanı sıra ticari ve politik kaygılarla yönetilmesi, medya manipülasyonu, şiddet ve cinsellik içermesi, tüketimi kamçılaması, olumsuz davranışlar içeren yayınlar, azınlıklar, çocuklar ve kadınlarla ilgili sorunsallar nedeniyle de eleştirilmektedir.

2.2.1. Medya Kavramı

Medya kavramı içerisinde, medya kanallarını oluşturan yazılı basın, radyo, televizyon ve internet; medyanın nasıl çalışacağını belirleyen yasal düzenlemeler, medyanın kendi sınırları içinde çalışıp çalışmadığını denetleyen kontrol kurumları ve izleyici, tüketici, üretici ve kontrol edenlerden oluşan medya tüketicileri yer almaktadır.352 Klute medya ortamını şu şekilde şematize etmiştir:

Şekil 2.1. Medya Ortamını Oluşturan Unsurlar

YAZILI BASIN  Gazeteler  Dergiler

İNTERNET RADYO  Portallar  Yerden  Web siteleri MEDYA KANALLARI  Uydu Yerel, bölgesel, ulusal ve küresel  Webloglar  Kablo  Forumlar Kamu ve ticari  Dijital  Web radyo  İnternet  Web televizyon  E-dergiler TELEVİZYON  Yerden  Uydu  Kablo  Dijital  İnternet

352 Ed Klute , “İleriye Yönelik Düşünmek: Medya Çeşitliliğini Arttırmak ve Değişim Aktörlerinin Rolü”, Avrupa Birliği ve Türkiye’de İletişim Politikaları: Pazarın Düzenlenmesi Erişim ve Çeşitlilik, Der.Mine Gencel Bek, Deirdre Kevin, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2005, s. 392.

117 Kaynak: Ed Klute, “İleriye Yönelik Düşünmek: Medyada Çeşitliliği Arttırmak ve Değişim Aktörlerinin Rolü”, Avrupa Birliği ve Türkiye’de İletişim Politikaları: Pazarın Düzenlenmesi Erişim ve Çeşitlilik, Der. Mine Gencel Bek ve Deirdre Kevin, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2005, s. 392.

Thompson medya alanında yaşanan dört değişim eğiliminden bahsetmektedir. Bunlar medya alanının yoğunlaşması, medya alanında şirket çeşitliliğinin artması, medya alanının küreselleşmesi ve medya ile ilgili alanda kuralların kaldırılmasıdır.353 Dünyada yaşanan değişimin, medyanın küreselleşmesi özelindeki etkileri üç alt dönem bağlamında somutlaşmaktadır. Birinci alt dönemi oluşturan savaş sonrası medya düzeninde belirleyici olan ulus-devlet politikalarıdır. Bu dönemde “kamusal yarar” üzerine kurulu ortak bir anlayış vardır. Düzenleme ilkesine dayalı bir kitlesel medya stratejisi ile medya kuruluşları ya tamamen ya da kısmen devletin mülkiyeti altındadır. 1980’li yıllarla birlikte dijitalleşme ile birlikte gelen ikinci alt dönemde ayrı konumlanmış olan endüstriler birleşmiş ve pazarlar genişlemiştir. Kar maksimizasyonu stratejisi temelinde kamusal mülkiyetten “özel mülkiyete” tam bir geçiş vardır. Bu dönemde farklı medya sektörlerindeki teknolojiler birbirine etki etmeye başmış; medya ürünlerinde çeşitlilik artmış; mülkiyetteki tekelleşmeler fazlalaşmış; yayıncılar, telekomünikasyon şirketleri ve bilgisayar firmaları arasında birleşmeler yoğunlaşmıştır. Medya alanının çeşitlenmesi, medya şirketlerinin şirket satın alma yoluyla aktivitelerini farklı alan veya ürün hatlarında kurmaları anlamına gelmektedir. Birbiriyle ilgili alanlarda faaliyet göstererek firmalar maliyet ve fayda üzerinde kontrol sağlamaktadırlar.354

1990’larla birlikte yaşanan üçüncü alt dönemde büyük oranda özelleşen telekomünikasyon pazarının dış rekabete açılması “çokuluslu ittifakların oluşumunu” yaygınlaştırmıştır. Bu dönemde çapraz medya mülkiyetini önleyen engeller kalktığı için yabancı şirketler yerli şirketleri satın almaya başlamıştır. Uluslararası ölçekte büyük medya-eğlence-enformasyon şirketlerinin oluşumu hızlanmıştır.355

353 John B. Thompson, Ideology and Modern Culture: Critical Social Theory in the Era of Mass Communication, Stanford, Stanford University Press, 1990, pp. 190-209. 354 A.e., p. 195. 355 Semra Akdemir, “Yeni Küresel Medya Stratejileri”, İletişim, S.8, 2000, s.116-119.

118 Medya alanı dönüşüme uğramıştır. Geleneksel medya şirketlerinin sektörde belli bir istikrar, risk kontrolü içinde oldukları görülmüştür. Aile şirketleri lider pozisyonlarını korumaktadırlar. Gazete ve dergi alanındaki şirketlerde sahiplik yapısına bakıldığında kuşaktan kuşağa doğru geçildiği gözlenmektedir. Kuruculardan son gelen varisler de kurucularıyla aynı yetenek, azim ve kararlılığa sahipse, belli medya grupları oluşmaktadır. Bu durum böylece büyüyerek ve genişleyerek radyo ve televizyon sektörüne girme cesaretine kadar gidebilmiştir. Medya, arabulucular ve toplum arasında paylaşılan ortak bir sadakat söz konusudur. Bu bağlamda inovasyonun yokluğu, stratejik hatalar, profesyonelliğin olmayışı, her zaman yurttaşlar tarafından tepkiyle karşılanan durumlar olmamıştır. Bu tür durumlardan arınmak için bazı fırsatlar sunulmaktadır. Çünkü piyasadaki rakipler zayıftır ve aynı hataları yapmaktadırlar. Böylelikle de yaşanan aksamalar da aynı noktalardan kaynaklanmaktadır.356

Ancak 20. yüzyılla birlikte medya alanında birtakım değişimler yaşanmaya başlanmıştır. Medyanın lider pozisyonunu koruması güçleşmiş, rekabeti durduran bariyerler zayıflamıştır. Medya sektörü çok yönlü bir yapı kazanmış, birçok haber ve eğlendirici medya markaları uluslararası bir görünüm kazanmıştır.357

Medya ortamını oluşturan yazılı basın, radyo, televizyon ve internet gibi kitle iletişim araçları özellikleri ve gelişim süreçleri bakımından hem içinde bulundukları dönemin genel ortamından etkilenmiş hem de önemli etkilerde bulunmuşlardır. Medyayı toplumsal yapı üzerinde önemli bir etken olarak görmek gerekmektedir. Medyadaki değişim de toplumsal değişime paralel olarak gitmekte, medya içinde yer aldığı toplumun yapısal özelliklerine göre biçimlenirken diğer yandan da toplumu etkilemekte, oluşturduğu içerik ve yayın politikaları bakımından toplum üzerinde önemli etkilerde bulunmaktadır.

356 Alfonso Sanchez-Tabernero, “ Issues In Media Globalization”, Handbook of Media Management And Economics, Ed. by. Alan B. Albaran, Sylvia M. Chan-Olmsted ve Michael O. Wirth, New Jersey, Lawrence Erlbaum Associates Inc., Publishers, 2006, pp. 463-464. 357 A.e.

119 2.2.1.1. Yazılı Basın

Yazılı basını oluşturan unsurlar gazete ve dergilerdir. Gazete, toplum içinde çeşitli ve çok sayıda işlevi olan bir toplumsal kurumdur. Olaylar hakkında taze bilgi alma isteği, gazetenin haber verme işlevini oluştururken, toplum ve toplumlar arasındaki ticari ilişkiler ve malların değişimi reklam işlevini belirlemektedir.358

Günlük gazetelere bakıldığında, haberlerin gazetelerin sayfalarında işgal ettikleri yer ve sütunların ön planda olduğu görülmektedir. En önemli haberler gazetelerin birinci sayfalarında yer almaktadır. Aynı zamanda gazetelerde, dış haberler, ekonomi, kültür-sanat, spor gibi farklı konulu haberler için özel sayfalar ya da bölümler de bulunmaktadır.359 Haberlerin önem sıralamasında öncelik, olağandışı olaylarla ilgili flaş haberlerdedir. Aniden başlayan bir savaş, bir hükümetin devrilmesi ya da büyük bir devlet adamının ölüm haberi gibi haberlerdir. İkinci sırada, doğal afetler ya da olağan dışı siyasi kararlarla ilgili olayları aktaran haberler gelmektedir. Üçüncü öncelik önemli olaylar, dördüncü sırada “öncelikli” haberler ve beşinci sırada ise “normal” olarak nitelendirilen haberler yer almaktadır.360

Televizyon haberlerinde yer alan görüntüler, gazetelerde fotoğraflar, radyo haberlerinde sesler gerçek yaşamın içinden alınmış kesitler olarak haberlerde yer almaktadır. Görsel ve sözel imgeleri izleyici, imgelerin gösterdiğini değil, gönderilen imgelerle kendi kendisinin karşı karşıya kaldığını sanarak algılamaktadır.361 Aynı zamanda basılı haberler insanları televizyondaki duygusal görüntü dizilerinden daha az rahatsız etmektedir. Görsel imgelerle ve sesle süslenmiş, duygusallık içeren anlatım tekniğine göre gazeteler daha sakin bir anlatım tekniğine sahiptirler.362

358 Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, 6. bs., Ankara, İmge Kitabevi, 2006, s. 80. 359 A.e., s.203. 360 Wolf Schneider, Paul-Josef Raue, Gazetecinin El Kitabı. Çev. Işık Aygün, Ankara, Konrad Adenauer Vakfı Yayınları, 2000, s. 13. 361 Tokgöz, a.g.e., s. 203. 362 Schneider, Raue, a.g.e., s. 190.

120 İnsanları eğitme, belli konularda ikna etme ve eğlendirme işlevlerini de yüklenen gazete, 1960’lara kadar okuyucularının dertlerine çözümler üreten bir kılavuz gibi işlev görmüştür. Ancak aktüalite dergileri, radyo ve televizyonun ortaya çıkmasıyla birlikte gazeteler toplumda gazetecilik yapan tek iletişim aracı olma özelliğini yitirmiştir.363

Gazeteciliğin temel ilkelerinden biri, haber ile yorum arasında belirgin bir ayrımın çizilmesi ve bunların karıştırılmasının önlenmesidir. Haber, gerçeklere ve verilere dayalı bilgilendirmedir. Buna karşılık yorum ise yazarın, yayımlayanın veya yayın şirketlerinin düşüncelerini, inançlarını, kişisel yargılarını içermektedir.364 Gazeteci ise, bilgilendirmek, eleştirmek, kamuoyu oluşumuna destek sağlamak, örneğin seçimlerde doğru karar verebilmek için her türlü bilgiye gereksinim duyan yurttaşlar adına yetke sahiplerini denetim altında tutmakla yükümlü olan kişidir.365 Gazeteci yurttaşlar adına yetkilendirilmiş, olayları tarafsızlık ilkesine göre araştıran, aydınlatan, kamuoyunun bilgilenmesini sağlayan kişilerdir.

Gazeteciliğin geçirmiş olduğu süreç içinde öne çıkan türler arasında savaş gazeteciliği, magazin gazeteciliği (tabloidiziatin), yurttaş gazeteciliği (citizen journalism) ile kamusal gazetecilik (public journalism) türleri yer almaktadır.366

Kitle iletişim araçlarının yönetimi, bu araçlardan sunulan haberler üzerinde ülkelerine göre uyarlanan yasal ve kurumsal denetimler, seçimler, toplumların geçmişiyle ilintisi ölçüsünde anlamlılık kazanmaktadır. Gazetecilikte de haber kavramının niteliği, taşıdığı anlamı, özelliklerini somut bir şekilde belirleyebilmek yönünden iki temel etken;367

1. Toplumda geçerli ve kullanılmakta olan iletişim teknolojisi 2. Mevcut toplumsal yapı olarak ortaya çıkmaktadır.

363 Tokgöz, a.g.e., s. 80. 364 A.e., s. 117. 365 Schneider, Raue, a.g.e., s. 181. 366 Tokgöz, a.g.e., s. 69. 367 A.e., s. 204.

121 Bununla birlikte düzenli aralıklarla yayınlanan dergilerin ise tarihsel kökenleri el yazması kitapçılık, el ilanı, balad, halk masalı ve almanaklara kadar dayanmaktadır. Dergiler batıda basımcılığın gelişmesinden sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Dergiler kitap ile gazete arasındaki geniş bir alanı doldurmaktadır.

2.2.1.1.1. Yazılı Basın Türleri

Haberler, makaleler ve köşe yazıları gibi farklı türlerdeki içeriklere sahip olan gazeteler genellikle günlük olarak yayınlanmaktadır. Bununla birlikte onbeş günlük periyodlarla yayınlanan gazeteler de bulunmaktadır.

Diğer yazılı basın türü olan dergiler de belli periyodlarda yayınlanmaktadır. Haftalık, onbeş günlük, aylık ve üç aylık periyodlarda yayınlanan dergilerde gazetelerden farklı olarak uzmanlaşmalar görülmektedir.368 Kültür-sanat, mizah, sosyal ve siyasal alan, ekonomi, spor, sağlık, çocuk, kadın, erkek, doğa, tarih, turizm, alışveriş, ev ve bahçe bakım-dekorasyon, sektörel dergiler gibi çeşitli alanlarda yayımlanan dergilerin içerikleri makaleler, köşe yazıları, tanıtım yazıları, fotoğraflı anlatımlar, çeşitli konulardaki araştırma dosyaları, ürün ve hizmet reklamları gibi unsurlardan oluşmaktadır.

Dergiler, gazetelerden farklı olarak belli bir konunun ayrıntılı olarak incelendiği türde bir yazılı basın aracıdır. Aynı zamanda dergiler, kuruluşlar tarafından da çıkarılmaktadır. Kuruluşun amaçları, faaliyetleri, projeleri, yönetici ve çalışanlarıyla ilgili haberler, kuruluşta meydana gelen olaylar, ziyaretçiler kutlamalar gibi haberler yer almaktadır.

Dergiler de gazeteler gibi internet ortamında yayınlanabilmektedir. Özellikle sektör dergileri abonelik ve üyelik yoluyla okuyucularına internet üzerinden erişim sağlayabilmektedir.

368 A. Rıdvan Bülbül, Genel Gazetecilik Bilgileri, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1999, s. 55.

122 2.2.1.1.2. Yazılı Basının Kültürel ve Toplumsal Özellikleri

Gazeteler, temel işlevleri olan haber vermeyle, topluma çeşitli girdileri, olguları ve değer yargıları arasında çeşitli bağlantılar kurarak vermenin yanı sıra, kamuoyu oluşturarak belirli bir konu üzerinde ikna etme, eğitim, eğlendirme, oyalama ve reklam yapma gibi bir takım toplumsal ve psikososyal işlevleri de yerine getirmektedir.369

Haber verme işleviyle aynı zamanda bazı fikirlerin savunuculuğunu yaparak, topluma belirli yönde fikir değişikliği getirerek yeni tutumların yerleştirilmesini sağlamaktadır. Bu işlevi yerine getirirken de zaman zaman siyasal karar alma yönünden ikna etmeye yönelerek bazı fikirlerin değiştirilmesinde, şekillenmesinde rol oynamaktadır.370 Gazetelerin sayısı baskı maliyeti, kurumsal birleşmeler, rekabet baskılarının yayıncıları zayıflatarak dışarıda bırakmaları sonucunda giderek azalmaktadır. Gazete okuyucusunun yaş ortalaması giderek yükselmektedir. Daha genç olanlar bilgiyi gazetelerden ziyade radyo ve televizyondan almaktadırlar. Ancak buna rağmen iş adamları, eğitimciler, politikacılar gibi birçok kanaat önderi sadık gazete okuyucuları arasındadır. Birçok ortalama yurttaş da günlük yaşamlarının bir parçası olarak bilgileri gazeteden edinmektedirler.371

Gazetecilik haber verme işlevi içinde toplumun ekonomik yapısının işleyişiyle ilgili olarak ürün ve hizmetlerin tanıtımına da yönelmektedir. Reklam yoluyla ekonomik sistem hakkında bilinçlendirme, tanıtma ve ürün ve hizmeti satın alma yönünde ikna etme işlevi de yine gazeteciliğin haber verme işlevi içinde yer almaktadır.372

Aynı zamanda toplumdaki bireyleri günlük sorunlardan ve koşullarından uzaklaştırarak sıkıntıdan arındırma sağlamaktadır. Kişiye çevresinde edindiği bilgilerle statü kazandırma, öğretilmesi gerekenleri öğreterek toplumsal normları

369 Tokgöz, a.g.e., s. 127-128. 370 A.e., s. 128. 371 Ronald D. Smith, Strategic Planning For Public Relations, 2.edition, New Jersey, Lawrence Erlbaum Associates, Inc., Publishers, 2002, p. 184. 372 Tokgöz, a.g.e., s. 128.

123 zorlama, genelde topluma istenileni sunma, eğlendirme ve dinlendirme işlevleri de bulunmaktadır.373

Özellikle popüler kitle gazetelerinin tercih ettiği sansasyonel çizgi toplumdaki sıradan insanın gazetecilik yapan kitle iletişim araçlarına olan güvenini yitirmesine neden olmuştur. Radyonun, aktüalite dergilerinin, resimli dergilerin, televizyonun gazetecilik yönündeki çabası, popüler kitle gazetelerinin çizgisinde değişiklikler getirirken, “magazinleşme olgusu” tüm gazetecilik yapan kitle iletişim araçlarının ürettiklerinin temel çıkış noktasını oluşturmuştur.374

Günümüzde gazeteciliğin temel işlevi haber verme olmakla birlikte, bu işlev içinde kitle iletişim araçlarının diğer işlevleri de yerine getirilmektedir. Bu yönden, gazetecilik yapan araçların hangisi olursa olsun, bir yandan işlev gördükleri toplumsal yapı içinde kişilere çeşitli kullanımlar ve doyumlar kazandırmakta diğer yandan da gündem oluşturma işleviyle kişilerin belirli konular üzerinde düşünmeleri sağlanmaktadır.375 Bununla birlikte internetin ortaya çıkması, gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte internet gazeteciliği ya da diğer adıyla online gazetecilik kavramı doğmuş ve gazeteler internet üzerinden yayınlanmaya başlanmıştır. Bu gazetecilikte haber anında yayımlanabilmekte, haber ve olayların gelişmeleri kitleye anında yansıtılabilmektedir.

Bununla birlikte okurlar internet üzerinden gazete arşivlerine erişebilmekte, önceden yayınlanmış haber ya da yazılara online ortamda arşivlendiği için yayım tarihinden sonra da ulaşabilmektedirler. Gazeteler, okurlar için online anketler, forum sayfaları ve haber ve fotoğraf gönderebilecekleri alanlar sağlamaktadır. Aynı zamanda etkileşim (interaktif) sayesinde gazeteler, okurlarına etkileşimde bulunma olanağı tanımakta, okurlar, internet üzerinden okudukları bir yazıyla ya da yorumla ilgili düşüncelerini anında geri bildirimde bulunabilmektedirler.

373 A.e., s. 128-129. 374 A.e., s. 65-66. 375 A.e., s. 129-130.

124 Online medyanın araştırma ve interaktiflik açısından basına göre avantajları bulunmaktadır. İnternet, gazetecilere hareketsiz ve hareketli resimler ile ses ve metinleri birleştirme gibi imkanlar tanımaktadır.376 İnternetteki tartışma, konuşma ortamları (chat rooms, newsgroups) ve e-posta araçlarından yararlanarak okurun aktif katılımı sağlanmakta ve çok geniş bir çevreden enformasyon toplanarak yayımlanmaktadır. Aynı zamanda internet gazeteciliği multimedya unsurlarını da kapsamaktadır. Yazı ve grafikler (gazete, dergi ve kitaplar için), ses, müzik, hareketli görüntü ve animasyon gibi öğeleri de içermektedir.377 Bazı gazeteler okuyuculardan internet üzerinden erişim sağlanabilmesi için abonelik istemektedirler. Okuyucular abone olmak koşuluyla gazeteden almış olduğu şifre ile gazeteyi internet ortamında okuyabilmektedirler.

Aynı zamanda internetin olanak sağladığı diğer bir alan ise, internet logları ve bloglama hareketidir. İnternet logları ve bloglama, herhangi bir kişinin umumi bir güncel veya dünya meselesiyle ilgili fikirlerini paylaşabilmesi için gerçek zamanlı ve online kişisel platform oluşturmasını sağlamaktadır. Yüksek hızlı iletişim ağları şekillendikçe, bloglama ve dijital habercilik gibi faaliyetlerin daha fazla bir potansiyele ulaşacağı öngörülmektedir. Bu tür faaliyetler aynı zamanda tekelleşen gazetelerin haber kaynaklarını kısması ve rekabetin giderek azalması karşısında bir olanak yaratmaktadır.378

İnternet gazeteciliğinin en büyük oyuncuları CNN ve BBC gibi televizyon haber kuruluşlarıdır. Diğer haber siteleri ise gazetelerin yan kollarıdır379 Türkiye’de ise birçok gazete kuruluşunun internet sayfası bulunmaktadır. Bununla birlikte özellikle tematik haber yayını yapan özel televizyon kanallarının da internet siteleri bulunmaktadır.

376 Ian Hargreaves, Gazetecilik, Çev. Yeliz Özkan, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2006, s. 180. 377 Halil İbrahim Gürcan, Sanal Gazetecilik, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Yayınları No.31, 1999, s. 72-73. 378 Hargreaves, a.g.e., s. 181-182. 379 A.e., s. 178.

125 2.2.1.2. Radyo

Radyo yayını, sesin elektromanyetik dalgalar yolu ile boşlukta yayılması ve bu dalgaların bu amaç için geliştirilmiş özel alıcılar (radyo alıcıları) yolu ile alınarak sese çevrilmesi ve kamunun hizmetine sunulması şeklinde gerçekleşmektedir.380

Hertz’in bu buluşu önemli olmakla birlikte insanlığın yararına kullanılması daha sonra gerçekleştirilmiştir. İtalyan Guglielmo Marconi, bu yayınlar yolu ile ilk insan sesinin gönderilmesi deneyimini 1895 yılında İtalya’da yapmıştır. Önce bir mil kadar çok kısa uzaklığa elektromanyetik dalgalarla sesin ulaştırılmasını sağlamış, daha sonraki yıllarda ise bu deneylerini İngiltere’de daha uzak mesafelerde sürdürmüştür. Böylece elektromanyetik dalgalarla insan sesinin gönderilmesi olgusu ilk kez gerçekleştirilmiştir.381 Radyonun atası olarak değerlendirilen telgraf, elektrik ve elektromanyetik alandaki gelişmelerin merkezi, Amerika’da 19. yüzyılın ortalarında fiziksel olarak bir noktadan diğerine mesaj ulaştırmanın zorlaşması ve habercilerle yapılan iletişimin yerine çok geç ulaşmasıyla ciddi sorunların ortaya çıkması neticesinde gelişmiş ve telgrafla ilgili çalışmalar önemli hale gelmiştir.382

İlk radyo yayınlarının başlaması ile ilgili tarihler farklı olmakla birlikte, genel olarak düzenli, kamuya haber, müzik ve diğer tür yayınların verilmesi ile ilgili tarih, Batı kaynaklarında, Kasım 1920 olarak geçmektedir. ABD’de Pittsburg’da KDVK adlı radyo kanalı ilk düzenli radyo yayınlarını başlatan kanal olarak radyoculuk tarihine geçmiştir.383

Haber ve müzik yayınları verilen bu ilk yayınlar, radyo alıcılarının sınırlı olması nedeniyle 2000 kişi gibi az sayıda bir dinler kitlesine ulaşabilmiştir. Radyonun gelişimi çok hızlı olmuş, ilk iki yıl içerisinde hızla yayılmış, 30 dolayında yeni radyo

380 Aysel Aziz, Radyo Yayıncılığı, Ankara, Nobel Yayınevi, 2002, s. 5. 381 A.e., s. 6. 382 Hüseyin Altunbaş, Radyo Reklamcılığı, Konya, Tablet Yayınları, 2003, s. 8. 383 Aziz, a.g.e., s. 7.

126 kanalı yayına başlamıştır. Aynı zamanda program türleri de çoğalarak, reklam, drama türü yayınlara başlanmış ve çeşitli etkinlikler naklen verilebilmiştir.384

Radyo da, telgraf ve telefon gibi öncelikli olarak savaş iletişimini gerçekleştirmek amacıyla düşünülmüş ve askeri stratejistler tarafından kullanılmıştır. Ancak Birinci Dünya savaşından sonra sivil halkın kullanımına açılmıştır. Aynı zamanda Almanya’da Hitler tarafından propaganda aracı olarak kullanılmıştır.385

Radyonun kısa tarihindeki en büyük atılım ve bu aracın dünya genelinde yaygınlaşmasını sağlayan buluş transistordur. Tekinalp, transistorun ortaya çıkmasıyla radyonun her yere taşınabildiğini, radyo alıcılarının kişiye özel hale geldiğini bildirmektedir.386 Aynı zamanda 1955 yılında stereo yayının keşfi müzik yayınlarında kaliteyi arttırmış, radyo yayıncılığında ses kalitesinin yükselmesi, radyo içeriğinin müziğe kaymasında önemli bir rol oynamıştır.387

Radyonun reklam yoluyla özel teşebbüsün ekonomik çıkarlarına ve propaganda aracı olarak siyasal çıkarlara hizmet etmesi iki farklı gerilim ortasında bu kitle iletişim aracının birbirinden farklı iki yönde ilerlemesine neden olmuştur. Günümüzde ülkelerin siyasi ve ekonomik felsefelerine göre kitle iletişim yayınları genel olarak tecimsel yayıncılık veya kamu hizmeti yayıncılığı modelleri tanımlaması altında ikiye ayrılmaktadır.388 Kamu yayıncılığı kavramı, yayınların toplum yararına yapılmasının gerekli olduğu temeline dayanmaktadır. Çünkü ses ve görüntü mesajlarını taşıyan elektromanyetik dalgalar, frekanslar toplumun malıdır ve bu nedenle de radyo ve televizyon yayınlarının en önemli görevi bu yayınların toplum yararına yapılmasıdır. Toplumun başta haber olmak üzere eğitim, kültür ve eğlence gereksinimlerini karşılayıcı nitelikte olmasına özen gösterilmektedir.389

384 A.e., s. 8. 385 İrfan Erdoğan, İletişimi Anlamak, Ankara, Erk Yayınları, 2002, s. 313-314. 386 Şermin Tekinalp, Camera Obscura’dan Synopticon’a Radyo ve Televizyon, İstanbul, Der Yayınları, 2003, s. 59. 387 Hamza Çakır, Tüm Yönleriyle Radyo, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2005, s. 26. 388 Tekinalp, a.g.e., s. 71. 389 Aziz, a.g.e, s. 16.

127 Özel-tecimsel sistemde ise radyo kanalları özel girişimin elindedir. Uymak zorunda oldukları yasal düzenlemeler ve sorumlu oldukları üst yayın örgütleri bulunmaktadır. Ancak bunlar yalnızca genel kuralları belirlemekte, yayınların içeriğine, çok genel kurallar çerçevesi dışında, karışmamaktadırlar. Bu kanalların tüm giderleri reklam ya da sponsor gelirlerinden karşılanmaktadır.390 Amerika Birleşik Devletleri’nde gelişen tecimsel modelde amaç daha çok karlılıktır. Bu modelde verici-alıcı araçlar, istasyonlar ve daha da önemlisi, yayın zamanı satılık bir tüketim malı olarak görülmektedir.391

Türkiye’de ilk radyo yayını 1927 yılında Ankara ve İstanbul’da 5 kw. güçteki iki verici ile yerel yayınlar olarak başlamıştır. Bu tarih dünyadaki ilk düzenli yayınların başlama tarihi olarak 1920 yılı dikkate alındığında yedi yıl, Avrupa’daki ilk yayın yılı olan 1922 yılı alındığında ise beş yıl sonrasına denk gelmektedir.392

2.2.1.2.1. Radyo Program Türleri

Radyoda yayınlanan programlar ana hatlarıyla ve içerik özelliklerine göre, haber, eğitim-kültür ve müzik eğlence programları olarak ayrılmaktadır.

 Haber Programları

Dünyada haber amaçlı yayını olmayan ülke bulunmamaktadır. Hemen her ülkede bir ya da birkaç kanal radyo istasyonu ağırlıklı olarak haber yayını yapmaktadır. Çünkü bir kitle iletişim aracı olan radyonun temel işlevlerinden biri haber vermek, toplumu aydınlatmaktır.393

390 Aziz, a.g.e, s. 16. 391 Ersan İlal, İletişim, Yığınsal İletişim Araçları ve Toplum, 3.bs., İstanbul, Der Yayınları, 1995, s. 16. 392 Aziz, a.g.e., s. 211. 393 A.e., s. 68.

128 Haber içerikli iletilerin tümü haber vermek amacı ile hazırlanmaktadır. Bu tür yayınlar, doğrudan dar anlamı ile haber bültenlerinden ve daha geniş kapsamlı bir anlamda aydınlatıcı, eğitici nitelikli haber programlarından oluşmaktadır.394

Televizyon haberlerine göre radyo haberlerinin üstünlüğü, haberin radyoya ulaştığı anda verilebilmesidir. Televizyonda olduğu gibi, arşiv görüntüleri için çalışılması, haberin kurgulanması, her türlü görüntü ile stüdyonun ve spikerin hazırlanması gibi ayrıntılı süreçlere gerek yoktur.395 Her radyo kanalının yayınlarında önce yönetim sistemine bağlı olarak, ikincisi ise benimsediği, kabul ettiği yayın formatına bağlı olarak uzun ve kısa haber bültenleri yer almaktadır.396 Bununla birlikte, NTV Radyo, CNN Radyo gibi gün boyu tümüyle haber yayınlayan radyo istasyonları da bulunmaktadır.

 Müzik ve Eğlence Programları

Radyonun gelişiminden bu yana ve özellikle de FM yayıncılığın başlamasından sonra radyo, müziğin gücünü kullanan en iyi kitle iletişim aracı olmuştur. Bu nedenle radyoya “müzik kutusu” benzetmesi yapılmaktadır.397

Radyo yayınlarının genel amacı ne olursa olsun, müzik ve eğlence türü programlara hemen hemen her radyo kanalında rastlanmaktadır. Burada müzik ve eğlence yayınları haber, eğitim, kültür, propaganda ve reklam içerikli mesajların izlenmesini sağlamak üzere başvurulan bir program türü niteliğindedir.398 Eğlence programları; arkası yarınlar, diziler, yarışma programları, hafif konuları işleyen ve asıl amacı mizah ve gülmece olan magazin-kuşak programlar şeklinde sunulmaktadır.399

Radyo örgütlerinin genel yayın amacına bağlı olarak müzik ve eğlence türü programların yeri, önemi ve içeriği değişmektedir. Özel kesimin elinde bulunan

394 A.e. 395 Tekinalp, a.g.e., s. 118-119. 396 Aziz, a.g.e., s. 68. 397 Altunbaş, a.g.e., s. 83. 398 Aziz, a.g.e., s. 71. 399 Tekinalp, a.g.e., s. 120.

129 radyo istasyonlarında reklam ana amaç olduğu için, bu yayınların izlenmesini sağlamak üzere müzik ve eğlence türü programlar ağırlıktadır. Bu istasyon yayınlarının % 85-90’ı bu tür programlara ayrılmıştır. Ülkenin kültür yapısı, kanalların seslenmek istediği izleyici kitlelerin özellikleri, radyo kanallarının da ne tür müziğe ağırlık vereceğini belirlemektedir.400

 Eğitim ve Kültür Programları

Kitlelere öğretim amacıyla planlı, yöntemli, uzman kişiler tarafından hazırlanan ve sunulan programlardır.401 Bu tür programların, genel yayın içerisindeki oranları, içerikleri, seslendikleri izleyici kitleleri farklılık göstermektedir. Eğitim işlevini yerine getirmek üzere çocuğa, gençliğe, yetişkine, yaşlıya, kadına, çiftçiye ve kimi meslek gruplarına seslenen eğitsel programlar vardır.402

Bazı yayın kanallarında, örneğin tecimsel amaçlı radyo istasyonlarında bu tür yayınlar çok az denecek oranlarda iken, Avrupa Yayın Sistemi’ni benimseyen ülkelerde bu tür programlar hem oran olarak, hem de tür olarak çoktur. Ülkemizde bu konuda büyük sorumluluk TRT’ye verilmiştir.403

2.2.1.2.2. Radyonun Kültürel ve Toplumsal Özellikleri

Diğer kitle iletişim araçlarına bakıldığında radyonun kendine has özellikleri ile diğerlerinden ayrıldığı görülmektedir. Özellikle hızlı ve zaman kullanımı konusunda esnek bir iletişim aracı olması kitle iletişim araçlarının birincil görevi olan haber verme işlevi konusunda gazete ya da televizyonlardan farklı bir konumda olmasını sağlamaktadır. Diğer yandan ucuz bir iletişim aracı olması onu kolay erişilebilir

400 Aziz, a.g.e., s. 71-72. 401 Tekinalp, a.g.e., s. 120. 402 Aziz, a.g.e., s. 70. 403 A.e.,

130 kıldığı için yaygın bir araçtır.404 Radyonun diğer özellikleri ise şu şekilde sıralanabilir:405

 Radyo Sınır Tanımaz: Radyo özelikle kısa dalgadan yayın yapan istasyonlar düşünüldüğünde coğrafi olarak sınır tanımamaktadır,

 Radyo Meşgul Etmez Eşlik Eder: Televizyon izlemek ya da gazete okumak gibi özel zaman ayırmayı gerektirmeyen radyo bu özelliği ile de diğer kitle iletişim araçlarından ayrılmaktadır,

 Radyo Kişiseldir: Radyoda çalınan müzik ya da programda kullanılan müzik, kişinin psikolojik durumuna göre algının süzgecinden geçer bu nedenle, radyodan alınan ileti kişiden kişiye farklılık göstermektedir.

Radyonun toplumsal özelliklerine bakıldığında:406

 Haber Verme Özelliği: Radyo teknolojisi ile toplumun haber alma-verme yöntemine yeni boyutlar getirilmiştir. Radyo teknolojisi aracılığıyla ülkenin en uzak köşesine, en ıssız yerine kadar anında ses yolu ile haberin ulaştırılması olanağı doğmuştur,

 Eğitme Özelliği: Radyonun haber verme işlevinden sonra en önemli işlevi eğitimdir. Ulusal kalkınmalarını tamamlayamamış ülkelerde radyonun ve özellikle televizyonun eğitim aracı olarak kullanılması son 30-40 yılın en etkin eğitim yöntemi olarak kabul edilmektedir,

 Propaganda Özelliği: Özellikle devlet ve siyasal iktidarların toplumla olan ilişkisinde radyo vazgeçilmez bir öneme sahiptir,

404 Çakır, a.g.e., s. 79-80. 405 Michael Kaye, Andrew Popperwell, Radyo Dersleri, Çev. Tuğrul Eryılmaz, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 194-195. 406 Aziz, a.g.e., s. 55-64.

131  Mal ve Hizmetlerin Tanıtılması Özelliği: Radyo yayınlarında reklamlar aracılığıyla ürün ve hizmetlerin tanıtılmasının yanı sıra örneğin bir toplantının yapılmasıyla ilgili bir haber ya da yeni çıkan bir şarkının çalınması da bu işlevin kapsamına girmektedir,

 Eğlendirme Özelliği: Eğlence türü yayınlar tek başına bir işlev olmaktan çok, diğer işlevlerle ilgili yayınların ilgi ile izlenebilmesi için bir güvence olarak tanımlanabilir,

 İnandırma ve Harekete Geçirme Özelliği: Gerek haber, eğitim ve propaganda işlevleri sırasında gerekse mal ve hizmetlerin tanıtılmasında kişide verilen mesaja karşı bir inandırma ve bunun sonucunda da gerekiyorsa bir harekete geçme, bir faaliyette bulunma söz konusudur.

2.2.1.3. Televizyon

Kitle iletişim araçları içerisinde en etkili ve yaygın araç olma özelliğine sahip olan televizyon, sözcük olarak ele alındığında, tele (uzak) ve vision (görüntü) sözcüklerinden oluşmakta ve uzağı görme anlamına gelmektedir.407 Televizyonla ilgili teknolojik gelişmeler ise, 1923 yılında Westinghouse fizikçisi Vladimir Zworykin’in “iconoscope” denen görüntü aletini bulmasıyla başlamıştır. Dört yıl sonra Philo T. Farnsworth ilk televizyon patentini almıştır. 1930’da Amerika’nın üç dev şirketi RCA, Westinghouse ve GE ticari televizyonu geliştirmek için araştırma faaliyetlerini Vladimir Zworykin idaresinde birleştirmişlerdir. 1939 New York Dünya Fuarında ticari televizyon açıklanmıştır.408

Türkiye’de ise ilk düzenli TV yayını Ankara’da 1968’de başlamış ve TRT sistemi altında kamu yayını düzenlenmiştir. 1980’lerin ortalarında başlayan özelleştirme

407 Erol Mutlu, Televizyonu Anlamak, 2.bs., Ankara, Ayraç Kitapevi, 2008, s. 21. 408 Erdoğan, a.g.e., s. 315.

132 fırtınasıyla birlikte dünyadaki değişimlere Türkiye de katılmıştır. 1989’da korsan televizyon yayınları başlamıştır.409

Televizyonda üretilen ilk program içeriklerinde radyonun etkisinde kalındığı görülmektedir. Televizyon programları başlangıçta radyo formatlarını, programlarını ve yıldızlarını kullanmaktaydı. Programların üretim hızı da neredeyse radyodakinin aynısıydı. İlk televizyon programları, radyo programcılığının bir özelliği olarak, canlı olarak yayınlanmaktaydı.410

Televizyon, radyodan olduğu gibi sinemadan da belli formatları ve özellikleri almıştır. Televizyonun ilk yıllarında sinema endüstrisi bu yeni kitle iletişim aracına, izleyici sayısındaki azalmayı televizyonun ortaya çıkışına bağlı görerek yakın durmasa da, popüler sinema ve tecimsel televizyon arasında izlerkitle yapısı ve anlatı formülleri bakımından yakınlıklar çok fazladır.411 Televizyon başlangıç yıllarında hem teknik anlamda program ve çekim teknikleri, hem de anlatı yapısı bakımından kendisinden önce varolan radyo ve sinemadan yararlanmıştır.

Genel olarak bakıldığında televizyonun radyo formatına benzer yayıncılık anlayışı sürecinden sonraki dönemde, 1950’li yılların televizyon programcılığının kültürel olma iddiasında olduğu görülmektedir. Televizyon, herkese kültürel iddia taşıyan ürünler (belgeseller, klasik yapıtlardan uyarlamalar, kültür tartışmaları v.b.) sunmak ve geniş halk kitlesinin beğenilerini oluşturmak için bir bakıma kendi tekelinden yararlanmaktaydı. 1990’lı yılların televizyon programcılığı ise, en geniş izleyici kitlesine ulaşmak için, televizyon izleyicilerine paradigması show ağırlıklı, yaşantıların hiç saklısız teşhir edildiği, çoğunlukla aşırılıklar içeren program örnekleri sunarak, izleyici kitlesini etkilemeyi hedeflemektedir.412

Mutlu’ya göre çok-düzeyli bir araç olan televizyonunun bir tanımını geliştirmek, bu aracın tüm boyutlarını kavramayı, niteliklerini saptamayı, düzeylerarası ilişki

409 A.e., s. 316. 410 Mutlu, a.g.e., s. 42. 411 A.e., s. 43-45. 412 Pierre Bourdieu, Televizyon Üzerine, 2.bs., İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2000, s. 54.

133 biçimlerini kurmayı gerektirmektedir. Çünkü televizyon, hem bir endüstri hem teknolojik bir araç, hem kültür ve sanat üretimi, hem eğlence kaynağıdır. Ayrıca siyasal ve toplumsal bir kurumdur.413 Williams ise televizyonun gazete başta olmak üzere, mitingler, tiyatro, radyo, sinema, reklam panoları ve reklam sütunları gibi kendinden önceki biçimlerin bir karışımı olduğunu öne sürmektedir.414

2.2.1.3.1. Televizyon Program Türleri

Televizyon kendisinden önceki araçların teknik özelliklerinin ve anlatım tekniklerinin ötesine geçerek kendine has içerikler geliştirmiştir. Özön televizyon türlerini, programların belli bir konuyu işlerken kullandığı gereç, çeşitli öğelerin kullanış biçimi, belli bir konuyu ele alış açısına göre ortak yönlerinin bulunarak kümelendirilmesi sonucu ortaya çıkan bölümler olarak tanımlamaktadır. Başlıca türler olarak belgesel, açık oturum, yuvarlak masa, spor programları, eğlence programları, yarışma programları gibi türleri göstermektedir.415 Williams, BBC’nin beş televizyon kanalındaki program akışına göre program türlerini, haber ve kamusal olaylar, filmler ve belgeseller, eğitim, sanat ve müzik, çocuk programları, drama, filmler, genel eğlence, spor, dini yayınlar, reklamlar olarak sınıflandırmaktadır.416

Türkiye’de 2009 yılı itibarıyla TRT’nin televizyon kanalları haricinde 24 ulusal, 16 bölgesel ve 224 yerel televizyon kanalı bulunmaktadır. Kablolu TV sisteminde 76 televizyon kanalı bulunmakta olup, 11 tanesi yabancı ülke kanalları, 37 tanesi ulusal, 22 tanesi yerel kanaldır. Türkiye’de kablolu TV abone sayısı 1 milyon 82 bin kişidir. 19 ilde kablolu TV hizmeti verilmektedir. Beş adet ödemeli kanal mevcuttur (bunlardan dört adeti bir sayısal uydu platformunda bulunmaktadır). Yedi sayısal uydu platformunun kuruluş hazırlıkları yapılmaktadır. TRT, İstanbul, Ankara ve

413 Mutlu, a.g.e., s. 28. 414 Raymond Williams, Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, 1.bs, Çev. Ahmet Ulvi Türkbağ, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2003, s. 37. 415 Nijat Özön, Sinema Televizyon Video, Bilgisayarlı Sinema Sözlüğü, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2000, s. 701. 416 Williams, a.g.e., s. 65.

134 İzmir gibi başlıca şehirlerde sayısal karasal yayınların pilot uygulamalarını başlatmıştır.417

Tablo 2.5. Türkiye’deki Ulusal ve Bölgesel Televizyon Kanalları Kapsama alanı Adı Ulusal 24 Haber, Ata TV, ATV, Cine 5, CNBC-e, CNN Türk , , FlashTV, Fox TV, Haber Türk, Kanal 1, , , Kanaltürk, Meltem TV, NTV, Samanyolu TV, Show TV, SkyTürk, Star TV, TGRT Haber, TRT, TV8, TVNET

Bölgesel Kanal A, Ege TV, Karadeniz TV, Kon TV, Doğu TV, Egem TV, Kaçkar TV, Kordon TV, Mesaj TV, Marmara TV, Kanal Türk, Rize TV, Mavi Karadeniz, TRT GAP, Kanal 5, Kadırga TV, Showroom

Kaynak: http://www.byegm.gov.tr/TURKBASINI/turkbasini/televizyon.htm; “Yaygın Televizyonlar,” Erişim Tarihi: 04.07.2009

Bununla birlikte haber, belgesel, müzik, spor, doğa ve benzeri türde yayınlar yapan tematik kanallar bulunmaktadır. Özel kanalların artmasıyla birlikte sayıları çoğalan tematik kanallar 24 saat esasına göre yayın yapmaktadır. NTV, CNN Türk, SKY Türk gibi kanallar önemli haber kanalları arasında yer almaktadır.

Tablo 2.6. Türkiye’deki Tematik Televizyon Kanalları Tematik/ türü Kanalın Adı Müzik Ayna TV, D Dream, Dream Türk, MTV Türkiye, Gala, Viva, Genç TV, Kral TV, Mavi Karadeniz (Müzik, Bölgesel ) Tatlıses TV, Number One, On Plus, Power Türk, Supersport, Türkspor (Müzik, Spor), Yıldız TV, Türk Ç, Vatan TV (Belgesel, Müzik) Spor BJK, TRT 3, D Spor, ESPN (Amerikan Sporları), ESPN Classic (Klasik Spor), Eurosport, , FB TV, Fox Sport, Futbol Smart, Lig TV, GS TV, NBA TV, Ntvspor, Sport Max, Tay TV, TJK TV Çocuk Cartoon Network (Warner Co.), Yumurcak TV (Samanyolu Grubunun), Nickelodeon (Viacom), Jojo (D Smart), Jetix (Walt Disney Co.), Jetix Play (Walt Disney Co.), Disney Channel (Walt Disney Co.), TRT Çocuk (TRT), D Çocuk (Doğan Grubu), Kids Co Haber CNN Türk, TRT 2 (Haber, Kültür), TV 8(Haber, Kültür), CNBC-E (Ekonomi, Sinema, Dizi), NTV, NTV Avrupa, Samanyolu Haber, SKY Türk , TGRT Haber, Expo Channel, Haber Türk, , Euro Türk (Haber, Oyun), Business Channel, Kanal 24 Dizi, Sinema Comedymax, , Cool Smart, D Max (Dizi), D Yeşilçam, Dizimax (Dizi), e2 (Dizi), , , Goldmax, Goldmax 2, Hallmark Channel, MGM Movies, Moviemax, Moviemax 2, Movie Smart, Movies 24, TNT, Kulil TV

417 http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/DosyaIndir.aspx?icerik_id=0004e97a-0664-41cf-b83c- e636c7de1868, “Özet Olarak Türkiye’de Yayıncılık Sektörü”, Erişim Tarihi: 29.12. 2008

135 Belgesel Animal Planet (Hayvan Belgeselleri), Discovery Channel, Footschool TV (Futbol Belgeseli), İz TV, National Geographic Channel, National Geographic Wild, Dog TV, History Channel Eğitim, Kültür, Sanat TRT 4, TRT GAP, Ulusal Kanal (Haber-Kültür Sanat-Yorum- Belgesel), Z TV (Ders Kanalı) Dini Kanal 7, Samanyolu TV, Mesaj TV, Selam TV, Mehtap TV, TV5, Meltem TV, MPL, Su TV, Cem TV, Dem TV, Düzgün TV, Yol TV (Müzik), Ülke TV (Haber, Yorum), Hilal TV, Diğer S'nek (Gençlik Kanalı), Türk Shop (Alışveriş, Tanıtım), Teknoloji TV (Bilgi, Yarışma), Emlak TV, Fashion TV (Moda), Fashion One (Moda), World Fashion Channel (Moda), FX (Erkek Kanalı),

Kaynak: http://www.hyper.com.tr; http://www.gazetelerweb.com/televizyonlar.html, http://www.digiturk.gen.tr, http://www.dsmart.com.tr, Erişim Tarihi: 06.01.2009

Ticari yayıncılığın başlamasından sonraki on yılı aşkın bir süreçteki televizyon programcılığında ana yayın kuşağında ağırlıklı olarak:418

 Forum programları: haber-tartışma programları, haber-dosyası, spor-kritikler  Show programları: talk-showlar, müzik-eğlence programları, yarışma programları, televole grubu programlar,  Yerli televizyon draması: diziler, seriyaller, komedi ve güldürü dizileri, durum komedileri  Yaşam öyküleri programcılığı: reality showlar gibi program türlerine yer verilmektedir.

TRT ve özel kanallar arasında haber içerikleri, haberlerin önem sıralaması, haber sunumu, gündem ve kullanılan haber dili bakımından ciddi farklılıkların olduğu göze çarpmaktadır. TRT Kurumu kamu haberciliği yapan tek televizyon kanalıdır. Haber bültenleri genel olarak protokol sıralamasına göre yapılmaktadır. Olağan dışı bir gelişme yoksa ilk haber genellikle Cumhurbaşkanı’nın günlük çalışmasına ilişkindir. Sonra iktidar partisi başta olmak üzere ana muhalefet partisi ile Meclis’te grubu bulunan diğer partilerin başkanlarının açıklamalarına yer verilir. TRT’nin haberleri genellikle siyasal iktidarın etkisi altında kalmaktadır. Aynı zamanda haberlerin bu

418 Sevilay Çelenk, Televizyon Temsil Kültür, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2005, s. 206-207.

136 şekilde, memur zihniyeti ile eski anlayış ve sıralama ile verilmesi toplumsal gereksinimleri karşılamaktan uzak kalmıştır.419

Ancak özel televizyonların yayınları başladıktan sonra, TRT haberlerinde biçim olarak değişimler gözlenmiştir. Özel kanallarda görmeye alışkın olduğumuz “canlı bağlantılar” son dönemlerde TRT’de de uygulanmaya başlanmıştır. Yurt içinden ve yurt dışından bağlantılarla dinamizm kazandırılmaya çalışılan TRT’nin ana haber bültenlerinde, yine özel kanalların etkisiyle kameraman ve muhabirlerin isimleri belirtilmeye başlanmıştır.420

Özel yayın kanalları ise, daha çok izleyiciye ulaşmak, reklâm pastasından daha fazla pay almak amacını öne çıkaran genel yayıncılık anlayışı ile haber bültenlerinin içeriklerini de bu doğrultuda biçimlendirmektedirler. Türkiye’de 90’lı yıllarla birlikte yayınlarına başlayan özel televizyon kanalları, televizyon haberciğinde de yapısal bir değişimin başlamasına neden olmuştur. Tecimsel kanalların genel olarak eğlence içeriğinin baskın olduğu magazinel bir yapıya sahip olması, aynı bütünün parçası olan haberlerde de, televizyonunun eğlendiriciliğinin sürdürülmesi gerektiği anlayışını beraberinde getirmiştir. Bu yeni habercilik anlayışına göre, daha hafif, halkın ilgisini çekecek konulara yönelinmekte ve bu konuların da magazin yönü öne çıkarılarak eğlenceli haber bültenleri hazırlanmaktadır.421

Haber bültenlerde öyküsel bir dil kullanılmakta, haberin konusuna uygun alt müzikler, sürekli değişen haber alt yazıları, canlı bağlantılar, anchorman olarak adlandırılan kişiler tarafından yorum katılarak sunulmaktadır. Postman, haber programlarının müzikle başladığını, bittiğini ve müzik eşliğinde ara verildiğini belirtmektedir. Postman’a göre, habere müzik konmasının nedeni, tiyatro oyununa ya da sinema filmine müzik konmasıyla aynıdır. Burada amaç, eğlenceye uygun bir ruh hali yaratmaktır. Programın çerçevesi müzikle çizildiği sürece, izleyici ciddi biçimde

419 Neşe Kars, “Televizyonda Sermaye ve Haber”, Yeni Türkiye Medya Özel Sayısı, S.12, 1996, s. 509. 420 Kars, a.g.e., s. 509. 421 Neşe Kars, “Televizyon Haberlerinde Kadının Konumu”, 2th. International Symposium Communication in the Millenium”, 2004, s. 562.

137 dehşete düşecek bir şey olmadığını aslında haberlerin gerçeklikle ilgisinin bir oyundaki sahnelerden farksız olduğuna inanma eğilimi göstermektedir.422

Televizyon haberlerindeki sahneleştirme eğilimine değinen Esslin’e göre de haber spikerlerinin aktardığı konu ve gündemler televizyonda en az kurguya dayanan ve en az dramlaştırılmış unsur olarak görülse de, haberdeki çoğu olay da sahneleştirilmektedir. Kullanılan makyaj, arkaplan seçimi ve düzenlenmesi, giysiler, eğer canlı yayın söz konusuysa yakın ve uzak çekim, misafir ve mülakatçıların karşılıklı çekimi, haber konusunun canlı olarak çekildikten sonra dramatik unsurlara göre kurgulanıp kaydedilerek sunulması, tekrarlanabilirlik gibi özellikler tiyatronun ve bütün dramaların temel özelliklerine benzemektedir.423

Televizyon program türleri içinde dönem dönem belirli türlerde yoğunlaşma söz konusu olabilmektedir. Örneğin bir dönem Kim 500 Milyar İster?, En Büyük Yarışma Bu Yarışma, Çarkıfelek, Şans Kapıyı Çalınca, En Zayıf Halka, Riziko, Var Mısın Yok Musun? gibi şansa ya da bilgiye dayalı yarışma programları seçilen sunucu, kostümler, stüdyo atmosferi ve diğer unsurlar, kullanılan müzik ya da dramatik öğelerin seçimi bakımından dünyadaki formatlarına benzer şekilde gerçekleştirilmekte, belli bir kurgusal yapı dahilinde yapılmakta, izleyici dikkatinin canlı tutulması esas alınmaktadır.

Benzer şekilde gözetleme kültürünün bir yansıması olmakla eleştirilen, ithal bir format olan Biri Bizi Gözetliyor adlı yarışma programı ve benzer olarak Gelinim Olur Musun? gibi yar ışma programlarının yoğunluk kazandığı gözlenmektedir. Yarışmacıların ev olarak adlandırılan mekanlarda belli süreler boyunca yaşamlarını sürdürdükleri ve orada geçirdikleri süre boyunca günün çeşitli saatlerinde yaşamlarından kesitler sunularak, canlı ya da banttan yayınlar aracılığıyla izleyiciler tarafından izlendikleri yarışma formatları söz konusu olmuştur. Ev içi tartışmalar, çatışmalar, kıskançlık, sevgi gösterileri, üzüntüler, arkadaşlık, fedakarlık, karşı

422 Neil Postman, Televizyon Öldüren Eğlence Gösteri Çağında Kamusal Söylem, 1.bs., Çev. Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994, s. 115. 423 Martin Esslin, Televizyon Çağı, 3. bs, İstanbul, Pınar Yayınları, 2001, s. 20.

138 cinsler arası yakınlaşma, ayrılık gibi özel yaşam kesitlerinin sunulduğu yarışma formatı izleyiciden de desteklediği yarışmacı için SMS göndermesini istemektedir.

Televizyon program türleri içinde diziler de önemli bir yer tutmaktadır. Aile ilişkileri, aşk, aksiyon gibi temalar etrafında oluşturulan diziler yerli ya da yabancı yapım olabilmektedir. Kars, izleyici beklentileri açısından bakıldığında amacın izleyiciyi gündelik yaşamın sıkıntılarından, gerginliklerinden, sorunların yükünden kurtarmak, kişisel ilişkiler, dostluk ve arkadaşlık, toplumsal yarar gereksinimlerini karşılamak olduğunu ifade etmektedir. Kişisel kimlik gereksinimi, insanın değerlerinin pekişmesi, gerçekliği araş tırma ve kişiliğe ilişkin referans noktalarının sağlanması gereksinimini karşılamaktadır.424

İster kendi içinde bütün haftalık bölümler, ister birbirinin devamı günlük bölümlerden oluşan dizilerde izleyiciler karakterlerin hayali olduklarını bildikleri halde gerçek karakterlermiş gibi tepki verebilmektedirler (dizide hamile kalan bir kadına bebek kıyafeti hediye edilmesi, kötü karakterde bir oyuncuya gerçek yaşamda kötü davranılması ya da hakaret edilmesi gibi). Çünkü yinelenen karakterler izleyicilerin tanıdığı çoğu insandan daha gerçek gelmektedirler. İzleyiciler bu karakterlerin hayatlarındaki en mahrem duygu anlarına, aşk ilişkilerine, aile tartışmalarına, hayati sorunlarına tanıklık etmekte ve ortak olmakta, belli bir zaman sonrasında onlarla özdeşleşmektedirler.425

Televizyonda yer alan yerli yapım dizilerde de belirli dönemlerde belirli konular ve belirli çevrelerde geçen olaylara ağırlık verildiği görülmektedir. Özellikle ağalık, töre, kan davası gibi temaların dizi filmler yerine Türk romancılarının eserlerinden uyarlanan, aşk, ihtiras, ihanet, yoksulluk, aile bağları v.b. temaların işlendiği dizilerin yer aldığı görülmektedir.

424 Neşe Kars, Televizyon Programı Yapalım Herkes İzlesin, İstanbul, Derin Yayınları, 2003, s. 143. 425 Esslin, a.g.e., s. 54-55.

139 Bununla birlikte show programları kategorisinde yer alan talk show’lar, reality show’lar, özellikle sabah kuşağında yer alan kadınlara yönelik programlar, evlilik programlarının hız kazandığı da görülmektedir. Müzik, eğlence ve magazin ağırlıklı bu programlar da içerik bakımından toplumu yanlış yönlendirdiği düşüncesiyle farklı çevreler tarafından eleştirilmiştir. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından 11 il merkezinde toplam 609 kadın ve erkeğin katılımıyla yapılan araştırma sonuçlarına göre izleyicilerin % 70’i kadın programlarını izlediklerini, % 30’u ise hiç izlemediklerini ifade etmişlerdir. Yüksek izlenme oranı içerisinde beğenmedikleri ve eleştirdikleri halde, en çok izlenen televizyon kanallarının genelinde aynı saatlerde bu tür programlar olması nedeniyle, bu programları izleyenlerin olduğu saptanmıştır.426

Televizyon yayın içeriği içinde önemli bir program türü olan reklamlar bir iletişim yöntemi olarak farklı dramatik yap türlerini, dramanın özel karakterlerini ve avantajlarını en çok kullanan program türüdür. Ürün ve hizmetin içindeki gücün ya da yararın şarkılı ve dansla canlandırıldığı müzikal parçalar, aktörler veya karikatür figürleri, kuklalar veya insan özelliği taşıyan hayvanlarca (şarkı söyleyen konuşan kediler, köpekler, ayıcıklar..) canlandırılması, nesnelerin mitleştirilmesi (olağan üstü güzellikte ve bollukta sergilenen arabalar….) örnek oluşturmaktadır.427 Reklamlar, televizyon program türleri için itici bir güç oluşturmaktadır. Çünkü ticari televizyon yayın içerikleri reklam gelirleri hesaplanarak oluşturulmakta, en çok reklam getirisi olan programlar tercih edilmektedir.

2.2.1.3.2. Televizyonun Kültürel ve Toplumsal Özellikleri

Teknolojik bir araç olmakla birlikte aynı zamanda da toplumsal, kültürel ve endüstriyel bir biçim olan televizyon farklı çevreler tarafından eleştirilmekte ya da olumlanmaktadır. Televizyon bir yandan ilettiği fikir, imge, simge ve davranış

426http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=ad2e6532-809b-4ce1-a7a3- a64e1d7a5e02, Erişim Tarihi, 07.10.2009 427 Esslin, a.g.e., s. 64-66.

140 örüntüleri aracılığıyla insanlara yol gösteren bir araç olarak görülmektedir. Etkili bir eğitim, kültür-sanat aracı olarak nitelendirilmektedir. Diğer yandan ise, “kitle toplumu”, “kitle kültürü” kavramları kuramcıları tarafından eleştirilmektedir. Kitlesel izleyicinin talepleri düşük bir beğeni ölçüsünü yansıtan, derinliksiz, eğlendirici, sadece zaman geçirmeye yönelik, gerçek dünyanın gerçek durumlarından kaçmaya el veren bir araç olarak, kazanç sağlamaya ve bu nedenle de parayı ödeyen izlerkitlenin talepleri doğrultusunda oluşturulan bir araç olarak eleştirilmektedir.428

Modern dünyada insanların, belli inançlara bağlılıklarının giderek azalmaya başlaması, bireylerin güdümlü atomize varlıklar haline gelmesi, dinsel ve siyasal kurumların inanç ve çözüm üretme kapasitelerinin zayıflaması sonucu kitle iletişim araçlarına, özellikle de televizyona olan bağımlılık artmaktadır. Dolayısıyla modern çağın sıkıntılarından kaçan insanlar için artık televizyon, bir “sanal sığınak” olma özelliği de taşımaktadır. Televizyon modern toplumsal yaşamda merkezi bir yer tutmaktadır ve bunun nedeni televizyonun gündelik yaşamda kapladığı yerdir. Televizyon sabahtan akşama dek gündelik yaşamın bütününe yayılan bir yapıdadır.429

Bu merkezi ve etkin araç, yayın içeriği ve yaşam tarzları üzerindeki etkileri bakımından eleştirilmektedir. Cinsellik ve şiddet içerikli yayınlar, reklam kuşakları, basmakalıp betimleme ve anlatım biçimleri, yarışmalar aracılığıyla gözetleme kültürü geliştirmesi ve maddi bağımlılığa özendirmesi, magazinleşen haber içerik ve sunumları, dışa bağımlı içeriği ile kullanılan dil ve anlatım biçimleri bakımından kültürel emperyalizmin bir taşıyıcısı ve üreticisi olarak görülmektedir.

Schiller, televizyonu, bireysel pasifliği teşvik eden en etkili araç olarak görmektedir. Ona göre televizyon izleyicileriyle ilgili yapılan istatistiklerin sonuçları dehşet vericidir. Çünkü Amerikalılar her hafta yüz milyonlarca, her sene milyarlarca saatlerini parmaklarını bile oynatmadan akıl almaz bir üşengeçlik içerisinde televizyonlarının karşısında geçirmektedir. Fiziksel pasifizmin yanı sıra zihinsel

428 Mutlu, a.g.e., s. 22-24. 429 Erol Mutlu, Televizyon ve Toplum, Ankara, TRT Yayınları, 1999, s. 79.

141 faaliyetler de körelmektedir. İnsanlar uyuşma yaşamakta, olay ve olguları verildiği şekliyle kabul etmektedirler.430

Aynı zamanda televizyon dünyayla algısal bir ilişkiden çok düş veya fantazya sunarak gerçeklik duygusunu yok etmekte ve bunu kendi “gerçeklik” ideolojisi aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Televizyon ekranı karşısında insan birbirinden kopuk ama kendi içlerinde dramatik bir kurguya sahip, hatta trajik bir unsuru esas alan “gerçeklik” kırıntılarına maruz kalmaktadır. Böylelikle televizyonun yarattığı gerçeklikle yavaş yavaş sentez ve analiz yetilerini yitirmekte ve giderek aptallaşmaktadır.431

Televizyona aynı zamanda bir manipülasyon, yönlendirme aracı olduğu yönünde eleştiriler yapılmaktadır. Postman’a göre kamuoyunu ilgilendiren hiçbir konu (politika, haber, eğitim, din, bilim, spor) televizyonun ilgi alanının dışında kalmamaktadır. Toplumun bu konudaki kavrayış biçimi tamamen televizyonun yönlendirmeleriyle şekillenmektedir.432

2.2.1.4. İnternet

Ağların ağı olarak tanımlanan internet, fiziksel ya da elle tutulur bir araç olmaktan ziyade birbirine bağlı sayısız küçük bilgisayar ağlarından oluşan bir bilgisayar ağıdır.433 Sayısal hale getirilen her türlü verinin (ses, görüntü, metin) bilgisayarlar ya da yeni medya teknolojileri arasında kişisel, yerel, ulusal ya da küresel ölçekte kişisel bilgisayarlardan ve akıllı ev sistemlerinden ağ bilgisayarlarına kadar geniş bir yelpaze içerisinde alınıp verilmesini sağlayan, temelde şifrelemeye ve şifre çözmeye dayalı en geniş ölçekli çoklu ortamın (multi-media) adıdır.434

430 Herbert Schiller, Zihin Yönlendirenler, Çev. Cevdet Cerit, İstanbul, Pınar Yayınları, 1993, s. 50. 431 Erol Mutlu, Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2005, s. 78. 432 Postman, a.g.e., s. 90. 433 Nilüfer Timisi, Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2003, s. 121. 434 Nurcan Törenli, Bilişim Teknolojileri Temelinde Haber Medyasının Yeniden Biçimlenişi: Yeni Medya Yeni İletişim Ortamı, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2005, s. 115.

142 İnternet yalnızca mesaj üreten, toplayan ve dağıtan bir teknoloji değil, aynı zamanda bireyden bireye, bireyden gruba, gruptan bireye etkileşimlere de olanak tanıyan bir toplumsal iletişim ortamı olma özelliğine sahiptir.435

2.2.1.4.1. İnternetin Sağladığı Katılım Biçimleri

Elektronik posta

Elektronik posta, internet üzerinden gönderilen dijital mektup olarak tanımlanmaktadır. Elektronik posta gönderebilmek için elekronik posta hizmeti veren sitelerden kullanıcı hesabı oluşturmak gerekmektedir. Elektronik posta hesabı kişisel olarak oluşturulabildiği gibi gruplar için de oluşturulabilmektedir.

Elektronik posta ilk olarak sadece düz metinler göndermek amacıyla geliştirilmişken, 1995 yılından sonra geliştirilen tekniklerle, resim, ses, video, html dokümanları, çalışabilir program gibi çoklu-ortam uygulamalarının da iletilmesi olanaklı hale gelmiştir.436

Tartışma / Haber Grupları

Elektronik postanın bir diğer biçimi olan tartışma grupları belirli bir konu ya da gündemin internet kullanıcıları tarafından tartışılmasını, görüş alışverişi yapılmasını sağlayan bir uygulama biçimidir. Temel amaç, benzeri düşünce, görüş, sorun ve çözümlere sahip kişileri bir araya getirmektir.437

435 Timisi, a.g.e., s. 124. 436 İbrahim Kırçova, İnternette Pazarlama, İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 1999, s. 17. 437 Timisi, a.g.e., s. 137.

143 World Wide Web

WWW ya da W3 yazı, resim, ses, film, animasyon gibi çok farklı yapıdaki verilere kompakt ve etkileşimli bir şekilde ulaşılmasını sağlayan hyper ortam sistemidir. Bu ortamdaki her veri linkler aracılığıyla başka veriyi çağırabilme özelliğine sahiptir.438 Web uygulamaları (web sayfaları) web listeleyicilerinde (browser, gezgin, tarayıcı) görüntülenmektedir. Web sayfaları, başka sayfalara ve değişik türden verilere hiper linkler içermektedir. Buralara fare ile tıklanarak başka sayfalara, oradan da başka sayfalara geçilmektedir.439

Sohbet Ortamları

İnternet kullanıcıları arasında eş zamanlı olarak mesaj alışverişine izin veren “chat”, internetin yüz yüze iletişim biçimine yakınlığını örnekleyen bir uygulamadır. Kişisel bilgisayarda yazılan mesajlar aynı zaman dilimi içinde bir diğer ekranda görünebilmekte, böylelikle metinler arasında etkileşimli bir değişime olanak sunmaktadır.440

Tele Konferans

Tele konferans bilgisayar aracılığıyla iki bireyden başlayarak geniş katılıma olanak veren tartışmaya dayalı bir uygulamadır. Mesajlar merkezi bilgisayara göndermekte ve diğer katılımcılar için anında açık bırakılmaktadır.441

Bloglar

İnternet üzerinde giderek daha popüler olan weblog ya da blog olarak anılan kullanım alanları sürekli bir biçimde değiştirilerek güncellenmekte ve aynı zamanda da gönderiler ters bir kronolojik düzenlemeyle yer almaktadır. İlk blog’un Tim

438 Kırçova, a.g.e., s. 19. 439 A.e., s. 20. 440 Timisi, a.g.e., s. 138. 441 Timisi, a.g.e., s. 138.

144 Bernars-Lee tarafından 1991 yılında oluşturulduğuyla ilgili iddialara rağmen, daha yaygın ve geniş bir kitle tarafından tanınması, “weblog” adıyla 1997 yılında gerçekleşmiştir442

Online bir etkinlik olarak bloglar, 1999 yılının ortalarına kadar katlanarak büyümüş ve özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında ve Amerika’nın Irak işgali sırasında yaygın medya tarafından taban örgütlenmesi bakımından alternatif bir medya kaynağı olarak değerlendirilmiştir. 443 Bloglar ilk olarak 2003 yılında Irak savaşında Bağdat şehri ateş altındayken, medya dar bir elitler çerçevesinden olayları anlatırken, blogcuların şehirle ilgili izlenimlerini anlatmalarıyla dikkati çekmiştir. Blogcular başından sonuna gerçeğe dayalı dolayımsız ve sınırsız bir iletişim süreciyle olayları aktarmışlardır.444

Genel olarak blog’lar sınırları olmayan üç kategoriye ayrılmışlardır. Ağırlıklı olarak metinlerden, fotoğraflardan, video ya da seslerlerden oluşmaları önem teşkil etmemektedir. Kişisel ya da profesyonel olabilmekte ya da her iki özelliğe birden de sahip olabilmektedirler. Hepsi teknolojik, siyasi ve günlük kategoriler olarak ayrılabilmektedir.445

Blog’ların ortaya çıkış sebepleri arasında ana hatlarıyla bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler, internet kullanımının giderek yaygınlaşması ve kullanım alanlarının farklılaşması, müşterilerin bilinçlenmesi ve daha fazla söz sahibi olmak istemeleri, web sitelerinin kullanımın pratikliğini yitirmesi gibi unsurlar yer almaktadır.446 Blog’lar, kullanım alanları açısından alt kategorilere ayrılmaktadır. Bu kategoriler arasında kişisel bloglar, topluluk blogları, gazetecilik blogları ve

442 Susan C. Herring v.d., “Weblogs as a Bridging Genre”, http://portal.colman.ac.il/users/www/86/Weblogs.pdf, Erişim Tarihi, 03.09.2009. 443 Herring v.d., a.g.e., http://portal.colman.ac.il/users/www/86/Weblogs.pdf, Erişim Tarihi, 03.09.2009. 444 Gary D. Rawsley, Political Communication and Democracy, London, Palgrave Macmillan, 2005, p. 179. 445 Ceyda Aydede, Sanal Ortam Günlükleriyle Blog Çağı, İstanbul, Hayat Yayınları, 2006, s. 33. 446 Erkan Akar, Pazarlamanın Yeni Silahı Blogla Pazarlama, İstanbul, Tiem Yayınları, 2006, s. 22.

145 şirketlerin kullandıkları kurumsal bloglar gibi bloglar bulunmaktadır. Bunlara kısaca değinilecek olursa:447

 Kişisel Bloglar: Bu kategorideki blog’ların en sık kullanım şekli kişisel gözlem ve bilgileri düzenleyen ve bireyler tarafından kullanılan web siteleridir. Kişisel blog’ların en iyileri, internet üzerinde herhangi bir alanda olan ilginç olay ve hikayelerin anlatıldığı ve sıklıkla güncellenen blog’lardır. Bu sitelerden bazıları, çok kişisel ve özel olabilmektedir. Bu nedenle genel ziyaretçilerin düzenli olarak bu siteleri ziyaret edecekleri kadar ilginç içeriklere sahip olmayabilirler. Gönderiler sadece blogger’ın kişisel ilgisine yöneliktir ve geniş kitlelerle bağlantı kurulması bakımından ilgisiz kalabilmektedir.  Topluluk Blogları: Bu tür bloglar herhangi birinin bir link aracılığıyla ya da yorum yaparak katkıda bulunabileceği bloglardır. Bunlardan bazılarının gerçek bir grupla ilişkisi bulunmamaktadır. Topluluğun odaklandığı şey kimi zaman çok özel olabilmekte ya da belirsizlik taşıyabilmektedir. Burada amaçlanan tartışma gruplarında olduğu gibi katılım için cesaretlendirmektir. Bu tür bloglar insanlar arasındaki sınırları kaldırmak ve blogu daha yaygın hale getirmek amacı taşımaktadır.  Gazetecilik blogları: Gazeteciler, blogging teknolojisini geleneksel yayım formatına göre daha fazla bilgi sağlama potansiyeline sahip olması nedeniyle istekli bir şekilde benimsemişlerdir. Bu, arkaplanda sunulan bilgi, yararlı ilgi alanı kaynaklarını, kaynaklarla ilgili materyalleri, röportajların dökümlerini veya kişisel yorumları içerebilmektedir. Günümüzde birçok gazete en iyi online haberleri, makaleleri ve analizleri günlük şeklindeki formlarda kendi bloglarında yürütmektedirler.  Kurumsal Bloglar: Öngörülü bazı kurumlar kendi müşteri tabanlarına doğrudan ulaşabilmenin bir yolu olarak blogları kullanmaya baş lamışlardır. Bu tür kurumların oluşturduğu blog’ların odak noktaları, belirli bir ürün hakkında veya daha genel olarak iş çözümleriyle ilgili olmaktadır.

447 Reece Lamshed, Marsha Berry, Laurie Armstrong, “Blogs Personal E-learning Spaces”, http://www.binaryblue.com.au/docs/blogs.pdf#search, Erişim Tarihi, 03.09.2009.

146 Video Paylaşım Siteleri, Sosyal Ağ İletişim Siteleri ve Sanal Ansiklopediler

Youtube

YouTube, 2005'te PayPal şirketinin eski çalışanları tarafından kurulmuş bir video barındırma web sitesidir. Youtube finansal gelirini sitesinde videolara eşlik eden reklamlar aracılığıyla elde etmektedir. 2006'da Google tarafından satın alınmıştır.448

YouTube platformunda kullanıcılar var olan video klipleri izleyebilmekte ayrıca istenildiğinde kendi video klibini YouTube'a ekleyebilmektedir. Bu platformda profesyonel içerik, film ve müzik videolarının yanı sıra kişisel klipler, TV programlarından bölümler de yer almaktadır. Aynı zamanda youtube kullanıcıları izledikleri video görüntüleri hakkında yorum yazabilmektedirler.

Facebook

Facebook, insanların arkadaşlarıyla iletişim kurmasını ve bilgi alış verişi yapmasını amaçlayan bir sosyal web sitesi olarak şubat 2004 tarihinde kurulmuştur. Facebook ağlardaki öğrencilerin fotoğraflar, blog mesajları (facebook notları), kişisel profiller, arkadaş grupları, e-postalar, "duvar" adı verilen ziyaretçi girişleri ve ilgi grupları aracılığıyla iletişimine olanak sağlayan bir web platformudur.449

Facebook ismini “paper facebooks”dan almaktadır. Bu form Amerika Birleşik Devletleri üniversitelerinde okulların öğrencilerine, öğretmenlere ve çalışanlara doldurduğu tanıtım amaçlı bir formdur. Son verilere göre facebook’un 400 milyondan fazla aktif üyesi bulunmakta, her bir üye ortalama olarak 130 arkadaşa sahip bulunmaktadır.450 Facebook giderek artan kullanıcısıyla sosyal ağ lideri konumundadır. Harvard öğrencileri için yaratılmış fakat üç yıl içerisinde küresel bir gelişim göstermiştir. Facebook kullanıcıları bulundukları şehre, çalıştıkları kuruma,

448 Christian Fuchs, Internet and Society: Social Theory in the Information Age, New York, Routledge, 2008, pp. 186-187. 449 Fuchs, a.g.e., p. 188. 450 http://www.facebook.com/press/info.php?statistics, Erişim Tarihi, 01 Eylül 2009.

147 okula ya da mensup oldukları bölgeye göre ağlara katılabilmektedirler. Temel bağlantı noktası davet ettiğiniz ve profil sayfalarına giriş yaptığınız arkadaşlarınızdan oluşmaktadır.451

Facebook’ta ana menü Duvar adı verilen alanı, mesajlar için açık bir alanı, fotoğraf ve videolar için ayrılan başka bir alanı kapsamaktadır. Kullanıcılar bir kısım fotoğraflarını ya da albümlerinin tamamını facebook'taki sayfalarına yükleyebilir, fotoğraflardaki insanları kim olduklarını etiketleyebilir, arkadaşlarına ne yapıyor olduğuyla ilgili bilgileri güncelleyebilmektedirler.452 Site kullanıcılara ücretsizdir ve gelirini banner reklamlarından ve sponsor gruplarından almaktadır. Kullanıcılar profil oluşturabilmekte, kişisel bilgilerini, ilgi alanlarını, gizli ya da açık mesajlarını, arkadaş gruplarını sergileyebilmektedir. Ayrıca profillerin gösterimi sadece arkadaşlara görünecek şekilde veya belli ağların dışındakilere açık olmayacak şekilde sınırlandırılabilmektedir.

Myspace

MySpace interaktif ortamda kullanıcı kontrolünde iletişim ve arkadaşlıklar kurulabilen, kişisel profillerin, blogların, grupların, resimlerin, müzik ve videoların barındırılabileceği bir sosyal iletişim web sayfasıdır.

Myspace son zamanlardaki sosyal ağlar için bir öncü konumundadır. 2003 yılında Los Angeles temelli bir internet pazarlama şirketi olan eUniverse tarafından kurulmuştur. Şirket ve Myspace 2005 yılında Rupert Murdoch tarafından satın alınmıştır. Diğer sosyal paylaşım siteleri gibi Myspace de birçok özelliğe sahiptir.

Twitter

Twitter, kullanıcılarının maksimum 140 karakterden oluşan kısa bloglar yazmasına olanak sağlayan başta gelen mikro-blog sitesidir. Titter'ın basit yapısına rağmen

451 Rob Brown, Public Relations and the Social Web, London, Kogan Page, 2009, p. 165. 452 Brown, a.g.e., p. 166.

148 kullanıcılar kendileriyle ilgili bilgilerin takipçilerine ulaşabilmekte, durumlarıyla ilgili bilgi verebilmekte, iletişimin dolaysız bir formunu oluşturmaktadır. Twitter'da doğrudan ulaşılabilecek çok yüksek sayıda gazeteci ve blogcu bulunmaktadır. Aynı zamanda twitter aracılığıyla insanların ne hakkında konuştukları ve gündem de takip edilebilmektedir.453

Wikipedia

Wikipedia (vikipedi) sanal ortamda yayınlanan, herkes tarafından üzerinde düzeltme ve ekleme yapılabilen sanal bir ansiklopedidir. 2001 tarihinde Jimmy Wales, Larry Sanger tarafından Nupedia projesine yardımcı olması amacıyla başlatılan bir projedir. Wikipedia ise daha hızlı bir içeriğe sahip olarak Nupedia’dan ayrılmıştır.454 İnternetteki kullanıcılar wikipedia’ya içerik sağlamakta, editörler ise içerik denetiminden sonra bilgileri yayınlamaktadır. Vikipedi, 100’den fazla dilde hizmet vermektedir. 2005 yılı Ağustos ayı itibariyle İngilizce olarak yaklaşık olarak 750 bin, diğer dillerde de toplam 1 milyonu aşkın madde bulunmaktadır.

Wikipedia üzerinde sürekli ilaveler ve değişiklikler yapılmaktadır. Vikipedi sözcüğü, viki ve pedi kelimelerinin birleşiminden oluşur. “Viki” sözcüğü, Hawaii dilindeki “wiki wiki” (hızlı veya bilgi amaçlı) sözcüğünden türetilmiştir. “Pedi” ise, Antik Yunan Medeniyeti'nde “kapsamlı kültürel eğitim sistemi” anlamına gelen paideia kelimesinden gelmektedir.455 Wikipedia, çeşitli konularda ve farklı kesimler tarafından kullanılan sanal anlamda bir ansiklopedi özelliği taşımaktadır.

2.2.1.4.2. İnternetin Toplumsal ve Kültürel Özellikleri

İnternet küresel bir tekno-sosyal sistem olarak insan bilgisini depolayarak ağlar ve teknolojik yapı aracılığıyla merkezden dağıtan bir yapıdır. İnsan ise bu küresel

453 Brown, a.g.e., pp. 171-172. 454 A.e., p. 9. 455 http://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi, Erişim tarihi, 31 Ağustos 2009.

149 bilgiyi yeni bilgi içeriği, iletişim, sistemdeki bilginin tüketilmesi yoluyla sürekli bir şekilde yeniden üretmektedir. Bu teknolojik altyapı insanın kavrayışını, iletişimini ve işbirliğini olanaklı ve zorunlu kılmaktadır.456 İnternet, kullanıcıları için küresel çapta, bir tıklamayla birbirleriyle iletişime geçmek, eğlenmek, oy kullanmak, ürün satın almak gibi birçok şeyi olanaklı kılmaktadır.457 İnternet, teknik özellikleri aracılığıyla diğer iletişim teknolojilerinden ayrılarak, zaman ve mekan sınırlarını aşarak birey- birey ve birey-grup iletişimine izin vermektedir. Etkileşim özelliği sayesinde ise grupların aynı anda karşılıklı iletişimini, tıpkı bir yüz yüze iletişimde olduğu gibi kolaylaştırmaktadır.458 İnternet görüntü, ses, bilgi alışverişi bakımından en hızlı araç olma özelliğindedir. Kullanıcılar iletişim sürecinde etkileşim özelliğini kullanarak kendi istek, talep ve beklentileri doğrultusunda yönlendirebilmektedirler.

Bununla birlikte internetin sosyal ve ekonomik yaşamı dönüşüme uğrattığı tartışmaları yapılmaktadır. İnternetin kişilerarası iletişim ve sosyallik üzerindeki etkisi hararetli bir tartışma olarak yer almaktadır. Bir grup araştırmacı internet ortamının, sunduğu etkileşim ve yeni ilişkiler yoluyla aile ve arkadaşlarla daha iyi sosyal ilişkiler geliştirdiğini savunurken, karşıt grup araştırmacılar internetin sosyal bir izolasyona neden olduğunu çünkü internetin diğer sosyal etkinliklerin ve yüz yüze iletişimin yerine geçtiğini iddia etmektedirler.459 İletişim teknolojileri tarihinde ilk kez internet aracılığıyla bireyler, iletişimde bulunduğu ötekinin biyolojik ve toplumsal varlığını, sesini, görüntüsünü, cinsiyetini, kısaca bireysel tarihini dikkate almaksızın iletişimde bulunabilmektedirler. Bireyler yüz yüze ortamda olduğundan ya da diğer kitle iletişim araçlarında olmadığı kadar yakın bir diyaloga girmekte ancak isim, cinsiyet, sosyal statü gibi kimlikler kurgusal olabilmekte, gerçeklik yeniden kurgulanabilmekte, konuşan ya da yazan birey farklı biriymiş gibi davranabilmektedir.460

456 Fuchs, a.g.e., p. 122. 457 Bernadette H. Schell, The Internet and Society, Oxford, ABC-CLIO Inc., 2007, p. 103. 458 Timisi, a.g.e., s. 26. 459 Norman H. Nie, D. Sunshine Hillygus, Lutz Erbring, “Internet Use, Interpersonal Relations and Sociability”, The Internet in Everyday Life, Ed. by. Barry Wellman, Caroline Haythornwaite, Oxford, Blackwell Publishers Ltd., 2002, p. 216. 460 Timisi, a.g.e., s. 172.

150 Aynı zamanda da son on yıl içinde internetin ve elektronik ticaretin çarpıcı biçimde büyümesi kişisel bilgilerin şirketler ve hükümetler tarafından toplanması gibi bir sonuca neden olmuştur. Bu tür bilgilerin toplanarak üçüncü şahıslarla paylaşılması, mahremiyet, gizlilik, güven ve emniyet sorunlarını da gündeme getirmektedir.461

Bu tartışmaların dışında internet teknolojisi birçok açıdan geleneksel kitle iletişim araçlarından ayrılmaktadır. Radyo, televizyon, gazete gibi geleneksel kitle iletişim araçlarında dikey bir yapılanma söz konusudur. Mesaj üretimi de belli bir merkezden kitle olarak tanımlanan heterojen yapıdaki toplumsal kesimlere yönelik olarak, doğrusal bir yolla iletilmekte, mesajın üretilmesinde kitle belirleyici olmadığı gibi, geribesleme sürecinde de yine başka bir iletişim kanalına ihtiyaç duyulmaktadır. İnternet ise mesaj üretimi ve mesaj alımı arasında müdahaleye gerek kalmadan, karşılıklı etkileşime dayalı bir süreç sunmaktadır.462

Aynı zamanda da internet, siyasi bir önem de kazanmış durumdadır. Giderek daha fazla yurttaş hükümet politikalarını ve eylemlerini öğrenmek, birbirleriyle çeşitli meseleleri tartışmak, belirli görevlilerle temas kurmak, siyasete daha aktif katılımı kolaylaştırabilecek başka enformasyonları elde etmek amacıyla internet kullanmaktadır.463

2.2.2. Türkiye’de Medyanın Sahiplik Yapısı

Türkiye’de medyanın sahiplik yapısı ele alındığında, TRT’nin televizyon ve radyo yayıncılığında tekel olduğu 1966-1990 arası dönem olduğu görülmektedir. 1963’te Alman hükümeti ile yapılan anlaşma çerçevesinde Televizyon Eğitim Merkezi’nin kuruluş hazırlıkları başlamış, sonraki yıllarda Almanya’dan teknik donanım ve teknisyenler getirilmiştir. 14 Ağustos 1966’da TRT kapalı devre televizyon yayınına

461 Schell, a.g.e., p. 57. 462 Timisi, a.g.e., s. 124. 463 Bruce Bimber, “İnternet ve Siyasi Dönüşüm: Hızlandırılmış Çoğulculuk”, Çev. Tuncay Birkan, Cogito, Sayı:30, 2002, s. 166.

151 başlamıştır. İlk deneme yayını ise 31 Ocak 1968’de gerçekleşmiştir.464 TRT, 1972 yılından sonra reklam almaya başlamış olsa da izleyicisini, 1990 yılının sonuna değin, reklamı yapılan ürün aracılığı ile yayın faaliyetinin bedelini ödeyen tüketiciler olarak düşünmemiştir. TRT’nin kurumsal yayıncılık ilkesi, toplumsal gereksinmeler ve kültürlendirme gibi görev tanımları temelinde bir televizyon yayıncılığı yapmak olmuştur.465

Türkiye’de özel radyo-televizyon yayıncılığının tarihinde önemli kilometre taşı, 1989 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal’ın Cem Uzan’la birlikte kurdukları Magic Box şirketine bağlı Star 1 adlı televizyon kanalının 1990 yılında Federal Almanya’dan Türkiye’ye yayına başlamasıdır.466 1 Mart 1990 tarihinde başlayarak test sinyallarini yayınlayan Star 1 önceleri düzenli haber hizmeti vermiş, daha sonra futbol karşılaşmaları, söyleşi programları ve haberler dışında genel olarak dış kaynaklı programlarla yayınını sürdürmüştür.467 Türkiye’de bir medya endüstrisinin kurulmasında Star 1’in yayına başlaması, simgesel anlamda bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.468

Türkiye’de kurulan ikinci özel televizyon kanalı, Teleon’dur. Cem Uzan, 1992 yılında video klip görüntüleriyle test yayınına başlayan Teleon’u kurmuştur. Teleon, Star1’in hazır bağlantılarından yararlanarak yayına geçmiştir.469 Uzan Grubu’nun lisans sahibi olduğu toplam 6 televizyon kanalı (Star 1, Star 2, Star 4, Star 5, Star 6, Star 7, Kral TV) bulunmaktadır. Uzanlar, Mayıs 1999’da Türkiye 1. Futbol Ligi maçlarının yayın hakkını almışlardır. Bu yayınlar Teleon üzerinden 2001’e kadar sürmüştür. Rumeli Holding bünyesinde Aktif Kablo TV Teknik Hizmetler Sanayi ve Ticaret A.Ş. 1997’de kurulmuştur. Aktif Kablo ile İstanbul 2. bölge, Ankara 3. bölge,

464 Özden Cankaya, Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi: TRT 1927-2000, 1. bs., İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003, s. 74-75. 465 Sevilay Çelenk, Televizyonda İçerik Yapılaşması ve Toplumsal Kültür Yayın Akışı Ekseninde Eleştirel Bir İnceleme, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı, 2003, s. 186. 466 Gülseren Adaklı, “Yayıncılık Alanında Mülkiyet ve Kontrol”, Medya Politikaları, 1.bs., Der. D. Beybin Kejanlıoğlu, Sevilay Çelenk, Gülseren Adaklı, Ankara, İmge Kitabevi, 2001, s. 159. 467 Cankaya, a.g.e., s. 278. 468 Gülseren Adaklı, Türkiye’de Medya Endüstrisi Neoliberalizm Çağında Mülkiyet ve Kontrol İlişkileri, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2006, s. 180. 469 Çelenk, a.g.e., s. 188.

152 Adana ve Konya’nın tamamının kablo TV işletme hakkı alınmıştır. Uzanlar, ayrıca Aloks İletişim Servisleri Yapım Ticaret A.Ş. aracılığı ile internet hizmetlerine girmiştir.470

Türkiye’nin üçüncü özel kanalı ise, 1 Mart 1992 tarihinde 24 saatlik düzenli yayınlarına başlayan Aks TV Reklamcılık ve Filmcilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye bağlı Show TV’dir. Erol Aksoy tarafından Fransa’da bir uydu kanalı kiralayarak kurulan Show TV, TRT ve uydu aracılığıyla seyredilen yabancı televizyonların Türk izleyicilerini tatmin etmediği gerçeğinden yola çıkmış ve bünyesine Hürriyet kanadından Uğur Dündar, TRT’den Mehmet Ali Birand gibi gazetecileri toplamıştır. Ana haber bültenleri 6 dakikayla sınırlandırılmış, haber spikerinin yer almadığı haber sunuşunda kısa ve çarpıcı görüntüler kullanılmıştır.471

Türkiye’de medya sektöründeki yoğunlaşmaya bakıldığında, başlangıcın 1989 yılına dayandırıldığı görülmektedir. Polly Peck grubunun başkanı Asil Nadir, Türkiye’de Güneş gazetesinin yanısıra, Günaydın, Tan ve Gelişim gruplarını satın alarak tekelleşme yönünde ilk adımları atan kişi olmuştur. Daha sonra tanınan, büyük medya grupları Türkiye’ye görüşmeler yapmak üzere gelmişlerdir. Robert Maxwell’in Hürriyet gazetesini ve Rupert Murdoch’un ise TRT-3 kanalını satın alma girişimleri uluslararası çaptaki şirketlerin Türk medya sektörüne girme yönündeki ilk çabalarını oluşturmuştur.472

Dünyada da medyaya ağırlıklı olarak devlet veya aileler sahiptir. 97 ülkeyi kapsayan örnekte medya kuruluşlarının sadece % 4’ünün pay sahipliği dağınıktır. Bunların %2’si diğer sahiplik grubunda iken, % 2’sine çalışanlar sahiptir. Ortalama olarak bakıldığında basının % 57’si ailelerin kontrolünde iken televizyon kanallarının %34’ü ailelerin kontrolündedir. Medyada devlet sahipliği büyük ve önemlidir. Ortalama olarak devlet, gazetelerin % 29’unu; televizyon istasyonlarının % 60’ını kontrol etmektedir. Bu verilerle medya sahipliği üç kategoriye ayrılmış

470 Adaklı, a.g.e., s. 180-184. 471 Hülya Yengin. Ekranın Büyüsü Batıda Değişen Televizyon Yayıncılığının Boyutları ve Türkiye'de Özel Televizyonlar, İstanbul, Derin Yayınları, 1994, s. 145. 472 Atabek, Dağtaş, a.g.e., s. 137.

153 bulunmaktadır. Bunlar devlet, özel (aileler), yaygın sahiplik ve çalışan sahipliğidir.473 Görsel işitsel medya sahipliği konusundaki yoğunlaşmanın genel olarak üç şekilde oluştuğu gözlenmektedir.474

 Yatay Görsel-İşitsel Medya Yoğunlaşması: Farklı televizyon ve radyo yayıncıları arasındaki sahiplik ve sermaye entegrasyonu şeklindedir.  Dikey Görsel-İşitsel Medya Yoğunlaşması: Televizyon yayıncıları ile bunların ilişkili oldukları program üreticisi firmalar ve dağıtım pazarları arasındaki sahiplik ve sermaye entegrasyonu şeklindedir.475 Buna göre, bir medya kuruluşu, medyanın örneğin gazete yayımcılığı alanında, gazetenin haber toplama aşamasından baskı ve dağıtımına kadar bütün işleyiş zincirini kendi çatısı altında toplamakta ve yönlendirmektedir.476  Çapraz Görsel-İşitsel Medya Yoğunlaşması: Televizyon yayıncıları ile yazılı basın veya internet sağlayıcıları gibi diğer medya unsurları arasındaki sahiplik ve sermaye entegrasyonu şeklindedir.477

Dikey, yatay ve çapraz büyüme stratejilerinin yanı sıra medya dışı sermayenin medya alanına girmesi olarak tanımlanabilecek çok sektörlü büyüme de Türk medya sektörünü belirleyen etkenlerin başında gelmektedir. Özellikle bankacılık, finans, sigortacılık gibi hizmet sektörleriyle enerji, inşaat gibi alanlar başta olmak üzere çeşitli ekonomik faaliyetler içindeki holdinglerin medya şirketlerinin kontrolünü ele geçirmeleri söz konusu olmuştur.478

Böylelikle 1980’lerle birlikte geleneksel medya sahipliğinin yerini, yeni sahiplik yapısı almaya başlamıştır. Gazetecilikle geçmişte hiçbir ilgisi olmayan, sermaye

473 Vahap Darendeli, Medya Yoğunlaşması, Tekelleşmenin Denetimi ve Çoğulculuğun Kurulması, http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=0977101d-4e81-4e87-a3bb- 6f2e10388fd5, Erişim Tarihi: 17.10.2009, s. 3. 474 Darendeli, a.g.e., s. 5. 475 A.e. 476 Cem Pekman, “Medya Sahipliğinin Düzenlenmesi Sorunu: Küresel Çerçeve ve Türkiye Örneği”, Avrupa Birliği ve Türkiye’de İletişim Politikaları: Pazarın Düzenlenmesi Erişim ve Çeşitlilik, Der. Mine Gencel Bek ve Deirdre Kevin, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2005, s. 246. 477 Darendeli, a.g.e., s. 5. 478 Pekman, a.g.e., s. 247.

154 birikimini başka alanlardan sağlamış yeni bir sahip yapısı, kişisel ve ekonomik çıkarlarını daha da güçlendirmek ve şirketlerine yeni kapıların açılmasını sağlamak amacıyla çok da karlı olmayan medya sektörüne girmeye başlamıştır.479 Burada önemli olan ülkenin içinde bulunduğu genel atmosfer olmuştur. Çünkü, 1980’ler Türkiye’sinde sermayenin medyaya girişini özendirecek yeterli nedenler oluşmuştur. Kitle iletişim araçlarının “dördüncü gücü” oluşturması, siyasi çevrelerde itibar görme ve baskı yaratma aracı olarak kullanma, bu sayede diğer sektörlerdeki yatırımların etkinliğini arttırma (devlet ihaleleri alma, devlet bankası kredilerinden yararlanma v.b.), devlet teşviklerinden ve diğer rantlarda önceliklere sahip olma, medyayı, diğer banka ve şirketlerin reklamlarında kullanma, pazarlama faaliyetlerini arttırma, itibar ve güven gerektiren finans yatırımlarında medyadan yararlanma gibi etkenler bu dönemde sermayenin medyaya olan ilgisini arttıran etkenler arasındadır.480

1980’lerin sonlarından başlayıp 1990’larda da süren medyadaki tekelleşme sürecinin arka planında yer alan nedenler ise şöyle özetlenebilir:481

1. Siyasi arenada medya desteğine olan talep, 2. Promosyonla büyüme, 3. Özel radyo ve televizyonlara geçiş, 4. 1989-1993 yılları arası dönemde hızlı büyüme, 5. Dağıtımda ve reklamda gerçekleştirilen kartel anlaşmaları, 6. Medya sektöründe gerçekleştirilen anti-sendikal işbirliğidir.

Medyanın holdingleşmesi olarak adlandırılabilecek 1980 öncesi evreden sonra “holdinglerin medyaya girişi” ve “yazılı basının elektronik basınla bütünleşme” evreleri izlemiştir. 1980-1990 arası dönem, medya sektöründe bir “kurtlar savaşı” olarak adlandırılmıştır. Bir yandan medya sektöründen ilk birikimlerini yapıp palazlanan kuruluşlar kendi aralarında pazar savaşına tutuşurken, bir yandan da

479 L. Doğan Tılıç, 2000’ler Türkiye’sinde Gazetecilik ve Medyayı Anlamak, İstanbul, Su Yayınları, 2001, s. 17-18. 480 Mustafa Sönmez, “Türk Medya Sektöründe Yoğunlaşma ve Sonuçları”, Birikim, Sayı: 92, Aralık, 1996, s. 77. 481 A.e., s. 79.

155 medyanın karının yanı sıra onu bir silah olarak kullanma gücüne göz koyan holdinglerin sektöre girişiyle sektör mücadeleleri hız kazanmıştır.482

Şirket birleşmeleri ve satın almalar, iletişim şirketlerinin son dönemdeki en stratejik kararları arasına girmiştir. Telekomünikasyon, medya (gazete, dergi, kitap, televizyon, film, kaset v.s.) ve internet alanlarının birbirine yaklaştırdığı iletişim sektöründe son 20 yıl içerisinde şirket sayılarında gözlenen düşüş, yoğunlaşmanın boyutlarına ilişkin bir gösterge olarak kabul edilmektedir.483

Klute, medya ortamındaki sahiplik yapısının giderek parçalı ve yoğunlaşmış hale geldiğini, çapraz sahiplik ve medya sahipliğinin belirli ellerde yoğunlaştığını, bunun da özgür ve çok forumlu bir medya ortamını tehdit ettiğini ileri sürmektedir.484

Günümüzde medya alanında yaşanan yoğunlaşma ve tekelci eğilimler hızla sürmektedir. Birçok medya grubuna sahip olan holdingler, siyaset ve ekonominin de önemli aktörleri durumuna gelmişlerdir. Birden çok gazeteleri, televizyon kanalları, basım ve dağıtım kuruluşları, haber ajansları olan holdingler diğer alanlardaki yatırımları açısından medya gücünü elinde bulundurmanın siyaset ve ekonomi alanındaki önemini ve etkiliğini kullanmaktadırlar.

Aynı zamanda medya sektöründe söz sahibi olan bu birkaç büyük grubun, alanın hemen hemen bütün alt sektörlerinde yatırımları bulunmaktadır. Bu grupların gazete yayıncılığı, haber ajansı hizmetleri, kitap ve dergi yayıncılığı, dağıtımcılık, reklam- ilan dağıtımcılığı, televizyon yayıncılığı, radyo yayıncılığı, televizyon yapımcılığı gibi alanlarda ticari girişimleri bulunmaktadır. Aynı zamanda da bu grupların medya dışında da bankacılık ve finans, pazarlama, otomotiv, turizm, sağlık, sigorta, inşaat, çimento, telekom, enerji, futbol, ev aletleri, yiyecek, içecek gibi birçok sektörde de girişimleri ve etkinlikleri söz konusudur.485

482 A.e., s. 77. 483 Adaklı, a.g.e., s. 37-38. 484 Klute, a.g.e., s. 373. 485 Adaklı, a.g.e., s. 155-156.

156 Telekomünikasyona, sanayiden turizme, enerjiye ve bankacılığa kadar çeşitli alanlarda faaliyet gösteren Doğan Grubu’nun tarihsel gelişimine bakıldığında birçok farklı yatırım alanlarında faaliyet gösterdiği görülmektedir.

Medya dışında bankacılık, tekstil, ticaret, sigortacılık, turizm ve otomobil sektörlerinde de faaliyet gösteren Doğan Holding, Türk Dış Ticaret Bankası, Ray Sigorta, Pen Turizm, Hür İthalat, AD Yayıncılık gibi kuruluşlara sahiptir.486 Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Doğan Yayın Holding (DYH), satın alma veya yeni kanallar kurma yolu ile endüstride en büyük grup olmuştur. Doğan Yayın Holding, Sineklasik ve Yeşilçam TV'nin uydu, kablolu yayın lisansı ve markalarını, Dizi ve Metro TV'nin uydu ve kablolu yayın lisansını ve Star TV’yi TSMF’den satın almıştır487 DYH A.Ş.’nin ulusal kanalları böylece; Kanal D, Star TV, CNN Türk, İnteraktif TV, FIX TV, Home Shopping’dir. Dijital TV platformu olan D-Smart’da yer alan tematik kanallar olarak Dream TV, Dream Türk TV, Fenerbahçe TV, Beşiktaş TV, Galatasaray TV, D Max, D Yeşilçam, D Plus, D Çocuk, D Spor, T.A.Y. TV, Emlak TV, Movie Smart, Movie Smart 2, Comedy Smart bulunmaktadır. Doğan Holding ve Koç Holding ortaklığı ile 1997 yılında Ultra Kablo TV kurulmuştur.488

Türkiye'deki reklam pastasının % 40'ına sahip olan Doğan Grubu, Star TV ile birlikte medyanın reklamdan aldığı toplam payın yarısından fazlasına sahip olmuştur.489 Grubun yabancı medya ortakları, AOL-Time Warner, The Universal Music Group, Burda GmbH, Egmont Publication’dır.490 Grubun ayrıca medya alanında radyoları, gazeteleri, haber ajansı, TV programı ve müzik yapım şirketleri, internet ve dijital hizmetler sağlayan şirketleri bulunmaktadır. Doğan Grubu’nun enerji, sanayi, ticaret, turizm, finansal hizmetler gibi pek çok alanda faaliyet gösteren şirketleri bulunmaktadır. Doğan Grubu’nun son dönemdeki faaliyet ve yatırımlarıyla ilgili

486 Tılıç, a.g.e., s. 19. 487 “Uzan’ın TV’leri Doğan’ın”, Yenişafak, http://www.tumgazeteler.com/?a=1261097, Erişim Tarihi, 26.08.2009. 488 http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=13254 , Erişim Tarihi, 15.05.2008 489 “Uzan'ın TV'leri Doğan'ın”, Yenişafak, 04.01.2006, http://yenisafak.com.tr/ 490 İbrahim Toruk, Gutenberg’den Dijital Çağa, İstanbul, Litera Türk Yayınları, 2008, s. 140.

157 tabloda medya sektöründeki ve diğer sektörlerdeki yatırım ve ortaklıkları görülmektedir.491

Tablo 2.7. Doğan Grubu (Aydın Doğan) MEDYA SEKTÖRÜ

Televizyon Yayıncılığı Ulusal Kanallar: Kanal D, Star TV, CNN Türk, TNT, Cartoon Network Dijital TV Platformu: D-Smart Tematik kanallar: Dream TV, Dream Türk TV, Fenerbahçe TV, Besiktas TV, Galatasaray TV, D Max, D Yeşilçam, D Plus, D Çocuk, D Spor, TAY TV, Movie Smart, Movie Smart 2, Comedy Smart İnteraktif Televizyon: FIX TV, Teleshopping Radyo Yayıncılığı: Radyo D, CNN Türk Radyo, Slow Türk, Radyo Moda Gazete Yayıncılığı: Hürriyet, Milliyet, Radikal, Posta, Vatan, (TME Gazeteleri; Iz Ruk v Ruki, Expressz, Oglasnik), Referans, Hürriyet Daily News, Fanatik Haber Ajansı: Doğan Haber Ajansı (DHA) Dergi ve Kitap Yayıncılığı: Doğan Burada Dergi, Doğan Egmont, Doğan Kitap, Bravo İnternet: hurriyet.com.tr, milliyet.com.tr, yenibiris.com, insankaynaklari.com, hurriyetemlak.com, emlak.milliyet.com, hurriyet-oto.com, arabam.milliyet.com.tr, sendeyolla.com, blog.milliyet.com.tr, Milliyet İnternet TV, anneyiz.biz.com TV ve Müzik Yapımcılığı: D Production, Kanal D Home Video, Doğan Music Company (DMC) Basım: Doğan Printing Center (DPC), Doğan Ofset Dağıtı m ve Perakendecilik: Yaysat, Dergi Pazarlama Planlama (DPP), D&R, Smile Dijital Hizmetler: Doğan Platform, Doğan Telekom, Smile ADSL, Birpa Müşteri Hizmetleri Yurtdışı Yayıncılık ve Faaliyetler: Doğan Medya International, TME, Kanal D Romanya, Euro D, Euro Star DİĞER SEKTÖRLER

Enerji: Petrol Ofisi A.Ş., Boyabat Barajı ve HES Projesi için 2007 yılında hidroelektrik üretim lisansı alan Boyabat Elektrik Üretim ve Ticaret Limited Şirketi’yle toplam % 33 oranda pay ortaklığı, Aslancık Barajı ve HES Projesi için 2007 yılında hidroelektrik üretim lisansı için uygunluk kararı alan Aslancık Elektrik Üretim ve Ticaret Limited Şirketi’ne ise % 25 oranında pay ortaklığı Sanayi: Çelik Halat ve Tel Sanayii A.Ş., Ditaş Doğan Yedek Parça ve İmalat A.Ş., Doğan Organik Ürünler Sanayi ve Ticaret A.Ş. Ticaret: Doğan Oto, Milpa ve Hürriyet Pazarlama Finansal Hizmetler: Ray Sigorta, DD Konut Finansmanı, Marbleton Property Fund Turizm: Milta Turizm İşletmeleri

Medya alanında önemli ve etken bir diğer grup olan Doğuş Grubu, inşaat, bankacılık, sigortacılık, turizm, otomotiv, gıda, perakende gibi pek çok sektörde yatırımlar yapmıştır. Doğuş Grubu’nun medya ve diğer alanlardaki sahiplik yapısına tarihsel olarak bakıldığında, 1993 yılında Milliyet gazetesinin sahibi Aydın Doğan’la birlikte DTV Haber ve Görsel Yayıncılık AŞ adı altında Kanal D’ye iştirak etmiş, 1995

491 http://www.doganholding.com.tr/, Erişim Tarihi, 29.08.2009

158 yılında ise Kanal D hisselerinin tamamını Doğan Grubu’na devrettiği görülmektedir.492

Doğuş Grubu NTV’yi (A Yapım Televizyon Programcılık A.Ş) 1999’da Cavit Çağlar’dan satın almıştır. Grubun kanallarından Kanal E (1995’te gazeteci Hakan Çizem tarafından kurulmuş, 1997 yılında Korkmaz Yiğit’e satılmış, sonra tekrar eski sahibine dönmüş ve en sonunda 1999 tarihinde Doğuş Grubu tarafından satın alınmış) daha sonra CNBC işbirliği ile Ekim 2000’de CNBC-E’ye dönüşmüştür.493 Doğuş Grubu’nun bir başka medya girişimi olarak, 2001 yılında National Geographic dergisinin ilk sayısı yayınlamıştır.494 NBA TV, 1 Ağustos 2004’te Doğuş Yayın Grubu bünyesinde Türkiye’deki yayınına başlamıştır. Türkiye’nin Haber Portalı NTVMSNBC, 15 Mayıs 2000 tarihinde haber sitesi olan MSNBC ortaklığı ile yayına başlamıştır.495 Doğuş Grubu, Ekim 2008’de 4 yıldır TMSF tarafından yönetilen bir müzik kanalı olan Kral TV ve Kral FM’i 95 milyon dolara satın almıştır. Doğuş Yayın Grubu Kral TV’den iki kanal oluşturarak, bunlardan birinin Kral TV adıyla çanak anten, Digitürk ve D-Smart’dan yayınlanacağını; diğer kanalın “tv-en” adıyla popüler içerikte yayın yapacağını ve Kral TV’nin analog ulusal vericilerini kullanacağını belirtmiştir.496 Doğuş Grubu’nun son dönemlerde medya ve diğer alanlardaki sahiplik, yatırım ve ortaklıkları aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Tablo 2.8. Doğuş Grubu (Ferit Şahenk) MEDYA SEKTÖRÜ

Televizyon Yayıncılığı Ulusal Kanalları: NTV, CNBC-e, NTV Spor, Kral TV, e2, NBA TV Radyo Yayıncılığı: NTV Radyo, Kral FM, Virgin Radio, Billboard Radio, Radyo Eksen, N 101 Radyo, Radio Voyage Dergi ve Kitap Yayıncılığı: National Geographic, National Geographic Kids, Billboard, Robb Report, CNBC-e Business, Motor Boat and Yachting, NTV Tarih, NTV Bilim İnternet: ntvmsnbc.com

492 Adaklı, a.g.e., s. 190. 493 Serim, a.g.e., s. 340. 494 Adaklı, a.g.e., s. 191. 495 http://www.dogusgrubu.com.tr/, Erişim Tarihi 26.08.2009 496 Ali Eyüboğlu, “TV-en İnsanları Motive Edecek”, Milliyet, (25 Ekim 2008 tarihli yazı), http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1007603&AuthorID=88&b=t v-en%20insanlari%20motive%20edecek&a=Ali%20Eyuboglu, Erişim Tarihi: 17.11.2009.

159 DİĞER SEKTÖRLER

Otomotiv: Doğuş Otomotiv, Doğuş Oto, DOD, Yüce Auto, Oto-fix, vdfHolding A.Ş., TÜVTÜRK, LeasePlan Türkiye Bankacılık ve Finans: Garanti Mortgage, Garanti Bankası, Garantibank Moscow, Garantibank International N.V. , Garanti Emeklilik ve Hayat, Garanti Leasing, Garanti Factoring, Garanti Yatırım, Garanti Teknoloji, Garanti Portföy, Garanti Ödeme Sistemleri, Garanti Filo Yönetim Hizmetleri A.Ş. İnşaat: Doğuş İnşaat, Teknik Mühendislik ve Müşavirlik A.Ş., Ayson Sondaj ve Araştırma Turizm ve Hizmet Sektörü: Antur Turizm, Garanti Turizm, Datmar Turizm A.Ş., Göktrans Turizm, Voyager Mediterranean Turizm, Arena Giyim, Doğuş Turgutreis Marina, Do-Ça Tekstil Temizleme A.Ş. Gayrimenkul: Doğuş Gayrimenkul, Doğuş-GE GYO Enerji: Aslancık Elektrik Üretim ve Ticaret Ltd. Şti., D-Tes Elektrik Enerjisi Toptan Satış A.Ş. Boyabat Elektrik Üretim ve Ticaret Ltd. Şti.

Mehmet Emin Karamehmet’in başkanı olduğu Çukurova Grubu ise, basın piyasasına ilk kez 1977 yılında küçük bir ilan gazetesi olan Akşam Gazetesi’ni satın alarak girmiştir.497 Çukurova Grubu, Haziran 1999’da Erol Aksoy’dan Show TV’nin (Aks TV) %80 oranındaki hissesini ve Cine 5’in %50 hissesini satın almış; Erol Aksoy’un elinde Show TV sermayesinin yüzde 17.7’si oranında pay kalmıştır.498 Grup, 2002'de Sky Türk adlı yeni bir haber kanalı kurmuştur.499 Çukurova Grubu’nun iletişim ve bilgi teknolojileri alanında yatırımları bulunmaktadır. Grubun medya alanında yatay, dikey ve çapraz tekelleşmeye neden olacak şekilde yatırımları bulunmaktadır. Örneğin hem yazılı basın kuruluşları hem de görsel işitsel alanda yatırımları olması nedeni ile çapraz tekelleşme; Digitürk, Show TV, Showmax, Showturk, Show Plus, Skytürk, Lig TV, Cine 5 ve Supersport kanalları nedeniyle yatay tekelleşme; Eksen Yayıncılık, Mepaş, Zedpaş500 gibi kuruluşlar nedeniyle de dikey tekelleşme bulunmaktadır. Grubun ayrıca sanayi, inşaat, iletişim ve bilgi teknolojileri, taşımacılık, finans ve enerji alanında faaliyetleri bulunmaktadır.501 Çukurova Grubu’nun medya ve diğer sektörlerdeki yapılanma ve faaliyetleri tabloda yer almaktadır.

497 Adaklı, a.g.e., s. 195. 498 “Hürriyet-Vatan Yalana Doymadı İşte gerçekler!”, http://www.aksam.com.tr/haber.asp? Erişim Tarihi: 25.06.2008; “Karamehmet, Show TV ve 'e ortak oldu”, http://www.radikal.com.tr/1999/06/08/ekonomi/kar.html , Erişim Tarihi: 07.01.2009 499 Bülent Tellan, “Türkiye'de Medya Endüstrisi”, http://www.harb- is.org.tr/media%5Cnisan06dosya6.doc, Erişim Tarihi: 09.01.2009 500 http://www.cukurovaholding.com.tr/turkce/index2.htm , Erişim Tarihi: 03.11.2009 501 http://www.cukurovaholding.com.tr/turkce/index2.htm , Erişim Tarihi: 03.11.2009

160 Tablo 2.9. Çukurova Holding (M.E. Karaahmet) MEDYA SEKTÖRÜ

Televizyon Yayıncılığı: Show TV, Show Max, Show Türk, Sky Türk, Lig TV, TürkMax, Radyo Yayıncılığı: Alem FM, Lig Radyo, Show Radyo Gazete ve Dergiler: Akşam, Güneş, Tercüman, Alem, Platin, AutoCar, FourFourTwo, Stuff,

DİĞER SEKTÖRLER

İnşaat: Baytur Endüstri: BMC, Çukurova İthalat ve İhracat Türk A.Ş., Çukurova Ziraat, Çukurova Makine İmalat ve Ticaret A.Ş., Maysan Mando Amortisörleri, Çukurova Kimya, İletişim ve Bilgi Teknolojileri: Turkcell, Kuzey Kıbrıs Turkcell, Azercell, Moldcell, Superonline, Globalbilgi, Tellcom, KVK, A-tel, Topaz, İnteltek, Bilpa Hobim, Kcell Ulaşım ve Hizmetler: Geden Lines, Baytur, Baytur Trading, İnterdepo, Pamukspor Spor ve Turizm Hizmetleri, Çukurova Havacılık A.Ş., Finansal Hizmetler: BCP, Genel Sigorta, Genel Yaşam Enerji: Genel Enerji A.Ş., TTOPCO (Taq Tag Operation Company)

Turgay Ciner’in Başkanı olduğu Ciner Grubu madencilik ve diğer sektörlerdeki yatırımlarıyla güç kazanmıştır. Ciner Grubu’nun tarihsel gelişimine bakıldığında, 1978 yılında Park Grubu’nu oluşturarak oto yedek parça üretim, satım ve ithal işlerine girdiği görülmektedir. Ciner, 1980’li yıllarda yurt içi ve yurtdışı tarımsal motor ve yedek parça üretimini geliştirmiş, 1990’lı yılların başlarındaki özelleştirme projelerinden yararlanarak enerji ve madencilik alanına yönelmiştir.502 1993 yılında İŞ Bankası’ndan aldığı Ceyhan’daki Ceytaş İplik fabrikasıyla tekstil sektörüne girmiş, 1994’te ise Mensucat Santral’i alıp adını Taç Santral olarak değiştirmiştir.503 1995 yılında ise Türk Hava Yolları çerçevesinde uçaklara hizmet veren Havaş’ı satın almıştır.504 Aynı zamanda Sabah Grubu’nun yanı sıra % 40 oranında hisse ile Cumhuriyet Gazetesine de sahibi olmuştur.505

2000 yılında Sabah Grubu’nun sahibi Dinç Bilgin’in sahibi olduğu Etibank’a devlet tarafından el konulması ve Dinç Bilgin’in cezaevine girmesi Ciner’in medya sektörüne girişine neden olmuştur. Sabah Grubu’nun çoğunluk hisseleri, 20 Ekim 2000 tarihinde Park Holding’in sahibi Turgay Ciner’e devredilmiş ve böylelikle

502 Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, 1.bs., İstanbul, Remzi Kitabevi, 2003, s. 345. 503 Adaklı, a.g.e., s. 174. 504 Topuz, a.g.e., s. 344-345. 505 Adaklı, a.g.e., s. 174.

161 Ciner; Sabah Yayıncılık, Birleşik Basın Dağıtım (BBD), ATV, 1 Numara Yayıncılık ve Sabah Pazarlamayı bünyesinde barındıran Medya Holding Yönetim Kurulu’na girmiştir.506 Dinç Bilgin Sabah Gazetesi ve ATV’yi Turgay Ciner'e aylık 200 bin dolar karşılığında kiralamıştır.507 Dinç Bilgin ile Turgay Ciner arasında imzalanmış olan gizli sözleşmenin ortaya çıkması ile Bilgin ve Merkez Grubu’nun (daha sonra Ciner Grubu olmuştur) medya sektöründe faaliyet gösteren 63 adet şirketinin yönetim ve denetimleri TMSF tarafından devralınmıştır.508

Merkez Grubu, Doğan Grubu’ndan sonra sektörde en büyük ikinci güç iken; 2 Nisan 2007 tarihinde TMSF’nin, ATV ile birlikte Merkez Grubuna ait şirketlere el koyması ile sahiplik bir günde el değiştirmiş, devlet TRT televizyonları ve Merkez Grubu şirketleri ile birlikte sektörün en büyük gücü haline gelmiştir. Ciner Grubu’nun halen Kanal 1 ve Haber Türk olmak üzere iki televizyon kanalı bulunmaktadır. Ciner Grubu’nun günümüzdeki medya ve diğer alanlardaki yatırım ve faaliyet yapısı aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Tablo 2.10. Ciner Grubu-Parkgroup (Turgay Ciner) MEDYA SEKTÖRÜ

Televizyon Yayıncılığı: Habertürk TV, Kanal 1 Gazetecilik ve Dergicilik: Gazete Haberturk, GD Gazete Dergi Grubu Bünyesinde Çıkarılan ve yurtdışından getirilen dergiler (FHM, Arena, Marie Claire, Süper Dergi, Marie Claire Maison, Rolling Stone, Empire) Radyo: Habertürk Radyo Yayın ve Yapım Hizmetleri: Ciner Matbaa Yayımcılık, C Yapım Filmcilik

DİĞER SEKTÖRLER

Enerji ve Madencilik: Park Termik, Park Teknik, Eti Soda A.Ş., Park Elektrik, Park Toptan Elektrik, Park Enerji, Silopi Elektrik, Park Maden Enerji Sanayi ve Ticaret Ltd. A.Ş. Ticaret ve Sanayi Hizmetleri: Park Holding, Park İthalat İhracat, Park Tıp Sağlık, Lares Park Otel (İst), Lares Park Deluxe Hotel (Antalya), Park Denizcilik, Park Sigorta, Park Havacılık, Park Makine Yedek Parça, Havaş Turizm Seyahat ve Kargo Taşımacılık A.Ş., Denmar Depoculuk, Park İnşaat

506 Adaklı, a.g.e., s. 171. 507 “Etibank’ı Devletten Aldı Batırdı 800 Milyon Doları Halka Yükledi”, Hürriyet, 17.10.2002 http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=104020, Erişim Tarihi, 26 Ağustos 2009. 508 “TMSF ATV ve Sabah’a El Koydu”, Radikal, 02.04.2007, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=217246, Erişim Tarihi, 26 Ağustos 2009.

162 Ahmet Çalık’ın sahibi olduğu Çalık Holding, inşaat, enerji, tekstil, finans, telekom ve medya alanlarında faaliyet göstermektedir. Çalık Holding’in ilk faaliyetleri tekstil alanındadır. 1981 yılında İstanbul’da Ortadoğu Tekstil şirketi, 1987 yılında ise GAP Güneydoğu Tekstil kurulmuştur. 1990’lı yıllarda Grup, GAP Elektrik şirketini kurarak enerji, 1996 yılında ise inşaat alanındaki faaliyetlere yönelmiştir. 1999 yılında ise Çalıkbank kurularak finans sektörüne de girilmiştir. Çalık Grubu’nun medya alanına yönelmesi 2007 yılı sonunda gerçekleşmiştir. TMSF tarafından açılan Sabah-ATV Ticari İktisadi Bütünlüğü ihalesine teklif verilerek medya alanına yönelim sağlanmıştır.509

Çalık Grubu Şubat 2008’de 1.1 milyar dolar karşılığı ATV ve Sabah'ı TMSF’den satın almıştır. Çalık Grubu, Katar Yatırım İdaresi'nin şirketi Al Wasaeel International Media Company'i % 25 ortak yapmıştır.510 Çalık Grubu’nun günümüzdeki medya ve diğer alanlardaki yatırım ve faaliyet yapısı aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Tablo 2.11. Çalık Grubu (Ahmet Çalık)

MEDYA SEKTÖRÜ

Televizyon Yayıncılığı: ATV, ATV Avrupa Gazete Yayıncılığı: Sabah, Sabah Avrupa, Yeni Asır, Takvim, Fotomaç, Dergi Yayıncılığı: Aylık Dergiler: Forbes, Harper's Bazaar, Cosmogirl Cosmopolitan, House Beautiful, Home Art, Hülya, Sofra, Sinema, Transport, Global Enerji, Esquire, Bebeğim ve Biz, Auto Motor Sport Haftalık Dergiler: Yeni Aktüel, Oto Haber, Yeni Para, Şamdan Plus, Kumsal Yarı-yıllık Dergiler: Cosmo Fit & Light, Cosmo Bride, Ams Katalog, Motorrad Katalog, Ams Auto Katalog Yayıncılık ve Dağıtım Hizmetleri: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş., Turkuvaz Kitapçılık Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş., Turkuvaz Matbaacılık Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş. Prodüksiyon ve Haber Ajansı: Turkuvaz Prodüksiyon ve Tanıtım A.Ş., Turkuvaz Haber Ajansı Dijital Medya ve Mobil Hizmetler: Turkuvaz Medya Digital, Turkuvaz Mobil Hizmetler

509 http://www.calik.com/sayfa.aspx?id=9, Erişim Tarihi, 27 Ağustos 2009. 510 “Sabah ve ATV Artık Çalık’ın”, 23.04.2008, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=253789, Erişim Tarihi, 26 Ağustos 2009

163 DİĞER SEKTÖRLER

İnşaat: GAP İnşaat Finans: Aktif Yatırım Bankası A.Ş., Şekerbank T.A.Ş.Banka Kombetare Tregtare (BKT) ile ortaklık, Telekomünikasyon: CETEL adı altında toplanan projeler, Alb Telecom Tekstil sektöründe fabrikalar ve ulusal ve uluslararası pazarlarda ticaret faaliyetleri Enerji sektöründe güç sistemleri ve petrol-doğal gaz arama, üretim, taşıma ve dağıtım hizmetleri

Medya alanındaki yeni sahiplik ilişkileri, devlet ve sermaye arasındaki organik bağlantının açığa çıktığı yığınla örneği ortaya koymaktadır. Yatay olarak örgütlenen medya şirketlerinin birbirleri arasında geçişkenlik arz eden ekonomik faaliyetleri, dikey düzlemde özellikle bankalar ve finans kuruluşları aracılığıyla bütünleşmekte ve ortaya oldukça girift, ekonomi ve siyasetin birbirinin içinde eridiği bir çeşit denge durumu çıkmaktadır.511 Sanchez-Tabernero ve Carvajal medya alanındaki yoğunlaşma, nedenleri ve şirketler ve pazar açısından etkileri konusunda aşağıdaki gibi bir tablo oluşturmuşlardır:512

Tablo 2.12. Medyada Yoğunlaşma ve Çeşitlenme Süreçleri Yöntemler Nedenleri Şirketler ve Pazar Üzerindeki Etkileri Birleşmeler  Endüstride kriz  Pazardaki rekabet düzeyinde düşüş  Şirketler açısından daha iyi koşullar Satın Almalar  Finansal, sınai ve  Büyük yatırım gücü ticari üstünlük (alıcı) olan şirketlerin çabuk  Rekabet gücünü büyümesi arttırma ihtiyacı  Pazarda daha az ses (satıcı) Medya Genişlemesi (Yeni Pazar değişimi, büyüme ve yeni  Şirketin yavaş Ürünler) medyanın gelişimi büyümesi  Ürünlerde çeşitlilik Şirketler Arası Anlaşmalar Sanayinin olgunlaşmış olması  Tehlikeli rekabetten veya pazara girişte ciddi kaçınma engeller olması  Güç paylaşımı

Medya şirketlerinin birleşme, satın alma ve şirketler arası anlaşmalar yoluyla birden çok ve farklı mecralara sahip oldukları görülmektedir. Aynı zamanda bu grup ve şirketlerin farklı alanlarda da iştirakleri bulunmakta ve genellikle de asıl yatırım

511 Adaklı, Medya Politikaları, s. 197-198. 512 Aktaran, Pekman, a.g.e., s. 245.

164 alanlarını medya sektörü dışındaki alanlar oluşturmaktadır. Medyanın önemli bir güç olduğu gerçeğinden yola çıkarak sosyal, siyasal ve ekonomik etkenlerin medya sahipliğinde belirleyici etkenler olduğu görülmektedir.

Medya endüstrisindeki bu yoğunlaşma süreci medya gruplarının ekonomik çıkarlarına hizmet etmek dışında, ellerinde tuttukları medya gücünü siyaset ve bürokrasi üzerinde kullanma, kamuoyu oluşturma ve kitleleri etkileme, ülke yönetimine nüfus etme amaçlarına yönelik olarak kullanmakta, kurumsal çıkarlarını veya sahiplerinin çıkarlarını kollama yoluna başvurabilmektedirler.513

Medya dışı sermayenin medyaya doğru akışının stratejik nedenleriyle ilgili olarak yapılan sınıflama bunun nedenlerini ana hatlarıyla gözler önüne sermektedir.514

A. 1.Kitle iletişim araçlarının dördüncü güç olduğu paradigması, 2. Siyasal çevrelerde itibar/baskı, 3. Toplumsal denetim, B. 1. Diğer sektörlerdeki riskli kapitalin riskinin azaltılması, 2. Kredi alımında ve devlet ihalelerinde nüfuz, C. 1. Reklam harcaması yapmak yerine gazete çıkarmak /radyo-TV kurmak, 2. Pazarlama, 3. Para ticareti.

Aynı zamanda da medya sahipliğindeki değişim, medya sahiplerinin yoğunlaşma ve tekelleşme eğilimleri ve medyanın pazar koşullarına uyarlanması, medya kuruluşlarının ürettiği ve dağıttığı içerikte yansımasını bulmaktadır. Medya içeriğinin ya da “mesajın” kurumsal çıkarlar doğrultusunda belirlenmesi ise medyanın kamusal bir alan olma niteliği ve gereğinin aşınarak yok olmasına ve medyanın toplumsal işlevlerini yerine getiremez hale gelmesine neden olacaktır.515

513 Pekman, a.g.e., s. 250-251. 514 Hakan Tunçel, Bab-ı Ali’den İkitelli’ye”, Birikim, S.64, 1994, s.37. 515 Pekman, a.g.e., s. 252.

165 Koloğlu’na göre medyadaki tekelleşmenin siyasetçileri etkileme amacı bulunmaktadır. Bir yandan iktidarla uyumlu olmak, diğer yandan da rakiplerle yarışmak gereksinimi sonucunda basının güvenilirliği diğer kurumların gerisine düşmektedir. Araştırma şirketlerinin (Piar, Tesev, Konda, Anar gibi) yaptıkları araştırmalar sonucunda medyaya güven % 15-20 aralığında saptanmaktadır.516

Bu yönleriyle bakıldığında medyaya yönelik toplumsal güvenin giderek azaldığı göze çarpmaktadır. Yapılan kamuoyu araştırmaları da bunu desteklemektedir. AC Nielsen araştırma şirketinin Açık Radyo için 2006 yılında Medya Güven Araştırması517 adı altında gerçekleştirmiş olduğu araştırmasında medyaya güvenin çok düşük oranlarda olduğu görülmüştür. Medyaya güvenmemenin temel nedenleri arasında kendi çıkarları doğrultusunda haber yapmak, hükümet değişimleri sonrasında izlenen politikalar nedeniyle taraflı yayıncılık yapma, özel sermayenin ticari girişimlerinin bir parçası olması ve çok fazla reklam yayınlıyor olması nedeniyle bağımsız olmama, magazinel ve sansasyonel habercilik anlayışı, reyting kaygıları ve buna benzer nedenler bulunmaktadır.

Bununla birlikte, araştırma sonuçlarına göre güven duyulmamasına rağmen medya, eğlence için en iyi araç olarak görülmekte; bilgi kaynağına duyulan güven sorgulansa da bilgi amaçlı kullanılmakta, eğitim ve toplumu bilinçlendirmede önemli bir kaynak olarak görülmektedir.

2.3. Hükümet Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım

Merkezden yönetim, kamu hizmetlerinde birlik ve bütünlüğü sağlamak amacıyla söz konusu hizmetlere ilişkin karar ve faaliyetlerin merkezi hükümet ve onun hiyerarşik yapısı içinde yer alan örgütlerce yürütülmesi demektir. Siyasi bakımdan merkezden yönetim bir ülkede yasama organının ve hükümetin tek olmasını ve dolayısıyla siyasi

516 Orhan Koloğlu, Osmanlıdan 21. Yüzyıla Basın Tarihi, İstanbul, Pozitif Yayınları, 2006, s. 166. 517 www.acikradyo.com.tr/i/img/text/MGA_Kalitatif.ppt, Erişim Tarihi, 27.08.2009.

166 otoritenin tamamen merkezdeki iktidarda toplanmasını ve hukuki birliğin mevcut bulunmasını ifade etmektedir.

İdari bakımdan merkezi yönetim ise, daha dar bir anlamı ifade etmektedir. İdari merkeziyetçilik kamu otoritesinin merkezileştirilmesini gerektirmektedir. Kamu hizmetlerine ilişkin politikaların belirlenmesi ve kararların alınması yetkisi merkezi organlarda toplandığı gibi bunların yürütülmesine ilişkin inisiyatif de bu organların eline verilmiştir.518

Genel yönetimin merkez teşkilatı başbakan ve bakanlar kurulu, bakanlıklar ve bakanlardan oluşmaktadır. Bu kuruluşlar bir yandan yürütmenin, bir yandan da yönetimin organlarıdır. Bunların siyasal görevlerinin yanında, yönetsel görevleri de bulunmaktadır.519 Burada, bu birimlerin yalnızca yönetsel görevleri üzerinde durulacaktır.

2.3.1. Hükümet Kavramı

İnsanlar tarihin ilk dönemlerinden beri modern devletlerin özelliklerini taşımamakla beraber, çeşitli idari sistemler ve örgütler kurmuşlar ve bunları yönetmişlerdir. Yönetimle ilgili ilk bilgi ve tecrübelerin elde edildiği aileden sonra sosyalleşme süreci içinde okul, işyeri, dernek, vakıf ve siyasi parti gibi toplumun çeşitli kurumlarında geliştirilmektedir. İnsanların yönetim ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak oluşturdukları aile, aşiret, kabile, boy, site, krallık imparatorluk ve ulus-devlet gibi sosyal ve siyasi kurumlar belli başlı yapı taşlarını oluşturmaktadır.520 Yönetimin sosyal bir ihtiyaç olması, insanların birlikte yaşamalarının doğal bir sonucudur. Çünkü insan sosyal bir varlıktır ve tek başına hayatını sürdüremez, mutlaka başka insanlarla mal, hizmet, bilgi ve benzeri konularda karşılıklı ilişkiler içinde olması gerekmektedir. İnsanlar arasındaki iktisadi, idari, siyasi ve sosyal ilişkiler sosyal,

518 Bilal Eryılmaz, Kamu Yönetimi, İstanbul, Erkam Matbaacılık, 1997, s. 53. 519 A. Şeref Gözübüyük, Türkiye’nin Yönetim Yapısı, 7.bs., Ankara, Turhan Kitabevi, 2001, s. 93. 520 Eryılmaz, a.g.e., s. 1.

167 idari ve siyasi yapıyı meydana getirmektedir. Bu yapının merkezinde ise devlet yer almaktadır.521

Devlet insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve bu ilişkilerin normlara uygun olarak yürümesini sağlayan, anlaşmazlıkları çözümleyen, kamusal mal ve hizmetleri üreten en üst meşru gücü temsil etmektedir.522 Devlet sosyal hayatın başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Devlet sosyal bir varlıktır. Sürekli bir amaç için kurulmuş olan her sosyal toplum bir düzene ve otoriteye gereksinim duymaktadır.523

İktidarın kullanış tarzlarını yani hükümet sistemleri ise farklı yapılarda olabilmektedir. Geniş bir bakış açısıyla otokratik ve demokratik olmak üzere ikiye ayrılabilmektedir. Otokrasi tek kişi hükümetidir. Demokrasi ise günümüze kadar çok farklı şekiller ve uygulamalarıyla halkın hakimiyet, hak ve yetkilerini bizzat kullanması anlamına gelmektedir.524

Günümüzde devletin iktidar gücünü kullanan organlarından en güçlüsü hükümettir. Hükümet terimi, toplum bireylerinin iç ve dış güvenliklerini ve birbirleriyle ilişkilerini sağlayan ve aynı zamanda da onların her tür gereksinimlerini karşılayan bir ya da birkaç kişiden oluşan yasal ya da geleneksel yönetici güç olarak tanımlanmaktadır. Daha kısa bir ifadeyle, devlet işlerini yürütmekle görevli kişiler ve kuruluşlardır.525 Her hükümet belli bir programı uygulamak için kurulmaktadır. Programın uygulanabilmesi için hükümetin meclisten güvenoyu alması gerekmektedir. Güvenoyu için görüşmeler, programın okunmasından iki tam gün geçtikten sonra başlamakta ve görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten sonra güven oylaması yapılmaktadır.526 Hükümeti oluşturan unsurların başında başbakan gelmektedir. Bakanlar Kurulu, bakanlar ve bakanlıklar hem idari hem de siyasi görev ve yetkileri olan birimlerdir.

521 A.e. 522 A.e., s. 2. 523 Vakur Versan, Kamu Yönetimi Siyasi ve İdari Teşkilat, 5.bs., İstanbul, Fatih Yayınevi Matbaası, 1974, s. 1. 524 A.e., s. 30-32. 525 http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=h%FCk%FCmet&ayn=tam 526 Gözübüyük, a.g.e., s. 129.

168 2.3.1.1. Başbakanlık

Başbakan, TBMM üyeleri arasından cumhurbaşkanınca atanmaktadır. Bakanlar, TBMM üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından başbakan tarafından seçilmekte, atanma işlemi ise Cumhurbaşkanı tarafından gerçekleştirilmektedir.527 Başbakan, Bakanlar Kurulu’nun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliği sağlamakta ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmektedir. Aynı zamanda başbakan, bakanların görevlerinin anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür. Başbakanla bakanlar arasından hiyerarşik anlamda bir ast-üst ilişkisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte bakanların başbakanla uyum içinde çalışması gereği bulunmaktadır.528

Başbakanın Bakanlar Kurulu’nda önemli bir siyasi liderlik konumu bulunmaktadır. Kurulda güçlü ve hakim bir pozisyondadır. Bu gelişme 1982 Anayasası ile bağlantılı olduğu kadar başka faktörler de bulunmaktadır. Bunlar ise şöyle sıralanabilir:529

1. Devletin faaliyet alanı ve hacim büyümesi, başbakanın patronaj gücünü ve bakanlıklar arasındaki koordinatörlük görevini artırmıştır, 2. Medyada ve kamuoyunda dikkatler hükümetin icraatından çok, başbakanın kişiliği üzerinde yoğunlaşmaktadır, 3. Bakanlar, hükümetin faaliyetlerinde, zamanlarının çoğunu kendi bakanlıklarının işleri ile ilgili konulara harcamakta olduklarından diğer hükümet işleriyle ilgilenmeleri mümkün olamamaktadır, 4. Başbakanlığın kurum olarak büyümesi de başbakanın diğer bakanlıkların politika ve faaliyetleri ile ilgilenmesini ve onlara müdahale etmesini kolaylaştırmaktadır.

Başbakan bunların yanı sıra 3056 sayılı Kanun’a göre devlet teşkilatının düzenli ve etkin bir biçimde işlemesini sağlayacak ilkeleri belirlemek, hükümet programı ve

527 A.e., s. 108. 528 Eryılmaz, a.g.e., s. 83. 529 A.e., s. 83-84.

169 kalkınma planları ile yıllık programların uygulamasını izlemek, kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve karar önerilerinin Anayasa ve öteki mevzuata uygunluğunu incelemek ve yasama organı ile ilişkileri yürütmekle görevlendirilmiştir.530

Aynı zamanda devlet teşkilatının düzenlenmesi için gerekli olan sistem ve ilkelerin geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlamak görevleri bulunmaktadır. Devlet teşkilatındaki teftiş ve denetim sistemini geliştirmek, uygulamayı izlemek, gerektiğinde teftiş ve denetim yapmak, Türk devlet ve millet yaşamını ilgilendiren tarihsel, yönetsel, hukuksal, ekonomik ve bilimsel belgeleri toplamak, değerlendirmek ve düzenlemek, ülke güvenliğini etkileyecek acil ölçekteki deprem, heyelan, afet, nükleer ve kimyasal madde kazaları, göç hareketleri gibi acil durum yönetiminin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri almak ve bu olaylar sırasında iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak görevleri bulunmaktadır.531

Başbakanlıkla ilgili kuruluşlara bakıldığında Danıştay Başkanlığı, Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü, Sermaye Kurulu Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi, Anadolu Ajansı, Rekabet Kurumu Başkanlığı gibi kuruluşlar bulunmaktadır.532

2.3.1.2. Bakanlar Kurulu

Bakanlar Kurulu’nun ana görevi ülkenin iç ve dış siyasetinin saptanması ve uygulanmasının sağlanmasıdır. Kurul bunu yaparken meclis çoğunluğunun eğilimini dikkate alma durumundadır. Devletin önemli işleri, Bakanlar Kurulu’nda karara bağlanmaktadır. Kurul görevlerini yerine getirirken gereksinim duyduğu

530 Gözübüyük, a.g.e, s. 109. 531 A.e. 532 A.e., s. 114.

170 düzenlemeleri yapmak, kanun tasarılarını meclise sunmak, tüzükler, kararnameler çıkartmak durumundadır.533

Bakanlar Kurulu, yürütme organının siyasal yönden sorumluluk taşıyan kanadını meydana getirmektedir. Bakanlar Kurulu, başbakan ve bakanlardan oluşan kolektif bir organdır. Bakanlar Kurulu’na başbakan başkanlık etmektedir.534 Bakanlar, TBMM üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından başbakan tarafından seçilmekte ve cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Gerekli görüldüğü durumlarda ise başbakanın önerisi üzerine cumhurbaşkanınca görevlerine son verilmektedir.535 Bakanların hiyerarşik üstü olmadığından, bakanlıkların işlemlerine karşı Bakanlar Kurulu’na itirazda bulunulamaz. Bununla beraber, Bakanlar Kurulu, hükümet ve kamu yönetiminin genel politikasını saptamak ve yürütmek bakımından kolektif sorumluluk taşıdığından, bakanlar ve bakanlıklar üzerinde siyasi anlamda bir denetim gücüne sahiptir.536

Bakanlar Kurulu’nun göreve başlaması ve güvenoyu görüşmelerinde, Bakanlar Kurulu’nun listesinin tam olarak TBMM’ye sunulmasıyla başlanmaktadır. Kurulun programı, kuruluşundan en geç bir hafta içinde başbakan veya bir bakan tarafından TBMM’de okunmakta ve güvenoyuna başvurulmaktadır. Güvenoyu için görüşmeler, programın okunmasından iki tam gün geçtikten sonra başlamakta ve görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten sonra oylamaya gitme şeklinde gerçekleşmektedir.537

Bakanlar Kurulu, yürütme yetkisini fiilen kullanan ve siyasi sorumluluk taşıyan bir organ olduğu için, önemli görevlere ve yetkilere sahiptir. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:538

533 A.e., s.130. 534 Eryılmaz, a.g.e., s. 82. 535 İsmet Giritli, Türkiye’nin İdari Yapısı, 11. bs, İstanbul, Der Yayınları, 1999, s. 29. 536 Eryılmaz, a.g.e., s. 82. 537 Giritli, a.g.e., s. 30. 538 Eryılmaz, a.g.e., s. 82-83.

171 1. TBMM’ye sunulacak olan kanun tasarılarına son şeklini vermek, 2. Anayasa, kanunlar kalkınma planları ve hükümet programı çerçevesinde, kamu yönetiminin işleyişini üst düzeyde yönlendirmek ve gözetmek, 3. Ekonomi, ticaret, dış politika, istihdam, eğitim, sağlık, tarım, çevre, konut gibi konularda kamu politikaları oluşturmak ve yönetmek, 4. Üst düzey kamu yöneticilerini atamak, 5. Cumhurbaşkanının başkanlığında yapacağı toplantıda olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilanına karar vermek, 6. TBMM’den yetki alarak, kamu hükmünde kararname çıkarmak, 7. Kanunun uygulamasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere tüzükler çıkarmak.

Bakanlar Kurulu, başbakan olarak atanan kişi tarafından makul bir süre içinde bakanlar belirlenerek oluşturulması ve cumhurbaşkanının atamasına sunulması gerekmektedir. Başbakanın Bakanlar Kurulu’nu oluşturmasında, bakanlıkların kurulma biçimi ile başbakanın önereceği bakan sayısı arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Anayasada bakanlıkların adı ve sayısı konusunda herhangi bir kural bulunmamaktadır. Hükümet politikası ile yakından ilgili olan kamu hizmetlerini, anayasa ile bakanlıkların sayısını ve adını belirterek sınırlamak, devlet amacı ile bağdaşmayan bir uygulama olarak görülmektedir.539

2.3.1.3. Bakanlar ve Bakanlıklar

Devletin yapmakla yükümlü olduğu temel hizmetler, her biri ayrı fonksiyon icra eden bakanlıklara bölünmüş ve her bakanlık, siyasi bir kişi olan bakanın yönetimine verilmiştir.

Her bakanlığın başında bir bakan bulunmaktadır fakat bakanlıkları olmayan bakanlar da söz konusudur. Bunlara devlet bakanı adı verilmektedir. Devlet bakanları, başbakana yardım etmek, onun tarafından verilecek görevleri yerine getirmek,

539 Gözübüyük, a.g.e., s. 128.

172 Bakanlar Kurulu’nda koordinasyonu sağlamak, özel önem ve öncelik taşıyan konularda tecrübe ve bilgilerinden yararlanmak amacıyla istihdam edilmektedir.540

Bakanların hem idari hem de siyasi görev ve yetkileri bulunmaktadır. Bakanların başlıca görev ve yetkileri şunlardır:541

1. Başında bulunduğu bakanlığın en üst amiri olarak, onu temsil etmek, 2. Bakanlık hizmetlerini mevzuata, hükümetin genel siyasetine, kalkınma planlarına ve yıllık programlara uygun olarak yürütmek, bu amaçla yöneticilere emir ve talimat vermek, onları yönlendirmek, 3. Bakanlığının, faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklarla işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, hükümet ve yasama organı ile ilişkileri yürütmek, 4. Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların faaliyetlerini, işlemlerini ve hesaplarını denetlemek, 5. Bakanlığının faaliyet alanına giren konularda temel politikaları üretmek ve bunları yürütmek, 6. Bakanlığındaki personelin özlük işlerini yürütmektir.

Bakanlar, hükümet programında yer alan politikanın gerçekleştirilmesi için bakanlık yöneticilerine emir verebilmekte ve onlar üzerinde etkili olabilmektedirler. Buna karşılık, bakanlıkça yürütülen hizmetlere egemen olan ve devamlılık gösteren yöneticiler de kendi yönlerinden bakanı ve politikalarını etkileyebilmektedirler.542

Bakanların siyasi, cezai ve mali sorumlulukları bulunmaktadır. Siyasi sorumluluk, kolektif ve bireysel olarak iki türlü olmaktadır ve TBMM’ye karşı olan sorumluluktur. Kolektif siyasi sorumluluk, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesi ile ilgilidir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur. Genel siyasetinden dolayı TBMM’de güvensizlik oyu alan bir hükümet ise düşmektedir. 543

540 Eryılmaz, a.g.e., s. 84. 541 A.e., s. 84-85. 542 Gözübüyük, a.g.e., s. 127. 543 Eryılmaz, a.g.e., s. 85.

173 Bireysel siyasi sorumluluk ise, her bakanın, kendi yetkisi içindeki işlerle emri altındakilerin eylem ve işlemleri ile ilgilidir. Meclisin, bir bakana, görev ve yetki alanına giren hususlarla ilgili olarak güvensizlik oyu vermesi, sadece söz konusu bakanın düşmesini sağlamakta, Bakanlar Kurulu ise görevine devam edebilmektedir. Bakanlar, görevleriyle ilgili suçlarından dolayı Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmaktadır. Ayrıca bakanların başbakana ve halka karşı sorumlulukları bulunmaktadır.544

Genel yönetimin üzerine aldığı kamu hizmetleri, genellikle bakanlıklar biçiminde teşkilatlandırılmaktadır. Bu yalnızca bir yönetim tekniği değil aynı zamanda da siyasi yönü olan bir durumdur.545 Bakanlıklar ise merkezi yönetimin en önemli yapısını meydana getirmektedir. Bakanlıkların sayısı devletin üstlendiği fonksiyonlara bağlı olarak artış göstermektedir. Ayrıca başbakanlar da parti içi dengeleri sağlamak için yeni bakanlıklar oluşturma yoluna gidebilmektedirler. Bununla birlikte bakanlıkların sayısının artması, işlerin uzmanlık alanlarına göre gruplandırılarak yönetilmesini sağlasa da, bakanlıklar arası önemli koordinasyon sorunlarını da ortaya çıkarmaktadır.546

Bakanlık merkez örgütü, bakanlığın sorumlu olduğu hizmetlerin yürütülmesi, amaç ve politikaların tayini, koordinasyon, gözetim, izleme, idareyi geliştirme ve denetim gibi görevleri yerine getirmek üzere üç temel birimden oluşmaktadır. Bunlar, “ana hizmet birimleri”, “danışma ve denetim birimleri” ve “yardımcı birimler”dir. Bunlara kısaca değinilecek olursa, Ana hizmet birimleri, bir bakanlığın varlık nedeni olan temel görevleri ya da fonksiyonları yerine getirmek amacıyla oluşturulan birimlerdir.547

544 A.e. 545 Gözübüyük, a.g.e., s. 123. 546 Eryılmaz, a.g.e., s. 85. 547 A.e., s. 86-87.

174 Başbakanlık teşkilat yapısı içindeki ana hizmet birimleri arasında, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü, Dış İlişkiler Başkanlığı, İdareyi Geliştirme Başkanlığı, Ekonomik ve Mali İşler Başkanlığı, Sosyal ve Kültürel İşler Başkanlığı, Bilgi İşlem Başkanlığı, İnsan Hakları Başkanlığı gibi birimler bulunmaktadır.548

Danışma ve denetim birimleri ise, bakana, ana hizmet birimlerine, bağlı ve ilgili kuruluşlara istişari nitelikte hizmet sunmak amacıyla kurulmuş birimlerdir. Bu birimler teknik, idari, hukuki ve mali konularda faaliyet göstermektedir.549 Danışma ve Denetim Birimleri ise, Teftiş Kurulu Başkanlığı, Strateji Geliştirme Başkanlığı, Başbakan Müşavirleri, Hukuk Müşavirliği, Başbakanlık Müşavirleri, Başbakanlık Basın Müşavirliği’nden oluşmaktadır.550 Bununla birlikte Yardımcı Birimler, yukarıda belirtilen ana hizmet birimleri ile danışma ve denetim birimlerine destek olan kuruluşlardan meydana gelmektedir. Yardımcı hizmet birimleri, Bakanlar Kurulu Sekreterliği, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Halkla ilişkiler Daire Başkanlığı, Özel Kalem Müdürlükleri şeklindeki birimlerdir.551

Bakanlığın merkez teşkilatı, hiyerarşik olarak, Müsteşarlık, müsteşarlığa bağlı Genel Müdürlük, Kurul Başkanlığı, genel müdürlük veya kurul başkanlığına bağlı Daire Başkanlığı, Şube Müdürlüğü ve Şeflikler biçiminde örgütlenmektedir. Örgüt yapısı aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.552

548 http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pOrganizationRoot.aspx, Erişim Tarihi: 8 Şubat 2010. 549 Eryılmaz, a.g.e., s. 86. 550 http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pOrganizationRoot.aspx, Erişim Tarihi: 8 Şubat 2010. 551 http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pOrganizationRoot.aspx, Erişim Tarihi: 8 Şubat 2010. 552 Eryılmaz, a.g.e., s. 87.

175 Şekil 2.2. Bakanlık Merkez Örgütünün Hiyerarşik Yapısı

Müsteşarlık

Genel Müdürlük Kurul Başkanlığı

Daire Başkanlığı

Şube Müdürlüğü

Şeflik

Kaynak: Bilal Eryılmaz, Kamu Yönetimi, İstanbul, Erkam Matbaacılık, 1997, s. 87.

2.3.2. Hükümetin İletişim Süreci

Siyasal partilerin seçim dönemlerinden başlayan seçim kampanyaları, propaganda çalışmaları, iletişim stratejileri siyasal parti ya da partilerin iktidara gelmeleriyle birlikte de devam etmekte, siyasal iletişim faaliyetleri sürmektedir. Bütün bu süreç siyasal iletişim kavramıyla ilgilidir.

Siyasal iletişim kavramı ise, siyasal aktörlerin belli ideolojik amaçlarını belli gruplara, kitlelere, ülkelere ya da bloklara kabul ettirmek ve gerektiğinde eyleme dönüştürmek, uygulamaya koymak üzere çeşitli iletişim tür ve tekniklerinin kullanılması olarak tanımlanabilmektedir.553 Siyasal iletişim, siyasal konuşma ve bu konuşmalara ilişkin saptamaların ardında yatan toplumsal uzlaşmaya varma yollarını

553 Aysel Aziz, Siyasal İletişim, 2. bs., Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2007, s. 3-4.

176 ve tarzlarını konu edinmektedir.554 Demokratik bir kültürde bireyleri ve tercihlerini değiştirmek için kullanılan yöntem iknadır. Bu nedenle demokratik bir sistemde insan davranışı ve tutumlarını yönlendirmeyi hedefleyen iletişim faaliyetlerinin genel adını ikna edici/ etkileyici iletişim olarak tanımlamak yaygın ve kabul görmüş bir eğilim olmaktadır.555 Her hükümet yurttaşlarını bilgilendirmek zorundadır. Modern üst yöneticiler resmi bilgilerin hazırlanması ve yayılması rolünü üstlenmişlerdir. Birçok ülkede günlük rutin iletişimde hükümetin sözcüsü ve medya arasında iş bölümü daha stratejik ve siyasal yönlü bir yapı kazanmaktadır.556 Siyasal iletişim faaliyetleri de bunu amaçlayan taktik ve stratejiler içermektedir.

Günümüzde siyasal iletişimin üç temel unsuru bulunmaktadır. Bunlar siyasal örgütler, kitle iletişim araçları ve alıcı hedef kitledir. Siyasal iletişim olgu ve sürecinde öncelikle siyasal iletişimi ve söylemi başlatan taraf yani kaynak, “siyasal örgütler” ya da aktörlerdir. Alıcı kitle ise, siyasal mesajın gönderildiği taraf, halk, yurttaş, kamuoyudur. Üçüncü öğe ise, mesajların kaynaktan alıcıya gönderilmesini sağlayan medya/kitle iletişim araçlarının tümüdür.557

Hükümetler de kendi çalışmalarını, icraatlarını yönettikleri topluma anlatmak, açıklamak, kendilerini seçen kitlelere hesap vermek zorundadırlar. Bu zorunluluğu hissetmeyen, kendini seçenlerle herhangi bir diyalogu olmayan ya da yeteri kadar olmayan hükümetlerin sonraki seçimlerde seçmenlerinden aynı oyu alamayacakları da açıktır. Bu bakımdan hükümetler ister tek başına, isterse de koalisyon şeklinde olsun, ülkeyi yönetirken siyasal iletişim faaliyetlerinde bulunan önemli siyasal aktörlerdendir. Hükümetler, meclislerdeki siyasal partilerin hükümette bulunma görevi alan siyasi parti ya da partilerdir.558 Bu bağlamda da hükümeti oluşturan siyasal parti ya da partiler seçim döneminde seçmenlerine yönelik olarak gerçekleştirdiği siyasal iletişim faaliyetlerini hükümet nezdinde gerçekleştirmeye ve

554 Emine Yavaşgel, Siyasal İletişim Kavramlar ve Ardındakiler, 1. bs., Ankara, Babil Yayıncılık, 2004, s. 144. 555 Ferruh Uztuğ, Siyasal İletişim Yönetimi, 3. bs., İstanbul, MediaCat Yayınları, 2004, s. 84. 556 Lynda Lee Kaid, Christina Holtz-Bacha, Encyclopedia of Political Communication Volume I, London, SAGE Publications Ltd, 2008, p. 280. 557 Aziz, a.g.e., s. 7. 558 A.e., s. 23.

177 yaygın hale getirmeye, iletişim stratejilerini ülke geneline yaymaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda siyasal iletişim sürecinde halkla ilişkiler faaliyetleri hükümet için, toplumun her kesimini ilgilendiren problemlerle ilgili faaliyetlerde bulunduğu için kaçınılmazdır. Demokrasilerde hükümetin seçmenlerle karşılıklı anlayışa ve çift yönlü iletişime dayalı ilişkiler içinde olması ancak başarılı halkla ilişkiler çalışmalarıyla mümkün olabilmektedir. Burada hükümetin halkla ilişkiler faaliyetlerinin amaçları ana hatlarıyla şöyle sıralanabilmektedir:559

1. Vatandaşları, hükümet ve devlet kuruluşlarının faaliyetleri ve icraatları hakkında bilgilendirmek, 2. İdarenin kararlarına, toplumun çeşitli kesimlerinin uymalarını temin etmek, 3. Hükümetin politika ve programlarının oluşturulmasında halkın desteğini sağlamaktır.

Hükümete bağlı resmi birimler olan Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı, Başbakanlık Basın Merkezi, Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) gibi birimler, başbakanın konuşma metinleri, ulusa sesleniş, basın açıklamaları, duyurular, günlük programı gibi bilgilerin yurttaşlar tarafından da medya aracılığıyla ya da internet sitesi yoluyla bilgi edinebildiği birimlerdir. Bununla birlikte yurttaşların ulaşabilmesi amacıyla oluşturulduğu belirtilen iletişim merkezleri bilişim ve iletişim teknolojilerinin kullanıldığı bir halkla ilişkiler uygulaması olarak konumlandırılmaktadır. BİMER uygulaması kapsamında Kaymakamlık, Valilik ve Bakanlıkların tümünde “Halkla İlişkiler Müracaat Büroları” kurulduğu hükümetin resmi internet sitesinde belirtilmiştir.

Aynı zamanda cumhurbaşkanı, başbakan gibi üst düzey siyasi liderlerin kişilik özellikleri, sundukları imaj da profesyonel danışmanlar, halkla ilişkiler uzmanları tarafından oluşturulmakta ve desteklenmektedir. İletişimde kaynak olan kişilere inanmanın nedenleri, sunuşlarındaki inandırıcılık ve dinamizm ile bilgili, dürüst bir kişi olarak sahip oldukları ünden kaynaklanmaktadır. Siyasal iletişim ile ilgili

559 Mahmut Oktay, Politikada Halkla İlişkiler, İstanbul, Derin Yayınları, 2002, s. 95.

178 çalışmalarda seçmenlere göre ideal aday kimliğinin üç temel değişkeni, güvenilirlik, çekicilik ve özdeşleşme gibi değişkenlerdir.560 Bu özellikler adayın yetenekliliği, fiziksel ve toplumsal ilişkilerinden kaynaklanan cazibesi, seçmenlerin kendi kişisel özellikleriyle adayın benzer özelliklere sahip olmasıyla kurulan bağ olarak tanımlanmaktadır.

Siyasal iletişim amacı iletişimde bulunan tarafı etkilemek, düşünce, tutum ve davranış değişikliği yapmak olduğundan, bunları amaçlayan bir vericinin, göndericinin, kaynağın güvenilir olması gerekmektedir. Alıcı öncelikle kaynağa duyduğu güven nedeni ile mesaja ilgi göstermektedir. Kaynağın güvenilir olması durumunda, kaynağın kimliğinden ötürü mesaja güven duyması söz konusudur.561 Siyasetçilere ya da hükümete güven birçok şeyi ifade etmektedir. Bunlar arasında doğruluk, dürüstlük, itimat etme, verilen sözleri yerine getirme, eylemlerdeki prensiplere bağlı davranış, ikiyüzlü davranmamak gibi özellikler bulunmaktadır. Bunlar güvene dayanan sorumluluklardır, kamuda çalışan memurlar görev ve sorumluluklarına karşı bağlılık taşımak durumundadırlar. Bireyler kimi zaman hükümetin eylemlerine güven duymamaktadırlar, memurların ve resmi görevlilerin yetersiz olduğunu düşünmektedirler. Hükümetin ve siyasetin içinde birçok farklı kurum ve kuruluş bulunmaktadır, bunlara da farklı düzeylerde güven duyulmaktadır.562

Bununla birlikte siyasal mesajın gönderildiği kitlenin/seçmenlerin özelliklerinin bilinmesi, verilmek istenen mesajın doğru araçlarla aktarılması, kullanılan dil, semboller, siyasal iletişim sürecindeki en önemli figürlerden biri olan siyasal liderin ikna yeteneğinin olması düşünce, tutum ve davranış değişikliği oluşmasında önemli unsurlardır. Hükümet açısından bakıldığında siyasal iletişim süreci, iktidar partisini oluşturan siyasal parti ya da partilerin kurum içinde sürdürdükleri iç iletişim süreci ve kendine oy veren seçmenlerine ve diğer yurttaşlara yönelik dış iletişim süreci olmak üzere iki bölümde incelenebilir.

560 Uztuğ, a.g.e., s. 60. 561 Aziz, a.g.e., s. 70. 562 Govier, a.g.e., p. 184.

179 2.3.2.1. İç İletişim Süreci

İktidarda bulunan siyasal parti ya da partilerin kurum içindeki iletişim sürecinde kurumsal kimliğe yönelik olarak kullanım alanlarının başında görsel öğeler gelmektedir. Görsel tasarım olarak kurumsal kimlik kurum isminden, logo tipine ve renklere kadar hem sözel hem de sözel olmayan birçok mesajı kapsamaktadır. Görsel kimlik ya da sembolün amacı partinin merkezi fikrini özlü ve etkili bir şekilde temsil etmesidir. Görsel öğelerinin seçimi, parti kültürü ve partinin tarihinden bağımsız geliştirilmemelidir.563 Bütün politik sistemler sembollerin kullanımı üzerine vurgu yapmaktadır. Bayraklar, marşlar, orak-çekiç gibi simgeler, dini semboller, mitler politik kültürün oluşmasında önemli bir rol oynamaktadırlar.564

Bununla birlikte parti programı, tarihçesi, liderler, delegeleri, parti örgütü, gönüllüleri, reklamları, seçmenlerle her tür temas biçimi birer mesajdır. Bu mesajlar kurum imajını oluşturan küçük fakat önemli noktalardır. Kurumsal çağrışım oluşturmakta ve bu çağrışımlar da insanların kurum hakkında ne düşüneceklerini, neler hissettiklerini ve değerlendirmelerini temsil etmektedir.565 Ayrıca hükümetin iletişim ya da halkla ilişkiler birimleri iç iletişim kanallarını kullanarak bütün hükümet çalışanlarına uyum sağlama desteği vermek durumundadır. Hükümet politikaları, kanunlar ve uygulamalar konusundaki karmaşıklığın azaltılması da yine iç iletişimin uygulanması sayesinde giderilebilmektedir.566

2.3.2.2. Dış İletişim Süreci

Hükümetin iletişim süreci yurttaşların yönetimsel durumlar ve politikalar konusunda bilgilendirilmesini sağlamaktadır. Aynı zamanda da hükümet, politik eylemlerini haklı çıkarmak, dolayısıyla da yaygın bir rıza ve onay sağlamak, seçim rekabetinde avantajlı bir pozisyon sağlamak istemektedir. Medya, politik bilginin yurttaşlar

563 Uztuğ, a.g.e., s. 46. 564 Alan R. Ball, Modern Politics and Government, 4. edition, New Jersey, Chaltham House Publishers, Inc., 1988, pp. 60-61. 565 Uztuğ, a.g.e., s. 35-36. 566 Baskin, Aronoff, a.g.e., p. 391.

180 arasında yayılmasında en önemli araçları içermekte, iletişim stratejileri hükümetin siyasal amaçları doğrultusunda belirlenmektedir.567

Siyasal iletişim bağlamında medya, yurttaşlardan aldığı mesajları politik liderlere taşıyan bir araç olarak oldukça önem taşımaktadır. İçeriğindeki kamuoyu yoklamaları, anketler, politik durumun anlaşılması ve değerlendirilmesi için önem taşımakta, aynı zamanda politikacılar için bir kritik veya uyarıcı niteliği taşımaktadır.568 Hükümet için çalışan halkla ilişkiler uygulayıcıları demokrasinin çalışması için gerekli diyaloğu şekillendiren kimselerdir. Temel yükümlülükleri seçilen hükümet görevlileri ile yurttaşlar arasında arabuluculuk yapabilmektir.569 Medyanın etkin kullanımı, siyasal halkla ilişkiler çalışmaları aracılığıyla sağlanmaktadır. Hükümet halkla ilişkilerinin temel fonksiyonları hükümet programının amaçlarının tanımlanması ve başarıya ulaşması, hükümetin hızlı cevap verme ve çözüm oluşturma kabiliyetinin ve hizmet gücünün artmasıdır. Bu bağlamda oluşturulan iletişim masaları ve kamuyu bilgilendirme ofisleri hükümet ve yurttaşlar arasındaki işbirliği ve güveni arttırmayı amaçlamaktadır. Bu eylemler ise hükümetin erişilebilir olmasını, hesap verebilirliğini, kararlılık ve sürekliğini ve bütünlüğünü gerektirmektedir.570

McNair, siyasal halkla ilişkiler etkinliğinde medya yönetimi, imaj yönetimi, iç iletişim ve bilgi yönetimi olmak üzere dört kavram üzerinde vurgu yapmaktadır. Bunlardan ilki, medya yönetimidir. Modern medyanın ihtiyaç ve taleplerden yararlanmak, politikacıların bu sürece dahil olmalarını sağlamak amaçlanmaktadır. Eşik bekçilerinin dikkatinin çekilmesi, medya tarafından dostça karşılanan olaylar, kamuoyunda partinin farkındalığının yüksek tutulması gibi amaçlar söz konusudur. Bu sadece partinin görünürlüğünün sağlanması değil aynı zamanda da siyasal problemlere yönelik çözüm yolları ve tanımlamaları da içermektedir.571

567 Kaid, Holtz-Bacha, a.g.e., p. 279. 568 Brain McNair, An Introduction to Political Communication, 3.edition, London, Routledge, 2003, p. 14. 569 Cutlip, Center, Broom, a.g.e., pp. 495-496. 570 Baskin, Aronoff, a.g.e., p. 389. 571 McNair, a.g.e., p. 134.

181 İkincisi ise imaj yönetimidir. Politikacının kişisel imajı burada en önemli etkenlerdendir. Üçüncü kavram ise, iç iletişimdir. İç iletişimde bilgi kanallarının dolaşımı, etkinliklerin koordine edilmesi ve geri besleme alınması önem taşımaktadır. Sonuncusu ise, bilgi yönetimi kavramıdır. Bu kategori medya yönetiminden ayrılmaktadır. Siyasal aktörlerin sahip oldukları pozisyonlarının gücüyle bilgiyi yönlendirmesi söz konusu olmaktadır. Bilgi güçlü bir silahtır ve kamuoyunun yönetiminde önemli bir unsurdur.572

Son otuz yıl içinde hükümetlerin halkı bilgilendirme stratejileri geleneksel basın bildirilerinden, medyadaki haber dağılımının kontrol edildiği profesyonelleşmiş ve uzmanlaşmış stratejik iletişime doğru değişim göstermiştir. Hükümet, kişiselleştirilmiş politikalar, imaj yönetimi, yapay olaylar (pseudo-events), politik mesajların yönlendirilmesi gibi bir dizi haber yönetimi eylemi, siyasal mesajların üretilmesi için retorik ve sembolik eylemler uygulamaktadır.573 Hükümetin uyguladığı halkla ilişkiler programının izlediği amaçlara bakılacak olursa ana hatlarıyla:574

 Yeni yasalar ve girişimler için halkın desteğinin sağlanması,  Yurttaşların ilgisini çekmek ve hükümete bağlı kuruluşlar, süreçler ve programlar konusunda halkta oluşan karışıklığı gidermek,  Gerçeğe dayalı bilgi sağlayarak seçmenin karar verme sürecini kolaylaştırmak,  Yurttaşların hükümetin hizmetlerinden tam olarak yararlanabilmeleri için sürekli olarak bilgi sağlamak, hükümet görevlileriyle iletişim kanallarının açık tutulmasını sağlamaktır.

Hükümet, diğer siyasal aktörlere karşı medyanın dikkatinin çekilmesi konusunda rekabet halindedir. Bu bağlamda siyasal iletişim sürecinde medya etkin bir şekilde kullanılmakta, yazılı basın, radyo ve televizyonun yanısıra internet gibi yeni medya

572 A.e., p. 135. 573 Kaid, Holtz-Bacha, a.g.e., p. 279. 574 Baskin, Aronoff, a.g.e., p. 390.

182 olanaklarından da yararlanılmaktadır. Bu bağlamda kitle iletişim araçlarının yoğun bir şekilde kullanımı söz konusu olmaktadır.

Gazete ve dergiler, siyasal kampanya sürecindeki etkinliğinin yanı sıra hükümet icraatları, faaliyetleri ve projelerin tanıtımı ve halkla duyurulması bakımından etkinliğini koruyan kitle iletişim araçlarıdır.

Gazeteler bilgi ve haber kaynağı olarak, televizyondan daha zengindir. Çünkü gazete okuyan insanlar televizyon seyreden insanlara göre toplumda neler olduğunun daha çok farkında olan insanlardır. Aynı zamanda gazetelerin diğer kitle iletişim araçlarına göre daha kalıcı ve ucuz olması önemli bir avantaj olarak değerlendirilebilir.575 Gazetelerde yayınlanan okuyucu mektupları politik sorunlarla ilgili olarak bir tartışma yaratması bakımından da önem taşımaktadır.576 Ülkelere göre gazete okuma alışkanlık ve oranları değişse de gazeteler yine de etkin bir araç olarak görülmektedir. Bunun nedenleri arasında: 577

1. Gazetelerde sürekli reklam yeri bulunabilmektedir, 2. Gazeteler bölgelere göre basıldığından belirli bölgelere yönelik verilecek reklamlar için önemli bir imkana sahiptirler, 3. Aynı zamanda gazetelerde basın açıklamalarına yer verilmesi de sağlanmaktadır.

Radyonun, geniş insan kitlelerine ulaşma özelliği bulunmaktadır. Ancak radyo dinleyiciye sadece sesli mesajları ulaştırabilmekte görsel olarak herhangi bir mesaj iletememektedir. Bununla birlikte radyonun en büyük avantajlarından biri, radyo programlarına katılımın kolay olmasıdır.578 Radyo dinleyicileri hem seçim dönemlerinde hem de seçim sonrasında iktidar partisinin faaliyet ve icraatlarıyla ilgili olarak bilgilenebilmekte ve katılımcı olarak kendi yorumlarını aktarabilmektedir.

575 Yusuf Devran, Siyasal Kampanya Yönetimi, 2. bs., İstanbul, Odak İletişim, 2004, s. 235-236. 576 McNair, a.g.e., p. 14. 577 Devran, a.g.e., s. 236. 578 A.e., s. 238.

183 Yerel bölgelere yönelik yayın yapan radyo istasyonları hükümete bağlı birimlerin küçük, orta ve büyük birimlerin faaliyetleri konusunda bilgilendirilmektedir. Örneğin belediyelerin faaliyetleri, proje ve etkinlikleri hakkında yerel halk bilgilendirilebilmektedir.

Radyoyu kullanmanın belirli avantajları bulunmaktadır. Bu avantajlar şu şekilde sıralanabilir:579 1. Radyo reklamları basılı olmadığından bu reklamlarda dil daha kestirme yoldan kullanılmaktadır, 2. Radyoda ses efektinin kullanımı önemlidir. Radyoda ses çok iyi bir biçimde kullanılarak izleyicinin ilgisi çekilebilmektedir, 3. Radyoda dinleyicinin kolayca iletişim sürecine katılması sağlanabilmektedir, 4. Radyo elektronik bir insan duyusudur. Radyo basılı ve görsel medyanın başaramayacağı ölçüde duyguları harekete geçirebilmektedir, 5. Etkileşime açık yapısının yanı sıra bireyler başka faaliyetler içindeyken de, örneğin araba kullanırken, radyo dinleyebilmektedirler.

Televizyona bakıldığında ise, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ortalama olarak halkın % 75’nin kitle iletişim araçları arasında en çok takip edilen haber kaynağı olarak televizyonu gösterdiği görülmektedir.580 Hem görsel hem de işitsel bir araç olarak televizyon, hükümet birimlerinin faaliyetleri, cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların konuşmaları, basın açıklamaları, törenler, açılışlar, hükümete yönelik protestolar ya da destek kampanyaları, iç ve dış ilişkilerle ilgili tüm yönetsel ve siyasal faaliyetlerin izlenebildiği bir mecra özelliği taşımaktadır.

Televizyon program türleri arasında yer alan anahaber bültenleri hem yurtiçi hem de yurtdışındaki gelişmelerin aktarıldığı, hükümetin siyasal ve yönetsel icraatları konusunda ayrıntılı bilgiler sunan, aynı zamanda da muhalefet partilerinin bu konudaki tutumlarına yer veren önemli bir televizyon program türüdür. Diğer bir program türü olan tartışma programlarında hem iktidar hem de muhalefet temsilcileri

579 A.e., s. 239. 580 A.e., s. 240.

184 farklı toplumsal, siyasal ve sosyal sorunları tartışmakta ve seçmenleri kendi haklılıkları konusunda ikna etmeye çalışmaktadırlar.

BBC televizyonunda yayınlanan Question Time gibi programlar, sağ, sol ve merkez partilerin ya da iktidar ve ana muhalefet partisinin üyelerinin katılımıyla sağlanmaktadır. Burada panelistlere halk soru sormakta ve panelistler de yanıt vermek zorundadır. Bu programlar katı bir şekilde kontrol edilmekte, izleyiciler ve sorular dikkatle seçilmektedir. Katılımcıların kibar ve parlamenter bir tavra sığmayacak ölçüdeki tutum ve davranışları da minimize edilmeye çalışılmaktadır. Amerika’da ise “itiraf etme odaklı” talk-show programları yeni bir yaklaşım olarak izleyiciye sunulmaktadır.581 Ülkemizde de hem özel hem de devlete ait televizyon kanallarında iktidar ve muhalefet parti liderlerinin ya da üyelerinin katılımıyla canlı yayınlanan tartışma programları yer almaktadır. Ancak bu programlar genellikle izleyicinin katılımına açık olmayıp, programı yöneten kişi ya da kişilerin sorularıyla yönlendirilmektedir.

Aynı zamanda özellikle başbakanın eş zamanlı olarak hem özel hem de devlet kanallarında ulusa sesleniş şeklinde yapmış olduğu açıklamalar da hükümetlerin önemli siyasal iletişim stratejileri arasında yer almaktadır. Bununla birlikte değişen siyaset anlayışı aynı zamanda politik liderleri talkshow gibi eğlence, magazin amaçlı programlara da katılımları yönünde etkilemiştir. Örneağşin b bakan Recep Tayyip Erdoğan, oyuncu Hülya Avşar tarafından sunulan Hülya Avşar Stüdyosu isimli programın konuğu olmuştur. Burada başbakan olarak Erdoğan’ın renkli, farklı ve hoşgörülü bir kişilik özelliği olduğu yönünde mesaj verilmek istenmiştir.

Bir kitle iletişim aracı olarak televizyonun kendine özgü özellikleri ve avantajları bulunmaktadır. Yaygın ve heterojen bir kitleye ulaşabilme özelliği, televizyon izleyicisi olabilmek için belli bir kültür-bilgi-algı seviyesinde olmak zorunda olmama özelliği önemli avantajlardır.

581 McNair, a.g.e., p. 84.

185 Ancak diğer kitle iletişim araçlarına göre maliyetinin yüksek olması, sürelerin saniye olarak satılması siyasal iletişim sürecinde televizyonun kullanılmasının belli bir bütçeye mal olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle bazı medya kullanımları için radyo, gazete veya internet tercih edilebilmektedir.582

İnternetin, teknoloji olarak toplum yaşamına kattığı yenilikler ve kolaylıklar siyasal iletişim sürecinde de kendini göstermektedir. Yurttaşların etkileşimine olanak tanıyan, anında güncellenebilen, arşiv bilgilere erişimin sağlandığı, diğer kitle iletişim araçlarına göre daha az maliyetle ulaşılabilen bir ortam olması özelliğiyle dikkat çeken bir iletişim aracı olma özelliğindedir.

Yaygın kullanımı ve sahip olduğu potansiyel, hız, etkileşim, bağlanabilirlik, hiyerarşik bir yapının olmayışı gibi özellikleri nedeniyle siyasal iletişimde devrim niteliğinde görülen internetin siyasal hayatı dönüştüreceği öne sürülmektedir. Küresel ya da yerel olarak etkin karar verme süreçlerine dahil olan ve siyasal gündemi belirleyen yurtta şlar yaratacağı öne sürülmektedir.583

Yurttaşlar e-devlet uygulamasıyla siyasal sistem içerisinde bir tıklamayla kanunlar ve mevzuatlarla ilgili bilgiye erişebilmekte, işlem yapabilmekte, böylelikle de medyayı ve onun siyasal yaşamla ilgili editöryal değerlendirmelerini atlayabilmekte ve doğrudan bilgiye ulaşabilmektedir. İnternet, demokratik yapıya uygun olarak yaygın izlenebilirlik ve hükümetin şeffaflığı için yeni ve heyecan verici olanaklar sunmaktadır.584 İnternetin siyasal iletişim sürecine kazandırdığı katkıların hükümet nezdinde de kullanıldığı görülmektedir. Başbakanlık, bakanlıklar ve bunlara bağlı birimlerin internet sayfalarında kurum bilgileri, teşkilat yapıları, mevzuatlar, ilgili linkler, güncel açıklama ve duyurular, basın ve halkla ilişkiler müşavirlikleri, basın duyuruları, çeşitli konularla ilgili arşivler, etkileşime açık iletişim adres ve bilgileri, konuşma metinleri gibi linkler bulunmaktadır.

582 Devran, a.g.e., s. 241. 583 Rawsley, a.g.e., p. 177. 584 A.e., p. 181.

186 Aynı zamanda internet mecrası içinde yer alan bloglar, forumlar, tartışma sayfaları, Facebook, MySpace, Twitter gibi sosyal ağ paylaşım sitelerindeki içerikler, üyelikler, forum ve haber grupları, mesaj panolarında da hükümet birimlerine yönelik destek ve eleştiri içerikleri bulunmaktadır. Bloglar politikacıların oy verenler ya da seçmenlerle ya da en azından diğer siyasal blogerler aracılığıyla başarıya ulaşabilmesi için mükemmel bir araç olarak görülmektedir.585 Rawsley’e göre, örneğin blog kültürü yükselen bir güç olarak, okuyucuların sanal günlükler tutan blogger’ların sayfalarına girip göz atmalarına olanak sağlamaktadır. Blogcular resmi haber kaynaklarıyla propagandayı birbirinden ayırmakta, farklı bilgi kaynakları ve mecralar tarafından haber gündemleri ve olaylar hakkında alternatif bakış açıları sunmaktadırlar.586 ABD’de 2004 başkanlık seçimlerinde blogların önemli bir siyasal iletişim aracına dönüştüğü görülmektedir. Anadamar medyaya alternatif oluşturmakta, siyasal iletişim ve demokrasi için önemli bir kaynak oluşturmakta, blogcular da siyasal iletişim içindeki doğru rollerine uygun olarak aktivist medya uzmanları olarak görülmektedirler.587

Billboard ve afiş gibi diğer materyaller, özellikle seçim dönemlerinde sıklıkla bütün siyasal partiler tarafından kullanılan araçlardır. Siyasal aday fotoğraflarının ve sloganların yer aldığı afiş ve billboardlar seçim kampanyalarının temel unsurları haline gelmiştir. Bununla birlikte iktidar ve muhalefet partilerinin de çeşitli durumlarda veya yerel ve genel seçim dönemlerinde billboard ve afiş çalışmalarına ağırlık verdiği görülmektedir. Aynı zamanda iktidar ve muhalefet partilerinin birbirine karşıt yönde afiş ve billboard çalışması içine girdiği de görülmektedir. Örneğin yerel seçim döneminde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun billboardunun yanına Kılıçdaroğlu’nu suçlayan bir kitabın ilanı yer almıştır.

Aynı zamanda yüzyüze iletişim kanallarının kullanılması da hem seçmenler hem de medya açısından oldukça önemlidir. Başbakanlık ya da bakanlıklar nezdinde yapılan

585 David D. Perlmutter, Blogwars, New York, Oxford University Press, 2008, p. 155. 586 Rawsley, a.g.e., p. 179. 587 Mark Tremayne, Blogging Citizienship and the Future of Media, New York, Routledge, 2007, p. 39.

187 mitingler, toplantılar, ziyaretlerde toplumun farklı kesimleriyle daha doğrudan ve sıcak iletişim kurulabilmektedir. Bununla birlikte seçmenlerle hükümet arasında bir köprü görevi gören medya mensuplarına yönelik toplantılar, sohbetler, seyahatler de hükümet kanallarının medyaya yönelik yaptıkları önemli bir stratejik iletişimdir.

Yüzyüze iletişimin ikna alanındaki etkinliğinin diğer araçların etkinliğinden daha fazla oluğu bilinmektedir. Aynı ortamda karşılıklı olarak bir araya gelen politikacılar ve seçmenler de bir etkileşim içine girerek birbirleriyle sıcak ilişkiler içine girmektedirler. Siyasal liderlerin doğal ortamda söyledikleri sözler, jest ve mimikleri, ses tonu, el hareketleri, duruş tarzı gibi belirtiler seçmenlere önemli ipuçları sağlamaktadır.588 Siyasal liderler de bunun önemini kavrar bir şekilde davranmaktadırlar. Tokalaşma, fiziksel temas kurma, topluluk içinde bir yaşlı ya da çocuğa ilgi gösterme, bir yurttaşın sorunuyla birebir ilgilenerek onu dinleme, aile üyeleriyle birlikte topluluk içine girme ya da ev ev dolaşma, sorunları birebir dinleme gibi yüzyüze iletişimin olanaklarını kullanma yoluna gitmektedirler.

Aynı zamanda hükümette yer alan siyasal parti ya da partiler günümüzde olduğu gibi uygulamak istedikleri bir plan veya proje dahilinde kamuoyu tarafından sevilen, güven duyulan aydınlar, sanatçılar gibi kanaat önderleriyle, birtakım organizasyonlar gerçekleştirebilmektedirler. Örneğin başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sanatçılar için başbakanlık tarafından düzenlenen kahvaltıda, hükümetin açılım planlarıyla ilgili sanatçılardan destek istediği belirtilmektedir.

Basın açıklamaları, bir olaya ilişkin görüşün belirtilmesi, herhangi bir aktivitenin planının önceden medyaya bildirilmesi veya yapılan bir saldırıya cevap verilmesi gibi niteliklerde olabilmektedir. Bu tür bir iletişim yöntemi medyanın ve dolayısıyla kamuoyunun dikkatinin çekilmesi bakımından oldukça önemlidir.589 Hükümet tarafından yapılan basın açıklamaları ülke genelini ilgilendiren acil bir durum (afet, kriz gibi) karşısında hükümet tarafından alınan tedbirlerle ilgili olabileceği gibi, başbakan ya da cumhurbaşkanının yurtiçi ya da yurtdışı ziyaretleri, bir başka ülkenin

588 Oktay, a.g.e., s. 218-219. 589 Devran, a.g.e., s. 270.

188 yönetim kadrosundan birinin ziyareti, rutin toplantılar, kamuoyunda, medyada hükümetle ilgili olarak yer alan bir iddiaya yönelik hazırlanan bir yanıt şeklinde de olabilmektedir.

Basın bültenleri, siyasal bir adayın veya partinin değişik konu, sorun ve olaylar hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, kendi görüş ve düşüncelerini düzenli olarak kamuoyu ile paylaşmak amacıyla hazırladığı süreli yayınlardır. Basın bültenleri düzenli ve süreklidir, tek bir konu ön plana çıkarılmaktadır.590

Basın konferansı, belirli bir mekanda, medya kuruluşlarının ve temsilcilerinin önceden bilgilendirilerek davet edildiği bir bilgilendirme çalışmasıdır. Burada hükümetin çeşitli konu, sorun ve faaliyetleriyle ilgili görüşleri, planları, projeleri ele alınmaktadır. Başbakan, bakanlar ve hükümet temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen basın konferanslarında medya mensuplarının ve kamuoyunun bilgilendirilmesi amaçlanmaktadır.

Konuşma metinleri, politik liderler belli stratejiler üzerine kurguladıkları konuşma metinleriyle bir takım mesajlar vermektedirler. Burada önemli olan stratejileri yapılandırırken atılacak adımların belirlenmesidir. Bunları şöyle özetlemek mümkündür:591

1. Verilecek mesaj iyi bilinmelidir, 2. Gerçekleştirilen projeleri anlatmadan önce geçmişte yapılan icraatların ne kadar önemli icraatlar olduğunu açıklamalıdır, 3. Halkın sorunlarının çözümü için neler yapıldığının anlatılması gerekmektedir, 4. Gerçekleştirilen projeler görselleştirilerek dile getirilmelidir, 5. Konuşma bir iddia ile başlamalı, konuşma dili sade ve net olmalıdır, 6. Bugünün ihtiyaçlarına, gündemlerine ve sorunlarına yanıt verecek nitelikte olmalı, gelecekle ilgili planlara da yer vermelidir.

590 A.e., s. 268. 591 A.e., s. 327-328.

189 Sonuç olarak hükümetin siyasal iletişim süreciyle oluşturmuş olduğu tüm bu iletişim stratejileri siyasal aktörlerin, başbakan, bakanlarlar, merkezi ve yerel birimler, bu birimlere bağlı diğer birimlerde yürütülen kampanyalar seçmenleri ve yurttaşları etkileme ve kendi politikalarını yayma amacı taşımaktadır.

2.4. Ticari Kuruluşlar Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım

Ticari kuruluş kavramı, ticari kuruluşların türleri, amaçları, ülkemizdeki gelişimi ve örgütlenmeleri, ticari kuruluşların iletişim süreci ve bu süreci değerlendirirken kullandıkları araç ve stratejiler konunun kapsamını oluşturmaktadır. Ticari kuruluşlar, ekonomi alanında özel kişilerin ve kuruluşların yaptığı işler bütünü, kamu kesimi dışında kalan iş alanı olarak tanımlanmıştır.

2.4.1. Ticari Kuruluş Kavramı

En geniş tanımı ile ticari kuruluş, emek, sermaye ve doğal kaynakları belli bir sistematik dahilinde, planlı bir şekilde birleştirerek ürün ve hizmet üretim ve pazarlamasını en ekonomik sistemle gerçekleştirmeye yönelik birimdir. Ticari kuruluşlar üretim faaliyetinde bulunurken kar amacı gütmektedirler. Bu açıdan bakıldığında “üretim faktörlerini bir araya getirerek, kar elde etmek amacıyla, üretim faaliyetinde bulunan ekonomik bir ünite” olarak tanımlanabilmektedir.

Bir başka tanıma göre, kar sağlamak, topluma hizmet, istihdam yaratmak gibi kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek için teknoloji, finansman ve insan kaynaklarının ürün ve hizmet üretimine belirli bir yönetim kültürü çevresinde yönlendirildiği yapılara, örgütlere ya da kuruluşlara ticari kuruluş denmektedir.592

592 Ali Akdemir, Temel İşletmecilik Bilgileri, İstanbul, Türkmen Kitabevi, 2003, s. 4.

190 2.4.2. Ticari Kuruluşların Türleri

Ticari kuruluşlar çeşitli bakımlardan sınıflandırılmaktadır. Ticari kuruluşların sınıflandırılmasında değişik ve birbirinden farklı yaklaşımlar söz konusu olmaktadır. Ticari kuruluşların faaliyette bulundukları alanlar, ürettikleri ürün veya hizmetler, ticari kuruluşun sahiplik yapısı, hedef aldıkları pazar ve tüketiciler gibi ayrımlar genel olarak benimsenmiş ayrımlardır.

2.4.2.1. Faaliyet Alanlarına Göre Ticari Kuruluşlar

Ticari kuruluşlar üretim, ticari ve her iki faaliyeti de birlikte yürüten kuruluşlar olmak üzere üç grupta toplanmaktadırlar. Üretim kuruluşları ürün üreten kuruluşlar ve hizmet üreten kuruluşlar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadırlar. Bu ayrıma göre üretim kuruluşları, ihtiyaçları giderici ekonomik ürün ve hizmetleri üretmek amacıyla faaliyette bulunan kuruluşlardır. Bunlar fabrika, imalathane gibi isimler alarak hammadde veya yarı mamul maddeleri, diğer üretim faktörleriyle birlikte fiziksel veya kimyasal değişime uğratarak kullanan kuruluşlardır.593 Bunlara örnek olarak fabrikalar, imalathaneler verilebilir. Bunun yanı sıra hizmet ticari kuruluşlarına bankalar, hastaneler, oteller örnek olarak gösterilebilir.

Ticari amaçlı kuruluşlar ise, üretilmiş olan ürün ve hizmetleri alarak kimyasal ve fiziksel bir değişmeye uğratmaksızın ya da kısmen fiziksel bir değişime uğratarak pazarlayan veya tüketiciye iletilmesine aracı olan market, acente, komisyoncu gibi ticari kuruluşlardır.594 Bununla birlikte bazı ticari kuruluşlar hem üretim hem de ticari faaliyette bulunabilmektedirler. Bazı holdingler ya da şirketler hem ürün ve hizmet üretip hem de bunları kendilerine ait satış merkezlerinde hedef tüketicilere sunmaktadırlar.

593 Doğan Tuncer, Doğan Y. Ayhan, Demet Varoğlu, Genel İşletmecilik Bilgileri, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2007, s. 27. 594 A.e.

191 Aynı zamanda ticari kuruluşların faaliyet alanına göre sınıflandırılmasında üç farklı ana sektör temel alınmaktadır. Tarımla uğraşan, sanayi ile uğraşan ve hizmet sektöründe olmak üzere üçlü bir ayrım yapılabilmektedir. Daha ayrıntılı olarak ise sekiz grupta incelenebilmektedir. Bunlar:595

1. Tarımla uğraşan işletmeler (çiftçilik ve hayvancılık, ormancılık ve balıkçılık gibi) 2. Sanayi ile uğraşan işletmeler (madencilik, imalat sanayi, elektrik, su ve havagazı gibi alanlar) 3. İnşaat sanayi ile uğraşan işletmeler 4. Ticaretle uğraşan işletmeler (ürün ve hizmet ticareti) 5. Ulaştırma ve haberleşme ile uğraşan işletmeler (kara, deniz ve hava taşımacılığı, posta, radyo ve tv ve basın alanları) 6. Finansal kuruluşlar (bankacılık, sigortacılık gibi alanlar) 7. Serbest meslek ve hizmetler 8. Konut geliri sağlayan işletmelerdir.

2.4.2.2. Tüketici Türlerine Göre Ticari Kuruluşlar

Ticari kuruluşlar, hedef tüketicilerine göre iki gruba ayrılmaktadır. Tüketiciler, ihtiyaç duydukları mal ve hizmetler ile bunları kullanım amaçlarına göre, en son (nihai tüketiciler) ve örgütsel tüketiciler olmak üzere iki grupta toplanmaktadırlar.

En son (nihai) tüketiciler, ürün ve hizmetleri ihtiyaçları için satın alan, kullanan ve kesinlikle fiziksel ya da psikolojik olarak tüketen kişilerden oluşmaktadırlar. Burada tüketim sonucu ürün ve hizmetin bir kez daha el değiştirmesi veya kullanımı söz konusu olmamaktadır. Birey veya aileler son tüketiciler olarak nitelendirilmektedir.596

595 İsmet Mucuk, Modern İşletmecilik, 16. bs., İstanbul, Türkmen Kitabevi, 2008, s. 41. 596 Tuncer, Ayhan, Varoğlu, a.g.e., s. 28.

192 Örgütsel tüketiciler ise, sonuçta en son tüketicilerin ihtiyaçlarını gideren ürün ve hizmetlerin üretimi veya pazarlaması amacı ile ürün ve hizmet talep eden ve kullanan kişi ve kuruluşlardır. Ürün ve hizmet üreten kuruluşlar, aracı kurumlar (perakendeci, toptancı gibi) ve devlet bu grup içinde yer almaktadır.597

Ticari kuruluşlar da bu iki tür tüketiciye yönelik olarak ürün ve hizmet üretmekte ve satmaktadır. Bununla birlikte, her iki tüketici grubuna yönelik olarak faaliyet gösteren, ürün ve hizmet sunan ticari kuruluşlar da bulunmaktadır.

2.4.2.3. Sahiplik Yapısına Göre Ticari Kuruluşlar

Ticari kuruluşların sahiplik yapısına bakıldığında kamu, özel ve karma ticari kuruluşlar olmak üzere üç gruba ayrıldığı görülmektedir. Buna göre özel kuruluşlar, genellikle sermayesinin tamamı veya büyük bölümü özel kişilerce karşılanan kuruluşlardır. Kamu kuruluşları ise, sermayelerinin tamamı ya da büyük bir kesimi devlet veya devlete bağlı kuruluşlara ait olan kuruluşlardır. Karma işletmeler ise, hem kamu hem de özel sermaye katkısıyla kurulmuş kuruluşlardır.598

Bununla birlikte yabancı sermayeli ticari kuruluşlar, dış ülkelerin girişimlerinin ülkede özel veya kamu kuruluşları ile işbirliği yaparak kurdukları kuruluşlardır. Türkiye’de yabancı sermaye girişi düşük olmakla birlikte 1980’lerin ikinci yarısında artışlar olmuş, yabancı sermaye girişi giderek artış göstermiştir.599

597 Tuncer, Ayhan, Varoğlu, a.g.e., s. 28. 598 İlhan Cemalcılar, Doğan Bayar, İnal C. Aşkun, Şan Özalp, İşletmecilik Bilgisi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1993, s. 16. 599 Mucuk, a.g.e., s. 42.

193 2.4.2.4. Üretilen Ürün ve Hizmet Çeşitlerine Göre Ticari Kuruluşlar

Ticari kuruluşlar ürettikleri ürün ya da hizmetleri esas alarak sınıflandırırken bazı alt ölçütler söz konusu olmaktadır. Bunlar ürün veya hizmetlerin tüketici tarafından kullanım süreleri ve ürün veya hizmetlerin ait olduğu sektörler olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.

Ürün ve hizmetlerin kullanım sürelerine göre ticari kuruluşlar; kuruluşun ürettiği ürün ve hizmetler tüketiciler tarafından uzun sürede tüketiliyorsa bunlar dayanıklı tüketim malları olarak adlandırılmaktadır.600 Otomobil, buzdolabı, televizyon, bulaşık ve çamaşır makinesi, giyim eşyaları gibi tüketim maddeleri dayanıklı tüketim mallarına örnek teşkil etmektedir. Aynı şekilde üretilen ürün ve hizmetlerin kullanım süreleri göz önüne alındığında, kısa sürede tüketim söz konusuysa bunlar da dayanıksız tüketim malları olarak adlandırılmaktadır. Gıda ürünleri, temizlik ürünleri gibi ürünler örnek olarak verilebilir.

Ürün ve hizmetlerin ait oldukları sektörlere göre ticari kuruluşlara bakıldığında; bunlar da tarımsal ürün üreten kuruluşlar, endüstriyel ürün üreten kuruluşlar, hizmet üreten kuruluşlar olarak ayrılmaktadır.601 Örnek vermek gerekirse balıkçılık, avcılık ormancılık gibi işletmeler tarımsal ürün üreten kuruluşlara; maden işletmeleri, sanayi işletmeleri gibi kuruluşlar endüstriyel ürün üreten kuruluşlara; bankacılık, ulaşım, turizm, taşımacılık gibi işletmeler ise hizmet üreten kuruluşlara örnek teşkil etmektedir.

2.4.2.5. Uluslararası Olup Olmamasına Göre Ticari Kuruluşlar

Ticari kuruluşlar yapılanma bakımından ulusal ticari kuruluşlar, uluslararası ticari kuruluşlar ve çokuluslu ticari kuruluşlar olmak üzere üçlü olarak ayrılabilmektedir.

600 Akdemir, a.g.e., s. 115. 601 Tuncer, Ayhan, Varoğlu, a.g.e., s. 29.

194 Bunlara kısaca değinmek gerekirse ulusal ticari kuruluşlar, ülke içinde kurulmuş, sermaye ve yönetim yapısı bakımından dışa bağımsız özel ve kamu ticari kuruluşlarıdır.

Uluslararası ticari kuruluşlar yalnızca ülke içinde değil, yabancı ülkelerde de çeşitli faaliyet dallarından biri veya birkaçında üretim veya satış yapan özel veya kamu kuruluşlarıdır.602 Bu tür kuruluşlar dış ülkelerde faaliyet göstermekte ancak ana merkez olarak kendi firma ülkesi yönetiminde olan ülkelerdir.

Çokuluslu kuruluşlar ise, iki veya daha fazla ülkede faaliyet göstermektedirler. Bu tür kuruluşlar faaliyetlerini mülkiyet bakımından tamamen veya kısmen kendisine ait kuruluşlarla yürütmektedirler. Çokuluslu kuruluşlar, bir ana merkez ve bu merkeze bağlı değişik ülkelerde faaliyet gösteren şubelerden oluşan bir yapıdan oluşmaktadır. Shell, Coca Cola, Sony, Siemens, General Motors, Ford, Nestle gibi şirketler çokuluslu ticari kuruluşlara örnek teşkil eden kuruluşlardır. Çokuluslu kuruluşlar faaliyette bulunacakları ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, teknolojik, alt yapı özellikleri, pazar yapısı, doğal kaynaklar, ülkenin yasal yapılanması gibi özellikleri dikkate alarak şube açma yoluna gitmektedirler.

2.4.3. Ticari Kuruluşların Amaçları

Ticari kuruluşların amaçları çok çeşitli olabilmektedir. Kuruluşların amaçları, kuruluş ve varolma nedenlerini de açıklamaktadır. Burada genel olarak belirleyici olan kurucu ve sahiplerinin saptamış oldukları ölçütlerdir. Ancak genellikle kabul edilen belli başlı amaçları, kar elde etmek, satış geliri elde etmek, toplumsal fayda sağlamak (sosyal sorumluluk) ve varlığını sürekli kılmak ve büyümek şeklinde sıralamak mümkündür.603

602 Mucuk, a.g.e., s. 46. 603 A.e., s. 27.

195 Bunlara kısaca değinilecek olursa, kar ticari kuruluş için en önemli kavramdır. Kuruluşun başarı derecesini ölçme aracı, denetleme aracı, verimli çalışanları özendirme ve teşvik etme ve hepsinden önemlisi ise yaşamını sürdürme aracıdır. Kar ekonomik anlamda, kuruluşun yaptığı toplam giderlerin elde edilen toplam gelirlerden çıkarılması sonucunda sağlanan net fazlalık olarak tanımlanabilir.

Bir kuruluşun faaliyet dönemi başarı simgesi olarak değerlendirilen kar, aynı zamanda da kuruluşun farklı dönemlerine ait faaliyet sonuçlarını değerlendirme ve ölçme, daha verimli çalışma, kuruluşların vergi, hissedar payı dağılımı gibi yükümlülüklerini yerine getirmesine olanak sa ğlama, ürün ve hizmet sunulan tüketiciler açısından bir güvence oluşturma gibi işlevlerin yerine getirilmesinde önemli katkılar sağlamaktadır.604

Bununla birlikte satış geliri sağlama veya daha doğru bir ifadeyle satış gelirinin maksimizasyonu da kuruluş amaçlarından olup, kar sağlama amacının da yerini alabilmektedir. Kimi durumlarda kar arttırma yerine kuruluşun ve kuruluşun yöneticilerinin prestij sağlaması düşüncesiyle en çok karı değil, belirli düzeyde karı sağlamak kaydıyla satış gelirlerini en üst düzeye çıkarmaya çalışmaktadırlar.605

Kuruluşların başarı kazanmalarında sadece kendi iç uyumunun yeterli olmadığı, aynı zamanda kuruluşun çevresiyle de düzenli ve uyumlu ilişkilerin kurulması gerektiği anlaşılmıştır. Ticari kuruluşlar kazanç elde etmenin yanı sıra topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmenin önemini kavramışlardır.606 Geniş anlamıyla sosyal sorumluluk kuruluşlar tarafından alınacak kararların kamu üzerinde yaratacağı etkinin etraflı biçimde düşünülmesi olarak özetlenmektedir. Burada karar verme sürecinde karar ve faaliyetlerin tüm sosyal sistem üzerinde yaratacağı olası etkilerin değerlendirilmesi süreci ortaya çıkmaktadır.607

604 Tuncer, Ayhan, Varoğlu, a.g.e., s. 19-20. 605 Mucuk, a.g.e., s. 28. 606 Ayla Okay, Aydemir Okay, Halkla İlişkiler Kavram Strateji ve Uygulamaları, 2.bs., İstanbul, Der Yayınları, 2005, s. 472. 607 Filiz Balta Peltekoğlu, Halkla İlişkiler Nedir, 2.bs., İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım, 2001, s. 169-170.

196 Bununla birlikte ticari kuruluşun bir diğer amacı olan varlığını sürdürme ve büyümesi de kuruluş için vazgeçilmez nitelikte bir amaçtır. Varlığını tehdit eden sayısız tehlikeler, ekonomik, sosyal ve siyasal değişimlerle dolu bir çevrede yaşamını sürdürebilmesi oldukça önem taşımaktadır.

Aynı zamanda ticari kuruluşların sürekli olarak tüketicilere iyi kalitede ürün ve hizmet sunmak, çalışanlarına iyi ücret ödeyebilmek, topluma ve devlete hizmet ve kuruluşta çalışmayı sürekli kılmak,608 yeni buluş ve düşüncelere dayalı ürün ve hizmetler yaratmak, ulusal ya da uluslararası bir kuruluş olmak, iyi bir imaja sahip olmak ve çağdaş bir görünüm kazanmak gibi özel amaçları olabilmektedir.609

2.4.4. Türkiye’de Ticari Kuruluşlar

Türkiye’deki ticari kuruluşların gelişimine bakıldığında, sayının giderek arttığı görülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) araştırmasına göre, 2009 yılı Aralık ayında; 2008'in aynı ayına göre kurulan şirket ve kooperatif sayısı yüzde 56,1 artarak 2 bin 676'dan 4 bin 177'ye yükselmiştir. Bu ayda yeni kurulan 4 bin 177 şirketin; bin 402'si İstanbul, 437'si Ankara, 273'ü İzmir ve 2 bin 65'i diğer illerde bulunmaktadır.610 Türkiye’de ticari kuruluşların örgütlenmelerine bakıldığında en önemli kuruluşlar arasında Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) gibi örgütlenmelerin olduğu görülmektedir. Bu örgütler iş çevreleri tarafından gönüllü olarak oluşturulan yasal kuruluşlardır.

TÜSİAD 1971 yılında İstanbul merkezli önde gelen Türk sermayedarlarınca kurulmuş olan örgüttür. Türk iş dünyası, 1950-1970 arası oluşan yapıyı ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri göz önüne alarak, kendisine 1970-1985 döneminde takip edeceği yeni bir strateji çizmiştir. Bu strateji uluslararası rekabete açık “serbest

608 Cemalcılar v.d., a.g.e., s. 13-14. 609 Tuncer, Ayhan, Varoğlu, a.g.e., s. 23-24. 610 http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=29&ust_id=9, Erişim Tarihi: 15 Mart 2010.

197 piyasa ekonomisi” stratejisi olmuş ve 15 yıl süreyle TÜSİAD bu yaklaşımı kamuoyunda savunarak, desteklemiştir.

İş dünyası temsilcilerinin ve yöneticilerinin üye olduğu bir sivil toplum örgütü olan TÜSİAD, yaklaşık olarak 600 üye ve üyelerin temsil ettiği yaklaşık 2500 şirketten oluşmaktadır. TÜSİAD’ın sektörel faaliyet profiline bakıldığında %35 imalat, %11 inşaat, %13 toptan ve perakende ticareti, %11 mali hizmetler, %10 ulaştırma, %6 enerji, %4 tarım ve gıda, %1 eğitim, %1 madencilik ve %8 diğer sektörlerden temsilcilerin katılımı görülmektedir.611

Bir diğer örgütlenme olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), 8 Mart 1950 tarih ve 5590 sayılı kanunda belirtilen esaslara göre, o tarihte mevcut olan oda ve borsaların yetkilileri Şubat 1952'de bir araya gelerek teşkil ettikleri genel kurulla resmen kurulmuştur. Kuruluşun yapısıyla ilgili olarak en son 2004 tarih ve 5174 sayılı kanun geçerli olmaktadır. TOBB, özel sektörün Türkiye’de mesleki üst kuruluşu ve yasal temsilcisidir. TOBB’un yerel düzeyde, ticaret, sanayi, ticaret ve sanayi, deniz ticaret odaları ve borsalar şeklinde oluşmuş 365 üyesi bulunmaktadır. Tüm ülke çapında yayılmış olan oda ve borsalara, çeşitli büyüklüklerde ve bütün sektörlerden 1 milyon 200 binin üzerinde şirket kayıtlı bulunmaktadır.

Kuruluş amacı olarak, odalar ve borsalar arasında birlik ve dayanışmayı sağlamak, ticaret ve sanayinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, üyelerinin mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, üyelerin birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak amacı taşıdığı ifade edilmektedir.612

Bununla birlikte sanayiciler arasında dayanışma ve işbirliğini sağlamak, ortak sorunları belirlemek ve çözüm yolları aramak, uluslararası alanda diğer sanayicilerle iletişim kurmak amaçlarıyla ülkemizde birçok ilde sanayi ve ticaret odaları bulunmaktadır.

611 http://www.tusiad.org.tr/Content.aspx?mi=1_43 612 http://www.tobb.org.tr/tobbhakkinda/yapisi.php

198 Türkiye’deki ticari kuruluşlara bakıldığında farklı sektörlerde birçok şirket, firma ve holdingin çeşitli ürün ve hizmetlerle yerel, ulusal ve uluslararası alanda hizmet verdiği görülmektedir. İstanbul Sanayi Odası (ISO) tarafından belirlenen “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu”613 araştırmasında da ilk 20 içinde yer alan şirketlere bakıldığında; Tüpraş-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş., EÜAŞ Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü, Ford Otomotiv Sanayi A.Ş., Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş, Oyak-Renault Otomobil Fabrikaları A.Ş., Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Arçelik A.Ş., İçdaş Çelik Enerji Tersane ve Ulaşım San. A.Ş., Habaş Sınai ve Tıbbi Gazlar İstihsal Endüstrisi A.Ş., Aygaz A.Ş., İskenderun Demir ve Çelik A.Ş., Çolakoğlu Metalurji A.Ş., Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye A.Ş, Vestel Elektronik San. ve Tic. A.Ş., Petkim Petrokimya Holding A.Ş., Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Unilever Sanayi ve Ticaret Türk A.Ş., Kroman Çelik Sanayii A.Ş., Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş., Sarkuysan Elektrolitik Bakır San. ve Tic. A.Ş.’nin yer aldığı görülmektedir.

Türkiye’de ticari kuruluşlarla ilgili olarak yapılan araştırmalarda, kuruluşların iş hacmi, ürün ve hizmetlerinin kalitesi, itibarı, yenilikçiliği, kuruluşa duyulan güven, müşteri ve çalışan memnuniyeti gibi birbirinden farklı kriterler yer almaktadır. Örneğin Capital’in gerçekleştirdiği “Türkiye’nin En Beğenilen Şirketleri”614 araştırmaya katılan 1.347 orta ve üst düzey yöneticinin oylarıyla belirlenmektedir. Araştırmaya katılan yöneticiler kendi şirketleri dışındaki şirketlere 18 kriter bağlamında oy vererek seçimde bulunmuşlardır. Kuruluşların ürün ve hizmetlerinin kalitesi, bilgi ve teknoloji yatırımları, yeni ürün geliştirme ve yenilikçilik, yönetim politikası, çalışanlarla iletişim ve ücret politikası, iletişim ve halkla ilişkiler, çalışan ve müşteri memnuniyeti, kurumsal sosyal sorumluluk projelerine verilen destek, yönetim ve şirket şeffaflığı, uluslararası pazarlara entegrasyonu, bulundukları bölgeye, ekonomiye iş gücü ve yatırımları ile katkısı gibi kriterler “en beğenilen şirketler”in belirlenmesindeki temel kriterlerdir.

613 http://www.iso.org.tr/tr/web/BesYuzBuyuk/T%C3%BCrkiye-nin-500-Buyuk-Sanayi-Kurulusu-- ISO-500-raporunun-sonuclari.html 614 Capital Dergisi, Yıl 17, Sayı 12, 2009, s. 82.

199 Tablo 2.13. Türkiye’nin En Beğenilen 20 Şirketi 1. Turkcell 2. Arçelik 3. Garanti Bankası/Koç Holding 4. Coca-Cola 5. Sabancı Holding 6. Eczacıbaşı Topluluğu 7. Unilever 8. Ülker 9. İş Bankası / Procter&Gamble 10. Doğuş Holding 11. Türk Telekom 12. Vestel 13. Borusan Holding 14. Microsoft 15. Toyota 16. Siemens Sanayi 17. Bsh 18. Efes Pilsen 19. Akbank 20. Tüpraş

Kaynak: Capital Dergisi, Yıl 17, Sayı 12, 2009, s. 82.

Bununla birlikte sektör dağılımlarına göre de en beğenilen şirketler listesi yayınlanmaktadır. Buna göre sektörlerinde en beğenilen bazı şirketlere615 bakıldığında örnekler aşağıdaki gibi ele alınmaktadır. Sektörlerin en beğenilen ilk 3 şirketini her sektörün kendi profesyonellerinin oyları belirlemektedir.

Tablo 2.14. Türkiye’de Sektörlerinde En Beğenilen İlk 3 Şirket Reklam ajansı 1. TBWA/İstanbul 2. Alametifarika 3. Mediana Turgul DDB

615 Capital Dergisi, Yıl 17, Sayı 12, 2009, s. 86.

200 Sigorta 1. Axa Oyak Sigorta 2. Anadolu Sigorta 3. Allianz Sigorta Tekstil 1. Altınyıldız 2. Zorlu Tekstil 3. Sanko Tekstil Otomotiv 1. Toyota 2. Ford 3. Mercedes Temizlik Ürünleri 1. Unilever 2. Procter&Gamble 3. Türk Henkel İletişim 1. Turkcell 2. Türk Telekom 3. Vodafone

Kaynak: Capital Dergisi, Yıl 17, Sayı 12, 2009, s. 86.

Türkiye’de ticari kuruluşlarla ilgili yapılan araştırmalarda en büyük şirket olma, en beğenilen şirket olma ya da sektörel bazda değerlendirildiğinde, kendi sektöründe en beğenilen olma kriterleri kuruluşların ürün ve hizmetlerinin kalitesine, müşteri ve çalışan memnuniyetine, bölge ve daha genelde ülke ekonomisine katkısına, toplumsal yaşama sunduğu katkılara bağlı olarak birçok farklı unsurla değerlendirilmektedir. Ancak kuruluşun sosyal paydaşlarına yönelik olarak uyguladığı iletişim süreci tüm bu faaliyetlerinin kamu nezdinde bilinirlik ve farkındalık sağlaması ve dolayısıyla da belli bir itibar, güven ve beğeni kazanmasına olanak sağlamaktadır.

201 2.4.5. Ticari Kuruluşların İletişim Süreci

Ticari kuruluşlar ürettikleri ürün ve hizmetlerin tanıtımını yapmak, hedef gruplarına ulaşmak, varlıklarını topluma duyurmak, soysal paydaşlarıyla ilişki kurmak ve sürdürmek, iyi bir imaj oluşturmak, itibarlı bir kuruluş olduğunu göstermek, kamularıyla arasında güven ilişkisi oluşturmak ve sürdürmek gibi amaçlarla iletişim stratejileri geliştirmektedirler. Bu nedenle iletişim süreçlerinde farklı alanlardan, araçlardan, yöntem ve stratejilerden yararlanmaktadırlar.

Kuruluşun stratejik iletişim yöntemleri, kuruluşun amaçlarına ve iletişim içinde olduğu kamularına göre değişim göstermektedir. Smith, bunları dört kategori içinde değerlendirmiştir. Buna göre kişilerarası iletişim, kişisel bağlılık ve etkileşim için yüz yüze seçenekler sunmaktadır. Kurumsal medya, kuruluş tarafından yayınlanan ve üretilen, mesaj içeriğinin de zamanlama, ambalaj ve dağıtım aşamalarında olduğu gibi içeriğinin kuruluş tarafından belirlenmesini sağlamaktadır. Haber medyası, kuruluş iletilerinin inanılır sunumlar olarak geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktadır. Reklam ve tanıtıcı medya ise, kontollü medyadır, genel olarak kuruluşun dışına yöneliktir ve geniş kitlelere açılımı sağlamaktadır.616

Bu bağlamda halkla ilişkiler, ticari kuruluşların ürettikleri ürün ve hizmetlerin satın alınma oranını arttırmak, müşterilerle ilişkileri düzenlemek, topluluklarla daha iyi ilişkilerin geliştirilmesini sağlamak, kanaat önderlerinin sorunlarla ilgili görüşlerini desteklemek, gözlemci kurumlarla (watchdog agencies) şirket arasındaki gerilimi azaltmak, çalışanlarda şirkete karşı sadakat ve verimliliği sağlamak gibi amaçları gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.617 Bununla birlikte halkla ilişkiler sadece ürün ve satış desteğinde bulunan, pazarlama, reklam gibi işlevleri destekleyen veya bu işlevlerin işlerini kolaylaştıran bir araç olmayıp, bir yönetim fonksiyonudur.

616 Smith, a.g.e., p. 159. 617 Patrick Jackson, Allen H. Center, Public Relations Practices: Managerial Case Studies and Problems, 5. edition, London, Prentice Hall Inc., 1995, p. 2.

202 Kuruluşun amaçlarını ve felsefesini tesis eden, kuruluşu değişen çevreye adapte eden bir fonksiyondur.618

Halkla ilişkiler, kampanya sürecinde belirli bir takım adımlar izlemektedir. Halkla ilişkiler kampanyaları araştırma süreciyle başlamakta ve hedef belirleme, planlama, stratejik karar verme, sonuçlarla değerlendirmeye varma süreçleriyle devam etmektedir. Hedef kitleye yönelik kampanya sürecinde beş temel prensip önem kazanmaktadır. 1) gereksinimlerin, amaçların, hedef kitlelerin yeterliliklerinin değerlendirilmesi, 2) sistematik kampanya planlama ve üretimi, 3) sürekli değerlendirme yapmak, 4) kitle iletişim araçları ve kişilerarası iletişimin birbirini tamamlayan rolleri, 5) hedef kitleler için uygun mecraların seçimini gerçekleştirmek.619

Halkla ilişkiler birimleri, ticari kuruluşlarla ilgili özel raporlar, haberler, televizyon, radyo, gazete ve dergiler için bir kaynak niteliği taşımaktadır. Bununla birlikte halkla ilişkiler mesajları sadece kuruluşun ürün ve hizmetleriyle ilgili doğrudan tanıtım yapmayı amaçlamamakta, kuruluşla ilgili bildirimler müşteriler ve diğer kamular için yardımcı olacak unsurlar olarak tasarlanmakta, kuruluşa karşı olumlu imaj oluşturulmaya çalışılmaktadır.620

Aynı zamanda risk yönetimi, sorun yönetimi ve kriz iletişimi programları da halkla ilişkiler teknolojisinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Örneğin kriz iletişimi sürecinde krizin meydana geldiği kamusal ortam ve siyasal çevre, krizle yüz yüze kalan kuruluşun kurumsal kültürü ve iç çalışma sistematiği, bireylerin ve grupların krize nasıl tepki vereceği, krizin yatıştırılmasına yönelik yaklaşımlarının ne olacağı ve uygulanabilecek farklı iletişim yaklaşımlarının neler olabileceği halkla ilişkiler uygulayıcısı tarafından planlanmakta ve farklı senaryolar geliştirilmektedir.621 Aynı şekilde sorun yönetimi de kuruluşun sorunlar gerçekleşmeden önce onlara yanıt

618 Baskin, Aronoff, a.g.e., p. 5. 619 Robert Kendall, Public Relations Campaign Strategies: Planning for Implementation, 2.edition, New York, Longman Inc, 1996, p. 8. 620 Baskin, Aronoff, a.g.e., p. 14. 621 Jackson, Center, a.g.e., p. 422.

203 vermesiyle ilgilidir. Bu süreç bilginin izlenmesi ve değerlendirilmesiyle ilgili bir süreçtir. Bununla birlikte sorun yönetimi süreci, kontrole, tek yönlü iletişime, kamuların manipülasyonuna dayanmamakta, sorunu önceden çözmeye, yönünü değiştirmeye, engel olmaya dayalı bir süreçtir. Halkla ilişkiler kuruluş için bir erken uyarı sistemi görevindedir.622 Ticari kuruluşlar kendi bünyelerinde halkla ilişkiler birimi oluşturabildikleri gibi danışmanlık hizmeti sunan halkla ilişkiler danışmanlık ajanslarından da hizmet alabilmektedirler.

Ticari kuruluşların iletişim sürecinde oldukça önemli bir diğer unsur olan reklam, hem ekonomik hem de sosyal boyutlarıyla etkili bir araç konumundadır. Reklam olmaksızın ticari kuruluşlar için yeni ürün ve hizmetlerin yeterli sayıda tüketicinin dikkatine yeterli hızda, büyük ölçüde yaratıcılıkla sunulması, geliştirilmesi, imal edilmesi, bu ürün ve hizmetlerin rasyonel ölçüde iş önerisiyle dağıtımının gerçekleştirilmesi mümkün değildir.623

Bununla birlikte ticari kuruluşlar, ürün ve hizmet tanıtımının yapılmadığı, geniş anlamıyla bir şirketin kuruluş ya da finansal çıkarlarını duyurmak amacıyla kurumsal reklamlarla genel olarak kuruluşun finansal gücünü ve sağlamlığını göstermek, kamuoyu önderlerine, baskı gruplarına ve yerel topluluklara kuruluşun sosyal sorumluluk anlayışını yansıtmak, kurumun toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için neler yaptığını ve varlığının topluma katkılarını vurgulamayı hedeflemektedir. Kuruluşa yönelik olumlu düşüncelerin, sempatinin ve iyi niyetin gelişmesini sağlamak, kurumda çalışmak için istek ve güdüleme yaratmak, yanlış değerlendirmeleri düzeltmek, kurumun adı ve prestijini ön planda tutmaya çalışarak bilgilendirme, ikna etme ve anımsatmak amaçlarını taşımaktadır.624

Aynı zamanda ticari kuruluşlar sponsorluk faaliyetleriyle de iletişim stratejilerini güçlendirmektedirler. Kuruluşların sponsorluk faaliyetlerinde bulunmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Genellikle temel amaç halkla ilişkiler faaliyetlerini

622 Smith, a.g.e., pp. 21-22. 623 Thomas Russell, Ronald Lane, Kleppner’s Advertising Procedure, 11.edition, New Jersey, Prentice Hall, 1989, p. 23. 624 Okay, Okay, a.g.e., s. 379-394.

204 desteklemektir. Bununla birlikte reklam kampanyalarının gücünü arttırmak amacıyla şirket ve ürünlerinin isimlerinin medyada geniş ölçüde yer almasını sağlamak, pazarlama politikasına yardımcı olma amacıyla potansiyel müşterilerin ilgi duyacağı alanlara finansal destekte bulunmak; şirket ya da ürünle bağlantılı olarak gençlik, sağlık, boş zaman aktiviteleri gibi etkinliklere sponsor olmak ya da sosyal sorumluluk algısı yaratmak amacıyla tıbbi araştırmalar, kütüphaneler, tiyatro ve festivallere sponsor olmak ticari kuruluşların sponsorluk faaliyetlerinin genel amaçlarını oluşturmaktadır.625 Aynı zamanda sponsorluk faaliyetleriyle ticari kuruluşlar kurumsal logolarını, renklerini, basılı materyallerini ve diğer fiziksel göstergelerini kullanarak kurumsal kimliklerinin hatırlanmasını pekiştirmektedirler.626 Kuruluşlar sponsorluk faaliyetlerini spor, kültür-sanat, eğitim, sağlık gibi birçok alanda gerçekleştirebilmektedirler. Burada kuruluşun belirlemiş olduğu hedefler ve hedef gruplar belirleyici olmaktadır.

Bununla birlikte ticari kuruluşlar, ekonomik birer varlık olmadıklarını aynı zamanda çevreleriyle de düzenli ve uyumlu birer varlık olarak, sosyal bir kuruluş olarak görünmek istediklerinden sosyal sorumluluk faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Genel anlamda sosyal sorumluluk, kuruluşların karar vermeden önce kamu üzerinde yapacağı etkinin düşünülmesi olarak tanımlanabilmektedir.627 Kurumsal sosyal sorumluluk kuruluşun isteğine bağlı olarak çalışma uygulamalarının ve kurum kaynaklarının toplumun refahını geliştirme sorumluluğuyla kullanılmasıdır. Aynı zamanda kurumsal sosyal sorumluluk şemsiyesi adı altında kurumsal sosyal girişimcilik ifadesi de kullanılmaktadır.

Ticari kuruluşlar birçok konuda topluma katkıda bulunmak, fayda sağlamak amacıyla sosyal sorumluluk faaliyetlerine yönelmektedirler. Sağlık (AIDS ve kanser gibi hastalıklardan korunma, aşılanma gibi), güvenlik (suçtan korunma, güvenli araba kullanımı gibi), eğitim (okur yazarlık, okullara bilgisayar dağıtımı, eğitim için gerekli diğer unsurların sağlanması gibi), istihdam (staj, fabrika konumlandırma gibi), çevre

625 Frank Jefkins, Public Relations, 4.edition, London, Pitman Publishing, 1995, pp. 202-203. 626 Paul Baines, John Egan, Frank Jefkins, Public Relations Contemporary Issues and Techniques, Oxford, Elsevier Butterworth-Heinemann, 2004, p. 342. 627 Okay, Okay, a.g.e., s. 472-473.

205 (geridönüşüm, zararlı kimyasalların kullanımını yasaklama, ambalajlama oranının düşürülmesi gibi), toplumsal ve ekonomik gelişme (düşük faizli konut kredisi gibi) ve diğer temel insani ihtiyaç ve istekler (açlık ve evsizlikle mücadele, hayvan hakları, ayrımcılık karşıtı çabalar) gibi konularda destek sağlayacak faaliyetlerde bulunmaktadırlar.628 Sosyal sorumlulukla ilgili çabalar kuruluşun aynı zamanda iyi yurttaş olma faaliyetleriyle de açıklanabilmektedir. Kuruluş içinde bulunduğu toplumun iyi bir üyesi olabilmek adına eksikliği hissedilen alanlarda toplumsal yarar sağlamayı amaçlamaktadır.

Günümüzde ticari kuruluşlar genel olarak, ürün ve hizmet alanları, faaliyet gösterdikleri sektör, sahiplik yapısı, yerel, ulusal ya da uluslararası organizasyon yapısına sahip olup olmamasına bakılmaksızın kurumsal web sayfasına sahiptirler. Kuruluşlar internet siteleri aracılığıyla tarihçeleri, kurucu ve yöneticileri, vizyon ve misyonları, amaçları, ürün ve hizmetleri, müşterileri, sosyal sorumluluk kampanyaları, sponsorluk faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgiler sunabilmektedir. Aynı zamanda internet ortamının sağlamış olduğu etkileşim sayesinde web sitesini dolaşan ziyaretçiler de ürün ve hizmetleri online olarak sat ın alabilmekte, sanal müşteri hizmetleri, mesaj panoları veya forumlar aracılıyla görüş, öneri, istek ve şikayetlerini bildirebilmektedirler.

İnternet gibi yeni teknolojiler kuruluşlara anahtar durumdaki sosyal paydaşların ihtiyaç duydukları bilgileri edinebilmeleri için oldukça iyi bir kaynaktır. Yoğun rekabetin yaşandığı pazar ortamında ayakta kalabilmek için bu bilgi oldukça gereklidir.629

Bununla birlikte internet ortamı sunduğu çok çeşitli seçeneklerle de tüketicilerin ürün ve hizmetlere yönelik tutumlarını paylaşabilecekleri ortamlar sunmaktadır. Bloglar, forumlar, sosyal paylaşım siteleri, video paylaşım siteleri ürün ve hizmet almadan

628 Philip Kotler, Nancy Lee, Corporate Social Responsibility, New Jersey, John Wiley&Sons Inc., 2005, pp. 4-5. 629 Michael L. Kent, Maureen Taylor, William J. White, “The Relationship Between Web Site Design and Organizational Responsiveness to Stakeholders”, Public Relations Review, Volume 29, Issue 1, 2003, p. 65.

206 önce tüketicilerin şirket ve markalarla ilgili araştırma yapabilecekleri, diğer insanların deneyimlerinden faydalanabilecekleri, kendi olumlu ya da olumsuz görüşlerini paylaşabilecekleri alanlardır. Kuruluşlar da bu sanal dünyayı iyi yönetmek durumundadırlar. Örneğin “www.sikayetvar.com”, “www.sikayetim.com” gibi siteler tüm sektörlerde faaliyet gösteren şirketler ve ürün ve hizmetleriyle ilgili tüketicilerin memnuniyet ve yoğun olarak da şikayetlerinin yer aldığı sitelerdir. Kuruluşlar ise bu sitelerde yer alan şikayetlere yönelik sundukları çözüm yollarıyla yanıt vermeye çalışmaktadırlar.

Burada internetin diğer kitle iletişim araçlarından farklı olarak eşik bekçiliği fonksiyonuna gerek duymadan, doğrudan kuruluşlar ve hedef kitleleri arasındaki iletişimi sağlayan bir araç olduğu görülmektedir. Aynı zamanda gönderilen iletinin içeriği editörler ve gazeteciler tarafından süzgeçten geçirilmeden yer almaktadır. Web bu anlamda kontrollü ilk kitle iletişim aracı olmaktadır.630

630 White Candace, Raman Niranjan, “The World Wide Web As a Public Relations Medium: The Use of Research, Planning and Evalution in Web Site Development”, Public Relations Review, Volume 25, Issue 4, 1999, p. 406.

207 III. BÖLÜM

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, MEDYA, HÜKÜMET VE TİCARİ KURULUŞLARA YÖNELİK GÜVEN ARAŞTIRMASI

3.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi

Güven eylemlerimizin vazgeçilmez bir parçası olduğu kadar toplumsal varoluş biçimlerimizi de etkilemektedir. Medyanın kullanımı, tüketim davranışları, sosyal hareketlere katılım, hükümetlerin desteklenmesi, seçim işlemleri, siyasal partiler, gönüllü kuruluşlara katılım gibi çaba ve etkinliklerde güven önemli bir etkiye sahiptir. Toplumun dinamik bir kesimini oluşturan gençlerin tüm bu süreçlerden en çok etkilenen ve aynı zamanda da bu süreçleri en çok etkileyen kesimi olduğu varsayıldığında güven sorunsalıyla ilgili olarak oluşturdukları profil oldukça önem taşımaktadır.

Buradan yola çıkarak araştırmanın amacı, üniversite öğrencisi gençlerin toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik duydukları güven düzeylerini ölçümlemek, güven faktörlerinin neler olduğunu saptamak, güven duyma sonucunda oluşan tutum ve davranış biçimlerini ortaya koymaktır. Aynı zamanda sivil toplum örgütleri, hükümet, ticari kuruluşlar ve medyayla ilgili bilgi edinirken hangi bilgi kaynaklarını inanılır bulduklarını, bu bilgi kaynaklarını ne sıklıkla kullandıklarını ve sosyal yaşamda belirlenen genel sorunlarla ilgili olarak bu kurum ve kuruluşları ne derece sorumlu gördüklerini, güvenle ilişkisini tespit etmektir.

Araştırma toplumsal yapı üzerinde etkili olan sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik olarak genç kanaat önderlerinin güven düzeylerini, güven faktörlerini, güvene yönelik tutumlarının neler olduğunu, bilgi kaynaklarının inanılırlığını ölçmeyi amaçlamaktadır. Bu açıdan güven literatürüne farklı

208 disiplinlerin bakış açısının yanı sıra iletişim bakış açısını sunması, ampirik bir çalışmayla bunu desteklemesi, bu doğrultuda yapılacak çalışmalara ışık tutması bakımından önem taşımaktadır.

3.2. Araştırmanın Kapsamı ve Sınırlılıkları

Araştırma konu, coğrafi alan, zaman ve bilgi kaynağı olarak sınırlanmıştır:

Konu olarak sınırlama Araştırmanın konusu güven kavramı, güven olgusunun temel unsurları, bilgi kaynağına duyulan güven, güven yaratan faktörler ve güven duyma sonucunda oluşan tutumlar ve davranış biçimleridir.

Bu çerçevede çalışmanın birinci bölümünde güven kavramı, güven kavramının kökenleri, psikolojik ve sosyo-psikolojik olarak güvenin ortaya çıkışı, temel güven, kişilerarası güven, sosyal güven kavramları üzerinde durulmaktadır. Güven olgusunun temel unsuları, güvenin işlevleri, güven ve kaynağın inanılırlığı, güven ve toplumsal yapı ilişkisi, güven ve güvensizlik yaratan faktörler, belirsizlik ve risk kavramları arasındaki ilişkiye değinilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşları oluşturan unsurlar, bu kurum ve kuruluşların iletişim süreçleri ele alınmıştır.

Coğrafik sınırlama Araştırma, Marmara Bölgesi sınırları içerisinde yer alan devlet üniversitesi statüsündeki iletişim fakültelerini kapsamaktadır. Bu bağlamda İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi ve Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakülteleri araştırma kapsamı içindedir. Söz konusu üniversitelerde 5000 civarında öğrenci öğrenim görmektedir. Devlet üniversitesi statüsündeki bu üniversitelerin, öğrenim gören öğrenci çeşitliği, öğrenci profili ve sayısı bakımından araştırma

209 kriterlerini karşılaması nedeniyle, Marmara bölgesinde bulunan vakıf üniversiteleri araştırma kapsamı dışında tutulmuştur.

Zaman olarak sınırlama Araştırma sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik güven düzeyinin araştırılması amacını taşımaktadır. Bu amaçla ülkenin sosyal, siyasal, ekonomik gündeminin belirleyicileri olan kurumlara yönelik güven tartışmalarının yaşandığı, sosyal güvenin tartışıldığı, güvene yönelik araştırmalarının yoğun olarak yapıldığı bir zaman diliminde, kesitsel bir araştırma niteliği ta şımaktadır.

Araştırmanın saha kısmı Marmara bölgesi sınırları içerisinde yer alan, devlet üniversitesi statüsündeki iletişim fakülteleri olan İstanbul, Marmara, Galatasaray ve Kocaeli Üniversiteleri İletişim Fakültelerinde Nisan-Mayıs 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Bilgi kaynağı olarak sınırlama Bu araştırmanın bilgi kaynağı Marmara Bölgesi sınırları içerisinde yer alan devlet üniversitesi statüsündeki İletişim Fakültelerinde öğrenim gören öğrencilerdir.

3.3. Araştırmanın Yararı

Araştırma, genel olarak güven olgusuna bütünsel bir açıdan yaklaşım geliştirmekte, daha spesifik olarak da toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik olarak duyulan güven düzeyini ölçümlemeyi amaçlamaktadır. Bu anlamda güven unsurunu tartışması, güven duyulan kurum ve kuruluşları ortaya konması, güven duyma faktörleri ve güven duyulan bilgi kaynaklarının neler olduğunun ortaya konması bakımından hem söz konusu kurum ve kuruluşlar hem de konuyla ilgili çalışma ve araştırmalar yürüten akademisyenler için faydalı olması öngörülmektedir.

210 3.4. Araştırmanın Yöntemi

Araştırmada, ampirik çalışma yapılmıştır. Yapılan ampirik çalışma; kullanılan araştırma yöntemi, araştırma evreni ve örneklemi, veri toplama yöntemi ve uygulama, pilot çalışma ve anket formunun uygulanması ile analiz yöntemi başlıkları altında anlatılmıştır.

3.4.1. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evreni Marmara Bölgesi sınırları içerisinde yer alan devlet üniversitesi statüsündeki İletişim Fakülteleridir. Toplam öğrenci sayısına göre, araştırmanın evreni 5000 kişi civarındadır. Araştırma kapsamında İstanbul, Marmara, Galatasaray ve Kocaeli Üniversiteleri İletişim Fakültelerinde öğrenim gören öğrenci mevcutlarıyla ilgili bilgi fakülte sekreterliklerinden ve öğrenci işlerinden resmi kayıtlar olarak alınmıştır.

Buna göre İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde Gazetecilik, Halkla İlişkiler ve Tanıtım ve Radyo Televizyon ve Sinema olmak üzere üç bölüm bulunmaktadır. Araştırmanın gerçekleştiği dönem itibariye İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde ikinci öğretim eğitimine başlanmamıştır. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde Gazetecilik, Halkla İlişkiler ve Tanıtım ve Radyo Televizyon ve Sinema olmak üzere üç bölüm bulunmakta, bölümlerde örgün eğitimin yanı sıra ikinci öğretim eğitimi de verilmektedir. Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesinde ise beş bölüm bulunmaktadır. Bu bölümler, Gazetecilik, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Radyo Televizyon Sinema, Görsel İletişim Tasarımı ve Reklamcılık bölümleridir. Fakültede ikinci öğretim eğitimi sadece Gazetecilik, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Radyo Televizyon Sinema bölümlerinde verilmektedir. Görsel İletişim Tasarımı ve Reklamc ılık Bölümleri sadece örgün eğitim vermektedirler. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinde ise lisans eğitimi, modül programları şeklinde gerçekleştirilmektedir. Lisans öğrencileri 5. yarıyılın başından itibaren Gazetecilik ve İnternet yayıncılığı, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık, Televizyon ve Radyo modül

211 programlarından ders seçmektedirler. Fakültede sadece örgün öğretim yapılmakta, ikinci öğretim eğitimi yapılmamaktadır.

Bu bilgiler doğrultusunda resmi kayıtlara göre, her fakültenin, her bir bölümünde ve her bir sınıfında kaç öğrencinin öğrenim gördüğü bilgisi edinilmiş ve örneklem alınırken, fakülte, bölüm ve sınıf bazında oranlarına göre örneklem seçilmiştir.

Araştırma örneklemi ise, % 95 güven aralığıyla farklı popülasyon (çalışma evreni) seviyeleri için örneklem çizelgesine631 göre belirlenmiş, buna göre araştırmanın örneklem alt sınırı 360 kişi olarak saptanmıştır. Araştırmaya toplam olarak 389 kişi katılmıştır. Araştırma niceliksel araştırma biçimindedir. Örneklem seçimi olasılıklı örneklem, tabakalı tesadüfi örnekleme alınarak gerçekleştirilmiştir.

Olasılıklı örneklem seçildiğinde nüfusun içindeki her bir üyenin örnekleme seçilme şansının ne olduğu bilinmekte ve araştırmacı da örneklem hatasının güvenilirlik sınırlarını hesap edebilmektedir. Olasılıklı örneklem, basit tesadüfi, tabakalı tesadüfi örnekleme ve küme örneklemesi olarak üçe ayrılmaktadır. Bunlardan tabakalı örneklemede nüfus eşit biçimde özel gruplara bölünmekte ve tesadüfi örneklem her bir gruptan seçilmektedir.632

3.4.2. Veri Toplama Yöntemi ve Uygulama

Araştırmada anket tipi soru formu kullanılmıştır. Anket formu, likert tipi ölçek kullanılarak yapılandırılmıştır. Likert türü ölçek çoğunlukla bir orta (yansız) noktası ve iki pozitif ve iki negatif kademesi olan beş seçenekli bir ölçektir. Bir cümle verilerek, deneğin bir tanesini seçmesi için seçenekler sunulmaktadır:633

631 Joann Keyton, Communication Research Asking Questions, Finding Answers, New York, McGrawHill Publish, 2005, s. 127. 632 Pınar Eraslan Yayınoğlu, Halkla İlişkilerde Araştırma, İstanbul, Birsen Yayınevi, 2005, s. 84-85. 633 İrfan Erdoğan, Pozitivist Metodoloji, Ankara, Erk Yayınları, 2003, s. 233-234.

212 Seçenek örnekleri Onaylıyorum Tümüyle katılıyorum Genellikle onaylıyorum Genellikle katılıyorum Kararsızım Kararsızım Genellikle onaylamıyorum Genellikle katılmıyorum Onaylamıyorum Tümüyle katılmıyorum

Likert ölçeğinde bir tutumun veya görüşün veya yönelimin çeşitli boyutları ölçülebilir. Bu ölçmede: a) Aynı fikirde olma veya olmama (Katılma…. Katılmama) ölçülebilir, b) Sıklık (her zaman, çok sık, daima, hiçbir zaman, asla) ölçülebilir, c) Önem derecesi (çok önemli, önemsiz) ölçülebilir, d) Kalite değerlendirmesi (çok iyi, çok kötü) ölçülebilir, e) Olasılık seviyesi (kesinlikle, olası değil) ölçülebilir.

Anket formu yedi bölümden oluşmaktadır. Anketin yapısı; 1. Genel bilgiler (yaş cinsiyet üniversite bölüm sınıf ve eğitim şekli) 2. Genel Güven (sivil toplum örgütleri, ticari kuruluşlar, medya, hükümet) 3. Bilgi Kaynağının İnanılırlığı 4. Bilgi Kaynağının Kullanım Sıklığı 5. Güven Duyma 6. Güven Faktörleri 7. Ülke Sorunlarıyla İlgili Kurum ve Kuruluşların Sorumluluk Düzeyi şeklinde oluşturulmuştur.

Araştırmada kullanılan anket formu, Edelman Araştırma şirketi tarafından her yıl düzenli olarak 18 ülkede gerçekleştirilen Trust Barometer (Güven Barometresi) araştırması kapsamında uygulanmış olan anket soruları model alınarak oluşturulmuştur. 2005-2009 yılları arasında gerçekleştirilen Edelman Barometer araştırması soru ve bulguları Türkçeye çevrilerek sorular genel ve ticari kuruluşlara yönelik sorular olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır. Bu çerçevede genel sorular baz alınarak, genel güven duyma, güvenme sonucunda oluşan tutumlar, güven yaratan faktörler, bilgi kaynağının inanılırlığı, bilgi kaynağı kullanım sıklığı her bir

213 kurum için, sivil toplum kuruluşları, ticari kuruluşlar, medya ve hükümet için ayrı ayrı sorulmuştur.

Araştırmanın saha kısmında Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü örgün ve ikinci öğretim 4. sınıf öğrencileri anketör olarak katkıda bulunmuşlardır. Kamuoyu Araştırmaları dersi kapsamında, ders dönemi süresince, araştırmayla ilgili bilgi ve eğitim verilen öğrenciler, önceden yazılı olarak izin alınan fakültelerde belirli tarihler arasında üniversite yerleşkelerine gelmişler ve araştırmacı ile birlikte anket uygulamasında bulunmuşlardır.

3.4.3. Pilot Çalışma ve Anket Formunun Uygulanması

Araştırmaya başlamadan önce, uygulamada karşılaşılacak olası hataları engellemek ve soruların doğru anlaşılıp anlaşılmadığını kontrol etmek için bir pilot çalışma yapılmıştır. Pilot çalışmada, rastgele seçilen 40 öğrenciye anket uygulanmış ve soruların doğru anlaşılıp anlaşılmadığı, anket formunun anlaşılabilirliği kontrol edilmiştir.

Anket formuna son halinin verilmesi ve gerekli düzeltmelerin yapılmasından sonra anket formu uygulanmıştır. Araştırma kapsamında 450 adet anket formu dağıtılmış, çalışmanın sonucunda 389 adet kullanılabilir anket değerlendirmeye alınmıştır.

3.4.4. Analiz Yöntemi

Araştırma sonucunda elde edilen bilgiler Sosyal Bilimler İstatistik Programı olan SPSS 17 programında değerlendirilmiştir. Bu istatistik programına, değerlendirmeye alınan 389 yanıt formundaki soru ve cevaplar kodlanmış, kodlanan soru ve cevaplar nümerik bilgiler olarak girilmiştir.

214 3.5. Araştırma Bulguları ve Değerlendirme

Araştırmada katılımcıların demografik özelliklerine göre değerlendirilmesi, sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik genel güven düzeylerinin değerlendirilmesi, bu kurum ve kuruluşlar hakkında bilgi edinmede bilgi kaynaklarına inanılırlık düzeyleri, bilgi kaynaklarının kullanım sıklığı, katılımcıların sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik güven faktörlerinin neler olduğu, bu kurumların ülke sorunlarıyla ilgili konularda katılımcılar tarafından sorumlu tutulma oranları, katılımcıların güven duyma sonucunda oluşan tutumlarının neler olduğuna yönelik olarak frekans tabloları oluşturulmuş ve ANOVA analizi yapılmıştır. İkiden fazla grubun karşılaştırılmasını sağlamak amacıyla geliştirilen testler arasında en yaygın olarak kullanılanı ANOVA testidir. Gözlenen varyansı çeşitli kısımlara ayırma yöntemiyle bazı değişkenlerin başka bir değişken üzerindeki etkisini incelemeye yarayan bir modelleme türü olan ve bu modellerle ilişkili işlemlerden oluşan ANOVA analizi cinsiyet, yaş, üniversite, bölüm, sınıf ve eğitim şekli değişkenleriyle genel güven duyma ve bu kurum ve kuruluşlarla ilgili bilgi kaynaklarının inanılırlığı arasında bir ilişki olup olmadığının test edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.

3.5.1.Araştırmaya Katılanların Demografik Özelliklerine Göre Değerlendirilmesi

Araştırmaya katılanların cinsiyet, yaş, üniversite, bölüm, sınıf ve eğitim şekli gibi özellikleri bakımından dağılımları incelenmiştir.

Tablo 3.1. Cinsiyet Dağılımı

Frekans Yüzde Kümülatif Yüzde Kadın 178 45,8 45,8 Erkek 211 54,2 100,0 Toplam 389 100,0

215 Araştırmaya katılan öğrencilerden 211’i erkek, 178’i kadın katılımcılardan oluşmaktadır. Erkek öğrenciler örneklemin %54,2’sini, kadın öğrenciler ise % 45,8’ini oluşturmaktadır.

Tablo 3.2. Yaş Dağılımı

Frekans Yüzde Kümülatif Yüzde 18-21 208 53,5 54,3 22-25 162 41,6 96,6 26-30 11 2,8 99,5 31 Yaş ve Üzeri 2 ,5 100,0 Yanıtsız 6 1,5 Toplam 389 100,0

208 katılımcı 18-21 yaş grubu arasında, 162’si 22-25 yaş grubu arasında, 11’i 26-30 yaş grubu arasında, 2’si ise 31 yaş ve üzeri yaş grubu arasındadır. Araştırmanın en yüksek katılım grubu 18-21 yaş arası gruptan oluşmaktadır. 18-21 yaş arası grup, örneklemin % 53,5’ini oluşturmaktadır.

Tablo 3.3. Üniversitelere Göre Dağılım

Üniversite Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde İstanbul Üniversitesi 113 29,0 29,0 29,0 Marmara Üniversitesi 132 33,9 33,9 63,0 Galatasaray Üniversitesi 23 5,9 5,9 68,9 Kocaeli Üniversitesi 121 31,1 31,1 100,0 Toplam 389 100,0 100,0

Katılımcıların üniversitelere göre dağılımlarına bakıldığında, 132 katılımcının Marmara Üniversitesinden, 121 katılımcının Kocaeli Üniversitesinden, 113 katılımcının İstanbul Üniversitesinden, 23 katılımcının ise Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinden olduğu görülmektedir. Marmara Üniversitesi İletişim

216 Fakültesi öğrenci sayısı bakımından, araştırma örnekleminin % 33,9’unu oluşturarak en büyük orana sahiptir.

Tablo 3.4. Bölümlere Göre Dağılım

Frekans Yüzde Kümülatif Yüzde Halkla İlişkiler ve Tanıtım 117 30,1 30,5 Gazetecilik 132 33,9 65,0 Radyo Sinema TV 111 28,5 94,0 Reklâmcılık 14 3,6 97,7 Görsel İletişim Tasarımı 9 2,3 100,0 Yanıtsız 6 1,5 Toplam 389 100,0

Genel olarak katılımcıların bölümlere göre dağılımlarına bakıldığında, 132’si Gazetecilik, 117’si Halkla İlişkiler ve Tanıtım, 111’i Radyo Sinema Televizyon, 14’ü Reklamcılık, 9’u ise Görsel İletişim ve Tasarım Bölümünden araştırmaya dahil olmuşlardır. Genel olarak gazetecilik bölümü öğrencileri örneklemin % 33,9’unu oluşturarak en büyük orana sahiptirler.

Araştırma örneklemi içinde yer alan üniversitelerin iletişim fakülteleri arasında sadece Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesinde Görsel İletişim Tasarımı ve Reklamcılık bölümlerinin bulunması ve söz konusu bölümlerde sadece örgün eğitim yapılıyor olması, bu bölümlerde katılımcı sayısının az olması bakımından etkili olmaktadır. Bununla birlikte Gazetecilik Bölümü ise örneklem dahilinde olan bütün fakültelerde bulunmaktadır. Aynı zamanda Gazetecilik Bölümü, hem Kocaeli Üniversitesi hem de Marmara Üniversitesi İletişim Fakültelerinde örgün ve ikinci öğretim eğitimlerinin yapıldığı bölümlerden biridir. Bu nedenle katılım bakımından en yüksek sayıya sahiptir.

217 Tablo 3.5. Sınıflara Göre Dağılım

Frekans Yüzde Kümülatif Yüzde 141 36,2 36,2 1. Sınıf 2. Sınıf 89 22,9 59,1 3. Sınıf 82 21,1 80,2 4. Sınıf 77 19,8 100,0 Toplam 389 100,0

Araştırmaya katılanların 141’i birinci sınıf, 89’u ikinci sınıf, 82’si üçüncü sınıf, 77’si ise dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Fakülte mevcutlarıyla doğru orantılı olarak en yüksek oran % 36,2 ile birinci sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır.

Tablo 3.6. Eğitim Şekline Göre Dağılım

Frekans Yüzde Kümülatif Yüzde Örgün 301 77,4 77,4 İkinci Öğretim 87 22,4 99,7 Toplam 389 100,0

Araştırmaya, fakültelerde öğrenim gören örgün ve ikinci öğretim öğrencileri dahil edilmiştir. Buna göre araştırmaya katılan öğrencilerin 301’i örgün, 87’si ise ikinci öğretim öğrencisidir. Örneklemin % 77,4’ünü örgün, %22,4’ünü ise ikinci öğretim öğrencileri oluşturmaktadır. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ikinci öğretim eğitiminin olmaması ve araştırmanın yapıldığı dönemde İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde ikinci öğretim eğitimine başlanmamış olması, ikinci öğretim öğrencilerinin katılımcı sayısı bakımından örgün öğrencilerden daha az olması üzerinde etkili olmaktadır.

218 3.5.2. Araştırmaya Katılanların Genel Güven Düzeyleri

Araştırmada genel olarak katılımcıların güven eğiliminin bütün kurumlara yönelik olarak oldukça düşük seviyede olduğu görülmektedir.

Tablo 3.7. Sivil Toplum Örgütleri, Ticari Kuruluşlar, Medya ve Hükümete Yönelik Genel Güven Düzeyi

Genel Güven Düzeyi

Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar Medya Hükümet N 386 384 384 386 Yanıtsız 3 5 5 3 Ortalama 3,1269 2,4401 2,1719 2,0389

Katılımcılar kurumlara güven duyma konusunda kararsız ya da olumsuz bir tutum içindedirler. Kurumlar arasında bir kıyaslama yapıldığında ise göreceli olarak sivil toplum örgütlerine yönelik güvenin diğer kurumlara göre daha fazla olduğu görülmektedir. Sivil toplum örgütlerinden sonra ticari kuruluşlar, medya ve hükümet gelmektedir. Ancak bakıldığında sivil toplum örgütleri dışında kalan kurum ve kuruluşlara yönelik güvenmeme eğiliminin daha açık olduğu görülmektedir. Sivil toplum örgütleri kar amacı gütmeyen, gönüllü örgütlenmeler olarak, kuruluş amaçlarına göre siyaset, eğitim, sosyal dayanışma, çevre, sağlık hizmetleri, tüketici hakları, insan hakları, kültür sanat gibi alanlarda faaliyet gösteren örgütlenmelerdir. Genel olarak araştırmaya katılanların bir sivil toplum örgütüne üye olma ya da gönüllü katılım oranlarının oldukça düşük olmasına rağmen diğer kurumlara yönelik güven eğiliminden daha yüksek bulunması da toplumsal yapıdaki güven süreciyle ilişkilidir. Ülkemizde sosyal, siyasal, kültürel örgütlenmenin ve katılımın düşük olması buna neden oluşturabilmektedir.

219 Bununla birlikte araştırma sonuçları Edelman Güven Barometresi’nin 2008 yılında onsekiz ülkede gerçekleştirmiş olduğu istatistiklerle paralellik taşımaktadır. Edelman’ın gerçekleştirdiği araştırmanın örneklemini oluşturan katılımcıların yaş dağılımı 35-64 yaş grubu arasında değişmektedir. Araştırma bulgularına göre en çok güven duyulan kurum sivil toplum örgütleridir, ardından sırasıyla ticari kuruluşlar, medya ve hükümet gelmektedir.

Araştırmamızda genel olarak güven kavramı çerçevesinde incelenen diğer kurum ve kuruluşlar içerisinde iletişim süreciyle ilgili etkinlikleri bakımından en az çaba harcayan sivil toplum örgütleridir. Sivil toplum örgütleri hedef gruplarıyla yeterince ilişki kurmaması nedeniyle eleştirilmektedir. Buna rağmen katılımcılar tarafından diğer kurumlara göre daha üst sırada değerlendirilmiştir. Ancak katılımcılardaki güvenme eğilimi sivil toplum örgütlerine katılım, destek verme, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel alanlardaki bu örgütlenmeler içinde yer alma gibi bir sürece dönüşememiştir.

Araştırmada toplumsal yapının önemli belirleyicileri ve unsurları olarak düşünülen kurumlara yönelik genç katılımcıların genel güven düzeyinin düşük olması, toplumdaki sosyal güven düzeyinin bir yansıması olarak düşünülebilir. Katılımcılar genel olarak belirtilen hiçbir kuruma güven duymamaktadırlar. Diğer yandan ticari kuruluşların, ticari kar amacı gütmesine rağmen medya ve hükümetten daha üst sırada yer aldığ ı görülmektedir. Ticari kuruluşlar, hedef gruplarla, kamularıyla iletişim konusunda en çok zaman, finansal kaynak ayıran ve çeşitlilik yaratan kuruluşlardır. Ticari kuruluş kavramı içerisinde belirtilen özel sektör kuruluşlarının halkla ilişkiler, reklam, sosyal sorumluluk, sponsorluk gibi faaliyetlerle hedef kamular üzerinde yaratmayı amaçladıkları etkiler düşünüldüğünde toplumun dinamik bir kesimini oluşturan üniversite öğrencileri arasından alınan örnekleme dahil olan katılımcılar üzerinde bir güven yaratmadığı görülmektedir.

 Edelman Güven Barometresinin gerçekleştiği ülkeler, İsveç, Almanya, Kanada, İngiltere, Hollanda, Japonya, Fransa, İrlanda, ABD, İspanya, İtalya, Güney Kore, Polonya, Hindistan, Brezilya, Çin, Meksika ve Rusya’dan oluşmaktadır.

220 Araştırma bulgularına göre katılımcılarda medyaya yönelik güvensizlik eğilimi de araştırma örneklemi açısından oldukça önemli bir bulgudur. Araştırma örnekleminin iletişim fakültesi öğrencilerinden oluşturulması ve bu öğrencilerin potansiyel birer medya sektörü çalışanı veya alanda akademik çalışmalar yapması beklenen bireyler olması da duyulan güvensizlik eğilimi bakımından düşündüğünde önemli bir bulgu olarak değerlendirilmektedir.

Medyaya yönelik güvensizlik eğiliminin sadece genç katılımcılar arasında değil aynı zamanda genel kamuoyu araştırmalarında da düşük olduğu görülmektedir. Medyaya yönelik genel güvensizlik eğilimleri arasında medyanın tarafs ız olmaması, bilinçli olarak bilgi kirliliği yaratılması, siyaset ve medya ilişkilerinin yoğun olarak yaşanması, tekelleşme, toplumun gündemini yansıtmaması634 gibi faktörlerin yer aldığı görülmektedir. Sonuç olarak araştırma örneklemi bakımından düşünüldüğünde medyaya yönelik güvensizlik eğiliminin yüksek olması oldukça düşündürücü bir bulgu olarak değerlendirilmektedir.

Bununla birlikte en fazla güvensizlik eğiliminin hükümete yönelik olduğu görülmektedir. Hükümetin siyasal, sosyal, ekonomik işleyiş sürecini yönlendiren en etken ve önemli güç olduğu göz önüne alındığında, genç kanaat önderleri olarak nitelendirilebilecek üniversite öğrencilerinin bu kuruma karşı güvensizlik taşımaları sistemin sağlıklı bir şekilde işleyişi ve sosyal güven bakımından riskler taşımaktadır. Hükümetin, siyasal iletişim sürecinin çeşitli unsurlarıyla yurttaşları bilgilendirme, ikna etme, politika ve programlarının oluşturulmasında, yeni girişimler ve atılımlar konusunda destek sağlamada halkın desteğini alma, toplumun çeşitli kesimlerinin yönetimin kararlarına uymalarını sağlamak gibi amaçları bulunmaktadır. Bu amaçlarına ulaşmada toplumun en dinamik ve aktif kesimini oluşturan gençlerin desteğinin sağlanamaması da hem siyasal hem de idari sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesi ve sürekliliği açısından olumsuzluklar içermektedir. Katılımcıların diğer kurum ve kuruluşlara göre göreceli olarak daha fazla güven duyduğu sivil toplum örgütleriyle ilgili değerlendirmeleri ise aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

634 http://www.marketingturkiye.com/yeni/Haberler/NewsDetailed.aspx?id=15275, Erişim Tarihi, 22.04.2010.

221 Tablo 3.8. Katılımcıların Sivil Toplum Örgütlerinin Çalışma ve Faaliyetleriyle İlgili Değerlendirmeleri

N Ortalama Bireylerin toplum için yararlı faaliyetlerde 388 3,7887 bulunmasının önünü açarak, sorumluluk ve yaratıcılık bilinci yaratmaktadır Genel olarak sivil toplum örgütleri ülkenin gelişimi 389 3,7635 açısından olmazsa olmaz örgütlerdir Demokratikleşme sürecinde önemli rol oynayan 388 3,6134 kuruluşlardır Sivil toplum örgütleri ülke çapında önemli sorunlara 389 3,4190 yönelik çözüm üretmektedirler Sivil toplum örgütleri gerçekleştirdikleri faaliyetleri 389 2,8149 yeterince duyurmaktadırlar Sivil toplum örgütleri yeterince faal olarak faaliyet 375 2,6080 göstermektedirler Ülke sorunları göz önünde bulundurulduğunda yeterli 389 2,5681 sayıda sivil toplum örgütü bulunmaktadır Ticari kuruluşların birçoğu sivil toplum örgütlerini 389 2,4267 desteklemekte ve yeterli oranda maddi ve diğer katkılar sağlamaktadırlar Medya, sivil toplum örgütlerini desteklemekte ve 387 2,3256 yeterince yer ve zaman ayırmaktadır Hükümet sivil toplum örgütlerini yeterince 389 2,3085 desteklemektedir

Katılımcıların sivil toplum örgütlerine yönelik güven duyma düzeylerinin yanı sıra, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin niteliği konusundaki değerlendirmeleri de sorgulanmıştır. Buna göre sivil toplum örgütlerine yönelik olarak yapılan değerlendirmeler arasında, “bireylerin toplum için yararlı faaliyetlerde bulunmasının önünü açarak, sorumluluk ve yaratıcılık bilinci yaratmakta olduğu” ifadesine katılım düzeyleri ilk sırada yer almaktadır. Sivil toplum örgütlerinin “genel olarak ülkenin gelişimi açısından olmazsa olmaz örgütler” olduğu, “demokratikleşme sürecinde önemli rol oynayan örgütler” olduğu ifadelerine katılım düzeyi de olumlu ortalama değerlerin üstündedir.

222 Ancak “sivil toplum örgütleri ülke çapında önemli sorunlara yönelik çözüm üretmektedir”, “sivil toplum örgütleri gerçekleştirdikleri faaliyetleri yeterince duyurmaktadır”, “sivil toplum örgütleri yeterince faal olarak faaliyet göstermektedir” ve “ülke sorunları göz önünde bulundurulduğunda yeterli sayıda sivil toplum örgütü bulunmaktadır” ifadelerine yönelik olarak katılımcılar, kararsız bir tutum içindedirler. Bununla birlikte hem medyanın hem hükümetin hem de ticari kuruluşların sivil toplum örgütlerine yönelik olarak yeterince yer ve zaman ayırması, maddi ve diğer türlerde destek sağlaması konularında olumsuz bir tutum içindedirler. Katılımcılar bu kurumların sivil toplum örgütlerine yönelik olarak destekleyici bir tutum içinde olmadığı görüşündedirler.

Sonuç olarak, katılımcıların diğer kurum ve kuruluşlara göre, sivil toplum örgütlerine yönelik güven duyma düzeyleri göreceli olarak yüksek olmakla birlikte, katılımcıların bu örgütlere katılım oranı düşük seviyededir. Aynı zamanda da ülkemizde sivil toplum örgütlerinin ülke sorunlarına yönelik olarak önemli sorunlara çözüm ürettiği, aktif bir şekilde işlerlik gösterdiği, faaliyetlerini yeterince duyurabildiği konularında katılımcılarda kararsızlık söz konusudur.

3.5.3. Araştırmaya Katılanların Bilgi Kaynaklarına Yönelik İnanılırlık Düzeyleri

Araştırma kapsamında güven düzeyi kadar hangi bilgi kaynaklarının katılımcılar tarafından daha inanılır bulunduğu da önem taşımaktadır. Kaynağın inanılırlığı çok boyutlu bir kavram olarak ele alınmakta ve güven üzerinde önemli etkisi bulunmaktadır. Mesaj güvenilir bir kaynaktan geldiği zaman bireyler destekleyici unsurlara gerek duymadan güvenme eğilimi göstermektedirler. İnanılırlık güvenin bir alt femonomeni olarak değerlendirilmekte ve güvene yönelik önemli veri oluşturmaktadır. Medya, kitle iletişim araçları yoluyla bir bilgi kaynağı olarak değerlendirildiğinden, bilgi kaynağının inanılırlığına yönelik sorgulamada kapsam dışında bkıra ılmıştır. Buna göre katılımcıların sivil toplum örgütleri, hükümet ve

223 ticari kuruluşlarla ilgili olarak hangi bilgi kaynaklarını daha inanılır buldukları tablolarda gösterilmiştir.

Tablo 3.9. Sivil Toplum Örgütleri Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın İnanılırlığı

N Ortalama Arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler 388 3,4588 Sivil toplum örgütlerinin kendi web sayfası 388 3,3041 Dergilerdeki makaleler 388 3,2758 Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 386 3,2565 Sivil toplum kuruluşu tarafından yayınlanan haber 388 3,2345 ve iletiler Radyo haber içeriği 388 3,1057 Gazetelerdeki yazılar ve mkaleler 387 3,1034 Web temelli video paylaşım siteleri 386 2,9508 Televizyondaki sohbet programları 385 2,8779 Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 388 2,8608 Televizyon haber içeriği 388 2,8247 Bloglar 385 2,7896 Sosyal ağ iletişim siteleri 388 2,6881

Sivil toplum örgütleri hakkında bilgi edinmede bilgi kaynaklarına yönelik genel bir kararsızlık ve güvensizlik eğilimi söz konusudur. Bununla birlikte tablodaki sıralama esas alınmakta ve bilgi kaynağına duyulan inanılırlık bakımından en üst sırada “arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler” gelmektedir. Sırasıyla, “sivil toplum örgütlerinin kendi web sayfası”, “dergilerdeki makaleler”, “wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler”, “radyo haber içeriği”, “gazetelerdeki yazılar ve makaleler”, “web temelli video paylaşım siteleri”, “televizyondaki sohbet programları”, “online mesaj panoları, forum ve haber grupları”, “televizyon haber içeriği”, “bloglar” ve “sosyal ağ iletişim siteleri” gibi bilgi kaynakları yönelik inanılırlık konusunda katılımcıların kararsız bir tutum içinde oldukları görülmektedir.

Buna göre “arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler” en yüksek inanılırlık düzeyine sahiptir. Diğer bilgi kaynaklarından farklı olarak yüzyüze iletişimin gerçekleşmesi

224 bakımından, kitle iletişiminin söz konusu olduğu diğer bilgi kaynaklarından farklılık taşımaktadır. Bununla birlikte “sivil toplum örgütünün kendi web sayfası” ikinci sırada yer alması bakımından önem taşımaktadır. Diğer internet bilgi kaynaklarına göre daha üst sırada yer almaktadır. “Dergilerdeki makaleler” ve “wikipedia gibi ansiklopediler”in inanılırlık bakımından görece olarak daha üst sıralarda yer alması, katılımcıların bilgi içerikli bilgi kaynaklara yönelik olarak daha olumlu bir tutum içinde olduklarına işaret etmektedir. Televizyon, radyo ve gazete gibi geleneksel iletişim araçlarının daha düşük inanılırlık oranlarına sahip olduğu görülmekte, genç katılımcılar tarafından sıklıkla kullanılan bloglar, sosyal ağ iletişim siteleri, forumlar gibi internet katılım biçimlerinin de sivil toplum örgütleri hakkında bilgi edinmede inanılırlık düzeylerinin düşük olması dikkat çekmektedir.

Sivil toplum örgütlerinin yoğun olarak hedef kamularına ne tür kitle iletişim araçlarıyla ulaştıkları da önem taşımaktadır. Sivil toplum örgütlerinin genç katılımcıların sıklıkla kullandıkları internet katılım biçimleri arasında yer alan bloglar, online mesaj panoları, forumlar, sosyal ağ iletişim sitelerinde sunduğu içerik, bilgi edinme aracı olarak katılımcılar tarafından inan ılır bulunmamıştır.

Tablo 3.10. Hükümet Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın İnanılırlığı

N Ortalama Wikipedi gibi serbest içerikli sanal ansiklopediler 388 2,7577 Bloglar 387 2,5762 Gazetelerdeki yazılar ve makaleler 389 2,5450 Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 387 2,5323 Web temelli video paylaşım siteleri 388 2,5361 Radyo haber içeriği 387 2,5194 Televizyonlardaki sohbet programları 389 2,5167 Sosyal ağ iletişim siteleri 387 2,4005 Hükümet yetkililerinin açıklamaları 388 2,3479 Hükümete bağlı kurum ve kuruluşların web 388 2,3067 sayfaları Televizyon haber içeriği 389 2,2596

225 Hükümet tarafından kullanılan ilan, billboard, afiş 388 2,2629 gibi materyaller

Genel olarak hükümet hakkında bilgi edinme belirtilen bilgi kaynaklarına yönelik bir güvensizlik eğilimi söz konusudur. Bu genel eğilim içinde değerlendirildiğinde ise hükümet hakkında bilgi edinmede “wikipedia gibi serbest içerikli sanal ansiklopediler”in inanılırlık bakımından ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Bireylerin gönüllü olarak bilgi paylaşımı esasına dayanan ve üzerinde bilgi ekleme, çıkarma, düzenleme yapılabilen sanal bir ansiklopedi olarak nitelendirilen wikipedia’nın ardından yine bireylerin kendi iradeleriyle, yorumlarıyla oluşturdukları bir diğer internet katılım biçimi olan “bloglar” gelmektedir. Bunu geleneksel medya araçları arasında yer alan “gazetelerdeki yazılar ve makaleler” izlemektedir. “Online mesaj panoları, forum ve haber gupları”, “web temelli video paylaşım siteleri” gibi internet bağlantılı kullanım biçimleri, “radyo haber içeriği”, “televizyonlardaki sohbet programları” gibi bilgi kaynaklarına yönelik inanıl ırlık eğilimi de düşüktür. En düşük inanılırlık “televizyon haber içeriği” ve “hükümet yetkililerinin açıklamaları”, “hükümete bağlı kurum ve kuruluşların web sayfaları”, “hükümet tarafından kullanılan ilan, billboard, afis v.b materyalleri” gibi bilgi kaynaklarına yöneliktir. Katılımcılar bu kaynaklardan gelen bilgileri inanılır bulmama eğilimi içindedirler. Bu bilgi kaynaklarının taraflılığı ve ikna etme, yönlendirme amacı taşıyor olması inanılırlık düzeyini ters yönde etkilemektedir. Katılımcıların daha çok bilgi içerikli kaynakları inanılır bulma eğilimi içinde oldukları görülmektedir.

Hükümet tarafından uygulanan iletişimde siyasal mesajın gönderildiği kitlenin/seçmenlerin özelliklerinin bilinmesi, verilmek istenen mesajın doğru araçlarla aktarılması, kullanılan dil, semboller gibi unsurlar büyük önem taşımaktadır. Aynı zamanda hükümet, diğer siyasal aktörlere karşı medyanın ve dolayısıyla seçmenlerin dikkatinin çekilmesi konusunda rekabet halindedir. Bu bağlamda siyasal iletişim sürecinde medya etkin bir şekilde kullanılmakta, yazılı basın, radyo ve televizyonun yanısıra internet gibi yeni medya olanaklarından da yararlanılmaktadır. Ancak katılımcılar hükümetin kullandığı bilgi kaynaklarına yönelik olarak kararsız ya da olumsuz bir tutum içindedirler. Hükümetin kullandığı

226 iletişim süreci araçlarının genç katılımcılar açısından başarıya ulaşmadığı söylenebilir.

Tablo 3.11. Ticari Kuruluşlar Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın İnanılırlığı

N Ortalama Arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler 388 3,4253 Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 386 3,3368 Ekonomi dergilerindeki makaleler 384 3,2214 Gazetelerdeki yazılar ve makaleler 388 3,0412 Web temelli video paylaşım siteleri (youtube v.b.) 386 2,9352 Radyo haber içeriği 388 2,9304 Şirket tarafından yayınlanan haber ve iletiler 386 2,8575 Şirketin kendi web sayfası 386 2,8497 Online mesaj panoları forum ve haber grupları 388 2,8325 Bloglar 386 2,8135 Televizyondaki sohbet programları 389 2,7018 Televizyon haber içeriği 389 2,6170 Kurum ya da ürün reklamları 384 2,5651 Sosyal ağ iletişim siteleri (Myspace, Facebook..) 386 2,5596

Ticari kuruluşlar hakkında bilgi edinme kaynaklarına yönelik olarak da genel bir kararsızlık ve güvensizlik eğilimi söz konusudur. Bu tablo içinde değerlendirildiğinde diğer kuruluşlar hakkında bilgi edinmede olduğu gibi ilk sırada, arkadaşlar ve yaşıtlarla yapılan sohbetler yer almaktadır. İkinci sırada wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler gelmektedir. Ekonomi dergilerindeki makaleler, gazetelerdeki yazılar ve makaleler inanılırlık bakımından ortalama bir düzeye sahiptir. Sırasıyla web temelli video paylaşım siteleri (youtube v.b.), radyo haber içerikleri, şirketlerin yayınladığı basın bültenleri, faaliyet raporları, şirketin kendi kurumsal web sayfası, online mesaj panoları ve haber grupları, bloglar, televizyon sohbet programları ve televizyon haber içeriği gibi bilgi kaynakları da inanılırlık bakımından düşük seviyededir. Kurum ya da ürün reklamları, sosyal ağ iletişim siteleri ise güven eğiliminin en az olduğu bilgi kaynakları arasında yer almaktadırlar.

227 Araştırma bulguları, Edelman Güven Barometresi sonuçlarıyla karşılaştırıldığında genç kanaat önderlerinin ticari kuruluşlarla ilgili olarak neredeyse bütün bilgi kaynaklarını inanılır buldukları görülmektedir. Örneğin ABD’de en inanılır bulunan bilgi kaynağı “ekonomi dergileri”dir. İkinci sırada “wikipedia” bulunurken, üçüncü sırada ise “radyo haberleri” gelmektedir. “Arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler” ise beşinci sırada yer almaktadır. Araştırmamızla paralel şekilde “ürün ve kurum reklamları” ve “sosyal ağ iletişim siteleri” inanılırlık sıralamasında en alt sırada yer almaktadırlar.

Bununla birlikte araştırmamızdaki katılımcıların genel olarak bilgi kaynağına yönelik inanılırlık düzeylerinin, ele alınan bütün kurumlar bakımından kararsızlık seviyesinde ya da düşük seviyede olduğu görülmektedir. Genç kanaat önderleri olarak nitelendirilebilecek katılımcıların belirlenen kurum ve kuruluşlarla ilgili bilgi kaynağına yönelik inanma eğilimi yüzyüze iletişim biçimi olan arkadaş ve yaşıtlarla sohbetler ya da geleneksel medya dışında yer alan iletişim araçlarına yöneliktir. Bu iletişim araçları kapsamında da özellikle bilginin kullanıcılar tarafından hiçbir ticari amaç ya da çıkar söz konusu olmaksızın paylaşıldığı ve kullanı cının müdahalesine ve katılımına açık katılım biçimleri gelmektedir.

3.5.4. Araştırmaya Katılanların Sivil Toplum Örgütleri, Medya, Hükümet ve Ticari Kuruluşlara Yönelik Bilgi Kaynaklarını Kullanım Sıklıkları

Katılımcılardaki bilgi kaynağı kullanımına yönelik genel eğilim, arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetlerin daha sıklıkla olduğu yönündedir.

Tablo 3.12. Sivil Toplum Örgütleri Hakkında Bilgi Edinmede Bilgi Kaynağının Kullanım Sıklığı

N Ortalama Arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler 388 3,4974

228 Dergilerdeki yazılar ve makaleler 388 3,3402 Sivil toplum kuruluşunun kendi web sayfası 385 3,3221 Gazetelerdeki yazılar 388 3,3144 Televizyon haberleri 388 3,2964 Sivil toplum kuruluşu tarafından yayınlanan haber ve 387 3,2300 iletiler Televizyondaki sohbet programları 385 3,0156 Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 385 2,9792 Radyo haberleri 387 2,7468 Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 387 2,6460 Youtube gibi web temelli video paylaşım siteleri 385 2,5818 Bloglar 387 2,5039 MySpace ve Facebook gibi sosyal ağ paylaşım siteleri 386 2,4948

Katılımcılar tarafından sivil toplum örgütleri hakkında bilgi edinmede en sıklıkla kullanılan bilgi kaynağı, aynı zamanda en çok inanılırlık taşıyan “arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler” olmaktadır. Dergilerdeki yazılar ve makaleler ise kullanım sıklığı bakımından ikinci sırada yer almaktadır. Sivil toplum örgütlerinin web sayfaları inanılırlık bakımından ikinci sırada olmakla birlikte, kullanım sıklığı bakımından üçüncü sırada yer almaktadır. Bununla birlikte gazetelerdeki yazılar ve televizyon haberleri düşük inanılırlık taşımasına rağmen kullanım sıklığı bakımından üst sıralarda yer almaktadır. Sivil toplum örgütü tarafından yayınlanan haber ve iletiler ise katılımcılar tarafından kullanım sıklığı bakımından ortalama seviyede yer almaktadır. Katılımcılar bloglar, video paylaşım siteleri, sosyal ağ paylaşım siteleri gibi internet kaynaklarını da sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak bilgi edinmede az kullanma eğilimi göstermektedirler. Bu örgütlerle ilgili olarak en çok kullanılan internet içerikli bilgi kaynağı, örgütün kendi web sayfası olmaktadır.

Tablo 3.13. Hükümet Hakkında Bilgi Edinmede Bilgi Kaynağının Kullanım Sıklığı

N Ortalama Arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler 387 3,5452

229 Televizyon haberleri 389 3,3548 Gazetelerdeki yazılar 388 3,5026 Televizyondaki sohbet programları 388 3,1289 Hükümet yetkililerinin açıklamaları (basın 389 2,8252 açıklamaları, demeçler v.b) Radyo haberleri 387 2,7804 Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 386 2,7694 Hükümete bağlı kurum ve kuruluşların web sayfaları 388 2,5129 Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 389 2,5090 Hükümet tarafından kullanılan ilan, billboard, afiş 389 2,4704 gibi materyaller Youtube gibi web temelli video paylaşım siteleri 389 2,3599 Bloglar 389 2,2802 MySpace ve Facebook gibi sosyal ağ paylaşım siteleri 389 2,2237

Hükümet hakkında bilgi edinmede en sıklıkla kullanılan bilgi kaynağı, sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetlerdir. Yüzyüze iletişim biçiminin bir türü olan sohbetlerden sonra, televizyon haberleri, televizyon sohbet programları ve gazetelerdeki yazılar gibi geleneksel kitle iletişim araçları, hükümet hakkında bilgi edinmede en sıklıkla başvurulan araçlardır. Genç katılımcıların sıklıkla kullandıkları internet içerikli araçların, hükümet hakkında bilgi edinmede çok sık kullanılmadığı görülmektedir. Aynı zamanda hükümet yetkililerinin açıklamaları, hükümet tarafından kullanılan ilan, billboard, afiş gibi araçlar da katılımcıların kullanım sıklığı bakımından alt sıralarda yer almaktadır.

Tablo 3.14. Ticari Kuruluşlar Hakkında Bilgi Edinmede Kaynağın Kullanım Sıklığı

N Ortalama Arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler 388 3,5825 Gazetelerdeki yazılar 388 3,2680 Kuruluşun web sayfası 388 3,3178 Televizyon haberleri 388 3,2165 Kurum ya da ürün reklamları 388 3,1804

230 Kuruluşun kendisi tarafından yayınlanan haber ve 389 3,0000 iletileri (basın bülteni, faaliyet raporları, basın bültenleri v.b) Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 389 2,9743 Televizyondaki sohbet programları 387 2,9046 Ekonomi dergilerindeki yazılar 388 2,9046 Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 388 2,7526 Youtube gibi web temelli video paylaşım siteleri 389 2,6221 Radyo haberleri 386 2,6036 Bloglar 388 2,4794 MySpace ve Facebook gibi sosyal ağ paylaşım siteleri 387 2,4780 Kuruluşun hisse senetleri veya endüstri analiz 388 2,2964 raporları

Ticari kuruluşlar hakkında bilgi edinmede de en sıklıkla başvurulan, arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetlerdir. İncelenen her üç kurumda da sıklıkla başvurulan kaynağın, kendi yaşıtları veya arkadaşlarıyla olan birebir iletişim olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, gazetelerdeki yazılar da kullanım sıklığı bakımından ilk sıralarda yer almaktadır. Ticari kuruluşların web sayfalarının da genç katılımcılar tarafından sıklıkla ziyaret edildiği görülmektedir. Ancak bu tür web sayfalarının inanılırlık bakımından daha alt seviyelerde olduğu görülmektedir. Kuruluşun hisse senetleri ve endüstri raporları gibi daha formel iletişim biçimleri kullanım sıklığı bakımından oldukça az kullanılan bilgi kaynakları arasında yer almaktadır.

Ticari kuruluşlar tarafından önemli bir iletişim faaliyeti olarak görülen, hem zaman hem bütçe bakımından oldukça önem taşıyan kurum ve ürünlere yönelik reklamların katılımcılar tarafından sıklıkla kullanıldığı ancak inanılırlık bakımından ele alındığında en alt sıralarda yer aldığı görülmektedir.

Bilgi kaynağının kullanım sı klığı, bilgi kaynağına duyulan inanılırlığı ve dolayısıyla da güven duyma tutumunu doğrudan etkilememektedir. Katılımcılar tarafından sıklıkla başvurulan bilgi kaynakları, inanılırlık düzeyi bakımından alt seviyelerde yer alabilmektedir. Kurum ve kuruluşların hedef kamuları üzerinde güven duyma

231 tutumunu yaratabilmeleri, bilgi kaynaklarını güvenin alt unsurları olan bağlılık, yeterli olma, bütünlük, inanılırlık, saygınlık gibi özellikleri karşılaması gerekmektedir.

Genel olarak bilgi kaynağının kullanım sıklığı açısından değerlendirilen kurum ve kuruluşlara yönelik bilgi kaynaklarının kullanım sıklığı, ele alınan kuruma göre değişim göstermektedir. Ancak genel olarak bakıldığında ele alınan kurumlarla ilgili olarak en sık kullanılan ve en çok inanılır bulunan bilgi kaynağı, arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetlerdir.

3.5.5. Araştırmaya Katılanların Sivil Toplum Örgütleri, Medya, Hükümet ve Ticari Kuruluşlara Yönelik Güven Faktörleri

Güvenin oluşabilmesi ve sürdürülebilmesi güven faktörlerinin oluşmasına bağlıdır. Sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşların yapısal özellikleri ve işleyiş biçimlerine göre farklı güven oluşturma biçimleri söz konusudur. Her bir kuruluş için güven faktörlerinin katılımcılar tarafından ne şekilde değerlendirildiği ele alınmıştır.

Tablo 3.15. Sivil Toplum Örgütlerine Yönelik Güven Faktörleri

N Ortalama Gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri 388 4,3608 Faaliyet alanı 389 4,1568 Genel itibarı 387 4,1550 Kuruluşun yaşadığı çevrede nasıl bir varlık gösterdiği 388 4,0129 Kuruluşun geçmiş performansı 388 3,9588 Kuruluşun kurucusu/kurucuları ve yönetim kadrosu 389 3,8895 Ulusal çapta sahip olduğu ağ 388 3,8763 Uluslararası bir örgüt yapısına sahip olması 389 3,6093 Kitle iletişim araçlarını yoğun bir şekilde kullanması 389 3,4936 Medyayla ilişki 389 3,4139

232 Hükümetle ilişki 387 3,2687 Güvendiğiniz birinin kuruluşta çalışıyor olması 388 3,2010 Kaç üyesinin bulunduğu 388 3,0773

Kurumlara yönelik güven, kurumların işleyiş biçimleri, üretim veya hizmet alanları, amaç ve hedeflerinin neler olduğu ve bunlara ulaşmak için yürüttükleri çalışmalar, bulundukları çevreye yönelik katkıları, liderler, yöneticiler ve çalışanları, farklı çevrelerle ilişkileri, iletişim sürecinin doğru ve etken kullanımı gibi faktörlerden etkilenmektedir.

Sivil toplum örgütlerine yönelik en yüksek güven faktörleri, sivil toplum örgütünün gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri, örgütün hangi alanda faaliyet gösterdiği, genel olarak kamuda oluşan itibarı, bulunduğu çevrede nasıl bir varlık gösterdiği gibi faktörlerdir. Bu faktörler katılımcılar tarafından önemli ya da çok önemli olarak değerlendirilmişlerdir.

Aynı zamanda kuruluşun geçmiş performansı, kurucu ve yöneticileri, ülke çapındaki ağ örgütlenmesi, uluslararası bir yapı taşıyıp taşımaması önemli olarak değerlendirilen faktörler arasındadır. Araştırma açısından dikkate değer bir diğer bulgu, örgütlerin kitle iletişim araçlarını ne yoğunlukta kullandıklarının katılımcılar açısından önem taşımasıdır. Sivil toplum örgütleri genel anlamda kitle iletişim araçlarında yoğun olarak yer almaması yönünden eleştirilmektedir. Ancak araştırma bulgularından da görüldüğü üzere, medyayla ilişkiler, kitle iletişim araçlarını yoğun bir şekilde kullanması genç katılımc ılar tarafından önemli bir faktör olarak değerlendirilmektedir.

Sivil toplum örgütlerinin hem üyeleriyle hem de toplumdaki diğer unsurlarla uygun iletişim kurma koşullarını oluşturarak güven yaratmaları, amaç ve hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik kamuoyunun farkındalığının oluşması, gündem yaratarak toplumsal ve siyasi aktörleri yönlendirmek, maddi kaynak yaratmak, toplumsal tepkinin oluşmasını sağlamak gibi varoluş amaçlarını gerçekleştirmesini sağlamaktadır.

233 Tablo 3.16. Medyaya Yönelik Güven Faktörleri

N Ortalama Habercilik ilkelerine uyması 388 4,5670 Yayın içeriği 388 4,4691 Yayın çeşitliliği ve kalitesi 388 4,3273 Sahiplik yapısı 388 4,2268 Medya organı sahibinin kişiliği, statüsü, hükümetle 386 3,8964 ilişkileri, mesleği Kamu yayın kanalı ya da ticari yayın kanalı olması 384 3,7552 Medya organı sahibinin hükümetle ilişkileri 388 3,6753

Medya, ülkemizde toplumsal güvensizlik tehditi altındaki kurumlardan biri olarak görülmektedir. Genel güven düzeyi ile ilgili araştırmalarda ve doğrudan medyaya yönelik güven araştırmalarında, güven düzeyi oldukça düşük seviyelerdedir. Bu araştırmalarda medyaya güven duymama nedenleri arasında tarafsız olmama, toplumun gündemini yansıtmama, bilgi kirliliği yaratma, uygun olmayan içerik, tekelleşme, yoğun ticari kaygının olması gibi faktörler yer almaktadır.

Bu araştırmalara paralel olarak, araştırmanın katılımcıları olan iletişim fakülteleri öğrencileri, medyaya yönelik en önemli güven faktörleri arasında habercilik ilkelerine uyma ilkesini, en önemli faktör olarak değerlendirmişlerdir. Yayın içeriği, yayın çeşitliliği ve kalitesi, sahiplik yapısı gibi faktörler de önem derecesi bakımından üst s ıralarda yer almaktadır. Bu faktörler katılımcılar tarafından önemli ya da çok önemli olarak değerlendirilmişleridir.

Bununla birlikte, medya organı sahibinin kişisel özellikleri, statüsü, mesleği ya da hükümetle ilişkileri bakımından ortalama bir önem derecesi ya da kararsızlık söz konusu olmaktadır. Aynı zamanda medya kanalının ticari bir yapı taşıması ya da kamu yayın kanalı olması, güven faktörü oluşturma bakımından önem taşımamaktadır. Medyaya yönelik güven ulusal televizyon kanalları ve ulusal gazeteler kapsamında sorgulanmış, katılımcıların güven düzeyleri tablolarda gösterilmiştir.

234 Tablo 3.17. Ulusal Televizyon Kanallarına Güven Duyma Düzeyi

N Ortalama NTV 388 3,7500 CNN Türk 388 3,3969 Haber Türk 385 3,3455 TRT1 386 2,9456 Star 387 2,7054 Show TV 387 2,6693 Kanal D 388 2,6418 FOX 386 2,5026 ATV 388 2,3943 STV 383 2,0836

Genel olarak bakıldığında katılımcıların ulusal televizyon kanallarına yönelik güven düzeylerinin oldukça düşük olduğu görülmektedir. Bununla birlikte en yüksek güven eğilimi NTV haber kanalına yöneliktir. CNN Türk, Haber Türk gibi haber içerikli tematik kanallara yönelik güven de göreceli olarak diğer kanallara yönelik güven düzeyinden daha yüksektir. Katılımcıların genel olarak medyaya yönelik en önemli güven faktörleri arasında habercilik ilkelerine uyma ilkesini en önemli faktör olarak değerlendirdikleri göz önüne alındığında haber içerikli kanalları en güvenilir kanallar olarak görmeleri de bu bulguyu destekler niteliktedir.

Medyaya yönelik güven faktörleri arasında kamu yayıncılığı ve özel (ticari) yayıncılık arasında çok önemli bir fark olduğunu düşünmeyen katılımcılar, tematik haber kanallarından sonra devlet televizyon kanalı olan TRT 1 kanalını diğer ulusal kanallara göre daha üst sıralarda değerlendirmişlerdir. Ancak TRT 1 kanalına yönelik olarak da güven duyma bakımından kararsızlık eğilimi söz konusudur. Sırasıyla Star, Show TV, Kanal D, Fox, kanalları katılımcılar tarafından güven duymaya yönelik kararsızlık içeren televizyon kanalları olarak değerlendirilmişlerdir. Katılımcılar tarafından ATV ve STV kanallarına yönelik güven duyulmadığı görülmektedir.

235 Tablo 3.18. Ulusal Gazetelere Güven Duyma Düzeyi

N Ortalama Cumhuriyet 388 3,4021 Radikal 386 3,1503 Habertürk 381 2,9738 Milliyet 389 2,9486 Hürriyet 389 2,8483 Vatan 389 2,7455 Akşam 388 2,5747 Taraf 384 2,5156 Sabah 386 2,4870 Zaman 388 2,3144 Vakit 386 1,9301

Ulusal televizyon kanallarına benzer şekilde katılımcıların ulusal gazetelere yönelik genel güven düzeyleri de oldukça düşük seviyededir. Ulusal televizyon kanallarında olduğu gibi yoğun olarak haber içerikli ulusal gazeteler daha üst sıralarda olmasına rağmen kararsızlık eğilimi söz konusudur. Cumhuriyet gazetesi düşük de olsa güven duyma bakımından diğerlerinden daha üst sırada yer almaktadır. Sırasıyla Radikal, Haber Türk gibi ulusal gazeteler diğer gazetelere göre daha üst sıralarda yer almalarına rağmen güvenme eğilimi seviyesinin altında kalmaktadırlar. Milliyet, Hürriyet, Vatan, Akşam, Taraf, Sabah gazetelerine yönelik olarak katılımcılar güven duymama eğilimi içindedirler. Güven sıralamasında en alt sırada ise Zaman ve Vakit gazeteleri bulunmaktadır.

Tablo 3.19. Hükümete Yönelik Güvenin Oluşmasında Güven Faktörleri

N Ortalama Sosyal yaşam alanındaki uygulama ve politikaları 388 4,5567 Eğitim alanındaki uygulama ve kriterleri 387 4,5349 Kültür alanıdaki uygulama ve politikaları 388 4,4149 Sağlık alanındaki uygulama ve politikaları 388 4,4072 Çevre alanındaki uygulama ve politikaları 388 4,3711

236 Teknoloji alanındaki uygulama ve politikaları 387 4,3359 Ekonomi alanındaki uygulama ve politikalar 388 4,2758 Siyasi yapısı 386 4,2539 Savunma ve askeri alanlardaki uygulama ve 388 4,1418 politikaları Hükümet lideri 388 4,1134 Sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri 387 4,0284 İş çevreleriyle olan ilişkileri 387 3,7804 Medyayla ilişkileri 388 3,5206

Hükümete yönelik güven bakımından katılımcılar için en önemli faktörlerden ilk sırada yer alan, hükümetin sosyal yaşam alanındaki uygulama ve politikalarıdır. Sosyal yaşam alanı üniversite öğrencisi genç katılımcılar açısından güven duyma faktörü yaratacak en önemli alan olarak görülmektedir. Yine araştırmaya katılanların özelliklerine uygun olarak, ikinci sırada yer alan en önemli güven faktörü, hükümetin eğitim alanındaki uygulama ve projeleridir.

Hükümetin kültür ve sağlık alanındaki uygulama ve politikaları, çevre ve teknoloji alanındaki uygulama ve politikaları, ekonomi alanındaki uygulama ve politikaları da katılımcılar tarafından güven oluşturan önemli faktörler olarak değerlendirilmektedir. Araştırma bulguları arasında dikkat çeken bir bulgu, hükümetin siyasi yap ısının söz konusu uygulama ve politikalardan sonra gelmesidir. Katılımcılara göre hükümetin siyasi yapısı ve hükümet lideri, hükümetin uyguladığı politikalardan daha az öneme sahiptir. Aynı zamanda hükümetin medyayla, iş çevreleriyle olan ilişkileri katılımcılara göre ortalama öneme sahiptir.

Tablo 3.20. Ticari Kuruluşlara Yönelik Güvenin Oluşmasında Güven Faktörleri

N Ortalama Ödediğiniz para karşılığında ürün ve hizmetlerden ne 388 4,5180 kadar fayda sağladığınız Müşteri hizmetleri 389 4,4859 Ürün ve hizmetlerin kalitesi 389 4,4807

237 Kuruluşun genel itibarı 388 4,1237 Çalışacak iş yeri olarak nasıl bir itibarı olduğu 388 4,0309 Kuruluşun sosyal ve çevresel geçmiş performansı 389 4,0026 Kuruluşun bulunduğu çevrede nasıl bir varlık 387 3,8475 gösterdiği Faaliyet Alanı 388 3,7036 Finansal Başarısı 385 3,6052 Saygı duyulan bir üst düzey yönetici ve lidere sahip 387 3,5401 olması Güvendiğiniz birinin kuruluşta çalışıyor olması 387 3,1990 Genel merkezinin hangi ülkede olduğu 386 2,9482

Ticari kuruluşlara yönelik güven faktörlerine bakıldığında katılımcılar ödenen ücret karşılığında ürün ve hizmetlerden alınan faydayı en önemli faktör olarak belirtmişlerdir. Müşteri hizmetleri ve ürün ve hizmetlerin kalitesi de yüksek önem taşıyan güven faktörleri arasında yer almaktadır.

Bununla birlikte kuruluşun genel itibarı, çalışılacak bir iş yeri olarak sahip olduğu itibar ve kuruluşun sosyal ve çevresel geçmiş performansı da katılımcılar tarafından önem taşıyan faktörlerdir. Kuruluşun bulunduğu çevrede nasıl bir varlık gösterdiği, faaliyet alanı, finansal başarısı, üst düzey yöneticilerin saygınlığı gibi faktörler katılımcılar açısından orta düzeyde öneme sahiptir.

Güvenilen birinin kuruluşta çalışıyor olması veya şirketin genel merkezinin bulunduğu ülke, katılımcılar açısından önemli bir güven faktörü oluşturmamaktadır. Genel olarak bakıldığında katılımcılar açısından en önemli güven faktörleri kuruluşun ürün ve hizmetlerinden sağlanan fayda, ürün ve hizmetlerin kalitesi, müşteri hizmetleri ve kuruluşun genel itibarıdır.

238 3.5.6. Araştırmaya Katılanların Ülke Sorunlarına Yönelik Olarak Sivil Toplum Örgütleri, Hükümet ve Ticari Kuruluşları Sorumlu Tutma Düzeyleri

Güven duyma, kurumların gerçekleştirmekle yükümlü oldukları sorumlulukları, hizmet ve üretim alanları, topluma olan görevlerini gerçekleştirmeleriyle ilgilidir. Güven toplumda belirsizliği, risk faktörlerini, karmaşayı azaltıcı bir unsur olarak işlev görmektedir. Sosyal güven olarak tanımlanan güven türünde, bireylerin ve grupların içinde bulunulan toplumun kurum ve kuruluşlarına, bu kurum ve kuruluşlarda yer alan aktörlere, sosyal yapılara ve ağlara yönelik güveni söz konusudur. Araştırmada ülke gündeminde önemli yer tutan işsizlik, eğitim sorunları, ekonomik gerileme, insan hakları, küresel ısınma, çevre kirliliği, sağlık sorunları, tüketici hakları, savunma ve güvenlik, doğal afetler ve göç gibi sorun oluşturan durumlara yönelik olarak hükümetin, sivil toplum örgütlerinin ve ticari kuruluşların ne ölçüde sorumluluk taşıdıklarına yönelik bir sorgulama yapılmıştır.

Araştırmada ele alınan kurumların belli sorunlara yönelik olarak taşıdıkları sorumluluk ve bu çerçevede güven duyma sürecine etkileriyle ilgili olarak katılımcıların genel tutumlarına ilişkin değerlendirmeler her bir kurum bazında ve belirlenen sorunlar çerçevesinde ele alınmış ve aşağıdaki tablolarda ifade edilmiştir.

Tablo 3.21. İşsizlik Sorununa Yönelik Tutumlar

İşsizlik Hükümet Ticari Kuruluşlar Sivil Toplum Örgütleri N 387 386 386 Yanıtsız 2 3 3 Ortalama 4,3239 3,8527 3,1373

İşsizlik sorunuyla ilgili olarak en yüksek oranda hükümet sorumlu tutulmaktadır. İkinci sırada ise ticari kuruluşların sorumlu olduğu kanaati bulunmaktadır.

239 Katılımcılar işsizlik sorunuyla ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin sorumlu olup olmadığı konusunda kararsız bir tutum içindedirler.

Tablo 3.22. Eğitim Sorunlarına Yönelik Tutumlar

Eğitim Sorunları Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 389 386 387 Yanıtsız 0 3 2 Ortalama 4,4190 3,7098 3,2300

Eğitim sorunlarıyla ilgili olarak da katılımcılar hükümetin kesinlikle sorumlu olduğu görüşündedirler. Eğitim sorunuyla ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin de sorumluluğu olduğu düşüncesindedirler. Ancak bu konuda ticari kuruluşların sorumluluğu olup olmaması konusunda katılımcılarda bir kararsızlık söz konusudur.

Tablo 3.23. Küresel Isınma Sorununa Yönelik Tutumlar

Küresel Isınma Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 388 388 387 Yanıtsız 1 1 2 Ortalama 3,8273 3,7758 3,5943

Katılımcılarda küresel ısınma sorununa yönelik olarak hükümetin ve sivil toplum örgütlerinin sorumluluk taşıdığı kanaati oluşmuştur. Ancak bu konuda belirtilen kurumlar aslında en büyük sorumluluk sahibi olduğu düşünülen ticari kuruluşlar konusunda, katılımcılar kararsız kalmış ya da düşük oranda sorumluluk sahibi olarak görmüşlerdir. Ticari kuruluşların çevresel faaliyetlerinin denetlenmesi konusuda hükümetin sorumlu tutulması inancı daha baskın bir tutumdur.

Tablo 3.24. Çevre Kirliliği Sorununa Yönelik Tutumlar

Çevre Kirliliği Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar

240 N 388 388 389 Yanıtsız 1 1 0 Ortalama 4,1392 3,9562 3,9383

Çevre kirliliğiyle ilgili olarak başta hükümet olmak üzere hem sivil toplum örgütlerinin hem de ticari kuruluşların sorumluluk taşıdığı inancı söz konusudur. Genel olarak toplumda çevreyle ilgili ihmaller konusunda ticari kuruluşların yoğun olarak sorumlu tutulduğu görülmekle birlikte katılımcılar denetim ve kamuoyu oluşturma gibi özellikleri nedeniyle hükümet ve sivil toplum örgütlerini daha fazla sorumlu görmektedirler.

Tablo 3.25. Ekonomik Gerileme Sorununa Yönelik Tutumlar

Ekonomik Gerileme Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 388 387 388 Yanıtsız 1 2 1 Ortalama 4,4356 3,0672 3,9459

Katılımcılar ekonomik gerileme sorununa yönelik olarak hükümetin sorumluluğunun yüksek oranda olduğu tutumuna sahiptirler. Aynı zaman da ticari kuruluşların sorumlu tutulma oranı da ortalamanın üstündedir. Katılımcıların bu sorunla ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin sorumlu olup olmadığı konusunda kararsızlık içinde oldukları görülmektedir.

Tablo 3.26. İnsan Hakları Sorununa Yönelik Tutumlar

İnsan Hakları Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 389 387 388 Yanıtsız 0 2 1 Ortalama 4,4036 4,0827 3,3222

241 İnsan haklarına yönelik sorunlar konusunda en başta hükümetin sonra sivil toplum örgütlerinin sorumluluğun katılımcılar tarafından yükek oranda görüldüğü gözlenmektedir. Hükümet insan hakları konusunda en etkin kararları ve düzenlemeleri yapması gereken yönetim birimi olarak, katılımcılar tarafından sorumlu görülmektedir. Sivil toplum örgütleri ise faaliyet alanına göre insan hakları konusunda önemli yaptırımları, baskı grubu oluşturma çabaları ve kamuoyunu etkileme faaliyeti içinde olan kuruluşlardır. Katılımcılar, ticari kuruluşların insan hakları sorunlarına yönelik sorumluluğu konusunda kararsızlık tutumu içindedirler.

Tablo 3.27. Savunma ve Güvenlik Sorununa Yönelik Tutumlar

Savunma ve Güvenlik Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 389 388 388 Yanıtsız 0 1 1 Ortalama 4,5167 3,0515 2,7577

Savunma ve güvenlik sorunuyla ilgili olarak katılımcılar yüksek oranda hükümeti sorumlu tutmuşlardır. Sivil toplum örgütlerinin bu konudaki sorumluluğuna yönelik kararsızlık eğilimi söz konusuyken, ticari kuruluşların sorumlu olmadığı görüşü söz konusudur.

Tablo 3.28. Sağlık Sorunlarına Yönelik Tutumlar

Sağlık Sorunları Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 388 385 387 Yanıtsız 1 4 2 Ortalama 4,3814 3,8909 3,1059

Hükümetin sağlık sistemiyle ilgili olarak ilgili bakanlık ve birimleri aracılığıyla yürüttüğü hizmetleri söz konusudur. Hükümetin toplumsal görevleri arasında yer alan sağlık hizmetleri, katılımcılar tarafından da en fazla sorumluluğun hükümete ait

242 olduğu yönünde değerlendirilmiştir. Sağlık sorunlarına yönelik olarak sivil toplum örgütleri de katılımcılar tarafından sorumlu bulunmuştur. Bu konuda katılımcıların ticari kuruluşların sorumluluğuna yönelik kararsızlıkları söz konusudur.

Tablo 3.29. Tüketici Haklarına Yönelik Tutumlar

Tüketici Hakları Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 387 386 385 Yanıtsız 2 3 4 Ortalama 4,2636 4,0907 3,9948

Katılımcılar tüketici haklarıyla ilgili olarak üç kurumun da sorumluluk düzeylerini birbirine yakın seviyelerde değerlendirmişlerdir. Tüketici haklarıyla ilgili olarak en çok hükümet sorumlu tutulmaktadırlar. Bununla birlikte sivil toplum örgütleri ve ticari kuruluşların da sorumluluk düzeyleri birbirine yakın seviyededir. Hükümet denetim mekanizmaları, kurallar ve hukuki yaptırımları aracılığıyla tüketici haklarını korumakla yükümlüdür. Sivil toplum örgütleri ise bu konudaki yasal boşlukları ya da ihmalleri göz önünde bulundurarak faaliyete geçmektedir. Ticari kuruluşlar ise ürün ve hizmet kalitesi, müşteri hizmetleri, yasal yaptırımlar gibi konularda tüketiciyle doğrudan karşı karşıya gelen kurumlar olarak tüketici haklarını suistimal etmemekle yükümlüdür. Dolayısıyla katılımcılar her üç kurumun da bu konudaki sorumluluk düzeylerinin birbirine yakın oranlarda olduğunu düşünmektedirler.

Tablo 3.30. Doğal Afetlere Yönelik Tutumlar

Doğal Afetler Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 389 388 388 Yanıtsız 0 1 1 Ortalama 4,1465 3,9562 3,0722 Doğal afetler konusunda hükümetin ve sivil toplum örgütlerinin sorumluluk düzeylerini birbirine yakın seviyelerde değerlendiren katılımcılar, ticari kuruluşların bu konuda sorumluluk taşıyıp taşımadığı konusunda kararsızlık eğilimi

243 göstermektedirler. Hükümetin doğal afet ve arama kurtarma birimlerinin yanı sıra, sivil toplum örgütleri alanında da bu tür örgütlenmelerin aktif görevler aldığı gözlenmektedir. Dolayısıyla doğal afetlerle ilgili konularda hükümet kadar toplumun farklı kesimleri tarafından oluşturulan gönüllü birliklerin de sorumluluk taşıdığına yönelik bir değerlendirme söz konusudur. Katılımcılar ticari kuruluşların bu konuda bir sorumluluğu olup olmadığı konusunda kararsızlık içindedirler.

Tablo 3.31. Göç Sorununa Yönelik Tutumlar

Göç Hükümet Sivil Toplum Örgütleri Ticari Kuruluşlar N 384 381 383 Yanıtsız 5 8 6 Ortalama 4,3750 3,4331 3,3760

Göç sorununa yönelik olarak da katılımcılar en yüksek oranda hükümetin sorumluluk taşıdığını düşünmektedirler. Bununla birlikte sivil toplum örgütleri ve ticari kuruluşların da bu konuda sorumlulukları konusunda katılımcılar kararsızlık eğilimi içindedirler. Genel olarak değerlendirildiğinde katılımcıların belirtilen ülke sorunlarına yönelik olarak hükümeti en sorumlu kurum olarak gördükleri ortaya çıkmaktadır. Sorunların çözümlenmesinde en yetkili birim olan hükümetin bu sorunlarla ilgili olarak gerçekleştirdiği plan, proje ve icraatlarına genel olarak güvenme eğiliminin ise düşük olduğu görülmektedir.

Genel olarak işsizlik, eğitim sorunları, ekonomik gerileme, insan hakları, küresel ısınma, çevre kirliliği, sağlık sorunları, tüketici hakları, savunma ve güvenlik, doğal afetler ve göç gibi sorunlara yönelik olarak sivil toplum örgütleri, hükümet ve ticari kuruluşların sorumlu tutulma oranları kurumdan kuruma değişim göstermektedir. Her bir kurum için belirtilen sorunlarda ilgili olarak sorumlu tutulma oranları aşağıdaki tablolarda belirtilmiştir.

244 Tablo 3.32. Katılımcıların Hükümetin Sorumluluk Alanlarına Yönelik Genel Değerlendirmeleri

N Ortalama Savunma ve güvenlik 388 4,5167 Ekonomik gerileme 388 4,4356 Eğitim sorunları 389 4,4190 İnsan hakları 389 4,4036 Sağlık sorunları 388 4,3814 Göç 384 4,3750 İşsizlik 389 4,3239 Tüketici hakları 387 4,2636 Doğal afetler 389 4,1465 Çevre kirliliği 388 4,1356 Küresel ısınma 388 3,8273

Hükümet, katılımcılar tarafından güven düzeyinin en az olduğu kurumdur. Başka bir ifadeyle katılımcılar tarafından hükümete yönelik olumsuz bir tutum söz konusudur. Genel olarak bakıldığında da katılımcılar, hükümete güvenmeme eğilimi göstermektedirler. Araştırmada belirlenen sorunlarla ilgili olarak en çok sorumlu tutulan kurum olarak hükümetin, bu sorumluluklarını ne ölçüde gerçekleştirip gerçekleştirmediği güven oluşumu bakımından önem taşımaktadır. Hükümete yönelik güvenin oluşması katılımcılar açısından önemli olarak değerlendirilen sorunların çözümü konusunda, hükümetin uygulama ve icraatlarının yeterli görülüp görülmemesiyle ilgilidir. Bu nedenle katılımcıların, sorunların önem derecesiyle ilgili görüşleri de önem taşımaktadır.

Katılımcılar hükümetle ilgili olarak belirtilen sorunlardan özellikle savunma ve güvenlikle ilgili olan sorunun büyük önem taşıdığı görüşündedirler. Katılımcılar açısından hükümetin sorumluluk alanı içinde en çok önem taşıyan, savunma ve güvenlikle ilgili sorunlara yönelik geliştirdiği politika ve uygulamalardır. Ülke gündeminin en önemli sorunlarının başında terör sorunun gelmesi, teröre bağlı olarak yaşanan kayıpların, sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeleri de olumsuz etkilemesi

245 katılımcılar açısından da sorunun öneminin vurgulanmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra ülkenin jeopolitik konumu nedeniyle dış güvenliğe yönelik savunma politikaları da bu değerlendirmede etkili olmaktadır.

Katılımcıların önem sıralamasında ekonomik gerileme, eğitim sorunları, insan haklarıyla ilgili sorunlar, sağlık sorunları, göç, işsizlik, tüketici hakları, doğal afetler sonrasında yaşanan sorunlar, çevre kirliliği ve küresel ısınmaya bağlı sorunlar gelmektedir. Burada dikkat çekici olarak nitelenebilecek bulgular arasında, üniversite öğrencisi olan katılımcıların en çok maruz kaldıkları işsizlik sorunundan önce eğitim, insan hakları, sağlık ve göç gibi sosyal sorunları daha öncelikli olarak değerlendirmeleridir.

Bununla birlikte, doğal afetler sonrasında yaşanan yetersiz arama kurtarma faaliyetleri ve yardım çabalarına rağmen bu konuda hükümetin sorumlu tutulma düzeyi daha alt sıralarda yer almaktadır. Genel olarak kurumların sorunlarla ilgili olarak sorumlu tutulma dereceleri değerlendirildiğinde, belirleyici olanın katılımcıların bu sorunlardan bireysel ve toplumsal düzeyde etkilenme düzeyleri olduğu söylenebilmektedir.

Tablo 3.33. Katılımcıların Sivil Toplum Örgütlerinin Sorumluluk Alanlarına Yönelik Genel Değerlendirmeleri

N Ortalama Tüketici hakları 386 4,0907 İnsan hakları 387 4,0827 Doğal afetler 388 3,9562 Çevre kirliliği 388 3,9562 Sağlık sorunları 385 3,8909 Küresel ısınma 388 3,7758 Eğitim sorunları 386 3,7098 Göç 381 3,4331 İşsizlik 386 3,1373 Ekonomik gerileme 387 3,0672

246 Savunma ve güvenlik 388 3,0515

Sivil toplum örgütleri, toplumsal sorunlarla ilgili olarak hükümetten sonra sorumlu tutulan ikinci kurumdur. Sivil toplum örgütleri faaliyet alanları bakımından farklı alanlarda hizmet veren örgütlerdir. Çevre, eğitim, sağlık, kültür-sanat, siyaset, eğitim gibi birçok alanda faaliyet göstermektedirler. Araştırmada katılımcılar, sivil toplum örgütlerinin özellikle tüketici hakları ve insan hakları konularında sorumluluklarının en fazla olduğu görüşü içindedirler.

Bununla birlikte doğal afetler, çevre, sağlık sorunları, küresel ısınma ve eğitim sorunlarında da sivil toplum örgütlerinin katılımcılar tarafından sorumlu tutulduğu görülmektedir. Katılımcılar göç, işsizlik, ekonomik gerileme ve savunma-güvenlik alanlarında sivil toplum örgütlerinin sorumluluğu konusunda kararsız bir tutum içindedirler.

Öte yandan hükümetin sorumluluk alanlarına giren bu genel sorunlarla ilgili olarak sivil toplum örgütlerinin de önemli bir etki alanının olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle sivil toplum örgütlerinin sorunlarla ilgili sorumlu tutulma düzeyi ortalaması hükümete yakın bir ortalamaya sahiptir. Kurumların sorumluluk alanlarının çerçevesi ve etki alanları da toplumdan topluma değişim göstermektedir. Aynı zaman da toplumsal katılım düzeyi de kurumların etki alanını belirleyici bir faktördür.

Ancak araştırmada ülkemizdeki sivil toplum örgütlerinin en çok hangi alanlarda etkin bir şekilde faaliyet gösterdiği ile ilgili sorgulamada, katılımcıların sivil toplum örgütleriyle ilgili genel değerlendirmelerinden farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Katılımcıların sivil toplum örgütlerine yönelik genel değerlendirmelerinde sivil toplum örgütlerinin en etkin olması gereken alan olarak belirlenen “tüketici hakları”, ülkemizde sivil toplum örgütlerinin en az faaliyet gösterdiği alan olarak değerlendirilmiştir.

247 Tablo 3.34. Katılımcıların Ticari Kuruluşların Sorumluluk Alanlarına Yönelik Genel Değerlendirmeleri

N Ortalama Tüketici hakları 385 3,9948 Ekonomik gerileme 388 3,9459 Çevre kirliliği 389 3,9383 İşsizlik 387 3,8527 Küresel ısınma 387 3,5943 Göç 383 3,3760 İnsan hakları 388 3,3222 Eğitim sorunları 387 3,2300 Sağlık sorunları 387 3,1059 Doğal afetler 388 3,0722 Savunma ve güvenlik 388 2,7577

Katılımcılar ticari kuruluşları en fazla tüketici hakları konusunda sorumlu görmektedirler. Aynı zamanda ekonomik gerileme, çevre kirliliği, işsizlik ve küresel ısınma gibi sorunlarla ilgili olarak da ticari kuruluşların sorumlu tutulma oranı ortalamanın üstündedir. Ticari kuruluşların ekonominin lokomotifi olan kurumlar olduğu düşünüldüğünde ekonominin gerilemesi sorununda öncelikli olarak sorumlu tutulması olağan bir bulgudur. Aynı zamanda faaliyet alanına göre üretim aşamalarında çevreye yönelik zararları bakımından en çok eleştiri alan kuruluşlardır. Ticari kuruluşlar bu tür algılamaları ortadan kaldırmak ve tüketicide olumlu bir imaj yaratmak amacıyla çevre bilincini ön plana çıkaran uygulamalar, sponsorluklar ve sosyal sorumluluk çalışmaları yürütmektedirler. Bununla birlikte katılımcılar hem çevre hem de küresel ısınma gibi sorunlar konusunda en fazla sorumluluğun ticari kuruluşlara ait olduğu kanaati taşımaktadırlar.

Ticari kuruluşların sorumluluk oranının yüksek olduğu bir diğer sorun, işsizlik sorunudur. İşsizlik sorunuyla ilgili olarak en fazla sorumluluk taşıdığı düşünülen kurum, ticari kuruluşlardır. Katılımcılara göre ticari kuruluşların bu alandaki sorumluluğu hükümetten daha fazladır. İşsizlik katılımcıların oluşturduğu profil

248 düşünüldüğünde en önemli sorunlardan birini oluşturmaktadır. Bununla birlikte katılımcıların, göç, insan hakları, eğitim sorunları, sağlık sorunları, doğal afetler, savunma ve güvenlikle ilgili ülke sorunlarıyla ilgili olarak ticari kuruluşların sorumluluğu konusunda kararsız bir tutum içinde oldukları görülmektedir.

Güvenin oluşması, kişilerarası güven sürecinde olduğu gibi kurumlara yönelik sosyal güven sürecinde de belli dinamiklerin oluşmasına bağlıdır. Kişilerarası ilişkilerde bu süreç, bireyin itimat edilebilir olması, dürüstlük, yetenek, inanılırlık, yardımseverlik, açıklık gibi süreçlerden oluşmaktayken, sosyal güvende kurumların doğru bir şekilde işlemesi, kendileriyle ilgili sorumlulukları yerine getirmeleri, toplum yararına yönelik faaliyetlerde bulunmaları gibi süreçleri kapsamaktadır.

3.5.7. Araştırmaya Katılanların Sivil Toplum Örgütleri, Hükümet ve Ticari Kuruluşlara Yönelik Güven Duymaları Sonucunda Oluşan Tutumları

Bireylerin kurumlara yönelik olarak duydukları güven, gerekli olan güven faktörlerinin oluşmasına bağlıdır. Güven faktörleri her bir kurum için farklılık göstermektedir. Ele alınan kurumun yapısal özellikleri, faaliyet alanları, toplumsal yaşam içindeki yeri ve önemi gibi faktörler önem kazanmaktadır. Katılımcılarda güven duyma süreciyle oluşan tutumlar, sivil toplum örgütleri, hükümet ve ticari kuruluşlar için aşağıdaki tablolarda belirtilmiştir.

Tablo 3.35. Sivil Toplum Örgütlerine Yönelik Güven Duyma Sonucunda Oluşan Tutumlar

N Ortalama Kuruluşla ilgili olumlu düşüncelerimi diğer insanlarla 387 3,9948 paylaşırım

249 Çalışmalarını manevi olarak desteklerim 386 3,7617 Üyesi olmak isterim 388 3,5232 Çalışmalarını maddi olarak desteklerim 388 3,1263 Medyaya bir politikacıya ya da resmi bir görevliye 387 3,0388 mektup ya da e posta yazarak desteklerim

Bir sivil toplum örgütüne güven duyma sonucunda katılımcılar en yüksek düzeyde “kuruluşla ilgili olumlu düşüncelerimi diğer insanlarla paylaşırım” tutumu içindedirler. Buna en yakın eğilim ise güven duyulan sivil toplum örgütünün çalışmalarının manevi olarak desteklenmesidir. Güven duyma sonucunda örgüte üye olma davranışı, olumlu düşüncelerin paylaşılmasından ve manevi destekten sonra gelmektedir. Maddi olarak destekleme tutumu ve medya, politikacı, resmi görevliye mektup yazarak destekleme tutumu hemen hemen aynı seviyelerdedir. Araştırmaya katılan katılımcılardan sadece % 14, 9’u (58 kişi) bir sivil toplum örgütüne üye olduğunu belirtmiştir. Güven duyma ve üye olma davranışı arasında yapılan korelasyon analizinde anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. Dolayısıyla güven duyma süreci sivil toplum örgütleri açısından değerlendirildiğinde, üye olma, finansal destekte bulunma gibi öncelikli davranışların gerçekleşmediği görülmektedir. Katılımcıların ancak güven duyma sonucundaki olumlu düşüncelerini başka bireylerle paylaştıkları görülmektedir.

Tablo 3.36. Hükümete Yönelik Güven Duyma Sonucunda Oluşan Tutumlar

N Ortalama Olumlu düşüncelerimi diğer insanlarla paylaşırım 389 3,8895 Faaliyet ve icraatlarını oy vererek desteklerim 388 3,8840 Medyaya bir politikacı ya da resmi bir görevliye bir 389 2,9563 mektup ya da e-posta yazarak desteklerim Hükümette bulunan parti / partilerin üyesi olurum 389 2,7069 Hükümete yönelik duyulan güven sonucunda oluşan en temel tutum ve yüksek eğilim, olumlu düşüncelerin paylaşılması ve hükümetin faaliyet ve icraatlarının oy verilerek desteklenmesidir. Hükümete duyulan güvenin medya ya da diğer kanallar aracılıyla desteklenme oranı ise düşüktür. Aynı zamanda hükümete güven duyma

250 sürecinin, hükümette bulunan parti ya da partilerin üyesi olma tutumunu da etkilemediği görülmektedir.

Tablo 3.37. Ticari Kuruluşlara Yönelik Güven Duyma Sonucunda Oluşan Tutumlar

N Ortalama Tanığım insanlara onları tavsiye ederim 389 3,8895 Onun ürün ya da hizmetlerinin satın almayı tercih 389 3,8483 ederim Yasadığım yerel bölge içindeki planlarını ve 389 3,4884 varlıklarını desteklerim Onun ürün ve hizmetlerini pahalıda olsa alırım 387 3,1370 Medyaya bir politikacıya ya da resmi bir görevliye bir 389 2,5321 mektup ya da e posta yazarak desteklerim

Bir şirkete güven duyulduğunda katılımcıların tutumlarında ortaya çıkan değişimlerin yüksek düzeylerde olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte ticari kuruluşlara yönelik güven duyma sonucunda oluşan tutumlar arasında en yüksek eğilim bireylerin tanıdıkları insanlara şirketi tavsiye etme ve ürün ve hizmetlerini satın almayı tercih etme tutumu içinde olmalarıdır. Güven duymanın bir sonraki eğilimi ticari kuruluşun yerel çevre içindeki planlarının ve varlıklarının desteklenmesi şeklindedir.

Öte yandan şirkete duyulan güven düzeyi, katılımcıların ürün ve hizmetleri pahalı da olsa satın alma eğilimini çok fazla etkilememektedir. Katılımcılar genel olarak bu konuda kararsızl ık eğilimi göstermişlerdir. Şirkete güven duyma sonucunda, güven eğilimini diğer şahıslarla paylaşmaya yönelik sorgulamada “medyaya bir politikacıya ya da resmi bir görevliye bir mektup ya da e posta yazarak destekleme” oranı ise oldukça düşük seviyededir. Genel olarak bu ifadeye katılmama eğilimi söz konusudur. Güven duyma tutumu, ticari kuruluşlar açısından değerlendirildiğinde, güvenin oluşturması beklenen temel tutumların ortaya çıktığı söylenebilir. Katılımcılar bir şirkete güven duyduklarında başkalarına tavsiye etme, ürün ve hizmetlerini satın alma, şirketin varlığını destekleme eğilimleri göstermektedirler.

251

Araştırmada cinsiyet, yaş, üniversite, bölüm, sınıf ve eğitim şekli değişkenleriyle, sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik genel güven duyma arasındaki ilişkinin araştırılmasına yönelik olarak ANOVA analizi uygulanmıştır. Analiz sonucunda, cinsiyet, yaş, üniversite, bölüm, sınıf ve eğitim şekli değişkenleriyle, sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik genel güven duyma arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır.

Bununla birlikte, cinsiyet, yaş, üniversite, bölüm, sınıf ve eğitim şekli değişkenleriyle, sivil toplum örgütleri, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik bilgi edinmede bilgi kaynağının inanılırlığı konusunda ANOVA analizi uygulanmıştır. Analiz sonucunda bilgi kaynağının inanılırlığı ve cinsiyet, yaş ve eğitim şekli arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Bilgi kaynağının inanılırlığı ve katılımcıların eğitim aldıkları üniversite ve bölüm arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Bu verilere göre, üniversite ile hükümete yönelik bilgi kaynaklarının inanılırlığı bakımından İstanbul Üniversitesi İletişim fakültesi öğrencileri, “televizyon haber içeriği” konusunda diğer fakültelere göre daha fazla inanılırlığa sahiptirler. Ancak Marmara, Galatasaray ve Kocaeli Üniversiteleri İletişim Fakülteleri öğrencileri bakımından ise bu yönde anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. Aynı şekilde, katılımcıların eğitim aldıkları bölümle, ticari kuruluşlara yönelik bilgi kaynağının inanılırlığı bakımından da anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Buna göre Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğrencileri ticari kuruluşlar hakkında bilgi edinmede “wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopedileri” diğer bilgi kaynaklarına göre ve diğer bölümlere göre daha inanılır bir bilgi kaynağı olarak değerlendirmektedirler. Fakültelerin diğer bölümleriyle, diğer kurum ve kuruluşlar hakkında bilgi edinmede bilgi kaynağının inanılırlığı arasında bu yönde anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır.

252 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Güven duyma süreci bireyin kendi varoluşsal güven duygusuyla başlamakta, kişilerarası güven süreciyle diğer bireylere yönelik olarak süregelmektedir. Bu süreçte birey diğer bireylerin söylediklerine, ifadesine ya da verdiği söze inanmakta, itimat etmektedir. Toplumsal düzen bireylerin, başkalarının eylemlerini belli bir düzen içinde gerçekleştirdiklerini, kurallara uyduklarını ve rollerini tam anlamıyla gerçekleştirdiklerini varsayarak onlara güvenme üzerine kurulmaktadır. Bu birbirini tanımayan bireyler arasında yaşanan ve iyi işleyen bir toplum düzeni için gerekli olan güven ilişkisidir. Aynı şekilde sosyal güven kavramında da bireyler, gruplar ve topluluklar sistemlere, sistemler içindeki kurum ve kuruluşlara ve dolayısıyla da birebir karşı karşıya kalmadıkları yapılara güven duymaktadırlar. Burada da kurum ve kuruluşların görev ve sorumlulukları, yapmakla yükümlü oldukları işler, kendi sistemlerinden kaynaklanan zorunluluklar, varoluş amaçları, toplumsal sistemin işleyişine yönelik katkılarına yönelik güven duyma söz konusu olmaktadır.

Güvenle ilgili literatüre bakıldığında ilk çalışmaların bireylerin diğerlerine olan genel güven düzeylerini etkileyen koşulların araştırılması gibi çalışmaların yer aldığı görülmektedir. Güven çok katmanlı ve geniş boyutlu bir kavram olarak birçok alanın ve disiplinin konusu olmuştur. Psikoloji, sosyoloji, ekonomi, antrolopoloji, siyaset, tarih gibi alanlar güven kavramına kendi bakış açılarından yaklaşmışlar ancak farklı alanlarda yapılan bu araştırma ve çalışmalar birbirinden beslenmiştir. İletişim alanı ise, yeni bir alan olarak güven kavramına yönelik araştırmaların daha az yapıldığı bir alan olmasına rağmen, güven kavramıyla yakından ilişkilidir. Güvenin belirsizliği, karmaşayı, riskleri azaltıcı rolü iletişimin doğru ve etkin kullanılmasıyla ilişkilidir. Güvenin bir alt fenomeni olarak değerlendirilen inanılırlık, birçok faktöre bağlı karmaşık bir olgu olarak, iletişim çabalarını zorunlu kılmaktadır.

İnanılırlıkla ilgili çalışmaların ikna sürecindeki etkisiyle başladığı görülmektedir. Kişilerarası etkide kaynağın inanılırlığı konusundaki çalışmalar dışında, kurumların da iletişim aracılığıyla insan davranışlarını etkilemek amacıyla ikna edici kaynaklar yarattıkları gözlenmektedir. İletişim aracının, mesajın, bireyin inanılırlığıyla ilgili

253 çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda kitle iletişim araştırmaları nedeniyle medya inanılırlığıyla ilgili çalışmaların da gerçekleştiği görülmektedir. Örneğin gazetelere karşı televizyonun inanılırlığı gibi araştırmalar aracılığıyla iletişimin belli formlarındaki inanılırlığa yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir.

Güven demografik özellikler, sosyo-ekonomik durum, inanç, kişilik gibi bireysel özelliklerden etkilendiği gibi toplumsal yapı özelliklerinden de etkilenmektedir. Toplumsal yapının farklı özellikleri o toplumdaki güven düzeyini etkilemektedir. Bir toplumdaki güven o toplumun ortak eylemlerinin ürünüdür. Fukuyama’nın ayrımının ortaya koyduğu gibi, bazı toplumlar güvene rıza gösterilirken bazı toplumlar daha şüpheci ve güvensizdir. Bazı durumlarda insanlar güvene rıza göstermeye karar verirken, bazı durumlarda ise güvene yönelik bir şüphecilik söz konusu olabilmektedir.

Toplumlar güvene dayandığı ve buna karşılık güven o toplumun kültürü tarafından belirlendiği için toplumların ekonomik ve sosyal refaha ulaşması da güven düzeylerine bağlı olarak değişim göstermektedir. Sosyal güvenin yüksek olduğu toplumlar kendiliğinden sosyalleşme eğilimi göstermektedir. Bu toplumlarda hoşgörü daha yüksek, iş yapma biçimleri bakımından gözetime dayalı araçlara olan gereksinim daha azdır. Yüksek güven duygusuna sahip toplumlar, organizasyonun aşağı seviyelerine daha fazla sorumluluk vererek ekip çalışmasına dayalı ve esnek bir anlayış temelinde iş ortamlarını düzenlemektedirler. Düşük güvenli toplumlar ise işçilerini bir dizi bürokratik kuralla tecrit etmektedirler. Denetim mekanizmaları ve bürokratik yazışmalar, gözetim araçlarına yönelik gereksinim daha fazladır.

Fukuyama bir toplumda ekonomik ve sosyal refahın yaratılmasını, sosyal sermayenin oluşturulmasını, o toplumda yaşayan bireyler arasındaki güven duygusuyla ilişkilendirmektedir. Birbirine güvenmeyen insanlardan oluşan bir toplum düzeninde yalnızca formel kurallar ve düzenlemeler sistemi altında işbirliği yapabilen insanlardan oluşan bir yapı söz konusu olabilmektedir. Sistem onlara baskıcı yöntemler kullanarak kendi kurallarına uymaya zorlayacaktır. Toplumdaki yaygın

254 güvensizlik bütün ekonomik, siyasal, sosyal yapılara ve faaliyetlere yansımakta ve işleyiş mekanizmalarını olumsuz yönde etkilemektedir.

Kurumlara duyulan güven toplumdan topluma değişim göstermekte, aynı toplumda da zaman içinde güven düzeylerinde değişim yaşanabilmektedir. Toplumsal yapıda meydana gelen değişim de toplumsal güven düzeyini etkileyen önemli bir unsur olmaktadır. Toplumsal değişim, toplumun kendisini tanımlayan temel özelliklerinden zaman içinde nicelik ve nitelik farklılaşmasıdır.

Gökçe’ye göre Türk toplumu otoriteye bağlı bir yapı içindedir. Otorite merkezleri zaman içinde değişim göstermekte, örneğin kırsal kesimlerde köyün yaşlıları, muhtarı, zengin toprak ağaları, iç göçle birlikte yerlerini farklı otorite merkezlerine bırakmışlardır. Sanayileşme, toprak reformları, eğitimin yaygsınlaşma ı gibi etkenler otorite merkezleri üzerinde değişim ve dönüşüm yaratmıştır. Kitle iletişim araçlarının kırsal mekanlara uzanması da otorite merkezlerinin değişiminde önemli bir rol oynamıştır. Aynı zamanda toplumsal yapı özelliklerinden bir diğeri de toplumun kuşkucu ve güvensiz olma eğilimi taşımasıdır. Toplumdaki güven merkezleri zaman içinde değişim göstermekle birlikte bir diğeriyle olan iletişimde kuşkuculuk eğilimi söz konusudur. Diğer insanlarla iş yaparken dikkatli olunması eğilimi, kişiler arası güven sürecinde önemli bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Kurumsal düzeyde güvende ise, güven merkezlerinin toplumun siyasal, ekonomik ve sosyal yapıda yaşanan de ğişimlere göre farklılaştığı görülmektedir. Gökçe 1990’lı yıllarda yapılan araştırmalarda en yüksek güven düzeyinin silahlı kuvvetlere, ardından dini kuruluşlara, polis teşkilatına ve en son olarak da siyasal sisteme yönelik olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte günümüzde yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik değişimler güven merkezleri üzerinde de farklı etkiler yaratmaktadır.

Aynı zamanda Inglehart tarafından yürütülen sosyolojik araştırmalar bireylerin kendi ülkelerinden olan insanlara yabancılardan daha fazla güven duyduklarını göstermektedir. Araştırma verileri, insanların kendi uluslarından olanlara, yabancılardan daha fazla güvendikleri sonucunu ortaya koymaktadır.

255 Avrupa Birliği üyesi toplumlarda kamuoyunun siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel konularda, değer, tutum ve davranışlarını araştırmak amacıyla Inglehart tarafından başlatılan“Eurobarometer” projesinin genişletilmesiyle oluşturulan Dünya Değerler Araştırması’nın Türkiye Ulusal Raporu 2009 bulguları, sosyo-ekonomik göstergelerine bakıldığında Türkiye’de hayattan memnuniyet oranında belirgin düşüşlerin olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği ülkelerindeki %76-77’lik düzey, Türkiye’de %60’lar düzeyindedir. Ekonomi konusundaki değerlendirmelerin de Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi kötümser bir eğilim taşıdığı gözlenmektedir. Türkiye kamuoyunun en büyük sorunları arasında savunma-güvenlik alanında yaşanan terör sorunu ve ekonomik göstergelerdeki enflasyon sorunu gelmektedir. Sağlık sistemi ve göç sorunlarına yönelik kaygılar Avrupa Birliği ülkelerinin ortalamasından daha düşük seviyededir.

Araştırma, Türkiye’de kurumlara duyulan güveni Avrupa Birliği ülkelerinin genel ortalamasıyla karşılaştırmalı olarak göstermektedir. Buna göre kurumlara duyulan güven sorusuna verilen yanıtlarda, Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) geneli arasında dikkate değer farklılıklar olduğu kadar birkaç benzerlik de gözlenmektedir. Gerek AB genelinde gerek Türkiye’de en güvenilir kurum ordudur. AB genelinde orduya güven %71 düzeyindeyken Türkiye’de bu oran %84 düzeyindedir. Bununla birlikte Türkiye’de medyaya olan güven AB genelinin altında bir orandayken, hükümete yönelik güven AB genelinin üstündedir.

Farklı ülkelerde yürütülen ve güven ilişkisinde önemli bir diğer araştırma olan Edelman Güven Barometresi ise, 2001 yılından itibaren yürütülen bir araştırmadır. Edelman güven barometresi, düzenli olarak farklı ülkelerde çeşitli kurum, kuruluş ve kanaat önderlerine, çeşitli bilgi kaynaklarına duyulan güven düzeyini ölçümlemektedir. Güven barometresi, bir toplumda kurumlara duyulan güvenin farklı zamanlardaki tespitini yapmanın yanı sıra, farklı toplumlarda kurumlara yönelik duyulan güven düzeylerinin toplumlar arası kar şılaştırmasını da olanaklı kılmaktadır. Buna göre bazı toplumlarda en yüksek güven düzeyi örneğin hükümete yönelikken, bazı toplumlarda ise hükümete yönelik güven düzeyi oldukça düşük olabilmektedir. Aynı şekilde medyaya, sivil toplum örgütlerine ya da özel sektör

256 kuruluşlarından bazılarına duyulan güven toplumdan topluma, aynı toplumda da zaman içinde değişim gösterebilmektedir.

Güvenle ilgili olarak yapılan bu önemli araştırmalar ışığında tez çalışmasının amacı genç kanaat önderleri olarak nitelendirilebilecek üniversite öğrencisi gençlerin toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülen sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik duydukları güven düzeylerini ölçümlemek, güven faktörlerinin neler olduğunu saptamak, güven duyma sonucunda oluşan tutum ve davranış biçimlerini ortaya koymaktır. Aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya, ticari kuruluşlar ve hükümetle ilgili bilgi edinirken hangi bilgi kaynaklarını inanılır bulduklarını, bu bilgi kaynaklarını ne sıklıkla kullandıklarını ve ülke gündemiyle ilgili belirlenen genel sorunlarla ilgili olarak bu kurum ve kuruluşları ne derece sorumlu gördüklerini ve güvenle ilişkisini tespit etmektir.

Bu amaçla Marmara Bölgesi sınırları içerisinde yer alan, devlet statüsündeki İletişim Fakültesi öğrencilerine yukarıda belirtilen başlıklar doğrultusunda anket tipi soru formu uygulanmıştır. Araştırma kapsamında İstanbul, Marmara, Galatasaray ve Kocaeli Üniversiteleri İletişim Fakültelerinde öğrenim gören öğrenciler dahil edilmiştir. Fakülte mevcutlarına göre araştırmanın örneklem alt sınırı 360 kişi olarak saptanmıştır. Araştırmaya toplam olarak 389 kişi katılmıştır. Araştırma niceliksel araştırma biçiminde olup, örneklem seçimi olasılıklı örneklem, tabakalı tesadüfi örnekleme alınarak gerçekleştirilmiştir.

Araştırmada uygulanan anket tipi soru formu, güven kavramının unsurları olarak belirlenen yedi bölümden oluşmaktadır. Buna göre anketin yapısı, genel bilgiler (yaş cinsiyet üniversite bölüm sınıf ve eğitim şekli), genel güven (sivil toplum örgütleri, medya, ticari kuruluşlar, hükümet), bilgi kaynağının inanılırlığı, bilgi kaynağının kullanım sıklığı, güven faktörleri ve ülke sorunlarıyla ilgili kurum ve kuruluşların sorumluluk düzeyi ve güven duyma bölümlerinden oluşmaktadır.

Araştırma sonuçlarına göre sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik genel güven düzeyinin oldukça düşük seviyede olduğu

257 görülmektedir. Katılımcılar güven duyma sürecinde kararsız ya da olumsuz bir tutum içindedirler. Söz konusu kurum ve kuruluşlar arasında bir güven sıralaması yapıldığında göreceli olarak en yüksek güven düzeyinin sivil toplum örgütlerine yönelik olduğu görülmektedir. Ticari kuruluşlar, medya ve hükümete yönelik olarak olumsuz bir tutum söz konusudur.

Katılımcılar sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak yaptıkları değerlendirmede;  Sivil toplum örgütlerinin “bireylerin toplum için yararlı faaliyetlerde bulunmasının önünü açarak, sorumluluk ve yaratıcılık bilinci yaratmakta olan örgütler” olduğu,  “Genel olarak ülkenin gelişimi açısından olmazsa olmaz örgütler” olduğu,  “Demokratikleşme sürecinde önemli rol oynayan örgütler” olduğu ifadelerini ortalama değerlerin üstünde bir oranda katıldıklarını belirtmişlerdir.

Sivil toplum örgütlerinin ülke sorunlarına yönelik olarak önemli sorunlara çözüm ürettiği, aktif bir şekilde işlerlik gösterdiği, faaliyetlerini yeterince duyurabildiği konularında kararsız bir tutum içindedirler. Genel olarak genç katılımcıların herhangi bir sivil toplum örgütüne üye olarak ya da gönüllü olarak katılım oranları da oldukça düşüktür.

Araştırmada kurum ve kuruluşlarla ilgili bilgi edinmede bilgi kaynağının inanılırlığına yönelik bir inceleme yapılmıştır. Medyanın kendisi bir bilgi kaynağı olarak düşünüldüğünden bu incelemede yer almamıştır. Medya dışındaki her bir kurumun yapısal özelliklerine yönelik olarak belirlenen bilgi kaynakları arasında televizyon haber içeriği, televizyondaki sohbet programları, radyo haber içeriği, gazetelerdeki yazılar, makaleler, kurumların web sayfaları, wikipedia gibi serbest içerikli sanal ansiklopediler, web temelli video paylaşım siteleri (youtube gibi), online mesaj panoları, forum ve haber grupları, bloglar, sosyal ağ iletişim siteleri (myspace veya facebook gibi) ve arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler gibi bilgi kaynakları yer almaktadır.

258 Katılımcılarda kurumlar hakkında bilgi edinmede bilgi kaynaklarına yönelik genel olarak bir kararsızlık ve olumsuz tutum hakimdir. Güvenin bir alt unsuru olarak değerlendirilen inanılırlık kavramı, güvene yönelik önemli bir veri oluşturmaktadır. Kaynağın inanılırlığıyla ilgili olarak yapılan araştırmalar mesaj güvenilir bir kaynaktan geldiği zaman bireylerin destekleyici unsurlara gerek duymadan güvenme eğilimi gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Güvene olan önemli etkisinden dolayı belirlenen kurum ve kuruluşlara yönelik bilgi edinme kaynaklarına yönelik bir analiz gerçekleştirilmiştir.

Buna göre katılımcılarda sivil toplum örgütleri hakkında bilgi edinmede bilgi kaynaklarına yönelik genel bir kararsızlık ve güvensizlik eğilimi söz konusudur. Bilgi kaynağına duyulan inanılırlık bakımından en üst sırada “arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler” gelmektedir. Sivil toplum örgütlerinin yoğun olarak hedef kamularına ne tür kitle iletişim araçlarıyla ulaştıkları da önem taşımaktadır. Geleneksel kitle iletişim araçlarının yanı sıra sivil toplum örgütlerinin genç katılımcıların sıklıkla kullandıkları internet katılım biçimleri arasında yer alan bloglar, online mesaj panoları, forumlar, sosyal ağ iletişim sitelerinde sunduğu içerik, bilgi edinme aracı olarak katılımcılar tarafından inanılır bulunmamıştır.

Genel olarak hükümet hakkında bilgi edinmede belirtilen bilgi kaynaklarına yönelik olarak da bir güvensizlik eğilimi söz konusudur. Bu genel eğilim içinde değerlendirildiğinde ise hükümet hakkında bilgi edinmede “wikipedia gibi serbest içerikli sanal ansiklopediler”in inanılırlık bakımından ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Diğer bilgi kaynaklarına yönelik olarak, inanılır bulma bakımından olumsuz bir tutum söz konusudur. Hükümet, diğer siyasal aktörlere karşı medyanın ve dolayısıyla seçmenlerin dikkatinin çekilmesi konusunda rekabet halindedir. Bu bağlamda siyasal iletişim sürecinde medya etkin bir şekilde kullanılmakta, yazılı basın, radyo ve televizyonun yanısıra internet gibi yeni medya olanaklarından da yararlanılmaktadır. Ancak katılımcılar hükümetin kullandığı bilgi kaynaklarına yönelik olarak kararsız ya da olumsuz bir tutum içindedirler. Hükümetin kullandığı iletişim süreci araçlarının genç katılımcılar açısından başarıya ulaşmadığı

259 söylenebilir. Hükümete yönelik genel güvensizlik düzeyinin bilgi kaynağına yönelik inanılırlığı da etkilediği söylenebilmektedir.

Ticari kuruluşlar hakkında bilgi edinmede de bilgi kaynaklarına yönelik olarak genel bir kararsızlık ve güvensizlik eğilimi söz konusudur. Bu tablo içinde değerlendirildiğinde diğer kuruluşlar hakkında bilgi edinmede olduğu gibi ilk sırada, arkadaşlar ve yaşıtlarla yapılan sohbetler yer almaktadır. İkinci sırada wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler gelmektedir. Katılımcıların belirlenen kurum ve kuruluşlarla ilgili bilgi kaynağına yönelik inanma eğiliminin yüzyüze iletişim biçimi olan arkadaş ve yaşıtlarla sohbetler ya da geleneksel medya dışında yer alan iletişim aracı olan sanal ansiklopedi wikipedia’ya yönelik olduğu görülmektedir. Ticari kuruluşların hedef kamularını etkilemede iletişim araçlarının kullanımına, en çok finansal kaynak ve zaman ayıran kuruluşlar olduğu düşünüldüğünde, yüzyüze iletişim biçiminin katılımcılar tarafından tercih edilmesi düşündürücü bir bulgudur.

Araştırmada aynı zamanda katılımcıların sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik olarak bilgi kaynaklarını kullanım sıklığı da ele alınmıştır. Kurumlara yönelik bilgi edinme sıklığı bakımından incelen bilgi kaynakları arasında televizyon haber içeriği, televizyondaki sohbet programları, radyo haber içeriğ i, gazetelerdeki yazılar, makaleler, kurumların web sayfaları, wikipedia gibi serbest içerikli sanal ansiklopediler, web temelli video paylaşım siteleri (youtube gibi), online mesaj panoları, forum ve haber grupları, bloglar, sosyal ağ iletişim siteleri (myspace veya facebook gibi) ve arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler gibi bilgi kaynakları yer almaktadır.

Bilgi kaynağının kullanım sıklığı, bilgi kaynağına duyulan inanılırlığı ve dolayısıyla da güven duyma tutumunu doğrudan etkilememektedir. Katılımcılar tarafından sıklıkla başvurulan bilgi kaynakları, inanılırlık düzeyi bakımından alt seviyelerde yer alabilmektedir. Kurum ve kuruluşların hedef kamuları üzerinde güven duyma tutumunu yaratabilmeleri, bilgi kaynaklarının güvenin unsurları arasında yer alan yeterli olma, bütünlük, inanılırlık, saygınlık gibi özellikleri karşılaması gerekmektedir.

260 Genel olarak kurumlara yönelik bilgi kaynaklarının kullanım sıklığı değerlendirildiğinde, bilgi kaynaklarının kullanım sıklığının ele alınan kuruma göre değişim gösterdiği görülmektedir. Ancak genel olarak değerlendirildiğinde katılımcılar tarafından sivil toplum örgütleri, hükümet ve ticari kuruluşlar hakkında bilgi edinmede en sıklıkla kullanılan bilgi kaynağı, aynı zamanda en çok inanılırlık taşıyan “arkadaş ve yaşıtlarla yapılan sohbetler” dir.

Araştırma kapsamında sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlara yönelik güven faktörlerinin neler olduğu incelenmiştir. Güvenin oluşabilmesi ve sürdürülebilmesi, gerekli güven faktörlerinin oluşmasına bağlıdır. Kurumlara yönelik güven faktörleri, kurumların yapısal özelliklerine, amaç ve hedeflerine, işleyiş biçimlerine göre değişim göstermektedir. Güven faktörleri arasında ürün ve hizmet kalitesi, sağlanan fayda, genel itibar, finansal başarı, yönetici, kurucu ya da lider, sosyal ve çevresel performansı, faaliyet alanı, ulusal ya da uluslararası bir kurum olması, farklı alanlardaki uygulama ve politikaları, diğer kurum ve kuruluşlarla ilişkileri gibi faktörler yer almaktadır.

Buna göre, sivil toplum örgütlerine yönelik en yüksek güven faktörleri;  sivil toplum örgütünün gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri,  örgütün hangi alanda faaliyet gösterdiği,  genel olarak kamuda oluşan itibarı,  bulunduğu çevrede nasıl bir varlık gösterdiği,  kuruluşun geçmiş performansı,  kurucu ve yöneticileri,  ülke çapındaki ağ örgütlenmesi,  uluslararası bir yapı taşıyıp taşımaması gibi faktörlerdir.

Bu faktörler katılımcılar tarafından önemli ya da çok önemli olarak değerlendirilmişlerdir. Güven duyma ve güven faktörleri değerlendirildiğinde, katılımcıların sivil toplum örgütlerini gerekli güven faktörlerini yerine getirmediği yönünde bir tutuma sahip oldukları görülmektedir.

261 Araştırmanın katılımcıları bakımından çarpıcı bir bulgu, medyaya olan güvensizlik eğilimidir. Araştırma örneklemini oluşturan iletişim fakülteleri öğrencileri, medyaya yönelik en önemli güven faktörleri arasında habercilik ilkelerine uyma ilkesini, en önemli faktör olarak değerlendirmişlerdir. Yayın içeriği, yayın çeşitliliği ve kalitesi, sahiplik yapısı gibi faktörler de önem derecesi bakımından üst sıralarda yer almaktadır. Bu faktörler katılımcılar tarafından önemli ya da çok önemli olarak değerlendirilmişleridir. Ancak katılımcıların medyaya olan güven düzeyleri göz önüne alındığında, medyanın bu güven faktörlerini oluşturmadığı görülmektedir.

Hükümete yönelik güven faktörleri arasında en önemlileri ise;  hükümetin sosyal yaşam alanındaki uygulama ve politikaları,  eğitim alanındaki uygulama ve politikaları,  kültür ve sağlık alanındaki uygulama ve politikaları,  çevre ve teknoloji alanındaki uygulama ve politikaları,  ekonomi alanındaki uygulama ve politikalarıdır.

Araştırma bulguları arasında dikkat çeken bir bulgu, hükümetin siyasi yapısının söz konusu uygulama ve politikalardan sonra gelmesidir. Katılımcılara göre hükümetin siyasi yapısı ve hükümet lideri, hükümetin uyguladığı politikalardan daha az öneme sahiptir.

Hükümet, ülkedeki en üst yönetim birimi olması özelliğine karşın katılımcılar tarafından en az güven duyulan, başka bir ifadeyle güven duyulmama oranı en yüksek kurumdur. Hükümet, meclisteki bir partinin ya da birkaç partinin bir araya gelerek koalisyon oluşturması sonucunda yönetme görevini ele almasıyla oluşmaktadır. Dolayısıyla ülke yönetiminde icraatları, plan ve projelerini toplum yararına planlamak durumundadır. Kendilerini seçen kitlelere ve yurttaşlara bilgi vermek, toplumun çeşitli kesimlerinin gereksinimlerine seslenmek, politika ve projelerinde toplumun desteğini sağlamak zorundadır. Bunu da güven inşa etme ve sürdürme aracılığıyla gerçekleştirebilmektedir. Toplumu oluşturan çeşitli gruplar hükümete yönelik güven duyduklarında hükümet icraat ve politikalarını

262 uygulayabilir ve sürdürülebilir duruma getirebilmektedir. Gençler de toplumu oluşturan kesimler arasında önemli ve dinamik bir yapı sergilemektedirler. Ancak araştırma bulguları açısından değerlendirildiğinde katılımcıların, mevcut hükümetin gerekli olan güven faktörlerini sağlamadığı görüşünde oldukları görülmektedir. Bu nedenle hem hükümete hem de hükümetin kullandığı bilgi kaynaklarına yönelik güven ve inanılırlık düzeyi oldukça düşüktür.

Ticari kuruluşlara yönelik güven faktörlerine bakıldığında ise katılımcıların, ödenen ücret karşılığında ürün ve hizmetlerden alınan faydayı en önemli güven faktörü olarak değerlendirdikleri görülmektedir. Müşteri hizmetleri ve ürün ve hizmetlerin kalitesi de yüksek önem taşıyan güven faktörleri arasında yer almaktadır. Bununla birlikte kuruluşun genel itibarı, çalışılacak bir iş yeri olarak sahip olduğu itibar ve kuruluşun sosyal ve çevresel geçmiş performansı da katılımcılar tarafından önem taşıyan faktörler arasındadır.

Ticari kuruluşların temel amaçları ürettikleri ürün ve hizmetlerin tanıtımını yaparak hedef gruplarına ulaşmak ve kar elde etmektir. Aynı zamanda sosyal paydaşlarıyla ilişki kurmak ve sürdürmek, varlıklarını topluma duyurmak, toplum nezdinde iyi bir imaj oluşturmak, itibarlı bir kuruluş olduğunu göstermektir. Bütün bu amaçlarını gerçekleştirebilmesi kamularıyla arasında güven ilişkisi oluşturabilmesi ve sürdürebilmesine yönelik iletişim stratejileri geliştirebilmesine bağlıdır. Genel güven değerlendirmesinde, ticari kuruluşlara yönelik güvenmeme eğiliminin söz konusu olduğu görülmekle birlikte, güven sıralamasında medya ve hükümetten önce yer alması dikkat çekici bir bulgudur.

Güveni etkileyen unsurlar arasında kurum ve kuruluşların gerçekleştirmekle yükümlü oldukları sorumlulukları, hizmet ve üretim alanları, topluma olan görevlerini gerçekleştirmeleri de önem taşımaktadır. Bununla ilgili olarak ülke gündemini etkileyen işsizlik, eğitim sorunları, ekonomik gerileme, insan hakları, küresel ısınma, çevre kirliliği, sağlık sorunları, tüketici hakları, savunma ve güvenlik, doğal afetler ve göç gibi sorunlara yönelik olarak hükümetin, sivil toplum

263 örgütlerinin ve ticari kuruluşların ne ölçüde sorumluluk taşıdıklarına yönelik bir sorgulama yapılmıştır.

Araştırmada katılımcılar açısından hükümetin sorumluluk alanı içinde en çok önem taşıyan, savunma ve güvenlikle ilgili sorunlara yönelik geliştirdiği politika ve uygulamalardır. Bu bulgular Dünya Değerler Araştırması sonuçlarıyla da paralellik taşımaktadır. Dünya Değerler Araştırması sonuçlarına göre, Türkiye kamuoyunun en büyük sorunları arasında savunma-güvenlik alanında yaşanan terör sorunu gelmektedir. Terörün sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeleri olumsuz etkilemesi, katılımcılar açısından da sorunun öneminin vurgulanmasına neden olmuştur. Katılımcıların önem sıralamasında ekonomik gerileme, eğitim sorunları, insan haklarıyla ilgili sorunlar, sağlık sorunları, göç, işsizlik, tüketici hakları, doğal afetler sonrasında yaşanan sorunlar, çevre kirliliği ve küresel ısınmaya bağlı sorunlar gelmektedir. Burada dikkat çekici olarak nitelenebilecek bulgular arasında, üniversite öğrencisi olan katılımcıların en çok maruz kaldıkları işsizlik sorunundan önce eğitim, insan hakları, sağlık ve göç gibi sosyal sorunları daha öncelikli olarak değerlendirmeleridir.

Sivil toplum örgütlerinin sorumluluk alanlarına yönelik olarak özellikle tüketici hakları ve insan hakları konularında sorumluluklarının en fazla olduğu görüşü hakimdir. Katılımcılar tarafından sorumluluk alanlarının önem sıralamasına göre değerlendirilmesinde doğal afetler, çevre, sağlık sorunları, küresel ısınma ve eğitim sorunları gelmektedir.

Sivil toplum örgütleri toplumsal iradeyi temsil eden, hükümetin kurumlarından bağımsız olarak çalışan örgütlenmeler olarak önemli bir alanı temsil etmektedir. Ülke sorunlarıyla ilgili sorumlu tutulma düzeyi de bu nedenle yüksek olmaktadır. Resmi ve özel yönetim birimleri üzerinde baskı oluşturmak, kitle iletişim araçları aracılığıyla kamuoyu yaratmak, toplumsal işleyiş üzerinde toplumsal yarar sağlayamak amacıyla etkide bulunmak gibi amaçlarla birçok alanda etkinlik göstermektedir. Katılımcılar açısından ise, en fazla sorumluluk alanı daha önce de

264 ifade edildiği gibi ekonomik sistemin işleyişinden kaynaklanan tüketici hakları, birey ve resmi otorite arasındaki ilişkilerden kaynaklanan insan hakları olmaktadır.

Katılımcılar ticari kuruluşları ise, en fazla tüketici hakları konusunda sorumlu görmektedirler. Aynı zamanda ekonomik gerileme, çevre kirliliği, işsizlik ve küresel ısınma gibi sorunlarla ilgili olarak da ticari kuruluşların sorumlu tutulma oranı ortalamanın üstündedir.

Temel amacı kar elde etmek ve varlığını sürdürmek olan ticari kuruluşların içinde bulunduğu toplumun sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla girişimlerde bulunması, bu amaçlar doğrultusunda sosyal sorumluluk, sponsorluk faaliyetlerinde bulunması güven kavramını da etkilemektedir. En beğenilen, en itibarlı şirketlerle ilgili kriterlere bakıldığında toplumsal yaşama sunduğu katkıların da öncelikler arasında geldiği görülmektedir.

Araştırmada sivil toplum örgütleri, hükümet ve ticari kuruluşlara güven duyma sonucunda, katılımcılarda oluşan tutumlara yönelik bir inceleme de yapılmıştır. Buna göre katılımcılar bir sivil toplum örgütüne güven duyduklarında en yüksek düzeyde kuruluşla ilgili olumlu düşüncelerini diğer insanlarla paylaşma tutumuna sahiptirler. Araştırmaya katılımcılarından sadece 58 kişi (% 14, 9’u) bir sivil toplum örgütüne üye olduğunu belirtmiştir. Güven duyma ve üye olma davranışı arasında yapılan korelasyon analizinde anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. Dolayısıyla güven duyma süreci sivil toplum örgütleri açısından değerlendirildiğinde, üye olma, finansal destekte bulunma gibi öncelikli davranışların gerçekleşmediği görülmektedir. Katılımcıların güven duyma sonucundaki ancak olumlu düşüncelerini başka bireylerle paylaştıkları görülmektedir.

Hükümete yönelik duyulan güven sonucunda oluşan en temel tutum ve yüksek eğilim, olumlu düşüncelerin paylaşılması ve hükümetin faaliyet ve icraatlarının oy verilerek desteklenmesidir. Hükümete duyulan güvenin medya ya da diğer kanallar aracılıyla desteklenme oranı ise düşüktür. Güven duyma tutumu, hükümet açısından

265 değerlendirildiğinde, güvenin oluşturması beklenen temel tutumların ortaya çıktığı söylenebilir.

Ticari kuruluşlara yönelik güven duyma sonucunda oluşan tutumlar arasında en yüksek eğilim bireylerin tanıdıkları insanlara şirketi tavsiye etme, ürün ve hizmetlerini satın almayı tercih etme tutumu içinde olmalarıdır. Güven duymanın bir sonraki eğilimi ticari kuruluşun yerel çevre içindeki planlarının ve varlıklarının desteklenmesi şeklindedir. Güven duyma tutumu, ticari kuruluşlar açısından değerlendirildiğinde, güvenin oluşturması beklenen temel tutumların ortaya çıktığı söylenebilir.

Genel olarak güven ve sivil toplum örgütleri, medya, hükümet ve ticari kuruluşlar ilişkisi değerlendirildiğinde, örnekleme dahil edilen katılımcılar bakımından güven duyma düzeyinin oldukça düşük olduğu görülmektedir. Günümüzde devletin iktidar gücünü kullanan organlarından en güçlüsü olan hükümet, devlet alanı dışında yer alan ve kar amacı gütmeyen, önemli bir kamuoyu ve baskı aracı olarak sivil toplum örgütleri, ekonomik işleyişin temel yapısını oluşturan ticari kuruluşlar ve tüm bu kurumlar arasında ilişkiyi sağlayan, toplumla kurumlar arasında iletişimi gerçekleştiren, belirlediği gündemlerle kamuoyu oluşturan medya toplumsal yapı üzerinde etkili olduğu düşünülerek seçilen kurumlardır. Genç kanaat önderleri olarak nitelendirilen katılımcılar bu dört önemli kuruma yönelik olarak güven duymama eğilimi göstermektedirler. Örneklemin üniversite öğrencisi genç katılımcılardan oluşması ve aynı zaman da iletişim eğitiminin söz konusu olması da güven ve iletişim ilişkisi bakımından önem taşımaktadır.

Sztompka’nın eylemlerin vazgeçilmez bir bileşeni olarak değerlendirdiği güven, belirsizlik, karmaşa ve risk faktörlerini en aza indirgeyen, devamlılık taşıyan sosyal ilişkilerin kurulmasını sağlayan, bireyler, gruplar ve kurumlararası kabülü ve işbirliğini olanaklı kılan, çatışmalara yönelik çözümleri olanaklı kılan, sosyal bir bütünleştici özelliği olan bir kavramdır. Misztal’a göre ise güven toplumsal dayanışmanın, bireysel doğruluk ve ahlaki gelişimin koşuludur.

266 Sztompka’nın önemle vurguladığı gibi güvensizliğin baş gösterdiği bir toplumda yalnızlaşma ve yabancılaşma başlamakta, sosyal sermaye yıpranmakta, dernekleşme ve gönüllü katılımlarda bozulmalar yaşanmakta, kişilerarası ağlarda çöküşler ve ayrışmalar başlamaktadır. Aynı zamanda güvensizlik iletişim kanallarını kapatmakta, sosyal üyelerin izolasyonuna neden olmakta ve “çoğulcu cehalete” katkıda bulunmaktadır.

267 KAYNAKÇA

Acı, Esra Yüksel: Kalkınma Sürecinin Yeni Aktörleri Sivil Toplum Kuruluşları, İstanbul, 1. bs., Günizi Yayıncılık, 2005.

Adaklı, Gülseren: “Yayıncılık Alanında Mülkiyet ve Kontrol”, Medya Politikaları, Der. D. Beybin Kejanlıoğlu, Sevilay Çelenk, Gülseren Adaklı, 1.bs., Ankara, İmge Kitabevi, 2001.

Adaklı, Gülseren: Türkiye’de Medya Endüstrisi Neoliberalizm Çağında Mülkiyet ve Kontrol İlişkileri, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2006.

Akad, Mehmet: Çoğulcu Demokraside Siyasal İktidar ve Baskı Grupları, İstanbul, Z Yayınları, 1979.

Akal, Cemal Bali: Sivil Toplumun Tanrısı, 2.bs, İstanbul, Engin Yayıncılık, 1995.

Akar, Erkan: Pazarlamanın Yeni Silahı Blogla Pazarlama, İstanbul, Tiem Yayınları, 2006.

Akdemir, Ali: Temel İşletmecilik Bilgileri, İstanbul, Türkmen Kitabevi, 2003.

Akdemir, Semra: “Yeni Küresel Medya Stratejileri”, İletişim, S.8, 2000, s.116-119.

Aksoy, Nejdet: Sivil Toplum ve Baskı Grupları, 1.bs., İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2008.

Altunbaş, Hüseyin: Radyo Reklamcılığı, Konya, Tablet Yayınları, 2003.

Atabek, Nejdet, Erdal Dağtaş: Kamuoyu ve İletişim, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı Yayınları, 1998.

268 Aydede, Ceyda: Sanal Ortam Günlükleriyle Blog Çağı, İstanbul, Hayat Yayınları, 2006.

Aziz, Aysel: Radyo Yayıncılığı, Ankara, Nobel Yayınevi, 2002.

Aziz, Aysel: Siyasal İletişim, 2. bs., Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2007.

Baines, Paul, v.d.: Public Relations Contemporary Issues and Techniques, Oxford, Elsevier Butterworth- Heinemann, 2004.

Ball, Alan R.: Modern Politics and Government, 4. edition, New Jersey, Chaltham House Publishers, Inc., 1988.

Baskin Otis, Craig E. Aronof: Public Relations: The Profession and The Practice, 2.edition, Iowa, Wm. C. Brown Publishers, 1988.

Bayhan, Vehbi: “Risk Toplumu”, Doğu Batı Dergisi, Yıl:5, Sayı:19, Mayıs-Haziran-Temmuz, 2002, s. 193- 197.

Beck, Ulrich: Siyasallığın İcadı, Çev.Nihat Ünler, İstanbul, İletişim Yayınları, 2. bs., 2005.

Bentele, Günter, R.Seidenglanz: “Trust and Credibility-Prerequisites for Communication Management”, 6th International Symposium Communication in the Millennium, May 14-16, Volume 1, 2008, pp. 3-15.

Beugelsdijk, S., Ton van Schaik: “Social Capital and Growth in European Regions: An Empirical Test, European Journal of Political Economy, Vol.21, 2005, pp. 301- 324.

Bibb, Sally, Jeremy Kourdi: Trust Matters For Organizational and Personal Success, New York, Palgrave Macmillan, 2004.

269 Biber, Ayhan: Sivil Toplum Örgütlerinde Halkla İlişkiler, 1.bs., Ankara, Nobel Yayınları, 2006.

Bikmen, Filiz, Z. Meydanoğlu: Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Değişim Süreci Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporu, Edit: 2006.

Bimber, Bruce: “İnternet ve Siyasi Dönüşüm: Hızlandırılmış Çoğulculuk”, Çev. Tuncay Birkan, Cogito, Sayı: 30, 2002, s. 166.

Botan, Carl H., Maureen Taylor: “The Role of Trust in Channels of Strategic Communication for Building Civil Society”, Journal of Communication, December 2005, pp. 685-702.

Bobbio, Norberto, Jacoues Texier: Gramsci ve Sivil Toplum, Çev. Arda İpek, Kenan Somer, 1. bs, Ankara, Savaş Yayınları, 1982.

Bourdieu, Pierre: Televizyon Üzerine, 2.bs., İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2000.

Brown, Rob: Public Relations and the Social Web, London, Kogan Page, 2009.

Bumin, Kürşat: Sivil Toplum ve Devlet, İstanbul, Yazko Yayınları, 1981.

Butler, John.K.: “Reciprocity of Dyadic Trust in Close Male- Female Relationships”, Journal of Social Psychology , 126 (5), pp. 579-591.

Bülbül, Rıdvan Genel Gazetecilik Bilgileri, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 1999.

Candace, White, R. Niranjan: “The World Wide Web As a Public Relations Medium: The Use of Research, Planning and Evalution in Web Site Development”, Public Relations Review, Volume 25, Issue 4, 1999, p.p. 405-419.

270 Cankaya, Özden: Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi: TRT 1927-2000, 1.bs., İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003.

Cemalcılar İlhan, D.Bayar v.d.: İşletmecilik Bilgisi, 3.bs., Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1993.

Cevizci, Ahmet: Felsefe Sözlüğü, İstanbul, Paradigma Yayınları, 2000.

Cılızoğlu, Gamze: Sivil Toplum Örgütlerinin İletişim Süreci, Kocaeli, Yayıncı Yayınları, 2001.

Clark, John: Kalkınmanın Demokratikleşmesi Gönüllü Kuruluşların Rolü, Çev. Serpil Ural, Ankara, Türkiye Çevre Vakfı Yayınları, 1996.

Cofta, Piotr: Trust, Complexity and Control, West Sussex, John Wiley&Sons Ltd., 2007 .

Cohen, Jean L., Andrew Arato: Civil Society and Political Theory, Cambridge, The MIT Press, 1992.

Costa, Ana Christina: “Understanding the Nature and the Antecedents of Trust Within Work Team”, The Trust Process in Organizations, Ed. by. Bart Nooteboom, Frederique Six, Cheltenham: Edward Elgar Publishing Limited, 2003.

Cutlip, Scott M. v.d.: Effective Public Relations, 8. edition, New Jersey, Prentice Hall, 2001.

Çakır, Hamza: Tüm Yönleriyle Radyo, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2005.

Çaha, Ömer: Aşkın Devletten Sivil Topluma, 3.bs, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2007.

Çaha, Ömer: Sivil Toplum Aydınlar ve Demokrasi, İstanbul, Plato Film Yayınları, 2008.

271 Çelenk, Sevilay: Televizyon Temsil Kültür, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2005.

Cutlip, Scott M., v.d.: Effective Public Relations, 8. edition, New Jersey, Prentice Hall, 2001.

Demir, Ömer, Mustafa Acar: Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ankara, Adres Yayınları, 2005.

Denney, David: Risk and Society, London, Sage Publications, 2005.

Deutsch, Morton: “Trust and Suspicion”, Journal of Conflict Resolution, Vol. 2, No.4, December, 1958, pp. 265-279.

Devran, Yusuf: Siyasal Kampanya Yönetimi, 2. bs., İstanbul, Odak İletişim, 2004.

Diamond, Larry: “Rethinking Civil Society Toward Democratic Consolidation”, Journal Of Democracy, Vol.5, No.3, July, 1994, pp. 4-17.

Dincer, Müjde Ker: Lobicilik, 1.bs, İzmir, Alfa Yayınları, 1998.

Doğan, İlyas: Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum, 1.bs., İstanbul, Alfa Yayınları, 2002.

Doney, Patricia v.d.: “Understanding The Influence of National Culture on The Development of Trust”, Academy of Managemet Review, Vol.23, No. 3, 1998, pp. 601-620.

Ercan, Fuat: Kırsal Yapıda Toplumsal Değişme, İstanbul, Yar Yayınları, 1993.

Erdem, Ferda: “Örgütsel Yaşamda Güven”, Sosyal Bilimlerde Güven, Ankara, Vadi Yayınları, 2003.

272 Erdoğan, İrfan: İletişimi Anlamak, Ankara, Erk Yayınları, 2002.

Erdoğan, İrfan: Pozitivist Metodoloji, Ankara, Erk Yayınları, 2003.

Erikson, Erik H.: Childhood and Society, New York, W.W. Norton Company Inc. 1963.

Erkilet, Alev: “Sivil Toplum Söyleminin Kapitalist Dünya Sistemi Açısından En Önemli İşlevlerinden Biri Depolitizasyondur”, Sivil Toplum Kavramı Tartışmaları, 1.bs, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2008.

Eryılmaz, Bilal: Kamu Yönetimi, İstanbul, Erkam Matbaacılık, 1997.

Esslin, Martin: Televizyon Çağı, 3.bs, İstanbul, Pınar Yayınları, 2001.

Fisher, William F.: “Doing Good? The Politics and Antipolitics of NGO Practices”, Annual Review Antropology, No:26, 1997, pp. 439-464.

Fichman, Mark: “Straining Toward Trust: Some Constrains on Studying Trust in Organizations”, Journal of Organizational Behavior, 2003, Vol: 24, pp.133-157.

Fuchs, Christian: Internet and Society: Social Theory in the Information Age, New York, Routledge, 2008.

Fukuyama, Francis: Güven Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması, 3. bs., Çev. Ahmet Buğdaycı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2005.

Gershtenson Joseph, v.d.: “Parties, Institutional Control, and Trust in Government”, Social Science Quarterly, Volume 87, No.4, December, 2006, p.p. 882- 902.

273

Giddens, Antony: Modernliğin Sonuçları, Çev. Ersin Kuşdili, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2004.

Giritli, İsmet: Türkiye’nin İdari Yapısı, 11.bs., İstanbul, Der Yayınları, 1999.

Govier, Trudy: Dilemmas of Trust, London, McGill-Queen’s University Press, 1998.

Gökçe, Birsen: Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Toplumsal Kurumlar, 1. bs., Ankara, Savaş Kitap ve Yayınevi, 1996.

Gönel, Aydın: Araştırma Raporu Önde Gelen STK’lar, Myra Yayınları, İstanbul, 1998.

Gözübüyük, A. Şeref: Türkiye’nin Yönetim Yapısı, 7.bs., Ankara, Turhan Kitabevi, 2001.

Gürcan, Halil İbrahim: Sanal Gazetecilik, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Yayınları No.31, 1999.

Hargreaves, Ian: Gazetecilik, Çev. Yeliz Özkan, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2006.

Harkins, Phil: Powerful Conversations How High-Impact Leaders Communicate, New York, McGraw- Hill, 1999

Hood, C., H. Rothstein, R. B: The Government of Risk Understanding Risk Regimes, New York, Oxford University Press, First Published, 2001.

Hofstede, Geert: “Organising for Cultural Diversity”, European Management Journal, Vol.7, No.4, 1989, pp. 390-397.

274 Hofstede, Geert: “Motivation Leadership and Organization: Do Americans Theories Apply Abroad?”, Organizational Dynamics, AMACOM, 1980, pp. 42-63.

Hosmer, Laure Tone: “Trust: The Connecting Link Between Organizational Theory and Philosophical Ethics”, Academy of Management Review, Vol.20, No.2, 1995, pp.379-403.

Hovland, Carl I., W. Weiss: “The Influence of Source Credibility on Communication Effectiveness”, The Public Opinion Quarterly, Winter, 1951-1952, Vol.15, No.4, pp. 635-650.

İlal, Ersan: İletişim, Yığınsal İletişim Araçları ve Toplum, 3.bs., İstanbul, Der Yayınları, 1995.

Inglehart, Ronald: “Trust Between nations: Premordial Ties, Societal Learning and Economic Development” in Eurobarometer, Ed. by. Karlheinz Reif v.d., London, Macmillian, 1991, p.160.

İnceoğlu, Metin: Tutum Algı İletişim, Ankara, Elips Kitap, 2004.

İraz, Rıfat: “Bir Risk Toplumu Olarak Bilgi Toplumunda Liderlik”, I. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, 10-11 Mayıs 2002, s. 941.

Jackson, Patrick, Allen H. Center: Public Relations Practices: Managerial Case Studies and Problems, 5. edition, London, Prentice Hall Inc., 1995.

Jalava, Janne: Trust as a Decision, Department of Social Policy, University of Helsinki, Research Report, 2006.

Jefkins, Frank: Public Relations, 4.edition, London, Pitman Publishing, 1995.

275 Kalaycıoğlu, Sibel: “Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme”, Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 1. bs., Edit: Memet Zencirkıran, Ankara, Nova Basın Yayın, 2006.

Karagül, Mehmet, M. Masca: “Sosyal Sermaye Üzerine Bir İnceme”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Bahar, 2005, 1: 38-39.

Kars, Neşe: “Televizyonda Sermaye ve Haber”, Yeni Türkiye Medya Özel Sayısı, S.12, 1996, s.509.

Kars, Neşe: “Televizyon Haberlerinde Kadının Konumu”, 2th. International Symposium Communication in the Millenium”, 2004, s. 562.

Kars, Neşe: Televizyon Programı Yapalım Herkes İzlesin, İstanbul, Derin Yayınları, 2003.

Kaye, Michael, A. Popperwell: Radyo Dersleri, Çev. Tuğrul Eryılmaz, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1995.

Keane, John: Demokrasi ve Sivil Toplum, 1. bs, Çev. Nemci Erdoğan, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994.

Keane, John: Sivil Toplum ve Devlet, 1. bs, Çev. Erkan Akın v.d., İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1993.

Kendall, Robert: Public Relations Campaign Strategies: Planning for Implementation, 2.edition, New York, Longman Inc, 1996.

Kent, Michael L. v.d.: “The Relationship Between Web Site Design and Organizational Responsiveness to Stakeholders”, Public Relations Review, Volume 29, Issue 1, 2003, pp. 63-77.

Keyton, Joann: Communication Research Asking Questions, Finding Answers, New York, McGrawHill Publish, 2005.

276 Kıray, Mübeccel: Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, İstanbul, İletişim Yayınları, 1964.

Kırçova, İbrahim: İnternette Pazarlama, İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., 1999.

Klute, Ed: “İleriye Yönelik Düşünmek: Medyada Çeşitliliği Arttırmak ve Değişim Aktörlerinin Rolü”, Avrupa Birliği ve Türkiye’de İletişim Politikaları: Pazarın Düzenlenmesi Erişim ve Çeşitlilik, Der. Mine Gencel Bek ve Deirdre Kevin, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2005.

Koloğlu, Orhan: Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın, 2. bs., İstanbul, İ letişim Yayınları, 1994.

Kongar, Emre: Toplumsal Değişme, 1. bs., Ankara, Bilgi Yayınevi, 1972.

Kongar, Emre: Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, 9. bs., İstanbul, Remzi Kitabevi, 2002.

Korczynski, Marek: “The Political Economy of Trust”, Journal of Management Studies, 37:1, 2000, pp. 1-21.

Kotler, Philip, Nancy Lee: Corporate Social Responsibility, New Jersey, John Wiley&Sons Inc., 2005.

Köker, Levent: “Yurttaş Özgürlüğünün Politik Kullanımı Olmadan Sivil Toplumun Varlığından Sözedemeyiz” Sivil Toplum Kavramı Tartışmaları, 1.bs, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2008.

Köprülü, Kemal: “Sivil Toplum Kuruluşlarında Politika ve Strateji Belirleme”, 10. Ulusal Kalite Kongresi Sivil Toplum Kuruluşları ve İyi Yönetişim, 13-15 Kasım 2001, s.3.

277 Kramer, Roderick M: “Trust and Distrust in Organizations: Emerging Perpectives, Enduring Questions”, Annual Review of Psychology, Vol.50, 1999, p.p. 569- 598.

Kuçuradi, İonna: “Sivil Toplum Kuruluşları: Kavramlar”, Üç Sempozyum Sivil Toplum Kuruluşları, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 1998, s. 28.

Lewicki, R. J., Barbara. B. Bunker: “Developing and Maintaining Trust in Work Relationships”, Trust in Organizations Frontiers of Theory And Research, Ed: Roderick M. Kramer, Tom R. Tyler, Thousand Oaks, California, SAGE Publications Inc., 1996.

Lewicki, Roy. J. v.d.: “Trust and Distrust: New Relationships and Realities”, Academy of Management Review, Vol.23, No.3, 1998, pp. 438-458.

Luhman, Niklas: “Familiarity, Confidence, Trust: Problems and Alternatives”, Ed. by. Diago Gambetta Trust: Making and Breaking Cooperative Relations, Oxford, Basil Blackwell Ltd., 1998.

Mayer, R.C., J.H. Davis v.d.: “An Integrative Model of Organizational Trust”, Academy of Management Review, 20: 1995 pp. 709-734.

McNair, Brain: An Introduction to Political Communication, 3.edition, London, Routledge, 2003.

Metzger, Miriam J. v.d.: “Credibility for the 21st Century: Integrating Perspectives on Source, Message and Media Credibility in Contemporary Media Environment”, Communication Yearbook 27, Ed. by. Pamela J. Kalbfleisch, 2003.

Meyerson, Debra, v.d.: “Swift Trust and Temporary Groups”, Trust in Organizations Frontiers of Theory And Research, Ed. by. Roderick M. Kramer, Tom R. Tyler, Thousand Oaks, California, SAGE Publications Inc., 1996.

278 McAllister, Daniel J.: “Affect and Cognition Based Trust As Foundations For Interpersonal Cooperation in Organizations”, Academy of Management Journal, Vol.38, No.1, 1995, pp. 24-59.

McCroskey, J.C., T.J. Young: “Ethos and Credibility: The Construct and Its Measurement After Three Decades” Central States Speech Journal, Volume 32, Spring, 1981, pp. 24-34.

Misztal, Barbara A.: Trust in Modern Societies, Cambridge, England, Polity Press, 1996.

Mucuk, İsmet: Modern İşletmecilik, 16.bs., İstanbul, Türkmen Kitabevi, 2008.

Mutlu, Erol: Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya, Ankara, Ütopya Yayınevi, 2005.

Mutlu, Erol: Televizyon ve Toplum, Ankara, TRT Yayınları, 1999.

Mutlu, Erol: Televizyonu Anlamak, 2.bs., Ankara, Ayraç Kitapevi, 2008.

Nan, Xiaoli: “The Influence of Source Credibility on Attitude Certainty: Exploring the Moderating Effects of Timing of Source Identification and Individual Need for Cognition”, Psychology& Marketing, Vol. 26, No.4, April 2009, pp. 321-332.

Navaro-Yaşin, Yael: “Bir İktidar Söylemi Olarak Sivil Toplum”, Birikim, Sayı.105-106., Ocak-Şubat 1998, s. 61.

Nie, Norman H, v.d.: “Internet Use, Interpersonal Relations and Sociability”, The Internet in Everyday Life, Ed. by. Barry Wellman, Caroline Haythornwaite, Oxford, Blackwell Publishers Ltd., 2002.

279 O’Hara, Kieron: Trust From Socrates to Spin, Cambridge, Icon Books Ltd., 2004.

Okay, Ayla, Aydemir Okay: Halkla İlişkiler Kavram Strateji ve Uygulamaları, 2.bs., İstanbul, Der Yayınları, 2005.

Oktay, Mahmut: Politikada Halkla İlişkiler, İstanbul, Derin Yayınları, 2002.

Onbaşı, Funda: Sivil Toplum, 1.bs, İstanbul, L&M Yayınları, 2005.

Özerkan, Şengül, Y. İnceoğlu: İletişimde Etkileme Süreci, İstanbul, Pan Yayıncılık, 1997.

Özön, Nijat: Sinema Televizyon Video, Bilgisayarlı Sinema Sözlüğü, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2000.

Özsoy, Esin, Timuçin Yalçınkaya: “Risk Toplumu: Bilgi Toplumunun Evriminde Yeni Boyut”, II. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildiriler Kitabı, 17-18 Mayıs 2003, s. 78.

Peltekoğlu, Filiz Balta: Halkla İlişkiler Nedir, 2.bs., İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım, 2001.

Pekman, Cem: “Medya Sahipliğinin Düzenlenmesi Sorunu: Küresel Çerçeve ve Türkiye Örneği”, Avrupa Birliği ve Türkiye’de İletişim Politikaları: Pazarın Düzenlenmesi Erişim ve Çeşitlilik, Der. Mine Gencel Bek ve Deirdre Kevin, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2005.

Perlmutter, David D.: Blogwars, New York, Oxford University Press, 2008.

Postman, Neil: Televizyon Öldüren Eğlence Gösteri Çağında Kamusal Söylem, 1.bs., Çev. Osman Akınhay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994.

280 Putnam, Robert D.: Making Democracy Work Civic Traditions in Modern Italy, Princeton, Princeton University Press, 1993.

Rahn, Wendy M. v.d.; “Geographies of Trust”, American Behavioral Scientist, Volume 52, No. 12, August, 2009, pp. 1646-1663.

Rawlins, Brad L.: Trust and PR Practice, Published by the Institute for Public Relations, 2007.

Rawsley, Gary D.: Political Communication and Democracy, London, Palgrave Macmillan, 2005.

Rempel, J. K., v.d.: “Trust in Close Relationship”, Journal of Personality and Social Psychology, Vol.49, No.1, 1985, pp. 95-112.

Renn, Ortwin, Debra Levine: “Credibility and Trust in Risk Communication”, Communicating Risk to The Public, Ed. by. Roger E. Kasperson, Dordrecht: Kluwer Academic Publishers, 1991.

Rotter, Julian B.: “A New Scale fort he Measurement of Interpersonal Trust”, Journal of Personality, Vol. 35, Issue4, 1967, pp. 651-665.

Rousseau Denise M. v.d.: “Not so Different After All: A Cross-Discipline View of Trust”, Academy of Management Review, Vol.23, No.3, July, 1998, pp. 393-404.

Ryfman, Philippe: Sivil Toplum Kuruluşları, Çev. İsmail Yerguz, 1.bs, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006.

Russell, Thomas, Ronald Lane: Kleppner’s Advertising Procedure, 11.edition, New Jersey: Prentice Hall, 1989.

Sanchez-Tabernero, Alfonso: “Issues In Media Globalization”, Handbook of Media Management And Economics, Ed. by. Alan B. Albaran, Sylvia M. Chan-Olmsted ve Michael O. Wirth, New Jersey, Lawrence Erlbaum Associates Inc., Publishers, 2006.

281 Sarıbay Ali Yaşar, S.Seyfi. Öğün: Bir Politikbilim Perspektifi. 1. bs, Bursa, Asa Kitabevi, 1998.

Sarıbay, Ali Yaşar: Kamusal Alan Diyalojik Demokrasi Sivil İtiraz, 1.bs., İstanbul, Alfa Yayınları, 2000.

Shapiro, Susan B.: “The Social Control of Impersonal Trust”, The American Journal of Sociology, Volume 93, No.3, 1987, p. 626.

Seligman, Adam: The Problem of Trust, New Jersey, Princeton University Press, 1997.

Serim, Ömer: Türk Televizyon Tarihi 1952-2006, 1.bs, İstanbul, Epilson Yayıncılık, 2007.

Schell, Bernadette H.: The Internet and Society, Oxford, ABC-CLIO Inc., 2007.

Schiller, Herbert: Zihin Yönlendirenler, Çev. Cevdet Cerit, İstanbul, Pınar Yayınları, 1993.

Schneider, Wolf, Paul-Josef Raue: Gazetecinin El Kitabı. Çev. Işık Aygün, Ankara, Konrad Adenauer Vakfı Yayınları, 2000.

Smith, Ronald D.: Strategic Planning For Public Relations, 2. edition, New Jersey, Lawrence Erlbaum Associates, Inc., 2006.

Simmons, P. J.: “Learning to Live with NGOs”, Foreign Policy, No 112, Autumn, 1998, pp. 82-96.

Six, Frederique: The Trouble With Trust The Dynamics of Interpersonal Trust Building, Cheltenham, Edward Elgar Publishing Limited, 2005.

Solomon, Robert, F. Flores: İş Dünyasında Politikada İlişkilerde Yaşamda Güven Yaratmak, İstanbul, Mess Yayınevi, 2001.

282 Sönmez, Mustafa: “Türk Medya Sektöründe Yoğunlaşma ve Sonuçları”, Birikim, Sayı: 92, Aralık, 1996, s. 77.

Stoneman, Paul: This Thing Called Trust Civic Society in Britain, New York, Palgrave McMillan, 2008.

Sunay, Reyhan: Avrupa Sözleşmesinde ve Türk Anayasasında İfade Hürriyetinin Muhtevası ve Sınırları, Ankara, Liberal Düşünce Topluluğu Yayınları, 2001.

Sztompka, Piotr: Trust, Cambridge, Cambridge University Press, 1999.

Şahin, Mehmet: Kamu Ekonomisi ve Sivil Toplum Kuruluşları, 1.bs, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007.

Tekinalp, Şermin: Camera Obscura’dan Synopticon’a Radyo ve Televizyon, İstanbul, Der Yayınları, 2003.

Thompson, John B.: Ideology and Modern Culture: Critical Social Theory in the Era of Mass Communication, Stanford University Press, 1990.

Tılıç, L. Doğan: 2000’ler Türkiye’sinde Gazetecilik ve Medyayı Anlamak, İstanbul, Su Yayınları, 2001.

Timisi, Nilüfer: Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2003.

Tokgöz, Oya: Temel Gazetecilik, 6.bs., Ankara, İmge Kitabevi, , 2006.

Topuz, Hıfzı: II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, 1.bs., İstanbul, Remzi Kitabevi, 2003.

Toruk, İbrahim: Gutenberg’den Dijital Çağa, İstanbul, Litera Türk Yayınları, 2008.

283 Tosun, Gülgün Erdoğan: İzmir’de Sivil Toplum, 1.bs, İstanbul, Alfa Aktüel Yayınları, 2006.

Tosun, Gülgün Erdoğan: “STK’ların Nasıl Görünmek İstediklerine Karar Vermeleri, Onların Toplumsal Kimliği Açısından Yaşamsal Öneme Sahiptir”, Sivil Toplum Kavramı Tartışmaları, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 1. bs, 2008.

Tosun, Gülgün Erdoğan: “Demokratikleşme-Sivil Toplum Tartışmasının Görünmeyen Boyutu: Sivil Toplum ve Örgüt İçi Demokrasi”, Birikim, No.130, Şubat 2000, s.54.

Törenli, Nurcan: Bilişim Teknolojileri Temelinde Haber Medyasının Yeniden Biçimlenişi: Yeni Medya Yeni İletişim Ortamı, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları, 2005.

Tremayne, Mark: Blogging Citizienship and the Future of Media, New York, Routledge, 2007.

Tunçay, Mete: “Sivil Toplumla İlgili Kavramlar”, Tanzimattan Günümüze İstanbul’da Sivil Toplum Kuruluşları, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, 1998.

Tunçel, Hakan: “Bab-ı Ali’den İkitelli’ye”, Birikim, S.64, 1994, s.37.

Tuncer, Doğan, v.d.: Genel İşletmecilik Bilgileri, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2007.

Uztuğ, Ferruh: Siyasal İletişim Yönetimi, 3. bs., İstanbul, MediaCat Yayınları, 2004.

Versan, Vakur: Kamu Yönetimi Siyasi ve İdari Teşkilat, 5.bs., İstanbul, Fatih Yayınevi Matbaası, 1974.

Ward, Aidan, John Smith: Trust and Mistrust Radical Risk Strategies in Business Relationship, West Sussex, Wiley, 2003.

284 Welch, M., Roberto E. N.Rivera “Determinants and Consequences of Social Trust”, Sociological Inquiry, Volume 75, No.4, November 2005, pp. 453-473.

Whitener Ellen M. v.d.: “Managers As Initiators of Trust: An Exchange Relationship Framework For Understanding Managerial Trustworthy Behavior”, Academy of Management Review, Vol.23, No.3, 1998, pp. 513-530.

Williams, Raymond: Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim, 1.bs, Çev. Ahmet Ulvi Türkbağ, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2003.

Wuthnow, Robert: “Trust As an Aspect of Social Structure”, Self, Social Structure and Beliefs, Ed. by. Jeffrey C. Alexander, v.d., London, University of California Press, 2004.

Yasa, İbrahim: Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, Ankara, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, 1970.

Yavaşgel, Emine: Siyasal İletişim Kavramlar ve Ardındakiler, 1.bs., Ankara, Babil Yayıncılık, 2004.

Yayınoğlu, Pınar Eraslan: Halkla İlişkilerde Araştırma, İstanbul, Birsen Yayınevi, 2005.

Yengin, Hülya: Ekranın Büyüsü Batıda Değişen Televizyon Yayıncılığının Boyutları ve Türkiye'de Özel Televizyonlar, İstanbul, Derin Yayınları, 1994.

Yıldırım, İbrahim: Demokrasi Sivil Toplum Kuruluşları ve Yönetişim, 1.bs, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2004.

Yücekök, Ahmet N.: “19. Yüzyıl Osmanlı Toplumundan Günümüz Türkiye’sine Sivil Toplum Kuruluşları ve Siyaset Sosyolojisi İlişkisi”, Tanzimattan Günümüze İstanbul’da STK’lar, İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, 1998.

285 Zak, Paul J., Stephan Knack: “Trust and Growth”, The Economic Journal, Volume 111, No. 470, April, 2001, pp. 295-321.

Zand, Dale E.: “Trust and Managerial Problem Solving”, Administrative Science Quarterly, Vol:17, No.2, June 1972, pp. 229-239.

DİĞER

Ansiklopediler

Belge, Murat, “Sivil Toplum ve Türkiye”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 7. Cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 1983.

Mardin, Şerif: “Sivil Toplum ve Kurumları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 7. Cilt, İstanbul, İletişim Yayınları, 1983.

Kaid, Lynda L., C. Holtz-Bacha: Encyclopedia of Political Communication Vol.I, London, SAGE Publications Ltd, 2008.

Tezler

Çelenk, Sevilay, “Televizyonda İçerik Yapılaşması ve Toplumsal Kültür Yayın Akışı Ekseninde Eleştirel Bir İnceleme”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003.

Elektronik kaynaklar

Reece Lamshed, Marsha Berry, Laurie Armstrong, “Blogs Personal E-learning Spaces”, http://www.binaryblue.com.au/docs/blogs.pdf#search, Erişim Tarihi, 03.09.2009.

286 Darendeli, Vahap, Medya Yoğunlaşması, Tekelleşmenin Denetimi ve Çoğulculuğun Kurulması, (Çevrimiçi)http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=0977101d- 4e81-4e87-a3bb-6f2e10388fd5, Erişim Tarihi: 17.10.2009.

“Uzan’ın TV’leri Doğan’ın”, (Çevrimiçi)Yenişafak, http://www.tumgazeteler.com/?a=1261097, Erişim Tarihi, 26.08.2009. http://www.doganholding.com.tr/, Erişim Tarihi, 29.08.2009 http://www.dogusgrubu.com.tr/, Erişim Tarihi 26.08.2009

Eyüboğlu, Ali, “TV-en İnsanları Motive Edecek”, (Çevrimiçi) Milliyet, 25.10.2008 (Çevrimiçi)http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1 007603&AuthorID=88&b=tv- en%20insanlari%20motive%20edecek&a=Ali%20Eyuboglu,ErişimTarihi: 7.11.2009.

“Hürriyet-Vatan Yalana Doymadı İşte gerçekler!”, http://www.aksam.com.tr/haber.asp ? Erişim Tarihi: 25.06.2008; “Karamehmet,

Show TV ve CINE 5'e ortak oldu”, http://www.radikal.com.tr/1999/06/08/ekonomi/kar.html, Erişim Tarihi: 07.01.2009

Bülent Tellan, “Türkiye'de Medya Endüstrisi”, http://www.harb- is.org.tr/media%5Cnisan06dosya6.doc, Erişim Tarihi: 09.01.2009 http://www.cukurovaholding.com.tr/turkce/index2.htm, Erişim Tarihi: 03.11.2009 “Etibank’ı Devletten Aldı Batırdı 800 Milyon Doları Halka Yükledi”, Hürriyet, 17.10.2002 http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=104020, Erişim Tarihi, 26.09.2009.

“TMSF ATV ve Sabah’a El Koydu”, Radikal, 02.04.2007, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=217246, Erişim Tarihi, 26.08.2009. http://www.calik.com/sayfa.aspx?id=9, Erişim Tarihi, 27.08.2009. “Sabah ve ATV Artık Çalık’ın”, 23.04.2008, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=253789, Erişim Tarihi, 26.08.2009 www.acikradyo.com.tr/i/img/text/MGA_Kalitatif.ppt, Erişim Tarihi, 27.08.2009.

287 Reece Lamshed,Marsha Berry ve Laurie Armstrong, “Blogs Personal E-learning Spaces”, http://www.binaryblue.com.au/docs/blogs.pdf#search, Erişim Tarihi, 03.09.2009. http://www.facebook.com/press/info.php?statistics, Erişim Tarihi, 01.09.2009. http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=ad2e6532-809b-4ce1- a7a3-a64e1d7a5e02, Erişim Tarihi, 07.10.2009

Herring, Susan C. v.d., “Weblogs as a Bridging Genre”, http://portal.colman.ac.il/users/www/86/Weblogs.pdf, Erişim Tarihi, 03.09.2009. http://tr.wikipedia.org/wiki/Blog, Erişim Tarihi, 03.09.2009.

“Özet Olarak Türkiye’de Yayıncılık Sektörü”, http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/DosyaIndir.aspx?icerik_id=0004e97a-0664-41cf- b83c-e636c7de1868, Erişim Tarihi: 29.12.2008 http://www.tarihvakfi.org.tr/stkrehberi/istatistik.htm, Erişim Tarihi, 08.09.2009.

Keyman, E. Fuat, “Avrupa’da ve Türkiye’de Sivil Toplum”, http://www.stgm.org/docs/1123446441Avrupadaveturkiyedesiviltoplum.doc, s.2-3. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=29&ust_id=9, Erişim Tarihi: 15 Mart 2010. http://www.tusiad.org.tr/Content.aspx?mi=1_43 http://www.tobb.org.tr/tobbhakkinda/yapisi.php http://www.iso.org.tr/tr/web/BesYuzBuyuk/T%C3%BCrkiye-nin-500-Buyuk- Sanayi-Kurulusu--ISO-500-raporunun-sonuclari.html http://www.marketingturkiye.com/yeni/Haberler/NewsDetailed.aspx?id=15275, Erişim Tarihi, 22.04.2010. http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pOrganizationRoot.aspx, Erişim Tarihi: 8 Şubat 2010.

288 EKLER

EK-1 BÖLÜM A

A1.Cinsiyetiniz: Kadın Erkek A2. Yaşınız: …………………… İstanbul Üniv. Marmara Galatasaray A3. Üniversite: Kocaeli Üniv. Üniv. Üniv.

A4. Halkla İlişkiler ve Tan. Gazetecilik Radyo Sinema TV Reklamcılık Bölüm: Görsel İletişim Tas.

1.sınıf 2. sınıf 3. sınıf 4. A5. Sınıf: sınıf A6. Eğitim Örgün İkinci Öğretim şekli

BÖLÜM B: GENEL GÜVEN

B1.Aşağıda belirtilen kurumların her Kesinlikle Güveniyorum birine ne kadar güven duymaktasınız? Güveniyorum Lütfen her bir kuruluş için ne derece Kararsızım güven duyduğunuzu belirtiniz. Güvenmiyorum Kesinlikle Güvenmiyorum a. Sivil Toplum Örgütleri 1 2 3 4 5 b. Ticari kuruluşlar 1 2 3 4 5 c. Medya 1 2 3 4 5 d. Hükümet 1 2 3 4 5

BÖLÜM C: BİLGİ KAYNAĞININ İNANILIRLIĞI

C1.Aşağıda belirtilen kurum ve Kesinlikle İnanıyorum kuruluşlar hakkında bilgi edinmede belirtilen bilgi kaynaklarının İnanıyorum inanılırlığı konusunda ne Kararsızım düşünmektesiniz? İnanmıyorum

Lütfen her bir bilgi kaynağına ne Kesinlikle derece inandığınızı belirtiniz. İnanmıyorum

289 C1.Aşağıda belirtilen kurum ve Kesinlikle İnanıyorum kuruluşlar hakkında bilgi edinmede belirtilen bilgi kaynaklarının İnanıyorum inanılırlığı konusunda ne Kararsızım düşünmektesiniz? İnanmıyorum

Lütfen her bir bilgi kaynağına ne Kesinlikle derece inandığınızı belirtiniz. İnanmıyorum

Ticari kuruluşlar hakkında bilgi edinirken; a. Televizyon haber içeriği 1 2 3 4 5 b. Radyo haber içeriği 1 2 3 4 5 c. Gazetelerdeki yazılar, makaleler 1 2 3 4 5 d. Şirketin kendi web sayfası 1 2 3 4 5 e. Kurum ya da ürün reklamları 1 2 3 4 5 f. Şirket tarafından yayınlanan haber ve iletiler (basın 1 2 3 4 5 bülteni faaliyet raporu ve bültenler gibi) g. Televizyondaki sohbet programları 1 2 3 4 5 h. Ekonomi dergilerindeki makaleler 1 2 3 4 5 i. Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 1 2 3 4 5 j. Web temelli video paylaşım siteleri (YouTube gibi) 1 2 3 4 5 k. Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 1 2 3 4 5 l. Bloglar 1 2 3 4 5 m. Sosyal ağ iletişim siteleri (MySpace veya Facebook 1 2 3 4 5 gibi) n. Arkadaş ve yaşıtlarınızla yaptığınız sohbetler 1 2 3 4 5 o. Diğer (lütfen belirtiniz) ……………… 1 2 3 4 5 Sivil toplum örgütleri hakkında bilgi edinirken; a. Dergilerdeki makaleler 1 2 3 4 5 b. Televizyon haber içeriği 1 2 3 4 5 c.Gazetelerdeki yazılar, makaleler 1 2 3 4 5 d. Radyo haber içeriği 1 2 3 4 5 e. Sivil toplum örgütünün kendi web sayfası 1 2 3 4 5 f. Televizyondaki sohbet programları 1 2 3 4 5 g. Sivil toplum kuruluşu tarafından yayınlanan haber ve 1 2 3 4 5 iletiler (açıklamalar, basın bültenleri, faaliyet raporu ve bültenler gibi) h.Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 1 2 3 4 5 i.. Web temelli video paylaşım siteleri (YouTube gibi) 1 2 3 4 5 j. Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 1 2 3 4 5

290 C1.Aşağıda belirtilen kurum ve Kesinlikle İnanıyorum kuruluşlar hakkında bilgi edinmede belirtilen bilgi kaynaklarının İnanıyorum inanılırlığı konusunda ne Kararsızım düşünmektesiniz? İnanmıyorum

Lütfen her bir bilgi kaynağına ne Kesinlikle derece inandığınızı belirtiniz. İnanmıyorum

k. Bloglar 1 2 3 4 5 l. Sosyal ağ iletişim siteleri (MySpace veya Facebook 1 2 3 4 5 gibi) m. Arkadaş ve yaşıtlarınızla yaptığınız sohbetler 1 2 3 4 5 n. Diğer (lütfen belirtiniz) ……………… 1 2 3 4 5 Hükümet hakkında bilgi edinirken; a. Televizyon haber içeriği 1 2 3 4 5 b. Gazetelerdeki yazılar, makaleler 1 2 3 4 5 c. Radyo haber içeriği 1 2 3 4 5 d. Televizyondaki sohbet programları 1 2 3 4 5 e. Hükümete bağlı kurum ve kuruluşların web sayfaları 1 2 3 4 5 f. Hükümet tarafından kullanılan ilan, billboard, afiş gibi 1 2 3 4 5 materyaller g. Hükümet yetkililerinin açıklamaları (basın açıklamaları, 1 2 3 4 5 demeçler….) h. Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 1 2 3 4 5 i. Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 1 2 3 4 5 j. Sosyal ağ iletişim siteleri (MySpace veya Facebook 1 2 3 4 5 gibi) k.Web temelli video paylaşım siteleri (YouTube gibi) 1 2 3 4 5 l. Bloglar 1 2 3 4 5 m. Diğer (lütfen belirtiniz) ……………… 1 2 3 4 5

291 BÖLÜM D: GÜVEN DUYMA

D1.Aşağıdaki ifadeler, belirtilen Kesinlikle Katılıyorum kurum ve kuruluşlara güven duyma durumunda gerçekleştirebileceğiniz Katılıyorum davranışları tanımlamak için Kararsızım kullanılan cümlelerdir. Katılmıyorum

Lütfen her bir ifadeye ne derece Kesinlikle katılıp katılmadığınızı belirtiniz. Katılmıyorum

*Bir şirkete güven duyduğum zaman;

a. Onun ürün ya da hizmetlerini satın almayı tercih ederim 1 2 3 4 5 b. Tanıdığım insanlara onları tavsiye ederim 1 2 3 4 5 c. Yaşadığım yerel bölge içindeki planlarını ve varlıklarını 1 2 3 4 5 desteklerim d. Onun ürün ve hizmetlerini pahalı da olsa alırım 1 2 3 4 5 e. Medyaya, bir politikacıya ya da resmi bir görevliye bir 1 2 3 4 5 mektup ya da e-posta yazarak desteklerim f. Diğer (lütfen belirtiniz) …………… 1 2 3 4 5

*Bir sivil toplum örgütüne güven duyduğum zaman;

a. Üyesi olmak isterim 1 2 3 4 5 b. Çalışmalarını maddi olarak desteklerim 1 2 3 4 5 c. Çalışmalarını manevi olarak (gönüllü olarak çalışma 1 2 3 4 5 vb.) desteklerim d. Kuruluşla ilgili olumlu düşüncelerimi diğer insanlarla 1 2 3 4 5 paylaşırım e. Medyaya, bir politikacıya ya da resmi bir görevliye bir 1 2 3 4 5 mektup ya da e-posta yazarak desteklerim f. Diğer (lütfen belirtiniz) …………… 1 2 3 4 5

*Hükümete güven duyduğum zaman;

a. Faaliyet ve icraatlarını oy vererek desteklerim 1 2 3 4 5 b. Olumlu düşüncelerimi diğer insanlarla paylaşırım 1 2 3 4 5 c. Medyaya, bir politikacı ya da resmi bir görevliye bir 1 2 3 4 5 mektup ya da e-posta yazarak desteklerim d. Hükümette bulunan parti/partilerin üyesi olurum 1 2 3 4 5 e. Diğer (lütfen belirtiniz) …………… 1 2 3 4 5

292 BÖLÜM E: BİLGİ KAYNAĞININ KULLANIM SIKLIĞI

E1. Herhangi bir şirket hakkında bilgi edinirken aşağıdaki bilgi kaynaklarından hangilerini ne kadar sıklıkla kullandığınızı lütfen belirtiniz.

1 2 3 4 5 Hiçbir zaman Nadiren Bazen (Ara Çoğu zaman Her zaman sıra) a. Gazetelerdeki yazılar 1 2 3 4 5 b. Televizyon haberleri 1 2 3 4 5 c. Ekonomi dergilerindeki yazılar 1 2 3 4 5 d. Radyo haberleri 1 2 3 4 5 e. Televizyondaki sohbet programları 1 2 3 4 5 f. Kuruluşun web sayfası 1 2 3 4 5 g. Kurum ya da ürün reklamları 1 2 3 4 5 h. Kuruluşun kendisi tarafından yayınlanan haber ve 1 2 3 4 5 iletileri (basın bülteni, faaliyet raporları veya bültenler gibi) i. Kuruluşun hisse senetleri veya endüstri analiz 1 2 3 4 5 raporları j. Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 1 2 3 4 5 k. Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 1 2 3 4 5 l. YouTube gibi web temelli video paylaşım siteleri 1 2 3 4 5 m. Bloglar 1 2 3 4 5 n. MySpace veya Facebook gibi sosyal ağ iletişim 1 2 3 4 5 siteleri o. Arkadaş ve yaşıtlarınızla yaptığınız sohbetler 1 2 3 4 5 p. Diğer (lütfen belirtiniz) ………….. 1 2 3 4 5

E2. Herhangi bir sivil toplum örgütü hakkında bilgi edinirken aşağıdaki bilgi kaynaklarından hangilerini ne kadar sıklıkla kullandığınızı lütfen belirtiniz.

1 2 3 4 5 Hiçbir zaman Nadiren Bazen (Ara Çoğu zaman Her zaman sıra) a. Gazetelerdeki yazılar 1 2 3 4 5 b. Televizyon haberleri 1 2 3 4 5 c. Dergilerindeki yazı ve makaleler 1 2 3 4 5 d. Radyo haberleri 1 2 3 4 5 e. Televizyondaki sohbet programları 1 2 3 4 5 f. Sivil toplum kuruluşunun kendi web sayfası 1 2 3 4 5 g. Sivil toplum kuruluşu tarafından yayınlanan haber ve 1 2 3 4 5 iletiler (açıklamalar, basın bültenleri, faaliyet raporu ve

293 bültenler gibi) h. Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 1 2 3 4 5 i. Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 1 2 3 4 5 j. YouTube gibi web temelli video paylaşım siteleri 1 2 3 4 5 k. Bloglar 1 2 3 4 5 l. MySpace veya Facebook gibi sosyal ağ iletişim 1 2 3 4 5 siteleri m. Arkadaş ve yaşıtlarınızla yaptığınız sohbetler 1 2 3 4 5 n. Diğer (lütfen belirtiniz) ………….. 1 2 3 4 5

E3. Hükümet hakkında bilgi edinirken aşağıdaki bilgi kaynaklarından hangilerini ne kadar sıklıkla kullandığınızı lütfen belirtiniz.

1 2 3 4 5 Hiçbir zaman Nadiren Bazen (Ara Çoğu zaman Her zaman sıra) a. Televizyon haberleri 1 2 3 4 5 b. Gazetelerdeki yazılar 1 2 3 4 5 c. Radyo haberleri 1 2 3 4 5 d. Televizyondaki sohbet programları 1 2 3 4 5 e. Hükümete bağlı kurum ve kuruluşların web sayfaları 1 2 3 4 5 f. Hükümet tarafından kullanılan ilan, billboard, afiş 1 2 3 4 5 gibi materyaller g. Hükümet yetkililerinin açıklamaları (basın 1 2 3 4 5 açıklamaları, demeçler….) h. Wikipedia gibi serbest içerikli ansiklopediler 1 2 3 4 5 i. Online mesaj panoları, forum ve haber grupları 1 2 3 4 5 j. YouTube gibi web temelli video paylaşım siteleri 1 2 3 4 5 k. MySpace veya Facebook gibi sosyal ağ iletişim 1 2 3 4 5 siteleri l. Bloglar 1 2 3 4 5 m. Arkadaş ve yaşıtlarınızla yaptığınız sohbetler 1 2 3 4 5 n. Diğer (lütfen belirtiniz) ………….. 1 2 3 4 5

294 BÖLÜM F: GÜVEN FAKTÖRLERİ

F1. Herhangi bir şirkete yönelik güvenin yaratılması için aşağıdaki faktörlerin sizin için ne derece önemli olduğunu lütfen belirtiniz.

1 2 3 4 5 Hiç önemli değil Önemli değil Kararsızım Önemli Çok önemli a. Ürün ve hizmetlerinin kalitesi 1 2 3 4 5 b. Müşteri hizmetleri 1 2 3 4 5 c. Ödediğiniz para karşılığında ürün ve hizmetlerden ne 1 2 3 4 5 kadar fayda sağladığınız d. Kuruluşun genel itibarı 1 2 3 4 5 e. Kuruluşun sosyal ve çevresel geçmiş performansı 1 2 3 4 5 f. Çalışılacak iş yeri olarak nasıl bir itibarı olduğu 1 2 3 4 5 g. Finansal başarısı 1 2 3 4 5 h. Saygı duyulan bir üst düzey yönetici veya lidere 1 2 3 4 5 sahip olması i. Faaliyet alanı 1 2 3 4 5 j. Kuruluşun yaşadığınız çevrede nasıl bir varlık 1 2 3 4 5 gösterdiği k. Güvendiğiniz birinin kuruluşta çalışıyor olması 1 2 3 4 5 l. Genel merkezinin hangi ülke olduğu 1 2 3 4 5 m. Diğer (lütfen belirtiniz) ………….. 1 2 3 4 5

F2. Herhangi bir sivil toplum örgütüne yönelik güvenin yaratılması için aşağıdaki faktörlerin sizin için ne derece önemli olduğunu lütfen belirtiniz.

1 2 3 4 5 Hiç önemli değil Önemli değil Kararsızım Önemli Çok önemli a. Faaliyet alanı (ele aldığı sorunlar bakımından) 1 2 3 4 5 b. Kuruluşun kurucusu/kurucuları ve yönetim kadrosu 1 2 3 4 5 c. Ulusal çapta ne kadar yaygın bir ağa sahip olduğu 1 2 3 4 5 d. Kaç üyesinin bulunduğu 1 2 3 4 5 e. Kuruluşun geçmiş performansı 1 2 3 4 5 f. Kuruluşun genel itibarı 1 2 3 4 5 g. Gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri 1 2 3 4 5 h. Kuruluşun yaşadığınız çevrede nasıl bir varlık 1 2 3 4 5 gösterdiği i. Hükümetle ilişkileri 1 2 3 4 5 j. Medyayla ilişkileri 1 2 3 4 5 k. Güvendiğiniz birinin kuruluşta çalışıyor olması 1 2 3 4 5 l. Kitle iletişim araçlarını yoğun bir şekilde kullanması 1 2 3 4 5

295 m. Uluslararası bir örgüt yapısına sahip olması 1 2 3 4 5 n. Diğer (lütfen belirtiniz) ………….. 1 2 3 4 5

F3. Hükümete yönelik güvenin yaratılması için aşağıdaki faktörlerin sizin için ne derece önemli olduğunu lütfen belirtiniz.

1 2 3 4 5 Hiç önemli değil Önemli değil Kararsızım Önemli Çok önemli a. Ekonomi alanındaki uygulama ve politikaları 1 2 3 4 5 b. Sağlık alanındaki uygulama ve politikaları 1 2 3 4 5 c. Eğitim alanındaki uygulama ve politikaları 1 2 3 4 5 d. Kültür-sanat alanındaki uygulama ve politikaları 1 2 3 4 5 e. Çevre alanındaki uygulama ve politikaları 1 2 3 4 5 f. Teknoloji alanındaki uygulama ve politikaları 1 2 3 4 5 g. Savunma ve askeri alanlardaki uygulama ve 1 2 3 4 5 politikaları h.Sosyal yaşam alanındaki uygulama ve politikaları 1 2 3 4 5 (istihdam, emeklik gibi ) i. Medyayla ilişkileri 1 2 3 4 5 j. Sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkileri 1 2 3 4 5 k. İş çevreleriyle olan ilişkileri 1 2 3 4 5 l. Siyasi yapısı 1 2 3 4 5 m. Hükümet lideri 1 2 3 4 5 n. Diğer (lütfen belirtiniz) ………….. 1 2 3 4 5

F4. Medyaya yönelik güvenin yaratılması için aşağıdaki faktörlerin sizin için ne derece önemli olduğunu lütfen belirtiniz.

(1) Hiç önemli değil (2) Önemli değil (3) Kararsızım (4) Önemli (5) Çok önemli a. Habercilik ilkelerine uyması (bağımsızlık, tarafsızlık, 1 2 3 4 5 gerçeklere dayalı olma, güncel olması) b.Yayın içeriği (kamu hizmeti yayıncılığı, toplumun 1 2 3 4 5 beklentilerini karşılama) c. Yayın çeşitliliği ve kalitesi (haber, eğlence, belgesel, 1 2 3 4 5 tartışma v.s. yer vermesi) d. Sahiplik yapısı (tekelleşmenin olup olmaması) 1 2 3 4 5 e. Kamu yayın kanalı ya da ticari yayın kanalı olması 1 2 3 4 5 f. Medya organı sahibinin kişiliği, statüsü, hükümetle 1 2 3 4 5 ilişkileri, mesleği… g. Medya organı sahibinin hükümetle ilişkileri 1 2 3 4 5 h. Diğer ……………… 1 2 3 4 5

296 F5.Aşağıda belirtilen ulusal gazeteler Kesinlikle Güveniyorum ve televizyon kanallarının her birine ne kadar güven duymaktasınız? Güveniyorum Kararsızım Lütfen her bir kuruluş için ne derece Güvenmiyorum güven duyduğunuzu belirtiniz. Kesinlikle Güvenmiyorum Gazeteler; a. Milliyet 1 2 3 4 5 b. Hürriyet 1 2 3 4 5 c. Sabah 1 2 3 4 5 d. Vatan 1 2 3 4 5 e. Akşam 1 2 3 4 5 f. Radikal 1 2 3 4 5 g. Cumhuriyet 1 2 3 4 5 h. Zaman 1 2 3 4 5 i. Vakit 1 2 3 4 5 j. Taraf 1 2 3 4 5 k. Habertürk 1 2 3 4 5 Televizyon kanalları; 1 2 3 4 5 a. TRT 1 1 2 3 4 5 b. Kanal D 1 2 3 4 5 c. Show TV 1 2 3 4 5 d. Star 1 2 3 4 5 e. ATV 1 2 3 4 5 f. FOX 1 2 3 4 5 g. NTV 1 2 3 4 5 h. CNN Türk 1 2 3 4 5 i. Haber Türk 1 2 3 4 5 j. STV 1 2 3 4 5

297 F6. Aşağıdaki ifadeler sivil toplum Kesinlikle Katılıyorum örgütlerinin çalışma ve faaliyetlerinin niteliği ile ilgili bazı cümlelerden Katılıyorum oluşmaktadır. Kararsızım

Katılmıyorum Lütfen her bir ifadeye ne derece katılıp katılmadığınızı belirtiniz. Kesinlikle Katılmıyorum a. Genel olarak sivil toplum örgütleri ülkenin gelişimi 1 2 3 4 5 açısından olmazsa olmaz örgütlerdir b. Sivil toplum örgütleri ülke çapında önemli sorunlara 1 2 3 4 5 yönelik çözümler üretmektedirler c.Demokratikleşme sürecinde önemli rol oynayan 1 2 3 4 5 kuruluşlardır d. Bireylerin toplum için yararlı faaliyetlerde 1 2 3 4 5 bulunmasının önünü açarak, sorumluluk ve yaratıcılık bilinci yaratmaktadırlar e.Sivil toplum örgütleri gerçekleştirdikleri faaliyetleri 1 2 3 4 5 yeterince duyurmaktadırlar f. Ülke sorunları göz önünde bulundurulduğunda yeterli 1 2 3 4 5 sayıda sivil toplum örgütü bulunmaktadır g Medya, sivil toplum örgütlerini desteklemekte ve 1 2 3 4 5 yeterince yer-zaman ayırmaktadır h. Ticari kuruluşların birçoğu sivil toplum örgütlerini 1 2 3 4 5 desteklemekte ve yeterli oranda maddi ve diğer katkılar sağlamaktadırlar i. Hükümet sivil toplum örgütlerini yeterince 1 2 3 4 5 desteklemektedir j. Sivil toplum örgütleri yeterince faal olarak faaliyet 1 2 3 4 5 göstermektedirler

298 G1. Aşağıda belirtilen sorunların çözüme kavuşturulmasında size göre belirtilen kurum ve kuruluşlar ne kadar sorumluluğa sahiptir?

1 2 3 4 5 Kesinlikle sorumlu Sorumlu Kararsızım Sorumlu Kesinlikle Sorumlu değil değil Sivil toplum Hükümet Ticari kuruluşlar örgütleri İşsizlik 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Eğitim sorunları 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Küresel ısınma 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Çevre kirliliği 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Ekonomik gerileme 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 İnsan hakları 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Savunma-Güvenlik 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Sağlık sorunları (AIDS, 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 kuş gribi..) Tüketici hakları 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 Doğal afetler (deprem, 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 kasırga vb.) Göç 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5

299 ÖZGEÇMİŞ

Aybike Pelenk 23 Temmuz 1976 yılında Kars’ta doğdu. Lise eğitimini Bolu Anadolu Öğretmen Lisesi’nde tamamladı. 1995-1999 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mezuniyetinin ardından Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Reklamcılık ve Halkla İlişkiler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapmaya hak kazandı ve 2003 yılında bu yüksek lisans programından mezun oldu. 2005 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine başladı.

300