ARDAHAN DAMAL Ve ÇILDIR NOTLARI
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Bizim AHISKA ARDAHAN DAMAL ve ÇILDIR NOTLARI Yunus ZEYREK lgar Dağı’nın güneydoğu eteklerinde yer Eser bizi bekletmeden hemen sofraya çağırıyor. alan Damal, yeni ilçelerimizden biridir. Doğrusu şu ki, biz Damal’ı ziyaret edeceğiz, ehli Cumhuriyet devrinde Posof’un nahiyesiydi. dillerle konuşma imkânı bulacağız diye seviniyo- UArdahan’ın nahiyesi Hanak 1958’de ilçe olunca Da- ruz. Yoksa kahvaltı bahane… mal da Posof’tan ayrılıp oraya bağlandı. 1992’de Sofrada karşımda bir ihtiyar oturuyor: Rıza Ka- Ardahan vilâyet olunca, Damal da ilçe oldu. ragül. Rıza amca, 1919 doğumlu. Ali ile Aslı oğlu, Posoflular, Damal halkına Türkmen derler. Yukarı Gündeş köyünden (şimdi Damal’ın Musta- Damal Türkmenlerinin ağzı, İstanbul Türkçesi- fa Kemal Mahallesi). Rıza amca, Kur’an-ı Kerim’i iyi ne Posof ağzından daha yakındır. Alevîdirler. biliyor. Ne konuşsak Kur’an’dan bir sûre ve âyetle Bu konuda okuduğum ilk yazı, merhum Ho- açıklama yapıyor. Ne kadar uğraşıyorsam onu cam Prof. Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu’nun, 1964 dünyevî konulara çekemiyorum “Beş vakit namazı- yılında Türk Folklor Araştırmaları dergisinde çı- mı ve cumamı kılarım. Her nefis ölümü tadıcıdır. De- kan Kars-Ardahan Türkmanları başlıklı yazısı- dikodu yapmam. Kur’an dışında bahislere girmem.” dır. Kırzıoğlu, 1936 yılında Posof’ta kaldığı sıra- diyor. da o zaman Posof’un bir nahiyesi olan Damal Bir Alevî Türkmen bilgesi olan Rıza amca, “Öl, ve köylerini de gezmiş, Türkmenleri yakından ikrar verme; öl, ikrarından dönme. Dönersen düş- tanımıştı. Yaşlı Türkmenlerin rivayetine göre on- künsün.” şiârına samimî olarak bağlanmış. ların ataları, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Rıza amcayla konuşurken hayrete düşüyoruz. zamanında (Kıpçak Atabekleri Hükûmeti çağın- Zira her hususu Kur’an’la izah ediyor. Okuma yaz- da) Maraş altından gelip buralara yerleşmiş- ması, tahsili yok. “Peki, bu bilgiyi nereden öğren- ler. Yine söz konusu yazıda, bunların Boz Ulus din?” diye sormadan edemiyoruz. O, gayet soğuk- Türkmen uruğunun Dulkadirlü boyundan gel- kanlı cevap veriyor: “Oraya girersek bildiklerim gi- diği belirtilmektedir. der.” diyor. Bundan öteye ne söylenir ki… Bir sabah vakti Posof Kaymakamı (şimdi Bingöl- Muzipliğim tuttu; onun söylediği hususları not Genç Kaymakamı) dostum Muammer Köken’le ettim: Falan sûre Kur’anın bilmem kaçıncı sûresidir, Posof’tan çıkıyoruz, kahvaltı soframız Damal’da bizi şu kadar âyetten meydana gelir. Bu sûrenin bil- bekliyor. mem kaçıncı âyeti mealen şöyle diyor. Eve geldi- Yarım saat gecikmeyle Damal’a varıyoruz. Genç ğimde notlarımı çıkarıyorum, Kur’an mealini açıp ve samimî bir insan olan Kaymakam Kadir Taner bakıyorum ki hepsi doğru... Damal’da Rıza Karagül ve Merdali Altınarık’la sohbet. Kış 2011 5 Bizim AHISKA Burada ikinci bir şahısla tanışıyoruz: Merda- Göz gözü görmeyen bir tipi esiyor. Uzun görüşme li Altınarık. Damal’ın Erzede köyünden, Hüseyin ve ricalardan sonra Türkmenler, bir ahıra almayı ka- ve Fadime oğlu, 1933 doğumlu. Çiftçilik ve arıcılık- bul ediyorlar. Allah razı olsun diyoruz. Zira her yan- la uğraşan Merdali amca, Alevî ocağının temel bil- dan üfleyen bir fırtına ortasında çaresiz kalmıştık. gilerine ve geleneklerine vakıf, ehli dil ve ehli irfan Ahırda canımızı ısıttıktan sonra geri Damal’a geliyo- biri. “Saçlı Hamza ve Gözükızıl evlâdındanız. Bizim ruz. Bir handa dörder dörder yatağa girip yatıyoruz. halk Kuyucu Murat Paşa kargaşasında Maraş’tan ve Üç gün sonra hava açınca da yaya olarak tekrar Po- Tokat’tan gelmiştir. Posoflulardan farkımız şudur: sof yoluna çıkıyoruz. Bizim tarikatimiz var, geceleri 52 rekât namaz kıla- Türkmen yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun Damal- rız. Onlar beş vakit kılar. Biz Allah’a bağlı bir halkız. Posof adları etrafında gezinerek nasıl bir Alevî- Ben Posof doğumluyum. Çünkü o zamanlar Damal, Sünnî vurgusu yaptığını hatırlıyorum. Hatta bir Posof’un nahiyesiydi.” hikâyesinde, bir tepeden Ardahan’a bakan Damallı Sünnî-Alevî konusu, bilen bilmeyen, anlayan çocuğa, “Yezit yurdu!” dedirtiyordu. anlamayan herkesin ağzında sakız! Yıllardır kafa- Demek ki işin tek yüzü yok. Ama cehaletimizin mı meşgul eden ve bir türlü razı olmadığım bu fit- mazide kaldığını düşünüyorum. Merdali amcanın ne malzemesini işte kaynağında konuşuyoruz. Bu üslûbunda da bunu hissediyorum. Posof’taki acı duygularla ve bütün samimiyetimle Merdali amca- hatırasını anlatırken gülüyordu… ya soruyorum: “Kendinizi nasıl tarif edersiniz?” “Bize birçok iftiralar edilmiştir, hor görülmüşüz- Merdali amca hiç tereddüt etmeden sıralıyor: dür.” derken de samimîydi. “Alevî’yim, Türk’üm; Müslüman’ım elhamdülillah. Şurada burada Alevîlik adına ortaya çıkanları ha- Atatürkçüyüm.” tırlatıyorum. Merdali amca, “Biz, doğruluktan başka Onun bu düşüncesi bende saygı ve büyük bir bir şey söylemeyiz. Allah’a âşıkız. Şimdi bazıları şu- memnuniyet uyandırıyor. Konuşması kesintisiz akıp raya buraya gitmiş, değişik fikirler edinmişler. Onlar gidiyor. Ezberinde de çok deme-deyiş var. Tahsil bizi temsil edemez!” diyor. durumunu öğreniyorum: “İlkokul mezunuyum. Or- Peki, yollar nerede ayrılmış? taokulu Posof’ta okuyacaktım. Okula kayıt yaptır- “Hazreti Muhammed’den sonra hilâfet davası dım ve başladım. Daha ilk günde Türkmen diyerek çıktı. Şimdiki ayrılıklar oradan çıktı.” diyor. oramdan buramdan çektiler. Sadece bir gün dayan- Aradan yüz yıllar, bin küsur yıl geçti, biz o ayrılık- dım, okulu bıraktım.” ların ateşiyle yanmaya devam mı edelim? Bir Posoflu olarak mahcup oluyorum. Söyledik- Merdali amca kalbinden gelen bir sesle cevap lerinin doğru olduğuna da inanıyorum. Şu var ki, veriyor: “Hayır! Biz Türk’üz. Kürt terörüne üzülüyo- halı kilim dokuyan Kemal Usta da Damallı değil rum, ağlıyorum. Biz bir milletiz. Cehalet bizi bu hâle miydi? Çocukluğumun kışlarında gelip bizim köy- getirdi.” diyor. de bahara kadar millete halı kilim dokumaz mıydı? Merdali amca, Pîr Sultan Abdal’la ilgili bir inanı- Ama demek ki densizlerimiz de yok değilmiş… Fa- şı anlattı sonra da Teslim Abdal’dan bir deyiş oku- kat bir zamanlar Posoflu olmayıp batı memleketle- du, ben de not ettim: rinden gelip Posof idaresinin başına konan beyle- Bülbül olsam gül dalında şakırım, rin yanlış siyasetlerini de biliyoruz. Gürcü işgal ha- Öz bağımda biten gül neme yetmez? reketi sırasında (1919) son Posof Beyi Ahmet Beyin Süleyman’ım kuşdilinden okurum, Posofluları Türkmenler üzerine kışkırtması, Arile kö- Bana tâlim olan dil neme yetmez? yünden Taştan ağanın karşı çıkması da herkes ta- rafından bilinmemektedir. Aşk kitabını ele aldım yazarım, Buna benzer hatalar ve içe kapanma Türkmen Yönüm Hakka doğru meylim nazarım, tarafında da görülmektedir. Neme gerek dağı taşı gezerim, Yıl 1968. Ardahan’da Yatlı Bölge Okulu, dördün- Karşıda görünen yol neme yetmez? cü sınıftayım. O sene yarıyıl tatiline gitmek üzere Po- sof yoluna koyulmuşuz. Ulgar Dağı, cehennemî bir Derviş oldum Hak kelâmın tutarım, fırtınayla yol vermiyor. Geri dönüyoruz. Türkmen Se- Hakka doğru çekilmiştir katarım, yitören (Seyitveren/Seyitviran) köyüne geliyoruz. Baykuş gibi viranede öterim, Issız viranede çöl neme yetmez? 6 Kış 2011 Bizim AHISKA Damal kahvaltısı dediğim işte bu. Tatlı bir gönül sohbeti… Güzel duygular içinde vedalaşarak Damal’dan ayrılıyoruz. Çıldır Kaymakamı (şimdi Siirt Vali Yardımcısı) Önder Çan bizi öğle yemeğine bekliyor. Damal Kaymakamını da alıp Çıldır’a doğru yola çıkıyoruz. Kaymakam Beylerin vilayetteki işleri, benim de Ardaha’da biraz dolaşmama fırsat verdi. Serhat ilimiz Ardahan, 1828’den beri Rus ta- arruzlarına hedef olmuş, 17 Mayıs 1877’de Rus istilâsına uğramıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda, Sa- Ardahan Kalesi. rıkamış felâketimizden sonra Rus ve Ermenilerin Yaz tatili olması hasebiyle okul kapalıydı. Bina- burada yaptığı kırgın, unutulmaz tarihî bir faciadır. ları dolaştım. Şurası dershaneler, şu yatakhane, şu Azerbaycanlı şâirin dediği gibi o sırada “Ardahan ve yemekhane, spor salonu, misafirhane… Bir zaman- çevresinde insandan eser kalmamıştı!” lar sıcak sinesinde bizlere modern eğitim veren bi- 1917’de Rus istilâsından kurtuldu fakat bu defa nalar, şimdi yorgun ve mahzun görünüyor. Yemek- şehir, İngilizler tarafından Gürcü ve Ermeniler ara- hanemiz, halıcılık kursuna tahsis edilmiş. Kurs ho- sında bölüştürüldü. Ardahan, 23 Şubat 1921 tari- cası olan bayanlarla konuşuyor, eskiye dair izler hinde ebediyen Türk varlığı içinde yerini aldı. arıyorum. Ama nafile… TBMM’nin birinci ve ikinci devresine mebus Eskiden Ardahan Ovası’na yayılarak gelen ve bir gönderen Ardahan, 1926’da bir ilçe hâline getirile- deniz görünümü veren Kür Irmağı, yatağına çekil- rek Kars’a bağlandı. Uzun yıllar esaret hayatından miş, sessizce akıp gidiyor. Şehir sakin… Caddele- sonra belini doğrultacağı günler geldi diye sevinir- rin kesiştiği yerlerde Ardahan Üniversitesinin fakül- ken bu defa da kaderine terk edilmiş oldu... te levhaları görülüyor. Bir arkadaşım, “Bu levhalar, Ardahan, 1992 yılında vilâyet olana kadar canhı- buraya şehir havası vermek için konulmuş…” di- raş bir hayat yaşadı denilebilir. yor… Vilâyet birimlerinin kurulmasıyla Ardahan eskiye Şehrin ortasındaki güzelim Millet Bahçesi, son- göre nisbeten canlanmış olsa da, ne yazık ki 18 yıl- radan yapılan beton yapılarla park olmaktan uzak- dan beri küçük bir kasaba olma kaderini hâlâ yene- laştırılmış… memiş görünüyor. Ardahan’ın sembolü olan kaleye gidiyoruz. Ka- İlkokulun üç buçuk senesini bu şehirde Yatı- lenin kapısı kilitli. Ortalıkta kimsecikler yok! Kalenin lı Bölge Okulunda okudum. 1965 yılında açılan bu kapısı üzerinde bir kitabe görünüyor. Bu kitabenin okulun ilk öğrencilerinden biriyim. 1969 yılında ay- tam metni (günümüz Türkçesiyle) şöyledir: rıldığım Ardahan Yatılı Bölge