Paylaşım 2011/1
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Tarihte 300-400 yıl geriye gidildiğinde işler biraz ka- gerçek alın terinin kravatlı takım elbiseli simgesi. rışıyor. Doğru ve net bilgilere ulaşmak zorlaşıyor kimi Tertemiz bir Anadolu insanı. “Sabırtaşı” adını boşuna zaman. Paylaşım’ın bu sayısında yer verdiğimiz Macar koymamıştı tezgâhına. Ardında zorlu bir hayatın hikâ- Kont Thököly İmre yazısı böyle bir özellik taşıyor. Bi- yesi gizli. Hayatta olmayan Ali Usta şimdi çocuklarının raz deşince, tam olarak birbirini tutmayan ama ben- açtığı sokak tezgâhıyla aynı adı taşıyan restoranında zer çağrışımlar yapan bilgilere ulaşılıyor. ağırlıyor konuklarını. Bu sayımızda ele aldığımız Peralı Japonlar başlıklı Ayaküstü atıştırmak sanıldığı gibi yeni icat değil. Taa konu için de aynı durum söz konusu. Üstelik Japonla- Hititlerden bu yana olagelmiş. rımız daha yakın bir tarihte yaşamış oldukları halde! Maç önlerinde köfte ekmekçiler, midye dolmacılar Böyle durumlarda konuya olabildiğince geniş çerçe- pek çok çeşit ayaküstü sunum. veden yaklaşmak, karşı tezleri de sunmak gerekli. To- Sabah mahmurluğu içinde metroya yetişmeye çalı- parlayabildiğimiz bilgilerdeki eksiklik ya da yanlışlık şanların ellerinde kahveler de eklendi artık bu man- “olgu”yu yok etmiyor. Yaşanmışlık var ortada ve biraz zaralara. Kâğıt bardakta kahve ayazdakilerin içini ısıtı- da çelişkiler. yor, uyuklayanların beynini açıyor. Çelişkiler… Yaşamın neresinde yok ki! Bir yanda aşk Bir de balık ekmeği vardır İstanbul’un, ki iskele bitişik- ve zarafet bir yanda silah ve ölüm. İtalya’da iki küçük lerinde satılır. O ekmek arası balık başkadır. Martılar kent, belki de kentçik demeli; biri şık ve alımlı, öteki- tepenizde uçuşur, vapurların biri kalkar öteki yanaşır. ninse eli silahlı. Silahlar da sanki birer sanat eseri. Bu Tam bir İstanbul ritüelidir bu. Bu ritüel iskele yakınla- da ayrı bir çelişki!? rında yaşanır, çünkü İstanbul iskeleler kentidir. Onlar İçinde çelişkiye düşmeyen bütünlüklü tek alan ise kentin denize açılan kapılarıdır. İçlerinden biri de “siz doğa. Tastamam bir doğruluk ve şaşmazlık var bün- buyurun”, “rica ederim siz buyurun” diyen yolcularının yesinde. Mevsimler ve doğal yaşam bunu yeterince kibarlığı yüzünden zamanında kalkamayan ve “Bey- kanıtlamıyor mu? Ya otlar? Kokusu dün başka bugün lerbeyi” adını taşıyan iskelesidir. başka oluyor mu? Konularımız böyle uzayıp gidiyor. Lavanta… Otların en romantiği en hoş kokulusu, en Osmanlı’da sokak berberleri de dergimizin ilginç ya- buğulu renklisi… zılarından birini oluşturuyor. Yok olmayan bir meslek. Rüzgârlı bir günde hiç lavanta tarlasında yürüme şan- Saç, sakal, kaş, makyaj derken işin ucu güzellik mer- sınız oldu mu? Olmamıştır büyük olasılıkla. Ama İstik- kezlerine dek uzanan bir iş kolu. Bir adım ötesi SPA lal Caddesi’nden geçmişsinizdir ve önünde sepetiyle merkezleri desek yalandan karnımız ağrımaz. yerleştiği köşeden “lavantaaa” diye bağıran satıcıların Şiirle bağlasak sözümüzü; Attila İlhan desek mesela… seslerine karışan kokuyu almışsınızdır. Şimdilerde bu Ülkemizde en çok mırıldanan dizelerin şairi! kokuya Fast Food kokuları da karıştı. Şiire ilgi duysun duymasın herkesin birkaç dizesini Mademki İstiklal Caddesi’nden yürüyoruz Ali ezberinde tuttuğu şairimiz. Topçuoğlu’ndan söz etmenin, Beyoğlu’nun unutul- Kalplerimizin hesapsızlığına beynimizin sorgularını maz beyefendi esnafını anmanın da sırası gelmiştir: dahil eden, şiirlerine mecbur olduğumuz Attila İlhan… Pembeyle Morun Aşkından Doğmuş Gibi Yüreğe Çöken Keder İçindir Kendileri... LAVANTA Yazı: Elvan Arpacık Fotoğraf: Nezahat Gökyiğit Botanik İnsanın düş gücünü coşturan bir bitki lavanta. “Fatma Asaf, idealist bir eleştirmene âşıktır, ‘Sesinde güney rüzgârlarının ılıklığını taşıyan bir adama. ‘Paris’ten yeni gelmiş, çevrelerine yeni girmiş, Fransız İhtilali’ni ezbere biliyor, sosyalist Fikret Demiray...’ Lavanta ren- gi gecede yapılan bir tangoda başlamıştır bu aşk... Belki daha önceleri... Demiray, ‘Çorapçı kız romanları yazılacak devir değil’ dediği anda. Ya da “Türkiye’nin Simone’a Beauvoir’a ihtiyacı yok! Türkiye’nin Fatma Asaf’a ihti- yacı var!’ dediği anda... Belki hepsi birden, lavanta rengi bir gecede, insanın kanını ateşleyen dansın, akılla buluşmasından oluşan etkide.” Selim İleri’nin “Bu Yalan Tango” adlı romanında geçen “lavanta” sözcükleri de bunun ifadesi değil mi? Gün geceye dönerken akşamların, özellikle yaz akşamlarının rengi… Renklerin utangacı pembeyle, bilgesi morun aşkından doğmuş gibi. Latince iavare yıkanmak fiilinden gelmesi boşuna değil çünkü, eski Roma uçucu yağ olarak kullanılır. ve Yunanlılar lavantayı banyo suyuna katıyorlarmış. Bitkinin %4-5’lik çayının (1,5 gr. çiçek) idrar artırıcı ve romatizma ağrıları- Batı Akdeniz bitkisi olan lavanta, ülkemizde doğal olarak yetişmiyor. Ama bu nı dindirici özelliği vardır. Sinirsel bağırsak rahatsızlıklarında ve yine hafif güzel ve kalıcı kokulu bitki bahçelerimizde süs bitkisi olarak yetiştirilmekte. Lavanta çiçeği (lavandulae flos) Lavandula angustifolia Miller’in (Ballıba- bagiller-Lamiaceae) kurutulmuş çiçekleridir. Tarımı yapılan öteki lavanta türlerine gelince; İngiliz lavantası (L.intermedia Loisel), Lavandin (L x intermedia hibritleri-süper, grosso, abrialis varyetele- ri), Fransız lavantası (L. Dentata L.), başak lavanta (L.latifolia Villers), karabaş otu (L. Stoechas L.). Lavandin super varyetesi Isparta’da, karabaş otu da batı sahillerimizde ye- tişir. Lavanta türlerinden olan karabaş otunun kokusu kafurumsu olduğu için lavanta yerine kullanılmaz. Lavantanın karakteristik kokusunun kay- nağı linalil asetattır. Çiçeklerden %1-3 oranında elde edilen uçucu yağın içinde %75 kadar linalil asetat ve linalool bulunur. Lavandula angustifolianın çiçeği ve uçucu yağı Avrupa farmakopesi’ne kayıtlıdır. Lavanta ve lavandin çicekleri kuru çiçek ve çay olarak tüketilir, 2 sinirsel uykusuzluk, huzursuzlukların giderilme- sinde yatıştırıcı olarak kullanılır. Uçucu yağı yara, yanık, güneş yanığı ve kas ağrılarında hafif anti- septik ve uyarıcı olarak haricen kullanılır. Aromaterapi yelpazesinde lavanta geniş bir alanı kaplıyor: migren, baş ağrısı, tansiyon, hu- zursuzluk… Lavantanın yaygın kullanım alanı parfümeri ve kozmetik sektörüdür. Bu amaçla Fransa’nın Pro- vence bölgesinde geniş çaplı tarımı yapılır. Sözü edilen bölge, kozmetik piyasasında tanınmış bir markanın da adını taşımakta. Ülkemizde çok se- vilen ve tüketilen lavanta kolonyasının öncülü- ğünü tarihi Rebul Eczanesi yapmıştır. Artık kla- sikleşen Rebul Lavanda, Fransa’nın güneyindeki Grasse Kenti’ne yakın bölgelerden toplanarak üretilmektedir. Gün ağarana kadar toplanan la- vanda çiçekleri, gün doğumundan önce fabrika- da işlemeye alınır. İlk olarak 17. yüzyılda Nicholas Culpeper’ın, la- vantanın iyileştirici etkilerinden söz ettiği bilinir. Ama ondan çok daha önce Antikçağın lokman hekimi, Tarsus’ta yaşamış olan bitki uzmanı Pedanius Dioscorides’ın dikkatini çekmiştir. Ne de olsa geçmiş, zaman doğru mudur bilinmez “Göğse oturan yas içindir” sözünün bitkilerle te- daviyi araştıran bu hekime ait olduğu söylenir. 1920 yıllarında ise Fransız Rene Maurice Gatte- fosse, laboratuvarda yaptığı bir deneyde oluşan bir patlama sonucu yanan kolunu önce suya, sonra da ortada açık duran başka bir sıvı olan la- vanta yağına sokunca, yanıklara olan iyileştirici etkisi fark edilmiş. Günümüzde ise, 1988 yılında İnternational Jour- yeteyi azalttığına yer vermiştir. ve mikrop öldürücü etkilerini açıklar. nal of Neuroscience, lavantanın insanların ruh Uçucu yağın içeriğinde bulunan yağda çözünen Kafurumsu kokusu nedeniyle lavanta yerine kul- halini düzelttiğini, rahatlatıcı etki yarattığını yaz- monoterpenler, hücre zarıyla etkileşip iyon ka- lanılmayan karabaş otu ise çay olarak (%2-5) ağrı mıştır. Journal of Psychiatry and Clinical Neuros- nallarının ve reseptörlerinin etkisini değiştirir. kesici, antiseptik, yara iyileştirici, yatıştırıcı, bal- ciense 2000 yılında yayınladığı bir yazıda anksi- Bu bulgu yağın sakinleştirici ve spazm çözücü gam söktürücü olarak içilir. 3 Giysilere, çarşaflara, yastıklara, odalara si- ner onun kokusu belki anılara bile… “Lavanta Kokulu Kadınlar”, 1936 yılında İngiltere’de bir balıkçı kasabasında yaşa- yan iki kızkardeşin yaşadıklarını anlatan bir filmin adı. Kadınla lavanta arasındaki ilişkiyi aşikâr eden filmin adından yola çı- karak kadınların bu kokulu bitkiyi günlük yaşamın içine soktuklarını söyleyebiliriz. Satıcıları bile kadınlardır çokça. İstiklal Caddesi’nde otururlar bir köşeye. “Lavantaaaa” diye seslenirler. Arada bir de ellerini lavanta sepetinde gezdirirler. Havaya yayılır kokusu. Bu da olur Beyoğlu’nun kendine özgü do- kusu. Başka yerde de yoktur bu görüntüler doğ- rusu. Kadınların elinden çıkmadır lavanta ke- seleri. Kimi dantelli, kimi işlemeli. İçin- den dökülür lavanta taneleri. Her tanesi akşam alacasının geceye dönüştüğü an- daki gibi. Alır yüreğinizdeki pası kiri. Antikçağın hekimi Pedanius Dioscorides’in dediği gibi “ Göğse çöken yas içindir” kendileri. Kaynakça: Bu yazının görselleri Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi yayını Bağbahçe Dergisinden alınmış, aynı yayının 9.02.2007 tarihli K.Hüsnü Can Başer’in yazısından ve Rebul Eczanesi bilgilerinden faydalanılmıştır. İlk olarak 17. yüzyılda Nicholas Culpeper’ın, lavantanın iyileştirici etkilerinden söz ettiği bilinir. Ama ondan çok daha önce Antikçağın lokman hekimi, Tarsus’ta yaşamış olan bitki uzmanı Pedanius Dioscorides’ın dikkatini çek- miştir. Ne de olsa geçmiş, zaman doğru mudur bilinmez “Göğse oturan yas içindir” sözünün bitkilerle tedaviyi araştıran bu hekime ait oldu- ğu söylenir. 4 BİR DUYGU IRMAĞIDIR ATTİLA İLHAN; BAZEN HÜZÜN KARIŞIR SULARINA; BAZEN İSYAN… Yazı: Sevda