ŞURKAV

sayı 23 EYLÜL 2015 Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi

ŞANLIURFAULUCAMİ HAZİRESİNDEKİ KADINMEZARTAŞLARI

Yaşar Kemal ve Prof. Dr. M. Fuad 'da Son Kutsanmış Kent Edessa (Şanlıurfa) Fikret Otyam'da KÖPRÜLÜ'nün Osmanlı Mebusan Hz. İsa ve Abgar Mektuplaşması UrfaSevgisi Urfa'yaGelişleri MeclisiSeçimi KutsalMendil&KutsalKefen… Vakıfların memleketimizin önemli bir servetini oluşturduğu herkesçe bilinmektedir. Bu servetten millet ve memleketi gerektiği şekilde faydalandırabilmek için bütün bakanlar kurulunun ve hatta yüce meclisin bu hususu önemle inceleyerek bu büyük müessesenin harap olmaktan korunmasını ve memlekete faydalı bir hale getirilmesini temenni ederim. ŞURKAV

Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi İçindekiler 2 Sunuş Yıl: 8 • Sayı: 23 • Eylül 2015 İzzettin KÜÇÜK / Şanlıurfa Valisi

Yaşar Kemal ve Fikret Otyam'da Urfa Sevgisi 3 Abdurrahim DİNDARZADE

SAHİBİ Prof. Dr. M. Fuad KÖPRÜLÜ'nün İzzettin KÜÇÜK Şanlıurfa Valisi / ŞURKAV Başkanı Urfa'ya Gelişleri (1948-1949-1950-1956) 10 YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Mehmet KURTOĞLU Şükrü ÜZÜMCÜ ŞURKAV Genel Sekreteri Urfa'nın Tarihi Sokaklarında EDİTÖR Umutsuz Bir Bekleyiş… Öğr. Gör. S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU 15 Şahin DOĞAN HUKUK DANIŞMANI Av. Müslüm C. AKALIN Kutsanmış Kent Edessa (Şanlıurfa) YAYIN KURULU Prof. Dr. Abdullah EKİNCİ Hz. İsa ve Abgar Mektuplaşması Prof. Dr. Yusuf Ziya KESKİN Kutsal Mendil & Kutsal Kefen… Prof. Dr. Mehmet ÖNAL 20 Yrd. Doç. Dr. A. Cihat KÜRKÇÜOĞLU Öğr. Gör. S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU Yrd. Doç. Dr. Mahmut ÖZTÜRK Abdullah BALAK Halil ALTINGÖZ Urfa'da Son Osmanlı

ŞURKAV YÖNETİM KURULU Mebusan Meclisi Seçimi Tarık AÇIKGÖZ / Vali Yardımcısı 27 Adil SARAÇ Müslüm C. AKALIN Zeki ERDEM İ. Bakır CANBAZ Urfa Tarihi İle İlgili Eserleriyle Tanınmış Öğr. Gör. Kemal KAPAKLI Öğr. Gör. S.Sabri KÜRKÇÜOĞLU 30 Tarihçi ve Bizantolog Prof. Dr. Işın Demirkent GÖRSEL YÖNETMEN Selahattin E. GÜLER Mustafa AKGÜL

SEKRETERYA Halk Oyunları Giysisinde Gelenekseli Salih KAPLAN Yeniden Tasarlama ve Uygulama Süreci 33 İLETİŞİM İsmail SÜNGER ŞURKAV İdare Merkezi Yusufpaşa Mah. Sarayönü Cad. 886. Sk. Urfalı Bestekârlar: 18 No:27 ŞANLIURFA Tel : 0.414. 215 65 27 - 215 82 00 (Pbx) AHMET CANKAT Fax: 0.414. 216 89 02 37 e-mail : [email protected] Abdullah BALAK web adresi: www.surkav.org.tr

Ön Kapak Şanlıurfa Ulu Cami Haziresinde Şanlıurfa Ulu Camii ve Kentin Güneyi (Fotoğraf: S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU) 44 KADIN MEZAR TAŞLARI Doç. Dr. Hikmet ATİK Arka Kapak Haleplibahçe Müze Kompleksi (Fotoğraf: Fuat BADILLI) 55 Urfalı Şeyh İsa Efendi Bekir Sıtkı SEZER Dergideki Yazıların Sorumluluğu Yazarına Aittir. Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir. DÂRÜLELHÂN 1926 Yılı Derlemelerinde BASKI Urfa Türküleri - 10 - Kurtuluş Matbaası - ŞANLIURFA 57 TLF: 0414 313 65 65 Halil ALTINGÖZ ŞANLIURFA İLİ KÜLTÜR EĞİTİM SANAT VE ARAŞTIRMA VAKFI YAYINIDIR Türkçe'nin Urfa Ağzı… 62 ISSN 1308-3449 Mehmet Faruk HABİBOĞLU

4 Ayda Bir Yayınlanır (Ocak - Mayıs - Eylül) ÜCRETSİZDİR Şanlıurfa'danSelâm

Ülkemizin önemli tarım ve turizm merkezlerinden biri olan Şanlıurfa’da turizmin hak ettiği yere gelmesi konusunda yürü- tülen çalışmalara özel önem vermekteyiz. Arkeoloji dünyasının en önemli keşiflerinden biri olan, Şan- lıurfa il merkezine 18 km uzaklıkta bulunan dünyanın en eski ta- pınağının ve yerleşiminin yer aldığı Göbelitepe’deki kazı alanı sağlıklı bir donatıya kavuşturuldu. Ziyaretçilerin her türlü ihti- yaçlarının karşılanabileceği otopark, kafeterya, satış stantları, ahşap yürüme yolları gibi mekânlar ziyaretçilerin hizmetine su- nuldu. Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Meh- met Önal başkanlığında yürütülen “Tarihi Harran Şehri”ndeki kazı çalışmaları başarılı bir şekilde devam etmektedir. Sur için- de yer alan önemli yapılar kazılar sonucu ortaya çıkarılmakta- dır. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde de bulunan Har- ran ören yerindeki bu kazı çalışmalarına her türlü desteği sağ- lamaktayız. Birkaç sene içinde Harran, bölgenin en önemli tu- ristik merkezlerinden biri olacaktır. Şanlıurfa geleneksel el sanatlarının hediyelik eşya olarak yeniden tasarlanarak üretilmesi için ŞURKAV bünyesinde yeni bir projeyi başlatmış bulunuyoruz. El sanatlarında ortaya çıka- cak yeni ürünlerle ilimizin bu kültür değerlerini ziyaretçilere sun- muş olacağız. Yeni atölyeler ile birçok el sanatımız canlanmış olacaktır. Kültürel değerleri yaşatarak bizden sonraki nesillere ak- tarmak hepimizin görevidir. ŞURKAV; Kültür-sanat faaliyetleri, eğitim, araştırma, yayıncılık, müzecilik ve tarihi yapı restoras- yon çalışmalarıyla kültür mirasımızı gelecek nesillere aktarma- ya çalışmaktadır. Şanlıurfa'nın kültür, sanat, tarih ve turizm değerlerini araş- tırarak okuyucularımıza ve tüm dünyaya tanıtmak amacıyla ya- yınlanan dergimizde yer alan yazıları keyifle okuyacağınızı umuyorum. Dergimize yazılarıyla katkı sunan değerli yazarları ve der- ginin hazırlanmasında emeği geçenleri kutluyorum. Tüm Şan- lıurfalılara ve Şanlıurfa dostlarına selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

İzzettin KÜÇÜK Şanlıurfa Valisi ŞURKAV Başkanı YaşarKemalveFikretOtyam'da UrfaSevgisi

“O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler.”

Abdurrahim DİNDARZADE Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni [email protected]

İnsan; geçmişinin belirsizliğini, pusunu keşfettiği an, dur- ve Urfalıya bakış açılarını aktarmaya ça- durulması olanaksız bir yürüyüş başlıyor zihninde. Kendini lışacağız. anlama, anlamlandırma çabası mı bu, zamanın eriyişine dik- Hem Fikret OTYAM hem de Yaşar lenme boşunalığı mı? Belli değil tam. KEMAL; Urfa notlarını, Antep’ten oto- Enis BATUR, ’’ŞEHREN’İS’’ adlı kitabında Napoli’yi yu- büse bindikleri anda yazmaya başla- karıdaki cümlelerle anlatmaya başlıyor. Şehirler ve yazarlar mışlar. arasındaki ilişkinin derinliğinde yelken açmak, insanda hem Fikret OTYAM “HA BU DİYAR’’ yaşama sevinci hem de yolculuk etme hevesi doğurur. Göz- kitabının ‘’Urfa’ya‘’ adlı yan başlı- lem gücünün derinliği ve kelimelerin ahengi, beni daima se- ğında Antep’ten kalkan Urfa oto- yahat ve mekân üzerine yazılmış röportaj kitaplarını biriktir- büsünün radyolu ve gıcır gıcır ol- meye ve okumaya yöneltmiştir. Yazarın bakış açısıyla bir duğunu söyledikten sonra, oto- şehri adımlamanın mutluluğuna gark olup, onunla beraber büsün içindeki davudi bir sesle yolculuk etmenin hazzına varmak büyülü bir dünya sunar Kuran-ı Kerim okuyan hafızın et- okuyucuya oturduğu yerde. kisinde kalarak duygularını Bu yıl içinde iki büyük yazarı, Urfalı olmayan iki Urfa sev- şöyle aktarıyor. ’’Hafızın sesi dalısını kaybettik. Yaşar KEMAL ve Fikret OTYAM. Yıllarca otobüstekileri bir hoş etti. Yol farklı gazetelerde çalışıp birbirlerinden haber atlatma müca- güzel. Kuran-ı Kerim sanki delesine giren iki kadim dostun aynı yıl vefat etmesi, yerel kül- otobüsün içinde okunuyor. türün deyimiyle “birbirlerine çok doğrularmış’’ sözünü anım- Kimsede çıt yok! Sadece motorun samamızı sağlıyor. Bıraktığı eserlerle hep yaşayacak olan İki kendine has vızıltısı. Yolcular sağ ayaklarını altları- büyük ustanın ortak noktalarını sıralarsak ‘’Urfa sevdası’’ üst na almaya başladılar; tesbihler çıktı, şapkalar ters döndü. sıralarda yer alacaktır. Bu yazımızda bu iki sanatçının Urfa’ya Ben bu kadar güzel, insana bu kadar hüzün veren bir ses

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 3 duymadım. Dik duran başlar düştü, düştü, başka âlemlere Yüzleri kapkara kesilmiş, hiçbirinde adamlık hali kalmamıştı. uçtu gitti. Bir aralık hafız okumaktan çıktı sanki.’’ Sala bindik. Dolduk. Elli kişi kadarız. Salı kıyının sığından kur- Birecik köprüsü yapılana kadar, Urfa ile Antep arası yol- tarmak için bir hayli zaman geçti. İnleye inleye küreklere ya- culuk yapmanın büyük bir eziyet olduğunu eski Urfalıların pıştılar kürekçiler. Su bizi ta aşağılara aldı götürdü. Her neyse, hepsi bilirler. O dönemde yolculuk yapmış her insanın mu- bin bir bela, korku içinde karşıyı bulduk.’’ hakkak Fırat ile ilgili anlatacak birkaç cümlesi vardır. Anlatılan- İnsanın her zaman doğaya karşı bir mücadele içinde ol- ların çoğu komik gibi dursa da, dönemin sıkıntısını gözler duğunu ve bu mücadeleyi bir şekilde kazandığının somut ör- önüne seriyor. neğidir herhalde Birecik’te salcılık yapmış insanlar. OTYAM, Fırat kenarında geldikten sonra otobüsten atla- Köprü inşaatının neden durduğunu sorduğu Birecikliler- yan herkesin Fırat’a koştuğunu ve Fırat’tan yardım umduğu- den aldığı cevap, dönemin ekonomik yapısını da kapsayacak nu söylüyor. ’’Yangını Fırat söndürür, adamı Fırat serinletir.’’ Ta- şekildedir. ’’Demir yokmuş da ondan.’’ Köprünün sadece iki şımacılıkta kullanan gemileri bir kibrit kutusuna benzetip, ya- ayağının yapılmadığını söyleyerek -hem insani açıdan hem radana sığınıp bindiğini ve insanların bu kibrit kutusunu karşı- de ekonomik açıdan- yazısında adeta yetkililere yalvararak ya geçirirken nasıl gayret sarf ettiğini belirterek, yapılmakta bir an önce bitirilmesini istiyor. Urfa’nın bereketli bir il olduğu- olan Birecik Köprüsü inşaatını görünce bu eziyetlerin ve bu nu ekleyerek kurtuluşunun ancak Birecik Köprüsü’nde oldu- tehlikeli taşımacılığın bir anı olarak kalacağını düşünerek ge- ğunu belirtiyor Yaşar KEMAL. leceğe umutla bakıyor. Kürtçe ve Arapça kelimeler, her iki yazarımızın da metin- Yaşar KEMAL ise, Antep-Urfa arasındaki yolculuğunu lerinde yer alıyor. Özellikle OTYAM’ın Harran’ı anlattığı kısım- ’’Fırat Nehrini sallarla geçiş’’ başlığı adı altında anlatıyor. Fik- larda Arapça kelimeler sıklıkla göze çarpıyor. Otobüsteki 81 ret OTYAM’ın ki gibi rahat bir yolculuk yapamamış. Otobüs ko- yaşındaki bir ihtiyarın Türkçe, Arapça ve Kürtçe şarkılar mırıl- ridorunda, kahvelerdeki gibi küçük iskemleler üzerinde halka dandığını hayretler içinde anlatıyor Yaşar KEMAL. Okunan olmuş bir şekilde seyahat ettiğini aktarıyor. Romanlarındaki şarkılardan birini yazısına da alıyor. betimleme ve benzetme ustalığını röportajlarında da göster- Urfa bir yana düşer miş. Yoldan çıkan tozun otobüsün içine dolmasıyla, insanla- Zülüf gerdana düşer rın sanki değirmenden döndüğünü ve yüzlerinin bomboz ol- Bu ne biçim baş bağlamak duğunu yazıyor. Kırk kişiyle yapılan ve içerisi fırın gibi sıcak olan bir otobüs yolculuğunun tüm sıkıntılarını yaşadıktan Her gün bir yana düşer. sonra Fırat’ı bir menzile benzeterek ona koşuyor. ’’Her bir ya- Henüz Urfa’ya ayak basamadan şehrin genel prototipi- nımız dökülmüşçesine otobüsten indik. Fırat’a koştuk. Yüzü- nin tek kişide toplandığını görerek yol alması, sallarla geçiş sı- müzü yıkadık. Sıcak kavuruyor. Fırat ovaya serilmiş.’’ kıntısının üstünü örtüyor. Fırat’taki salları, kaba ve biçimsiz takalara benzeterek bir Her iki yazarın da Birecik ve Fırat’ı anlattıkları kısımları bela olarak gördüğünü söyleyerek şöyle devam ediyor göz- okuyunca ortak noktalara değindiğini görüyoruz. Köprünün lemlerine. ’’Adamlar, kürekleri var güçleriyle çekiyorlar ama; bir umut, salcılığın ise zor bir meslek olduğunu belirterek ba- su alıp götürüyor salı. Dinlemiyor. Hiç olmazsa bizim yanımız- vullarına doldurdukları Urfa sevgisiyle yüzlerini güneşin doğ- da kıyıya geleceğini sandığım sal, bizden bir kilometre aşağı- duğu yöne çevirmişlerdir. dan çıktı. Bu sefer adamlar kürekleri bırakıp ipleri aldılar ele. İlk defa 1950’li yıllarda Urfa’ya gelmiş iki yazarın neden Yedi sekiz adam ipleri sırtlarına vurup yukarı çekmeğe başla- bu kadar Urfa’yı ve Urfalıları sevdiğini anlamamız için, o döne- dılar salı. Kocaman sal, çekilecek gibi değil. Adamlar kan ter min Urfa’sına ve Urfa insanına bakmak gerekir. Tarihi kimliğini içinde, Çeke çeke, belki yarım saatte salı bize kadar getirdiler. bağrına basarak bir olgunluğa erişmiş onurlu bir şehir görün- tüsüyle karşımıza çıkıyor Urfa. Kendi dünyasını kurmuş ve o dünyanın çevresini kendi basit kural- larıyla çevrelemiş insanlar, bu iki sa- natçımızı da derinden etkiliyor. Şehir ve yazar metaforuna bir katkı sağlayarak kitaplarında Urfa için özlü sözler sarf etmişlerdir. Yaşar KEMAL “BİR BULUT KAYNI- YOR” adlı kitabında ‘’Urfa illeri- miz içinde belki en kişiliği olan şehirdir’’cümlesiyle o dönemi özetliyor. Kendisini barındıran şehre bir dost gibi yaklaşa- rak, yalnız geldiği Urfa’da bir yaren bulmanın saadetiyle şehri kucaklıyor. Fikret OTYAM ise o dönem Urfa’sının etkisinde o kadar çok kalmış olacak Fırat Nehri’ni salla geçiş ki ’’Keşke anam beni Urfa’da doğursaydı.’’ diyecek kadar

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisi Eylül2015 4 şehri sahipleniyor. Herkesin kendi- yor, birbirinin sırtına binerek düşen parçayı kapmağa çalışı- sini kaybettiği veya kendisini aradığı yorlar.’’ bir şehrin olduğunu söylemek pek Huzur ile sanatçı kelimesinin yan yana yürüdüğü çok na- yanlış olmaz sanırım. dirdir. Bu sonuca sanatçıların hayatlarını okuyarak ulaşabili- ‘’Ne kadar gün ışığı varsa riz. Yaşar KEMAL, Balıklıgöl kıyısında geçirdiği 15 dakikadan hepsini bir araya toplamış- sonra ilk defa huzur kelimesiyle karşılaştığını ve kuş gibi haf- lar, getirip Urfa’nın üstü- leyip anadan yeni doğmuş gibi hissettiğini söylüyor. Balıklı- ne aktarmışlar.’’ 1955 göl’e “göller kıyısı” tabirini uygun bularak insanın buradan Temmuz’unda geldi- kolay kolay ayrılamayacağının altını çiziyor. Yaşar KEMAL’in ği Urfa’yı, bu cüm- kendi tabiriyle göller kıyısını sevmesini, şu cümleye bağlaya- leyle anlatmaya başlıyor Yaşar KEMAL. Şehrin sıcaklığına, biliriz. “Balıkları, ceylanları, taşları kutsal. Güneyde Urfa demi- okuyunca insanda tebessüm oluşturan güzel bir mübalağay- yorlar da Urfa’ya ceylan gözlüler diyarı diyorlar. Efsaneler di- la yaklaşıyor. Şehrin karakteristik özelliğini yansıtan bir cüm- yarı… Kutsal diyar.’’ leyle başlayıp sıcaklığı ön planda tutmaya çalışarak şu keli- Fikret OTYAM’ın gözlemlerine Balıklıgöl, yöre halkının melerle sürdürüyor mevsim etkisini.’’ Yaprak kımıldamıyordu. hastalıklarına şifa aradığı bir mekân olarak takılıyor. Göle ikin- Arada inceden bir yalım yeli esiyor, sonra hiç esmemiş gibi ke- ci gidişinde iki kadının üç aylık bir çocuğu, Balıklıgöl’ün su- siliveriyordu. Elle tutulur, taş gibi ağır, kıpkırmızı bir sıcak çök- yuyla yıkadıklarına şahitlik ediyor. Engel olmaya çalışsa da müştü. Ne kadar gün ışığı varsa… Yalan değil.’’ suyun şifalı olduğu cevabını alıyor. Yaşar KEMAL’den farklı Gezmek istediğiniz şehrin özelliğinin ortaya çıktığı bir olarak OTYAM’ın halkın sorunlarına eğildiğini görüyoruz. Be- mevsim vardır muhakkak. O mevsim şehri tanımanıza vesile lediye sağlık işlerine giderek doğum ve ölüm sayıları hakkın- oluyorsa, verdiği sıkıntı arka planda kalıyor. Kış mevsimi, nasıl da bilgi topluyor. Hastanedeki doktor sayısına kadar araştır- Erzurum’da bir yaşam şekli oluşturmuşsa ve insanlar mevsi- malara giriyor. Hastaların binbir güçlükle başka illere naklini min verdiği etkiye göre hareket ediyorsa, Urfa da yaz mevsi- duyunca siyasilere sitemde bulunuyor. “Urfa’nın ceylanları miyle kendisini daha gerçekçi sunar karşısındakine. Yaşar dağlarda gezer anladık ya, milletvekilleri nerede gezer KEMAL de, temmuz sıcağında elinde bavuluyla dili damağı acaba?’’ kurumuş bir şekilde Urfa’ya ayak basınca şehir tüm çıplaklı- Nurullah ATAÇ da, Balıklıgöl’deki balıkların ziyaretçilerle ğıyla karşısına geçiyor. birlikte hareket ettiğini söyleyerek “uygar” olduklarını söyler. Fikret OTYAM da Urfa’nın sıcağına, esprili ve bir o kadar OTYAM, ATAÇ’ın Urfa gözlemlerini öldükten sonra okuduğu- da gerçekçi bir cümleyle yaklaşıyor. ‘’Otomobildeyiz. Yumur- nu belirterek Urfa’yı ATAÇ’ın ince gözlemlerini, kendi sesin- tayı pişirecek sıcak var.’’ Her iki yazarın da sıcaklığı kendi üs- den duyamamanın üzüntüsünü yaşar. luplarınca anlatması, okur ile yazar arasında bir samimiyet do- Yaşar KEMAL’in ilk defa huzurla tanıştığı mekânda ğuruyor. OTYAM, kendisini halkın dertleriyle dertlenmiş bir şekilde bu- İlk defa gidilen şehirlerin insanlar üzerindeki etkisi kişi- luyor. Anlattıkça bitiremediği Urfa sevgisinin temelinde belki den kişiye değişir. Duyumlar ve duygular arasındaki çekişme de, dertlerini paylaştığı insanların gözlerindeki masumiyet yat- size bir bakış açısı sunar. Duygular duyumlara galip geldiği maktadır. zaman, heyecanınız ve umudunuz artarak gideceğiniz şehre Şehre gelen yabancı kişilere -ki yerli halk bunları ‘’garip’’ önce duygularınızı gönderirsiniz. Duygularınız size yer ayarla- diye nitelendirir- verilen değerin bir görenek olduğunu söyle- yıp mihmandarlık konumuna gelince siz şehre teşrif edersi- yerek duygularını aktarıyor Yaşar KEMAL. ’’Urfa’da daha eski niz. görenekler olduğu gibi yaşıyor. Göreneklerin kılına bile doku- Ahmet OKTAY “URFA İÇİN FÜG” adlı şiirinde ilk defa gi- namamış hiçbir şey. Mesela Urfa’da en çok itibar gören kişiler dilen bir şehri “ürkünç” kelimesiyle tanımlamaya çalışarak şu yabancılardır. Bir garip kişiye kim dokunacak olursa, kim yü- dizeleri serpiyor şiire. Ah! Ürkünç Geliyor yabancıya bilmediği Tanımadığı yer. Fikret OTYAM ve Yaşar KEMAL ise, Urfa’ya gelmeden önce derslerine iyi çalışmış iki çalışkan talebe gibi duruyorlar Ahmet OKTAY’ın karşısında. OTYAM, “Urfa dağlarında gezer bir ceylan” türküsünü herkesin muhakkak bir kez duyduğunu belirterek Urfa’yı yanık türkülerinden bildiğini söylüyor. Dinle- diği türkülerden sonra geldiği Urfa’da şu sonuca varıyor. ’’Urfa türküleri Urfa’nın ta kendisiymiş meğer.’’ Yaşar KEMAL ise gördüğü Balıklıgöl ile duyduğu Balıklıgöl arasındaki farkı hayretler içinde anlatıyor.’’Duymuştum, duymuştum ama bu kadarı da aklımdan, hayalimden geçmezdi. Gölün içi balıkla döşeli. Balıklar suyun yüzünde üst üste, tembel tembel yatı- yorlar. Kımıldamıyorlar. Durgun ölü. Ama göle bir yaprak, bir parça ekmek düşmesin, ölü balıklar canlanıyor, yıldırım kesili- Fikret Otyam Şanlıurfa’da / 11 Nisan 2001

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 5 “

Balıkları, ceylanları, taşları kutsal. Güneyde “Urfa” demiyorlar da Urfa’ya, “ceylan gözlüler diyarı” diyorlar. “Efsaneler diyarı… Kutsal diyar. Yaşar KEMAL ” Vefanın yalnızca İstanbul’da bir semt adı olmadığının en güzel örneğini, OTYAM’ın Urfa sevgisinde görebiliriz. Oral ÇA- LIŞLAR ‘’PORTRELER’’ adlı kitabında, Fikret OTYAM için “Bir Harran sevdalısı” başlığını uygun bulmuş. Kırk kitap yazmış bir kalem erbabı ve ünlü bir ressamın portre analizinin yapıldı- ğı bir yazıda, “Harran sevdası”nın başlık olarak yer alması ya- zımızın özeti gibi duruyor bir nevi. Bir şehir gidilmeden görülmeden sevilebilir mi? Sorusu- nun cevabını Fikret OTYAM veriyor bize kısa bir cümleyle. “Ben Güneyi ilkin türkülerinden sevdim.” Hoyrat denilen türkü türünü ilk defa Urfa’da duyduğunu belirterek devam ediyor. “Hoyratlara can dayanmaz, yürek dayanmaz… Ya sözleri? Çi- ledir… Derttir… Zulme karşıdır… Susuzdur… Topraksızdır… Hastadır… Aşktır… Sevgidir… İnsan sevgisidir. Namuslu yü- rektir. Özlemdir. Her şeydir…’’ Urfa Musiki Cemiyeti üyeleri Fikret Otyam ile / 1960 Kaçak gel Kaçak dolan kaçak gel reğini incitecek olursa vay haline. Bütün şehir ona düşman Zulüm aldı yürüdü olur. Garibin kutsallığı vardır sanki Urfa’da.” Bu ellerden kaçak gel Fikret OTYAM da Urfa insanının yabancılara bakışını ‘’Ur- OTYAM, hoyratları ilk defa dinledikten sonra, hayatının falılar” başlığı altında toplayarak Urfa musiki cemiyeti üyele- bir parçası haline getirmiş. Fırçasını eline aldığı an, muhakkak riyle tanışmasını şöyle aktarıyor. “Derneğin üyeleri halis Urfa hoyrat dinlediğini; bir yandan ağlayıp bir yandan resim yaptı- çocukları, insanları. Çoğu esnaf… İş güç sahibi… Garip ğını belirtir özel sohbetlerinde. Urfa’da ses kayıtları yapıp bir dostu kişiler… Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Sazcı Aziz Çekir- arşiv oluşturmuş kendisine. Özellikle İlhan BAŞGÖZ hocayla ge, Şoför Mehmet Kurik, yüz yaşında Hafız İsmail Baba, Mus- birlikte Musiki Cemiyeti mensuplarının ve Tenekeci Mahmut tafa Çölkesen, Öğrenci Yavuz Tapucu, Kemal Geçgil, Meh- GÜZELGÖZ’ün sesini kaydetmişler. Bu kayıtları ve çektiği fo- met Şengül, İsa Barak, İbrahim Ağan unutulur insanlar toğrafların bir kısmını 1994 yılında -ki kırk yıllık bir sevdanın değil… Mahmut Güzelgöz dükkânını kapatıp geldi… Asırlık ürünlerini- ŞURKAV’a vermiştir. Urfa türkülerini bilen bu mert insan, Garip dostu, yiğit sesli… Urfa kent müzesinde, geçmişin izlerini arayan insanların Kazancını, üç günlük kazancını düşünmedi… Şoför Mehmet Kurik, Yüklü kamyonu krikoya vurup uzattı dost elini… İsa Barak, hele İsa Barak üç gün üç gece gözlerimize baktı nasıl yararlı olabilirim diye… Urfa’yı sevdiğimi biliyorlardı, Urfalıları sevdiğimi biliyorlardı, yüreklerini açtılar… Unutulmaz…” Urfa insanının doğallığı, iyi bir gözlemcinin hemen dikka- tini çeker. Rahatlığı, konuşma tavrı, kendisini dünyanın mer- kezine koyma güdüsü ve günlük yaşantıdan keyif almasını bilen insanlarını, Yaşar KEMAL de ‘’ehlikeyf’’ diye nitelendire- rek şöyle devam eder. ’’Urfalılar ehlikeyf adamlardır. Anlattık- larına göre Urfa gençleri yaz ayları bir araya toplanarak yiye- ceklerini, içeceklerini alırlar, yakınlardaki mağaralara gider orada bir hafta, on beş gün, bir ay eğlenirlermiş.” İlk gelişlerinde Dönemin Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Naci İPEK, Yaşar KEMAL’e; Osman AĞAN ise Fikret A. Cihat Kürkçüoğlu, Fikret Otyam ve S.Sabri Kürkçüoğlu OTYAM’a mihmandarlık yapmıştır. Yaşar KEMAL değil de Fik- Harran Fikret Otyam Kütüphanesi açılışında / 2001 ret OTYAM sık sık Urfa’ya gelmiştir. Birecik Barajı’nın temel atma törenine Süleyman DEMİREL’le birlikte geldiğinde DE- dikkatini şöyle bir cümle çeker. “Eğer at beslemeğe gücün yet- MİREL’in ‘’Sen buraları özlemişsindir, sen kal.’’ önerisiyle miyorsa, komşunun duvarından bir delik aç, hiç olmazsa atın Urfa’ ya gelip dostlarını sorduğunu şu cümlelerle anlatıyor. soluğu gitsin evine. “Atları, insanlarla gülüp insanlarla ağla- ’’İsa Barak’ı Şanlıurfa’da 30 yıl sonra gidip buldum. Sami Bar- yan bir varlık olarak gören Yaşar KEMAL de bu cümleyi ropör- las, Naci İpek. Bütün eski dostlarımı aradım, inatla arayıp bul- tajında kullanmış. ‘’İnce Memed’’, “Dağın Öte Yüzü’’, “Kimse- dum. Bir de korkuyorum öldü diyecekler diye. Tenekeci Mah- cik’’ serilerinde Urfa ve at kelimelerini sıklıkla yan yana kulla- mut en güzel Urfa türkülerini söyleyen adamdı. Bir Aziz Çekir- nıp atı, roman kahramanının en yakın sırdaşı olarak çıkarır oku- ge vardı, hem saz yapardı, hem virtüöz. Hepsi ölmüş.’’ yucunun karşısına. Doğayı ve atları bir karakter gibi işleyen ya- OTYAM, Urfa’da kurduğu dostlukların candan, yalansız zarın Urfa’yı çok sevmesinde belki de en etkili nedenlerden bi- ve dolansız olduğunu söyler anılarında. 1993 yılında altı ay ridir at. arayla iki defa geldiğinde, kendisine mihmandarlık yapan Şimdiki çocukların yalnızca hayat bilgisi kitaplarından Sabri KÜRKÇÜOĞLU’nun ilgi ve sevgisinin unutulmaz oldu- gördüğü leyleklerin şehriymiş Urfa bir zamanlar. Yaklaşık 60 ğunu belirterek, kendisiyle Urfa arasındaki o muhteşem keli- yıl önce şehre gelmiş Yaşar KEMAL’in leyleklerle ilgili gözle- meyi kullanır. “vefa”… mini, günümüzle karşılaştırınca aradaki uçurumun insanı kah-

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 7 redecek kadar büyük olduğu görülecektir. “Urfa’nın en büyük si, OTYAM’ın uzun sanat yaşamının kısa bir çıkarım gibi durur. özelliklerinden biri de leylek yuvalarıdır. Ağaçların, duvarların Hayatı boyunca anlattığı Urfa ve Harran sevgisi Fikret üstünde, hatta minarelerin sivrisinde leylek yuvaları. Urfa’da OTYAM’ı kesmemiş olacak ki, bir de romanla süslemiş sev- her yerde insanın gözüne bir leylek yuvası çarpar. Başka hiç- dasını. Genel itibariyle Harran ve kaçakçılı- bir şehrimizde bu böyle değildir.’’ ğın, özelde ise Kısaslı Cafo na- Fikret OTYAM’ın gazeteci kimliğiyle yaklaştığı olaylara, hi- mıyla ünlenmiş Cafer kâyeci gözüyle devam etme özelliği var. Bu özelliğine, ga- KAYA’nın hayatının anlatıldığı zete için yazdığı yazıları okumaya bir destansı romanı, kendine başlayınca kendinizi usta has üslubuyla kaleme almış. bir hikâyecinin duygu dün- Kitap İlk olarak ‘’MAYINLAR yasının içinde yolculuk ya- ÇİÇEK AÇMAZ’” adıyla çıkmış, parken bulursunuz. Otomo- yasaklanmış ve daha sonra ge- bille çıktığı ceylan avındaki nişletilmiş bir şekilde “HARRAN duygularını kaleme aldığı KOÇAKLAMASI” adıyla yeniden ‘’CEYLAN” adlı metin, yayınlanmıştır. Manevi oğlum de- değme hikâyecilere taş çıkar- diği Cafo’yu cezaevinde sık sık zi- tacak niteliktedir.” Ceylanın yaret etmiş ve karşılıklı mektuplaş- ayaklarıyla arabanın motoru- mışlardır. Gönderdiği resim malze- nun yarıştığı bir av, ceylanın meleriyle Cafo’nun cezaevinde re- gözlerini OTYAM’ın ellerinde ka- simle uğraşmasına vesile olmuştur. pamasıyla son bulur. Rüyasında Urfa’da yeniliğe yenilmeyen me- ceylanın eşinin hesap sorar gibi kânlar vardır. Bu mekânlar kendileri- OTYAM’ın karşısına dikilip ve ni, kimsenin göremeyeceği bir şekil- “eşim nerde? Dün sizinle bera- de korurlar. Bu geçmişte de böyleydi. berdi” çıkışı yazarımızın kâbustan Günümüzde de böyledir. ’’Tarihi mekân’’ kavramını bir basitlik uyanışına sebeptir. “Akıllı işi değil olarak görenler için şöyle bir kavram kullanılabilir. “Tarihi ya- yaptığımız iş. Vallahi değil” gibi he- şayan mekânlar” Yaşar KEMAL de keçeciler ve bakırcılar çar- yecanlı cümlelerle başlayıp “Töv- şısını gezerken bu çarşıların yüzyıl önceki gibi çalıştığını söy- beler tövbesi ceylan avına, lanet lüyor. Çırak ve kalfa almanın bile ahilik sistemiyle işlediği bir olsun… Bir daha mı?” Pişmanlığıyla sona eren bir av ma- çarşının büyüsünde kalarak karşılaştığı keçe ve keçeciler üze- cerasını, tüm gerçekliğiyle okurlarına aktarmış. rindeki düşüncülerini şöyle açıklıyor. “Keçeciler azalmalarına, OTYAM’ın Harran’a ilk gittiğinde gözüne çarptığı en işlerinin kesat gitmesine rağmen, aynı emek, aynı aşkla çalışı- önemli şey susuzluk olmuş. Tarihte bereketli topraklar diye yorlar. Belki de dünyanın en güzel nakışlı keçesi Urfa’da yapı- anılan yerlerin susuzluktan atıl durumda olduğunu görünce lıyor. Hele bir güneşli motifleri var. Görülmeğe seza. Ak yün üs- devlete serzenişte bulunur. “Neden tüm Harran topraklarını tüne kara, kırmızı yünden döşüyorlar nakışlarını.’’ bundan yoksun bırakırsın a Devlet Baba?” OTYAM’ın sesini 1988 yılında çekilen ‘’KEÇENİN TERİ’’ belgeseli de hem duymuş olacak ki GAP projesini başlatır Devlet Baba. Projeyi Urfa çarşılarının işleyişini hem de keçenin tamamen insan gü- yakından takip edip gözlemlerini yazıya dökmüş. cüyle elde edildiği sonucunu verir bize. Yaşar KEMAL’in yaz- Harran’ın suya kavuştuğu gün, dıklarından yaklaşık 30 yıl sonra çekilen belgeselin görüntüle- artık ölse de gözünün arka da ri; özelde çarşının, genelde ise şehrin büyüsünü gözler önüne kalmamacığını söylemiştir. seriyor. Belgeselin yönetmeni Ertuğrul KARSLIOĞLU, kendi- Aziz NESİN, OTYAM’ın siyle yapılan bir söyleşide Urfa ile ilgili şu sonuca varıyor. ‘’GİDE GİDE 3’’ kitabına yaptığı “Şanlıurfa diye bir kent var. Türkiye’de görülmezse ölünme- eleştiride, cümlelerin çok ağla- mesi gereken kentlerden biridir.” maklı olduğunu söylüyor. OTYAM da Aziz NESİN’e hitaben şöyle cümleler kaleme alarak ken- disini savunuyor. ”Güneydoğu Harran Ovası’nda yaşayan yurt- taşların durumu taş yüreklileri bile ağlatır. Hoş, Harran insanları yalnız değil bu konuda. Susuzluk ve mayın derdi insanı kahretmek için yeter. Huyum kurusun, ben fazla duygulu- yum, ister istemez yazılarıma etki ya- pıyor. Yoksa ağlamakla kim övünür.” Ahmet ARİF, “Objektini yüreğinde ta- şıyan adam.” cümlesini kullanır Fikret OTYAM için. Yazdıklarında ve çektiği fotoğraflarda duyguyu somutlaştırıp okuyucuya sunduğunda; Ahmet ARİF’in cümle- Mehmet Kaya, Fikret Otyam, Veli Göncü / 1961 - Kısas

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 8 Yaşar KEMAL’in Urfa röportajında sadece merkez var. Fikret OTYAM’da ise, kırsal kesim geniş ölçüde yer alıyor. Şe- hirde edindiği dostların hepsi merkezde olmasına rağmen OTYAM, merkezi kırsala giden bir durak olarak görmüş. Rö- portajlarının genelinde kırsal kesimin derdini dile getirmek ve onlarla hemdert olmak göze çarpar. OTYAM, şehirden bıktığı zaman kendisini Harran’ın köylerinde bulduğunu söyleyerek “şehir kaçkını” sıfatını yakıştırıyor kendisine. Dücane CÜNDİOĞLU, İstanbul için “obezleşen şehir” ta- Fikret Otyam, Mehmet Özbek, Abdullah Balak, V ali Ziyaeddin birini kullanır. Urfa’nın da son yıllardaki durumunu 50-60 yıl ön- Akbulut, Şurkav Kültür Sanat Ödülü Töreninde / 21 Ekim 1993 cesiyle kıyaslayacak olursak bu tabiri Urfa için de kullanılabili- riz. Gelecek nesil düşünülmeyerek yıkılan tarihi binaların ya- nında doğayı, çevreyi, hatta görünce insanda yaşama sevinci Dedin: “Bir gün Fırat gelir Harran’a” uyandıran leylekleri bile yok etmeyi becerebilmişiz. ’’Urfa si- İçer kara toprak hem kana kana hirli, adamı büyüleyen bir şehir.’’ cümlesini kullanıyor Yaşar Derdimizi yazdın bütün cihana KEMAL. Sihir ve büyü kelimeleri, bu şehir için çok ütopik iki ‘’Umutluyum’’derdin sen Fikret Babo kavram gibi duruyorlar şimdi. OTYAM da yıllar sonra tekrar geldiği Urfa’yı, şu cümleler- Yüreğinde vardır Urfa sevdası le anlatmaya çalışmış. “Yeni yollarda yeni yapımlar, mantar Sevda türküsünde hoyrat havası gibi! Şanlıurfa değil, sanki ’nın petekevleri! Kat kat apartmanlar, hepsi birbirinden iğrenç! Ah şu mimarlarımızın ki- Şimdi yemyeşildir Harran Ovası mileri! Hiç mi bakmadınız o agulardan süzüm süzüm süzül- Fırat’a vuruldu gem Fikret Babo müş, kesme taşlı eski Urfa evlerine, mimarisine, hiç mi farkına Âşık SEFAİ, aynı zamanda OTYAM’ın “Türkülerle gömün varmadınız o yapıların her bir metrekaresinin güzelliğine?” beni” vasiyetine uyarak cenazesine katılmış ve yanık sesiyle Tüketim duygusuyla hareket ettiğimiz şu zaman dilimin- OTYAM’ın hayattayken “Dinledikçe efkâr basar toparlaya- de, Immanuel KANT’ ın şu cümlesi Fikret OTYAM’ın söyledik- mazsınız kendinizi.” dediği hoyratlardan birini okumuş cena- lerinin özetidir. “Bencil insanın beğeni duygusu olmaz.’’ ze töreninde. 1993 yılında ŞURKAV tarafından kendisine verilen “Şanlı- Buradan bir atlı geçti urfa kültür sanat ödülü”nü aldığında, çaktırmadan ağladığını Yarama bastı geçti belirterek çocukça bir heyecanla şu cevapsız soruyu sorar: Tabip yaram elleme “kime ne?” Yaramın vakti geçti. “Biz Urfa’yı sevmeyi sizden öğrendik.” Naci İPEK’in Âşık SEFAİ’nin okuduğu hoyrat, OTYAM’ın kırsal kesimin OTYAM’ı kastederek söylediği bu cümle, Urfa ile ilgili yazdığı dertleriyle dertlenip onları tüm gerçekliğiyle dile getirmek için tüm yazılarının karşılık bulduğunun bir göstergesidir. Bir şehri, yazdığı yazıları daha da anlamlı kılıyor. içinde yaşadığı insanlara sevdirmeyi öğretmenin mutluluğu, Yaşar KEMAL’in “DEMİRCİLER ÇARŞISI CİNAYETİ” ro- bir yazar için anlatılmaz bir duygu olsa gerek. manı, bir ağıt cümlesiyle başlar. “O iyi insanlar, o güzel atlara SEFAİ mahlaslı kısaslı âşık Mehmet ACET, Fikret bindiler çekip gittiler.” Romanın kahramanı Derviş Bey’in geç- OTYAM’ın Urfa sevgisine karşılık, 2009 yılında “FİKRET mişte yaşadığı büyülü dünyayı yeniden yaşayabilmek için tut- BABO” adlı bir şiir kaleme alarak vefasını göstermiştir. 7 dört- turduğu ağıt, hem Yaşar KEMAL’in hem de Fikret OTYAM’ın lükten oluşan şiirin bir kısmı şöyledir. ölümlerinden sonra akla gelen ilk ağıttı. Kendisinin ve diğer tüm güzel insanların ölümünden sonra söylenecek cümleyi, oluşturduğu bir kahramanının ağzından yıllar önce aktararak, iyi bir ağıt derlemecisi olduğunu da gösteriyordu bize Yaşar KEMAL. “Herkesin bir kenti vardır… Bir insanı sevmek gibidir bir kenti sevmek.” diyor Yılmaz ODABAŞI “Bir Kent, Bir Sevda, Bir Veda” şiirinde. İnsanların ısrarla kendilerini yaşadığı kent- lerin varlığı, mutluluğun başlangıcı olarak kabul edilebilir. Kent, sevda ve veda kelimelerini aynı şiirde buluşturan şairin duygusuyla kentleri yaşamalıyız. “Kentlere sevdalı insanların vedasıdır” belki de bize bu yazıyı yazdıran. Yaşar KEMAL ve Fikret OTYAM’ın Urfa ile ilgili yazdıkları yazılar, bize yaşadığımız kentin geçmişi hakkında derin bilgi- ler sunmakta. Okudukça insanın 50 yıl öncesine gitmek iste- diği bir zaman dilimini, yüreklerinden damıtarak bize ulaştıran iki büyük ustaya bin selam olsun.

Harran Tablosu, Fikret Otyam

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 9 Prof.Dr.M.FuadKÖPRÜLÜ'nün Urfa'yaGelişleri (1948-1949-1950-1956)

Mehmet KURTOĞLU Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınlar Şube Müdürü [email protected]

11 Nisan Eskiden 11 Nisan kutlamalarına önemli rolleri bulunan M. Fuad Köprülü, büyük önem verilir, Fransız işgalini ya- Rek Koraltan, Suud Kemal Yetkin gibi Urfa Kurtuluşu Kutlamaları şamış baba ve dedelerin değil, aynı za- bir devre damgalarını vurmuş düşünce 11 Nisan Urfa’nın Fransız işgalin- manda torunların da bu işgal ve sava- ve siyaset adamlarının isimleri geçiyor- den kurtuluşu eskiden bir bayram hava- şın nasıl gerçekleştiğini görüp anlama- du. Bu belgelerden birinde; sında ve görkemli bir şekilde kutlanır, o ları için tatbiki savaş canlandırılır, böyle- “Sayın halkımıza… güne halk “11 Nisan Bayramı” derdi. ce hafızalarda kalması sağlanırdı. De- Bütün dünyada ilmi ile tanınmış Nisan aynı zamanda Urfa’da en güzel delerinden Fransız işgali ve 11 Nisan olan Demokrat Parti kurucularından Pro- geçen aylardan biridir. Kavurucu sıcak- Kurtuluş Savaşı hikâyelerini dinlemiş ve fesör M. Fuad Köprülü ve arkadaşları ların yaşanmadığı, yeşilin henüz sarıya bu kutlamaları görmüş son tanıklarız. bu Cumartesi günü Urfa’ya şeref vere- boyanmadığı aydır. Eliot “Nisan en Urfa’nın 11 Nisan kutlamalarına devlet ceklerdir. Misari karşılamak isteyenle- zalim aydır” dese de Urfa için en güzel erkânı katılır, hatta o gün milletvekilleri, rin o gün Beykapısı ve Gazhane civarın- ve en merhametli aydır Nisan... kir ve düşünce adamları şehre davet da bulunmaları hatırlatılır”(1) diye yazı- 11 Nisan,hem kurtuluş kutlamaları- edilir. Benim yetişmediğim fakat büyük- yordu. nın yapıldığı hem de ev hanımlarının lerimin anlattığına göre gündüz progra- Fuad Köprülü’nün Urfa’daki 11 bayram kutlamasını bahane ederek pik- mının dışında bir de gece fener alayları Nisan kutlamalarına katılımı oldukça nik yapmaya çıktığı gündür. Henüz yapılırmış… önemli bir olaydır. Zira Türk düşünce ha- kadim surların dışına taşmamış Urfa’ yatında önemli bir yeri olan Mehmet nın 11 Nisan kutlamaları eskiden Koşu Cumhuriyet Arşivinde Meydanı (Şimdiki Hükümet Konağı 1948- 1949 yılı ve Urfa yeri), Şehitlik Parkı (Topçu Meydanı), Ha- Cumhuriyet arşivinde yaptığım leplibahçe ve Kasaptaşı civarında yapı- araştırmalar sırasında 1948 yılı 11 lırdı. Koşu Meydanı adı üstüne, soylu Nisan kutlamaları ile ilgili belgelerde, o Arap atlarının yarıştırıldığı dümdüz bir günün kutlamalarına, hem de siyasi at- meydandı. Şehitlik Parkı’nın çevresi bu mosferine ışık tutacak bilgilere rastla- denli binalarlaçevrilmemiş, 11 Nisan et- mış ve bu bilgiler ışığında 11 Nisan kinliklerinin gerçekleştiği bir mekândı. 1948 yılı kutlamalarını, şehre kimlerin Kasaptaşı civarı ise şehirleşmenin hız- geldiğini ve neler yapıldığını anlatmanın landığı dönemde yapılan kutlama ala- zorunluluğu doğmuştu. Zira bu belge- nıydı. lerde Türk düşünce ve siyasi hayatında Fuad Köprülü ve Ailesi

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 10 Fuad Köprülü, halk bilimi, edebiyat ve çoğlu Hükümeti’nin meclisten güveno- renine katılmak için Urfa’ya gelen Köp- hukuk tarihçiliği ve dini konularda yap- yu istemesi sırasında Emin Sazak, rülü ve Koraltan’ın yakın takibe alınması mış olduğu araştırmalarla çağdaş Tür- Rek Koraltan, Celal Bayar, Fuad Köp- bu yüzdendir. koloji’nin temellerini atmış önemli bir dü- rülü, Hikmet Bayur ve Adnan Menderes İçişleri Bakanlığı Urfa Valiliğine; şünce, bilim ve siyaset adamıdır.(2) kırmızı oy (red oyu) vermişlerdir. Kamu- “Demokrat Parti kurucularından Fuat Köprülü’nün 11 Nisan kutlamalarına ka- oyunda büyük bir yankı bulan bu olay- Köprülü ile Rek Koraltan’ın Siverek il- tılması Urfa için önemli olmasına kar- dan çok kısa bir süre sonra, 7 Haziran çesine gitmeleri münasebetiyle yapılan şın, dönemin CHP iktidarı için hiç de 1945’de Celal Bayar, Adnan Menderes, mitingde hatipler tarafından verilen söy- öyle olmadığını gösteriyordu. Zira Urfa Fuad Köprülü ve Rek Koraltan imzalı levin tespitiyle bildirilmesini rica ede- Valisi Ali Rıza Ünal, İçişleri Bakanlığı’na Dörtlü Takrir, CHP Meclis Grubu baş- rim”(6) diye yazmış olduğu yazı bu gö- yazdığı yazısında; “11 Nisan münase- kanlığına sunulmuştur. Dörtlü Takrir’in rüşümüzü kuvvetlendirmektedir. Urfa betiyle ilimize gelecek olan Fuat Köprü- 12 Haziran 1945 tarihinde parti grubun- Valiliği, bu yazıya karşılık olarak Köprü- lü ile Rek Koraltan’ın 9 Nisan günü bir da görüşülerek red edilmesinden lü ve Koraltan’ın Urfa’ya gelişinin bütün konuşma yapacakları, İl Demokrat Parti sonra Adnan Menderes ve Fuad Köp- ayrıntılarıyla anlatıldığı uzunca bir başkanlığı tarafından bildirilmiş ve ge- rülü’nün basın aracılığıyla CHP’ye yö- cevap vermiştir. Bu yazıdan anlaşıldığı reken müsaade verilmiştir. Neticeden nelik eleştirilerini kamuoyuna duyurma- kadarıyla Köprülü ve Koraltan hem 11 ayrıca bilgi verilecektir”(3) diye belirte- ları, parti disiplinini bozmak olarak de- Nisan kutlamalarına hem de bu vesiley- rek, Köprülü’nün Urfa’ya gelişinin mer- ğerlendirilmiş, 21 Eylül 1945’te Mende- le gelmiş oldukları Urfa’da Demokrat cek altında olduğunu göstermiş oluyor- res ve Köprülü’nün partiden ihraçlarına Parti İl kongresine katılmışlardır. Fuad du. Dönemin önemli bir kir ve siyaset karar verilmiştir. Ardından söz konusu Köprülü, Demokrat Parti’nin İl kongre- adamının Urfa’ya gelişi Ankara’ya ihraçları parti tüzüğüne aykırı bulan sine katılmış ve burada yaptığı konuş- neden sıkıntı vermiş olsun? Köprülü; Rek Koraltan da ihraç edilmiştir. Celal ma tutanaklara şöyle geçmiştir: “Urfa aile geçmişi, entelektüel birikimiyle bir Bayar da Meclis’teki görevinden istifa kurtuluşunun 29. Yıldönümü münase- ilim ve kir adamıdır. Buna rağmen edip 1 Aralık 1945’de partiden ayrılmış- betiyle ilimizde bir tören yapılmış ve bu onun yakın takibe alınması dikkate şa- tır. Daha sonra bu isimler bir araya gele- törene komşu illerden heyetlerle Urfa yandır. Tabi belgelerdeki Fuad Köprü- rek 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi milletvekilleri ve demokrat parti vekille- lü’yü yakın takibin sebebine baktığımız- kurmuşlardır.”(5) rinden Rek Koraltan ve Fuad Köprülü da, onun yakın takibe alınmasının ne- 9 Nisan 1949 günü ilimize gelmişlerdir. denleri arasında 1945 çok partili siste- Köprülü ve Koraltan’ın Her iki parti bu bayram için büyük hazır- me geçme hazırlıklarının yaşandığı bir 1949 Yılında Urfa’ya lıklar yapmışlar ve karşılama töreni inti- dönemde CHP’ye karşı ortaya koymuş zam içerisinde cereyan etmiştir. olduğu tutumdan kaynaklandığını gö- Gelişleri Demokrat Parti milletvekilleri gel- rürüz. 7 Ocak 1946’dan sonra muhalif bir dikleri gün şehrimizin belediye binası partide yer alan Köprülü ve Koraltan’ın karşısındaki Asfalt Şosa’da(7) bir ko- Çok Partili Sisteme Geçiş bütün söylem ve davranışlarının göze- nuşma yapmışlar bu konuşmada Urfa- II. Dünya Savaşı’nda İtalya ve Al- tim altında tutulduğunu dönemin yazış- lıların kahramanlıklarından ve davet manya gibi ülkelerdeki otoriter rejimle- malarından anlıyoruz. 11 Nisan 1949 tö- edildiklerinden dolayı teşekkürlerini bil- rin yıkılacağı görülmüş, aynı şekilde Tür- kiye’de hüküm süren otoriter ve tek parti yönetimine karşı cephe alınmış- tır.“Bu durumu gören İsmet İnönü, 1 Kasım 1945’te Meclisin açılışı nedeniy- le gerçekleştirdiği tarihi nutkunda, siya- sal sistemdeki eksikliklere ve muhale- fet partilerinin yokluğuna dikkat çek- miş, değişen koşullar karşısında tek partili sistemde düzenlemeler yapılma- sı gerektiğini vurgulamıştır.”(4) İnönü’nün bu nutkundan sonra CHP içinde kıpırdamalar başlamış, daha sonra Türk demokrasi tarihi içinde önemli bir yeri olan Demokrat Parti ku- rulmuştur. “CHP içindeki muhalif kanat, ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’na iliş- kin görüşmelerde belirgin bir şekil al- mıştır. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu tasarısı sırasında ortaya çıkan muhale- fet hareketi, 29 Mayıs 1945 tarihinde gerçekleşen bütçe görüşmelerinde so- mutlaşmıştır. Sözü edilen tarihte Sara- Adnan Menderes ve Fuad Köprülü’nün Urfa’da katıldıkları bir tören

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 11 direrek dağılmışlardır. 10 Nisan Pazar günü, evvelce alınan ve yüksek ma- kamlarına 7.4.1949 gün ve Em. Ş.1.782 sayılı şifre ile bildirilen müsaade üzeri- ne Belediye sinemasında Demokrat Parti il kongresi yapılmış ve bu kongre- de il, ilçe başkanlarından sonra Fuad Köprülü ile Rek Koraltan konuşmuş- lardır. Bu konuşmalarda Saraçoğlu, Recep Peker ve Hasan Saka kabinele- rinin seçim mevzuu üzerindeki baskı ve yolsuzluklardan bahsetmişlerdir. Buna rağmen Demokrat Parti’nin inkişafına mani olunamadığını söylemiştir. Şemsettin Günaltay kabinesinin seçim ve matbuat kanunları üzerindeki tadil vaatlerini beklemekte olduklarını beyanla konuşmalarına son vermişler ve il kongresi bu suretle sona ermiştir. 11 Nisan pazartesi günü kurtuluşun temsili mahiyette bir tatbikatı yapılmış ve bunu muhtelif teşekküllerin resmi ge- çidi takip etmiştir. Demokrat milletvekil- leri Salı günü Siverek’e gitmek üzere bir miting yapmışlar ve Diyarbakır’a müte- veccihen 14. 4.1949 günü ayrılmışlar- dır. Bayram vukuatsız geçmiştir. Arz ederim. Urfa Valisi Ali Rıza Ünal”(8) diye yazmıştır. Kutlamaların anlatıldığı ikinci bir ya- zıda ise, 11 Nisan töreninin icra edilişini 11 Nisan Pazar günü saat dokuz’ şu olan 11 Nisan münasebetiyle ilimize ve kimlerin katıldığını görüyoruz. Aynı da Urfa’nın kurtuluşu hakkında temsili gelen Demokrat Parti milletvekillerin- şekilde içişleri Bakanlığı’na yazılan bu mahiyette bir tatbikat yapılmış bilahare den Fuat Köprülü ile Rek Koraltan’ın Si- ikinci yazıda Urfa valisi olarak Kamuran Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerin- verek ilçesinde yapmış oldukları ko- Cuhruk imzasını görüyoruz. “11 Nisan den Suut Kemal Yetkin Urfa’nın kurtulu- nuşmada: 1946 yılı milletvekili seçimi 1948 günü Urfa’nın kurtuluş Bayramı şu hakkında bir konuşma yapmış ve hakkındaki yolsuzluklardan, halk parti- tesis edilmişti. Bu münasebetle beledi- bunu gençlik adına iki kişinin verdiği sinin baskısından, tek partinin yirmi se- ye tarafından davet edilenler arasında söylev takip etmiştir. Aynı gün öğle nede murakabesiz kaldığından, yalnız bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve De- üzeri belediye tarafından misarler şe- İstanbul, Ankara ve İzmir hariç olmak mokrat Parti milletvekilleri törene iştirak rene bir ziyafet verilmiş ve akşamı bir üzere her sahada çalışmış olduğun- etmişlerdir. 10 Nisan 1948 günü Akça- fener alayı tertip edilmiştir. 12 Nisan dan, yurdun kuzey ve Batı illerinin ihmal kale tarikiyle gelen Demokrat parti mil- 1948 pazartesi günü Demokrat parti ta- edildiğinden 1950 seçiminde Demok- letvekillerine kaza içerisinde toplanan rafından Halk ve Demokrat Parti millet- rat Parti bayramını kutlayacaklarından, beş yüz kişiye yakın parti mensupların- vekilleriyle parti mümessilleri ve daire o zaman idare ve iradeyi tamamen mil- dan omuzlarından taşınmak suretiyle müdürleri şerene Halkevi salonunda lete bırakacaklarını ve kanundaki kötü bir tören yapılmıştır. Aynı gün saat on bir öğle yemeği verilmiş ve bayram inti- hükümleri tebarüz ettirmişler başkaca dörtte Urfa’ya gelen Fuat Köprülü ile zam dâhilinde ve hadisesiz olarak geç- dikkate şayan konuşmada bulunma- Rek Koraltan şehir dışında dört beş miştir. Arz ederim.”(9) mışlardır. bin kişi tarafından karşılanmışlar ve bu Urfa’daki törenlerden ve il kongre- Demokrat Parti milletvekilleri Sive- tezahüratı devam ettirmişlerdir. Yukarı- sinden sonra Köprülü ve Koraltan, Si- rek’te bulundukları esnada, Siverek da adı geçen milletvekilleri aynı gün top- verek’e gitmiş ve burada Siverek müf- müftüsü Asım Ataman’ın evine giderek lanan halka resmigeçit için hazırlanan tüsü Asım Ataman ile görüşmüşlerdir. ziyarette bulunmuşlar ve Siverek’i 14 tribünde bir söylev vermek istenmişse Köprülü ve Koraltan’ın burada yapmış Nisan’da terk etmişlerdir. 15 Nisan de mevzuata aykırılığı hasebiyle mani olduğu konuşmalardan 1950 seçimle- günü Siverek Müftüsü Asım Ataman’ın olunmuştur. Fakat daha evvelce alın- rine hazırlandıkları ayrıca partilerinin se- öğle namazından önce Ulu Cami’de mış olan müsaade üzerine saat on çimden zaferle çıkacaklarının farkında vaaz esnasında cemaate verdiği dini altı’da Uray sinemasında her iki millet- olduklarını göstermektedir. telkinler arasında isim ve mevki tayin et- vekili memleketteki demokrasi hareket- meden (bazı kimselerin gardıroplarla leri hakkında bir konuşma yapmışlar ve Urfa Valiliğinin, İçişleri Bakanlığı’na dolu kat kat elbiseleri bulunduğu, gayrı mevzuata aykırı harekette bulunma- göndermiş olduğu 10.06. 1949 gün ve meşru yollardan menfaat temin ederek mışlardır. 1325 sayılı yazısında; “Urfa’nın kurtulu-

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 12 apartman ve emlak sahipleri olduğunu, Urfa’nın kurtuluşu vesilesiyle gelmiş ol- Birecik Köprüsü’nün memleketin iktisadi buhran içinde kıv- dukları Urfa’da Demokrat Parti için ça- randığı bir zamanda yüz bin liralık lıştıkları ve bu tür törenleri bahane ede- Açılışı 10 Nisan 1956 dolma kalemin Avrupa’dan getirmek za- rek halka indiklerini/yakınlaştıklarını gör- M. Fuad Köprülü’nün Urfa’ya dör- manı olmadığını, bazıları lüzumsuz mekteyiz. Bu dönemde Demokrat Par- düncü gelişi ise Dışişleri Bakanlığı sıra- yere müsriflikte bulunduklarını, başka- tinin il ve ilçelerdeki çalışmalarını, doğ- sında yine bir 11 Nisan gününde ge- larını hiç düşünmediklerini, müsriflik rudan halkla temas içinde olduklarını çekleşmiştir. 10 Nisan 1956 Birecik köp- dince çok fena bir şey olduğunu, ica- görmekteyiz. rüsünün açılışını Cumhurbaşkanı Celal bında göz ilacı gibi bize yarayacak tay- Bayar ile birlikte gerçekleştiren Başba- yarelerin çoğalması için hava kuvvetle- Köprülü, Koraltan, kan Menderes daha sonra 11 Nisan rine her yönden yardımda bulunulma- Menderes ve Bayar’ın 1956’da bayram törenine katılmıştır. sını, ibadet etmekle yay gibi bükülmüş Urfa Belediye Başkanı bu törende bu- olsanız makbul değildir, işinizde Allah 1950’de Urfa’ya Gelişleri lunmuşlardır. Gerek Birecik Köprü- korkusu olsun, başka kimseden korkul- Urfalı Gazeteci Yazar Yaşar Duru sü’nün açılışına gerekse Menderes’in masını, arada sırada camiye gelip iba- ise Demokrat Parti’nin Urfa’daki çalış- Urfa’ya gelişine halk büyük bir ilgi gös- det ettikten sonra devlet dairesindeki malarına yer verdiği hatıratında, 1950 yı- termişlerdir.(12) Törende Belediye Baş- sandalyeye kurulmakla ve kendi men- lının Şubat veya Mart ayında Celal kanı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve faatlerini düşünerek halkın dertlerini Bayar’ın, Eskici Pazarı’nda esnaf kıra- Başbakan Adnan Menderes birer ko- kala almamakla idarenin temin edilme- athanesinde esnafla görüştüğünü, nuşma yapmışlardır. Bu törende Dışiş- yeceğini, böylelerinin ne teşrii ve ne de yine Yemenici Esnafı Şeyhi Osman leri Bakanı Fuad Köprülü de bulunmuş- icrai emirlerine itaat doğru değildir) şek- Çavuş’un (Osman Akıllı) evinde ve bir tur. linde bir konuşma yaptığı, halk arasın- Sıra Gecesi’nde Celal Bayar başta da bir dedikodu mahiyetinde söylen- olmak üzere Beşli Takrir’in orada oldu- Son Söz mekte ise de tespitine imkân görülme- ğunu anlatır.(11) Duru’nun bahsettiği Bütün davranışları takip altında miştir. Beşli Takrir, ulusal kaynaklarda Dörtlü olan ve Urfa Kurtuluş etkinliklerine katıl- Bu imkânsızlık ise bu mıntıkada ki Takrir olarak geçmektedir. Bu dörtlünün malarına rağmen törende söylevlerine halkın mutaassıp olması ve Müftü aley- içinde yukarıda belirttiğimiz gibi Köprü- izin verilmeyen Köprülü ve Koraltan’ın, hine resmen ifade vermemelerindeki lü, Koraltan, Menderes ve Celal Bayar il kongresinde bulunması, Siverek’te müşkülattan ileri gelmektedir. Bu halin vardır. Demek oluyor ki, Esnaf Şeyhi Müftü ile görüşmelerini bu çerçevede duyulması üzerine adı geçen ilçe kay- Osman Çavuş’un evinde o gece Sıra değerlendirmek gerekir. Ayrıca Köprülü makamlığınca müftüye gerekli tembi- Gecesi’nde İnönü’ye kafa tutan Köprü- hakkında yapılan bu yazışmalar, o dö- hat ve direktif verilmiş ve bir daha vazi- lü, Koraltan, Menderes ve Celal Bayar nemdeki tek parti anlayışını ve demok- fesi haricinde ve siyasi mevzular üze- vardır. rasimizin bulunduğu noktayı göster- rinde konuşmaması telkin edilmiştir. Köprülü ve Koraltan, Nisan 1948, mektedir. Bugün anlamsız bulduğu- Müftünün bu şekilde konuştuğunun Di- 1949 yılından sonra, 1950 yılında da muz bu yazışmalar, o günkü şartlar için- yanet İşleri Başkanlığı’nca da duyulma- Urfa’ya gelmişlerdir. de devlet ciddiyetini gösteren birer sı üzerine aynı manada adı geçen ma- belge olarak mı görülmeli yoksa şehir kama da bilgi verilmiştir. Arz ede- tarihi açısından bir hafıza tazeleme ola- rim”(10) denilmiştir. rak mı değerlendirilmeli, bilemiyorum. Köprülü ve Koraltan’ın İl kongre- sinde yapmış olduğu toplantı ile ilgili bir başka yazışmada ise CHP’yi eleştirdik- lerini belirttikten sonra daha çok Sive- rek müftüsü üzerinde durulmuş ve onun gerek Valilik, gerek Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde uyarıldığı belirtil- miştir. Köprülü ve Koraltan’ın 11 Nisan

Birecik Köprüsü / 1960

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 13 DİPNOTLAR

1) BCA, 030-01-00-00-66-4121-6 yedisinden yetmişine kadar kadınlı erkekli, kahramanca. Tam alt- 2) Haz. Yahya Kemal Taştan, Türk Edebiyatı Ders Notları, M. Fuad Köp- mış iki gün devam eden bu hürriyet mücadelesinde aç kalındı, rülü, sh.9, Alfa Yay. 2015 susuz kalındı, her türlü mahrumiyetlere katlanıldı, lâkin altmış ikinci günün sonuna kadar imanları sarsılmadı ve millî ruhun he- 3) BCA, 030-0100-00--66-4121-4 yecanı dinmedi. Nihayet 11 Nisan 1920 de kazanılan zaferle bu 4) Taştan, age. sh.157 mukaddes ülkede Türk hâkimiyetinin ebediyen sarsılmayacak 5) Taştan, age. sh.158,159 dünyaya bir kere daha ilân edilmiş oldu. Otuz altıncı yıldönümü- 6) BCA, 030-0100-00--66-4121-2 nü kutladığımız bugünde, ecdadımızdan bize ve bizden ge- lecek nesillere kalan vedia, namusumuzun, imanımızın, millî bir- 7) Bugünkü Asfalt yol Caddesi (Samsatkapı Meydanı) lik ve istiklâlimizin teminatıdır. Belediye Reisinin konuşmasını ta- 8) BCA, 030-0100-00--66-4121-3 kiben kurtuluş meydanını doldurmuş bulunan sene ihtiyar mu- 9) BCA, 030-0100-00--66-4121-5 azzam kalabalığın çok şiddetli alkışları ve İsrarları üzerine Reisi- 10) BCA, 030-0100-00--66-4121-1 cumhur Celâl Bayar kürsüye gelerek kısa ve veciz bir konuşma yapmıştır. Reisicumhur Celâl Bayar bu hitabesinde asil Türk mil- 11) Yaşar Duru, Sıra Gecesi, sh.120, Hemşehrim Yay. İstanbul, 2007 letinin istiklâl mücadelesindeki rolünü, bu mücadelenin eşsiz 12) Bu tören kutlamasını dönemin basını şu şekilde anlatmıştır: “Urfalı- kahramanı ve Cumhuriyetimizin banisi Atatürk'ün milletine karşı lar, bugün, düşman istilâsından kuruluşlarının otuz altıncı yıldönü- olan inancını ve Türk milletinin Atatürk'e olan güvenini tebarüz et- münü. Devlet Reisi Celâl Bayar İle Hükümet Reisi Adnan Mende- tirmiştir. Devlet Reisi hürriyet mücadelesinde Urfa mücahitlerinin res'i böyle mutlu bir günde aralarında görmek gibi iki ayrı ve büyük gösterdikleri kahramanlıkları beliğ bir ifade ile anmış, böyle bir sevincin hazzını derîn bir surette tatmışlardır. Cumhuriyet Türki- günde Urfa’da Urfalıların arasında bulunmanın verdiği hazzı ye'sinin en modern köprüsünün daha dün Fırat üzerinde hizmete belirttikten sonra Türk vatanının bu kahraman beldesi evlâtları- açılması suretiyle bilhassa bu bölgenin kalkınmasında aşikâr bir nın bay-ramlarını kutlamıştır. Reisicumhurumuzun hitabesi coş- gelişme sağlayacak olan bir esere kavuşmanın sevincini tadan Ur- kun tezahürlere yol açmış ve yine ayni şekilde şiddetli alkış ve falılar, bugün Reisicumhur ve Başvekil aralarında olduğu halde kur- sevgi gösterileri arasında Başvekil Adnan Menderes konuşma- tuluş yıldönümünü, hakikî bir bayram havası için-de kutlamışlardır. ya davet edilmiştir. Başvekil, yaptığı kısa konuşmada böyle şe- Reisicumhur Celâl Bayar ile Başvekil; Adnan Menderes dün Birecik refli bir günde Urfaların arasında bulunmak ve onların sevincini Köprüsü’nü açtıktan ve geceyi Birecik kazasında geçirdikten sonra paylaşmaktan duyduğu bahtiyarlığı ifade etmiş ve Urfalılara teb- bu sabah saat 9’da refakatlerinde vekiller, mebuslar, Nafıa Müste- riklerini sunmuştur. Müteakiben Milis kuvvetlerinin temsilî şekil- şarı ve diğer zevat olduğu halde Urfa'ya hareket etmişlerdir. Devlet de şehitler tepesini işgali canlandırılmış, bu arada Urfa'nın Reisi Bayar ve Hükümet Reisi Menderes, yol boyunca uğradıkları kurtuluş tarihini çok veciz ve heyecanlı bir şekilde belirten Yüz- her yerde kendilerini istikbale koşan çok kalabalık vatandaş kitlele- başı Osman Türkoğlu konuşmasını şiirlerle süslemiştir. Hatip ko- rinin coşkun sevgi ve muhabbet tezahürleri ile selâmlanmışlardır. nuşmasında milli mücadele ruhunun asil Türk milletinin azmin- Kaleyi Akabe'de karşılayan 500 kadar atlı, Urfa'ya kadar, Reisi- de nasıl tahakkuk safhasına geçtiğini bir tablo halinde gözler cumhur ve Başvekile refakat etmiştir. Celâl Bayar'la Adnan Mende- önünde canlandırmış ve millî mücadele tarihinin galip hocası Re- res'in bindikleri otomobili, daha şehre girmeden yüzlerce vasıta isicumhurumuzun muhtelif hizmetlerinden bahsederek duyduk- takip ediyordu. Urfa'ya saat tam 21’de muvasalat edildiği zaman, ları sonsuz sevinç ve saadeti bu haleti ruhiyeyi yaşayan bir insa- hürriyet tarihimizin şanlı sayfalarını kahramanlık menkıbeleriyle süs- nın samimî lisanîyle ifade etmiştir. Bütün bu konuşmalar büyük lemiş olan Urfalılar, 150 bin civarında tahmin edilen mahşerî bir ka- bir sevinç içinde bulunan Urfalıları büsbütün coşturmuş, bun- labalık halinde, şehir methalinden itibaren kurtuluş meydanına dan otuz altı yıl evvelini yaşamış olan neslin yaşlı gözlerle o muh- kadar uzanan cadde ve sokaklarla binaların pencerelerini tıklım tık- teşem kurtuluş gününde duyduklarını tekrar hürriyete kavuşma lım doldurmuş bulunuyordu. Bu kadar muazzam bir kalabalığın anındaki hislerini bir kere daha yaşamalarına sebep olmuştur. çevrelediği muhabbet hâlesi içinde güçlükle ilerleyen ve gösterilen Daha sonra çok parlak bir resmigeçit yapılmıştır. Kurtuluş müca- çok samimî ve candan tezahürlere aynı' samimî hislerle mukabele- delesine iştirak etmiş olan on iki mücahidin başkanlığını yaptığı de bulunan Reisicumhur. Celâl Bayar ile Başvekil Adnan Mende- ve kendilerini Milis kuvvetlerinin, ordu birliklerinin, okulların, izci- res, kurtuluş merasiminin yapılacağı mahalle gelmişlerdir. İstiklâl lerin takip ettiği kortejin geçişi millî heyecan gösterileri arasında marşının çalınması ve şehre hâkim tepelerden top atımı ile başla- devam etmiştir. Bu geçit resminde, ellerinde kurtuluşu canlandı- yan merasimde ilk sözü Belediye Reisi Tevk Saraç alarak demiştir ran tablolarla, mücahitlerin geçişi tezahürlerle karşılanmıştır. ki: Hükümetimizin en muazzam eserlerinden biri olan Birecik köp- Geçit resmi ile nihayete eren kurtuluş merasiminden sonra Re- rüsünü millet hizmetine dün resmen açmış bulunan ve bu münase- isicumhur Celâl Bayar ve Başvekil Adnan Menderes, refakatle- betle bugün bu mutlu günümüzde sevinç ve heyecanımızı beraber rindeki diğer zevatla birlikte, şereflerine verilen öğle yeme-ğinde paylaşmak gayesiyle aramızda, bize şeref veren Reisicumhur hazır bulunmuşlar ve saat 15’te otomobille Siverek'e hareket et- Celâl Bayar’la Başvekil Adnan Menderes'e ve beraberlerindeki mişlerdir. Sabahleyin büyük bir bağlılık ve muhabbet gösterisiy- heyet azası ile komşu vilâyetlerden gelen aziz misarlere hemşeri- le istikbal olunan Devlet ve Hükümet reislerimiz Urfa'dan ayrılış- lerim adına hoş geldiniz derim. Bugün her tarafından bayrağımızın larında da içten gelen samimî tezahürler arasında uğurlanmış- şerefle dalgalandığı ve bizim de kir ve hareketlerimizde hür olarak lardır. Urfa'nın kurtuluşunun otuz altıncı yıldönümü münasebe- üzerinde yaşadığımız bu mukaddes ülke, 1919 da işgal felâketine tiyle Urfa mücahit ve gaziler cemiyeti kurtuluş mücadelesinde uğramıştı. Tarih boyunca hür ve hâkim yaşamış, her türlü yıpratıcı şehit düşenlerin ruhu için camii kebirde mevlit okutmuştur. Gece ve yıkıcı hâdiseler karşısında imanı ve hür yaşama azmi sarsılma- de fener alayları yapılacaktır.” (www. ayıntarihi.com) mış olan milletimiz Urfa'da da bu istilâya karşı şahlanmıştır. Düşma- nın çok üstün muharebe gücüne ateşli silâhlarına karşı Urfa, sarsıl- mayan imanı ve millî ruhunun heyecanı ile durmadan, yılmadan,

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 14 Urfa'nınTarihiSokaklarında UmutsuzBirBekleyiş…

Şahin DOĞAN Öğr. Gör. S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU Sanat Tarihçi [email protected]

İnce, uzun, dolambaçlı, kabaltılı ta- takmış, gözlerini karadaş döşemeli in- ğilmiş. Kazancı Bedih’in darı bekaya ir- rihi klasik bir Urfa sokağı. Diğer bütün cecik yollara dikmiş, hasretle, muhab- tihal eylemesi onun maziye çivili mu- benzerlerinde olduğu gibi karadaş dö- betle, iştiyakla aşığının yollarını gözlü- hayyilesinde böyle tedailer çağrıştırırdı. şemeli, dışarıya hafif akıntılı, cumbalı, yor. Belki bir gün geri döner umuduyla Bu ara sokaklardaki yürüyüş esnasın- kafes işlemeli evlerle sıralı, insanda ma- öylesine bekliyor. Evet, bu evlerin her bi- da rastgele bir kapının önünde durup zinin yitik rayihasını hatırlatan münkariz rinde yüzlerce hikâye, macera ve kapı tokmağını içerdeki sakinleri sağır ve muhteşem bir mana medeniyetinin zaman zaman trajedi yansıyor onun edercesine çalıp: “Siz neyi kaybettiğini- belli belirsiz gölgelerini çağrıştıran tarihi maziye çivili arkaik muhayyilesine. zi biliyor musunuz, söyleyin biliyor mu- bir sokak. Bu tarihi sokağın her iki tara- Bu sokağa Kazancı Bedih adının sunuz?” diye haykırmak ve onlara neyi fında hendesi bir düzenle sıralanan verilmesi tam anlamıyla bir tevafuk, bir kaybettiklerini saatlerce, günlerce an- Urfa sivil mimarisinin en güzel örnekle- iade-i itibar belki de. Şehrimizin medar-ı latmak geçer içinden. Herkesin yüzüne rinden tarihi evlerin içerden hayaline iftiharı ve onu yitirdiğimizde koca bir me- acıyarak, şefkatle bakacağını bile bile. yansıyan mazi edalı, endamlı ve en- deniyetin son temsilcisini yitirmişiz inti- Siz sanatıyla, mimarisiyle, musiki- camlı yüzlerce kayıp hikâye canlandı baı veren hâsılı tek başına bir nesil Ka- siyle, akidesiyle, lahuti zevkiyle mana te- hayalinde. Kim bilir kaç zamandır aşığı- zancı Bedih. Diğer adıyla “Pir.” Bazen levvünlü tedrisatıyla, minyatürüyle mü- nın savaştan dönmesini hasretle bekle- sade bir kişiyi kaybettiğimizi sanırız meyyiz olan ve asırlarca dünyanın yarı- yen yüreği aşk acısı ile bizar olmuş bed- ama onun şahsında bir zevki, bir esteti- sını kendisine hayran bıraktıran, adına baht bir bakire. O kafesli pencerenin ar- ği, bir Umran’ı kaybettiğimizi aradan “Osmanlı Mucizesi” denen muhteşem kasında geleneksel kıyafetlerini giyerek biraz zaman geçince anlarız. Ve çok bir medeniyetin çocukları neyi kaybetti- bütün dişiliğini belirginleştiren takılarını sonra hissederiz ki o sade bir insan de- ğinizin farkında mısınız? Modernliğin

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 15 tarsa geri dönmeyeceğini yakinen bil- fasıla verip caminin maneviyatını bütün diği halde, o da aynen o talihsiz anne iliklerine kadar hissetmeye çalıştı. gibi bu metruk harabeler arasında muh- Kesme taş döşemeli dikdörtgen bir av- teşem medeniyetin ölümü ardından lunun ortasında sonradan yapıldığı gözyaşı döker. Bu durum modernin belli olan kırık dökük bir şadırvan, kuze- inşa ettiği bir zihnin anlayabileceği bir yinde düzenli bir şekilde uzanan çap- duygu değildi. Nihayet o tarihi sokağın raz tonozlu bazı hücreler ve bunların sonunda bulanan Nimetullah Camii’ne hemen yanında yer alan camiye adını geldi, şadırvanında bir müddet soluk- veren Nimetullah Efendi Türbesi. Tür- landı. İçindeki fırtına dinecek gibi değil- benin üzeri bütün klasik Urfa mimarisi- di. O ağlamıyordu sadece onunla birlik- nin başat özelliklerinden beşik tonozla te mekânlar da, taşlar da, cumbalar da, örtülü, ortada taştan bir sanduka ve dı- kafesler de ağlıyordu. şarıya doğru bakan minik bir pencere. Bu caminin batı kapısından içeriye Bu kadar mütevazı, gösterişsiz bir ka- doğru giriyor, avlunun tam ortasında birden her şeyi seyre dalan bir Allah yer alan şadırvanda oturup beynini ur dostu. Belki de modernlikle birlikte ya- gibi kemiren düşüncelere bir aralığına şamakta olduğumuz acı kırılmaları ora-

Kazancı Bedih / 2001

sınır tanımayan hayâsız ve kaygusuz saldırılarına bağlanmış bizler, bugün öy- lesine içler acısı bir vaziyetin içindeysek bunun nedeni o muhteşem medeniye- tin yıkılmış olmasıdır. Sizin içerisinde modern bir hayat sürdürdüğünüz bu güzelim evler ve narin sokaklar o me- deniyetten biz talihsizlere geriye kalan son kalıntılar. “Lütfen onlara kıymayın, koruyun, kendinizden bile daha iyi ko- ruyun ve üzerine titreyin!” Sözlerinin an- laşılmadığını gök kubbe altında hoş bir sedadan ibaret olduğunu tam kavra- yınca o oturduğu yerde kendisi hüngür hüngür, sarsıla sarsıla ağlamak, o muh- teşem medeniyetin inkırazına yas tut- mak isterdi. Yine hiçbir faydasının ol- mayacağını kesinlikle bildiği halde. Ça- resizliğine, kimsesizliğine ağlamak is- terdi. “Ben bu zamanın insanı değilim, bütün hüviyetimle maziye bağlıyım, mo- dernlik kanıma dokunuyor, bizi mazi- mizden cüda edenlere Allah kahret- sin!” demek isterdi. Bütün bunların sonu görünmeyen bir hayalin ardında koşmak anlamına geldiğinin pekâlâ far- kındaydı. O sokaklardaki her eve ba- karken kendi öz evladının mezar taşına bakan bir anne gibi kendini tutamıyor akan gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Bir anne her Cuma günü gelir, çocuğu- nun kabri üzerinde hazince bir yas tu- Kazancı Bedih Sokağından Nimetullah Camii / 2015

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 16 Kurtuluş Meydanı, Halvetiye Tekkesi (Yağlı boya tablo: M.Nihat Kürkçüoğlu)

dan seyrediyor, hepsini biliyor ve onun ması var. Absis de, Narteks de, Nef’ler gündüzleri ise peşinden sürüklüyordu. da elinden acı bir tebessüm dışında bir de hatta papaz hücrelerinde bile bunu Girişin hemen solunda merdiven altın- şey gelmiyor. Bütün geleneksel doğu ir- okuyabilmek mümkün. Aklı bütün bun- da bir tabut ilişti gözüne. Tabutlar bütün fanı sade bir meçhul üzerine kurulmuş ları tereddütsüzce kabul ediyordu ama camilerin vazgeçilmez aksesuarlarıydı. gibi. Nefis ve madde hesabına ne kahrolası hisleri rahip ve keşişlerin mün- Necip Fazıl’ın o ölümsüz dizeleri ne de varsa tümünü yok etme. Beka bulmak zevi yaşamına gıptayla bakıyordu yakışıyordu bu tabuta. Herkesin mutla- için feda etme, fena etme. Bu soylu daima. Hıristiyan mistisizmi bütün saç- ka bir gün bunun içine gireceğine inanı- duygu egoizmaların tavan yaptığı, her- malığına rağmen garip ve tuhaf bir şe- yordu ama kendisinin de bir gün bura- kesin egosonu teşhir etmek için yarışa kilde etkiliyordu onu. Onun için kilise- nın içine konulacağına hiç inanmamış- girdiği modern zaman insanının anla- den camiye çevrilme yerlerde kıldığı na- tı. Biliyordu ama inanamıyordu. Ölüme yacağını beklemiyordu zaten. Avlunun mazlardan çok daha farklı bir tat alıyor- başkası için inanıyordu kendisi için güney cephesinde çapraz tonozlu ol- du. Bunun paradoksal bir durum oldu- değil. Kendisiyle birlikte bütün bir in- dukça yüksek bir son cemaat mahalli. ğunun farkındaydı ama duygularına da sanlığın da yok olacağı şeklinde abes Avludan bakınca asıl insanı çarpan, haksızlık etmek istemiyordu. Onun, bu bir his taşıyordu. Ve o tabutun üzerinde gözlerini kamaştıran şey, caminin ilginç camiye ait bir anısı bütün diğerinde ol- ölüm gibi müthiş bir muammadan ha- mukarnaslı portali. Yapı, Urfa camileri- duğu gibi burada da vardı. Bütün bu bersiz beyaz bir kedi, kedinin üzerin- nin makûs bir talihi olan kiliseden çevril- eski mekânı ve bu eski mekân içerisin- den sonsuzluğa doğru kanat çırparak me. Cami ile kilise arasındaki hem mi- de aheste geçen eski zamanı bir süzülen beyaz bir güvercin. Keşke ken- mari bakımdan hem de maneviyat açı- yudum su gibi içmek istiyordu. Burası disi de bu güvercin kadar hür olabilse! sından bariz farkları bir yerlerde oku- da onun bu şehirde geçirdiği uzun hi- Türbenin önünde elleri karıncalı içten masına gerek yoktu çünkü bizzat göz- kâye’nin küçük bir parçasıydı. Evden yakarışlarla dua eden orta yaşlı bir leriyle görüyordu bunu. Mimari açıdan kaçmıştı, tarifi kabil olmayan bir derviş- adam. Orada yatan insanın kendisine farklılık bütün sanat tarihçilerinin malu- lik, bir ermişlik hayali sarmıştı bütün hiçbir faydasının olmayacağını söyle- mu zaten ama onun biraz da öznel ola- benliğini. Bir meçhule adamak istiyor- mek mümkün mü? Kim bilir dilinden an- rak duyumsadığı ikincisi olan manevi- du kendini. Bunu niçin yaptığını, neden lamadığımız bazı iletişim kanallarıyla yat farkı çok daha başka bir şeydi. “İti- yapmak istediğini hiçbir zaman bileme- birbiriyle konuşuyorlar, burası bir hari- kadın maddeye yansıması” dense yan- yecekti. Bu gözde hayali için bu cami- kalar diyarı. Dilinden anlamadığımız işa- lış olmaz. Camiye girişte her şeyden de küçük bir oda istemişti ama bütün retlerle dolu bir tılsımlar dünyası. Belki evvel bütünlüklü bir tevhidin yansıma- diğer istekleri gibi bu isteği de anlayış- de bunu görebilmek için önce inanma- larını hisseder. Kubbe, minare, mihrap, sızlığın ve aldırışsızlığın katı duvarına sını becerebilmek lazım. Caminin diğer minber ele ele verip “tevhid” akidesini çarparak geri dönmüştü. Hep bu cami- kapısından çıkıp latif gezisine devam ilan etmeye çalışırlar, bütün afakı nin mütevazı bir hücresinde kendisini öl- etmek istiyordu ama camiyle olan o âleme. Bunun aksine kilisenin her par- düresiye Allah’a adamak hasretiyle ya- yitik mazi izin vermiyordu buna. Duygu- çasında bozuk teslis inancının yansı- şadı, bu özlem gece rüyalarına giriyor larının gösterişe kaçması tedirgin edi-

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiEylül2015 17 yordu ama eski zaman tren istasyonla- sını sayabilecek kadar geçmişti, her bir bu hayatın vehmi yaktı, kavurdu. Neyi, rında yaşanan siyah/beyaz bazı filmler- taşın üzerinde ayak izlerinin gölgesi niçin ve neden beklediği konusunda de gördüğümüz o hazin ayrılma sahne- vardı. Belki de taşlarda onu çok iyi tanı- minnacık bir fikri yoktu. lerini aratmayacak ölçüde duygulu bir yordu. Bu taş dediğimiz cansız nesne- Bulutlu ve kasvetli bir sonbahar gü- haletle çıktı caminin içinden Ellisekiz ler ona karşı ayakta gezen birçok uya- nünde bu meydanın içerisinde derin dü- Meydanı’na doğru. nık cenazeden çok daha vefalıydı. Bazı şüncelere dalmışken tam karşıda bulu- Urfa’da buna benzeyen birçok zaman sokakları arşınlamaktan yorulur, nan Şeyh Saffet Çeşmesi uyandırdı meydan var: Topçu meydanı, Haşimiye kendini bu meydana zor atar, rastgele onu, bu derin gaflet uykusundan. Urfa meydanı, Su meydanı, Yıldız meydanı, bir yerlere oturur, sabit gözlerle bir nok- su mimarisinin en güzel örneklerinden Arap meydanı gibi. Bu manada Urfa tek taya dikilir, rüya, hakikat, geçmiş, şimdi biri olan bu güzelim çeşme şehrin işlek kelimeyle bir meydanlar şehriydi. Mey- gelecek karışımı anlaşılmaz hayallere durumda olan tek tarihi çeşmesi. Sivri dan fikrinin ana rahmi üzerinde kafa yor- dalar ve neden sonra kendine gelince kemerli, çevre bordürlü, yalaklı ve ka- maya pek hevesliydi. Bunun temsil etti- üzerinden birkaç saatin geçmiş oldu- naviçe gibi ustalıkla örülmüş bir kitabe. ği sembolizm ihtimal ki bütün yolların ğunu fark eder. Meydandan bakınca Ni- Allah’ım bu ne muhteşem bir ata yadi- tek bir yola doğru akması, çokluğun bir- metullah Camii’nin o bir sanat harikası gârı! Dünyanın en aziz nimetlerinden liğe doğru yürüyüşü, eskilerin tabiriyle olan minaresi bütün haşmetiyle arzı biri olan suya karşı göstermiş oldukları kesretin vahdette toplanması. Bütün endam eder. Çok zaman o minarenin bu saygı, bu hürmet ne müthiş bir yolların Meydan’a çıkmasının nedeni şerefesine çıkıp günlerce orada kala- şeydi! Mazinin bakir tabiata ve onun de her meydanın ortasında bir bakıma rak inzivaya çekilmek istedi. Geceleri masum olan her parçasına karşı inanıl- o meydanın kalbi mesabesinde bulu- gökyüzündeki yıldızları seyretmek gün- maz bir saygısı, bir hürmeti vardı. Mo- nan caminin yer alması. Demek ki düzleri kuşların cıvıltılarını duymak ve dern insan gibi kıyıcılıkla tanışmamış- bütün yollar meydana akarken meydan bir hayat boyu öylece kalmak. İmam lardı henüz. Kahrolası bu aydınlanma da mabede doğru akıyor. Geleneksel Gazzali’nin hayatını okuyunca bir mina- ve onun gayri meşru çocuğu olan şu şehir mimarisinin bu eşi benzeri bulun- renin şerefesine çekilerek on yıl yaşadı- modernlik, şu mimsiz medeniyet! Do- mayan mana sembolizmi karşısında ğı söyleniyordu. İhyay-ı Ulumu Din adlı ğaya kıydı, insan kıydı, sanata kıydı, de- hayretler içinde kendinden geçmemek o meşhur eseri bu süre zarfında kaleme ğerlere kıydı, kıymetler dünyamızı tar-ü için zor tutuyordu kendini. Her şey o almıştı. Kendisi olsaydı o minarenin mar etti. Bugün bu meydandan geçer- üst, üstün ve yüce olan ezeli ilkeye göre içinde öyle bir eser değil Marcel Pro- ken mazi edalı bu çeşmenin leziz su- tasarlanmış, ayarlanmış. Her evin, her ust’un “Geçmiş Zaman Peşinde” gibi yundan bir yudum içerek teselli bulabi- sokağın ve bunların her bir unsurunun bir roman kaleme almak isterdi. Yazık ki len talihlilere ne mutlu! arkasında bu yüce ezeli ilke karşısında her iki eseri de kaleme alabilecek bir ka- saygıyla eğilen bir görünmez şahsiyet biliyetten çok uzaktı. Bu duyguların bir- saklıydı sanki. Biraz zorlarsanız ve azı- çoğunun insanlara anlamsız geleceği- cık dilinden anlayabilseniz sizinle ni aklı ona defalarca söylemişti ama hemen konuşuverecekler. Buraya Elli bütün benliğiyle duygularının tesirine sekiz isminin verilmesinin nedeni halk amade olduğu için elinden bir şey gel- arasında dilden dile aktarılan şifahi bir ri- miyordu. Bütün bu mekânlar, sokaklar, vayete göre zamanında şimdiki 11 hatta koca şehir bir bahaneydi, bir Nisan ilköğretim Okulu’nun altında avunma vesilesiydi. Alnında ve gönlün- kalan bir hamam varmış. Hamamın ka- de alev alev tutuşan duygusal karma- zanı bilinmeyen bir nedenden dolayı şayı yenmek ve bastırmak için bir baha- patlamış ve o an içeride bulanan elli neydi. Şehri aramıyordu, o şehrin pati- sekiz insan yanarak can vermiş. Onun kalarında çok zaman önce kaybetmiş için burası o günden itibaren bu ismi olduğu öz benliğini, ezeli saflığını arı- almış. İşin acı olan tarafı şu ki yine şifahi yordu. Bazen bulur gibi oluyordu ama rivayetlere göre ölen elli sekiz insanın bunun tatlı bir yanılsama olduğunu fark hepsi kadınmış. İnsan hayatının değeri etmesi geç olmuyordu. Benlik zindanı ile bir karıncanın hayatı arasında belir- içinde çırpınıyordu biteviye. Kâh mina- gin bir fark yok sanki. Her gün yeryü- reye çapıyor derdini ona anlatıyor, kâh zünde çeşitli nedenlerden dolayı binler- meydana, kâh sokağa, kâh çeşmeye, ce insan ölüyor ama kimsenin umurun- kâh eyvana, kâh cumbaya, kâh rumba- da değil. Sosyeteden birinin köpeği bu ya. Bütün hayatı çölde vaazlar veren bir ölen binlerce insandan daha kıymetli keşiş misali bir aksi seda. Koca bir mo- olabiliyordu. Bazı zaman zer ve zor sa- nolog. Daha doğrusu umutsuz bir bek- hibi insanları tedirgin etmekten büyük leyiş. Her şeyin sonunda beliren o bir zevk alıyordu. Bu durumun nedeni umutsuz bekleyiş. Daha farklı bir şeyle- saded harici nezih edebiyat sahasını kir- rin gerçekleşebileceği vehmi. Hayal leteceğini çok iyi biliyordu. Bu meydan- bile olsa güzel, belki hayal olduğu için, dan yerde döşeli parke taşlarının sayı- gerçekleşmediği için güzel. Zaten onu Şeyh Saffet Çeşmesi

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 18 nar’ın meşhur romanı “Huzur”, bir cazip yalanlar mecmuasından başka bir şey değildi onun gözünde. Ama yalan bile olsa lazım olan bir yalan, ha- yatımıza renk ve neşe katan bir yalan. Hayat yalansız yani sanatsız düşünül- düğünde katı, kupkuru bir gerçeklik dı- şında ne mana ifade eder ki! Sanat de- diğimiz o muhayyel şey yalanları esteti- ze etme becerisi. Bu kadar güzel bir yü- rüyüş sırasında bu ağız tadı kaçırıcı iğ- renç düşünceler nerden geldi aklına? Urfa’nın bir “tetirbesi” içinde yürüyüp de bu tarz düşünceler içinde bocala- yan talihi makûs bir başka insan var Aziz Petrus ve Aziz Paulus Kilisesi mıydı? Olduğuna ihtimal bile vermiyor- du. Garip bir şehir şu Urfa, henüz kıy- deridir bu. Bu çıkmaz sokaklarda hiç de- Kilise’nin çıkmazında daha fazla meti yeterince anlaşılamamış garip ve ğilse geri dönme imkânı vardı ya mane- saçmalamamak için yürüyüşünü bitir- talihsiz bir şehir. Elinden gelseydi ve ik- vi bazı çıkmaz sokaklara sulük eden di, hızlı adımlarla yine aynı sokaktan tidarı da olsaydı bütün bu kıymetlerin kendisi gibi şaşkın ve zavallıların duru- ama bu defa hiçbir eve, kapıya, sokağa anısına büyük, devasa bir abide dik- mu ne olacaktı? Modern insan işte böy- bakmadan şehrin en varoş mahallesin- mek isterdi. Modern insanın iç dünyası lesi bir manevi çıkmaz sokak içerisinde de bulanan Süleymaniye’deki evine tıpkı modern kentler gibi ahenksiz, çar- çırpınıp duruyor, batıyor, çırpınıyor, geri doğru koştu. Belki vefakâr hayat arka- pık, ruhsuz, kutsaldan kopuk bir hilkat dönmek isteyenler ise daha da batıyor, daşı ve dünya güzeli kızı onu bu mahru- garibesi gibi. Modern insanın iç dünya- post-modernler gibi. Sokak semboliz- miyetler içerisinde teselli edebilecek sındaki bu karmaşa maddeye de yan- mi ya da çıkmaz sokak imgesi onu şair- tek iki insandı. Ne acıdır ki üstatları olan sımış. Ve maddeyi de çevreyi de kendi- lerin dünyasına doğru sürükledi. Gerçi Yahya Kemal, Tanpınar ve Ahmet siyle birlikte kişiliksizleştirmiş. Batıda imgeye de, simgeye de şairlere de şiir- Haşim böylesine ucuz bir teselli ve sa- üretilen modernlik karşıtı post-modern lerine de inanmamıştı. Bütün yaşadık- adetten yoksundular. Çünkü her üçü de eleştiriler yine modern bir paradigma ları bir tereddüdün hikâyesi hepsi. Me- bedbin bekârlardı. Anlaşılan talebe içerisinden yapıldığı için sadra şifa bir kânı anlatırken bile onu asli varlığından olan kendisi, hocalarına nazaran en şey çıkmıyor hiçbirinden. Geleneksel tecrit ederek anlatıyordu, bekli de sanat azından bu hususta çok daha şanslıy- insan, mazinin mütevazı ve çelebi insa- denen büyüklerin o sevimli oyuncağına dı. İlk zamanlar o da hocalarının yolunu nı ruhundaki dinginliği ve sükûneti mad- uyum sağlayabilmek için. Bunu bazen takip etmeye ahdetmişti ama bu ahde deye yansıtmış olmalı ki onların o büyü- yapmak zorundaydı çünkü çıplak ger- vefa gösteremedi. Gerçi hiçbir ahde lü elleri arasından çıkan bu mekânları çeklik çok sevimsiz ve aptal görünüyor- vefa gösterememişti… dolaşırken insan ruhunu huzur ve sükû- du ona. Andre Gide, Oscar Wilde ve net sarıyor. Çeşmelerden, bakır taslarla Tanpınar gibi estetleri düşündü hepsi- su içmiyoruz artık musluklardan şebe- nin yaptığı şey sevimli bir yalandan ke suyu içiyoruz. Modernlik, her şeyi başka değildi. Ve üstadı olan Tanpı- hazır ve ambalajlı bir şekilde sunduğu için insanın içindeki gayret duygusunu da felç etti. Fedakârlık, çilekeşlik gibi yüce hasletler bizi terk edeli yıllar oldu. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye- rek yüreğimizin apansız feryadına ter- cüman olan kutlu şaire selam olsun. Bu meydandan iki adımlık ötede bulunan Aziz Petrus ve Aziz Paulus Kili- sesi’ne geçmek istiyordu ama iki adım- lık bir mesafeyi kat edecek mecal bula- mıyordu kendinde. Karşıda sanattan yoksun bakır bir levha üzerine yazılı bir tabela: “Reci Çıkmazı.” Urfa yöresinde bu çıkmazların adına “tetirbe” denilirdi. Çıkmaz sokak yani. Merak edersiniz, nerede bitiyor diye gidersiniz karşınıza kuytu bir köşede saklanmış bir ev çıkar. Ve çaresiz geri dönersiniz. Çıkmaz so- Aziz Petrus ve Aziz Paulus Kilisesi Avlusu / 2013 kaklarda yürümeye inat edenlerin ka- KutsanmışKent Edessa(Şanlıurfa) Hz.İsaveAbgarMektuplaşması KutsalMendil&KutsalKefen…

Öğr. Gör. S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU Harran Üniversitesi GAP Bölgesi El Sanatları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü [email protected]

I. GİRİŞ Çarmıha gerilişinin üçüncü gününde, çarmıhtan indirilip keten bir beze sarılan Hz. İsa’nın cesedi bırakılan yerde yok M.Ö. 132-M.S. 244 yılları arasında Roma ve Part İmpa- olmuş, mezarda sarıldığı keten kefen ise duruyormuş. Üze- ratorlukları arasına yerleşmiş olan krallığın merkezi “Edessa” rinde mucizevî bir biçimde Hz. İsa’nın görüntüsü beliren bu yani bugünkü “Şanlıurfa” idi ve başında “Abgar” ismini taşı- kefen de, Hıristiyanlık tarihinin en önemli kutsal emanetlerin- yan hükümdarlar bulunuyordu. den biridir. İnsanların gönlünde yer etmiş efsunlu ve manevi Edessa’da hüküm süren Osrhoene Krallığı döneminde, değerlere inanma duygusuyla bu Kefen günümüze kadar rivayete göre Kral V. Abgar Ukkama M.S. 13-50 yılları arasın- “Kutsal Emanet” olarak kabul görmüştür. Kutsal Kefen/Men- daki ikinci saltanatı sırasında, cüzzam hastalığına yakalanır dil’in, 944 yılına kadar Edessa’da (Şanlıurfa) muhafaza edil- ve bundan dolayı oldukça ızdırap çeker. Kral V. Abgar Ukka- diği bilinmektedir. Kudüs’ten başlayan bu Kefenin iki bin yıllık ma, Hz. İsa'nın hastaları iyileştirdiğini duyar, ancak çok hasta yolculuğu ise tarihi birçok olayın odağında yer almıştır. olduğundan dolayı Kudüs'e gidemez. V. Abgar Ukkama; Abgar ile İsa’nın birbirlerine yazdıkları mektuplar yüzyıl- Hannan adındaki bir elçisini, Hz. İsa’ya inandığını ve yeni di- lar boyunca uğur getirici, koruyucu kutsal eşya (palladium) nini öğ-renmek istediğini belirten bir mektupla birlikte, O’nu olarak önem kazanmıştır.(1) davet etmek üzere Hz. İsa'ya gönderir. Bu elçi aynı zamanda Mandylion ve Kefen ile Abgar’a dayanan efsaneler ve ri- becerikli bir ressamdır. Hannan, Hz. İsa'ya götürdüğü mek- vayetler Urfa ve çevresinde uzun zaman boyunca yaşamıştır. tubu sunduktan sonra O’nun yüzünün resmini yapmayı Çeşitli kaynakların incelenmesi sonucu “Kutsal Mendil” veya dener, ancak başarılı olamaz. Bunu gören Hz. İsa, yüzünü “Kutsal Kefen”in tarihi serüvenini yazılı kaynaklar, rivayetler yıkar ve kendisine uzatılan bir mendille yüzünü silip Han- ve efsaneler ışığında halk kültürü derleyicisi olarak inceleme- nan'a verir. Hz. İsa'nın yüzünün aynısı mucizevî bir şekilde bu ye çalışacağız. mendile çıkmıştır. Hannan bir mektupla birlikte mendili de ala- rak Edessa'ya döner. Bu olağanüstü mendil Abgar’ı iyileştirir. II. KAYNAKLARDA ABGAR VE Abgar’ı iyileştiren mendil zarar görmeden muhafaza edilme- si için şehrin batı kapısı yanındaki surlar üzerinde bir yere sak- HZ. İSA MEKTUPLARI lanır. Pagan adetlerini bırakan Abgar, halkıyla birlikte “tek İngiliz araştırmacı Prof. Judah Benzion Segal, 1970 yılın- tanrı”ya inanmaya başlar. Bu krallık, tarihte resmi din olarak da yayınlanan ve 2002 Yılında Prof. Dr. Ahmet Aslan tarafın- Hıristiyanlığı kabul eden ilk krallıktır. dan Türkçeye çevrilerek basılan “Edessa The Blessed City” Bu mendil (Mandylion), Hıristiyan âleminde oldukça yer (Kutsal Şehir Edessa) isimli eserinde mektuplarla ve kefenle tutmuş ve tabloları birçok batı müzesini ve mekânları süsle- ilgili şu bilgileri vermektedir: miştir.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 20 Eusebius, Abgar ile Hz. İsa arasındaki mektupların sonucunu özetlemektedir: Hz. İsa’nın göğe yükselişinden sonra havarilerinden Thaddeus (Adday) Abgar’ın ülkesine gelmiş ve tanrının kud- retiyle her hastalığı ve güçsüzlüğü iyileştirmeye başlamıştır. Abgar bunları duyunca Hz. İsa’nın “Göğe yükseldiğim zaman sana senin hastalığını iyileştirecek bir öğrencimi gön- dereceğim” diye yazdığı kişi olacağını düşünerek Thadde- us’u yanına çağırmıştır. Saraya girer girmez Havari Thadde- us’un yüzünde krala büyük bir görüntü görünür ve Abgar o Abgar mandylion’u alırken. 10. yy. Sinai Aziz Katherina Manastırı görüntüyü görünce Thaddeus’un önünde eğilir. Orada bulu- nanlar şaşkınlıkla izlerler ve o görüntüyü görmezler. Thadde- Eusebius, 325’te tamamlamış olduğu “Kilise Tarihi”nde, us şunu söyler: “Efendimiz Baba’sının isteğini yerine getirdi ünlü hükümdar Edessa kralı Abgar’ın “tedavisi insan gücü- ve onu yerine getirdikten sonra Baba’nın yanına götürüldü” nün ötesinde” olan bir hastalığa tutulmuş olduğunu anlat- der. Ve Abgar ona şöyle dedi: “Ben de ona ve Baba’sına ina- maktadır. Abgar, İsa’ya hastalığını iyileştirmesi için ricada bu- nıyorum”. Ve Thaddeus şunları söyledi: “Bu nedenle elimi lunduğu bir mektup yazmıştır. Eusebius, Edessa’nın resmi ar- onun adına senin üzerine koyuyorum”(4) Bu olay sonrasında şivlerinden çıkarılmış ve Süryanice’den Yunancaya çevrilmiş Abgar hastalığından ve çektiği acılardan kurtulur. olan Abgar ile İsa arasındaki mektuplaşmanın metnini ver- Eusebius, Hıristiyanlığın Edessa’daki kral muhatabının mektedir. Abgar’a ilişkin rivayetin kaynağı olan ve üçüncü İsa’nın yaşadığı çağda Edessa’da hüküm süren Abgar Uk- yüzyılın sonunda yazılmış olan Süryanice “Thaddeus’un kama, yani Kara Abgar olduğu yönündeki geleneksel rivaye- İşleri” isimli eserde, yazılı belgelerde bu şeylere ilişkin kanıt- ti kabul etmektedir. (5) lar olduğundan ve onların Edessa’da bulunan “Arşivler Kita- bı”ndan alındığı bahsedilmektedir. B- von Oppenheim’in Makalesindeki Hz. A- J. B. Segal’in “Edessa The Blessed City” İsa’nın Mektubu Hz. İsa’nın Kral Abgar’a gönderdiği Mektubun Grekçe- İsimli Eserinde Mektuplar si, von Oppenheim tarafından Urfa’da Kırk Mağara civarında Kral Abgar’dan Hz. İsa’ya Yazılmış Mektup taşa işlenmiş olarak bulunmuş ve transkript edilerek 1914 yı- Resmi temsilci Ananias (Süryanice Hannan) vasıtasıyla lında yayınlanmıştır. Son yıllarda gecekondular altında kala- Kudüs’te bulunan Hz. İsa’ya gönderilmiş olan mektup şöyle- rak kaybolan bu mağaradaki taşın üzerindeki metin günü- dir: müze ulaşmamıştır. “Kral Abgar Ukkama’dan Kudüs bölgesinde zuhur Yerel Tarih araştırmacısı Selahaddin Eyyubi Güler tara- etmiş Büyük Kurtarıcı İsa’ya selamlar. Seni ve tedavilerini, fından Almanca’dan tercüme edilen 11 satırlık Hz. İsa’nın ilaçsız ve otsuz onları nasıl gerçekleştirdiğini duydum. mektubunun metni şöyledir: Çünkü söylendiğine göre sen körlerin tekrar görmelerini, kö- "Ne mutlu sana Abgar ve Edessa adını taşıyan şehrine! türümlerin yürümelerini sağlıyor, cüzamlıları iyileştiriyor, gü- Ne mutlu, beni görmeden inanmış olan sana! Çünkü sana nahkâr ruhları ve cinleri kovuyor, uzun hastalıkların pençesi- devamlı sağlıklılık bahşedilecektir. Senin yanına gelmem hu- ne düşmüş olanları şifaya kavuşturuyor ve ölüleri diriltiyor- susunda bana yazdıklarına gelince, (bilesin ki), görevlendiril- muşsun. Seninle ilgili bütün bu şeyleri duyduğumda iki şey- miş olduğum her şeyi burada tamamlamak ve bu işi bitirdik- den birine, ya senin tanrı olduğuna ve bu şeyleri yapmak için gökten indiğine veya bu şeyleri yapan tanrının oğlu olduğu- na karar verdim. Bu nedenle acele bana gelmeni ve tutulmuş olduğum hastalığı tedavi etmeni rica etmek üzere sana yazı- yorum. Ayrıca Yahudilerin seninle alay ettiklerini ve sana kötü muamele etmek istediklerini duydum. Her ikimize de ye- tecek çok küçük ve saygıya değer bir şehrim var”(2) Hz. İsa’nın Resmi Temsilcisi Ananias Vasıtasıyla Krala Verdiği Cevap: “Beni görmeden bana inanan sana ne mutlu! Çünkü benim hakkımda beni görenlerin bana inanmayacakları, beni görmeyenlerin bana inanacakları ve yaşayacakları ya- zılmıştır. Mektubun nedeni olan şeye, benim yanına gelme- me gelince, önce burada kendileri için görevlendirildiğim şeylerin tümünü tamamlamak zorundayım ve onları tamam- ladıktan sonra beni gönderenin yanına, yukarıya çekilece- ğim. Yukarıya çekildiğimde hastalığını iyileştirmek ve sana ve seninle birlikte olanlara hayat vermek için öğrencilerimden bi- rini yanına göndereceğim.”(3) Von Oppenheim’in 1914 yılında yayınladığı fotoğraf ve transkripti

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 21 İsa’nın mesajını yayma hususunda başarılı işler yaptığı anla- tılmaktadır. V. yy. versiyonu olan olan bu eser, Edessa efsa- nelerini (Taday, Abgar ve İsa’nın mektuplaşmalarını) içerir. (8) Bu kitaba göre, Edessa kentinin Abgar adında bir valisi vardır ve Mesih’in öğretisi, gösterdiği mucizelerin ünü Filistin dışındaki yerlerde yayılmış bulunmaktadır. Abgar, bunları işi- tir ve hayretler içinde kalır. Mesih’i görmeyi ister ancak kentini ve kentinin idaresini bırakacak durumda değildir. Yahudilerin kendisini hedef alan tepkilerinin yoğun olduğu ve bu sebeple birtakım entrikaların döndüğü günlerde Abgar, çaresiz bir hastalığa yakalanır. Haberci Ananias vasıtasıyla Mesih’e şu bilgilerin yazılı olduğu bir mektup gönderir: “Edessalıların kentinin valisi, çaresiz köle Abgar’dan Mesih olan İsa’ya. Senin, cinlere, şeytanlara, felçli insanlara ve kölelere yaptığın birçok mucizeyi işitmiş bulunuyorum. Bundan dolayı, sana kin besleyen aşağılık Yahudilerin haset- leri sebebiyle düzenledikleri entrikaların son bulmasını ve iyi- liklerin bizleri de bulmasını diliyorum. Memleketim küçüktür Edessa Kralı Abgar Ukkama ancak ikimize de yetecek kadar geniştir.” Abgar, Mesih’in nasıl göründüğünü, boyunun posunun, ten sonra beni göndermiş olana, Baba'ya dönmem gerekli- saçının, tek kelimeyle her şeyinin nasıl olduğunu hatasız bir dir. Sana ızdıraplarını (hastalıklarını) iyileştirmek, sana ve se- şekilde öğrenmesini Ananias’a emrededer. Bunun üzerine ninle beraber olanlara ebedi yaşam ve barış bahşetmek, ay- Ananias gidip mektubu verir, İsa’nın yüzüne dikkatli bir şekil- rıca senin şehrine dünyanın sonuna kadar düşmanlar tara- de bakar ve İsa’nın; kendi kalbinden geçenleri bildiğini düşü- fından boyun eğdirilmemeyi sağlamak üzere havarilerimden nür, kalbini de arındırmasını temenni eder. Kendisine bir men- birisini, Thomas da denilen Addai'yı göndereceğim. dil verilen İsa, yüzünü onunla kurular. Yüzünün şekli kumaşa Âmin.”(6) çıkınca, İsa ona şunu söyler: “Seni gönderene bunu ver ve bu mesajı da geri götür. Sana ve geldiğin kente selam olsun. C- Diğer Kaynaklarda Hz. İsa ve Abgar İşte ben, dünyada acı çekmek, ataları övmek ve yeniden yük- Mektuplaşması selmek için gönderildim. Sonra cennete götürüldüm. Sana, 1) “Addai’nin Öğretisi”nde Mektuplaşma senin ve kentin için bütün doğruluklarda rehber olacak ve seni aydınlatacak olan öğrencim Taday’ı gönderiyorum.” Segal, “Edessa The Blessed City” isimli kitabında M.S. Ananias geri dönünce Abgar, ondan haberi alır ve olduğu 400’lerde kaleme alınmış Süryanice “Addai’nin Öğreti”sin- yere yığılıp kalır. Abgar, Taday gelmeden önce bir şey olacak den bahsederek Abgar’ın sekreteri olan Hannan’ın Kudüs’e diye hastalığından endişelenir. Bir süre sonra Taday, Abgar’a gittiğini ve Hz. İsa’yı gördüğünü anlatmaktadır. Hannan gider ve onu sağlıklı bulur, onu Mesih’in ortaya çıkmasıyla il- Edessa’ya döndüğünde şahit olduğu her şeyi Abgar’a anlat- gili olarak bilgilendirir. Abgar ve bütün ailesini vaftiz eder.(9) mıştır. Abgar, Eusebius’ta geçen mektubun diline benzer bir dille kaleme alınan bir mektupla Hannan’ı tekrar Kudüs’e 3) Ermeni Tarihçisi Horenli Musa’nın göndermiştir. İsa, Abgar’ın mektubuna yazıyla değil, şifahi Tarihinde Mektuplaşma cevap vermiştir. Aynı zamanda sarayın ressamı olan Han- Bir rivayete göre “Taday’un İşleri”nde anlatılanlar bir ef- nan, İsa’nın portresini yapar ve bu resmi yanına alarak efen- sane niteliği taşımaktadır. Bu efsane, M. 340 yılına doğru, ta- disi Kral Abgar’a getirir. Abgar bu portreyi gördüğünde rihçi Eusebius tarafından ortaya atılmış ve V. Yüzyıl Ermeni ta- büyük sevinç duyar, onu büyük bir saygı ile sarayının odala- rihçisi Horenli Musa (Moise de Khorone) tarafından bazı ila- rından birine koyar. velerle genişletilmiştir. Horenli Musa’nın tarihinde yer alan Bu rivayetler “Taday’un İşleri” isimli eserde, Tarihçi Kay- bazı bilgilere göre, cüzam hastalığına yakalanmış olan serili Eusebius’un eserinde ve V. Yüzyılda Ermeni tarihçi Ho- Abgar, İsa adında birisinin ortaya çıktığını ve hastaları iyi etti- renli Musa’nın eserinde küçük değişikliklerle anlatılmaktadır. ğini duymuştur. Bunun üzerine o, adamlarından Ananias ile 2) Taday’a Atfedilen Apokrif “Taday’ın İsa’ya bir mektup göndermiştir. Abgar, mektubunda, İsa’nın İşleri”nde Mektuplaşma ya “Tanrı” veya “Tanrının oğlu” olabileceğine inandığını belirt- miş, bulunduğu yere gelip kendisini iyi etmesini istemiş ve Ya- Taday, havarilerden olup öne çıkan bir havari değildir. hudilerin fenalıklarına karşılık kendisini koruyabileceğini be- Onunla ilgili rivayetler genellikle az olup, bu rivayetler apokrif lirtmiştir. İsa da Abgar’a yazdırdığı cevabında, onu iyileştir- mahiyet taşımaktadırlar. İbrani soyundan olup Ermeni asıllı mek için oralara gitmesinin mümkün olmadığını, bulunduğu Suriyelilerin yaşadığı Osroene’nin başkenti Edessa yerde bir vazifeyi yerine getirmekle mükellef olduğunu, daha (Urfa)’dandır. Hz. İsa tarafından Onikiler’den biri ve onuncu sonra kendisini gönderen “Zat”ın yanına döneceğini, hasta- havari olarak seçilmiştir.(7) lığını iyi etmek, onunla beraber olanlara hayat vermek ve Havari Taday’a atfedilen “Taday’un İşleri” adlı apokrif ki- orada Hıristiyanlığı yaymak için havarilerinden birini gönde- tapta Taday’un, İsa tarafından Edessa krallığı halkına ve civar receğini bildirmiştir. Bu mektupla beraber İsa’nın yüzünü sil- bölgelere misyon amacıyla gönderildiği, bu bölgelerde diği ve yüzünün izini taşıyan mendili gönderdiği de rivayetler

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 22 arasındadır. Gönderilen bu havari de Abgar’ı iyileştirmiştir. IV- “TORİNO KEFENİ” İsa’nın mektubu ve bu hastalığından kurtulması karşısında heyecanlanan Abgar, Hıristiyanlığı kabul etmiş, vaftiz olmuş (La Sindone di Torino) ve halkı da onunla beraber vaftiz olup, Hıristiyanlığı benimse- Torino Katedrali ve Kefen Bilgileri miştir.(10) Katedral Rönesans döneminden kalma dini mimarinin III-EVLİYA ÇELEBİ’NİN URFA’DA Torino’daki tek örneğidir. San Giovanni’ye adanarak yapıl- mıştır. 1491 ve 1498 arasında Barok tarzı ile yapılmıştır. İç de- MENDİLİ ZİYARETİ korasyonu basittir ve çizgisel bir sadelik vardır. “Kutsal Kefen Mendil, 1611-1684 yılları arasında yaşayan Evliya Çele- Kilisesi” (1668-94) -Guarion Guarini tarafından yapılmış bir bi’nin “Seyahatname”sinde de yer almaktadır. Evliya Çelebi sanat eseri- orijinal bünyesine Kutsal Kefen’e ev sahipliği ya- Urfa’yı 1649’un sonunda ziyaret ettiğinde Mendil’in Halil pılmasının belli edilmesi amacıyla eklenmiştir. 1997’de çıkan ür-Rahman Tekkesi yakınında Çanlı Kilise’de saklandığını, yangında kilise zarar görmüştür fakat Kefen itfaiye görevlileri onu bizzat görmüş olduğunu ve negatif görünümlü olduğu- tarafından korunmuştur. Günümüzde Kefen özel bir sandık- nu anlatmaktadır. Evliya Çelebi yüzün resmi hakkında bir ta, ana mihrabın yanında korunmaktadır. “iz”’den özellikle de “negatif”inden bahsetmektedir. 26 Mart 2013 tarihinde Torino’da ziyaret ettiğimiz Kutsal Evliya Çelebi kilisedeki ruhbanlardan mendili görmeyi Kefen’in bulunduğu Kilise’deki tanıtım kitapçığında özetle şu rica ettiğini ve bir dolap içinde bir sandukadan bir cevahirli bilgiler yer almaktadır: (13) kutu içinden çıkarılıp gösterildiğini anlatmaktadır. Kefen “Dört köşe bir bal renginde mendildir. Uzunluğu ve ge- Torino katedralinde muhafaza edilen Hz. İsa’nın Kefeni nişliği iki zirâ (11) gelir. Mekke hurması linden eğrilip dokun- (keten ölüm çarşafı), Hıristiyanlığın en önemli kutsal emaneti muş, Hazreti İsa, Tur-ı Sinâ’ya Rabbü’l-izzetin cemâli’nin te- olup 440x113 cm ölçüsündedir. cellisi için çıktığında kendine tecelli nasip olmuş, Rabbü’l- Kefen, elle dokuma tezgâhında “çapraz örme” yönte- izzet’ten utandığından bu Nebi terlediklerinde bu mendil ile miyle dokunmuş olup üzerinde, eziyet edilmiş ve çarmıha ge- mübarek yüzlerini silmişlerdi. Allahu Taalâ’nın emriyle müba- rilmiş bir adamın resminin izinin kaldığı bir bez halindedir. rek yüzlerinin nurlu şekli mendile tesir edip kudret eliyle yazıl- Kefen’in üzerinde elle yapılmış bir resim ya da bir desen mış bir açık sihir gibi İsa resmidir ki gören onu canlı zanne- oluşmadığı, görülen şekilin bir boyama malzemesinin uygu- der. Hemen bir nefese muhtaç Mesih suretidir ki işve ve ba- lanmasının sonucu değil, kumaşın adeta dokusuna işlenmiş kışta tebessümde sanki hayattadır. Hele bu hakirin şüphesi olduğu görülmektedir. kalmadı ki Hazreti İsa tesirinin şeklidir. Ve hakir bu kadar ma- Hıristiyan dünyası için bu kumaş üzerindeki bu gür İsa arif erbabı ile görüşmemizde ve bu seyahat koşuşturmaları- olarak kabul edilmektedir. Hatta 4 İncil’deki bütün betimle- mızda nice bin sihir mertebesi hayal-pesend marifetler gör- meler bu kumaşta da şu yönden uymaktadır: El ve ayaklar- düm, bu da onlar gibi bir ruhi boya ile Frenk Mani kalemi ol- daki çivilerin bıraktığı yaralar, ölümden sonra kaburgada olu- masın diye çok dikkatlice bu şekle baktım, ama yakin ilmi ve şan yara, dikenli taç, kırbaç izleri, acele nedeniyle vücudun yı- gerçek yakin hâsıl ettim ki hemen bu mendildeki heybetli kanmamış oluşu, bilinen mezarlardan farklı olarak bir gömü- şekil Hazret-i İsa suretidir. Zira insanoğlu gördüğünde vücu- tün içine yatırılma. Son olarak bedenin hoş kokularla dolu, de- duna titreme gelip insanı dehşet alır. Bu şekilde bir mendildir. ğerli bir kumaşa kısa bir süre için (36 saat) sarılması. Teberrüken bu hakir sağ elimle mendili mesh edip yüzüme 1353’den önce Kefen’den bahseden hiçbir tarihi kaynak sürüp bu mendili bu şekilde seyrettim. Vesselâm.(12) yoktu, ancak yine de bazı kaynaklara göre İsa’nın ölümün- den sonraki yıllarda izi bulunmuştur. İncil’ler İsa’nın ölümün- den sonra gömütün boş bulunduğunu söylü- yor ancak bu kadar önemli bir kalıntıdan bah- sedilmiyor. Kefen’in Havariler tarafından giz- lice alınmış olduğu varsayılabilir. Kefen’in Edessa’ya (Urfa’ya) gelişi Daha sonraları; tahminen Milattan Sonra 131’de Kudüs’ün yıkımından sonra Hıristiyan topluluğu bezi Edes- sa’ya (Günümüzde Şanlıurfa/Türki- ye’ye) taşıdı. Orada bez büyük bir ikon haline geldi ve “İnsan eli ile ya- pılmamış” anlamına gelen “Acheiro- poietos” adını aldı. 212 yılında Roma İmparatoru Caracalla şehri işgal etti ve Hıristiyan toplumu fa- aliyetlerini gizli olarak sürdürmek zorunda kaldı ve bez üç yüzyıl bo- Kutsal Kefen Kilisesi / Torino - İtalya yunca ortadan kayboldu.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 23 Kefen Avrupa’da… Kefen, 1353’te Fransa’nın Lirey kentinde tekrar ortaya çıkmıştır ve sergilenmiştir. Bu andan sonra Kefen’in kayde- dilmiş tarihi başlar. Sahibi Geoffroy de Charny’dir, (meşhur ta- pınak şövalyelerinden birisi ile aynı soyadını paylaşıyor). Bütün bunlar kayıp olduğu süre ve yüzyıl boyunca 1324’te da- ğılmalarına kadar, Kefen’in Tapınak Şövalyeleri tarafından tu- tulduğu ve gizlice tapıldığı teorisi ile uyuşuyor. (Eğer bu orta- ya çıksaydı Papa tarafından aforoz edilirlerdi) 1453’de Charny ailesi kefeni Savoy ailesine sattı ve onlar da bunu Sa- inte-Chapelle de Chambérry’e yerleştirdi. Burada 1532’de çıkan yangında Kefen neredeyse yok oluyordu. Hatta kefe- nin saklandığı sandığın sıcaktan eriyen gümüşünden damla- yan gümüşün birkaç damlası Kefen’e gelmiş ve zarar ver- miştir. (Kefen sandığın içindeki oksijen eksikliği nedeniyle yan- gında tutuşmamıştır.) Kefen daha sonradan 1534’te Clarisse rahibeleri tarafından yamalanmış ve yanık kısımları “Hollan- da Kumaşı” adı verilen bir malzeme ile tamir edilmiştir. İmparator Romanos Mandylion’u alırken. Jean Skylitzes’in el yazması, Madrid, Milli Kütüphane

Edessa’dan Konstantinopolis’e Geleneksel inanışa göre “Acheiropoietos” bezi, Pers (İran) istilası sırasında Edessa surlarının yıkıntıları arasında bir oyukta bulunmuştur. Sıradışı bir olay olan bu buluş o za- mandan sonraki tüm İsa’nın yüz tasvirlerinin devam eden iko- nogralerinde sakal, bıyık ve uzun saç ile tasvir edilmesine ilham verilmiştir. 638’de şehir Araplar tarafından işgal edildi ve ünlü bez o dönem boyunca katlanıp sadece yüzünün görüldüğü bir kut- sal emanetler sandığında muhafaza edildiğinde Arapça “Mandylion” (mendil) ismiyle biliniyordu. 942’de Bizanslılar şehri yeniden fethetti. İki yıl sonra(944) bez için yüklü bir miktar ödenerek başkent Kons- tantinopolis’e götürülmüştür. 1204’te Haçlıların, Konstantinopolis’te tüm antika eser- leri ve hazineleri yağmalaması felaketi gerçekleşti. Bu Papa’nın onları aforoz etmesine neden oldu, fakat kutsal bezin izi tamamen yitirildi. Bir haçlı olan Robert de Clary’nin de kendi hikâyesinde bunu doğrular nitelikte kutsal bezin or- tadan kaybolduğundan bahsettiğini görüyoruz.

Kutsal Kefen Kilisesi / Torino - İtalya

Kefen Torino’da… 1578’de Savoy ailesi Kefen’i geçici olarak Torino’ya taşı- dı ve onu Dome ve Soylu Sarayı arasındaki Guarino Guarini tarafından yapılmış bir kiliseye yerleştirdi. Burada 1997’de Kefen yine kiliseyi harabeye çeviren korkunç bir yangın atlattı ama zarar görmedi. 2002’de yapılan bir restorasyon ile Cla- risse rahibelerinin yaptığı yamalar ve Hollanda Kumaşı çıka- rıldı. O günden beri basınçlı bir sandıkta düzenli bir ısıda tu- tulmaktadır. 1983’ten beri Torino’da tutulmasına rağmen Kefen’in sahipliği Vatikan’a aittir. Kutsal Kefen’in dolaştığı coğrafya

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 24 Torino’daki kilisede yer alan Kutsal Kefen’in fotoğrafı Kefen’in bir kuşatmada temsili tablosu Kefen’in ilk Fotoğrafı bak İranlılar bize saldırıyorlar.” Diye yakardığında, birdenbire şehrin dışında kalın bir karanlık ortaya çıktığını ve İranlıların 19. Yüzyılın sonuna kadar çok az kişi Kefen’in varlığın- surlara yaklaşamadıklarını anlatmaktadır. dan haberdardı ve fotoğrafı hiç çekilmemiş ya da taklit dene- meleri yapılmamıştı. 1898’de avukat Secondo Pia kumaşın Evangrius, I. Hüsrev’in 544’te başarısız Edessa Kuşat- resmini fotoğraf makinesi ile ilk kez çekti. Bu sayede çok de- ması’nın nedenini İsa’nın kutsal portresine bağlar. Kuşatma ğişik bir şey keşfetti. Kefen’in kendisi doğal olarak negatifti esnasında piskoposa şehrin surları içinde tuğlalar arasına ve fotoğrafın negati resmi pozitif gösteriyordu. Birçok insan gizlenmiş kutsal mendil’i çıkarması için ilahi bir talimat gelir. buna inanmadı ancak 1931’de Giuseppe Enrie başka fotoğ- Edessalılar portrenin üzerine su serperler ve bu suyu alıp raflar çekerek aynı sonucu elde etti ve Pia’nın söylediklerini düşmana doğru serperler. Düşmanın kuşatma aletleri alev kanıtladı. alır. Sasaniler kuşatmadan vazgeçer. Bu anlatılardan anlaşıldığına göre bazı çevrelerde V- KUTSAL MENDİL/KEFEN’İN İsa’nın portresi, “Edessa’nın koruyucu kutsal mendili” olarak onun mektubunun yerine geçmiştir. URFA’DAN GİDİŞİ ve SONRASI Ortaçağ'ın Bizans-İslâm ilişkilerinde bu mendil önemli Mandylion ismiyle bilinen bu kutsal emanet, X. Yüzyılın ve büyük bir rol oynamıştır. başlarında 944 yılında Abbasi hâkimiyetindeki Edessa’da Hı- ristiyan cemaatin elinde bulunmaktaydı. Edessa’ya hâkim VII- MENDİLLE İLGİLİ URFA’DAKİ olan Müslümanlara karşı savaşmaya hazırlanan Bizanslılar Kutsal Kefen’i ele geçirmek istemişlerdir. Bizans İmparato- EFSANELER ru’nun Kutsal Kefen’i istediğini Edessa Emiri’ne ileten Komu- Hz. İsa’nın Portresinin Bulunduğu Kutsal tan Ioannes Kurkuas, Kefeni verirlerse kuşatmadan çekile- Mendilin Atıldığı Kuyular ceklerini söyler. Edessa’daki Hıristiyanlar Kutsal Kefeni Hz. İsa’nın mucizevi portresinin bulunduğu kutsal men- (Mandylion)’u vermeyi reddeder. O zaman Rakka’da bulu- dili Urfa’daki bir manastırdan çalan kişi bu mendili Urfa’da bir nan Halife El-Muttaki’nin onayı ve Edessa yöneticileriyle ya- kuyuya atar. Rivayete göre mendilin atıldığı kuyu bugünkü pılan anlaşmayla Müslüman esirlere karşılık 16 Ağustos Ulu Cami’nin yerinde bulunan bir kilisenin kuyusudur. Bu 944’te Mandylion alınıp Bizans’a götürülerek İmparator I. Ro- kuyu günümüzde, Ulu Cami’nin orta kapıdan iç mekânına gi- manos Lekapenos’a törenle teslim edilir.(14) Kefen, İmpara- rişin hemen solunda yer almaktadır. Bu kuyu Hıristiyanlarca torun buyruğuyla İstanbul’da Büyük sarayın içindeki Blaher- kutsal sayılmaktadır. Hıristiyanlık döneminde mendilin düşü- nai Kilisesi’nde saklanmaya başlar ve uzun yıllar ibadet rüldüğü günün her yıldönümünde, geceden oraya gidilir, amaçlı ziyaret edilir. 1204 yılına kadar Kefen orada kalmıştır adaklar adanır, törenler yapılırmış. Bu yıldönümü, inanışa ve 4. Haçlı Seferinde Bizans başkentinin yağmalanması sıra- göre Paskalya Yortusu'nun 20. günüdür. sında izi kaybolmuştur. Başka bir efsaneye göre hırsız mendili Eyyüp Peygam- VI- HZ. İSA’NIN MEKTUBU’NUN ve ber Kuyusu’na atmıştır. 1145 yılında Urfa Süryani Kilisesi’nin reisi Basil Bar Şu- PORTRESİ’NİN EDESSA’DAKİ mana bu konu ile ilgili olarak İmadeddin Zengi’ye şunları an- MUCİZELERİ latmıştır: “Urfa’yı ziyarete gelenlerden birisi Hz. İsa’nın muci- İran hükümdarı Kubad’ın 503 yılındaki Edessa kuşatma- zevî portresinin yer aldığı mendili saklı olduğu Cosmas Ma- sında bozguna uğrayarak geri çekilmesi “Zahit Yeşua”nın ta- nastırı’ndan çalar ve cebine koyar. Manastırda geceleyen zi- rihinde bu mektubun etkisine bağlanmıştır. (15) yaretçinin cebindeki mendil karanlıkta ışık ve nur saçmaya Segal; Aquitanyalı rahibe Egeria’nın V. Yüzyılın ortaların- başlar. Yanmaktan korkan hırsız, mendili yakındaki Eyyub da Latince günlüğünde Edessa piskoposunun kendisine, Peygamber Kuyusu’na atar. Kuyudan güneş misali bir ışık Abgar’ın İsa’nın mektubunu almasından kısa bir süre sonra çıkar. Böylece mendil kuyudan çıkartılarak manastırdaki yeri- şehrin İranlılar tarafından kuşatılmış olduğunu Kralın mektu- ne konur”(16 ) bu alarak, ordusuyla birlikte herkesin önünde “İsa Efendimiz, 1145 yılında Urfa’yı Haçlılar’dan alan İslam Hükümdarı bize hiçbir düşmanın şehre giremeyeceğini vaat ettin. Ancak İmadeddin Zengi, Eyyub Peygamber Kuyusu’nun şifalı suyu ile yıkanarak romatizma hastalığından kurtulmuştur.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 25 Urfa’da yer alan kliselerin birinde ait olduğu tahmin edilen Hz. İsa Mozaiği / Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi

VIII-DEĞERLENDİRME tarih boyunca birbirinden çok uzak yerlerde ortaya çıktığı bilin- Abgar ile Hz. İsa arasındaki mektedir. Bulunduğu yerlerde mektuplaşmaya ilişkin rivayet Kutsal Kefeni görmeye dünyanın tüm Hıristiyan âleminde ün ka- her yerinden hacıların geldiği bilin- zanmıştır. Kutsal Mendil ve mektedir. Kefen’in tarihinde Edessa Kral- Mandilion ya da Kutsal Yüz, Kut- lığı’nın ve Kral V. Abgar’ın ismi sal Kefen’in, yüz görünecek şekilde çok yerde geçmektedir. Za- katlanmış hali de olabilir. manla ona çeşitli eklentiler yapıl- mıştır. Belki bunlardan en eskisi, Hz. 1649’da Urfa’ya gelen Evliya Çelebi, Mendili İsa’nın mektubuna eklenen şöyle bir cümledir: “Senin şehrin gördüğünü anlatmaktadır. Mendilin Hz. İsa’nın göğe çıktığın- mutlu olacak ve hiçbir düşman onun efendisi olmayacaktır” da yüzünü sildiği mendil olduğunu rivayetlerden aktarmak- (17) tadır. Bu bilgi mendilin birkaç tane olabileceğini de düşün- dürmektedir. Birçok kaynakta “İsa’nın Mektubu”nun Edessa şehrini düşmanlardan korumak için bir koruyucu kutsal eşya işlevi 19. yüzyıl sonunda Urfa’ya gelen Fransız seyyah Vital kazandığı anlatılmaktadır. Edessalıların bir savunma tedbiri Cuinet, kutsal mendilin atılmış olabileceği ve cüzamlıların olarak, mektubu; kale, kapı, kayalık gibi yerlere kazımaları suyu ile yıkandığı “Nebi Eyyub” veya “Ceb el-mendil” adında söylenebilir. bir kuyudan bahseder. Bir başka yerel efsanede ise bu kuyu- nun, Urfa’da eski bir kilisenin üzerine yapılan bugünkü Ulu Mektubun Yunanca yazılmış yazıt kopyaları Kuzey Ana- Cami’nin içindeki kuyu olduğu anlatılır.(18) dolu’da Euchatai’de iki taş, Makedonya’da Philippi’de şehir kapısı üzerinde bir taş, nihayet Edessa’nın kendisinde Kırk “Edessa’nın Kutsal Mendili”yle ilgili bilgilerin karmaşıklı- Mağara’da bir mezarda bir taş üzerinde bulunmuştur. V. Yüz- ğı, efsanelerle tarihi metinlerin karışıklığından kaynaklan- yıla ait bu yazıtlarda Edessa’nın zaptedilmezliğine ilişkin maktadır. cümle de yer almaktadır. Gerek Mendil’in gerekse Kefen’in Kudüs’ten sonra ilk Bu kutsal mendil, yüzyıllarca Hıristiyan sanatında konu geldiği yer Edessa (Urfa) olup, 944 yılına kadar Edessa’da olmuş binlerce ikona üzerine işlenmiştir. Ayrıca Yunanca kaldığı bilinmektedir. mektup metni bir muska olarak papirus üzerine yazılmış bir Urfa’nın Hz. İsa tarafından kutsanmış olması, Hırıstiyan- şekilde de bulunmuştur. lığı dünyada ilk kabul eden krallığın Urfa’da olması, Şanlıur- Tarihinde karmaşık dönemler bulunan Kutsal Kefen’in, fa’nın Hıristiyanlar tarafından “Kutsanmış Şehir” (The Bles- sed city) adıyla tanınmasına sebep olmuştur..

DİPNOTLAR KAYNAKÇA 1) F.Işıltan, Urfa Bölgesi Tarihi, İstanbul, 1960, s.18 Ÿ Bacque, J. L. Vd. “Evliya Çelebi’ye Göre Urfa’daki Kutsal Men- 2) J.B. Segal; Edessa (Urfa) Kutsanmış Şehir, (çev. A. Arslan), dil”, Uluslararası Türk ve Dünya Kültüründe Şanlıurfa Sempoz- İstanbul, 2002, s. 101 yumu Bildirileri, 14-15 Ekim 2010, Şanlıurfa (2011), Şanlıurfa Va- 3) J.B. Segal, a.g.e., s. 102 liliği Yayınları, s.138-146. 4) J.B. Segal, a.g.e., s. 104 Ÿ Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 10. Cilt, Yapı Kredi Yayınları, İstan- 5) J.B. Segal, a.g.e., s. 107 bul Ÿ 6) Von Oppenheim, M-F. Hiller von Gartringen, “Höhleninschrift GÜLER, Selahattin E.; “Hz. İsa’nın Urfa’yı Kutsadığı Mektubu”, von Edessa mit dem Briefe Jesu an Abgar”, Sitzungsberichte ŞURKAV Şanlıurfa Dergisi, sayı: 17, s. 38-39. der königlich preussichen Akedemie der Wissenschaften, Ÿ ------; Şanlıurfa Yazıtları, Arkeoloji ve Sanat yayınları, Birlik 1914, 817 baskı, İstanbul, 2014. 7) www. newadvent.org/ fathers/ 0826. htm (13.11.2015) Ÿ GÜNEL, Aziz, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970. 8) M. Ulutürk; Hıristiyanlık’ta Havarilik, Basılmamış Doktora Tezi, Ÿ IŞILTAN, Fikret; Urfa Bölgesi Tarihi, İstanbul Üni. Edebiyat Fak. : Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, Yayınları, İstanbul, 1960. 2005, s. 127 Ÿ KÜRKÇÜOĞLU, A. Ciha- Güler, Selahattin E.; Tarih ve Turizm 9) M. Ulutürk, A.G.M., s.127 Şehri Şanlıurfa, ŞURKAV Yayınları, 1. Baskı, Ankara-2010 10) M. Ulutürk, a.g.m., s.128 Ÿ KÜRKÇÜOĞLU, A. Cihat; İnançlar Diyarı Şanlıurfa, Şanlıurfa Va- 11) Osmanlıda zira (arşın) ölçüsü 0,60m. dir. 2 zira= 1,188 m.’dir liliği Yayınları, Ankara-2010 Ÿ 12) Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 10. Cilt, Yapı Kredi Yayınları, İstan- KÜRKÇÜOĞLU, S. Sabri; “Şanlıurfa Halk İnançlarında Kutsal ve bul, s. 209-210 Şifalı Sular”, Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm Dergisi, Yıl: 7, 13) La Sindone di Torino, Aros Comunicazione, Torino, Febbraio, Sayı: 18, Ocak 2014, s. 44-55. Ÿ 2010 NAVARRO, Julia; Kutsal Kefen (Roman), Çeviren Bülent Nevi, 14) GÜNEL, Aziz, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır, 1970, s. 93 Doğan Kitap, 2. Baskı, Şek matbaası, İstanbul, 2005. Ÿ 15) J. Segal; a.g.e., s,115 SEGAL, J.B.; Edessa (Urfa) Kutsanmış Şehir, (çev. A. Arslan), İle- tişim Yayınları, İstanbul, 2002. 16) A. Cihat KÜRKÇÜOĞLU, İnançlar Diyarı Şanlıurfa, Şanlıurfa Vali- Ÿ liği Yayınları, Ankara-2010, s. 32 ULUTÜRK, Muammer; Hıristiyanlık’ta Havarilik, basılmamış Dok- tora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 17) J. Segal; a.g.e., s,115 Konya, 2005. 18) J. L. Bacque-Vd., “Evliya Çelebi’ye Göre Urfa’daki Kutsal Men- Ÿ Wikipedi; “Torino Kefeni”, https:// tr. wikipedia. org/ wiki/ Tori- dil”, Uluslararası Türk ve Dünya Kültüründe Şanlıurfa Sempoz- no_ Kefeni yumu Bildirileri, 14-15 Ekim 2010, Şanlıurfa 2011, Şanlıurfa Vali- Ÿ liği Yayınları, s.141 VON OPPENHEİM, M-F. Hiller von Gartringen, “Höhleninschrift von Edessa mit dem Briefe Jesu an Abgar”, Sitzungsberichte der königlich preussichen Akademie der Wissenschaften, 1914, 817. ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 26 Urfa'daSon OsmanlıMebusan MeclisiSeçimi

Müslüm C. AKALIN Avukat-Yerel Tarih Araştırmacısı [email protected]

19. yy. sonlarında Urfa’da Osmanlı Hükümet Sarayı’nda bir tören

Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk par- erdi. 1. seçim döneminde Urfa sanca- Son Osmanlı Mebusan lamentosunun yasal dayanağı, 1876 ğının Meclis-i Mebusan'daki temsilcileri Anayasası olarak da bilinen “Kanun-i Kürkçüzade Mahmut Nedim Bey Meclisi: Esasi”ydi. 23 Aralık 1876 tarihinde Sul- (Kürkçüoğlu) ve Şeyh Saffet Efendi 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmış tan II. Abdülamid'in Hatt-ı Hümâyunu (Yetkin) idi . olan Mondros Mütarekesi'ni müteakip ile yürürlüğe konulan Anayasa 119 5 Nisan 1912'de başlayan 23 Tem- Padişah ve İstanbul Hükümetini etkisi maddeden oluşuyordu. Padişahın, açı- muz 1912 'de süresiz kapanan 2. seçim altına almış olan İngilizler, Padişah'ın ya- lış nutkunda "Cümlenizin malûmudur ki döneminde Urfa sancağının Meclis-i yınladığı bir İrade ile 21 Aralık 1918'de devlet ve milletlerin terakki-i şevket ve Mebusan'daki temsilcileri Kürkçüzade 3. dönem Meclisini kapattırmıştı. Millî mikneti adalet vasıtasıyla olur" dediği Ömer Edip Efendi (Kürkçüoğlu) ve iradenin denetiminden kurtulan İstan- Meclis-i Umumi; Heyet-i Ayân ve He- Şeyh Saffet Efendi (Yetkin) idi . bul Hükümetlerinin ülke aleyhine karar- lar alacağına ve işgalcilere tavizler ve- yet-i Mebusan adlarıyla iki meclisten 1 Mayıs 1914'de başlayan ve 21 Ara- receğine inanan Mustafa Kemal Paşa, meydana geliyordu. lık 1918'de sona eren 3. seçim döne- Erzurum ve Kongreleri'nde bu ko- Her 50.000 (erkek) nüfusa bir minde Urfa sancağının Meclis-i Mebu- nuyla ilgili kararlar aldırmıştı. mebus olarak seçilen Heyet-i Mebusan san'daki temsilcileri yine Kürkçüzade 4 yıl için seçiliyordu. 1. Meşrutiyet dö- Ömer Edip Efendi (Kürkçüoğlu) ve "Milletlerin kendi geleceklerini ken- nemi olarak adlandırılan ve 1877-1878 Şeyh Saffet Efendi (Yetkin) idi . dilerinin tayin ettiği bir zamanda İstan- bul Hükümetinin de millî iradeye da- Türk-Rus harbi gerekçesiyle tatil edilen 12 Ocak 1920 'de başlayıp 18 Mart yanması gerektiği" belirtilen 23 Tem- bu Meclis 1908 yılında, 2. Meşrutiyet dö- 1920 'de feshedilen 4. seçim dönemi muz 1919 da toplanan Erzurum Kong- neminde yeniden açıldı ve Meclisin bu ise "Son Osmanlı Mebusan Meclisi" resi Bildirgesi'nde, dağıtılan Mebusan ilk seçim dönemi 1911 yılında sona adıyla biliniyordu.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 27 Meclisi'nin toplanması gerektiği ileri sü- rülmüş ve bu husus 4 Eylül 1919 tarihin- de toplanan Sivas Kongresi Bildirge- si'nde de yer almıştı. Ali Rıza Paşa Hü- kümeti işbaşına geldikten sonra 9 Ekim 1919'da Heyet-i Temsiliye'ye görüşme önerisinde bulunması üzerine görüş- melerin Amasya'da yapılmasına karar verilmişti. Heyet-i Temsiliye ile yapılan Amas- ya Mülâkatı esnasında, Mebusan Mec- lisi'nin açılması ve seçimlerin yapılması konusu görüşülmüş ve taraflar Mec- lis'in nerede toplanması gerektiği dışın- daki konularda mutabakat sağlamış- lardı. 20–22 Ekim 1919 tarihleri arasın- da yapılan görüşmelere Heyeti Temsili- ye adına Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa katılmış, görüşmeler sonucunda Binbaşı Ali Rıza Bey Mebus Şükrü Nasih Bey "Mebusan Meclisinin toplanması ve se- çimlerinin serbestçe yapılması" husus- da Fransızlar Urfa'yı işgal ettiler (2). Dersaadet'ten telgraflarla; ları da karar altına alınmıştı. 7 Ekim 1919 tarihinde, Mebusan · 24. Fırka Askeralma Reisi Kayma- Görüşmeler sonunda Mebusan Meclisinin açılması için "1335 (1919) Se- kam İlyas Bey, Meclis'inin İstanbul'da açılması kararı- nesi Mebusan İntihabına Mahsus Ka- · Ayntabdan Berazi Aşiret Reisi Şa- nın alınması üzerine, 7 Kasım 1919'dan rarname" yayınlandıktan sonra Heyeti hinbeyzade Mustafa Bey, itibaren yurt genelinde seçimler yapıl- Temsiliye seçimlerle yakından ilgilen- · Suruç ve Birecik Savcısı Urfalı Ara- mıştır. miş, "Bütün Vilâyet ve Sancak Merkez bizade Yusuf Efendi, 12 Ocak 1920 Tarihinde toplanan Kurulları"yla birlikte Urfa'ya da gelen Suruç ve Birecik Heyeti Teftişiyeleri Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 "Sivas'ta Anadolu ve Rumeli Müdafaayı marifetiyle; Ocak 1920 tarihinde Misak-ı Milli'yi Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliye Baş- · Sivas İstinaf Mahkemesi Savcılı- kabul eden Meclis'tir. Ömrü kısa süren kanı Mustafa Kemal" imzalı yazıda, ğından emekli Urfalı Nabi Efendi bu Meclisin çalışmaları İtilâf devletleri- "Millli Teşkilatın derecesi, Mebusların se- · Ali Yaver Efendi. nin 16 Mart 1920 de İstanbul'u resmen çimi faaliyeti ve mahalli durum hakkın- Bunların dışında başka adaylar da işgal etmeleri üzerine kesilmiş, Mebu- da haftada bir kere düzenli bilgi veril- vardır. İstanbul Hukuk Fakültesi mual- san Meclisi son toplantısını 18 Mart mesi" istenmiş (3), Bnb. Ali Rıza imza- limlerinden Urfalı Hocazade Şükrü 1920 de yapmıştır. Milletvekillerinin ço- sıyla Heyeti Temsiliye'ye verilen rapor- Nasih Bey, eşraftan Siverekli Ali Efendi, ğunluğunun Malta'ya, sürgüne gönde- da "Meclis-i Mebusan seçimleri için, sabık Urfa Mebusu Şeyh Safvet Efendi, rilmesi ya da İstanbul dışına çıkması bu canla başla çalışılmaktadır. Bir iki hafta- Milli Kongre Reisi Esad ve Umumi Dok- meclisin ilen sona ermesine neden ya kadar sonuçlanacağı ümit olunur." tor Mustafa Hulusi Beyler de Urfa me- olmuş, Sultan Vahdettin, 11 Nisan 1920 cevabı verilmişti (4). Heyeti Temsili- busluğuna aday olmuşlardır(7). ye'nin Meclis-i Mebusan'ın Anadolu'da tarihinde Son Osmanlı Mebusan Mec- İki dereceli ve çoğunluk sistemine mı ya da eskisi gibi İstanbul'da mı top- lis'ini feshetmiştir(1) . göre yapılacak seçimlerde "1335 lanması gerektiği hakkındaki sorusuna (1919) Senesi Mebusan İntihabına Urfa'da Son Osmanlı Mebu- Urfa; "Müdafaayı Hukuk Cemiyeti'nin, Mahsus Kararname" hükümleri uygula- RumIarın yapacağı propagandaya san Meclisi Seçimi nacaktı. 25 yaşını doldurmuş olan seç- karşı eskiden olduğu gibi İstanbul'da 1919 yılı sonbaharı bütün Türki- menler doğrudan mebusları değil ikinci toplanmasını uygundur" cevabını ver- ye'de olduğu gibi Urfa'da da hareketli seçmenleri belirleyecek, mebuslar da mişti (5). günlerin başlangıcı olmuştur. Urfa'nın, bu ikinci seçmenler tarafından seçile- İngiliz işgal kuvvetlerince Fransız işgal Mebus seçimi için de Urfa hareket- cekti. Kararnameye göre vergi mükel- kuvvetlerine devredileceği söylentileri lenirken Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza Bey 17 le olmayan ve bulunduğu yerde en az yoğunlaşırken Urfa'nın Heyet-i Temsili- Aralık 1919 tarihinde mebus seçimi için bir yıldan beri oturmayan şahıslar seç- ye ile temas kurup Müdafaayı Hukuk adaylığını koyan şu isimleri Dahiliye Ne- men olamıyordu. zareti'ne bildirdi (6): Cemiyeti'ni kurması bu dönemlere rast- Mutasarrıf Ali Rıza Bey, 23 Aralık lar. Eylül ayında 12'ler olarak bilinen ki- · Urfa İdadisi eski müdürü şimdi Da- 1919 tarihinde Dâhiliye Nezareti'ne şilerin öncülüğünde Müdafaayı Hukuk rülmuallimin-i âliye tarih muallimi İhsan seçim sonucuyla ilgili olarak "İntihabat Cemiyeti'nin kurulmasından kısa bir Şerif, son bulmuş Dersaadet Hukuk Fakülte- süre sonra 15 Eylül 1919 tarihinde İngi- · Üsküdar mahkeme azasından Bi- si muallimlerinden Urfalı Şükrü Nasih lizler ve Fransızlar arasında imzalanan recikli Askerizade Abdulmecit, Bey ve eşrafı memleketten Siverekli Ali ve Suriye İtilâfnamesi adı verilen anlaş- · Urfalı Harranşeyhizade Abdulka- Efendi'nin mebus olarak intihap edilmiş mayla Urfa, İngilizler tarafından Fransız dir Mithat Efendiler, olduğu"nu bildirdi (8). işgaline devredildi ve Ekim ayı sonun-

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 28 Son Osmanlı Meclisi Mebusanı azası Siverekli Ali Efendi

12 Ocak 1920 günü açılan ve 18 Mart 1920 tarihinde son toplantısını ya- parak ilen 2 ay 6 gün çalışmış olan Son Osmanlı Mebusan Meclisi 165 üye- den oluşmuştu. Bu Meclis'in Urfa'nın Fransızlarca tahliye edildiği 11 Nisan 1920 tarihinde feshinden 12 gün sonra 23 Nisan 1920'de Ankara'da "Hâkimiyet bilâkayd ü şart milletindir" şiarıyla BMM toplanmış, Son Osmanlı Mebusan Mec- lisi üyelerinden başvuranlar da bu mec- lise üye kabul edilmişti.

DİPNOTLAR

(1) Kili-Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri. Ank. 1985, sf.31-50; İstinaf Mahkemesi Savcılığından emekli Urfalı Nabi Efendi, Belen, Fahri. Türk Kurtuluş Savaşı, Ank. 1983, sf. 141 vd.; Erikan Avukat Nureddin Nabi Akçar (1887-1947) ve Ali Yaver Bey Celâl. 100 soruda Kurtuluş savaşımızın Tarihi, İst. 1971, sf. 45; eşraftandır. Tansel, Selahattin. Mondros'tan Mudanya'ya Kadar Ank.1978, C:2 (7) BOA DHİ İUM EK, D: 116, Göm 7, 14 Aralık 1919-Hicri 21 RA Sf. 143 vd. ; Özgül, Dr. Cemil, Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'daki 1338. Milli Savunma Bakanlarından Hasan Esat Işık'ın babası Çalışmaları, Ank.1989 sf.64 vd. Milli Kongre Reisi Dr. Esat Işık ve Dr. Mustafa Hulûsi, Osmanlı (2) Akalın, Müslüm. Milli Mücadele'de Urfa, Ank. 2010, sf. 17 Çiftçiler Derneği (Fırkası) kurucularıdır. Önceki dönemler (3) Ali Rıza, Urfa Mücahedesi, Şurkav Yayını Urfa 1995, sf. 35 mebusu Şeyh Safvet Efendi de bu fırka tarafından aday gösterilmiştir. Şeyh Safvet Efendi, Urfa Halveti Dergâhı (4) Ali Rıza, a.g.e , sf.30 postnişinidir ve daha sonra VII ve VIII. dönemlerde Urfa (5) Ali Rıza, a.g.e. sf.27, Mebusluğu yapacak olan Ord.Prof.Dr. Suut Kemal Yetkin'in (6) BOA DH. İUM Dosya No: E-116, Gömlek sıra no: 15, Varak: 2 Tarihi: babasıdır. (Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, İst. 1986, C:2 1338- Ra. 24. (Ek-1). Yazıda sözü geçen Heyet-i Teftişiye sf.265) seçimlerden sorumlu denetim kuruludur. Başvuranlardan İhsan (8) DH. İUM. Dosya No: E-116 Gömlek sıra no: 34 Varak: 1, Tarihi: Şerif (Saru) (1867-1939) Urfa'da kız mektebini kurmuş olan 1338- Ra. 30 (Ek-2); Son Osmanlı Mebusan Meclisine seçilen eğitimci; Abdulkadir Mithat Efendi eşraftan; Yarbay İlyas Bey, Şükrü Nasih Bey (Akçar) ve Ali Efendi (Bucak) için bkz: Akalın, Urfa'nın Kurtuluş savaşında Binbaşı rütbesiyle Urfa Askerlik Şubesi Müslüm. "Urfa Kurtuluş Yazıları" ŞURKAV yayınları Ank. 2015, sf. Başkanı; Şahinbeyzade Mustafa Bey ( -1953) Berazi Aşiret Reisi; 101-119. Arabizade Yusuf Efendi, Avukat Yusuf Ziya Nural (1867-1961);

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 29 UrfaTarihi İleİlgiliEserleriyleTanınmış TarihçiveBizantolog Prof.Dr.IşınDemirkent (1938-2006)

Selahattin E. GÜLER Yerel Tarih Araştırmacısı [email protected]

1938 yılında İzmir'de doğdu. İlköğrenimini İzmir Gazi Hocamız öğretmenlik yapmak yerine ilimle uğraşmayı İlkokulu’nda (1944-1949) yaptı. Memur olan babasının tayini tercih etmişti. Ancak o sırada boş asistanlık kadrosu bulun- dolayısıyla İstanbul’a gelerek ortaokul ve liseyi İstanbul Kan- madığından 1966-1967 öğretim yılında bir yıl kadar hocası dilli Kız Lisesi’nde (1949-1956) tamamladı. 1957 yılında ga- Prof. Dr. Fikret Işıltan’ın yanında “Fahri Asistan” olarak çalış- zeteciliğe yeni başlamış olan Nezih Demirkent ile evlendi. mak zorunda kaldı. 1967 yılında boşalan asistanlık kadrosu- 1961 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bö- na yerleşerek Prof. Fikret Işıltan’ın danışmanlığında yaptığı lümü’nde yükseköğrenimine başladı. 1965 yılında tezli öğ- “Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118)” adlı çalışmasını renci olduğu Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’nden “Pekiyi” derece ile 1972 yılı mart ayında tamamlayarak “Doktor” unvanını aldı. mezun oldu. 1975-1976 Öğretim yılında Almanya’ya giderek Frankfurt J.W. Goethe Üniversitesi’nde Ortaçağ Avrupa Tarihi ders ve seminerlerine katıldı. Yurda döndükten sonra araştırmalarını sürdürerek doktora konusunun devamı olan “Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146)” başlıklı çalışmasıyla 1981 yılın- da doçent unvanını aldı. 1988 yılında profesör olan hocamız, üniversite çalışma hayatındaki kanuni süresini tamamlaya- rak 18 Ocak 2005 tarihinde emekliye ayrıldı. 3 Şubat 2006 günü, 68 yaşında hayatını kaybetti, Rumeli Aşiyan Mezarlı- ğı’nda toprağa verildi. 1983-2006 yılları arasında Türk Tarih Kurumu asli üyesi idi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Or- taçağ Tarihi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev Nezih Demirkent ve eşi Işın Demirkent

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 30 Batılıların yaptığı Haçlı Seferleri’nin gerçek amacının “kutsal yerleri kurtarmak ve ziyaret” değil, Türkleri Anado- lu’dan çıkarmak ve bütün Ortadoğu’yu ele geçirmek olduğu- nu her toplantıda dile getirirdi. O, Haçlı Seferlerini şu cümle- lerle tanımlamıştır: “Haçlı Seferleri, XI. Yüzyılın ortalarından itibaren Türkle- rin Yakındoğu’ya girmeleri ve Anadolu’yu yurt edinmeye baş- lamalarından aşağı yukarı yarım asır sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin sürüklendiği iç karışıklıklardan faydalanmayı uman Avrupa dünyasının, kutsal toprakları kurtarmak Türkle- ri Anadolu’dan atmak ve Anadolu ile birlikte bütün Yakındo- ğu’yu kendi ellerine geçirmek maksadıyla düzenleyip girişti- ği siyasi amaçlı askeri bir harekettir. Haçlı Seferleri, 1096 yı- lında başlayan Birinci Seferi ile 1291’de Latin Hıristiyanların Doğu’da son merkezleri olan Akka’dan çıkarılıp atılmaları ara- sında süren yaklaşık 200 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Bu Urfa tarihi ile ilgili kitaplarının 1. ve 2. Cildi. dönemde Haçlılar tarafından Birinci Sefer esnasında Urfa, , Kudüs ve Trablus’da, Üçüncü Sefer sırasında Kıb- yaptı. 1994 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Edebiyat rıs’da, Dördüncü Sefer sonunda da İstanbul’da Latin devlet- Fakültesi Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı yapmıştı. leri kurulmuştur.“ 1983-2001 yılları arasında Atatürk Kültür-Dil ve Tarih Yük- O, Batı dünyasının bu Haçlı düşüncesinin bitmeyip, o sek Kurumu, Türk Tarih Kurumu asil üyeliği görevlerini üstlen- günden bu güne kadar devam ettiğini de her yerde dile getir- miş, 2001 yılından itibaren Bizans/Doğu Roma İncelemeleri miş ve örnekleriyle açıklamıştır. Gerçekten de hocamızın bu Türkiye Milli Komite Başkanlığı yapmıştır. Bunun yanında ay- tespitlerinin gerçekliğini görmek için özellikle Ortadoğu’da Fi- rıca Society for the Study of the Crusades and the Latin East- listin, Irak ve Suriye’nin bugün ki durumlarını görmek yeterli- SSCLE (Haçlı Seferleri ve Latin Doğu Çalışmaları Cemiyeti) dir. adlı uluslararası kuruluşun üyeliği görevini de üstlenmişti. Hocamız, Türk tarihini tam olarak anlayabilmemiz için Başbakanlık resmi kararıyla Türk Tarih Kurumu bünye- Haçlı Seferleri tarihiyle birlikte Bizans tarihini de çok iyi bilme- sinde, Türkiye’de Bizans İmparatorluğu hakkında yapılan ça- miz gerektiğine inanmıştı. Bu bağlamda onun Türkiye Diya- lışmaları bir merkezden yürütmek, bu konuda uluslararası net Vakfı İslam Ansiklopedisi’ne yazmış olduğu “Bizans” alanda yapılan yayın ile etkinlikleri takip etmek ve yabancı maddesi çok kıymetli bir çalışmadır. bilim adamlarıyla bilgi alışverişinde bulunmak amacıyla Hocanın gıpta edilen bir özelliği de kış veya şubat tatili sı- oluşturulmuş ve başkanlığına da Hocamız seçilmişti. rasında yurt dışına gidip, kitapçıları dolaşması ve yeni yayın- Prof. Demirkent, Haçlı Seferleri, Haçlı Devletleri, Bizans ları izlemesi idi. Tarihi, Türk-Bizans Münasebetleri ve Ortaçağ Avrupa Tarihi 1995 yılında, Urfa tarihine olan katkılarından dolayı, Şan- konularında lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri vermiş, lıurfa İli Kültür Sanat Eğitim ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) ta- sayısız öğretmen ve araştırmacı yetiştirmiş ve bu alanda pek rafından “Kültür ve Sanat Ödülü” ile ödüllendirildi. çok tez çalışması yaptırmıştır. Bu konularda yayımlanmış pek çok eseri ve makalesi bulunmaktadır. Hocamızın yetiş- Yurtiçinde ve yurtdışında yapmış olduğu çalışmalar ve mesinde, ülkemizde Haçlı Seferleri ve Bizans Tarihi konuları- sunduğu tebliğler ile Haçlı Seferleri olarak tanımlanan ey- nın uzmanı olan merhum Prof. Dr. Fikret Işıltan’ın önemli rolü lemlerin nedenlerinin ve amaçlarının belirlenmesine katkı vardı. Henüz onun lisans öğrencisi iken Ortaçağ tarihinin kay- sağlamış, bu hareketin birçok bilinmeyenini bilinir hale getir- nak dillerinden biri olan Arapça’yı öğrenmek için Arap Dili ve miştir. Edebiyatı Kürsüsü’ne göndererek yardımcı sertifika dersleri- Işın Demirkent, meslek yaşantısında özellikle öğretim ni bu bölümden aldırmıştı. Bu sırada İngilizcesini ilerletmeye üyeliğinde ciddiyeti ve titizliği ile tanınmış bir tarihçi idi. İngi- ve Almanca öğrenmeye de başlayan hocamız, sonraki yıllar- lizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Latince ve Grekçe bili- da Ortaçağ Tarihi araştırmaları için gerekli olan Latince ve yordu. Grekçe dillerini de öğrenmeye başlamıştı. Hocamız, içerisinde Bizans ve Haçlı Seferleri dönemine ait pek çok kaynak külliyatını da barındıran zengin bir kütüp- haneye sahipti. Merhum hocası Işıltan’ın kitapları da vasiyeti üzerine ölümünden sonra kendisine verilmiş ve o kitaplar da tasnif edilerek “Prof. Dr. Fikret Işıltan Kitaplığı” adıyla Globus Dünya Basınevi’nin 15. katında araştırmacıların hizmetine su- nulmuştur. Hocamız, tarihçinin bir görevinin de günümüze ışık tut- ması amacıyla geçmişte yaşana olaylar hakkında halkı ay- dınlatmak olduğunu düşünür ve bu sebeple yazılarını yalnız- ca uzmanların değil, herkesin anlayacağı açık bir dille yazar- dı. Işın Demirkent

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 31 11. Son Dönem Bizans İmparatorluğu Tarihi Bibliyograf- yası (1261-1453), (Hazırlayanlar: Prof. Dr. Işın Demirkent, Doç. Dr. Fahameddin Başar, Yrd. Doç. Dr. Ebru Altan, Yrd. Doç. Dr. Muharrem Kesik, Yrd. Doç. Dr. Haluk Kortel), İstan- bul’un Fethinin ve İstanbul Üniversitesi’nin Kuruluşunun 550. Yıldönümü Armağanı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül- tesi Yayınları, İstanbul 2003. B. Tercümeleri: 1. MikhailPsellos'unKhronographia'sı, Türk Tarih Kuru- mu, Ankara 1992. 2. IoannesKinnamos'unHistoria'sı (1118 - 1176), Türk Tarih Kurumu, Ankara 2001. C. Ansiklopedi Maddeleri: “Bizans”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, VI: 230-244. Eserleri “Franklar”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XIII: 173-176. Prof. Dr. Işın Demirkent’in yayınlanmış olan 13 kitabı, 57 “Haçlılar”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XIV: 525-546. makalesi ve 16 ansiklopedi maddesi bulunmaktadır. Kitap “Haçlılar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III: 483- ve maddeleri: 489. “Hassan b. Gümüştegin”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedi- A. Telif Eserleri: si, XVI: 396-397. 1. Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1098-1118), I, Türk Tarih Ku- “Herakleios”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XVII: 210- rumu, İstanbul 1975; 2. baskı Ankara 1990. 215. 2. Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi (1118-1146), II, Türk Tarih “İstanbul. Tarih: Kuruluşundan Fethe Kadar”, Türkiye Diya- Kurumu, Ankara 1987; 2. baskı Ankara 1994. net Vakfı Ansiklopedisi, XXIII: 205-212. 3. Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, “Kayser”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XXV: 94-96. Türk Tarih Kurumu, Ankara 1996. “Kıbrıs. Tarih (Osmanlı Öncesi)”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansik- 4. Bizans Tarihi Yazıları, (Makaleler-Bildiriler- lopedisi, XXV: 370-374. İncelemeler), Dünya Kitapları, İstanbul 2005. “Kılıçarslan I”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XXV: 396- 5. Haçlı Seferleri (1095-1291), Dünya Yayıncılık İstanbul 399. 1997; 2. baskıİstanbul 2004. “Kudüs. Haçlılar Dönemi”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklope- 6. Son Dönem Bizans İmparatorluğu Tarihi Bibliyograf- yası (1261-1453), (Fehamettin Başar ile birlikte)İstanbul Üni- disi, XXVI: 329-332. versitesi Yay., 2003. “Kürboğa”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XXVI: 562- 7. NiketasKhoniates'inHistoria'sı (1195-1206), İstan- 563. bul'un Haçlılar Tarafından Zaptı ve Yağmalanması, Dünya Ki- “Maarretünnu‘man”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, tapları, İstanbul 2004. XXVII: 274-276. 8. Bizans İmparatorluğu Dönemi İstanbul, 330-1453, “Menbic”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XXIX: 123- Metin Yazarı: Prof. Dr.Işın Demirkent, Fotoğraflar: Haluk 124. Özözlü, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1999. (Tanıtım Kitabı). “Mevdûd b. Altuntegin”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, 9. TheEra of theByzantineEmpireIstanbul, 330-1453 XXIX: 427-429. A.D.,TextProf. Dr.Işın Demirkent, Photographs: Haluk Özöz- “Misis”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XXX: 178-181. lü, Dünya Yayıncılık, İstanbul 1999. (Guide Book). “Sümeysat”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, XI: 232- 10. IstanbulAlbum (Derleme). Dünya Yayıncılık, İstanbul 236. (tarihsiz).

REFERANSLAR

Başar, Fahameddin, Prof. Dr. Işın Demirkent’in Hayatı ve Eserleri http://www. ttk.gov. tr/ yonetim/i-demirkent. htm (http:// www. journals. istanbul. edu. tr/ iutarih/article/downlo- www. turkish. media. com/ forum/ loversion/ index.php /t3015. html ad/1023016740/1023015927 Kürkçüoğlu, A. Cihat, "Urfa Tarihçisi Prof. Dr. Işın Demirkent", Baykara, Tuncer, “Prof. Dr. Işın Demirkent”, Tarih İncelemeleri Dergisi, (www. urfahabernet- 14/02/2006) Cilt/Volume XXI, Sayı/Number 1, Temmuz/July 2006: 227 Seviğ, Veysi, “Prof. Dr. Işın Demirkent’i Kaybettik”, Dünya Gazetesi, http://www. iskenderiye.com/ biyogra/ ayrinti. asp? sirano=57431 06.02.2006 Pazartesi (http://www. turmob. org. tr/ turmob/basin/ http://tr. wikipedia.org/ wiki/I%C5%9F%C4%B1n_ Demirkent 06-02-2006. htm)

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 32 ŞanlıurfaHalkOyunlarıGiysisinde GelenekseliYenidenTasarlamave UygulamaSüreci

İsmail SÜNGER Öğretmen-Halk Oyunları Araştırmacısı [email protected]

Bir toplumda çok eskilerden kal- nın önemi daha açık bir biçimde ortaya mış olmaları dolayısıyla saygın tutulup çıkar. Bu durumu Şanlıurfa özelinde ele kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü aldığımızda geleneksel giyim kuşam olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, içinde hala yaşamakta olan ya da tem- bilgi, töre ve davranışlar olarak ifade sili biçimde kullanılan giysi ve aksesuar bulan “gelenek” kavramı doğrultusun- parçaları kadınlarda ve erkeklerde da “geleneksel” kavramını; geleneğe başa, bedene ve ayağa giyilenler ola- dayanan, gelenekle ilgili olan olarak rak şu şekilde sayılabilir: ifade edebiliriz. Halk oyunlarını da bu çerçevede ele aldığımızda, giysi- Geleneksel Erkek ve müzik-oyun üçlemesinin eskiden kalan Kadın Giyimi yapısının ne kadar korunduğu ve gele- Erkeklerde sırmalı puşu, keçe ceğe aktarılma sürecinde ne kadar de- külah, gömlek, kırk düğme yelek, ğiştiği/geliştiği/tahribata uğradığı ya da ceket, şalvar, bel bağı, mendil, çorap, geleneksel olanın değiştirilebilir/gelişti- postal, pazubent gibi giysi ve aksesu- rilebilir bir şey olup olmadığı üzerine ya- arların varlığından söz edebiliyoruz. pılacak tartışmalar bu alan için yararlı Kadın giyiminde ise; gümüş taç olacaktır. başlık, köfü, neçek, hibriye, entari, “Geleneksel giyim kuşam” diye etek, sıkma yelek, şalvar, önlük, üçetek, ifade ettiğimiz giyiniş biçimi, günümüz- kemer, mendil, çorap, postal, hamayıl, de ülkemizin sınırlı bazı bölgeleri dışın- halhal, üçkor, reşme gibi giysi ve akse- da günlük yaşamda varlığını sürdüre- suarlardan söz edebiliyoruz. Bu giysi memektedir. Bu açıdan bakıldığında, parçaları ve aksesuarlar renk, kumaş, geleneksel giyim kuşamı yaşatan bir desen, malzeme gibi farklılıklar göster- araç olması bakımından halk oyunları- mektedir. Bayan giysi ve takılar

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 33 Diğer giysi ve aksesuar parçalarının kumaş ve renk seçimi de bu hâkim renklere göre yapıldı ve malzeme arayı- şı da buna göre yapılmaya başlandı. Kullanılacak kız ve erkek başlıkları- na karar verirken, yine geleneksellik ölçüt alınarak, yaygın olanın dışında bir takım arayışlar yapıldı. Yeni üretilecek olan halk oyunları giysisinde, Şanlıurfa geleneksel giyimi içinde yer almasına rağmen oyun toplulukları tarafından yaygın olarak kullanılmayan keçe külah başlığın kullanılmasına karar verildi. Kız başlığı olarak ise, üretimi hiç yapılma- yan, oyun toplulukları tarafından nere- deyse hiç kullanılmayan üzeri gelenek- sel gümüş takılarla(üç kor, reşme) süs- lenmiş köfü’nün kullanılmasına karar verildi. Köfü’nün biçimi ve yapımı için görsel ve sözel kaynak taramalarına Edessa Kralı Abgar Ukkama başlandı. Ayağa giyilecek postalların rengine karar verilirken, kız ve erkek giy- silerinin hâkim rengine göre kızlar için teklifi ve Eyyübiye Belediyesi Kültür Mü- Geleneksel Giyimin kırmızı, erkekler için siyah renk uygun dürlüğü’nün kararıyla bir giysi üretim ça- görüldü. Yozlaşması lışması yapılmasına karar verildi. Mart Geleneksel giyim kuşam içinde 2015’te ilk tasarım ve araştırma çalış- yer alan bazı giysi ve aksesuar parçala- malarına başlandı. Geleneksel olanın rı günümüzde kendisine yaşam alanı yeniden tasarlanması sorunu ile bu aşa- bulamamakta ya da bir takım yanlış uy- mada yüz yüze gelindi. Geleneksel gulamalarla geleneksel yapısından olan yeniden tasarlanabilir mi?, gele- uzaklaşmaktadır. Bu durumun neden- neksel olanda değiştirilebilir unsurlar leri arasında geleneksel el sanatları üre- var mıdır? gibi önemli soruların yanıtını timinin kaybolmaya yüz tutması, mali- almadan üretime başlanamazdı. yet, arz-talep ve halk oyunları yarış- Çünkü mevcut haliyle Şanlıurfa halk ma/gösteri kültürünün getirisi olan bir oyunları giysilerinde uzun zamandır kul- takım yanlış uygulamalar yer almakta- lanılagelen bir takım yanlış uygulama- dır. ların olması ve yeni yapılacak giysi ça- lışmasında aynı yanlış uygulamaların Geleneksel Giyimin sürdürülmesi halinde, yanlış olanın ge- Yeniden Canlandırılması lenekselleşmesi gibi ciddi bir hata ya- Üretim aşamasına geçilmeden Şanlıurfa halk oyunları için yeni bir pılması ihtimalinin sorumluluğunu taşı- önce hangi ustalarla çalışılacağına giysi takımı ihtiyacından hareketle yola yan bir ekip bu işte çalışacaktı. karar verildi. Üretimin önemli ayakların- çıkıldığında maliyet, tasarım ve üretim Yörede erkek giysisinde hâkim dan birini terzi üstleneceği için ilk olarak gibi birbirinden zorlu üç aşama ile karşı renk kırk düğme yelek ve şalvarda iken, Şanlıurfa’da halk oyunları giysisinin üre- karşıya kalınmaktadır. Daha öncesinde kız giysisinde hâkim renk üçetekte timine uzun yıllar katkısı olan ve bu ise “neden yeni bir giysi takımı üretilme- göze çarptığı için özellikle bu giysi par- alanda yaptığı işlerin kalitesiyle adın- li” sorusuna yanıt olacak bir ihtiyacın or- çaları üzerinde çalışmaya, diğer giysi dan söz ettiren Hanifi Usta İle görüşül- taya çıkması gerekmektedir. Giysi ve ak- parçası ve aksesuar renklerini bu ana dü. Şanlıurfa’nın eski çarşı diye anılan sesuarların koşullara bağlı olarak yıpra- parçaların rengine uyumlu olacak bi- hanlar bölgesindeki kumaşçılarda giysi nan, sökülen, yırtılan, kaybolan, bozu- çimde tasarlamaya karar verildi. Dene- parçaları için malzeme araştırmasına çı- lan, parçalanan bir yapıya sahip oldu- nen renk seçenekleri sonrasında erkek kıldı. Kırk düğme yelek ve erkek şalvarı ğu ve belli bir zaman geçtikten sonra ye- giysisi için geleneksel renk çeşitliliği için gri renk gabardin, kırk düğme yele- nilerine ihtiyaç duyulabileceği konu- içinde yer alan ama oyun toplulukları- ğin kol ve sırtında kullanılmak üzere kur- sunda, üretim için maddi kaynak sağla- nın yaygın olarak kullanmadığı griye, şuni gri astar, üçetek için pembe kadife yan kişi ve kurumların ikna edilmesi ge- kız giysisi için ise daha önce denenme- kumaşlar istenilen kalitede seçildi ve rekmektedir. Şanlıurfa’da 2013 yılında miş olan pembeye karar verildi. Kız ak- alındı. Bir taraftan da entari, önlük ve kurulan ve kısa adı MOZKED olan Mo- sesuarlarının tamamı gümüş olacağı tuman denen kız şalvarı için kumaş zaik Kültür Sanat ve Spor Derneği’nin için üçetek üzerine işlenecek nakışların araştırmalarına devam edildi. Proje da gümüş rengi olması kararlaştırıldı. ekibi ve terzi, giyildiğinde dökümlü

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 34 duran poplin kumaşın entari için uygun olacağını düşündü. Yapılan saha araş- tırmalarında bervanek denen önlüklerin genellikle siyah olduğu görülmüştü. Ge- leneksel yaşamda siyah rengin tercih edilmesinin nedeni, önlüğün elbiseyi kirden koruyan bir kalkan görevi gör- mesiydi. Şükrü Üzümcü rehberliğinde çalışan proje ekibi, halk oyunları giysi- sinde önlüğün temsili bir nitelik kazan- dığını ve yine koyu renk olması koşuluy- Reşme ve Üçkar la renginin değiştirilebileceğine karar verdi. Bu doğrultuda, üretimi yapılacak Ana giysi parçalarının üretimleri oldu. Ekibe yardımcı olacak görsellere kız giysisinin genel görünümüne uyum- böylece gerçekleştirilirken, detay ola- ulaşabilmek için pek çok yazılı ve gör- lu olacağı düşünülen bordo, dikilecek rak değerlendirilen işlerin daha fazla sel kaynağın yanında, youtube isimli olan önlük için uygun bulundu ve dikim zaman ve emek gerektireceğini göste- video paylaşım sitesine yüklenmiş olan için bordo poplin kumaş satın alındı. ren durumlarla karşılaşıldı. İlk olarak, eski urfa fotoğraflarından oluşturulmuş Önlükte kullanılacak nakışların rengi ve kırk düğme yelek üzerinde kullanılan video klipler incelendi. Bunun yanında, deseni ise giysilerin genel görünümüne “kaytan” isimli işlemelerin bulunması elli yaş üstü olan, kendisi ya da yakınları ulaştıktan sonra düşünülmek üzere için araştırmalar yapıldı. Urfa’daki es- bu başlığı kullanmış olan Urfalı kadın- sonraya bırakıldı. Kız şalvarı için pek nafların taranması sonucu bulunan larla görüşülerek fikirleri alındı. çok seçenek denendi ve genel görünü- siyah ve kahverengi kaytan örnekleri- “Köfü”nün üzerine monte edilecek me uyumlu olacağı düşünülen empri- nin, gri renkteki kırk düğme yelek ile gümüş takıların imitasyon örneklerinin me bir kumaş seçildi. uyumlu olmayacağı görülünce, malze- araştırılmasına başlandı. Urfa’da yapı- Erkek gömleğinde uzun zamandır, me çeşitliliğindeki fazlalık ve mesafe ya- lan araştırmalarda bu malzemelere ula- tezgahta dokunan ve nohutlu olarak kınlığı göz önüne alınarak ’e şılabilecek bir pazar olmadığını gören isimlendirilen kahverengi-beyaz küçük gidildi. Gaziantep çarşılarındaki esnaf- proje ekibi, araştırma için bir kez daha kareli kumaşın yerine aynı desende fab- larda, kullanacağımız gri gabardin Gaziantep ziyaretinde bulundu. Bu zi- rikasyon kumaşın yaygın olarak kulla- kumaş üzerine uyumlu olacağı düşü- yaret sırasında, istenen takıların birkaç nıldığı biliniyordu. Ancak bu kumaşın, nülen kurşuni gri kaytanın örneği bu- farklı imitasyon örneğine rastlandı. Ge- renk ve desen özellikleri ile yeni üreti- lundu. Fakat bu kaytan, esnafın elinde leneksel olan gümüş takılara görüntü lecek olan giysi takımı ile uyumlu olma- yeterli miktarda bulunmadığı için esnaf olarak en yakın olan örnekler seçildi. Si- yacağına karar verildi. Proje ekibi, Şan- tarafından İstanbul’daki toptancıdan si- pariş edilen imitasyon takılar yaklaşık lıurfa halk oyunları giysi seçkisi içinde pariş edildi ve yaklaşık on gün sonra ter- bir ay sonra proje ekibinin eline ulaştı. yer alan bir başka kumaş ile yeni göm- zinin elinde oldu. Yapay saç görüntüsü veren “saç koru” lek tasarımını uygulamaya karar verdi. Bayan kıyafetinde yer alan Köfü, isimli parça bütün köfülerin ense kısmı- Bu tasarım için beyaz zemin üzerine günümüzde geleneksel yaşamda ne- na dikildi. Saç korunda yer alan örgüle- ince ve dikey renkli çizgilere sahip pa- redeyse varlığını sürdürmeyen, çoğu rin ucuna giysinin genel görünümü ile muklu kumaşın uygun olacağı düşü- halk oyunları topluluğu tarafından da uyumlu olacak renklerde püsküller ta- nüldü ve kolları saat kapak hakim yaka kullanılmayan bir başlık türü olduğu için kıldı. Köfünün alın bölümüne üçkor de- özellikteki erkek gömleği dikimi de böy- proje ekibinin tasarım sürecinde en nilen aksesuar dikildi. Hemen ardından lece gerçekleştirilmiş oldu. fazla zorlandığı giysi parçalarından biri köfünün sağ ve sol yanlarına, reşme de- nilen aksesuarlar dikildi. Böylelikle kö- fünün genel görünümü bitirilmiş oldu. Son olarak neçek denilen beyaz kare tülbent, ikiye katlanarak üçgen biçime sokuldu ve köfünün ön kısmını açıkta bı- rakacak biçimde üzerine yerleştirildi. Giysinin genel görüntüsü ile uyumlu ola- cak birer pembe ve yeşil renk tül mendil şerit biçimde neçeğin köfüye sabitlen- mesi için etrafına sarıldı ve köfünün yan tarafında fiyonk biçiminde bağlandı. Bu haliyle köfünün son görüntüsü elde edilmiş oldu. Kız oyuncuların kullandığı berva- nek denilen önlüklerin üzerine bitkisel motifli kanaviçe nakışlar yapılması Yemeni (postal) planlandı. Nakışların elde yapılmasının

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 35 Erkek giysisi Kadın giysisi

geleneksele daha bağlı kalınması anla- renk üretimi yapılmayan hışvalı isimli kışlar için yeni ve denenmemiş bir mına geldiğini düşünen proje ekibi bu bel bağı olmasının renk uyumsuzluğu desen kompozisyonu üretmek yerine, iş için çeşitli ustalarla görüşerek zaman yaratıp yaratmayacağı proje ekibini araştırmalar sonunda tespit edilen ve maliyet konusunda fikir edindi. Na- uzun süre düşündürdü. Keçe külah üze- nakış örnekleri arasından görsel olarak kışların elde yapılmasının hesap edilen rine sarılacak olan kumaşın da kahve- en estetik olanı seçerek uygulamasını maliyetin çok üzerinde olması ve işin rengi tonunda olmasının, giysinin genel yaptırmaya karar verdi. Araştırmalar sü- teslim süresini çok öteleyecek olması- görünümünde bir uyumsuzluk yarat- resince incelenen nakış örnekleri için- nın yaratacağı problem, ekibin alterna- mayacağı düşünüldü. Üretimdeki renk de görsel olarak en estetik ve şık olan tif bir rota denemesini zorunlu hale ge- alternatifi fazla olan, halk arasında örneğe, kısa adı ŞURKAV olan Şanlıur- tirdi. Daha kısa sürede üretilen ve mali- ”arafat” olarak adlandırılan kumaşın fa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma yeti çok daha uygun olan makine nakı- kahverengi tonunda olanının keçe Vakfı tarafından 1995 yılında yaptırılan şının istenilen sonucu verip vermeye- külah üzerine sarılarak kullanılmasına halk oyunları giysilerinde yer alan üçe- ceği üzerine bir dizi piyasa araştırması karar verildi. tek örneğinde rastlandı. Bitkisel ve ge- yapıldı. Sonuçta bilgisayar destekli ma- Üçetek, kız halk oyunları giysisinin ometrik motiflerin bir arada kullanıldığı kinelerin yaptığı kanaviçe ve sarma na- en gösterişli ve ön planda olan giysi par- bu desen kompozisyonunun, giysinin kışlara karar verildi. Karanfil ve gül mo- çası olduğu için, üçetek üzerine işle- genel görünümüne uygun olacağı dü- tifleri ile bezeli bir kompozisyonun ön- necek nakışların yapısı, rengi ve niteliği şünülen gümüş rengi ipliklerle yapılma- lüklerin üzerine işlenmesine karar veril- konusu üzerinde önemle duruldu. Mev- sına karar verildi. Üç etekler yaklaşık 45 di. Sipariş edilen önlükler, nakışlanmış cut nakışların desen yapısını ortaya koy- gün sonra bitirilerek proje ekibine tes- olarak yaklaşık on beş gün sonra ekibin mak amacıyla arşiv ve kaynak taraması lim edildi. eline ulaştı. yapıldı. Çeşitli kurumlar ziyaret edilerek Mart ayının ilk günlerinden itibaren Erkek başlığı olarak keçe külah kul- halk oyunları giysileri incelendi. Bunun başlayan araştırma, inceleme, tasarım, lanılmasına karar veren proje ekibi, yanı sıra görsel kaynak araştırmaları ya- alışveriş, sipariş, dikiş gibi birbirinden GESEM’de çalışan keçe ustası ile gö- pıldı. Elde edilen veriler incelendiğinde, farklı ve bir o kadar da zor, aynı zaman- rüşerek istediği tipte kahverengi keçe- üçetek üzerine işlenen nakışlar arasın- da hafife alınmayacak bir sorumluluk den başlık siparişi verdi. Hazırlanan da bir standart görülmedi. Yalnızca bit- yüklü macera, yaklaşık üç buçuk aylık keçe başlıklara terzi tarafından astar kisel motiflerin hâkim olduğu nakışların yoğun ve çok yönlü bir çalışmanın ar- olarak Amerikan bezi dikildi. Keçenin et- yanında bitkisel ve geometrik motiflerin dından yeni giysi takımının tamamlan- rafına sarılacak olan kumaşa karar ve- bir arada kullanıldığı nakışlara rastlan- ması ile son buldu. Üretilen yeni giysi ta- rilmesi uzun bir zaman aldı. Yapılan kay- dı. Daha eskiye gidildikçe fotoğraf ve ki- kımı ilk olarak Haziran 2015’te Şanlıurfa nak taramaları ve araştırmalar, keçe şisel giysi arşivlerinde hiç nakış yapıl- Eyyübiye Belediyesi adına MOZKED külah denen başlığın etrafına kumaş sa- mamış, yalnızca yaka, kol ve etek böl- Derneği oyuncuları tarafından Bulga- rılarak kullanıldığını gösteriyordu. gelerine dikilmiş gümüş ya da altın ristan’ın Primorsko kentinde düzenle- Hakim rengi gri olan erkek giysisinde rengi şeritlerin olduğu üçetek örnekleri nen uluslararası halk oyunları festivalin- kahverengi olan parçaların yalnızca ile karşılaşıldı. Proje ekibi, üretilen yeni deki gösterilerde izleyici karşısına çıktı. keçe külah ve geleneksel olarak başka üçetek üzerine yapılması planlanan na-

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 36 UrfalıBestekârlar:18 AHMETCANKAT

Abdullah BALAK Halk Kültürü Araştırmacısı Bestekar-Söz Yazarı

Ses sanatçısı ve bestekâr Ahmet Cankat, Ahmet Cemil Sesi çok güzel olan Ahmet Cankat’ın kendine has gırtlak Cankat ve Minteha Hanım’ın ikinci çocuğu olarak 11.11.1934 nağmeleri vardır. Şarkı, türkü, hoyrat ve gazelleri kendine has tarihinde Urfa’nın Dergezenli Mahallesi’nde doğdu. İlk ve or- bir tavırla okurdu. Sesinin güzelliği önce yakınlarının, daha taokulu Urfa’da bitirdi. Sonra Sanat Okuluna gitti. Babası ev- sonra da plak yapımcılarının dikkatini çekti. 1958 yılında Co- lerini İstanbul’a götürdüğü için Urfa’da ki okulun ikinci sınıfın- lombia firmasına yaptığı “seni sevdim pek çok sevdim” adlı ilk dan ayrılarak Tophane’deki okula devam etti. taş plağı çok sevildi. 1960-70 yılları arasında yurdun en meş- Askerliğini 1955-1957 yılları arasında Kütahya merkez ve hur ses sanatçılarından biri oldu. Perşembe ilçesinde tamamladı. 1957 yılında Ordu ilinden Yurtdışında da tanındı, bilhassa Almanya ve Hollanda’ya Memnune hanımla evlendi. 18 yıl (babası ile birlikte) Urfa’da işçi olarak giden gurbetçiler Ahmet Cankat’ın plaklarını beğe- kaldı. Ahmet Cemil, Mihriban, Ömer Faruk ve Emrullah isimle- niyle dinlemekteydiler. rinde dört çocukları oldu. Ahmet Cankat’ın kendine has bir okuma tavrı vardı ve 1971 yılında Şanlıurfa Et-Balık kurumunda şoför olarak halk bu tavrı çok sevmişti. Her şöhretli sanatçının taklit edildiği çalışmaya başladı. Bu vesile ile yurtiçi ve yurtdışında birçok gibi, Ahmet Cankat’ı da taklit eden birçok kişi çıktı. Zamanın yeri görme fırsatı oldu. 1976 yılında Ankara’ya yerleşti ve 1988 ünlü sanatçısı Ahmet Sezgin için, “Ahmet Cankat’ın taklidini ya- yılında Et balık Kurumu’ndan emekli oldu. pıyor” deniliyordu. Düzgün bir yaşantısı olan Ahmet Cankat iyi bir aile baba- Meşhur olduğu dönemlerde gazinolar iyi iş yapmaktaydı. sıydı. 1969 ve 1977 yılında iki defa Hacc’a gitti. Gazinocular da daha çok müşteri çekebilmek için dönemin Urfa türkülerini geniş kitlelere sevdiren sanatçıların biri de meşhur sanatçılarını sahneye çıkarmaya çaba sarf ediyorlar- Ahmet Cankat’dır. “Sabah ile sabah ile”, “Bağda güller açı- dı. Ahmet Cankat da o dönem piyasada tanınmakta ve plakları yor”, “Ayağına giymiş kara yemeni”, “Uzun uzun kamışlar”, iyi satılmaktaydı. Gazinocular Ahmet Cankat’ı da sahneye çı- “Pınara varmadın mı” türkülerini, “Nere gidim”, “Yara bende”, karmak üzere cazip teklifler sundular, fakat Ahmet Cankat ga- “Bende bu gurbetin nesine geldim” uzun havalarını da 1960’lı zinocuların tekliflerini geri çevirdi, sahneye çıkmadı, mütevazı yıllarda okuyarak halka sevdiren sanatçıdır. yaşantıyı seçti. Ahmet Cankat, Babası Urfalı ünlü ses sanatçısı Cemil Ahmet Cankat’ın sesi halk müziği, sanat müziği, fantezi Cankat’ın müzik ve sanat camiası içinde büyüdü. Önceleri ke- parçalar okumaya müsaitti. Bu güne kadar Grafson, Edifon, manla başladıysa da sonraları ud ve cümbüş çaldı. Devrin bir- Şençalar, Pathe, Coşkun, Urfa’nın Sesi Plak şirketlerine 30’un çok ustalarından dersler aldı. Kemani Haydar Tatlıyay, Hay- üzerinde Taş Plak, 45’lik ve Lonğ Play yaptı. Elazığ ve İstan- dar Telhüner, Hasan Dıramalı hocalarından birkaçıydı. Tabi ki bul’da birçok kaset yaptı. en büyük hocası da babası Cemil Cankat'tı Urfa’da iken bir- Ahmet Cankat ses sanatçılığının yanında besteler de yap- çok ustanın müzik meclisine katılıp onlardan feyz aldı, bera- mıştır. “Sabah ile sabah ile” türküsü yıllarca dillerden düşme- ber çaldı söyledi, makam bilgisini ilerletti. yen eseridir. Ayrıca “Kime gidim”, “Ver benim ver benim gonca

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 37 Ahmet Cankat 2011 yılında hazırlanan CD ve kitapçık

gülümü”‚ “Kalbimin anahtarı”, “Uçun kuşlar uçun artık inin di, kalbinde kötülük yoktu. Yiğitti, yanlışa tahammül edemez- bağlara”, “Gel bana gel güzelim”, “Seherden uyanır okşaram di. Bu yüzden iki defa hapse girip çıkmıştı. Yakışıklı idi, yaşı seni”, “Urfalı derler bağrı yanıksan” gibi 50’nin üzerinde meş- 70’i geçmesine rağmen saçları dökülmemiş ve simsiyahtı. Gi- hur olmuş bestesi vardır. yimine çok dikkat eder, uyumlu giyinirdi. Ahmet Cankat’ın TRT Repertuarına kaynak kişi olarak ka- Ahmet Cankat’ın oğulları da enstrüman çalmakta ve zandırdığı uzun havalar şunlardır: güzel sese sahiptirler. Fakat müzikle zevk için uğraşmaktadır- “Ayağında cızma burnunda hızma” Kaynak Kişi: Ahmet lar. Oğullarından Cemil ve Faruk Ud, Emrullah ise klavye çal- Cankat: Derleyen: Kubilay Dökmetaş, TRT Repertuar No: 55. maktadır. Oğlu Faruk Cankat 1997 yılında Segâh Müzik Üre- “Leylası var Mecnun’un Leylası var” Kaynak Kişi: Ahmet tim Şirketi adına “Sevmekten yoruldum, Urfalı derler” isimli ba- Cankat, Derleyen: TRT Müzik Dairesi Başkanlığı, TRT Reper- basının eserlerinden oluşan bir kaset yapmıştır. tuar No: 297. Araştırmacı yazar Abuzer Akbıyık, 2011 yılında Cemil “Bir ay doğar Maraş’tan” Kaynak Kişi: Ahmet Cankat:, Cankat ve oğlu Ahmet Cankat’ın seslendirdiği arşiv kayıtların- Derleyen: Abuzer Akbıyık, TRT Repertuar No: 95. dan oluşan iki CD’lik bir albüm hazırladı. Kalan Müzik tarafın- Ahmet Cankat’ın “Bir kadeh atarım akşam olunca”, “Bir dan yayınlanan bu çalışmada Cemil Cankat’ın seslendirdiği kadeh ver, bir şarap ver”, ”İçmeden sarhoş oldum” gibi içinde 20 eser, Ahmet Cankat‘ın seslendirdiği 23 eser yer almakta- alkol geçen eserleri okumuştur fakat kendisi hayatı boyunca dır. alkol içmemiş, sigara kullanmamıştır ve bu ortamlardan çok Ahmet Cankat ile eski bir aile dostluğumuz vardı. Urfa’yı rahatsız olmuştur. çok severdi. Bu nedenle zaman zaman Ankara’dan Urfa’ya Ahmet Cankat 1960’lı yılların “Tatlıses”i idi, fakat plakları gelir birkaç gün kalır, dost ve ahbaplarını ziyaret eder, memle- ve bestelerinden, Urfa’nın sesini duyurmaktan başka maddi ket hasretini giderirdi. Bu gelişlerinde bir araya gelip söyleşir, olarak bir şey kazanmamıştı. Uzun yıllar Et-Balık Kurumu’nda dertleşir ve karşılıklı türküler, uzun havalar okurduk. İşte bu ve- şoför olarak çalışıp emekli oldu. Emekli ikramiyesiyle Anka- sile ile geldiği Urfa’da 28 Eylül 2004 akşamı, 70 yaşında kalp ra’da aldığı evinde emekli maaşı ile geçimini sağlıyordu. Oto- krizinden vefat etti. Pek çok dostu ve seveni tarafından Yusuf mobilini de vefatından bir müddet önce almıştı. Mütevazı ya- Paşa Camii’nden alınan naaşı, Bediüzzaman Aile Mezarlı- şantısı vardı. Maddi olarak zengin olmayan Ahmet Cankat’ın ğı’na defnedildi. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun. gönlü zengindi, sofrası açıktı, gözü toktu. Dürüsttü, kalender-

Ahmet Cankat ve Vali Ziyaeddin Akbulut, Abuzer Akbıyık, Ahmet Cankat ile Cemil Cankat’ı Anma Gecesi / 19 Ocak 1996

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 38 Söz : Ahmet Cankat Makamı : Gerdaniye Beste : Ahmet Cankat Notalayan : Salih Turhan BuDağınİncisiVar

Bu dağın incisi var Bu dağı delemedim Ne güzel bacısı var O yara gidemedim İstedim vermediler Yeddi yıldır sevmişem İçimde acısı var Sırrına eremedim

Vallahi çok severem Vallahi yalançısan Billahi çok severem Billahi yalançısan Sevdiğim senin için Sen bir haramzadesen Ben bu canımdan geçerem Sözüme inanmisan

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 39 Söz : Ahmet Cankat Makamı : Hüseyni Beste : Ahmet Cankat Notalayan : Ahmet Yamacı SabahileSabahile

Sabah ile sabah ile Çay başından yar geliyor Çay başında yari gördüm Kahve gelir tabağ ile Katlı da fistan dar geliyor Yolun kenarına durdum Annen seni bana vermiş Sevdim sevdim eller aldı Nazlı yarim gelir diye Küçük yavrum nazar ile O da bana ar geliyor Bir çift cevabını sordum

İşte böyle İşte böyle İşte böyle Hergün böyle Hergün böyle Hergün böyle Halimiz böyle Halimiz böyle Halimiz böyle Uy aman aman Uy aman aman Uy aman aman

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 40 Söz : Ahmet Cankat Makamı : Hüseyni Beste : Ahmet Cankat Notalayan : Salih Turhan SeherdeUyanıpOkşaramSeni (VerBenimGoncaGülümü)

Seherden uyanıp okşaram seni Yakıyor ateşin sevdiğim beni Vallahi gül gibi koklaram seni Ölürem vermenem kimseye seni Bir gece görmesem özlerem seni Mecnun’a dönderdi bu sevda beni Kaşına gözüne kurbanam senin Sinemi sinene saraydım senin

Ver benim gonca gönlümü Ver benim gonca gönlümü Em dudaklarımı dişle dilimi Em dudaklarımı dişle dilimi

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 41 Söz : Ahmet Cankat Makamı : Uşşak Beste : Ahmet Cankat Notalayan : Salih Turhan UrfalıDerlerBağrıYanıksan

Urfalı derler bağrı (yanıksan) 2 Hem yetim hem de öksüz (kalıpsan) 3 Kimsenin değil benim (malımsan) 2 hem sevdiğim hem benim (canımsan) 3

Başım alıp Urfa’dan (giderim) 2 Seni çok çok seviyem (meleğim) 3 Seni severem desem (güzelim) 2 Oynar yerinden vallah (yüreğim) 3

Taş kesildim karşında (nedeyim) 2 Ağzım dilim kurudu (öleyim) 3 Seni sevmek suç ise (bileyim) 2 Senin olmaktır vallah (dileğim) 3

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 42 Söz : Ahmet Cankat Makamı : Uşşak Beste : Ahmet Cankat Notalayan : Salih Turhan YağmurYağarGölOlur

Yağmur yağar göl olur Yağmur yağar yerlere Akar gider sel olur Akar gider göllere Benim bir sevdiğim var Sen gelin olup gittin Onu da bugün el alır Beni de koydun ellere

Aman yar canım yar Aman yar canım yar Benim sende gönlüm var Benim sende gönlüm var Digel artık nazlı yar Digel artık nazlı yar Benim ol sen gülüm yar Benim ol sen gülüm yar

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 43 Şanlıurfa UluCamiHaziresinde KADINMEZARTAŞLARI

Doç. Dr. Hikmet ATİK Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Edebiyatı ABD [email protected]

İnşa ve bâni kitâbesi olmadığı için kesin yapılış tarihi bi- Çok iyi korunmasına rağmen bazı mezar taşlarında meyda- linmeyen Şanlıurfa Ulu Cami (1), şehir merkezindeki tarihi na gelen yıpranmalar ve kayıplardan dolayı mezarda med- doku içerisinde yer almaktadır. Bu tarihi Cami’nin avlusunun fun olan kişinin tam adı okunamamıştır. Bu kısımlar çalışma- kuzeybatı köşesinde yer alan hazirede, bugün toplam 127 mızda … şeklinde boşluklar bırakılarak gösterilmiştir. mezar bulunmaktadır. Mezar taşları üzerinde bulunan taş ustalarından ya da Çok iyi korunan bu mezarlık ve mezar taşları günümüze onlara taşın üzerine yazılması için verilen metinlerden kay- kadar büyük ölçüde orijinal haliyle korunarak ulaşmıştır. Ayrı- naklanan yazım yanlışlıkları, olduğu gibi aktarılmaya çalışıl- ca haziredeki mezarların büyük bir kısmında yatan kişilerin mıştır. Bu yanlışlar konusunda mezarın mevcut durumunu ak- cinsiyeti de mezar taşı yazılarından hareketle belirlenebil- tarma gayesiyle herhangi bir düzeltme işlemi yapılmamıştır. mektedir. Mükerrer denlerin de dikkati çektiği bu mezarlar- Ulu cami haziresinde bulunan bu mezar taşları incelen- dan 67 tanesinde toplam 90 erkek, 52 tanesinde de toplam diğinde, baş taşlarında orada medfun bulunan kişilerin isim- 74 kadın gömülü bulunmaktadır. leri, baba adları vs yazarken ayak taşında bazen o kişinin ve- Bu mezarlarda yöreye özgü taşlardan yapılmış farklı fatına dair düşülen tarihler bazen ziyarete gelenlerden dua ta- ebatlarda baştaşları bulunmaktadır. Bu taşlarda ölen kişinin lebi, bazen de Arapça bir şiir ya da dua yazıldığı görülecektir. adı, sosyal statüsü gibi bilgilerin yanında onun için yazılmış Bu mezarlardan bazılarının baştaşında Hz. Ali’nin: olan ve vefat tarihini de içeren gazel şeklinde şiirler bulun- “İlâhî ente zû fazlin ve mennin maktadır. Bu bilgiler hem o mezarda gömülü kişiler hakkında Ve innî zû hatâyâ fa’fü annî bilgi vermekte hem de yazılan şiirle onun ölümünden dolayı Şeklinde başlayan, “İlâhî sen fazilet ve ikram sahibisin. duyulan hüzne tercüman olmaktadır. Bense hatalar sahibi, bağışla beni zannederim ki bütün gü- Biz çalışmamızda bu hazirede gömülü olan 71 tane ka- zellikler sendendir. Gerçekleştir ey İlâhım güzel zannımı” an- dına ait mezar taşlarındaki yazılar ve şiirlerden hareketle lamına gelen duası yer almaktadır. Mezarın baştaşında da kadın mezarları ve mezar taşları hakkında genel karakteris- Kaside-i Bürde’den tikler üzerinde durmaya çalışacağız. “Hüve’l-habîbü’l-lezî türcâ şefâatühû Ulu Cami Haziresi’nde toplam 52 mezarda mükerrer de- Li külli hevlin mine’l-ehvâli muktehımi” nlerle beraber 72 tane kadın bulunmaktadır. Çalışmamız es- Diye başlayan ve nasında bu mezar taşları tek tek ele alınarak okunmuştur.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 44 “Hakkın Habibi odur şefaati umulur, Ayak Taşı: Fâtihatü’l-Kitâb/ Yâ zâ’iri kitâbî/ …/ el-emsi Onunla def’ ederiz her korkuyu elemi”(2) küntü hayyen/ ve esbahtü ’t-türâbî/ hecertü’l-halka ... / ve ey- Şeklinde tercüme edilen beyit ve devamı bulunmaktadır. temtü’l-‘ıyâle külli … / ve-lev kata’tenî … /… sivâkâ. Bazı mezar taşlarında da Urfalı şairlerce düşülmüş tarih 6) 13 Nolu mezar taşı: Hatice Hanım, Receb 1321/Ekim- beyitleri bulunmaktadır. 1903. Defn-i sani: Muhammet binti Hacı Fatıma, Receb 1341/Mart 1923. Şanlıurfa Ulu Cami Haziresinde Bulunan Baş Taşı: Rızâ’en li’llâhi’l-fâtiha/ Lâ ilâhe illallâh Müham- Kadın Mezar Taşlarının(3) Yazılarının Gü- medü’r-Rasûlullâh/ Urfa eşrâf-handân zevi’l-kadri/ ve’l- (4) ihtirân … Kadîrî-/zâde Muhammed Efendi’nin Halîlesi ve nümüz Diline Aktarılmış Hali : telgraf çavuşu Muhammed Efendi’nin/ kerîmesi Hadîce 1) 1 Nolu mezar taşı: Behram Bey’in kerimesi… Hatun, Hanım’ın merkadidir/ tüvüfyet ilâ rahmeti’llâhi te’âlâ ‘aley- 1306/1189. Defn-i sani; Celal-zade Hacı Müslüm Ağa’nın ka- hâ/ fî şehr-i rebî’u’l-evvel/ sene 1321. rısı Zeynep Hanım, 1134/1916. Defn- sânî: Hacı Fâtıma binti Muhammed, fî şehr-i rece- Baş Taşı: Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ Kürdistân bi’l-hayr sene 1341 ümerâsından/ Behrâm? beyin kerimesi ... Hanım / sene Ayak Taşı: Salla’llâhü ‘aleyhi ve sellem/ 1306. Meded Yâ şefî’u’n-nebiyyîn Yâ Rasûla’llâh Defnü’s-sânî: Celal-zâde Hacı /Müslüm Ağanın haremi Meded yâ ‘aşereti mübeşşere ridvânu’llâhi ‘aleyhim Zeynep Hanım/ sene 1334 / tüvüfyet fî şehr-i cemâziye’l- ecmâ’în evvel. Meded yâ sultân-ı .. Yâ Hazret-i Şeyh Abdulkâdir Geylâ- Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt/Elhamdülillâhi münşi’l-halka nî kuddise sırrahu’s-samedânî mine’l-‘adem/ sümme’s-salâte ‘ale’l-muhtâri ’l- Meded yâ sultân-ı .. Yâ Hazret-i Ahmed er-Rufâ’î kuddi- kadem/hüve’l-mücîbü…/ li-külli/irham hâlî. se sırrahu’n-nûrânî 2) 8 Nolu mezar taşı: Emine Hatun, 1312/1894. Defn-i Meded yâ sultân-ı Yâ Hazret-i Ahmed el-Bedevî kuddise sani; Münteha binti Hacı Ali, 1337/1919. sırrahu’s-sâmî Baş Taşı: Lâ ilâhe illallâh Mühammedü’r-Rasûlullâh /Hâ- Meded yâ Muhammed Celâleddîn er-Rûmî zihi kabru’l-merhûme/ Emine Hatun binti/ Muhammet Efendi Yâ Hazret-i Şems-i Mevlânâ Tebrîzî kuddise sırrahu’l- tüvüfyet/ ilâ rahmeti’llâhi te’âlâ/‘aleyhâ ve ‘alâ cemî’i’l/ müte’âlî mü’minîne ve’l-mü’minât/ ve’l-müslimîne ve’l-müslimât/el- Meded yâ mûnise külli vahîd ve yâ enîse külli ferîd ahyâ-i minhüm/ ve’l-emvât bi-hurmeti/ yevmi şefî’i’l-‘arasât/ Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî lâ yezâlü ve lâ yenâmü ve lâ yemût fî şehr-i Receb sene 1312. 7) 14 Nolu mezar taşı: Seyyid el-Hac Ali Efendi’nin keri- Defnü’s-sânî: Müntehâ binti Hacı Ali fî sene 1337. mesi Haze Hatun, Muharrem 1318/Ekim 1900. Defn-i sani: Ayak Taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî Emine Hatun binti Ali,Muharrem1336/Eylül-Ekim1918. İlâhî ente zû-fazlin ve mennin Baş Taşı: Lâilâheillallâh Mühammedü’r-Rasûlullâh/ Urfa Fe-innî zü’l-hatâyâ fa’fü ‘annî … ‘ulemâsından /ve Tarîkat-i Nakşibendiyye/ hulefâsından Câmi’i-i/ Kebîr İmâmı Fazîletlü/ es-Seyyid el-Hâc Ali Efen- Fe zannî fîke Yâ Rabbi cemîlü di’nin/ Kerîmesi Haze/ Hatun’un merkadidir/ tüvüfyet fî Fa’hkik Yâ İlâhî hüsne zannî şehr-i Muharrem sene 1318. İlâhî lâ-tü’azzibnî fe-innî Baş taşı arkası defni’s- sânî: Emine Hatun binti Ali eş- Mukırran bi’z-zünûbî kad kâne minnî şehîr bi- ... zâde tüvüfyet fî şehr-i Muharremü’l-harâm sene Yezunnü’n-nâse hayran lî fe innî 1336 Eşerru’n-nâse in lem ta’fü annî Ayak Taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî 3) 9 Nolu mezar taşı: (Mükerrer) Defn-i sani: Vesile binti İlâhî ente zû-fadlin ve mennin/Fe innî zü’l-hatâyâ fa’fü Seyyid Ramazan Efendi, 1342/1925. İlk den Mahmut Efendi annî/ve zannî fîke Yâ Rabbi cemîlü/Fe-hakkik Yâ İlâhi hüsne bin Abdurrahman Efendi, 1337/1919. zannî/ İlâhi lâ tü’azzibnî fe innî/ Mukirran bi’z-zenbi kad kâne 4) 10 Nolu mezar taşı: Ayşe Güllüoğlu. 3. Den minnî/ yezunnü’n-nâse hayran lî fe innî/ eşerru’n-nâse in lem 10.09.1974. İlk den, Mahammet Bedi’ Efendi bin Mahmut ta’fü ‘annî/ yâ mûnise külli vahîd/ defn-i evvel Hanım binti ... Efendi, 1343/1925. İkinci den: Baheddin Efendi bin el-Hâc sene? Bedi’ Efendi, 1373/1954. 8) 15 Nolu Baş taşı arkası defni’s- sânî: Emine Hatun 5) 11 Nolu mezar taşı: Zülye Hanım, Recep1311/Ocak- binti Ali eş-şehîr bi-.. zâde tüvüfyet fî şehr-i Muharremü’l- 1893. harâm sene 1336. Baş Taşı: Lâ ilâhe illallâh Mühammedü’r-Rasûlullâh/ 9) 17 Nolu mezar taşı: Lütye Hanım, 22 Ramazan Urfa eşrâf/ hândân-ı mîr-i mîrân-ı kirâmından/ şeyh-zâde 1338/21 Haziran 1920. sa’âdetlü Hüseyin/ Feridüddîn hazretlerinin/ kerîme-i muhte- Baş Taşı: el-Fâtiha/ Urfa eşrâf-ı/ muhterâmından/ Bar- remeleri Zülye/ Hanım’ın merkadidir tüvüfyet/ ilâ rahme- maksız-zâde Hacı Bekir/ Begin kerîmesi/ ve ... zâde Hasan ti’llâhi te’âlâ ‘aleyhâ/ fî şehr-i receb yevm-i ehad/ fî sene Efendi’nin/mahdûmu Mustafa Efendi’nin/ halîlesi Lutye 1311. Hânım’ın/ merkadidir tüvüfyet fî şehr-i 22 Ramazân/sene- 1338.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 45 Ulucami Haziresi, 19. Nolu Mezar Taşı Ulucami Haziresi, 24 Nolu Mezar Taşı

Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt İlâhî merkadi olsun riyâz-ı bâğ-ı cinân (Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün Mefâîlün) Hemîşe mahremi olsun visâl-i hûr-i likâ Ne kasdın var idi ey derd-i bî-dermân cânımla Beni kabre götürdün âhiri sûz-i nihânımla Geldi Şevket(6) dedi târihin ebkâ mest-i Hudâ Şefî’ oldu ana Fâtımatü’z-Zehrâ Derûnum derd ile doldu birûnum gül gibi soldu Vücûdum kana ğark oldu bu çeşm-i hûn-feşânımla 11) 21 Nolu mezar taşı: Hatice binti … Kavvas-zâde 1289/1872. Defn-i sani: Alaybey-zâde Hacı Abdurrahman Felek güldürmedi rûyum büküldü kadd-i dil-cûyum Bey’in kerimesi Gülçin Hanım ?/?Diğer(7) Alaybey-zâde Ağardı âh ile mûyum cihân dolsun gânımla Hacı Abdurrahman Ağa bin Mustafa Ağa, Zilkade 1320/Ekim 1902. Harâm oldu bana râhat görürüm dâ’imâ mihnet 12) 23 Nolu mezar taşı: Fatıma Hatun binti İsmail Ağa Ka- Veremle çekdiğim zahmet ‘ayân olmaz beyânımla rakapucı-zade, Safer 1232/Ocak 1817. Defn-i sani; Aynzeli- ha binti Hafız Ahmet, ?/?(8) Eminâ(5) katre katre çıkdı gözlerden sirişk-i âbı Baş Taşı: Hâzâ kabru’l-merhûme/ Fâtıma Hâtun binti/ Şükr târih olur tevfîk-i hayy Lutye Hânımla. İsmâil Ağa/ Karakapucı-zâde/ tüvüfyet ilâ rahmeti’/ ll’ahi te’âlâ/ fî şehr-ı saferi’l-hayr/ fî sene 1232/ defnü’s-sânî ‘Ayn- 10) 19 Nolu mezar taşı: Fatıma binti Ahmet? 1314/1896. zelîha/ binti Hâfız Ahmed sene ?/ defnü’s-sânî ‘Aynzelîha/ Defn-i sani: Muahmmet Efendi bin Molla Ahmet Efendi, Zil- binti Hâfız Ahmed sene 1315? hicce 1323/Aralık 1905. 13) 24 Nolu mezar taşı: Rahime Hatun, Rebiül-âhir Baş Taşı: el-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûm/ Muhammed 1327/1909 … Efendi/ bin Molla Ahmed Efendi/ eş-şehîr bi-Kizir-zâde/ tü- Baş Taşı: el-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ El- vüfye fî şehr-i zi’l-hicce/ sene 1323/ Defn-i sânî Fâtıma binti/ mağfûretün lahâ/ Rahime Hâtun binti/ Ramazan Efendi/ kad Ahmet? sene 1314. intekale min dâri’l-/ fenâ ilâ dâri’l/-bekâ fî şehr-i rebî’u’l-âhir/ fî Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt sene 1327. (Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün) Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt ‘Arûs-ı zâl-i cihâne nâ-murâd olmaz Fâilâtün Fâilâtün Fâilün O kes ki olmasa mesrûr-ı gülşen-i dünyâ Varmıdır ‘âlemde bir nâ’il-i merâm Her gelen dest-i ecelden içdi câm Yazık ki Fâtıma Hâtun’a sundu câm-ı ecel Kemâl-i ye’sle evlâdın itdi mest-i ‘azâ Rahmet etdi Hakk Rahîme Hanım’a Ki verem derdiyle buldu ecr-i tâm Sürûr-ı ‘îyşle dilşâd-ı hurrem iken Dirîğâ hufre-i kabr içre oldu nâ-peydâ Dökdü cürmün derdile hayli zamân Pâk olunca ‘ömrüne verdi hitâm

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 46 Fâtihayla şâd iden virdânını Hak anı uhrâda şâd ide tamâm

Yazdı cevherle Fürûğî(9) târihin Verdi Hak bâğ-ı cinânda makâm

14) 26 Nolu mezar taşı: Hacı Ahmet kızı Zemzem Hatun, Ramazan 1298/Temmuz-Ağustos 1881. 2. Den; Halil kızı Hatice, Muharrem 1314/Haziran-Temmuz 1896. 3. Den; ... kızı Dursun Hatun, Muharrem1337/Ekim-Kasım 1918. Baş taşı: …/hâzâ kabrü’l-merhume/Zemzem Hatun binti/ el-Hacı Ahmed/ tüvüfyet/ ilâ rahmetillâhi te’alâ/ fî şehr- i ramazân/ sene 1298/defnü’s-sânî Hatice/ binti Halil fî şehr- i/Muharrem sene 1314. Baş Taşı arkası: Defnü’s-salis Dursun Hatun binti… tü- vüfyet  şehr-i Muharrem sene 1337 (3. Den: … kızı Dursun Hatun/Muharrem 1314’te vefat etti) Ayak taşı: Ah mine’l-mevt/ bir hatun-ı nazeninin/ merka- dıdır bu mezar/eyledi nazik tenin/ hak ile yeksan rüzgâr/ al- madı dâr-ı fenâda/ maksadı bu bî-murad/ eyleye rûhuna rah- met/ lutle Perverdigâr. 15) 31 Nolu mezar taşı: Mustafa Ağa kızı Hatice Hatun, Şaban 1329/Haziran 1911. Ulucami Haziresi, 45 Nolu Mezar Taşı Baş taşı: Rıza’en li’llâhi’l-Fâtiha/ Lâ İlâhe İllallâh Muham- medü’r-Resulullah/ hâzâ kabrü’l-merhume/ Hadice Hatun Ayak taşı: Âh mine’l mevt/ emr-i hakla ... emraza/ geldi binti/Hacı Mustafa Ağa/ilâ rahmeti’l-lâhi teâla/… tayyebe’l- nazik canıma/bulmadı sıhhat-i vücûd... (taşın devamı kırık). llahu serâhâ/ ve-ce’ale’l-cennete mesvâhâ/âmin. Tüvüfyet 19) 39 Nolu mezar taşı: Samiye Hanım ?/ ? Defn-i sani:  şehri şabân-ı şerîf 1329.(10) Halil bin Ali Cemaziye’l-ulâ 1340/ Ocak 1922. 16) 32 Nolu mezar taşı: O. Yahya Karısı Fatma Kaplama, Baş taşı: el-fâtiha/ Urfa belediye tabibi/ Abbas Efen- 14.01.1954. Defn-i evvel: Muhammet Bakır bin Yahya Kapla- di’nin/ kerimesi Samiye/ Hatun’un merkadıdır/ tüvüfyet  ma, 1354/1935. şehri cemâziye’l-ahir sene… Ayak taşı: Bir fâtiha/ bir de/ dua/ bugün/ bana/ yarın Baş taşı arkası: Defni sani Halil bin Ali tüvüfye  şehri ce- /sana/irham hâli … mâzi’l-‘ûlâ sene 1340. Baş taşı: Fâtiha Fâtiha/Kab/lama. O./Yahya./Karı- Ayak taşı: Âh mine’l mevt/ …/ …./ sı/Fatma/Kablama/14.1.1954. 20) 40 Nolu mezar taşı: Azmi Efendi kızı Züleyha, Safer Defn-i evvel Muhammed Bakır bin Yahya Kablama/sene 1344/Ağustos 1926. Defn-i sani: Canbeyli-zade Said Efen- 1354 (Yeni yazı). di’nin Hanımı Emine, ?/ ? 17) 36 Nolu mezar taşı: Hacı Bekir Bey’in eşi Hace … ? Baş taşı: Rıza’enli’llâhi’l-fâtiha/ Urfa eşrâfından/ Can- 1342/1924. Defn-i sani: Hacı Bekir Bey’in kız kardeşi Hace ... beyli-zâde/ Said Efendi’nin haremi/ Emine binti Bektaş/ ? Muharrem 1334/1915. Ağa’nın merkadıdır/ rahmetu’l-lâhi teâlâ aleyhimâ/ âmîn.fî Ayak taşı: Rıza’enli’llâhi’l-fâtiha/hâzâ kabrü’l-merhume/ şehri saferi’l-hayr/ sene 1344/ defn-i evvel Ayn-ı Züleyha binti Hacı Bekir Beyin haremi/Hâce… sene 1342/defn-i evvel Azmi Efendi. Hacı Bekir Beyin/ hemşiresi Hâce …/ …./ tüvüfyet muharre- Ayak taşı: Âh mine’l mevt/ elhamdülillahi münşi’l-halka mü’l-harâm sene 1334. min ‘adem/ sümme’s-salâte ‘alâ Nebiyyin…/ hüve’l- Baş taşı: Bir civân-ı nâzeninin/ merkadidir bu mezar/ ey- Habîbüllezi türcâ şefâatuhu/ li-külli hevlin mine’l-ahvâli muk- ledi nazik tenin/ hâk ile yeksân rüzgâr/ almadı dar-ı fenada/ tehimi/… maksadı bu bi-murad/ eyleye ruhuna rahmet/ lutle Perver- 21) 43 Nolu mezar taşı: Defn-i sani; Zübeyde binti Hacı digâr. Abdurrahman Ağa, 1330/1912.(11) Defn-i sani: … Ahmet 18) 38 Nolu mezar taşı: Munise Hanım, 11 Cemaziye’l- 1302/1865. evvel 1338/1 Şubat 1920. Baş taşı: el-Fâtiha/ Hâzâ kabrü’l merhum/ …/ …/ rebîu’l- Baş taşı: Fatihatü’l-kitab/Lâ İlahe İllallâh Muhammedü’r- evvel  sene … Resulullah/ Urfa Belediye Tabibi Dağıstanlı/ Abbas Hilmi Baş taşı arkası: Defn-i sani (2. Den) Abdürrezzak bin Efendi’nin Halîlesi/ ve Abdullah Efendi’nin kerimesi / Munise Ahmed (Ahmed oğlu Abdürrezzak) sene 1302?/ Defn-i sani Hanım’ın merkadıdır/ tüvüfyet/ ilâ rahmeti’llâhi teâla/ ’aley- (2. Den) Zübeyde binti Hacı Abdurrahman (Hacı Abdurrah- ha ve tayyebe’llahü serâha ve ce‘ale’l/ -cennete mesvâhâ ve man kızı Zübeyde) sene 1330 (İki tane defn-sani ifadesi var) nevverâhü’llahu/ merkadahâ âmîn bi-hurmeti tâhâ ve yâsîn/ Ayak taşı: (üst tarafı kırık) kad intekalet min dari’l fena ilâ dâri’/ l-bekâ bi-nidai ircî-i  22) 45 Nolu mezar taşı: 1. Den: Züleyha binti el-Hac şehri ihdâ aşarâ hams cemâziye’l-evvel/ 1338. Emin Ağa, 1287/1870. 2. Den: … Hanım binti el-Hac Emin

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 47 Ağa, ?/ ? 3. Den: Rıdvan … Ahmet Ağa’nın kerimesi … Hanım, Muharrem 1334/1916. Baş taşı: Rıza’enli’llâhi’l-fâtiha/ hâzâ kabrü’l-merhûme/ Urfa eşrafından Rıdvan … Ahmed Ağa’nın kerimesi/ Sekine Züleyha Hanım  şehr-i Muharrem/ sene 1334/ defn-i evvel Züleyha / binti el-Hac Emin Ağa sene 1287/ defn-i sâni …Hanım/ binti el-Hac Emin Ağa. Ayak taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Bâki Lâ yezel ü lem yezel ü Bâki vü Hayy ancak odur(12) Gayri fanî olduğun dünyada fehm et evvela

Olamaz takdir-i hakkın çare bir tağyirine Hem kitab içre yazılmışdır yere yaşa

İrcî’i emrin kim işiddiyse bu bezm-i dehirde Cam-ı ye’s nûş ider elbette bir vefk-i rızâ

Ezcümle bu zehri sundu tûten sağirın Eşkin bağ-ı elemden emr onun hâlini

Söndü hayfa bir nefeste âh kim şem’i-ömrü Ağlayub fevtine cümle ehl-i arz ve’s-sema

Sahn-ı Firdevs içre yap meskenin huld-i berrin Ola anın hem şe’i ümmehât-ı enbiyâ

Düşdü üçler Mihriyâ(13) tarîhi mu’cem fevtine Kıldı rûh-ı Züleyhâ matlab-ı bekâya rıhlet Ulucami Haziresi, 60 Nolu Mezar Taşı 23) 46 Nolu mezar taşı: 2. Den: Ayşe Rıdvan Ağa binti Hacı …., 1341/ 1923. 3. Den: İslim binti Abdurrahman Ayak taşı: (taşın üst tarafı kırık ve aşırı tahrip olmuş oku- Hafız, 1328/ 1910. 1. Den: Osman Efendi 1255/ 1839. namadı) Baş taşı: el-Fâtiha/hâzâ kabrü’l-merhume/ İslim binti Ab- Ayak taşı arkası: (taşın üst tarafı kırık)…Gülperi Hatun durrahman Hâfız/ tüvüfyet  şehri/ cemâziye’l-evvel sene binti Abdullah Ağa sene 1341. 1328/ defn-i evvel Osman Efendi/…Efendi sene 1255. 26) 60 Nolu mezar taşı: Lutye Hanım, Muharrem Baş taşı arkası: Defnü’s-sâni (2. Den) Aişe Rıdvan Ağa- 1320/Nisan 1902. zâde binti Hacı … sene 1341. Baş taşı: Lâ ilâhe illallâh Muhammedü’r-Rasûlullâh/ Rı- Ayak taşı: Bir civân-ı nazeninin/ merkadıdır bu mezâr/ ey- zaenli’llahi’l-fâtiha/hâzihi kabrü’l-merhûme el-mağfûre/ Urfa ledi nazik tenin/hak ile yeksan rüzgâr/ almadı dar-ı fenâda/ eşrâf-ı hanedan-ı zevi’l-/kadri ve’l-ihtiramından Hüseyin Pa- maksadı bu bi-murad/ eyleye ruhuna rahmet/lutle Perverdi- şa-zâde el-Hac Ali Yaver Beyin/ kerimesi Lütye Hanımın mer- gâr kadıdır/ ilâ rahmeti’llâhi te’âlâ âleyha/tayyebe’llahü serâhâ 24) 54 Nolu mezar taşı: Hacı Bekir kızı Emine Hatun, ve ce’ale/’l cennete mesvâha ve nevvera’llâhü/ merkadehâ Rebiü’l-evvel 1326/Nisan 1908. ğafera’llâhu lehâ/ ve li-valideyhime ve li-cemî’i’l- mü’minî- Baş taşı: el-Fâtiha/ hâzâ kabrü’l-merhume/ Emine ne/ve’l–mü’minât el-ahyâü minhum ve’l-emvât/ bi-hurmeti Hatun binti Şeyh/ el-Hac Bekir eş-şehîr bi-/ Parmaksız-zâde şefî’i rûzi’l-‘arasât./ tüvüfyet  şehr-i muharremü’l harâm / tüvüfyet / ilâ rahmeti’llahi te’âlâ/ ‘aleyhâ ve ‘alâ sene 1320. cemî’i’l/mü’minîne ve’l-mü’minât/  şehri rebiü’l-evvel sene Ayak taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Baki lâ yenâmü ve lâ yemûtü 1326. (Fâilâtün FâilâtünFâilün) Âh mine’l-mevt/ Esüb bâd-ı ecel/ bu nâzenînin / ömrünü Böyledir gerdiş-i çarhın düzeni az etdi/ henüz nevreste tâze/ gonçai ah bi-murad etdi/ zemîn Mahveder nîk ü bed her düzeni ü âsuman ehli/ nola kan ağlasa billâh/ Nihal-i yasemin kad- din/ Turâb içre dırâz/ Yâ mûnise külle vahîd. Genç iken ka‘r-ı mezara saldı 25) 59 Nolu mezar taşı: 2. Den: Gülperi Hatun binti Ab- Niye bu duhter-i nazik bedeni dullah Ağa, 1341/ 1923. 1. Den: … Efendi-zade, Safer 1237/ Kasım 1821. Kara giyse gerek arz ü sema Baş taşı: (taşın üst kısmı kırık)…Efendi-zâde/ tüvüfye  Ne reva Lütye giydi kefeni şehri/ safer sene 1237.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 48 Sırma giysilerini serdi yere med Ağanın validesi ve … Ağanın kızı Fâtıma Hanım, Şaban Halk-ı âlem nice etmez şivanı ?/? 1. Den: Seyyid Ali Haydar Efendi bin Seyyid Abdurrah- man Efendi, Recep 1307/Mart 1890. İrciî emrine ferman-ber olub Ayak taşı arkası: Defnü’s-sânî Saatçi-zâde Muhammed Hemen atdı hâke nevreste teni Ağanın validesi ve … ağanın kerimesi Fâtıma Hanım’ın mer- kadidir. Tüvüfyet ilâ rahmeti’llâhi te’âlâ aleyhâ fî şehr-i Eşkiyle sûz-i ciğerle Hilmî(14) Şabân ?.. Son mısrada dedi tarihini 32) 74 Nolu mezar taşı: Kürkçü-zâde Bî-cân Ağanın Kızı Şükriye ?/? Gaib etdi maderi kan döksün Baş taşı: Baş tarafı kırık. ... Kürkçü-zâde/ es-Seyyid el- Kızı Lütye-i gonca deheni Hâc Bî-cân Ağanın Kerîmesi (kızı) Şükriye/ ... (toprağa gö- mülmüş okunamıyor.) 27) 63 Nolu mezar taşı: Baş taşı: el-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l- Ayak taşı: Âh mine’l-mevt merhûm/ Urfa Hamidiyye/ Süvâri Elli Üçüncü/ Alayın Birinci (Fâilâtün Fâilâtün Fâilün) Bölük/ Yüzbaşısı Mustafa/ Efendi’nin Halîlesi Cemile/ Tâze iken ömrüne erdi hazân Hanım’ın merkadidir/ tüvüffet/  şehr-i 20 Muharrem/ sene Hicrine yansam sezâsın Şükriye 1322. Baş taşı arkası: Defn-i sâni Hamidiyye Yüzbaşısı müte- Cennet içremisin ki aceb kâid … Mustafa Efendi bin Hayrullah, tüvüfye Receb 1338. Hangi hûre âşinâsın Şükriye Ayak taşı: ... baş tarafı kırık/ ey ehl-i hayr okuyun/ bir fâti- ha rûhuna. Derdine ağlar zavallı vâliden 28) 66 Nolu mezar taşı: 1. Den: Cemile binti Ahmet Derdine onun devâsın Şükriye Ağa, 1315/1897. 2. Den: Hacı Kablama-zâde Hacı Abdur- rahman Efendi’nin Kızı Hatîce Hanım, 1334/1916. Bul mahşerde havz-ı kevseri Baş taşı: Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ Hacı Kabla- Sâki-i ümm ü âbâsın Şükriye ma-zâde/ Hacı Abdurrahman/ Efendi’nin Kerimesi Hadîce/ Hanım’ın merkadidir/ sene 1334?/ defn-i evvel Cemile Râzî(15) târih-i vefâtın söyledi Hanım/ binti Ahmet Ağa/ sene 1315. ... (Bir mısra kırık.)(16) Ayak taşı: Âh mine’l-mevt/ Ya Rab aman hürmet-i/Kur’an için olsun/ Fahr-i dü-cihan yani/ O sultan için olsun/ Ebû 33) 77 Nolu mezar taşı: 1. Den: Hacı Ömer Ağa bin Bekir Ömer Hazret-i/ Osman içün olsun/ bağışla suçumuz Hacı Bekir Ağa, Recep 1310/Şubat 1893. şâh-ı şehîdân/ içün olsun/ İrham hâlî. 2. Den: Kızı Ayşe, 1334/1916. 29) 69 Nolu mezar taşı: 1. Den: Elif Hatun binti Ali Şîr, Zil- Defnü’s-sâni Kerîmesi Aişe sene 1334. hicce 1301/Ekim 1883. 2. Den: Medine binti Mustafa 34) 83 Nolu mezar taşı: 1. Den: Şâh Muhammed’in kızı Rebiü’l-ahir 1324/Haziran 1906. Emine Hâtun, ?/? 2. Den: Münteha Hanım, 1334/1916. 3. Baş taşı: Fâtihatü’l-kitâb/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ Elif Den: el-Hâc İbrahim el-Hâfız … Ahmed, Zilhicce 1332/Eki- Hatun binti Ali/ Şîr tüvüfyet kad intekalet/ min dâri’l-fenâ ilâ m1915. dâri’l-bekâ/ .. rahmeti’llâhi/ ‘aleyhâ ve ‘alâ cemî’l- Baş taşı: Rızâ’en Li’llâhi’l-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l- muvahhidîn/ fî şehr-i zil-hicce/ sene 1301. merhûme/ Şâh Muhammed’in kerîmesi/ Emine Hâtun’un Ayak taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Bakî/ Bir hâtûn-ı nâzenînin/ merkadidir/ bu mezar tüvüfyet ilâ rahmeti’/ llâhi te’âlâ/ ve merkadidir bu mezar/ eyledi nâzik tenin/ hâk ile yeksân rüz- nevverahû merkadehâ/ defnü’s-sânî Münteha/ ... tüvüfyet / gâr/ Almadı dâr-ı fenâda/ maksadı bu bî- murâd/ eyleye rû- sene 1334. huna rahmet/ lutle Perverdigâr. Baş taşı arkası: Defn-i sâlis (3. Den) el-Hâc İbrahim el- Ayak taşı arkası: Defnü’s-sânî Medine binti Mustafa tü- Hâfız … Ahmed eş-şehîr … zâde fî şehr-i Zilhicce sene 1332. vüfyet fî şehr-i rebî’ül-âhir sene 1324. Ayak taşı: Âh mine’l-mevt/ Bir hatûn-ı nâzeninin/ merka- 30) 70 Nolu mezar taşı: 1. Den: Abdullah kızı Fatma, didir bu mezâr/ eyledi nâzik tenin/ hâk ile yeksân rüzgâr/ al- Şevval 1283/1867. 2. Den: Hacı Hafız Efendi kızı Zemzem, madı dâr-ı fenâda/ maksadı bu bî-murâd/ eyleye rûhuna rah- 1342/1924. met/ lutle Perverdigâr. Baş taşı: Rızâ’en li’llâhi’l-fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ 35) 87 Nolu mezar taşı: 1. Den: Hamevî-zâde Nu’mân … Fâtıma / binti Abdullah/ fî şehr-i şevvâl-i şerîf/ fî sene 1283. Bey kızı Zübeyde Hâtun, Zilkade 1309/Haziran 1892. 2. Ayak taşı: İlâhî ente zû-fazlin ve mennin/ fe-innî zü’l- Den: Muhyiddin Bey kızı Âdile Hatun, 5 Şaban 1329/20 Tem- hatâyâ fa’fü annî/ ve zannî fîke Yâ rabbi cemîlü/fahakkik Yâ muz 1912. 3. Den: Neş’et Bey kızı Reşit Kemal Bey’in eşi İlâhî hüsne zannî/ İlâhî lâ tü’âzibnî fe-innî/ mukirran bi’z- Saniye Hanım 1348/1929. zünûbî kad kâne minnî/ yazunnu’n-nâse hayran lî fe-innî/ Baş taşı: Rızâ’en li’llâhi’l-fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ eşerru’n-nâse in lem ta’fü ‘annî. defn-i evvel Zübeyde Hâtun/ binti Nu’mân Beg eş-şehîr/ bi- Ayak taşı arkası: Defnü’s-sânî Zemzem binti Hacı Hafız Hamevî-zâde tüvüfyet fî şehr-i Zi’lka’de/ sene 1309/ defn-i Efendi, sene 1342 sânî Âdile Hatun/ binti Muhyiddin Beg/ tüvüfyet fî şehr-i 5 31) 73 Nolu mezar taşı: 2. Den: Saatçi-zâde Muham- Şabân/ sene 1329.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 49 Baş taşı arkası: Çü verir âlem-i kemâl bu hâlet-i hüzn üzre Hasretinle Sâmiye kan ağlasa kardaşların

Şerh u tafsilata ne hâcet ateş-i hicrân ki Gösterir dâğ-ı derûnun herkese bu taşların Defn-i sâni Neş’et Bey kızı Reşit Kemal Bey’in eşi Saniye Hanım 1348. Ayak taşı: Âh mine’l-mevt/ Esüb bâd-ı ecel bu nâzeninin/ ömrün az etdi/ henüz nev-reste tâze/ gonçe-i âh bî-murâd etdi/ zemîn ü âsumân ehli/ nola kan ağlasa billah/ Nihâl-i ya- semin kaddin/ türâb içre dırâz etdi/ Yâ mûnise külle vahîd. 36) 90 Nolu mezar taşı: 1. Den: Yağlıcı Bekir kızı Hatice, Safer 1307/Ekim 1889. 2. Den: Müntehâ Hâtun Muharrem, 1334/Kasım 1915. Baş Taşı: Li’llâhi’l-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ Urfa eşrâ- fından/ Yağlıcı-zâde Muhammed/ Efendi’in kerîmesi/Münte- hâ Hâtun’un/ merkadidir tüvüfyet/ fî şehr-i Muharremi’l- harâm/ sene 1334/ defn-i evvel Hadîce binti / Yağlıcı Bekir fî safer sene 1307. Ayak Taşı: Yerinde yok. 37) 91 Nolu mezar taşı: Defn-i evvel Zeliha binti ?, 1281/1864. Defn-i sani ?, Cemaziye’l-ahir 1340/Ocak 1922. Baş Taşı: … fî şehr-i cemâziye’l-âhir/ sene 1340/ defn-i evvel Zelîha binti …./ sene 1281. Ayak Taşı: Yerinde yok. 38) 93 Nolu mezar taşı: 1. Den: Aliye Hanım, Rebî’i’l-âhir 1324/ Haziran 1906. 2. Den: Rahîme Hatun, 1337/1919. 3. Den: Çiftçi-zâde Mahmud Hâfız, 1350/1931. Baş Taşı: el-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûm/ el-mağfûrun leh Hasan/ Hoca-zâde/ Hacı Abdurrezzâk’ın/ kerimesi Aliye/ Ulucami Haziresi, 96 Nolu Mezar Taşı Hanım’ın merkadidir/ tüvüfyet fî şehr-i rebî’i’l-âhir/ sene 1324. Ayak Taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî/ Allahüme’stur ‘uyûbenâ/ İçim arıtamadım ğıll u ğışdan v’ağr zünûbenâ/ ve nevvir kubûranâ Yâ Mevlânâ/ ve kefr Ne idem bilmezem karam ağara ‘annâ seyyi’âtinâ/ ve tahhir kulûbenâ/ cemî’i’l-mü’minîn/ Yâ mûnise külle ferîd. Benim gibi yüzü kara günahkâr Ayak Taşı arkası: Defnü’s- sâlis: Câmî’i Kebîr İmâmı Çiftçi- Ne geldi ne geliser bu dünyaya zâde Mahmud Hâfız, … fî sene 1350/ Defnü’s-sânî: Hâce Ra- hîme Hatun binti Abdurrahman, sene 1337. İlâhî red kılma mürüvvetinden 39) 95 Nolu mezar taşı: 2. Den: Hacı Akar-zâde Mustafa Kapuna geldim ben yüzü kara Ağa kızı Haze, 1341/Ocak 1923. 2. Den: Mustafa Ağa oğlu Yorgancı-zâde Hacı Muhammed Ağa, Zilkade 1322/Ocak Eger dünyâ bana bâkî kalaydı 1905. Felekden intikâm almak kolaydı. Baş taşı arkası: Defnü’s-sânî: Haze binti Hacı Akar-zâde Mustafa Ağa, sene 1341. 41) 98 Nolu mezar taşı: 2. Den: Saye Hatun, 14 Cemazi- 40) 96 Nolu mezar taşı: 1. Den: Eymen Hâtun, Şaban ye’l-evvel 1308/26 Aralık 1890. 3. Den: Ömer Ağa kızı Hati- 1310/Mart 1892. 2. Den: Saydâlî Yusuf Ağa oğlu Muham- ce, Cemaziye’l-ahir1331/Mayıs 1913 I. Den: Ebûzer bin ... med, 27 Cemaziye’l-ahir 1331/3 Haziran 1913. 1274/1858. Baş Taşı: Lâ ilâhe illa’llâh Muhammedü’r-Rasûlullâh/ Hâzâ Baş Taşı: el-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ Saye Hatun kabru’l-merhûm el-mağfûr/ Muhammed bin Saydâlî Yusuf binti …/ Hacı Şeftâli-zâde/ İsmâîl tüvüfyet/ ilâ rahmeti’llâhi/ Ağa/ tüvüfye ilâ rahmeti’llâhi te’âlâ/ fî şehr-i 27 cemâziye’l- ’aleyhâ fî şehr-i/ 14 cemâziye’l-evvel/ sene 1308/ Defn-i evvel âhir/ sene 1331/ Defn-i evvel Diyarbekir hânedânından/ … Ebûzer bin … / sene 1274. oğlu-zâde Hacı Şerîf/Ağanın kerîmesi Eymen Hâtun/ fî şehr-i Baş taşı arkası: Defnü’s-sânî: Hadîce binti Ömer Ağa, tüvüf- şa’bân sene 1310. yet fî şehr-i cemâziye’l-âhir sene 1331. Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt/gerisi okunamadı. (Mefâîlün Mefâîlün Feûlün) 42) 101 Nolu mezar taşı: Rahime Hanım binti Osman Ağa, Günâhım çok mukirrim Yâ İlâhî ?/? Ümîdim gerû sen Perverdigâr’e

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 50 Baş Taşı: Kırık ..., defnü’l-evvel Rahime Hanım binti/ Osman Yer itdi güzâr bahâr-ı ‘ömrüm Ağa tüvüfyet ilâ rahmeti’llâhi ‘aleyhâ. Türab oldu şükûfe-zâr-ı ‘ömrüm Ayak Taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî lâ yezâlü ve lâ yenâmü ve lâ yemût/ meded yâ ‘aşereti mübeşşere ridvânu’llâhi te’âlâ Kâr itmedi bir takım müdâvât ‘aleyhim ecmâ’în/ meded yâ seyyid sultân Hazret-i Şeyh Ab- Fermân-ı kazâ düzer mi heyhat dulkâdir Geylânî kuddise sırrahu’s-samedânî /meded yâ sey- yid sultân Hazret-i Ahmed er-Rufâ’î kuddise sırrahu’n-nûrânî/ Bir şevk-i hande muhibbim idim meded ya ruh-ı Gavs-ı Şâh-ı Geylânî/ meded yâ seyyid sul- Mahvımla felek ne oldu bilmem tân Hazret-i Ahmed el-Bedevî kuddise sırrahu’s-sâmî/ meded yâ Hazret-i Şems-i Mevlânâ Tebrîzî kuddise sırrahu’l- Ey bülbül-i nâle-i ser-kal’a-i kîn âzîz/ meded yâ mûnise külle vahîd ve yâ enîse külle ferîd/ …. Evlâdımı git eyle sen teskîn Burada ayrı kırık bir taş var:.. Tarikat-ı ‘aliyye-i Kâdiriyye silkin- 47) 114 Nolu mezar taşı: Karslı Tevk Efendi’nin Kerîmesi ve den/ Hadîce? Fâtıma Hanım’ın merkadidir/ tüvüfyet ilâ rah- Pâbuşcu Hacı Cum’a-zâde Hâcı Mahmud Ağa’nın Halîlesi meti’llâhi te’âlâ ‘aleyhâ/ fî şehr-i şevvâli’l-mu’azzam sene Zâhide Hanım, Safer 1337/Kasım-Aralık 1918. 1319/ 25 Ocak 1902. Baş Taşı: Rızâ’en li’llâhi’l-fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme el- 43) 104 Nolu mezar taşı: Muhammed Sa’îd Efendi’nin vâli- mağfûre/ … Karslı/ Tevk Efendi’nin kerîmesi/ ve Pâbuşcu desi Âişe, Zilhicce 1325/ Ocak 1908. Hacı Cum’a-zâde/ Hâcı Mahmud Ağanın Halîlesi/ Zâhide Baş Taşı: Rızâ’en li’llâhi’l-fâtiha/ Urfa Meclis-i İdâre/ Kâtibi Mu- Hanım tüvüyet fî/ şehr-i Saferi’l-hayr/ sene 1337. hammed Sa’îd/ Efendi’nin vâlidesi/ Âişe binti …/ merkadidir Ayak Taşı: Yerde ayak taşı olduğunu tahmin ettiğimiz kırık ve tüvüfyet ilâ rahmeti’llâhi/ ‘aleyhimâ … sene …/ …./ fî şehr-i çok tahrip olmuş bir taş var. Yazıları okunamıyor. zilhicce…/ sene 1325. 48) 116 Nolu mezar taşı: Hacı Ali Beyin Kerîmesi Râbia Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt/ İlâhî dilerim derdime çâre/ ki Hanım, Zilkâde 1336/ Ağustos 1918. oldum nes elinden dili yâre/ …/ …/ İlahi red kılma mürüvve- Baş Taşı: el-Fâtiha/ Urfa eşrâfından/ Hacı Ali Beyin Kerîme-i/ tinden/kapına gelmişim ben yüzü kâre/ …/ …/ Ya Mûnise muhteremesi Râbia Hanımın/ merkadidir ilâ rahmeti’llâhi/ külle ferîd. kad intekalet min dâri’l-/ fenâ ilâ dâri’l-bekâ/ fî şehr-i Zi’l- 44) 107 Nolu mezar taşı: Urfa Jandarma Birinci Bölük Süvâri ka’de/ sene 1336. Mülâzımı Harputlu Mustafa Efendi’nin vâlidesi Firdevs kızı Ayak Taşı: el-Firâk/ Muhammmedün seyyidü'l-kevneyni ve's- Havvâ Hanım, 23 Zilkade 1320/21 Şubat 1903. sekaleyn/ Ve'l-ferîkayni min ‘urubin ve min acemi/ Hüve’l- Baş Taşı: Lâ ilâhe illa’llâh Muhammedü’r-Rasûlullâh/ Rızâ’en Habîbü’llezî türcâ sefâ’atühû/ Li külli hevlin mine’l ahvâli mük- li’llâhi’l-fâtiha/ Hâzihi kabru’l-merhûme/ Urfa Jandarma Bi- tahimi/ De’â ila’llahi fe'l-müstemsikûne bihî/Müstemsikûne rinci/ Bölük Süvâri Mülâzımı/ Harputlu Mustafa Efendinin/ vâ- bi-hablin ğayr-i munfasımı/ Fâka'n-nebiyyîne fî hâlkın ve fî hu- lidesi Havvâ Hanım/ binti Firdevs’in merkadidir tüvüfyet/ fî lukın/ Velem yüdanûhü fî’l-‘ilmi ve lâ keremi. şehr-i 23 zi’l-ka’de sene 1320. 49) 119 Nolu mezar taşı: 2. Den: Abdulkâdir kızı Zeliha Mu- Ayak Taşı: Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî/ İlâhî ente zû-fazlin ve men- harrem 1323/ Mart-Nisan 1905. 1. Den: Muhammed Emîn nin/ fe-innî zü’l-hatâyâ fa’fü annî/ ve zannî fîke Yâ rabbi cemî- Efendi 1335/1917. lü/ fe-hakkik Yâ İlâhî hüsne zannî/ İlâhî lâ tü’âzibnî fe-innî/ mu- 50) 121. Nolu mezar taşı: Çavuş-zâde Emin Muhammed kirran bi’z-zünûbî kad kâne minnî/ yazunnu’n-nâse hayran lî Efendi’nin kızı? 21 Rebî’u’l-âhir 13??/?? fe-innî/ eşerru’n-nâse in lem ta’fü ‘annî/ Yâ mûnise külle Baş Taşı: el-Fâtiha / Birecikli Hanâvî-zâde/ Hacı İbrahim vahîd. Efendi’nin/ refîkası ve Diyarbekir/ eşrâfından Çavuş/-zâde 45) 109 Nolu mezar taşı: Süleyman Ağa’nın Haremi ve Sa’at- Emin Muhammed Efendi’nin/ kerîmesi …/ tüvüfyet fî şehr-i/ çı-zâde Bozan Ağa’nın Kerîmesi ‘Âişe Hâtun, 13 Receb 21 rebî’u’l-âhir/ sene 13?? 1325/2 Ekim 1906. Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt/ İlâhî ‘abdüke’l-‘âsî etâke/ Mukır- Baş Taşı: el-Fâtiha/ Hâzâ kabru’l-merhûme/ Nâmu-zâde? Sü- ran bi’z-zünûbi kad de’âke/ Fe-in tağrfe-ente ehlün li-zâke/ leyman/ Ağanın Harem-i/ muhteremesi ve Saatçi/-zâde Fe-in tadrud fe-men yerham sivâke/ Yâ erhame’r-râhimîn. Bozan Ağa/ nın kerîmesi ‘Âişe/ Hâtun’un merkadidir/ tüvüf- 51) 122 Nolu mezar taşı: Hacı Mustafa Ağa’nın kızı … Hanım, yet/ fî şehr-i 13 recebi’l/ -mu’azzami’ş-şerîf/ sene 1325. 1334/1916. Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt/ Bir hâtûn-ı nâzenînin/ merkadidir Baş Taşı: el-Fâtiha / Hâzâ kabru’l-merhûme/ …zâde el- bu mezar/ eyledi nâzik tenin/ hâk ile yeksân/ rûzgâr/ bulmadı Hacı/Mustafa Ağanın/ kerîmesi ../ Hanım’ın merkadidir/ sene dâr-ı fenâda/ maksadı bu bi-murâd/ eyleye rûhuna/ lutle rah- 1334. met/ Perverdigâr. Ayak Taşı: Kırık .../ olsun ve vasiyyü’n-Nebi ol şah-i/ merdân 46) 112 Nolu mezar taşı: Abdurrahman Ağanın Kerîmesi .. içün olsun/ Bağışla suçumuz şah-ı/ şehîdân içün olsun. Hanım, 1326/1908. 52) 125 Nolu mezar taşı: 2. Den: Abdülkadir kızı Zeliha, Ra- Baş Taşı: el-Fâtiha/ Hamidiyye Süvâri Elli/ Üçüncü Alayın/ Ko- mazan 1335/Haziran-Temmuz 1917. 1. Den: Şeyh Muham- lağası Abdulkâdir/ Vas Efendi’nin haremi/ ve Hacı Hızır- med Ali, Ramazan 1297 H/ Ekim 1879. zâde/ Abdurrahman Ağanın/ kerîmesi/ .. Hanım’ın merkadi- Baş taşı arkası: Defnü’s-sânî Zelîha binti Abdulkâdir, şehr-i dir/ sene 1326. Ramazan sene 1335. Ayak Taşı: Âh mine’l-mevt (Mefûlü Mefâîlün Feûlün)

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 51 Mezar Kimliği No No Vefat Tarihi

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 52 ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 53 Sonuç rastladığımız hazirede bazen iki kardeş bazen de anne-kız ya da baba kız şeklinde aynı kabirde medfun olan kişilerin ol- Bu çalışmamızda Şanlıurfa Ulu Cami Haziresi’nde bulu- duğunu gördük. nan mezarlarda gömülü olan kadınların mezar taşı kitabele- Bu mezar taşlarının bazılarında klasik olarak orada gö- rinden hareketle tesbit ettiğimiz 74 tanesini verdik. Bu me- mülü olan kişilerin isimleri ve vefat tarihleri gibi bilgiler yer alır- zarların bazıları günümüze kadar çok iyi korunmuşken bazı- ken bazılarında ise o kişinin vefatından duyulan hüznün yan- larının da yıpranmış ve tahrip edilmiş olduğunu gördük. sıdığı duygulu dizeler bulunmaktadır. Ölen kişinin sosyal sta- Mezar taşı kitabelerinde genelde “talik hat” tercih edilir- tüsüne göre de bazı mezar taşlarında Urfalı şairlerce ebced- ken bazı taşlarda “nesih hat”tın tercih edildiğini gördük. le tarih düşürüldüğü görülmektedir. Ancak bu yazıların taşlara nakşedilmesi esnasında taş usta- Bu mezar taşı kitabelerinde Şevket, Furûğî, Mihrî, Hilmî, sından kaynaklanan bazı hatalara da rastladık. Emin ve Râzî gibi Şanlıurfalı şairlerin mahlaslarını görmekte- Bölgenin karakteristik özelliği olan mükerrer denlere de yiz.

DİPNOTLAR

(1) Şanlıurfa Ulu Cami hakkında geniş bilgi için bk. Mustafa Güler, 10) Bu mezarın ayak taşı yerinde yok. XII. Yüzyıl Anadolu Türk Camileri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 11) Bu mezar taşında iki tane “defn-i sani ifadesi bulunmaktadır. (Danışman: Doç. Dr. İlknur Aktuğ Kolay), İTÜ Fen Bilimleri 12) Bu şiirin vezni problemli. Enstitüsü, 2005, s. 169-183. 13) Şair Mihrî (Zülkar)hakkında bk., Bedri Alpay, Şanlıurfa Şairleri 2) İlhan Armutçuoğlu, Kaside-i Bürde, Erkam yay. İstanbul 2009, (Ed. Adil Saraç), Şanlıurfa 1986, s. 141. s.41. 14) Şair Hilmî hakkında bk., Ekrem Bektaş, “Urfalı Şair Hilmî ve 3) Ulu Cami Haziresinde bulunan bütün mezar taşları hakkında Kayıp Eseri Reyâhîn” EKEV Akademi Dergisi, Yıl: 10, Sayı: 26, detaylı bir çalışma için bk., Gül Güler, “Urfa Ulu Camii Kış 2006, s. 147-156; Ekrem Bektaş, “İstanbul'da Taşralı Bir Haziresindeki Mezar Taşları”, Türk-İslam Medeniyeti Akademik Şair”, Beykent Üniversitesi, I. Uluslararası Türk Edebiyatında Araştırmalar Dergisi, Yıl 10, Sayı 20, Konya 2015, s. 171-190. İstanbul Sempozyumu Bildirileri, (3-5 Nisan 2008, İstanbul), 4) Bu çalışmamızda mezarların numaralandırması ve mezar Beşir Kitabevi, İstanbul, 2009, s. 195-201; Ekrem Bektaş, “Urfalı taşlarının okunması gibi konularda, Yrd. Doç. Dr. Gül Güler Hilmî'nin Antep Günleri”, Uluslar arası Gaziantep Araştırmaları tarafından yürütülüp neticelendirilen “Urfa Tarihi Cami (Sözlü Kültür, Dil ve Edebiyat), Gaziantep Üniversitesi Fen Hazirelerindeki Mezar Taşlarının Tespiti, Tasni ve Envanteri” Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, 10-12 Nisan başlıklı ve 110K106 nolu Tübitak Projesi esas alınmıştır. 2008, Gaziantep; Ekrem Bektaş, “Nâbî'nin “Bu” Redii Gazeline 5) Emin (Kıratoğlu Muhammed) hakkında bk., Mehmed Veysî Urfalı Şairler Tarafından Yapılan Tahmis ve Yazılan Nazireler”, Dörtbudak,” Geleneğin Direnen Şairi; Kıratoğlu Emin Gazi Türkiyat Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi, Güz 2008, Sayı Fırakiyyesinden Birkaç Şiir”, Klasik Türk Edebiyatı 3, Ankara, 2009, s.51-66; Ekrem Bektaş, “Urfalı Divan Şairleri Sempozyumu (Prof. Dr. Abdulkadir Karahan'a Armağan), Üzerine Bir Değerlendirme”, III. Milletlerarası Klasik Türk Şanlıurfa Belediyesi Yayınları, Şanlıurfa 2006, s. 48-54; Bedri Edebiyatı Sempozyumu (Prof. Dr. Abdulkadir Karahan anısına), Alpay, Şanlıurfa Şairleri (Ed. Adil Saraç), Şanlıurfa 1986, s. 39. 5-6 Mayıs 2014. 6) Şair Şevket hakkında bk., Abdulkadir Karahan, Urfalı Mehmed 15) Razî hakkında bk., Bedri Alpay, Şanlıurfa Şairleri, (Ed. Adil Şevket ve Şiirleri, Şanlıurfa Belediyesi Yayınları, Ankara 1991. Saraç), Şanlıurfa 1986, s. 174. 7) Kaçıncı den olduğu belirtilmemiş. 16) Bu mezar taşının son kısmı kırık olduğu için tarih beyti ve tarihi 8) Bu mezarda iki farklı baş taşı var ve ayak taş yok. hakkında bilgiye sahip değiliz. 9) Furûğî hakkında bk., Bedri Alpay, age., s. 58-59.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 54 UrfalıŞeyhİsaEfendi

Bekir Sıtkı SEZER Emekli Hâkim [email protected]

Şeyh İsa Efendi hakkında yazmaya kaç ekleme yaptıktan sonra aile büyü- disini yetiştirmiştir. Genç yaşta gözlerini çalıştığım bu yazıma Mahmut Karakaş ğüm, insan, İsa Efendi hakkında bildik- kaybettiğinden Kur'anı Kerim’i ezberine tarafından yazılmış ve Şanlıurfa Beledi- lerimi ve gördüklerimi anlatacağım. Me- almıştır. Rahmetli ninem Griftar Hanım yesi Kültür ve Eğitim Müdürlüğü Yayın- zarı Bediüzzaman Kabristanı’nda Şıh her gün kuşluk vakti mushafı alıp karşı- larından 1996 yılında yayımlanmış olan Nebi Efendi Türbesi'nin ayakucundadır. sına oturup dersini okur, dedem de din- "Şanlıurfa Evliya ve Âlimleri" isimli de- Yanında da müritleri ve ihvanları olan leyerek takip eder yanlış okuduğu ğerli eserden bir alıntı yaparak başla- Hacı Azzem Ahmet ile Şekerci Halil'in yerde ikaz edip düzeltirdi. Genç yaşta mak istiyorum. mezarları vardır. Türbenin içerisinde ise Tarikatı Nakşibendî’ye Halifesi Kerkük- Bu kitabın 57. sahifesinde Şeyh İsa İsa Efendi'nin Şeyhi Kerküklü Şeyh Ab- lü Şeyh Abdurrahman Efendi'nin der- Efendi hakkında şöyle bahs olunmak- durrahman Efendi'nin kabri de vardır. gâhına intisap etmiş, Şeyh Efendi'nin tadır. İsa Efendi’nin her ne kadar mezar ta- tensibi ile vefatı üzerine Nakşibendî Ta- "ŞEYH İSA EFENDİ: şında ölüm tarihi 1968 yazılı ise de ölüm rikatı Halifesi olmuştur. Yazımın başın- tarihi tam olarak 2 Ocak 1969 idi. da bahsettiğim Mahmut Karakaş'ın ki- Ölümü 1968 Ben sizlere dedem, yani büyükba- tabının 17. sahifesinde Şıh Abdurrah- Evliyaullahtan biri olan Şeyh İsa bam Şıh İsa Efendi'yi anlatacağım. Mi- man Efendi ile ilgili verilen bilgide de bu Efendi'nin mezarı Bediüzzaman Kab- ladi 1881 tarihinde doğduğu tahmin hususa temas edilmiştir. ristanındadır. Mezarın baş dikmesi bize ediliyor. 1969 yılında vefat ettiğinde, Kıyafet inkılâbından sonra, protes- şu bilgileri vermektedir. babam yaşının 88 olduğunu söylemişti, to ederek uzun zaman evden dışarı çık- El-fatiha bu da 1881 yılına tekabül ediyor. Ço- mamış olduğu söylenir. Son zamanla- Haza kabr el merhum cukluğundan itibaren halk arasında ta- rında ise sadece cuma günleri camiye Tarikat-ı Nakşibendiye hülefasından vukkarası tabir edilen gece körlüğü has- gitmek için evden çıkardı. Bir de dini Hacı Osman oğlu Şeyh İsa Efendi talığından rahatsız olduğundan yirmili bayramlarda kendisinden yaşça büyük Teveffa şehr-i zi'l-kade yaşlarda tamamen ama olmuştu. Mes- ablası Fatma Hanım'a (Köroğlu) bay- Sene: 1388 leği kazzazlık imiş. (soyadı kanunun- ram ziyaretine giderdi. Hatta kendisi Hacı Osman oğlu olan Şeyh İsa dan önce “kazaz” olan aile lakabımız, vefat ettiğinde ablasına söylenmemiş Nakşibendî tarikatı halifelerindendir. Hi- dedemin mesleğinden dolayıdır.) Kaz- idi, abla da her bayram "İsa niye gelmi- lafeti Kerküklü Şeyh Abdurrahman zazlık eski bir zanaat olup bugün sade- yor?" diye sorduğunda "hasta olduğu Efendi'den almıştır. Hakkında fazla bil- ce adı kalmıştır. Osmanlıca-Türkçe söz- için gelemiyor," derlermiş. Tek yakını Ab- gimiz yoktur. Hicri 1338, miladi 1968 ta- lükte kazzaz "ipek yapan ve ipek satan" lası Fatma Köroğlu’da yüz yaşını devir- rihinde vefat etti. olarak tanımlanmaktadır. Güm- dikten sonra vefat etti. (Allah rahmet ey- Şeyh İsa Efendi'nin gözleri ama ol- rükhanı’nın bitişiğindeki bedestenin adı lesin.) muştu. Ömrünün sonuna kadar ama halen Kazzaz Pazarı’dır, demek ki eski- Yaz kış ince çizgili kumaştan uzun olarak yaşadı. Daima oğlu elinden den burası kazzazların icrayi zanaat ey- bir zıbın giyer, beline acem şalı kuşak tutar, camiye götürür getirirdi. lediği bir bedesten imiş. Rahmetli, sarardı. Camiye gitmek için evden çı- Şeyh İsa Efendi gözleri sağlam ol- bazen eski meslek günlerini hatırlamak karken de babamın kendisine yazın duğu zamanlarda kazzazlık yapardı. ister gibi biz torunlarına deleme (topaç) ince hafif, kışın kalın kumaştan diktiği Kendisi de Şekerci Hac Halil Efendi'yi ipi örerdi. palto giyer, başına da yün örme külah halife olarak bırakmıştır." Çocukluk döneminde düzenli ola- giyerdi. Değerli yazar tarafından kaleme rak mektep ve medrese tahsili görme- Çok mütevazı bir insandı. Cuma alınmış bu kısa ansiklopedik bilgiye bir miş ise de mahalli hocalardan dini eği- günleri cuma namazını kılmak üzere ca- tim ve Kur'an dersleri almış, kendi ken-

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 55 demin yattığı odanın tavanı mertek ör- tülü olduğundan daha sık akardı. Kış günleri odanın her tarafına leğenler ko- valar konurdu, ama sadece onun yattı- ğı kısma bir damla bile düşmezdi. İhvanları ile zaman zaman bizim evde toplanır, sohbet eder zikir yapar- lardı. İlkbahar mevsiminde de dağ gez- melerine çıkarlardı. Bazen eski otogar civarındaki Ebül Hüda'nın bağına, bazen de kalenin arkasına düşen Karlık veya Dedeyin Serinci'ne giderlerdi. (Şimdilerde buralar tamamen gece- kondu mahallesi olmuştur.) Bazen yaz ikindileri elinden tutup evimizin yakının- daki Duzeken Camii'ne götürürdüm, kadim dostu olan caminin imamı Mirine Hoca ile (Muhammed Lütfü Okumuş) avludaki ağacın gölgesinde oturup soh- bet ederlerdi. Hatırlayabildiğim yakın ar- kadaşları ve ihvanları Şekerci Hacı Halil (Vefatından sonra halifesi olmuştur.) Ahmet Hoca, (kendisi gür sesli bir ga- zelhan idi, dağ gezmelerine gittiğimiz- de elini kulağına götürüp gazel okudu- ğunda sesi karşı tepelerde yankılanır- dı.) Azzem Hacı Ahmet, Ağ Cami Faracı Arapoğlu Mehmet, Abdullah Nacar, Attar Yahya, Eskici Aziz idi. Annemin ba- bası Hacı Ahmet Parmaksız da ihvanla- rından idiyse de ağır hastalığı sebebi ile Hacı Yadigar Camii / Desen: Bekir Sıtkı Sezer sohbet toplantılarına katılamazdı. Bazen İsa Efendi, Hacı Ahmet Dedemi miye giderken biz torunları elinden tu- di. Dedem de kendisini kırmamak için evinde ziyarete giderdi. tarak kendisine yardım ederdik, genel- kabul eder, şekerlemeleri ve lokumları 1960 senesinde Bediüzzaman Sa- likle evimizin yakınındaki Nimetullah Ca- biz çocuklara verirdi. Bir de ihvanı olan id-i Nursi Urfa'ya geldiğinde şakirtleri misine (Ağ Cami) veya Duzeken Abdullah Nacar, yaz mevsiminde kendi vasıtası ile birbirlerine selam teati et- Camii’ne gitmeyi tercih ederdi. O kısa- bağının mahsulünden bir kufa (sapsız mişlerdi, gerek her ikisinin yaşları ve cık mesafede yoldan gelip geçenler küçük sepetçik) üzüm veya incir gön- sağlık durumları, gerekse devrin şartla- koşturarak elini öpmeye yeltendiklerin- derir o da kabul ederdi. Kendisi bir çirtik rı sebebi ile bizzat görüşememişlerdi. de kesinlikle elini öptürmez, geri çeker- (küçük salkım) üzüm yer gerisini yine Aile fertlerinden kimsede kendisine di. Kendisine okuması için hasta getiril- bizlere verirdi. ait hiçbir resim, fotoğraf yoktur, fotoğra- mesini pek istemezdi. "Şifa Allah’tandır, Tok gözlü ve kanaatkâr idi. Bir kuş- fının çekilmesine müsaadesi yoktu. biz ancak dua ederiz," diyerek kibarca luk vakti, bir de akşam namazından Amcam Ahmet’in söylediğine göre, geri çevirirdi. Yalnız bir istisnayı hatırlı- sonra olmak üzere günde iki öğün son günlerinde kendisinin izni ve haberi yorum. Çok yakın arkadaşı ve aynı za- yerdi. Sofrada kaç çeşit yemek olursa olmaksızın resmini çekmeye çalıştıkla- manda ihvanı olan bir zatın kızında bir olsun, bir çeşitten başka yemezdi, ken- rında film makarasında onun bulundu- hastalık peyda olmuştu, nöbet geldiği disinin küçük bakır bir sahanı vardı, ye- ğu kareler ya siyah çıkıyor, ya da yanı- zaman bu çocuğun elleri ve ayakları tir meklerini hep ondan yerdi. yormuş, o nedenle resmini çekmeye tir titrer ve gözleri tepesine dikilir, gözü- Döşek, şilte istemez, yaz kış bir ke- muvaffak olamamışlar. nün karası kaybolurdu. Gün aşırı getir- çenin üzerinde uyurdu. Secde eder gibi Vefatında Çanakkale'nin bir köyün- diler, karşısında oturtup dua etti, her başını yastığa kor, o vaziyette yatar, de öğretmenlik görevinde bulundu- dua sonunda kız sakinleşip kendisine ayaklarını sere serpe uzatmadan uyur- ğumdan cenazesinde hazır bulunama- gelip rahatlıyordu. Bir müddet sonra ta- du. dım. O zamanın iletişim ve ulaşım şart- mamen iyileştiğini söylediler. Evimiz, Hacıyadigar Mahallesi Ba- ları şimdiki gibi kolay ve elverişli değildi. Kimseden hediye kabul etmezdi. rutçu Sokağı’nda konak yavrusu eski Ama Urfa'ya her gittiğimde mezarını zi- İhvanlarından olan Azzem Hacı Ahmet bir Urfa eviydi, ama diğer evler gibi yaret ederim. Allah Mekânını Cennet ey- Efendi zaman zaman ticaret için İstan- damlar toprak örtülü olduğundan ya- lesin, nur içinde yatsın. bul'a gidip gelirdi, dönüşünde de ken- ğışlı havalarda iyice loğ taşı ile perkitil- disine bir kutu Hacı Bekir Şekeri getirir- meyince (sıkıştırılmayınca) akardı. De-

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 56 DÂRÜLELHÂN (İstanbulBelediyesiKonservatuarı) 1926YılıDerlemelerindeUrfaTürküleri -10-

Halil ALTINGÖZ Kültür Bakanlığı Şanlıurfa DTHM Korosu Sanatçısı [email protected]

İstanbul Belediye Konservatuarı’nın (Darülelhan) der- Bu mecmuaları uhdesinde bulunduran değerli dos- leme çalışmaları 31 Temmuz 1926 tarihinde başlayıp, 17 tum Harran Üniversitesi öğretim görevlisi araştırmacı yazar Eylül 1929 tarihine kadar yılın belirli aylarında ve dört gezi ha- S. Sabri Kürkçüoğlu ve gazeteci yazar sayın Sabri Dişli tara- linde yurdun birçok yöresinde yapılmıştır. Konservatuar he- fından bana ulaştırıldığında herkesin okuyabilmesi için bu yetinin Urfa’ya gelişleri birinci araştırma gezisi kapsamında eski yazım notaları günümüzde kullanılan notaya çevirme olup 31 Temmuz 1926 yılında başlamış ve 51 gün sürmüştür. fikri bizde uyandı. Bu çalışmayı gerçekleştirmekten hem Bu ilk geziye Yusuf Ziya Demircioğlu, Rauf Yekta bey, Dürri büyük mutluluk hem de onur duyduk. Turan ve Ekrem Besim Bey iştirak etmişler; çalışma Güney ve Notalara en ufak bir müdahalede bulunmadım. Hatalı Orta Anadolu’nun belli başlı merkezlerinde yapılmıştır. sayılabilecek noktalarda bile 89 yıllık bir tarihten günümüze Darülelhan tarafından Urfa’dan derlenen türküler ilk ulaşan bu belgelerin aynen korunması adına notaların oldu- olarak “Anadolu Halk Şarkıları” 5. Defterinde yayınlanmış ğu gibi kalmasına dikkat ettik ve birebir aynısını yazdık. Nota- daha sonra 6. ve 13. Defterde de bazı türküler yayınlanmıştır. ların hem orijinal nüshası hem de yazdığımız Türkçe güncel Bu mecmualarda yayınlanan eserler Ferruh Arsunar tarafın- notasını yan yana yayımlıyoruz. Bu sayıda “Anadolu halk şar- dan notaya alınmış ve Osmanlıca yazı ile yazılmıştır. Yeniden kıları” mecmuasının 5. defterinde yayımlanmış olan “Bu De- güncel notaya uyarlanarak yazdığımız bu notaların şimdi oku- rede Basdı Bizi Harami” ve “Yine Cuş Eyledi Gönlüm Çağla- duğumuz Urfa türkülerinin bundan 89 yıl evvelki icrası konu- dı” adlı Urfa’nın iki kayıp türküsünü daha hem kayıt altına alı- sunda bize çok somut bilgiler sunacağı aşikârdır. yor hem de sizlere sunuyoruz. Bu çalışmanın halk müziği ic- racıları için önemli bir kaynak olacağını umuyoruz.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 57 ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 58 BUDEREDEBASDIBİZİ

Bu derede basdı bizi harami Ay karanlık görebilmem yaremi Ay karanlık görebilmem yaremi

Sabah olsun göstereyim yaremi Bu zamanın halkı zalim değil mi Bu zamanın halkı zalim değil mi

Bana derler geç yarinden zulüm değil mi Bana derler geç yarinden zulüm değil mi

Halil Altıngöz tarafından Osmanlıca belgeden güncel notaya adapte edilip yeniden yazılmıştır. ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 59 ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 60 YİNECUŞEYLEDİ

Yine cuş eyledi gönlüm çağladı Ateşi aşkiyle bağrım dağlarım yavrum Ateşi aşkiyle bağrım dağlarım yavrum Ben o yarden ayrı düştüm de ağlarım Ben o yarden ayrı düştüm de ağlarım Çöller oldu da meskenimiz diyarımız

Halil Altıngöz tarafından Osmanlıca belgeden güncel notaya adapte edilip yeniden yazılmıştır. ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 61 Türkçe'ninUrfaAğzı…

Mehmet Faruk HABİBOĞLU Şair [email protected]

Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar, canlı olmalarının ge- TÜRKÇE reği olarak iletişim ihtiyacındadırlar ve diğerleriyle ve/ya Türkdili, Ural-Altay dil grubuna dahil olup Moğol, Tun- kendi türleriyle iletişim içindedirler. Bu iletişim çeşitli biçimler- guz, Kore ve Japon dillerinin de yer aldığı Altay dilleri ailesi de olabilmektedir. Bunların en etkili, yaygın ve karmaşık olanı veya Altay dilleri topluluğuna mensuptur. Yapı bakımından ise sesli iletişim biçimidir. Elbette bitkiler, bir kısım hayvanlar Altay dilleri ailesine giren bütün dillerde olduğu gibi, Türkçe ve özürlü insanlar sesli iletişim kuramazlar. Onlar daha çok de eklemeli (mülâsık=yapışkan) dillerdendir. görsel ve/ya hareketli iletişim kurarlar. İlk devreleri karanlık olmakla birlikte elde bulunan vesi- Normal (sağlıklı) insanlar ve çoğu hayvan türleri görsel kalar ve Çin kaynaklarının verdiği bilgiler, Türk dilinin geçmi- ve hareketli iletişimi de kullanmakla beraber, yaygın ve asli şinin, tarih öncesine gittiğini göstermektedir. Ancak, Türkçe olarak sesli iletişim biçimini kullanırlar. İşte sesli iletişim yön- derli toplu metinler, Yenisey-Orhun mezartaşları ile ele geç- temine dil (lisan) diyoruz. miştir. Her dilin fonetiği vardır. Hayvanların dahi kullandıkları Bilhassa Orhun Âbideleri'nde işlenmiş bir Türkçe ile kar- sesli iletişimin fonetik unsurları söz konusudur. şılaşılması, Türklüğün kendine has alfabe sistemi, dil ve tarih “Hayvanların kendi dillerini, bahşedilen fıtratları doğrul- şuurunun bulunmasına bakılırsa, Türk dilinin tarihi tibariyle tusunda ne kadar düzenli kullandıkları ve nasıl kullandıkları daha eski zamanlara götürülebileceği krini vermektedir. ses bilgisayarı ve ses spektrografı analiziyle tespit edilebili- Zaten bu sahanın âlimleri, Orhun Âbidelerindeki işlenmiş ve yor. Bilim adamları araştırmalarında insandaki ses özelliği, li- gelişmiş Türkçe'ye bakarak, dilin tarihî devrelerini, milattan sanı ve buna bağlı olarak kendine has kullanımının hiçbir hay- önceki devirlere çıkarmaktadırlar. van türüyle kıyas edilemeyecek incelik ve mükemmeliyette ol- Geçmişiyle birlikte Türkçe; Altay, En Eski Türkçe, İlk duğunu ortaya koydular. Hayvan türleri ve toplulukları sade- Türkçe, Eski Türkçe, Orta Türkçe, Yeni Türkçe ve Modern ce kendi aralarında anlaşma ve haberleşmeyi sağlayan bir- Türkçe devri olmak üzere yedi ana devrede ele alınmaktadır. takım sesler çıkarırlar. Biyoakustikçiler, hayvanların dillerine (2) o derece kendilerini kaptırmışlar ki, neredeyse bunların bir sözlüğünü de yapacaklar. Burada en önemli husus ise hiçbir LEHÇE, ŞİVE, AĞIZ (AKSAN) hayvanın harflerin sesini çıkaramamasıdır. Sebebi de insan Bir dil, hayatta kaldığı sürece yayıldığı coğrafyanın, te- ve hayvanda ki küçük dil ile boğaz duvarı mekanizmasının masta bulunduğu kültürlerin ve o dili konuşan toplumdaki ge- farklı olmasıdır. Mesela maymunlarda küçükdil ile boğaz du- lişmelerin tesiriyle dönem dönem çeşitli değişiklikler gösterir. varı birbirlerine epey uzak durduklarından, harfler teşekkül Bu değişikliklerin önemine ve dilin grameri üzerindeki etkisi- olamamaktadır. Bilim adamlarına gore bu özellik, canlıların ne göre dilciler bazı terimleri kullanmaktadırlar. ilk yaratılışlarından bu yana aynı şekilde devam etmekte- a) Lehçe (Uzak Lehçe) dir.”(1) Bir dilin, metinlerle takip edilen dönemlerinden önce DİL (LİSAN) ana dilden ayrılan kollarına lehçe denir. Bir dilin lehçeleri ara- sında ses, şekil ve kelime bakımlarından büyük farklılıklar var- Sesli iletişim yöntemi olan dil, her ne kadar bir kısım hay- dır. Bu nedenle bu lehçeleri konuşan insanlar, aynı millete van ve genel olarak insanlar arasındaki en etkili, asli ve yay- mensup olsalar bile birbirleriyle anlaşamazlar. gın iletişim biçiminin genel adı ise de, biz burada dil demekle Türkçenin Çuvaşça ve Yakutça adı verilen iki lehçesi var- insan lisanını kastedeceğiz. dır. Son zamanlarda Halaçça’nın da Türkçenin bir lehçesi ol- Yeryüzünde yaşayan bütün insan topluluklarının kullan- duğu görüşü ağırlık kazanmıştır. dığı birçok dil vardır. Kesin sayı belirlenememiştir ama 3.000- 3.500 civarında olduğu sanılmaktadır. Ayrıca bugün yaşa- b) Şive / Diyalekt (Yakın Lehçe) mayan, eskilerde kalmış binlerce dilden de söz etmek müm- Bir dilin metinlerle takip edilen dönemlerinden sonra kündür. Diller, yapılarına ve kökenlerine göre farklı şekillerde ana dilden ayrılan kollarına şive denir. Şiveler arasında anlaş- sınıflandırılabilmektedir. mayı engelleyecek seviyede farklılıklar mevcut değildir.

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 62 Daha çok ses değişmelerine, ses ve kelime konusundaki ter- - Genel yazı dilinin yalnızca ikinci tekil (n) sesleri (y) sesi- cihlere dayalı farklılıklar söz konusudur. ne dönüşür. Baban (babay), amcan (amcay, emmiy), karde- Türkçenin bugün kuvvetli kültür ve edebiyat dili hâline gel- şin (kardaşiy), yengen (yengey). miş şiveleri vardır. Başlıca şiveler: Azeri Türkçesi, Kırgız Türk- - (g) sesi bazı sözcüklerde (k) gibi okunur. Gömlek çesi, Özbek Türkçesi, Kazak Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Bal- (könek), gölge (kölge), karga (karka) şekline dönüşür. kan Türkçesi… - (ince k) sesi bazı sözcüklerde (g) olarak söylenir. Kendi c) Ağız /Aksan (gendi), seksen (segzen), keçi (geçi), kişi (gişi) gibi… Bir dilin, bölgeden bölgeye hatta şehirden şehre değişik- - (ğ) sesi bazı sözcük içerisinde (g) şeklinde söylenir. De- lik gösteren, konuşma ve telaffuz farklılıklarına dayalı küçük ğirmi (degirmi), eğer (eger), eğri (egiri) gibi… kollarına ağız denir. Ağızlar, bir şivenin aynı siyasi sınırlar için- - Kelime başlarındaki (y) sesi çoğu zaman düşer. Yüksek deki kelimeleri farklı söyleyiş özelliğine dayanır. Türkiye Türk- (üskek), yürek (ürek), yüzük (üzik), yüzen (üzen), yitirmek (itir- çe’sinin Anadolu’nun çeşitli yörelerinde az çok farklılıklarla ko- mah), yiğit (igit), yılan (ilan)… nuşulduğu bilinmektedir. İstanbul Ağzı (yazı diline kaynaklık - Sessiz harfler arasında yer değiştirmeler de olur. Ekşi teşkil eden ağız), Konya Ağzı, Antep Ağzı, Trakya Ağzı, Kasta- (eşki), ağrı (argı), kamyon (kaymon), çıplak (çılpah)…(4) monu Ağzı, Urfa Ağzı vb. (3) -cek ve –cak ekleri bütün şahıslarda –cah olarak kullanı- lır. Gelecekler (gelecahlar), içeceksin (içecahsan) gibi… URFA AĞZI - Şimdiki zaman il eki olan –yor, -yor yerine –iy eki kulla- Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Urfa, kadim nılır. Gidiyor (gidiy), bakıyorsun (bahiysan), kalkıyorlar (kahiy- İpekyol üzerinde olduğu için, tarih boyunca birçok medeniye- lar), duruyordu (duriydı), koparıyorum (kopariyam) gibi... te ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Bulunduğu konumun Türk- - (kalın k) sesi gırtlaktan söylenir. lerin Anadolu’ya giriş kapılarından biri olma özelliğinden do- layı da, ilk gelen Türk Boyları’yla birlikte bu kent ve çevresi, bin Eski Türkçe’de var olan ses biçimleri “Urfa Ağzı”nda hala yıldır bir Türk yerleşkesidir. Urfa’da kendine özgü bir ağız ko- yaşamaktadır. nuşulmaktadır ki, “Urfa Ağzı” olarak bilinen bu Türkçe biçimi, Yengi (Yeni) Azerbaycan Türkçesi ile benzerlikler taşır. İlginçtir, Irak- Çenge (Çene) Kerkük’ten itibaren Urfa, Elazığ, -Azerbaycan güzergâhı Hankı (Hangi) hem dil hem de folklorik yönden benzeşmektedir. Hanı (Hani) Urfa ağzında, Türk dilinin esas gramer kuralları hakimdir. Beng (Ben) Büyük ses uyumu yaygındır. İsim ve sıfatlarda ki ilk hecelerin Dengiz (Deniz) Örnek: Dengizbacı Köyü sesli harfleri kalınsa, diğer hecelerde ki de kalın, ince ise di- ğerleri de incedir. Güncel Türkçe’de artık kullanılmayan bazı Öz Türkçe söz- Alma, havla, zalım, zulım, bayaz, dellek, sehep, sandal- cükler Urfa Ağzı’nda halen kullanılmaktadır: ya (Elma, helva, zalim, zulüm, beyaz, tellak, sahip, sandalye) Tokaç (Bir tür tokmak) gibi kelimeler birer örnek teşkil ederler. Gedemeç (Kapı eşiği) Fiillerdeki (mek, mak) mastar ekleri ister kalın, ister ince Bıldır (Geçen yıl) olsun Urfa ağzında (mah) olarak yerleşmiştir. Gelmah, get- Nanca (Ne kadar) mah, yatmah, kahmah (gelmek, gitmek, yatmak, kalkmak) gibi.. He (Evet) “Urfa Ağzı”nı simgeleyen bazı hususları da şöyle sırala- Yoh (Hayır) yabiliriz Çillek (Görgüsüz, görmemiş, aç gözlü) - Ci ve -cü ekleri, çi, çı olur. Demirci (demirçı), kömürcü Çimecek (Duş) (kömırçı), kahveci (kehveçi) olur. Çul (Kilim) - Cu eki- çı; kuyumcu (kuyımçı), oduncu (odınçı) şeklinde Külünçe (Peksimet) söylenir. Karaçı (Çingene) - ük eki, -ik olarak söylenir. Gözlük (gözlik), küçük (küçik), Tandırlık (Mutfak) büyük (böyik) gibi.. - lik, -lık, -lük, -luk ekleri -lıh olarak söylenir. Gecelik (ge- Dişil ve eril olarak farklı söylenen ünlemler: celıh), kışlık (kışlıh), büyüklük (böyiklıh), odunluk (odınlıh) Ley (kadına hitap) gibi.. Lo (erkeğe hitap) - Bazı kelimelerin başındaki (b) har (p) olarak okunur. Bozuk (pozıh), bakır (pakır) gibi. Bazı sözcükler kendine hastır: - Bazı sözcüklerde (d) har (t) şeklinde söylenir. Dükkan Frenk (Domates) (tüken), döken (töken), diken (tiken).. İsot (Biber) - Bazen baştaki (p) har (b) gibisöylenir. Pişen (bişen), Pirpirim (Semiz Otu) poyraz (boyraz), patlıcan (balcan).. Behteniz (Maydanoz) - Kalın h har genizden (kalın-hırıltılı h şeklinde) söylenir. Eriş (AsmaAğacı) - Bazen sözcük içindeki ve/veya sonundaki (kalın k) sesi Cemel (Engel Duvarı) (kalın-hırıltılı h) olarak söylenir. Kalk (kah), bakacağım (baha- Pisik (Kedi) cağam), yok (yoh), ufak (ifah) gibi.. Kırtik (Parçacık)

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 63 Zerzembe (Kiler) Kalem (Favori) Taka (Duvara gömülü dolap) Koka (Kuyukovası) Seklim (Varsayki) Kumkuma (Bir kertenkele türü) Piyar (Pınar) Karicik (Derinin sudan dolayı büzüşmesi) Bayahtan (Az Önce) Zımzırıh (SertYumruk) Tetirbe (Çıkmaz Sokak) Sirinçah (Kaygan) Teşt (Büyük Leğen) Kahke Bezi (Amerikan Bezi) Sıtıl (Kova) Kuşhana (Tencere) Günümüz Türkçesinde kullanılmayan eylemler Urfa Cücik (Civciv) Ağzı’nda yer almaktadır: Frenksuyu (Salça) Henek etmah (Şakayapmak) Kiyt (Yabani Güvercin) Utuzmah (Yenilmek, kaybetmek) Yusuptutan (Kumru) Deng olmah (Şok olmak) Zevzir (Sığırcık) Damgörye Getmah (Yeni ev Alana hayırlı olsuna gitmek) Ayah yolu (Tuvalet) Tummah (Havuz gibi durgun sularda batarak yüzmek) Tosbağa (Kaplumbağa) Çimmah (Yıkanmak, yüzmek) İlangeç (Yengeç) Lec yapmah (Rol Yapmak, Kandırmak) Bazarakı (Kabuksuz sümüklü böcek) Hetire getmah (Baş sağlığına gitmek) Haphap (Takunya) Öksemah (Özlemek) Neçek (Tülbent) Suvarmak (Su vermek, sulamak) Leyli (Salıncak) Aparmak (Götürmek) Çörten (Su oluğu) Çingildemah (Çınlamak) Not (Kağıt para, lira) Keçeşmah (Uyuşmak, iğnelenmek) Kehke (Simit) Oğunmah (Kıvranmak) Çin (Omuz) Eprimah (Çürümek) Kıymalı (Lahmacun) Zongıldamah (Zonklamak, Sızlamak) Yanfırı (Çarpık) Zingildemah (Sarsılmak) Deleme (Topaç, PeynirTopalağı)) Temismah (Derinden acıma hissi duymak) Dıbıh (Yapış yapış) Tizzik atmah (Sağa sola koşuşturmak, dolaşmak) Çındır (Etin siniri) Dağa getmah (PikniğeGitmek) Cincıh (Cam) Kanne (Cam parçası) Kendine özgü tamlamalar, sıfatlar vardır. Silepçe (El yıkanan leğen) Çirpisi serek (Hoppa) Annebi (Kahverengiye çalan turuncu renk) Mıhı eksik (Yarı deli) Bedreng (Pembemsi beyaz renk) Eyzıkırıh (Yaramaz, haşarı) Has (Marul) Mostralıh (Aykırı giyinen) Curun (Kurna) Afere (En küçük çocuk, afacan, yaramaz çocuk) Külhan Damı (Hamam Ocağı) Misminara (Uzunboylu) Pirçikli (Havuç) Kunce (Yavşak, kıvrak) Hıttı (Acur) Ahtarağacı (Sacda kullanılan ekmek küreği) SONUÇ Lokuş (Yokuş) Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) nedeniyle bir cazibe Cımbırlop (Paldır küldür) merkezi olan Şanlıurfa, 1980’lerden itibaren dışarıdan, bil- Ellaam (Galiba, herhalde) hassa kırsal yörelerden yoğun göç almaktadır. Ancak bu Cole (Yavru Köpek) arada kentlilerin bazılarının Batı’ya doğru göç ettikleri gözlen- Üllik (Küçük delik) mektedir. Sonuçta kentin kültürel ve folklorik özellikleri yozlaş- Kamka (Kıymık) makta, özgünlüğü bozulmaktadır. Bu arada Urfa Ağzı da Soyha (Değersiz) süreç içerisinde unutulmaya yüz tutmuştur. Yeni toplum, yoz Sakko (Cepli yelek) bir ağızla konuşmaktadır. Ülbe (Yuvarlak ahşap kap)

DİPNOTLAR KAYNAKÇA

1) Sızıntı Dergisi, Ziya AYDIN / Zooloji - Aralık 1995 Ÿ Urfa Ağzı, Kemal Edip Kürkçüoğlu (TDK yayınları 2. baskı- 2) http://www. turkcebilgi. com/ türk_dili Ankara, 1991) 3) http://türkçe.eğitim.net/dilin-turleri-ve-alt-birimleri/ Ÿ Urfa Ağzı Sözlüğü, M. Emin Ergin, (Harran Yayınları, Urfa, 1982) 4) http://shartavi. blogspot. com. tr/ 2012/ 09/ urfa-agz. html Ÿ Urfa Merkez Ağzı, Yrd. Doç. Dr. Sadettin Özçelik (TDK yayınları: 666, Ankara, 1997)

ŞanlıurfaKültürSanatTarihveTurizmDergisiMayıs2015 64 Şanlıurfa'da Merak Ettğnz Her Yer Bu Merkezde

Şanlıurfa Tanıtım Merkeznde; Şanlıurfa'nın gezlmes ve görülmes gereken tüm mekânları 360O’lk fotoğraf ve vdeoları le sanal gezler yapablr. Şanlıurfa le lgl hazırlanmış brbrnden güzel belgesel flmler zleyeblrsnz.

DİJİTAL REHBERLİK HİZMETİ

Antk Kentler Müzeler Şehr Panoramaları Dn Mekanlar Tarh Yerler Doğal Alanlar

Balıklıgöl cvarındak merkezmze beklerz

Şanlıurfa'nın Djtal Blg Platformu

ŞANLIURFA TANITIM MERKEZİ Balıklıgöl Civarı, Hz İbrahim Çorba Evi Yanı www.urfafx.com Haleplibahçe, ŞanlıurfaArkeolojiMüzesive ŞanlıurfaMozaikMüzesi

Haleplibahçe Müze Kompleksi; Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Arkeopark ve Şanlıurfa Mozaik Müzesi'nden oluşan ve 34 bin metrekare kapalı alanıyla Türkiye'nin en büyük müzesi ünvanına sahip bir müze kompleksidir. Arkeoloji Müze envanterinde kayıtlı 75 bin eserden, restore edilen 10 bin nitelikli eser, 10 farklı canlandırmalı salonda sergileniyor. Cilalıtaş devrinin yanı sıra; Sümer, Hurri, Mitanni, Hitit, Asur, Makedonya, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Eyyubi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler müzede yer alan tematik salonlarda sergilenmektedir. Arkeoloji müzesi yaz mevsiminde saat 08.30- 18.30 saatleri arasında kış mevsiminde ise 08.30-16.30 saatleri arasında gezmek mümkün. Şanlıurfa Mozaik Müzesi'nde ise Haleplibahçe’de çıkarılan mozaiklerinin yanı sıra son yıllarda Kültür Bakanlığı'nın girişimleri sonucu Şanlıurfa'ya ABD'deki Dallas Müzesinden getirilen ünlü Orfeus Mozaiği gibi Şanlıurfa ve çevresinde gün yüzüne çıkarılan onlarca mozaikte müzedeki yerini alıyor.

Şanlıurfa'nın Dijital Bilgi Platformu www.urfafx.com